hüseyin nusret taşdeler`in 23 eylül 2011

advertisement
Sayın BaĢkan,
Ġnternet Andıcı Ġddianamesinde Ģahsıma yöneltilen isnat, iddia ve suçlamalara cevap teĢkil
eden ifademi ve konuyla ilgili açıklamalarımı sunmaya, Ģahsınızda Sayın Mahkeme
Heyetini ve baĢta kıymetli silah arkadaĢlarım ile aile fertleri olmak üzere, Mahkeme
Salonundaki hazırunu en iyi dileklerimle selamlayarak baĢlamak istiyorum.
Yargı Makamlarına gönderilen resmî raporlarla (EK-A) belgelenmiĢ olan sağlık
sorunlarım nedeniyle, bugüne kadar ifade verme imkânı bulamadığımdan dolayı, Ģahsımla
iliĢkilendirilen tüm konuları açıklığa kavuĢturacak biçimde detaylı olarak hazırladığım
ifademi;
- GiriĢ,
- Genel,
- Ġhbar / Ġftira Mektupları ve Muhbirler / Müfteriler,
- Bilgi Destek Planı Konulu Sahte Belge,
- Sahte Belge Ġle Ġrtibatlı Olduğu Ġddia Edilen Olaylar,
- Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı,
- Ġnternet Siteleri,
- Tespit Tutanakları,
- Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütü Mensupluğu,
- Değerlendirme,
- Sonuç
olmak üzere, onbir baĢlık altında sunacağım.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin Ģahsımla ilgili bölümünü okuduğumda, günümüzden
yaklaĢık 2400 yıl önce, Atina‟da yargılanan ünlü filozof SOKRAT(Sokrates)‟ın, BeĢyüzler
Meclisi ve Atina Halkı önünde savunmasına baĢlarken söylediği ilk cümleyi hatırladığımı,
ifade etmek isterim. Talebesi PLATON(Eflatun)‟un anlattığına göre, SOKRAT diyor ki;
“Beni suçlayanların üzerinizde nasıl bir etki bıraktıklarını bilemem, Atinalılar; ama
öylesine inandırıcı konuĢtular ki, neredeyse bana kendimi unutturdular; ve gene de
söylediklerinin hemen hemen tek bir sözcüğü bile doğru değil.” Ben de, söz konusu
iddianamede hakkımda ileri sürülen iddiaların hiçbirinin doğru ve yerinde olmadığını, hiçbir
surette inandırıcılığının bulunmadığını, ifademin hemen baĢında dile getirme ihtiyacını
hissediyorum.
“Haksızlıklar karĢısında eğilmeyiniz; çünkü hakkınızla beraber Ģerefinizi de
kaybedersiniz‟‟ özdeyiĢini hayatım boyunca rehber kabul ettiğimin bilinmesi ve ifademin bu
anlayıĢla değerlendirilmesi; ifademde kullandığım hiçbir kelimeye, ibareye veya cümleye
menfi bir anlam yüklenmemesi ve ifademin hiçbir yerinde olumsuz bir maksat, herhangi bir
kasıt veya art niyet aranmaması yönündeki samimi dileğimi, önemle ve öncelikle iletmek
istiyorum.
Evrensel tecrübeler göstermektedir ki; gerçeği söylemek, daima biri söyleyen diğeri de
dinleyen olmak üzere, iki tarafın varlığını gerektirir. Mahkeme Heyeti tarafından da
benimsendiğini düĢündüğüm, kadim bir hukuk kuralı olarak kabul edilen, “Öteki tarafı da
dinlemelidir” (Audistur et altera pars) özdeyiĢi gereğince, huzurunuzda söyleyerek yüce
Türk Milletinin tertemiz vicdanına ve tarihin ĢaĢmaz hükmüne tevdi edeceğim gerçeklerin,
tarafınızdan dikkatle dinleneceğine ve değerlendirileceğine inanıyorum.
GĠRĠġ
Sayın BaĢkan,
Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiĢ bulunan ve Ġnternet
Andıcı Davasının zeminini teĢkil eden Ġddianame‟de, hakkımda;
“Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün amaçları doğrultusunda, askerî müdahale
ortamı oluĢturmak amacıyla, belirtilen internet siteleri vasıtasıyla kara propaganda ve
dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiğim, devlet yöneticilerini baskı
altına almak, devlet otoritesini zaafa uğratmak, bu hususta gerektiğinde kamu
düzenini bozup ülkede kaos ve düzensizlik ortamı oluĢturmak, halkı devlet
yöneticilerine karĢı kıĢkırtmak ve anarĢi ortamı oluĢturmak, böylece cebir ve Ģiddet
yöntemleri ile hükûmetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye
teĢebbüs ettiğim, ara yönetici sıfatıyla harekât faaliyetini yönettiğim ve örgüt
üyelerini yönlendirdiğim” suçlamalarında bulunulmakta; “Üzerime atılı eylemlerime
uyan; TCK.‟nın 312, 314/1, 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5. maddeleri
gereğince cezalandırılmam ve hakkımda TCK‟nın 53, 58/9. maddelerinin
uygulanması” talep edilmektedir.
Yargı Makamları hakkımdaki eylem ve iĢlemlerini sürdürür, iddialarını yöneltir, ağır
suçlamalarda bulunur, Ģiddetli cezalar talep eder, yakalama emri çıkarırken, Orgeneral
rütbesinde ve Ege Ordusu Komutanlığı görevinde bulunmaktaydım. “Orgenerallik” Türk
Silahlı Kuvvetlerinin barıĢ zamanındaki en yüksek rütbesi; Ege Ordusu Komutanlığı ise Türk
Vatanının savunulması ve Türkiye Cumhuriyetinin hak ve menfaatlerinin korunması
konusunda hayati önemde görev ve sorumlulukları olan bir makamdır. Bu yüksek makamda
bulunmanın onuru ve sorumluluklarımın bilinciyle, görevimin gereği olarak, Ege Ordusunu
muhtemel bir harpteki vazifesini üstün baĢarı ile yapabileceği muharebe gücüne ve harbe
hazırlık düzeyine ulaĢtırmak amacıyla yoğun bir tempoda çalıĢmakta iken, Ġstanbul
Cumhuriyet BaĢsavcılığının söz konusu soruĢturma ile ilgili yazısını aldım. Bu yazı ile
kendimi akıl, izan, mantık ve vicdan ölçüleri içinde izahını ve kabulünü mümkün
göremediğim, zihnen ve bedenen yorucu ve yıpratıcı, gurur kırıcı, itibar düĢürücü, haysiyet
zedeleyici bir sürecin içinde buldum. Haksızca düĢürüldüğüm bu ruha ızdırap veren
durumu, kiĢisel haklarıma ve ailemin onuruna olduğu kadar, mensubu bulunduğum
kurumun manevi Ģahsiyetine de ağır bir tecavüz olarak görmekteyim.
Türkiye Cumhuriyetinin, Evrensel Hukukun üç temel ilkesinin, “ġerefli yaĢa,
kimseye zarar verme, herkese hakkını ver” (Juris praecepta sunt haec: honeste vivere,
alterum non leadere, suum cuique tribuere) vecizesinde ifadesini bulduğuna inanan, hukuk
kurallarına uyan, yasalara saygılı, adli sicili tertemiz bir vatandaĢıyım:
- 61(altmıĢbir) yıllık hayatım boyunca hiçbir ceza almadım; Adli Mahkemelerin ve
Yargı Organlarının hiçbir soruĢturmasına veya kovuĢturmasına muhatap olmadım.
- Askerî Öğrencilik dönemim dahil 47 yıllık askerlik hayatım boyunca, Amirlerim,
Disiplin Mahkemeleri ve Askerî Mahkemeler tarafından hiçbir soruĢturmaya veya
kovuĢturmaya maruz bırakılmadım, ceza almadım.
- Kendim için davranıĢ tarzı olarak benimsediğim gibi, maiyetimde bulunan
personele ve astlarıma da, daima yasalara saygılı olmalarını, hukuk kurallarına uymalarını
emrettim ve öğütledim; tutum ve davranıĢlarında bu özelliği hassasiyetle aradım;
gerektiğinde ikazlarımı yaptım, düzeltici tedbirleri aldım.
Atandığım her görevin baĢlangıcında, ilk uygun zamanda, personelime topluca
çalıĢma prensiplerimi açıklayan bir hitapta bulundum; bu kapsamda “Bütün faaliyet ve
iĢlemlerimizin hukuka uygun olmasını” emrettim ve bu prensibimi açıkladım.
- Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı personeline de; 06 Eylül 2007 tarihinde,
Genelkurmay Karargâhının 310 kiĢilik Orbay Salonunda yaptığım konuĢmada, bu
1
prensibime iliĢkin olarak, verdiğim Ģifahi emri ve yaptığım açıklamayı bu toplantıya
katılanlar hatırlayacaklardır. ġu emri vermiĢtim:
“Bütün faaliyet ve iĢlemlerimiz hukuka uygun olacaktır. Hukuki Mevzuat
hiyerarĢisinin; Anayasa, yasalar, tüzükler, yönetmelikler, yönergeler, direktifler,
emirler, talimatlar Ģeklinde olduğunu hatırlatırım. Hukuka uygunluk kuruluĢlara ve
kiĢilere itibar kazandırır. Hukuk ihlâlinin küçüğü, büyüğü olmaz. Hukuk dıĢına taĢan
faaliyet ve iĢlemlerden herhangi bir fayda beklenemez. Hukuk kurallarına aykırı her
eylem ve iĢlemin bir müeyyidesi vardır ve gerektiğinde uygulanır. Bu karargâhta
yaptığımız görevler açısından Uluslararası Hukukun ve Devletler Hukukunun
kazandığı öneme dikkatinizi çekerim. Biz hukuka ve hukuk devletinin kurallarına
riayetkâr ve saygılı bir ordunun mensuplarıyız, daima öyle kalacağız.”
- Samimi müĢahedem ve kesin kanaatim odur ki; Genelkurmay Harekât BaĢkanlığım
döneminde, baĢta Daire BaĢkanları, ġube Müdürleri, Birlik ve Okul Komutanları olmak
üzere, Harekât BaĢkanlığının tüm personeli bu emrime tam olarak riayet etmiĢler ve
görevlerini buna uygun Ģekilde yürütmüĢlerdir.
- Aynı konuĢmayı, Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler BaĢkanlığı personeline,
11 Eylül 2008 tarihinde, aynı salonda yaptığım da katılanlar tarafından hatırlanacaktır.
- Personelime aynı mahiyetteki konuĢmaları; Alay, Tugay, Tümen, Kolordu ve Ordu
Komutanlığı görevlerimin baĢlangıcında da yaptığımı belirtmek isterim.
“Hayat vatanım için, muhabbet milletim için, Ģeref benim için” diyen vatan
evlatlarını sinesinde barındıran ġanlı Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Orgeneral rütbesindeki bir
mensubu olmaktan ve 05 Eylül 1965 tarihinde Kuleli Askerî Lisesinde baĢlayan ve bugüne
kadar süren 47 yıllık askerlik hayatım boyunca yaptığım ve yaĢadığım, tamamı
Genelkurmay BaĢkanlığının ve Kara Kuvvetleri Komutanlığının resmî kayıtlarında yazılı
bulunan her Ģeyden, en yüksek derecede onur ve gurur duyuyorum.
Mesleğine gönülden bağlı bir asker olarak, tüm silah arkadaĢlarım gibi “Hayatın ona
verdiğimiz anlamından baĢka bir anlamı yoktur” özdeyiĢinin benim hayatımdaki karĢılığı
da, “Asker Andı”na ömrüm boyunca bağlı kalmaktır. Kara Harp Okulu Eğitim ve Öğretiminin
baĢlangıcında, 01 Eylül 1968 tarihinde, Ġç Hizmet Kanununun 37‟nci Maddesine göre içtiğim
“Asker Andı”, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, hayatımın anlamını teĢkil
edecektir. Bu and Ģu ifadeleri içerir:
“BarıĢta ve savaĢta, karada, denizde ve havada her zaman ve her yerde,
milletime ve Cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet ve kanunlara ve
nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk Sancağının
Ģanını canımdan aziz bilip, icabında Vatan, Cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve
hayatımı feda eyleyeceğime namusum üzerine andiçerim.”
Genç yaĢlarda baĢlayan meslek hayatım boyunca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin
bünyesinde, vatanıma, milletime ve devletime tam bir doğruluk, muhabbet ve sadakatle
yaptığım hizmetlerin, yüce Türk Milletinin vicdanında ve tarihin huzurunda hak ettiği değeri
bulacağına inanıyorum. Bu Ġddianame‟de yer alan, ġahsım ve mensubu olduğum Kurum
adına esefle karĢıladığım, hakaret kabul ettiğim, kesinlikle reddettiğim ve Ģiddetle
kınadığım, Ģahsıma suç isnat eden mesnetsiz iddiaların, haksız bir tutumun ve vahim bir
hatanın neticesi olduğu gerçeğinin er veya geç anlaĢılacağına olan inancımı muhafaza
ediyorum. Çünkü, herĢeye rağmen “Hukuk iyi ve adil olanı bilme sanatıdır”(Jus est ars
boni et aequi) ve “Adalet, erdemlerin zafer tacıdır‟‟ özdeyiĢlerinin doğruluğuna ve
evrensel değerine inanıyorum.
Ġçinde bulunduğum bu elem veren, vicdan sızlatan durumdan, alnım açık, yüzüm ak,
baĢım dik olarak çıkacağım inancıyla, bir taraftan akıl, ruh ve beden sağlığımı korumaya,
diğer taraftan mevcut Ģartlarda yargı sürecinin gereklerini yerine getirmeye çalıĢıyorum.
“Gerçeğin bir süre için üstü örtülse de asla ebediyen saklanamayacağını, eninde
sonunda ortaya çıkacağını, topallayarak da olsa hedefine varacağını” biliyorum.
2
Devletime, 47 yıllık askerî bilgi ve tecrübe birikimimle, Türk Silahlı Kuvvetlerinde
hizmet verme imkânından mahrum bırakıldığım bu yargı sürecinde yapacağım hukuk
mücadelesi, “Türkiye‟nin ÇağdaĢ Hukuk Devleti standartlarına ulaĢma” idealinin
gerçekleĢmesine mütevazı bir katkı sağlarsa, bir nebze müsterih olacağım ve buruk bir
memnuniyet duyacağım. Ġçinde yaĢadığımız dönemde, tarihin ve talihin omuzlarıma
yüklediği misyonun bu olduğuna inanıyorum.
ġunu da önemle belirtmek isterim ki; durum ve Ģartlar ne olursa olsun, aziz vatanıma,
yüce milletime, Ata‟mızın emaneti sevgili Cumhuriyet‟ime sadakat ve muhabbetle
hizmetimin, Vatan Ģairimiz Namık Kemal (1840-1888)‟in “Felek her türlü esbâb-ı cefasın
toplasın gelsin, / Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azîmetten.” dizelerinde ifade
edilen kararlılık içinde, son nefesimi verene kadar süreceğinden hiç kimsenin Ģüphesi
olmamalıdır.
Bunları anlatmaktan maksadım kesinlikle, ayrıcalıklı bir statü imasında bulunmak veya
duygusal bir etki yaratmak değildir. Çünkü, “Mahkeme önünde kimsenin farklı bir
görünüĢü yoktur” (İn judiciis non est acceptio personarum habenda) özdeyiĢinin çok
yerinde, değerli ve önemli bir hukuk kuralını ifade ettiğini düĢünüyorum. Ġnsan Hakları
Evrensel Bildirisinin 7‟nci Maddesindeki “Herkes yasa önünde eĢittir ve ayrım
gözetilmeksizin yasanın korunmasından eĢit olarak yararlanma hakkına sahiptir”
hükmünün daima dikkate alınmasının; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10‟uncu
Maddesindeki “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düĢünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eĢittir” hükmü ile,
Türk Ceza Kanununun 3‟üncü Maddesindeki “Ceza Kanununun uygulamasında kiĢiler
arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer fikir yahut
düĢünceleri, felsefî inanç, millî veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer
toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiç bir kimseye ayrıcalık
tanınamaz” hükmünün herkese, her zaman, her yerde, her hal ve Ģartta, hiçbir etki altında
kalınmadan, tavizsiz olarak uygulanmasının gerekliliğine gönülden inanıyorum.
Ancak, burada doğru olarak anlaĢılması gereken husus, arzu edilenin “KiĢiyi
itibarsızlaĢtırmaya yönelik kaba ve hoyrat davranıĢta eĢitlik” değil, “Ġnsan onurunun
korunmasına hassasiyet göstermeye matuf, nezaketli ve uygar davranıĢta eĢitlik”
olduğudur. “Ergenekon Operasyonları” olarak isimlendirilen sürecin, bu anlayıĢla
yürütüldüğünü söylemek mümkün değildir. ġüphesiz, 21‟inci Yüzyılın medeni aleminin bir
üyesi olan ve Anayasa‟sında “Hukuk Devleti” olduğu yazılı bulunan Türkiye Cumhuriyetine,
söz konusu süreçte yaĢanan ilkel davranıĢlar hiç yakıĢmamaktadır. Yayımlanan ve
yalanlanmayan Wikileaks Belgelerine göre; Türk Polisinin, Ergenekon Operasyonlarının
baĢlatılması ve sürecin yürütülmesi konusunda brifing verdiği, görüĢ ve önerilerini aldığı,
Amerika BirleĢik Devletlerinin Ankara Büyükelçilerinden James JEFFREY, Washington
D.C.‟ye gönderdiği raporda, soruĢturmaların yürütülme Ģeklini kendi ülkesi ile
karĢılaĢtırarak, Ģunları ifade etmiĢtir: “Amerika‟da savcılar benzer bir durumda, bir
generali sorgulama ihtiyacı ortaya çıktığında onları ziyaret eder; Onlara iddianame
hakkında bilgi verir, sahip olduğu hakları anlatır. Tutuklama gibi bir durum ise, ancak
ciddi bir kanıt birikiminin sağlanması, mahkemede kabul edilmesi yüksek ihtimal
olan bir iddianamenin hazırlanmasıyla mümkün olabilir. Burada ise durum farklıdır.
Bilgi sahibi olduğundan Ģüphelenilen isimler bile otomatik silah taĢıyan polisler
tarafından ele geçiriliyor, basın önünde adeta küçük düĢürülüyor. Her zaman bu
Ģekilde gerçekleĢen bu süreç, son zamanlarda üst düzey askerler ve onların
arkadaĢları için de aynen uygulanmıĢtır.”
Yüce Türk Milletinin, devletine maddi ve manevi tüm varlığı ile bağlı bir ferdi ve ġanlı
Türk Ordusunun en üst rütbedeki bir mensubu olarak, içinde bulunduğum hâletiruhiyenin,
bu davanın yargıçları ve savcıları tarafından anlaĢılması gibi bir beklentim de asla
bulunmamaktadır. Benim bu bölümdeki açıklamaları yapmamın nedeni, ülkemizde
3
yaĢamakta olduğumuz genel durum içinde, Ġnternet Andıcı Davasıyla ortaya çıkan Ģartlar
karĢısındaki Ģahsi konumumu açıklamamın gerekli olduğuna inanmamdır.
“Suskunluk, gerçek bilgeliğin vereceği en iyi yanıttır‟‟ ve “Bazen susmak,
söylenen bir sürü sözden çok daha fazlasını ifade eder” vecizelerinin değerine
inanmakla beraber, içinde bulunduğumuz Ģartlarda, susmanın “Sükût ikrardan gelir”
atasözümüzdeki gibi anlaĢılacağını düĢünerek, tercihimi tafsilatlı izahatta bulunma yönünde
kullanmaya karar vermiĢ olduğumu belirtmek isterim.
GENEL
Sayın BaĢkan,
Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin genel özelliklerine dair değerlendirmelerimi özet olarak
ifade etmek istiyorum.
- Ġddianame‟nin hazırlanma safhasında, Ġddia Makamının, bütünlük, doğruluk,
tutarlılık, gerçeklere uygunluk ve hukuki değer açısından çok büyük önem taĢıyan üç
konuyu incelemeye gerek görmediği izlenimini edinmiĢ bulunmaktayım. Bu üç konu;
> Türkiye‟nin Millî Güvenlik Planlama Sisteminin yapısı, esas unsurları ve temel
belgeleri, Anayasal Kurumların bu sistem içindeki görev ve sorumlulukları, sistemin iĢleyiĢ
tarzı ve Ġddianame‟nin kapsadığı dönemdeki mevcut durumu, konu ile ilgili yürürlükteki
belgelerin ve planların içeriği,
> Genelkurmay BaĢkanlığının yapısı, diğer Anayasal Kurumlarla iliĢkileri, çalıĢma
usulleri, Ġddianame kapsamındaki unsurlarının kuruluĢu, görev ve sorumlulukları, konuya
iliĢkin temel dokümanları “Karargâh” içindeki hayatın doğal akıĢı,
> Türkiye‟nin Ġddianame‟nin kapsadığı dönemdeki sosyal, siyasi, hukuki ve askerî
gerçekleridir.
- Ġddianame dikkatle incelendiğinde, Ġddia Makamının “Ġddialarını somut delillerle
ispatlamak” için etkin bir çaba göstermediği izlenimini vermektedir. Ġddianame‟nin genel
görünümü, Ġddia Makamının tüm bilgi, belge ve verileri objektif kıstaslar (ölçütler) dahilinde
hukuki değerlendirmeye tabi tutarak somut delilleri tespit etmek yerine, subjektif
değerlendirmeler, yönlendirilmiĢ kanaat, düĢünce ve tahminler, çeliĢkili ifadelerden alınmıĢ
seçme ibareler, mesnetsiz genellemeler, sahte belgelerle olaylar arasında kurulan suni
iliĢkiler, gerçek olarak kabul edilen kuĢkulu varsayımlar ve önyargılarla bir sonuca varma
çabası içinde bulunduğu Ģeklindedir.
- Ġddia Makamı; yaptığı değerlendirme ve genellemelerde, varmak istediği sonuca
uygun olarak, gerekli gördüğünde “Askerî HiyerarĢi”yi, lüzum hissettiğinde de “Gizli Örgüt
Yapılanması”nı esas almaktadır. Olayları bazen “Emir Komuta Sistemi” ile, bazen de
“Cunta” veya “Gizli Örgüt” yapılanması ile izah ederek suçlama konusu yapmaktadır. Akıl
ve mantık çerçevesinde izah edilemeyecek bir tutumla, Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhı
içindeki, makamlar arasında mevcut Askerî hiyerarĢiyi “Gizli Örgüt HiyerarĢisi”, yasalar ve
yönetmeliklerle belirlenmiĢ Resmî TeĢkilatı “Gizli Örgüt Yapısı” olarak değerlendirmek
suretiyle bir “Silahlı Terör Örgütü”nün varlığına hükmetmekte, belirli görev yerlerine yasal
mevzuata uygun olarak atanmıĢ bulunan çeĢitli rütbelerdeki askerî personel ile sivil
memurların “Terör Örgütü Üyesi ve/veya Ara Yöneticisi”, aralarındaki iliĢkinin “Gizli Örgüt
ĠliĢkisi”, Görev Tanımlarına göre yaptıkları iĢlemlerin de “Gizli Örgüt Faaliyeti” olduğunu
iddia etmektedir. Akıl ve vicdan tutulmasıyla malul olmayan, izan sahibi insanların ruh
sağlığına yönelik ciddi bir tehdit teĢkil ettiğine inandığım, bu hayret verici, mantık dıĢı
iddialar; Ġddianame‟yi inceleyende, Ġddia Makamının önce sonucu, yani suçu ve suçluyu
tayin ve tespit ettiği, sonra da bu sonuca uygun düĢen bilgi, belge ve ifadeleri bulmak ve
biraz önce ifade ettiğim usulleri uygulayarak suçun maddi ve manevi unsurlarının varlığını
4
gösterecek Ģekilde değerlendirmek için çaba sarfettiği izlenimini bırakmaktadır. Ġddia
Makamının, hukuki metin olarak değer kazanacak bir Ġddianame hazırlamak yerine, adeta
kafasındaki senaryoyu yazıya dökmek için uygun verileri bulmaya, bir takım faraziyeler ve
ön yargılarla bağlantılar tesis ederek, bunları birleĢtirmeye çalıĢtığı görüntüsü ortaya
çıkmaktadır. Ancak, baĢarılı bir kurgulama yaptığını kabul etmek de pek mümkün
görülmemektedir. Bu izlenim, ünlü Alman filozof Friedrich Wilhelm NĠETZSCHE (18441900)‟nin “Cezalandırma dürtüsü güçlü olanlara hiç güvenmeyin‟‟ sözünü akla
getirmektedir. Bu durumun “Adalete olan inancı zedelemek‟‟ gibi çok önemli bir mahzur
yaratması, tabii bir sonuç olarak değerlendirilmelidir.
- Ġddia Makamı, “Topladığı ve inceleyip sunduğu tüm bilgi ve belgelerden”, kendisi
ne anlamak istiyorsa onu anlamıĢtır. Meselâ, Ġddianame‟yi inceleyen, Ģahsımla ilgili 73‟üncü
ve 74‟üncü sayfaları dikkatle okuyan hiç kimsenin, Ġddia Makamı ile aynı Ģeyi anlayacağını
düĢünmek mümkün değildir. Bunun yanında, Ġddia Makamı hazırladığı Ġddianame‟de; bol
bol iddia etmekte, değerlendirmekte, kanaate varmakta, gözlemlemekte, ortaya çıkarmakta,
düĢünmekte, anlamakta, ama hiçbir iddiasını ispatlayamamaktadır. Ġddia Makamının
yönelttiği iddiaların ve suçlamaların hiçbirini, somut delillere veya maddi olgulara dayanarak
ispatladığını kabul etmek mümkün değildir. Ġddia Makamının, Evrensel Hukukun “Ġyiniyet
varsayılır”(Bonafides praesumitur), “Kasıt varsayılmaz” (Dolus non praesumitur),
“Olaylar varsayılmaz, kanıtlanır” (Facta non praesumuntur, sed probantur) özdeyiĢleriyle
ifade edilen temel kuralları ile uyumlu bir Ġddianame hazırladığını ileri sürme imkânı,
maalesef bulunmamaktadır.
- Ġddianame‟nin genel üslubundan, Ġddia Makamının Ġddianame‟nin tamamlanarak
Mahkeme‟ye sunulmasını, belirli bir faaliyetin vuku bulması planlanan bir tarihten önce
gerçekleĢtirme telaĢ ve endiĢesi içinde çalıĢtığı hissedilmektedir. Bu nedenle de, sürati
doğruluğa tercih eden bir tutumla, hukuksal faaliyetin gereği olarak kendisinden beklenen,
özenli, hassas ve detaylı çalıĢarak güvenilir sonuçlara ulaĢma keyfiyetinden oldukça
uzaklaĢtığı görülmektedir. Bunun, adaletin tecellisi açısından sağlıklı bir yaklaĢım olduğunu
iddia etmek, herhalde mümkün değildir. Ġddia Makamının büyük bir sürat ve gayretle
çalıĢarak hazırladığı, “Eksik soruĢturma‟‟ nedeniyle iade edilme riskini de göze alarak
gönderdiği, 21.07.2011 tanzim tarihli ve 22.07.2011 havale tarihli Ġddianame‟nin, 13‟üncü
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 29.07.2011 Cuma günü kabul edilmiĢ olması, olağanüstü
bir tesadüf söz konusu değilse, iki günlük hafta sonu tatilini müteakip 01.08.2011 Pazartesi
günü baĢlayacak olan Yüksek Askerî ġûra Toplantısına yetiĢtirme gayretinin tezahürü
olarak değerlendirilebilecek bir olgu niteliğini taĢımaktadır. Bu durumda da, Yargı‟nın bir
iĢleminin Yürütme‟nin bir faaliyetine göre tanzim edilmesi suretiyle, “Kuvvetler Ayrılığı‟‟
ilkesinin zedelenmiĢ olabileceği konusunda kuvvetli bir Ģüphe doğmaktadır.
- Bir Hukuk Devletinde yaĢayan herkesin, ÇağdaĢ Hukuk kültür ve anlayıĢının gereği
olarak, yargıçlar kadar savcıların da hiçbir davaya önyargıyla yaklaĢmamalarını, baĢlıca
görev olarak soruĢturma safhasında Ģüpheli için suç, kovuĢturma safhasında da sanık için
mahkûmiyet değil, her hal ve Ģartta adalet aramayı benimsemelerini beklemeye hakkı
vardır. Hukuka inanmanın ve yargıya güvenmenin olmazsa olmaz koĢulu kabul edilen bu
hususu garanti altına alan hükümler, esasen 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanununa
dahil edilmiĢtir. Söz konusu kanunun 160‟ıncı Maddesinin 2‟nci fıkrası “Cumhuriyet
savcısı, maddi gerçeğin araĢtırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için,
emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, Ģüphelinin lehine ve aleyhine olan
delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve Ģüphelinin haklarını korumakla
yükümlüdür” hükmünü, 170‟inci Maddesinin 5‟inci fıkrası ise “Ġddianamenin sonuç
kısmında, Ģüphelinin sadece aleyhine olan hususlar değil, lehine olan hususlar da
ileri sürülür” hükmünü amirdir. Ancak, Ġddia Makamının gerek “ġüphelinin lehine olan
delilleri toplama ve ileri sürme”, gerekse “ġüphelinin haklarını koruma”
yükümlülüğünü yerine getirdiğini söylemek mümkün değildir. Hatta, Ġddia Makamının bu
5
konuda iyiniyetli bir gayret gösterdiğine inanmak için, Ġddianame‟den yansıyan hiçbir
belirgin iĢaret de görülmemektedir.
- Ġddia Makamının, Özel Yetkili Mahkemelerde halen sürmekte olan davaların, yine
Özel Yetkili Cumhuriyet Savcıları tarafından daha önce hazırlanmıĢ bulunan
iddianamelerinde ileri sürülen, kendi amacına uygun olduğunu değerlendirdiği iddiaları,
sanki doğruluğu ispatlanmıĢ belgeler, somut gerçekler, maddi deliller, mahkeme kararları,
hatta Yargıtay Ġçtihatları gibi kullandığı görülmektedir. Bunun, Ġddia Makamının hukuk
anlayıĢı açısından, baĢlı baĢına endiĢe verici bir yaklaĢım olduğu kanaatindeyim.
- Ġddia Makamı, hiçbir hukuk devletinde ve hiçbir dönemde muteber kabul edilerek
iĢlem konusu yapılması mümkün olmayan, isimsiz, imzasız, tarihsiz ve adressiz Ġftira
Mektuplarını ve Emniyet Birimlerince hazırlanmıĢ Tespit Tutanaklarını Ġddianame‟sine temel
dayanak yapmakta; buna mukabil, Anayasal Kurumlar olan Genelkurmay BaĢkanlığı ve
Askerî Yargı Organlarının resmî yazılarına ve hukuki belgelerine gereken değeri
vermemekte, bunları adeta yok saymaktadır. Ġddia Makamının bu tutum ve davranıĢını,
“Hukuk Devletinin Adalet AnlayıĢı” ile bağdaĢtırmak mümkün olmasa gerektir.
- Eski adı “Cumhuriyet Müddei-i Umumisi” olan Cumhuriyet Savcısı, Türkiye
Cumhuriyeti adına savda yani iddiada bulunan yargı görevlisidir. Hukukun “Müddei
iddiasını ispatla mükelleftir”, yani “Ġddia sahibi iddiasını ispat etmekle yükümlüdür”
kuralına azami derecede dikkat ve itina ile riayet etmesi gereken ve beklenen kiĢidir.
Türkiye Cumhuriyeti adına savda bulunan Cumhuriyet Savcısı, Türkiye Cumhuriyetinin aslî
sahibi olan Türk Milletinin hiçbir ferdine, somut delillerle ispatlayamayacağı iddialar
yöneltmemeli, hukuki mesnedi olmayan suç isnadında bulunmamalıdır. Ancak,
Ġddianame‟de Ġddia Makamının bu kurala hiçbir Ģekilde, asgari ölçüde dahi dikkat ve itina
göstermediği açıkça fark edilmektedir. Hatta, Ġddia Makamının Ġddianame‟nin bütününe
yansıyan genel tavrının, ”Ben iddialarımı ispatlamakla mükellef değilim; Sanık suçsuz
olduğunu ispat etmek zorundadır” Ģeklinde olduğu görülmektedir. Bu hukuk anlayıĢının,
Evrensel Hukuk Normlarına uygun olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Üstelik, “Ġddia
sahibi iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” kuralı, ÇağdaĢ Hukukun getirdiği bir yenilik
de değildir.
> Tarihin en eski yazılı yasalarından biri kabul edilen, M.Ö. 1760 yıllarında, Babil
Kralı HAMMURABĠ tarafından yazılan ve onun ismi ile anılan 282 maddelik yasanın 3‟üncü
Maddesi bu kuralı Ģöyle ifade etmiĢtir: “Bir kimse büyüklerinin huzurunda bir suç iddia
eder ve yaptığı suçlamayı kanıtlayamazsa, iddia ettiği büyük bir suç ise, ölümle
cezalandırılır”. Görüldüğü gibi, söz konusu kural en ağır müeyyide ile desteklenerek,
vatandaĢlar haksız, mesnetsiz, ispat edilemeyecek isnat ve iddialardan korunmak istenmiĢ,
bu konuda kötü niyetli kiĢilere karĢı güçlü bir caydırıcılık sağlanmıĢtır. 21‟inci Yüzyılda,
çağdaĢ bir hukuk devletinin vatandaĢı olarak yaĢadığımızı düĢünürken, günümüzden 3772
yıl önce “Ġnsan onurunun ve vatandaĢ haklarının korunması” için gösterilen bu hassasiyeti,
son derece dikkat çekici ve hayranlık verici bulduğumu ifade etmek isterim.
> Bilindiği gibi, “Ġnsan onurunun ve vatandaĢ haklarının korunması” kavramının
tarihi geliĢim sürecindeki en önemli belgelerden biri de, 19 Haziran 1215‟de, Papa III.
ĠNNOCENT ile Kral JOHN ve Baronları arasında imzalanmıĢ olan Magna Carta Libertatum,
yani “Büyük Özgürlükler SözleĢmesi”dir. Günümüzden 797 yıl önce imzalanmıĢ olan,
63(altmıĢüç) maddelik bu Hukuk Belgesinin 38‟inci ve 39‟uncu maddeleri, anlam ve
önemleri bakımından bugün dahi dikkat çekici, ders verici ve yol gösterici mahiyettedir.
- 38‟inci Maddede; “Bundan böyle hiçbir hakim, herhangi bir kimseyi,
ilgili olayda doğru ve güvenilir deliller ortaya koymadan dava etmeyecektir”
denilmektedir.
- 39‟uncu Maddede ise; “Özgür hiç kimse, kendi benzerleri tarafından
ülke kanunlarına göre yasal bir Ģekilde muhakeme edilip hüküm giymeden
tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak,
6
kanun dıĢı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi Ģekilde olursa olsun
zarara uğratılmayacaktır” hükmü bulunmaktadır.
- Ġddianame‟nin Genel Özelliklerine dair değerlendirmelerime, önemli gördüğüm bir
hususu daha dahil etmek istiyorum. Tarihe geçen Hukuk Belgeleri, hukuki kaliteleri ile
beraber edebi değerleri de yüksek olan metinlerdir. Çok kısa bir sürede, büyük bir acele
içinde hazırlandığı anlaĢılan “Ġnternet Andıcı Ġddianamesi‟‟nin, yüksek bir edebi değere
sahip olmasını beklemek tabii ki haksızlık olur. Ancak, Ġddianame‟yi hazırlayan Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcısının, bu iddianamenin Türk Hukuk Tarihindeki yerini alacağını
düĢünerek, ulusal varlığımızın, birlik ve bütünlüğümüzün temel dayanağı olan Türk Dilini,
güzel Türkçemizi kullanırken daha hassas, dikkatli ve itinalı olmasını beklemeye de
hakkımız olduğu düĢüncesindeyim. Oysa, Ġddia Makamının, Ġddianame‟de Ģüphelileri
suçlarken gösterdiği hoyratlığı Türkçe‟nin kullanılmasına da yansıtmıĢ olduğu, esefle
müĢahede edilmektedir. Böyle bir izlenim edinmekten ve bunu ifade etmek zorunda
kalmaktan üzüntü duyduğumu özellikle belirtmek ve günümüzden yaklaĢık 2500 yıl önce
yaĢamıĢ olan Çinli filozof KONFÜÇYÜS (M.Ö.551-479)‟ün, “Kurumların ve değerlerin
ayakta kalmasının temelinde dil olduğu” hissesinin çıkarılması gereken etkileyici bir
kıssasını hatırlatmak isterim:
Bir gün Konfüçyüs’e, “Bir memleketi idare etmeniz istenseydi ilk iş olarak ne
yapardınız?” sorusunu sorarlar. Konfüçyüs, “Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe
başlardım.” cevabını verir ve dinleyenlerin şaşkınlığına aldırmadan sözlerine şöyle devam
eder: “Dil kusurlu olursa düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce doğru ifade edilmezse işler
doğru yapılamaz. Bu durumda töreler ve kültür bozulur. O zaman adalet yanlış yola sapar.
Adalet yoldan çıkarsa işin nereye varacağını kimse kestiremez.”
Genel özelliklerine dair değerlendirmelerimi sunduğum Ġddianame‟de ileri sürülen
iddiaların, Ģahsımla iliĢkileri konusuna da satır baĢları ile değinmekte fayda mütalâa
ediyorum.
Ġddianame‟de ileri sürülen iddiaları altı baĢlık altında toplamak mümkündür. Bunlar;
- Ġnternet Andıcı konulu iddialar,
- Evrak Ġmha ve Bilgisayar Silme ĠĢlemleri konulu iddialar,
- Ġrticayla Mücadele Eylem Planı konulu iddialar,
- Ġddia olunan Ergenekon Terör Örgütü Ara Yöneticiliği ve Üyeliği konulu iddialar,
- Ġnternet Siteleri konulu iddialar,
- Bilgi Destek Planı konulu Sahte Belge ile ilgili iddialardır.
ġimdi, Ġddianame‟de yer alan bu iddiaları sırasıyla değerlendireceğim.
- Ġddia Makamı tarafından Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin Ģüphelileri, 13‟üncü Ağır
Ceza Mahkemesi tarafından da aynı isimle anılan davanın sanıkları arasına dahil edilmiĢ
olmakla beraber, benim bu davaya ismini veren “Ġnternet Andıcı” ile hiçbir ilgim, bu andıç
hakkında hiçbir bilgim, söz konusu andıçta ismim, imzam veya parafım, Andıç
muhteviyatında Ģahsıma herhangi bir atıf bulunmamaktadır. Ġnternet Andıcı, benim
Genelkurmay Harekât BaĢkanlığından ayrılmamdan sonraki bir tarihte hazırlanmıĢtır.
Ġddianame‟de, bu konuda Ģahsıma yöneltilen herhangi bir iddia veya suçlama yoktur.
- Ġddia olunan Evrak Ġmha ve Bilgisayar Silme ĠĢlemleri ve Ġrticayla Mücadele Eylem
Planı konuları ile de hiçbir ilgim ve bu konulara iliĢkin bilgim yoktur. Zaten Ġddianame‟de de,
bu konulardaki eylem ve faaliyetlerin, benim Genelkurmay Harekât BaĢkanlığından
ayrılmamdan sonraki tarihlerde vuku bulduğu iddia edilmekte, bu konularda Ģahsıma
yöneltilen herhangi bir iddia veya suçlama bulunmamaktadır.
- Ġddia Makamı, 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen
Ġddianame‟sindeki 22(yirmiiki) Ģüphelinin tümünü, Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütü
Ara Yöneticisi veya Üyesi olmakla suçlamıĢtır. 15 Aralık 2011 tarihli Milliyet gazetesindeki
bir köĢe yazısında (Sayfa 7, Mehmet TEZKAN), 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza
Hukuku Düzenlemesinin baĢ mimarlarından sayılan, “Türk Ceza Kanunu Gazi ġerhi” isimli
7
baĢvuru kitabının yazarı Prof.Dr. Ġzzet ÖZGENÇ‟in, konuya iliĢkin Ģu sözleri yer alıyor :
“Örgüt suçlamasını Türkiye kadar hoyratça kullanan baĢka ülke yok. Her Ģeyi örgütle
irtibatlandırmak inandırıcılığı zedeliyor.” 26‟ncı Genelkurmay BaĢkanımızın, her
rütbeden muvazzaf ve emekli general, amiral, subay ve astsubaylarımız ile sivil
memurlarımızın, Askerî Yargı Mensuplarımızın, bir Cumhuriyet BaĢsavcımızın,
milletvekillerimizin, bir siyasi parti genel baĢkanımızın, üniversite rektörlerimizin,
profesörlerimizin,
öğretim
üyelerimizin,
akademisyenlerimizin,
doktorlarımızın,
avukatlarımızın, gazetecilerimizin, yazarlarımızın, televizyoncularımızın, sendikacılarımızın,
polislerimizin, hasılı hemen her yaĢtan, meslekten, sosyal konumdan, kadın ve erkek
vatandaĢlarımızın, “Silahlı Terör Örgütü kurucusu, yöneticisi, ara yöneticisi veya üyesi
oldukları” iddiasıyla yargı karĢısında bulunduklarını, üstelik tutuklu olarak yargılandıklarını
dikkate aldığımızda, bu tespitin ne kadar doğru ve yerinde olduğu ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Eski BaĢkanı Prof.Dr. Sami SELÇUK, 12 Temmuz 2012 tarihli Cumhuriyet
Gazetesinde yayımlanan demecinde diyor ki; “Önüne gelen tutuklanıyor. Yeryüzünde
böyle bir tutuklama anlayıĢı da yok.‟‟ Bu alanda, muhtemelen uzun yıllar kırılamayacak
bir Dünya rekorunun sahibi olarak kazandığımız ünvanın, bir övünç ve kıvanç kaynağı
olamayacağını düĢünmekteyim. Diğer taraftan, bu davanın sanık terkibi ve sanıklara isnat
edilen suçların niteliği dikkate alındığında, Romalı Ģair OVĠDĠUS (M.Ö. 43-M.S.17)‟un;
“Ġftira her zaman en yüce kiĢileri bulur, / Tıpkı en yükseklerde koptuğu gibi
fırtınanın./‟‟ dizelerinin, çok büyük ölçüde bugün ülkemizde yaĢanan gerçeği yansıttığı
görülmektedir.
- Ġnternet Andıcı Ġddianamesinde de, “Örgüt Suçlaması”nın en ağır biçimde ve
hoyratça yapıldığı kanaatini taĢımaktayım. Üstelik, Ġddia Makamının, “Ara Yönetici” olmakla
suçladığı birbirinden farklı özellik ve konumdaki 6(altı) General, 2(iki) Amiral, 5 (beĢ)Subay,
toplam 13(onüç) kiĢi için “…. ara yönetici sıfatıyla harekât faaliyetini yönettiği ve örgüt
üyelerini yönlendirdiği…” Ģeklindeki aynı kliĢe yani basmakalıp ifadeyi kullanmıĢ olması,
bu suçlamanın hukuki değeri hakkında ciddi Ģüpheler uyandırmaktadır. Ġddia Makamının
böylesine ağır bir suçlama yöneltirken gösterdiği toptancı zihniyet ile ciddiyetten uzak
tavrın, “Hukuki Belge” ve “Hukuk Adamı” kavramları açısından değerlendirilmesi hususunu,
Mahkeme Heyetinin takdirlerine sunuyorum.
- Ġnternet Siteleri konulu iddialar, benim Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı yaptığım
dönemi de kapsamaktadır. Ancak, 1999 yılında baĢlayan Ġnternet Sitelerinin kurulması ve
faaliyette bulunması konusundaki Harekât BaĢkanı sorumluluğunun, Ġddia Makamı
tarafından, 8(sekiz) yıl sonra, benim bu göreve baĢladığım 11 Ağustos 2007 tarihinden
itibaren baĢlatılmasının sebebini veya sebeplerini anlamak mümkün değildir. Aslında,
Genelkurmay BaĢkanlığının kurumsal bir fonksiyonu olarak yürütülen, yasalara uygun rutin
bir faaliyet nedeniyle, 1999-2007 dönemindeki Harekât BaĢkanlarına herhangi bir
sorumluluk yüklenmemiĢ ve suçlama yöneltilmemiĢ olmasını, haklı ve doğru bir tasarruf
olarak görüyorum. Sorun, böyle bir sorumluluk tevcihinin 11 Ağustos 2007 tarihinden
itibaren, adeta doğrudan Ģahsımı hedef alarak baĢlatılmasındaki yanlıĢlık ve haksızlık ile
ilgilidir.
- Benim Harekât BaĢkanlığım 11 Ağustos 2007-20 Ağustos 2008 dönemini
kapsamaktadır. Yani, Ġnternet Sitelerinin 1999-2009 yılları arasındaki 10(on) yıllık faaliyet
sürecinin, 2007-2008 dönemindeki yaklaĢık 1(bir) yıllık bölümüdür. Bilgi Destek Dairesi
bünyesindeki tespit edilebilen ilk Ġnternet Sitesi 14 Mart 1999, son Ġnternet Sitesi ise 24
Mayıs 2007 tarihinde açılmıĢtır. Benim görev sürem içerisinde, açılan veya kapatılan
herhangi bir Ġnternet Sitesi yoktur. Esasen söz konusu Ġnternet Sitelerinin açılması ile ilgili
olarak hiçbir Ģahısa, herhangi bir suçlama da yöneltilmemiĢtir. Harekât BaĢkanlığım
döneminde, Ġnternet Siteleri ile ilgili faaliyetin yürütülme usul ve esaslarında herhangi bir
değiĢiklik yapılmamıĢ, 11 Ağustos 2007 tarihinde devralınan sistem 1(bir) yıl süreyle aynen
devam ettirilmiĢtir. Ġddia Makamının, 1999 yılından 11 Ağustos 2007 tarihine kadar olduğu
8
gibi, bu bir yıllık dönemdeki Bilgi Destek Daire BaĢkanı hakkında da herhangi bir iddiada ve
suç isnadında bulunmaması, son derece haklı ve doğru bir tasarruftur. Çünkü,
Ġddianame‟de söz konusu dönemde, Ġnternet Siteleri konusunda iĢlenmiĢ, kendisine
yöneltilebilecek, somut bilgi ve belgelere dayanan herhangi bir suç görülmemektedir. Bu
kanaatin Ġddia Makamı tarafından da paylaĢıldığı Ġddianame‟den anlaĢılmaktadır. Ancak,
bu durumda Harekât BaĢkanının, Bilgi Destek Dairesinin Ġnternet Siteleri ile ilgili
faaliyetlerinden dolayı suçlanmasının haklı ve doğru bir davranıĢ olduğunu iddia etmek de
mümkün ve uygun olmasa gerektir.
- Ġddianame‟de Bilgi Destek Planı konulu Sahte Belge ile ilgili iddialar, esas olarak
Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya ÖZ‟e posta ile gönderildiği belirtilen bir Ġftira
mektubunun ekindeki, Eylül 2007 tarihli ve Bilgi Destek Planı konulu, altına ismimin eksik,
görev ünvanımın alıĢılmamıĢ biçimde yazılmıĢ olduğu, imzasız, parafsız, sahte bir belgeye
istinat ettirilmiĢtir. Ayrıca, Ġddia Makamı tarafından bu sahte belge ile 2007 yılında vuku
bulduğu belirtilen ve yazılı basında yer alan iki olay arasında, yapay ve zoraki bir iliĢki
kurulmaya çalıĢılmıĢtır. Ġddia Makamı tarafından, Ġftira mektubunun muteber kabul edildiği,
ekinde gönderilen Sahte Belgenin Ģahsıma atfedildiği ve buradan çıkarılan haksız ve
mesnetsiz iddiaların, önce Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin Ģüphelileri, sonra da aynı adla
anılan davanın sanıkları arasında yer almamın temel nedeni olduğu anlaĢılmaktadır.
Ġlk alfabetik dizimli, geniĢ kapsamlı “Hukuk Kavram ve Sözcükleri” kitabı olarak, M.S.
970 yılında Ġstanbul‟ da yazılan “Suda‟‟ veya “Suidas‟‟ ismi ile tanınan resimli bir bilimsel
eserde, “Adaletin gözü” ileriye doğru sert bakıĢlı ve hareketsiz olarak tasvir edilmiĢtir.
Çünkü, doğru hüküm vermekle yükümlü olan Ģahsa, namuslu kiĢinin doğru yolundan, doğru
bakıĢından Ģu ya da bu Ģekilde sapmıĢ olmanın yakıĢmayacağı düĢünülmüĢtür. Bu
düĢünceden doğan “Adaletin gözü her Ģeyi dikkate alır‟‟ prensibi, “Hukuku mahkeme
bilir‟‟ (Jura novit curia) özdeyiĢi ile beraber Evrensel Hukuk kuralları arasına girmiĢ, yargıya
olan güvenin güçlü bir ifadesi olarak itibar görmüĢtür. Suda‟nın yazılıĢından 1042 yıl sonra,
bu eserin yazıldığı Ġstanbul‟ da yaĢadığımız, Ġddianame‟sinin genel özellikleri hakkındaki
değerlendirmelerimi sunduğum “Ġnternet Andıcı‟‟ davasının muhakeme sürecinde, “Adaletin
gözünün her Ģeyi dikkate almasını” diliyorum.
“Her zaman göremediğimiz, cazgır adaletsizliğin hemen arkasında sessiz, sakin,
gülümseyerek duran, „Adalet‟ isimli bir Ģeyin varlığına” inanıyor; “Adaleti tecelli
ettireceğinden‟‟ hiçbir Ģüphe duyulmayan bağımsız ve tarafsız mahkemelerin
mevcudiyetinin, toplumda ve fertlerde güven duygusu yaratılmasının en önemli
koĢullarından biri olduğunun herkes tarafından kabul edilmesini diliyorum.
ĠHBAR / ĠFTĠRA MEKTUPLARI VE MUHBĠRLER / MÜFTERĠLER
Sayın BaĢkan,
Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin dikkatle tetkikinden, Ġddia Makamının Ġhbar
Mektuplarına özel bir önem ve öncelik verdiği, Muhbirlere müstesna bir itibar atfettiği açıkça
anlaĢılmaktadır. Bu nedenle, “Ġhbar Mektupları ve Muhbirler” konusuna özet olarak
değinmek istiyorum.
Hakkımdaki iddialar esas olarak, kim veya kimler tarafından hazırlandığı ve
gönderildiği belli olmayan, zarfı üzerinde sahte bir isim olmakla beraber, içindeki mektupta
herhangi bir isim bulunmayan, imzasız, tarihsiz ve adressiz bir “Ġhbar Mektubu”na
dayandırılmıĢtır. Ġhbar Mektubu; “Sayın Savcım” hitabı ile baĢlayıp, “Saygılarımla arz
ederim” ifadesiyle son bulan 5(beĢ) sayfalık yazıya, Ġddia Makamı tarafından verilen isimdir.
Türkçe Sözlük(TDK,2011)‟de; “Ġhbar” kelimesi “Bildirme, bildirim, haber verme, suçlu
saydığı birini veya suç saydığı bir olayı yetkili makama gizlice bildirme, ele verme” olarak
9
açıklanmıĢtır. Aynı sözlükte; “Ġftira” kelimesinin ise, “Bir kimseye kasıtlı ve asılsız suç
yükleme, kara çalma, bühtan” olarak açıklandığı görülmektedir. Söz konusu yazının,
Ģahsımla ilgili ihtiva ettiği hususlar bakımından, bir “Ġhbar Mektubu” değil, “Ġftira
Mektubu” olarak isimlendirilmesinin daha doğru olacağı kanaatini taĢımaktayım. Yine aynı
sözlükte; “Muhbir” kelimesinin “Haber ulaĢtırıcı, haber veren kimse, yasa dıĢı olan bir
durumu yetkili makamlara bildiren kimse, ihbarcı” olarak açıklandığı; “Müfteri” kelimesinin
anlamının ise “Karacı, kara çalan, iftiracı” olduğu görülmektedir. Bu nedenle,
açıklamalarımın bundan sonraki bölümünde, “Ġftira Mektubu” ve “Müfteri” kelimelerini
kullanmayı tercih edeceğim. Bu kelimeleri, Ġddianamedeki “Ġhbar Mektubu” ve “Muhbir”
kelimeleri yerine kullandığımı belirtmek isterim.
M.Ö. 5‟inci Yüzyılda, tarihçi HEREDOT (M.Ö. 484-430)‟un söylediği, “Ġftiraya uğrayan
bir insan iki kez hançerlenir; önce iftirayı atan tarafından, sonra da o iftiraya inanan
tarafından‟‟ sözü, vicdanlara hitap eden bir gerçeğin ifadesidir. M.Ö. 3‟üncü Yüzyılda,
Romalı yazar Titus Maccius PLAUTUS (M.Ö.254-184) ise, müfteriler hakkında kendi üslubu
ile Ģunları söylemiĢtir: “Elimde olsaydı, iftira atanları da, o iftiraları can kulağıyla
dinleyenleri de astırırdım; iftira atanları dillerinden, dinleyenleri de kulaklarından.‟‟
Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya ÖZ‟e gönderilen bu Ģaibeli Ġftira Mektubu ile
bunu takip eden Ģaibeli ikinci Ġftira Mektubu, Ġnternet Andıcı Ġddianamesini hazırlayan Özel
Yetkili Cumhuriyet Savcısı Cihan KANSIZ tarafından bütünüyle muteber kabul edilmiĢ; buna
göre Ģüpheliler tespit edilmiĢ, iddialar ileri sürülmüĢ, suçlamalar yapılmıĢtır. Ġddia
Makamının bu kabulünün ve bu tarz davranıĢının gerekçeleri anlaĢılamamakla beraber,
Evrensel Hukuk Normlarına, Yargıtay Ġçtihatlarına ve Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi,
Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi Kararları gibi taraf olduğumuz uluslararası hukuk
belgelerine uygun olmadığı açık bir gerçektir. Diğer taraftan, bir belgede bazı doğruların
bulunması, bu belgede yazılı her Ģeyin doğru olduğunun kabul edilmesini haklı gösteremez.
Takdir edersiniz ki, hukuken, vicdanen ve mantıken böyle bir davranıĢın kabulü mümkün
değildir.
Ġddianame‟nin tetkikinden, Ġddia Makamının Müfteri‟nin kimliğini hiç merak etmediği, bu
kiĢiyi veya kiĢileri ortaya çıkarmak için hiçbir çaba göstermediği, Müfteri “Tanık olarak
çağırılması durumunda gelmeye hazır olduğunu” bildirmesine rağmen çağırmadığı
anlaĢılmaktadır. Ġddia Makamının, yürüttüğü soruĢturmada çok önemli bir aĢamayı
gerçekleĢtirmesi kuvvetle muhtemel, adaletin tecellisini kolaylaĢtırması muhakkak olmasına
ve bu konuda birçok imkân ve fırsata sahip bulunmasına rağmen, Müfteri‟nin ifadesini
almakta gösterdiği isteksizlik, her türlü Ģüpheyi haklı gösterecek bir durum yaratmaktadır.
Ġddianame‟nin 73‟üncü sayfasında, “4-ġÜPHELĠ HÜSEYĠN NUSRET TAġDELER”
baĢlığı altındaki 3‟üncü paragrafta, söz konusu Ġftira Mektubundan alınan, Ģahsımla ilgili Ģu
ifadelere yer verilmiĢtir: “2007 yılı Eylül ayında dönemin Genelkurmay II‟nci BaĢkanı
Org.Ergin Saygun‟un emri gereği, üniversitelerden bir kısım akademisyen ve CHP
yönetiminden bazı politikacıların desteği ile dönemin Genelkurmay Harekât BaĢkanı
Korg. H.Nusret TaĢdeler‟in himayesinde Genelkurmay Bilgi Destek Daire
BaĢkanlığında Ģube müdürü olarak görevli kurmay albaylar Dursun Çiçek, Sedat
Özüer, Ġlker Ziya GöktaĢ ve Fuat Selvi tarafından kamuoyunu yönlendirme maksatlı
çeĢitli belgeler hazırlandığına tanık oldum. Yukarıda isimleri geçen Ģahıslar, görev
alanlarının dıĢındaki birçok konuyla ilgili olarak hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın
çeĢitli faaliyetlerde bulunmuĢlardır. Bu konuda örnek olması bakımından bahse konu
cunta tarafından hazırlanmıĢ bir çalıĢma EK-B‟de sunulmuĢtur. EK-B‟nin altında imza
bulunmamasının sebebi evrağın elektronik ortamda gönderilmiĢ olmasından
kaynaklanmaktadır.”
Burada ifade edilenlerden, doğru ve gerçeğe uygun olan hususlar sadece, 2007
Yılının Eylül ayında;
- Org.Ergin SAYGUN‟un Genelkurmay II‟nci BaĢkanı,
10
- Korg.H.Nusret TAġDELER‟in Genelkurmay Harekât BaĢkanı,
- Kurmay Albaylar Dursun ÇĠÇEK ve Sedat ÖZÜER‟in Genelkurmay Bilgi Destek
Daire BaĢkanlığında Ģube müdürü olduklarıdır.
Diğer bütün ifadeler yanlıĢ, gerçeğe aykırı ve yanıltıcıdır. Bunları sırasıyla
açıklayacağım. Ancak öncelikle, burada ortaya çıkan ve Ġftira Mektubunun nitelikleri ile
Müfteri veya Müfterilerin gerçek kimliği hakkında fikir veren bazı önemli hususları Mahkeme
Heyetinin dikkatine sunmak istiyorum:
- Mektubu kaleme alan Ģahıs gerçekten, mektupta ifade ettiği gibi “KuĢaklar boyu
Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmet etmiĢ bir aileye sahip olmaktan onur duyan bir subay”
olsaydı;
> “Cunta örgütlenmesi”, “Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının gerçek emekçileri”,
“Savcılarımızın nefeslerini enselerinde hissedince” gibi askerî literatüre ve alıĢkanlıklara hiç
uymayan ifadeleri böylesine rahatlıkla kullanamazdı,
> Hiçbir hal ve Ģartta, isimsiz, imzasız, tarihsiz ve adressiz Ġftira Mektupları
göndermek gibi onursuz bir davranıĢta bulunmaz, kendisini Ģerefsiz ve haysiyetsiz bir
müfteri durumuna düĢürmezdi.
> ġerefli her subay gibi, yazacağı bir Ģey varsa ismi ve imzası ile yazar,
söyleyeceği bir Ģey varsa herkesin huzurunda mertçe söylerdi.
- “Bilgi Destek Daire BaĢkanlığı bünyesinde görev yapan bir subay” olsaydı;
> Genelkurmay Harekât BaĢkanlığında, ġube Müdürlerinin doğrudan Harekât
BaĢkanına değil, Bilgi Destek Daire BaĢkanına bağlı olduğunu,
> Kurmay Subayların, elbiselerindeki yaka iĢaretlerinin, apoletlerindeki
sembollerin (BinbaĢı, Yarbay, Albay rütbeleri için) ve Ģapkalarındaki kokartların zeminlerinin
renginden kolayca tanınabileceğini ve Sınıf Subaylarından ayırt edilebileceğini,
> ġube Müdürü olarak görevli bulunan Fuat SELVĠ‟nin, “Kurmay Albay” değil
“Hava Ġstihbarat Albay” olduğunu,
> Kurmay Albay Ġlker Ziya GöktaĢ isimli bir Ģube müdürünün bulunmadığını,
doğru sınıf ve rütbesi Hava Ġstihbarat Albay, doğru ismi Ziya Ġlker GÖKTAġ olan ve
Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı dıĢında baĢka bir görevde bulunan söz konusu subayın,
bu tarihten yaklaĢık bir yıl sonra, 18 Ağustos 2008 tarihinde (Ġddianame, sayfa 76) Bilgi
Destek Daire BaĢkanlığında, ġube Müdürü olarak göreve baĢladığını bilirdi.
- Müfteri‟nin bu hataları belli bir maksada matuf olarak, bilerek ve isteyerek yaptığı
düĢünülemez. Çünkü, ihtiva ettiği hatalar nedeniyle sahte olduğu ortaya çıkan belgelerin,
gerçek belgeler olduğu iddiasını güçlendirmek için, bazı odaklar tarafından ileri sürüldüğüne
sık sık Ģahit olduğumuz; “Bu hatalar, belge ele geçirildiğinde gerçek olduğunun
anlaĢılmaması için, hazırlayıcıları tarafından bilerek ve isteyerek yapılıyor” Ģeklindeki
zorlama, absürt argüman, böyle bir mektup için asla söz konusu olamaz. Çünkü, Müfteri
muhatabını mektubunda ileri sürdüğü iftiraların doğru iddialar olduğuna inandırmak
zorundadır. Bilerek ve isteyerek hata yapma lüksüne sahip değildir. O halde, hiçbir subayın
yapmayacağı bu hatalar, çok kuvvetli bir ihtimalle subay olmayan Müfteri‟nin, bu mektubu
okuyacak kiĢileri gerçek kimliği hakkında yanıltma gayreti içinde olduğunu, açıkça
göstermektedir.
- Diğer taraftan, Ġftira Mektuplarında bir kiĢinin kendi çabasıyla elde edemeyeceği,
üretemeyeceği ve uyduramayacağı yoğunluktaki bilgilerin ve iddiaların bulunması, bunların
resmî belgelerden temin edilen bilgilerin maksada uygun biçimde çarpıtılarak üretildiği ve
çeĢitli soruĢturmaları etkilemeye matuf olarak kullanıldığı izlenimini vermektedir. Çünkü,
mektubunda Bilgi Destek Dairesinde görevli bir subay olduğunu ileri süren Müfteri, Askerî
Savcılıkta yapılan soruĢturmalar da dahil olmak üzere, Genelkurmay Karargâhının çeĢitli
birimlerine ait, ancak özel bir araĢtırma ve çalıĢma sonucu tespit edilebilecek, normal
koĢullarda değil bir subayın, Karargâh BaĢkanlarının, II‟nci BaĢkanın, Genelkurmay
BaĢkanının dahi tamamına vakıf olamayacağı ayrıntılı bilgilere sahip olduğunu iddia
11
etmektedir. Bu durum da, Ġftira Mektuplarının bir kiĢi tarafından değil, birden fazla kiĢiden
oluĢan organize bir grup tarafından hazırlandığı, bu grubun ilgili resmî kurumlarda
iĢbirlikçilerinin olduğu, bunların örgütlü ve sürekli bir faaliyet yürüttükleri yönünde kuvvetli
Ģüphe uyanmasına sebep olmaktadır. Ancak, Ġddianame‟yi hazırlayan Cumhuriyet
Savcısının Ģüphelenmek, kuĢku duymak gibi bir alıĢkanlığının olmadığı anlaĢılmaktadır.
Oysa bir savcının; her Ģeyden önce “ġüpheci‟‟ olması, mesleği ve görevi gereği,
“KuĢkunun her buluĢun babası, kuĢkuculuğun ise gerçeğe doğru atılmıĢ ilk adım
olduğunu” daima göz önünde bulundurması icap ederdi düĢüncesindeyim.
Normal olarak, Cumhuriyet Savcısının, Ġftira Mektuplarının nerede ve kimler tarafından
hazırlandığını araĢtırması beklenirdi. Böyle bir araĢtırmada; Genelkurmay BaĢkanlığı Askerî
Savcılığı, Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığı (CMK‟nın 250. Maddesi ile Yetkili Bölümü),
Ġstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ġube Müdürlüğü arasında, konuya iliĢkin
olarak yapılan yazıĢmalarla Ġftira Mektuplarının tarihleri arasındaki senkronizasyon (eĢ
zamanlılık) iliĢkisi ile, ihtiva ettikleri bilgiler arasındaki ayniyete varan ve ilk bakıĢta tespit
edilebilecek kadar açık olan benzerlik, doğru sonuca süratle varılmasını sağlayabilirdi. Ġddia
Makamının, bu önemli konuya hiç ilgi göstermeyerek, herhangi bir araĢtırma ve inceleme
yapmamasının gerçek sebepleri, Ģimdilik gelecekte aydınlatılabilecek bir muamma olarak
kalmaktadır.
Ayrıca, birinci Ġftira Mektubunda Müfteri‟nin Ģu ifadeleri yer almaktadır:
“Toplumun genelinde bilinen ve dedikodu Ģeklinde kulaktan kulağa yayılan TSK
ile ilgili birçok konuyu (PKK‟ya yardım, uyuĢturucu, fiĢleme, suikast, örtülü
operasyonlar vb.) olayların olduğu bölgelerde görev yapanlar, medya aracılığıyla
öğrendi. Ancak medyanın bilmediklerini ben ve benim gibi Genelkurmay Bilgi Destek
Daire BaĢkanlığı bünyesinde görev yapan arkadaĢlar, yani bu faaliyetleri bizzat
planlayan ve icra eden kiĢiler çok yakından biliyoruz. Bilgi destek personeli olarak
bizzat olayların içerisinde (Aktütün‟de, Dağlıca‟da, Poyrazköy‟de, Çukurca‟da ve daha
birçok yerde) olduğumuz için gerçekler tüm çıplaklığı ile bilinmektedir.”
Genelkurmay Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının görev ve sorumluluk alanının dıĢındaki,
hatta çoğu Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiçbir unsuru ile iliĢkilendirilemeyecek olan konu ve
faaliyetlerden bahseden, hazırlanmıĢ bir komplonun açık beyanı olan, yalan ve iftiralarla
dolu bu ifadeler; hem mektubun hem de hazırlayıcısının veya hazırlayıcılarının
“Güvenilmez” olduklarının güçlü bir emaresidir. Ancak, Ġddia Makamının, Ġddianame‟yi
hazırlarken bu önemli hususu hiç dikkate almadığı anlaĢılmaktadır.
Ġddia Makamı, Müfteri‟yi “Güvenilir”, Ġftira Mektubunu ise “Muteber” kabul etmiĢ, ileri
sürülen iddiaların “Gerçek” olduğuna inanmıĢtır. Müfteri‟nin “Sayın savcım, „Ġrticayla
Mücadele Eylem Planı‟ basında yer alır almaz, erken davranarak söz konusu evrakın
aslını gizlice dosyalandığı klasörden aldım” cümlesi ile gerçeği ifade ettiğine inanmıĢ,
ancak bu ifadenin, Ģayet gerçek ise, aynı zamanda “Ben Genelkurmay BaĢkanlığından
evrak çalan bir hırsızım; hatta bana casus da diyebilirsiniz!” anlamına geldiğini hiç dikkate
almamıĢ, bir hırsıza veya casusa güvenmeye ve onun her söylediğine inanmaya devam
etmiĢtir. Zaten Müfteri de, Ġddia Makamının kendisine karĢı sarsılmaz bir güven
duyduğundan baĢından itibaren emin olmalı ki, tam bir pervasızlık içinde daha önemli
baĢka itiraflarda da bulunmakta; “PKK‟ya yardım, uyuĢturucu, fiĢleme, suikast, örtülü
operasyonlar ve benzeri olayları ve faaliyetleri bizzat planlayan ve icra eden bir
grubun içinde olup, bu faaliyetlere katıldığını” mektubunda açıkça yazmaktadır. Yani,
aynen Osmanlı Sadrazamı Koca Mehmet Ragıp PaĢa(1698-1763)‟nın “ġecaat (yiğitlik) arz
ederken merdikıpti (mert çingene) sirkatin (hırsızlığını) söyler” vecizesine uygun olarak
bu utanmaz müfteri de, birçok ağır suçun faili olduğunu, özgüven sınırlarını aĢan bir güven
ve cesaret içinde, Özel Yetkili bir Cumhuriyet Savcısına, hem de bir mektup yazarak
açıklamaktadır. Hatta bir adım daha ileri giderek, mektubunun sonunda, “Sayın Savcım,
tanık olarak çağırmanız durumunda da gelmeye hazırım” demektedir.
12
Müfteri, büyük bir ihtimalle, kendisinin “Suç iĢleme hakkına, bunu övünerek açıklama
özgürlüğüne, hiçbir idari ve adli takibata uğramayacağı güvencesine, soruĢturma ve
kovuĢturmaya tabi tutulmayacağı garantisine sahip olduğuna” inanmaktadır. Ġddianame
incelendiğinde ve yaĢanan geliĢmeler dikkate alındığında, Müfteri‟nin Ġddia Makamı
nezdinde, bu inancında haklı olduğunun ortaya çıktığı da açıkça görülmektedir. Ġddia
Makamı, cömert bir hoĢgörü örneği vererek, bu kiĢiyi veya kiĢileri ve iĢlediğini iddia ettiği
ağır suçları araĢtırmaya gerek duymamıĢtır. “Hukuk” ve “Adalet” kavramları ile
bağdaĢtırılması asla mümkün olmayan böyle vahim bir durumun meydana gelme sebepleri,
Ġddia Makamı tarafından ikna edici biçimde açıklanmalıdır. Mahkeme Heyetinin de,
“Müfteri‟nin gerçek kimliğini” ve “Ġddia Makamı ile arasındaki bu güçlü güven duygusunun
nereden kaynaklandığını”, en az benim kadar merak edeceğini ve önemseyeceğini
düĢünmekteyim.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesini kabul etmeden önce yaptığınız inceleme sırasında
dikkatlerinizden kaçtığını değerlendirdiğim bu olağanüstü önemi haiz konuyu, sadece
değerli Mahkeme Heyetinin değil, aynı zamanda; baĢta uluslararası Ģöhretleri ile
övündüğümüz seçkin hukukçularımız olmak üzere, ulusal yargı kurumlarımızın kıymetli
mensuplarının, bu alanda eğitim veren 74(yetmiĢdört) Hukuk Fakültemizin mümtaz öğretim
üyelerinin, yurt sathına yayılmıĢ 78(yetmiĢsekiz) Baromuzun saygın avukatlarının, fikri,
irfanı vicdanı hür birer aydın olan güzide sanatçı, yazar, çizer ve Ģairlerimizin, akıl, mantık,
sağduyu ve vicdan sahibi aziz yurttaĢlarımızın da bilgilerine sunmak istiyorum: Biz, Ġnternet
Andıcı Davasının, çoğunluğu ömrünün büyük kısmını devlet hizmetinde geçirmiĢ, tertemiz
adli sicile sahip, Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu sanıkları, kendisinin “PKK‟ya yardım,
uyuĢturucu, fiĢleme, suikast, örtülü operasyonlar ve benzeri olayları ve faaliyetleri
bizzat planlayan ve icra eden bir grubun içinde olup, bu faaliyetlere katıldığını”
mektubunda açıkça yazan, yani “Ağır cezayı gerektiren çok sayıdaki çeĢitli suçları
iĢlemiĢ olduğunu” hiçbir yoruma ve tereddüde meydan vermeyecek kesinlikte itiraf eden,
ancak bırakın imzasını atmayı, adını ve soyadını yazacak kadar dahi medeni cesaret,
ahlak, Ģeref ve haysiyet sahibi olmayan bir suçlunun gönderdiği iftira mektuplarına inanan,
güvenen ve dayanan Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Cihan KANSIZ tarafından hazırlanan
ve Özel Yetkili Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen Ġddianame
gereğince yargılanmaktayız.
Olağan dıĢı nitelikleri ile, sadece Türk Hukuk Tarihinde değil Dünya Hukuk tarihinde
de, tartıĢılmaya değer örnek bir dava niteliğiyle, özel bir yeri ve anlamı olacağına inandığım
“Ġnternet Andıcı Davası” konusunda, herkesin çağdaĢ hukuk ve adalet kavramlarını esas
alarak düĢünmesinin ve bu davanın duruĢmalarını yakından izlemesinin, Türk Yargı
Sisteminin çağdaĢ hukuk normlarına göre geliĢtirilmesini sağlayacak tedbirlerin alınmasına,
önemli katkılarda bulunacağını değerlendiriyorum.
Müfteri, her nasılsa Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ ile ilgili olarak ilk mektubunda yaptığı
hataların kısmen farkına varmıĢ, birileri onu ikaz etmiĢ veya konuya iliĢkin bir resmî yazıyı
bir Ģekilde ele geçirmiĢ olmalı ki, yazdığı ikinci Ġftira Mektubunda(Ġddianame, sayfa 18) Ģu
ibareye yer vermiĢtir: “SoruĢturmanın sıhhati açısından, Ġlker Ziya GöktaĢ‟ın sadece
„Ġrticayla Mücadele Eylem Planı‟nın hazırlanmasında görev almıĢ olduğunu da detay
bilgisi olarak ekliyorum.”
Ceza Muhakemesi Kanununun “SoruĢturmanın gizliliği‟‟ baĢlıklı 157‟nci Maddesi;
“Kanunun baĢka hüküm koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar
vermemek koĢuluyla soruĢturma evresindeki usul iĢlemleri gizlidir‟‟ hükmünü havi
olup, aynı kanunun 160‟ıncı ve 161‟inci Maddelerinde de “SoruĢturma Safhasındaki
iĢlemlerin Cumhuriyet Savcısının sorumluluğunda yürütüleceği‟‟ belirtilmektedir. Söz
konusu Müfteri‟nin veya Müfterilerin, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısına gönderdiği Ġftira
Mektuplarından, hem yürütülmekte olan soruĢturmanın geliĢimi ve kapsamı hakkında
detaylı bilgiye sahip bulunduğu, hem de soruĢturmanın sıhhatli olarak yürütülmesi
13
konusunda sorumluluk hissettiği anlaĢılmaktadır. Ġkinci mektubun Ġddia Makamının ileri
sürdüğü iddiaların gücünü artırmak maksadıyla, birinci mektuptaki yanlıĢları düzeltmek ve
eksikleri tamamlamak için hazırlanmıĢ ve uygun bir zamanlama ile gönderilmiĢ olduğu da
açıkça görülmektedir. Bu olgular, Müfteri‟nin veya Müfterilerin ve onların iĢbirlikçilerinin
gerçek mesleklerinin ve kimliklerinin tespit edilebilmesi için önemli ipuçları olmasına
rağmen, Ġddia Makamının hiç ilgisini çekmemiĢ ve değerlendirmeye tabi tutulmamıĢtır.
Kendisini, muhtemelen farkına varmadan, gerçek kimliğini ve mesleğini ele verecek
Ģekilde “SoruĢturmanın Sıhhati”nden sorumlu bir mevkide gören ve gösteren Müfteri hâlâ,
daha önce aynı dairede, yani Bilgi Destek Dairesinde beraber çalıĢtıklarını ve faaliyetlerine
tanık olduğunu iddia ettiği Ģahsın, yani Hava Ġstihbarat Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ‟ın, Kurmay
Albay Ġlker Ziya GÖKTAġ olduğunu zannetmektedir. Ama bu kadarla kalsa iyi; bu Ġftira
Mektubuna göre, Sahtekâr Müfteri kendi isminin de Serdar YILMAZ olduğunu
zannetmektedir. Oysa ilk Ġftira Mektubunu Çukurambar Postanesinden gönderirken, zarfın
üzerine ismini Serkan ÇAKIR olarak yazmıĢtı. Bu garip durum, “Yalancının belleği güçlü
olmalı‟‟ ve ”Her zaman doğruyu söyle; ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın”
özdeyiĢlerini akla getirmektedir. Bu olguyu, bir Türk Atasözü ile Ģöyle izah edebiliriz:
”Yalancının mumu yatsıya kadar yanar”. Ancak, Ġddia Makamının hiç dikkatini çekmese
de insanın aklına önemli bir soru takılıyor: ”KiĢi kendi ismini, sahte isim kullanıyor olsa bile
unutur veya ĢaĢırır mı?”… Zamanımızdan yaklaĢık 2000 yıl önce Roma‟da benimsenen ve
“Falsus in uno, falsus in omnibus” Ģeklinde ifade edilen “Bir yerde yalan söyleyen,
tümünde yalan söylemiĢ olur” kuralı, hukuk alanında evrensel kabul görerek günümüze
kadar gelmiĢtir. Ancak, bugün ülkemizin Cumhuriyet Savcılarının, bir iftira mektubunda
birden fazla yalanı kolayca tespit edilebilen düzenbaz müfterilere hiç tereddüt etmeden
güvenmesi ve itibar göstermesi, akıl almaz, vicdana sığmaz, son derece üzücü ve endiĢe
verici bir durumdur.
