özgür, demokratik

advertisement
ETNİK ÇATIŞMA TEORİLERİ IŞIĞINDA
DAĞLIK KARABAĞ SORUNU
Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ
Elnur İSMAYILOV
RAPOR NO: 37
Ekim 2011
ETNİK ÇATIŞMA TEORİLERİ IŞIĞINDA
DAĞLIK KARABAĞ SORUNU
Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ
Elnur İSMAYILOV
BİLGESAM YAYINLARI
Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi
Wise Men Center For Strategic Studies
Mecidiyeköy Yolu Caddesi (Trump Towers Yanı)
No:10 Celil Ağa İş Merkezi Kat:9 Daire:36-38
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye
Tel: +90 212 217 65 91 Faks: +90 212 217 65 93
Atatürk Bulvarı Havuzlu Sok. No:4/6
A.Ayrancı / Çankaya / Ankara / Türkiye
Tel : +90 312 425 32 90 Faks: +90 312 425 32 90
www.bilgesam.org
[email protected]
Copyright © EKİM 2011
Bu yayının tüm hakları saklıdır.
Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin
izni olmadan elektronik veya mekanik yollarla çoğaltılamaz.
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ .............................................................................................................................. 1
1. ETNİK ÇATIŞMA TEORİLERİ ......................................................................................... 2
2. DAĞLIK KARABAĞ’IN ÇATIŞMA TARİHİ ............................................................... 4
3. DAĞLIK KARABAĞ ÇATIŞMASININ DİPLOMATİK TARİHÇESİ ................ 5
3.1. Elçibey Dönemi ............................................................................................................................... 5
3.2. Haydar Aliyev Dönemi ................................................................................................................. 8
3.3. İlham Aliyev Dönemi ................................................................................................................. 10
4. DAĞLIK KARABAĞ ÇATIŞMASININ TARAFLARI VE TEZLERİ ............... 11
5. DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ÇÖZÜMLENEMEMESİNİN
NEDENLERİ ............................ ………………………………………………………………………….13
6. DAĞLIK KARABAĞ ÇATIŞMASININ ANALİZİ.................................................... 14
7. ÇÖZÜMLEME ÖNERİLERİ ............................................................................................. 16
KAYNAKÇA.................................................................................................................................... 18
SUNUŞ
Dünya’daki ve yurt içindeki gelişmeleri takip ederek geleceğe yönelik öngörülerde bulunmak;
Türkiye’nin ikili ve çok taraflı uluslararası ilişkilerine ve güvenlik stratejilerine, yurt içindeki
siyasi, ekonomik, teknolojik, çevresel ve sosyo-kültürel problemlerine yönelik bilimsel
araştırmalar yapmak; karar alıcılara milli menfaatler doğrultusunda gerçekçi, dinamik çözüm
önerileri, karar seçenekleri ve politikalar sunmak Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar
Merkezi (BİLGESAM)’nin kuruluş amaçları arasında yer almaktadır. BİLGESAM bu amaçları
gerçekleştirmek üzere çeşitli konularda raporlar hazırlamaktadır.
Soğuk Savaş’ın ardından Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Bloku’nun yıkılması ile birlikte
dünya üzerinde etnisite unsurları arasındaki savaşlar artmıştır. Güney Kafkasya bölgesi de
etnik çatışmaların arttığı ve sıcak savaşa dönüştüğü bölgelerden birisidir. Azerbaycan ve
Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorunu da Güney Kafkasya’yı dünya gündeminde tutan
önemli bir sorundur.
Bu çalışmada, iki eski Sovyet Cumhuriyeti olan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık
Karabağ sorunu, etnik çatışma teorileri ışığında incelenmiştir. Genel olarak etnik çatışma
teriminin tanımı konusunda görüşler incelenmiş, önemli iki etnik çatışma teorisinin instrumentalist ve primordialist- üzerinde durularak, etnik çatışma teorilerinin milliyetçilikle
bağlantısı ele alınmıştır.
Raporda, 20 seneyi aşkın bir zamandır devam eden Dağlık Karabağ sorununun sona
erdirilememesinin nedenleri ve bu sorununun çözümlenebilmesi için gereken önlemler ele
alınmıştır. Ayrıca Türkiye’nin Güney Kafkasya’da oynadığı önemli bölgesel rol dikkate
alınarak, sorunun çözümüne Türkiye’nin yapacağı katkılar üzerinde durulmuştur.
Raporu Dağlık Karabağ sorunu ekseninde bölge siyasetinde milli menfaatler doğrultusunda
isabetli kararlar alınmasına hizmet edeceği ümidiyle dikkatlerinize sunar, raporun hazırlayan
Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ’a ve Elnur İSMAYILOV’a ve yayına hazırlık sürecinde katkı sağlayan
BİLGESAM personeline teşekkür ederim
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI
BİLGESAM Başkanı
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
ETNİK ÇATIŞMA TEORİLERİ IŞIĞINDA
DAĞLIK KARABAĞ SORUNU
Yrd. Doç. Dr. Reha YILMAZ
Elnur İsmayılov
GİRİŞ
20. yüzyılın sonlarında SSCB’nin dağılması ve Doğu Bloku’nun yıkılmasıyla, tüm dünya
üzerinde etnik temelli savaşlar yaygınlaşmıştır. Güney Kafkasya bölgesi de etnik çatışmaların
arttığı ve sıcak savaşa dönüştüğü bölgelerden birisidir. Bölgedeki etnik gruplar arasındaki
çatışmaların temelinde bir tarafın bağımsızlık mücadelesi ile diğer tarafın toprak
bütünlüğünü sağlama mücadelesi yatmaktadır. Gürcistan, kendi toprakları içerisinde iki etnik
grupla (Abhazlar ve Osetler) savaşırken, Azeriler ve Ermeniler de Karabağ konusunda
çatışmaktadır.
Bu çalışmada, iki eski Sovyet Cumhuriyeti olan Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Dağlık
Karabağ sorunu, etnik çatışma teorileri ışığında incelenecektir. Genel olarak etnik çatışma
teriminin tanımı konusunda görüşler incelenerek, önemli iki etnik çatışma teorisinin instrumentalist ve primordialist- üzerinde durulacak, etnik çatışma teorilerinin milliyetçilikle
bağlantısı ele alınacaktır.
Raporda, 20 seneyi aşkın bir zamandır devam eden Dağlık Karabağ sorununun sona
erdirilememesinin nedenleri araştırılacak, bu sorununun çözümlenebilmesi için gereken
önlemlere değinilecektir. Son olarak, Türkiye’nin Güney Kafkasya bölgesinde oynadığı önemli
bölgesel rol dikkate alınarak, sorunun çözümüne Türkiye’nin etkileri üzerinde durulacaktır.

Çankırı Karatekin Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi
Münster Westphalian-Wilhelm Üniversitesi/Almanya, Siyaset Bilimi Enstitüsü Araştırma Görevlisi ve Doktora
Öğrencisi

1
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
1. ETNİK ÇATIŞMA TEORİLERİ
Uluslararası ilişkiler literatüründe milliyetçilik (nationalism) mefhumu varolduğu zamandan
itibaren farklı dönemlerde kavramsal açıdan önemli değişikliklere uğramıştır. 19. yüzyılda
milliyetçilik kavramı, ulus-devletin kuruluş aşamasında pozitif bir mefhum gibi
yorumlanırken, 20. yüzyıldan itibaren kavram, anlaşmazlık çıkaran, zararlı ve politik anlamda
tehlikeli kabul edilmeye başlanmıştır. Milliyetçilik kavramının tanımı konusunda farklı bakış
açıları mevcuttur. Modern milliyetçilik teorisi milliyetçilik kavramının tarihteki hadiseler
sonucu etnik açıdan çok çeşitli toplumlarda ortaya çıktığını savunmaktadır. Diğer bir
yaklaşımda da milliyetçilik, Adam Smith tarafından milletleri moderniteye iten bir faktör
olarak tanımlanmaktadır. Smith aynı zamanda, milliyetçiliğin milletlerin primordialist
doğasında olduğu tezini savunmaktadır. Bu yaklaşım aslında uluslararası ilişkiler disiplini ile
uğraşan bilim adamları tarafından ileri sürülen milliyetçiliğin tarihin akışıyla gelişen bir
kavram olduğu yorumunu inkâr etmektedir.
Primordialist ekol temsilcileri, farklı etnik kimliğe sahip bireyler arasında farklar olduğunu
vurgulamakta, etnik çatışmanın bu farklardan kaynaklandığını savunmaktadır.
İnstrumentalist yaklaşım ise, etnik kimlik farklılığının tek başına çatışma nedeni
olamayacağını belirterek, elitlerin etnik savaşlarda önemli rol oynadığı tezini kesin bir
ifadeyle vurgulamaktadır. Elitler, milliyetçilik ideolojilerini yönlendirerek, kendi çıkarları
doğrultusunda şiddete dayalı bir çatışma ortamı meydana getirmektedir.
Ernest Gellner, milliyetçiliği sanayileşmenin (industrialization) ve kapitalizmin sonucu olarak
gören modernist ekolün önemli temsilcilerindendir. Diğer ünlü bilim adamı Eric Hobsbawm
ise milliyetçiliğin, politik elitler tarafından kitleleri kendi ulus-devletlerinin önemine ikna
etmek için ortaya çıkarılmış bir araç olduğu tezini savunmaktadır.
Etnisite (ethnicity) ve etnik kimlik (ethnic identity) kavramları milliyetçilikte önemli bir yer
bulmaktadır. Politik teoride Etnisite, gizli ve bilinçli olarak ortak görüşleri paylaşan, ortak
tarihi geçmişi olan insanlardan oluşan bir grup olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda etnik
grup belli kriterlere uygun olarak toplanmış insan kitlesi değil, doğal olarak birlikte bulunan
kitleyi ifade etmektedir.
Etnik kimliğe dayalı çatışmalar, sosyal bilimcileri uzun bir süredir etnik savaşlara neden olan
etkenleri araştırmaya yönlendirmiştir. Etnoloji, antropoloji, psikoloji, politik ve sosyal bilimler
gibi birçok alanın çalışma konusu olan “etnik çatışma” (ethnic conflict) terimi farklı yönlerden
incelenmektedir.
