uluslararası hukukta insani müdahle ve ırak örneği

advertisement
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI
ULUSLARARASI HUKUKTA İNSANİ MÜDAHLE
VE IRAK ÖRNEĞİ
Yüksek Lisans Tezi
Hazırlayan
Hanan Ahmed Ali BAYATI
Tez Danışman
Yrd. Doç. Dr. Selcen ERDAL
Konya – 2016
İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR………………………………………………………………………..4
ÖZET…………………………………………………………………………………….5
ÖN SÖZ………………………………………………………………………………….6
GİRİŞ………………………………………………………………………………….....7
BİRİNCİ BÖLÜM
İNSANİ MÜDAHALE KAVRAMI
I. İnsani Müdahale Kavramının Tanımı ..................................................................... 10
II. İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi ........................................................................ 10
III. Uluslararası Hukuk Açısından İnsani Müdahale .................................................. 13
A. Birleşmiş Milletler Antlaşması .......................................................................... 13
1. Genel Olarak ................................................................................................... 13
2. Kuvvet Kullanma ve İnsani Müdahale ........................................................... 15
a. Kuvvet Kullanımının Yasaklanması ........................................................... 15
b. Kuvvet Kullanılmasına İzin Verilen Haller ................................................ 18
i.
Meşru Savunma ve insani Müdahale ................................................ 18
ii.
Güvenlik Konseyi Kararı ile Kuvvet Kullanımı ............................... 24
B. Uluslararası Örf Ve Âdet Hukukunda İnsani Müdahale .................................... 26
IV. Egemenlik ve İnsani Müdahale ........................................................................... 27
1. Egemenlik Anlayışının Gelişimi .................................................................... 27
2.Egemenlik ile İnsani Müdahale İlişkisi ........................................................... 29
3.İnsani Müdahale ile Önleyici Müdahale Arasındaki İlişki .............................. 31
İKİNCİ BÖLÜM
IRAK’A İNSANİ MÜDAHALE VE GEREKÇELERİ
I.
Irak’a İnsani Müdahale ....................................................................................... 34
A.
B.
1988’deki Halepçe Olayları ............................................................................ 35
1.
1988’de Halepçe’ye Kimyasal Saldırı ........................................................ 35
2.
Halepçe’de İnsan Haklarının Çiğnenmesiyle İlgili Uluslararası Rapor ..... 36
3.
Halepçe Olaylarının Sorumlusu Kimdir? ................................................... 37
1991’de Körfez Savaşı.................................................................................... 39
1. Güvenlik Konseyi'nin Kriz Yönetimi……………………………………….42
2.BM Sözleşmesi’nin Altıncı Bölümüne Geçmeden Yedinci Bölümün Hemen
Tatbik Edilmesi .................................................................................................. 42
3. Yedinci Bölüm Irak’a Karşı Çıkarılan Güvenlik Konseyi Kararına
Uygulanmasının Hukuki Süreci ......................................................................... 43
C.
Askeri Müdahale ve Irak’a Karşı Güç Kullanma İzni .................................... 44
1
1.
661 ve 665 Sayılı Kararların İçeriği ........................................................... 44
2.
678 Sayılı Karar Gereği Irak’a Askeri Müdahale ....................................... 46
D.
II.
1991’deki Kürt ve Şiilerin Ayaklanması ........................................................ 48
1.
Irak Yönetiminin Kürt ve Şiilere Karşı Muamelelesi ................................. 48
2.
Irak Hükümetinin 1991’de Şii ve Kürtlerin Ayaklanmaların Bastırması ... 50
a.
1991’de Şii Ayaklanmasının Bastırılması ............................................ 50
b.
Kürt Ayaklanmasının Bastırılması........................................................ 50
1991’de Irak’a Yapılan İnsani Müdahalenin Gerekçeleri .................................. 51
A. Devletin Sınırları Dışına Çıkan İnsan Haklarının Çiğnenmesine Karşı
Koymak……………………………………………………………………….52
1.
Ahlaki ve İnsani Görev Olarak İnsan Haklarının Koruması ...................... 53
a. Irak’ta İnsan Haklarının Çiğnenmesini Durdurmak İçin İnsani
Müdahalenin Gerekliliği ........................................................................... 53
b.İnsan Haklarının Evrenselliği ve Mutlak Egemenlik İlkesinin Gerilemesi.56
2.
İnsan Haklarını Koruma Gerekçelerinin Değerlendirmesi ......................... 58
a.
Uluslararası Toplumun 1991’den önce Irak Yönetiminin İnsan
Haklarını İhlal Etmesini Görmezden Gelmesi................................................ 58
b.
B.
İnsan Haklarını Korumak İçin Yapılan Müdahalenin Seçilmesi .......... 59
Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi ............................................... 60
1.
Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi ........................................... 61
a. 688 Sayılı Kararın Irak’ın Müdahaleye Onay Vermesine Yoğunlaşması 61
b.
18.04.1991 Tarihinde İnsani Yardımla İlgili İmzalanan Mutabakat
Müzekkeresi ................................................................................................... 61
c.
2.
C.
BM’nin Gözlemci Göndermesiyle İlgili 25.05.1991 Tarihli Anlaşma . 63
Irak’ın İnsani Müdahaley Onayının Değerlendirilmesi .............................. 64
a.
Irak’ın Şekilsel Onayı ........................................................................... 64
b.
Onayın Sadece BM Örgütü’nün Müdahalesini Kapsaması .................. 65
c.
Irak Onayının Müdahaleden Sonra Olması........................................... 67
Irak’a Müdahalenin Gerçek Sebebinin Uluslararası Çıkar Olması ................ 68
1.
Irak’ın Stratejik Konumu ...................................................................... 68
2.
Irak’ın Petrol Rezervi............................................................................ 69
3.
Silah Ticaretinin Canlandırılması ......................................................... 70
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KOALİSYON DEVLETLERİNİN IRAK'A İNSANİ MÜDAHALELERİNİN
HUKUKİ TEMELİ
Irak’a İnsani Müdahale Mekanizmaları.............................................................. 73
I.
A.
İnsani Merkezler ve Çadırlar .......................................................................... 74
2
1.
Fransa’nın İnsani Merkez ve Çadırların Kurulma Önerisi ......................... 74
2. Koalisyon Devletlerinin İnsani Çadır ve Merkezlerin Yapılması İçin İşe
Koyulması........................................................................................................... 75
B.
Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge .......................................................................... 76
1.
Güvenli Bölge Kavramı .............................................................................. 77
a.
Güvenli Bölgenin Tanımı ..................................................................... 77
b.
Güvenli Bölgenin Hukuki Kaynakları .................................................. 79
b.1. Birleşmiş Milletler ............................................................................... 79
b.2. Uluslararası Sözleşmeler ..................................................................... 79
2.
Güvenli Bölgelerin Oluşturulma Ölçüleri ve Şartları ................................. 79
3. Irak Hükümetinin Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge Oluşturulmasına Karşı
Tutumu ............................................................................................................... 80
C.
Uçuşa Yasak Bölgeler .................................................................................... 81
1.
Uçuşa Yasak Bölgelerin Oluşturulması...................................................... 82
a.
Kuzey Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması ................................ 82
b.
Güney Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması ................................ 83
2.
II.
Uçuşa Yasak Bölgelerin Hukuki Durumu .................................................. 84
a.
Uçuşa Yasak Kuzey Bölgenin Hukuki Durumu ................................... 84
b.
Uçuşa Yasak Güney Bölgenin Hukuki Durumu ................................... 85
Irak’a İnsancıl Müdahalenin Meşruiyeti ............................................................ 85
A.
Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli ................................................ 86
1. Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Bir Temeli Olarak 688 SayılıKararı.86
2. 688 Sayılı Kararın 678 Sayılı Karara Dayanması ........................................ 88
B.
Uçuşa Yasak Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli ........................................ 89
C. BM’nin Uçuşa Yasak Bölgeler Koyma Çözümünden Uzak Durması ve Irak’a
Karşı Güç Kullanmak ............................................................................................. 91
1. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağı Koymaya Karşı Olumsuz Tutumu ........ 92
2. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağını Çözmekten Uzak Durmasından Sorumlu
Olan Birim .......................................................................................................... 92
a.
Güvenlik Konseyin Hukuki ve Siyasi Sorumluluğu ............................. 93
b.
Genel Kurul Yetkilerini Dondurmak .................................................... 93
c.
BM Genel Sekreteri’nin Hukuki ve Siyasal Sorumluluğu.................... 94
SONUÇ………………………………………………………………………………....97
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………101
3
KISALTMALAR
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
b.
: İbn
BM
: Birleşmiş Milletler
f.
: fıkra
GK
: Güvenlik Konseyi
S
: Sayfa
UAD
: Uluslararası Adalet Divanı
ICISS
: International Commission on Intervention and State Sovereignty
(Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası)
CIA
: Central Intelligence Agency
(Amerika Askeri İstihbarat Ajansı)
ILA
: Uluslararası Hukuk Derneği
4
ÖZET
İnsani müdahalenin konusu Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda kuvvet kullanımının
yasaklanması ile gerçekleşmiştir. Kuvvet kullanımının yasaklanması ile birlikte, eskiden var olan
tüm kuvvet kullanma yöntemleri gibi insani müdahale de bu yasağın kapsamında kalmıştır. BM
Antlaşması gereğince çözmeye zorlamayacağını ifade eden madde 2/7’ye uygun olup olmadığı,
yine Birleşmiş Milletler Antlaşması VII. Bölümü çerçevesinde uluslararası barış ve güvenliği ihlal
edip etmediği değerlendirilmiştir. Ayrıca insani müdahalenin uluslararası örf ve âdet hukukuna
uygunluğuyla “jus cogens” bir kural olup olmadığı incelenmiştir.
1991’de Irak’taki Saddam rejiminin saldırılarına karşı Kuzey’deki Kürt grupların ve
güneydeki Şii grupların korunması için oluşturulan çekiç güç, Kuzey Irak’a ABD liderliğinde
gerçekleştirilen “Huzur Operasyonu” Irak’ın içişlerine müdahaledir.
1992’de Irak’ın kuzeyinde ve güneyinde oluşturulan “uçuşa yasak bölge” ile Saddam
Hüseyin rejimine karşı korunması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: İnsani müdahale, kuvvet kullanma, uluslararası örf-âdet hukuku, Huzur
Operasyonu, uçuşa yasak bölge.
Abstract
The subject of huminitarion intervention has been actualised with the prohibition of using
forces of United Nations agreement, Huminitarion intervention took plase in the scope of this
prohibition lik an the procedule of using forces in the past with the prohibition of using force.
Within the agreement of United Nations, whether the peace and security has been violated and It
is proper for 2/7 in the frame of the part of united nations o greement or not is evaluated. Besides,
Convenience of humminitarion intervation was eromined in the perspective of ( jus cogens)
unwritten law of nations.
Combined task force that is constituted for protecting the Kurdish groups in the north and
the shi’a groups in the south. Against the attacks of Saddam Rejime in 1991 inter fered in the
internal affairs of Iraq with the “peace operations” which is organized under the authority of
U.S.A.
In 1992, no flight zone was constituted in the north and south of Iraq for the purpose of
protecting civilians against Saddam Rejime.
Key words: humitarion intervention, using force, unwritten law of nations, peace opertion, no
flight zone.
5
ÖN SÖZ
Bu çalışmanın ortaya çıkmasında, başta değerli eleştiri ve yorumlarıyla bana yol gösteren
kıymetli danışmanım Yrd. Doç. Dr. Selcen ERDAL olmak üzere Selçuk
Üniversitesi/Kamu Hukuku deki Hocalarıma ve sevgili aileme teşekkür ediyorum. Tüm
hata ve eksikler ise sadece bana aittir.
6
GİRİŞ
İkinci dünya savaşından sonra insani müdahale önem kazanan günümüzde de
üzerinde durulan bir konudur. 1944’te bu konuya ilişkin Avrupa Parlamentosu tanım
yapmış ve Güvenlik Konseyi 1965’te Güney Rodezya ile ilgili Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’nin 39. maddesine göre uluslararası barışı ve insan haklarını ihlal edildiğine
dair tespitte bulunarak ve 1970’lerden itibaren de ilk insani müdahalelerinde
bulunmuştur1.
İnsani müdahale kavramının tanımı olduğu kadar uluslararası hukuka uygun olup
olmadığı da tartışmalıdır. Bu hususta, insani müdahalenin unsurlarının da kendi içlerinde
tartışmalı kavramlar olmasının payı büyüktür. İnsani müdahale, üzerinde en çok mutabık
kalınan ve en basit tanımıyla; “bir devletin vatandaşlarını o devletin uyguladığı geniş
çaplı insan hakları ihlallerinden korumak amacıyla bir devlet, devletler grubu ya da
uluslararası örgütler tarafından kuvvet kullanılması ya da kuvvet kullanılması tehdidi”2
dir.
İnsani müdahalenin amacı güvenliğin ve barışın sağlanmasına yönelik olarak ifade
edilmektedir. Uluslararası ilişkiler seksenli yıllardan beri iç anlaşmazlıklara kıyasla
uluslararası anlaşmazlıkların eksilmesiyle temayüz etmektedir. İç anlaşmazlıklar günden
güne artıyor. Öyle ki grupsal, etnik ve dini çatışmalar büyümüştür. Bunlar savaşan ve
savaşmayanı ayırmadan binlerce ölüyü geride bıraktı. Bu kanlı savaşlar çoğu zaman insan
haklarını geniş bir şekilde çiğnedi. Bu da BM hükümleri ve ilgili uluslararası sözleşme
ve bildirilere apaçık aykırıdır3.
Dünyanın şahit olduğu iç çatışmaların geride bıraktığı ve hala bırakmaya devam
ettiği bu kurbanlar büyük bir sıkıntı yaşıyorlar. En basit hakları olan yaşama haklarını
kaybediyorlar.
O zaman insani müdahale düşüncesinin doğmasıyla konu 1986 yılından beri
akademik çerçevede tartışıldı. Nitekim Paris Güney Üniversitesi; Dünya Doktorlar
1
2
3
KEF, Sevda, “İnsani Müdahale”, http:// www.tuicakademi.org (04.01.2016).
ERTUĞRUL, ELÇİN, “Insani Müdahale”, s. 661-662, http://www.ayk.gov.tr/wpcontent/uploads/2015(07.01.2016).
MOUSSAOUİ, Amal, ‫التدخل الدولي ألسباب إنسانية في القانون الدولي المعاصر‬, Cezayir 2012, s. 7.
7
Örgütü ve Fransa yönetimi desteğiyle insani müdahale düşüncesi öncülerinin denetimi
altında uluslararası bir forum düzenledi. Onların başında da Bernard Kouchner ve Mario
Bettati vardı. Bu foruma “İnsan Hak ve Etiklerinin İlk Uluslararası Sempozyumu”
denilebilir. Bu sempozyum toplu baskı eylemleri ya da iç veya uluslararası silahlı çatışma
kurbanlarının hakkına çağrı yaptı4.
Bu girişimin belli devlet çevrelerinde büyük bir destek gördüğünü söylemek
mümkün olsa da üçüncü dünya ülkelerinin yanında o çekince ve şüpheyle karşılandı. Bu
ülkeler, bu kavramın kurban oldukları ve hala olmaya devam ettikleri gücün siyasetine
destek verdiğini gördüler.
Birleşmiş Milletlerinin (BM) müdahale hakkının hukukiliği Sözleşme’nin 55.
maddesinden çıkmaktadır. Sözleşmeyi imzalayan ya da ona katılan ve ona onay veren her
devlet onun gereklerine saygı göstermesi gerekir. Uluslararası Örgütün insani müdahale
hakkı; İnsan Hakları Uluslararası Hukuku’nun uluslararası anlaşma ve tüm ulusal
yasalara üstünlüğüyle ortaya çıkmaktadır. Ayrıca uluslararası barış ve güveni korumak
ve onun amaçlarını gerçekleştirmek-ki insan haklarına saygı da bundandır-için müdahale
hakkıyla ortaya çıkmaktadır5.
O zaman BM sorununu ve onun insani müdahaledeki rolünü inceleyerek öğrenmek
gelişigüzel bir mesele değildir. Bu örgütte çalışanların faaliyetlerinin artmasıyla o,
üçüncü dünya devletleri ve halkları için bir zorunluluk haline geldi. Sürekli araştırmaları;
güven ve istikrarı sağlamak içindir. BM örgütüne gelen en önemli mesele Irak’ta insan
haklarının çiğnenmesi meselesidir.
25.02.1991’de Körfez savaşının bitimi, Kuveyt’in özgürleştirilmesi, Irak güçlerinin
oradan çıkması ve Irak’ın 687 saylı karardan sonra ABD’nin kuzey ve güneyde
anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Bu da Saddam Hüseyin’i onlara karşı güç kullanma zorunda
bıraktı. 05.04.1991 tarihli 688 sayılı karar altında GK’nin bir karar çıkarması için acele
etti. Fransa insani müdahale düşüncenin sahibi olması hasebiyle kendi projesini bu esnada
4
5
HALİL, Muhammed, ‫ استخدام القوة في القانون الدولي المعاصر‬, Cezayir 2004, s. 30.
ZAKARİA, Jassim Muhammed, ‫ مفهوم العالمية في التنظيم الدولي المعاصر‬, Suriye 2006, s. 85.
8
sundu. Orada bölgedeki durumun uluslararası barış ve güveni tehdit etmeye başladığına
değindi6.
Konuyu Seçme Sebepleri
İnsani müdahaleye yol açan gerçek sebepleri örenmek. İnsan haklarının çiğnendiği
durumların bulunmasına rağmen onun için kimse hareket etmiyor.
GK’nin insan haklarının çiğnenmesiyle yaptığı muamelenin tarafsızlığını
açıklamak ve BM’nin o ihlalleri durdurma politikasını öğrenmek.
Bu sorunun farklık görünümlerini açıklamak. Bu da şimdiki uluslararası hukukun
insani müdahale meselesine karşı tutumunu ve özellikle soğuk savaştan sonra BM’nin
tutumunu belirlemekle olur.
Araştırmanın Amacı
Araştırma Irak’a insani müdahale gerekçelerini incelemeyi amaçlıyor. İnsani
müdahalenin, kendi hukuki temeline ihtiyaç duymasının gölgesinde ona bir nevi
meşruiyet eklenebilir. En son olarak da bu araştırmadan Irak’a insani müdahaleden
umulan neticelere ulaşmayı amaçlıyoruz. O neticelerin başında da insani yaklaşımlar
gelmektedir.
Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde: İnsani Müdahale
Kavramının Tanımı, İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi, Uluslararası Hukuk Açısından
İnsani Müdahale, İnsan Hakları, Egemenlik Ve İnsani Müdahale. İkinci bölümünde:
Irak’a İnsani Müdahale ve Gerekçeleri. Üçüncü bölümünde: Koalisyon Devletlerinin
Irak’a İnsani Müdahalelerinin Hukuki Temeli.
6
CAFER, Abdul Salam, ‫مبادئ القانون الدولي العام‬, Kahire 1996, s. 349.
9
BİRİNCİ BÖLÜM
İNSANİ MÜDAHALE KAVRAMI
I. İnsani Müdahale Kavramının Tanımı
Devletin egemenliği ilkesi, BM Antlaşması ile başlayan 1945 sonrası uluslararası
düzende son birkaç yüzyıldır dünya düzenini, devletlerarası ilişkileri düzenleyen ve
belirleyen temel bir ilke olarak esas alınmıştır7.
Esasen şunu belirtmek gerekir ki; “askerî müdahale” ve “insanî müdahale” adından
da anlaşılacağı üzere birbirinden farklı kavramlardır. Askerî müdahale tek bir devlet, iki
devlet veya bir koalisyon tarafından kara, deniz veya havada, müdahale edilen devletin
rızası alınarak veya alınmadan, yetkili bir bölgesel otoritenin veya BM Güvenlik
Konseyi’nin onayı alınarak veya alınmadan gerçekleştirilen askerî operasyonları kapsar8.
İnsanî müdahale ise bir devletin sınırları içinde başka devletler tarafından kendi
vatandaşlarını korumak amacıyla olmamak kaydıyla, geniş kapsamlı ve ağır insan hakları
ihlallerini önlemek veya durdurmak için müdahale edilen devletin izni alınmadan güç
kullanılması veya güç kullanılması tehdidinde bulunulmasıdır. Bu durumda kuvvet
kullanma veya kullanma tehdidi ile başka devlet tarafından kötü muamelelere maruz
kalan halkın korunması söz konusudur9.
II. İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi
19. yüzyılda ortaya çıkan insanlık adına müdahale doktrini işte bu esaslar üzerine
oturtulmuştur. İnsanlık adına müdahale doktrinine göre, “bir hükümet, egemenlik
haklarının sınırları içinde hareket etmesine rağmen, insanlığın haklarını, uygarlığımızı ve
geleneklerimizi rencide edecek kadar zalimce ve haksızca ihlal ederse, müdahalede
bulunmak meşrudur. Bunun en önemli sebebi ise devletlerin egemenliği ve bağımsızlığı
7
8
9
TOSUN, Fatih, “Uluslararası Hukukta “Kuvvet Kullanma ve Karışma” Kavramlarının Değişen
Anlamı”, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/guvenlikstrtj/article/viewFile (14.01.2016).
STEVEN, Haines, “Military Intervention and International Law”, Trevor C. Salmon (ed.),
Issues in International Relations, Routledge, 2000, s. 94.
TEKİN, Segâh, İnsani Müdahale Kavramı Ve Libya’nın Geleceği, Ankara 2011, s.7.
10
ne kadar saygıdeğer olursa olsun, daha saygıdeğer bir şey vardır, o da insanlığın ve
toplumun rencide edilmeme hakkıdır”.
1792 Antlaşmasının dördüncü maddesin göre “Eğer bir devletin sakinleri keyfi
yönetim tarafından mağdur edilirlerse, bir diğer devlet haklı olarak müdahale edebilir ve
mağdurlara yardım etmek için kuvvet kullanabilir”10.
Milletler Cemiyetinin, 1920 yılında ardından da BM’nin 1945 yılında kurulmasıyla
klasik uluslararası sistemin dönüştürülmesi dönemi başlamıştır. BM, "emperyalist bir
dünya düzeninin politik-hukuki iktidar tekellerini" oluşturma işlevini yüklenerek bu güne
kadar görevini sürdürmüş ve tüm ulus-devletlerin uluslararası bir örgütte birleştirilmesini
başararak, evrensel normlardan kaynaklanan bir uluslararası hukuk yaratmıştır11.
Yaratılan bu hukuk sistemi, ulus-devletler açısından egemenlik haklarının paylaşması
demek olmuştur. BM ile sömürgecilikten kurtulup yeni bağımsızlıklarını kazanan
devletlerin biçimsel eşitliği ve bağımsızlığını tanınırken, diğer yandan bu biçimsel
bağımsızlığı sınırlayacak ve ulusal politikaları manipüle etmeyi sağlayacak "üstün ortak
amaçlar" formüle edilmiş ve onlara dayalı politikalar yürütülmüştür. "İnsan hakları,
barışın ve güvenliğin korunması", ulus-devletin uluslararası hukuktaki egemenlik
haklarını sınırlayan hukuksal ilkelerin en başında yer almıştır12.
1967 yılında Afrika devletlerinden, Nijerya’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden
Biafra’da İbo azınlığa karşı askeri katliamlar uygulanmıştır. Fransa’da yaşanan bu
katliamlar sonucunda İbolar lehine müdahale hakkı kampanyası başlatmıştır. Bu yaşanan
olaylara tepki göstermek manasında iki hukukçu, Micheal Reisman ve Myers Mc Dougal,
1969 tarihli “İboları korumak için insancıl müdahale” adlı makaleyi kaleme almışlardır.
Amaç ise bu durumda tek taraflı insancıl müdahale hakkının meşru olduğunu ve bunun
daha ileride BM tarafından kurumsallaştırılmasını savunmuşlardır13. Bu manada
Uluslararası Hukuk Derneği’nin (Interntional Law Association-ILA) bir protokol
hazırladığını görüyoruz. Bu raporlardan kaynaklanan ortak kriterler şunlardır14:
10
11
12
13
14
TÜRKMEN, Füsun, İnsan Haklarının Yeni Boyutu: İnsancıl Müdahale, İstanbul 2006, s.28-29.
ÖZDEK, Yasemin, Uluslararası Politika ve İnsan Hakları, Ankara 2000, s.151.
ÖZDEK, s. 151-164.
TÜRKMEN, s.31.
TÜRKMEN, s. 31-32.
11
1. Acil nitelikte ve ciddi insan hakları ihlallerinin sürüyor olması;
2. Müdahale dışında her türlü çözüm yolunun daha önceden tüketilmiş olması;
3. Yeterli zaman olması halinde, olası müdahaleci tarafın BM Güvenlik Konseyine
planlanan eylemin amacını belirgin bir biçimde açıklaması;
4. Müdahalecinin başlıca amacının kendi çıkarlarını savunmak yerine insan hakları
ihlallerini engellemek olması;
5. Bu amaç bağlamında; müdahalenin söz konusu devletin idari yapısına zarar
vermesi;
6. Müdahalenin mümkün olduğu kadar kısa bir süre içinde tamamlanması ve hedefe
ulaşılır ulaşılmaz sonlandırılması;
7. Hedefin gerçekleştirilmesi yönünde mümkün olduğu kadar az kuvvet kullanılması;
8. İmkân varsa, müdahalecinin söz konusu devlet tarafından davet edilmesi ve eylemin
karşılıklı işbirliği içinde yürütülmesi;
9. Müdahalenin eylem öncesi BM Güvenlik Konseyi’nin toplanmasını talep eden,
müdahalenin ancak Konseyin daha önce müdahale etmemesi durumunda
gerçekleştirileceğini açıklaması;
10. BM tarafından yapılacak bir müdahalenin bölgesel bir örgüt tarafından yapılacak
müdahaleye, bölgesel bir örgüt tarafından yapılacak bir müdahalenin ise bir devlet veya
devletler topluluğu tarafından yapılacak müdahaleye tercih edilmesi;
11. Müdahaleden önce, müdahalenin söz konusu devlete, sürdürülen ciddi insan
hakları ihlallerine son vermesi için kesin bir uyarı veya ültimatom göndermesi;
12. Yukarıdaki koşulları yerine getirmeyen her müdahalecinin BM Antlaşmasının
12
VII. Bölümü uyarınca barışı tehlikeye sokmuş olurlar.
BMGK yoluyla insani müdahaleye meşruiyet kazandırıldı. Ancak o dönemin siyasi
konjonktürü ve zihniyeti buna imkân vermemiş, 1980 yılların ortasına kadar BM Genel
Kurulu çeşitli bildirgeler vasıtasıyla “her ne sebeple olursa olsun” müdahale kavramını
reddetme yoluna gitmiştir.
BM Genel Kurulu,8 Aralık 1988 tarihinde Fransız Hükümetinin girişimleriyle bir
adım atmış ve 43/131 sayılı kararıyla, bir devletin halkına yardım edemediği acil
durumlarda, başka devletlerin veya insancıl örgütlerin engelsiz bicimde yardıma
gelmelerin izin verilmesin kabul etmiştir. Bu kara, insancıl müdahale kavramını
uluslararası meşruiyet yönündeki ilk adımıdır15.
1990 yılında BM Genel Kurulu, yine Fransa’nın önderliğinde ikinci bir adım atmış
ve 45/100 sayılı kararıyla, çatışma sırasında sivil halka yardım ulaştırılabilmesi için savaş
alanında insancıl amaçlı geçitlerin (corridor humanitaire) açılmasına olanak tanımıştır16.
III. Uluslararası Hukuk Açısından İnsani Müdahale
1. Birleşmiş Milletler Antlaşması
A. Genel Olarak
24 Ekim 1945'te kurulmuş olan BM, dünya barışını, uluslararası güvenliğini
korumak ve ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliğini sağlamak için kurulan
uluslararası bir örgüttür. BM kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal
eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş" olarak
tanımlamaktadır. Uluslararası ilişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel
düzeyde yasaklayan ilk antlaşma BM Antlaşması'dır.
Örgüt ilk kurulduğu yıllarda üye sayısı 51 iken bugün ise bu sayı, üyeliği kaldırılan
Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti, son katılan üye Güney Sudan dahil 193'e
ulaşmıştır. Örgütün genel merkezi New York'ta bulunmaktadır ve örgüt faaliyetleri
15
16
TÜRKMEN, s. 33.
GHOZALI, Nasser Eddine, “Heurts et malheurs du devoir d’ingerence humanitaire”, Relations
İnterationales et strategiques, 1991-3, s. 84.
13
buradan yürütülmektedir. Her yıl düzenli olarak, üye ülkelerle yapılan toplantılar yine bu
genel merkezde gerçekleştirilmektedir.
II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki
anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini
tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla, BM fikri ortaya atılmıştır.
Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BMGK’nin varlığı ve çalışmalarıyla ortaya
koymuştur. GK on beş ülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye
statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir17. ABD, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya,
Birleşik Krallık ve Fransa beşi daimi üye ülkedir. GK karar alabilmesi için 9/15 oranı
gerekli olup, daimi üyelerden herhangi birisinin aksi yönde oy kullanmaması gereklidir.
BM içtihatlarına göre GK karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının
oylamaya katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmemektedir. Ayrıca
daimi üyelerin çekimser kalmaları da aynı sonucu vermektedir.
1945 yılında BM kurulması ile beraber insan hakları standartlarının geliştirilmesi
yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, 10 Aralık 1948’de
BMGK tarafından bu çalışmaların ilk ürünü olarak kabul edilmiştir. Bildirge’nin
bağlayıcı nitelikte olmaması nedeniyle çalışmalar 1948 yılından sonra da devam etmiş,
ancak büyük ölçüde Soğuk Savaş’ın etkisiyle, bu çabalardan sonuç almak on yılları
bulmuştur. Öte yandan, BM çatısı altında kabul edilmiş olsa dahi, bir insan hakları
sözleşmesi ancak ona taraf olan devletler bakımından bağlayıcıdır. Bu nedenlerle,
herhangi bir insan hakları sözleşmesine dayalı olmayan, doğrudan BM Şartı’nın yukarıda
değinilen 1. maddesindeki amacı gerçekleştirmeye yönelik denetim usulleri kurulmuştur.
1945’te BM Antlaşması ile kurulmuş olan sistemin iki temel özelliği vardır.
Antlaşma II Dünya Savaşı’nı yaşamış ve gerek Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve
sonrasında ortaya konulmuş anlaşmaların, gerek Milletler Cemiyeti’nin işlevsizliğini
tecrübe etmiş bulunan ülkeler tarafından oluşturulmuştur. Ülkelerin yaşamış oldukları
ağır savaş, onların savaştan olabildiğince uzak durmak istemelerine neden olmuştur, bu
17
HOŞ, Hasan Serdar, Haklı Savaş ve İnsancıl Hukuk, 1. Baskı, İstanbul 2013, s.97.
14
nedenle de Antlaşma’nı hazırlarken kuvvet kullanmanın her türlüsünü daha önce
olmadığı kadar açık şekilde yasaklamaya çalışmışlardır18.
İkinci olarak bu devletler daha önceki uluslararası mekanizmalardaki aksaklıklar
sonucunda ettikleri tecrübeler bu kez gerçekten düzeni koruyacak ve bozulduğunda
yeniden kurabilecek bir düzene sahip bir uluslararası örgüt kurmak istemişlerdir. Bunların
sonucunda ortaya kuvvet kullanımını Antlaşmada belirtilen istisnalar dışında tamamen
yasaklayan ve BM eliyle kuvvet kullanımını düzenleyen çeşitli hükümler ortaya
çıkmıştır. Kuvvet kullanımı ile ilgili hükümler ve insani müdahale ile bağlantısı aşağıda
ele alınacaktır.
B. Kuvvet Kullanma ve İnsani Müdahale
a. Kuvvet Kullanımının Yasaklanması
BM Antlaşması’nın ilk maddesinde sayılan amaçlara ulaşmak üzere uyulacak
ilkeleri açıklayan 2/4. madde oluşturmaktadır. Uluslararası ilişkilerde kuvvet
kullanılmasını ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunulmasını açıkça yasaklayan söz
konusu hüküm şu şekildedir:
“Teşkilatın üyeleri, milletlerarası münasebetlerinde gerek bir başka devletin toprak
bütünlüğüne veya siyasî bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları ile
telif edilemeyecek herhangi bir surette, tehdide veya kuvvet kullanılmasına başvurmaktan
kaçınırlar.”
Böylece, BM Antlaşması’nın kabulüyle birlikte bir devletin diğer bir devlete karşı
tek taraflı kuvvet kullanımında bulunması hukuka aykırı kabul edilerek yasaklanmıştır.
BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde düzenlenen kuvvet kullanma yasağı, aynı maddenin
3. fıkrasında öngörülen devletlerin taraf oldukları uyuşmazlıkları uluslararası barış ve
18
PEKYARDIMCI, Elif Burcu, İnsancıl Müdahale Kavramı Ve Kosova Sorunu, Ankara Üniversitesi,
SBE Kamu Hukuku, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 43-44, https://www.google.com.iq
(28.01.2016).
15
güvenliği adaleti tehlikeye atmayacak bir şekilde çözüme kavuşturmaları gerektiği
yükümlülüğünün doğal bir sonucudur19.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, devlet baş gösteren iç savaş gibi
durumlarda ya da baş gösteren ayaklanma kuvvet kullanması anılan yasağın dışında
kalmaktadır. Dolayısıyla bir devletin ülkesinde devam eden isyanı bastırmak veya gerilla
hareketlerini önlemek amacıyla kuvvet kullanması, hükmün kapsamına girmemektedir.
1992 yılında Somali’de yaşanıldığı gibi iç çatışmalar, BM Antlaşması’nın 39.
maddesine göre uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden ve önlem alınmasını gerektiren
bir nitelik taşıyabilir.
Ancak bu durum söz konusu iç çatışmanın BM Antlaşması’nda kuvvet kullanmaya
ilişkin temel hüküm olan 2/4. maddede yasaklanan kuvvet kullanma kapsamına girmesine
neden olmaz20.
BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde kuvvet kullanmak ya da kuvvet kullanma
tehdidinde bulunmak yasaklanmakla beraber yasağın silahlı kuvvet kullanılmasıyla sınırlı
kalıp kalmadığı açıklanmamıştır. Bu nedenle, silahlı kuvvet kullanmanın yanı sıra siyasî
ve ekonomik baskıların da yasaklanıp yasaklanmadığı tartışma konusu olmuş ve bu
konuda başlıca iki görüş ortaya çıkmıştır21.
İlk görüşe göre, yasaklanan kuvvet kullanma yalnızca silahlı kuvvet kullanmadır.
Siyasi ve ekonomik baskı yapılması bu madde kapsamına girmez. İkinci görüş ise
özellikle gelişmekte olan ülkeler ve Sosyalist dünya tarafından savunulmuştur ve
ekonomik zorlamanın da günün koşulları gereği 2/4 kapsamında sayılması gerektiğini
savunmaktadır. Yine 2/4.maddeyi açıklamak üzere Genel Kurul tarafından 1970’te kabul
edilen “Dostça İlişkiler Bildirisi” de sadece “silahlı kuvvet kullanılması” terimi üzerinde
durmaktadır22.