- Sahtekâr, “Sahte iĢler yapan, düzmeci, sahteci”; Ahlak, “Bir toplum içinde kiĢilerin
uymak zorunda oldukları davranıĢ biçimleri ve kuralları”; Ahlaksız, “Ahlak kurallarına
uymayan, dürüst davranmayan kimse” demektir. Bu tanımlara göre, iftira mektuplarını
yazan Sahtekâr Müfterinin veya birden fazla kiĢiden oluĢan bir grup ise Müfterilerin
“Ahlaksız”, mektuplarının da “Ahlaksızlık eseri” olarak nitelenmesi gerektiği çok açık ve net
olarak anlaĢılmaktadır. ĠĢte “Ahlakın cesareti yoksa hukukun adaleti olmaz” özdeyiĢine
uygun olarak, hukukun adaleti için ahlakın cesaret göstermesi gereken yer burası, zaman
da bu zaman olmalı; Ġddia Makamı, mektup görünümündeki ahlaksızlık belgelerini bir
kenara bırakarak, öncelikle bu sahtekârların peĢine düĢmeliydi. Ama, Ġddia Makamı
anlayamadığım bir nedenle, hayret ve dehĢet veren bir tutumla, bunun tam tersini yapmıĢ,
söz konusu mektupları Ġddianame‟sine esas almıĢ, sahtekâr müfterileri takipsiz bırakarak,
yeni ahlaksızlıklar yapmalarına adeta zemin hazırlamıĢtır. Unutulmamalıdır ki, “Yapılması
gerekeni yapmayanlar, yapılmaması gerekeni yapanlar kadar haksızdır‟‟
- Önemli olan diğer bir husus da Ģudur: Ġki mektuptaki ifadeler birlikte okunduğunda,
Müfteri‟nin “Zırva Tevil Götürmez” atasözünün doğruluğunu en güçlü biçimde ortaya
koyduğu, açıkça görülmektedir.
Türk Milletinin, bu sahtekâr müfterilere, Ziya PaĢa (1825-1880)‟nın “En ummadığın
keĢfeder esrar-ı derûnun, / Sen herkesi kör alemi sersem mi sanırsın.” mısralarıyla
karĢı çıkacak dürüst ve cesur evlatları vardır; zamanı gelince mutlaka ortaya çıkacaklar ve
seslerini yükselteceklerdir.
Ancak, Ġddia Makamı, iki mektuptaki ifadeler arasında hiçbir çeliĢki tespit etmemiĢ,
“Bahsedilen belgelerden hangisini kim hazırlamıĢ?” sorusunun cevabını tereddütsüz olarak
bulmuĢ olmalı ki, bu hususa hiç değinmemiĢtir. Oysa, Ġkinci Mektupta önerilen düzeltmenin
Birinci Mektuba tatbik edilmesi halinde meydana gelen çeliĢkilerin, Birinci Mektubun ilgili
bölümünün anlamını karmakarıĢık hale getirdiği açıkça görülecektir. Meselâ, Ġrticayla
Mücadele Eylem Planını hazırlayan kiĢi Birinci Mektuba göre sadece Albay Dursun ÇĠÇEK
14
iken, Ġkinci Mektupta Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ‟ın da bu planın hazırlanmasında görev
aldığı iddia edilmektedir.
Ġddia Makamının, maalesef, görevinin tabii gereği olan inceleme ve değerlendirmeyi
yapmadığı, Ġftira Mektuplarında yazılı olanları tamamen doğru kabul ettiği, hatta bu
mektupları Genelkurmay BaĢkanlığının ve Askerî Yargı makamlarının resmî evrakından ve
yazılarından üstün tuttuğu, Ġddianame‟nin hemen göze çarpan önemli bir özelliğidir. Ancak,
durum son derece açıktır: Müfteri‟nin tevil çabaları ve Ġddia Makamının gerçekleri
araĢtırmama eğilimi, yalanların ve yanlıĢların doğrular ve gerçekler olduğuna hiç kimseyi
ikna edemez. Herkesin aklında tutması gereken bir gerçek vardır: “Ġki dünya bir araya
gelse de bir yengeci düz yürütmek mümkün değildir.‟‟
Bir Türk Atasözü der ki; “Nadan ile sohbet zordur bilene, çünkü nadan söyler ne
gelirse diline”. “Nadan”, bilgisiz, cahil, nobran, kaba, anlamlarına gelen ve söz konusu
Müfteri‟yi tanımlamak için son derece uygun, Farsça kökenli bir kelimedir. Ġddia Makamının,
bu Nadan‟ın mektupları vasıtasıyla yaptığı sohbete nasıl tahammül ettiğini anlamakta
güçlük çektiğimi söylemek isterim.
Ġftira Mektuplarına muhatap olan ve Ġnternet Andıcı Ġddianamesini hazırlayan
Cumhuriyet Savcısının, gereken feraseti ve cesareti gösterememiĢ olması, Ġddianame‟nin
Ģüphelileri için olduğu kadar Türk Yargısı açısından da talihsiz bir durumdur. “Ġftiraya en iyi
yanıt susarak verilir‟‟ özdeyiĢinin önemine ve değerine yürekten inanıyorum; fakat
doğruluğu asla kanıtlanamayacak iftiralardan oluĢan iddiaların yanlıĢ olduğunu ispatlamak
zorunda bırakılmıĢ bulunduğum için, kendimi konuĢmak mecburiyetinde hissediyorum.
11.08.2007-20.08.2008 tarihleri arasındaki yaklaĢık 12(oniki) aylık dönemde,
Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevini yaptım. Hizmet safahatımı gösteren belgede
(EK-B) Harekât BaĢkanlığı dönemim 11.08.2007-11.08.2008 olarak belirtilmektedir. Ancak,
11.08.2008 tarihinde, yeni atandığım Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler BaĢkanlığı
görevine resmen baĢlamama rağmen, tayin döneminin özelliklerinden doğan ihtiyaç
nedeniyle, 20.08.2008 tarihine kadar iki Karargâh BaĢkanlığını bir arada yürüttüm. Bu
tarihte görev devir teslimini yaptıktan sonra Harekât BaĢkanlığından ayrıldım. Yani, fiiliyatta
Harekât BaĢkanlığı dönemim 11.08.2007-20.08.2008 olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu dönemde,
Birinci Amirim olan Genelkurmay II‟nci BaĢkanı Orgeneral Ergin SAYGUN‟dan,
“Kamuoyunu yönlendirme maksatlı çeĢitli belgeler hazırlanması” veya “Görev alanı
dıĢında, hukuki dayanağı olmayan herhangi bir faaliyette bulunulması” konusunda veya bu
mahiyette, yazılı, sözlü veya baĢka bir surette, hiçbir emir almadım. Orgeneral Ergin
SAYGUN da, Savcılık ifadesinde “Böyle bir emir vermediğini” beyan etmiĢ; Ergenekon
Davasının 12 Kasım 2012 tarihinde yapılan 259 No.lu Celsesinde tanık olarak verdiği
ifadesinde de Savcılık ifadesindeki beyanını teyiden tekrarlamıĢtır. Maiyetimde bulunan
veya astım olan hiçbir kiĢiye, bu mahiyette veya bu anlama gelebilecek, yazılı, sözlü veya
baĢka bir vasıtayla hiçbir emir vermedim. Ġftira Mektubunda adları geçen Albay Dursun
ÇĠÇEK, Albay Sedat ÖZÜER, Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ ve Albay Fuat SELVĠ de, gerek
soruĢturma gerekse kovuĢturma safhasında verdikleri ifadelerde,
“Böyle bir emir
almadıklarını ve bu tür faaliyetlerde bulunmadıklarını” beyan etmiĢlerdir. Bu konuda,
Ġftira Mektubunda ileri sürülen, ancak tarih, zaman ve yer gösteren somut delillere
dayanmayan iddialar, iftiradan baĢka bir anlam taĢımamaktadır.
Müfteri, benim himayemde ġube Müdürleri tarafından çeĢitli belgeler hazırlandığını ve
kendisinin de buna tanık olduğunu iddia etmektedir. Bu iddianın gerçeklere aykırı olduğu
açıktır.
- “Himaye” kelimesi, “Koruma, gözetme, esirgeme, koruyuculuk, gözetim, kayırma,
elinden tutma” anlamlarını taĢır. Askerî Yönetim Sisteminde, “Himaye” terimi ile
tanımlanabilecek herhangi bir usul yoktur. Kimi, kime karĢı ve ne için himaye edeceksiniz?
Askerî Yönetim yani Sevk ve Ġdare, Emir Komuta Sistemi içinde yürür. Bir karargâh faaliyeti,
bir makam tarafından emredilebilir, koordine edilebilir, yönetilebilir, ama himaye edilemez.
15
- Ben Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevini, Korgeneral rütbesinde ve
37(otuzyedi) yıllık askerî yönetim tecrübesi ile yürüttüm. Askerlik hayatım boyunca, askerî
hiyerarĢiye yani emir komuta zincirine riayet konusunda gösterdiğim hassasiyeti, bu
görevimde de gösterdim. Emirlerimi daima bir ast kademem olan Daire BaĢkanlarına
verdim; daireleri ile ilgili konulardaki görev tekmillerini, bilgileri, raporları ve teklifleri de
onlardan aldım. Dördü Tümgeneral, biri Tuğgeneral, biri de Kurmay Albay rütbesinde 6(altı)
Daire BaĢkanım vardı. Bunlardan biri de Tümgeneral rütbesindeki Bilgi Destek Daire
BaĢkanı idi. Usul olarak, Ģube müdürlerini arz veya imza için, bağlı oldukları daire baĢkanı
ile beraber makamıma kabul ettim. Benim Harekât BaĢkanı olarak, Bilgi Destek Daire
BaĢkanı kademesini atlayıp, ġube Müdürleri ile açık veya gizli bir faaliyet yürütmem, onları
doğrudan muhatap almam söz konusu olmamıĢtır ve olamaz. Bu gerçeği, askerlik hayatım
boyunca emrimde çalıĢmıĢ olan herkes gibi, o dönemde Genelkurmay Harekât
BaĢkanlığında bulunan bütün personel de bilir.
- Müfteri‟nin bundan haberdar olmamasını yadırgamıyorum. Çünkü, “Himaye” terimi
ile askerlik dıĢı alıĢkanlıklarını bir kez daha ortaya koyan bu kiĢinin, daha önce izah ettiğim
gibi, faaliyetlerine tanık olduğunu iddia ettiği, sözde mesai arkadaĢı olan subaylar hakkında
bile yeterli bilgiye sahip bulunmaması, kimliği ve kiĢiliği hakkında yanıltıcı bir izlenim
vermeye çalıĢtığını zaten göstermektedir. Bu kiĢinin bir “Subay” olmadığına dair kuvvetli
belirtiler, daha önce de açıkladığım gibi, Ġftira Mektuplarında sıklıkla görülmektedir.
Müfteri; benim sözde himayemde yürütüldüğünü ileri sürdüğü “Belge hazırlama
çalıĢmalarına, üniversitelerden bir kısım akademisyen ve Cumhuriyet Halk Partisi(CHP)
yönetiminden bazı politikacıların destek sağladığını” iddia etmektedir. Benim, Genelkurmay
Harekât BaĢkanı olarak görev yaptığım 11.08.2007-20.08.2008 dönemini kapsayan bir yıllık
süre içerisinde, hiçbir akademisyen ile bu anlam ve içerikte bir münasebetim olmadığı gibi,
ne CHP ne de baĢka bir siyasi partinin yöneticisi veya herhangi bir politikacı ile, BaĢbakan
Askerî BaĢdanıĢmanlığı görevim dıĢında, hiçbir temasım olmamıĢtır. Söz konusu döneme
ait “Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhı Ziyaretçi Kayıtları‟' (EK-C) bu gerçeği teyit
etmektedir. Esasen, CHP‟nin o dönemdeki Genel BaĢkanı Deniz BAYKAL‟ın da “Kendi
partisi ile ilgili iddiayı kesin bir ifade ile reddettiği ve muhbirin derhal ortaya çıkarılmasını
talep ettiği”, 28-29 Ekim 2009 tarihli gazetelerde haber olarak yer almıĢtır. (EK-C) Sözde
himayemde yürütüldüğü iddia edilen bu tür faaliyetler ve söz konusu faaliyetlere herhangi
bir harici destek gerçekten var olsaydı, bundan benim de haberdar olmam, bu desteği
sağlayanlar açısından da bir zorunluluk olarak ortaya çıkardı. Bu iddialar da somut delillere
dayanmayan iftiralar olarak kabul edilmelidir. Ġddia Makamının, SoruĢturma Safhasında, bu
önemli iddiaya dair herhangi bir araĢtırma yapmadığı, alıĢkanlığı olduğu üzere bu iddiayı da
doğru kabul ederek Ġddianame‟ye dahil ettiği, hayret ve üzüntü veren bir gerçek olarak
gözlerimizin önündedir.
“Kamuoyunu yönlendirme maksatlı çeĢitli belgelerin hazırlandığını” ve “Görev
alanlarının dıĢındaki birçok konuyla ilgili olarak hiçbir hukuki dayanağı olmaksızın çeĢitli
faaliyetlerde bulunulduğunu” iddia eden Müfteri, çoğul ifadeler kullanmasına rağmen, bu
iddiasını desteklemek üzere sadece bir tek örnek sunabilmiĢtir. Bu örnek de; Genelkurmay
Askerî Savcılığının, yaptığı soruĢturma sonucunda “Tamamen sahte olarak düzenlenmiĢ bir
belge olduğu” kanaatine vardığı, “ Eylül 2007 tarihli, Bilgi Destek Planı konulu” belgedir. Bu
kapsamda ortaya konulan, sahte de olsa baĢka bir belge yoktur; farklı herhangi bir
faaliyetten de bahsedilmemektedir. Bu durumda, Müfteri‟nin geniĢ kapsamlı olduğu
izlenimini yaratmayı amaçlayan iddialarının, hiçbir mesnedinin bulunmadığı anlaĢılmaktadır.
“EK-B‟nin altında imza bulunmamasının sebebi evrağın elektronik ortamda gönderilmiĢ
olmasından kaynaklanmaktadır” Ģeklindeki bozuk ifadeli iddianın, gerçeklere aykırı ve
yanıltma amaçlı bir iftira olduğuna dair açıklamayı, müteakip bölümde yapacağım.
- Ġftira Mektubunda, “Bahse konu cunta tarafından hazırlanmıĢ bir çalıĢma EK-B‟de
sunulmuĢtur” ibaresi yer almakta, “Cunta Örgütlenmesi”, “Cunta Faaliyetleri” gibi ifadeler
16
kullanılmaktadır. Türkçe Sözlükde, “Cunta” kelimesi “Bir ülkede yönetime el koyan
kimselerden oluĢan kurul” Ģeklinde açıklanmıĢtır. Ne zaman, hangi ülkede, hangi yönetime
el koyan, hangi kuruldan bahsettiğini anlayamadığım Müfteri‟nin, akıl ve vicdanlarımızla
alay ettiğini düĢünmekteyim. Ancak, burada kullanılan ve hiçbir hukuki değer taĢımayan
“Cunta” kavramını ciddiye alan Ġddia Makamına, “Gerçek hayatta karĢılığı olmayan
uydurma kavramların foyasının çabucak ortaya çıktığı” gerçeğini hatırlatmak isterim.
Ġddia Makamı, “Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir cunta yapılanmasının mevcut olduğu”
iddiasını, hangi somut bulgulara ve maddi delillere dayanarak doğru kabul ettiğini
açıklamalıdır. Çünkü, Ġddianame‟nin muhteviyatında bu konuda herhangi bir somut bulgu ve
maddi delil bulunmamaktadır. Ġddia Makamı, bir kez daha, son derece ciddi ve hassas bir
konuda, dikkatsiz ve özensiz bir davranıĢ örneği sergilemektedir. Hukuki sonuçları
bakımından büyük önem taĢıdığını düĢündüğüm bu olumsuz durumun, Mahkeme Heyeti
tarafından hassasiyetle değerlendirileceğini umuyorum.
Ġddianame‟de Ģahsıma yöneltilen iddiaların esas kaynağı, bir müfteri veya bir grup
müfteri tarafından yazılmıĢ olan iĢte böyle bir iftira mektubudur. Mektubun muhatabı olan
Cumhuriyet Savcısı Zekeriya ÖZ‟ün de, bu isimsiz, imzasız, tarihsiz ve adressiz iftira
mektubuna dayanarak çok ağır suçlamalarda bulunan bir Ġddianame‟nin altına imzasını
atan Cumhuriyet Savcısı Cihan KANSIZ‟ın da, Müfteri‟nin veya Müfterilerin kimliğini hiç
merak etmedikleri, ortaya çıkarmak için herhangi bir teĢebbüste bulunmamıĢ olmalarından
anlaĢılmaktadır. Bu önemli hususa iliĢkin tespit ve değerlendirmelerimi, ilgi duyulabileceği
umuduyla, Mahkeme Heyetinin dikkatine sunmak istiyorum. Gelecekte bu konuda araĢtırma
yapacak olan hukukçular, tarihçiler ve yazarlar ile yeniden soruĢturma ve kovuĢturma
yürüteceklerine inandığım Hukuk Devletinin bağımsız ve tarafsız savcılarının ve
yargıçlarının da, tespit ve değerlendirmelerimden istifade edebileceklerini düĢünüyorum.
Ġddianame‟nin ve Ġftira Mektuplarının tetkikinden anlaĢılmaktadır ki, daha önce de
gerekçeleriyle beraber açıkladığım gibi, Müfteri veya Müfteriler;
- Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi ve Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı personeli
olamaz.
- Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olma ihtimali yok denebilecek kadar zayıftır.
- SoruĢturmanın sıhhatinden sorumlu bir mevkide veya görevde bulunduğu veya
bulundukları anlaĢılmaktadır.
- Mektuplarında sadece Genelkurmay Askerî Savcılığının ve Ġnternet Andıcı
SoruĢturmasını Yürüten Makamların sahip olabileceği bilgileri kullanmaktadır.
- Bir mektupta “Sehven” yazdıkları konusunda, bir sonraki mektupta bunları
düzeltmesi için, ikaz edilmekte ve bilgilendirilmektedir.
- Kendi adını ve soyadını unutmakta veya baĢkalarının adı ve soyadı ile
karıĢtırmaktadır.
- Mektuplarında, mensubiyeti hakkında askerlik mesleğinin dıĢında çağrıĢımlar
yapan kelimeler, terimler, deyimler ve ibareler kullanmaktadır.
- Her iki Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının da sarsılmaz güvenine ve olağanüstü
hoĢgörüsüne sahip olduğu izlenimini vermektedir.
- Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının, kendisinin her yazdığına inanacağını bilmenin,
hiçbir adli ve idari takibata uğramayacağını garanti altına almıĢ olmanın rahatlığı içinde
görünmektedir.
- Mektubunda ağır suçlar iĢlediğini itiraf etmesine rağmen, Ġddia Makamı tarafından
hakkında hiçbir araĢtırma ve soruĢturma yapılmamaktadır.
- Mektubunda “Tanık olarak çağırılması durumunda gelmeye hazır olduğunu”
bildirmesine rağmen, Ġddia Makamı tarafından çağırılmamaktadır.
“Vicdanı hür, kendine saygısı olan, dürüst” bir kiĢinin, bu hususları tespit edebilmek
için, Ġddianame‟yi dikkatle okuması yeterlidir. “Okuduğunu anlayabilen” ve “Ortalama
zekâya sahip olan” herkes bu tespitleri yapabilir. Bunca Ģaibeli olgu kolayca tespit
17
edilebilecek ve açıkça görülebilecek Ģekilde ortada iken, Ġftira Mektupları ile bunları
gönderen Müfterileri, güvenilirliklerinden hiç kuĢku duymadan, “Acaba?” demeden, konu
üzerinde tecessüs(anlama merakı) ile düĢünmeden muteber kabul ettiğini, onlara değer
atfettiğini ileri sürmek ve buna inanılmasını beklemek, insanın karĢısındakini akıl, izan ve
mantıktan yoksun bir kiĢi yerine koyarak aĢağılaması anlamına gelir. Ben Ģahsen bunu
kabul edemem, kimseye de yakıĢtıramam. Çünkü, “DüĢünüyorum, öyleyse varım”
(Cogito ergo sum) vecizesinin gerçekliğine ve değerine inanırım. Mevkii, ünvanı ve görevi
ne olursa olsun hiçbir Ģahsın, baĢkalarının zekâsını ve anlama seviyesini küçümseyen
tutum ve davranıĢlarda bulunmasını asla tasvip edemem. Ġddia Makamının, bir veya bir
grup müfterinin Ģaibeli iftira mektuplarına dayanarak hazırladığı Ġddianame ile yarattığı
durum, “Hukuk ve Adalet adına” gerçekten çok üzücüdür. “Adaletin küçüldüğü ülkelerde,
büyük olan artık suçlulardır” özdeyiĢinin “Evrensel bir gerçek” olarak kabul edildiği bir
çağda, hiç kimsenin ve hiçbir kurumun, ülkemizi Uygar Dünya‟nın dıĢında konumlandıracak
ve milletimizi utandıracak bir duruma düĢürmeye hakkı olmadığına inanıyorum.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesindeki Ģahsıma yönelik iddiaların, kimliği meçhul müfteriler
tarafından hazırlanan, yalanlarla dolu Ġftira Mektupları gibi yanlıĢ bir zemine oturtulduğu
açıkça görülmesine rağmen, büyük mutasavvıf MEVLÂNÂ(Celâleddin-i Rumî/ 12071273)‟nın, “Doğruluk‟‟ üzerine söylediği “Eğri yay elde kalır, menzil alır doğru ok‟‟
sözünde ifadesini bulan, “Doğrunun mutlaka hedefine varacağı‟‟ gerçeğine olan inancımı
korumaya kararlı olduğumu belirtmek istiyorum.
BĠLGĠ DESTEK PLANI KONULU SAHTE BELGE
Sayın BaĢkan,
Ġfademin bu bölümünde, Bilgi Destek Planı konulu sahte belge ile ilgili olarak Ģahsıma
yöneltilen iddiaları cevaplandırarak, konuya iliĢkin açıklamalarda bulunacağım.
Ġddianame‟nin 73‟üncü sayfasında Bilgi Destek Planı konulu sahte belge ile ilgili Ģu
ifadelere yer verilmiĢtir:
“Ġrticayla Mücadele Eylem Planının ıslak imzalı orjinalinin gönderildiği ihbar
mektubunda ”EK-B :Cunta Tarafından HazırlanmıĢ Bilgi Destek ÇalıĢması” olarak
belirtilen, T.C GENELKURMAY BAġKANLIĞI ANKARA baĢlıklı, EYLÜL 2007 tarihli,
HRK:1700-…-07 sayılı, Bilgi Destek Planı konulu, GĠZLĠ ibareli, 5 sayfadan ibaret,
GENELKURMAY BAġKANI EMRĠYLE Hrk.BĢk. Korgeneral Nusret TaĢdeler adına
imzaya açılmıĢ, eklerinde EK-A Bilgi Destek Planı ve EK-B Özel Dağıtım Planı yer
aldığı belirtilen belge incelendiğinde, CumhurbaĢkanlığı seçimi ile ilgili birtakım AK
Parti karĢıtı değerlendirmelerin yer aldığı, aynı zamanda belgenin de yine Ġrticayla
Mücadele Eylem planında olduğu gibi Ak Parti‟ye yönelik bir takım eylemleri
hedeflediği anlaĢılmıĢtır.”
“Adı geçen belge Genelkurmay BaĢkanlığı‟ndan sorulmuĢ ve Genelkurmay
BaĢkanlığı Askerî Savcılığının 09 Haziran 2011 tarih ve 2011/367 sayılı cevabi
yazısında “söz konusu belgeye kayıtlarda rastlanılmadığı, Askerî Savcılık tarafından
düzenlenen 12 Mayıs 2010 tarihli iddianamede söz konusu belgenin tamamen sahte
olarak düzenlenmiĢ bir belge olduğu kanaatine varıldığı” belirtilmiĢtir. Genelkurmay
BaĢkanlığı‟na ait olmadığı anlaĢılan ve örgütsel amaçlar doğrultusunda illegal
faaliyetlere yönelik hazırlandığı tarafımızdan değerlendirilen belge içeriği
incelendiğinde, Abdullah Gül‟ün CumhurbaĢkanı seçilmesi ile ilgili birtakım
eleĢtirilerin yer aldığı belgede, türban konusu ile ilgili bazı eylemsel faaliyetlerden
yararlanılarak kaos oluĢturulmasının amaçlandığı gözlemlenmiĢtir.”
18
Ġddia Makamının, biraz önce 2(iki) paragraflık bölümünü okuduğum Ġddianame‟de,
“Bilgi Destek Planı” konulu 5(beĢ) sayfadan ibaret yazıyı “Belge” olarak isimlendirebilmek
için, öncelikle “Bu yazı hukuken bir belge olarak kabul edilebilir mi?” sorusuna, “Hukukçu”
hassasiyeti içinde yapacağı değerlendirme sonucunda, tereddütsüz “Evet!” cevabını
verebilmiĢ olması gerekirdi düĢüncesindeyim. Ancak Ġddia Makamının, söz konusu yazı için
“Belge” nitelemesini, gerek “Sözlük anlamı”, gerekse “Hukuk doktrini” bakımından herhangi
bir tetkikte bulunmadan, rastgele yaptığı kanaatini taĢıyorum. Çünkü;
- “Belge” kelimesi; “Bir gerçeğe tanıklık eden yazı, fotoğraf, resim, film vb., vesika,
doküman” anlamını taĢır. Arapça kökenli “Vesika” ve Fransızca kökenli “Doküman”
kelimeleri de “Belge” anlamına gelmektedir. Söz konusu yazının herhangi bir gerçeğe
tanıklık etmediğini kanıtlayan gerekçeli izahatta bulunmakta fayda görüyorum.
- Doktrinde, hukuki anlamda bir belgeden söz edebilmek için, 3(üç) koĢulun
varlığının gerekli olduğuna iliĢkin ortak görüĢe göre; ilk olarak belgenin “Yazılı olması”, ikinci
olarak “Düzenleyicisinin belli olması” ve üçüncü olarak da “Belli bir içeriğinin bulunması”
Ģarttır. Belgenin içeriğinin ise; hukuki bir kıymet taĢıması, hukuki bir hüküm ifade etmesi ve
hukuki bir sonuç doğurmaya elveriĢli olması gerekir. Bu özellikleri bir arada bulundurmayan
yazıların “Belge” olarak kabul edilmesi mümkün değildir. “Yok hükmündeki açıklamalar"
belgeye konu olamazlar. Söz konusu yazının, Askerî YazıĢma Kurallarına uymadığı da
dikkate alındığında, bu Ģartlardan sadece birincisini yani “Yazılı olması” Ģartını, ancak
zahiren (görünüĢte) karĢıladığı söylenebilir.
- O halde söz konusu yazı, sahip olduğu nitelikleri ile, hem “Sözlük anlamı”, hem de
“Hukuk doktrini” bakımından “Belge” olarak kabul edilemez ve isimlendirilemez. Bu gerçeğe
rağmen, Ġddianame‟ye uyum sağlamak, herhangi bir karıĢıklığa ve yanlıĢ anlamaya neden
olmamak düĢüncesiyle, tamamen sahte olarak hazırlanmıĢ olma özelliğini de dikkate
alarak, ifademde söz konusu yazı için “Sahte Belge” ismini kullanacağım.
Önemle ve öncelikle belirtmek isterim ki; Ġddianame‟de bahsedilen “Bilgi Destek Planı”
konulu sahte belge ile hiçbir iliĢkim yoktur. Ġmza Blokunun üzerindeki “GENELKURMAY
BAġKANI EMRĠYLE” ibaresinden “Yazılı Emir” süsü verilmeye çalıĢıldığı anlaĢılan bu sahte
belgenin hazırlanması için, amirlerimden hiçbir emir almadım, ne Bilgi Destek Daire
BaĢkanına ne de baĢka bir astıma böyle bir emir vermedim; bu sahte belgeyi ben
hazırlamadım. Söz konusu “Sahte Belge”nin bana arz edilmediğinin en açık delili, üzerinde
imzamın veya parafımın bulunmaması ve imza blokunun hiçbir zaman kabul etmeyeceğim
biçimde yanlıĢ ve eksik açılmıĢ olmasıdır. Ġmza Blokunun; “H.Nusret TAġDELER /
Korgeneral / Harekât BaĢkanı” Ģeklinde açılması, göreve baĢlar baĢlamaz verdiğim ve
uygulanmasını tavizsiz olarak takip ettiğim bir emirdir. Bunu, Harekât BaĢkanlığının benim
dönemimdeki bütün personeli bilir. Ayrıca, Ģunu da önemle ifade etmek isterim ki, ben bir
“Bilgisayar Kullanıcısı” değilim. Hiçbir zaman, bilgisayarda kısa veya uzun herhangi bir yazı
yazmadım.
Esasen, Ġddianame‟de de belirtildiği gibi; Genelkurmay Askerî Savcılığının Ġstanbul
Cumhuriyet BaĢsavcılığı (CMK 250. Maddesi ile Yetkili Birim)‟na “Söz konusu belgeye
kayıtlarda rastlanılmadığını ve Askerî Savcılık tarafından düzenlenen iddianamede
söz konusu belgenin tamamen sahte olarak düzenlenmiĢ bir belge olduğu kanaatine
varıldığını” resmî yazı (EK-Ç) ile bildirmesinden sonra, bu sahte belgeden bahsetmenin
gereksiz addedilmesi, söz konusu sahte belgenin “Yok hükmünde” sayılması gerekirdi.
Ancak Ġddia Makamı böyle yapmamıĢ, “Ġsimsiz, imzasız, tarihsiz ve adressiz Ġftira
Mektubu”ndan sonra, bu “Sahte Belge”yi de Ģahsıma yönelttiği suçlamalara mesnet olarak
kabul etmiĢtir. Bu nedenle, konunun hiçbir Ģüpheye mahal vermeden anlaĢılabilmesi
maksadıyla, “Doğru derindedir” (Veritas est in putes) sözünün ifade ettiği gerçeği dikkate
alarak, açıklamalarımı detaylı bir biçimde yapacağım. Ancak, daha önce, Ġddianame‟nin bu
bölümünde yer verilen, “Genelkurmay BaĢkanlığı‟na ait olmadığı anlaĢılan ve örgütsel
amaçlar doğrultusunda illegal faaliyetlere yönelik hazırlandığı tarafımızdan
19
değerlendirilen belge…” ibaresini, ihtiva ettiği iki unsur bakımından izaha muhtaç
bulduğumu önemle belirtmek istiyorum. Çünkü;
- Ġddia Makamının, Ġddianame‟de Ģahsıma böyle ciddi ve ağır bir suç yükleyen bir
değerlendirmeyi yaparken, iddiasını hangi somut bilgi, belge ve delillere dayandırdığı
anlaĢılamamaktadır. ġayet var ise, bu bilgi, belge ve deliller açıklanmalıdır.
- Birinci çoğul Ģahıs, yani ”Biz” zamirine iĢaret eden “tarafımızdan” kelimesinden,
bu değerlendirmeyi birden fazla kiĢinin beraberce yaptığı anlaĢılmaktadır. ġayet,
“tarafımızdan” kelimesi sehven yazılmadı ise, “Bu değerlendirmenin sorumluluğunu,
Ġddianame‟nin altında imzası bulunan Ġstanbul Cumhuriyet Savcısı Cihan KANSIZ ile
paylaĢan diğer kiĢi veya kiĢiler kimlerdir?” ve “93(doksanüç) sayfalık Ġddianame‟de böyle bir
ifadenin sadece bir defa ve Ģahsımla ilgili bölümde kullanılmasının özel bir anlamı var
mıdır?” sorularına, Ġddia Makamı tarafından tatmin edici cevaplar verilmesi gerektiği
kanaatini taĢımaktayım.
Genelkurmay BaĢkanlığı Askerî Savcılığının 12 Mayıs 2010 tarihli (Evrak
No:2010/385, Esas No:2010/274, Karar No:2010/137 sayılı) Ġddianamesi (EK-D) ; “Söz
konusu belgenin ( Bilgi Destek Planı konulu belge) tamamen sahte olarak düzenlenmiĢ bir
belge olduğu kanaatine varıldığını” belirtmesinin yanısıra, bu ifadeyi hazırlamama sebep
olan Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığı (CMK.nın 250.Maddesi ile Yetkili Bölümü)‟nın
21/07/2011 tarihli, 2011/342 sayılı Ġddianamesindeki, Ģahsımla ilgili iddiaların önemli bir
bölümüne cevap teĢkil eden, somut belgelere ve güvenilir kaynaklara dayanan bilgileri de
ihtiva etmektedir. Bu nedenle, söz konusu Askerî Savcılık Ġddianamesinin ilgili ve önemli
gördüğüm bölümlerine özet olarak değinme gereğini duymaktayım.
- Genelkurmay BaĢkanlığı Askerî Savcılığı tarafından yürütülen soruĢturma
kapsamında, kimlikleri Ġddianame‟de açıklanmıĢ olan ve aralarında Ġnternet Andıcı
Davasının Sanıklarından Albay Sedat ÖZÜER, Albay Fuat SELVĠ, Albay Cemal
GÖKÇEOĞLU, YüzbaĢı Murat USLUKILIÇ, Sivil Memure Meryem KURġUN, Sivil Memur
Mehmet Bülent SARIKÂHYA‟nın da bulunduğu, Ģüpheli konumundaki 5(beĢ) subay ile,
tanık konumundaki 12(oniki) subay, 1(bir) astsubay, 12(oniki) sivil memur olmak üzere,
toplam 30(otuz) kiĢiye “Nusret TAġDELER isminin olduğu, Eylül 2007 tarihli, Bilgi
Destek Planı konulu belge” sorulmuĢtur. Söz konusu kiĢiler bu soruyu;
> Söz konusu belgeyi görmediği ve duymadığı,
> Böyle bir çalıĢmanın yapılmadığı,
> Böyle bir çalıĢmaya katılmadığı,
> Böyle bir belgeyle ilgisi olmadığı,
> Böyle bir çalıĢma yapıldığını duymadığı,
> “Kamuoyunu yönlendirme maksatlı çeĢitli belgeler hazırlanmasına iliĢkin” bir
emir verilmediği,
> Diğer ġube Müdürleri ile beraber böyle bir çalıĢma yapmadığı,
> Ġhbar Mektubunda iddia edilen hususların ve bu kapsamda iddia edilen bir
çalıĢmanın yapılmadığı,
> Bu içerikte çalıĢmalar yapıldığına Ģahit olmadığı,
> Bu konularla ilgili bilgi, görgü ve duyumu olmadığı,
> Söz konusu belgeyi basında gördüğü,
> Söz konusu belgenin Askerî YazıĢma Usullerine ve Kurallarına aykırı olduğu,
> Belgenin birinci sayfasındaki sayı bölümünün askerî usullere tamamen aykırı
olduğu,
> Elektronik ortamda gönderilen bir belgenin imza bloğunun üzerinde (e-ĠMZALI)
ibaresinin yazılı olması gerektiği,
> GĠZLĠ ve daha yüksek gizlilik dereceli evrakın Evrak Yönetim Sistemi (EYS)
üzerinden gönderilmediği, ifadeleri ile cevaplandırmıĢlardır.
20
- Ġnternet Andıcı Davasının SoruĢturma ve KovuĢturma Safhalarında, söz konusu
Sahte Belge hakkında kendilerine soru yöneltilen Ģüphelilerin ve sanıkların tamamının da,
”Böyle bir belge hazırlamak için emir almadıkları”, “Böyle bir çalıĢma yapmadıkları”, “Böyle
bir çalıĢma yapıldığına Ģahit olmadıkları”, “Böyle bir belgeyi görmedikleri” Ģeklinde cevaplar
verdikleri Savcılık Ġfade Tutanaklarının ve DuruĢma Tutanaklarının tetkikinden
anlaĢılmaktadır.
- 07.09.2012 tarihinde yapılan 226 No.lu Celsede “Tanık” sıfatıyla ifade veren,
2006-2008 döneminin Bilgi Destek Daire BaĢkanı Tümgeneral Ġhsan BALABANLI, söz
konusu Sahte Belge ile ilgili olarak sorulan sorulara;
> “Hayır böyle bir çalıĢma görmedim yani ben benim haberim olurdu en
azından böyle bilgi destek planı falan diye bir çalıĢma olsa. Ben görmedim.”
(DuruĢma Tutanağı, sayfa 55)
> “Mümkün değil ne bana harekat baĢkanım böyle bir emir vermiĢtir ne de
ben arkadaĢlara böyle bir emir vermedim. Yani böyle bir Ģeyden hiç bilgim de
dahilinde değil ben de emir almadım emir de vermedim. Onlar da benden sonraki
Ģube müdürleri yani bana bağlı olan Ģube müdürleri böyle bir çalıĢmayı hiçbir zaman
hani hem askeri literatürde emir komuta zinciri içerisinde böyle bir Ģey mümkün değil
görmedim de duymadım da.” (DuruĢma Tutanağı, sayfa 63)
> “Yok, hayır hiçbir bilgim yok, öyle bir çalıĢma yapıldığını ne duydum ne
gördüm.”(DuruĢma Tutanağı, sayfa 83) Ģeklinde cevaplandırmıĢ,
> “Daire baĢkanı olduğunuz dönemde yasalara aykırı herhangi bir emir
aldınız mı ve astlarınıza verdiniz mi?” sorusuna ise “Hayır” cevabını vermiĢtir.(DuruĢma
Tutanağı,sayfa 78)
- Genelkurmay Askerî Savcılığının Ġddianamesinde Ģu tespitler yer almaktadır:
> Harekât BaĢkanlığı Kontrollu Evrak Bürosunda, Bilgi Destek Dairesinde, Ġç
Güvenlik Harekât Dairesinde ve Genelkurmay Genel Sekreterliğinde kullanılan toplam
75 (yetmiĢbeĢ) adet bilgisayarda, bilirkiĢi tarafından yapılan incelemede söz konusu
5 (beĢ) sayfalık yazı ile ilgili bir bilgiye ve dokümana rastlanmamıĢtır.
> Askerî Savcılık tarafından Ġhbar Mektubu ve ekindeki belgeler üzerinde
yaptırılan kriminal inceleme sonucunda düzenlenen Jandarma Kriminal Daire
BaĢkanlığı Raporunda; Ġhbar Mektubu, Eylül 2007 tarihli Bilgi Destek Planı BaĢlıklı
belge ile Evrak Ġmha ĠĢleminde Görevlendirilen ErbaĢ ve Erler baĢlıklı çizelgenin
çıktılarının aynı lazer yazıcıdan alındığının; sayılan tüm belgelerin 12 Haziran 2009
tarihi ve öncesinde Bilgi Destek Dairesinde kullanılan 24 adet yazıcıdan alınan
mukayese çıktıları ile farklılıklar gösterdiğinin tespit edildiği belirtilmiĢtir.
> Ġhbar Mektubunda “söz konusu belgenin altında imza bulunmamasının
evrakın elektronik ortamda gönderilmiĢ olmasından kaynaklandığı” belirtilmiĢse de,
soruĢturmada elde edilen deliller ve bu konuyla ilgili tanık ifadelerine göre, elektronik
ortamda gönderilen belgelerin isim bloku üzerinde “(ĠMZALI)” veya “(e-ĠMZALI)”
yazısının bulunması gerektiği, ayrıca elektronik ortamda GĠZLĠ ve daha üst gizlilik
dereceli belgelerin gönderilmesinin yasak olduğu anlaĢılmıĢtır. Genelkurmay
BaĢkanlığınca hazırlanan bütün evrakların MY 75-1(B) TSK Karargâh Hizmetleri
Yönergesi esaslarına göre hazırlandığı; söz konusu belgenin, hiçbir yönüyle askerî
yazım kurallarına uygunluk göstermediği belirlenmiĢtir.
> Söz konusu yazının son bölümünde “Nusret TAġDELER Korgeneral
Hrk.BĢk.” Ģeklinde yazılan imza bloku bu görev sırasında Harekât BaĢkanlığında
imzalanan belgelerle karĢılaĢtırıldığında, bunlarla uyuĢmadığının görüldüğü, örnek
belgelerde imza blokunun “H.Nusret TAġDELER Korgeneral Harekât BaĢkanı”
Ģeklinde yazılmıĢ olduğu tespit edilmiĢtir.
21
> Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, ihbar mektubunun EKB‟sinde gönderilen belgenin “tamamen sahte olarak düzenlenmiĢ bir belge olduğu”
kanaatine varılmıĢtır.
> SoruĢturma ile anlaĢılan sonuç Ģöyle ifade edilmiĢtir: “Bu bulgular karĢısında,
Ġhbar Mektubunun, yukarıda sahte olarak üretildiği kanaatine varılan Eylül 2007 tarihli
Bilgi Destek Planı baĢlıklı belgenin, Evrak Ġmhasında Görev Alan ErbaĢ ve Erlere Ait
Ġsim Listesinin ve Bilgi Notu baĢlıklı belgenin çıktılarının aynı yazıcıdan alınmıĢ
olması “dikkat çekici” olup, ihbar mektubu ve söz konusu belgelerin bir yerde
hazırlanmıĢ olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Diğer yandan, sahte olarak
hazırlandığı kabul edilen Eylül 2007 tarihli Bilgi Destek Planı baĢlıklı belgenin SAYI
bölümünün yazılıĢında (SAYI:HRK.:1700- -07/ ) görülen yanlıĢlığın, en tecrübesiz
bir TSK personelinin bile yapmayacağı ve fark edebileceği bir yanlıĢlık olduğu
dikkate alındığında, belgeyi hazırlayanların ve ihbarcının Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubu bir kiĢi olmayabileceği kanaatini güçlendirmektedir.
- Askerî Savcının vardığı bu kanaate istinaden, söz konusu sahte evrakın sivil bir
Ģahıs tarafından hazırlandığı kabul edilebilir. Hangi devlet kurumlarında resmî yazılara
“SAYI:” kelimesi ile baĢlayacak Ģekilde Evrak Numarası verildiği araĢtırıldığı takdirde, bu
Ģahsın alıĢkanlıklarından hareketle, mesleği ve mensubu olduğu kurum hakkında bir
tahminde bulunulabilir. Hatta Ġddia Makamının, bu konuyu merak edip araĢtırdığı takdirde,
çok yakından tanıdığı ve bildiği bazı devlet kurumları ile karĢılaĢmasının da ihtimal
dahilinde olduğunu düĢünüyorum.
- Bilgi Destek Planı konulu yazıda dikkati çeken diğer noksan ve yanlıĢ hususlar
Ģunlardır.
> Sahte evrakın sayısının “SAYI:HRK.:1700-…-07” Ģeklindeki yazımında baĢka
hatalar ve noksanlar da vardır:
- Sahte Evrakın konusuna uygun olarak verilmesi gereken Dosya Numarası
yanlıĢtır. 2007 yılında yürürlükte olan MY 75-1(A) ve onu takip eden MY 75-1(B) Silahlı
Kuvvetler Karargâh Hizmetleri Yönergeleri ile MY 71-3 Silahlı Kuvvetler Dosyalama
Yönergesine göre 1700 dosya numarası, “Bilgi Destek Planı” için değil, “Genel Eğitim ĠĢleri
ve Tatbikatlar” konulu yazılar için kullanılmaktadır. Genelkurmay Karargâhında böyle bir
hatayı hiç kimse yapmaz.
- GönderilmiĢ veya Gönderilmeye hazır bir evrakın Sayı hanesinde boĢluklar
bulunması kabul edilmez. Sahte Evrakın 2007 yılında bu dosya numarasından çıkarılan
kaçıncı evrak olduğunun aradaki boĢluğa, evrakı hazırlayan Daire ve ġube ile Evrakın Kayıt
Numarasının da “Kesme” (“ / ”) iĢaretinden sonra yazılmıĢ olması gerekirdi. Bunlar noksan
bırakılmıĢtır.
> Ġftira Mektubunda “Bu evrakın gönderilmiĢ olduğu” iddia edilmektedir. Tarih
hanesi tam olarak yazılmamıĢ hiçbir evrak gönderilemez. Bu sahte evrakta Gün-Ay-Yıl tam
olarak yazılmamıĢtır.”Gün” belli değildir.
> Sahte Evrakın sadece “1.” Madde ile “a.,b.,c.,ç.,d.,” fıkralarından meydana
geldiği görülmektedir. Bu Ģekilde yazılmıĢ, “Bir Maddelik Emir” olmaz. Böyle bir yazıya
“Askerî yazı” denemez.
> Fıkra baĢlıkları büyük harflerle değil, küçük harflerle yazılır.
> Sahte Evrakın, metin bölümünün sonundaki “Arz/Rica ederim” ibaresinden,
“Dosya Sureti” olduğu anlaĢılmaktadır. Bu nedenle evrakın dosya suretinde mutlaka
bulunması gereken; Birinci sayfanın üst orta kısmında (DOSYA) ibaresinin, son kısmında
da, asgari olarak evrakı hazırlayan Proje Subayı, ġube Müdürü ve Daire BaĢkanının,
görevi, rütbesi, adı soyadı, parafı ve paraflama tarihinin bu evrakta mevcut olmadığı
görülmektedir.
> “GENELKURMAY BAġKANI EMRĠYLE” ibaresi, Sahte Evrakın Genelkurmay
BaĢkanlığı Karargâhı dıĢındaki ast makamlara yayımlanmak üzere hazırlanmıĢ bir emir
22
olduğunu göstermektedir. Var olduğu iddia edilen, rutin bir evrak sayılamayacak böyle bir
emrin, asgari Genelkurmay II‟nci BaĢkanına arz edildiğini gösterir bir ibareyi, iĢareti veya
Genelkurmay II‟nci BaĢkanının parafını ve paraf tarihini taĢıması gerekirdi; ama bunlar söz
konusu yazıda görülmemektedir.
Bilgi Destek Planı konulu sahte belgenin iki önemli özelliği daha göze çarpmaktadır:
- “Genelkurmay BaĢkanı Emriyle” yayımlanan bir EMĠR hüviyetinde hazırlanmıĢ
izlenimi verilmeye çalıĢılan beĢ sayfalık bu yazıda, emir kipinde fiili olan bir tek cümle dahi
yoktur. Emir telakki edilecek veya direktif olarak algılanabilecek bir tek ifade
bulunmamaktadır. Bu yazıyı okuyan hiçbir asker kiĢi, yazının hiçbir cümlesini esas alarak
hiçbir eyleme giriĢmez; hiçbir davranıĢta bulunma gereğini veya zorunluluğunu hissetmez.
Yazının tamamı, birtakım sözde tespitler ve bazı sözde tavsiye niteliğindeki ifadelerden
meydana gelmiĢtir. Bu yazıyla hangi maksat ve hedefin gerçekleĢtirilmeye çalıĢıldığını
anlamak son derece güç, hatta imkânsız görülmektedir.
- Müfteri, söz konusu sahte evrakın gönderildiğini, yani yayımlandığını iddia
etmesine rağmen, bu haliyle, biraz önce açıkladığım nitelikleriyle yayımlanmıĢ olmasına
ihtimal verilemeyeceği gibi, ne gönderildiğine ne de alındığına dair hiçbir kayıt, elektronik
ortamda veya yazılı hiçbir iz ve emare yoktur. Üstelik hiç kimseye hitap etmeyen bu yazının,
hazırlayıcısı veya hazırlayıcıları tarafından, hangi makam adreslerine veya Ģahıslara
gönderilmesinin düĢünüldüğüne dair herhangi bir bilgi veya belge de bulunmamaktadır.
Askerî Savcılık Ġddianamesinde de belirtildiği gibi, elektronik ortamda gönderilen
belgelerin isim bloku üzerinde “(ĠMZALI)” veya “(e-ĠMZALI)” ibaresinin bulunması gerekir.
Bu ibarelerden birini ihtiva etmeyen bir yazının elektronik ortamda gönderilmesi fiziken
mümkün değildir. Ayrıca, elektronik ortamda “GĠZLĠ” ve daha üst gizlilik dereceli belgelerin
gönderilmesi yasaktır. Dolayısıyla, Müfteri‟nin Ġftira Mektubundaki “EK-B‟nin, altında imza
bulunma- masının sebebi evrağın elektronik ortamda gönderilmiĢ olmasından
kaynaklanmaktadır” ibaresi tamamen yanlıĢ, yanıltıcı bir ifade, yalan bir beyandır.
Buraya kadar olumsuz özelliklerini, yanlıĢlarını ve noksanlarını açıkladığım, geçerli bir
tarih ve sayısı olmayan, imzasız ve parafsız, resmî kayıtlarda rastlanmayan, elektronik
ortamda izi bulunmayan, gönderildiğine ve alındığına dair hiçbir emare tespit edilemeyen,
hakkındaki “sahte olarak düzenlenmiĢ bir belge olduğu” kanaati ile malûl bir yazıyı,
“Örgütsel amaçlar doğrultusunda illegal faaliyetlere yönelik hazırlanmıĢ bir belge”
olarak değerlendiren Ġddia Makamının, bu iddiasını Ģu sorulara tatminkâr cevaplar verecek
biçimde, somut deliller, inandırıcı bilgi ve belgelerle ispatlaması gerektiğini düĢünmekteyim:
- Bu sahte ve yetersiz belgenin hangi örgütün, hangi amaçları doğrultusunda, hangi
illegal faaliyetlerde, nasıl bir rolünün ve etkisinin olabileceği değerlendirilmektedir?
- Ġddia edildiği gibi örgütsel amaçlar doğrultusunda illegal faaliyetlere yönelik olarak
hazırlanmıĢ ise, bu belgeye, “Genelkurmay BaĢkanı Emriyle” yayımlandığını belirtir Ģekilde,
resmî bir görevli olan Genelkurmay Harekât BaĢkanının imza blokunun, adı-soyadı, rütbesi
ve makam ünvanı ile açılmasının sebebi nasıl izah edilmektedir?
- Söz konusu sahte belgeye, sıraladığım ve izah ettiğim hata ve yanlıĢlıkları yapmak
suretiyle komik duruma düĢme riskini de göze alarak, askerî bir emir süsü vermek için
bilgisizce ve beceriksizce çaba harcanmasının, hangi maksada matuf olduğu düĢünülmektedir?
- Bu iddianın ileri sürülmesinin makul ve mantıklı bir açıklaması var mıdır?
Bu bölümde son olarak, imzasız ve parafsız bir yazının “Belge” olarak kabul edilip
edilmeyeceği konusundaki güncel bir geliĢmeyi de nakletmek istiyorum. 23 Eylül 2012 tarihli
Star Gazetesinin 16‟ncı sayfasında, “Oslo‟da asla anlaĢma imzalanmadı” baĢlıklı bir
haber yayımlandı (EK-E). Haberin alt baĢlığında, “BaĢbakan Erdoğan, CHP Genel
BaĢkan Yardımcısı Haluk Koç‟un „Oslo mutabakatı‟ diye açıkladığı metin için, „Altına
benim yetkili arkadaĢlarımın imzasını koymadığı hiçbir evrak belge değildir, olamaz,
kimse kimseyi aldatmasın. Ortada bir mutabakat metni, anlaĢma yok‟ dedi.”
23
açıklaması, içeriğinde ise “BaĢbakan Erdoğan‟ın, AK Parti Ġstanbul Ġl BaĢkanlığı
DanıĢma Meclisi ve Katılım Toplantısı‟nda yaptığı konuĢmada, CHP‟nin Oslo belgeleri
olarak açıkladığı metinlerin gerçeği yansıtmadığını belirterek „Altında imzamın
olmadığı evrak belge olamaz‟ dediği” bilgisi bulunuyordu. Ortaya Ģöyle bir durum çıkıyor:
Ġddia Makamı, imzasız ve parafsız 5(beĢ) sayfalık bir yazıyı “Delil” kabul ederek, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetine karĢı suç iĢlendiği iddiasında bulunuyor; ancak Hükûmet‟in
BaĢkanı olan Sayın BaĢbakan, “Altında imza bulunmayan bir evrakın belge olarak
kabul edilemeyeceğini” ifade ediyor. Bu durum karĢısında Ġddia Makamının ne diyeceğini
bilmiyorum; ama ben, bir Hukuk Devletinde “Çifte standart”ın kabul edilemeyeceğine
inandığımın bilinmesini istiyorum.
BĠLGĠ DESTEK PLANI KONULU SAHTE BELGE ĠLE ĠRTĠBATLI OLDUĞU ĠDDĠA
EDĠLEN OLAYLAR
Sayın BaĢkan,
Ġddianame‟nin 73‟üncü ve 74‟üncü sayfalarında; 19 Eylül 2007 tarihinde
CumhurbaĢkanı Abdullah GÜL için Esenboğa Havalimanında yapılan karĢılama töreni
sırasında ANKARA Garnizon Komutanının davranıĢı ile, 23 Kasım 2007 tarihinde
BaĢbakan Recep Tayyip ERDOĞAN‟ın eĢi Emine ERDOĞAN‟ın TSK Rehabilitasyon
Merkezine yapmak istediği bir ziyaretle ilgili yaĢandığı belirtilen olay, Bilgi Destek Planı
konulu Sahte Belge ile irtibatlandırılarak, “Söz konusu belgenin Genelkurmay
BaĢkanlığı içerisine sızan Ergenekon Terör Örgütü mensuplarınca, ülkede kaos ve
kargaĢa ortamı oluĢturmak üzere hazırlandığı kanaatine varıldığı” ileri sürülmektedir.
Eylül 2007 tarihli, Bilgi Destek Planı konulu; 5 (beĢ) sayfalık sahte belgenin, Ġddianame
içinde belli belirsiz, enterasan bir konuma sahip olduğu, dikkatle bakan gözlerden
kaçmayacak Ģekilde, açıkça görülmektedir.
- Bu belge; Ġddianame‟nin 73‟üncü sayfasındaki “4-ġÜPHELĠ HÜSEYĠN NUSRET
TAġDELER” baĢlığına kadar olan 72 sayfalık bölümde, 18‟inci sayfadaki ikinci Ġftira
Mektubunda yapılan dolaylı atıf dıĢında hiçbir Ģekilde yer almamıĢ, bir kez dahi doğrudan
bahis konusu olmamıĢtır. BaĢka bir ifade ile, 73‟üncü sayfada aniden ortaya çıkan,
nevzuhur bir belgedir. Oysa, Ġddianame‟nin ilk 72(yetmiĢiki) sayfasında, eğer gerçekten var
olduğuna inanılıyor, önem ve değer veriliyorsa, bu sahte belgeden mutlaka bahsedilmiĢ
olması gereken bölümler bulunmaktadır. Bu bölümler;
> Ġddianamenin 8-16‟ncı sayfaları arasında yer alan, “TOPLANAN DELĠLLER”
baĢlığı altındaki “ĠRTĠCAYLA MÜCADELE EYLEM PLANI, PLANA AĠT TASLAK METĠN VE
PLAN ÖNCESĠ BENZER ÇALIġMALAR” alt baĢlıklı 9(dokuz) sayfalık inceleme,
> Ġddianame‟nin
61-66‟ncı
sayfaları
arasında
yer
alan
“GENEL
DEĞERLENDĠRME” baĢlığı altındaki yaklaĢık 5(beĢ) sayfalık izahat bölümleridir.
- Söz konusu sahte belge, Ġddianame‟nin 73‟üncü ve 74‟üncü sayfalarından sonra
da, sadece 1(bir) defa, “5-ġÜPHELĠ FUAT SELVĠ” baĢlığı altındaki 75‟inci ve 76‟ncı
sayfalarında yer almaktadır.
- Ġddia Makamı tarafından; Ġddianame‟nin bütünlüğü içerisinde varlığı, önemi ve
değeri konusunda Ģüphe uyandıracak biçimde ele alınan ve zayıf bir biçimde
konumlandırılan, en önemli eksikliklerini, yanlıĢlıklarını ve olumsuz özelliklerini detaylı
olarak anlattığım bir Sahte Belgenin, Ģahsıma yöneltilen ağır itham ve suçlamalara mesnet
teĢkil edecek biçimde kullanılmasının, hukukun temel kuralları, hak ve adalet duyguları ile
nasıl bağdaĢtırılacağı hususunun değerlendirilmesi keyfiyeti, Mahkeme Heyetinin
takdirlerine maruzdur.
24
Ġddia Makamının, Ġddianame‟de belirtilen iki eylemin veya olayın “Söz konusu sahte
belge” ile irtibatlı olduğu yönündeki iddiasının, yine aynı Ġddianame‟den alınan, Ģimdi
açıklayacağım ifadeler ve bilgiler ıĢığında yeniden değerlendirilmesi gerektiği
kanaatindeyim.
- Ġddia Makamının muteber kabul ettiği Ġftira Mektubunda, Müfteri‟nin var olduğunu
iddia ettiği Ġrticayla Mücadele Eylem Planı ile ilgili olarak; “Söz konusu gayri hukuki
çalıĢmalar, TSK içerisindeki cunta yapılanmasının kilit isimlerinden olan Org.Hasan
Iğsız‟ın Genelkurmay II‟nci baĢkanlığı döneminde hız kazanarak devam etmiĢtir.
Org.Hasan Iğsız‟ın doğrudan netice alınabilecek bir eylem planı hazırlanması
konusunda verdiği direktif gereği, Korg.Mehmet Eröz ve Tümg.Mustafa Bakıcı‟nın da
katkılarıyla gerekli çalıĢmalar baĢlatılmıĢ ve söz konusu eylem planı Kur.Alb.Dursun
Çiçek tarafından hazırlanmıĢtır.” ifadesi yer almaktadır. Bu ifadeye göre; varlığı
ispatlanmıĢ olmamakla beraber Ģayet var ise, söz konusu plan ile ilgili çalıĢmaların
Orgeneral Hasan IĞSIZ‟ın bu göreve Ağustos 2008‟de baĢlamıĢ olması nedeniyle, en erken
Eylül 2008‟den itibaren, yani aynı mektupta iddia edilen Bilgi Destek Planı konulu yazının
hazırlanma tarihi olarak gösterilen Eylül 2007‟den tam 1(Bir) yıl sonra baĢlatılmıĢ olduğu
düĢünülebilir.
- Ġddianame‟de yer alan ve “ÇalıĢmaların Ġrticayla Mücadele Eylem Planı ile eyleme
dönük hale getirildiğini, yani bunun öncesinde eyleme dönük bir plan, dolayısıyla bu
kapsamda bir eylem bulunmadığını, bundan önceki çalıĢmaların, fikir, tutum, belge
hazırlama düzeyinde olduğunu” belirten Ģu ifadelere dikkatinizi çekmek istiyorum:
> Sayfa 5 :
“SoruĢturma konusu Ģüphelilerin mevcut iktidar partisinin 3
Kasım 2002 genel seçimlerinden sonra tek baĢına iktidar olmasının ardından benzer
içerikli çalıĢmaların Ġrticayla Mücadele Eylem Planı ismiyle düzenlenene kadar devam
ettiği, bu belgeyle eyleme dönük hale getirildiği tespit olunmuĢtur.
> Sayfa 16 : “Örgütün bu tutum ve anlayıĢının diğer belgelerden daha
kapsamlı ve sistematik olan Ġrticayla Mücadele Eylem planında somutlaĢtırılarak
eyleme dönük hale getirildiği anlaĢılmıĢtır.”
> Sayfa 61 : “Ġrticayla Mücadele Eylem Planının Ergenekon Terör
Örgütünün mevcut anlayıĢ ve tutumunun, sistematik bir eylemsel planda
bütünleĢmiĢ hali olduğu kanaatine varılmıĢtır.”
- Ġddianame‟nin 11-15‟inci sayfalarını içeren bölümünde, “2-ĠRTĠCAYLA
MÜCADELE EYLEM PLANI, PLANA AĠT TASLAK METĠN VE PLAN ÖNCESĠ BENZER
ÇALIġMALAR” baĢlığı altında, “b- Ġlgili Belgelerin Ġncelenmesi” alt baĢlığı kapsamında
Ġddia olunan “I-Proje Ġsimli Belge”, “II-KitleĢim Ġsimli Belge”, “III-Benzer Ġçerikli Diğer
Belgeler” incelenmiĢ ve bunların Ġrticayla Mücadele Eylem Planı ile iliĢkileri ve benzerlikleri
ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Burada “Eylül 2007 tarihli ve Bilgi Destek Planı konulu”
sahte belgeden hiçbir Ģekilde bahsedilmemektedir; böyle bir belge ismen dahi mevcut
değildir.
- Ġddia Makamının; var olduğunu düĢündüğü bir Örgüt‟ün tutum ve anlayıĢının
eyleme dönük hale getirildiği bir belge olarak değerlendirdiği Ġrticayla Mücadele Eylem Planı
ile benzer veya iliĢkili çalıĢmalar arasında bile saymadığı ve bu plandan en az 1(bir) yıl
önce hazırlandığını belirttiği, söz konusu Sahte Belgeyi, Ġddianame‟nin 73‟üncü ve 74‟üncü
sayfalarında, ani bir kararla, inanılmaz bir biçimde, eylem sebebi saymasının kendince
makul bir izahı olması gerekir. Ġddia Makamının, bu çeliĢkili tutumunu sebepleriyle beraber
açıklamasına ihtiyaç bulunduğunu düĢünmekteyim.
Eylül 2007 tarihli, Bilgi Destek Planı konulu, Genelkurmay BaĢkanlığı Emri süsü
verilmeye çalıĢıldığı anlaĢılan Sahte Belgenin; bir “Yazılı Emir” hüviyetini taĢımadığını,
mevcut noksanları ve yanlıĢları ile imzaya ve yayıma hazır olmadığını detaylarıyla
açıklamıĢ, varlığını ve yayımlandığını gösteren hiçbir kayıt bulunmadığını da belirtmiĢtim.
ġayet var olsaydı, söz konusu belgenin Ġddianame‟de ileri sürüldüğü gibi, Eylül ve Kasım
25
2007 tarihlerinde, Genelkurmay Karargâhı dıĢında cereyan etmiĢ iki olaya sebep olabilmesi
veya mesnet teĢkil edebilmesi için, ayrıca Ģu hususların da gerçekleĢtirilmiĢ olması
gerekirdi:
- Ġddia olunan olayların faili durumunda görünen generaller, Türk Silahlı
Kuvvetlerinin komuta makamlarındaki resmî görevli komutanlar olduğuna göre, bu Sahte
Belgenin “Yazılı Emir” olarak;
> Birinci olay için, Kara Kuvvetleri Komutanlığına (KKK), KKK tarafından da
ANKARA Garnizon Komutanlığı görevini uhdesinde bulunduran 4‟üncü Kolordu
Komutanlığına,
> Ġkinci olay için, TSK Sağlık ve GATA Komutanlığına, oradan da TSK
Rehabilitasyon Merkezi Komutanlığına yayımlanmıĢ olması gerekirdi. Bu zorunlu Ģartın
yerine getirildiğine dair hiçbir kanıt, hatta emare bulunmamaktadır.
- Kara Kuvvetleri Komutanının Genelkurmay BaĢkanının bir ast makamında, TSK
Sağlık ve GATA Komutanının ise Genelkurmay II‟nci BaĢkanının bir ast makamında
bulunması nedeniyle, Askerî YazıĢma ve Nezaket Kuralları gereğince, böyle bir emrin
Harekât BaĢkanı tarafından imzalanması uygun olmayacağından, Genelkurmay II‟nci
BaĢkanı tarafından imzalanması ve yayımlanma- dan önce de Genelkurmay BaĢkanına arz
edilmiĢ olması gerekirdi. Bu Ģartlar da yerine getirilmemiĢtir.
- Ġddia Makamının üzerinde durduğu, “Türbana gösterilecek tepki, alt kademeler
için de bir emsal teĢkil edecektir. Gösterilen tepkinin uzun vadede uygulama imkânı
olan tutarlı bir politika olması önemlidir. Gösterilecek tepkinin, her ne olursa olsun,
kendi manevra sahamızı daraltmayacak ve müteakip giriĢimlerde elimizi
bağlamayacak düzeyde kalması önem arz etmektedir” ifadesinin, “Eylem gerektiren bir
emir” olarak algılanması mümkün olmayacağından, bu cümlenin kesinlik ve açıklık
özelliklerine sahip, emir kipinde bir fiil ile yazılmıĢ olması gerekirdi. Böyle yapılmamıĢtır.
Ayrıca, bu ifadede yer alan “elimizi bağlamayacak” ibaresinin, bir subay tarafından bir yazılı
emirde veya askerî yazıda kullanılmıĢ olması imkân ve ihtimal dıĢıdır. Bu ibare, söz konusu
yazıyı yazan Ģahsın bir subay olması ihtimalini adeta ortadan kaldırmaktadır.
Bütün bu açıklamaları dikkate alarak; Ġddia Makamının, Eylül 2007 tarihli ve Bilgi
Destek Planı konulu, sahte olduğunu kendisinin de ifade ettiği ĠMZASIZ belgeyi Ģahsıma
maletmesini, geçerli bir delil veya somut bir kanıt olarak kabul ettiği bu sahte belge ile
cereyan eden iki olay arasında sebep-sonuç iliĢkisi kurarak, üstelik Ģahsım ile de bir illiyet
bağlantısı oluĢturarak Ģahsımı sorumlu göstermesini ve “Bu haliyle söz konusu belgenin
de Genelkurmay BaĢkanlığı içerisine sızan Ergenekon Terör Örgütü mensuplarınca
ülkede kaos ve kargaĢa ortamı oluĢturmak üzere hazırlandığı kanaatine varılmıĢtır”
ibaresini Ġddianame‟ye dahil etmesini, hukuk anlayıĢı, hak ve adalet duygusu ile
bağdaĢtırma ve hukuki açıdan değerlendirme keyfiyetinin, Mahkeme Heyetinin takdirlerine
maruz olduğunu düĢünmekteyim. Buradaki “Ergenekon Terör Örgütü Mensupluğu”
konusundaki mesnetsiz iddiaya dair açıklamalarımı ilgili bölümde yapacağım.
Ġddia Makamı, değerlendirme, tutum ve iddiaları ile; sanki bu iddianameyi yazarken
Türkiye dıĢında, Dünya‟nın Türkiye‟den hiçbir haber alamayacağı uzak bir köĢesinde
olduğu veya Türkiye‟de bulunmasına rağmen, yazılı ve görsel basını hiç izlemediği, hiç
kimse ile konuĢmadığı, gözleri kapalı, kulakları tıkalı yaĢadığı izlenimini vermektedir. Bu
iddianameyi okuyan veya dinleyen, duruĢmaları izleyen kiĢilerin olduğu gibi, Türkiye
Cumhuriyetindeki vatandaĢlarımızın, yurt dıĢındaki soydaĢlarımızın ve Türkiye‟deki
geliĢmelerle az çok ilgilenen yabancıların da, Ġddianame‟de yazılı olaylara benzer eylem,
davranıĢ ve iĢlemlerin, Türkiye‟de “Eylül 2007 tarihli, Bilgi Destek Planı konulu” sahte
belgeden çok önceki yıllardan beri, defalarca meydana geldiğini, kamuoyunda sıklıkla ve en
geniĢ ölçüde tartıĢıldığını, gerek Türkiye Cumhuriyetinin Yargı Organlarında gerekse
Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesinde “Dava” ve “Adli Karar” konusu olduğunu bildiklerine
inanıyorum.
26
Türk Silahlı Kuvvetlerine ait kıĢla, karargâh, birlik, kurum ve sosyal tesislere giriĢte,
yönetmelik ve yönergelere dayanan ve titizlikle uygulanan kılık kıyafet kurallarının evvelden
beri bulunduğu, herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Askerlik hak ve ödevini yerine
getirmiĢ bulunan her Türk VatandaĢının, bu gerçeği yaĢayarak öğrenmiĢ olması gerekir.
Hatta yurdumuzun çeĢitli bölgelerinde, özellikle küçük Ģehir ve kasabalarımız ile
Anadolu‟muzun mahrumiyet içindeki ücra köĢelerinde görev yaparken, aileleri ile beraber
orduevlerinin, askerî gazinoların ve askerî sağlık tesislerinin imkânlarından istifade eden
hakimlerimizin ve savcılarımızın da bu kurallara aĢina olmaları beklenir. Oysa, Ġddia
Makamının sahte belge ile iki olay arasında bağlantı kurması, bu gerçeklerin farkında
olmadığını, bu tür olayların söz konusu sahte belge nedeniyle, ilk defa meydana geldiğini
zannettiğini göstermektedir.
Bu tutum ve davranıĢı hayretle ve ibretle karĢılamakta, Anayasa‟mızda “Hukuk
Devleti” ilkesi çerçevesinde teminat altına alınan Temel Hak ve Özgürlüklerimiz açısından
endiĢe duymaktayım. “Gerçek gözardı edilince ortadan kalkmaz‟‟ sözünün anlamının, bir
gün Ġddianame‟yi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı tarafından da anlaĢılacağına inanıyorum.
Söz konusu sahte belge ile bu iki olay arasında böylesine bir iliĢki kurmanın, gerçeği
arayan, akıl ve mantık sınırları içinde düĢünen kiĢiler tarafından baĢarılması mümkün
olmayan, çok zor bir zihnî iĢlem olduğunu düĢünüyorum. Ancak, suçu ve suçluları önceden
belirleyerek buna uygun bir senaryo yazmaya kararlı olanlar, ne derecede inandırıcı
olacağını hiç düĢünmeden, her zorluğu aĢacak gayreti de pervasızca gösterirler; görmek
istemedikleri gerçekleri herkesin de yok sayacağını zannederler. Ġddia Makamının,
“Gerçekleri ortaya çıkarmak” gibi bir arayıĢ içinde bulunmadığı, bu iki olay ile sahte belge
arasında kurmaya çalıĢtığı iliĢkiyi ve bu vasıta ile Ģahsıma yönelttiği suçlamayı, tamamen
geçersiz kılan Ģu iki önemli olguyu tespit etmemiĢ olmasından da anlaĢılmaktadır:
- Birincisi: 22 Ekim 2010 tarihli gazetelerde yayımlanan bir habere göre,
Genelkurmay BaĢkanlığı, bir Özel Bilgi Notu ile; 19 Eylül 2007 tarihinde, Esenboğa
Havalimanında yapılan CumhurbaĢkanı‟nı KarĢılama Töreni sırasındaki, Ankara Garnizon
Komutanının davranıĢını izah etmiĢ ve “Uygulamanın TSK Protokol Yönergesine uygun
olduğunu” açıklamıĢtır. BaĢka bir ifade ile Genelkurmay BaĢkanlığı, Ankara Garnizon
Komutanının hareket tarzının “Doğru olduğunu”, kurumsal görüĢü olarak bildirmiĢtir. Bu
konuda Hürriyet Gazetesinde ve bazı internet sitelerinde yer alan, resimli ve krokili haberleri
Yazılı Ġfademin ekinde (EK-E) sunmuĢ bulunuyorum. Genelkurmay BaĢkanlığının
açıklamasından da anlaĢılacağı üzere, Ankara Garnizon Komutanının davranıĢı ve tören
uygulaması, Ġddia Makamının iddia ettiği gibi “Ergenekon Terör Örgütünün Sahte Belgesi”
sebebiyle değil, “Genelkurmay BaĢkanlığının TSK Protokol Yönergesi” gereğincedir.
- Ġkincisi: 31 Ocak 2010 günü saat 11:00‟de, TRT 1‟de yayınlanan, Radikal
Gazetesinden Ġsmet BERKAN, Star Gazetesinden Mustafa KARAALĠOĞLU, AkĢam
Gazetesinden Ġsmail KÜÇÜKKAYA, Zaman Gazetesinden Ekrem DUMANLI, Sabah
Gazetesinden Erdal ġAFAK‟ın katıldığı “Enine Boyuna” programında konuk olarak bulunan
Sayın BaĢbakan, Mustafa KARAALĠOĞLU‟nun bir sorusunu cevaplarken, 23 Kasım 2007
tarihinde TSK Rehabilitasyon Merkezinde cereyan ettiği ileri sürülen olayla ilgili olarak,
Ģöyle bir açıklamada bulunmuĢtur: “…ġimdi ben çok açık söylüyorum, benim kendi
eĢim, Nejat Uygur GATA‟da hasta yatıyor, onu ziyarete gitmek istiyor ve benim eĢim
orayı ziyarete gitmek istediğinde, Nejat Uygur‟un hanımı arıyor ve diyor ki; “ne olur,
biz sizinle dıĢarıda buluĢsak, siz buraya gelmeseniz. Çünkü burada yetkililerle sıkıntı
doğabilir, gelmemeniz isabetli olur.” Ben bunu en üst düzeyde gündeme getirdim,
dedim “Nedir bu hal?‟‟, “Ne yaptıklarının farkında mısınız?‟‟ dedim. En üst düzeyde
bunu artık söylemek zorunda kaldım. Ben bugüne kadar söylemedim, bazı gazeteler
bunu yazdı. O zaman da hatırlarsanız, Ģimdi bunun benzeri olaylar bu ülkede yaĢandı.
Peki, bunun yapılmasına, bunun yaĢanmasına müsaade eden irade dürüst davrandı
27
diyebilir miyiz? Özgürlükçüdür diyebilir miyiz? Bu sıkıntılar hâlâ yok değil , hâlâ
var...”
Ġddia Makamı Ģayet biraz dikkatli olsa, ilgi duyup araĢtırsaydı, en azından yazılı ve
görüntülü basındaki haberleri ve tartıĢmaları takip etseydi, Sayın BaĢbakan‟ın 2007 yılının
Kasım ayının son günlerinde, “Konuyu en üst düzeyde gündeme getirdiğini” tespit edebilirdi.
“Buna benzer olayların daha önceki dönemlerde de ülkemizde yaĢanmıĢ olduğunun”,
“Konunun kendisi tarafından en üst düzeyde gündeme getirildiğinin” ve “Bunu bazı
gazetelerin yazdığının” bizzat Sayın BaĢbakan tarafından açıklanmıĢ olması karĢısında,
bu olayı Sahte Belgeye ve Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütüne bağlayan Ġddia
Makamının ne diyeceğinin, bunu nasıl izah edeceğinin, merak konusu olduğunu
düĢünüyorum. Söz konusu televizyon programının bant kayıtları mutlaka TRT Kurumunun
arĢivinde muhafaza ediliyordur. Sayın BaĢbakan‟a ve ismini zikrettiğim gazetecilere sorma
Ģansı da bulunduğuna göre, Ġddia Makamının eğer ihtiyaç duyarsa, bu konuyu araĢtırma
imkânının hâlâ mevcut olduğu kanaatindeyim.
