T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI İLKÖĞRETİM OKULLARI ÖĞRETMENLERİNİN DİN ALGILARININ SOSYOLOJİK TAHLİLİ: İSTANBUL-BAHÇELİEVLER ÖRNEĞİ Yüksek Lisans Tezi SELMAN YILMAZ İstanbul, 2006 T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İLAHİYAT ANABİLİM DALI DİN SOSYOLOJİSİ BİLİM DALI İLKÖĞRETİM OKULLARI ÖĞRETMENLERİNİN DİN ALGILARININ SOSYOLOJİK TAHLİLİ: İSTANBUL-BAHÇELİEVLER ÖRNEĞİ Yüksek Lisans Tezi SELMAN YILMAZ DANIŞMAN: PROF. DR. ALİ KÖSE İstanbul, 2006 GENEL BİLGİLER İsim ve Soyadı : Selman Yılmaz Anabilim Dalı : İlahiyat Programı : Din Sosyolojisi Tez Danışmanı : Prof. Dr. Ali Köse Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – Temmuz 2006 Anahtar Kelimeler : Öğretmenlerin Din Algısı, Dini Hayat ÖZET İLKÖĞRETİM OKULLARI ÖĞRETMENLERİNİN DİN ALGILARININ SOSYOLOJİK TAHLİLİ: İSTANBUL – BAHÇELİEVLER ÖRNEĞİ Bu araştırma öğretmenlerin dini algılayış biçimleri, inanç ve ibadet düzeyleri gibi öğretmenlerdeki dini hayatın değişik biçimlerini tespit edebilmeye yöneliktir. Araştırmanın teorik kısmında öğretmenlerin dini algılayış biçimlerini etkileyen inanma ihtiyacı ile dini hayatın sosyolojik temellerini oluşturan: aile, okul ve çevre etkisinden bahsedilmiştir. Ayrıca toplumun bir ferdi olarak öğretmenler din ve toplumun karşılıklı ilişkilerinden ve modern toplumun dini algılayış biçiminden etkilendikleri için bu konular da incelenmiştir. Araştırmanın uygulamalı kısmında ise İstanbul ili Bahçelievler ilçesinde görev yapan ilköğretim okullarındaki öğretmenler üzerinde anket ve mülakatlar yapılmıştır. Daha sonra bu anket ve mülakatlar değerlendirilerek yorumlanmıştır. II GENERAL KNOWLEDGE Name and Surname : Selman Yılmaz Field : Theology Programme : Sociology of Religion Supervisor : Professor Ali Köse Degree Awarded and Date : Master – July 2006 Keywords : Religion Perception, Religious Life ABSTRACT THE SOCIOLOGICAL ANALYSIS OF RELIGION PERCEPTION OF THE TEACHERS IN ELEMENTARY SCHOOLS: ISTANBUL-BAHCELIEVLER SAMPLE This study is prepared to demonstrate different forms of religious life of teachers like their perspective on religion, belief and worship levels of them. In the theoretical part of this study; the need for belief which has influence on the perception of religion among teachers, and the effects of family, school and environment which prepare sociological grounds for religious life, are mentioned. In addition, since teachers as individuals of society are affected by modern society’s perspective on religion and the relationship between religion and society, these subjects are also analyzed. In the application part, surveys and interviews are made with the participation of teachers in Bahcelievler Town of Istanbul. Afterwards, these surveys and interviews are evaluated and interpreted. III ÖNSÖZ Din, insanlık tarihinin her döneminde canlılığını korumuş ve insan hayatının ayrılmaz bir unsuru olmuştur. İnsanoğlu, karşılaştığı problem ve ihtiyaçların çözümü için yüce bir kudrete yönelme ihtiyacını devamlı olarak hissetmiştir. Bu bakımdan insanın dini hayatının araştırılması insanoğlunu tanıma açısından önemlidir. İnsan bir dine bağlanma ihtiyacını her zaman hissetmiş olsa bile, hangi dine inanacağını, inancına ne kadar sahip çıkıp onu nasıl uygulayacağını çoğu zaman aile, okul, arkadaş gibi çevre unsurları belirlemektedir. Bu bakımdan araştırmış olduğumuz, öğretmenlerin dini algılama ve uygulama biçimleri önem taşımaktadır. Öğretmenler yetiştirdikleri yeni nesillere toplumun kültür ve değerlerini aktarmakta ve öğrencilerini toplumun istekleri doğrultusunda yetiştirmektedirler. Öğrencilere aktarılan değerler içinde din de bulunmaktadır. Öğrencilere aktarılan bu bilgi ve değerlerin öğretmenlerin inançlarından azade olması düşünülemez. Bu bakımdan öğretmenlerin dine bakışlarının bilinmesi önem taşımaktadır. Onun için araştırmamız öğretmenlerin dini inanç ve uygulamalarının tespiti açısından önemlidir. Bu araştırmanın planlanıp yürütülmesinde bana destek olan, tavsiye ve eleştirileriyle yol gösteren ve danışmanlığımı yapan değerli hocam sayın Prof. Dr. Ali KÖSE’ye teşekkür ederim. Ayrıca araştırmanın en zor bölümünü oluşturan, okullardaki anket uygulaması sırasında göstermiş olduğu yardımlardan dolayı meslektaşım sayın Md. Baş Yard. Ahmet ENGİN’e ve anketlerin doldurulmasında emeği geçen öğretmen arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim. İstanbul, 2006 Selman YILMAZ IV İÇİNDEKİLER Sayfa No ÖZET .................................................................................................................................... II ABSTRACT.........................................................................................................................III ÖNSÖZ .............................................................................................................................. IIII TABLO LİSTESİ ............................................................................................................... VII KISALTMALAR ................................................................................................................ XI GİRİŞ.....................................................................................................................................1 1. Araştırmanın Konusu ..................................................................................................1 2. Araştırmanın Amacı ve Önemi....................................................................................2 3. Araştırmanın Hipotezleri.............................................................................................4 4. Araştırmanın Sınırlılıkları ...........................................................................................5 I. BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE (Din Algısını Etkileyen Faktörler ve Sosyolojik Açıdan Din) A. İNANMA İHTİYACI ................................................................................................7 B. DİNİ HAYATIN SOSYOLOJİK TEMELLERİ .........................................................9 1. Aile.........................................................................................................................9 2. Okul......................................................................................................................12 3. Çevre ....................................................................................................................14 C. DİN VE TOPLUM İLİŞKİSİ ...................................................................................16 1. Dinin Topluma Etkileri .........................................................................................17 2. Toplumun Dine Etkileri ........................................................................................27 D. MODERN TOPLUMDA DİN..................................................................................32 II. BÖLÜM YÖNTEM A. EVREN VE ÖRNEKLEM .......................................................................................44 B. ARAŞTIRMADA KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER ...............................................45 C. ARAŞTIRMA GRUBUNUN GENEL ÖZELLİKLERİ ............................................47 V III. BÖLÜM BULGU VE YORUMLAR (Din Algısının ve Dini Hayatın Tahlili) A. DİNİ TECRÜBENİN TEORİK İFADESİ: İNANÇLAR ..........................................52 1. Allah İnancı ..........................................................................................................52 2. Kitap inancı ..........................................................................................................55 3. Peygamber İnancı..................................................................................................60 4. Ahiret İnancı .........................................................................................................62 5. Diğer İnançlar .......................................................................................................69 B. DİNİ TECRÜBENİN PRATİK İFADESİ: İBADETLER .........................................71 1. Namaz İbadeti.......................................................................................................81 2. Oruç İbadeti ..........................................................................................................85 3. Kurban İbadeti ......................................................................................................87 4. Dua .......................................................................................................................88 C. DİNİ HAYATA ŞEKİL VEREN SOSYO-KÜLTÜREL FAKTÖRLER ...................91 1. Dini İnançların Kaynağı ........................................................................................92 2. Dini Bilgi Düzeyi..................................................................................................94 2.a. Kelime-i Şehadeti Bilme.................................................................................94 2.b. Peygamber İsimlerini Bilme ...........................................................................95 2.c. Kuran Meali Okuma .......................................................................................97 2.d. Kuran’ı Arapça Aslından Okuyabilme..........................................................100 2.e. Evlerde Bulunan Dini Kaynaklar ..................................................................103 3. Çocukların Dini Eğitim-Öğretim Alması.............................................................104 4. Öznel Dindarlık Algısı ........................................................................................111 5. Dinin Mahiyetine-Yararlılığına Karşı Tutumlar...................................................114 6. Dini Emir ve Yasaklara Karşı Tutumlar ..............................................................118 7. Dini-Geleneksel Uygulamalar .............................................................................131 7.a. Tarikat ve Cemaatler ....................................................................................134 7.b. Dini Bayram ve Kandiller.............................................................................137 8. Güncel Meseleler ................................................................................................139 8.a. Başörtüsü......................................................................................................139 8.b. Misyonerlik Faaliyetleri ...............................................................................147 8.c. Laiklik..........................................................................................................152 SONUÇ..............................................................................................................................154 KAYNAKÇA.....................................................................................................................160 EKLER ..............................................................................................................................166 VI TABLO LİSTESİ Sayfa No Tablo 1 Deneklerin Cinsiyet ve Yaşa Göre Dağılımı …………………………………………………. 47 Tablo 2 Deneklerin Medeni Durumu ……………………………………………………………………. 48 Tablo 3 Deneklerin Branşı ……………………………………………………………………………….. 49 Tablo 4 Deneklerin Öğrenim Durumu ………………………………………………………………….. 50 Tablo 5 Deneklerin Kaç Yıllık Öğretmen Olduğu ……………………………………………………… 50 Tablo 6 Allah İnancı ………………………………………………………………………………………. 52 Tablo 7 Allah İnancı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………………………... 53 Tablo 8 Allah İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………... 54 Tablo 9 Allah İnancı ile Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………………………………………... 54 Tablo 10 Kendini Müslüman Olarak Tanımlama ……………………………………………………….. 55 Tablo 11 Kitap İnancı ……………………………………………………………………………………… 56 Tablo 12 Kitap İnancı ile Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Arasındaki İlişki ………………….. 57 Tablo 13 Allah İnancı ile Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Arasındaki İlişki ………………….. 58 Tablo 14 Kitap İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………... 59 Tablo 15 Bilimin Gelişmesiyle Kuran’ın İnanırlılığının Zayıflayacağına İnanma İle Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………………………………. 60 Tablo 16 Hz. Muhammed’i Örnek Görme ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……… 61 Tablo 17 Hz. Muhammed’i Örnek Olarak Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………… 62 Tablo 18 Ahiret İnancı İle Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………………. 63 Tablo 19 Ahiret İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………. 64 Tablo 20 Ahiret İnancı ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………………… 65 Tablo 21 Bu Dünyayı Bir İmtihan Yeri Olarak Görme ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………………………………. 66 Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………………………………………………. 67 Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ..................................................................... 68 Tablo Tablo 22 23 VII Tablo 24 Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………………………….. 68 Tablo 25 Kader, Melek, Nazar, Şeytan, Cin, Büyü, Cin Çarpması ve Fal İnancı …………………… 69 Tablo 26 Kader İnancı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………………. 70 Tablo 27 Melek İnancı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………………. 70 Tablo 28 İbadetleri Yerine Getirme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………... 72 Tablo 29 İbadetleri Yerine Getirme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………….. 73 Tablo 30 İbadet Yapmama Nedeni İle Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………... 74 Tablo 31 İbadet Yapmama Nedeni ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………….. 76 Tablo 32 İbadet Yapmama Nedeni ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………… 76 Tablo 33 İbadetler Yerine Getirilmeden de İyi Bir Müslüman Olunacağına İnanma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………………………………. 77 İbadetlere Ayıracağımız Vaktin Daha Faydalı Değerlendirilebileceğine İnanma ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………………………………….. 79 İbadetlere Ayıracağımız Vaktin Daha Faydalı Değerlendirilebileceğine İnanma İle Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………………………….. 79 Tablo Tablo 34 35 Tablo 36 İbadetin Heyecan Uyandırması ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………. 80 Tablo 37 Namaz İbadeti ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ……………………………. 82 Tablo 38 Namaz İbadeti ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………………………… 83 Tablo 39 Namaz İbadeti ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ……………………………………………. 84 Tablo 40 Oruç Tutma ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………….……. 86 Tablo 41 Oruç Tutma ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………………….. 86 Tablo 42 Oruç Tutma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………... 87 Tablo 43 Kurban Bayramına Bakış ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………… 88 Tablo 44 Duanın Önemine İnanma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………….. 90 Tablo 45 Dua Etme Sıklığı ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………. 90 Tablo 46 Dini İnançların Oluşumunda Etkili Olan Faktörler ve Etki Dereceleri ……………………… 93 Tablo 47 Peygamber İsimlerini Bilme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki …………………………………… 96 Tablo 48 Peygamber İsimlerini Bilme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………….. 96 VIII Tablo 49 Peygamber İsimlerini Bilme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ……………………………… 97 Tablo 50 Kuran Meali Okuma ile Cinsiyet ve Müslüman Olma Arasındaki İlişki ……………………. 98 Tablo 51 Kuran Meali Okuma ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………………… 99 Tablo 52 Kuran Meali Okuma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………. 100 Tablo 53 Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Cinsiyet ve Müslüman Olma Arasındaki İlişki ………………………………………………... 101 Tablo 54 Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki 102 Tablo 55 Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ……………… 103 Tablo 56 Evlerde Bulunan Dini Kitaplar …………………………………………………………………. 104 Tablo 57 Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ……… 107 Tablo 58 Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……… 107 Tablo 59 Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………........ 108 Tablo 60 Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………………………………….. 109 Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………………………………………………. 110 Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………………………………………………………………….. 110 Tablo Tablo 61 62 Tablo 63 Öznel Dindarlık Algısı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ……………………. 111 Tablo 64 Öznel Dindarlık Algısı ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………………… 112 Tablo 65 Öznel Dindarlık Algısı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ……………………………………. 113 Tablo 66 Anne ve Babaya Göre Deneklerin Dindarlığı ………………………………………………… 114 Tablo 67 Dinin Bireysel ve Toplumsal Etkilerine Karşı İnançlar ………………………………………. 117 Tablo 68 Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki …………... 119 Tablo 69 Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………….. 119 Tablo 70 Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………………… 120 Tablo 71 Birden Fazla Kadınla Evlenme İznini Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………... 121 Tablo 72 Kadının Mirastan Az Pay Almasını Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………….. 121 Tablo 73 Başörtüsü Takmayı Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………. 122 IX Tablo 74 Faizin Yasaklanmış Olmasını Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………………... 122 Tablo 75 İslam’ın Kadına Gereken Değeri Verdiğine İnanma ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………... 124 Tablo 76 Alkollü İçecek Kullanma Tutum ve Davranışı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………….. 125 Tablo 77 Alkollü İçecek Kullanma Tutum ve Davranışı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ………….. 126 Tablo 78 Domuz Eti Yeme Davranış ve Tutumu ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ………………………. 128 Tablo 79 Liselerdeki Kız-Erkek Arkadaşlığına Bakış ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………………………………….. 129 Evli Olmayan Reşit Erkek-Kadın Beraberliğine Bakış ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki ………………………………………………….. 130 Tablo 80 Tablo 81 Evli Olmayan Reşit Erkek-Kadın Beraberliğine Bakış ile Yaş Arasındaki İlişki …………... 131 Tablo 82 Geleneksel Halk İnançlarına Karşı Tutumlar ………………………………………………… 132 Tablo 83 Türbe-Yatır Ziyareti Yapma ile Cinsiyet Arasındaki İlişki …………………………………… 134 Tablo 84 Tarikat ve Cemaatlere Bakış ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………… 136 Tablo 85 Dini Bayramları Kutlama ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ……………… 138 Tablo 86 Kandil Gecelerini Kutlama ile Cinsiyet Arasındaki İlişki …………………………………….. 139 Tablo 87 Başörtüsüne Bakış ile Cinsiyet Arasındaki İlişki …………………………………………….. 141 Tablo 88 Başörtüsüne Bakış ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki ……………………………………….. 142 Tablo 89 Başörtüsüne Bakış ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki ………………………. 143 Tablo 90 Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki ……………………………………………………………………….. 144 Tablo 91 Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılması ile Yaş Arasındaki İlişki ……... 145 Tablo 92 Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki …………………………………………………. 146 Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile Başörtüsüne Bakış Arasındaki İlişki …………………………………………………………... 147 Tablo 93 Tablo 94 Çocuğun Din Değiştirmesine Karışma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki 150 Tablo 95 Çocuğun Din Değiştirmesine Karışma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki …………………. 151 Tablo 96 Laiklik Algısı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki …………………………………………………….. 152 X KISALTMALAR AÜİF : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bknz. : Bakınız C. : Cilt Çev. : Çeviren Der. : Derleyen Din Kül. ve Ahl. Bil. : Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ed. : Editor Haz. : Hazırlayan İFAV : İlahiyat Fakültesi Vakfı İSAM : İslam Araştırmaları Merkezi İSAV : İslami İlimler Araştırma Vakfı md. : Maddesi s. : Sayfa sd : Serbestlik Derecesi Sos. Bil. Enst. : Sosyal Bilimler Enstitüsü TDV : Türkiye Diyanet Vakfı Ünv. : Üniversite x2 : Ki Kare Yay. : Yayınları Y. L. : Yüksek Lisans Y. Lisans : Yüksek Lisans Y. Okul : Yüksek Okul XI GİRİŞ 1. Araştırmanın Konusu Tarihi süreçte her toplum, az ya da çok, hızlı ya da yavaş değişime uğramıştır. Bu açıdan değişim, her toplumun yaşadığı sosyolojik bir olaydır. Toplumsal değişim sürekli ve çok yavaş işleyen bir süreç olduğu için toplumun fertleri çoğu zaman bu durumun farkına bile varamazlar. Bu değişimin izleri yaşlı ve genç kuşak karşılaştırıldığında görülebilir. Eğer değişim yavaş işliyorsa genç ve yaşlı kuşak arasındaki düşünce farklılıkları fazla büyümemiş olacaktır. Bu durum kuşaklar arasında hoşnutsuzluklara neden olabilirse de çatışmaya dönüşmemektedir. Fakat değişimin hızlı olduğu dönemlerde kuşaklar arasında çatışmalar çıkabilmektedir. Ülkemizde Tanzimat’la birlikte sosyo-kültürel değişimin hızı hissedilmeye başlamıştır. Bu değişimin hızı Cumhuriyet’le birlikte daha da artmıştır. Cumhuriyet Türkiyesi’nin artık yeni bir hedefi olmuştur: “Muasır devletler seviyesine erişebilmek.” Bu yeni hedefin getirdiği değişim Türk toplumunun dini hayatı üzerinde de etkilerde bulunmuştur. Türk toplumunda dinin ne durumda olduğunu ortaya koyan alan araştırmaları yapılıyorsa da bu henüz yeterli seviyede değildir.1 Hele bir meslek grubunun dini temayüllerini ölçen araştırmalar yok denecek kadar azdır.2 Araştırmamızın konusu; genelde öğretmenlerin, özelde ise İstanbul ili Bahçelievler ilçesindeki öğretmenlerin dini inanç, uygulama, tutum ve yaşayışlarının belirlenmesine, ayrıca dinin kültürel boyut üzerindeki etkilerinin görülebilmesine yöneliktir. Ayrıca bu faktörlerin öğretmenler arasında cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim seviyesi, branş gibi bir takım bağımsız değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediği incelenecektir. Araştırmamız üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde toplumun dolayısıyla da öğretmenlerin din algılarının oluşumunu etkileyen faktörlerden bahsedilecektir. 1 M. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örneği), İşaret Yay., İstanbul, 1993, s.107. Bu konuda ulaşabildiğimiz tek araştırma; Bozkurt Koç, Eğitimcilerde Dini Hayat, Atatürk Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), Erzurum, 1997. 2 1 Din algısını etkileyen faktörlerin başında “insanın inanma ihtiyacı” gelmektedir. Her ne kadar Aydınlanma çağı filozofları tarafından, çocuklara dinden bahsedilmediğinde onların Tanrı’dan, dinden hatta ruhlarının varlığından bile haberdar olamayacakları iddia edilmiş olsa bile yapılan araştırmalar bu durumun tersini göstermektedir.3 Bütün insanlar daha çok ergenlik çağlarında başlamak üzere dini duygulara sahip olmuşlardır. Bu bakımdan öğretmenlerin dini inançlarının temelini de insanın inanma ihtiyacı oluşturmaktadır. Dini inançların kaynağını ikinci derecede aile ve çevre ile okul gibi faktörler oluşturmaktadır. Birey hayatı boyunca çocukluk ve gençliğindeki inançlarının temelini oluşturan bu faktörlerin izlerini üzerinde taşımaktadır. Öğretmenlerin dini inançları üzerinde de bu faktörlerin çok büyük etkisinin olduğu görülecektir. Dini inançları ve din algısını etkileyen diğer bir faktör de din ve toplumun karşılıklı münasebetleridir. Aynı din farklı toplumlarda değişik biçimlerde uygulanmakta hatta bu durum aynı toplum içinde bile görülebilmektedir. Birinci bölümde son olarak da modern toplumdaki dinden bahsedeceğiz. Çünkü modern hayat dini yaşam ve inançlar üzerinde büyük etkilerde bulunmaktadır. Bu etkiler öğretmen gibi eğitim seviyesi yüksek kişiler arasında daha fazla görülmektedir. Araştırmamızın ikinci ve üçüncü bölümlerini yaptığımız anketlerden elde ettiğimiz veriler ve bunların yorumlanması oluşturacaktır. Bu bölümlerde öğretmenlerin inanç ve ibadet düzeyleri ile dini hayatlarına şekil veren sosyo-kültürel sebepler ayrı ayrı değerlendirilecektir. 2. Araştırmanın Amacı ve Önemi İnsanlar tarihin değişik kesimlerinde edindikleri birçok alışkanlıkları, yönelişleri ve değerleri geride bırakmalarına rağmen din olgusunu günümüze kadar getirmişlerdir. Birçok şeyden vazgeçebilen insanoğlu din olgusundan vazgeçememiştir.4 3 Mustafa Öcal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metotlar, TDV Yay., Ankara, 2001, ss.45-47. Ali Rıza Aydın, Dini İnkarın Psiko-Sosyal Nedenleri, 19 Mayıs Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun, 1995, s.1. 4 2 Sosyal bir olgu olarak din, daima insanların hayatlarında bulunmuştur. Bu sebeple dinin hayatla olan münasebetinin tespiti önem taşımaktadır. Hayatın bir gerçekliği olan dinin, bireyler tarafından nasıl algılandığının ve hayata nasıl yansıdığının tespiti ancak yapılacak empirik araştırmalarla mümkün olabilmektedir. Bu araştırmalara her dönem ve her toplum için ihtiyaç vardır. Dinin geleceğiyle ilgili, deneysel araştırmalara dayanmayan tezlerin yanlış çıkması5 alan araştırmalarının önemini göstermektedir. Din toplumun her tabakasını etkilediği gibi öğretmenler üzerinde de etkili olmuştur. Ama acaba toplumun en eğitimli kesimi olarak öğretmenlerin dini algılama biçimleri toplumdan bir fark göstermekte midir? Dinin kültürel boyutu öğretmenleri de etkilemekte midir? Öğretmenler arasında dini bilgi seviyesi ne düzeydedir? Gibi soruların bir kısmı bu araştırmada cevap bulabilecektir. Araştırmamızın genel amacı; öğretmenlerin dini inançlarını, dini ibadetlere olan ilgi derecelerini, dini kanaatlerini, dini tutumlarını ve günlük hayatlarında dini nitelikli diğer toplumsal olayları tespit edebilmektir. Araştırmamız ülkemizdeki belli bir meslek grubuna yönelik olarak yapılan en kapsamlı araştırma olma bakımından önemlidir. İnsanların dini algılayış biçimleri, dini yaşam tarzları ve inanç biçimleri genel olarak fert planında kalmakta, etkiledikleri kişiler de aile fertleri ve dost çevresiyle sınırlı kalmaktadır. Bu açıdan birçok insan için bireysel dindarlık söz konusudur. Yaptıkları hatalar da sadece kendilerini bağlamaktadır. Öğretmenler için ise durum daha farklıdır. Öğretmenler gelecek nesilleri yetiştirmekte ve onlara şekil vermektedirler. Bu yetiştirme tarzının öğretmenin inanç ve yaşam tarzından azade olmayacağı bellidir. Bu açıdan araştırmış olduğumuz “öğretmenlerin din algıları” ayrıca önemlidir. Öğretmenlerin yarısının din derslerine girmiş veya hala giriyor olması da araştırmamızın önemini artırmaktadır. 5 Robert N. Bellah, “Din ile Sosyal Bilim Arasında”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz. ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.162. Ayrıca aynı kitapta bknz.: Rodney Stark, “Toprağın Bol Olsun Sekülerleşme”, s.34. William H. Swatos ve Kevin J. Christiano, “Sekülerleşme Teorisi: Bir Kavramın Serüveni”, s.97. Ayrıca bknz.: Ali Köse, “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar”, Liberal Düşünce, Yıl 6, Sayı 24, İstanbul, Güz, 2001, s.155. 3 3. Araştırmanın Hipotezleri Araştırmamızdaki başlıca hipotez “öğretmenlerdeki eğitim seviyesinin yüksekliği ve gelir olarak orta ve üstü tabakalarda yer almalarına bağlı olarak dini değerlerde düşüş olması”dır. Bu varsayıma bağlı olarak toplumun geneline oranla öğretmenler: “Dini yaşam ve davranışlara önem vermezler.” “İbadeti gerekli görmezler.” “Popüler dindarlık düzeyleri düşüktür.” “Dinden ziyade kültürel değerler önemlidir.” Öğretmenlere göre “hayata yön vermesi gereken güç dini değerler değil, modernite olmalıdır.” Diğer varsayımlarımız ise: Ülkemizin içinde bulunduğu sanayileşme ve kentleşme süreci geleneksel dini hayatı etkilemiş ve dini hayatta birtakım değişikler meydana getirmiştir. Pozitivist yaklaşımın aksine, birtakım değişikliklere uğramasına rağmen ülkemiz insanının kimlik, kişilik problemlerini çözmede, toplumsal davranışlarını şekillendirmede din hala önemini koruyan bir faktördür. Türkiye’de laikliğin bir gereği olarak yapısal olarak seküler bir toplum bulunmasına rağmen, bireylerin sekülerleşmesi söz konusu değildir. Bu ve benzeri hipotezler bundan önceki birçok araştırmada da öne sürülmüş ve genel olarak kanıtlanmıştır. Bizim bunlardan farklı olarak ve bugüne kadar yapılan araştırmaların tersine olan hipotezlerimiz ise: “Bayan öğretmenlerdeki dindarlık düzeyi erkek öğretmenlerden daha düşüktür.” “Genç öğretmenlerin dindarlık düzeyleri yaşlı öğretmenlerden daha fazladır.” 4 4. Araştırmanın Sınırlılıkları Bu araştırmada tespit edilmeye çalışılan öğretmenlerin din algıları, bunları tespit etmede kullanılan ifadelerle sınırlıdır. Her araştırma, özellikle empirik araştırmalar kullandıkları örneklem ile sınırlı olduklarından, bu araştırmada da elde edilen sonuçlar bu anlamda örneklem ile sınırlıdır. Yine bu araştırma, deneklerin verdikleri cevapların samimiyeti ve doğruluğuyla sınırlıdır. Araştırma belli bir zaman diliminde yapıldığından, zamanla tutum ve davranışlar değişebileceğinden, araştırma yapıldığı zamanla sınırlıdır. 5 I. BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE (Din Algısını Etkileyen Faktörler ve Sosyolojik Açıdan Din) 6 A. İNANMA İHTİYACI Tarih boyunca her fert6 ve toplumun dini bir inanışı olmuştur. Bu dini inancın kaynağıyla ilgili tartışmalar bulunsa da, dinin varlığıyla ilgili bir sorun yaşanmamaktadır. Din Bilimi, geçmişte de günümüzde de dinsiz bir topluma rastlamamıştır.7 İnsanlar tarih boyunca, her zaman ve her yerde, yüce, kudretli ve ulu bir varlığa sığınma ve ondan yardım dileme ihtiyacı duymuştur. Bu ihtiyaç, insandaki din duygusunun fıtri ve tabii olduğunun delilidir.8 İnsan, başına gelen veya çevresinde cereyan eden olayları, daha genel bir ifade ile hayatı ve evreni anlamlandırmak ister. Anlamlandırma çabası ile meydana gelen olayların neler ifade ettiği kavranır. Bunun neticesinde ise insan kendi hayatını kontrol etme, olaylara yön verme veya en azından olacakları tahmin edebilme yetisi kazanır. Dini inançlar, inanan insana bir bakış açısı ve yaklaşım biçimi kazandırır. Bu bakış açısıyla kişi bilinmezliğin yol açtığı belirsizlikten kurtulur ve olayları çözümleyerek öz güvenini ve öz saygısını koruyarak, hayatını denetim altına alır.9 Tarihin bütün devirlerinde ve bütün toplumlarda daima kendisiyle karşılaşılan evrensel bir olgu olan din, insanı hem içten hem dıştan kuşatan, onun düşünce ve davranışlarında kendini gösteren bir disiplindir.10 İnsanın veya toplumun dinden kopması mümkün değildir. Din, bütün insanlık tarihi boyunca ve insan yaşamının her anında kendini göstermektedir. İnsan ve toplum din sayesinde sıkıntılarını giderip, güven duygusu kazanır, kimlik arayışını tamamlar, ahlaki motivasyon sağlar, çaresizlikler karşısında yılmaz, fazilet ve iyiliğe yönelir.11 Yalnızlık, çaresizlik, korku, keder, hastalık, ölüm, musibet ve felaketler karşısında teselli bulur.12 6 William A. Haviland, Kültürel Antropoloji, Çev. Hüsamettin İnanç ve Seda Çiftçi, Kaknüs Yay., İstanbul, 2002, s.408. 7 Günay Tümer ve Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yay., Ankara, 1993, s.27. 8 Tümer ve Küçük, s.38. 9 Talip Küçükcan ve Ali Köse, Doğal Afetler ve Din: Marmara Depremi Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir İnceleme, İSAM Yay., İstanbul, 2000, s.63. 10 Recep Vardi, İletişim Araçları ve Dini Hayat (İnternet Örneği), Marmara Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), İstanbul, 2003, s.77. 11 Hayati Hökelekli, Din Psikolojisi, TDV Yay., Ankara, 2001, ss.80-120 12 Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Aksiseda Matbaası, Samsun, 2000, ss.66-76. 7 İnsanın yüce bir kudrete gönülden bağlanması onun gücüne güç katar: Dua, niyaz, iltica insanı ulvileştirir. Allah sevgisi ve korkusu insana güçlü bir irade ve sağlam bir karakter kazandırır. Din, fertleri mukaddes duygu, ortak bilinç ve vicdan etrafında birleştiren bir unsur olduğu gibi toplumları yükselten, onların gelişmesini sağlayan bir kurumdur. Din, aynı zamanda ahlaki bir kurum olarak insanlara yön veren, kişiyi içten kuşatan ve yönlendiren bir disiplindir. Dinin zayıflaması ahlaki ve hukuki suçların artmasına, giderek anarşizme yol açar. Çünkü din olmayınca ahlak için yaptırım gücü kalmaz. Din, insan ruhunun en karanlık noktalarına girerek, bir hayat anlayışı, hayat neşesi ve mukavemet gücü verir. İnsan aklı, tabiat hadiseleriyle bir ölçüde tatmin olsa bile, ruhu bunların gerisindeki hakiki sebep ile irtibat kurmadan edemez. Bundan dolayı insan manen ve ruhen tatmin olabilmesi için ilahi bir varlığa dayanma ihtiyacını tarihin her döneminde hissetmiştir. Çeşitli hadiseler karşısında bunalan, ümitsizliğe kapılan ve zaman zaman ölçüsünü ve dengesini kaybeden insan, ruhuna bir destek, bir sığınak, bir teselli kaynağı arar. İnsanoğlu bu yüzden dine muhtaçtır.13 Hastalarını terapi yöntemiyle tedavi eden psikologlar da bu gerçeğe işaret etmektedir. Hatta bu konuda hastalarına verdikleri tavsiyelerin kendilerini “yavaş yavaş kişilik ve mutluluk yönünden psikolojik bulguların büyük ölçüde eski dini gerçeklerin yeniden keşfedilmesi olduğu gerçeğini zorla idrak ettirdiği”ni belirtmektedirler.14 Dinler insana kendisi ve kainat hakkında bir görüş getirir. İnsan onlarda kendi mahiyeti ve kainattaki yeri hakkında bir bilgi şeması bulur, kendi başlangıcını ve sonunu görür. Böylece bir din insanın temel problemlerini belli bir açıdan izah eden bir sistemdir. Bazı dinler daha az, bazıları daha çok teferruatlı izah verir, ama hepsi de zihnimizi meşgul eden en soyut metafizik problemlerden yaşanan hayata ait pratik davranış kurallarına kadar her konuda insanı aydınlatmayı hedef edinmişlerdir. Hiçbir fikir, felsefe, ideoloji dinin yerini tutamaz ve onun yaptığı tesiri yapamaz. Her ideoloji fikir sahasında kalır, ferdin sofrasına, yiyip içtiklerine, yatağına, alışverişine nüfuz 13 Yümni Sezen, Sosyoloji Açısından Din ~Dinin Sosyal Müesseseler Üzerindeki Tesirleri~, İFAV Yay., İstanbul, 1998, ss.111-112. 14 Henry C. Link, Çağımızda Dine Dönüş, Çev. Nahit Oralbi, Dergah Yay., İstanbul, 1979, ss.14-15. 8 edemez. Din ise, günlük işlere kadar girerek ferdi kuşatmıştır ve ona kuvvet kaynağı olmuştur. Toplum hayatının ürettiği değerlerde de din kendini gösterir. Mimari yapılar, estetikplastik sanat eserleri ve edebi ürünlerde, kişi ve yer isimlerinde, örf ve adet ile geleneklerde, hukuki, siyasi, sosyal, kültürel, askeri, iktisadi alanlarda hep dini temeller ve anlayışlar göze çarpar. B. DİNİ HAYATIN SOSYOLOJİK TEMELLERİ 1. Aile Bütün insan topluluklarında ve her kültür safhasında aile müessesesine, yani anababa ve çocuklar ve bazen kan hısmı durumunda bulunan diğer bir takım şahısların sıkı bir hayat birliği vücuda getirecek biçimde birlikte yaşamaları durumuna rastlıyoruz. Toplumun en küçük sosyal birimini oluşturan aile, bütün toplumların yapı taşını oluşturmaktadırlar. Aile müessesesi bütün kavim ve kültürlerde mevcudiyetine rastlanacak kadar umumi ve yaygın olmasına mukabil, aile tipleri çok çeşitlidir. Çekirdek-geniş, ataerkil-anaerkil vb. aile tipleri toplumdan topluma yapı olarak farklılık göstermelerine rağmen, sosyal fonksiyonları üyeleri üzerinde etkili olmaya devam etmektedir. Konumuz olan din ve aile ilişkileri kapsamında aile tiplerini incelediğimizde dinin her türlü aile tipinde de önemli etkilere sahip olduğu görülmektedir. Baba otoritesine dayanan pederşahi ailelerin yaygın olduğu toplumlarda erkek tanrılara, ana otoritesine dayanan maderşahi ailelerin yaygın olduğu toplumlarda kadın tanrıçalara önem verildiği görülmektedir. Aynı şekliyle ailenin çekirdek veya geniş aile olması da din-aile ilişkilerini etkilemektedir. Kolektif bilince dayalı geniş ailelerde dini şuur ve birlik daha yaygınken, modern dünyanın ferde verdiği önem sonucu özellikle çekirdek ailelerde dinin aile üzerindeki etkisi azalmıştır.15 Modern toplumlarda aile üzerindeki dinin etkisi azalmış olsa bile, hâlâ aile , din ile kişi arasındaki irtibatı sağlayan en önemli iletişim kanallarından biridir ve bu kanal, büyük 15 Ünver Günay, Din Sosyolojisi, 4. Baskı, İnsan Yay., İstanbul, 2001, ss.239-243. 9 dini teşkilatlara nesiller boyu yeni mensuplar kazandırmanın devamlılığını temin ettiği gibi, bu fonksiyonunu günümüzde de sürdürmektedir.16 İster dini olsun, ister olmasın bireyin bütün davranış ve inançlarının gerisinde aile önemli bir etkendir. Yapılan araştırma ve gözlemler, dini inanç ve tutumların teşekkülünde ilk çocukluk dönemindeki aile ilişkilerinin en etkili faktör olduğunu göstermektedir.17 Aile yapısı içerisinde anne ve baba, çocukların ilk genel eğilimlerinde olduğu gibi, dini değerlere karşı olumlu ve olumsuz tutumlarının oluşup gelişmesinde de etkili bir yere sahiptir.18 Bireyin ilk duygu, düşünce, davranış ve eğitim kazandığı yer ailesidir. Bundan dolayı birey zamanla bir dereceye kadar anne ve babası gibi hissetmeye başlar, onların ideal ve arzularını paylaşır. Aile içerisinde verilen din eğitimi bireyi derin bir şekilde etkilemektedir. Bireyin yakınlarının dini hareketleri ve kullandıkları dini tabirler onun için model olmaktadır. Yapılan bütün gözlemler de dini tavrın teşekkülünde yakınların tesirinin en belirgin faktör olduğu konusunda birleşmektedir. Dini formasyon faktörleri önem sırasına göre: Aile terbiyesi, şahsi düşünce ve okul olarak sıralanmıştır.19 İslam düşüncesinde de dini eğitimin ilk verildiği yer aile olarak görülür. Bu konuda bir hadis-i şerifte Hz. Muhammed “her çocuk (Allah’ın yaratılışta verdiği –Rum/30-) fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecusi yapar.” buyurmuştur.20 Her ne kadar bireyde dini duygu ve inanç kendiliğinden ortaya çıkabiliyorsa da, kişide ortaya çıkan dini duygu ve düşüncelerin erken veya geç ortaya çıkmasında, sağlıklı veya sağlıksız gelişmesinde ailelerin dindarlıkları ve kültür seviyeleri doğrudan etkilidir.21 Dindar olan ve bazen de dua ve ibadetlerini çocukları ile birlikte yapan ailelerin çocukları üzerinde bu uygulama önemli etkiler bırakır. Hatta bazı eğitimciler tarafından bu 16 Günter Kehrer, Din Sosyolojisi, Çev. Semahat Yüksel, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 1992, s.103. Hökelekli, s.257. 18 Ali Rıza Aydın, Dini İnkarın Psiko-Sosyal Nedenleri, 19 Mayıs Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun, 1995, s.43. 19 Antoine Vergote, “Çocuklukta Din”, Çev. Erdoğan Fırat, AÜİF Dergisi, C. 22, Ankara, 1978, s.316. 20 Kütüb-ü Sitte; “İman ve İslam’ın Fazileti”; Buhârî, Cenâiz 80, 93; Müslim, Kader 22, (2658); Muvatta, Cenâiz 52, (1, 241); Tirmizî, Kader 5, (2139); Ebu Dâvud, Sünnet 18, (4714). 21 Mustafa Öcal, Din Eğitimi ve Öğretiminde Metotlar, TDV Yay., Ankara, 2001, s.51. 17 10 eğitimin daha çocuk doğmadan, ana rahminde başladığı ifade edilmiştir.22 Aile fertlerinin bu davranışları, çocuklarının dini duygularının erken yaşlarda uyanmasına sebep olur. Çünkü, evde ibadet eden, dua yapan aile büyüklerini gören çocuk, bir taraftan onları taklit ederken, diğer taraftan bu davranışı bir takım sorular sormasına sebep olur. Sorularına verilecek cevaplar, çocukların dini uyanışını ve dini duygularının gelişimini kolaylaştırır ve hızlandırır. Cevapların doğru, açık ve net olarak verilmesi, dini duygu ve düşüncenin sağlıklı bir şekilde gelişmesine yardımcı olur. Sorulara yanlış veya baştan savma cevapların verilmesi halinde ise bu durum onların dini duygularının uyanması ve gelişmesinde gecikmeler yapabileceği gibi, sapmalara da neden olabilir.23 Çok tanrılı halk dini karakteri taşıyan bütün dinlerde aile, büyük bir dini önem taşıyan ve daima içerisinde dini ayin ve merasimlerin yapıldığı başlıca yerlerden birini oluşturmaktadır. Ailenin aynı zamanda bir ayin ve ibadet birliği haline gelmesi, mensupları arasında, kan bağı ve birlikte yaşamanın doğurduğu diğer bağlardan daha kuvvetli bir birliktelik oluşturmaktadır.24 Aile grubu, bu dini önemini başta İslam olmak üzere bütün semavi ve evrensel dinlerde de korumuştur.25 Aile içerisinde aynı dine bağlı olmanın dinamik etkisi olmayınca aile üyeleri birbirinden uzaklaşabilmektedir. Ali Köse’nin İngiliz mühtediler (sonradan Müslüman olan) üzerinde yaptığı araştırma bunu doğrular niteliktedir. Din değiştirmiş olan mühtedilerin ancak % 14’ü ailelerinden olumlu tepkiler alabilmiştir. Kimileri ailelerini incitmemek için din değiştirdiklerini ailelerine söyleyememişlerdir (% 11). % 19’unun ailesi yıllarca kendileriyle konuşmayacak kadar aşırı tepkiler göstermişlerdir. % 31’lik bir kısım da fazla olmasa da yine de ailelerinden tepki görmüşlerdir.26 22 Bayraktar Bayraklı, “Eğitimin Doğum Öncesi Boyutu”, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İlmi Neşriyat, İstanbul, 1994, s.177. 23 Öcal, s.52. 24 Hans Freyer, Din Sosyolojisi, Çev. Turgut Kalpsüz, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1964, s.41 25 Günay, Din Sosyolojisi, s.240. 26 Ali Köse, Neden İslam’ı Seçiyorlar: Müslüman Olan İngilizler Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir İnceleme, İSAM Yay., İstanbul, 1997, ss.112-116. 