tc marmara üniversitesi sosyal bilimler enstitüsü ilahiyat anabilim

advertisement
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLAHİYAT ANABİLİM DALI
DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI
İLKÖĞRETİM OKULLARI ÖĞRETMENLERİNİN DİN ALGILARININ
SOSYOLOJİK TAHLİLİ: İSTANBUL-BAHÇELİEVLER ÖRNEĞİ
Yüksek Lisans Tezi
SELMAN YILMAZ
İstanbul, 2006
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLAHİYAT ANABİLİM DALI
DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI
İLKÖĞRETİM OKULLARI ÖĞRETMENLERİNİN DİN ALGILARININ
SOSYOLOJİK TAHLİLİ: İSTANBUL-BAHÇELİEVLER ÖRNEĞİ
Yüksek Lisans Tezi
SELMAN YILMAZ
DANIŞMAN: PROF. DR. ALİ KÖSE
İstanbul, 2006
GENEL BİLGİLER
İsim ve Soyadı
: Selman Yılmaz
Anabilim Dalı
: İlahiyat
Programı
: Din Sosyolojisi
Tez Danışmanı
: Prof. Dr. Ali Köse
Tez Türü ve Tarihi
: Yüksek Lisans – Temmuz 2006
Anahtar Kelimeler
: Öğretmenlerin Din Algısı, Dini Hayat
ÖZET
İLKÖĞRETİM
OKULLARI
ÖĞRETMENLERİNİN
DİN
ALGILARININ
SOSYOLOJİK TAHLİLİ: İSTANBUL – BAHÇELİEVLER ÖRNEĞİ
Bu araştırma öğretmenlerin dini algılayış biçimleri, inanç ve ibadet düzeyleri gibi
öğretmenlerdeki dini hayatın değişik biçimlerini tespit edebilmeye yöneliktir. Araştırmanın
teorik kısmında öğretmenlerin dini algılayış biçimlerini etkileyen inanma ihtiyacı ile dini
hayatın sosyolojik temellerini oluşturan: aile, okul ve çevre etkisinden bahsedilmiştir. Ayrıca
toplumun bir ferdi olarak öğretmenler din ve toplumun karşılıklı ilişkilerinden ve modern
toplumun dini algılayış biçiminden etkilendikleri için bu konular da incelenmiştir.
Araştırmanın uygulamalı kısmında ise İstanbul ili Bahçelievler ilçesinde görev yapan
ilköğretim okullarındaki öğretmenler üzerinde anket ve mülakatlar yapılmıştır. Daha sonra bu
anket ve mülakatlar değerlendirilerek yorumlanmıştır.
II
GENERAL KNOWLEDGE
Name and Surname
: Selman Yılmaz
Field
: Theology
Programme
: Sociology of Religion
Supervisor
: Professor Ali Köse
Degree Awarded and Date
: Master – July 2006
Keywords
: Religion Perception, Religious Life
ABSTRACT
THE SOCIOLOGICAL ANALYSIS OF RELIGION PERCEPTION OF
THE TEACHERS IN ELEMENTARY SCHOOLS: ISTANBUL-BAHCELIEVLER
SAMPLE
This study is prepared to demonstrate different forms of religious life of teachers
like their perspective on religion, belief and worship levels of them. In the theoretical part
of this study; the need for belief which has influence on the perception of religion among
teachers, and the effects of family, school and environment which prepare sociological
grounds for religious life, are mentioned. In addition, since teachers as individuals of
society are affected by modern society’s perspective on religion and the relationship
between religion and society, these subjects are also analyzed.
In the application part, surveys and interviews are made with the participation of
teachers in Bahcelievler Town of Istanbul. Afterwards, these surveys and interviews are
evaluated and interpreted.
III
ÖNSÖZ
Din, insanlık tarihinin her döneminde canlılığını korumuş ve insan hayatının
ayrılmaz bir unsuru olmuştur. İnsanoğlu, karşılaştığı problem ve ihtiyaçların çözümü için
yüce bir kudrete yönelme ihtiyacını devamlı olarak hissetmiştir. Bu bakımdan insanın dini
hayatının araştırılması insanoğlunu tanıma açısından önemlidir.
İnsan bir dine bağlanma ihtiyacını her zaman hissetmiş olsa bile, hangi dine
inanacağını, inancına ne kadar sahip çıkıp onu nasıl uygulayacağını çoğu zaman aile, okul,
arkadaş gibi çevre unsurları belirlemektedir. Bu bakımdan araştırmış olduğumuz,
öğretmenlerin dini algılama ve uygulama biçimleri önem taşımaktadır.
Öğretmenler yetiştirdikleri yeni nesillere toplumun kültür ve değerlerini aktarmakta
ve öğrencilerini toplumun istekleri doğrultusunda yetiştirmektedirler. Öğrencilere aktarılan
değerler içinde din de bulunmaktadır. Öğrencilere aktarılan bu bilgi ve değerlerin
öğretmenlerin inançlarından azade olması düşünülemez. Bu bakımdan öğretmenlerin dine
bakışlarının bilinmesi önem taşımaktadır. Onun için araştırmamız öğretmenlerin dini inanç ve
uygulamalarının tespiti açısından önemlidir.
Bu araştırmanın planlanıp yürütülmesinde bana destek olan, tavsiye ve eleştirileriyle
yol gösteren ve danışmanlığımı yapan değerli hocam sayın Prof. Dr. Ali KÖSE’ye teşekkür
ederim. Ayrıca araştırmanın en zor bölümünü oluşturan, okullardaki anket uygulaması
sırasında göstermiş olduğu yardımlardan dolayı meslektaşım sayın Md. Baş Yard. Ahmet
ENGİN’e ve anketlerin doldurulmasında emeği geçen öğretmen arkadaşlarıma teşekkürü bir
borç bilirim.
İstanbul, 2006
Selman YILMAZ
IV
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
ÖZET .................................................................................................................................... II
ABSTRACT.........................................................................................................................III
ÖNSÖZ .............................................................................................................................. IIII
TABLO LİSTESİ ............................................................................................................... VII
KISALTMALAR ................................................................................................................ XI
GİRİŞ.....................................................................................................................................1
1. Araştırmanın Konusu ..................................................................................................1
2. Araştırmanın Amacı ve Önemi....................................................................................2
3. Araştırmanın Hipotezleri.............................................................................................4
4. Araştırmanın Sınırlılıkları ...........................................................................................5
I. BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
(Din Algısını Etkileyen Faktörler ve Sosyolojik Açıdan Din)
A. İNANMA İHTİYACI ................................................................................................7
B. DİNİ HAYATIN SOSYOLOJİK TEMELLERİ .........................................................9
1. Aile.........................................................................................................................9
2. Okul......................................................................................................................12
3. Çevre ....................................................................................................................14
C. DİN VE TOPLUM İLİŞKİSİ ...................................................................................16
1. Dinin Topluma Etkileri .........................................................................................17
2. Toplumun Dine Etkileri ........................................................................................27
D. MODERN TOPLUMDA DİN..................................................................................32
II. BÖLÜM
YÖNTEM
A. EVREN VE ÖRNEKLEM .......................................................................................44
B. ARAŞTIRMADA KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER ...............................................45
C. ARAŞTIRMA GRUBUNUN GENEL ÖZELLİKLERİ ............................................47
V
III. BÖLÜM
BULGU VE YORUMLAR
(Din Algısının ve Dini Hayatın Tahlili)
A. DİNİ TECRÜBENİN TEORİK İFADESİ: İNANÇLAR ..........................................52
1. Allah İnancı ..........................................................................................................52
2. Kitap inancı ..........................................................................................................55
3. Peygamber İnancı..................................................................................................60
4. Ahiret İnancı .........................................................................................................62
5. Diğer İnançlar .......................................................................................................69
B. DİNİ TECRÜBENİN PRATİK İFADESİ: İBADETLER .........................................71
1. Namaz İbadeti.......................................................................................................81
2. Oruç İbadeti ..........................................................................................................85
3. Kurban İbadeti ......................................................................................................87
4. Dua .......................................................................................................................88
C. DİNİ HAYATA ŞEKİL VEREN SOSYO-KÜLTÜREL FAKTÖRLER ...................91
1. Dini İnançların Kaynağı ........................................................................................92
2. Dini Bilgi Düzeyi..................................................................................................94
2.a. Kelime-i Şehadeti Bilme.................................................................................94
2.b. Peygamber İsimlerini Bilme ...........................................................................95
2.c. Kuran Meali Okuma .......................................................................................97
2.d. Kuran’ı Arapça Aslından Okuyabilme..........................................................100
2.e. Evlerde Bulunan Dini Kaynaklar ..................................................................103
3. Çocukların Dini Eğitim-Öğretim Alması.............................................................104
4. Öznel Dindarlık Algısı ........................................................................................111
5. Dinin Mahiyetine-Yararlılığına Karşı Tutumlar...................................................114
6. Dini Emir ve Yasaklara Karşı Tutumlar ..............................................................118
7. Dini-Geleneksel Uygulamalar .............................................................................131
7.a. Tarikat ve Cemaatler ....................................................................................134
7.b. Dini Bayram ve Kandiller.............................................................................137
8. Güncel Meseleler ................................................................................................139
8.a. Başörtüsü......................................................................................................139
8.b. Misyonerlik Faaliyetleri ...............................................................................147
8.c. Laiklik..........................................................................................................152
SONUÇ..............................................................................................................................154
KAYNAKÇA.....................................................................................................................160
EKLER ..............................................................................................................................166
VI
TABLO LİSTESİ
Sayfa No
Tablo
1
Deneklerin Cinsiyet ve Yaşa Göre Dağılımı ………………………………………………….
47
Tablo
2
Deneklerin Medeni Durumu …………………………………………………………………….
48
Tablo
3
Deneklerin Branşı ………………………………………………………………………………..
49
Tablo
4
Deneklerin Öğrenim Durumu …………………………………………………………………..
50
Tablo
5
Deneklerin Kaç Yıllık Öğretmen Olduğu ………………………………………………………
50
Tablo
6
Allah İnancı ……………………………………………………………………………………….
52
Tablo
7
Allah İnancı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………………………...
53
Tablo
8
Allah İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………...
54
Tablo
9
Allah İnancı ile Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………………………………………...
54
Tablo
10
Kendini Müslüman Olarak Tanımlama ………………………………………………………..
55
Tablo
11
Kitap İnancı ………………………………………………………………………………………
56
Tablo
12
Kitap İnancı ile Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Arasındaki İlişki …………………..
57
Tablo
13
Allah İnancı ile Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Arasındaki İlişki …………………..
58
Tablo
14
Kitap İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………...
59
Tablo
15
Bilimin Gelişmesiyle Kuran’ın İnanırlılığının Zayıflayacağına İnanma İle
Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………………………………….
60
Tablo
16
Hz. Muhammed’i Örnek Görme ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………
61
Tablo
17
Hz. Muhammed’i Örnek Olarak Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………
62
Tablo
18
Ahiret İnancı İle Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ……………………………….
63
Tablo
19
Ahiret İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ……………………………………………….
64
Tablo
20
Ahiret İnancı ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………………
65
Tablo
21
Bu Dünyayı Bir İmtihan Yeri Olarak Görme ile
Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………………………………….
66
Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile
Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………………………………….
67
Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile
Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki .....................................................................
68
Tablo
Tablo
22
23
VII
Tablo
24
Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile
Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………………………………………………………..
68
Tablo
25
Kader, Melek, Nazar, Şeytan, Cin, Büyü, Cin Çarpması ve Fal İnancı ……………………
69
Tablo
26
Kader İnancı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ……………………………….
70
Tablo
27
Melek İnancı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ……………………………….
70
Tablo
28
İbadetleri Yerine Getirme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………...
72
Tablo
29
İbadetleri Yerine Getirme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………..
73
Tablo
30
İbadet Yapmama Nedeni İle Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………...
74
Tablo
31
İbadet Yapmama Nedeni ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………..
76
Tablo
32
İbadet Yapmama Nedeni ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………………………
76
Tablo
33
İbadetler Yerine Getirilmeden de İyi Bir Müslüman Olunacağına İnanma ile
Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………………………………….
77
İbadetlere Ayıracağımız Vaktin Daha Faydalı Değerlendirilebileceğine İnanma ile
Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………………………………………………..
79
İbadetlere Ayıracağımız Vaktin Daha Faydalı Değerlendirilebileceğine İnanma İle
Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………………………………………………………..
79
Tablo
Tablo
34
35
Tablo
36
İbadetin Heyecan Uyandırması ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………….
80
Tablo
37
Namaz İbadeti ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………………………….
82
Tablo
38
Namaz İbadeti ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………………
83
Tablo
39
Namaz İbadeti ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………………………………….
84
Tablo
40
Oruç Tutma ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………….…….
86
Tablo
41
Oruç Tutma ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………………..
86
Tablo
42
Oruç Tutma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………...
87
Tablo
43
Kurban Bayramına Bakış ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………………………………………
88
Tablo
44
Duanın Önemine İnanma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………..
90
Tablo
45
Dua Etme Sıklığı ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………….
90
Tablo
46
Dini İnançların Oluşumunda Etkili Olan Faktörler ve Etki Dereceleri ………………………
93
Tablo
47
Peygamber İsimlerini Bilme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………
96
Tablo
48
Peygamber İsimlerini Bilme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………..
96
VIII
Tablo
49
Peygamber İsimlerini Bilme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………
97
Tablo
50
Kuran Meali Okuma ile Cinsiyet ve Müslüman Olma Arasındaki İlişki …………………….
98
Tablo
51
Kuran Meali Okuma ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………
99
Tablo
52
Kuran Meali Okuma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ……………………………………….
100
Tablo
53
Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile
Cinsiyet ve Müslüman Olma Arasındaki İlişki ………………………………………………...
101
Tablo
54
Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
102
Tablo
55
Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………
103
Tablo
56
Evlerde Bulunan Dini Kitaplar ………………………………………………………………….
104
Tablo
57
Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………
107
Tablo
58
Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………
107
Tablo
59
Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………........
108
Tablo
60
Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile
Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………………………………………………..
109
Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile
Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………………………………….
110
Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile
Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………………………………………………………..
110
Tablo
Tablo
61
62
Tablo
63
Öznel Dindarlık Algısı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………………….
111
Tablo
64
Öznel Dindarlık Algısı ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………
112
Tablo
65
Öznel Dindarlık Algısı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………………………….
113
Tablo
66
Anne ve Babaya Göre Deneklerin Dindarlığı …………………………………………………
114
Tablo
67
Dinin Bireysel ve Toplumsal Etkilerine Karşı İnançlar ……………………………………….
117
Tablo
68
Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………...
119
Tablo
69
Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………..
119
Tablo
70
Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ……………………………
120
Tablo
71
Birden Fazla Kadınla Evlenme İznini Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………...
121
Tablo
72
Kadının Mirastan Az Pay Almasını Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki …………..
121
Tablo
73
Başörtüsü Takmayı Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki …………………………….
122
IX
Tablo
74
Faizin Yasaklanmış Olmasını Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………………...
122
Tablo
75
İslam’ın Kadına Gereken Değeri Verdiğine İnanma ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………...
124
Tablo
76
Alkollü İçecek Kullanma Tutum ve Davranışı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………………..
125
Tablo
77
Alkollü İçecek Kullanma Tutum ve Davranışı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………..
126
Tablo
78
Domuz Eti Yeme Davranış ve Tutumu ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………….
128
Tablo
79
Liselerdeki Kız-Erkek Arkadaşlığına Bakış ile
Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………………………………………………..
129
Evli Olmayan Reşit Erkek-Kadın Beraberliğine Bakış ile
Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………………………………………………..
130
Tablo
80
Tablo
81
Evli Olmayan Reşit Erkek-Kadın Beraberliğine Bakış ile Yaş Arasındaki İlişki …………...
131
Tablo
82
Geleneksel Halk İnançlarına Karşı Tutumlar …………………………………………………
132
Tablo
83
Türbe-Yatır Ziyareti Yapma ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………
134
Tablo
84
Tarikat ve Cemaatlere Bakış ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………
136
Tablo
85
Dini Bayramları Kutlama ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………
138
Tablo
86
Kandil Gecelerini Kutlama ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………..
139
Tablo
87
Başörtüsüne Bakış ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………………..
141
Tablo
88
Başörtüsüne Bakış ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………..
142
Tablo
89
Başörtüsüne Bakış ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………….
143
Tablo
90
Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile
Cinsiyet Arasındaki İlişki ………………………………………………………………………..
144
Tablo
91
Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılması ile Yaş Arasındaki İlişki ……...
145
Tablo
92
Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile
Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………………………………….
146
Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile
Başörtüsüne Bakış Arasındaki İlişki …………………………………………………………...
147
Tablo
93
Tablo
94
Çocuğun Din Değiştirmesine Karışma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
150
Tablo
95
Çocuğun Din Değiştirmesine Karışma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………….
151
Tablo
96
Laiklik Algısı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………………………..
152
X
KISALTMALAR
AÜİF
: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
bknz.
: Bakınız
C.
: Cilt
Çev.
: Çeviren
Der.
: Derleyen
Din Kül. ve Ahl. Bil.
: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
ed.
: Editor
Haz.
: Hazırlayan
İFAV
: İlahiyat Fakültesi Vakfı
İSAM
: İslam Araştırmaları Merkezi
İSAV
: İslami İlimler Araştırma Vakfı
md.
: Maddesi
s.
: Sayfa
sd
: Serbestlik Derecesi
Sos. Bil. Enst.
: Sosyal Bilimler Enstitüsü
TDV
: Türkiye Diyanet Vakfı
Ünv.
: Üniversite
x2
: Ki Kare
Yay.
: Yayınları
Y. L.
: Yüksek Lisans
Y. Lisans
: Yüksek Lisans
Y. Okul
: Yüksek Okul
XI
GİRİŞ
1. Araştırmanın Konusu
Tarihi süreçte her toplum, az ya da çok, hızlı ya da yavaş değişime uğramıştır. Bu
açıdan değişim, her toplumun yaşadığı sosyolojik bir olaydır. Toplumsal değişim sürekli ve
çok yavaş işleyen bir süreç olduğu için toplumun fertleri çoğu zaman bu durumun farkına bile
varamazlar. Bu değişimin izleri yaşlı ve genç kuşak karşılaştırıldığında görülebilir. Eğer
değişim yavaş işliyorsa genç ve yaşlı kuşak arasındaki düşünce farklılıkları fazla büyümemiş
olacaktır. Bu durum kuşaklar arasında hoşnutsuzluklara neden olabilirse de çatışmaya
dönüşmemektedir. Fakat değişimin hızlı olduğu dönemlerde kuşaklar arasında çatışmalar
çıkabilmektedir.
Ülkemizde Tanzimat’la birlikte sosyo-kültürel değişimin hızı hissedilmeye
başlamıştır. Bu değişimin hızı Cumhuriyet’le birlikte daha da artmıştır. Cumhuriyet
Türkiyesi’nin artık yeni bir hedefi olmuştur: “Muasır devletler seviyesine erişebilmek.” Bu
yeni hedefin getirdiği değişim Türk toplumunun dini hayatı üzerinde de etkilerde
bulunmuştur. Türk toplumunda dinin ne durumda olduğunu ortaya koyan alan araştırmaları
yapılıyorsa da bu henüz yeterli seviyede değildir.1 Hele bir meslek grubunun dini
temayüllerini ölçen araştırmalar yok denecek kadar azdır.2
Araştırmamızın konusu; genelde öğretmenlerin, özelde ise İstanbul ili Bahçelievler
ilçesindeki öğretmenlerin dini inanç, uygulama, tutum ve yaşayışlarının belirlenmesine, ayrıca
dinin kültürel boyut üzerindeki etkilerinin görülebilmesine yöneliktir. Ayrıca bu faktörlerin
öğretmenler arasında cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim seviyesi, branş gibi bir takım
bağımsız değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediği incelenecektir.
Araştırmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde toplumun dolayısıyla da
öğretmenlerin din algılarının oluşumunu etkileyen faktörlerden bahsedilecektir.
1
M. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örneği), İşaret Yay., İstanbul, 1993, s.107.
Bu konuda ulaşabildiğimiz tek araştırma; Bozkurt Koç, Eğitimcilerde Dini Hayat, Atatürk Ünv. Sos. Bil.
Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), Erzurum, 1997.
2
1
Din algısını etkileyen faktörlerin başında “insanın inanma ihtiyacı” gelmektedir. Her
ne kadar Aydınlanma çağı filozofları tarafından, çocuklara dinden bahsedilmediğinde onların
Tanrı’dan, dinden hatta ruhlarının varlığından bile haberdar olamayacakları iddia edilmiş olsa
bile yapılan araştırmalar bu durumun tersini göstermektedir.3 Bütün insanlar daha çok
ergenlik çağlarında başlamak üzere dini duygulara sahip olmuşlardır. Bu bakımdan
öğretmenlerin dini inançlarının temelini de insanın inanma ihtiyacı oluşturmaktadır.
Dini inançların kaynağını ikinci derecede aile ve çevre ile okul gibi faktörler
oluşturmaktadır. Birey hayatı boyunca çocukluk ve gençliğindeki inançlarının temelini
oluşturan bu faktörlerin izlerini üzerinde taşımaktadır. Öğretmenlerin dini inançları üzerinde
de bu faktörlerin çok büyük etkisinin olduğu görülecektir.
Dini inançları ve din algısını etkileyen diğer bir faktör de din ve toplumun karşılıklı
münasebetleridir. Aynı din farklı toplumlarda değişik biçimlerde uygulanmakta hatta bu
durum aynı toplum içinde bile görülebilmektedir.
Birinci bölümde son olarak da modern toplumdaki dinden bahsedeceğiz. Çünkü
modern hayat dini yaşam ve inançlar üzerinde büyük etkilerde bulunmaktadır. Bu etkiler
öğretmen gibi eğitim seviyesi yüksek kişiler arasında daha fazla görülmektedir.
Araştırmamızın ikinci ve üçüncü bölümlerini yaptığımız anketlerden elde ettiğimiz
veriler ve bunların yorumlanması oluşturacaktır. Bu bölümlerde öğretmenlerin inanç ve ibadet
düzeyleri ile dini hayatlarına şekil veren sosyo-kültürel sebepler ayrı ayrı değerlendirilecektir.
2. Araştırmanın Amacı ve Önemi
İnsanlar tarihin değişik kesimlerinde edindikleri birçok alışkanlıkları, yönelişleri ve
değerleri geride bırakmalarına rağmen din olgusunu günümüze kadar getirmişlerdir. Birçok
şeyden vazgeçebilen insanoğlu din olgusundan vazgeçememiştir.4
3
Mustafa Öcal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metotlar, TDV Yay., Ankara, 2001, ss.45-47.
Ali Rıza Aydın, Dini İnkarın Psiko-Sosyal Nedenleri, 19 Mayıs Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Samsun, 1995, s.1.
4
2
Sosyal bir olgu olarak din, daima insanların hayatlarında bulunmuştur. Bu sebeple
dinin hayatla olan münasebetinin tespiti önem taşımaktadır. Hayatın bir gerçekliği olan dinin,
bireyler tarafından nasıl algılandığının ve hayata nasıl yansıdığının tespiti ancak yapılacak
empirik araştırmalarla mümkün olabilmektedir. Bu araştırmalara her dönem ve her toplum
için ihtiyaç vardır. Dinin geleceğiyle ilgili, deneysel araştırmalara dayanmayan tezlerin yanlış
çıkması5 alan araştırmalarının önemini göstermektedir.
Din toplumun her tabakasını etkilediği gibi öğretmenler üzerinde de etkili olmuştur.
Ama acaba toplumun en eğitimli kesimi olarak öğretmenlerin dini algılama biçimleri
toplumdan bir fark göstermekte midir? Dinin kültürel boyutu öğretmenleri de etkilemekte
midir? Öğretmenler arasında dini bilgi seviyesi ne düzeydedir? Gibi soruların bir kısmı bu
araştırmada cevap bulabilecektir.
Araştırmamızın genel amacı; öğretmenlerin dini inançlarını, dini ibadetlere olan ilgi
derecelerini, dini kanaatlerini, dini tutumlarını ve günlük hayatlarında dini nitelikli diğer
toplumsal olayları tespit edebilmektir.
Araştırmamız ülkemizdeki belli bir meslek grubuna yönelik olarak yapılan en
kapsamlı araştırma olma bakımından önemlidir.
İnsanların dini algılayış biçimleri, dini yaşam tarzları ve inanç biçimleri genel olarak
fert planında kalmakta, etkiledikleri kişiler de aile fertleri ve dost çevresiyle sınırlı
kalmaktadır. Bu açıdan birçok insan için bireysel dindarlık söz konusudur. Yaptıkları hatalar
da sadece kendilerini bağlamaktadır. Öğretmenler için ise durum daha farklıdır. Öğretmenler
gelecek nesilleri yetiştirmekte ve onlara şekil vermektedirler. Bu yetiştirme tarzının
öğretmenin inanç ve yaşam tarzından azade olmayacağı bellidir. Bu açıdan araştırmış
olduğumuz “öğretmenlerin din algıları” ayrıca önemlidir. Öğretmenlerin yarısının din
derslerine girmiş veya hala giriyor olması da araştırmamızın önemini artırmaktadır.
5
Robert N. Bellah, “Din ile Sosyal Bilim Arasında”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği,
Haz. ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.162. Ayrıca aynı kitapta bknz.: Rodney Stark,
“Toprağın Bol Olsun Sekülerleşme”, s.34. William H. Swatos ve Kevin J. Christiano, “Sekülerleşme Teorisi: Bir
Kavramın Serüveni”, s.97. Ayrıca bknz.: Ali Köse, “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni
Paradigmalar”, Liberal Düşünce, Yıl 6, Sayı 24, İstanbul, Güz, 2001, s.155.
3
3. Araştırmanın Hipotezleri
Araştırmamızdaki başlıca hipotez “öğretmenlerdeki eğitim seviyesinin yüksekliği ve
gelir olarak orta ve üstü tabakalarda yer almalarına bağlı olarak dini değerlerde düşüş
olması”dır.
Bu varsayıma bağlı olarak toplumun geneline oranla öğretmenler:
“Dini yaşam ve davranışlara önem vermezler.”
“İbadeti gerekli görmezler.”
“Popüler dindarlık düzeyleri düşüktür.”
“Dinden ziyade kültürel değerler önemlidir.”
Öğretmenlere göre “hayata yön vermesi gereken güç dini değerler değil, modernite
olmalıdır.”
Diğer varsayımlarımız ise: Ülkemizin içinde bulunduğu sanayileşme ve kentleşme
süreci geleneksel dini hayatı etkilemiş ve dini hayatta birtakım değişikler meydana getirmiştir.
Pozitivist yaklaşımın aksine, birtakım değişikliklere uğramasına rağmen ülkemiz
insanının kimlik, kişilik problemlerini çözmede, toplumsal davranışlarını şekillendirmede din
hala önemini koruyan bir faktördür.
Türkiye’de laikliğin bir gereği olarak yapısal olarak seküler bir toplum bulunmasına
rağmen, bireylerin sekülerleşmesi söz konusu değildir.
Bu ve benzeri hipotezler bundan önceki birçok araştırmada da öne sürülmüş ve genel
olarak kanıtlanmıştır. Bizim bunlardan farklı olarak ve bugüne kadar yapılan araştırmaların
tersine olan hipotezlerimiz ise:
“Bayan öğretmenlerdeki dindarlık düzeyi erkek öğretmenlerden daha düşüktür.”
“Genç öğretmenlerin dindarlık düzeyleri yaşlı öğretmenlerden daha fazladır.”
4
4. Araştırmanın Sınırlılıkları
Bu araştırmada tespit edilmeye çalışılan öğretmenlerin din algıları, bunları tespit
etmede kullanılan ifadelerle sınırlıdır.
Her araştırma, özellikle empirik araştırmalar kullandıkları örneklem ile sınırlı
olduklarından, bu araştırmada da elde edilen sonuçlar bu anlamda örneklem ile sınırlıdır.
Yine bu araştırma, deneklerin verdikleri cevapların samimiyeti ve doğruluğuyla
sınırlıdır. Araştırma belli bir zaman diliminde yapıldığından, zamanla tutum ve davranışlar
değişebileceğinden, araştırma yapıldığı zamanla sınırlıdır.
5
I. BÖLÜM
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
(Din Algısını Etkileyen Faktörler ve Sosyolojik Açıdan Din)
6
A. İNANMA İHTİYACI
Tarih boyunca her fert6 ve toplumun dini bir inanışı olmuştur. Bu dini inancın
kaynağıyla ilgili tartışmalar bulunsa da, dinin varlığıyla ilgili bir sorun yaşanmamaktadır. Din
Bilimi, geçmişte de günümüzde de dinsiz bir topluma rastlamamıştır.7
İnsanlar tarih boyunca, her zaman ve her yerde, yüce, kudretli ve ulu bir varlığa
sığınma ve ondan yardım dileme ihtiyacı duymuştur. Bu ihtiyaç, insandaki din duygusunun
fıtri ve tabii olduğunun delilidir.8
İnsan, başına gelen veya çevresinde cereyan eden olayları, daha genel bir ifade ile
hayatı ve evreni anlamlandırmak ister. Anlamlandırma çabası ile meydana gelen olayların
neler ifade ettiği kavranır. Bunun neticesinde ise insan kendi hayatını kontrol etme, olaylara
yön verme veya en azından olacakları tahmin edebilme yetisi kazanır. Dini inançlar, inanan
insana bir bakış açısı ve yaklaşım biçimi kazandırır. Bu bakış açısıyla kişi bilinmezliğin yol
açtığı belirsizlikten kurtulur ve olayları çözümleyerek öz güvenini ve öz saygısını koruyarak,
hayatını denetim altına alır.9
Tarihin bütün devirlerinde ve bütün toplumlarda daima kendisiyle karşılaşılan
evrensel bir olgu olan din, insanı hem içten hem dıştan kuşatan, onun düşünce ve
davranışlarında kendini gösteren bir disiplindir.10
İnsanın veya toplumun dinden kopması mümkün değildir. Din, bütün insanlık tarihi
boyunca ve insan yaşamının her anında kendini göstermektedir. İnsan ve toplum din
sayesinde sıkıntılarını giderip, güven duygusu kazanır, kimlik arayışını tamamlar, ahlaki
motivasyon sağlar, çaresizlikler karşısında yılmaz, fazilet ve iyiliğe yönelir.11 Yalnızlık,
çaresizlik, korku, keder, hastalık, ölüm, musibet ve felaketler karşısında teselli bulur.12
6
William A. Haviland, Kültürel Antropoloji, Çev. Hüsamettin İnanç ve Seda Çiftçi, Kaknüs Yay., İstanbul,
2002, s.408.
7
Günay Tümer ve Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yay., Ankara, 1993, s.27.
8
Tümer ve Küçük, s.38.
9
Talip Küçükcan ve Ali Köse, Doğal Afetler ve Din: Marmara Depremi Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir
İnceleme, İSAM Yay., İstanbul, 2000, s.63.
10
Recep Vardi, İletişim Araçları ve Dini Hayat (İnternet Örneği), Marmara Ünv. Sos. Bil. Enst.
(Yayınlanmamış Y. L. Tezi), İstanbul, 2003, s.77.
11
Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, TDV Yay., Ankara, 2001, ss.80-120
12
Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Aksiseda Matbaası, Samsun, 2000, ss.66-76.
7
İnsanın yüce bir kudrete gönülden bağlanması onun gücüne güç katar: Dua, niyaz,
iltica insanı ulvileştirir. Allah sevgisi ve korkusu insana güçlü bir irade ve sağlam bir karakter
kazandırır. Din, fertleri mukaddes duygu, ortak bilinç ve vicdan etrafında birleştiren bir unsur
olduğu gibi toplumları yükselten, onların gelişmesini sağlayan bir kurumdur. Din, aynı
zamanda ahlaki bir kurum olarak insanlara yön veren, kişiyi içten kuşatan ve yönlendiren bir
disiplindir. Dinin zayıflaması ahlaki ve hukuki suçların artmasına, giderek anarşizme yol açar.
Çünkü din olmayınca ahlak için yaptırım gücü kalmaz.
Din, insan ruhunun en karanlık noktalarına girerek, bir hayat anlayışı, hayat neşesi ve
mukavemet gücü verir. İnsan aklı, tabiat hadiseleriyle bir ölçüde tatmin olsa bile, ruhu
bunların gerisindeki hakiki sebep ile irtibat kurmadan edemez. Bundan dolayı insan manen ve
ruhen tatmin olabilmesi için ilahi bir varlığa dayanma ihtiyacını tarihin her döneminde
hissetmiştir. Çeşitli hadiseler karşısında bunalan, ümitsizliğe kapılan ve zaman zaman
ölçüsünü ve dengesini kaybeden insan, ruhuna bir destek, bir sığınak, bir teselli kaynağı arar.
İnsanoğlu bu yüzden dine muhtaçtır.13
Hastalarını terapi yöntemiyle tedavi eden psikologlar da bu gerçeğe işaret etmektedir.
Hatta bu konuda hastalarına verdikleri tavsiyelerin kendilerini “yavaş yavaş kişilik ve
mutluluk yönünden psikolojik bulguların büyük ölçüde eski dini gerçeklerin yeniden
keşfedilmesi olduğu gerçeğini zorla idrak ettirdiği”ni belirtmektedirler.14
Dinler insana kendisi ve kainat hakkında bir görüş getirir. İnsan onlarda kendi
mahiyeti ve kainattaki yeri hakkında bir bilgi şeması bulur, kendi başlangıcını ve sonunu
görür. Böylece bir din insanın temel problemlerini belli bir açıdan izah eden bir sistemdir.
Bazı dinler daha az, bazıları daha çok teferruatlı izah verir, ama hepsi de zihnimizi meşgul
eden en soyut metafizik problemlerden yaşanan hayata ait pratik davranış kurallarına kadar
her konuda insanı aydınlatmayı hedef edinmişlerdir.
Hiçbir fikir, felsefe, ideoloji dinin yerini tutamaz ve onun yaptığı tesiri yapamaz. Her
ideoloji fikir sahasında kalır, ferdin sofrasına, yiyip içtiklerine, yatağına, alışverişine nüfuz
13
Yümni Sezen, Sosyoloji Açısından Din ~Dinin Sosyal Müesseseler Üzerindeki Tesirleri~, İFAV Yay.,
İstanbul, 1998, ss.111-112.
14
Henry C. Link, Çağımızda Dine Dönüş, Çev. Nahit Oralbi, Dergah Yay., İstanbul, 1979, ss.14-15.
8
edemez. Din ise, günlük işlere kadar girerek ferdi kuşatmıştır ve ona kuvvet kaynağı
olmuştur.
Toplum hayatının ürettiği değerlerde de din kendini gösterir. Mimari yapılar, estetikplastik sanat eserleri ve edebi ürünlerde, kişi ve yer isimlerinde, örf ve adet ile geleneklerde,
hukuki, siyasi, sosyal, kültürel, askeri, iktisadi alanlarda hep dini temeller ve anlayışlar göze
çarpar.
B. DİNİ HAYATIN SOSYOLOJİK TEMELLERİ
1. Aile
Bütün insan topluluklarında ve her kültür safhasında aile müessesesine, yani anababa ve çocuklar ve bazen kan hısmı durumunda bulunan diğer bir takım şahısların sıkı bir
hayat birliği vücuda getirecek biçimde birlikte yaşamaları durumuna rastlıyoruz. Toplumun
en küçük sosyal birimini oluşturan aile, bütün toplumların yapı taşını oluşturmaktadırlar.
Aile müessesesi bütün kavim ve kültürlerde mevcudiyetine rastlanacak kadar umumi
ve yaygın olmasına mukabil, aile tipleri çok çeşitlidir. Çekirdek-geniş, ataerkil-anaerkil vb.
aile tipleri toplumdan topluma yapı olarak farklılık göstermelerine rağmen, sosyal
fonksiyonları üyeleri üzerinde etkili olmaya devam etmektedir. Konumuz olan din ve aile
ilişkileri kapsamında aile tiplerini incelediğimizde dinin her türlü aile tipinde de önemli
etkilere sahip olduğu görülmektedir. Baba otoritesine dayanan pederşahi ailelerin yaygın
olduğu toplumlarda erkek tanrılara, ana otoritesine dayanan maderşahi ailelerin yaygın olduğu
toplumlarda kadın tanrıçalara önem verildiği görülmektedir. Aynı şekliyle ailenin çekirdek
veya geniş aile olması da din-aile ilişkilerini etkilemektedir. Kolektif bilince dayalı geniş
ailelerde dini şuur ve birlik daha yaygınken, modern dünyanın ferde verdiği önem sonucu
özellikle çekirdek ailelerde dinin aile üzerindeki etkisi azalmıştır.15
Modern toplumlarda aile üzerindeki dinin etkisi azalmış olsa bile, hâlâ aile , din ile
kişi arasındaki irtibatı sağlayan en önemli iletişim kanallarından biridir ve bu kanal, büyük
15
Ünver Günay, Din Sosyolojisi, 4. Baskı, İnsan Yay., İstanbul, 2001, ss.239-243.
9
dini teşkilatlara nesiller boyu yeni mensuplar kazandırmanın devamlılığını temin ettiği gibi,
bu fonksiyonunu günümüzde de sürdürmektedir.16
İster dini olsun, ister olmasın bireyin bütün davranış ve inançlarının gerisinde aile
önemli bir etkendir. Yapılan araştırma ve gözlemler, dini inanç ve tutumların teşekkülünde ilk
çocukluk dönemindeki aile ilişkilerinin en etkili faktör olduğunu göstermektedir.17 Aile yapısı
içerisinde anne ve baba, çocukların ilk genel eğilimlerinde olduğu gibi, dini değerlere karşı
olumlu ve olumsuz tutumlarının oluşup gelişmesinde de etkili bir yere sahiptir.18
Bireyin ilk duygu, düşünce, davranış ve eğitim kazandığı yer ailesidir. Bundan dolayı
birey zamanla bir dereceye kadar anne ve babası gibi hissetmeye başlar, onların ideal ve
arzularını paylaşır.
Aile içerisinde verilen din eğitimi bireyi derin bir şekilde etkilemektedir. Bireyin
yakınlarının dini hareketleri ve kullandıkları dini tabirler onun için model olmaktadır. Yapılan
bütün gözlemler de dini tavrın teşekkülünde yakınların tesirinin en belirgin faktör olduğu
konusunda birleşmektedir. Dini formasyon faktörleri önem sırasına göre: Aile terbiyesi, şahsi
düşünce ve okul olarak sıralanmıştır.19
İslam düşüncesinde de dini eğitimin ilk verildiği yer aile olarak görülür. Bu konuda
bir hadis-i şerifte Hz. Muhammed “her çocuk (Allah’ın yaratılışta verdiği –Rum/30-) fıtrat
üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.” buyurmuştur.20
Her ne kadar bireyde dini duygu ve inanç kendiliğinden ortaya çıkabiliyorsa da,
kişide ortaya çıkan dini duygu ve düşüncelerin erken veya geç ortaya çıkmasında, sağlıklı
veya sağlıksız gelişmesinde ailelerin dindarlıkları ve kültür seviyeleri doğrudan etkilidir.21
Dindar olan ve bazen de dua ve ibadetlerini çocukları ile birlikte yapan ailelerin
çocukları üzerinde bu uygulama önemli etkiler bırakır. Hatta bazı eğitimciler tarafından bu
16
Günter Kehrer, Din Sosyolojisi, Çev. Semahat Yüksel, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 1992, s.103.
Hökelekli, s.257.
18
Ali Rıza Aydın, Dini İnkarın Psiko-Sosyal Nedenleri, 19 Mayıs Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), Samsun, 1995, s.43.
19
Antoine Vergote, “Çocuklukta Din”, Çev. Erdoğan Fırat, AÜİF Dergisi, C. 22, Ankara, 1978, s.316.
20
Kütüb-ü Sitte; “İman ve İslam’ın Fazileti”; Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22, (2658); Muvatta,
Cenâiz 52, (1, 241); Tirmizî, Kader 5, (2139); Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4714).
21
Mustafa Öcal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metotlar, TDV Yay., Ankara, 2001, s.51.
17
10
eğitimin daha çocuk doğmadan, ana rahminde başladığı ifade edilmiştir.22 Aile fertlerinin bu
davranışları, çocuklarının dini duygularının erken yaşlarda uyanmasına sebep olur. Çünkü,
evde ibadet eden, dua yapan aile büyüklerini gören çocuk, bir taraftan onları taklit ederken,
diğer taraftan bu davranışı bir takım sorular sormasına sebep olur. Sorularına verilecek
cevaplar, çocukların dini uyanışını ve dini duygularının gelişimini kolaylaştırır ve hızlandırır.
Cevapların doğru, açık ve net olarak verilmesi, dini duygu ve düşüncenin sağlıklı bir şekilde
gelişmesine yardımcı olur. Sorulara yanlış veya baştan savma cevapların verilmesi halinde ise
bu durum onların dini duygularının uyanması ve gelişmesinde gecikmeler yapabileceği gibi,
sapmalara da neden olabilir.23
Çok tanrılı halk dini karakteri taşıyan bütün dinlerde aile, büyük bir dini önem
taşıyan ve daima içerisinde dini ayin ve merasimlerin yapıldığı başlıca yerlerden birini
oluşturmaktadır. Ailenin aynı zamanda bir ayin ve ibadet birliği haline gelmesi, mensupları
arasında, kan bağı ve birlikte yaşamanın doğurduğu diğer bağlardan daha kuvvetli bir
birliktelik oluşturmaktadır.24 Aile grubu, bu dini önemini başta İslam olmak üzere bütün
semavi ve evrensel dinlerde de korumuştur.25
Aile içerisinde aynı dine bağlı olmanın dinamik etkisi olmayınca aile üyeleri
birbirinden uzaklaşabilmektedir. Ali Köse’nin İngiliz mühtediler (sonradan Müslüman olan)
üzerinde yaptığı araştırma bunu doğrular niteliktedir. Din değiştirmiş olan mühtedilerin ancak
% 14’ü ailelerinden olumlu tepkiler alabilmiştir. Kimileri ailelerini incitmemek için din
değiştirdiklerini ailelerine söyleyememişlerdir (% 11). % 19’unun ailesi yıllarca kendileriyle
konuşmayacak kadar aşırı tepkiler göstermişlerdir. % 31’lik bir kısım da fazla olmasa da yine
de ailelerinden tepki görmüşlerdir.26
22
Bayraktar Bayraklı, “Eğitimin Doğum Öncesi Boyutu”, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu,
İlmi Neşriyat, İstanbul, 1994, s.177.
23
Öcal, s.52.
24
Hans Freyer, Din Sosyolojisi, Çev. Turgut Kalpsüz, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1964, s.41
25
Günay, Din Sosyolojisi, s.240.
26
Ali Köse, Neden İslam’ı Seçiyorlar: Müslüman Olan İngilizler Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir İnceleme,
İSAM Yay., İstanbul, 1997, ss.112-116.
11
2. Okul
Aileden sonra eğitim ve öğretimdeki en önemli toplumsal müessese okuldur. Aile
çevresi dışında çocuklar, gelişimlerinin kritik çağlarını okulda ve zamanlarının çoğunu da
öğretmenleriyle geçirirler.
Toplum hayatında tarih boyunca görgü ve deneme yoluyla bilgiler artmış ve gitgide
çeşitli meslekler doğmuş, bir medeniyet meydana gelmiştir. Zamanla bilgi ve mesleklerin
genç kuşaklara yaygın eğitim yoluyla geçirilebilmesi imkansız bir duruma gelmiştir. Bu
ihtiyaç, toplum içinde eğitim işiyle uğraşacak insanların ve kurumların doğmasına sebep
olmuştur.27 Bu durum din eğitimi için de aynı şekilde geçerlidir.28
Okul, toplumun mevcut değer ölçülerini ve hukuk düzenini yetişmekte olan nesle
tanıtıp benimsetmek ve yeni nesli bu düzene itaatle birlikte yeni değerler yaratmaya, benlik
geliştirmeye ve topluma yeni seviyeler kazandırmak için çalışmaya yöneltir.29 Yani hem
toplumun birlik ve beraberliğini garanti edecek hem onun yenilenmesini ve gelişmesini
sağlayacak şekilde çalışır.30 Bu bakımdan okullarda din eğitimine de gereklilik vardır. Çünkü
öğrenci, iyiye, doğruya ilişkin birçok ilke ve kuralı din eğitimi yoluyla öğrenir.31 Onun için
gençlerin milli ve manevi değerlere bağlı, birlik ve beraberlik duyguları güçlü, insana ve
insanlığa değer veren, yurdunu ve milletini seven ve hür düşünceye sahip insanlar olarak
yetişmelerini sağlamak için din derslerinin bütün öğretim kurumlarında, ehliyetli kişiler
tarafından okutulması zorunlu olarak görülmüştür.32
Din eğitim ve öğretimi dünyanın her yerinde ve her zaman -aileden sonra- okullar
vasıtasıyla da verilmeye çalışılmıştır (tarihi bir istisna olarak Türkiye’de on yıldan fazla bir
süre (1933-1946) okullarda din dersi bulunmamıştır).33 Bugün en gelişmiş Batı Avrupa
ülkeleri ve ABD’de bile özel kurumlarca ve kiliselere bağlı olarak açılan öğretim
kurumlarında din eğitimi yapılmaktadır. Devlet okullarında da haftada en az iki veya üç saat
27
Abdurrahman Dodurgalı, Eğitim Sosyolojisi, İFAV Yay., İstanbul, 2000, s.141.
Abdurrahman Dodurgalı, Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, İFAV Yay., İstanbul, 1999,
ss.187-193.
29
Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yay., Ankara, 2001, ss.17-18.
30
Bilgin, s.66.
31
İbrahim Ethem Başaran, ~Eğitimin Psikolojik Temelleri~ Eğitim Psikolojisi, Feryal Matbaası, Ankara,
2000, s.156.
32
Halis Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), İFAV Yay., İstanbul, 1999, s.560.
33
Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), s.550.
28
12
zorunlu din dersi bulunmaktadır.34 Bu ülkelerde verilen din dersleri ise daha 1. sınıftan
itibaren başlamaktadır (ülkemizde 1, 2 ve 3. sınıflarda din dersi bulunmazken, yurtdışındaki
vatandaşlarımızın çocuklarına yönelik 1, 2 ve 3. sınıf din dersi kitapları Türkiye’de
basılmakta ve bu dersler ülkemiz tarafından o ülkelere gönderilen öğretmenler vasıtasıyla
işlenmektedir).35 Gelişmiş ülkelerdeki bu uygulama kuşkusuz bir gelenek değil, aksine insan
tabiatına uygun pedagojik bir gerekliliktir.36
Batılı ülkelerde çocuğun din eğitimi ilköğretimin birinci sınıfından itibaren
başlatılmakla kalmamakta, aynı zamanda din eğitimi okul öncesi kurumlarca da
verilmektedir. Bu okul öncesi eğitim kurumlarının çoğu da kiliselere aittir.37 Yapılan
araştırmalar Almanya’daki çocuk yuvalarının % 70’inin kiliseye ve kilise vakıflarına ait
olduğunu göstermektedir.38
Aile eğitimi daha çok ahlaki alanda yoğunlaşmasına rağmen okul eğitimi zihni
alanda kendini gösterir. Değer ve inanç alanı aileye bırakılmıştır. Okul ise bilgi alanı ile
meşgul olur. Bu bakımdan “İslam, öğretmenin inancına dikkat etmez. Çünkü okul inanç değil,
bilgi yuvasıdır. Bedir savaşı sonunda alınan müşrik esirler, inançlarına bakılmaksızın
Müslüman çocuklara öğretmen olarak tayin edilmişlerdir.”39
Fakat, öğrenci zamanla okulda öğretmenleri gibi kendi ailesinin dışında kalan kişileri
tanımaya başlar. Onlarla kendini özleştirir, onların davranışlarını taklit eder. Bunu yaparken
davranışların doğru veya yanlışlığını sorgulamaz. Bu bakımdan öğretmenlerin dini değerlere
karşı düşünce ve davranışları, öğrencinin dini değerlere karşı tutumunu olumlu veya olumsuz
yönde etkileyebilir. Yani öğretmen, potansiyel olarak öğrenciyi iyiye veya kötüye yöneltme
gücüne sahiptir.40
34
Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), s.560.
Suat Cebeci, “Genel Din Eğitimi Çağı ve İlkokullarda Din Dersleri”, Orta Dereceli Okullarda Yürütülen
Din Eğitim-Öğretiminin Problemleri (Sempozyum), İlahiyat Bilimleri Araştırma Vakfı (İBAV), Kayseri,
1998, s.87.
36
Cebeci, s.87.
37
Cebeci, s.87.
38
İrfan Başkurt, Federal Almanya’da Din Eğitimi, İFAV Yay., İstanbul, 1995, s.109. Ayrıca bknz.: Fazlı
Arabacı, “Avrupa (Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika)’da Din Öğretimi”, ~Cumhuriyetin 75.
Yılında~ Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi İlmi Toplantısı, Türk Yurdu Yayınları, Ankara, 1999, ss.73-93.
39
Bayraktar Bayraklı, İslam’da Eğitim ~Batı Eğitim Sistemleriyle Mukayeseli~, İFAV Yay., İstanbul, 1997,
s.136.
40
Aydın, s.45.
35
13
Eğitime şekil veren temel inançlar ve gelenekler arasında en kuvvetli etkiler dinden
gelmektedir. Eğitimde dinin belirleyici, kuvvetli etkisi, dine karşı olan cereyanların bile din
biçimine bürünerek eğitim mekanizmalarını çalıştırmalarına neden olmuştur. Komünist eğitim
bunun canlı örneğidir. Hatta bazı ülkelerde laiklik ilkesinin uygulaması da bu sebeple din
haline getirilmiştir.41
Tarih boyunca birçok eğitim hareketinin temelinde din yer almıştır. Eğitim
faaliyetleri her toplumda dini müesseselerin etrafında teşekkül etmiştir. Müslümanlarda cami
etrafında medrese, Hıristiyan dünyada kiliseye bağlı okullar ve üniversiteler, hatta
putperestlerde totemin yanında veya etrafında yetiştirilen gençler, bize tarih boyunca din ve
eğitim kavramlarının hep iç içe bulunduğunu göstermektedir.42
Biz de bundan dolayı milli eğitimimiz üzerinde rol oynayan toplumsal faktörlerin
başında dinin geldiğini düşünerek hareket etmeliyiz. Çünkü tarihi gerçeklerin bize açıkça
gösterdiği gibi, milli varlığımızı korumada temel dayanağımız din olmuştur.43 Her türlü
sosyal ve ekonomik sıkıntıları çözmek ve milli birliğimizi korumak için manevi gücümüzden
eğitim yoluyla yararlanabiliriz. Ayrıca dil, edebiyat, ahlak, örf ve adet, sanat anlayışlarında
dinin çok büyük tesirleri olduğu açıktır. O halde din eğitimine genel öğretim içinde yer
vermeyi, vazgeçilmez bir toplum ve fert ihtiyacı olarak görmek gereklidir.44
3. Çevre
Kişinin ailesi ve aldığı eğitim gibi faktörlerin yanı sıra çevresi de kişiliğinde belirli
özelliklerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.45 Bu özelliklerden bir tanesi de dindir.
Önceden de belirttiğimiz gibi her toplumun dini bir inanışı olmuştur. Birey içinde
yaşadığı toplumda bu dinlerin sembolleriyle, çeşitli konulardaki açıklamalarıyla karşılaşır.
Doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak birtakım bilgiler edinir. Dini davranışları gözler.