Bu konuda bir kanıt daha sunayım: 09 Eylül 2012 tarihli HABERTÜRK gazetesinin
1(bir)‟inci sayfasındaki “Vekilleri GATA‟ya bile almadılar” baĢlıklı haberin, 17‟nci
sayfadaki devamında, “Emine Erdoğan da alınmamıĢtı” alt baĢlığı altında Ģu ifadeler yer
aldı: “BAġBAKAN Erdoğan‟ın eĢi Emine Erdoğan da, 2007‟de geçirdiği felç nedeniyle
tedavi gören sanatçı Nejat Uygur‟u GATA‟da ziyaret etmek istemiĢ ancak izin
verilmemiĢti. Olay BaĢbakan Erdoğan‟ın katıldığı bir TV programında anlatması
üzerine (ortaya) çıkmıĢtı. Erdoğan, „Ben bunu o dönem en üst düzeyde gündeme
getirdim. Nedir bu hal ya, ne yaptıklarının farkında mısınız? dedim‟ Ģeklinde
konuĢmuĢtu.”
Ayrıca, Genelkurmay BaĢkanlığınca yayımlanan 26 Ekim 2011 tarihli ve “Askerî
Tedavi Kurumlarına GiriĢ” konulu emirle;
- Askerî hastane ve benzeri tedavi kurumlarının askerî sosyal tesis olarak kabul
edilmeyeceği,
- GiriĢ Ģartlarını haiz herkesin, kılık kıyafet yönünden kısıtlamaya tabi tutulmadan
buralardan istifade ettirileceği,
- Bu hususlar dikkate alınarak hastanelere (GATA, Sağlık K.lığı vb.) ait bu konuya
iliĢkin yönergelerde gerekli değiĢikliklerin yapılacağı, ilgili bütün makamlara bildirilmiĢtir.
Bu emrin bir örneği ile Vatan Gazetesinin Ġnternet Sitesinde konuya iliĢkin olarak
yayımlanan haberin bir sureti, Yazılı Ġfademin ekinde (EK-F) sunulmuĢtur. Görüldüğü gibi,
Askerî Tedavi Kurumlarına giriĢte, yönergelere dayanan ve bu emrin yayımlandığı 26 Ekim
2011 tarihine kadar yürürlükte kalmıĢ olan, “Kılık kıyafet kısıtlamaları” vardır. Bu emir, 23
Kasım 2007 tarihinde TSK Rehabilitasyon Merkezini ziyaret konusunda meydana geldiği
ileri sürülen olayın, Ġddia Makamının iddia ettiği gibi Bilgi Destek Planı konulu sahte belge
ile hiçbir ilgisinin bulunmadığının, o tarihte yürürlükte olan yönerge gereğince “Askerî
Tedavi Kurumlarına giriĢte uygulanan kılık kıyafet kısıtlamaları” nedeniyle yaĢandığının en
güçlü delilidir.
Ġddia Makamı, açık kaynaklarda yer alan haberlere dayanarak vukua geldiğini belirttiği
iki olay nedeniyle, Ģahsıma yönelik ağır suçlamalarda bulunmaktadır. Ancak, bildiğim
kadarıyla bu olaylarda herhangi bir suç unsuru tespiti ile hiç kimseye suç isnat edilmemiĢ,
hiçbir Ģahıs hakkında adli veya idari takibatta bulunulmamıĢ, yargı makamları tarafından
hiçbir iĢlem yapılmamıĢtır. Ġddia Makamının, suç unsuru tespit edilmemiĢ olan iki olayı
sahte bir belgeyle iliĢkilendirerek, Ģahsımı suçlamak için bunca çaba sarf etmesindeki niyet
ve maksadını, akıl, mantık ölçüleri ve vicdan duygusu ile bağdaĢtıramadığımı belirtmek
istiyorum.
Genelkurmay BaĢkanlığı içerisine sızan Ergenekon Terör Örgütü mensuplarınca
ülkede kaos ve kargaĢa ortamı oluĢturmak üzere böyle bir belge hazırlandığı; bu belgede
ifade edilen bir görüĢe veya değerlendirmeye istinaden, Türk Silahlı Kuvvetlerinin “General”
28
rütbesindeki görevlileri tarafından resmî mahallerde ve kurumlarda, diğer resmî görevlilerin
ve kiĢilerin huzurunda, resmî bir faaliyet sırasında, Sayın CumhurbaĢkanı‟na ve
BaĢbakan‟ın Sayın EĢine karĢı olumsuz davranıĢta bulunulduğu, açık bir eylem yapıldığı
iddiasını akıl ve mantık ölçüleri içinde, inandırıcı bulmanın mümkün olmadığını
düĢünüyorum. Bu nasıl bir gizli örgüttür ki, hazırlıklarını ve uygulamalarını fütursuzca ve
açıkça yapıyor, eylemlerini yüksek rütbeli generaller tarafından, devlet büyüklerine karĢı,
herkesin gözü önünde gerçekleĢtiriyor!.. Ancak, Ġddia Makamının bu iddiaları, kendisi ikna
olmuĢ biçimde ileri sürmesi, “Bir Gizli Örgütün veya Terör Örgütünün Askerî Makamlara
emir vermesi mümkün müdür?”, ”Bu emirler Ġcra Makamlarına hangi kanallardan, nasıl
ulaĢtırılır?”, “Böyle bir örgütün emirlerini generaller neden uygulasın?”; “Acaba Ġddia
Makamı Türk Silahlı Kuvvetleri ile Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütünü birbirine mi
karıĢtırıyor?” sorularını akla getirmektedir. Bunun en hafif ifade ile, kiĢilere ve kurumlara
yapılan çok büyük bir haksızlık, çok vahim bir hata olduğu kanaatindeyim.
Ġddia Makamının, iddialarına dayanak olarak kabul ettiği olaylar vasıtasıyla söz konusu
Sahte Belgeye kazandırmak istediği büyük önemin, gerçekler karĢısında sonuç olarak
ulaĢtığı zayıflık dikkate alındığında, bırakın “Kuvvetli ġüphe”yi “ġüphe” bile kabul
edilemeyecek isnat ve emarelerle dava açmasının gerekçesini anlamanın da mümkün
olmadığını ifade etmek istiyorum.
GENELKURMAY HAREKÂT BAġKANLIĞI
Sayın BaĢkan,
Askerlik mesleğinin dıĢında bulunan, Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhını tanımayan,
sadece bu davanın iddianamesini okuyarak, duruĢmalarını izleyerek bir fikir edinen kiĢilerin,
“Genelkurmay Harekât BaĢkanlığının görev ve sorumluluklarının odağında Bilgi Destek
Dairesinin faaliyetlerinin bulunduğu, Ġnternet Sitelerinin en önemli konu olarak karargâh
çalıĢmalarının özünü ve büyük kısmını teĢkil ettiği” gibi, son derece yanlıĢ bir izlenim
edinebilecekleri endiĢesini taĢıdığımdan ve bundan sonraki açıklamalarımın daha iyi
anlaĢılmasına olumlu katkısı olacağını düĢündüğümden dolayı, Genelkurmay Harekât
BaĢkanlığı hakkında özet bilgi sunmak istiyorum.
Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerinin temsil edildiği bir
MüĢterek Karargâh olan Genelkurmay BaĢkanlığında, II‟nci BaĢkana bağlı olarak görev
yapan 9(dokuz) Karargâh BaĢkanlığından biridir. Benim görev yaptığım 2007-2008
döneminde, 1(Bir) BaĢkanlık Kısmı ile Eğitim, Plan Harekât, Komuta Kontrol, Ġç Güvenlik
Harekât, Bilgi Destek ve Elektronik Harp Daire BaĢkanlıklarından meydana gelmekteydi.
Bünyesinde, bu 6(altı) Daire BaĢkanlığına bağlı; 28 (yirmisekiz) ġube Müdürlüğü, 4(dört)
Okul Komutanlığı ve 2(iki) Birlik Komutanlığı bulunmaktaydı. Toplam mevcudu, 6(altı)‟sı
general olmak üzere 1000 ila 1030 arasında, bunlardan Genelkurmay Karargâhında çalıĢan
personelin sayısı ise 470 ila 500 arasında değiĢmekteydi.
Bilgi Destek Daire BaĢkanlığı 5(beĢ) ġube (1‟inci, 2‟nci, 3‟üncü, 4‟üncü Bilgi Destek
ġubeleri ile Destek ġubesi) Müdürlüğü, 1(bir) Okul (Bilgi Destek Okulu) Komutanlığı, 1(bir)
Birlik (Bilgi Destek Grubu) Komutanlığından meydana gelmekte, bir Tümgeneral‟in
baĢkanlığında 408 kiĢiden oluĢmakta, bu personelin 35(otuzbeĢ)‟i Genelkurmay
Karargâhında çalıĢmaktaydı.
1999 tarihli GKY:202-5(A) ve 2008 tarihli GKY:202-5(B) Genelkurmay BaĢkanlığı
Karargâhı Görev ve Sorumlulukları Yönergelerinin (EK-G ve EK-H) “Harekât BaĢkanlığı
Görev ve Sorumlulukları” Bölümlerinin tetkikinden de anlaĢılacağı üzere;
- 1999 basımlı Yönerge‟de yer alan, Harekât BaĢkanlığının icra edeceği toplam
44(kırkdört) görevden sadece 1(bir)‟i,
29
- Yeniden düzenlenerek 2008 yılında yayımlanan Yönerge‟de yer alan toplam
42(kırkiki) görevden sadece 4(dört)‟ü Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının görevleri ile
doğrudan ilgilidir.
Genelkurmay Harekât BaĢkanlığının Vazifesi; genel bir ifade ile, her türlü düĢmana
karĢı yurdun savunulması ve gerektiğinde belirlenmiĢ askerî hedeflerin ele geçirilmesi için,
Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhı Görev ve Sorumlulukları Yönergesinde belirtilen
görevlere ait karargâh faaliyetlerini yürütmektir. Bu görevleri baĢlıklar halinde, özet olarak
Ģöyle sıralayabilirim:
- Millî ve NATO Harekât Planlarının hazırlanması, koordinesi, güncellenmesi ve
denenmesi.
- Yürütülmekte olan Millî, NATO ve diğer uluslararası harekâtların takibi ve
koordinesi.
- Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü kuruluĢ ve konuĢ değiĢikliğinin planlanması ve
icrasına nezaret edilmesi.
- Millî ve NATO Kuvvet Planlaması, NATO Komuta ve Kuvvet Yapısı ile ilgili
çalıĢmalara katılım.
- Türk Silahlı Kuvvetlerinin Modernizasyonuna esas olan Kuvvet Yapısının ve
Harekât Ġhtiyaçlarının Tespiti.
- Ġç Güvenlik Harekâtının Planlanması, koordinesi ve icrasına nezaret edilmesi.
- Millî ve NATO Tatbikatlarının Planlanması, koordinesi ve icrasına nezaret edilmesi.
- Ulusal ve Uluslararası Güvenlik seminer ve sempozyumlarının planlanması,
koordinesi ve icrası.
- Dost ve Müttefik ülkeler ile, ki o dönemde 43 ülke idi, Askerî Eğitim ĠĢbirliğinin
yürütülmesi.
- Türk Silahlı Kuvvetlerinin MüĢterek Eğitiminin planlanması ve icrasına nezaret
edilmesi.
- Millî ve NATO Komuta Kontrol Sistemlerinin yönetilmesi.
- Türkiye'nin etki ve ilgi alanlarındaki her türlü askerî faaliyetin izlenmesi ve
geliĢmelere uygun güvenlik tedbirlerinin süratle alınması için, Silahlı Kuvvetler Komuta
Harekât Merkezinin 24 saat esasına göre çalıĢtırılması.
- Ġç Güvenlik Harekâtı baĢta olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu
Bilgi Desteğinin sağlanması.
- Elektronik Harp Planlaması ve hazırlıklarının yapılması.
Harekât BaĢkanlığım dönemindeki en önemli ve görev sürem boyunca en çok zaman
tahsisini gerektiren görev, Bölücü Terör Örgütüne karĢı yurt içinde icra edilmekte olan Ġç
Güvenlik Harekâtı ile, buna paralel olarak Irak‟ın Kuzeyinde baĢlatılan, havadan ve karadan
yoğun bir Ģekilde sürdürülen askerî harekâtın planlanması, koordinesi, hazırlık ve icrasına
nezaret faaliyetleri olmuĢtur. Ege‟nin uluslararası deniz ve hava sahası ile Doğu Akdeniz‟de
hak ve menfaatlerimizin korunmasıyla ilgili tedbir ve faaliyetler, sürekli biçimde dikkat ve
gayret teksifini gerektirmiĢtir. Kafkaslar‟da Temmuz 2008 ayı boyunca devam eden
gerginliğin, 07/08 Ağustos 2008 gecesinden itibaren Rusya Federasyonu ile Gürcistan
arasında sıcak çatıĢmaya dönüĢmesi sonucunda, Bölge‟de icra edilmekte olan kara
harekâtının yanı sıra, Doğu Karadeniz‟de karasularımızın ve hava sahamızın çok yakınında
vuku bulan, 2‟nci Dünya SavaĢından beri görülmemiĢ yoğunluktaki hava ve deniz harekâtı,
dikkat ve gayretimizi teksif ettiğimiz, yüksek derecede öneme sahip diğer bir olaydır.
Aynı dönemde, tarafımdan; Türkiye‟de ve yabancı ülkelerde yapılan 14(ondört)
Uluslararası Toplantı ile yerli ve yabancı heyetlere verilen Karargâh Brifinglerinin yanı sıra,
günlük Bilgilendirme Brifingleri, haftalık Koordinasyon Toplantıları, günlük ortalama 30-40
dosyanın incelenmesi, imzalanması veya paraflanması, Komuta Katına arz yapılması gibi
rutin faaliyetler de yürütülmüĢtür.
30
Genelkurmay Harekât BaĢkanı olarak uhdemde bulunan BaĢbakan Askerî
BaĢdanıĢmanlığı görevi kapsamında, Sayın BaĢbakan‟a 16(onaltı) defa makamlarında bilgi
arzında bulunduğumu ve BaĢbakanlık‟ta yapılan, güvenlik boyutu olan 4(dört) uluslararası
toplantıya heyet üyesi olarak iĢtirak ettiğimi de belirtmek isterim.
Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhındaki en büyük ve görevleri en yoğun BaĢkanlık
olan Harekât BaĢkanlığının kuruluĢunu, personel mevcudunu, görevlerini ve benim
dönemimdeki önemli faaliyetlerini açıklamıĢ bulunuyorum. Bu dönemde, Harekât BaĢkanı
olarak görev ve sorumluluklarım çerçevesinde belirlediğim, 6(altı) Daire BaĢkanlığı
arasındaki Öncelik Tablosunda, Bilgi Destek Daire BaĢkanlığı 5(beĢ)‟inci sırada yer almıĢtır.
Söz konusu dönemin gerçeklerinden doğan gereklere uygun olarak tespit ettiğim ve
uyguladığım bu öncelik sırasının; Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının Harekât BaĢkanlığı
içindeki yeri ve nisbî önem derecesi hakkında yeterli bilgiyi verdiğini ve doğru kanaati
oluĢturduğunu düĢünüyorum. Ġnternet Siteleri vasıtasıyla bilgilendirme ve bazı internet
sitelerin takibinin yapılmasının ise, Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının çok sayıdaki
görevinden biri olarak yürütülen, kurumsal, rutin bir faaliyet olduğu da dikkate alındığında,
Harekât BaĢkanlığının görev ve sorumluluk alanındaki yerinin ve öneminin minimum
düzeyde olduğu daha iyi anlaĢılacaktır. Doğru ve objektif bilgiye dayanan gerçekçi kanaatin,
konuya iliĢkin olarak yapılacak değerlendirmelere ve gerçeği ortaya çıkarmak için
yürütülecek çalıĢmalara yardımcı olacağına ve fayda sağlayacağına inanıyorum.
ĠNTERNET SĠTELERĠ
Sayın BaĢkan,
Ġddianame‟nin, Genelkurmay BaĢkanlığının Ġnternet Siteleri ile ilgili bölümleri; Ġddia
Makamının hukuk ve adalet anlayıĢı ile bağdaĢmayan tutumunun, akıl ve mantıkla
uyuĢmayan değerlendirmelerinin, izan ve vicdan sınırlarını zorlayan keyfî tercihlerinin canlı
örnekleriyle doludur. Ġddia Makamının; önce bir Ģahısı “Mutlaka cezalandırılması gereken
bir suçlu” olarak tespit ettiği, sonra da bu maksadını gerçekleĢtirebilecek Ģekilde üretilmiĢ
suçları kapsayan bir iddianame hazırlamaya çalıĢtığı açıkça görülmektedir. Ġddia
Makamının; hedefine ulaĢmak için, yönlendirilmiĢ ifadeler alma, Ģüphelilerin ifadelerini kendi
amaçları doğrultusunda yorumlama ve değerlendirme, ifadeleri kendi tercihlerine göre
özetleyerek gerçek anlamlarından saptırma, çok önemli bazı sanık ifadelerini ve resmî
belgeleri görmezden gelme, kanun maddelerini bir suç isnadına imkân verecek Ģekilde eğip
bükme çabalarını fütursuzca sarfettiği izlenmektedir. Bu bölümde; Ġddia Makamının,
Genelkurmay BaĢkanlığının yasal, kurumsal, rutin, uzun süreli bir faaliyetinden, sadece kısa
bir dönemi ele alarak, suçlamak için hedef olarak seçtiği Ģahsımı da kapsayan bazı
görevliler hakkında ağır bir suç üretmek maksadıyla nasıl canla baĢla çalıĢtığını ve tutkulu
bir gayret sarf ettiğini, Mahkeme Heyetinin takdirlerine sunacağım.
Ġddianame‟nin 74‟üncü sayfasında Ģu ifade yer almaktadır:
“ġüphelinin Genelkurmay Harekât BaĢkanı olduğu 2007-2008 döneminde
soruĢturma konusu internet siteleri, Bilgi Destek Daire BaĢkanlığı aracılığı ile Ģahsa
bağlı olarak faaliyet yürütmüĢtür. Yukarıda izah olunan site içerikleri Ģüphelinin
sorumlu olduğu süreci de kapsamaktadır. Yine Dursun Çiçek‟in, üstlerinin bu
sitelerin varlığından haberlerinin olmamasının imkânsız olduğunu, madem bu
internet içerikleri sakıncalıysa ve kendisinin sorumlu olduğu dönemde kurulmuĢsa,
niçin diğer görevlilerin kendi sorumlulukları döneminde bu haberleri
kaldırmadıklarını, aynı Ģekilde Genelkurmay BaĢkanlığındaki sistem dahilinde onay
alınmadan bu haberlerin sitelerde yayınlanmasının mümkün olmadığını, yani bu
haberlerin yayınlanmasının hiyerarĢik yapı içerisindeki kendi üstündeki komutanların
31
bilgisi ve onayı içerisinde gerçekleĢtiğini, bu komutanların bu sitelere girip kontrol ve
müdahale etme yetkilerinin olduğunu ifade eden beyanları Ģüphelinin bu siteler
aracılığı ile yürütme organına yönelik uygulanan psikolojik harekat faaliyetlerinden
bilgisinin olduğunu, sorumlu bulunduğu dönemde söz konusu faaliyetlerin
Ģüphelinin kontrolünde gerçekleĢtiğini ve Ģüphelinin Ergenekon Terör Örgütünün bu
siteler vasıtasıyla yürüttüğü psikolojik harekat faaliyetlerine iĢtirak ettiği gerçeğini
ortaya çıkarmaktadır.”
Bu ifadenin ilk 2(iki) cümlesini, tekrar okuyarak dikkatlerinize sunmak istiyorum:
“ġüphelinin Genelkurmay Harekât BaĢkanı olduğu 2007-2008 döneminde soruĢturma
konusu internet siteleri, Bilgi Destek Daire BaĢkanlığı aracılığı ile Ģahsa bağlı olarak
faaliyet yürütmüĢtür./ Yukarıda izah olunan site içerikleri Ģüphelinin sorumlu olduğu
süreci de kapsamaktadır.”
- Birinci cümledeki; “Ġnternet Sitelerinin Bilgi Destek Daire BaĢkanlığı aracılığı ile
Ģahsa bağlı olarak faaliyet yürütmesi”, benim görev dönemimde baĢlayan değil, söz konusu
sitelerin kuruluĢundan, yani 1999 yılından beri uygulanmasına devam edilen bir usuldür.
- Ġkinci cümledeki; “süreci de” ibaresinden, site içeriklerinin benim göreve
baĢlamamdan önceki süreci de kapsayan ve devam eden, rutin bir faaliyetle ilgili olduğu
açıkça anlaĢılmaktadır.
Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevini yaptığım dönemin “2007-2008” olarak
belirtilmesi, ilk bakıĢta, “Bu görevi 2(iki) yıl yapmıĢ olduğum” gibi bir algılamaya sebep
olmakta, “2(iki) yıllık bir dönemin sorumluluğunu taĢıdığım” izlenimini yaratmaktadır.
Nitekim, benden baĢka suçlanan Harekât BaĢkanı olmadığına göre, Ġddia Makamı da benim
Harekât BaĢkanlığı dönemimin 2(iki) yıllık süreyi kapsadığını düĢünmüĢ olmalı ki,
Genelkurmay BaĢkanlığına gönderdiği 13 Aralık 2010 tarihli ve “Talimat” konulu yazıya EK1 “Yürütme Organını Hedef Aldığı Değerlendirilen Yazılar” baĢlıklı, 2(iki) yıllık süreyi
kapsayan, 2(iki) sayfalık, “irtica.org ve turkatak.gen.tr Ġsimli Sitelerde Yer Alan Haberler”
Listelerinde (EK-J) sıralanan 57(elliyedi) adet haberden 37(otuzyedi)‟sinin yani %65‟inin,
“Sayfa tarihleri” yani “Ġnternet‟te tespit edildikleri tarihler” itibarıyla, benim görev dönemimde
Ġnternet Sitelerine konulmuĢ olmasının imkân ve ihtimal dahilinde olmadığını hiç dikkate
almamıĢtır. Oysa bu tamamen yanlıĢtır. Genelkurmay Harekât BaĢkanı olarak görev
yaptığım dönem, 11.08.2007-20.08.2008 tarihleri arasındaki yaklaĢık 1(bir) yıllık (12 aylık)
süreyi kapsamaktadır. Ġddianame‟ye bu gerçeğin ıĢığında bakıldığı takdirde, Ġnternet Siteleri
ile ilgili sorumlulukların daha sağlıklı bir biçimde tespit edilmesi ve değerlendirilmesi
mümkün olacaktır.
Ġddia Makamı, Genelkurmay Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının sorumluluğundaki
Ġnternet Siteleri uygulamasının, yasal dayanaklardan yoksun bir faaliyet olduğunu iddia
etmektedir. Bu nedenle, konuya açıklık getirmek için bazı bilgileri dikkatlerinize sunacağım:
- Genelkurmay BaĢkanlığı, 06 Kasım 2009 tarihli Basın Bilgilendirme toplantısında
ve 07 Kasım 2009 tarihli Basın Açıklamasında (EK-I), “Ġnternet Siteleri ile ilgili
uygulamasının BaĢbakanlığın ilgili plan ve direktifleri çerçevesinde yürütülen yasal bir
faaliyet olduğunu” bildirmiĢtir. Genelkurmay BaĢkanlığı, Ġnternet Siteleri ile ilgili
uygulamanın “Yasal” ve “Kurumsal” bir faaliyet olduğunu hiçbir tereddüde mahal
bırakmayacak açıklıkla bildirdiğine göre, artık bu konuya iliĢkin temel hususlara dair
soruların bu kuruma resmen sorulması, alınacak resmî cevaplara ve kurumsal açıklamalara
itibar edilmesi ve güvenilmesi gerektiğine inanıyorum.
- Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığı (CMK 250. Maddesi ile Yetkili), 04 Ekim 2010 ve
13 Aralık 2010 tarihli yazılarıyla, (EK-Ġ ve EK-J) Genelkurmay BaĢkanlığına konuya iliĢkin
sorular yöneltmiĢtir.
- Genelkurmay BaĢkanlığı, 26 Ekim 2010 ve 30 Aralık 2010 tarihli cevabi yazılarında
(EK-K ve EK-L), konuya iliĢkin soruları detaylı olarak cevaplandırmıĢ, özellikle bahis konusu
32
Ġnternet Sitelerinin yasal dayanakları, kuruluĢ amaç ve tarihleri ile site içerikleri hakkında
ihtiyaç duyulan resmî ve kurumsal bilgileri vermiĢtir.
- Genelkurmay BaĢkanlığının 26 Ekim 2010 tarihli yazısında, internet siteleriyle ilgili
yasal dayanaklar ve bu konudaki kurum içi düzenlemeler ayrıntıları ile açıklanmıĢtır. Bu
kapsamda, konuyla ilgili bilgi içerebileceği düĢünülen 19 (ondokuz) adet direktif, genelge,
Millî Güvenlik Kurulu kararı, plan, belge ve yazı, tarih ve sayılarını da içerecek Ģekilde
sıralanmıĢ, bunlardan internet sitelerinin hukuki dayanakları ile iĢletme usul ve esaslarına
iliĢkin önemli olanların tarih ve sayılarıyla içerikleri hakkında özet bilgi verilmiĢtir. Bu
yazılarda ayrıca; yasal dayanaklara göre gerçekleĢtirilen kurum içi düzenlemeler hakkında
açıklamalarda bulunulmuĢ, 19 Haziran 2000 tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri Psikolojik Harekât
Konsepti, 18 Mayıs 2005 tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri Bilgi Destek Konsepti, 21 Mayıs 2007
tarihli Türk Silahlı Kuvvetleri Bilgi Destek Yönergesi ile 1999 ve 2008 tarihli Genelkurmay
BaĢkanlığı Karargâhı Görev ve Sorumlulukları Yönergeleri ve bunların içerikleriyle ilgili bazı
bilgilere yer verilmiĢtir. Böylece, Ġnternet Siteleri uygulamalarının, hukuki dayanakları olan,
Kurum içi resmî düzenlemeleri bulunan, Genelkurmay BaĢkanlığının 1999‟dan beri devam
ettirdiği kurumsal, resmî, rutin bir faaliyet olduğu açık ve net bir Ģekilde ortaya konulmuĢtur.
- Aynı yazıda; “Genelkurmay Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının sorumluluğunda
bulunan 10(on) adet Ġnternet Sitesinden ilkinin 14 Mart 1999, sonuncusunun ise 24
Mayıs 2007 tarihinde yayına baĢladığının belirlendiği; konunun kamuoyunun bilgisine
ulaĢması sonrasında yapılan inceleme ve araĢtırmalarda, bahse konu sitelerin yayına
baĢlangıç tarihleri ile özetlenen BaĢbakanlık Direktiflerinin, MGK Kararlarının, bilgi
destek faaliyetlerine iliĢkin düzenlemelerin tarih ve içerikleri, ayrıca belirtilen tarihlere
iliĢkin millî birlik ve beraberliğe yönelik tehdit algılamaları, resmî devlet politikaları
birlikte dikkate alındığında, sitelerin kuruluĢ amaçları ile hedeflerinin tüm bu
düzenlemelerle uyumlu olduğu, bahse konu uygulamaların hukuki temellerini belirten
düzenleme hükümlerinden aldıkları, uygulamanın hukuki dayanak anlamında değiĢen
yasal düzenlemelere paralel olarak sürdürüldüğü kanaatine varıldığı” belirtilmiĢtir.
- Yine Genelkurmay BaĢkanlığının 26 Ekim 2010 tarihli yazısında;
> “Belirtilen BaĢbakanlık Direktifleri, MGK Kararları, eski adıyla Psikolojik
Harekat, değiĢen adıyla da Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının görev ve
sorumluluklarına ait Yönerge hükümleri bir bütün olarak göz önünde
bulundurulduğunda, TSK‟nın ülkenin millî menfaatlerine iliĢkin, görev ve sorumluluk
alanı ile yakından ilgili bulunan sözde Ermeni ve Yunan iddiaları, PKK terör örgütü,
diğer yıkıcı, bölücü, irticai unsurlarla mücadele konularına iliĢkin geliĢmeleri takip
etmesinin, açık kaynaktan elde ettiği bilgileri ve önerilerini ilgili Kurullara
sunmasının, iç ve dıĢ kamuoyunun bilgilendirilmesi maksadıyla, yürürlükteki yasal
çerçeve içerisinde faaliyette bulunmasının hukuken yasaklanmadığı, bu amaçla
gerçekleĢtirilecek bir faaliyete engel teĢkil edebilecek bir düzenlemenin
bulunmadığının değerlendirildiği” açıklanmıĢtır.
> “Aynı çerçevede gerçekleĢtirilen bir faaliyet anlamında, yıkıcı, bölücü ve
laiklik karĢıtı yayınları ile dikkat çeken internet sitelerinin tespiti, incelenmesi ve
bilgilendirme faaliyetlerinin icra edilmesi maksadıyla, Türkçe ve yabancı dillerde
yayın yapan bir kısım internet sitelerinin yayınları izlenmiĢ ve değerlendirilmiĢtir. Bu
kapsamda, 09 Kasım 2009 tarihine kadar Genelkurmay BaĢkanlığınca açık
kaynaklardan alınan bilgilere dayanılarak toplam 2783 laiklik karĢıtı olay BaĢbakanlık
MüsteĢarının BaĢkanlığında faaliyet gösteren ve yukarıda teĢkilatı, görevleri, toplantı
tarihleri hakkında bilgi sunulan BaĢbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon
Kuruluna götürülmüĢtür. Bunlardan 748 adedine çeĢitli Bakanlıklar ve Kurumlar
tarafından iĢlem yapıldığı bildirilmiĢtir ” ifadelerine yer verilmiĢtir.
33
- Genelkurmay BaĢkanlığının 30 Aralık 2010 tarihli yazısında, Ġstanbul Cumhuriyet
BaĢsavcılığının 13 Aralık 2010 tarihli talimatına cevaben, Ġnternet Sitelerinin içerikleri ile
ilgili hususlar açıklanmıĢtır. Bu yazıda yer alan önemli ifadelerden bazıları Ģunlardır:
> “Talimatınız gereğince yapılan incelemede, site içerikleriyle ilgili Bilgi
Destek Dairesi ArĢivinde herhangi bir kayıt, doküman ya da içeriklerin arĢivlendiğine
dair bir bilgiye rastlanmamıĢtır. ”
> “Talimat EK‟inde gönderilen liste, bu listede yer alan yayınların tarihleri ile
CD içeriği dikkate alınarak Bilgi Destek Dairesi kayıtlarında yeniden bir inceleme
yapılmıĢ olup, listede ya da CD‟de bulunan yayınlar ile ilgili herhangi bir bilgi ya da
kayıt bulunamamıĢtır. Bu itibarla listede yer alan yayınların eski Bilgi Destek
Dairesinde görevli personel tarafından hazırlandığına dair arĢiv kayıtlarında herhangi
bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.”
> “Yapılan araĢtırma bakımından Talimat ekinde gönderilen CD ve listeler
birlikte incelendiğinde;
- CD‟de bulunan ve internet sitesinin görünümü Ģeklinde olan
sayfalarda, listede belirtilen haberlerin bir kısmının sadece baĢlıklarının bulunduğu,
- Metin içeren haberlerin ise kısa birer giriĢ bölümlerinin yer aldığı,
haberin devamı için verilen bağlantı linklerine tıklandığında haberin devamına
ulaĢılamadığı,
- Bazı haberlerin giriĢ bölümünde kaynak belirtildiği, ancak haberlerin
tamamına ulaĢılamadığından, sonuç bölümlerinde ya da haberin sonunda kaynak
bilgisi verilip verilmediğinin tespit edilemediği anlaĢılmıĢtır.”
> “Öte yandan Cumhuriyet BaĢsavcılığınızca ulaĢıldığı belirtilen bahse konu
internet sitelerine ait ve listede baĢlıkları belirtilen haberlerin yer aldığı arĢiv
sitesindeki bilgilerin Ceza Muhakemesi Hukuku bakımından delil olarak kabul edilip
edilemeyecekleri ya da listelenen haber içeriklerinin eski Bilgi Destek Dairesi
BaĢkanlığı personeli tarafından siteye eklendiklerine dair bir bilgiye ulaĢılıp
ulaĢılmadığı, biliĢim teknolojileri kapsamında haberleri ekleyen kiĢilerin
bilgisayarlarının IP numaraları, bunların ilgili personel tarafından kullanılan
bilgisayarlar olup olmadıkları gibi hususlar bilinememektedir.”
> “Konu ile ilgili olarak ilave bilgi edinilebileceği ihtimali gözetilerek sıradan
bir internet kullanıcısı seviyesinde, internet arama motorları vasıtasıyla yapılan
incelemede de, Talimat ekindeki listede yer alan haberlerin çok büyük bir
bölümünün, irtica.org ve turkatak.gen.tr isimli sitelerde yayınlandıklarının iddia
edildiği tarihlerden daha öncesinde, çeĢitli ulusal basın ve yayın organlarında,
internet haber kanallarında ya da internet forumlarında aynen bulundukları
belirlenmiĢtir.”
> “Mevcut durum göz önünde bulundurulduğunda, Talimat ekindeki listede
ve CD içerisinde yer alan haberlerin ilgilileri tarafından kaleme alınan veya yazılan
haberler Ģeklinde olmayıp, çeĢitli basın ve yayın organlarında yayınlanan haberlerin
siteye eklenmesi ya da sitede asıl kaynaklarına bağlantı verilmesi suretiyle
yayınlanan haberler tarzında olduğu anlaĢılmaktadır.”
- Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığı, 25 Ocak 2011 tarihli yazısı ile BaĢbakanlık
MüsteĢarlığından, “Genelkurmay BaĢkanlığınca Ġnternet Siteleri için yasal dayanak olarak
gösterilen 19(ondokuz) adet karar, direktif ve yazının, varsa onaylı birer suretinin
gönderilmesini, ayrıca bu belgelerin yürürlükte olup olmadıklarının bildirilmesini” istemiĢtir.
- Bu yazıya, BaĢbakanlık Güvenlik ĠĢleri Genel Müdürlüğü 04 ġubat 2011 tarihli
yazısıyla cevap vermiĢtir. Bu yazı ile, “Talep edilen karar, direktif ve yazıların tamamının
incelendiği, Ek listede belirtilen belgelerde Genelkurmay BaĢkanlığına söz konusu internet
sitelerinin kurulması ve iĢletilmesi için izin, imkân, görev ve yetki veren herhangi bir
düzenlemenin bulunmadığı” bildirilmiĢtir. Ancak, bu kesin yargıda bulunulurken,
34
Genelkurmay BaĢkanlığı tarafından dayanak olarak gösterilen direktif ve genelgelerin
içeriğine değinilmemiĢtir. Hukuki dayanak olma ihtimali bulunan bazı belgeler ise
BaĢsavcılık tarafından istenmiĢ olmasına rağmen, hiç gönderilmemiĢtir. Yani BaĢsavcılık
talimatına uyulmamıĢtır. Genelkurmay BaĢkanlığının 26 Ekim 2010 tarihli yazısında hukuki
dayanak olarak gösterilen 7(yedi) adet belgenin, bu yazının Cumhuriyet BaĢsavcılığına
gönderilmesinden kısa bir süre sonra, 14 Aralık 2010 tarihinde BaĢbakanlık tarafından
yürürlükten kaldırıldığı da bu yazı vasıtasıyla öğrenilmiĢtir.
- Ġddia Makamının, Genelkurmay BaĢkanlığı tarafından hukuki dayanak olarak
gösterilen ancak talep edilmesine rağmen BaĢbakanlık Güvenlik ĠĢleri Genel Müdürlüğü
tarafından kendisine gönderilmeyen belgeleri, bunların içeriklerini ve neden
gönderilmediklerini, yürürlükten kaldırılan 7(yedi) adet belgenin içeriklerini ve bu yazıĢmalar
sırasında yürürlükten kaldırılma nedenlerini hiç merak etmediği, hiçbir ilave istekte
bulunmadan durumu aynen kabul etmesinden anlaĢılmaktadır. Böylece, Ġddia Makamı,
Genelkurmay BaĢkanlığının yasal dayanak olarak gösterdiği delilleri incelememiĢ, yok farz
etmiĢ ve soruĢturmada ciddi bir noksanlık yaratmıĢtır. Ġddia Makamının bu davranıĢı son
derece dikkat çekicidir ve hukuken izaha muhtaçtır. Bu noksanlığın, Ġddianame‟yi 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 174‟üncü Maddesinin 1‟inci Fıkrasının b bendinde
belirtilen “Suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir delil toplanmadan
düzenlenen” ve bu nedenle “Mahkeme tarafından Cumhuriyet BaĢsavcılığına iadesine
karar verilmesi gereken” bir Ġddianame durumuna getirdiği kanaatini taĢımaktayım.
- Diğer taraftan; Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesinin 08.08.2011 tarih ve
2011/150 Dosya No.lu Tensip Zaptında, aralarında Ģahsımın da bulunduğu sanıklar
hakkında çıkarılmasına karar verilen Yakalama Emrinin gerekçeleri arasında, “Delilleri
gizleme ve değiĢtirme hususunda kuvvetli Ģüphelerinin bulunması” hususu da
zikredilmiĢtir. 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesinin, müteakiben sanıklar hakkında verdiği
müteaddit tutuklama, tutuklama kararına itirazı red ve tahliye talebini red kararlarının
gerekçelerinde bu hususa atıf yapılmıĢ, ilave olarak “Delilleri karartma ihtimalinin
bulunması” hususuna da yer verilmiĢtir. Bu karar gerekçelerinden, 13‟üncü Ağır Ceza
Mahkemesinin de “Henüz mevcut delillerin tamamının toplanmadığını” ve “Toplanmayan
deliller arasında suçun sübûtuna etki edeceği mutlak sayılan delillerin de bulunabileceğini”
kabul ettiği açıkça anlaĢılmaktadır. Bu durumda da “13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesinin bu
iddianameyi, neden eksik soruĢturma gerekçesiyle Cumhuriyet BaĢsavcılığına iade
etmediği” sorusuna hukuki ve mantıki bir cevap bulmak mümkün olmamaktadır.
- Daha birkaç yıl önce, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu yapılırken, ilgililerin
ve yetkililerin kamuoyu önünde neler söylediklerini ve yazdıklarını hatırlıyorum: “Artık
sanıktan kanıta gitme dönemi kapanacak; önce kanıtlar toplanacak, sonra o kanıtlara göre
sanık belirlenecekti. Kanıtlar toplanmadan iddianame hazırlanıp dava açılmayacak,
mahkemeler eksik kanıt varsa iddianameyi iade edecekti. Böylece iĢkence ve fena
muamelenin de sonu getirilmiĢ olacaktı.” Bugün kamuoyunda, Yasama, Yürütme ve Yargı,
bilhassa artık isim değiĢtirmiĢ olarak varlığını sürdüren Özel Yetkili Yargı çevrelerinde, bu
sözlü ve yazılı açıklamaları hatırlayan ve önemseyen kimse kaldı mı, merak ediyorum. Bu
merakı tatmin edici seviyede gideremeyen bir “Yargı”ya, mutlak güven duyulmasının da
beklenemeyeceğini düĢünüyorum.
Diğer taraftan;
- Ġddianame‟nin 24‟üncü sayfasında Ģu ifadeler mevcuttur:
“Millî Savunma Bakanlığı‟ndan gelen 09 Nisan 2010 tarihli cevabi yazıda;
TR.NET Ortadoğu Yazılım Hizmetleri A.ġ.‟den 10 Mbps Metro Ethernet Ġnternet
hizmetinin, 17 Ocak 2008 tarihli ve 29349 numaralı sözleĢme ile 1325 sayılı kanun
uyarınca TSK‟nin tedarik makamı olarak MSB tarafından, Gnkur.BĢk.lığı ihtiyacı için
tedarik edildiğinin anlaĢıldığı belirtilmiĢtir.”
35
- Ġddianame‟nin EK 6 No.lu Klasörünün 263‟üncü sayfasında ise, “Türk Silahlı
Kuvvetlerinde Ġnternet Hizmeti Tedariki”ne iliĢkin, 04 Haziran 2007 tarihinde, dönemin Millî
Savunma Bakanı tarafından onaylanmıĢ bir belge mevcuttur (EK-M). Bu belgede;
Genelkurmay BaĢkanlığının 17.04.2003 tarihli Andıcı gerekçe gösterilerek, “Genelkurmay
Psikolojik Harekat Dairesi BaĢkanlığınca kurulan Ġnternet Bilgi Değerlendirme
Merkezinin 1998 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetlerine karĢı internet ortamında
yürütülen menfi propagandayı önlemek, karĢı psikolojik harekat amaçlı faaliyetlerin
koordinesini sağlamak ve elde edilen bilgileri değerlendirmek maksadıyla faaliyet
gösterdiği” vurgulanmakta ve “bu amaçla TSK‟da internet sitesi iĢletmek üzere tek
kaynaktan alım yapılmasına iliĢkin”, Millî Savunma Bakanı tarafından OLUR
verilmektedir. “Tek kaynaktan alım yapılması”nın, pek sık uygulanmayan, yalnız ve ancak
Millî Savunma Bakanının bizzat imzalayarak onaylaması ile yapılabilen, belirli Ģartlara uyan,
önemli ve öncelikli mal ve hizmet alımları için kullanılan istisnai bir Tedarik Usulü olduğunu
hatırlatmak isterim.
Buraya kadar yaptığım izahattan da anlaĢılacağı üzere;
- Ġnternet sitelerinin kurulması ve kuruluĢ amaçlarına uygun olarak çalıĢtırılmasının
yasal dayanakları konusunda herhangi bir tereddütün olmaması gerekir. ġayet varsa, bu
tamamen Ġddia Makamının soruĢturma safhasındaki noksan iĢlemleri, hatalı tutum ve
davranıĢları nedeniyledir.
- Ġlk ve Son olarak açılan sitelerin açılıĢ tarihlerinden de anlaĢılacağı üzere, Harekât
BaĢkanlığı görevini yaptığım bir yıllık dönemde yeni açılan herhangi bir internet sitesi
yoktur.
- Ġzlenen Ġnternet Sitelerinden elde edilen bilgiler, BaĢbakanlık MüsteĢarının
baĢkanlığında faaliyet gösteren BaĢbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kuruluna
götürülmüĢ veya gönderilmiĢ, Bakanlıklar ve Kurumlar tarafından iĢleme tabi tutulmuĢtur.
- Sitelerin içerikleri, bu içeriklerin hangi tarihlerde, kimler tarafından hazırlanıp,
sitelere konulduğu hakkında kayıt ve belgeye dayalı, geçerli ve sıhhatli bilgi mevcut değildir.
- Ġnternet Sitelerinde,özellikle “Ġrtica.org” ve “turkatak.gen.tr” isimli sitelerde
yayınlandığı iddia edilen haberlerin,daha önceki tarihlerde çeĢitli ulusal basın ve yayın
organları ile internet haber kanallarında veya internet forumlarında da aynen bulundukları
belirlenmiĢtir.
- “Ġnternet Hizmeti Tedariki” konusundaki yazıĢmalar, Genelkurmay BaĢkanlığı
namına Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri (MEBS) BaĢkanlığı ile Millî Savunma
Bakanlığı arasında yapılmıĢtır.
- Hükûmet üyesi olan Millî Savunma Bakanı (MSB), Ġnternet Sitelerinin kurulmaya
baĢlandığı tarih ve faaliyet maksadı hakkında bilgi sahibi olarak, “TSK‟da internet sitesi
iĢletmek üzere tek kaynaktan alım yapılmasına”, “Olur” vermiĢtir. Dolayısıyla, konu
Hükûmet tarafından bilinmekte ve hatta Hükûmet‟in bir üyesi olan MSB tarafından
onaylanmakta olup, yasa dıĢı gizli bir faaliyet değildir.
Diğer taraftan, Ergenekon Davasının 02 ve 03 Ağustos 2012 tarihlerinde yapılan
213‟üncü ve 214‟üncü Celselerinde, tanık olarak dinlenen 24‟üncü Genelkurmay BaĢkanı
Orgeneral Hilmi ÖZKÖK, Ġnternet Siteleriyle ilgili genel, “irtica.org” sitesi ile ilgili özel
mahiyetteki soruları cevaplandırırken Ģu ifadeleri kullanmıĢtır:
- Bu siteler eskiden kurulmuĢtur; resmî olarak kurulmuĢ tur. Millî Savunma
Bakanlığı tarafından ödenekleri ödenmiĢtir.
- Sivil kesimde yanlıĢ anlaĢılıyor. Sanki bu halkı yönlendirme Ģeklinde
yapılıyor. Eğer yapılmıĢsa o yanlıĢ bir uygulamadır. Ġddialar ne derece doğru
bilmiyorum ama dediğim gibi bunlar legal olarak kurulmuĢ sitelerdir. Bunlarda böyle
suç teĢkil edecek bir yayın yapılmasına dair ben hiç kimseye bir emir vermedim.
Karargâhımın da verdiğini sanmıyorum.
36
- Bu sitelerin açılması bizim yetkimiz dahilindedir. Zaten Millî Savunma
Bakanına gönderiyoruz; orası tarafından onaylanıyor. Bunların açılmasının problemi
yok.
- Ancak Ģuna açıklık getirmek lazım; irtica Silahlı Kuvvetler için her zaman
tehdittir. Ġrtica bizim için bir tehdit olduğu için, o konuda yapılan yayınları gayet tabii
ki izlememiz lazım.
1997-1999 döneminde Genelkurmay II‟nci BaĢkanı, 2002-2006 döneminde de
Genelkurmay BaĢkanı olarak en üst düzeydeki görevlerde bulunmuĢ olan Orgeneral Hilmi
ÖZKÖK‟ün, Ġnternet Sitelerinin kurulması ve iĢletilmesi konusundaki sorumluluklarla ilgili,
Genelkurmay BaĢkanlığının resmî yazılarında verilen bilgileri teyit eden bu açıklamalarının,
Mahkeme Heyeti tarafından yapılacak değerlendirmelerde hassasiyetle dikkate
alınmasının, çok büyük önem taĢıdığı kanaatindeyim.
Özel Yetkili Cumhuriyet Savcıları tarafından, 14 Mart 1999 - 24 Mayıs 2007 tarihleri
arasında 10(on) Ġnternet Sitesinin kurularak faaliyete geçirilmeleri ile ilgili, hiçbir yetkiliye
veya görevliye herhangi bir suç isnadında bulunulmamıĢ olması, bu konuda yasalara aykırı
bir durumun bulunmadığının, aksine Ġnternet Sitelerinin sağlam yasal dayanaklara sahip
olduğunun kesin ve kuvvetli delilidir.
Ġddianame‟nin 28-37‟nci sayfalarında, “VI-Ġnternet Sitelerinin Ġçerik Tespitleri”
baĢlığı altında; “Ġçerikleri soruĢturmaya konu olan irtica.org ve turkatak.gen.tr isimli
sitelere ait içeriklerin bazıları örnek olmaları adına bu bölümde ele alınmıĢtır”
denilmekte ve bazı tespit ve değerlendirmeler yapılmaktadır. Bu bölümde yer alan konular
ile ilgili, dikkat çeken bazı hususların açıklanmasında fayda mütalâa ediyorum.
- Ġddianame‟de yer alan ve Ġddia Makamının yaptığı tespit ve değerlendirmelerin
dayandığı verilerin doğruluğu ve güvenilirliği hakkında olumsuz izlenimler yaratan ifadeler
Ģunlardır:
> “Site içerikleri ile ilgili çalıĢma yapılırken arĢiv kayıtlarında tamamı
bulunmayan yazılar açık kaynaklardan temin edilerek incelemeye dahil edilmiĢ, elde
edilebilen tüm yazılar ek klasörlerde tasnif edilmiĢtir.”
> “irtica.org isimli sitede yayınlanan yazıların genel itibariyle köĢe yazıları,
haberler ve okuyuculardan geldiği belirtilen mektup tarzında kaleme alınmıĢ yazılar
olduğu görülmüĢtür. Bununla birlikte söz konusu sitelerin içeriklerinin tamamına
ulaĢılamaması ve yine yayınlanan yazıların da tamamının arĢiv sitesinde bulunmayıĢı
sebebiyle kaynak gösterilmeden yayınlanan yazılar olup olmadığı netlik
kazanmamıĢtır.”
> “Elde edilebilen arĢiv kayıtları incelendiğinde sitelerde yayınlanan
yazıların genel olarak baĢlık ve giriĢ kısımlarının olduğu, devamını oku olarak
belirtilen linklerin ve yazı baĢlıkları ile oluĢturulan linklerin de aktif olmadıkları
anlaĢılmıĢtır.”
- Ġddianame‟de alt baĢlıklar altında verilen örneklerin büyük bölümünün tarihsiz
olduğu, bazı örnekler için verilen tarihlerin de benim Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı
yaptığım 11.08.2007-20.08.2008 döneminin sonrasına ait olduğu görülmektedir. Ancak, bu
tarihler ilgili Ģahsın söz konusu sitenin ana sayfasına baktığı ve bu tespiti yaptığı tarihleri
göstermektedir. Dolayısıyla, bahsedilen yazıların hangi tarihte söz konusu sitelere
konulduklarına dair herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.
- “Cumhuriyet Mitingleri Ġle Ġlgili Yayınlar” alt baĢlığı kapsamındaki iddialarla
hiçbir ilgim, konu hakkında herhangi bir bilgim yoktur. Zaten olması da mümkün değildir;
çünkü burada sıralanan yazı (haber) baĢlıklarının internet sitelerine konulma tarihleri
belirtilmemiĢ olmakla beraber, benim Harekât BaĢkanlığı görevine baĢlamamdan daha
öncesine ait olduklarından kuĢku duyulmaması gerekir. Cumhuriyet Savcısının bahsettiği
Cumhuriyet Mitinglerinin; beĢ adet olduğu, 14 Nisan 2007‟de Anıtkabir/ Ankara‟da, 29 Nisan
2007‟de Çağlayan/Ġstanbul‟da, 5 Mayıs 2007‟de Manisa ve Çanakkale‟de, 13 Mayıs
37
2007‟de Ġzmir‟de yapıldığı, açık kaynaklarda yer alan bilgilerden anlaĢılmaktadır.
Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevine 11 Ağustos 2007 tarihinde baĢladığıma göre,
iddia olunan bu yayınların benim görev dönemimde yapılmıĢ olma ihtimalinin bulunmadığı
açıkça görülebilen bir gerçektir. Bu yayınlar ile ilgili Harekât BaĢkanı seviyesindeki
sorumluluğun Ģahsıma ait olduğunu iddia etmenin, “Ġddia Makamının benim bilmediğim
sebeplerle, Ģahsımı doğrudan hedef almıĢ olması”ndan baĢka mantıklı bir izahının
bulunmadığını düĢünüyorum. Ġddia Makamının, Anayasa‟mızın 36‟ncı Maddesi ile teminat
altına alınan “Adil Yargılanma Hakkı”na saygısının gereği olarak, bu tutumunu ikna edici
sebepleriyle beraber açıklamasını bekliyorum.
- “Türkiye‟de Ġrtica Tehdidi Olduğu Yönünde Hezeyan Uyandırma Amaçlı
Abartılı Yayınlara Bakıldığında” alt baĢlığı, Türk Dili açısından sorunlu bir ifadedir.
“Hezeyan” kelimesinin anlamı; “Saçmalama, sayıklama, sabuklanma”dır. Burada kullanılan
“Hezeyan uyandırma” deyimi; ya “Saçmalama uyandırma”, ya “Sayıklama uyandırma”, ya
da “Sabuklanma uyandırma”nın karĢılığı olarak kullanılmıĢ olmalıdır. Bu ifade, Türkçe
anlatım zafiyeti bulunan bir kiĢinin yabancı bir dilden yaptığı tercümeyi andırmaktadır. Söz
konusu baĢlık ile neyin kastedilmek istendiğine dair bir değerlendirme yapıldığında; Ġddia
Makamının, Türkiye‟de yaĢanan olaylar ve geliĢmelerle ilgili olarak yazılı, sözlü ve görüntülü
basında verilen haber ve yayınları hiç görmediği ve duymadığı, 2005 tarihli “Millî Güvenlik
Siyaseti Belgesi” (MGSB) ile 2006 tarihli Türkiye‟nin Millî Askerî Stratejisi (TÜMAS)
Belgesinin irtica tehdidine iliĢkin hükümlerinden habersiz olduğu, Millî Güvenlik Kurulunun
kararları konusunda kamuoyunda yapılan ve açık kaynaklarda yer alan yoğun ve uzun
süreli tartıĢmaları, Anayasa Mahkemesinin ve diğer Yargı Mercilerinin konuya iliĢkin
kararlarını bilmediği gibi inanılması çok güç bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle; Millî
Güvenliğin yani “Devletin Anayasal düzeninin, millî varlığının ve bütünlüğünün,
milletlerarası alanda siyasi, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaatlerinin ve ahdi
hukukunun her türlü dıĢ ve iç tehditlere karĢı korunması ve kollanmasının sağlanması”na
yönelik olarak uygulanan “Millî Güvenlik Planlama Sistemi”nin, konu ile iliĢkili iki önemli
unsurundan, özet olarak bahsetmek istiyorum.
- Devletin Millî Güvenlik Siyaseti; Anayasa‟mızın “Millî Güvenlik Kurulu” baĢlıklı
118‟inci Maddesine istinaden çıkarılan, 2945 sayılı MGK ve MGK Genel Sekreterliği
Kanununun 2‟nci Maddesinde, “Millî güvenliğin sağlanması ve millî hedeflere ulaĢılması
amacı ile Millî Güvenlik Kurulunun belirlediği görüĢler dahilinde, Bakanlar Kurulu tarafından
tespit edilen iç, dıĢ ve savunma hareket tarzlarına ait esasları kapsayan siyaseti ifade eder”
Ģeklinde tanımlanmıĢtır.
- Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi(MGSB); bu amaç ve tanıma uygun olarak
hazırlanan, Millî Güvenlik Siyasetinin esaslarını kapsayan bir belgedir.
- Millî Güvenlik Siyaseti Belgeleri; 1963, 1972, 1992, 1998, 2001, 2005 ve 2010
yıllarında yayımlanmıĢtır. 2005-2010 yılları arasındaki dönemde, Millî Güvenlik Kurulunun
483 sayılı tavsiye kararı üzerine, Bakanlar Kurulunun 30 Kasım 2005 tarih ve 2005/9713
sayılı kararı ile kabul edilerek, 20 Aralık 2005 tarihli BaĢbakanlık Direktifi ile yayımlanan
MGSB yürürlükte bulunmaktadır. Hem MGSB, hem de BaĢbakanlık Direktifi bizzat
BaĢbakan Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından imzalanarak onaylanmıĢtır.
- Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi, Millî Güvenlik Planlama Sistemimizin amir
konumundaki temel belgesidir. MGSB‟ne istinaden hazırlanan Özel Millî Siyaset Belgeleri,
Millî Strateji Belgeleri, Eylem Planları ve Bilgi Destek Planları da, “BaĢbakan Onayı” ile
yürürlüğe giren belgelerdir.
- Millî Güvenlik Siyaseti Belgesine uygun olarak hazırlanan Millî Strateji Belgeleri;
Millî Güvenlik Siyasetinin uygulanması ve millî hedeflere ulaĢılması maksadıyla; millî güç
unsurlarının hazırlanması, yönlendirilmesi, geliĢtirilmesi ve kullanılmasına ait ayrıntılı
hareket tarzları ve alınacak tedbirleri kapsayan belgelerdir. Bunlar; Ġç Güvenlik Stratejisi
38
Belgesi, DıĢ Güvenlik Stratejisi Belgesi, Türkiye‟nin Millî Askerî Stratejisi(TÜMAS) Belgesi
ile Bakanlık ve kurumların kendi görev alanlarına iliĢkin belgelerdir.
- Türkiye‟nin Millî Askerî Stratejisi (TÜMAS) Belgesi, MGK Genel Sekreterliği ve
diğer ilgili kurumlarla koordine edilerek Genelkurmay BaĢkanlığı tarafından hazırlanır.
BaĢbakanlığa, Millî Savunma Bakanlığına, DıĢiĢleri Bakanlığına, MGK Genel Sekreterliğine
ve diğer ilgili kurumlara da yayımlanır. Bu belge 1991, 1993, 1999, 2000, 2006 ve 2011
yıllarında yayımlanmıĢtır. 2006-2011 yılları arasındaki dönemde yürürlükte olan 04 Nisan
2006 tarihli TÜMAS Belgesi de bizzat BaĢbakan Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından
imzalanarak onaylanması suretiyle yürürlüğe girmiĢtir.
- Ġddia Makamının, Ġddianame‟sini hazırlarken bu iki temel dokümanın ilgili
bölümlerini incelemesi gerekirdi; ancak bunu yapmadığı anlaĢılmaktadır. Ġddia Makamı, hiç
olmazsa son yıllarda, yazılı ve görüntülü basında, politik çevrelerde konuya iliĢkin olarak
yapılan tartıĢmaları, yayımlanan haber ve yorumları izlemiĢ olsaydı;
> 2005 tarihli MGSB‟de;
- Ġrticai unsurların, bölücü, aĢırı sol ve diğer menfi ideolojik unsurlar ile
beraber, Türkiye Cumhuriyetinin üniter devlet yapısına, ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğüne, Anayasal düzenine kasteden iç tehdit olarak kabul edildiğini,
- Yurt içinden ve yurt dıĢından kaynaklanan irticai unsurlara karĢı Devlet‟in
laik yapısının korunmasının gerekli görüldüğünü,
- Toplumun, irticanın karĢısında yer alacak Ģekilde bilinçlendirilmesinin
istendiğini,
- Ġrticai unsurlara destek olan gerçek ve tüzel kiĢilerin faaliyetlerinin
izlenmesinin ve tesirsiz hale getirecek önlemlerin alınmasının öngörüldüğünü,
> 2006 tarihli TÜMAS Belgesinde ise; MGSB çerçevesinde Türk Silahlı
Kuvvetlerine, “Türkiye‟ye tehdit teĢkil eden bölücü, irticai, aĢırı sol ve diğer iç tehdit
unsurlarının faaliyetlerinin izlenmesine ve tesirsiz hale getirilmesine yönelik tedbirlerin
alınmasına kararlılıkla devam edilmesi” görevinin verildiğini,
> 1998 ve 2001 tarihli MGSB‟leri ile 2000 tarihli TÜMAS Belgesinde de benzer
hükümlere yer verilmiĢ olduğunu, kolayca öğrenebilirdi.
- Ġddia Makamının; Ģayet “Devletin devamlılığı” ilkesini reddetmiyorsa, 18.05.2000
tarihli, (B.02.0.MÜS.13801338 sayılı) BaĢbakan Bülent ECEVĠT‟in onay imzasını taĢıyan,
“Ġrticai (Siyasal Ġslam) Faaliyetlere KarĢı Yürütülecek Mücadele Stratejisi” Belgesi ile, bu
belgeye uygun olarak hazırlanan 27.06.2000 tarihli, (B.02.0.MÜS.13101680 sayılı)
BaĢbakan adına BaĢbakanlık MüsteĢarı (Ahmet ġAĞAR)‟nın imzaladığı genelge ile ilgili
bakanlıklara ve kurumlara yayımlanan, “Ġrticai Faaliyetlere KarĢı Yürütülen Mücadele
Stratejisine Yönelik Tedbirler Listesi”ni de gereken önemi vererek dikkate alması beklenirdi.
- Ġddia Makamı “Ġrtica”yı mücadele edilmesi zorunlu bir tehdit olarak kabul eden
Devlet Belgelerini bilmiyor veya bildiği halde hezeyandan ibaret sayarak gözardı ediyor
diye, 2005 tarihli MGSB ile 2000 tarihli TÜMAS Belgesinin, Ġrticai(Siyasi Ġslam) Faaliyetlere
KarĢı Yürütülecek Mücadele Stratejisi Belgesinin ve Ġrtica konusu ile ilgili diğer belgelerin
varlığı inkâr edilemeyeceğine göre, Ģu iki hareket tarzından birinin seçilmesinin, Mahkeme
Heyetinin takdirlerine maruz olduğunu değerlendirmekteyim:
> Birinci hareket tarzı; “Türkiye‟de irtica tehdidi olduğu yönünde hezeyan
uyandırma amaçlı yayınlar yapıldığı” suçlamasının geçersiz olduğunu kabul etmektir.
> Ġkinci hareket tarzı ise; MGSB-2005 ve TÜMAS-2006 Belgelerini imzalayan,
onaylayan ve yayımlayan devlet görevlilerinin de bu durumun gerçek sorumluluğunu
taĢıyan kiĢiler oldukları gerekçesiyle, “Türkiye‟de irtica tehdidi olduğu yönünde hezeyan
uyandırma amaçlı yayınlar yapmakla” suçlanmalarıdır.
- “Ġrticayla Mücadele Eylem Planında Yer Alan Hususlara Paralel Yayınlara
bakıldığında” alt baĢlığı da her Ģeyden önce kendi içinde sorunludur. Ġddia Makamı, bu
baĢlık ile okuyanları “Olmayan bir çizgiye paralel baĢka bir çizgi çizilebileceği”ne inandırmak
39
için, bir “akıl ve mantık zorlaması” giriĢiminde bulunmaktadır. Bu baĢlık altında örnek olarak
yazılmıĢ bulunan, iddia olunan haberlerin tamamına yakını tarihsizdir. Tarihli olarak verilen
tek yazının 01.08.2008 tarihli ana sayfada yer aldığı, yazı ile ilgili yorumların 22.08.2007
tarihinde baĢlayıp 30.07.2008 tarihinde son bulduğu belirtilmektedir. Ġddia Makamının
muteber kabul ettiği anlaĢılan Ġftira Mektubunun 12‟nci paragrafındaki ifadeden (Ġddianame,
sayfa 70), Ģayet var ise, Ġrticayla Mücadele Eylem Planı ile ilgili hazırlık çalıĢmalarının en
erken Eylül 2008 tarihinde baĢlatılmıĢ olabileceği açıkça anlaĢılmaktadır. Oysa, söz konusu
haberin iddia edilen siteye konulma tarihinin 22 Ağustos 2007‟den önce olduğu
görülmektedir. Yani, Ġddia Makamı “Bu iĢlemi yapan, bu haberi internet sitesine koyan
kiĢinin, bir müneccim maharetiyle, bir yıl sonra atanacak bir Genelkurmay II‟nci BaĢkanının,
göreve baĢlar baĢlamaz Ġrticayla Mücadele Eylem Planının hazırlanması için emir
vereceğini ve bu planın hangi içerikte olacağını önceden bildiğine ve buna paralel yayınlar
yaptığına” inanmamızı istemektedir. Kendisinin buna inanmak için haklı sebepleri olabilir,
ama hiç kimsenin akıl ve mantığı ile alay etme hakkına sahip olmadığını düĢünmekteyim.
Tarihleri verilmediği için, bu bölümde iddia olunan haberlerden kaçının aynı durumu
aksettirdiğini anlamak da mümkün olmamaktadır.
- Yine “Ġrticayla Mücadele eylem Planında Yer Alan Hususlara Paralel Yayınlara
bakıldığında” alt baĢlığıyla yer alan bazı ifadelerin, insanın akıl ve mantık sınırlarını son
raddesine kadar zorlayacak, adeta “Bu kadarına da Pes!” dedirtebilecek mahiyette olduğu
kanaatini taĢımaktayım. Bir bölümünü aynen okuyorum:
“Ġrticayla Mücadele eylem planında medya faaliyetleri baĢlığı altında yer alan
“Yunanistan ve Ermenistan ile ilgili kamuoyunda tepki uyandıracak haberler sürekli
gündemde tutularak milliyetçi partilerin tabanının geniĢletilmesi sağlanacaktır”
ibarelerine paralel olarak turkatak.gen.tr isimli internet sitesinde çok sayıda yayın yer
almaktadır. Ancak turkatak.gen.tr isimli siteye ait içerik incelemeleri belirtilmeden
önce yanlıĢ anlaĢılmaların önüne geçmek için kısa bir izahat ile konuya açıklık
getirmek gereği duyulmuĢtur. Adı geçen siteye ait elde edilebilen arĢiv kayıtları
incelendiğinde Ermeni soykırım iddiaları ve Yunanistan-Rumlar ile ilgili çok sayıda
haberin yer aldığı görülmüĢtür. Bu konuda ilk itiraz Ermeni ve Yunan haberleri
yaparak halkı bilinçlendirmek yanlıĢ mı Ģeklinde olabilir. Ancak, Ermeni soykırım
iddiaları ve Yunanistan iliĢkilerini, her Türk vatandaĢının millî hassasiyet ile
değerlendirdiği bilinen bir gerçektir. Söz konusu hususlar gündeme geldiğinde genel
olarak tarihi değerlerimiz ve milliyetçilik duygularımız ön plana çıkmaktadır. Ancak
iddianamede ele alınan husus; bu konuların bilgilendirme amaçlı kullanılması değil,
millî, kültürel ve manevi değer yargılarının bir örgütün stratejisi doğrultusunda planlı
bir Ģekilde istismar edilmesi ve burada örgütün ulaĢmak istediği amacın yürütme
organını baskı altına almak istemesi hadisesidir. Bu sebeplerden ötürü akıllara
gelebilecek soruların bu aĢamada cevaplandırılması amaçlanmıĢtır.”
> Ġddia Makamının bu ifadelerine hâkim olan özgün ve benzersiz mantığı ile
düĢünüldüğü takdirde; 2001 yılında kurulan, bir BaĢbakan Yardımcısı veya DıĢiĢleri
Bakanının baĢkanlığında toplanan, Ġlgili Bakanlıkların MüsteĢarları, Genelkurmay
BaĢkanlığı ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile ilgili diğer kurumların
temsilcilerinden oluĢan, “Her türlü imkândan, internet ortamından, basın ve yayın
vasıtalarından faydalanarak yoğun bilgilendirme ve bilinçlendirme faaliyetlerinde bulunmayı”
da öngören kararlar alan ve bu kararları Devlet Kurumları tarafından uygulanan, “Asılsız
Soykırım Ġddialarıyla Mücadele Koordinasyon Kurulu(ASĠMKK)”nun da, “Örgüt‟ün stratejisi
doğrultusunda Yürütme Organını baskı altına almak için Ġrticayla Mücadele Eylem Planında
Yer Alan Hususlara Paralel faaliyetlerde bulunduğu”, kolayca iddia edilebilir. Ġddia Makamı
için, “Zaman UyuĢmazlığı” hiçbir mahzur teĢkil etmediğine göre, ASĠMKK‟nın 2001 yılından
beri faaliyette bulunmasının da herhangi bir önemi yoktur. Ġddia Makamının bilgisine
sunmak isterim ki, CumhurbaĢkanı Abdullah GÜL‟ün de BaĢbakan Yardımcısı ve DıĢiĢleri
40
Bakanı olarak bir süre baĢkanlığını yaptığı bu kurul (ASĠMKK), Mayıs 2012‟ye kadar faaliyet
göstermiĢ olup, belirli zamanlarda DıĢiĢleri Bakanının baĢkanlığında toplanarak benzer
kararlar almıĢtır. Ayrıca, yıllardır “Ermeni Ġddiaları” ile “Yunanistan ve Rumlar” konularında
bilgilendirme ve bilinçlendirme amaçlı yazılı, sözlü ve görüntülü yayınlar yapan ve yaptıran
BaĢbakanlık ve DıĢiĢleri Bakanlığı da, Ġddia Makamının mantığı ile değerlendirmeye tabi
tutulabilir. Bu suretle Ġddia Makamı, çok daha zengin ve renkli bir “Ergenekon Terör Örgütü
Üyeleri, Ara Yöneticileri ve Yöneticileri Listesi” hazırlama imkânına kavuĢabilir. Bu
çerçevede, 22 Aralık 2011 tarihinde Fransa Ulusal Meclisinde “Soykırımı inkâr edenlere
hapis ve para cezası getiren” yasa tasarısının kabul edilmesini müteakip, Sayın
CumhurbaĢkanı, TBMM BaĢkanı, BaĢbakan, bazı bakanlar ve milletvekilleri tarafından
verilen demeçler ile yazılı, sesli ve görüntülü basın ve yayın organlarındaki yayınların da
Ġddia Makamı tarafından, maksat ve örgüt bağlantısı açısından özel bir önem ve öncelik
verilerek incelenmeye değer görülebileceği düĢüncesindeyim.
> ġunu da ifade etmek isterim ki; bu kapsamdaki haberlerin çoğunun, Ġrticayla
Mücadele Eylem Planının hazırlanmaya baĢlandığının iddia olunduğu tarihten önce Ġnternet
Sitelerine konulduğu, basit bir inceleme sonucunda tespit edilebilir. Bu haberleri Ġnternet
Sitelerine koyan görevlilerin falcılık, medyumluk, müneccimlik, zamanda yolculuk gibi
yeteneklere sahip oldukları düĢünülemeyeceğine göre, henüz hazırlanmasına karar bile
verilmemiĢ bir planda yer alacak olan hususlara paralel yayınlar yapmayı baĢardıklarını
kabul etmek de mümkün değildir. Bu durumda da tek mantıklı izah tarzı, Ġddianame‟ye
yansıyan bu hususların, senaryosu acemice hazırlanmıĢ baĢarısız bir komplonun ürünleri
olduğudur.
- “Site Ġçerikleri Ġle Ġlgili Genel Değerlendirme” alt baĢlığı kapsamında yer alan
hususlar da yaptığım bu açıklamalar dahilinde değerlendirilmeli; bu konuda Ģahsıma
yöneltilecek sorumluluk iddiası, Harekât BaĢkanı olarak görev yaptığım 11.08.200720.08.2008 dönemi ile sınırlı tutulmalıdır. Tarihsiz, belgesiz, genel ifadeler, çeliĢkili
beyanlar, soyut değerlendirmeler, yönlendirilmiĢ kanaatlerle yapılan suçlamaların, ileri
sürülen iddiaların, hukuki anlamda hiçbir değeri ve geçerliliği olmadığı kanaatindeyim.
Ġddianame‟ye EK 25 NOLU KLASÖR‟de bulunan, Ģahsımla ilgili TESPĠT TUTANAĞI
(NUSRET TAġDELER)‟nın 12-33‟üncü sayfalarında, 30 Ağustos 2007 - 30 Ağustos 2008
tarihleri arasında irtica.org(61 adet), irtica.net(15 adet), turkatak.gen.tr(8 adet) isimli
internet sitelerinde yer alan, bahse konu yayınlara örnek olarak verildiği belirtilen toplam
84(seksendört) adet yazıyı tetkik ettikten sonra, Ģu açıklamaları yapma gereğini duyuyorum:
- Bu yazıları; Ġddianame‟nin EK Klasörü yayınlanana kadar, ne yazılı olarak ne de
elektronik ortamda, hiçbir zaman, hiçbir Ģekilde ve hiçbir yerde görmedim.
- Söz konusu internet sitelerinde iddia olunan bu tür yayınların yapıldığı konusunda
bilgim olmadığı gibi, böyle bir ihtimali hiçbir zaman düĢünmedim. Halen de bu yöndeki
iddiaları inandırıcı bulmuyorum.
- ġayet, gerçekten Bilgi Destek Dairesi personeli tarafından siyasal kurumlar, konular
ve kiĢilerle ilgili haberler veya yazılar Ġnternet Sitelerine konulmuĢ ise, bunların benim
onayım alınarak yayınlanmıĢ olması mümkün değildir. Çünkü, bu tür yazıların
yayınlanması, bu konuda verdiğim genel ve devamlı emirlere aykırı bir durumdur. Benim
kendi emrime aykırı hareket etmem veya maiyetimdeki personelin emrime aykırı hareket
etmesine göz yummam kesinlikle söz konusu değildir ve olamaz.
- Harekât BaĢkanlığım süresince, bu tür faaliyetlere iliĢkin hiçbir bilgi, haber, Ģikayet
veya ikaz, hiçbir vasıtayla bana iletilmemiĢtir. ġayet herhangi bir Ģekilde, bu gibi suç teĢkil
eden faaliyet veya iĢlemler tespit etseydim, mutlaka failleri hakkında yasal iĢlem yapar ve
tekrarına mani olacak tedbirleri alırdım.
- Örnek olarak verilen yazıların, 30 Ağustos 2007- 30 Ağustos 2008 tarihleri
arasında internet sitelerinde yer aldığı belirtilmiĢtir. Ancak, bu tarihlerin neyi ifade ettiği
doğru olarak anlaĢılmalıdır. Yazı baĢlıklarının yanındaki tarihler, bu yazıların ilgili internet
41
sitesinin Ana Sayfasında, bu tespiti yapan Ģahıs tarafından görüldüğü tarihler olup, yazıların
Ġnternet Sitelerine konulduğu tarihleri göstermemektedir. Bu Tespit Tutanağında, söz
konusu yazıların ilgili Ġnternet Sitelerine hangi tarihlerde konulduklarına dair hiçbir kayıt
bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu tarihlere dayanarak, bu yazıların benim Genelkurmay
Harekât BaĢkanlığım döneminde ve benim onayımla belirtilen Ġnternet Sitelerine
konulduğunu iddia etmek haklı bir davranıĢ olamaz. Bu nedenle, doğru bir değerlendirmede
bulunulabilmesi için, örnek yazıların ve Ģayet varsa aynı mahiyetteki diğer yayınların, söz
konusu Ġnternet Sitelerine kimin isteği üzerine, kimin onayı ile, kim tarafından, hangi
tarihlerde, hangi IP numarası ile girildiğinin somut verilere göre tespit edilmesinin, bu
tespitte internet sitelerine dıĢarıdan müdahale imkân ve ihtimalinin de bulunduğu
hususunun göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu kanaatindeyim.
- Ġddianame‟de internet site içerikleriyle ilgili verilen örneklerin ve yapılan
değerlendirmelerin tamamı, sadece archive.org isimli sitedeki kayıtlardan alınan bilgilere
istinat ettirilmiĢtir. Halbuki archive.org sitesinden alınan bilgilerin hiçbir güvenilirliği yoktur.
Her Ģeyden önce, bu site ABD‟den yayın yapmakta olup, Genelkurmay Bilgi Destek Daire
BaĢkanlığının kontrolundaki bir site değildir. Bizzat archive.org sitesi, arĢivlenen bilgilerin
güvenliğini garanti etmemekte, müdahalelerin olabileceğini belirtmektedir. Bu sitedeki
bilgiler, kolaylıkla ekleme ve çıkartma yapılması ve yayından kaldırılması mümkün olan
bilgilerdir. Böylesine zayıf ve Ģaibeli bir kaynaktan alınan noksan ve hatalı bilgilerin, baĢka
hiçbir kaynaktan teyidi yapılmadan doğru kabul edilmesi ve bunlara dayanılarak suçlamada
bulunulması, hukuk adına gerçekten talihsiz bir durum yaratmaktadır.
- Diğer taraftan, irtica.org isimli sitenin alan adının, 2009 yılında Genelkurmay
BaĢkanlığı tarafından alınmadığı için, baĢka bir kiĢi veya kurum tarafından alındığı
bilinmektedir. Halen farklı bir formatta yayın faaliyetine devam eden bu sitenin eski
sayfalarında, alan adının yeni sahibi tarafından, satın alındığı tarihten itibaren istenen her
türlü değiĢikliğin yapılmıĢ olabileceğini kabul etmek gerekir. Bu nedenle de, söz konusu site
ile ilgili doğru ve güvenilir tespit yapmanın mümkün olmadığı kanaatindeyim.