11 2. Okul Aileden sonra eğitim ve öğretimdeki en önemli toplumsal müessese okuldur. Aile çevresi dışında çocuklar, gelişimlerinin kritik çağlarını okulda ve zamanlarının çoğunu da öğretmenleriyle geçirirler. Toplum hayatında tarih boyunca görgü ve deneme yoluyla bilgiler artmış ve gitgide çeşitli meslekler doğmuş, bir medeniyet meydana gelmiştir. Zamanla bilgi ve mesleklerin genç kuşaklara yaygın eğitim yoluyla geçirilebilmesi imkansız bir duruma gelmiştir. Bu ihtiyaç, toplum içinde eğitim işiyle uğraşacak insanların ve kurumların doğmasına sebep olmuştur.27 Bu durum din eğitimi için de aynı şekilde geçerlidir.28 Okul, toplumun mevcut değer ölçülerini ve hukuk düzenini yetişmekte olan nesle tanıtıp benimsetmek ve yeni nesli bu düzene itaatle birlikte yeni değerler yaratmaya, benlik geliştirmeye ve topluma yeni seviyeler kazandırmak için çalışmaya yöneltir.29 Yani hem toplumun birlik ve beraberliğini garanti edecek hem onun yenilenmesini ve gelişmesini sağlayacak şekilde çalışır.30 Bu bakımdan okullarda din eğitimine de gereklilik vardır. Çünkü öğrenci, iyiye, doğruya ilişkin birçok ilke ve kuralı din eğitimi yoluyla öğrenir.31 Onun için gençlerin milli ve manevi değerlere bağlı, birlik ve beraberlik duyguları güçlü, insana ve insanlığa değer veren, yurdunu ve milletini seven ve hür düşünceye sahip insanlar olarak yetişmelerini sağlamak için din derslerinin bütün öğretim kurumlarında, ehliyetli kişiler tarafından okutulması zorunlu olarak görülmüştür.32 Din eğitim ve öğretimi dünyanın her yerinde ve her zaman -aileden sonra- okullar vasıtasıyla da verilmeye çalışılmıştır (tarihi bir istisna olarak Türkiye’de on yıldan fazla bir süre (1933-1946) okullarda din dersi bulunmamıştır).33 Bugün en gelişmiş Batı Avrupa ülkeleri ve ABD’de bile özel kurumlarca ve kiliselere bağlı olarak açılan öğretim kurumlarında din eğitimi yapılmaktadır. Devlet okullarında da haftada en az iki veya üç saat 27 Abdurrahman Dodurgalı, Eğitim Sosyolojisi, İFAV Yay., İstanbul, 2000, s.141. Abdurrahman Dodurgalı, Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, İFAV Yay., İstanbul, 1999, ss.187-193. 29 Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yay., Ankara, 2001, ss.17-18. 30 Bilgin, s.66. 31 İbrahim Ethem Başaran, ~Eğitimin Psikolojik Temelleri~ Eğitim Psikolojisi, Feryal Matbaası, Ankara, 2000, s.156. 32 Halis Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), İFAV Yay., İstanbul, 1999, s.560. 33 Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), s.550. 28 12 zorunlu din dersi bulunmaktadır.34 Bu ülkelerde verilen din dersleri ise daha 1. sınıftan itibaren başlamaktadır (ülkemizde 1, 2 ve 3. sınıflarda din dersi bulunmazken, yurtdışındaki vatandaşlarımızın çocuklarına yönelik 1, 2 ve 3. sınıf din dersi kitapları Türkiye’de basılmakta ve bu dersler ülkemiz tarafından o ülkelere gönderilen öğretmenler vasıtasıyla işlenmektedir).35 Gelişmiş ülkelerdeki bu uygulama kuşkusuz bir gelenek değil, aksine insan tabiatına uygun pedagojik bir gerekliliktir.36 Batılı ülkelerde çocuğun din eğitimi ilköğretimin birinci sınıfından itibaren başlatılmakla kalmamakta, aynı zamanda din eğitimi okul öncesi kurumlarca da verilmektedir. Bu okul öncesi eğitim kurumlarının çoğu da kiliselere aittir.37 Yapılan araştırmalar Almanya’daki çocuk yuvalarının % 70’inin kiliseye ve kilise vakıflarına ait olduğunu göstermektedir.38 Aile eğitimi daha çok ahlaki alanda yoğunlaşmasına rağmen okul eğitimi zihni alanda kendini gösterir. Değer ve inanç alanı aileye bırakılmıştır. Okul ise bilgi alanı ile meşgul olur. Bu bakımdan “İslam, öğretmenin inancına dikkat etmez. Çünkü okul inanç değil, bilgi yuvasıdır. Bedir savaşı sonunda alınan müşrik esirler, inançlarına bakılmaksızın Müslüman çocuklara öğretmen olarak tayin edilmişlerdir.”39 Fakat, öğrenci zamanla okulda öğretmenleri gibi kendi ailesinin dışında kalan kişileri tanımaya başlar. Onlarla kendini özleştirir, onların davranışlarını taklit eder. Bunu yaparken davranışların doğru veya yanlışlığını sorgulamaz. Bu bakımdan öğretmenlerin dini değerlere karşı düşünce ve davranışları, öğrencinin dini değerlere karşı tutumunu olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilir. Yani öğretmen, potansiyel olarak öğrenciyi iyiye veya kötüye yöneltme gücüne sahiptir.40 34 Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), s.560. Suat Cebeci, “Genel Din Eğitimi Çağı ve İlkokullarda Din Dersleri”, Orta Dereceli Okullarda Yürütülen Din Eğitim-Öğretiminin Problemleri (Sempozyum), İlahiyat Bilimleri Araştırma Vakfı (İBAV), Kayseri, 1998, s.87. 36 Cebeci, s.87. 37 Cebeci, s.87. 38 İrfan Başkurt, Federal Almanya’da Din Eğitimi, İFAV Yay., İstanbul, 1995, s.109. Ayrıca bknz.: Fazlı Arabacı, “Avrupa (Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika)’da Din Öğretimi”, ~Cumhuriyetin 75. Yılında~ Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi İlmi Toplantısı, Türk Yurdu Yayınları, Ankara, 1999, ss.73-93. 39 Bayraktar Bayraklı, İslam’da Eğitim ~Batı Eğitim Sistemleriyle Mukayeseli~, İFAV Yay., İstanbul, 1997, s.136. 40 Aydın, s.45. 35 13 Eğitime şekil veren temel inançlar ve gelenekler arasında en kuvvetli etkiler dinden gelmektedir. Eğitimde dinin belirleyici, kuvvetli etkisi, dine karşı olan cereyanların bile din biçimine bürünerek eğitim mekanizmalarını çalıştırmalarına neden olmuştur. Komünist eğitim bunun canlı örneğidir. Hatta bazı ülkelerde laiklik ilkesinin uygulaması da bu sebeple din haline getirilmiştir.41 Tarih boyunca birçok eğitim hareketinin temelinde din yer almıştır. Eğitim faaliyetleri her toplumda dini müesseselerin etrafında teşekkül etmiştir. Müslümanlarda cami etrafında medrese, Hıristiyan dünyada kiliseye bağlı okullar ve üniversiteler, hatta putperestlerde totemin yanında veya etrafında yetiştirilen gençler, bize tarih boyunca din ve eğitim kavramlarının hep iç içe bulunduğunu göstermektedir.42 Biz de bundan dolayı milli eğitimimiz üzerinde rol oynayan toplumsal faktörlerin başında dinin geldiğini düşünerek hareket etmeliyiz. Çünkü tarihi gerçeklerin bize açıkça gösterdiği gibi, milli varlığımızı korumada temel dayanağımız din olmuştur.43 Her türlü sosyal ve ekonomik sıkıntıları çözmek ve milli birliğimizi korumak için manevi gücümüzden eğitim yoluyla yararlanabiliriz. Ayrıca dil, edebiyat, ahlak, örf ve adet, sanat anlayışlarında dinin çok büyük tesirleri olduğu açıktır. O halde din eğitimine genel öğretim içinde yer vermeyi, vazgeçilmez bir toplum ve fert ihtiyacı olarak görmek gereklidir.44 3. Çevre Kişinin ailesi ve aldığı eğitim gibi faktörlerin yanı sıra çevresi de kişiliğinde belirli özelliklerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır.45 Bu özelliklerden bir tanesi de dindir. Önceden de belirttiğimiz gibi her toplumun dini bir inanışı olmuştur. Birey içinde yaşadığı toplumda bu dinlerin sembolleriyle, çeşitli konulardaki açıklamalarıyla karşılaşır. Doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak birtakım bilgiler edinir. Dini davranışları gözler. Bunlardan bazıları ilgisini, dikkatini çeker, onlara eğilim duyabilir. Bazılarına ise tepki 41 42 43 44 45 Dodurgalı, Eğitim Sosyolojisi, s.127. Dodurgalı, Eğitim Sosyolojisi, s.128. A. Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1981, s.80. Halis Ayhan, Eğitim Bilimine Giriş, Şule Yay., İstanbul, 1995, s.207. Hökelekli, s.251. 14 gösterebilir. Özellikle de alt yaş gruplarında çevre faktörünün etkisi ağırlıklı olarak kendisini gösterir.46 İletişim çağı olarak adlandırabileceğimiz günümüzde çevrenin kişiler üzerindeki etkisi daha da artmıştır. Önceden sadece belli bir kültür çevresinin etkisinde yetişen bireyler, günümüzde iletişim olanaklarının çokluğuyla farklı kültür çevrelerinden de etkilenmeye başlamışlardır. Bu durum olumlu gibi gözükebilse de henüz fikri olgunluğunu tamamlayamamış çocuk ve gençler üzerinde çatışmalara neden olabilmektedir. Kendi ailesi tarafından inanılan ve benimsenen değerlerin başka çevrelerce uygulanmadığını gören gençler çatışmaya girebilmektedirler. Reklam ve özenti yoluyla farklı kültürlerden çok daha fazla etkilenebilmektedirler. Bu açıdan televizyon ve internet çocuklar üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaktadır. Çünkü çocukların ilgiyle izledikleri çizgi film ve diğer çocuk programları Batılıların kendi inanç ve değerleri doğrultusunda hazırladıkları programlardan oluşmaktadır. Dini inançların oluşumunda önemli faktörlerden biri de arkadaş çevresidir. Bu durumu en güzel biçimde “bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” sözü açıklar. Çevrenin birey üzerindeki etkisi atasözlerimize de yansımıştır; “körle yatan şaşı kalkar”, “üzüm üzüme baka baka kararır” bunlardan bazılarıdır. Özellikle arkadaş çevresi dini temayüllerin oluşumunda ebeveynden sonra ikinci sırada yer alabilmektedir.47 Bizim araştırmamızda da öğretmenler dini inançlarının oluşumunu etkileyen faktörleri sıralarken aileden sonra ikinci sırada okudukları kitapları, üçüncü sırada ise arkadaş çevresini saymışlardır. Okul ise etkileme sırası olarak arkadaştan sonra gelebilmiştir. Çocuklarda dini duygu ve düşüncenin uyanması ve gelişmesinde sosyal çevrenin ve kitle iletişim araçlarının önemli etkileri vardır. Çocukluğunda dindar insanların yaşadıkları, günde beş vakit ezanın okunduğu, okunan ezana saygı duyulan bir çevrede yetişen çocuklar şüphesiz ki bu ortamdan etkilenirler. Bu şekilde dini duygu ve düşünceleri erkenden uyanarak, olumlu yönde gelişir. 46 47 Peker, s.77. Peker, s.68. 15 Buna karşılık ezansız, mabetsiz bölgelerde doğup, büyüyen, aile içerisinde ve çevrede ibadet eden herhangi bir insanla karşılaşamayan çocuklarda da dini uyanma ve gelişmeler görülse bile, bu durum gecikmeli ve sağlıksız olacaktır.48 Çevre konusunu, Yahya Kemal Beyatlı’nın bu gerçeği anlatan bir yazısıyla bitireceğiz: “Kendi kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar işitilmez. Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocukları Müslümanlığın çocukluk rüyalarını nasıl görürler? ..... Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!”49 C. DİN VE TOPLUM İLİŞKİSİ Acaba din, ferdin mi yoksa grubun mu işidir? Dünyevi toplumsal grup karşısında din temelinde olumlu mu, olumsuz mu ya da ilgisiz midir? Başka bir deyişle din ve toplumun temas noktaları nerelerdir? Din, sadece inançtan ibaret değildir. Din, inancın yanında tarihi, sosyolojik, kültürel ve psikolojik bir takım unsurları da bünyesinde barındırır.50 Bu durumu sebebiyle dinin bir toplumdan ötekine, bir kültürden bir başkasına değişen zengin çeşitlilikle karakterize olduğu da gerek tarihsel gerek de aktüel veri, gözlem ve tespitlerden anlaşılmaktadır. Din, insanlar tarafından daima bir toplum içerisinde ve bir kültür ve medeniyet ortamında hayatiyet bulan, şekillenen ve yaşanan bir olgu ve hatta süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim bu durum, beşeri ve toplumsal bir fenomen olarak yaşanan dini tecrübenin bir toplumdan 48 Öcal, s.53. Yahya Kemal Beyatlı, “Ezansız Semtler”, Aziz İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1985, ss.126-130. 50 Mircae Eliade, Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, Çev. Mehmet Aydın, Din Bilimler Yay., Konya, 1995, s.27. 49 16 ötekine, bir kültürden diğerine değişip, sözü edilen bu engin ve zengin çeşitlilikte yankısını bulmaktadır.51 Yalnız “her inanç sistemi, din tarifindeki belirli esaslara uygun olsa bile, sosyoloji açısından din olarak nitelendirilemez. Ancak sosyal geçerliliği olan inanç sistemleri sosyolojik manada dindir. Bu aynı zamanda herhangi bir inançla dini ayırmanın önemli bir ölçüsüdür.” 52 Din sadece fertlerin içinde yaşayan sübjektif bir tecrübe olarak kalıp, somut bir şekil veya tavır haline gelmezse olaylar üzerine etki edemez. Toplumsal bir etki meydana getirmek için düşünce ve heyecanın ifade edilmiş olması gerekir.53 Bu bakımdan “yaşayan bir din, tabiatı icabı sosyal münasebetler yaratmak ve gözetmek zorundadır.”54 Toplumdaki tabii gruplar (aile, klan, kabile, ırk, halk, millet vb.) ile din ve dini gruplar arasında karşılıklı iletişim ve etkileşim vardır. Din ve dinin oluşturduğu gruplar herhangi bir kültür çevresinde her türlü etkiden uzak kalamazlar. Karşılıklı olarak toplumun yapısı ve çeşitli kültür alanları dini hayatı etkilerken, din de toplumsal hayatı ve diğer kültür alanlarını etkiler.55 Aynı toplulukta (din ve toplum) yan yana değil, iç içe bulunurlar, birinin özellikleri önceliği alırken, diğerinin özelliklerini de ihtiva eder.56 Bundan dolayı insan topluluklarının ilişkilerinde dinin oynadığı rol sınırsız olarak nitelendirilmiştir.57 1. Dinin Topluma Etkileri Dini inanç ve teşekküller, kişi ve toplum hayatında birçok ihtiyaca hizmet eder. Dinin toplum üzerindeki etkileri genel olarak benzerlik göstermesine rağmen, din her toplum üzerinde aynı şekilde işlev görmez. Dinin kendi özellikleri, toplumun kültürü ve sosyal 51 Ünver Günay, “Din Bilimleri ve İnsan Anlayışımız”, Yeni Bir Geleceğe Açılırken İnsan ve Din (Sempozyum), Adana, 2001, ss.39-40. 52 Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, 1998, s.78. 53 Niyazi Akyüz, Ankara’nın Boğaziçi Semtinde Dini Hayat ve Kentlileşme Üzerine Bir Araştırma, Ankara Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 1994, s.41. 54 Joachim Wach, Din Sosyolojisi, Çev. Ünver Günay, İFAV Yay., İstanbul, 1995, s.54. 55 Niyazi Akyüz, s.43. 56 Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, 1998, s.78. 57 Gustav Mensching, Dini Sosyoloji, Çev. Mehmet Aydın, Tekin Kitabevi, Konya, 1994, s.286. 17 yapısına göre girdiği her toplumda farklı işlevler kazanır. Mesela din: Göç eden bir grubun yeni topluluk içerisinde kimliğini korumasına yardımcı olur. Zulüm gören bir topluluğa dayanma gücü verir. Sosyal değişimin hızlı olduğu devirlerde kişinin kendini güven içinde hissetmesini sağlar v.b.58 Daha anlaşılabilir olması bakımından biz de dinin fonksiyonlarını K. A. Roberts gibi genel olarak 4 başlık altında toplayacağız:59 1. Hayatı anlamlandırma (meaning functions) 2. Kimlik kazandırma ve aidiyet duygusu sağlama (identity or belonging functions) 3. Yapısal fonksiyon (structural functions) 4. Kültürel fonksiyon (cultural functions). Bu bahsedeceğimiz dinin fonksiyonları çoğu zaman dinin gerçek amacı değildir. Dinin amacı genel olarak ibadet etmek veya ideal dünyayı yakalamaktır. Kişisel Fonksiyonları : 1. Din, önceden de belirttiğimiz gibi hayata bir anlam vermekte, yapılan haksızlıklar, kötülükler, ölüm, musibet vb. karşısında dayanma gücümüzü artırmaktadır. 2. Dinin diğer fonksiyonlarına göre daha az dikkat çekmesine rağmen inananlarına aidiyet duygusu kazandırması da önemlidir. Özellikle göç eden gruplarda daha fazla gözükmek üzere din, üyelerini kimlik bunalımından koruyarak, kültürlerini devam ettirebilecekleri bir ortam sağlar. Nereden geldikleri, niçin yaşadıkları, kim oldukları gibi cevabı bulunmadığında kişiyi psikolojik olarak çokça rahatsız eden konularda rahatlamalarını sağlar. Din, kimlik kazandırma işleviyle insanın içinde yaşadığı sosyal çevrede kendini tanımlamasını, kendi konumunu belirlemesini ve diğerlerine bakış açısını ve tavır alma biçimini tespit etmesini sağlar.60 Din, sadece inananlarına kimlik kazandırmakla kalmaz, aynı zamanda topluma da kimlik kazandırır.61 58 Keith A. Roberts, Religion in Sociological Perspective, Second Edition, Wadsworth Publishing, California, 1990, s.51. 59 Roberts, ss.52-59. 60 Ejder Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, İnsan Yay., İstanbul, 2003, s.77. 18 Sosyal Fonksiyonları : Dinin yapısal ve kültürel fonksiyonlarını, birbirleriyle çok ilintili oldukları için dinin sosyal fonksiyonları başlığı altında beraber anlatacağız. Dini, toplumdan ayrı bir şekilde sadece ferdi bir olay olarak görmek yanlıştır. Dinin ilk etkilediği birim fert olsa da bu durum dinin toplumsal yön ve etkilerini ortadan kaldırmaz. Zaten yaşayan bir din, toplumsal münasebetler yaratmak ve gözetmek zorundadır. Yoksa bir süre sonra önce toplum hayatından daha sonra da fert hayatından çıkar.62 Bir konuda var olan inanç bunun yansımalarını pratikte gösterir. Tıbba inanmak nasıl doktora danışmayı ve onun reçetelerine uymayı gerektiriyorsa, inancın da günlük hayatta yansımaları vardır.63 Zaten iman, ifade edildiği ameller vasıtasıyla yaşamaktadır. Eğer bu ameller bulunmazsa iman ölür, yok olur.64 Hiçbir teolojik doktrin; ibadet, ayin ve törenin yaptığı tesiri yapamaz.65 Her ne kadar dinin esası iman ise de, inanan insan kuru bir inançla yetinmez, inandığının peşine düşer ve inancını davranışlarına da yansıtır. İnandığı varlığa olan bağlılığını söz ve hareketlerle göstermeye çalışır. Böylece kişinin düşünce ve duygu dünyasında yaşayan sübjektif olgular toplum hayatında makes bulmuş olur.66 Zaten toplumsal bir sonuç vermesi için, duygu, düşünce ve heyecanın anlatılması ve açığa vurulması gerekir. Aynı dine bağlı iki kişinin yaşadıkları dini tecrübe, söz, hareket, kavram ya da eylem olarak kendini göstermezse, bu iki kişi arasında din ve iman birliği meydana gelemez.67 İman ile ibadet arasında kuvvetli bir bağ vardır. Hiçbir tapınma (ibadet) yoktur ki onda bir parça tanrısal düşünüş ve inanış olmasın. Yine hiçbir dini inanış ve görev yoktur ki orada biraz tapınma eylemi bulunmasın.68 İşte bundan dolayı, dini tecrübenin inançla ilgili olan teorik ifadesi ile ibadetle ilgili olan pratik ifadesi bir bütün teşkil edecek şekilde kaynaşmıştır. Çünkü, gerek ilkel gerek evrensel dinler; bir tasavvurlar, fikirler toplamından 61 62 63 64 65 66 67 68 Okumuş, Toplumsal Değişme ve Din, s.78. Niyazi Akyüz, s.40. Peker, s.63. Antoine Vergote, Din, İnanç ve İnançsızlık, Çev. Veysel Uysal, İFAV Yay., İstanbul, 1999, s.177. Mehmet Taplamacıoğlu, Din Sosyolojisi, 3. Baskı, AÜİF Yay., Ankara, 1983, s.200. Peker, s.112. Taplamacıoğlu, Din Sosyolojisi, s.206. Mehmet Taplamacıoğlu, “Din Sosyolojisinde Son Gelişmeler”, AÜİF Dergisi, C. 10, Ankara, 1962, s.57. 19 ibaret değil, aynı zamanda dışa yansıyan bir davranış örüntüsüdür. Dinin teorik bildirisinde açıklanan inanç konuları, pratik alanda uygulanarak gerçekleşmektedir. Dini tecrübenin bir ifadesi olan bu ibadetler, topluluğun basit bir anlatımı değil aynı zamanda onu hayatta tutmak için bir vasıtadır. 69 Dini inançlar insan davranışını ve sosyal değişimleri tayin edici bir rol oynar. Din, hayati enerji vererek insan hayatını yürütür. Ama bunu yaparken insanı hayat kavgası prensibine sürüklemez. Bencilliğin önüne geçer. Din olmasaydı insanların bencil davranışları yüzünden, medeniyet bugünkü halini alamazdı. Dinin kuvveti, fertleri ortak bir hayata, kendilerini feda etmeye götürür. Bu sayede toplum, hayatta kalma şansını yükseltir. “Din ne kadar kuvvetli ise, ortak hayat o kadar kuvvetli olur.”70 Din insan hayatının her köşesine müdahale ettiği için, sosyal hayat üzerinde etkilidir. Sosyal müesseseleri ve onları meydana getiren birimleri kaynaştırır. Toplumun ayakta kalmasını sağlayan fedakarlık, feragat, sabır, ümit gibi amilleri canlı tutarak birlik şuuru oluşturur. 71 Bundan dolayı gerçek bir toplumun, ancak yaşayan din temeli üzerinde mümkün olabileceği belirtilmiştir.72 Dinler, tarih boyunca toplum hayatında çeşitli görünümler ve fonksiyonlar kazanmışlardır. Dinin sosyal rolünde her ne kadar olumlu ve olumsuz taraflar bulunsa da, bu olumsuz tarafları hem milletler arasında hem de aynı millet içinde savaşlara neden olabilse de,73 dinin toplumdaki birleştirici rolü, ihtilaf yaratıcı ve parçalayıcı fonksiyonundan kat kat fazladır.74 Dinde olağanüstü bir birleştirme gücü bulunduğu için bu durum Francis Bacon tarafından “din insan toplumunun en güçlü bağıdır” şeklinde ifade edilmiştir.75 Dinin bu birleştirici gücü, ne psikolojik ne de biyolojik olmamasına rağmen çok güçlüdür.76 Dinin bazı çatışmalara neden olduğunu belirtenler de “dini çatışmaların kaynağının aslında din olmadığını” belirtmekten de çekinmezler. Bununla ilgili P. Berger’in anlattığı bir fıkra vardır: 69 Niyazi Akyüz, ss.39-40. Yümni Sezen, Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bilgiler ve Tartışmalar, İFAV Yay., İstanbul, 1990, s.223. 71 Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, 1988, s.36. 72 Mensching, s.286. 73 Peter L. Berger, “Sekülerizmin Gerilemesi”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz. ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.29. 74 Wach, s.461. 75 Günay, Din Sosyolojisi, s.294. 76 Wach, s.91. 70 20 Adamın biri mezhep kavgalarının olduğu Kuzey İrlanda’da Belfast’ın karanlık sokaklarında yürümektedir. Aniden kafasına bir silah dayanır ve “Katolik misin?, Protestan mısın?” diye sorulur. Adam şaşırmış bir biçimde kekeleyerek “ben ateistim!” cevabını verince, beklenmedik ikinci bir soru geliverir: “Katolik ateist mi, Protestan ateist mi?”.77 Bu da göstermektedir ki sırf dini olarak görülebilecek çatışmaların arkasında farklı sosyal nedenler bulunabilmektedir. Türk tarihinin karşılaştırmalı bir şekilde incelenmesi de bize dinin birleştirici gücünü göstermektedir. İslamiyet’ten önce farklı medeniyetlerin etkisi altında kalan Türkler, manevi bir birliktelikten uzak kalmışlardır. Budizm, Manihaizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinlere mensup feodaller oluşturan Türkler, Türk Milleti’nin kuvvetli bir kültür etrafında metin bir devlet olarak teşekkülüne mani oluyorlardı. Ancak Türklerin İslamiyet’e girmesi, tek dine mensup olmanın getirdiği birliktelikle mütecanis bir millet sıfatıyla asırlarca yaşayan sağlam devletler kurabilmelerini sağlamıştır.78 Bu da bize aynı dine mensup olmanın birleştirici gücünün, biyolojik bağın birleştirici gücünden daha fazla olabileceğini göstermektedir. “Dinin faili ve taşıyıcısı olarak temel birim fert olmakla beraber, dinin o kadar zengin bir fikir ve sosyal muhtevası vardır ki, getirdiği muayyen ruhu mensup olanların hepsi taşır. Onlar üzerinde başlayan tesir, hayatlarına şuurlu veya şuur dışı olarak girer. Onları birbirlerine yaklaştırır. Dini olmayan meselelere karşı dahi onları belirli ve müşterek tavırlara götürür.”79 Kişinin toplum karşısındaki tutumu ve dinin toplumsal ilişkiler ve kurumlar üzerine olan etkisi, büyük bir kısmıyla dini grubun akideleri, ibadetleri ve teşkilatına nüfuz etmiş bulunan zihniyete bağlıdır.80 Doğum, sünnet, kurban, evlenme, ölüm ve ölüm sonrası ritüelleri gibi kişi ve toplum hayatında bir safhadan diğerine geçişi ifade eden önemli olayların dini kalıplar ve atmosfer içinde cereyan etmesi ya da en azından bu tür olaylar vesilesiyle yerine getirilen örf ve adetler, törenler ve uygulamalar arasında dini bir renge sahip bulunan unsurların önemli bir yer tutmakta oluşu, farkında olunsun veya olunmasın, dini hayatla bezenmeyen faaliyetlerin çok az olduğunu göstermektedir. Yapılan bu müşterek işler, 77 78 79 80 Berger, “Sekülerizmin Gerilemesi”, s.29. Togan, s.80. Sezen, Sosyoloji Açısından Din, İstanbul, 1998, s.115. Wach, s.81. 21 dinin, toplum hayatında gördüğü bütünleştirici fonksiyonla yakından ilişkisi olduğunu göstermektedir.81 Toplum hayatındaki birçok oluşum, toplum içerisinde gruplar oluşturup fertlerin farklılaşmaları ve hatta bir kenara itilmeleri sonucunu doğururken, buna karşılık din ve dini aktiviteler dini gruplaşmayı oluşturur, bütünleştirir ve geliştirir. Bu yapılan dini aktiviteler, aynı merkezi tecrübe tarafından harekete geçirilenleri bağlar ve birleştirir. Ayrıca, dini bencilliğe de set çekerek, sosyal ve mezhepçi farklılıkları ortadan kaldırır. İster bir aile, isterse bir klan, bir kabile veya bir millet olsun, grubun kenetlenmesini sağlayan bağlar alelade ibadetlerdir.82 Dinin bireylere ortak bir inanç sunarak “bireysel düşünce”nin önüne geçebileceği düşünülebilir. Ama asıl olarak din bireysel düşünceyi kısıtlamaz. Belki bu düşünce davranışa dönüşeceği sırada, eğer varsa dine ters düşen yönleri dolayısıyla, sadece o fiil toplumsal kınama ve baskıyla karşılaşabilir. Ama kişi bu düşüncesine tamamen sahip çıkarsa onu yine de gerçekleştirebilir. Sonuç olarak da, ortak inancın sağladığı toplumsal birlik ve güçten de mahrum olmamış olur. Tersine bireysel düşüncenin öne çıktığı bir toplumda ise, birey yargılarına daha çok yer verilir. Dinin, bireyin yaşamındaki yeri sınırlanır. Ama bunun sonucunda toplumun uyum ve canlılığı azalmaya başlar. Kişi toplumdan herhangi bir baskı görmez ama bu sefer de toplumun sağladığı birleştirici güç ve desteği kaybetmiş olur. Yoksulluk, aile üzüntüleri, aşk, kıskançlık, maddi kayıp, kızgınlık, yaşamdan bıkkınlık gibi kötü etkiler karşısında onu koruyacak dini bir düşünce ve bu düşüncenin birleştirici gücüne sahip bir toplum olmadığı için kişi daha büyük bunalımlar yaşamaya başlar. Bu acılardan kurtulmak için intihar, uyuşturucu kullanımı gibi davranışlara yönelme olasılığı artar.83 Dinin insanın kendine zarar verecek intihar gibi fiillerin önüne geçmesi; ne kimi kez söylendiği gibi dinin böyle davranışları laik ahlaka göre daha kesin bir biçimde yasaklamasından, ne de ölümden sonraki yaşam ve orada suçlara verilecek ceza düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Din, asıl olarak bu etkiyi bir toplum oluşturduğu için 81 82 83 Günay, Din Sosyolojisi, s.226. Wach, s.71. Emile Durkheim, İntihar, Çev. Özer Ozankaya, İmge Kitabevi, Ankara, 1992, ss.140-154. 22 yapabilmektedir. Bu toplumu oluşturan şey, bütün insanlar için ortaklaşa olan, gelenekleşmiş ve bu nedenle de uyulması zorunlu bir dizi inanç ve uygulamaların varlığıdır. Bu ortaklaşa durumlar ne kadar çok ve güçlü olursa, dinsel toplum da o kadar güçlü biçimde bütünleşmiş olur. Böylece koruyucu değeri de o ölçüde büyük olur. İnanç ve törenlerinin ayrıntıları ikinci önemdedir. Asıl olan, bu inanç ve ibadetlerin yeterli yoğunlukta ve bir ortak yaşamı besleyecek nitelikte olmasıdır.84 Karl Marks: “Din, baskı altındaki yaratıkların iniltisi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz olayların ruhudur. Din halkın afyonudur.” derken de, bununla, aslında dini inanış sayesinde halkın kendini rahatlattığını bize en güzel şekilde ifade etmiştir. Batıda dinden uzaklaşılan, dini değerlerin azaldığı Aydınlanma sürecinde (19. yy) intihar olaylarının önceki dönemlere göre çok daha fazla artması da buna örnek olarak gösterilebilir.85 Durkheim de, dinlerin sadece bir inanç meselesi olmadığını özellikle vurgular. Bütün dinler, düzenli olarak yapılan tören ve ayinleri içerir. Bu sırada da aynı inanıştaki kişiler bir araya gelirler. Bu toplu törenlerde bir dayanışma duygusu yaratılıp güçlendirilir. Törenler, bireyleri toplumsal hayatın sıradan kaygılarından uzaklaştırarak ulu güçlerle ilişki kurabilecekleri bir üst dünyaya sokar. 86 Dinin önemli sosyal fonksiyonlarından biri de, sosyal kontrolü sağlayıp insanları toplum kuralları çizgisinde tutmaya yardım etmesidir. Hiçbir toplumun sosyal kontrol olmaksızın varlığını devam ettirememesi, hatta sadece belli zamanlarda bir araya gelen küçük bir topluluğun bile, eğer kısa sürede dağılmak istemiyorsa, kendine özgü kontrol mekanizmaları oluşturma ve geliştirme zorunluluğu bulunması sebebiyle, bu duruma katkı sağlayan dinin önemi büyüktür.87 84 Durkheim, ss.166-167. Durkheim, s.383. 86 Anthony Giddens, Sosyoloji, Çev. Hüseyin Özel ve Cemal Güzel, Ayraç Yay., Ankara, 2000, s.469. 87 P. L. Berger, “Dini ve Toplumsal Kurumların Değişimi”, Din ve Modernlik ~Toplumbilim Yazıları~, Der. ve Çev. Adil Çiftçi, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2002, s.131. 85 23 Büyük dinler kendiliğinden toplum kurma gücüne sahiptirler. Bu güçler kişiyi, diğer sosyal gruplara aidiyetine zarar vermeden, tamamen dini ölçülerin tayin ettiği gruplara dahil ederler.88 Din sosyal yapıyı, var olan sosyal organizasyonları kutsallaştırarak destekler. Sosyal hareketlerin din tarafından onaylanmasıyla kültürel değerler kutsal bir hale gelmiş olur. Bu da kültürün hem yaşama hem de uygulanma şansını artırır.89 Din, marjinal durumları dahi her şeyi kuşatan kutsal ve aşkın realiteye uygun olarak meşrulaştırmak suretiyle toplumsal olarak tanımlanan gerçekliği muhafaza eder. Bu ise marjinal durumlara şahit olan bireye kendi toplumunun dünyasında varlığını sürdürme fırsatı verir. Bunu yaparken de bireye ‘sanki hiçbir şey olmamış gibi’ değil de, bu olayların ve tecrübelerin dahi anlamlı evrende bir yerinin olduğunu ‘bilerek’ yaşamasına olanak sağlar.90 Dinin bu meşrulaştırıcı gücüne –isteyerek veya istemeyerek- başvurmayan bir sosyal veya siyasal düzenin var olması imkansız gibidir. Dine en uzak duran güç, iktidar, düzen veya devletler dahi dini meşrulaştırıma başvurmak zorunda kalmışlardır.91 Hiçbir toplumda din ve siyaset birbirini ihmal edemez. Günümüz laik devletlerinde bile seçim zamanı siyasi liderlerin din atıflı konuşmaları buna örnek olarak gösterilebilir. Din sık sık kutsal kökeni olmayan bu çeşit siyasi yapıları meşrulaştırır. Ayrıca din, toplumun belirgin farklı kategorilerini dinsel açıklamalar içerisine oturtabilmek için, bazen de, bilfiil bu yapılanmanın prensiplerini sağlayabilmek için bu meşrulaştırma gücüne başvurur. Buna örnek olarak geleneksel Hint kast sistemi verilebilir.92 Dinin toplum hayatında pratik bulduğu alanlardan biri de ahlaktır. Herhangi bir toplumun ahlaki kanunları, onun normatif sisteminin bir bölümünü oluşturur ve kişinin davranışlarının düzenlendiği hukuki, pratik, bedii v.s. kuralların bütünü onun tarafından ifade edilir.93 Dinden bağımsız bir ahlaki düşüncenin varlığından bahsedilemez. Her türlü ahlaki 88 89 90 91 92 93 Kehrer, ss.95-96. Roberts, s.57. Peter L. Berger, Dinin Sosyal Gerçekliği, Çev. Ali Coşkun, İnsan Yay., İstanbul, 1993, s.79. Ejder Okumuş, Dinin Meşrulaştırma Gücü, Özgü Yayınları, İstanbul, 2005, s.51. Berger, “Dini ve Toplumsal Kurumların Değişimi”, s.134. Wach, s.82. 24 sistemin kaynağı kararlı bir dini tecrübeden sudur etmektedir.94 Zaten dini tecrübeye dayanmayan ahlaki bir sistemin yaptırım gücü olmayacağından, yaşama şansı da olmayacaktır.95 Toplumsal örgütlenmenin en gelişmiş şekli olan devlet üzerinde de dinin etkisi bulunmaktadır. Geleneksel kültür ve inançlarla yoğrulmuş olan devlet, yeni bir dinin doğuşu ve büyümesi karşısında farklı reaksiyonlar gösterebilir. Devlet bu yeni oluşuma karşı bir kayıtsızlık tutumu gösterebilir veya yeni dinin taraftarlarını reddedip, onlara zulmedebilir veya yeni dini kabul edebilir.96 Tarih sahnesine baktığımızda genel olarak yukarıdaki reaksiyonların sırasıyla yaşandığını görebiliriz. Devlet, yeni oluşan dini oluşumu kendi varlığı ve otoritesine karşı bir tehdit olarak görmediği sürece onun faaliyetlerini önemsememiş ve görmezden gelmiştir. Ama ne zamanki bu dini hareket güçlenmeye başlayıp taraftarlarını artırırsa, devlet baştaki hoşgörüsünü kaybetmiş ve bu yeni topluluğa baskı uygulamaya başlamıştır. Bu baskı yeni hareketin gücünün arttığı nispette artmaya devam etmiştir. Yeni dinin tüm halk tabakasına yayılması engellenemediği zaman ise devlet kendi selameti için bu dini oluşumun içine girmiştir. Bunun sonucunda da din “devlet dini” halini almış olur. Ve süreç bundan sonra doğacak yeni hareketler içinde aynı şekilde işleyecektir. Ama devletin bu oluşumlara karşı takındığı tavır, dini nedenlerden ziyade siyasi nedenlerledir. Modern batı toplumlarının anayasalarına girmeye başlayan din ve siyaset ayrımı tarihi bir istisnadır. Pek çok toplumda, hakimiyet yürütmedeki dini ve siyasi güçler birbirinden ayrılmış değildir. Her toplum, siyasi kural ve kurumlarda olduğu gibi, dini kural ve kurumlarda da kendini bütünleştirici nirengi noktayı yakalar. Bunun için de, dini ve siyasi yapılardaki uyumun çokluğu şaşılacak bir şey değildir.97 Dinin politik yaşama etkisini en iyi açıklayan örnek Ortaçağ Avrupa’sıdır. Kutsal savaşlar, Papa’nın kral ve kraliçeler üzerindeki etkisi ve tüm önemli olaylarda Papa’nın onayının alınması gibi olaylar dinin devlet üzerindeki etkisine örnektirler. Amerikan 94 95 96 97 Wach, s.84. Roberts, s.58. Wach, s.378. Kehrer, ss.93-94. 25 başkanının göreve başlarken İncil’e el basarak yemin etmesi, Amerikan dolarının üzerindeki “In God We Trust” (yalnızca Allah’a güveniriz) yazısı da dinin etkisine günümüz dünyasından örnekler olarak verilebilir .98 Bizzat devletin kendini devam ettirme ve kuşattığı cemaatin temel birliğini sürdürme isteği ve sık sık dine getirdiği ilgi, netice olarak devleti, her çeşit hücuma karşı, dini savunmaya götürmüştür. Antikçağda filozoflar devlete karşı tenkitlerini dine hücum ederek göstermişlerdir. Devlet de böylece, varlığının tehlikede olduğunu görmekten korkarak dini davalarda bütün güç vasıtalarını, devlet dinine hücum edenlere karşı yöneltmiştir. Ortaçağ Hıristiyan devletlerinde, devlet kilisesine karşı yönelmiş olan eleştiriler ve itizaller (dinden çıkma, ayrılma, uzak durma) derhal, bizzat devlete karşı yapılmış hücumlar olarak telakki edilmişler ve bu kişiler engizisyon mahkemelerince yargılanıp, cezalandırılmışlardır.99 İslamiyet’te dahi irtidat (Müslüman olduktan sonra bu dinden dönmek) bir kamu davası şeklini almıştır. İrtidat, İslam devletini tehlikeye sokacağı düşüncesiyle şiddetle yasaklanmış, hatta dönem dönem mürtede (İslam’dan çıkan kişi) verilen ceza -Kuran’da yer almamasına rağmen-100 idama kadar varabilmiştir.101 İslam’dan çıkan erkeğe idam cezası verilmesi gerektiğini düşünen İslam hukukçuları kadın söz konusu olunca ihtilafa düşmüşler ve kadına idam cezasını gerekli görmeyebilmişlerdir.102 Bu durum da göstermektedir ki bu hükümlerin alınmasında dini sebepler kadar siyasi sebepler de rol almaktadır. Gerçekten de siyasal iktidar ile din arasındaki ilişkiler, insanlık tarihi boyunca sosyal ve siyasi hayat içerisinde güçlü bir etken olan, tarihin değişik dönemlerinde değişik biçim ve tiplerde meydana gelen bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle din ile siyasi iktidar arasındaki ilişkiler, toplumların hayatında çok önemli ve dinamik bir yer işgal etmektedir.103 Bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu veriler ışığında, toplumların ilk biçimlenişleri sırasında siyasal iktidarın net olarak belirgin olmamasına, müstakil siyasi bir teşkilat olarak 98 Haviland, s.402. Mensching, s.260. 100 Vecdi Akyüz, Kuran’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yay., İstanbul, 1998, s.417. 101 Ali Osman Kurt, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da Din Değiştirme, Gökkubbe Yay., İstanbul, 2004, ss.157-217. 102 Kurt, s.182. 103 Okumuş, Dinin Meşrulaştırma Gücü, s.137. 99 26 ortaya çıkmamasına rağmen, dini iktidarın kesinlikle var olduğu, bu iktidarın toplum hayatında başat ve yönetici rol oynadığı görülmektedir.104 Esasen din-devlet ilişkisine, devlet ve dünya tarafını baz alarak belirli bir evrimsel süreç sonunda laik devlete erişildiğine, evrensel dinlerin, evrensellik özelliğine bağlı olarak bireysellik özelliği taşıdığına ve evrensel dinlerin tabiatında din-dünya ayrımının olduğuna dair yapılan tahlil ve izah tarzları, belirli bir tarihi süreç sonucu modern laik-ulus devlete kavuşan Batı esas alınarak yapılan izah tarzlarıdır. Bu şekildeki izah tarzlarının arkasında, dini ve toplum olaylarını laiklik ve sekülerizasyon gözlüğüyle değerlendiren, toplumu ve endüstriyi merkeze alarak dini çok gerilere atan yaklaşımlar bulunmaktadır.105 Kısaca din-devlet ilişkisi toplum yaşamının olmazsa olmaz şartlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Olgusal olarak dinlerle devletler az ya da çok, sıkı ya da seyrek mutlaka birbirleriyle ilişkili olmuşlardır. 2. Toplumun Dine Etkileri Din ve toplumun karşılıklı bir etkileşim içerisinde olduğundan bahsetmiştik. Dinin, toplum hayatı ve kültür üzerinde etkisi olduğu gibi, toplum yapısı ve sair kültür sahaları da din üzerinde tesir göstermektedir. Nasıl ki, fiziksel alemde sadece ağır cisimler hafifleri değil, her ikisi de karşılıklı olarak birbirini çeker, toplum ve din arasındaki ilişki de böyledir. Şüphesiz böyle karşılıklı bir münasebette bir taraftan gelen tesirlerin diğer taraftan gelenlerden ağır basması mümkündür.106 Dini inançlar toplumsal olayların aynası hüviyetindedir. İlkel dinlerle yüksek dinler arasında bir ayırım yaptığımızda özellikle ilkel dinlerde, dini inançların ziyadesiyle maddi hayat şartlarının, ekonomik ve toplumsal amillerin etkisi altında kaldığı görülmektedir.107 Örneğin ayin ve ibadetler; toprağa bağlı çiftçilikle uğraşan kavimlerde ekin ve hasat mevsimiyle, hayvancılıkla uğraşan kavimlerde hayvanların yavrulama ve koyun kırpma 104 105 106 107 Okumuş, Dinin Meşrulaştırma Gücü, s.137. Okumuş, Dinin Meşrulaştırma Gücü, s.150. Freyer, s.65. Freyer, s.66. 27 zamanlarıyla birebir ilişkilidir. Kadının öne çıktığı toplumlarda kadın tanrıçalara, erkeğin öne çıktığı toplumlarda erkek tanrılara rastlanmaktadır. Bir deniz tanrısı ancak deniz kenarında olan bir toplumda görülebilir. Sonuç olarak, özellikle eski halk dinlerinin büyük ölçüde yaşadığı fiziksel çevrenin, toplumsal ve ekonomik şartların tesiri altında kaldığı görülmektedir. Yüksek dinler de diyebileceğimiz “evrensel dinler”e gelince bunlar da ilkel dinler gibi değişiklik ve farklılıklar göstermekte, dini doktrinler geniş halk kitlelerinin kavrayış ve eğilimlerine göre şekil ve renk almaktadır. Yalnız, toplumun bu dinler üzerindeki etkileri daha sathi kalmakta, ilk bakışta fark edilememektedir. Bu dinlerdeki farklılaşmalar kendini mezhep ve tarikatlar olarak ifade etmektedir. Bu unsurların oluşumu yine toplumun ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. ‘Yüksek veya kitabi din’ diye tabir edilen ve dinin ideallerini, kurallarını ve ibadet şekillerini, yetkili din bilginlerinin tespit ettikleri şekliyle temsil eden din; kültürleri, tarihleri, yaşayış şekil ve şartları, ekonomik yapıları bambaşka topluluklarda da bu değişik durumlara uygun yeni bir hüviyet ve şekil kazanmaktadır. Örneğin Arap yarımadasında yaşayan İslam’la, Türkiye ve Avrupa’da yaşayan İslam arasında anlayış ve uygulamalar bakımından çok büyük farklılıklar olduğu aşikardır.108 Şerif Mardin, “dini Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi dairelerinin yayınlarından çıkarmak yanlıştır. Din, ailelerin çocuklarına anlattıkları dindir.”109 diyerek, toplumda yaşayan dinle, dini doktrinlerin her zaman için uyuşmadığını göstermektedir. Halk arasındaki genel-geçer inanışları gösteren, Popüler dindarlık∗ diye de adlandırılan bu durum, bir süre sonra gerçek dinin yerine geçmektedir. Popüler din, halkın anlama düzeylerinin bir sonucu olarak, yaşayan yüksek tipli evrensel dinlerin bünyesinde de ortaya çıkmaktadır. Büyük ya da yüksek dinler (İslamiyet, Hristiyanlık vb.) yaygınlaştıkça bu dinlere yeni girenlerin sayısında bir artış olmuş, bunlar eski inançlarını bu yeni dinin içerisinde örtülü bir şekilde sürdürmüşlerdir. Dinler ne kadar 108 Mustafa Aslan, Türk Popüler Dindarlığı, Dem Yay., İstanbul, 2004, s.23. Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, 5. Baskı, İletişim Yay., İstanbul, 1992, s.64. ∗ Popüler Dindarlık: Derin dini bilgisi olmayan normal halk tabakasındaki yaygın dini inanç ve uygulamaları ifade eden bir terim olup, daha çok sosyo-kültürel yapıdaki alt-üst tabakalaşma farklılıklarına göre oluşmaktadır. Böylelikle okumuş, yüksek din bilgisine sahip insanların oluşturduğu din yorumunu ifade etmek için ‘resmikitabi’ dindarlık; yüksek düzeyde dini bir eğitim almamış geniş toplum kesiminin oluşturduğu dini tarzı ifade için de ‘popüler dindarlık’ kavramı kullanılmaktadır (Mustafa Aslan, s.31). 109 28 farklı olursa olsun popüler din, bütün yüksek tipli dinlerde mevcudiyetini binlerce yıl bozulmaksızın devam ettirebilmekte, hatta kitabi temellere ve desteğe sahip birçok tezahürlere de sahip olabilmektedir.110 Çünkü, her ne kadar eski inanç yeni din tarafından mağlup edilmiş olsa da, toplumda inatla muhafaza edilmeye devam etmektedir.111 Resmi, kitabi dine niteliğini veren şey, sistemleşmiş teolojik doktrinler, dini kurumlar ya da derin bilgili din adamları sınıfı iken, popüler din, resmi dini kurumun dışında sıradan halk arasında bulunur ve nispeten sistemsiz inanç ve uygulamalardan oluşur. Dini doktrin ve teolojik sistemleştirmeden yoksundur. O, yüksek tipli, kitabi dinlerden süzülüp gelen kavramlar ve inançlarla birlikte eski kültürlerin bir çeşit karışımıdır.112 Yüksek, kitabi dinlerin içine popüler dini formların nasıl girdiğine gelince; öncelikle insan hayatının doğum, evlilik ve ölüm gibi belli başlı geçiş dönemlerinde çok zengin bir takım popüler dini inanış, uygulama ve merasimler ortaya çıkmaktadır. Bir insanın hayatında çok önemli olan bu dönemlerde, halk arasında birçok uygulama ve merasim yapılmakta ve bunlar, popüler dindarlığın çok önemli biçimlerini ihtiva etmektedir.113 Mustafa Aslan, Türk popüler dindarlığının oluşması ve mevcudiyetini sürdürmesini sağlayan öğeleri altı grupta toplamıştır:114 Birincisi; Eski Türk İnanç ve Gelenekleridir. Anadolu’ya gelen Türkler buraya kendi geleneklerini getirmişler, bunları İslam dini kuralları ve yerli Anadolu kültür izleriyle birleştirmişlerdir. Sınır boylarındaki ‘gaza’ ve ‘tarikat’ faaliyetleriyle İslam’la tanışan Türkler arasında İslam dininin yayılması ve ilk planda yerleşmesi ‘resmi’ ve ‘kitabi’ formlardan ziyade ‘mistik formlar’ın etkisiyle olmuştur. Böylece başlangıçtan itibaren ‘gaza’ ve ‘halk tasavvufu’ Türk Müslümanlığına özgün ve kalıcı hususiyetlerini kazanmışlardır. Özellikle ‘Bektaşilik’ ve ‘Alevilik’te eski inanç ve geleneklerin izleri daha bariz gözükmektedir. İkincisi; Gaza Müslümanlığıdır. Türklerin İslam’a giriş ve Anadolu’nun fethi sürecinde oldukça canlı bir şekilde varlığını hissettiren ‘gaza ruhu’ Türk popüler dindarlığına 110 111 112 113 114 Mustafa Aslan, ss.55-56. Mensching, s.140. Mustafa Aslan, s.56. Mustafa Aslan, s.65. Mustafa Aslan, ss.133-140. 