T. C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU HUKUKU ANABİLİM DALI ULUSLARARASI HUKUKTA İNSANİ MÜDAHLE VE IRAK ÖRNEĞİ Yüksek Lisans Tezi Hazırlayan Hanan Ahmed Ali BAYATI Tez Danışman Yrd. Doç. Dr. Selcen ERDAL Konya – 2016 İÇİNDEKİLER KISALTMALAR………………………………………………………………………..4 ÖZET…………………………………………………………………………………….5 ÖN SÖZ………………………………………………………………………………….6 GİRİŞ………………………………………………………………………………….....7 BİRİNCİ BÖLÜM İNSANİ MÜDAHALE KAVRAMI I. İnsani Müdahale Kavramının Tanımı ..................................................................... 10 II. İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi ........................................................................ 10 III. Uluslararası Hukuk Açısından İnsani Müdahale .................................................. 13 A. Birleşmiş Milletler Antlaşması .......................................................................... 13 1. Genel Olarak ................................................................................................... 13 2. Kuvvet Kullanma ve İnsani Müdahale ........................................................... 15 a. Kuvvet Kullanımının Yasaklanması ........................................................... 15 b. Kuvvet Kullanılmasına İzin Verilen Haller ................................................ 18 i. Meşru Savunma ve insani Müdahale ................................................ 18 ii. Güvenlik Konseyi Kararı ile Kuvvet Kullanımı ............................... 24 B. Uluslararası Örf Ve Âdet Hukukunda İnsani Müdahale .................................... 26 IV. Egemenlik ve İnsani Müdahale ........................................................................... 27 1. Egemenlik Anlayışının Gelişimi .................................................................... 27 2.Egemenlik ile İnsani Müdahale İlişkisi ........................................................... 29 3.İnsani Müdahale ile Önleyici Müdahale Arasındaki İlişki .............................. 31 İKİNCİ BÖLÜM IRAK’A İNSANİ MÜDAHALE VE GEREKÇELERİ I. Irak’a İnsani Müdahale ....................................................................................... 34 A. B. 1988’deki Halepçe Olayları ............................................................................ 35 1. 1988’de Halepçe’ye Kimyasal Saldırı ........................................................ 35 2. Halepçe’de İnsan Haklarının Çiğnenmesiyle İlgili Uluslararası Rapor ..... 36 3. Halepçe Olaylarının Sorumlusu Kimdir? ................................................... 37 1991’de Körfez Savaşı.................................................................................... 39 1. Güvenlik Konseyi'nin Kriz Yönetimi……………………………………….42 2.BM Sözleşmesi’nin Altıncı Bölümüne Geçmeden Yedinci Bölümün Hemen Tatbik Edilmesi .................................................................................................. 42 3. Yedinci Bölüm Irak’a Karşı Çıkarılan Güvenlik Konseyi Kararına Uygulanmasının Hukuki Süreci ......................................................................... 43 C. Askeri Müdahale ve Irak’a Karşı Güç Kullanma İzni .................................... 44 1 1. 661 ve 665 Sayılı Kararların İçeriği ........................................................... 44 2. 678 Sayılı Karar Gereği Irak’a Askeri Müdahale ....................................... 46 D. II. 1991’deki Kürt ve Şiilerin Ayaklanması ........................................................ 48 1. Irak Yönetiminin Kürt ve Şiilere Karşı Muamelelesi ................................. 48 2. Irak Hükümetinin 1991’de Şii ve Kürtlerin Ayaklanmaların Bastırması ... 50 a. 1991’de Şii Ayaklanmasının Bastırılması ............................................ 50 b. Kürt Ayaklanmasının Bastırılması........................................................ 50 1991’de Irak’a Yapılan İnsani Müdahalenin Gerekçeleri .................................. 51 A. Devletin Sınırları Dışına Çıkan İnsan Haklarının Çiğnenmesine Karşı Koymak……………………………………………………………………….52 1. Ahlaki ve İnsani Görev Olarak İnsan Haklarının Koruması ...................... 53 a. Irak’ta İnsan Haklarının Çiğnenmesini Durdurmak İçin İnsani Müdahalenin Gerekliliği ........................................................................... 53 b.İnsan Haklarının Evrenselliği ve Mutlak Egemenlik İlkesinin Gerilemesi.56 2. İnsan Haklarını Koruma Gerekçelerinin Değerlendirmesi ......................... 58 a. Uluslararası Toplumun 1991’den önce Irak Yönetiminin İnsan Haklarını İhlal Etmesini Görmezden Gelmesi................................................ 58 b. B. İnsan Haklarını Korumak İçin Yapılan Müdahalenin Seçilmesi .......... 59 Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi ............................................... 60 1. Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi ........................................... 61 a. 688 Sayılı Kararın Irak’ın Müdahaleye Onay Vermesine Yoğunlaşması 61 b. 18.04.1991 Tarihinde İnsani Yardımla İlgili İmzalanan Mutabakat Müzekkeresi ................................................................................................... 61 c. 2. C. BM’nin Gözlemci Göndermesiyle İlgili 25.05.1991 Tarihli Anlaşma . 63 Irak’ın İnsani Müdahaley Onayının Değerlendirilmesi .............................. 64 a. Irak’ın Şekilsel Onayı ........................................................................... 64 b. Onayın Sadece BM Örgütü’nün Müdahalesini Kapsaması .................. 65 c. Irak Onayının Müdahaleden Sonra Olması........................................... 67 Irak’a Müdahalenin Gerçek Sebebinin Uluslararası Çıkar Olması ................ 68 1. Irak’ın Stratejik Konumu ...................................................................... 68 2. Irak’ın Petrol Rezervi............................................................................ 69 3. Silah Ticaretinin Canlandırılması ......................................................... 70 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KOALİSYON DEVLETLERİNİN IRAK'A İNSANİ MÜDAHALELERİNİN HUKUKİ TEMELİ Irak’a İnsani Müdahale Mekanizmaları.............................................................. 73 I. A. İnsani Merkezler ve Çadırlar .......................................................................... 74 2 1. Fransa’nın İnsani Merkez ve Çadırların Kurulma Önerisi ......................... 74 2. Koalisyon Devletlerinin İnsani Çadır ve Merkezlerin Yapılması İçin İşe Koyulması........................................................................................................... 75 B. Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge .......................................................................... 76 1. Güvenli Bölge Kavramı .............................................................................. 77 a. Güvenli Bölgenin Tanımı ..................................................................... 77 b. Güvenli Bölgenin Hukuki Kaynakları .................................................. 79 b.1. Birleşmiş Milletler ............................................................................... 79 b.2. Uluslararası Sözleşmeler ..................................................................... 79 2. Güvenli Bölgelerin Oluşturulma Ölçüleri ve Şartları ................................. 79 3. Irak Hükümetinin Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge Oluşturulmasına Karşı Tutumu ............................................................................................................... 80 C. Uçuşa Yasak Bölgeler .................................................................................... 81 1. Uçuşa Yasak Bölgelerin Oluşturulması...................................................... 82 a. Kuzey Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması ................................ 82 b. Güney Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması ................................ 83 2. II. Uçuşa Yasak Bölgelerin Hukuki Durumu .................................................. 84 a. Uçuşa Yasak Kuzey Bölgenin Hukuki Durumu ................................... 84 b. Uçuşa Yasak Güney Bölgenin Hukuki Durumu ................................... 85 Irak’a İnsancıl Müdahalenin Meşruiyeti ............................................................ 85 A. Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli ................................................ 86 1. Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Bir Temeli Olarak 688 SayılıKararı.86 2. 688 Sayılı Kararın 678 Sayılı Karara Dayanması ........................................ 88 B. Uçuşa Yasak Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli ........................................ 89 C. BM’nin Uçuşa Yasak Bölgeler Koyma Çözümünden Uzak Durması ve Irak’a Karşı Güç Kullanmak ............................................................................................. 91 1. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağı Koymaya Karşı Olumsuz Tutumu ........ 92 2. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağını Çözmekten Uzak Durmasından Sorumlu Olan Birim .......................................................................................................... 92 a. Güvenlik Konseyin Hukuki ve Siyasi Sorumluluğu ............................. 93 b. Genel Kurul Yetkilerini Dondurmak .................................................... 93 c. BM Genel Sekreteri’nin Hukuki ve Siyasal Sorumluluğu.................... 94 SONUÇ………………………………………………………………………………....97 KAYNAKÇA…………………………………………………………………………101 3 KISALTMALAR ABD : Amerika Birleşik Devletleri b. : İbn BM : Birleşmiş Milletler f. : fıkra GK : Güvenlik Konseyi S : Sayfa UAD : Uluslararası Adalet Divanı ICISS : International Commission on Intervention and State Sovereignty (Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası) CIA : Central Intelligence Agency (Amerika Askeri İstihbarat Ajansı) ILA : Uluslararası Hukuk Derneği 4 ÖZET İnsani müdahalenin konusu Birleşmiş Milletler Antlaşması’nda kuvvet kullanımının yasaklanması ile gerçekleşmiştir. Kuvvet kullanımının yasaklanması ile birlikte, eskiden var olan tüm kuvvet kullanma yöntemleri gibi insani müdahale de bu yasağın kapsamında kalmıştır. BM Antlaşması gereğince çözmeye zorlamayacağını ifade eden madde 2/7’ye uygun olup olmadığı, yine Birleşmiş Milletler Antlaşması VII. Bölümü çerçevesinde uluslararası barış ve güvenliği ihlal edip etmediği değerlendirilmiştir. Ayrıca insani müdahalenin uluslararası örf ve âdet hukukuna uygunluğuyla “jus cogens” bir kural olup olmadığı incelenmiştir. 1991’de Irak’taki Saddam rejiminin saldırılarına karşı Kuzey’deki Kürt grupların ve güneydeki Şii grupların korunması için oluşturulan çekiç güç, Kuzey Irak’a ABD liderliğinde gerçekleştirilen “Huzur Operasyonu” Irak’ın içişlerine müdahaledir. 1992’de Irak’ın kuzeyinde ve güneyinde oluşturulan “uçuşa yasak bölge” ile Saddam Hüseyin rejimine karşı korunması amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: İnsani müdahale, kuvvet kullanma, uluslararası örf-âdet hukuku, Huzur Operasyonu, uçuşa yasak bölge. Abstract The subject of huminitarion intervention has been actualised with the prohibition of using forces of United Nations agreement, Huminitarion intervention took plase in the scope of this prohibition lik an the procedule of using forces in the past with the prohibition of using force. Within the agreement of United Nations, whether the peace and security has been violated and It is proper for 2/7 in the frame of the part of united nations o greement or not is evaluated. Besides, Convenience of humminitarion intervation was eromined in the perspective of ( jus cogens) unwritten law of nations. Combined task force that is constituted for protecting the Kurdish groups in the north and the shi’a groups in the south. Against the attacks of Saddam Rejime in 1991 inter fered in the internal affairs of Iraq with the “peace operations” which is organized under the authority of U.S.A. In 1992, no flight zone was constituted in the north and south of Iraq for the purpose of protecting civilians against Saddam Rejime. Key words: humitarion intervention, using force, unwritten law of nations, peace opertion, no flight zone. 5 ÖN SÖZ Bu çalışmanın ortaya çıkmasında, başta değerli eleştiri ve yorumlarıyla bana yol gösteren kıymetli danışmanım Yrd. Doç. Dr. Selcen ERDAL olmak üzere Selçuk Üniversitesi/Kamu Hukuku deki Hocalarıma ve sevgili aileme teşekkür ediyorum. Tüm hata ve eksikler ise sadece bana aittir. 6 GİRİŞ İkinci dünya savaşından sonra insani müdahale önem kazanan günümüzde de üzerinde durulan bir konudur. 1944’te bu konuya ilişkin Avrupa Parlamentosu tanım yapmış ve Güvenlik Konseyi 1965’te Güney Rodezya ile ilgili Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 39. maddesine göre uluslararası barışı ve insan haklarını ihlal edildiğine dair tespitte bulunarak ve 1970’lerden itibaren de ilk insani müdahalelerinde bulunmuştur1. İnsani müdahale kavramının tanımı olduğu kadar uluslararası hukuka uygun olup olmadığı da tartışmalıdır. Bu hususta, insani müdahalenin unsurlarının da kendi içlerinde tartışmalı kavramlar olmasının payı büyüktür. İnsani müdahale, üzerinde en çok mutabık kalınan ve en basit tanımıyla; “bir devletin vatandaşlarını o devletin uyguladığı geniş çaplı insan hakları ihlallerinden korumak amacıyla bir devlet, devletler grubu ya da uluslararası örgütler tarafından kuvvet kullanılması ya da kuvvet kullanılması tehdidi”2 dir. İnsani müdahalenin amacı güvenliğin ve barışın sağlanmasına yönelik olarak ifade edilmektedir. Uluslararası ilişkiler seksenli yıllardan beri iç anlaşmazlıklara kıyasla uluslararası anlaşmazlıkların eksilmesiyle temayüz etmektedir. İç anlaşmazlıklar günden güne artıyor. Öyle ki grupsal, etnik ve dini çatışmalar büyümüştür. Bunlar savaşan ve savaşmayanı ayırmadan binlerce ölüyü geride bıraktı. Bu kanlı savaşlar çoğu zaman insan haklarını geniş bir şekilde çiğnedi. Bu da BM hükümleri ve ilgili uluslararası sözleşme ve bildirilere apaçık aykırıdır3. Dünyanın şahit olduğu iç çatışmaların geride bıraktığı ve hala bırakmaya devam ettiği bu kurbanlar büyük bir sıkıntı yaşıyorlar. En basit hakları olan yaşama haklarını kaybediyorlar. O zaman insani müdahale düşüncesinin doğmasıyla konu 1986 yılından beri akademik çerçevede tartışıldı. Nitekim Paris Güney Üniversitesi; Dünya Doktorlar 1 2 3 KEF, Sevda, “İnsani Müdahale”, http:// www.tuicakademi.org (04.01.2016). ERTUĞRUL, ELÇİN, “Insani Müdahale”, s. 661-662, http://www.ayk.gov.tr/wpcontent/uploads/2015(07.01.2016). MOUSSAOUİ, Amal, التدخل الدولي ألسباب إنسانية في القانون الدولي المعاصر, Cezayir 2012, s. 7. 7 Örgütü ve Fransa yönetimi desteğiyle insani müdahale düşüncesi öncülerinin denetimi altında uluslararası bir forum düzenledi. Onların başında da Bernard Kouchner ve Mario Bettati vardı. Bu foruma “İnsan Hak ve Etiklerinin İlk Uluslararası Sempozyumu” denilebilir. Bu sempozyum toplu baskı eylemleri ya da iç veya uluslararası silahlı çatışma kurbanlarının hakkına çağrı yaptı4. Bu girişimin belli devlet çevrelerinde büyük bir destek gördüğünü söylemek mümkün olsa da üçüncü dünya ülkelerinin yanında o çekince ve şüpheyle karşılandı. Bu ülkeler, bu kavramın kurban oldukları ve hala olmaya devam ettikleri gücün siyasetine destek verdiğini gördüler. Birleşmiş Milletlerinin (BM) müdahale hakkının hukukiliği Sözleşme’nin 55. maddesinden çıkmaktadır. Sözleşmeyi imzalayan ya da ona katılan ve ona onay veren her devlet onun gereklerine saygı göstermesi gerekir. Uluslararası Örgütün insani müdahale hakkı; İnsan Hakları Uluslararası Hukuku’nun uluslararası anlaşma ve tüm ulusal yasalara üstünlüğüyle ortaya çıkmaktadır. Ayrıca uluslararası barış ve güveni korumak ve onun amaçlarını gerçekleştirmek-ki insan haklarına saygı da bundandır-için müdahale hakkıyla ortaya çıkmaktadır5. O zaman BM sorununu ve onun insani müdahaledeki rolünü inceleyerek öğrenmek gelişigüzel bir mesele değildir. Bu örgütte çalışanların faaliyetlerinin artmasıyla o, üçüncü dünya devletleri ve halkları için bir zorunluluk haline geldi. Sürekli araştırmaları; güven ve istikrarı sağlamak içindir. BM örgütüne gelen en önemli mesele Irak’ta insan haklarının çiğnenmesi meselesidir. 25.02.1991’de Körfez savaşının bitimi, Kuveyt’in özgürleştirilmesi, Irak güçlerinin oradan çıkması ve Irak’ın 687 saylı karardan sonra ABD’nin kuzey ve güneyde anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Bu da Saddam Hüseyin’i onlara karşı güç kullanma zorunda bıraktı. 05.04.1991 tarihli 688 sayılı karar altında GK’nin bir karar çıkarması için acele etti. Fransa insani müdahale düşüncenin sahibi olması hasebiyle kendi projesini bu esnada 4 5 HALİL, Muhammed, استخدام القوة في القانون الدولي المعاصر, Cezayir 2004, s. 30. ZAKARİA, Jassim Muhammed, مفهوم العالمية في التنظيم الدولي المعاصر, Suriye 2006, s. 85. 8 sundu. Orada bölgedeki durumun uluslararası barış ve güveni tehdit etmeye başladığına değindi6. Konuyu Seçme Sebepleri İnsani müdahaleye yol açan gerçek sebepleri örenmek. İnsan haklarının çiğnendiği durumların bulunmasına rağmen onun için kimse hareket etmiyor. GK’nin insan haklarının çiğnenmesiyle yaptığı muamelenin tarafsızlığını açıklamak ve BM’nin o ihlalleri durdurma politikasını öğrenmek. Bu sorunun farklık görünümlerini açıklamak. Bu da şimdiki uluslararası hukukun insani müdahale meselesine karşı tutumunu ve özellikle soğuk savaştan sonra BM’nin tutumunu belirlemekle olur. Araştırmanın Amacı Araştırma Irak’a insani müdahale gerekçelerini incelemeyi amaçlıyor. İnsani müdahalenin, kendi hukuki temeline ihtiyaç duymasının gölgesinde ona bir nevi meşruiyet eklenebilir. En son olarak da bu araştırmadan Irak’a insani müdahaleden umulan neticelere ulaşmayı amaçlıyoruz. O neticelerin başında da insani yaklaşımlar gelmektedir. Bu çalışma üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümünde: İnsani Müdahale Kavramının Tanımı, İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi, Uluslararası Hukuk Açısından İnsani Müdahale, İnsan Hakları, Egemenlik Ve İnsani Müdahale. İkinci bölümünde: Irak’a İnsani Müdahale ve Gerekçeleri. Üçüncü bölümünde: Koalisyon Devletlerinin Irak’a İnsani Müdahalelerinin Hukuki Temeli. 6 CAFER, Abdul Salam, مبادئ القانون الدولي العام, Kahire 1996, s. 349. 9 BİRİNCİ BÖLÜM İNSANİ MÜDAHALE KAVRAMI I. İnsani Müdahale Kavramının Tanımı Devletin egemenliği ilkesi, BM Antlaşması ile başlayan 1945 sonrası uluslararası düzende son birkaç yüzyıldır dünya düzenini, devletlerarası ilişkileri düzenleyen ve belirleyen temel bir ilke olarak esas alınmıştır7. Esasen şunu belirtmek gerekir ki; “askerî müdahale” ve “insanî müdahale” adından da anlaşılacağı üzere birbirinden farklı kavramlardır. Askerî müdahale tek bir devlet, iki devlet veya bir koalisyon tarafından kara, deniz veya havada, müdahale edilen devletin rızası alınarak veya alınmadan, yetkili bir bölgesel otoritenin veya BM Güvenlik Konseyi’nin onayı alınarak veya alınmadan gerçekleştirilen askerî operasyonları kapsar8. İnsanî müdahale ise bir devletin sınırları içinde başka devletler tarafından kendi vatandaşlarını korumak amacıyla olmamak kaydıyla, geniş kapsamlı ve ağır insan hakları ihlallerini önlemek veya durdurmak için müdahale edilen devletin izni alınmadan güç kullanılması veya güç kullanılması tehdidinde bulunulmasıdır. Bu durumda kuvvet kullanma veya kullanma tehdidi ile başka devlet tarafından kötü muamelelere maruz kalan halkın korunması söz konusudur9. II. İnsani Müdahale Tarihsel Gelişimi 19. yüzyılda ortaya çıkan insanlık adına müdahale doktrini işte bu esaslar üzerine oturtulmuştur. İnsanlık adına müdahale doktrinine göre, “bir hükümet, egemenlik haklarının sınırları içinde hareket etmesine rağmen, insanlığın haklarını, uygarlığımızı ve geleneklerimizi rencide edecek kadar zalimce ve haksızca ihlal ederse, müdahalede bulunmak meşrudur. Bunun en önemli sebebi ise devletlerin egemenliği ve bağımsızlığı 7 8 9 TOSUN, Fatih, “Uluslararası Hukukta “Kuvvet Kullanma ve Karışma” Kavramlarının Değişen Anlamı”, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/guvenlikstrtj/article/viewFile (14.01.2016). STEVEN, Haines, “Military Intervention and International Law”, Trevor C. Salmon (ed.), Issues in International Relations, Routledge, 2000, s. 94. TEKİN, Segâh, İnsani Müdahale Kavramı Ve Libya’nın Geleceği, Ankara 2011, s.7. 10 ne kadar saygıdeğer olursa olsun, daha saygıdeğer bir şey vardır, o da insanlığın ve toplumun rencide edilmeme hakkıdır”. 1792 Antlaşmasının dördüncü maddesin göre “Eğer bir devletin sakinleri keyfi yönetim tarafından mağdur edilirlerse, bir diğer devlet haklı olarak müdahale edebilir ve mağdurlara yardım etmek için kuvvet kullanabilir”10. Milletler Cemiyetinin, 1920 yılında ardından da BM’nin 1945 yılında kurulmasıyla klasik uluslararası sistemin dönüştürülmesi dönemi başlamıştır. BM, "emperyalist bir dünya düzeninin politik-hukuki iktidar tekellerini" oluşturma işlevini yüklenerek bu güne kadar görevini sürdürmüş ve tüm ulus-devletlerin uluslararası bir örgütte birleştirilmesini başararak, evrensel normlardan kaynaklanan bir uluslararası hukuk yaratmıştır11. Yaratılan bu hukuk sistemi, ulus-devletler açısından egemenlik haklarının paylaşması demek olmuştur. BM ile sömürgecilikten kurtulup yeni bağımsızlıklarını kazanan devletlerin biçimsel eşitliği ve bağımsızlığını tanınırken, diğer yandan bu biçimsel bağımsızlığı sınırlayacak ve ulusal politikaları manipüle etmeyi sağlayacak "üstün ortak amaçlar" formüle edilmiş ve onlara dayalı politikalar yürütülmüştür. "İnsan hakları, barışın ve güvenliğin korunması", ulus-devletin uluslararası hukuktaki egemenlik haklarını sınırlayan hukuksal ilkelerin en başında yer almıştır12. 1967 yılında Afrika devletlerinden, Nijerya’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden Biafra’da İbo azınlığa karşı askeri katliamlar uygulanmıştır. Fransa’da yaşanan bu katliamlar sonucunda İbolar lehine müdahale hakkı kampanyası başlatmıştır. Bu yaşanan olaylara tepki göstermek manasında iki hukukçu, Micheal Reisman ve Myers Mc Dougal, 1969 tarihli “İboları korumak için insancıl müdahale” adlı makaleyi kaleme almışlardır. Amaç ise bu durumda tek taraflı insancıl müdahale hakkının meşru olduğunu ve bunun daha ileride BM tarafından kurumsallaştırılmasını savunmuşlardır13. Bu manada Uluslararası Hukuk Derneği’nin (Interntional Law Association-ILA) bir protokol hazırladığını görüyoruz. Bu raporlardan kaynaklanan ortak kriterler şunlardır14: 10 11 12 13 14 TÜRKMEN, Füsun, İnsan Haklarının Yeni Boyutu: İnsancıl Müdahale, İstanbul 2006, s.28-29. ÖZDEK, Yasemin, Uluslararası Politika ve İnsan Hakları, Ankara 2000, s.151. ÖZDEK, s. 151-164. TÜRKMEN, s.31. TÜRKMEN, s. 31-32. 11 1. Acil nitelikte ve ciddi insan hakları ihlallerinin sürüyor olması; 2. Müdahale dışında her türlü çözüm yolunun daha önceden tüketilmiş olması; 3. Yeterli zaman olması halinde, olası müdahaleci tarafın BM Güvenlik Konseyine planlanan eylemin amacını belirgin bir biçimde açıklaması; 4. Müdahalecinin başlıca amacının kendi çıkarlarını savunmak yerine insan hakları ihlallerini engellemek olması; 5. Bu amaç bağlamında; müdahalenin söz konusu devletin idari yapısına zarar vermesi; 6. Müdahalenin mümkün olduğu kadar kısa bir süre içinde tamamlanması ve hedefe ulaşılır ulaşılmaz sonlandırılması; 7. Hedefin gerçekleştirilmesi yönünde mümkün olduğu kadar az kuvvet kullanılması; 8. İmkân varsa, müdahalecinin söz konusu devlet tarafından davet edilmesi ve eylemin karşılıklı işbirliği içinde yürütülmesi; 9. Müdahalenin eylem öncesi BM Güvenlik Konseyi’nin toplanmasını talep eden, müdahalenin ancak Konseyin daha önce müdahale etmemesi durumunda gerçekleştirileceğini açıklaması; 10. BM tarafından yapılacak bir müdahalenin bölgesel bir örgüt tarafından yapılacak müdahaleye, bölgesel bir örgüt tarafından yapılacak bir müdahalenin ise bir devlet veya devletler topluluğu tarafından yapılacak müdahaleye tercih edilmesi; 11. Müdahaleden önce, müdahalenin söz konusu devlete, sürdürülen ciddi insan hakları ihlallerine son vermesi için kesin bir uyarı veya ültimatom göndermesi; 12. Yukarıdaki koşulları yerine getirmeyen her müdahalecinin BM Antlaşmasının 12 VII. Bölümü uyarınca barışı tehlikeye sokmuş olurlar. BMGK yoluyla insani müdahaleye meşruiyet kazandırıldı. Ancak o dönemin siyasi konjonktürü ve zihniyeti buna imkân vermemiş, 1980 yılların ortasına kadar BM Genel Kurulu çeşitli bildirgeler vasıtasıyla “her ne sebeple olursa olsun” müdahale kavramını reddetme yoluna gitmiştir. BM Genel Kurulu,8 Aralık 1988 tarihinde Fransız Hükümetinin girişimleriyle bir adım atmış ve 43/131 sayılı kararıyla, bir devletin halkına yardım edemediği acil durumlarda, başka devletlerin veya insancıl örgütlerin engelsiz bicimde yardıma gelmelerin izin verilmesin kabul etmiştir. Bu kara, insancıl müdahale kavramını uluslararası meşruiyet yönündeki ilk adımıdır15. 1990 yılında BM Genel Kurulu, yine Fransa’nın önderliğinde ikinci bir adım atmış ve 45/100 sayılı kararıyla, çatışma sırasında sivil halka yardım ulaştırılabilmesi için savaş alanında insancıl amaçlı geçitlerin (corridor humanitaire) açılmasına olanak tanımıştır16. III. Uluslararası Hukuk Açısından İnsani Müdahale 1. Birleşmiş Milletler Antlaşması A. Genel Olarak 24 Ekim 1945'te kurulmuş olan BM, dünya barışını, uluslararası güvenliğini korumak ve ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliğini sağlamak için kurulan uluslararası bir örgüttür. BM kendini "adalet ve güvenliği, ekonomik kalkınma ve sosyal eşitliği uluslararasında tüm ülkelere sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş" olarak tanımlamaktadır. Uluslararası ilişkilerde, kuvvet kullanılmasını ilk olarak evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma BM Antlaşması'dır. Örgüt ilk kurulduğu yıllarda üye sayısı 51 iken bugün ise bu sayı, üyeliği kaldırılan Vatikan ve değiştirilen Çin Halk Cumhuriyeti, son katılan üye Güney Sudan dahil 193'e ulaşmıştır. Örgütün genel merkezi New York'ta bulunmaktadır ve örgüt faaliyetleri 15 16 TÜRKMEN, s. 33. GHOZALI, Nasser Eddine, “Heurts et malheurs du devoir d’ingerence humanitaire”, Relations İnterationales et strategiques, 1991-3, s. 84. 