Genelkurmay Harekât BaĢkanlığım döneminde, Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının
yürütmekten sorumlu olduğu faaliyetler ve bu kapsamda “Ġnternet Siteleri” konusunda, sevk
ve idare sorumluluğumun gerektirdiği düzeyde bilgiye sahip oldum. Ġzah ettiğim gibi,
Harekât BaĢkanlığının olağanüstü yoğun bir yıl geçirmesi ve bu süreçte Bilgi Destek Daire
BaĢkanlığının, 6(altı) Daire arasında 5(beĢ)‟inci öncelikle yer alması nedeniyle, “Ġnternet
Siteleri”ni sürekli olarak Ģahsi kontrol ve denetimim altında tutabilmek için yeterli zamanı
bulmam mümkün değildi. Esasen, Daire BaĢkanı ve ġube Müdürleri bu detaylar ile
yakından ilgilenmek durumunda olduklarından, benim için böyle bir zorunluluk da yoktu.
Benim muhatabım Daire BaĢkanı, Daire BaĢkanının muhatabı ġube Müdürleri, ġube
Müdürlerinin muhatabı da ġube Personeli idi. Tüm faaliyetler, olması gerektiği gibi, böyle bir
sistem içerisinde yürütülüyordu.
- Harekât BaĢkanlığı görevine baĢlamamı müteakip, Ağustos 2007 ayı içerisinde,
Bilgi Destek Daire BaĢkanı tarafından, Daire‟nin kuruluĢu, görev ve sorumlulukları, personel
durumu ve yürütmekte olduğu faaliyetler hakkında, bana bilgi sunulmuĢtur. Bu kapsamda,
hatırladığım kadarıyla, “Ġnternet Siteleri” konusunda; mevcut yasal mevzuat çerçevesinde,
rutin bir kurumsal faaliyet olarak ve “Yasalara uygunluk” ilkesine daima uyularak;
> Yıkıcı, bölücü ve laiklik karĢıtı yayınları ile dikkati çeken bazı internet sitelerinin
yayınlarının izlenmekte ve elde edilen bilgilerin değerlendirilmek ve ilgili kurum ve
makamlara sunulmak üzere Genelkurmay Ġstihbarat BaĢkanlığına gönderilmekte olduğu,
> Türkiye‟nin millî güvenliği, sorunları ve hedefleri ile Türk Silahlı
Kuvvetleri(TSK)‟ni yıpratmayı amaçlayan giriĢimler hakkında, baĢta TSK personeli olmak
üzere izleyici kitleleri bilgilendirmek maksadıyla, önceden tesis edilmiĢ bulunan Ġnternet
Sitelerinde, belirlenmiĢ esaslar dahilinde yayın yapıldığı hususları anlatılmıĢtır.
42
- Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevine baĢladığım 11 Ağustos 2007 tarihinde,
Daire BaĢkanlarına; “Bugüne kadar verilmiĢ bütün emirler yürürlüktedir, ben ayrı bir
emir verinceye kadar mevcut uygulamaya devam edilecektir” emrini verdim. Ġlk defa
atanılan yeni bir görevde, hemen mevcut düzeni değiĢtirecek emirler vermek; “Devlet
Kurumlarının devamlılığı” ilkesine aykırı olduğu gibi, “Kurumsal bilgi ve tecrübe birikiminin
ihmal ve inkâr edilmesi” anlamına da gelir ve zararlı sonuçlar doğurur. Mevcut yapıyı ve
uygulamaları tam olarak anlamadan sorgulamaya ve değiĢtirmeye kalkmak, kanaatime
göre, Yönetim Bilimine uymayan ve Devlet Hizmetinde yeri olmaması gereken bir
davranıĢtır. Diğer Devlet Kurumlarında olduğu gibi, Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhında
da, faaliyetler mevcut hukuki mevzuata uygun olarak, uzun yılların bilgi ve tecrübe
birikimine dayanarak oluĢturulmuĢ usul ve esaslara göre yürütülür. Göreve yeni baĢlayan
personelin, mevcut mevzuatı “Yürürlükte kalsın mı, yoksa yürürlükten kalksın mı?” diye
sorgulaması makul, mantıklı, uygun ve mümkün değildir. Faaliyetler değiĢiklik yapılmasını
gerektiren bir durumla karĢılaĢılıncaya kadar, mevcut mevzuata, cari usul ve esaslara göre
yürütülür. Eski deyimi ile “Mutada inkıyat edilir”, yani “AlıĢılmıĢa uyulur”. Dolayısıyla Ġnternet
Siteleri ile ilgili faaliyetleri de, 11 Ağustos 2007 tarihinde bulundukları düzen içerisinde, aynı
usul ve esaslarla devam ettirmeyi öngördüm.
- Görev sürem içerisinde, Ġnternet Siteleri ile ilgili herhangi bir emir veya teklif
almadığım, ikaz ve Ģikâyet ile karĢılaĢmadığım, bir aksaklık tespit etmediğim için, mevcut
usul ve esaslarda herhangi bir değiĢiklik yapmadım. Sadece, Bilgi Destek Daire
BaĢkanının, mevcut personelden azami derecede istifade etmek için, görev ve
sorumlulukların dengeli olarak dağılımını sağlama maksadına matuf olarak yaptığı, “TeĢkilat
DeğiĢikliği” teklifini uygun gördüm; Yeni TeĢkilat Yapısı, Komuta Katı tarafından
onaylanmasını müteakip, Ocak 2008 ayında yürürlüğe girdi. Eski yapıdaki Ġdari, Cari ĠĢlem,
Temel Ġnceleme, Plan Harekât, Öğretim ve Eğitim ġube Müdürlüklerinin yerini; yeni yapıda
1‟inci, 2‟nci, 3‟üncü, 4‟üncü Bilgi Destek ve Destek ġube Müdürlükleri aldı. Diğer
sorumluluklarla beraber, Ġnternet Siteleri ile ilgili sorumluluklar da yeniden düzenlendi. Ocak
2008‟den itibaren; terörle ilgili faaliyetler 1‟inci, irtica ile ilgili faaliyetler 2‟nci, soykırım ve dıĢ
ülkelerle ilgili faaliyetler 3‟üncü, halkla bütünleĢme faaliyetleri ve TSK personeline yönelik
bilgilendirme faaliyetleri 4‟üncü Bilgi Destek ġubesinin sorumluluğuna verildi. Eski teĢkilata
göre tüm Ġnternet Siteleri Cari ĠĢlem ġube Müdürlüğünün sorumluluğunda iken; yeni teĢkilat
yapısında Ġnternet Sitelerinin sorumluluğu da, faaliyet alanlarına uygun olarak 4(dört) Bilgi
Destek ġubesine dağıtıldı.
Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının sorumluluğundaki Ġnternet Sitelerinin 5651 sayılı
Kanunla Uyumluluğu hususu, hem SoruĢturma hem de KovuĢturma Safhasında gündeme
geldiği için, bu konuda açıklamada bulunmak istiyorum.
- 5651 sayılı “Ġnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar
Yoluyla ĠĢlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun” ; 04 Mayıs 2007 tarihinde
kabul edilmiĢ, 23 Mayıs 2007 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir.
- 5651 Sayılı Kanuna uygun olarak hazırlanan; “Telekomünikasyon Kurumu
Tarafından EriĢim Sağlayıcılara Ve Yer Sağlayıcılara Faaliyet Belgesi Verilmesine ĠliĢkin
Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” ise, 24 Ekim 2007 tarihinde Resmî Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir.
- “Ġnternet Ortamında EriĢim, Ġçerik ve Yer Sağlayıcıların gerçek veya tüzel kiĢiler
olması”, 5651 Sayılı Kanun ile getirilen bir zorunluluktur. Bu kanunun yürürlüğe girdiği 23
Mayıs 2007 tarihine kadar, böyle bir zorunluluk içeren herhangi bir yasal düzenleme mevcut
değildi. Yani Ġnternet Sitelerinin hayali isimler üzerine açılması konusunda hukuki bir engel
bulunmuyordu.
- Benim Harekât BaĢkanlığım döneminde, yeni bir internet sitesi açılmamıĢtır.1999
yılından itibaren açılan Ġnternet Sitelerinin, neden hayali isimler üzerine açıldığını
bilmiyorum. Ġlgili ödenek doğrudan Bilgi Destek Daire BaĢkanlığına tahsis edildiği ve bu
43
Daire BaĢkanlığı tarafından kullanıldığı için, “Hayali Ġsimler” konusunda bu vesile ile de bilgi
edinme imkânım olmamıĢtır. Bu konuda en doğru bilgiye, sitelerin açıldığı tarihlerde
görevde bulunan personelin sahip olabileceğini düĢünüyorum.
- 5651 Sayılı Kanun, benim Harekât BaĢkanlığı görevine baĢlamamdan yaklaĢık 2,5
(ikibuçuk) ay önce, ilgili Yönetmelik ise göreve baĢlamamdan yaklaĢık 2,5 (ikibuçuk) ay
sonra yürürlüğe girmiĢtir. Ancak, uygulamada herhangi bir sorunun ortaya çıkmaması
nedeniyle, benden önce de, benim Harekât BaĢkanlığım döneminde de, benden sonra da
maalesef bu geliĢmelerin kendiliğinden farkına varılamamıĢtır. Bu gerçeği, Murat
USLUKILIÇ 29.12.2011 tarihinde yapılan 49 No.lu Celsede Ģöyle ifade etmiĢtir: “Neden
önceki siteler için kanuna uygun düzenlemeye gidilmemiĢtir? Burada Ģimdi gazetede
yayınlanana kadar böyle bir kanun olduğunu bile bilmiyorduk biz. Yani daha
sonradan andıç hazırlayın, yeni siteler için böyle emir verildi, araĢtırıp öğrendik öyle
bir kanun olduğunu.”
- Bu ifadeden de anlaĢılacağı üzere, Ġnternet Sitelerinin 5651 Sayılı Kanuna “Ģeklen”
uymadığının, benim Harekât BaĢkanlığından ayrılmamdan 5,5 (beĢbuçuk) ay sonra, 04
ġubat 2009 tarihinde konuya iliĢkin haberin bir gazetede yayımlanması üzerine farkına
varılmıĢ ve gereğinin yapılmasına çalıĢılmıĢtır.
- ġayet 5651 Sayılı Kanun ve Ġlgili Yönetmeliğin yürürlüğe girdiğinin zamanında
farkına varılsaydı, hiç Ģüphesiz gerekli düzenlemeler durumun icaplarına göre bir defada
veya kademeli olarak, en kısa sürede yapılırdı. Ancak, yapılan düzenlemenin kısa zaman
sonra değiĢtirilmesi ihtiyacının doğmaması bakımından, bu iĢlemin yapılması için en uygun
zaman, 2008 yılı personel atamalarının tamamlandığı Eylül veya Ekim ayı olabilirdi.
Ġddianame‟nin 28‟inci ve 48‟inci sayfalarında bahsi geçen “Ġnternet Bilgi Notları” ile,
Harekât BaĢkanına dönem içindeki internet faaliyetleri hakkında bilgi sunulmuĢtur. Bu bilgi
notlarının periyodik olarak veya gayri muayyen zamanlarda gönderilmeye devam edilip
edilmediğini hatırlamıyorum. Ancak, Bilgi Notlarının tetkikinden de anlaĢılacağı gibi, sunulan
bilgiler istatistiki mahiyette ve genel anlamda olup, Ġnternet Sitelerindeki haberlerin içerikleri
ile ilgili değildir. Zaten bu tür raporların amacı da, sorumluluk alanında yürütülen faaliyetlerin
yeterliliği, yoğunluğu ve etkileri hakkında, üst makamlara bilgi ve değerlendirme sunmaktır.
Belgenin altında, ismimin karĢısında, bilgisayarda kırmızı renkte otomatik olarak yazılmıĢ
olan “(Elektronik ortamda paraf edilmiĢtir)‟‟ ibaresi, bu belgeyi gördüğümü belirtmektedir. Bu
Bilgi Notlarının, Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhının elektronik ortamdaki iletiĢim kanalı
olan Evrak Yönetim Sistemi (EYS) üzerinden, resmî makamlar arasında, hiyerarĢik düzene
uyularak ve açık olarak yapılması, “Ġnternet Siteleri” ile ilgili faaliyetlerin örgütsel maksatlarla
ve gizli yapılmadığının, aksine yasal, kurumsal ve rutin bir faaliyet olduğunun, kesin bir
kanıtı olarak kabul edilmelidir.
Ġddianame‟de Ģüpheli sıfatıyla yer alan subayların ve sivil memurların ifadelerini
okuyunca, yanlıĢ anlama ve değerlendirmelere neden olduğunu tespit ettiğim bir faaliyet
konusunda da açıklama yapma ihtiyacını hissettim. Bu faaliyet “Harekât BaĢkanlığı Günlük
Koordinasyon Toplantıları”dır. Harekât BaĢkanlığım süresince bu toplantıları, programım
imkân verdiği, diğer önemli faaliyetler mani olmadığı takdirde, her sabah 09:15‟de
baĢlayacak ve 30-45 dakika sürecek Ģekilde yapmaya çalıĢtım. Ancak gerçekleĢtirme
oranının %30 civarında kaldığını ifade etmeliyim. Toplantılar benim baĢkanlığımda, tüm
Daire BaĢkanlarının katılımı ile, makam odamda yapılmıĢ; her Daire BaĢkanı kendi
faaliyetleri ile ilgili bilgi ve tekliflerini arz etmiĢler, emirlerimi almıĢlardır. Bilgi Destek Daire
BaĢkanlığının bazı personelinin, kendi Daire BaĢkanlarının bu toplantıya katılımının
münhasıran “Ġnternet Siteleri” konusu ile ilgili olduğunu zannettikleri anlaĢılmaktadır. Bu
yanlıĢ bir kanıdır. Bilgi Destek Daire BaĢkanı bu toplantılarda, dairesinin genel faaliyetleri ile
ilgili bilgi ve teklifler sunmuĢtur. Bu toplantılar sırasında, “Ġnternet Sitelerine konulacak
yazıların konuları veya içerikleri” hiçbir zaman görüĢülmemiĢtir.
44
Ġddia Makamı; Ġddianamenin 74‟üncü sayfasında, Ģahsıma yönelttiği “ġüphelinin bu
siteler aracılığı ile yürütme organına yönelik uygulanan psikolojik harekat
faaliyetlerinden bilgisinin olduğunu, sorumlu bulunduğu dönemde söz konusu
faaliyetlerin Ģüphelinin kontrolünde gerçekleĢtiğini ve Ģüphelinin Ergenekon Terör
Örgütünün bu siteler vasıtasıyla yürüttüğü psikolojik harekat faaliyetlerine iĢtirak
ettiği gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.” Ġddiasını; Albay Dursun ÇĠÇEK‟in, “Üstlerinin
bu sitelerin varlığından haberlerinin olmamasının imkansız olduğunu, madem bu
internet içerikleri sakıncalıysa ve kendisinin sorumlu olduğu dönemde kurulmuĢsa,
niçin diğer görevlilerin kendi sorumlulukları döneminde bu haberleri
kaldırmadıklarını, aynı Ģekilde Genelkurmay BaĢkanlığındaki sistem dahilinde onay
alınmadan bu haberlerin sitelerde yayınlanmasının mümkün olmadığını, yani bu
haberlerin yayınlanmasının hiyerarĢik yapı içerisinde gerçekleĢtiğini, bu
komutanların bu sitelere girip kontrol ve müdahale etme yetkilerinin olduğunu ifade
eden beyanları”na dayandırmaktadır. Hatta, “Bu beyanların bir gerçeği ortaya
çıkardığını” vurgulayarak, iddiasına olağanüstü bir güç kazandırmaya çalıĢmaktadır.
Çünkü, bu cümlede kullanılan “Gerçek” kelimesinin, “Bir durum, bir nesne veya bir nitelik
olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, özbeöz, hakiki, reel, yalan
olmayan, doğru olan Ģey, hakikat” gibi anlamları vardır. Herhangi bir kiĢinin, belirli bir
ifadesinden alınan bir kısım beyanlara dayanarak, böyle ağır suçlamaların yapıldığı ciddi bir
konuda, bu kadar güçlü bir iddiada bulunmanın, hukuk mantığı ve bilinciyle ne kadar
bağdaĢtığı konusundaki değerlendirmeyi Mahkeme Heyetinin takdirine sunuyorum. ġimdi
açıklayacağım hususların da, bu değerlendirmede dikkate alınacağını ümit ediyorum:
- Ġddianamenin 46‟ncı sayfasındaki ve EK KOVUġTURMAYA YER OLMADIĞINA
DAĠR KARAR (SoruĢturma No: 2011/1438)‟daki ifadelerden anlaĢıldığına göre, söz konusu
beyanlar Albay Dursun ÇĠÇEK‟in 08.06.2011 tarihli Savcılık Ġfadesinden (EK-N)
derlenmiĢtir. Aynı Ġfade Tutanağının 4‟üncü sayfasında ise, Albay Dursun ÇĠÇEK‟in;
“Nusret TaĢdeler‟i tanırım, benim çalıĢtığım dönemde 2 sene Harekat BaĢkanlığı
yaptı. Aynı zamanda BaĢbakan‟ın Askerî DanıĢmanıydı. Benim 2. Sicil Amirimdir.”
beyanı yer almaktadır.
> Ġddia Makamının mantığına ve gerçeği bulma yöntemine göre davranırsak, Ģu
hükme varmamız gerekir: “Dursun ÇĠÇEK‟in bu beyanı, Nusret TAġDELER‟in 2(iki) sene
Harekât BaĢkanlığı yaptığı gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.”
> Oysa bu hüküm gerçeğe uygun değildir. Gerçek; “H.Nusret TAġDELER‟in
11.08.2007-20.08.2008 tarihleri arasında, 1(bir) sene Harekât BaĢkanlığı yaptığıdır.
> Bu örneğin ıĢığında, böyle esasa müteallik hataları herkesin yapabileceği de
dikkate alındığında, Ġddia Makamının suç isnadında bulunma mantığının ve iddianame
hazırlama yönteminin, doğruya ve gerçeğe ulaĢmak için pek güvenilir bir yol sağlamadığı
açıkça anlaĢılmaktadır.
- Albay Dursun ÇĠÇEK; 08.06.2011 tarihinden sonra 20.07.2011 tarihinde de bir
Savcılık Ġfadesi vermiĢtir. Ġkinci ifade; Birinci ifadede yer alan beyanların yaratabileceği
yanlıĢ anlamaları önlemek ve konunun doğru ve sağlıklı olarak değerlendirilmesini
sağlamak maksadıyla yapıldığı anlaĢılan detaylı açıklamaları içermektedir. Ġfade
Tutanağının (EK-O) 2‟nci sayfasında yer alan beyanlar incelendiğinde, ortaya çıkan esasa
dair belirgin ve önemli farklar nedeniyle, Ġddianame‟de bazı mühim değiĢiklikler
yapılmasının zaruret haline geldiği kolayca görülmektedir. Ġkinci ifadedeki beyanlar Ģöyledir:
“2007 senesi sonuna kadar bu siteler Cari ĠĢlem ġube‟nin
sorumluluğundaydı. Bu tarihten sonra 2008‟in baĢından itibaren diğer 4 Ģubeye
dağıtıldı. SoruĢturma konusu “irtica.org” isimli internet sitesi 2008‟in baĢından
itibaren 2. Bilgi Destek ġube‟nin sorumluluğuna geçmiĢtir. Ben 2004-2007 yılları
arasında Cari ĠĢlem ġube Müdürüydüm. 2007 yılından sonra da 3. Bilgi Destek ġube
Müdürü olarak görev yaptım. Cari ĠĢlem ġube‟de 8 Sivil Memur ve aynı Ģekilde 8
45
Subay görev yapıyordu. Toplam 16 kiĢinin görev yaptığı bu Ģubede iĢletilen 8-10
sitenin birinci dereceden sorumlusu sivil memurlar ve proje subaylarıdır. Personel
tarafından sitelere haber konur. ġube Müdürü‟nün siteye haber koyma yetkisi yoktur.
Haberi seçer veya onay verir. Aynı yetki Daire BaĢkanı, Harekat BaĢkanı‟na da aittir.
Sıralı amirler olarak bunların da sorumluluğu vardır. Günlük olarak eklenen haberler
tskintranet sisteminden sıralı amirlere her akĢam elektronik ortamda rapor
edilmektedir. Dolayısıyla bu yüklenen haberlerin baĢlıklarını sıralı amirler görüp,
takip edebilirler. Ayrıca siteler açık olduğu için mesai içinde veya dıĢında internete
girerek bu sitelere girip gerekli takip ve kontrol yapılıp, uygun olmayan haberlerin
çıkarılmasını ve bu tür haberlerin konmamasını talep etme yetkisine sahiptir.
ġüpheliye sıralı amirlerin böyle bir görevi olup olmadığı soruldu: Doğrudur, benim
görevim olduğu kadar sıralı amirlerin bu denetimi yapmakta görevleri içerisindedir.
“irtica.org” isimli sitede Meryem KurĢun Sivil Memur olarak sorumluydu. Site
Yöneticiydi, ama bazı sitelerde Sivil Memur sorumlu değil. Proje Subayları tarafından
yönetiliyordu.
Ayrıca internet sitelerinin aylık ve 3 aylık izlenme oranları hakkında emir
komuta sistemiyle komutanlara bilgi arz edilir. Bir haberin sitede yayınlanıp
yayınlanmaması konusunda tereddüt yaĢandığında Sivil Memur bunu sıralı amirler
aracılığıyla sorar. Sivil Memur proje Subayına, Proje Subayı ġube Müdürüne, o da
ihtiyaç duyarsa Bilgi Destek Daire BaĢkanına o da Harekat BaĢkanına arz eder.
Oradan onay alındıktan sonra aynı silsile yoluyla geriye dönüĢ yapılır. Harekat
BaĢkanının da tereddütte kaldığı konu olursa Ġkinci BaĢkana, hatta Genelkurmay
BaĢkanına kadar haber içeriği arz olunur. Bu denetim sistemi daha çok tarafımızdan
hazırlanan haber ve yorum için kullanılır. Açık kaynaktan alınan aktarma haberler(e)
ihtiyaç halinde uygulanır.”
- Ġddianame‟de Albay Dursun ÇĠÇEK‟in 20.07.2011 tarihli Savcılık Ġfadesine hiçbir
atıfta bulunulmamıĢ olmasından, gerçeğin ortaya çıkarılması açısından büyük önemi haiz
olduğunu değerlendirdiğim bu ifadeyi hiç dikkate almadığı anlaĢılan Ġddia Makamının,
hemen ertesi gün, 21.07.2011 tarihinde Ġddianame‟yi imzaladığı görülmektedir. Ġddia
Makamının, “Mevcut bütün belge, bilgi, ifade ve verileri dikkate alarak, hukuki değeri
yüksek, doğruluğu, tamamiyeti, tutarlılığı ve yeterliliği tartıĢılmayacak bir iddianame
hazırlamak” amacıyla dikkatli ve itinalı çabalar göstermesi gerekirken, tercihini bu amacın
aleyhine olacak Ģekilde, “Bir an önce Ġddianame‟yi imzalamak” yönünde kullanmasının
sebebi mutlaka, hiçbir Ģüpheye mahal bırakmayacak tarzda izah edilmelidir. Kanaatime
göre, Ġddia Makamı hayati derecede önemli bir hata yapmıĢtır. Çünkü Ģahsıma yönelttiği
suçlamaların mesnedini teĢkil eden “Dursun Çiçek‟in Savcılık Ġfadesi”nin esaslı biçimde
değiĢtiğini görmezden gelmiĢtir. Bu konuya ileride tekrar değineceğim. Ama önce,
Ġddianame‟deki; sanıkların ifadelerinin Ġddia Makamı tarafından yorumlanması ve
değerlendirilmesi ile ilgili yanlıĢlıkları, noksanlıkları ve çarpıklıkları açıklamak istiyorum.
Ġddianame‟nin 45-49‟uncu sayfalarında, “4-Sitelerin Ġçerikleri Ġle Ġlgili Hususlar”
baĢlığı altında, Ģüphelilerin ifadelerindeki konu ile ilgili ibareler incelenerek; “ġüpheliler
Dursun Çiçek, Fuat Selvi ve Meryem KurĢun‟un ifadeleri, sitelere eklenen yayınların
emir komuta silsilesi içerisinde sorumlu amirlerin bilgisi dahilinde belirlendiğini
göstermektedir” sonucuna varılmıĢtır. Bu sonuç, Ġddianame‟nin 74‟üncü sayfasında
Ģahsıma yöneltilen iddialara mesnet teĢkil edecek Ģekilde kullanılmıĢtır. Oysa, Ġddia
Makamının bu sonuca, objektif bir inceleme ile değil, önyargılı ve sübjektif
değerlendirmelere dayanan bir bakıĢla ulaĢtığı kolayca anlaĢılmaktadır.
- Albay Fuat SELVĠ‟nin ve Sivil Memure Meryem KURġUN‟un ifadelerinin, Albay
Dursun ÇĠÇEK‟in ifadesini tam anlamıyla teyit ettiğini kabullenmek mümkün değildir:
> Albay Dursun ÇĠÇEK‟in 08.06.2011 tarihli Savcılık Ġfadesinden (Ġddianame,
sayfa 46-47) alınan ve esas kabul edilen beyanları Ģöyledir :
46
“…siyasi ve irticai sitelerin kendi sorumluluğu alanında olmadığını, bu
sitelerin içeriklerinin Harekat BaĢkanlığına yani Korgenerale kadar günlük olarak arz
olunduğunu, oradan gelen onay sonucu sitelerde yayınlandığını, ……, kendisinin
talimatı olmadan Meryem KurĢun‟un sitelere hiçbir içerik ekleyemediğini kendisinin
de bağlı olduğu Daire BaĢkanlığından onay almadan böyle bir içerik ve haber
yayınlatamadığını, ……., haber baĢlıklarını hatırlamadığını ama o dönem gündemdeki
konulara göre site yöneticisinin hazırladığı listeleri yayınlamıĢ olabileceklerini, fakat
bunu onay alarak yapmıĢ olduklarını, ……, bu sitelerde yayınlanan haberlerin kendi
hazırladıkları haberler olmayıp, site yöneticilerinin derleyip baĢka sitelerden bulup
kendi sitesine koyup koymama konusunda danıĢtığı dokümanlar olduğunu,
kendilerinin de bu listeleri komutanlarına sunup, uygun onay aldıktan sonra
yayınladıklarını, bu yayınların Ġrticayla Mücadele Eylem Planıyla bir ilgisinin
olmadığını…”
> ġube Müdürü Albay Fuat SELVĠ, 08.06.2011 tarihli Savcılık Ġfadesinde;
“…ÇalıĢtıkları Ģubelerde sabahleyin görsel ve yazılı basının tarandığı, haberlerin
içerisinde sitelere konulabilecek olanların belirlendiği, bu haberleri yayınlansın mı
diye silsile yoluyla komutanlara arz olunduğu, kendilerinin görev olarak Daire
BaĢkanı‟na, Daire BaĢkanının da Harekat BaĢkanı‟na bağlı olduğunu, Harekat
BaĢkanının insiyatifiyle bu haberlerin yayınlanıyor olabileceğini veya daha üst
makamlara da sunulabileceğini fakat tamamen bu gazetelerde çıkan haberlerin
derlenmesiyle olduğunu, kendi kattıkları bir haberin olmadığını, onay alındıktan
sonra haberleri yayınlayıp yayınlatmama konusunda kendilerinin ve Meryem
KurĢun‟un takdir yetkisinin olmadığını, her sabah yazılı ve görsel medyanın takip
edildiğini, Meryem KurĢun‟un haberleri tarayıp kendisine getirdiğini, kendisinin de
Daire BaĢkanına aktardığını, bütün sistemin bu Ģekilde iĢlediğini,…” beyan etmiĢtir.
Bu ibareler, Albay Dursun ÇĠÇEK‟in ifadesini destekliyor gibi gözükse de, kullandığı
“olabileceğini” ve “sunulabileceğini” kelimeleri, ifadesinin “Kesin bilgiye” değil “Müphem
tahmine” dayandığını göstermektedir. Albay Fuat SELVĠ‟nin 21.10.2011 tarihinde yapılan 39
No.lu Celsede de, Harekât BaĢkanı ile ilgili konularda benzer Ģekilde tereddütlü ve tahmine
dayanan ifadeler kullandığı, DuruĢma Tutanağının (sayfa 38-39) tetkikinden
anlaĢılmaktadır. Zaten, ġube Müdürü olan Albay Fuat SELVĠ‟nin, Daire BaĢkanından daha
yukarı kademelerde yürütülen faaliyetler hakkında doğrudan bilgi ve görgü sahibi olması da
beklenemez. Çünkü Harekât BaĢkanına muhatap olan kiĢi ġube Müdürü değil, Bilgi Destek
Daire BaĢkanıdır. Ayrıca, Albay Fuat SELVĠ‟nin aynı Savcılık Ġfadesinde, “Nusret
TAġDELER ile hangi tarihlerde ne tür astlık üstlük iliĢkisi içerisinde çalıĢtınız?” sorusunu,
“Nusret TaĢdeler‟i ismen tanırım, çalıĢtığım dönemde Korgeneral rütbesinde
Genelkurmay Harekât BaĢkanı idi” Ģeklinde cevaplandırdığı görülmektedir. Beni sadece
ismen tanıdığını söyleyen bir kiĢinin, benim faaliyetlerim hakkında kesin bilgiye sahip
olması, doğal olarak mümkün değildir.
> Sivil Memure Meryem KURġUN‟un 07.06.2011 tarihli Savcılık Ġfadesi dikkatle
incelendiğinde, Albay Dursun ÇĠÇEK‟in ifadesini desteklemeyen bu ifadenin, Ġddia
Makamını tam tersi bir sonuca nasıl ulaĢtırdığı anlaĢılamamaktadır. Ġddia Makamı, Memure
Meryem KURġUN‟un ifadesinde kullandığı “Komutan” ve “Komutanlar” kelimeleri ile,
Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhının hiyerarĢik yapısı içindeki ġube Müdürü, Bilgi Destek
Daire BaĢkanı, Harekât BaĢkanı, II‟nci BaĢkan, Genelkurmay BaĢkanı makamlarında
bulunan bütün general ve subayları kastettiğini anlamak istemiĢ olabilir. Ancak, Bayan
Meryem KURġUN bir sivil memuredir ve kendi Ģube müdürünün daha üstündeki makamlar
ile ilgili bilgi ve görüĢlerinin doğruluk derecesinin, dikkate alınmaya değecek kadar yüksek
olması beklenemez. Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının, Harekât BaĢkanlığının diğer
unsurlarından uzakta, ayrı bir binada konuĢlandığı, benim 1(bir) yıllık görev süremde bu
binaya sadece bir defa gitme fırsatı bulabildiğim de dikkate alınırsa, “Komutan” kelimesi ile
47
kendi Ģube müdürünü, “Komutanlar” kelimesi ile de her gün gördüğü Daire BaĢkanını ve
Daire‟nin Ģube müdürlerini kastetmiĢ olduğunu düĢünmek daha isabetli olacaktır. Sivil
Memure Meryem KURġUN ;
“……
iletiĢim Daire BaĢkanlığında günlük olarak basın özetlerinin
getirildiğini, bunları bazen Dursun Albay‟ın getirip verdiğini, bazen Ayla Hanım
vasıtasıyla haberlerin dağıtıldığını, bu özetler içerisinden herkesin sitesinde
yayınlayacağı yazıları seçip eklediklerini, ama bu basın özetlerinin sabah 9 civarında
dağıtılmadan önce komutanın bunları okuyup değerlendirip değerlendirmediğini
bilmediğini, hem komutanların kendilerinden daha önce iĢe geldiklerini hem de bazen
basın özetleri geldiğinde üzerlerinde hangi siteye ekleneceğine dair 1‟nci Ģube, 2‟nci
Ģube Ģeklinde ibarelerin yazıldığını gördüklerini, genel olarak basın özetlerinin önce
daire baĢkanı, ardından ilgili Ģube müdürlerinin kontrolünden sonra kendilerine
ulaĢtırıldığını, çok sık olmamakla birlikte kendi yazdıkları yazıları da siteye
eklediklerini, sitenin yayın politikasını belirleme gibi bir yetkisinin olmadığını, Ziya
Albay‟ın içeriklere doğrudan müdahil olduğunu, yani kontrol anlamında dikkat
ettiğini, Fuat Albay‟ın ilgilenmediğini, Dursun Albay‟ın da sitelerle ilgilendiğini,……,
mevcut site politikalarının ucu kapalı yayınlanmıĢ haberi al yapıĢtır Ģeklinde basit bir
iĢ olduğunu, sitelere gönderilen okur yorumlarının cevaplarını kendisinin verdiğini,
Ġlker Albay sonradan kendi odasına internet koydurup oradan sitenin takibini
yaptığını, onun da siteye müdahale edebildiğini, site içeriğinde yer alan yayınlarla
ilgili olarak Murat YüzbaĢının bazen Ģöyle olmalı böyle olmalı Ģeklinde tavsiye
niteliğinde uyarılarının olduğunu, sitelerin yayın politikasını belirleme gibi bir yetkisi
ve rolünün olmadığını, içeriğini bile ellerine verilen basın bültenlerinden ekliyorken
kendisine verilen haberleri siteye ekleme noktasında bir itirazının olmasının, çalıĢtığı
birimdeki durum da dikkate alındığında mümkün olmadığını, kendisine irtica.org
isimli siteye ait arĢiv kayıtları ve yer alan haberler gösterilerek sorulduğunda bu
haberlerin kendisi ve kendisi gibi yetkili olan kiĢilerce sitelere eklenmiĢ haberler
olduğunu, verilenin dıĢına çıkma gibi bir lükslerinin olmadığını, söz konusu
yayınların bir plan dahilinde siteye eklendiklerini bilmediğini, sadece açık kaynak
yayınlarını eklediğini, hatta Dursun Albay‟ın da ara ara Cumhuriyet Gazetesi‟nde çok
malzeme olduğunu söylediğini, sitenin kendi inisiyatifiyle yönettiği bir site
olmadığını…” ifade etmiĢtir.
> Burada çok önemli gördüğüm bir hususu da ayrıca belirtmek isterim.
Ġddianame‟nin 89‟uncu sayfasındaki “Meryem KURġUN‟a irtica.org isimli siteye ait arĢiv
kayıtları ve yer alan haberlerin gösterilerek sorulduğu” ibaresi son derece ĢaĢırtıcı ve
hayret uyandırıcıdır. Ġddia Makamının bu sorusu, Ģüpheli Meryem KURġUN için de, mutlaka
yanıltıcı ve aldatıcı bir soru olmuĢtur. Ġddia Makamının, söz konusu siteye ait kayıtları hangi
“arĢiv”den aldığını, gerçekten merak ediyorum. Acaba Ġddia Makamı, “arĢiv” kelimesi ile,
“archive.org” isimli güvenilmez olduğu bilinen yabancı internet sitesini mi kastediyor? Eğer
öyleyse, Bayan Meryem KURġUN‟un yanıltılması ve aldatılması, baĢlı baĢına haksız bir
tutum ve talihsiz bir durumdur. Cumhuriyet Savcısının, bu davranıĢı ile 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanununun “Ġfade alma ve sorguda yasak usuller” baĢlıklı 148‟inci maddesini
ihlal ettiği kanaatindeyim.
> Ġddia Makamı, varmak istediği sonucu desteklediğini düĢündüğü için, Sivil
Memure Meryem KURġUN‟un Savcılık Ġfadesinde yer alan, Emniyet‟te verdiği 07.06.2011
tarihli savunmasının teyidi mahiyetinde olduğu belirtilen ve Ġddianame‟nin 90‟ıncı sayfasına
konulan: “… yapacakları iĢlerle ilgili tüm talimatları Dursun Çiçek‟ten aldıklarını,
Dursun Çiçek‟in de talimatları Daire BaĢkanından, Daire BaĢkanının Harekat
BaĢkanı‟ndan, Harekat BaĢkanı da Genelkurmay BaĢkanı‟ndan talimatları aldığını,…”
ibarelerinin gerçeği yansıttığını kabul etmek istemiĢ olabilir. Ama öncelikle dikkatli ve
mantıklı düĢünmesi, “Meryem KURġUN isimli sivil memurenin bu bilgiye nereden ve nasıl
48
sahip olabileceği” sorusunun cevabını bulması gerekirdi. Ġddianame‟den anlaĢıldığına göre,
Harekât BaĢkanı ile Genelkurmay BaĢkanı arasında Genelkurmay II‟nci BaĢkanının
bulunduğunun dahi farkında olmayan bir sivil memure, normal olarak kendisinin muhatap
olma ihtimali bulunmayan, belki de hiç karĢılaĢmadığı, yüksek makamlarda bulunan
Ģahıslar arasındaki talimat alma-verme faaliyetini, muhtemelen kendisine sorulan yanıltıcı
ve aldatıcı bir soruyu cevaplarken, bizzat Ģahit olmuĢ izlenimini verecek Ģekilde anlatmıĢ;
Ġddia Makamı da bu ifadeyi gerçek kabul ederek, değerlendirmesinin asli unsurlarından biri
olarak almıĢtır. Bu değerlendirme ile varılan sonucun doğruluğundan bahsetmek tabiatıyla
mümkün olamazdı. Nitekim 09.02.2012 tarihinde yapılan 51 No.lu Celsede, Bayan Meryem
KURġUN söz konusu ifadesini, DuruĢma Tutanağında yazılı olan Ģu sözleri ile reddetmiĢtir:
- Sayfa 14 : “Bu Ģok halinde yani bu suçlamayla birlikte Ģok
halindeydim. Bir de yani buraya not aldıklarımı hatırlıyorum, talimat hani o ona
talimat vermiĢtir ben oradaki hiyerarĢik sıralamayı söyledim. Ben talimatı gözümle
görmüĢ müyüm ki, Ģu Ģuna talimat verdi, bu buna talimat verdi diyebileyim. Ben en
alt kademedeki memurum, acemiyim, çömezim, bir Ģeyden haberim yok yani.”
- Sayfa 15 : “Talimatlar konusu var, 2006 senesi Ocak ayından 2. Bilgi
Destek ġubesine atandığım tarih olan 2008 Ocak ayı tarihleri içerisinde Ģube
müdürümüz Dursun ÇĠÇEK‟ti. Yapacağımız iĢlerle ilgili tüm talimatları Dursun
Çiçek‟ten alıyorduk. Dursun Çiçek de talimatları daire baĢkanından alıyordu. Daire
baĢkanı harekat baĢkanından, o da Genelkurmay BaĢkanından alıyordu. Bu da Savcı
Beyin cümleleri. Yani, ben onların kimden talimat aldığını göremem. Ben o hiyerarĢik
bağlılığı anlatmaya çalıĢtım. Yani Bilgi Destek, Harekat BaĢkanlığına bağlıdır. Harekat
BaĢkanlığı, iĢte 2. BaĢkan veya Genelkurmay BaĢkanına bağlıdır gibi hiyerarĢik
sıralamayı söyledim. Talimatları aldığını ben göremem.”
- Sayfa 45 : “Ben de Dursun Albay dedim. Ondan sonra onun üstünde
kim vardı, onun üstünde kim vardı, hiyerarĢik sıralamayı sordu bana ama ben hani
onun üstündekileri ona talimat verdiğini görme Ģansım yok. Ona o talimat verirdi bu
talimat verirdi diyemem yani bu savcı beyin cümleleri bunlar onu diyorum.”
> “Bu da Savcı Beyin Cümleleri” ibaresi, son derece önemli ve kabulü asla
mümkün olmayan bir durumu ortaya koymaktadır. Sivil Memure Meryem KURġUN‟un
burada söylediğine göre, Ġddia Makamının Ġddianame‟nin 90‟ıncı sayfasında yer verdiği ve
iddiasına mesnet olarak kabul ettiği ifade, meğer “Meryem KURġUN‟un sözleri” değil,
“Savcı Beyin Cümleleri” imiĢ... En hafif tepki ifadesi olarak, “Hukuk ve adalet adına endiĢe,
üzüntü ve hicap duyulması gereken çok vahim bir durum ile karĢı karĢıya olduğumuzu”
belirtmek isterim. “Bu Ģartlar altında, Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin doğruluk ve
güvenilirliğinden bahsetmek mümkün olabilir mi?” sorusunun cevabı, Mahkeme Heyetinin
takdirlerine maruzdur.
> Bayan Meryem KURġUN‟un aynı celsede, Ġnternet Sitelerine yazı
konulmasında uygulanan usule dair Ģu ifadesinin de önem taĢıdığını düĢünüyorum:
“ĠletiĢim Daire BaĢkanlığından bilgi destek daireye günlük olarak basın özetleri
getirilirdi. Bu özetler üzerinde not olarak hangi siteye ekleneceği belirtilir ve
içerisinden herkes sitesinde yayınlayacağı haberi seçerdi. Bunlar zaten gazete
haberleri olduğu için biz elimize verilen basın özetlerini internetten bulup siteye
eklerdik. Genel olarak basın özetleri önce daire baĢkanı, ardından Ģube müdürünün
kontrolünden sonra bize ulaĢırdı.” (DuruĢma Tutanağı, Sayfa 3)
> Sivil Memur Mehmet Bülent SARIKAHYA, ile Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ‟ın
Savcılık Ġfadelerinde yer alan önemli ibareler Ġddia Makamı tarafından dikkate alınmamıĢtır:
- Sivil Memur Mehmet Bülent SARIKAHYA, 10.08.2010 tarihli Savcılık
Ġfadesinde: ….“ bu içerikleri Ģube müdürlerinin sağladığını ” söylemiĢtir.
- ġube Müdürü Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ‟ın, 17.08.2010 tarihli Savcılık
Ġfadesinde: “… iĢlettiği sitede kendisi ve Sivil Memur Meryem KurĢun‟un siteye bilgi
49
koyma yetkisi olduğunu, Meryem KurĢun‟un da kendisine onaylatmadan bilgi
koyamadığını, kendi döneminde böyle olduğunu, içerikleri koyarken herhangi bir
kiĢiye danıĢmadıklarını, çünkü bununla ilgili genel bir emrin olduğunu…” söylemiĢtir.
Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ, ben Harekât BaĢkanlığından ayrıldıktan sonra Bilgi Destek Daire
BaĢkanlığında ġube Müdürü olarak görev yapmıĢ olmakla beraber, “Ġçerikleri koyarken
herhangi bir kiĢiye danıĢmadıklarını, çünkü bununla ilgili genel bir emrin olduğunu”
belirtmesi, devam eden usule dair bir beyan olması açısından önem taĢımaktadır. Nitekim,
Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ, 25.10.2011 tarihli ve 41 No.lu Celsede, kendisinden önceki ġube
Müdürü Albay Fuat SELVĠ tarafından, görev devir teslimi sırasında, “Komuta Katının
sitelerde siyasi konulara yer verilmeyeceğine dair bir emri olduğunu” kendisine
ilettiğini söylemiĢtir. Benim Harekât BaĢkanlığım döneminde Bilgi Destek Daire
BaĢkanlığında ġube Müdürlüğü yapmıĢ olan Albay Fuat SELVĠ de, 21.10.2011 tarihli ve 39
No.lu Celsede, “Daire BaĢkanı Tümgeneral Ġhsan BALABANLI‟nın Ġnternet Sitelerine,
siyasi anlama gelebilecek hiçbir haberin konulmayacağı talimatını vermiĢ olduğunu”
beyan etmiĢtir (DuruĢma Tutanağı, Sayfa 9). Tümgeneral Ġhsan BALABANLI‟nın benim
Harekât BaĢkanlığım dönemindeki Bilgi Destek Daire BaĢkanı olduğunu, benim emrimi
ilettiğini ve bu emrin benim daha önce açıkladığım, “Bütün faaliyet ve iĢlemlerimiz
hukuka uygun olacaktır” emrim ile de uyumlu bulunduğunu hatırlatmak isterim. Sivil
Memure Meryem KURġUN‟un, 09.02.2012 tarihli ve 51 No.lu Celsedeki, “Sonra siyasi
içerikli veya parti adı geçen haberler konulmasın dendiği yani böyle bir uyarı olduğu,
Fuat Albay döneminde de, Ġlker Albay döneminde de parti adı geçen haberler
konulmayacak dendiği için söyledim bunu” (DuruĢma Tutanağı, Sayfa 63) ifadesi ise,
söz konusu emrin en ast kademeye kadar iletildiğini ve dikkatle takip edildiğini
göstermektedir. Bilgi Destek Daire BaĢkanının, astlarına bizzat ilettiği Harekât BaĢkanlığı
Emrine aykırı hareket etmesi veya maiyetinin bu emri ihlal etmesine müsamaha göstermesi
beklenemez.
- Diğer taraftan; ifadesi alınan tüm Sivil Memurlar ve ġube Müdürleri ile OBĠ Subayı
YüzbaĢı Murat USLUKILIÇ, kendileri tarafından, ĠĢletme Sorumlusu veya Site Yöneticisi
olarak, söz konusu Ġnternet Sitelerine “Sitelerin kuruluĢ amaçları dıĢında, Hükûmeti ve
üyelerini hedef alan, herhangi bir siyasi içerikli yazı” konulduğu yönündeki iddiaları
kesinlikle reddetmiĢler, “Bu konuda Bilgi Destek Daire BaĢkanı tarafından verilmiĢ bir
devamlı emir olduğunu” belirtmiĢlerdir. Bu gerçeğe rağmen, Ġddia Makamının suçlama
nedeni olan bu tür yazıları da kapsayacak Ģekilde; “ġüpheliler Dursun Çiçek, Fuat Selvi
ve Meryem KurĢun‟un ifadeleri, sitelere eklenen yayınların emir komuta silsilesi
içerisinde sorumlu amirlerin bilgisi dahilinde belirlendiğini göstermektedir.”
sonucuna nasıl vardığını anlamak mümkün değildir. Bir kiĢinin hem “Ben siteme bu tür
yayınlar koymadım” demesi, hem de “Ben bu yayınları emir komuta silsilesi içinde sorumlu
amirlerin bilgisi dahilinde belirleyerek siteme koydum demesi”, akıl ve mantık sınırları
içerisinde düĢünerek kabul edilebilecek bir durum değildir. “Adaleti, aklın yardımı
olmadan yerine getirmek imkânsızdır” özdeyiĢini her zaman dikkate almak gerekir. Ama
Ġddia Makamı, Ġddianame‟nin 28-37‟nci sayfalarında, “VI-Ġnternet Sitelerinin Ġçerik
Tespitleri” baĢlığının altında, 5(beĢ) alt baĢlık halinde sıraladığı türdeki SoruĢturma konusu
yayınlar için, 49‟uncu sayfada böyle mesnetsiz bir iddiada bulunmaktadır.
- Ġddia Makamı; Albay Dursun ÇĠÇEK, Albay Fuat SELVĠ veya Sivil Memure Meryem
KURġUN‟un; “Yasalarımıza göre konusu suç teĢkil eden hangi haberi, kimin onayı ile,
hangi IP numarasıyla, hangi Ġnternet sitesine, ne zaman koyduğunu” açıkça belirten hangi
ifadesine dayanarak bu iddiada bulunduğunu açıklamalı, bu iddiasını geçerli belgeler,
somut olgular ve maddi delillerle ispatlamalıdır. Ben, Ġnternet Andıcı Dava Dosyasında söz
konusu Ģahısların böyle bir ifadesini veya bu tür bir delili bulamadım. Bu konunun
aydınlatılmasının vicdani bir görev olduğuna ve kiĢilerin mesnetsiz iddialarla töhmet altında
bırakılmaktan masun tutulması gerektiğine inanıyorum.
50
- Bu iddianın hiçbir dayanağının bulunmadığı, KovuĢturma Safhasındaki duruĢmalar
sırasında da ortaya çıkmıĢ, sanıkların tamamı (Dursun ÇĠÇEK, Fuat SELVĠ, Sedat ÖZÜER,
Cemal GÖKÇEOĞLU, Ziya Ġlker GÖKTAġ, Hulusi GÜLBAHAR, Murat USLUKILIÇ, Meryem
KURġUN, Mehmet Bülent SARIKAHYA), bu konudaki tutumlarını kararlılıkla sürdürmüĢler,
Savcılık Ġfadelerini benzer ifadelerle teyit etmiĢlerdir. Savcılık ifadelerinde, “Kendileri
koymamakla beraber, internet sitelerinde Hükûmet aleyhinde yazılar gördüklerini” söyleyen
Murat USLUKILIÇ ve Mehmet Bülent SARIKAHYA‟nın, duruĢmalar sırasındaki sorulara
verdikleri cevaplardan, bu tür haberlerden bir tanesinin bile ne baĢlığını ne de içeriğini
hatırlamadıkları görülmüĢtür.
- Dönemin Bilgi Destek Daire BaĢkanı olarak, Bilgi Destek ġube Müdürlerinin “1‟inci
Amiri” konumunda bulunan Tümgeneral Ġhsan BALABANLI da, 7 Eylül 2012 tarihinde
yapılan 226 No.lu Celsede, “Tanık” sıfatıyla verdiği ifadesinde;
> “irtica.org” ve “turkatak.gen.tr” isimli sitelerle ilgili soruyu, “ġimdi bunlar
efendim tamamen açık kaynak bilgileridir yani asla öyle kara propaganda gri
propaganda yapılacak yapılan siteler değildir açık kaynak bilgileridir.” (DuruĢma
Tutanağı, sayfa 37) ve “Bir kere gri propaganda ve kara propaganda diye görevimiz de
yok.” cümleleri ile cevaplandırmıĢ (DuruĢma Tutanağı, sayfa 45),
> Ġnternet Sitelerine konulan haberlerle ilgili olarak sorulan, “Size getirip onay mı
alırlardı yayınlayalım mı diye?” sorusuna, “Ya onay diye bir Ģey söz konusu değil,
getirip haberler Ģurada Ģu haberler var diye, yani ayaküstü böyle söylenir ki zaman o
kadar kısa ki, yani yarım saatte sabah gelip bunları ayıklamak filan biraz güç bir iĢ.
Bende 10–15 dakika içerisinde bunu harekat baĢkanlığında baĢlayacak toplantıya
giderken bazen ayaküstü okuduğum bile olurdu.” cevabını vermiĢ (DuruĢma Tutanağı,
sayfa 43),
> “Siyasi anlama gelebilecek hiçbir haberin bu sitelere konulmayacağı” talimatını
verme nedeni ile ilgili olarak, “Hassas konular olduğu için yanlıĢ yönlere çekilebilir diye
yani genel olarak bütün arkadaĢlara benim söylediğim bir emirdir verdiğim bir
emirdir talimattır.” bilgisini sunmuĢ (DuruĢma Tutanağı, sayfa 82),
> Ġnternet Sitelerinin ödemelerinin hayali isimler üzerine alınan kredi kartları ile
yapılması konusunda, “Ben yani görevi devraldığımda devam eden bir faaliyet olduğu
için fazla da detayını bilmiyorum ama söylediğiniz gibi o hayali isimlere alındığı
Ģeklinde geçmiĢten beri gelen bir faaliyet olarak düĢünüyorum. Hiçte fazla ayrıntısına
girmemiĢtim, yani bu.” izahatında bulunmuĢ (DuruĢma Tutanağı, sayfa 43),
> Takip Edilen Ġnternet Sitelerinin Tasnif Çizelgesinin sorumluluğunu, “Site ile
ilgili yönetici arkadaĢımızın kolaylık olsun diye baĢvurduğu bir metot olabilir, diye
düĢünüyorum. Yani ben emretmedim öyle bir Ģey yapılsın diye.” Ģeklinde açıklamıĢ
(DuruĢma Tutanağı, sayfa 45),
> Bilgi Destek Dairesinin yeni teĢkilatının, Ocak 2008‟de yürürlüğe girmesinin
gerekçesini, “Daha önceden zannedersem bir çalıĢma baĢlatmıĢlar, yani bu nasıl daha
iyi çalıĢılabilir Ģube müdürleriyle, iĢte iĢ takibi, yoğunluk konusunda kendilerinin bir
çalıĢması vardı hatırladığım kadarıyla. Bir de yönerge değiĢikliği vardı, 205/1-a
Genelkurmay BaĢkanlığının 205/1-a yönergesi, onun taslak hali var değiĢecek. Bu
paralelde çalıĢmalar devam ederken ben o dönem yani o sırada tayin oldum.
Dolayısıyla bu çalıĢmaların sonucunu bekledim, herhangi bir iĢ yoğunluğundan çok
sıkıntı değil de daha çok hani ayrılırsa takibi kolay olur. Daha dengeli bir dağılım olur
Ģeklinde düĢüncesini algıladım, yani o tabi uygun gördüm. Harekat baĢkanımıza da
arz ettik o da uygun gördüler, ondan sonra böyle bir değiĢiklik oldu. BaĢka bir anlam
yüklememek lazım.” sözleri ile anlatmıĢ (DuruĢma Tutanağı, sayfa 68); bu cevapları ile
Daire Personelinin verdiği ifadeleri doğrulamıĢtır.
Ancak, Ġddianame‟de buna benzer, insan aklını zorlayan mantık dıĢı iddialar o kadar
sık tekrarlanmaktadır ki, Ġddia Makamının olaylara ve insanlara bakıĢı konusunda ciddi
51
Ģüpheler doğmasına neden olmaktadır. Ġddia Makamı sık sık, “Tüm hukuk insanlar için
konmuĢtur” (Hominum cause omne jus constitutum est) kuralını hiç önemsemediği
izlenimini vermektedir. Ġddia Makamının, kendisini hiçbir iddiasını ispatlamak zorunda
hissetmediği açıkça görülmektedir. Ancak Ġddia Makamı bir adım daha ileri giderek, bütün
iddialarının,
herkes tarafından, hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmadan ve mantık
süzgecinden geçirilmeden, doğru ve gerçek kabul edileceğine inanmaktadır. Hiç Ģüphe
yoktur ki, bu inancında yanılmaktadır.
Ġddia Makamı, “Ġnternet Siteleri” ile ilgili olarak, Ġddianame‟de Ģahsıma yönelttiği
iddiaları, Albay Dursun ÇĠÇEK‟in 08.06.2011 tarihli Savcılık Ġfadesine ait Ġfade Tutanağının
3‟üncü sayfasında yer alan, “Bu sitelerin içerikleri Harekat BaĢkanlığına yani
Korgenerale kadar günlük olarak arz olunuyordu. Oradan gelen onay sonucu
sitelerde yayınlanıyordu” ibaresine dayandırmıĢtır. Albay Dursun ÇĠÇEK‟in, 20.07.2011
tarihli Savcılık Ġfadesine ait Ġfade Tutanağının 2‟nci sayfasında ise, aynı konudaki Ģu
beyanları yer almaktadır: “…Toplam 16 kiĢinin görev yaptığı bu Ģubede iĢletilen 8-10
sitenin birinci dereceden sorumlusu sivil memurlar ve proje subaylarıdır. Personel
tarafından sitelere haber konur. ġube Müdürü‟nün siteye haber koyma yetkisi yoktur.
Haberi seçer veya onay verir….Bir haberin sitede yayınlanıp yayınlanmaması
konusunda tereddüt yaĢandığında Sivil Memur bunu sıralı amirler aracılığıyla sorar.
Sivil Memur Proje Subayına, Proje Subayı ġube Müdürüne, o da ihtiyaç duyarsa Bilgi
Destek Daire BaĢkanına, o da Harekat BaĢkanına arz eder. Oradan onay alındıktan
sonra aynı silsile yoluyla geriye dönüĢ yapılır. Harekat BaĢkanının da tereddütte
kaldığı konu olursa Ġkinci BaĢkana, hatta Genelkurmay BaĢkanına kadar haber içeriği
arz olunur. Bu denetim sistemi daha çok tarafımızdan hazırlanan haber ve yorum için
kullanılır. Açık kaynaklardan alınan aktarma haberler(e) ihtiyaç halinde uygulanır.”
Ġddia Makamının, Albay Dursun ÇĠÇEK‟in 20.07.2011 tarihli ifadesinden anlaĢılan ve
diğer Ģüphelilerin verdikleri ifadelere de uygun olduğu görülen yeni durumu dikkate alarak,
değerlendirmesini bu duruma göre yapması gerekirdi. Çünkü “Ġnternet Siteleri”nin
varlığından ve kuruluĢ amaçlarından, Millî Savunma Bakanı dahil ilgili herkesin haberdar
olduğu dikkate alındığında, Ġddia Makamı için nispeten önem kazanan hususun, bu yasal ve
kurumsal Ġnternet Sitelerinde yayınlandığı iddia olunan yazıların sitelere konulması ve
içeriklerinin sağlanması ile ilgili sorumlulukların tespiti olduğu anlaĢılmaktadır. Söz konusu
ifadede anlatılan yeni duruma göre, Albay Dursun ÇĠÇEK‟in 08.06.2011 tarihli ifadesinde
beyan edilen, “Site içeriklerinin günlük olarak Harekât BaĢkanına arz edilmesi, onun onayı
alındıktan sonra yayınlanması” gibi bir uygulama söz konusu değildir. Albay Dursun
ÇĠÇEK‟in bu ifadesinde tarif edilen “ġarta bağlı sistem” Ģöyle iĢletilmektedir:
- Site içerikleri Sivil Memurlar ve Proje Subayları tarafından sağlanmakta ve sitelere
konulmaktadır.
- ġube Müdürünün siteye haber koyma yetkisi yoktur. Haberi seçmekte veya onay
vermektedir.
- Sivil Memur bir haberin sitede yayınlanıp yayınlanmaması konusunda tereddüt
yaĢadığında Proje Subayına, eğer Proje Subayı da tereddüt yaĢarsa ġube Müdürüne arz
etmektedir.
- ġube Müdürü Ģayet ihtiyaç duyarsa Daire BaĢkanına, Daire BaĢkanı da ihtiyaç
duyarsa Harekât BaĢkanına arz etmekte, oradan onay alındıktan sonra aynı silsile yoluyla
geriye dönüĢ yapılmaktadır.
- Harekât BaĢkanının da tereddütte kaldığı konu olursa II‟nci BaĢkana, hatta
Genelkurmay BaĢkanına kadar haber içeriği arz olunmaktadır.
- Bu denetim daha çok Sivil Memur veya Proje Subayı tarafından hazırlanan haber
ve yorumlar için kullanılmaktadır.
- Açık kaynaktan alınan aktarma haberlere ihtiyaç halinde uygulanmaktadır.
52
Harekât BaĢkanlığı yaptığım dönemde, Ģarta bağlı olarak iĢletilen bu sistem içerisinde,
haber veya yorum mahiyetinde herhangi bir yazının “Ġnternet Sitelerine” konulması için
onayıma baĢvurulmamıĢ olmasını, “Tereddüt yaĢanmamıĢ” ve “Ġhtiyaç duyulmamıĢ” olduğu
sebepleri ile izah etmek doğru ve yerinde olur. Bu durum, aynı zamanda “Ġnternet
Sitelerinde siyasi konulara yer verilmeyeceği” Ģeklindeki genel ve devamlı emrimin dıĢına
çıkılmadığının da çok önemli bir iĢaretidir. Böyle bir konuyu, tarafımdan II‟nci BaĢkana veya
Genelkurmay BaĢkanına arz etmek gibi bir durum, hiçbir zaman gerekmemiĢ ve
gerçekleĢmemiĢtir.
- Zaten, Ġnternet Sitelerine konulacak yazılar veya haberler için, her sabah Harekât
BaĢkanının onayının alınması gibi bir uygulamanın yapılması fiilen mümkün değildir. Benim
dönemimde, Genelkurmay Harekât BaĢkanlığının ne kadar yoğun bir çalıĢma temposu
içinde bulunduğunu, daha önce açıklamıĢtım. Bu ifadeyi hazırlarken, o dönemdeki günlük
programlarımı gözden geçirdiğimde, 375 günlük görev sürem içinde, sadece 112 gün sabah
saatlerinde Makam Odamda bulunduğumu tespit ettim. Kalan 263 gün, sabah saatlerinde
bana arz yapılmıĢ olması mümkün değildir. Dolayısıyla, süreklilik isteyen böyle bir onay
mekanizmasını çalıĢtırmak da söz konusu olmamıĢtır.
Ġnternet Siteleri ile ilgili “Müteselsil Sorumluluk” konusuna gelince:
- Buraya kadar yapılan açıklamalardan da anlaĢılacağı üzere 1‟inci derecede
sorumluluk taĢıyanlar;
> ĠĢletme Sorumlusu olarak görev yapan Sivil Memurlar ve Proje Subayları ile,
> Site Yöneticisi olarak görev yapan ve ĠĢletme Sorumlularını yönetme ve
denetleme görevi bulunan ġube Müdürleridir.
- HiyerarĢik yapıdaki daha üst makamların “Nezaret ve Kontrol” görevi olup,
sorumlulukları bu görev ile sınırlıdır. Nezaret ve Kontrol görevini;
> Daire BaĢkanı, ġube Müdürleri vasıtasıyla,
> Harekât BaĢkanı, Daire BaĢkanı vasıtasıyla,
> II‟nci BaĢkan, Harekât BaĢkanı vasıtasıyla,
> Genelkurmay BaĢkanı, Karargâh‟ın amiri olan II‟nci BaĢkan vasıtasıyla yürütür.
- “Müteselsil Sorumluluk” prensibine göre, hangi sorumluluğun hangi kademeye
kadar yüklenmesi gerektiğine gerçekçi kıstaslara göre karar vermenin, doğru ve adil bir
sonuca ulaĢmak açısından büyük önem taĢıdığı kanaatindeyim. Bu karara esas olacak
kıstaslar sorumluluk konusunun niteliklerine göre değiĢmekle beraber, özellikle teknik iĢlemi
gerektiren konularda, sorumluluğu üst kademelere yöneltmede son derece hassas
davranılması ve dikkatli olunması gerektiğini düĢünüyorum. Aksi takdirde, hatalı ve haksız
kararlar ile adil olmayan, yanlıĢ sonuçlara ulaĢma ihtimali bir hayli yüksek olacaktır.
Sorumluluk seviyeleri gerçekçi olarak tespit edilmezse, siyasi sorumluluk taĢıyan
makamlara kadar uzatılması da gündeme gelebilecektir. Askerî hiyerarĢide proje subayının
3‟üncü, sivil memurun 4‟üncü amiri olan Genelkurmay Harekât BaĢkanının, bugün fiilen
yürürlükte olan ve yetkililer tarafından sık sık vurgulanan Devlet hiyerarĢisindeki yeri
itibarıyla, 3‟üncü amirinin BaĢbakan, 4‟üncü amirinin ise CumhurbaĢkanı olduğu dikkatten
uzak tutulmamalıdır.
Nezaret ve Kontrol görevinin yürütülmesi esas olarak, her makamın bir ast makamdan
aldığı yazılı ve sözlü bilgiler ile periyodik raporlara dayanır. Nezaret ve Kontrol görevi,
Ģüpheyi çeken, güveni sarsan, Ģikayet konusu olan veya üst makam tarafından verilen
emirle ortaya çıkan bir durum olmadıkça, makam atlanarak yürütülmez. Yani normal
Ģartlarda, Harekât BaĢkanının, Bilgi Destek Daire BaĢkanını atlayarak ġube Müdürleri veya
onları da atlayarak, doğrudan ĠĢletme Sorumlusu olan Sivil Memurlar ve Proje Subayları
üzerinde nezaret ve kontrol görevi icra etmesi, Askerî Sevk ve Ġdare usul ve kurallarına
uygun bir davranıĢ değildir. Silahlı Kuvvetler gibi hiyerarĢik yapıya sahip kurum ve
kuruluĢlarda, her kademenin veya birimin azami 6-8 ast kademeyi veya birimi etkili biçimde
sevk ve idare edebileceği, yani yönetebileceği kabul edilir. Harekât BaĢkanı, 6(altı) ast
53
kademeyi sevk ve idare etmekte iken, Daire BaĢkanları kademesini aradan çıkarması
halinde, ġube Müdürü düzeyinde 36(otuzaltı) ast birimi doğrudan sevk ve idare etmek
zorunda kalacaktır. Böyle bir sistemin etkin biçimde çalıĢtırılması ve kontrol edilmesi
mümkün değildir. Harekât BaĢkanlığım döneminde;
- ġüpheyi çeken, güveni sarsan, Ģikayet konusu olan veya II‟nci BaĢkandan alınan
emirle ortaya çıkan herhangi bir durumla karĢılaĢmadığım için, nezaret ve kontrol görevimi
makam atlayarak icra etme ihtiyacını duymadım; dolayısıyla bu tür bir faaliyette
bulunmadım.
- Bilgi Destek Daire BaĢkanı ve ġube Müdürleri dahi “Sitelerin denetimini tam olarak
yapabilmek için yeterli zamanı bulamadıklarını, çünkü bunun görevlerinin çok küçük bir
parçası olduğunu” ifade ederlerken, teĢkilat yapısını, personel sayısını, görev ve
sorumluluklarını, dönemsel faaliyetlerin getirdiği olağanüstü yoğunluğunu izah ettiğim
Harekât BaĢkanlığının tüm görev ve faaliyetlerinden sorumlu Karargâh BaĢkanı olarak,
“Ġnternet Siteleri” ile ilgili rutin iĢlemleri bizzat nezaret ve kontrol altında tutmamın, sitelere
konan yazıların içeriklerini kontrol etmemin, hem zaman hem de cari Ģartlar bakımından
mümkün olmadığı, kabul edilmesi gereken bir gerçektir.
- Bu Ģartlar altında, Harekât BaĢkanı olarak tüm zamanımı Bilgi Destek Daire
BaĢkanlığının faaliyetlerinin nezaret ve kontrolü için ayırmam gerçekçi olmazdı; zaten
mümkün de değildi. Gerçekte, bir Harekât BaĢkanından beklenen de, proje subaylarının ve
sivil memurların yaptığı iĢleri bizzat takip ve kontrol etmek değil, BaĢkanlığın bütününü
Daire BaĢkanları vasıtasıyla sevk ve idare etmek, yani yönetmektir. Ben de gerçekçi ve
doğru olan bu yöntemi uyguladım.
Albay Dursun ÇĠÇEK‟in 20.07.2011 tarihli ifadesinde yer alan, “Günlük olarak
eklenen haberler tskintranet sisteminden sıralı amirlere her akĢam elektronik
ortamda rapor edilmektedir” ibaresinde belirtilen raporun varlığı hakkında, Harekât
BaĢkanlığım döneminde herhangi bir Ģekilde bilgim olmamıĢtır. “Böyle bir imkândan
faydalanmam için, bana bilgi verilmesi gerekirdi” düĢüncesindeyim.
- Nitekim bu konu, 09.02.2012 tarihinde yapılan 51 No.lu Celsede, Albay Dursun
ÇĠÇEK‟in “Her gün internete, sitelere yüklenen haberlerin zaman zaman çıktı alınarak
sizin arz ettiğiniz gibi, sizin anlattığınız gibi, zaman zaman da Ġntranet‟ten elektronik
ortamdan daire baĢkanına ve harekat baĢkanına gönderildiğini biliyor musunuz?”
sorusu ile gündeme gelmiĢ; bu soru Sivil Memure Meryem KURġUN tarafından,
“Hatırlamadım” ve “Bir kere hatırladığım bir kere, daire baĢkanı sanırım Ġhsan
Balabanlı‟ydı ona çıktı, sitenin çıktısı alınıp gösterildiğini hatırlıyorum” ifadeleri ile
cevaplandırılmıĢtır (DuruĢma Tutanağı, Sayfa 64).
- Aynı Celsede, Bayan Meryem KURġUN‟un; “Evet. Bir ilk baĢladığımızda bu
sitelerin ilk kurulduğunda Ece ve ben dönüĢümlü olarak, sanırım harekat
baĢkanlığına çıkarıyorduk ya bu çizelge bütün sitelere eklenen haberler sayısı bir gün
ben çıkarıyordum, bir gün Ece çıkarıyordu Harekat baĢkanlığına” Ģeklinde bir ifadesi
olmuĢ, Mahkeme BaĢkanının “Kime dediniz? Harekât BaĢkanına mı?” sorusuna da
“BaĢkanlığına”, “Yani sekreterine teslim ediliyordu” cevabını vermiĢtir (DuruĢma
Tutanağı, Sayfa 10). Burada Bayan Meryem KURġUN, Bilgi Destek Dairesinde göreve
baĢladığı Ocak 2006 ve “irtica.org” sitesinin kurulduğu Nisan 2006 tarihlerinde uygulanan
bir usulden bahsetmektedir. Benim Harekât BaĢkanlığı yaptığım 11.08.2007 – 20.08.2008
döneminde böyle bir usul hiç uygulanmamıĢtır.
- Ayrıca, güvenlik nedeniyle, Harekât BaĢkanının makam odasında, internete bağlı
bilgisayar bulundurulmadığını, bu tedbirin halen uygulanmaya devam olunduğunu da
belirtmek isterim.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin objektif ölçülere göre değerlendirilmesi açısından, çok
önemli ve anlamlı bulduğum bir hususu da Mahkeme Heyetinin dikkatlerine sunmak
istiyorum.
54
- Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığı tarafından Genelkurmay BaĢkanlığına gönderilen
13 Aralık 2010 tarihli ve “Talimat” konulu yazıya EK-1 “Yürütme Organını Hedef Aldığı
Değerlendirilen Yazılar” baĢlıklı, 2(iki) sayfalık, “irtica.org ve turkatak.gen.tr Ġsimli
Sitelerde Yer Alan Haberler” (EK-J)
listelerinin tetkikinden, Ģu hususlar açıkça
anlaĢılmaktadır:
> Bilgilerin tamamı, güvenilir bir kaynak olmayan archive.org isimli siteden
alınmıĢtır.
> Listelerde sadece “Sayfa tarihi” ve “Haber baĢlığı” bulunmakta olup, haberlerin
internet sitelerine konulduğu tarihler yoktur.
> irtica.org sitesi ile ilgili listede; Sayfa tarihleri 03.01.2007-20.06.2008 arasında
değiĢen 49 (kırkdokuz) adet haber bulunmakta olup, bunlardan 35 (otuzbeĢ) adedinin tarihi
11.08.2007 öncesine aittir.
> turkatak.gen.tr sitesi ile ilgili listede; Sayfa tarihleri 15.04.2006-24.02.2008
arasında değiĢen 8 (sekiz) adet haber bulunmakta olup, bunların 2 (iki) adedinin tarihi
11.08.2007 öncesine aittir.
> Yani, söz konusu iki internet sitesine ait listelerde; Sayfa tarihleri 15.04.200620.06.2008 arasında değiĢen, toplam 57 (elliyedi) adet haber bulunmakta olup, bunlardan
37 (otuzyedi) adedinin tarihi 11.08.2007 öncesine aittir.
> “Sayfa tarihi”nin, ilgili Ģahsın haberi internet sitesinde ilk defa tespit ettiği tarih
olduğu ve benim Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevine 11.08.2007 tarihinde
baĢladığım bilindiğine göre, doğruluğu Ģüpheli olan;
- Toplam 57 (elliyedi) haberden 37 (otuzyedi)‟sinin, yani %65‟inin benim
Harekât BaĢkanlığım döneminde internet sitelerine konulmuĢ olması imkân ve ihtimal
dahilinde değildir.
- 20 (yirmi) haberin, yani tüm haberlerin %35‟inin, Ģüpheli olmakla beraber,
benim dönemimde internet sitelerine konulduğunu iddia etmek Ģeklen mümkün görülebilir.
- Sayısal değerlerle yaptığım bu açıklamadan da anlaĢılacağı gibi, Ġnternet Andıcı
Ġddianamesinde, internet sitelerinin faaliyetleri konusunda haksız bir suçlama ile karĢı
karĢıya kalmıĢ bulunmaktayım. Bu nedenle konuya iliĢkin önemli hususları hatırlatmak
istiyorum:
> Ġddianame‟de, irtica.org ve turkatak.gen.tr sitelerinde yayınlandığı iddia edilen
haberlerin %65‟inin yayınlanmıĢ olma ihtimali bulunan dönemle ilgili olarak ne Bilgi Destek
Daire BaĢkanı, ne de Harekât BaĢkanı seviyesinde hiç kimseye, herhangi bir suçlama
yöneltilmemiĢ olması, Ġddia Makamının “Bu haberlerin internet sitelerinde
yayınlanmasından dolayı, herhangi bir Bilgi Destek Daire BaĢkanının ve Harekât
BaĢkanının suçlanamayacağı” kanaatine vardığını göstermektedir. Ġnternet siteleri
konusunda yaptığım detaylı açıklamalardan da anlaĢılacağı üzere, Ġddia Makamının bu
kararı son derece haklı ve doğrudur.
> Söz konusu haberlerin %35‟inin yayınlanmıĢ olma ihtimali bulunan dönemin
Bilgi Destek Daire BaĢkanına da, aynı Ģekilde herhangi bir suçlama yöneltilmemiĢtir. Ġddia
Makamının bu tasarrufu, bahse konu 1(bir) yıllık dönemde, Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının
görev ve sorumluluk alanında, Ġnternet Siteleri dahil hiçbir konuda yasalara aykırı, suç teĢkil
eden bir olay ve faaliyet tespit edilmediği anlamına gelmektedir ki, kanaatime göre bu da
son derece haklı ve doğru bir karardır. Ancak, bu dönemin Harekât BaĢkanı olduğum için,
internet sitelerinde yayınlanan söz konusu haberler nedeniyle, Ġddianame‟de hakkımda;
“Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün amaçları doğrultusunda, askerî müdahale
ortamı oluĢturmak amacıyla, belirtilen internet siteleri vasıtasıyla kara propaganda ve
dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiğim” suçlamasında bulunulmaktadır
ki; iĢte Ġddia Makamının bu kararına akılla, mantıkla ve hukukun temel kurallarıyla
bağdaĢtırılabilecek bir anlam vermek mümkün değildir.
> Bütün bunlara ilave olarak, iki önemli hususu daha tekrar vurgulamak isterim:
55
- Harekât BaĢkanlığı görevini yaptığım dönemde açılan hiçbir yeni internet
sitesi yoktur. Ġnternet sitelerinin çalıĢtırılması aynen önceki dönemden devralınan usul ve
esaslar dahilinde, rutin bir kurumsal faaliyet olarak sürdürülmüĢtür.
- “Bütün faaliyet ve iĢlemlerimizin hukuka uygun olması; internet sitelerine
siyasi içerikli, bu anlama gelebilecek, içinde siyasi parti ve kiĢi ismi geçen hiçbir haberin
konulmaması” yönündeki Ģifahi emirlerimin, Bilgi Destek Daire BaĢkanı tarafından,
“Devamlı Emir” mahiyetinde, Daire‟nin bütün personeline iletildiği, Albay Ziya Ġlker
GÖKTAġ, Albay Fuat SELVĠ ve Sivil Memure Meryem KURġUN‟un ifadeleri ile
ispatlanmıĢtır.
- Cumhuriyet Savcısı Cihan KANSIZ‟ın bu konuda Ģahsımı suçlamasının, benim
bilmediğim ancak kendisinin malumu olan nedenlerle, böyle yapmak zorunda kalmasından
doğan bir tasarruf olduğunu düĢünüyorum. Ġleri sürdüğü suç unsurlarını ise, bu maksatla
sarfettiği “Duruma ve kiĢiye uygun suç üretme” çabalarının, makul ve mantıklı olmayan bir
sonucu olarak değerlendiriyorum.
Genelkurmay Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının sorumluluğundaki Ġnternet Siteleri
vasıtasıyla yürütülen faaliyet, Ġddia Makamı tarafından “Ergenekon Terör Örgütünün
yürüttüğü psikolojik harekât faaliyeti” olarak tanımlanmaktadır. Bu tamamen yanlıĢ ve
haksız bir değerlendirmedir.
- Ġnternet sitelerinin sorumluluğunu taĢıyan dairenin ismi, 3 Ocak 2005 tarihinden
itibaren Bilgi Destek Dairesine dönüĢmüĢtür. Bu tarihten sonra yürüttüğü faaliyet Psikolojik
Harekât değil, Bilgi Destek faaliyetidir.