29 oldukça fazla etkide bulunmuştur. Hz. Ali, Battal Gazi vb. gibi kimi tarihi şahsiyetler menkıbeler vasıtasıyla mitolojik karakterlere büründürülüp yüzlerce yıldır efsaneleştirilmişlerdir. Üçüncüsü; Anadolu’daki eski kültürlerin izleridir. Anadolu ve Mezopotamya’da geçmişte hüküm süren, daha sonra da ortadan kaybolan medeniyetlere ait (Babil, Asur, Hitit vb.) inançlar ve mitolojiler ile Hıristiyanlık ve diğer dinlere ait inançlar da, Anadolu halkının dini inanç ve adetlerinin oluşumunda rol oynamıştır. Dördüncüsü; Tarikatlardır. Tarikatlar da dini inanç ve davranışların şekillenmesinde etkili olmuşlardır. Tasavvuf ve tarikatlar hem popüler düşünce ve tavırları besleyip büyüten bir kaynak, hem de onların devamını sağlayan bir kurum işlevi görmüşlerdir. Beşincisi; Sünniliktir. Popüler dindarlık bir takım İslam’a aykırı inanış ve uygulamaları içerisinde barındırmakla birlikte, Sünni inanç ve davranışları da içerisinde barındırmaktadır. Altıcısı; Aleviliktir. Alevilik daha çok eski inanç ve geleneklerin sözlü kültür unsuru olarak ön plana çıkışıyla kendini belli eder. Türkler arasında özellikle sufilikle kaynaşmak suretiyle başlıca kırsal yörelerin ve göçebe unsurların popüler dindarlığını oluşturmuştur. Yukarıda saydığımız faktörlerin etkisiyle günümüzde, geniş halk kitlelerinde mevlit, türbe ziyareti, mezar ve türbelere bez ve çaput bağlayarak dileklerde bulunma, hatta bunun ötesinde ev-araba alma, eş bulma, hastalıktan şifa bulma gibi çeşitli istekler için o isteği gerçekleştirdiği düşünülen değişik yatırlara gidip dua etme, Kuran okutma, mübarek gün ve gecelerde dini törenlere katılma gibi daha çok şekille ilgili dindarlığın hayli rağbet gördüğü ve bunun giderek dini vecibelerin yerini aldığı görülmektedir.115 Bunların birçoğunun İslam dini açısından bidat ve hurafe olduğu hem o türbelerin kapısında yazılmasına, hem camilerdeki hutbe ve vaazlarda ifade edilmesine hem de basın-yayın yoluyla ifade edilmesine rağmen hala çok büyük bir kesim bunlara itibar etmektedir. İnsanların bu şekilde davranma sebeplerini yukarıda saydığımız tarihi ve toplumsal saiklerde aramak gerekir. 115 Ali Bardakoğlu ve Diğerleri, İlmihal ~İslam ve Toplum~, C. 2, İSAM, İstanbul, 1999, s.474. 30 Toplumlara baktığımızda bu çeşit inançlara, ruhi yapılarından dolayı kadınların erkeklere nispeten daha meyyal oldukları görülmektedir. Toplumsal sınıf olarak da köylüler, askerler, avcı ve denizcilerin büyü eksenli bu çeşit inançlara daha çok başvurduğu görülmektedir. Çünkü bu meslekler, insanın aklı ve mesleki kabiliyetleriyle hakim olamadığı bir saha içerisindedirler. Bu da onları bir şeylere bağımlı hale getirmektedir. Çiftçi için yağmur, denizci için rüzgar, asker için kendisine isabet edecek ölümcül kurşun önemlidir. Bütün bunları kontrol edebileceği düşünülen kurşun dökme gibi büyüsel temalara bundan dolayı başvurulur. Bu sayede kişiler kendilerini güvende hissedebilirler.116 Yukarıda dini düşünce üzerinde etkisini belirttiğimiz ‘eski inanç ve gelenekler’ ile ‘yaşanılan coğrafyadaki eski kültürlerin izleri’ni aynı din üzerinde farklı millet ve coğrafyalar üzerinde göstermek gerekirse: Ali Köse’nin 70 İngiliz mühtedi (sonradan Müslüman olanlar) üzerinde yaptığı araştırma göstermiştir ki; hayat boyu Müslüman olanlarda yerleşmiş olan ahirete yönelik aşırı endişenin İngiliz mühtedilerde mevcut olmadığıdır. Hiçbir mühtedi, Müslüman olmakla eski Hıristiyanlık günlerine göre ahiret hayatını kazanmada önemli bir adım attığından bahsetmemiştir. Hıristiyan kalsa veya İslam’la tanışmasa ahiret hayatının mahvolacağı gibi fikirler serdetmemişlerdir. Bu da dini algılamada kültürel faktörleri ortaya koyar.117 Koreli mühtediler üzerinde yapılan araştırmalarda da aynı şekilde kültürel faktörlerin izleri görülebilmektedir. 1985 yılında 260 Koreli mühtedi üzerinde yapılan bir araştırmada,118 Koreli mühtedilerin % 61’inin içki içtikleri, % 77’sinin domuz eti yedikleri görülmüştür. 2001 yılında 68 Koreli mühtedi üzerinde yapılan başka bir araştırmada da % 25’inin içki içtikleri, % 16’sının domuz eti yedikleri tespit edilmiştir. Bunun nedenleri mühtedilere sorulduğunda ‘İçki içmeyi bırakamadım. Ülkemizde bir erkek olarak içki içmemek toplum ilişkilerine zarar verecek bir kural olarak algılanmaktadır. Bu yüzden içki içmeyi sevmediğim halde zor durumlarda içiyorum.’ gibi ifadelerle alkol kullanımının sosyal bir hadise olduğunu ifade etmişlerdir.119 Bu da, aynı dinin yasaklarının farklı toplumlarda farklı biçimde uygulandığını 116 Mensching, ss.140-141. Köse, Neden İslam’ı Seçiyorlar, ss.105-106. 118 F. el-Khazindar, The Diffusion of İslam in Korea and Field Survey of Social Situation of Korean Muslims, MA Thesis, Seoul, 1985, s.47 ve 74. Heon Choul Kim, Din Değiştirmenin Entelektüel Arka Planı, Kaynak Yay., İstanbul, 2003, s.23’ten. 119 Kim, s.149. 117 31 bizlere göstermektedir. Bizim yaptığımız araştırmada da İslam dini yasakladığı için içki içmediğini belirtenlerin oranı % 45 iken, -daha çok toplumsal nedenlere bağlı olarak- İslam dini yasakladığı için domuz eti yemeyeceğini belirtenlerin oranı % 70’e çıkmaktadır.. Yine ülkemizde yerde görülen bir ekmek veya simit parçası hürmet gösterilip bir kenara kaldırılırken, aynı ihtimam diğer yiyeceklere gösterilmemektedir. Bu da yine içinde yaşadığımız toplumdaki ‘kolektif şuuraltı’nın tesiriyle ortaya çıkmaktadır. Bir nimet olarak diğer yiyeceklerle aynı mesabede olan ekmek, bu toplumun kıtlık yaşaması, temel tüketim maddelerinden biri olması dolayısıyla diğer yiyeceklere göre daha fazla değer taşıyıp, kutsallaştırılmaktadır.120 Bu bölümü kısaca özetlemek gerekirse; dinin teorik anlatımıyla pratik anlatımı sımsıkı birbirine bağlıdır. Önce teorik kısım, daha sonra da pratik (ibadet) kısım ortaya çıkar. Fakat zamanla teori pratiğe tabi olur.121 D. MODERN TOPLUMDA DİN Kökeni Latince “modernus” kelimesine dayanan ve “günümüze, çağa ait olan, onu çağrıştıran” gibi anlamlara gelen “modern” terimi, eski ve geleneksel olana karşı yeniliği ifade etmektedir. Modern kavramı çerçevesinde kullanılan modernlik “genel olarak bir uygarlığın kendi gelişim çizgisi içinde görece en son dönemde geliştirdiği, özel olarak da Batı uygarlığının Rönesans ve Aydınlanma dönüşümünden sonra kazandığı kültürel değer ve sosyal ilişkilerin özümsenmesi ile ortaya çıkan yaşam tarzı” olarak tanımlanmaktadır.122 Bu tanımlar ışığında modern; “Orta Çağ’ın skolastik anlayışından kurtulup Rönesans ve Aydınlanma ile, aklın ürünü olan rasyonel bilim anlayışı ve yönteminin her alana uygulanmasını, Tanrı yerine insanı merkeze alan felsefi anlayışı savunur.”123 Modernleşme, genelde tarımsal üretimden endüstriyel üretim tarzına geçişin getirmiş olduğu genel toplumsal değişiklikleri kapsamakta; özelde ise, bu tarihsel süreci daha erken 120 121 122 123 Köse, Neden İslam’ı Seçiyorlar, s.1. Taplamacıoğlu, “Din Sosyolojisinde Son Gelişmeler”, s.58. Ömer Demir ve Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Yay., İstanbul, 1992, s.251. Murat Tazegül, Modernleşme Sürecinde Türkiye, Babil Yay., İstanbul, 2005, s.18. 32 devirlerde yaşamış olan ABD ve sanayileşmiş Batı toplumlarının izinden giderek onların sahip olduğu kurum, değer ve sistemlere sahip olabilme amacıyla sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. alanlarda yapılan düzenlemeleri kapsar.124 Bu açıdan “modernleşme” bizim gibi doğu toplumlarında “Batılılaşma” ile aynı anlamı ifade eder.125 Onun için toplumumuzdaki “asrilik”, “çağdaşlaşma”, “batılılaşma”, “modernizm” kelimeleri Cumhuriyet’ten beri aynı anlamlarda kullanılmakta, “çağdaş” olabilmenin yolunun “batılı değerler”i benimsemekten geçeceği düşünülmektedir. Batı’nın bütün bu değerlerini sorgulamaksızın, çağdaşlığın bir gereği olarak alma bir takım problemleri de beraberinde getirmektedir. Batı toplumlarının kendi dinamikleri çerçevesinde başlattığı ve oluşturduğu bu değişim ve dönüşüm bizim gibi farklı değer ve tecrübelere sahip toplumlara uygulanmaya çalışıldığında aynı sonuçları ortaya çıkarmamaktadır. Zira modernliğin temelinde gelenekle yaşanan bir çatışma vardır.126 Bu durum “Skolastik düşünce” ve “Ortaçağ tecrübesi” yaşamış, günümüzde yaşadığı özgürlüğü atalarının yaptığı “din savaşlarına” borçlu olan, “Kilise”nin otorite ve baskıcı tutumundan yüzlerce yıl çekmiş olan bir Batılı için normalken, bu şekilde olumsuz bir tecrübesi olmayan bizim gibi toplumlara uymamaktadır. Hatta dinin otoriter tutumunu üzerinde Avrupa kadar hissetmemiş olan Yeni Kıta’daki modernleşmenin gelenekle ve dinle Avrupa kadar çatışma yaşamamasını da aynı şekilde izah edebiliriz.127 Modern toplumda dine gelince; modernizmin “dini tamamen devre dışı bırakma”, “dini son derece marjinalleştiren bir gözle dünyayı, hayatı değerlendirir hale gelme” anlamındaki sekülerleşmeye128 neden olacağı düşünülmüştür.129 124 Demir ve Acar, s.71. Zeki Arslantürk, Kutsalın Dönüşü ~Yeni Toplum Arayışları~, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 1998, s.12. 126 Tazegül, s.18. 127 Jeffrey K. Hadden, “Sekülerizmden Dönüş”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz. ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.126. Ayrıca aynı kitapta bknz. W. H. Swatos ve K. J. Christianos “Sekülerleşme Teorisi: Bir Kavramın Serüveni”, s.101. Robert N. Bellah, “Din ile Sosyal Bilim Arasında”, s.162-163. David Martin, “Sekülerleşme Sorunu: Geçmiş ve Gelecek”, s.192. Rodney Stark, “Toprağın Bol Olsun Sekülerleşme”, s.40-41. Ayrıca bknz. M. Eliade, Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, ss.49-50. 128 Peter L. Berger, “Sekülerizmin Gerilemesi”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz. ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.13. 125 33 Sekülerleşme tezine göre, modern toplumda din gerileyecek ve dinin daha önce kabul gören sembol, doktrin ve kurumları prestij ve nüfuz kaybına uğrayacaktı.130 “Modern”le “seküler”i özleştiren sosyal bilimciler131 ve Batılı entelektüellere göre dinin sonu yaklaşmaktaydı.132 Dinin sonunun yaklaştığını öngören bu kişiler bu durumu bir öngörüden, bir faraziyeden öteye taşıyarak bu fikri kutsallaştırmışlardır. Bu yüzden modern toplumların sekülerleşecekleri düşüncesi bir “teori” olmaktan çıkıp, bir “ideoloji” haline dönüşmüştür.133 Aslında sekülerizmin din ile ilişkisi, birbirlerine düşman olmaktan ziyade karşılıklı olarak birbirlerine müdahale etmemektir. Onun için sekülerizm, bir düşünce akımı, bir hayat tarzı olarak, dinden arındırılmış dünyevi bir hayat tarzı tesis edilmesini, dinin dünyevi olan her türlü aksiyon ile bağlantısının koparılarak, bütün sosyal fonksiyonlarının ve müeyyide güçlerinin ortadan kaldırılmasıyla pasifize edilmesini istemektedir. Bu şekilde din, hayat ile fonksiyonel bir ilişkisi kalmamış bir inanç ve ritüeller kompleksi haline dönüştürülmek istenmektedir.134 Yukarıda anlattığımız sekülerleşme topluma zorla yaptırılmayacaktır. Zira modern toplum, bu süreci kendiliğinden zaten yaşayacaktır. Modern toplumun sekülerleşmeyi yaşayacağına o kadar fazla inanılmıştır ki yaklaşık üç asırdır sosyal bilimciler ve Batı’nın seçkin entelektüelleri hep dinin sonunun yaklaştığını vaat edip durmuşlardır. Her nesil, gelecek birkaç on yıl veya biraz daha uzun bir süre içinde insanların artık tabiatüstü inançları terk edeceklerini çok emin şekilde öngörmüştür. Bu öngörü 18. yüzyılın başlarında o kadar güçlüydü ki, 19. yüzyılın sonuna gelindiğinde modernitenin dine tamamen galip geleceği ve dinin ebediyen yeryüzünden silineceği iddia ediliyordu. Hatta, bu iddiaları yetersiz bulup dinin o kadar bile yaşayamayacağını düşünen o dönemin aydınlarının sayısı daha fazlaydı. Bu 129 Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay ve Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yay., Ankara, 1999, Modernizm md. 130 Swatos ve Christiano, s.101. 131 Ali Köse, “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar”, Liberal Düşünce, Yıl 6, Sayı 24, İstanbul, Güz, 2001, s.151. 132 Stark, s.33. 133 Hadden, s.125. 134 Durmuş Hocaoğlu, “Sekülarizm, Laisizm ve Türk Laisizmi”, Türkiye Günlüğü 29, Temmuz-Ağustos, 1994, s.43. 34 kişilere göre dinin sonunun 50 yıl içinde geleceği, hatta o zamanki gençlerin bir tanesinin bile aynı inançlara sahip olarak ölmeyeceği, hepsinin bu inançları terk edeceği öngörülüyordu.135 Sonraki yıllarda “sekülerleşme kahinleri” modernizmin dine galip geleceği hususundaki inançlarını devam ettirmekle birlikte tarih verme konusunda daha temkinli davranmaya başlamışlardı. 19. yüzyıl aydınları her gün dinin devrinin geçtiğini, inancın bir sanrı veya çocukluk illeti olduğunu, tanrıların nihayet bulup tahrip edildiklerini anlatmak için adeta birbirleriyle yarışa girişmişlerdi. Bu yarıştaki kahinlerin önceki nesil kahinlerden farkı, dinin yok olacağıyla ilgili tarih vermeyip sadece “yakında” demekle yetinmeleriydi. 136 20. yüzyılın başlarında da gelemeyen bu “yakında” ifadesi, yüzyılın ortalarında, dini çöküş “başladı” veya “devam ediyor” biçimine dönüştü. “Dinin evrimsel geleceğinin ölüm olduğu” fakat bu sürecin “birkaç yüzyıl alabileceği” söylenmeye başlandı.137 Fakat 20. yüzyılın sonlarına gelindiğinde ve hala dinin toplum yaşamını terk etmediği görülünce sekülerizm teorisi de ciddi eleştirilere tabi tutulmaya başlandı. Günümüzde ise artık yeni bir söylem güç kazandı: “Kutsalın dönüşü”.138 Hatta bunun ötesinde zaten kutsalın hiçbir yere gitmediği, toplum ve birey hayatında hep var olduğu,139 sekülerizmi savunanların teorilerinin hep masa başında kaldığı, kesinlikle empirik (tecrübi, deneysel) araştırmalarla desteklenemediği140 ifade edilmeye başlandı. Aslında “kutsal” hiçbir yere gitmemişti. Tanrı’nın öldüğü iddiaları sadece abartılı söylentilerden ibaretti.141 Dinin etkisi azalsa da, din kesinlikle kaybolmanın eşiğinde değildir ve büyük farklılıklar göstererek de olsa modern dünyada varlığını devam ettirmektedir.142 Zaten bilimsel gelişmeyle birlikte dinin bireysel alışkanlıklardan tutun sosyal kurumlara varıncaya kadar hayatın tüm alanlarında etkisinin azaldığını143 ileri süren seküler aydınların önemli bir bölümünü Avrupalılar veya ABD’de yaşayan Avrupalı göçmenler oluşturmaktadır. Bu aydınlar Hıristiyan-Avrupa entelektüel mirasını almış kişilerden 135 136 137 138 139 140 141 142 143 Stark, ss.33-34. Stark, ss.34-35. Stark, ss. 35-36. Zeki Arslantürk, Kutsalın Dönüşü – Yeni Toplum Arayışları-, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 1998. Köse, Sekülerizm Sorgulanıyor, “sunuş”, s.7. Bellah, s.162. Ayrıca bknz. D. Martin, s.190. Swatos ve Christiano, s.97. John Wolffe (ed.), The Growth of Religious Diversity ~Britain From 1945~, Newcastle, 1993, s.1. Anthony Giddens, Sociology, Fully Revised & Updated, Second Edition, Polity Press, Oxford, 1993, s.488. Swatos ve Christiano, s.103. 35 oluşmaktadırlar.144 Aynı şekilde dine sosyolojik açıdan getirilen yaklaşımlar, sosyolojinin üç klasik kuramcısının (Marx, Durkheim ve Weber) düşüncelerinin etkisi altında gelişmiştir ve hala bunlardan güçlü şekilde etkilenilmektedir. Bu sosyologların hiçbiri dindar değildir ve hepsi de modern zamanlarda dinin etkisinin azalacağını düşünmüşlerdir.145 Bu açıdan, Batılı aydınlar kendi kültürel miraslarının sonuçlarını tüm dünyaya teşmil etmektedirler. Fakat dünyanın lider toplumlarının Avrupa’da olduğu düşüncesiyle, sekülerleşme teorilerinin Avrupa üzerine bina edilmesi yanlıştır. Zira Avrupa dünyanın merkezi değildir.146 Ayrıca modern toplumların sekülerleşeceği tezinin önde gelen savunucusu olan Avrupalılar aslında tarihte de dindar olmamışlardır. Hatta Avrupa’nın Hıristiyanlık’tan uzaklaşmasının söz konusu olamayacağı, zira tam anlamıyla Hıristiyan bir Avrupa’nın aslında hiç var olmadığı bile öne sürülmektedir. Avrupa’nın Hıristiyanlaşma süreci daha 10. yüzyılda bile tamamlanmamıştır. Hıristiyanlaşan Kuzey Avrupa toplumları eski putperest inançlarını da yeni dinlerinin içine yerleştirmişlerdir ve Kuzey Avrupa’da Hıristiyanlığa bağlılık hiçbir zaman büyük kitlelerin katılımını sağlayacak kadar içten olmamıştır. Bu anlamda Avrupa zaten hiçbir zaman bir “inanç çağı” yaşamamış ve dini katılım seviyesi Avrupalılarda her zaman düşük seviyede kalmıştır. O zamanki insanların kiliseye devamlarının altındaki en önemli sebebi de ibadetten ziyade buraların bir sosyal aktivite alanı olarak kullanılması oluşturmuştur.147 Yukarıda saydığımız tarihsel sebeplerle Avrupa’da kurumsal (kiliseye mensubiyet ve devam etme anlamında) dindarlığın azaldığı bir gerçektir. Ancak öznel dindarlık hala yüksek seviyedeki yerini korumaktadır. Bu açıdan bir ülkeyi, o ülke insanının büyük çoğunluğu Tanrı’ya inandığı halde oldukça sekülerleşmiş bir ülke olarak tanımlamak doğru değildir.148 Avrupa’nın inanç coğrafyasına baktığımızda dini pratiklere katılım az olsa da bütün Avrupa ülkelerinde Tanrı inancı % 50’nin üzerindedir.149 1990’ların rakamlarına göre 144 Swatos ve Christiano, s.97. Giddens, Sociology, s.463. 146 Martin, s.196. 147 Stark, ss.41-55. Ayrıca bknz.: Swatos ve Christiano, s.113. Ayrıca bknz.: J. Wach, Din Sosyolojisi, s.85. 148 Stark; s.42-43. 149 Ünver Günay, “Modern Sanayi Toplumlarında Din: I”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 3, Kayseri, 1986, ss.55-88. 145 36 Avrupa’nın % 70’i Tanrı’ya inanmaktadır.150 Aşırı derecede sekülerleştiği iddia edilen İzlanda’da bile kendilerini “tam ateist” olarak görenlerin oranı sadece % 2.4’tür.151 Tüm dünyadaki ateistlerin oranı ise ancak % 4.3’ü bulmaktadır.152 Ayrıca insanlar sekülerleşme süreciyle uzaklaşmış oldukları dini duygularının ve Tanrı inancının yerine yeni inançlar koymuşlardır. Önceden de belirttiğimiz, insandaki bu inanma ihtiyacı bu sefer kendini değişik biçimlerde ifade etmeye yönelmiştir. “Mesela ‘eğitime inandıklarını’ söyleyen insanlar, tıpkı ‘Hıristiyanlığa inandıklarını’ söyleyen insanlar gibi, gizli bir dini ifadede bulunmaktadırlar.” Eğitim ve bilime “inanan” insanlar, bu inançlarına din kadar, hatta daha fazla hakimiyet atfederek kendilerine yeni kutsallar oluşturmuşlardır. Onlara göre eğitim veya bilim eninde sonunda tüm problemlerimizi çözecektir.153 Batı dünyasında yaygınlaşmaya başlayan, felsefi bir öğreti ve dini bir içerik taşıyan “meditasyon” ve “yoga” seanslarını da yine dini değerlerin azalmasıyla oluşan boşluğun doldurulma çabaları olarak görebiliriz. Ayrıca günümüzde “reenkarnasyon” veya “büyü” gibi tabiatüstüne yönelik inançların varlığı da sekülerleşme düşüncesinin gerçekleşmediğini göstermektedir.154 Bu şekilde Avrupa’nın Hıristiyanlıktan uzaklaşması sekülerleşme anlamı taşımaz. Sekülerleşme tabiatüstünü tamamıyla terk etmeyi gerektirir. Yoksa tabiatüstü bir varlığa inançtan diğerine yönelme sekülerizmi doğurmaz. Bu açıdan Avrupa’da “dini bir değişim” olmakta ve bu da değişimin gerçekleştiği toplum için yeni sonuçlar doğurmaktadır. Fakat bu durum sekülerizm değildir.155 Günümüzde dindeki değişim rüzgarını tespitte Batı’da ortaya çıkan Yoga ve Transandaltal Meditasyon, Krişna ve İlahi Işık Misyonu ile Moonculuk; Sayntoloji ve 150 151 152 153 154 155 Grace Davie, Modern Avrupa’da Din, Çev. Akif Demirci, Küre Yay., İstanbul, 2005, s.27. Stark, s.58. Statistical Abstract of the United States, 1994, s.855’ten aktaran Giddens, Sosyoloji, s.469. Swatos ve Christiano, s.116. Ayrıca bknz.: M. Eliade, Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, s.3. Stark, s.58. Swatos ve Christiano, s.114. 37 Feminist Kahincilik gibi yeni dini hareketler ve bazı Yeni Hıristiyan Sağ’ı gibi Hıristiyan fundamentalistleri ve evangelik hareketler önem taşımaktadır.156 Bu da göstermektedir ki modernite dini yok edememektedir. Din farklı şekiller bürünerek insan hayatına girmeye devam etmektedir. Hatta bugün Roma Katolikliği’ne ve mevcut Protestanlığa bir başkaldırı anlamı taşıyan Evangelikal Protestanlığın ortaya çıkışı ve Batı dünyasında hızla yayılan bir hareket olması, muhafazakar dini hareketlerin çağımızda da önemli bir yer işgal ettiğini göstermektedir. Bu durum sadece sekülerleşme teorisine değil, aynı zamanda Hıristiyanlığın -ve tabi ki diğer dinlerin- “modern insan”ın karşı konulamaz taleplerine uygun hale getirilmesini isteyen “çağdaş hocalar”a da yönelik bir tehdittir.157 Ali Köse’nin İngiliz Mühtediler üzerine yaptığı araştırma da bunu destekler mahiyettedir. Bu kişiler modern hayatın istekleriyle kolayca uzlaşan ve sahip olduğu değerleri hiçe sayan, bu yüzden de insanları yönlendirecek manevi kapasiteden yoksun bir din istememektedirler.158 Modern yaşam, değişim ve dinamizmi teşvik etmekte ve bu açıdan dinin durağan bir noktada sabitlendiğini düşünerek onu eleştirmektedir. Bu açıdan din “gericilik”le eş anlamlı tutulup, iman dolu bir yaşam çağın dışında kalmakla itham edilebilmektedir. Bu nedenle modern dünyada dine dönük her yöneliş aşağılayıcı bir “fundamentalizm” damgası yemektedir. Halbuki fundamentalizm kavramı çağdaş toplumlarda kazandığı anlam itibarıyla negatif imalar taşısa da, temelde “öze dönüş” anlamında pozitif bir anlam taşımaktadır.159 Bu açıdan günümüzdeki dine yöneliş hareketlerini “fundamentalizm” olarak görmektense, “öze dönüş” olarak görmek daha doğru olacaktır. Günümüzde yaşanan modernizmin dinlerin yorum ve uygulamasında belli değişiklere yol açtığı da muhakkaktır. Bu açıdan modern hayatta dinlerin terkine neden olan önemli bir sebep de çağın şartlarına uyum sağlayamamalarıdır. Çağın şartlarına uyumdan kastımız dinin bütün doktrinlerinin insanların hevesleri uğruna Hıristiyanlıkta olduğu gibi değiştirilmesi değildir. Zira bu durumu, yukarıda belirttiğimiz gibi, o dine mensup olanlar da 156 Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve İslam”, Bilgi ve Düşünce, Yıl 1, Sayı 2, Kasım, 2002, s.22. Peter Berger, “Dinin Krizinden Sekülerizmin Krizine” Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz. ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s.81. 158 Ali Köse, “Sekülerden Kutsala Yolculuk”, Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Haz. ve Çev. Ali Köse, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, ss.208-211 159 Temel Yeşilyurt, “Globalleşen Dünyada Dinin Anlamı”, İlahiyat Fakülteleri Kelam Anabilim Dalı Sempozyumu ~Bir Kelam Problemi Olarak Din-Dünya İlişkisi~, Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Çorum, 2003, s.135. 157 38 istememektedir. Buradaki kastımız dinin belli bir esnekliğinin olabilmesidir. Batılıların da ifadesiyle İslam bu esnekliğe sahip bir dindir.160 İslam’da bir hukuk prensibi haline gelmiş “ezmanın tegayyürü ile ahkamın tegayyürü”161 (zamanın değişmesi ile dini hükümlerin değişebileceği) anlayışı vardır. Bu da modern dünyanın İslam’a yönelttiği tehdidi azaltmaktadır. Bu esnekliğe sahip olamayan dinler ise mensupları tarafından çağımızda uygulanamaz bulunduğu için terk edilmektedir. Aynı şekilde, modernizmin iddialarından olan ve eğitim ve bilgi seviyesi arttıkça dinin gerileyeceği iddiası İslam coğrafyası için geçerli olmamaktadır. Müslümanlar üzerinde yapılan araştırmalar dini bağlılığın eğitim ve mesleki prestijle olumlu biçimde ilişkili olduğunu göstermektedir. Yapılan araştırmalar, günümüzdeki inanışların aksine, üniversite okuyanların veya iyi bir mesleki statüye sahip olanların, günlük namazlarını kılmalarının, zekat vermelerinin ve oruç tutmalarının, az eğitimli veya mesleki statüleri düşük seviyede olanlara göre daha muhtemel olduğunu göstermektedir.162 Düşük seviyede eğitime sahip olanlarda, aslında dini saiklerle yapılıyor gibi gözüken davranışların ardında sosyal baskı, gelenek, alışkanlık, aile tarafından zorlanma gibi başka unsurların da etkili olabildiği, fakat eğitim arttıkça bu davranışların sadece din adına yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan eğitim dinin daha şuurlu yaşanmasını sağlamaktadır. Yoksa kişileri dinden uzaklaştırmamaktadır. Türkiye’de başını örten kadınların örtünme sebepleri incelendiğinde bu açıkça görülür. İlköğretim seviyesinde eğitim görmüş olanlarda dini sebeplerle örtündüğünü söyleyenlerin oranı % 61 iken, lise mezunlarında bu oran % 81’dir. Üniversite mezunlarının ise tamamı (% 100) dini sebeplerle örtündüğünü belirtmektedir.163 Aslında ülkemizdeki alan araştırmaları dini pratiklerin eğitim seviyesi arttıkça azaldığını gösterir niteliktedir. Fakat bu durum değerlendirilirken yukarıda başörtüsü örneğinde gördüğümüz gibi dikkatli olunmalıdır. Zira eğitim seviyesi düşük kadınlar daha fazla başını örtüyor, demek ki eğitim düştükçe dindarlık artıyor şeklinde yorumlanabilecek ve 160 Stark, s.63. Mecelle, madde 39, Ali Himmet Berki (Haz.), Açıklamalı Mecelle, 2. Baskı, Hikmet Yay., İstanbul, 1979, s.22. 162 Stark, s.63 163 Milliyet, 28 Mayıs 2003. 161 39 bir dindarlık ölçütü sayılabilecek başörtüsünde bile, eğitim seviyesi düşük kadınlarda başını örtme nedeni olarak % 40’lara varan değişik sosyal sebepler rol alabilmektedir. Batı’da yapılan araştırmalar ise bizden farklı olarak, dini pratikleri yerine getirme ve kilise faaliyetlerine katılma gibi davranışların sosyo-ekonomik düzeyle birlikte arttığını göstermektedir. Batı’da dine karşı ilginin en düşük olduğu sosyal tabakayı işçi sınıfı oluşturmaktadır.164 Bu durum da yine sosyal ve bilimsel gelişmeyle birlikte insanların dinden uzaklaşacağı şeklindeki modernizm anlayışına ters düşmektedir. Bundan kırk-elli yıl öncesine kadar hakikate giden tek yolun bilim olduğu söylenip, hakikate ulaşmaya çalışan diğer kaynaklar, özellikle de din, pek kabul görmezdi. Oysa bugün durum çok farklıdır. Artık pek az insan aradığı yanıtları bulmak için bilime yönelmektedir. Hayatımızı anlamlandırmak için duyduğumuz yoğun gereksinim, bizi dini hakikatlerle yakınlaştırmıştır.165 Çünkü Nobel ödüllü fizikçi Steven Weinberg’ün belirttiği gibi “evren anlaşıldığı ölçüde anlamsızlığı da bir o kadar artmaktadır.” Bu açıdan bilim insanların akıllarındaki soruları giderememiş, bilim ilerledikçe evrenin muazzamlığının ve işleyişindeki kusursuzluğun daha iyi anlaşılması ile bilimle her türlü açıklamanın yapılabileceği düşüncesi geçerliliğini yitirmiştir. Bütün fizik yasalarının hep canlıların yararına işliyor oluşu, evreni tesadüfler zinciriyle açıklamak isteyen görüşü derinden sarsmıştır.166 Evrenin oluşum sürecinde neden hep düzgün işlediği bilimsel olarak açıklanamamaktadır.167 Büyük patlamayla oluşmaya başlayan evrenin ilk patladığındaki halinin ancak bir mikroskopla görülebilecek bir toplu iğne başı kadar olması,168 patlama sırasında 1/ 10º° oranında bile bir sapmanın olmayışı,169 patlamayla genişlemeye başlayan evrenin aynı hızla günümüze kadar genişlemesi ve aynı hızla genişlemeye devam etmesi gerçeği insanoğlunu hayrete 164 M. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örneği), İşaret Yay., İst.-1993, s.214. Ayrıca bknz.: Günter Kehrer, Roland Robertson ve Emile Durkheim, Din Sosyolojisi, Çev. M. Emin Köktaş ve Abdullah Topçuoğlu, Vadi Yay., İstanbul, 1996, s.60. 165 Robert Herrmann, “Hakikatin Kesişen Yolları”, Yeni 1000 yılda Tanrı, Russell Stannard (ed.), Çev. Atalay Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002, s.135. 166 Gregg Easterbrook, “Anlam Geri Dönerken”, Yeni 1000 yılda Tanrı, Russell Stannard (ed.), Çev. Atalay Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002, s.40-41. 167 Howard Van Till, “Evren Neden Çalışır?”, Yeni 1000 yılda Tanrı, Russell Stannard (ed.), Çev. Atalay Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002, s.34. 168 Easterbrook, s.40. 169 Michael Poople, “Büyük ve Yaşlı, Koyu ve Soğuk”, Yeni 1000 yılda Tanrı, Russell Stannard (ed.), Çev. Atalay Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002, s.26. 40 düşürmektedir. Evrenin ‘nasıl’ olduğuyla ilgili cevaplar bulmaya başlayan insan, bu sefer de ‘niçin’ olduğunu düşünmeye başlamıştır. Bütün bu anlattıklarımız göstermektedir ki modern dünyada dinin gerileyeceği yönündeki iddiaların kaynağı Batı merkezlidir. Yine günümüzde çok yaygın olan dünyanın küçülmesi ve bir bütün olarak dünya şuurunun oluşması anlamına gelen ve moderniteyle aralarında doğrudan bir ilişki bulunan küreselleşme iddiaları da bu açıdan değerlendirilirken dikkatli olunmalıdır. Zira bu tasvirler de Batı merkezli bakış açılarını yansıtmaktadırlar. Küreselleşmenin içeriğini oluşturan, iletişim ve seyahat teknolojisindeki ilerleme ile bilgi, insan ve mal transferinin hızlanması olgusu herkesin kullanabileceği bir imkan olarak gözükmesine rağmen, aslında üretilen bilgi ve malın transferinde Batı ülkeleri önceliklidir. Bu yüzden bilginin yaygınlaştırılması demek, aslında Batı’da üretilen modern bilgi formunun yaygınlaştırılması anlamına gelmektedir.170 İçinde birtakım “değerler” taşıyan bilginin, o değerlere sahip olmayan toplumlara uymayacağı ise aşikardır. Sekülerizm teorisinin iddialarını bir araya toplamak gerekirse, sekülerizm şu altı boyutu içinde barındırmaktadır:171 1. Dinin Gerilemesi: Dinin daha önceden kabul gören sembol, doktrin ve kurumları artık prestij kaybına uğrayacak, bunun sunucunda da dinsiz bir toplum oluşacaktır. 2. Dünyaya Uyma: Dini hüviyete sahip toplum ilgisini tabiatüstünden giderek bu dünyaya doğru yöneltecektir. 3. Toplumun Dinle İlgisinin Kesilmesi: Dinin kurumlar üzerindeki etkisi kaybolacak ve din özel alanla sınırlı kalacaktır. 4. Dini İnançların Yerini Kurumların Alması: İnsanlar davranışlarını artık din istediği için değil, toplumsal sorumluluklarını düşünerek yerine getireceklerdir. 170 171 Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve Din”, Bilgi ve Düşünce, Yıl 1, Sayı 1, Ekim, 2002, s.66. Köse, “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar”, s.151. 41 5. Dünyanın Kutsallıktan Uzaklaşması: Tabiatüstü olayların dikkate alınmadığı, tamamen “rasyonel” bir toplum oluşacak ve insanlar “aklın” yörüngesinde hareket edeceklerdir. 6. “Kutsal” Toplumdan “Seküler” Topluma Geçiş: Yukarıda saydığımız bütün maddelerin sonucunda da toplum artık kutsaldan sekülere geçecektir. Konumuzu özetlemek gerekirse; sekülerizmin yukarıda saydığımız iddiaları gerçekleşmemiştir ve “Hıristiyanlığın teolojik yapısı ve tarihi varlığı bağlamında Aydınlanma düşüncesine ve moderniteye karşı tutumu esas alınarak, modernite-din ilişkileri hakkında genel hükümlerde bulunmak mahzurludur. Bu bakımdan Hıristiyanlığın başına gelenlerden hareketle İslam’ın da aynı tecrübeleri yaşayacağını ve yaşaması gerektiğini ifade etmek doğru değildir.”172 Ayrıca, bilimin gelişmesi dinin önemini ortadan kaldırmanın ötesinde, sebep olduğu rahatsızlıklar ve yeni soru(n)lar nedeniyle dine olan ilgiyi daha da artırmıştır. Bilim, dini ortadan kaldırmanın ötesinde, dinin hızlı bir şekilde yayılmasına imkan sağlayacak yeni sebepler ortaya çıkarmaktadır: Nükleer felaket tehlikesi, kirliliğin yaşamı tehdit edecek boyuta ulaşması, kalabalıkların ortasında yapayalnız kalma korkusu, biten dostluklar, aşılması güç zorluklar vb. Bu yeni hastalıklarla baş edebilmek için din, sosyal ve psikolojik destek sunmaktadır. 173 İşte dinin geleceğini de bu kötü durumlar karşısında kendine nasıl bir ders ve pay çıkaracağı tayin edecektir.174 Her toplum, birçok iç ve dış etkenler ve dinamikler altında, sürekli değişmektedir. Bu açıdan değişim insan topluluklarının en temel karakteristiğini oluşturmaktadır.175 Aynı zamanda her değişme, değişmenin hızına ve ritmine bağlı olarak az ya da çok, ama daima sancılı bir süreçtir. Modernleşmeyle birlikte ise bu değişimin temposu artmıştır.176 Onun için modernizmin getirdiği yenilikler ilk zamanlarda daha çok olmak üzere dinle çatışıyormuş gibi algılanmıştır. Fakat zaman geçtikçe bu çatışmanın dozajı azalmakta ve modernizm ile din uyumlu bir sürece girmeye başlamaktadır. 172 173 174 175 176 Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve İslam”, s.23. Haviland, ss.409-410. Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve Din”, s.70. Günay, Din Sosyolojisi, s.24. M. Tayfun Amman, Kadın ve Spor, Morpa Yay., İstanbul, 2005, s.17. 42 Her ne kadar modern öncesi toplumlarda din ekonomik, sosyal, siyasal ve bilimsel bütün alanları kuşatırken, modern toplumlarda dinin sosyal alandaki etkisi zayıflamış olsa da,177 öznel olarak kişilerdeki dinin varlığı hala güçlü biçimde devam etmekte ve ortaya “evde din” anlayışı çıkmaktadır.178 Onun için 21. yüzyılda dinin (bireysel anlamda) azalacağını düşünmek için hiçbir sebep yoktur.179 Kısaca, dinin geçmişi insanlık tarihi kadar eski olduğuna göre, geleceği de insanlık kadar uzun ömürlü olacak180 ve modern insanın da problemi olan ölüm181 var olduğu sürece Tanrı da varlığını sürdürecektir. 177 Adnan Aslan, “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve Din”, s.70. Stark, s.58. 179 Berger, “Sekülerizmin Gerilemesi”, s.24. 180 Mehmet Akgül, Türkiye’de Din ve Değişim ~Bir Erol Güngör Çözümlemesi~, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2002, s.12. 181 Swatos ve Christiano, s.106. 178 43 II. BÖLÜM YÖNTEM A. EVREN VE ÖRNEKLEM Araştırma sahamızı öğretmenler oluşturmaktadır. Bütün öğretmenlere ulaşmamız mümkün olmadığı için, hepsini temsil edebileceğini düşündüğümüz bir “örneklem” grubu seçmemiz gerekiyordu.182 Bunu seçerken de İstanbul ili Bahçelievler ilçesine karar verdik. Zira bu ilçe güneyinde Bakırköy gibi sosyo-ekonomik düzey açısından zengin bir ilçeyle, kuzeyinde Bağcılar gibi nispeten sosyo-ekonomik düzey olarak geride kalmış bir ilçe arasında bir geçiş yeri teşkil etmektedir. Bazı mahalleleri, daha zengin olan Bakırköy’ü hatırlatmakta, bazı mahalleleri ise Bağcılar’la benzerlik göstermektedir. Bazı mahalleleri çok göç almışken, bazıları göç almamaktadır. Bu bakımdan kültürel zenginlik olarak da her bölgeden insan bulunmaktadır. Sosyal sınıf olarak da orta ve ortanın üstü grupları ağırlıklı olarak barındırmaktadır. Bahçelievler’de 36 ilköğretim okulu bulunmaktadır. Bu ilköğretim okullarında 1791 öğretmen görev yapmaktadır. Bunların 1051’i sınıf öğretmeni, geri kalanı ise branş öğretmenidir.183 Bu okullar kendi aralarında sosyo-ekonomik olarak dört eğitim bölgesine ayrılmışlardır. Biz araştırmamızın hepsini kapsayabilmesi için her bölgeden üçer tane olmak üzere toplam 12 okulda anket uygulaması yaptık. Anketlerimizi 1-9 Eylül 2005 tarihleri arasında bütün okullara kendimiz giderek uyguladık. Anketimizi Eylül ayının ilk haftasında uygulama nedenimiz, Eylül ayının ilk haftası eğitim-öğretim yılının başlaması sebebiyle bütün okulların öğretmenler kurulu toplantıları yapmaları ve öğretmenlerin en fazla bir arada bulundukları ve okulların açık 182 Zeki Aslantürk, Araştırma Metod ve Teknikleri, İFAV Yay., 4. Baskı, İstanbul, 1999, s.102. http://ilsis.meb.gov.tr; http://www.meb.gov.tr; http://istanbul.meb.gov.tr/kalitekurulu/istatistik_17042006/ilceleregörekurumderslik.htm (19 Nisan 2006) 183 44 olduğu dönemlere göre nispeten daha boş oldukları vakitlerin bu zamanlar olmasıydı. Genel olarak anketleri dağıtıp sonuçları hemen geri almamıza rağmen iptal edilen veya çakışan bazı toplantılarda anketlerin dağıtımını ve toplanmasını oradaki öğretmen arkadaşlardan da rica edebildik. Verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Bahçelievler’deki her üç okuldan birinde (1/3) anket uygulaması yaptık. Anketimizi toplam 295 öğretmen üzerinde uyguladık. Bu da göstermektedir ki Bahçelievler’deki her altı öğretmenden birine (1/6) ulaştık. Toplam öğretmen sayısını toplam okul sayısına böldüğümüzde, her okulda ortalama 50 öğretmenin olduğu anlaşılmaktadır. Biz ise her okulda ortalama 25 kişiye ulaşabildik. Bu aradaki fark, anketi doldurmayan öğretmenler kadar, süt veya doğum iznine ayrılmış bayan öğretmenlerin, askerde bulunan erkek öğretmenlerin, yaz tatili dönüşü olduğu ve henüz okullar başlamadığı için resmi veya gayri resmi izin almış, henüz memleketinden dönmemiş öğretmenlerin bulunmasından da kaynaklanmaktadır. Ayrıca idarecilerin de bu anketleri doldurmaktan genel olarak kaçındıkları görülmüştür. Yine anketin çok kısıtlı bir zamanda uygulanması, birçok okula sadece bir kere gidilip, sadece o anda orda bulunanlarca doldurması ve bir daha uğranılamaması sebepleri de ankete katılımı biraz düşürmüştür. B. ARAŞTIRMADA KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER Her araştırmada olduğu gibi bizim araştırmamızda da bazı güçlüklerle karşılaşılmıştır. Ayrıca bu araştırmanın, örneklem grubu ve onların verdikleri cevapların samimiyetiyle sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Yaptığımız araştırma ülkenin en fazla okumuş ve aydın kesimi üzerinde de olsa ankete tepki gösterenler olabilmiştir. Daha ankete başladığımız ilk okulda “hükümet şimdi de öğretmenlerin dinini mi araştırmaya başladı?” şeklinde tepkiler görebildik. Genç öğretmenler anketten rahatsızlık duymadan samimi ve rahat bir şekilde anketi doldururken, özellikle kırk yaş üstü öğretmenlerde bazı tedirginliklerin olduğu gözlenmiştir. Bu tedirginlik ve tepkilerinin arkasındaki önemli nedenlerden bir tanesinin ihtilal tecrübesi ve ondan önceki sağ-sol kavgalarının içerisinde yetişmiş ve okumuş olmalarından kaynaklandığı görülmektedir. Bu anketlerin bir “fişleme” aracı olarak kullanılacağını, sadece beni tanıdıkları için doldurduklarını yoksa böyle bir anketi asla 45 doldurmayacaklarını ifade edenler olmuştur. Her ne kadar ankette isim sorulmamış olsa bile bazı “kritik soruların” olduğu ve bunun asıl amacının kimlik tespitine yönelik olduğu, bunu benim dahi bilmediğim, hocalarım tarafından o şekilde oluşturulduğu ifade edilmiştir. Yine bu sebeple bazı sorular boş bırakılarak anket doldurulmuştur. Bazı deneklerin anketi doldurmaya başladığı, genel bilgi bölümünü doldurduğu, ama ne zaman anketin dinle ilgili sorulardan oluştuğunu görünce kalan kısmı boş bıraktığı görülmüştür. Bu tip öğretmenlerin aslında öğretmenler odasında en fazla dini konuları açıp, dini değerleri hafife alan öğretmenler olması da şaşırtıcıdır. Bunun nedenlerini sorduğumuzda genelde cevap vermekten kaçınmış veya “dini düşüncelerinin sadece kendilerini ilgilendireceği” şeklinde klasik veya “sana akademik hayatında başarılar!” şeklinde alaycı cevaplar verdikleri görülmüştür. Bazıları daha açık bir şekilde tepki göstererek “bu anket anayasal bir suç içermektedir. Bu anketle neyi amaçlıyorsun!” demişlerdir. (Benzer tepkilerin bizden önce araştırma yapan araştırmacılara da gösterildiğini ve Yümni Sezen’in ifadesiyle “iade edilmeyen anketlerin mühim kısmını aydın çevreden kişilerin anketlerinin olduğu”nu184 ifade edelim. Bu kişilerin kendilerini “aydın” olarak nitelendirmeleri ise tartışmaya değer başka bir konuyu oluşturmaktadır.) Kendilerine anketimizin bilimsel amaçlarla hazırlandığı, toplumun her kesiminde benzer anket ve araştırmaların yapıldığı, bu şekildeki çalışmaların sadece ülkemizde değil bütün dünyada yapıldığı ifade edilince anketi daha rahat doldurdukları gözlenmiştir. Buna rağmen hem Müslüman olduğunu söyleyip hem de “anket dini değerleri araştırıyorsa niçin sadece İslam’la ilgili soruların olduğu, bu ülkede başka dine mensup insanların da bulunduğu”nu söyleyip sadece laf olsun diye konuşanlarında bulunduğunu söylemek gerekir. Bütün bunlara rağmen anket doldurmamanın en önemli nedeninin tembellik olduğu unutulmamalıdır. “Kalemim yok”, “yakın gözlüğüm yok”, “sonra doldururum”, “ben buna benzer bir anket eskiden doldurmuştum”, “evde doldurup sonra getiririm”, “gençler doldursun” gibi sudan bahanelerle anket doldurmaktan kaçan öğretmenlere rastlanmıştır. (Zaten bizim araştırmamızdan üç yıl önce yine Bahçelievler’deki ilköğretim öğretmenlerinin rehberlik algı ve beklentilerini araştırmak üzerine yapılan bir ankette de bizim öğretmen olarak ulaştığımız orana yakın bir öğretmen oranına ulaşılabilmesi 184 Yümni Sezen, Türk Toplumunun Laiklik Anlayışı ~Ankete Dayalı Bir İnceleme~, İFAV Yay., İstanbul, 1993, s.56. 46 bunu göstermektedir.185 Ayrıca bizim anket yaptığımız dönemde Eğitim-Sen tarafından öğretmenlerin sorunlarına yönelik bir anketin hiç ilgi görmediği yine bu sendikaya mensup öğretmenler tarafından ifade edilmiştir. Bu da anketimizin doldurulma oranının sorulardan değil sosyal nedenlerden kaynaklandığını göstermektedir.) Bu anketi yaptığımız her okulda buna benzer cevaplar almamızda ilginçtir. Bu şekildeki basit nedenlerin fazla olmaması için de anket uygulamamızı Eylül ayının ilk haftası, öğretmenler kurulu toplantılarının olduğu günler yaptık. Çünkü bütün öğretmenlerin bir arada bulunduğu ve ders olmadığı için en fazla boş vaktin olacağı zaman bu haftaydı. C. ARAŞTIRMA GRUBUNUN GENEL ÖZELLİKLERİ Araştırmamıza katılanların genel toplamı, cinsiyet, yaş, medeni durum, branş, öğrenim durumu ve kaç yıllık öğretmen olduklarını gösterir tablolar aşağıya çıkarılmıştır. Tablo 1: Deneklerin Cinsiyet ve Yaşa Göre Dağılımı Yaşınız Cinsiyet 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 46 29 45 16 136 44.7 33.0 52.9 84.2 46.1 57 59 40 3 159 % 55.3 67.0 47.1 15.8 53.9 sayı 103 88 85 19 295 % 100 100 100 100 100 Erkek % sayı Kadın TOPLAM Araştırmamıza katılanların % 46.1’ini erkek, % 53.9’unu bayan öğretmenler oluşturmaktadır. İlköğretimde çalışan bayan öğretmenlerin sayısı ülke genelinde erkek 185 Mustafa Engin, İlköğretim Öğretmenlerinin, İlköğretim Müfettişlerinin Rehberlik ve İş Başında Yetiştirme Görevlerine İlişkin Algı ve Beklentileri, Yıldız Teknik Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), İstanbul, 2002. 47 öğretmenlerin gerisinde kalırken, İstanbul’da çalışan bayan öğretmenlerin sayısı erkek öğretmenlerden biraz daha fazladır.186 Yaş bakımından deneklerimizi incelediğimizde Türkiye’deki yaş ortalamasına bağlı olarak genç öğretmenlerin daha fazla olduğu görülmektedir. Deneklerimizin % 34.9’u 20-30 yaş aralığında, % 29.8’i 31-40 yaş aralığında, % 28.8’i 41-50 yaş aralığında ve % 6.4’ü 51 ve üzeri yaşlarda bulunmaktadır. 51 ve üzeri yaşlardaki öğretmenlerin az olmasının nedeni, bunların birçoğunun emeklilikte esas olan 25 yılını doldurup, emekliye ayrılmasıdır. Deneklerimizin % 72.5’i evli, % 24.1’i ise bekardır. Eşi ölmüş deneklerimizin oranı % 1 ve boşanmış olanların oranı da % 0.7’dir. Ayrıca bu soruyu deneklerimizin % 1.7’si boş bırakmıştır. Önceki ve sonraki sorular cevaplandırılırken bu sorunun boş geçilme nedenini tahmin etmek ise oldukça güçtür. Yaş açısından medeni durumu incelediğimizde Türkiye ortalaması ile uyumlu olduğu görülmektedir.187 Tablo 2: Deneklerin Medeni Durumu Sayı Medeni Durum % Evli 214 72.5 Bekar 71 24.1 Dul 3 1.0 Boşanmış 2 0.7 Cevapsız 5 1.7 TOPLAM 295 100 Deneklerimizi branş açısından incelediğimizde; yarısının (% 48.8) sınıf öğretmeni olduğu görülmektedir. Diğer yarısı ise kendi içlerinde genel olarak okutulan ders saatleriyle uyumlu bir şekilde branşlara dağılmıştır. Anketimizde bütün branşlardan öğretmenlere ulaşılmıştır. Ulaştığımız öğretmenlerin oranları ise okullardaki öğretmen oranları ile genel 186 İstanbul Araştırmaları Merkezi, İstanbul Külliyatı Cumhuriyet Dönemi İstanbul İstatistikleri 17, Eğitim, İlk-Orta-Lise 1928-1996, C. I., İstanbul, 1998. s.X-XI. 187 Türkiye İstatistik Yıllığı, 2004, s.39. 