Bunlardan bazıları ilgisini, dikkatini çeker, onlara eğilim duyabilir. Bazılarına ise tepki
41
42
43
44
45
Dodurgalı, Eğitim Sosyolojisi, s.127.
Dodurgalı, Eğitim Sosyolojisi, s.128.
A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1981, s.80.
Halis Ayhan, Eğitim Bilimine Giriş, Şule Yay., İstanbul, 1995, s.207.
Hökelekli, s.251.
14
gösterebilir. Özellikle de alt yaş gruplarında çevre faktörünün etkisi ağırlıklı olarak kendisini
gösterir.46
İletişim çağı olarak adlandırabileceğimiz günümüzde çevrenin kişiler üzerindeki
etkisi daha da artmıştır. Önceden sadece belli bir kültür çevresinin etkisinde yetişen bireyler,
günümüzde iletişim olanaklarının çokluğuyla farklı kültür çevrelerinden de etkilenmeye
başlamışlardır. Bu durum olumlu gibi gözükebilse de henüz fikri olgunluğunu
tamamlayamamış çocuk ve gençler üzerinde çatışmalara neden olabilmektedir. Kendi ailesi
tarafından inanılan ve benimsenen değerlerin başka çevrelerce uygulanmadığını gören gençler
çatışmaya girebilmektedirler. Reklam ve özenti yoluyla farklı kültürlerden çok daha fazla
etkilenebilmektedirler. Bu açıdan televizyon ve internet çocuklar üzerinde olumsuz etkiler
oluşturmaktadır. Çünkü çocukların ilgiyle izledikleri çizgi film ve diğer çocuk programları
Batılıların kendi inanç ve değerleri doğrultusunda hazırladıkları programlardan oluşmaktadır.
Dini inançların oluşumunda önemli faktörlerden biri de arkadaş çevresidir. Bu
durumu en güzel biçimde “bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü
açıklar. Çevrenin birey üzerindeki etkisi atasözlerimize de yansımıştır; “körle yatan şaşı
kalkar”, “üzüm üzüme baka baka kararır” bunlardan bazılarıdır.
Özellikle arkadaş çevresi dini temayüllerin oluşumunda ebeveynden sonra ikinci
sırada yer alabilmektedir.47 Bizim araştırmamızda da öğretmenler dini inançlarının oluşumunu
etkileyen faktörleri sıralarken aileden sonra ikinci sırada okudukları kitapları, üçüncü sırada
ise arkadaş çevresini saymışlardır. Okul ise etkileme sırası olarak arkadaştan sonra
gelebilmiştir.
Çocuklarda dini duygu ve düşüncenin uyanması ve gelişmesinde sosyal çevrenin ve
kitle iletişim araçlarının önemli etkileri vardır. Çocukluğunda dindar insanların yaşadıkları,
günde beş vakit ezanın okunduğu, okunan ezana saygı duyulan bir çevrede yetişen çocuklar
şüphesiz ki bu ortamdan etkilenirler. Bu şekilde dini duygu ve düşünceleri erkenden
uyanarak, olumlu yönde gelişir.
46
47
Peker, s.77.
Peker, s.68.
15
Buna karşılık ezansız, mabetsiz bölgelerde doğup, büyüyen, aile içerisinde ve
çevrede ibadet eden herhangi bir insanla karşılaşamayan çocuklarda da dini uyanma ve
gelişmeler görülse bile, bu durum gecikmeli ve sağlıksız olacaktır.48
Çevre konusunu, Yahya Kemal Beyatlı’nın bu gerçeği anlatan bir yazısıyla bitireceğiz:
“Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan
Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki
minareler görülmez, ezanlar işitilmez. Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocukları
Müslümanlığın çocukluk rüyalarını nasıl görürler? ..... Biz ki minareler ve ağaçlar arasında
ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah
namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk
terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!”49
C. DİN VE TOPLUM İLİŞKİSİ
Acaba din, ferdin mi yoksa grubun mu işidir? Dünyevi toplumsal grup karşısında din
temelinde olumlu mu, olumsuz mu ya da ilgisiz midir? Başka bir deyişle din ve toplumun
temas noktaları nerelerdir?
Din, sadece inançtan ibaret değildir. Din, inancın yanında tarihi, sosyolojik, kültürel
ve psikolojik bir takım unsurları da bünyesinde barındırır.50 Bu durumu sebebiyle dinin bir
toplumdan ötekine, bir kültürden bir başkasına değişen zengin çeşitlilikle karakterize olduğu
da gerek tarihsel gerek de aktüel veri, gözlem ve tespitlerden anlaşılmaktadır. Din, insanlar
tarafından daima bir toplum içerisinde ve bir kültür ve medeniyet ortamında hayatiyet bulan,
şekillenen ve yaşanan bir olgu ve hatta süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bu
durum, beşeri ve toplumsal bir fenomen olarak yaşanan dini tecrübenin bir toplumdan
48
Öcal, s.53.
Yahya Kemal Beyatlı, “Ezansız Semtler”, Aziz İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1985, ss.126-130.
50
Mircae Eliade, Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, Çev. Mehmet Aydın, Din Bilimler Yay., Konya, 1995,
s.27.
49
16
ötekine, bir kültürden diğerine değişip, sözü edilen bu engin ve zengin çeşitlilikte yankısını
bulmaktadır.51
Yalnız “her inanç sistemi, din tarifindeki belirli esaslara uygun olsa bile, sosyoloji
açısından din olarak nitelendirilemez. Ancak sosyal geçerliliği olan inanç sistemleri
sosyolojik manada dindir. Bu aynı zamanda herhangi bir inançla dini ayırmanın önemli bir
ölçüsüdür.” 52
Din sadece fertlerin içinde yaşayan sübjektif bir tecrübe olarak kalıp, somut bir şekil
veya tavır haline gelmezse olaylar üzerine etki edemez. Toplumsal bir etki meydana getirmek
için düşünce ve heyecanın ifade edilmiş olması gerekir.53 Bu bakımdan “yaşayan bir din,
tabiatı icabı sosyal münasebetler yaratmak ve gözetmek zorundadır.”54
Toplumdaki tabii gruplar (aile, klan, kabile, ırk, halk, millet vb.) ile din ve dini
gruplar arasında karşılıklı iletişim ve etkileşim vardır. Din ve dinin oluşturduğu gruplar
herhangi bir kültür çevresinde her türlü etkiden uzak kalamazlar. Karşılıklı olarak toplumun
yapısı ve çeşitli kültür alanları dini hayatı etkilerken, din de toplumsal hayatı ve diğer kültür
alanlarını etkiler.55 Aynı toplulukta (din ve toplum) yan yana değil, iç içe bulunurlar, birinin
özellikleri önceliği alırken, diğerinin özelliklerini de ihtiva eder.56 Bundan dolayı insan
topluluklarının ilişkilerinde dinin oynadığı rol sınırsız olarak nitelendirilmiştir.57
1. Dinin Topluma Etkileri
Dini inanç ve teşekküller, kişi ve toplum hayatında birçok ihtiyaca hizmet eder.
Dinin toplum üzerindeki etkileri genel olarak benzerlik göstermesine rağmen, din her toplum
üzerinde aynı şekilde işlev görmez. Dinin kendi özellikleri, toplumun kültürü ve sosyal
51
Ünver Günay, “Din Bilimleri ve İnsan Anlayışımız”, Yeni Bir Geleceğe Açılırken İnsan ve Din
(Sempozyum), Adana, 2001, ss.39-40.
52
Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, 1998, s.78.
53
Niyazi Akyüz, Ankara’nın Boğaziçi Semtinde Dini Hayat ve Kentlileşme Üzerine Bir Araştırma, Ankara
Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 1994, s.41.
54
Joachim Wach, Din Sosyolojisi, Çev. Ünver Günay, İFAV Yay., İstanbul, 1995, s.54.
55
Niyazi Akyüz, s.43.
56
Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, 1998, s.78.
57
Gustav Mensching, Dini Sosyoloji, Çev. Mehmet Aydın, Tekin Kitabevi, Konya, 1994, s.286.
17
yapısına göre girdiği her toplumda farklı işlevler kazanır. Mesela din: Göç eden bir grubun
yeni topluluk içerisinde kimliğini korumasına yardımcı olur. Zulüm gören bir topluluğa
dayanma gücü verir. Sosyal değişimin hızlı olduğu devirlerde kişinin kendini güven içinde
hissetmesini sağlar v.b.58
Daha anlaşılabilir olması bakımından biz de dinin fonksiyonlarını K. A. Roberts gibi
genel olarak 4 başlık altında toplayacağız:59 1. Hayatı anlamlandırma (meaning functions) 2.
Kimlik kazandırma ve aidiyet duygusu sağlama (identity or belonging functions) 3. Yapısal
fonksiyon (structural functions) 4. Kültürel fonksiyon (cultural functions).
Bu bahsedeceğimiz dinin fonksiyonları çoğu zaman dinin gerçek amacı değildir.
Dinin amacı genel olarak ibadet etmek veya ideal dünyayı yakalamaktır.
Kişisel Fonksiyonları :
1. Din, önceden de belirttiğimiz gibi hayata bir anlam vermekte, yapılan haksızlıklar,
kötülükler, ölüm, musibet vb. karşısında dayanma gücümüzü artırmaktadır.
2. Dinin diğer fonksiyonlarına göre daha az dikkat çekmesine rağmen inananlarına
aidiyet duygusu kazandırması da önemlidir. Özellikle göç eden gruplarda daha fazla
gözükmek üzere din, üyelerini kimlik bunalımından koruyarak, kültürlerini devam
ettirebilecekleri bir ortam sağlar. Nereden geldikleri, niçin yaşadıkları, kim oldukları gibi
cevabı bulunmadığında kişiyi psikolojik olarak çokça rahatsız eden konularda rahatlamalarını
sağlar.
Din, kimlik kazandırma işleviyle insanın içinde yaşadığı sosyal çevrede kendini
tanımlamasını, kendi konumunu belirlemesini ve diğerlerine bakış açısını ve tavır alma
biçimini tespit etmesini sağlar.60
Din, sadece inananlarına kimlik kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda topluma da
kimlik kazandırır.61
58
Keith A. Roberts, Religion in Sociological Perspective, Second Edition, Wadsworth Publishing, California,
1990, s.51.
59
Roberts, ss.52-59.
60
Ejder Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, İnsan Yay., İstanbul, 2003, s.77.
18
Sosyal Fonksiyonları :
Dinin yapısal ve kültürel fonksiyonlarını, birbirleriyle çok ilintili oldukları için dinin
sosyal fonksiyonları başlığı altında beraber anlatacağız.
Dini, toplumdan ayrı bir şekilde sadece ferdi bir olay olarak görmek yanlıştır. Dinin
ilk etkilediği birim fert olsa da bu durum dinin toplumsal yön ve etkilerini ortadan kaldırmaz.
Zaten yaşayan bir din, toplumsal münasebetler yaratmak ve gözetmek zorundadır. Yoksa bir
süre sonra önce toplum hayatından daha sonra da fert hayatından çıkar.62
Bir konuda var olan inanç bunun yansımalarını pratikte gösterir. Tıbba inanmak nasıl
doktora danışmayı ve onun reçetelerine uymayı gerektiriyorsa, inancın da günlük hayatta
yansımaları vardır.63 Zaten iman, ifade edildiği ameller vasıtasıyla yaşamaktadır. Eğer bu
ameller bulunmazsa iman ölür, yok olur.64
Hiçbir teolojik doktrin; ibadet, ayin ve törenin yaptığı tesiri yapamaz.65 Her ne kadar
dinin esası iman ise de, inanan insan kuru bir inançla yetinmez, inandığının peşine düşer ve
inancını davranışlarına da yansıtır. İnandığı varlığa olan bağlılığını söz ve hareketlerle
göstermeye çalışır. Böylece kişinin düşünce ve duygu dünyasında yaşayan sübjektif olgular
toplum hayatında makes bulmuş olur.66 Zaten toplumsal bir sonuç vermesi için, duygu,
düşünce ve heyecanın anlatılması ve açığa vurulması gerekir. Aynı dine bağlı iki kişinin
yaşadıkları dini tecrübe, söz, hareket, kavram ya da eylem olarak kendini göstermezse, bu iki
kişi arasında din ve iman birliği meydana gelemez.67
İman ile ibadet arasında kuvvetli bir bağ vardır. Hiçbir tapınma (ibadet) yoktur ki
onda bir parça tanrısal düşünüş ve inanış olmasın. Yine hiçbir dini inanış ve görev yoktur ki
orada biraz tapınma eylemi bulunmasın.68 İşte bundan dolayı, dini tecrübenin inançla ilgili
olan teorik ifadesi ile ibadetle ilgili olan pratik ifadesi bir bütün teşkil edecek şekilde
kaynaşmıştır. Çünkü, gerek ilkel gerek evrensel dinler; bir tasavvurlar, fikirler toplamından
61
62
63
64
65
66
67
68
Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, s.78.
Niyazi Akyüz, s.40.
Peker, s.63.
Antoine Vergote, Din, İnanç ve İnançsızlık, Çev. Veysel Uysal, İFAV Yay., İstanbul, 1999, s.177.
Mehmet Taplamacıoğlu, Din Sosyolojisi, 3. Baskı, AÜİF Yay., Ankara, 1983, s.200.
Peker, s.112.
Taplamacıoğlu, Din Sosyolojisi, s.206.
Mehmet Taplamacıoğlu, “Din Sosyolojisinde Son Gelişmeler”, AÜİF Dergisi, C. 10, Ankara, 1962, s.57.
19
ibaret değil, aynı zamanda dışa yansıyan bir davranış örüntüsüdür. Dinin teorik bildirisinde
açıklanan inanç konuları, pratik alanda uygulanarak gerçekleşmektedir. Dini tecrübenin bir
ifadesi olan bu ibadetler, topluluğun basit bir anlatımı değil aynı zamanda onu hayatta tutmak
için bir vasıtadır. 69
Dini inançlar insan davranışını ve sosyal değişimleri tayin edici bir rol oynar. Din,
hayati enerji vererek insan hayatını yürütür. Ama bunu yaparken insanı hayat kavgası
prensibine sürüklemez. Bencilliğin önüne geçer. Din olmasaydı insanların bencil davranışları
yüzünden, medeniyet bugünkü halini alamazdı. Dinin kuvveti, fertleri ortak bir hayata,
kendilerini feda etmeye götürür. Bu sayede toplum, hayatta kalma şansını yükseltir. “Din ne
kadar kuvvetli ise, ortak hayat o kadar kuvvetli olur.”70
Din insan hayatının her köşesine müdahale ettiği için, sosyal hayat üzerinde etkilidir.
Sosyal müesseseleri ve onları meydana getiren birimleri kaynaştırır. Toplumun ayakta
kalmasını sağlayan fedakarlık, feragat, sabır, ümit gibi amilleri canlı tutarak birlik şuuru
oluşturur. 71 Bundan dolayı gerçek bir toplumun, ancak yaşayan din temeli üzerinde mümkün
olabileceği belirtilmiştir.72
Dinler, tarih boyunca toplum hayatında çeşitli görünümler ve fonksiyonlar
kazanmışlardır. Dinin sosyal rolünde her ne kadar olumlu ve olumsuz taraflar bulunsa da, bu
olumsuz tarafları hem milletler arasında hem de aynı millet içinde savaşlara neden olabilse
de,73 dinin toplumdaki birleştirici rolü, ihtilaf yaratıcı ve parçalayıcı fonksiyonundan kat kat
fazladır.74 Dinde olağanüstü bir birleştirme gücü bulunduğu için bu durum Francis Bacon
tarafından “din insan toplumunun en güçlü bağıdır” şeklinde ifade edilmiştir.75 Dinin bu
birleştirici gücü, ne psikolojik ne de biyolojik olmamasına rağmen çok güçlüdür.76 Dinin bazı
çatışmalara neden olduğunu belirtenler de “dini çatışmaların kaynağının aslında din
olmadığını” belirtmekten de çekinmezler. Bununla ilgili P. Berger’in anlattığı bir fıkra vardır:
69
Niyazi Akyüz, ss.39-40.
Yümni Sezen, Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bilgiler ve Tartışmalar, İFAV Yay., İstanbul,
1990, s.223.
71
Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, 1988, s.36.
72
Mensching, s.286.
73
Peter L. Berger, “Sekülerizmin Gerilemesi”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz.
ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.29.
74
Wach, s.461.
75
Günay, Din Sosyolojisi, s.294.
76
Wach, s.91.
70
20
Adamın biri mezhep kavgalarının olduğu Kuzey İrlanda’da Belfast’ın karanlık sokaklarında
yürümektedir. Aniden kafasına bir silah dayanır ve “Katolik misin?, Protestan mısın?” diye
sorulur. Adam şaşırmış bir biçimde kekeleyerek “ben ateistim!” cevabını verince,
beklenmedik ikinci bir soru geliverir: “Katolik ateist mi, Protestan ateist mi?”.77 Bu da
göstermektedir ki sırf dini olarak görülebilecek çatışmaların arkasında farklı sosyal nedenler
bulunabilmektedir.
Türk tarihinin karşılaştırmalı bir şekilde incelenmesi de bize dinin birleştirici gücünü
göstermektedir. İslamiyet’ten önce farklı medeniyetlerin etkisi altında kalan Türkler, manevi
bir birliktelikten uzak kalmışlardır. Budizm, Manihaizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi
dinlere mensup feodaller oluşturan Türkler, Türk Milleti’nin kuvvetli bir kültür etrafında
metin bir devlet olarak teşekkülüne mani oluyorlardı. Ancak Türklerin İslamiyet’e girmesi,
tek dine mensup olmanın getirdiği birliktelikle mütecanis bir millet sıfatıyla asırlarca yaşayan
sağlam devletler kurabilmelerini sağlamıştır.78 Bu da bize aynı dine mensup olmanın
birleştirici gücünün, biyolojik bağın birleştirici gücünden daha fazla olabileceğini
göstermektedir.
“Dinin faili ve taşıyıcısı olarak temel birim fert olmakla beraber, dinin o kadar
zengin bir fikir ve sosyal muhtevası vardır ki, getirdiği muayyen ruhu mensup olanların hepsi
taşır. Onlar üzerinde başlayan tesir, hayatlarına şuurlu veya şuur dışı olarak girer. Onları
birbirlerine yaklaştırır. Dini olmayan meselelere karşı dahi onları belirli ve müşterek tavırlara
götürür.”79 Kişinin toplum karşısındaki tutumu ve dinin toplumsal ilişkiler ve kurumlar
üzerine olan etkisi, büyük bir kısmıyla dini grubun akideleri, ibadetleri ve teşkilatına nüfuz
etmiş bulunan zihniyete bağlıdır.80 Doğum, sünnet, kurban, evlenme, ölüm ve ölüm sonrası
ritüelleri gibi kişi ve toplum hayatında bir safhadan diğerine geçişi ifade eden önemli
olayların dini kalıplar ve atmosfer içinde cereyan etmesi ya da en azından bu tür olaylar
vesilesiyle yerine getirilen örf ve adetler, törenler ve uygulamalar arasında dini bir renge sahip
bulunan unsurların önemli bir yer tutmakta oluşu, farkında olunsun veya olunmasın, dini
hayatla bezenmeyen faaliyetlerin çok az olduğunu göstermektedir. Yapılan bu müşterek işler,
77
78
79
80
Berger, “Sekülerizmin Gerilemesi”, s.29.
Togan, s.80.
Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, 1998, s.115.
Wach, s.81.
21
dinin, toplum hayatında gördüğü bütünleştirici fonksiyonla yakından ilişkisi olduğunu
göstermektedir.81
Toplum hayatındaki birçok oluşum, toplum içerisinde gruplar oluşturup fertlerin
farklılaşmaları ve hatta bir kenara itilmeleri sonucunu doğururken, buna karşılık din ve dini
aktiviteler dini gruplaşmayı oluşturur, bütünleştirir ve geliştirir. Bu yapılan dini aktiviteler,
aynı merkezi tecrübe tarafından harekete geçirilenleri bağlar ve birleştirir. Ayrıca, dini
bencilliğe de set çekerek, sosyal ve mezhepçi farklılıkları ortadan kaldırır. İster bir aile, isterse
bir klan, bir kabile veya bir millet olsun, grubun kenetlenmesini sağlayan bağlar alelade
ibadetlerdir.82
Dinin bireylere ortak bir inanç sunarak “bireysel düşünce”nin önüne geçebileceği
düşünülebilir. Ama asıl olarak din bireysel düşünceyi kısıtlamaz. Belki bu düşünce davranışa
dönüşeceği sırada, eğer varsa dine ters düşen yönleri dolayısıyla, sadece o fiil toplumsal
kınama ve baskıyla karşılaşabilir. Ama kişi bu düşüncesine tamamen sahip çıkarsa onu yine
de gerçekleştirebilir. Sonuç olarak da, ortak inancın sağladığı toplumsal birlik ve güçten de
mahrum olmamış olur.
Tersine bireysel düşüncenin öne çıktığı bir toplumda ise, birey yargılarına daha çok
yer verilir. Dinin, bireyin yaşamındaki yeri sınırlanır. Ama bunun sonucunda toplumun uyum
ve canlılığı azalmaya başlar. Kişi toplumdan herhangi bir baskı görmez ama bu sefer de
toplumun sağladığı birleştirici güç ve desteği kaybetmiş olur. Yoksulluk, aile üzüntüleri, aşk,
kıskançlık, maddi kayıp, kızgınlık, yaşamdan bıkkınlık gibi kötü etkiler karşısında onu
koruyacak dini bir düşünce ve bu düşüncenin birleştirici gücüne sahip bir toplum olmadığı
için kişi daha büyük bunalımlar yaşamaya başlar. Bu acılardan kurtulmak için intihar,
uyuşturucu kullanımı gibi davranışlara yönelme olasılığı artar.83
Dinin insanın kendine zarar verecek intihar gibi fiillerin önüne geçmesi; ne kimi kez
söylendiği gibi dinin böyle davranışları laik ahlaka göre daha kesin bir biçimde
yasaklamasından, ne de ölümden sonraki yaşam ve orada suçlara verilecek ceza
düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Din, asıl olarak bu etkiyi bir toplum oluşturduğu için
81
82
83
Günay, Din Sosyolojisi, s.226.
Wach, s.71.
Emile Durkheim, İntihar, Çev. Özer Ozankaya, İmge Kitabevi, Ankara, 1992, ss.140-154.
22
yapabilmektedir. Bu toplumu oluşturan şey, bütün insanlar için ortaklaşa olan, gelenekleşmiş
ve bu nedenle de uyulması zorunlu bir dizi inanç ve uygulamaların varlığıdır. Bu ortaklaşa
durumlar ne kadar çok ve güçlü olursa, dinsel toplum da o kadar güçlü biçimde bütünleşmiş
olur. Böylece koruyucu değeri de o ölçüde büyük olur. İnanç ve törenlerinin ayrıntıları ikinci
önemdedir. Asıl olan, bu inanç ve ibadetlerin yeterli yoğunlukta ve bir ortak yaşamı
besleyecek nitelikte olmasıdır.84
Karl Marks: “Din, baskı altındaki yaratıkların iniltisi, kalpsiz bir dünyanın kalbi,
ruhsuz olayların ruhudur. Din halkın afyonudur.” derken de, bununla, aslında dini inanış
sayesinde halkın kendini rahatlattığını bize en güzel şekilde ifade etmiştir.
Batıda dinden uzaklaşılan, dini değerlerin azaldığı Aydınlanma sürecinde (19. yy)
intihar olaylarının önceki dönemlere göre çok daha fazla artması da buna örnek olarak
gösterilebilir.85
Durkheim de, dinlerin sadece bir inanç meselesi olmadığını özellikle vurgular. Bütün
dinler, düzenli olarak yapılan tören ve ayinleri içerir. Bu sırada da aynı inanıştaki kişiler bir
araya gelirler. Bu toplu törenlerde bir dayanışma duygusu yaratılıp güçlendirilir. Törenler,
bireyleri toplumsal hayatın sıradan kaygılarından uzaklaştırarak ulu güçlerle ilişki
kurabilecekleri bir üst dünyaya sokar. 86
Dinin önemli sosyal fonksiyonlarından biri de, sosyal kontrolü sağlayıp insanları
toplum kuralları çizgisinde tutmaya yardım etmesidir. Hiçbir toplumun sosyal kontrol
olmaksızın varlığını devam ettirememesi, hatta sadece belli zamanlarda bir araya gelen küçük
bir topluluğun bile, eğer kısa sürede dağılmak istemiyorsa, kendine özgü kontrol
mekanizmaları oluşturma ve geliştirme zorunluluğu bulunması sebebiyle, bu duruma katkı
sağlayan dinin önemi büyüktür.87
84
Durkheim, ss.166-167.
Durkheim, s.383.
86
Anthony Giddens, Sosyoloji, Çev. Hüseyin Özel ve Cemal Güzel, Ayraç Yay., Ankara, 2000, s.469.
87
P. L. Berger, “Dini ve Toplumsal Kurumların Değişimi”, Din ve Modernlik ~Toplumbilim Yazıları~, Der.
ve Çev. Adil Çiftçi, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2002, s.131.
85
23
Büyük dinler kendiliğinden toplum kurma gücüne sahiptirler. Bu güçler kişiyi, diğer
sosyal gruplara aidiyetine zarar vermeden, tamamen dini ölçülerin tayin ettiği gruplara dahil
ederler.88
Din sosyal yapıyı, var olan sosyal organizasyonları kutsallaştırarak destekler. Sosyal
hareketlerin din tarafından onaylanmasıyla kültürel değerler kutsal bir hale gelmiş olur. Bu da
kültürün hem yaşama hem de uygulanma şansını artırır.89
Din, marjinal durumları dahi her şeyi kuşatan kutsal ve aşkın realiteye uygun olarak
meşrulaştırmak suretiyle toplumsal olarak tanımlanan gerçekliği muhafaza eder. Bu ise
marjinal durumlara şahit olan bireye kendi toplumunun dünyasında varlığını sürdürme fırsatı
verir. Bunu yaparken de bireye ‘sanki hiçbir şey olmamış gibi’ değil de, bu olayların ve
tecrübelerin dahi anlamlı evrende bir yerinin olduğunu ‘bilerek’ yaşamasına olanak sağlar.90
Dinin bu meşrulaştırıcı gücüne –isteyerek veya istemeyerek- başvurmayan bir sosyal veya
siyasal düzenin var olması imkansız gibidir. Dine en uzak duran güç, iktidar, düzen veya
devletler dahi dini meşrulaştırıma başvurmak zorunda kalmışlardır.91 Hiçbir toplumda din ve
siyaset birbirini ihmal edemez. Günümüz laik devletlerinde bile seçim zamanı siyasi liderlerin
din atıflı konuşmaları buna örnek olarak gösterilebilir.
Din sık sık kutsal kökeni olmayan bu çeşit siyasi yapıları meşrulaştırır. Ayrıca din,
toplumun belirgin farklı kategorilerini dinsel açıklamalar içerisine oturtabilmek için, bazen
de, bilfiil bu yapılanmanın prensiplerini sağlayabilmek için bu meşrulaştırma gücüne
başvurur. Buna örnek olarak geleneksel Hint kast sistemi verilebilir.92
Dinin toplum hayatında pratik bulduğu alanlardan biri de ahlaktır. Herhangi bir
toplumun ahlaki kanunları, onun normatif sisteminin bir bölümünü oluşturur ve kişinin
davranışlarının düzenlendiği hukuki, pratik, bedii v.s. kuralların bütünü onun tarafından ifade
edilir.93 Dinden bağımsız bir ahlaki düşüncenin varlığından bahsedilemez. Her türlü ahlaki
88
89
90
91
92
93
Kehrer, ss.95-96.
Roberts, s.57.
Peter L. Berger, Dinin Sosyal Gerçekliği, Çev. Ali Coşkun, İnsan Yay., İstanbul, 1993, s.79.
Ejder Okumuş, Dinin Meşrulaştırma Gücü, Özgü Yayınları, İstanbul, 2005, s.51.
Berger, “Dini ve Toplumsal Kurumların Değişimi”, s.134.
Wach, s.82.
24
sistemin kaynağı kararlı bir dini tecrübeden sudur etmektedir.94
Zaten dini tecrübeye
dayanmayan ahlaki bir sistemin yaptırım gücü olmayacağından, yaşama şansı da
olmayacaktır.95
Toplumsal örgütlenmenin en gelişmiş şekli olan devlet üzerinde de dinin etkisi
bulunmaktadır. Geleneksel kültür ve inançlarla yoğrulmuş olan devlet, yeni bir dinin doğuşu
ve büyümesi karşısında farklı reaksiyonlar gösterebilir. Devlet bu yeni oluşuma karşı bir
kayıtsızlık tutumu gösterebilir veya yeni dinin taraftarlarını reddedip, onlara zulmedebilir
veya yeni dini kabul edebilir.96
Tarih sahnesine baktığımızda genel olarak yukarıdaki reaksiyonların sırasıyla
yaşandığını görebiliriz. Devlet, yeni oluşan dini oluşumu kendi varlığı ve otoritesine karşı bir
tehdit olarak görmediği sürece onun faaliyetlerini önemsememiş ve görmezden gelmiştir.
Ama ne zamanki bu dini hareket güçlenmeye başlayıp taraftarlarını artırırsa, devlet baştaki
hoşgörüsünü kaybetmiş ve bu yeni topluluğa baskı uygulamaya başlamıştır. Bu baskı yeni
hareketin gücünün arttığı nispette artmaya devam etmiştir. Yeni dinin tüm halk tabakasına
yayılması engellenemediği zaman ise devlet kendi selameti için bu dini oluşumun içine
girmiştir. Bunun sonucunda da din “devlet dini” halini almış olur. Ve süreç bundan sonra
doğacak yeni hareketler içinde aynı şekilde işleyecektir. Ama devletin bu oluşumlara karşı
takındığı tavır, dini nedenlerden ziyade siyasi nedenlerledir.
Modern batı toplumlarının anayasalarına girmeye başlayan din ve siyaset ayrımı
tarihi bir istisnadır. Pek çok toplumda, hakimiyet yürütmedeki dini ve siyasi güçler
birbirinden ayrılmış değildir. Her toplum, siyasi kural ve kurumlarda olduğu gibi, dini kural
ve kurumlarda da kendini bütünleştirici nirengi noktayı yakalar. Bunun için de, dini ve siyasi
yapılardaki uyumun çokluğu şaşılacak bir şey değildir.97
Dinin politik yaşama etkisini en iyi açıklayan örnek Ortaçağ Avrupa’sıdır. Kutsal
savaşlar, Papa’nın kral ve kraliçeler üzerindeki etkisi ve tüm önemli olaylarda Papa’nın
onayının alınması gibi olaylar dinin devlet üzerindeki etkisine örnektirler. Amerikan
94
95
96
97
Wach, s.84.
Roberts, s.58.
Wach, s.378.
Kehrer, ss.93-94.
25
başkanının göreve başlarken İncil’e el basarak yemin etmesi, Amerikan dolarının üzerindeki
“In God We Trust” (yalnızca Allah’a güveniriz) yazısı da dinin etkisine günümüz
dünyasından örnekler olarak verilebilir .98
Bizzat devletin kendini devam ettirme ve kuşattığı cemaatin temel birliğini sürdürme
isteği ve sık sık dine getirdiği ilgi, netice olarak devleti, her çeşit hücuma karşı, dini
savunmaya götürmüştür. Antikçağda filozoflar devlete karşı tenkitlerini dine hücum ederek
göstermişlerdir. Devlet de böylece, varlığının tehlikede olduğunu görmekten korkarak dini
davalarda bütün güç vasıtalarını, devlet dinine hücum edenlere karşı yöneltmiştir. Ortaçağ
Hıristiyan devletlerinde, devlet kilisesine karşı yönelmiş olan eleştiriler ve itizaller (dinden
çıkma, ayrılma, uzak durma) derhal, bizzat devlete karşı yapılmış hücumlar olarak telakki
edilmişler ve bu kişiler engizisyon mahkemelerince yargılanıp, cezalandırılmışlardır.99
İslamiyet’te dahi irtidat (Müslüman olduktan sonra bu dinden dönmek) bir kamu davası
şeklini almıştır. İrtidat, İslam devletini tehlikeye sokacağı düşüncesiyle şiddetle yasaklanmış,
hatta dönem dönem mürtede (İslam’dan çıkan kişi) verilen ceza -Kuran’da yer almamasına
rağmen-100 idama kadar varabilmiştir.101 İslam’dan çıkan erkeğe idam cezası verilmesi
gerektiğini düşünen İslam hukukçuları kadın söz konusu olunca ihtilafa düşmüşler ve kadına
idam cezasını gerekli görmeyebilmişlerdir.102 Bu durum da göstermektedir ki bu hükümlerin
alınmasında dini sebepler kadar siyasi sebepler de rol almaktadır.
Gerçekten de siyasal iktidar ile din arasındaki ilişkiler, insanlık tarihi boyunca sosyal
ve siyasi hayat içerisinde güçlü bir etken olan, tarihin değişik dönemlerinde değişik biçim ve
tiplerde meydana gelen bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle din ile siyasi iktidar arasındaki
ilişkiler, toplumların hayatında çok önemli ve dinamik bir yer işgal etmektedir.103
Bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu veriler ışığında, toplumların ilk biçimlenişleri
sırasında siyasal iktidarın net olarak belirgin olmamasına, müstakil siyasi bir teşkilat olarak
98
Haviland, s.402.
Mensching, s.260.
100
Vecdi Akyüz, Kuran’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yay., İstanbul, 1998, s.417.
101
Ali Osman Kurt, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da Din Değiştirme, Gökkubbe Yay., İstanbul, 2004,
ss.157-217.
102
Kurt, s.182.
103
Okumuş, Dinin Meşrulaştırma Gücü, s.137.
99
26
ortaya çıkmamasına rağmen, dini iktidarın kesinlikle var olduğu, bu iktidarın toplum
hayatında başat ve yönetici rol oynadığı görülmektedir.104
Esasen din-devlet ilişkisine, devlet ve dünya tarafını baz alarak belirli bir evrimsel
süreç sonunda laik devlete erişildiğine, evrensel dinlerin, evrensellik özelliğine bağlı olarak
bireysellik özelliği taşıdığına ve evrensel dinlerin tabiatında din-dünya ayrımının olduğuna
dair yapılan tahlil ve izah tarzları, belirli bir tarihi süreç sonucu modern laik-ulus devlete
kavuşan Batı esas alınarak yapılan izah tarzlarıdır. Bu şekildeki izah tarzlarının arkasında,
dini ve toplum olaylarını laiklik ve sekülerizasyon gözlüğüyle değerlendiren, toplumu ve
endüstriyi merkeze alarak dini çok gerilere atan yaklaşımlar bulunmaktadır.105
Kısaca din-devlet ilişkisi toplum yaşamının olmazsa olmaz şartlarından biri olarak
karşımıza çıkmaktadır. Olgusal olarak dinlerle devletler az ya da çok, sıkı ya da seyrek
mutlaka birbirleriyle ilişkili olmuşlardır.
2. Toplumun Dine Etkileri
Din ve toplumun karşılıklı bir etkileşim içerisinde olduğundan bahsetmiştik. Dinin,
toplum hayatı ve kültür üzerinde etkisi olduğu gibi, toplum yapısı ve sair kültür sahaları da
din üzerinde tesir göstermektedir. Nasıl ki, fiziksel alemde sadece ağır cisimler hafifleri değil,
her ikisi de karşılıklı olarak birbirini çeker, toplum ve din arasındaki ilişki de böyledir.
Şüphesiz böyle karşılıklı bir münasebette bir taraftan gelen tesirlerin diğer taraftan
gelenlerden ağır basması mümkündür.106
Dini inançlar toplumsal olayların aynası hüviyetindedir. İlkel dinlerle yüksek dinler
arasında bir ayırım yaptığımızda özellikle ilkel dinlerde, dini inançların ziyadesiyle maddi
hayat şartlarının, ekonomik ve toplumsal amillerin etkisi altında kaldığı görülmektedir.107
Örneğin ayin ve ibadetler; toprağa bağlı çiftçilikle uğraşan kavimlerde ekin ve hasat
mevsimiyle, hayvancılıkla uğraşan kavimlerde hayvanların yavrulama ve koyun kırpma
104
105
106
107
Okumuş, Dinin Meşrulaştırma Gücü, s.137.
Okumuş, Dinin Meşrulaştırma Gücü, s.150.
Freyer, s.65.
Freyer, s.66.
27
zamanlarıyla birebir ilişkilidir. Kadının öne çıktığı toplumlarda kadın tanrıçalara, erkeğin öne
çıktığı toplumlarda erkek tanrılara rastlanmaktadır. Bir deniz tanrısı ancak deniz kenarında
olan bir toplumda görülebilir.
Sonuç olarak, özellikle eski halk dinlerinin büyük ölçüde yaşadığı fiziksel çevrenin,
toplumsal ve ekonomik şartların tesiri altında kaldığı görülmektedir.
Yüksek dinler de diyebileceğimiz “evrensel dinler”e gelince bunlar da ilkel dinler
gibi değişiklik ve farklılıklar göstermekte, dini doktrinler geniş halk kitlelerinin kavrayış ve
eğilimlerine göre şekil ve renk almaktadır. Yalnız, toplumun bu dinler üzerindeki etkileri daha
sathi kalmakta, ilk bakışta fark edilememektedir. Bu dinlerdeki farklılaşmalar kendini mezhep
ve tarikatlar olarak ifade etmektedir. Bu unsurların oluşumu yine toplumun ihtiyaçlarından
kaynaklanmaktadır. ‘Yüksek veya kitabi din’ diye tabir edilen ve dinin ideallerini, kurallarını
ve ibadet şekillerini, yetkili din bilginlerinin tespit ettikleri şekliyle temsil eden din; kültürleri,
tarihleri, yaşayış şekil ve şartları, ekonomik yapıları bambaşka topluluklarda da bu değişik
durumlara uygun yeni bir hüviyet ve şekil kazanmaktadır. Örneğin Arap yarımadasında
yaşayan İslam’la, Türkiye ve Avrupa’da yaşayan İslam arasında anlayış ve uygulamalar
bakımından çok büyük farklılıklar olduğu aşikardır.108
Şerif Mardin, “dini Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi dairelerinin yayınlarından
çıkarmak yanlıştır. Din, ailelerin çocuklarına anlattıkları dindir.”109 diyerek, toplumda
yaşayan dinle, dini doktrinlerin her zaman için uyuşmadığını göstermektedir. Halk arasındaki
genel-geçer inanışları gösteren, Popüler dindarlık∗ diye de adlandırılan bu durum, bir süre
sonra gerçek dinin yerine geçmektedir.
Popüler din, halkın anlama düzeylerinin bir sonucu olarak, yaşayan yüksek tipli
evrensel dinlerin bünyesinde de ortaya çıkmaktadır. Büyük ya da yüksek dinler (İslamiyet,
Hristiyanlık vb.) yaygınlaştıkça bu dinlere yeni girenlerin sayısında bir artış olmuş, bunlar
eski inançlarını bu yeni dinin içerisinde örtülü bir şekilde sürdürmüşlerdir. Dinler ne kadar
108
Mustafa Aslan, Türk Popüler Dindarlığı, Dem Yay., İstanbul, 2004, s.23.
Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, 5. Baskı, İletişim Yay., İstanbul, 1992, s.64.
∗
Popüler Dindarlık: Derin dini bilgisi olmayan normal halk tabakasındaki yaygın dini inanç ve uygulamaları
ifade eden bir terim olup, daha çok sosyo-kültürel yapıdaki alt-üst tabakalaşma farklılıklarına göre oluşmaktadır.
Böylelikle okumuş, yüksek din bilgisine sahip insanların oluşturduğu din yorumunu ifade etmek için ‘resmikitabi’ dindarlık; yüksek düzeyde dini bir eğitim almamış geniş toplum kesiminin oluşturduğu dini tarzı ifade
için de ‘popüler dindarlık’ kavramı kullanılmaktadır (Mustafa Aslan, s.31).
109
28
farklı olursa olsun popüler din, bütün yüksek tipli dinlerde mevcudiyetini binlerce yıl
bozulmaksızın devam ettirebilmekte, hatta kitabi temellere ve desteğe sahip birçok tezahürlere
de sahip olabilmektedir.110 Çünkü, her ne kadar eski inanç yeni din tarafından mağlup edilmiş
olsa da, toplumda inatla muhafaza edilmeye devam etmektedir.111
Resmi, kitabi dine niteliğini veren şey, sistemleşmiş teolojik doktrinler, dini
kurumlar ya da derin bilgili din adamları sınıfı iken, popüler din, resmi dini kurumun dışında
sıradan halk arasında bulunur ve nispeten sistemsiz inanç ve uygulamalardan oluşur. Dini
doktrin ve teolojik sistemleştirmeden yoksundur. O, yüksek tipli, kitabi dinlerden süzülüp
gelen kavramlar ve inançlarla birlikte eski kültürlerin bir çeşit karışımıdır.112
Yüksek, kitabi dinlerin içine popüler dini formların nasıl girdiğine gelince; öncelikle
insan hayatının doğum, evlilik ve ölüm gibi belli başlı geçiş dönemlerinde çok zengin bir
takım popüler dini inanış, uygulama ve merasimler ortaya çıkmaktadır. Bir insanın hayatında
çok önemli olan bu dönemlerde, halk arasında birçok uygulama ve merasim yapılmakta ve
bunlar, popüler dindarlığın çok önemli biçimlerini ihtiva etmektedir.113
Mustafa Aslan, Türk popüler dindarlığının oluşması ve mevcudiyetini sürdürmesini
sağlayan öğeleri altı grupta toplamıştır:114
Birincisi; Eski Türk İnanç ve Gelenekleridir. Anadolu’ya gelen Türkler buraya kendi
geleneklerini getirmişler, bunları İslam dini kuralları ve yerli Anadolu kültür izleriyle
birleştirmişlerdir. Sınır boylarındaki ‘gaza’ ve ‘tarikat’ faaliyetleriyle İslam’la tanışan Türkler
arasında İslam dininin yayılması ve ilk planda yerleşmesi ‘resmi’ ve ‘kitabi’ formlardan
ziyade ‘mistik formlar’ın etkisiyle olmuştur. Böylece başlangıçtan itibaren ‘gaza’ ve ‘halk
tasavvufu’ Türk Müslümanlığına özgün ve kalıcı hususiyetlerini kazanmışlardır. Özellikle
‘Bektaşilik’ ve ‘Alevilik’te eski inanç ve geleneklerin izleri daha bariz gözükmektedir.
İkincisi; Gaza Müslümanlığıdır. Türklerin İslam’a giriş ve Anadolu’nun fethi
sürecinde oldukça canlı bir şekilde varlığını hissettiren ‘gaza ruhu’ Türk popüler dindarlığına
110
111
112
113
114
Mustafa Aslan, ss.55-56.
Mensching, s.140.
Mustafa Aslan, s.56.
Mustafa Aslan, s.65.
Mustafa Aslan, ss.133-140.
29
oldukça fazla etkide bulunmuştur. Hz. Ali, Battal Gazi vb. gibi kimi tarihi şahsiyetler
menkıbeler
vasıtasıyla
mitolojik
karakterlere
büründürülüp
yüzlerce
yıldır
efsaneleştirilmişlerdir.
Üçüncüsü; Anadolu’daki eski kültürlerin izleridir. Anadolu ve Mezopotamya’da
geçmişte hüküm süren, daha sonra da ortadan kaybolan medeniyetlere ait (Babil, Asur, Hitit
vb.) inançlar ve mitolojiler ile Hıristiyanlık ve diğer dinlere ait inançlar da, Anadolu halkının
dini inanç ve adetlerinin oluşumunda rol oynamıştır.
Dördüncüsü; Tarikatlardır. Tarikatlar da dini inanç ve davranışların şekillenmesinde
etkili olmuşlardır. Tasavvuf ve tarikatlar hem popüler düşünce ve tavırları besleyip büyüten
bir kaynak, hem de onların devamını sağlayan bir kurum işlevi görmüşlerdir.
Beşincisi; Sünniliktir. Popüler dindarlık bir takım İslam’a aykırı inanış ve
uygulamaları içerisinde barındırmakla birlikte, Sünni inanç ve davranışları da içerisinde
barındırmaktadır.
Altıcısı; Aleviliktir. Alevilik daha çok eski inanç ve geleneklerin sözlü kültür unsuru
olarak ön plana çıkışıyla kendini belli eder. Türkler arasında özellikle sufilikle kaynaşmak
suretiyle başlıca kırsal yörelerin ve göçebe unsurların popüler dindarlığını oluşturmuştur.
Yukarıda saydığımız faktörlerin etkisiyle günümüzde, geniş halk kitlelerinde mevlit,
türbe ziyareti, mezar ve türbelere bez ve çaput bağlayarak dileklerde bulunma, hatta bunun
ötesinde ev-araba alma, eş bulma, hastalıktan şifa bulma gibi çeşitli istekler için o isteği
gerçekleştirdiği düşünülen değişik yatırlara gidip dua etme, Kuran okutma, mübarek gün ve
gecelerde dini törenlere katılma gibi daha çok şekille ilgili dindarlığın hayli rağbet gördüğü ve
bunun giderek dini vecibelerin yerini aldığı görülmektedir.115 Bunların birçoğunun İslam dini
açısından bidat ve hurafe olduğu hem o türbelerin kapısında yazılmasına, hem camilerdeki
hutbe ve vaazlarda ifade edilmesine hem de basın-yayın yoluyla ifade edilmesine rağmen hala
çok büyük bir kesim bunlara itibar etmektedir. İnsanların bu şekilde davranma sebeplerini
yukarıda saydığımız tarihi ve toplumsal saiklerde aramak gerekir.
115
Ali Bardakoğlu ve Diğerleri, İlmihal ~İslam ve Toplum~, C. 2, İSAM, İstanbul, 1999, s.474.
30
Toplumlara baktığımızda bu çeşit inançlara, ruhi yapılarından dolayı kadınların
erkeklere nispeten daha meyyal oldukları görülmektedir. Toplumsal sınıf olarak da köylüler,
askerler, avcı ve denizcilerin büyü eksenli bu çeşit inançlara daha çok başvurduğu
görülmektedir. Çünkü bu meslekler, insanın aklı ve mesleki kabiliyetleriyle hakim olamadığı
bir saha içerisindedirler. Bu da onları bir şeylere bağımlı hale getirmektedir. Çiftçi için
yağmur, denizci için rüzgar, asker için kendisine isabet edecek ölümcül kurşun önemlidir.
Bütün bunları kontrol edebileceği düşünülen kurşun dökme gibi büyüsel temalara bundan
dolayı başvurulur. Bu sayede kişiler kendilerini güvende hissedebilirler.116
Yukarıda dini düşünce üzerinde etkisini belirttiğimiz ‘eski inanç ve gelenekler’ ile
‘yaşanılan coğrafyadaki eski kültürlerin izleri’ni aynı din üzerinde farklı millet ve coğrafyalar
üzerinde göstermek gerekirse: Ali Köse’nin 70 İngiliz mühtedi (sonradan Müslüman olanlar)
üzerinde yaptığı araştırma göstermiştir ki; hayat boyu Müslüman olanlarda yerleşmiş olan
ahirete yönelik aşırı endişenin İngiliz mühtedilerde mevcut olmadığıdır. Hiçbir mühtedi,
Müslüman olmakla eski Hıristiyanlık günlerine göre ahiret hayatını kazanmada önemli bir
adım attığından bahsetmemiştir. Hıristiyan kalsa veya İslam’la tanışmasa ahiret hayatının
mahvolacağı gibi fikirler serdetmemişlerdir. Bu da dini algılamada kültürel faktörleri ortaya
koyar.117
Koreli mühtediler üzerinde yapılan araştırmalarda da aynı şekilde kültürel faktörlerin
izleri görülebilmektedir. 1985 yılında 260 Koreli mühtedi üzerinde yapılan bir araştırmada,118
Koreli mühtedilerin % 61’inin içki içtikleri, % 77’sinin domuz eti yedikleri görülmüştür. 2001
yılında 68 Koreli mühtedi üzerinde yapılan başka bir araştırmada da % 25’inin içki içtikleri,
% 16’sının domuz eti yedikleri tespit edilmiştir. Bunun nedenleri mühtedilere sorulduğunda
‘İçki içmeyi bırakamadım. Ülkemizde bir erkek olarak içki içmemek toplum ilişkilerine zarar
verecek bir kural olarak algılanmaktadır. Bu yüzden içki içmeyi sevmediğim halde zor
durumlarda içiyorum.’ gibi ifadelerle alkol kullanımının sosyal bir hadise olduğunu ifade
etmişlerdir.119 Bu da, aynı dinin yasaklarının farklı toplumlarda farklı biçimde uygulandığını
116
Mensching, ss.140-141.
Köse, Neden İslam’ı Seçiyorlar, ss.105-106.
118
F. el-Khazindar, The Diffusion of İslam in Korea and Field Survey of Social Situation of Korean
Muslims, MA Thesis, Seoul, 1985, s.47 ve 74. Heon Choul Kim, Din Değiştirmenin Entelektüel Arka Planı,
Kaynak Yay., İstanbul, 2003, s.23’ten.
119
Kim, s.149.
117
31
bizlere göstermektedir. Bizim yaptığımız araştırmada da İslam dini yasakladığı için içki
içmediğini belirtenlerin oranı % 45 iken, -daha çok toplumsal nedenlere bağlı olarak- İslam
dini yasakladığı için domuz eti yemeyeceğini belirtenlerin oranı % 70’e çıkmaktadır..
Yine ülkemizde yerde görülen bir ekmek veya simit parçası hürmet gösterilip bir
kenara kaldırılırken, aynı ihtimam diğer yiyeceklere gösterilmemektedir. Bu da yine içinde
yaşadığımız toplumdaki ‘kolektif şuuraltı’nın tesiriyle ortaya çıkmaktadır. Bir nimet olarak
diğer yiyeceklerle aynı mesabede olan ekmek, bu toplumun kıtlık yaşaması, temel tüketim
maddelerinden biri olması dolayısıyla diğer yiyeceklere göre daha fazla değer taşıyıp,
kutsallaştırılmaktadır.120
Bu bölümü kısaca özetlemek gerekirse; dinin teorik anlatımıyla pratik anlatımı
sımsıkı birbirine bağlıdır. Önce teorik kısım, daha sonra da pratik (ibadet) kısım ortaya çıkar.
Fakat zamanla teori pratiğe tabi olur.121
D. MODERN TOPLUMDA DİN
Kökeni Latince “modernus” kelimesine dayanan ve “günümüze, çağa ait olan, onu
çağrıştıran” gibi anlamlara gelen “modern” terimi, eski ve geleneksel olana karşı yeniliği
ifade etmektedir. Modern kavramı çerçevesinde kullanılan modernlik “genel olarak bir
uygarlığın kendi gelişim çizgisi içinde görece en son dönemde geliştirdiği, özel olarak da Batı
uygarlığının Rönesans ve Aydınlanma dönüşümünden sonra kazandığı kültürel değer ve
sosyal ilişkilerin özümsenmesi ile ortaya çıkan yaşam tarzı” olarak tanımlanmaktadır.122
Bu tanımlar ışığında modern; “Orta Çağ’ın skolastik anlayışından kurtulup Rönesans
ve Aydınlanma ile, aklın ürünü olan rasyonel bilim anlayışı ve yönteminin her alana
uygulanmasını, Tanrı yerine insanı merkeze alan felsefi anlayışı savunur.”123
Modernleşme, genelde tarımsal üretimden endüstriyel üretim tarzına geçişin getirmiş
olduğu genel toplumsal değişiklikleri kapsamakta; özelde ise, bu tarihsel süreci daha erken
120
121
122
123
Köse, Neden İslam’ı Seçiyorlar, s.1.