- Psikolojik Harekât; MT 31-1 Psikolojik Harekât Talimnamesinde , “Seçilen hedef
kitlenin tutum ve davranıĢlarını, psikolojik harekât uygulayıcısının belirlediği amaçları
doğrultusunda ikna etmek, güçlendirmek, değiĢtirmek, lehine çevirmek veya tarafsız
kalmasını sağlamak amacıyla, hedef kitleye karĢı yürütülen ikna etme veya amaçlanan
duygu ve düĢünceleri güçlendirme faaliyetlerinin bütünüdür” Ģeklinde tanımlanmaktadır.
- Psikolojik harekât; tanımından da anlaĢılacağı gibi, birçok faaliyet ve tedbirin
maksada matuf olarak bir bütün halinde uygulanmasıdır. Oysa Genelkurmay Bilgi Destek
Dairesi, sorumluluğundaki Ġnternet Siteleri vasıtasıyla, Türkiye‟nin millî güvenliği, sorunları
ve hedefleri ile TSK‟yı yıpratmayı amaçlayan giriĢimlere karĢı, TSK personeli baĢta olmak
üzere, okuyan ve izleyenleri bilgilendirmek maksadıyla, yetki verilen konularda, yasal
mevzuat dahilinde yayın faaliyetinde bulunmuĢtur. Bu bir “Psikolojik Harekât” değil,
“Bilgilendirme” faaliyetidir.
- 24.10.2011 tarihinde yapılan 40 No.lu Celsede, Psikolojik Harp, Psikolojik Harekât,
Propaganda, Dezenformasyon ve Bilgi Desteği konularında, Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ
tarafından millî ve yabancı dokümanlara dayanan, son derece kapsamlı, öğretici ve
aydınlatıcı bir izahatta bulunulmuĢtur. Bu açıklamaya herhangi bir ilave yapılmasına ihtiyaç
bulunmadığını düĢünüyorum. Ancak, psikolojik harekât ile ilgili, bu mahkemede yaĢanmıĢ
olan bir örneği dikkatlerinize sunmak istiyorum. DuruĢma Savcısı (Cumhuriyet Savcısı Nihat
TAġKIN); 18.10.2011 tarihinde yapılan 37 No.lu Celsede, Orgeneral Hasan IĞSIZ‟a soru
sorarken iki defa, 20.10.2011 tarihinde yapılan 38 No.lu Celsede, Korgeneral Mehmet
ERÖZ‟e soru sorarken de bir defa, “Nusret TAġDELER tarafından imzalanan bir belge”yi
söz konusu etmiĢtir. Korgeneral Mehmet ERÖZ ise, bahis konusu belgeyi basında
gördüğünü ifade etmiĢtir. Ġddianame‟de tarafımdan imzalanmıĢ veya paraflanmıĢ herhangi
bir belgeden bahsedilmediği gibi, Ek Klasörlerde de imzamı veya parafımı taĢıyan hiçbir
kâğıt yoktur. Basında, hiçbir zaman benim imzamı veya parafımı taĢıyan hiçbir belge
yayımlanmamıĢtır. Basında yayımlanan, imzamın ve parafımın bulunmadığı, ancak altına
ismim eksik olarak yazılmıĢ bulunan bir tek belge vardır. O da Ġddianame‟de yer alan,
Cumhuriyet Savcısı Zekeriya ÖZ‟e, bir iftira mektubunun ekinde gönderilmiĢ olan “Eylül
2007 tarihli ve Bilgi Destek Planı konulu”, imzasız ve parafsız Sahte Belgedir. O halde, bu
sorular ve bu cevap nereden kaynaklanmıĢtır?.. DuruĢma Savcısı ve Korgeneral Mehmet
56
ERÖZ tarafından bu hatalar neden yapılmıĢtır?.. Bu soruların cevabı çok açıktır: Belirli
gazeteler ve televizyon kanalları vasıtasıyla yürütülen ve ġahsımı hedef alan psikolojik
harekâtın baĢarılı olmasından… O tarihlerdeki bazı gazetelere tekrar bakılırsa, söz konusu
sahte belgenin son sayfasının imzasız ve parafsız resminin hemen yanında veya altında,
“Korgeneral Nusret TAġDELER tarafından imzalanan belge” ibaresi görülecektir.
- Bilgi Destek Planı konulu sahte belgenin ilk defa bir gazetede yayımlandığı 27.10.2009
tarihinden itibaren, Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun seçilmiĢ mensupları aleyhine psikolojik
harekât yürütmeyi kendilerine vazife edindiklerini artık herkesin bildiği bazı gazeteler ile
televizyon kanalları, yayımladıkları fotoğraflı haberler, yorumlar, tartıĢma programları
vasıtasıyla “Nusret TAġDELER tarafından imzalanan Bilgi Destek Planı” algısını
yerleĢtirmiĢlerdir. Yani gri ve siyah(kara) propaganda, dezenformasyon gibi psikolojik
harekât vasıtalarını kullanarak, baĢarılı bir “Algılama Yönetimi” yapmıĢlardır. Bu baĢarılı
psikolojik harekât, maalesef soruĢturma safhasının tamamlanarak kovuĢturma safhasına
geçilmiĢ olan bu davada, etkisini hâlâ sürdürmekte, DuruĢma Savcısının bile önemli bir hata
yapmasına neden olabilmektedir. ĠĢte psikolojik harekât budur.
- Son yıllarda, özellikle kamuoyunda “Ergenekon Operasyonları ve Yargılamaları‟‟
adıyla anılan sürecin hazırlık safhası olduğu anlaĢılan bir zamandan baĢlayarak, ülkemiz
hem Psikolojik Harekât uygulamaları için son derece elveriĢli bir ortam, hem de bu konuda
araĢtırma ve inceleme yapacaklar için büyük imkânlar sağlayan bir laboratuvar haline
gelmiĢtir. Genelkurmay BaĢkanlığının bilgilendirme amaçlı internet sitelerinden Psikolojik
Harekât uygulaması çıkarmak için bu kadar gayret sarfetmenin hiçbir gereği yoktur. Türk
Silahlı Kuvvetlerine, onun seçilmiĢ birlik, karargâh ve kurumlarına, hedef alınan personeline
karĢı yıllardır; gazeteler, televizyonlar ve internet ortamı dahil her türlü iletiĢim vasıtasından
istifade edilerek, en yoğun biçimde sürdürülen siyah (kara) ve gri propaganda ile
dezenformasyon faaliyetlerine bakılması yeterlidir. Orada, asılsız haberlerle, çarpıtılmıĢ
bilgilerle, mantıksız yorumlarla, gerçek dıĢı isnatlar ve iddialarla, sahte belgelerle, iğrenç
yalanlar ve çirkin iftiralarla yürütülen karalama ve itibarsızlaĢtırma kampanyalarının
oluĢturduğu, kaynağı özenle gizlenen Psikolojik Harekât, açıkça ve kolaylıkla görülecektir.
Böylece, Psikolojik Harekâtın en insafsız, en vicdansız, en ahlaksız biçimde uygulananına
Ģahit olunacaktır.
- Bu süreçte, “Propaganda Ajanı” olarak kullanılan ve bu iĢten menfaat sağlayan
kiĢiler bir yana, bir merkezden planlandığı ve yönetildiği anlaĢılan bu “Yıkıcı
Propaganda”nın, Alman Nazi Lideri Adolf HĠTLER‟in Dünya Propaganda Tarihinde
müstesna bir yeri olan Propaganda Bakanı Joseph GOEBBELS (1897-1945)‟i dahi
kıskandıracak ve Onun meĢhur Propaganda Ekibini mahcup edecek bir süreklilik, yaygınlık
ve etkinlik içinde, baĢarı ile yürütülmekte olduğu, kabul edilmesi gereken bir gerçektir. O
GOEBBELS ki, Nazi Partisinin yükseliĢ yıllarında, HĠTLER‟e “Bana vicdansız bir medya
temin et, sana bilinçsiz bir halk sunayım” diyen kiĢidir.
- Tarihten alınan dersler ve yüzlerce yıllık Basın hayatından çıkarılan tecrübeler
göstermektedir ki; “Özgür bir basın, hiç kuĢkusuz, iyi de olabilir kötü de; ama özgür
olmayan bir basın mutlaka kötü olur.” Ülkemiz, devletimiz ve milletimiz için üzücü ve
utanç vericidir; ama içinde bulunduğumuz durum budur. Cevaplanması gereken önemli
soru da Ģudur: “Türk Silahlı Kuvvetlerine karĢı yürütülen bu Psikolojik Harekâtın direktifini
kim veriyor, planlamasını, yönetilmesini ve uygulamasını kimler yapıyor, kimler alet olarak
kullanılıyor?” Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletinde, bu sorunun doğru cevabını
zamanında bularak sanıkların bağımsız ve tarafsız mahkemelerde yargılanmalarını
sağlamanın, Cumhuriyet Savcılarının görev ve sorumluluğu olduğunu düĢünüyorum.
Tedarik SözleĢmesi bizzat Millî Savunma Bakanının imzaladığı onay emrine istinaden
yapılan, Genelkurmay BaĢkanlığının bir birimi olan Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının
sorumluluğunda iĢletilen Ġnternet Siteleri vasıtasıyla, yetki verilen konularda, yasal sınırlar
içinde yürütülen, rutin bir bilgilendirme faaliyetinin, hangi somut belgelere ve maddi delillere
57
dayanılarak “Ergenekon Terör Örgütü Faaliyeti” olarak nitelendiği, Ġddia Makamı tarafından
açıklanmalıdır. Ġddia Makamı, Ġddianame‟de kanıtları belirtilmeyen bu iddiasını ispat etmek
zorundadır.
Ġddia Makamının Ġnternet Sitelerinin kullanılması ile ilgili olarak yaptığı suçlamaların,
“Ceza sorumluluğunun Ģahsiliği” konusunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 20‟nci
Maddesi‟nin 1‟inci fıkrasında yer alan, ”Ceza sorumluluğu Ģahsidir. Kimse baĢkasının
fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz” hükmü ile uyumlu olup olmadığı hususunun da,
Mahkeme Heyeti tarafından hassasiyetle değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesi ve Ġnternet Andıcı Dava Dosyasıyla birleĢtirilen
02.02.2012 tarihli ve 2012/65 No.lu Ġddianamede ileri sürülen iddialar ile KovuĢturma
Safhasında sanıklara sorulan sorular, Ġddia Makamının “Her türlü faaliyetin Adalet ve
Kalkınma Partisi (AKP)‟ne zarar vermek maksadıyla yapıldığı” faraziyesi, önyargısı, hatta
inancı ile hareket ettiğini göstermektedir. Ermeni soykırım iddiaları, Türk-Yunan sorunları ve
Pontus-Rum meselesi ile ilgili haberlerin dahi, “Milliyetçi Partilerin tabanının AKP aleyhine
geniĢletilmesi” maksadına matuf olarak Ġnternet sitelerine konulduğunu düĢünen Ġddia
Makamı, konusu “Ġrtica” olan her Ģeyin de mutlaka AKP ile iliĢkili olduğunu kabul
etmektedir. Bu durum, Ġddia Makamının kendisine özgü kanaatlerinin sonucu olarak, “Ġrtica”
ile “AKP”yi zihninde özdeĢleĢtirmiĢ olduğu ve “Ġrticayla mücadele”yi “AKP ile mücadele”
olarak algıladığı izlenimini vermektedir. Ġddia Makamının, bu tutumunun sebeplerini
açıklaması gerektiğine inanıyorum.
“Bazı internet sitelerinin izlenmesi” faaliyetinin, Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB)
ve Türkiye‟nin Millî Askerî Stratejisi (TÜMAS) Belgesine uygun olarak yürütüldüğünü daha
önce açıklamıĢtım. Bu izlemeden elde edilen bilgilerin de tasnif edilerek, BaĢbakanlık
MüsteĢarının baĢkanlığında toplanan BaĢbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon
Kurulu (BUTKK), BaĢbakan Yardımcısının baĢkanlığında toplanan Terörle Mücadele
Yüksek Kurulu (TMYK), DıĢiĢleri Bakanının baĢkanlığında toplanan Asılsız Soykırım
Ġddialarıyla Mücadele Koordinasyon Kurulu (ASĠMKK) ve CumhurbaĢkanı‟nın
baĢkanlığında toplanan Millî Güvenlik Kurulu (MGK)‟nun, Türkiye‟nin Millî Güvenliği ile ilgili
olarak yürüttüğü faaliyetlerde kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Hal böyle iken, Ġddia
Makamının, bir belgede yayın politikasını ifade etmek için, iki internet sitesinden birinin
karĢısında “AKP KarĢıtı”, diğerinin karĢısında “AKP Yanlısı” yazıyor olmasını, “Ġzleme
faaliyetinin AKP‟ye yönelik olarak olumsuz bir maksat taĢıdığının” kanıtı olarak algıladığı
anlaĢılmaktadır. Söz konusu belge, Harekât BaĢkanına Ekim 2007 ayındaki internet
faaliyetleri hakkında bilgi sunmak için, Bilgi Destek Daire BaĢkanlığı tarafından hazırlanmıĢ
ve elektronik ortamda, Evrak Yönetim Sistemi (EYS) üzerinden gönderilmiĢ bir Bilgi
Notudur (EK-Ö). Bu belgede, söz konusu dönemde 271(ikiyüzyetmiĢbir) adedi Türkiye
çıkıĢlı, 113(yüzonüç) adedi yurtdıĢı çıkıĢlı olmak üzere, 384(üçyüzseksendört) adet internet
sitesinin izlenmesinin ve değerlendirilmesinin yapıldığı, bunlardan 91(doksanbir)‟inin
bölücü, 42(kırkiki)‟sinin irticai, 14(ondört)‟ünün TSK karĢıtı siteler olduğu belirtilmektedir.
Bilgi Notuna EK-A Günlük Olarak Takip Edilen Türkçe Yayın Yapan Ġnternet Siteleri
Çizelgesinde ise, 271 adet Ġnternet Sitesi sıralanmıĢ ve her birinin karĢısına “Yayın
Politikası” yazılmıĢtır. 271 Ġnternet sitesinden sadece birinin karĢısında “AKP KarĢıtı”,
birinin karĢısında da “AKP Yanlısı” yazılıdır. Kalan 269(ikiyüzaltmıĢdokuz) sitenin
karĢısında ise tamamen farklı ifadeler vardır. Söz konusu Ġnternet Sitelerinin yayın
politikalarını da içeren tasnif iĢleminin, Tümgeneral Ġhsan BALABANLI tarafından 226 No.lu
Celsede de açıklandığı gibi, görev olarak yapılan iĢi kolaylaĢtırmak için, Bilgi Destek
Dairesinin ilgili ve sorumlu personeli tarafından tespit edilmiĢ olabileceğini düĢünüyorum.
Bundan baĢka anlamlar çıkararak suç kanıtları istihsal etmeye çalıĢmamak gerektiği; aksi
takdirde “Elinde çekiçle dolaĢan, her Ģeyi çivi gibi görür” atasözünün bariz bir tezahürü
ile karĢılaĢmıĢ olacağımız kanaatindeyim.
58
- Ġddia Makamı, Yargıtay Cumhuriyet BaĢsavcısının, “Adalet Ve Kalkınma Partisini
Kapatma Davası” Ġddianamesini hazırlarken, delil olarak kabul ettiği bazı haberler için
“irtica.org” sitesini kaynak gösterdiğini belirterek, Genelkurmay Bilgi Destek Dairesinin
sorumluluğundaki Ġnternet Sitelerinin AKP‟yi yıpratmak, hatta kapattırmak maksadıyla
kullanıldığı iddiasını ileri sürmektedir. Bu kapsamda, Ġddia Makamı tarafından “Apronda
Namaz Kılma” konulu haber öne çıkarılmıĢ ve “Apronda Deve Kesme” konulu haberle
birlikte 38‟inci, 39‟uncu, 40‟ıncı, 43‟üncü, 46‟ncı, 51‟inci, 52‟nci, 53‟üncü, 54‟üncü, 55‟inci
celselerde gündeme getirilmiĢtir. Bu nedenle, söz konusu iki haber ile ilgili bilgi ve
görüĢlerimi sunmak istiyorum:
> “Apronda Namaz Kılma” ile ilgili haber, 29.09.2007 tarihli Cumhuriyet
Gazetesinde yayımlanmasını müteakip, popüler bir haber olarak Hürriyet, Milliyet ve Vatan
gazeteleri dahil birçok yazılı kaynakta ve internet sitesinde yer almıĢtır (EK-P). 15 Ocak
2011 tarihinde, Ġnternet‟te Google Arama Motoru ile “Apronda namaz” baĢlığı için yapılan
aramada yaklaĢık 51.700 sonuç bulunmuĢ olması, söz konusu haberin çok sayıda sitede
yer alan, oldukça popüler bir haber olduğunu göstermektedir.
> 12.12.2006‟da cereyan eden “Apronda Deve Kesme“ olayı ile ilgili haber ise,
baĢta Cihan Haber Ajansı olmak üzere birçok haber ajansında, aralarında Ulusal Basının
Zaman, Sabah, Radikal, Hürriyet, Milliyet, Vatan, Cumhuriyet ve Bugün‟ün de bulunduğu
hemen tüm gazetelerinde ve çok sayıda internet sitesinde yer almıĢtır (EK-R). Zaman
gazetesinin Ġnternet Sitesindeki haber, olayın video görüntülerini de ihtiva etmektedir. 15
Ocak 2011 tarihinde, Ġnternet‟te Google Arama Motoru ile “Apronda Deve Kesme” baĢlığı
için yapılan aramada yaklaĢık 101.000 sonuç bulunmuĢ olması, söz konusu haberin
popülaritesinin bir hayli yüksek olduğunu göstermektedir. Gerçekten, “Apronda Deve
Kesme” olayının Ģöhreti ulusal sınırlarımızı aĢmıĢ, “Dünya‟da yılın olayı” seçilerek tarihe
geçmiĢtir. Ġngiliz Reuters Ajansı, “2006‟nın tuhaf olayları”na iliĢkin haberinde ilk sıraya
koyduğunu bütün Dünya‟ya ilan ettiği bu olayı anlatırken, “Türk Havayolları çalıĢanları,
yaptıkları iyi bir iĢi kutlamak için havaalanında deve kestiler” ifadesini kullanmıĢtır.
> “Apronda Deve Kesme” haberi, benim Harekât BaĢkanlığı görevine
baĢlamamdan 19(ondokuz) ay öncesine aittir. “Apronda Namaz Kılma” haberi ise, benim
onayımla veya bilgim dahilinde “irtica.org” sitesine konulmuĢ bir yazı değildir. Daha önce
ulusal basın ve yayın organları ile Ġnternet sitelerinde yayınlanmıĢ olmasına rağmen, söz
konusu haberler ile ilgili bir suçlama yapılıyorsa, öncelikle kimin emri veya onayı ile, kim
tarafından, hangi tarihte, hangi IP numarası ile “irtica.org” sitesine konulmuĢ olduğunun
belirlenmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü, bu sitelere dıĢarıdan müdahale edilmesi de
imkân ve ihtimal dahilindedir.
> “Apronda Namaz Kılma” görüntülerinin basına sızmasının ardından, dönemin
Havaalanı‟ndan sorumlu Ġstanbul Vali Yardımcısı M.Ali ULUTAġ, “Olayla ilgili olarak
inceleme baĢlatıldığını, ihmali olanlar hakkında soruĢturma baĢlatılacağını” açıklamıĢtır.
“Apronda Deve Kesme” olayının basında yer almasını müteakip de, dönemin
Havaalanı‟ndan sorumlu Ġstanbul Vali Yardımcısı M.Vedat MÜFTÜOĞLU, “Aprona izinsiz
deve sokan kiĢiler hakkında soruĢturma baĢlattığını” açıklamıĢ; konuya iliĢkin yazılı
açıklama yapan THY Teknik A.ġ., “Uçak Bakım BaĢkanı ġükrü CAN‟ın görevden
alındığını” bildirmiĢtir. Ġddia Makamının, Ulusal Basında ve çok sayıda Ġnternet Sitesinde
yayınlanan bu haberleri de tespit etmiĢ ve değerlendirmiĢ olmasını umarım.
> Hem “Apronda Deve Kesme” hem de “Apronda Namaz Kılma” haberlerinde;
Adalet ve Kalkınma Partisinin, Hükûmet‟in, BaĢbakan‟ın veya herhangi bir bakanın isminin
hiçbir Ģekilde geçmediği, bu kiĢi ve kurumlar hakkında hiçbir atıf ve imada bulunulmadığı
gerçeğinin, Ġddia Makamı tarafından görmezden gelinmesinin, iyiniyetle bağdaĢtırılabilecek
bir sebebi olabileceğine inanmak mümkün değildir.
- Hem günlük nüshalarında, hem de internet sitelerinde; her iki haberi de veren
Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet ve Vatan gazetelerinin, sadece “Apronda Deve Kesme”
59
haberini veren Zaman, Sabah, Radikal, Bugün gazeteleri ile Cihan Haber Ajansı ve Ġngiliz
Reuters Ajansının, bu eylemlerini hangi maksatlarla yaptığını Ġddia Makamının mantığı ile
araĢtırırsak, Ģu tespitleri yapmamız mümkündür:
> Bu yayın organları, söz konusu yayınları;
- Ġddia Makamının deyimiyle, Türkiye‟de irtica tehdidi olduğu yönünde
hezeyan uyandırmak, böylece Adalet ve Kalkınma Partisinin Anayasa Mahkemesi
tarafından kapatılmasını sağlamak,
- Ergenekon Terör Örgütünün amaçları doğrultusunda, kara propaganda ve
dezenformasyon faaliyetleri icra ederek, askerî müdahale ortamı oluĢturmak,
- Devlet yöneticilerini baskı altına almak, devlet otoritesini zaafa uğratmak, bu
hususta gerektiğinde kamu düzenini bozup ülkede kaos ve düzensizlik ortamı oluĢturmak,
halkı devlet yöneticilerine karĢı kıĢkırtmak ve anarĢi ortamı oluĢturmak,
- Böylece cebir ve Ģiddet yöntemleri ile Hükûmet‟in görevlerini yapmasını
kısmen veya tamamen engellemek maksatları ile yapmıĢlardır.
> Bu maksatlar doğrultusunda en büyük gayreti, Ġnternet Sitesinde “Apronda
Deve Kesme” haberini olayın video görüntüleri ile beraber yayınlayarak en etkili haberi
yapan Zaman Gazetesi sarfetmiĢtir. 25.12.2006 - 31.12.2006 tarihleri arasındaki Gazete
SatıĢ Raporuna (Kaynak:www.medyatava.com) göre, Zaman‟ın 652.427 sayısına ulaĢan
günlük satıĢı ile en yüksek tirajlı gazete olması nedeniyle, bu etkinin en yüksek düzeyde
gerçekleĢtiğini de kabul etmek gerekir.
> “Apronda Deve Kesme” olayını “2006 yılının en tuhaf olayı” olarak seçen Ġngiliz
Reuters Ajansı baĢta olmak üzere, bu yayın organlarının tamamı, yaygın olarak kullanılan
ismiyle “Ergenekoncu”dur.
Türkiye‟nin gerçeklerine vakıf bir kiĢinin, bu tespitleri dikkate alarak, Ġddia Makamının
Ġnternet Andıcı Ġddianamesine hakim olan mantığının “Doğru ve sağlıklı bir mantık”
olduğuna inanmasının mümkün olmadığı kanaatindeyim.
- “Toplumun irticanın karĢısında yer alacak Ģekilde bilinçlendirilmesi” faaliyeti,
Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen ve Sayın BaĢbakan tarafından onaylanan Millî
Güvenlik Siyaseti Belgesinde öngörülen bir tedbirdir. 2006 yılında bu adı almıĢ olmakla
beraber, 24 Kasım 2000 tarihinde baĢka bir isimle yayına baĢlamıĢ olan irtica.org sitesinin
de bu maksada matuf olarak, ilgili mevzuat çerçevesinde kurulduğu ve faaliyet gösterdiği
bilinmektedir. “Apronda Namaz Kılma” ve “Apronda Deve Kesme” olaylarının, sadece
21‟inci Yüzyıl Türkiyesi‟ne yakıĢmayan birer ilkellik numunesi mi, yoksa aynı zamanda
irticai faaliyet örneği mi olduğu tartıĢma konusu yapılabilir; ancak “Türkiye‟yi Dünya
Ģampiyonu yaptığı için övünç kaynağı olarak kabul edilecek olaylar olduğu”nu iddia etmek,
herhalde mümkün değildir. Bu nedenlerle, söz konusu iki haberin irtica.org sitesinde
bulunmasının da esasen anormal karĢılanmaması gerekir.
- Çok sayıdaki değiĢik kaynakta yer alan bu haberlerden birinin, Yargıtay
Cumhuriyet BaĢsavcısı tarafından bir davada delil olarak kullanılması tabii ki kendi
takdiridir. Ancak, Ġddia Makamının irtica konulu her haberin Adalet ve Kalkınma Partisini
yıpratmak maksadıyla internet sitelerine konulduğunu değerlendirmesi kesinlikle doğal
olmayıp, son derece yanlıĢ, mahzurlu, kasıtlı ve düĢündürücüdür. Ġddia Makamının,
hukukun temel kurallarından olan “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesini göz ardı
ederek, bir siyasi partiye karĢı internet vasıtasıyla iĢlendiğini iddia ettiği bir suçun, Türk
Ceza Kanununun “Hükûmete karĢı suç” baĢlığı altındaki “Cebir ve Ģiddet” kullanılmasını ön
Ģart kabul eden 312‟nci ve “Silahlı Örgüt” baĢlığı altındaki 314‟üncü maddelerine göre
cezalandırılmasını istemesi, hayret ve dehĢet uyandıran haksız ve hukuk dıĢı bir tutum
olarak kabul edilmelidir. Herkes Ģu gerçeğe gönülden inanarak daima aklında tutmalıdır ki;
“Hukukun bittiği yerde zorbanın egemenliği baĢlar. Hukuk Devletlerinde zorbalara
yer yoktur.”
60
- Ġddia Makamının, suç isnadında bulunurken özel bir önem vererek üzerinde
durduğu ve hazırladığı Ġddianame‟nin adeta merkezine yerleĢtirdiği, “Adalet ve Kalkınma
Partisi Hakkında Açılan Kapatma Davası”nın safahatını, ana hatlarıyla hatırlatmakta fayda
mütalâa ediyorum.
> Anayasa Mahkemesi; Yargıtay Cumhuriyet BaĢsavcılığının 14 Mart 2008
tarihinde sunduğu, “Adalet ve Kalkınma Partisinin laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna
geldiği” tespitiyle, “Eylemlerin ağırlığı da gözetilerek, Anayasa‟nın 69‟uncu Maddesinin 6‟ncı
fıkrası ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 1‟inci Maddesinin b fıkrası gereğince
temelli kapatılmasına karar verilmesi” istemiyle dava açılmasını kapsayan Ġddianame‟yi, 31
Mart 2008 tarihinde kabul etmiĢtir.
> Anayasa Mahkemesi, 30 Temmuz 2008 tarihinde açıkladığı kararında; “AKP‟nin
laiklik karĢıtı eylemlerin odağı haline geldiği”, bu nedenle Ceza Muhakemesi Kanununun
229‟uncu Maddesinin 3‟üncü fıkrası gereğince, “Parti‟nin temelli kapatılmaması, fakat son
aldığı hazine yardımından yarı oranında yoksun bırakılması” yönünde irade beyanında
bulunmuĢtur. Anayasa Mahkemesinin bu kararı, tatbik mevkiine konulmuĢtur.
- Açık kaynaklarda; “BilirkiĢi inceleme raporunda, kapatma davasına delil olarak,
toplam 845 gazete haberi, internet sitelerinden 981 haber, TV kanallarından 6(altı) haber,
kaynağı belli olmayan çeĢitli haber ve dokümanlardan 250 haber ile belge, resmî kurumlara
ait 232 doküman, 175 adet belge ile dosyaya sunulan 25(yirmibeĢ) adet dilekçenin delil
olarak gösterildiğini, „irtica.org‟ adlı internet sitesinden alınan “Apronda Namaz ġovu”
baĢlıklı haberin de bunların arasında yer aldığını ileri süren haberler bulunmaktadır.
Dolayısıyla, Yargıtay Cumhuriyet BaĢsavcısının Ġddianame‟sinde, çok çeĢitli kaynaklardan
aldığı 2514 adet belge ve dokümanı kullandığı anlaĢılmaktadır. Yargıtay Cumhuriyet
BaĢsavcılığının Mahkeme‟ye yazılı olarak bildirdiğine göre; “irtica.org”un kaynak
gösterildiği tek yazı, Ġddia Makamının da ifade ettiği gibi, daha önce Ulusal Basında ve
muhtelif Ġnternet Sitelerinde yayımlanmıĢ olan, içeriğinde AKP‟den ve Hükûmet‟ten hiçbir
bahis bulunmayan, “Apronda Namaz ġovu” baĢlıklı haberdir. Ġddia Makamının, bu haberin
“irtica.org” sitesine Bilgi Destek Dairesi Personeli tarafından konulduğuna, bu faaliyetin
kasten ve münhasıran AKP‟yi Kapatma Davası Ġddianamesine dahil edilmek maksadıyla
yapıldığına dair, herhangi bir somut bilgi ve maddi delil ortaya koyamadığı görülmektedir.
Dolayısıyla, Ġddia Makamının bu konudaki iddiasının, objektif olmayan bir bakıĢ açısıyla
yapılmıĢ, “Abartılı bir yorum”dan ibaret olduğu yönündeki kanaatimi ifade etmek isterim.
Genelkurmay BaĢkanlığınca kurulan ve Bilgi Destek Daire BaĢkanlığınca iĢletilen
Ġnternet Siteleri vasıtasıyla yapılan yayınlarla ilgili olarak, Türk Medyasının belirli bir kesimi
tarafından, gri ve siyah propaganda metodlarının kullanıldığı Ģiddetli ve yoğun bir karalama
kampanyası yürütülerek aleyhte kamuoyu yaratılması ve devam eden davanın menfi yönde
etkilenmesi için büyük çabalar harcandığı bilinmektedir. Bir günlük gazetede (Sabah),
02 ġubat 2012 tarihinde yayımlanan ve bu çabaların tipik bir örneği olan bir köĢe yazısı
(EK-R)‟nın (Nazlı Ilıcak-“P.Auster ve psikolojik harekât‟‟) konuya iliĢkin bölümü Ģöyledir:
“Askerin psikolojik harekât siteleri, Ģöyle bir mantıkla iĢletiliyordu: Önce malûm
gazetelerde bazı haberlerin çıkması sağlanıyor. Sonra „irtica.org, turkatak.gen.tr‟ gibi
sitelerde o gazete haberleri yayınlanıyor, Türkiye‟nin giderek yoğunlaĢan bir irtica
tehdidiyle karĢı karĢıya olduğu izlenimi yaratılıyordu. Senaryonun son karesi:
Yargıtay BaĢsavcısı‟nın, irtica delillerini ağırlıklı olarak bu sitelerden çıkan
haberlerden derleyerek, AK Parti hakkında kapatma davası açması.‟‟
- Yazarın, makalesinin bu bölümünü sanki maddi delillere ve somut verilere dayanan
bir gerçeği yansıtıyormuĢ gibi, “kesinlik‟‟ taĢıyan bir üslupla yazdığı, hemen göze
çarpmaktadır. Ancak, Yargıtay Cumhuriyet BaĢsavcılığının Mahkeme‟ye gönderdiği resmî
yazı, bu makalede ileri sürülen iddiaların tamamen yanlıĢ ve yanıltıcı olduğunu
göstermektedir. Ġnternet sitelerinden aldığı 981 adet haberi Ġddianamesi‟ne dahil eden
BaĢsavcı, sadece bir tek haber için “irtica.org‟‟ sitesini kaynak gösterdiğini bildirmiĢtir.
61
“irtica.org” sitesinden önce Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet ve Vatan dahil birçok gazetede
ve internet sitesinde de yayımlanmıĢ olan “Apronda Namaz ġovu‟‟ baĢlıklı bu haberin;
kaynağı, içeriği ve yayımlanma sürecinde yapılan iĢlemler, söz konusu makalede açıklanan
senaryoya hiçbir Ģekilde uymamaktadır. Zira söz konusu bir tek haberin Yazar‟ın iddia ettiği
müthiĢ etkileri yaratmıĢ olmasını kabul etmek mümkün değildir.
- O halde, yazılma maksadı ne olursa olsun, bu makale, ülkemizdeki yoğun “Bilgi
Kirliliği‟‟ ortamına katkıda bulunan bir dezenformasyon ürünüdür. Bu durum karĢısında, söz
konusu yazarın üzülmesini, utanmasını, zarar vermek için canla baĢla çalıĢtığı sanıklardan
ve kandırma teĢebbüsünde bulunduğu kamuoyundan özür dilemesini zaten beklemiyorum;
ama en azından bir özeleĢtiri yapmıĢ ve bu yanlıĢ bilgiyi kendisine veren kaynağın
güvenilirlik derecesini sorgulamıĢ olabileceğini düĢünüyorum. Çünkü “Hata yapmak
insana mahsustur; hatada direnmek Ģeytancadır‟‟ (Errare humanum est, perseverare
diabolicum) diyen Latin Atasözünün değerine ve her devirde geçerli olduğuna inanıyorum.
- Özel Yetkili Mahkemelerde görülen davaların tamamında yaĢandığı gibi, Ġnternet
Andıcı Davasına yönelik olarak da yürütülen bu dezenformasyon ve propaganda
faaliyetlerini organize eden gizli örgütün ortaya çıkarılmasının, büyük önem taĢıyan bir
zorunluluk haline geldiği yönündeki kanaatimi de belirtmek istiyorum.
Diğer taraftan; “Adalet ve Kalkınma Partisini Kapatma Davası” gibi son yılların en
önemli davasında karar oluĢtururken, “Apronda Namaz ġovu” gibi mizahi yönü de bulunan
bir haberi çok önemli bir delil olarak değerlendirdiği iddiası, Ġddia Makamının böyle bir
amacı olmasa da, bu kararını BaĢkanı hariç 10(on) üyesinin oyları ile veren Anayasa
Mahkemesinin itibarına gölge düĢürme teĢebbüsü olarak algılanmaya oldukça müsait bir
durum yaratmaktadır. Bunun da en hafif ifadesi ile, çok önemli ve saygın bir Yüksek Yargı
Kurumumuz olan Anayasa Mahkemesine karĢı yapılan büyük bir haksızlık olduğuna
inanıyorum.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesi dikkatle incelendiğinde, Ġddia Makamının Ģüphelileri;
“Ġrtica” ile “AKP”yi, “AKP” ile de “Hükûmet”i özdeĢleĢtirmek suretiyle kurduğu, “AKP-ĠrticaHükûmet” üçgeninin içine alarak suçlama gayreti içinde olduğu açıkça görülmektedir. Bu
durum, Ġddia Makamının AKP ile Hükûmet‟in birbirinden farklı ve ayrı tüzel kiĢiliklere sahip
olduklarını bilmediği veya bildiği halde bu gerçeği dikkate almadığı gibi, inanılması son
derece güç bir görüntü yaratmaktadır. Bir Cumhuriyet Savcısının, böyle temel bir bilgiye
sahip olmaması da, bildiği halde bilmezden gelmesi de ne hukuk anlayıĢı ne de akıl ve
vicdan ölçüleri içinde kabul edilebilecek bir olgu değildir. Ben de “Hukukun Üstünlüğüne”
inanan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaĢı olarak, 02.02.2012 tarihli ve 2012/65 sayılı
Ġddianamenin 38‟inci sayfasında, eski deyimi ile taaccüple, yani hayret ve ĢaĢkınlıkla
karĢıladığım, “… Ģüphelinin henüz Kara Kuvvetleri Komutanı iken halkın demokratik
yollarla seçtiği Ak Parti hükûmetini yasa dıĢı yollarla devirmeyi planladığı…” ibaresini
okuyana kadar inanmak ve kabul etmek istemedim. Ancak bu ibareyi okuduktan sonra,
artık hayret ve endiĢe verici gerçeği kabul etmek zorunda kaldım. Müteakiben, 09.02.2012
tarihinde yapılan 51 No.lu Celsede, Ġddia Makamı tarafından sanık Meryem KURġUN‟a
yöneltilen bir soru içerisindeki, “Ama yürütme organı olan Ak Partinin aleyhine olan
yayınlar var” ifadesini okuyunca dehĢetle irkildim, hayal kırıklığı içinde Ģiddetle sarsıldım.
Bu nedenle, konuya iliĢkin önemli gördüğüm bazı bilgi ve değerlendirmeleri dikkatlerinize
sunmak istiyorum.
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında, Siyasi Partilerle Ġlgili Hükümler; “Parti Kurma,
Partilere Girme ve Partilerden Ayrılma” baĢlıklı 68‟inci maddede ve “Siyasi Partilerin
Uyacakları Esaslar” baĢlıklı 69‟uncu maddede yer almaktadır. 69‟uncu maddeye göre;
“Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eĢitlik ve hukuk devleti ilkelerine,
millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf
62
veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve
yerleĢtirmeyi amaçlayamaz; suç iĢlenmesini teĢvik edemez.”
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Ġkinci Bölümünde, Yürütme baĢlığı altında
CumhurbaĢkanı ve Bakanlar Kurulu ile ilgili hükümlere yer verilmiĢtir. CumhurbaĢkanı ile
ilgili hükümler 101‟inci, 102‟nci, 103‟üncü, 104‟üncü, 105‟inci, 106‟ncı, 107‟nci ve 108‟inci
Maddelerde açıklanmıĢtır.
> (CumhurbaĢkanı‟nın) “Nitelikleri ve tarafsızlığı” baĢlıklı 101‟inci Maddeye göre;
“CumhurbaĢkanı seçilenin, varsa partisi ile iliĢiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeliği sona erer.”
> (CumhurbaĢkanı‟nın) “Görev ve yetkileri” baĢlıklı 104‟üncü Maddeye göre;
“CumhurbaĢkanı Devletin baĢıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin
birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve
uyumlu çalıĢmasını gözetir.
- “Hükûmet” kelimesinin karĢılığı “Bakanlar Kurulu”dur. Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 109‟uncu, 110‟uncu, 111‟inci, 112‟nci, 113‟üncü, 114‟üncü, 115‟inci ve
116‟ncı Maddeleri, “Bakanlar Kurulu” ile ilgili hükümleri içermektedir. “KuruluĢ” baĢlıklı
109‟uncu Maddeye göre;
“Bakanlar Kurulu, BaĢbakan ve bakanlardan kurulur.
BaĢbakan, CumhurbaĢkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
arasından atanır.
Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme
yeterliğine sahip olanlar arasından BaĢbakanca seçilir ve CumhurbaĢkanınca atanır;
gerektiğinde BaĢbakanın önerisi üzerine CumhurbaĢkanınca görevlerine son verilir.”
- Anayasa Hükümlerinin ıĢığında yapılan bir durum değerlendirmesi ile
ulaĢılabilecek sonuçlar Ģöyle özetlenebilir: Ġddia Makamının, hazırladığı iddianamelere
yansıyan ve bizlerin de benimsememizi beklediği anlaĢılan düĢüncelerinin aksine;
> “Devletin BaĢı” olduğu gibi, gerekli gördüğü hallerde Bakanlar Kuruluna
baĢkanlık ederek “Yürütmenin BaĢı” görevini de yapan CumhurbaĢkanı Abdullah GÜL‟ün,
bu makama seçilmesi ile beraber partisi ile iliĢkisi kesilmiĢ olup, Adalet ve Kalkınma Partisi
üyeliği sona ermiĢtir.
> Yargıtay Cumhuriyet BaĢsavcısının, hakkında “Kapatılması” istemiyle Anayasa
Mahkemesinde dava açtığı tüzel kiĢilik “Hükûmet” değil, “Adalet ve Kalkınma Partisi”dir.
> Anayasa Mahkemesi “Hükûmet”in değil, “Adalet ve Kalkınma Partisi”nin “Laiklik
karĢıtı eylemlerin odağı haline geldiğine” ve “Hazine yardımından kısmen yoksun bırakılma
ile cezalandırılmasına” karar vermiĢtir.
> Ak Parti “Yürütme Organı” değil, “Ġktidar Partisi”dir.
> Yürütme Organı olarak Türkiye‟yi yöneten Bakanlar Kurulunun ismi, Ġddia
Makamının zannettiği gibi “Ak Parti Hükûmeti” değil, “Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti”dir.
Sadece Ak Partililerin değil, Ak Partiye oy veren ve vermeyen bütün Türkiye Cumhuriyeti
vatandaĢlarının hükûmetidir. Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN Hükûmet BaĢkanlığı görevini
Ak Parti Genel BaĢkanı sıfatıyla değil, Türkiye Cumhuriyeti BaĢbakanı sıfatıyla
yapmaktadır.
> Hükûmetler halk tarafından seçilmez; Hükûmeti oluĢturan BaĢbakan ve
Bakanlar, Anayasa‟nın 109‟uncu Maddesine uygun olarak CumhurbaĢkanı tarafından
atanır. Bakan olarak atanmak için “Milletvekili seçilmiĢ olma” Ģartı yoktur.
Anayasa‟nın son derece açık olan hükümlerine ilave olarak Türk Ceza Kanununda da,
“Bir Siyasi Parti‟‟ ile “Hükûmet‟‟in aynı tüzel kiĢilik olarak kabul edilmesini haklı gösterecek
hiçbir hüküm bulunmamaktadır. Bu durumda, Ġddia Makamının “Adalet ve Kalkınma Partisi‟‟
ile “Hükûmet‟‟in ayrı ve farklı tüzel kiĢiliklere sahip oldukları gerçeğini göz ardı ederek, aynı
tüzel kiĢilik imiĢ gibi gören ve göstermeye çalıĢan tutumu, Anayasa‟ya ve Türk Ceza
Kanununa aykırı, Ceza Yargısı açısından mahzurlu ve son derece haksız ve adaletsiz
63
sonuçlar yaratabilecek yanlıĢ bir davranıĢ olarak kabul edilmelidir. Ġddia Makamının bu
tutum ve davranıĢı ziyadesiyle yadırgatıcı olup, yaklaĢık 2200 yıl önce vazedilen,
“Prensipleri reddeden biriyle tartıĢılamaz” (Contra negantem principia non est
disputandum) kuralını akla getirmektedir.
Ġnternet Andıcı Davasının Ġddianamesini hazırlayan ve duruĢmalarında Ġddia
Makamını iĢgal eden Hukuk Adamlarının, böyle temel bir hukuki konuda kavram kargaĢası
yarattıkları bir ortamda, Siyaset Adamlarının “Ergenekon Davasının Gerçek Savcısının kim
olduğu” ve “Özel Yetkili Yargının kimin yargısı olduğu” konularında, kamuoyu önünde,
sürekli polemik halinde devam eden iddia ve isnatlarıyla halkın kafasını iyice karıĢtırıyor
olmalarını da normal karĢılamak gerekir. Bugün ülkemizde “Yasaların egemen olmadığı
yerde mantar gibi demagog biter‟‟ sözünün gerçekliği, maalesef tam anlamıyla ispat
edilmiĢ bulunmaktadır.
Ġnternet Siteleri ile ilgili olarak yürütülen hukuki sürecin mahiyeti ve Ġddianame‟nin
muhteviyatı, üç temel konuda tatmin edici cevaplar bulunmasına ihtiyaç gösteren, önemli
soruları akla getirmektedir:
- Söz konusu Ġnternet Siteleri 1999 yılından beri mevcut olmasına, Ġddianame‟de
üzerinde önemle durulan turkatak.gen.tr isimli sitenin 24 Mart 1999, irtica.org isimli
sitenin ise, 01 Nisan 2006 tarihinde bu ismi almıĢ olmakla beraber, baĢka bir isimle
(geocities.com/fethullahgercegi) 24 Kasım 2000 tarihinde yayına baĢlamıĢ bulunmasına
rağmen, Ģayet suç unsuru taĢıdığı Ģüphesi yaratıyorsa, hukuki sürecin baĢlatılması için
neden Cumhuriyet BaĢsavcılığına gönderilen 30.09.2009 tarihli, imzasız ihbar mektubu
beklenmiĢtir? Geçen 10(on) yılı aĢkın süre içerisinde, tamamı BaĢbakanlığın bünyesinde
veya emrinde olan Devlet‟in bu konu ile görevli ve yüksek teknolojik yeteneğe sahip kurum
ve kuruluĢları, neden tespit edip izlememiĢlerdir? Tespit edip izledilerse, ilgili ve yetkili
makamlara neden bilgi vermemiĢlerdir? Bilgi verdilerse, bu makamlar neden gerekli idari
iĢlemleri yapmamıĢlardır? Yaptılarsa, neden hukuki süreci baĢlatmak için konuyu yargı
makamlarına aktarmamıĢlardır? Ġddianame‟de ağır suç iĢlenmesine neden olduğu öne
sürülen bir faaliyet ile ilgili yargı sürecinin baĢlatılmasındaki, bu 10(on) yıllık gecikmenin
sebebi nedir? Müsebbipleri kimlerdir? Yoksa 2009 yılının baĢlarından itibaren, “Komplo
üretmekle görevli” bir örgüt tarafından, böyle bir suç oluĢturmak için senaryo yazmak
maksadıyla, özel çabalar harcanmaya mı baĢlanmıĢtır?
- Aynı dönemde (1999-2009 döneminde) baĢka Devlet Kurumları da Genelkurmay
BaĢkanlığı gibi Ġnternet Siteleri kurmuĢ ve iĢletmiĢler midir? Bazı Ġnternet Sitelerini izleme
faaliyetinde bulunmuĢlar mıdır? Bu eylemleri yapmıĢlarsa, ne maksatla, hangi yasal
mevzuata dayanarak, hangi kapsamda ve hangi içerikte gerçekleĢtirmiĢlerdir? Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcılığının bu konuda yapılmıĢ herhangi bir araĢtırması var mıdır? ġayet
böyle bir araĢtırma yapılmak suretiyle, Devlet‟in ilgili kurumları tarafından aynı konuda
alınan benzer tedbirler olup olmadığı tespit edilmeden Genelkurmay BaĢkanlığının Ġnternet
Siteleri önce soruĢturma, sonra da kovuĢturma konusu yapılmıĢsa, bunun “Hukuk
Devletinin Adalet AnlayıĢı” ve “Temel Hukuk Kuralları” ile bağdaĢtırılması mümkün müdür?
- Uzun süredir, Türkiye Cumhuriyetinin, güvenliği bakımından en önemli kurumu
olan Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik olarak, Ġddianame‟de yer verilen “Kara Propaganda ve
Dezenformasyon” kavramlarına tam anlamıyla uyacak tarzda yayınlar yapmakta olan
Ġnternet Siteleri hakkında da benzer bir hukuki süreç neden baĢlatılmamaktadır? Bu
sitelerin sorumlularının hangi örgütsel bağlantılar içerisinde bulundukları ve hangi Terör
Örgütünün mensupları oldukları neden araĢtırılmamaktadır? Basın Savcıları neden gereğini
yapmamaktadır? Yargı Makamlarının harekete geçmesi için Cumhuriyet BaĢsavcılığına
imzasız bir ihbar mektubunun gelmesi mi beklenmektedir?
TESPĠT TUTANAKLARI
64
Sayın BaĢkan,
Ġddianame‟ye EK 25 No.lu Klasörde bulunan TESPĠT TUTANAĞI (NUSRET
TAġDELER)‟nın 33‟üncü ve 34‟üncü sayfalarında, “C-BALYOZ DARBE PLANI
SORUġTURMASI” baĢlığı altında yer alan iki tespit hakkındaki görüĢ ve düĢüncelerimi
açıklamak istiyorum.
Birinci Tespit ; “ Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığınca (CMK 250. SMY) yürütülen
ve kamuoyunda Balyoz Darbe Planı soruĢturması olarak bilinen 2010/185 sayılı
soruĢturma kapsamında incelenmek üzere müdürlüğümüze gönderilen CD‟lerden 11
nolu CD içerisindeki 2002-2003\1 NCĠ ORDU\ĠSTH. BġK.LIĞI isimli klasörlerde yer
alan _GEN ETÜD.xls. isimli, KKK ve JGK‟da görevli generallerin plana destek
durumlarını belirttiği değerlendirilen listelerin yer aldığı belge içerisinde, KKK
sayfasında Tümg. Hüseyin Nusret TAġDELER GNKUR.STRJ. VE KV.PL.D.BġK.”
Ģeklinde isminin geçtiği ve isminin karĢısına soru iĢaretinin (?) yer aldığı, ayrıca bu
soruĢturma kapsamında hakkında iĢlem yapılan Engin ALAN isimli Ģahsın aynı
listede yer alan isminin karĢısında “ORDU KOMUTANI DEĞERLENDĠRMESĠ”
bölümünde TÜMG. HÜSEYĠN NUSRET TAġDELER ĠLE YAKINDAN TANIġIR.” Ģeklinde
isminin geçtiği görülmüĢtür.” ifadesini içermektedir.
Söz konusu belgenin kimin tarafından, ne maksatla, ne zaman ve nerede hazırlandığı
konusunda herhangi bir bilgim bulunmamaktadır. 04.09.2000-13.08.2003 tarihleri arasında,
Tümgeneral rütbesi ile, Genelkurmay Strateji ve Kuvvet Plan Daire BaĢkanlığı görevinde
bulundum. Ġsmimin karĢısındaki soru iĢaretinin (?) ne anlama geldiği konusunda herhangi
bir fikrim yoktur. Kendisi ile aynı görev yerinde çalıĢmadığım Korgeneral Engin ALAN, üstün
baĢarılar kazanmıĢ kahraman bir asker, ünlü bir general, tanıĢmaktan onur duyduğum,
saygıdeğer bir komutanımdır.
Ġkinci Tespit ; “Aynı soruĢturma kapsamında hakkında iĢlem yapılan Ergin
SAYGUN, 22-23-24.02.2010 tarihinde Ģube müdürlüğümüzde alınan ifadesinde;
ekinde Ġrticayla Mücadele Eylem Planının orijinalinin yer aldığı ihbar mektubu ve
mektup içeriğinde yer alan hususlar kendisine sorulduğunda; H.Nusret TAġDELER‟i
iyi tanıdığını, Ankara‟da kendisine bağlı olarak çalıĢtığını beyan etmiĢtir.” Ģeklindedir.
11.08.2007-20.08.2008 tarihleri arasında, Korgeneral rütbesi ile Genelkurmay Harekât
BaĢkanlığı görevinde bulundum. Aynı dönemde Orgeneral Ergin SAYGUN, Genelkurmay
II‟nci BaĢkanı olarak 1‟inci Sicil Amirimdi. Her amirin astını “Ġyi tanıması”, TSK Ġç Hizmet
Kanun ve Yönetmeliği, Subay Sicil yönetmeliği gibi ilgili kanun ve yönetmeliklerin verdiği
önemli bir görevdir. Orgeneral Ergin SAYGUN, yüksek askerî ve insani değerlere,
uluslararası Ģöhrete ve üstün baĢarılara sahip bir general, maiyetinde görev yapmaktan
onur duyduğum, saygıdeğer bir komutanımdır.
Generallerin, amirallerin, genel anlamda subayların birbirini tanıdığına dair tespit
tutanaklarının Ġddianame‟nin ekinde yer almasını hayretle karĢıladığımı, Ġddia Makamının
bu tespitleri neyin delili olarak kabul ettiğini anlayamadığımı belirtmek isterim. Biz
Harbiye‟de, bizden önceki senelerde mezun olan bütün büyüklerimize ömrümüz boyunca
“Komutanım” demeyi öngören bir terbiye ile yetiĢtirildik. Biz askerler, üstlerimizin,
amirlerimizin ve komutanlarımızın Ģahsında yüce devletimize saygıyı, astlarımızın,
maiyetimizin, Mehmetçiğin Ģahsında aziz milletimize sevgiyi sembolleĢtiren zihniyet ve
davranıĢların sahibi olan insanlarız. Bizler, meslek hayatımız süresince, yurt içindeki ve yurt
dıĢındaki kıt‟a, karargâh ve askerî kurumlarda, zaman zaman beraber görev yapan, mesleki
ve sosyal nedenlerle sık sık bir araya gelen silah arkadaĢlarıyız. Birbirimizi tanımamızdan,
saymamızdan ve sevmemizden daha tabii bir Ģey olabilir mi ?.. Bundan değiĢik manalar ve
maksatlar çıkarmaya çalıĢanların, sağlıklı bir ruh ve zihin yapısına sahip oldukları
düĢünülebilir mi?.. Bir kiĢinin diğer bir kiĢiyi tanımasının veya kiĢilerin tanıĢmasının,
aralarındaki mesleki ve sosyal iliĢkinin belirtisi olarak değil de örgütsel bağlantının güçlü bir
kanıtı olarak kabul edilmesinin, sağlam bir düĢüncenin ve doğru bir mantığın ürünü olduğu
65
kabul edilebilir mi?.. Bu soruların sorulmasına neden olan zihniyetin tahrik ettiği tutum ve
davranıĢlar karĢısında aklıma takılan; “Bize akıl, mantık ve algılama yetisi bağıĢlamıĢ
olan Tanrı, neden bunları kullanmaktan vazgeçmemizi istemiĢ olsun ki?‟‟ sorusuna
tatminkâr bir cevap bulamamanın çaresizliğini ve üzüntüsünü duyuyorum.
Diğer taraftan, duruĢmalar sırasında da sanıklara, “Bazı kiĢileri tanıyıp tanımadığı‟‟
yönündeki sorular sorulmakta ve “Evet‟‟ ya da “Hayır‟‟ Ģeklinde cevap vermeleri
beklenmektedir. Burada önemli bir hususa dikkatinizi çekmek isterim. Tespit etmiĢ
olacağınız gibi, ifademin Ģu ana kadar sunduğum bölümünde zaman zaman, Ġddianame‟de
kullanılan kelimelerin Türk Dil Kurumunun 2011 basımlı Türkçe Sözlüğündeki anlamlarını
açıklama ihtiyacını duydum. Çünkü, Türkçe‟deki birçok kelimenin, kullanım yerine göre
değiĢen, birden fazla anlamı vardır. ġayet kelime uygun Ģekilde kullanılmazsa, kurulan
cümlenin maksadın dıĢında bir anlam kazanması ihtimali ile karĢılaĢılır.
“KiĢileri tanıma” konusu ile ilgili olarak kullanıldığında, “Tanımak‟‟ kelimesinin de,
“Daha önceden görmüĢ olmak, iliĢkisi bulunmak, bilmek, bir kimseyle ilgili doğru ve
tam bilgisi bulunmak‟‟ gibi birden fazla anlamı vardır. Bir de “TanıĢmak‟‟ kelimesi vardır
ki, anlamı “Birbirini tanır duruma gelmek‟‟dir.
DuruĢma sırasında sorulan sorulara verilecek cevaplar hukuki sonuçlar doğuracağı
için, bu konuda hassasiyet gösterilmeli, sorunun içindeki “tanımak‟‟ kelimesinin bu
anlamlardan hangisini ifade ettiği açıkça belirtilmelidir. Aksi takdirde, “Evet‟‟ veya “Hayır‟‟
cevapları açık bir anlam taĢımayacağından, soruyu cevaplandırırken tamamlayıcı izahatta
bulunmak zorunda kalınacağı gerçeğinin kabul edilmesi gerekir.
ĠDDĠA OLUNAN ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ MENSUPLUĞU
Sayın BaĢkan,
Ġddianame‟nin, 73-75‟inci sayfalarında yer alan “4-ġÜPHELĠ HÜSEYĠN NUSRET
TAġDELER” baĢlığı altındaki bölümünde, 74‟üncü sayfanın son paragrafında, Ģu ifade
bulunmaktadır:
“Toplanan ve yukarıda incelenip sunulan tüm bilgi ve belgelere göre Ģüphelinin;
Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün amaçları doğrultusunda, askerî müdahale ortamı
oluĢturmak amacıyla, belirtilen internet siteleri vasıtasıyla kara propaganda ve
dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiği, devlet yöneticilerini baskı altına
almak, devlet otoritesini zaafa uğratmak, bu hususta gerektiğinde kamu düzenini
bozup ülkede kaos ve düzensizlik ortamı oluĢturmak, halkı devlet yöneticilerine karĢı
kıĢkırtmak ve anarĢi ortamı oluĢturmak, böylece cebir ve Ģiddet yöntemleri ile
hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teĢebbüs ettiği,
ara yönetici sıfatıyla harekat faaliyetini yönettiği ve örgüt üyelerini yönlendirdiği
anlaĢıldığından;”
Ġddianame‟nin Ģahsım için en önemli bölümü olan bu uzun cümleyi, defalarca dikkatle
okumama rağmen, bir türlü tam olarak anlamaya muvaffak olamadığımı itiraf ediyorum.
Ġddia Makamının, böylesine bozuk bir Türkçe ile, anlamı bu kadar karıĢık bir cümle
kurmasının gerçek sebebini de merak ediyorum. Çünkü, cümle dikkatle okunduğunda baĢı,
ortası ve sonu üç ayrı kiĢi tarafından hazırlanmıĢ izlenimini veriyor. “Gerektiğinde”
kelimesi, “Gerekli olma” halini ifade eder. “Gerekli” sıfatının ise; uygun olan, yerinde olan,
lüzumlu, vacip, mukteza, zaruri gibi anlamları vardır. “Gerektiğinde” kelimesi, bu cümlenin
tamamını veya bir kısmını Ģartlı hale getirmekte, cümlede yer verilen eylemlerin hangilerinin
gerektiği için gerçekleĢtiği, hangilerinin ise gerekmediği için gerçekleĢmediği konusunda
tereddüt yaratmaktadır. Gerektiği için yapılmıĢ olma hali, aynı zamanda, yapılan eyleme
meĢruiyet de kazandırabilmektedir. Cümlenin bu karmakarıĢık hali, Ġddia Makamı tarafından
66
hangi eylemlerin faili olmakla suçlandığımı tam olarak anlamamı son derece güçleĢtirmek
suretiyle, “Adil yargılanma hakkı”nı kullanmamı kısıtlamaktadır.
Ġddia Makamının, “Toplanan ve yukarıda incelenip sunulan tüm bilgi ve belgeler”
olarak belirttiği unsurlar veya veriler ile ilgili tespit, inceleme ve değerlendirmelerimi,
ifademin buraya kadar olan bölümlerinde, detaylı olarak açıklamıĢ bulunuyorum. Söz
konusu bilgi ve belgeleri, tekraren Ģöyle sıralayabilirim:
- Ġddia Makamının, kim veya kimler tarafından, hangi maksatla hazırlanıp
gönderildiğini merak dahi etmeden “Muteber” kabul ettiği, hatta Genelkurmay BaĢkanlığının
ve Askerî Yargı Makamlarının resmî evrakından üstün tuttuğu, yalan, yanlıĢ ve yanıltıcı
bilgilerle, mesnetsiz itham ve iddialarla dolu, imzasız, isimsiz, tarihsiz ve adressiz bir Ġftira
Mektubu.
- Bu Ġftira Mektubunun ekinde gönderilen, imzasız, altına eksik olarak yazılmıĢ adımı
ve soyadımı ihtiva eden bir imza blokunun alıĢılmamıĢ biçimde açıldığı görülen, kim
tarafından, ne zaman, nerede hazırlandığı bilinmeyen, “Genelkurmay BaĢkanlığı Emri” süsü
verilmeye çalıĢılmıĢ olmakla beraber, Askerî YazıĢma usul ve kurallarına uymayan, hangi
maksada hizmet etmesinin düĢünüldüğü anlaĢılmayan, Genelkurmay BaĢkanlığı Askerî
Savcılığının “Söz konusu belgeye kayıtlarda rastlanılmadığını” bildirdiği, Askerî Savcılık
tarafından düzenlenen 12 Mayıs 2010 tarihli Ġddianamede “Söz konusu belgenin
tamamen sahte olarak düzenlenmiĢ bir belge olduğu kanaatine varıldığının”
belirtildiği, Eylül 2007 tarihli ve Bilgi Destek Planı konulu 5(beĢ) sayfalık yazı.
- 19 Eylül 2007 tarihinde Esenboğa Havalimanında, 23 Kasım 2007 tarihinde TSK
Rehabilitasyon Merkezinde cereyan ettiği belirtilen, Ģahsen içinde bulunmadığım ve hiçbir
Ģekilde müdahil olmadığım, vukua geldiğini sonradan, basında yer alan haberlerden
öğrendiğim iki olaya ait, günlük gazetelerden alınan fotoğraflı haberler.
- Eylül 2007 tarihli Bilgi Destek Planı konulu belge ile ilgili; Albay Hulusi
GÜLBAHAR‟ın “Konuyu Bilmediği”, Albay Uğur BERKSUN‟un “Daha önce hiç görmediği”,
Albay Ziya Ġlker GÖKTAġ‟ın “Belgeyi basında gördüğü, onun dıĢında görmediği”, Albay
Fuat SELVĠ‟nin “Eğer bu belge gerçekse bu belgeyi benim hazırlamayacağım” yönündeki
beyanlarını içeren Savcılık Ġfadeleri.
- Bilgi Destek Daire BaĢkanlığından Harekât BaĢkanına, Genelkurmay BaĢkanlığının
Evrak Yönetim Sistemi (EYS) üzerinden gönderilmiĢ, “Ġnternet Siteleri” ile ilgili olarak,
yürütülen faaliyetler hakkında daha ziyade genel mahiyette ve istatistiki bilgiler sunan,
belgeyi gördüğümü belirten, kırmızı renkte yazılmıĢ “Elektronik ortamda paraf edilmiĢtir”
ibaresini havi Aylık Devre Raporlarını içeren, “Ġnternet.bilginotu.kasim2007” ve “Ġnternet.
bilginotu.aralik2007” isimli word belgeleri.
- Ġddia Makamı tarafından, Bilgi Destek Daire BaĢkanlığının sorumluluğundaki
“irtica.org”, “turkatak.gen.tr” ve “irtica.net” isimli internet sitelerinin ABD‟den yayın
yapan “archive.org” sitesinden alındığı, bu site kayıtlarında tamamı bulunmayan yazıların
açık kaynaklardan temin edildiği belirtilen ve “Türkiye Cumhuriyeti Yürütme Organını baskı
altına alıcı yayınlar” olduğu iddia edilen, sadece ana sayfa tarihleri, yani yayınların internet
sitesinde görülerek tespit edildiği tarihler ile haber baĢlıkları ve içeriklerinden bazı ibareler
yazılı; ancak söz konusu sitelere ne zaman, kimin tarafından, kimin isteği veya onayıyla,
hangi IP numarası ile girildiği bilinmeyen, içeriğinin tamamı hakkında bilgi bulunmayan
haberleri kapsayan bir Yayın Listesi.
- Balyoz Darbe Planı SoruĢturması kapsamında elde edildiği belirtilen bir Generaller
Listesinde, ismimin karĢısına soru iĢareti (?) konulduğuna ve bu davanın sanıkları arasında
bulunmayan bir Emekli Korgeneralin isminin karĢısında “Benimle yakından tanıĢtığının”
yazılı olduğuna, ben Genelkurmay Harekât BaĢkanı iken II‟nci BaĢkan olarak 1‟inci sicil
amirim olan bir Emekli Orgeneralin Emniyet‟te alınan ifadesinde, sorulan soru üzerine “Beni
iyi tanıdığını, Ankara‟da kendisine bağlı olarak çalıĢtığımı” söylediğine dair tespit
tutanakları.
67
- Ġddianame‟nin 1-66‟ncı sayfaları arasında yer alan, ismimin bir defa bile geçmediği,
Ģahsıma doğrudan hiçbir sorumluluk yüklemeyen, tarihleri itibarıyla Harekât BaĢkanlığı
yaptığım dönemle iliĢkisi olmayan, Ġddianame‟nin 73-74‟üncü sayfalarındaki, hakkımda ileri
sürülen iddiaların mesnedi olarak gösterilen Bilgi Destek Planı Konulu Sahte Belgeye de
hiçbir atıfta bulunmayan bazı bilgi ve belgeler.
- ġüphelilerin Savcılık Ġfadelerinden seçilerek alınmıĢ, doğrudan Ģahsımı hedef
almayan, objektif olarak değerlendirildiği takdirde Ġddia Makamının hakkımdaki iddialarına
somut destek ve maddi delil sağladığı kabul edilemeyecek, bazı ibareler.
Hukuk sistemimiz içinde “Delil” veya “Kanıt”; “Bir suç fiiline doğrudan veya
dolaylı olarak götüren, suç fiilinin sanık tarafından iĢlendiğini kuĢkuya yer
bırakmadan gösteren Ģeyler” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımdaki “KuĢkuya veya
ġüpheye yer bırakmama Ģartı” çok büyük öneme sahiptir. Çünkü, Evrensel Hukukun
Ġkibin yıllık birikime dayanan ilkelerinden biri de “KuĢkulu durumda sanık lehine hüküm
verilmelidir”(İn dubio pro reo) özdeyiĢi ile ifade edilmiĢtir. Evrensel Hukukun diğer bir ilkesi
“Dosyada yoksa yeryüzünde de yoktur”(Quod non est actis, non est mundo)
özdeyiĢinde ifadesini bulduğuna göre, Ġddia Makamının Ģahsıma isnat ettiği suç fiillerinin
tarafımdan iĢlendiğini kuĢkuya yer bırakmadan ispatlamak için kullanabileceği bilgi ve
belgeler, biraz önce saydıklarımdan ibarettir. Yerindelik, doğruluk ve yeterlilik bakımından
değerlendirilmesi ve “Delil” (kanıt) olarak kabul edilip edilemeyeceği hususları Mahkeme
Heyetinin takdirlerine maruzdur.
Ġddia Makamının, “Ġnternet Siteleri konusunda, toplanan ve yukarıda incelenip sunulan
bilgi ve belgeler” olarak bahsettiği dokümanlara dayanarak yaptığı değerlendirmeyi, vardığı
sonucu ve Ģahsıma yönelttiği suç isnatlarını temelinden etkileyebilecek, maddi delil
mahiyetindeki çok önemli bilgi ve belgeleri ise hiç dikkate almadığı görülmektedir.
Bunlardan;
- Birincisi: “Ġrtica”yı tehdit olarak belirleyen ve bu tehdit ile mücadele esaslarını
açıklayan 2005 tarihli Millî Güvenlik Siyaseti Belgesi (MGSB) ile, Türk Silahlı Kuvvetlerine
“Ġrtica Ġle Mücadele” görevini veren 2006 tarihli Türkiye‟nin Millî Askerî Stratejisi (TÜMAS)
Belgesidir.
- Ġkincisi: Ġddianame‟nin EK 6 No.lu Klasöründe yer alan, “TSK‟da Ġnternet Sitesi
iĢletmek üzere tek kaynaktan alım yapılmasına iliĢkin” OLUR veren, dönemin Millî Savunma
Bakanı tarafından imzalanarak onaylanmıĢ 4 Haziran 2007 tarihli belgedir.
- Üçüncüsü: Dursun ÇĠÇEK‟in, Ġddia Makamının Ģahsıma yönelttiği iddialara mesnet
kabul ettiği 08.06.2011 tarihli ifadesinden alınan beyanlarını temelden değiĢtiren,
20.07.2011 tarihli Savcılık Ġfadesidir.
Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığının 02.02.2012 tarihli ve 2012/65 sayılı
Ġddianamesinin 4‟üncü sayfasında, Ģu ibareler yer almaktadır;
Dursun Çiçek‟in 20.07.2011 tarihli savcılık ifadesinde internet sitelerinin
içerikleri ile ilgili olarak; “… Ayrıca internet sitelerinin aylık ve 3 aylık izlenme
oranları hakkında emir komuta sistemiyle komutanlara bilgi arz edilir. Bir haberin
sitede yayınlanıp yayınlanmaması konusunda tereddüt yaĢandığında Sivil Memur
bunu sıralı amirler aracılığıyla sorar, Sivil Memur Proje Subayına, Proje Subayı ġube
Müdürüne, o da ihtiyaç duyarsa Bilgi Destek Daire BaĢkanına, o da Harekât
BaĢkanına arz eder. Oradan onay alındıktan sonra aynı silsile yoluyla geriye dönüĢ
yapılır. Harekât BaĢkanının da tereddütte kaldığı konu olursa Ġkinci BaĢkana, hatta
Genelkurmay BaĢkanına kadar haber içeriği arz olunur. Bu denetim sistemi daha çok
tarafımızdan hazırlanan haber ve yorum için kullanılır. Açık kaynaklardan alınan
aktarma haberler ihtiyaç halinde uygulanır.” Dediği görülmüĢtür.
AnlaĢıldığına göre, Cumhuriyet Savcısı Cihan KANSIZ, bizzat kendisi tarafından
alınan ve çok büyük önem taĢıyan söz konusu ifadenin, tam 6(altı) ay 14(ondört) gün sonra
farkına varmıĢ ve kendi tercihlerine göre kısaltarak bu yeni iddianameye dahil etmiĢtir. Ġddia
68
Makamı, 21.07.2011 tarihinde Ġnternet Andıcı Ġddianamesini imzalarken herhalde, “Nasıl
olsa 6,5(altıbuçuk) ay sonra bu konuda bir iddianame daha hazırlayacağım; Dursun
ÇĠÇEK‟in 20.07.2011 tarihli ifadesini o iddianameye dahil ederim” diye düĢünmemiĢtir. Bir
tesadüf eseri olarak gerçekleĢen bu gecikmiĢ iĢlem için, geleneksel bir tevekkül örneği
göstererek “Buna da Ģükür” mü demeliyiz, bilmiyorum. Ġngilizce‟de, bu gibi durumları ifade
etmek için, “Çok geç kaldın!” anlamında “Good morning after supper!” yani “AkĢam
yemeğinden sonra günaydın!” deyimi vardır. Büyüklerimiz “ĠĢ iĢten geçtikten sonra”
anlamında “Bade harabül Basra”… yani “Basra harap olduktan sonra”… derlerdi. Ben
sadece “Günaydın!” demekle iktifa ediyorum.
Ġddia Makamının, sanığın aleyhine olan deliller kadar lehine olanları da aynı dikkat ve
itina ile toplaması ve değerlendirmesi zorunluluğunun, hukukun temel ilkeleri ve Ceza
Muhakemesi Kanununun hükümleri arasında yer aldığı herkesçe bilinen bir gerçektir. Oysa,
Cumhuriyet Savcısı Cihan KANSIZ‟ın, bilmesi gereken bu ilkeyi dikkate alması bir yana,
bilerek ve isteyerek ihlal ettiği gibi vahim bir görüntü ile karĢı karĢıya bulunmaktayız. Bir
Cumhuriyet Savcısının, Ģüphelileri böylesine ağır suçlamalara maruz bırakan ve telafisi
imkânsız zararlara uğramalarına neden olan bir iddianameyi hazırlarken;
- Devletimizin güvenliği ile ilgili temel dokümanlar olan Millî Güvenlik Siyaseti
Belgesinden (MGSB-2005) ve Türkiye‟nin Millî Askeri Stratejisi (TÜMAS-2006) Belgesinden
habersiz olması, kabul edilebilir bir noksanlık mıdır?
- Millî Savunma Bakanlığının 4 Haziran 2007 tarihli belgesi gibi çok önemli bir delili
gözardı etmesi, sadece dikkatsizlik ve özensizlik ile izah edilebilecek basit bir hata mıdır?
- Ġddianame‟nin imza tarihinden bir gün önce, yine kendisinin aldığı, iddiasını
geçersiz kılabilecek kadar önemli bir ifadeyi değerlendirmesinde dikkate almaması, sadece
unutkanlık ile izah edilebilecek, iyi niyet ile bağdaĢtırılabilecek bir davranıĢ mıdır?
- Bu eylem ve iĢlemlerde bulunması, önceden tespit edilmiĢ suç ve suçlulara göre bir
senaryo geliĢtirme ve bu senaryoya Mahkeme Heyetini inandırma gayretlerinin bir tezahürü
olabilir mi?
Ġddia Makamının bu tutum, davranıĢ, eylem ve iĢlemlerinin sebeplerini veya
gerekçelerini inandırıcı biçimde açıklamak ve kendisinin neden olduğu, “Adil Yargılamanın
Temini” ve “Adaletin Tecellisi” bakımından kabul edilmesi mümkün olmayan vahim durumu
düzeltmek zorunda olduğu yönündeki görüĢlerimi, Mahkeme Heyetinin takdirlerine
sunuyorum.
Söz konusu hataların sehven yapılmıĢ olabileceğini düĢünecekler ve ileri sürecekler
de bulunabilir. Bu husus üzerinde durmak gerektiği kanaatindeyim. Son zamanlarda yazılı
ve sözlü olarak sık sık karĢılaĢtığımız “Sehven” kelimesi, “Dalgınlık veya unutkanlık
sonucunda oluĢan yanlıĢlıkla” anlamına gelmektedir. Sehven söylenen sözlerin, yazılan
yazıların, yapılan eylem ve iĢlemlerin, nasıl telafisi mümkün olmayan sonuçlar
doğurabildiğine dair, tarihten ve günümüzden birçok örnek vermek mümkündür. Günlük
hayatta, olağan durumlarda, herhangi bir kasıt veya kötü niyet eseri olmayan, sadece
sehven yapılan her hangi bir hatanın, yapıldığı Ģartlar içinde, sebep olduğu sonuçlar
itibarıyla değerlendirilerek telafisi için çeĢitli yollar aranabilir. Ancak esas olan, sehven
yapılan hatanın farkına varılmasını müteakip, bu hata nedeniyle doğan mağduriyetin
giderilmesidir. Ülkemizde son yıllarda yürütülen kapsamlı ceza davalarında, gerek
soruĢturma gerekse kovuĢturma safhasında yapılan kasıtlı veya kasıtsız bazı eylem ve
iĢlemlerle, Ģüpheli veya sanığın hayatı hâk ile yeksan (yerle bir), ailesi periĢan edildikten
sonra, “Bu durumun sehven meydana geldiği” mazeretine sığınılmasının, Ģüphelinin veya
sanığın bu nedenle uğradığı mağduriyetin telafi edilmesi yönünde hiçbir yargısal tedbir
alınmamasının ve mağduriyete neden olan kiĢiler hakkında hiçbir yargısal iĢlem
yapılmamasının, bir hukuk devletinde kabulü mümkün değildir. Ancak, böyle üzüntü ve
utanç verici durumlara sık sık Ģahit olduğumuz gerçeğini de inkâr edemeyiz.
69
Unutulmamalıdır ki; “Hukukta Ģayet yanlıĢ doğrunun yerine geçiyorsa, adaletsizliğin
en aĢırı biçimi vukua geliyor demektir.”
Ġddianame‟nin 74‟üncü sayfasındaki Ģahsıma yönelik iddiaların ifadesinde, “Ergenekon
Silahlı Terör Örgütü” ismi ve bu isimle ilintili bazı ibareler kullanılmıĢtır. Bu konuda bazı
açıklamaların yapılmasında zaruret bulunduğu düĢüncesindeyim.