19
TOPAL, Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma,
Ankara Üniversitesi, Kamu Hukuku, Doktora Tezi, Ankara 2004, s.102-103.
20
21
22
BOZKURT, Enver, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, 3. Baskı, Ankara 2007, s. 44-45.
KESKİN, Funda, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş Karışma ve Birleşmiş Milletler,
Ankara 1998, s. 35.
KESKİN, s. 36.
16
İkinci görüş ise, daha çok gelişmekte olan ve Sosyalist ülkeler tarafından
savunulmaktadır. Bu görüşe göre 2/4. madde de yer alan kuvvet sözcüğü ile kastedilen
anlamın, hükmün amacı dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Devletin ülke bütünlüğü ve siyasî bağımsızlığını korumak şeklinde ifade edilen hükmün
amacı, askerî tedbirlerle olduğu kadar, ekonomik ve siyasî baskılarla da tehdit edilebilir
niteliktedir. Dolayısıyla bu tür zorlayıcı fiillerin de yasaklanmış olduğu ifade
edilmektedir23.
Bahsedilen bu görüşler ele alındığında devletlerin diğer bir devletin tavır ve
politikalarını etkilemek için yaptıkları normal baskının kuvvet kullanma yasağı
kapsamına girmediği görülmektedir. 1963 yılında Meksika’da yapılan Devletler Arasında
Dostça İlişkiler ve İşbirliği Konferansı’nda devletlerin geniş yorumu reddetmişlerdir.
Ekonomik ve siyasî baskıya daha açık olan küçük devletlerin söz konusu yolları yasak
kapsamına sokma çabaları anlayışla karşılanabilir olmakla birlikte gelinen nokta bu tür
bir yorumu desteklememektedir24.
Milletler Cemiyeti Misakı ve Briand-Kellog Paktı’nda savaş açık bir şekilde
yasaklanmış ancak savaşa varmayan kuvvet kullanma yolları anılan yasağın kapsamı
dışında kalmıştır. Kuvvet kullanımına başvuran devletler taraf oldukları çatışmaları savaş
şeklinde tanımlamayarak her iki düzenlemenin de öngördüğü yasaktan kurtulmayı
amaçlamışlardır. Yaşanan bu deneyim BM Antlaşması’nın hazırlanması sürecinde göz
önünde tutulmuş ve Antlaşmada savaş teriminin yerine kuvvet kullanma terimine yer
verilmiştir. Böylece savaşın yanı sıra savaşa varmayan kuvvet kullanma yolları da kuvvet
kullanma yasağı kapsamında değerlendirilerek her türlü silahlı kuvvet kullanımı ve
tehdidi hukuka aykırı kabul edilmiştir25. Bir devletin ülke bütünlüğü ve siyasi
bağımsızlığına aykırı olmamak kaydıyla kuvvet kullanılıp kullanılamayacağı konusunda,
bir görüşe göre, kuvvet kullanma yasağının kapsamı geniş olarak yorumlanmalı ve
devletlerin ülke bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına aykırı olmayan kuvvet kullanmalar
da, yasağın ihlali olarak değerlendirilmelidir. Diğer bir görüşe göre ise, devletlerin ülke
bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığını hedef almayan kuvvet kullanmalar, yasağın ihlali
23
24
25
TOPAL, s.104-105.
KESKİN, s. 36.
KESKİN, s. 40- 41.
17
olarak kabul edilmemelidir. Doktrinde yaygın olarak kabul edilen görüş ise, kuvvet
kullanma yasağının kapsayıcı ve mutlak olarak kabul edildiği görüştür26.
Antlaşmanın 2.maddesinin 4.fıkrası, geniş anlamda bir kuvvet kullanma yasağı
getirmiştir. Antlaşmanın hiçbir maddesinde, insani müdahale için kuvvet kullanmaya izin
veren bir hüküm bulunmamaktadır. Bu sebeple, insani müdahale için kuvvet kullanma,
BM Antlaşması'na aykırı kabul edilmekle beraber, bu konudaki tartışma devam
etmektedir27.
b. Kuvvet Kullanılmasına İzin Verilen Haller
i. Meşru Savunma ve insani Müdahale
Uluslararası hukukta, herhangi bir devletin kendisine karşı girişilen bir saldırıya
karşı kendini savunma hakkı bulunmaktadır. Devletlerin meşru savunma hakkı, doğal bir
hakkı olarak tanındığından, meşru savunma durumunda devletin kuvvete başvurması
yasal kabul edilmiştir. Meşru savunmanın söz konusu olabilmesi için öncelikle ani,
beklenilmez ve katlanılmaz bir durumun oluşması gerekmektedir. Bununla beraber meşru
savunma amacıyla girişilen eylemler akla yatkın, yani var olan tehlikenin kapsamı ile aynı
orantılı olmalıdır. Meşru savunma kavramı BM sistemi içerisinde de ele alınmıştır. BM
antlaşmasının 51. maddesi meşru savunma hakkını çerçeve içerisinde onaylamaktadır.
Anılan madde aynen şöyle kaleme alınmıştır;
“Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşilmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı
bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin
korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyeni doğal olan bireysel ya da ortak
meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken
aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Antlaşma
gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için
gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.”
26
27
KESKİN, Funda, “BM Ve Kuvvet Kullanma”, s. 155, http://www.21yyte.org.pdf (01.02.2016).
ALTINER, Sümeyra, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanıma Yasağı, Yüksek Lisans Tezi,
Çankaya Üniversitesi, Ankara 2009, s. 11, http://earsiv.cankaya.edu.tr (04.02.2016).
18
BM Antlaşması ile beraber meşru savunma devletlere getirilen kuvvet kullanma
yasağının tek istisnası olarak korunmuştur ve devletlere bireysel kuvvet kullanımı için
açılan tek kapıdır.
BM Antlaşmasının 51. maddesi hükmünden de anlaşılacağı gibi, meşru savunma
hakkına başvurulabilmesi için bir silahlı saldırıya hedef olunması ana koşulu
oluşturmaktadır28.
Meşru savunmanın birinci koşulu olarak bir saldırı bulunması gerekmektedir.
Saldırı kavramını geniş anlamak gerekir. Başladığı takdirde savunma yapma imkânını
ortadan kaldıracak veya savunma yapmayı güçleştirecek bir saldırı başlamış bir saldırı
olarak değerlendirilmektedir. Yine, bittiği halde tekrarlanmasından endişe duyulan bir
saldırı da henüz sona ermemiş bir saldırı olarak kabul edilmektedir. Bu ihtimallerin
tamamında saldırı vardır ve meşru savunma hakkının kullanılabilmesi için ilk koşul
gerçekleşmiştir.
İkinci koşul ise, saldırının haksız olması, yani hukuka aykırı olmalıdır. Saldırı
hukuka aykırı değilse, yani bir başka hukuka uygun davranışı oluşturuyorsa, artık bu
harekete karşı meşru savunmada bulunulamaz. Haksız saldırı hukuk düzeninin izin
vermediği saldırı demektir.
51. madde, ilk olarak meşru savunma hakkının kullanılabilme şartını belirtmektedir.
Meşru savunma hakkı ancak bir üyenin silahlı saldırıya uğraması halinde kullanabileceği
bir haktır, yani meşru savunma hakkı devletin herhangi bir kuvvet kullanma veya karışma
halinde kullanması için değil, yalnızca silahlı saldırıya karsı koyması için öngörülmüş bir
haktır29.
Silahlı saldırı kavramı, 51. maddede yer almasına rağmen tıpkı saldırı kavramı gibi
BM Antlaşmasında tanımlanmamıştır. Silahlı saldırı kavramı, kapsam itibarıyla, 2/4.
maddede yer alan kuvvet kullanma veya kullanma tehdidine oranla daha dar bir anlama
sahiptir. Silahlı saldırı bir kuvvet kullanımını gerektirdiği halde, kuvvet kullanma
yasağını ihlâl eden her durum silahlı bir saldırı niteliğinde değildir. Dolayısıyla 2/4.
28
29
PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, 13. Bası, Ankara 2014, s. 521
PEKYARDIMCI, s. 54.
19
maddede yasaklanan her tür kuvvet kullanma veya kullanma tehdidi 51. madde anlamında
silahlı saldırı teşkil etmez. Silahlı saldırının varlığından söz edebilmek için ciddî düzeyde
bir kuvvet kullanımının ve bunun yol açtığı hasarın söz konusu olması gerekmektedir.
Bu nedenle, düzenli silahlı birliklerin müdahil olduğu küçük çaplı sınır ihlâlleri
kuvvet kullanma yasağına aykırı olmakla birlikte bir silahlı saldırı olarak kabul
edilmemektedir. Silahlı saldırı kavramının BM Antlaşmasında tanımlanmaması
nedeniyle diğer kaynakların ele alınması gerekmektedir. Bu konuda başvurulacak ilk
kaynak olarak karşımıza “Saldırının Tanımı Kararı” çıkar. Ancak Aralın da isabetle
belirttiği gibi bu belgenin bağlayıcı olmayan bir bildiri mahiyetinde olması bir yana,
tanımı yapılan kavram, silahlı saldırı değil saldırgan eylemdir 30. Kararda silahlı saldırı
kavramı değil GK barışın tehdit edildiği, bozulduğu ya da bir saldırı eyleminin olduğunu
tespit etme görevini belirleyen 39. madde anlamında saldırı kavramı tanımlanmıştır.31
Saldırının Tanımı Kararının 51. madde bağlamında silahlı saldırı kavramının dolaylı
bir şekilde tanımını yaptığını ve kavramın anlam ve içeriği hususundaki belirsizliği
çözdüğünü söylemek mümkün değildir.
Bununla birlikte silahlı saldırı kavramının anlam ve içeriğinin belirlenmesinde
önemli katkılar sağladığı görülmektedir32 .
Söz konusu kararın birinci maddesinde saldırı kavramı BM Antlaşması ile uyumlu bir
şekilde genel olarak tanımlanmaktadır: “Saldırı, bir devletin diğer bir devletin
egemenliğine, ülke bütünlüğüne veya siyasî bağımsızlığına karşı veya işbu tanımda
belirtildiği üzere, Birleşmiş Milletler Antlaşması ile bağdaşmayan diğer herhangi bir
tarzda silahlı kuvvet kullanmasıdır.” 3. maddede de saldırı olarak kabul edilen fiiller
sıralanmıştır:
“a-Bir devletin silahlı kuvvetlerinin diğer bir devleti istila etmesi veya ona hücum etmesi
veya ne kadar geçici olursa olsun, böyle bir istiladan veya hücumdan ileri gelen herhangi
bir askerî işgal veya kuvvet yoluyla başka bir devletin ülkesinin veya bir bölümün ilhakı;
30
31
32
STONE, Julius, "Hopes and Loopholes in the 1974 Definition o f Aggression", American Journal
of International Law, Cilt. LXXI, No:1- 1977, s.228.
KESKİN, s. 46-47.
ARAL, Erdal, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Siyasal Kitabevi, Ankara 1999, s.16.
20
b-Bir devletin silahlı kuvvetlerinin, başka bir devletin ülkesini bombardıman etmesi veya
bir devletin diğer bir devletin ülkesine karşı herhangi bir şekilde silah kullanması;
c-Bir devletin liman ve kıyılarının diğer bir devletin silahlı kuvvetleri tarafından abluka
altına alınması;
d-Bir devletin silahlı kuvvetleriyle başka bir devletin kara, deniz veya hava kuvvetlerine
veya deniz veya hava filolarına saldırması;
e-Bir devletin başka bir devlete sonuncusuyla yapılan bir anlaşmaya göre bulunan silahlı
kuvvetlerinin o anlaşmada öngörülen hükümlere aykırı şekilde kullanılması veya bu
silahlı kuvvetlerin varlığının bu ülkede anlaşmanın sona ermesinden sonra da
sürdürülmesi;
f-Ülkesini başka bir devletin emrine veren bir devletin, ülkesinin o devlet tarafından
üçüncü bir devlete karşı saldırı amacıyla kullanılmasına izin vermesi;
g-Bir devlet tarafından veya bir devlet adına diğer bir devlete karşı yukarıda Listesi
verilen fiillere varan veya o ölçekte olan silahlı kuvvet fiillerini icra eden silahlı çetelerin,
grupların, gayri nizamî askerlerin veya paralı askerlerin gönderilmesi veya bu gibi
fiillere önemli ölçüde karışılması.”
Bu eylemlerin son ikisi dolaylı kuvvet kullanma yollarıdır ve Uluslararası Adalet
Divanının1986 Nikaragua Davası Kararında bu yolların da silahlı saldırı kapsamında
olduğu kabul edilmiştir.
51. Maddeye göre bir devletin meşru savunma hakkını kullanabilmesi için bir silahlı
saldırı zorunludur. Kuvvet kullanma tehdidi veya sınır olayları gibi çatışma durumlarında
ve “Saldırının Tanımı Kararı” 3/g çerçevesinde silahlı saldırıya varmayan dolaylı yollara
başvurulması durumunda meşru savunma hakkına başvurulamaz. Silahlı saldırı
oluşturmayan eylemler karşısında geçerli olan ister yapılageliş ister BM Antlaşması
olsun, devletlerin silahlı bir karşılık verme hakları yoktur33.
33
KESKİN, s. 49.
21
BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde öngörülen yasak kapsamında olduğu ifade
edilmiştir: “Bir başka devletin ülkesine girmek üzere özellikle paralı askerlerden olmak
üzere silahlı grupların ya da düzen-dışı kuvvetlerin örgütlenmesi” ve “Bir başka devletin
ülkesinde iç savaş ya da terörist eylemleri örgütleme, kışkırtma, yardım etme veya
bunlara katılma ya da ülkesinde bu gibi eylemlerin yapılmasına yönelik örgütlenmiş
faaliyetlere rıza gösterme”.
Öngörülen kuvvet kullanma yasağı bir devletin düzenli askerî birlikleri tarafından
silahlı kuvvet kullanılması şeklinde doğrudan kuvvet kullanılmasını içerdiği gibi devletin
destekleyeceği ve yardım edeceği silahlı gruplar ya da gönüllü birlikler gibi düzen dışı
kuvvetler tarafından dolaylı kuvvet kullanılması veya kullanma tehdidinde bulunulmasını
da içermektedir. Bu durumda doğrudan saldırılarda olduğu gibi dolaylı silahlı saldırının
da meşru müdafaa hakkı için bir temel oluşturacağı açıktır34.
Meşru savunmanın diğer hukuk dallarında olduğu gibi uluslararası hukukta da saldırı
ile orantılı olması gerektiği aşikârdır. Devlet karsı tarafa zarar vermek amacıyla değil
yalnızca kendisine yönelmiş bulunan silahlı saldırıyı def etmek amacıyla hareket etmeli
ve bu amaca ulaştığı an eylemine son vermelidir, aksi takdirde uluslararası hukuk
kurallarını ihlal etmiş olacaktır35.
BM Antlaşması ile başlayan 1945 sonrası uluslararası düzende son birkaç yüzyıldır
dünya düzenini, devletlerarası ilişkileri düzenleyen ve belirleyen temel bir ilke olan
devletin egemenliği ilkesi esas alınmıştır36.
Uluslararası hukukta, müdahale etmeme kavramı, hiçbir devlet, diğer bir devletin iç
ya da dış işlerine müdahalede bulunamaz. Bu sebeple, devletler hukuku alanında
müdahale kavramını
değil, müdahale etmeme kavramını açıklamak gerekir.
Müdahalenin söz konusu olabilmesi için eylemin zorlama unsuru taşıması
gerekmektedir37.
34
35
36
37
TOPAL, s. 92.
PAZARCI, s. 120.
TOSUN, s. 108
ALTINER, s. 39.
22
Genel Kurul tarafından alınan, 24 Ekim 1970 tarih ve 2625 sayılı Devletler Arasındaki
Dostane ilişkiler Bildirisi'nde109, müdahale ile ilgili şu düzenlemelere yer verilmiştir
“Hiçbir devlet veya devletler grubunun, her ne sebeple olursa olsun, doğrudan veya
dolaylı olarak, herhangi bir devletin iç veya dış işlerine müdahale hakkı yoktur. Bundan
dolayı, silahlı müdahale ve diğer bütün müdahale çeşitleri veya devletin kişiliği, siyasi,
ekonomik ve kültürel unsurlarına karşı tehdit girişimleri, uluslararası hukuku ihlal eder.
Hiçbir devlet, diğer bir devletin egemenlik hakkının kullanılmasının kendisine
bağlanması ve ondan herhangi bir çıkar sağlamayı güvence altına almak amacıyla, onu
zorlayacak ekonomik, siyasi veya başka herhangi bir türde önlem alamaz veya alınmasını
teşvik edemez. Keza hiçbir devlet, diğer bir devletin rejimini şiddet kullanarak devirmeye
veya iç savaşa müdahaleye yönelik olarak terörist veya silahlı grupları örgütleyemez,
teşvik edemez, finanse edemez,tahrik edemez ve onlara yardım edemez.”
Devletlerin ulusal yetkisine giren işlerin neler olduğu konusunda, herhangi bir
açıklık mevcut değildir. Çünkü bu konular zaman içinde değişir. Örneğin insan hakları
konusu, önceki yıllarda devletlerin ulusal yetkisine girerken, şimdilerde ulusal sınırlardan
çıkıp uluslararası bir konu haline gelmiştir38.
Zayıf devletlere sürekligüçlü devletlerin müdahalesinde bulunmaktadırlar.
Bu durum da, devletlerin büyük bir çoğunluğunda derin endişeler uyandırmaktadır.
Hatta müdahalede bulunma konusunda ciddi bir rekor sahibi olan ABD gibi devletler bile,
Orta Doğu'daki bazı devletlerin “terörizm sponsoru” olduğu konusunda şikâyette
bulunabilmektedir39.
Silahlı uyuşmazlıklar anlamındaki müdahale terimi ise, bir devletin iç savaş yaşayan
diğer bir devlete, o devletin hükümetini veya hükümet muhaliflerini destekleyerek
karışmasıdır. Bu tür müdahaleler, kuvvet kullanma yasağının ihlali niteliğindedir40. Böyle
müdahalelere maruz kalan devlet, müdahalenin niteliğine uygun tedbirler alma hakkına
38
39
40
BAŞEREN, Sertaç, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının
Sınırları, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2003, s. 96.
ALTINER, s. 40.
TOPAL, s. 101.
23
sahiptir. Örneğin müdahale, silahlı saldırı boyutundaysa devlet meşru savunma hakkını
kullanabilir.
Meşru savunma hakkının kullanımında silahlı saldırıya uğrayan devlet bunu tek
başına karşılayabileceği gibi, yardım çağıracağı başka devletlerle birlikte de karalama
hakkına sahiptir. Bu hak hem 51. maddede hem de uluslararası içtihatta kabul
edilmektedir. Silahlı saldırıya uğrayan bir devlet bu yönde bir çağrıda bulunmuş olması
yeterlidir. Kimi durumlarda ortak meşru savunma hakkının BM GK’inin bu yönde üçüncü
devletlere izin vermesi üzerine kullanıldığı da görülmektedir. Örneğin, GK 29.11.1990
tarih ve 678 sayılı kararı üzerine “Koalisyon Kuvvetleri” Kuveyt ile birlikte ortak meşru
savunma hakkını kullanmak suretiyle Irak’a karşı silahlı kuvvete başvurmuşlardır. BM
Antlaşmasının 51. Maddesinde açıkça öngörülen alınan meşru savunma
ii. Güvenlik Konseyi Kararı ile Kuvvet Kullanımı
BM’nin bir devlet içerisinde gerçekleşen insan hakları ile ilgili olaylara insani
müdahalede bulunabilmesinin temel şartı GK insan hakları ihlallerini barışı tehdit eden
veya bozan bir durum olarak nitelendirmesi ve buna karşı gerekli tedbirlerin alınması
yönünde karar vermesidir. Bu aynı zamanda kuvvet kullanma yasağı ilkesinin ikinci
istisnasını oluşturmaktadır41.
Kuvvet kullanmanın yasaklanmasıyla BM çatısı altında barış ve güvenliği korumak
veya bozulan barışı yeniden tesis etmek amacıyla müştereken kuvvet kullanılmasını
öngören ortak bir güvenlik sistemi oluşturulmuştur. BM Antlaşması uluslararası barış ve
güvenliğin başlıca sorumluluğunu 24. maddesiyle GK vermiştir. Antlaşması’nın “Barışın
Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Durumunda Yapılacak Hareket” başlığını taşıyan VII.
Bölümünde yer alan 39. madde GK, barışın tehdit edildiği, bozulduğu veya bir saldırı
eylemi olduğunu tespit etmesi halinde, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da
yeniden kurulması için tavsiyelerde bulunacağını veya 41. ve 42. madde uyarınca hangi
önlemlerin alınacağına karar verileceğini düzenlemekteydi.
41
ORALLI, Levent Ersin, “Uluslararası Hukukta ve BM Sisteminde Askeri Müdahale Olgusu”,
Tesam Akademi Dergisi, s.6, http://atif.sobiad.com/sobiadfiles/sobiadarsiv2 (15.02.2016).
24
GK’nin hangi durumlarda ve hangi koşullarda uluslararası barış ve güvenliğin
bozulduğuna ya da tehdit edildiğine karar vereceği hususu açık değildir. Çalışmada
değinilen ve özellikle Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkan çok sayıda örnek bu
belirsizliği doğrular niteliktedir. Açıktır ki, BM yapısının tabiatı itibariyle GK’ne bu
konuda oldukça geniş bir yetki sahası bırakılmıştır. GK kararlarının niteliğinin,
lüzumunun ya da rasyonelliğinin, hukuki somut verilerden öte uluslararası güç
dengelerine ve politik gerekliliklere bırakıldığına dikkat çekilebilir42. Güç kullanımı
kararının sadece Kore’de ve Körfez Savaşı’nda alınmış olması da bu gerçeği
doğrulamaktadır. Sürekli üyeler arasındaki rekabet ve veto yetkisi bu hakkın keyfi
kullanımının en önemli engelleyicisi olmuştur. Müdahale edilmesi gereken bir olayda
daimi üyelerden birinin yararına uygun olmayan bir durum söz konusu olduğunda, bu üye
veya üyelerin müdahaleyi önlemesini bu günkü GK karar sisteminde kimse
engelleyemeyecektir. Aynı şekilde yapılacak bir müdahalede askeri harcamaların
fazlalığından dolayı bu masrafları gerçekleştirecek olan başta ABD olmak üzere diğer
gelişmiş ülkeler her olayda aynı hassasiyeti göstermeyecektir. GK tarafından 678 sayılı
karar alınmadan önce İngiliz ve ABD donanmaları zaten Körfez’de yerlerini almışlardı.
GK 678 sayılı kararda kuvvet kullanma konusunda yetki vermemiş, kullanılan
kuvveti tanımlamıştır. Karara, VII. Bölüm dayanak olarak gösterilmiştir.
Kararların VII. Bölümün tamamına, 42. maddeye yahut 51. maddeye
dayanabileceği olasılıkları ileri sürülmüştür. Nitekim Körfez olayında GK çok hızlı bir
şekilde olaya müdahale ederken Bosna olayında müdahale kararının alınması için çok
uzun bir sürenin geçmesi gerekmiştir.
GK, olay anında hakim olan siyasi, stratejik ve askeri şartlara göre kendi kararını
verir. Bu da benzer insan hakları ihlalleri karşısında farklı uygulamalar ortaya koyan
BM’nin güvenirliliğini büyük ölçüde zarara uğratır. Bu itibar kaybının önlenebilmesi için
en azından zor da olsa BM üyesi devletlerin üzerinde konsensüs sağlayacağı bir barışı
tehdit eden insan hakları ihlallerinin tespit edildiği katalogun belirlenmesi yerindedir43.
42
43
ORALLI, s. 117.
DÖNER, Ayhan, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve İnsani Müdahale Açısından II. Körfez Krizi”,
http://www.e-akademi.org( 25.02.2016).
25
B. Uluslararası Örf ve Âdet Hukukunda İnsani Müdahale
Milletlerarası Adalet Divanı Statüsü ’nün 38. maddesinde uluslararası hukukun asli
kaynakları arasında uluslararası örf ve âdet (teamül ya da yapılageliş) kuralları da
sayılmıştır. Örf ve âdet kurallarının oluşumu, anlaşma hukukunun oluşumundan farklıdır.
Örf ve âdet hukuku devletlerarası anlaşmaların yazılması ile yaratılmamış, özel alanda
devletlerin fiilleri arasındaki düzenlemelerle oluşmuştur.
Uluslararası hukukta örf ve âdet kuralının varlığı için maddi ve manevi ögesinin
birlikte bulunması gereklidir. UAD Statüsünün 38. maddesinde örf ve âdetin maddi ögesi
“genel uygulama” şeklinde ifade edilmiştir. Genel uygulama, müşterek ve yaygın olmayı
ifade etmektedir, evrensel olması şart değildir. Bu durumunda devletin uygulaması ve
diğer devletlerin de buna itiraz etmemesi kastedilmiştir44.
Uluslararası örf ve âdetin manevi ögesi ise, hem nicelik hem de farklı gruplardaki
devletlerin, genel uygulamanın bir hukuk kuralı olduğuna inanmalarıdır. Kuvvet
kullanma yasağının sadece antlaşmalar hukuku kapsamında değil aynı zamanda bir örf ve
âdet hukuku kuralı olduğunu ifade edilmiştir.
İnsani müdahale, kuvvet kullanmayı gerektirmesi dolayısıyla da örf-âdet kuralı
değildir. Zira kuvvet kullanma yasağının örf-âdet kuralı olduğu şüphesizdir. UAD’na
göre, hem BM Antlaşması hem de örf ve âdet hukuku, uluslararası ilişkilerde kuvvet
kullanmayı yasaklayan ilkeden doğmuştu. Bunda UAD, Nikaragua Davası’nda işaret
etmiştir. Günümüzde kuvvet kullanma yasağının uluslararası örf ve âdet hukuku kuralı
niteliğinin yanı sıra aynı zamanda jus cogens niteliği kazandığı da kabul edilmektedir45.
Bununla birlikte jus cogens kuralı oluşturan kuvvet kullanma yasağının kapsamı
tartışmalı olup söz konusu yasağın kapsamının 2/4. maddeden ve örf ve âdet hukukundaki
genel kuvvet kullanma yasağından daha dar olduğu ileri sürülmektedir46. Bir eylemin jus
cogens kuvvet kullanma yasağının kapsamına girebilmesi için, uluslararası toplumun
temel unsurları tarafından aksine bir düzenleme yapılmayacak bir şekilde yasaklandığının
44
45
46
ERTUĞRUL, s. 661-662.
ERTUĞRUL, 662.
KAVAK, Ömer Faruk, Uluslararası Güvenlik Tehditleri Açısından Uluslararası Terörizmin
Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Bakü 2015, s. 54.
26
kabul edilmesi gerekir. Buna göre, uluslararası toplumun bir kısmı tarafından hukuka
uygun kabul edilen fiil, jus cogens kuvvet kullanma yasağının kapsamına dâhil
olmayabilecektir. Ayrıca, devletler bir fiilin kuvvet kullanma yasağının kapsamına
girdiğini kabul etmekle beraber aksine düzenlemeler yapılabileceğini de kabul etmeleri
halinde söz konusu fiilin örfi kuralla yasaklanmasına rağmen jus cogens kuvvet kullanma
yasağının kapsamına girmeyeceğini kabul etmek mümkündür47.
IV. Egemenlik ve İnsani Müdahale
1. Egemenlik Anlayışının Gelişimi
Egemenlik kavramı, uzun yıllar devletin temel unsurlarından birisi ve onun ayırt
edici özelliği olarak kabul edilmiştir. Devletin oluşabilmesi için belirli toprak parçasında
(ülke) yerleşmiş, ortak özellikleri bulunan insanlar üzerinde tek ve üstün bir siyasi
otoritenin kullanabilmesi gerekir. Üstün ve sınırsız bu güç; emir, kumanda ve müeyyide
uygulama yetkisi şeklinde karşımıza çıkan egemenliktir.
Devlette egemenlik iç ve dış görünümleri söz konusudur. Devlette egemenlik tek
olmakla birlikte iç ve dış görünümleri söz konusudur. İç egemenlik, devlet kudretini;
devletin siyasi iktidarının, diğer iktidar sahibi gerçek ve tüzel kişilerin üzerinde olmasını,
emretme ve yön verme yetkisine sahip olmasını ifade eden dış egemenlik ise kısaca
“bağımsızlık”, yani devletin kendi hür iradesiyle kabul ettiği sınırlamalar dışında
uluslararası alanda başka hiçbir sınırlamaya tabi tutulamaması olarak kendini gösterir48.
Devletin egemenlik yetkisini hiçbir bağlı olmadan kullanması, onun uluslararası hukuk
kurallarının öngördüğü durumlar dışında, devlet hiçbir gücün organik bağımlılığı altında
değildir. İç egemenlik ile dış egemenlik, aslında tek ve aynı sistemi oluştururlar.
Başka bir ifadeyle devlet egemenliği, ancak, bu başka devletlerle karşılaşıldığında
ve onlar tarafından saygı görünce anlam taşır. Bu nedenle egemenlik mantığı, bir
uluslararası sistemin varlığını gerektirir49. Uluslararası antlaşmalar da devletin
egemenliğinin ancak uluslararası hukuk kuralları ya da onun rızası ile sınırlanacağını
47
48
49
TOPAL, s. 120.
BAŞGİL, Ali Fuat, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1, İstanbul 1960, s. 178-179.
BERİŞ, Hamit Emrah, “Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi Ve Geleceği Üzerine Bir
Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 2006, Sayı. 63-1, s. 57-62,
https://www.google.com.iq (01.03.2016).
27
kanıtlayan çeşitli hükümler içermektedir. Bunların en tanınmışlar, Milletler Cemiyeti
Sözleşmesinin uluslararası hukukun üye devletlerin ulusal yetkisine bıraktığı alanlarda
Cemiyetin karışamayacağını öngören 15. madde 8. fıkrası ile Birleşmiş Milletler
Antlaşmasının üye devletlerin ulusal yetkisine giren konularda örgütün karışamayacağını
öngören 2. madde 7. fıkrası olmaktadır.
Devletlerin kendi kararlarını serbestçe almaları konusunda uluslararası içtihadında,
devletlerin antlaşma yapma yoluyla yükümlülük altına girmelerinin egemenlik yetkisinin
terki olarak değerlendirilmeyeceği konusudur. Bu konuda uluslararası içtihat devletlerin
antlaşmalar aracılığıyla egemenlik yetkilerine getirecekleri sınırlamaların da dar bir
yoruma bağlı olarak demlendirilmesinin gerektiğini öngörmektedir50.
Devlet ülkesi üzerinde egemenlik yetkisini münhasır bir biçimde kullanır. Bunun
da iki yanı vardır. Birincisi, belli bir devletin ülkesi üzerinde yalnızca bu devlet egemenlik
yetkilerine sahip bulunmaktadır. Belli bir devlet ülkesinde kamu gücü bu devlet dışında
ilk olarak başka bir otorite tarafından uygulanmaz. Palmas Adası Davas`na ilişkin
4.4.1928 tarihli hakemlik kararı bu ilkeyi şu cümleyle doğrulamaktadır:
“Dünyanın bir parçası ile ilgili olarak bağımsızlık, orada, bütün öteki devletler dışında,
devlet yetkilerini uygulama hakkıdır "51.
Devletin ülkesi üzerinde münhasır egemenliği ilkesinin ikinci yanı ise, bir devletin
egemenliğinin ilke olarak, ülkesi ile sınırlanmasıdır. Nitekim Sürekli Hakemlik
Mahkemesinin Kuzey Atlantik Kıyılarında Balıkçılık Davası`na ilişkin 7.9.1910 tarihli
kararında devletin egemenliğinin sınırının ülkesi olduğu açıkça bildirilmiştir52. Bir
devletin başka bir devlet ülkesi üzerinde ilke olarak onun rızası olmadan herhangi bir
egemenlik yetkisi kullanamaması olmaktadır. U.S.A.D.’nın Lotus Davasına ilişkin
7.9.1927 tarihli kararında bunu şu sözcüklerle doğrulamaktadır:
50
51
52
PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, 2. Kitap, 9. Bası, Ankara 2013, s. 20.
Reports of International Arbıtral Awards, Recueil des Sentences Arbitrales, Island of Palmas case
(Netherlands, USA), 4 April 1928, Nations Unies – United Natıons Copyright (c) 2006, vol. II, s. 838.
PAZARCI, s. 21.
28
“Uluslararası hukukun devlete öncelikle koyduğu kısıtlama, aksine izin veren bir
kural yokluğunda, başka bir devletin ülkesi üzerinde gücünü herhangi bir biçimde
uygulamayı yasaklayan kısıtlamadır”53.
Egemen otoritenin diğer devletlere karşı sorumluluğu ise onların egemenlik
haklarına saygı göstermek, uzlaşmazlıkları güç mücadelesiyle değil, karşılıklı görüşme
ve mutabakat aracılığıyla çözmeye çalışmak bağlamında özetlenebilir. Bununla beraber
söz konusu sorumluluk, diğer devletlerle eşgüdüm içinde hareket etmek koşuluyla, bu
anlamda uluslararası toplumun bir parçası olarak, kendi devletlerinin hukuksuz
muamelelerine maruz bırakılan halklara yardım elini uzatmayı da kapsamaktadır. Bu
açıdan ciddi ve sistematik insan hakları ihlallerinde bulunan devletler ile siyasal ve
diplomatik ilişki kurmaktan kaçınma şeklinde bir strateji izlenmesi bu yöndeki
politikalara örnek gösterilebilir. Bu durumun en önemli yerel ve ulusal çapta sınırlı
kalmayacak ve tüm dünyaya yayılacak demokratik ve özgürlükçü bir düzenin belirmesi
olabilecekti54.
2. Egemenlik ile İnsani Müdahale İlişkisi
Avrupa Konsey üyesi ülkeler tarafından imzalanan ve 1953 yılında yürürlüğe giren
İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunması Avrupa Sözleşmesi’yle üye
ülkelerde insan hakları ihlallerinin sürekli olarak izlenmesi, böylece ihlallerin
önlenebilmesi için hızla harekete geçilmesi öngörülmüş; Konsey üyesi ülkelerin
girişecekleri hak ihlalleri karşısında bireyleri koruyacak Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kurulmuştur55. İnsan hakları ihlallerini sistematik hale getiren devletlere
“uluslararası toplum” adına girişilen “insanî müdahaledir (humanitarian intervention)56.
BM Antlaşması’nın ünlü 2/7. maddesi devletlerin egemenlikleri altındaki topraklara,
kendi talepleri olmaksızın müdahale edilemeyeceği anlayışını içerir. Oysa insan haklarını
temel alan “insanî müdahale” kavramıyla, başka ülkelere yönelik güç kullanma
gerekçeleri, politik ya da stratejik değil,evrensel ve insanî ilkelere dayandırılarak meşru
53
54
55
56
Cour Permanent de Justice Internationale, Serie A, 7 Septembre 1927, No. 9, s. 18-19.
BERİS, s. 75-76.
BERİS, s. 66.
MİCHAEL, Ignatieff, “Intervention and State Failure”, Dissent 2002, Vol. 49, Issue 1, s. 115123.