13 buradan yürütülmektedir. Her yıl düzenli olarak, üye ülkelerle yapılan toplantılar yine bu genel merkezde gerçekleştirilmektedir. II. Dünya Savaşı'nın bitiminde savaşın galibi ülkeler tarafından, ülkeler arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırarak ileride meydana gelebilecek ve kendi güvenliklerini tehdit edebilecek bir savaşın önüne geçebilmek amacıyla, BM fikri ortaya atılmıştır. Örgüt yapısının halen bu amacı koruduğunu BMGK’nin varlığı ve çalışmalarıyla ortaya koymuştur. GK on beş ülkeden oluşmakta olup, bu üyelerden beşi daimi üye statüsündedir ve mutlak veto yetkisine sahiptir17. ABD, Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya, Birleşik Krallık ve Fransa beşi daimi üye ülkedir. GK karar alabilmesi için 9/15 oranı gerekli olup, daimi üyelerden herhangi birisinin aksi yönde oy kullanmaması gereklidir. BM içtihatlarına göre GK karar alırken veto yetkisine sahip üyelerden biri veya birkaçının oylamaya katılmaması bu üyelerin kararı veto ettiği anlamına gelmemektedir. Ayrıca daimi üyelerin çekimser kalmaları da aynı sonucu vermektedir. 1945 yılında BM kurulması ile beraber insan hakları standartlarının geliştirilmesi yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, 10 Aralık 1948’de BMGK tarafından bu çalışmaların ilk ürünü olarak kabul edilmiştir. Bildirge’nin bağlayıcı nitelikte olmaması nedeniyle çalışmalar 1948 yılından sonra da devam etmiş, ancak büyük ölçüde Soğuk Savaş’ın etkisiyle, bu çabalardan sonuç almak on yılları bulmuştur. Öte yandan, BM çatısı altında kabul edilmiş olsa dahi, bir insan hakları sözleşmesi ancak ona taraf olan devletler bakımından bağlayıcıdır. Bu nedenlerle, herhangi bir insan hakları sözleşmesine dayalı olmayan, doğrudan BM Şartı’nın yukarıda değinilen 1. maddesindeki amacı gerçekleştirmeye yönelik denetim usulleri kurulmuştur. 1945’te BM Antlaşması ile kurulmuş olan sistemin iki temel özelliği vardır. Antlaşma II Dünya Savaşı’nı yaşamış ve gerek Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında ortaya konulmuş anlaşmaların, gerek Milletler Cemiyeti’nin işlevsizliğini tecrübe etmiş bulunan ülkeler tarafından oluşturulmuştur. Ülkelerin yaşamış oldukları ağır savaş, onların savaştan olabildiğince uzak durmak istemelerine neden olmuştur, bu 17 HOŞ, Hasan Serdar, Haklı Savaş ve İnsancıl Hukuk, 1. Baskı, İstanbul 2013, s.97. 14 nedenle de Antlaşma’nı hazırlarken kuvvet kullanmanın her türlüsünü daha önce olmadığı kadar açık şekilde yasaklamaya çalışmışlardır18. İkinci olarak bu devletler daha önceki uluslararası mekanizmalardaki aksaklıklar sonucunda ettikleri tecrübeler bu kez gerçekten düzeni koruyacak ve bozulduğunda yeniden kurabilecek bir düzene sahip bir uluslararası örgüt kurmak istemişlerdir. Bunların sonucunda ortaya kuvvet kullanımını Antlaşmada belirtilen istisnalar dışında tamamen yasaklayan ve BM eliyle kuvvet kullanımını düzenleyen çeşitli hükümler ortaya çıkmıştır. Kuvvet kullanımı ile ilgili hükümler ve insani müdahale ile bağlantısı aşağıda ele alınacaktır. B. Kuvvet Kullanma ve İnsani Müdahale a. Kuvvet Kullanımının Yasaklanması BM Antlaşması’nın ilk maddesinde sayılan amaçlara ulaşmak üzere uyulacak ilkeleri açıklayan 2/4. madde oluşturmaktadır. Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunulmasını açıkça yasaklayan söz konusu hüküm şu şekildedir: “Teşkilatın üyeleri, milletlerarası münasebetlerinde gerek bir başka devletin toprak bütünlüğüne veya siyasî bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletlerin amaçları ile telif edilemeyecek herhangi bir surette, tehdide veya kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.” Böylece, BM Antlaşması’nın kabulüyle birlikte bir devletin diğer bir devlete karşı tek taraflı kuvvet kullanımında bulunması hukuka aykırı kabul edilerek yasaklanmıştır. BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde düzenlenen kuvvet kullanma yasağı, aynı maddenin 3. fıkrasında öngörülen devletlerin taraf oldukları uyuşmazlıkları uluslararası barış ve 18 PEKYARDIMCI, Elif Burcu, İnsancıl Müdahale Kavramı Ve Kosova Sorunu, Ankara Üniversitesi, SBE Kamu Hukuku, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 43-44, https://www.google.com.iq (28.01.2016). 15 güvenliği adaleti tehlikeye atmayacak bir şekilde çözüme kavuşturmaları gerektiği yükümlülüğünün doğal bir sonucudur19. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, devlet baş gösteren iç savaş gibi durumlarda ya da baş gösteren ayaklanma kuvvet kullanması anılan yasağın dışında kalmaktadır. Dolayısıyla bir devletin ülkesinde devam eden isyanı bastırmak veya gerilla hareketlerini önlemek amacıyla kuvvet kullanması, hükmün kapsamına girmemektedir. 1992 yılında Somali’de yaşanıldığı gibi iç çatışmalar, BM Antlaşması’nın 39. maddesine göre uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden ve önlem alınmasını gerektiren bir nitelik taşıyabilir. Ancak bu durum söz konusu iç çatışmanın BM Antlaşması’nda kuvvet kullanmaya ilişkin temel hüküm olan 2/4. maddede yasaklanan kuvvet kullanma kapsamına girmesine neden olmaz20. BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde kuvvet kullanmak ya da kuvvet kullanma tehdidinde bulunmak yasaklanmakla beraber yasağın silahlı kuvvet kullanılmasıyla sınırlı kalıp kalmadığı açıklanmamıştır. Bu nedenle, silahlı kuvvet kullanmanın yanı sıra siyasî ve ekonomik baskıların da yasaklanıp yasaklanmadığı tartışma konusu olmuş ve bu konuda başlıca iki görüş ortaya çıkmıştır21. İlk görüşe göre, yasaklanan kuvvet kullanma yalnızca silahlı kuvvet kullanmadır. Siyasi ve ekonomik baskı yapılması bu madde kapsamına girmez. İkinci görüş ise özellikle gelişmekte olan ülkeler ve Sosyalist dünya tarafından savunulmuştur ve ekonomik zorlamanın da günün koşulları gereği 2/4 kapsamında sayılması gerektiğini savunmaktadır. Yine 2/4.maddeyi açıklamak üzere Genel Kurul tarafından 1970’te kabul edilen “Dostça İlişkiler Bildirisi” de sadece “silahlı kuvvet kullanılması” terimi üzerinde durmaktadır22. 19 TOPAL, Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma, Ankara Üniversitesi, Kamu Hukuku, Doktora Tezi, Ankara 2004, s.102-103. 20 21 22 BOZKURT, Enver, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, 3. Baskı, Ankara 2007, s. 44-45. KESKİN, Funda, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş Karışma ve Birleşmiş Milletler, Ankara 1998, s. 35. KESKİN, s. 36. 16 İkinci görüş ise, daha çok gelişmekte olan ve Sosyalist ülkeler tarafından savunulmaktadır. Bu görüşe göre 2/4. madde de yer alan kuvvet sözcüğü ile kastedilen anlamın, hükmün amacı dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Devletin ülke bütünlüğü ve siyasî bağımsızlığını korumak şeklinde ifade edilen hükmün amacı, askerî tedbirlerle olduğu kadar, ekonomik ve siyasî baskılarla da tehdit edilebilir niteliktedir. Dolayısıyla bu tür zorlayıcı fiillerin de yasaklanmış olduğu ifade edilmektedir23. Bahsedilen bu görüşler ele alındığında devletlerin diğer bir devletin tavır ve politikalarını etkilemek için yaptıkları normal baskının kuvvet kullanma yasağı kapsamına girmediği görülmektedir. 1963 yılında Meksika’da yapılan Devletler Arasında Dostça İlişkiler ve İşbirliği Konferansı’nda devletlerin geniş yorumu reddetmişlerdir. Ekonomik ve siyasî baskıya daha açık olan küçük devletlerin söz konusu yolları yasak kapsamına sokma çabaları anlayışla karşılanabilir olmakla birlikte gelinen nokta bu tür bir yorumu desteklememektedir24. Milletler Cemiyeti Misakı ve Briand-Kellog Paktı’nda savaş açık bir şekilde yasaklanmış ancak savaşa varmayan kuvvet kullanma yolları anılan yasağın kapsamı dışında kalmıştır. Kuvvet kullanımına başvuran devletler taraf oldukları çatışmaları savaş şeklinde tanımlamayarak her iki düzenlemenin de öngördüğü yasaktan kurtulmayı amaçlamışlardır. Yaşanan bu deneyim BM Antlaşması’nın hazırlanması sürecinde göz önünde tutulmuş ve Antlaşmada savaş teriminin yerine kuvvet kullanma terimine yer verilmiştir. Böylece savaşın yanı sıra savaşa varmayan kuvvet kullanma yolları da kuvvet kullanma yasağı kapsamında değerlendirilerek her türlü silahlı kuvvet kullanımı ve tehdidi hukuka aykırı kabul edilmiştir25. Bir devletin ülke bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına aykırı olmamak kaydıyla kuvvet kullanılıp kullanılamayacağı konusunda, bir görüşe göre, kuvvet kullanma yasağının kapsamı geniş olarak yorumlanmalı ve devletlerin ülke bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına aykırı olmayan kuvvet kullanmalar da, yasağın ihlali olarak değerlendirilmelidir. Diğer bir görüşe göre ise, devletlerin ülke bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığını hedef almayan kuvvet kullanmalar, yasağın ihlali 23 24 25 TOPAL, s.104-105. KESKİN, s. 36. KESKİN, s. 40- 41. 17 olarak kabul edilmemelidir. Doktrinde yaygın olarak kabul edilen görüş ise, kuvvet kullanma yasağının kapsayıcı ve mutlak olarak kabul edildiği görüştür26. Antlaşmanın 2.maddesinin 4.fıkrası, geniş anlamda bir kuvvet kullanma yasağı getirmiştir. Antlaşmanın hiçbir maddesinde, insani müdahale için kuvvet kullanmaya izin veren bir hüküm bulunmamaktadır. Bu sebeple, insani müdahale için kuvvet kullanma, BM Antlaşması'na aykırı kabul edilmekle beraber, bu konudaki tartışma devam etmektedir27. b. Kuvvet Kullanılmasına İzin Verilen Haller i. Meşru Savunma ve insani Müdahale Uluslararası hukukta, herhangi bir devletin kendisine karşı girişilen bir saldırıya karşı kendini savunma hakkı bulunmaktadır. Devletlerin meşru savunma hakkı, doğal bir hakkı olarak tanındığından, meşru savunma durumunda devletin kuvvete başvurması yasal kabul edilmiştir. Meşru savunmanın söz konusu olabilmesi için öncelikle ani, beklenilmez ve katlanılmaz bir durumun oluşması gerekmektedir. Bununla beraber meşru savunma amacıyla girişilen eylemler akla yatkın, yani var olan tehlikenin kapsamı ile aynı orantılı olmalıdır. Meşru savunma kavramı BM sistemi içerisinde de ele alınmıştır. BM antlaşmasının 51. maddesi meşru savunma hakkını çerçeve içerisinde onaylamaktadır. Anılan madde aynen şöyle kaleme alınmıştır; “Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşilmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyeni doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.” 26 27 KESKİN, Funda, “BM Ve Kuvvet Kullanma”, s. 155, http://www.21yyte.org.pdf (01.02.2016). ALTINER, Sümeyra, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanıma Yasağı, Yüksek Lisans Tezi, Çankaya Üniversitesi, Ankara 2009, s. 11, http://earsiv.cankaya.edu.tr (04.02.2016). 18 BM Antlaşması ile beraber meşru savunma devletlere getirilen kuvvet kullanma yasağının tek istisnası olarak korunmuştur ve devletlere bireysel kuvvet kullanımı için açılan tek kapıdır. BM Antlaşmasının 51. maddesi hükmünden de anlaşılacağı gibi, meşru savunma hakkına başvurulabilmesi için bir silahlı saldırıya hedef olunması ana koşulu oluşturmaktadır28. Meşru savunmanın birinci koşulu olarak bir saldırı bulunması gerekmektedir. Saldırı kavramını geniş anlamak gerekir. Başladığı takdirde savunma yapma imkânını ortadan kaldıracak veya savunma yapmayı güçleştirecek bir saldırı başlamış bir saldırı olarak değerlendirilmektedir. Yine, bittiği halde tekrarlanmasından endişe duyulan bir saldırı da henüz sona ermemiş bir saldırı olarak kabul edilmektedir. Bu ihtimallerin tamamında saldırı vardır ve meşru savunma hakkının kullanılabilmesi için ilk koşul gerçekleşmiştir. İkinci koşul ise, saldırının haksız olması, yani hukuka aykırı olmalıdır. Saldırı hukuka aykırı değilse, yani bir başka hukuka uygun davranışı oluşturuyorsa, artık bu harekete karşı meşru savunmada bulunulamaz. Haksız saldırı hukuk düzeninin izin vermediği saldırı demektir. 51. madde, ilk olarak meşru savunma hakkının kullanılabilme şartını belirtmektedir. Meşru savunma hakkı ancak bir üyenin silahlı saldırıya uğraması halinde kullanabileceği bir haktır, yani meşru savunma hakkı devletin herhangi bir kuvvet kullanma veya karışma halinde kullanması için değil, yalnızca silahlı saldırıya karsı koyması için öngörülmüş bir haktır29. Silahlı saldırı kavramı, 51. maddede yer almasına rağmen tıpkı saldırı kavramı gibi BM Antlaşmasında tanımlanmamıştır. Silahlı saldırı kavramı, kapsam itibarıyla, 2/4. maddede yer alan kuvvet kullanma veya kullanma tehdidine oranla daha dar bir anlama sahiptir. Silahlı saldırı bir kuvvet kullanımını gerektirdiği halde, kuvvet kullanma yasağını ihlâl eden her durum silahlı bir saldırı niteliğinde değildir. Dolayısıyla 2/4. 28 29 PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, 13. Bası, Ankara 2014, s. 521 PEKYARDIMCI, s. 54. 19 maddede yasaklanan her tür kuvvet kullanma veya kullanma tehdidi 51. madde anlamında silahlı saldırı teşkil etmez. Silahlı saldırının varlığından söz edebilmek için ciddî düzeyde bir kuvvet kullanımının ve bunun yol açtığı hasarın söz konusu olması gerekmektedir. Bu nedenle, düzenli silahlı birliklerin müdahil olduğu küçük çaplı sınır ihlâlleri kuvvet kullanma yasağına aykırı olmakla birlikte bir silahlı saldırı olarak kabul edilmemektedir. Silahlı saldırı kavramının BM Antlaşmasında tanımlanmaması nedeniyle diğer kaynakların ele alınması gerekmektedir. Bu konuda başvurulacak ilk kaynak olarak karşımıza “Saldırının Tanımı Kararı” çıkar. Ancak Aralın da isabetle belirttiği gibi bu belgenin bağlayıcı olmayan bir bildiri mahiyetinde olması bir yana, tanımı yapılan kavram, silahlı saldırı değil saldırgan eylemdir 30. Kararda silahlı saldırı kavramı değil GK barışın tehdit edildiği, bozulduğu ya da bir saldırı eyleminin olduğunu tespit etme görevini belirleyen 39. madde anlamında saldırı kavramı tanımlanmıştır.31 Saldırının Tanımı Kararının 51. madde bağlamında silahlı saldırı kavramının dolaylı bir şekilde tanımını yaptığını ve kavramın anlam ve içeriği hususundaki belirsizliği çözdüğünü söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte silahlı saldırı kavramının anlam ve içeriğinin belirlenmesinde önemli katkılar sağladığı görülmektedir32 . Söz konusu kararın birinci maddesinde saldırı kavramı BM Antlaşması ile uyumlu bir şekilde genel olarak tanımlanmaktadır: “Saldırı, bir devletin diğer bir devletin egemenliğine, ülke bütünlüğüne veya siyasî bağımsızlığına karşı veya işbu tanımda belirtildiği üzere, Birleşmiş Milletler Antlaşması ile bağdaşmayan diğer herhangi bir tarzda silahlı kuvvet kullanmasıdır.” 3. maddede de saldırı olarak kabul edilen fiiller sıralanmıştır: “a-Bir devletin silahlı kuvvetlerinin diğer bir devleti istila etmesi veya ona hücum etmesi veya ne kadar geçici olursa olsun, böyle bir istiladan veya hücumdan ileri gelen herhangi bir askerî işgal veya kuvvet yoluyla başka bir devletin ülkesinin veya bir bölümün ilhakı; 30 31 32 STONE, Julius, "Hopes and Loopholes in the 1974 Definition o f Aggression", American Journal of International Law, Cilt. LXXI, No:1- 1977, s.228. KESKİN, s. 46-47. ARAL, Erdal, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Siyasal Kitabevi, Ankara 1999, s.16. 20 b-Bir devletin silahlı kuvvetlerinin, başka bir devletin ülkesini bombardıman etmesi veya bir devletin diğer bir devletin ülkesine karşı herhangi bir şekilde silah kullanması; c-Bir devletin liman ve kıyılarının diğer bir devletin silahlı kuvvetleri tarafından abluka altına alınması; d-Bir devletin silahlı kuvvetleriyle başka bir devletin kara, deniz veya hava kuvvetlerine veya deniz veya hava filolarına saldırması; e-Bir devletin başka bir devlete sonuncusuyla yapılan bir anlaşmaya göre bulunan silahlı kuvvetlerinin o anlaşmada öngörülen hükümlere aykırı şekilde kullanılması veya bu silahlı kuvvetlerin varlığının bu ülkede anlaşmanın sona ermesinden sonra da sürdürülmesi; f-Ülkesini başka bir devletin emrine veren bir devletin, ülkesinin o devlet tarafından üçüncü bir devlete karşı saldırı amacıyla kullanılmasına izin vermesi; g-Bir devlet tarafından veya bir devlet adına diğer bir devlete karşı yukarıda Listesi verilen fiillere varan veya o ölçekte olan silahlı kuvvet fiillerini icra eden silahlı çetelerin, grupların, gayri nizamî askerlerin veya paralı askerlerin gönderilmesi veya bu gibi fiillere önemli ölçüde karışılması.” Bu eylemlerin son ikisi dolaylı kuvvet kullanma yollarıdır ve Uluslararası Adalet Divanının1986 Nikaragua Davası Kararında bu yolların da silahlı saldırı kapsamında olduğu kabul edilmiştir. 51. Maddeye göre bir devletin meşru savunma hakkını kullanabilmesi için bir silahlı saldırı zorunludur. Kuvvet kullanma tehdidi veya sınır olayları gibi çatışma durumlarında ve “Saldırının Tanımı Kararı” 3/g çerçevesinde silahlı saldırıya varmayan dolaylı yollara başvurulması durumunda meşru savunma hakkına başvurulamaz. Silahlı saldırı oluşturmayan eylemler karşısında geçerli olan ister yapılageliş ister BM Antlaşması olsun, devletlerin silahlı bir karşılık verme hakları yoktur33. 33 KESKİN, s. 49. 21 BM Antlaşması’nın 2/4. maddesinde öngörülen yasak kapsamında olduğu ifade edilmiştir: “Bir başka devletin ülkesine girmek üzere özellikle paralı askerlerden olmak üzere silahlı grupların ya da düzen-dışı kuvvetlerin örgütlenmesi” ve “Bir başka devletin ülkesinde iç savaş ya da terörist eylemleri örgütleme, kışkırtma, yardım etme veya bunlara katılma ya da ülkesinde bu gibi eylemlerin yapılmasına yönelik örgütlenmiş faaliyetlere rıza gösterme”. Öngörülen kuvvet kullanma yasağı bir devletin düzenli askerî birlikleri tarafından silahlı kuvvet kullanılması şeklinde doğrudan kuvvet kullanılmasını içerdiği gibi devletin destekleyeceği ve yardım edeceği silahlı gruplar ya da gönüllü birlikler gibi düzen dışı kuvvetler tarafından dolaylı kuvvet kullanılması veya kullanma tehdidinde bulunulmasını da içermektedir. Bu durumda doğrudan saldırılarda olduğu gibi dolaylı silahlı saldırının da meşru müdafaa hakkı için bir temel oluşturacağı açıktır34. Meşru savunmanın diğer hukuk dallarında olduğu gibi uluslararası hukukta da saldırı ile orantılı olması gerektiği aşikârdır. Devlet karsı tarafa zarar vermek amacıyla değil yalnızca kendisine yönelmiş bulunan silahlı saldırıyı def etmek amacıyla hareket etmeli ve bu amaca ulaştığı an eylemine son vermelidir, aksi takdirde uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmiş olacaktır35. BM Antlaşması ile başlayan 1945 sonrası uluslararası düzende son birkaç yüzyıldır dünya düzenini, devletlerarası ilişkileri düzenleyen ve belirleyen temel bir ilke olan devletin egemenliği ilkesi esas alınmıştır36. Uluslararası hukukta, müdahale etmeme kavramı, hiçbir devlet, diğer bir devletin iç ya da dış işlerine müdahalede bulunamaz. Bu sebeple, devletler hukuku alanında müdahale kavramını değil, müdahale etmeme kavramını açıklamak gerekir. Müdahalenin söz konusu olabilmesi için eylemin zorlama unsuru taşıması gerekmektedir37. 34 35 36 37 TOPAL, s. 92. PAZARCI, s. 120. TOSUN, s. 108 ALTINER, s. 39. 22 Genel Kurul tarafından alınan, 24 Ekim 1970 tarih ve 2625 sayılı Devletler Arasındaki Dostane ilişkiler Bildirisi'nde109, müdahale ile ilgili şu düzenlemelere yer verilmiştir “Hiçbir devlet veya devletler grubunun, her ne sebeple olursa olsun, doğrudan veya dolaylı olarak, herhangi bir devletin iç veya dış işlerine müdahale hakkı yoktur. Bundan dolayı, silahlı müdahale ve diğer bütün müdahale çeşitleri veya devletin kişiliği, siyasi, ekonomik ve kültürel unsurlarına karşı tehdit girişimleri, uluslararası hukuku ihlal eder. Hiçbir devlet, diğer bir devletin egemenlik hakkının kullanılmasının kendisine bağlanması ve ondan herhangi bir çıkar sağlamayı güvence altına almak amacıyla, onu zorlayacak ekonomik, siyasi veya başka herhangi bir türde önlem alamaz veya alınmasını teşvik edemez. Keza hiçbir devlet, diğer bir devletin rejimini şiddet kullanarak devirmeye veya iç savaşa müdahaleye yönelik olarak terörist veya silahlı grupları örgütleyemez, teşvik edemez, finanse edemez,tahrik edemez ve onlara yardım edemez.” Devletlerin ulusal yetkisine giren işlerin neler olduğu konusunda, herhangi bir açıklık mevcut değildir. Çünkü bu konular zaman içinde değişir. Örneğin insan hakları konusu, önceki yıllarda devletlerin ulusal yetkisine girerken, şimdilerde ulusal sınırlardan çıkıp uluslararası bir konu haline gelmiştir38. Zayıf devletlere sürekligüçlü devletlerin müdahalesinde bulunmaktadırlar. Bu durum da, devletlerin büyük bir çoğunluğunda derin endişeler uyandırmaktadır. Hatta müdahalede bulunma konusunda ciddi bir rekor sahibi olan ABD gibi devletler bile, Orta Doğu'daki bazı devletlerin “terörizm sponsoru” olduğu konusunda şikâyette bulunabilmektedir39. Silahlı uyuşmazlıklar anlamındaki müdahale terimi ise, bir devletin iç savaş yaşayan diğer bir devlete, o devletin hükümetini veya hükümet muhaliflerini destekleyerek karışmasıdır. Bu tür müdahaleler, kuvvet kullanma yasağının ihlali niteliğindedir40. Böyle müdahalelere maruz kalan devlet, müdahalenin niteliğine uygun tedbirler alma hakkına 38 39 40 BAŞEREN, Sertaç, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2003, s. 96. ALTINER, s. 40. TOPAL, s. 101. 23 sahiptir. Örneğin müdahale, silahlı saldırı boyutundaysa devlet meşru savunma hakkını kullanabilir. Meşru savunma hakkının kullanımında silahlı saldırıya uğrayan devlet bunu tek başına karşılayabileceği gibi, yardım çağıracağı başka devletlerle birlikte de karalama hakkına sahiptir. Bu hak hem 51. maddede hem de uluslararası içtihatta kabul edilmektedir. Silahlı saldırıya uğrayan bir devlet bu yönde bir çağrıda bulunmuş olması yeterlidir. Kimi durumlarda ortak meşru savunma hakkının BM GK’inin bu yönde üçüncü devletlere izin vermesi üzerine kullanıldığı da görülmektedir. Örneğin, GK 29.11.1990 tarih ve 678 sayılı kararı üzerine “Koalisyon Kuvvetleri” Kuveyt ile birlikte ortak meşru savunma hakkını kullanmak suretiyle Irak’a karşı silahlı kuvvete başvurmuşlardır. BM Antlaşmasının 51. Maddesinde açıkça öngörülen alınan meşru savunma ii. Güvenlik Konseyi Kararı ile Kuvvet Kullanımı BM’nin bir devlet içerisinde gerçekleşen insan hakları ile ilgili olaylara insani müdahalede bulunabilmesinin temel şartı GK insan hakları ihlallerini barışı tehdit eden veya bozan bir durum olarak nitelendirmesi ve buna karşı gerekli tedbirlerin alınması yönünde karar vermesidir. Bu aynı zamanda kuvvet kullanma yasağı ilkesinin ikinci istisnasını oluşturmaktadır41. Kuvvet kullanmanın yasaklanmasıyla BM çatısı altında barış ve güvenliği korumak veya bozulan barışı yeniden tesis etmek amacıyla müştereken kuvvet kullanılmasını öngören ortak bir güvenlik sistemi oluşturulmuştur. BM Antlaşması uluslararası barış ve güvenliğin başlıca sorumluluğunu 24. maddesiyle GK vermiştir. Antlaşması’nın “Barışın Tehdidi, Bozulması ve Saldırı Durumunda Yapılacak Hareket” başlığını taşıyan VII. Bölümünde yer alan 39. madde GK, barışın tehdit edildiği, bozulduğu veya bir saldırı eylemi olduğunu tespit etmesi halinde, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için tavsiyelerde bulunacağını veya 41. ve 42. madde uyarınca hangi önlemlerin alınacağına karar verileceğini düzenlemekteydi. 41 ORALLI, Levent Ersin, “Uluslararası Hukukta ve BM Sisteminde Askeri Müdahale Olgusu”, Tesam Akademi Dergisi, s.6, http://atif.sobiad.com/sobiadfiles/sobiadarsiv2 (15.02.2016). 24 GK’nin hangi durumlarda ve hangi koşullarda uluslararası barış ve güvenliğin bozulduğuna ya da tehdit edildiğine karar vereceği hususu açık değildir. Çalışmada değinilen ve özellikle Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkan çok sayıda örnek bu belirsizliği doğrular niteliktedir. Açıktır ki, BM yapısının tabiatı itibariyle GK’ne bu konuda oldukça geniş bir yetki sahası bırakılmıştır. GK kararlarının niteliğinin, lüzumunun ya da rasyonelliğinin, hukuki somut verilerden öte uluslararası güç dengelerine ve politik gerekliliklere bırakıldığına dikkat çekilebilir42. Güç kullanımı kararının sadece Kore’de ve Körfez Savaşı’nda alınmış olması da bu gerçeği doğrulamaktadır. Sürekli üyeler arasındaki rekabet ve veto yetkisi bu hakkın keyfi kullanımının en önemli engelleyicisi olmuştur. Müdahale edilmesi gereken bir olayda daimi üyelerden birinin yararına uygun olmayan bir durum söz konusu olduğunda, bu üye veya üyelerin müdahaleyi önlemesini bu günkü GK karar sisteminde kimse engelleyemeyecektir. Aynı şekilde yapılacak bir müdahalede askeri harcamaların fazlalığından dolayı bu masrafları gerçekleştirecek olan başta ABD olmak üzere diğer gelişmiş ülkeler her olayda aynı hassasiyeti göstermeyecektir. GK tarafından 678 sayılı karar alınmadan önce İngiliz ve ABD donanmaları zaten Körfez’de yerlerini almışlardı. GK 678 sayılı kararda kuvvet kullanma konusunda yetki vermemiş, kullanılan kuvveti tanımlamıştır. Karara, VII. Bölüm dayanak olarak gösterilmiştir. Kararların VII. Bölümün tamamına, 42. maddeye yahut 51. maddeye dayanabileceği olasılıkları ileri sürülmüştür. Nitekim Körfez olayında GK çok hızlı bir şekilde olaya müdahale ederken Bosna olayında müdahale kararının alınması için çok uzun bir sürenin geçmesi gerekmiştir. GK, olay anında hakim olan siyasi, stratejik ve askeri şartlara göre kendi kararını verir. Bu da benzer insan hakları ihlalleri karşısında farklı uygulamalar ortaya koyan BM’nin güvenirliliğini büyük ölçüde zarara uğratır. Bu itibar kaybının önlenebilmesi için en azından zor da olsa BM üyesi devletlerin üzerinde konsensüs sağlayacağı bir barışı tehdit eden insan hakları ihlallerinin tespit edildiği katalogun belirlenmesi yerindedir43. 