48 olarak uyum içindedir. Anketleri değerlendirirken çok fazla tafsilata girmemek adına, öğretmenleri sınıf ve branş öğretmenleri olarak ikiye ayırdık. Tablo 3: Deneklerin Branşı Sayı Branş % Sınıf Öğretmenliği 144 48.8 Ana Sınıfı 12 4.1 Beden Eğitimi 9 3.1 Bilgisayar 3 1.0 Din Kül. ve Ahl. Bil. 6 2.0 Fen Bilgisi 13 4.4 İngilizce 15 5.1 Matematik 24 8.1 Müzik 3 1.0 Rehberlik 6 2.0 Resim-İş 7 2.4 Sosyal Bilgiler 17 5.8 Türkçe 28 9.5 Diğer 8 2.7 295 100 TOPLAM Deneklerimizin hepsi öğretmen olmalarına rağmen kendi içlerinde öğrenim durumu olarak farklılık göstermektedirler. Öğretmenler arasında lise veya dengi okul mezunlarının bulunması şaşırtıcı gelebilir fakat bir dönem öğretmen okulu mezunlarının direkt olarak öğretmen yapıldığı unutulmamalıdır. Bu durumdaki deneklerimizin oranı % 1’dir. Deneklerimizin % 24.1’i de yüksek okul mezunudur. Günümüzde artık fakülte mezunu olmayanlar öğretmen olarak alınmamaktadır. Bu öğretmenler de yine geçmiş dönemlerde öğretmenliğe başlamış kişilerdir. Anketleri değerlendirirken kolaylık olması için, lise ve dengi okul mezunlarının çok az olması ve eğitim-öğretim olarak en fazla yüksek okul mezunlarına yakın olmaları sebebiyle, onları da yüksek okul mezunlarıyla birlikte değerlendirdik. Bir 49 fakülte bitirmiş olan deneklerimizin oranı ise % 74.9’dur. Bunlardan % 9’u da yüksek lisans yapmıştır. Yüksek lisans yapanların bütün deneklerimiz içindeki oranı ise % 6.1’dir. Doktora yapmış olan hiçbir deneğimiz çıkmamıştır. Tablo 4: Deneklerin Öğrenim Durumu Sayı Öğrenim Durumu % Lise veya Dengi Okul 3 1.0 Yüksek Okul 71 24.1 Fakülte 203 68.8 Yüksek Lisans 18 6.1 TOPLAM 295 100 Deneklerimizin % 24.1’i mesleklerinin daha başında olan 1-5 yıl arası görev yapan öğretmenlerden oluşmaktadır. Deneklerimizin % 30.8’i 6-10 yıl arası, % 18.3’ü de 11-20 yıl arası görev yapmıştır. 21 ve üzeri yıl görev yapan deneklerimizin oranı % 26.8’dir. Tablo 5: Deneklerin Kaç Yıllık Öğretmen Olduğu Kaç yıllık öğretmen olunduğu Sayı % 1-5 yıl 71 24.1 6-10 yıl 91 30.8 11-20 yıl 54 18.3 21 ve üzeri 79 26.8 TOPLAM 295 100 Araştırmamızda sosyo-ekonomik düzeyi belirlemeye yönelik soru sormadık. Zira öğretmenler aldıkları maaş itibariyle birbirlerine çok yakın bir durumda bulunmaktadırlar. Genel olarak öğretmen sınıfının sosyo-ekonomik olarak “orta” ve “ortanın üstü”nde bulunduğu söylenebilir. 50 III. BÖLÜM BULGU VE YORUMLAR (Din Algısının ve Dini Hayatın Tahlili) 51 A. DİNİ TECRÜBENİN TEORİK İFADESİ: İNANÇLAR 1. Allah İnancı Din olgusunun temeli aşkın bir varlığa (Allah) inanca dayanır. Diğer bütün inanç unsurları tanrı inancının tezahürleridir. Dinler arasındaki farklılık aşkın varlığın mahiyeti, ona inanma ve bağlanmadaki davranış farklılıklarıdır. En üstün varlık anlayışı dinlere göre değişmekle birlikte inanç olarak dinlerin ortak özelliğidir. Kendi yaratıcılığı dışında bir yaratıcı kabulü, insanları tanrı inancına götürmektedir. Bu da din olgusunun başlangıcıdır.188 Bu bakımdan öncelikli olarak örneklem grubumuzdaki Allah inancını tespite çalışacağız: Tablo 6: Allah İnancı Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir? Sayı % Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a inanıyorum 256 86.7 Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir 17 5.8 Allah’a inanmada bazı şüphelerim var 12 4.1 Allah’a inanmıyorum 10 3.4 TOPLAM 295 100 Allah inancı ile ilgili bulgular değerlendirildiğinde (Tablo 6) öğretmenlerin % 86.7’si şeksiz ve şüphesiz Allah’a inandıklarını belirtmişlerdir. Bu orana % 5.8’lik müdahaleci olmayan Allah inancı da eklendiğinde öğretmenlerdeki Allah inancının % 92.5’lik bir seviyeye çıktığı görülmektedir. Bu oran genel halk kitlesine baktığımızda189 düşük görülse de 188 Zeki Arslantürk, Kutsalın Dönüşü ~Yeni Toplum Arayışları~, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 1998, s.78. Ali Akdoğan, Sosyal Değişme ve Din (Trabzon İl Merkezi Örneği), Rağbet Yay., İstanbul, 2004, s.175. Ayrıca bknz.: Niyazi Akyüz, Ankara’nın Boğaziçi Semtinde Dini Hayat ve Kentlileşme Üzerine Bir Araştırma, Ankara Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 1994, s.101. Ali Akdoğan, Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Geçişte Dini Hayat (Rize İl Merkezi Örneği), Rağbet Yay., İstanbul, 2002, ss.124-136. 189 52 üniversite mezunları ve üniversite öğrencileriyle karşılaştırıldığında190 daha yüksek olduğu görülmektedir. Cinsiyet bakımından Allah inancını değerlendirdiğimizde (Tablo 7) erkek ve bayan öğretmenler arasında istatistiksi bir fark görülmemektedir. Fakat erkek öğretmenlere göre (% 2.9) bayan öğretmenler arasında (% 8.2) müdahaleci olmayan Allah inancının daha yaygın olduğu görülmektedir. Tablo 7: Allah İnancı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir? Erkek Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a inanıyorum Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir Kadın sayı 121 135 256 % 89.0 84.9 86.8 4 13 17 2.9 8.2 5.8 6 6 12 4.4 3.8 4.1 5 5 10 % 3.7 3.1 3.4 sayı 136 159 295 % 100 100 100 sayı % sayı Allah’a inanmada bazı şüphelerim var % sayı Allah’a inanmıyorum TOPLAM sd: 3 x2: 3.760 P = 0.289 Yaş grupları açısından Allah inancını değerlendirdiğimizde (Tablo 8) yaş gupları arasında kısmi bir farklılaşmanın olduğu görülmektedir. 51 yaş ve üzerinde Allah’a inanmayan hiçbir denek bulunmamıştır. Bu da yaşlılıkta Allah inancının arttığını söyleyen din psikolojisi tezlerine uygun düşmektedir. 190 M. Emin Köktaş, Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örneği), İşaret Yay., İstanbul, 1993, s.80. Ayrıca bknz. Zeki Aslantürk, Kutsalın Dönüşü, s.78. 53 Tablo 8: Allah İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir? Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a inanıyorum Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 90 79 73 14 256 87.4 89.8 85.9 73.7 86.8 7 4 2 4 17 6.8 4.5 2.4 21.1 5.8 3 2 6 1 12 2.9 2.3 7.1 5.3 4.1 3 3 4 0 10 % 2.9 3.4 4.7 .0 3.4 sayı 103 88 85 19 295 % 100 100 100 100 100 % sayı % sayı Allah’a inanmada bazı şüphelerim var % sayı Allah’a inanmıyorum TOPLAM sd: 9 x2: 14.437 P = 0.108 Tablo 9: Allah İnancı ile Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Öğrenim Durumunuz Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir? TOPLAM Y. Okul Fakülte Y. Lisans 61 178 17 256 82.4 87.7 94.4 86.8 5 12 0 17 6.8 5.9 .0 5.8 6 5 1 12 8.1 2.5 5.6 4.1 2 8 0 10 % 2.7 3.9 .0 3.4 sayı 74 203 18 295 % 100 100 100 100 sayı Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a inanıyorum % sayı Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir % sayı Allah’a inanmada bazı şüphelerim var % sayı Allah’a inanmıyorum TOPLAM sd: 6 x2: 12.018 54 P = 0.212 Öğrenim durumu açısından Allah inancını değerlendirdiğimizde (Tablo 9) önemli bir farklılığın oluşmadığı görülmektedir. Bu da belli bir seviyenin üstündeki eğitimin inançlar üzerinde artık etkili olmadığını göstermektedir. Bu seviyeye gelene kadar ise eğitimin inançları azalttığından bahsedilebilir. Çünkü okumamış veya ilk ve orta dereceli bir eğitim almış kişiler arasında Allah inancının daha yüksek çıktığı bilinen bir gerçektir. Branş ve medeni durum açısından Allah inancını değerlendirdiğimizde de önemli bir farklılığın oluşmadığı görülmektedir. Bu durum da Allah inancının yüksek öğrenim görmüş kişiler arasında benzerlikler gösterdiğine işaret etmektedir. 2. Kitap inancı Anketimizde İslam’daki bazı inanç ve ibadet esaslarını ve bunların uygulanışını sorduğumuz için deneklerimize ayrıca “kendinizi Müslüman olarak tanımlar mısınız?” şeklinde bir soru yönelttik. Çünkü birçok araştırmada deneklere İslami inanış ve uygulamalarla ilgili sorular sorulmakta ve şu kadarı inanıyor-inanmıyor, bu kadarı ibadetlerini yapıyor-yapmıyor şeklinde açıklamalarda bulunulmaktadır. Ancak kendisini Müslüman olarak tanımlamayan veya görmeyen kişilerin İslami inanç esaslarına inanmaları ve ibadet esaslarını yerine getirmeleri de beklenemez. Onun için bu inanç ve uygulamaların Müslümanlar arasında hangi düzeyde olduğunu görebilmek amacıyla anketimize bu şekilde bir soru koyduk. Tablo 10: Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Evet Kendinizi Müslüman olarak tanımlar mısınız? Hayır Cevapsız TOPLAM sayı 276 18 1 295 % 93.6 6.1 .3 100 Öğretmenlerin % 93.6’sı kendini Müslüman olarak tanımlarken, % 6.1’inin de Müslüman olmadığını ifade ettiği görülmektedir. Bir kişinin ise (% 0.3) bu soruyu boş 55 bıraktığı anlaşılmaktadır. Bazı denekler ise herhangi bir şıkkı işaretlememiş ve yanına “kısmen” diye yazmışlar, bunlarda evet cevabı vermiş gibi değerlendirmeye alınmışlardır. Tablo 11: Kitap İnancı Kur’an-ı Kerim hakkında hangisi doğrudur? Sayı % Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği ilahi kitabın adıdır 249 84.4 Kısmen Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği vahiylerden, kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşur 21 7.1 Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşan bir kitaptır 9 3.1 Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitaptır 14 4.7 Cevapsız 2 0.7 TOPLAM 295 100 Kuran’ın tamamının Allah’ın vahyinden oluştuğuna inananların oranı % 84.9’dur. Kuran’ın bir kısmının Allah’ın vahiylerinden, bir kısmının ise Hz. Muhammed’in sözlerinden oluştuğunu söyleyenlerin oranı ise % 7.2’dir. İslam akaidi açısından böyle bir şeyin olabilmesi mümkün değildir. Hatta dini akaid açısından böyle bir şeye inananlar dinden çıkmış olurlar. Bu sebeple deneklerimize, niçin bu şekilde bir inanışa sahip olduklarını sorduğumuzda “zaten öyle değil mi?” diyerek hayretlerini dile getirmişlerdir. Aslında öğretmen kesimi gibi okumuş bir zümrenin bile İslam dininin temeli olan kutsal kitabının kaynağını bilmediğini biz de hayret ederek öğrenmiş olduk. Deneklerin önemli bir kısmının Kuran’ın içeriğinin bu şekilde oluştuğuna inandığı ortaya çıktı. Bu şekildeki inancın % 7.2 gibi azımsanmayacak bir oranda çıkması ise dini bilgi seviyesinin ne kadar zayıf olduğunu göstermektedir. Kendilerini Müslüman olarak görmeyenlerin Kuran-ı Kerim’in ilahi bir kitap olduğuna inanmamaları normaldir. Müslüman olmayanlardan bir kişinin (% 5.9) Kuran’ı “ilahi bir kitap” olarak, iki kişinin (% 11.8) ise “kısmen ilahi bir kitap” olarak nitelemesi ise 56 genel olarak bu şekilde inanıldığı ve bu soruyu bir inanç sorusu değil de bir bilgi sorusu gibi görüp cevaplamalarından kaynaklanmaktadır. Tablo 12: Kitap İnancı ile Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Arasındaki İlişki Kendinizi Müslüman Olarak Tanımlar mısınız? Kur’an-ı Kerim hakkında hangisi doğrudur? Evet TOPLAM Hayır sayı 247 1 248 % 89.8 5.9 84.9 sayı 19 2 21 % 6.9 11.8 7.2 5 4 9 1.8 23.5 3.1 4 10 14 % 1.5 58.8 4.8 sayı 275 17 292 % 100 100 100 Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği ilahi kitabın adıdır Kısmen Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği vahiylerden, kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşur sayı Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşan bir kitaptır % sayı Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitaptır TOPLAM sd: 3 x2: 148.194 P = 0.000 Deneklerimizin % 4.8’i Kuran’ı “Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitap” olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Bu görüşü benimseme Müslüman olduğunu söyleyenler açısından başlı başına bir sorun teşkil etse de Müslüman olmadığını belirtenler için de sorun teşkil etmektedir. Zira Müslüman olmadığını söyleyenlerin mantıki olarak Kuran’ı Hz. Muhammed’in kendi sözleridir şeklinde değerlendirmeleri normaldir. Ama Kuran’ı bir tarih kitabı hüviyetinde görüp içeriğini “Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayatının anlatıldığı” bir kitap olarak görmeleri Kuran’ın içeriği hakkında en ufak bir fikirlerinin dahi olmadığını göstermektedir. Bu deneklerden (% 4.8) yarısının (% 2.4) din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine girmiş veya giriyor olması da ayrıca düşündürücüdür. 57 Deneklerimizin % 3.1’i Kuran’ın Hz. Muhammed’in kendi sözlerinden oluştuğunu ifade etmişlerdir. Kuran’ı kutsal bir kitap olarak görmeyenlerin böyle bir inanış içinde olmaları normaldir. Ama bu şıkkı işaretleyenlerin yarısından çoğunun (5 kişi) kendini Müslüman olarak tanımlaması ise ilginçtir. Bu sayıya kendini Müslüman olarak tanımlayan ve aynı zamanda Kuran’ı “Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitap” olarak görenleri de eklediğimizde ortaya çıkan % 3.3’lük bir kesimin “Müslüman” sıfatını bir dini değer değil de, bir kültürel değer olarak taşıdığı ortaya çıkmaktadır. Hatta anketimizin ilerleyen safhalarında dine bir kültür öğesi olarak bakanların oranının daha da fazla olduğunu göreceğiz. “Müslüman” sıfatının bir kültür öğesi olarak taşındığını daha iyi görebilmek için “Allah inancı” ile “kendini Müslüman olarak tanımlama” arasındaki ilişkiyi inceleyelim (Tablo 13). Tablo 13: Allah İnancı ile Kendini Müslüman Olarak Tanımlama Arasındaki İlişki Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir? Kendinizi Müslüman Olarak Tanımlar mısınız? Evet Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a inanıyorum Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir TOPLAM Hayır sayı 255 0 255 % 92.4 .0 86.7 sayı 14 3 17 % 5.1 16.7 5.8 7 5 12 2.5 27.8 4.1 sayı 0 10 11 % 0 55.6 3.4 sayı 276 18 294 % 100 100 100 sayı Allah’a inanmada bazı şüphelerim var % Allah’a inanmıyorum TOPLAM sd: 3 x2: 200.270 P =0.000 Deneklerimizden Müslüman olmadığını ifade edenlerden hiçbirinin (% .0) mutlak güç sahibi olarak Allah’a inanmadıkları anlaşılmaktadır. Bu da gösteriyor ki deneklerimizden 58 Müslüman olmadığını ifade edenler herhangi ilahi bir dine mensup değillerdir. Kendilerinin Müslüman olduğunu ifade eden deneklerimizden % 5.1’i müdahaleci olmayan bir Allah inancına sahiptir. % 2.5’i ise problemli bir inanca sahiptir. Hem Müslüman olduğunu ifade edip hem de Allah’a inanmadığını söyleyen hiçbir deneğimiz (% 0) mevcut değildir. İslam dini açısından kabul edilemeyecek bu üç görüşü topladığımızda ise % 7.6’lık büyük bir grubun kendilerinin Müslüman olduklarını söylemelerine rağmen dine aslında kültürel olarak bağlandıkları anlaşılmaktadır. Deneklerimizdeki Kuran inancını yaş, cinsiyet, branş, öğrenim durumu ve medeni durum açısından değerlendirdiğimizde herhangi bir farklılık görülmemiştir. Yaş grupları açısından Kuran inancına baktığımızda (Tablo 14) istatistiksel olarak bir fark görülmemekle birlikte Kuran’ın ilahi bir kitap olduğuna inananların oranında ileriki yaşlarda düşüş olduğu görülmektedir. Benzer bir durum Allah inancında da söz konusudur (Tablo 8). Bunun nedenleri ise ileriki bölümlerde açıklamaya çalışacağız. Tablo 14: Kitap İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Kur’an-ı Kerim hakkında hangisi doğrudur? 20-30 Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği ilahi kitabın adıdır. Kısmen Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği vahiylerden, kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşur Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşan bir kitaptır Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitaptır sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 89 77 68 15 249 87.3 87.5 81.0 78.9 85.0 6 7 6 2 21 5.9 8.0 7.1 10.5 7.2 1 1 6 1 9 1.0 1.1 7.1 5.3 3.1 6 3 4 1 14 % 5.9 3.4 4.8 5.3 4.8 sayı 102 88 84 19 293 % 100 100 100 100 100 % sayı % sayı % sayı TOPLAM sd: 9 x2: 8.950 59 P = 0.442 Tablo 15 : Bilimin Gelişmesiyle Kuran’ın İnanırlılığının Zayıflayacağına İnanma İle Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Cinsiyet Bilimin Gelişmesiyle Kuran’ın inanırlığı zayıflar. Öğrenim Durumu TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Y. Okul Fakülte 14 20 34 15 19 34 10.4 13.1 11.8 20.8 8.8 11.8 9 23 32 9 23 32 % 6.7 15.0 11.1 12.5 10.7 11.1 sayı 111 110 221 48 173 221 % 82.8 71.9 77.0 66.7 80.5 77.0 sayı 134 153 287 72 215 287 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.051 x2: 8.043 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum Katılmıyorum TOPLAM x2: 5.957 P = 0.018 Ayrıca, deneklerimize “bilimin gelişmesiyle Kuran’ın inanırlığı zayıflar” önermesini sorduk (Tablo 15). Deneklerimizden % 77’si “katılmıyorum” diyerek Kuran’ın inanırlığının zayıflamayacağını belirtti. % 11.1’lik bir kesim ise “kısmen katıldığını” belirtti. Buradaki kısmen katıldığını belirtenlerin daha ziyade kendilerinin bu görüşe katılmadığını ama çevrelerini düşünerek onların inancında bir azalma olur düşüncesiyle bu şıkkı işaretlediklerini gözlemledik. Kuran’ın Allah vahyi olduğunu belirtenlerin % 95’i onun bilim karşısında inanırlılığını kaybetmeyeceğini belirtmişlerdir. “Bilimin gelişmesiyle Kuran’ın inanırlığı zayıflayacağı” düşüncesine kesinlikle katıldığını belirten deneklerimizin oranı ise % 11.1 çıkmıştır. Bu düşüncede olanların daha ziyade yüksek okul mezunu ve bayan oldukları görülmektedir. İstatistiksel olarak da bu fark anlamlıdır. Bu da demek oluyor ki cinsiyet ve öğrenim durumu “bilimin Kuran inancını azaltacağı” yönündeki yargıları etkilemektedir. 3. Peygamber İnancı Kuran’a inanan kimselerin aynı zamanda onu getiren kişiye de inanmaları gerektiği düşüncesiyle ayrıca peygambere inancı sormadık. 60 Tablo 16 : Hz. Muhammed’i Örnek Görme ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Hz. Muhammed kendi zamanı için örnek bir insan olabilirse de, bu günümüz dünyası için geçerli değildir. Cinsiyet Öğrenim Durumu TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Y. Okul Fakülte 16 23 39 13 26 39 11.9 15.0 13.6 18.1 12.1 13.6 14 36 50 14 36 50 % 10.4 23.5 17.4 19.4 16.7 17.4 sayı 104 94 198 45 153 198 % 77.6 61.4 69.0 62.5 71.2 69.0 sayı 134 153 287 72 215 287 % 100 100 100 100 100 100 P =0.006 x2: 2.224 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum Katılmıyorum TOPLAM x2: 10.228 P =0.329 Ey inananlar! And olsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Resulullah (Allah'ın Elçisi) en güzel örnektir (Ahzab suresi/ 21). İslam dini Hz. Muhammed’e inanmanın yanı sıra O’nun davranışlarının örnek alınmasını istemektedir. Biz de öğretmenler arasında Hz. Muhammed’in “örnek insan” olarak görülüp görülmediğini tespite çalıştık (Tablo 16). Deneklerimizin % 69’u günümüz dünyası için de peygamberin örnek olduğunu belirtmiştir. % 17.4’ü kısmen Hz. Muhammed’in örnek olabileceğini, % 13.6’sı ise Hz. Muhammed’in günümüz dünyasında örnek alınamayacağını belirtmiştir. Bayanlarda ve yüksek okul mezunlarında peygamberi örnek olarak görme oranı düşmektedir. Cinsiyet açısından peygamberi günümüzde de örnek görme bakımından oluşan fark istatistiksel olarak anlamlı bir düzeydedir. Yaş grupları açısından Hz. Muhammed’i örnek olarak görmeyi incelediğimizde (Tablo 17) arada istatistiksel bir fark olduğu görülmektedir (p<0.5). Genç öğretmenlerin peygamberi daha fazla örnek olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Yaş ilerledikçe peygamberin örnek olarak görülme oranının düştüğü görülmektedir. Buradan “yaş ilerledikçe peygamberin örnek olarak görülme ihtimali azalır” diye bir hüküm çıkarmak yanlış olur. Buradan asıl çıkarılması gereken sonuç yeni nesil öğretmenlerdeki zihniyet değişimi olmalıdır. 61 Tablo 17: Hz. Muhammed’i Örnek Olarak Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Hz. Muhammed kendi zamanı için örnek bir insan olabilirse de, bu günümüz dünyası için geçerli değildir. Yaşınız 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 11 5 14 9 39 10.8 6.0 16.9 50.0 13.6 15 20 15 0 50 14.7 23.8 18.1 .0 17.4 76 59 54 9 198 % 74.5 70.2 65.1 50.0 69.0 sayı 102 84 83 18 287 % 100 100 100 100 100 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM sd: 6 x2: 29.565 P = 0.000 4. Ahiret İnancı Büyük dinlerin dayandığı temel esaslardan birisi de dünyanın bir sonunun olduğuna, bundan sonra bir başka hayatın, ahiret hayatının bulunduğuna inançtır. Kuran-ı Kerim kıyamet inancını bütün peygamberlerin telkin ettiğini haber vermektedir.191 Günümüzde de başta Hıristiyanlık ve Yahudilik olmak üzere yaşayan dinlerin hepsinde ahiret inancı bulunmaktadır. Bu da insanlığın ahiretin varlığı hususunda ortak bir kanaati paylaştığını ve bu hususta genel bir kabulün oluştuğunu gösterir.192 İslam bilginlerine göre din, “insanları dünya ve ahirette mutluluğa götüren ilahi yol” 193 olarak tarif edilmiştir. Tariften de anlaşılacağı üzere dinin dünya ve ahirete bakan iki yönü vardır. Onun için Müslümanlar namazlarında “Allah’ım bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru”194 şeklinde dua ederler. Zaten ahiret 191 Nuh 71/ 17-18; Şuara 26/ 81-102; Yusuf 12/ 101; Tâhâ 20/ 55; Meryem 19/33. Bekir Topaloğlu, Y. Şevki Yavuz ve İlyas Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, Çamlıca Yay., 3. Baskı, İstanbul, 2002, s.275. 193 Günay Tümer ve Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak yay., Ankara, 1993, s.8. 194 Bakara 2/ 201. 192 62 düşüncesi olmadan dini emir ve yasakların bir yaptırım gücü bulması da olanaksızdır. Bu sebeple ahiret inancına sahip olmayan bir dinin yaşayabilmesi güçtür. Ahiret mefhumu Kuran’da önemli bir yer tutmaktadır. Bu durum, ahiretle ilgili olarak zikredilen isim ve kavramların çokluğu, çeşitliliği ve ahiret konusunun sıkça vurgulanmasıyla belli olmaktadır. Aslında çeşitli safhalarına geniş bir şekilde yer verilmiş olan ahiret hayatıyla alakalı ayetlerin sayısının Kuran’ın üçte birine ulaşması da bu konuya verilen önemi göstermektedir. Kuran-ı Kerim’de pek çok yerde Allah’a imandan sonra ahirete imanın zikredilmesi, ahirete iman esasının, Allah’a imanla birlikte Tevhid inanç sisteminin temelini oluşturan önemli bir unsur olduğunu göstermektedir. Bu iki inanç unsuru, birlikte olduklarında bir değer ifade etmektedirler. Sistemden ahiret inancı çıkarıldığında Allah’a iman da anlamını yitirmektedir. Zira bu durumda ilah, adaletli ve merhametli bir ilah olmayacaktır, insan dünya hayatında yaptıklarının ve maruz kaldıklarının karşılığını göremeyecektir.195 Öğretmenler arasındaki ahiret inancına gelince; Tablo 18 : Ahiret İnancı İle Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Ölümden sonra insanların iyilik ve kötülüklerinin karşılığının verileceği bir hayat vardır. Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek Kadın TOPLAM Evli Bekar sayı 106 117 223 160 59 219 % 79.7 76.5 78.0 78.0 77.6 77.9 sayı 12 19 31 21 9 30 % 9.0 12.4 10.8 10.2 11.8 10.7 sayı 15 17 32 24 8 32 % 11.3 11.1 11.2 11.7 10.5 11.4 sayı 133 153 286 205 76 281 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.653 x2: 0.202 Katılıyorum Kısmen Katılıyorum Katılmıyorum TOPLAM x2: 0.854 195 P = 0.904 Yener Öztürk, Kuran-ı Kerim’in Ahiretin Varlığını İspat ve İkna Metodu, Harran Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Şanlıurfa, 1999, s.145. 63 Deneklerimizin % 78’i ölümden sonra insanların iyilik ve kötülüklerinin karşılığının verileceğine inanmaktadır. Ahiret hayatına inanmayanların oranı ise % 11.4’tür. % 10.8’i ise buna kısmen katıldıklarını belirterek kararsız kaldıklarını göstermiştir. Yaptığımız mülakatlarda bu kişilerin şüphe içinde oldukları görülmüştür. Cennet ve cehennemin varlığından kesinlikle emin olsalar bütün ibadetlerini yerine getireceklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca, yapılan araştırmalarda cennete inanma oranı cehenneme göre yüksek çıkmaktadır. Bu bakımdan bizim sorumuzda ahirete kısmen inandığını belirtenlerin bir bölümünün sadece cennete inandıkları için bu şıkkı işaretledikleri de düşünülebilir. Cinsiyet ve medeni duruma göre ahiret inancını ele aldığımızda (Tablo 18) herhangi bir farklılaşmaya rastlanmamıştır (p>0.5). Bu da göstermektedir ki cinsiyet ve medeni durum ahiret inancı üzerinde herhangi bir etkide bulunmamaktadır. Tablo 19: Ahiret İnancı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Ölümden sonra insanların iyilik ve kötülüklerinin karşılığının verileceği bir hayat vardır. 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 89 68 55 11 223 87.3 80.0 67.1 64.7 78.0 sayı 10 9 9 3 31 % 9.8 10.6 11.0 17.6 10.8 3 8 18 3 32 % 2.9 9.4 22.0 17.6 11.2 sayı 102 85 82 17 286 % 100 100 100 100 100 Katılıyorum % Kısmen Katılıyorum sayı Katılmıyorum TOPLAM sd: 6 x2: 19.203 P = 0.004 Yaş grupları açısından deneklerimizi incelediğimizde yaş ilerledikçe ahiret inancının azaldığı görülmektedir. Aslında yapılan bütün araştırmalar bunun tersine bulgular ortaya koymaktadır. İnsan yaşlandıkça, özellikle ölüm kaygısı nedeniyle Allah ve ahiret inancında artışlar olmaktadır. Bizim örneklem grubumuz çalışan öğretmenlere yönelik olduğu için asıl 64 yaşlı diye tabir edebileceğimiz emekli öğretmenlerde, yaşa bağlı olarak ahiret inançlarında bir artış olup olmadığını bilemiyoruz. Çalışan kesim, tabiri caizse henüz elden ayaktan düşmediği için ölüm kaygısını fazla taşımamaktadır. Tabloda (Tablo 19) dikkat çeken bir husus da yaş ilerledikçe şüphelerin de artıyor olmasıdır. Artan bu şüphelerin yaşlılıkta kesin inanca dönüşeceği düşünülebilir. Ahiret inancını branş ve öğrenim durumu açısından incelediğimizde de bir farklılık olduğu görülmektedir. Deneklerimizde ilerleyen yaşlarda ahiret inancının azaldığını görmüştük. Yüksek okul mezunu öğretmenlerin (% 86’sı 40 yaş üstü) fakülte mezunlarına göre daha yaşlı olmaları ve bunların birçoğunun sınıf öğretmenliği yapmaları (% 80’i) sebebiyle yüksek okul mezunlarında ve sınıf öğretmenlerinde de ahiret inancının azaldığı görülmektedir. Bu inanç düzeyindeki azalmaları yaşa bağlamak aslında yanlış olur. İnançtaki bu azalmayı daha ziyade eğitime bağlamamız gerekir. Bu yaştaki öğretmenlerin 68 kuşağı diye adlandırılan dönemin gençliği olduğu unutulmamalıdır. Daha ziyade öğretmen okulu ve köy enstitüsü mezunu bu kişiler gençliklerinde aldıkları dine karşı tutumları günümüze kadar taşımışlardır. Tablo 20 : Ahiret İnancı ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Ölümden sonra insanların iyilik ve kötülüklerinin karşılığının verileceği bir hayat vardır. Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 99 124 223 46 177 223 70.7 84.9 78.0 64.8 82.3 78.0 17 14 31 9 22 31 12.1 9.6 10.8 12.7 10.2 10.8 24 8 32 16 16 32 % 17.1 5.5 11.2 22.5 7.4 11.2 sayı 140 146 286 71 215 286 % 100 100 100 100 100 100 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM x2: 10.972 P = 0.004 65 x2: 13.266 P = 0.001 Ahiret inancıyla ilgili olan diğer bir husus da ahiretin dünyanın bir semeresi hükmünde olduğuna inanmaktır. Kuran’da “muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmeyle deneriz, sabredenleri müjdele.”196 diye buyrularak buna işaret edilmektedir. Biz de deneklerimize dünyayı bir imtihan yeri olarak görüp görmediklerini sorduk. Bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu görüşüne katılanlar % 69.2 gibi bir oranla temsil edilirken, bu görüşe kısmen katılanlar % 16.5’i bulmaktadır. % 14.3 ise bu görüşe katılmamaktadır. Ahiret inancına göre bu dünyayı bir imtihan yeri olarak görme oranının azaldığı görülmektedir. Tablo 21: Bu Dünyayı Bir İmtihan Yeri Olarak Görme ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Bu dünya bir imtihan yeridir ve Allah kullarını mal, mülk ve sıkıntılarla imtihan eder. Cinsiyet Öğrenim Durumu TOPLAM Erkek Kadın TOPLAM Y. Okul Fakülte sayı 101 92 193 46 147 193 % 77.1 62.2 69.2 65.7 70.3 69.2 sayı 12 34 46 10 36 46 % 9.2 23.0 16.5 14.3 17.2 16.5 sayı 18 22 40 14 26 40 % 13.7 14.9 14.3 20.0 12.4 14.3 sayı 131 148 279 70 209 279 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.006 x2: 2.527 Katılıyorum Kısmen Katılıyorum Katılmıyorum TOPLAM x2: 10.344 P = 0.283 Yine ahiret inancının bir tezahürü olarak deneklerimize sorduğumuz diğer bir soru; öldükten sonra arkalarından dua ve Kuran okunmasını isteyip-istemeyecekleriydi. Aslında her insan ölümünden sonra arkasından güzel bir şekilde yad edilmek ister, bu ahiret inancıyla ilgili değildir. Fakat arkasından dua edilmesini ve Kuran okunmasını istemesi ahirete inandığının da bir göstergesidir. 196 Bakara 2/ 155. 66 Tablo 22: Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını ister misiniz? Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek Kadın TOPLAM Evli Bekar sayı 123 142 265 193 67 260 % 90.4 91.0 90.8 91.5 88.2 90.6 sayı 13 14 27 18 9 27 % 9.6 9.0 9.2 8.5 11.8 9.4 sayı 136 156 292 211 76 287 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.863 x2: 0.719 Evet Hayır TOPLAM x2: 0.030 P = 0.397 Deneklerimizin % 90.8’i öldükten sonra arkalarından dua ve Kuran okunmasını istemektedirler. Bu oranın ahiret hayatına inandığını belirtenlerden bile fazla çıkması ise dikkat çekicidir. ‘Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını ister misiniz?’ sorusunu cinsiyet açısından değerlendirdiğimizde, kadın ve erkek öğretmenler arasında bir farklılığın oluşmadığı fakat bayanların bu durumu biraz daha fazla istedikleri görülmektedir. Bu konuda, bekar ve evli öğretmenler arasında da önemli bir farklılık oluşmamasına rağmen evli öğretmenlerin arkalarından dua ve Kuran okunmasını daha fazla istedikleri görülmektedir. Sorumuzu branş açısından değerlendirdiğimizde (Tablo 23); sınıf ve branş öğretmenleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamasına karşın branş öğretmenlerinin arkalarından dua ve Kuran okumasını daha fazla istedikleri görülmektedir. Aynı şekilde yüksek okul mezunları ile fakülte mezunları arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Fakat fakülte mezunları, yüksek okul mezunlarına göre arkalarından dua ve Kuran okunmasını daha fazla istemektedirler. 67 Tablo 23: Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını ister misiniz? Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf TOPLAM Branş Y. Okul Fakülte sayı 125 140 265 65 200 265 % 88.0 93.3 90.8 89.0 91.3 90.8 17 10 27 8 19 27 % 12.0 6.7 9.2 11.0 8.7 9.2 sayı 142 150 292 73 219 292 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.118 x2: 0.340 Evet sayı Hayır TOPLAM x2: 2.447 P = 0.560 ‘Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını ister misiniz?’ sorusunu yaş grupları açısından değerlendirdiğimizde, istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın oluşmadığı görülmektedir. Fakat tablodan da (Tablo 24) anlaşılacağı üzere, arkalarından dua ve Kuran okunmasını isteyenlerin oranı yaş ilerledikçe azalmaktadır. Bu durumu yine yaş faktörüyle açıklamaktan ziyade, öğretmenlerdeki zihniyet değişimi olarak açıklamak daha isabetli olacaktır. Tablo 24: Öldükten Sonra Arkanızdan Dua ve Kuran Okunmasını İsteme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını ister misiniz? 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 95 79 75 16 265 93.1 90.8 89.3 84.2 90.8 7 8 9 3 27 % 6.9 9.2 10.7 15.8 9.2 sayı 102 87 84 19 292 % 100 100 100 100 100 Evet % sayı Hayır TOPLAM sd: 3 x2: 1.876 68 P = 0.599 5. Diğer İnançlar Tablo 25 : Kader, Melek, Nazar, Şeytan, Cin, Büyü, Cin Çarpması ve Fal İnancı Hangilerinin varlığına inanırsınız? Nazar Melek sayı 228 219 194 193 168 82 55 8 % 79.4 76.3 67.6 67.2 58.5 28.6 19.2 2.8 59 68 93 94 119 205 232 279 % 20.6 23.7 32.4 32.8 41.5 71.4 80.8 97.2 sayı 287 287 287 287 287 287 287 287 % 100 100 100 100 100 100 100 100 Şeytan Cin Büyü Cin Çarpm ası Kader Fal Evet sayı Hayır TOPLAM Tablo 25’te, sorduğumuz çeşitli varlık ve konulara inancı, inançlar arasındaki fark daha iyi görülebilsin diye inanılma oranlarına göre dizdik. İslam’daki imanın şartlarından olan kader inancı % 79.4, melek inancı ise % 76.3 oranında çıktı. Kuran’da “Allâh'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın adımlarını izlemeyin (onun peşinden gitmeyin). Zira o, sizin için apaçık bir düşmandır.”197 şeklinde bahsedilen şeytanın varlığına olan inanç ise % 67.2’lerde kalmaktadır. Kuran’da cinlerin varlığından da bahsedilmesine rağmen cinlerin varlığına inananların oranı % 58.5’e düşmektedir. İmanın şartlarından olması dolayısıyla kader ve melek inancını ayrıntılı olarak inceleyeceğiz: Kader inancı üzerinde cinsiyet, yaş, branş ve öğrenim durumunun herhangi bir etkisi olmazken, medeni durumun etkili olduğu görülmektedir. Evliler arasında kader inancı daha etkilidir. Evliler arasında kader inancının daha yaygın olması, aile içinde karşılaşılan problemler olabilir. Eş ve çocuklardan kaynaklanan problemleri sadece onların üstüne yüklemektense, kadere yükleyerek rahatlama sağlanmaktadır. Kader inancında, insanların başarılarını kendilerine ve çalışmalarına yüklerken, olumsuzlukları ise kadere yükledikleri 197 Enam 6/ 142. 69 görülmektedir. Aile içindeki olumsuzluklar da kadere yüklenerek aile bireylerini beceriksiz ve kötü görmenin önüne geçilmekte, bu şekilde yuvanın selameti de korunmaktadır. Tablo 26: Kader İnancı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Kadere inanır mısınız? Erkek Kadın TOPLAM Evli Bekar sayı 105 123 228 174 50 224 % 80.2 78.8 79.4 82.9 69.4 79.4 26 33 59 36 22 58 % 19.8 21.2 20.6 17.1 30.6 20.6 sayı 131 156 287 210 72 282 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.785 x2: 5.904 Evet sayı Hayır TOPLAM x2: 0.074 P = 0.015 Tablo 27: Melek İnancı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Meleklere inanır mısınız? Erkek Kadın TOPLAM Evli Bekar sayı 105 114 219 161 54 215 % 80.2 73.1 76.3 76.7 75.0 76.2 26 42 68 49 18 67 % 19.8 26.9 23.7 23.3 25.0 23.8 sayı 131 156 287 210 72 282 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.160 x2: 0.082 Evet sayı Hayır TOPLAM x2: 1.972 P = 0.774 Melek inancına baktığımızda, meleklere inananların oranı % 76.3, inanmayanların oranı ise % 23.7’dir. İslam’daki altı iman esasından biri olan meleklere inancın deneklerimiz arasında en az inanılan iman esası olduğu görülmektedir. Medeni durum açısından kader inancında oluşan farklılığın melek inancında oluşmadığı görülmektedir. Cinsiyet bakımından 70 bayanlarda melek inancının azaldığı görülse de bu istatistiksel olarak anlamlı bir düzeye çıkacak kadar büyük bir fark oluşturmamaktadır. İnanç esasları açısından bulgularımızı topluca değerlendirdiğimizde; Allah, kitap ve peygamber inanç oranlarının benzerlik gösterdiği, ahiret, kader ve melek inancının ise ilk gruba göre azalarak kendi aralarında benzerlik gösterdiği görülmektedir. Deneklerimizin % 93.6’sının kendini Müslüman olarak tanımladığını hatırlarsak, % 78 civarında olan ahiret, kader ve melek inancının az olduğu söylenebilir. Bu aradaki % 15’lik kesimin “kültürel Müslüman” olarak adlandırılması herhalde yerinde olacaktır. Bu kişilerin İslam dininin temelini oluşturan esaslara bile inanmadıkları görülmektedir. Dinin bazı unsurlarında tarih boyunca farklılıklar oluşabilmiş, bunlar genel olarak da mezhepleri ortaya çıkarmıştır. Ama oluşan hiçbir fırka ve grup iman esaslarında ayrılığa düşmemiştir. Deneklerimize baktığımızda, Allah inancından sonra kitap ve peygamber inancının da yüksek olduğu görülmektedir. Kuran’ın şu an elimizde var olması, peygamberin de tarihi olarak yaşadığının bilinmesi bunlara karşı inancı biraz daha artırıyor gibi gözükmektedir. Kuran ve peygambere göre, kader, melek ve ahiretin daha soyut konular olduğu düşünülürse, bunlara karşı inancın azalma nedeninin soyut konular olmalarından kaynaklandığı düşünülebilir. B. DİNİ TECRÜBENİN PRATİK İFADESİ: İBADETLER Dini tecrübe inanç, ibadet ve toplumsal boyuttan oluşmaktadır.198 İnanç, inanılan, bağlanılan dinin zihinsel boyutunu oluştururken, ibadet ise dinin birey tarafından kabul edildiğinin bir göstergesi olarak hayata geçirilen boyutu yansıtmaktadır. Bu anlamda ibadet teorik olan dini inancın pratik hayata geçirilmesidir. Dini inanç ilk unsur olurken, ibadetler onun bir devamı şeklinde algılanmaktadır. Toplumsal hayatta hemen her insanda din bulunurken, ibadet konusunda az ya da çok ilgili olanlar olduğu gibi, tamamen ilgisizler de bulunmaktadır. İbadetler aynı zamanda dini inançlara bağlılığın da bir göstergesidir.199 198 199 Joachim Wach, Din Sosyolojisi, Çev. Ünver Günay, İFAV Yay., İstanbul, 1995, s.45-61. Akdoğan, Sosyal Değişme ve Din (Trabzon İl Merkezi Örneği), s.195. 71 En ilkel dinlerden yüksek dinlere kadar bütün topluluklarda görülen ibadetlerin şekil ve muhtevaları toplumsal yapılara, milletlere ve dinlere göre değişse de, şüphesiz her din, mensuplarından inanmanın yanında bir takım pratikleri de yerine getirmelerini ister. Özellikle büyük dinlerin inançtan sonra önem verdikleri dindarlık boyutu ibadetlere katılmadır. İslam’da da imanın hemen arkasından ibadetlere katılmanın önemi sık sık vurgulanır. Ancak, ibadetler de kendi aralarında kısımlara ayrılır. Hepsinin önemi aynı derecede değildir. Yapılması zorunlu olanlar olduğu gibi, kişinin isteğine bırakılmış veya sadece tavsiye edilmiş ibadetler de vardır. Kişinin dindarlığını tespitte ibadetlere katılmanın veya katılma düzeyinin yeri önemlidir. İbadetlere katılma, dindarlığın boyutları içinde diğerlerine oranla daha kolay gözlenebilen bir fenomen olduğundan Batı’daki din sosyolojisi çalışmalarında dindarlığın tespitinde dini pratikleri yerine getirme üzerinde daha fazla durulmuştur.200 Tablo 28: İbadetleri Yerine Getirme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki İbadetlerinizi yeterince yerine getirdiğinizi düşünüyor musunuz? İbadetlerimin tamamını yapıyorum İbadetlerimin çoğunu yapıyorum İbadetlerimin bir kısmını yapıyorum Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Evli Bekar 19 4 23 20 3 23 14.0 2.5 7.8 9.4 3.9 8.0 36 38 74 57 15 72 26.5 24.1 25.2 26.8 19.7 24.9 65 102 167 115 49 164 47.8 64.6 56.8 54.0 64.5 56.7 16 14 30 21 9 30 % 11.8 8.9 10.2 9.9 11.8 10.4 sayı 136 158 294 213 76 289 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.001 x2: 4.491 % sayı % sayı % sayı Hiç ibadet yapmam TOPLAM x2: 16.614 200 Köktaş, s.107. 72 P = 0.213 İbadetlerin ne düzeyde yapıldığına geçmeden önce deneklerimizin ibadetlerini hangi ölçüde yaptıklarını düşündüklerini inceleyelim: Deneklerimizin % 89.8 gibi büyük bir çoğunluğu bir şekilde az veya çok ibadet yaptığını belirtmiştir. Hiç ibadet yapmadığını belirtenler % 10 civarında küçük bir kesimden oluşmaktadır. Hiç ibadet etmediğini belirtenler açısından baktığımızda bayanların oranının erkeklere göre daha düşük olduğu görülmekteyse de bu anlamlı bir fark oluşturacak kadar fazla değildir. İbadetlerin tamamını yapma bakımından bayanların geride kalmasını ise çalışan bayanların namaz gibi bazı ibadetleri yerine getirmede yaşadığı güçlüklerle açıklayabiliriz. Medeni durum açısından baktığımızda istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmasa da evlilerin bekarlara göre ibadetlere daha fazla önem verdiği görülmektedir. Yine ibadet algısını branş ve öğrenim durumu açısından incelediğimizde arada önemli bir fark bulunamamıştır. İbadetlerinin tamamını yaptığını belirtenlerde de, hiç ibadet etmediğini belirtenlerde de, sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerine, yüksek okul mezunları fakülte mezunlarına göre daha fazladır. Tablo 29: İbadetleri Yerine Getirme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki İbadetlerinizi yeterince yerine getirdiğinizi düşünüyor musunuz? İbadetlerimin tamamını yapıyorum İbadetlerimin çoğunu yapıyorum İbadetlerimin bir kısmını yapıyorum Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte sayı 13 10 23 9 14 23 % 9.0 6.7 7.8 12.4 6.4 7.8 sayı 35 39 74 17 57 74 24.3 26.0 25.2 23.0 25.9 25.2 78 89 167 40 127 167 54.2 59.3 56.8 54.1 57.7 56.8 18 12 30 8 22 30 % 12.5 8.0 10.2 10.8 10.0 10.2 sayı 144 150 294 74 220 294 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.492 x2: 2.737 % sayı % sayı Hiç ibadet yapmam TOPLAM x2: 2.411 73 P = 0.434 Yapılmayan ibadetlerin yapılmama gerekçesinin ne olduğunu görebilmek için deneklerimize aksattıkları veya yapmadıkları ibadetlerin nedenlerini sorduk (Tablo 30): Tablo 30: İbadet Yapmama Nedeni İle Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Eğer aksattığınız veya yapmadığınız ibadetleriniz varsa bunun sebebi nedir? İbadetin gereksiz olduğunu düşünüyorum Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize bakacaktır İş yoğunluğundan yapamıyorum Sonra yaparım diyerek tehir ediyorum Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek TOPLAM Kadın Evli Bekar sayı 12 4 16 11 5 16 % 9.8 2.6 5.8 5.6 6.8 5.9 sayı 25 58 83 65 16 81 20.3 38.2 30.2 33.0 21.6 29.9 27 34 61 43 16 59 22.0 22.4 22.2 21.8 21.6 21.8 59 56 115 78 37 115 % 48.0 36.8 41.8 39.6 50.0 42.4 sayı 123 152 275 197 74 271 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.002 x2: 3.827 % sayı % sayı TOPLAM x2: 15.112 Deneklerimize niçin ibadet etmediklerini veya ibadetlerini P = 0.281 aksattıklarını sorduğumuzda sadece % 5.8 gibi küçük bir kesim ibadetin gereksiz olduğunu belirtti. Bu soruyu ibadetlerinin tamamını yaptıkları gerekçesiyle cevaplamayanları da ekleyince bu oran % 5.4’e düşmektedir. Bu da gösteriyor ki deneklerimizin 94.6’sı ibadeti gerekli görmekte ama yapmadıkları ibadetler için çeşitli mazeretler öne sürmektedirler. Bu mazeretlerin başında ise günümüzde oldukça popüler bir kaçış noktası olan “Allah yaptıklarımıza değil kalbimize bakacaktır” düşüncesi gelmektedir. Deneklerimiz arasında bu düşüncede olanlar % 30.2’dir. Eğer Allah yaptıklarımıza değil sadece kalbimize bakacak ise bu ibadetin gereksiz olduğu düşüncesini de destekler. Ama ibadetin gereksiz olduğunu düşünenlerin oranının çok düşük olduğuna bakacak olursak, aslında inanan herkesin, inancın yanında ibadeti de gerekli gördüğünü (anketimize katılanlardan mutlak olarak Allah’a inandığını belirtenlerden sadece bir kişi ibadeti gereksiz gördüğünü belirtmiştir), fakat bunu yerine getirmemenin oluşturduğu 74 kaygıyı azaltabilmek için “benim kalbim temiz” türünden kaçış noktalarına sığındığını söyleyebiliriz. Bu kaçış noktalarından ikincisini ise % 22.2 ile “iş yoğunluğu” oluşturmaktadır. Anketimizi öğretmenlere yaptığımızı düşünürsek bu cevabın çok gerçekçi olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü diğer kamu personeline göre ve özellikle de özel sektör çalışanlarına göre hem tatilleri fazla hem de çalışma saatleri öğretmenlerin daha azdır. Deneklerimizin % 41.8’ide sonra yaparım diyerek ibadetlerinde aksaklıklar yapmaktadırlar. Cinsiyet açısından ibadetlerin yapılmama nedenlerine baktığımızda erkek ve bayanlar arasında bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. İbadetin gereksiz olduğunu düşünenlerin çoğunu erkekler oluşturmaktadır. Bu açıdan bayanlar erkeklere göre ibadeti daha gerekli görmektedir. Gerçi bayanlar tutum olarak ibadeti daha gerekli görmekteler ama davranış olarak bunu erkeklerden daha az gerçekleştirmektedirler (Tablo 30, namaz Tablo 37, oruç Tablo 40). İbadetleri yapmama nedeni açısından kadın-erkek arasındaki en büyük fark “Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize bakacaktır” düşüncesinde bulunmakta, bayanların bu düşünceye erkeklere göre iki kat daha fazla sahip çıktığı görülmektedir. İş yoğunluğu sebebiyle ibadetlerini aksattıklarını söyleyenler ise kadın ve erkek açısından eşit görülmektedir. Medeni durum açısından ibadetlerin yapılmama nedenlerine baktığımızda evli ve bekarlar arasında bir farklılık bulunmamaktadır. Branş açısından ibadetlerin yapılamama nedenlerini incelediğimizde (Tablo 31) sınıf öğretmeni ve branş öğretmenleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamaktadır. “İbadetin gereksiz olduğu”nu düşünenler ve “iş yoğunluğu” sebebiyle ibadetlerini yerine getiremeyenlerin sınıf öğretmenlerinde biraz daha ağırlıklı olmak üzere her iki grupta da benzerlik gösterdiği anlaşılmaktadır. “Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize bakacaktır” düşüncesinin de yine sınıf öğretmenleri arasında daha yaygın olduğu görülmektedir (% 34.1). Branş öğretmenlerinin ise “sonra yaparım (% 47.1)” düşüncesiyle ibadetlerini aksattıkları görülmektedir. 