Siyasi bilimlerde, değişen dünyada farklı (etnik) gruplar arasında ırk ve dini ayrılıklardan
kaynaklanan çatışmalara yönelik araştırmalar artsa da, etnik çatışmanın ne olduğunu
2
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
belirleyen bir tanım hâlâ mevcut değildir. Tam olarak tanımın olmaması, çatışmaların
doğasının ve nedenlerinin belirlenmesinde bir engel olarak ortaya çıkmaktadır.
Soğuk Savaş sonrası dünya genelinde etnik çatışmaların sayısındaki artış, araştırmaları “etnik
çatışmalar” yönünde yoğunlaştırmıştır. 1950’lerden başlayan araştırmalar, genellikle etnik
çatışmaların milliyetçilikten doğduğu şeklinde bir yaklaşımın gelişmesine yol açtı. Diğer bir
yaklaşımsa azınlıklarla ilgili olarak etnik çatışmaların analiziyle ortaya çıktı. Etnik çatışma
teorilerinin duayeni Amerikan siyaset bilimci Donald Horowitz’in “Çatışmalarda Etnik
Gruplar” başlıklı çalışması, konuyla ilgili çok önemli bir kaynak niteliğindedir. Bazı
araştırmacılar, çatışmalarda etnik kimlik konusunun üzerinde durmamakta ve daha önemli
nedenlerin aranmasının önemine dikkat çekmektedirler.
Amerikalı sosyal bilimci Milton Esman, etnik çatışmayı etnik çoğulculuk sonucu oluşan bir
kavram olarak değerlendirmektedir. Aynı politik otorite çatısı altında farklı etnik toplulukların
meydana getirdiği cemiyetlerde etnik çoğulculuk oluşmaktadır. Modern anlamıyla politik
otoriteden, yasal olarak mevcut hükümetlere sahip devletler anlaşılmaktadır. İki veya daha
fazla etnik topluluğun mevcut olduğu cemiyetlerde etnik çatışmanın çıkması normal bir olgu
gibi algılanmalı, ama bu durum, çatışmanın mutlaka şiddetle sonuçlanacağı anlamına
gelmemelidir.
Uluslararası ilişkilerde liberal akım, milli kimliğe dayalı savaşların, etnik grupların kendi
istekleriyle değil, tarihin farklı zamanlarında zorla, istemedikleri bir politik otorite çatısında
yaşamaya mahkûm edilmeleri sonucu ortaya çıktığı tezini savunmaktadır. Realist ekol ise bu
görüşü kabul etmeyerek, etnik çatışmaların, etnik grup veya devlete karşı dışarıdan
oluşturulan tehlike ve genel anlamıyla dış faktörler sonucunda ortaya çıktığı görüşünü
savunmaktadır.
Etnik savaşlara neden olan koşulları sosyal bilimciler korku, önyargı, rasyonel sorunlar,
demografik durumla ilgili değişiklik, etnik otoritenin tarihi ve etnik sembolleri tehdit etmesi
olarak yorumluyor. Jack Snyder elitlerin ikna etmesi (elite persuasion) ve etnik düşmanlık
(ethnic hatreds) teorilerinde etnik milliyetçi çatışmaların neden ortaya çıkabileceğini
anlatmaya çalışmaktadır. Birinci teoriye göre, etnik çatışma, elit tabakanın ürünü olup,
bölücü ve milliyetçi fikirleri ortaya atan elitler, toplumu kendilerine destek vermesi için ikna
etmeye çalışmaktadır. Bu ekolün bilim adamları günümüz etnik çatışmalarında; yasal
yönetimlerde olan sorunları ve bir etnik grubun diğer gruplara başkaldırısını önemli bir unsur
olarak görmektedir.
Donald Rothchild and David Lake de bu görüşü savunmaktadır. Rothchild ve Lake, çatışma
nedenlerinden biri olarak etnik grubun kendi geleceğine dair korkularının elitler tarafından
kullanılmasını göstermektedir. Elit tabaka tarafından kullanılan korkular etnik çeşitliliğe sahip
3
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
toplumlarda kutuplaşmaya yol açabilmektedir. Gagnon ise kendi tezinde, toplumda etnik
bölünmenin elitlerin tahriki sonucunda ortaya çıktığını ve şiddetli çatışmaya dönüştüğünü
ileri sürmektedir.
Sembolik teoriye göre; etnik çatışmalarda mit, semboller ve etnik korku önemli birer kaynak
olarak görülmektedir. Mit ve sembollerin varlığı, etnik grup üyeleri için kendi geçmişlerini ve
ortak duygusal anılarını yaşatacak unsurlar olarak bilinmektedir. Ortak tarihi yaşatan etnik
sembollerin var olması, grup üyelerinin benzer bir yol izlemelerini gerektirmektedir. Bu
semboller başka bir etnik grup tarafından tehdit ediliyorsa, bu durum duygusal açıdan tüm
etnik grubu etkisi altına almaktadır. Tehdit edilen etnik grup baskın gruba karşı baş kaldırırsa,
bu çatışma daha sonra etnik bir savaşa yol açabilmektedir.
2. DAĞLIK KARABAĞ’IN ÇATIŞMA TARİHİ
Dağlık Karabağ çatışması Kafkasya bölgesine son üç yüzyıldır damgasını vurmuş, Sovyetler
Birliği’nin dağılma sürecinde hızlanmış ve Birliğin dağılmasıyla sıcak savaşa dönüşmüş,
çözümü kolay olmayan ve yakın zamanda da çözülmesi mümkün gözükmeyen bir sorundur.
Savaşta her iki halkta büyük zarar görmüş, yüzbinlerce Azeri Türkü mülteci durumuna
düşmüş ve Azerbaycan topraklarının %20’si Ermenistan tarafından işgal eidlmiştir. Dağlık
Karabağ ve Azerbaycan’ın diğer bölgelerindeki Ermeniler de, Azeriler kadar olmasa da, maddi
ve manevi kayıplara uğramıştır. Çatışma 1994 yılındaki ateşkes ile sona ermiştir ve sorunun
çözümüne yönelik barış süreci halen devam etmektedir.
Ermenilerin Azerilerin yaşadığı topraklarda mono Ermeni bir devlet kurma talepleriyle
başlayan gelişmeler, daha Sovyetler Birliği’nin çökmesinden önce bir savaşın çıkacağının
işaretlerini vermiştir. Azerilerin 1987 yılında Ermenistan’dan sürgün edilmesi ve sonrasında
Ermenilerin Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması yönündeki talepleri Ermeni ve
Azeriler arasındaki ilişkilerin gerilmesine sebep olmuştur. 1988’de Dağlık Karabağ’da yaşayan
Azerbaycan Türklerine yönelik saldırıların artması, Sovyetler zamanında göreceli olarak
sağlanmış barışı tehdit eder duruma gelmiştir. Sovyet rejiminin son yıllarında iki halk arasında
beliren gerginlik, 1991 yılında Ermenistan ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ve bu
arada Dağlık Karabağ’da Ermenilerin “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti”ni ilan etmeleriyle
devletlerarası bir savaşa dönüşmüştür.
Çatışmayı durdurmaya yönelik barış süreci 1992 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği
Konferansı (AGİK-1994 yılından itibaren Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT)
çerçevesinde başlamış, 1994 yılında ateşkes anlaşması imzalanmış fakat nihai çözüme henüz
ulaşılamamıştır.
4
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
3. DAĞLIK KARABAĞ ÇATIŞMASININ DİPLOMATİK TARİHÇESİ
Karabağ sorununun çözülmesi Ayaz Muttalibov döneminde Azerbaycan dış politikasının en
önemli unsurunu oluşturmuştur. Ancak Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün sağlanması, her
türlü girişime karşın Ermenilerin gerçekleştirdiği yeni işgallerle sonuçsuz kalmıştır.
Muttalibov’un büyük ümitler bağladığı Rusya ikili davranarak, Ermenilere destek vermiş ve
hatta Ermeni işgallerine Rus birliklerinin doğrudan katılması işgalin büyümesini sağlayan en
büyük etken olmuştur. Bu durum Muttalibov hükümetinde büyük hayal kırıklığı meydana
getirmiş ve yeni çözüm arayışları başlamıştır. Bu çerçevede İran’dan ümit beklense de, İran’ın
zaman zaman Ermenileri desteklemesi ve kararsız tutumu nedeniyle Ermenileri durdurmakta
aciz kalmış ve aracılıktan çekilmiştir. Bu gelişmeler üzerine, Muttalibov hükümeti ister
istemez Batılı kurumlara müracaat etmek zorunda kalmıştır.
Bölge ile yakından ilgilenen Batılı kurumlar bu talebi değerlendirmiş, BM ve AGİK nezdinde
bir takım çalışmalar başlatılmıştır. Öncelikle BM eski ABD Dışişleri Bakanı Cyrup Vance
başkanlığında bir inceleme heyeti oluşturarak Dağlık Karabağ’a göndermiş ve bölgede
incelemelerde bulunarak durum tespiti yapmıştır. Muttalibov’un dış politikadaki yeni hamlesi
başarılı olmuş ve o güne kadar dünya kamuoyu tarafından pek bilinmeyen Dağlık Karabağ
sorunu bir anda BM’nin dolayısıyla tüm dünyanın gündemine taşınmıştır.
Avrupa’nın en doğu ucunda yer alan bu sorunun Avrupa’yı ilgilendirmemesi mümkün değildi.
Bu nedenle Avrupa’nın önde gelen devletleri AGİK çerçevesinde soruna müdahale etmiştir.