29
görülmüştür. Ayrıca müdahale,her ne kadar bir ya da birkaç ülke tarafından yürütülse de
asıl özne olarak uluslararası toplum” gösterilmiştir57. Bu bağlamda müdahaleci devletler,
genelde, “uluslararası toplum” adına hareket ettikleri iddiasından yola çıkarlar58.
David P. Forsythe’a göre “Uluslararası insan hakları hukuku devrimci bir nitelik
taşımaktadır çünkü ulusal egemenliğin karşıtıdır; buna göre bir devlet kendi yargı yetkisi
çerçevesinde her istediğini yapamaz”59.
Henry Kissinger’a göre insancıl müdahale “Yeni anlayışa göre, geleneksel
egemenlik kavramı ve diğer ülkelerin içişlerine karışmama ilkesi, evrensel barış ve
adaletin önündeki en büyük engelleri oluşturmaktadır”60.
Egemenlik, her devletin kendi toprakları içerisinde mutlak hâkimiyet sahibi olduğu ve
hiçbir dış güce hesap vermek zorunda olmadığıdır. BM Genel Kurulu`nun 1970 yılında
kabul etmiş olduğu bir karara göre, “her devlet kendi siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel
sistemini özgür olarak seçip geliştirme hakkına sahiptir”61. İçişlerine karışmama ilkesinin
daha çok Avrupalı devletler tarafından Avrupalı olmayan devletlere karşı geçersiz
sayılmış olduğudur. Böylelikle 19. Yüzyılı simgeleyen emperyalizm ve kolonyalizm,
hem egemenlik hem de müdahale yasağının sistematik olarak çiğnemesine yol açmıştır.
Devlet egemenliği, kavramı/ilkesi, uluslararası politikada bir ya da birden fazla
aktörün/devletin, başka bir devlete müdahale etmemesi ve iç işlerine karışmaması olarak
kabul edilen bir ilkedir62. 1990’lardan itibaren dönüşüm geçirmesi söz konusu olmuştur.
Zira bu kavramın geleneksel tanımı ile insani müdahale yaklaşımı arasında bir çelişki
ortaya çıkmaktadır. Bir yandan haksız yere birçok sivilin hayatının kurtarılması söz
konusu olurken, diğer yandan bir devletin iç işlerine müdahale etmeme gereği, böyle bir
kurtarma çabasının önüne zorluklar çıkarmaktadır. Birleşmiş Milletler, bu konu ile ilgili
57
58
59
60
61
62
KURT, Mills, Human Rights in the Emerging Global Order: a New Sovereignty? London/New York1998, Macmillan/St. Martin’s Press.
AYOOB, Mohammed, “Humanitarian Intervention and State Sovereignty”, The
International Journal of Human Rights 2002, Vol. 6, No. 1, s. 81-102.
FORSYTHE, David P., Stephen D. Krasner, Sovereignty: Organized Hypocrisy,
Princeton University Press 1999, s. 24.
KİSSİNGER, Henry, Does America Need a Foreign Policy: Towards a Diplomacy for the 21st
Century, New York, 2001, s. 234.
TÜRKMEN, s.237-238.
DURAN, Hasan, “ İnsani Müdahale”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi 2001, Cilt. 6, Sayı. 1, 2001, s. 90.
30
olarak 1990’ların sonlarına doğru, Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği
Komisyonu’nun kurulmasını sağlamıştır. Bu konu ile ilgili olarak 1990’ların sonlarına
doğru, Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonu’nun kurulmasını
sağlamıştır63.
20 Eylül 1999’da BM Genel Sekreteri Kofi Annan, BM Genel Kurulu’nda yıllık
raporunu sunarken yapmış olduğu konuşmada devletlerden geleneksel egemenlik
anlayışlarını gözden geçirmelerini talep etmiştir. Bu talebe Kanada hükümeti takip eden
sene Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası Komisyonunu (ICISS) toplantıya
davet ederek cevap vermiştir. Bu bağımsız uzmanlar Komisyonu görüşmeleri Avusturya
eski dışişleri bakanı Gareth Evans ve uzun yıllar BM özel danışmanı Cezayirli diplomat
Muhammed Sahnoun’un ortak başkanlığında gerçekleşmiştir64. 2001 Aralık tarihli nihai
raporunda ICISS koruma sorumluluğu yaklaşımını dile getirmiş ve BM organlarına bu
yaklaşımın benimsenmesi ve somutlaştırılması tavsiyesinde bulunmuştur 15. koruma
sorumluluğu yaklaşımı BM Genel Sekreteri tarafından reform önerileri hazırlamakla
görevlendirilen yüksek hiyerarşili grup tarafından BM reform sürecine dahil edilmiştir.
Bu çalışmalar sonucu hazırlanan raporda getirilen önerilere, aralarında ABD, Çin ve
Rusya’nın da bulunduğu tüm devletler tarafından itirazlar yapılmıştır 16. Devletlerin bir
kısmı bunun yeni bir müdahale teşkil edeceği düşüncesini ileri sürerken, diğerleri GK’ne
kapsamlı yetki verilmesinden ve siyasi takdir haklarının daraltılmasından duydukları
endişeleri dile getirmiştir65.
3. İnsani Müdahale ile Önleyici Müdahale Arasındaki İlişki
ABD’de 11 Eylül 2001 Salı günü, dört yolcu uçağından ikisinin New York’taki
Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine, bir diğerinin de Washington’da Pentagon’a
çarptığı, sonucunun ise düşürüldüğü saldırının ardından Amerikan güvenlik
algılamalarının değiştiği bir gerçekti. Bu olay adeta, hukuki meşruluğa dayanmayan tek
yanlı Amerikan müdahalelerinin sözde gerekçesini oluşturacaktı. 11 Eylül sonrası
63
64
65
TEKİN, s. 11.
TÜRKMEN, s.258.
ARSAVA, Füsun, “Egemenlik Ve Koruma Sorumluluğu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi 2011, C. 15, Sayı. 1, s. 105-106.
31
Amerikan dış politikasının temel parametreleri; terör, kitle imha silahları, rejim
değişikliği ve bir tehdidi daha ortaya çıkmadan vurmaya yönelik önleyici savaş olmuştur.
Bu sözde gerekçelerle, örneğin terörizmin kaynağını El Kaide’nin örgütlendiği yer olarak
yok etmeye yönelik önce 2001 Ekiminde Afganistan’ı, sonra da kitlesel imha silahlarının
olduğu gerekçesiyle ve demokrasinin getirileceğini söyleyerek Irak’ı 20 Mart 2003’te
işgal etmiştir66. ABD’nin teröre karşı aldığı önlemlerden bir diğeri ise, ilk kez belgede
belirtilen ‘önleyici müdahale’ kavramıdır. ABD bu kavramla, teröre karşı bir önlemin
alınması için direkt bir saldırı olmasını ya da tehdidin doğmasını beklemeyeceğini ifade
etmektedir67.
Bush Doktrini, 11 Eylül sonrasında Bush’un adıyla yeni Amerikan dış politikasının
temel mantığını oluşturmakta ve dünyayı tekrar soğuk savaş döneminde olduğu gibi ikili
bir ayrıma tabi tutmaktaydı. Bush 26 Eylül’de Kongre’deki konuşmasında tüm ülkelerin
bir seçim yapması gerektiğini, “ya bizimle berabersiniz ya da bizim karşımızda bulunan
teröristlerle” ifadesi ile net bir biçime kavuşan bu doktrin ile terör tehdidi söylemi dış
politikanın merkezine yerleşmiş olmaktaydı68.
2003 yılında, ABD’nin Irak’a gerçekleştirdiği müdahalenin çeşitli gerekçeleri
vardı. Irak hükümetinin kitle imha silahı elde etme çabasına son vermeyi kabul etmemesi,
Irak rejimi ile terörist gruplar arasında olduğu iddia edilen bağlar bu çerçevede sayılan
gerekçelerdi. Bunun dışında, ABD Irak’ın zenginleştirilmiş uranyum elde etmeye
çalıştığını, kitle imha silahı projesini devam ettirdiğini ve El Kaide’yle işbirliği yaptığını
iddia ediyordu. ABD’nin Irak’ı işgal etmek istemesinin arkasındaki asıl neden ise tüm
Ortadoğu’yu kapsayan bir değişim projesini hayata geçirmekti. ABD ve İngiltere’nin
Irak’a müdahalesi, bu ülkenin ispatlanmış 112 milyar varil (olası miktarın 200 milyar
varil olabileceği hesaplanmaktadır) petrol kaynağı üzerinde doğrudan bir denetim kurma
amacını da taşımaktaydı69.
66
67
68
69
ÖZTÜRK, Mehmet,“ I. Körfez Savaşı’ndan (1990- 91) – 11 Eylül Sürecine ABD’nin Irak Politikası
Ve Bunun Türk-Amerikan İlişkilerine Etkileri”, Akademik Bakış Dergisi 2010, Sayı. 19, , s.20.
YAMAN, Didem, “11 Eylül Sonrasında ABD: Algılamalar, Psikolojik Yansımalar ve Yasal
Düzenlemeler”, Uluslararası Hukuk ve Politika, 2005, Cilt. 1, Sayı. 1, s. 129-130.
ARI, Tayyar, Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Yayınları, İstanbul, Güncellenmiş 2. Baskı 2007,
s.39.
PİRİNÇÇİ, Ferhat, “2003 Savaşı Sonrası Süreçte Irak’ta Siyasal Yapılanma”, Fırat Üniversitesi
Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü İkinci Orta Doğu Semineri: Dünden Bugüne Irak, 2729 Mayıs 2004, Elazığ, Fırat Üniversitesi Basımevi, Cilt II, s. 482.
32
BM Güvenlik Konseyi, 6 Ekim 2003 tarihinde 1511 sayılı kararı kabul etmiştir. Bu
karar, Irak’taki siyasi geçiş döneminin imkan oldukça hızlandırılması gerektiğinin altını
çizmekte; bu süreçte hangi adımların atılmasının öngörüldüğünü ortaya koymaktadır.
Karar ayrıca, Irak’ın siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda düzlüğe çıkabilmesinin ilk
koşulu olan istikrar ve güvenliğin gerçekleştirilmesine yönelik yeni düzenlemeler
içermekte, bu bağlamda birleşik komuta altında çok uluslu güç kurulmasına yetki
vermektedir. BM üyesi ülkelerin de, askeri kuvvet dahil olmak üzere, söz konusu güce
katkıda bulunmaları istenilmektedir. Bununla beraber, uluslararası topluma Irak’ın
yeniden yapılandırılmasında elinden gelen katkıyı yapması çağrısında bulunulmaktadır.
1511 sayılı kararla uluslararası toplumun terörizmle mücadelede sergilediği kararlılık en
üst düzeyde teyit edilmiş olmaktadır.70
70
MESÇİOĞLU, Merve, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve ABD’nin 2003 Irak Müdahalesi”,
http://akademikperspektif.com/2013/03/23/kuvvet-kullanma-yasagi-ve-abdnin-2003-irakmüdahalesi(20.05.2016).
33
İKİNCİ BÖLÜM
IRAK’A İNSANİ MÜDAHALE VE GEREKÇELERİ
I.
Irak’a İnsani Müdahale
Uluslararası toplum dünyanın bir çok yerindeki ağır insan hakları veya insancıl
hukuk ihlallerine seyirci kalmakta ve topluca müdahalede bulunmakta isteksiz
davranmaktadır. Zira dünyadaki güç dağılımı bu tür toplu müdahaleleri engellemektedir.
Ancak, bundan güçlü devletlerin hiçbir şekilde GK kararı olmaksızın tek başına veya bir
grup devletler, istedikleri zaman istedikleri yerde müdahalede bulunabilecekleri sonucu
çıkarılamaz71.
Madde 2/4 ve 2/7’nin insani müdahaleye izin verecek bir şekilde yorumlanmasının
istisnası kötüye kullanıma. Bu kötüye kullanma örneklerinden birisi Irak’a yapılan
müdahaledir. 1991’de Irak’taki Saddam rejiminin saldırılarına karşı Kuzey’deki Kürt
grupların ve güneydeki Şii grupların korunması için oluşturulan çekiç güç72, Kuzey Irak’a
ABD liderliğinde gerçekleştirilen “Huzur Operasyonu” Irak’ın içişlerine müdahaledir. Bu
nedenle yapılan müdahale yasadışıdır ve BM Antlaşması’na tezat teşkil etmektedir.
Ancak Irak yönetimi, Kürt halkın karşı geniş çaplı bir kıyıma giriştiği için, bu operasyon
uluslararası arenada ciddi bir sorgulamaya tabi tutulmadı. Bu müdahalenin kime huzur
sağladığı tartışma konusudur73.
Irak’a insani müdahale yapılmasına aşağıda geldiği gibi açıklamaya çalışacağız:
71
72
73
-
1988’deki Halepçe Olayları
-
1991’de Körfez Savaşı
-
1991deki Kürt ve Şii İntifadaları
ÜNAL, Şeref, Uluslararası Hukuk, 1 Baskı, Ankara 2005, s. 321.
GÖK, Süleyman, “İnsani Müdahale ve Uluslararası Meşruluk”, 7 Şubat 2012,
http://akademikperspektif.com(25.03.2016).
DURAN, s. 89.
34
A.
1988’deki Halepçe Olayları
Kimyasal silahlar kullanarak sivilleri öldürme olaylarının en önemlisi Halepçe’de
gerçekleşti. Irak'ın kuzeyinde, İran sınırının 15 km batısında. Süleymaniye'nin 61 km
güneydoğusunda, başkent Bağdat'ın 241 km kuzeydoğusunda bulunan şehir. 57.000'lik
nüfusunun çoğu Kürtlerden oluşmaktadır. Fakat tartışma kimyasal silahların kurbanları
gerçek sorumlusuyla ilgili meydana geldi. İran mı Irak mı74? Ölenlerin sayısı ne kadardı?
Aşağıda bunlara açıklık getireceğiz:
1.
1988’de Halepçe’ye Kimyasal Saldırı
Saldırı Irak-İran savaşının son günlerinde gerçekleşti. Bu saldırı, belli bir etniğe-ki
onlar da Kürtlerdir- karşı toplu soykırım çerçevesine girmektedir75. Saldırı 16 Mart
1988’de yapıldı. Nitekim Halepçe İran askerleri tarafından işgal edilmişti. Irak askerleri
ilerlediği zaman İran askerleri geri çekildi. Ya da bazı yayın araçlarının söylediği gibi
İran askeri oraya saldırmak için bir gün önceden orayı terk etti ve ilçeyi kimyasal
silahlarla bombaladı76. Saddam Hüseyin İran ordusunun ilerleyişini durdurmak için Irak
Ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî'ye
(batı medyası tarafından 'Kimyasal Ali' lakabı ile bilinir) zehirli gaz bombaları
kullanmayı emretti. 16 Mart 1988′de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı
tarafından Halepçe kasabasına bombardıman düzenlendi. Tahminciler 3200-5000 arası
kişinin doğrudan ve dolaylı olarak bombardıman neticesinde öldüğünü ve 7000-10000
kişinin yaralandığını ifade ettiler77. CIA (Amerika Askeri İstihbarat Ajansı) ilk başta
İran’ı suçladı. Kısa bir müddet sonra yeni bir açıklama yaparak Iraklıların şiddetli savaş
esnasında İran güçlerine, İran’a bağlı Kürt güçlerine ve Halepçe halkına yaptığı bir saldırı
olduğunu söyledi. CIA bombardımanın Iraklılar tarafından yapıldığını teyit eden hiçbir
delil öne sürmedi78.
74
ELUBEYDİ, Muhammed, "‫ ؟ حقائق ال يعرفها الناطقون بالعربية‬1988 ‫" ماذا جرى في مدينة حلبجة الكردية عام‬, 2010,
s. 1, http://www.albasrah.net(30.03.2016).
75
76
77
78
ABDURRAHMAN, Muhammed Yakup, ‫ التدخل االنساني في العالقات الدولية‬, Abu Dabi, 2004, s. 202.
http://www.bilgeturksam.com(07.04.2016).
AKTAN, İrfan, “16 Mart Halepçe Katliamı Nedir? Nasıl Olmuştur? Kimyasal Saldırı ve Sonuçları”,
Ankara-2003, http://www.1haber.com( 07.04.2016).
ABDURRAHMAN, s. 203.
35
Kürt yazarlar saldırıdan sonraki yıllarda saldırının geride bıraktığı sağlık problemi,
hastalıklar ve sakat doğumlar neticesinde binlerce Halepçe vatandaşının öldüğünü iddia
ediyorlar79. 1 Mart 2010'da Irak Yüksek Ceza Mahkemesi Halepçe Katliamı soykırım
olarak tanıdı. Saldırı bazı ülkelerde parlamentolar tarafından insanlığa karşı işlenmiş bir
suç olarak tanımlanıp, kınandı. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bu katliamın
tanınması için kanun teklifi verildi80.
2.
Halepçe’de İnsan Haklarının Çiğnenmesiyle İlgili Uluslararası
Rapor
Halepçe saldırısı, arkasında yaklaşık 5000 ölü bıraktı. Çoğu Kürt sivillerdi.
Onlardan kurtulanlar ise Kürtlerin oturduğu dağlık bölgeyi boşaltmayla ilgili Irak’ın az
önce zikredilen politikasına destek olmak için Irak güçlerinin hazırladığı askeri kamplara
yöneldiler81.
İnsan Hakları Denetleme Örgütü raporlarına göre o saldırı bir soykırımdır.
Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. maddesi de bunu
belirtmiştir “Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen
veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri,
soykırım suçunu oluşturur”.
a) Gruba mensup olanların;
b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi;
c. Grubun hayat şartlarını kasıtlı olarak etkileyerek maddi varlığının kısmen veya
tamamen yok olmasına yol açmak,
d. Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak,
e. Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek”, 82.
79
80
81
82
ELUBEYDİ, s. 2.
https://tr.wikipedia.org(11.04.2016).
SÜLEYMAN, Sihâm, “199 ‫ دراسة حالة العراق‬-‫ ”تأثير حق التدخل اإلنساني على السيادة الوطنية‬, Yüksek Lisans Tezi,
Cezayir 2005, s. 110.
Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme. 9 Aralık 1948 tarihinde Paris'te
toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 260 A (III) sayılı Kararıyla kabul edilip, imza, onay ve
36
Bu raporlarda zikredilen en önemli saldırı, Mart 1988’de ölümcül kimyasal
silahlarla yapılan saldırıdır. O saldırının kurbanları yaklaşık 5000 kişiydi. Rapor onu
Kürtlerin etnik temizliği saydı83.
BM
Örgütü
1948’de
Soykırım
Suçunun
Önlenmesi ve Cezalandırılması
Sözleşmesi’ni benimsedi ve bu sözleşme 12 Ocak 1951’de yürürlüğe girdi. Irak bu
sözleşmeyi 1959 yılında imzaladı. Uluslararası Ceza Mahkemesi temel tüzüğünün 6.
maddesi soykırım suçunu şu şekilde tanımlamıştır: “Bu tüzüğün amaçları bakımından
“soykırım”, ulusal, etnik, ırki ya da dini bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek
amacıyla gerçekleştirilen aşağıdaki eylemleri kapsamaktadır:
(a) grup üyelerini öldürmek;
(b) grup üyelerine ciddi bedensel ya da ussal zarar vermek;
(c) fiziksel olarak kısmen ya da tamamen yok etmek kastıyla, grubu ağır yaşam
koşullarına maruz bırakmak;
(d) grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirler koymak;
(e) grup içindeki çocukları zorla bir başka yere nakletmek;
3.
Halepçe Olaylarının Sorumlusu Kimdir?
Irak yönetimini Halepçe olaylarından sorumlu tutan görüşle beraber sorumluluğu
İran’a yükleyenler de vardır. Bu, 1990 yılında ABD Askeri Harp Fakültesi Strateji
İncelemeler Enstitüsü tarafından çıkarılan raporda geçmektedir. Rapor, Halepçe suçunu
işleyenin Irak değil İran olduğunu söylemiştir84.
Irak-İran savaşı esnasında ABD istihbaratı siyaset analizcilerinden büyük biri ve Irak
bürosunda sorumlu olan Steven Bolter, Irak-İran savaşı esnasında Irak’ta meydana gelen
olaylardan çalışma grubunun elde ettiği sonuçları şöyle anlatmıştır:
83
84
katılıma açılmıştır. Sözleşme 13. maddeye uygun olarak 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye Sözleşmeyi 23 Mart 1950'de onaylamıştır. 5630 Sayılı Onay Kanunu 29 Mart 1950 gün ve 7469
Sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır.
SÜLEYMAN, s. 111.
SÜLEYMAN, s. 112.
37
“Irak ve İran’ın 8 yıl süren ve ateşkes sonucu 20.8.1988’de biten şiddetli savaşta
birbirlerine karşı kimyasal silah kullandıklarını çok iyi biliyoruz. Irak’ın Kürtlere yönelik
sözde saldırılarının çoğu savaş devam ettiği esnada oldu. Halbuki “H. R. W.” örgütü
saldırıların Eylül’e kadar devam ettiğini iddia etmiştir. Irak Yönetimi, İran askerlerine
karşı Hardal gazını kullandığını kabul etti. Lakin sivillere karşı kimyasal silah
kullandığını inkâr etti”85.
Bolter’in de dediği gibi kurbanların çoğuna feci davranılmış ve onlar kimyasal
silahlarla, Siyanojen Klorür gazıyla öldürülmüştür. Fakat Irak daha önce bu kimyasal
silahları kullanmadı. Hatta bu tür silahları üretemiyordu. Ama İran ise bu silahları
üretebiliyordu. Aynı şekilde İnsan Hakları denetleme örgütü ve Amerika yönetiminin
söylediği gibi öldürülenlerin binlerce olmayıp yüzlerce olduğunu vurgulamıştır. Amerika
İstihbarat Ajansı, Bolter’in Irak’ın hileyle bu çıkmaza sokulduğu görüşüne katılıyor86.
Aynı raporda geçtiği gibi ilk saldırıya başlayan ve kenti işgal eden İran’dır. Iraklılar
buna karşılık Hardal gazıyla saldırdılar. Daha sonra İran ikinci bir saldırıda bulundu. Bu
sefer Siyanojen Klorür gazını kullandı ve ikinci defa kenti işgal etti. Birkaç ay orayı elinde
bulundurdu. İşte o zaman İran Irak’a serzenişte bulundu. Soykırımla ilgili iddialar dünya
gazeteleri ve özellikle de Amerika gazeteleri yoluyla temellendirildi87.
Dikkat çeken bir husus da CIA’nın “Irak Kitle İmha Silahları” programıyla ilgili
2002 yılında Ekim ayın’ deki dosyasıdır. Bu dosya Irak’ın kimyasal silah kullanmasının
sadece 10 durumunu belirlemiştir. Çünkü bu 10 durumun hiçbirinde özellikle de Irak-İran
savaşı esnasında Kürtlere karşı silah kullanılmadı88 .
İstatistiklerin çelişkili olması gerçeğin ortaya çıkmasını istemeyen başka
yaklaşımların olduğunu teyit ediyor. Ancak onun amacı Irak’ı suçlama ve Halepçe
olaylarının sorumluluğunu ona yüklemektir. Herhalde kendiliğinden ilk akla gelen soru
şudur: Irak yönetimi niçin Kürtlere karşı kimyasal kullandı? Bu suçun mantıksal ve
objektif gerekçesi nedir? Lakin bu, özellikle de Irak’ın 1988’deki dışişleri bakanının o
85
86
87
88
HACER, Gital, 1991‫تدخل األمم المتحدة لوقف انتهاكات حقوق االنسان في كردستان العراق عام‬, Yüksek Lisans Tezi,
Annaba 2011, s. 20.
EL-UBEYDİ, s. 3.
EL-UBEYDİ, s. 4.
EL-UBEYDİ, s. 4.
38
dönemde Irak’ın kullandığı silaha izin vermesine istinaden Irak’ın mutlak anlamda suçsuz
olduğu anlamına gelmiyor. Kullanılan silah hardal gazıdır ve bu gaz öldürmeye yol
açmamaktadır. Bu gazın kullanımından kaynaklanan ölüm oranı %2’dir. Öte yandan
ölümlerin çoğu Siyanojen gaza maruz kalma neticesinde oldu. O dönemde bu gazdan
İran’ın elinde vardı ve Irak’ta yoktu89.
10 Nisan 1991’de Avrupa Birliği, savaş suçu işlemesi sebebiyle Irak Başkanı’nın
yargılanması üzerine ittifak etti. Bu da soykırım suçuyla ilgili 1948 Yılı BM
Sözleşmesi’ne göre oldu. Bu öneriyi Almanya Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher
sundu. Belçika Bakan’ı Marc Aeskins ise Irak Başkan’ı Saddam Hüseyin’i Kürtlerin
konumundan sorumlu saydı. Bundan dolayı onları öldürdüğü için yargılanabilir. Nitekim
Saddam Hüseyin, halkı karşı işlediği benzer suçlardan dolayı idam edildi90.
B.
1991’de Körfez Savaşı
Körfez Savaşı Saddam’ın Kuveyt’i işgali sonrasında, Irak kuvvetlerinin Kuveyt’ten
çıkarılmasını amaçlayan askeri harekâtın adıdır. Bu harekât (Çöl Fırtınası Harekât) da
denilir.
Körfez Savaşı İran-Irak Savaşı’nın sona ermesinden kısa bir süre sonra, Irak’ın
Kuveyt’e saldırması ile ortaya çıkmıştır. 02.08. 1990’da Irak Kuveyt’i ilhak etmiştir ve
bu ilhak sonrası bir dizi olay ve gerilim meydana gelerek birçok olaya zemin
hazırlamıştır. Nihayetinde de bu kriz savaşa dönüşmüştür. Irak, İran ile 1979 yılından
başlayarak 1988 yılına kadar süren uzun bir savaş dönemi yaşamıştır. Bu savaş sırasında
batılı devletlerin, rejim değişikliği nedeniyle İran’ın galip gelmemesi amacıyla, Irak’a
büyük silah satışı yaptıkları bilinmektedir91.
İran Savaşı sırasında, batı tarafından, Saddam Hüseyin’e sağlanan silahların bir
şekilde kullanılacağından bu durum tehlike arz etmekteydi.
89
90
91
SÜLEYMAN, s. 114.
GALYUN, Burhan, ‫حقوق االنسان العربي‬, Beyrut 1999, s. 173.
EL-MUHAMMED, İmad el-Din Ataullah, ‫التدخل اإلنساني في ضوء و أحكام القانون الدولي العام‬, Kahire 2007, s.
139.
39
1988’de İran-Irak Savaşı’nın bitmesiyle beraber Irak silahlanmaya devam etmiş ve
komşusu Kuveyt üzerin de silahlı girişimler de başladı92.
İran savaşı sırasında Irak’a en fazla ekonomik yardım sağlayan devletlerin başında
Kuveyt gelmektedir. Ama bölgenin eskiden Basra vilayetine bağlı bir kaza olduğunu
kendisine bağlı olması gerektiğini öne sürmüş ve hak iddia etmeye başlamıştır.
Uluslararası hukukta genellikle kabul edilen, bir devlet diğerine karşı silahlı kuvvet
kullandığında, bunu haklı bir sebebe dayandırmalıdır. Irak bu çerçevede temel hukuki
sebep ileri sürmüştür93.
Irak coğrafyasını bütünleme gerekçesiyle 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’in işgaline
başladı. Irak Kuveyt sınırının İngiltere lehine bir biçimde çizilmiş olduğunu iddia
etmekteydi. Irak’a göre Kuveyt Osmanlı döneminde Basra’nın bir parçası olduğu için
Irak’a aitti. Gerçekte bunları Irak daha güçlü olmak ve İran-Irak savaşının kendisi için
yarattığı zararları kapatmak amacıyla ortaya attığı bahanelerdi. Kuveyt, Irak için çok
önemliydi; çünkü Irak’ın Basra körfezine iki yoldan çıkışı vardı. Birincisi Shat ül-Arap
suyolu üzerindeki limandır94. Ancak bu liman İran ile yapılan savaşta batık gemi
enkazlarıyla tıkanmış olduğundan işlemez durumdaydı. İkincisi ise, işlek durumda olan
Umm-ı Kasr limanıydı. Ancak bu limanın giriş çıkışını kontrol eden Varbah ve Bubiyan
adaları Kuveyt’e aitti. Irak uzun zamandır bu adaların kendisine kiralanmasını istemiştir
ancak Kuveyt bunu reddetmiştir. Adaların Irak için stratejik önemi büyüktü bu nedenle
Irak Kuveyt’i işgal ederse soruna kalıcı çözüm getirmiş olacaktı. Ayrıca Irak Kuveyt’e
sahip olunca Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip ülke
durumuna gelecekti. Irak bütün bu sebeplerden dolayı Kuveyt’i 8 Ağustos’ta ilhak ettiğini
açıkladı ve 28 Ağustos’ta da Kuveyt’i Irak’ın 19. Vilayeti olarak ilan etti95. Nihayet
Kuveyt’in ilhak ve işgali ile birlikte hem Basra Körfezi’nde hem de genel olarak Orta
Doğu’da güç dengesi bir anda Irak lehine bozulduğu gibi, bu durum, gerek petrolün
güvenliğini gerekse ABD’nin ve Batılı devletlerin bölgedeki ekonomik çıkarlarını
tehlikeye sokmuştu.
92
93
94
95
BUZKURT, s. 87.
BUZKURT, s. 87.
OBAYD, Mecdy Ali, ‫المقدمات السياسية للغزو‬, Bagdat 1990, s. 18.
OBAYD, s. 18.
40
BMGK hemen aldığı 660 sayılı kararla Irak’ın işgal ettiği topraklardan kayıtsız
şartsız çıkmasını istemiş ve 6 Ağustos’ta aldığı bir kararla geniş kapsamlı bir ekonomik
ambargo başlatmıştır. Bu arada bir yandan ABD tehdit altındaki Suudi Arabistan’da çok
uluslu bir kuvvet organize ederken diğer yandan da BM Güvenlik Konseyi 25 Ağustos’ta
Irak’ın denizden kuşatılmasına yönelik bir kararı kabul etmiştir. ABD Suudi
Arabistan’daki kuvvetlerinin sayısını gittikçe arttırırken, Irak hükümeti çekilmeyi kabul
etmediği gibi 28 Ağustos’ta Kuveyt’i Irak’ın 19. İli olarak ilhak ettiğini açıklamıştır96.
Irak’ın bu tavrına karşılık BM aldığı bir kararla Irak’ın Kuveyt’ten çekilmesi için
15 Ocak 1991’e kadar süre tanımıştır. Eğer Irak bu karara uymazsa Irak’ın bir savaşla
karşı karşıya kalacağı da ilan edildi. Irak tabi ki de bu karara uymadı ve Irak’ın Kuveyt’i
işgali ile başlayan kriz 17 Ocak 1991’de savaşa dönüştü97. BM, ABD ve müttefik
ülkelerin ısrarlarına rağmen, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i terk etmemekte kararlı
olduğunun anlaşılması üzerine 17 Ocak 1991 tarihinde, Irak'a müttefik Çok Uluslu Hava
Güçleri'nin taarruzları ile Körfez Savaşı başlamış oldu98.
Körfez Savaşı’nın sonunda Irak iyice ezilerek bölgede başkaldırmak isteyen diğer
devletler için bir örnek haline getirilmiştir. ABD de Orta Doğu’da özellikle petrol kaynağı
olan Basra Körfezi’nde tam ve tartışmasız bir kontrol kurmuştur. ABD bölgede bir
üstünlük kazanmıştır ve Orta Doğu’ya yeni bir düzen getirmek istemesi de bunu açıkça
gösteriyordu. Körfez Savaşı ile ABD ağırlığını Orta Doğu’ya koyarken, ortaya attığı
ilkelerle de Orta Doğu yeni bir yapılanmaya girdi99.
BMGK'nin Nisan 1991'de kabul edilen 687 no'lu kararıyla ateşkes hükümleri ilan
edildi. 687 no'lu kararın uygulanmasına yönelik uygulamalar ve bu kararı takip eden
kararlar 12 yıl sonra başlayacak başka bir savaşa başladı100.
96
97
98
99
100
OBAYD, s. 19.
SHAWKY, İsmail Mohamed, ‫العراق و ازمة ارتفاع اسعار البترول‬, Mısır 2000, s. 10.
SHAWKY, s. 11
SALEM, Alaa, ‫السلوك العراقي وعمليات التصعيد‬, Bagdat 1990, s. 24.
BECEK, Basyl Yusuf, (1990-2000)‫ العراق وتطبيقات األمم المتحدة للقانون الدول‬, Beyurt 2006, s. 79.
41
1. Güvenlik Konseyi’nin Kriz Yönetimi
BM’nin deneyimi, Irak’ın Kuveyt’e saldırması karşısında bu saldırıya karşı
uluslararası oy birliğini ortaya çıkardı. Bunun sonuçları bu kriz karşısında ortaya çıkan
GK kararlarında ifadesini buldu. Onun etkileri caydırıcı ve sert bir ceza şeklinde yansıdı.
Öyle ki Irak’ın yıkılması ve temel yapısının yok edilmesine kadar vardı101.
Savaşın etkileri ve Irak’ın Kuveyt’i kendine katmayı ilan etmesinin BM’de temsil
edilen uluslararası topluma yansıması oldu. Nitekim GK krizle ilgili 15 karar çıkardı102.
Bu son durumun tepkisi Irak’ın durumunu uluslararası hale getirdi. Nitekim
Irak’taki durumun uluslararası yapılması yaklaşık 13 yıl devam etti. 2003’teki işgalin
uluslararası yapılmasına kadar sürdü. Bazı kararlara kısa bir şekilde değinilecektir.
Tartışmalı olan diğer kararlar ise detaylı ve derinlemesine ele alınacaktır.
2.
BM Sözleşmesi’nin Altıncı Bölümüne Geçmeden Yedinci Bölümün
Hemen Tatbik Edilmesi
Irak güçleri Kuveyt’e girdikten birkaç saat sonra GK, Kuveyt ve ABD’nin daimi
temsilcilerinin talebiyle oturum düzenledi. GK oturum sonunda 660/1991 sayılı kararı
çıkardı103.
Kararda şunlar çıktı:
1. Güvenlik Konseyi, Irak’ın Kuveyt’e savaş açmasıyla uluslararası barış ve güvenin
bozulduğunu kabul etmektedir. Sözleşmenin 39 ve 40. maddeleri gereğince
davranır. Irak’ın Kuveyt’te savaş açmasını kınar.
2. Irak’ın şartsız ve kayıtsız bir şekilde tüm güçlerini 1 Ağustos 1991’e kadar eski
yerlerine geri çekmesini talep ediyor.
3. Irak ve Kuveyt’i anlaşmazlıkları çözmek için hemen yoğun müzakerelere
başlamaya davet ediyor.
101
102
103
ABDULAH, Ahmet, ‫تطور دور مجلس االمن في حفظ السلم واألمن الدوليين‬, Mısır-2008, s. 259.
BECEK, s. 80.
660 sayılı karar, Güvenlik Konseyi tarafından 1990 yılında çıkarıldı. Karar 14 oy çokluğuyla kabul
edildi, Yemen oylamaya katılmadı.
42
4. Bu kararın yerine getirilme güvencesi için diğer adımlara bakmaya ihtiyaç
duymaya göre ikinci defa toplanmayı kararlaştırıyor.