Taplamacıoğlu, “Din Sosyolojisinde Son Gelişmeler”, s.58.
Ömer Demir ve Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Yay., İstanbul, 1992, s.251.
Murat Tazegül, Modernleşme Sürecinde Türkiye, Babil Yay., İstanbul, 2005, s.18.
32
devirlerde yaşamış olan ABD ve sanayileşmiş Batı toplumlarının izinden giderek onların
sahip olduğu kurum, değer ve sistemlere sahip olabilme amacıyla sosyal, siyasal, ekonomik,
kültürel vb. alanlarda yapılan düzenlemeleri kapsar.124 Bu açıdan “modernleşme” bizim gibi
doğu toplumlarında “Batılılaşma” ile aynı anlamı ifade eder.125 Onun için toplumumuzdaki
“asrilik”, “çağdaşlaşma”, “batılılaşma”, “modernizm” kelimeleri Cumhuriyet’ten beri aynı
anlamlarda kullanılmakta, “çağdaş” olabilmenin yolunun “batılı değerler”i benimsemekten
geçeceği düşünülmektedir.
Batı’nın bütün bu değerlerini sorgulamaksızın, çağdaşlığın bir gereği olarak alma bir
takım problemleri de beraberinde getirmektedir. Batı toplumlarının kendi dinamikleri
çerçevesinde başlattığı ve oluşturduğu bu değişim ve dönüşüm bizim gibi farklı değer ve
tecrübelere
sahip
toplumlara
uygulanmaya
çalışıldığında
aynı
sonuçları
ortaya
çıkarmamaktadır.
Zira modernliğin temelinde gelenekle yaşanan bir çatışma vardır.126 Bu durum
“Skolastik düşünce” ve “Ortaçağ tecrübesi” yaşamış, günümüzde yaşadığı özgürlüğü
atalarının yaptığı “din savaşlarına” borçlu olan, “Kilise”nin otorite ve baskıcı tutumundan
yüzlerce yıl çekmiş olan bir Batılı için normalken, bu şekilde olumsuz bir tecrübesi olmayan
bizim gibi toplumlara uymamaktadır. Hatta dinin otoriter tutumunu üzerinde Avrupa kadar
hissetmemiş olan Yeni Kıta’daki modernleşmenin gelenekle ve dinle Avrupa kadar çatışma
yaşamamasını da aynı şekilde izah edebiliriz.127
Modern toplumda dine gelince; modernizmin “dini tamamen devre dışı bırakma”,
“dini son derece marjinalleştiren bir gözle dünyayı, hayatı değerlendirir hale gelme”
anlamındaki sekülerleşmeye128 neden olacağı düşünülmüştür.129
124
Demir ve Acar, s.71.
Zeki Arslantürk, Kutsalın Dönüşü ~Yeni Toplum Arayışları~, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 1998, s.12.
126
Tazegül, s.18.
127
Jeffrey K. Hadden, “Sekülerizmden Dönüş”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz.
ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.126. Ayrıca aynı kitapta bknz. W. H. Swatos ve K. J.
Christianos “Sekülerleşme Teorisi: Bir Kavramın Serüveni”, s.101. Robert N. Bellah, “Din ile Sosyal Bilim
Arasında”, s.162-163. David Martin, “Sekülerleşme Sorunu: Geçmiş ve Gelecek”, s.192. Rodney Stark,
“Toprağın Bol Olsun Sekülerleşme”, s.40-41. Ayrıca bknz. M. Eliade, Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu,
ss.49-50.
128
Peter L. Berger, “Sekülerizmin Gerilemesi”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz.
ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.13.
125
33
Sekülerleşme tezine göre, modern toplumda din gerileyecek ve dinin daha önce
kabul gören sembol, doktrin ve kurumları prestij ve nüfuz kaybına uğrayacaktı.130 “Modern”le
“seküler”i özleştiren sosyal bilimciler131 ve Batılı entelektüellere göre dinin sonu
yaklaşmaktaydı.132 Dinin sonunun yaklaştığını öngören bu kişiler bu durumu bir öngörüden,
bir faraziyeden öteye taşıyarak bu fikri kutsallaştırmışlardır. Bu yüzden modern toplumların
sekülerleşecekleri düşüncesi bir “teori” olmaktan çıkıp, bir “ideoloji” haline dönüşmüştür.133
Aslında sekülerizmin din ile ilişkisi, birbirlerine düşman olmaktan ziyade karşılıklı
olarak birbirlerine müdahale etmemektir. Onun için sekülerizm, bir düşünce akımı, bir hayat
tarzı olarak, dinden arındırılmış dünyevi bir hayat tarzı tesis edilmesini, dinin dünyevi olan
her türlü aksiyon ile bağlantısının koparılarak, bütün sosyal fonksiyonlarının ve müeyyide
güçlerinin ortadan kaldırılmasıyla pasifize edilmesini istemektedir. Bu şekilde din, hayat ile
fonksiyonel bir ilişkisi kalmamış bir inanç ve ritüeller kompleksi haline dönüştürülmek
istenmektedir.134
Yukarıda anlattığımız sekülerleşme topluma zorla yaptırılmayacaktır. Zira modern
toplum, bu süreci kendiliğinden zaten yaşayacaktır. Modern toplumun sekülerleşmeyi
yaşayacağına o kadar fazla inanılmıştır ki yaklaşık üç asırdır sosyal bilimciler ve Batı’nın
seçkin entelektüelleri hep dinin sonunun yaklaştığını vaat edip durmuşlardır. Her nesil,
gelecek birkaç on yıl veya biraz daha uzun bir süre içinde insanların artık tabiatüstü inançları
terk edeceklerini çok emin şekilde öngörmüştür. Bu öngörü 18. yüzyılın başlarında o kadar
güçlüydü ki, 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde modernitenin dine tamamen galip geleceği ve
dinin ebediyen yeryüzünden silineceği iddia ediliyordu. Hatta, bu iddiaları yetersiz bulup
dinin o kadar bile yaşayamayacağını düşünen o dönemin aydınlarının sayısı daha fazlaydı. Bu
129
Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay ve Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yay.,
Ankara, 1999, Modernizm md.
130
Swatos ve Christiano, s.101.
131
Ali Köse, “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar”, Liberal Düşünce, Yıl 6, Sayı
24, İstanbul, Güz, 2001, s.151.
132
Stark, s.33.
133
Hadden, s.125.
134
Durmuş Hocaoğlu, “Sekülarizm, Laisizm ve Türk Laisizmi”, Türkiye Günlüğü 29, Temmuz-Ağustos, 1994,
s.43.
34
kişilere göre dinin sonunun 50 yıl içinde geleceği, hatta o zamanki gençlerin bir tanesinin bile
aynı inançlara sahip olarak ölmeyeceği, hepsinin bu inançları terk edeceği öngörülüyordu.135
Sonraki yıllarda “sekülerleşme kahinleri” modernizmin dine galip geleceği
hususundaki inançlarını devam ettirmekle birlikte tarih verme konusunda daha temkinli
davranmaya başlamışlardı. 19. yüzyıl aydınları her gün dinin devrinin geçtiğini, inancın bir
sanrı veya çocukluk illeti olduğunu, tanrıların nihayet bulup tahrip edildiklerini anlatmak için
adeta birbirleriyle yarışa girişmişlerdi. Bu yarıştaki kahinlerin önceki nesil kahinlerden farkı,
dinin yok olacağıyla ilgili tarih vermeyip sadece “yakında” demekle yetinmeleriydi. 136
20. yüzyılın başlarında da gelemeyen bu “yakında” ifadesi, yüzyılın ortalarında, dini
çöküş “başladı” veya “devam ediyor” biçimine dönüştü. “Dinin evrimsel geleceğinin ölüm
olduğu” fakat bu sürecin “birkaç yüzyıl alabileceği” söylenmeye başlandı.137 Fakat 20.
yüzyılın sonlarına gelindiğinde ve hala dinin toplum yaşamını terk etmediği görülünce
sekülerizm teorisi de ciddi eleştirilere tabi tutulmaya başlandı.
Günümüzde ise artık yeni bir söylem güç kazandı: “Kutsalın dönüşü”.138 Hatta
bunun ötesinde zaten kutsalın hiçbir yere gitmediği, toplum ve birey hayatında hep var
olduğu,139 sekülerizmi savunanların teorilerinin hep masa başında kaldığı, kesinlikle empirik
(tecrübi, deneysel) araştırmalarla desteklenemediği140 ifade edilmeye başlandı. Aslında
“kutsal” hiçbir yere gitmemişti. Tanrı’nın öldüğü iddiaları sadece abartılı söylentilerden
ibaretti.141 Dinin etkisi azalsa da, din kesinlikle kaybolmanın eşiğinde değildir ve büyük
farklılıklar göstererek de olsa modern dünyada varlığını devam ettirmektedir.142
Zaten bilimsel gelişmeyle birlikte dinin bireysel alışkanlıklardan tutun sosyal
kurumlara varıncaya kadar hayatın tüm alanlarında etkisinin azaldığını143 ileri süren seküler
aydınların önemli bir bölümünü Avrupalılar veya ABD’de yaşayan Avrupalı göçmenler
oluşturmaktadır. Bu aydınlar Hıristiyan-Avrupa entelektüel mirasını almış kişilerden
135
136
137
138
139
140
141
142
143
Stark, ss.33-34.
Stark, ss.34-35.
Stark, ss. 35-36.
Zeki Arslantürk, Kutsalın Dönüşü – Yeni Toplum Arayışları-, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 1998.
Köse, Sekülerizm Sorgulanıyor, “sunuş”, s.7.
Bellah, s.162. Ayrıca bknz. D. Martin, s.190. Swatos ve Christiano, s.97.
John Wolffe (ed.), The Growth of Religious Diversity ~Britain From 1945~, Newcastle, 1993, s.1.
Anthony Giddens, Sociology, Fully Revised & Updated, Second Edition, Polity Press, Oxford, 1993, s.488.
Swatos ve Christiano, s.103.
35
oluşmaktadırlar.144 Aynı şekilde dine sosyolojik açıdan getirilen yaklaşımlar, sosyolojinin üç
klasik kuramcısının (Marx, Durkheim ve Weber) düşüncelerinin etkisi altında gelişmiştir ve
hala bunlardan güçlü şekilde etkilenilmektedir. Bu sosyologların hiçbiri dindar değildir ve
hepsi de modern zamanlarda dinin etkisinin azalacağını düşünmüşlerdir.145 Bu açıdan, Batılı
aydınlar kendi kültürel miraslarının sonuçlarını tüm dünyaya teşmil etmektedirler. Fakat
dünyanın lider toplumlarının Avrupa’da olduğu düşüncesiyle, sekülerleşme teorilerinin
Avrupa üzerine bina edilmesi yanlıştır. Zira Avrupa dünyanın merkezi değildir.146
Ayrıca modern toplumların sekülerleşeceği tezinin önde gelen savunucusu olan
Avrupalılar aslında tarihte de dindar olmamışlardır. Hatta Avrupa’nın Hıristiyanlık’tan
uzaklaşmasının söz konusu olamayacağı, zira tam anlamıyla Hıristiyan bir Avrupa’nın aslında
hiç var olmadığı bile öne sürülmektedir. Avrupa’nın Hıristiyanlaşma süreci daha 10. yüzyılda
bile tamamlanmamıştır. Hıristiyanlaşan Kuzey Avrupa toplumları eski putperest inançlarını
da yeni dinlerinin içine yerleştirmişlerdir ve Kuzey Avrupa’da Hıristiyanlığa bağlılık hiçbir
zaman büyük kitlelerin katılımını sağlayacak kadar içten olmamıştır. Bu anlamda Avrupa
zaten hiçbir zaman bir “inanç çağı” yaşamamış ve dini katılım seviyesi Avrupalılarda her
zaman düşük seviyede kalmıştır. O zamanki insanların kiliseye devamlarının altındaki en
önemli sebebi de ibadetten ziyade buraların bir sosyal aktivite alanı olarak kullanılması
oluşturmuştur.147
Yukarıda saydığımız tarihsel sebeplerle Avrupa’da kurumsal (kiliseye mensubiyet ve
devam etme anlamında) dindarlığın azaldığı bir gerçektir. Ancak öznel dindarlık hala yüksek
seviyedeki yerini korumaktadır. Bu açıdan bir ülkeyi, o ülke insanının büyük çoğunluğu
Tanrı’ya inandığı halde oldukça sekülerleşmiş bir ülke olarak tanımlamak doğru değildir.148
Avrupa’nın inanç coğrafyasına baktığımızda dini pratiklere katılım az olsa da bütün
Avrupa ülkelerinde Tanrı inancı % 50’nin üzerindedir.149 1990’ların rakamlarına göre
144
Swatos ve Christiano, s.97.
Giddens, Sociology, s.463.
146
Martin, s.196.
147
Stark, ss.41-55. Ayrıca bknz.: Swatos ve Christiano, s.113. Ayrıca bknz.: J. Wach, Din Sosyolojisi, s.85.
148
Stark; s.42-43.
149
Ünver Günay, “Modern Sanayi Toplumlarında Din: I”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Sayı 3, Kayseri, 1986, ss.55-88.
145
36
Avrupa’nın % 70’i Tanrı’ya inanmaktadır.150 Aşırı derecede sekülerleştiği iddia edilen
İzlanda’da bile kendilerini “tam ateist” olarak görenlerin oranı sadece % 2.4’tür.151 Tüm
dünyadaki ateistlerin oranı ise ancak % 4.3’ü bulmaktadır.152
Ayrıca insanlar sekülerleşme süreciyle uzaklaşmış oldukları dini duygularının ve
Tanrı inancının yerine yeni inançlar koymuşlardır. Önceden de belirttiğimiz, insandaki bu
inanma ihtiyacı bu sefer kendini değişik biçimlerde ifade etmeye yönelmiştir. “Mesela
‘eğitime inandıklarını’ söyleyen insanlar, tıpkı ‘Hıristiyanlığa inandıklarını’ söyleyen insanlar
gibi, gizli bir dini ifadede bulunmaktadırlar.” Eğitim ve bilime “inanan” insanlar, bu
inançlarına din kadar, hatta daha fazla hakimiyet atfederek kendilerine yeni kutsallar
oluşturmuşlardır. Onlara göre eğitim veya bilim eninde sonunda tüm problemlerimizi
çözecektir.153
Batı dünyasında yaygınlaşmaya başlayan, felsefi bir öğreti ve dini bir içerik taşıyan
“meditasyon” ve “yoga” seanslarını da yine dini değerlerin azalmasıyla oluşan boşluğun
doldurulma çabaları olarak görebiliriz. Ayrıca günümüzde “reenkarnasyon” veya “büyü” gibi
tabiatüstüne yönelik inançların varlığı da sekülerleşme düşüncesinin gerçekleşmediğini
göstermektedir.154
Bu şekilde Avrupa’nın Hıristiyanlıktan uzaklaşması sekülerleşme anlamı taşımaz.
Sekülerleşme tabiatüstünü tamamıyla terk etmeyi gerektirir. Yoksa tabiatüstü bir varlığa
inançtan diğerine yönelme sekülerizmi doğurmaz. Bu açıdan Avrupa’da “dini bir değişim”
olmakta ve bu da değişimin gerçekleştiği toplum için yeni sonuçlar doğurmaktadır. Fakat bu
durum sekülerizm değildir.155
Günümüzde dindeki değişim rüzgarını tespitte Batı’da ortaya çıkan Yoga ve
Transandaltal Meditasyon, Krişna ve İlahi Işık Misyonu ile Moonculuk; Sayntoloji ve
150
151
152
153
154
155
Grace Davie, Modern Avrupa’da Din, Çev. Akif Demirci, Küre Yay., İstanbul, 2005, s.27.
Stark, s.58.
Statistical Abstract of the United States, 1994, s.855’ten aktaran Giddens, Sosyoloji, s.469.
Swatos ve Christiano, s.116. Ayrıca bknz.: M. Eliade, Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, s.3.
Stark, s.58.
Swatos ve Christiano, s.114.
37
Feminist Kahincilik gibi yeni dini hareketler ve bazı Yeni Hıristiyan Sağ’ı gibi Hıristiyan
fundamentalistleri ve evangelik hareketler önem taşımaktadır.156
Bu da göstermektedir ki modernite dini yok edememektedir. Din farklı şekiller
bürünerek insan hayatına girmeye devam etmektedir. Hatta bugün Roma Katolikliği’ne ve
mevcut Protestanlığa bir başkaldırı anlamı taşıyan Evangelikal Protestanlığın ortaya çıkışı ve
Batı dünyasında hızla yayılan bir hareket olması, muhafazakar dini hareketlerin çağımızda da
önemli bir yer işgal ettiğini göstermektedir. Bu durum sadece sekülerleşme teorisine değil,
aynı zamanda Hıristiyanlığın -ve tabi ki diğer dinlerin- “modern insan”ın karşı konulamaz
taleplerine uygun hale getirilmesini isteyen “çağdaş hocalar”a da yönelik bir tehdittir.157 Ali
Köse’nin İngiliz Mühtediler üzerine yaptığı araştırma da bunu destekler mahiyettedir. Bu
kişiler modern hayatın istekleriyle kolayca uzlaşan ve sahip olduğu değerleri hiçe sayan, bu
yüzden de insanları yönlendirecek manevi kapasiteden yoksun bir din istememektedirler.158
Modern yaşam, değişim ve dinamizmi teşvik etmekte ve bu açıdan dinin durağan bir
noktada sabitlendiğini düşünerek onu eleştirmektedir. Bu açıdan din “gericilik”le eş anlamlı
tutulup, iman dolu bir yaşam çağın dışında kalmakla itham edilebilmektedir. Bu nedenle
modern dünyada dine dönük her yöneliş aşağılayıcı bir “fundamentalizm” damgası
yemektedir. Halbuki fundamentalizm kavramı çağdaş toplumlarda kazandığı anlam itibarıyla
negatif imalar taşısa da, temelde “öze dönüş” anlamında pozitif bir anlam taşımaktadır.159 Bu
açıdan günümüzdeki dine yöneliş hareketlerini “fundamentalizm” olarak görmektense, “öze
dönüş” olarak görmek daha doğru olacaktır.
Günümüzde yaşanan modernizmin dinlerin yorum ve uygulamasında belli
değişiklere yol açtığı da muhakkaktır. Bu açıdan modern hayatta dinlerin terkine neden olan
önemli bir sebep de çağın şartlarına uyum sağlayamamalarıdır. Çağın şartlarına uyumdan
kastımız dinin bütün doktrinlerinin insanların hevesleri uğruna Hıristiyanlıkta olduğu gibi
değiştirilmesi değildir. Zira bu durumu, yukarıda belirttiğimiz gibi, o dine mensup olanlar da
156
Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve İslam”, Bilgi ve Düşünce, Yıl 1, Sayı 2, Kasım, 2002, s.22.
Peter Berger, “Dinin Krizinden Sekülerizmin Krizine” Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin
Geleceği, Haz. ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.81.
158
Ali Köse, “Sekülerden Kutsala Yolculuk”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz.
ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, ss.208-211
159
Temel Yeşilyurt, “Globalleşen Dünyada Dinin Anlamı”, İlahiyat Fakülteleri Kelam Anabilim Dalı
Sempozyumu ~Bir Kelam Problemi Olarak Din-Dünya İlişkisi~, Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Yayınları, Çorum, 2003, s.135.
157
38
istememektedir. Buradaki kastımız dinin belli bir esnekliğinin olabilmesidir. Batılıların da
ifadesiyle İslam bu esnekliğe sahip bir dindir.160 İslam’da bir hukuk prensibi haline gelmiş
“ezmanın tegayyürü ile ahkamın tegayyürü”161 (zamanın değişmesi ile dini hükümlerin
değişebileceği) anlayışı vardır. Bu da modern dünyanın İslam’a yönelttiği tehdidi
azaltmaktadır. Bu esnekliğe sahip olamayan dinler ise mensupları tarafından çağımızda
uygulanamaz bulunduğu için terk edilmektedir.
Aynı şekilde, modernizmin iddialarından olan ve eğitim ve bilgi seviyesi arttıkça
dinin gerileyeceği iddiası İslam coğrafyası için geçerli olmamaktadır. Müslümanlar üzerinde
yapılan araştırmalar dini bağlılığın eğitim ve mesleki prestijle olumlu biçimde ilişkili
olduğunu göstermektedir. Yapılan araştırmalar, günümüzdeki inanışların aksine, üniversite
okuyanların veya iyi bir mesleki statüye sahip olanların, günlük namazlarını kılmalarının,
zekat vermelerinin ve oruç tutmalarının, az eğitimli veya mesleki statüleri düşük seviyede
olanlara göre daha muhtemel olduğunu göstermektedir.162
Düşük seviyede eğitime sahip olanlarda, aslında dini saiklerle yapılıyor gibi gözüken
davranışların ardında sosyal baskı, gelenek, alışkanlık, aile tarafından zorlanma gibi başka
unsurların da etkili olabildiği, fakat eğitim arttıkça bu davranışların sadece din adına yapıldığı
anlaşılmaktadır. Bu açıdan eğitim dinin daha şuurlu yaşanmasını sağlamaktadır. Yoksa
kişileri dinden uzaklaştırmamaktadır. Türkiye’de başını örten kadınların örtünme sebepleri
incelendiğinde bu açıkça görülür. İlköğretim seviyesinde eğitim görmüş olanlarda dini
sebeplerle örtündüğünü söyleyenlerin oranı % 61 iken, lise mezunlarında bu oran % 81’dir.
Üniversite mezunlarının ise tamamı (% 100) dini sebeplerle örtündüğünü belirtmektedir.163
Aslında ülkemizdeki alan araştırmaları dini pratiklerin eğitim seviyesi arttıkça
azaldığını gösterir niteliktedir. Fakat bu durum değerlendirilirken yukarıda başörtüsü
örneğinde gördüğümüz gibi dikkatli olunmalıdır. Zira eğitim seviyesi düşük kadınlar daha
fazla başını örtüyor, demek ki eğitim düştükçe dindarlık artıyor şeklinde yorumlanabilecek ve
160
Stark, s.63.
Mecelle, madde 39, Ali Himmet Berki (Haz.), Açıklamalı Mecelle, 2. Baskı, Hikmet Yay., İstanbul, 1979,
s.22.
162
Stark, s.63
163
Milliyet, 28 Mayıs 2003.
161
39
bir dindarlık ölçütü sayılabilecek başörtüsünde bile, eğitim seviyesi düşük kadınlarda başını
örtme nedeni olarak % 40’lara varan değişik sosyal sebepler rol alabilmektedir.
Batı’da yapılan araştırmalar ise bizden farklı olarak, dini pratikleri yerine getirme ve
kilise faaliyetlerine katılma gibi davranışların sosyo-ekonomik düzeyle birlikte arttığını
göstermektedir. Batı’da dine karşı ilginin en düşük olduğu sosyal tabakayı işçi sınıfı
oluşturmaktadır.164 Bu durum da yine sosyal ve bilimsel gelişmeyle birlikte insanların dinden
uzaklaşacağı şeklindeki modernizm anlayışına ters düşmektedir.
Bundan kırk-elli yıl öncesine kadar hakikate giden tek yolun bilim olduğu söylenip,
hakikate ulaşmaya çalışan diğer kaynaklar, özellikle de din, pek kabul görmezdi. Oysa bugün
durum çok farklıdır. Artık pek az insan aradığı yanıtları bulmak için bilime yönelmektedir.
Hayatımızı anlamlandırmak için duyduğumuz yoğun gereksinim, bizi dini hakikatlerle
yakınlaştırmıştır.165 Çünkü Nobel ödüllü fizikçi Steven Weinberg’ün belirttiği gibi “evren
anlaşıldığı ölçüde anlamsızlığı da bir o kadar artmaktadır.” Bu açıdan bilim insanların
akıllarındaki soruları giderememiş, bilim ilerledikçe evrenin muazzamlığının ve işleyişindeki
kusursuzluğun daha iyi anlaşılması ile bilimle her türlü açıklamanın yapılabileceği düşüncesi
geçerliliğini yitirmiştir. Bütün fizik yasalarının hep canlıların yararına işliyor oluşu, evreni
tesadüfler zinciriyle açıklamak isteyen görüşü derinden sarsmıştır.166 Evrenin oluşum
sürecinde neden hep düzgün işlediği bilimsel olarak açıklanamamaktadır.167 Büyük
patlamayla oluşmaya başlayan evrenin ilk patladığındaki halinin ancak bir mikroskopla
görülebilecek bir toplu iğne başı kadar olması,168 patlama sırasında 1/ 10º° oranında bile bir
sapmanın olmayışı,169 patlamayla genişlemeye başlayan evrenin aynı hızla günümüze kadar
genişlemesi ve aynı hızla genişlemeye devam etmesi gerçeği insanoğlunu hayrete
164
M. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örneği), İşaret Yay., İst.-1993, s.214. Ayrıca bknz.:
Günter Kehrer, Roland Robertson ve Emile Durkheim, Din Sosyolojisi, Çev. M. Emin Köktaş ve Abdullah
Topçuoğlu, Vadi Yay., İstanbul, 1996, s.60.
165
Robert Herrmann, “Hakikatin Kesişen Yolları”, Yeni 1000 yılda Tanrı, Russell Stannard (ed.), Çev. Atalay
Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002, s.135.
166
Gregg Easterbrook, “Anlam Geri Dönerken”, Yeni 1000 yılda Tanrı, Russell Stannard (ed.), Çev. Atalay
Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002, s.40-41.
167
Howard Van Till, “Evren Neden Çalışır?”, Yeni 1000 yılda Tanrı, Russell Stannard (ed.), Çev. Atalay
Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002, s.34.
168
Easterbrook, s.40.
169
Michael Poople, “Büyük ve Yaşlı, Koyu ve Soğuk”, Yeni 1000 yılda Tanrı, Russell Stannard (ed.), Çev.
Atalay Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002, s.26.
40
düşürmektedir. Evrenin ‘nasıl’ olduğuyla ilgili cevaplar bulmaya başlayan insan, bu sefer de
‘niçin’ olduğunu düşünmeye başlamıştır.
Bütün bu anlattıklarımız göstermektedir ki modern dünyada dinin gerileyeceği
yönündeki iddiaların kaynağı Batı merkezlidir. Yine günümüzde çok yaygın olan dünyanın
küçülmesi ve bir bütün olarak dünya şuurunun oluşması anlamına gelen ve moderniteyle
aralarında doğrudan bir ilişki bulunan küreselleşme iddiaları da bu açıdan değerlendirilirken
dikkatli olunmalıdır. Zira bu tasvirler de Batı merkezli bakış açılarını yansıtmaktadırlar.
Küreselleşmenin içeriğini oluşturan, iletişim ve seyahat teknolojisindeki ilerleme ile bilgi,
insan ve mal transferinin hızlanması olgusu herkesin kullanabileceği bir imkan olarak
gözükmesine rağmen, aslında üretilen bilgi ve malın transferinde Batı ülkeleri önceliklidir. Bu
yüzden bilginin yaygınlaştırılması demek, aslında Batı’da üretilen modern bilgi formunun
yaygınlaştırılması anlamına gelmektedir.170 İçinde birtakım “değerler” taşıyan bilginin, o
değerlere sahip olmayan toplumlara uymayacağı ise aşikardır.
Sekülerizm teorisinin iddialarını bir araya toplamak gerekirse, sekülerizm şu altı
boyutu içinde barındırmaktadır:171
1.
Dinin Gerilemesi: Dinin daha önceden kabul gören sembol, doktrin ve
kurumları artık prestij kaybına uğrayacak, bunun sunucunda da dinsiz bir toplum
oluşacaktır.
2.
Dünyaya Uyma: Dini hüviyete sahip toplum ilgisini tabiatüstünden giderek bu
dünyaya doğru yöneltecektir.
3.
Toplumun Dinle İlgisinin Kesilmesi: Dinin kurumlar üzerindeki etkisi
kaybolacak ve din özel alanla sınırlı kalacaktır.
4.
Dini İnançların Yerini Kurumların Alması: İnsanlar davranışlarını artık din
istediği için değil, toplumsal sorumluluklarını düşünerek yerine getireceklerdir.
170
171
Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve Din”, Bilgi ve Düşünce, Yıl 1, Sayı 1, Ekim, 2002, s.66.
Köse, “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar”, s.151.
41
5.
Dünyanın Kutsallıktan Uzaklaşması: Tabiatüstü olayların dikkate alınmadığı,
tamamen “rasyonel” bir toplum oluşacak ve insanlar “aklın” yörüngesinde hareket
edeceklerdir.
6.
“Kutsal” Toplumdan “Seküler” Topluma Geçiş: Yukarıda saydığımız bütün
maddelerin sonucunda da toplum artık kutsaldan sekülere geçecektir.
Konumuzu özetlemek gerekirse; sekülerizmin yukarıda saydığımız iddiaları
gerçekleşmemiştir ve “Hıristiyanlığın teolojik yapısı ve tarihi varlığı bağlamında Aydınlanma
düşüncesine ve moderniteye karşı tutumu esas alınarak, modernite-din ilişkileri hakkında
genel hükümlerde bulunmak mahzurludur. Bu bakımdan Hıristiyanlığın başına gelenlerden
hareketle İslam’ın da aynı tecrübeleri yaşayacağını ve yaşaması gerektiğini ifade etmek doğru
değildir.”172
Ayrıca, bilimin gelişmesi dinin önemini ortadan kaldırmanın ötesinde, sebep olduğu
rahatsızlıklar ve yeni soru(n)lar nedeniyle dine olan ilgiyi daha da artırmıştır. Bilim, dini
ortadan kaldırmanın ötesinde, dinin hızlı bir şekilde yayılmasına imkan sağlayacak yeni
sebepler ortaya çıkarmaktadır: Nükleer felaket tehlikesi, kirliliğin yaşamı tehdit edecek
boyuta ulaşması, kalabalıkların ortasında yapayalnız kalma korkusu, biten dostluklar, aşılması
güç zorluklar vb. Bu yeni hastalıklarla baş edebilmek için din, sosyal ve psikolojik destek
sunmaktadır. 173 İşte dinin geleceğini de bu kötü durumlar karşısında kendine nasıl bir ders ve
pay çıkaracağı tayin edecektir.174
Her toplum, birçok iç ve dış etkenler ve dinamikler altında, sürekli değişmektedir. Bu
açıdan değişim insan topluluklarının en temel karakteristiğini oluşturmaktadır.175 Aynı
zamanda her değişme, değişmenin hızına ve ritmine bağlı olarak az ya da çok, ama daima
sancılı bir süreçtir. Modernleşmeyle birlikte ise bu değişimin temposu artmıştır.176 Onun için
modernizmin getirdiği yenilikler ilk zamanlarda daha çok olmak üzere dinle çatışıyormuş gibi
algılanmıştır. Fakat zaman geçtikçe bu çatışmanın dozajı azalmakta ve modernizm ile din
uyumlu bir sürece girmeye başlamaktadır.
172
173
174
175
176
Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve İslam”, s.23.
Haviland, ss.409-410.
Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve Din”, s.70.
Günay, Din Sosyolojisi, s.24.
M. Tayfun Amman, Kadın ve Spor, Morpa Yay., İstanbul, 2005, s.17.
42
Her ne kadar modern öncesi toplumlarda din ekonomik, sosyal, siyasal ve bilimsel
bütün alanları kuşatırken, modern toplumlarda dinin sosyal alandaki etkisi zayıflamış olsa
da,177 öznel olarak kişilerdeki dinin varlığı hala güçlü biçimde devam etmekte ve ortaya “evde
din” anlayışı çıkmaktadır.178 Onun için 21. yüzyılda dinin (bireysel anlamda) azalacağını
düşünmek için hiçbir sebep yoktur.179
Kısaca, dinin geçmişi insanlık tarihi kadar eski olduğuna göre, geleceği de insanlık
kadar uzun ömürlü olacak180 ve modern insanın da problemi olan ölüm181 var olduğu sürece
Tanrı da varlığını sürdürecektir.
177
Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve Din”, s.70.
Stark, s.58.
179
Berger, “Sekülerizmin Gerilemesi”, s.24.
180
Mehmet Akgül, Türkiye’de Din ve Değişim ~Bir Erol Güngör Çözümlemesi~, Ötüken Neşriyat, İstanbul,
2002, s.12.
181
Swatos ve Christiano, s.106.
178
43
II. BÖLÜM
YÖNTEM
A. EVREN VE ÖRNEKLEM
Araştırma sahamızı öğretmenler oluşturmaktadır. Bütün öğretmenlere ulaşmamız
mümkün olmadığı için, hepsini temsil edebileceğini düşündüğümüz bir “örneklem” grubu
seçmemiz gerekiyordu.182 Bunu seçerken de İstanbul ili Bahçelievler ilçesine karar verdik.
Zira bu ilçe güneyinde Bakırköy gibi sosyo-ekonomik düzey açısından zengin bir ilçeyle,
kuzeyinde Bağcılar gibi nispeten sosyo-ekonomik düzey olarak geride kalmış bir ilçe arasında
bir geçiş yeri teşkil etmektedir. Bazı mahalleleri, daha zengin olan Bakırköy’ü hatırlatmakta,
bazı mahalleleri ise Bağcılar’la benzerlik göstermektedir. Bazı mahalleleri çok göç almışken,
bazıları göç almamaktadır. Bu bakımdan kültürel zenginlik olarak da her bölgeden insan
bulunmaktadır. Sosyal sınıf olarak da orta ve ortanın üstü grupları ağırlıklı olarak
barındırmaktadır.
Bahçelievler’de 36 ilköğretim okulu bulunmaktadır. Bu ilköğretim okullarında 1791
öğretmen görev yapmaktadır. Bunların 1051’i sınıf öğretmeni, geri kalanı ise branş
öğretmenidir.183 Bu okullar kendi aralarında sosyo-ekonomik olarak dört eğitim bölgesine
ayrılmışlardır. Biz araştırmamızın hepsini kapsayabilmesi için her bölgeden üçer tane olmak
üzere toplam 12 okulda anket uygulaması yaptık.
Anketlerimizi 1-9 Eylül 2005 tarihleri arasında bütün okullara kendimiz giderek
uyguladık. Anketimizi Eylül ayının ilk haftasında uygulama nedenimiz, Eylül ayının ilk
haftası eğitim-öğretim yılının başlaması sebebiyle bütün okulların öğretmenler kurulu
toplantıları yapmaları ve öğretmenlerin en fazla bir arada bulundukları ve okulların açık
182
Zeki Aslantürk, Araştırma Metod ve Teknikleri, İFAV Yay., 4. Baskı, İstanbul, 1999, s.102.
http://ilsis.meb.gov.tr; http://www.meb.gov.tr;
http://istanbul.meb.gov.tr/kalitekurulu/istatistik_17042006/ilceleregörekurumderslik.htm (19 Nisan 2006)
183
44
olduğu dönemlere göre nispeten daha boş oldukları vakitlerin bu zamanlar olmasıydı. Genel
olarak anketleri dağıtıp sonuçları hemen geri almamıza rağmen iptal edilen veya çakışan bazı
toplantılarda anketlerin dağıtımını ve toplanmasını oradaki öğretmen arkadaşlardan da rica
edebildik.
Verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Bahçelievler’deki her üç okuldan
birinde (1/3) anket uygulaması yaptık. Anketimizi toplam 295 öğretmen üzerinde uyguladık.
Bu da göstermektedir ki Bahçelievler’deki her altı öğretmenden birine (1/6) ulaştık. Toplam
öğretmen sayısını toplam okul sayısına böldüğümüzde, her okulda ortalama 50 öğretmenin
olduğu anlaşılmaktadır. Biz ise her okulda ortalama 25 kişiye ulaşabildik. Bu aradaki fark,
anketi doldurmayan öğretmenler kadar, süt veya doğum iznine ayrılmış bayan öğretmenlerin,
askerde bulunan erkek öğretmenlerin, yaz tatili dönüşü olduğu ve henüz okullar başlamadığı
için resmi veya gayri resmi izin almış, henüz memleketinden dönmemiş öğretmenlerin
bulunmasından da kaynaklanmaktadır. Ayrıca idarecilerin de bu anketleri doldurmaktan genel
olarak kaçındıkları görülmüştür. Yine anketin çok kısıtlı bir zamanda uygulanması, birçok
okula sadece bir kere gidilip, sadece o anda orda bulunanlarca doldurması ve bir daha
uğranılamaması sebepleri de ankete katılımı biraz düşürmüştür.
B. ARAŞTIRMADA KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER
Her
araştırmada
olduğu
gibi
bizim
araştırmamızda
da
bazı
güçlüklerle
karşılaşılmıştır. Ayrıca bu araştırmanın, örneklem grubu ve onların verdikleri cevapların
samimiyetiyle sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Yaptığımız araştırma ülkenin en fazla okumuş
ve aydın kesimi üzerinde de olsa ankete tepki gösterenler olabilmiştir. Daha ankete
başladığımız ilk okulda “hükümet şimdi de öğretmenlerin dinini mi araştırmaya başladı?”
şeklinde tepkiler görebildik. Genç öğretmenler anketten rahatsızlık duymadan samimi ve
rahat bir şekilde anketi doldururken, özellikle kırk yaş üstü öğretmenlerde bazı tedirginliklerin
olduğu gözlenmiştir. Bu tedirginlik ve tepkilerinin arkasındaki önemli nedenlerden bir
tanesinin ihtilal tecrübesi ve ondan önceki sağ-sol kavgalarının içerisinde yetişmiş ve okumuş
olmalarından kaynaklandığı görülmektedir. Bu anketlerin bir “fişleme” aracı olarak
kullanılacağını, sadece beni tanıdıkları için doldurduklarını yoksa böyle bir anketi asla
45
doldurmayacaklarını ifade edenler olmuştur. Her ne kadar ankette isim sorulmamış olsa bile
bazı “kritik soruların” olduğu ve bunun asıl amacının kimlik tespitine yönelik olduğu, bunu
benim dahi bilmediğim, hocalarım tarafından o şekilde oluşturulduğu ifade edilmiştir. Yine
bu sebeple bazı sorular boş bırakılarak anket doldurulmuştur.
Bazı deneklerin anketi doldurmaya başladığı, genel bilgi bölümünü doldurduğu, ama
ne zaman anketin dinle ilgili sorulardan oluştuğunu görünce kalan kısmı boş bıraktığı
görülmüştür. Bu tip öğretmenlerin aslında öğretmenler odasında en fazla dini konuları açıp,
dini değerleri hafife alan öğretmenler olması da şaşırtıcıdır. Bunun nedenlerini sorduğumuzda
genelde cevap vermekten kaçınmış veya “dini düşüncelerinin sadece kendilerini
ilgilendireceği” şeklinde klasik veya “sana akademik hayatında başarılar!” şeklinde alaycı
cevaplar verdikleri görülmüştür. Bazıları daha açık bir şekilde tepki göstererek “bu anket
anayasal bir suç içermektedir. Bu anketle neyi amaçlıyorsun!” demişlerdir. (Benzer tepkilerin
bizden önce araştırma yapan araştırmacılara da gösterildiğini ve Yümni Sezen’in ifadesiyle
“iade edilmeyen anketlerin mühim kısmını aydın çevreden kişilerin anketlerinin olduğu”nu184
ifade edelim. Bu kişilerin kendilerini “aydın” olarak nitelendirmeleri ise tartışmaya değer
başka bir konuyu oluşturmaktadır.) Kendilerine anketimizin bilimsel amaçlarla hazırlandığı,
toplumun her kesiminde benzer anket ve araştırmaların yapıldığı, bu şekildeki çalışmaların
sadece ülkemizde değil bütün dünyada yapıldığı ifade edilince anketi daha rahat doldurdukları
gözlenmiştir. Buna rağmen hem Müslüman olduğunu söyleyip hem de “anket dini değerleri
araştırıyorsa niçin sadece İslam’la ilgili soruların olduğu, bu ülkede başka dine mensup
insanların da bulunduğu”nu söyleyip sadece laf olsun diye konuşanlarında bulunduğunu
söylemek gerekir. Bütün bunlara rağmen anket doldurmamanın en önemli nedeninin
tembellik olduğu unutulmamalıdır. “Kalemim yok”, “yakın gözlüğüm yok”, “sonra
doldururum”, “ben buna benzer bir anket eskiden doldurmuştum”, “evde doldurup sonra
getiririm”, “gençler doldursun” gibi sudan bahanelerle anket doldurmaktan kaçan
öğretmenlere rastlanmıştır. (Zaten bizim araştırmamızdan üç yıl önce yine Bahçelievler’deki
ilköğretim öğretmenlerinin rehberlik algı ve beklentilerini araştırmak üzerine yapılan bir
ankette de bizim öğretmen olarak ulaştığımız orana yakın bir öğretmen oranına ulaşılabilmesi
184
Yümni Sezen, Türk Toplumunun Laiklik Anlayışı ~Ankete Dayalı Bir İnceleme~, İFAV Yay., İstanbul,
1993, s.56.
46
bunu göstermektedir.185 Ayrıca bizim anket yaptığımız dönemde Eğitim-Sen tarafından
öğretmenlerin sorunlarına yönelik bir anketin hiç ilgi görmediği yine bu sendikaya mensup
öğretmenler tarafından ifade edilmiştir. Bu da anketimizin doldurulma oranının sorulardan
değil sosyal nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir.) Bu anketi yaptığımız her okulda
buna benzer cevaplar almamızda ilginçtir. Bu şekildeki basit nedenlerin fazla olmaması için
de anket uygulamamızı Eylül ayının ilk haftası, öğretmenler kurulu toplantılarının olduğu
günler yaptık. Çünkü bütün öğretmenlerin bir arada bulunduğu ve ders olmadığı için en fazla
boş vaktin olacağı zaman bu haftaydı.
C. ARAŞTIRMA GRUBUNUN GENEL ÖZELLİKLERİ
Araştırmamıza katılanların genel toplamı, cinsiyet, yaş, medeni durum,
branş,
öğrenim durumu ve kaç yıllık öğretmen olduklarını gösterir tablolar aşağıya çıkarılmıştır.
Tablo 1: Deneklerin Cinsiyet ve Yaşa Göre Dağılımı
Yaşınız
Cinsiyet
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
46
29
45
16
136
44.7
33.0
52.9
84.2
46.1
57
59
40
3
159
%
55.3
67.0
47.1
15.8
53.9
sayı
103
88
85
19
295
%
100
100
100
100
100
Erkek
%
sayı
Kadın
TOPLAM
Araştırmamıza katılanların % 46.1’ini erkek, % 53.9’unu bayan öğretmenler
oluşturmaktadır. İlköğretimde çalışan bayan öğretmenlerin sayısı ülke genelinde erkek
185
Mustafa Engin, İlköğretim Öğretmenlerinin, İlköğretim Müfettişlerinin Rehberlik ve İş Başında
Yetiştirme Görevlerine İlişkin Algı ve Beklentileri, Yıldız Teknik Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y. L.
Tezi), İstanbul, 2002.
47
öğretmenlerin gerisinde kalırken, İstanbul’da çalışan bayan öğretmenlerin sayısı erkek
öğretmenlerden biraz daha fazladır.186
Yaş bakımından deneklerimizi incelediğimizde Türkiye’deki yaş ortalamasına bağlı
olarak genç öğretmenlerin daha fazla olduğu görülmektedir. Deneklerimizin % 34.9’u 20-30
yaş aralığında, % 29.8’i 31-40 yaş aralığında, % 28.8’i 41-50 yaş aralığında ve % 6.4’ü 51 ve
üzeri yaşlarda bulunmaktadır. 51 ve üzeri yaşlardaki öğretmenlerin az olmasının nedeni,
bunların birçoğunun emeklilikte esas olan 25 yılını doldurup, emekliye ayrılmasıdır.
Deneklerimizin % 72.5’i evli, % 24.1’i ise bekardır. Eşi ölmüş deneklerimizin oranı
% 1 ve boşanmış olanların oranı da % 0.7’dir. Ayrıca bu soruyu deneklerimizin % 1.7’si boş
bırakmıştır. Önceki ve sonraki sorular cevaplandırılırken bu sorunun boş geçilme nedenini
tahmin etmek ise oldukça güçtür. Yaş açısından medeni durumu incelediğimizde Türkiye
ortalaması ile uyumlu olduğu görülmektedir.187
Tablo 2: Deneklerin Medeni Durumu
Sayı
Medeni Durum
%
Evli
214
72.5
Bekar
71
24.1
Dul
3
1.0
Boşanmış
2
0.7
Cevapsız
5
1.7
TOPLAM
295
100
Deneklerimizi branş açısından incelediğimizde; yarısının (% 48.8) sınıf öğretmeni
olduğu görülmektedir. Diğer yarısı ise kendi içlerinde genel olarak okutulan ders saatleriyle
uyumlu bir şekilde branşlara dağılmıştır. Anketimizde bütün branşlardan öğretmenlere
ulaşılmıştır. Ulaştığımız öğretmenlerin oranları ise okullardaki öğretmen oranları ile genel
186
İstanbul Araştırmaları Merkezi, İstanbul Külliyatı Cumhuriyet Dönemi İstanbul İstatistikleri 17, Eğitim,
İlk-Orta-Lise 1928-1996, C. I., İstanbul, 1998. s.X-XI.
187
Türkiye İstatistik Yıllığı, 2004, s.39.
48
olarak uyum içindedir. Anketleri değerlendirirken çok fazla tafsilata girmemek adına,
öğretmenleri sınıf ve branş öğretmenleri olarak ikiye ayırdık.
Tablo 3: Deneklerin Branşı
Sayı
Branş
%
Sınıf Öğretmenliği
144
48.8
Ana Sınıfı
12
4.1
Beden Eğitimi
9
3.1
Bilgisayar
3
1.0
Din Kül. ve Ahl. Bil.
6
2.0
Fen Bilgisi
13
4.4
İngilizce
15
5.1
Matematik
24
8.1
Müzik
3
1.0
Rehberlik
6
2.0
Resim-İş
7
2.4
Sosyal Bilgiler
17
5.8
Türkçe
28
9.5
Diğer
8
2.7
295
100
TOPLAM
Deneklerimizin hepsi öğretmen olmalarına rağmen kendi içlerinde öğrenim durumu
olarak farklılık göstermektedirler. Öğretmenler arasında lise veya dengi okul mezunlarının
bulunması şaşırtıcı gelebilir fakat bir dönem öğretmen okulu mezunlarının direkt olarak
öğretmen yapıldığı unutulmamalıdır. Bu durumdaki deneklerimizin oranı % 1’dir.
Deneklerimizin % 24.1’i de yüksek okul mezunudur. Günümüzde artık fakülte mezunu
olmayanlar öğretmen olarak alınmamaktadır. Bu öğretmenler de yine geçmiş dönemlerde
öğretmenliğe başlamış kişilerdir. Anketleri değerlendirirken kolaylık olması için, lise ve dengi
okul mezunlarının çok az olması ve eğitim-öğretim olarak en fazla yüksek okul mezunlarına
yakın olmaları sebebiyle, onları da yüksek okul mezunlarıyla birlikte değerlendirdik. Bir
49
fakülte bitirmiş olan deneklerimizin oranı ise % 74.9’dur. Bunlardan % 9’u da yüksek lisans
yapmıştır. Yüksek lisans yapanların bütün deneklerimiz içindeki oranı ise % 6.1’dir. Doktora
yapmış olan hiçbir deneğimiz çıkmamıştır.
Tablo 4: Deneklerin Öğrenim Durumu
Sayı
Öğrenim Durumu
%
Lise veya Dengi Okul
3
1.0
Yüksek Okul
71
24.1
Fakülte
203
68.8
Yüksek Lisans
18
6.1
TOPLAM
295
100
Deneklerimizin % 24.1’i mesleklerinin daha başında olan 1-5 yıl arası görev yapan
öğretmenlerden oluşmaktadır. Deneklerimizin % 30.8’i 6-10 yıl arası, % 18.3’ü de 11-20 yıl
arası görev yapmıştır. 21 ve üzeri yıl görev yapan deneklerimizin oranı % 26.8’dir.
Tablo 5: Deneklerin Kaç Yıllık Öğretmen Olduğu
Kaç yıllık öğretmen olunduğu
Sayı
%
1-5 yıl
71
24.1
6-10 yıl
91
30.8
11-20 yıl
54
18.3
21 ve üzeri
79
26.8
TOPLAM
295
100
Araştırmamızda sosyo-ekonomik düzeyi belirlemeye yönelik soru sormadık. Zira
öğretmenler aldıkları maaş itibariyle birbirlerine çok yakın bir durumda bulunmaktadırlar.
Genel olarak öğretmen sınıfının sosyo-ekonomik olarak “orta” ve “ortanın üstü”nde
bulunduğu söylenebilir.
50
III. BÖLÜM
BULGU VE YORUMLAR
(Din Algısının ve Dini Hayatın Tahlili)
51
A. DİNİ TECRÜBENİN TEORİK İFADESİ: İNANÇLAR
1. Allah İnancı
Din olgusunun temeli aşkın bir varlığa (Allah) inanca dayanır. Diğer bütün inanç
unsurları tanrı inancının tezahürleridir. Dinler arasındaki farklılık aşkın varlığın mahiyeti, ona
inanma ve bağlanmadaki davranış farklılıklarıdır. En üstün varlık anlayışı dinlere göre
değişmekle birlikte inanç olarak dinlerin ortak özelliğidir. Kendi yaratıcılığı dışında bir
yaratıcı kabulü, insanları tanrı inancına götürmektedir. Bu da din olgusunun başlangıcıdır.188
Bu bakımdan öncelikli olarak örneklem grubumuzdaki Allah inancını tespite çalışacağız:
Tablo 6: Allah İnancı
Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir?
Sayı
%
Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a inanıyorum
256
86.7
Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir
17
5.8
Allah’a inanmada bazı şüphelerim var
12
4.1
Allah’a inanmıyorum
10
3.4
TOPLAM
295
100
Allah inancı ile ilgili bulgular değerlendirildiğinde (Tablo 6) öğretmenlerin % 86.7’si
şeksiz ve şüphesiz Allah’a inandıklarını belirtmişlerdir. Bu orana % 5.8’lik müdahaleci
olmayan Allah inancı da eklendiğinde öğretmenlerdeki Allah inancının % 92.5’lik bir
seviyeye çıktığı görülmektedir. Bu oran genel halk kitlesine baktığımızda189 düşük görülse de
188
Zeki Arslantürk, Kutsalın Dönüşü ~Yeni Toplum Arayışları~, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 1998, s.78.
Ali Akdoğan, Sosyal Değişme ve Din (Trabzon İl Merkezi Örneği), Rağbet Yay., İstanbul, 2004, s.175.
Ayrıca bknz.: Niyazi Akyüz, Ankara’nın Boğaziçi Semtinde Dini Hayat ve Kentlileşme Üzerine Bir
Araştırma, Ankara Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 1994, s.101. Ali Akdoğan,
Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Geçişte Dini Hayat (Rize İl Merkezi Örneği), Rağbet Yay.,
İstanbul, 2002, ss.124-136.
189
52
üniversite mezunları ve üniversite öğrencileriyle karşılaştırıldığında190 daha yüksek olduğu
görülmektedir.
Cinsiyet bakımından Allah inancını değerlendirdiğimizde (Tablo 7) erkek ve bayan
öğretmenler arasında istatistiksi bir fark görülmemektedir. Fakat erkek öğretmenlere göre (%
2.9) bayan öğretmenler arasında (% 8.2) müdahaleci olmayan Allah inancının daha yaygın
olduğu görülmektedir.