75 Tablo 31: İbadet Yapmama Nedeni ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Eğer aksattığınız veya yapmadığınız ibadetleriniz varsa bunun sebebi nedir? İbadetin gereksiz olduğunu düşünüyorum Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize bakacaktır İş yoğunluğundan yapamıyorum Sonra yaparım diyerek tehir ediyorum Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf sayı TOPLAM Branş Y. Okul Fakülte 9 7 16 4 12 16 % 6.7 5.0 5.8 5.6 5.9 5.8 sayı 46 37 83 27 56 83 34.1 26.4 30.2 38.0 27.5 30.2 31 30 61 22 39 61 23.0 21.4 22.2 31.0 19.1 22.2 49 66 115 18 97 115 % 36.3 47.1 41.8 25.4 47.5 41.8 sayı 135 140 275 71 204 275 % 100 100 100 100 100 100 % sayı % sayı TOPLAM x2: 3.666 P = 0.300 x2: 11.508 P = 0.009 Tablo 32: İbadet Yapmama Nedeni ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Eğer aksattığınız veya yapmadığınız ibadetleriniz varsa bunun sebebi nedir? İbadetin gereksiz olduğunu düşünüyorum Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize bakacaktır 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 4 4 7 1 16 % 4.2 4.8 8.9 5.9 5.8 sayı 23 24 30 6 83 24.0 28.9 38.0 35.3 30.2 19 12 24 6 61 19.8 14.5 30.4 35.3 22.2 50 43 18 4 115 52.1 51.8 22.8 23.5 41.8 sayı 96 83 79 17 275 % 100 100 100 100 100 % sayı İş yoğunluğundan yapamıyorum % sayı Sonra yaparım diyerek tehir ediyorum % TOPLAM sd: 9 x2: 23.656 76 P = 0.005 Yaş grupları açısından ibadetlerin yapılmama nedenlerini incelediğimizde (Tablo 32) arada istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır. Kırk yaş üstünde ibadetin gereksiz olduğunu düşünenlerin oranı, kırk yaş altına göre daha fazla olduğu görülmektedir. Aynı şekilde kırk yaş üstünde “Allah yaptıklarımıza değil kalbimize bakacaktır”, “iş yoğunluğundan ibadetlerimi yapamıyorum” görüşleri daha fazla revaç bulmaktadır. Gençlerin ibadetleri genel olarak ileriki yaşlara bıraktığı görülmektedir. Fakat kırk yaş da geçilince ibadetleri ileriye ötelemekten bıkılıp “benim kalbim temiz!”, “zamanım yok” türünden bahanelere daha çok sığınılmaktadır. Deneklerimiz ibadeti gereksiz görmese de iyi bir Müslüman olabilmek için yeter sebep olarak da görmemektedir. Deneklerimizin % 23.4’ü ibadetler yerine getirilmeden de iyi bir Müslüman olunabileceğini düşünmekte, % 28’i ise kısmen de olsa bu düşünceye katılmaktadır. İbadeti gereksiz görenlerin ve Allah kalbimize bakacaktır diyenlerin % 86’sı bu düşünce içindedir. İbadetlerini iş yoğunluğu sebebiyle yapamadıklarını ve ileriye tehir ettiklerini belirtenlerin çoğunluğu ise iyi bir Müslüman olabilmek için ibadetleri yerine getirmemiz gerektiğini belirtmişlerdir. Tablo 33: İbadetler Yerine Getirilmeden de İyi Bir Müslüman Olunacağına İnanma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki İbadetler yerine getirilmeden de iyi bir Müslüman olunabilir. Cinsiyet Öğrenim Durumu TOPLAM TOPLAM Erkek Kadın 24 42 66 19 47 66 18.0 28.2 23.4 27.1 22.2 23.4 30 49 79 20 59 79 22.6 32.9 28.0 28.6 27.8 28.0 79 58 137 31 106 137 % 59.4 38.9 48.6 44.3 50.0 48.6 sayı 133 149 282 70 212 282 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.003 x2: 0.920 sayı Y. Okul Fakülte Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM x2: 11.828 77 P = 0.631 İbadetlerini yerine getirmeyenlerden “benim kalbim temiz” düşüncesini taşıyanların ibadetler olmadan da iyi bir Müslüman olunabileceğine inanmaları doğaldır, zira burada vurgulanmak istenen, ibadet etmiyorsam da kalbim temiz olduğu için birçok kişiden daha iyi Müslümanım düşüncesidir. İbadetlerini daha ziyade tembellik gibi sebeplerle ileriye erteleyenler ise bunun pişmanlığını duymakta ve iyi bir Müslüman olunabilmesi için ibadeti şart görmektedirler. “İbadet olmadan iyi bir Müslüman olunabileceği” düşüncesini medeni durum, öğrenim durumu, branş ve yaş değişkenleriyle incelediğimizde, bu değişkenlerin kendi içlerinde farklılıklar arz etmediğini görüyoruz. Cinsiyet açısından baktığımızda ise (Tablo 33) anlamlı bir farkın olduğu, kadın ve erkek arasında düşünüş farklılıklarının oluştuğu görülmektedir. Bayanlar “ibadetler yerine getirilmeden iyi bir Müslüman olunabileceği” düşüncesine erkeklere nazaran daha fazla katılmaktadırlar. Deneklerimize ibadetle ilgili sorduğumuz diğer bir soru ise “ibadetlere ayıracağımız vakti daha faydalı bir şekilde değerlendirebiliriz” görüşüne katılıp-katılmadıklarıydı. Deneklerimizin % 63’ü bu düşünceye katılmazken, % 10.9’u katılmakta, % 26.1’i de kısmen katılmaktadır. İslam’daki ibadet esaslarını düşündüğümüz zaman en fazla vakit alan ibadetlerin günlük namazlar ile Cuma namazı olduğunu görürüz. Farklı zaman dilimlerinde olmak üzere günde toplam yarım saat alan ibadetlere ayıracağımız vakti daha faydalı değerlendirebileceğini düşünenlerin çoğunun okey masalarında saatler harcadığını düşünürsek, bu görüşe katıldığını söyleyenlerin samimi olmadıklarını söyleyebiliriz. Zaten bu fikri savunurken kendilerinin de zamanlarını çok iyi değerlendirmediklerini itiraf etmektedirler. Teorik olarak bu fikir savunulabilirse de gerçek hayatta insanların bütün vakitlerini en iyi şekilde değerlendirdiklerini söylemeleri mümkün değildir. Cinsiyet açısından bu konudaki düşünceleri incelediğimizde (Tablo 34) bayanların erkeklere göre ibadetlere ayrılacak vaktin daha iyi değerlendirilebileceğini düşündükleri görülmektedir. Aynı şekilde sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerine göre, yüksek okul mezunları da fakülte mezunlarına göre bu düşünceye daha fazla katılmaktadırlar. Medeni durum açısından ise evli ve bekarlar arasında bir farklılık bulunmamaktadır. 78 Tablo 34: İbadetlere Ayıracağımız Vaktin Daha Faydalı Değerlendirilebileceğine İnanma ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki İbadetlere ayıracağımız vakti daha faydalı bir şekilde değerlendirebiliriz Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek sayı TOPLAM Kadın Evli Bekar 17 15 32 23 7 30 12.8 10.1 11.4 11.4 9.3 10.9 24 48 72 51 21 72 18.0 32.4 25.6 25.4 28.0 26.1 92 85 177 127 47 174 % 69.2 57.4 63.0 63.2 62.7 63.0 sayı 133 148 281 201 75 276 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.022 x2: 0.370 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM x2: 7.623 P = 0.831 Tablo 35: İbadetlere Ayıracağımız Vaktin Daha Faydalı Değerlendirilebileceğine İnanma İle Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız İbadetlere ayıracağımız vakti daha faydalı bir şekilde değerlendirebiliriz 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 5 5 16 6 32 % 5.0 6.1 19.8 33.3 11.4 sayı 20 21 26 5 72 20.0 25.6 32.1 27.8 25.6 75 56 39 7 177 % 75.0 68.3 48.1 38.9 63.0 sayı 100 82 81 18 281 % 100 100 100 100 100 Katılıyorum Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM sd: 6 x2: 27.929 79 P = 0.000 ‘İbadetlere ayrılan vaktin daha faydalı değerlendirilebileceği’ düşüncesine katılanları yaş grupları açısından incelediğimizde de (Tablo 35) farklılıklar görülmektedir. Yaş ilerledikçe ibadetlere ayrılan vaktin daha faydalı değerlendirilebileceğini düşünenlerin oranı artmaktadır. İbadetin birey üzerindeki psikolojik etkisini görebilmek için deneklerimize, yapılan ibadetlerin kendilerini Allah’ın huzurunda hissettirip, heyecana sebep olup-olmadığını sorduk: Tablo 36: İbadetin Heyecan Uyandırması ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki İbadet ederken Allah’ın huzurunda olduğumu düşünerek heyecan duyarım Cinsiyet Öğrenim Durumu TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Y. Okul Fakülte 93 107 200 54 146 200 71.5 72.8 72.2 77.1 70.5 72.2 19 25 44 7 37 44 14.6 17.0 15.9 10.0 17.9 15.9 18 15 33 9 24 33 % 13.8 10.2 11.9 12.9 11.6 11.9 sayı 130 147 277 70 207 277 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.597 x2: 2.429 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM x2: 1.031 P = 0.297 “İbadet ederken Allah’ın huzurunda olduğumu düşünerek heyecan duyarım” düşüncesine katılanlar % 72.2, bu düşünceye kısmen katılanlar ise % 15.9’dur. Kısmen katıldığını belirtenler de aslında bu düşünceye katıldıklarını, fakat her zaman bu heyecanı hissedemedikleri için bu şıkkı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Onun için bu grubu da “ibadet ederken heyecan duyan” grubun içinde değerlendirebiliriz. Bu şekilde ibadetlerinden manevi bir lezzet alanların % 88.1 olduğunu söyleyebiliriz. Aslında bu düşünceye katıldıklarını belirtenlerin de bu hazzı bütün ibadetlerinde yaşamadıkları ve yaşayamayacakları muhakkaktır. Fakat genel olarak yapılan ibadetlerden sonra, ibadeti yapan kişinin bir huzur hissi içinde ve rahatlamış olduğu görülmektedir. 80 Yapılan araştırmalar201 kadın ve çocukların ibadetlerin manevi havasından daha çok etkilendiklerini göstermektedir. Bizim araştırmamızda cinsiyet açısından kadın ve erkek arasında böyle bir fark istatistiksel olarak anlamlı bir seviyede çıkmasa da (p>0.5) bayanlardaki heyecan düzeyinin erkeklere göre daha fazla olduğu görülmektedir. 1. Namaz İbadeti İslam ibadet anlayışı içinde, imandan sonra üzerinde önemle durulan ibadet türü namazdır. İslam’ın şartlarından biri olan namaz, Kuran’da 87 defa zikredilmiş ve “Namaz, belli vakitlerde müminler üzerine farz kılınmıştır”202 buyrularak Allah tarafından inananlardan namaz kılmaları istenmiştir. Hz. Peygamber de “namaz dinin direğidir”203 hadisiyle namazın önemine işaret etmiştir. Deneklerimizin günlük namaz kılma sıklığına baktığımızda, günlük beş vakit düzenli namaz kılanların oranının % 23.4 olduğunu görüyoruz. Çoğu farz namazlarını kıldıklarını ifade edenler % 9.5, arasıra namaz kıldığını ifade edenler ise Cuma ve bayram namazı kılanları da bu gruba dahil ettiğimizde % 37.3’e ulaşmaktadır. Hiç namaz kılmadığını ifade edenler ise % 29.8’dir. Diğer ibadetlere göre namaz ibadetine daha az katılım olması, günlük namazların günde beş vakte yayılması sebebiyle gösterilen gevşeklikten kaynaklanmaktadır. Namaz ibadetini cinsiyet faktörü açısından incelediğimizde kadın ve erkekler arasında bir farklılık oluştuğu görülmektedir. Bayanların beş vakit namaza daha az katılmasını namaz kılarken başlarını örtmeleri gerekmesi ve iş hayatında başaçık bir şekilde bulunmaları ile makyaj yapmaları ve oje kullanmaları sebebiyle abdest almada yaşanan güçlüklerle açıklayabiliriz. Hiç namaz kılmadığını ifade eden kadınların oranının erkeklerden oldukça yüksek oluşu dikkat çekicidir. Bunun nedeni, kadınlar için sadece günlük namazın söz konusu olması 201 Günter Kehrer, Roland Robertson ve Emile Durkheim, Din Sosyolojisi, Çev. M. Emin Köktaş ve Abdullah Topçuoğlu, Vadi Yay., İstanbul, 1996, s.61. Ayrıca bknz.: Köktaş, s.214. 202 Nisa, 4/ 103. 203 Tirmizi, İman 8. 81 olabilir. Çünkü erkekler için en azından bazen de olsa Cuma ve bayram namazı kılmak mümkündür. Cuma ve özellikle bayram namazlarına gösterilen ilginin fazla olduğu bilinen bir gerçektir. Hiç namaz kılmayanlara baktığımızda (Tablo 37) bayanların % 40.9, erkeklerin ise % 16.9 olduğu görülmektedir. Erkeklerdeki bu orana sadece Cuma ve bayram namazı kılan % 24.3’lük kesimi de ekleyince % 41.2 ile hiç namaz kılmayan kadınların oranına ulaşılmaktadır. Bu da gösteriyor ki kadınlardaki hiç namaz kılmayanların oranının yüksek çıkması Cuma ve bayram namazlarına katılmayışlarından kaynaklanmaktadır. Tablo 37: Namaz İbadeti ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Namaz kılma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır? Bütün farz namazları kılarım Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Evli Bekar 43 26 69 49 19 68 31.6 16.4 23.4 22.9 25.0 23.4 14 14 28 224 4 28 10.3 8.8 9.5 11.2 5.3 9.7 23 54 77 53 22 75 16.9 34.0 26.1 24.8 28.9 25.9 23 0 23 17 5 22 16.9 0 7.8 7.9 6.6 7.6 sayı 10 0 10 6 4 10 % 7.4 0 3.4 2.8 5.3 3.4 sayı 23 65 88 65 22 87 % 16.9 40.9 29.8 30.4 28.9 30.0 sayı 136 159 295 214 76 290 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.000 x2: 3.702 % sayı Çoğu namazları kılarım % sayı Arasıra namaz kılarım % Sadece Cuma ve bayram namazı kılarım Sadece bayram namazı kılarım sayı % Hiç namaz kılmam TOPLAM x2: 68.337 P = 0.593 Medeni durum açısından namaz ibadetini incelediğimizde evli ve bekarlar arasında bir farklılık olmadığı görülmektedir. 82 Tablo 38: Namaz İbadeti ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Namaz kılma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır? Bütün farz namazları kılarım Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 30 39 69 16 53 69 20.8 25.8 23.4 21.6 24 23.4 sayı 14 14 28 8 20 28 % 9.7 9.3 9.5 10.8 9.0 9.5 sayı 44 33 77 22 55 77 30.6 21.9 26.1 29.7 24.9 26.1 6 17 23 7 16 23 4.2 11.3 7.8 9.5 7.2 7.8 2 8 10 2 8 10 % 1.4 5.3 3.4 2.7 3.6 3.4 sayı 48 40 88 19 69 88 % 33.3 26.5 29.8 25.7 31.2 29.8 sayı 144 151 295 74 221 295 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.032 x2: 1.871 % Çoğu namazları kılarım Arasıra namaz kılarım % Sadece Cuma ve bayram namazı kılarım Sadece bayram namazı kılarım sayı % sayı Hiç namaz kılmam TOPLAM x2: 12.174 P = 0.867 Namaz ibadetini branş açısından incelediğimizde sınıf ve branş öğretmenleri arasında bir farklılık olduğu ve sınıf öğretmenlerinin branş öğretmenlerine göre namaz ibadetine daha az katıldığı görülmektedir. Bunun sebebi de yine cinsiyet faktöründen kaynaklanmaktadır. Zira yukarıda bayan öğretmenlerin erkek öğretmenlere göre namaz ibadetine daha az katıldığını görmüştük. Sınıf öğretmenlerinin çoğunun da bayan öğretmen olması sebebiyle sınıf ve branş öğretmenleri arasında da bir farklılık oluşmaktadır. Benzer bir durum oruç ibadeti için de geçerlidir. Oruç ibadetinde erkek ve kadın öğretmenler arasında bir farklılık bulunmazken, aynı şekilde branşta da bir farklılık bulunmamaktadır. Öğrenim durumu açısından da namazı incelediğimizde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık ortaya çıkmamıştır. Bu konuda dikkat çeken husus ise fakülte mezunlarının yüksek 83 okul mezunlarına göre beş vakit namaz kılma oranında da, hiç namaz kılmama oranında da yüksek çıkmasıdır. Tablo 39: Namaz İbadeti ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Namaz kılma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır? 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 24 15 20 10 69 23.3 17.0 23.5 52.6 23.4 sayı 10 11 7 0 28 % 9.7 12.5 8.2 0 9.5 sayı 28 27 19 3 77 27.2 30.7 22.4 15.8 26.1 7 6 7 3 23 6.8 6.8 8.2 15.8 7.8 2 2 5 1 10 % 1.9 2.3 5.9 5.3 3.4 sayı 32 27 27 2 88 % 31.1 30.7 31.8 10.5 29.8 sayı 103 88 85 19 295 % 100 100 100 100 100 Bütün farz namazları kılarım % Çoğu namazları kılarım Arasıra namaz kılarım % sayı Sadece Cuma ve bayram namazı kılarım % sayı Sadece bayram namazı kılarım Hiç namaz kılmam TOPLAM sd: 15 x2: 20.324 P = 0.160 Namaz ibadetini yaş grupları açısından incelediğimizde (Tablo 39) sadece 51 yaş ve üstünün diğer yaş gruplarına göre farklılık oluşturduğu, bu yaşlarda namaza olan ilginin arttığı ve deneklerin yarısından fazlasının (% 52.6) beş vakit namaz kıldığı görülmektedir. Hiç namaz kılmadığını belirtenlerin oranı 50 yaş altında % 31 civarında iken, bu oran 51 ve üzerindeki yaşlarda % 10.5’e düşmektedir. 84 2. Oruç İbadeti İslam’ın beş temel şartından biri olan oruç ibadetinin, önceki milletlere farz kılındığı gibi Müslümanlara da farz kılındığı Kuran-ı Kerim’de belirtilmektedir.204 Oruç ibadetinin günümüzde yaşayan diğer ilahi dinlerde de varlığını devam ettirdiği görülmektedir. Ramazan ayı Müslümanlar açısından ayrı bir öneme sahiptir. Yılın diğer aylarıyla mukayese edildiğinde, bu ayda ayrı bir çoşku ve heyecan yaşanmaktadır. Diğer aylara göre bu ayda ibadetlere daha fazla önem verilmekte, günahlardan sakınma hususunda daha titiz davranılmakta, oruçluyken günaha girmeyelim düşüncesiyle dini konularda daha hassas davranılmakta, kalp kırıp başkalarını incitmekten çekinilmektedir. İçki gibi bazı yasaklara oruç dolayısıyla Ramazan ayı boyunca riayet edilmektedir. Hatta toplumdaki hırsızlık, kapkaç, fuhuş gibi asayiş olaylarında bile diğer aylara göre azalma olduğu görülmektedir.205 İbadetler açısından da en yoğun ilgiyi oruç ibadeti görmektedir. Diğer ibadetlerini aksatan kişilerin bile oruç ibadetini yerine getirdiği görülmektedir. Toplumun bazı kesimlerinde oruç tutmayan kişilerin az olmaları ve oruç tutanlar yanında genelde bir şey yiyip içmekten çekinmeleri sebebiyle oruçlu gibi davrandıkları görülebilmektedir. Öğretmenler arasında ise böyle bir şey söz konusu değildir. Öğretmen odaları genel olarak sigara içilen ve içilmeyen bölümlere ayrılmış olup, oruç tutmayanların burada sigara ve çaylarını rahat bir şekilde içtikleri görülmektedir. Oruç ibadeti konusunda deneklerimizi incelediğimizde: Ramazan ayının tamamında ve bazı mübarek günlerde oruç tuttuğunu ifade edenler % 43.4’tür. Ramazan’ın dışında özellikle kandil günlerinin oruçlu geçirildiği görülmektedir. Engelleyici bir durum olmadıkça sadece Ramazan’da oruç tuttuğunu ifade edenler % 29.5’tir. Böylece Ramazan ayının tamamıda oruç tutuğunu ifade edenler % 72.9’a ulaşmaktadır. Ramazan’da arasıra oruç tuttuğunu ifade edenler ise % 12.2’dir. % 14.9 ise hiç oruç tutmamaktadır. 204 205 Bakara 2/ 183-187. http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yıl2/bas/d123m.htm (01 Haziran 2006) 85 Tablo 40: Oruç Tutma ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Oruç tutma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır? Ramazanın tamamında ve bazı mübarek günlerde tutarım sayı (Engelleyici bir durum olmadıkça) sadece Ramazan’da tutarım sayı Ramazan’da arasıra oruç tutarım Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek Kadın TOPLAM Evli Bekar 66 62 128 93 33 126 48.5 39.0 43.4 43.5 43.4 43.4 37 50 87 62 23 85 27.2 31.4 29.5 29.0 30.3 29.3 15 21 36 26 9 35 11.0 13.2 12.2 12.1 11.8 12.1 18 26 44 33 11 44 % 13.2 16.4 14.9 15.4 14.5 15.2 sayı 136 159 295 214 76 290 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.433 x2: 0.069 % % sayı % sayı Hiç oruç tutmam TOPLAM x2: 2.746 P = 0.995 Tablo 41: Oruç Tutma ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Oruç tutma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır? Ramazanın tamamında ve bazı mübarek günlerde tutarım sayı (Engelleyici bir durum olmadıkça) sadece Ramazan’da tutarım sayı Ramazan’da arasıra oruç tutarım Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 61 67 128 33 95 128 42.4 44.4 43.4 44.6 43.0 43.4 42 45 87 26 61 87 29.2 29.8 29.5 35.1 27.6 29.5 16 20 36 5 31 36 11.1 13.2 12.2 6.8 14.0 12.2 25 19 44 10 34 44 % 17.4 12.6 14.9 13.5 15.4 14.9 sayı 144 151 295 74 221 295 % 100 100 100 100 00 100 P = 0.686 x2: 3.631 % % sayı % sayı Hiç oruç tutmam TOPLAM x2: 1.482 86 P = 0.304 Tablo 42: Oruç Tutma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Oruç tutma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır? Ramazanın tamamında ve bazı mübarek günlerde tutarım (Engelleyici bir durum olmadıkça) sadece Ramazan’da tutarım 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 47 38 37 6 128 45.6 43.2 43.5 31.6 43.4 25 26 25 11 87 24.3 29.5 29.4 57.9 29.5 15 12 9 0 36 14.6 13.6 10.6 0 12.2 16 12 14 2 44 % 15.5 13.6 16.5 10.5 14.9 sayı 103 88 85 19 295 % 100 100 100 100 100 % sayı % sayı Ramazan’da arasıra oruç tutarım % sayı Hiç oruç tutmam TOPLAM sd: 9 x2: 10.505 P = 0.311 Cinsiyet açısından oruç ibadetini incelediğimizde kadınlar ve erkekler arasında istatistiki olarak anlamlı bir fark bulunmamakla beraber, bayanların namaz ibadetindeki kadar olmasa da yine erkeklerden arka planda kaldığı görülmektedir. Oruç ibadetini cinsiyet, medeni durum, branş, öğrenim durumu ve yaş gibi faktörler açısından incelediğimizde bu faktörlerin içlerinde farklılaşmalar olmadığını görüyoruz. Bu da gösteriyor ki oruç ibadeti toplumun her katmanında büyük ilgi görmektedir. 3. Kurban İbadeti Kurban ve zekat gibi ibadetlerin mali yönleri olması itibariyle bunların uygulanma düzeyini deneklerimize sormadık. Sadece kurbanla ilgili tutumları belirleyebilmek amacıyla, deneklerimize “kurban bayramı zavallı hayvanların gereksiz yere katliamıdır” düşüncesine katılıp-katılmadıklarını sorduk. Deneklerimizin % 66.3’ü bu düşünceye katılmadığını 87 belirtmiştir. % 22.7’lik bir grup bu düşünceye kısmen katıldığını belirtmiştir. Bu kişilerin kurban bayramlarında medyada gösterilen bazı olumsuz kurban kesimlerini kastettikleri bellidir. Yoksa bu durum bayramın kendisine gösterilen bir tepki değildir. Bayramı bir “katliam” olarak gördüğünü belirtenlerin oranının % 11’e varması da dikkat çekicidir. Cinsiyet açısından bu görüşe katılanlar arasında bir farklılık oluşmuştur (p<0.5). Bayan öğretmenlerin bu düşünceye daha fazla katıldıkları görülmüştür. Tablo 43: Kurban Bayramına Bakış ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet Kurban Bayramı zavallı hayvanların gereksiz yere katliamıdır TOPLAM Erkek Kadın sayı 10 21 31 % 7.5 14.1 11.0 sayı 21 43 64 % 15.8 28.9 22.7 sayı 102 85 187 % 76.7 57.0 66.3 sayı 133 149 282 % 100 100 100 Katılıyorum Kısmen Katılıyorum Katılmıyorum TOPLAM sd: 2 x2: 12.142 P = 0.002 Ayrıca deneklerimize İspanya’daki boğa güreşlerini nasıl algıladıklarını sorduk. Deneklerimizin % 87.3’ü tamamen, % 8.1’i de kısmen bu durumu “katliam” olarak nitelemişlerdir. Bu görüşte olmayanların oranı ise % 4.6’da kalmaktadır. Bu da göstermektedir ki deneklerimiz zevk için hayvan öldürme ile dini vecibe olarak bunu yerine getirme arasında bir ayrım yapmaktadır. 4. Dua İnsan, bedeniyle ve ruhuyla zayıf bir varlıktır. En kuvvetli bir insan bedeni, küçük bir mikroba mağlup olduğu gibi, sevinç ve neşenin zirvesinde bir insan da duyduğu bir vefat haberi karşısında çökebilir. 88 Diğer taraftan insanın sonsuza uzanan ihtiyaçları vardır. İnsan bütün benliğiyle, her açıdan, hep olduğundan daha iyi durumlara gelebilmeyi ister. Halbuki çoğu zaman, ne korktuğu şeylere karşı koyabilecek bir kuvveti, ne de istediklerini elde edebilecek bir kudreti mevcut olmaz.206 İşte, bu mahiyette olan insanın önüne dini hayatın en subjektif yönlerinden biri çıkar: DUA. Yalın çağırma, isteme anlamlarının ötesinde dua; kulluk esprisi içinde, Tanrı’nın rablık ve ilahlık hakikatine en köklü bir sığınma hadisesidir. Varoluşu, varlıkların mülkünü ve milkini kendi kudretinde tutan Allah’a, kula yaraşır bir tarzda insanca bir maruzattır. Kulun Rabbinden ilgi talebi, yardım istemesi, O’na daima muhtaç olduğunu dile getirmesi, O lutfetmedikçe kudret ve kuvvetten mahrum olduğunun bir itirafıdır.207 Dua, sırf inananlar için değil, inançsızlar açısından da dini tecrübe kapısını hep açık tutar. İnançsızlar da sebepler açısından her şeyin bittiği noktada kendilerine yardım edebilecek mutlak kudret sahibini kalben hissederler. Bizim araştırmamızda da duaya büyük önem verildiği görülüyor. Allah’a inanmadığını ifade edenler, kendilerinin hiç dua etmediklerini (% .0) belirtseler bile, yarıya yakını (% 40) duanın insan hayatında önemli bir yeri olduğunu söylüyor. Dinleri gereksiz görenlerin % 94.1’i, Allah’a inançta şüpheleri olanların % 83.3’ü dua ettiğini belirtiyor. Duanın insan hayatında önemli bir yeri olmadığını belirtenler % 5.3’te kalırken, hiç dua etmediğini belirtenlerin oranı daha da gerilemekte ve % 4.5’e düşmektedir. Bu da göstermektedir ki duanın önemini küçümseyen bazı kişiler yine de dua etmekten kendilerini alıkoyamamaktadır. Duanın insan hayatındaki yerini cinsiyet ve diğer bağımsız değişkenlerimiz medeni durum, öğrenim durumu, branş ve yaş açısından incelediğimizde bu faktörlerin kendi içlerinde farklılaşmalar oluşturmadığını görüyoruz. Bu da göstermektedir ki duanın insan hayatındaki önemi hususunda büyük bir fikir birliği vardır. 206 Şadi Eren, Kuran’da Dua, Işık Yay., İzmir, 1994, s.3. Pierre Marinier, Dua Üzerine Düşünceler ~Psikofizyolojik Sebepleri ve Sonuçları~, Çev. Sadık Kılıç, Nil Yay., İzmir, 1991, sunuş bölümü. 207 89 Tablo 44: Duanın Önemine İnanma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Dua insan hayatında önemli bir yere sahiptir Cinsiyet Öğrenim Durumu TOPLAM Erkek Kadın TOPLAM Y. Okul Fakülte sayı 102 117 219 51 168 219 % 77.9 77.0 77.4 71.8 79.2 77.4 21 28 49 13 36 49 16.0 18.4 17.3 18.3 17.0 17.3 8 7 15 7 8 15 % 6.1 4.6 5.3 9.9 3.8 5.3 sayı 131 152 283 71 212 283 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.764 x2: 4.148 Katılıyorum sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM x2: 0.539 P = 0.126 Tablo 45: Dua Etme Sıklığı ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Cinsiyet Öğrenim Durumu TOPLAM Ne sıklıkta dua edersiniz? Erkek sayı Kadın TOPLAM Y. Okul Fakülte 70 110 180 42 138 180 51.9 70.1 61.6 57.5 63.0 61.6 56 43 99 25 74 99 41.5 27.4 33.9 34.2 33.8 33.9 9 4 13 6 7 13 % 6.7 2.5 4.5 8.2 3.2 4.5 sayı 135 157 292 73 219 292 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.004 x2: 3.373 Sık sık % sayı Arasıra % sayı Hiç dua etmem TOPLAM x2: 10.924 P = 0.185 Dua etme sıklığı açısından deneklerimizi incelediğimizde ise (Tablo 45) diğer faktörlerde bir farklılaşma olmazken cinsiyet faktöründe farklılaşma olduğu görülmekte, 90 duaya önem verme bakımından kadın-erkek oranı aynı çıkarken, dua etme fiiline kadınların daha sık başvurduğu görülmektedir. Erkeklerin % 51.9’u sık sık dua ettiğini belirtirken, bayanlarda bu oran % 70.1’e çıkmaktadır. Hiç dua etmeyenler erkeklerin % 6.7’sini oluştururken, bu oran bayanlarda % 2.5’e düşmektedir. Araştırmamızda bayanların genel olarak ibadet esaslarında erkeklerden arka planda kaldığı görülürken, söz konusu ibadet dua olunca bayanların ön plana çıktığı görülmektedir. Bayanların bedenen daha zayıf, ruhen de daha naîf olmaları onları duaya daha çok yönlendiriyor gibi gözükmektedir. Ayrıca diğer önemli bir husus da, hiç ibadet yapmama oranı namaz ve oruç gibi ibadetlerde % 30’lara kadar varabilirken, dua söz konusu olduğunda ise hiç dua etmediğini belirtenler % 5’in altına düşmekte, hiç ibadet etmediğini belirtenlerin çoğu bile dua ettiğini ifade etmektedir. C. DİNİ HAYATA ŞEKİL VEREN SOSYO-KÜLTÜREL FAKTÖRLER Bir toplum: Nüfus, çevre ve yerleşim, ekonomi, sosyal sınıflar, eğitim, siyaset, hukuk, aile ve din gibi kurucu unsurlardan oluşmaktadır. Sosyal yapı ise bu kurucu unsurlar arası sürekli ve örgütlenmiş ilişkiler sistemidir. Bu unsurlar bir topluma ait kültürü teşkil etmelerinden dolayı birbirlerinden tamamen ayrılmış olmasalar dahi, bu bütün içinde birbirlerinden ayırt edilebilirler. Bu bakımdan toplumsal yapı kavramıyla sosyal hayatın belli bir kesiminin değil, toplumun tüm başlıca küme ve kurumlarının incelenmesi gerekir.208 Diğer taraftan her kültür sahası kendine has bir konu ve muhtevaya sahip olmakla diğerlerinden ayrılabilirken, dinin etki alanı bütün kültür sahalarını içine almaktadır. Ayrıca bir dinin getirdiği zihniyet, hayatın bütün önemli olayları için koyduğu temel prensipler ve hükümlerde gizlidir. Şu halde din, kültürün kendisinden ayrılması mümkün olan bir bölümü değildir, hatta getirdiği zihniyetle bütün kültür sahalarına nüfuz edebilir ve etmektedir.209 208 Orhan Türkdoğan, Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’nin Sosyal Yapısı, 1. Baskı, Çamlıca Yay., İstanbul, 2002, s.14. 209 Niyazi Akyüz, s.163. 91 Geleneksel ve kapalı toplumlarda sosyal kurumlar din eksenli bir yapı oluşturup, din, kültürel hayatın kendisine göre şekillendiği ve kültür normlarına damgasını vuran bir kimliğe sahiptir. Modern sanayi toplumlarına doğru gidildikçe kültür unsurları ayrışmakta, dinin etkisinden çıkmaktadır. Merkezi artık din değil, ekonomi oluşturmaktadır. Ancak geleneksel yapıda olduğu gibi olmasa da, dinin modern insanın hayatını etkilemeye devam ettiği gözlenmektedir. Modern bilimin üstlendiği kurumların teşekkülü, işleyişi ve kurumlar arasındaki ilişkiyi düzenleme fonksiyonuna rağmen, hala insanın “aşkın varlık”la ilgili inançları, toplumla ilgili diğer yönelimlerini etkilemeye devam etmektedir.210 Aynı şekliyle toplumun da dini inanış ve uygulamaları etkilediğini de önceki bölümlerde anlatmıştık.∗ 1. Dini İnançların Kaynağı Din, insan ve toplum yaşamına bir takım öğretilerle değerler sunar. Bu değerler insan ve toplumların yaşamlarına yön verirler. Ancak bu değerlerin insan ve topluma kazandırılması eğitim-öğretim faaliyetiyle gerçekleşmektedir. İnsan diğer alanlardaki bilgilerinin büyük çoğunluğunu dış çevreden eğitim-öğretimle kazandığı gibi, dini bilgileri de çevresinde bulunanlardan eğitim-öğretim yoluyla kazanmaktadır. Bu bakımdan dini hayat, dini bilgi kaynakları ve dini bilgi seviyesinden ayrı düşünülemez. Deneklerimize “şu anda sahip oldukları dini inançlarının oluşumunda neyin, ne kadar etkili olduğunu” sorduk (Tablo 46). “Çok fazla” şıkkını “fazla”nın, “çok az” şıkkını da “az”ın içine dahil ettik ve etki derecesinin büyüklüğüne göre faktörlerimizi sıraladık ki aralarındaki farklar daha rahat görülebilsin. Bir kurum olarak ailenin birçok fonksiyonu vardır. Bunlardan biri çocuğu sosyalleştirmesidir. Sosyalleştirme çocuğun içinde yaşadığı toplum için yetiştirilmesidir. Aile, çocuğa uygun örneklerde bulunarak değerler ve duyguların öğrenilmesi ve kişiselleştirilmesi konusunda rehberlik eder. Böylece çocuk, içinde yaşadığı toplumun davranış kalıplarını çoğu zaman farkına varmadan kabullenir. Çocukluk yıllarında kazanılan bu davranış kalıplarının 210 Zeki Aslantürk ve M. Tayfun Amman, Sosyoloji ~Kavramlar, Kurumlar, Süreçler, Teoriler~, İFAV Yay., İstanbul, 1999, s.285. ∗ Bknz.: Toplumun dine etkileri bölümü. 92 önemli bir bölümü yetişkinlikte insanın kişilik yapısını, davranışlarını, inanç ve değer yargılarını belirler.211 Araştırmamızda da, dini inançların oluşumunda en büyük etkinin aile ortamı olduğu görülmektedir. Deneklerimizin % 72.5’i ailelerinin kendilerini fazla etkilediğini, % 16.9’uda az da olsa ailelerinden etkilendiklerini belirtmişlerdir. Tablo 46: Dini İnançların Oluşumunda Etkili Olan Faktörler ve Etki Dereceleri Şu anda sahip olduğunuz dini inançlarınızın oluşumunda hangisi, ne kadar etkili oldu? Aile Kitap Arkadaş Okul Cami Cemaatler sayı 214 131 87 51 49 41 % 72.5 44.4 29.5 17.3 16.6 13.9 50 72 101 110 65 44 16.9 24.4 34.2 37.3 22.0 14.9 5 16 24 41 81 107 % 1.7 5.4 8.1 13.9 27.5 36.3 sayı 26 76 83 93 100 103 % 8.8 25.8 28.1 31.5 33.9 34.9 sayı 295 295 295 295 295 295 % 100 100 100 100 100 100 Fazla Etkiledi sayı Az Etkiledi % sayı Hiç Etkilemedi Cevapsız TOPLAM Dini inançların oluşumunda önemli olan ikinci unsurun ise okunan kitaplar olduğu görülmektedir. Deneklerimizin % 44.4’ü okudukları kitapların kendilerini fazla etkilediğini, % 24.4’ü ise az etkilediğini belirtmiştir. Okunan kitaplar hususunda şunu belirtmek gerekir ki; gençlik çağında dini konularla ilgili okunan ilk kitaplar, dine karşı olumlu veya olumsuz bir tutum oluştururken, ilerleyen yaşlarda kişilerin kitap okuma hususunda daha titiz davrandığı ve kendi görüşleri doğrultusundaki kitapları okuduğu, bu kitapların da kendi görüşlerini pekiştirip artırdığı gözden kaçırılmamalıdır. Karşı görüşün kitapları hemen hemen hiç okunmamakta veya okunan birkaç kitap da yanlı bir şekilde okunduğu için o kişi üzerinde tesiri bulunmamaktadır. 211 Halis Ayhan, Eğitim Bilimine Giriş, Şule Yay., İstanbul, 1995, s.46. 93 Sahip olunan dini inançların oluşumunda arkadaş çevresinin de önemli olduğu gözükmektedir. Arkadaşlarından fazlaca etkilendiğini belirtenlerin oranı % 29.5, az etkilendiğini belirtenlerin oranı % 34.2’dir. Arkadaş çevresinin okuldan daha etkili olması ise dikkat çekicidir. Okul, cami ve Kuran kursu ile dini cemaatlerin dini inançların oluşumunda pek etkili olmadıkları gözükmektedir. Bu soruyu boş bırakanların genel olarak etkisi olmadığını düşündükleri maddeleri boş bıraktıkları görülmektedir. Cevapsızların oranı ailede % 8.8 iken, dini cemaatlerde % 34.9’a çıkmaktadır. Ayrıca cami ve Kuran kursu ile dini cemaatlerin dini inançlarının oluşumunda etkili olduğunu söyleyenlerden birkaçı da bunların kendilerini olumsuz yönde etkilediklerini belirtmişlerdir. Onun için cami ve Kuran kursu ile dini cemaatlerin kendilerini -olumlu yönde- etkilediğini belirtenlerin oranından % 1 veya 2’lik bir kesim de çıkarılmalıdır. 2. Dini Bilgi Düzeyi 2.a. Kelime-i Şehadeti Bilme Deneklerimizin dini bilgi seviyelerini ölçebilmek için sorduğumuz bir soru kelime-i şehadeti bilip bilmedikleriydi. Ayrıca kelime-i şehadeti bildiğini ifade edenlerden bunu yazmalarını istedik ki doğru bilip bilmediklerini görebilelim. Kelime-i şehadeti bilip de o an için hatırlayamayanları tespit için de “şu anda hatırlamıyorum” şeklinde bir şık da koyduk. Fakat deneklerimizden kelime-i şehadeti bildiğini belirtenlerin yarısının bunu yazmaması sebebiyle bu konuda sağlıklı bir sonuç elde edemedik. Bunu yazmama nedeni büyük bir olasılıkla üşenmekten kaynaklanıyor gibi gözükse de, bütün bir anketi doldurmak için zaman ayıranların bir satırlık yazıyı yazmaları hiçte öyle fazla bir vakit ayrılacak bir husus değildi. Bir deneğimiz kelime-i şehadeti bildiğini belirtip, yazmasını istediğimiz kısma da bu hususun sadece kendisini ilgilendireceğini yazmış. Bütün soruların sadece kendisini ilgilendireceği gerçeğini düşündüğümüzde bu şekilde cevap verenlerin büyük bir olasılıkla kelime-i şehadeti bilmediğini söyleyebiliriz. Kelime-i şehadeti bilmediğini belirten iki kişi, o an için hatırlamadığını belirten de dört kişi çıkmıştır. Yazanlarda ufak tefek kelime yanlışı yapanlar çoğunlukta olmakla birlikte, tamamen yanlış ve farklı şeyler yazan iki kişi de çıkmıştır. Bazı denekler de bildiğini belirtip yanlış yazabilirim diyerek yazmaktan 94 kaçınmışlardır. Bütün bunlar açısından değerlendirdiğimizde yazmayanların belli bir kısmının yanlış yazma korkusu ve bilmedikleri ortaya çıkacak endişesiyle kelime-i şehadeti yazmaktan çekindiklerini söyleyebiliriz. 2.b. Peygamber İsimlerini Bilme Dini bilgi seviyesini tespit edebilmek için sorduğumuz diğer bir soruda; “Yusuf, Ömer, Nuh, Eyüp Sultan, Ebu Bekir, İbrahim” isimlerinden hangilerinin peygamber olduğunu sorduk. Hepsini doğru olarak bilenlerin oranı % 55.9’dur. Deneklerimizim % 84’ü Hz. Nuh’un, % 75’i Hz. İbrahim’in, % 66’sı Hz. Yusuf’un peygamber olduğunu bilirken; % 11’i Hz. Ömer’i, % 6’sı Hz. Ebu Bekir’i, % 1’inin ise Eyüp Sultan’ı peygamber olarak bildiği ortaya çıkmıştır. % 4’lük bir kesim ise hiçbirinin peygamber olmadığını belirtmiştir. Hiçbirini peygamber olarak görmeyenlerin büyük kısmı peygamberlere inanmadığından bu şıkkı işaretlese de, bazılarının da bilgisizlikten bu cevabı verdiği görülmüştür. % 2’lik bir kesim bu sorudan önceki ve sonraki soruları cevaplayıp, bu soruyu atlamışlar. Bunların da muhtemelen doğru cevabı bilmediklerinden sadece bu soruyu atladıkları anlaşılmaktadır. Peygamber sorumuzda bütün ilahi dinler tarafından peygamber olduğuna inanılan, Kuran’da ismi geçen ve kıssaları halk arasında sıkça anlatılan peygamberleri sorduk. Peygamberleri doğru olarak bilme oranlarına baktığımızda bu konuda öğretmenlerin halktan daha bilgili olmadıkları görülüyor.212 En fazla bilinen peygamberin Hz. Nuh çıkmasında “Nuh tufanı”nın bilinmesi ve “Nuh diyor, peygamber demiyor” deyiminin etkili olduğu görülmektedir. Halifelerden Hz. Ömer’in, Hz. Ebu Bekir’e göre daha fazla peygamber olarak bilinmesinde, yine toplum içinde Hz. Ömer’in adaleti ile ilgili anlatılan kıssaların etkili olduğu anlaşılmaktadır. Eyüp Sultan’ın (Ebu Eyyüb el-Ensari) sorduğumuz halifeler gibi peygamber olarak bilinmemesinde isminde geçen “sultan” ibaresinin etkisi olduğu gibi, öğretmenler içinde halk arasında yaygın olan türbe ziyaretlerinin makbul karşılanmamasın ve bunun sonucu olarak da birçoğunun Eyüp ilçesinde kabri bulunan bu sahabeden haberdar dahi olmamasının etkisi olduğu görülmektedir. 212 Niyazi Akyüz, s.168. 95 Tablo 47: Peygamber İsimlerini Bilme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Hangileri Peygamberdir? Erkek sayı Kadın 83 78 161 62.4 50.3 55.9 50 77 127 % 37.6 49.7 44.1 sayı 133 155 288 % 100 100 100 Doğru % sayı Yanlış TOPLAM x2: 4.240 P = 0.039 Dini bilgi seviyesi açısından erkek ve bayan öğretmenleri karşılaştırdığımızda (Tablo 47), bayan öğretmenlerin yine arka planda kaldığını görüyoruz. Peygamber isimlerini erkek öğretmenlerin % 62.4’ü doğru bilirken, bayan öğretmenlerde bu oran % 50.3’e düşmektedir. Tablo 48: Peygamber İsimlerini Bilme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Hangileri Peygamberdir? Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 80 81 161 36 125 161 56.7 55.1 55.9 49.3 58.1 55.9 61 66 127 37 90 127 % 43.3 44.9 44.1 50.7 41.9 44.1 sayı 141 147 288 73 215 288 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.780 x2: 1.721 Doğru % sayı Yanlış TOPLAM x2: 0.078 P = 0.190 Peygamber sorumuzu branş açısından incelediğimizde (Tablo 48); araştırmamızda inanç ve ibadetlerle ilgili sorularımızda genel olarak sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerinin 96 gerisinde kalmaktaydı, ancak bu bilgi sorusunda sınıf öğretmenlerinin biraz daha bilgili oldukları görülmektedir. Bunu da 4 ve 5. sınıflarda okutulan Din Kül. ve Ahl. Bil. dersine giren sınıf öğretmenlerinin bu konularda biraz daha bilgilenmesiyle açıklayabiliriz. Öğrenim durumu açısından deneklerimizi değerlendirdiğimizde (Tablo 48); istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamakla birlikte fakülte mezunlarının, yüksek okul mezunlarına göre bu konuda daha bilgili oldukları görülmektedir. Tablo 49: Peygamber İsimlerini Bilme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Hangileri Peygamberdir? 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 56 49 44 12 161 57.1 56.3 53.4 63.2 55.9 42 38 40 7 127 42.9 43.7 47.6 36.8 44.1 sayı 98 87 84 19 288 % 100 100 100 100 100 Doğru % sayı Yanlış % TOPLAM sd: 3 x2: 0.896 P = 0.826 Peygamber isimlerini doğru olarak bilme ile yaş gruplarını karşılaştırdığımızda (Tablo 49); arada istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamakla birlikte, 51 ve üzeri yaştakilerin bu konuda kendilerinden küçük öğretmenlere göre daha bilgili oldukları görülmektedir. 2.c. Kuran Meali Okuma Dini bilgi seviyesini görebilmek için sorduğumuz diğer bir soru ise deneklerimizin Kuran meali okuyup-okumadıklarıydı. Deneklerimizin % 22.1’i Kuran’ın tamamını, % 26.5’i ise yarısını okuduğunu belirtmiştir. Birkaç sayfa okuduğunu belirtenler % 37.8, hiç okumadım diyenler ise % 13.6’dır. Aslında birkaç sayfa Kuran meali okuduğunu belirtenleri de hiç 97 okumadığını belirtenlerin içine katmak gerekir. Zira, takvim yaprağından birkaç ayet okumuş, camide vaazda veya televizyonda tartışma programında birkaç ayet dinlemiş kişilerin bunları düşünerek “birkaç sayfa Kuran meali okumuşluğum vardır” dedikleri görülmüştür. Yoksa bunlar sadece Kuran okumuş olmak için ellerine Kuran alarak okumuş değillerdir. Bu açıdan baktığımızda öğretmenlerin yarısından fazlasının (% 51.4) Kuran-ı Kerim’in anlamını hiç okumadığını söyleyebiliriz. Tablo 50: Kuran Meali Okuma ile Cinsiyet ve Müslüman Olma Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Hiç Kuran meali okudunuz mu? Erkek sayı Kadın Kendinizi Müslüman Olarak Tanımlar mısınız? Evet TOPLAM Hayır 39 26 65 61 4 65 28.9 16.4 22.1 22.2 22.2 22.2 35 43 78 72 6 78 25.9 27.0 26.5 26.2 33.3 26.6 38 73 111 107 3 110 28.1 45.9 37.8 38.9 16.7 37.5 23 17 40 35 5 40 % 17.0 10.7 13.6 12.7 27.8 13.7 sayı 135 159 294 275 18 293 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.004 x2: 5.354 Tamamını % sayı Yarısını % sayı Birkaç sayfa % sayı Hiç Okumadım TOPLAM x2: 13.487 P = 0.148 Cinsiyet açısından Kuran mealinin okunma oranlarına baktığımızda (Tablo 50); erkek ve bayan öğretmenler arasında bir farklılığın olduğu görülmektedir. Kuran-ı Kerim’in anlamının tamamını okumada da, hiç okumamada da erkeklerin oranının daha fazla olduğu görülmektedir. Kendini Müslüman olarak tanımlamayanların da Kuran mealini Müslüman olduğunu ifade edenler kadar okuduğu görülmektedir (Tablo 50). Bu kişilerin dini konulardaki tartışma ortamlarında kendilerine yöneltilen “sen hiç Kuran okudun mu ki konuşuyorsun!” şeklinde 98 eleştirilere muhatap kaldıkları ve bunlara cevap verebilme arzusuyla Kuran meali okudukları düşünülebilir. Tablo 51: Kuran Meali Okuma ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Hiç Kuran meali okudunuz mu? Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 30 35 65 18 47 65 21.0 23.2 22.1 24.7 21.3 22.1 45 33 78 21 57 78 31.5 21.9 26.5 28.8 25.8 26.5 46 65 111 21 90 111 32.2 43.0 37.8 28.8 40.7 37.8 22 18 40 13 27 40 % 15.4 11.9 13.6 17.8 12.2 13.6 sayı 143 151 294 73 221 294 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.129 x2: 3.807 Tamamını % sayı Yarısını % sayı Birkaç sayfa % sayı Hiç Okumadım TOPLAM x2: 5.670 P = 0.283 Kuran meali okunmasını branş ve öğrenim durumu açısından değerlendirdiğimizde (Tablo 51); istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamakla birlikte hiç Kuran meali okumayanların sınıf öğretmenlerinde branş öğretmenlerine göre, yüksek okul mezunlarında da fakülte mezunlarına göre daha fazla olduğu görülmektedir. Yaş grupları açısından Kuran mealinin okunmasını incelediğimizde (Tablo 52); yaş ilerledikçe okunan Kuran sayfalarının da arttığı görülmektedir. Her zaman insanlar az veya çok Kuran meali okumakta, bu da yaş ilerledikçe okunan sayfa sayısını artırmaktadır. Fakat hiç Kuran meali okumadığını belirtenlerin de yaş ilerledikçe oranlarının arttığı görülmektedir. Bu durumu da önceden söylediğimiz sosyal faktörlerle açıklayabiliriz. 99 Tablo 52: Kuran Meali Okuma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Hiç Kuran meali okudunuz mu? 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 20 19 20 6 65 19.4 21.6 23.8 31.6 22.1 23 24 26 5 78 22.3 27.3 31.0 26.3 26.5 50 32 27 2 111 48.5 36.4 32.1 10.5 37.8 sayı 10 13 11 6 40 % 9.7 14.8 13.1 31.6 13.6 sayı 103 88 84 19 294 % 100 100 100 100 100 Tamamını % sayı Yarısını % sayı Birkaç sayfa % Hiç Okumadım TOPLAM sd: 9 x2: 15.969 P = 0.068 2.d. Kuran’ı Arapça Aslından Okuyabilme Dini bilgi seviyesini gösterebilecek diğer bir sorumuz ise deneklerimizin Kuran-ı Kerim’i Arapça aslından okumayı bilip-bilmedikleriydi. Kuran’ı Arapça yazısından okuyabilmek, belli bir seviyede de olsa din eğitiminin alındığını göstermektedir. Özellikle sekiz yıllık eğitimin zorunlu olmasından önce aileler, daha fazla yaz tatillerinde olmak üzere çocuklarını cami ve Kuran kurslarına göndererek din eğitimi almalarına özen göstermişlerdir. Bu eğitimin bir parçasını da Kuran okumayı öğrenmek oluşturmaktadır. Bu anlamda Kuran okumayı bilenlerin belli bir dini eğitim aldıklarını düşünebiliriz. Osmanlıca dersi görmüş olan Türkçe öğretmenlerinin de orta seviyede Kuran okuyabileceği ve bunların sadece ders amaçlı bu yazıyı öğrenebilecekleri düşünülebilir. Fakat böyle bir ihtimalin önemsenmeyecek derecede küçük olduğu görülmektedir (% 3’ün altında). Kendini Müslüman olarak tanımlamayanların % 88.9’u Kuran-ı Kerim’i Arapça yazısından okumayı hiç bilmediğini belirtmiştir. Bu da göstermektedir ki bu kişiler bu 100 anlamda bir din eğitimi almamışlardır. Bu oran kendini Müslüman olarak tanımlayanlarda % 46.9’a düşmektedir. Cinsiyet açısından Arapça aslından Kuran okumasını bilmeye baktığımızda; erkek ve bayan öğretmenler arasında bir farklılığın oluşmadığı görülmektedir. Tablo 53: Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Cinsiyet ve Müslüman Olma Arasındaki İlişki Cinsiyet Kuran-ı Kerim’i Arapça yazısından okumasını biliyor musunuz? TOPLAM Erkek sayı Kadın Kendinizi Müslüman Olarak Tanımlar mısınız? Evet TOPLAM Hayır 15 8 23 23 0 23 11.1 5.0 7.8 8.4 .0 7.8 sayı 13 15 28 28 0 28 % 9.6 9.4 9.5 10.2 .0 9.6 sayı 28 30 58 56 2 58 20.7 18.9 19.7 20.4 11.1 19.8 sayı 13 27 40 39 0 39 % 9.6 17.0 13.6 14.2 .0 13.3 sayı 66 79 145 129 16 145 % 48.9 49.7 49.3 46.9 88.9 49.5 sayı 135 159 294 275 18 293 % 100 100 100 100 100 100 Çok İyi % İyi Orta % Zayıf Hiç Bilmiyorum TOPLAM x2: 6.492 P = 0.165 x2: 12.683 P = 0.013 Arapça aslından Kuran okumasını bilmeyi branş açısından incelediğimizde (Tablo 54); sınıf ve branş öğretmenleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmasa da Kuran okumayı hiç bilmeyenlerin oranının sınıf öğretmenleri arasında daha fazla olduğu görülmektedir. Aynı durum öğrenim durumu açısından baktığımızda yüksek okul mezunları ile sınıf öğretmenleri arasında da görülmektedir. Aralarında istatistiki olarak anlamlı bir fark bulunmamakla birlikte yüksek okul mezunlarının bu konuda da geride olduğu görülmektedir. 101 Tablo 54: Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Kuran-ı Kerim’i Arapça yazısından okumasını biliyor musunuz? Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 9 14 23 5 18 23 % 6.3 9.3 7.8 6.8 8.1 7.8 sayı 12 16 28 4 24 28 % 8.4 10.6 9.5 5.5 10.9 9.5 sayı 24 34 58 11 47 58 16.8 22.5 19.7 15.1 21.3 19.7 16 24 40 9 31 40 11.2 15.9 13.6 12.3 14.0 13.6 82 63 145 44 101 145 % 57.3 41.7 49.3 60.3 45.7 49.3 sayı 143 151 294 73 221 294 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.123 x2: 5.333 Çok İyi İyi Orta % sayı Zayıf % sayı Hiç Bilmiyorum TOPLAM x2: 7.260 P = 0.225 Arapça aslından Kuran okumasını bilmeyi yaş grupları açısından incelediğimizde ise büyük bir farklılığın olduğu görülmektedir (Tablo 55). Genç öğretmenlerin bu konuda daha bilgili olduğu görülmektedir. 51 ve üzerindeki yaşlarda “iyi” ve “çok iyi” derecede Kuran okuyabilen deneğimiz çıkmamıştır. Yirmili yaşlardaki deneklerimizde Kuran okumayı “hiç bilmeme” oranı % 35 iken, 30 yaşın üstünde bu oran % 50-60 arasına çıkmaktadır. Bu da bize genç neslin dini konularda daha fazla eğitim aldığını göstermektedir. Deneklerimizin % 17.3’ü ‘iyi’ ve ‘çok iyi’ derecede, % 33.3’ü de ‘orta’ ve ‘zayıf’ derecede Kuran okumayı bilmektedir. Deneklerimizin yarısı ise (% 49.3) Kuran okumayı hiç bilmemektedir. 102 Tablo 55: Kuran’ı Arapça Aslından Okumayı Bilme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Kuran-ı Kerim’i Arapça yazısından okumasını biliyor musunuz? 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 7 10 6 0 23 % 6.8 11.4 7.1 .0 7.8 sayı 14 9 5 0 28 13.6 10.2 6.0 .0 9.5 24 17 13 4 58 23.3 19.3 15.5 21.1 19.7 22 5 8 5 40 21.4 5.7 9.5 26.3 13.6 36 47 52 10 145 % 35.0 53.4 61.9 52.6 49.3 sayı 103 88 84 19 294 % 100 100 100 100 100 Çok İyi İyi % sayı Orta % sayı Zayıf % sayı Hiç Bilmiyorum TOPLAM sd: 12 x2: 28.563 P = 0.005 2.e. Evlerde Bulunan Dini Kaynaklar Bir toplumda yaşayan dini hayat, o toplumda var olan dini bilgi kaynakları ve dini bilgi düzeyiyle münasebet halindedir. Dini bilgilerin öğrenildiği kaynaklardan birisini de dini eserler oluşturmaktadır. Bu sebeple deneklere evlerinde ne tür dini kitapların bulunduğu sorulmuştur. Tablomuzu (Tablo 56) yine daha iyi anlaşılabilmesi için fazla bulunan kitaptan aza doğru sıraladık. Evlerde en fazla bulunan dini kaynağın % 80.6 ile Kuran olduğu anlaşılmakta, bunu % 72.3 ile Kuran meali takip etmektedir. Evinde Kuran bulunanların % 43.1’inin O’nu okumasını bilmemesine, Kuran meali olduğunu bildirenlerin yarısının ise birkaç sayfa dışında O’nu okumamasına rağmen evde bunların bulundurulmasını Kuran-ı Kerim’e karşı olan sevgi ve saygının büyüklüğüne bağlayabiliriz. Kuran ve mealinden sonra 103 evlerde en fazla bulunan kitap ise namaz hocasıdır. İslam ilmihalinin % 45.3’lerde kalmasına karşın namaz hocasının bu kadar yaygın olması daha pratik ve resimli olmasından kaynaklanmaktadır. Peygamber Efendimizin hayatını anlatan kitapların hanelerin yarısında bulunmaması ise düşündürücüdür. Tablo 56: Evlerde Bulunan Dini Kitaplar Kuran Hangi kitaplar evinizde var? Kuran Meali Namaz Hocası Hz. Muh. Hayatı Diğer Dini Kitaplar İslam İlmihali sayı 233 209 199 144 135 131 % 80.6 72.3 68.9 49.8 46.7 45.3 56 80 90 145 154 158 % 19.4 27.7 31.1 50.2 53.3 54.7 sayı 289 289 289 289 289 289 % 100 100 100 100 100 100 Evet sayı Hayır TOPLAM 3. Çocukların Dini Eğitim-Öğretim Alması Din eğitim ve öğretimi, kişinin ve toplumun din ihtiyacının karşılanması amacı ile din kültürünün çocuklara verilmesi ve dini kişiliğin kazandırılması olarak açıklanabilir. Ülkemizde cumhuriyet sonrası eğitim programlarında din eğitiminin yer alması konusunda çeşitli uygulamalar olmuştur:213 1. 1876’da kabul edilen Meşrutiyet ile eğitim ve öğretim serbest bırakılmış, kanunlara uymak ve denetim görmek kaydı ile her Osmanlı yurttaşına genel ve özel öğrenim hakkı tanınmış, dini ile ilgili eğitim ve öğretime karışılamayacağı bildirilmiştir. Bu karar, Türkiye’nin karşılaştığı siyasi krizler, iç ve dış olaylar sebebi ile uygulanamamıştır. 213 Ayrıntılı bilgi için bknz.: Halis Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), İFAV Yay., İstanbul, 1999. Yurdagül Mehmedoğlu, Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi (1838-1920), İFAV Yay., İstanbul, 2001. 104 2. 1908 inkılabından sonra Meşrutiyet döneminin ilk siyasi teşekkülü olan İttihat ve Terakki cemiyeti iktidara gelince Osmanlıcılık ideolojisi doğrultusunda din öğretimi yine serbest bırakılmıştır. 3. Osmanlıcılık ve İslamcılık ideolojilerinin devleti kurtarmayacağının anlaşılmasından sonra, devlet politikasında başka ideolojiler denenmiş, tabii olarak bunlar eğitim öğretim faaliyetlerinin yeniden düzenlenmesini gerektirmiştir. Eğitimin dini mi, milli mi yoksa hem dini hem milli mi olması gerektiği bu dönemin başlıca tartışma konuları arasına girmiştir. Bir yandan I. Dünya savaşının sıkıntıları yaşanırken, bir yandan devletin devamını sağlayacak yeni neslin nasıl yetiştirilmesi gerektiği ile ilgili tartışmalar hem mecliste hem basında sürdürülmüştür.214 4. Cumhuriyetle birlikte değişmenin ağırlığı bütün bütün hissedilir olmuştur. 1924’te çıkarılan Tevhidi Tedrisat Kanunu ile medreselerle mektepler, mektep programında birleştirilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrolüne verilmiştir. Yeni politika içinde din derslerinin yeri de belirlenmiştir. Buna göre okullardaki din dersleri devam ediyor, yüksek din uzmanları yetiştirmek üzere bir İlahiyat Fakültesi, halkın din ile ilgili hizmetlerini görecek elemanları yetiştirmek üzere İmam Hatip Mektepleri açılıyordu. Fakat açılan 29 İmam-Hatip mektebinin 9’u daha o yıl kapatılmış, ikinci yılın sonunda ise sadece iki tanesi açık kalmıştır. 1931 yılında bunlar da kapatılmıştır. Gerekçe olarak ise “halkın bu okullara olan ilgisizliği” gösterilmiştir. Yalnız bu yıllarda İmam-Hatip mezunlarının İlahiyat Fakültesine dahi girmelerine müsaade edilmediği unutulmamalıdır. 1933 yılında ise var olan tek İlahiyat Fakültesi de kapatılmıştır. 5. Din dersleri ortaokullarda 1928’e, ilkokullarda 1933’e, köy ilkokullarında 1939 yılına kadar okutulmuştur. 6. Bundan sonra okullarda 1948 yılına kadar din dersleri okutulamamıştır. 7. 15 Şubat 1949 tarihinden itibaren ilkokullarda, 1956 yılından itibaren ortaokullarda, 1967 yılından itibaren liselerde olmak üzere isteğe bağlı din dersleri konulmuştur. 214 Beyza Bilgin, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yay., Ankara, 2001, ss.48-51. 105 8. 1982 yılından günümüze kadar ise Din Kül. ve Ahl. Bil. dersleri ilk ve orta öğretim kurumlarında zorunlu hale getirilmiştir. Cumhuriyet tarihimiz boyunca din eğitimi ve öğretimi alanında yapılan çalışmalara tarihi seyri içinde ve günümüzdeki sorunlar ışığında baktığımızda bilimsel bilgilerden ziyade siyasi ve ideolojik anlayışların yön verdiğini söyleyebiliriz. Bu çalışmalar yapılırken halkın istek ve ihtiyaçlarının hep arka planda kaldığını söyleyebiliriz. Cumhuriyet öncesi de dahil olmak üzere din eğitim ve öğretimi her dönem yoğun tartışmalara sahne olmuştur. Bir asırdır süren tartışmalar bazı çevrelerce tekrar tekrar, aynı gerekçelerle gündeme getirilmiştir. Günümüzde de tartışmalar aynı canlılığını korumaktadır. Yapılan tartışmalarda dikkat çeken diğer husus da halka bu konudaki kanaatlerinin sorulmamasıdır. Biz de bu sebeple öğretmenlere Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerini gerekli görüp-görmediklerini sorduk. Deneklerimizin % 76.5’i Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin kesinlikle okutulması gerektiğini belirtmiştir. Okutup-okutulmamasının bir şeyi değiştirmeyeceğini düşünenler ise % 12.5’tir. % 1’lik bir kesim ise “seçmeli olmalı”, “dinler tarihi” şeklinde olmalı demişlerdir. Cevapsızların bir kısmının da bu düşüncelerde olduğu düşünülebilir. Laik bir ülkede din dersine karşı çıkanlar ise sadece % 10’luk bir kesimi oluşturmaktadır. Cinsiyet açısından din dersinin gerekliliğinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamasına karşın, erkek öğretmenlerin din derslerini daha fazla gerekli gördüğü görülmektedir. Medeni durum açısından da tam bir fark oluşmamasına karşılık evli öğretmenlerin din derslerine daha taraftar olduğu görülmektedir. Bu durumu da kendi çocuklarının olması ve onların yetiştirilmesine verdikleri önemle açıklayabiliriz. Branşa göre din derslerinin gerekliliğini incelediğimizde branş öğretmenlerinin sınıf öğretmenlerine göre bunu daha gerekli bulduğu anlaşılmaktadır. Yalnız bu fark da istatistiki olarak anlamlı olacak kadar fazla değildir. Aynı şekilde öğrenim durumu açısından da önemli bir fark oluşmamakla birilikte, fakülte mezunlarının yüksek okul mezunlarına göre din derslerini biraz daha fazla gerekli gördüğü anlaşılmaktadır. 106 Tablo 57: Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Cinsiyet Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin okutulmasını gerekli görüyor musunuz? Medeni Durum TOPLAM Erkek Kadın TOPLAM Evli Bekar sayı 107 114 221 163 56 219 % 79.9 73.5 76.5 78.0 74.7 77.1 sayı 12 17 29 22 6 28 % 9.0 11.0 10.0 10.5 8.0 9.9 sayı 13 23 36 24 10 34 % 9.7 14.8 12.5 11.5 13.3 12.0 2 1 3 0 3 3 % 1.4 0.6 1.0 .0 4.0 1.0 sayı 134 155 289 209 75 284 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.501 x2: 8.954 Kesinlikle Okutulmalı Laik Bir Ülkede Din Dersi Olmamalı Okutulsa da Olur, Okutulmasa da sayı Diğer TOPLAM x2: 3.353 P = 0.062 Tablo 58: Din Kül. Derslerini Gerekli Görme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Branş Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin okutulmasını gerekli görüyor musunuz? Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte sayı 102 119 221 50 171 221 % 72.9 79.9 76.5 70.4 78.4 76.5 16 13 29 10 19 29 11.4 8.7 10.0 14.1 8.7 10.0 20 16 36 11 25 36 14.3 10.7 12.5 15.5 11.5 12.5 2 1 3 0 3 3 % 1.4 0.7 1.0 .0 1.4 1.0 sayı 140 149 289 71 218 289 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.594 x2: 3.662 Kesinlikle Okutulmalı Laik Bir Ülkede Din Dersi Olmamalı Okutulsa da Olur, Okutulmasa da sayı % sayı % sayı Diğer TOPLAM x2: 2.785 107 P = 0.454 Okullarda din derslerinin okutulması hususunda yaş gruplarımız arasında da bir farklılık oluşmamıştır. Fakat din dersini en fazla savunanların en genç öğretmenler olduğu görülmektedir. Laik bir ülkede din dersinin olamayacağını savunanların oranının ise yaş ilerledikçe arttığı görülmektedir. Tablo 59: Din Kültürü Derslerini Gerekli Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin okutulmasını gerekli görüyor musunuz? 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 84 67 56 14 221 83.2 77.0 68.3 73.7 76.5 7 8 11 3 29 % 6.9 9.2 13.4 15.8 10.0 sayı 10 9 15 2 36 % 9.9 10.3 18.3 10.5 12.5 sayı 0 3 0 0 3 % .0 3.4 .0 .0 1.0 sayı 101 87 82 19 289 % 100 100 100 100 100 Kesinlikle Okutulmalı % sayı Laik Bir Ülkede Din Dersi Olmamalı Okutulsa da Olur, Okutulmasa da Diğer TOPLAM sd: 12 x2: 14.029 P = 0.299 Çocukların din eğitim ve öğretimi almasıyla ilgili sorduğumuz diğer bir soru ise; deneklerimizin, çocuklarının Kuran’ı Arapça aslından okumayı öğrenmelerini isteyipistemeyecekleri yönünde idi. Deneklerimizin % 90.8’i öldükten sonra arkalarından dua ve Kuran okunmasını isterken, çocuklarının Kuran’ı Arapça yazısından okumayı öğrenmesini isteyenler % 70.8’ e düşmektedir. Bu oranın din derslerinin kesinlikle okutulması gerektiğini düşünen % 76.5’lik orandan da düşük çıkması ise Arapça okumayı öğrenen çocukların sanki Arap kültürü alıp onlardan etkileneceği düşüncesinden kaynaklanıyor gibi gözükmektedir. Deneklerimizden Kuran okumayı bilenlerin % 20’si de çocuklarının Kuran okumayı öğrenmelerini 108 istememiştir. Bunun nedenleri arasında Kuran öğrenimi sırasında kendi karşılaştıkları olumsuz davranışlar olabilir. Bazı deneklerimizde “fark etmez” diyerek çocukları isterse öğrensin derken, bazıları da Arapça’yı dil olarak öğrensin ama Kuran okumasın demişlerdir. Tablo 60: Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Cinsiyet Çocuğunuzun Kuran’ı Arapça aslından okumayı öğrenmesini ister misiniz? Medeni Durum TOPLAM Erkek Kadın TOPLAM Evli Bekar sayı 103 103 206 152 51 203 % 76.9 65.6 70.8 72.4 67.1 71.0 31 54 85 58 25 83 % 23.1 34.4 29.2 27.6 32.9 29.0 sayı 134 157 291 210 76 286 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.035 x2: 0.754 Evet sayı Hayır TOPLAM x2: 4.433 P = 0.358 Cinsiyet açısından çocuklara Kuran öğretilmesini incelediğimizde; erkek ve bayan öğretmenler arasında bu konuda bir farkın oluştuğu ve erkek öğretmenlerin bunu daha fazla istedikleri görülmektedir. Medeni durum açısından aynı soru evli ve bekarlar arasında karşılaştırıldığında, istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmasa da evli öğretmenlerin, çocuklarının Kuran öğrenmesi hususunda daha istekli oldukları görülmektedir. Çocuklara Kuran öğretilmesini branş ve öğrenim durumu açısından incelediğimizde; istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamakla birlikte branş öğretmenlerinin sınıf öğretmenlerine, fakülte mezunlarının da yüksek okul mezunlarına göre bu konuda daha istekli oldukları görülmektedir. 109 Tablo 61: Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Branş Çocuğunuzun Kuran’ı Arapça aslından okumayı öğrenmesini ister misiniz? Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 96 110 206 45 161 206 67.6 73.8 70.8 62.5 73.5 70.8 46 39 85 27 58 85 % 32.4 26.2 29.2 37.5 26.5 29.2 sayı 142 149 291 72 219 291 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.243 x2: 3.180 Evet % sayı Hayır TOPLAM x2: 1.360 P = 0.075 Çocuklara Kuran öğretilmesini yaş grupları açısından değerlendirdiğimizde; istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamasına karşın, 40 yaş altı öğretmenlerin (% 75), 40 yaş üstüne göre (% 62) çocuklarının Kuran okuyabilmesini daha fazla istedikleri görülmüştür. Tablo 62: Çocuğunun Kuran’ı Arapça Yazısından Öğrenmesini İsteme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Çocuğunuzun Kuran’ı Arapça aslından okumayı öğrenmesini ister misiniz? 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 77 65 51 13 206 75.5 74.7 61.4 68.4 70.8 25 22 32 6 85 % 24.5 25.3 38.6 31.6 29.2 sayı 102 87 83 19 291 % 100 100 100 100 100 Evet % sayı Hayır TOPLAM sd: 3 x2: 5.294 110 P = 0.152 4. Öznel Dindarlık Algısı Bizler karşımızdaki insanları davranışlarına göre değerlendirirken, insanlar kendilerini yapmak istedikleri ve düşünceleri ile değerlendirme eğilimindedirler. Bu bakımdan araştırmamıza katılanlardan kendi dini hayatlarını subjektif olarak değerlendirmelerini istedik. Deneklerimizin % 2.1’i kendilerini çok dindar olarak değerlendirmişlerdir. Bu kişilerin 1/ 3’ünün hiç namaz kılmadığı ve Ramazanda arasıra oruç tuttuğu, diğer 1/ 3’ünün de arasıra namaz kıldığı düşünülürse bizim tarafımızdan çok dindar olarak nitelendirilmeleri pek mümkün gözükmemektedir. Kendini dindar olarak görenlerin oranı ise % 31.9’dur. Bunların da % 10’u hiç namaz kılmamakta, % 26’sı arasıra namaz kılmaktadır. Deneklerimizin % 56.3 gibi büyük bir çoğunluğu ise kendilerini “biraz dindar” olarak tanımlamaktadır. Dinle ilişkisiz olduğunu belirtenlerin oranı ise % 9.7’dir. Tablo 63: Öznel Dindarlık Algısı ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Cinsiyet Kendinizi dini inanış ve uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz? Medeni Durum TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Evli Bekar 2 4 6 6 0 6 % 1.5 2.6 2.1 2.9 .0 2.1 sayı 52 40 92 72 17 89 39.4 25.6 31.9 34.4 23.0 31.4 60 102 162 112 48 160 45.5 65.4 56.3 53.6 64.9 56.6 18 10 28 19 9 28 % 13.6 6.4 9.7 9.1 12.2 9.9 sayı 132 156 288 209 74 283 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.004 x2: 6.163 Çok Dindar Dindar % sayı Biraz Dindar % sayı Dinle İlişkisiz TOPLAM x2: 13.500 111 P = 0.104 Cinsiyet bakımından dindarlık algısını incelediğimizde; erkek öğretmenlerin bayanlara nazaran kendilerini daha dindar gördükleri görülmektedir. Fakat dinle ilişkisiz olduğunu belirtenler de erkekler arasında daha fazladır. Bu bakımdan bayanlar kendilerini daha fazla ortalarda görürken, erkekler uç kısımlara daha fazla yayılmaktadırlar. Medeni durum açısından evli ve bekar öğretmenler arasında istatistiki olarak anlamlı bir fark oluşmamaktadır. Fakat evliler kendilerini biraz daha fazla dindar görmektedirler. Bekar deneklerimizden hiçbiri kendini ‘çok dindar’ olarak nitelendirmemiştir. Öznel dindarlık algısını branş açısından incelediğimizde; sınıf ve branş öğretmenlerinin dindarlık algılarının birbirlerine çok benzerlik gösterdiği görülmektedir. Dindarlık algıları benzerlik gösterse bile sınıf ve branş öğretmenlerinin dini inanç ve uygulamalar bakımından farlılaştığını ve genel olarak sınıf öğretmenlerinin geri planda kaldığını önceki bölümlerimizde görmüştük. Öznel dindarlık algısında öğrenim durumu açısından da önemli bir farklılık oluşmamıştır. ‘Çok dindar’ olduğunu belirten yüksek okul mezunu çıkmamıştır. Tablo 64: Öznel Dindarlık Algısı ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Branş Kendinizi dini inanış ve uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz? Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 2 4 6 0 6 6 % 1.4 2.7 2.1 .0 2.8 2.1 sayı 44 48 92 25 67 92 31.2 32.7 31.9 34.7 31.0 31.9 81 81 162 41 121 162 57.4 55.1 56.3 56.9 56.0 56.3 sayı 14 14 28 6 22 28 % 9.9 9.5 9.7 8.3 10.2 9.7 sayı 141 147 288 72 216 288 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.869 x2: 2.431 Çok Dindar Dindar % sayı Biraz Dindar % Dinle İlişkisiz TOPLAM x2: 0.716 112 P = 0.488 Tablo 65: Öznel Dindarlık Algısı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Kendinizi dini inanış ve uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz? 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 2 1 3 0 6 % 2.0 1.1 3.6 .0 2.1 sayı 30 28 29 5 92 30.3 32.2 34.9 26.3 31.9 54 53 44 11 162 54.5 60.9 53.0 57.9 56.3 13 5 7 3 28 13.1 5.7 8.4 15.8 9.7 sayı 99 87 83 19 288 % 100 100 100 100 100 Çok Dindar Dindar % sayı Biraz Dindar % sayı Dinle İlişkisiz % TOPLAM sd: 9 x2: 6.213 P = 0.718 Yaş grupları açısından da dindarlık algısında bir farklılık tespit edilememiştir. Dinle ilişkisiz olduğunu belirtenlerin oranının 20-30 yaş arası ile 51 yaş ve üstünde arttığı görülmektedir. Genç öğretmenlerde bu oranın yüksek çıkmasını, bütün toplum kesimlerinde genç yaştaki insanların dini değerlere toplumun diğer kesimlerine göre daha mesafeli durmasıyla açıklayabiliriz. Yaşlı öğretmenlerde bu oranın yüksek çıkması ise yetişme tarzlarından kaynaklanıyor gibi gözükmektedir. İnsanın dindarlığının oluşması ve şekillenmesinde içinde büyüdüğü, yetiştiği, yani sosyalleşmeye başladığı aile ortamının etkisi oldukça önemlidir. Nitekim daha önce dini bilgilerin nereden öğrenildiği ile ilgili kısımda deneklerin aileye ne derece önem verdiklerini görmüştük. Deneklerimizin % 72.5’i şu andaki dini inançlarının oluşumunda ailelerinin kendilerinde fazla etkili olduğunu belirtmişti. Ailesinin hiçbir etkisi olmadığını bildirenler sadece % 1.7’de kalmıştı. Bu bakımdan insanın anne ve babasının dindarlığı, onda dini duygunun yerleşmesi açısından önemlidir. Bu nedenle biz de deneklerimizden annebabalarına göre kendi dindarlıklarını değerlendirmelerini istedik. 113 Tablo 66: Anne ve Babaya Göre Deneklerin Dindarlığı Kendinizi anne ve babanıza göre dini inanış ve uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz? Sayı % Aynı 112 38.0 Daha Az Dindar 131 44.4 Daha Dindar 39 13.2 Cevapsız 13 4.4 TOPLAM 295 100 Deneklerimizden % 38’i anne-babasıyla aynı dindarlık derecesine sahip olduğunu bildirirken, % 44.4’ü kendi dindarlıklarının anne-babalarına göre azaldığını söylemiştir. Dinle ilişkisiz olduğunu belirtenlerin % 68’i anne-babalarının dini inançlarının olduğunu belirtmiştir. Bu da toplumumuzdaki dini değerlerdeki çözülmeyi göstermektedir. Annebabasına göre daha dindar olduğunu belirten % 13.2’lik bir kesim de bulunmaktadır. Bu konuda dikkat çeken bir husus da, daha az dindar olduğunu söyleyenlerin oranı fakülte mezunları arasında % 41 iken, yüksek okul mezunları arasında bu oranın % 54’e çıkmasıdır. Aynı konuyu yaş açısından incelediğimizde genç öğretmenlerin anne-babalarına göre daha az dindar olabileceği düşünülebilirse de bu böyle çıkmamış, bu oran % 48 ile en fazla 41-50 yaş arasındaki öğretmenlerde görülmüştür. Bu hususu yine o kişilerin gençliklerinde aldıkları eğitimle ve o zamanların siyasal çalkantılı dönemleriyle açıklamak mümkün gözükmektedir. 5. Dinin Mahiyetine-Yararlılığına Karşı Tutumlar İnsanın şu anki varlığı onun geçmiş yaşantılarına, aldığı eğitime, karşılaştığı olaylara, beraber olduğu insan ve gruplara, gördüğü inanç ve düşünce sistemlerine vb. sıkı sıkıya bağlıdır. Fakat aynı şekilde insan gelecekteki yönelişine, tasarı ve ideallerine de bağlıdır. Bütün bunların insanda uyandırmış olduğu duygu ve düşünceler zamanla ahenkli ve devamlı 114 birer bütün meydana getirir. İşte tutum kişinin herhangi bir obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarının düzenli bir biçimde ve az veya çok tutarlı bir şekilde belirlenmiş halidir. Bir tutum üç unsurdan meydana gelir: zihni unsur, duygu unsuru ve davranış unsuru. Tutumun zihni unsuru, bireyin o tutumuna konu teşkil eden objeye dair bilgi ve inançlarıdır. Bunlar, lehte de aleyhte de olabilir. Tutumun duygu unsuru, kişinin o objeden hoşlanması veya hoşlanmaması, onu sevip sevmemesi durumudur. Bu unsur tutumun yönünü ve devamlılığını oluşturur. Tutumun davranış unsurunda ise birey, olumlu tutuma sahip olduğu olayların gerçekleşmesi ve devamlılığı için çaba gösterirken, olumsuz tutuma sahip olduklarını da engellemeye çalışır. Görülüyor ki bir tutum, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını birbiriyle uyumlu kılarak etkiler. Tutumlardaki zihinsel, duygusal ve davranış unsurları, yerleşmiş ve güçlü tutumlarda tam olarak bulunurken zayıf tutumlarda ise özellikle davranış unsuru çok zayıf kalabilir.215 Biz de deneklerimizdeki bazı dini tutum ve davranışları tespit etmeye çalıştık: İnsan, yapısı itibariyle dine muhtaçtır. Çünkü insan, ruh ve bedenden ibarettir. İnsan için bedeni ihtiyaçları karşılamak nasıl yaşamının bir gereği ise, manevi varlığının devamı da ruhi ihtiyaçlarının karşılanmasına bağlıdır. Fert için en önemli manevi destek, iyilik ve fazilet kaynağı olan dindir.216 Dinin insan ve toplum için varolan bu öneminden birinci bölümde ayrıntılı bahsetmiştik. Acaba deneklerimiz de dine aynı önemi vermekte midir? Şimdi bu sorunun cevabını aramaya çalışacağız. Dinin insan hayatına bir amaç ve anlam kazandırdığını düşünen deneklerimizin oranı % 69.8’dir. % 20’lik bir kesim de bu düşünceye kısmen katılmaktadır. Sadece % 10.2’lik bir kesim dinin insan hayatına bir amaç ve anlam kazandırdığı düşüncesine sahip değildir. Bu da 215 216 Hüseyin Peker, Din Psikolojisi, Aksiseda Matbaası, Samsun, 2000, ss.145-146. Tümer ve Küçük, s.41. 115 hayatı asıl anlamlandıran olgunun din olduğu düşüncesinin öğretmenler arasında da çok geçerli olduğunu göstermektedir. Hatta deneklerimizin yarısı (% 48.4) dinin insan hayatındaki önemini belirtirken, sağlam dini inançları olmayan kişilerin mutlu bir hayat bile sürdüremeyeceklerini düşünmektedir. % 31.1’lik bir kesim de kısmen bu düşüncededir. Bu anlamda din, hayata bir amaç ve gaye kazandırmanın ötesinde kişilerin huzur ve mutluluğunun temelini de oluşturmaktadır. Sağlam dini inançları olmayan insanların da mutlu bir hayat sürdürebileceği düşüncesine tam olarak katılanlar ise % 20.5’lik bir kesimi oluşturmaktadır. Ayrıca deneklerimiz ahlaklı bir hayat yaşamayı yeterli görmemekte, dini değerlere de inanılması gerektiğini belirtmektedirler. Ahlaklı bir hayat yaşandığı sürece dini değerlere inanmanın pek önemli olmadığı düşüncesine tamamen katılanlar % 18.4 gibi az bir oranı oluşturmaktadır. Deneklerimizin yarısından fazlası dini yasakların insanları hayatın güzelliklerinden alıkoyduğunu düşünmemektedir. Bu konuda erkek ve bayan öğretmenler arasında bir görüş farklılığı olduğu görülmektedir. Erkek öğretmenlerin % 56.9’u dini yasakların insanları hayatın güzelliklerinden uzaklaştırdığını kesinlikle düşünmezken, bu oran bayan öğretmenlerde % 46.8’e düşmektedir. Yine bayan öğretmenlerin % 16.6’sı dini yasakların insanları hayatın güzelliklerinden uzaklaştırdığı düşüncesine tamamen katılırken, % 36.6’sı da bu düşünceye kısmen katılmaktadır. Erkek öğretmenlerde bu düşünce de olanlar % 22.3, kısmen bu düşüncede olanlar da % 20.8’i oluşturmaktadır. Bu değerlere baktığımızda bayan öğretmenlerin bu konuda biraz daha fazla tereddütte kaldığı ve onun için bu görüşe kısmen katılma oranının bayan öğretmenler arasında yüksek çıktığı görülmektedir. Bunun nedenleri arasında dini emir ve yasakların bazılarının bayanların aleyhinde gibi algılanmasının etkisinin olduğu görülmektedir. Yine deneklerimizin yarıdan fazlası toplumdaki huzur ve mutluluğu dini temellere dayandırmaktadır. Kendileri için dinin bir öneminin olmadığını belirten deneklerimizin bazıları bile, diğer birçok insan için dinin önemli olduğunu belirtmiştir. Toplumdaki huzur ve mutluluğu dini duygularla hiç eşleştirmeyenlerin oranı % 14.6’da kalmaktadır. 116 Toplumdaki huzuru sağlayan ahlak da kaynağını dinden almaktadır. Dinden kaynaklanmayan ahlak bekleneni veremez, zira arkasında onu her yerde ve her işte kontrol edebilecek dinden başka bir yaptırım gücü bulamaz. Deneklerimiz de bu şekilde düşünmekte ve yarısı ( % 49.1) toplumdaki ahlaki çözülmenin önüne dini değerlerin yaygınlaştırılmasıyla geçilebileceğini söylemektedir. % 31.5’lik bir kesim de bu düşünceye kısmen katılmaktadır. Tablo 67: Dinin Bireysel ve Toplumsal Etkilerine Karşı İnançlar Katılıyorum Kısmen Katılmıyorum Katılıyorum TOPLAM sayı 199 57 29 285 % 69.8 20.0 10.2 100 52 68 162 282 18.4 24.1 57.5 100 58 88 137 283 20.5 31.1 48.4 100 53 80 142 275 % 19.3 29.1 51.6 100 Toplumumuzda var olan birçok sıkıntılara rağmen insanların hala mutlu olmalarının temelinde dini duygular yatar sayı 142 97 41 280 % 50.8 34.6 14.6 100 Toplumumuzdaki hırsızlık, kapkaç, rüşvet, hortumculuk gibi birçok ahlaki sorun dini değerlerin yaygınlaştırılmasıyla çözülebilir sayı 137 88 54 279 % 49.1 31.5 19.4 100 Din insanın hayatına bir amaç ve anlam kazandırır Ahlaklı bir hayat yaşadığın sürece dini değerlere inanmak pek önemli değildir Sağlam dini inançları olmadan da insan mutlu bir hayat yaşayabilir Dinin bazı yasakları insanları hayatın güzelliklerinden alıkoyar sayı % sayı % sayı Bu incelediğimiz dini tutumları bağımsız değişkenlerimiz olan medeni durum, öğrenim durumu, branş ve yaş açısından incelediğimizde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunamamıştır. Bu açıdan incelediğimiz dini tutumların oluşumunda medeni durum, öğrenim durumu, branş ve yaşın herhangi bir etkisi olmamıştır. Cinsiyet açısından bu dini tutumları incelediğimizde; sağlam dini inançları olmadan da insanın mutlu bir hayat yaşayabileceği düşüncesinde erkek ve bayan öğretmenler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmazken (p= 0.238), dinin insan hayatına bir amaç 117 ve anlam kazandıracağı düşüncesinde kısmi bir farklılık bulunmuştur (p= 0.066). Diğer tutumlarda ise anlamlı bir farklılık bulunmamasına karşın bayan öğretmenlerin dini tutumlarının daha zayıf olduğu görülmektedir. 6. Dini Emir ve Yasaklara Karşı Tutumlar Yukarıda dini bir tutumun zihinsel, duygusal ve davranışsal olarak üç unsurdan oluştuğunu söylemiştik. Bir tutumun davranışa dönüşebilmesini ise zihinsel ve duygusal süreçler belirlemekteydi. Hatta zihinsel unsur (bilgi ve inançlar) bile davranışa geçmede yeterli olamamakta, kişiyi davranışa asıl duygu unsuru (hoşlanıp-hoşlanmaması) geçirmektedir. Bu açıdan dini emir ve yasaklar genel olarak bilinmekte fakat birçok kişi bunu aklına yatkın bulmaması sebebiyle uygulamamaktadır. Öğretmenler arasında da dinde bu şekilde sorunlu alanların görülüp-görülmediğini araştırdık. Öğretmenlerin yarısından fazlası (% 57.5) dinde bir veya daha fazla sorun gördüğünü belirtmiştir. Bu oranın çok yüksek olduğunu belirtmemiz gerekir. Zira kişi, az kavrayabildiği veya tartışılması çatışma yaratacak nitelikteki, yahut kendisini doyuracak ispatı yapamadığı inançlarının çoğunu derine, yani şuuraltına iter. Onları açığa vurmaktan çekinir, üzerlerinde fazla düşünmek istemez. Onlarla ilgili tartışmaya pek girmez ve günah kavramıyla bunu izaha çalışır. Ancak bu tip inançlar, kişinin hayatını gizlice ve içten içe etkileme gücüne sahiptirler. Hatta bu durum kişiyi inandığı dini terke kadar götürebilir.217 Bu sebeple şüphe duyulan konular en kısa sürede araştırılıp, akla uygun açıklamalarının kişi tarafından özümsenmesi gerekir. Dikkat çekici diğer bir husus da, dinde sorunlu alanlar gören öğretmenlerin yarıya yakınının (% 46.2) din derslerine girmiş veya giriyor olmasıdır. Kendi şüphe duydukları inançlarda öğrencilerin de muhtemelen akıllarına takılan hususlar olacaktır. Bu konularda öğrencilere verilecek yetersiz cevapların, bu durumu öğretmenin bilgisizliğinden ziyade dinin yetersizliğine bağlayabileceği göz ardı edilmemelidir. 217 Peker, s.205. 118 Tablo 68: Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Dinde sorunlu olarak gördüğünüz alanlar var mı? Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Evli Bekar 72 50 122 90 32 122 54.1 32.5 42.5 43.3 43.2 43.3 61 104 165 118 42 160 % 45.9 67.5 57.5 56.7 56.8 56.7 sayı 133 154 287 208 74 282 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.000 x2: 0.000 Hayır % sayı Evet TOPLAM x2: 13.710 P = 0.997 Tablo 69: Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Dinde sorunlu olarak gördüğünüz alanlar var mı? Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 58 64 122 28 94 122 41.1 43.8 42.5 38.4 43.9 42.5 83 82 165 45 120 165 % 58.9 56.2 57.5 61.6 56.1 57.5 sayı 141 146 287 73 214 287 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.644 x2: 0.691 Hayır % sayı Evet TOPLAM x2: 0.214 P = 0.406 Dinde bazı sorunlar görme hususunda evli-bekar, genç-yaşlı, sınıf-branş öğretmeni, yüksek okul-fakülte mezunu arasında bir farklılık oluşmamaktadır. Hatta sorunlu olarak görülen konuları (birden fazla kadınla evlilik, kadınların başlarını örtmeleri ve mirastan az pay almaları, faizin yasaklanmış olması) ayrı ayrı incelediğimizde şimdiye kadar incelediğimiz konuların aksine bu gruplar arasında neredeyse tamamen fikir birliği oluşmuş durumdadır. Aralarındaki korelasyon 1’e çok yakın değerler göstermektedir. 119 Dinde sorun görme konusunda farklılığın oluştuğu tek değişkenimiz cinsiyettir. Bayanların dini konularda çok daha fazla sorunlar gördüğü anlaşılmaktadır. Medeni durum açısından ise evli bekarlar arasında tam bir düşünce birliği vardır. Branş açısından sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerine göre, öğrenim durumu açısından da yüksek okul mezunları fakülte mezunlarına göre dinde daha fazla sorunlu alanlar görmelerine rağmen bu fark istatistiki olarak anlamlı olacak kadar fazla değildir. Yaş açısından da dinde sorunlu alanlar görme hususunda tam bir farklılık oluşmasa da, yaş ilerledikçe dinde sorun görenlerin oranın arttığı fakat 51 ve üzerindeki yaşlarda bu oranın tekrar düşmeye başladığı görülmektedir. Tablo 70: Dinde Sorunlu Alanlar Görme ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Dinde sorunlu olarak gördüğünüz alanlar var mı? 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 46 36 30 10 122 47.4 41.4 35.7 52.6 42.5 51 51 54 9 165 52.6 58.6 64.3 47.4 57.5 sayı 97 87 84 19 287 % 100 100 100 100 100 Hayır % sayı Evet % TOPLAM sd: 3 x2: 3.387 P = 0.336 Şimdi de sorunlu olarak görülen bazı konuları inceleyelim: Dinde sorunlu olarak görülen alaların başında (% 40.8) birden fazla kadınla evliliğe verilen izin gelmektedir. Gerçi bu hususu erkeklerin (% 75.9) pek sorun yapmadığı görülmektedir. Bayanların yarıdan fazlası (% 55.2) bu durumu sorun olarak gördüğünü belirtmiştir. Bu konudaki İslami uygulamaların bilinmemesi, bu durumun bir ruhsat (bazı özel şartlarda oluşabilecek zorlukları önleyebilmek için sağlanan izin) değil de sanki bir emirmiş gibi görülmesi bu konuyu sorun olarak görenlerin oranını artırmaktadır. 120 Tablo 71: Birden Fazla Kadınla Evlenme İznini Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Birden fazla kadınla evlilik Erkek Kadın sayı 101 69 170 % 75.9 44.8 59.2 32 85 117 % 24.1 55.2 40.8 sayı 133 154 287 % 100 100 100 Hayır sayı Evet TOPLAM sd: 1 x2: 28.649 P = 0.000 Sorun olarak görülen hususların ikincisini kadınların mirastan az pay alması oluşturmaktadır (% 35.5). Bu konuda da kadın ve erkekler arasında büyük fark bulunmaktadır. Erkeklerin % 23.3’ü, bayanların % 46.1’i bunu bir sorun olarak nitelendirmektedir. Tablo 72: Kadının Mirastan Az Pay Almasını Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Kadının mirastan az pay alması Erkek Kadın sayı 102 83 185 % 76.7 53.9 64.5 31 71 102 % 23.3 46.1 35.5 sayı 133 154 287 % 100 100 100 Hayır sayı Evet TOPLAM sd: 1 x2: 16.188 121 P = 0.000 Tablo 73: Başörtüsü Takmayı Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet Kadınların başını örtmek zorunda olması TOPLAM Erkek Kadın sayı 103 90 193 % 77.4 58.4 67.2 30 64 94 % 22.6 41.6 32.8 sayı 133 154 287 % 100 100 100 Hayır sayı Evet TOPLAM sd: 1 x2: 11.700 P = 0.001 Kadınların başını örtmesi de öğretmenlerin % 32.8’i tarafından sorun olarak görülmektedir. Bu oran erkek öğretmenler arasında % 22.6’ya düşerken, bayan öğretmenler arasında % 41.6’ya çıkmaktadır. Tablo 74: Faizin Yasaklanmış Olmasını Sorun Görme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Faizin yasaklanmış olması Erkek Kadın sayı 112 117 229 % 84.2 76.0 79.8 21 37 58 % 15.8 24.0 20.2 sayı 133 154 287 % 100 100 100 Hayır sayı Evet TOPLAM sd: 1 x2: 3.002 P = 0.083 Faizin yasaklanmış olması diğer konular kadar sorun görülmemektedir. Faizin yasaklanmasını da sorun olarak görenlerin oranı % 20.2’de kalmaktadır. Bu da göstermektedir 122 ki diğer meseleleri açıklamakta zorlanan öğretmenler, faizin yasaklanmasını akli olarak daha rahat izah edebilmektedirler. Faiz konusunu da bayan öğretmenler erkek öğretmenlere göre daha fazla sorun olarak görmelerine karşın, bayan ve erkek öğretmenler arasında derin bir düşünüş farkı çıkmamıştır (p>0.5). Bu durum da bize şunu göstermektedir ki; bayan öğretmenler dindeki kadınlarla ilgili uygulamaları erkeklere göre daha fazla sorun olarak görmekte, fakat dinin diğer uygulamalarını erkekler gibi algılamaktadırlar. Bazı bayan deneklerimiz “erkeklerin İslamiyet’i kendilerine göre anlayıp, yorumladıklarını” belirtmiştir. “Dindeki kadınlarla ilgili kuralların tümü”nü sorun olarak görenler de vardır. Bazı kişiler tarafından bu kuralların erkekler tarafından “kadınları baskı altında ve kendi hegemonyalarında tutmak için” çıkarılmış kurallar gibi algılandığı görülmektedir. Dini konularda yapılan tartışmalarda genellikle kadınlarla ilgili hususlar zikredilmekte, bu konuda eserleri bulunan, din ve İslam karşıtı, belli birkaç yazarın görüşleri ışığında konuşulduğu anlaşılmaktadır. Bu kuralların altındaki hikmetlerin neler olabileceği üzerinde hiç düşünülmediği görülmektedir. Yine bu konuyla ilgili olarak İslam’daki kadın haklarının nasıl algılandığını görelim: İslam’ın bir din olarak kadınlara gereken değeri tamamen verdiğini düşünenlerin oranı deneklerimizin yarısını bile bulamamaktadır (% 48). Bu konu hem dikkat çekici, hem de dinin öğretmenler tarafından nasıl algılandığını göstermesi bakımından düşündürücüdür. İslam dininin kaynağının ilahi olduğu, dini emir ve yasakları da Allah ve Resulünün koyduğu düşünüldüğünde, İslam’ın kadına gereken değeri vermediğini söyleyenlerin itikadi sorunlar yaşadığı da belirtilebilir. Ayrıca bu konularda insanları tatmin edecek izah ve açıklamaların yapılmadığı da anlaşılmaktadır. % 26.3’lük bir kesim de İslam’ın kadına gereken değeri verdiğine kısmen katıldığını belirtmiştir. Bu kişilerin muhtemelen kadınlarla ilgili birkaç uygulamayı düşünüp, bunlarda haksızlıkların olduğunu fakat genel olarak İslam’da kadınlara gereken değerin verildiğini düşündükleri anlaşılmaktadır. Özellikle bu kesime bu uygulamaların nedenleri anlatılabilirse bu konulardaki kararsızlıkları değiştirilebilir. 123 % 25.6’lık bir kesim ise İslam’ın kadına gereken değeri verdiğini kesinlikle düşünmemektedir. Tablo 75: İslam’ın Kadına Gereken Değeri Verdiğine İnanma ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet İslam kadına gereken değeri vermiştir TOPLAM Erkek sayı Kadın 79 56 135 60.3 37.3 48.0 26 48 74 19.8 32.0 26.3 26 46 72 % 19.8 30.7 25.6 sayı 131 150 281 % 100 100 100 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM sd: 2 İslam dininin x2: 14.798 kadına gereken değeri P = 0.001 verdiğine inanma ile cinsiyeti karşılaştırdığımızda, bayan ve erkek öğretmenler arasında büyük bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. Erkek öğretmenlerde İslam tarafından kadınlara gereken değerin verildiğini düşüncesine tamamen katılanların oranı % 60.3 iken, bayan öğretmenlerde bu oran % 37.3 gibi düşük bir seviyeye inmektedir. Dinin emirleri kadar yasakları da uyulması gereken kuralları arasındadır. Dindarlık düzeyini sadece dini emirlere uymak belirlemez, aynı zamanda dini yasaklardan da kaçınılması gerekir. Din, mensuplarını emirleriyle yönlendirirken yasaklarıyla da kontrol altında tutar. İslam dinindeki yasaklardan bir tanesi alkollü içecek kullanma yasağıdır. Deneklerimizin dini saiklerle bu yasağa ne kadar uyduğunu, alkol alanların da ne kadarının bunu günah olarak gördüğünü tespite çalıştık: 124 Tablo 76: Alkollü İçecek Kullanma Tutum ve Davranışı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Alkollü içeceklere karşı tutumunuz nasıldır? Erkek sayı Kadın 68 63 131 50.0 40.4 44.9 17 46 63 12.5 29.5 21.6 36 31 67 26.5 19.9 22.9 15 16 31 % 11.0 10.3 10.6 sayı 136 156 292 % 100 100 100 Dinim yasakladığı için içmem % sayı Sağlığa zararlı olduğu için içmem % sayı Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul ederim % sayı Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul etmem TOPLAM sd: 3 x2: 12.635 P = 0.005 Deneklerimizden alkollü içecek kullandığını belirtenlerin oranı % 33.5’dir. İçki içmeyenlerin oranı ise % 66.5’tir. İçki içmediğini belirtenlerin oranı bu şekilde yüksek görülse de bunların bir kısmının eskiden içip sonradan bıraktığı, bir kısmının da çok nadiren, özel günlerde içmelerinden dolayı kendilerini içki içmeyenler grubuna dahil ettikleri unutulmamalıdır. Bu soru “hayatınızda hiç içki içtiniz mi?” şeklinde sorulsaydı içki içenlerin oranının daha yüksek çıkacağı aşikardır. Dini bir yasak olduğu için içki içmediğini belirtenlerin oranı % 44.9’dur. % 22.9’luk bir grup da içki içmelerine rağmen bunun dinen yasaklandığını kabul etmektedir. Bu iki grubu topladığımızda % 67.8’lik bir grubun içkiyi haram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır. İçkinin haram olduğunu düşünenlerin oranı aslında biraz daha fazladır. Zira “sağlığa zararlı olduğu için” içmediğini belirtenlerin bir kısmının da içkiyi günah olarak gördüğü, fakat içmemesinin asıl nedeninin içkiyi zararlı bir madde olarak görmesinden kaynaklandığı görülmüştür. 