GK bu kararlar dizisini Sözleşme’nin 7. Bölüm gereği aldı. “Konsey,
sözleşmenin 7. faslı gereği davranır” ifadesi 02.08.1990’dan beri çıkan tüm kararların
önsözünün son fıkrası oldu. Bu daha sonra detaylı bir şekilde incelenecektir. 688/1991
sayılı karar bundan istisnadır. Onda bu ifade yoktur.
660. karar, GK’nin 7. Bölüm gereği çıkardığı kararların yapısındaki metoduna
aykırı olarak apaçık bir şekilde iki temel yöne değiniyor:
1. GK, Irak’ın Kuveyt’le savaşmasıyla uluslararası barış ve güvenin bozulduğunu
kararlaştırdı.
2. Konsey, BM Sözleşmesi’nin 39 ve 40. maddeleri gereği hareket ettiğini bildirdi.
GK uygulamalarının uluslararası hukuki hareket noktası olan bu iki yön Irak ve
Kuveyt bentleri altında şekillendi.
Şüphesiz GK’nin 660/1990 sayılı kararının uluslararası hukukla uyumunu
açıklamak için 7. Bölüm gereği GK’nin tasarrufta bulunması açısından onun kararını
uluslararası herhangi bir objektif hukukla çözmek, BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuk
gereği olan yasal veriler ışığında kolay değildir. Çünkü GK yönetimi herhangi bir durumu
nitelemede kendi başına bir otoritedir. Yasal ölçülere tabi değildir. Genel siyasi yapılıdır.
Bu yaklaşımla GK’nin kararları yargı müracaatına tabi değildir104.
3. Yedinci Bölümün Irak’a Karşı Çıkarılan Güvenlik Konseyi Kararına
Uygulanmasının Hukuki Süreci
7. Bölüm istinaden 660/1990 sayılı karar çıktıktan sonra 7. Bölümün tatbik
edilmesinin genel süreci şu şekilde oldu:
- Irak’ın 660 sayılı karara tepkisini beklemeden Irak’a karşı ceza önlemleri
içeren kararları almada acele etmek105. Nitekim 4 gün sonra 6 Ağustos 1990’da
104
BECEK, s. 81-82.
105
661 sayılı karar, 13 oy çokluğuyla kabul edildi. Küba ve Yemen oy kullanmadı.
43
661 sayılı karar çıktı. Bu karar cezalar koyma ve kararın yürürlüğe girmesiyle
orada belirtilen görevleri yapması için bir komisyon oluşturmaya karar verdi106.
Bu kararı başka kararlar takip etti. Onlar ceza verme kararlarının yürütülmesi için
güç kullanmaya izin veriyor. O kararlar; 665 ve 670 sayılı kararlardır.
- 660 sayılı kararda geçtiği gibi bölgesel Arap çözümü için sunulan tüm
fırsatların kaçırılması ve bölgeye Amerika güçlerin hemen gönderilmesi.
- 660 sayılı kararı uygulamak için Irak’a karşı güç kullanmaya izin veren
kararın çıkması için çok çaba sarf etmek. Bu da 29 Kasım 1990’da çıkan 678 sayılı
karar gereği olur. Tüm bunlar 7. Bölüm istinaden yapılır.
- 3 Nisan 1991’de çıkan 687/1991 sayılı karar gereği Irak’a barış sözleşme
şartını koymak.
Belgelendirme kabilinden biz burada Irak’ın 12 Ağustos 1990’da BM Genel
Sekreteri’ne Irak’ın bakış açısını içeren bir mektup gönderdiğine değineceğiz. O
mektupta şöyle geçiyordu:
GK aldığı ilk kararda durumu tam öğrenmek ve ilgili taraflardan gerçekleri
öğrenmek için kendine yeterli zaman vermeden Sözleşme’nin 7. Bölüm
hükümlerine dayanma aşamasına sıçradı. Irak’ın konumu ve açıklamalarını hiç
bilmeden birkaç gün içinde kapsamlı ve bağlayıcı cezaların kararına dayanma
aşamasına sıçradı. Böyle bu tür bir tutum GK’nin tarihinde hiç gerçekleşmedi.
Irak’a karşı aldığı kararlar aldıkça adaletsizdi. Daha önce Konsey’in aldığı
önlemlerin en basit anlayışıyla uyumlu değildi107.
C.
Askeri Müdahale ve Irak’a Karşı Güç Kullanma İzni
1.
661 ve 665 Sayılı Kararların İçeriği
Sözleşme’nin 7. Bölüm gereği GK’nın bir dizi kararının çıkmasından sonra-ki
bunların en önemlisi Irak’a kapsamlı cezalar veren 991/1991 sayılı karardır-ceza verme
kararının uygulanmasını denetlemek için güç kullanmaya izin veren kararlar çıkardı.
Nitekim 665/1990 sayılı kararın amacı Irak’a karşı ekonomik boykot hükümlerini
güvenceye almaktır. Zira Kuveyt’e yardım eden ve bölgede deniz güçlerini yayan
106
ABDULAH, s. 261.
107
BECEK, s. 89-90.
44
ülkelere, deniz nakliyat işlemlerini durdurmak ve onların yükünü ve gittiği yönü
belirlemek için belirtilen şartlara uygun olarak ve GK çerçevesindeki zorunluluğa göre
önlem almalarına izin verdi108.
661 sayılı kararın ele aldığı ekonomik ambargo faaliyetlerini güvenceye almak için
665 sayılı kararın ele aldığı deniz ambargosunu koymanın meşruiyeti etrafında hukuki
tartışma meydana geldi.
Bilindiği gibi 665 sayılı karar, aslında kriz başladıktan sonra veya krizden önce
Körfez’e gelen Amerika ve İngiltere deniz kuvvetlerine şekilsel meşruiyet vermek için
çıktı. Nitekim BM belgelerinde geçen olay haberleri, Kuveyt’i savunmak için
yardımlaşan üye devletlerin antlaşmasının Körfez bölgesine 17 Ağustos 1990’da askeri
güç göndermekle başladığını ifade ediyor109.
Bir diğer hukuki görüşe göre o her iki kararın hukuki dayanağı 41. madde metninde
bulunmaktadır. Zikredilen metinlerde geçen apaçık ifadelere dayanarak bu görüş sahipleri
özetle her iki kararın Irak’a karşı deniz ambargosunu koymak için hukuki açıdan silahlı
güç kullanmaya izin vermediğini ifade ettiler. Tabi bu, sözleşmenin 42. madde metni
çalıştırılmadığı sürece böyledir. Buna zıt olarak ikinci bir görüş ise Irak’a konulan
ekonomik ambargo hükümlerinin güvencesi için 665 sayılı kararla izin verilen güç
kullanmanın 661 sayılı karar gereği meşru olduğunu söylemiştir. Bu görüş sahipleri onun
amacının Irak’ın kaçakçılık yapmasını ve aynı karar gereği kapsamlı ekonomik
ambargonun uygulanmasında hile yapmasını önlemek olduğuna dayanmışlardır110.
Fakat sorulan soru şudur: GK önlemleri yürütmeyi kontrol etmeden ve onlar
doğrudan onun yetkisi altında olmadan belli devletlere 665 sayılı kararda geçen askeri
yapıya sahip o önlemleri yürütme yetkisi verebilir mi?
Tabi ki Sözleşme’nin 7. Bölümünde geçen hükümlere göre yasal olarak bu yetkinin
başkasına verilmesi yasaktır. Ancak buna rağmen yürütmeye karşı etkin ve ciddi
itirazların olmamasıyla beraber bu kararın çıkarılması, özellikle de bu karın bir ilk karar
108
109
110
ABDULAH, s. 265-266.
BECEK, s. 92.
ABDULAH, s. 267.
45
olmadığı göz önünde bulundurulursa bu çerçevede Sözleşme hükümlerini düzenleyen
uluslararası örfün oluşumuna katkı sağlar111.
Askeri cezalarla ilgili 665 ve 670 sayılı karar, askeri olmayan cezalarla ilgili 661
sayılı karar ve bunun ardındaki kararların devam etmesi, Irak’ın uluslararası kararlara
uymaması özelikle de 687 sayılı karara bağlı kalmaması gerekçesiyledir. Bir kısmı Irak
kitle imha silahlarının yok edilmesiyle ilgili olan kararın hiçbir yasal dayanağı yoktur. Bu
sorun üzerinden uzun zaman geçmesi sonucunda sorunlar eski haline döner. Fakat Irak’ın
durumunda Kuveyt savaşı üzerinden tam on yıl geçmesine rağmen hala Irak ambargodan
sıkıntı çekmekteydi.112
Bu tür önlemler almak BM Sözleşmesi’nde hiçbir dayanağı olmayan bir durumdur.
Herhalde Irak’a karşı cezalar bu çerçeveye giriyor. Yani ileride Irak saldırısını
engellemek için Irak askeri gücünü kırmayı amaçlıyor. Bu durumu ise Sözleşme
belirtmiyor.
Buradan Irak’a karşı cezaların devam etmesinin GK tarafından yapılan bir tecavüz
sayıldığı sonucuna varıyoruz113.
2.
678 Sayılı Karar Gereği Irak’a Askeri Müdahale
678 sayılı karar, Irak’ın Kuveyt’e saldırması karşısında GK’nın attığı kesin bir
adımdır. Nitekim Konsey ilk defa bir grup üye devlete Konsey kararlarına saygı duymak
zorunda bırakılması için üye olan diğer devlete karşı güç kullanma iznini veriyor. Bu ise
kendi türlerinden daha büyük olan bir durumdur114.
Bu kararın dayanağıyla ilgili sorular ortaya çıkmaktadır. 42. madde metni
işlettirilerek mi karar çıktı? Yoksa 51. maddeye istinaden mi çıktı? 42. maddeye göre
askeri önlemleri alma yetkisi GK’ya verilebiliyor. Dolayısıyla karar, GK’nın aldığı
toplumsal güven tedbirlerinden biri mi? Yoksa 51. maddenin vurguladığı gibi sadece
bireysel ve toplumsal yasal savunma hakkını ortaya çıkaran bir karar mıdır?
111
112
113
114
EBU-YUNUS, Mahir Abdülmünim, ‫استخدام القوة في فرض الشرعية الدولية‬, İskenderiye 2004, s. 582.
KATU, Abdülmünim Saîd, “‫”العراق والتحرك من اجل إنهاء الحظر الدولي‬, Sayı. 172, 10.11. 2000, s. 16.
EBU-YUNUS, s. 582.
WEMBOU, Michel-Cyr Djiena, Le Droit International Dans Un Monde En Mutation, L'Harmattan
2003, P. 86.
46
Hukuki bir görüşe göre GK’nın 678 sayılı kararı, Kuveyt hükümetinin kendisine
yardım eden devletlerle beraber başvurduğu tedbirlerin meşru müdafaa olmaları
hasebiyle onlara yasal bir hak veriyor. Bunlar toplumsal güven tedbirleri değildir. Onlar
ne şekil ne de uygulamalar açısından toplumsal güven çerçevesine giriyor115.
Bu şekil, GK’nın doğrudan denetimi altında ve kendisi saldırıyı önlemek ve
uluslararası barış ve güveni geri getirmek için gerekli olan önlemleri almaya değinmiyor.
O görüş sahipleri bu hakkı vurgulayan Sözleşme’nin 51. maddesine değinen aynı kararın
önsözünde geçenlere de dayanmışlardır.
Bir grup hukukçu 678 sayılı kararın 42. madde hükümlerine dayanması için
içtihatta bulunmuşlardır. Bu görüş sahipleri, kararın ifadelerinin genel olduğunu ve 42.
maddede geçen baskı ve zorlama önlemlerini kullanmaya delalet etmesinin kapalı
olduğunu ifade etmişler. O önlemler istisnai bir durum olarak kabul edilmektedir. Onlara
ancak belli durumlarda ve GK’nın açık bir kararıyla başvurulabilir116.
Aslında 678 sayılı karar, Konsey’in Sözleşme’nin 7. Bölümüne dayanarak
tasarrufta bulunabileceğini ifade ediyor. Bu, 51. madde metnine göre bireysel ya da
toplumsal olan meşru müdafaa hakkına istinaden değildir. Bu madde 7. Bölümün son
maddesidir. Aynı şekilde meşru müdafaa önlemleri, GK’nın saldırıyı önlemek için
zorunlu gördüğü önlemleri almasına kadar geçicidir117.
BMGK, 678 sayılı kararla güç kullanmaya izin verince bunu Irak’ı Kuveyt’ten
çıkarmak kastıyla yaptı. Kararın amacı sadece buydu. Buna binaen Irak güçlerinin
Kuveyt’ten çıkması bu kararın gereklerini tam olarak yerine getirme anlamına gelmesi
gerekir118.
Böylece ikinci Körfez savaşı iki neticeyle sonuçlandı. Irak’ın askeri açıdan
yenilmesi ve Arap bölgesinde siyasi bir felaketin oluşması, ABD’nin Vietnam’a karşı
115
Şekil açısından karar; Kuveyt hükümeti ve ona yardım eden devletlere 660 sayılı ve ilgili diğer
Kararların yürütülmesini desteklemek için zorunlu araçların tümünü kullanmalarına izin vermiştir.
116
ABDULLAH, s. 270-272.
117
ABDULLAH, s. 273-274.
118
BALKZYZ, Abdullah, ‫ماذا تبقى من االمم المتحدة؟ في العدوان على العراق وعلى المجتمع الدولي‬, Beyrut 1999, s. 32.
47
gerçekleştirdiği askeri başarıdan itibaren en büyük askeri operasyonda zafer
kazanması119.
D.
1991’deki Kürt ve Şiilerin Ayaklanma
Irak, milli devlet yapısı sorunundan sıkıntı çekmekteydi. Nitekim Irak dokusu etnik
ve dini grupların çok olmasıyla nitelenmektedir. Irak’ta Arapların yanı sıra Kürtler,
Türkmenler, Ermeniler ve Asurlular bulunmaktadır. Bununla beraber Irak, dinsel olarak
Müslüman, Hristiyan barındırmaktadır. Müslümanlar ise Şii İslam ve Sünni İslam
mezheplerine göre ayrılmaktadırlar. Irak nüfusunun çoğunluğunu esas olarak Şii İslam
inancana mensup olanlar oluşturmaktadır120.
1.
Irak Yönetiminin Kürt ve Şiilere Karşı Muamelesi
Kürtler Irak nüfusunun %20’sini oluşturuyor. Irak’ın kuzeyinde yaşıyorlar. Şiiler
ise genellikle güneyde yaşamaktadırlar ve Irak halkının %55’ini oluşturuyorlar. Şiiler
çoğunlukla Arap olmakla beraber Türkmen ve az sayıda Feyli Kürtler de mevcuttur. Şii
adı doğuştan ya da tercihle Caferi mezhebine intisap eden herkese deniliyor. Şiiler bir ırk
veya bir millet değiller. Bilakis dini bir görüş ve belli bir düşünceyi benimseyen bir
toplum kesimidirler121.
Irak’ın yarısından fazlasını oluşturmaktadırlar. Fakat onlar Irak yönetimi gözünde
azınlıktırlar. Onlar yüksek makamlardan tümüyle uzaklaştırılmışlardır.
Eski Başkan Saddam Hüseyin, Irak toplumu içindeki İranlı göçmenlerin
oranlarının, güçlü ve komşu olan İran tarafından desteklenen bu grubun çıkarlarının
demografik dengesini tehdit ettiğini görünce bazı önlemler almaya başladı. İranlı Şiilere
Irak vatandaşlığı vermeyi durdurarak bu grupsal dengenin bozulmasını önledi. Aynı
şekilde bazı İranlıları sınır dışı etti. Özellikle Mısır, Sudan ve Fas olmak üzere Arap
ülkelerinden Irak’a göç eden birçok kişiye vatandaşlık verdi122. Saddam, sırf etrafını
kuşatan endişelerden dolayı kendi halkının evlatlarını öldürmeye ve kovmaya başladı.
119
ABDULKERİM, Nebîl, “‫”الوضع العربي بعد حرب الخليج‬, İslam ve Dünya İncelemeler Merkezi, 1999, s. 81.
120
ABDURRAHMAN, s. 200.
121
DEHAM, Muhammed, ‫ دراسة في البعد الداخلي واإلقليمي والدولي‬:‫األقليات واألمن القومي العربي‬, Aman 2003, s. 203.
122
SÜLEYMAN, s. 122.
48
Onlar üzerine şiddetli bir saldırı düzenledi. Onların evlerini yıktı ve onları sınır dışı etti.
Onlara onuncu derecede bile akrabalık bağıyla ulaşan herkesin kökünü kazdı123.
Kürtlerin durumu ise Şiilerden farklıdır. Sevr Antlaşması gereği Kürtlerin
bağımsızlıklarına ulaşmaları için onlara büyük bir fırsat verdi. O antlaşma 10.08.1920’de
imzalandı. Onun bazı maddeleri Kürt meselesini çözmeyi önemsiyordu. O maddelerin en
önemlileri 62 ve 64. maddeleridir. Nitekim 62. madde Kürtlerin çoğunlukta olduğu
bölgelerle ilgili kendi kendini yönetmeyi meşru kabul etti. Fakat bu antlaşma yürürlüğe
girmedi. Çünkü hemen 1923’te Lozan antlaşmasıyla değiştirildi. Bu antlaşma; Kürtlerin,
Irak’ın kuzeyinden başlayan ve Türkiye, İran ve Suriye’den geçen bağımsız devlet
hayallerini bitirdi124.
Fakat 1958 ayaklanması başladıktan sonra Irak Anayasası; Kürtler ve Arapların
Irak vatanında ortak olduğunu kabul etti. Türkiye ve İran’daki Kürtlere kıyasla Irak’taki
Kürtler daha az olmasına rağmen bu durum, Kürtlerin azınlık olduğu tüm
devletlerarasında Kürt Milliyetçiliğinin ilk kabul edilişiydi125.
Şubat 1963’te Abdülkerim Kasım devrildikten sonra hükümet müzakerelere
katılmaları için Kürt üyelere yeni bir çağrıda bulundu. Kürtler özerk yönetimde ve bunun
anayasada belirtilmesinde ısrar ettikleri için bu müzakereler duraksadı126. Irak Devrim
Komuta Konseyi, bu isteği Irak’ın siyasal ve özellikle bölgesel birliğine zarar verdiği
gerekçesiyle reddetti. Hem de bunu kabul etmesi Şiilerin de özerk yönetim istemelerini
teşvik edecekti127. Bunun yanı sıra birçok diğer talep ortaya çıkacaktı. Hükümet bu
istekleri kabul etmedi. Çatışma bir daha yenilendi ve 1970’e kadar devam etti. 11 Mart
1970 Genelgesi imzalanıncaya kadar devam etti. Bu genelge gereği Kürtlere özerklik
verildi. Ama tüm içeriğiyle uygulanma düzeyine çıkmadı. Zikredilen antlaşmaya göre
Irak Anayasası değiştirildi. Kürtlerin antlaşmanın en önemli bendi saydığı 2. madde
bundan istisna edildi. Bunun 1974’te uygulanması kararlaştırıldı. Ancak İran’ın dış
müdahaleleriyle bu çözüm başarısızlıkla sonuçlandı ve durumu öncekinden daha şiddetli
123
124
125
126
127
EL-ADEALY, Mahmut Salah, ‫الشرعية الدولية في ضل النظام العالمي الجديد‬, İskenderiye 2003, s. 197.
VEHBAN, Ahmet, ‫ دراسة في األقليات والجماعات والحركات العرقية‬:‫الصراعات العرقية و استقرار العالم المعاصر‬,
İskenderiye 1999, s. 163.
ABDURRAHMAN, s. 20.
TÜRKY, Ahmet, “‫”القضية الكردية في العراق‬, 1990, Sayı. 135, s. 118.
MUSTAFA, Ahmet, “‫”االكراد والوحدة الوطنية في العراق‬, 1971, Sayı. 63, s. 36.
49
bir şekilde yeni çatışmaya sürükledi128. Bu durum Irak’ın Cezayir’de 1975’te İran’la
antlaşma imzalamasıyla bitti. Bu antlaşma gereği İran’ın Irak’taki silahlı Kürt hareketine
desteği geri çekildi. Acele bir şekilde özerklik 1975 yılında sonlandırıldı.
2.
Irak Hükümetinin 1991’de Şii ve Kürtlerin Ayaklanmaların
Bastırması
a.
1991’de Şii Ayaklanmasının Bastırılması
Geçici bir süre ateşkesin ardından Irak’ın güneyinde mevcut yönetime karşı
gösteriler düzenlendi. Irak askeri güçleriyle çatışmalar gerçekleşti. Şii sığınmacıların
komşu ülkelere akını başladı129. Bu da Saddam Hüseyin’in yönetimini devirmek isteyen
batılı güçlerin desteğiyle oldu. İsyan Basra, Nasıriye, Amare, Kerbela ve Necef’in tüm
güneylerini kapsadı. 15.02.1991’de Irak, Kuveyt’in kurtarılması için Koalisyon
tarafından bombalandığı zaman Amerika eski başkanı George H. W. Bush, Şiilerin
Saddam Hüseyin’e karşı ayaklandığını ilan etti. Şiilerin Irak’ın güneyinde Bağdat’taki
merkezi yönetime karşı ayaklanması onlar yanında ayrılıkçılık görünümlerinden biridir.
“Bedir Tugayı” diye bilinen Irak İslam Konseyi’nin askeri kanadı, egemenlik altına alınan
şehir ve köylerdeki Bassın yerel komutanlıklarını tasfiye etti130. Parti karargâhlarına
saldırdı. Bu da güneydeki Şii isyancıları bastırmak için Bağdat’ı çılgın bir hamle yapmaya
mecbur etti. Orada çok feci şeyler işlendi131.
b.
Kürt Ayaklanmasının Bastırılması
1980’de İran-Irak savaşının patlak vermesiyle Kürtler İran’la anlaşarak yeni
ayaklanmaya başladılar. Bunun peşinden Irak Devleti Güçleri, ellerinde bulunan en
şiddetli öldürücü silahları kullanarak onları bastırmaya çalıştı. Öyle ki bu güçler, 16-18
Mart 1988’de Halepçe’yi yaktılar. Bunun sonucunda 5000 ölü bıraktı. Bu konuya daha
önce detaylı bir şekilde değinildi132.
128
TÜRKY, s. 119.
129
EL-MUHAMMED, İmad El-Din Atallah, ‫التدخل اإلنساني في ضوء مبادئ وأحكام القانون الدولي العام‬,
Kahire 2007, s. 140.
SÜLEYMANİ, s. 124.
TUNÇ, Ferit, “1991 Körfez Savaşı ve Irak’a İnsancıl Müdahale”, 20 Şubat 2014,
http://www.batmanyongazetesi.com(24.04.2016).
WAHBAN, Ahmet, ‫الصراعات العراقية واستقرار العالم المعاصر دراسة في األقليات والجماعات والحركات‬
‫ العراقية‬, İskenderiye 1999, s. 180.
130
131
132
50
İkinci Körfez Savaşı’nda Irak’ın yenilmesinden sonra Kürtler, Irak’ın kuzeyinde bir
Kürt devleti kurmak için Irak’a karşı uluslararası koalisyonda uygun bir fırsat buldu.
Kürtler, güneyde Şiilerin ayaklanmasından bir hafta sonra merkezi hükümete karşı
ayaklandılar. 5 Mart 1991’de Süleymaniye’ye bağlı Raniye kentinden Saddam
Hüseyin’in Baas rejimine karşı büyük bir ayaklanma başlattı133. Daha sonra durmayıp
Irak’ın tüm kuzeyine yayıldı ve Irak’ın kuzeyi hemen Kürt güçlerinin eline geçti. Bu
ayaklanma esnasında devletin farklı birimlerinde hükümetle bağlantılı olan tüm şahıslar
öldürüldü. Fakat bu zafer fazla uzun sürmedi. Nitekim Irak askeri, bu bölgelere ulaşıp
oralara egemen oldu134.
II. 1991’de
Irak’a
Yapılan
İnsani
Müdahalenin
Gerekçeleri
Müdahale genel olarak bir devlet ya da birkaç başka devletin bir devlete, bir eylemi
yapmak, ya da ondan sakındırmak ya da o devletin sınırları içinde ikamet eden bireylere
yaptığı baskıdan onu vazgeçirmek amacıyla bilfiil baskı uygulamasıdır. O devletin
yaptığı baskının kendi ya da yabancı devletlerin vatandaşına ya da etnik ve dini azınlıklara
olması fark etmez. Tabi bu baskı eylemleri uluslararası antlaşmalar gereği korunan
bireylere karşı yapılırsa müdahale söz konusu olur135. Uluslararası hukuka göre devletin
iç işlerine müdahale etmek yasal bir durum değildir. BM Sözleşmesi’nin 2/7 maddesine
göre müdahale etmeme ilkesi, devleti başka devletler ya da BM tarafından yapılan
müdahaleye karşı korur. Kuvvet kullanma uluslararası ilişkilerde güç politikasını ifade
etmektedir. Buradan da egemenlik ve müdahale etmeme ilkesi zayıf devletler için hayati
bir koruma sağlıyor136.
Fakat şimdilik üzerinde ittifak edilen şey egemenliğin klasik kavramını değiştiğidir.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 54. oturumda Genel Kurul’a sunduğu projede bu
kavramın yeni bir anlamı ortaya çıktı. O projede egemenliğin artık uluslararası çağdaş
ilişkiler esasını kabul eden milliyetçi devletlere özel olmadığı, fakat bireylerin
kendileriyle ilgili olduğu varsayıldı. Bundan dolayı Örgüt Genel Sekreteri egemenliğe
133
134
135
136
http://www.dunyabulteni.net(30.04.2016).
ABDÜLNASIR, Velid, ‫أكراد العراق وتأثير البيئتين اإلقليمية والدولية‬, Bağdat 1997, s. 48.
EL-MÜDVVİR, Hibe Abdülaziz, ‫ الحماية من التعذيب في اطار االتفاقيات الدولية واالقليمية‬, Beyrut 2009, s. 64.
SUAYFAN, Ahmet, ‫قاموس المصطلحات السياسية والدستورية والدولية‬, Lübnan 2004, s. 86.
51
yeni bir anlam verdi. O da geleceklerine egemen olmada bireylerin haklarını korumaktır.
Devletin görevi sadece birey hakların korumaktır137.
İnsan haklarını savunanlar, geçen asrın 60’lı yıllarından beri kuvvet kullanmanın
yasak olması, sadece bir devletle diğer bir devlet arasındaki ilişkilere uygulanacak
anlamına gelemediğini varsayıyorlar. Bundan dolayı onlar suç ya da felaket kurbanlarına
yardım etmekle müdahale etmemiş olduklarını ve yaptıkları müdahalenin meşru
olduğunu varsayıyorlar. Nitekim onlara göre onlar insan haklarını koruma gerekçesiyle
müdahale etmişler. Bu şekilde insani müdahale ilgili devlet egemenliğini yok saymak
anlamına gelmiyor. Bilakis bu devletin egemenlik ayrıcalıklarını daha fazla insani olarak
kullanmasını talep etmek demektir138.
688 sayılı karar gereği Irak’a yapılan müdahaleyi gerekçelendirmek için ortak
devletlerin insani müdahalede aldıkları tavır budur. Bunda yaşanılan insan hakları
ihlallerinin artık Irak’ın iç meselesi olmadığına ve devletin sınırlarının dışına çıktığına
dayandılar. Irak’ta insan haklarının çiğnenmesini durdurmak için müdahaleyi
gerektiriyor. Aynı şekilde Irak’a müdahale eden devletler, o müdahalenin onun
egemenliğine dokunmadığını varsayıyorlar. Çünkü onun onayına binaen yapıldı. Lakin
en sonunda müdahaleye götüren etken aslında uluslararası çıkarlardır.
Buna binaen bu bölüm üç başlıkta incelenecektir.
1.
Başlık:
Devletin
sınırları
dışına
çıkan
insan
haklarının
çiğnenmesine karşı koymak,
2.
Başlık: Irak hükümetinin müdahaleye onay vermesi,
3.
Başlık: Irak’a müdahalenin gerçek sebebinin uluslararası çıkar
olması
A.
Devletin
Sınırları
Dışına
Çıkan
İnsan
Haklarının
Çiğnenmesine Karşı Koymak
Irak’ta Koalisyon Güçleri önünde Irak güçlerinin yenilmesinden sonra güneyde
Şiiler ve Kuzey Irak’ta Kürtler, Saddam Hüseyin’in yönetimini devirmek isteyen birçok
137
138
BUKERA, İdris, ‫ مبدأ عدم التدخل في القانون الدولي المعاصر‬, Cezayir 1990, s. 8.
SADULLAH, Ömer, ‫معجم في القانون الدولي المعاصر‬, Lübnan 2005, s. 252.
52
batı güçlerinin desteğiyle Bağdat’taki Irak yönetimine karşı ayaklanmaya başladılar.
Ayaklanan Şii ve Kürt güçleriyle Irak yönetimi güçleri arasında güneydeki Basra’da ve
kuzeydeki Kürdistan’da şiddetli çatışmalar oldu139. Bu çatışmalar esnasında Irak güçleri
ağır kayıplar verdi. Lakin bu güçler hemen eski bağlılıklarına döndüler ve konuma
egemen olmaya, bölgesel düzen ve istikrarı eski haline getirmeye başladılar. Lakin düzen
ve istikrarı sağlama uğruna Irak güçleri bu bölgelerde insan haklarına defalarca ve somut
bir şekilde saldırılar gerçekleştirdi. Zulüm endişesinden dolayı sivil yerliler hemen
sınırlar üzerinden komşu ülkelere kaçtılar. Kısa bir süre içinde Türkiye’ye kaçan Iraklı
Şiilerin sayısı 500,000 oldu140.
Irak’ta insan haklarının bu tehlikeli ve kötü konumu, koalisyon devletlerine insani
müdahale için bir gerekçe oluşturdu. Devletin, insanlık ve insan hakları evrenselliği
ilkelerinin dışına çıkması bu devletlerin müdahalesini gerekçelendirdi bu devletlerin
müdahalesini gerekçelendirdi.
1.
Ahlaki ve İnsani Görev Olarak İnsan Haklarının Koruması
Tüm durumlarda insanın sıkıntısını hafifletmeyi amaçlayan insanlık ilkesi gelişti.
Bu ilke hakkı çiğnenen herkesin yardımı için gereken yapmayı gerektiriyor. Sahada
insanlık ilkesinin tatbikini kolaylaştıran durum, insan haklarının evrensel olmasıdır. Bu
da onu, müdahalesi yasak olan devletin korunan alanının dışına çıkarıyor. Irak’a
müdahale eden devletler kendi hareketlerine meşruiyet kazandırmak için buna
dayandılar141. Onlar da aşağıda açıklayacağımız şu dayanaklardır:
a.
Irak’ta İnsan Haklarının Çiğnenmesini Durdurmak İçin
İnsani Müdahalenin Gerekliliği
Uluslararası toplumun, insan haklarının çiğnendiği herhangi bir mekanda müdahale
etme görevini yüklüyor. Bu da Fransa eski başkanı François Mitterrand’ın Uluslararası
İnsan Hakları ve Ahlakı Sempozyumu’ndaki bir konuşmasında şu şekilde ifade ettiği
şeydir: “İnsan haklarının ilki yaşama hakkıdır. İlk görevi tehlikede olan bir şahsa ya da
139
140
141
TÜRKMEN, s. 130.
BOCALAL, Selahaddin, ‫ دراسة في أحكام القانون الدولي اإلنساني وحقوق اإلنسان‬:‫الحق في المساعدة اإلنسانية‬, Elİskenderiye 2008, s. 325.
AYV, Sandoz, “‫ عما نتكلم؟‬:‫”الحق في التدخل أو واجب التدخل والحق في المساعدة‬, Uluslararası Kızılhaç Komitesi
Sayı. 25, 1992, s. 191.
53
yok olmakla tehdit edilen halklara yardım etmektir. Bu görev yetkili olan herkesin
boynundadır. Ey gayri resmi örgütler siz bu görevi yüklediniz. Lakin burada devlet,
örgütler ve bireyler vardır. Herhangi birinin bu yükümlülüklerden kaçması ve kendini
ondan uzaklaştırması mümkün değildir. Tekrar ediyorum insan haklarının ilki yaşama
hakkıdır. Bizim ilk görevimiz ölüm tehlikesinde olan herhangi birine yardım etmektir”.
30.05.1989’daki son konuşmasında da bu vurgusunu tekrar etmiştir. Orada şöyle
demiştir: “Müdahale etmeme görevi yardım etmeme tehlikesini doğurduğu zaman
durdurulur”142.
İnsanlığı korumaktan maksat şudur: Birey toplum içinde bir üye olmadan önce
beşer olması hasebiyle onun temel hakları vardır. Bu hakların korunması gerekir.
İnsanlığı korumak, insanlığın dayanışma düşüncesine dayanmaktadır ki tüm devletlerin
ortak olduğu ve kendi vatandaşlarının ilişkilerinde uyguladığı medeniyetin asgarisi
olmadan devlet kendi başına bu esas üzerine yaşayamaz. Ekonomik ve siyasal ilişkilerde
dayanışmayı gerçekleştiremez. Öyle ki kendi vatandaşlarıyla ilişkilerinde barbarlık
yöntemlerini tatbik eden devlet uluslararası toplumun ilerlemesini tehlikeye maruz
bırakır. Çünkü adalet ve hukuk topluma egemen olmadan onun ilerlemesi mümkün
değildir143.
Burada uluslararası topluma, dünyada meydana gelen, özellikle de savaş ve doğal
afet durumlarında insani yardıma çok ihtiyaç duyan insan topluluklarını 1948 yılı İnsan
Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 3. maddesinin belirttiği yaşama hakkına istinaden
gözetlemeyi zorunlu kılan birçok hukuk metinleri vardır. O maddede şöyle geçmektedir:
“Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır”. İnsani müdahale düşüncesi
insanı korumaya tabi hakların belirlenmesini içeriyor. Nitekim bu haklar meşruiyetini
hukuktan alıyor ve insan şahsına bitişiktir. Dolayısıyla onlar siyasal sistemin varlığından
önce ve daha üstündür. Bundan dolayı bazıları onu diğer devletlerin işine müdahale
etmeme ilkesinden istisna olarak görmüşler. Nitekim müdahale burada insanlığı koruma
gerekçesine dayanıyor. Bu haklar iki temel düşüncede özetleniyor. Onlar da yaşama ve
özgürlük hakkıdır144.
142
143
144
HACER, s. 65.
NECM, Abdülmüzz Abdül gaffar, ‫بحوث في التنظيم الدولي‬, Kahire, s. 89-90.
https://tr.wikipedia.org(04.05.2016).
54
Çiğnendikleri zaman insani müdahaleyi gerektiren hakları belirlemek için 19. asır
hukukçularının gösterdiği üstün çabaya da değinmek gerekir. Bu haklar temel bir hak
üzerine yoğunlaşıyorlar. O da yaşama hakkıdır. Özgürlük hakkı ise ancak bazı istisnai
durumlarda dikkate alınır145.
Irak yönetiminin uygulamaları halkına karşı olduğu için bu durum Iraklı
vatandaşların en basit hakları olan yaşama haklarından mahrum bırakılmalarına yol açtı.