Tablo 7: Allah İnancı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir?
Erkek
Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a
inanıyorum
Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat
dinler gerekli değildir
Kadın
sayı
121
135
256
%
89.0
84.9
86.8
4
13
17
2.9
8.2
5.8
6
6
12
4.4
3.8
4.1
5
5
10
%
3.7
3.1
3.4
sayı
136
159
295
%
100
100
100
sayı
%
sayı
Allah’a inanmada bazı şüphelerim var
%
sayı
Allah’a inanmıyorum
TOPLAM
sd: 3
x2: 3.760
P = 0.289
Yaş grupları açısından Allah inancını değerlendirdiğimizde (Tablo 8) yaş gupları
arasında kısmi bir farklılaşmanın olduğu görülmektedir. 51 yaş ve üzerinde Allah’a
inanmayan hiçbir denek bulunmamıştır. Bu da yaşlılıkta Allah inancının arttığını söyleyen din
psikolojisi tezlerine uygun düşmektedir.
190
M. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örneği), İşaret Yay., İstanbul, 1993, s.80. Ayrıca bknz.
Zeki Aslantürk, Kutsalın Dönüşü, s.78.
53
Tablo 8: Allah İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Allah’a inanma hususunda size göre en uygun
ifade hangisidir?
Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü
yeten Allah’a inanıyorum
Evrenin Allah tarafından yaratıldığına
inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
90
79
73
14
256
87.4
89.8
85.9
73.7
86.8
7
4
2
4
17
6.8
4.5
2.4
21.1
5.8
3
2
6
1
12
2.9
2.3
7.1
5.3
4.1
3
3
4
0
10
%
2.9
3.4
4.7
.0
3.4
sayı
103
88
85
19
295
%
100
100
100
100
100
%
sayı
%
sayı
Allah’a inanmada bazı şüphelerim var
%
sayı
Allah’a inanmıyorum
TOPLAM
sd: 9
x2: 14.437
P = 0.108
Tablo 9: Allah İnancı ile Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Öğrenim Durumunuz
Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade
hangisidir?
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
Y. Lisans
61
178
17
256
82.4
87.7
94.4
86.8
5
12
0
17
6.8
5.9
.0
5.8
6
5
1
12
8.1
2.5
5.6
4.1
2
8
0
10
%
2.7
3.9
.0
3.4
sayı
74
203
18
295
%
100
100
100
100
sayı
Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten
Allah’a inanıyorum
%
sayı
Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum.
Fakat dinler gerekli değildir
%
sayı
Allah’a inanmada bazı şüphelerim var
%
sayı
Allah’a inanmıyorum
TOPLAM
sd: 6
x2: 12.018
54
P = 0.212
Öğrenim durumu açısından Allah inancını değerlendirdiğimizde (Tablo 9) önemli bir
farklılığın oluşmadığı görülmektedir. Bu da belli bir seviyenin üstündeki eğitimin inançlar
üzerinde artık etkili olmadığını göstermektedir. Bu seviyeye gelene kadar ise eğitimin
inançları azalttığından bahsedilebilir. Çünkü okumamış veya ilk ve orta dereceli bir eğitim
almış kişiler arasında Allah inancının daha yüksek çıktığı bilinen bir gerçektir.
Branş ve medeni durum açısından Allah inancını değerlendirdiğimizde de önemli bir
farklılığın oluşmadığı görülmektedir. Bu durum da Allah inancının yüksek öğrenim görmüş
kişiler arasında benzerlikler gösterdiğine işaret etmektedir.
2. Kitap inancı
Anketimizde İslam’daki bazı inanç ve ibadet esaslarını ve bunların uygulanışını
sorduğumuz için deneklerimize ayrıca “kendinizi Müslüman olarak tanımlar mısınız?”
şeklinde bir soru yönelttik. Çünkü birçok araştırmada deneklere İslami inanış ve
uygulamalarla ilgili sorular sorulmakta ve şu kadarı inanıyor-inanmıyor, bu kadarı ibadetlerini
yapıyor-yapmıyor şeklinde açıklamalarda bulunulmaktadır. Ancak kendisini Müslüman
olarak tanımlamayan veya görmeyen kişilerin İslami inanç esaslarına inanmaları ve ibadet
esaslarını yerine getirmeleri de beklenemez. Onun için bu inanç ve uygulamaların
Müslümanlar arasında hangi düzeyde olduğunu görebilmek amacıyla anketimize bu şekilde
bir soru koyduk.
Tablo 10: Kendini Müslüman Olarak Tanımlama
Evet
Kendinizi Müslüman olarak tanımlar mısınız?
Hayır
Cevapsız
TOPLAM
sayı
276
18
1
295
%
93.6
6.1
.3
100
Öğretmenlerin % 93.6’sı kendini Müslüman olarak tanımlarken, % 6.1’inin de
Müslüman olmadığını ifade ettiği görülmektedir. Bir kişinin ise (% 0.3) bu soruyu boş
55
bıraktığı anlaşılmaktadır. Bazı denekler ise herhangi bir şıkkı işaretlememiş ve yanına
“kısmen” diye yazmışlar, bunlarda evet cevabı vermiş gibi değerlendirmeye alınmışlardır.
Tablo 11: Kitap İnancı
Kur’an-ı Kerim hakkında hangisi doğrudur?
Sayı
%
Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği ilahi kitabın adıdır
249
84.4
Kısmen Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği vahiylerden,
kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşur
21
7.1
Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşan bir kitaptır
9
3.1
Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir
kitaptır
14
4.7
Cevapsız
2
0.7
TOPLAM
295
100
Kuran’ın tamamının Allah’ın vahyinden oluştuğuna inananların oranı % 84.9’dur.
Kuran’ın bir kısmının Allah’ın vahiylerinden, bir kısmının ise Hz. Muhammed’in sözlerinden
oluştuğunu söyleyenlerin oranı ise % 7.2’dir. İslam akaidi açısından böyle bir şeyin
olabilmesi mümkün değildir. Hatta dini akaid açısından böyle bir şeye inananlar dinden
çıkmış olurlar. Bu sebeple deneklerimize, niçin bu şekilde bir inanışa sahip olduklarını
sorduğumuzda “zaten öyle değil mi?” diyerek hayretlerini dile getirmişlerdir. Aslında
öğretmen kesimi gibi okumuş bir zümrenin bile İslam dininin temeli olan kutsal kitabının
kaynağını bilmediğini biz de hayret ederek öğrenmiş olduk. Deneklerin önemli bir kısmının
Kuran’ın içeriğinin bu şekilde oluştuğuna inandığı ortaya çıktı. Bu şekildeki inancın % 7.2
gibi azımsanmayacak bir oranda çıkması ise dini bilgi seviyesinin ne kadar zayıf olduğunu
göstermektedir.
Kendilerini Müslüman olarak görmeyenlerin Kuran-ı Kerim’in ilahi bir kitap
olduğuna inanmamaları normaldir. Müslüman olmayanlardan bir kişinin (% 5.9) Kuran’ı
“ilahi bir kitap” olarak, iki kişinin (% 11.8) ise “kısmen ilahi bir kitap” olarak nitelemesi ise
56
genel olarak bu şekilde inanıldığı ve bu soruyu bir inanç sorusu değil de bir bilgi sorusu gibi
görüp cevaplamalarından kaynaklanmaktadır.
Tablo 12: Kitap İnancı ile Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Arasındaki İlişki
Kendinizi
Müslüman Olarak
Tanımlar mısınız?
Kur’an-ı Kerim hakkında hangisi doğrudur?
Evet
TOPLAM
Hayır
sayı
247
1
248
%
89.8
5.9
84.9
sayı
19
2
21
%
6.9
11.8
7.2
5
4
9
1.8
23.5
3.1
4
10
14
%
1.5
58.8
4.8
sayı
275
17
292
%
100
100
100
Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği ilahi kitabın adıdır
Kısmen Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği vahiylerden,
kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşur
sayı
Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşan bir kitaptır
%
sayı
Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve
uygulamalarının anlatıldığı bir kitaptır
TOPLAM
sd: 3
x2: 148.194
P = 0.000
Deneklerimizin % 4.8’i Kuran’ı “Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve
uygulamalarının anlatıldığı bir kitap” olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Bu görüşü benimseme
Müslüman olduğunu söyleyenler açısından başlı başına bir sorun teşkil etse de Müslüman
olmadığını belirtenler için de sorun teşkil etmektedir. Zira Müslüman olmadığını
söyleyenlerin mantıki olarak Kuran’ı Hz. Muhammed’in kendi sözleridir şeklinde
değerlendirmeleri normaldir. Ama Kuran’ı bir tarih kitabı hüviyetinde görüp içeriğini “Hz.
Muhammed ve arkadaşlarının hayatının anlatıldığı” bir kitap olarak görmeleri Kuran’ın
içeriği hakkında en ufak bir fikirlerinin dahi olmadığını göstermektedir. Bu deneklerden (%
4.8) yarısının (% 2.4) din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine girmiş veya giriyor olması da
ayrıca düşündürücüdür.
57
Deneklerimizin % 3.1’i Kuran’ın Hz. Muhammed’in kendi sözlerinden oluştuğunu
ifade etmişlerdir. Kuran’ı kutsal bir kitap olarak görmeyenlerin böyle bir inanış içinde
olmaları normaldir. Ama bu şıkkı işaretleyenlerin yarısından çoğunun (5 kişi) kendini
Müslüman olarak tanımlaması ise ilginçtir. Bu sayıya kendini Müslüman olarak tanımlayan
ve aynı zamanda Kuran’ı “Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının
anlatıldığı bir kitap” olarak görenleri de eklediğimizde ortaya çıkan % 3.3’lük bir kesimin
“Müslüman” sıfatını bir dini değer değil de, bir kültürel değer olarak taşıdığı ortaya
çıkmaktadır. Hatta anketimizin ilerleyen safhalarında dine bir kültür öğesi olarak bakanların
oranının daha da fazla olduğunu göreceğiz. “Müslüman” sıfatının bir kültür öğesi olarak
taşındığını daha iyi görebilmek için “Allah inancı” ile “kendini Müslüman olarak tanımlama”
arasındaki ilişkiyi inceleyelim (Tablo 13).
Tablo 13: Allah İnancı ile Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Arasındaki İlişki
Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir?
Kendinizi
Müslüman Olarak
Tanımlar mısınız?
Evet
Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a
inanıyorum
Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum.
Fakat dinler gerekli değildir
TOPLAM
Hayır
sayı
255
0
255
%
92.4
.0
86.7
sayı
14
3
17
%
5.1
16.7
5.8
7
5
12
2.5
27.8
4.1
sayı
0
10
11
%
0
55.6
3.4
sayı
276
18
294
%
100
100
100
sayı
Allah’a inanmada bazı şüphelerim var
%
Allah’a inanmıyorum
TOPLAM
sd: 3
x2: 200.270
P =0.000
Deneklerimizden Müslüman olmadığını ifade edenlerden hiçbirinin (% .0) mutlak
güç sahibi olarak Allah’a inanmadıkları anlaşılmaktadır. Bu da gösteriyor ki deneklerimizden
58
Müslüman olmadığını ifade edenler herhangi ilahi bir dine mensup değillerdir. Kendilerinin
Müslüman olduğunu ifade eden deneklerimizden % 5.1’i müdahaleci olmayan bir Allah
inancına sahiptir. % 2.5’i ise problemli bir inanca sahiptir. Hem Müslüman olduğunu ifade
edip hem de Allah’a inanmadığını söyleyen hiçbir deneğimiz (% 0) mevcut değildir. İslam
dini açısından kabul edilemeyecek bu üç görüşü topladığımızda ise % 7.6’lık büyük bir
grubun kendilerinin Müslüman olduklarını söylemelerine rağmen dine aslında kültürel olarak
bağlandıkları anlaşılmaktadır.
Deneklerimizdeki Kuran inancını yaş, cinsiyet, branş, öğrenim durumu ve medeni
durum açısından değerlendirdiğimizde herhangi bir farklılık görülmemiştir. Yaş grupları
açısından Kuran inancına baktığımızda (Tablo 14) istatistiksel olarak bir fark görülmemekle
birlikte Kuran’ın ilahi bir kitap olduğuna inananların oranında ileriki yaşlarda düşüş olduğu
görülmektedir. Benzer bir durum Allah inancında da söz konusudur (Tablo 8). Bunun
nedenleri ise ileriki bölümlerde açıklamaya çalışacağız.
Tablo 14: Kitap İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Kur’an-ı Kerim hakkında hangisi doğrudur?
20-30
Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği ilahi
kitabın adıdır.
Kısmen Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği
vahiylerden, kısmen de Hz. Muhammed’in
sözlerinden oluşur
Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşan bir
kitaptır
Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve
uygulamalarının anlatıldığı bir kitaptır
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
89
77
68
15
249
87.3
87.5
81.0
78.9
85.0
6
7
6
2
21
5.9
8.0
7.1
10.5
7.2
1
1
6
1
9
1.0
1.1
7.1
5.3
3.1
6
3
4
1
14
%
5.9
3.4
4.8
5.3
4.8
sayı
102
88
84
19
293
%
100
100
100
100
100
%
sayı
%
sayı
%
sayı
TOPLAM
sd: 9
x2: 8.950
59
P = 0.442
Tablo 15 : Bilimin Gelişmesiyle Kuran’ın İnanırlılığının Zayıflayacağına İnanma İle Cinsiyet
ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Bilimin Gelişmesiyle Kuran’ın
inanırlığı zayıflar.
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
14
20
34
15
19
34
10.4
13.1
11.8
20.8
8.8
11.8
9
23
32
9
23
32
%
6.7
15.0
11.1
12.5
10.7
11.1
sayı
111
110
221
48
173
221
%
82.8
71.9
77.0
66.7
80.5
77.0
sayı
134
153
287
72
215
287
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.051
x2: 8.043
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 5.957
P = 0.018
Ayrıca, deneklerimize “bilimin gelişmesiyle Kuran’ın inanırlığı zayıflar” önermesini
sorduk (Tablo 15). Deneklerimizden % 77’si “katılmıyorum” diyerek Kuran’ın inanırlığının
zayıflamayacağını belirtti. % 11.1’lik bir kesim ise “kısmen katıldığını” belirtti. Buradaki
kısmen katıldığını belirtenlerin daha ziyade kendilerinin bu görüşe katılmadığını ama
çevrelerini düşünerek onların inancında bir azalma olur düşüncesiyle bu şıkkı işaretlediklerini
gözlemledik. Kuran’ın Allah vahyi olduğunu belirtenlerin % 95’i onun bilim karşısında
inanırlılığını kaybetmeyeceğini belirtmişlerdir.
“Bilimin gelişmesiyle Kuran’ın inanırlığı
zayıflayacağı” düşüncesine kesinlikle katıldığını belirten deneklerimizin oranı ise % 11.1
çıkmıştır. Bu düşüncede olanların daha ziyade yüksek okul mezunu ve bayan oldukları
görülmektedir. İstatistiksel olarak da bu fark anlamlıdır. Bu da demek oluyor ki cinsiyet ve
öğrenim durumu “bilimin Kuran inancını azaltacağı” yönündeki yargıları etkilemektedir.
3. Peygamber İnancı
Kuran’a inanan kimselerin aynı zamanda onu getiren kişiye de inanmaları gerektiği
düşüncesiyle ayrıca peygambere inancı sormadık.
60
Tablo 16 : Hz. Muhammed’i Örnek Görme ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Hz. Muhammed kendi zamanı için
örnek bir insan olabilirse de, bu
günümüz dünyası için geçerli
değildir.
Cinsiyet
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
16
23
39
13
26
39
11.9
15.0
13.6
18.1
12.1
13.6
14
36
50
14
36
50
%
10.4
23.5
17.4
19.4
16.7
17.4
sayı
104
94
198
45
153
198
%
77.6
61.4
69.0
62.5
71.2
69.0
sayı
134
153
287
72
215
287
%
100
100
100
100
100
100
P =0.006
x2: 2.224
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 10.228
P =0.329
Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar
ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir (Ahzab suresi/
21). İslam dini Hz. Muhammed’e inanmanın yanı sıra O’nun davranışlarının örnek alınmasını
istemektedir. Biz de öğretmenler arasında Hz. Muhammed’in “örnek insan” olarak görülüp
görülmediğini tespite çalıştık (Tablo 16). Deneklerimizin % 69’u günümüz dünyası için de
peygamberin örnek olduğunu belirtmiştir. % 17.4’ü kısmen Hz. Muhammed’in örnek
olabileceğini, % 13.6’sı ise Hz. Muhammed’in günümüz dünyasında örnek alınamayacağını
belirtmiştir. Bayanlarda ve yüksek okul mezunlarında peygamberi örnek olarak görme oranı
düşmektedir. Cinsiyet açısından peygamberi günümüzde de örnek görme bakımından oluşan
fark istatistiksel olarak anlamlı bir düzeydedir.
Yaş grupları açısından Hz. Muhammed’i örnek olarak görmeyi incelediğimizde
(Tablo 17) arada istatistiksel bir fark olduğu görülmektedir (p<0.5). Genç öğretmenlerin
peygamberi daha fazla örnek olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Yaş ilerledikçe peygamberin
örnek olarak görülme oranının düştüğü görülmektedir. Buradan “yaş ilerledikçe peygamberin
örnek olarak görülme ihtimali azalır” diye bir hüküm çıkarmak yanlış olur. Buradan asıl
çıkarılması gereken sonuç yeni nesil öğretmenlerdeki zihniyet değişimi olmalıdır.
61
Tablo 17: Hz. Muhammed’i Örnek Olarak Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Hz. Muhammed kendi zamanı için örnek bir insan
olabilirse de, bu günümüz dünyası için geçerli
değildir.
Yaşınız
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
11
5
14
9
39
10.8
6.0
16.9
50.0
13.6
15
20
15
0
50
14.7
23.8
18.1
.0
17.4
76
59
54
9
198
%
74.5
70.2
65.1
50.0
69.0
sayı
102
84
83
18
287
%
100
100
100
100
100
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
sd: 6
x2: 29.565
P = 0.000
4. Ahiret İnancı
Büyük dinlerin dayandığı temel esaslardan birisi de dünyanın bir sonunun olduğuna,
bundan sonra bir başka hayatın, ahiret hayatının bulunduğuna inançtır. Kuran-ı Kerim
kıyamet inancını bütün peygamberlerin telkin ettiğini haber vermektedir.191 Günümüzde de
başta Hıristiyanlık ve Yahudilik olmak üzere yaşayan dinlerin hepsinde ahiret inancı
bulunmaktadır. Bu da insanlığın ahiretin varlığı hususunda ortak bir kanaati paylaştığını ve bu
hususta genel bir kabulün oluştuğunu gösterir.192
İslam bilginlerine göre din, “insanları dünya ve ahirette mutluluğa götüren ilahi
yol”
193
olarak tarif edilmiştir. Tariften de anlaşılacağı üzere dinin dünya ve ahirete bakan iki
yönü vardır. Onun için Müslümanlar namazlarında “Allah’ım bize dünyada da iyilik ver,
ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru”194 şeklinde dua ederler. Zaten ahiret
191
Nuh 71/ 17-18; Şuara 26/ 81-102; Yusuf 12/ 101; Tâhâ 20/ 55; Meryem 19/33.
Bekir Topaloğlu, Y. Şevki Yavuz ve İlyas Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, Çamlıca Yay., 3. Baskı, İstanbul,
2002, s.275.
193
Günay Tümer ve Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak yay., Ankara, 1993, s.8.
194
Bakara 2/ 201.
192
62
düşüncesi olmadan dini emir ve yasakların bir yaptırım gücü bulması da olanaksızdır. Bu
sebeple ahiret inancına sahip olmayan bir dinin yaşayabilmesi güçtür.
Ahiret mefhumu Kuran’da önemli bir yer tutmaktadır. Bu durum, ahiretle ilgili
olarak zikredilen isim ve kavramların çokluğu, çeşitliliği ve ahiret konusunun sıkça
vurgulanmasıyla belli olmaktadır. Aslında çeşitli safhalarına geniş bir şekilde yer verilmiş
olan ahiret hayatıyla alakalı ayetlerin sayısının Kuran’ın üçte birine ulaşması da bu konuya
verilen önemi göstermektedir.
Kuran-ı Kerim’de pek çok yerde Allah’a imandan sonra ahirete imanın zikredilmesi,
ahirete iman esasının, Allah’a imanla birlikte Tevhid inanç sisteminin temelini oluşturan
önemli bir unsur olduğunu göstermektedir. Bu iki inanç unsuru, birlikte olduklarında bir değer
ifade etmektedirler. Sistemden ahiret inancı çıkarıldığında Allah’a iman da anlamını
yitirmektedir. Zira bu durumda ilah, adaletli ve merhametli bir ilah olmayacaktır, insan dünya
hayatında yaptıklarının ve maruz kaldıklarının karşılığını göremeyecektir.195
Öğretmenler arasındaki ahiret inancına gelince;
Tablo 18 : Ahiret İnancı İle Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Ölümden sonra insanların iyilik
ve kötülüklerinin karşılığının
verileceği bir hayat vardır.
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
sayı
106
117
223
160
59
219
%
79.7
76.5
78.0
78.0
77.6
77.9
sayı
12
19
31
21
9
30
%
9.0
12.4
10.8
10.2
11.8
10.7
sayı
15
17
32
24
8
32
%
11.3
11.1
11.2
11.7
10.5
11.4
sayı
133
153
286
205
76
281
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.653
x2: 0.202
Katılıyorum
Kısmen Katılıyorum
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 0.854
195
P = 0.904
Yener Öztürk, Kuran-ı Kerim’in Ahiretin Varlığını İspat ve İkna Metodu, Harran Ünv. Sos. Bil. Enst.
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Şanlıurfa, 1999, s.145.
63
Deneklerimizin % 78’i ölümden sonra insanların iyilik ve kötülüklerinin karşılığının
verileceğine inanmaktadır. Ahiret hayatına inanmayanların oranı ise % 11.4’tür. % 10.8’i ise
buna kısmen katıldıklarını belirterek kararsız kaldıklarını göstermiştir. Yaptığımız
mülakatlarda bu kişilerin şüphe içinde oldukları görülmüştür. Cennet ve cehennemin
varlığından kesinlikle emin olsalar bütün ibadetlerini yerine getireceklerini ifade etmişlerdir.
Ayrıca, yapılan araştırmalarda cennete inanma oranı cehenneme göre yüksek çıkmaktadır. Bu
bakımdan bizim sorumuzda ahirete kısmen inandığını belirtenlerin bir bölümünün sadece
cennete inandıkları için bu şıkkı işaretledikleri de düşünülebilir.
Cinsiyet ve medeni duruma göre ahiret inancını ele aldığımızda (Tablo 18) herhangi
bir farklılaşmaya rastlanmamıştır (p>0.5). Bu da göstermektedir ki cinsiyet ve medeni durum
ahiret inancı üzerinde herhangi bir etkide bulunmamaktadır.
Tablo 19: Ahiret İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Ölümden sonra insanların iyilik ve kötülüklerinin
karşılığının verileceği bir hayat vardır.
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
89
68
55
11
223
87.3
80.0
67.1
64.7
78.0
sayı
10
9
9
3
31
%
9.8
10.6
11.0
17.6
10.8
3
8
18
3
32
%
2.9
9.4
22.0
17.6
11.2
sayı
102
85
82
17
286
%
100
100
100
100
100
Katılıyorum
%
Kısmen Katılıyorum
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
sd: 6
x2: 19.203
P = 0.004
Yaş grupları açısından deneklerimizi incelediğimizde yaş ilerledikçe ahiret inancının
azaldığı görülmektedir. Aslında yapılan bütün araştırmalar bunun tersine bulgular ortaya
koymaktadır. İnsan yaşlandıkça, özellikle ölüm kaygısı nedeniyle Allah ve ahiret inancında
artışlar olmaktadır. Bizim örneklem grubumuz çalışan öğretmenlere yönelik olduğu için asıl
64
yaşlı diye tabir edebileceğimiz emekli öğretmenlerde, yaşa bağlı olarak ahiret inançlarında bir
artış olup olmadığını bilemiyoruz. Çalışan kesim, tabiri caizse henüz elden ayaktan düşmediği
için ölüm kaygısını fazla taşımamaktadır. Tabloda (Tablo 19) dikkat çeken bir husus da yaş
ilerledikçe şüphelerin de artıyor olmasıdır. Artan bu şüphelerin yaşlılıkta kesin inanca
dönüşeceği düşünülebilir.
Ahiret inancını branş ve öğrenim durumu açısından incelediğimizde de bir farklılık
olduğu görülmektedir. Deneklerimizde ilerleyen yaşlarda ahiret inancının azaldığını
görmüştük. Yüksek okul mezunu öğretmenlerin (% 86’sı 40 yaş üstü) fakülte mezunlarına
göre daha yaşlı olmaları ve bunların birçoğunun sınıf öğretmenliği yapmaları (% 80’i)
sebebiyle yüksek okul mezunlarında ve sınıf öğretmenlerinde de ahiret inancının azaldığı
görülmektedir. Bu inanç düzeyindeki azalmaları yaşa bağlamak aslında yanlış olur. İnançtaki
bu azalmayı daha ziyade eğitime bağlamamız gerekir. Bu yaştaki öğretmenlerin 68 kuşağı
diye adlandırılan dönemin gençliği olduğu unutulmamalıdır. Daha ziyade öğretmen okulu ve
köy enstitüsü mezunu bu kişiler gençliklerinde aldıkları dine karşı tutumları günümüze kadar
taşımışlardır.
Tablo 20 : Ahiret İnancı ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Ölümden sonra insanların iyilik
ve kötülüklerinin karşılığının
verileceği bir hayat vardır.
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
99
124
223
46
177
223
70.7
84.9
78.0
64.8
82.3
78.0
17
14
31
9
22
31
12.1
9.6
10.8
12.7
10.2
10.8
24
8
32
16
16
32
%
17.1
5.5
11.2
22.5
7.4
11.2
sayı
140
146
286
71
215
286
%
100
100
100
100
100
100
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 10.972
P = 0.004
65
x2: 13.266
P = 0.001
Ahiret inancıyla ilgili olan diğer bir husus da ahiretin dünyanın bir semeresi
hükmünde olduğuna inanmaktır. Kuran’da “muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve
mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmeyle deneriz, sabredenleri müjdele.”196 diye
buyrularak buna işaret edilmektedir. Biz de deneklerimize dünyayı bir imtihan yeri olarak
görüp görmediklerini sorduk.
Bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu görüşüne katılanlar % 69.2 gibi bir oranla
temsil edilirken, bu görüşe kısmen katılanlar % 16.5’i bulmaktadır. % 14.3 ise bu görüşe
katılmamaktadır. Ahiret inancına göre bu dünyayı bir imtihan yeri olarak görme oranının
azaldığı görülmektedir.
Tablo 21: Bu Dünyayı Bir İmtihan Yeri Olarak Görme ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu
Arasındaki İlişki
Bu dünya bir imtihan yeridir ve
Allah kullarını mal, mülk ve
sıkıntılarla imtihan eder.
Cinsiyet
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Erkek
Kadın
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
sayı
101
92
193
46
147
193
%
77.1
62.2
69.2
65.7
70.3
69.2
sayı
12
34
46
10
36
46
%
9.2
23.0
16.5
14.3
17.2
16.5
sayı
18
22
40
14
26
40
%
13.7
14.9
14.3
20.0
12.4
14.3
sayı
131
148
279
70
209
279
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.006
x2: 2.527
Katılıyorum
Kısmen Katılıyorum
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 10.344
P = 0.283
Yine ahiret inancının bir tezahürü olarak deneklerimize sorduğumuz diğer bir soru;
öldükten sonra arkalarından dua ve Kuran okunmasını isteyip-istemeyecekleriydi. Aslında her
insan ölümünden sonra arkasından güzel bir şekilde yad edilmek ister, bu ahiret inancıyla
ilgili değildir. Fakat arkasından dua edilmesini ve Kuran okunmasını istemesi ahirete
inandığının da bir göstergesidir.
196
Bakara 2/ 155.
66
Tablo 22: Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Cinsiyet ve
Medeni Durum Arasındaki İlişki
Öldükten sonra arkanızdan dua ve
Kuran okunmasını ister misiniz?
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
sayı
123
142
265
193
67
260
%
90.4
91.0
90.8
91.5
88.2
90.6
sayı
13
14
27
18
9
27
%
9.6
9.0
9.2
8.5
11.8
9.4
sayı
136
156
292
211
76
287
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.863
x2: 0.719
Evet
Hayır
TOPLAM
x2: 0.030
P = 0.397
Deneklerimizin % 90.8’i öldükten sonra arkalarından dua ve Kuran okunmasını
istemektedirler. Bu oranın ahiret hayatına inandığını belirtenlerden bile fazla çıkması ise
dikkat çekicidir.
‘Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını ister misiniz?’ sorusunu
cinsiyet açısından değerlendirdiğimizde, kadın ve erkek öğretmenler arasında bir farklılığın
oluşmadığı fakat bayanların bu durumu biraz daha fazla istedikleri görülmektedir.
Bu konuda, bekar ve evli öğretmenler arasında da önemli bir farklılık oluşmamasına
rağmen evli öğretmenlerin arkalarından dua ve Kuran okunmasını daha fazla istedikleri
görülmektedir.
Sorumuzu branş açısından değerlendirdiğimizde (Tablo 23); sınıf
ve branş
öğretmenleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamasına karşın branş öğretmenlerinin
arkalarından dua ve Kuran okumasını daha fazla istedikleri görülmektedir.
Aynı şekilde yüksek okul mezunları ile fakülte mezunları arasında da istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Fakat fakülte mezunları, yüksek okul
mezunlarına göre arkalarından dua ve Kuran okunmasını daha fazla istemektedirler.
67
Tablo 23: Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Branş ve
Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Öldükten sonra arkanızdan dua ve
Kuran okunmasını ister misiniz?
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
TOPLAM
Branş
Y. Okul
Fakülte
sayı
125
140
265
65
200
265
%
88.0
93.3
90.8
89.0
91.3
90.8
17
10
27
8
19
27
%
12.0
6.7
9.2
11.0
8.7
9.2
sayı
142
150
292
73
219
292
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.118
x2: 0.340
Evet
sayı
Hayır
TOPLAM
x2: 2.447
P = 0.560
‘Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını ister misiniz?’ sorusunu yaş
grupları açısından değerlendirdiğimizde, istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın oluşmadığı
görülmektedir. Fakat tablodan da (Tablo 24) anlaşılacağı üzere, arkalarından dua ve Kuran
okunmasını isteyenlerin oranı yaş ilerledikçe azalmaktadır. Bu durumu yine yaş faktörüyle
açıklamaktan ziyade, öğretmenlerdeki zihniyet değişimi olarak açıklamak daha isabetli
olacaktır.
Tablo 24: Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Yaş Grupları
Arasındaki İlişki
Yaşınız
Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran
okunmasını ister misiniz?
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
95
79
75
16
265
93.1
90.8
89.3
84.2
90.8
7
8
9
3
27
%
6.9
9.2
10.7
15.8
9.2
sayı
102
87
84
19
292
%
100
100
100
100
100
Evet
%
sayı
Hayır
TOPLAM
sd: 3
x2: 1.876
68
P = 0.599
5. Diğer İnançlar
Tablo 25 : Kader, Melek, Nazar, Şeytan, Cin, Büyü, Cin Çarpması ve Fal İnancı
Hangilerinin varlığına
inanırsınız?
Nazar
Melek
sayı
228
219
194
193
168
82
55
8
%
79.4
76.3
67.6
67.2
58.5
28.6
19.2
2.8
59
68
93
94
119
205
232
279
%
20.6
23.7
32.4
32.8
41.5
71.4
80.8
97.2
sayı
287
287
287
287
287
287
287
287
%
100
100
100
100
100
100
100
100
Şeytan
Cin
Büyü
Cin
Çarpm
ası
Kader
Fal
Evet
sayı
Hayır
TOPLAM
Tablo 25’te, sorduğumuz çeşitli varlık ve konulara inancı, inançlar arasındaki fark
daha iyi görülebilsin diye inanılma oranlarına göre dizdik. İslam’daki imanın şartlarından olan
kader inancı % 79.4, melek inancı ise % 76.3 oranında çıktı. Kuran’da “Allâh'ın size verdiği
rızıktan yeyin, şeytanın adımlarını izlemeyin (onun peşinden gitmeyin). Zira o, sizin için
apaçık bir düşmandır.”197 şeklinde bahsedilen şeytanın varlığına olan inanç ise % 67.2’lerde
kalmaktadır. Kuran’da cinlerin varlığından da bahsedilmesine rağmen cinlerin varlığına
inananların oranı % 58.5’e düşmektedir.
İmanın şartlarından olması dolayısıyla kader ve melek inancını ayrıntılı olarak
inceleyeceğiz:
Kader inancı üzerinde cinsiyet, yaş, branş ve öğrenim durumunun herhangi bir etkisi
olmazken, medeni durumun etkili olduğu görülmektedir. Evliler arasında kader inancı daha
etkilidir. Evliler arasında kader inancının daha yaygın olması, aile içinde karşılaşılan
problemler olabilir. Eş ve çocuklardan kaynaklanan problemleri sadece onların üstüne
yüklemektense, kadere yükleyerek rahatlama sağlanmaktadır. Kader inancında, insanların
başarılarını kendilerine ve çalışmalarına yüklerken, olumsuzlukları ise kadere yükledikleri
197
Enam 6/ 142.
69
görülmektedir. Aile içindeki olumsuzluklar da kadere yüklenerek aile bireylerini beceriksiz ve
kötü görmenin önüne geçilmekte, bu şekilde yuvanın selameti de korunmaktadır.
Tablo 26: Kader İnancı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Kadere inanır mısınız?
Erkek
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
sayı
105
123
228
174
50
224
%
80.2
78.8
79.4
82.9
69.4
79.4
26
33
59
36
22
58
%
19.8
21.2
20.6
17.1
30.6
20.6
sayı
131
156
287
210
72
282
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.785
x2: 5.904
Evet
sayı
Hayır
TOPLAM
x2: 0.074
P = 0.015
Tablo 27: Melek İnancı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Meleklere inanır mısınız?
Erkek
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
sayı
105
114
219
161
54
215
%
80.2
73.1
76.3
76.7
75.0
76.2
26
42
68
49
18
67
%
19.8
26.9
23.7
23.3
25.0
23.8
sayı
131
156
287
210
72
282
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.160
x2: 0.082
Evet
sayı
Hayır
TOPLAM
x2: 1.972
P = 0.774
Melek inancına baktığımızda, meleklere inananların oranı % 76.3, inanmayanların
oranı ise % 23.7’dir. İslam’daki altı iman esasından biri olan meleklere inancın deneklerimiz
arasında en az inanılan iman esası olduğu görülmektedir. Medeni durum açısından kader
inancında oluşan farklılığın melek inancında oluşmadığı görülmektedir. Cinsiyet bakımından
70
bayanlarda melek inancının azaldığı görülse de bu istatistiksel olarak anlamlı bir düzeye
çıkacak kadar büyük bir fark oluşturmamaktadır.
İnanç esasları açısından bulgularımızı topluca değerlendirdiğimizde; Allah, kitap ve
peygamber inanç oranlarının benzerlik gösterdiği, ahiret, kader ve melek inancının ise ilk
gruba göre azalarak kendi aralarında benzerlik gösterdiği görülmektedir. Deneklerimizin %
93.6’sının kendini Müslüman olarak tanımladığını hatırlarsak, % 78 civarında olan ahiret,
kader ve melek inancının az olduğu söylenebilir. Bu aradaki % 15’lik kesimin “kültürel
Müslüman” olarak adlandırılması herhalde yerinde olacaktır. Bu kişilerin İslam dininin
temelini oluşturan esaslara bile inanmadıkları görülmektedir. Dinin bazı unsurlarında tarih
boyunca farklılıklar oluşabilmiş, bunlar genel olarak da mezhepleri ortaya çıkarmıştır. Ama
oluşan hiçbir fırka ve grup iman esaslarında ayrılığa düşmemiştir.
Deneklerimize baktığımızda, Allah inancından sonra kitap ve peygamber inancının
da yüksek olduğu görülmektedir. Kuran’ın şu an elimizde var olması, peygamberin de tarihi
olarak yaşadığının bilinmesi bunlara karşı inancı biraz daha artırıyor gibi gözükmektedir.
Kuran ve peygambere göre, kader, melek ve ahiretin daha soyut konular olduğu düşünülürse,
bunlara karşı inancın azalma nedeninin soyut konular olmalarından kaynaklandığı
düşünülebilir.
B. DİNİ TECRÜBENİN PRATİK İFADESİ: İBADETLER
Dini tecrübe inanç, ibadet ve toplumsal boyuttan oluşmaktadır.198 İnanç, inanılan,
bağlanılan dinin zihinsel boyutunu oluştururken, ibadet ise dinin birey tarafından kabul
edildiğinin bir göstergesi olarak hayata geçirilen boyutu yansıtmaktadır. Bu anlamda ibadet
teorik olan dini inancın pratik hayata geçirilmesidir. Dini inanç ilk unsur olurken, ibadetler
onun bir devamı şeklinde algılanmaktadır. Toplumsal hayatta hemen her insanda din
bulunurken, ibadet konusunda az ya da çok ilgili olanlar olduğu gibi, tamamen ilgisizler de
bulunmaktadır. İbadetler aynı zamanda dini inançlara bağlılığın da bir göstergesidir.199
198
199
Joachim Wach, Din Sosyolojisi, Çev. Ünver Günay, İFAV Yay., İstanbul, 1995, s.45-61.
Akdoğan, Sosyal Değişme ve Din (Trabzon İl Merkezi Örneği), s.195.
71
En ilkel dinlerden yüksek dinlere kadar bütün topluluklarda görülen ibadetlerin şekil
ve muhtevaları toplumsal yapılara, milletlere ve dinlere göre değişse de, şüphesiz her din,
mensuplarından inanmanın yanında bir takım pratikleri de yerine getirmelerini ister. Özellikle
büyük dinlerin inançtan sonra önem verdikleri dindarlık boyutu ibadetlere katılmadır.
İslam’da da imanın hemen arkasından ibadetlere katılmanın önemi sık sık vurgulanır. Ancak,
ibadetler de kendi aralarında kısımlara ayrılır. Hepsinin önemi aynı derecede değildir.
Yapılması zorunlu olanlar olduğu gibi, kişinin isteğine bırakılmış veya sadece tavsiye edilmiş
ibadetler de vardır.
Kişinin dindarlığını tespitte ibadetlere katılmanın veya katılma düzeyinin yeri
önemlidir. İbadetlere katılma, dindarlığın boyutları içinde diğerlerine oranla daha kolay
gözlenebilen bir fenomen olduğundan Batı’daki din sosyolojisi çalışmalarında dindarlığın
tespitinde dini pratikleri yerine getirme üzerinde daha fazla durulmuştur.200
Tablo 28: İbadetleri Yerine Getirme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
İbadetlerinizi yeterince yerine
getirdiğinizi düşünüyor musunuz?
İbadetlerimin tamamını
yapıyorum
İbadetlerimin çoğunu
yapıyorum
İbadetlerimin bir
kısmını yapıyorum
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
19
4
23
20
3
23
14.0
2.5
7.8
9.4
3.9
8.0
36
38
74
57
15
72
26.5
24.1
25.2
26.8
19.7
24.9
65
102
167
115
49
164
47.8
64.6
56.8
54.0
64.5
56.7
16
14
30
21
9
30
%
11.8
8.9
10.2
9.9
11.8
10.4
sayı
136
158
294
213
76
289
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.001
x2: 4.491
%
sayı
%
sayı
%
sayı
Hiç ibadet yapmam
TOPLAM
x2: 16.614
200
Köktaş, s.107.
72
P = 0.213
İbadetlerin ne düzeyde yapıldığına geçmeden önce deneklerimizin ibadetlerini hangi
ölçüde yaptıklarını düşündüklerini inceleyelim:
Deneklerimizin % 89.8 gibi büyük bir çoğunluğu bir şekilde az veya çok ibadet
yaptığını belirtmiştir. Hiç ibadet yapmadığını belirtenler % 10 civarında küçük bir kesimden
oluşmaktadır. Hiç ibadet etmediğini belirtenler açısından baktığımızda bayanların oranının
erkeklere göre daha düşük olduğu görülmekteyse de bu anlamlı bir fark oluşturacak kadar
fazla değildir. İbadetlerin tamamını yapma bakımından bayanların geride kalmasını ise çalışan
bayanların namaz gibi bazı ibadetleri yerine getirmede yaşadığı güçlüklerle açıklayabiliriz.
Medeni durum açısından baktığımızda istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmasa da
evlilerin bekarlara göre ibadetlere daha fazla önem verdiği görülmektedir.
Yine ibadet algısını branş ve öğrenim durumu açısından incelediğimizde arada
önemli bir fark bulunamamıştır. İbadetlerinin tamamını yaptığını belirtenlerde de, hiç ibadet
etmediğini belirtenlerde de, sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerine, yüksek okul mezunları
fakülte mezunlarına göre daha fazladır.
Tablo 29: İbadetleri Yerine Getirme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
İbadetlerinizi yeterince yerine
getirdiğinizi düşünüyor musunuz?
İbadetlerimin tamamını
yapıyorum
İbadetlerimin çoğunu
yapıyorum
İbadetlerimin bir
kısmını yapıyorum
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
sayı
13
10
23
9
14
23
%
9.0
6.7
7.8
12.4
6.4
7.8
sayı
35
39
74
17
57
74
24.3
26.0
25.2
23.0
25.9
25.2
78
89
167
40
127
167
54.2
59.3
56.8
54.1
57.7
56.8
18
12
30
8
22
30
%
12.5
8.0
10.2
10.8
10.0
10.2
sayı
144
150
294
74
220
294
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.492
x2: 2.737
%
sayı
%
sayı
Hiç ibadet yapmam
TOPLAM
x2: 2.411
73
P = 0.434
Yapılmayan ibadetlerin yapılmama gerekçesinin ne olduğunu görebilmek için
deneklerimize aksattıkları veya yapmadıkları ibadetlerin nedenlerini sorduk (Tablo 30):
Tablo 30: İbadet Yapmama Nedeni İle Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Eğer aksattığınız veya
yapmadığınız ibadetleriniz varsa
bunun sebebi nedir?
İbadetin gereksiz
olduğunu düşünüyorum
Allah yaptıklarımıza
değil, kalbimize
bakacaktır
İş yoğunluğundan
yapamıyorum
Sonra yaparım diyerek
tehir ediyorum
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
TOPLAM
Kadın
Evli
Bekar
sayı
12
4
16
11
5
16
%
9.8
2.6
5.8
5.6
6.8
5.9
sayı
25
58
83
65
16
81
20.3
38.2
30.2
33.0
21.6
29.9
27
34
61
43
16
59
22.0
22.4
22.2
21.8
21.6
21.8
59
56
115
78
37
115
%
48.0
36.8
41.8
39.6
50.0
42.4
sayı
123
152
275
197
74
271
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.002
x2: 3.827
%
sayı
%
sayı
TOPLAM
x2: 15.112
Deneklerimize
niçin
ibadet
etmediklerini
veya
ibadetlerini
P = 0.281
aksattıklarını
sorduğumuzda sadece % 5.8 gibi küçük bir kesim ibadetin gereksiz olduğunu belirtti. Bu
soruyu ibadetlerinin tamamını yaptıkları gerekçesiyle cevaplamayanları da ekleyince bu oran
% 5.4’e düşmektedir. Bu da gösteriyor ki deneklerimizin 94.6’sı ibadeti gerekli görmekte ama
yapmadıkları ibadetler için çeşitli mazeretler öne sürmektedirler. Bu mazeretlerin başında ise
günümüzde oldukça popüler bir kaçış noktası olan “Allah yaptıklarımıza değil kalbimize
bakacaktır” düşüncesi gelmektedir. Deneklerimiz arasında bu düşüncede olanlar % 30.2’dir.
Eğer Allah yaptıklarımıza değil sadece kalbimize bakacak ise bu ibadetin gereksiz olduğu
düşüncesini de destekler. Ama ibadetin gereksiz olduğunu düşünenlerin oranının çok düşük
olduğuna bakacak olursak, aslında inanan herkesin, inancın yanında ibadeti de gerekli
gördüğünü (anketimize katılanlardan mutlak olarak Allah’a inandığını belirtenlerden sadece
bir kişi ibadeti gereksiz gördüğünü belirtmiştir), fakat bunu yerine getirmemenin oluşturduğu
74
kaygıyı azaltabilmek için “benim kalbim temiz” türünden kaçış noktalarına sığındığını
söyleyebiliriz. Bu kaçış noktalarından ikincisini ise % 22.2 ile “iş yoğunluğu”
oluşturmaktadır. Anketimizi öğretmenlere yaptığımızı düşünürsek bu cevabın çok gerçekçi
olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü diğer kamu personeline göre ve özellikle de özel sektör
çalışanlarına göre hem tatilleri fazla hem de çalışma saatleri öğretmenlerin daha azdır.
Deneklerimizin % 41.8’ide sonra yaparım diyerek ibadetlerinde aksaklıklar yapmaktadırlar.
Cinsiyet açısından ibadetlerin yapılmama nedenlerine baktığımızda erkek ve
bayanlar arasında bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. İbadetin gereksiz olduğunu
düşünenlerin çoğunu erkekler oluşturmaktadır. Bu açıdan bayanlar erkeklere göre ibadeti daha
gerekli görmektedir. Gerçi bayanlar tutum olarak ibadeti daha gerekli görmekteler ama
davranış olarak bunu erkeklerden daha az gerçekleştirmektedirler (Tablo 30, namaz Tablo 37,
oruç Tablo 40). İbadetleri yapmama nedeni açısından kadın-erkek arasındaki en büyük fark
“Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize bakacaktır” düşüncesinde bulunmakta, bayanların bu
düşünceye erkeklere göre iki kat daha fazla sahip çıktığı görülmektedir. İş yoğunluğu
sebebiyle ibadetlerini aksattıklarını söyleyenler ise kadın ve erkek açısından eşit
görülmektedir.
Medeni durum açısından ibadetlerin yapılmama nedenlerine baktığımızda evli ve
bekarlar arasında bir farklılık bulunmamaktadır.
Branş açısından ibadetlerin yapılamama nedenlerini incelediğimizde (Tablo 31) sınıf
öğretmeni
ve
branş
öğretmenleri
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
bir
fark
bulunmamaktadır. “İbadetin gereksiz olduğu”nu düşünenler ve “iş yoğunluğu” sebebiyle
ibadetlerini yerine getiremeyenlerin sınıf öğretmenlerinde biraz daha ağırlıklı olmak üzere her
iki grupta da benzerlik gösterdiği anlaşılmaktadır. “Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize
bakacaktır” düşüncesinin de yine sınıf öğretmenleri arasında daha yaygın olduğu
görülmektedir (% 34.1). Branş öğretmenlerinin ise “sonra yaparım (% 47.1)” düşüncesiyle
ibadetlerini aksattıkları görülmektedir.
75
Tablo 31: İbadet Yapmama Nedeni ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Eğer aksattığınız veya
yapmadığınız ibadetleriniz varsa
bunun sebebi nedir?
İbadetin gereksiz
olduğunu düşünüyorum
Allah yaptıklarımıza
değil, kalbimize
bakacaktır
İş yoğunluğundan
yapamıyorum
Sonra yaparım diyerek
tehir ediyorum
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
sayı
TOPLAM
Branş
Y. Okul
Fakülte
9
7
16
4
12
16
%
6.7
5.0
5.8
5.6
5.9
5.8
sayı
46
37
83
27
56
83
34.1
26.4
30.2
38.0
27.5
30.2
31
30
61
22
39
61
23.0
21.4
22.2
31.0
19.1
22.2
49
66
115
18
97
115
%
36.3
47.1
41.8
25.4
47.5
41.8
sayı
135
140
275
71
204
275
%
100
100
100
100
100
100
%
sayı
%
sayı
TOPLAM
x2: 3.666
P = 0.300
x2: 11.508
P = 0.009
Tablo 32: İbadet Yapmama Nedeni ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Eğer aksattığınız veya yapmadığınız ibadetleriniz
varsa bunun sebebi nedir?
İbadetin gereksiz olduğunu
düşünüyorum
Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize
bakacaktır
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
4
4
7
1
16
%
4.2
4.8
8.9
5.9
5.8
sayı
23
24
30
6
83
24.0
28.9
38.0
35.3
30.2
19
12
24
6
61
19.8
14.5
30.4
35.3
22.2
50
43
18
4
115
52.1
51.8
22.8
23.5
41.8
sayı
96
83
79
17
275
%
100
100
100
100
100
%
sayı
İş yoğunluğundan yapamıyorum
%
sayı
Sonra yaparım diyerek tehir ediyorum
%
TOPLAM
sd: 9
x2: 23.656
76
P = 0.005
Yaş grupları açısından ibadetlerin yapılmama nedenlerini incelediğimizde (Tablo 32)
arada istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır. Kırk yaş üstünde ibadetin
gereksiz olduğunu düşünenlerin oranı, kırk yaş altına göre daha fazla olduğu görülmektedir.
Aynı şekilde kırk yaş üstünde “Allah yaptıklarımıza değil kalbimize bakacaktır”, “iş
yoğunluğundan ibadetlerimi yapamıyorum” görüşleri daha fazla revaç bulmaktadır. Gençlerin
ibadetleri genel olarak ileriki yaşlara bıraktığı görülmektedir. Fakat kırk yaş da geçilince
ibadetleri ileriye ötelemekten bıkılıp “benim kalbim temiz!”, “zamanım yok” türünden
bahanelere daha çok sığınılmaktadır.
Deneklerimiz ibadeti gereksiz görmese de iyi bir Müslüman olabilmek için yeter
sebep olarak da görmemektedir. Deneklerimizin % 23.4’ü ibadetler yerine getirilmeden de iyi
bir Müslüman olunabileceğini düşünmekte, % 28’i ise kısmen de olsa bu düşünceye
katılmaktadır. İbadeti gereksiz görenlerin ve Allah kalbimize bakacaktır diyenlerin % 86’sı bu
düşünce içindedir. İbadetlerini iş yoğunluğu sebebiyle yapamadıklarını ve ileriye tehir
ettiklerini belirtenlerin çoğunluğu ise iyi bir Müslüman olabilmek için ibadetleri yerine
getirmemiz gerektiğini belirtmişlerdir.
Tablo 33: İbadetler Yerine Getirilmeden de İyi Bir Müslüman Olunacağına İnanma ile
Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
İbadetler yerine getirilmeden de iyi
bir Müslüman olunabilir.
Cinsiyet
Öğrenim Durumu
TOPLAM
TOPLAM
Erkek
Kadın
24
42
66
19
47
66
18.0
28.2
23.4
27.1
22.2
23.4
30
49
79
20
59
79
22.6
32.9
28.0
28.6
27.8
28.0
79
58
137
31
106
137
%
59.4
38.9
48.6
44.3
50.0
48.6
sayı
133
149
282
70
212
282
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.003
x2: 0.920
sayı
Y. Okul
Fakülte
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 11.828
77
P = 0.631
İbadetlerini yerine getirmeyenlerden “benim kalbim temiz” düşüncesini taşıyanların
ibadetler olmadan da iyi bir Müslüman olunabileceğine inanmaları doğaldır, zira burada
vurgulanmak istenen, ibadet etmiyorsam da kalbim temiz olduğu için birçok kişiden daha iyi
Müslümanım düşüncesidir.