Öncelikle BM’nin Karabağ İnceleme Heyeti’ne bir temsilci gönderen AGİK, sonraki aşamada
sorunun çözümüne dair daha aktif rol almaya yönelmiştir. Bu çerçevede 24 Mart 1992
tarihinde Helsinki’de AGİK Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısında konu gündeme alınmış,
sorunla alakalı Minsk’te bir konferans gerçekleştirilmesi kararı verilmiştir. Nihayetinde
konferansa katılacak devletlerin temsilcileri Roma’da aynı yılın Nisan ve Mayıs aylarında
toplanmış, konferansa hazırlık yapmaya başlamıştır. Bu gelişmeler Muttalibov’un dış
politikada yeni bir zaferi gibi gözükse de Ermeni işgallerinin durmaması, Şuşa ve Lâçin’in işgali
karşısında ülke içi kamuoyunun baskısı, hükümeti görüşmelerden çekilmek zorunda
bırakmıştır. Bu sonuç hükümetin Karabağ problemini çözme konusunda başarısız
politikalarının bir parçası olarak değerlendirilmiş ve Muttalibov’un iktidardan
uzaklaştırılmasında önemli bir etken olmuştur.
3.1. Elçibey Dönemi
Sovyet sonrası dönemde Azerbaycan’ın ilk demokratik seçimlerini kazanarak iktidara gelen
Ebulfeyz Elçibey’in karşısında duran en önemli problemlerden biri Karabağ sorunu olmuştur.
Zira ülkenin birçok sorununun temelinde Karabağ’da devam etmekte olan savaş bulunuyordu
ve bu savaşa son verilmeden iç siyasetin durulması, sosyo-ekonomik gelişmenin sağlanması,
halkın rahat ve huzurunun temin edilmesi ve ülke içi istikrarın korunması mümkün
5
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
gözükmüyordu. Bu nedenle Elçibey hükümeti gerek Halk Cephesi Partisi’nin gerekse
hükümetin programının merkezine Karabağ’ı yerleştirmiştir.
Elçibey hükümetinin dış politika hedefleri doğrultusunda, Karabağ probleminin çözümü Batı
kurumlarında aranmıştır. Elçibey, iktidara gelir gelmez Karabağ problemini tekrar AGİK’in
gündemine taşımıştır. Roma toplantısında Karabağ probleminin çözümü için iki temel unsur
ileri sürülmüştür:
1) Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün tartışılmazlığı,
2) Azerbaycan’ın diğer etnik gruplara olduğu gibi Ermenilere de kültürel haklar tanıdığı ve
ayrımcılık yapmadığı.
Her iki unsur uluslararası alanda kabul edilen temel ilkelere uygun olduğundan AGİK üyesi
ülkeler arasında olumlu karşılanmıştır. Nitekim Azerbaycan’a karşı oluşan ılımlı yaklaşım
kendisini Helsinki toplantısında göstermiş ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne ilişkin karar
önerisi Ermenistan’ın karşı çıkmasına rağmen üye ülkelerce kabul edilmiştir.
Elçibey hükümetinin gayretleriyle uluslararası alanda elde edilen olumlu sonuçlara rağmen
Karabağ Savaşı Azerbaycan için hiç de iyi gitmemiştir. Zira Ermeniler sağlanan ateşkesleri ihlal
ederek her geçen gün Azerbaycan topraklarını işgal etmiş, savaş Karabağ’ın etrafındaki
bölgelere de sıçramaya başlamıştır. Uluslararası kamuoyu karşısında yalnız kalan ancak
Karabağ ve etrafında yeni toprakları işgal eden Ermeniler yeni stratejiler geliştirmeye
yönelmiştir. Karabağ’daki ayrılıkçı Ermeniler yeni bir devlet kurdukları iddiasıyla AGİK
toplantılarına bu statüyle katılmak istediklerini bildirmiş, bir bakıma Azerbaycan’ın istediği
gibi seyreden AGİK toplantılarının geleceğini ipotek altına almaya çalışmıştır.
Nitekim Ermeniler bu isteklerinde başarıya ulaşmıştır. Bir yandan AGİK toplantılarının bir
sonraki ayağı ertelenirken, diğer yandan Elçibey hükümetinin uluslararası alanda da sıkıntıya
düşmesine sebep olmuştur. Savaşta toprak kaybını engelleyemeyen Elçibey hükümeti,
uluslararası alanda da Ermenilerin uyguladığı siyaseti durdurmayı başaramamış, ülkenin
toprak bütünlüğünü uluslararası hukuk çerçevesinde güvenceye alamamıştır.
Elçibey hükümetinin büyük ümitler bağladığı AGİK her iki ülke nezdinde barış girişimlerinde
bulunmuşsa da istenilen sonuç elde edilememiştir. Dönemin AGİK Minsk Grubu Başkanı
Mario Rafaelli 27 Ağustos’ta Bakü’yü, ardından Erivan’ı ziyaret etmiş, ateşkes sağlanması için
her iki ülkenin devlet başkanlarıyla görüşmüştür. Karabağ probleminin aşamalı çözümünü
öngören teklif paketinde öncelikle ateşkes, sonrasında bölgeye barış gücü yerleştirilmesi ve
nihai çözüm için yapılacak Minsk Konferansı için tarafların biraraya gelmesi teklif edilmiştir.
Lakin her iki tarafın Karabağ’ın statüsü konusunda farklı tezler ileri sürmesi nedeniyle nihai
uzlaşı sağlanamamış ve Rafaelli’nin çabaları da sonuçsuz kalmıştır.
6
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Karabağ konusunda Batılı ülkelerin bu derece aktifleşmesinin Rusya’yı rahatsız etmemesi
mümkün değildi. Nitekim aynı dönemde Rusya’nın perde arkasında olduğu yeni bir
uzlaştırma girişimi Kazakistan’dan gelmiştir. Rusya ile ilişkilere soğuk bakan Elçibey hükümeti
Karabağ’daki gelişmeler karşısında teklifle ilgilenmek zorunda kalmıştır. Kazakistan devlet
başkanı Nursultan Nazarbayev’in başkanlığında bir araya gelen taraflar 27 Ağustos 1992’de
ateşkes ve üst düzey görüşmeler yapılmasını kapsayan Alma-Ata Bildirgesi’ni imzalamıştır.
Her ne kadar bu bildirge ile ateşkes sağlansa da bildirgenin diğer hükümlerini uygulamaya
yanaşmayan Ermenistan tarafının tutumu nedeniyle diplomatik görüşmelerden herhangi bir
sonuç elde edilememiştir. Bu girişimin başarısızlığı üzerine Rusya doğrudan girişimde
bulunmuş ve tarafları 19 Eylül 1992’de Soçi’de bir araya getirmiştir. Geçici süreli bir ateşkes
imzalanmasına, bölgeye gözlemcilerin gönderilmesine ilişkin bir belge imzalanmıştır. Hemen
arkasından belgenin hayata geçirilmesi için Azerbaycan heyeti Moskova’ya gitmiş ancak
Erivan’ın Dağlık Karabağ ve Nahçıvan’a tekrar saldırması görüşmelerin tekrar askıya
alınmasına ve sonuçsuz kalmasına sebep olmuştur. Böylelikle Elçibey hükümetinin Rusya
eliyle de olsa barışı sağlayabilme umutları gerçekleşmemiştir.
Elçibey hükümetinin Karabağ’da ateşkesin sağlanması için verdiği mücadelede, ABD’nin
Minsk Grubu Roma görüşmeleri, ABD Heyet Başkanı J. Maresca yeni bir ümit olmuştur. Zira,
Maresca’nın Bakü ve Erivan ziyaretlerinin sonrasına gelen Bush ve Yeltsin görüşmesinde
Karabağ ile alakalı bir deklarasyon imzalanmıştır. Deklarasyonda her ne kadar Karabağ’daki
gelişmelerden rahatsızlık dile getirilse de Azerbaycan’ın yararına hiç bir düzenleme yer
almamış, sadece mesele Minsk gurubunun inisiyatifine terkedilmiştir.
Cenevre Görüşmeleri çerçevesinde Roma’ya giden dönemin Dışişleri bakanı Tofig Gasımov
beklentilerine istenilen cevapları alamadan dönmek zorunda kalmıştır. Ermenilerin 27
Mart’ta başlattıkları saldırılar Roma görüşmelerini diğerlerinde olduğu gibi sonuçsuz
bırakmıştır. Bununla birlikte bu saldırılar Karabağ’daki barış sürecine yeni bir boyut
kazandırmıştır. Ermeni saldırılarına Rus birliklerinin aktif katılımı karşısında Elçibey hükümeti
uluslararası kamuoyunu bir kez daha harekete geçirmek amacıyla BM, AGİK gibi kurumlar
nezdinde girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimler sonucunda Karabağ problemi BM
gündemine girmiştir. Ancak, diplomasinin yavaş işlemesi nedeniyle Elçibey hükümetinin bu
çabaları Kelbecer’in Ermenilerce işgalini engelleyememiştir. BM Bakü’nün tüm çabalarına
rağmen konuyu ancak 6 Nisan’da ele almış, Konsey Başkanı Marker, Ermenistan ile
Azerbaycan arasındaki ilişkilerin kötüleşmesinden duyulan rahatsızlığı dile getiren ve tarafları
barışa davet eden genel ezberi tekrar etmiştir. BM Genel Sekreteri’nden AGİK ile işbirliği
yaparak durum değerlendirmesine ilişkin bir rapor hazırlaması istenmiştir. 14 Nisan’da
uluslararası kamuoyuna sunulan raporda işgalde tank, uçak, otomatik silah kullanıldığı ve bu
nedenle olaya dış güçlerin katıldığına yer verilse de Ermenistan işgalle hiç bir şekilde
ilişkilendirilmemiştir. BM’nin 30 Nisan 1993’te Kelbecer’in işgali, 29 Haziran 1993’te
Agdam’ın işgali, 14 Ekim1993 tarihli işgal edilen arazilerin boşaltılması ve 11 Kasım 1993’te
7
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Zengilan’ın boşaltılması ile ilgili aldığı 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlarına rağmen bunları
uygulatamamış, uluslararası kamuoyunun Ermeniler üzerinde baskı kurmasını
sağlayamamıştır.