42 43 ORALLI, s. 117. DÖNER, Ayhan, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve İnsani Müdahale Açısından II. Körfez Krizi”, http://www.e-akademi.org( 25.02.2016). 25 B. Uluslararası Örf ve Âdet Hukukunda İnsani Müdahale Milletlerarası Adalet Divanı Statüsü ’nün 38. maddesinde uluslararası hukukun asli kaynakları arasında uluslararası örf ve âdet (teamül ya da yapılageliş) kuralları da sayılmıştır. Örf ve âdet kurallarının oluşumu, anlaşma hukukunun oluşumundan farklıdır. Örf ve âdet hukuku devletlerarası anlaşmaların yazılması ile yaratılmamış, özel alanda devletlerin fiilleri arasındaki düzenlemelerle oluşmuştur. Uluslararası hukukta örf ve âdet kuralının varlığı için maddi ve manevi ögesinin birlikte bulunması gereklidir. UAD Statüsünün 38. maddesinde örf ve âdetin maddi ögesi “genel uygulama” şeklinde ifade edilmiştir. Genel uygulama, müşterek ve yaygın olmayı ifade etmektedir, evrensel olması şart değildir. Bu durumunda devletin uygulaması ve diğer devletlerin de buna itiraz etmemesi kastedilmiştir44. Uluslararası örf ve âdetin manevi ögesi ise, hem nicelik hem de farklı gruplardaki devletlerin, genel uygulamanın bir hukuk kuralı olduğuna inanmalarıdır. Kuvvet kullanma yasağının sadece antlaşmalar hukuku kapsamında değil aynı zamanda bir örf ve âdet hukuku kuralı olduğunu ifade edilmiştir. İnsani müdahale, kuvvet kullanmayı gerektirmesi dolayısıyla da örf-âdet kuralı değildir. Zira kuvvet kullanma yasağının örf-âdet kuralı olduğu şüphesizdir. UAD’na göre, hem BM Antlaşması hem de örf ve âdet hukuku, uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanmayı yasaklayan ilkeden doğmuştu. Bunda UAD, Nikaragua Davası’nda işaret etmiştir. Günümüzde kuvvet kullanma yasağının uluslararası örf ve âdet hukuku kuralı niteliğinin yanı sıra aynı zamanda jus cogens niteliği kazandığı da kabul edilmektedir45. Bununla birlikte jus cogens kuralı oluşturan kuvvet kullanma yasağının kapsamı tartışmalı olup söz konusu yasağın kapsamının 2/4. maddeden ve örf ve âdet hukukundaki genel kuvvet kullanma yasağından daha dar olduğu ileri sürülmektedir46. Bir eylemin jus cogens kuvvet kullanma yasağının kapsamına girebilmesi için, uluslararası toplumun temel unsurları tarafından aksine bir düzenleme yapılmayacak bir şekilde yasaklandığının 44 45 46 ERTUĞRUL, s. 661-662. ERTUĞRUL, 662. KAVAK, Ömer Faruk, Uluslararası Güvenlik Tehditleri Açısından Uluslararası Terörizmin Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi, Bakü 2015, s. 54. 26 kabul edilmesi gerekir. Buna göre, uluslararası toplumun bir kısmı tarafından hukuka uygun kabul edilen fiil, jus cogens kuvvet kullanma yasağının kapsamına dâhil olmayabilecektir. Ayrıca, devletler bir fiilin kuvvet kullanma yasağının kapsamına girdiğini kabul etmekle beraber aksine düzenlemeler yapılabileceğini de kabul etmeleri halinde söz konusu fiilin örfi kuralla yasaklanmasına rağmen jus cogens kuvvet kullanma yasağının kapsamına girmeyeceğini kabul etmek mümkündür47. IV. Egemenlik ve İnsani Müdahale 1. Egemenlik Anlayışının Gelişimi Egemenlik kavramı, uzun yıllar devletin temel unsurlarından birisi ve onun ayırt edici özelliği olarak kabul edilmiştir. Devletin oluşabilmesi için belirli toprak parçasında (ülke) yerleşmiş, ortak özellikleri bulunan insanlar üzerinde tek ve üstün bir siyasi otoritenin kullanabilmesi gerekir. Üstün ve sınırsız bu güç; emir, kumanda ve müeyyide uygulama yetkisi şeklinde karşımıza çıkan egemenliktir. Devlette egemenlik iç ve dış görünümleri söz konusudur. Devlette egemenlik tek olmakla birlikte iç ve dış görünümleri söz konusudur. İç egemenlik, devlet kudretini; devletin siyasi iktidarının, diğer iktidar sahibi gerçek ve tüzel kişilerin üzerinde olmasını, emretme ve yön verme yetkisine sahip olmasını ifade eden dış egemenlik ise kısaca “bağımsızlık”, yani devletin kendi hür iradesiyle kabul ettiği sınırlamalar dışında uluslararası alanda başka hiçbir sınırlamaya tabi tutulamaması olarak kendini gösterir48. Devletin egemenlik yetkisini hiçbir bağlı olmadan kullanması, onun uluslararası hukuk kurallarının öngördüğü durumlar dışında, devlet hiçbir gücün organik bağımlılığı altında değildir. İç egemenlik ile dış egemenlik, aslında tek ve aynı sistemi oluştururlar. Başka bir ifadeyle devlet egemenliği, ancak, bu başka devletlerle karşılaşıldığında ve onlar tarafından saygı görünce anlam taşır. Bu nedenle egemenlik mantığı, bir uluslararası sistemin varlığını gerektirir49. Uluslararası antlaşmalar da devletin egemenliğinin ancak uluslararası hukuk kuralları ya da onun rızası ile sınırlanacağını 47 48 49 TOPAL, s. 120. BAŞGİL, Ali Fuat, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1, İstanbul 1960, s. 178-179. BERİŞ, Hamit Emrah, “Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi Ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 2006, Sayı. 63-1, s. 57-62, https://www.google.com.iq (01.03.2016). 27 kanıtlayan çeşitli hükümler içermektedir. Bunların en tanınmışlar, Milletler Cemiyeti Sözleşmesinin uluslararası hukukun üye devletlerin ulusal yetkisine bıraktığı alanlarda Cemiyetin karışamayacağını öngören 15. madde 8. fıkrası ile Birleşmiş Milletler Antlaşmasının üye devletlerin ulusal yetkisine giren konularda örgütün karışamayacağını öngören 2. madde 7. fıkrası olmaktadır. Devletlerin kendi kararlarını serbestçe almaları konusunda uluslararası içtihadında, devletlerin antlaşma yapma yoluyla yükümlülük altına girmelerinin egemenlik yetkisinin terki olarak değerlendirilmeyeceği konusudur. Bu konuda uluslararası içtihat devletlerin antlaşmalar aracılığıyla egemenlik yetkilerine getirecekleri sınırlamaların da dar bir yoruma bağlı olarak demlendirilmesinin gerektiğini öngörmektedir50. Devlet ülkesi üzerinde egemenlik yetkisini münhasır bir biçimde kullanır. Bunun da iki yanı vardır. Birincisi, belli bir devletin ülkesi üzerinde yalnızca bu devlet egemenlik yetkilerine sahip bulunmaktadır. Belli bir devlet ülkesinde kamu gücü bu devlet dışında ilk olarak başka bir otorite tarafından uygulanmaz. Palmas Adası Davas`na ilişkin 4.4.1928 tarihli hakemlik kararı bu ilkeyi şu cümleyle doğrulamaktadır: “Dünyanın bir parçası ile ilgili olarak bağımsızlık, orada, bütün öteki devletler dışında, devlet yetkilerini uygulama hakkıdır "51. Devletin ülkesi üzerinde münhasır egemenliği ilkesinin ikinci yanı ise, bir devletin egemenliğinin ilke olarak, ülkesi ile sınırlanmasıdır. Nitekim Sürekli Hakemlik Mahkemesinin Kuzey Atlantik Kıyılarında Balıkçılık Davası`na ilişkin 7.9.1910 tarihli kararında devletin egemenliğinin sınırının ülkesi olduğu açıkça bildirilmiştir52. Bir devletin başka bir devlet ülkesi üzerinde ilke olarak onun rızası olmadan herhangi bir egemenlik yetkisi kullanamaması olmaktadır. U.S.A.D.’nın Lotus Davasına ilişkin 7.9.1927 tarihli kararında bunu şu sözcüklerle doğrulamaktadır: 50 51 52 PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, 2. Kitap, 9. Bası, Ankara 2013, s. 20. Reports of International Arbıtral Awards, Recueil des Sentences Arbitrales, Island of Palmas case (Netherlands, USA), 4 April 1928, Nations Unies – United Natıons Copyright (c) 2006, vol. II, s. 838. PAZARCI, s. 21. 28 “Uluslararası hukukun devlete öncelikle koyduğu kısıtlama, aksine izin veren bir kural yokluğunda, başka bir devletin ülkesi üzerinde gücünü herhangi bir biçimde uygulamayı yasaklayan kısıtlamadır”53. Egemen otoritenin diğer devletlere karşı sorumluluğu ise onların egemenlik haklarına saygı göstermek, uzlaşmazlıkları güç mücadelesiyle değil, karşılıklı görüşme ve mutabakat aracılığıyla çözmeye çalışmak bağlamında özetlenebilir. Bununla beraber söz konusu sorumluluk, diğer devletlerle eşgüdüm içinde hareket etmek koşuluyla, bu anlamda uluslararası toplumun bir parçası olarak, kendi devletlerinin hukuksuz muamelelerine maruz bırakılan halklara yardım elini uzatmayı da kapsamaktadır. Bu açıdan ciddi ve sistematik insan hakları ihlallerinde bulunan devletler ile siyasal ve diplomatik ilişki kurmaktan kaçınma şeklinde bir strateji izlenmesi bu yöndeki politikalara örnek gösterilebilir. Bu durumun en önemli yerel ve ulusal çapta sınırlı kalmayacak ve tüm dünyaya yayılacak demokratik ve özgürlükçü bir düzenin belirmesi olabilecekti54. 2. Egemenlik ile İnsani Müdahale İlişkisi Avrupa Konsey üyesi ülkeler tarafından imzalanan ve 1953 yılında yürürlüğe giren İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunması Avrupa Sözleşmesi’yle üye ülkelerde insan hakları ihlallerinin sürekli olarak izlenmesi, böylece ihlallerin önlenebilmesi için hızla harekete geçilmesi öngörülmüş; Konsey üyesi ülkelerin girişecekleri hak ihlalleri karşısında bireyleri koruyacak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuştur55. İnsan hakları ihlallerini sistematik hale getiren devletlere “uluslararası toplum” adına girişilen “insanî müdahaledir (humanitarian intervention)56. BM Antlaşması’nın ünlü 2/7. maddesi devletlerin egemenlikleri altındaki topraklara, kendi talepleri olmaksızın müdahale edilemeyeceği anlayışını içerir. Oysa insan haklarını temel alan “insanî müdahale” kavramıyla, başka ülkelere yönelik güç kullanma gerekçeleri, politik ya da stratejik değil,evrensel ve insanî ilkelere dayandırılarak meşru 53 54 55 56 Cour Permanent de Justice Internationale, Serie A, 7 Septembre 1927, No. 9, s. 18-19. BERİS, s. 75-76. BERİS, s. 66. MİCHAEL, Ignatieff, “Intervention and State Failure”, Dissent 2002, Vol. 49, Issue 1, s. 115123. 29 görülmüştür. Ayrıca müdahale,her ne kadar bir ya da birkaç ülke tarafından yürütülse de asıl özne olarak uluslararası toplum” gösterilmiştir57. Bu bağlamda müdahaleci devletler, genelde, “uluslararası toplum” adına hareket ettikleri iddiasından yola çıkarlar58. David P. Forsythe’a göre “Uluslararası insan hakları hukuku devrimci bir nitelik taşımaktadır çünkü ulusal egemenliğin karşıtıdır; buna göre bir devlet kendi yargı yetkisi çerçevesinde her istediğini yapamaz”59. Henry Kissinger’a göre insancıl müdahale “Yeni anlayışa göre, geleneksel egemenlik kavramı ve diğer ülkelerin içişlerine karışmama ilkesi, evrensel barış ve adaletin önündeki en büyük engelleri oluşturmaktadır”60. Egemenlik, her devletin kendi toprakları içerisinde mutlak hâkimiyet sahibi olduğu ve hiçbir dış güce hesap vermek zorunda olmadığıdır. BM Genel Kurulu`nun 1970 yılında kabul etmiş olduğu bir karara göre, “her devlet kendi siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel sistemini özgür olarak seçip geliştirme hakkına sahiptir”61. İçişlerine karışmama ilkesinin daha çok Avrupalı devletler tarafından Avrupalı olmayan devletlere karşı geçersiz sayılmış olduğudur. Böylelikle 19. Yüzyılı simgeleyen emperyalizm ve kolonyalizm, hem egemenlik hem de müdahale yasağının sistematik olarak çiğnemesine yol açmıştır. Devlet egemenliği, kavramı/ilkesi, uluslararası politikada bir ya da birden fazla aktörün/devletin, başka bir devlete müdahale etmemesi ve iç işlerine karışmaması olarak kabul edilen bir ilkedir62. 1990’lardan itibaren dönüşüm geçirmesi söz konusu olmuştur. Zira bu kavramın geleneksel tanımı ile insani müdahale yaklaşımı arasında bir çelişki ortaya çıkmaktadır. Bir yandan haksız yere birçok sivilin hayatının kurtarılması söz konusu olurken, diğer yandan bir devletin iç işlerine müdahale etmeme gereği, böyle bir kurtarma çabasının önüne zorluklar çıkarmaktadır. Birleşmiş Milletler, bu konu ile ilgili 57 58 59 60 61 62 KURT, Mills, Human Rights in the Emerging Global Order: a New Sovereignty? London/New York1998, Macmillan/St. Martin’s Press. AYOOB, Mohammed, “Humanitarian Intervention and State Sovereignty”, The International Journal of Human Rights 2002, Vol. 6, No. 1, s. 81-102. FORSYTHE, David P., Stephen D. Krasner, Sovereignty: Organized Hypocrisy, Princeton University Press 1999, s. 24. KİSSİNGER, Henry, Does America Need a Foreign Policy: Towards a Diplomacy for the 21st Century, New York, 2001, s. 234. TÜRKMEN, s.237-238. DURAN, Hasan, “ İnsani Müdahale”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 2001, Cilt. 6, Sayı. 1, 2001, s. 90. 30 olarak 1990’ların sonlarına doğru, Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonu’nun kurulmasını sağlamıştır. Bu konu ile ilgili olarak 1990’ların sonlarına doğru, Uluslararası Müdahale ve Devlet Egemenliği Komisyonu’nun kurulmasını sağlamıştır63. 20 Eylül 1999’da BM Genel Sekreteri Kofi Annan, BM Genel Kurulu’nda yıllık raporunu sunarken yapmış olduğu konuşmada devletlerden geleneksel egemenlik anlayışlarını gözden geçirmelerini talep etmiştir. Bu talebe Kanada hükümeti takip eden sene Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası Komisyonunu (ICISS) toplantıya davet ederek cevap vermiştir. Bu bağımsız uzmanlar Komisyonu görüşmeleri Avusturya eski dışişleri bakanı Gareth Evans ve uzun yıllar BM özel danışmanı Cezayirli diplomat Muhammed Sahnoun’un ortak başkanlığında gerçekleşmiştir64. 2001 Aralık tarihli nihai raporunda ICISS koruma sorumluluğu yaklaşımını dile getirmiş ve BM organlarına bu yaklaşımın benimsenmesi ve somutlaştırılması tavsiyesinde bulunmuştur 15. koruma sorumluluğu yaklaşımı BM Genel Sekreteri tarafından reform önerileri hazırlamakla görevlendirilen yüksek hiyerarşili grup tarafından BM reform sürecine dahil edilmiştir. Bu çalışmalar sonucu hazırlanan raporda getirilen önerilere, aralarında ABD, Çin ve Rusya’nın da bulunduğu tüm devletler tarafından itirazlar yapılmıştır 16. Devletlerin bir kısmı bunun yeni bir müdahale teşkil edeceği düşüncesini ileri sürerken, diğerleri GK’ne kapsamlı yetki verilmesinden ve siyasi takdir haklarının daraltılmasından duydukları endişeleri dile getirmiştir65. 3. İnsani Müdahale ile Önleyici Müdahale Arasındaki İlişki ABD’de 11 Eylül 2001 Salı günü, dört yolcu uçağından ikisinin New York’taki Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine, bir diğerinin de Washington’da Pentagon’a çarptığı, sonucunun ise düşürüldüğü saldırının ardından Amerikan güvenlik algılamalarının değiştiği bir gerçekti. Bu olay adeta, hukuki meşruluğa dayanmayan tek yanlı Amerikan müdahalelerinin sözde gerekçesini oluşturacaktı. 11 Eylül sonrası 63 64 65 TEKİN, s. 11. TÜRKMEN, s.258. ARSAVA, Füsun, “Egemenlik Ve Koruma Sorumluluğu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 2011, C. 15, Sayı. 1, s. 105-106. 31 Amerikan dış politikasının temel parametreleri; terör, kitle imha silahları, rejim değişikliği ve bir tehdidi daha ortaya çıkmadan vurmaya yönelik önleyici savaş olmuştur. Bu sözde gerekçelerle, örneğin terörizmin kaynağını El Kaide’nin örgütlendiği yer olarak yok etmeye yönelik önce 2001 Ekiminde Afganistan’ı, sonra da kitlesel imha silahlarının olduğu gerekçesiyle ve demokrasinin getirileceğini söyleyerek Irak’ı 20 Mart 2003’te işgal etmiştir66. ABD’nin teröre karşı aldığı önlemlerden bir diğeri ise, ilk kez belgede belirtilen ‘önleyici müdahale’ kavramıdır. ABD bu kavramla, teröre karşı bir önlemin alınması için direkt bir saldırı olmasını ya da tehdidin doğmasını beklemeyeceğini ifade etmektedir67. Bush Doktrini, 11 Eylül sonrasında Bush’un adıyla yeni Amerikan dış politikasının temel mantığını oluşturmakta ve dünyayı tekrar soğuk savaş döneminde olduğu gibi ikili bir ayrıma tabi tutmaktaydı. Bush 26 Eylül’de Kongre’deki konuşmasında tüm ülkelerin bir seçim yapması gerektiğini, “ya bizimle berabersiniz ya da bizim karşımızda bulunan teröristlerle” ifadesi ile net bir biçime kavuşan bu doktrin ile terör tehdidi söylemi dış politikanın merkezine yerleşmiş olmaktaydı68. 2003 yılında, ABD’nin Irak’a gerçekleştirdiği müdahalenin çeşitli gerekçeleri vardı. Irak hükümetinin kitle imha silahı elde etme çabasına son vermeyi kabul etmemesi, Irak rejimi ile terörist gruplar arasında olduğu iddia edilen bağlar bu çerçevede sayılan gerekçelerdi. Bunun dışında, ABD Irak’ın zenginleştirilmiş uranyum elde etmeye çalıştığını, kitle imha silahı projesini devam ettirdiğini ve El Kaide’yle işbirliği yaptığını iddia ediyordu. ABD’nin Irak’ı işgal etmek istemesinin arkasındaki asıl neden ise tüm Ortadoğu’yu kapsayan bir değişim projesini hayata geçirmekti. ABD ve İngiltere’nin Irak’a müdahalesi, bu ülkenin ispatlanmış 112 milyar varil (olası miktarın 200 milyar varil olabileceği hesaplanmaktadır) petrol kaynağı üzerinde doğrudan bir denetim kurma amacını da taşımaktaydı69. 66 67 68 69 ÖZTÜRK, Mehmet,“ I. Körfez Savaşı’ndan (1990- 91) – 11 Eylül Sürecine ABD’nin Irak Politikası Ve Bunun Türk-Amerikan İlişkilerine Etkileri”, Akademik Bakış Dergisi 2010, Sayı. 19, , s.20. YAMAN, Didem, “11 Eylül Sonrasında ABD: Algılamalar, Psikolojik Yansımalar ve Yasal Düzenlemeler”, Uluslararası Hukuk ve Politika, 2005, Cilt. 1, Sayı. 1, s. 129-130. ARI, Tayyar, Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Yayınları, İstanbul, Güncellenmiş 2. Baskı 2007, s.39. PİRİNÇÇİ, Ferhat, “2003 Savaşı Sonrası Süreçte Irak’ta Siyasal Yapılanma”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü İkinci Orta Doğu Semineri: Dünden Bugüne Irak, 2729 Mayıs 2004, Elazığ, Fırat Üniversitesi Basımevi, Cilt II, s. 482. 32 BM Güvenlik Konseyi, 6 Ekim 2003 tarihinde 1511 sayılı kararı kabul etmiştir. Bu karar, Irak’taki siyasi geçiş döneminin imkan oldukça hızlandırılması gerektiğinin altını çizmekte; bu süreçte hangi adımların atılmasının öngörüldüğünü ortaya koymaktadır. Karar ayrıca, Irak’ın siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda düzlüğe çıkabilmesinin ilk koşulu olan istikrar ve güvenliğin gerçekleştirilmesine yönelik yeni düzenlemeler içermekte, bu bağlamda birleşik komuta altında çok uluslu güç kurulmasına yetki vermektedir. BM üyesi ülkelerin de, askeri kuvvet dahil olmak üzere, söz konusu güce katkıda bulunmaları istenilmektedir. Bununla beraber, uluslararası topluma Irak’ın yeniden yapılandırılmasında elinden gelen katkıyı yapması çağrısında bulunulmaktadır. 1511 sayılı kararla uluslararası toplumun terörizmle mücadelede sergilediği kararlılık en üst düzeyde teyit edilmiş olmaktadır.70 70 MESÇİOĞLU, Merve, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve ABD’nin 2003 Irak Müdahalesi”, http://akademikperspektif.com/2013/03/23/kuvvet-kullanma-yasagi-ve-abdnin-2003-irakmüdahalesi(20.05.2016). 33 İKİNCİ BÖLÜM IRAK’A İNSANİ MÜDAHALE VE GEREKÇELERİ I. Irak’a İnsani Müdahale Uluslararası toplum dünyanın bir çok yerindeki ağır insan hakları veya insancıl hukuk ihlallerine seyirci kalmakta ve topluca müdahalede bulunmakta isteksiz davranmaktadır. Zira dünyadaki güç dağılımı bu tür toplu müdahaleleri engellemektedir. Ancak, bundan güçlü devletlerin hiçbir şekilde GK kararı olmaksızın tek başına veya bir grup devletler, istedikleri zaman istedikleri yerde müdahalede bulunabilecekleri sonucu çıkarılamaz71. Madde 2/4 ve 2/7’nin insani müdahaleye izin verecek bir şekilde yorumlanmasının istisnası kötüye kullanıma. Bu kötüye kullanma örneklerinden birisi Irak’a yapılan müdahaledir. 1991’de Irak’taki Saddam rejiminin saldırılarına karşı Kuzey’deki Kürt grupların ve güneydeki Şii grupların korunması için oluşturulan çekiç güç72, Kuzey Irak’a ABD liderliğinde gerçekleştirilen “Huzur Operasyonu” Irak’ın içişlerine müdahaledir. Bu nedenle yapılan müdahale yasadışıdır ve BM Antlaşması’na tezat teşkil etmektedir. Ancak Irak yönetimi, Kürt halkın karşı geniş çaplı bir kıyıma giriştiği için, bu operasyon uluslararası arenada ciddi bir sorgulamaya tabi tutulmadı. Bu müdahalenin kime huzur sağladığı tartışma konusudur73. Irak’a insani müdahale yapılmasına aşağıda geldiği gibi açıklamaya çalışacağız: 71 72 73 - 1988’deki Halepçe Olayları - 1991’de Körfez Savaşı - 1991deki Kürt ve Şii İntifadaları ÜNAL, Şeref, Uluslararası Hukuk, 1 Baskı, Ankara 2005, s. 321. GÖK, Süleyman, “İnsani Müdahale ve Uluslararası Meşruluk”, 7 Şubat 2012, http://akademikperspektif.com(25.03.2016). DURAN, s. 89. 34 A. 1988’deki Halepçe Olayları Kimyasal silahlar kullanarak sivilleri öldürme olaylarının en önemlisi Halepçe’de gerçekleşti. Irak'ın kuzeyinde, İran sınırının 15 km batısında. Süleymaniye'nin 61 km güneydoğusunda, başkent Bağdat'ın 241 km kuzeydoğusunda bulunan şehir. 57.000'lik nüfusunun çoğu Kürtlerden oluşmaktadır. Fakat tartışma kimyasal silahların kurbanları gerçek sorumlusuyla ilgili meydana geldi. İran mı Irak mı74? Ölenlerin sayısı ne kadardı? Aşağıda bunlara açıklık getireceğiz: 1. 1988’de Halepçe’ye Kimyasal Saldırı Saldırı Irak-İran savaşının son günlerinde gerçekleşti. Bu saldırı, belli bir etniğe-ki onlar da Kürtlerdir- karşı toplu soykırım çerçevesine girmektedir75. Saldırı 16 Mart 1988’de yapıldı. Nitekim Halepçe İran askerleri tarafından işgal edilmişti. Irak askerleri ilerlediği zaman İran askerleri geri çekildi. Ya da bazı yayın araçlarının söylediği gibi İran askeri oraya saldırmak için bir gün önceden orayı terk etti ve ilçeyi kimyasal silahlarla bombaladı76. Saddam Hüseyin İran ordusunun ilerleyişini durdurmak için Irak Ordusunun Kuzey Cephesi Komutanı olan Korgeneral Alî Hasan al-Majîd al-Tikritî'ye (batı medyası tarafından 'Kimyasal Ali' lakabı ile bilinir) zehirli gaz bombaları kullanmayı emretti. 16 Mart 1988′de zehirli gaz bombalarını taşıyan sekiz MiG-23 uçağı tarafından Halepçe kasabasına bombardıman düzenlendi. Tahminciler 3200-5000 arası kişinin doğrudan ve dolaylı olarak bombardıman neticesinde öldüğünü ve 7000-10000 kişinin yaralandığını ifade ettiler77. CIA (Amerika Askeri İstihbarat Ajansı) ilk başta İran’ı suçladı. Kısa bir müddet sonra yeni bir açıklama yaparak Iraklıların şiddetli savaş esnasında İran güçlerine, İran’a bağlı Kürt güçlerine ve Halepçe halkına yaptığı bir saldırı olduğunu söyledi. CIA bombardımanın Iraklılar tarafından yapıldığını teyit eden hiçbir delil öne sürmedi78. 74 ELUBEYDİ, Muhammed, " ؟ حقائق ال يعرفها الناطقون بالعربية1988 " ماذا جرى في مدينة حلبجة الكردية عام, 2010, s. 1, http://www.albasrah.net(30.03.2016). 75 76 77 78 ABDURRAHMAN, Muhammed Yakup, التدخل االنساني في العالقات الدولية, Abu Dabi, 2004, s. 202. http://www.bilgeturksam.com(07.04.2016). AKTAN, İrfan, “16 Mart Halepçe Katliamı Nedir? Nasıl Olmuştur? Kimyasal Saldırı ve Sonuçları”, Ankara-2003, http://www.1haber.com( 07.04.2016). ABDURRAHMAN, s. 203. 35 Kürt yazarlar saldırıdan sonraki yıllarda saldırının geride bıraktığı sağlık problemi, hastalıklar ve sakat doğumlar neticesinde binlerce Halepçe vatandaşının öldüğünü iddia ediyorlar79. 1 Mart 2010'da Irak Yüksek Ceza Mahkemesi Halepçe Katliamı soykırım olarak tanıdı. Saldırı bazı ülkelerde parlamentolar tarafından insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak tanımlanıp, kınandı. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bu katliamın tanınması için kanun teklifi verildi80. 2. Halepçe’de İnsan Haklarının Çiğnenmesiyle İlgili Uluslararası Rapor Halepçe saldırısı, arkasında yaklaşık 5000 ölü bıraktı. Çoğu Kürt sivillerdi. Onlardan kurtulanlar ise Kürtlerin oturduğu dağlık bölgeyi boşaltmayla ilgili Irak’ın az önce zikredilen politikasına destek olmak için Irak güçlerinin hazırladığı askeri kamplara yöneldiler81. İnsan Hakları Denetleme Örgütü raporlarına göre o saldırı bir soykırımdır. Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. maddesi de bunu belirtmiştir “Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım suçunu oluşturur”. a) Gruba mensup olanların; b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; c. Grubun hayat şartlarını kasıtlı olarak etkileyerek maddi varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açmak, d. Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak, e. Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek”, 82. 79 80 81 82 ELUBEYDİ, s. 2. https://tr.wikipedia.org(11.04.2016). SÜLEYMAN, Sihâm, “199 دراسة حالة العراق- ”تأثير حق التدخل اإلنساني على السيادة الوطنية, Yüksek Lisans Tezi, Cezayir 2005, s. 110. Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme. 9 Aralık 1948 tarihinde Paris'te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 260 A (III) sayılı Kararıyla kabul edilip, imza, onay ve 36 Bu raporlarda zikredilen en önemli saldırı, Mart 1988’de ölümcül kimyasal silahlarla yapılan saldırıdır. O saldırının kurbanları yaklaşık 5000 kişiydi. Rapor onu Kürtlerin etnik temizliği saydı83. BM Örgütü 1948’de Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni benimsedi ve bu sözleşme 12 Ocak 1951’de yürürlüğe girdi. Irak bu sözleşmeyi 1959 yılında imzaladı. Uluslararası Ceza Mahkemesi temel tüzüğünün 6. maddesi soykırım suçunu şu şekilde tanımlamıştır: “Bu tüzüğün amaçları bakımından “soykırım”, ulusal, etnik, ırki ya da dini bir grubu kısmen veya tamamen yok etmek amacıyla gerçekleştirilen aşağıdaki eylemleri kapsamaktadır: (a) grup üyelerini öldürmek; (b) grup üyelerine ciddi bedensel ya da ussal zarar vermek; (c) fiziksel olarak kısmen ya da tamamen yok etmek kastıyla, grubu ağır yaşam koşullarına maruz bırakmak; (d) grup içinde doğumları önlemeye yönelik tedbirler koymak; (e) grup içindeki çocukları zorla bir başka yere nakletmek; 3. Halepçe Olaylarının Sorumlusu Kimdir? Irak yönetimini Halepçe olaylarından sorumlu tutan görüşle beraber sorumluluğu İran’a yükleyenler de vardır. Bu, 1990 yılında ABD Askeri Harp Fakültesi Strateji İncelemeler Enstitüsü tarafından çıkarılan raporda geçmektedir. Rapor, Halepçe suçunu işleyenin Irak değil İran olduğunu söylemiştir84. Irak-İran savaşı esnasında ABD istihbaratı siyaset analizcilerinden büyük biri ve Irak bürosunda sorumlu olan Steven Bolter, Irak-İran savaşı esnasında Irak’ta meydana gelen olaylardan çalışma grubunun elde ettiği sonuçları şöyle anlatmıştır: 83 84 katılıma açılmıştır. Sözleşme 13. maddeye uygun olarak 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeyi 23 Mart 1950'de onaylamıştır. 