Nitekim bu durum, Iraklı sivilleri ölüm tehlikesinden kurtarmak için Irak’a müdahale için
bir gerekçe sayılmaktadır. Bir insan tarafından onun kardeşi olan diğer bir insana karşı
ahlaki bozulma artarsa ve insan onuruna yakışmayacak şekilde halklara muamele
yapılırsa uluslararası ailenin onları savunmak için hemen müdahale etme hakkı vardır146.
Koalisyon devletleri de Irak’a insani müdahaleyi bu şekilde gerekçelendirdiler.
Nitekim o müdahale kutsal insani bir görevdir. Irak’a insani müdahale operasyonundan
sonra Fransa Başkanı’nın doğrudan vurguladığı da buydu. Nitekim şunu dile getirmiştir:
İnsan haklarının çok çiğnendiği görüldüğü zaman eli kolu bağlı bir şekilde beklemek
mümkün değildir. Bilakis bu çiğnemelerin durdurulması gerekir. Bu durum ilgili devletin
yapısıyla çelişmemektedir. Çünkü devletin siyasi kurumlarının temeli olan insanın
korunması amaçlanmaktadır. Bu da düzenli insan topluluklarının oluşturulmasıyla daima
istenen amaçtır147. Dolayısıyla Irak’a insani müdahalenin liderleri, bu müdahalenin
uluslararası dayanışma bilinci ve insanlığın siyasetin önünde olmasının bir sonucu
olduğunu düşünmektedirler. Çünkü insanlık hayatta kalmayla bağlantılıdır. Bu da açlık,
soğukluk, hastalık ve diğer zorluklar gibi yaşama hakkının başına gelen temel zorluklarla
mücadele etmeyi gerektiriyor. Zira Amerika Eski Dışişleri Bakanı George Marshall şunu
ifade etmiştir: “Kendi halkının haklarını düzenli bir şekilde bilmeyen hükümetlerin başka
devletlere saygı göstermesi beklenemez”148.
O zaman tüm Irak halkının yaşadığı kötü şartların ortasında koalisyon devletleri,
insan haklarının bu çiğnenmesini durdurmak için insani müdahalenin çözüm olduğunu
kabul ettiler. Nitekim Güvenlik Konseyi’nin 688 sayılı kararının çıkarılması için çalıştır.
145
146
147
148
NECM, s. 92.
NECM, s. 92.
MUHAMMED, Osman Abdurrahman Abdüllatif, “ ‫التدخل الدولي لمصلحة الشعوب بين القانون الدولي اإلنساني‬
‫”ومنطق القوة‬, Uluslararası Hukuk Dergisi, Cilt. 63, Sayı. 63, s. 8.
HACER, s. 67.
55
Bunun yanı sıra insancıl zorunluluğu gerçekleştirme çerçevesinde bireysel önlemler
aldılar. Bununla kendi hareketlerine bir nevi meşruiyet kazandırmak için yaptılar. Burada
Irak devleti sınırlarının dışına çıkan insan hakları evrenselliğine dayandılar. Aşağıda bunu
detaylı bir şekilde ele alacağız.
İnsan Haklarının Evrenselliği ve Mutlak Egemenlik İlkesinin
b.
Gerilemesi
Uluslararası ilişkilerde insan hakları meselesiyle kesintili olan uluslararası
önemden sonra dünya devletlerinin artık uluslararası ilişkilerde temel bir mesele haline
gelen bu yeni olguya cevap vermeleri gerekir. Çünkü devletlerin kendi vatandaşlarına
yaptığı muamele artık bir iç mesele değildir. Dolayısıyla devletlerin ve uluslararası
örgütlerin buna müdahale edebilmesi gerekir149.
Koalisyon devletleri Irak’a müdahale gerekçelerinde insanın temel haklarına
saygıyı korumaya dayanmaktadırlar. O hakların başında da yaşama hakkı gelmektedir.
Çünkü bu hak çeşitli uluslararası sözleşmelerde bulundurulmuştur. Devletlerin onu
onaylaması evrensel yapısını ve herhangi bir devletin sınırları dışına çıktığını kabul etmek
anlamına geliyor. Çünkü egemenlik kavramının uluslararası gelişmelere karşı nispeten
gerilediğini söylemek mümkündür. Öyle ki egemenlik bir amaç değil bir araç olacaktır150.
Egemenlik insanın en yüce amaçlarından olması hasebiyle egemenliğin iç ve uluslararası
kamu yararını gerçekleştirmek için çalışması gerekir. Egemenlik insanın temel haklarının
çiğnenmesine
müsaade
etmiyor.
Özellikle
devletler
kendi
egemenliklerini
kullandıklarında uluslararası hukuka ve onun içerdiği insan hakları ve onuruna saygı
yükümlülüklerine bağlı kalmaları gerekir151.
BM; insan hakları meselesini, herhangi bir devletin iç egemenliğine giren alanların
dışına çıkarmak için önemli bir rol oynadı152. Nitekim sözleşmenin önsözü, BM
üyelerinin insanlığın onur ve değerinde insanın temel haklarına inanma zorunluluğu
çağrısında bulunuyor. Bu 55. maddede de vurgulanmıştır. O maddede şöyle geçmektedir:
149
150
151
152
ABDURRAHMAN, s. 144.
RUSSBACH, Olivier, ONU contre ONU: Le Droit İnternational Confisqué, La Découverte, Paris
1994, P. 40.
TÜRKMEN, s. 27-29.
ABDURRAHMAN, Muhammed Yakup, ‫التدخل اإلنساني في العالقات الدولية‬, Abu Dabi 2004, s. 177.
56
“Uluslararasında barışçıl ve dostça ilişkiler sağlanması için zorunlu olan istikrar ve
refah koşullarını yaratmak üzere Birleşmiş Milletler… ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı
gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine bütün dünyada etkin bir
biçimde saygı gösterilmesini, kolaylaştıracaktır”. 6. maddenin desteklediği de bunlardır.
Orada şöyle denilmektedir: “Üyeler, 55. maddede belirtilen amaçlara ulaşmak için,
gerek birlikte gerekse ayrı ayrı, örgütle işbirliği içinde hareket etmeyi yüklenirler”. Aynı
şekilde BM Sözleşmesi bazı durumlarda 3. maddenin 1. fıkrasına dayanarak insani
müdahaleyi kabul etmiştir. O maddede şöyle geçmektedir: “ırk, cinsiyet, dil, din erkek ve
kadın ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının
geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğini sağlamak…”153.
Sözleşme düşüncesi, ismiyle evrensel olduğu ortaya çıkarılmak istenen 1948 yılı
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle yayıldı. İnsan haklarıyla ilgili sözleşme metinleriyle
uluslararası toplumun tüm yerleşim yerlerinde onu desteklemek ve iç hukuk düzeyinden
uluslararası hukuk düzeyine çıkarmakla meşgul olmasını meşru kılmanın temel kuralı
oluşturuldu.
İnsanın devletin sınırları dışına çıkma esasına göre koalisyon devletleri Kuzey
Irak’a müdahalelerini gerekçelendirdiler. Nitekim GK, Irak hükümeti ile onun halkından
bir grup özellikle Kürtler arasında olan tartışmayı ki o da insan haklarının çiğnenmesiyle
ilgiliydi her ne kadar dolaylı da olsa uluslararası barış ve güven için tehdit kabul etti. Yani
Türkiye ve İran sınırına doğru aşırı bir sığınmacı akınının olması Güvenlik Konseyi’ne
göre uluslararası barış ve güven için tehdit sayılmaktadır. Bu aynı şekilde 1971’de
Hindistan ve Pakistan arasında da oldu. Buradan sivil vatandaşların baskı ve şiddetten
kaynaklanan aşırı göçü ile uluslararası barış ve güven arasında ilişki olduğu sonucuna
varıyoruz154.
Böylece insan haklarının evrenselliği, dolaylı olarak insan haklarının çiğnenmesi
ve uluslararası barış ve güvenin tehdit edilmesi düşüncesi arasında bir bağ oluşturuyor.
GK 688 sayılı karara göre koalisyon devletlerinin toplumsal güven çerçevesinde
müdahale etmelerine bir meşruiyet ekliyor. Bunun yanı sıra insan hakları meselesi
153
154
http://www.ombudsman.gov.tr(13.05.2016).
WEMBOU, Michel-Cyr Djiena, Daouda Fall, Droıt İnternational Humanitaire, Paris 2000, P. 145.
57
devletin sınırları dışına çıkmaktadır. Bu da aynı şekilde onların Irak’a bireysel olarak
müdahalelerine meşruiyet ekliyor. Tüm yönleriyle koalisyon devletlerinin Irak’a insani
müdahalelerine bir nevi meşruiyet ekleyen bu gerekçelere değindikten sonra onları
değerlendirmek gerekir. Aşağıdaki başlıkta bu değerlendirmeyi ele alacağız.
2.
İnsan
İnsan Haklarını Koruma Gerekçelerinin Değerlendirilmesi
haklarını
koruma
gerekçesinin
ve
Irak’a
yapılan
müdahalenin
inandırıcılığından şüphe duyulmaktadır. Bu şüphenin iki gerekçesi vardır. Birincisi
Iraklılar yıllardır baskı ve zulümden sıkıntı çekiyorlardı. Bu şu soruyu akla getirmektedir:
1991’den önce birçok hak ihlalleri gerçekleştiği halde o tarihten önce Irak’a niye
müdahale edilmedi? İkincisi insan haklarını çiğneyen sadece Irak değildi. Burada insan
haklarını daha fazla çiğneyen ülkeler vardır. Lakin oralara müdahale edilmedi.
a.
Uluslararası Toplumun 1991’den önce Irak Yönetiminin İnsan
Haklarını İhlal Etmesini Görmezden Gelmesi
Koalisyon devletlerinin Irak’a insani müdahale köklerinin insan hakları ideolojisi
içinde bulunduğunu iddia etmekteler. Lakin bu tavır insanların öldürülmesi ve köylerin
yıkılması gibi Irak halkının yıllardır çektiği ve tekrar eden her ihlalin ardından alınsaydı
o iddia da kabul edilirdi.
Aynı şekilde 1987 yılında Irak askeri güçleri, gazlı silahlarla Erbil ve Süleymaniye
saldırdı. Bu saldırıda kaç kişinin yaşamını yitirdiği konusunda farklı rakamlar var. Bazı
kaynaklar “yüzlerce” olarak nitelendirirken, bazıları 5000 rakamını veriyor 155.
Irak hükümetinin yaptığı ihlaller, özellikle de Halepçe olaylarından sonra bu durum
zulüm gören ve hakları özellikle de yaşam hakları çiğnenen o şahısları korumak için
müdahaleyi gerektirmiyor muydu? Uluslararası toplum niye bu olaylara uzak durdu.
Halbuki dünya televizyonları Halepçe dramını haber bültenlerinin başında veriyorlardı.
155
CORDESMAN, Anthony H. , Military Balance in the Middle East-X, The Northern Gulf: Iraq, Center
for Strategic and International Studies, 28 December 1998, P. 33.
58
Irak’a müdahale edilmeden önceki şartlara baktığımızda, Irak yönetiminin daha
önce iç intifadaları bastırmasının da, Kuveyt’i istila ettiğinden beri Irak’a verilen ceza
dizisini genişletme çerçevesinde ona müdahale edilmeye uygun olduğunu görüyoruz156.
Irak’a uluslararası insani müdahale deneyimini İkinci Körfez savaşının sonucundan
ayırmamız mümkün değildir. Nitekim Irak’ta siyasi yönetime baskı aracı sayılan bu
askeri müdahalede siyasi gerekçeler insani gerekçelere ağır basıyor. Dolayısıyla insan
haklarını koruma gerekçesinin, sadece koalisyon devletlerine uygun olduğu zaman tatbik
edilmesi ve durum onlara uygun değilse tatbik edilmemesi ikna edici bir gerekçe değildir.
Ayrıca onlar bundan önce Irak halkının geleceğiyle ilgilenmediler.
b.
İnsan Haklarını Korumak İçin Yapılan Müdahalenin Seçilmesi
İnsan haklarını koruma gerekçesi, Irak Kürtlerini korumak için müdahale eden
uluslararası toplumun tutumunu gerekçelendiremediği için eleştirilmektedir. Nitekim
uluslararası toplum diğer devletlerde olan aynı hatta daha fazla şiddetli ihlallere göz
yumdu. Burada insani müdahalenin çifte standartlığı vardır157.
Sarah Brown batı devletlerinin özellikle de ABD’nin Irak’a karşı politikasını
eleştirmektedir. Çünkü Iraklı Kürtleri korumak için müdahale ettiği vakit diğer
oluşumların baskısına göz yumdu158. Aynı şekilde Rusya yönetiminin Çeçenistan’a
yaptığı muamele Amerika Dışişleri Eski Bakanı Warren Minor Christopher’in onayıyla
oldu159. Nitekim o, Yeltsin’in yapması gerekeni yaptığını ifade etti. Aynı şekilde
Sarah Brown bizim zihnimize şu soruyu atıyor: Uluslararası muamelede Kürtler arasında
niçin ayırım yapılıyor? Kürtleri isyana teşvik eden batı niye Irak hükümeti isyanı
bastırdıktan sonra müdahale etti160?
Birçok durum, siyasi yaklaşımları örtmek için yapılan insani müdahale
operasyonlarının özel çıkarları gerçekleştirmeyi amaçladığını ortaya çıkardı. Onların dışı
insani yararları müdafaa etmekti. Ama iç yüzü ise sömürge çekirdeğini taşıyordu161.
156
157
158
159
160
161
HACER, s. 73.
SÜLEYMANİ, s. 130.
ABDURRAHMAN, s. 220.
SÜLEYMANİ, s. 130.
ABDURRAHMAN, s.209.
ROBERT, Adam, “ ‫”دور القضايا اإلنسانية في السياسة الدولية في التسعينات‬, 1999, s. 151.
59
B.
Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi
İnsani müdahaleye meşruiyet niteliği eklenebilmesi için bazı şart ve ölçülerin
gerçekleşmesi gerekir. En önemlisi olduğunu söylemesek de onlardan biri; müdahale
yapılmasının temel bir şartı olarak kendi bölgesine müdahale edilen devletin onayının
alınması zorunludur162. Öyle ki bu devlet yabancıların yaşamını koruyabiliyorsa ya da
yabancı devletlerin kendi topraklarına müdahalesini istemiyorsa bu durum bu tür
müdahalenin yasaklanması için yeterli bir sebep sayılmaktadır163.
UAD’nın 1986’da Nikaragua’da askeri ve ona benzer operasyonların meselesi
hakkında kararlaştırdığına göre yardım yapılacak devletin onayı zorunludur. Nitekim
Divan, ABD’nin Nikaragua’nın iç işlerine müdahale etmeye hakkı olmadığına hükmetti.
Bu kararı da insan haklarına saygı için Nikaragua’nın Amerika Uluslararası Örgütü
önünde taahhütlerini yerine getirmekle yükümlü olması gerekçesiyle verdi164.
Aynı şekilde UAD, 27.06.1986 yılında çıkan aynı kararda şunu kararlaştırmıştır:
“Devletin iç işleri kavramı; devletin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemlerini
seçmede özgür olmasını kapsayacak şekilde geniştir”. UAD, aynı kararda şunu da
vurgulamıştır: Müdahale; siyasal, sosyal ve kültürel sistemi seçme hakkı gibi özgür
kalınması gereken meselelere zorla yapıldığı zaman yasal dışı olur165.
UAD’nın kararına göre herhangi bir müdahaleye meşruiyet verilebilmesi için
felakete uğrayan devletin onayının olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Öyle ki
müdahalenin amacı insan haklarına saygıyla sınırlı olması ve başka bir amaç için
olmaması gerekir. Koalisyon devletleri, 688 sayılı karara göre ya da bireysel olarak Irak
topraklarına müdahale ettikleri zaman Irak hükümetinin onayını ibraz etmede bu esas
üzerine yoğunlaştılar. Bireysel müdahalenin meşruiyetinde de 688 sayılı karara
dayanmaya çalıştılar. Aşağıda birinci başlıkta Irak hükümetinin onayını tartışacağız.
İkinci başlıkta ise onayın değerlendirmesini ele alacağız.
162
163
164
165
EL-CÜNDİ, Gassân, “‫”التدخل لصالح اإلنسانية في القانون الدولي العام‬, Mısır Uluslararası Hukuk Dergisi, Sayı.
Uluslararası Hukuk Dergisi, Sayı. 43, Mısır 1987, s. 164.
NECM, s. 118.
ABDULLAH, s. 147.
MATAR, Usâm Abdulfettah, ‫ مبادئه وأهم قواعده‬،‫ مصادر‬:‫القانون الدولي اإلنساني‬, El-İskenderiye 2008, s. 293.
60
1.
Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi
Genel olarak Irak’a özel olarak da Kuzey Irak’a yapılan insani müdahale, Irak
devleti tarafından kabul görülmemiştir ve onun devlet egemenliğini yok saymıştır. Bunu
ilk önce 688 sayılı karar, ikinci olarak 18.04.1991’de Irak ile BM arasında imzalanan
anlaşma müzekkeresi ve üçüncü olarak da BM’nin gözlemci heyetini göndermesiyle ilgili
25.05.1991 tarihli anlaşmayla bunu özetlemeye çalışacağız.
a.
688 Sayılı Kararın Irak’ın Müdahaleye Onay Vermesine
Yoğunlaşması
688 saylı karar, metninin 3. fıkrasını kullanarak müdahalenin başlangıç olması
gereken Irak hükümetinin onayına saygı gösterilmesinin zorunluluğunu vurguladı. O
fıkrada şöyle geçmektedir: “Irak’ın Uluslararası İnsani Örgütlerin oraya varmasına…
izin vermesi ve onlar için gereken kolaylıkları sağlamasını ısrar eder”.
Aynı şekilde karar, Konsey’in Irak yönetimine karşı zorlama yönteminden uzak
durduğunu ifade eden kavramları kullandı. Bu kavramlardan bazıları; müsamaha eder,
talep eder, ısrar eder gibi kavramlardır166. Aynı şekilde BM Konseyi 688 sayılı karar
önsözünün 8. fıkrasında Irak egemenliğine saygıyı vurgulayarak Irak’ın onayının
alınmasını ısrar etti. O fıkrada şöyle diyor: “Tüm üye devletlerin, Irak ve tüm bölge
devletlerinin egemenliği, bölgesel barışı ve siyasal bağımsızlığına saygı göstermeye bağlı
kalmalarını yine vurgular.
b.
18.04.1991 Tarihinde İnsani Yardımla İlgili İmzalanan
Mutabakat Müzekkeresi
Irak hükümetinin 18.04.1991’de BM’yle imzaladığı mutabakat müzekkeresiyle
onun insani yardımı onayladığını gösteriyor. Bu, zulüm gören Iraklı sivilleri korumak ve
mültecileri kendi diyarlarına döndürmek için yapılan müdahaledir.
Müzekkerede kullanılan ifade ve kelimeler Irak’ın onayı olduğu hakkında yeterli
delil sunuyor. Müzekkerenin içerdiği fıkralarla bu gerekçelendiriliyor. Onların en
önemlileri şunlardır:
166
HACER, s. 80.
61
- 1. fıkra: “Her iki taraf, Iraklı sivil yerleşimcilerin sıkıntılarını hafifletmek
için
insani
yardımın
sağlanmasını
kapsayan
uygun
önlemleri
alma
zorunluluğunun önemini kabul eder”. “Kabul eder” ifadesi müdahaleye onayın
olduğunu gösteriyor.
2. fıkra: “Göç eden Iraklıların kendi memleketlerine istekleriyle dönmeleri
için BM’nin gösterdiği çabayı Irak hükümeti de gösterir. Irak Cumhuriyeti
Hükümeti BM’ye her türlü destek ve yardımı sunmayı taahhüt eder…” Bu
sadece insani müdahaleyi kabul etme anlamına gelmiyor. Aynı zamanda
onu destekleme anlamına da geliyor.
3. fıkra: “Her iki taraf, alınan önlemlerin dayandığı esasların onun
bütünlüğünün güvencesi olması üzerine anlaşır”. “anlaşır”
ifadesi
müdahaleye onay verildiğini gösteriyor.
4. fıkra: “Bu amaçla Irak hükümeti, Irak’ta insani yardıma her ihtiyaç
duyulduğunda o yardımın yapılması ve gereken tüm önlemleri alması
hususunda BM’yle yardımlaşmayı onaylar. Irak hükümetiyle yardımlaşarak
merkez ve şube olmak üzere BM’ye bağlı insani yardım bürolarının
açılmasıyla bunun gerçekleştirilmesi üstlenilir”.
7. fıkra: “…Irak organlarıyla yardımlaşarak…” Nitekim yardımlaşma
kavramı yardım yapmaya onay verdiğini gösteriyor.
8. fıkra:
“Hükümetle yardımlaşarak… Irak hükümetiyle anlaşma ve
yardımlaşmak… Irak hükümeti bu yardımın hızlı ve etkin bir şekilde
yapılması için gereken önlemleri alır”.
11. fıkra: “…Yardımların yapılması üzerine anlaşılmıştır…”
15. fıkra: “Irak hükümeti yardım eder…”
17. fıkra: “Irak hükümeti BM’nin şube bürolarını açmada yardımcı
olacaktır…”
19. fıkra: “…Hükümet yardım için yerel dövizle nakdi katkıda bulunur”.
Anlaşmanın mali katkıyla olduğu ortaya çıkmaktadır.
İnsani müdahalenin Irak egemenliği değerlerine zarar vermediğini göstermek
için 20. fıkrayla müzekkere, Irak egemenliğine saygıyı gösterdi. Nitekim 20. fıkra
şunu belirtmiştir: “Yukarıda zikredilen ilkelerin uygulanması; Irak Cumhuriyeti
62
egemenliği, bölgesel bütünlüğü, siyasal bağımsızlığı ve güvenine zarar vermez. Onun
iç işlerine müdahale edilmez”.
Aynı şekilde müzekkerenin 21. fıkrası o müzekkere süresinin ve içindeki
ilkelerin 31 Aralık 1991’de bitmesini ve onun çalışma süresinin uzatılabilme imkanı
olacağını belirlemiştir.
Müzekkerenin bentleri ve onayını gösteren delillerden hareketle Irak’ın onayı
resmi belgelerle tespit edilmiş bir gerçektir.
c.
BM’nin Gözlemci Göndermesiyle İlgili 25.05.1991 Tarihli
Anlaşma
BM’nin gözlemci göndermesiyle ilgili 25.05.1991 tarihli anlaşma 18.05.1991’de
imzalan ve yukarda zikredilen Mutabakat Müzekkeresi’nin bir eki sayılmaktadır. BM’nin
gözlemci göndermesiyle ilgili anlaşmanın içeriği Irak’ın müdahaleyi onayladığını teyit
ediyor.
Bu anlaşmanın fıkralarını şu şekilde açıklayabiliriz.
1. fıkra: “BM’ye bağlı gözlemci heyeti gönderme ilkesi açısından
anlaşmadan sonra…”. Bu, Irak’ın BM gözlemcilerinin müdahalesini kabul
ettiğini gösteriyor.
2. fıkra: “Gözlemci heyeti yerel sivil yönetimle yardımlaşır…” Yani Irak bu
gözlemci heyetle yardımlaşır.
3. fıkra: “…Irak hükümetiyle anlaşarak…” Bu Irak’ın onayını gösteriyor.
5. fıkra: “…Hükümetin ilgili organıyla danışarak farklı bölgelere belli
gözlemciler yayar…” Irak hükümetine danışılması onun onayının olduğunu
gösteriyor.
6. fıkra: “BM gözlemcilerinin yanlarına silah almalarına müsaade edilir.
Bunu Irak organları sağlar”.
Irak’ın BM gözlemcilerine silah vermesiyle onun onayının olduğu anlamına
geliyor.
63
7. fıkra: Irak organları kuralı… tayin eder, Irak organları uygun
kolaylıkları sunar…” Irak hükümetinin kolaylıklar sağlaması onun onayını
gösteriyor.
O zaman anlaşma metinleri Irak hükümetinin müdahaleyi onayladığını
vurguluyor. Irak’ta meydana gelen insani müdahalelerini gerekçelendirmek için
koalisyon devletlerinin dayandığı dayanak da budur.
2.
Irak’ın İnsani Müdahaleye Onayının Değerlendirilmesi
Irak topraklarına yapılan müdahaleye Irak’ın onay vermesinin genel çerçevesine
derinlemesine baktığımızda belli neticeler çıkarabiliriz. O da şu üç temel yönü tahlil
etmekle olur:
1.
Irak’ın onayı şekilsel bir onaydı.
2.
Onay sadece BM örgütünün müdahalesini kapsamaktaydı.
3.
Irak’ın onayı sonradan oldu. Yani 688 sayılı karar çıktıktan ve
müdahaleyi yapan taraf devletlerin huzuru sağlama operasyonu başladıktan
sonraydı.
a.
Irak’ın Şekilsel Onayı
Irak’ta insani yarar için yapılan insani müdahale operasyonu şekilsel bir onayla
oldu167.
Onaya bu niteliği veren şey onun, bir grup koalisyon devletleriyle mücadele ettikten
sonra yenilmiş hatta yıkılmış bir ülkeden çıkmış olmasıdır. O devletlerin başında da ABD
ve İngiltere gelmektedir. Dolayısıyla onay, boyun eğilerek verildi. Bunun yanı sıra Irak
hükümeti Kuzey Irak’ta insani müdahaleyi kabul etmeme tutumunu resmi olan ifade
etti168.
167
168
ELCÜNDİ, s. 165.
BODUR, Kadriye, “Irak'ın İşgali ve Uluslararası Hukuk”, Cilt. 4, Sayı. 2, 2004,
http://www.universite- toplum.org(25.05.2016).
64
Irak’ın boyun eğerek onay verdiğini teyit eden şey; İkinci Körfez savaşı
çerçevesinde çöl fırtınası operasyonunun geride bıraktığı yıkımdan sonra onayın
çıkmasıdır. Dolayısıyla bu koşullarda çıkan onay ancak duruma boyun eğmek olur.
Çünkü savaştan yenilerek yeni çıkmış bir devletin kendi güçlerini ispatlamış devletlere
ikinci bir defa karşı çıkması akıl karı değildir. Çünkü bunu reddetmesi yeni bir yıkıma
maruz kalması anlamına geliyor.
Irak’ın genel olarak uluslararası toplum yönetimine ve özel olarak da koalisyon
devletlerine boyun eğme dışında çaresi kalmadı. Bu da onun onayını sırf şekilsel bir işlem
kılar169.
Aynı şekilde Irak hükümeti resmen insani müdahaleyi reddettiğini ifade etti. Bu
reddetme tutumunu teyit eden de Irak hükümetinin 21.04.1991’de BM’ye gönderdiği
mektuptur. Onun reddi kendi bölgesinde yapılan müdahaleyi içermekteydi. Bu
müdahaleyi kendi iç işlerine müdahale etmeye bir kılıf ve ulusal egemenliği ve toprak
birliğine bir tehdit saydı.
b.
Onayın Sadece BM Örgütü’nün Müdahalesini Kapsaması
Irak onayının içeriği sadece BM Örgütü’nün müdahalesiyle sınırlıydı. Çünkü onun
müdahalesi, BM Sözleşmesi’nin 2. maddesinin 7. fıkrasında müdahale yetkisi verilen
birimden çıkan karara dayanmaktaydı. Durum Sözleşme’nin 7. faslı çerçevesindeki
yetkileri kullanmakla ilgili olduğunda o birim GK’dir. Dolayısıyla Irak hükümeti bu
karara karşı çok hassas olsa da o karar tartışmaya elverişli olmadığı için ona karşı
çıkamadı170. Nitekim BM Sözleşmesi’ni onaylayarak onun tüm icraatlarını kabul eden
tüm üye devletlerin yerine Konsey’in bu tür kararlar alma yetkisi vardır. O sözleşmede
GK’nin kararlarını ve yürürlüğünü kabul etme taahhüdünü devletlerin sırtına yükleyen
25. madde de vardır171.
Mutabakat Müzekkeresi ve ona ek olan anlaşma şekli, uluslararası müdahalenin
onay alanından çıktığını gösteriyor. İfadeler arasında, müdahalesine onay verilmek
169
170
171
SÜLEYMANİ, s. 133.
BETTATİ, Mario, Le Droit D'ingérence. Mutation De L'ordre İnternational, Odile Jacob, Paris 1996,
P. 664.
SÜLEYMANİ, s. 134.
65
istenenin BM olduğu ve devletler olmadığını ifade eden ifadeler vardır. Bu konuda apaçık
olan şu fıkraları seçtik:
- İnsani yardımla ilgili Mutabakat Müzekkeresi metinin 2. fıkrası: “Irak
hükümeti BM’nin gösterdiği çabaları hoş karşılar…” Bu apaçık bir şekilde sadece
BM’nin müdahalesine onay verdiğini başkalarına onay vermediğini gösteriyor.
- Aynı Müzekkere’nin 4. fıkrası: “Bu amaçla Irak hükümeti BM’nin Irak’ta
insani varlığının olmasında… ve BM’ye tabi insani yardım merkezlerinin
açılmasında ona yardım eder…” Bu ifade, başka bir devlet zikredilmeden
sivillere insani yardımda bulunmak için Irak hükümetinin BM’nin müdahalesine
onay verdiğini gösteriyor.
- Aynı Müzekkere’nin 6. fıkrası: “BM’ye tabi olan insani yardım merkezleri
insani yardımda bulunmayı üstlenir… Aynı şekilde bu merkezler genel durumu
kontrol eder”. Burada yardımı yapacak olan BM olduğu yine vurgulanmaktadır.
- Aynı Müzekkere’nin 8. fıkrası: “BM, Irak hükümetiyle yardımlaşarak acil
önlemleri alır…” Burada onayın sadece BM’ye verildiğine vurgu vardır.
- Aynı Müzekkere’nin 13. fıkrası: “…BM’ye ortak… gıda dağıtım yeri…”
Burada da onayın sadece BM’ye verildiğine vurgu vardır.
- Aynı Müzekkere’nin 17. fıkrası: “Hızlı bir şekilde Irak hükümeti BM’nin
şube bürolarını oluşturmada yardımcı olur…” Bu da BM yardım programlarını
yürütünceye kadar Irak hükümetinin ona kolaylık sağlamasını ifade ediyor.
- 25.05.1991’de Irak ile BM arasında BM Gözlemci Heyetinin
gönderilmesiyle ilgili anlaşmanın 1. fıkrası: “BM’ye tabi gözlemci heyetinin
gönderilmesi ilkesi açısından anlaşmadan sonra…”. Bu ifade, Irak hükümetinin
sadece BM’ye tabi gözlemci heyetinin gönderilmesini onayladığını başka
herhangi bir devletinkini onaylamadığını gösteriyor.
- Aynı anlaşmanın 2. fıkrası: “…BM’ye tabi on gözlemci gönderildi…”
Gözlemcilerin sadece BM’ye tabi olmasına vurgu vardır.
Sorumluların çoğunun Irak’ta meydana gelenleri eleştirmesi, Irak hükümetinin
BM kılıfı altına girmeyen herhangi bir devletin bireysel müdahalesini resmen
reddetmesini destekleyen husustur. Nitekim Müzekkere’nin onaylandığı gün olan 18
Nisan’dan güvenli bölge oluşturma günü olan 23 Nisana kadar koalisyonun Kuzey
66
Irak’taki çabaları, Irak’ın iç işlerine gerekçesiz müdahale olduğu için bu müdahaleyi
eleştirmeye başladılar. Aynı şekilde 23 Nisanda Irak Dışişleri Bakanı, BM Genel
Sekterine bir mektup teslim etti. Orada BM’nin Irak’la yaptığı anlaşmaya göre
davranmasını ve Kuzey Irak’ta koalisyon güçleri yerine askerlerin sorumluluğunu
yüklenmesini talep etti. Iraklı Bakan, koalisyonun çabalarının hiçbir gerekçe ve
dayanak olmadan Irak’ın egemenliği ve bölgesel bütünlüğüne tehlikeli bir saldırı
olduğundan onları eleştirdi. İleride kendi memleketinin güvenli bölge oluşturmak için
her türlü girişimde bulunacağını ve tüm araçları kullanacağını ifade etti172.
c.
Irak Onayının Müdahaleden Sonra Olması
Onay kavramı, onunla ilgili önlemler alınmadan önce onun var olmasının zorunlu
olduğunu gösteriyor. Yani koalisyon devletlerinin Irak’a insani müdahale yapmalarının
Irak’ın onayıyla gerekçelendirebilmesi için doğal olarak bu onayın müdahale
operasyonundan önce olması gerekir173.
Bundan emin olmak için 688 sayılı karar gereği GK’nin müdahale tarihi ya da
koalisyon devletlerinin bireysel iradeleriyle yaptığı müdahale tarihi ile Irak’ın onay
verme tarihini karşılaştıracağız.
Iraklı sivil vatandaşlara insani yardımla ilgili olan GK’nin 688 sayılı kararı
05.04.1991’de çıktı. ABD, Britanya ve Fransa’nın Kuzey Irak’ta bireysel önlem
almalarının başlangıcı 08.04.1991’deydi. Nitekim bu devletler yardıma muhtaç olan
herkese gıda yardımı yapmak için savaş uçaklarını kullanmaya başladılar. Dolayısıyla
Irak onayının vaktinde geldiğini söyleyebilmemiz için onun 05.04.1991’den önce olması
gerekir. Lakin ilk onay ifadesi 18.04.1991’de gerçekleşti. Yani müdahalenin
gerçekleşmesinden 13 gün sonra onay verildi. Diğer onay ise 25.05.1991’de çıktı. Yani
müdahaleden yaklaşık bir ay sonra oldu174.
Tarihler arasında bu karşılaştırma; müdahale işiyle ilgili onayı almak için BM Eski
Genel Sekreteri ve Irak hükümeti arasında müzakereler hala devam ederken Irak’a insani
müdahalenin yapıldığını gösteriyor. Buna binaen kesinlikle devletleri Irak’a müdahale
172
173
174
SÜLEYMANİ, s. 134.
SÜLEYMANİ, s. 134.
HACER, s. 89.
67
etmeye iten çıkarlar bulunmaktadır. Üçüncü başlıkta ele alacağımız konu da budur.
Tarihte yapılan müdahalelerin çoğu müdahale edilen devletin onayı olmadan
gerçekleşmiştir. Örneğin Hindistan’ın 1971’de Doğu Pakistan’a müdahalesi Pakistan
hükümetinin onayı olmadan oldu175.
C.
Irak’a Müdahalenin Gerçek Sebebinin Uluslararası Çıkar
Olması
Irak’a insani müdahale sadece çıkar esasından hareketle yapıldı. Bu çıkar anlayışı,
insan haklarını koruma simgesi altında devletleri Irak’a müdahale etmeye itti. O zaman
insani müdahale arasına sokulan bu tür müdahaleler “İntervention Hegemonya” amacıyla
yapılan müdahalelerdir. İnsani gerekçeler için yapıldığı söylense dahi bunlar ondan
tümüyle uzak sebeplere dayanmaktadırlar. Kesinlikle burada koalisyon devletlerini
hareket geçiren ve Irak’a müdahale etmeye iten özel çıkarlar vardır176. Onların en
belirginleri şunlardır:
- Irak’ın Stratejik Konumu.