- “Ergenekon Terör Örgütü” ifadesinin kullanılması ile ilgili olarak, Ġstanbul 13‟üncü
Ağır Ceza Mahkemesinin aldığı iki karara dair açık kaynaklarda yer alan üç haber, Yazılı
Ġfademin ekinde (EK-S) sunulmuĢtur. Bu haberlere göre;
> 23 Ocak 2009 tarihli ilk karar; “Ergenekon Terör Örgütü‟nün varlığının ancak
yargılama sonucunda açığa kavuĢacağından hareketle, örgütün var olduğu
yönündeki ifadeler yerine „iddia olunan‟ tabirinin kullanılması için Ġstanbul
Cumhuriyet BaĢsavcılığı‟ndan giriĢimlerde bulunmasının istenmesine dair” bir
karardır. Mahkeme heyeti, “Böyle bir örgütün var olduğu yönündeki ifadeler yerine
„iddia olunan‟ tabirinin kullanılması konusunda Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığına
yazı yazılarak Emniyet Genel Müdürlüğü resmî internet sitesi, yazılı ve görsel basınyayın organları ve Telekomünikasyon ĠletiĢim BaĢkanlığı nezdinde gerekli yasal
giriĢimlerin yapılmasının istenmesine” karar vermiĢtir.
> 14 Nisan 2009 tarihli ikinci kararda ise; “Daha önceden alınan „iddia olunan
Ergenekon terör örgütü‟ tabirinin kullanılmasına iliĢkin kararın bazı medya
kuruluĢlarınca yerine getirilmediği” belirtilerek, “Ġlgili örgüt hakkında bundan böyle
yazılı ve görsel basında, resmî yazıĢma ve taleplerde “Ġddia Olunan Ergenekon Terör
Örgütü‟ tabirinin kullanılması gerektiği” ifade edilmiĢ, “Bu konuda gerekli
hassasiyetin gösterilmesi, aksi halde ilgililer hakkında gerekli yasal iĢlemin yapılması
için Ġstanbul Cumhuriyet BaĢsavcılığına yazı yazılması” hususlarına yer verilmiĢtir.
- Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesinin, kendi kararlarının yazılı ve görsel
basında, resmî yazıĢma ve taleplerin büyük çoğunluğunda uygulanmaması bir yana, Ġddia
Makamı tarafından hazırlanan Ġddianame‟de bile dikkate alınmamasını görmezden geldiği
anlaĢılmaktadır. Bunun, Mahkeme‟nin kendi verdiği kararların güvenilirliğini ve saygınlığını
zedeleyen bir durum olduğunu değerlendirmekle beraber, bu konudaki takdir yetkisinin
Mahkeme Heyetinde olduğunu kabul ediyorum. Ancak, Ġddia Makamının 93(doksanüç)
sayfalık iddianamesinde, “Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütü” ibaresini bir defa bile
kullanmamıĢ olması, “Sehven yapıldı” mazeretine sığınılarak geçiĢtirilemeyecek kadar
önemli bir olgudur. Çünkü bu olgu, doğrudan davanın özü ve sanıkların Anayasa‟nın “Hak
arama hürriyeti” baĢlığı altındaki 36‟ncı Maddesinde yazılı “Herkes, meĢrû vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak
iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” hükmüyle garanti altına alınan
“Adil yargılanma hakkı” ile yakından ilgilidir. Söz konusu örgüt, Ġddia Makamı tarafından
Ġddianame‟de “Ergenekon Terör Örgütü” ve “Ergenekon Silahlı Terör Örgütü” isimleri
kullanılarak, sanki “Varlığı mahkeme kararı ile kesinleĢmiĢ bir örgüt” imiĢ gibi takdim
edilmektedir. Söz konusu örgütün “var olduğu” sadece bir iddiadan ibaret iken, Ġddia
Makamı tarafından ispatlanmıĢ bir gerçek olarak kabul edilmiĢ, 13‟üncü Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından da, daha önce “Yasal iĢlem yapılmasını gerektiren bir suç eylemi
olduğuna” karar verdiği bu durum, hiçbir itirazda bulunulmadan benimsenmiĢtir. Mevcut
mahkeme kararlarına aykırı olan bu kabul, Ġddianame‟nin “Hukuki olma” niteliğinden büyük
ölçüde uzaklaĢmasına neden olmaktadır. Çünkü, Ceza Yargısı açısından, “Ġddia Olunan Bir
Terör Örgütünün Üyeliği” ile “Varlığı Mahkeme Kararıyla KesinleĢmiĢ Olan Bir Terör
Örgütünün Üyeliği” son derece farklı mahiyette hukuki sonuçları olabilecek, birbirinden farklı
suçlamalardır. Bu nedenle de, ortaya çıkan hukuka aykırı durumun, detaylara değil esasa
müteallik olduğunu ve sanıkların “Adil yargılanma hakkı”nı belirgin Ģekilde ihlâl ettiğini
değerlendirmekteyim.
70
- Ġddianame‟nin 74‟üncü sayfasının son paragrafında yer alan, “Ergenekon Silahlı
Terör Örgütünün Amaçları” konusunda da herhangi bir mahkeme kararı bulunmamaktadır.
Ancak Ġddia Makamının, Örgütün Amaçları konusunda daha önce hazırlanmıĢ baĢka bir
iddianameden aldığı ifadeleri, Ġddianame‟sinin 4‟üncü sayfasında, sanki ispatlanmıĢ bir
gerçekmiĢ gibi, Ģu ibarelerle sunduğu görülmektedir.
“10.07.2008 tarih 2007/1536 SoruĢturma, 2008/968 Savcılık Esası, 2008/623
sayılı iddianamede, Ergenekon Terör örgütünün devletin kademelerine sızıp devleti
ele geçirmek, harici olarak devlet kurumlarını Anayasal kurum ve kurallar dıĢında
kontrol altına almak, devleti ve Anayasal düzeni kanunlarda olmayan yöntemlerle
gizlice yönetmek ve bu konuda devlet yöneticilerini baskı altına almak, devlet
otoritesini zaafa uğratmak, bu hususta gerektiğinde kamu düzenini bozup ülkede
kaos ve düzensizlik ortamı oluĢturacak eylemler ve Ģok suikastler düzenlemek,
askerî müdahale ortamı oluĢturmak suretiyle, beğenmedikleri ülke yöneticilerini ve
TBMM üyelerinin görevlerini yapmalarını engellemeye yönelik, terör yöntemlerini
uygulayıp halkı Hükümete karĢı silahlı isyana tahrik ve teĢvik etmek suretiyle
amaçlarına ulaĢmayı planlayan Ergenekon yapılanmasının 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununda tarif edilen silahlı terör örgütü niteliğinde olduğu belirtilmiĢ ve
aynı hususlar diğer iddianamelerde de vurgulanmıĢtır.”
Ġddia Makamının, henüz varlığı mahkeme kararıyla ispatlanamamıĢ, var olup olmadığı
tartıĢılan “Ergenekon Terör Örgütü”nün amacını, sanki Örgüt‟ün BaĢkanının veya yetkili bir
üst düzey yöneticisinin ıslak imzalı belgesinden almıĢ izlenimi veren bir üslupla ifade
etmesi, son derece yadırgatıcı ve hayret vericidir. Bu “Amaç” ifadesine istinaden
suçlamalarda bulunması ise, hazırladığı iddianamenin hukuki değeri hakkında ciddi
Ģüpheler uyandırmakta, “Dava”nın itibarına koyu bir gölge düĢürmektedir. Kaldı ki, hukuk
mantığı ve bilinci, Ġddia Makamının ıslak imzalı Örgüt Tüzüğünü elde etmiĢ olsa bile, bunun
doğruluğunu ve güvenilirliğini araĢtırmasını gerektirirdi.
Ġddia Makamı, “Amaç” ifadesindeki “Devleti ve Anayasal düzeni kanunlarda
olmayan yöntemlerle gizlice yönetmek” ibaresi ile bariz bir kavram kargaĢası
yaratmaktadır. Çünkü, Ģayet bu ibare, “Kendisini anadilinde iyi ifade edememe” veya
“Yabancı dilden yetersiz tercüme” probleminden kaynaklanan bir yanlıĢlık eseri değilse;
- Ġddia Makamının, Anayasa‟mızın 38‟inci Maddesinin ve Türk Ceza Kanununun
2‟nci Maddesinin hükümleri yürürlükte iken, “Kanunlarda olmayan yöntemlerle yapılan
bir eylemi” neye dayanarak “suç” olarak kabul ettiğini anlamak mümkün değildir. Bu
hükümleri hatırlatmak istiyorum:
> T.C. Anayasası-Madde 38: Kimse, iĢlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu iĢlediği
zaman kanunda o suç için konulmuĢ olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
> T.C.K.-Madde 2: (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye
ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve
güvenlik tedbirlerinden baĢka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin
uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak
biçimde geniĢ yorumlanamaz.
- Diğer taraftan; “Devleti ve Anayasal düzeni gizlice yönetmek‟‟; sıradan
insanların değil, ancak doğaüstü güç ve yetenek sahibi veya kendisine Tanrı‟nın mucize
gösterme kudreti ve yetkisi verdiği kiĢilerin baĢarabileceği bir iĢ olabilir. Çünkü, “Gizlice‟‟
kelimesi “Kimseye göstermeden, kimseye belli etmeksizin‟‟ anlamına gelmektedir. Ġddia
Makamı Ģayet Ġddia olunan Ergenekon Terör Örgütünün böyle doğaüstü güç ve yeteneklere
sahip varlıklardan oluĢtuğunu düĢünmüyorsa, hiçbir mantıki temeli olmayan absürt bir
iddiada bulunuyor demektir. Ama Ġddia Makamı bu kadarla da kalmamıĢ, Ġddianame‟nin
74‟üncü sayfasında, akıl ve mantık ihlalini mümkün olan en üst seviyeye çıkarmıĢ; “Devleti
71
ve Anayasal düzeni gizlice yönetme amacını, cebir ve Ģiddet yöntemleriyle
gerçekleĢtirmeye teĢebbüs ettiğim” iddiasında bulunmuĢtur. Ġnanınız ki, benim gizlice
cebir ve Ģiddet uygulamak gibi insanüstü bir yeteneğim yoktur. Çünkü, “Gizlilik” ile “Cebir
ve Ģiddet” taban tabana zıt, aynı zamanda bir araya getirilmesi mümkün olmayan
kavramlardır. “Allah, bunları okuyanlara ve dinleyenlere sabır, yazanlara ve doğru
kabul edenlere de akıl, izan, mantık ve vicdan ihsan eylesin!”den baĢka, söyleyecek
söz bulamıyorum…
KarĢı karĢıya bulunduğum durumu iki cümle ile Ģöyle özetleyebilirim: Hazırladığı
Ġddianame‟de, sahip olduğu hukuk anlayıĢını çarpıcı bir biçimde yansıtan Ġddia Makamı
tarafından; Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütünün, iddia olunan ancak inandırıcılığı
bulunmayan amaçları doğrultusunda, suç olarak kabul edilen bazı faaliyetlerde
bulunduğum, mantıksız ve tutarsız bir Ģekilde iddia olunmaktadır. Ancak itiraf etmeliyim ki,
Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütünü tanımıyorum; iddia olunan bu örgütün, iddia
olunan amaçları hakkında hiçbir bilgim, isnat edilen suçlarla yakından veya uzaktan ilgim
bulunmamaktadır. Bu durumun; “ÇağdaĢ hukuk anlayıĢıyla” bağdaĢmadığını, “Evrensel
hukuk kurallarına” uymadığını ve “Ceza muhakemesinin olağan Ģartlarını” taĢımadığını
düĢünüyorum.
Ben Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütünü tanımıyorum; nasıl bir örgüt olduğunu ve
amaçlarını bilmiyorum. Ġddia Makamı; Ġddianame‟de söz konusu örgütü açık olarak
tanımlamadığı, mahiyetini ve yapısını belirgin biçimde açıklamadığı için, “Varlığı
ispatlanamayan ama kendisinin tahayyül ettiği esrarengiz bir oluĢumdan bahsediyor, sanki
„Yoktur‟ diyecek de dili ve kalemi varmıyor, gönlü razı gelmiyor” izlenimini vermektedir.
Ancak, Ġddianame‟nin 74‟üncü sayfasındaki ifadelerden anladığıma göre, Ġddia Makamı;
“Benim bu örgütün mensubu yani üyesi olduğumu, Genelkurmay BaĢkanlığı içerisine
sızdığımı, örgütün amaçları doğrultusunda suç olarak kabul edilen eylemler
yaptığımı, ara yönetici sıfatı ile harekât faaliyetini yönettiğimi ve örgüt üyelerini
yönlendirdiğimi” iddia ediyor, hatta “Bunları anladığını” belirtiyor. Bu durumda, Ġddia
Makamının bütün bunları nasıl anladığını da izah edecek Ģekilde konuya açıklık getirmesi,
bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır.
- Ġddia Makamı öncelikle, hiç haberim olmadığı halde “Üyesi” olduğumu belirlediği ve
“Ara Yöneticisi” sıfatını uygun gördüğü örgütün isminin ne olduğuna karar vermelidir ki, ben
de doğrusunu öğreneyim. Ġddianame‟nin 74‟üncü sayfasında, iki satır arayla yazılmıĢ iki
farklı isim okunmaktadır: “Ergenekon Terör Örgütü” ve “Ergenekon Silahlı Terör Örgütü”.
Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesi ise, söz konusu örgüt için, “Ġddia Olunan Ergenekon
Terör Örgütü” ifadesinin kullanılmasını karar altına almıĢtır ki, burada “Silahlı” kelimesi
yoktur. Türkiye‟de ve Dünya‟da, isminin içinde “Silahlı” kelimesi bulunan herhangi bir terör
örgütüne hiçbir yazılı dokümanda rastlamadım, böyle bir örgüt ismini hiç duymadım. Ġddia
Makamının Örgüt‟ün ismine “Silahlı” kelimesini ilave etmesi, Türkiye‟de isminde bu kelimeyi
bulunduran tek kuruluĢ olan “Türk Silahlı Kuvvetleri”ne çağrıĢımda bulunma amacını
taĢımıĢ olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Bu ihtimalin varlığı, esefle karĢılanması ve
ciddi kaygılar uyandırması gereken, vahim bir durum yaratmaktadır.
- Son yıllarda; yayımlanan gazetelerde, dergilerde ve kitaplarda yer alan haber,
yorum, makale ve söyleĢilerde, internet ortamında yapılan yayınlarda, televizyon
kanallarındaki haber ve tartıĢma programlarında, konferans, panel, açık oturum
faaliyetlerinde, “Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütü”nden birbirinden çok farklı tanımlarla
ve çok değiĢik nitelemelerle bahsedilmektedir.
> 01 ġubat 2008‟de bir köĢe yazarı (Fehmi KORU)‟nın, “5 Kasım 2007 tarihinde
Beyaz Saray‟da yapılan Tayyip Erdoğan-George W. Bush görüĢmesi ile Ergenekon
Operasyonu arasında bir irtibat olduğuna inanıyorum” ifadesinin yer aldığı “Türkiye‟nin önü
açık” baĢlıklı makalesini (EK-ġ) yayımlayan günlük gazete (Yeni ġafak)‟de, 05 ġubat 2012
tarihinde de baĢka bir yazar (Abdullah MURADOĞLU)‟ın “Yunan Ergenekonu”ndan
72
bahseden uzun bir yazısı, “Öcalan‟ın yakalanması Yunan Ergenekonu‟nu DEġĠFRE
ETMĠġ” baĢlığı ile yer almıĢtır (EK-T). Muhayyel bir terör örgütünü, millî tarihimizde ve
kültürümüzde bazı tarihçilerimizin ve edebiyatçılarımızın Türk KurtuluĢ SavaĢını “Türklerin
Ġkinci Ergenekonu” adıyla anmalarına neden olacak kadar müstesna bir yere sahip olan,
M.S. 6‟ncı ve 7‟nci Yüzyıllarda yazılan Çin Vakayinamelerinde “Türklerin TüreyiĢ Öyküsü”
olarak kayıtlı bulunan, baĢta Cami‟üt Tevarih, ġeceretü‟l Etrak(Türklerin ġeceresi),
Tevarih-i Güzide-i Nusretname, Zübdetü‟l-Athar, Abdullahname ve ġecere-i Türkî olmak
üzere, 13‟üncü ile 17‟nci Yüzyıllar arasında Çağatay Türkçesiyle ve Farsça yazılan birçok
eserde yer alan, “Ergenekon‟dan ÇıkıĢ Efsanesi”nin anlatıldığı “Ergenekon Destanı”na
çağrıĢım yapacak, hatta onunla özdeĢleĢtirilecek Ģekilde “Ergenekon” adıyla anmanın, hiç
Ģüphesiz Türk Tarihini ve Türk Milletini aĢağılamaktan baĢka bir maksada matuf olduğu
düĢünülemez. Ama tanıdığım ve bildiğim kadarıyla Yunanlar, terör örgütü bile olsa
kendilerine ait bir örgüte, Türk Tarihinden bir isim vermeyecek kadar millî duyguları yüksek,
herhangi bir terör örgütünü Yunan Tarihinden veya Mitolojisinden bir isimle anmayacak
kadar tarihlerine ve millî değerlerine saygılı, bugün artık ülkemizde, belli bir kesim
tarafından “Suç unsuru” addedilen bu mefhumlara önem ve değer veren insanlardır.
ġüphesi bulunanlara, Yunanların bu konudaki hassasiyetini gösteren davranıĢlarının en
yeni örneği olarak, 30 Ağustos 2012 tarihli Vatan Gazetesinde yer alan, Girit Adasındaki
Hanya ġehrinin Belediye BaĢkanlığının, caddelere Osmanlı Döneminin Girit Valilerinden
Verovits PaĢa, Reouf PaĢa ve Fotiadis PaĢanın isimlerinin verilmesinin Yunanistan‟ı nasıl
ayağa kaldırdığını anlatan “Rauf PaĢa Hanya‟yı KarıĢtırdı” baĢlıklı haberi okumalarını
tavsiye ederim.(EK-T)
> Aynı coğrafyada yaĢadığımız Yunanlar, “Türklerle ilgili sorunları ve bu
sorunlarda Türklerin haksız olduğunu açıklayan yayınlar yapmanın suç sebebi sayılacağını”
akıllarına bile getirmeyecek kadar ulusal bilince sahip, ulusal hak ve menfaatlerinin farkında
olan, akıl ve vicdan tutulmasıyla malûl bulunmayan insanlardır. Hiçbir Yunan‟ın diğer bir
Yunan‟ı “Helen Milliyetçisi” olmakla suçlaması asla düĢünülemez. Kimi kafası karıĢık
vatandaĢlarımızın anlaması mümkün olmayabilir, ama maalesef gerçek durum budur. Onun
için, hiç kimse cahillik yaparak böyle haberlere inanmamalıdır; Çünkü “Yunan Ergenekonu”
olmaz! Bunun bir “Metafor”, yani mecaz olduğunu iddia edeceklere de açıkça Ģunu
söylemeliyim ki; söz konusu gazetede bu haberin birinci sayfada büyük puntolarla
yayımlanması, hedef kitlesi Türk Milleti, teması Ergenekon Terör Örgütü, amacı Yargılama
Sürecini olumsuz yönde etkilemek olan bir Algılama Yönetimi, Gri Propaganda kullanılarak
yapılan tipik bir Psikolojik Harekât faaliyetidir.
> 6 ġubat 2012 tarihinde ise, sıradan bir yazar, tartıĢmacı veya politikacı değil, bir
siyasi parti (Adalet ve Kalkınma Partisi)‟nin Genel BaĢkan Yardımcısı ünvanını taĢıyan
önemli bir politikacı (Bülent GEDĠKLĠ), Dünyaca ünlü Amerikalı Yazar Paul AUSTER‟in
“Ergenekoncu” olduğunu kamuoyuna kesin bir ifadeyle açıklayarak, “Ergenekon Örgütü” ile
ilgili iddialara yepyeni, evrensel bir boyut kazandırmıĢtır. Söz konusu politikacı bununla da
kalmamıĢ, Simon PERES, Nicolas SARKOZY, Angela MERKEL, Benjamin NETANYAHU
gibi yabancı devlet adamlarını da “Ergenekon Örgütü”nün Ģöhretler kadrosuna dahil
etmiĢtir. (EK-U)
> Burada sadece, iki gün içinde ortaya çıkan iki örnek vermekle beraber, bunlara
benzer çok sayıda akıl ve mantık dıĢı örneğin bulunduğunu, bu örneklerin sayısının zaman
içinde süratle artma temayülünde olduğunu da belirtmek isterim. Konunun benim açımdan
önem taĢıyan ve oldukça ilginç bulduğum yönü; bu uluslararası Ģöhrete sahip yazar ve
devlet adamlarının “Ergenekoncu olmakla” ve “Ergenekon Örgütünün amaçları
doğrultusunda Hükûmet, yani Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti aleyhinde faaliyette
bulunmakla” suçlanmalarıdır. Çünkü bu suçlamaların, Ġddia Makamı tarafından,
Ġddianame‟de Ģahsıma yöneltilen suçlamalarla tıpatıp aynı olduğu görülmektedir. Bu
konuda akla hayale sığmayan, mantık dıĢı iddiaların ileri sürülmesine, sadece Medya
73
Dünyasında değil, yargı ve politika çevrelerinde de ısrarlı bir yarıĢ halinde devam
edilmektedir. Nedeni de “Ergenekon Örgütü” konusunun, bugün ülkemizdeki en önemli
istismar vasıtası haline getirilmiĢ olmasıdır.
- Medya dünyasında; hiçbir ahlaki değere inanmadığı ve vicdani sorumluluk
sahibi olmadığı anlaĢılan bazı kiĢilerin, her türlü yasa dıĢı faaliyeti, “Ġddia Olunan
Ergenekon Terör Örgütü” isimli hayali ve esrarengiz yapıya maletmek için, bir “Misyoner”
tutkusu içinde sürekli bir faaliyet yürüttükleri görülmektedir. Bunun örnekleri ile, gazete
sayfalarında, televizyon ekranlarında ve internet sitelerinde, hemen her gün
karĢılaĢılmaktadır.
- 30 Mart 2012 tarihli günlük gazetelerde, “Ergenekon‟la Aynı DNA‟ya
sahipler” baĢlıklı bir habere göre (EK-U); bir Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı (Hikmet
USTA), bir cinayet davasındaki Özel Yetkili Mahkeme Kararı hakkında Yargıtay Cumhuriyet
BaĢsavcılığına yazdığı Temyiz Dilekçesinde; “Dava konusu hücresel yapının Ergenekon
ile aynı suç iĢleme DNA ve gen özelliklerine sahip olduklarının anlaĢıldığını” ileri
sürmüĢtür. Söz konusu belgede yer alan, “DNA ve gen özelliklerini tespit ederek
örgütler arasında ayniyet olduğunun anlaĢılması” ifadesinin bir Ģaka, nükte veya
metafor (mecaz) olarak kabul edilmesi herhalde mümkün değildir. Çünkü, Ceza
Muhakemesi ile ilgili ciddi bir hukuk belgesinde bunlara yer olmaması gerekir. O halde,
kabulü mümkün olmayan, son derece enteresan bir durumla karĢı karĢıyayız demektir.
- 30 Ekim 2012 tarihli gazetelerde, televizyon kanallarında ve internet
sitelerinde yer alan haberlere göre (EK-U); günümüzün önde gelen politikacılarından birisi
(BaĢbakan Yardımcısı Bekir BOZDAĞ), 29 Ekim 2012 günü Ulus Meydanındaki ilk TBMM
binası önünde ve Anıtkabir‟de Büyük Kurtarıcının manevi huzurunda ellerindeki Türk
Bayrakları ve Atatürk posterleri ile Cumhuriyetimizin kuruluĢunun 89‟uncu yıldönümünü
kutlayan yediden yetmiĢe her yaĢtan ve her sosyal kesimden, kadın-erkek yüzbinlerce Türk
vatandaĢını Ģöyle tanımlamıĢtır: “Orada kimlerin olduğu belli, Ulusalcılar ve
Ergenekoncular”. Görüldüğü gibi, herkes “Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütü”nü kendi
tahayyülüne göre tanımlıyor ve insanları “Ergenekoncu” olarak yaftalıyor. Sorumluluk
mevkiinde bulunan üst düzey bir politikacının, Türk Milletinin hassasiyetle değerlendirmesi
gereken ibretlik “Ergenekoncu” tanımı da böyle. BaĢka söze ve yoruma gerek olmadığını
düĢünüyorum.
> Ben akla ziyan bir konuda daha fazla yorum yapmayı “Abesle iĢtigal” olarak
görüyor ve böyle bir davranıĢtan imtina ediyorum. Ancak, Ġddia Makamı Ġddianame‟sinde
“Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütü”nün açık ve anlaĢılabilir bir tanımını yapmamıĢtır.
Akıl ve mantık dıĢı kavramların yaygın biçimde kullanıldığı, ahlak ve vicdan sınırlarını aĢan
iddiaların serbestçe ileri sürüldüğü bir konu olduğu için, Ġddia Makamının tatmin edici bir
açıklamada bulunmasını ve “Beni hangi Ergenekon Örgütünün üyesi olmakla suçladığını”
açık ve net bir biçimde ifade etmesini bekliyorum. Çünkü, ortaya çıkan müphem durumun,
“Savunma hakkımı kullanmamı kısıtlayan bir faktör” olduğunu değerlendiriyorum.
Günümüzden yaklaĢık ikibin yıl önce, bilge hukuk adamları “Bir yargı kararı alay
konusu olmamalıdır” (Judicuum non debet esse illusorium) özdeyiĢi ile Evrensel Hukuka
“Yargının itibarının korunmasını” öngören çok değerli bir kural armağan etmiĢlerdir. Bu
kurala “Karar veren hakimler” kadar, “Ġddianame hazırlayan savcıların” da hassasiyetle
uymalarının “Yargının saygınlığının en üst seviyede muhafazası” için çok büyük önem
taĢıdığını düĢündüğümü de ifade etmek istiyorum. Zira, “Türk Yargısı”nın saygınlığı;
“Türkiye Cumhuriyeti”nin saygınlığı, “Türk Milleti”nin güvencesi demektir ve hepimizin
üzerine titrememizi gerektirecek kadar mühimdir. 09 Nisan 2012 tarihli AkĢam Gazetesinde
yayımlanan mülakatında yer alan, “Gerçek Ģu ki, bütün yargı rahatsız. Açık söyleyeyim:
Herkes kendisini gözden geçirsin. Bu yargı bizim, yerine ikinci bir yargı
koyamazsınız” sözlerinden, ülkemizin saygın bir hukukçusu olan Yargıtay Eski BaĢkanı
Prof. Dr. Sami SELÇUK‟un da aynı kaygıları duyduğu anlaĢılmaktadır.
74
Ben Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütüne “Nasıl üye olunacağını” bilmiyorum; bu
örgütün hiçbir üyesini tanımıyorum. Bu nedenle, söz konusu örgüt hakkında derin bilgisi
olan, örgüt üyelerini tanıdığı ve bildiği anlaĢılan Ġddia Makamının, benim bu örgüte ne
zaman, nerede, nasıl ve kimin vasıtasıyla üye olduğumu açıklamasını istiyorum. Bu suretle,
kendisinin ortaya koyduğu müphem ve karmaĢık duruma dair akla gelen soruların bir
kısmının cevaplarının bulunmasına, imkân sağlamıĢ olacaktır. Ancak, “Bugüne kadar varlığı
mahkeme kararı ile kanıtlanmamıĢ, hiçbir üyesi veya yöneticisi hüküm giymemiĢ, yaptığı
iddia edilen hiçbir eylem ispatlanmamıĢ, kendisi de hiçbir eylemi üstlenmemiĢ bir Ġddia
Olunan Terör Örgütünün üyesi olduğum, Ġddia Makamı tarafından hangi somut olgulara ve
maddi delillere dayanılarak ileri sürülmektedir?” sorusunun, hukuki değer taĢıyan bir cevabı
olabileceğine inanmadığımı belirtme ihtiyacını hissediyorum.
Ġddia Makamı, “Ergenekon Terör Örgütü Mensubu” olarak “Genelkurmay BaĢkanlığı
içerisine sızdığımı” iddia ettiğine göre, Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevine
baĢladığım 11.08.2007 tarihinden önce de söz konusu örgütün mensubu olduğumu ve
faaliyetlerine katıldığımı tespit etmiĢ olmalıdır. Ancak bu konuda, Ġddianame‟de herhangi bir
bilgi ve belge bulunmamaktadır. Ġddia Makamı, Örgüt Üyeliğimin baĢladığı tarihi ve bu
tarihten 11.08.2007 tarihine kadar, ne zaman, nerede, hangi örgütsel faaliyetlerde
bulunduğumu belgeleriyle açıklamalıdır.
Ġddia Makamı, Ģayet Ergenekon Terör Örgütü üyeliğimin sadece 1(bir) yıllık dönemsel
bir üyelik olduğunu ve 20.08.2008 tarihinde Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevinden
ayrılmamla beraber, Örgüt üyeliğimin de sona erdiğini düĢünmüyor ise, bu tarihten
Ġddianame‟yi imzaladığı 21.07.2011 tarihine kadar geçen, yaklaĢık 3(üç) yıllık süre
içerisinde ne zaman, nerede, hangi örgütsel faaliyetlerde bulunduğumu da belgeleriyle
ortaya koymalıdır.
Hizmet Safahatımın incelenmesinden de kolayca anlaĢılabileceği üzere, Genelkurmay
Harekât BaĢkanlığı görevinden sonra, 11.08.2008-16.08.2009 tarihleri arasında yine
Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhında, Genel Plan ve Prensipler BaĢkanı olarak görev
yaptım. Bu iki Karargâh BaĢkanının makam odaları aynı koridorun üzerinde, birbirine
yaklaĢık 30(otuz) metre mesafededir. Ancak, Ġnternet Andıcında koordine parafım
bulunmadığı gibi, böyle bir andıç hazırlandığından haberim dahi olmamıĢtır. Ayrıca, o
dönemde Ġnternet Siteleri ile ilgili olarak iĢlendiği iddia edilen suçlarla da bilgi, ilgi veya
eylem düzeyinde hiçbir bağlantımın bulunmadığı, Ġddianame‟nin ve duruĢma tutanaklarının
incelenmesinden açıkça tespit edilebilen bir gerçektir. Demek ki, Genelkurmay Genel Plan
ve Prensipler BaĢkanı iken artık Örgüt Üyesi değilmiĢim. Ancak itiraf etmeliyim ki, bu
esrarengiz örgüte ne zaman ve nasıl üye olduğumun farkına varamadığım gibi, hangi
sebeple Örgüt‟ten çıkarıldığımı da maalesef bilmiyorum. Ġddia Makamının, bu gerçek ortada
olmasına rağmen ileri sürdüğü iddialardan; pek mantıklı olmasa da, “Dönemsel Örgüt
Üyeliği” ve “KiĢinin değil, görev yerinin örgüt üyeliği” gibi garip kavramları benimsediği, bu
nedenle de Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevini yapan kiĢinin bu görevi ile sınırlı bir
süre için “Örgüt Üyesi” olacağına inandığı anlaĢılmaktadır.
Ġddia Makamının; “Örgüt Suçu” ile ilgili yasal mevzuattan, Yargıtay‟ın müstakar
(istikrar bulmuĢ) içtihatlarından haberdar olmadığı tabii ki düĢünülemez. Ancak, Devlet
kurum ve kuruluĢlarımızın yasalar ve yönetmeliklerle belirlenmiĢ yapısı ile teĢkilat, istihdam
ve çalıĢma prensipleri hakkında, böyle bir Ġddianame hazırlaması için yeterli olacak bilgiye
sahip bulunmadığı anlaĢılmaktadır. Ġlaveten, Türkiye‟deki ve çeĢitli ülkelerdeki gerçek terör
örgütlerini de görevinin gerekleri açısından incelemediği görülmektedir. Bütün bu
nedenlerle, zihninde yaratmaya ve Ģekillendirmeye çalıĢtığı hayalî terör örgütünün yapısı,
bu yapının kadrolandırılması, bu kadrolara personel yerleĢtirilmesi konularında akla
gelmeyen, izana sığmayan, mantığa uymayan hatalar yapmaktadır. Bu durumda da; “Ġddia
Makamı devamlılığı olmayan ve hiyerarĢik yapısı bulunmayan bir terör örgütü mü tahayyül
ediyor?”, “Böyle bir örgüt ve bu tür bir örgüt üyeliği olabilir mi?”, “Genelkurmay Harekât
75
BaĢkanlığı kadrosunun, Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütüne, 11.08.2007 tarihinden
yani benim Harekât BaĢkanlığı görevine baĢladığım günden itibaren tahsis edildiğini
düĢünmesinin gerçek sebebi nedir?”, “Bu tahsis halen devam etmekte midir?” sorularının
cevapları merak konusu olmaktadır.
HSYK 1‟inci Daire BaĢkanı Ġbrahim OKUR‟un 07 Eylül 2012 günü saat 19.50‟de, CNN
TÜRK televizyonunda yayınlanan “Enine Boyuna” programında, Taha AKYOL‟un sorularına
verdiği cevaplardan; “Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılarının, Genelkurmay BaĢkanlığının
askerî hiyerarĢisini Terör Örgütü hiyerarĢisi olarak kabul ettikleri, yanlıĢ olmakla
beraber bu kabulün 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunundaki „Terör‟ tanımından
kaynaklandığı” görüĢlerine sahip olduğu anlaĢıl- maktadır. Sayın Ġbrahim OKUR,
“Türkiye'nin bu tanımı tartıĢması gerektiğini” ifade etmektedir. Anayasal bir kuruluĢ olan
Genelkurmay BaĢkanlığının legal(yasal) askerî hiyerarĢisini, illegal(yaĢa dıĢı) Terör Örgütü
hiyerarĢisi olarak kabul eden bir hukuk anlayıĢı ile yargı yetkisi kullanan hukukçuların
bulunduğu bir ortamda hangi hukuki mesele tartıĢılabilir, bilmiyorum. Ġhtiyaç varsa
tartıĢılsın; ama tartıĢma neticelenip söz konusu kanunda gerekli değiĢiklik yapılıncaya
kadar, sadece “Hukukun salt kanun maddeleri yığınından meydana geldiğini düĢünen, akıl,
mantık, izan ve vicdanın gerekliliğine ve önemine inanmayan, devlet bilincine sahip
olmayan, adaletin tecellisini umursamayan” bir zihniyetin mazur görebileceği bu korkunç
yanlıĢlığın devletimize vereceği zararın ve kiĢilere çektireceği ızdırabın telafisi nasıl
mümkün olacaktır? Meydana gelen bu vahim durumdan kimler sorumlu tutulacaktır?
Ergenekon Davası kapsamındaki iddianameler “Örgüt Üyeliği” noktainazarından
incelendiğinde, Ġddia Makamının gerçek olduğuna inandığı ve Mahkeme Heyetini de ikna
etmeye çalıĢtığı Ģu varsayımlar dikkati çekmektedir:
- Genelkurmay BaĢkanlığı kadrosu; Orgeneral Mehmet Ġlker BAġBUĞ‟un göreve
baĢladığı 28 Ağustos 2008 tarihinde Terör Örgütüne tahsis edilmiĢ, 2(iki) yıl sonra, bu
görevden ayrıldığı 28 Ağustos 2010 tarihinde bu tahsis sona ermiĢtir.
- Genelkurmay II‟nci BaĢkanlığı kadrosu; Orgeneral Hasan IĞSIZ‟ın göreve
baĢladığı Ağustos 2008‟de Terör Örgütüne tahsis edilmiĢ, bu tahsis sadece 1(bir) yıl sonra,
görevden ayrıldığı Ağustos 2009‟da sona ermiĢtir.
- Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı kadrosu; Korgeneral Hüseyin Nusret
TAġDELER‟in göreve baĢladığı 11 Ağustos 2007 tarihinde Terör Örgütüne tahsis edilmiĢ,
3(üç) yıl sonra, Korgeneral Mehmet ERÖZ‟ün görevden ayrıldığı Ağustos 2010‟da bu tahsis
sona ermiĢtir.
- Faaliyetleri ile iddiaların odağında bulunan Bilgi Destek Daire BaĢkanlığı kadrosu,
hiçbir zaman Terör Örgütüne tahsis edilmemiĢtir. Sanıklar arasında bulunan Tümgeneral
Mustafa BAKICI‟nın, Ġç Güvenlik Harekât Daire BaĢkanı olduğu, kısa bir süre için ek görev
olarak, Bilgi Destek Daire BaĢkan Vekilliği yaptığı bilinmektedir.
- Bilgi Destek ġube Müdürlüğü kadrolarının, Terör Örgütüne tahsis tarihleri ve
süreleri kesin olarak tespit edilememiĢtir.
Bu tablonun tetkikinden, benim Harekât BaĢkanlığı görevinde bulunduğum,
11.08.2007 – 20.08.2008 tarihleri arasındaki bir yıllık sürede, Ġddia Olunan Ergenekon Terör
Örgütünün, Genelkurmay BaĢkanlığında tahsis edilen sözde kadrolar açısından, en zayıf
dönemini yaĢadığı açıkça görülmektedir. Sadece Harekât BaĢkanı ve birkaç Bilgi Destek
ġube Müdürü; hepsi o kadar!.. Herhalde bu zayıflığın sebepleri ve sonuçları, Ġddia Makamı
tarafından ciddiyetle araĢtırılmıĢtır.
Nereden bakılırsa bakılsın, makul ve mantıklı bir biçimde izahı mümkün olmayan böyle
bir durumda, Ġddia Makamına; “Mantığın ihlali hukuksal bir hatadır”(Negatio conclusionis
est error in lege) kuralını hatırlatmanın faydalı olacağını düĢünüyorum. Ġddia Makamı,
hakikati ifade ettiğine inanılması mümkün olmayan iddialarına, kendisi de samimi olarak
inanıyor mu, yoksa kendisini “Gereğini yapmak zorunda” hissettiği için inanmıĢ gibi mi
görünüyor, çok merak ediyorum. Her iki halde de Ġddia Makamı daima hatırında tutmalıdır
76
ki; “Hizmet etmese, karĢılık ödemese, teselli vermese de hakikati sadece hakikat
olduğu için sevmek gerekir. Adalet ancak hakikatten doğabilir. Susturulup yerin
altına gömülen hakikat, geliĢip büyüyerek o denli etkili bir patlama gücüne sahip olur
ki, infilak ettiği zaman önüne çıkan her Ģeyi havaya uçurur.”
Ġddia Makamının; “Örgüt Suçu” iddiasında bulunurken, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun “Suç iĢlemek amacıyla örgüt kurma” baĢlıklı 220‟nci Maddesi ile “Örgüt
suçunun unsurları” konusundaki Yargıtay Kararlarını beraberce dikkate almamasının
nedenlerini anlayamadığımı da ifade etmek isterim. Yargıtay‟ın Müstakar (Ġstikrar bulmuĢ)
Ġçtihatlarına göre, “Örgüt Suçu”nun beĢ unsuru vardır:
- AMAÇ : Suç için birleĢme iradesi.
- ÜYE SAYISI : En az üç kiĢi olması.
- ELVERĠġLĠLĠK : Suça elveriĢli araç ve gereç sahibi olması.
- HĠYERARġĠK YAPI : GevĢek de olsa hiyerarĢik yapı.
- SÜREKLĠLĠK : Suç iĢleme iradesinde devamlılık.
Ġddia Makamı farkında olmasa da, hiçbir maddi delile dayanmayan “Örgüt Suçu”
iddiasının, Türk Ceza Kanunundaki ve Yargıtay Ġçtihatlarındaki Ģartları karĢılamadığı,
apaçık görülebilen bir gerçektir.
Ġddia Makamının, Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevine getirilmemi, söz konusu
örgütün mensubu olarak “Genelkurmay BaĢkanlığı içerisine sızma” Ģeklinde vasıflandırdığı
anlaĢılmaktadır. Burada Ġddia Makamı tarafından kullanılan “Sızma” terimi üzerinde
önemle durulması gerektiği kanaatindeyim. “Sızma” kelimesi, “Sızmak iĢi”ni ifade eder.
“Sızmak” kelimesinin altı değiĢik anlamından buradaki kullanımına en uygun olanı,
“Herhangi bir topluluğu, bir örgütü yolundan saptırmak için gizlice arasına girmek”dir. Bu
iddianameyi yazan Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısının, kullandığı terimin veya kelimenin
anlamını bilmediği düĢünülemeyeceğine göre, “Benim Genelkurmay BaĢkanlığına, bu
kurumu yani Genelkurmay BaĢkanlığını yolundan saptırmak amacıyla gizlice girdiğim”
iddiasını ileri sürdüğünü, kabul etmek durumundayız. Ġddia Makamının bu iddiasını hangi
somut delillerle ispatlayacağını bilemiyorum; ama ben Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı
görevine gizlice değil, 926 Sayılı TSK Personel Kanununun 121‟inci Maddesi gereğince,
CumhurbaĢkanı, BaĢbakan ve Millî Savunma Bakanı tarafından imzalanan ve “Üçlü
Kararname” olarak bilinen bir “Kararname” ile atandığımı ispatlayabilecek durumdayım.
Daha sonra da, 2008 yılında Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler BaĢkanlığı, 2009
yılında Harp Akademileri Komutanlığı, 2010 yılında Ege Ordusu Komutanlığı, 2011 yılında
Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı, 2012 yılında Yüksek Askerî ġûra Üyeliği
görevlerine, aynı usule göre, “Üçlü Kararname”lerle atandım. Ayrıca, yine aynı kanunun
34‟üncü Maddesi gereğince, “Üçlü Kararname” ile, 30 Ağustos 2009 tarihinden geçerli
olarak Orgeneral rütbesine terfi ettirildim. Bu durumda, Ġddia Makamının; Ģayet tespitleri
doğru ise, “Ergenekon Terör Örgütü Mensubu” olarak “Genelkurmay BaĢkanlığı içerisine
sızmamı”, müteakiben önemli görevlere atanmamı ve Orgeneral rütbesine terfi etmemi
sağladıkları, yani isnat olunan suçları Ģayet iĢlemiĢ isem, bu eylemleri gerçekleĢtirmemde
bana yardım ve destekte bulundukları ortaya çıkan Sayın CumhurbaĢkanı, BaĢbakan ve
Millî Savunma Bakanına yüklediği siyasi sorumluluklar ile Türk Ceza Kanunu ve Terörle
Mücadele Kanunu karĢısındaki hukuki ve cezai sorumlulukları nasıl değerlendirmekte
olduğunu da açıklaması ve Mahkeme Heyetinin takdirlerine sunması gerektiği
kanaatindeyim.
Ergenekon Terör Örgütünün gerçekten var olduğuna dair alınmıĢ herhangi bir yargı
kararı henüz bulunmuyor; ama Ġddia Makamının Ġddianame‟nin 74‟üncü sayfasının son
paragrafında ileri sürdüğü iddialardan, bu örgütün amaçlarını, üyelerini, teĢkilatını, bu
teĢkilat içindeki unsurların görev ve sorumluluklarını, faaliyetlerini detaylı olarak bildiği
anlaĢılıyor. Herhalde, bu bilgisine dayanarak; “Ara yönetici sıfatıyla harekat faaliyetini
yönettiğimin ve örgüt üyelerini yönlendirdiğimin anlaĢıldığını” iddia ediyor.
77
- “Ara yönetici”nin ne anlama geldiğini, Örgüt‟ün teĢkilatı içindeki yerini, görev ve
sorumluluklarını bilmiyorum. Bu örgütün lideri ve hiyerarĢik yapısı ile bu yapı içinde
üstümün ve astımın, amirlerimin ve maiyetimin kimliklerini öğrenmeye de hakkım olduğunu
düĢünüyorum. Ġddia Makamı konuya iliĢkin bilgilerini açıklarsa, “Ne ile suçlandığımı” daha
iyi anlamama yardımcı olabilir.
- Ben Genelkurmay Harekât BaĢkanı olarak, harekât konularındaki en yüksek
koordine makamında bulunduğum Türk Silahlı Kuvvetlerinin harekât faaliyetlerini
Genelkurmay BaĢkanı adına yönetmekte iken, Ġddia Makamının “Ergenekon Terör
Örgütünün harekât faaliyetlerini yönettiğimi” iddia etmesinin bir tek anlamı olabileceğini
değerlendiriyorum: Ġddia Makamı, ”Ergenekon Terör Örgütü” ile “Türk Silahlı Kuvvetleri”ni
zihninde özdeĢleĢtirmiĢtir. Ayrıca, söz konusu örgüt için kullanılan “Harekât faaliyeti”
ifadesinden neyin anlaĢılması gerektiği de, Ġddia Makamı tarafından izah edilmeye muhtaç
bir konudur. Çünkü, “Harekât Faaliyeti”nin Askerî Terminolojideki anlamını çok iyi bilmeme
rağmen, sözde Örgüt Terminolojisinde ne anlama geldiği konusunda hiçbir fikrim
bulunmamaktadır.
“Belirtilen internet siteleri vasıtasıyla kara propaganda ve dezenformasyon
faaliyetlerini icra ve organize ettiğim” iddiasının makul ve mantıklı hiçbir dayanağı yoktur
ve olamaz.
- “Kara(siyah) Propaganda” ve “Dezenformasyon” Psikolojik Harekâtı çağrıĢtıran
terim ve ifadelerdir. Bilgi Destek Dairesinin sorumluluğundaki Ġnternet Siteleri vasıtasıyla
yürütülen faaliyet ise “Psikolojik Harekât” değil, MGSB-2005, TÜMAS-2006 ve diğer yasal
mevzuat çerçevesinde yürütülen bir “Bilgilendirme” faaliyetidir.
- Kara(siyah) Propaganda, belli olmayan bir kaynaktan yalan, uydurma ve hile ile
üretilmiĢ asılsız haberleri yaymak suretiyle yapılır. Fransızca kökenli “Dezenformasyon”
kelimesinin anlamı ise, Türkçe Sözlükte “Bilgi çarpıtma”, Fransızca-Türkçe sözlükte “Kasten
yanlıĢ haber verme, yanlıĢ bilgi verme” olarak açıklanmıĢtır. Ġddia Makamının “Muteber”
kabul ettiği Ġftira Mektupları, hem siyah Propaganda hem de Dezenformasyon için
mükemmel örneklerdir. Ancak, söz konusu internet sitelerinden yapılan “Bilgilendirme”
yayınları, hem yayınlayan kaynağın hem de yayınlanan haberlerin özellikleri bakımından bu
tanıma hiç uymamaktadır.
- Bilgi Destek Dairesinin sorumluluğundaki Ġnternet Sitelerinden yapılan yayınların
icra ve organize edildiği makamın Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı olmadığının da, bu
ifadenin daha önceki bölümlerinde yer alan açıklamalarımdan anlaĢılmıĢ olması gerekir. Bu
konudaki mesnetsiz iddiaya iliĢkin mükerrer izahatta bulunmama ihtiyaç olmadığını
değerlendiriyorum.
Ġddianame‟nin bu bölümünde, “Cebir ve Ģiddet yöntemleri ile hükûmetin
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teĢebbüs ettiğim” ifadesi
yer almaktadır. Ancak Ġddianame‟nin tamamı, ekleri ile beraber incelendiğinde, bu iddianın
doğruluğunu ve haklılığını kanıtlayacak hiçbir maddi olgu ve somut delilin bulunmadığı
görülmektedir.
- Öncelikle bu iddianın ifadesindeki kritik kelimelerin ve deyimlerin karĢılıklarını
açıklamanın faydalı olacağı kanaatindeyim. Türkçe Sözlükte;
> Cebir : Zor, zorlayıĢ,
> Cebir kullanmak : Bir iĢi yaptırmak için zora baĢvurmak,
> ġiddet : KarĢıt görüĢte olanlara kaba kuvvet kullanma,
> ġiddet göstermek : Kaba, sert davranmak,
> ġiddete baĢvurmak : Kaba kuvvet kullanmak,
> Engellemek : Bir Ģeyin gerçekleĢmesini veya yapılmasını önlemek,
> TeĢebbüs : GiriĢim, giriĢme,
> TeĢebbüs etmek : GiriĢmek, el atmak,
olarak açıklanmıĢtır.
78
- Söz konusu ifade, açıklanan kelimelerin ve deyimlerin anlamları çerçevesinde
değerlendirildiğinde; Ġddia Makamının, “Hükûmet‟e karĢı zora baĢvurarak ve kaba kuvvet
kullanarak açık bir eyleme giriĢtiğim”, baĢka bir ifade ile “DıĢ Dünya‟ya yansıyan Ģekilde
cebir ve Ģiddet kullandığım, böyle bir davranıĢta bulunduğum” iddiasını ileri sürdüğü
anlaĢılmaktadır. Ancak, Ġddia Makamı cebir ve Ģiddet unsurlarının varlığını somut olarak
gösteren maddi delilleri ortaya koyamamıĢ, iddiasını kanıtlayamamıĢtır. Tabiatıyla, böyle bir
giriĢim varsa, bunun muhatabının Hükûmet Üyeleri olması gerekir. Dolayısıyla, en azından
o tarihlerde Askerî BaĢdanıĢmanlığını yaptığım Sayın BaĢbakan‟ın ve görevim nedeniyle
zaman zaman aynı ortamda bulunduğum Millî Savunma Bakanının, benim bu yöndeki
davranıĢlarımı tespit etmiĢ, görmüĢ, anlamıĢ veya hissetmiĢ olmaları gerekir. Ġddia Makamı,
ihtiyaç duyuyorsa, kendilerinin bilgisine baĢvurmak da dahil olmak üzere her türlü imkânı
kullanarak; arzu ediyorsa, daha geniĢ bir çerçevede gerek 42(kırkiki) yıllık meslek hayatım,
gerekse 61(altmıĢbir) yıllık özel yaĢamım boyunca, herhangi bir kiĢiye veya gruba herhangi
bir surette cebir ve Ģiddet uygulayıp uygulamadığımı araĢtırıp soruĢturarak, bu ağır iddiasını
hiçbir Ģüpheye yer bırakmayacak Ģekilde kanıtlamak zorundadır. Bu, “Hukuk Adamlığı”nın
olduğu kadar, “Vicdan sahibi insan” olmanın da kaçınılmaz bir vecibesidir.
Diğer taraftan, internet ortamında iĢlenebilecek suçlar; 04/05/2007 tarihli ve 5651
sayılı “Ġnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla ĠĢlenen
Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun”un 8‟inci Maddesinin 1‟inci fıkrası ile,
30/11/2007 tarihli ve 26716 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Ġnternet Ortamında
Yapılan Yayınların Düzenlenmesine Dair Usul Ve Esaslar Hakkında Yönetmelik”in 12‟nci
Maddesinin 1‟inci fıkrasında, aynı ifadelerle yer almaktadır. Söz konusu kanuna ve
yönetmeliğe göre;
Madde 8 – (1) Ġnternet ortamında yapılan ve içeriği aĢağıdaki suçları oluĢturduğu
hususunda yeterli Ģüphe sebebi bulunan yayınlarla ilgili olarak eriĢimin
engellenmesine karar verilir:
a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
1) Ġntihara yönlendirme (Madde 84),
2) Çocukların cinsel istismarı (Madde 103, birinci fıkra),
3) UyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaĢtırma
(Madde 190),
4) Sağlık için tehlikeli madde temini (Madde 194),
5) Müstehcenlik (Madde 226),
6) FuhuĢ (Madde 227),
7) Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama
(Madde 228), suçları.
b) 25/7/1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine ĠĢlenen Suçlar Hakkında
Kanunda yer alan suçlar.
Ġddianame‟de “Ġnternet Ortamında” iĢlendiği iddia edilen suçların, bu kanun ve
yönetmelikte sayılan suçlarla uzaktan veya yakından hiçbir iliĢkisinin bulunmadığı açık bir
gerçektir. Ġddia Makamı, iĢlendiğini iddia ettiği suçlar için ağır ceza verilmesi talebinde
bulunmaktadır. Oysa, internet ortamında iĢlenen suçlar için ilgili kanunda öngörülen ceza
“EriĢimin engellenmesi”dir. Bu durumda, Ġddia Makamının “Kanunsuz suç olmaz”(Nullum
crimen sine lege) ve “Kanunsuz ceza olmaz”(Nulla poena sine culpa) özdeyiĢleriyle ifade
edilen iki Evrensel Hukuk Kuralını hiç dikkate almadığı anlaĢılmaktadır. Ġddia makamının bu
tasarrufunun aynı zamanda, Anayasa‟nın 38‟inci Maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun 2‟nci Maddesi hükümlerinin açıkça ihlâli anlamına geldiğini düĢünüyorum.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesinde, iddia olunan suçlar ve talep edilen cezalar
yürürlükteki kanunlara göre değerlendirildiğinde, Ġddia Makamının tanımladığı durumlar ile
bu durumların iliĢkilendirildikleri kanun maddeleri arasındaki uyumsuzluk açıkça
görülmektedir. Ġddia Makamı; uyumluluk görüntüsü verebilmek için, hem durumun
unsurlarını hem de kanun maddelerini, kendi amacına hizmet edecek Ģekilde sunma gayreti
79
içindedir. Ancak uyumsuzluk o kadar büyüktür ki, Ġddia Makamının hiç de doğal olmayan
çabaları, Ġtalyanların “Normlara iĢkence edilerek yorum yapılamaz” özdeyiĢinin olumsuz
bir örneği olarak, hemen dikkati çekmektedir.
Bu durumu, 19‟uncu Yüzyıl Felsefesinin önemli figürlerinden, Alman Filozof Arthur
SCHOPENHAUER(1788-1860), 1830‟da kaleme aldığı “Eristik Diyalektik” isimli eserinde
çok güzel açıklamıĢtır. Eristik Diyalektik; hem haklıyken hem de haksızken (per fas et
nefas) mutlaka haklı çıkmak amacıyla tartıĢma sanatıdır. SCHOPENHAUER‟un açıklaması
Ģöyle ifade edilmiĢtir: “Mahkemede sadece otoritelere dayanarak tartıĢılır; yasaların
kesin olarak belirlenmiĢ otoritesine. Yargıda bulunma yetisinin yapması gereken,
uygun yasayı yani o özel durumda baĢvurulacak otoriteyi bulmaktır. Ama diyalektik
yine de kendi alanına sahiptir. Gerektiğinde, ele alınan durumla yasa aslında tam
olarak birbirine uymuyorsa, görünüĢte uyuncaya kadar çekiĢtirilir, eğilip bükülürler.
Bunun tersi de mümkündür.” Bu satırların yazılmasından 182 yıl sonra, Ġddia Makamının
yapmaya çalıĢtığının da bundan baĢka bir Ģey olmadığı kanaatindeyim. Ayrıca söz konusu
eserde, haksız iken de haklı çıkabilmek için yapılan 38(otuzsekiz) “ÖNERĠ” (Eser‟de HĠLE
kelimesi kullanılmıĢtır)‟den çoğunun, sorgulamalar sırasında, Ġddia Makamı tarafından
uygulanmakta olduğunu da ifade etmek isterim. Kanaatimce, Ġddia Makamı sadece yasa
hükümlerini değil, Evrensel Hukuk Normlarını da resmen ve alenen ağır iĢkenceye tabi
tutmaktadır.
Genelkurmay Harekât BaĢkanı olarak görev yaptığım dönemde, aynı zamanda
BaĢbakan Askerî BaĢdanıĢmanı idim. Sayın BaĢbakan‟a, makamında defalarca arzda
bulunduğum gibi, BaĢbakan‟ın heyetinde uluslararası toplantılara da katıldım. Fakat, o
dönemde BaĢbakan Askerî BaĢdanıĢmanı olduğum bilgisi Ġddianame‟de yer almıyor. Ġddia
Makamının bu bilgiyi “Gereksiz gördüğü” için Ġddianame‟ye koymadığı düĢünülebilir ve
makul bir davranıĢ olarak kabul edilebilir. Ancak, Ġddianame‟nin ekleri tetkik edildiğinde, bir
ayrıntı dikkati çekmektedir:
- Albay Dursun ÇĠÇEK‟in 08.06.2011 tarihli Savcılık Ġfadesine ait ifade Tutanağının
4‟üncü sayfasındaki bir paragrafta, aynen Ģunlar yazılı bulunmaktadır:
“Nusret TaĢdeler‟i tanırım, benim çalıĢtığım dönemde 2 sene Harekat
BaĢkanlığı yaptı. Aynı zamanda BaĢbakan‟ın Askerî DanıĢmanıydı. Benim 2. Sicil
Amirimdir.”
- SoruĢturma No:2011/1438 EK KOVUġTURMAYA YER OLMADIĞINA DAĠR
KARAR‟ın 3‟üncü sayfasında, aynı ifade Ģu ibarelerle yer almıĢtır:
“Nusret TaĢdeler‟i tanıdığını, kendi çalıĢtığı dönemde 2 sene Harekat
BaĢkanlığı yaptığını, 2.Sicil Amiri olduğunu…”
- Görüldüğü gibi, Ġddia Makamı “Aynı zamanda BaĢbakan‟ın Askerî DanıĢmanıydı”
ibaresini ifadeden çıkartmıĢtır. Burada, Ġddia Makamının söz konusu ibareyi “Gereksiz
gördüğü” için değil, “Mahzurlu bulduğu” için çıkarttığını kabul etmenin daha geçekçi
olacağını düĢünüyorum. Ġddia Makamı, “Ergenekon Terör Örgütü Ara Yöneticisi” olarak
konusu suç teĢkil eden faaliyetlerde bulunduğunu iddia etmek için seçtiği kiĢinin, aynı
zamanda “BaĢbakan‟ın Askerî BaĢdanıĢmanı” olduğu bilgisinin Ġddianame‟de yer almasını
“Mahzurlu” bulmuĢ olmalıdır.
ġu gerçeği açıklıkla ve kesinlikle ifade etmek isterim ki; Ġddia Olunan Ergenekon Terör
Örgütü ile hiçbir iliĢkim, bu örgütün yapısı, amaçları, üyeleri ve faaliyetleri hakkında hiçbir
bilgim, Ġddia Makamının bu konudaki iddiaları ile en ufak bir ilgim yoktur. Ġddianame‟de bu
konuda ileri sürülmüĢ bulunan, hiçbir somut belgeye ve maddi delile dayanmayan iddiaların
tamamı haksız, asılsız, mesnetsiz, yersiz ve gerçek dıĢıdır.
Ağır Cezayı gerektiren suçlarla ilgili yargılamalar konusunda, zamanımızdan yaklaĢık
3700 yıl önce Babil‟de uygulanan Hammurabi Kanunlarına göre, “Ġddiasını ispatlayamayan
müddeinin idam edilmesi” hükmü veya zamanımızdan yaklaĢık 2400 yıl önce Atina ġehir
Devletinde uygulanan yasalara göre, iddiası yargılamayı yapan “BeĢyüzler Meclisinin
80
toplam sayısının en az beĢte birinin lehte oyunu alamayan müddeinin ağır cezalara
çarptırılması” hükmü bugün Türk Ceza Kanununda ve Ceza Muhakemesi Kanununda
mevcut olsaydı, Cumhuriyet Savcısı maddi delillere dayanmayan iddialarla dolu böyle bir
iddianameyi, herhalde bu kadar büyük bir pervasızlık, özensizlik ve hoyratlık içinde
hazırlayamazdı. Ama maalesef, 21‟inci Yüzyılda, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye
Cumhuriyetinin bazı savcıları, hatalarından dolayı hiçbir müeyyide ile karĢılaĢmayacaklarını
bilmenin rahatlığı içinde, herkes hakkında, her türlü iddiada bulunabilmektedirler. Üstelik bu
savcılar, Evrensel Hukukun “Beyyine külfetinin, yani ispat yükünün iddia edene, yani
savcıya ait olduğunu” kuvvetle vurgulayan temel kuralını da dikkate almamaktadırlar. Bu,
hiç Ģüphesiz Türk Yargısı için, hayret ve ibret verici, elim ve vahim bir durumdur.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesini ortaya konulan deliller açısından inceleyince, Ġddia
Makamının, “Bu iddianame ile açılacak davanın er veya geç Ergenekon Davasına
bağlanmasını nasıl olsa sağlayacağım; davanın ismi Ergenekon olduktan sonra somut
belge ve maddi delil aramanın ne gereği var?” düĢüncesi ile hareket ettiği kanısına
vardığımı da üzülerek belirtmek isterim.
Hazırladığı Ġddianame‟de Ģahsıma yönelttiği, “Hukuk ve Adalet” adına hüzün ve endiĢe
veren bu durumun tezahürü mahiyetindeki, bugün aklı baĢında hiç kimsenin inanmadığı,
hoyrat bir söylemden ibaret olduğu Mahkeme Heyeti tarafından da er veya geç anlaĢılacak
olan bu haksız ve insafsız iddianın vebali ve manevi sorumluluğu, Cumhuriyet Savcısı
Cihan KANSIZ‟ın omuzlarında ebedi bir yük olarak kalacak ve eminim ki bir gün vicdanını
sızlatacaktır. Çünkü, “Vicdan azabı, hayatın zehiridir; kendi vicdanınızdan, hiçbir Ģeyi
gizleyemezsiniz.” Unutulmamalıdır ki, mahkeme zemininde; köĢelerinde davanın
savcısının, sanığının ve yargıcının bulunduğu üçgenin alanına, “Vicdan‟‟ mefhumunun
hakim olması beklenir. “En seçkin yargıç vicdanımızdır, tabii biz onu öldürmedikçe…”
Hürriyet Gazetesinde, 20 Haziran 2012 tarihinde, “Ergenekon‟u anlayamıyorum‟‟
baĢlıklı bir haber (EK-T) yayımlandı. Söz konusu haberde; ERGENEKON davasının bazı
tutuklu sanıkları ile Silivri Cezaevinde görüĢen Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi
(AKPM) Türkiye Raportörü Fransız Sosyalist Parlamenter Josette Durrieu‟nun, özetle
Ģunları söylediği belirtiliyordu: “Türkiye‟de çok fazla insan hapse atılıyor. Bu kadar çok
sayıda insanın tutuklu olması demokraside baĢlı baĢına sorun yaratıyor. Ergenekon
denildiği zaman bunun ne olduğunu tam olarak anlama ihtiyacı içindeyim. Bunun
altında tam olarak ne yatıyor? Gerçek anlamda bir örgüt mü var? Bir örgüt varsa tabii
ki her örgütte olduğu gibi bunun da birtakım sorumluları vardır. Yoksa acaba bu farklı
yapılanmaların, farklı dönemlerde yaptığı eylemlerin toplamı mı? Yoksa bu örgüt
yapısı bana farklı kiĢilerce sık sık söylendiği gibi hayali bir örgüt mü? Eğer burada
gerçekten bir komplo, bir baĢarısız darbe giriĢimi söz konusuysa bunun tabii ki
soruĢturulması son derece doğal. Bu insanlar Ģu anda hapiste, tutuklu durumdalar
ve kendi söylediklerine göre de „Bizim aleyhimizde delil yok‟ diyorlar. Buradaki
sorun bu insanların bu kadar uzun süre tutuklu bulunmaları. Bu masumiyet karinesi
açısından kabul edilebilir bir Ģey değil. Bu da tabii adalet mekanizması ve adalet
sisteminin iĢleyiĢinde esas sorun olduğunu gösteriyor.”
Fransız Parlamenter‟in vurguladığı iki temel sorun hakkında Ģahsi görüĢlerimi ifade
etmek istiyorum:
- Birincisi; “Ergenekon‟un ne olduğunu anlama ihtiyacı içindeyim‟‟ sözüdür. Bu
konudaki görüĢüm, Ondokuzuncu Yüzyıl Ģairlerimizden YeniĢehirli Hüseyin Avnî (18271884)‟nin bir beyitinde çok güzel ifade edildiği gibidir: “Kimse idrâk etmedi mânâsını
dâvamızın, / Biz dahi hayranıyız dâvâ-yı bî-mânâmızın.‟‟ Sayın Parlamenter hiç
üzülmesin; çünkü “Ergenekon Örgütü‟‟, bunca yıldır gündemde olmasına rağmen, kutsal
bir mit kabul ederek körü körüne inanan bir kesim hariç, Türk Milletinin kahir ekseriyeti (ezici
çoğunluğu)‟nin de ne olduğunu ve neye benzediğini anlayamadığı esrarengiz bir ucube,
varlığı Yargı tarafından kanıtlanamayan bir hayalet, abartılı bir masaldır.
81
Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanelerimizden birinde, günümüzden yaklaşık kırk yıl
önce geçtiği ifade edilerek anlatılan bir hikaye vardır. Biliyorsunuz, o yıllarda “Akıl
Hastanesi” olarak isimlendirilen bu tür hastanelere halkımız genel bir ifade ile “Tımarhane’’,
burada tedavi gören “Akıl hastaları”na da “Deli’’ derdi. Bir tımarhanede, deliler her gün bir
duvarın önünde kuyruk teşkil ederek, sırayla duvardaki bir delikten bakmaktadırlar. Delilerin
ne yaptıklarını merak eden bir doktor, bir gün onlarla beraber kuyruğa girer. Sıra kendisine
geldiğinde delikten bakar, ancak biraz ilerideki diğer bir duvardan başka bir şey göremez.
Durumu anlayamadığı için delilerden birine, “Ben hiçbir şey göremedim’’ diye yakınır. Deli
cevaben der ki; “Biz senelerdir bakıyoruz henüz hiçbir şey göremedik. Sen ilk seferde ne
göreceğini zannediyordun ki !..’’ Bu hikayeden ilham alarak Fransız Parlamentere
diyebilirim ki; “Ġlahi sayın DURRĠEU… Bizim senelerdir baktığımız halde
göremediğimiz, aradığımız halde bulamadığımız, beynimizi çatlatacak Ģekilde
düĢündüğümüz halde anlayamadığımız „Ergenekon‟u, siz ilk denemenizde kolayca
görebileceğinizi, bulabileceğinizi ve anlayabileceğinizi mi düĢünüyordunuz ?..‟‟
- Ġkincisi; “Türkiye‟deki adalet sisteminde sorun var‟‟ saptamasıdır. Artık “Sağır
Sultan”ın duyduğu, “Kör Sultan”ın gördüğü, ama her ikisinin de “Dilsiz ġeytan” rolü
oynayarak sustuğu bir gerçek olan bu konuda kendisine ancak, “Burada Avrupa
Konseyinin hukuk normları ile karĢılaĢacağınızı mı zannetmiĢtiniz sayın
Parlamenter? Bizim Özel Yetkili Yargımız iĢte böyle iĢler. BaĢka yerde görmeniz
mümkün olmayan, bize mahsus bu hukuk sistemini daha yakından tanıyabilmeniz
için duruĢmalarımızı da teĢrifleriniz icap eder‟‟ diyebilirim; “Türkiye‟nin Avrupa Ġnsan
Hakları Mahkemesinde aleyhine açılan dava sayısı bakımından Ģampiyon ülke
olduğunu bilmemesini hayretle karĢıladığımı‟‟ da ilave edebilirim.
Sayın Parlamenter DURRĠEU‟ya Ģunları da söylemek isterim: “Bakınız, bizim bu
Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütü konusunda kafamız o kadar karıĢık ki…
Ergenekon Davası kapsamına alınması düĢünülen soruĢturmaları yürüten Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcılarımız, kafalarında Ģekillendirmeye çalıĢtıkları terör örgütüne
uygun bir model bulabilmek için yaptıkları araĢtırmalara dahil ettikleri „Ergenekon‟
kitabının yazarlarından Can DÜNDAR, Ergenekon Davasının 10 ve 11 Temmuz 2012
tarihlerinde yapılan 202‟nci ve 203‟üncü celselerinde „Tanık‟ olarak dinleniyor ve
sorulara verdiği cevaplarda özet olarak diyor ki; „Benim kitabını yazdığım Ergenekon,
ne yazık ki bugünkü yargılama ile ilgisi olmayan yapıydı. Bu davada birbirleriyle
irtibatı olmayan insanların bir araya getirildiğini ve muhaliflerin cezalandırılmaya
çalıĢıldığını düĢünüyorum. Ben gerçek Ergenekon‟un yargılanacağı günü umutla
bekliyorum.‟(EK-U) ġimdi sizin zihninizde, „Bu gerçeği tespit edebilmek için 202‟nci
celseyi beklemek gerekir miydi? Ġddianameleri yazan Savcılar “Ergenekon” kitabını
okuyarak, söz konusu iki örgütün tasarlanan niteliklerinin birbirinden tamamen farklı
olduğunu anlayamazlar mıydı? Birbirleriyle irtibatı olmayan insanların bir ceza
davasında bir araya getirilmesinin ve muhaliflerin cezalandırılmaya çalıĢılmasının
gerçek anlamı ve maksadı ne olabilir? Böyle bir dava hangi hukuk sistemine uyar?
Böyle bir yargılama usulü hangi adalet anlayıĢına sığar?‟ gibi sorular belirmiĢtir.
Lütfen bu sorulara makul ve mantıklı cevaplar bulmak için zihninizi yormayınız. Sizin
için yüzlerce yıl önce terk edilmiĢ, artık sadece acı bir tarihi hatıra olan meĢhur bir
muhakeme usulü bizde hâlâ uygulanıyor: Bizim bugün, sizin Ortaçağ‟daki Engizisyon
Mahkemelerinize benzer Ģekilde, ihbar müessesesini esas kabul eden, sanığın
kendisini kimin ihbar ettiğini asla öğrenemediği, hatta ağır ceza davalarını Ģaibeli
gizli tanıkların ve gizli bir merkezde hazırlandığından Ģüphelenilen sahte belgelerin
yönlendirdiği Özel Yetkili Mahkemelerimiz var. Hani sizin diliniz olan Fransızca‟da
„Batı için yetersiz, Doğu için yeterli‟ anlamına gelen „Bon puor l‟orient‟ deyimi vardır.
Osmanlı Devletinin son 150 yılı boyunca bu deyimi özel bir vurgu ile, her fırsatta,
„ġark için muteber‟, „Doğu için iyidir‟, „Ohooo! Doğuya çoktur bile‟ anlamında, bizi
82
küçümsemek ve aĢağılamak amacıyla kullanırdınız. Biz ATATÜRK‟ün Liderliğinde
Cumhuriyeti kurup, Türk Devrimini yaptıktan sonra artık bu deyimi bizi kastederek
kullanamaz olmuĢtunuz. Sizden, „Türkler tekrar o eski durumlarına dönmüĢ‟ diye
düĢünmemenizi rica ediyorum. Ġnanın bugün yaĢadığımız durum ve Ģartlar geçicidir.
Güzel Türkçemizdeki meĢhur atasözümüze uygun olarak, „Öfkeyle, kinle, nefretle
kalkanlar zararla oturacaklar‟ ve Türk Ulusu, Dünya‟nın uygar ulusları arasındaki
onurlu yerini koruyacaktır.”
Hayal gücü ile yarattığı ve zihninde yaĢattığı sözde terör örgütünün varlığını maddi
delillerle ve somut olgularla ispatlamaya bir türlü muvaffak olamayan Ġddia Makamı,
Ergenekon Davasının 5(beĢ)‟inci yılında hâlâ bu hayali örgütü tanımlama, gözle görülür ve
elle tutulur hale getirme çabalarını, kendisine yardımcı olabileceğini düĢündüğü her türlü
vasıtaya baĢvurarak, inatla sürdürmektedir. Bu amaçla Ģimdiye kadar, aralarında
Ergenekon Davası sanıklarının, PKK Bölücü Terör Örgütü ile yasadıĢı DHKP-C, MLKP,
Dev-Sol örgütlerinin yönetici, üye ve militanlarının, çıkar amaçlı suç örgütü (Mafya)
mensuplarının, katil, gaspçı, hırsız ve tecavüzcülerin de bulunduğu, halen “Hükümlü”
konumundaki çok sayıda gizli ve açık tanığın ifadelerinden faydalandığı bilinmektedir. Dava
kapsamındaki 44 gizli tanıktan biri olan ve Ġddia Makamı tarafından 2008 yılından beri
faydalanıldığı bilinen Deniz kod adlı, 16 No.lu gizli tanık, 06 Kasım 2012 tarihinde yapılan
255 No.lu celsede, herhalde son kullanılma tarihinin iyice yaklaĢtığını fark etmiĢ olmalı ki,
kendi isteği ile gerçek kimliğini ifĢa ederek açık tanık statüsüne geçmiĢtir. Ġddia Makamının
bu Ģaibeli tanığının, 18 yıl dağ kadrosunda sayısız terörist eyleme iĢtirak ettiği PKK Terör
Örgütünün Ġkinci Adamı olarak da sivil-asker, kadın-erkek, yaĢlı-genç onbinlerce
vatandaĢımızın hunharca katledilmesinin sorumluluğunu taĢıyan, ellerine 25 Mayıs 1993‟de
Bingöl‟de silahsız olarak seyahat etmekte iken kalleĢçe Ģehit edilen 33 asker evladımızın
tertemiz kanı bulaĢmıĢ olan, 13 Nisan 1998‟de Irak‟ın kuzeyinde Özel Kuvvetler
Komutanlığımızın ekipleri tarafından derdest edilerek Türkiye‟ye getirilen, yargılanması
sonucunda 20 Mayıs 1999‟da ölüm cezasına çarptırılan ve sonra cezası ömür boyu hapse
çevrilen, “Parmaksız Zeki” kod adlı cani terörist ġemdin SAKIK olduğu anlaĢılmıĢtır.
Hakkında yapılan inceleme ve hukuki değerlendirme sonucunda;
- Davanın sanıklarından ve Ġddia Makamındaki Cumhuriyet Savcılarından herhangi
biriyle maddi ve manevi husumeti ya da çıkar iliĢkisi olmadığına,
- Toplumun ortalama değer yargılarına göre saygın, Ģerefli bir geçmiĢe sahip, akli
melekeleri yerinde, yalan söylemeyi huy haline getirmemiĢ biri olduğuna,
- Aktaracağı bilgileri beĢ duyusuyla algıladığına, kiĢisel yorumlarda, tahminlerde ve
dedikodularda bulunmayacağına kanaat getirilmiĢ olmalı ki, “Muteber tanık” olarak kabul
edilmiĢ ve “Kamu tanığı” sıfatıyla Mahkeme huzuruna çıkarılmıĢtır.
“Muteber”; saygın, itibarlı olan, hatırı sayılır, sözü geçer, inanılır, güvenilir, değerli,
geçerli anlamlarına gelen Arapça kökenli bir kelimedir. “Kamu”; halk hizmeti gören devlet
organlarının tümü, bir ülkedeki halkın bütünü, halk, amme demektir. “Kamuoyu”
kelimesinin anlamları ise; bir konuyla ilgili halkın genel düĢüncesi, halkoyu, amme efkârı,
efkârıumumiye olarak belirlenmiĢtir. “Cani Terörist” olduğu Yargıtay tarafından onaylanmıĢ
Mahkeme kararı ile sabit olan bir müebbet hapis hükümlüsünün, “Kamu”yu temsilen
“Kamu Tanığı” olarak tayin edilmesi kararı ve uygulaması, hiç Ģüphesiz, “Kamuoyu”
tarafından ahlaki, vicdani ve mantıki açılardan mutlaka değerlendirmeye tabi tutulması
gereken son derece önemli ve hassas bir konu olarak kabul edilecektir.