5630 Sayılı Onay Kanunu 29 Mart 1950 gün ve 7469 Sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır. SÜLEYMAN, s. 111. SÜLEYMAN, s. 112. 37 “Irak ve İran’ın 8 yıl süren ve ateşkes sonucu 20.8.1988’de biten şiddetli savaşta birbirlerine karşı kimyasal silah kullandıklarını çok iyi biliyoruz. Irak’ın Kürtlere yönelik sözde saldırılarının çoğu savaş devam ettiği esnada oldu. Halbuki “H. R. W.” örgütü saldırıların Eylül’e kadar devam ettiğini iddia etmiştir. Irak Yönetimi, İran askerlerine karşı Hardal gazını kullandığını kabul etti. Lakin sivillere karşı kimyasal silah kullandığını inkâr etti”85. Bolter’in de dediği gibi kurbanların çoğuna feci davranılmış ve onlar kimyasal silahlarla, Siyanojen Klorür gazıyla öldürülmüştür. Fakat Irak daha önce bu kimyasal silahları kullanmadı. Hatta bu tür silahları üretemiyordu. Ama İran ise bu silahları üretebiliyordu. Aynı şekilde İnsan Hakları denetleme örgütü ve Amerika yönetiminin söylediği gibi öldürülenlerin binlerce olmayıp yüzlerce olduğunu vurgulamıştır. Amerika İstihbarat Ajansı, Bolter’in Irak’ın hileyle bu çıkmaza sokulduğu görüşüne katılıyor86. Aynı raporda geçtiği gibi ilk saldırıya başlayan ve kenti işgal eden İran’dır. Iraklılar buna karşılık Hardal gazıyla saldırdılar. Daha sonra İran ikinci bir saldırıda bulundu. Bu sefer Siyanojen Klorür gazını kullandı ve ikinci defa kenti işgal etti. Birkaç ay orayı elinde bulundurdu. İşte o zaman İran Irak’a serzenişte bulundu. Soykırımla ilgili iddialar dünya gazeteleri ve özellikle de Amerika gazeteleri yoluyla temellendirildi87. Dikkat çeken bir husus da CIA’nın “Irak Kitle İmha Silahları” programıyla ilgili 2002 yılında Ekim ayın’ deki dosyasıdır. Bu dosya Irak’ın kimyasal silah kullanmasının sadece 10 durumunu belirlemiştir. Çünkü bu 10 durumun hiçbirinde özellikle de Irak-İran savaşı esnasında Kürtlere karşı silah kullanılmadı88 . İstatistiklerin çelişkili olması gerçeğin ortaya çıkmasını istemeyen başka yaklaşımların olduğunu teyit ediyor. Ancak onun amacı Irak’ı suçlama ve Halepçe olaylarının sorumluluğunu ona yüklemektir. Herhalde kendiliğinden ilk akla gelen soru şudur: Irak yönetimi niçin Kürtlere karşı kimyasal kullandı? Bu suçun mantıksal ve objektif gerekçesi nedir? Lakin bu, özellikle de Irak’ın 1988’deki dışişleri bakanının o 85 86 87 88 HACER, Gital, 1991تدخل األمم المتحدة لوقف انتهاكات حقوق االنسان في كردستان العراق عام, Yüksek Lisans Tezi, Annaba 2011, s. 20. EL-UBEYDİ, s. 3. EL-UBEYDİ, s. 4. EL-UBEYDİ, s. 4. 38 dönemde Irak’ın kullandığı silaha izin vermesine istinaden Irak’ın mutlak anlamda suçsuz olduğu anlamına gelmiyor. Kullanılan silah hardal gazıdır ve bu gaz öldürmeye yol açmamaktadır. Bu gazın kullanımından kaynaklanan ölüm oranı %2’dir. Öte yandan ölümlerin çoğu Siyanojen gaza maruz kalma neticesinde oldu. O dönemde bu gazdan İran’ın elinde vardı ve Irak’ta yoktu89. 10 Nisan 1991’de Avrupa Birliği, savaş suçu işlemesi sebebiyle Irak Başkanı’nın yargılanması üzerine ittifak etti. Bu da soykırım suçuyla ilgili 1948 Yılı BM Sözleşmesi’ne göre oldu. Bu öneriyi Almanya Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher sundu. Belçika Bakan’ı Marc Aeskins ise Irak Başkan’ı Saddam Hüseyin’i Kürtlerin konumundan sorumlu saydı. Bundan dolayı onları öldürdüğü için yargılanabilir. Nitekim Saddam Hüseyin, halkı karşı işlediği benzer suçlardan dolayı idam edildi90. B. 1991’de Körfez Savaşı Körfez Savaşı Saddam’ın Kuveyt’i işgali sonrasında, Irak kuvvetlerinin Kuveyt’ten çıkarılmasını amaçlayan askeri harekâtın adıdır. Bu harekât (Çöl Fırtınası Harekât) da denilir. Körfez Savaşı İran-Irak Savaşı’nın sona ermesinden kısa bir süre sonra, Irak’ın Kuveyt’e saldırması ile ortaya çıkmıştır. 02.08. 1990’da Irak Kuveyt’i ilhak etmiştir ve bu ilhak sonrası bir dizi olay ve gerilim meydana gelerek birçok olaya zemin hazırlamıştır. Nihayetinde de bu kriz savaşa dönüşmüştür. Irak, İran ile 1979 yılından başlayarak 1988 yılına kadar süren uzun bir savaş dönemi yaşamıştır. Bu savaş sırasında batılı devletlerin, rejim değişikliği nedeniyle İran’ın galip gelmemesi amacıyla, Irak’a büyük silah satışı yaptıkları bilinmektedir91. İran Savaşı sırasında, batı tarafından, Saddam Hüseyin’e sağlanan silahların bir şekilde kullanılacağından bu durum tehlike arz etmekteydi. 89 90 91 SÜLEYMAN, s. 114. GALYUN, Burhan, حقوق االنسان العربي, Beyrut 1999, s. 173. EL-MUHAMMED, İmad el-Din Ataullah, التدخل اإلنساني في ضوء و أحكام القانون الدولي العام, Kahire 2007, s. 139. 39 1988’de İran-Irak Savaşı’nın bitmesiyle beraber Irak silahlanmaya devam etmiş ve komşusu Kuveyt üzerin de silahlı girişimler de başladı92. İran savaşı sırasında Irak’a en fazla ekonomik yardım sağlayan devletlerin başında Kuveyt gelmektedir. Ama bölgenin eskiden Basra vilayetine bağlı bir kaza olduğunu kendisine bağlı olması gerektiğini öne sürmüş ve hak iddia etmeye başlamıştır. Uluslararası hukukta genellikle kabul edilen, bir devlet diğerine karşı silahlı kuvvet kullandığında, bunu haklı bir sebebe dayandırmalıdır. Irak bu çerçevede temel hukuki sebep ileri sürmüştür93. Irak coğrafyasını bütünleme gerekçesiyle 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’in işgaline başladı. Irak Kuveyt sınırının İngiltere lehine bir biçimde çizilmiş olduğunu iddia etmekteydi. Irak’a göre Kuveyt Osmanlı döneminde Basra’nın bir parçası olduğu için Irak’a aitti. Gerçekte bunları Irak daha güçlü olmak ve İran-Irak savaşının kendisi için yarattığı zararları kapatmak amacıyla ortaya attığı bahanelerdi. Kuveyt, Irak için çok önemliydi; çünkü Irak’ın Basra körfezine iki yoldan çıkışı vardı. Birincisi Shat ül-Arap suyolu üzerindeki limandır94. Ancak bu liman İran ile yapılan savaşta batık gemi enkazlarıyla tıkanmış olduğundan işlemez durumdaydı. İkincisi ise, işlek durumda olan Umm-ı Kasr limanıydı. Ancak bu limanın giriş çıkışını kontrol eden Varbah ve Bubiyan adaları Kuveyt’e aitti. Irak uzun zamandır bu adaların kendisine kiralanmasını istemiştir ancak Kuveyt bunu reddetmiştir. Adaların Irak için stratejik önemi büyüktü bu nedenle Irak Kuveyt’i işgal ederse soruna kalıcı çözüm getirmiş olacaktı. Ayrıca Irak Kuveyt’e sahip olunca Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip ülke durumuna gelecekti. Irak bütün bu sebeplerden dolayı Kuveyt’i 8 Ağustos’ta ilhak ettiğini açıkladı ve 28 Ağustos’ta da Kuveyt’i Irak’ın 19. Vilayeti olarak ilan etti95. Nihayet Kuveyt’in ilhak ve işgali ile birlikte hem Basra Körfezi’nde hem de genel olarak Orta Doğu’da güç dengesi bir anda Irak lehine bozulduğu gibi, bu durum, gerek petrolün güvenliğini gerekse ABD’nin ve Batılı devletlerin bölgedeki ekonomik çıkarlarını tehlikeye sokmuştu. 92 93 94 95 BUZKURT, s. 87. BUZKURT, s. 87. OBAYD, Mecdy Ali, المقدمات السياسية للغزو, Bagdat 1990, s. 18. OBAYD, s. 18. 40 BMGK hemen aldığı 660 sayılı kararla Irak’ın işgal ettiği topraklardan kayıtsız şartsız çıkmasını istemiş ve 6 Ağustos’ta aldığı bir kararla geniş kapsamlı bir ekonomik ambargo başlatmıştır. Bu arada bir yandan ABD tehdit altındaki Suudi Arabistan’da çok uluslu bir kuvvet organize ederken diğer yandan da BM Güvenlik Konseyi 25 Ağustos’ta Irak’ın denizden kuşatılmasına yönelik bir kararı kabul etmiştir. ABD Suudi Arabistan’daki kuvvetlerinin sayısını gittikçe arttırırken, Irak hükümeti çekilmeyi kabul etmediği gibi 28 Ağustos’ta Kuveyt’i Irak’ın 19. İli olarak ilhak ettiğini açıklamıştır96. Irak’ın bu tavrına karşılık BM aldığı bir kararla Irak’ın Kuveyt’ten çekilmesi için 15 Ocak 1991’e kadar süre tanımıştır. Eğer Irak bu karara uymazsa Irak’ın bir savaşla karşı karşıya kalacağı da ilan edildi. Irak tabi ki de bu karara uymadı ve Irak’ın Kuveyt’i işgali ile başlayan kriz 17 Ocak 1991’de savaşa dönüştü97. BM, ABD ve müttefik ülkelerin ısrarlarına rağmen, Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i terk etmemekte kararlı olduğunun anlaşılması üzerine 17 Ocak 1991 tarihinde, Irak'a müttefik Çok Uluslu Hava Güçleri'nin taarruzları ile Körfez Savaşı başlamış oldu98. Körfez Savaşı’nın sonunda Irak iyice ezilerek bölgede başkaldırmak isteyen diğer devletler için bir örnek haline getirilmiştir. ABD de Orta Doğu’da özellikle petrol kaynağı olan Basra Körfezi’nde tam ve tartışmasız bir kontrol kurmuştur. ABD bölgede bir üstünlük kazanmıştır ve Orta Doğu’ya yeni bir düzen getirmek istemesi de bunu açıkça gösteriyordu. Körfez Savaşı ile ABD ağırlığını Orta Doğu’ya koyarken, ortaya attığı ilkelerle de Orta Doğu yeni bir yapılanmaya girdi99. BMGK'nin Nisan 1991'de kabul edilen 687 no'lu kararıyla ateşkes hükümleri ilan edildi. 687 no'lu kararın uygulanmasına yönelik uygulamalar ve bu kararı takip eden kararlar 12 yıl sonra başlayacak başka bir savaşa başladı100. 96 97 98 99 100 OBAYD, s. 19. SHAWKY, İsmail Mohamed, العراق و ازمة ارتفاع اسعار البترول, Mısır 2000, s. 10. SHAWKY, s. 11 SALEM, Alaa, السلوك العراقي وعمليات التصعيد, Bagdat 1990, s. 24. BECEK, Basyl Yusuf, (1990-2000) العراق وتطبيقات األمم المتحدة للقانون الدول, Beyurt 2006, s. 79. 41 1. Güvenlik Konseyi’nin Kriz Yönetimi BM’nin deneyimi, Irak’ın Kuveyt’e saldırması karşısında bu saldırıya karşı uluslararası oy birliğini ortaya çıkardı. Bunun sonuçları bu kriz karşısında ortaya çıkan GK kararlarında ifadesini buldu. Onun etkileri caydırıcı ve sert bir ceza şeklinde yansıdı. Öyle ki Irak’ın yıkılması ve temel yapısının yok edilmesine kadar vardı101. Savaşın etkileri ve Irak’ın Kuveyt’i kendine katmayı ilan etmesinin BM’de temsil edilen uluslararası topluma yansıması oldu. Nitekim GK krizle ilgili 15 karar çıkardı102. Bu son durumun tepkisi Irak’ın durumunu uluslararası hale getirdi. Nitekim Irak’taki durumun uluslararası yapılması yaklaşık 13 yıl devam etti. 2003’teki işgalin uluslararası yapılmasına kadar sürdü. Bazı kararlara kısa bir şekilde değinilecektir. Tartışmalı olan diğer kararlar ise detaylı ve derinlemesine ele alınacaktır. 2. BM Sözleşmesi’nin Altıncı Bölümüne Geçmeden Yedinci Bölümün Hemen Tatbik Edilmesi Irak güçleri Kuveyt’e girdikten birkaç saat sonra GK, Kuveyt ve ABD’nin daimi temsilcilerinin talebiyle oturum düzenledi. GK oturum sonunda 660/1991 sayılı kararı çıkardı103. Kararda şunlar çıktı: 1. Güvenlik Konseyi, Irak’ın Kuveyt’e savaş açmasıyla uluslararası barış ve güvenin bozulduğunu kabul etmektedir. Sözleşmenin 39 ve 40. maddeleri gereğince davranır. Irak’ın Kuveyt’te savaş açmasını kınar. 2. Irak’ın şartsız ve kayıtsız bir şekilde tüm güçlerini 1 Ağustos 1991’e kadar eski yerlerine geri çekmesini talep ediyor. 3. Irak ve Kuveyt’i anlaşmazlıkları çözmek için hemen yoğun müzakerelere başlamaya davet ediyor. 101 102 103 ABDULAH, Ahmet, تطور دور مجلس االمن في حفظ السلم واألمن الدوليين, Mısır-2008, s. 259. BECEK, s. 80. 660 sayılı karar, Güvenlik Konseyi tarafından 1990 yılında çıkarıldı. Karar 14 oy çokluğuyla kabul edildi, Yemen oylamaya katılmadı. 42 4. Bu kararın yerine getirilme güvencesi için diğer adımlara bakmaya ihtiyaç duymaya göre ikinci defa toplanmayı kararlaştırıyor. GK bu kararlar dizisini Sözleşme’nin 7. Bölüm gereği aldı. “Konsey, sözleşmenin 7. faslı gereği davranır” ifadesi 02.08.1990’dan beri çıkan tüm kararların önsözünün son fıkrası oldu. Bu daha sonra detaylı bir şekilde incelenecektir. 688/1991 sayılı karar bundan istisnadır. Onda bu ifade yoktur. 660. karar, GK’nin 7. Bölüm gereği çıkardığı kararların yapısındaki metoduna aykırı olarak apaçık bir şekilde iki temel yöne değiniyor: 1. GK, Irak’ın Kuveyt’le savaşmasıyla uluslararası barış ve güvenin bozulduğunu kararlaştırdı. 2. Konsey, BM Sözleşmesi’nin 39 ve 40. maddeleri gereği hareket ettiğini bildirdi. GK uygulamalarının uluslararası hukuki hareket noktası olan bu iki yön Irak ve Kuveyt bentleri altında şekillendi. Şüphesiz GK’nin 660/1990 sayılı kararının uluslararası hukukla uyumunu açıklamak için 7. Bölüm gereği GK’nin tasarrufta bulunması açısından onun kararını uluslararası herhangi bir objektif hukukla çözmek, BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuk gereği olan yasal veriler ışığında kolay değildir. Çünkü GK yönetimi herhangi bir durumu nitelemede kendi başına bir otoritedir. Yasal ölçülere tabi değildir. Genel siyasi yapılıdır. Bu yaklaşımla GK’nin kararları yargı müracaatına tabi değildir104. 3. Yedinci Bölümün Irak’a Karşı Çıkarılan Güvenlik Konseyi Kararına Uygulanmasının Hukuki Süreci 7. Bölüm istinaden 660/1990 sayılı karar çıktıktan sonra 7. Bölümün tatbik edilmesinin genel süreci şu şekilde oldu: - Irak’ın 660 sayılı karara tepkisini beklemeden Irak’a karşı ceza önlemleri içeren kararları almada acele etmek105. Nitekim 4 gün sonra 6 Ağustos 1990’da 104 BECEK, s. 81-82. 105 661 sayılı karar, 13 oy çokluğuyla kabul edildi. Küba ve Yemen oy kullanmadı. 43 661 sayılı karar çıktı. Bu karar cezalar koyma ve kararın yürürlüğe girmesiyle orada belirtilen görevleri yapması için bir komisyon oluşturmaya karar verdi106. Bu kararı başka kararlar takip etti. Onlar ceza verme kararlarının yürütülmesi için güç kullanmaya izin veriyor. O kararlar; 665 ve 670 sayılı kararlardır. - 660 sayılı kararda geçtiği gibi bölgesel Arap çözümü için sunulan tüm fırsatların kaçırılması ve bölgeye Amerika güçlerin hemen gönderilmesi. - 660 sayılı kararı uygulamak için Irak’a karşı güç kullanmaya izin veren kararın çıkması için çok çaba sarf etmek. Bu da 29 Kasım 1990’da çıkan 678 sayılı karar gereği olur. Tüm bunlar 7. Bölüm istinaden yapılır. - 3 Nisan 1991’de çıkan 687/1991 sayılı karar gereği Irak’a barış sözleşme şartını koymak. Belgelendirme kabilinden biz burada Irak’ın 12 Ağustos 1990’da BM Genel Sekreteri’ne Irak’ın bakış açısını içeren bir mektup gönderdiğine değineceğiz. O mektupta şöyle geçiyordu: GK aldığı ilk kararda durumu tam öğrenmek ve ilgili taraflardan gerçekleri öğrenmek için kendine yeterli zaman vermeden Sözleşme’nin 7. Bölüm hükümlerine dayanma aşamasına sıçradı. Irak’ın konumu ve açıklamalarını hiç bilmeden birkaç gün içinde kapsamlı ve bağlayıcı cezaların kararına dayanma aşamasına sıçradı. Böyle bu tür bir tutum GK’nin tarihinde hiç gerçekleşmedi. Irak’a karşı aldığı kararlar aldıkça adaletsizdi. Daha önce Konsey’in aldığı önlemlerin en basit anlayışıyla uyumlu değildi107. C. Askeri Müdahale ve Irak’a Karşı Güç Kullanma İzni 1. 661 ve 665 Sayılı Kararların İçeriği Sözleşme’nin 7. Bölüm gereği GK’nın bir dizi kararının çıkmasından sonra-ki bunların en önemlisi Irak’a kapsamlı cezalar veren 991/1991 sayılı karardır-ceza verme kararının uygulanmasını denetlemek için güç kullanmaya izin veren kararlar çıkardı. Nitekim 665/1990 sayılı kararın amacı Irak’a karşı ekonomik boykot hükümlerini güvenceye almaktır. Zira Kuveyt’e yardım eden ve bölgede deniz güçlerini yayan 106 ABDULAH, s. 261. 107 BECEK, s. 89-90. 44 ülkelere, deniz nakliyat işlemlerini durdurmak ve onların yükünü ve gittiği yönü belirlemek için belirtilen şartlara uygun olarak ve GK çerçevesindeki zorunluluğa göre önlem almalarına izin verdi108. 661 sayılı kararın ele aldığı ekonomik ambargo faaliyetlerini güvenceye almak için 665 sayılı kararın ele aldığı deniz ambargosunu koymanın meşruiyeti etrafında hukuki tartışma meydana geldi. Bilindiği gibi 665 sayılı karar, aslında kriz başladıktan sonra veya krizden önce Körfez’e gelen Amerika ve İngiltere deniz kuvvetlerine şekilsel meşruiyet vermek için çıktı. Nitekim BM belgelerinde geçen olay haberleri, Kuveyt’i savunmak için yardımlaşan üye devletlerin antlaşmasının Körfez bölgesine 17 Ağustos 1990’da askeri güç göndermekle başladığını ifade ediyor109. Bir diğer hukuki görüşe göre o her iki kararın hukuki dayanağı 41. madde metninde bulunmaktadır. Zikredilen metinlerde geçen apaçık ifadelere dayanarak bu görüş sahipleri özetle her iki kararın Irak’a karşı deniz ambargosunu koymak için hukuki açıdan silahlı güç kullanmaya izin vermediğini ifade ettiler. Tabi bu, sözleşmenin 42. madde metni çalıştırılmadığı sürece böyledir. Buna zıt olarak ikinci bir görüş ise Irak’a konulan ekonomik ambargo hükümlerinin güvencesi için 665 sayılı kararla izin verilen güç kullanmanın 661 sayılı karar gereği meşru olduğunu söylemiştir. Bu görüş sahipleri onun amacının Irak’ın kaçakçılık yapmasını ve aynı karar gereği kapsamlı ekonomik ambargonun uygulanmasında hile yapmasını önlemek olduğuna dayanmışlardır110. Fakat sorulan soru şudur: GK önlemleri yürütmeyi kontrol etmeden ve onlar doğrudan onun yetkisi altında olmadan belli devletlere 665 sayılı kararda geçen askeri yapıya sahip o önlemleri yürütme yetkisi verebilir mi? Tabi ki Sözleşme’nin 7. Bölümünde geçen hükümlere göre yasal olarak bu yetkinin başkasına verilmesi yasaktır. Ancak buna rağmen yürütmeye karşı etkin ve ciddi itirazların olmamasıyla beraber bu kararın çıkarılması, özellikle de bu karın bir ilk karar 108 109 110 ABDULAH, s. 265-266. BECEK, s. 92. ABDULAH, s. 267. 45 olmadığı göz önünde bulundurulursa bu çerçevede Sözleşme hükümlerini düzenleyen uluslararası örfün oluşumuna katkı sağlar111. Askeri cezalarla ilgili 665 ve 670 sayılı karar, askeri olmayan cezalarla ilgili 661 sayılı karar ve bunun ardındaki kararların devam etmesi, Irak’ın uluslararası kararlara uymaması özelikle de 687 sayılı karara bağlı kalmaması gerekçesiyledir. Bir kısmı Irak kitle imha silahlarının yok edilmesiyle ilgili olan kararın hiçbir yasal dayanağı yoktur. Bu sorun üzerinden uzun zaman geçmesi sonucunda sorunlar eski haline döner. Fakat Irak’ın durumunda Kuveyt savaşı üzerinden tam on yıl geçmesine rağmen hala Irak ambargodan sıkıntı çekmekteydi.112 Bu tür önlemler almak BM Sözleşmesi’nde hiçbir dayanağı olmayan bir durumdur. Herhalde Irak’a karşı cezalar bu çerçeveye giriyor. Yani ileride Irak saldırısını engellemek için Irak askeri gücünü kırmayı amaçlıyor. Bu durumu ise Sözleşme belirtmiyor. Buradan Irak’a karşı cezaların devam etmesinin GK tarafından yapılan bir tecavüz sayıldığı sonucuna varıyoruz113. 2. 678 Sayılı Karar Gereği Irak’a Askeri Müdahale 678 sayılı karar, Irak’ın Kuveyt’e saldırması karşısında GK’nın attığı kesin bir adımdır. Nitekim Konsey ilk defa bir grup üye devlete Konsey kararlarına saygı duymak zorunda bırakılması için üye olan diğer devlete karşı güç kullanma iznini veriyor. Bu ise kendi türlerinden daha büyük olan bir durumdur114. Bu kararın dayanağıyla ilgili sorular ortaya çıkmaktadır. 42. madde metni işlettirilerek mi karar çıktı? Yoksa 51. maddeye istinaden mi çıktı? 42. maddeye göre askeri önlemleri alma yetkisi GK’ya verilebiliyor. Dolayısıyla karar, GK’nın aldığı toplumsal güven tedbirlerinden biri mi? Yoksa 51. maddenin vurguladığı gibi sadece bireysel ve toplumsal yasal savunma hakkını ortaya çıkaran bir karar mıdır? 111 112 113 114 EBU-YUNUS, Mahir Abdülmünim, استخدام القوة في فرض الشرعية الدولية, İskenderiye 2004, s. 582. KATU, Abdülmünim Saîd, “”العراق والتحرك من اجل إنهاء الحظر الدولي, Sayı. 172, 10.11. 2000, s. 16. EBU-YUNUS, s. 582. WEMBOU, Michel-Cyr Djiena, Le Droit International Dans Un Monde En Mutation, L'Harmattan 2003, P. 86. 46 Hukuki bir görüşe göre GK’nın 678 sayılı kararı, Kuveyt hükümetinin kendisine yardım eden devletlerle beraber başvurduğu tedbirlerin meşru müdafaa olmaları hasebiyle onlara yasal bir hak veriyor. Bunlar toplumsal güven tedbirleri değildir. Onlar ne şekil ne de uygulamalar açısından toplumsal güven çerçevesine giriyor115. Bu şekil, GK’nın doğrudan denetimi altında ve kendisi saldırıyı önlemek ve uluslararası barış ve güveni geri getirmek için gerekli olan önlemleri almaya değinmiyor. O görüş sahipleri bu hakkı vurgulayan Sözleşme’nin 51. maddesine değinen aynı kararın önsözünde geçenlere de dayanmışlardır. Bir grup hukukçu 678 sayılı kararın 42. madde hükümlerine dayanması için içtihatta bulunmuşlardır. Bu görüş sahipleri, kararın ifadelerinin genel olduğunu ve 42. maddede geçen baskı ve zorlama önlemlerini kullanmaya delalet etmesinin kapalı olduğunu ifade etmişler. O önlemler istisnai bir durum olarak kabul edilmektedir. Onlara ancak belli durumlarda ve GK’nın açık bir kararıyla başvurulabilir116. Aslında 678 sayılı karar, Konsey’in Sözleşme’nin 7. Bölümüne dayanarak tasarrufta bulunabileceğini ifade ediyor. Bu, 51. madde metnine göre bireysel ya da toplumsal olan meşru müdafaa hakkına istinaden değildir. Bu madde 7. Bölümün son maddesidir. Aynı şekilde meşru müdafaa önlemleri, GK’nın saldırıyı önlemek için zorunlu gördüğü önlemleri almasına kadar geçicidir117. BMGK, 678 sayılı kararla güç kullanmaya izin verince bunu Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak kastıyla yaptı. Kararın amacı sadece buydu. Buna binaen Irak güçlerinin Kuveyt’ten çıkması bu kararın gereklerini tam olarak yerine getirme anlamına gelmesi gerekir118. Böylece ikinci Körfez savaşı iki neticeyle sonuçlandı. Irak’ın askeri açıdan yenilmesi ve Arap bölgesinde siyasi bir felaketin oluşması, ABD’nin Vietnam’a karşı 115 Şekil açısından karar; Kuveyt hükümeti ve ona yardım eden devletlere 660 sayılı ve ilgili diğer Kararların yürütülmesini desteklemek için zorunlu araçların tümünü kullanmalarına izin vermiştir. 116 ABDULLAH, s. 270-272. 117 ABDULLAH, s. 273-274. 118 BALKZYZ, Abdullah, ماذا تبقى من االمم المتحدة؟ في العدوان على العراق وعلى المجتمع الدولي, Beyrut 1999, s. 32. 47 gerçekleştirdiği askeri başarıdan itibaren en büyük askeri operasyonda zafer kazanması119. D. 1991’deki Kürt ve Şiilerin Ayaklanma Irak, milli devlet yapısı sorunundan sıkıntı çekmekteydi. Nitekim Irak dokusu etnik ve dini grupların çok olmasıyla nitelenmektedir. Irak’ta Arapların yanı sıra Kürtler, Türkmenler, Ermeniler ve Asurlular bulunmaktadır. Bununla beraber Irak, dinsel olarak Müslüman, Hristiyan barındırmaktadır. Müslümanlar ise Şii İslam ve Sünni İslam mezheplerine göre ayrılmaktadırlar. Irak nüfusunun çoğunluğunu esas olarak Şii İslam inancana mensup olanlar oluşturmaktadır120. 1. Irak Yönetiminin Kürt ve Şiilere Karşı Muamelesi Kürtler Irak nüfusunun %20’sini oluşturuyor. Irak’ın kuzeyinde yaşıyorlar. Şiiler ise genellikle güneyde yaşamaktadırlar ve Irak halkının %55’ini oluşturuyorlar. Şiiler çoğunlukla Arap olmakla beraber Türkmen ve az sayıda Feyli Kürtler de mevcuttur. Şii adı doğuştan ya da tercihle Caferi mezhebine intisap eden herkese deniliyor. Şiiler bir ırk veya bir millet değiller. Bilakis dini bir görüş ve belli bir düşünceyi benimseyen bir toplum kesimidirler121. Irak’ın yarısından fazlasını oluşturmaktadırlar. Fakat onlar Irak yönetimi gözünde azınlıktırlar. Onlar yüksek makamlardan tümüyle uzaklaştırılmışlardır. Eski Başkan Saddam Hüseyin, Irak toplumu içindeki İranlı göçmenlerin oranlarının, güçlü ve komşu olan İran tarafından desteklenen bu grubun çıkarlarının demografik dengesini tehdit ettiğini görünce bazı önlemler almaya başladı. İranlı Şiilere Irak vatandaşlığı vermeyi durdurarak bu grupsal dengenin bozulmasını önledi. Aynı şekilde bazı İranlıları sınır dışı etti. Özellikle Mısır, Sudan ve Fas olmak üzere Arap ülkelerinden Irak’a göç eden birçok kişiye vatandaşlık verdi122. Saddam, sırf etrafını kuşatan endişelerden dolayı kendi halkının evlatlarını öldürmeye ve kovmaya başladı. 119 ABDULKERİM, Nebîl, “”الوضع العربي بعد حرب الخليج, İslam ve Dünya İncelemeler Merkezi, 1999, s. 81. 120 ABDURRAHMAN, s. 200. 121 DEHAM, Muhammed, دراسة في البعد الداخلي واإلقليمي والدولي:األقليات واألمن القومي العربي, Aman 2003, s. 203. 122 SÜLEYMAN, s. 122. 48 Onlar üzerine şiddetli bir saldırı düzenledi. Onların evlerini yıktı ve onları sınır dışı etti. Onlara onuncu derecede bile akrabalık bağıyla ulaşan herkesin kökünü kazdı123. Kürtlerin durumu ise Şiilerden farklıdır. Sevr Antlaşması gereği Kürtlerin bağımsızlıklarına ulaşmaları için onlara büyük bir fırsat verdi. O antlaşma 10.08.1920’de imzalandı. Onun bazı maddeleri Kürt meselesini çözmeyi önemsiyordu. O maddelerin en önemlileri 62 ve 64. maddeleridir. Nitekim 62. madde Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgelerle ilgili kendi kendini yönetmeyi meşru kabul etti. Fakat bu antlaşma yürürlüğe girmedi. Çünkü hemen 1923’te Lozan antlaşmasıyla değiştirildi. Bu antlaşma; Kürtlerin, Irak’ın kuzeyinden başlayan ve Türkiye, İran ve Suriye’den geçen bağımsız devlet hayallerini bitirdi124. Fakat 1958 ayaklanması başladıktan sonra Irak Anayasası; Kürtler ve Arapların Irak vatanında ortak olduğunu kabul etti. Türkiye ve İran’daki Kürtlere kıyasla Irak’taki Kürtler daha az olmasına rağmen bu durum, Kürtlerin azınlık olduğu tüm devletlerarasında Kürt Milliyetçiliğinin ilk kabul edilişiydi125. Şubat 1963’te Abdülkerim Kasım devrildikten sonra hükümet müzakerelere katılmaları için Kürt üyelere yeni bir çağrıda bulundu. Kürtler özerk yönetimde ve bunun anayasada belirtilmesinde ısrar ettikleri için bu müzakereler duraksadı126. Irak Devrim Komuta Konseyi, bu isteği Irak’ın siyasal ve özellikle bölgesel birliğine zarar verdiği gerekçesiyle reddetti. Hem de bunu kabul etmesi Şiilerin de özerk yönetim istemelerini teşvik edecekti127. Bunun yanı sıra birçok diğer talep ortaya çıkacaktı. Hükümet bu istekleri kabul etmedi. Çatışma bir daha yenilendi ve 1970’e kadar devam etti. 11 Mart 1970 Genelgesi imzalanıncaya kadar devam etti. Bu genelge gereği Kürtlere özerklik verildi. Ama tüm içeriğiyle uygulanma düzeyine çıkmadı. Zikredilen antlaşmaya göre Irak Anayasası değiştirildi. Kürtlerin antlaşmanın en önemli bendi saydığı 2. madde bundan istisna edildi. Bunun 1974’te uygulanması kararlaştırıldı. Ancak İran’ın dış müdahaleleriyle bu çözüm başarısızlıkla sonuçlandı ve durumu öncekinden daha şiddetli 123 124 125 126 127 EL-ADEALY, Mahmut Salah, الشرعية الدولية في ضل النظام العالمي الجديد, İskenderiye 2003, s. 197. VEHBAN, Ahmet, دراسة في األقليات والجماعات والحركات العرقية:الصراعات العرقية و استقرار العالم المعاصر, İskenderiye 1999, s. 163. ABDURRAHMAN, s. 20. TÜRKY, Ahmet, “”القضية الكردية في العراق, 1990, Sayı. 135, s. 118. MUSTAFA, Ahmet, “”االكراد والوحدة الوطنية في العراق, 1971, Sayı. 63, s. 36. 