- Irak’ın Petrol Rezervi.
- Silah Ticaretinin Canlandırılması.
1.
Irak’ın Stratejik Konumu
Irak sınırı önemli bir üçgeninde bulunmaktadır. Üçgenin başları Türkiye, İran ve
Suriye’yle sınırdır. Dolayısıyla ona müdahale etmek, Arap Körfez bölgesinin kalbine
yerleşme ve durumları yakından takip etme fırsatı veriyor.
Aynı şekilde Irak’ın stratejik konumu fazladır. Irak Arap ülkeleri arasında su
kaynakları açısından en zengin ülke sayılmaktadır. Çünkü en önemli su güzergâhlarına
sahiptir. 2002 istatistiklerine göre Irak su kaynakları hacmi yıllık 44,1 milyar
metreküptür. Irak ayrıcalıklı stratejisiyle birçok devlet yanında önemli bir yere sahiptir.
Bu da onun uzun süre ve uluslararası güçlerin desteğiyle birçok sorun ve çatışmalara
maruz kalmasına yol açmıştır177.
175
176
177
EL-CÜNDİ, s. 166-167.
NECM, s. 115.
GALİP, Ali, “‫”أهمية العراق في االستراتيجية اإليرانية‬, 23.07.2014, s. 2, http://www.alrashead.net(30.05.2016).
68
2.
Irak’ın Petrol Rezervi
ABD, petrol rezervi açısından dünyanın en önemli devletlerinden biri olmasına
rağmen Ekim 1973’teki krizin tekrarını önlemek için Körfez bölgelerinin rezervlerini
tüketmeye çalışıyor. Bu da Amerika’nın stratejik öz amaçlarından sayılmaktadır.
Nitekim Irak’ın ekonomik stratejisinin önemi coğrafi öneminden az değildir. Herhalde
bunun en barizi Irak’ın sahip olduğu büyük petrol rezervidir178.
Irak, Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın ikinci petrol rezervine sahiptir179. Son
raporlara göre Irak’ın ham petrol rezervi 112,5 milyara kadar vardır. Yani genel olarak
dünya rezervinin %11’ine denk gelmektedir. Büyük petrol enerjisine sahip olan Irak
keşfedilen 75 petrol tarlasından sadece 15 tanesinden verim alıyor. Bunun yanı sıra o,
keşfedilmeyen petrol sahalarına da sahiptir. Yani diğer alternatif enerjiler yok olduğunda
şimdi ve daha öngörülemeyen zamana kadar Irak uzun bir süre dünyaya petrol
verebilir180.
Kriz ve savaşlar esnasında petrol önemli bir rol oynuyor. Bölgedeki olayların
çoğunda özellikle de şahit olduğu savaşlarda petrolün rolü bulunmaktaydı. Burada
Amerika’nın ekonomisiyle bağlantılı çıkarları koruma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Petrol
yardımlarını tehdit eden herhangi bir bölgeye girmeye hazır olan Amerika askerlerinin
gücünden daha üstün bir askeri güç yoktur. Nitekim Amerika Savunma Bakanlığı Ortak
Strateji Planlama Kurulu’nun hazırladığı raporda şöyle geçmektedir: “ABD sağlam ve
gelişen ekonomisini korumak için nükleer silahları bulundurması gerekir”. Yani
Washington, petrol gelirlerini ya da diğer öncelikli ve hayati maddeleri tehdit eden
devletlere karşı nükleer savaşlara girmeye hazırdır. Amerika Dışişleri Bakanı ve 1943’te
petrol işleri sorumlusu olan Harold Ickes, gelecekte sonucu kötü olan bir şeyi şöyle ifade
etti: “Petrol savaşlarda hayati ve stratejik, barışta zorunlu ve dünyaya nüfuz etmek için
gerekli olan bir maldır”181.
178
179
180
181
SÜLEYMANİ, s. 135.
TÜRKMEN, s. 128.
GALİP, s. 3.
SÜLEYMANİ, s. 135.
69
Türkmenlerin yoğun olduğu ve şuanda Kürt ve Araplar tarafından tartışılan bölge
olan Kuzey Kerkük bölgesi insani müdahalenin yapıldığı en bariz yerlerdendir. Irak petrol
kuyularının en önemlilerini barındırdığı için en önemli ekonomik bölge sayılmaktadır182.
3.
Silah Ticaretinin Canlandırılması
Savaşlardan en çok kazanan silah tacirleridir. Çünkü bölgede çatışmaların devam
etmesi, bu alanda temel tüccar olan ABD’nin silah pazarını canlandırmaktadır. Soğuk
savaşın bitmesinden sonra onun faaliyetinin durmasıyla piyasası tehdit altına girdi.
Amerika’nın yeni askeri silahlarına laboratuvar olan ülkeye silahlarını pazarlamak için
Irak’a müdahale etmek Amerika ve onun müttefiklerinin yararınadır183. Dolayısıyla ABD
ve müttefiklerinin bölgede bulunması Körfez ülkelerinin meydana gelecek herhangi bir
acil durumu hesaba katmak için daha fazla silahlanması demektir. Bunun faydası da
Amerika silah ticaretine dönüyor.
Irak’a insani müdahaleden en fazla yararlanan ABD’dir. İngiltere’nin müdahalesi
ise daimi müttefiki olan ABD’yle dayanışmasından kaynaklanmaktadır. Fransa ise
korkaklık ve hainlikle suçlanmamak için batıyla dayanışma çerçevesine katkıda bulunsun
diye kendini müdahale etmek zorunda gördü. Öte yandan Rusya ise özellikle soğuk
savaştan çökmüş bir şekilde çıktıktan sonra Washington’a karşı koyma gücü olmaması
hasebiyle Irak’a girmeyi kabul etti184.
Böylece her müdahalenin ve müdahale etmemenin arkasında bir çıkar olduğu
sonucuna varıyoruz. Yani müdahale durumlarını seçme ölçüsü çıkardır. Olayların önemi
ve kurbanların kurtarılması değildir. Buna binaen insani müdahale; siyasi gerekçeler,
ahlaki boyuta tesadüf etse de sürekli o gerekçelerden kaynaklanan çıkar etkeniyle hareket
etmektedir. Irak’ta meydana gelen de budur. Nitekim müdahale ve hareket, müdahale
eden devletlerin çıkarları sebebiyle gerçekleşti. Bu müdahale, ona bir gerekçe olarak
kullanılan insani gerekçeye denk geldi185.
182
183
184
185
SÜLEYMANİ, s. 135
SÜLEYMANİ, s. 136.
ABDURRAHMAN, s. 208.
SÜLEYMANİ, s. 13-47.
70
Ancak insan haklarını apaçık ihlalden korumak için insani müdahaleyi kötüye
kullanmak, o düşüncenin yapısına engel değildir. Nitekim siyasi amaçlar için yapılmış
olsa da insani neticelere yol açabilir.
71
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KOALİSYON DEVLETLERİNİN IRAK’A İNSANİ
MÜDAHALELERİNİN HUKUKİ TEMELİ
Uluslararası hukuk, müdahale etmeme ilkesi uluslararası ilişkileri belirleyen en
temel esas olduğunu varsaymıştır. Devlet başka bir devletin işlerine müdahale etme
hakkına sahip değildir. Nitekim diğerinin kalma ve var olma hakkı vardır186.
Uluslararası
hukuk
yazarları
devletlerin
bireysel
müdahalesinin
meşru
olmamasında görüş birliği içindeler. 1987 yılında Prof. Mario Beytati ve Dr. Bernard
Kouchner’in “Müdahale Görevi” adıyla düzenledikleri Uluslararası Kongre çalışmaları
1987 yılında yayımlandı. Bu zamandan itibaren BM Genel Kurulu harekete geçti. 8
Aralık 1991’de 43/131 sayılı şu kararı çıkardı: “Doğal afet ve buna benzer acil
durumların kurbanlarına insani yardım sunmak”. Bunun yanı sıra 30 Mayıs 1989’da
Avrupa Güven ve Yardımlaşma Kongresi yapıldı. Fransa Cumhurbaşkanı orada şunu ilan
etti: “Müdahale görevi, yardım etmeme tehlikesini doğurduğu zaman durdurulur” 187.
Buradan başlayarak insani müdahaleden sürekli bahsedilemeye başlandı. O, halktan
sıkıntıyı kaldırmak için bir devletin onayı alınmadan ona karşı bir ya da birçok devlet
tarafından bir askeri operasyon olarak tanımlanmaktadır188.
GK, 05 Nisan 1991’de 688 sayılı kararı çıkardı. O kararda güney ve kuzey
bölgelerde sivillerin maruz kaldığı ve bölgenin barış ve güvenliğini tehdit eden baskıyı
kınadı. Bu karar BM Genel Sekreterine yürütme sorumluluğunu yükledi. Lakin
devletlerin bireysel müdahalesine değinen hiçbir ifadeyi içermedi189. Fakat 688 sayılı
kararın yürütme işlemlerinden bahsetmemesi en başlarında ABD olan koalisyon
devletlerine hızlı bir şekilde kararın yürütme güvencesini sağlamak için kapıyı açık
bıraktı. Bu da birçok mekanizmaya dayanarak 688 sayılı kararın yürütme önlemlerini
almakla oldu. Onların en büyüğü hava sahasına yasak koymak ve uçuşa yasak bölgelere
186
187
188
189
ABDURRAHMAN, s. 95.
EL-MÜDEVİR, s. 64-65.
DAVID, Philippe Charles, “La Guerre et la paix”. Approches et enjeux de la sécurité et de la
Stratégie, Presses de Sciences Politiques, France 2000, P. 440.
DAVID, P. 439.
72
saygı gösterilmesi için güç kullanmaktı. Tüm bunlar bize şu soruyu sorduruyor.
Koalisyon devletlerinin Irak devleti egemenliğine karşı yaptığı tüm bu ihlaller yapılırken
BM neredeydi? Buna binaen bu bölümü üç alt başlıkta ele alacağız.
Birinci başlık: Irak insani müdahalenin mekanizmaları,
İkinci başlık: Irak’a insani ve askeri müdahalenin meşruiyeti,
Üçüncü başlık: BM’nin yasaklanan hava sahasını ve Irak’a karşı güç kullanmayı
çözmemesidir.
I.
Irak’a İnsani Müdahale Mekanizmaları
GK’nin 688 sayılı kararı almasından dolayı ki koalisyon devletleri 07.04.1991’de
onu çıkarmaya çalıştılar iki gün sonra farklı devletler, “Huzur Operasyonu” adı altında
Kuzey Irak’a uçaklarla insani yardım gönderdiler190.
İnsani yardım operasyonu çerçevesinde koalisyon güçleri, uçaklarla gıda ve ilaç
maddelerini atmaya başladılar. Irak bu davranışın kendi egemenliğine zarar verdiğini
varsaydı191.
Örneğin 09.04.1991’de yaklaşık 10 ton yaşam için zorunlu madde atıldı. 15 gün
zarfında da Irak’a atılan yardımların hacmi 700 tona ulaştı. Lakin durum bununla sınırlı
kalmadı. Koalisyon devletleri “Huzur Operasyonu” çerçevesinde farklı işler de yaptı.
ABD, “Huzur Operasyonu” çerçevesinde 7 Nisan’de başlatılan operasyon sonrasında
Türk sınırına bitişik 160 x 150 mil genişliğinde bir “Güvenli Bölge” oluşturmak için Irak
topraklarına insani merkez ve çadırlar kurmakla başladı ve Kürtleri buraya toplamıştır192.
10 Nisan’ de 36. paralelin kuzeyindeki tüm Irak askeri faaliyetlerinin ve tüm uçuşların
yasaklandığını ilan etmiştir. Bu sayede Güvenli Bölge artık, BM’in değil fiilen ABD’nin
yetkisine girmiştir. Bu da son derece tehlikeli oldu. Bunun tartışması aşağıdaki şu
başlıklarda yapılacaktır:
190
191
192
EL-CÜNDİ, s. 71.
SÜLEYMANİ, s. 151.
CAŞIN, Mesut Hakkı, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları, Baskı-1, İstanbul 2013, Cilt.
II, s. 1350.
73
1.
İnsani Merkez ve Çadırlar
2.
Kuzeyde Güvenli Bölge
3.
Uçuşa Yasak Bölgelerdir
A. İnsani Merkezler ve Çadırlar
Eski başkan Saddam Hüseyin’in zulmünden kurtulmak için ortaya çıkan mülteci
krizi sonucunda yaklaşık 500.000 Iraklı Kürt’ün Türk sınırlarına toplanması ile Türkiye
için savaşın en sıkıntılı süreci başlamıştır. Çünkü bunların ihtiyaçlarının karşılanması
Türkiye’ye ekonomik anlamda çok büyük yük getirmişti193.
1991’de Türkiye sınırlarında yığılan mülteciler evlerine dönebilmeleri için yapılan
“Huzur Operasyonu” Temmuz 1991’de yerini Çekiç Güç’e bırakmıştır. Bu çerçevede 2
Ağustos 1992’de Irak’ın kuzeyinde 36. Paralelde oluşturulan “uçuşa yasak bölge” ile de
bölgedeki Kürtlerin Saddam Hüseyin rejimine karşı korunması amaçlanmıştır. Ancak
savaşın sonunda Saddam Hüseyin iktidarını korurken savaşın en önemli sonucu Iraklı
Kürtlerin bölgede bağımsız bir devlet kurabilmeleri için güvenli bir alan yaratılması
olmuştur. Bu değişiklik, iki müttefik arasında uzun yıllar sürecek olan sorunların
başlamasına sebebiyet vermiştir 194 . 5 Nisan 1991’de Güvenlik Konseyi’nin ajandasına
Belçika ve Faransa tarafından getirilen 688 sayılı karar, İngiltere ve ABD’nin daha
sonraları katılmalarına rağmen, o ana dek Kuveyt’in işgaliyle ilgili Konsey’in sunduğu
en az desteğe sahip karar olmuştur195.
1.
Fransa’nın İnsani Merkez ve Çadırların Kurulma Önerisi
Iraklı sığınmacılara kendi memleketlerinde yardım edilmesi için onların Irak’a
dönme söylemi; Fransa’nın, Fransa askeri gücü ve birçok gönüllü vatandaşlar tarafından
kurulacak olan çadır ve merkezlerin kurulması için girişimde bulunması üzerine ortaya
çıktı. Fransa hükümeti kendi düşüncelerini BM Genel Sekreteri ve Irak’a bireysel
müdahalede ona ortak olan diğer devletlere önerdi. Bu öneri BM Genel Sekreteri
tarafından reddedildi. O, uluslararası Güvenlik Konseyi tarafından kararlaştırılmadan
193
194
195
ÖZTÜRK, s. 9.
ATMACA, Ayşe Ömür, “Yeni Dünyada Eski Oyun: Eleştirel Perspektiften Türk-Amerikan İlişkileri”,
Ortadoğu Etütleri, Cilt. 3, Sayı. 1, Temmuz 2011, s. 157, https://www.yumpu.com/tr (07.06.2016).
CAŞIN, s. 1350.
74
BM’nin bilgisi dahilinde farklı koalisyon devletlerinin askeri güçlerinden oluşan bir
ordunun yardımını reddetti196.
Fransa kendi müttefiki olan ABD ve Britanya’yı insani çadır ve merkezler kurma
konusunda ikna etmeye çalıştı. Britanya bu konuda ikna oldu. Adını Seyyar Destek
Merkezleri koyduğu insani merkezlerin yapılmasını bildirdi. Aynı şekilde baba George
Bush da bir süre düşündükten sonra Amerika askeri gücü tarafından koruyucu
merkezlerin kurulamasıyla Irak’a müdahale etmeyi ilan etti. Fransa bu düşüncenin sahibi
olduğundan işin koordinasyonunu ondan talep etti197.
2.
Koalisyon
Devletlerinin
İnsani
Çadır
ve
Merkezlerin
Yapılması İçin İşe Koyulması
Amerika insani çadır ve merkezlerin düşüncesine ikna olduktan sonra bölgede
hareketlenmeye başladı. Çünkü Irak dağlarında bulunan ve zulümden kaçan herkesin
kullandığı yolları ve geçiş yerlerini belirledi. Zira bu kaçanların memleketlerine dönmek
için o yolları kullanması beklenmektedir. Bunu kolaylaştırmak için o yollar boyunca
seyyar klinik ve hastane, gıda maddeleri, yakıt ve su depoları konuldu. Bu merkez ve
çadırlar, Fransa’nın düşüncesine göre 5 km uzunluğundaki sınır hattına konuldu. Bu sınır
hattı boyunca onların sığınması için geçici çadır kurmayı bildiren Amerika Başkanı Bush
da buna onay verdi198.
Çadırların kurulacağı bölgeyi seçmek pragmatik bir yolla oldu. Çünkü Fransızlar
insani çadır ve merkezleri Iraklıların kaçtığı yollara koydu. Bu çadırlar Irak dağlarını
zirvelerinde bulunuyordu. Öte yanan Amerika ise Fransa’nın önerisine binaen bu insani
çadır ve merkezleri Zaho bölgesine kurdu. Çünkü yüz binlerce sığınmacı bu bölgeden
geçerek kaçmıştı. Bundan dolayı onların Irak-Türkiye sınırına yaklaşık 15 km uzak olan
Zaho’dan kendi topraklarına dönmeleri beklenmektedir. Bu durum da koalisyon
devletlerinin şehri daha fazla kontrol etmelerine ve sığınmacıların kolay bir şekilde oraya
dönmelerine imkan verir199.
196
197
198
199
CAŞIN, s. 1345.
BETTATİ, P. 127.
USLU, Nasuh, “ Körfez Savaşı ve Amerika’nın Politikaları”, Ankara Üniversitesi SBF, TemmuzEylül, 1999, Sayı. 54-3, s. 188, http://www.politics.ankara.edu.tr(14.06.2016).
KOUCHNER, Bernard, le Malheur Des Autres, Odile Jacob, Paris 1999, P. 278.
75
Buna binaen koalisyon güçleri, Irak güçleri tarafından hiçbir karşılık verilmeden ve
hiç ateş edilmeden Kuzey Irak’a, tam olarak da Zaho bölgesine girdi200.
Operasyon koalisyon devletlerinin yardımıyla tamamlandı. Çünkü bu çadırların
kurulmasını Amerika, Fransa, Britanya, Lüksemburg, İspanya ve İtalya askeri güçlerinin
tümü üstlendi. Doğal olarak müdahalenin büyük payı Amerika’nındır. Aynı şekilde
çalışma bu devletler arasında taksim edildi. Nitekim ABD yerleşimcilerin olmadığı Zaho
kenti düzeyinde çalışma sorumluluğunu üstlendi. Britanya ise Amadiye şehri karşısındaki
doğu bölgesini üstlendi. Fransızlar ise sınır ve Zaho arasındaki bölgede insani çadır ve
merkezleri düzenlemeyi üstlendi.
Sığınmacıların çoğu dağların yükseklerinde kurulan Fransız çadırlarını tercih ettiği
görülüyor. Çünkü onlar burada Irak yönetiminin zulmünden kurtulma yolunu gördüler.
Böylece koalisyon devletleri önderliğinde kurulan insani merkez ve çadırların
gerçekleştirilmesi düşüncesi birçok Iraklı sığınmacının kendi memleketlerine dönmesini
sağladı ve o çadırlar kapatıldı201.
A. Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge
1990 yılı, GK’nin “Güvenli Bölge” olarak tasnif edilen farklı bölgelerin inşası için
yeni araçları kullanmakla yaptığı icraatlar dalgasına sahne oldu. Son senelerde GK,
anlaşmazlığa taraf olanların bir kısmı ya da tümünün apaçık onayı olmadan silahlı
çatışmanın sebep olduğu yıkımdan sivilleri korumak için Kuzey Irak’taki “Güvenli
Bölgenin” oluşturulması gibi bölgeler oluşturdu. ABD tarafı, BMGK’nin 688 sayılı
kararının işlevsel bölümünü oluşturan tüm üye ülkelerin insani yardım çabalarına katkıda
bulunma çağrısını ve 688 sayılı kararın giriş bölümünün 2. paragrafının gönderme yaptığı
BM Antlaşması’nın VII. Bölümü’nü oluşturan hükümlerden 40. maddeyi temel
almıştır202. Aynı şekilde 1991 ve 1995’te Bosna’da ve 1994’te Ruanda’da güvenli bölge
oluşturdu. Bazı araştırmacılar 1990 yılını insan hakları asrının başlangıcı saymışlardır.
Güvenli bölge oluşturmak ve onu kontrol etmek, anlaşmazlıklar esnasında hedef olan
sivillerin korunmasını sağlama araçlarından biridir203.
200
201
202
203
BETTATİ, s. 128
KOUCHNER, P. 279.
CAŞIN, s. 1349.
https://tr.wikipedia.org(19.06.2016).
76
Dağlık bölgelerde toplanan yüzlerce kurban, yaşlı ve çocukların güç etmesine sebep
olan Irak’taki büyük insani kriz neticesinde ABD ve onun müttefikleri, Irak hükümetinin
herhangi diğer saldırılarından kaçanları koruyacak “Güvenli Bölge” oluşturmak ve aynı
zamanda göç edenlerin insani ihtiyaçlarını karşılayacak olan yardımı yapmak için Kuzey
Irak’a müdahale ettiler204.
Avusturya Kuzey Irak’ta Kürtler için tarafsız bölge oluşturmasına ilk çağıran
devletti. Daha sonra Türkiye’nin o dönemki başbakanı BM’nin Türkiye sınırına yakın
olan Kuzey Irak’ta sığınmacı Kürtler için güvenli bölge oluşturmasını önerdi.
ABD, Bağdat hükümetinin yardım işlerine karışmasına izin verilmemesini önerdi.
Britanya bu öneriyi onayladı ve onu bu düşünceyi teyit eden Avrupa Topluluğu Zirvesi
Kongresi’ne ekledi. Budan dolayı Irak hükümetinin kendi topraklarındaki güvenli
bölgeye karşı tutumuna ulaşmak için bu kavrama gelen sınırlamalardan başlayarak onu
açıklamaya çalışacağız205.
1.
Güvenli Bölge Kavramı
Güvenli bölge BM’nin Bosna Hersek Cumhuriyeti’nde oluşturduğu güvenli
bölgeler için kullanılan bir kavramdır. GK, Nisan 1993’te çıkan 819 sayılı karar gereği
Srebrenitsa ve onu çevreleyen bölgelerde ilk defa “güvenli bölge” kavramını ortaya attı.
Daha sonra Mayıs 1993’te çıkan 824 sayılı karar gereği diğer 5 bölgeyi da kapsaması için
onu genişletti. Fakat bu düşüncenin ilk girişimleri Kuzey Irak’ta oldu. Nitekim o, soğuk
savaştan sonra “güvenli sığınak” diye isimlendirilen özel korumaya sahip en büyük
bölgelerin ilkiydi206.
a.
Güvenli Bölgenin Tanımı
Fransa hükümeti raporu, Bosna Hersek’te güvenli bölgele oluşturulması
münasebetiyle onu şu şekilde tanımlamaya çalıştı:
204
205
206
ERKMEN, Serhat, “ABD Ve İngiltere’nin Irak Karşısındaki Kuvvet Kullanımlarının
Değerlendirilmesi”, Avrasya Dosyası, BM Özel, ilkbahar 2002, Cilt. 8, Sayı. 1, s. 322-323,
http://docplayer.biz.tr(25.06.2016).
ERKMEN, s. 323.
ROBERTS, s. 158.
77
Güvenli bölge: “İnsani yardım güvence altına alınarak ve saldırı yasaklanarak BM
koruması altına konulan ve belli bir bölge çerçevesinde sınırlı olan bölgedir”. Zira Bosna
Hersek’le ilgili 819 sayılı karardan güvenli bölgelerin silahlı saldırı ve sivil
yerleşimcilerin barış ve güvenini tehlikeye atan her türlü saldırı eylemlerinden korunan
bölge olduğu ortaya çıkmaktadır. Bir sorunla karşılaşılmadan sivil vatandaşlara insani
yardımın yapılması gerekir207.
Savaş esnasında sivil kişileri korumayla ilgili 12 Ağustos 1949 tarihli 4. Cenevre
Anlaşması, güvenli bölgelerin detaylı bir tanımını yapmadan 14 ve 15. maddelerde
güvenli bölge oluşturmaya değinmiştir208.
Bu anlaşmanın 14. maddesi şuna değinmiştir: Barış döneminde anlaşan devletlerin
ve saldırı eylemeleri başladıktan sonra anlaşmazlık tarafları, ihtiyaç olduğu zaman kendi
topraklarında ve işgal edilen bölgelerde hastane ve güvenli böğe oluşturmaları serbesttir.
Bu yerler; yaralı, hasta, yaşlı, 15 yaşın altındaki çocuklar, hamile kadınlar, anneler ve
yaşları 7’nin altında olan çocukları savaşın etkilerinden korur.
Aynı anlaşmanın 15. maddesi ise yaralı, hasta ve sivil kişileri korumak için çatışan
tarafların savaşın cereyan ettiği bölgenin içinde tarafsız bölge oluşturmalarını serbest
olduğuna değinmiştir209.
Savaş devam ettiği esnada oluşturulmak istenen güvenli bölge tanımını Dördüncü
Cenevre sözleşmesine şöyle özetleyebiliriz:
Güvenli bölge: Silahsız bölgelerdir. Silahlı çatışma başladığı zaman tüm devletlerin
ya da anlaşmazlık taraflarının ya da resmi veya gayri resmi uluslararası bir örgütün tam
onayıyla şahısları ve malları korumak amacıyla oluşturulur.
207
208
209
ZENATİ, Mustafa, ‫ المناطق اآلمنة أثناء النزاعات المسلحة‬,Yüksek Lisan Tezi, Bin Yusuf Bin
Hadde Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Cezayir 2008, s. 17-18.
YAMANER, Melike Batur, ÖKTEM, A. Emre, KURTDARCAN, Bleda, UZUN, Mehmet C., 12
Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmeleri Ve Ek Protokolleri, 1949 Sözleşmeleri, 30 Ocak 1953
tarihli ve 8322 sayılı Resmi Gazete’ de ve Düstur’ da, 3. Tertip, cilt. 34, Ankara 1953, s. 183-356,
yayınlanan resmi çeviriye sadık kalınarak aktarılmıştır, s. 6.
ZENATİ, s. 19.
78
Güvenli Bölgenin Hukuki Kaynakları
b.
Bu konuda o bölgeleri oluşturmak için dayandıkları iki kaynağı inceleyeceğiz.
Güvenli bölgeleri oluşturmak için BM birinci kaynaktır. İkinci kaynak ise ilgili
uluslararası anlaşmalardır.
b.1. Birleşmiş Milletler
GK, 1990’dan önce 7. Bölümde kararlaştırılan geniş yetkileri kullanmaktan yüz
çevirdikten sonra bu tutumundan vaz geçti. BM Sözleşmesi’nin 7. Bölüm çerçevesinde
kararlar çıkarma yoluyla farklı durumlarla mücadele etmeyi çağıran yeni bir akım ortaya
çıktı. Irak’ta bilfiil olan da budur. BM Sözleşmesi’ne dönüp baktığımızda onun bu
maddeleri içinde bu tür güvenli bölgeleri oluşturmaya izin veren ya da belirten bir
maddenin bile olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla bunlar sadece Sözleşme’nin 41. madde
metninden temelini alan işlemeler ya da önlemlerdir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 40.
maddesiyle de irtibatlandırılabilir. Çünkü o, silahsızlanmış bölge düşüncesinin aynısını
belirtmektedir210.
b.2. Uluslararası Sözleşmeler
Uluslararası insancıl hukuk, 1949 yılındaki 4. Cenevre Anlaşması, 1977’de ona
ilhak edilen iki ek Protokol’de geçen hukuk metinleri, güvenli bölgelerin oluşturulma
imkanına değinmiştir. Bu da silahlı güç bireylerinden yaralı ve hastaların durumunu
iyileştirmekle ilgili birinci anlaşmanın 23. madde metniyle oldu. Çünkü 23. madde
metninin yaralı, hasta ve onları korumakla mükellef kişileri koruyan sağlık yerleri ve
bölgelerin inşa edilmesine izin verdiğini görüyoruz211.
Bu konuyla ilgili çıkan uluslararası kararların güvenli bölgelerin dayandığı kaynak
sayılması mümkündür.
2.
Güvenli Bölgelerin Oluşturulma Ölçüleri ve Şartları
Bu bölgelerin oluşturulması için bazı şartlar gerekiyor. Onlar da şunlardır:
210
211
ZENATİ, s. 27.
ZENATİ, s. 28.
79
Güvenli bölgenin sığınmak isteyen kişiye bir engel oluşturmaması
1-
gerekir. Çünkü devletleri dışında sığınma haklarının ellerinden alınması mümkün
değildir.
Güvenli bölgelerin oluşturulması, tartışan tarafların bu bölgelerin
2-
insani yapısına saygı göstermeleriyle güçlü bir şekilde bağlantılıdır. Kosova’da
oluşturulan beş güvenli bölgede apaçık bir şekilde bu ilkeye saygı gösterilmedi.
O bölgeler, güvenli bölge olma nitelemesinden çok uzaktı.
Komşu devletlerin egemenlikle bağlantılı ve insani yapıya sahip
3-
olan güvenli bölgelere operasyon açısından saygı göstermesi gerekir.212
Uluslararası toplum maddi veya teknik açısından bu bölgelerin
4-
oluşturulmasına destek vermesi gerekir.
Çatışan taraflar bu bölgelerin oluşturulmasını resmi olarak kabul
5-
etmeleri gerekir213.
Güvenli yerler için kabul edilebilir bir tanım yapmak.
6-
Müdahale eden devletler veya devlet için her zaman tek sebep insani etken
olmayabiliyor. Hatta GK’nin izniyle yapılan müdahale çerçevesinde olsa da sebep insani
olamayabilir. Devletlerin mutlak olarak hiçbir çıkarının olmaması tipik bir durum olabilir.
Her durumda müdahalenin çıkarsız olması çok uzaktır.
3.
Irak
Hükümetinin
Kuzey
Irak’ta
Güvenli
Bölge
Oluşturulmasına Karşı Tutumu
Irak BM temsilcisinin 688 sayılı kararı kınaması ve onu Irak’ın iç işlerine apaçık
bir müdahale saymasına rağmen Fransa ve Britanya güçleri 17-23 Nisan 1991’de Kuzey
Irak’a hareket ettiler. Yaklaşık 850 bin Iraklı sığınmacı için güvenli bölgeler ve askeri
yapılar inşa ettiler. Aynı zamanda Kürt liderler ve Irak Başbakanı Bağdat’ta 24 Nisan’da
yazısız bir anlaşmaya vardırlar. Bu anlaşma Kürtlere özerklik ve onların Irak’a dönme
imkanını veriyordu. Lakin batı kaynakları Irak Başbakanı’nın 1963’ten beri eski
vaatlerinden vazgeçtiğini Kürtlere hatırlatarak Irak’ın onlarla olan girişimlerine engel
olmalarını onlara teşvik etmeye çalıştı214.
212
213
214
ELHADİSİ, s. 232.
ZENATİ, s. 27.
ELEŞEL, Abdullah, ‫األمم المتحدة والعالم العربي في ظل تحول النظام الدول‬, Kahire 1999, s. 131.
80
Böylece bu güçler, güvenli bölge seçme ve temin etmede Amerika güçleriyle ortak
oldular. O bölgenin yüz ölçümü yaklaşık 2400 km2’ydi. Onun başkenti Zaho’ydu. 40 km
Kuzey Irak’ta ve 60 km Irak-Türkiye sınırında uzanıyordu. Bu da 23 Nisan 1991’de oldu.
Amerika güçlerinden iki bin ve birkaç yüz de Fransa ve Britanya güçlerinden gözcülük
yaptı. Bu güçler çeşitli silahlarla donatılmış ve Türkiye topraklarından kalkan uçaklarla
desteklenmişti215.
Amerika yönetimi bu bölgeyi geçici olarak koruduğunu ve sığınmacılar kendi
memleketlerine döndükleri zaman bunun biteceğini ve BM’nin askeri birliklerini orada
bulunduracağını vurguladı.
Dikkat çeken bir husus da Irak hükümetinin BM’ye Mutabakat Müzekkeresi’nin 18
Nisan 1991’de imzaladığıdır. Yani güvenli bölgenin Kuzey Irak’ta inşa edilmesinden beş
gün önceydi. Bu müzekkere Irak’ın kuzey ve güneyinde sığınmacılara insani yardım için
merkezlerin yapılmasına müsaade ediyor.
Amerika ve BM Görevlileri; BM’nin, koalisyon güçlerinin başlattığı yardım
çabalarını devam etmesi için aslında bu müzekkerenin düzenlenebileceğini varsaymışlar.
Bundan dolayı 19 Nisan 1991’de bu anlaşmanın koalisyonun Kuzey Irak’ta güvenli bölge
oluşturma çabasını etkilemediğini ve onunla çelişmediğini açıkladır. Lakin Irak
sorumlularının çoğu, BM’nin Irak’la yaptığı anlaşmaya göre davranmasını, Kuzey Irak’ta
koalisyon güçleri yerine askeri sorumluluğu almasını, yoksa Irak’ın Kuzey Irak’ta Kürt
sığınmacılara özel güvenli bölgeler oluşturmak için her türlü girişim araçlarını
kullanacağını vurguladılar216.
A. Uçuşa Yasak Bölgeler
Batı ülkeleri Nisan 1991’de Kuzey Irak’ta bir “uçuşa yasak” bölge oluşturduktan
sonra Ağustos 1992’de güney Irak üzerinde benzer bir bölge ilan etmişlerdir. Bu
bölgelerin
kurulma
gerekçelerinin
688
sayılı
kararın
desteklenmesi
olduğu
savunulmuştur. Ayrıca, bu bölgeler üzerindeki uçuşlara karşılık olarak kendini savunma
215
216
ATİYYE, Lahder b., ‫ العقوبات على العراق‬:‫شرعية التدرج في فرض العقوبات الدولية‬, Jalfa 2008, s. 210.
ELEŞAL, s. 133.
81
hakkı ileri sürülmüş ve böylece Irak faaliyetlerine karşı orantılı yanıtlara izin
verilmiştir217. Bu bölgelerin hukuki konumunu incelememiz gerekiyor.
1.
Uçuşa Yasak Bölgelerin Oluşturulması
a.
Kuzey Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması
31 Temmuz 1991’de üç batı ülkesi kendi güçlerini Kuzey Irak’tan çekti. Güvenli
bölgeyi uçuşa yasak bölgeye çevirdi. Nitekim bu bölgeyi Kuzeyin 36. enleminde olan
toprakları kapsayacak şekilde belirledi. Bu da “Huzuru Sağlama Operasyonu”
çerçevesinde yapıldı218.
10 Nisan 1991’de Washington Irak’a sert bir uyarı gönderdi. Orada kuzeyin 36.
enleminde Irak’ın tüm askeri faaliyetlerini durdurmasını istedi.
Bu üç devlet bu konu hakkında sustular. GK’ye Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölge
bilgisi ancak Ağustos 1992’de ulaştırıldı. Kuzeyde uçuşa yasak bölgeyi Konsey önünde
gerekçelendirmek için bu devletler şuna sığındılar: Kuzey Irak Kürtlerini Bağdat
baskısından kurtarmak için bu bölgenin oluşturulmasına sebep olan etken Irak’ın
inadıdır219.