125 İçki içip bunu dinen yasak olarak görmeyenlerin oranı % 10.6’dır. İslam dininin günümüzde tartışılan bazı emir ve yasaklarının olduğu bilinen bir gerçektir. Günümüze kadar İslam geleneği içinde farz olarak söylenen veya yapılması haram olarak görülen bazı emir ve yasaklar hakkında kimi din adamlarının daha farklı yorumları ortaya çıkabilmekte, halkın kimi kesimi de bu görüş ve “hoca”lardan istediklerine ittiba edebilmektedirler. İnançlarının kaynağı sorulduğunda ise bu din adamlarını referans göstermektedirler. Fakat bugüne kadar tartışılan konular arasında hiçbir zaman içkinin günah olmadığını söyleyen din adamına rastlanmamıştır. Bu anlamda alkol alıp da dinen yasak olduğunu kabul etmeyenlerin % 61.3’ünün kendilerini Müslüman olarak tanımlamaları ilginçtir. Bu şekilde düşünen bazı deneklerimize gerçekten içkinin dinen yasaklandığını bilipbilmediklerini sorduğumuzda, onların da bu konuyu bildikleri anlaşılmaktadır. Peki bu şekilde inanmalarının kaynağı nedir? Bu kişilere göre; “birkaç kadeh alkol almanın kime ne zararı olabilir ki?”, “ara sıra alınan az bir alkol insanı neşelendirmektedir”, “bilimsel olarak da az alınan alkolün yararlı olduğu zaten ispatlanmıştır”. Bu kişiler “içki içerken kendilerini Tablo 77: Alkollü İçecek Kullanma Tutum ve Davranışı ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Alkollü içeceklere karşı tutumunuz nasıldır? 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 53 40 31 7 131 52.0 46.5 36.5 36.8 44.9 15 15 27 6 63 14.7 17.4 31.8 31.6 21.6 24 24 15 4 67 23.5 27.9 17.6 21.1 22.9 sayı 10 7 12 2 31 % 9.8 8.1 14.1 10.5 10.6 sayı 102 86 85 19 292 % 100 100 100 100 100 Dinim yasakladığı için içmem % sayı Sağlığa zararlı olduğu için içmem % Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul ederim Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul etmem sayı % TOPLAM sd: 9 x2: 14.237 126 P = 0.114 bildiklerini”, “sarhoş olmadıkları”nı ve “bu şekilde araba kullanmadıkları”nı söyleyerek, belki günah olan çok içip, sarhoş olup, sağa sola sataşmak olabilir, yoksa “bizim içtiğimiz neden günah olsun ki?” anlayışı içerisindedirler. Aslında işin özü “inandığı gibi yaşamayan insanların bir süre sonra yaşadıkları gibi inanmaya başlamalarıdır”. Yaş grupları açısından alkollü içeceklere karşı tutumları incelediğimizde (Tablo 77), belirgin farklılıkların oluşmadığı anlaşılmaktadır. Fakat sağlığa zararlı olduğu için içki içmediğini belirtenlerin oranın yaş ilerledikçe arttığı görülmektedir. Dinen yasak olduğu için içki içmediğini belirtenlerin oranı da yaş ilerledikçe azalmaktadır. Ayrıca içki içenlerin oranın bütün yaş gruplarında birbirine yakın olduğu anlaşılmaktadır. Dini yasaklardan bir diğeri de domuz eti yemektir. Domuz eti dini sebeplerin yanı sıra yemek kültürümüzde de bulunmadığı için yemek olarak uzak kaldığımız bir yiyecektir. Onun için içki yasağına göre daha kolay uyulan bir yasak olmuştur. İnsanlarda genelde domuz etine karşı bir tiksinti oluştuğu için de merak edilip tadına bile bakılması istenmemektedir. Deneklerimizin % 70.7’si de dini sebeplerle domuz eti yemeyeceğini belirtmiştir. Alkol alıp da dini olarak yasak olduğunu kabul edenlerin % 65.7’si dinen yasak olduğu için domuz eti yemeyeceklerini belirtmiştir. Hatta alkolün dinen yasak olduğunu kabul etmeyenlerin % 12.9’u da dinen yasak olduğu için domuz eti yemeyeceğini belirtmiştir. Bu kişilerin içkiye karşı tutumlarının neden değişik olduğunu yukarıda izah etmeye çalışmıştık. Dinen yasaklandığı için domuz eti yemeyeceğini belirtenlerin % 70.7’lik oranı, dini sebeplerle içki içmeyen ve içki içip dinen günah olduğunu kabul edenlerin oluşturduğu % 67.8’lik oranla uyumlu gözükmektedir. Yemeye alışkın olmadığı için domuz eti yemeyeceğini belirtenlerin oranı % 24.1, diğer etlerden bir fark gözetmeksizin yiyeceğini söyleyenlerin oranı da % 5.1 çıkmıştır. Bu konuda da bayan ve erkek öğretmenler arasında bir farklılık oluşmuş ve erkek öğretmenler daha ziyade (% 80.1) dini sebeplerle yemeyeceğini belirtirken, bayan öğretmenlerde dini sebeplerin (% 62.7) yanı sıra, yemeye alışkın olmadıkları için yemeyeceklerini belirtenlerin oranı da (% 33.5) yüksek çıkmıştır. 127 Diğer etlerden bir fark gözetmeksizin yiyeceklerini belirtenlerin oranı ise bayan öğretmenler arasında biraz daha azdır. Tablo 78: Domuz Eti Yeme Davranış ve Tutumu ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Bir misafirlikte size “domuz eti” ikram edilse tutumunuz ne olur? Erkek Kadın sayı 109 99 208 % 80.1 62.7 70.7 18 53 71 13.2 33.5 24.1 9 6 15 % 6.6 3.8 5.1 sayı 136 158 294 % 100 100 100 Dinim yasakladığı için yemem sayı Yemeye alışkın olmadığım için yemem % sayı Diğer etlerden bir fark gözetmeksizin yerim TOPLAM sd: 2 x2: 16.782 P = 0.000 Dini yasaklar arasında gösterilebilecek sorduğumuz diğer bir soru ise liselerdeki kızerkek arkadaşlığı idi: Liselerdeki kız-erkek arkadaşlıklarının öğretmenler arasında gayet doğal gözüktüğü anlaşılmaktadır. Deneklerimizin % 48.6’sı lise çağındaki gençlerin kız-erkek arkadaşlığını normal karşılarken, % 36.5’i buna kısmen katıldığını belirterek bu arkadaşlığın normal olduğunu fakat belli sınırlarının olması gerektiğini belirtmişlerdir. Kız-erkek arkadaşlığını normal görmeyenlerin oranı ise % 14.9’dur. Liselerdeki kız-erkek arkadaşlığına bakışı cinsiyet açısından değerlendirdiğimizde, öğretmenler arasında önemli bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. Bu çeşit arkadaşlıkları bayan öğretmenlerin daha doğal karşıladığı anlaşılmaktadır. Kız-erkek arkadaşlığına bakışta medeni durum açısından önemli bir farklılık oluşmasa da bekar öğretmenlerin bu duruma daha olumlu baktığı görülmektedir. 128 Tablo 79: Liselerdeki Kız-Erkek Arkadaşlığına Bakış ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Lise çağındaki öğrencilerin kızerkek arkadaşlığı normal karşılanmalıdır. Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Evli Bekar 47 90 137 99 35 134 35.9 59.6 48.6 48.8 47.3 48.4 56 47 103 69 32 101 42.7 31.1 36.5 34.0 43.2 36.5 28 14 42 35 7 42 % 21.4 9.3 14.9 17.2 9.5 15.2 sayı 131 151 282 203 74 277 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.000 x2: 3.464 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM x2: 17.620 P = 0.177 Liseli gençlerin arkadaşlığına bu şekilde müsamaha gösterilirken, aynı müsamahanın evli olamayan reşit erkek ve kadının (cinsel anlamdaki) beraberliğine gösterilmediği görülmektedir. Reşit bile olsalar nikahsız erkek ve kadının beraber yaşamalarını normal olarak görenlerin oranı sadece % 19.1’dir. % 18.4’lük bir kesim de bu durumu kısmen normal görmektedir. Bu kişilerin de, günübirlik gönül eğlendirmelerine hoş gözle bakmadıkları, bir kısım sanatçıların yaşadığı şekliyle günübirlik veya mevsimlik aşkları normal karşılamadıkları anlaşılmaktadır. Bu anlamda toplum tarafından evlilik hala kutsal bir müessese sayılmakta, insanların sadece cinsel anlamdaki birliktelikleri tolere edilmemektedir. 2006 yılında Boğaziçi Üniversitesi ve Açık Toplum Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmada da218 toplumun % 65’inin evlenmeden yaşayan çiftlerden rahatsız olduğu, % 44’ünün de flört eden gençlerden rahatsızlık duyduğu görülmüştür. Bu sonuçlar da bizim araştırmamızla benzerlikler göstermektedir. Genel ahlak kuralları söz konusu olunca, öğretmenlerin toplumun geneliyle benzer şekilde düşündükleri görülmektedir. Cinsiyet açısından bu konuda deneklerimiz arasında bir farklılık oluştuğu görülmektedir. Tablomuza bakarak (Tablo 80) bu konuda bayanların daha müsamahakar 218 Milliyet, 16 Mart 2006. 129 olduğu düşünülebilir. Fakat bayanlar arasında bu konuya kısmen katılanlarının oranının yüksek çıkması bu konudaki çekincelerini de göstermektedir. Ayrıca bu durumu tamamen normal gören bayanların oranı da erkeklere göre daha düşüktür. Bu şekildeki bir yaşantıyı evlilerin bekarlara göre daha az tasvip ettikleri görülmektedir. Böyle bir yaşantıyı bekarların % 24.3’ü normal karşılarken, bu oran evliler arasında % 17.2’ye düşmektedir. Tablo 80: Evli Olmayan Reşit Erkek-Kadın Beraberliğine Bakış ile Cinsiyet ve Medeni Durum Arasındaki İlişki Cinsiyet Evli olmayan reşit erkek ve kadının beraber yaşamaları normal karşılanmalıdır Medeni Durum TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Evli Bekar 26 28 54 35 18 53 19.8 18.5 19.1 17.2 24.3 19.1 14 38 52 37 13 50 10.7 25.2 18.4 18.2 17.6 18.1 91 85 176 131 43 174 % 69.5 56.3 62.4 64.5 58.1 62.8 sayı 131 151 282 203 74 277 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.007 x2: 1.791 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM x2: 9.987 P = 0.408 Yaş açısından kadın-erkek beraberliğine bakışı incelediğimizde (Tablo 81); yaş ilerledikçe bu konuya gösterilen müsamahanın da azaldığı anlaşılmaktadır. Evli olmayan kadın-erkek beraberliğine kesinlikle karşı çıkanların oranı 20-30 yaş arasındakilerde % 56.6 iken, 31-40 yaş aralığındakilerde % 63.1’e, 41-50 yaş aralığında % 65.4’e, 51 ve üzerindeki yaşlarda ise % 77.8’e çıkmaktadır. 130 Tablo 81: Evli Olmayan Reşit Erkek-Kadın Beraberliğine Bakış ile Yaş Arasındaki İlişki Yaşınız Evli olmayan reşit erkek ve kadının beraber yaşamaları normal karşılanmalıdır 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 22 16 14 2 54 22.2 19.0 17.3 11.1 19.1 21 15 14 2 52 21.2 17.9 17.3 11.1 18.4 56 53 53 14 176 56.6 63.1 65.4 77.8 62.4 sayı 99 84 81 18 282 % 100 100 100 100 100 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum % TOPLAM sd: 6 x2: 3.602 P = 0.730 7. Dini-Geleneksel Uygulamalar Dinin emrettiği birçok ibadet yanında, halk arasında dini değer atfedilen bazı uygulamalar, hatta dinin yasakladığı bazı fiiller de yaşayabilmektedir. Yapılan bu geleneksel uygulamaların çoğu zaman “gerçek din”le ilişkili olması bile gerekmez. Teorik bölümümüzde bu şekilde ortaya çıkan “popüler dindarlık” unsurundan bahsetmiştik. Şimdi bunun yansımalarını deneklerimiz üzerinde görmeye çalışalım. Dini-geleneksel uygulamalarla ilgili sorduğumuz soruları da inanış oranlarına göre dizdik. Öğretmenler arasında da bu inanışların kısmen geçerli olduğu görülmektedir. Yalnız öğretmenler arsındaki bu tür inançların genel halk kesimine göre oldukça düşük olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin % 66.8’i tamamen, % 19.6’sı da kısmen sünnet, evlilik ve cenaze/ ölüm ile ilgili merasimlerde dini vecibelerin yerine getirilmesini istemektedir. Sorduğumuz sorular arasında en fazla benimsenen inancın bu olmasına karşın, bunun bile halk arasındaki uygulanma düzeyine göre düşük olduğu görülmektedir. 131 Tablo 82: Geleneksel Halk İnançlarına Karşı Tutumlar Katılıyorum Sünnet, evlilik ve cenaze/ ölüm ile ilgili merasimlerdeki dini vecibeler yerine getirilmelidir Evliya, şeyh, ermiş gibi sıfatlarla anılan kişilere iyi gözle bakmam Bir evliyanın türbesinde olmak bende manevi bir huzur hissi uyandırır Ölünün ruhunun huzur bulması için ruhuna hatim veya mevlit okutmak gerekir Kısmen Katılmıyorum Katılıyorum TOPLAM sayı 187 55 38 280 % 66.8 19.6 13.6 100 66 67 146 279 % 23.7 24.0 52.3 100 sayı 138 70 73 281 % 49.1 24.9 26.0 100 sayı 122 96 63 281 % 43.4 34.2 22.4 100 53 84 143 280 18.9 30.0 51.1 100 33 100 146 279 11.8 35.8 52.3 100 32 75 168 275 11.6 27.3 61.1 100 sayı sayı Kuran okunmuş suyu içmek şifa verir % Allah’a inanırsan ve bir evliyanın türbesinde dua ve dilekte bulunursan dileklerin sonunda gerçekleşir Tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir törenleri dini hisleri artırır sayı % sayı % Öğretmenlerin % 76.3’ünün evliya, şeyh, ermiş gibi sıfatlarla anılan kişilere kötü gözle bakmadığı ve % 74’ünün bir evliya türbesinde olmaktan huzur duyduğu anlaşılmaktadır. Fakat genel halk kesiminde olduğu gibi öğretmenlerin orada yatan kişilerden bir medet bulmak için bu türbelere gitmediği de anlaşılmaktadır (Tablo 83). Bu amaçlarla türbe-yatır ziyaretinde bulunanların oranı % 18’de kalmaktadır. Zaten deneklerimizin yarıdan fazlası (% 52.3) bir evliya türbesinde yapılan dua ve dileklerin, sadece orada yapılmış olmaları nedeniyle gerçekleşeceğini düşünmemektedir. Deneklerimizin % 35.8’i de bu duaların gerçekleşebileceğini fakat bir türbede yapılmış olmasının yeterli sebep olmadığını belirtmişlerdir. Türbelerde yapılan dua ve tutulan dileklerin eninde sonunda gerçekleşeceğini düşünenlerin oranı ise % 11.8’de kalmaktadır. 132 “ölünün ruhunun huzur bulması için ruhuna hatim veya mevlit okutmak gerekir” düşüncesine deneklerimizin % 43.4’ü tamamen katılmaktadır. % 34.2’lik bir kesim de bu düşünceye kısmen katılmaktadır. Bu düşünceye kısmen katıldıklarını belirtenler genel olarak hatim okunmasının faydalı olacağını, fakat mevlit okunmasının bir faydası olmayacağını belirtmişlerdir. Bazıları ise bu faaliyetlerin çocuğu tarafından yapılırsa bir faydasının olacağını belirtmişlerdir. Ölülerin arkasından yapılan faaliyetlerin onlara herhangi bir faydasının olmayacağını düşünen deneklerimizin oranı ise % 22.4’tür. Diğer bir halk inanışı olan “Kuran okunmuş suyun şifa vereceği” düşüncesinde olan deneklerimizin oranı % 18.9’dur. % 30’luk bir kesim de bu düşünceye kısmen katılmaktadır. Deneklerimizin % 51.1’i ise buna inanmamaktadır. Bazı deneklerimiz bu soruyu işaretlerken böyle bir şeyi ilk defa duyduklarını belirtip, bunun dinen mümkün olup-olmadığını sormuşlardır. Bu soru bile halk arasında yaygın olan bir inançtan öğretmen kesiminin ne kadar uzak olduğunu göstermektedir. Halk inançlarıyla ilgili sorduğumuz son bir soru ise tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir törenlerinin dini hisleri artırıp-artırmayacağı yönünde idi. Zikir törenlerinin dini hisleri artıracağını deneklerimizin sadece % 11.6’sı düşünmektedir. Deneklerimizin % 27.3’ü de bu düşünceye kısmen katılmaktadır. % 61.1 gibi büyük bir kesim ise zikir törenlerinin dini hisleri artıracağını kesinlikle düşünmemektedir. Aslında popüler dini uygulamaların kadınlar tarafından daha fazla rağbet gördüğü hemen hemen bütün araştırmaların sonucudur. Fakat bilinen bu gerçekliğin tersine bizim hipotezlerimizden biri bayan öğretmenlerin dindarlık düzeylerinin erkek öğretmenlere göre daha az çıkacağı yönündeydi. Bu sorularımızda da yine bu varsayımı destekler sonuçlar aldık. “Kuran okunmuş suyun şifa vereceği” ve “bir evliya türbesinde yapılan duaların gerçekleşeceği” düşüncesinin dışındaki düşüncelere bayan öğretmenlerin daha az katıldığı görülmektedir. Bu fark genel olarak az olmakla birlikte “tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir törenlerinin dini hisleri artıracağı” yönündeki düşüncede istatistiksel olarak da anlamlı bir seviyeye çıkmaktadır (p<0.5). Şimdi de yapılan türbe-yatır ziyaretlerinin nedenlerini inceleyelim: 133 Deneklerimizin % 80’i en az bir defa olmak üzere türbe-yatır ziyaretlerinde bulunmuşlardır. Türbe-yatır ziyaretinde bulunanların % 78’i gezip görme, ziyaret ve orada yatan kişiye dua etme maksadıyla bu ziyaretlerde bulunmuşlardır. Türbe-yatır ziyaretinde bulunanların % 22’si, deneklerimizin genelinin ise sadece % 17’si orada yatan kişiden bir medet bulabilme gayesiyle bu ziyareti gerçekleştirmiştir. Tablo 82’de de gördüğümüz üzere bir türbede yapılan duanın kesinlikle gerçekleşeceğine inanan deneklerimizin oranı da % 11.8 idi. Bayan öğretmenlerden türbe-yatır ziyaretinde bulunmayanların oranı % 19.4 iken, bu oran erkek öğretmenlerde % 21.1 olmuştur. Daha fazla türbe ziyaretinde bulunan bayanların, -yukarıda gördüğümüz üzere- türbelerde yapılan duaların gerçekleşeceğine daha fazla inanmaları da normaldir. Tablo 83: Türbe-Yatır Ziyareti Yapma ile Cinsiyet Arasındaki İlişki* Cinsiyet Şimdiye kadar hiç türbe-yatır ziyaretinde bulundunuz mu? TOPLAM Erkek Kadın Hayır 28 30 58 Gezip görme, ziyaret 60 88 148 Orada yatan kişiye dua 49 56 105 İmtihan 6 10 16 Hastalıktan kurtulma, şifa 2 7 9 Çocuk sahibi olma 1 2 3 Kısmet 1 1 2 11 11 22 Diğer *Deneklerimiz birden çok şık işaretleme konusunda serbest bırakılmıştır 7.a. Tarikat ve Cemaatler Tasavvuf, İslam’ın ruh hayatı ve İslam Peygamberi’nin şahsında temsil ettiği manevi otoritenin, müesseseleşmiş ve günümüze kadar yaygınlaşarak gelmiş şeklidir. Günümüz eğitim psikolojisinde çok kullanılan anlamıyla “insanın kendini gerçekleştirmesi”ni ifade 134 eden tasavvuf, kurduğu müesseseleriyle fert planında olduğu kadar, toplum planında da hizmetler ifa etmiştir. Tasavvuf bir halk hareketi olduğundan, tarikat ve tekkeler, tasavvufun kurduğu sosyal kurumlar olarak hizmet etmişlerdir. Bir halk hareketi olarak tasavvuf, yüzlerce yıl, tekke ve imaretler yoluyla halkı kaynaştıran sosyal bir müessese olmuş, hatta fetihlerin yaygınlaşmasında bile faydası bulunmuştur.219 Günümüz de ise tasavvufa ve onun icra şekillerine yüklenen anlamda farklılıklar oluşmuştur. Örneğin yüzlerce yıl tasavvufun ana şemasını oluşturan, Allah’ı anma, O’nu hatırlama manasına gelen ve dini hisleri kuvvetlendirme amacıyla yapılan “zikir” şekillerine bile günümüzde hoş şekilde bakılmamaktadır. Deneklerimizin de benzeri şekilde düşündüğü, tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir törenlerinin dini hisleri artıracağına çoğu öğretmenin katılmadığı görülmüştür (Tablo 82). Hatta tablo 84’ten de anlaşılacağı üzere öğretmenlerin çoğu tarikat ve cemaatlerin kendilerini dahi faydalı görmemektedir. Dolayısıyla oralarda yapılan dini ritüellerin de bir faydasının olacağını düşünmemektedirler. Bu anlamda deneklerimizin % 52.4’ü tarikat ve cemaatlerin dinin doğru anlaşılmasını olumsuz etkilediklerini düşünmektedir. Hatta % 19.5’lik büyük bir kesim de tarikat ve cemaatlerin dinin doğru anlaşılmasını engellemelerinin ötesinde, dine ve topluma zararları olduklarını düşünerek faaliyetlerinin engellenmesini istemektedir. Tarikat ve cemaatlerin insanların manevi ihtiyaçlarını tatmin bakımından yararlı olacağını düşünen deneklerimizin oranı ise % 28.1’dir. Bu kişiler de bu şıkkı işaretlerken bazı zararlı oluşumların olduğunu, fakat bu zararlı davranışlarda bulunanları hepsine şamil etmememiz gerektiğini belirtmişlerdir. Tarikat ve cemaatlerin zararlı olduğunu düşünenlerin hemen hepsinin günümüz medyasında sıkça yer alan olumsuz örnekleri zikretmeleri dikkat çekicidir. Ayrıca bu şekilde düşünenlerin bir kısmının da kendilerinin bu konuda olumsuz tecrübeler yaşadıkları görülmüştür. Bu konuda yaptığımız mülakatlarda deneklerimiz tarafından verilen bazı örneklerin de çok abartılı olduğu görülmüştür. Kendilerinin böyle bir tecrübe yaşayıp- 219 H. Kamil Yılmaz, Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2000, ss.162-163. 135 yaşamadıklarını sorduğumuzda, anlattıkları olayların genel olarak hiçbirine şahit olmadıkları, kulaktan dolma bilgilerle konuştukları anlaşılmaktadır. Bu kurumların faydalı olabileceklerini düşünen deneklerimiz “Mevlevi tarikatı” gibi olumlu örnekleri zikretmişlerdir. Bu düşüncede olan denklerimizin büyük kısmının aile ve akraba çevrelerinde tarikat ve cemaat mensubu kişileri düşünerek, bu gibi yapılanmaların faydalı olabileceklerini zikrettikleri görülmüştür. Bu açıdan değerlendirdiğimizde; aile ve akraba çevrelerinde tarikat ve cemaat mensubu olanların veya kendileri böyle bir tecrübe yaşamış olanların bu kurumları genel olarak zararlı şekilde nitelendirmedikleri fakat bir kısım yanlışlıkların da yapıldığını veya yapılabileceğini belirttikleri görülmüştür. Bu şekilde bir tecrübesi olmayan, kulaktan dolma bilgilerle ve medya yönlendirmesiyle düşünen kişilerin ise bu kurumları daha zararlı gördükleri hatta faaliyetlerine engel olunması gerektiğini düşündükleri anlaşılmaktadır. Tablo 84: Tarikat ve Cemaatlere Bakış ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Cinsiyet Tarikat ve cemaatlere nasıl bakıyorsunuz? Dinin doğru anlaşılmasını engelliyorlar Öğrenim Durumu TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Y. Okul Fakülte 50 90 140 44 96 140 40.0 63.4 52.4 62.0 49.0 52.4 54 21 75 11 64 75 43.2 14.8 28.1 15.5 32.7 28.1 21 31 52 16 36 52 % 16.8 21.8 19.5 22.5 18.4 19.5 sayı 125 142 267 71 196 267 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.000 x2: 7.607 % İnsanların manevi ihtiyaçlarını tatmin bakımından yararlıdırlar sayı Ülkemizin gelişmesini engelliyorlar. Faaliyetlerine engel olunmalı sayı % TOPLAM x2: 26.898 P = 0.022 Bu kurumlara bakışta erkek ve bayan öğretmenler arasında derin bir farklılığın bulunduğu görülmektedir. Bayan öğretmenler bu kurumları daha fazla olumsuz olarak nitelemişlerdir. Bu kurumların yararlı olabileceğini düşünenlerin oranı erkek öğretmenler 136 arasında % 43.2 iken, bayan öğretmenler arasında % 14.8’e düşmektedir. Bu büyük farklılığın en önemli nedeni yukarıda bahsettiğimiz tecrübe farklılığından kaynaklanıyor gibi gözükmektedir. Öğrenim durumu açısından da bu kurumlara bakışta önemli bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. Bu kurumları fakülte mezunlarının, yüksek okul mezunlarına göre daha faydalı gördükleri anlaşılmaktadır. 7.b. Dini Bayram ve Kandiller Ferdin bizzat yaşadığı sübjektif dini tecrübe ile adeta iç içe girmiş durumda olan toplumsal dini yaşantılar içinde dinin önem atfettiği belirli gün ve zamanlar bulunmakta, bu belirli zamanlarda yapılan dini ritüellere halkın her kesiminden daha yoğun bir ilgi gösterilmekte, bu da toplumsal birlik ruhunu güçlendirmekte ve dini anlamda da bir bütünleşme sağlamaktadır. Bu toplumsal bütünleşmeyi sağlayıcı en önemli unsurlar arasında dini bayramlar gelmektedir. Dini bayramlara öğretmenler nezdinde gösterilen öneme gelince, deneklerimizin % 83.3’ü dini bayramları geleneklere göre kutladıklarını belirtmişlerdir. % 12.3’lük bir kesim de daha ziyade toplumsal baskı anlamına gelen, çok kişinin bu bayramları kutlaması sebebiyle kendilerinin de uymaya çalıştıklarını belirtmişlerdir. Dini bayramlara önem vermediğini belirtenlerin oranı ise sadece % 4.4’tür. Cinsiyet açısından dini bayramlara verilen önemi incelediğimizde, erkek ve bayan öğretmenler arsında önemli bir farklılaşma olmamakla birlikte, erkek öğretmenlerin dini bayramlara daha fazla önem verdiği görülmektedir. Medeni durum açısından dini bayramlara verilen önemi incelediğimizde ise bekar öğretmenler arasında dini bayramları çok kişi kutladığı için uymaya çalıştıklarını belirtenlerin oranının daha yüksek çıktığı görülmektedir. Bu duruma neden olarak, evliler arasında aile ziyaretlerinin daha sık yapılaması, fakat genel olarak bekarların bu aile ziyaretlerinden sıkılmaları gösterilebilir. 137 Tablo 85: Dini Bayramları Kutlama ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Dini bayramları nasıl kutlarsınız? Erkek Kadın TOPLAM Evli Bekar sayı 116 128 244 183 57 240 % 85.9 81.0 83.3 86.3 75.0 83.3 14 22 36 19 16 35 10.4 13.9 12.3 9.0 21.1 12.2 5 8 13 10 3 13 % 3.7 5.1 4.4 4.7 3.9 4.5 sayı 135 158 293 212 76 288 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.532 x2: 7.663 Geleneklere göre kutlarım Çok kişi kutladığı için uymaya çalışırım Dini bayramlara önem vermem sayı % sayı TOPLAM x2: 1.263 Deneklerimizin kandil gecelerine de büyük önem verdiği P = 0.022 görülmektedir. Deneklerimizin % 54.4’ü kandil gecelerinde genel olarak az veya çok ibadete vakit ayırdıklarını belirtmiştir. Yapılan bu ibadet kavramının içine sadece televizyondan mevlit veya vaaz dinlemenin de girdiği unutulmamalıdır. Bu anlamda yapılan ibadetlerin kişilere göre yoğunlukları değişmekle birlikte bu gecelere diğer gecelerden farklı bir anlamın yüklendiği görülmektedir. Deneklerimizin % 29.3’ü arkadaş ve akrabalarla mesajlaştıklarını fakat ibadet etmediklerini belirtmiştir. Özellikle cep telefonlarının yaygınlaşmasıyla bu gecelerde çok yoğun bir mesaj trafiğinin yaşandığı bilinen bir gerçektir. Bu şekilde, çok basit görülen mesajlaşmaların kaynağını da yine bu gecelere verilen önem oluşturmaktadır. Bu geceler insanların birbirlerini hatırlayıp, hal ve hatırlarını sormalarını sağlamaktadır. Kandil gecelerine önem vermeyen deneklerimizin oranı ise % 16.3’tür. Bu da göstermektedir ki, kandil gecelerine, dini bayramlar kadar olamasa bile, öğretmenler arasında büyük değer verilmektedir. Dini bayramların birleştirici rolü ise çok daha büyüktür. Hatta Müslüman olmadığını belirten deneklerimizin % 61.1’inin bile dini bayramları kutladığını belirtmesi dikkat çekicidir. 138 Tablo 86: Kandil Gecelerini Kutlama ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Kandil gecelerini nasıl geçirirsiniz? Erkek sayı Kadın 75 85 160 55.6 53.5 54.4 36 50 86 26.7 31.4 29.3 24 24 48 % 17.8 15.1 16.3 sayı 135 159 294 % 100 100 100 İbadet ederim % Arkadaş ve akrabalarla mesajlaşırım ama ibadet etmem Benim için diğer gecelerden farksızdır sayı % sayı TOPLAM sd: 2 x2: 0.951 P = 0.622 8. Güncel Meseleler 8.a. Başörtüsü Başörtüsü, günümüz Türkiye’sinde çokça tartışılan konuların başında gelmektedir. Dini bir konu olmasına rağmen siyaset dünyasında çokça yer almakta, kimi zaman siyasi gerginlik ve krizlere bile yol açabilmektedir. Bu konunun sadece dini bir olay olmadığını iddia eden çevreler bulunmakta, bu yüzden bu konuyu dini bir olay olarak görüp “bırakın bu meseleyi ulema tartışsın” diyen çevrelere bu anlamda tepki gösterilmektedir. Başörtüsünü siyasi bir sembol olarak gören bazı kişiler, baş bağlama şekilleri arasında da bir ayrım olduğunu, bunlardan “türban” denilen baş bağlama şeklinin siyasi amaçlı olduğunu, fakat Anadolu’da başlarını “sıkma baş” ile örten annelerimizin bunu geleneksel olarak örttüğünü, dinin zaten bu şekilde bir emrinin olmadığını iddia edebilmektedirler. Biz sorumuzu sorarken her ne kadar “başörtü” kelimesini kullandıysak da, halk arasında ve deneklerimiz arasında da “başörtü” ve “türban” kelimelerinin aynı anlamı ifade ettiğinin, iki kelimenin de genel olarak insanların zihninde aynı resmi çağrıştırdığının altını çizelim. Milliyet’in yaptığı türban anketinde de başını örtenlerin sadece % 5’inin örtüsüne 139 -özel olarak- “türban” adı verdiği ortaya çıkmıştır.220 Bu araştırmayı yapan Tarhan Erdem “bence, türbanlılar bu orandan biraz daha fazladır” deyip kendi araştırmasıyla çelişse de, biz bu oranın bile fazla çıktığı düşüncesindeyiz. Kimi çevrelerce ise “başörtüsü” siyasi bir simge olmanın da ötesinde, “irtica” ve “geri kalmışlığın bir göstergesi” olarak algılanabilmektedir. Başörtüsü sadece günümüz Türkiye’sinde tartışılan bir konu da değildir, bu tartışmanın temelleri Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar uzanmaktadır.221 Bu anlamda ülke gündemini her dönemde meşgul etmektedir. Tezimizi yazdığımız günlerde ise bu tartışmalar “Danıştay saldırısı” nedeniyle yeniden alevlenmiştir. Bu tartışmaların halkı siyasi kutuplaşmalara götürebildiği de, yapılan Danıştay saldırısı sebebiyle ortaya çıkan tepkilerden ve karşıt görüşlü grupların siyasi anlamdaki atışmalarından anlaşılmaktadır. Her iki siyasi cephe de birbirini bu konular üzerinden “siyasi rant sağlama” ile suçlayabilmektedir. Başörtüsüne karşı halkın görüşü Milliyet gazetesinin yaptığı kapsamlı bir araştırma ile 2003 yılında ölçülmeye çalışılmıştı. Burada da ortaya çıktığı üzere, “kimi çevreler”in kapanma şekillerinde “başörtü” ve “türban” şeklinde ayrıma gittiği, başörtüsünden ziyade türbandan rahatsız olduklarını belirttikleri görülmektedir. Bu çevrelerce başörtüsü takmadaki amaç, başın örtünmesi değil, laikliğe karşı siyasal eğilimi göstermek için kullanılan, bu şekilde devrimlerin törpülenmesine çalışılan ve laik Cumhuriyet’e karşı çıkışı ifade eden bir araçtır. Aslında halkın türban-başörtü ayrımı yapmadığı, kendi örtülerini türban diye isimlendirmediği, günümüzde türban kelimesine yüklenmeye çalışılan siyasal anlama rağmen bile halkın % 78’inin “türban”ı laiklik karşıtı bir simge olarak görmediği anlaşılmaktadır. Zaten kadınlarının % 64’ünün sokağa çıkarken başını örttüğü, 100 hanenin 77’sinde sokağa çıkarken başını örten en az bir kadının bulunduğu bir toplumda, bunların siyasi tercihlerinde bütün partilere oy çıktığı düşünülürse bu kişilerin zaten kendi örtülerini siyasi bir simge olarak görmeleri olanaklı değildir. Zaten örtünme biçimi için “türban” nitelendirmesinde bulunan % 5’lik kesimin bile % 82’si “türban simge değildir” demiştir. Bu açıdan kendi örtünme şekillerinde bir “simge” görenlerin oranı % 1 bile olmamaktadır.222 220 Milliyet, 27 Mayıs 2003. Nazife Şişman (Haz.), Başörtüsü Mağdurlarından Anlatılmamış Öyküler, İz Yay., İstanbul, 1998, “Giriş”. 222 Milliyet, 27-31 Mayıs 2003, 01-07 Haziran 2003. 221 140 Yukarıda verdiğimiz oranlara bakılınca toplumun kadınların başlarını örtmelerine karşı olumsuz bir tavır takınmadıkları anlaşılmaktadır. O zaman devlet içinde yaşanan bu konuyla ilgili çatışmaların kaynağı nedir? Bunun en önemli nedeninin özellikle üniversite öğrenimi görmüş kişilerde bu konuya karşı olan hoşgörünün halkın geneline göre az olmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.223 Deneklerimizin başörtüsünü algılayış biçimine gelince: Tablo 87: Başörtüsüne Bakış ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet TOPLAM Sizce başörtüsü takmak nedir? Erkek sayı Kadın 89 69 158 66.4 44.5 54.7 16 17 33 11.9 11.0 11.4 5 15 20 % 3.7 9.7 6.9 sayı 24 54 78 % 17.9 34.8 27.0 sayı 134 155 189 % 100 100 100 Dini bir emirdir % sayı Siyasi bir semboldür % sayı Fanatiklik ve Gericiliktir Bir gelenektir TOPLAM sd: 3 x2: 17.668 P = 0.001 Öğretmenlerin yarıdan fazlası (% 54.7) başörtüsünü “dini bir emir” olarak görmektedir. İkinci sırayı ise % 27 ile “gelenek” olduğunu düşünenler oluşturmaktadır. % 11.4 başörtüsünü “siyasi bir sembol” olarak görürken, % 6.9 da “fanatiklik ve gericilik” olarak görmektedir. Cinsiyet açısından başörtüsüne bakışı değerlendirdiğimizde erkek ve bayan öğretmenler arsında büyük bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. Erkeklerin % 66.4’ü 223 Milliyet, 28 Mayıs 2003. 141 başörtüsünü dini bir emir olarak görürken, bu oran bayan öğretmenler arasında % 44.5’ e düşmektedir. Bu durumu, dindar ailelerin bir kısmının vaktiyle kız çocuklarını okutmamaları, başı örtülü olanların devlet dairelerinde çalışamamaları nedeniyle özel sektöre yönelmeleri veya ev hanımlığını tercih etmeleri, başörtüsü sebebiyle üniversiteden atılan kızların çalışma hayatına geçememiş olmaları gibi nedenlere bağlayabiliriz. Ayrıca kadınların başörtüsünü dini bir emir olarak görüp sonra da başörtüsü takmamaları, kendilerinde dini anlamda bir suçluluk duygusu ve günah işliyorum endişesi oluşturacağından, bayan öğretmenlerin başörtüsünü dini bir emirden ziyade bir gelenek olarak gördüğü (% 34.8) düşünülebilir. Başörtüsünü siyasi bir simge olarak görenlerin oranı erkek ve bayan öğretmenlerde aynı çıkarken, fanatiklik ve gericilik olduğunu düşünenlerin oranı bayanlarda biraz daha fazlalaşmıştır. Tablo 88: Başörtüsüne Bakış ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Sizce başörtüsü takmak nedir? 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 69 46 35 8 158 67.9 54.1 42.2 42.1 54.7 7 6 16 4 33 6.9 7.1 19.3 21.1 11.4 5 7 6 2 20 % 4.9 8.2 7.2 10.5 6.9 sayı 21 26 26 5 78 % 20.6 30.6 31.3 26.3 27.0 sayı 102 85 83 19 289 % 100 100 100 100 100 Dini bir emirdir % sayı Siyasi bir semboldür % sayı Fanatiklik ve Gericiliktir Bir gelenektir TOPLAM sd: 9 x2: 19.089 P = 0.024 Yaş grupları açısından da başörtüsüne bakışta farklılıklar oluşmuştur. Yaş ilerledikçe başörtüsünün dini bir emir olduğunu düşünenlerin oranı azalmaktadır. Özellikle 40 yaş 142 üstündeki öğretmenlerde başörtüsü dini bir emirden ziyade, bir gelenek, siyasi bir sembol hatta fanatiklik ve gericilik olarak görme olasılığı artmaktadır. Başörtüsüne bakışta branş açısından da farklılıklar oluşmuştur. Sınıf öğretmenlerinin arasında başörtüsünün siyasi bir sembol (% 15.7) ve gericilik (% 6.9) olduğunu düşünenlerin oranı branş öğretmenlerine göre daha fazladır. Branş öğretmenleri de sınıf öğretmenlerine göre bu konunun dini bir emir (% 59.7) ve gelenek (% 29.5) olduğunu daha fazla düşünmektedir. Başörtüsüne bakış konusunda öğrenim durumu açısından da farklılıklar oluşmuştur. Fakülte mezunları bu konuyu daha ziyade (% 58.5) dini bir emir olarak görmektedir. Başörtüsünü dini bir emir olarak görenlerin oranı ise yüksek okul mezunları arasında % 43.1’e düşmektedir. Yüksek okul mezunlarının yarıdan fazlası bu konuyu siyasi bir sembol (% 13.9), fanatiklik ve gericilik (% 13.9) ile gelenek (% 29.2) gibi faktörlerle açıklamaktadırlar. Tablo 89: Başörtüsüne Bakış ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sizce başörtüsü takmak nedir? Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 69 89 158 31 127 158 49.3 59.7 54.7 43.1 58.5 54.7 22 11 33 10 23 33 15.7 7.4 11.4 13.9 10.6 11.4 15 5 20 10 10 20 10.7 3.4 6.9 13.9 4.6 6.9 34 44 78 21 57 78 % 24.3 29.5 27.0 29.2 26.3 27.0 sayı 140 149 289 72 217 289 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.007 x2: 9.776 Dini bir emirdir % sayı Siyasi bir semboldür % sayı Fanatiklik ve Gericiliktir % sayı Bir gelenektir TOPLAM x2: 12.212 143 P = 0.021 Ayrıca deneklerimize üniversitelerdeki başörtüsü yasağını sorduk: Deneklerimizin % 52’si üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması gerektiğini savunurken, % 17’si de buna kısmen katılmaktadır. Üniversitelere başörtü yasağının devam etmesini isteyenlerin oranı ise % 31’dir. Sabancı ve Işık Üniversitelerinin 2006 yılında ortaklaşa gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarına göre Türk toplumunun % 68’i başörtülü öğrencilerin üniversitelerde özgürce okuyabilmesine destek vermektedir.224 Milliyet’in gerçekleştirdiği daha geniş kapsamlı bir araştırmada ise halkın % 75’i bu yasağın kalkmasını istemektedir. Üniversitelerdeki başörtüsü yasağının devamını isteyenlerin oranı ise % 25’dir. Yüksek öğrenim görmüş kişiler arasında ise yasağın kalkmasını isteyenlerin oranı % 55, devamını isteyenlerin oranı % 45’tir.225 Bu açıdan deneklerimizin durumunu değerlendirdiğimizde yasağın devamını isteyenler halka göre fazlalaşmaktaysa da, üniversite öğrenimi görmüş kişilere göre azalmaktadır. Tablo 90: Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Cinsiyet Üniversitelerde başörtüsü takmak serbest olmalıdır TOPLAM Erkek sayı Kadın 83 61 144 63.4 41.8 52.0 16 31 47 12.2 21.2 17.0 32 54 86 % 24.4 37.0 31.0 sayı 131 146 277 % 100 100 100 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM sd: 2 224 225 x2: 13.002 Zaman, 14 Haziran 2006. Milliyet, 30 Mayıs 2003. 144 P = 0.002 Araştırmamızda aldığımız cevap ve oranlarda dikkat çeken bir husus, öğretmenler dini değer ve amellere halk kadar önem vermeseler de, üniversite mezunlarıyla karşılaştırıldıklarında bu konularda daha hassas olduklarıdır. Üniversitelerde başörtüsü takılabilmesi hususunu cinsiyet açısından incelediğimizde bir farklılığın oluştuğu görülmektedir. Aslında bu konu dini hak ve özgürlükler kapsamında tartışıldığı kadar, bireysel hak ve özgürlükler ile kadın hakları öne çıkarılarak da tartışılmaktadır. Bu bakımdan bu konuda kadınların kendi hemcinslerini daha anlayışla karşıladıkları ve erkeklere göre bu yasağın kalkmasını daha fazla istedikleri bilinmektedir.226 Fakat bizim anketimizde tersi bir sonuç çıkarak bayan öğretmenler bu yasağın sürdürülmesini daha fazla istemişlerdir. Yasağın devamını isteyenler bayanlar arasında % 37 iken, erkekler arsında % 24.4’e düşmektedir. Başörtüsü yasağını yaş açısından incelediğimizde de bir farklılık oluşmaktadır. Genç öğretmenler bu konuda daha özgürlükçü davranırken, yaş ilerledikçe yasağı savunanların oranı da artmaktadır. Üniversitelerdeki başörtüsü yasağının kalkmasını istemeyenlerin oranı 20-30 yaş aralığındakilerde % 17.2’iken, bu oran 51 ve üzeri yaştakiler arasında % 55.6’dır. Tablo 91: Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılması ile Yaş Arasındaki İlişki Yaşınız Üniversitelerde başörtüsü takmak serbest olmalıdır 20-30 sayı 31-40 41-50 TOPLAM 51 ve üzeri 66 43 29 6 144 66.7 53.1 36.7 33.3 52.0 16 16 13 2 47 16.2 19.8 16.5 11.1 17.0 17 22 37 10 86 17.2 27.2 46.8 55.6 31.0 sayı 99 81 79 18 277 % 100 100 100 100 100 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum % TOPLAM sd: 6 226 x2: 26.017 Milliyet, 30 Mayıs 2003. 145 P = 0.000 Tablo 92: Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile Branş ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Üniversitelerde başörtüsü takmak serbest olmalıdır Branş Öğrenim Durumu TOPLAM Sınıf sayı Branş TOPLAM Y. Okul Fakülte 57 87 144 27 117 144 41.9 61.7 52.0 38.6 56.5 52.0 23 24 47 7 40 47 16.9 17.0 17.0 10.0 19.3 17.0 56 30 86 36 50 86 % 41.2 21.3 31.0 51.4 24.2 31.0 sayı 136 141 277 70 207 277 % 100 100 100 100 100 100 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM x2: 14.046 P = 0.001 x2: 18.456 P = 0.000 Üniversitelerdeki başörtüsü yasağına bakışta branş açısından da farklılıklar oluşmuştur. Branş öğretmenlerinin % 21.3’ü yasağı savunurken, bu oran sınıf öğretmenleri arasında % 41.2’ye çıkmaktadır. Aynı konuda yüksek okul ve fakülte mezunlarını karşılaştırdığımızda da farklılık oluşmakta, yüksek okul mezunlarının yarıdan fazlası (% 51.4) bu yasağı savunmaktadır. Yasağı tamamen savunanların oranı fakülte mezunları arasında ise % 24.2’ye düşmektedir. Başörtüsü takmanın ne olduğu ile üniversitelerdeki başörtüsü yasağını karşılaştırdığımızda, başörtüsünü dini bir emir olarak görenlerden sadece % 10.8’inin bu yasağın devam etmesini tamamen istediğini görüyoruz. Başörtüsünü siyasi bir sembol ve gericilik olarak görenlerin büyük çoğunluğu ise bu yasağın devamından yanadır. Gerçi başörtüsüne gericilik diyenlerin % 15’inin başörtüsü yasağının kalkmasını istemeleri dikkat çekicidir. Bu kişilerin başörtüsü konusuna bireysel özgürlükler bakımından yaklaştıkları anlaşılmaktadır. 146 Tablo 93: Başörtüsü Takmanın Üniversitelerde Serbest Bırakılmasını İsteme ile Başörtüsüne Bakış Arasındaki İlişki Dini bir emirdir Üniversitelerde başörtüsü takmak serbest olmalıdır Siyasi bir semboldür Fanatiklik ve gericiliktir Bir gelenektir TOPLAM sayı 118 4 3 18 143 % 79.7 12.5 15.0 24.7 52.4 sayı 14 7 1 25 47 % 9.5 21.9 5.0 34.2 17.2 sayı 16 21 16 30 83 % 10.8 65.6 80.0 41.1 30.4 sayı 148 32 20 73 273 % 100 100 100 100 100 Katılıyorum Kısmen Katılıyorum Katılmıyorum TOPLAM sd: 6 x2: 111.174 P = 0.000 En dikkat çekici oranlar ise başörtüsünü bir gelenek olarak görenlerde çıkmıştır. Zira bunun bir gelenek olduğunu düşünenlerin, bir geleneğin yaşamasından rahatsız olmamaları gerekir. Fakat bu kişilerin % 41.1’inin yasağın devam etmesini istediğini görüyoruz. % 34.2 gibi büyük bir çoğunluk da üniversitelerde başörtüsü takmanın serbest olması gerektiği düşüncesine kısmen katılmaktadır. Bu da bir anlamda bu kişilerin yaşadığı çelişkinin büyüklüğünü göstermektedir. Bunu bir gelenek olarak görüp, yasağın tamamen kalkmasını isteyenlerin oranı ise % 24.7’de kalmaktadır. 8.b. Misyonerlik Faaliyetleri Bütün evrensel dinler dünya genelinde yayılmayı ve mesajlarını bütün insanlara ulaştırmayı hedefler. Mesajların insanlara ulaştırılma gayesi, o kişileri de kendi dinleri içine çekebilmektir. Hıristiyanlar bu dini yayma faaliyetlerini, insan psikolojisi ve sosyal yapısı hakkında senelerce eğitim ve öğretim gören inananları vasıtasıyla sistematik ve düzenli bir 147 hale getirmişlerdir. “Misyonerlik faaliyetleri” de bu kişilerin Hıristiyan dinini yayma çabalarıdır.227 Yapılan bu misyonerlik faaliyetleri, açık bir şekilde veya doğrudan doğruya bildirim şeklinde yapılabildiği gibi, fakat daha ziyadesiyle zımni olarak, gizli, kapalı ve dolaylı bir şekilde yapılmaya çalışılmaktadır.228 Konumuz yapılan misyonerlik faaliyetlerini içeriği ve yöntemiyle ilgili olmadığı için daha fazla bilgi vermeyeceğiz fakat bu zımni yöntemlerin ne kadar etkili olduğuyla ilgili şunu belirtmek istiyoruz: İlköğretimde çalışan bir öğretmen olarak devamlı gördüğümüz bir davranış şudur ki; öğrenciler öğretmenlerinden bir şey isterken, içinde “lütfen” kelimesi geçen türden istek cümleleri kurduklarında, aileleri dindar olsun veya olmasın, her seferinde Hıristiyanların dua ettikleri biçimde ellerini birleştirerek istekte bulunmaktadırlar. Bu dini propaganda gücünün öğrenciler üzerinde ne kadar etkili olduğunu ve fark edilmeksizin verildiğini göstermektedir. Hıristiyanlar tarafından yapılan bu telkinlerin, bırakın öğrencileri öğretmenler üzerinde bile derin izler bıraktığına şahit olduk. Yaptığımız mülakatlarda ve anket dolumu sırasında farklı birçok öğretmenin İslam dininin uygulamalarının çok zor olduğundan şikayet ettiklerine, fakat Hıristiyanlığın ne kadar basit ve kolay bir “sevgi dini” olduğundan bahsettiklerine şahit olduk. Daha kendi dinini bilemeyen insanların karşı dinleri bilip sağlıklı bir karşılaştırma yapmaları zaten beklenebilecek bir sonuç da değildi. Misyonerlik faaliyetlerinin bu şekilde etkili olabilmesinin en önemli nedenini, günümüz İslam dünyasının kendi ahlaki ve dini değerlerini tam anlamıyla yansıtabilecek bir “model”den yoksun olmasına bağlayabiliriz. Zira insanlara teorik olarak İslam’ın güzelliği “ispat” edilebiliyor, fakat bu kişiler bu durumu gösteren bir “örnek” göremedikleri için “ikna” olamıyorlar. İslam denilince bırakın gayr-i Müslim’leri neredeyse Müslümanların bile aklına Arabistan, bedeviler, kelle uçurmalar vb. örnekler geliyor. Yine güzel bir temsilin tesirini göstermek gerekirse, Muhammed Hamidullah Paris’te onca yıl İslam’ı anlatıyor fakat Müslüman yapabildiği insan sayısı bir elin parmakları kadar olamazken, yine aynı yerde yapılan bir Mevlevi ayinindeki sema gösterisini izleyen onlarca insan bir anda Müslüman olabiliyor. 