İbadetlerini daha ziyade tembellik gibi sebeplerle ileriye erteleyenler ise bunun
pişmanlığını duymakta ve iyi bir Müslüman olunabilmesi için ibadeti şart görmektedirler.
“İbadet olmadan iyi bir Müslüman olunabileceği” düşüncesini medeni durum,
öğrenim durumu, branş ve yaş değişkenleriyle incelediğimizde, bu değişkenlerin kendi
içlerinde farklılıklar arz etmediğini görüyoruz. Cinsiyet açısından baktığımızda ise (Tablo 33)
anlamlı bir farkın olduğu, kadın ve erkek arasında düşünüş farklılıklarının oluştuğu
görülmektedir. Bayanlar “ibadetler yerine getirilmeden iyi bir Müslüman olunabileceği”
düşüncesine erkeklere nazaran daha fazla katılmaktadırlar.
Deneklerimize ibadetle ilgili sorduğumuz diğer bir soru ise “ibadetlere ayıracağımız
vakti daha faydalı bir şekilde değerlendirebiliriz” görüşüne katılıp-katılmadıklarıydı.
Deneklerimizin % 63’ü bu düşünceye katılmazken, % 10.9’u katılmakta, % 26.1’i de kısmen
katılmaktadır. İslam’daki ibadet esaslarını düşündüğümüz zaman en fazla vakit alan
ibadetlerin günlük namazlar ile Cuma namazı olduğunu görürüz. Farklı zaman dilimlerinde
olmak üzere günde toplam yarım saat alan ibadetlere ayıracağımız vakti daha faydalı
değerlendirebileceğini
düşünenlerin
çoğunun
okey
masalarında
saatler
harcadığını
düşünürsek, bu görüşe katıldığını söyleyenlerin samimi olmadıklarını söyleyebiliriz. Zaten bu
fikri savunurken kendilerinin de zamanlarını çok iyi değerlendirmediklerini itiraf
etmektedirler. Teorik olarak bu fikir savunulabilirse de gerçek hayatta insanların bütün
vakitlerini en iyi şekilde değerlendirdiklerini söylemeleri mümkün değildir.
Cinsiyet açısından bu konudaki düşünceleri incelediğimizde (Tablo 34) bayanların
erkeklere göre ibadetlere ayrılacak vaktin daha iyi değerlendirilebileceğini düşündükleri
görülmektedir. Aynı şekilde sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerine göre, yüksek okul
mezunları da fakülte mezunlarına göre bu düşünceye daha fazla katılmaktadırlar. Medeni
durum açısından ise evli ve bekarlar arasında bir farklılık bulunmamaktadır.
78
Tablo 34: İbadetlere Ayıracağımız Vaktin Daha Faydalı Değerlendirilebileceğine İnanma ile
Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
İbadetlere ayıracağımız vakti daha
faydalı bir şekilde değerlendirebiliriz
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
sayı
TOPLAM
Kadın
Evli
Bekar
17
15
32
23
7
30
12.8
10.1
11.4
11.4
9.3
10.9
24
48
72
51
21
72
18.0
32.4
25.6
25.4
28.0
26.1
92
85
177
127
47
174
%
69.2
57.4
63.0
63.2
62.7
63.0
sayı
133
148
281
201
75
276
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.022
x2: 0.370
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 7.623
P = 0.831
Tablo 35: İbadetlere Ayıracağımız Vaktin Daha Faydalı Değerlendirilebileceğine İnanma İle
Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
İbadetlere ayıracağımız vakti daha faydalı bir
şekilde değerlendirebiliriz
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
5
5
16
6
32
%
5.0
6.1
19.8
33.3
11.4
sayı
20
21
26
5
72
20.0
25.6
32.1
27.8
25.6
75
56
39
7
177
%
75.0
68.3
48.1
38.9
63.0
sayı
100
82
81
18
281
%
100
100
100
100
100
Katılıyorum
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
sd: 6
x2: 27.929
79
P = 0.000
‘İbadetlere ayrılan vaktin daha faydalı değerlendirilebileceği’ düşüncesine katılanları
yaş grupları açısından incelediğimizde de (Tablo 35) farklılıklar görülmektedir. Yaş
ilerledikçe ibadetlere ayrılan vaktin daha faydalı değerlendirilebileceğini düşünenlerin oranı
artmaktadır.
İbadetin birey üzerindeki psikolojik etkisini görebilmek için deneklerimize, yapılan
ibadetlerin kendilerini Allah’ın huzurunda hissettirip, heyecana sebep olup-olmadığını
sorduk:
Tablo 36: İbadetin Heyecan Uyandırması ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
İbadet ederken Allah’ın huzurunda
olduğumu düşünerek heyecan
duyarım
Cinsiyet
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
93
107
200
54
146
200
71.5
72.8
72.2
77.1
70.5
72.2
19
25
44
7
37
44
14.6
17.0
15.9
10.0
17.9
15.9
18
15
33
9
24
33
%
13.8
10.2
11.9
12.9
11.6
11.9
sayı
130
147
277
70
207
277
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.597
x2: 2.429
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 1.031
P = 0.297
“İbadet ederken Allah’ın huzurunda olduğumu düşünerek heyecan duyarım”
düşüncesine katılanlar % 72.2, bu düşünceye kısmen katılanlar ise % 15.9’dur. Kısmen
katıldığını belirtenler de aslında bu düşünceye katıldıklarını, fakat her zaman bu heyecanı
hissedemedikleri için bu şıkkı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Onun için bu grubu da “ibadet
ederken heyecan duyan” grubun içinde değerlendirebiliriz. Bu şekilde ibadetlerinden manevi
bir lezzet alanların % 88.1 olduğunu söyleyebiliriz. Aslında bu düşünceye katıldıklarını
belirtenlerin de bu hazzı bütün ibadetlerinde yaşamadıkları ve yaşayamayacakları
muhakkaktır. Fakat genel olarak yapılan ibadetlerden sonra, ibadeti yapan kişinin bir huzur
hissi içinde ve rahatlamış olduğu görülmektedir.
80
Yapılan araştırmalar201 kadın ve çocukların ibadetlerin manevi havasından daha çok
etkilendiklerini göstermektedir. Bizim araştırmamızda cinsiyet açısından kadın ve erkek
arasında böyle bir fark istatistiksel olarak anlamlı bir seviyede çıkmasa da (p>0.5)
bayanlardaki heyecan düzeyinin erkeklere göre daha fazla olduğu görülmektedir.
1. Namaz İbadeti
İslam ibadet anlayışı içinde, imandan sonra üzerinde önemle durulan ibadet türü
namazdır. İslam’ın şartlarından biri olan namaz, Kuran’da 87 defa zikredilmiş ve “Namaz,
belli vakitlerde müminler üzerine farz kılınmıştır”202 buyrularak Allah tarafından
inananlardan namaz kılmaları istenmiştir. Hz. Peygamber de “namaz dinin direğidir”203
hadisiyle namazın önemine işaret etmiştir.
Deneklerimizin günlük namaz kılma sıklığına baktığımızda, günlük beş vakit düzenli
namaz kılanların oranının % 23.4 olduğunu görüyoruz. Çoğu farz namazlarını kıldıklarını
ifade edenler % 9.5, arasıra namaz kıldığını ifade edenler ise Cuma ve bayram namazı
kılanları da bu gruba dahil ettiğimizde % 37.3’e ulaşmaktadır. Hiç namaz kılmadığını ifade
edenler ise % 29.8’dir.
Diğer ibadetlere göre namaz ibadetine daha az katılım olması, günlük namazların
günde beş vakte yayılması sebebiyle gösterilen gevşeklikten kaynaklanmaktadır.
Namaz ibadetini cinsiyet faktörü açısından incelediğimizde kadın ve erkekler
arasında bir farklılık oluştuğu görülmektedir. Bayanların beş vakit namaza daha az katılmasını
namaz kılarken başlarını örtmeleri gerekmesi ve iş hayatında başaçık bir şekilde bulunmaları
ile makyaj yapmaları ve oje kullanmaları sebebiyle abdest almada yaşanan güçlüklerle
açıklayabiliriz.
Hiç namaz kılmadığını ifade eden kadınların oranının erkeklerden oldukça yüksek
oluşu dikkat çekicidir. Bunun nedeni, kadınlar için sadece günlük namazın söz konusu olması
201
Günter Kehrer, Roland Robertson ve Emile Durkheim, Din Sosyolojisi, Çev. M. Emin Köktaş ve Abdullah
Topçuoğlu, Vadi Yay., İstanbul, 1996, s.61. Ayrıca bknz.: Köktaş, s.214.
202
Nisa, 4/ 103.
203
Tirmizi, İman 8.
81
olabilir. Çünkü erkekler için en azından bazen de olsa Cuma ve bayram namazı kılmak
mümkündür. Cuma ve özellikle bayram namazlarına gösterilen ilginin fazla olduğu bilinen bir
gerçektir. Hiç namaz kılmayanlara baktığımızda (Tablo 37) bayanların % 40.9, erkeklerin ise
% 16.9 olduğu görülmektedir. Erkeklerdeki bu orana sadece Cuma ve bayram namazı kılan %
24.3’lük kesimi de ekleyince % 41.2 ile hiç namaz kılmayan kadınların oranına
ulaşılmaktadır. Bu da gösteriyor ki kadınlardaki hiç namaz kılmayanların oranının yüksek
çıkması Cuma ve bayram namazlarına katılmayışlarından kaynaklanmaktadır.
Tablo 37: Namaz İbadeti ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Namaz kılma ile ilgili tutum ve
davranışınız aşağıdaki ifadelerden
hangisine uymaktadır?
Bütün farz namazları
kılarım
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
43
26
69
49
19
68
31.6
16.4
23.4
22.9
25.0
23.4
14
14
28
224
4
28
10.3
8.8
9.5
11.2
5.3
9.7
23
54
77
53
22
75
16.9
34.0
26.1
24.8
28.9
25.9
23
0
23
17
5
22
16.9
0
7.8
7.9
6.6
7.6
sayı
10
0
10
6
4
10
%
7.4
0
3.4
2.8
5.3
3.4
sayı
23
65
88
65
22
87
%
16.9
40.9
29.8
30.4
28.9
30.0
sayı
136
159
295
214
76
290
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.000
x2: 3.702
%
sayı
Çoğu namazları kılarım
%
sayı
Arasıra namaz kılarım
%
Sadece Cuma ve
bayram namazı kılarım
Sadece bayram
namazı kılarım
sayı
%
Hiç namaz kılmam
TOPLAM
x2: 68.337
P = 0.593
Medeni durum açısından namaz ibadetini incelediğimizde evli ve bekarlar arasında
bir farklılık olmadığı görülmektedir.
82
Tablo 38: Namaz İbadeti ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Namaz kılma ile ilgili tutum ve
davranışınız aşağıdaki ifadelerden
hangisine uymaktadır?
Bütün farz namazları
kılarım
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
30
39
69
16
53
69
20.8
25.8
23.4
21.6
24
23.4
sayı
14
14
28
8
20
28
%
9.7
9.3
9.5
10.8
9.0
9.5
sayı
44
33
77
22
55
77
30.6
21.9
26.1
29.7
24.9
26.1
6
17
23
7
16
23
4.2
11.3
7.8
9.5
7.2
7.8
2
8
10
2
8
10
%
1.4
5.3
3.4
2.7
3.6
3.4
sayı
48
40
88
19
69
88
%
33.3
26.5
29.8
25.7
31.2
29.8
sayı
144
151
295
74
221
295
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.032
x2: 1.871
%
Çoğu namazları kılarım
Arasıra namaz kılarım
%
Sadece Cuma ve
bayram namazı kılarım
Sadece bayram
namazı kılarım
sayı
%
sayı
Hiç namaz kılmam
TOPLAM
x2: 12.174
P = 0.867
Namaz ibadetini branş açısından incelediğimizde sınıf ve branş öğretmenleri arasında
bir farklılık olduğu ve sınıf öğretmenlerinin branş öğretmenlerine göre namaz ibadetine daha
az katıldığı görülmektedir. Bunun sebebi de yine cinsiyet faktöründen kaynaklanmaktadır.
Zira yukarıda bayan öğretmenlerin erkek öğretmenlere göre namaz ibadetine daha az
katıldığını görmüştük. Sınıf öğretmenlerinin çoğunun da bayan öğretmen olması sebebiyle
sınıf ve branş öğretmenleri arasında da bir farklılık oluşmaktadır. Benzer bir durum oruç
ibadeti için de geçerlidir. Oruç ibadetinde erkek ve kadın öğretmenler arasında bir farklılık
bulunmazken, aynı şekilde branşta da bir farklılık bulunmamaktadır.
Öğrenim durumu açısından da namazı incelediğimizde istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık ortaya çıkmamıştır. Bu konuda dikkat çeken husus ise fakülte mezunlarının yüksek
83
okul mezunlarına göre beş vakit namaz kılma oranında da, hiç namaz kılmama oranında da
yüksek çıkmasıdır.
Tablo 39: Namaz İbadeti ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Namaz kılma ile ilgili tutum ve davranışınız
aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır?
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
24
15
20
10
69
23.3
17.0
23.5
52.6
23.4
sayı
10
11
7
0
28
%
9.7
12.5
8.2
0
9.5
sayı
28
27
19
3
77
27.2
30.7
22.4
15.8
26.1
7
6
7
3
23
6.8
6.8
8.2
15.8
7.8
2
2
5
1
10
%
1.9
2.3
5.9
5.3
3.4
sayı
32
27
27
2
88
%
31.1
30.7
31.8
10.5
29.8
sayı
103
88
85
19
295
%
100
100
100
100
100
Bütün farz namazları kılarım
%
Çoğu namazları kılarım
Arasıra namaz kılarım
%
sayı
Sadece Cuma ve bayram namazı kılarım
%
sayı
Sadece bayram namazı kılarım
Hiç namaz kılmam
TOPLAM
sd: 15
x2: 20.324
P = 0.160
Namaz ibadetini yaş grupları açısından incelediğimizde (Tablo 39) sadece 51 yaş ve
üstünün diğer yaş gruplarına göre farklılık oluşturduğu, bu yaşlarda namaza olan ilginin
arttığı ve deneklerin yarısından fazlasının (% 52.6) beş vakit namaz kıldığı görülmektedir. Hiç
namaz kılmadığını belirtenlerin oranı 50 yaş altında % 31 civarında iken, bu oran 51 ve
üzerindeki yaşlarda % 10.5’e düşmektedir.
84
2. Oruç İbadeti
İslam’ın beş temel şartından biri olan oruç ibadetinin, önceki milletlere farz kılındığı
gibi Müslümanlara da farz kılındığı Kuran-ı Kerim’de belirtilmektedir.204 Oruç ibadetinin
günümüzde yaşayan diğer ilahi dinlerde de varlığını devam ettirdiği görülmektedir.
Ramazan ayı Müslümanlar açısından ayrı bir öneme sahiptir. Yılın diğer aylarıyla
mukayese edildiğinde, bu ayda ayrı bir çoşku ve heyecan yaşanmaktadır. Diğer aylara göre bu
ayda ibadetlere daha fazla önem verilmekte, günahlardan sakınma hususunda daha titiz
davranılmakta, oruçluyken günaha girmeyelim düşüncesiyle dini konularda daha hassas
davranılmakta, kalp kırıp başkalarını incitmekten çekinilmektedir. İçki gibi bazı yasaklara
oruç dolayısıyla Ramazan ayı boyunca riayet edilmektedir. Hatta toplumdaki hırsızlık,
kapkaç, fuhuş gibi asayiş olaylarında bile diğer aylara göre azalma olduğu görülmektedir.205
İbadetler açısından da en yoğun ilgiyi oruç ibadeti görmektedir. Diğer ibadetlerini
aksatan kişilerin bile oruç ibadetini yerine getirdiği görülmektedir.
Toplumun bazı kesimlerinde oruç tutmayan kişilerin az olmaları ve oruç tutanlar
yanında genelde bir şey yiyip içmekten çekinmeleri sebebiyle oruçlu gibi davrandıkları
görülebilmektedir. Öğretmenler arasında ise böyle bir şey söz konusu değildir. Öğretmen
odaları genel olarak sigara içilen ve içilmeyen bölümlere ayrılmış olup, oruç tutmayanların
burada sigara ve çaylarını rahat bir şekilde içtikleri görülmektedir.
Oruç ibadeti konusunda deneklerimizi incelediğimizde:
Ramazan ayının tamamında ve bazı mübarek günlerde oruç tuttuğunu ifade edenler
% 43.4’tür. Ramazan’ın dışında özellikle kandil günlerinin oruçlu geçirildiği görülmektedir.
Engelleyici bir durum olmadıkça sadece Ramazan’da oruç tuttuğunu ifade edenler % 29.5’tir.
Böylece Ramazan ayının tamamıda oruç tutuğunu ifade edenler % 72.9’a ulaşmaktadır.
Ramazan’da arasıra oruç tuttuğunu ifade edenler ise % 12.2’dir. % 14.9 ise hiç oruç
tutmamaktadır.
204
205
Bakara 2/ 183-187.
http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yıl2/bas/d123m.htm (01 Haziran 2006)
85
Tablo 40: Oruç Tutma ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Oruç tutma ile ilgili tutum ve
davranışınız aşağıdaki ifadelerden
hangisine uymaktadır?
Ramazanın tamamında ve
bazı mübarek günlerde
tutarım
sayı
(Engelleyici bir durum
olmadıkça) sadece
Ramazan’da tutarım
sayı
Ramazan’da arasıra oruç
tutarım
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
66
62
128
93
33
126
48.5
39.0
43.4
43.5
43.4
43.4
37
50
87
62
23
85
27.2
31.4
29.5
29.0
30.3
29.3
15
21
36
26
9
35
11.0
13.2
12.2
12.1
11.8
12.1
18
26
44
33
11
44
%
13.2
16.4
14.9
15.4
14.5
15.2
sayı
136
159
295
214
76
290
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.433
x2: 0.069
%
%
sayı
%
sayı
Hiç oruç tutmam
TOPLAM
x2: 2.746
P = 0.995
Tablo 41: Oruç Tutma ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Oruç tutma ile ilgili tutum ve
davranışınız aşağıdaki ifadelerden
hangisine uymaktadır?
Ramazanın tamamında ve
bazı mübarek günlerde
tutarım
sayı
(Engelleyici bir durum
olmadıkça) sadece
Ramazan’da tutarım
sayı
Ramazan’da arasıra
oruç tutarım
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
61
67
128
33
95
128
42.4
44.4
43.4
44.6
43.0
43.4
42
45
87
26
61
87
29.2
29.8
29.5
35.1
27.6
29.5
16
20
36
5
31
36
11.1
13.2
12.2
6.8
14.0
12.2
25
19
44
10
34
44
%
17.4
12.6
14.9
13.5
15.4
14.9
sayı
144
151
295
74
221
295
%
100
100
100
100
00
100
P = 0.686
x2: 3.631
%
%
sayı
%
sayı
Hiç oruç tutmam
TOPLAM
x2: 1.482
86
P = 0.304
Tablo 42: Oruç Tutma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Oruç tutma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki
ifadelerden hangisine uymaktadır?
Ramazanın tamamında ve bazı mübarek
günlerde tutarım
(Engelleyici bir durum olmadıkça) sadece
Ramazan’da tutarım
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
47
38
37
6
128
45.6
43.2
43.5
31.6
43.4
25
26
25
11
87
24.3
29.5
29.4
57.9
29.5
15
12
9
0
36
14.6
13.6
10.6
0
12.2
16
12
14
2
44
%
15.5
13.6
16.5
10.5
14.9
sayı
103
88
85
19
295
%
100
100
100
100
100
%
sayı
%
sayı
Ramazan’da arasıra oruç tutarım
%
sayı
Hiç oruç tutmam
TOPLAM
sd: 9
x2: 10.505
P = 0.311
Cinsiyet açısından oruç ibadetini incelediğimizde kadınlar ve erkekler arasında
istatistiki olarak anlamlı bir fark bulunmamakla beraber, bayanların namaz ibadetindeki kadar
olmasa da yine erkeklerden arka planda kaldığı görülmektedir.
Oruç ibadetini cinsiyet, medeni durum, branş, öğrenim durumu ve yaş gibi faktörler
açısından incelediğimizde bu faktörlerin içlerinde farklılaşmalar olmadığını görüyoruz. Bu da
gösteriyor ki oruç ibadeti toplumun her katmanında büyük ilgi görmektedir.
3. Kurban İbadeti
Kurban ve zekat gibi ibadetlerin mali yönleri olması itibariyle bunların uygulanma
düzeyini deneklerimize sormadık. Sadece kurbanla ilgili tutumları belirleyebilmek amacıyla,
deneklerimize “kurban bayramı zavallı hayvanların gereksiz yere katliamıdır” düşüncesine
katılıp-katılmadıklarını sorduk. Deneklerimizin % 66.3’ü bu düşünceye katılmadığını
87
belirtmiştir. % 22.7’lik bir grup bu düşünceye kısmen katıldığını belirtmiştir. Bu kişilerin
kurban bayramlarında medyada gösterilen bazı olumsuz kurban kesimlerini kastettikleri
bellidir. Yoksa bu durum bayramın kendisine gösterilen bir tepki değildir. Bayramı bir
“katliam” olarak gördüğünü belirtenlerin oranının % 11’e varması da dikkat çekicidir.
Cinsiyet açısından bu görüşe katılanlar arasında bir farklılık oluşmuştur (p<0.5). Bayan
öğretmenlerin bu düşünceye daha fazla katıldıkları görülmüştür.
Tablo 43: Kurban Bayramına Bakış ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Kurban Bayramı zavallı hayvanların
gereksiz yere katliamıdır
TOPLAM
Erkek
Kadın
sayı
10
21
31
%
7.5
14.1
11.0
sayı
21
43
64
%
15.8
28.9
22.7
sayı
102
85
187
%
76.7
57.0
66.3
sayı
133
149
282
%
100
100
100
Katılıyorum
Kısmen Katılıyorum
Katılmıyorum
TOPLAM
sd: 2
x2: 12.142
P = 0.002
Ayrıca deneklerimize İspanya’daki boğa güreşlerini nasıl algıladıklarını sorduk.
Deneklerimizin % 87.3’ü tamamen, % 8.1’i de kısmen bu durumu “katliam” olarak
nitelemişlerdir. Bu görüşte olmayanların oranı ise % 4.6’da kalmaktadır. Bu da
göstermektedir ki deneklerimiz zevk için hayvan öldürme ile dini vecibe olarak bunu yerine
getirme arasında bir ayrım yapmaktadır.
4. Dua
İnsan, bedeniyle ve ruhuyla zayıf bir varlıktır. En kuvvetli bir insan bedeni, küçük bir
mikroba mağlup olduğu gibi, sevinç ve neşenin zirvesinde bir insan da duyduğu bir vefat
haberi karşısında çökebilir.
88
Diğer taraftan insanın sonsuza uzanan ihtiyaçları vardır. İnsan bütün benliğiyle, her
açıdan, hep olduğundan daha iyi durumlara gelebilmeyi ister. Halbuki çoğu zaman, ne
korktuğu şeylere karşı koyabilecek bir kuvveti, ne de istediklerini elde edebilecek bir kudreti
mevcut olmaz.206
İşte, bu mahiyette olan insanın önüne dini hayatın en subjektif yönlerinden biri çıkar:
DUA.
Yalın çağırma, isteme anlamlarının ötesinde dua; kulluk esprisi içinde, Tanrı’nın
rablık ve ilahlık hakikatine en köklü bir sığınma hadisesidir. Varoluşu, varlıkların mülkünü ve
milkini kendi kudretinde tutan Allah’a, kula yaraşır bir tarzda insanca bir maruzattır. Kulun
Rabbinden ilgi talebi, yardım istemesi, O’na daima muhtaç olduğunu dile getirmesi, O
lutfetmedikçe kudret ve kuvvetten mahrum olduğunun bir itirafıdır.207
Dua, sırf inananlar için değil, inançsızlar açısından da dini tecrübe kapısını hep açık
tutar. İnançsızlar da sebepler açısından her şeyin bittiği noktada kendilerine yardım
edebilecek mutlak kudret sahibini kalben hissederler.
Bizim araştırmamızda da duaya büyük önem verildiği görülüyor. Allah’a
inanmadığını ifade edenler, kendilerinin hiç dua etmediklerini (% .0) belirtseler bile, yarıya
yakını (% 40) duanın insan hayatında önemli bir yeri olduğunu söylüyor. Dinleri gereksiz
görenlerin % 94.1’i, Allah’a inançta şüpheleri olanların % 83.3’ü dua ettiğini belirtiyor.
Duanın insan hayatında önemli bir yeri olmadığını belirtenler % 5.3’te kalırken, hiç dua
etmediğini belirtenlerin oranı daha da gerilemekte ve % 4.5’e düşmektedir. Bu da
göstermektedir ki duanın önemini küçümseyen bazı kişiler yine de dua etmekten kendilerini
alıkoyamamaktadır.
Duanın insan hayatındaki yerini cinsiyet ve diğer bağımsız değişkenlerimiz medeni
durum, öğrenim durumu, branş ve yaş
açısından incelediğimizde bu faktörlerin kendi
içlerinde farklılaşmalar oluşturmadığını görüyoruz. Bu da göstermektedir ki duanın insan
hayatındaki önemi hususunda büyük bir fikir birliği vardır.
206
Şadi Eren, Kuran’da Dua, Işık Yay., İzmir, 1994, s.3.
Pierre Marinier, Dua Üzerine Düşünceler ~Psikofizyolojik Sebepleri ve Sonuçları~, Çev. Sadık Kılıç, Nil
Yay., İzmir, 1991, sunuş bölümü.
207
89
Tablo 44: Duanın Önemine İnanma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Dua insan hayatında önemli bir
yere sahiptir
Cinsiyet
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Erkek
Kadın
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
sayı
102
117
219
51
168
219
%
77.9
77.0
77.4
71.8
79.2
77.4
21
28
49
13
36
49
16.0
18.4
17.3
18.3
17.0
17.3
8
7
15
7
8
15
%
6.1
4.6
5.3
9.9
3.8
5.3
sayı
131
152
283
71
212
283
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.764
x2: 4.148
Katılıyorum
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 0.539
P = 0.126
Tablo 45: Dua Etme Sıklığı ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Ne sıklıkta dua edersiniz?
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
70
110
180
42
138
180
51.9
70.1
61.6
57.5
63.0
61.6
56
43
99
25
74
99
41.5
27.4
33.9
34.2
33.8
33.9
9
4
13
6
7
13
%
6.7
2.5
4.5
8.2
3.2
4.5
sayı
135
157
292
73
219
292
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.004
x2: 3.373
Sık sık
%
sayı
Arasıra
%
sayı
Hiç dua etmem
TOPLAM
x2: 10.924
P = 0.185
Dua etme sıklığı açısından deneklerimizi incelediğimizde ise (Tablo 45) diğer
faktörlerde bir farklılaşma olmazken cinsiyet faktöründe farklılaşma olduğu görülmekte,
90
duaya önem verme bakımından kadın-erkek oranı aynı çıkarken, dua etme fiiline kadınların
daha sık başvurduğu görülmektedir. Erkeklerin % 51.9’u sık sık dua ettiğini belirtirken,
bayanlarda bu oran % 70.1’e çıkmaktadır. Hiç dua etmeyenler erkeklerin % 6.7’sini
oluştururken, bu oran bayanlarda % 2.5’e düşmektedir.
Araştırmamızda bayanların genel olarak ibadet esaslarında erkeklerden arka planda
kaldığı görülürken, söz konusu ibadet dua olunca bayanların ön plana çıktığı görülmektedir.
Bayanların bedenen daha zayıf, ruhen de daha naîf olmaları onları duaya daha çok
yönlendiriyor gibi gözükmektedir.
Ayrıca diğer önemli bir husus da, hiç ibadet yapmama oranı namaz ve oruç gibi
ibadetlerde % 30’lara kadar varabilirken, dua söz konusu olduğunda ise hiç dua etmediğini
belirtenler % 5’in altına düşmekte, hiç ibadet etmediğini belirtenlerin çoğu bile dua ettiğini
ifade etmektedir.
C. DİNİ HAYATA ŞEKİL VEREN SOSYO-KÜLTÜREL FAKTÖRLER
Bir toplum: Nüfus, çevre ve yerleşim, ekonomi, sosyal sınıflar, eğitim, siyaset,
hukuk, aile ve din gibi kurucu unsurlardan oluşmaktadır. Sosyal yapı ise bu kurucu unsurlar
arası sürekli ve örgütlenmiş ilişkiler sistemidir. Bu unsurlar bir topluma ait kültürü teşkil
etmelerinden dolayı birbirlerinden tamamen ayrılmış olmasalar dahi, bu bütün içinde
birbirlerinden ayırt edilebilirler. Bu bakımdan toplumsal yapı kavramıyla sosyal hayatın belli
bir kesiminin değil, toplumun tüm başlıca küme ve kurumlarının incelenmesi gerekir.208
Diğer taraftan her kültür sahası kendine has bir konu ve muhtevaya sahip olmakla
diğerlerinden ayrılabilirken, dinin etki alanı bütün kültür sahalarını içine almaktadır. Ayrıca
bir dinin getirdiği zihniyet, hayatın bütün önemli olayları için koyduğu temel prensipler ve
hükümlerde gizlidir. Şu halde din, kültürün kendisinden ayrılması mümkün olan bir bölümü
değildir, hatta getirdiği zihniyetle bütün kültür sahalarına nüfuz edebilir ve etmektedir.209
208
Orhan Türkdoğan, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’nin Sosyal Yapısı, 1. Baskı, Çamlıca Yay., İstanbul,
2002, s.14.
209
Niyazi Akyüz, s.163.
91
Geleneksel ve kapalı toplumlarda sosyal kurumlar din eksenli bir yapı oluşturup, din,
kültürel hayatın kendisine göre şekillendiği ve kültür normlarına damgasını vuran bir kimliğe
sahiptir. Modern sanayi toplumlarına doğru gidildikçe kültür unsurları ayrışmakta, dinin
etkisinden çıkmaktadır. Merkezi artık din değil, ekonomi oluşturmaktadır. Ancak geleneksel
yapıda olduğu gibi olmasa da, dinin modern insanın hayatını etkilemeye devam ettiği
gözlenmektedir. Modern bilimin üstlendiği kurumların teşekkülü, işleyişi ve kurumlar
arasındaki ilişkiyi düzenleme fonksiyonuna rağmen, hala insanın “aşkın varlık”la ilgili
inançları, toplumla ilgili diğer yönelimlerini etkilemeye devam etmektedir.210 Aynı şekliyle
toplumun da dini inanış ve uygulamaları etkilediğini de önceki bölümlerde anlatmıştık.∗
1. Dini İnançların Kaynağı
Din, insan ve toplum yaşamına bir takım öğretilerle değerler sunar. Bu değerler insan
ve toplumların yaşamlarına yön verirler. Ancak bu değerlerin insan ve topluma kazandırılması
eğitim-öğretim faaliyetiyle gerçekleşmektedir. İnsan diğer alanlardaki bilgilerinin büyük
çoğunluğunu dış çevreden eğitim-öğretimle kazandığı gibi, dini bilgileri de çevresinde
bulunanlardan eğitim-öğretim yoluyla kazanmaktadır. Bu bakımdan dini hayat, dini bilgi
kaynakları ve dini bilgi seviyesinden ayrı düşünülemez.
Deneklerimize “şu anda sahip oldukları dini inançlarının oluşumunda neyin, ne kadar
etkili olduğunu” sorduk (Tablo 46). “Çok fazla” şıkkını “fazla”nın, “çok az” şıkkını da “az”ın
içine dahil ettik ve etki derecesinin büyüklüğüne göre faktörlerimizi sıraladık ki aralarındaki
farklar daha rahat görülebilsin.
Bir kurum olarak ailenin birçok fonksiyonu vardır. Bunlardan biri çocuğu
sosyalleştirmesidir. Sosyalleştirme çocuğun içinde yaşadığı toplum için yetiştirilmesidir. Aile,
çocuğa uygun örneklerde bulunarak değerler ve duyguların öğrenilmesi ve kişiselleştirilmesi
konusunda rehberlik eder. Böylece çocuk, içinde yaşadığı toplumun davranış kalıplarını çoğu
zaman farkına varmadan kabullenir. Çocukluk yıllarında kazanılan bu davranış kalıplarının
210
Zeki Aslantürk ve M. Tayfun Amman, Sosyoloji ~Kavramlar, Kurumlar, Süreçler, Teoriler~, İFAV Yay.,
İstanbul, 1999, s.285.
∗
Bknz.: Toplumun dine etkileri bölümü.
92
önemli bir bölümü yetişkinlikte insanın kişilik yapısını, davranışlarını, inanç ve değer
yargılarını belirler.211 Araştırmamızda da, dini inançların oluşumunda en büyük etkinin aile
ortamı olduğu görülmektedir. Deneklerimizin % 72.5’i ailelerinin kendilerini fazla
etkilediğini, % 16.9’uda az da olsa ailelerinden etkilendiklerini belirtmişlerdir.
Tablo 46: Dini İnançların Oluşumunda Etkili Olan Faktörler ve Etki Dereceleri
Şu anda sahip olduğunuz dini
inançlarınızın oluşumunda
hangisi, ne kadar etkili oldu?
Aile
Kitap
Arkadaş
Okul
Cami
Cemaatler
sayı
214
131
87
51
49
41
%
72.5
44.4
29.5
17.3
16.6
13.9
50
72
101
110
65
44
16.9
24.4
34.2
37.3
22.0
14.9
5
16
24
41
81
107
%
1.7
5.4
8.1
13.9
27.5
36.3
sayı
26
76
83
93
100
103
%
8.8
25.8
28.1
31.5
33.9
34.9
sayı
295
295
295
295
295
295
%
100
100
100
100
100
100
Fazla Etkiledi
sayı
Az Etkiledi
%
sayı
Hiç Etkilemedi
Cevapsız
TOPLAM
Dini inançların oluşumunda önemli olan ikinci unsurun ise okunan kitaplar olduğu
görülmektedir. Deneklerimizin % 44.4’ü okudukları kitapların kendilerini fazla etkilediğini,
% 24.4’ü ise az etkilediğini belirtmiştir. Okunan kitaplar hususunda şunu belirtmek gerekir ki;
gençlik çağında dini konularla ilgili okunan ilk kitaplar, dine karşı olumlu veya olumsuz bir
tutum oluştururken, ilerleyen yaşlarda kişilerin kitap okuma hususunda daha titiz davrandığı
ve kendi görüşleri doğrultusundaki kitapları okuduğu, bu kitapların da kendi görüşlerini
pekiştirip artırdığı gözden kaçırılmamalıdır. Karşı görüşün kitapları hemen hemen hiç
okunmamakta veya okunan birkaç kitap da yanlı bir şekilde okunduğu için o kişi üzerinde
tesiri bulunmamaktadır.
211
Halis Ayhan, Eğitim Bilimine Giriş, Şule Yay., İstanbul, 1995, s.46.
93
Sahip olunan dini inançların oluşumunda arkadaş çevresinin de önemli olduğu
gözükmektedir. Arkadaşlarından fazlaca etkilendiğini belirtenlerin oranı % 29.5, az
etkilendiğini belirtenlerin oranı % 34.2’dir. Arkadaş çevresinin okuldan daha etkili olması ise
dikkat çekicidir. Okul, cami ve Kuran kursu ile dini cemaatlerin dini inançların oluşumunda
pek etkili olmadıkları gözükmektedir. Bu soruyu boş bırakanların genel olarak etkisi
olmadığını düşündükleri maddeleri boş bıraktıkları görülmektedir. Cevapsızların oranı ailede
% 8.8 iken, dini cemaatlerde % 34.9’a çıkmaktadır. Ayrıca cami ve Kuran kursu ile dini
cemaatlerin dini inançlarının oluşumunda etkili olduğunu söyleyenlerden birkaçı da bunların
kendilerini olumsuz yönde etkilediklerini belirtmişlerdir. Onun için cami ve Kuran kursu ile
dini cemaatlerin kendilerini -olumlu yönde- etkilediğini belirtenlerin oranından % 1 veya
2’lik bir kesim de çıkarılmalıdır.
2. Dini Bilgi Düzeyi
2.a. Kelime-i Şehadeti Bilme
Deneklerimizin dini bilgi seviyelerini ölçebilmek için sorduğumuz bir soru kelime-i
şehadeti bilip bilmedikleriydi. Ayrıca kelime-i şehadeti bildiğini ifade edenlerden bunu
yazmalarını istedik ki doğru bilip bilmediklerini görebilelim. Kelime-i şehadeti bilip de o an
için hatırlayamayanları tespit için de “şu anda hatırlamıyorum” şeklinde bir şık da koyduk.
Fakat deneklerimizden kelime-i şehadeti bildiğini belirtenlerin yarısının bunu yazmaması
sebebiyle bu konuda sağlıklı bir sonuç elde edemedik. Bunu yazmama nedeni büyük bir
olasılıkla üşenmekten kaynaklanıyor gibi gözükse de, bütün bir anketi doldurmak için zaman
ayıranların bir satırlık yazıyı yazmaları hiçte öyle fazla bir vakit ayrılacak bir husus değildi.
Bir deneğimiz kelime-i şehadeti bildiğini belirtip, yazmasını istediğimiz kısma da bu
hususun sadece kendisini ilgilendireceğini yazmış. Bütün soruların sadece kendisini
ilgilendireceği gerçeğini düşündüğümüzde bu şekilde cevap verenlerin büyük bir olasılıkla
kelime-i şehadeti bilmediğini söyleyebiliriz. Kelime-i şehadeti bilmediğini belirten iki kişi, o
an için hatırlamadığını belirten de dört kişi çıkmıştır. Yazanlarda ufak tefek kelime yanlışı
yapanlar çoğunlukta olmakla birlikte, tamamen yanlış ve farklı şeyler yazan iki kişi de
çıkmıştır. Bazı denekler de bildiğini belirtip yanlış yazabilirim diyerek yazmaktan
94
kaçınmışlardır. Bütün bunlar açısından değerlendirdiğimizde yazmayanların belli bir kısmının
yanlış yazma korkusu ve bilmedikleri ortaya çıkacak endişesiyle kelime-i şehadeti yazmaktan
çekindiklerini söyleyebiliriz.
2.b. Peygamber İsimlerini Bilme
Dini bilgi seviyesini tespit edebilmek için sorduğumuz diğer bir soruda; “Yusuf,
Ömer, Nuh, Eyüp Sultan, Ebu Bekir, İbrahim” isimlerinden hangilerinin peygamber olduğunu
sorduk. Hepsini doğru olarak bilenlerin oranı % 55.9’dur. Deneklerimizim % 84’ü Hz.
Nuh’un, % 75’i Hz. İbrahim’in, % 66’sı Hz. Yusuf’un peygamber olduğunu bilirken; % 11’i
Hz. Ömer’i, % 6’sı Hz. Ebu Bekir’i, % 1’inin ise Eyüp Sultan’ı peygamber olarak bildiği
ortaya çıkmıştır. % 4’lük bir kesim ise hiçbirinin peygamber olmadığını belirtmiştir. Hiçbirini
peygamber olarak görmeyenlerin büyük kısmı peygamberlere inanmadığından bu şıkkı
işaretlese de, bazılarının da bilgisizlikten bu cevabı verdiği görülmüştür. % 2’lik bir kesim bu
sorudan önceki ve sonraki soruları cevaplayıp, bu soruyu atlamışlar. Bunların da muhtemelen
doğru cevabı bilmediklerinden sadece bu soruyu atladıkları anlaşılmaktadır.
Peygamber sorumuzda bütün ilahi dinler tarafından peygamber olduğuna inanılan,
Kuran’da ismi geçen ve kıssaları halk arasında sıkça anlatılan peygamberleri sorduk.
Peygamberleri doğru olarak bilme oranlarına baktığımızda bu konuda öğretmenlerin halktan
daha bilgili olmadıkları görülüyor.212 En fazla bilinen peygamberin Hz. Nuh çıkmasında “Nuh
tufanı”nın bilinmesi ve “Nuh diyor, peygamber demiyor” deyiminin etkili olduğu
görülmektedir. Halifelerden Hz. Ömer’in, Hz. Ebu Bekir’e göre daha fazla peygamber olarak
bilinmesinde, yine toplum içinde Hz. Ömer’in adaleti ile ilgili anlatılan kıssaların etkili
olduğu anlaşılmaktadır. Eyüp Sultan’ın (Ebu Eyyüb el-Ensari) sorduğumuz halifeler gibi
peygamber olarak bilinmemesinde isminde geçen “sultan” ibaresinin etkisi olduğu gibi,
öğretmenler içinde halk arasında yaygın olan türbe ziyaretlerinin makbul karşılanmamasın ve
bunun sonucu olarak da birçoğunun Eyüp ilçesinde kabri bulunan bu sahabeden haberdar dahi
olmamasının etkisi olduğu görülmektedir.
212
Niyazi Akyüz, s.168.
95
Tablo 47: Peygamber İsimlerini Bilme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Hangileri Peygamberdir?
Erkek
sayı
Kadın
83
78
161
62.4
50.3
55.9
50
77
127
%
37.6
49.7
44.1
sayı
133
155
288
%
100
100
100
Doğru
%
sayı
Yanlış
TOPLAM
x2: 4.240
P = 0.039
Dini bilgi seviyesi açısından erkek ve bayan öğretmenleri karşılaştırdığımızda
(Tablo 47), bayan öğretmenlerin yine arka planda kaldığını görüyoruz. Peygamber isimlerini
erkek öğretmenlerin % 62.4’ü doğru bilirken, bayan öğretmenlerde bu oran % 50.3’e
düşmektedir.
Tablo 48: Peygamber İsimlerini Bilme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Hangileri Peygamberdir?
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
80
81
161
36
125
161
56.7
55.1
55.9
49.3
58.1
55.9
61
66
127
37
90
127
%
43.3
44.9
44.1
50.7
41.9
44.1
sayı
141
147
288
73
215
288
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.780
x2: 1.721
Doğru
%
sayı
Yanlış
TOPLAM
x2: 0.078
P = 0.190
Peygamber sorumuzu branş açısından incelediğimizde (Tablo 48); araştırmamızda
inanç ve ibadetlerle ilgili sorularımızda genel olarak sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerinin
96
gerisinde kalmaktaydı, ancak bu bilgi sorusunda sınıf öğretmenlerinin biraz daha bilgili
oldukları görülmektedir. Bunu da 4 ve 5. sınıflarda okutulan Din Kül. ve Ahl. Bil. dersine
giren sınıf öğretmenlerinin bu konularda biraz daha bilgilenmesiyle açıklayabiliriz.
Öğrenim durumu açısından deneklerimizi değerlendirdiğimizde (Tablo 48);
istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamakla birlikte fakülte mezunlarının, yüksek okul
mezunlarına göre bu konuda daha bilgili oldukları görülmektedir.
Tablo 49: Peygamber İsimlerini Bilme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Hangileri Peygamberdir?
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
56
49
44
12
161
57.1
56.3
53.4
63.2
55.9
42
38
40
7
127
42.9
43.7
47.6
36.8
44.1
sayı
98
87
84
19
288
%
100
100
100
100
100
Doğru
%
sayı
Yanlış
%
TOPLAM
sd: 3
x2: 0.896
P = 0.826
Peygamber isimlerini doğru olarak bilme ile yaş gruplarını karşılaştırdığımızda
(Tablo 49); arada istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamakla birlikte, 51 ve üzeri
yaştakilerin bu konuda kendilerinden küçük öğretmenlere göre daha bilgili oldukları
görülmektedir.
2.c. Kuran Meali Okuma
Dini bilgi seviyesini görebilmek için sorduğumuz diğer bir soru ise deneklerimizin
Kuran meali okuyup-okumadıklarıydı. Deneklerimizin % 22.1’i Kuran’ın tamamını, % 26.5’i
ise yarısını okuduğunu belirtmiştir. Birkaç sayfa okuduğunu belirtenler % 37.8, hiç okumadım
diyenler ise % 13.6’dır. Aslında birkaç sayfa Kuran meali okuduğunu belirtenleri de hiç
97
okumadığını belirtenlerin içine katmak gerekir. Zira, takvim yaprağından birkaç ayet okumuş,
camide vaazda veya televizyonda tartışma programında birkaç ayet dinlemiş kişilerin bunları
düşünerek “birkaç sayfa Kuran meali okumuşluğum vardır” dedikleri görülmüştür. Yoksa
bunlar sadece Kuran okumuş olmak için ellerine Kuran alarak okumuş değillerdir. Bu açıdan
baktığımızda öğretmenlerin yarısından fazlasının (% 51.4) Kuran-ı Kerim’in anlamını hiç
okumadığını söyleyebiliriz.
Tablo 50: Kuran Meali Okuma ile Cinsiyet ve Müslüman Olma Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Hiç Kuran meali okudunuz mu?
Erkek
sayı
Kadın
Kendinizi
Müslüman Olarak
Tanımlar mısınız?
Evet
TOPLAM
Hayır
39
26
65
61
4
65
28.9
16.4
22.1
22.2
22.2
22.2
35
43
78
72
6
78
25.9
27.0
26.5
26.2
33.3
26.6
38
73
111
107
3
110
28.1
45.9
37.8
38.9
16.7
37.5
23
17
40
35
5
40
%
17.0
10.7
13.6
12.7
27.8
13.7
sayı
135
159
294
275
18
293
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.004
x2: 5.354
Tamamını
%
sayı
Yarısını
%
sayı
Birkaç sayfa
%
sayı
Hiç Okumadım
TOPLAM
x2: 13.487
P = 0.148
Cinsiyet açısından Kuran mealinin okunma oranlarına baktığımızda (Tablo 50);
erkek ve bayan öğretmenler arasında bir farklılığın olduğu görülmektedir. Kuran-ı Kerim’in
anlamının tamamını okumada da, hiç okumamada da erkeklerin oranının daha fazla olduğu
görülmektedir.
Kendini Müslüman olarak tanımlamayanların da Kuran mealini Müslüman olduğunu
ifade edenler kadar okuduğu görülmektedir (Tablo 50). Bu kişilerin dini konulardaki tartışma
ortamlarında kendilerine yöneltilen “sen hiç Kuran okudun mu ki konuşuyorsun!” şeklinde
98
eleştirilere muhatap kaldıkları ve bunlara cevap verebilme arzusuyla Kuran meali okudukları
düşünülebilir.
Tablo 51: Kuran Meali Okuma ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Hiç Kuran meali okudunuz mu?
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
30
35
65
18
47
65
21.0
23.2
22.1
24.7
21.3
22.1
45
33
78
21
57
78
31.5
21.9
26.5
28.8
25.8
26.5
46
65
111
21
90
111
32.2
43.0
37.8
28.8
40.7
37.8
22
18
40
13
27
40
%
15.4
11.9
13.6
17.8
12.2
13.6
sayı
143
151
294
73
221
294
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.129
x2: 3.807
Tamamını
%
sayı
Yarısını
%
sayı
Birkaç sayfa
%
sayı
Hiç Okumadım
TOPLAM
x2: 5.670
P = 0.283
Kuran meali okunmasını branş ve öğrenim durumu açısından değerlendirdiğimizde
(Tablo 51); istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamakla birlikte hiç Kuran meali
okumayanların sınıf öğretmenlerinde branş öğretmenlerine göre, yüksek okul mezunlarında
da fakülte mezunlarına göre daha fazla olduğu görülmektedir.
Yaş grupları açısından Kuran mealinin okunmasını incelediğimizde (Tablo 52); yaş
ilerledikçe okunan Kuran sayfalarının da arttığı görülmektedir. Her zaman insanlar az veya
çok Kuran meali okumakta, bu da yaş ilerledikçe okunan sayfa sayısını artırmaktadır. Fakat
hiç Kuran meali okumadığını belirtenlerin de yaş ilerledikçe oranlarının arttığı görülmektedir.
Bu durumu da önceden söylediğimiz sosyal faktörlerle açıklayabiliriz.
99
Tablo 52: Kuran Meali Okuma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Hiç Kuran meali okudunuz mu?
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
20
19
20
6
65
19.4
21.6
23.8
31.6
22.1
23
24
26
5
78
22.3
27.3
31.0
26.3
26.5
50
32
27
2
111
48.5
36.4
32.1
10.5
37.8
sayı
10
13
11
6
40
%
9.7
14.8
13.1
31.6
13.6
sayı
103
88
84
19
294
%
100
100
100
100
100
Tamamını
%
sayı
Yarısını
%
sayı
Birkaç sayfa
%
Hiç Okumadım
TOPLAM
sd: 9
x2: 15.969
P = 0.068
2.d. Kuran’ı Arapça Aslından Okuyabilme
Dini bilgi seviyesini gösterebilecek diğer bir sorumuz ise deneklerimizin Kuran-ı
Kerim’i Arapça aslından okumayı bilip-bilmedikleriydi. Kuran’ı Arapça yazısından
okuyabilmek, belli bir seviyede de olsa din eğitiminin alındığını göstermektedir. Özellikle
sekiz yıllık eğitimin zorunlu olmasından önce aileler, daha fazla yaz tatillerinde olmak üzere
çocuklarını cami ve Kuran kurslarına göndererek din eğitimi almalarına özen göstermişlerdir.
Bu eğitimin bir parçasını da Kuran okumayı öğrenmek oluşturmaktadır. Bu anlamda Kuran
okumayı bilenlerin belli bir dini eğitim aldıklarını düşünebiliriz. Osmanlıca dersi görmüş olan
Türkçe öğretmenlerinin de orta seviyede Kuran okuyabileceği ve bunların sadece ders amaçlı
bu yazıyı öğrenebilecekleri düşünülebilir. Fakat böyle bir ihtimalin önemsenmeyecek
derecede küçük olduğu görülmektedir (% 3’ün altında).
Kendini Müslüman olarak tanımlamayanların % 88.9’u Kuran-ı Kerim’i Arapça
yazısından okumayı hiç bilmediğini belirtmiştir. Bu da göstermektedir ki bu kişiler bu
100
anlamda bir din eğitimi almamışlardır. Bu oran kendini Müslüman olarak tanımlayanlarda %
46.9’a düşmektedir.
Cinsiyet açısından Arapça aslından Kuran okumasını bilmeye baktığımızda; erkek ve
bayan öğretmenler arasında bir farklılığın oluşmadığı görülmektedir.
Tablo 53: Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Cinsiyet ve Müslüman Olma
Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Kuran-ı Kerim’i Arapça yazısından
okumasını biliyor musunuz?
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
Kendinizi
Müslüman Olarak
Tanımlar mısınız?
Evet
TOPLAM
Hayır
15
8
23
23
0
23
11.1
5.0
7.8
8.4
.0
7.8
sayı
13
15
28
28
0
28
%
9.6
9.4
9.5
10.2
.0
9.6
sayı
28
30
58
56
2
58
20.7
18.9
19.7
20.4
11.1
19.8
sayı
13
27
40
39
0
39
%
9.6
17.0
13.6
14.2
.0
13.3
sayı
66
79
145
129
16
145
%
48.9
49.7
49.3
46.9
88.9
49.5
sayı
135
159
294
275
18
293
%
100
100
100
100
100
100
Çok İyi
%
İyi
Orta
%
Zayıf
Hiç Bilmiyorum
TOPLAM
x2: 6.492
P = 0.165
x2: 12.683
P = 0.013
Arapça aslından Kuran okumasını bilmeyi branş açısından incelediğimizde (Tablo
54); sınıf ve branş öğretmenleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmasa da
Kuran okumayı hiç bilmeyenlerin oranının sınıf öğretmenleri arasında daha fazla olduğu
görülmektedir. Aynı durum öğrenim durumu açısından baktığımızda yüksek okul mezunları
ile sınıf öğretmenleri arasında da görülmektedir. Aralarında istatistiki olarak anlamlı bir fark
bulunmamakla birlikte yüksek okul mezunlarının bu konuda da geride olduğu görülmektedir.