Kelbecer’in işgali konusunda uluslararası kamuoyunda başlatılan yoğun çalışmalar sonucunda
başta ABD olmak üzere birçok Avrupa devleti çeşitli seviyede Ermeni işgalini kınayan
açıklamalarda bulunmuştur. ABD ve İngiltere Ermeniler üzerinde baskı kurmaya çalışsa da
bunda muvaffak olamamış, Ermeniler geri adım atmamıştır. Bu başarısız sonucun sebepleri
olarak, Elçibey hükümetinin milliyetçi politikaları sonucunda iç siyasette meydana gelen
gerginlik ve ülkenin bölünmenin eşiğine gelmesini, daha önce devlet yönetimi deneyimi
olmayan kadroların iktidara getirilmesini, makam ve mali kazanımlar için verilen iktidar
kavgasını göstermek mümkündür.
3.2. Haydar Aliyev Dönemi
1993 yılı ortalarında Haydar Aliyev’in iktidara gelmesiyle beraber Azerbaycan’ın dış politika
stratejisi değişmeye başlamıştır. Haydar Aliyev, Azerbaycan ve Azerbaycanlılar için temel
amaç ve menfaatleri şu şekilde belirlemiştir:






Demokrasi, sosyal ve hukuk devletinin kurulması ve geliştirilmesi;
Bağımsızlığın ve toprak bütünlüğünün korunması;
Dağlık Karabağ probleminin çözüme kavuşturulması;
Pazar ekonomisine geçişin sağlanması;
Askeri birimlerin modernleştirilmesi ve güçlendirilmesi;
Dış politikada demokratik ve çok kutuplu faaliyetlerin desteklenmesi.
Bu temel amaçlar içerisinde Dağlık Karabağ probleminin çözüme kavuşturulması özel bir
önem arz etmiştir. Çünkü Azerbaycan dış politikasının esasını Dağlık Karabağ ve etrafındaki
toprakların Ermeni işgalinden kurtarılması oluşturmaktadır. Zira bağımsızlık sonrası süreçte
iktidara gelen hükümetlerin dış politika hedefleri, programları, yeni siyasetler bu amaç
doğrultusunda şekillenmiş ve uygulanmıştır. Ayrıca, savaşın acı sonuçlarını hala yaşayan
halkta da bu sorunun çözülmesi noktasında önemli bir beklenti oluşmuştur. Daha kesin bir
ifade ile iç siyasette istikrarın sağlanması ve ülkenin bütünlüğünün korunması ancak bu
problemin çözülmesine endekslenmiştir. Bu nedenle Haydar Aliyev hükümetinin de ilk hedefi
Dağlık Karabağ sorununun çözümü olmuştur. Bunu sağlayabilmek için de dış politika
unsurlarından aktif olarak yararlanmak gerekmiştir.
Haydar Aliyev’in iktidara geldiği dönemde ülkede iç kargaşa devam etmekte ve ülke bölünme
tehlikesi yaşamaktaydı. Bu nedenle Haydar Aliyev öncelikle iç istikrarın sağlanmasına
yönelmiştir. Bunu gerçekleştirebilmek için öncelikle cephede ateşkesin sağlanması
8
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
gerekiyordu. 12 Mayıs 1994’te ateşkesin imzalanmasını sağlayan Aliyev, kısa sürede iç
siyasette de istikrarı sağlamış ve Karabağ probleminin çözümüne yönelmiştir. Bu noktada
AGİT ve diğer uluslararası güçlerle işbirliğine gitmiştir. Bu çerçevede AGİT aracılığıyla
problemin çözümüne ilişkin yeni bir plan hazırlanmıştır. Sorunun başlangıcının 1988 olduğu
düşünüldüğünde, 1996 yılındaki bu planın hazırlanmasında Aliyev’in istikrarlı iç ve dış
politikasının tesiri inkâr edilmez bir gerçektir. Bu planda: “Azerbaycan ve Ermenistan
arasındaki anlaşmazlığa son verilmesi, Dağlık Karabağ’a maksimum özerklik tanınması, Dağlık
Karabağlı Ermeni ve Azerilerin hayat güvenliğinin sağlanması” gibi temel unsurlar yer
almıştır. Aynı şekilde Aliyev hükümetinin yürüttüğü olumlu lobi faaliyetleriyle elli üç devlet
tarafından bu plan kabul edilmiş olsa da, Ermenistan yönetimi yayılmacı siyasetine
uymadığından bu planı kabul etmekten kaçınmıştır.
H. Aliyev’in aktif dış politikasının temel unsurlarından birisi de ABD olmuştur. Asrın
Anlaşmasından1 sonra ABD, gerek BM gerek AGİK çerçevesinde aktif rol alarak tarafları bir
araya getirerek, Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi için gayret göstermiştir. Bu çerçevede
Azerbaycan-ABD ilişkilerinin geliştirilmesi ve bunun Dağlık Karabağ sorununun çözülmesine
yansımasını istese ve bunu her fırsatta dile getirse de, ABD tarafı sadece vaatlerde
bulunmaktan öte ciddi bir adım atmamıştır (Azerbaycan Gazeti, 06.09.1994, 21.10.1995).
Bununla birlikte Haydar Aliyev’in 22 Temmuz-1 Ağustos 1997 tarihli resmi ziyareti iki ülke
ilişkilerinin hem gelişmesine hem de D. Karabağ sorununda ABD’nin daha aktif rol almasında
büyük etken olmuştur. Aliyev bu sefer de petrol kozunu çok iyi kullanmış, 1991’den beri
ABD’de de oluşan olumsuz Azerbaycan imajını büyük oranda silmeyi başarmıştır. Kongre
üyeleri ve senatörlerle yakın diyalog kurularak 907 sayılı kararın2 kaldırılması ya da en
azından yaptırım hükmünün hafifletilmesi için çalışmalarda bulunmuştur. Aliyev bir yandan
ülkenin önde gelen fikir adamlarıyla görüşüp ABD’de bir “Azeri Lobisi” oluşturmaya
çalışırken, diğer taraftan trilyonlarca dolara varan Azerbaycan petrol rezervlerini pazarlık
unsuru olarak kullanarak büyük şirketlerin dikkatlerini Azerbaycan üzerine çekmeyi
başarmıştır. Bu yoğun diplomasi trafiğinin sonunda Aliyev-Clinton görüşmesi sonucu
imzalanan ortak bildiride: “Dağlık Karabağ sorununun yılsonuna kadar çözülmesi”ne ilişkin bir
madde de yer almıştır. Bu husus o döneme kadar soğuk sularda devam eden ilişkilerin
canlanması ve Aliyev’in dış politikadaki önemli bir başarısı olarak kayda geçmiştir.
Bununla birlikte, ABD Kongesi 907 nolu kararı iptal etmediği gibi uygulamasını da
hafifletmemiştir. Azerbaycan ile yakınlaşmak isteyen Amerikan hükümetlerine karşın Ermeni
lobisinin etkisinde kalan Kongre sürekli sorun çıkartmıştır. Bu ikilem karşısında ABD
1
20 Eylül 1994 tarihinde Azerbaycan’a bağlı Hazar denizi sahasında Azerbaycan ve Batılı şirketler arasında
petrol kaynaklarının birlikte kullanımını öngören “Asrın Anlaşması” imzalanmıştır.
2
1992 senesinde ABD Kongresi tarafından Ermeni lobisinin etkisiyle, Azerbaycan topraklarının Ermeni askeri
birlikleri tarafından işgaline rağmen, Azerbaycan’ın Ermenistan’la savaş halinde olması gerekçesiyle eski Sovyet
cumhuriyetlerine devlet yardımını öngören ”Bağımsızlığı Savunma Bildirisinin” Azerbaycan’a dair kısmını
yasaklayan 907 sayılı bir bildirgedir.
9
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
hükümetlerinin çaresizliğini ABD’li yetkililer bile ifade etmiştir. Ancak, 2000 yılına kadar ABDAzerbaycan ilişkileri incelendiğinde, Azerbaycan konusunda Amerika’da kamuoyu bilincinin
yükseldiğini, Amerikan şirketlerinin girişimleriyle Ermeni lobisinin Amerikan karar alma
mekanizması üzerinde etkinliğinin yavaş da olsa azaldığını görmek mümkündür. Nitekim Bush
ve Clinton yönetimleri, Kongrenin aldığı yaptırım kararlarının zararlı sonuçlarını defalarca dile
getirmiş, Kongre’ye yönelttikleri eleştirilerle hiç değilse Azerbaycan’ın tepkilerini önlemeye
çalışmışlardır.
3.3. İlham Aliyev Dönemi
Haydar Aliyev’in ölümü sonrasında iktidara gelen oğlu İlham Aliyev öncelikle duraklama
dönemine giren Dağlık Karabağ görüşmelerini yeniden başlatmıştır. Bu hareket onun Karabağ
konusunda babasının dış politika unsurlarını geliştirerek uygulamaya devam edeceğinin bir
göstergesi olmuştur. İlham Aliyev sıfırdan başlama yerine Haydar Aliyev’in ulaştığı noktayı
esas almış, basitten zora doğru ilerleme, tüm tarafların çıkarları dikkate alınarak, çözüme
aşama aşama ulaşma yöntemini seçmiştir.
İlham Aliyev, problemin uzamasından kaynaklanan sorunlardan kurtulmak için ülke çapında
seferberlik ilan etmiştir. Bir yandan ülke ekonomisini iyileştirmek için kalkınma planı kabul
edilip uygulamaya konulmuş, diğer yandan askeri bütçeyi artırarak neredeyse Ermenistan
bütçesine yakın bir meblağa ulaştırmıştır. Diğer taraftan Karabağ konusundaki siyasette
görünür oranda sertleşme meydana gelmiş ve gerekirse savaşa gidilebileceği mesajları
verilmiştir.
İ. Aliyev döneminde Azerbaycan dış politikasında Dağlık Karabağ ile ilgili başarı olarak kabul
edilebilecek gelişmeler olmuştur. Öncelikle, on yıl öncesi düşünüldüğünde Azerbaycan’ı
destekleyen, Bakü’nün tezlerini kabul eden devlet sayısı artmıştır. İkincisi, uluslararası
kurumlar tarafından Azerbaycan lehine kabul edilen kararlar Bakü’nün elini güçlendirmiştir.3
Üçüncüsü, Mart 2008’de BM tarafından kabul edilen Dağlık Karabağ ile alakalı karar4
uluslararası kamuoyundaki başarıyı açık olarak göstermektedir.