227 Şinasi Gündüz, “Misyonerlerin Çalışma Yöntemleri”, Misyonerlik Sempozyumu, İSAV, İstanbul, 2004, ss.1-3. 228 Zeki Arslantürk ve Mustafa Usta, “Doğu Karadeniz’in Toplumsal Yapısı ~Etnik Grup İddiaları ve Misyonerlik Faaliyetleri~, Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, Sayı 10, İstanbul, 2002, ss.31-39. 148 Tarih, kendi dinini terk eden kimselerin kısa bir süre sonra milli benliklerini de kaybettikleri göstermektedir. Bu açıdan din değiştirme dini bir anlam ifade etmesi kadar, kültürel bir anlam da ifade eder.229 Onun için aileler çocuklarının din değiştirmesine en az dini sebepler kadar, hatta bazen daha fazla biçimde kültürel nedenlerle de karşı çıkmaktadırlar. Birinci bölümde Ali Köse’nin İngiliz mühtediler üzerindeki araştırmasından bahsetmiştik.230 İslam dinine geçen bu kişilerin % 86’sı ailelerinden çeşitli derecelerde tepkiler görmüşlerdi. Bu tepkilerin hemen hepsinin de kültürel içerikli olduğu anlaşılmakta, yoksa tepkilerin asıl kaynağını Hıristiyanlığın terkedilmiş olması oluşturmamaktaydı. Bizim araştırmamızda da kültürel değerlerin kaybolacağı korkusunun oldukça etkili olduğu görülmektedir. Araştırmamızda çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkmayacağını, dinini seçme hakkını çocuğunun özgür iradesine bıraktığını belirtenlerin oranı % 15.4’dür. Aslında teorik bir soruda çıkan bu oranın pratik hayatta biraz daha aşağıya düşeceğini ön görmek yanlış olmaz. Bazı deneklerimiz çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkmam derken de, “çocuğuna dinimizin güzelliklerini anlatacağını” ve seçimi ona bırakacağını belirtmiştir. Aslında bunlarda karşı çıkıyor olmanın belirtisidir. Kimi “din değiştirmesine karşı çıkmam ama dindar olmasın” demiştir. Bu da yine bu düşüncede olanların bile belli sınırları olduğunu göstermektedir. Kendilerinin “dinle ilişkisiz” olduğunu belirtenlerin % 56’sı da çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkmayacağını belirtmiştir. Aslında bu kişilerin çoğu çocuklarının da kendileri gibi olmasını istemektedir. Bu açıdan onların verdiği bu cevabı kendileri için daha uygun bir şık olmamasına bağlayabiliriz. Yoksa onlar, çocuklarının din değiştirmesine karışmanın ötesinde, İslam dini içinde dindar bir Müslüman olarak kalmalarına bile karışmakta ve bunu istememektedirler. Bu anlamda onlar da çocuklarının din değiştirmesini aslında istememektedirler. Deneklerimizin % 84.6’sı farklı nedenlerle bile olsa çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkacağını belirtmiştir. Çocuğunun din değiştirmesini istemeyip ama yine de karşı çıkmayacağını belirtenlerle, hiçbir dine tam olarak bir mensubiyetinin bulunmamasını isteyenleri de bu orana ekleyebiliriz. 229 Arslantürk ve Usta, s.77. Ali Köse, Neden İslam’ı Seçiyorlar: Müslüman Olan İngilizler Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir İnceleme, İSAM Yay., İstanbul, 1997, ss.112-116. 230 149 Tablo 94: Çocuğun Din Değiştirmesine Karışma ile Cinsiyet ve Öğrenim Durumu Arasındaki İlişki Çocuğunuzun misyonerlik faaliyetleri sonucu din değiştirmesine karşı çıkar mısınız? Cinsiyet Medeni Durum TOPLAM Erkek sayı Kadın TOPLAM Evli Bekar 17 27 44 26 17 43 12.9 17.6 15.4 12.6 23.0 15.4 78 57 135 99 35 134 59.1 37.3 47.4 48.1 47.3 47.9 27 53 80 60 18 78 20.5 34.6 28.1 29.1 24.3 27.9 sayı 10 16 26 21 4 25 % 7.6 10.5 9.1 10.2 5.4 8.9 sayı 132 153 285 206 74 280 % 100 100 100 100 100 100 P = 0.003 x2: 5.654 Hayır % Evet. Çükü; Ahirette cehenneme gideceğinden korkarım sayı Evet. Çünkü; Kültürümüzden ve ailesinden kopar sayı Evet. Çünkü; Diğer sebepler % % TOPLAM x2: 13.902 P = 0.130 Deneklerimizin yarıya yakını (% 47.4) çocuğu ahirette cezalandırılır korkusuyla çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkacağını belirtmiştir. % 28.1’de kültürümüz ve ailesinden kopar endişesiyle buna karşı çıkmaktadır. Diğer şıkkını işaretleyen % 9.1 oranındaki deneklerimizin de genel olarak kültürel nedenler olarak adlandırabileceğimiz sebepler yazdıkları görülmüştür. Ayrıca çocuğunun ahiret hayatından endişe duyarak bu duruma karşı çıkanların hemen hepsi de ikinci sırada kalmak kaydıyla kültürel nedenleri de söylemiştir. Bu açıdan çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkan % 84.6 oranındaki grubumuzun hemen hepsinin kültürel nedenler yüzünden bu duruma karşı çıkacakları anlaşılmaktadır. Çocuğun din değiştirmesine karışmayı cinsiyet açısından incelediğimizde, erkek ve bayan öğretmenler arasında önemli farklılıkların oluştuğu görülmektedir. Bayanların din değiştirme olayına daha az karşı çıkacaklarını belirtmeleri dikkat çekicidir. Yine bayan 150 öğretmenlerin cehennem korkusundan ziyade aile parçalanır kokusu yaşadıkları görülmektedir. Medeni durum açısından çocukların din değiştirmesi konusunda büyük bir farklılık bulunmasa bile bekar öğretmenlerin daha rahat olduğu görülmektedir. Cehennem korkusu evli ve bekarlar arasında eşitken, çocuğun aileden kopma endişesinin evliler arasında daha fazla olduğu görülmektedir. Konumuzu yaş açısından incelediğimizde de önemli bir farklılığın oluşmadığı (p>0.5) görülmektedir. Yaş ilerledikçe çocuğunun din değiştirmesine karşı çıkacağını belirtenlerin oranı artmaktadır. Genç öğretmenler bu konuda daha özgürlükçü davranmaktadır. Yaş ilerledikçe kültürel sebeplerle bu duruma karşı çıkacağını belirtenlerin oranı da artmaktadır. 51 ve üzeri yaşta kültürel nedenler biraz azalmakta, cehennem korkusu ön plana çıkmaktadır. Tablo 95: Çocuğun Din Değiştirmesine Karışma ile Yaş Grupları Arasındaki İlişki Yaşınız Çocuğunuzun misyonerlik faaliyetleri sonucu din değiştirmesine karşı çıkar mısınız? 20-30 sayı 31-40 TOPLAM 51 ve üzeri 41-50 19 14 9 2 44 19.4 16.5 10.8 10.5 15.4 51 39 34 11 135 52.0 45.9 41.0 57.9 47.4 24 21 30 5 80 24.5 24.7 36.1 26.3 28.1 4 11 10 1 26 % 4.1 12.9 12.0 5.3 9.1 sayı 98 85 83 19 285 % 100 100 100 100 100 Hayır % Evet. Çükü; Ahirette cehenneme gideceğinden korkarım Evet. Çünkü; Kültürümüzden ve ailesinden kopar Evet. Çünkü; Diğer sebepler sayı % sayı % sayı TOPLAM sd: 9 x2: 12.051 151 P = 0.210 8.c. Laiklik Türk toplumunda çokça tartışılan meselelerden bir tanesini de laiklik oluşturmaktadır. Tartışmaların çoğunu da “laikliğin ne olduğu?” değil, “nasıl uygulanması gerektiği” oluşturmaktadır. Halk genel olarak laikliğe karşı değildir. Gösterilen tepkiler de laikliğin kendisine değil, uygulanış biçimine gösterilmektedir. Bu anlamda laikliğin uygulama biçimlerinden birini ifade eden ve belli çevreler tarafından dile getirilen laikliğin ne olduğuyla ilgili bir tanımı öğretmenlere sorduk. Araştırmamızda deneklerimizin farklı gruplara neredeyse eşit bir biçimde dağıldığı tek sonucun bu görüş olması ise dikkatimizi çeken bir husus oldu. “Laik bir ülkede birey inanç dünyası ile günlük yaşamını birbirinden ayırmalı, inancının dünya yaşamını etkilemesine izin vermemelidir” şeklindeki düşünceye, deneklerimize katılıp-katılmadıklarını sorduk. Deneklerimizin % 40.3’ü bu düşünceye katıldıkların belirtirken, % 36’sı katılmadığını belirtmiştir. % 23.7’lik bir kesim ise bir anlamda “iki arada, bir derede” kalmışlar ve bu düşünceye kısmen katıldıklarını belirtmişlerdir. Tablo 96: Laiklik Algısı ile Cinsiyet Arasındaki İlişki Laik bir ülkede birey inanç dünyası ile günlük yaşamını birbirinden ayırmalı, inancının dünya yaşamını etkilemesine izin vermemelidir. Cinsiyet TOPLAM Erkek sayı Kadın 41 71 112 31.8 47.7 40.3 28 38 66 21.7 25.5 23.7 60 40 100 % 46.5 26.8 36.0 sayı 129 149 278 % 100 100 100 Katılıyorum % sayı Kısmen Katılıyorum % sayı Katılmıyorum TOPLAM sd: 2 x2: 12.175 152 P = 0.002 Cinsiyet açısından sorumuzu değerlendirdiğimizde bayanların bu görüşe daha fazla sahip çıktığı görülmektedir. Laiklikle ilgili bu düşünceyi yaş açısından incelediğimizde istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşmamış olsa bile, bu düşünceye katılmanın yaş ilerledikçe arttığı görülmüştür. 20-30 yaş aralığındaki deneklerimizin % 36’sı bu görüşe katılırken, bu oran 3140 yaş arasındakilerde % 40’a, 40 yaş üzerindekilerde ise % 44’e çıkmaktadır. 153 SONUÇ Bu araştırmada, ilköğretim okullarında çalışan öğretmenlerin dini inanç ve ibadet düzeyleri ile dini algılayış biçimlerinin tespitine çalışılmıştır. Dini hayatı oluşturan bu unsurların cinsiyet, medeni durum, öğrenim durumu, branş ve yaş gibi değişkenlerle olan ilişkisi incelenmeye çalışılmıştır. Öğretmenlerin inançlarıyla ilgili bulgular değerlendirildiğinde, en yüksek değerin Allah inancında çıktığı görülmektedir. Öğretmenlerin % 92.5’i Allah’a inandığını belirtmektedir. Allah’a inandığını belirtenlerin % 6’sı ise dinleri gerekli görmemektedir. % 4.1’lik bir grup Allah inancında şüpheler yaşadığını, % 3.4 ise Allah’a inanmadığını belirtmiştir. Öğretmenlerdeki kitap inancıyla ilgili bulguları değerlendirdiğimizde, öğretmenlerin % 84.4’ünün Kuran-ı Kerim’in Allah tarafından Hz. Muhammed’e indirilmiş kutsal bir kitap olduğuna inandığını görüyoruz. Öğretmenlerin % 7.1’inin ise Kuran-ı Kerim’in kısmen Allah’ın vahiylerinden kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluştuğuna inandıkları görülmektedir. Yaptığımız mülakatlarda bu şekilde bir inancın oluşmasındaki en önemli nedenin dini bilgi eksikliği olduğu görülmüştür. Hatta Kuran-ı Kerim’i Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitap olarak bilen % 4.7’lik bir grubun bulunması bu bilgi eksikliğinin ne derece büyük olduğunu daha iyi göstermektedir. Kuran-ı Kerim’i Hz. Muhammed’in kendisinin yazdığını düşünenlerin oranı ise % 3.1’dir. Kuran-ı Kerim’e inanan kimselerin aynı zamanda onu getiren kişiye de inanacakları düşüncesiyle ayrıca peygamber inancını araştırmadık. Sadece peygamberin günümüz dünyası için “örnek insan” olarak görülüp-görülmediğini bulmaya çalıştık. Öğretmenlerin % 69’u Hz. Muhammed’i örnek insan olarak görürken, % 17.4’ü de kısmen bu düşünceye katılmaktadır. Günümüz dünyası için Hz. Muhammed’in örnek olamayacağını düşünenlerin oranı ise % 13.6’dır. Allah ve kitap inancına göre İslam’daki imanın diğer şartlarına olan inançlar ise daha da düşmektedir. Öğretmenlerin % 78’i ahirete, % 79.4’ü kadere, % 76.3’ü de meleklere inanmaktadır. 154 Öğretmenlerin % 93.6’sının kendisini Müslüman olarak tanımladığını düşünecek olursak yukarıda saydığımız imanın şartlarına oldukça düşük seviyede inanıldığını söyleyebiliriz. İslam’daki inanç esaslarının temelini oluşturan ahiret, melek ve kader konularına ortalama % 78 oranında inanıldığı görülmektedir. Bu açıdan öğretmenlerin % 15’inin Müslüman sıfatını bir dini değer değil de bir kültür unsuru olarak taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan bu kişileri “kültürel Müslüman” olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. İnançla ilgili bulguları cinsiyet açısından değerlendirecek olursak genel olarak bayan öğretmenlerin geri planda kaldığı görülecektir. Allah inancında bayan ve erkek öğretmenler benzerlik gösterse de bayan öğretmenlerin müdahaleci olmayan Allah inancını daha fazla benimsedikleri görülmektedir. Kuran inancında da cinsiyet açısından bir farklılaşma olmamasına rağmen, bayan öğretmenlerin bilimin gelişmesiyle Kuran’ın inanırlılığının zayıflayacağını daha fazla düşündükleri görülmektedir. Bayan öğretmenler Hz. Muhammed’i de günümüz dünyası için daha az bir şekilde örnek insan olarak görmektedirler. Ahiret inancında cinsiyet açısından önemli bir farklılaşma olmamasına rağmen bu konuya da bayan öğretmenlerin daha fazla şüpheyle yaklaştıkları ve erkek öğretmenlere göre ahiret hayatına kısmen inandığını söyleyenlerin daha fazla olduğu görülmektedir. Ahiret inancının bir tezahürü olan bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu düşüncesi de bayan öğretmenler tarafından fazla rağbet görmemektedir. Bu konuda erkek öğretmenler ile aralarında oluşan fark önemli düzeydedir. Kader ve melek inançlarında da önemli düzeyde olmasa da bayan öğretmenlerin yine geri planda kaldığı görülmektedir. İnançla ilgili bulguları medeni durum açısından değerlendirdiğimizde sadece kader inancında bir farklılaşmanın olduğu görülmektedir. Bekarlardaki kader inancı % 69.4 iken bu oran evlilerde % 82.9’a çıkmaktadır. Bu açıdan evliler daha kaderci bir anlayışa sahiptir. 155 İnançla ilgili bulguları öğrenim durumu açısından değerlendirdiğimizde yüksek okul mezunu öğretmenlerin fakülte mezunlarına göre genel olarak geri planda kaldığı görülmektedir. Allah inancında önemli bir farlılaşma olmamakla birlikte Allah’a inanmadığını belirtenlerin oranı fakülte mezunlarında biraz daha fazla çıkmakta fakat mutlak güç sahibi olarak Allah’a inandığını belirtenlerin oranı da yüksek okul mezunları arasında azalmaktadır. Kuran ve kader inancı ile bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu inancında yüksek okul mezunları ile fakülte mezunları arasında önemli bir farklılık oluşmamakla birlikte bu konulara da yüksek okul mezunlarının daha az inandığı görülmektedir. Aynı zamanda yüksek okul mezunları bilimin karşısında Kuran’ın zayıflayacağını daha fazla düşünmektedir. Melek ve ahiret inancında ise yüksek okul ve fakülte mezunları arasında önemli bir fark oluşmamakla birlikte yüksek okul mezunlarında bu inançların da daha az olduğu görülmektedir. İnanç hususunda branş ve sınıf öğretmenleri arasında da farklılıklar oluşmuştur. Özellikle melek ve ahiret inancı ile bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu düşüncesinde olmak üzere sınıf öğretmenlerinin geri planda kaldığı görülmektedir. İnançla ilgili bulguları yaş açısından değerlendirdiğimizde özellikle melek ve ahiret inancında olmak üzere yaş ilerledikçe inanç düzeyinin azaldığı görülmektedir. İbadetler açısından öğretmenleri değerlendirdiğimizde hiç ibadet etmediğini söyleyen öğretmenlerin oranı sadece % 10’dur. Öğretmenler inancın bir tezahürü olarak çoğunlukla ibadeti gerekli görmektedir. İbadeti gereksiz görenlerin oranı ise sadece % 5.8’dir. Yapılan ibadet dua olunca hiç ibadet etmediğini söyleyen hatta ibadeti gereksiz görenlerin bile dua ettikleri görülmektedir. Hiç dua etmediğini belirtenlerin oranı ise sadece % 4.5’tir. İbadetlerin yapılmamasındaki en önemli nedeni % 41.8 ile sonra yaparım düşüncesi oluşturmaktadır. Öğretmenlerin % 30.2’si de günümüzde çok popüler bir kaçış noktası olan “benim kalbim temiz” düşüncesine sığınmaktadır. % 22.2’si ise iş yoğunluğu sebebiyle ibadetlerini aksattıklarını veya yapamadıklarını belirtmişlerdir. 156 Öğretmenlerin yarısı ibadetler yerine getirilmeden iyi bir Müslüman olunamayacağını düşünmektedir. Buna karşın ibadete ayrılan vakti gereksiz gören ve bu vakitlerin daha iyi değerlendirilebileceğini düşünen % 11.4’lük bir kesim de bulunmaktadır. Öğretmenleri yapılan ibadetler açısından incelediğimizde en fazla yerine getirilen ibadetin oruç olduğu görülmektedir. Öğretmenlerin % 72.9’u Ramazan ayının tamamında, % 12.2’si de Ramazan’da ara sıra oruç tutmaktadır. Hiç oruç tutmayanların oranı ise % 14.9’dur. Namaz ibadetine oruç kadar ilgi gösterilmemektedir. Öğretmenlerin % 23.4’ü farz namazlarının hepsini kılmaktadır. Hiç namaz kılmayanların oranı ise % 29.8’dir. Cinsiyet açısından yapılan ibadetleri incelediğimizde hiç ibadet etmediğini ve ibadeti gereksiz gördüğünü belirtenlerin bayan öğretmenler arasında daha az olduğu fakat ibadetlerin tamamını yapmada da bayan öğretmenlerin geri planda kaldığını görmekteyiz. Medeni durum açısından ibadetlerde de önemli bir farklılaşmanın olmadığı görülmektedir. Branş ve öğrenim durumu açısından da yapılan ibadetlerde önemli bir farklılaşma oluşmamıştır. Fakat az da olsa sınıf öğretmenleri branş öğretmenlerinin, yüksek okul mezunları da fakülte mezunlarının gerisinde kalmaktadır. Yaş açısından namaz ve oruç ibadetlerinde farklılaşma olmamakla birlikte genel olarak yaş ilerledikçe ibadetlere verilen değer ve önemin azaldığı görülmektedir. İnanç ve ibadetlerle ilgili bulgular topluca değerlendirildiğinde “Bayan öğretmenlerdeki dindarlık düzeyi erkek öğretmenlerden daha düşüktür” hipotezimizin kısmen doğrulandığı görülmektedir. Bazı sorularımızda mutlak inkar olarak erkek öğretmenler öne geçebilse de bayan öğretmenlerin inkar düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir. İbadetler söz konusu olunca da bayan öğretmenlerin geri planda kaldığı görülmektedir. Bayanların ibadetlerde geri planda kalmasında namaz gibi ibadetlerin yapılmasında bayanların karşılaştığı güçlükler etkilidir. 157 Bayan öğretmenlerdeki inançların azalmasının nedenleri arasında İslam dinindeki başörtüsü, miras, birden fazla kadınla evlilik gibi bazı meselelerin kadınların aleyhine gibi algılanmasının önemli etkilerinin olduğu görülmektedir. Kendilerini erkeklerle eşit gören bayan öğretmenlerin bazıları bu gibi konuların erkekler tarafından kendilerini baskı altında tutmak için oluşturulduğuna inanmaktadır. Bu düşünce biçimi dinin diğer inanç sahalarına da dolayısıyla yansımaktadır. Bayan öğretmenlerdeki inanç ve ibadetlerin azalmasında yüksek öğrenim görmüş ve çalışıyor olmanın getirdiği sosyo-ekonomik rahatlamayla toplumsal baskının yükünü diğer kadınlara göre daha az hissetmelerinin de etkili olduğu düşünülebilir. Ayrıca muhafazakar ve dindar kesimin bir kısmının kız çocuklarını okutmamaları, bazı kız öğrencilerin başörtüsü sebebiyle yüksek öğrenimini tamamlayamaması, dindar kadınların iş hayatına fazla atılmamaları ve ev hanımlığını tercih etmeleri, başörtüsü sebebiyle kamu sektörünü seçmeyip özel sektörde başka alanlarda çalışan kadınların bulunması bayan öğretmenler arasındaki dindarlık düzeyinin düşme sebepleri arasında sayılabilir. İnanç ve ibadetlerle ilgili bulgular topluca değerlendirildiğinde “genç öğretmenlerin dindarlık düzeyleri yaşlı öğretmenlerden daha fazladır” yönündeki hipotezimizin de kısmen doğrulandığını görmekteyiz. Aslında bütün araştırmalar yaş ilerledikçe dindarlık düzeyinin arttığını göstermektedir. Bu açıdan araştırmamızdaki dindarlık düzeyinin yaşla birlikte azalmasını sadece yaş faktörüyle açıklamak doğru gözükmemektedir. Öğretmenlerdeki yaşla birlikte dini değerlerdeki azalmayı gençliklerinde aldıkları eğitime bağlamak daha doğru olacaktır. Özellikle 40 yaş üstü öğretmenlerde dini değerlerdeki azalmalar yetiştikleri ortamın sonucu gibi gözükmektedir. Bu yaştaki öğretmenler 68 kuşağı diye adlandırılan bir neslin içinde yetişmişlerdir. Daha ziyade öğretmen okulu ve köy enstitüsü mezunu bu kişiler gençliklerinde aldıkları dine karşı tutumları günümüze kadar taşımışlardır. Ayrıca öğretmenliğe başlama yaşının 22-25 yaş civarında olduğu ve 25 hizmet yılını dolduran öğretmenlerin istedikleri zaman emekliliğe ayrılabilmeleri sebebiyle örneklem grubumuzda çok genç ve çok yaşlı kişiler bulunmamaktadır. Bu durum da yaş ilerledikçe dini değerlerde azalma oluyor şeklinde bir sonucun meydana çıkmasında etkili olmuş olabilir. 158 İnanç ve ibadetlerle ilgili bulgular topluca değerlendirildiğinde yüksek okul mezunları ile fakülte mezunlarının arasında da önemli farkların oluştuğu görülmektedir. Bu durum da yaş faktöründe belirttiğimiz gibi alınan eğitimle ilgili görülmektedir. Artık sadece fakülte mezunlarının öğretmen olabildiği düşünülürse yüksek okul mezunlarının genelde daha yaşlı öğretmenler olduğu ve bu kimselerin gençliklerinde aldıkları eğitimden etkilendikleri düşünülebilir. İnanç ve ibadetlerle ilgili bulgular topluca değerlendirildiğinde sınıf ve branş öğretmenleri arasında da farklılıkların oluştuğu görülmektedir. Her ne kadar sınıf ve branş öğretmenlerinin öznel dindarlık algıları benzerlik gösterse de dini inanç ve uygulamalar bakımından sınıf öğretmenlerinin geri planda kaldığı görülmektedir. Dini hayatın sosyal yönüyle ilgili sorduğumuz sorularda da inanç ve ibadetlerde olduğu gibi cinsiyet açısından bayanların, branş açısından sınıf öğretmenlerinin, öğrenim durumu açısından yüksek okul mezunlarının ve yaş açısından da 40 yaş üstü öğretmenlerin geri planda kaldığını söyleyebiliriz. “Öğretmenlerdeki dini değerler eğitim seviyesinin yüksekliği ve gelir olarak orta ve üstü tabakalarda yer almalarına bağlı olarak düşüktür” hipotezimiz de gerçekleşmiştir. Öğretmenlerin halka göre dini değerlere daha az önem verdikleri görülmektedir. Öğretmenlerdeki popüler dindarlık düzeyi beklentimizin de altında çıkmıştır. Özellikle halk arasındaki türbe-yatır ziyaretlerinin öğretmenler arasında da yaygın olduğu fakat bu ziyaretlerin genel olarak gezip-görme amacıyla yapıldığı görülmektedir. Halka göre öğretmenler arasında dini değerlerdeki bu azalmaya karşın öğretmenlerin % 90’ı az veya çok, dinin insan hayatına bir amaç ve gaye kazandırdığını düşünmektedir. Hatta öğretmenlerin yarısı din olmadan insanların mutlu bir hayat bile sürdüremeyeceğini düşünmekte, 1/ 3’ü de kısmen bu düşüncede olduğunu söylemektedir. Bu bakımdan din öğretmenler için de vazgeçilemez bir unsur olarak durmaktadır. 159 KAYNAKÇA Kitaplar: AKDOĞAN, Ali; Sosyal Değişme ve Din (Trabzon İl Merkezi Örneği), Rağbet Yay., İstanbul, 2004. _____________ Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Geçişte Dini Hayat (Rize İl Merkezi Örneği), Rağbet Yay., İstanbul, 2002. AKGÜL, Mehmet; Türkiye’de Din ve Değişim ~Bir Erol Güngör Çözümlemesi~, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2002. AKYÜZ, Niyazi; Ankara’nın Boğaziçi Semtinde Dini Hayat ve Kentlileşme Üzerine Bir Araştırma, Ankara Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 1994. AKYÜZ, Vecdi; Kuran’da Siyasi Kavramlar, Kitabevi Yay., İstanbul, 1998. AMMAN, M. Tayfun; Kadın ve Spor, Morpa Yay., İstanbul, 2005. ARABACI, Fazlı; “Avrupa (Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika)’da Din Öğretimi”~Cumhuriyetin 75. Yılında~ Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi İlmi Toplantısı, , Türk Yurdu Yayınları, Ankara, 1999. ARSLANTÜRK, Zeki; Kutsalın Dönüşü ~Yeni Toplum Arayışları~, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 1998. _____________ Araştırma Metod ve Teknikleri, 4. Baskı, İFAV Yay., İstanbul, 1999. _____________ ve M. Tayfun Amman, Sosyoloji ~Kavramlar, Kurumlar, Süreçler, Teoriler~, İFAV Yay., İstanbul, 1999. _____________ ve Mustafa Usta, “Doğu Karadeniz’in Toplumsal Yapısı ~Etnik Grup İddiaları ve Misyonerlik Faaliyetleri~, Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, Sayı 10, İstanbul, 2002. ASLAN, Adnan; “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve İslam”, Bilgi ve Düşünce, Yıl 1, Sayı 2, Kasım, İstanbul, 2002. _____________ “20. Yüzyıl, Küreselleşme ve Din”, Bilgi ve Düşünce, Yıl 1, Sayı 1, Ekim, İstanbul, 2002. ASLAN, Mustafa; Türk Popüler Dindarlığı, Dem Yay., İstanbul, 2004. 160 AYDIN, Ali Rıza; Dini İnkarın Psiko-Sosyal Nedenleri, 19 Mayıs Ünv. Sos. Bil. Enst (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Samsun,1995. AYHAN, Halis; Türkiye’de Din Eğitimi (1920-1998), İFAV Yay., İstanbul, 1999. _____________ Eğitim Bilimine Giriş, Şule Yay., İstanbul, 1995. BAŞARAN, İbrahim Ethem; ~Eğitimin Psikolojik Temelleri~ Eğitim Psikolojisi, Feryal Matbaası, Ankara, 2000. BAŞKURT, İrfan; Federal Almanya’da Din Eğitimi, İFAV Yay., İstanbul, 1995. BAYRAKLI, Bayraktar; “Eğitimin Doğum Öncesi Boyutu”, İslam’da Aile ve Çocuk Terbiyesi Sempozyumu, İlmi Neşriyat, İstanbul, 1994. BERGER, Peter L.; Dinin Sosyal Gerçekliği, Çev. Ali Coşkun, İnsan Yay., İstanbul, 1993. _____________ “Dini ve Toplumsal Kurumların Değişimi”, Din ve Modernlik ~Toplumbilim Yazıları~, Der. ve Çev. Adil Çiftçi, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2002. BERKİ, Ali Himmet (Haz.); Açıklamalı Mecelle, 2. Baskı, Hikmet Yay., İstanbul, 1979. BEYATLI, Yahya Kemal; “Ezansız Semtler”, Aziz İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, İst.1985. BİLGİN, Beyza; Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Gün Yay., Ankara, 2001. CEBECİ, Suat; “Genel Din Eğitimi Çağı ve İlkokullarda Din Dersleri”, Orta Dereceli Okullarda Yürütülen Din Eğitim-Öğretiminin Problemleri (Sempozyum-1997), İlahiyat Bilimleri Araştırma Vakfı (İBAV), Kayseri, 1998. DAVİE, Grace; Modern Avrupa’da Din, Çev. Akif Demirci, Küre Yay., İstanbul, 2005. DEMİR, Ömer ve Mustafa Acar; Sosyal Bilimler Sözlüğü, Ağaç Yay., İstanbul, 1992. DODURGALI, Abdurrahman; Eğitim Sosyolojisi, İFAV Yay., İstanbul, 2000. _____________ Din Eğitimi ve Öğretiminde İlkeler ve Yöntemler, İFAV Yay., İstanbul, 1999. DURKHEİM, Emile; İntihar, Çev. Özer Ozankaya, İmge Kitabevi, Ankara, 1992. ELİADE, Mircae; Dinin Anlamı ve Sosyal Fonksiyonu, Çev. Mehmet Aydın, Din Bilimler Yay., Konya,1995. ENGİN, Mustafa; İlköğretim Öğretmenlerinin, İlköğretim Müfettişlerinin Rehberlik ve İş Başında Yetiştirme Görevlerine İlişkin Algı ve Beklentileri, Yıldız Teknik Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), İstanbul, 2002. 161 EREN, Şadi; Kuran’da Dua, Işık Yay., İzmir, 1994. FREYER, Hans; Din Sosyolojisi, Çev. Turgut Kalpsüz, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1964. GİDDENS, Anthony; Sosyoloji, Çev. Hüseyin Özel ve Cemal Güzel, Ayraç Yay., Ankara, 2000. _____________ Sociology, Fully Revised & Updated, Second Edition, Polity Press, Oxford, 1993. GÜNAY, Ünver; Din Sosyolojisi, 4. Baskı, İnsan Yay., İstanbul, 2001. _____________ “Din Bilimleri ve İnsan Anlayışımız”, Yeni Bir Geleceğe Açılırken İnsan ve Din (Sempozyum), Adana, 2001. _____________ “Modern Sanayi Toplumlarında Din: I”, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 3, Kayseri, 1986. GÜNDÜZ, Şinasi; “Misyonerlerin Çalışma Yöntemleri”, Misyonerlik Sempozyumu, İSAV, İstanbul, 2004. HAVİLAND, William A.; Kültürel Antropoloji, Çev. Hüsamettin İnanç ve Seda Çiftçi, Kaknüs Yay., İstanbul, 2002. HOCAOĞLU, Durmuş; “Sekülarizm, Laisizm ve Türk Laisizmi”, Türkiye Günlüğü 29, Temmuz-Ağustos, İstanbul, 1994. HÖKELEKLİ, Hayati; Din Psikolojisi, TDV Yay., Ankara, 2001. İLMİHAL; TDV İSAM Yay., C. II, İstanbul, 1999. İSTANBUL ARAŞTIRMALARI MERKEZİ, İstanbul Külliyatı Cumhuriyet Dönemi İstanbul İstatistikleri 17, Eğitim, İlk-Orta-Lise 1928-1996, C. I., İstanbul, 1998. KEHRER, Günter; Din Sosyolojisi, Çev. Semahat Yüksel, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul, 1992. _____________, Roland Robertson ve Emile Durkheim, Din Sosyolojisi, Çev. M. Emin Köktaş ve Abdullah Topçuoğlu, Vadi Yay., İstanbul, 1996. KİM, Heon Choul; Din Değiştirmenin Entelektüel Arka Planı, Kaynak Yay., İstanbul, 2003. KOÇ, Bozkurt; Eğitimcilerde Dini Hayat, Atatürk Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), Erzurum, 1997. KÖKTAŞ, M. Emin; Türkiye’de Dini Hayat (İzmir Örneği), İşaret Yay., İstanbul, 1993. 162 KÖSE, Ali; Neden İslam’ı Seçiyorlar: Müslüman Olan İngilizler Üzerine PsikoSosyolojik Bir İnceleme, İSAM Yay., İstanbul, 1997. _____________ (Haz. ve Çev.), Sekülerizm Sorgulanıyor: 21. Yüzyılda Dinin Geleceği, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002. _____________ “Modernleşme-Sekülerleşme İlişkisi Üzerine Yeni Paradigmalar”, Liberal Düşünce, Yıl 6, Sayı 24, Güz, İstanbul, 2001. KURAN-I KERİM. KURT, Ali Osman; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’da Din Değiştirme, Gökkubbe Yay., İstanbul, 2004. KÜÇÜKCAN, Talip ve Ali Köse; Doğal Afetler ve Din: Marmara Depremi Üzerine Psiko-Sosyolojik Bir İnceleme, İSAM Yay., İstanbul, 2000. KÜTÜB-Ü SİTTE. LİNK, Henry C.; Çağımızda Dine Dönüş, Çev. Nahit Oralbi, Dergah Yay., İstanbul, 1979. MARDİN, Şerif; Din ve İdeoloji, 5. Baskı, İletişim Yay., İstanbul, 1992. MARİNİER, Pierre; Dua Üzerine Düşünceler ~Psikofizyolojik Sebepleri ve Sonuçları~, Çev. Sadık Kılıç, Nil Yay., İzmir, 1991. MARSHALL, Gordon; Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay ve Derya Kömürcü, Bilim ve Sanat Yay., Ankara, 1999. MEHMEDOĞLU, Yurdagül; Tanzimat Sonrasında Okullarda Din Eğitimi (1838-1920), İFAV Yay., İstanbul, 2001. MENSCHİNG, Gustav; Dini Sosyoloji, Çev. Mehmet Aydın, Tekin Kitabevi, Konya, 1994. OKUMUŞ, Ejder; Toplumsal Değişme ve Din, İnsan Yay., İstanbul, 2003. _____________ Dinin Meşrulaştırma Gücü, Özgü Yayınları, İstanbul, 2005. ÖCAL, Mustafa; Din Eğitimi ve Öğretiminde Metotlar, TDV Yay., Ankara, 2001. ÖZTÜRK, Yener; Kuran-ı Kerim’in Ahiretin Varlığını İspat ve İkna Metodu, Harran Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Doktora Tazi), Şanlıurfa, 1999. ROBERTS, Keith A.; Religion in Sociological Perspective, Second Edition, Wadsworth Publishing, California, 1990. PEKER, Hüseyin; Din Psikolojisi, Aksiseda Matbaası, Samsun, 2000. SEZEN, Yümni; Sosyoloji Açısından Din ~Dinin Sosyal Müesseseler Üzerindeki Tesirleri~, İFAV Yay., İstanbul, 1998 ve İstanbul, 1988. 163 _____________ Sosyolojide ve Din Sosyolojisinde Temel Bilgiler ve Tartışmalar, İFAV Yay., İstanbul, 1990. _____________ Türk Toplumunun Laiklik Anlayışı ~Ankete Dayalı Bir İnceleme~, İFAV Yay., İstanbul, 1993. STANNARD, Russell (ed.); Yeni 1000 yılda Tanrı, Çev. Atalay Atabek, Gelenek Yay., İstanbul, 2002. ŞİŞMAN, Nazife (Haz.); Başörtüsü Mağdurlarından Anlatılmamış Öyküler, İz Yay., İstanbul, 1998. TAPLAMACIOĞLU, Mehmet; Din Sosyolojisi, 3. Baskı, AÜİF Yay., Ankara, 1983. _____________ “Din Sosyolojisinde Son Gelişmeler”, AÜİF Dergisi, C. 10, Ankara, 1962. TAZEGÜL, Murat; Modernleşme Sürecinde Türkiye, Babil Yay., İstanbul, 2005. TOGAN, A. Zeki Velidi; Umumi Türk Tarihine Giriş, 3. Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1981. TOPALOĞLU, Bekir, Y. Şevki Yavuz ve İlyas Çelebi; İslam’da İnanç Esasları, 3. Baskı, Çamlıca Yay., İstanbul, 2002. TÜMER, Günay ve Abdurrahman Küçük; Dinler Tarihi, Ocak yay., Ankara, 1993. TÜRKDOĞAN, Orhan; Osmanlı’dan Günümüze Türkiye’nin Sosyal Yapısı, 1. Baskı, Çamlıca Yay., İstanbul, 2002. TÜRKİYE İSTATİSTİK YILLIĞI; 2004. VARDİ, Recep; İletişim Araçları ve Dini Hayat (İnternet Örneği), Marmara Ünv. Sos. Bil. Enst. (Yayınlanmamış Y. L. Tezi), İstanbul, 2003. VERGOTE, Antoine; Din, İnanç ve İnançsızlık, Çev. Veysel Uysal, İFAV Yay., İstanbul, 1999. _____________ “Çocuklukta Din”, Çev. Erdoğan Fırat, AÜİFDergisi, C. 22, Ankara, 1978. WACH, Joachim; Din Sosyolojisi, Çev. Ünver Günay, İFAV Yay., İstanbul, 1995. WOLFFE, John (ed.); The Growth of Religious Diversity ~Britain From 1945~, Newcastle, 1993. YEŞİLYURT, Temel; “Globalleşen Dünyada Dinin Anlamı”, İlahiyat Fakülteleri Kelam Anabilim Dalı Sempozyumu ~Bir Kelam Problemi Olarak Din-Dünya İlişkisi~, Gazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Çorum, 2003. YILMAZ, H. Kamil; Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2000. 164 Gazeteler: Milliyet, 27-31 Mayıs 2003. Milliyet, 01-07 Haziran 2003. Milliyet, 16 Mart 2006. Zaman, 14 Haziran 2006. Web Sayfaları: http://ilsis.meb.gov.tr (19 Nisan 2006) http://istanbul.meb.gov.tr/kalitekurulu/istatistik_17042006/ilceleregörekurumderslik.htm (19 Nisan 2006) http://www.meb.gov.tr (19 Nisan 2006) http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem21/yıl2/bas/d123m.htm (01 Haziran 2006) 165 EKLER -ANKET FORMUDeğerli öğretmen arkadaşım; Elinizdeki bu anket formu “İlköğretim Okulu Öğretmenlerinin Din Algılarının Sosyolojik Tahlili” isimli yüksek lisans tezimize kaynak oluşturması için hazırlanmıştır. Araştırmanın amacına ulaşabilmesi, vereceğiniz “samimi” ve “gerçeğe uygun” cevaplara bağlıdır. Lütfen her maddeyi atlamadan, dikkatlice okuyup size “en uygun” ya da “en yakın” seçeneği işaretleyiniz. Araştırmamızda tek tek şahıslar söz konusu olmadığından isminizi yazmayınız. Anketin doldurulmasında göstereceğiniz ilgi ve yardımlarınız için şimdiden teşekkür ederim. Selman YILMAZ (Zaferler İ.Ö.O.) Marmara Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü 1. Cinsiyetiniz: 1 ( ) Erkek 2 ( ) Kadın 2. Yaşınız 1 ( ) 20-30 2 ( ) 31-40 : 3. Medeni durumunuz: 1 ( ) Evli 4 ( ) Boşanmış 4. (Şu an öğretmenlik yaptığınız) Branşınız: 1 ( ) Sınıf öğretmenliği 2( 5 ( ) Din K. ve Ahl. B. 6( 9 ( ) Müzik 10 ( 13 ( ) Türkçe 14 ( 3 ( ) 41-50 4 ( ) 51 ve üzeri 2 ( ) Bekar 5 ( ) Diğer …........... 3 ( ) Dul ) Ana sınıfı ) Fen Bilgisi ) Rehberlik ) Diğer 3 ( ) Beden Eğitimi 7 ( ) İngilizce 11 ( ) Resim-İş 5. Öğrenim durumunuz: 1 ( ) Lise veya dengi okul 4 ( ) Yüksek Lisans 2 ( ) Yüksek Okul 5 ( ) Doktora 3 ( ) Fakülte 6. Kaç yıllık öğretmensiniz? 1 ( ) 1-5 yıl 2 ( ) 6-10 yıl 3 ( ) 11-20 yıl 4 ( ) Bilgisayar 8 ( ) Matematik 12 ( ) Sosyal Bilgiler 6 ( ) 21 ve üzeri 7. Allah’a inanma hususunda size göre en uygun ifade hangisidir? 1 ( ) Her şeyi yaratan, bilen ve her şeye gücü yeten Allah’a inanıyorum. 2 ( ) Evrenin Allah tarafından yaratıldığına inanıyorum. Fakat dinler gerekli değildir. 3 ( ) Allah’a inanmada bazı şüphelerim var. 4 ( ) Allah’a inanmıyorum. 8. Kur’an-ı Kerim hakkında hangisi doğrudur? 1 ( ) Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği ilahi kitabın adıdır. 2 ( ) Kısmen Allah’ın Hz. Muhammed’e indirdiği vahiylerden, kısmen de Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşur. 3 ( ) Hz. Muhammed’in sözlerinden oluşan bir kitaptır. 4 ( ) Hz. Muhammed ve arkadaşlarının hayat ve uygulamalarının anlatıldığı bir kitaptır. 9. Oruç tutma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır? 1 ( ) Ramazan’ın tamamında ve bazı mübarek günlerde tutarım. 2 ( ) ( Engelleyici bir durum olmadıkça) sadece Ramazan’da oruç tutarım. 3 ( ) Ramazan’da arasıra oruç tutarım. 4 ( ) Hiç oruç tutmam. 166 10. Namaz kılma ile ilgili tutum ve davranışınız aşağıdaki ifadelerden hangisine uymaktadır? 1 ( ) Bütün farz namazları kılarım. 2 ( ) Çoğu namazları kılarım. 3 ( ) Arasıra namaz kılarım. 4 ( ) Sadece cuma ve bayram namazı kılarım. 5 ( ) Sadece bayram namazı kılarım. 6 ( ) Hiç namaz kılmam. 18. Din Kül. ve Ahl. Bil. derslerinin okutulmasını gerekli görüyor musunuz? 1 ( ) Kesinlikle okutulmalı. 2 ( ) Laik bir ülkede din dersi olmamalı. 3 ( ) Okutulsa da olur, okutulmasa da. 19. Hiç Din Kül. ve Ahl. Bil. dersi verdiniz mi? (4 ve 5. sınıflar dahil.) 1 ( ) Hayır 2 ( ) 1 veya 2 Sömestr. 3 ( ) Daha fazla sömestr. 11. İbadetlerinizi yeterince yerine getirdiğinizi düşünüyor musunuz? 1 ( ) İbadetlerimin tamamını yapıyorum. 2 ( ) İbadetlerimin çoğunu yapıyorum. 3 ( ) İbadetlerimin bir kısmını yapıyorum. 4 ( ) Hiç ibadet yapmam. 20. Kuran’ı Arapça yazısından okumasını biliyor musunuz? 1 ( ) Çok iyi 2 ( ) İyi 3 ( ) Orta 4 ( ) Zayıf 5 ( ) Hiç bilmiyorum 12. Eğer aksattığınız veya yapmadığınız ibadetleriniz varsa bunun sebebi nedir? 1 ( ) İbadetin gereksiz olduğunu düşünüyorum. 2 ( ) Allah yaptıklarımıza değil, kalbimize bakacaktır. 3 ( ) İş yoğunluğundan yapamıyorum. 4 ( ) Sonra yaparım diyerek tehir ediyorum. 21. Çocuğunuzun Kuran’ı Arapça aslından okumayı öğrenmesini ister misiniz? 1 ( ) Evet 2 ( ) Hayır 13. Dinde sorunlu olarak gördüğünüz alanlar var mı? (Birden fazla işaretleme yapabilirsiniz) 1 ( ) Hayır 2 ( ) Birden fazla kadınla evlilik. 3 ( ) Faizin yasaklanmış olması. 4 ( ) Kadınların başını örtmek zorunda olması. 5 ( ) Kadının mirastan az pay alması. 6 ( ) ………………………………… 22. Hiç Kuran meali okudunuz mu? 1 ( ) Tamamını 2 ( ) Yarısını 3 ( ) Birkaç sayfa 4 ( ) Hiç okumadım 23. Kandil gecelerini nasıl geçirirsiniz? 1 ( ) İbadet ederim. 2 ( ) Arkadaş ve akrabalarla mesajlaşırım ama ibadet etmem. 3 ( ) Benim için diğer gecelerden farksızdır. 14. Alkollü içeceklere karşı tutumunuz nasıldır. 1 ( ) Dinim yasakladığı için içmem. 2 ( ) Sağlığa zararlı olduğu için içmem. 3 ( ) Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul ederim 4 ( ) Alkol alırım ama dinen yasak olduğunu kabul etmem 24. Dini bayramları nasıl kutlarsınız? 1 ( ) Geleneklere göre kutlarım. 2 ( ) Çok kişi kutladığı için uymaya çalışırım. 3 ( ) Dini bayramlara önem vermem. 15. Bir misafirlikte size “domuz eti” ikram edilse tutumunuz ne olur? 1 ( ) Dinim yasakladığı için yemem. 2 ( ) Yemeye alışkın olmadığım için yemem. 3 ( ) Diğer etlerden bir fark gözetmeksizin yerim. . 16. Öldükten sonra arkanızdan dua ve Kuran okunmasını ister misiniz? 1 ( ) Evet 2 ( ) Hayır 25. Ne sıklıkta dua edersiniz? 1 ( ) Sık sık 2 ( ) Ara sıra 4 ( ) Hiç dua etmem. 26. Sizce başörtüsü takmak nedir? 1 ( ) Dini bir emirdir. 2 ( ) Siyasi bir semboldür. 3 ( ) Fanatiklik ve gericiliktir. 4 ( ) Bir gelenektir 17. Kendinizi Müslüman olarak tanımlar mısınız? 1 ( ) Evet 2 ( ) Hayır 167 27. Şu anda sahip olduğunuz dini inançlarınızın oluşumunda aşağıdakilerden hangisi, ne kadar etkili oldu? (Lütfen bütün seçeneklerin etki derecesini işaretleyiniz) * Çok fazla * Fazla * Az * Çok az * Hiç * Aile ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) * Arkadaş ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) * Okul ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) * Kitap vb. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) * Dini cemaatler ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) * Cami ve Kuran kursu ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) * Diğer ………………………. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) 28. Çocuğunuzun misyonerlik faaliyetleri sonucu din değiştirmesine karşı çıkar mısınız? 1 ( ) Hayır * Evet. Çünkü; 2 ( ) Onun ahirette cehenneme gideceğinden korkarım. 3 ( ) Kültürümüzden ve ailesinden kopacağını düşünürüm. 4 ( ) ………………………………………………………. 29. Tarikat ve cemaatlere nasıl bakıyorsunuz? 1 ( ) Dinin doğru anlaşılmasını engelliyorlar. 2 ( ) İnsanların manevi ihtiyaçlarını tatmin etmeleri bakımından yayarlıdırlar. 3 ( ) Ülkemizin gelişmesini engelliyorlar. Faaliyetlerine engel olunmalı. 4 ( ) ………………………………………… 30. Şimdiye kadar hiç türbe-yatır ziyaretinde bulundunuz mu? (Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz) 1 ( ) Hayır * Evet. Çünkü; 2 ( ) Hastalıktan kurtulmak/ Şifa bulmak için 6 ( ) İmtihan 3 ( ) Çocuk sahibi olma 7 ( ) Kısmet 4 ( ) Gezip görme; ziyaret 8 ( ) Orada yatan kişiye dua 5 ( ) Geçim sıkıntısı 9 ( ) Diğer ……………….. 31. Kendinizi dini inanış ve uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz? 1 ( ) Çok dindar 2 ( ) Dindar 3 ( ) Biraz dindar 4 ( ) Dinle ilişkisiz 32. Kendinizi anne babanıza göre dini inanış ve uygulamalar bakımından nasıl görüyorsunuz? 1 ( ) Aynı 2 ( ) Daha az dindar 3 ( ) Daha dindar 33. Aşağıdaki kitaplardan hangileri evinizde bulunmaktadır? ( Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz) 1 ( ) Kuran 2 ( ) Kuran’ın Türkçesi 3 ( ) İslam ilmihali 4 ( ) Hz. Muhammed’in hayatı 5 ( ) Namaz hocası 6 ( ) Diğer dini kitaplar 7 ( ) Hiçbiri 34. Aşağıdakilerden hangileri peygamberdir? ( Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz) 1 ( ) Yusuf 2 ( ) Ömer 3 ( ) Nuh 4 ( ) Eyüp Sultan 5 ( ) Ebu Bekir 6 ( ) İbrahim 7 ( ) Hiçbiri 35. Aşağıdakilerden hangilerinin varlığına inanırsınız? ( Birden fazla seçenek işaretleyebilirsiniz) 1 ( ) Şeytan 2 ( ) Cin 3 ( ) Kader 4 ( ) Nazar 5 ( ) Sihir-büyü 6 ( ) Cin çarpması 7 ( ) Melek 8 ( ) Fal 36. Kelime-i şehadeti biliyor musunuz? 1 ( ) Evet ( Lütfen yazınız) ………………………………………….. 2 ( ) Hayır 3 ( ) Şu anda hatırlamıyorum. 168 9 ( ) Hiçbiri Lütfen her bir ifadeyi dikkatle okuyup, katılıp katılmadığınızı karşısındaki seçenekleri kullanarak belirtiniz. 37. Hz. Muhammed kendi zamanı için örnek bir insan olabilirse de, bu günümüz dünyası için geçerli değildir. 38. Bilimin gelişmesiyle Kuran’ın inanırlığı zayıflar. 39. Ölümden sonra insanların iyilik ve kötülüklerinin karşılığının verileceği bir hayat vardır. 40. Sağlam dini inançları olmadan da insan mutlu bir hayat yaşayabilir. 41. Din insanın hayatına bir amaç ve anlam kazandırır. 42. Ahlaklı bir hayat yaşadığın sürece dini değerlere inanmak pek önemli değildir. 43. İbadetler yerine getirilmeden de iyi bir Müslüman olunabilir. 44. İbadetlere ayıracağımız vakti daha faydalı bir şekilde değerlendirebiliriz. 45. Herkesin saatinin olduğu bir devirde namaz vaktini haber vermek için ezan okunmasına gerek yoktur. 46. Kurban bayramı zavallı hayvanların gereksiz yere katliamıdır. 47. İspanya’daki boğa güreşleri zavallı hayvanların gereksiz yere katliamıdır. 48. İbadet ederken Allah’ın huzurunda olduğumu düşünerek heyecan duyarım. 49. Toplumumuzdaki hırsızlık, kapkaç, rüşvet, hortumculuk gibi birçok ahlaki sorun dini değerlerin yaygınlaştırılmasıyla çözülebilir. 50. Toplumumuzda var olan birçok sıkıntılara rağmen insanların hala mutlu olmalarının temelinde dini duygular yatar. 51. Dua insan hayatında önemli bir yere sahiptir. 52. Ölünün ruhunun huzur bulması için ruhuna hatim veya mevlit okutmak gerekir. 53. Kuran okunmuş suyu içmek şifa verir. 54. Sünnet, evlilik ve cenaze/ ölüm ile ilgili merasimlerdeki dini vecibeler yerine getirilmelidir. 55. Evliya, şeyh, ermiş gibi sıfatlarla anılan kişilere iyi gözle bakmam. 56. Bir evliyanın türbesinde olmak bende manevi bir huzur hissi uyandırır. 57. Allah’a inanırsan ve bir evliyanın türbesinde dua ve dilekte bulunursan dileklerin sonunda gerçekleşir. 58. Tarikat ve cemaatlerce yapılan zikir törenleri dini hisleri artırır. 59. Bu dünya bir imtihan yeridir ve Allah kullarını mal, mülk ve sıkıntılarla imtihan eder. 60. Üniversitelerde başörtüsü takmak serbest olmalıdır. 61. Lise çağındaki öğrencilerin kız-erkek arkadaşlığı normal karşılanmalıdır. 62. Evli olmayan reşit erkek ve kadının beraber yaşamaları normal karşılanmalıdır. 63. Batı düşüncesi ve hayat tarzı insanlığın problemlerine olumlu çözüm getirebilir. 64. İslami değerler insanlığın problemlerine olumlu çözüm getirebilir. 65. İslam kadına gereken değeri vermiştir. 66. Dinin bazı yasakları insanları hayatın güzelliklerinden alıkoyar. 67. Laik bir ülkede birey inanç dünyası ile günlük yaşamını birbirinden ayırmalı, inancının dünya yaşamını etkilemesine izin vermemelidir. 169 Katılıyorum Kısmen Katılıyorum Katılmıyorum