101
Tablo 54: Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Branş ve Öğrenim Durumu
Arasındaki İlişki
Kuran-ı Kerim’i Arapça yazısından
okumasını biliyor musunuz?
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
9
14
23
5
18
23
%
6.3
9.3
7.8
6.8
8.1
7.8
sayı
12
16
28
4
24
28
%
8.4
10.6
9.5
5.5
10.9
9.5
sayı
24
34
58
11
47
58
16.8
22.5
19.7
15.1
21.3
19.7
16
24
40
9
31
40
11.2
15.9
13.6
12.3
14.0
13.6
82
63
145
44
101
145
%
57.3
41.7
49.3
60.3
45.7
49.3
sayı
143
151
294
73
221
294
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.123
x2: 5.333
Çok İyi
İyi
Orta
%
sayı
Zayıf
%
sayı
Hiç Bilmiyorum
TOPLAM
x2: 7.260
P = 0.225
Arapça aslından Kuran okumasını bilmeyi yaş grupları açısından incelediğimizde ise
büyük bir farklılığın olduğu görülmektedir (Tablo 55). Genç öğretmenlerin bu konuda daha
bilgili olduğu görülmektedir. 51 ve üzerindeki yaşlarda “iyi” ve “çok iyi” derecede Kuran
okuyabilen deneğimiz çıkmamıştır. Yirmili yaşlardaki deneklerimizde Kuran okumayı “hiç
bilmeme” oranı % 35 iken, 30 yaşın üstünde bu oran % 50-60 arasına çıkmaktadır. Bu da bize
genç neslin dini konularda daha fazla eğitim aldığını göstermektedir.
Deneklerimizin % 17.3’ü ‘iyi’ ve ‘çok iyi’ derecede, % 33.3’ü de ‘orta’ ve ‘zayıf’
derecede Kuran okumayı bilmektedir. Deneklerimizin yarısı ise (% 49.3) Kuran okumayı hiç
bilmemektedir.
102
Tablo 55: Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Kuran-ı Kerim’i Arapça yazısından okumasını
biliyor musunuz?
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
7
10
6
0
23
%
6.8
11.4
7.1
.0
7.8
sayı
14
9
5
0
28
13.6
10.2
6.0
.0
9.5
24
17
13
4
58
23.3
19.3
15.5
21.1
19.7
22
5
8
5
40
21.4
5.7
9.5
26.3
13.6
36
47
52
10
145
%
35.0
53.4
61.9
52.6
49.3
sayı
103
88
84
19
294
%
100
100
100
100
100
Çok İyi
İyi
%
sayı
Orta
%
sayı
Zayıf
%
sayı
Hiç Bilmiyorum
TOPLAM
sd: 12
x2: 28.563
P = 0.005
2.e. Evlerde Bulunan Dini Kaynaklar
Bir toplumda yaşayan dini hayat, o toplumda var olan dini bilgi kaynakları ve dini
bilgi düzeyiyle münasebet halindedir. Dini bilgilerin öğrenildiği kaynaklardan birisini de dini
eserler oluşturmaktadır. Bu sebeple deneklere evlerinde ne tür dini kitapların bulunduğu
sorulmuştur.
Tablomuzu (Tablo 56) yine daha iyi anlaşılabilmesi için fazla bulunan kitaptan aza
doğru sıraladık. Evlerde en fazla bulunan dini kaynağın % 80.6 ile Kuran olduğu
anlaşılmakta, bunu % 72.3 ile Kuran meali takip etmektedir. Evinde Kuran bulunanların %
43.1’inin O’nu okumasını bilmemesine, Kuran meali olduğunu bildirenlerin yarısının ise
birkaç sayfa dışında O’nu okumamasına rağmen evde bunların bulundurulmasını Kuran-ı
Kerim’e karşı olan sevgi ve saygının büyüklüğüne bağlayabiliriz. Kuran ve mealinden sonra
103
evlerde en fazla bulunan kitap ise namaz hocasıdır. İslam ilmihalinin % 45.3’lerde kalmasına
karşın namaz hocasının bu kadar yaygın olması daha pratik ve resimli olmasından
kaynaklanmaktadır. Peygamber Efendimizin hayatını anlatan kitapların hanelerin yarısında
bulunmaması ise düşündürücüdür.
Tablo 56: Evlerde Bulunan Dini Kitaplar
Kuran
Hangi kitaplar evinizde var?
Kuran
Meali
Namaz
Hocası
Hz. Muh.
Hayatı
Diğer
Dini
Kitaplar
İslam
İlmihali
sayı
233
209
199
144
135
131
%
80.6
72.3
68.9
49.8
46.7
45.3
56
80
90
145
154
158
%
19.4
27.7
31.1
50.2
53.3
54.7
sayı
289
289
289
289
289
289
%
100
100
100
100
100
100
Evet
sayı
Hayır
TOPLAM
3. Çocukların Dini Eğitim-Öğretim Alması
Din eğitim ve öğretimi, kişinin ve toplumun din ihtiyacının karşılanması amacı ile
din kültürünün çocuklara verilmesi ve dini kişiliğin kazandırılması olarak açıklanabilir.
Ülkemizde cumhuriyet sonrası eğitim programlarında din eğitiminin yer alması konusunda
çeşitli uygulamalar olmuştur:213
1. 1876’da kabul edilen Meşrutiyet ile eğitim ve öğretim serbest bırakılmış,
kanunlara uymak ve denetim görmek kaydı ile her Osmanlı yurttaşına genel ve özel öğrenim
hakkı tanınmış, dini ile ilgili eğitim ve öğretime karışılamayacağı bildirilmiştir. Bu karar,
Türkiye’nin karşılaştığı siyasi krizler, iç ve dış olaylar sebebi ile uygulanamamıştır.
213
Ayrıntılı bilgi için bknz.: Halis Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), İFAV Yay., İstanbul, 1999.
Yurdagül Mehmedoğlu, Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi (1838-1920), İFAV Yay., İstanbul,
2001.
104
2. 1908 inkılabından sonra Meşrutiyet döneminin ilk siyasi teşekkülü olan İttihat ve
Terakki cemiyeti iktidara gelince Osmanlıcılık ideolojisi doğrultusunda din öğretimi yine
serbest bırakılmıştır.
3.
Osmanlıcılık
ve
İslamcılık
ideolojilerinin
devleti
kurtarmayacağının
anlaşılmasından sonra, devlet politikasında başka ideolojiler denenmiş, tabii olarak bunlar
eğitim öğretim faaliyetlerinin yeniden düzenlenmesini gerektirmiştir. Eğitimin dini mi, milli
mi yoksa hem dini hem milli mi olması gerektiği bu dönemin başlıca tartışma konuları arasına
girmiştir. Bir yandan I. Dünya savaşının sıkıntıları yaşanırken, bir yandan devletin devamını
sağlayacak yeni neslin nasıl yetiştirilmesi gerektiği ile ilgili tartışmalar hem mecliste hem
basında sürdürülmüştür.214
4. Cumhuriyetle birlikte değişmenin ağırlığı bütün bütün hissedilir olmuştur. 1924’te
çıkarılan Tevhidi Tedrisat Kanunu ile medreselerle mektepler, mektep programında
birleştirilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrolüne verilmiştir. Yeni politika içinde din
derslerinin yeri de belirlenmiştir. Buna göre okullardaki din dersleri devam ediyor, yüksek din
uzmanları yetiştirmek üzere bir İlahiyat Fakültesi, halkın din ile ilgili hizmetlerini görecek
elemanları yetiştirmek üzere İmam Hatip Mektepleri açılıyordu. Fakat açılan 29 İmam-Hatip
mektebinin 9’u daha o yıl kapatılmış, ikinci yılın sonunda ise sadece iki tanesi açık kalmıştır.
1931 yılında bunlar da kapatılmıştır. Gerekçe olarak ise “halkın bu okullara olan ilgisizliği”
gösterilmiştir. Yalnız bu yıllarda İmam-Hatip mezunlarının İlahiyat Fakültesine dahi
girmelerine müsaade edilmediği unutulmamalıdır. 1933 yılında ise var olan tek İlahiyat
Fakültesi de kapatılmıştır.
5. Din dersleri ortaokullarda 1928’e, ilkokullarda 1933’e, köy ilkokullarında 1939
yılına kadar okutulmuştur.
6. Bundan sonra okullarda 1948 yılına kadar din dersleri okutulamamıştır.
7. 15 Şubat 1949 tarihinden itibaren ilkokullarda, 1956 yılından itibaren
ortaokullarda, 1967 yılından itibaren liselerde olmak üzere isteğe bağlı din dersleri
konulmuştur.
214
Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yay., Ankara, 2001, ss.48-51.
105
8. 1982 yılından günümüze kadar ise Din Kül. ve Ahl. Bil. dersleri ilk ve orta
öğretim kurumlarında zorunlu hale getirilmiştir.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca din eğitimi ve öğretimi alanında yapılan çalışmalara
tarihi seyri içinde ve günümüzdeki sorunlar ışığında baktığımızda bilimsel bilgilerden ziyade
siyasi ve ideolojik anlayışların yön verdiğini söyleyebiliriz. Bu çalışmalar yapılırken halkın
istek ve ihtiyaçlarının hep arka planda kaldığını söyleyebiliriz.
Cumhuriyet öncesi de dahil olmak üzere din eğitim ve öğretimi her dönem yoğun
tartışmalara sahne olmuştur. Bir asırdır süren tartışmalar bazı çevrelerce tekrar tekrar, aynı
gerekçelerle gündeme getirilmiştir. Günümüzde de tartışmalar aynı canlılığını korumaktadır.
Yapılan tartışmalarda dikkat çeken diğer husus da halka bu konudaki kanaatlerinin
sorulmamasıdır. Biz de bu sebeple öğretmenlere Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerini gerekli
görüp-görmediklerini sorduk.
Deneklerimizin % 76.5’i Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin kesinlikle okutulması
gerektiğini belirtmiştir. Okutup-okutulmamasının bir şeyi değiştirmeyeceğini düşünenler ise
% 12.5’tir. % 1’lik bir kesim ise “seçmeli olmalı”, “dinler tarihi” şeklinde olmalı demişlerdir.
Cevapsızların bir kısmının da bu düşüncelerde olduğu düşünülebilir. Laik bir ülkede din
dersine karşı çıkanlar ise sadece % 10’luk bir kesimi oluşturmaktadır.
Cinsiyet açısından din dersinin gerekliliğinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmamasına karşın, erkek öğretmenlerin din derslerini daha fazla gerekli gördüğü
görülmektedir.
Medeni durum açısından da tam bir fark oluşmamasına karşılık evli öğretmenlerin
din derslerine daha taraftar olduğu görülmektedir. Bu durumu da kendi çocuklarının olması ve
onların yetiştirilmesine verdikleri önemle açıklayabiliriz.
Branşa göre din derslerinin gerekliliğini incelediğimizde branş öğretmenlerinin sınıf
öğretmenlerine göre bunu daha gerekli bulduğu anlaşılmaktadır. Yalnız bu fark da istatistiki
olarak anlamlı olacak kadar fazla değildir. Aynı şekilde öğrenim durumu açısından da önemli
bir fark oluşmamakla birilikte, fakülte mezunlarının yüksek okul mezunlarına göre din
derslerini biraz daha fazla gerekli gördüğü anlaşılmaktadır.
106
Tablo 57: Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin
okutulmasını gerekli görüyor
musunuz?
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
sayı
107
114
221
163
56
219
%
79.9
73.5
76.5
78.0
74.7
77.1
sayı
12
17
29
22
6
28
%
9.0
11.0
10.0
10.5
8.0
9.9
sayı
13
23
36
24
10
34
%
9.7
14.8
12.5
11.5
13.3
12.0
2
1
3
0
3
3
%
1.4
0.6
1.0
.0
4.0
1.0
sayı
134
155
289
209
75
284
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.501
x2: 8.954
Kesinlikle Okutulmalı
Laik Bir Ülkede Din Dersi
Olmamalı
Okutulsa da Olur,
Okutulmasa da
sayı
Diğer
TOPLAM
x2: 3.353
P = 0.062
Tablo 58: Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Branş
Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin
okutulmasını gerekli görüyor
musunuz?
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
sayı
102
119
221
50
171
221
%
72.9
79.9
76.5
70.4
78.4
76.5
16
13
29
10
19
29
11.4
8.7
10.0
14.1
8.7
10.0
20
16
36
11
25
36
14.3
10.7
12.5
15.5
11.5
12.5
2
1
3
0
3
3
%
1.4
0.7
1.0
.0
1.4
1.0
sayı
140
149
289
71
218
289
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.594
x2: 3.662
Kesinlikle Okutulmalı
Laik Bir Ülkede Din Dersi
Olmamalı
Okutulsa da Olur,
Okutulmasa da
sayı
%
sayı
%
sayı
Diğer
TOPLAM
x2: 2.785
107
P = 0.454
Okullarda din derslerinin okutulması hususunda yaş gruplarımız arasında da bir
farklılık oluşmamıştır. Fakat din dersini en fazla savunanların en genç öğretmenler olduğu
görülmektedir. Laik bir ülkede din dersinin olamayacağını savunanların oranının ise yaş
ilerledikçe arttığı görülmektedir.
Tablo 59: Din Kültürü Derslerini Gerekli Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin okutulmasını gerekli
görüyor musunuz?
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
84
67
56
14
221
83.2
77.0
68.3
73.7
76.5
7
8
11
3
29
%
6.9
9.2
13.4
15.8
10.0
sayı
10
9
15
2
36
%
9.9
10.3
18.3
10.5
12.5
sayı
0
3
0
0
3
%
.0
3.4
.0
.0
1.0
sayı
101
87
82
19
289
%
100
100
100
100
100
Kesinlikle Okutulmalı
%
sayı
Laik Bir Ülkede Din Dersi Olmamalı
Okutulsa da Olur, Okutulmasa da
Diğer
TOPLAM
sd: 12
x2: 14.029
P = 0.299
Çocukların din eğitim ve öğretimi almasıyla ilgili sorduğumuz diğer bir soru ise;
deneklerimizin, çocuklarının Kuran’ı Arapça aslından okumayı öğrenmelerini isteyipistemeyecekleri yönünde idi.
Deneklerimizin % 90.8’i öldükten sonra arkalarından dua ve Kuran okunmasını
isterken, çocuklarının Kuran’ı Arapça yazısından okumayı öğrenmesini isteyenler % 70.8’ e
düşmektedir. Bu oranın din derslerinin kesinlikle okutulması gerektiğini düşünen % 76.5’lik
orandan da düşük çıkması ise Arapça okumayı öğrenen çocukların sanki Arap kültürü alıp
onlardan etkileneceği düşüncesinden kaynaklanıyor gibi gözükmektedir. Deneklerimizden
Kuran okumayı bilenlerin % 20’si de çocuklarının Kuran okumayı öğrenmelerini
108
istememiştir. Bunun nedenleri arasında Kuran öğrenimi sırasında kendi karşılaştıkları
olumsuz davranışlar olabilir. Bazı deneklerimizde “fark etmez” diyerek çocukları isterse
öğrensin derken, bazıları da Arapça’yı dil olarak öğrensin ama Kuran okumasın demişlerdir.
Tablo 60: Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Cinsiyet ve Medeni
Durum Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Çocuğunuzun Kuran’ı Arapça
aslından okumayı öğrenmesini
ister misiniz?
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
sayı
103
103
206
152
51
203
%
76.9
65.6
70.8
72.4
67.1
71.0
31
54
85
58
25
83
%
23.1
34.4
29.2
27.6
32.9
29.0
sayı
134
157
291
210
76
286
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.035
x2: 0.754
Evet
sayı
Hayır
TOPLAM
x2: 4.433
P = 0.358
Cinsiyet açısından çocuklara Kuran öğretilmesini incelediğimizde; erkek ve bayan
öğretmenler arasında bu konuda bir farkın oluştuğu ve erkek öğretmenlerin bunu daha fazla
istedikleri görülmektedir.
Medeni durum açısından aynı soru evli ve bekarlar arasında karşılaştırıldığında,
istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmasa da evli öğretmenlerin, çocuklarının Kuran
öğrenmesi hususunda daha istekli oldukları görülmektedir.
Çocuklara Kuran öğretilmesini branş ve öğrenim durumu açısından incelediğimizde;
istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamakla birlikte branş öğretmenlerinin sınıf
öğretmenlerine, fakülte mezunlarının da yüksek okul mezunlarına göre bu konuda daha istekli
oldukları görülmektedir.
109
Tablo 61: Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Branş ve Öğrenim
Durumu Arasındaki İlişki
Branş
Çocuğunuzun Kuran’ı Arapça
aslından okumayı öğrenmesini
ister misiniz?
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
96
110
206
45
161
206
67.6
73.8
70.8
62.5
73.5
70.8
46
39
85
27
58
85
%
32.4
26.2
29.2
37.5
26.5
29.2
sayı
142
149
291
72
219
291
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.243
x2: 3.180
Evet
%
sayı
Hayır
TOPLAM
x2: 1.360
P = 0.075
Çocuklara Kuran öğretilmesini yaş grupları açısından değerlendirdiğimizde;
istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamasına karşın, 40 yaş altı öğretmenlerin (% 75),
40 yaş üstüne göre (% 62) çocuklarının Kuran okuyabilmesini daha fazla istedikleri
görülmüştür.
Tablo 62: Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Yaş Grupları
Arasındaki İlişki
Yaşınız
Çocuğunuzun Kuran’ı Arapça aslından okumayı
öğrenmesini ister misiniz?
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
77
65
51
13
206
75.5
74.7
61.4
68.4
70.8
25
22
32
6
85
%
24.5
25.3
38.6
31.6
29.2
sayı
102
87
83
19
291
%
100
100
100
100
100
Evet
%
sayı
Hayır
TOPLAM
sd: 3
x2: 5.294
110
P = 0.152
4. Öznel Dindarlık Algısı
Bizler karşımızdaki insanları davranışlarına göre değerlendirirken, insanlar
kendilerini yapmak istedikleri ve düşünceleri ile değerlendirme eğilimindedirler. Bu
bakımdan
araştırmamıza
katılanlardan
kendi
dini
hayatlarını
subjektif
olarak
değerlendirmelerini istedik.
Deneklerimizin % 2.1’i kendilerini çok dindar olarak değerlendirmişlerdir. Bu
kişilerin 1/ 3’ünün hiç namaz kılmadığı ve Ramazanda arasıra oruç tuttuğu, diğer 1/ 3’ünün
de arasıra namaz kıldığı düşünülürse bizim tarafımızdan çok dindar olarak nitelendirilmeleri
pek mümkün gözükmemektedir. Kendini dindar olarak görenlerin oranı ise % 31.9’dur.
Bunların da % 10’u hiç namaz kılmamakta, % 26’sı arasıra namaz kılmaktadır.
Deneklerimizin % 56.3 gibi büyük bir çoğunluğu ise kendilerini “biraz dindar” olarak
tanımlamaktadır. Dinle ilişkisiz olduğunu belirtenlerin oranı ise % 9.7’dir.
Tablo 63: Öznel Dindarlık Algısı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Kendinizi dini inanış ve
uygulamalar bakımından nasıl
görüyorsunuz?
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
2
4
6
6
0
6
%
1.5
2.6
2.1
2.9
.0
2.1
sayı
52
40
92
72
17
89
39.4
25.6
31.9
34.4
23.0
31.4
60
102
162
112
48
160
45.5
65.4
56.3
53.6
64.9
56.6
18
10
28
19
9
28
%
13.6
6.4
9.7
9.1
12.2
9.9
sayı
132
156
288
209
74
283
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.004
x2: 6.163
Çok Dindar
Dindar
%
sayı
Biraz Dindar
%
sayı
Dinle İlişkisiz
TOPLAM
x2: 13.500
111
P = 0.104
Cinsiyet bakımından dindarlık algısını incelediğimizde; erkek öğretmenlerin
bayanlara nazaran kendilerini daha dindar gördükleri görülmektedir. Fakat dinle ilişkisiz
olduğunu belirtenler de erkekler arasında daha fazladır. Bu bakımdan bayanlar kendilerini
daha fazla ortalarda görürken, erkekler uç kısımlara daha fazla yayılmaktadırlar.
Medeni durum açısından evli ve bekar öğretmenler arasında istatistiki olarak anlamlı
bir fark oluşmamaktadır. Fakat evliler kendilerini biraz daha fazla dindar görmektedirler.
Bekar deneklerimizden hiçbiri kendini ‘çok dindar’ olarak nitelendirmemiştir.
Öznel dindarlık algısını branş açısından incelediğimizde; sınıf ve branş
öğretmenlerinin dindarlık algılarının birbirlerine çok benzerlik gösterdiği görülmektedir.
Dindarlık algıları benzerlik gösterse bile sınıf ve branş öğretmenlerinin dini inanç ve
uygulamalar bakımından farlılaştığını ve genel olarak sınıf öğretmenlerinin geri planda
kaldığını önceki bölümlerimizde görmüştük.
Öznel dindarlık algısında öğrenim durumu açısından da önemli bir farklılık
oluşmamıştır. ‘Çok dindar’ olduğunu belirten yüksek okul mezunu çıkmamıştır.
Tablo 64: Öznel Dindarlık Algısı ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Branş
Kendinizi dini inanış ve
uygulamalar bakımından nasıl
görüyorsunuz?
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
2
4
6
0
6
6
%
1.4
2.7
2.1
.0
2.8
2.1
sayı
44
48
92
25
67
92
31.2
32.7
31.9
34.7
31.0
31.9
81
81
162
41
121
162
57.4
55.1
56.3
56.9
56.0
56.3
sayı
14
14
28
6
22
28
%
9.9
9.5
9.7
8.3
10.2
9.7
sayı
141
147
288
72
216
288
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.869
x2: 2.431
Çok Dindar
Dindar
%
sayı
Biraz Dindar
%
Dinle İlişkisiz
TOPLAM
x2: 0.716
112
P = 0.488
Tablo 65: Öznel Dindarlık Algısı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Kendinizi dini inanış ve uygulamalar bakımından
nasıl görüyorsunuz?
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
2
1
3
0
6
%
2.0
1.1
3.6
.0
2.1
sayı
30
28
29
5
92
30.3
32.2
34.9
26.3
31.9
54
53
44
11
162
54.5
60.9
53.0
57.9
56.3
13
5
7
3
28
13.1
5.7
8.4
15.8
9.7
sayı
99
87
83
19
288
%
100
100
100
100
100
Çok Dindar
Dindar
%
sayı
Biraz Dindar
%
sayı
Dinle İlişkisiz
%
TOPLAM
sd: 9
x2: 6.213
P = 0.718
Yaş grupları açısından da dindarlık algısında bir farklılık tespit edilememiştir. Dinle
ilişkisiz olduğunu belirtenlerin oranının 20-30 yaş arası ile 51 yaş ve üstünde arttığı
görülmektedir. Genç öğretmenlerde bu oranın yüksek çıkmasını, bütün toplum kesimlerinde
genç yaştaki insanların dini değerlere toplumun diğer kesimlerine göre daha mesafeli
durmasıyla açıklayabiliriz. Yaşlı öğretmenlerde bu oranın yüksek çıkması ise yetişme
tarzlarından kaynaklanıyor gibi gözükmektedir.
İnsanın dindarlığının oluşması ve şekillenmesinde içinde büyüdüğü, yetiştiği, yani
sosyalleşmeye başladığı aile ortamının etkisi oldukça önemlidir. Nitekim daha önce dini
bilgilerin nereden öğrenildiği ile ilgili kısımda deneklerin aileye ne derece önem verdiklerini
görmüştük. Deneklerimizin % 72.5’i şu andaki dini inançlarının oluşumunda ailelerinin
kendilerinde fazla etkili olduğunu belirtmişti. Ailesinin hiçbir etkisi olmadığını bildirenler
sadece % 1.7’de kalmıştı. Bu bakımdan insanın anne ve babasının dindarlığı, onda dini
duygunun yerleşmesi açısından önemlidir. Bu nedenle biz de deneklerimizden annebabalarına göre kendi dindarlıklarını değerlendirmelerini istedik.
113
Tablo 66: Anne ve Babaya Göre Deneklerin Dindarlığı
Kendinizi anne ve babanıza göre dini inanış ve
uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz?
Sayı
%
Aynı
112
38.0
Daha Az Dindar
131
44.4
Daha Dindar
39
13.2
Cevapsız
13
4.4
TOPLAM
295
100
Deneklerimizden % 38’i anne-babasıyla aynı dindarlık derecesine sahip olduğunu
bildirirken, % 44.4’ü kendi dindarlıklarının anne-babalarına göre azaldığını söylemiştir. Dinle
ilişkisiz olduğunu belirtenlerin % 68’i anne-babalarının dini inançlarının olduğunu
belirtmiştir. Bu da toplumumuzdaki dini değerlerdeki çözülmeyi göstermektedir. Annebabasına göre daha dindar olduğunu belirten % 13.2’lik bir kesim de bulunmaktadır.
Bu konuda dikkat çeken bir husus da, daha az dindar olduğunu söyleyenlerin oranı
fakülte mezunları arasında % 41 iken, yüksek okul mezunları arasında bu oranın % 54’e
çıkmasıdır. Aynı konuyu yaş açısından incelediğimizde genç öğretmenlerin anne-babalarına
göre daha az dindar olabileceği düşünülebilirse de bu böyle çıkmamış, bu oran % 48 ile en
fazla 41-50 yaş arasındaki öğretmenlerde görülmüştür. Bu hususu yine o kişilerin
gençliklerinde aldıkları eğitimle ve o zamanların siyasal çalkantılı dönemleriyle açıklamak
mümkün gözükmektedir.
5. Dinin Mahiyetine-Yararlılığına Karşı Tutumlar
İnsanın şu anki varlığı onun geçmiş yaşantılarına, aldığı eğitime, karşılaştığı olaylara,
beraber olduğu insan ve gruplara, gördüğü inanç ve düşünce sistemlerine vb. sıkı sıkıya
bağlıdır. Fakat aynı şekilde insan gelecekteki yönelişine, tasarı ve ideallerine de bağlıdır.
Bütün bunların insanda uyandırmış olduğu duygu ve düşünceler zamanla ahenkli ve devamlı
114
birer bütün meydana getirir. İşte tutum kişinin herhangi bir obje ile ilgili düşünce, duygu ve
davranışlarının düzenli bir biçimde ve az veya çok tutarlı bir şekilde belirlenmiş halidir.
Bir tutum üç unsurdan meydana gelir: zihni unsur, duygu unsuru ve davranış unsuru.
Tutumun zihni unsuru, bireyin o tutumuna konu teşkil eden objeye dair bilgi ve inançlarıdır.
Bunlar, lehte de aleyhte de olabilir.
Tutumun duygu unsuru, kişinin o objeden hoşlanması veya hoşlanmaması, onu sevip
sevmemesi durumudur. Bu unsur tutumun yönünü ve devamlılığını oluşturur.
Tutumun davranış unsurunda ise birey, olumlu tutuma sahip olduğu olayların
gerçekleşmesi ve devamlılığı için çaba gösterirken, olumsuz tutuma sahip olduklarını da
engellemeye çalışır.
Görülüyor ki bir tutum, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını birbiriyle uyumlu
kılarak etkiler. Tutumlardaki zihinsel, duygusal ve davranış unsurları, yerleşmiş ve güçlü
tutumlarda tam olarak bulunurken zayıf tutumlarda ise özellikle davranış unsuru çok zayıf
kalabilir.215
Biz de deneklerimizdeki bazı dini tutum ve davranışları tespit etmeye çalıştık:
İnsan, yapısı itibariyle dine muhtaçtır. Çünkü insan, ruh ve bedenden ibarettir. İnsan
için bedeni ihtiyaçları karşılamak nasıl yaşamının bir gereği ise, manevi varlığının devamı da
ruhi ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlıdır. Fert için en önemli manevi destek, iyilik ve fazilet
kaynağı olan dindir.216
Dinin insan ve toplum için varolan bu öneminden birinci bölümde ayrıntılı
bahsetmiştik. Acaba deneklerimiz de dine aynı önemi vermekte midir? Şimdi bu sorunun
cevabını aramaya çalışacağız.
Dinin insan hayatına bir amaç ve anlam kazandırdığını düşünen deneklerimizin oranı
% 69.8’dir. % 20’lik bir kesim de bu düşünceye kısmen katılmaktadır. Sadece % 10.2’lik bir
kesim dinin insan hayatına bir amaç ve anlam kazandırdığı düşüncesine sahip değildir. Bu da
215
216
Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Aksiseda Matbaası, Samsun, 2000, ss.145-146.
Tümer ve Küçük, s.41.
115
hayatı asıl anlamlandıran olgunun din olduğu düşüncesinin öğretmenler arasında da çok
geçerli olduğunu göstermektedir.
Hatta deneklerimizin yarısı (% 48.4) dinin insan hayatındaki önemini belirtirken,
sağlam dini inançları olmayan kişilerin mutlu bir hayat bile sürdüremeyeceklerini
düşünmektedir. % 31.1’lik bir kesim de kısmen bu düşüncededir. Bu anlamda din, hayata bir
amaç ve gaye kazandırmanın ötesinde kişilerin huzur ve mutluluğunun temelini de
oluşturmaktadır. Sağlam dini inançları olmayan insanların da mutlu bir hayat sürdürebileceği
düşüncesine tam olarak katılanlar ise % 20.5’lik bir kesimi oluşturmaktadır.
Ayrıca deneklerimiz ahlaklı bir hayat yaşamayı yeterli görmemekte, dini değerlere de
inanılması gerektiğini belirtmektedirler. Ahlaklı bir hayat yaşandığı sürece dini değerlere
inanmanın pek önemli olmadığı düşüncesine tamamen katılanlar % 18.4 gibi az bir oranı
oluşturmaktadır.
Deneklerimizin yarısından fazlası dini yasakların insanları hayatın güzelliklerinden
alıkoyduğunu düşünmemektedir. Bu konuda erkek ve bayan öğretmenler arasında bir görüş
farklılığı olduğu görülmektedir. Erkek öğretmenlerin % 56.9’u dini yasakların insanları
hayatın
güzelliklerinden
uzaklaştırdığını
kesinlikle
düşünmezken,
bu
oran
bayan
öğretmenlerde % 46.8’e düşmektedir. Yine bayan öğretmenlerin % 16.6’sı dini yasakların
insanları hayatın güzelliklerinden uzaklaştırdığı düşüncesine tamamen katılırken, % 36.6’sı da
bu düşünceye kısmen katılmaktadır. Erkek öğretmenlerde bu düşünce de olanlar % 22.3,
kısmen bu düşüncede olanlar da % 20.8’i oluşturmaktadır. Bu değerlere baktığımızda bayan
öğretmenlerin bu konuda biraz daha fazla tereddütte kaldığı ve onun için bu görüşe kısmen
katılma oranının bayan öğretmenler arasında yüksek çıktığı görülmektedir. Bunun nedenleri
arasında dini emir ve yasakların bazılarının bayanların aleyhinde gibi algılanmasının etkisinin
olduğu görülmektedir.
Yine deneklerimizin yarıdan fazlası toplumdaki huzur ve mutluluğu dini temellere
dayandırmaktadır. Kendileri için dinin bir öneminin olmadığını belirten deneklerimizin
bazıları bile, diğer birçok insan için dinin önemli olduğunu belirtmiştir. Toplumdaki huzur ve
mutluluğu dini duygularla hiç eşleştirmeyenlerin oranı % 14.6’da kalmaktadır.
116
Toplumdaki huzuru sağlayan ahlak da kaynağını dinden almaktadır. Dinden
kaynaklanmayan ahlak bekleneni veremez, zira arkasında onu her yerde ve her işte kontrol
edebilecek dinden başka bir yaptırım gücü bulamaz. Deneklerimiz de bu şekilde düşünmekte
ve yarısı ( % 49.1) toplumdaki ahlaki çözülmenin önüne dini değerlerin yaygınlaştırılmasıyla
geçilebileceğini söylemektedir. % 31.5’lik bir kesim de bu düşünceye kısmen katılmaktadır.
Tablo 67: Dinin Bireysel ve Toplumsal Etkilerine Karşı İnançlar
Katılıyorum
Kısmen
Katılmıyorum
Katılıyorum
TOPLAM
sayı
199
57
29
285
%
69.8
20.0
10.2
100
52
68
162
282
18.4
24.1
57.5
100
58
88
137
283
20.5
31.1
48.4
100
53
80
142
275
%
19.3
29.1
51.6
100
Toplumumuzda var olan birçok
sıkıntılara rağmen insanların hala mutlu
olmalarının temelinde dini duygular
yatar
sayı
142
97
41
280
%
50.8
34.6
14.6
100
Toplumumuzdaki hırsızlık, kapkaç,
rüşvet, hortumculuk gibi birçok ahlaki
sorun dini değerlerin
yaygınlaştırılmasıyla çözülebilir
sayı
137
88
54
279
%
49.1
31.5
19.4
100
Din insanın hayatına bir amaç ve anlam
kazandırır
Ahlaklı bir hayat yaşadığın sürece dini
değerlere inanmak pek önemli değildir
Sağlam dini inançları olmadan da insan
mutlu bir hayat yaşayabilir
Dinin bazı yasakları insanları hayatın
güzelliklerinden alıkoyar
sayı
%
sayı
%
sayı
Bu incelediğimiz dini tutumları bağımsız değişkenlerimiz olan medeni durum,
öğrenim durumu, branş ve yaş açısından incelediğimizde istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunamamıştır. Bu açıdan incelediğimiz dini tutumların oluşumunda medeni durum,
öğrenim durumu, branş ve yaşın herhangi bir etkisi olmamıştır.
Cinsiyet açısından bu dini tutumları incelediğimizde; sağlam dini inançları olmadan
da insanın mutlu bir hayat yaşayabileceği düşüncesinde erkek ve bayan öğretmenler arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmazken (p= 0.238), dinin insan hayatına bir amaç
117
ve anlam kazandıracağı düşüncesinde kısmi bir farklılık bulunmuştur (p= 0.066). Diğer
tutumlarda ise anlamlı bir farklılık bulunmamasına karşın bayan öğretmenlerin dini
tutumlarının daha zayıf olduğu görülmektedir.
6. Dini Emir ve Yasaklara Karşı Tutumlar
Yukarıda dini bir tutumun zihinsel, duygusal ve davranışsal olarak üç unsurdan
oluştuğunu söylemiştik. Bir tutumun davranışa dönüşebilmesini ise zihinsel ve duygusal
süreçler belirlemekteydi. Hatta zihinsel unsur (bilgi ve inançlar) bile davranışa geçmede
yeterli
olamamakta,
kişiyi
davranışa
asıl
duygu
unsuru
(hoşlanıp-hoşlanmaması)
geçirmektedir.
Bu açıdan dini emir ve yasaklar genel olarak bilinmekte fakat birçok kişi bunu aklına
yatkın bulmaması sebebiyle uygulamamaktadır. Öğretmenler arasında da dinde bu şekilde
sorunlu alanların görülüp-görülmediğini araştırdık.
Öğretmenlerin yarısından fazlası (% 57.5) dinde bir veya daha fazla sorun gördüğünü
belirtmiştir. Bu oranın çok yüksek olduğunu belirtmemiz gerekir. Zira kişi, az kavrayabildiği
veya tartışılması çatışma yaratacak nitelikteki, yahut kendisini doyuracak ispatı yapamadığı
inançlarının çoğunu derine, yani şuuraltına iter. Onları açığa vurmaktan çekinir, üzerlerinde
fazla düşünmek istemez. Onlarla ilgili tartışmaya pek girmez ve günah kavramıyla bunu izaha
çalışır. Ancak bu tip inançlar, kişinin hayatını gizlice ve içten içe etkileme gücüne sahiptirler.
Hatta bu durum kişiyi inandığı dini terke kadar götürebilir.217 Bu sebeple şüphe duyulan
konular en kısa sürede araştırılıp, akla uygun açıklamalarının kişi tarafından özümsenmesi
gerekir.
Dikkat çekici diğer bir husus da, dinde sorunlu alanlar gören öğretmenlerin yarıya
yakınının (% 46.2) din derslerine girmiş veya giriyor olmasıdır. Kendi şüphe duydukları
inançlarda öğrencilerin de muhtemelen akıllarına takılan hususlar olacaktır. Bu konularda
öğrencilere verilecek yetersiz cevapların, bu durumu öğretmenin bilgisizliğinden ziyade dinin
yetersizliğine bağlayabileceği göz ardı edilmemelidir.
217
Peker, s.205.
118
Tablo 68: Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki
Dinde sorunlu olarak gördüğünüz
alanlar var mı?
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
72
50
122
90
32
122
54.1
32.5
42.5
43.3
43.2
43.3
61
104
165
118
42
160
%
45.9
67.5
57.5
56.7
56.8
56.7
sayı
133
154
287
208
74
282
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.000
x2: 0.000
Hayır
%
sayı
Evet
TOPLAM
x2: 13.710
P = 0.997
Tablo 69: Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Dinde sorunlu olarak gördüğünüz
alanlar var mı?
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
58
64
122
28
94
122
41.1
43.8
42.5
38.4
43.9
42.5
83
82
165
45
120
165
%
58.9
56.2
57.5
61.6
56.1
57.5
sayı
141
146
287
73
214
287
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.644
x2: 0.691
Hayır
%
sayı
Evet
TOPLAM
x2: 0.214
P = 0.406
Dinde bazı sorunlar görme hususunda evli-bekar, genç-yaşlı, sınıf-branş öğretmeni,
yüksek okul-fakülte mezunu arasında bir farklılık oluşmamaktadır. Hatta sorunlu olarak
görülen konuları (birden fazla kadınla evlilik, kadınların başlarını örtmeleri ve mirastan az
pay almaları, faizin yasaklanmış olması) ayrı ayrı incelediğimizde şimdiye kadar
incelediğimiz konuların aksine bu gruplar arasında neredeyse tamamen fikir birliği oluşmuş
durumdadır. Aralarındaki korelasyon 1’e çok yakın değerler göstermektedir.
119
Dinde sorun görme konusunda farklılığın oluştuğu tek değişkenimiz cinsiyettir.
Bayanların dini konularda çok daha fazla sorunlar gördüğü anlaşılmaktadır. Medeni durum
açısından ise evli bekarlar arasında tam bir düşünce birliği vardır.
Branş açısından sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerine göre, öğrenim durumu
açısından da yüksek okul mezunları fakülte mezunlarına göre dinde daha fazla sorunlu alanlar
görmelerine rağmen bu fark istatistiki olarak anlamlı olacak kadar fazla değildir.
Yaş açısından da dinde sorunlu alanlar görme hususunda tam bir farklılık oluşmasa
da, yaş ilerledikçe dinde sorun görenlerin oranın arttığı fakat 51 ve üzerindeki yaşlarda bu
oranın tekrar düşmeye başladığı görülmektedir.
Tablo 70: Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Dinde sorunlu olarak gördüğünüz alanlar var mı?
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
46
36
30
10
122
47.4
41.4
35.7
52.6
42.5
51
51
54
9
165
52.6
58.6
64.3
47.4
57.5
sayı
97
87
84
19
287
%
100
100
100
100
100
Hayır
%
sayı
Evet
%
TOPLAM
sd: 3
x2: 3.387
P = 0.336
Şimdi de sorunlu olarak görülen bazı konuları inceleyelim:
Dinde sorunlu olarak görülen alaların başında (% 40.8) birden fazla kadınla evliliğe
verilen izin gelmektedir. Gerçi bu hususu erkeklerin (% 75.9) pek sorun yapmadığı
görülmektedir. Bayanların yarıdan fazlası (% 55.2) bu durumu sorun olarak gördüğünü
belirtmiştir. Bu konudaki İslami uygulamaların bilinmemesi, bu durumun bir ruhsat (bazı özel
şartlarda oluşabilecek zorlukları önleyebilmek için sağlanan izin) değil de sanki bir emirmiş
gibi görülmesi bu konuyu sorun olarak görenlerin oranını artırmaktadır.
120
Tablo 71: Birden Fazla Kadınla Evlenme İznini Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Birden fazla kadınla evlilik
Erkek
Kadın
sayı
101
69
170
%
75.9
44.8
59.2
32
85
117
%
24.1
55.2
40.8
sayı
133
154
287
%
100
100
100
Hayır
sayı
Evet
TOPLAM
sd: 1
x2: 28.649
P = 0.000
Sorun olarak görülen hususların ikincisini kadınların mirastan az pay alması
oluşturmaktadır (% 35.5). Bu konuda da kadın ve erkekler arasında büyük fark
bulunmaktadır. Erkeklerin % 23.3’ü, bayanların % 46.1’i bunu bir sorun olarak
nitelendirmektedir.
Tablo 72: Kadının Mirastan Az Pay Almasını Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Kadının mirastan az pay alması
Erkek
Kadın
sayı
102
83
185
%
76.7
53.9
64.5
31
71
102
%
23.3
46.1
35.5
sayı
133
154
287
%
100
100
100
Hayır
sayı
Evet
TOPLAM
sd: 1
x2: 16.188
121
P = 0.000
Tablo 73: Başörtüsü Takmayı Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Kadınların başını örtmek zorunda
olması
TOPLAM
Erkek
Kadın
sayı
103
90
193
%
77.4
58.4
67.2
30
64
94
%
22.6
41.6
32.8
sayı
133
154
287
%
100
100
100
Hayır
sayı
Evet
TOPLAM
sd: 1
x2: 11.700
P = 0.001
Kadınların başını örtmesi de öğretmenlerin % 32.8’i tarafından sorun olarak
görülmektedir. Bu oran erkek öğretmenler arasında % 22.6’ya düşerken, bayan öğretmenler
arasında % 41.6’ya çıkmaktadır.
Tablo 74: Faizin Yasaklanmış Olmasını Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Faizin yasaklanmış olması
Erkek
Kadın
sayı
112
117
229
%
84.2
76.0
79.8
21
37
58
%
15.8
24.0
20.2
sayı
133
154
287
%
100
100
100
Hayır
sayı
Evet
TOPLAM
sd: 1
x2: 3.002
P = 0.083
Faizin yasaklanmış olması diğer konular kadar sorun görülmemektedir. Faizin
yasaklanmasını da sorun olarak görenlerin oranı % 20.2’de kalmaktadır. Bu da göstermektedir
122
ki diğer meseleleri açıklamakta zorlanan öğretmenler, faizin yasaklanmasını akli olarak daha
rahat izah edebilmektedirler. Faiz konusunu da bayan öğretmenler erkek öğretmenlere göre
daha fazla sorun olarak görmelerine karşın, bayan ve erkek öğretmenler arasında derin bir
düşünüş farkı çıkmamıştır (p>0.5).
Bu durum da bize şunu göstermektedir ki; bayan öğretmenler dindeki kadınlarla ilgili
uygulamaları erkeklere göre daha fazla sorun olarak görmekte, fakat dinin diğer
uygulamalarını erkekler gibi algılamaktadırlar.
Bazı bayan deneklerimiz “erkeklerin İslamiyet’i kendilerine göre anlayıp,
yorumladıklarını” belirtmiştir. “Dindeki kadınlarla ilgili kuralların tümü”nü sorun olarak
görenler de vardır. Bazı kişiler tarafından bu kuralların erkekler tarafından “kadınları baskı
altında ve kendi hegemonyalarında tutmak için” çıkarılmış kurallar gibi algılandığı
görülmektedir. Dini konularda yapılan tartışmalarda genellikle kadınlarla ilgili hususlar
zikredilmekte, bu konuda eserleri bulunan, din ve İslam karşıtı, belli birkaç yazarın görüşleri
ışığında konuşulduğu anlaşılmaktadır. Bu kuralların altındaki hikmetlerin neler olabileceği
üzerinde hiç düşünülmediği görülmektedir.
Yine bu konuyla ilgili olarak İslam’daki kadın haklarının nasıl algılandığını görelim:
İslam’ın bir din olarak kadınlara gereken değeri tamamen verdiğini düşünenlerin
oranı deneklerimizin yarısını bile bulamamaktadır (% 48). Bu konu hem dikkat çekici, hem de
dinin öğretmenler tarafından nasıl algılandığını göstermesi bakımından düşündürücüdür.
İslam dininin kaynağının ilahi olduğu, dini emir ve yasakları da Allah ve Resulünün koyduğu
düşünüldüğünde, İslam’ın kadına gereken değeri vermediğini söyleyenlerin itikadi sorunlar
yaşadığı da belirtilebilir. Ayrıca bu konularda insanları tatmin edecek izah ve açıklamaların
yapılmadığı da anlaşılmaktadır.
% 26.3’lük bir kesim de İslam’ın kadına gereken değeri verdiğine kısmen katıldığını
belirtmiştir. Bu kişilerin muhtemelen kadınlarla ilgili birkaç uygulamayı düşünüp, bunlarda
haksızlıkların olduğunu fakat genel olarak İslam’da kadınlara gereken değerin verildiğini
düşündükleri anlaşılmaktadır. Özellikle bu kesime bu uygulamaların nedenleri anlatılabilirse
bu konulardaki kararsızlıkları değiştirilebilir.
123
% 25.6’lık bir kesim ise İslam’ın kadına gereken değeri verdiğini kesinlikle
düşünmemektedir.
Tablo 75: İslam’ın Kadına Gereken Değeri Verdiğine İnanma ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
İslam kadına gereken değeri
vermiştir
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
79
56
135
60.3
37.3
48.0
26
48
74
19.8
32.0
26.3
26
46
72
%
19.8
30.7
25.6
sayı
131
150
281
%
100
100
100
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
sd: 2
İslam
dininin
x2: 14.798
kadına
gereken
değeri
P = 0.001
verdiğine
inanma
ile
cinsiyeti
karşılaştırdığımızda, bayan ve erkek öğretmenler arasında büyük bir farklılığın oluştuğu
görülmektedir. Erkek öğretmenlerde İslam tarafından kadınlara gereken değerin verildiğini
düşüncesine tamamen katılanların oranı % 60.3 iken, bayan öğretmenlerde bu oran % 37.3
gibi düşük bir seviyeye inmektedir.
Dinin emirleri kadar yasakları da uyulması gereken kuralları arasındadır. Dindarlık
düzeyini sadece dini emirlere uymak belirlemez, aynı zamanda dini yasaklardan da
kaçınılması gerekir. Din, mensuplarını emirleriyle yönlendirirken yasaklarıyla da kontrol
altında tutar.
İslam dinindeki yasaklardan bir tanesi alkollü içecek kullanma yasağıdır.
Deneklerimizin dini saiklerle bu yasağa ne kadar uyduğunu, alkol alanların da ne kadarının
bunu günah olarak gördüğünü tespite çalıştık:
124
Tablo 76: Alkollü İçecek Kullanma Tutum ve Davranışı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Alkollü içeceklere karşı tutumunuz nasıldır?
Erkek
sayı
Kadın
68
63
131
50.0
40.4
44.9
17
46
63
12.5
29.5
21.6
36
31
67
26.5
19.9
22.9
15
16
31
%
11.0
10.3
10.6
sayı
136
156
292
%
100
100
100
Dinim yasakladığı için içmem
%
sayı
Sağlığa zararlı olduğu için içmem
%
sayı
Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul ederim
%
sayı
Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul etmem
TOPLAM
sd: 3
x2: 12.635
P = 0.005
Deneklerimizden alkollü içecek kullandığını belirtenlerin oranı % 33.5’dir. İçki
içmeyenlerin oranı ise % 66.5’tir. İçki içmediğini belirtenlerin oranı bu şekilde yüksek
görülse de bunların bir kısmının eskiden içip sonradan bıraktığı, bir kısmının da çok nadiren,
özel günlerde içmelerinden dolayı kendilerini içki içmeyenler grubuna dahil ettikleri
unutulmamalıdır. Bu soru “hayatınızda hiç içki içtiniz mi?” şeklinde sorulsaydı içki içenlerin
oranının daha yüksek çıkacağı aşikardır.
Dini bir yasak olduğu için içki içmediğini belirtenlerin oranı % 44.9’dur. % 22.9’luk
bir grup da içki içmelerine rağmen bunun dinen yasaklandığını kabul etmektedir. Bu iki grubu
topladığımızda % 67.8’lik bir grubun içkiyi haram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır.
İçkinin haram olduğunu düşünenlerin oranı aslında biraz daha fazladır. Zira “sağlığa zararlı
olduğu için” içmediğini belirtenlerin bir kısmının da içkiyi günah olarak gördüğü, fakat
içmemesinin asıl nedeninin içkiyi zararlı bir madde olarak görmesinden kaynaklandığı
görülmüştür.
125
İçki içip bunu dinen yasak olarak görmeyenlerin oranı % 10.6’dır. İslam dininin
günümüzde tartışılan bazı emir ve yasaklarının olduğu bilinen bir gerçektir. Günümüze kadar
İslam geleneği içinde farz olarak söylenen veya yapılması haram olarak görülen bazı emir ve
yasaklar hakkında kimi din adamlarının daha farklı yorumları ortaya çıkabilmekte, halkın
kimi kesimi de bu görüş ve “hoca”lardan istediklerine ittiba edebilmektedirler. İnançlarının
kaynağı sorulduğunda ise bu din adamlarını referans göstermektedirler. Fakat bugüne kadar
tartışılan konular arasında hiçbir zaman içkinin günah olmadığını söyleyen din adamına
rastlanmamıştır. Bu anlamda alkol alıp da dinen yasak olduğunu kabul etmeyenlerin %
61.3’ünün kendilerini Müslüman olarak tanımlamaları ilginçtir.
Bu şekilde düşünen bazı deneklerimize gerçekten içkinin dinen yasaklandığını bilipbilmediklerini sorduğumuzda, onların da bu konuyu bildikleri anlaşılmaktadır. Peki bu şekilde
inanmalarının kaynağı nedir? Bu kişilere göre; “birkaç kadeh alkol almanın kime ne zararı
olabilir ki?”, “ara sıra alınan az bir alkol insanı neşelendirmektedir”, “bilimsel olarak da az
alınan alkolün yararlı olduğu zaten ispatlanmıştır”. Bu kişiler “içki içerken kendilerini
Tablo 77: Alkollü İçecek Kullanma Tutum ve Davranışı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Alkollü içeceklere karşı tutumunuz nasıldır?
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
53
40
31
7
131
52.0
46.5
36.5
36.8
44.9
15
15
27
6
63
14.7
17.4
31.8
31.6
21.6
24
24
15
4
67
23.5
27.9
17.6
21.1
22.9
sayı
10
7
12
2
31
%
9.8
8.1
14.1
10.5
10.6
sayı
102
86
85
19
292
%
100
100
100
100
100
Dinim yasakladığı için içmem
%
sayı
Sağlığa zararlı olduğu için içmem
%
Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu
kabul ederim
Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu
kabul etmem
sayı
%
TOPLAM
sd: 9
x2: 14.237
126
P = 0.114
bildiklerini”, “sarhoş olmadıkları”nı ve “bu şekilde araba kullanmadıkları”nı söyleyerek, belki
günah olan çok içip, sarhoş olup, sağa sola sataşmak olabilir, yoksa “bizim içtiğimiz neden
günah olsun ki?” anlayışı içerisindedirler. Aslında işin özü “inandığı gibi yaşamayan
insanların bir süre sonra yaşadıkları gibi inanmaya başlamalarıdır”.