Bununla birlikte Karabağ probleminin çözümüyle görevlendirilen AGİT Minsk Grubunun eş
başkanlarının -ABD, Fransa ve Rusya- problemin çözümünde yavaş hareket etmesi, özellikle
Azerbaycan tezlerini istenilen düzeyde dikkate almaması ve uluslararası kamuoyunda destek
vermemesi, İ. Aliyev yönetimini dış politikada yeni arayışlara itmiştir. Bu dönemde
3
BM Güvenlik Konseyi, 1993’te Azerbaycan-Ermenistan savaşı sırasında 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlarında
Azerbaycan topraklarındaki işgali ele almış, Ermenistan’ın işgal edilmiş topraklardan hemen ve şartsız bir şekilde
çıkması gerektiğini vurgulamıştır.
4
14 Mart 2008 tarihinde BM Genel Kurulu’na Azerbaycan tarafından sunulmuş taslak metni, Rusya, ABD ve
Fransa gibi ülkelerin karşı çıkmalarına rağmen, 39 oyla kabul edilmiştir. Karar, Dağlık Karabağ’daki durumu
inceleyerek, Ermeni askeri birliklerinin Azerbaycan topraklarından çıkması gerektiğini beyan etmiş ve Dağlık
Karabağ bölgesinin Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü içinde olduğunu belirtmiştir.
10
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Azerbaycan’ın Rusya, İran ve uzak doğu üçlüsü Çin, Japonya ve Güney Kore ile yakın
işbirliğine girmeye çalıştığı gözlemlenmiştir. Ülkenin ekonomik kalkınması bu üç ülke ile
yapılan anlaşmalarla Uzak Doğu modeline teslim edilmiştir. Aynı zamanda bu ülkelerin
uluslararası etkisi kullanılarak Dağlık Karabağ sorunu çözülmeye çalışılmıştır. Azerbaycan
mümkün olduğu ölçüde Dağlık Karabağ problemini barışçıl yolla çözmeye çalışmaktadır.
Ancak, bunun mümkün olmaması durumunda savaş seçeneğini de gündemde tutmaktadır.
Minsk Grubu çerçevesinde görüşmelere devam eden Azerbaycan ulusal çıkarlarına uymayan
unsurları etkisizleştirmeye çalışmaktadır.
4. DAĞLIK KARABAĞ ÇATIŞMASININ TARAFLARI VE TEZLERİ
Savaşın başlarından itibaren Azerbaycan ve Ermenistan, bölgesel güçler Rusya, Türkiye, İran;
ABD ve Fransa gibi diğer uluslararası güçler ve örgütler, AGİT ve Minsk Grubu dolaylı ya da
doğrudan çatışmanın tarafı olmuştur. Bu ülkeleri doğrudan taraflar ve dolaylı taraflar olarak
iki grupta toplamak mümkündür. Çatışan taraflar olarak Azerbaycan ve Ermenistan doğrudan
tarafları oluştururken, çatışmanın her aşamasında karar verme sürecinde olan Rusya’yı aynı
zamanda sıcak çatışmaya da katılması ve Ermenistan’ın koşulsuz ortağı olması nedeniyle
doğrudan ortak olarak tanımlamak doğru olacaktır. Diğer ülke ve teşkilatlar sorunun dolaylı
tarafları olmuştur.
Azerbaycan; toprak bütünlüğünün sağlanmasını, yani Ermenistan’ın işgali sonucu kaybettiği
Dağlık Karabağ ile işgal altındaki 7 bölgeden Ermeni kuvvetlerinin çekilmesini ve buralardan
ayrılmak zorunda kalan göçmenlerin kendi topraklarına dönmelerini talep etmektedir. Bakü,
Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığına kesinlikle karşı olup, aynı zamanda Dağlık Karabağ bölgesine
Azerbaycan’a bağlı olmak şartıyla uluslararası hukukta benzeri olmayan “en yüksek statü”
sunmaya hazır olduğunu belirtmiştir.
Ermenistan ise tutumunda zaman zaman değişiklik göstermiştir. Dağlık Karabağ’ın
Azerbaycan’dan bağımsızlık mücadelesini savunduğunu belirten Ermenistan, sonuç olarak
bölgenin kendisiyle birleştirilmesinden yanadır. 1992 senesinde “bağımsız” Dağlık Karabağ
Cumhuriyeti’ni kuran Ermeniler şimdiye kadar bu oluşumu Ermenistan dâhil hiçbir devlet
tarafından uluslararası hukuk aktörü olarak de jure tanıtamamıştır. Ermenistan’ın ve bazı
taraf devletlerin önerisiyle barış müzakerelerinde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti temsilcilerinin
de katılmasına Azerbaycan hep karşı olmuştur. Bazı görüşmelerde ise Azerbaycan, Dağlık
Karabağ bölgesinin Azeri temsilcilerinin yanı sıra Ermenistan temsilcilerinin iştirakine izin
vermiştir.
Bölgesel güçlerin savaşın barışçıl yollardan çözümüne katkıları zaman zaman değişiklik
göstermiştir. En başından itibaren Rusya Ermenileri destekleyen bir tutum sergilemiş, askeri
olarak Ermenistan’ın yanında yer almıştır. Moskova, Erivan’la askeri-stratejik bir anlaşma
11
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
imzalayarak, olası bir Azerbaycan-Ermenistan savaşına Rusya’yı dâhil edebilecek mevzuatı
hazırlamıştır. Rusya kendisinin savaş konusunda alınacak kararlarda etkili bir güç olduğunu
diplomatik yollardan taraflara iletmiştir. Putin sonrası Rusya, önceden kaybettiği çıkarlarını
korumak amacıyla beraber, diğer dış arabulucu güçlerden daha aktif şekilde barışçıl yollardan
çözüm bulunması için çaba göstermektedir. Minsk Grubu üyesi olarak da Rusya sorunun
uluslararası hukuk kurallarıyla çözülmesinden yana olduğunu ve Azerbaycan’ın toprak
bütünlüğünü desteklediğini beyan etmektedir. Ancak bu beyanatlara karşın Rusya’nın siyasi
hareketleri, Azerbaycan’ı Kremlin’in Ermenistan’dan yana bir çözüm için çaba gösterdiğine
inandırmış durumdadır.
İran çatışmanın başlarında arabuluculuk için diplomatik girişimlerde bulunmuştur. Tarihsel
olarak Azerbaycan’ın bağımsızlığını kabullenemeyen Fars yönetimi, Bakü’nün Türkiye ile daha
sıkı ilişkilerinin olmasından da rahatsızlık duymaktadır. Bu yaklaşım İran’ın tarafsız
olamayacağı gerçeğinin bir ispatıdır. Rusya gibi İran da Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü
desteklediğini farklı bölgesel ve uluslararası teşkilatlarda beyan etse de, Bakü Tahran
yönetiminin objektif tutumuna inanmamaktadır.
Türkiye bölgesel güç olarak Azerbaycan’ın yanında olan tek devlettir. Ermeni-Rus askeri ve
stratejik anlaşmasının karşısında bir Azeri-Türk askeri ortaklığının bulunması çatışma
taraflarını eşit durumda tutmaktadır. Azerbaycan’dan dolayı kendi sınırlarını Ermenistan’a
kapatan Türkiye, son dönemde komşularla sıfır sorun politikasını Erivan’a da uygulamak
girişiminde bulunmak istemiştir. Cenevre’de gizli Ermenistan-Türkiye görüşmelerinden
haberdar olan Azerbaycan’ı bu durum rahatsız etmiş ve iki ülke arasında ilişkilerde tarihte ilk
defa bir soğukluk yaşanmıştır. Türkiye’yi bu politikasının yanlış olduğuna ikna etmeye çalışan
Bakü yönetimi, uzun çabalardan sonra başarılı olmuştur. Ankara da Azerbaycan topraklarının
işgali sona ermedikçe, Ermenistan sınırının açılmayacağına Bakü’yü inandırmayı başarmıştır.
Son dönemdeki soğukluklara rağmen, Azerbaycan Türkiye’yi hep yanında bilmektedir.
Bölgede ve uluslararası ilişkilerinde destek konusunda Türkiye’ye güvenmektedir.
Ermeni lobisinin başarılı ve etkin olduğu Fransa ve ABD, Minsk Grubu’nun diğer iki üye
devletidir. ABD sorunun uluslararası hukuk kurallarıyla çözümünden ziyade, tarafların kabul
edecekleri her kararı saygıyla karşılayacağını beyan ederek bir bakıma sorumluluktan kaçan
bir politika izlemektedir. Aslında, ABD için bölgede bir statüko durumu kendisinin enerji ve
boru hatları politikası çıkarlarına uygundur. Amaç tarafların yeni bir savaştan kaçınmalarına
inandırılmasıdır. Son dönemde, özellikle Obama yönetiminin Kafkasya bölgesinde aktif bir
politika izleyememesi, Rusya’nın bölgeye yeniden dönmesine ve bölgeyi kontrol etmesine
sebep olmuştur.
Sorunun barışçıl yollarla çözümlenmesine çalışan AGİT’e bağlı Minsk Grubu 20 yıllık bir
çalışma döneminde farklı çözüm modelleri taraflara sunmuş, ama her iki tarafı ikna
12
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
edememiştir. Bu süreçte, Aralık 1996’da AGİT’in Lizbon zirvesinde Azerbaycan’ın toprak
bütünlüğü tüm üye devletler tarafından tanınmıştır. Şu an Minsk Grubu üye devletlerinin
başarısız faaliyeti, Azerbaycan gruba yeni devletlerin ilave edilmesinden veya çözüm yolları
için AGİT dışında bir teşkilatın arabuluculuk faaliyetinde bulunmasından yanadır. Bu
durumsa, üç üye devletin de kabullenemediği bir öneridir.
5. DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ÇÖZÜMLENEMEMESİNİN
NEDENLERİ
Mayıs 1994’te Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan Bişkek Ateşkes Anlaşması’ndan
bu yana AGİT Minsk Grubu çerçevesinde sorunun barışçıl biçimde çözümlenmesi için, üye
devletlerin göstermiş oldukları çabalara rağmen, iki devlet arasında yeni bir savaş ihtimali
hâlâ çok yüksektir. Şimdiye kadar taraflar arasında bir uzlaşma sağlanamamasının nedeni,
uluslararası aktörlerin Azerbaycan topraklarının %20’sini işgal etmiş olan Ermenistan’a yeteri
kadar baskı yapmamasıdır. Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve AGİT gibi bölgesel ve BM gibi
uluslararası örgütlerde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün kabul edilmesine ve bununla ilgili
çok sayıda belge bulunmasına rağmen uluslararası hukuk prensipleri çerçevesinde bir çözüm
geliştirilememiştir. AGİT Minsk Grubu üyelerinin ve farklı devletlerin yürüttüğü arabuluculuk,
Azerbaycan ve Ermenistan cumhurbaşkanlarının görüşmeleri sonrası hep barışa doğru pozitif
bir adım olarak değerlendirilmiştir. Ancak bu “pozitif adımlar” her zaman karara bağlanan
ortak mutabakatı Ermenistan’ın son anda kenara itmesiyle veya verilen kararlarda belirsiz bir
pozisyon almasıyla son bulmuştur.
Sorunların çözümündeki başarısızlık nedenlerinden en önemlisi, her iki devletin sorunun
çözümüne ilişkin yapıcı şekilde hareket edememesidir. Her iki taraf da kendi tezlerinden geri
adım atmamakta, karşı tarafın taleplerini görmezden gelerek dayatmacı bir politika
uygulamaktadır. Bu ise diğer tarafın sorunun çözümünde olası uzlaşmacı yaklaşımından,
yenilmeme adına uzaklaşmasına sebep olmaktadır.
Bir başka neden, tarafların bu sorunu iç politikaya alet etmeleridir. İç kamuoyunu tatmin
etme adına verilen ulusalcı beyanatlar, tehdide varan sert üslup her iki tarafın sorunun
çözülmesine ilişkin çabalarını boşa çıkarmaktadır. Minsk Grubu’nun çalışmalarının seçim
zamanlarında durma noktasına gelmesi buna açık bir örnektir. Seçim öncesi dönemlerde
tarafların aşırı ulusalcı söylemleri bir bakıma diğer taraf için önemli bir tehdit haline
gelmektedir. Seçim sonrasında ise sorunun aşılması uzun zaman almakta, kaydedilmiş
ilerlemeler karşılıklı kayba dönüşmektedir.
Sorunun çözülmesini engelleyen sebep olarak tarafların karşılıklı olarak hissettikleri
güvensizlik gösterilebilir. Son yüzyılda birçok kez savaşmış bu iki halkın tekrar bir araya
gelerek yaşaması zor görünmektedir. Nitekim taraflar arası güvensizliğe yol açan hadiseler
13
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
henüz tazedir ve bu hadiselerin unutulması zordur. Bu husus tarafların barış girişimlerinde
sadece kısmi bir yakınlaşmaya gitmesine sebep olmakta, çözüm sürecinde önemli kararlar
alınmasına engel olmaktadır. Taraflar karşı tarafın eline koz vermekten çekinmektedir.
Karabağ sorununun çözülememesinin sebeplerinden bir diğeri de Rusya faktörüdür. Savaşın
ilk dönemlerinde Rusya ordusunun doğrudan Ermenistan’ın yanında, Azerbaycan’a karşı
savaşması ve Rus devlet adamlarının savaşla ilgili görüşleri buna örnek gösterilebilir.
Moskova, Güney Kafkasya bölgesini ve bölge devletlerini hâlâ kendisine ait bir etki alanı
olarak görmektedir. Bu bakış açısı ise Kremlin’in Dağlık Karabağ meselesinin uluslararası
hukuk kuralları ile değil, Rusya’nın çıkarlarına uygun şekilde sonuçlanması yönünde irade
göstermesine neden olmaktadır. Rusya, Güney Kafkasya’da Ermenistan’ın en yakın askeri ve
siyasi müttefiki, aynı zamanda 102. askeri üssü ile sorunun tek taraflı etkin unsuru olarak
kendini hissettirmektedir.
Başarısızlığın nedenlerinden biri de Batılı devletlerin ve genellikle Minsk grubu üyeleri ABD,
Fransa ve Rusya’nın sorunun çözümünde çifte standart uygulamasıdır. Arabulucu devletler
uluslararası hukuktan değil, kendi milli çıkarları doğrultusunda sorunun çözülmesinden yana
hareket etmektedir. Üç devlet de ateşkes sonrası statükonun devam etmesinden yanadır.
Rusya için bu durum, çatışmanın tarafı olan iki devleti de kendine bağımlı tutabilmek için
önemlidir. Sorunun tam anlamıyla çözülmüş olması, hem Azerbaycan, hem de Ermenistan’ın
politik ve ekonomik anlamda Batıya entegrasyonunu sağlamış olur ki, bu Moskova’nın Güney
Kafkasya’da çıkarlarına ters bir durum oluşturmaktadır.
Rusya, ABD ve Fransa’da etkin olan Ermeni lobisinin devletlerin dış politikasına etki etmesi
sebeplerden biridir. Bu durum Fransa’da daha net gözlemlenmektedir. ABD için bölgede
uygulanan enerji projelerinin güvenirliği daha önemli olduğundan, uzun bir süre Ermenilerin
hukuk dışı fiili kazançları görmezden gelinmiştir.
6. DAĞLIK KARABAĞ ÇATIŞMASININ ANALİZİ
Azerbaycan’a bağlı, ama 20 senedir Ermenistan tarafından işgal edilmiş olan Dağlık Karabağ
sorunu ve iki devlet arasında etnik çatışmayı yukarıda anlattığımız teoriler açısından
incelediğimizde, mevcut durumun instrumentalist yaklaşımın görüşleri doğrultusunda, etnik
savaş zamanı politik elitlerin tutumu sonucu ortaya çıkan bir çatışma olduğu ifade edilebilir.
Sovyet istihbarat servisinin 1980’lerin sonu Azerbaycan’da Ermenilere karşı ve Ermenistan’da
Azerilere karşı yağmalamaları tahrik ederek, bu savaşa yol açtığı belgelerle kanıtlanmıştır.
Sovyetlerde ideolojik olarak etnik milliyetçiliğin yasak olmasına rağmen, her iki ülkede ve
genel olarak Güney Kafkasya halklarında etnik milliyetçilik duyguları, bağımsızlık mücadelesi
sırasında en yüksek noktasına ulaşmıştır. Bu ülkelerde yönetime geçen demokratik liderler
dahi, etnik milliyetçiliği ön plana geçirerek bağımsızlık mücadelesinde kullanmışlardır.
14
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Azeriler ve Ermeniler arası etnik çatışmalar son yüzyılda defalarla tekrarlanmış ve bütün
çatışmalarda dış faktörler etkin rol oynamıştır.
20. yüzyılın başlarında Çarlık Rusyasından bağımsızlıklarını ilan eden Güney Kafkasya
cumhuriyetleri, Dağlık Karabağ ve Zengezur bölgesi için savaşmıştır. Son savaş, eski tarihi
hatırlatarak karşılıklı etnik nefret duygusunu yeniden hem Azerilerde hem de Ermenilerde
kabartmıştır. 1988’in Şubat ayında Azerbaycan’ın Sumgayt şehrinde Sovyet gizli istihbaratı
tarafından Ermenilere karşı saldırı düzenlenmesi, iki etnik grup arasında ihtilafa neden
olmuştur. Bu saldırı aynı zamanda Ermenistan’dan Azerilerin kovulmaları ve Azeri köy ve
şehirlerinin Ermeniler tarafından işgaline yol açmıştır. Gorbaçov iktidarının başarısızlığı ve
Ermeni yanlısı politikaları olayların iki ülke arasında savaşa dönüşmesine sebep olmuştur.
Ermenilerin “Büyük Ermenistan” hayallerinin bir parçası olan Dağlık Karabağ’ın
Azerbaycan’dan koparılması planı hayata geçirilmeye başlanmıştır. Azeriler bunu milli kimlik
ve toprak bütünlüğüne karşı bir tehlike olarak görmüştür. Bu durum karşılıklı etnik nefretin
şiddet dolu bir savaşa dönüşmesine yol açmıştır.
Dağlık Karabağ sorununun çözümünde, tarafların uluslararası hukuk açısından farklı
yaklaşımlarının olmasının yanında, iki etnik grubun karşılıklı şekilde mitlerle dolu bir tarihe
dayalı nefret hislerinin bulunması büyük bir engel teşkil etmektedir. İki ülke arasında etnik
temizlik (ethnic cleansing) ve soykırım konularında tartışma vardır. Bu tartışmada iki taraf da
kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmektedir. Azerbaycan son savaşta topraklarının
%20’sinin işgal edilmesi ve bir milyon Azeri mülteci gerçeğinden hareketle haksızlığa uğrayan
taraf olduğunu iddia etmektedir. Azeri toplumunda, şimdiye kadar meydana gelen
savaşlarda, hep toprak bütünlüğünün bir kısmının Sovyetler, daha sonra Rusya tarafından
Ermeniler lehine değiştirilmesi, 1905 savaşındaki hadiseler ve 1918 yılındaki Ermeni ve Rus
zulmü bir mit olarak yerleşmiştir.
Ermeniler ise 1915’te kendilerinin Osmanlı Türkleri tarafından soykırıma uğradıklarını iddia
ederek, bir Türk düşmanlığı miti oluşturmuştur. Bununla birlikte, Ermeniler Azerileri Türk
olarak tanımlamakta ve Osmanlı düşmanlığını Azeri Türkleri üzerinde de devam
ettirmektedir. Ermeniler, Sumgayıt olayları sırasında akıtılan ilk kanın sorumluluğunu
Azerilere yüklemekte ve Azerileri savaşı başlatan taraf olarak suçlamaktadır. Bu gelişmeler,
savaşta etnik kimliğe bağlı oluşan bir mit olarak önem taşımaktadır.