49 bir şekilde yeni çatışmaya sürükledi128. Bu durum Irak’ın Cezayir’de 1975’te İran’la antlaşma imzalamasıyla bitti. Bu antlaşma gereği İran’ın Irak’taki silahlı Kürt hareketine desteği geri çekildi. Acele bir şekilde özerklik 1975 yılında sonlandırıldı. 2. Irak Hükümetinin 1991’de Şii ve Kürtlerin Ayaklanmaların Bastırması a. 1991’de Şii Ayaklanmasının Bastırılması Geçici bir süre ateşkesin ardından Irak’ın güneyinde mevcut yönetime karşı gösteriler düzenlendi. Irak askeri güçleriyle çatışmalar gerçekleşti. Şii sığınmacıların komşu ülkelere akını başladı129. Bu da Saddam Hüseyin’in yönetimini devirmek isteyen batılı güçlerin desteğiyle oldu. İsyan Basra, Nasıriye, Amare, Kerbela ve Necef’in tüm güneylerini kapsadı. 15.02.1991’de Irak, Kuveyt’in kurtarılması için Koalisyon tarafından bombalandığı zaman Amerika eski başkanı George H. W. Bush, Şiilerin Saddam Hüseyin’e karşı ayaklandığını ilan etti. Şiilerin Irak’ın güneyinde Bağdat’taki merkezi yönetime karşı ayaklanması onlar yanında ayrılıkçılık görünümlerinden biridir. “Bedir Tugayı” diye bilinen Irak İslam Konseyi’nin askeri kanadı, egemenlik altına alınan şehir ve köylerdeki Bassın yerel komutanlıklarını tasfiye etti130. Parti karargâhlarına saldırdı. Bu da güneydeki Şii isyancıları bastırmak için Bağdat’ı çılgın bir hamle yapmaya mecbur etti. Orada çok feci şeyler işlendi131. b. Kürt Ayaklanmasının Bastırılması 1980’de İran-Irak savaşının patlak vermesiyle Kürtler İran’la anlaşarak yeni ayaklanmaya başladılar. Bunun peşinden Irak Devleti Güçleri, ellerinde bulunan en şiddetli öldürücü silahları kullanarak onları bastırmaya çalıştı. Öyle ki bu güçler, 16-18 Mart 1988’de Halepçe’yi yaktılar. Bunun sonucunda 5000 ölü bıraktı. Bu konuya daha önce detaylı bir şekilde değinildi132. 128 TÜRKY, s. 119. 129 EL-MUHAMMED, İmad El-Din Atallah, التدخل اإلنساني في ضوء مبادئ وأحكام القانون الدولي العام, Kahire 2007, s. 140. SÜLEYMANİ, s. 124. TUNÇ, Ferit, “1991 Körfez Savaşı ve Irak’a İnsancıl Müdahale”, 20 Şubat 2014, http://www.batmanyongazetesi.com(24.04.2016). WAHBAN, Ahmet, الصراعات العراقية واستقرار العالم المعاصر دراسة في األقليات والجماعات والحركات العراقية, İskenderiye 1999, s. 180. 130 131 132 50 İkinci Körfez Savaşı’nda Irak’ın yenilmesinden sonra Kürtler, Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti kurmak için Irak’a karşı uluslararası koalisyonda uygun bir fırsat buldu. Kürtler, güneyde Şiilerin ayaklanmasından bir hafta sonra merkezi hükümete karşı ayaklandılar. 5 Mart 1991’de Süleymaniye’ye bağlı Raniye kentinden Saddam Hüseyin’in Baas rejimine karşı büyük bir ayaklanma başlattı133. Daha sonra durmayıp Irak’ın tüm kuzeyine yayıldı ve Irak’ın kuzeyi hemen Kürt güçlerinin eline geçti. Bu ayaklanma esnasında devletin farklı birimlerinde hükümetle bağlantılı olan tüm şahıslar öldürüldü. Fakat bu zafer fazla uzun sürmedi. Nitekim Irak askeri, bu bölgelere ulaşıp oralara egemen oldu134. II. 1991’de Irak’a Yapılan İnsani Müdahalenin Gerekçeleri Müdahale genel olarak bir devlet ya da birkaç başka devletin bir devlete, bir eylemi yapmak, ya da ondan sakındırmak ya da o devletin sınırları içinde ikamet eden bireylere yaptığı baskıdan onu vazgeçirmek amacıyla bilfiil baskı uygulamasıdır. O devletin yaptığı baskının kendi ya da yabancı devletlerin vatandaşına ya da etnik ve dini azınlıklara olması fark etmez. Tabi bu baskı eylemleri uluslararası antlaşmalar gereği korunan bireylere karşı yapılırsa müdahale söz konusu olur135. Uluslararası hukuka göre devletin iç işlerine müdahale etmek yasal bir durum değildir. BM Sözleşmesi’nin 2/7 maddesine göre müdahale etmeme ilkesi, devleti başka devletler ya da BM tarafından yapılan müdahaleye karşı korur. Kuvvet kullanma uluslararası ilişkilerde güç politikasını ifade etmektedir. Buradan da egemenlik ve müdahale etmeme ilkesi zayıf devletler için hayati bir koruma sağlıyor136. Fakat şimdilik üzerinde ittifak edilen şey egemenliğin klasik kavramını değiştiğidir. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 54. oturumda Genel Kurul’a sunduğu projede bu kavramın yeni bir anlamı ortaya çıktı. O projede egemenliğin artık uluslararası çağdaş ilişkiler esasını kabul eden milliyetçi devletlere özel olmadığı, fakat bireylerin kendileriyle ilgili olduğu varsayıldı. Bundan dolayı Örgüt Genel Sekreteri egemenliğe 133 134 135 136 http://www.dunyabulteni.net(30.04.2016). ABDÜLNASIR, Velid, أكراد العراق وتأثير البيئتين اإلقليمية والدولية, Bağdat 1997, s. 48. EL-MÜDVVİR, Hibe Abdülaziz, الحماية من التعذيب في اطار االتفاقيات الدولية واالقليمية, Beyrut 2009, s. 64. SUAYFAN, Ahmet, قاموس المصطلحات السياسية والدستورية والدولية, Lübnan 2004, s. 86. 51 yeni bir anlam verdi. O da geleceklerine egemen olmada bireylerin haklarını korumaktır. Devletin görevi sadece birey hakların korumaktır137. İnsan haklarını savunanlar, geçen asrın 60’lı yıllarından beri kuvvet kullanmanın yasak olması, sadece bir devletle diğer bir devlet arasındaki ilişkilere uygulanacak anlamına gelemediğini varsayıyorlar. Bundan dolayı onlar suç ya da felaket kurbanlarına yardım etmekle müdahale etmemiş olduklarını ve yaptıkları müdahalenin meşru olduğunu varsayıyorlar. Nitekim onlara göre onlar insan haklarını koruma gerekçesiyle müdahale etmişler. Bu şekilde insani müdahale ilgili devlet egemenliğini yok saymak anlamına gelmiyor. Bilakis bu devletin egemenlik ayrıcalıklarını daha fazla insani olarak kullanmasını talep etmek demektir138. 688 sayılı karar gereği Irak’a yapılan müdahaleyi gerekçelendirmek için ortak devletlerin insani müdahalede aldıkları tavır budur. Bunda yaşanılan insan hakları ihlallerinin artık Irak’ın iç meselesi olmadığına ve devletin sınırlarının dışına çıktığına dayandılar. Irak’ta insan haklarının çiğnenmesini durdurmak için müdahaleyi gerektiriyor. Aynı şekilde Irak’a müdahale eden devletler, o müdahalenin onun egemenliğine dokunmadığını varsayıyorlar. Çünkü onun onayına binaen yapıldı. Lakin en sonunda müdahaleye götüren etken aslında uluslararası çıkarlardır. Buna binaen bu bölüm üç başlıkta incelenecektir. 1. Başlık: Devletin sınırları dışına çıkan insan haklarının çiğnenmesine karşı koymak, 2. Başlık: Irak hükümetinin müdahaleye onay vermesi, 3. Başlık: Irak’a müdahalenin gerçek sebebinin uluslararası çıkar olması A. Devletin Sınırları Dışına Çıkan İnsan Haklarının Çiğnenmesine Karşı Koymak Irak’ta Koalisyon Güçleri önünde Irak güçlerinin yenilmesinden sonra güneyde Şiiler ve Kuzey Irak’ta Kürtler, Saddam Hüseyin’in yönetimini devirmek isteyen birçok 137 138 BUKERA, İdris, مبدأ عدم التدخل في القانون الدولي المعاصر, Cezayir 1990, s. 8. SADULLAH, Ömer, معجم في القانون الدولي المعاصر, Lübnan 2005, s. 252. 52 batı güçlerinin desteğiyle Bağdat’taki Irak yönetimine karşı ayaklanmaya başladılar. Ayaklanan Şii ve Kürt güçleriyle Irak yönetimi güçleri arasında güneydeki Basra’da ve kuzeydeki Kürdistan’da şiddetli çatışmalar oldu139. Bu çatışmalar esnasında Irak güçleri ağır kayıplar verdi. Lakin bu güçler hemen eski bağlılıklarına döndüler ve konuma egemen olmaya, bölgesel düzen ve istikrarı eski haline getirmeye başladılar. Lakin düzen ve istikrarı sağlama uğruna Irak güçleri bu bölgelerde insan haklarına defalarca ve somut bir şekilde saldırılar gerçekleştirdi. Zulüm endişesinden dolayı sivil yerliler hemen sınırlar üzerinden komşu ülkelere kaçtılar. Kısa bir süre içinde Türkiye’ye kaçan Iraklı Şiilerin sayısı 500,000 oldu140. Irak’ta insan haklarının bu tehlikeli ve kötü konumu, koalisyon devletlerine insani müdahale için bir gerekçe oluşturdu. Devletin, insanlık ve insan hakları evrenselliği ilkelerinin dışına çıkması bu devletlerin müdahalesini gerekçelendirdi bu devletlerin müdahalesini gerekçelendirdi. 1. Ahlaki ve İnsani Görev Olarak İnsan Haklarının Koruması Tüm durumlarda insanın sıkıntısını hafifletmeyi amaçlayan insanlık ilkesi gelişti. Bu ilke hakkı çiğnenen herkesin yardımı için gereken yapmayı gerektiriyor. Sahada insanlık ilkesinin tatbikini kolaylaştıran durum, insan haklarının evrensel olmasıdır. Bu da onu, müdahalesi yasak olan devletin korunan alanının dışına çıkarıyor. Irak’a müdahale eden devletler kendi hareketlerine meşruiyet kazandırmak için buna dayandılar141. Onlar da aşağıda açıklayacağımız şu dayanaklardır: a. Irak’ta İnsan Haklarının Çiğnenmesini Durdurmak İçin İnsani Müdahalenin Gerekliliği Uluslararası toplumun, insan haklarının çiğnendiği herhangi bir mekanda müdahale etme görevini yüklüyor. Bu da Fransa eski başkanı François Mitterrand’ın Uluslararası İnsan Hakları ve Ahlakı Sempozyumu’ndaki bir konuşmasında şu şekilde ifade ettiği şeydir: “İnsan haklarının ilki yaşama hakkıdır. İlk görevi tehlikede olan bir şahsa ya da 139 140 141 TÜRKMEN, s. 130. BOCALAL, Selahaddin, دراسة في أحكام القانون الدولي اإلنساني وحقوق اإلنسان:الحق في المساعدة اإلنسانية, Elİskenderiye 2008, s. 325. AYV, Sandoz, “ عما نتكلم؟:”الحق في التدخل أو واجب التدخل والحق في المساعدة, Uluslararası Kızılhaç Komitesi Sayı. 25, 1992, s. 191. 53 yok olmakla tehdit edilen halklara yardım etmektir. Bu görev yetkili olan herkesin boynundadır. Ey gayri resmi örgütler siz bu görevi yüklediniz. Lakin burada devlet, örgütler ve bireyler vardır. Herhangi birinin bu yükümlülüklerden kaçması ve kendini ondan uzaklaştırması mümkün değildir. Tekrar ediyorum insan haklarının ilki yaşama hakkıdır. Bizim ilk görevimiz ölüm tehlikesinde olan herhangi birine yardım etmektir”. 30.05.1989’daki son konuşmasında da bu vurgusunu tekrar etmiştir. Orada şöyle demiştir: “Müdahale etmeme görevi yardım etmeme tehlikesini doğurduğu zaman durdurulur”142. İnsanlığı korumaktan maksat şudur: Birey toplum içinde bir üye olmadan önce beşer olması hasebiyle onun temel hakları vardır. Bu hakların korunması gerekir. İnsanlığı korumak, insanlığın dayanışma düşüncesine dayanmaktadır ki tüm devletlerin ortak olduğu ve kendi vatandaşlarının ilişkilerinde uyguladığı medeniyetin asgarisi olmadan devlet kendi başına bu esas üzerine yaşayamaz. Ekonomik ve siyasal ilişkilerde dayanışmayı gerçekleştiremez. Öyle ki kendi vatandaşlarıyla ilişkilerinde barbarlık yöntemlerini tatbik eden devlet uluslararası toplumun ilerlemesini tehlikeye maruz bırakır. Çünkü adalet ve hukuk topluma egemen olmadan onun ilerlemesi mümkün değildir143. Burada uluslararası topluma, dünyada meydana gelen, özellikle de savaş ve doğal afet durumlarında insani yardıma çok ihtiyaç duyan insan topluluklarını 1948 yılı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 3. maddesinin belirttiği yaşama hakkına istinaden gözetlemeyi zorunlu kılan birçok hukuk metinleri vardır. O maddede şöyle geçmektedir: “Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır”. İnsani müdahale düşüncesi insanı korumaya tabi hakların belirlenmesini içeriyor. Nitekim bu haklar meşruiyetini hukuktan alıyor ve insan şahsına bitişiktir. Dolayısıyla onlar siyasal sistemin varlığından önce ve daha üstündür. Bundan dolayı bazıları onu diğer devletlerin işine müdahale etmeme ilkesinden istisna olarak görmüşler. Nitekim müdahale burada insanlığı koruma gerekçesine dayanıyor. Bu haklar iki temel düşüncede özetleniyor. Onlar da yaşama ve özgürlük hakkıdır144. 142 143 144 HACER, s. 65. NECM, Abdülmüzz Abdül gaffar, بحوث في التنظيم الدولي, Kahire, s. 89-90. https://tr.wikipedia.org(04.05.2016). 54 Çiğnendikleri zaman insani müdahaleyi gerektiren hakları belirlemek için 19. asır hukukçularının gösterdiği üstün çabaya da değinmek gerekir. Bu haklar temel bir hak üzerine yoğunlaşıyorlar. O da yaşama hakkıdır. Özgürlük hakkı ise ancak bazı istisnai durumlarda dikkate alınır145. Irak yönetiminin uygulamaları halkına karşı olduğu için bu durum Iraklı vatandaşların en basit hakları olan yaşama haklarından mahrum bırakılmalarına yol açtı. Nitekim bu durum, Iraklı sivilleri ölüm tehlikesinden kurtarmak için Irak’a müdahale için bir gerekçe sayılmaktadır. Bir insan tarafından onun kardeşi olan diğer bir insana karşı ahlaki bozulma artarsa ve insan onuruna yakışmayacak şekilde halklara muamele yapılırsa uluslararası ailenin onları savunmak için hemen müdahale etme hakkı vardır146. Koalisyon devletleri de Irak’a insani müdahaleyi bu şekilde gerekçelendirdiler. Nitekim o müdahale kutsal insani bir görevdir. Irak’a insani müdahale operasyonundan sonra Fransa Başkanı’nın doğrudan vurguladığı da buydu. Nitekim şunu dile getirmiştir: İnsan haklarının çok çiğnendiği görüldüğü zaman eli kolu bağlı bir şekilde beklemek mümkün değildir. Bilakis bu çiğnemelerin durdurulması gerekir. Bu durum ilgili devletin yapısıyla çelişmemektedir. Çünkü devletin siyasi kurumlarının temeli olan insanın korunması amaçlanmaktadır. Bu da düzenli insan topluluklarının oluşturulmasıyla daima istenen amaçtır147. Dolayısıyla Irak’a insani müdahalenin liderleri, bu müdahalenin uluslararası dayanışma bilinci ve insanlığın siyasetin önünde olmasının bir sonucu olduğunu düşünmektedirler. Çünkü insanlık hayatta kalmayla bağlantılıdır. Bu da açlık, soğukluk, hastalık ve diğer zorluklar gibi yaşama hakkının başına gelen temel zorluklarla mücadele etmeyi gerektiriyor. Zira Amerika Eski Dışişleri Bakanı George Marshall şunu ifade etmiştir: “Kendi halkının haklarını düzenli bir şekilde bilmeyen hükümetlerin başka devletlere saygı göstermesi beklenemez”148. O zaman tüm Irak halkının yaşadığı kötü şartların ortasında koalisyon devletleri, insan haklarının bu çiğnenmesini durdurmak için insani müdahalenin çözüm olduğunu kabul ettiler. Nitekim Güvenlik Konseyi’nin 688 sayılı kararının çıkarılması için çalıştır. 145 146 147 148 NECM, s. 92. NECM, s. 92. MUHAMMED, Osman Abdurrahman Abdüllatif, “ التدخل الدولي لمصلحة الشعوب بين القانون الدولي اإلنساني ”ومنطق القوة, Uluslararası Hukuk Dergisi, Cilt. 63, Sayı. 63, s. 8. HACER, s. 67. 55 Bunun yanı sıra insancıl zorunluluğu gerçekleştirme çerçevesinde bireysel önlemler aldılar. Bununla kendi hareketlerine bir nevi meşruiyet kazandırmak için yaptılar. Burada Irak devleti sınırlarının dışına çıkan insan hakları evrenselliğine dayandılar. Aşağıda bunu detaylı bir şekilde ele alacağız. İnsan Haklarının Evrenselliği ve Mutlak Egemenlik İlkesinin b. Gerilemesi Uluslararası ilişkilerde insan hakları meselesiyle kesintili olan uluslararası önemden sonra dünya devletlerinin artık uluslararası ilişkilerde temel bir mesele haline gelen bu yeni olguya cevap vermeleri gerekir. Çünkü devletlerin kendi vatandaşlarına yaptığı muamele artık bir iç mesele değildir. Dolayısıyla devletlerin ve uluslararası örgütlerin buna müdahale edebilmesi gerekir149. Koalisyon devletleri Irak’a müdahale gerekçelerinde insanın temel haklarına saygıyı korumaya dayanmaktadırlar. O hakların başında da yaşama hakkı gelmektedir. Çünkü bu hak çeşitli uluslararası sözleşmelerde bulundurulmuştur. Devletlerin onu onaylaması evrensel yapısını ve herhangi bir devletin sınırları dışına çıktığını kabul etmek anlamına geliyor. Çünkü egemenlik kavramının uluslararası gelişmelere karşı nispeten gerilediğini söylemek mümkündür. Öyle ki egemenlik bir amaç değil bir araç olacaktır150. Egemenlik insanın en yüce amaçlarından olması hasebiyle egemenliğin iç ve uluslararası kamu yararını gerçekleştirmek için çalışması gerekir. Egemenlik insanın temel haklarının çiğnenmesine müsaade etmiyor. Özellikle devletler kendi egemenliklerini kullandıklarında uluslararası hukuka ve onun içerdiği insan hakları ve onuruna saygı yükümlülüklerine bağlı kalmaları gerekir151. BM; insan hakları meselesini, herhangi bir devletin iç egemenliğine giren alanların dışına çıkarmak için önemli bir rol oynadı152. Nitekim sözleşmenin önsözü, BM üyelerinin insanlığın onur ve değerinde insanın temel haklarına inanma zorunluluğu çağrısında bulunuyor. Bu 55. maddede de vurgulanmıştır. O maddede şöyle geçmektedir: 149 150 151 152 ABDURRAHMAN, s. 144. RUSSBACH, Olivier, ONU contre ONU: Le Droit İnternational Confisqué, La Découverte, Paris 1994, P. 40. TÜRKMEN, s. 27-29. ABDURRAHMAN, Muhammed Yakup, التدخل اإلنساني في العالقات الدولية, Abu Dabi 2004, s. 177. 56 “Uluslararasında barışçıl ve dostça ilişkiler sağlanması için zorunlu olan istikrar ve refah koşullarını yaratmak üzere Birleşmiş Milletler… ırk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine bütün dünyada etkin bir biçimde saygı gösterilmesini, kolaylaştıracaktır”. 6. maddenin desteklediği de bunlardır. Orada şöyle denilmektedir: “Üyeler, 55. maddede belirtilen amaçlara ulaşmak için, gerek birlikte gerekse ayrı ayrı, örgütle işbirliği içinde hareket etmeyi yüklenirler”. Aynı şekilde BM Sözleşmesi bazı durumlarda 3. maddenin 1. fıkrasına dayanarak insani müdahaleyi kabul etmiştir. O maddede şöyle geçmektedir: “ırk, cinsiyet, dil, din erkek ve kadın ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğini sağlamak…”153. Sözleşme düşüncesi, ismiyle evrensel olduğu ortaya çıkarılmak istenen 1948 yılı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesiyle yayıldı. İnsan haklarıyla ilgili sözleşme metinleriyle uluslararası toplumun tüm yerleşim yerlerinde onu desteklemek ve iç hukuk düzeyinden uluslararası hukuk düzeyine çıkarmakla meşgul olmasını meşru kılmanın temel kuralı oluşturuldu. İnsanın devletin sınırları dışına çıkma esasına göre koalisyon devletleri Kuzey Irak’a müdahalelerini gerekçelendirdiler. Nitekim GK, Irak hükümeti ile onun halkından bir grup özellikle Kürtler arasında olan tartışmayı ki o da insan haklarının çiğnenmesiyle ilgiliydi her ne kadar dolaylı da olsa uluslararası barış ve güven için tehdit kabul etti. Yani Türkiye ve İran sınırına doğru aşırı bir sığınmacı akınının olması Güvenlik Konseyi’ne göre uluslararası barış ve güven için tehdit sayılmaktadır. Bu aynı şekilde 1971’de Hindistan ve Pakistan arasında da oldu. Buradan sivil vatandaşların baskı ve şiddetten kaynaklanan aşırı göçü ile uluslararası barış ve güven arasında ilişki olduğu sonucuna varıyoruz154. Böylece insan haklarının evrenselliği, dolaylı olarak insan haklarının çiğnenmesi ve uluslararası barış ve güvenin tehdit edilmesi düşüncesi arasında bir bağ oluşturuyor. GK 688 sayılı karara göre koalisyon devletlerinin toplumsal güven çerçevesinde müdahale etmelerine bir meşruiyet ekliyor. Bunun yanı sıra insan hakları meselesi 153 154 http://www.ombudsman.gov.tr(13.05.2016). WEMBOU, Michel-Cyr Djiena, Daouda Fall, Droıt İnternational Humanitaire, Paris 2000, P. 145. 57 devletin sınırları dışına çıkmaktadır. Bu da aynı şekilde onların Irak’a bireysel olarak müdahalelerine meşruiyet ekliyor. Tüm yönleriyle koalisyon devletlerinin Irak’a insani müdahalelerine bir nevi meşruiyet ekleyen bu gerekçelere değindikten sonra onları değerlendirmek gerekir. Aşağıdaki başlıkta bu değerlendirmeyi ele alacağız. 2. İnsan İnsan Haklarını Koruma Gerekçelerinin Değerlendirilmesi haklarını koruma gerekçesinin ve Irak’a yapılan müdahalenin inandırıcılığından şüphe duyulmaktadır. Bu şüphenin iki gerekçesi vardır. Birincisi Iraklılar yıllardır baskı ve zulümden sıkıntı çekiyorlardı. Bu şu soruyu akla getirmektedir: 1991’den önce birçok hak ihlalleri gerçekleştiği halde o tarihten önce Irak’a niye müdahale edilmedi? İkincisi insan haklarını çiğneyen sadece Irak değildi. Burada insan haklarını daha fazla çiğneyen ülkeler vardır. Lakin oralara müdahale edilmedi. a. Uluslararası Toplumun 1991’den önce Irak Yönetiminin İnsan Haklarını İhlal Etmesini Görmezden Gelmesi Koalisyon devletlerinin Irak’a insani müdahale köklerinin insan hakları ideolojisi içinde bulunduğunu iddia etmekteler. Lakin bu tavır insanların öldürülmesi ve köylerin yıkılması gibi Irak halkının yıllardır çektiği ve tekrar eden her ihlalin ardından alınsaydı o iddia da kabul edilirdi. Aynı şekilde 1987 yılında Irak askeri güçleri, gazlı silahlarla Erbil ve Süleymaniye saldırdı. Bu saldırıda kaç kişinin yaşamını yitirdiği konusunda farklı rakamlar var. Bazı kaynaklar “yüzlerce” olarak nitelendirirken, bazıları 5000 rakamını veriyor 155. Irak hükümetinin yaptığı ihlaller, özellikle de Halepçe olaylarından sonra bu durum zulüm gören ve hakları özellikle de yaşam hakları çiğnenen o şahısları korumak için müdahaleyi gerektirmiyor muydu? Uluslararası toplum niye bu olaylara uzak durdu. Halbuki dünya televizyonları Halepçe dramını haber bültenlerinin başında veriyorlardı. 155 CORDESMAN, Anthony H. , Military Balance in the Middle East-X, The Northern Gulf: Iraq, Center for Strategic and International Studies, 28 December 1998, P. 33. 58 Irak’a müdahale edilmeden önceki şartlara baktığımızda, Irak yönetiminin daha önce iç intifadaları bastırmasının da, Kuveyt’i istila ettiğinden beri Irak’a verilen ceza dizisini genişletme çerçevesinde ona müdahale edilmeye uygun olduğunu görüyoruz156. Irak’a uluslararası insani müdahale deneyimini İkinci Körfez savaşının sonucundan ayırmamız mümkün değildir. Nitekim Irak’ta siyasi yönetime baskı aracı sayılan bu askeri müdahalede siyasi gerekçeler insani gerekçelere ağır basıyor. Dolayısıyla insan haklarını koruma gerekçesinin, sadece koalisyon devletlerine uygun olduğu zaman tatbik edilmesi ve durum onlara uygun değilse tatbik edilmemesi ikna edici bir gerekçe değildir. Ayrıca onlar bundan önce Irak halkının geleceğiyle ilgilenmediler. b. İnsan Haklarını Korumak İçin Yapılan Müdahalenin Seçilmesi İnsan haklarını koruma gerekçesi, Irak Kürtlerini korumak için müdahale eden uluslararası toplumun tutumunu gerekçelendiremediği için eleştirilmektedir. Nitekim uluslararası toplum diğer devletlerde olan aynı hatta daha fazla şiddetli ihlallere göz yumdu. Burada insani müdahalenin çifte standartlığı vardır157. Sarah Brown batı devletlerinin özellikle de ABD’nin Irak’a karşı politikasını eleştirmektedir. Çünkü Iraklı Kürtleri korumak için müdahale ettiği vakit diğer oluşumların baskısına göz yumdu158. Aynı şekilde Rusya yönetiminin Çeçenistan’a yaptığı muamele Amerika Dışişleri Eski Bakanı Warren Minor Christopher’in onayıyla oldu159. Nitekim o, Yeltsin’in yapması gerekeni yaptığını ifade etti. Aynı şekilde Sarah Brown bizim zihnimize şu soruyu atıyor: Uluslararası muamelede Kürtler arasında niçin ayırım yapılıyor? Kürtleri isyana teşvik eden batı niye Irak hükümeti isyanı bastırdıktan sonra müdahale etti160? Birçok durum, siyasi yaklaşımları örtmek için yapılan insani müdahale operasyonlarının özel çıkarları gerçekleştirmeyi amaçladığını ortaya çıkardı. Onların dışı insani yararları müdafaa etmekti. Ama iç yüzü ise sömürge çekirdeğini taşıyordu161. 156 157 158 159 160 161 HACER, s. 73. SÜLEYMANİ, s. 130. ABDURRAHMAN, s. 220. SÜLEYMANİ, s. 130. ABDURRAHMAN, s.209. ROBERT, Adam, “ ”دور القضايا اإلنسانية في السياسة الدولية في التسعينات, 1999, s. 151. 59 B. Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi İnsani müdahaleye meşruiyet niteliği eklenebilmesi için bazı şart ve ölçülerin gerçekleşmesi gerekir. En önemlisi olduğunu söylemesek de onlardan biri; müdahale yapılmasının temel bir şartı olarak kendi bölgesine müdahale edilen devletin onayının alınması zorunludur162. Öyle ki bu devlet yabancıların yaşamını koruyabiliyorsa ya da yabancı devletlerin kendi topraklarına müdahalesini istemiyorsa bu durum bu tür müdahalenin yasaklanması için yeterli bir sebep sayılmaktadır163. UAD’nın 1986’da Nikaragua’da askeri ve ona benzer operasyonların meselesi hakkında kararlaştırdığına göre yardım yapılacak devletin onayı zorunludur. Nitekim Divan, ABD’nin Nikaragua’nın iç işlerine müdahale etmeye hakkı olmadığına hükmetti. Bu kararı da insan haklarına saygı için Nikaragua’nın Amerika Uluslararası Örgütü önünde taahhütlerini yerine getirmekle yükümlü olması gerekçesiyle verdi164. Aynı şekilde UAD, 27.06.1986 yılında çıkan aynı kararda şunu kararlaştırmıştır: “Devletin iç işleri kavramı; devletin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemlerini seçmede özgür olmasını kapsayacak şekilde geniştir”. UAD, aynı kararda şunu da vurgulamıştır: Müdahale; siyasal, sosyal ve kültürel sistemi seçme hakkı gibi özgür kalınması gereken meselelere zorla yapıldığı zaman yasal dışı olur165. UAD’nın kararına göre herhangi bir müdahaleye meşruiyet verilebilmesi için felakete uğrayan devletin onayının olması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Öyle ki müdahalenin amacı insan haklarına saygıyla sınırlı olması ve başka bir amaç için olmaması gerekir. Koalisyon devletleri, 688 sayılı karara göre ya da bireysel olarak Irak topraklarına müdahale ettikleri zaman Irak hükümetinin onayını ibraz etmede bu esas üzerine yoğunlaştılar. Bireysel müdahalenin meşruiyetinde de 688 sayılı karara dayanmaya çalıştılar. Aşağıda birinci başlıkta Irak hükümetinin onayını tartışacağız. İkinci başlıkta ise onayın değerlendirmesini ele alacağız. 162 163 164 165 EL-CÜNDİ, Gassân, “”التدخل لصالح اإلنسانية في القانون الدولي العام, Mısır Uluslararası Hukuk Dergisi, Sayı. Uluslararası Hukuk Dergisi, Sayı. 43, Mısır 1987, s. 164. NECM, s. 118. ABDULLAH, s. 147. MATAR, Usâm Abdulfettah, مبادئه وأهم قواعده، مصادر:القانون الدولي اإلنساني, El-İskenderiye 2008, s. 293. 