Yaş grupları açısından alkollü içeceklere karşı tutumları incelediğimizde (Tablo 77),
belirgin farklılıkların oluşmadığı anlaşılmaktadır. Fakat sağlığa zararlı olduğu için içki
içmediğini belirtenlerin oranın yaş ilerledikçe arttığı görülmektedir. Dinen yasak olduğu için
içki içmediğini belirtenlerin oranı da yaş ilerledikçe azalmaktadır. Ayrıca içki içenlerin oranın
bütün yaş gruplarında birbirine yakın olduğu anlaşılmaktadır.
Dini yasaklardan bir diğeri de domuz eti yemektir. Domuz eti dini sebeplerin yanı
sıra yemek kültürümüzde de bulunmadığı için yemek olarak uzak kaldığımız bir yiyecektir.
Onun için içki yasağına göre daha kolay uyulan bir yasak olmuştur. İnsanlarda genelde domuz
etine karşı bir tiksinti oluştuğu için de merak edilip tadına bile bakılması istenmemektedir.
Deneklerimizin % 70.7’si de dini sebeplerle domuz eti yemeyeceğini belirtmiştir. Alkol alıp
da dini olarak yasak olduğunu kabul edenlerin % 65.7’si dinen yasak olduğu için domuz eti
yemeyeceklerini belirtmiştir. Hatta alkolün dinen yasak olduğunu kabul etmeyenlerin %
12.9’u da dinen yasak olduğu için domuz eti yemeyeceğini belirtmiştir. Bu kişilerin içkiye
karşı tutumlarının neden değişik olduğunu yukarıda izah etmeye çalışmıştık.
Dinen yasaklandığı için domuz eti yemeyeceğini belirtenlerin % 70.7’lik oranı, dini
sebeplerle içki içmeyen ve içki içip dinen günah olduğunu kabul edenlerin oluşturduğu %
67.8’lik oranla uyumlu gözükmektedir.
Yemeye alışkın olmadığı için domuz eti yemeyeceğini belirtenlerin oranı % 24.1,
diğer etlerden bir fark gözetmeksizin yiyeceğini söyleyenlerin oranı da % 5.1 çıkmıştır.
Bu konuda da bayan ve erkek öğretmenler arasında bir farklılık oluşmuş ve erkek
öğretmenler daha ziyade (% 80.1) dini sebeplerle yemeyeceğini belirtirken, bayan
öğretmenlerde dini sebeplerin (% 62.7) yanı sıra, yemeye alışkın olmadıkları için
yemeyeceklerini belirtenlerin oranı da (% 33.5) yüksek çıkmıştır.
127
Diğer etlerden bir fark gözetmeksizin yiyeceklerini belirtenlerin oranı ise bayan
öğretmenler arasında biraz daha azdır.
Tablo 78: Domuz Eti Yeme Davranış ve Tutumu ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Bir misafirlikte size “domuz eti” ikram edilse tutumunuz ne olur?
Erkek
Kadın
sayı
109
99
208
%
80.1
62.7
70.7
18
53
71
13.2
33.5
24.1
9
6
15
%
6.6
3.8
5.1
sayı
136
158
294
%
100
100
100
Dinim yasakladığı için yemem
sayı
Yemeye alışkın olmadığım için yemem
%
sayı
Diğer etlerden bir fark gözetmeksizin yerim
TOPLAM
sd: 2
x2: 16.782
P = 0.000
Dini yasaklar arasında gösterilebilecek sorduğumuz diğer bir soru ise liselerdeki kızerkek arkadaşlığı idi:
Liselerdeki kız-erkek arkadaşlıklarının öğretmenler arasında gayet doğal gözüktüğü
anlaşılmaktadır. Deneklerimizin % 48.6’sı lise çağındaki gençlerin kız-erkek arkadaşlığını
normal karşılarken, % 36.5’i buna kısmen katıldığını belirterek bu arkadaşlığın normal
olduğunu fakat belli sınırlarının olması gerektiğini belirtmişlerdir. Kız-erkek arkadaşlığını
normal görmeyenlerin oranı ise % 14.9’dur.
Liselerdeki kız-erkek arkadaşlığına bakışı cinsiyet açısından değerlendirdiğimizde,
öğretmenler arasında önemli bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. Bu çeşit arkadaşlıkları
bayan öğretmenlerin daha doğal karşıladığı anlaşılmaktadır.
Kız-erkek arkadaşlığına bakışta medeni durum açısından önemli bir farklılık
oluşmasa da bekar öğretmenlerin bu duruma daha olumlu baktığı görülmektedir.
128
Tablo 79: Liselerdeki Kız-Erkek Arkadaşlığına Bakış ile Cinsiyet ve Medeni Durum
Arasındaki İlişki
Lise çağındaki öğrencilerin kızerkek arkadaşlığı normal
karşılanmalıdır.
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
47
90
137
99
35
134
35.9
59.6
48.6
48.8
47.3
48.4
56
47
103
69
32
101
42.7
31.1
36.5
34.0
43.2
36.5
28
14
42
35
7
42
%
21.4
9.3
14.9
17.2
9.5
15.2
sayı
131
151
282
203
74
277
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.000
x2: 3.464
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 17.620
P = 0.177
Liseli gençlerin arkadaşlığına bu şekilde müsamaha gösterilirken, aynı müsamahanın
evli olamayan reşit erkek ve kadının (cinsel anlamdaki) beraberliğine gösterilmediği
görülmektedir. Reşit bile olsalar nikahsız erkek ve kadının beraber yaşamalarını normal
olarak görenlerin oranı sadece % 19.1’dir. % 18.4’lük bir kesim de bu durumu kısmen normal
görmektedir. Bu kişilerin de, günübirlik gönül eğlendirmelerine hoş gözle bakmadıkları, bir
kısım
sanatçıların
yaşadığı
şekliyle
günübirlik
veya
mevsimlik
aşkları
normal
karşılamadıkları anlaşılmaktadır. Bu anlamda toplum tarafından evlilik hala kutsal bir
müessese sayılmakta, insanların sadece cinsel anlamdaki birliktelikleri tolere edilmemektedir.
2006 yılında Boğaziçi Üniversitesi ve Açık Toplum Enstitüsü tarafından yapılan bir
araştırmada da218 toplumun % 65’inin evlenmeden yaşayan çiftlerden rahatsız olduğu, %
44’ünün de flört eden gençlerden rahatsızlık duyduğu görülmüştür. Bu sonuçlar da bizim
araştırmamızla benzerlikler göstermektedir. Genel ahlak kuralları söz konusu olunca,
öğretmenlerin toplumun geneliyle benzer şekilde düşündükleri görülmektedir.
Cinsiyet açısından bu konuda deneklerimiz arasında bir farklılık oluştuğu
görülmektedir. Tablomuza bakarak (Tablo 80) bu konuda bayanların daha müsamahakar
218
Milliyet, 16 Mart 2006.
129
olduğu düşünülebilir. Fakat bayanlar arasında bu konuya kısmen katılanlarının oranının
yüksek çıkması bu konudaki çekincelerini de göstermektedir. Ayrıca bu durumu tamamen
normal gören bayanların oranı da erkeklere göre daha düşüktür.
Bu şekildeki bir yaşantıyı evlilerin bekarlara göre daha az tasvip ettikleri
görülmektedir. Böyle bir yaşantıyı bekarların % 24.3’ü normal karşılarken, bu oran evliler
arasında % 17.2’ye düşmektedir.
Tablo 80: Evli Olmayan Reşit Erkek-Kadın Beraberliğine Bakış ile Cinsiyet ve Medeni
Durum Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Evli olmayan reşit erkek ve
kadının beraber yaşamaları
normal karşılanmalıdır
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
26
28
54
35
18
53
19.8
18.5
19.1
17.2
24.3
19.1
14
38
52
37
13
50
10.7
25.2
18.4
18.2
17.6
18.1
91
85
176
131
43
174
%
69.5
56.3
62.4
64.5
58.1
62.8
sayı
131
151
282
203
74
277
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.007
x2: 1.791
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 9.987
P = 0.408
Yaş açısından kadın-erkek beraberliğine bakışı incelediğimizde (Tablo 81); yaş
ilerledikçe bu konuya gösterilen müsamahanın da azaldığı anlaşılmaktadır. Evli olmayan
kadın-erkek beraberliğine kesinlikle karşı çıkanların oranı 20-30 yaş arasındakilerde % 56.6
iken, 31-40 yaş aralığındakilerde % 63.1’e, 41-50 yaş aralığında % 65.4’e, 51 ve üzerindeki
yaşlarda ise % 77.8’e çıkmaktadır.
130
Tablo 81: Evli Olmayan Reşit Erkek-Kadın Beraberliğine Bakış ile Yaş Arasındaki İlişki
Yaşınız
Evli olmayan reşit erkek ve kadının beraber
yaşamaları normal karşılanmalıdır
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
22
16
14
2
54
22.2
19.0
17.3
11.1
19.1
21
15
14
2
52
21.2
17.9
17.3
11.1
18.4
56
53
53
14
176
56.6
63.1
65.4
77.8
62.4
sayı
99
84
81
18
282
%
100
100
100
100
100
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
%
TOPLAM
sd: 6
x2: 3.602
P = 0.730
7. Dini-Geleneksel Uygulamalar
Dinin emrettiği birçok ibadet yanında, halk arasında dini değer atfedilen bazı
uygulamalar, hatta dinin yasakladığı bazı fiiller de yaşayabilmektedir. Yapılan bu geleneksel
uygulamaların çoğu zaman “gerçek din”le ilişkili olması bile gerekmez. Teorik bölümümüzde
bu şekilde ortaya çıkan “popüler dindarlık” unsurundan bahsetmiştik. Şimdi bunun
yansımalarını deneklerimiz üzerinde görmeye çalışalım.
Dini-geleneksel uygulamalarla ilgili sorduğumuz soruları da inanış oranlarına göre
dizdik. Öğretmenler arasında da bu inanışların kısmen geçerli olduğu görülmektedir. Yalnız
öğretmenler arsındaki bu tür inançların genel halk kesimine göre oldukça düşük olduğu
görülmektedir.
Öğretmenlerin % 66.8’i tamamen, % 19.6’sı da kısmen sünnet, evlilik ve cenaze/
ölüm ile ilgili merasimlerde dini vecibelerin yerine getirilmesini istemektedir. Sorduğumuz
sorular arasında en fazla benimsenen inancın bu olmasına karşın, bunun bile halk arasındaki
uygulanma düzeyine göre düşük olduğu görülmektedir.
131
Tablo 82: Geleneksel Halk İnançlarına Karşı Tutumlar
Katılıyorum
Sünnet, evlilik ve cenaze/ ölüm ile ilgili
merasimlerdeki dini vecibeler yerine
getirilmelidir
Evliya, şeyh, ermiş gibi sıfatlarla anılan
kişilere iyi gözle bakmam
Bir evliyanın türbesinde olmak bende
manevi bir huzur hissi uyandırır
Ölünün ruhunun huzur bulması için
ruhuna hatim veya mevlit okutmak
gerekir
Kısmen
Katılmıyorum
Katılıyorum
TOPLAM
sayı
187
55
38
280
%
66.8
19.6
13.6
100
66
67
146
279
%
23.7
24.0
52.3
100
sayı
138
70
73
281
%
49.1
24.9
26.0
100
sayı
122
96
63
281
%
43.4
34.2
22.4
100
53
84
143
280
18.9
30.0
51.1
100
33
100
146
279
11.8
35.8
52.3
100
32
75
168
275
11.6
27.3
61.1
100
sayı
sayı
Kuran okunmuş suyu içmek şifa verir
%
Allah’a inanırsan ve bir evliyanın
türbesinde dua ve dilekte bulunursan
dileklerin sonunda gerçekleşir
Tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir
törenleri dini hisleri artırır
sayı
%
sayı
%
Öğretmenlerin % 76.3’ünün evliya, şeyh, ermiş gibi sıfatlarla anılan kişilere kötü
gözle bakmadığı ve % 74’ünün bir evliya türbesinde olmaktan huzur duyduğu
anlaşılmaktadır. Fakat genel halk kesiminde olduğu gibi öğretmenlerin orada yatan kişilerden
bir medet bulmak için bu türbelere gitmediği de anlaşılmaktadır (Tablo 83). Bu amaçlarla
türbe-yatır ziyaretinde bulunanların oranı % 18’de kalmaktadır. Zaten deneklerimizin yarıdan
fazlası (% 52.3) bir evliya türbesinde yapılan dua ve dileklerin, sadece orada yapılmış
olmaları nedeniyle gerçekleşeceğini düşünmemektedir. Deneklerimizin % 35.8’i de bu
duaların gerçekleşebileceğini fakat bir türbede yapılmış olmasının yeterli sebep olmadığını
belirtmişlerdir. Türbelerde yapılan dua ve tutulan dileklerin eninde sonunda gerçekleşeceğini
düşünenlerin oranı ise % 11.8’de kalmaktadır.
132
“ölünün ruhunun huzur bulması için ruhuna hatim veya mevlit okutmak gerekir”
düşüncesine deneklerimizin % 43.4’ü tamamen katılmaktadır. % 34.2’lik bir kesim de bu
düşünceye kısmen katılmaktadır. Bu düşünceye kısmen katıldıklarını belirtenler genel olarak
hatim okunmasının faydalı olacağını, fakat mevlit okunmasının bir faydası olmayacağını
belirtmişlerdir. Bazıları ise bu faaliyetlerin çocuğu tarafından yapılırsa bir faydasının
olacağını belirtmişlerdir. Ölülerin arkasından yapılan faaliyetlerin onlara herhangi bir
faydasının olmayacağını düşünen deneklerimizin oranı ise % 22.4’tür.
Diğer bir halk inanışı olan “Kuran okunmuş suyun şifa vereceği” düşüncesinde olan
deneklerimizin oranı % 18.9’dur. % 30’luk bir kesim de bu düşünceye kısmen katılmaktadır.
Deneklerimizin % 51.1’i ise buna inanmamaktadır. Bazı deneklerimiz bu soruyu işaretlerken
böyle bir şeyi ilk defa duyduklarını belirtip, bunun dinen mümkün olup-olmadığını
sormuşlardır. Bu soru bile halk arasında yaygın olan bir inançtan öğretmen kesiminin ne
kadar uzak olduğunu göstermektedir.
Halk inançlarıyla ilgili sorduğumuz son bir soru ise tarikat ve cemaatlerce yapılan
zikir törenlerinin dini hisleri artırıp-artırmayacağı yönünde idi. Zikir törenlerinin dini hisleri
artıracağını deneklerimizin sadece % 11.6’sı düşünmektedir. Deneklerimizin % 27.3’ü de bu
düşünceye kısmen katılmaktadır. % 61.1 gibi büyük bir kesim ise zikir törenlerinin dini hisleri
artıracağını kesinlikle düşünmemektedir.
Aslında popüler dini uygulamaların kadınlar tarafından daha fazla rağbet gördüğü
hemen hemen bütün araştırmaların sonucudur. Fakat bilinen bu gerçekliğin tersine bizim
hipotezlerimizden biri bayan öğretmenlerin dindarlık düzeylerinin erkek öğretmenlere göre
daha az çıkacağı yönündeydi. Bu sorularımızda da yine bu varsayımı destekler sonuçlar aldık.
“Kuran okunmuş suyun şifa vereceği” ve “bir evliya türbesinde yapılan duaların
gerçekleşeceği” düşüncesinin dışındaki düşüncelere bayan öğretmenlerin daha az katıldığı
görülmektedir. Bu fark genel olarak az olmakla birlikte “tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir
törenlerinin dini hisleri artıracağı” yönündeki düşüncede istatistiksel olarak da anlamlı bir
seviyeye çıkmaktadır (p<0.5).
Şimdi de yapılan türbe-yatır ziyaretlerinin nedenlerini inceleyelim:
133
Deneklerimizin % 80’i en az bir defa olmak üzere türbe-yatır ziyaretlerinde
bulunmuşlardır. Türbe-yatır ziyaretinde bulunanların % 78’i gezip görme, ziyaret ve orada
yatan kişiye dua etme maksadıyla bu ziyaretlerde bulunmuşlardır. Türbe-yatır ziyaretinde
bulunanların % 22’si, deneklerimizin genelinin ise sadece % 17’si orada yatan kişiden bir
medet bulabilme gayesiyle bu ziyareti gerçekleştirmiştir. Tablo 82’de de gördüğümüz üzere
bir türbede yapılan duanın kesinlikle gerçekleşeceğine inanan deneklerimizin oranı da % 11.8
idi.
Bayan öğretmenlerden türbe-yatır ziyaretinde bulunmayanların oranı % 19.4 iken, bu
oran erkek öğretmenlerde % 21.1 olmuştur. Daha fazla türbe ziyaretinde bulunan bayanların,
-yukarıda gördüğümüz üzere- türbelerde yapılan duaların gerçekleşeceğine daha fazla
inanmaları da normaldir.
Tablo 83: Türbe-Yatır Ziyareti Yapma ile Cinsiyet Arasındaki İlişki*
Cinsiyet
Şimdiye kadar hiç türbe-yatır
ziyaretinde bulundunuz mu?
TOPLAM
Erkek
Kadın
Hayır
28
30
58
Gezip görme, ziyaret
60
88
148
Orada yatan kişiye dua
49
56
105
İmtihan
6
10
16
Hastalıktan kurtulma, şifa
2
7
9
Çocuk sahibi olma
1
2
3
Kısmet
1
1
2
11
11
22
Diğer
*Deneklerimiz birden çok şık işaretleme konusunda serbest bırakılmıştır
7.a. Tarikat ve Cemaatler
Tasavvuf, İslam’ın ruh hayatı ve İslam Peygamberi’nin şahsında temsil ettiği manevi
otoritenin, müesseseleşmiş ve günümüze kadar yaygınlaşarak gelmiş şeklidir. Günümüz
eğitim psikolojisinde çok kullanılan anlamıyla “insanın kendini gerçekleştirmesi”ni ifade
134
eden tasavvuf, kurduğu müesseseleriyle fert planında olduğu kadar, toplum planında da
hizmetler ifa etmiştir. Tasavvuf bir halk hareketi olduğundan, tarikat ve tekkeler, tasavvufun
kurduğu sosyal kurumlar olarak hizmet etmişlerdir. Bir halk hareketi olarak tasavvuf,
yüzlerce yıl, tekke ve imaretler yoluyla halkı kaynaştıran sosyal bir müessese olmuş, hatta
fetihlerin yaygınlaşmasında bile faydası bulunmuştur.219
Günümüz de ise tasavvufa ve onun icra şekillerine yüklenen anlamda farklılıklar
oluşmuştur. Örneğin yüzlerce yıl tasavvufun ana şemasını oluşturan, Allah’ı anma, O’nu
hatırlama manasına gelen ve dini hisleri kuvvetlendirme amacıyla yapılan “zikir” şekillerine
bile günümüzde hoş şekilde bakılmamaktadır.
Deneklerimizin de benzeri şekilde düşündüğü, tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir
törenlerinin dini hisleri artıracağına çoğu öğretmenin katılmadığı görülmüştür (Tablo 82).
Hatta tablo 84’ten de anlaşılacağı üzere öğretmenlerin çoğu tarikat ve cemaatlerin kendilerini
dahi faydalı görmemektedir. Dolayısıyla oralarda yapılan dini ritüellerin de bir faydasının
olacağını düşünmemektedirler.
Bu anlamda deneklerimizin % 52.4’ü tarikat ve cemaatlerin dinin doğru anlaşılmasını
olumsuz etkilediklerini düşünmektedir. Hatta % 19.5’lik büyük bir kesim de tarikat ve
cemaatlerin dinin doğru anlaşılmasını engellemelerinin ötesinde, dine ve topluma zararları
olduklarını düşünerek faaliyetlerinin engellenmesini istemektedir.
Tarikat ve cemaatlerin insanların manevi ihtiyaçlarını tatmin bakımından yararlı
olacağını düşünen deneklerimizin oranı ise % 28.1’dir. Bu kişiler de bu şıkkı işaretlerken bazı
zararlı oluşumların olduğunu, fakat bu zararlı davranışlarda bulunanları hepsine şamil
etmememiz gerektiğini belirtmişlerdir.
Tarikat ve cemaatlerin zararlı olduğunu düşünenlerin hemen hepsinin günümüz
medyasında sıkça yer alan olumsuz örnekleri zikretmeleri dikkat çekicidir. Ayrıca bu şekilde
düşünenlerin bir kısmının da kendilerinin bu konuda olumsuz tecrübeler yaşadıkları
görülmüştür. Bu konuda yaptığımız mülakatlarda deneklerimiz tarafından verilen bazı
örneklerin de çok abartılı olduğu görülmüştür. Kendilerinin böyle bir tecrübe yaşayıp-
219
H. Kamil Yılmaz, Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2000, ss.162-163.
135
yaşamadıklarını sorduğumuzda, anlattıkları olayların genel olarak hiçbirine şahit olmadıkları,
kulaktan dolma bilgilerle konuştukları anlaşılmaktadır.
Bu kurumların faydalı olabileceklerini düşünen deneklerimiz “Mevlevi tarikatı” gibi
olumlu örnekleri zikretmişlerdir. Bu düşüncede olan denklerimizin büyük kısmının aile ve
akraba çevrelerinde tarikat ve cemaat mensubu kişileri düşünerek, bu gibi yapılanmaların
faydalı olabileceklerini zikrettikleri görülmüştür.
Bu açıdan değerlendirdiğimizde; aile ve akraba çevrelerinde tarikat ve cemaat mensubu
olanların veya kendileri böyle bir tecrübe yaşamış olanların bu kurumları genel olarak zararlı
şekilde nitelendirmedikleri fakat bir kısım yanlışlıkların da yapıldığını veya yapılabileceğini
belirttikleri görülmüştür. Bu şekilde bir tecrübesi olmayan, kulaktan dolma bilgilerle ve
medya yönlendirmesiyle düşünen kişilerin ise bu kurumları daha zararlı gördükleri hatta
faaliyetlerine engel olunması gerektiğini düşündükleri anlaşılmaktadır.
Tablo 84: Tarikat ve Cemaatlere Bakış ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Tarikat ve cemaatlere nasıl
bakıyorsunuz?
Dinin doğru anlaşılmasını
engelliyorlar
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
50
90
140
44
96
140
40.0
63.4
52.4
62.0
49.0
52.4
54
21
75
11
64
75
43.2
14.8
28.1
15.5
32.7
28.1
21
31
52
16
36
52
%
16.8
21.8
19.5
22.5
18.4
19.5
sayı
125
142
267
71
196
267
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.000
x2: 7.607
%
İnsanların manevi
ihtiyaçlarını tatmin
bakımından yararlıdırlar
sayı
Ülkemizin gelişmesini
engelliyorlar. Faaliyetlerine
engel olunmalı
sayı
%
TOPLAM
x2: 26.898
P = 0.022
Bu kurumlara bakışta erkek ve bayan öğretmenler arasında derin bir farklılığın
bulunduğu görülmektedir. Bayan öğretmenler bu kurumları daha fazla olumsuz olarak
nitelemişlerdir. Bu kurumların yararlı olabileceğini düşünenlerin oranı erkek öğretmenler
136
arasında % 43.2 iken, bayan öğretmenler arasında % 14.8’e düşmektedir. Bu büyük farklılığın
en önemli nedeni yukarıda bahsettiğimiz tecrübe farklılığından kaynaklanıyor gibi
gözükmektedir.
Öğrenim durumu açısından da bu kurumlara bakışta önemli bir farklılığın oluştuğu
görülmektedir. Bu kurumları fakülte mezunlarının, yüksek okul mezunlarına göre daha
faydalı gördükleri anlaşılmaktadır.
7.b. Dini Bayram ve Kandiller
Ferdin bizzat yaşadığı sübjektif dini tecrübe ile adeta iç içe girmiş durumda olan
toplumsal dini yaşantılar içinde dinin önem atfettiği belirli gün ve zamanlar bulunmakta, bu
belirli zamanlarda yapılan dini ritüellere halkın her kesiminden daha yoğun bir ilgi
gösterilmekte, bu da toplumsal birlik ruhunu güçlendirmekte ve dini anlamda da bir
bütünleşme sağlamaktadır.
Bu toplumsal bütünleşmeyi sağlayıcı en önemli unsurlar arasında dini bayramlar
gelmektedir. Dini bayramlara öğretmenler nezdinde gösterilen öneme gelince, deneklerimizin
% 83.3’ü dini bayramları geleneklere göre kutladıklarını belirtmişlerdir. % 12.3’lük bir kesim
de daha ziyade toplumsal baskı anlamına gelen, çok kişinin bu bayramları kutlaması sebebiyle
kendilerinin de uymaya çalıştıklarını belirtmişlerdir. Dini bayramlara önem vermediğini
belirtenlerin oranı ise sadece % 4.4’tür.
Cinsiyet açısından dini bayramlara verilen önemi incelediğimizde, erkek ve bayan
öğretmenler arsında önemli bir farklılaşma olmamakla birlikte, erkek öğretmenlerin dini
bayramlara daha fazla önem verdiği görülmektedir.
Medeni durum açısından dini bayramlara verilen önemi incelediğimizde ise bekar
öğretmenler arasında dini bayramları çok kişi kutladığı için uymaya çalıştıklarını belirtenlerin
oranının daha yüksek çıktığı görülmektedir. Bu duruma neden olarak, evliler arasında aile
ziyaretlerinin daha sık yapılaması, fakat genel olarak bekarların bu aile ziyaretlerinden
sıkılmaları gösterilebilir.
137
Tablo 85: Dini Bayramları Kutlama ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Dini bayramları nasıl kutlarsınız?
Erkek
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
sayı
116
128
244
183
57
240
%
85.9
81.0
83.3
86.3
75.0
83.3
14
22
36
19
16
35
10.4
13.9
12.3
9.0
21.1
12.2
5
8
13
10
3
13
%
3.7
5.1
4.4
4.7
3.9
4.5
sayı
135
158
293
212
76
288
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.532
x2: 7.663
Geleneklere göre kutlarım
Çok kişi kutladığı için
uymaya çalışırım
Dini bayramlara önem
vermem
sayı
%
sayı
TOPLAM
x2: 1.263
Deneklerimizin
kandil gecelerine
de
büyük önem verdiği
P = 0.022
görülmektedir.
Deneklerimizin % 54.4’ü kandil gecelerinde genel olarak az veya çok ibadete vakit
ayırdıklarını belirtmiştir. Yapılan bu ibadet kavramının içine sadece televizyondan mevlit
veya vaaz dinlemenin de girdiği unutulmamalıdır. Bu anlamda yapılan ibadetlerin kişilere
göre yoğunlukları değişmekle birlikte bu gecelere diğer gecelerden farklı bir anlamın
yüklendiği görülmektedir. Deneklerimizin % 29.3’ü arkadaş ve akrabalarla mesajlaştıklarını
fakat ibadet etmediklerini belirtmiştir. Özellikle cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla bu
gecelerde çok yoğun bir mesaj trafiğinin yaşandığı bilinen bir gerçektir. Bu şekilde, çok basit
görülen mesajlaşmaların kaynağını da yine bu gecelere verilen önem oluşturmaktadır. Bu
geceler insanların birbirlerini hatırlayıp, hal ve hatırlarını sormalarını sağlamaktadır.
Kandil gecelerine önem vermeyen deneklerimizin oranı ise % 16.3’tür. Bu da
göstermektedir ki, kandil gecelerine, dini bayramlar kadar olamasa bile, öğretmenler arasında
büyük değer verilmektedir. Dini bayramların birleştirici rolü ise çok daha büyüktür. Hatta
Müslüman olmadığını belirten deneklerimizin % 61.1’inin bile dini bayramları kutladığını
belirtmesi dikkat çekicidir.
138
Tablo 86: Kandil Gecelerini Kutlama ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Kandil gecelerini nasıl geçirirsiniz?
Erkek
sayı
Kadın
75
85
160
55.6
53.5
54.4
36
50
86
26.7
31.4
29.3
24
24
48
%
17.8
15.1
16.3
sayı
135
159
294
%
100
100
100
İbadet ederim
%
Arkadaş ve akrabalarla
mesajlaşırım ama ibadet
etmem
Benim için diğer gecelerden
farksızdır
sayı
%
sayı
TOPLAM
sd: 2
x2: 0.951
P = 0.622
8. Güncel Meseleler
8.a. Başörtüsü
Başörtüsü, günümüz Türkiye’sinde çokça tartışılan konuların başında gelmektedir.
Dini bir konu olmasına rağmen siyaset dünyasında çokça yer almakta, kimi zaman siyasi
gerginlik ve krizlere bile yol açabilmektedir. Bu konunun sadece dini bir olay olmadığını
iddia eden çevreler bulunmakta, bu yüzden bu konuyu dini bir olay olarak görüp “bırakın bu
meseleyi ulema tartışsın” diyen çevrelere bu anlamda tepki gösterilmektedir. Başörtüsünü
siyasi bir sembol olarak gören bazı kişiler, baş bağlama şekilleri arasında da bir ayrım
olduğunu, bunlardan “türban” denilen baş bağlama şeklinin siyasi amaçlı olduğunu, fakat
Anadolu’da başlarını “sıkma baş” ile örten annelerimizin bunu geleneksel olarak örttüğünü,
dinin zaten bu şekilde bir emrinin olmadığını iddia edebilmektedirler.
Biz sorumuzu sorarken her ne kadar “başörtü” kelimesini kullandıysak da, halk
arasında ve deneklerimiz arasında da “başörtü” ve “türban” kelimelerinin aynı anlamı ifade
ettiğinin, iki kelimenin de genel olarak insanların zihninde aynı resmi çağrıştırdığının altını
çizelim. Milliyet’in yaptığı türban anketinde de başını örtenlerin sadece % 5’inin örtüsüne
139
-özel olarak- “türban” adı verdiği ortaya çıkmıştır.220 Bu araştırmayı yapan Tarhan Erdem
“bence, türbanlılar bu orandan biraz daha fazladır” deyip kendi araştırmasıyla çelişse de, biz
bu oranın bile fazla çıktığı düşüncesindeyiz.
Kimi çevrelerce ise “başörtüsü” siyasi bir simge olmanın da ötesinde, “irtica” ve
“geri kalmışlığın bir göstergesi” olarak algılanabilmektedir.
Başörtüsü sadece günümüz Türkiye’sinde tartışılan bir konu da değildir, bu
tartışmanın temelleri Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanmaktadır.221 Bu anlamda ülke
gündemini her dönemde meşgul etmektedir. Tezimizi yazdığımız günlerde ise bu tartışmalar
“Danıştay saldırısı” nedeniyle yeniden alevlenmiştir. Bu tartışmaların halkı siyasi
kutuplaşmalara götürebildiği de, yapılan Danıştay saldırısı sebebiyle ortaya çıkan tepkilerden
ve karşıt görüşlü grupların siyasi anlamdaki atışmalarından anlaşılmaktadır. Her iki siyasi
cephe de birbirini bu konular üzerinden “siyasi rant sağlama” ile suçlayabilmektedir.
Başörtüsüne karşı halkın görüşü Milliyet gazetesinin yaptığı kapsamlı bir araştırma
ile 2003 yılında ölçülmeye çalışılmıştı. Burada da ortaya çıktığı üzere, “kimi çevreler”in
kapanma şekillerinde “başörtü” ve “türban” şeklinde ayrıma gittiği, başörtüsünden ziyade
türbandan rahatsız olduklarını belirttikleri görülmektedir. Bu çevrelerce başörtüsü takmadaki
amaç, başın örtünmesi değil, laikliğe karşı siyasal eğilimi göstermek için kullanılan, bu
şekilde devrimlerin törpülenmesine çalışılan ve laik Cumhuriyet’e karşı çıkışı ifade eden bir
araçtır. Aslında halkın türban-başörtü ayrımı yapmadığı, kendi örtülerini türban diye
isimlendirmediği, günümüzde türban kelimesine yüklenmeye çalışılan siyasal anlama rağmen
bile halkın % 78’inin “türban”ı laiklik karşıtı bir simge olarak görmediği anlaşılmaktadır.
Zaten kadınlarının % 64’ünün sokağa çıkarken başını örttüğü, 100 hanenin 77’sinde sokağa
çıkarken başını örten en az bir kadının bulunduğu bir toplumda, bunların siyasi tercihlerinde
bütün partilere oy çıktığı düşünülürse bu kişilerin zaten kendi örtülerini siyasi bir simge
olarak görmeleri olanaklı değildir. Zaten örtünme biçimi için “türban” nitelendirmesinde
bulunan % 5’lik kesimin bile % 82’si “türban simge değildir” demiştir. Bu açıdan kendi
örtünme şekillerinde bir “simge” görenlerin oranı % 1 bile olmamaktadır.222
220
Milliyet, 27 Mayıs 2003.
Nazife Şişman (Haz.), Başörtüsü Mağdurlarından Anlatılmamış Öyküler, İz Yay., İstanbul, 1998, “Giriş”.
222
Milliyet, 27-31 Mayıs 2003, 01-07 Haziran 2003.
221
140
Yukarıda verdiğimiz oranlara bakılınca toplumun kadınların başlarını örtmelerine
karşı olumsuz bir tavır takınmadıkları anlaşılmaktadır. O zaman devlet içinde yaşanan bu
konuyla ilgili çatışmaların kaynağı nedir? Bunun en önemli nedeninin özellikle üniversite
öğrenimi görmüş kişilerde bu konuya karşı olan hoşgörünün halkın geneline göre az
olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.223
Deneklerimizin başörtüsünü algılayış biçimine gelince:
Tablo 87: Başörtüsüne Bakış ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
TOPLAM
Sizce başörtüsü takmak nedir?
Erkek
sayı
Kadın
89
69
158
66.4
44.5
54.7
16
17
33
11.9
11.0
11.4
5
15
20
%
3.7
9.7
6.9
sayı
24
54
78
%
17.9
34.8
27.0
sayı
134
155
189
%
100
100
100
Dini bir emirdir
%
sayı
Siyasi bir semboldür
%
sayı
Fanatiklik ve Gericiliktir
Bir gelenektir
TOPLAM
sd: 3
x2: 17.668
P = 0.001
Öğretmenlerin yarıdan fazlası (% 54.7) başörtüsünü “dini bir emir” olarak
görmektedir. İkinci sırayı ise % 27 ile “gelenek” olduğunu düşünenler oluşturmaktadır. %
11.4 başörtüsünü “siyasi bir sembol” olarak görürken, % 6.9 da “fanatiklik ve gericilik”
olarak görmektedir.
Cinsiyet açısından başörtüsüne bakışı değerlendirdiğimizde erkek ve bayan
öğretmenler arsında büyük bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. Erkeklerin % 66.4’ü
223
Milliyet, 28 Mayıs 2003.
141
başörtüsünü dini bir emir olarak görürken, bu oran bayan öğretmenler arasında % 44.5’ e
düşmektedir. Bu durumu, dindar ailelerin bir kısmının vaktiyle kız çocuklarını okutmamaları,
başı örtülü olanların devlet dairelerinde çalışamamaları nedeniyle özel sektöre yönelmeleri
veya ev hanımlığını tercih etmeleri, başörtüsü sebebiyle üniversiteden atılan kızların çalışma
hayatına geçememiş olmaları gibi nedenlere bağlayabiliriz. Ayrıca kadınların başörtüsünü
dini bir emir olarak görüp sonra da başörtüsü takmamaları, kendilerinde dini anlamda bir
suçluluk duygusu ve günah işliyorum endişesi oluşturacağından, bayan öğretmenlerin
başörtüsünü dini bir emirden ziyade bir gelenek olarak gördüğü (% 34.8) düşünülebilir.
Başörtüsünü siyasi bir simge olarak görenlerin oranı erkek ve bayan öğretmenlerde aynı
çıkarken, fanatiklik ve gericilik olduğunu düşünenlerin oranı bayanlarda biraz daha
fazlalaşmıştır.
Tablo 88: Başörtüsüne Bakış ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Sizce başörtüsü takmak nedir?
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
69
46
35
8
158
67.9
54.1
42.2
42.1
54.7
7
6
16
4
33
6.9
7.1
19.3
21.1
11.4
5
7
6
2
20
%
4.9
8.2
7.2
10.5
6.9
sayı
21
26
26
5
78
%
20.6
30.6
31.3
26.3
27.0
sayı
102
85
83
19
289
%
100
100
100
100
100
Dini bir emirdir
%
sayı
Siyasi bir semboldür
%
sayı
Fanatiklik ve Gericiliktir
Bir gelenektir
TOPLAM
sd: 9
x2: 19.089
P = 0.024
Yaş grupları açısından da başörtüsüne bakışta farklılıklar oluşmuştur. Yaş ilerledikçe
başörtüsünün dini bir emir olduğunu düşünenlerin oranı azalmaktadır. Özellikle 40 yaş
142
üstündeki öğretmenlerde başörtüsü dini bir emirden ziyade, bir gelenek, siyasi bir sembol
hatta fanatiklik ve gericilik olarak görme olasılığı artmaktadır.
Başörtüsüne bakışta branş açısından da farklılıklar oluşmuştur. Sınıf öğretmenlerinin
arasında başörtüsünün siyasi bir sembol (% 15.7) ve gericilik (% 6.9) olduğunu düşünenlerin
oranı branş öğretmenlerine göre daha fazladır. Branş öğretmenleri de sınıf öğretmenlerine
göre bu konunun dini bir emir (% 59.7) ve gelenek (% 29.5) olduğunu daha fazla
düşünmektedir.
Başörtüsüne bakış konusunda öğrenim durumu açısından da farklılıklar oluşmuştur.
Fakülte mezunları bu konuyu daha ziyade (% 58.5) dini bir emir olarak görmektedir.
Başörtüsünü dini bir emir olarak görenlerin oranı ise yüksek okul mezunları arasında %
43.1’e düşmektedir. Yüksek okul mezunlarının yarıdan fazlası bu konuyu siyasi bir sembol
(% 13.9), fanatiklik ve gericilik (% 13.9) ile gelenek (% 29.2) gibi faktörlerle
açıklamaktadırlar.
Tablo 89: Başörtüsüne Bakış ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sizce başörtüsü takmak nedir?
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
69
89
158
31
127
158
49.3
59.7
54.7
43.1
58.5
54.7
22
11
33
10
23
33
15.7
7.4
11.4
13.9
10.6
11.4
15
5
20
10
10
20
10.7
3.4
6.9
13.9
4.6
6.9
34
44
78
21
57
78
%
24.3
29.5
27.0
29.2
26.3
27.0
sayı
140
149
289
72
217
289
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.007
x2: 9.776
Dini bir emirdir
%
sayı
Siyasi bir semboldür
%
sayı
Fanatiklik ve Gericiliktir
%
sayı
Bir gelenektir
TOPLAM
x2: 12.212
143
P = 0.021
Ayrıca deneklerimize üniversitelerdeki başörtüsü yasağını sorduk:
Deneklerimizin % 52’si üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması gerektiğini
savunurken, % 17’si de buna kısmen katılmaktadır. Üniversitelere başörtü yasağının devam
etmesini isteyenlerin oranı ise % 31’dir.
Sabancı ve Işık Üniversitelerinin 2006 yılında ortaklaşa gerçekleştirdiği araştırma
sonuçlarına göre Türk toplumunun % 68’i başörtülü öğrencilerin üniversitelerde özgürce
okuyabilmesine destek vermektedir.224 Milliyet’in gerçekleştirdiği daha geniş kapsamlı bir
araştırmada ise halkın % 75’i bu yasağın kalkmasını istemektedir. Üniversitelerdeki başörtüsü
yasağının devamını isteyenlerin oranı ise % 25’dir. Yüksek öğrenim görmüş kişiler arasında
ise yasağın kalkmasını isteyenlerin oranı % 55, devamını isteyenlerin oranı % 45’tir.225 Bu
açıdan deneklerimizin durumunu değerlendirdiğimizde yasağın devamını isteyenler halka
göre fazlalaşmaktaysa da, üniversite öğrenimi görmüş kişilere göre azalmaktadır.
Tablo 90: Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile
Cinsiyet Arasındaki İlişki
Cinsiyet
Üniversitelerde başörtüsü takmak
serbest olmalıdır
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
83
61
144
63.4
41.8
52.0
16
31
47
12.2
21.2
17.0
32
54
86
%
24.4
37.0
31.0
sayı
131
146
277
%
100
100
100
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
sd: 2
224
225
x2: 13.002
Zaman, 14 Haziran 2006.
Milliyet, 30 Mayıs 2003.
144
P = 0.002
Araştırmamızda aldığımız cevap ve oranlarda dikkat çeken bir husus, öğretmenler
dini değer ve amellere halk kadar önem vermeseler de, üniversite mezunlarıyla
karşılaştırıldıklarında bu konularda daha hassas olduklarıdır.
Üniversitelerde başörtüsü takılabilmesi hususunu cinsiyet açısından incelediğimizde
bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. Aslında bu konu dini hak ve özgürlükler kapsamında
tartışıldığı kadar, bireysel hak ve özgürlükler ile kadın hakları öne çıkarılarak da
tartışılmaktadır. Bu bakımdan bu konuda kadınların kendi hemcinslerini daha anlayışla
karşıladıkları ve erkeklere göre bu yasağın kalkmasını daha fazla istedikleri bilinmektedir.226
Fakat bizim anketimizde tersi bir sonuç çıkarak bayan öğretmenler bu yasağın sürdürülmesini
daha fazla istemişlerdir. Yasağın devamını isteyenler bayanlar arasında % 37 iken, erkekler
arsında % 24.4’e düşmektedir.
Başörtüsü yasağını yaş açısından incelediğimizde de bir farklılık oluşmaktadır. Genç
öğretmenler bu konuda daha özgürlükçü davranırken, yaş ilerledikçe yasağı savunanların
oranı da artmaktadır. Üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kalkmasını istemeyenlerin oranı
20-30 yaş aralığındakilerde % 17.2’iken, bu oran 51 ve üzeri yaştakiler arasında % 55.6’dır.
Tablo 91: Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılması ile Yaş Arasındaki İlişki
Yaşınız
Üniversitelerde başörtüsü takmak serbest olmalıdır
20-30
sayı
31-40
41-50
TOPLAM
51 ve
üzeri
66
43
29
6
144
66.7
53.1
36.7
33.3
52.0
16
16
13
2
47
16.2
19.8
16.5
11.1
17.0
17
22
37
10
86
17.2
27.2
46.8
55.6
31.0
sayı
99
81
79
18
277
%
100
100
100
100
100
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
%
TOPLAM
sd: 6
226
x2: 26.017
Milliyet, 30 Mayıs 2003.
145
P = 0.000
Tablo 92: Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile Branş ve
Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki
Üniversitelerde başörtüsü takmak
serbest olmalıdır
Branş
Öğrenim Durumu
TOPLAM
Sınıf
sayı
Branş
TOPLAM
Y. Okul
Fakülte
57
87
144
27
117
144
41.9
61.7
52.0
38.6
56.5
52.0
23
24
47
7
40
47
16.9
17.0
17.0
10.0
19.3
17.0
56
30
86
36
50
86
%
41.2
21.3
31.0
51.4
24.2
31.0
sayı
136
141
277
70
207
277
%
100
100
100
100
100
100
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
x2: 14.046
P = 0.001
x2: 18.456
P = 0.000
Üniversitelerdeki başörtüsü yasağına bakışta branş açısından da farklılıklar
oluşmuştur. Branş öğretmenlerinin % 21.3’ü yasağı savunurken, bu oran sınıf öğretmenleri
arasında % 41.2’ye çıkmaktadır.
Aynı konuda yüksek okul ve fakülte mezunlarını karşılaştırdığımızda da farklılık
oluşmakta, yüksek okul mezunlarının yarıdan fazlası (% 51.4) bu yasağı savunmaktadır.
Yasağı tamamen savunanların oranı fakülte mezunları arasında ise % 24.2’ye düşmektedir.
Başörtüsü
takmanın
ne
olduğu
ile
üniversitelerdeki
başörtüsü
yasağını
karşılaştırdığımızda, başörtüsünü dini bir emir olarak görenlerden sadece % 10.8’inin bu
yasağın devam etmesini tamamen istediğini görüyoruz. Başörtüsünü siyasi bir sembol ve
gericilik olarak görenlerin büyük çoğunluğu ise bu yasağın devamından yanadır. Gerçi
başörtüsüne gericilik diyenlerin % 15’inin başörtüsü yasağının kalkmasını istemeleri dikkat
çekicidir. Bu kişilerin başörtüsü konusuna bireysel özgürlükler bakımından yaklaştıkları
anlaşılmaktadır.
146
Tablo 93: Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile Başörtüsüne
Bakış Arasındaki İlişki
Dini bir
emirdir
Üniversitelerde başörtüsü takmak
serbest olmalıdır
Siyasi bir
semboldür
Fanatiklik
ve
gericiliktir
Bir
gelenektir
TOPLAM
sayı
118
4
3
18
143
%
79.7
12.5
15.0
24.7
52.4
sayı
14
7
1
25
47
%
9.5
21.9
5.0
34.2
17.2
sayı
16
21
16
30
83
%
10.8
65.6
80.0
41.1
30.4
sayı
148
32
20
73
273
%
100
100
100
100
100
Katılıyorum
Kısmen Katılıyorum
Katılmıyorum
TOPLAM
sd: 6
x2: 111.174
P = 0.000
En dikkat çekici oranlar ise başörtüsünü bir gelenek olarak görenlerde çıkmıştır. Zira
bunun bir gelenek olduğunu düşünenlerin, bir geleneğin yaşamasından rahatsız olmamaları
gerekir. Fakat bu kişilerin % 41.1’inin yasağın devam etmesini istediğini görüyoruz. % 34.2
gibi büyük bir çoğunluk da üniversitelerde başörtüsü takmanın serbest olması gerektiği
düşüncesine kısmen katılmaktadır. Bu da bir anlamda bu kişilerin yaşadığı çelişkinin
büyüklüğünü göstermektedir. Bunu bir gelenek olarak görüp, yasağın tamamen kalkmasını
isteyenlerin oranı ise % 24.7’de kalmaktadır.
8.b. Misyonerlik Faaliyetleri
Bütün evrensel dinler dünya genelinde yayılmayı ve mesajlarını bütün insanlara
ulaştırmayı hedefler. Mesajların insanlara ulaştırılma gayesi, o kişileri de kendi dinleri içine
çekebilmektir. Hıristiyanlar bu dini yayma faaliyetlerini, insan psikolojisi ve sosyal yapısı
hakkında senelerce eğitim ve öğretim gören inananları vasıtasıyla sistematik ve düzenli bir
147
hale getirmişlerdir. “Misyonerlik faaliyetleri” de bu kişilerin Hıristiyan dinini yayma
çabalarıdır.227
Yapılan bu misyonerlik faaliyetleri, açık bir şekilde veya doğrudan doğruya bildirim
şeklinde yapılabildiği gibi, fakat daha ziyadesiyle zımni olarak, gizli, kapalı ve dolaylı bir
şekilde yapılmaya çalışılmaktadır.228 Konumuz yapılan misyonerlik faaliyetlerini içeriği ve
yöntemiyle ilgili olmadığı için daha fazla bilgi vermeyeceğiz fakat bu zımni yöntemlerin ne
kadar etkili olduğuyla ilgili şunu belirtmek istiyoruz: İlköğretimde çalışan bir öğretmen olarak
devamlı gördüğümüz bir davranış şudur ki; öğrenciler öğretmenlerinden bir şey isterken,
içinde “lütfen” kelimesi geçen türden istek cümleleri kurduklarında, aileleri dindar olsun veya
olmasın, her seferinde Hıristiyanların dua ettikleri biçimde ellerini birleştirerek istekte
bulunmaktadırlar. Bu dini propaganda gücünün öğrenciler üzerinde ne kadar etkili olduğunu
ve fark edilmeksizin verildiğini göstermektedir. Hıristiyanlar tarafından yapılan bu telkinlerin,
bırakın öğrencileri öğretmenler üzerinde bile derin izler bıraktığına şahit olduk. Yaptığımız
mülakatlarda ve anket dolumu sırasında farklı birçok öğretmenin İslam dininin
uygulamalarının çok zor olduğundan şikayet ettiklerine, fakat Hıristiyanlığın ne kadar basit ve
kolay bir “sevgi dini” olduğundan bahsettiklerine şahit olduk. Daha kendi dinini bilemeyen
insanların karşı dinleri bilip sağlıklı bir karşılaştırma yapmaları zaten beklenebilecek bir
sonuç da değildi.
Misyonerlik faaliyetlerinin bu şekilde etkili olabilmesinin en önemli nedenini,
günümüz İslam dünyasının kendi ahlaki ve dini değerlerini tam anlamıyla yansıtabilecek bir
“model”den yoksun olmasına bağlayabiliriz. Zira insanlara teorik olarak İslam’ın güzelliği
“ispat” edilebiliyor, fakat bu kişiler bu durumu gösteren bir “örnek” göremedikleri için “ikna”
olamıyorlar. İslam denilince bırakın gayr-i Müslim’leri neredeyse Müslümanların bile aklına
Arabistan, bedeviler, kelle uçurmalar vb. örnekler geliyor. Yine güzel bir temsilin tesirini
göstermek gerekirse, Muhammed Hamidullah Paris’te onca yıl İslam’ı anlatıyor fakat
Müslüman yapabildiği insan sayısı bir elin parmakları kadar olamazken, yine aynı yerde
yapılan bir Mevlevi ayinindeki sema gösterisini izleyen onlarca insan bir anda Müslüman
olabiliyor.
227
Şinasi Gündüz, “Misyonerlerin Çalışma Yöntemleri”, Misyonerlik Sempozyumu, İSAV, İstanbul, 2004,
ss.1-3.
228
Zeki Arslantürk ve Mustafa Usta, “Doğu Karadeniz’in Toplumsal Yapısı ~Etnik Grup İddiaları ve
Misyonerlik Faaliyetleri~, Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, Sayı 10, İstanbul, 2002, ss.31-39.
148
Tarih, kendi dinini terk eden kimselerin kısa bir süre sonra milli benliklerini de
kaybettikleri göstermektedir. Bu açıdan din değiştirme dini bir anlam ifade etmesi kadar,
kültürel bir anlam da ifade eder.229 Onun için aileler çocuklarının din değiştirmesine en az
dini sebepler kadar, hatta bazen daha fazla biçimde kültürel nedenlerle de karşı
çıkmaktadırlar. Birinci bölümde Ali Köse’nin İngiliz mühtediler üzerindeki araştırmasından
bahsetmiştik.230 İslam dinine geçen bu kişilerin % 86’sı ailelerinden çeşitli derecelerde
tepkiler görmüşlerdi. Bu tepkilerin hemen hepsinin de kültürel içerikli olduğu anlaşılmakta,
yoksa tepkilerin asıl kaynağını Hıristiyanlığın terkedilmiş olması oluşturmamaktaydı.
Bizim araştırmamızda da kültürel değerlerin kaybolacağı korkusunun oldukça etkili
olduğu görülmektedir.