Koalisyon güçlerinin koyduğu uçuşa yasak bölgenin Kuzey Irak’ta belirlenmesiyle
Irak güçleri uçaksavar bataryalarını 36. enlemin sınırına yerleştirdi. Washington ve
müttefikleri, koalisyonun hava uçuşlarını tehdit eden füzelere karşı önlem aradıklarını
vurguladılar220.
Aynı şekilde Amerika yönetimi, Irak savaş uçaklarının uçuşunu ve koalisyon
uçaklarının uçuşlarını tehdit eden radarların kullanılmasını yasakladı. George Bush, GK
kararlarının kalacağını, Saddam Hüseyin’in onlarla yaşaması gerektiğini ve Amerika’nın
tutumunun değişmeyeceğini ifade etti221.
217
218
219
220
221
CAŞIN, s. 1345.
MALANCZUK, Peter, “The Kurdish Crisis and Allied Intervention in the Aftermath of the Second
Gulf War”, European Journal of International Law, Bahar1991,
http://www.ejil.org/journal/Vol2/No2/art6-02.html(29.06.2016).
ELCÜNDİ, s. 73.
‫ مركز دراسات‬،‫ الطبعة األولى‬،‫ يوميات وثائق تقارير‬:‫ الحرب على العراق‬،‫مركز دراسات الوحدة العربية‬, Beyrut 2007, s.
471.
‫مركز دراسات الوحدة العربية‬, s. 471.
82
b.
Güney Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması
Irak hükümetinin güneyde Şii ayaklanmasını bastırması üzerinden bir yıldan fazla
süre geçtikten ve Koalisyonun Mart 1990’da Irak’a karşı savaş operasyonundan birkaç
gün sonra Amerika yönetimi, Şiileri korumak için Güney Irak’ta güvenli bölge oluşturma
hakkında Londra ve Paris’le görüştü. Irak uçaklarının o bölge üzerinden uçmasını
yasakladı. Güneyde uçan uçakları düşüreceğini ifade etti.
Eş zamanlı olarak İngiltere Başbakanı, Irak’ı Şiilere karşı soykırım uygulamakla
suçladı. 18 Ağustos 1992’de güneyi uçuşa yasak bölge ilan etti222. Çünkü bölgelerde
güney kontrol operasyonunu güney enlemi olarak belirledi. Onun yüzölçümü 140 bin
km2’dir. Yani Irak yüz ölçümünün yaklaşık üçte biridir223.
Mart ayında Türkiye’ye sığınan Kürt mültecilerin pek çoğu temmuz ortalarında
ülkelerine döndüler. Ülkede durumun normale dönmesinden sonra 15 Temmuz 1991’de
müttefik güçler ülkeden çekildi. Ancak bu durum operasyonun sonu olmadı. Müttefik
güçler uzunca bir süre Türkiye’de kalmaya ve bölgeyi kontrol altında tutmaya devam
ettiler. Bu operasyon “Çekiç Güç operasyonu” olarak adlandırıldı224.
Arap tutumu güneyde güvenli bölge oluşturulmasından endişe duyduğunu açıkladı.
Çünkü bu Irak’ı Kürtler, Şiiler ve Sünniler olmak üzere üç güvenli bölgeye ayırmaktadır.
Koalisyon güçleri bu bölgede özellikle de oluşturulduğu ilk senede birçok Irak uçağını
düşürdü. Ancak GK kararının hukuki kapalılığının belirtileri, Irak güçleri Kuzey Irak’ta
Kürtlere saldırmaya başladığı zaman Eylül 1996’da ortaya çıkmaya başladı. ABD o
zaman Güney Irak’ta caydırıcı cezalar vermeye başladı. Daha sonra Irak askeri
operasyonu ile güneyde genişletilen yasak bölge arasında hiçbir ilişki olmamasına
rağmen ABD Irak’a karşı yasak bölgeyi 33. enleme kadar genişletti225.
222
223
224
225
SPONECK, Hans-Christof von, A Different Kind of War: The UN Sanctions Regime in Iraq,
NewYork 2005, P. 5-6.
‫مركز دراسات الوحدة العربية‬, s. 434.
FALK, M., The Legality of Humanitarian Intervention: A Review in the Light of
Recent UN Practice, Juridiska fakulteen vid Stockholms universitet, Stockholm 1996, s. 69
ABDURRAHMAN, s. 205.
83
Amerika’nın bu bireysel ve hiçbir hukuki esasa dayanmayan operasyonları, uçuşa
yasak bölgede ortak olan Fransa tarafından tepkiyle karşılandı. 27 Aralıkta uçuşa yasak
bölge ortaklığından ayrılarak Amerika’nın bireysel operasyonunu reddetti. Çünkü Fransa
688 sayılı kararın içeriğinin insancıl olduğunu ve bu kararın başkaları tarafından Irak’a
hava veya kara askeri müdahaleye onay vermediğini açıkladı226.
2.
Uçuşa Yasak Bölgelerin Hukuki Durumu
Uçuşa yasak olan kuzey bölgenin hukuki durumu, güneyinkinden farklıdır. Buna
binaen onların her birini açıklamaya çalışacağız.
a.
Uçuşa Yasak Kuzey Bölgenin Hukuki Durumu
Kuzey Irak’taki güvenli bölgenin hukuki durumu Irak hükümetinin oraya egemen
olmasına bağlıdır. Daha önce anlatılanlardan Kürtlerin insan, kaynak, yargı ve diğer
yönetimler açısından tamamen kendi iç yönetiminde bağımsız oldukları ortaya çıktı. Aynı
şekilde batı koalisyon güçlerinin koruması altında bu yönetimlerin yasalarını
koyabilmekteler. Böylece Irak hükümetinin egemenlik açısından bu bölgeyle bağlantısı
kopmaktadır. Kürtler bir nevi bağımsızdırlar227.
Dış ilişkilerle ilgili durumlarda ise Irak hükümeti bundan etkilenmektedir. Çünkü
hukuki açıdan bu hükümet uluslararası anlaşmayla bu bölgeyi kapsayabilir. Hem de
oradaki Kürtler Irak vatandaşlığını taşımaktadırlar. Bu bölge adına anlaşma yapamazlar.
Hatta batı yönetimi dahi herhangi bir bağımsız oluşumun inşasını reddeden onayına
nazaran onlara bu izni vermez228.
Bu sebeple Irak bu bölgeyi batı işgal bölgesi kabul etmektedir. Onun ora ve halkı
üzerindeki egemenliği engelleniyor. Kürtler hukuk dışına çıktıkları için onların hukuki
açıdan takip etme hakkı vardır. Savaş esnasında düşman devletlerle yardımlaştıkları için
onların büyük hıyanetle suçlama hakkı vardır. Aynı şekilde varlığının devam etme
hakkını kullanabilir ve bu yasa dışı duruma karşı koyabilir. Bu karşı koymanın bir
226
227
228
ELCÜNDİ, s. 74.
ATİYYE, s. 213.
ATİYYE, s. 213-214.
84
meşruiyeti vardır. Özellikle Kuzey Irak’ı işgal eden işgalci devletler bu işlerine meşruiyet
ekleyecek uluslararası bir kavram bulmaktan aciz kaldılar229.
Uçuşa Yasak Güney Bölgenin Hukuki Durumu
b.
Her ne kadar batı önlemi görünürde Irak’ın Şii direnmeye karşı hava hareketini
felce uğratmak olsa da bu önlem, Irak’ın uçak kullanmadan Şiileri takip etmesine engel
değildir. Bundan dolayı batının niçin Şiileri korumaya bir araç olarak Irak hava sahasını
yasaklamayı seçtiği anlaşılır değil. Halbuki Irak havacılığı, batının Iraklı Şiilere
göndermeyi kararlaştırdığı insani yardım uçaklarını tehdit etmiyordu. Bundan dolayı
Kuzey bölgede meydana gelenler daha az olsa da bu tür yasak bölgelerin
oluşturulmasından sadece Irak’ı daha da zayıf düşürme ve onun toprakları üzerindeki
egemenliğin azaltmak amaçlanmıştır230.
Birçok gözlemci ve analizci Irak’ın kuzey ve güney hava sahalarının yasaklanma
meselesini, Irak devletin parçalama savaşının bilfiil başlangıcı olarak görüyorlar. Irak için
planlanan ve Ortadoğu’daki böğle durumları ve sahne olduğu etkileşim arasında bağlantı
kuruyorlar. Bölgede yeni bir bölge düzenini oluşturmaya çalışan düzenlemenin bir
parçası gibidir.
Bu durumda bazıları Arap devletlerinin Arap camiası yoluyla birçok bildiride
bireysel ve toplu olarak Irak’ı herhangi bir şekilde bölme ya da onun birliği ve toprak
bütünlüğüne zarar verme girişimini reddederek yaptıkları ilana bağlı kalmalarını onlardan
talep etti.
II. Irak’a İnsancıl Müdahalenin Meşruiyeti
Her ne kadar 688 sayılı karar, mutabakat müzekkeresi ve ona ek olan anlaşma,
herhangi bir devletin kendi başına Irak’ın egemenlik ve toprak bütünlüğüne vurgu yapan
bu üç belgede geçen hükümlere aykırı olan herhangi bir davranışı yapmasına hiçbir
durumda müsaade etmese de koalisyon devletleri Kuzey Irak’ta güvenli bölge
oluşturmaya kalktılar. Ne var ki bu o üç devlet daha önce yapılanlara ikna olmadılar.
Bilakis Irak egemenliğini parçalama politikasını devam ettiler. Bunu da kuzey ve güneyde
229
230
ELEŞAAL, s. 138.
ELEŞAAL, s. 141.
85
uçuşa yasak bölge koyarak yaptılar231. Bunu hiçbir gerekçe olmadan yaptılar. Burada
GK’nin 688 sayılı kararı yürütmek için yeni önlemler almada aciz kalma gerekçesine
dayandılar. Onlara göre,
müdahale ve kendini karar uygulayıcısı olarak belirleme
yetkisini vermektedir. Lakin sorulan soru şu: Gerçekten koalisyon devletlerinin uçuşa
yasak bölgeyle güvenli bölge oluşturması 688 sayılı kararı uygulamak sayılıyor mu?
Buna binaen biz bu bölümü şu iki başlığa ayıracağız:
1.
Güvenli bölge oluşturmanın hukuki temeli
2.
Uçuşa yasak bölge oluşturmanın hukuki temeli
A.
Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli
Irak, güvenli bölge oluşturmanın kendi egemenliğine bir saldırı sayıldığını
düşündüğü zaman ABD 23 Nisan 1991’de Irak’ın bu tutumunu reddetti. GK’nin 688
sayılı kararının koalisyonun bu bölgedeki çabalarına gerekçe olduğunu vurguladı. Lakin
koalisyon devletlerine 688 sayılı karar esasına dayanmaları hususunda yöneltilen
eleştirilerin gölgesinde onlar başka bir hukuki temeli aramaya koyuldular. 29 Kasım
1990’da çıkan 678 sayılı kararın güvenli bölge oluşturmak için hukuki temel olması
önerildi232. Buna binaen Kuzey Irak’ta güvenli bölge oluşturmanın meşruiyetine
ulaşmaya çalışmak için bu iki kararı ele alacağız.
1.
Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Bir Temeli Olarak 688
Sayılı Kararı
688 sayılı kararın önsözünün, BM sözleşmesinin 2. maddesinin 7. fıkrasına
değindiği ve 7. fasla göre baskı ve engelleme işi sayılanları istisna ederek devletin
içişlerine karışmamayla ilgili olduğu görülmektedir. GK’nin önemli kararları, tüm üye
ülkelerin ve insani yardım örgütlere rahatlama çabalarına katılması(paragraf 6), Irak’ın
Genel Sekreter ile işbirliğine zorlanması (paragraf 7) ve “konuya sadık kalınması”
kararlarıdır233.
231
232
233
BOCELAL, Salahattin, ‫ دراسة في ضوء أحكام القانون الدولي اإلنساني وحقوق اإلنسان‬:‫الحق في المساعدة اإلنسانية‬
El-İskenderiye 2009, s. 333-334.
BATIR, Kerem, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Amerikan Müdahaleciliği Ve Uluslararası Hukuk”,
Yönetim Bilimleri Dergisi, Sayı, 9: 1, s. 125, http://ybd.comu.edu.tr(09. 07. 2016).
CAŞIN, s, 1351.
86
Karar; Irak’ın sivillere yaptığı baskının, bölgede uluslararası barış ve güveni tehdit
edecek şekilde sığınmacıların uluslararası sınırlara akın etmesine yol açtığına vurgu
yapmasına rağmen baskıyı kınadı ve insan haklarına saygının garanti altına alınması için
Irak yardımlaşmasının zorunlu olduğuna vurgu yaptı. Bu kararın uygulanabilmesi için
belli şartlara ihtiyaç vardır. Onlardan biri Irak’ın buna onay vermesidir. Bu sebepten
dolayı Irak BM’yle 18 Nisan’da Mutabakat Müzekkeresini imzaladı. Aynı şekilde 15
Mayıs’ta Müzekkere’ ye ek anlaşmayı imzaladı234.
Bu üç belgenin tümü Irak’ın bölgesel egemenliğine dokunmamayı ve iç işlerine
müdahale etmemeyi vurguladı. Bu ise herhangi bir devletin Irak’ın egemenliğini ve
toprak bütünlüğünü vurgulayan bu belgelerde geçen hükümlere aykırı bir iş yapmasına
hiçbir durumda onay vermez. Dolayısıyla bu güvenli bölgeyi oluşturmaya da izin vermez.
Aynı şekilde bu karar güç kullanmayı belirtmedi. Bu kararın, Körfez Savaşı
esnasında çıkan ve Irak’a karşı güç kullanılması gerektiğini vurgulayan diğer kararlardan
farklı olduğu görülmektedir235.
Koalisyon devletleri ve en başlarında da ABD, genel olarak müdahalelerin ve özel
olarak güvenli bölge oluşturmak için bu karardan yardım almaya çalıştılar. Çünkü Bush
688 sayılı Basın Kongresi’nde güvenli hava sahasının insani yardımı sağlamak için 688
sayılı kararla tamamen uyumlu olduğunu söyledi. Bazıları ise bunun Irak iç işlerine
müdahaleyi oluşturduğunu varsaymasına rağmen insani kriz buna müsaade etmektedir236.
Aynı şekilde koalisyon güçleri Kuzey Irak’a ilk girdiklerinde İngiltere 688 sayılı
karara istinaden buradaki askeri müdahalesini gerekçelendirmeye gitti. GK’nin güvenli
hava sahasını oluşturmaya izin veren yeni bir kararına ihtiyaç olmadığını vurguladı.
Çünkü 688 sayılı karar buna ihtiyaç bırakmıyor. Aynı şekilde İngiltere, 688 sayılı kararın
gerektirdiği gibi güvenli hava sahası oluşturmanın amacının Iraklı sığınmacılara zorunlu
yardımları ulaştırma olduğunu vurguladı. Aynı şekilde İngiltere Dışişleri Bakanı,
koalisyon devletlerinin yaptığı her iş ya da davranışın BM tarafından çıkarılan kararda
belirtilmesi gerekmediğini söyledi. BM Eski Genel Sekreteri Sayın Perez de Cuellar,
234
235
236
BOCELAL, s. 331.
BOCELAL, s. 332.
ELMUHAMMED, s. 150.
87
Kuzey Irak’a müdahale imkanı hususuyla ilgili BM’nin tutumunu açıklarken Irak
topraklarında çadır kurmanın meşru olabilmesi için Irak hükümeti onayının olması ve
GK’nin yeni bir kararının çıkarılması gerektiğini söyledi237.
2.
688 Sayılı Kararın 678 Sayılı Karara Dayanması
688 sayılı karar hiçbir şekilde güvenli bölge oluşturmayı haklı görmediği için bazı
hukukçular bu iş için başka hukuk temelini araştırmaya koyuldu. Bazısı hukuki temelin
29.11.1990’da çıkan 678 sayılı karar olmasını önerdi.
Bu karar; ABD ve onunla müttefik olan devletlere, Irak’a karşı diledikleri zorunlu
araçları kullanmak için alanı açık bıraktı. Amaçları dikkatli bir şekilde belirlemedi.
Kullanılan silah türleri ya da izin verilen operasyon yapısı hakkında BM tarafından bir
denetleme ve kontrol olmasını da belirlemedi. Amerika hükümeti, Kürt halkını korumak
insan haklarını ve uluslararası hukuku tatbik etmek için bu kararı geniş bir şekilde
açıkladı238.
Savaş zaruretleri adıyla hava saldırı operasyonu; siviller, kamu hizmeti ve sivil
mekanların yanı sıra Irak’ın temel yapısıyla ilgili her yere uzadı. Bu da koalisyon
devletlerine intikam alma operasyonu fırsatı verdi. Bu, uluslararası kural ve sözleşmeye
apaçık bir şekilde aykırıdır239.
678 sayılı karar, üye devletlere 660 sayılı kararı ve onunla ilgili tüm kararları
uygulamak için zorunlu olan tüm araçları kullanma yetkisini veriyor. Bu ifade sadece
Güvenlik Konseyi’nin 660’tan 678’e kadar benimsediği kararlarıyla sınırlıdır. Lakin 688
sayılı karar, 678 sayılı karar çıktığında yoktu. Bu karar Irak-Kuveyt krizinin sonuçlarıyla
doğrudan bağlantılıdır240.
688 sayılı karar, Irak hükümetinin yaptığı baskının uluslararası barış ve güveni
tehdit ettiğine değindi. Bu yorumun zorluğu Irak’ın 687 sayılı kararı kabul etmesinde
237
238
239
240
BASKIN, Oran, “Çekiç Güç Kalkık Horoz ve Kürt Devleti”, Avrasya Dosyası, Cilt. 3, Sayı. 1,
İlkbahar 1996, s. 161.
ERKMEN, s. 321.
HENDAVİ, Husâm Ahmed Muhammed, ‫حدود سلطات مجلس االمن في ضوء قواعد النظام العالمي الجديد‬, Kahire
1994, s. 199.
ELCÜNDİ, s. 81.
88
gizlidir. Onun 33. fıkrası Irak’ın sadece 687 sayılı kararı kabul etmesiyle Irak, Kuveyt ve
Kuveyt’e yardım eden devletlerarasında 1990 yılı 678 sayılı karar gereği ateşkesin ilan
edilmesinin resmi olarak tamamlanacağına değindi. Güvenlik Konseyi Başkanı, Irak’a
resmen 687 sayılı kararın yürürlük şartlarının gerçekleştiğini ve resmen ateşkesin
başladığını duyurdu241.
Irak’ın baskı uyguladığı herkesçe bilindiği zaman oluşturulan 687 sayılı kararın
içerdiği şartlar Irak hükümetinin Irak’ta geniş çerçevede insan haklarını çiğnemekten
vazgeçme vadini içermedi. Irak’ın 687 sayılı karar şartlarına bağlı kalmadığını kolay bir
şekilde söylenebildiği için bu durum 678 sayılı kararda geçen güç kullanma yetkisi
yeniden canlandırabilir. Çünkü güç kullanma yetkisinin yeniden canlandırılması ve
Irak’ın 688 sayılı kararı uygulamada başarısız olduğu gibi diğer durumlarda tatbik
edilmesinin mümkün olduğunu söylemek zordur. Bunun yanı sıra Uluslararası GK 678
sayılı kararla Irak’a karşı güç kullanmaya izin verdiğinde bunu Irak’ı Kuveyt’ten çıkarma
kastıyla yaptı. Kararın amacı sadece buydu. Buna binaen Irak güçlerinin Kuveyt’ten
çıkması bu kararın gereğinin tam bir uygulamasıydı. Dolayısıyla 688 sayılı karar tek
başına ya da 678 sayılı kararla birlikte koalisyon güçlerinin Kuzey Irak’a müdahale
etmelerine hukuki bir dayanak teşkil edebilir242.
Buna rağmen BM Genel Sekreteri Boutros Ghali, 13 Ocak 1993’te koalisyon
güçlerinin Irak askeri bölgelerine saldırması hakkında konuştuğunda şunu vurguladı:
Koalisyon devletleri GK’nin 678 sayılı kararı gereği bu saldırıları uygulamak için ondan
teklif aldı. BM Genel Sekreteri olarak kendi adıyla bu saldırılarla ilgili GK’nin
kararlarıyla tamamen uyumlu olduğunu bildirdi. Aynı şekilde BM Sözleşmesi’yle de
uyumlu olduğunu ifade etti. Bundan dolayı bu izin köklü bir değişimdir. Çünkü koalisyon
güçlerinin BM’ye vekâleten hareket ettiğini kabul etme mesabesindedir243.
B.
Uçuşa Yasak Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli
ABD, uçuşa yasak bölge oluşturma gerekçesi için yine karara dayandı. Lakin
kararın genel olarak Irak hükümetinin Iraklı sivillere karşı baskı politikasını kınama
241
242
243
ELMUHAMMED, s. 15.
BELKAZİZ, Abdulilah, “‫”ماذا تبقى من األمم المتحدة؟ في العدوان على العراق‬, Beyrut 1990, s. 33.
ELMUHAMMED, s. 153-154.
89
esasına dayanarak bunu yaptı. Dolayısıyla Washington nazarında o karar, insani
gerekçelerden dolayı kuzey ve güneye müdahaleye izin veriyor244.
George H. W. Bush, Irak’ın güneyinde uçuşa yasak bölge koymanın arka
planındaki amacının 688 sayılı kararı uygulamak olduğunu söyledi. Bağdat hükümetinin
bu karar gereği yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve bu yasağın 688 sayılı karar
ihlallerinin çoğunun işlendiği bölgeleri kapsayacağını ifade etti245.
Irak’a karşı güç kullanmayla ilgili GK’nin kararları hakkında herhangi bir hukuki
gerekçe bulmaktan aciz kalan Britanya bakanı, büyük insani ihtiyaçlar olduğunda
Uluslararası Hukuk’un insancıl askeri müdahaleyi kabul ettiğini söyleyen düşüncede
kendi yanlışını gördü.
Aynı şekilde batı devletleri ilerleyen zamanda kendini savunma teorisini ele almaya
çalıştı. Bu da Irak amaçları ve batı uçaklarının güvenliğini korumak için kendi
bombardımanına bir nevi meşruiyet yüklemek içindi. Çünkü bu uçaklar Irak tehlikesine
karşı kendilerini müdafaa etme hakkına sahipler. Lakin sorulan soru şudur: ABD ve
İngiltere’nin uçuşa yasak bölgelerde kendini müdafaa hakkını gerekçe göstermeleri yasal
mıdır? Bunun cevabı başka bir sorunun cevabında gizlidir. O soru da şudur: Batı
devletlerinin oluşturduğu uçuşa yasak bölge yasal mıdır ki batı uçakları kendini savunma
hakkını gerekçe göstersin? Hayır, yasal değildir. Çünkü 688 sayılı kararda uçuşa yasak
bölgeye değinen hiçbir şey yoktur. Bu kararda değinilen tek şey Irak’ta yardım
kuruluşlarından
insani
yardımları
ulaştırmaya
müsaade
eden
insani
geçişler
oluşturmaktır. Irak bu göreve bağlı kaldı. Bununla ilgili olan Mutabakat Müzekkeresi’ni
BM’yle onayladı. Çünkü GK bununla ilgili hiçbir karar çıkarmadı ve bu türden bir askeri
operasyonu yapmak için herhangi bir hükümete yetki vermedi. BM’nin resmi sözcüsü 7
Ocak 1993’te Güney Irak’ta uçuşa yasak bölge koymanın GK kararına dayanmadığını
vurguladı246.
GK, 781/1992 sayılı ve 09.10.1992 tarihli kararı Bosna Hersek’le ilgili olarak
çıkardı. Kararın 1. fıkrasında Bosna Hersek’in hava sahasında askeri uçakların uçmasını
244
245
246
ELEŞAAL, s. 140.
BENVENISTI, E., The US and the Use of Force: Double-Edged Hegemony and the
Management of Global Emergencies, European Journal of International Law, 2004, P. 677-700.
ELCÜNDİ, s. 79-80.
90
yasakladı. Tabi bu yasak BM’ye tabi koruma güçlerinin uçak uçuşlarına uygulanmadı.
Yani GK, koalisyon devletlerinin Irak’ın kuzey ve güneyine uçuşa yasak bölge koyma
davranışlarına uysaydı. Bununla ilgili 781/1992 sayılı karara benzer bir karar çıkarırdı247.
C.
BM’nin Uçuşa Yasak Bölgeler Koyma Çözümünden Uzak
Durması ve Irak’a Karşı Güç Kullanmak
688 sayılı karar; hiçbir devlete kararın herhangi bir uygulanma önlemini alma ya da
Irak’a karşı önlem almayla ilgili herhangi bir açık ve zımni yetkiyi içermedi. BM
Sözleşmesi’nde geçen Uluslararası Hukuk Kuralları, özellikle de 2. maddenin 4. fıkrası,
herhangi bir devlete karşı güç kullanmayı ya da onunla tehdit etmeyi yasaklamaktadır.
Bu, BM Genel Kurulu’nun 24.10.1970 tarihli ve 2625 sayılı kararıyla çıkan uluslararası
dostluk ve yardımlaşma ilişkileriyle ilgili Uluslararası Hukuk ilkelerinin ilkinde geçti.
Uluslararası hukuktaki bu ilkenin çiğnenmesi saldırının tanımıyla ilgili BM Bildirgesi
gereği saldırı sayılmaktadır248. Aynı şekilde 14.12.1974 tarih ve 3314 sayılı Genel Kurul
kararında da geçmektedir. Irak’ın kuzey ve güneyinde uçuşa yasak bölge koymak
Uluslararası Hukuk gereği Irak egemenliğine saldırıdır249.
Amerika raporlarından biri, bu bireysel davranışı Irak’a ilan edilmemiş savaşla
nitelendirmiştir. Böylece biz bu bölümü iki başlıkta ele alacağız.
1.
Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağı Koymaya Karşı Olumsuz
Tutumu
2.
Birleşmiş
Milletlerin
Uçuş
Yasağını
Çözmekten
Uzak
Durmasından Sorumlu Olan Birim
247
248
249
BATIR, s. 127-128.
LAUTERPACHT, Hersch, International Law and Human Rights, Stevens & Sons, 1950, s. 143.
SAK, Yıldıray, Uluslararası Hukukta İnsancıl Müdahale ve Libya Örneği: Suriye’de Yaşanan ya da
Yaşanacaklar için Dersler, Uluslararası İlişkiler, Cilt. 11, Sayı. 44, 2015, s. 129,
http://www.uidergisi.com.tr(16.07.2016).
91
1.
Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağı Koymaya Karşı Olumsuz
Tutumu
Her ne kadar bazı BM yetkililerinin açıklamalarına göre GK kararı ve BM
Sözleşmesi gereği uçuşa yasak bölge koymak yasal olmasa da hiçbir önlem alınmadı. Irak
Dışişleri Bakanlığı tarafından gönderilen mektuplara rağmen ne GK’de ne de diğer
birimlerde uçuşa yasak koymaya karşı önlem alındı. Bunu belgelendirmeden önce bu
başlıkta Irak Dışişleri Bakanı’nın 6 Ağustos 2001 ve 30 Eylül 2003 tarihleri arasında
gönderdiği bazı mektupları ele alacağız. Bu mektuplar GK Başkanı ve BM Genel
Sekreteri’ne gönderildi. Gönderilen mektuplar, Amerika ve İngiltere uçaklarının uçuşa
yasak bölgeyi bombalandırmaları ile ilgiliydi ve mektupların sayısı 18’e ulaşmıştı.
Bir mektup yasal olmayan uçuşa yasak bölgede Amerika ve İngiltere uçaklarının
sürekli saldırmasıyla ilgiliydi. Bu mektup 6 Ağustos 2001’de Genel Sekreter ve GK
Başkanı’na gönderildi. Daha sonra aynı içerikte mektuplar peş peşe geldi. En sonuncusu
ise 30 Eylül 2002 tarihliydi250.
GK’ye gönderilen bu mektupların olması ve BM Açık Oturumunda GK’deki Rusya
temsilcisi, Vatikan temsilcisi, Hindistan temsilcisi ve Libya Arap Cumhuriyeti temsilcisi
tarafından uçuşa yasak bölgenin yasal olmadığı ifade edilmesine rağmen GK, kendi
çalışmalarında objektifliği aramadı. Ya da onunla ilgili bir karar ya da başkanlık bildirisi
çıkarmadı251.
2. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağını Çözmekten Uzak Durmasından
Sorumlu Olan Birim
BM Sözleşmesi’nin 24. maddesinin 1. fıkrası gereği GK, uluslararası barış ve
güveni korumakta asıl sorumludur.
Uluslararası barış ve güvene zarar veren meselelerin sunulduğu birimler
Sözleşmenin 11. maddesinin 3. fıkrasına göre Genel Kurul’dur. Sözleşmenin 99.
maddesine göre BM Genel Sekreteri’dir.
250
251
https://www.evrensel.net/haber(19.07.2016).
ELMUHAMMED, s. 372-373.
92
a. Güvenlik Konseyin Hukuki ve Siyasi Sorumluluğu
Tüm üyeleriyle GK, uçuşa yasak bölge koymaktan tam haberdardır. Konsey, BM
Sözleşmesi gereği BM’de üye olan bir memleketin hava sahasına saldırıyı durdurmaktan
sorumludur. En azından uçuşa yasak bölgeyle ilgili olayları tartışma ve Amerika’nın
davranışı GK kararlarıyla uyumlu olduğu ya da çeliştiği zaman onun hakkında görüş
açıklaması gerekir. Bu sessizlik, Amerika’nın iş programını çözme ve karar oluşturma
hegemonyası dışında açıklanamaz.
Uluslararası çevre politikasının şimdilik GK işlerine etkisiyle ilgili şuna
değineceğiz: Tüm bunlarla beraber GK’nin üyeleri, tarih boyunca uçuşa yasak koyma
konusunu GK’nin tartışma konularının arasına sokmamaktan ve olumlu ya olumsuz
olarak bu konuda bir tutum sergilememekten sorumludurlar. Bu tür durumda sorumluluk
almamak, bu davranışın hukuki ve siyasal etkilerinden tümüyle sorumlu olmak anlamına
gelmektedir252.
a.
Genel Kurul Yetkilerini Dondurmak
Genel Kurul, BM Sözleşmesinin 11. maddesinin 3. fıkrasına göre GK’nin
bakışlarını uluslararası barış ve güveni tehlikeye atacak durumlara çevirmekle
yetkilidir253. Irak Genel Kurul ve GK’ye birçok nota gönderdi. O notalarda uçuşa yasak
bölge koymanın uluslararası barış ve güven üzerindeki büyük tehlikeyi bildirdi254.
Örneğin Irak, 9 Eylül 1996’da Kurul’un 51. oturumuna Amerika’nın füze saldırısıyla
ilgili nota gönderdi. Fakat Sözleşme’nin 12. maddesinin 1. fıkrası gereğince Genel
Kurul’un Irak notası konusu karşısındaki sorumluluğunu beklemededir. Çünkü konunun,
GK’nin Irak ve Kuveyt arasındaki durum başlığı altında baktığı bentle alakası vardır.
Hem de zikredilen fıkra şunu belirtmektedir: GK, herhangi bir anlaşmazlık ya da
Sözleşmede belirtilen herhangi bir göreve baktığında Genel Kurul bu anlaşmazlık ve
görev hakkında herhangi bir öneride bulunamaz. Ancak GK ondan bunu talep ederse o
zaman öneride bulunur255. Aynı şekilde Genel Kurul’a özel oturumun yapılmasının bir
gerekçesi olarak Genel Kurul’un 1950 tarihli ve 377 sayılı kararına (Barış için birlik)
252
253
254
255
ELMUHAMMED, s. 375.
TOPAL, s. 107.
TOPAL, s. 109.
http://www.unicankara.org.tr(22.07.2016).
93
dayanılması mümkün değildir. Başka bir ifadeyle uçuşa yasak bölge koyma ve GK’de
daimi olan iki üye tarafından Irak’ın hava sahası egemenliğinin çiğnenmesi konularında
Genel Kurul’un yetkileri dondurulmuştur256.
b.
BM Genel Sekreteri’nin Hukuki ve Siyasal Sorumluluğu
Genel Sekreterliğin görevi Birleşmiş Milletler’ in ele aldığı çeşitli sorunları
kapsar257, uluslararası barış ve güvenine tehdit olarak gördüğü herhangi bir meselede
Güvenlik Konseyi’ni uyarması gerekir. Şüphesiz bu madde Genel Sekreter’in uluslararası
barış ve güveni tehdit eden her meselede Konsey’i uyarmasını gerektirmez. Çünkü Genel
Sekreter’in bu konuda takdir yetkisi vardır. Fakat bu konudaki yetkisi; onun merkeziyle
uyumlu olup objektif, siyasi ve ahlaki olması gerekir. Avrupa Konseyi Statüsü VI.
Bölümü, 36/4. maddesi şunu belirtiyor: “Sekreterliğin tüm görevlileri, görevinin Avrupa
Konseyi için olduğuna ve bu görevi herhangi bir ulusal düşünceden etkilenmeksizin
vicdanına göre yerine getireceğine, görevlerini yaparken herhangi bir hükümetten ya da
Konsey dışındaki bir makamdan talimat alıp almayacağına, salt Konseye karşı sorumlu
bir uluslararası memur statüsüyle bağdaşmayacak herhangi bir eylemden kaçınacağına
ilişkin resmi bir bildirimde bulunur. Genel Sekreter ve Genel Sekreter Yardımcısı bu
bildirimi Komite önünde, öteki görevlilerse Genel Sekreter önünde yapar”258.
Bu maddenin BM eski genel sekreterleri tarafından uygulanma geçmişi,
uluslararası barışın hemen korunmasına işaret ediyor. Genel Sekreter GK’ye 25 Eylül
1980’de bir mektup gönderdi. Orada Irak ve İran arasındaki anlaşmazlığın uluslararası
barış ve güveni tehdit ettiğine değindi.
Irak Dışişleri Bakanı, Genel Sekreter ve GK Başkanı’na 1991’den beri birçok nota
gönderdikten sonra Genel Sekreter, Irak Dışişleri Bakanı’ndan 17 Şubat 2001’de nota
aldı. Çünkü Genel Sekreter, apaçık bir tutum içeren bir notayla ona cevap verdi. Onun bir
nüshasını 21 Şubat 2001’de GK Başkanı ve üyelerine gönderdi. Kelimesi kelimesine
metin şudur: “ABD, Büyük Britanya Krallığı ve Kuzey İrlanda’ya tabi askeri uçaklarının
256
257
258
Uniting for Peace General Assembly resolution 377 (V), New York- 3 November 1950.
http://www.unicankara.org.tr(24.07.2016).
AVRUPA KONSEYİ STATÜSÜ, bu Statüsü’ ne Dair Sözleşme 5 Mayıs 1949 tarihinde Londra'da
imzaya açılmış ve 42. maddeye uygun olarak 3 Ağustos 1949 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye
Sözleşmeye 13 Nisan 1950 tarihinde katılmış ve 12 Aralık 1949 tarihinde onaylamıştır. 5456-Sayılı
Onay Kanunu 17 Aralık 1949 gün ve 7382 Sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır.