60 1. Irak Hükümetinin Müdahaleye Onay Vermesi Genel olarak Irak’a özel olarak da Kuzey Irak’a yapılan insani müdahale, Irak devleti tarafından kabul görülmemiştir ve onun devlet egemenliğini yok saymıştır. Bunu ilk önce 688 sayılı karar, ikinci olarak 18.04.1991’de Irak ile BM arasında imzalanan anlaşma müzekkeresi ve üçüncü olarak da BM’nin gözlemci heyetini göndermesiyle ilgili 25.05.1991 tarihli anlaşmayla bunu özetlemeye çalışacağız. a. 688 Sayılı Kararın Irak’ın Müdahaleye Onay Vermesine Yoğunlaşması 688 saylı karar, metninin 3. fıkrasını kullanarak müdahalenin başlangıç olması gereken Irak hükümetinin onayına saygı gösterilmesinin zorunluluğunu vurguladı. O fıkrada şöyle geçmektedir: “Irak’ın Uluslararası İnsani Örgütlerin oraya varmasına… izin vermesi ve onlar için gereken kolaylıkları sağlamasını ısrar eder”. Aynı şekilde karar, Konsey’in Irak yönetimine karşı zorlama yönteminden uzak durduğunu ifade eden kavramları kullandı. Bu kavramlardan bazıları; müsamaha eder, talep eder, ısrar eder gibi kavramlardır166. Aynı şekilde BM Konseyi 688 sayılı karar önsözünün 8. fıkrasında Irak egemenliğine saygıyı vurgulayarak Irak’ın onayının alınmasını ısrar etti. O fıkrada şöyle diyor: “Tüm üye devletlerin, Irak ve tüm bölge devletlerinin egemenliği, bölgesel barışı ve siyasal bağımsızlığına saygı göstermeye bağlı kalmalarını yine vurgular. b. 18.04.1991 Tarihinde İnsani Yardımla İlgili İmzalanan Mutabakat Müzekkeresi Irak hükümetinin 18.04.1991’de BM’yle imzaladığı mutabakat müzekkeresiyle onun insani yardımı onayladığını gösteriyor. Bu, zulüm gören Iraklı sivilleri korumak ve mültecileri kendi diyarlarına döndürmek için yapılan müdahaledir. Müzekkerede kullanılan ifade ve kelimeler Irak’ın onayı olduğu hakkında yeterli delil sunuyor. Müzekkerenin içerdiği fıkralarla bu gerekçelendiriliyor. Onların en önemlileri şunlardır: 166 HACER, s. 80. 61 - 1. fıkra: “Her iki taraf, Iraklı sivil yerleşimcilerin sıkıntılarını hafifletmek için insani yardımın sağlanmasını kapsayan uygun önlemleri alma zorunluluğunun önemini kabul eder”. “Kabul eder” ifadesi müdahaleye onayın olduğunu gösteriyor. 2. fıkra: “Göç eden Iraklıların kendi memleketlerine istekleriyle dönmeleri için BM’nin gösterdiği çabayı Irak hükümeti de gösterir. Irak Cumhuriyeti Hükümeti BM’ye her türlü destek ve yardımı sunmayı taahhüt eder…” Bu sadece insani müdahaleyi kabul etme anlamına gelmiyor. Aynı zamanda onu destekleme anlamına da geliyor. 3. fıkra: “Her iki taraf, alınan önlemlerin dayandığı esasların onun bütünlüğünün güvencesi olması üzerine anlaşır”. “anlaşır” ifadesi müdahaleye onay verildiğini gösteriyor. 4. fıkra: “Bu amaçla Irak hükümeti, Irak’ta insani yardıma her ihtiyaç duyulduğunda o yardımın yapılması ve gereken tüm önlemleri alması hususunda BM’yle yardımlaşmayı onaylar. Irak hükümetiyle yardımlaşarak merkez ve şube olmak üzere BM’ye bağlı insani yardım bürolarının açılmasıyla bunun gerçekleştirilmesi üstlenilir”. 7. fıkra: “…Irak organlarıyla yardımlaşarak…” Nitekim yardımlaşma kavramı yardım yapmaya onay verdiğini gösteriyor. 8. fıkra: “Hükümetle yardımlaşarak… Irak hükümetiyle anlaşma ve yardımlaşmak… Irak hükümeti bu yardımın hızlı ve etkin bir şekilde yapılması için gereken önlemleri alır”. 11. fıkra: “…Yardımların yapılması üzerine anlaşılmıştır…” 15. fıkra: “Irak hükümeti yardım eder…” 17. fıkra: “Irak hükümeti BM’nin şube bürolarını açmada yardımcı olacaktır…” 19. fıkra: “…Hükümet yardım için yerel dövizle nakdi katkıda bulunur”. Anlaşmanın mali katkıyla olduğu ortaya çıkmaktadır. İnsani müdahalenin Irak egemenliği değerlerine zarar vermediğini göstermek için 20. fıkrayla müzekkere, Irak egemenliğine saygıyı gösterdi. Nitekim 20. fıkra şunu belirtmiştir: “Yukarıda zikredilen ilkelerin uygulanması; Irak Cumhuriyeti 62 egemenliği, bölgesel bütünlüğü, siyasal bağımsızlığı ve güvenine zarar vermez. Onun iç işlerine müdahale edilmez”. Aynı şekilde müzekkerenin 21. fıkrası o müzekkere süresinin ve içindeki ilkelerin 31 Aralık 1991’de bitmesini ve onun çalışma süresinin uzatılabilme imkanı olacağını belirlemiştir. Müzekkerenin bentleri ve onayını gösteren delillerden hareketle Irak’ın onayı resmi belgelerle tespit edilmiş bir gerçektir. c. BM’nin Gözlemci Göndermesiyle İlgili 25.05.1991 Tarihli Anlaşma BM’nin gözlemci göndermesiyle ilgili 25.05.1991 tarihli anlaşma 18.05.1991’de imzalan ve yukarda zikredilen Mutabakat Müzekkeresi’nin bir eki sayılmaktadır. BM’nin gözlemci göndermesiyle ilgili anlaşmanın içeriği Irak’ın müdahaleyi onayladığını teyit ediyor. Bu anlaşmanın fıkralarını şu şekilde açıklayabiliriz. 1. fıkra: “BM’ye bağlı gözlemci heyeti gönderme ilkesi açısından anlaşmadan sonra…”. Bu, Irak’ın BM gözlemcilerinin müdahalesini kabul ettiğini gösteriyor. 2. fıkra: “Gözlemci heyeti yerel sivil yönetimle yardımlaşır…” Yani Irak bu gözlemci heyetle yardımlaşır. 3. fıkra: “…Irak hükümetiyle anlaşarak…” Bu Irak’ın onayını gösteriyor. 5. fıkra: “…Hükümetin ilgili organıyla danışarak farklı bölgelere belli gözlemciler yayar…” Irak hükümetine danışılması onun onayının olduğunu gösteriyor. 6. fıkra: “BM gözlemcilerinin yanlarına silah almalarına müsaade edilir. Bunu Irak organları sağlar”. Irak’ın BM gözlemcilerine silah vermesiyle onun onayının olduğu anlamına geliyor. 63 7. fıkra: Irak organları kuralı… tayin eder, Irak organları uygun kolaylıkları sunar…” Irak hükümetinin kolaylıklar sağlaması onun onayını gösteriyor. O zaman anlaşma metinleri Irak hükümetinin müdahaleyi onayladığını vurguluyor. Irak’ta meydana gelen insani müdahalelerini gerekçelendirmek için koalisyon devletlerinin dayandığı dayanak da budur. 2. Irak’ın İnsani Müdahaleye Onayının Değerlendirilmesi Irak topraklarına yapılan müdahaleye Irak’ın onay vermesinin genel çerçevesine derinlemesine baktığımızda belli neticeler çıkarabiliriz. O da şu üç temel yönü tahlil etmekle olur: 1. Irak’ın onayı şekilsel bir onaydı. 2. Onay sadece BM örgütünün müdahalesini kapsamaktaydı. 3. Irak’ın onayı sonradan oldu. Yani 688 sayılı karar çıktıktan ve müdahaleyi yapan taraf devletlerin huzuru sağlama operasyonu başladıktan sonraydı. a. Irak’ın Şekilsel Onayı Irak’ta insani yarar için yapılan insani müdahale operasyonu şekilsel bir onayla oldu167. Onaya bu niteliği veren şey onun, bir grup koalisyon devletleriyle mücadele ettikten sonra yenilmiş hatta yıkılmış bir ülkeden çıkmış olmasıdır. O devletlerin başında da ABD ve İngiltere gelmektedir. Dolayısıyla onay, boyun eğilerek verildi. Bunun yanı sıra Irak hükümeti Kuzey Irak’ta insani müdahaleyi kabul etmeme tutumunu resmi olan ifade etti168. 167 168 ELCÜNDİ, s. 165. BODUR, Kadriye, “Irak'ın İşgali ve Uluslararası Hukuk”, Cilt. 4, Sayı. 2, 2004, http://www.universite- toplum.org(25.05.2016). 64 Irak’ın boyun eğerek onay verdiğini teyit eden şey; İkinci Körfez savaşı çerçevesinde çöl fırtınası operasyonunun geride bıraktığı yıkımdan sonra onayın çıkmasıdır. Dolayısıyla bu koşullarda çıkan onay ancak duruma boyun eğmek olur. Çünkü savaştan yenilerek yeni çıkmış bir devletin kendi güçlerini ispatlamış devletlere ikinci bir defa karşı çıkması akıl karı değildir. Çünkü bunu reddetmesi yeni bir yıkıma maruz kalması anlamına geliyor. Irak’ın genel olarak uluslararası toplum yönetimine ve özel olarak da koalisyon devletlerine boyun eğme dışında çaresi kalmadı. Bu da onun onayını sırf şekilsel bir işlem kılar169. Aynı şekilde Irak hükümeti resmen insani müdahaleyi reddettiğini ifade etti. Bu reddetme tutumunu teyit eden de Irak hükümetinin 21.04.1991’de BM’ye gönderdiği mektuptur. Onun reddi kendi bölgesinde yapılan müdahaleyi içermekteydi. Bu müdahaleyi kendi iç işlerine müdahale etmeye bir kılıf ve ulusal egemenliği ve toprak birliğine bir tehdit saydı. b. Onayın Sadece BM Örgütü’nün Müdahalesini Kapsaması Irak onayının içeriği sadece BM Örgütü’nün müdahalesiyle sınırlıydı. Çünkü onun müdahalesi, BM Sözleşmesi’nin 2. maddesinin 7. fıkrasında müdahale yetkisi verilen birimden çıkan karara dayanmaktaydı. Durum Sözleşme’nin 7. faslı çerçevesindeki yetkileri kullanmakla ilgili olduğunda o birim GK’dir. Dolayısıyla Irak hükümeti bu karara karşı çok hassas olsa da o karar tartışmaya elverişli olmadığı için ona karşı çıkamadı170. Nitekim BM Sözleşmesi’ni onaylayarak onun tüm icraatlarını kabul eden tüm üye devletlerin yerine Konsey’in bu tür kararlar alma yetkisi vardır. O sözleşmede GK’nin kararlarını ve yürürlüğünü kabul etme taahhüdünü devletlerin sırtına yükleyen 25. madde de vardır171. Mutabakat Müzekkeresi ve ona ek olan anlaşma şekli, uluslararası müdahalenin onay alanından çıktığını gösteriyor. İfadeler arasında, müdahalesine onay verilmek 169 170 171 SÜLEYMANİ, s. 133. BETTATİ, Mario, Le Droit D'ingérence. Mutation De L'ordre İnternational, Odile Jacob, Paris 1996, P. 664. SÜLEYMANİ, s. 134. 65 istenenin BM olduğu ve devletler olmadığını ifade eden ifadeler vardır. Bu konuda apaçık olan şu fıkraları seçtik: - İnsani yardımla ilgili Mutabakat Müzekkeresi metinin 2. fıkrası: “Irak hükümeti BM’nin gösterdiği çabaları hoş karşılar…” Bu apaçık bir şekilde sadece BM’nin müdahalesine onay verdiğini başkalarına onay vermediğini gösteriyor. - Aynı Müzekkere’nin 4. fıkrası: “Bu amaçla Irak hükümeti BM’nin Irak’ta insani varlığının olmasında… ve BM’ye tabi insani yardım merkezlerinin açılmasında ona yardım eder…” Bu ifade, başka bir devlet zikredilmeden sivillere insani yardımda bulunmak için Irak hükümetinin BM’nin müdahalesine onay verdiğini gösteriyor. - Aynı Müzekkere’nin 6. fıkrası: “BM’ye tabi olan insani yardım merkezleri insani yardımda bulunmayı üstlenir… Aynı şekilde bu merkezler genel durumu kontrol eder”. Burada yardımı yapacak olan BM olduğu yine vurgulanmaktadır. - Aynı Müzekkere’nin 8. fıkrası: “BM, Irak hükümetiyle yardımlaşarak acil önlemleri alır…” Burada onayın sadece BM’ye verildiğine vurgu vardır. - Aynı Müzekkere’nin 13. fıkrası: “…BM’ye ortak… gıda dağıtım yeri…” Burada da onayın sadece BM’ye verildiğine vurgu vardır. - Aynı Müzekkere’nin 17. fıkrası: “Hızlı bir şekilde Irak hükümeti BM’nin şube bürolarını oluşturmada yardımcı olur…” Bu da BM yardım programlarını yürütünceye kadar Irak hükümetinin ona kolaylık sağlamasını ifade ediyor. - 25.05.1991’de Irak ile BM arasında BM Gözlemci Heyetinin gönderilmesiyle ilgili anlaşmanın 1. fıkrası: “BM’ye tabi gözlemci heyetinin gönderilmesi ilkesi açısından anlaşmadan sonra…”. Bu ifade, Irak hükümetinin sadece BM’ye tabi gözlemci heyetinin gönderilmesini onayladığını başka herhangi bir devletinkini onaylamadığını gösteriyor. - Aynı anlaşmanın 2. fıkrası: “…BM’ye tabi on gözlemci gönderildi…” Gözlemcilerin sadece BM’ye tabi olmasına vurgu vardır. Sorumluların çoğunun Irak’ta meydana gelenleri eleştirmesi, Irak hükümetinin BM kılıfı altına girmeyen herhangi bir devletin bireysel müdahalesini resmen reddetmesini destekleyen husustur. Nitekim Müzekkere’nin onaylandığı gün olan 18 Nisan’dan güvenli bölge oluşturma günü olan 23 Nisana kadar koalisyonun Kuzey 66 Irak’taki çabaları, Irak’ın iç işlerine gerekçesiz müdahale olduğu için bu müdahaleyi eleştirmeye başladılar. Aynı şekilde 23 Nisanda Irak Dışişleri Bakanı, BM Genel Sekterine bir mektup teslim etti. Orada BM’nin Irak’la yaptığı anlaşmaya göre davranmasını ve Kuzey Irak’ta koalisyon güçleri yerine askerlerin sorumluluğunu yüklenmesini talep etti. Iraklı Bakan, koalisyonun çabalarının hiçbir gerekçe ve dayanak olmadan Irak’ın egemenliği ve bölgesel bütünlüğüne tehlikeli bir saldırı olduğundan onları eleştirdi. İleride kendi memleketinin güvenli bölge oluşturmak için her türlü girişimde bulunacağını ve tüm araçları kullanacağını ifade etti172. c. Irak Onayının Müdahaleden Sonra Olması Onay kavramı, onunla ilgili önlemler alınmadan önce onun var olmasının zorunlu olduğunu gösteriyor. Yani koalisyon devletlerinin Irak’a insani müdahale yapmalarının Irak’ın onayıyla gerekçelendirebilmesi için doğal olarak bu onayın müdahale operasyonundan önce olması gerekir173. Bundan emin olmak için 688 sayılı karar gereği GK’nin müdahale tarihi ya da koalisyon devletlerinin bireysel iradeleriyle yaptığı müdahale tarihi ile Irak’ın onay verme tarihini karşılaştıracağız. Iraklı sivil vatandaşlara insani yardımla ilgili olan GK’nin 688 sayılı kararı 05.04.1991’de çıktı. ABD, Britanya ve Fransa’nın Kuzey Irak’ta bireysel önlem almalarının başlangıcı 08.04.1991’deydi. Nitekim bu devletler yardıma muhtaç olan herkese gıda yardımı yapmak için savaş uçaklarını kullanmaya başladılar. Dolayısıyla Irak onayının vaktinde geldiğini söyleyebilmemiz için onun 05.04.1991’den önce olması gerekir. Lakin ilk onay ifadesi 18.04.1991’de gerçekleşti. Yani müdahalenin gerçekleşmesinden 13 gün sonra onay verildi. Diğer onay ise 25.05.1991’de çıktı. Yani müdahaleden yaklaşık bir ay sonra oldu174. Tarihler arasında bu karşılaştırma; müdahale işiyle ilgili onayı almak için BM Eski Genel Sekreteri ve Irak hükümeti arasında müzakereler hala devam ederken Irak’a insani müdahalenin yapıldığını gösteriyor. Buna binaen kesinlikle devletleri Irak’a müdahale 172 173 174 SÜLEYMANİ, s. 134. SÜLEYMANİ, s. 134. HACER, s. 89. 67 etmeye iten çıkarlar bulunmaktadır. Üçüncü başlıkta ele alacağımız konu da budur. Tarihte yapılan müdahalelerin çoğu müdahale edilen devletin onayı olmadan gerçekleşmiştir. Örneğin Hindistan’ın 1971’de Doğu Pakistan’a müdahalesi Pakistan hükümetinin onayı olmadan oldu175. C. Irak’a Müdahalenin Gerçek Sebebinin Uluslararası Çıkar Olması Irak’a insani müdahale sadece çıkar esasından hareketle yapıldı. Bu çıkar anlayışı, insan haklarını koruma simgesi altında devletleri Irak’a müdahale etmeye itti. O zaman insani müdahale arasına sokulan bu tür müdahaleler “İntervention Hegemonya” amacıyla yapılan müdahalelerdir. İnsani gerekçeler için yapıldığı söylense dahi bunlar ondan tümüyle uzak sebeplere dayanmaktadırlar. Kesinlikle burada koalisyon devletlerini hareket geçiren ve Irak’a müdahale etmeye iten özel çıkarlar vardır176. Onların en belirginleri şunlardır: - Irak’ın Stratejik Konumu. - Irak’ın Petrol Rezervi. - Silah Ticaretinin Canlandırılması. 1. Irak’ın Stratejik Konumu Irak sınırı önemli bir üçgeninde bulunmaktadır. Üçgenin başları Türkiye, İran ve Suriye’yle sınırdır. Dolayısıyla ona müdahale etmek, Arap Körfez bölgesinin kalbine yerleşme ve durumları yakından takip etme fırsatı veriyor. Aynı şekilde Irak’ın stratejik konumu fazladır. Irak Arap ülkeleri arasında su kaynakları açısından en zengin ülke sayılmaktadır. Çünkü en önemli su güzergâhlarına sahiptir. 2002 istatistiklerine göre Irak su kaynakları hacmi yıllık 44,1 milyar metreküptür. Irak ayrıcalıklı stratejisiyle birçok devlet yanında önemli bir yere sahiptir. Bu da onun uzun süre ve uluslararası güçlerin desteğiyle birçok sorun ve çatışmalara maruz kalmasına yol açmıştır177. 175 176 177 EL-CÜNDİ, s. 166-167. NECM, s. 115. GALİP, Ali, “”أهمية العراق في االستراتيجية اإليرانية, 23.07.2014, s. 2, http://www.alrashead.net(30.05.2016). 68 2. Irak’ın Petrol Rezervi ABD, petrol rezervi açısından dünyanın en önemli devletlerinden biri olmasına rağmen Ekim 1973’teki krizin tekrarını önlemek için Körfez bölgelerinin rezervlerini tüketmeye çalışıyor. Bu da Amerika’nın stratejik öz amaçlarından sayılmaktadır. Nitekim Irak’ın ekonomik stratejisinin önemi coğrafi öneminden az değildir. Herhalde bunun en barizi Irak’ın sahip olduğu büyük petrol rezervidir178. Irak, Suudi Arabistan’dan sonra dünyanın ikinci petrol rezervine sahiptir179. Son raporlara göre Irak’ın ham petrol rezervi 112,5 milyara kadar vardır. Yani genel olarak dünya rezervinin %11’ine denk gelmektedir. Büyük petrol enerjisine sahip olan Irak keşfedilen 75 petrol tarlasından sadece 15 tanesinden verim alıyor. Bunun yanı sıra o, keşfedilmeyen petrol sahalarına da sahiptir. Yani diğer alternatif enerjiler yok olduğunda şimdi ve daha öngörülemeyen zamana kadar Irak uzun bir süre dünyaya petrol verebilir180. Kriz ve savaşlar esnasında petrol önemli bir rol oynuyor. Bölgedeki olayların çoğunda özellikle de şahit olduğu savaşlarda petrolün rolü bulunmaktaydı. Burada Amerika’nın ekonomisiyle bağlantılı çıkarları koruma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Petrol yardımlarını tehdit eden herhangi bir bölgeye girmeye hazır olan Amerika askerlerinin gücünden daha üstün bir askeri güç yoktur. Nitekim Amerika Savunma Bakanlığı Ortak Strateji Planlama Kurulu’nun hazırladığı raporda şöyle geçmektedir: “ABD sağlam ve gelişen ekonomisini korumak için nükleer silahları bulundurması gerekir”. Yani Washington, petrol gelirlerini ya da diğer öncelikli ve hayati maddeleri tehdit eden devletlere karşı nükleer savaşlara girmeye hazırdır. Amerika Dışişleri Bakanı ve 1943’te petrol işleri sorumlusu olan Harold Ickes, gelecekte sonucu kötü olan bir şeyi şöyle ifade etti: “Petrol savaşlarda hayati ve stratejik, barışta zorunlu ve dünyaya nüfuz etmek için gerekli olan bir maldır”181. 178 179 180 181 SÜLEYMANİ, s. 135. TÜRKMEN, s. 128. GALİP, s. 3. SÜLEYMANİ, s. 135. 69 Türkmenlerin yoğun olduğu ve şuanda Kürt ve Araplar tarafından tartışılan bölge olan Kuzey Kerkük bölgesi insani müdahalenin yapıldığı en bariz yerlerdendir. Irak petrol kuyularının en önemlilerini barındırdığı için en önemli ekonomik bölge sayılmaktadır182. 3. Silah Ticaretinin Canlandırılması Savaşlardan en çok kazanan silah tacirleridir. Çünkü bölgede çatışmaların devam etmesi, bu alanda temel tüccar olan ABD’nin silah pazarını canlandırmaktadır. Soğuk savaşın bitmesinden sonra onun faaliyetinin durmasıyla piyasası tehdit altına girdi. Amerika’nın yeni askeri silahlarına laboratuvar olan ülkeye silahlarını pazarlamak için Irak’a müdahale etmek Amerika ve onun müttefiklerinin yararınadır183. Dolayısıyla ABD ve müttefiklerinin bölgede bulunması Körfez ülkelerinin meydana gelecek herhangi bir acil durumu hesaba katmak için daha fazla silahlanması demektir. Bunun faydası da Amerika silah ticaretine dönüyor. Irak’a insani müdahaleden en fazla yararlanan ABD’dir. İngiltere’nin müdahalesi ise daimi müttefiki olan ABD’yle dayanışmasından kaynaklanmaktadır. Fransa ise korkaklık ve hainlikle suçlanmamak için batıyla dayanışma çerçevesine katkıda bulunsun diye kendini müdahale etmek zorunda gördü. Öte yandan Rusya ise özellikle soğuk savaştan çökmüş bir şekilde çıktıktan sonra Washington’a karşı koyma gücü olmaması hasebiyle Irak’a girmeyi kabul etti184. Böylece her müdahalenin ve müdahale etmemenin arkasında bir çıkar olduğu sonucuna varıyoruz. Yani müdahale durumlarını seçme ölçüsü çıkardır. Olayların önemi ve kurbanların kurtarılması değildir. Buna binaen insani müdahale; siyasi gerekçeler, ahlaki boyuta tesadüf etse de sürekli o gerekçelerden kaynaklanan çıkar etkeniyle hareket etmektedir. Irak’ta meydana gelen de budur. Nitekim müdahale ve hareket, müdahale eden devletlerin çıkarları sebebiyle gerçekleşti. Bu müdahale, ona bir gerekçe olarak kullanılan insani gerekçeye denk geldi185. 182 183 184 185 SÜLEYMANİ, s. 135 SÜLEYMANİ, s. 136. ABDURRAHMAN, s. 208. SÜLEYMANİ, s. 13-47. 70 Ancak insan haklarını apaçık ihlalden korumak için insani müdahaleyi kötüye kullanmak, o düşüncenin yapısına engel değildir. Nitekim siyasi amaçlar için yapılmış olsa da insani neticelere yol açabilir. 71 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KOALİSYON DEVLETLERİNİN IRAK’A İNSANİ MÜDAHALELERİNİN HUKUKİ TEMELİ Uluslararası hukuk, müdahale etmeme ilkesi uluslararası ilişkileri belirleyen en temel esas olduğunu varsaymıştır. Devlet başka bir devletin işlerine müdahale etme hakkına sahip değildir. Nitekim diğerinin kalma ve var olma hakkı vardır186. Uluslararası hukuk yazarları devletlerin bireysel müdahalesinin meşru olmamasında görüş birliği içindeler. 1987 yılında Prof. Mario Beytati ve Dr. Bernard Kouchner’in “Müdahale Görevi” adıyla düzenledikleri Uluslararası Kongre çalışmaları 1987 yılında yayımlandı. Bu zamandan itibaren BM Genel Kurulu harekete geçti. 8 Aralık 1991’de 43/131 sayılı şu kararı çıkardı: “Doğal afet ve buna benzer acil durumların kurbanlarına insani yardım sunmak”. Bunun yanı sıra 30 Mayıs 1989’da Avrupa Güven ve Yardımlaşma Kongresi yapıldı. Fransa Cumhurbaşkanı orada şunu ilan etti: “Müdahale görevi, yardım etmeme tehlikesini doğurduğu zaman durdurulur” 187. Buradan başlayarak insani müdahaleden sürekli bahsedilemeye başlandı. O, halktan sıkıntıyı kaldırmak için bir devletin onayı alınmadan ona karşı bir ya da birçok devlet tarafından bir askeri operasyon olarak tanımlanmaktadır188. GK, 05 Nisan 1991’de 688 sayılı kararı çıkardı. O kararda güney ve kuzey bölgelerde sivillerin maruz kaldığı ve bölgenin barış ve güvenliğini tehdit eden baskıyı kınadı. Bu karar BM Genel Sekreterine yürütme sorumluluğunu yükledi. Lakin devletlerin bireysel müdahalesine değinen hiçbir ifadeyi içermedi189. Fakat 688 sayılı kararın yürütme işlemlerinden bahsetmemesi en başlarında ABD olan koalisyon devletlerine hızlı bir şekilde kararın yürütme güvencesini sağlamak için kapıyı açık bıraktı. Bu da birçok mekanizmaya dayanarak 688 sayılı kararın yürütme önlemlerini almakla oldu. Onların en büyüğü hava sahasına yasak koymak ve uçuşa yasak bölgelere 186 187 188 189 ABDURRAHMAN, s. 95. EL-MÜDEVİR, s. 64-65. DAVID, Philippe Charles, “La Guerre et la paix”. Approches et enjeux de la sécurité et de la Stratégie, Presses de Sciences Politiques, France 2000, P. 440. DAVID, P. 439. 72 saygı gösterilmesi için güç kullanmaktı. Tüm bunlar bize şu soruyu sorduruyor. Koalisyon devletlerinin Irak devleti egemenliğine karşı yaptığı tüm bu ihlaller yapılırken BM neredeydi? Buna binaen bu bölümü üç alt başlıkta ele alacağız. Birinci başlık: Irak insani müdahalenin mekanizmaları, İkinci başlık: Irak’a insani ve askeri müdahalenin meşruiyeti, Üçüncü başlık: BM’nin yasaklanan hava sahasını ve Irak’a karşı güç kullanmayı çözmemesidir. I. Irak’a İnsani Müdahale Mekanizmaları GK’nin 688 sayılı kararı almasından dolayı ki koalisyon devletleri 07.04.1991’de onu çıkarmaya çalıştılar iki gün sonra farklı devletler, “Huzur Operasyonu” adı altında Kuzey Irak’a uçaklarla insani yardım gönderdiler190. İnsani yardım operasyonu çerçevesinde koalisyon güçleri, uçaklarla gıda ve ilaç maddelerini atmaya başladılar. Irak bu davranışın kendi egemenliğine zarar verdiğini varsaydı191. Örneğin 09.04.1991’de yaklaşık 10 ton yaşam için zorunlu madde atıldı. 15 gün zarfında da Irak’a atılan yardımların hacmi 700 tona ulaştı. Lakin durum bununla sınırlı kalmadı. Koalisyon devletleri “Huzur Operasyonu” çerçevesinde farklı işler de yaptı. ABD, “Huzur Operasyonu” çerçevesinde 7 Nisan’de başlatılan operasyon sonrasında Türk sınırına bitişik 160 x 150 mil genişliğinde bir “Güvenli Bölge” oluşturmak için Irak topraklarına insani merkez ve çadırlar kurmakla başladı ve Kürtleri buraya toplamıştır192. 10 Nisan’ de 36. paralelin kuzeyindeki tüm Irak askeri faaliyetlerinin ve tüm uçuşların yasaklandığını ilan etmiştir. Bu sayede Güvenli Bölge artık, BM’in değil fiilen ABD’nin yetkisine girmiştir. Bu da son derece tehlikeli oldu. Bunun tartışması aşağıdaki şu başlıklarda yapılacaktır: 190 191 192 EL-CÜNDİ, s. 71. SÜLEYMANİ, s. 151. CAŞIN, Mesut Hakkı, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları, Baskı-1, İstanbul 2013, Cilt. II, s. 1350. 73 1. İnsani Merkez ve Çadırlar 2. Kuzeyde Güvenli Bölge 3. Uçuşa Yasak Bölgelerdir A. İnsani Merkezler ve Çadırlar Eski başkan Saddam Hüseyin’in zulmünden kurtulmak için ortaya çıkan mülteci krizi sonucunda yaklaşık 500.000 Iraklı Kürt’ün Türk sınırlarına toplanması ile Türkiye için savaşın en sıkıntılı süreci başlamıştır. Çünkü bunların ihtiyaçlarının karşılanması Türkiye’ye ekonomik anlamda çok büyük yük getirmişti193. 1991’de Türkiye sınırlarında yığılan mülteciler evlerine dönebilmeleri için yapılan “Huzur Operasyonu” Temmuz 1991’de yerini Çekiç Güç’e bırakmıştır. Bu çerçevede 2 Ağustos 1992’de Irak’ın kuzeyinde 36. Paralelde oluşturulan “uçuşa yasak bölge” ile de bölgedeki Kürtlerin Saddam Hüseyin rejimine karşı korunması amaçlanmıştır. Ancak savaşın sonunda Saddam Hüseyin iktidarını korurken savaşın en önemli sonucu Iraklı Kürtlerin bölgede bağımsız bir devlet kurabilmeleri için güvenli bir alan yaratılması olmuştur. Bu değişiklik, iki müttefik arasında uzun yıllar sürecek olan sorunların başlamasına sebebiyet vermiştir 194 . 5 Nisan 1991’de Güvenlik Konseyi’nin ajandasına Belçika ve Faransa tarafından getirilen 688 sayılı karar, İngiltere ve ABD’nin daha sonraları katılmalarına rağmen, o ana dek Kuveyt’in işgaliyle ilgili Konsey’in sunduğu en az desteğe sahip karar olmuştur195. 1. Fransa’nın İnsani Merkez ve Çadırların Kurulma Önerisi Iraklı sığınmacılara kendi memleketlerinde yardım edilmesi için onların Irak’a dönme söylemi; Fransa’nın, Fransa askeri gücü ve birçok gönüllü vatandaşlar tarafından kurulacak olan çadır ve merkezlerin kurulması için girişimde bulunması üzerine ortaya çıktı. Fransa hükümeti kendi düşüncelerini BM Genel Sekreteri ve Irak’a bireysel müdahalede ona ortak olan diğer devletlere önerdi. Bu öneri BM Genel Sekreteri tarafından reddedildi. O, uluslararası Güvenlik Konseyi tarafından kararlaştırılmadan 193 194 195 ÖZTÜRK, s. 9. ATMACA, Ayşe Ömür, “Yeni Dünyada Eski Oyun: Eleştirel Perspektiften Türk-Amerikan İlişkileri”, Ortadoğu Etütleri, Cilt. 3, Sayı. 1, Temmuz 2011, s. 157, https://www.yumpu.com/tr (07.06.2016). CAŞIN, s. 1350. 74 BM’nin bilgisi dahilinde farklı koalisyon devletlerinin askeri güçlerinden oluşan bir ordunun yardımını reddetti196. Fransa kendi müttefiki olan ABD ve Britanya’yı insani çadır ve merkezler kurma konusunda ikna etmeye çalıştı. Britanya bu konuda ikna oldu. Adını Seyyar Destek Merkezleri koyduğu insani merkezlerin yapılmasını bildirdi. Aynı şekilde baba George Bush da bir süre düşündükten sonra Amerika askeri gücü tarafından koruyucu merkezlerin kurulamasıyla Irak’a müdahale etmeyi ilan etti. Fransa bu düşüncenin sahibi olduğundan işin koordinasyonunu ondan talep etti197. 