Sembolik teori ve instrümentalist yaklaşımların Azerbaycan-Ermenistan arasındaki savaşı
doğru bir şekilde izah ettiği kanaatindeyim. Asırlar boyunca önce Çarlık Rusyası, daha sonra
Sovyet yöneticileri tarafından Güney Kafkasya bölgesinde “parçala ve yönet” politikası
uygulanarak, çok etnikli ülkeler oluşturulmuş, farklı etnik gruplar arasına ayrılıkçılık ve
yayılmacılık (irredentism) tohumları atılmıştır. Neticede bugüne kadar bu politika Güney
Kafkasya bölgesinde barışın tesisine engel teşkil etmiştir.
15
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
7. ÇÖZÜMLEME ÖNERİLERİ
Uluslararası ilişkilerde etnik nedenlere dayalı çatışmaların idealist yaklaşımlarla çözülebilme
olasılığı günümüzde mevcut olmadığı için, Dağlık Karabağ sorununun da sadece Azerbaycan
ve Ermenistan’ın gayretleriyle çözümlenmesi ihtimali çok azdır. Uluslararası hukukun genel
ilkeleri işgal durumunda veya devletlerin toprak bütünlüğüne yönelik saldırılarda yapılması
gerekenleri belirtmiş olduğu halde, şimdiye kadar Azerbaycan’a bağlı Dağlık Karabağ’ın
işgaline bir çözüm bulunamamıştır.
Meselenin çözülebilmesi için ilk yapılması gereken, büyük devletlerin ve uluslararası
teşkilatların daha aktif bir şekilde uluslararası hukukun prensibleri doğrultusunda tarafsız bir
yaklaşım geliştirmesidir. Bugüne kadar Dağlık Karabağ meselesinin çözüme
kavuşturulamaması, bölgede etkili olan büyük güçlerin çıkar odaklı politikalarından
kaynaklanmıştır.
Dağlık Karabağ meselesi, Rusya’nın Güney Kafkasya politikasında önemli konulardan biri
sayılabilir. Rusya bu sorunu çözebilecek bir aktör konumunda olduğu halde, Ermenistan
yanlısı politika izleyerek tarafsız bir arabulucu olamayacağını göstermiştir. Moskova, bölgeye
yönelik emperyalist yaklaşımlardan uzaklaşarak, uluslararası hukukun gerektiği şekilde
Ermenistan’ı işgalci konumundan sorumlu tutmalıdır.
ABD ve Fransa gibi arabulucu ülkeler de bölgedeki insan hakları ihlallerini değerlendirerek
mevcut mülteci probleminin çözüme kavuşturulması için irade gösterebilir. Bu devletlerin,
Güney Kafkasya’yı sadece güvenlik ve enerji (Azerbaycan’ın doğal gaz ve petrolü) menfaatleri
açısından değerlendirmekten vazgeçip bölgedeki işgalci devlete baskı uygulaması
gerekmektedir. İnsan hakları ve uluslararası hukuk kavramları kâğıt üzerinde kalmamalı,
süper güçler bu değerleri salt kendi çıkarları için değil bölgede barış ve istikrarın tesisi
istikametinde uygulamaya koymalıdır.
Taraf olarak hem Azerbaycan, hem de Ermenistan karşılıklı güven için bir politika izlemelidir.
Ermenistan, Rusya’ya sığınma politikasının bağımsız bir devlet için doğru bir adım
olmayacağını idrak etmelidir. Erivan, işgalci konumunu terk etmeli, BM, AGİT ve diğer
bölgesel ve uluslararası teşkilatların çözüme yönelik tavsiyelerini yerine getirmelidir. Böyle
bir adım, hem Azerbaycan ve Ermenistan arasında karşılıklı olarak, hem de bölge genelinde
barışın hâkim olmasına hizmet edecektir.
Uluslararası ve bölgesel teşkilatlar aldıkları kararların yerine getirilmesi doğrultusunda
politika izlemelidir. Aksi takdirde, bu teşkilatlara olan itimat zamanla ortadan kalkabilir.
Dağlık Karabağ meselesinde bugüne kadar yürütülen işgalci ve işgale uğramış devlete eşit
muamele politikası, Ermenistan’ın cezalandırılmamasına yol açmıştır. Bu durum da
16
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Ermenistan’ın işgalden geri çekilmesi için herhangi bir neden sunmamakta, statükoyu devam
ettirmektedir.
17
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
KAYNAKÇA
Abdullayev, Mahir, (1998), Türkiye-Azerbaycan Alakaları, Bakı, Mütercim Yayınları.
Adams, Terry D., (2009), “Baku Oil Diplomacy and “Early Oil” 1994-1998”, Azerbaijan in
Global Politics: Crafting Foreing Policy, Baku, ADA, p. 225-257.
Alizade, Zerdüş, (2009), “Azərbaycan - Ermənistan - Türkiyə münasibətləri fonunda Dağlıq
Qarabağ münaqişəsinin həlli”, Karabağ Bilgi Ajansı.
Aras, Bülent, (2009), “Davutoğlu Era in Turkish Foreign Policy”, SETA Policy Brief, no: 32.
Aras, Bülent, “Azerbaycan İle Yeniden”, Sabah, 01. 07. 2009.
Aras, Bülent, Özbay, Fatih, (2009), Türkiye ve Ermenistan: Statüko ve Normalleşme Arasında
Kafkasya Siyaseti, SETA Analiz, No: 16, Ekim.
Aras, Bulent, Yılmaz, Reha, (2009), “Azerbaijan's Far Eastern Orientation and South Korea”,
Korean Journal of Defence Analysis, Volume 21 Issue 3, pages 329 – 343.
Arifoğlu, Rauf, “Tek Türkiye”, Yeni Müsavat, 21.02.2009.
Askerov, Valeh, (2009), “Achieving Azerbaijan’s Strategic Vision: Negotiating The “Contract
of Centrury”, Azerbaijan in Global Politics: Crafting Foreing Policy, Baku, ADA. p. 217-225.
Aslanlı, Araz, (2001), “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası (Azerbaycan
Özel), s.393-430.
Azadlıq Qazeti, 20.06.1991, 27.08.1992, 02.09.2009.
Azerbaycan Gazeti, 02.04.1993, 06.09.1994, 21.10.1995.
Azimov, Araz, (2009), “Armania-Azerbaijan Nagorno-Karabagh Conflict: Historical
Background, Legal Aspects and Negotiation Process”, Azerbaijan in Global Politics:
Crafting Foreing Policy, Baku, ADA. p.259-299.
Cafersoy, Nazım, (2001),Elçibey Dönemi Azerbaycan Dış Politikası, Ankara, ASAM Yayınları.
Esman Milton J., 1994, “Ethnic Politics”, Cornell University Press
18
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Fukuyama Francis, “The End of History”, The National Interest, Volume 16, Summer 1989.
Gagnon V.P., “Ethnic nationalism and International Conflict,” in Sean M. Lynn-Jones and
Steven Miller (eds.), Global Dangers: Changing Dimensions of International Security,
Cambridge, the MIT Press, 1995.
Gasımov, Musa, (1996), Uluslararası İlişkiler Sisteminde Azerbaycan (1991-1995), Bakı,
Genclik Yayınevi.
Gellner Ernest, 1983, “Nations and Nationalism”, New York, Cornell University Press.
Hasanov, Ali, (2005), Müassır Beynelhalk Münasebetler ve Azerbaycanın Harici Siyaseti,
Baku, Azerbaycan Neşriyyatı.
http://www.un.int/azerbaijan/INFORMATION/N9321622.pdf, 15.01.2010.
Lake David A. and Rothchild Donald, “Ethnic nationalism and International Conflict,” in Sean
M. Lynn-Jones and Steven Miller (eds.), Global Dangers: Changing Dimensions of
International Security, Cambridge, the MIT Press, 1995.
Mammadyarov, Elmar, (2009), “Kendir Üzerinde Yeriş: Değişen Muhitte Azerbaycanın Harici
Siyaset Stratejisi”, Azerbaijan Focus, No: 1 (1), s. 17-27.
Mammadyarov, Elmar, (2009), “The Foreing Policy of Azerbaijan: Affecting Factors and
Strategic Priorities”, Azerbaijan in Global Politics Crafting Foreing Policy (Ed. Alexandros
Petersen, Fariz İsmailzade), Baku, Azerbaijan Diplomatic Academy, p. 11-25.
Mearsheimer John, “Back to the Future: Instability in Europe After the Cold War”, in
International Security, Volume 15, Number 1, Summer 1990
Mehdiyev, Ramiz, (2005), Azerbaycan, Küreselleşmenin Talepleri, İstanbul, DA Yayıncılık.
Memmedli, Elnur, (2003), Azerbaycan Böyük Britanya Elageleri, 1991-2003, Bakı, Adiloğlu,
Memmedyarov, Elmar, (2007), “Hazar Regiyonu için Yeni Yol”, Türk Siyaseti Toplusu, Cilt 6,
no 3.
Müsavat gazeti, 02.09.2009.
Nuriyev, Elhan, (2009), “Avrasiya Müasır Geosiyasetinde Azerbaycanın Strateji Rolu”,
Azerbaijan Focus, No1 (1), s. 71-81.
19
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Paşayev, Hafiz, (2009), “Globalleşme Devrinde Diplomatların Tahsili”, Azerbaijan Focus, No 1
(1), s. 91-101.
Ramezanzadeh, Abdollah, “Irans Role as Mediator in Nagorna Karabagh Crisis”, Contested
Borders in the Caucasus, by Bruno Coppieters (ed.), 1996, VUB University Press,
http://poli.vub.ac.be/publi/ContBorders/ eng/ch0701.htm, 12.11.2009.
Ruinten, Sevinç, (2005), Azerbaycan Türk Dövletleri ile Siyasi Elageler Sisteminde, Bakı,
Adiloğlu Neşriyat.
Rupesinghe K., “Governance and conflict resolution in multi-ethnic societies” in K.
Rupesinghe and V. Tishkov, (ed.), 1996, “Ethnicity and power in the contemporary world”,
New-York:
United
Nations
University
Press,
online
edition:
www.unu.edu/unupress/unupbooks/uu12ee/uu12ee00.htm#Contents
(last
access:
10.08.2011).