Araştırmamızda çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkmayacağını, dinini seçme
hakkını çocuğunun özgür iradesine bıraktığını belirtenlerin oranı % 15.4’dür. Aslında teorik
bir soruda çıkan bu oranın pratik hayatta biraz daha aşağıya düşeceğini ön görmek yanlış
olmaz. Bazı deneklerimiz çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkmam derken de, “çocuğuna
dinimizin güzelliklerini anlatacağını” ve seçimi ona bırakacağını belirtmiştir. Aslında
bunlarda karşı çıkıyor olmanın belirtisidir. Kimi “din değiştirmesine karşı çıkmam ama dindar
olmasın” demiştir. Bu da yine bu düşüncede olanların bile belli sınırları olduğunu
göstermektedir. Kendilerinin “dinle ilişkisiz” olduğunu belirtenlerin % 56’sı da çocuğunun
din değiştirmesine karşı çıkmayacağını belirtmiştir. Aslında bu kişilerin çoğu çocuklarının da
kendileri gibi olmasını istemektedir. Bu açıdan onların verdiği bu cevabı kendileri için daha
uygun bir şık olmamasına bağlayabiliriz. Yoksa onlar, çocuklarının din değiştirmesine
karışmanın ötesinde, İslam dini içinde dindar bir Müslüman olarak kalmalarına bile
karışmakta ve bunu istememektedirler. Bu anlamda onlar da çocuklarının din değiştirmesini
aslında istememektedirler.
Deneklerimizin % 84.6’sı farklı nedenlerle bile olsa çocuğunun din değiştirmesine
karşı çıkacağını belirtmiştir. Çocuğunun din değiştirmesini istemeyip ama yine de karşı
çıkmayacağını belirtenlerle, hiçbir dine tam olarak bir mensubiyetinin bulunmamasını
isteyenleri de bu orana ekleyebiliriz.
229
Arslantürk ve Usta, s.77.
Ali Köse, Neden İslam’ı Seçiyorlar: Müslüman Olan İngilizler Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir İnceleme,
İSAM Yay., İstanbul, 1997, ss.112-116.
230
149
Tablo 94: Çocuğun Din Değiştirmesine Karışma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki
İlişki
Çocuğunuzun misyonerlik
faaliyetleri sonucu din
değiştirmesine karşı çıkar mısınız?
Cinsiyet
Medeni Durum
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
TOPLAM
Evli
Bekar
17
27
44
26
17
43
12.9
17.6
15.4
12.6
23.0
15.4
78
57
135
99
35
134
59.1
37.3
47.4
48.1
47.3
47.9
27
53
80
60
18
78
20.5
34.6
28.1
29.1
24.3
27.9
sayı
10
16
26
21
4
25
%
7.6
10.5
9.1
10.2
5.4
8.9
sayı
132
153
285
206
74
280
%
100
100
100
100
100
100
P = 0.003
x2: 5.654
Hayır
%
Evet. Çükü;
Ahirette cehenneme
gideceğinden korkarım
sayı
Evet. Çünkü;
Kültürümüzden ve
ailesinden kopar
sayı
Evet. Çünkü;
Diğer sebepler
%
%
TOPLAM
x2: 13.902
P = 0.130
Deneklerimizin yarıya yakını (% 47.4) çocuğu ahirette cezalandırılır korkusuyla
çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkacağını belirtmiştir. % 28.1’de kültürümüz ve
ailesinden kopar endişesiyle buna karşı çıkmaktadır. Diğer şıkkını işaretleyen % 9.1
oranındaki deneklerimizin de genel olarak kültürel nedenler olarak adlandırabileceğimiz
sebepler yazdıkları görülmüştür. Ayrıca çocuğunun ahiret hayatından endişe duyarak bu
duruma karşı çıkanların hemen hepsi de ikinci sırada kalmak kaydıyla kültürel nedenleri de
söylemiştir. Bu açıdan çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkan % 84.6 oranındaki
grubumuzun hemen hepsinin kültürel nedenler yüzünden bu duruma karşı çıkacakları
anlaşılmaktadır.
Çocuğun din değiştirmesine karışmayı cinsiyet açısından incelediğimizde, erkek ve
bayan öğretmenler arasında önemli farklılıkların oluştuğu görülmektedir. Bayanların din
değiştirme olayına daha az karşı çıkacaklarını belirtmeleri dikkat çekicidir. Yine bayan
150
öğretmenlerin
cehennem
korkusundan
ziyade
aile
parçalanır
kokusu
yaşadıkları
görülmektedir.
Medeni durum açısından çocukların din değiştirmesi konusunda büyük bir farklılık
bulunmasa bile bekar öğretmenlerin daha rahat olduğu görülmektedir. Cehennem korkusu evli
ve bekarlar arasında eşitken, çocuğun aileden kopma endişesinin evliler arasında daha fazla
olduğu görülmektedir.
Konumuzu yaş açısından incelediğimizde de önemli bir farklılığın oluşmadığı
(p>0.5) görülmektedir. Yaş ilerledikçe çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkacağını
belirtenlerin
oranı
artmaktadır.
Genç
öğretmenler
bu
konuda
daha
özgürlükçü
davranmaktadır. Yaş ilerledikçe kültürel sebeplerle bu duruma karşı çıkacağını belirtenlerin
oranı da artmaktadır. 51 ve üzeri yaşta kültürel nedenler biraz azalmakta, cehennem korkusu
ön plana çıkmaktadır.
Tablo 95: Çocuğun Din Değiştirmesine Karışma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki
Yaşınız
Çocuğunuzun misyonerlik faaliyetleri sonucu din
değiştirmesine karşı çıkar mısınız?
20-30
sayı
31-40
TOPLAM
51 ve
üzeri
41-50
19
14
9
2
44
19.4
16.5
10.8
10.5
15.4
51
39
34
11
135
52.0
45.9
41.0
57.9
47.4
24
21
30
5
80
24.5
24.7
36.1
26.3
28.1
4
11
10
1
26
%
4.1
12.9
12.0
5.3
9.1
sayı
98
85
83
19
285
%
100
100
100
100
100
Hayır
%
Evet. Çükü;
Ahirette cehenneme gideceğinden korkarım
Evet. Çünkü;
Kültürümüzden ve ailesinden kopar
Evet. Çünkü;
Diğer sebepler
sayı
%
sayı
%
sayı
TOPLAM
sd: 9
x2: 12.051
151
P = 0.210
8.c. Laiklik
Türk
toplumunda
çokça
tartışılan
meselelerden
bir
tanesini
de
laiklik
oluşturmaktadır. Tartışmaların çoğunu da “laikliğin ne olduğu?” değil, “nasıl uygulanması
gerektiği” oluşturmaktadır. Halk genel olarak laikliğe karşı değildir. Gösterilen tepkiler de
laikliğin kendisine değil, uygulanış biçimine gösterilmektedir.
Bu anlamda laikliğin uygulama biçimlerinden birini ifade eden ve belli çevreler
tarafından dile getirilen laikliğin ne olduğuyla ilgili bir tanımı öğretmenlere sorduk.
Araştırmamızda deneklerimizin farklı gruplara neredeyse eşit bir biçimde dağıldığı
tek sonucun bu görüş olması ise dikkatimizi çeken bir husus oldu. “Laik bir ülkede birey
inanç dünyası ile günlük yaşamını birbirinden ayırmalı, inancının dünya yaşamını
etkilemesine izin vermemelidir” şeklindeki düşünceye, deneklerimize katılıp-katılmadıklarını
sorduk. Deneklerimizin % 40.3’ü bu düşünceye katıldıkların belirtirken, % 36’sı
katılmadığını belirtmiştir. % 23.7’lik bir kesim ise bir anlamda “iki arada, bir derede”
kalmışlar ve bu düşünceye kısmen katıldıklarını belirtmişlerdir.
Tablo 96: Laiklik Algısı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki
Laik bir ülkede birey inanç dünyası ile günlük
yaşamını birbirinden ayırmalı, inancının dünya
yaşamını etkilemesine izin vermemelidir.
Cinsiyet
TOPLAM
Erkek
sayı
Kadın
41
71
112
31.8
47.7
40.3
28
38
66
21.7
25.5
23.7
60
40
100
%
46.5
26.8
36.0
sayı
129
149
278
%
100
100
100
Katılıyorum
%
sayı
Kısmen Katılıyorum
%
sayı
Katılmıyorum
TOPLAM
sd: 2
x2: 12.175
152
P = 0.002
Cinsiyet açısından sorumuzu değerlendirdiğimizde bayanların bu görüşe daha fazla
sahip çıktığı görülmektedir.
Laiklikle ilgili bu düşünceyi yaş açısından incelediğimizde istatistiksel olarak
anlamlı bir fark oluşmamış olsa bile, bu düşünceye katılmanın yaş ilerledikçe arttığı
görülmüştür. 20-30 yaş aralığındaki deneklerimizin % 36’sı bu görüşe katılırken, bu oran 3140 yaş arasındakilerde % 40’a, 40 yaş üzerindekilerde ise % 44’e çıkmaktadır.
153
SONUÇ
Bu araştırmada, ilköğretim okullarında çalışan öğretmenlerin dini inanç ve ibadet
düzeyleri ile dini algılayış biçimlerinin tespitine çalışılmıştır. Dini hayatı oluşturan bu
unsurların cinsiyet, medeni durum, öğrenim durumu, branş ve yaş gibi değişkenlerle olan
ilişkisi incelenmeye çalışılmıştır.
Öğretmenlerin inançlarıyla ilgili bulgular değerlendirildiğinde, en yüksek değerin
Allah inancında çıktığı görülmektedir. Öğretmenlerin % 92.5’i Allah’a inandığını
belirtmektedir. Allah’a inandığını belirtenlerin % 6’sı ise dinleri gerekli görmemektedir. %
4.1’lik bir grup Allah inancında şüpheler yaşadığını, % 3.4 ise Allah’a inanmadığını
belirtmiştir.
Öğretmenlerdeki kitap inancıyla ilgili bulguları değerlendirdiğimizde, öğretmenlerin
% 84.4’ünün Kuran-ı Kerim’in Allah tarafından Hz. Muhammed’e indirilmiş kutsal bir kitap
olduğuna inandığını görüyoruz. Öğretmenlerin % 7.1’inin ise Kuran-ı Kerim’in kısmen
Allah’ın vahiylerinden kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluştuğuna inandıkları
görülmektedir. Yaptığımız mülakatlarda bu şekilde bir inancın oluşmasındaki en önemli
nedenin dini bilgi eksikliği olduğu görülmüştür. Hatta Kuran-ı Kerim’i Hz. Muhammed ve
arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitap olarak bilen % 4.7’lik bir grubun
bulunması bu bilgi eksikliğinin ne derece büyük olduğunu daha iyi göstermektedir. Kuran-ı
Kerim’i Hz. Muhammed’in kendisinin yazdığını düşünenlerin oranı ise % 3.1’dir.
Kuran-ı Kerim’e inanan kimselerin aynı zamanda onu getiren kişiye de inanacakları
düşüncesiyle ayrıca peygamber inancını araştırmadık. Sadece peygamberin günümüz dünyası
için “örnek insan” olarak görülüp-görülmediğini bulmaya çalıştık. Öğretmenlerin % 69’u Hz.
Muhammed’i örnek insan olarak görürken, % 17.4’ü de kısmen bu düşünceye katılmaktadır.
Günümüz dünyası için Hz. Muhammed’in örnek olamayacağını düşünenlerin oranı ise %
13.6’dır.
Allah ve kitap inancına göre İslam’daki imanın diğer şartlarına olan inançlar ise daha
da düşmektedir. Öğretmenlerin % 78’i ahirete, % 79.4’ü kadere, % 76.3’ü de meleklere
inanmaktadır.
154
Öğretmenlerin % 93.6’sının kendisini Müslüman olarak tanımladığını düşünecek
olursak yukarıda saydığımız imanın şartlarına oldukça düşük seviyede inanıldığını
söyleyebiliriz. İslam’daki inanç esaslarının temelini oluşturan ahiret, melek ve kader
konularına ortalama % 78 oranında inanıldığı görülmektedir. Bu açıdan öğretmenlerin %
15’inin Müslüman sıfatını bir dini değer değil de bir kültür unsuru olarak taşıdığı
anlaşılmaktadır. Bu bakımdan bu kişileri “kültürel Müslüman” olarak tanımlamak daha doğru
olacaktır.
İnançla ilgili bulguları cinsiyet açısından değerlendirecek olursak genel olarak bayan
öğretmenlerin geri planda kaldığı görülecektir. Allah inancında bayan ve erkek öğretmenler
benzerlik gösterse de bayan öğretmenlerin müdahaleci olmayan Allah inancını daha fazla
benimsedikleri görülmektedir.
Kuran inancında da cinsiyet açısından bir farklılaşma olmamasına rağmen, bayan
öğretmenlerin bilimin gelişmesiyle Kuran’ın inanırlılığının zayıflayacağını daha fazla
düşündükleri görülmektedir.
Bayan öğretmenler Hz. Muhammed’i de günümüz dünyası için daha az bir şekilde
örnek insan olarak görmektedirler.
Ahiret inancında cinsiyet açısından önemli bir farklılaşma olmamasına rağmen bu
konuya da bayan öğretmenlerin daha fazla şüpheyle yaklaştıkları ve erkek öğretmenlere göre
ahiret hayatına kısmen inandığını söyleyenlerin daha fazla olduğu görülmektedir.
Ahiret inancının bir tezahürü olan bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu düşüncesi de
bayan öğretmenler tarafından fazla rağbet görmemektedir. Bu konuda erkek öğretmenler ile
aralarında oluşan fark önemli düzeydedir.
Kader ve melek inançlarında da önemli düzeyde olmasa da bayan öğretmenlerin yine
geri planda kaldığı görülmektedir.
İnançla ilgili bulguları medeni durum açısından değerlendirdiğimizde sadece kader
inancında bir farklılaşmanın olduğu görülmektedir. Bekarlardaki kader inancı % 69.4 iken bu
oran evlilerde % 82.9’a çıkmaktadır. Bu açıdan evliler daha kaderci bir anlayışa sahiptir.
155
İnançla ilgili bulguları öğrenim durumu açısından değerlendirdiğimizde yüksek okul
mezunu öğretmenlerin fakülte mezunlarına göre genel olarak geri planda kaldığı
görülmektedir. Allah inancında önemli bir farlılaşma olmamakla birlikte Allah’a inanmadığını
belirtenlerin oranı fakülte mezunlarında biraz daha fazla çıkmakta fakat mutlak güç sahibi
olarak Allah’a inandığını belirtenlerin oranı da yüksek okul mezunları arasında azalmaktadır.
Kuran ve kader inancı ile bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu inancında yüksek okul
mezunları ile fakülte mezunları arasında önemli bir farklılık oluşmamakla birlikte bu konulara
da yüksek okul mezunlarının daha az inandığı görülmektedir. Aynı zamanda yüksek okul
mezunları bilimin karşısında Kuran’ın zayıflayacağını daha fazla düşünmektedir.
Melek ve ahiret inancında ise yüksek okul ve fakülte mezunları arasında önemli bir
fark oluşmamakla birlikte yüksek okul mezunlarında bu inançların da daha az olduğu
görülmektedir.
İnanç hususunda branş ve sınıf öğretmenleri arasında da farklılıklar oluşmuştur.
Özellikle melek ve ahiret inancı ile bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu düşüncesinde olmak
üzere sınıf öğretmenlerinin geri planda kaldığı görülmektedir.
İnançla ilgili bulguları yaş açısından değerlendirdiğimizde özellikle melek ve ahiret
inancında olmak üzere yaş ilerledikçe inanç düzeyinin azaldığı görülmektedir.
İbadetler açısından öğretmenleri değerlendirdiğimizde hiç ibadet etmediğini söyleyen
öğretmenlerin oranı sadece % 10’dur. Öğretmenler inancın bir tezahürü olarak çoğunlukla
ibadeti gerekli görmektedir. İbadeti gereksiz görenlerin oranı ise sadece % 5.8’dir. Yapılan
ibadet dua olunca hiç ibadet etmediğini söyleyen hatta ibadeti gereksiz görenlerin bile dua
ettikleri görülmektedir. Hiç dua etmediğini belirtenlerin oranı ise sadece % 4.5’tir.
İbadetlerin yapılmamasındaki en önemli nedeni % 41.8 ile sonra yaparım düşüncesi
oluşturmaktadır. Öğretmenlerin % 30.2’si de günümüzde çok popüler bir kaçış noktası olan
“benim kalbim temiz” düşüncesine sığınmaktadır. % 22.2’si ise iş yoğunluğu sebebiyle
ibadetlerini aksattıklarını veya yapamadıklarını belirtmişlerdir.
156
Öğretmenlerin
yarısı
ibadetler
yerine
getirilmeden
iyi
bir
Müslüman
olunamayacağını düşünmektedir. Buna karşın ibadete ayrılan vakti gereksiz gören ve bu
vakitlerin daha iyi değerlendirilebileceğini düşünen % 11.4’lük bir kesim de bulunmaktadır.
Öğretmenleri yapılan ibadetler açısından incelediğimizde en fazla yerine getirilen
ibadetin oruç olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin % 72.9’u Ramazan ayının tamamında, %
12.2’si de Ramazan’da ara sıra oruç tutmaktadır. Hiç oruç tutmayanların oranı ise % 14.9’dur.
Namaz ibadetine oruç kadar ilgi gösterilmemektedir. Öğretmenlerin % 23.4’ü farz
namazlarının hepsini kılmaktadır. Hiç namaz kılmayanların oranı ise % 29.8’dir.
Cinsiyet açısından yapılan ibadetleri incelediğimizde hiç ibadet etmediğini ve ibadeti
gereksiz gördüğünü belirtenlerin bayan öğretmenler arasında daha az olduğu fakat ibadetlerin
tamamını yapmada da bayan öğretmenlerin geri planda kaldığını görmekteyiz.
Medeni durum açısından ibadetlerde de önemli bir farklılaşmanın olmadığı
görülmektedir.
Branş ve öğrenim durumu açısından da yapılan ibadetlerde önemli bir farklılaşma
oluşmamıştır. Fakat az da olsa sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerinin, yüksek okul
mezunları da fakülte mezunlarının gerisinde kalmaktadır.
Yaş açısından namaz ve oruç ibadetlerinde farklılaşma olmamakla birlikte genel
olarak yaş ilerledikçe ibadetlere verilen değer ve önemin azaldığı görülmektedir.
İnanç
ve
ibadetlerle
ilgili
bulgular
topluca
değerlendirildiğinde
“Bayan
öğretmenlerdeki dindarlık düzeyi erkek öğretmenlerden daha düşüktür” hipotezimizin kısmen
doğrulandığı görülmektedir. Bazı sorularımızda mutlak inkar olarak erkek öğretmenler öne
geçebilse de bayan öğretmenlerin inkar düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir.
İbadetler söz konusu olunca da bayan öğretmenlerin geri planda kaldığı görülmektedir.
Bayanların ibadetlerde geri planda kalmasında namaz gibi ibadetlerin yapılmasında
bayanların karşılaştığı güçlükler etkilidir.
157
Bayan öğretmenlerdeki inançların azalmasının nedenleri arasında İslam dinindeki
başörtüsü, miras, birden fazla kadınla evlilik gibi bazı meselelerin kadınların aleyhine gibi
algılanmasının önemli etkilerinin olduğu görülmektedir. Kendilerini erkeklerle eşit gören
bayan öğretmenlerin bazıları bu gibi konuların erkekler tarafından kendilerini baskı altında
tutmak için oluşturulduğuna inanmaktadır. Bu düşünce biçimi dinin diğer inanç sahalarına da
dolayısıyla yansımaktadır.
Bayan öğretmenlerdeki inanç ve ibadetlerin azalmasında yüksek öğrenim görmüş ve
çalışıyor olmanın getirdiği sosyo-ekonomik rahatlamayla toplumsal baskının yükünü diğer
kadınlara göre daha az hissetmelerinin de etkili olduğu düşünülebilir.
Ayrıca muhafazakar ve dindar kesimin bir kısmının kız çocuklarını okutmamaları,
bazı kız öğrencilerin başörtüsü sebebiyle yüksek öğrenimini tamamlayamaması, dindar
kadınların iş hayatına fazla atılmamaları ve ev hanımlığını tercih etmeleri, başörtüsü sebebiyle
kamu sektörünü seçmeyip özel sektörde başka alanlarda çalışan kadınların bulunması bayan
öğretmenler arasındaki dindarlık düzeyinin düşme sebepleri arasında sayılabilir.
İnanç ve ibadetlerle ilgili bulgular topluca değerlendirildiğinde “genç öğretmenlerin
dindarlık düzeyleri yaşlı öğretmenlerden daha fazladır” yönündeki hipotezimizin de kısmen
doğrulandığını görmekteyiz.
Aslında
bütün
araştırmalar
yaş
ilerledikçe
dindarlık
düzeyinin
arttığını
göstermektedir. Bu açıdan araştırmamızdaki dindarlık düzeyinin yaşla birlikte azalmasını
sadece yaş faktörüyle açıklamak doğru gözükmemektedir. Öğretmenlerdeki yaşla birlikte dini
değerlerdeki azalmayı gençliklerinde aldıkları eğitime bağlamak daha doğru olacaktır.
Özellikle 40 yaş üstü öğretmenlerde dini değerlerdeki azalmalar yetiştikleri ortamın sonucu
gibi gözükmektedir. Bu yaştaki öğretmenler 68 kuşağı diye adlandırılan bir neslin içinde
yetişmişlerdir. Daha ziyade öğretmen okulu ve köy enstitüsü mezunu bu kişiler gençliklerinde
aldıkları dine karşı tutumları günümüze kadar taşımışlardır.
Ayrıca öğretmenliğe başlama yaşının 22-25 yaş civarında olduğu ve 25 hizmet yılını
dolduran öğretmenlerin istedikleri zaman emekliliğe ayrılabilmeleri sebebiyle örneklem
grubumuzda çok genç ve çok yaşlı kişiler bulunmamaktadır. Bu durum da yaş ilerledikçe dini
değerlerde azalma oluyor şeklinde bir sonucun meydana çıkmasında etkili olmuş olabilir.
158
İnanç ve ibadetlerle ilgili bulgular topluca değerlendirildiğinde yüksek okul
mezunları ile fakülte mezunlarının arasında da önemli farkların oluştuğu görülmektedir. Bu
durum da yaş faktöründe belirttiğimiz gibi alınan eğitimle ilgili görülmektedir. Artık sadece
fakülte mezunlarının öğretmen olabildiği düşünülürse yüksek okul mezunlarının genelde daha
yaşlı öğretmenler olduğu ve bu kimselerin gençliklerinde aldıkları eğitimden etkilendikleri
düşünülebilir.
İnanç ve ibadetlerle ilgili bulgular topluca değerlendirildiğinde sınıf ve branş
öğretmenleri arasında da farklılıkların oluştuğu görülmektedir. Her ne kadar sınıf ve branş
öğretmenlerinin öznel dindarlık algıları benzerlik gösterse de dini inanç ve uygulamalar
bakımından sınıf öğretmenlerinin geri planda kaldığı görülmektedir.
Dini hayatın sosyal yönüyle ilgili sorduğumuz sorularda da inanç ve ibadetlerde
olduğu gibi cinsiyet açısından bayanların, branş açısından sınıf öğretmenlerinin, öğrenim
durumu açısından yüksek okul mezunlarının ve yaş açısından da 40 yaş üstü öğretmenlerin
geri planda kaldığını söyleyebiliriz.
“Öğretmenlerdeki dini değerler eğitim seviyesinin yüksekliği ve gelir olarak orta ve
üstü tabakalarda yer almalarına bağlı olarak düşüktür” hipotezimiz de gerçekleşmiştir.
Öğretmenlerin halka göre dini değerlere daha az önem verdikleri görülmektedir.
Öğretmenlerdeki popüler dindarlık düzeyi beklentimizin de altında çıkmıştır.
Özellikle halk arasındaki türbe-yatır ziyaretlerinin öğretmenler arasında da yaygın olduğu
fakat bu ziyaretlerin genel olarak gezip-görme amacıyla yapıldığı görülmektedir.
Halka göre öğretmenler arasında dini değerlerdeki bu azalmaya karşın öğretmenlerin
% 90’ı az veya çok, dinin insan hayatına bir amaç ve gaye kazandırdığını düşünmektedir.
Hatta öğretmenlerin yarısı din olmadan insanların mutlu bir hayat bile sürdüremeyeceğini
düşünmekte, 1/ 3’ü de kısmen bu düşüncede olduğunu söylemektedir. Bu bakımdan din
öğretmenler için de vazgeçilemez bir unsur olarak durmaktadır.
159
KAYNAKÇA
Kitaplar:
AKDOĞAN, Ali; Sosyal Değişme ve Din (Trabzon İl Merkezi Örneği), Rağbet Yay.,
İstanbul, 2004.
_____________ Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Geçişte Dini Hayat (Rize İl
Merkezi Örneği), Rağbet Yay., İstanbul, 2002.
AKGÜL, Mehmet; Türkiye’de Din ve Değişim ~Bir Erol Güngör Çözümlemesi~, Ötüken
Neşriyat, İstanbul, 2002.
AKYÜZ, Niyazi; Ankara’nın Boğaziçi Semtinde Dini Hayat ve Kentlileşme Üzerine Bir
Araştırma, Ankara Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara,
1994.
AKYÜZ, Vecdi; Kuran’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yay., İstanbul, 1998.
AMMAN, M. Tayfun; Kadın ve Spor, Morpa Yay., İstanbul, 2005.
ARABACI, Fazlı; “Avrupa (Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika)’da Din
Öğretimi”~Cumhuriyetin 75. Yılında~ Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi İlmi
Toplantısı, , Türk Yurdu Yayınları, Ankara, 1999.
ARSLANTÜRK, Zeki; Kutsalın Dönüşü ~Yeni Toplum Arayışları~, Ayışığı Kitapları,
İstanbul, 1998.
_____________ Araştırma Metod ve Teknikleri, 4. Baskı, İFAV Yay., İstanbul, 1999.
_____________ ve M. Tayfun Amman, Sosyoloji ~Kavramlar, Kurumlar, Süreçler,
Teoriler~, İFAV Yay., İstanbul, 1999.
_____________ ve Mustafa Usta, “Doğu Karadeniz’in Toplumsal Yapısı ~Etnik Grup
İddiaları ve Misyonerlik Faaliyetleri~, Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, Sayı 10,
İstanbul, 2002.
ASLAN, Adnan; “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve İslam”, Bilgi ve Düşünce, Yıl 1, Sayı 2,
Kasım, İstanbul, 2002.
_____________ “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve Din”, Bilgi ve Düşünce, Yıl 1, Sayı 1, Ekim,
İstanbul, 2002.
ASLAN, Mustafa; Türk Popüler Dindarlığı, Dem Yay., İstanbul, 2004.
160
AYDIN, Ali Rıza; Dini İnkarın Psiko-Sosyal Nedenleri, 19 Mayıs Ünv. Sos. Bil. Enst
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun,1995.
AYHAN, Halis; Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), İFAV Yay., İstanbul, 1999.
_____________ Eğitim Bilimine Giriş, Şule Yay., İstanbul, 1995.
BAŞARAN, İbrahim Ethem; ~Eğitimin Psikolojik Temelleri~ Eğitim Psikolojisi, Feryal
Matbaası, Ankara, 2000.
BAŞKURT, İrfan; Federal Almanya’da Din Eğitimi, İFAV Yay., İstanbul, 1995.
BAYRAKLI, Bayraktar; “Eğitimin Doğum Öncesi Boyutu”, İslam’da Aile ve Çocuk
Terbiyesi Sempozyumu, İlmi Neşriyat, İstanbul, 1994.
BERGER, Peter L.; Dinin Sosyal Gerçekliği, Çev. Ali Coşkun, İnsan Yay., İstanbul, 1993.
_____________ “Dini ve Toplumsal Kurumların Değişimi”, Din ve Modernlik
~Toplumbilim Yazıları~, Der. ve Çev. Adil Çiftçi, Ankara Okulu Yay., Ankara,
2002.
BERKİ, Ali Himmet (Haz.); Açıklamalı Mecelle, 2. Baskı, Hikmet Yay., İstanbul, 1979.
BEYATLI, Yahya Kemal; “Ezansız Semtler”, Aziz İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, İst.1985.
BİLGİN, Beyza; Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yay., Ankara, 2001.
CEBECİ, Suat; “Genel Din Eğitimi Çağı ve İlkokullarda Din Dersleri”, Orta Dereceli
Okullarda Yürütülen Din Eğitim-Öğretiminin Problemleri (Sempozyum-1997),
İlahiyat Bilimleri Araştırma Vakfı (İBAV), Kayseri, 1998.
DAVİE, Grace; Modern Avrupa’da Din, Çev. Akif Demirci, Küre Yay., İstanbul, 2005.
DEMİR, Ömer ve Mustafa Acar; Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Yay., İstanbul, 1992.
DODURGALI, Abdurrahman; Eğitim Sosyolojisi, İFAV Yay., İstanbul, 2000.
_____________ Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, İFAV Yay., İstanbul,
1999.
DURKHEİM, Emile; İntihar, Çev. Özer Ozankaya, İmge Kitabevi, Ankara, 1992.
ELİADE, Mircae; Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, Çev. Mehmet Aydın, Din Bilimler
Yay., Konya,1995.
ENGİN, Mustafa; İlköğretim Öğretmenlerinin, İlköğretim Müfettişlerinin Rehberlik ve
İş Başında Yetiştirme Görevlerine İlişkin Algı ve Beklentileri, Yıldız Teknik
Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), İstanbul, 2002.
161
EREN, Şadi; Kuran’da Dua, Işık Yay., İzmir, 1994.
FREYER, Hans; Din Sosyolojisi, Çev. Turgut Kalpsüz, Ankara Üniversitesi Basımevi,
Ankara, 1964.
GİDDENS, Anthony; Sosyoloji, Çev. Hüseyin Özel ve Cemal Güzel, Ayraç Yay., Ankara,
2000.
_____________ Sociology, Fully Revised & Updated, Second Edition, Polity Press, Oxford,
1993.
GÜNAY, Ünver; Din Sosyolojisi, 4. Baskı, İnsan Yay., İstanbul, 2001.
_____________ “Din Bilimleri ve İnsan Anlayışımız”, Yeni Bir Geleceğe Açılırken İnsan
ve Din (Sempozyum), Adana, 2001.
_____________ “Modern Sanayi Toplumlarında Din: I”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, Sayı 3, Kayseri, 1986.
GÜNDÜZ, Şinasi; “Misyonerlerin Çalışma Yöntemleri”, Misyonerlik Sempozyumu, İSAV,
İstanbul, 2004.
HAVİLAND, William A.; Kültürel Antropoloji, Çev. Hüsamettin İnanç ve Seda Çiftçi,
Kaknüs Yay., İstanbul, 2002.
HOCAOĞLU, Durmuş; “Sekülarizm, Laisizm ve Türk Laisizmi”, Türkiye Günlüğü 29,
Temmuz-Ağustos, İstanbul, 1994.
HÖKELEKLİ, Hayati; Din Psikolojisi, TDV Yay., Ankara, 2001.
İLMİHAL; TDV İSAM Yay., C. II, İstanbul, 1999.
İSTANBUL ARAŞTIRMALARI MERKEZİ, İstanbul Külliyatı Cumhuriyet Dönemi
İstanbul İstatistikleri 17, Eğitim, İlk-Orta-Lise 1928-1996, C. I., İstanbul, 1998.
KEHRER, Günter; Din Sosyolojisi, Çev. Semahat Yüksel, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul,
1992.
_____________, Roland Robertson ve Emile Durkheim, Din Sosyolojisi, Çev. M. Emin
Köktaş ve Abdullah Topçuoğlu, Vadi Yay., İstanbul, 1996.
KİM, Heon Choul; Din Değiştirmenin Entelektüel Arka Planı, Kaynak Yay., İstanbul,
2003.
KOÇ, Bozkurt; Eğitimcilerde Dini Hayat, Atatürk Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y.
L. Tezi), Erzurum, 1997.
KÖKTAŞ, M. Emin; Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örneği), İşaret Yay., İstanbul, 1993.
162
KÖSE, Ali; Neden İslam’ı Seçiyorlar: Müslüman Olan İngilizler Üzerine PsikoSosyolojik Bir İnceleme, İSAM Yay., İstanbul, 1997.
_____________ (Haz. ve Çev.), Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği,
Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002.
_____________ “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar”, Liberal
Düşünce, Yıl 6, Sayı 24, Güz, İstanbul, 2001.
KURAN-I KERİM.
KURT, Ali Osman; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da Din Değiştirme, Gökkubbe Yay.,
İstanbul, 2004.
KÜÇÜKCAN, Talip ve Ali Köse; Doğal Afetler ve Din: Marmara Depremi Üzerine
Psiko-Sosyolojik Bir İnceleme, İSAM Yay., İstanbul, 2000.
KÜTÜB-Ü SİTTE.
LİNK, Henry C.; Çağımızda Dine Dönüş, Çev. Nahit Oralbi, Dergah Yay., İstanbul, 1979.
MARDİN, Şerif; Din ve İdeoloji, 5. Baskı, İletişim Yay., İstanbul, 1992.
MARİNİER, Pierre; Dua Üzerine Düşünceler ~Psikofizyolojik Sebepleri ve Sonuçları~,
Çev. Sadık Kılıç, Nil Yay., İzmir, 1991.
MARSHALL, Gordon; Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay ve Derya Kömürcü, Bilim
ve Sanat Yay., Ankara, 1999.
MEHMEDOĞLU, Yurdagül; Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi (1838-1920),
İFAV Yay., İstanbul, 2001.
MENSCHİNG, Gustav; Dini Sosyoloji, Çev. Mehmet Aydın, Tekin Kitabevi, Konya, 1994.
OKUMUŞ, Ejder; Toplumsal Değişme ve Din, İnsan Yay., İstanbul, 2003.
_____________ Dinin Meşrulaştırma Gücü, Özgü Yayınları, İstanbul, 2005.
ÖCAL, Mustafa; Din Eğitimi ve Öğretiminde Metotlar, TDV Yay., Ankara, 2001.
ÖZTÜRK, Yener; Kuran-ı Kerim’in Ahiretin Varlığını İspat ve İkna Metodu, Harran
Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tazi), Şanlıurfa, 1999.
ROBERTS, Keith A.; Religion in Sociological Perspective, Second Edition, Wadsworth
Publishing, California, 1990.
PEKER, Hüseyin; Din Psikolojisi, Aksiseda Matbaası, Samsun, 2000.
SEZEN, Yümni; Sosyoloji Açısından Din ~Dinin Sosyal Müesseseler Üzerindeki
Tesirleri~, İFAV Yay., İstanbul, 1998 ve İstanbul, 1988.
163
_____________ Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bilgiler ve Tartışmalar, İFAV
Yay., İstanbul, 1990.
_____________ Türk Toplumunun Laiklik Anlayışı ~Ankete Dayalı Bir İnceleme~,
İFAV Yay., İstanbul, 1993.
STANNARD, Russell (ed.); Yeni 1000 yılda Tanrı, Çev. Atalay Atabek, Gelenek Yay.,
İstanbul, 2002.
ŞİŞMAN, Nazife (Haz.); Başörtüsü Mağdurlarından Anlatılmamış Öyküler, İz Yay.,
İstanbul, 1998.
TAPLAMACIOĞLU, Mehmet; Din Sosyolojisi, 3. Baskı, AÜİF Yay., Ankara, 1983.
_____________ “Din Sosyolojisinde Son Gelişmeler”, AÜİF Dergisi, C. 10, Ankara, 1962.
TAZEGÜL, Murat; Modernleşme Sürecinde Türkiye, Babil Yay., İstanbul, 2005.
TOGAN, A. Zeki Velidi; Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul,
1981.
TOPALOĞLU, Bekir, Y. Şevki Yavuz ve İlyas Çelebi; İslam’da İnanç Esasları, 3. Baskı,
Çamlıca Yay., İstanbul, 2002.
TÜMER, Günay ve Abdurrahman Küçük; Dinler Tarihi, Ocak yay., Ankara, 1993.
TÜRKDOĞAN, Orhan; Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’nin Sosyal Yapısı, 1. Baskı,
Çamlıca Yay., İstanbul, 2002.
TÜRKİYE İSTATİSTİK YILLIĞI; 2004.
VARDİ, Recep; İletişim Araçları ve Dini Hayat (İnternet Örneği), Marmara Ünv. Sos. Bil.
Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), İstanbul, 2003.
VERGOTE, Antoine; Din, İnanç ve İnançsızlık, Çev. Veysel Uysal, İFAV Yay., İstanbul,
1999.
_____________ “Çocuklukta Din”, Çev. Erdoğan Fırat, AÜİFDergisi, C. 22, Ankara, 1978.
WACH, Joachim; Din Sosyolojisi, Çev. Ünver Günay, İFAV Yay., İstanbul, 1995.
WOLFFE, John (ed.); The Growth of Religious Diversity ~Britain From 1945~,
Newcastle, 1993.
YEŞİLYURT, Temel; “Globalleşen Dünyada Dinin Anlamı”, İlahiyat Fakülteleri Kelam
Anabilim Dalı Sempozyumu ~Bir Kelam Problemi Olarak Din-Dünya İlişkisi~,
Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Çorum, 2003.
YILMAZ, H. Kamil; Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2000.
164
Gazeteler:
Milliyet, 27-31 Mayıs 2003.
Milliyet, 01-07 Haziran 2003.
Milliyet, 16 Mart 2006.
Zaman, 14 Haziran 2006.
Web Sayfaları:
http://ilsis.meb.gov.tr (19 Nisan 2006)
http://istanbul.meb.gov.tr/kalitekurulu/istatistik_17042006/ilceleregörekurumderslik.htm
(19 Nisan 2006)
http://www.meb.gov.tr (19 Nisan 2006)
http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yıl2/bas/d123m.htm (01 Haziran 2006)
165
EKLER
-ANKET FORMUDeğerli öğretmen arkadaşım;
Elinizdeki bu anket formu “İlköğretim Okulu Öğretmenlerinin Din Algılarının Sosyolojik Tahlili” isimli yüksek
lisans tezimize kaynak oluşturması için hazırlanmıştır.
Araştırmanın amacına ulaşabilmesi, vereceğiniz “samimi” ve “gerçeğe uygun” cevaplara bağlıdır. Lütfen her
maddeyi atlamadan, dikkatlice okuyup size “en uygun” ya da “en yakın” seçeneği işaretleyiniz. Araştırmamızda tek tek
şahıslar söz konusu olmadığından isminizi yazmayınız.
Anketin doldurulmasında göstereceğiniz ilgi ve yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim.
Selman YILMAZ (Zaferler İ.Ö.O.)
Marmara Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü
1. Cinsiyetiniz:
1 ( ) Erkek
2 ( ) Kadın
2. Yaşınız
1 ( ) 20-30
2 ( ) 31-40
:
3. Medeni durumunuz:
1 ( ) Evli
4 ( ) Boşanmış
4. (Şu an öğretmenlik yaptığınız) Branşınız:
1 ( ) Sınıf öğretmenliği
2(
5 ( ) Din K. ve Ahl. B.
6(
9 ( ) Müzik
10 (
13 ( ) Türkçe
14 (
3 ( ) 41-50
4 ( ) 51 ve üzeri
2 ( ) Bekar
5 ( ) Diğer …...........
3 ( ) Dul
) Ana sınıfı
) Fen Bilgisi
) Rehberlik
) Diğer
3 ( ) Beden Eğitimi
7 ( ) İngilizce
11 ( ) Resim-İş
5. Öğrenim durumunuz:
1 ( ) Lise veya dengi okul
4 ( ) Yüksek Lisans
2 ( ) Yüksek Okul
5 ( ) Doktora
3 ( ) Fakülte
6. Kaç yıllık öğretmensiniz?
1 ( ) 1-5 yıl
2 ( ) 6-10 yıl
3 ( ) 11-20 yıl
4 ( ) Bilgisayar
8 ( ) Matematik
12 ( ) Sosyal Bilgiler
6 ( ) 21 ve üzeri
7. Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir?
1 ( ) Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a inanıyorum.
2 ( ) Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir.
3 ( ) Allah’a inanmada bazı şüphelerim var.
4 ( ) Allah’a inanmıyorum.
8. Kur’an-ı Kerim hakkında hangisi doğrudur?
1 ( ) Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği ilahi kitabın adıdır.
2 ( ) Kısmen Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği vahiylerden, kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşur.
3 ( ) Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşan bir kitaptır.
4 ( ) Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitaptır.
9. Oruç tutma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır?
1 ( ) Ramazan’ın tamamında ve bazı mübarek günlerde tutarım.
2 ( ) ( Engelleyici bir durum olmadıkça) sadece Ramazan’da oruç tutarım.
3 ( ) Ramazan’da arasıra oruç tutarım.
4 ( ) Hiç oruç tutmam.
166
10. Namaz kılma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki
ifadelerden hangisine uymaktadır?
1 ( ) Bütün farz namazları kılarım.
2 ( ) Çoğu namazları kılarım.
3 ( ) Arasıra namaz kılarım.
4 ( ) Sadece cuma ve bayram namazı kılarım.
5 ( ) Sadece bayram namazı kılarım.
6 ( ) Hiç namaz kılmam.
18. Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin okutulmasını gerekli
görüyor musunuz?
1 ( ) Kesinlikle okutulmalı.
2 ( ) Laik bir ülkede din dersi olmamalı.
3 ( ) Okutulsa da olur, okutulmasa da.
19. Hiç Din Kül. ve Ahl. Bil. dersi verdiniz mi? (4 ve 5.
sınıflar dahil.)
1 ( ) Hayır
2 ( ) 1 veya 2 Sömestr.
3 ( ) Daha fazla sömestr.
11. İbadetlerinizi yeterince yerine getirdiğinizi düşünüyor
musunuz?
1 ( ) İbadetlerimin tamamını yapıyorum.
2 ( ) İbadetlerimin çoğunu yapıyorum.
3 ( ) İbadetlerimin bir kısmını yapıyorum.
4 ( ) Hiç ibadet yapmam.
20. Kuran’ı Arapça yazısından okumasını biliyor musunuz?
1 ( ) Çok iyi
2 ( ) İyi
3 ( ) Orta
4 ( ) Zayıf
5 ( ) Hiç bilmiyorum
12. Eğer aksattığınız veya yapmadığınız ibadetleriniz varsa
bunun sebebi nedir?
1 ( ) İbadetin gereksiz olduğunu düşünüyorum.
2 ( ) Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize bakacaktır.
3 ( ) İş yoğunluğundan yapamıyorum.
4 ( ) Sonra yaparım diyerek tehir ediyorum.
21. Çocuğunuzun Kuran’ı Arapça aslından okumayı
öğrenmesini ister misiniz?
1 ( ) Evet
2 ( ) Hayır
13. Dinde sorunlu olarak gördüğünüz alanlar var mı?
(Birden fazla işaretleme yapabilirsiniz)
1 ( ) Hayır
2 ( ) Birden fazla kadınla evlilik.
3 ( ) Faizin yasaklanmış olması.
4 ( ) Kadınların başını örtmek zorunda olması.
5 ( ) Kadının mirastan az pay alması.
6 ( ) …………………………………
22. Hiç Kuran meali okudunuz mu?
1 ( ) Tamamını
2 ( ) Yarısını
3 ( ) Birkaç sayfa
4 ( ) Hiç okumadım
23. Kandil gecelerini nasıl geçirirsiniz?
1 ( ) İbadet ederim.
2 ( ) Arkadaş ve akrabalarla mesajlaşırım ama ibadet etmem.
3 ( ) Benim için diğer gecelerden farksızdır.
14. Alkollü içeceklere karşı tutumunuz nasıldır.
1 ( ) Dinim yasakladığı için içmem.
2 ( ) Sağlığa zararlı olduğu için içmem.
3 ( ) Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul ederim
4 ( ) Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul etmem
24. Dini bayramları nasıl kutlarsınız?
1 ( ) Geleneklere göre kutlarım.
2 ( ) Çok kişi kutladığı için uymaya çalışırım.
3 ( ) Dini bayramlara önem vermem.
15. Bir misafirlikte size “domuz eti” ikram edilse tutumunuz
ne olur?
1 ( ) Dinim yasakladığı için yemem.
2 ( ) Yemeye alışkın olmadığım için yemem.
3 ( ) Diğer etlerden bir fark gözetmeksizin yerim.
.
16. Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını
ister misiniz?
1 ( ) Evet
2 ( ) Hayır
25. Ne sıklıkta dua edersiniz?
1 ( ) Sık sık
2 ( ) Ara sıra
4 ( ) Hiç dua etmem.
26. Sizce başörtüsü takmak nedir?
1 ( ) Dini bir emirdir.
2 ( ) Siyasi bir semboldür.
3 ( ) Fanatiklik ve gericiliktir.
4 ( ) Bir gelenektir
17. Kendinizi Müslüman olarak tanımlar mısınız?
1 ( ) Evet
2 ( ) Hayır
167
27. Şu anda sahip olduğunuz dini inançlarınızın oluşumunda aşağıdakilerden hangisi, ne kadar etkili oldu? (Lütfen
bütün seçeneklerin etki derecesini işaretleyiniz)
* Çok fazla
* Fazla
* Az
* Çok az
* Hiç
* Aile
( )
( )
( )
( )
( )
* Arkadaş
( )
( )
( )
( )
( )
* Okul
( )
( )
( )
( )
( )
* Kitap vb.
( )
( )
( )
( )
( )
* Dini cemaatler
( )
( )
( )
( )
( )
* Cami ve Kuran kursu
( )
( )
( )
( )
( )
* Diğer ……………………….
( )
( )
( )
( )
( )
28. Çocuğunuzun misyonerlik faaliyetleri sonucu din değiştirmesine karşı çıkar mısınız?
1 ( ) Hayır
* Evet. Çünkü;
2 ( ) Onun ahirette cehenneme gideceğinden korkarım.
3 ( ) Kültürümüzden ve ailesinden kopacağını düşünürüm.
4 ( ) ……………………………………………………….
29. Tarikat ve cemaatlere nasıl bakıyorsunuz?
1 ( ) Dinin doğru anlaşılmasını engelliyorlar.
2 ( ) İnsanların manevi ihtiyaçlarını tatmin etmeleri bakımından yayarlıdırlar.
3 ( ) Ülkemizin gelişmesini engelliyorlar. Faaliyetlerine engel olunmalı.
4 ( ) …………………………………………
30. Şimdiye kadar hiç türbe-yatır ziyaretinde bulundunuz mu? (Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz)
1 ( ) Hayır
* Evet. Çünkü;
2 ( ) Hastalıktan kurtulmak/ Şifa bulmak için
6 ( ) İmtihan
3 ( ) Çocuk sahibi olma
7 ( ) Kısmet
4 ( ) Gezip görme; ziyaret
8 ( ) Orada yatan kişiye dua
5 ( ) Geçim sıkıntısı
9 ( ) Diğer ………………..
31. Kendinizi dini inanış ve uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz?
1 ( ) Çok dindar
2 ( ) Dindar
3 ( ) Biraz dindar
4 ( ) Dinle ilişkisiz
32. Kendinizi anne babanıza göre dini inanış ve uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz?
1 ( ) Aynı
2 ( ) Daha az dindar
3 ( ) Daha dindar
33. Aşağıdaki kitaplardan hangileri evinizde bulunmaktadır? ( Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz)
1 ( ) Kuran
2 ( ) Kuran’ın Türkçesi 3 ( ) İslam ilmihali
4 ( ) Hz. Muhammed’in hayatı
5 ( ) Namaz hocası
6 ( ) Diğer dini kitaplar 7 ( ) Hiçbiri
34. Aşağıdakilerden hangileri peygamberdir? ( Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz)
1 ( ) Yusuf
2 ( ) Ömer
3 ( ) Nuh
4 ( ) Eyüp Sultan
5 ( ) Ebu Bekir
6 ( ) İbrahim
7 ( ) Hiçbiri
35. Aşağıdakilerden hangilerinin varlığına inanırsınız? ( Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz)
1 ( ) Şeytan
2 ( ) Cin
3 ( ) Kader
4 ( ) Nazar
5 ( ) Sihir-büyü
6 ( ) Cin çarpması
7 ( ) Melek
8 ( ) Fal
36. Kelime-i şehadeti biliyor musunuz?
1 ( ) Evet ( Lütfen yazınız) …………………………………………..
2 ( ) Hayır
3 ( ) Şu anda hatırlamıyorum.
168
9 ( ) Hiçbiri
Lütfen her bir ifadeyi dikkatle okuyup,
katılıp katılmadığınızı karşısındaki seçenekleri kullanarak belirtiniz.
37. Hz. Muhammed kendi zamanı için örnek bir insan olabilirse de, bu günümüz dünyası için geçerli
değildir.
38. Bilimin gelişmesiyle Kuran’ın inanırlığı zayıflar.
39. Ölümden sonra insanların iyilik ve kötülüklerinin karşılığının verileceği bir hayat vardır.
40. Sağlam dini inançları olmadan da insan mutlu bir hayat yaşayabilir.
41. Din insanın hayatına bir amaç ve anlam kazandırır.
42. Ahlaklı bir hayat yaşadığın sürece dini değerlere inanmak pek önemli değildir.
43. İbadetler yerine getirilmeden de iyi bir Müslüman olunabilir.
44. İbadetlere ayıracağımız vakti daha faydalı bir şekilde değerlendirebiliriz.
45. Herkesin saatinin olduğu bir devirde namaz vaktini haber vermek için ezan okunmasına gerek
yoktur.
46. Kurban bayramı zavallı hayvanların gereksiz yere katliamıdır.
47. İspanya’daki boğa güreşleri zavallı hayvanların gereksiz yere katliamıdır.
48. İbadet ederken Allah’ın huzurunda olduğumu düşünerek heyecan duyarım.
49. Toplumumuzdaki hırsızlık, kapkaç, rüşvet, hortumculuk gibi birçok ahlaki sorun dini değerlerin
yaygınlaştırılmasıyla çözülebilir.
50. Toplumumuzda var olan birçok sıkıntılara rağmen insanların hala mutlu olmalarının temelinde dini
duygular yatar.
51. Dua insan hayatında önemli bir yere sahiptir.
52. Ölünün ruhunun huzur bulması için ruhuna hatim veya mevlit okutmak gerekir.
53. Kuran okunmuş suyu içmek şifa verir.
54. Sünnet, evlilik ve cenaze/ ölüm ile ilgili merasimlerdeki dini vecibeler yerine getirilmelidir.
55. Evliya, şeyh, ermiş gibi sıfatlarla anılan kişilere iyi gözle bakmam.
56. Bir evliyanın türbesinde olmak bende manevi bir huzur hissi uyandırır.
57. Allah’a inanırsan ve bir evliyanın türbesinde dua ve dilekte bulunursan dileklerin sonunda
gerçekleşir.
58. Tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir törenleri dini hisleri artırır.
59. Bu dünya bir imtihan yeridir ve Allah kullarını mal, mülk ve sıkıntılarla imtihan eder.
60. Üniversitelerde başörtüsü takmak serbest olmalıdır.
61. Lise çağındaki öğrencilerin kız-erkek arkadaşlığı normal karşılanmalıdır.
62. Evli olmayan reşit erkek ve kadının beraber yaşamaları normal karşılanmalıdır.
63. Batı düşüncesi ve hayat tarzı insanlığın problemlerine olumlu çözüm getirebilir.
64. İslami değerler insanlığın problemlerine olumlu çözüm getirebilir.
65. İslam kadına gereken değeri vermiştir.
66. Dinin bazı yasakları insanları hayatın güzelliklerinden alıkoyar.
67. Laik bir ülkede birey inanç dünyası ile günlük yaşamını birbirinden ayırmalı, inancının dünya
yaşamını etkilemesine izin vermemelidir.
169
Katılıyorum
Kısmen
Katılıyorum
Katılmıyorum
Download