2. Koalisyon Devletlerinin İnsani Çadır ve Merkezlerin Yapılması İçin İşe Koyulması Amerika insani çadır ve merkezlerin düşüncesine ikna olduktan sonra bölgede hareketlenmeye başladı. Çünkü Irak dağlarında bulunan ve zulümden kaçan herkesin kullandığı yolları ve geçiş yerlerini belirledi. Zira bu kaçanların memleketlerine dönmek için o yolları kullanması beklenmektedir. Bunu kolaylaştırmak için o yollar boyunca seyyar klinik ve hastane, gıda maddeleri, yakıt ve su depoları konuldu. Bu merkez ve çadırlar, Fransa’nın düşüncesine göre 5 km uzunluğundaki sınır hattına konuldu. Bu sınır hattı boyunca onların sığınması için geçici çadır kurmayı bildiren Amerika Başkanı Bush da buna onay verdi198. Çadırların kurulacağı bölgeyi seçmek pragmatik bir yolla oldu. Çünkü Fransızlar insani çadır ve merkezleri Iraklıların kaçtığı yollara koydu. Bu çadırlar Irak dağlarını zirvelerinde bulunuyordu. Öte yanan Amerika ise Fransa’nın önerisine binaen bu insani çadır ve merkezleri Zaho bölgesine kurdu. Çünkü yüz binlerce sığınmacı bu bölgeden geçerek kaçmıştı. Bundan dolayı onların Irak-Türkiye sınırına yaklaşık 15 km uzak olan Zaho’dan kendi topraklarına dönmeleri beklenmektedir. Bu durum da koalisyon devletlerinin şehri daha fazla kontrol etmelerine ve sığınmacıların kolay bir şekilde oraya dönmelerine imkan verir199. 196 197 198 199 CAŞIN, s. 1345. BETTATİ, P. 127. USLU, Nasuh, “ Körfez Savaşı ve Amerika’nın Politikaları”, Ankara Üniversitesi SBF, TemmuzEylül, 1999, Sayı. 54-3, s. 188, http://www.politics.ankara.edu.tr(14.06.2016). KOUCHNER, Bernard, le Malheur Des Autres, Odile Jacob, Paris 1999, P. 278. 75 Buna binaen koalisyon güçleri, Irak güçleri tarafından hiçbir karşılık verilmeden ve hiç ateş edilmeden Kuzey Irak’a, tam olarak da Zaho bölgesine girdi200. Operasyon koalisyon devletlerinin yardımıyla tamamlandı. Çünkü bu çadırların kurulmasını Amerika, Fransa, Britanya, Lüksemburg, İspanya ve İtalya askeri güçlerinin tümü üstlendi. Doğal olarak müdahalenin büyük payı Amerika’nındır. Aynı şekilde çalışma bu devletler arasında taksim edildi. Nitekim ABD yerleşimcilerin olmadığı Zaho kenti düzeyinde çalışma sorumluluğunu üstlendi. Britanya ise Amadiye şehri karşısındaki doğu bölgesini üstlendi. Fransızlar ise sınır ve Zaho arasındaki bölgede insani çadır ve merkezleri düzenlemeyi üstlendi. Sığınmacıların çoğu dağların yükseklerinde kurulan Fransız çadırlarını tercih ettiği görülüyor. Çünkü onlar burada Irak yönetiminin zulmünden kurtulma yolunu gördüler. Böylece koalisyon devletleri önderliğinde kurulan insani merkez ve çadırların gerçekleştirilmesi düşüncesi birçok Iraklı sığınmacının kendi memleketlerine dönmesini sağladı ve o çadırlar kapatıldı201. A. Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge 1990 yılı, GK’nin “Güvenli Bölge” olarak tasnif edilen farklı bölgelerin inşası için yeni araçları kullanmakla yaptığı icraatlar dalgasına sahne oldu. Son senelerde GK, anlaşmazlığa taraf olanların bir kısmı ya da tümünün apaçık onayı olmadan silahlı çatışmanın sebep olduğu yıkımdan sivilleri korumak için Kuzey Irak’taki “Güvenli Bölgenin” oluşturulması gibi bölgeler oluşturdu. ABD tarafı, BMGK’nin 688 sayılı kararının işlevsel bölümünü oluşturan tüm üye ülkelerin insani yardım çabalarına katkıda bulunma çağrısını ve 688 sayılı kararın giriş bölümünün 2. paragrafının gönderme yaptığı BM Antlaşması’nın VII. Bölümü’nü oluşturan hükümlerden 40. maddeyi temel almıştır202. Aynı şekilde 1991 ve 1995’te Bosna’da ve 1994’te Ruanda’da güvenli bölge oluşturdu. Bazı araştırmacılar 1990 yılını insan hakları asrının başlangıcı saymışlardır. Güvenli bölge oluşturmak ve onu kontrol etmek, anlaşmazlıklar esnasında hedef olan sivillerin korunmasını sağlama araçlarından biridir203. 200 201 202 203 BETTATİ, s. 128 KOUCHNER, P. 279. CAŞIN, s. 1349. https://tr.wikipedia.org(19.06.2016). 76 Dağlık bölgelerde toplanan yüzlerce kurban, yaşlı ve çocukların güç etmesine sebep olan Irak’taki büyük insani kriz neticesinde ABD ve onun müttefikleri, Irak hükümetinin herhangi diğer saldırılarından kaçanları koruyacak “Güvenli Bölge” oluşturmak ve aynı zamanda göç edenlerin insani ihtiyaçlarını karşılayacak olan yardımı yapmak için Kuzey Irak’a müdahale ettiler204. Avusturya Kuzey Irak’ta Kürtler için tarafsız bölge oluşturmasına ilk çağıran devletti. Daha sonra Türkiye’nin o dönemki başbakanı BM’nin Türkiye sınırına yakın olan Kuzey Irak’ta sığınmacı Kürtler için güvenli bölge oluşturmasını önerdi. ABD, Bağdat hükümetinin yardım işlerine karışmasına izin verilmemesini önerdi. Britanya bu öneriyi onayladı ve onu bu düşünceyi teyit eden Avrupa Topluluğu Zirvesi Kongresi’ne ekledi. Budan dolayı Irak hükümetinin kendi topraklarındaki güvenli bölgeye karşı tutumuna ulaşmak için bu kavrama gelen sınırlamalardan başlayarak onu açıklamaya çalışacağız205. 1. Güvenli Bölge Kavramı Güvenli bölge BM’nin Bosna Hersek Cumhuriyeti’nde oluşturduğu güvenli bölgeler için kullanılan bir kavramdır. GK, Nisan 1993’te çıkan 819 sayılı karar gereği Srebrenitsa ve onu çevreleyen bölgelerde ilk defa “güvenli bölge” kavramını ortaya attı. Daha sonra Mayıs 1993’te çıkan 824 sayılı karar gereği diğer 5 bölgeyi da kapsaması için onu genişletti. Fakat bu düşüncenin ilk girişimleri Kuzey Irak’ta oldu. Nitekim o, soğuk savaştan sonra “güvenli sığınak” diye isimlendirilen özel korumaya sahip en büyük bölgelerin ilkiydi206. a. Güvenli Bölgenin Tanımı Fransa hükümeti raporu, Bosna Hersek’te güvenli bölgele oluşturulması münasebetiyle onu şu şekilde tanımlamaya çalıştı: 204 205 206 ERKMEN, Serhat, “ABD Ve İngiltere’nin Irak Karşısındaki Kuvvet Kullanımlarının Değerlendirilmesi”, Avrasya Dosyası, BM Özel, ilkbahar 2002, Cilt. 8, Sayı. 1, s. 322-323, http://docplayer.biz.tr(25.06.2016). ERKMEN, s. 323. ROBERTS, s. 158. 77 Güvenli bölge: “İnsani yardım güvence altına alınarak ve saldırı yasaklanarak BM koruması altına konulan ve belli bir bölge çerçevesinde sınırlı olan bölgedir”. Zira Bosna Hersek’le ilgili 819 sayılı karardan güvenli bölgelerin silahlı saldırı ve sivil yerleşimcilerin barış ve güvenini tehlikeye atan her türlü saldırı eylemlerinden korunan bölge olduğu ortaya çıkmaktadır. Bir sorunla karşılaşılmadan sivil vatandaşlara insani yardımın yapılması gerekir207. Savaş esnasında sivil kişileri korumayla ilgili 12 Ağustos 1949 tarihli 4. Cenevre Anlaşması, güvenli bölgelerin detaylı bir tanımını yapmadan 14 ve 15. maddelerde güvenli bölge oluşturmaya değinmiştir208. Bu anlaşmanın 14. maddesi şuna değinmiştir: Barış döneminde anlaşan devletlerin ve saldırı eylemeleri başladıktan sonra anlaşmazlık tarafları, ihtiyaç olduğu zaman kendi topraklarında ve işgal edilen bölgelerde hastane ve güvenli böğe oluşturmaları serbesttir. Bu yerler; yaralı, hasta, yaşlı, 15 yaşın altındaki çocuklar, hamile kadınlar, anneler ve yaşları 7’nin altında olan çocukları savaşın etkilerinden korur. Aynı anlaşmanın 15. maddesi ise yaralı, hasta ve sivil kişileri korumak için çatışan tarafların savaşın cereyan ettiği bölgenin içinde tarafsız bölge oluşturmalarını serbest olduğuna değinmiştir209. Savaş devam ettiği esnada oluşturulmak istenen güvenli bölge tanımını Dördüncü Cenevre sözleşmesine şöyle özetleyebiliriz: Güvenli bölge: Silahsız bölgelerdir. Silahlı çatışma başladığı zaman tüm devletlerin ya da anlaşmazlık taraflarının ya da resmi veya gayri resmi uluslararası bir örgütün tam onayıyla şahısları ve malları korumak amacıyla oluşturulur. 207 208 209 ZENATİ, Mustafa, المناطق اآلمنة أثناء النزاعات المسلحة,Yüksek Lisan Tezi, Bin Yusuf Bin Hadde Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Cezayir 2008, s. 17-18. YAMANER, Melike Batur, ÖKTEM, A. Emre, KURTDARCAN, Bleda, UZUN, Mehmet C., 12 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmeleri Ve Ek Protokolleri, 1949 Sözleşmeleri, 30 Ocak 1953 tarihli ve 8322 sayılı Resmi Gazete’ de ve Düstur’ da, 3. Tertip, cilt. 34, Ankara 1953, s. 183-356, yayınlanan resmi çeviriye sadık kalınarak aktarılmıştır, s. 6. ZENATİ, s. 19. 78 Güvenli Bölgenin Hukuki Kaynakları b. Bu konuda o bölgeleri oluşturmak için dayandıkları iki kaynağı inceleyeceğiz. Güvenli bölgeleri oluşturmak için BM birinci kaynaktır. İkinci kaynak ise ilgili uluslararası anlaşmalardır. b.1. Birleşmiş Milletler GK, 1990’dan önce 7. Bölümde kararlaştırılan geniş yetkileri kullanmaktan yüz çevirdikten sonra bu tutumundan vaz geçti. BM Sözleşmesi’nin 7. Bölüm çerçevesinde kararlar çıkarma yoluyla farklı durumlarla mücadele etmeyi çağıran yeni bir akım ortaya çıktı. Irak’ta bilfiil olan da budur. BM Sözleşmesi’ne dönüp baktığımızda onun bu maddeleri içinde bu tür güvenli bölgeleri oluşturmaya izin veren ya da belirten bir maddenin bile olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla bunlar sadece Sözleşme’nin 41. madde metninden temelini alan işlemeler ya da önlemlerdir. Aynı şekilde Sözleşme’nin 40. maddesiyle de irtibatlandırılabilir. Çünkü o, silahsızlanmış bölge düşüncesinin aynısını belirtmektedir210. b.2. Uluslararası Sözleşmeler Uluslararası insancıl hukuk, 1949 yılındaki 4. Cenevre Anlaşması, 1977’de ona ilhak edilen iki ek Protokol’de geçen hukuk metinleri, güvenli bölgelerin oluşturulma imkanına değinmiştir. Bu da silahlı güç bireylerinden yaralı ve hastaların durumunu iyileştirmekle ilgili birinci anlaşmanın 23. madde metniyle oldu. Çünkü 23. madde metninin yaralı, hasta ve onları korumakla mükellef kişileri koruyan sağlık yerleri ve bölgelerin inşa edilmesine izin verdiğini görüyoruz211. Bu konuyla ilgili çıkan uluslararası kararların güvenli bölgelerin dayandığı kaynak sayılması mümkündür. 2. Güvenli Bölgelerin Oluşturulma Ölçüleri ve Şartları Bu bölgelerin oluşturulması için bazı şartlar gerekiyor. Onlar da şunlardır: 210 211 ZENATİ, s. 27. ZENATİ, s. 28. 79 Güvenli bölgenin sığınmak isteyen kişiye bir engel oluşturmaması 1- gerekir. Çünkü devletleri dışında sığınma haklarının ellerinden alınması mümkün değildir. Güvenli bölgelerin oluşturulması, tartışan tarafların bu bölgelerin 2- insani yapısına saygı göstermeleriyle güçlü bir şekilde bağlantılıdır. Kosova’da oluşturulan beş güvenli bölgede apaçık bir şekilde bu ilkeye saygı gösterilmedi. O bölgeler, güvenli bölge olma nitelemesinden çok uzaktı. Komşu devletlerin egemenlikle bağlantılı ve insani yapıya sahip 3- olan güvenli bölgelere operasyon açısından saygı göstermesi gerekir.212 Uluslararası toplum maddi veya teknik açısından bu bölgelerin 4- oluşturulmasına destek vermesi gerekir. Çatışan taraflar bu bölgelerin oluşturulmasını resmi olarak kabul 5- etmeleri gerekir213. Güvenli yerler için kabul edilebilir bir tanım yapmak. 6- Müdahale eden devletler veya devlet için her zaman tek sebep insani etken olmayabiliyor. Hatta GK’nin izniyle yapılan müdahale çerçevesinde olsa da sebep insani olamayabilir. Devletlerin mutlak olarak hiçbir çıkarının olmaması tipik bir durum olabilir. Her durumda müdahalenin çıkarsız olması çok uzaktır. 3. Irak Hükümetinin Kuzey Irak’ta Güvenli Bölge Oluşturulmasına Karşı Tutumu Irak BM temsilcisinin 688 sayılı kararı kınaması ve onu Irak’ın iç işlerine apaçık bir müdahale saymasına rağmen Fransa ve Britanya güçleri 17-23 Nisan 1991’de Kuzey Irak’a hareket ettiler. Yaklaşık 850 bin Iraklı sığınmacı için güvenli bölgeler ve askeri yapılar inşa ettiler. Aynı zamanda Kürt liderler ve Irak Başbakanı Bağdat’ta 24 Nisan’da yazısız bir anlaşmaya vardırlar. Bu anlaşma Kürtlere özerklik ve onların Irak’a dönme imkanını veriyordu. Lakin batı kaynakları Irak Başbakanı’nın 1963’ten beri eski vaatlerinden vazgeçtiğini Kürtlere hatırlatarak Irak’ın onlarla olan girişimlerine engel olmalarını onlara teşvik etmeye çalıştı214. 212 213 214 ELHADİSİ, s. 232. ZENATİ, s. 27. ELEŞEL, Abdullah, األمم المتحدة والعالم العربي في ظل تحول النظام الدول, Kahire 1999, s. 131. 80 Böylece bu güçler, güvenli bölge seçme ve temin etmede Amerika güçleriyle ortak oldular. O bölgenin yüz ölçümü yaklaşık 2400 km2’ydi. Onun başkenti Zaho’ydu. 40 km Kuzey Irak’ta ve 60 km Irak-Türkiye sınırında uzanıyordu. Bu da 23 Nisan 1991’de oldu. Amerika güçlerinden iki bin ve birkaç yüz de Fransa ve Britanya güçlerinden gözcülük yaptı. Bu güçler çeşitli silahlarla donatılmış ve Türkiye topraklarından kalkan uçaklarla desteklenmişti215. Amerika yönetimi bu bölgeyi geçici olarak koruduğunu ve sığınmacılar kendi memleketlerine döndükleri zaman bunun biteceğini ve BM’nin askeri birliklerini orada bulunduracağını vurguladı. Dikkat çeken bir husus da Irak hükümetinin BM’ye Mutabakat Müzekkeresi’nin 18 Nisan 1991’de imzaladığıdır. Yani güvenli bölgenin Kuzey Irak’ta inşa edilmesinden beş gün önceydi. Bu müzekkere Irak’ın kuzey ve güneyinde sığınmacılara insani yardım için merkezlerin yapılmasına müsaade ediyor. Amerika ve BM Görevlileri; BM’nin, koalisyon güçlerinin başlattığı yardım çabalarını devam etmesi için aslında bu müzekkerenin düzenlenebileceğini varsaymışlar. Bundan dolayı 19 Nisan 1991’de bu anlaşmanın koalisyonun Kuzey Irak’ta güvenli bölge oluşturma çabasını etkilemediğini ve onunla çelişmediğini açıkladır. Lakin Irak sorumlularının çoğu, BM’nin Irak’la yaptığı anlaşmaya göre davranmasını, Kuzey Irak’ta koalisyon güçleri yerine askeri sorumluluğu almasını, yoksa Irak’ın Kuzey Irak’ta Kürt sığınmacılara özel güvenli bölgeler oluşturmak için her türlü girişim araçlarını kullanacağını vurguladılar216. A. Uçuşa Yasak Bölgeler Batı ülkeleri Nisan 1991’de Kuzey Irak’ta bir “uçuşa yasak” bölge oluşturduktan sonra Ağustos 1992’de güney Irak üzerinde benzer bir bölge ilan etmişlerdir. Bu bölgelerin kurulma gerekçelerinin 688 sayılı kararın desteklenmesi olduğu savunulmuştur. Ayrıca, bu bölgeler üzerindeki uçuşlara karşılık olarak kendini savunma 215 216 ATİYYE, Lahder b., العقوبات على العراق:شرعية التدرج في فرض العقوبات الدولية, Jalfa 2008, s. 210. ELEŞAL, s. 133. 81 hakkı ileri sürülmüş ve böylece Irak faaliyetlerine karşı orantılı yanıtlara izin verilmiştir217. Bu bölgelerin hukuki konumunu incelememiz gerekiyor. 1. Uçuşa Yasak Bölgelerin Oluşturulması a. Kuzey Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması 31 Temmuz 1991’de üç batı ülkesi kendi güçlerini Kuzey Irak’tan çekti. Güvenli bölgeyi uçuşa yasak bölgeye çevirdi. Nitekim bu bölgeyi Kuzeyin 36. enleminde olan toprakları kapsayacak şekilde belirledi. Bu da “Huzuru Sağlama Operasyonu” çerçevesinde yapıldı218. 10 Nisan 1991’de Washington Irak’a sert bir uyarı gönderdi. Orada kuzeyin 36. enleminde Irak’ın tüm askeri faaliyetlerini durdurmasını istedi. Bu üç devlet bu konu hakkında sustular. GK’ye Kuzey Irak’ta uçuşa yasak bölge bilgisi ancak Ağustos 1992’de ulaştırıldı. Kuzeyde uçuşa yasak bölgeyi Konsey önünde gerekçelendirmek için bu devletler şuna sığındılar: Kuzey Irak Kürtlerini Bağdat baskısından kurtarmak için bu bölgenin oluşturulmasına sebep olan etken Irak’ın inadıdır219. Koalisyon güçlerinin koyduğu uçuşa yasak bölgenin Kuzey Irak’ta belirlenmesiyle Irak güçleri uçaksavar bataryalarını 36. enlemin sınırına yerleştirdi. Washington ve müttefikleri, koalisyonun hava uçuşlarını tehdit eden füzelere karşı önlem aradıklarını vurguladılar220. Aynı şekilde Amerika yönetimi, Irak savaş uçaklarının uçuşunu ve koalisyon uçaklarının uçuşlarını tehdit eden radarların kullanılmasını yasakladı. George Bush, GK kararlarının kalacağını, Saddam Hüseyin’in onlarla yaşaması gerektiğini ve Amerika’nın tutumunun değişmeyeceğini ifade etti221. 217 218 219 220 221 CAŞIN, s. 1345. MALANCZUK, Peter, “The Kurdish Crisis and Allied Intervention in the Aftermath of the Second Gulf War”, European Journal of International Law, Bahar1991, http://www.ejil.org/journal/Vol2/No2/art6-02.html(29.06.2016). ELCÜNDİ, s. 73. مركز دراسات، الطبعة األولى، يوميات وثائق تقارير: الحرب على العراق،مركز دراسات الوحدة العربية, Beyrut 2007, s. 471. مركز دراسات الوحدة العربية, s. 471. 82 b. Güney Irak’ta Uçuşa Yasak Bölgenin Konulması Irak hükümetinin güneyde Şii ayaklanmasını bastırması üzerinden bir yıldan fazla süre geçtikten ve Koalisyonun Mart 1990’da Irak’a karşı savaş operasyonundan birkaç gün sonra Amerika yönetimi, Şiileri korumak için Güney Irak’ta güvenli bölge oluşturma hakkında Londra ve Paris’le görüştü. Irak uçaklarının o bölge üzerinden uçmasını yasakladı. Güneyde uçan uçakları düşüreceğini ifade etti. Eş zamanlı olarak İngiltere Başbakanı, Irak’ı Şiilere karşı soykırım uygulamakla suçladı. 18 Ağustos 1992’de güneyi uçuşa yasak bölge ilan etti222. Çünkü bölgelerde güney kontrol operasyonunu güney enlemi olarak belirledi. Onun yüzölçümü 140 bin km2’dir. Yani Irak yüz ölçümünün yaklaşık üçte biridir223. Mart ayında Türkiye’ye sığınan Kürt mültecilerin pek çoğu temmuz ortalarında ülkelerine döndüler. Ülkede durumun normale dönmesinden sonra 15 Temmuz 1991’de müttefik güçler ülkeden çekildi. Ancak bu durum operasyonun sonu olmadı. Müttefik güçler uzunca bir süre Türkiye’de kalmaya ve bölgeyi kontrol altında tutmaya devam ettiler. Bu operasyon “Çekiç Güç operasyonu” olarak adlandırıldı224. Arap tutumu güneyde güvenli bölge oluşturulmasından endişe duyduğunu açıkladı. Çünkü bu Irak’ı Kürtler, Şiiler ve Sünniler olmak üzere üç güvenli bölgeye ayırmaktadır. Koalisyon güçleri bu bölgede özellikle de oluşturulduğu ilk senede birçok Irak uçağını düşürdü. Ancak GK kararının hukuki kapalılığının belirtileri, Irak güçleri Kuzey Irak’ta Kürtlere saldırmaya başladığı zaman Eylül 1996’da ortaya çıkmaya başladı. ABD o zaman Güney Irak’ta caydırıcı cezalar vermeye başladı. Daha sonra Irak askeri operasyonu ile güneyde genişletilen yasak bölge arasında hiçbir ilişki olmamasına rağmen ABD Irak’a karşı yasak bölgeyi 33. enleme kadar genişletti225. 222 223 224 225 SPONECK, Hans-Christof von, A Different Kind of War: The UN Sanctions Regime in Iraq, NewYork 2005, P. 5-6. مركز دراسات الوحدة العربية, s. 434. FALK, M., The Legality of Humanitarian Intervention: A Review in the Light of Recent UN Practice, Juridiska fakulteen vid Stockholms universitet, Stockholm 1996, s. 69 ABDURRAHMAN, s. 205. 83 Amerika’nın bu bireysel ve hiçbir hukuki esasa dayanmayan operasyonları, uçuşa yasak bölgede ortak olan Fransa tarafından tepkiyle karşılandı. 27 Aralıkta uçuşa yasak bölge ortaklığından ayrılarak Amerika’nın bireysel operasyonunu reddetti. Çünkü Fransa 688 sayılı kararın içeriğinin insancıl olduğunu ve bu kararın başkaları tarafından Irak’a hava veya kara askeri müdahaleye onay vermediğini açıkladı226. 2. Uçuşa Yasak Bölgelerin Hukuki Durumu Uçuşa yasak olan kuzey bölgenin hukuki durumu, güneyinkinden farklıdır. Buna binaen onların her birini açıklamaya çalışacağız. a. Uçuşa Yasak Kuzey Bölgenin Hukuki Durumu Kuzey Irak’taki güvenli bölgenin hukuki durumu Irak hükümetinin oraya egemen olmasına bağlıdır. Daha önce anlatılanlardan Kürtlerin insan, kaynak, yargı ve diğer yönetimler açısından tamamen kendi iç yönetiminde bağımsız oldukları ortaya çıktı. Aynı şekilde batı koalisyon güçlerinin koruması altında bu yönetimlerin yasalarını koyabilmekteler. Böylece Irak hükümetinin egemenlik açısından bu bölgeyle bağlantısı kopmaktadır. Kürtler bir nevi bağımsızdırlar227. Dış ilişkilerle ilgili durumlarda ise Irak hükümeti bundan etkilenmektedir. Çünkü hukuki açıdan bu hükümet uluslararası anlaşmayla bu bölgeyi kapsayabilir. Hem de oradaki Kürtler Irak vatandaşlığını taşımaktadırlar. Bu bölge adına anlaşma yapamazlar. Hatta batı yönetimi dahi herhangi bir bağımsız oluşumun inşasını reddeden onayına nazaran onlara bu izni vermez228. Bu sebeple Irak bu bölgeyi batı işgal bölgesi kabul etmektedir. Onun ora ve halkı üzerindeki egemenliği engelleniyor. Kürtler hukuk dışına çıktıkları için onların hukuki açıdan takip etme hakkı vardır. Savaş esnasında düşman devletlerle yardımlaştıkları için onların büyük hıyanetle suçlama hakkı vardır. Aynı şekilde varlığının devam etme hakkını kullanabilir ve bu yasa dışı duruma karşı koyabilir. Bu karşı koymanın bir 226 227 228 ELCÜNDİ, s. 74. ATİYYE, s. 213. ATİYYE, s. 213-214. 84 meşruiyeti vardır. Özellikle Kuzey Irak’ı işgal eden işgalci devletler bu işlerine meşruiyet ekleyecek uluslararası bir kavram bulmaktan aciz kaldılar229. Uçuşa Yasak Güney Bölgenin Hukuki Durumu b. Her ne kadar batı önlemi görünürde Irak’ın Şii direnmeye karşı hava hareketini felce uğratmak olsa da bu önlem, Irak’ın uçak kullanmadan Şiileri takip etmesine engel değildir. Bundan dolayı batının niçin Şiileri korumaya bir araç olarak Irak hava sahasını yasaklamayı seçtiği anlaşılır değil. Halbuki Irak havacılığı, batının Iraklı Şiilere göndermeyi kararlaştırdığı insani yardım uçaklarını tehdit etmiyordu. Bundan dolayı Kuzey bölgede meydana gelenler daha az olsa da bu tür yasak bölgelerin oluşturulmasından sadece Irak’ı daha da zayıf düşürme ve onun toprakları üzerindeki egemenliğin azaltmak amaçlanmıştır230. Birçok gözlemci ve analizci Irak’ın kuzey ve güney hava sahalarının yasaklanma meselesini, Irak devletin parçalama savaşının bilfiil başlangıcı olarak görüyorlar. Irak için planlanan ve Ortadoğu’daki böğle durumları ve sahne olduğu etkileşim arasında bağlantı kuruyorlar. Bölgede yeni bir bölge düzenini oluşturmaya çalışan düzenlemenin bir parçası gibidir. Bu durumda bazıları Arap devletlerinin Arap camiası yoluyla birçok bildiride bireysel ve toplu olarak Irak’ı herhangi bir şekilde bölme ya da onun birliği ve toprak bütünlüğüne zarar verme girişimini reddederek yaptıkları ilana bağlı kalmalarını onlardan talep etti. II. Irak’a İnsancıl Müdahalenin Meşruiyeti Her ne kadar 688 sayılı karar, mutabakat müzekkeresi ve ona ek olan anlaşma, herhangi bir devletin kendi başına Irak’ın egemenlik ve toprak bütünlüğüne vurgu yapan bu üç belgede geçen hükümlere aykırı olan herhangi bir davranışı yapmasına hiçbir durumda müsaade etmese de koalisyon devletleri Kuzey Irak’ta güvenli bölge oluşturmaya kalktılar. Ne var ki bu o üç devlet daha önce yapılanlara ikna olmadılar. Bilakis Irak egemenliğini parçalama politikasını devam ettiler. Bunu da kuzey ve güneyde 229 230 ELEŞAAL, s. 138. ELEŞAAL, s. 141. 85 uçuşa yasak bölge koyarak yaptılar231. Bunu hiçbir gerekçe olmadan yaptılar. Burada GK’nin 688 sayılı kararı yürütmek için yeni önlemler almada aciz kalma gerekçesine dayandılar. Onlara göre, müdahale ve kendini karar uygulayıcısı olarak belirleme yetkisini vermektedir. Lakin sorulan soru şu: Gerçekten koalisyon devletlerinin uçuşa yasak bölgeyle güvenli bölge oluşturması 688 sayılı kararı uygulamak sayılıyor mu? Buna binaen biz bu bölümü şu iki başlığa ayıracağız: 1. Güvenli bölge oluşturmanın hukuki temeli 2. Uçuşa yasak bölge oluşturmanın hukuki temeli A. Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli Irak, güvenli bölge oluşturmanın kendi egemenliğine bir saldırı sayıldığını düşündüğü zaman ABD 23 Nisan 1991’de Irak’ın bu tutumunu reddetti. GK’nin 688 sayılı kararının koalisyonun bu bölgedeki çabalarına gerekçe olduğunu vurguladı. Lakin koalisyon devletlerine 688 sayılı karar esasına dayanmaları hususunda yöneltilen eleştirilerin gölgesinde onlar başka bir hukuki temeli aramaya koyuldular. 29 Kasım 1990’da çıkan 678 sayılı kararın güvenli bölge oluşturmak için hukuki temel olması önerildi232. Buna binaen Kuzey Irak’ta güvenli bölge oluşturmanın meşruiyetine ulaşmaya çalışmak için bu iki kararı ele alacağız. 1. Güvenli Bölge Oluşturmanın Hukuki Bir Temeli Olarak 688 Sayılı Kararı 688 sayılı kararın önsözünün, BM sözleşmesinin 2. maddesinin 7. fıkrasına değindiği ve 7. fasla göre baskı ve engelleme işi sayılanları istisna ederek devletin içişlerine karışmamayla ilgili olduğu görülmektedir. GK’nin önemli kararları, tüm üye ülkelerin ve insani yardım örgütlere rahatlama çabalarına katılması(paragraf 6), Irak’ın Genel Sekreter ile işbirliğine zorlanması (paragraf 7) ve “konuya sadık kalınması” kararlarıdır233. 231 232 233 BOCELAL, Salahattin, دراسة في ضوء أحكام القانون الدولي اإلنساني وحقوق اإلنسان:الحق في المساعدة اإلنسانية El-İskenderiye 2009, s. 333-334. BATIR, Kerem, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Amerikan Müdahaleciliği Ve Uluslararası Hukuk”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Sayı, 9: 1, s. 125, http://ybd.comu.edu.tr(09. 07. 2016). CAŞIN, s, 1351. 86 Karar; Irak’ın sivillere yaptığı baskının, bölgede uluslararası barış ve güveni tehdit edecek şekilde sığınmacıların uluslararası sınırlara akın etmesine yol açtığına vurgu yapmasına rağmen baskıyı kınadı ve insan haklarına saygının garanti altına alınması için Irak yardımlaşmasının zorunlu olduğuna vurgu yaptı. Bu kararın uygulanabilmesi için belli şartlara ihtiyaç vardır. Onlardan biri Irak’ın buna onay vermesidir. Bu sebepten dolayı Irak BM’yle 18 Nisan’da Mutabakat Müzekkeresini imzaladı. Aynı şekilde 15 Mayıs’ta Müzekkere’ ye ek anlaşmayı imzaladı234. Bu üç belgenin tümü Irak’ın bölgesel egemenliğine dokunmamayı ve iç işlerine müdahale etmemeyi vurguladı. Bu ise herhangi bir devletin Irak’ın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü vurgulayan bu belgelerde geçen hükümlere aykırı bir iş yapmasına hiçbir durumda onay vermez. Dolayısıyla bu güvenli bölgeyi oluşturmaya da izin vermez. Aynı şekilde bu karar güç kullanmayı belirtmedi. Bu kararın, Körfez Savaşı esnasında çıkan ve Irak’a karşı güç kullanılması gerektiğini vurgulayan diğer kararlardan farklı olduğu görülmektedir235. Koalisyon devletleri ve en başlarında da ABD, genel olarak müdahalelerin ve özel olarak güvenli bölge oluşturmak için bu karardan yardım almaya çalıştılar. Çünkü Bush 688 sayılı Basın Kongresi’nde güvenli hava sahasının insani yardımı sağlamak için 688 sayılı kararla tamamen uyumlu olduğunu söyledi. Bazıları ise bunun Irak iç işlerine müdahaleyi oluşturduğunu varsaymasına rağmen insani kriz buna müsaade etmektedir236. Aynı şekilde koalisyon güçleri Kuzey Irak’a ilk girdiklerinde İngiltere 688 sayılı karara istinaden buradaki askeri müdahalesini gerekçelendirmeye gitti. GK’nin güvenli hava sahasını oluşturmaya izin veren yeni bir kararına ihtiyaç olmadığını vurguladı. Çünkü 688 sayılı karar buna ihtiyaç bırakmıyor. Aynı şekilde İngiltere, 688 sayılı kararın gerektirdiği gibi güvenli hava sahası oluşturmanın amacının Iraklı sığınmacılara zorunlu yardımları ulaştırma olduğunu vurguladı. Aynı şekilde İngiltere Dışişleri Bakanı, koalisyon devletlerinin yaptığı her iş ya da davranışın BM tarafından çıkarılan kararda belirtilmesi gerekmediğini söyledi. BM Eski Genel Sekreteri Sayın Perez de Cuellar, 234 235 236 BOCELAL, s. 331. BOCELAL, s. 332. ELMUHAMMED, s. 150. 