Rüstemhanlı, Sabir, ANS Televizyonu Xeberler Programı, 02.09.2009.
Sammut, Dennis, (2009), “Müsteqillik Elde Edenden Sonra Azerbaycan’ın Harici Siyaseti”,
Azerbaijan Focus, No: 1 (1), s. 143-151.
Smith Anthony D., 1995, „Nations and Nationalism in a Global Era“, Cornwall, Polity Press.
Snyder Jack, 2000, “From Voting to Violence: Democratization and nationalist Conflict”, New
York: Norton Press.
Statement by H.E. Elmar Mammadyarov Minister of Foreign Affairs of the Republic of
Azerbaijan - May 23-25, 2009, Damascus,
http://mfa.gov.az/eng/index.php?option=com_content&task=view&id= 567&Itemid=1,
11.02.2010.
Türkiye Azerbaycan Çalıştayı Raporu, Kafkasya Çalışmaları 2, Temmuz 2009.
Veliyev, Cavid, “Barışa Uzak Prag Görüşmeleri”, http://www.turksam.org/tr/
yazdir1657.html, 11 Mayıs 2009.
Yilmaz, Reha, Azerbaycan’ı ve Azerbaycanlıyı Anlayabilmek, USAK Stratejik
Gündem,http://www.usak.org.tr/myazdir.asp?id=1043.
20
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
BİLGESAM YAYINLARI
Kitaplar
Çin Yeni Süper Güç Olabilecek mi? Güç, Enerji ve Güvenlik Boyutları
(Ed.) Doç. Dr. Atilla SANDIKLI
Değişen Dünyada Türkiye'nin Stratejisi
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI
Türkiye'nin Bugünü ve Yarını
E. Bakan-Büyükelçi İlter TÜRKMEN
Türkiye Cumhuriyeti'nin Ortadoğu Politikası
E. Bakan-Büyükelçi İlter TÜRKMEN
Türkiye’nin Vizyonu: Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri
(Ed.) Doç. Dr. Atilla SANDIKLI
İleri Teknolojiler Çalıştayı ve Sergisi (İTÇ 2010) Bildiri Kitabı
Prof. Dr. M. Oktay ALNIAK
IV. Ulusal Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Sergisi Bildiri Kitabı
Prof. Dr. M. Oktay ALNIAK
Selected Articles of Hydrogen Phenomena
Prof. Dr. M. Oktay ALNIAK
Özgür, Demokratik ve Güvenli Seçim
Kasım ESEN, Özdemir AKBAL
Terörle Mücadele Stratejisi
Bilge Adamlar Kurulu Raporu
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI
21
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Raporlar
Rapor 1: Küresel Gelişmeler ve Uluslararası Sistemin Özellikleri
Prof. Dr. Ali KARAOSMANOĞLU
Rapor 2: Değişen Güvenlik Anlayışları ve Türkiye’nin Güvenlik Stratejisi
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI
Rapor 3: Avrupa Birliği ve Türkiye
E. Büyükelçi Özdem SANBERK
Rapor 4: Yakın Dönem Türk-Amerikan İlişkileri
Prof. Dr. Ersin ONULDURAN
Rapor 5: Türk-Rus İlişkileri Sorunlar-Fırsatlar
Prof. Dr. İlter TURAN
Rapor 6: Irak'ın Kuzeyindeki Gelişmelerin Türkiye'ye Etkileri
E. Büyükelçi Sönmez KÖKSAL
Rapor 7: Küreselleşen Dünyada Türkiye ve Demokratikleşme
Prof. Dr. Fuat KEYMAN
Rapor 8: Türkiye'de Bağımsızlık ve Milliyetçilik Anlayışı
Doç. Dr. Ayşegül AYDINGÜN
Rapor 9: Laiklik
Türkiye'deki Uygulamaları Avrupa ile Kıyaslamalar Politika Önerileri
Prof. Dr. Hakan YILMAZ
Rapor 10: Yargının İyileştirilmesi/Düzeltilmesi
Prof. Dr. Sami SELÇUK
Rapor 11: Yeni Anayasa
Türkiye’nin Bitmeyen Senfonisi
Prof. Dr. Zühtü ARSLAN
Rapor 12: Türkiye'nin 2013 Yılı Teknik Vizyonu
Prof. Dr. M. Oktay ALNIAK
Rapor 13: Türkiye-Ortadoğu İlişkileri
E. Büyükelçi Güner ÖZTEK
22
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Rapor 14: Balkanlarda Siyasi İstikrar ve Geleceği
Prof. Dr. Hasret ÇOMAK-Doç. Dr. İrfan Kaya ÜLGER
Rapor 15: Uluslararası Politikalar Ekseninde Kafkasya
Yrd. Doç. Dr. Fatih ÖZBAY
Rapor 16: Afrika Vizyon Belgesi
Hasan ÖZTÜRK
Rapor 17: Terör ve Terörle Mücadele
M. Sadi BİLGİÇ
Rapor 18: Küresel Isınma ve Türkiye'ye Etkileri
Doç. Dr. İrfan Kaya ÜLGER
Rapor 19: Güneydoğu Sorununun Sosyolojik Analizi
M. Sadi BİLGİÇ
Dr. Salih AKYÜREK
Doç. Dr. Mazhar BAĞLI
Müstecep DİLBER
Onur OKYAR
Rapor 20: Kürt Sorununun Çözümü İçin Demokratikleşme, Siyasi ve Sosyal Dayanışma Açılımı
E. Büyükelçi Özdem SANBERK
Rapor 21: Türk Dış Politikasının Bölgeselleşmesi
E. Büyükelçi Özdem SANBERK
Rapor 22: Alevi Açılımı, Türkiye’de Demokrasinin Derinleşmesi
Doç. Dr. Bekir GÜNAY-Gökhan TÜRK
Rapor 23: Cumhuriyet, Çağcıl Demokrasi ve Türkiye’nin Dönüşümü
Prof. Dr. Sami SELÇUK
Rapor 24: Zorunlu Askerlik ve Profesyonel Ordu
Dr. Salih AKYÜREK
Rapor 25: Türkiye-Ermenistan İlişkileri
Bilge Adamlar Kurulu Raporu
Yrd. Doç. Dr. Fatih ÖZBAY
Rapor 26: Kürtler ve Zazalar Ne Düşünüyor?
Ortak Değer ve Sembollere Bakış
Dr. Salih AKYÜREK
23
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Rapor 27: Jeopolitik ve Türkiye: Riskler ve Fırsatlar
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI
Rapor 28: Mısır’da Türkiye ve Türk Algısı
M. Sadi BİLGİÇ-Dr. Salih AKYÜREK
Rapor 29: ABD’nin Irak’tan Çekilmesi ve Türkiye’ye Etkileri
Doç Dr. Cenap ÇAKMAK-Fadime Gözde ÇOLAK
Rapor 30: Demokratik Açılım ve Toplumsal Algılar
Bilge Adamlar Kurulu Raporu
Dr. Salih AKYÜREK
Rapor 31: Ortadoğu’da Devrimler ve Türkiye
Doç. Dr. Cenap ÇAKMAK
Mustafa YETİM
Fadime Gözde ÇOLAK
Rapor 32: Güvenli Seçim: Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Kasım ESEN, Özdemir AKBAL
Rapor 33: Silahlı Kuvvetler ve Demokrasi
Prof. Dr. Ali L. KARAOSMANOĞLU
Rapor 34: Terör Önleme Birimleri
Kasım ESEN, Özdemir AKBAL
Rapor 35: İran, Şii Hilali ve Arap Baharı
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI, Emin SALİHİ
Rapor 36: Yeni Anayasadan Toplumsal Beklentiler
BİLGESAM
Demokratikleşme ve Sosyal Dayanışma Açılımı
Bilge Adamlar Kurulu Raporu
İleri Teknolojiler Çalıştayı ve Sergisi (İTÇ 2010) Sonuç Raporu
BİLGESAM
Dergiler
Bilge Strateji Dergisi Cilt 1, Sayı 1, Güz 2009
Bilge Strateji Dergisi Cilt 2, Sayı 2, Bahar 2010
24
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Bilge Strateji Dergisi Cilt 2, Sayı 3, Güz 2010
Bilge Strateji Dergisi Cilt 3, Sayı 4, Bahar 2011
Bilge Strateji Dergisi Cilt 3, Sayı 5, Güz 2011
Söyleşiler
Bilge Söyleşi-1: Türkiye - Azerbaycan İlişkileri
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI ile Söyleşi
Elif KUTSAL
Bilge Söyleşi-2: Nabucco Projesi
Arzu Yorkan ile Söyleşi
Elif KUTSAL-Eren OKUR
Bilge Söyleşi-3: Nükleer İran
E. Bakan-Büyükelçi İlter TÜRKMEN ile Söyleşi
Elif KUTSAL
Bilge Söyleşi-4: Avrupa Birliği
Dr. Can BAYDAROL ile Söyleşi
Eren OKUR
Bilge Söyleşi-5: Anayasa Değişikliği
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI ile Söyleşi
Merve Nur SÜRMELİ
Bilge Söyleşi-6: Son Dönem Türkiye-İsrail İlişkileri
E. Büyükelçi Özdem SANBERK ile Söyleşi
Merve Nur SÜRMELİ
Bilge Söyleşi-7: BM Yaptırımları ve İran
Doç. Dr. Abbas KARAAĞAÇLI ile Söyleşi
Sina KISACIK
Bilge Söyleşi-8: Füze Savunma Sistemleri ve Türkiye
Doç. Dr. Atilla SANDIKLI ile Söyleşi
Eren OKUR
Bilge Söyleşi-9: Gelişen ve Değişen Türk Deniz Kuvvetleri’nin Bugünü ve Yarını
E. Oramiral Salim DERVİŞOĞLU ile Söyleşi
Emine AKÇADAĞ
25
Etnik Çatışma Teorileri Işığında
Dağlık Karabağ Sorunu
Bilge Söyleşi-10: Soru ve Cevaplarla Yeni Anayasa
Kasım ESEN ile Söyleşi
Özdemir AKBAL
26
Download