Ġddia Makamı, beni üyesi ve ara yöneticisi yapmaya çalıĢtığı ama bir türlü
tanımlayamadığı ve varlığını kanıtlayamadığı hayali Terör Örgütünün ısmarlama resmini,
ancak yaklaĢık 30 (otuz) yıldır Türk Milletinin birliğini ve Türk Yurdunun bütünlüğünü
ortadan kaldırmak gayesiyle onbinlerce vatandaĢımızın hayatına mal olan tedhiĢ ve terör
faaliyetlerini en vicdansız ve en ahlaksız bir tarzda sürdüren ve Dünya tarihinin en kanlı
terör örgütlerinden biri olan PKK‟nın 2‟nci Adam seviyesinde liderliğini yürütmüĢ olan bir
83
teröristin en inandırıcı biçimde çizebileceğine inanmıĢ olmalı ki, Dava‟nın 5‟inci yılında,
255‟inci ve 256‟ncı celselerinde ġemdin SAKIK isimli, 14 yıldır cezaevinde bulunan Ģakiyi
tanık olarak Mahkemenin huzuruna çıkarmıĢtır. O da “Fırsat bu fırsattır” diyerek, çoğu kendi
cezaevindeyken meydana gelmiĢ, bizzat tanığı olmadığı olaylarla ilgili maksatlı yorumlarını,
gerçekleri çarpıtan görüĢlerini ve birer psikolojik savaĢ argümanı haline getirilmiĢ komplo
teorilerini uzun uzun anlatarak, Savcı edasıyla iddialar ileri sürerek, Ģahısları ve kurumları
hedef alan iftiralarda ve suçlamalarda bulunarak, PKK tarafından gerçekleĢtirilen terör
eylemlerinin sorumluluğunu terörle ve dolayısıyla PKK Bölücü Terör Örgütüyle mücadele
yürüten Türk Silahlı Kuvvetlerine yüklemeye çalıĢarak kendisine verilen rolü oynamıĢ,
görevi yapmıĢtır. Bu ihanet oyunu için sahne olarak da Özel Yetkili Ġstanbul 13‟üncü Ağır
Ceza Mahkemesini kullanmıĢtır.
Ben atandığım makam ve bulunduğum mevki itibarıyla, mensubu olduğum Kurum
adına konuĢma hak ve yetkisini haiz değilim. Ancak, Ģanlı üniformasını 47 yılı aĢkın bir
süredir, asil Milletimin kutsal bir emaneti olarak Ģerefle taĢıdığım ve halen de Orgeneral
rütbesindeki bir muvazzaf personeli olmaktan onur duyduğum kahraman Türk Silahlı
Kuvvetlerine ve yüce Türk Milletine karĢı hissettiğim sorumluluğun gereği, Ģahsi görüĢüm
olarak ve Ģahsım adına ifade etmek isterim ki, hukuki yönünü yerli ve yabancı hukukçuların
ciddiyetle değerlendireceğine inandığım bu müessif olay;
- Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini aĢağılama,
- Türk Silahlı Kuvvetlerini itibarsızlaĢtırma,
- Devletimizin bekası, Milletimizin birliği ve Vatanımızın bütünlüğü için, PKK Bölücü
Terör Örgütüne karĢı yürütülen iç güvenlik harekâtını illegalleĢtirme ve gayri meĢrulaĢtırma,
- PKK Bölücü Terör Örgütünü legalleĢtirme ve meĢrulaĢtırma,
- ġehitlerimizin kemiklerini sızlatma, gazilerimizin yüreklerini parçalama,
- Türk Yargısının güvenilirliğini ve saygınlığını tamamen ortadan kaldırma teĢebbüsü
mahiyetindedir.
Bu suretle, Devletimize, Milletimize, Silahlı Kuvvetlerimize ve Yargımıza hayati derecede
büyük zarar verilmektedir ve gerçekten çok yazık olmaktadır.
Bu menfur olayın acıları ve elemleri kalplerde, kaygıları ve tahripkâr tesirleri zihinlerde
henüz çok taze iken, bir Siyasi Parti Genel BaĢkan Yardımcısı(CHP Genel BaĢkan
Yardımcısı Bülent TEZCAN) tarafından, doğruluğunun ispatlanması halinde, Türk Milletini
onurlu kılan, Türkiye Cumhuriyetini ayakta tutan bütün millî duygularımızın ve manevi
değerlerimizin tam anlamıyla ve feci bir Ģekilde çöktüğünün ciddi bir iĢareti olarak kabul
edilmesi gereken, doğru olmamasını tüm kalbimle dilediğim, inanılması son derece güç bir
iddiada bulunulmuĢtur. 22, 23 ve 24 Kasım 2012 tarihli günlük gazetelerde (AkĢam,
Aydınlık, Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Posta, Radikal, Sabah, Sözcü, Takvim, Taraf,
Vatan, Yeniçağ) yer alan haberlere göre, söz konusu iddia; PKK Bölücü Terör Örgütünün
ağırlaĢtırılmıĢ müebbet hapis cezasını Ġmralı Cezaevinde çekmekte olan lideri, kanlı katil
TeröristbaĢı(Abdullah ÖCALAN)‟nın Ergenekon Davasının 44(kırkdört) gizli tanığından biri
olduğudur. Sahip olduğu millî ve manevi hasletler nedeniyle böyle bir olgunun varlığı
ihtimalini dahi hoĢ görmeyecek, düĢünmeyecek, kabul etmeyecek olan Türk Milleti,
yaĢadığımız süreçte inanılması imkansız birçok geliĢmeye Ģahit olmanın verdiği ĢaĢkınlık
içinde, gerçek olup olmadığını tartıĢıyorsa, felâket çanları acı acı ve gittikçe hızlanan bir
tempoda çalıyor demektir. Herkes aklını baĢına toplamalıdır. Çünkü bu vatan, bu millet, bu
devlet hepimizindir.
Herkesin hatırlayacağı gibi, “Ergenekon SoruĢturması” olarak bilinen sürecin
baĢlatılmasında, Ümraniye‟de yapılan Ģaibeli polis operasyonu kadar etkili olan diğer bir
unsur da, kim olduğu ve kime hizmet ettiği tam anlaĢılamayan Tuncay GÜNEY isimli
Ģahsın, Emniyet‟e verdiği Ģaibeli ifadelerdir. Bu ilginç Ģahsın, hem içinde bulunduğunu hem
de Ģahit veya bir Ģekilde bilgi sahibi olduğunu belirttiği yasa dıĢı ve son derece kirli eylem
ve iliĢkileri anlatmasına ve akıl almaz iddiaları ileri sürmesine ilaveten, evinde çuvallar
84
dolusu belgeler ele geçirilmiĢtir. Ġddialarına istinaden kapsamlı bir soruĢturma baĢlatılan
Tuncay GÜNEY, anlaĢılmaz Ģekilde serbest bırakılmıĢ ve yurt dıĢına gitmesine izin
verilmiĢtir. Polis‟in ve Yargı‟nın bu tutumu, doğal olarak zihinlerde ciddi soruların ve
Ergenekon SoruĢturması ile ilgili derin Ģüphelerin doğmasına neden olmuĢtur.
Kanada‟ya yerleĢen ve hahamlık yaptığı söylenen Tuncay GÜNEY, Vatan Gazetesi
yazarı Mustafa MUTLU‟ya e-posta ile gönderdiği ve söz konusu gazetede 22 Mayıs 2012
tarihinde yayımlanan mektup (EK-U)‟daki ifadelerinde, Ģahsı, faaliyetleri ve Ergenekon
SoruĢturması konularında verdiği bilgilerle zihinlerdeki Ģüpheleri haklı çıkarmıĢtır. Kendisine
inanarak ve güvenerek soruĢturma baĢlatan ve iddianame hazırlayan Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcılarının, bu defa mesleğinin “Rabayi” yani Musevi Din Adamları
HiyerarĢisinde “Haham”dan sonra gelen din görevlisi, isminin de Daniel Tuncay GÜNEY
olduğunu belirten bu acayip Ģahsın mektubundaki Ģu ifadelerini de aynı inanç ve güvenle
karĢılamaları gerektiği kanaatindeyim:
- Türkiye‟deki yetkimi ve yetkilerimden doğan yeteneğimi kullandım.
- ABD‟ye gelirken de uluslararası yetki ve iliĢkimi kullandım.
- Evimde bulunan çuval dolusu belgeler, altı çuvaldı. Ġsteseydik 20 çuval
bulundururdum. (Acaba kimlerle beraber isteyecekti?)
- Unutmayın ben BaĢbakanlık Devlet ArĢivleri‟nde görevliydim.
- Belgeler ise devletin Türk istihbarat birimlerine ait.
- Ġran-Irak-Suriye-Lübnan‟da birçok üst düzey yetkili ile görüĢtüm.
- Türkiye‟de bulunduğum süre içerisinde istediğim basın kuruluĢunda çalıĢtım.
- Solcudan sağcıya, mafyadan PKK‟lıya, Manukyan Hanım‟dan bakanlara kadar
birçok kimse ile teĢrik-i mesaim olmuĢtur.
- Unutmayın ki; benim dosyam devlet sırrı kapsamında.
- Ben bir görev adamıyım ve halen iĢimi yapıyorum.
- Ergenekon mu? Bu bir oyun ve oyunda herkes üstüne düĢeni yapar.
“Ġtiraf” olarak da kabul edilebilecek olan bu ifadeler, “Ergenekon SoruĢturması” ile ilgili
birçok gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Çünkü, mektubunda “Ergenekon‟un bir OYUN
olduğunu”, “Bu oyunda herkesin üzerine düĢeni yaptığını” ve “Kendisinin de halen görevini
yapmakta olduğunu” yazan Ģahıs, polise verdiği ifadeleri ve iddialarıyla “Ergenekon
SoruĢturması”nın baĢlatılmasında etkili rolü olan bir kiĢidir. Bu ifadelerden, “Ergenekon
SoruĢturması‟‟nı “Organize ve Örgütlü bir Oyun‟‟ olarak tanımladığı anlaĢılmaktadır.
Dikkatle bakıldığında, Tuncay GÜNEY‟in bu mektubunda “Malumu ilan etmek” suretiyle,
“Ergenekon‟un organize ve örgütlü bir oyun olduğu” gerçeğini hâlâ anlayamamıĢ olanları ve
belirli sebeplerle anlamamıĢ görünmeye çalıĢanları alaya alma giriĢiminde bulunduğu
görülmektedir. Bu enteresan Ģahıs; “Türkiye‟de yetkileri, uluslararası iliĢkileri, Devlet
Kurumlarında görevi, Türk Ġstihbarat Birimleriyle iĢbirliği, Türk Basın KuruluĢlarında prestiji,
Mafya, PKK ve Bakanlarla teĢrikimesaisi, dosyasının da devlet sırrı” olduğunu itiraf
etmektedir. “TeĢrikimesai” kelimesinin anlamının, “Bir gaye uğruna kurulan çalıĢma
ortaklığı, birlikte çalıĢma, iĢbirliği” olduğuna dikkatinizi çekerim. Tuncay GÜNEY isimli,
“Ergenekon SoruĢturması” sürecinde, bu kirli oyunu planlayanlar ve uygulayanlar tarafından
korunduğu ve kollandığı açıkça belli olan esrarengiz Ģahıs, acaba Mafya, PKK ve
Bakanlarla hangi gaye uğruna çalıĢma ortaklığı kurarak birlikte çalıĢmıĢ ve iĢbirliği
yapmıĢtır? ĠĢbirliği yaptığını ileri sürdüğü Bakanlar kimlerdir? Bu soruların, ahlak ve namus
erbabı vatandaĢlarımız tarafından, ellerini vicdanlarına koyarak, akıl, izan ve vicdan ölçüleri
içinde dürüstçe cevaplandırılmasının, ülkemizin, milletimizin ve devletimizin geleceği
bakımından çok önemli olduğunu düĢünüyorum.
Ergenekon Oyununda figüran rolü oynadığı, yani kullanıldığı anlaĢılan Daniel Tuncay
GÜNEY isimli rabayi, Oyun‟un sonunu beklemeden itirafta bulunmuĢ, bir anlamda acele
ederek eteğini ayağına dolaĢtırmıĢtır. Aynen, Hatemi Ġbrahim Bey‟in, “YavaĢ giden istediği
yere ulaĢır; hızlı gidenin eteği ayağına dolaĢır” anlamına gelen “EriĢir menzili maksuduna
85
aheste giden, Tizi reftar olanın pâyine damen dolaĢır.” beyitinde olduğu gibi… Bunun
en muhtemel sebebi, “Ergenekon Oyunu”ndaki rolünün bittiğini öğrenmesi veya hissetmesi,
bu nedenle de korkuya kapılması olabilir. Bu gayet doğal karĢılanması gereken insani bir
olgudur. “Suçun ardından korkunun geldiği ve korkunun, suçun cezası olduğu”
gerçeğine inanmak gerekir. Tarihten biraz ders alan herkes bilir ki, bu tür oyunlarda rolünü
tamamlayan ve son kullanılma tarihi dolanlar, ayak bağı olmalarını önlemek maksadıyla,
oyunu planlayan, senaryosunu yazan ve yöneten merkez tarafından, figüran, yardımcı
oyuncu veya baĢrol oyuncusu olduğuna bakılmaksızın derhal tasfiye edilirler. Bu
geliĢmenin, Ergenekon Oyunu sonuçlanmadan bu oyunda rol alanların ve alet olarak
kullanılanların tasfiyesinin tamamlanacağının güçlü bir iĢareti olarak değerlendirilmesi
gerektiğini düĢünüyorum. Ergenekon Oyununda kendisine rol verilen veya gönüllü olarak rol
alan herkesin, rolü icabı bugüne kadar yaptıklarını ve bundan sonra yapacaklarını, mevcut
ve muhtemel geliĢmelerin ıĢığında, Oyunu planlayan ve yönetenler tarafından baĢına neler
getirilebileceğini hesaba katarak değerlendirmesinin, kendi gelecekleri açısından büyük
önem taĢıdığına inanıyorum.
Bu oyunda “Ġntikam saikiyle‟‟ yer alanlara da, KONFÜÇYÜS‟ün günümüzden yaklaĢık
2500 yıl önce yaptığı, “Ġntikam için yola çıkmadan iki mezar kaz!‟‟ ikazını ve Mahatma
GANDĠ‟nin BarıĢ YürüyüĢüne baĢlarken ifade ettiği “Göze göz tüm Dünya‟yı kör eder”
sözünü hatırlatmak isterim.
Antik Yunan tarihçisi Mestrius PLUTARKHOS (M.S. 46-120)‟un, “Paralel YaĢamlar”
adlı eserinde yer verdiği, Atinalı devlet adamları Demosthenes ile Phokion arasında geçen
diyalogdan çıkarılacak ahlakî ve etik ders, herkesten önce söz konusu intikamcılar
tarafından dikkate alınmalıdır: “Demosthenes, Phokion‟a „Atinalılar bir gün gazaba
gelip seni öldürecekler‟ deyince, Phokion „Akılları baĢlarına gelince de seni‟ diye
karĢılık verir” Bu anekdot, “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner”
atasözümüzü hatıra getiriyor. Hiçbir millet, “Kendi ordusunu yok etme” çılgınlığına ve
“Hukuksuzluğun hakim olduğu sistemlerin” ızdırabına ilelebet seyirci kalamaz. Hiç Ģüphem
yoktur ki; Türk Kamuoyunun duyarlı olması beklenen kesimi de bir gün, içinde bulunduğu
gaflet uykusundan uyanacak, akıl ve vicdan tutulmasından kurtulacak, Türk Halkı yeniden
“Hukuk inancı” ve “Millet olma bilinci” ile düĢünür ve hareket eder hale gelecektir.
Ülkemizde bugün içinde bulunduğumuz süreçte yaĢadığımız olayları değerlendiren
herkesin; Türkiye Cumhuriyetinin, bekasına, güvenliğine, refahına ve demokrasisine tehdit
teĢkil eden bu tür oyunları bertaraf edebilecek kadar köklü, güçlü ve tecrübeli bir devlet
olduğu gerçeğini aklında tutmasının ve davranıĢlarını buna göre tanzim etmesinin, mutlak
bir gereklilik olduğuna inanıyorum.
DEĞERLENDĠRME
Sayın BaĢkan,
Mahkemenizin BirleĢtirme Kararı ile yürütülmekte olan Ergenekon Davası kapsamına
alınan Ġnternet Andıcı Davasının, geliĢimini ve neticesini etkilemesi muhtemel geliĢmeler,
Ģartlar ve olgular ile ilgili değerlendirmelerimi özet olarak ifade etmek istiyorum. Latince‟de,
“Söyledim ve ruhumu kurtardım” anlamına gelen bir söz (Dixi et salvavi animam meam”)
vardır. Benim bu konuda yapacağım açıklamalardan maksadım; “Söyleyerek kendimi
rahatlatmak” değil, “Ġçinde bulunduğumuz olumsuz ortamı oluĢturmak ve Yargı Sürecini
menfi yönde etkilemek için, kimler tarafından, hangi gayretlerin gösterilmekte olduğu”
hakkında görüĢümü sunmaktır.
86
“KargaĢa‟‟ durumunu anlatan “Kaos‟‟ kavramının, Antik Yunan Kültürünün bir ürünü
olarak doğduğu; “Kaos (Chaos)‟‟ kelimesinin, Yunanca‟dan diğer dillere geçtiği
bilinmektedir. Kesinlikle, Türk Kültürünün yarattığı bir kavram ve Türk Dili kaynaklı bir
sözcük değildir. Ancak günümüzde, kendilerinin bir “Terör Örgütü Efsanesi‟‟ yaratma ve
halkı buna inandırma misyonunun yetkili temsilcisi ve görevlendirilmiĢ fedaisi olduklarını,
sabit bir fikir olarak benimsemiĢ bulunan bazı kiĢilerin, yazılı, sözlü ve görüntülü medya ile
internet imkânlarını kullanarak, “Ergenekon‟‟ ismi ve “Darbe” kavramı etrafında ülkemizin
gündemini rehin alan, fikir hayatını zehirleyen ve düĢünce atmosferini kirleten bir “Kaos
Ortamı‟‟ yaratmayı baĢardıkları görülmektedir. Böylesine Ģiddetli, sürekli, ne kadar devam
edeceği belirsiz, tahrip edici, anlamsız ve suni bir kaos ortamı yaratmaya, Antik Çağdan
günümüze kadar, “Kaos‟‟ kavramının sahibi ve “Kaos‟‟ kelimesinin mucidi olan Yunanlar
dahil, hiçbir milletin muvaffak olamadığı gerçeğini, kıvanç ve övünç kaynağı olarak değil,
üzüntü ve utanç vesilesi olarak kabul etmemiz gerekir.
Bu kaotik ortamdan kurtulmanın, karanlıktan aydınlığa çıkmanın en doğru yolunun,
“Aklımızı kullanmak” olduğuna, bizi nereye götürürse götürsün, aklın yolundan ayrılmamak
gerektiğine inanıyorum. “Akıl” ve “Ġnsan” iliĢkisi konusunda, “Aklını kullanmayanlar
bağnazdır, aklını kullanamayanlar aptaldır, aklını kullanmaya cesaret edemeyenler ise
köledir” özdeyiĢinin iĢaret ettiği gerçeklere önem verilmesinin her zaman faydalı olacağını
değerlendiriyorum.
Ülkemizde son birkaç yıldır; 10 Aralık 1948‟de, BirleĢmiĢ Milletler Genel Kurulunun
Paris‟te yapılan oturumunda kabul edilen, (30 maddelik) “Ġnsan Hakları Evrensel Bildirisi”nin
6‟ncı Maddesinde yer alan, “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak
sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır‟‟ hükmü ile, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
38‟inci Maddesindeki, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz‟‟ hükmünün yok sayıldığı, “Hukuk” bilincinden ve “Adalet” anlayıĢından
tamamen uzak bir “Akıl ve vicdan tutulması‟‟ hali yaĢanmaktadır. Bu ortam, bir kısım
gazeteler ile internet sitelerindeki haber ve yorumlarda, bazı televizyonların haber ve
tartıĢma programlarında, bazı politikacıların, halen görevde bulunan hukukçuların ve emekli
Yargı mensuplarının demeçlerinde, rahatsız edici, hatta bunaltıcı boyutlarda
hissedilmektedir. Namusuyla, Ģerefiyle, onuruyla yaĢayan insanlar, Ģüpheli yaftalamasıyla
Yargı‟ya hedef gösterilmekte, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcılığına ifade vermeye çağırılan
kiĢiler peĢinen suçlu ilan edilmekte, hakkında iddianame tanzim edilen Ģahıslar için suçlu
olduklarına ve tutuklanmaları gerektiğine dair kesin hüküm verilmekte, muhakemesi devam
eden Ģahısların da alacakları cezalar belirlenerek kamuoyuna açıklanmaktadır. Gizlilik
kuralına uygun olarak yürütülmesi gereken SoruĢturma Safhasında, bazı görevliler
tarafından sızdırıldığı anlaĢılan bilgi ve belgelerle kitaplar yazılmakta, KovuĢturma
Safhasını sanıklar aleyhine etkilemek için her yola baĢvurulmaktadır.
Yazılı ve görüntülü medyanın bir kesiminde, hukuk bilincine, adalet anlayıĢına,
dürüstlük ilkesine ve Basın Ahlak Yasasına uygun yayınlar yapan gerçek gazeteciler ile,
derin bilgileri, engin tecrübeleri ve objektif görüĢleriyle halkı aydınlatan, her meslekten,
sınırlı sayıdaki değerli Ģahsiyeti tenzih ederek söylüyorum ki; kerameti kendinden menkul
bazı kiĢiler, son zamanların nevzuhur (yeni ortaya çıkan) kâzib (yalancı, sahte) Ģöhretleri,
her gün ve her gece gazete köĢelerinde ve televizyon ekranlarında, “Bilgi sahibi olmadan
fikir sahibi olma‟‟ konusundaki yüksek yeteneklerini kullanarak kavram kargaĢası
yaratmakta, kendi faraziyelerini ve önyargılarını değiĢmez gerçekler olarak sunan yanıltıcı
yorumlar yapmakta, sabit fikirlerini zorla kabul ettirmek için ağız dalaĢı halini alan seviyesiz
tartıĢmalara girmektedirler. Bu kiĢiler, “Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu olan kiĢi mutlaka
suçludur‟‟ Ģeklinde özetlenebilecek olan önyargılı tezlerini, kin ve nefret dolu ifadelerle,
pervasız bir saldırganlık içinde ileri sürmekte, cüretkârlıkla ahkâm kesmekte; âdeta “Zihin
fukara olunca, fikir ukala olur” atasözünün canlı numuneleri olduklarını ispatlamak için,
büyük çaba sarf etmektedirler. “Önyargının cehaletin öz çocuğu olduğu” gerçeğini
87
dikkate alarak, “Cehalet” denizinde yüzerken “Önyargı” girdabına kapılan, ama içine
düĢtükleri tehlikeli durumun farkında olmayan bu insanlara, kızmaktan ziyade acınması
gerektiğini düĢünüyorum.
Bazen, Özel Yetkili Mahkemede yürütülmekte olan bir dava konusunda ateĢli bir
tartıĢmaya giriĢmiĢ olan bir katılımcıya, “Bu davanın iddianamesini okudunuz mu ?‟‟ sorusu
sorulduğunda, “Okumadım, hem okumama ne gerek var, ben bu kiĢilerin suçlu olduklarını
zaten biliyorum‟‟ cevabını verdiğini ve sonra hiçbir utanma belirtisi göstermeden tartıĢmaya
kaldığı yerden devam ettiğini, canlı yayında hayretle izliyorum. Osmanlı münevveri Namık
Kemal (1840-1888)‟in 19‟uncu Yüzyılda söylediği, “Müsademe-i efkârdan barika-i hakikat
doğar” sözünün, 21‟inci Yüzyıl Türkiyesinde geçerli olmadığını, ülkemizde artık “Fikirlerin
çarpıĢmasından hakikat güneĢinin doğmadığını”, çünkü tartıĢmaların fikirler çerçevesinde
yapılamadığını, bir kesimin gerçeklerin bir büyük yalan denizinde, azgın slogan ve dogma
dalgalarıyla boğulması için her yolu mübah saydıklarını müĢahede etmenin yarattığı hayal
kırıklığını ve asap bozukluğunu sık sık yaĢıyorum. Kendisini “Aydın” ilan eden, ancak
eylemleri ve söylemleri ile “Aydınların temel sorumluluğunun, gerçekleri söylemek ve
yalanları gözler önüne sermek” olduğunu bilmediğini, buna uygun davranmadığını, bu
sorumluluğun bilincine sahip olmadığını gösteren Ģahısların, “Aydın” sıfatını taĢımaya layık
olmadıklarına inanıyorum.
Ergenekon Davasının 06 Kasım 2012 tarihinde yapılan 255 No.lu celsesinde Kamu
Tanığı olarak ifade veren ġemdin SAKIK isimli terörist; bu dava vesilesiyle, durumdan
vazife çıkararak, hedef aldıkları veya kendilerine hedef gösterilen kiĢi ve kurumlara karĢı
insafsız bir kampanya yürütme misyonunun amansız mücahitleri olarak ısrarlı bir gayret
gösteren medya kesiminin bazı Ģöhretli yazarları hakkında da ifĢaat, itham ve iddialarda
bulunmuĢtur. Bu kesimin o tarihe kadar görüĢ ve davranıĢ birliği içinde, Ergenekon
Davasının sanıkları aleyhinde her söyleneni, her yazılanı, her bulunanı, her uydurulanı
peĢinen gerçek, gizli ve açık tanıkların her ifadesini mutlak doğru kabul ederek
gazetelerinde sayfalarca haber yapan, sütunlar dolusu yorumlarda bulunan yazarları,
birbirine tamamen zıt nitelikte iki ayrı tutumu benimseyen iki gruba ayrılmıĢlardır.
- Hakkında iddiada bulunulan yazarların tutumlarına örnek olarak yazdıkları
makalelerden iki örnek vermek istiyorum.
> BĠRĠNCĠSĠ (Ahmet ALTAN, Taraf, 07 Kasım 2012)(EK-Ü):
“ „Tanık‟ denilen insan „gördüğü, duyduğu, bildiği‟ olayları anlatır. Sakık,
kendisi hapse girdikten sonra olanları da „yorumluyor‟ ifadesinde. Bildiği bir olayı
„anlatan‟ değil de, bilmediği bir olayı „yorumlayan‟ tanığa, dünya hukukunda pek sık
rastlandığını pek hatırlamıyorum.”
> ĠKĠNCĠSĠ (Hasan CEMAL, Milliyet, 09 Kasım 2012)(EK-Ü):
“Evet, hiç utanmıyorlar. HoĢlanmadıkları fikirleri bastırmak için,
düĢüncelerini beğenmedikleri kiĢileri itibarsızlaĢtırmak için her yolu mübah
görüyorlar. Hedef gösteriyorlar. Kara çalıyorlar. Linç kampanyaları açıyorlar.
Yetmedi, ucu siyasal cinayetlere kadar varan „operasyon‟lar düzenledikleri de
oluyor… Yetmedi, devletin elinde rehin bazı zavallıları kullanıyorlar; kendi elleriyle
ağızlarına koydukları yalanları kusmaları için… Dün de yaĢadık bunları, bugün de
yaĢıyoruz… Soruyorum yine: Hiç utanıyor musunuz?”
Aynı tür haksızlıklara ve zulümlere uğramıĢ olanların çığlıklarına yıllardır kulaklarını
tıkayanların, kendilerine dokunulduğu zaman canhıraĢ feryatlarla yükselttikleri isyanı son
derece ibret verici buluyorum. Demek ki atalarımızın “Kendine yapılmasını istemediğini
baĢkalarına yapma!” sözü herkes tarafından her zaman hatırlanması ve uygulanması
gereken önemli ve değerli tavsiye imiĢ. Neyse ki, “Gerçekleri görmek için hiçbir zaman
geç değildir!”
- Haklarında herhangi bir iddiada bulunulmayan, henüz kendilerine dokunulmamıĢ
olan yazarların, bu olay karĢısında benimsedikleri “Tanığın kim olduğuna değil,
88
söylediklerine bak!” söyleminin ise “Kamuoyu Vicdanı”nda layık olduğu yeri bulacağına
ve hak ettiği tepkiyi göreceğine inanıyorum.
Hakkın, haklının ve doğrunun yanında yer alan, Tevfik Fikret‟in “Millet ġarkısı”
Ģiirindeki “Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol; Ey hak yaĢa, ey sevgili millet
yaĢa… Var ol!” mısralarıyla seslenen Cumhuriyet Aydınlarının gerçekleri haykıran sesi, hiç
Ģüphesiz, kamuoyunda “Hukuk ve adalet” konusunda duyarlılık yaratacak ve uyarıcı etkiler
yapacaktır. Bugün, yüce milletimizin, hak, hukuk ve adalet adına bu gür sese ihtiyacı
bulunmaktadır. Zira içinde bulunduğumuz durum ve Ģartlar, ġair (Ataol BEHRAMOĞLU)‟in
“Korkan varsa konuĢmaya / Anlam yükleyip susmaya / Gerek kalmadı korkmaya /
Çünkü korkulan olmuĢtur /‟‟ dizelerinde dile getirdiği özellikleri taĢımaktadır.
Unutulmamalıdır ki; böyle durumlar ve bu Ģartlar karĢısında, “Aydınları konuĢmayan,
Ģairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuĢ öksüz çocuk gibidir.‟‟
Kamuoyunun hassasiyetini uyandıracak, ilgisini önemli konular ve sorunlar üzerine
toplamasını sağlayacak olanlar ise, hiç Ģüphesiz “Ülkenin Aydınları”dır.
Kamuoyunun göstereceği hassasiyetin ve ilginin, Özel Yetkili Mahkemelerde
görülmekte olan davalar üzerindeki olumlu veya olumsuz etkisinin gücünü ve önemini,
hiçbir Ģey ġike Davasında Ġddia Makamında bulunan bir Cumhuriyet Savcısı (Mehmet
BERK)‟nın, Basın mensuplarına söylediği “Biz Ģike davasının da, Balyoz, Ergenekon
gibi konuĢulup unutulacağını sanmıĢtık, öyle olmadı.‟‟ sözlerinden daha iyi anlatamaz.
ĠĢgal ettikleri makamlara, temsil ettikleri kurumlara, yaptıkları görevlere, üstlendikleri
sorumluluklara ve toplum içindeki konumlarına hiç yakıĢmayan biçimde, her türlü hukuk ve
ahlak kuralını fütursuzca çiğneyerek, henüz yürütülmekte olan bir davada yargılanan,
Evrensel Hukuk kurallarına, taraf olduğumuz Uluslararası AnlaĢmaların, Anayasa‟mızın ve
Kanunlarımızın hükümlerine göre “Suçsuz” yani “Masum” sayılan insanları, kamuoyu
önünde “Ergenekoncu, Terörist, Örgüt Üyesi, Darbeci, Cuntacı, Çeteci, Balyozcu” ilan
eden kiĢileri esefle kınıyorum. Hedef olarak seçtikleri kiĢilerin ciddi sağlık sorunlarıyla ilgili,
maksatlı, yalan ve yanlıĢ haberler üreterek yayan, insanlık dıĢı, iğrenç yorumlarda bulunan,
çirkin ve saçma iftiralar ileri süren, edep ve hayadan nasibini almamıĢ haysiyet cellatlarını
ise kendi ayıplarının ve günahlarının kirlettiği kara vicdanları ile baĢ baĢa bırakıyorum.
Antik Yunan Filozofu SOKRAT(M.Ö.469-399)‟ın M.Ö.399 yılında, halka açık olarak
yapılan muhakemesine hem “BeĢyüzler Meclisi‟‟nin üyesi, hem de izleyici olarak katılan
Atinalıların, 21‟inci Yüzyıl Türkiye‟sinde, bir hukuk devletinin vatandaĢları olan bu tür
kiĢilerden, “Hukuk Bilinci‟‟, “Adalet AnlayıĢı‟‟ ve “Dava Takip Etme Adabı‟‟ bakımından çok
daha ileride bulundukları kanaatine varmanın teessürü içinde olduğumu da ifade etmek
istiyorum.
ÇağdıĢı Yargısız Ġnfazların ve Ġslamiyet öncesi Cahiliye Devrinin bir geleneği olan Linç
Kampanyalarının her türünde, fail veya alet sıfatıyla, utanç verici biçimde rol alan “Özel
görevli” bir medya kesiminin mevcut olduğu açıkça görülmektedir. Bu kesimdeki, kendisinin
“Özel yetkili” olduğuna inanan yazarların ve kadrolu tartıĢmacıların, stüdyolarda kurulan
televizyon mahkemelerinde gönüllü hakimler ve fahri savcılar olarak rol aldığı, seyredenler
için komedi, düĢünen ve hissedenler için trajedi olan ve sonu daima askerlerin mahkûmiyeti
ile biten tiyatro gösterileri ibretle izlenmektedir.
Söz konusu medyanın nasıl ve kimler tarafından yaratıldığını, bu medya kesiminin
özel görevlerini, yazarlarının ve tartıĢmacılarının da özel yetkilerini nereden aldıklarını
anlamak için; ülkemizde de yayımlanan, ne ABD ne de Türkiye Cumhuriyeti tarafından
resmen yalanlanmayan “Wikileaks Belgeleri” arasında yer alan, ABD‟nin Ankara Büyükelçisi
Robert PEARSON‟ın 06 Haziran 2003 tarihinde Washington D.C.‟ye gönderdiği kriptoyu,
“Bu bakımdan değerlendirildiğinde, güçlü bir medya grubunun oluĢturulmasına
ihtiyaç duyulmaktadır” cümlesine dikkat ederek okumak yeterlidir.
Bu “Özel Yetkili” yazarlar ve tartıĢmacılar; Evrensel Hukuk Kurallarına uymayan, hiçbir
ÇağdaĢ Hukuk Devletinde kabulü mümkün olmayan ve Türk Ceza Hukukunda da yeri
89
bulunmayan, kendilerinin icat ettikleri bir terminoloji ile tanımladıkları suçların hedef kiĢilere
ve kurumlara isnat edilmesi suretiyle, dezenformasyon, gri ve siyah propaganda
faaliyetlerinde bulunmaktadırlar. “KiĢilerin ve Kurumların itibarına” zerre kadar saygısı
olmayan bu Ģahıslar; Ġddia Makamının ileri sürdüğü delillerin sahteliğini ve geçersizliğini
ispat edenleri “Delilleri itibarsızlaĢtırmakla”, Ġddianame‟nin noksanlıklarını, hatalarını ve
tutarsızlıklarını ortaya koyanları “Ġddianame‟yi itibarsızlaĢtırmakla”, Yasal Savunma Hakkını
sağlam argümanlara ve güçlü delillere dayanarak kullananları da “Dava‟yı
itibarsızlaĢtırmakla” alenen suçlamaktadırlar. Yurt içinde ve Yurt dıĢında vuku bulduğu iddia
edilen veya vuku bulma ihtimali olan, konusunun suç teĢkil edebileceğini ve Hükûmet‟in
veya Ġktidar Partisinin aleyhine olabileceğini düĢündükleri her türlü olayı, akıl ve mantık dıĢı
gerekçelerle, kendilerine yazdırılan komik senaryolarla, “Ġddia Olunan Ergenekon Terör
Örgütüne maletmek” ve “Özel Yetkili Yargıda devam eden davaların sanıklarına yüklemek”
için, insanüstü bir gayretle çalıĢmaktadırlar. Bu tutum ve davranıĢları kasıtlı olarak
gösterenlere, Medeni Dünya‟nın önemli bir ahlak ilkesi olarak benimsediği, “Gerçeği
bilmeyen sadece cahildir; fakat gerçeği bilen ve yalan diyen suçludur, canidir”
özdeyiĢindeki nitelemeleri hatırlatmak isterim.
Söz konusu medya kesimi, bilhassa devam etmekte olan davalarda adı geçen kiĢilerle
ilgili olarak, ”Söyleniyor‟‟, Belirtiliyor‟‟, “Ġleri sürülüyor‟‟, “Öne sürülüyor‟‟, “Ġfade ediliyor‟‟,
“Ġddia ediliyor”, “Ortaya çıktı”, “YapmıĢ” gibi ibareler ihtiva eden yalan, yanlıĢ, uydurma
haberlerle, kamuoyunu olumsuz olarak etkilemeye ve yargı üzerinde menfi yönde baskı
oluĢturmaya çalıĢmaktadır. Hâttâ, bu medya kesiminin bazı unsurlarının, kendilerine bir
yerlerden verildiği anlaĢılan yalan, yanlıĢ, yanıltıcı ve yönlendirici sızdırma haberleri özel
görevleri gereğince iri puntolu baĢlıklarla yayımlarken, ilk defa kendileri tarafından
yayımlanmakta olan bu haberler için “Kamuoyunu Sarstı”, “Herkesi Ģoke etti” gibi ibareleri
de aynı haberlerin içine utanmazca dahil ettikleri, sık sık görülmektedir. Kendisini savcı,
hâkim ve mahkeme yerine koyarak kiĢilere suç isnat eden, haklarında hüküm veren ve
mahkûm eden bu medya kesimi, Türkiye‟de de geçerli olan “Evrensel Gazetecilik Ġlkeleri‟‟ni
insafsızca çiğnemektedir.
Ülkemizde faaliyet gösteren tüm medya kuruluĢları ve çalıĢanları için geçerli olmak
üzere, Basın Konseyi tarafından belirlenen “Basın Meslek Ġlkeleri‟‟ arasında yer almasına
rağmen, bahis konusu medya kesimi tarafından hiçbir Ģekilde umursanmayan ve sürekli
olarak ihlâl edilen iki önemli ilkeyi hatırlatmak isterim:
- Suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimse “Suçlu‟‟ ilan
edilemez.
- Yasaların suç saydığı eylemler, gerçek olduğuna inandırıcı makul nedenler
bulunmadıkça kimseye atfedilemez.
Özellikle Basın mensuplarının, “Ahlak yasalarını çiğnemeye hiç gelmez, hemen
öçlerini alırlar” özdeyiĢini daima hatırlarında tutmalarının, saygınlıkları açısından çok
önemli olduğunu ve kendilerine büyük fayda sağlayacağını düĢünüyorum.
Edebiyat, müzik ve gazeteciliğin çeĢitli alanlarında dağıtılan Pulitzer Ödüllerinin
verilmesi geleneğini baĢlatan, Amerikalı gazeteci ve yayıncı Joseph PULITZER(18471911)‟in, “Ahlak ilkelerini bile bile çiğneyen, yalnızca kendi çıkarını gözeten, halk
avcısı, fırsat düĢkünü bir basın, önünde sonunda, kendisi kadar alçak bir halk
yaratır” sözü ile dikkatleri üzerine çektiği ihtimalin, son derece ciddi sonuçlar yaratabilecek
kâbus gibi bir tehdit olduğunun kabul edilmesinde, ilgili herkes tarafından bu konu üzerinde
önemle, öncelikle ve hassasiyetle durulmasında fayda olduğu kanaatindeyim.
Aslında “Türk Yargısının itibarını” ciddi biçimde zedelemeye matuf söz konusu
faaliyetleri, Ģimdilik hüzün, endiĢe ve esef dolu bir sükût içinde, sabır ve dikkatle izlemekte
olan değerli hukukçularımızın, gerçek aydınlarımızın ve yüce milletimizin, eninde sonunda
Adolf HĠTLER‟in Propaganda Bakanı Joseph GOEBBELS‟in “Büyük Yalan” tekniğinin bir
uygulaması olan bu kirli oyunu akamete (baĢarısızlığa) uğratacağına, oyuncularına da hak
90
ettikleri dersi vereceğine kesinlikle inanıyorum. Tarih bilgisine ve bilincine sahip olan
herkesin, Nazi Almanyasında Alman Halkına sunulan “Büyük Yalan”ın, “Abartılı Siyonizm
ve Komünizm Tehlikesi Algılaması” üzerine kurulduğunu kolayca hatırlayacağını; günümüz
Türkiye‟sinde Türk Milletinin akıl ve izanını esir etmek için kullanılan “Büyük Yalan”ın ise,
“Hayali Ergenekon Terör Örgütü ve Darbe Tehdidi Paranoyası” çerçevesinde
Ģekillendirildiğini de açık seçik anlayacağını düĢünüyorum.
Ülkemizde bu konuda basın ve yayın organlarını en geniĢ ölçüde kullanarak yaratılan
yoğun ve yüksek tonlu Ģamata(gürültü, patırtı)‟nın hedefinin de, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaĢlarının dingin bir farkındalık içinde gerçekleri kavramasını engellemek olduğu
anlaĢılmaktadır. Bu maksatla faaliyet gösteren herkese, nafile bir çaba içinde
bulunduklarını, Abraham LINCOLN (1809-1865)‟ün meĢhur vecizesi ile hatırlatmak
istiyorum: “Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama
bütün insanları her zaman kandıramazsınız.” Bu kargaĢanın yaratılmasına katkıda
bulunmuĢ olmakla beraber, bugün karĢılaĢılan durumdan Ģikayetçi olanların, medeni
cesaret göstererek, “Önce ortalığı toza boğduk, Ģimdi de görememekten yakınıyoruz”
itirafında bulunmalarının ahlaki bir borç olduğunu düĢünüyorum. Bugün, Ġstiklal SavaĢı
kahramanı, büyük asker ve devlet adamı Ġsmet ĠNÖNÜ‟nün tabiriyle, “Suçluların telaĢı
içinde‟‟ oldukları görülen komplocuların ve onların yardakçılarının da baĢkalarına haksızlık
yaptıklarını bilmenin verdiği “Felakete uğrama korkusu”nu, ömürlerinin sonuna kadar
duyacaklarına ve yaĢayacaklarına inanıyorum.
Artık Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138‟inci Maddesine rağmen, Hukuk Devletinin
Kurallarını pervasızca çiğneyen ve harap eden bir yapay afet halini alan bu durum
karĢısında; Cumhuriyet Savcılarının 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Gizliliğin ihlâli”
baĢlıklı 285‟inci Maddesini ve “Adil yargılanmayı etkilemeye teĢebbüs” baĢlıklı 288‟inci
Maddesini, Basın Savcılarının ise, 5187 sayılı Basın Kanununun “Yargıyı etkileme” baĢlıklı
19‟uncu Maddesini yok sayan bir tutumu benimsemelerinin sebeplerini anlamak mümkün
değildir.
Yargı makamlarının maalesef görmezden ve duymazdan geldiği, “Devam eden
davalarda adil yargılanmayı etkileme” anlamı taĢıyan bu kasıtlı ve kötü niyetli faaliyetleri,
yüce Türk Milletinin eĢsiz sağduyusu ile takip ettiğine ve tarihin hassasiyetle
değerlendirerek kaydedeceğine inanıyorum. Bu tür kiĢileri, günümüzden 150 (yüzelli) yıl
önce, Ziya PaĢa, “Onlar ki verir laf ile âleme nizâmat, / Bin türlü teseyyüp(ayıplanacak
iĢler) bulunur hanelerinde.”/ beyiti ile tanımlamıĢtır.
Değerli tarihçi Prof.Dr.Ġlber ORTAYLI‟nın, 12 Ağustos 2012 tarihli Milliyet Gazetesinde
yayımlanan, yaĢanmakta olan günlerin olaylarını ve geliĢmelerini, tarihi bilgi ve tecrübe
birikiminin ıĢığında değerlendiren, “Terbiye ve Hukuk‟‟ baĢlıklı yazısı (EK-Ü)‟nın bir
bölümünü dikkatlerinize sunmak istiyorum:
“Birçok toplumda ve birçok durumda geleneklere dayalı edep hukukun önünde
gelir. Çünkü kanunların müeyyide (yaptırım) sahibi olmadıkları yerde gelenek ve edep
kurallarının çok etkili olacağı açıktır. Türkiye maalesef edepsizliğin kol gezdiği bir
ülke haline dönüĢtü. Bunun medyada da çarpıcı örnekleri görülüyor.‟‟
“Ama aslında manasız bir kin de var… Zamanlar geçer veya geçmez. Yüksek
rütbelileriyle bu Ģekilde hesaplaĢmaya kalkan toplumlar için bu hareket ve üslup bir
yüz karasıdır. Terbiye dediğimiz sadece köfteye değil, en baĢta insanoğluna, bilhassa
kendisini gazeteci diye takdim edenlere lazımdır.‟‟
“Aklımızı baĢımıza toplayalım. Bu tip hafiflikler ve manasız üslup acaba MareĢal
Petain‟i mahkum eden Fransa‟da hatta Stalinist terörün ortalığı kasıp kavurduğu 1937
Rusya‟sında rastlanabilecek cinsten midir? Bazıları demokrat yaftasıyla ağzına geleni
söyleyebiliyor.‟‟
Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda, Birinci Dünya SavaĢı ile KurtuluĢ SavaĢını
yaĢamıĢ, vatanımızın iĢgal edilmesinin acılarına katlanmıĢ, Ġkinci Dünya SavaĢının
91
tedirginliğini derinden hissetmiĢ olan büyüklerimiz, “Askerine düĢman olan düĢmanın
askeridir!” derlerdi. Bu sözü, son zamanlarda yayımlanan değerli bir eserin (Yavuz Selim
DEMĠRAĞ, TSK‟ya Ġndirilen Balyoz - Digital Terör) ithaf cümlesi olarak okuduğumda, halen
ülkemizde yaĢadığımız sürece uygun bir hatırlatma olduğunu düĢündüm. Türk Silahlı
Kuvvetlerine karĢı her imkân ve fırsattan yararlanarak, o güzel halk deyimimizle “Allahtan
korkmaz, kuldan utanmaz” bir tavırla, düĢmanca eylem ve söylemde bulunanların; M.Ö.
146 yılında Romalılar tarafından yıkılıncaya kadar yıllarca her gün, Roma Senatosunda söz
alarak “Kartaca yok edilmelidir!” cümlesi ile baĢlayan bir konuĢma yapan Romalı Senatör
Cato kadar, içlerindeki kin ve nefreti inanç haline getirdiklerini; M.Ö. 44 yılının 15 Mart günü
Roma Senatosunda, “Biz bugün buraya Sezar‟ı övmeye değil gömmeye geldik!” diyen,
aralarında Brütüs‟ün de bulunduğu Romalı Senatörler kadar, suikast yapmaya kararlı
olduklarını esefle ve ibretle izliyoruz.
Bu Ģartları oluĢturan giriĢimler ve uygulanan usuller, Dünya Tarihinde ilk defa
düĢünülmüĢ, tasarlanmıĢ ve uygulanmıĢ olma özelliğini taĢımamaktadır. Mesela, 18281910 yılları arasında yaĢamıĢ ünlü Rus Yazar Lev Nikolayeviç TOLSTOY‟un, “Yurtseverlik,
Askerlik ve Ġtaatsizlik Üzerine” isimli eserini okuyanlar, “Askerlerin itibarsızlaĢtırılması ve
Orduların tasfiye edilmesi” için bu kitapta tavsiye edilen yöntemlerin, bugün ülkemizde
yaĢanan geliĢmelerle büyük benzerlikleri olduğunu göreceklerdir. TOLSTOY‟un ülkesi Rus
Çarlığının; Ordusunun iyice zayıflatıldığı ve düzeninin bozulduğu bir süreçte, önce 1905
yılında Japonya‟ya yenildiğini, sonra da 1917 yılında, henüz Birinci Dünya SavaĢı sona
ermeden yıkılarak tarihe karıĢtığını daima hatırda tutmak gerekir.
Türkiye‟de son yıllarda yaĢadığımız, çağdaĢ insani, hukuki ve ahlaki değerlerle
bağdaĢtırılması asla mümkün olmayan biçimde, hoyratça yürütülen sürecin, hukuki mi,
siyasi mi, ideolojik mi olduğu, ülkemizin ve milletimizin geleceğini etkileyecek çok önemli bir
konu olarak tartıĢılmaktadır. Bu unsurları temsil eden ve temsil ettiği düĢünülen Ģahısların
sözlü ve yazılı beyanları birlikte değerlendirildiğinde, belirli siyasi ve ideolojik merkezlerin
ittifak ve iĢbirliği ile yönetilen, hukukun, yargı kurumlarının ve polisin vasıta olarak
kullanıldığı bir Tasfiye Sürecinin yürütüldüğü anlaĢılmaktadır. Devlet Yönetiminin üst
düzeylerinde bulunan bazı kiĢilerin, bazı politikacıların ve yazarların, bu süreci kendilerince
tanımlarken kullandıkları, Türk terbiyesi, Ġslam ahlakı ve Ġnsan haysiyeti ile bağdaĢtırılması
asla mümkün olmayan, seviyesiz, yakıĢıksız, ahlak ve nezaket dıĢı sözleri ve tabirleri
burada tekrar etmenin utanç verici olacağını düĢündüğüm için, böyle bir davranıĢtan imtina
ediyorum. BaĢta kendi ağızlarına yakıĢtırdıkları iğrenç kelimeleri “Temizlik yapmak” ve
“Temizlemek” fiillerinin önüne koymak suretiyle kurdukları edep dıĢı cümlelerle,
yargılanmakta olan kiĢilere hakaret etme teĢebbüsünde bulunanlar olmak üzere, bu
Ģahıslara; “Kem söz sahibinindir” ve “Üslubu beyan aynıyla insan!” atasözlerimizi
hatırlatmakla yetiniyorum. Ancak, 13 Nisan 2012 tarihli gazetelerde yer alan haberlere göre
(EK-V), Yürütme‟nin önemli bir makamında bulunan bir politikacı (Gümrük ve Ticaret
Bakanı Hayati YAZICI), Özel Yetkili Yargının yürüttüğü süreci tanımlarken, “Demokratik
alanda temizlik yapılıyor‟‟ ifadesini kullanmıĢtır. Söz konusu süreci “Özel Yetkili Yargının
yaptığı temizlik faaliyeti” olarak tanımlayan muhtelif ifadeler, bazı Hükûmet Üyeleri
tarafından, Medya ve Kamuoyu önünde zaman zaman dile getirilmektedir. Kanaatimce,
“Yargı Süreçleri”nin, mecazi anlamı “Zararlı Ģeyleri yok etmek” olan “Temizlik yapmak”
tabiri ile ifade edilmesi, üslup ve seviye bakımından olduğu kadar, Yürütme Organı ile Özel
Yetkili Yargı arasındaki iliĢkiler açısından da bir hayli sorunlu bir durum olup, “Yargı
Bağımsızlığı” konusunda ciddi Ģüpheler doğurmaktadır.
“Demokratik alanda temizlik yapılıyor” ifadesinin, aynı zamanda yakın tarihteki iki
önemli Temizlik Hareketini akla getirdiğini de belirtmek isterim.
- Bunlardan birincisi; Adolf HĠTLER‟in Almanya‟da, 1930‟lu yıllarda, “Nasyonal
Sosyalist alanda temizlik” maksadıyla, kendisinin kurduğu Güvenlik Polisini ve Halk
Mahkemelerini de kullanarak çeĢitli itham ve iftiralarla yaptığı, Savunma Bakanları General
92
Groener ve General Blomberg, Kara Kuvvetleri Komutanı General Von Fritsch, Ordu
Komutanları General Von Scleicher ve General Von Bredow gibi üst düzey askerî yetkilileri
de kapsayan Tasfiye Hareketidir. Bu Tasfiye Hareketi, birçok tarihçi tarafından, HĠTLER‟in
“Almanya‟nın Güçlü Lideri (Führer)” haline gelmesi ve Avrupa‟da Ġkinci Dünya Harbini
baĢlatması sürecinde, önemli bir aĢama olarak kabul edilmektedir.
- Ġkincisi ise; Josef STALĠN‟in, Sovyetler Birliğinde, yine 1930‟lu yıllarda yürüttüğü ve
“Komünist alanda büyük temizlik‟‟ olarak vasıflandırılan Tasfiye Hareketidir. STALĠN,
1922 yılında Komünist Partisi Genel Sekreteri olarak Sovyetler Birliğini yönetmeye
baĢladıktan sonra, yeteri kadar güç kazandığına inandığı 1930‟lu yıllarda, kendisine muhalif
olan ve olma ihtimali bulunan her kademedeki sivil ve asker kiĢileri, Rejim Mahkemelerinde
akıl almaz suçlamalarla idam ve hapis cezaları verdirmek ve Gizli Polis(GPU) suikastları ile
öldürtmek suretiyle tasfiye etmiĢtir. Stalin‟e sadık ve Rejim‟e bağlı komutanlar tarafından
emir ve komuta edilen, ancak bu tasfiye sürecinde çok sayıdaki tecrübeli general, amiral ve
subayından yoksun kaldığı için emir komuta zafiyeti yaĢamakta olan Sovyet Ordusu, 1941
yılında Batı sınırlarını geçerek taarruz eden Alman Ordusu karĢısında dayanamamıĢ, vatan
topraklarını Almanlara terk ederek, doğuya doğru çekilmek zorunda kalmıĢtır. Alman
Ordusu, Sovyetler Birliğinin Avrupa Kıtasındaki topraklarının büyük bölümünü iĢgal ederek,
önce Moskova önlerine, sonra da Stalingrad‟a ulaĢmıĢ, bu durumdan kurtulmak için
müttefiklerinin yardımına muhtaç hale gelen Sovyet Ordusu ve Halkı, Ġkinci Dünya
SavaĢının sonuna kadar çok büyük acılara, meĢakkatlere, yokluklara, yıkımlara,
fedakârlıklara ve 24 Milyon insanının ölümüne katlanmıĢtır.
- Her iki Tasfiye Hareketi de Alman ve Sovyet vatandaĢlarının yanı sıra birçok
milletten milyonlarca insanın, çok büyük acılar yaĢamasına neden olan sonuçlar
doğurmuĢtur. Ulusal birliğine ve toprak bütünlüğüne değer ve önem atfeden hiçbir milletin,
telafisi imkânsız kayıplar vermesine ve çok büyük bedeller ödemesine neden olacak, hayati
tehlike arz eden böyle felaketli durumlara maruz kalmayı asla istemeyeceği, inkâr
edilemeyecek bir gerçektir. Unutulmamalıdır ki; “Tarih” kendisinden ders almayanlar için
daima tekerrür eder.
Ülkemizde, Almanya‟dan ve Sovyetler Birliği‟nden 80 (Seksen) sene sonra, Silahlı
Kuvvetlere yönelik olarak, benzer tanım, maksat ve usullerle yürütüldüğü izlenimini veren
Tasfiye Hareketinin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaĢlarının büyük acılar çekeceği sonuçlar
doğurmamasını diliyorum. Bir devletin kendi ordusunu tahrip ve tasfiye etmek için gayret
göstermesi, çaba sarfetmesi, tam anlamıyla “Cinnet hali” olarak tanımlanabilir. Ülkemizde
maalesef bu süreci yaĢıyoruz. Tanrı, yüce Türk Milletini korusun!..
MEVLÂNA‟dan, YUNUS EMRE‟den ATATÜRK‟e kadar, “Hümanizm”in en yüksek
mertebesine eriĢmiĢ mutasavvıfların, düĢünürlerin, devlet adamlarının ve halk ozanlarının
yetiĢtiği, ebedi vatanımız olan bu topraklarda, “Kin, nefret, intikam ve rövanĢ” söylemlerinin
hakim olması, hoĢgörüsü tarihe malolmuĢ milletimizin bugünkü kuĢağı için gerçekten büyük
bir üzüntü vesilesi ve utanç kaynağıdır. Bu kavramların hiçbirini Türk Kültürü yaratmamıĢtır.
“Kin” Farsça, “Nefret” ve “Ġntikam” Arapça, “RövanĢ” Fransızca kökenli kelimelerdir.
Her kavram kendisini yaratan kültürün eseridir. Bugün milletimizin gündemini iĢgal eden,
hümanizmden uzak hoĢgörüsüz söylemlerin, millî karakterimiz ve hasletlerimizle hiçbir
Ģekilde bağdaĢmadığı ve insanlığa örnek olmuĢ geçmiĢimize hiç yakıĢmadığı, kabul
etmemiz gereken acı bir gerçektir.
Amerikalı Siyaset Bilimci Profesör Gregory J. MASSELL, “Hukuk” ile “Toplumsal
değiĢme” arasındaki iliĢkiler konusunda yaptığı kapsamlı araĢtırmalar ile, “Hukuk, ani bir
toplumsal değiĢme aracı olmaya elveriĢli değildir” sonucuna varmıĢtır. Bu tespit, bilim
çevrelerinde en geniĢ ölçüde kabul görmüĢtür. Bu bilim adamları arasında, Türkiye‟yi çok iyi
tanıyan ve Türk hukuk çevreleri tarafından yakından tanınan Alman asıllı Prof. Ernst Eduard
HĠRSCH da bulunmaktadır. Arzu edilirse, bu konuda detaylı bilgi edinmek için Prof.
MASSELL‟in, American Political Science Association (Amerikan Politik Bilim Topluluğu)‟ın 8
93
Eylül 1967 tarihinde ABD‟nin Princeton Üniversitesi Uluslararası AraĢtırmalar Merkezi (The
Center of International Studies at Princeton University)‟nde yapılan Yıllık Toplantısında
sunduğu “LAW AS AN INSTRUMENT OF REVOLUTIONARY CHANGE IN A
TRADITIONAL MILIEU” (Geleneksel Bir Çevrede Devrimci DeğiĢim Aracı Olarak Hukuk)
baĢlıklı bildiri incelenebilir. Ciddi bilimsel çalıĢmaların ıĢığında, ülkemizde hukuku ve yargıyı
araç olarak kullanarak toplumu değiĢtirmeyi arzu eden ve bu yolda çaba gösterenlerin
sükûtu hayale uğramalarının kaçınılmaz olduğuna ve “Hukuk ne kadar istismar edilerek
kullanılırsa
kullanılsın,
tarihin
tekerleğinin
yargı
marifetiyle
tersine
döndürülemeyeceği”nin, bilinmesi gerektiğine inanıyorum. Bu konu üzerinde hassasiyetle
duruyorum. Çünkü sonuç alınması mümkün olmayan tehlikeli bir oyunu oynamakta olanları
vakit çok geç olmadan bu faaliyetlerinden vazgeçirmek istiyorum.
Ulu önderimiz, ebedi baĢkomutanımız Mustafa Kemal ATATÜRK‟ün; 29 Ekim 1923
günü, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Cumhuriyet‟in ilanını sağlayan kanunun kabul
edilmesi üzerine, alkıĢlar arasında yaptığı konuĢmanın son cümlesi olarak, “Türkiye
Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır!” sözü ile ifade ettiği ulusal hedefe,
bizim kuĢağımız olmasa da gelecek kuĢakların mutlaka ulaĢacağına bütün kalbimle
inanıyorum. Cumhuriyet‟in fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesilleri, bunu mutlaka
baĢaracaklardır. Ancak, gelecek kuĢakların; bugünleri gururla anmayacaklarını, tarih
kitaplarından okuyunca utanacaklarını, bütün bu olanları akıl ve mantıklarına
sığdıramayacaklarını,
uğradığımız
akıl
ve
vicdan
tutulmasının
nedenlerini
anlayamayacaklarını, bugün yaĢadığımız sürecin sorumluluğunu taĢıyan kiĢileri milletimize
fenalık yaptıkları için hiçbir zaman unutmayacaklarını düĢünüyorum. ÇağdaĢ psikiyatri
literatüründe yer alan bir özdeyiĢe göre; “Aptallar ne bağıĢlar, ne unutur; saflar hem
bağıĢlar, hem unutur; akıllılar bağıĢlar, ama unutmaz.” Türk Milletinin fertlerinin
genlerinde taĢıdığı tarihi bir hasleti vardır: Engin bir bağıĢlama duygusuna sahiptir; bazen
hoĢgörüyle, bazen de umursamazlıkla unutmuĢ gibi görünür, ama neyi unutmuĢ
göründüğünü asla unutmaz, yeri ve zamanı geldiğinde tüm detaylarıyla hatırlar ve mutlaka
gereğini yapar. Bugünkü suskunluğunun cehaletinden değil, asaletinden ileri geldiğinden
Ģüphe duyulmamalı; hiç kimse bu asil milleti akılsız ve cahil yerine koyma gafletine
düĢmemelidir.
Türkiye‟nin bugün içinde bulunduğu tehlikelerle, haksızlıklarla, ızdıraplarla ve korkularla
dolu, akıl, izan, mantık ve vicdan ölçüleri içinde izahı ve kabulü mümkün olmayan menfi
ortamı yaratanların, yönetenlerin, gerçekleĢtirmek için çalıĢanların ve alet olarak
kullanılanların; vicdan azabından da, Tanrı‟nın gazabından da, Millet‟in lanetinden de, Tarihin
kahredici hükmünden de, Hukuk Devletinin bağımsız ve tarafsız mahkemelerinde hesap
vermekten de kurtulamayacaklarına eminim. Hem beĢerî hem de ilahî adaletin gereği
olduğuna inandığım bu durumun gerçekleĢtiğini göremezsem, vatan Ģairimiz Namık Kemal‟in
Bolayır‟daki kabrinde, mezar taĢına vasiyeti üzerine yazılmıĢ “Ölürsem görmeden millette
ümit ettiğim feyzi, / Yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun, ben mahzun.”/ mısraları
benim de son arzumun ifadesi olacaktır.
Ülkemizde yaĢamakta olduğumuz, özet olarak tasvir etmeye çalıĢtığım, bu durum ve
Ģartlarda, Ģahsıma çok ciddi suçlar isnat ve çok ağır cezalar talep eden Ġnternet Andıcı
Ġddianamesinin, hiç olmazsa asgari düzeyde dikkat, itina ve hassasiyet gösterilerek
hazırlanmıĢ, daha tutarlı bir iddianame olmasını beklerdim. Çünkü Anayasa‟sının 2‟nci
Maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanıĢma ve adalet
anlayıĢı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, baĢlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.‟‟
yazan bir ülkenin, “Hukukun üstünlüğüne inanan‟‟ ve herĢeye rağmen “Türk Yargısına
güvenini korumaya çalıĢan‟‟ bir vatandaĢı olarak, buna hakkım olduğunu düĢünüyorum. Bu
nedenle, buraya kadar ilk bakıĢta göze çarpan özelliklerini kendi görüĢ açımdan
değerlendirmeye çalıĢtığım Ġddianame‟de karĢılaĢtığım, “Dikkat, itina, hassasiyet ve
94
tutarlılık noksanlığı” beni hayal kırıklığına uğrattı. Bu iddianamenin bir Cumhuriyet Savcısı
tarafından hazırlanmıĢ olduğuna inanamadım. Ancak, hem sistemin hem de sürecin içinde
etkili bir görevde bulunan, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1‟inci Daire BaĢkanı
Ġbrahim OKUR‟un, 19 ġubat 2012 tarihli Star Gazetesinde yayımlanan, Lütfi KAPLAN ile
yaptığı söyleĢide (EK-Y) ve 29 Haziran 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, Utku
ÇAKIRÖZER‟in “Analiz” köĢesinde yer alan (EK-Y), içinde bulunduğumuz yargı sürecinde
yaĢadıklarımıza ıĢık tutan görüĢlerini okuduğumda, Ġddianame‟deki olumsuzlukların
nedenleri de dahil olmak üzere, zihnimi iĢgal eden birçok sorunun cevabını buldum.
Sayın Ġbrahim OKUR‟un açıklamalarından, Özel Yetkili Yargı Sisteminin Ģöyle çalıĢtığı
anlaĢılmaktadır:
- Ceza Muhakemesi Kanununun 251‟inci maddesinin 1‟inci fıkrasındaki “250‟nci
madde kapsamına giren suçlarda soruĢturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca bu suçların soruĢturma ve kovuĢturmasında görevlendirilen Cumhuriyet
Savcılarınca bizzat yapılır.‟‟ hükmüne rağmen, soruĢturmalar doğrudan kendilerine bağlı
olmayan Emniyet TeĢkilatı, yani Polis tarafından yürütüldüğü için, konunun özünü
yakalayacak kadar iĢin içinde olmayan Cumhuriyet Savcıları, SoruĢturma Safhasında
yeterince etkin olamamakta, soruĢturmanın seyrini etkilemekte ve değiĢtirmekte zorluk
çekmektedirler. Bir anlamda, kamuoyunda oluĢan “Emniyetten ne gelirse davaya
dönüĢüyor‟‟ algısı haklılık kazanmaktadır.
- Özel Yetkili Savcılar ve Hakimler;
> “KiĢilerin lekelenmeme hakkı, ölçülülük ilkesi ve masumiyet karinesi‟‟ gibi
hususlarda yeterince özenli davranmamakta, “Tutuklamanın kural değil bir tedbir olduğunu‟‟
unutmakta, Ceza Hukukunun temel prensiplerinden biri olan, “Bir masumun suçsuz yere
hapse girmesindense, bin suçlunun serbest kalmasının tercih edilmesi‟‟ anlayıĢını terk
etmektedirler.
> Suç ve suçlu bulmak için değil hakikati ortaya çıkarmak ve adaleti tesis etmek
için çalıĢmak, kendilerine verilen geniĢ yetkileri kullanırken bir kuyumcu dikkat ve özeniyle
hareket etmek, keyfi davranıĢlardan sakınmak, haklı ve doğru soruĢturmaların bile
doğruluğundan kuĢku duyulmasına neden olacak yaklaĢımlardan kaçınmak, kendi düĢünce
ve inançlarından dahi bağımsız ve tarafsız olarak, objektif değerlendirmelere dayanan
kararlar vermek zorunda olduklarını yeteri kadar dikkate almamaktadırlar.
> Yargı görevlerini; basketbol ya da voleybol maçına baĢlamadan önce saha
ortasında kafa kafaya vererek galibiyet kararlılığı sergileyen sporcuların ruh hali içinde, “Biz
böyle yapmasak ülke elden gidiyor, biz bu direncimizle memleketi kurtarıyoruz‟‟ inancına
sımsıkı sarılarak yapmaktadırlar.
Gerçekçi bir tasviri yansıttığına inandığım, Özel Yetkili Yargı ile ilgili bu tabloda yer
alan hayati önemi haiz 3 (üç) unsur hemen göze çarpmaktadır.
- Birincisi: SoruĢturma, ĠçiĢleri Bakanlığına bağlı olan Emniyet TeĢkilatının
inisiyatifinde, fiilen Polis tarafından yürütülmekte, Ġddianame de esas olarak Polis tarafından
hazırlanmaktadır. Açıkça ifade etmek gerekirse; Yürütme, Yargı‟nın görevini üstlenmiĢtir.
- Ġkincisi: Özel Yetkili Savcı ve Hakimler; kendilerinin “Hukuk kurallarına ve
Kanunlara uygun olarak adaleti tecelli ettirme‟‟ görevi yerine, “Elden gittiğine inandıkları
ülkeyi kendi görüĢleri doğrultusunda kurtarma‟‟ misyonu olduğu vehmine kapılmıĢlardır. Bu
misyonlarını, takım ruhu içinde birbirlerine kenetlenmiĢ olarak yerine getirmektedirler. Yani
Yargı, Yürütme‟nin görev ve sorumluluğuna sahip çıkmıĢtır.
- Üçüncüsü: Yargılamanın üç temel unsurundan ikisini teĢkil eden Ġddia Makamı
(Savcı) ile Yargı Makamı (Hakim), üçüncü unsur olan Savunma Makamına (Sanık ve Vekili)
karĢı birleĢmiĢlerdir. Böylece, Ġddia ve Savunma Makamları arasında var olması gereken
“Silahların EĢitliği‟‟ prensibi ile “Mahkemenin Tarafsızlığı‟‟ ilkesi ortadan kaldırılmıĢtır.
Sayın Ġbrahim OKUR‟un açıklamalarının gerçeğin ifadesi olduğunu kabul etmemiz
gerektiğine inanıyorum. Bu durumda, Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesinin bazı
95
hukuki tasarrufları arasında kabulü ve izahı mümkün olmayan büyük tenakuzlar bulunduğu
da ortaya çıkmaktadır. Mahkeme;
- Sanıklar aleyhine verdiği “Tutuklama‟‟ ve “Tutukluluğun Devamı‟‟ kararlarının, her
sanık için ayrı ayrı olmak üzere, somut olgulara dayanan detaylı gerekçelerini yazmayı,
Ceza Muhakemesi Kanununun amir hükmü olmasına rağmen, “Ġhsası rey‟‟ anlamına
geleceğini ileri sürerek reddetmiĢtir.
- Altında bir Cumhuriyet Savcısının imzası bulunmakla beraber, Ġstanbul Emniyet
Müdürlüğü Terörle Mücadele ġube Müdürlüğünün inisiyatifinde, “Terörle Mücadele
polisleri‟‟ tarafından yapılan soruĢturmanın ürünü olarak ortaya çıktığını bildiği Ġnternet
Andıcı Ġddianamesini, Ceza Muhakemesi Kanununun amir hükümlerine aykırı olduğu halde,
tereddütsüz kabul ederken, bu tasarrufunun “Ġhsası rey‟‟ anlamına geleceğini ise hiç dikkate
almamıĢtır.
Eyleme dönüĢmüĢ olan bu düĢünceyi “Hukuk ve Adalet” adına hayret ve ibretle,
“Devletin Anayasal Düzeni” adına da endiĢe ve dehĢetle karĢılamak gerekir. Bu
değerlendirmeler nedeniyle gözümde canlanan manzara, Ziya PaĢa (1825-1880)‟nın
Osmanlı Devletinin Yargı Sisteminin 19‟uncu Yüzyılın ortalarındaki görünümünü anlatan;
“Kadı ola davacı ve muhzır dahi Ģahit, / Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet./”
mısralarını hatırlatmaktadır. Muhzır; kadıların mahkeme baĢkanı olduğu devirde, ilgililerin
mahkemede bulunmalarını sağlayan görevlidir. Tabii, Ziya PaĢa‟nın bu tespitinden 150 yıl
sonra yapılmakta olan Ergenekon Davası yargılamasının bazı açık tanıkları ile kimliği açığa
çıkan gizli tanıklarına bakınca, bunların yanında “Muhzır”ın tercihe Ģayan, makul ve masum
bir tanık olarak kabul edilebileceğine hiç Ģüphem olmadığını da belirtmek isterim. Oysa,
“Kimse kendi davasında yargıç olmamalı; tarafsızların hüküm vermesini
beklemelidir” kuralı, ÇağdaĢ Hukuk AnlayıĢının çok önemli bir unsuru ve temel
prensiplerinden biri olarak kabul edilmektedir. Hiçbir Ģahıs ve kuruma haksızlık yapmak
istemem; ama “Hukuk Devleti olabilmek için, son 200 yıldır Milletimizin verdiği mücadeleler
ve Devletimizin gösterdiği çabalar ile yaptığımız baĢarılı ve parlak Hukuk Devrimlerinin
boĢa gitmiĢ olabileceği” düĢüncesi çok büyük bir üzüntü ve geleceğimiz açısından derin
kaygı nedenidir. Yargı Sistemimizin, bir bütün olarak, iç ve dıĢ kamuoyuna yansıttığı
görüntüsünün;
- Konfüçyüs (M.Ö.551-479)‟ün; “Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur, geriye
kalan her Ģey onun etrafında döner.” sözünün derin manası,
- “Bırakın adalet yerini bulsun, / Ġsterse kıyamet kopsun.” dizelerinin yansıttığı
adalet anlayıĢı,
- Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği Konferansı (AGĠK)‟nın, 21 Kasım 1990 tarihinde
yaptığı Zirve Toplantısında kabul edilen, “Avrupa‟nın Geleceği Ġçin Paris ġartı”nın;
“Demokrasi, kamu makamlarının hukuka uyma yükümlülüğünü ve adaletin yansız
Ģekilde dağıtılmasını zorunlu kılar.” hükmü,
- Günümüzden 2000 yıl önce benimsenmiĢ olan; “Yargıç saikleri yargılamaz” (De
intemis non judicat praetor) kuralı ile uyumlu vasıflara sahip olmasını arzu ederdim.
Son tahlilde, tamamen insanlar için olan ve icrası ile insan hayatını doğrudan etkileyen
iki mesleğin mevcudiyetini kabul etmemiz gerekir: “Hekimlik” ve “Hakimlik”… Hekimliğin
kadim bir evrensel değer olarak kabul edilen altın kuralı, “Önce, zarar verme!” anlamına
gelen “Primum non (nil) nocere” özdeyiĢi ile ifade edilmektedir. Ġnsan hayatı ile ilgili bu
altın kuralın, hakimlerimiz tarafından da benimsendiğini gösteren uygulamaların,
yaĢadığımız “Ġnsan Haklarına Saygı Çağı”nda, hakimlik mesleğinin iç ve dıĢ kamuoyu
nezdindeki itibarını ve saygınlığını yükselten etkiler yaratacağına inanıyorum.
Esasen, binyıllar boyunca geliĢtirilip olgunlaĢtırılan Evrensel Hukuk Kurallarının da bunu
gerektirdiğini anlamak için, sadece Ģu özdeyiĢleri hatırlamak yeterlidir:
- Tüm hukuk insanlar için konmuĢtur.(Hominum cause omne jus constitutum est)
- KuĢkulu durumlarda özgürlükten yana olmalıdır.(In dubio pro libertate)
96
- Kimse hukuksal korunmadan mahrum edilemez.(Justitia nemini neganda)
- Ġyiniyet varsayılır.(Bonafides praesumitur)
“Önce, zarar verme!” kuralının, özellikle “Yakalama, Tutuklama ve Tutukluluğun
Devamı” kararları ile ilgili bugünkü uygulamalarına bakıldığında, âdeta “Öncelikle, zarar
vermelisin” anlayıĢının yürürlükte olduğu izlenimini veren Türk Yargısının “Özel Yetkili
Bölümü” tarafından benimsenmesinin, çok önemli olduğunu düĢünüyorum. Çünkü; 21‟inci
Yüzyılın baĢlarında ülkemizde nasıl bir Siyasal Rejimin ve Hukuk Sisteminin yürürlükte
olduğunu, ileride hukukçuların, sosyologların, tarihçilerin ve siyaset bilimcilerin ne Ģekilde
değerlendirecekleri ve ifade edecekleri kadar, ediplerin, Ģairlerin ve sanatçıların, bugünleri
genç kuĢaklara hangi sözcükler, çizgiler ve mısralarla anlatacaklarının da, önem verilmesi
gereken bir konu olduğunu kabul etmemiz gerektiği kanısını taĢıyorum.