94
Irak hava sahasında Şubat 2001 gecesinde yaptığı işlerle ilgili 17 Şubat 2001 tarihli
mektubunuza değinmek istiyorum. Sizin de tam olarak bildiği gibi GK’de ilgili üyeler Irak
bölgesi üzerindeki uçuşa yasak bölgeyi bildirdiler. Konsey kararı gereği bu yetkiyi
kullandıklarını iddia ettiler. Bu hususla ilgili olarak her zamanki ve hala devam eden
kendi tutarlı tutumumu belirtmek isterim. O da şudur: Kendi kararlarını açıklamak GK’ye
bağlıdır. Dolayısıyla GK’nin karar yapıları ve etkileri uçuşa yasak bölge ve onları
yürütmek için aldığı önlemleri meşru bir esasını teşkil edebiliyorsa bunları belirleme
yetkisi sadece ona aittir. Bundan dolayı sizin mektubunuzda değindiğiniz işlerin meşru
ya da meşru olmama meselesini Konsey ele alacaktır”259.
Mektuptan apaçık anlaşılan Genel Sekreter’in az önce zikredilen Sözleşme’nin 99.
maddesi gereği hukuki sorumluluğundan kurtulmaya çalışmaktadır. Çünkü en azından
onun GK’den kararlarını açıklamasını istemesi gerekirdi. O kararı ABD ve Britanya’nın
koydukları uçuşa yasak bölgenin meşruiyeti için bir esas teşkil ediyor mu? Fakat bu iki
ülke kararın oluşumu üzerine egemen oldukları için daha önceki genel sekreterlerin aldığı
önlemler gibi Genel Sekreter’in önlem alabilme imkanı yoktur. Çünkü onlar kendi
görevlerini dengeli ve siyasal bir çevrede görevlerini yapıyorlardı260.
Anlatmaya değer bir husus da şudur: Durum uçuşa yasak bölge koymakla sınırlı
kalmadı. Bilakis ABD ve İngiltere Irak’a karşı güç kullanma gibi bir dizi işler de yaptılar.
Farklı gerekçeler adı altında onun askeri ve sivil yapılarını bombaladılar. Bu gerekçeler
uluslararası hukukla bağdaşmamaktadır. Yaptıkları bu tür eylemler saldırı eylemleri
sayılmaktadır.
İngiltere; onun askerini Kuzey Irak’a göndermesiyle ilgili Irak’ın yaptığı kınamayı
içeren karar taslağını GK’ye gönderdi. Lakin her iki taraf olan Rusya ve Çin arasında
şiddetleri tartışma sebebiyle GK, üyeleri arasında uzlaşmaya varamadı. Öte yandan
Fransa durumla ilgili olarak koalisyonla istişare ettiğini, koalisyonla dayanışma içinde
olduğunu ve durumdan endişe ettiğini bildirdi261.
259
260
261
BEJEK, Basil Yusuf, 1990-2005 ‫العراق وتطبيقات األمم المتحدة للقانون الدولي‬, Beyrut 2006, s. 366.
SPONECK, s. 271.
DECAUX, Emmanuel, Droit İnternational Public, 2e Edition, Dalloz, Paris 1999, P.211.
95
Bu bölümde geçenleri şöyle özetleyebiliriz: Genel Sekreter ve GK’den başlayarak
BM, uçuşa yasak bölge koyma kılıfı adı altında Irak’ın hava sahasındaki egemenliğine
silahlı saldırı işlerini reddederek uluslararası barış ve güveni korumada görevini yerine
getiremedi. BM meydana gelen olayları tartışmamaktan tarih boyunca sorumlu olarak
kalacaktır. Yani uçuşa yasak bölge koyma konusunu tartışmaya almadı ki bunun bir
saldırı olmasında iki kişi bile ihtilaf etmez262.
262
SPONECK, s. 371.
96
SONUÇ
İnsani müdahale, birçok düzeyde insani sıkıntıları durdurmak ve hafifletmek,
onlardan kaynaklanan insani ihtiyaçları hızlı ve etkin bir şekilde yerine getirmek için
zorunlu bir görevdir. Çünkü insani müdahale operasyonu barış ve güven zamanında
yapılıyor. Barış zamanında insan hakları ihlalleriyle mücadele etmek, azınlıkları
korumak, soykırım suçuyla mücadele etmek için BM, Sözleşmesi’nin 1. maddesinde
belirtilen merkezi amaçları benimsedi. O da saldırıyı önlemek, geleceği belirlemeye saygı
ve insan haklarını güçlendirmektir.
İnsancıl gerekçelerden dolayı uluslararası müdahalenin uluslararası kamu
hukukunda geçen köklü iki önemli ilkeyle – ki o iki ilke devletlerin içişlerine karışmama
ve uluslararası egemenlikte eşitlik ilkelerinin çakışmasına rağmen halkların hak ve
özgürlüklerinin maruz kaldığı büyük ihlallerden halkı korumak için o müdahale bir
zorunluluk haline geldi. Fakat devletler içişlerine müdahale edilmeme ilkesi arkasında
korunmaya güç yetiremiyorlar. İnsan haklarıyla ilgili meselelerin, kendi halkına karşı
büyük ihlaller yaptığı için ona müdahale edilmesi ya da onun tartışılması ya da
değerlendirilmesi yasak olan iç yetkilerine girdiğini iddia edemiyor.
Irak’ın durumu insani müdahale ya da daha uygun bir ifadeyle bireyin uluslararası
düzeydeki yüce mekanı ve onun temel haklarını kabul etmek için olumlu bir adımdır.
Nitekim devlet sadece doğal afetler durumunda değil siyasal afet durumunda dahi
korunmaktan yararlanabilir. Bunun 43/131 ve 45/100 saylı kararlar tespit etmiştir. Bu
adımın önemini gösteren delil; örneğin Somali, Ruanda ve Bosna gibi birçok devlette
başka müdahalelerin onun peşinde olmasıdır. Bu da onun insani müdahale için geleneksel
bir kural oluşturmanın başlangıcı olmasıdır. Bundan dolayı insani müdahale hassas bir
meseledir. Birçok siyasi zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Fakat onun bir hukuk ilkesi
olması kesindir. Hata egemenlik ilkesinin kendisi de insan hakları konusunda işlenen
suçları koruyabilir. Irak’ta olduğu gibi büyük suçlar işlendiği zaman ve onun durdurmak
için barışçıl girişimler yapıldığında GK’nin ahlaki bir görev olarak uluslararası toplum
yerine ona engel olması gerekir.
Bu araştırmamızda Irak hükümeti tarafından sivillere karşı uygulanan şiddetli,
BM’nin ilk adım atmasına yol açtı ve insani müdahale konusuyla Kuzey Irak’a yardım
97
yaptı. Kuzey Irak’taki dram geride binlerce yerleşimcinin komşu devletlere sığınmasını
bıraktı. Bu büyük olaylardan tarihte sığınmacıların en büyük ve hızlı göçü meydana geldi.
Fransa ve Türkiye’nin talebine binaen GK 5 Nisan 1991’de toplandı. Müzakereler
sonucunda 688 sayılı karar alındı. Yetim kararı denilen bu karar ilk defa sığınmacıların
toplu kaçışını ve sıkıntısını çektikleri mahrumiyet durumu uluslararası barış ve güveni
tehdit ettiğini bildirdi.
GK, 39. maddeden aldığı geniş yetkisine dayanarak uluslararası barış ve güveni
tehdit eden etkenleri açıklamada genişlik sağladı. Sadece uluslararası anlaşmazlıklarla
sınırlı bırakmadı. Azınlıklara baskı ve iç savaştan kaynaklanan insanlık dramı
durumlarını-ki Irak’ta olan da buydu-kapsayacak şekilde alanını genişletti.
688 sayılı karar genel olarak çıkmasına rağmen insan haklarının büyük ihlallerine
karşı askeri müdahaleyi meşru kılan hareketin bir başlangıcı sayıldı. Karar genel çıktı.
Nitekim onun hukuki temellerinden bahsetmedi. Ancak araştırıldıktan sonra 7. Bölüm
hükümlerine göre çıkması tercih edildi. Budan dolayı zulüm gören Iraklı sivillere yönelik
insani yardımların yapılması için düzenlenen 688 sayılı kararın uluslararası meşruiyeti
olduğunu çekinceli bir şekilde söylemek mümkündür.
Buna binaen araştırmamızda biz birtakım neticeleri özetledik. Ayrıca bazı önerilere
ulaştık. Bu önerilerin bazısı Irak’ın durumunu araştırma konusu yapmakta ve diğer kısmı
genel olarak insani müdahaleyi ele almaktadır:
BM Sözleşmesi’nde ve UAD’in Temel Sistemi’nin 38. maddesinin kaynaklarını
belirlediği Uluslararası Hukuk kurallarında insani müdahalenin bir temeli yoktur. Aynı
şekilde sözleşme metinleri, insani gerekçelerden dolayı herhangi bir devlete karşı güç
kullanarak egemenliğini çiğneme iznine değinmiyor.
Irak’taki insani müdahaleden GK’nin uluslararası barış ve güvenini tehdit eden
etkenleri belirlemede genişlik yapması ortay çıktı. Çünkü artık insani krizleri ve buna
karşılık gelen devletin iç yetkileri durumlarında daraltmayı da kapsamaktaydı.
İnsani müdahalenin şeffaflık ölçüleri Irak durumuna tatbik edilmiyor. Çünkü güce
başvurmak son sığınak değildi. Bilakis güç kullanmak koalisyon güçlerinin ilk
98
başvurduğu tercihti. Aynı şekilde insan haklarını çiğneme görünümleri ve müdahaleyi
yürütme araçları arasında uyum yoktu. Genel olarak uygulanmakta olan insani müdahale
şartlarına saygı gösterilmedi.
688 sayılı kararın yürütülmesi, koalisyon devletlerinin büyük bir şekilde
sığınmacıların krizinden sorumlu olduğu şartlarda Irak’a açılan savaşın sonlarında oldu.
Özellikle bu, Iraklıların var olan yönetime karşı ayaklanmalarını teşvik etti.
Kürt ve Şiilerin insan haklarını korumayı amaçlayan insani müdahale, tüm Iraklı
vatandaşlara zarar verdi. Çünkü onlar 661 sayılı karara göre uluslararası toplum
tarafından ve gıda ile ilaçların ulaşmasını engelleyen Irak hükümeti tarafından çifte
ambargodan sıkıntı çektiler.
Irak’taki insani müdahalenin olumlu yönü olduğu söylenebilir. Çünkü kırk yıldan
beri uluslararası toplumun bildiği sığınmanın en büyük hareketinin küçültmeye müsaade
ediyor. Zira sığınmacıların çoğu kendi diyarlarına dönme imkanı buldu. Yaklaşık 500 bin
Kürt sığınmacı sınırdan geri döndü.
Irak ve ABD arasında imzalanan mutabakat müzekkeresi ve müdahalenin yapıldığı
dönemin 31 Aralık 1991’de sonlanacağını belirten ek anlaşmaya rağmen koalisyon
güçleri uçuşa yasak bölge koymak buna devam ettiklerin bildirdiler. Özellikle 1996’da
güç kullanmak buna eşlik etti. Bu da BM’ye üye olan devletin egemenliğini çiğnemeye
yol açtı.
İnsani müdahalenin tatbiki, uluslararası toplum tarafından müdahaleyi
gerektiren insancıl durumların sosyal değerlerine dayanması gerekir. Bunun GK’de
bulunan beş daimi üyeyle sınırlı olmaması gerekir.
Uluslararası barış ve güveni tehdit eden durum ve etkenlerin belirlenmesi gerekir.
GK keyfi davranmadaki takdir yetkisinden kaçınmak için bu esaslara dayanarak
uluslararası barış ve güveni korumak üzere müdahale ediyor.
Uluslararası barış ve güveni tehdit eden insan hakları ihlallerini belirleyen ölçülerin
konulmasıdır.
99
Güce başvurmak son tercih olmalıdır. Çünkü insani krizin çözümü için tüm barışçıl
girişimlerin tüketilmesi gerekir. Barışçıl yollarla başarılı olunmazsa o zaman askeri güce
başvurulur. Aynı şekilde insan haklarını çiğneme görünümleri ve müdahaleyi yürütme
araçları arasında uyum olması gerekir. Müdahalenin süresi belli olması gerekir. Yani
insancıl amacın gerçekleşmesiyle müdahalenin sonlandırılması gerekir.
GK’nin üyeliklerini özellikle daimi üyeleri artırarak onda reform yapmaktır. Bu da
kararları alma düzeyinde demokrasiyi gerçekleştirir.
Tüm durumlarda devletin bölgesel egemenliği ve siyasal bağımsızlığına saygı
göstermektir.
100
KAYNAKÇA
ABDURRAHMAN, Muhammed Yakup, ‫ التدخل االنساني في العالقات الدولية‬, Abu Dabi
2004.
ABDULAH, Ahmet, ‫تطور دور مجلس االمن في حفظ السلم واألمن الدوليين‬, Mısır 2008.
ABDURRAHMAN, Muhammed Yakup, ‫التدخل اإلنساني في العالقات الدولية‬, Abu Dabi
2004.
ABDÜLNASIR, Velid, ‫أكراد العراق وتأثير البيئتين اإلقليمية والدولية‬, Bağdat 1997.
ALTINER, Sümeyra, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanıma Yasağı, Yüksek
Lisans Tezi, Ankara 2009, http://earsiv.cankaya.edu.tr (04.02.2016).
ARAL, Erdal, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Siyasal Kitabevi,
Ankara1999.
ARI, Tayyar, Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Yayınları, Güncellenmiş 2. Baskı,
İstanbul 2007.
ATİYYE, Lahder b., ‫ العقوبات على العراق‬:‫شرعية التدرج في فرض العقوبات الدولية‬, Jalfa 2008.
BALKZYZ, Abdullah, ‫ماذا تبقى من االمم المتحدة؟ في العدوان على العراق وعلى المجتمع الدولي‬,
Beyrut 1999.
BAŞEREN, Sertaç, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet
Kullanmalarının Sınırları, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2003.
BAŞGİL, Ali Fuat, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1, İstanbul 1960.
BECEK, Basyl Yusuf, (1990-2000) ‫العراق وتطبيقات األمم المتحدة للقانون الدول‬, Beyurt
2006.
101
BENVENISTI, E., The US and the Use of Force: Double-Edged Hegemony and
the Management of Global Emergencies, European Journal of International Law, 2004.
BEJEK, Basil Yusuf, 1990-2005 ‫العراق وتطبيقات األمم المتحدة للقانون الدولي‬, Beyrut 2006.
BETTATİ, Mario, le droit d’irgernce-Mutation de l’ordre international, Odile
Jacob Paris, 1996.
BOZKURT, Enver, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, 3. Baskı, Ankara
2007.
BOCELAL, Selahaddin, ‫ دراسة في أحكام القانون الدولي اإلنساني‬:‫الحق في المساعدة اإلنسانية‬
‫وحقوق اإلنسان‬, İskenderiye 2008.
BOCELAL, Salahattin, ‫ دراسة‬:‫القانون الدولي اإلنساني وحقوق اإلنسان الحق في المساعدة اإلنسانية‬
‫في ضوء أحكام‬, İskenderiye 2009.
BUKERA, İdris, ‫ مبدأ عدم التدخل في القانون الدولي المعاصر‬, Cezayir 1990.
CAFER, Abdul Salam, ‫ مبادئ القانون الدولي العام‬, Kahire 1996.
CAŞIN, Mesut Hakkı, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları, 1. Baskı, Cilt.
II, İstanbul 2013.
DECAUX, Emmanuel, Droit İnternational Public, 2e Edition, Dalloz, Paris 1999.
DEHAM, Muhammed, ‫ دراسة في البعد‬:‫الداخلي واإلقليمي والدولي األقليات واألمن القومي العربي‬,
Aman 2003.
EBDULLAH, Ahmed, Uluslararası Barış ve Güveni Korumada Güvenlik Konseyi
Rolü ’nün Gelişmesi, Beyrut 2008.
EBUYUNUS, Mahir Abdülmünim, ‫استخدام القوة في فرض الشرعية الدولية‬, İskenderiye
2004.
ELADEALY, Mahmut Salah, ‫الشرعية الدولية في ضل النظام العالمي الجديد‬, İskenderiye
2003.
102
El AKKAD, Salah, Kadar Modern Zamanların Başında Basra Körfezi'nde Siyasi
Eğilimler, Kuveyt 1990-1991.
ELAZAVİ, Dehâm Muhammed Deham, Azınlıklar ve Arap Milliyetçiliğinin
Güveni; İç, Bölgesel ve Uluslararası Boyutta Bir Araştırma, Amman 2003.
ELEŞEL, Abdullah, ‫األمم المتحدة والعالم العربي في ظل تحول النظام الدول‬, Kahire 1999.
ELMUHAMMED, İmadüddin Ataullah, ‫التدخل اإلنساني في ضوء و أحكام القانون الدولي‬
‫العام‬, Kahire 2007.
ELMÜDVVİR, Hibe Abdülaziz, ‫ الحماية من التعذيب في اطار االتفاقيات الدولية واالقليمية‬,
Beyrut 2009.
ELHADİSİ, Salah Abdurrahman, BM Örgütü’nde İtaat ve Baskıda İnsan Hakları,
El-İskenderiye 2009.
ERDOĞAN, Mustafa, İnsan Hakları Teorisi Ve Hukuku, Ankara 2007.
FALK, M., The Legality of Humanitarian Intervention: A Review in the Light of
Recent UN Practice, Juridiska fakulteen vid Stockholms universitet, Stockholm 1996.
GALYUN, Burhan, ‫حقوق االنسان العربي‬, Beyrut 1999.
GEMALMAZ, Mehmet Semih, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukun Genel
Teorisine Giriş, 3. Baskı, İstanbul 2001.
GHOZALI, Nasser Eddine, “Heurts et malheurs du devoir d’ingerence
humanitaire”, Relations İnterationales et strategiques, 1991.
HACER, Gital, ‫ تدخل األمم المتحدة لوقف انتهاكات حقوق‬1991‫االنسان في كردستان العراق عام‬,
Yüksek Lisans Tezi, Annaba 2011.
HALİL, Muhammed, ‫ استخدام القوة في القانون الدولي المعاصر‬, Cezayir 2004.
HEKİMOĞLU, Mehmet Merdan, İnsan Haklarının Tarihsel Perspektif
İçerisindeki Gelişimi, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi 2003.
103
HENDAVİ, Husâm Ahmed Muhammed, ‫حدود سلطات مجلس االمن في ضوء قواعد النظام‬
‫العالمي الجديد‬, Kahire 1994.
HOŞ, Hasan Serdar, Haklı Savaş ve İnsancıl Hukuk, 1. Baskı, İstanbul 2013.
KAVAK, Ömer Faruk, Uluslararası Güvenlik Tehditleri Açısından Uluslararası
Terörizmin Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Bakü 2015.
KESKİN, Funda, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş Karışma ve
Birleşmiş Milletler, Ankara 1998.
KİSSİNGER, Henry, Does America Need a Foreign Policy: Towards a Diplomacy
for the 21st Century, New York 2001.
KOUCHNER, Bernard, le Malheur Des Autres, Odile Jacob, Paris 1999.
KURT, Mills, Human Rights in the Emerging Global Order: a New Sovereignty?
London/New York 1998, Macmillan/St. Martin’s Press.
LAUTERPACHT, Hersch, International Law and Human Rights, Stevens & Sons,
1950.
LYEV, Sandoz , Müdahale ya da Müdahale Görevi Hakkı ve Yardım Etme Hakkı:
Neyi Konuşacağız?, Uluslararası Kızılhaç Komisyonu, Beyrut 1992.
NECM, Abdülmüzz Abdül gaffar, ‫بحوث في التنظيم الدولي‬, Kahire 2001.
MATAR, Usâm Abdulfettah, ‫ مبادئه وأهم قواعده‬،‫ مصادر‬:‫القانون الدولي اإلنساني‬, Elİskenderiye 2008.
MOUSSAOUİ, Amal, ‫ التدخل الدولي ألسباب إنسانية في القانون الدولي المعاصر‬, Cezayir 2012.
MUHAYMER, Üsâme, Kürtlerin ABD’yle İlişkisi, Uluslararası Siyaset, Bağdat
1999.
OBAYD, Mecdy Ali, ‫المقدمات السياسية للغزو‬, Bagdat 1990.
104
ÖZDEK, Yasemin, Uluslararası Politika ve İnsan Hakları, Ankara 2000.
PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, 2. Kitap, 9. Bası, Ankara 2013.
PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, 13. Baskı, Ankara2014.
PEKYARDIMCI, Elif Burcu, İnsancıl Müdahale Kavramı Ve Kosova Sorunu,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006.
ROBERTS, Adem, Doksanlarda Uluslararası Siyasette İnsani Meselelerin Rolü,
Uluslararası Kızılhaç Dergisi, Beyrut 1999.
RUSSBACH, Olivier, ONU contre ONU: Le Droit İnternational Confisqué, La
Découverte, Paris 1994.
SADULLAH, Ömer, ‫معجم في القانون الدولي المعاصر‬, Lübnan 2005.
SALEM, Alaa, ‫السلوك العراقي وعمليات التصعيد‬, Bagdat 1990.
SEDJARİ, Ali, Evrensellik ve Tekillik Arasında İnsan Hakları, İnsan Haklarının
Küreselleşmesi ve Evrenselciliğin Jeopolitiği, Mısır-1994.
SPONECK, Hans-Christof von, A Different Kind of War: The UN Sanctions
Regime in Iraq, NewYork 2005.
SHAWKY, İsmail Mohamed, ‫العراق و ازمة ارتفاع اسعار البترول‬, Mısır 2000.
SUAYFAN, Ahmet, ‫قاموس المصطلحات السياسية والدستورية والدولية‬, Lübnan 2004.
TEKİN, Segâh, İnsani Müdahale Kavramı Ve Libya’nın Geleceği, Ankara 2011.
TOPAL, Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı
Kuvvet Kullanma, Doktora Tezi, Ankara 2004.
TÜRKMEN, Füsun, İnsan Haklarının Yeni Boyutu: İnsancıl Müdahale, İstanbul
2006.
ÜNAL, Şeref, Uluslararası Hukuk, Ankara 2005.
105
VEHBAN, Ahmet, ‫ دراسة في األقليات والجماعات‬:‫الصراعات العرقية و استقرار العالم المعاصر‬
‫والحركات العرقية‬, El-İskenderiye 1999.
WAHBAN, Ahmet,
‫والحركات العراقية‬
‫الصراعات العراقية واستقرار العالم المعاصر دراسة في األقليات‬
‫ والجماعات‬, İskenderiye 1999.
WEMBOU, Michel-Cyr Djiena, Le Droit International Dans Un Monde En
Mutation, L’Harmattan 2003.
WEMBOU, Michel-Cyr Djiena, Daouda Fall, Droıt İnternational Humanitaire,
Paris 2000.
YAHYA, Celal, Arap Dünyasının Modern Tarihin Giriş, Bilgi Evi, Mısır, Kahire
1965.
ZAKARİA, Jassim Muhammed, ‫ مفهوم العالمية في التنظيم الدولي المعاصر‬, Suriye 2006.
ZENATİ, Mustafa, ‫ المناطق اآلمنة أثناء النزاعات المسلحة‬,Yüksek Lisan Tezi, Bin Yusuf
Bin Hadde Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Cezayir 2008.
MAKALELER
ABDULKERİM, Nebîl, “‫”الوضع العربي بعد حرب الخليج‬, İslam ve Dünya İncelemeler
Merkezi, 1999.
AKTAN, İrfan, “16 Mart Halepçe Katliamı Nedir? Nasıl Olmuştur? Kimyasal
Saldırı ve Sonuçları”, Ankara 2003, http://www.1haber.com( 07.04.2016).
ARSAVA, Füsun, “Egemenlik Ve Koruma Sorumluluğu”, Gazi Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi 2011, C. 15, Sayı. 1.
ATMACA, Ayşe Ömür, “Yeni Dünyada Eski Oyun: Eleştirel Perspektiften TürkAmerikan İlişkileri”, Ortadoğu Etütleri, Cilt. 3, Sayı. 1, Temmuz
https://www.yumpu.com/tr (07.06.2016).
106
-2011,
AYV, Sandoz, “‫ عما نتكلم؟‬:‫”الحق في التدخل أو واجب التدخل والحق في المساعدة‬, Uluslararası
Kızılhaç Komitesi, Sayı. 25, 1992.
AYOOB, Mohammed, “Humanitarian Intervention and State Sovereignty”, The
International Journal of Human Rights-2002, Vol. 6, No. 1.
BATIR, Kerem, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Amerikan Müdahaleciliği Ve
Uluslararası Hukuk”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Sayı, 9: 1, http://ybd.comu.edu.tr(09.
07. 2016).
BASKIN, Oran, “Çekiç Güç Kalkık Horoz ve Kürt Devleti”, Avrasya Dosyası, Cilt.
3, Sayı. 1, İlkbahar 1996.
BELKAZİZ, Abdulilah, “‫”ماذا تبقى من األمم المتحدة؟ في العدوان على العراق‬, Beyrut 1990.
BERİŞ, Hamit Emrah, “Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi Ve Geleceği
Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi-2006, Sayı. 63-1,
https://www.google.com.iq (01.03.2016).
BODUR, Kadriye, “Irak'ın İşgali ve Uluslararası Hukuk”, Cilt. 4, Sayı. 2, 2004,
http://www.universite- toplum.org(25.05.2016).
CORDESMAN, Anthony H. , Military Balance in the Middle East-X, The
Northern Gulf: Iraq, Center for Strategic and International Studies, 28 December 1998.
DAVID, Philippe Charles, “La Guerre et la paix”. Approches et enjeux de la
sécurité et de la Stratégie, Presses de Sciences Politiques, France 2000.
DÖNER, Ayhan, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve İnsani Müdahale Açısından II.
Körfez Krizi”, Cilt. 6, Sayı. 1, 2001, http://www.e-akademi.org ( 25.02.2016).
DURAN, Hasan, “Yeni Bir Müdahale Şekli: İnsani Müdahale”, Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, cilt. 6, sayı. 1, 2001.
ELCÜNDİ, Gassân, “‫”التدخل لصالح اإلنسانية في القانون الدولي العام‬, Mısır Uluslararası
Hukuk Dergisi, Sayı. 43, Mısır 1987.
107
ERKMEN,
Serhat,
“ABD
Ve
İngiltere’nin
Irak
Karşısındaki
Kuvvet
Kullanımlarının Değerlendirilmesi”, Avrasya Dosyası, BM Özel, Cilt. 8, Sayı. 1,
ilkbahar- 2002.
ERTUĞRUL, ELÇİN, “Insane Müdahale”, s. 661-662. http://www.ayk.gov.tr/wpcontent/uploads/2015(4.1.2016).
EL-UBEYDİ, Muhammed, , " ‫ ؟ حقائق ال يعرفها‬1988 ‫ماذا جرى في مدينة حلبجة الكردية عام‬
‫”الناطقون بالعربية‬, 2010, http://www.albasrah.net(30.03.2016).
EL-CÜNDİ, Gassân, “‫”التدخل لصالح اإلنسانية في القانون الدولي العام‬, Mısır Uluslararası
Hukuk Dergisi, Sayı. 43, Mısır 1987.
FORSYTHE, David P., Stephen D. Krasner, Sovereignty: Organized Hypocrisy,
Princeton University Press 1999.
GALİP,
Ali,
“‫اإليرانية‬
‫االستراتيجية‬
‫في‬
‫العراق‬
‫”أهمية‬,
23.07.2014
http://www.alrashead.net(30.05.2016).
GÖK, Süleyman, “İnsani Müdahale ve Uluslararası Meşruluk”, 7 Şubat 2012,
http://akademikperspektif.com(25.03.2016).
KARAKUŞ, Huzeyfe Furkan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, “İnsan
Haklarının Evrenselliği Üzerine Yaklaşımlar”, http://www.sdeakademi.org/sdetay.asp.
KATU, Abdülmünim Saîd, “‫”العراق والتحرك من اجل إنهاء الحظر الدولي‬, Sayı. 172, 10.11.
2000.
KEF, Sevda, “İnsani Müdahale”, http:// www.tuicakademi.org.(04.01.2016).
KESKİN, Funda, “BM Ve Kuvvet Kullanma”, s. 155, http://www.21yyte.org.pdf
(01.02.2016).
NACCAR, Ahmet Münir, “Irak'ın Kuveyt'i işgali etkilerinin ekonomik profilleri”,
http://pubcouncil.kuniv.edu.kw/jgaps/homear.aspx?id=1&Root=yes
108
MALANCZUK, Peter, “The Kurdish Crisis and Allied Intervention in the
Aftermath of the Second Gulf War”, European Journal of International Law, Bahar-1991,
http://www.ejil.org/journal/Vol2/No2/art6-02.html(29.06.2016).
MESÇİOĞLU, Merve, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve ABD’nin 2003 Irak
Müdahalesi”,
Ankara
Üniversitesi,
Uluslararası
İlişkiler,
23
Mart
2013,
http://akademikperspektif.com/2013/03/23/kuvvet-kullanma-yasagi-ve-abdnin-2003irak-müdahalesi(20.05.2016).
MİCHAEL, Ignatieff, “Intervention and State Failure”, Dissent-2002, Vol. 49,
Issue 1.
MUHAMMED, Osman Abdurrahman Abdüllatif, “ ‫التدخل الدولي لمصلحة الشعوب بين‬
‫”القانون الدولي اإلنساني ومنطق القوة‬, Uluslararası Hukuk Dergisi, Cilt. 63, Sayı. 63.
MUSTAFA, Ahmet, “1971 ,” ‫االكراد والوحدة الوطنية في العراق‬, Sayı. 63.
ORALLI, Levent Ersin, “Uluslararası Hukukta ve BM Sisteminde Askeri
Müdahale
Olgusu”,
Tesam
Akademi
Dergisi,
http://atif.sobiad.com/sobiadfiles/sobiadarsiv(15.02.2016).
ÖZTÜRK, Mehmet,” I. Körfez Savaşı’ndan (1990- 91) – 11 Eylül Sürecine
ABD’nin Irak Politikası Ve Bunun Türk-Amerikan İlişkilerine Etkileri”, Akademik Bakış
Dergisi-2010, Sayı. 19.
PİRİNÇÇİ, Ferhat, “2003 Savaşı Sonrası Süreçte Irak’ta Siyasal Yapılanma”, Fırat
Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü İkinci Orta Doğu Semineri:
Dünden Bugüne Irak, 27-29 Mayıs 2004, Elazığ, Fırat Üniversitesi Basımevi, Cilt II.
PEKYARDIMC, Elif Burcu, İnsancıl Müdahale Kavramı Ve Kosova Sorunu,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara – 2006, s. 43-44, https://www.google.com.iq (24.01.2016).
ROBERT, Adam, “ ‫”دور القضايا اإلنسانية في السياسة الدولية في التسعينات‬, 1999.
109
SAK, Yıldıray, Uluslararası Hukukta İnsancıl Müdahale ve Libya Örneği:
Suriye’de Yaşanan ya da Yaşanacaklar için Dersler, Uluslararası İlişkiler, Cilt. 11, Sayı.
44, 2015, http://www.uidergisi.com.tr(16.07.2016).
STEVEN, Haines, “Military Intervention and International Law”, Trevor C.
Salmon (ed.), Issues in International Relations, Routledge, 2000.
STONE, Julius, "Hopes and Loopholes in the 1974 Definition o f Aggression",
American Journal of International Law, Cilt. LXXI, No:1- 1977.
SÜLEYMAN, Sihâm,, “1991 ‫ دراسة حالة العراق‬-‫تأثير حق التدخل اإلنساني على السيادة الوطنية‬
, Yüksek Lisans Tezi, Bin Yusuf Bin Hadde Üniversitesi Siyasal ve Yayın Fakültesi,
Cezayir-2005.
TEKİN, Segâh, İnsani Müdahale Kavramı Ve Libya’nın Geleceği, Ankara- 2011.
TOSUN, Fatih, “Uluslararası Hukukta “Kuvvet Kullanma ve Karışma”
Kavramlarının
Değişen
Anlamı”,
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/guvenlikstrtj/article/viewFile(05.01.2016).
TUNÇ, Ferit, “1991 Körfez Savaşı ve Irak’a İnsancıl Müdahale”, 20 Şubat 2014,
http://www.batmanyongazetesi.com(24.04.2016).
TÜRKY, Ahmet, “1990‫”القضية الكردية في العراق‬, Sayı. 135, Bağdat- 1990.
USLU, Nasuh, “ Körfez Savaşı ve Amerika’nın Politikaları”, Ankara Üniversitesi
SBF, Temmuz Eylül, 1999, Sayı. 54-3, http://www.politics.ankara.edu.tr(14.06.2016).
YAMAN, Didem, “11 Eylül Sonrasında ABD: Algılamalar, Psikolojik Yansımalar
ve Yasal Düzenlemeler”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt. 1,Sayı. 1.
YAMANER, Melike Batur, ÖKTEM, A. Emre, KURTDARCAN, Bleda, UZUN,
Mehmet C., 12 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmeleri Ve Ek Protokolleri, 1949
Sözleşmeleri, 30 Ocak 1953 tarihli ve 8322 sayılı Resmi Gazete’ de ve Düstur’ da, 3.
Tertip, cilt. 34, Ankara- 1953, yayınlanan resmi çeviriye sadık kalınarak aktarılmıştır,
http://docplayer.biz.tr(25.06.2016).
110
BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN MADDELER VE KARARLAR
Birleşmiş Milletler Antlaşması 1. Madde.
Birleşmiş Milletler Antlaşması 51. Madde.
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 25. Madde.
660 sayılı karar, Güvenlik Konseyi tarafından 1990 yılında çıkarıldı. Karar 14 oy
çokluğuyla kabul edildi, Yemen oylamaya katılmadı.
18.04.1991’de Irak’la BM Arasında İmzalanan Mutabakat Müzekkeresi, f. 2.
Aynı Müzekkere, f. 3.
Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet, İnsan Hakları- 380H00027, Ankara, 2011, s. 3.
Arap Birliği Araştırmalar Merkezi, Irak’a Savaş: Rapor Belgeleri Günlükleri, b. 1,
Beyrut, 2007.
‫ مركز دراسات‬،‫ الطبعة األولى‬،‫ يوميات وثائق تقارير‬:‫ الحرب على العراق‬،‫ مركز دراسات الوحدة العربية‬,
Beyrut, 2007.
Ortadoğu İncelemeler Merkezi, Ortadoğu’da Kürt Meselesinin Geleceği, Amman2000.
111
İNTERNET KAYNAKLARI
https://tr.wikipedia.org/wiki/Birleşmiş Milletler (12.01.2016).
http://www.bilgeturksam.com(07.04.2016).
https://tr.wikipedia.org(11.04.2016).
http://www.dunyabulteni.net(30.04.2016).
https://tr.wikipedia.org(04.05.2016).
http://www.ombudsman.gov.tr(13.05.2016).
https://tr.wikipedia.org(19.06.2016).
https://www.evrensel.net/haber(19.07.2016).
http://www.unicankara.org.tr(22.07.2016).
112
Download