Malumunuz olduğu üzere, Ceza Muhakemesi; kiĢinin özgürlüğünün, onurunun,
saygınlığının, toplum içindeki konumunun, mesleki statüsünün, aile saadetinin, servetinin,
istikbalinin, hülasa birey olarak sahip olduğu tüm değerlerin ciddi risk altında bulunduğu ve
tehdide maruz kaldığı bir muhakeme nevidir. Çünkü Ceza Muhakemesinin neticesinde,
mahkûmiyet ihtimali bulunmaktadır. Bu nedenle; gerek soruĢturma, gerekse kovuĢturma
safhasında “KiĢinin adil yargılanma hakkı”na saygı gösterilmesi, önyargılardan, yanlıĢ ve
keyfi usullerden uzak, Ceza Muhakemesinin kurallarına ve ilkelerine uygun bir yargılama
sonucunda, hukuka uygun, doğru ve adil olan karara ulaĢılması büyük önem taĢır. Tarih
boyunca, Ceza Muhakemesinde bu hususların sağlanması ve kiĢinin temel hak ve
hürriyetlerinin hukuka aykırı, yanlıĢ ve adaletsiz yargı kararlarına karĢı korunması amacıyla,
kanunlara müeyyide öngören hükümler konulmuĢtur. Örnek olarak, zamanımızdan yaklaĢık
3800 yıl, tarihte ilk kez M.Ö. 367 yılında Roma‟da, yargı iĢlerini düzenleme yetkisini haiz
olan Preatörlük makamının tesis edilmesinden yaklaĢık 1650 yıl önce yazılan Hammurabi
Kanunlarının 5‟inci Maddesini okumak istiyorum: “Bir yargıç bir davaya bakıp bir karara
varırsa, hükmünü yazılı olarak sunar; daha sonra verdiği kararda bir hata ortaya
çıkarsa ve bu kendi hatasından kaynaklanıyorsa o zaman davada onun tarafından
kararlaĢtırılan para cezasının on iki katını öder ve halka ilan edilerek yargıçlık
makamından el çektirilir ve bir daha yargıçlık icra etmek için oraya oturamaz.‟‟
Askerî Stratejinin kuvvet, mekân, zaman olmak üzere üç faktörü ve önemli bir kuralı
vardır: “Yığınakta yapılan hatayı harbin cereyanı sırasında düzeltmek son derece
zordur”. ġayet yığınak yeterli kuvvetle, doğru yerde ve uygun zamanda yapılmazsa, bunun
olumsuz etkileri harp süresince hissedilir ve bu etkileri gidermek için olağanüstü çabalar
gösterilmesi gerekir. Benzer Ģekilde Ceza Muhakemesinde de, SoruĢturma Safhasının
ürünü olan Ġddianame‟de yapılan hataların, KovuĢturma Safhasında düzeltilmesi çok zor
olduğu için, bu maksatla Savunmanın, Mahkeme Heyetinin ve Ġddia Makamının iyi niyetli ve
gayretli çabalar sarfetmesine ihtiyaç vardır. Maalesef, KovuĢturma Safhasının bugüne
kadar olan bölümünde, Ġddia Makamının, Ġddianame‟nin gerekçeleriyle beraber açıkladığım
hatalarını telafi etmek için böyle bir tutum ve davranıĢ içine girdiğini söylemek mümkün
görülmemekte; bu durumda muhakemenin ağır yükünün Savunma ve Yargı Makamları
tarafından paylaĢılmakta olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Ankara Barosu BaĢkanı Prof.Dr. Metin FEYZĠOĞLU‟nun, Cumhuriyet Gazetesinde
yayımlanan “Çok Sanıklı Davalar Ve Devam Eden Bağlantılı SoruĢturmalar‟‟ baĢlıklı
makalesinden (EK-Z) aldığım, önemli hususlara dair birkaç cümleyi dikkatlerinize
sunacağım:
- Her sanık açısından isnad edilen suç fiilini hangi davranıĢla, nerede, ne
zaman iĢlediği ayrı ayrı açıklanmadan, deliller ve olaylar her sanık açısından ayrı ayrı
iliĢkilendirilmeden, genel ve toptancı bir yaklaĢımla suçlama konusu olayların
anlatılması hukukun ağır Ģekilde ihlal edilmesi anlamına gelir.
97
- KiĢinin hangi fiili ile ceza kanununu ihlal ettiği iddianamede belirlenmez ise,
Ģeklen bir iddianame olsa bile, cezai uyuĢmazlık mahkemece belirleneceğinden
“davasız yargılama olmaz‟‟ ilkesi hiçe sayılmıĢ olur.
- Ceza davasında sanık kendisini savunamaz hale getirilir ise, ceza
muhakemesi, önceden belirlenmiĢ bir sonuca ulaĢmak için baĢvurulan bir zulüm
aygıtına dönüĢür.
“Usul” konusuna iliĢkin bazı görüĢlerimi ifade etmek istiyorum. Özel Yetkili
Mahkemelerde yürütülen diğer davalarda olduğu gibi, Ergenekon Davası ile birleĢtirilen
Ġnternet Andıcı Davasının görülmesi sırasında da zaman zaman “Muhakeme Usulü
Kuralları”na riayet edilmediği yönünde genel bir kanaat oluĢmuĢtur. Bu kanaate karĢı da
“Uygulanan usulde hatalar olması hiç önemli değildir; biz esasa bakalım” temasını iĢleyen
yoğun bir propaganda, belirli çevreler tarafından yürütülmektedir. Oysa “Usulün esasın giriĢ
kapısı olduğu, doğru odaya ancak doğru kapıdan girilebileceği, yanlıĢ ve keyfi usullerin
yanlıĢ ve keyfi sonuçlara götüreceği” genel kabul gören bir görüĢtür.
Ceza muhakemesinin belirlenmiĢ kuralları, binlerce yıllık birikimle oluĢmuĢ evrensel
ilkeleri vardır. Ceza muhakemesini yürütenler, bu kurallara uymak ve bu ilkelere saygı
göstermek zorundadırlar. Bugün en kötü örnek olarak kabul ettiğimiz, 1231 yılında Papa
IX.GREGORĠUS tarafından kurulan Engizisyon Mahkemelerinde dahi, uyulmak zorunda
olan kuralların ve usullerin bulunduğu bilinmektedir. “Ġnquisitio” Latince‟de “SoruĢturma,
tahkik” anlamına gelmektedir. Engizisyon Mahkemeleri de “SoruĢturma” veya “Tahkik”
mahkemeleridir. Ġhbar müessesesi üzerine kurulmuĢ olan ve sanığın kendisini kimin ihbar
ettiğini asla öğrenemediği Ortaçağ Engizisyon Mahkemeleri, bağlı olduğu Katolik Kilisesinin
koyduğu kurallara ve usullere göre yargılama yapıyorlardı. 14‟üncü Yüzyılda, Ġspanyol
teolog ve Engizisyon Mahkemesi üyesi Nicolas EĠMERĠCO (1320-1399) “Bir Ģüpheli ya da
sanık ne ile suçlandığını asla bilmemeli; sanığa iddianame gösterilmemeli” prensibi üzerine
kurulmuĢ olan, Yargıcın Rehberi (Directorium Inquisitorum) isimli kitabı yazdı. Ġspanyol
kilise hukukçusu Francisco PENA (1540-1610) ise, bu kitabı geliĢtirerek hazırladığı
“Engizisyon Yargıcının El Kitabı” (In Directorium Inquisitorum a Nicolas Eimerico
Conscriptum Commentarie)‟nı, 1578 yılında Roma‟da yayımladı. Engizisyon Mahkemeleri
bu temel dokümanlara uygun olarak yargılama yaptılar.
Türkiye Cumhuriyetinin Ağır Ceza Mahkemelerinde uyulması gereken kurallar ve
ilkeler, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda belirtilmiĢtir. Bu kanunun; “Bağlantılı
Davalar‟‟ baĢlıklı Üçüncü Bölümündeki 8‟inci Madde “Bağlantı kavramı”, 9‟uncu Madde
“Davaların birleĢtirilerek açılması”, 10‟uncu Madde “Görülmekte olan davaların
birleĢtirilmesi ve ayrılması”, 11‟inci Madde “GeniĢ bağlantı sebebiyle birleĢtirme”, “Yetki”
baĢlıklı Dördüncü Bölümündeki 16‟ncı Madde ise “Bağlantılı suçlarda yetki” ile ilgili usul
hükümlerini kapsamaktadır.
Bu hükümlerin lafzından da açıkça anlaĢıldığı gibi;
- 8‟inci Maddedeki “Bağlantı kavramı‟‟na uyan davalar;
> BirleĢtirilerek açılabilir,
> Görülmekte iken birleĢtirilebilir,
> GeniĢ bağlantı sebebiyle birleĢtirilebilir.
- BirleĢtirme iĢlemi yalnız ve ancak yetkili mahkemenin kararı ile yapılabilir.
Hal böyle iken, Ġnternet Andıcı Davasının DuruĢma Tutanaklarında yazılı olduğuna
göre, Ġddia Makamı tarafından;
- 36‟ncı (sayfa 24) ve 37‟nci (sayfa 5,21) Celselerde “Bağlantılı Dava‟‟ kavramı,
- 37‟nci (sayfa 21), 46‟ncı (sayfa 55) ve 48‟inci (sayfa 31) Celselerde “Bağlantılı
Dosya‟‟ kavramı,
- 38‟inci (sayfa 23) Celsede “Bağlantılı Dava Dosyası‟‟ kavramı,
- 38‟inci (sayfa 16), 40‟ıncı (sayfa 26,44), 46‟ncı (sayfa 2,52,53), 47‟nci (sayfa 31)
Celselerde “BirleĢtirme Talepli Dava‟‟ kavramı,
98
- 53‟üncü (sayfa 32) Celsede “BirleĢtirme Amaçlı Dava‟‟ kavramı kullanılarak
sanıklara, Ġnternet Andıcı Davası ve bu dava ile birleĢtirme kararı bulunan Ġrticayla
Mücadele Eylem Planı Davasının dıĢındaki davaların dosyalarından, çeĢitli sorular
sorulmuĢtur.
Ceza Muhakemesi Kanununda bulunmayan bu kavramlardan hiçbiri, dosyasından
soru sorulan davalara, Ġddia Makamını haklı gösterecek bir statü kazandırmamaktadır.
Kanun hükümleri çok açık olarak, Ġddia Makamının sanığa suçlandığı davanın dosyası
dıĢında, sadece mahkeme kararıyla bu dava ile birleĢtirilmiĢ davaların dosyalarından soru
sorma yetkisini vermektedir. Ġddia Makamının bu yetkinin dıĢına çıkması, söz konusu
kanunu “Sanığın savunma hakkını kısıtlama‟‟ sonucunu doğuracak biçimde ihlal etmesi
anlamına gelmektedir. Kaldı ki, “Görülmekte olan davaların birleĢtirilmesi‟‟ ve “Görülmekte
olan davalara Ek Ġddianameler ile yeni sanıkların dahil edilmesi‟‟, hem “Sanığın savunma
hakkını kısıtlayan‟‟ hem de “Hakimin vicdani kanaat oluĢturma sürecini sanık aleyhine
etkileyen‟‟ usuller olduğu gerekçesiyle, hukukçular arasında güçlü tenkitlere hedef olmakta
ve ciddi biçimde tartıĢılmaktadır.
14.02.2012 Tarihinde yapılan 53 No.lu Celsede, Ġddia Makamında bulunan
Cumhuriyet Savcısı (Mehmet Ali PEKGÜZEL), Ģu ifadeleri kullanmıĢtır: “Bu dava
biliyorsunuz birleĢtirme amaçlı olarak açıldı, esas ana dava 2008/209 sayılı bir
numaralı Ergenekon davası, Ġki numaralı 2009/191 var. Bu da 3. dava olarak
birleĢtirme amaçlı olarak açıldı. Diğer sanıklar da bu davayla ilgili yargılanıyorlar, siz
de aynı Ģekilde Ergenekon davasıyla yargılanıyorsunuz‟‟. (DuruĢma Tutanağı, sayfa 32)
Ġddia Makamı; “Ġnternet Andıcı Davası Sanıklarının „Ergenekon Davası ile
yargılandıklarını‟‟ hangi mahkemenin, hangi birleĢtirme kararına dayanarak ifade ettiğini”
açık, net ve inandırıcı biçimde izah edemediği takdirde, söz konusu ifadesi ile sanıkları
aldatma giriĢiminde bulunarak, Ceza Muhakemesi Kanununun “Ġfade alma ve sorguda
yasak usuller‟‟ baĢlıklı 148‟inci Maddesinin 1‟inci fıkrasında yazılı olan, “ġüphelinin ve
sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü
davranma, iĢkence, ilaç verme, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları
kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz‟‟ hükmünü ihlal ettiği ortaya
çıkacaktır.
Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesi; Ġnternet Andıcı Davasını Ergenekon-2 Davası
ile “BirleĢtirme Kararı”nı, Ġddia Makamının 30 Mart 2012 tarihli “BirleĢtirme Talebi”ne
istinaden, 05 Nisan 2012 tarihinde, Ergenekon-1 Davası ile “BirleĢtirme Kararı”nı ise 27
Nisan 2012 tarihinde vermiĢtir. Ġddia Makamı (Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali
PEKGÜZEL)‟nın “Ġnternet Andıcı sanıklarının aynı zamanda Ergenekon Davasıyla da
yargılandıklarını” Mahkeme Heyeti huzurunda ifade ettiği tarih ise 14 ġubat 2012‟dir.
Yani, Ġddia Makamı, kendisinin henüz Mahkeme‟den “BirleĢtirme Talebi"nde dahi
bulunmadığı bir zamanda, Mahkeme‟nin Ergenekon-2 Davası ile “BirleĢtirme Kararı”
vermesinden 48 (kırksekiz) gün önce, Ergenekon-1 Davası ile “BirleĢtirme Kararı”
vermesinden de 70(yetmiĢ) gün önce, bu kararları açıklamıĢtır. Bu durumda,
cevaplandırılmasının zorunlu olduğunu düĢündüğüm iki önemli soruyu, Mahkeme Heyetinin
takdirlerine sunuyorum:
- Birincisi : Ġddia Makamı, henüz talepte bile bulunmadığı bir konuda, Mahkeme‟nin
Ergenekon-2 Davası için vereceği kararı 48 (kırksekiz) gün öncesinden, Ergenekon-1
Davası için vereceği kararı ise 70(yetmiĢ) gün öncesinden nasıl bilmiĢ ve neye dayanarak,
kimden veya kimlerden aldığı yetki ve güvenceyle, böyle kesin bir ifade ile ilan etmiĢtir?
- Ġkincisi : Ġddia Makamı, Mahkeme‟nin gelecekte vereceği kararlardan birini, bu
kararın verilmesinden 48 (kırksekiz) gün, diğerini ise 70(yetmiĢ) gün önce uygulama
yetkisini, Ceza Muhakemesi Kanununun hangi hükmüne dayanarak kullanmıĢtır?
99
Bu sorular herkesi tatmin edecek Ģekilde cevaplandırılmadıkça, “Bu davanın Ceza
Muhakemesi Kanununa uygun biçimde görülmekte olduğu”, inandırıcı bulunması maalesef
mümkün olmayan bir iddia olarak kalacaktır.
Diğer taraftan, Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesinin 29.07.2011 tarihinde kabul
ettiği, 93(doksanüç) sayfa ve 28(yirmisekiz) ek klasörden meydana gelen Ġddianame‟ye
göre açılan, 22(yirmiiki) sanıklı Ġnternet Andıcı Davası; 27 Nisan 2012 tarihinde verilen
“BirleĢtirme Kararı” ile, 16(onaltı) ayrı davanın birleĢtirildiği, 256 sanıklı karmaĢık bir
davanın içine dahil edilmiĢtir. Mahkeme tarafından daha sonra verilen “BirleĢtirme Kararları”
ile, dava sayısı 21(yirmibir)‟e, sanık sayısı ise 275‟e çıkmıĢtır. Halen, Ergenekon Davasının
sürekli artma eğilimindeki iddianamelerinin toplam sayfa sayısının 17.000‟i aĢtığı, ek klasör
arĢivinin ise 64 Milyon sayfalık dokümana denk gelen 3(üç) terabayt büyüklüğüne, yahut
120 Milyon sayfalık dokümana denk gelen 5(beĢ) terabayt büyüklüğüne ulaĢtığı ifade
edilmektedir. Bundan sonra da içine ilgili veya ilgisiz birçok yeni davanın atılması kuvvetle
muhtemel görüldüğü için, basın ve yayın organlarında bu davadan artık “Torba Dava”
ismiyle bahsedilmektedir. “Ergenekon Davası”nın, bu vasfı ile Hukuk Literatürüne “Bir ceza
davası nasıl olmamalıdır?” baĢlığı ile geçeceği, iç ve dıĢ kamuoyunda konu hakkında bilgi
sahibi olan, önyargısız ve mantıklı değerlendirme yapabilen herkes tarafından paylaĢılan bir
kanaat haline gelmeye baĢlamıĢtır.
Bu birleĢtirme iĢlemleri, Ġnternet Andıcı Davasının 61‟inci celsesi, Ergenekon-2
Davasının 175‟inci celsesi, Ergenekon-1 Davasının ise 225‟inci celsesi yapıldıktan sonra
gerçekleĢtirilmiĢtir. Ġnternet Andıcı Davasının da, 25 celsesi yapılmıĢ olan Ġrticayla
Mücadele Eylem Planı Davası ile birleĢtirilerek açılmıĢ bulunduğunu, ayrıca hatırlatmak
isterim. Bu durumun, her üç davanın sanıkları için de, “Adil Yargılanma Hakkı‟‟nın ihlali
anlamına geldiğini düĢünüyorum. Çünkü;
- “Hakimin vicdani kanaati”nin, her sanık için ayrı ayrı olmak üzere, duruĢma
sürecinde oluĢması, süreç ilerledikçe Ģekillenmesi, duruĢmanın sonunda da kesinleĢmesi
ve hükmün verilmesi beklenir.
> Oysa bu durumda, Hakim; Ġnternet Andıcı Davasının sanıklarını, Ergenekon-2
Davasının ilk 175 celsesinde, Ergenekon-1 Davasının ilk 225 celsesinde karĢısında
görememiĢ, yargılayamamıĢ, haklarında bir vicdani kanaat oluĢturma ve geliĢtirme imkânını
bulamamıĢtır.
> Benzer durum, Ergenekon-1 ve Ergenekon-2 Davalarının sanıkları için de
geçerlidir.
- ÇağdaĢ Ceza Muhakemesinin uygulama usulü; ceza davasının tarafları olarak
iddia makamında bulunan Cumhuriyet Savcısı ile savunma konumundaki Sanık ve Sanığın
Müdafiinin, Ģayet varsa Katılan (Müdahil) ile Katılan Vekilinin, Muhakeme Hukuku
kurallarının ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinin kendilerine verdiği hak ve yetkileri
kullanarak, “Hakimin vicdani kanaati”nin oluĢumuna, Ģekillenmesine ve kesinleĢmesine
azami ölçüde etkili olmaya çalıĢmalarıdır. Ġddianamenin okunması, iddia ve savunma
makamındaki Ģahısların sanıklara ve tanıklara soru sorması, sanık ve tanıkların dinlenmesi,
belgelerin okunması ve değerlendirmelerde bulunulması eylem ve iĢlemlerinin tamamı,
Hakim‟i “Ġddianın doğruluğu” veya “Savunmanın doğruluğu ve iddianın dayanaksızlığı”
konusunda ikna etmeye yöneliktir.
> Oysa bu durumda, sanıklar ve avukatları katılamadıkları için; Ġnternet Andıcı
Davasının sanıkları, Ergenekon-2 Davasının ilk 175 celsesinde, Ergenekon-1 Davasının ilk
225 celsesinde Muhakeme Hukuku Kurallarının ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinin
kendilerine verdiği hak ve yetkileri kullanma imkânından mahrum bırakılmıĢlardır.
> Benzer durum, Ergenekon-1 ve Ergenekon-2 Davalarının sanıkları için de
geçerlidir.
Ġnternet Andıcı Davası ile Ergenekon-2 ve Ergenekon-1 Davalarını bu safhada
birleĢtirmek suretiyle, açıklamaya çalıĢtığım gibi, hem “Hakimin Vicdani Kanaati‟‟nin
100
oluĢumuna ve Ģekillenmesine, hem de sanıkların “Savunma Hak ve Yetkileri‟‟ne getirilen
kısıtlamanın, “Adil Yargılanma Hakkı‟‟nı çok ciddi biçimde ihlal ettiğini, görmezden
gelinemeyecek bir gerçek olarak kabul etmek gerekir. Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza
Mahkemesi bu BirleĢtirme Kararları ile, her üç davanın da adil bir sonuca ulaĢmasını
kolaylaĢtırmamıĢ, aksine daha karmaĢık hale getirmek suretiyle olabildiğince zorlaĢtırmıĢtır.
Bu nedenlerle, söz konusu üç davanın birleĢtirilmesinin, Ceza Muhakemesi Kanununa
Ģeklen uygun olduğunu ileri sürmek mümkün olsa bile, Ceza Muhakemesinin ruhu ve
Evrensel Hukuk kuralları ile uyum içinde bulunduğunu iddia etmenin hiçbir Ģekilde inandırıcı
olmayacağı kanaatindeyim. Ayrıca, bütün bu davalar birleĢtirilirken, diğer 19(ondokuz)
davanın sanıkları ile Ģahsım arasında “Hukuki ve Fiilî Ġrtibat” bulunduğuna, hangi somut
verilere ve maddi delillere dayanılarak karar verildiğinin, doğruluk, uygunluk ve yeterlilik
kriterlerine göre, ikna edici biçimde açıklanması gerektiğini düĢünüyorum.
- 1809-1848 döneminde Avusturya ġansölyesi (BaĢbakanı) ve Germen
Konfederasyonu BaĢkanı olan, 1815 Viyana Kongresinin baĢkanlığını yapan, Alman asıllı
Avusturyalı ünlü devlet adamı Klemens von METTERNĠCH (1773-1859), kendisine “Çok
sayıda zor problemi ihtiva eden son derece karmaĢık meseleleri nasıl çözdüğü‟‟
sorulduğunda, “Her bir problemi ayrı ayrı ele alarak çözdüğümde karmaĢık mesele de
kendiliğinden kolayca çözülmüĢ oluyor‟‟ cevabını vermiĢtir. Muhakeme de hukuki
meselelerin çözülmesi maksadıyla yapıldığına göre, “Meseleyi bu usule göre sadeleĢtirerek
ve basitleĢtirerek çözme‟‟nin doğru sonuca kısa sürede ulaĢmayı sağlayacağını düĢünmek,
akla ve mantığa uygun gelmektedir. Bilimsel literatürde buna “Sadelik Prensibi”
denilmektedir. Ancak, Ġddia Makamının bu mantıki usulün tam tersi olan bir usulü izlemekte
olduğu görülmektedir. Ġddia Makamı Ġnternet Andıcı Davasını, baĢka davalarla
birleĢtirilmesini sağlayarak ve ek iddianameler hazırlayarak geniĢletmek ve böylece sanık
sayısını artırmak için sürekli bir istek ve gayret göstermiĢtir. Bir taraftan Ceza Muhakemesi
Kanununda bulunmayan kavramlar kullanmak ve yetkili mahkemelerin kendi istediği kararı
vereceğini önceden garanti altına almıĢ gibi göstermek suretiyle onların karar verme
hakkını ipotek altına alarak “BirleĢtirilmiĢ dava statüsü yaratmaya‟‟, diğer taraftan da mevcut
kanun hükümlerini eğip bükerek sanıklar için suni bir “Terör Örgütü üyeliği‟‟ ve “Terör
eylemi‟‟ suçu oluĢturmaya çalıĢmıĢtır. Ceza Muhakemesi kurallarına ve ilkelerine aykırı olan
bütün bu hususlar, Ġddia Makamının; Ġnternet Andıcı Davasının esasının doğru olarak
çözülmesi konusunda isteksiz olduğu kanaatini ve görevini Ceza Muhakemesi Kanununun
kendisine vermediği yetkileri kullanarak yürütme temayülünde olduğu izlenimini
doğurmaktadır. Bu kanaat ve izlenim, hiç Ģüphesiz “SoruĢturma ve KovuĢturmada adil
yargılanma hakkına saygı gösterilmesi‟‟ konusundaki ümidi, inancı ve güven duygusunu
önemli ölçüde zedelemektedir.
“Kördüğüm” kelimesinin anlamının “Çözülemeyen, ilmiksiz düğüm” olduğu, mecazi
olarak da “Çözülmesi hemen hemen imkânsız olan sorun” anlamında kullanıldığı
bilinmektedir. Tarihçiler, Makedonya Kralı Büyük Ġskender (III. Aleksandros/M.Ö.356323)‟in, Asya Seferi sırasında, M.Ö. 333 yılının ilkbaharında, Ordusunun baĢında Frigya‟nın
baĢĢehri Gordion‟a geldiğini, burada bulunan, “Ancak Asya‟ya hükmedecek kiĢinin
çözebileceğine” inanılan ve 600 yıldır çözülemeyen kördüğümü bir kılıç darbesiyle kestiğini
kaydetmiĢlerdir.
Büyük Ġskender‟in Gordion‟da uyguladığı usulün, kördüğümleri çözmenin en etkili ve
pratik yolu olduğu, 2350 yıldır kabul edilmektedir. Ancak bu usulün Evrensel Hukuk
Kurallarına uygun olmadığı, dolayısıyla Ceza Mahkemeleri tarafından davaların
çözülmesinde uygulanamayacağı da açık bir gerçektir. Bu nedenle, mahkemelerin Ceza
Muhakemesi Usullerine uygun olarak, adil bir yargılama ile çözmek zorunda oldukları
davaları kördüğüm haline getirmemeleri gerekir. Halbuki, 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesinin,
Ġddia Makamının talebi üzerine verdiği “BirleĢtirme Kararları” ile ortaya çıkan durum,
101
“Kördüğüm” tanımının Dünya Hukuk Tarihine geçecek bir örneği olarak karĢımızda
bulunmaktadır.
Ergenekon Davası kapsamında yapılan “Davaların BirleĢtirilmesi” uygulamasının ve
bu çerçevede Ġnternet Andıcı Davasının da diğer bazı davalarla birleĢtirilmiĢ olmasının,
muhakemenin adil bir sonuca ulaĢtırılmasını zorlaĢtıracak ve geciktirecek önemli bir faktör
olduğunu değerlendiriyorum. Oysa “Adaletin gecikmesi adaletsizliktir” vecizesi, Hukuk
Alanında genel kabul gören bir prensip olarak benimsenmiĢtir. Nitekim, bu prensip;
- 1215 tarihli Manga Carta Libertatum (Büyük Özgürlükler SözleĢmesi)‟un 40‟ıncı
Maddesinde; “Kimseye hakkı ya da adaleti satmayacağız, menetmeyeceğiz ya da
geciktirmeyeceğiz” hükmü ile yer almıĢ,
- Taraf olduğumuz Uluslararası Hukuk Belgelerinden;
> 1950 tarihli Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesinin 6‟ncı Maddesinde; “Herkes,
gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine
yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuĢ bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun
ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir” hükmü ile,
> 1966 tarihli BirleĢmiĢ Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası
SözleĢmesinin 14‟üncü Maddesinin 3‟üncü fıkrasında ise; “3.Herkes, itham edildiği suçla
ilgili olarak, tam bir eĢitlik içinde, aĢağıdaki asgari garantilere sahip olacaktır: (c)
Gereksiz bir gecikme olmadan yargılanması” hükmü ile ifadesini bulmuĢtur.
Ancak, unutulmamalıdır ki; “Hukukun gücü icrasındadır” (Juris effectus in
executione consistit) özdeyiĢi binlerce yıldır evrensel bir gerçek olarak kabul edilmektedir.
“Yasaların uygulanmasının, yapılmasından daha önemli olduğu” inancına, hukuk
alanındaki evrensel tecrübelerle ulaĢılmıĢtır.
- Anayasa‟mızın ve TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe giren Uluslararası
Hukuk Belgelerinin gereği olan “Adil Yargılanma Hakkı”;
> Anayasa‟mızın “Hak arama hürriyeti” baĢlığı altındaki 36‟ncı Maddesinde yazılı;
“Herkes, meĢrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde
davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”
hükmüyle garanti altına alınmıĢtır.
> Anayasa‟mızın 90‟ıncı Maddesinde yazılı; “Usulüne göre yürürlüğe
konulmuĢ milletlerarası andlaĢmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında
Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine baĢvurulamaz. ( Ek cümle:
7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuĢ temel hak ve özgürlüklere
iliĢkin milletlerarası andlaĢmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi
nedeniyle çıkabilecek uyuĢmazlıklarda milletlerarası andlaĢma hükümleri esas
alınır.” hükmü çerçevesinde tabi olduğumuz;
- 1950 tarihli Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesinin 6‟ncı Maddesinde; daha önce
de ifade ettiğim gibi, “Makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olma” hükmü ile
yer almıĢ,
- 1966 tarihli BirleĢmiĢ Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Uluslararası
SözleĢmesinin 14‟üncü Maddesinin, 1‟inci fıkrasında ise; “Herkes mahkemeler ve yargı
organları önünde eĢittir. Herkes, bir suçla itham edildiğinde ya da bir hukuk
davasında hak ve yükümlülükleri hakkında karar verilirken, yasalar uyarınca
kurulmuĢ yetkili, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde adil ve kamuya açık bir
duruĢma hakkına sahiptir” hükmü ile ifadesini bulmuĢtur.
“Hiçbir davanın itibarının, iddianamesinin hukuki değerinden daha yüksek
olamayacağı” genel kabul gören bir düĢüncedir. Ġnternet Andıcı Ġddianamesi, ifadem
boyunca açıklamaya çalıĢtığım, bir hukuk belgesine yakıĢmayan özellikleriyle, okuyan
herkesi ĢaĢırtabilecek, ama herkesten önce hukuk adamlarının oluĢturduğu Mahkeme
Heyetini ve DuruĢma Savcılarını hayrete düĢürebilecek, beklenmedik biçimde mesnetsiz bir
102
iddianamedir. Ġddia Makamı bu iddianameyi, hangi vasıta ile, hangi süratle, hangi taktikleri
kullanarak, hangi istikamette, nereye götürmeye çalıĢırsa çalıĢsın, sonunda “Tamamen
çökmek” olan mukadder akıbeti ile karĢılaĢmaktan kurtaramayacaktır. Ziya PaĢa; “Ġdrak-i
meâli bu küçük akla gerekmez, / Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez/” mısraları ile
“Her terazinin her türlü ağırlığı taĢıyamayacağını” çok güzel ifade etmiĢtir. Derine inen
kökleri, sağlam gelenekleri ve kuralları olan “Türk Hukuk Sistemi”nin, böylesine temelden
yoksun bir Ġddianameyi kesinlikle taĢıyamayacağına inanıyorum.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesinde yer alan iddialarla ilgili “Harekât BaĢkanı
Sorumluluğu”nun, benim Genelkurmay Harekât BaĢkanlığı görevine baĢladığım tarihten
itibaren nazarı dikkate alınmasının, makul ve mantıklı bir nedenini, gerek Ġddianame‟yi
gerekse DuruĢma Tutanaklarını incelemek suretiyle, maalesef tespit edemedim. Somut
veriler ve maddi deliller aramaktan vazgeçilse bile, hangi Ģüpheler veya izlenimlerle “Ġddia
olunan Ergenekon Terör Örgütü Üyesi ve Ara Yöneticisi” olmakla suçlandığım da, ikna edici
Ģekilde izah edilmemiĢtir. Bir iftira mektubunda, benim himayemde hazırlandığı iddia edilen
Eylül 2007 tarihli ve Bilgi Destek Planı konulu “Sahte Belge”nin, hem bir anlamının ve
öneminin hem de Ģahsımla hiçbir iliĢkisinin olmadığı, Ġddianame‟nin tetkikinden ve
duruĢmaların takibinden kolayca anlaĢılmaktadır. Benim görev dönemimde, herhangi bir
yeni internet sitesi açılmadığı, faaliyetlerin önceki dönemde olduğu gibi, aynı esas ve
usullerle, kurumsal ve rutin bir görev olarak yürütüldüğü, benim onayımla veya bilgim
dahilinde suç teĢkil edecek bir yayın yapılmadığı, aksine faaliyetlerin yasalara uygun olarak
icra edilmesi hakkında devamlı emrimin bulunduğu net bir biçimde ortaya çıkmıĢtır. Cebir
ve Ģiddet yöntemlerini kullanmıĢ olduğum iddiasının, hiçbir mesnedinin bulunmadığının da
tereddüte mahal bırakmayacak biçimde anlaĢılmıĢ olması gerekir.
Bu durumda, Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin ve DuruĢma Tutanaklarının,
detaylarından arındırılmak suretiyle sadeleĢtirerek incelenmesinden anlaĢıldığına göre,
Ġddia Makamının Ģahsımı, bir yıl süre ile Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütü üyesi ve ara
yöneticisi olarak, “Cebir ve Ģiddet yöntemleri ile Hükûmet‟in görevlerini kısmen veya
tamamen engellemeye teĢebbüs etmekle” suçlamasının tek görünen nedeni olarak,
“Apronda Namaz ġovu” baĢlıklı haberin “irtica.org.” isimli internet sitesinde yayınlandığı
iddiası kalıyor.
Konuya verdiği önem dikkate alındığında, Ġddia Makamının;
- Yargıtay Cumhuriyet BaĢsavcısının bu haberi esas alarak hazırladığı iddianame ile
açtığı “Adalet ve Kalkınma Partisini Kapatma Davası” sonucunda, Anayasa Mahkemesinin
bu partiyi mahkûm ettiğini,
- “irtica.org” sitesinin Genelkurmay Harekât BaĢkanlığına bağlı Bilgi Destek Daire
BaĢkanlığının kontrolunda olduğunu, o sırada Harekât BaĢkanlığı görevinde bulunduğum
için, benim de suçlu görüldüğümü,
- Adalet ve Kalkınma Partisi ile Hükûmetin aynı tüzel kiĢilik olduğunu, baĢka bir ifade
ile AKP‟nin aynı zamanda Yürütme Organı olduğunu, dolayısıyla benim Hükûmet‟e karĢı
suç iĢlediğimi,
- Bu suçun, Ġddia Olunan Ergenekon Terör Örgütünün, baĢka bir iddianamede iddia
olunan amaçları kapsamında mütalâa edilebileceğini düĢündüğü için, benim Ġddia Olunan
Ergenekon Terör Örgütünün üyesi ve ara yöneticisi olduğumu kabul ettiği,
- Bu nedenle de, Türk Ceza Kanununun ve Terörle Mücadele Kanununun ilgili
maddelerine göre cezalandırılmam talebinde bulunduğu anlaĢılmaktadır.
Ġddia Makamının bu suçlamada ve cezalandırma talebinde bulunurken;
- Sayın BaĢbakan‟ın imzası ile onaylanmıĢ bulunan MGSB-2005‟de, “Devlete
Yönelik Tehdit” olduğu belirtilen “Ġrtica”yı, “Tehdit” değil, kendi ifadesiyle “Hezeyan
Uyandırma Vasıtası” olarak gördüğü,
103
- MGSB-2005‟in öngördüğü “Toplumun irtica karĢısında yer alacak Ģekilde
bilinçlendirilmesi” ve “Ġrticai unsurlara destek olan gerçek ve tüzel kiĢilerin faaliyetlerinin
izlenmesi” tedbirlerini, “Suç” olarak kabul ettiği,
- Sayın BaĢbakan‟ın imzası ile onaylanarak yürürlüğe giren TÜMAS-2006 Belgesinin
verdiği “Ġrticayla mücadeleye kararlılıkla devam etme” görevini yapan TSK‟yı suçlu ilan
ettiği,
- Sayın BaĢbakan tarafından; MGSB-2005 vasıtasıyla tüm ilgili Devlet Kurumlarına,
TÜMAS-2006 Belgesi ile de münhasıran Türk Silahlı Kuvvetlerine, “Konusu ağır suç teĢkil
eden faaliyetleri görev olarak yerine getirmeleri için direktif verildiği” hükmüne vardığı,
- “Adalet ve Kalkınma Partisini Kapatma Davası”nın açılmasını ve böyle bir hükümle
sonuçlamasını tasvip etmediği için, bu davanın iddianamesini hazırlayan Yargıtay
Cumhuriyet BaĢsavcılığına ve hükmü veren Anayasa Mahkemesine, saygı ve güven hissi
içermeyen bir nazarla baktığı,
- Kendisine mahsus sebeplerle, AKP‟yi Kapatma Davasına katkıda bulunduğunu
düĢündüğü kiĢi ve kurumlar için, TCK‟da bulunmayan, sadece kendi önyargılarına ve
varsayımlarına dayanan, “Adalete yardımcı olma suçu” olarak isimlendirilebilecek,
anlamsız, tutarsız, hayalî bir suç icat ettiği,
- Yürürlükteki MGSB-2005, TÜMAS-2006 gibi Sayın BaĢbakan tarafından
onaylanmıĢ resmî belgelerde ve Devletin Tehdit Dokümanlarında yer almamasına rağmen,
11.08.2007- 20.08.2008 döneminde “Ergenekon adlı bir Terör Örgütünün var olduğunu”
tartıĢılmaz bir gerçek olarak kabul ettiği, “Bu örgütün mevcut hükûmeti yıkmayı hedefleyen
ciddi bir tehdit oluĢturduğuna” güçlü bir inanç beslediği,
- Bütün bunları, ülkemizin değiĢen siyasi ortamına uygun bir hukuki neticeye
ulaĢmak için, kendi inisiyatifiyle veya siyasi iktidar yetkililerinin zaman zaman ifade ettikleri,
yaĢadığımız dönemin simgelerinden biri olarak kabul edilen ve Avrupa Yargıçlar
Birliği(EAJ)‟nin 11 Kasım 2012‟de Washington‟da yapılan toplantısında oybirliğiyle kabul
ettiği deklarasyonda (EK-Z) yer verilen “Yargıya söyledik, gereğini yapacaklar" cümlesi
gereğince yapmıĢ olabileceği anlaĢılmaktadır.
ĠĢte Orgeneral Hüseyin Nusret TAġDELER‟i, Türk Silahlı Kuvvetlerindeki görevinin
baĢından ayırarak, Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesine sanık olarak getiren durumun
özeti budur. Bu durumu tam anlamıyla ve en veciz olarak ifade etmek için kullanılabilecek
en uygun kelime, “Zulüm”dür. “Zulüm” kelimesinin anlamı, “Güçlü bir kimsenin yasaya
veya vicdana aykırı olarak baĢkasını uğrattığı kötü durum, kıygı, eziyet, cefa”dır.
Bu durum, ayrıca konu ile ilgili dört önemli tespitin kesin olarak ispatı anlamını da
taĢımaktadır:
- Birincisi; “Adaletsizlik etmemek iyidir ama yetmez, adaletsizlik etmeyi
istememek de gerekir” ve “ĠĢkencelerin en kötüsü, yasalarla iĢkence etmektir”
sözlerinin ne kadar doğru olduğudur.
- Ġkincisi ; Anayasa Mahkemesi Onursal BaĢkanı Yekta Güngör ÖZDEN‟in,
“Haksızlıklar „Hak‟tan, hukuksuzluklar „Yasa‟dan söz edilerek yapıldığından,
korunmak güçtür” vecizesiyle ifade ettiği görüĢünde tamamen haklı olduğudur.
- Üçüncüsü; Uygar Dünyanın 2000 yıldır bir hukuk ve ahlak ilkesi olarak kabul ettiği
ve hassasiyetle uyguladığı, “Haksızlığa sen karĢı çıkmazsan, kendin bir haksızlık etmiĢ
olursun” (Infurjam ipse facias, ubi non vindices) özdeyiĢinin, ülkemizde de baĢta yargı
kuruluĢları ve mensupları olmak üzere, tüm kurumlarımız ve vatandaĢlarımız tarafından
benimsenmesinin ve gereken yer ve zamanda tatbik mevkiine konulmasının, bugün
yaĢadığımız hukuki sorunların çözümüne önemli katkı sağlayacak bir hareket tarzı
olduğudur.
- Dördüncüsü ise; halk arasında çok sık kullanılan “Allah kuru iftiradan esirgesin”
dileğinin hayati derecede faydalı ve kıymetli bir hayırdua, “Ġradenin efendisi, vicdanının
104
esiri ol!” özdeyiĢinin ise insana yüksek ahlakî ve etik değer kazandıracak bir öğüt
olduğudur.
Ġddia Makamına önemle hatırlatmak isterim ki;
- Hukuk, ilkeleri aracılığıyla doğrudan doğruya felsefeye dayanan bir bilimdir.
- Sadece biçimsel kurallar demetinden ibaret olmayan hukukta, kanunların ruhu,
adaletin vicdanı vardır. Vicdan yoksa hiçbir Ģey yoktur. Çünkü, “Vicdanın sükûtu
(susması); hukukun ufulü (batması) ve insanlığın mevti (ölümü)” demektir.
- Adaletin tarafsız dağıtılması için var olan hukukun, bir tarafın hesaplaĢma isteğine
hizmet etmesine ve intikam alma aracı olarak kullanılmasına asla izin verilmemeli,
müsamaha gösterilmemelidir.
ÇağdaĢ Hukuk Devletine sahip olmak için; Türk Milletinin mücadelesinin 1789‟daki
Büyük Fransız Ġhtilalini müteakip 18‟inci Yüzyılın sonlarında, Türk Devletinin gayretinin ise
1839‟daki Tanzimâtın Ġlânının öncesinde 19‟uncu Yüzyılın ilk yıllarında baĢladığını dikkate
alarak, bu alanda yaklaĢık 200 yıllık bir tecrübeye sahip olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu
tecrübe Tanzimat, MeĢrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde oluĢmuĢ ve olgunlaĢmıĢ son
derece değerli bir birikimdir. Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin, Özel Yetkili Cumhuriyet
Savcılarına biçilen rolü ve verilen misyonu yerine getirebilecek özelliklere sahip olduğu ileri
sürülebilir; ancak üstün bir gayret ve çetin bir mücadele sonucunda elde edilmiĢ böyle bir
birikime yakıĢtığını ve Türk Hukuk Sisteminin ulaĢtığı seviyeyi lâyıkı veçhiyle yansıttığını
iddia etmek mümkün değildir.
“Fikri, irfanı, vicdanı hür” bireylere toplumumuzun her kesiminde, devlet yönetimimizin
bütün kademelerinde, kamu ve özel sektör kuruluĢlarımızda, eğitim kurumlarımızda, özetle
her alanda ihtiyaç duyduğumuz, kabul etmemiz gereken bir gerçektir. Bu özelliklere, her
Ģeyden önce ve herkesten fazla, yargı erkini kullanarak vatandaĢların hayatını, devletin ve
kurumlarının itibarını, milletin mukadderatını etkileyen yargı mensuplarının sahip olması
gerekir. Bir devlet ekonomik zenginliğinde, siyasi nüfuzunda, askerî gücünde ve diğer
varlıklarında uğradığı kayıpları zaman içinde karĢılayabilir; ama milletin fertlerinin yargı
organlarına güveni sarsılırsa, bunu tekrar kazanmak son derece güçtür. Böyle bir olgu,
devletin çöküĢüne ve milletin dağılmasına kadar uzanacak geliĢmelerin baĢlangıcını teĢkil
edebilir. Çünkü tarihten aldığımız en önemli derslerden biri de “Devletin temelinin adalet
olduğu‟‟dur. “Hukukun toplumların aynasını oluĢturduğu”, bütün uygar uluslar
tarafından kabul edilen bir gerçektir.
Bugün, saygın yerli ve yabancı hukukçuların görüĢleri, yetkin uluslararası kuruluĢların
tenkitleri, ciddi yazar ve düĢünürlerin değerlendirmeleri, bazı Yasama, Yürütme ve Yargı
mensuplarının söylemleri, yargı erkinin kullanılmasına müteallik uygulamalar ve halka
yapılan anketlerin sonuçları dikkate alındığında; maalesef, “Türk Yargısının itibarının” ve
“Türk Adaletine olan güvenin” tatmin edici bir düzeyde olmadığı ve giderek azalmakta
bulunduğu üzüntü ile müĢahede edilmektedir. Bu durum, Devletimizin bekası, Milletimizin
güven ve refahı açısından son derece endiĢe vericidir.
Tanzimat Döneminin önemli şahsiyetlerinden, büyük devlet adamı Keçecizade Fuat
Paşa(1814-1868)’ya, bir gün bir yakını “Paşa Hazretleri’’ der, “Senelerdir bu devlet batacak
diyorsunuz, ama bakın bugüne kadar batmadı’’. Siyasi ve diplomatik başarılarının yanı sıra,
keskin zekâsı ve nükteleri ile de ün kazanmış olan Fuat Paşa, muhatabına şu cevabı verir:
“Devlet dediğimiz kayıkçı İdris’in kayığı değil ki, öyle hemen hop diye batsın. Böyle gide
gide bir gün batar’’. Bu konuĢmanın geçtiği sırada Düvel-i Muazzama, yani Büyük Devletler
arasında sayılan Osmanlı Ġmparatorluğu, yaklaĢık yarım asır sonra yıkılarak tarih
sahnesinden çekilmiĢtir.
Ben, Türkiye Cumhuriyetinin güçlü bir devlet olarak ebediyen ayakta kalmasını, Türk
milletinin sonsuza kadar vatanımızda, devletimizin yönetiminde, bayrağımızın gölgesinde,
hür ve müstakil yaĢamasını, gönülden arzu ediyor, varlığımızın temel Ģartı sayıyorum. Bu
nedenle de hiç kimsenin, ama özellikle yargı mensuplarının, bir tek Türkiye Cumhuriyeti
105
vatandaĢının bile hukuka inancının ve adalete güveninin azalmasına meydan vererek,
devletin temelinin sarsılmasına neden olmamasını, hayati bir gereklilik olarak gördüğümü
ifade etmek istiyorum. Milletimizin birlik ve beraberliğine, Vatanımızın bölünmez
bütünlüğüne, Devletimizin güvenlik ve bekasına adanmıĢ yoğun bir mücadele içinde geçen
ömrüm, uzun devlet hizmetim, ulusal ve uluslararası yüksek makamlardaki görevlerim
dikkate alınarak, böyle bir istekte bulunmamın da makul bir davranıĢ olarak kabul
edileceğini düĢünüyorum.
Aziz Türk Yurdunun ve yüce Türk Milletinin kurtarıcısı, Türkiye Cumhuriyetinin
kurucusu, ilke ve devrimleri ile çağdaĢ uygarlık yolunu aydınlatan, Dünya tarihinin
kaydetmekle övündüğü büyük komutan ve devlet adamı ATATÜRK diyor ki;
“Muvaffakiyetlerde gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe mukavemet etmek
lazımdır”. ġunu tüm samimiyetimle ifade etmek isterim ki, hayatım boyunca “Ne mutlu
Türk‟üm” diyebilmenin ve “ġanlı Türk Ordusunun mensubu” olmanın gururu ile dopdolu
olan gönlümde, baĢka bir gurura hiçbir zaman yer olmamıĢtır. “Makamlar insanlara değil,
insanlar makamlara Ģeref kazandırır” özdeyiĢini, meslek hayatımın en önemli
ilkelerinden biri kabul etmiĢ, devlet hizmetinde bulunduğum makamları hak ve imtiyaz
dayanağı değil, görev ve sorumluluk kaynağı olarak görmüĢümdür. Bu ilke ve görüĢ
doğrultusunda, Vatan, Millet ve Devlet hizmetinde kazandığım baĢarıları, vazifemin icabı
olarak kabul etmiĢ, mutluluğunu daima çalıĢma arkadaĢlarımla paylaĢmıĢımdır. Ben, Türk
Silahlı Kuvvetlerinde takım, bölük ve batarya, alay, tugay, tümen, kolordu, ordu düzeyindeki
birlik ve kuvvetlere emir komuta etmiĢ bir komutanım. Türk Askerî Kültür ve Geleneğine
göre; karĢılaĢılan güçlükler felâket düzeyinde olsa dahi, “Komutan‟ın ümitsizliğe düĢme
hakkı” yoktur. Çünkü komutanın ümitsizliği, birliğini önce endiĢeye sonra da paniğe
sürükler. Bu ise mağlubiyetin ve bozgunun kapısını açar. Komutanlar ümitsizliğe, ĢaĢkınlığa
ve telaĢa düĢmeden, soğukkanlılıkla durumu muhakeme ederek, birliğini güç durumdan
kurtaracak hareket tarzını bulmak, doğru ve uygulanabilir kararı vermek zorundadırlar.
Komutanlar daima, karĢılaĢmaları muhtemel olan en tehlikeli, en zor durumu
değerlendirerek, hazırlıklarını bu durumun üstesinden gelebilecek Ģekilde yaparlar. Ancak
itiraf etmeliyim ki, Ġnternet Andıcı Ġddianamesinde “Terörist” olmakla suçlanmam nedeniyle
karĢılaĢtığım, her türlü tahmin ve tahayyülün ötesinde, hiçbir değer yargısı ile
bağdaĢmayan, akıl, mantık, izan ve vicdan sınırlarına sığmayan, tahammül edilmesi
mümkün olmayan, kelimenin tam anlamıyla bir felâket olan Ģartlar, hiç ummadığım,
beklemediğim ve tahmin edemediğim bir durumun tezahürüdür. Ama hiçbir zaman
ümitsizliğe kapılmadan, Türk Yargı Sisteminin bugün içinde bulunduğu büyük sorunlarla
dolu durumunu da dikkate alarak, bir gün mutlaka adaletin tecelli edeceğine ve bana bu
felâketi yaĢatanların kendi yarattıkları felâketin altında ezileceklerine inanarak, hukuk
mücadelesini sonuna kadar, kararlılıkla sürdüreceğimin de bilinmesini isterim.
Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin hayata geçirdiği büyük felâketin, aynı Özel Yetkili
Cumhuriyet Savcısının hazırladığı ve Mahkemenizin kabul ederek bu iddianame ile
birleĢtirme kararı verdiği bir sonraki iddianamenin yaratacağı felâketin yanında, anlamı
itibarıyla nispeten küçük kalacağını da asla düĢünemedim ve tahmin edemedim. Söz
konusu iddianamede, bu defa da Türkiye Cumhuriyetinin 26‟ncı Genelkurmay BaĢkanı
Orgeneral Mehmet Ġlker BAġBUĞ, “Silahlı Terör Örgütü kuran ve yöneten bir Terörist”
olmakla suçlanmıĢtır. Bu suçlamanın esasında, 28 Ağustos 2008 – 28 Ağustos 2010
tarihleri arasında Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapan bütün personele, özellikle üst
yönetim kademelerinde bulundukları için, general ve amirallerin tamamına yöneltilmiĢ
olduğunu kabul etmek durumundayız. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
“BaĢkomutanlık
ve
Genelkurmay
BaĢkanlığı‟‟
baĢlıklı
117‟nci
Maddesinde;
“BaĢkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi varlığından ayrılamaz ve
CumhurbaĢkanı tarafından temsil olunur” ve “Genelkurmay BaĢkanı; Silahlı
Kuvvetlerin komutanı olup, savaĢta BaĢkomutanlık görevlerini CumhurbaĢkanlığı
106
namına yerine getirir” hükümleri bulunmaktadır. Bu hükümlerden çok açık olarak
anlaĢıldığı gibi; barıĢta ve savaĢta “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Komutanı” olan Genelkurmay
BaĢkanı, savaĢta “BaĢkomutanlık” görevlerini de yüklenmekte ve fiilen yerine getirmektedir.
Bu durumda, komutanının “Terörist” olduğu iddia edilen Türk Silahlı Kuvvetlerinin
“Terör Örgütü”, Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhının da “Terör Örgütü Yönetim Merkezi”
olduğu, tevil götürmeyecek biçimde iddia ediliyor demektir. Yine bu iddianameye göre,
Ģayet o dönemde bir savaĢa girseydik, BaĢkomutanlık görevlerini CumhurbaĢkanlığı
namına, “Terörist” olduğu iddia edilen bir komutan yerine getirecek; Türkiye Cumhuriyetinin
bekasını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü, hak ve menfaatlerini, “Terör Örgütü” olduğu
iddia edilen bir Silahlı Kuvvetler savunacaktı.
Bunlar herhangi bir belgeye sehven veya herhangi bir gazeteye, dergiye, kitaba
münasebetsiz bir mizah unsuru veya kendini bilmez bir kiĢinin hezeyanları veya siyah
propaganda temaları olarak yazılmıĢ satırların değil, Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Cihan
KANSIZ‟ın hazırladığı ve Özel Yetkili Ġstanbul 13‟üncü Ağır Ceza Mahkemesinin kabul ettiği
02.02.2012 tarihli ve 2012/65 sayılı Ġddianame‟nin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
117‟nci Maddesinde vazedilen hükümlere göre ortaya koyduğu sonucun ifadesi olup; hiç
Ģüphesiz, Devlet Yöneticilerini derin derin düĢündürmesi gereken, tarihin vereceği ĢaĢmaz
hükmü gelecek kuĢakların ibretle okuyacağı, son derece hassas ve önemli bir konudur.
“Hukuk salt yasalar bütünü olmayıp, gerçek adalette sürekli vicdan boyutu aranır”
kuralını, “Vicdansızlık, vicdanın yok oluĢu nedeniyle yapılmaz, aksine vicdan
hükmüne sırt çevirme eğilimidir” özdeyiĢini, “En kusursuz adalet vicdandır” sözü ile
beraber, hatırlatmak isterim.
Kabul edilemeyecek kadar ağır olan “Terörist” suçlaması karĢısında herhangi bir
kurumsal tepki gösterilmemiĢ olmasını, hiç kimse “Sükût ikrardan gelir” atasözü ile izah
etmeye kalkıĢmamalıdır. Bu vahim durum karĢısında, “Ġftiraya en iyi yanıt susarak
verilir” vecizesinin öngördüğü hareket tarzını seçmenin de yeterli ve uygun olmadığını
düĢünüyorum. ġahsi kanaatime göre; “Terörist” suçlamasına maruz kalan ve görev yaptığı
kuruma yöneltilen suçlamalardan kendisine de hisse çıkaran herkes, kendi vicdan
muhasebesini, Ģahsına, silah arkadaĢlarına, kurumuna, milletine ve tarihe karĢı
sorumluluklarının gereği olarak, mutlaka yapmalıdır.
Ben, Orgeneral Mehmet Ġlker BAġBUĞ‟un Genelkurmay BaĢkanlığının birinci
senesinde Korgeneral rütbesi ile Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler BaĢkanı olarak,
ikinci senesinde ise Orgeneral rütbesi ile Harp Akademileri Komutanı olarak, Türk Silahlı
Kuvvetlerinde onurla görev yaptım. Bugün, yargılanmakta olan en kıdemli muvazzaf asker
olarak, Yüce Türk Milletinin huzurunda ve tarihin Ģahitliğinde, ruhumdaki isyan dalgalarını
vücudumun her hücresinde hissederek, tam bir inanç ve güven içinde, Ģahsım adına, Ģeref
duyarak ifade ediyorum ki;
Ġddia Makamının iddialarının aksine;
- Ben terörist değilim, hiçbir zaman olmadım, olmam ve olamam.
- Türkiye Cumhuriyetinin Genelkurmay BaĢkanı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin
Komutanı, tarihimizin hiçbir döneminde terörist olmamıĢtır, bugün değildir, gelecekte de
olamaz.
- Genelkurmay BaĢkanlığı Karargâhı, mazide hiçbir zaman, II‟nci BaĢkanından sivil
memuruna kadar, teröristlerin çalıĢtığı bir “Terör Örgütü Yönetim Merkezi” olmamıĢtır,
halde değildir, istikbalde de asla olmayacaktır.
- Ebedi BaĢkomutanı Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından, “Zaferleri ve mazisi
insanlık tarihi ile baĢlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet nurları taĢıyan
Kahraman Türk Ordusu!” hitabı ile onurlandırılan Türk Silahlı Kuvvetleri; bazı gafillerin
zannettiği ve bazı hainlerin göstermeye çalıĢtığı gibi bir “Terör Örgütü” değil, “Asil Türk
Milletinin özüdür, namusu saydığı hudutlarındaki, aziz vatan topraklarındaki, engin mavi
107
denizlerindeki, sonsuz semalarındaki istikbale bakan gözüdür, yeri ve zamanı geldiğinde
devletinin bekası için söylenecek kesin sözüdür”.
- Türk Ordusunun, Büyük ATATÜRK‟ün 1925 yılında, binlerce yıllık Türk Tarihinden
süzülen tecrübenin ve geleneğin ürünü olarak ifade ettiği, “Millet, kemal-i azimle içtimai
ve fikri tekamüle çalıĢırken onu bundan alıkoyacak dâhilî ve haricî maniaların
karĢısında kuvvetli, kudretli ve büyük görevini müdrik kahraman ordumuzun hazır
bulunduğunu düĢünerek müsterih olabilir” vecizesinde anlamını bulan vazifesinin
bilincinde olduğundan ve bu vazifeyi baĢarı ile yapma kudret ve kabiliyetini, her Ģeye
rağmen, her hal ve Ģartta muhafaza edeceğinden hiç kimsenin Ģüphe duymaması gerekir.
Tarih bunu böyle bildi, böyle yazdı; ebediyete kadar da böyle Ģahit olacak ve böyle
kaydedecektir.
Türk Ordusu, tarihin huzurunda ve milletinin nezdinde, geleneksel özellikleri, çağdaĢ
yetenek ve nitelikleri, Ģanlı geçmiĢi ve parlak geleceği ile, hem ulusal ortamda hem de
uluslararası alanda yüksek değerini ispatlamıĢ olan bir cevherdir. Onu yere düĢürmeye,
aĢağılamaya çalıĢanlara Namık Kemal‟in “Vatan Kasidesi”ndeki meĢhur mısraları ile
sesleniyorum: “Hakir düĢtüyse millet, Ģanına noksan gelir sanma, Yere düĢmekle
cevher, sakıt olmaz kadr-ü kıymetten!”
Tarihî tecrübemiz bize, “Diğer millî güç unsurları ile desteklenen kuvvetli ve kudretli bir
orduya sahip olmanın”, yaĢadığımız zorlu coğrafyada ülkemizin bütünlüğünü, milletimizin
birliğini ve devletimizin egemenliğini muhafaza ederek, hür ve bağımsız yaĢamanın temel
Ģartı olduğunu göstermektedir. Vazife ve sorumluluğunu yerine getirme yeteneğine sahip
olduğunu, Cumhuriyet Tarihimiz boyunca ortaya çıkan her durum ve Ģartta ispat etmiĢ
bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin, gücünün en önemli unsurları; “Yürekleri vatan sevgisi ve
hizmet aĢkıyla dolu olan, yüksek moral gücüne, üstün nitelik ve yeteneklere sahip
personeli” ile “Türk Milletinin Ordusuna olan güven ve sevgisi”dir. Bölgemize dair planlarını,
ülkemizi de kapsayacak Ģekilde tatbik mevkiine koyanlar ve onlara yardımcı olanlar,
hedeflerine daha kolay ulaĢabilmek maksadıyla, her türlü hile ve desiseyi kullanarak Türk
Ordusunu hem yetiĢmiĢ ve tecrübeli personelinden, hem de milletinin güven ve sevgisinden
mahrum etmek için var güçleriyle çalıĢmaktadırlar. Son yıllarda yaĢadığımız ve halen
yaĢamakta olduğumuz, Türk Ordusunu zayıflatmaya yönelik akıl, mantık ve vicdan dıĢı,
karanlık teĢebbüslerin ve komploların gerçek anlamı ve amacı budur.
Aziz milletimizin bütün fertleri, Mehmet Akif ERSOY‟un; “Sahipsiz vatanın batması
haktır, / Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.” dizeleri ile ifade ettiği, tarihî
tecrübelere dayanan önemli gerçeği, çok iyi kavramalı ve bir an olsun akıllarından
çıkarmamalıdırlar.
“Özel Yetkili” olsa bile, bir Cumhuriyet Savcısının Ġnternet Andıcı Ġddianamesinin
arkasında durmasının, bu davada Ġddia Makamında bulunmasının, bizzat kendi akıl ve ruh
sağlığı ile meslek etiği açısından çok zor ve yıpratıcı bir görev olduğuna inanıyorum. Tabii
Ġddia Makamı, bu davanın baĢka davalarla birleĢtirilerek iyice içinden çıkılmaz hale
getirilmesinin de asli sorumlusudur. Ġfademin buraya kadar olan bölümünde birçok olumsuz
özelliğini vurguladığım mesnetsiz, yetersiz, dengesiz, tutarsız bir iddianame ile açılan
Ġnternet Andıcı Davasında, hele birbirinden çok farklı iddiaları içeren 21(yirmibir) davanın
birleĢtirilmesiyle oluĢturulan Ergenekon Davası kapsamına alındıktan sonra, “Adaletin kamu
vicdanını tatmin edecek Ģekilde tecellisinden” sorumlu yargıç olarak görev yapmanın ne
kadar güç ve sıkıntılı bir iĢ olduğunu da takdir ediyorum. ĠĢte bu nedenlerle; 1957 yılında
kaybettiğimiz, ünlü gazeteci, yazar ve siyaset adamı Hüseyin Cahit YALÇIN (1875-1957)‟ın,
idam cezası ile yargılandığı bir davanın muhakemesi sırasında, savcıya hitaben söylediği
“Bu mahkemenin savcısı olmaktansa, sanığı olmayı tercih ederim!‟‟ sözünden ilham
alarak, vicdan rahatlığı içinde, “Ergenekon Davasının görüldüğü bu mahkemenin
savcısı veya yargıcı olmaktansa, sanığı olmayı tercih ederim!” diyorum.
108
Açıklamaya çalıĢtığım tüm olumsuz Ģartların yarattığı zorluklara rağmen; hukuka
inanan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaĢı olarak, Mahkemenizde yürütülmekte olan yargı
sürecinin, “Masumun ve mazlumun hakkını koruyan, Türk Yargısının adaletini tescil ve
hukukun üstünlüğünü teyit eden” bir hukuki neticeye ulaĢtırılabileceğine olan inancımı
koruyorum. Çünkü;
- Binlerce yıllık birikimin ürünü olarak Evrensel Hukuk kuralları arasında yer alan,
“Özgürlüğün fiyatı yoktur” (Libertas est inaestimabilis) ve “Masumu ezen hâkim,
kendini mahkûm eder” özdeyiĢlerinin, tüm çağdaĢ hukuk devletlerinde olduğu gibi,
Türkiye Cumhuriyeti tarafından da “Ġnsana verilen önemin ve değerin gereği” olarak
samimiyetle benimsendiğini, yargı organlarınca hassasiyetle uygulanmasının Kamuoyu
tarafından beklendiğini ve izlendiğini umuyorum.
- Ahmet Cevdet PaĢa‟nın baĢkanlığındaki bir heyet tarafından hazırlanan ve 18781926 yılları arasında yürürlükte kalan (1851 Maddeden oluĢan) MECELLE‟nin 1792‟nci
Maddesindeki, “Hâkim, hakîm, fehîm, müstakîm ve emîn, mekîn, metîn olmalıdır”, yani
“Yargıç, bilge ve bilgin, akıllı, anlayıĢlı, doğru, kendisine güvenilen, korkusuz, vakarlı,
temkinli, metanetli, dayanıklı olmalıdır” hükmünün, evrensel değere sahip bir mesleki rehber
olarak, Türk Yargıçları tarafından da benimsendiğini ve bugün hâlâ hatırlandığını
düĢünüyorum.
- Atalarımızın yadigârı olan “Dağ ne kadar yüce olsa da yol üzerinden aĢar”
sözünden akseden bilgeliğin verdiği güven duygusunu taĢıyorum.
SONUÇ
Sayın BaĢkan,
Ġfademin buraya kadar olan bölümündeki izahattan da açıkça anlaĢılabileceği gibi;
- Hakkımda soruĢturma açılmasının temel nedeni, mücrim kimliğini mektubunda
bizzat itiraf eden bir veya bir grup müfteri tarafından hazırlanarak gönderilmiĢ, yalan, yanlıĢ
ve yanıltıcı bilgilerle dolu, isimsiz, imzasız, tarihsiz ve adressiz bir Ġftira Mektubudur.
- Ġftira Mektubunun ekindeki, sahte olduğu yargı organlarınca tespit edilmiĢ bulunan
“Bilgi Destek Planı” konulu 5(beĢ) sayfalık imzasız ve parafsız yazının, Ģahsımla
iliĢkilendirilmesi ve Ġddianame‟de bahis konusu olan 2(iki) olaya sebep teĢkil etmesi makul,
mantıklı ve mümkün olmadığı gibi, Ġddia Makamının bu yöndeki zorlama gayretlerinin de
hiçbir maddi temeli, hatta doğal sayılabilecek Ģüphe kaynağı bulunmamaktadır.
- Genelkurmay Harekât BaĢkanlığım döneminde; yeni bir Ġnternet Sitesi açılmamıĢ,
mevcut sitelerden yayın yapılmasına, kurumsal, yasal ve rutin bir faaliyet olarak,
yürürlükteki usullerle devam edilmiĢ olup, Ģahsıma suç yüklenmesini gerektirecek yasa dıĢı
bir eylem ve iĢlemle ilgili, geçerli sayılabilecek herhangi bir bilgi, belge ve delil yoktur.
- Ġddia olunan Ergenekon Terör Örgütünün üyesi ve ara yöneticisi olduğuma dair,
haksız, mesnetsiz ve delilsiz iddia, tamamen boĢ, temelsiz, asılsız, mantıksız ve insafsız bir
iftiradır.
- Ġddia Makamının, Ġddianame‟de Ģahsıma yönelttiği, mantıki bütünlüğü olmayan, her
birinin ayrı bir Ģahıs tarafından yazıldığı izlenimini veren suçlamaların, “Cebir ve ġiddet”
yöntemleri uyguladığıma dair olanı dahil hiçbirini, somut veriler, geçerli belgeler ve maddi
deliller ile ispatlayamadığı görülmektedir.
- SoruĢturma Safhasındaki Ģüphelilere ve tanıklara ait “Savcılık Ġfade Tutanakları”
ile
KovuĢturma
Safhasındaki
“DuruĢma
Tutanakları”nda,
aleyhimde
olduğu
109
değerlendirilebilecek herhangi bir beyan veya Ġddia Makamının Ģahsım hakkındaki
iddialarından birinin, birkaçının veya tamamının doğruluğunu ispatlamada kullanılabilecek
hiçbir bilgi, belge ve kanıt mevcut değildir.
- BirleĢtirilmiĢ 21(yirmibir) davadan meydana gelen Ergenekon Davası kapsamında
bulunan, Ġnternet Andıcı Davası dıĢındaki 20(yirmi) davanın iddianamelerinde, Ģahsıma
yöneltilmiĢ hiçbir iddia veya isnat olmadığı gibi, bu davaların sanıkları ile aramda “Hukuki ve
Fiilî Ġrtibat” olduğunu kanıtlayacak herhangi bir bilgi ve belge de bulunmamaktadır.
Sonuç olarak;
Ġddia Makamı tarafından, Ġddianame‟de Ģahsıma yönelik suç isnadı olarak ileri sürülen;
- Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün amaçları doğrultusunda, askerî müdahale
ortamı oluĢturmak amacıyla, belirtilen internet siteleri vasıtasıyla kara propaganda ve
dezenformasyon faaliyetlerini icra ve organize ettiğim,
- Devlet yöneticilerini baskı altına almak, devlet otoritesini zaafa uğratmak, bu
hususta gerektiğinde kamu düzenini bozup ülkede kaos ve düzensizlik ortamı
oluĢturmak, halkı devlet yöneticilerine karĢı kıĢkırtmak ve anarĢi ortamı oluĢturmak,
böylece cebir ve Ģiddet yöntemleri ile hükümetin görevlerini yapmasını kısmen veya
tamamen engellemeye teĢebbüs ettiğim,
- Ara yönetici sıfatıyla harekat faaliyetini yönettiğim ve örgüt üyelerini
yönlendirdiğim iddialarını KESĠNLĠKLE REDDEDĠYORUM.
Ġddia Makamının, “Üzerime atılı eylemlerime uyan; TCK.‟nın 312, 314/1, 3713 Sayılı
Terörle Mücadele Kanunun 5. maddeleri gereğince cezalandırılmam ve hakkımda
TCK.‟nın 53, 58/9. maddelerinin uygulanması” talebini HAKSIZ, ÖLÇÜSÜZ VE
MESNETSĠZ BULDUĞUMU MAHKEME HEYETĠNĠN TENSĠPLERĠNE SUNUYOR VE
BĠHAKKIN BERAATĠMĠ TALEP EDĠYORUM.
Sayın BaĢkan,
Ergenekon Davası kapsamına alınmıĢ olan Ġnternet Andıcı Davasının sanıkları olan
kıymetli Silah ArkadaĢlarıma, mensubu olmaktan Ģeref duyduğum Türk Silahlı Kuvvetlerine,
Aziz Türk Milletine ve sevgili Aileme karĢı hissettiğim ahlaki ve vicdani sorumluluğun
tezahürü olarak, Gülhane Askerî Tıp Akademisinin ve Ġstanbul Adli Tıp Kurumunun
Raporları ile tespit ve teyit edilmiĢ olan “Stres altında yüksek kardiyak ölüm riski”ni göze
alarak, Milletimin nezdinde, Tarih huzurunda ve Yargı önünde, izah edilmesine ihtiyaç
duyulan bütün konuları kapsayan ve akla gelebilecek önemli soruların tümünü, dürüstlük ve
samimiyetle cevaplandıran, iyi niyet ve açık yüreklilikle sunduğum ifademi sabırla
dinlediğiniz için, Ģahsınızda değerli Mahkeme Heyetine ve Mahkeme Salonundaki hazıruna
teĢekkür ediyorum.
Son olarak, Dünya‟daki hiçbir karanlık güç odağının, tarihteki en eski hukuk metinlerinin
yazıldığı bu kutsal topraklarda yaĢayan yüce Türk milletini, Adalet GüneĢinin aydınlığından
uzun süre mahrum bırakamayacağına, sarsılmaz bir inanç beslediğimi belirtmek istiyorum.
110
Hasılıkelam: “Güçlüyüm çünkü haklıyım. Zira hak gücün fevkindedir!”
Vatanım sağolsun!..
Milletim varolsun!..
Cumhuriyetim ebediyen payidar olsun!..
Maruzatım bundan ibarettir.
HÜSEYĠN NUSRET TAġDELER
23 KASIM 2012
EKLER :
EK-A
SAĞLIK RAPORLARI (23 SAYFA)
EK-B
HĠZMET SAFAHATI KONULU YAZI (2 SAYFA)
EK-C
GENELKURMAY BAġKANLIĞI KARARGÂHI ZĠYARETÇĠ KAYITLARI (5 SAYFA)
VE
28-29
EKĠM
2009
TARĠHLĠ
GAZETELERDEN
HABER
KUPÜRLERĠ
(11 SAYFA)
EK-Ç
ĠSTANBUL CUMHURĠYET BAġSAVCILIĞININ 27.05.2011 TARĠHLĠ YAZISI ĠLE
GENELKURMAY BAġKANLIĞININ 9 HAZĠRAN 2011 TARĠHLĠ TALĠMAT KONULU
YAZISI (3 SAYFA)
EK-D
GENELKURMAY ASKERÎ SAVCILIĞININ 12 MAYIS 2010 TARĠHLĠ ĠDDĠANAMESĠ
(57 SAYFA)
EK-E
23 EYLÜL 2012 TARĠHLĠ STAR GAZETESĠ (1 SAYFA) ĠLE 22 EKĠM 2010
TARĠHLĠ HÜRRĠYET GAZETESĠ VE BAZI ĠNTERNET SĠTELERĠNDE YER ALAN
HABERLER (11 SAYFA)
EK-F
GENELKURMAY BAġKANLIĞININ 26.10.2011 TARĠH VE
“ASKERÎ TEDAVĠ
KURUMLARINA GĠRĠġ” KONULU EMRĠ ĠLE 23.10.2011 TARĠHLĠ VATAN
GAZETESĠ HABERĠ (3 SAYFA)
111
EK-G
GKY 202-5(A) GENELKURMAY KARARGÂHI GÖREV VE SORUMLULUKLARI
YÖNERGESĠ (1999) HAREKÂT BAġKANLIĞI BÖLÜMÜ (21 SAYFA)
EK-H
GKY 202-5(B) GENELKURMAY KARARGÂHI GÖREV VE SORUMLULUKLARI
YÖNERGESĠ (2008) HAREKÂT BAġKANLIĞI BÖLÜMÜ (18 SAYFA)
EK-I
GENELKURMAY BAġKANLIĞININ 07.11.2009 TARĠH VE BN-114/09 SAYILI
BĠLGĠ NOTU (1 SAYFA)
EK-Ġ
ĠSTANBUL CUMHURĠYET BAġSAVCILIĞININ 04.10.2010 TARĠHLĠ YAZISI
(2 SAYFA)
EK-J
ĠSTANBUL CUMHURĠYET BAġSAVCILIĞININ 13.12. 2010 TARĠHLĠ YAZISI
(4 SAYFA)
EK-K
GENELKURMAY BAġKANLIĞININ 26 EKĠM 2010 TARĠHLĠ VE TALĠMAT
KONULU YAZISI (12 SAYFA)
EK-L
GENELKURMAY BAġKANLIĞININ 30 ARALIK 2010 TARĠHLĠ VE TALĠMAT
KONULU YAZISI (7 SAYFA)
EK-M
MĠLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞININ 04 HAZĠRAN 2007 TARĠHLĠ, TÜRK SĠLAHLI
KUVVETLERĠNDE ĠNTERNET HĠZMETĠ TEDARĠKĠNE ĠLĠġKĠN ONAY BELGESĠ
(2 SAYFA) VE TEDARĠK EVRAKI (20 SAYFA)
EK-N
DURSUN ÇĠÇEK‟ĠN
08.06.2011 TARĠHLĠ
SAVCILIK ĠFADESĠ TUTANAĞI
20.07.2011 TARĠHLĠ
SAVCILIK ĠFADESĠ
(13 SAYFA)
EK-O
DURSUN ÇĠÇEK‟ĠN
TUTANAĞI
(11 SAYFA)
EK-Ö
AÇIKLAMA NO:1272 KONULU BĠLGĠ NOTU (10 SAYFA)
EK-P
APRONDA NAMAZ KILMA OLAYI ĠLE ĠLGĠLĠ AÇIK KAYNAK HABERLERĠ
(12 SAYFA)
EK-R
APRONDA DEVE KESME OLAYI ĠLE ĠLGĠLĠ AÇIK KAYNAK HABERLERĠ
(18 SAYFA), 02 ġUBAT 2012 TARĠHLĠ SABAH GAZETESĠNDE YER ALAN
HABER (1 SAYFA)
EK-S
23.01.2009 VE 14.04.2009 TARĠHLĠ AÇIK KAYNAK HABERLERĠ (3 SAYFA)
EK-ġ
01 ġUBAT 2008 TARĠHLĠ YENĠ ġAFAK GAZETESĠNDE YER ALAN MAKALE
(2 SAYFA)
EK-T
30 AĞUSTOS 2012 TARĠHLĠ VATAN GAZETESĠNDE YER ALAN HABER
(1 SAYFA) , 05 ġUBAT 2012 TARĠHLĠ YENĠ ġAFAK GAZETESĠNDE YER ALAN
HABER (5 SAYFA), 20 HAZĠRAN 2012 TARĠHLĠ HÜRRĠYET GAZETESĠNDE YER
ALAN HABER (1 SAYFA)
112
EK-U
VATAN GAZETESĠNDE YER ALAN 07 ġUBAT 2012 TARĠHLĠ HABER (3 SAYFA),
30 MART 2012 TARĠHLĠ GAZETE HABERLERĠ (8 SAYFA), 31 EKĠM 2012
TARĠHLĠ GAZETE HABERLERĠ (7 SAYFA), 11 TEMMUZ 2012 TARĠHLĠ MĠLLĠYET
GAZETESĠNDE YER ALAN HABER (3 SAYFA), VE 22 MAYIS 2012 TARĠHLĠ
MAKALE (3 SAYFA)
EK-Ü
07.11.2012 TARĠHLĠ TARAF GAZETESĠNDE YER ALAN MAKALE (3 SAYFA),
09.11.2012 TARĠHLĠ MĠLLĠYET GAZETESĠNDE YER ALAN MAKALE (2 SAYFA),
12.08.2012 TARĠHLĠ MĠLLĠYET GAZETESĠ KÜPÜRÜ (1 SAYFA)
EK-V
13.04.2012 TARĠHLĠ GAZETE HABERLERĠ (2 SAYFA)
EK-Y
19.02.2012 TARĠHLĠ STAR GAZETESĠNĠN HABERĠ (4 SAYFA), 29.06.2012
TARĠHLĠ CUMHURĠYET GAZETESĠNDE YER ALAN MAKALE (4 SAYFA)
EK-Z
EK-Z
AV. PROF. DR. METĠN FEYZĠOĞLU‟NUN MAKALESĠ (9 SAYFA)
AV. PROF. DR. METĠN FEYZĠOĞLU‟NUN MAKALESĠ (9 SAYFA), 25 KASIM 2012
TARĠHLĠ CUMHURĠYET GAZETESĠNDE YER ALAN HABER (2 SAYFA)
113
Download