87 Kuzey Irak’a müdahale imkanı hususuyla ilgili BM’nin tutumunu açıklarken Irak topraklarında çadır kurmanın meşru olabilmesi için Irak hükümeti onayının olması ve GK’nin yeni bir kararının çıkarılması gerektiğini söyledi237. 2. 688 Sayılı Kararın 678 Sayılı Karara Dayanması 688 sayılı karar hiçbir şekilde güvenli bölge oluşturmayı haklı görmediği için bazı hukukçular bu iş için başka hukuk temelini araştırmaya koyuldu. Bazısı hukuki temelin 29.11.1990’da çıkan 678 sayılı karar olmasını önerdi. Bu karar; ABD ve onunla müttefik olan devletlere, Irak’a karşı diledikleri zorunlu araçları kullanmak için alanı açık bıraktı. Amaçları dikkatli bir şekilde belirlemedi. Kullanılan silah türleri ya da izin verilen operasyon yapısı hakkında BM tarafından bir denetleme ve kontrol olmasını da belirlemedi. Amerika hükümeti, Kürt halkını korumak insan haklarını ve uluslararası hukuku tatbik etmek için bu kararı geniş bir şekilde açıkladı238. Savaş zaruretleri adıyla hava saldırı operasyonu; siviller, kamu hizmeti ve sivil mekanların yanı sıra Irak’ın temel yapısıyla ilgili her yere uzadı. Bu da koalisyon devletlerine intikam alma operasyonu fırsatı verdi. Bu, uluslararası kural ve sözleşmeye apaçık bir şekilde aykırıdır239. 678 sayılı karar, üye devletlere 660 sayılı kararı ve onunla ilgili tüm kararları uygulamak için zorunlu olan tüm araçları kullanma yetkisini veriyor. Bu ifade sadece Güvenlik Konseyi’nin 660’tan 678’e kadar benimsediği kararlarıyla sınırlıdır. Lakin 688 sayılı karar, 678 sayılı karar çıktığında yoktu. Bu karar Irak-Kuveyt krizinin sonuçlarıyla doğrudan bağlantılıdır240. 688 sayılı karar, Irak hükümetinin yaptığı baskının uluslararası barış ve güveni tehdit ettiğine değindi. Bu yorumun zorluğu Irak’ın 687 sayılı kararı kabul etmesinde 237 238 239 240 BASKIN, Oran, “Çekiç Güç Kalkık Horoz ve Kürt Devleti”, Avrasya Dosyası, Cilt. 3, Sayı. 1, İlkbahar 1996, s. 161. ERKMEN, s. 321. HENDAVİ, Husâm Ahmed Muhammed, حدود سلطات مجلس االمن في ضوء قواعد النظام العالمي الجديد, Kahire 1994, s. 199. ELCÜNDİ, s. 81. 88 gizlidir. Onun 33. fıkrası Irak’ın sadece 687 sayılı kararı kabul etmesiyle Irak, Kuveyt ve Kuveyt’e yardım eden devletlerarasında 1990 yılı 678 sayılı karar gereği ateşkesin ilan edilmesinin resmi olarak tamamlanacağına değindi. Güvenlik Konseyi Başkanı, Irak’a resmen 687 sayılı kararın yürürlük şartlarının gerçekleştiğini ve resmen ateşkesin başladığını duyurdu241. Irak’ın baskı uyguladığı herkesçe bilindiği zaman oluşturulan 687 sayılı kararın içerdiği şartlar Irak hükümetinin Irak’ta geniş çerçevede insan haklarını çiğnemekten vazgeçme vadini içermedi. Irak’ın 687 sayılı karar şartlarına bağlı kalmadığını kolay bir şekilde söylenebildiği için bu durum 678 sayılı kararda geçen güç kullanma yetkisi yeniden canlandırabilir. Çünkü güç kullanma yetkisinin yeniden canlandırılması ve Irak’ın 688 sayılı kararı uygulamada başarısız olduğu gibi diğer durumlarda tatbik edilmesinin mümkün olduğunu söylemek zordur. Bunun yanı sıra Uluslararası GK 678 sayılı kararla Irak’a karşı güç kullanmaya izin verdiğinde bunu Irak’ı Kuveyt’ten çıkarma kastıyla yaptı. Kararın amacı sadece buydu. Buna binaen Irak güçlerinin Kuveyt’ten çıkması bu kararın gereğinin tam bir uygulamasıydı. Dolayısıyla 688 sayılı karar tek başına ya da 678 sayılı kararla birlikte koalisyon güçlerinin Kuzey Irak’a müdahale etmelerine hukuki bir dayanak teşkil edebilir242. Buna rağmen BM Genel Sekreteri Boutros Ghali, 13 Ocak 1993’te koalisyon güçlerinin Irak askeri bölgelerine saldırması hakkında konuştuğunda şunu vurguladı: Koalisyon devletleri GK’nin 678 sayılı kararı gereği bu saldırıları uygulamak için ondan teklif aldı. BM Genel Sekreteri olarak kendi adıyla bu saldırılarla ilgili GK’nin kararlarıyla tamamen uyumlu olduğunu bildirdi. Aynı şekilde BM Sözleşmesi’yle de uyumlu olduğunu ifade etti. Bundan dolayı bu izin köklü bir değişimdir. Çünkü koalisyon güçlerinin BM’ye vekâleten hareket ettiğini kabul etme mesabesindedir243. B. Uçuşa Yasak Bölge Oluşturmanın Hukuki Temeli ABD, uçuşa yasak bölge oluşturma gerekçesi için yine karara dayandı. Lakin kararın genel olarak Irak hükümetinin Iraklı sivillere karşı baskı politikasını kınama 241 242 243 ELMUHAMMED, s. 15. BELKAZİZ, Abdulilah, “”ماذا تبقى من األمم المتحدة؟ في العدوان على العراق, Beyrut 1990, s. 33. ELMUHAMMED, s. 153-154. 89 esasına dayanarak bunu yaptı. Dolayısıyla Washington nazarında o karar, insani gerekçelerden dolayı kuzey ve güneye müdahaleye izin veriyor244. George H. W. Bush, Irak’ın güneyinde uçuşa yasak bölge koymanın arka planındaki amacının 688 sayılı kararı uygulamak olduğunu söyledi. Bağdat hükümetinin bu karar gereği yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve bu yasağın 688 sayılı karar ihlallerinin çoğunun işlendiği bölgeleri kapsayacağını ifade etti245. Irak’a karşı güç kullanmayla ilgili GK’nin kararları hakkında herhangi bir hukuki gerekçe bulmaktan aciz kalan Britanya bakanı, büyük insani ihtiyaçlar olduğunda Uluslararası Hukuk’un insancıl askeri müdahaleyi kabul ettiğini söyleyen düşüncede kendi yanlışını gördü. Aynı şekilde batı devletleri ilerleyen zamanda kendini savunma teorisini ele almaya çalıştı. Bu da Irak amaçları ve batı uçaklarının güvenliğini korumak için kendi bombardımanına bir nevi meşruiyet yüklemek içindi. Çünkü bu uçaklar Irak tehlikesine karşı kendilerini müdafaa etme hakkına sahipler. Lakin sorulan soru şudur: ABD ve İngiltere’nin uçuşa yasak bölgelerde kendini müdafaa hakkını gerekçe göstermeleri yasal mıdır? Bunun cevabı başka bir sorunun cevabında gizlidir. O soru da şudur: Batı devletlerinin oluşturduğu uçuşa yasak bölge yasal mıdır ki batı uçakları kendini savunma hakkını gerekçe göstersin? Hayır, yasal değildir. Çünkü 688 sayılı kararda uçuşa yasak bölgeye değinen hiçbir şey yoktur. Bu kararda değinilen tek şey Irak’ta yardım kuruluşlarından insani yardımları ulaştırmaya müsaade eden insani geçişler oluşturmaktır. Irak bu göreve bağlı kaldı. Bununla ilgili olan Mutabakat Müzekkeresi’ni BM’yle onayladı. Çünkü GK bununla ilgili hiçbir karar çıkarmadı ve bu türden bir askeri operasyonu yapmak için herhangi bir hükümete yetki vermedi. BM’nin resmi sözcüsü 7 Ocak 1993’te Güney Irak’ta uçuşa yasak bölge koymanın GK kararına dayanmadığını vurguladı246. GK, 781/1992 sayılı ve 09.10.1992 tarihli kararı Bosna Hersek’le ilgili olarak çıkardı. Kararın 1. fıkrasında Bosna Hersek’in hava sahasında askeri uçakların uçmasını 244 245 246 ELEŞAAL, s. 140. BENVENISTI, E., The US and the Use of Force: Double-Edged Hegemony and the Management of Global Emergencies, European Journal of International Law, 2004, P. 677-700. ELCÜNDİ, s. 79-80. 90 yasakladı. Tabi bu yasak BM’ye tabi koruma güçlerinin uçak uçuşlarına uygulanmadı. Yani GK, koalisyon devletlerinin Irak’ın kuzey ve güneyine uçuşa yasak bölge koyma davranışlarına uysaydı. Bununla ilgili 781/1992 sayılı karara benzer bir karar çıkarırdı247. C. BM’nin Uçuşa Yasak Bölgeler Koyma Çözümünden Uzak Durması ve Irak’a Karşı Güç Kullanmak 688 sayılı karar; hiçbir devlete kararın herhangi bir uygulanma önlemini alma ya da Irak’a karşı önlem almayla ilgili herhangi bir açık ve zımni yetkiyi içermedi. BM Sözleşmesi’nde geçen Uluslararası Hukuk Kuralları, özellikle de 2. maddenin 4. fıkrası, herhangi bir devlete karşı güç kullanmayı ya da onunla tehdit etmeyi yasaklamaktadır. Bu, BM Genel Kurulu’nun 24.10.1970 tarihli ve 2625 sayılı kararıyla çıkan uluslararası dostluk ve yardımlaşma ilişkileriyle ilgili Uluslararası Hukuk ilkelerinin ilkinde geçti. Uluslararası hukuktaki bu ilkenin çiğnenmesi saldırının tanımıyla ilgili BM Bildirgesi gereği saldırı sayılmaktadır248. Aynı şekilde 14.12.1974 tarih ve 3314 sayılı Genel Kurul kararında da geçmektedir. Irak’ın kuzey ve güneyinde uçuşa yasak bölge koymak Uluslararası Hukuk gereği Irak egemenliğine saldırıdır249. Amerika raporlarından biri, bu bireysel davranışı Irak’a ilan edilmemiş savaşla nitelendirmiştir. Böylece biz bu bölümü iki başlıkta ele alacağız. 1. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağı Koymaya Karşı Olumsuz Tutumu 2. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağını Çözmekten Uzak Durmasından Sorumlu Olan Birim 247 248 249 BATIR, s. 127-128. LAUTERPACHT, Hersch, International Law and Human Rights, Stevens & Sons, 1950, s. 143. SAK, Yıldıray, Uluslararası Hukukta İnsancıl Müdahale ve Libya Örneği: Suriye’de Yaşanan ya da Yaşanacaklar için Dersler, Uluslararası İlişkiler, Cilt. 11, Sayı. 44, 2015, s. 129, http://www.uidergisi.com.tr(16.07.2016). 91 1. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağı Koymaya Karşı Olumsuz Tutumu Her ne kadar bazı BM yetkililerinin açıklamalarına göre GK kararı ve BM Sözleşmesi gereği uçuşa yasak bölge koymak yasal olmasa da hiçbir önlem alınmadı. Irak Dışişleri Bakanlığı tarafından gönderilen mektuplara rağmen ne GK’de ne de diğer birimlerde uçuşa yasak koymaya karşı önlem alındı. Bunu belgelendirmeden önce bu başlıkta Irak Dışişleri Bakanı’nın 6 Ağustos 2001 ve 30 Eylül 2003 tarihleri arasında gönderdiği bazı mektupları ele alacağız. Bu mektuplar GK Başkanı ve BM Genel Sekreteri’ne gönderildi. Gönderilen mektuplar, Amerika ve İngiltere uçaklarının uçuşa yasak bölgeyi bombalandırmaları ile ilgiliydi ve mektupların sayısı 18’e ulaşmıştı. Bir mektup yasal olmayan uçuşa yasak bölgede Amerika ve İngiltere uçaklarının sürekli saldırmasıyla ilgiliydi. Bu mektup 6 Ağustos 2001’de Genel Sekreter ve GK Başkanı’na gönderildi. Daha sonra aynı içerikte mektuplar peş peşe geldi. En sonuncusu ise 30 Eylül 2002 tarihliydi250. GK’ye gönderilen bu mektupların olması ve BM Açık Oturumunda GK’deki Rusya temsilcisi, Vatikan temsilcisi, Hindistan temsilcisi ve Libya Arap Cumhuriyeti temsilcisi tarafından uçuşa yasak bölgenin yasal olmadığı ifade edilmesine rağmen GK, kendi çalışmalarında objektifliği aramadı. Ya da onunla ilgili bir karar ya da başkanlık bildirisi çıkarmadı251. 2. Birleşmiş Milletlerin Uçuş Yasağını Çözmekten Uzak Durmasından Sorumlu Olan Birim BM Sözleşmesi’nin 24. maddesinin 1. fıkrası gereği GK, uluslararası barış ve güveni korumakta asıl sorumludur. Uluslararası barış ve güvene zarar veren meselelerin sunulduğu birimler Sözleşmenin 11. maddesinin 3. fıkrasına göre Genel Kurul’dur. Sözleşmenin 99. maddesine göre BM Genel Sekreteri’dir. 250 251 https://www.evrensel.net/haber(19.07.2016). ELMUHAMMED, s. 372-373. 92 a. Güvenlik Konseyin Hukuki ve Siyasi Sorumluluğu Tüm üyeleriyle GK, uçuşa yasak bölge koymaktan tam haberdardır. Konsey, BM Sözleşmesi gereği BM’de üye olan bir memleketin hava sahasına saldırıyı durdurmaktan sorumludur. En azından uçuşa yasak bölgeyle ilgili olayları tartışma ve Amerika’nın davranışı GK kararlarıyla uyumlu olduğu ya da çeliştiği zaman onun hakkında görüş açıklaması gerekir. Bu sessizlik, Amerika’nın iş programını çözme ve karar oluşturma hegemonyası dışında açıklanamaz. Uluslararası çevre politikasının şimdilik GK işlerine etkisiyle ilgili şuna değineceğiz: Tüm bunlarla beraber GK’nin üyeleri, tarih boyunca uçuşa yasak koyma konusunu GK’nin tartışma konularının arasına sokmamaktan ve olumlu ya olumsuz olarak bu konuda bir tutum sergilememekten sorumludurlar. Bu tür durumda sorumluluk almamak, bu davranışın hukuki ve siyasal etkilerinden tümüyle sorumlu olmak anlamına gelmektedir252. a. Genel Kurul Yetkilerini Dondurmak Genel Kurul, BM Sözleşmesinin 11. maddesinin 3. fıkrasına göre GK’nin bakışlarını uluslararası barış ve güveni tehlikeye atacak durumlara çevirmekle yetkilidir253. Irak Genel Kurul ve GK’ye birçok nota gönderdi. O notalarda uçuşa yasak bölge koymanın uluslararası barış ve güven üzerindeki büyük tehlikeyi bildirdi254. Örneğin Irak, 9 Eylül 1996’da Kurul’un 51. oturumuna Amerika’nın füze saldırısıyla ilgili nota gönderdi. Fakat Sözleşme’nin 12. maddesinin 1. fıkrası gereğince Genel Kurul’un Irak notası konusu karşısındaki sorumluluğunu beklemededir. Çünkü konunun, GK’nin Irak ve Kuveyt arasındaki durum başlığı altında baktığı bentle alakası vardır. Hem de zikredilen fıkra şunu belirtmektedir: GK, herhangi bir anlaşmazlık ya da Sözleşmede belirtilen herhangi bir göreve baktığında Genel Kurul bu anlaşmazlık ve görev hakkında herhangi bir öneride bulunamaz. Ancak GK ondan bunu talep ederse o zaman öneride bulunur255. Aynı şekilde Genel Kurul’a özel oturumun yapılmasının bir gerekçesi olarak Genel Kurul’un 1950 tarihli ve 377 sayılı kararına (Barış için birlik) 252 253 254 255 ELMUHAMMED, s. 375. TOPAL, s. 107. TOPAL, s. 109. http://www.unicankara.org.tr(22.07.2016). 93 dayanılması mümkün değildir. Başka bir ifadeyle uçuşa yasak bölge koyma ve GK’de daimi olan iki üye tarafından Irak’ın hava sahası egemenliğinin çiğnenmesi konularında Genel Kurul’un yetkileri dondurulmuştur256. b. BM Genel Sekreteri’nin Hukuki ve Siyasal Sorumluluğu Genel Sekreterliğin görevi Birleşmiş Milletler’ in ele aldığı çeşitli sorunları kapsar257, uluslararası barış ve güvenine tehdit olarak gördüğü herhangi bir meselede Güvenlik Konseyi’ni uyarması gerekir. Şüphesiz bu madde Genel Sekreter’in uluslararası barış ve güveni tehdit eden her meselede Konsey’i uyarmasını gerektirmez. Çünkü Genel Sekreter’in bu konuda takdir yetkisi vardır. Fakat bu konudaki yetkisi; onun merkeziyle uyumlu olup objektif, siyasi ve ahlaki olması gerekir. Avrupa Konseyi Statüsü VI. Bölümü, 36/4. maddesi şunu belirtiyor: “Sekreterliğin tüm görevlileri, görevinin Avrupa Konseyi için olduğuna ve bu görevi herhangi bir ulusal düşünceden etkilenmeksizin vicdanına göre yerine getireceğine, görevlerini yaparken herhangi bir hükümetten ya da Konsey dışındaki bir makamdan talimat alıp almayacağına, salt Konseye karşı sorumlu bir uluslararası memur statüsüyle bağdaşmayacak herhangi bir eylemden kaçınacağına ilişkin resmi bir bildirimde bulunur. Genel Sekreter ve Genel Sekreter Yardımcısı bu bildirimi Komite önünde, öteki görevlilerse Genel Sekreter önünde yapar”258. Bu maddenin BM eski genel sekreterleri tarafından uygulanma geçmişi, uluslararası barışın hemen korunmasına işaret ediyor. Genel Sekreter GK’ye 25 Eylül 1980’de bir mektup gönderdi. Orada Irak ve İran arasındaki anlaşmazlığın uluslararası barış ve güveni tehdit ettiğine değindi. Irak Dışişleri Bakanı, Genel Sekreter ve GK Başkanı’na 1991’den beri birçok nota gönderdikten sonra Genel Sekreter, Irak Dışişleri Bakanı’ndan 17 Şubat 2001’de nota aldı. Çünkü Genel Sekreter, apaçık bir tutum içeren bir notayla ona cevap verdi. Onun bir nüshasını 21 Şubat 2001’de GK Başkanı ve üyelerine gönderdi. Kelimesi kelimesine metin şudur: “ABD, Büyük Britanya Krallığı ve Kuzey İrlanda’ya tabi askeri uçaklarının 256 257 258 Uniting for Peace General Assembly resolution 377 (V), New York- 3 November 1950. http://www.unicankara.org.tr(24.07.2016). AVRUPA KONSEYİ STATÜSÜ, bu Statüsü’ ne Dair Sözleşme 5 Mayıs 1949 tarihinde Londra'da imzaya açılmış ve 42. maddeye uygun olarak 3 Ağustos 1949 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye Sözleşmeye 13 Nisan 1950 tarihinde katılmış ve 12 Aralık 1949 tarihinde onaylamıştır. 5456-Sayılı Onay Kanunu 17 Aralık 1949 gün ve 7382 Sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır. 94 Irak hava sahasında Şubat 2001 gecesinde yaptığı işlerle ilgili 17 Şubat 2001 tarihli mektubunuza değinmek istiyorum. Sizin de tam olarak bildiği gibi GK’de ilgili üyeler Irak bölgesi üzerindeki uçuşa yasak bölgeyi bildirdiler. Konsey kararı gereği bu yetkiyi kullandıklarını iddia ettiler. Bu hususla ilgili olarak her zamanki ve hala devam eden kendi tutarlı tutumumu belirtmek isterim. O da şudur: Kendi kararlarını açıklamak GK’ye bağlıdır. Dolayısıyla GK’nin karar yapıları ve etkileri uçuşa yasak bölge ve onları yürütmek için aldığı önlemleri meşru bir esasını teşkil edebiliyorsa bunları belirleme yetkisi sadece ona aittir. Bundan dolayı sizin mektubunuzda değindiğiniz işlerin meşru ya da meşru olmama meselesini Konsey ele alacaktır”259. Mektuptan apaçık anlaşılan Genel Sekreter’in az önce zikredilen Sözleşme’nin 99. maddesi gereği hukuki sorumluluğundan kurtulmaya çalışmaktadır. Çünkü en azından onun GK’den kararlarını açıklamasını istemesi gerekirdi. O kararı ABD ve Britanya’nın koydukları uçuşa yasak bölgenin meşruiyeti için bir esas teşkil ediyor mu? Fakat bu iki ülke kararın oluşumu üzerine egemen oldukları için daha önceki genel sekreterlerin aldığı önlemler gibi Genel Sekreter’in önlem alabilme imkanı yoktur. Çünkü onlar kendi görevlerini dengeli ve siyasal bir çevrede görevlerini yapıyorlardı260. Anlatmaya değer bir husus da şudur: Durum uçuşa yasak bölge koymakla sınırlı kalmadı. Bilakis ABD ve İngiltere Irak’a karşı güç kullanma gibi bir dizi işler de yaptılar. Farklı gerekçeler adı altında onun askeri ve sivil yapılarını bombaladılar. Bu gerekçeler uluslararası hukukla bağdaşmamaktadır. Yaptıkları bu tür eylemler saldırı eylemleri sayılmaktadır. İngiltere; onun askerini Kuzey Irak’a göndermesiyle ilgili Irak’ın yaptığı kınamayı içeren karar taslağını GK’ye gönderdi. Lakin her iki taraf olan Rusya ve Çin arasında şiddetleri tartışma sebebiyle GK, üyeleri arasında uzlaşmaya varamadı. Öte yandan Fransa durumla ilgili olarak koalisyonla istişare ettiğini, koalisyonla dayanışma içinde olduğunu ve durumdan endişe ettiğini bildirdi261. 259 260 261 BEJEK, Basil Yusuf, 1990-2005 العراق وتطبيقات األمم المتحدة للقانون الدولي, Beyrut 2006, s. 366. SPONECK, s. 271. DECAUX, Emmanuel, Droit İnternational Public, 2e Edition, Dalloz, Paris 1999, P.211. 95 Bu bölümde geçenleri şöyle özetleyebiliriz: Genel Sekreter ve GK’den başlayarak BM, uçuşa yasak bölge koyma kılıfı adı altında Irak’ın hava sahasındaki egemenliğine silahlı saldırı işlerini reddederek uluslararası barış ve güveni korumada görevini yerine getiremedi. BM meydana gelen olayları tartışmamaktan tarih boyunca sorumlu olarak kalacaktır. Yani uçuşa yasak bölge koyma konusunu tartışmaya almadı ki bunun bir saldırı olmasında iki kişi bile ihtilaf etmez262. 262 SPONECK, s. 371. 96 SONUÇ İnsani müdahale, birçok düzeyde insani sıkıntıları durdurmak ve hafifletmek, onlardan kaynaklanan insani ihtiyaçları hızlı ve etkin bir şekilde yerine getirmek için zorunlu bir görevdir. Çünkü insani müdahale operasyonu barış ve güven zamanında yapılıyor. Barış zamanında insan hakları ihlalleriyle mücadele etmek, azınlıkları korumak, soykırım suçuyla mücadele etmek için BM, Sözleşmesi’nin 1. maddesinde belirtilen merkezi amaçları benimsedi. O da saldırıyı önlemek, geleceği belirlemeye saygı ve insan haklarını güçlendirmektir. İnsancıl gerekçelerden dolayı uluslararası müdahalenin uluslararası kamu hukukunda geçen köklü iki önemli ilkeyle – ki o iki ilke devletlerin içişlerine karışmama ve uluslararası egemenlikte eşitlik ilkelerinin çakışmasına rağmen halkların hak ve özgürlüklerinin maruz kaldığı büyük ihlallerden halkı korumak için o müdahale bir zorunluluk haline geldi. Fakat devletler içişlerine müdahale edilmeme ilkesi arkasında korunmaya güç yetiremiyorlar. İnsan haklarıyla ilgili meselelerin, kendi halkına karşı büyük ihlaller yaptığı için ona müdahale edilmesi ya da onun tartışılması ya da değerlendirilmesi yasak olan iç yetkilerine girdiğini iddia edemiyor. Irak’ın durumu insani müdahale ya da daha uygun bir ifadeyle bireyin uluslararası düzeydeki yüce mekanı ve onun temel haklarını kabul etmek için olumlu bir adımdır. Nitekim devlet sadece doğal afetler durumunda değil siyasal afet durumunda dahi korunmaktan yararlanabilir. Bunun 43/131 ve 45/100 saylı kararlar tespit etmiştir. Bu adımın önemini gösteren delil; örneğin Somali, Ruanda ve Bosna gibi birçok devlette başka müdahalelerin onun peşinde olmasıdır. Bu da onun insani müdahale için geleneksel bir kural oluşturmanın başlangıcı olmasıdır. Bundan dolayı insani müdahale hassas bir meseledir. Birçok siyasi zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Fakat onun bir hukuk ilkesi olması kesindir. Hata egemenlik ilkesinin kendisi de insan hakları konusunda işlenen suçları koruyabilir. Irak’ta olduğu gibi büyük suçlar işlendiği zaman ve onun durdurmak için barışçıl girişimler yapıldığında GK’nin ahlaki bir görev olarak uluslararası toplum yerine ona engel olması gerekir. Bu araştırmamızda Irak hükümeti tarafından sivillere karşı uygulanan şiddetli, BM’nin ilk adım atmasına yol açtı ve insani müdahale konusuyla Kuzey Irak’a yardım 97 yaptı. Kuzey Irak’taki dram geride binlerce yerleşimcinin komşu devletlere sığınmasını bıraktı. Bu büyük olaylardan tarihte sığınmacıların en büyük ve hızlı göçü meydana geldi. Fransa ve Türkiye’nin talebine binaen GK 5 Nisan 1991’de toplandı. Müzakereler sonucunda 688 sayılı karar alındı. Yetim kararı denilen bu karar ilk defa sığınmacıların toplu kaçışını ve sıkıntısını çektikleri mahrumiyet durumu uluslararası barış ve güveni tehdit ettiğini bildirdi. GK, 39. maddeden aldığı geniş yetkisine dayanarak uluslararası barış ve güveni tehdit eden etkenleri açıklamada genişlik sağladı. Sadece uluslararası anlaşmazlıklarla sınırlı bırakmadı. Azınlıklara baskı ve iç savaştan kaynaklanan insanlık dramı durumlarını-ki Irak’ta olan da buydu-kapsayacak şekilde alanını genişletti. 688 sayılı karar genel olarak çıkmasına rağmen insan haklarının büyük ihlallerine karşı askeri müdahaleyi meşru kılan hareketin bir başlangıcı sayıldı. Karar genel çıktı. Nitekim onun hukuki temellerinden bahsetmedi. Ancak araştırıldıktan sonra 7. Bölüm hükümlerine göre çıkması tercih edildi. Budan dolayı zulüm gören Iraklı sivillere yönelik insani yardımların yapılması için düzenlenen 688 sayılı kararın uluslararası meşruiyeti olduğunu çekinceli bir şekilde söylemek mümkündür. Buna binaen araştırmamızda biz birtakım neticeleri özetledik. Ayrıca bazı önerilere ulaştık. Bu önerilerin bazısı Irak’ın durumunu araştırma konusu yapmakta ve diğer kısmı genel olarak insani müdahaleyi ele almaktadır: BM Sözleşmesi’nde ve UAD’in Temel Sistemi’nin 38. maddesinin kaynaklarını belirlediği Uluslararası Hukuk kurallarında insani müdahalenin bir temeli yoktur. Aynı şekilde sözleşme metinleri, insani gerekçelerden dolayı herhangi bir devlete karşı güç kullanarak egemenliğini çiğneme iznine değinmiyor. Irak’taki insani müdahaleden GK’nin uluslararası barış ve güvenini tehdit eden etkenleri belirlemede genişlik yapması ortay çıktı. Çünkü artık insani krizleri ve buna karşılık gelen devletin iç yetkileri durumlarında daraltmayı da kapsamaktaydı. İnsani müdahalenin şeffaflık ölçüleri Irak durumuna tatbik edilmiyor. Çünkü güce başvurmak son sığınak değildi. Bilakis güç kullanmak koalisyon güçlerinin ilk 98 başvurduğu tercihti. Aynı şekilde insan haklarını çiğneme görünümleri ve müdahaleyi yürütme araçları arasında uyum yoktu. Genel olarak uygulanmakta olan insani müdahale şartlarına saygı gösterilmedi. 688 sayılı kararın yürütülmesi, koalisyon devletlerinin büyük bir şekilde sığınmacıların krizinden sorumlu olduğu şartlarda Irak’a açılan savaşın sonlarında oldu. Özellikle bu, Iraklıların var olan yönetime karşı ayaklanmalarını teşvik etti. Kürt ve Şiilerin insan haklarını korumayı amaçlayan insani müdahale, tüm Iraklı vatandaşlara zarar verdi. Çünkü onlar 661 sayılı karara göre uluslararası toplum tarafından ve gıda ile ilaçların ulaşmasını engelleyen Irak hükümeti tarafından çifte ambargodan sıkıntı çektiler. Irak’taki insani müdahalenin olumlu yönü olduğu söylenebilir. Çünkü kırk yıldan beri uluslararası toplumun bildiği sığınmanın en büyük hareketinin küçültmeye müsaade ediyor. Zira sığınmacıların çoğu kendi diyarlarına dönme imkanı buldu. Yaklaşık 500 bin Kürt sığınmacı sınırdan geri döndü. Irak ve ABD arasında imzalanan mutabakat müzekkeresi ve müdahalenin yapıldığı dönemin 31 Aralık 1991’de sonlanacağını belirten ek anlaşmaya rağmen koalisyon güçleri uçuşa yasak bölge koymak buna devam ettiklerin bildirdiler. Özellikle 1996’da güç kullanmak buna eşlik etti. Bu da BM’ye üye olan devletin egemenliğini çiğnemeye yol açtı. İnsani müdahalenin tatbiki, uluslararası toplum tarafından müdahaleyi gerektiren insancıl durumların sosyal değerlerine dayanması gerekir. Bunun GK’de bulunan beş daimi üyeyle sınırlı olmaması gerekir. Uluslararası barış ve güveni tehdit eden durum ve etkenlerin belirlenmesi gerekir. GK keyfi davranmadaki takdir yetkisinden kaçınmak için bu esaslara dayanarak uluslararası barış ve güveni korumak üzere müdahale ediyor. Uluslararası barış ve güveni tehdit eden insan hakları ihlallerini belirleyen ölçülerin konulmasıdır. 99 Güce başvurmak son tercih olmalıdır. Çünkü insani krizin çözümü için tüm barışçıl girişimlerin tüketilmesi gerekir. Barışçıl yollarla başarılı olunmazsa o zaman askeri güce başvurulur. Aynı şekilde insan haklarını çiğneme görünümleri ve müdahaleyi yürütme araçları arasında uyum olması gerekir. Müdahalenin süresi belli olması gerekir. Yani insancıl amacın gerçekleşmesiyle müdahalenin sonlandırılması gerekir. GK’nin üyeliklerini özellikle daimi üyeleri artırarak onda reform yapmaktır. Bu da kararları alma düzeyinde demokrasiyi gerçekleştirir. Tüm durumlarda devletin bölgesel egemenliği ve siyasal bağımsızlığına saygı göstermektir. 100 KAYNAKÇA ABDURRAHMAN, Muhammed Yakup, التدخل االنساني في العالقات الدولية, Abu Dabi 2004. ABDULAH, Ahmet, تطور دور مجلس االمن في حفظ السلم واألمن الدوليين, Mısır 2008. ABDURRAHMAN, Muhammed Yakup, التدخل اإلنساني في العالقات الدولية, Abu Dabi 2004. ABDÜLNASIR, Velid, أكراد العراق وتأثير البيئتين اإلقليمية والدولية, Bağdat 1997. ALTINER, Sümeyra, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanıma Yasağı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2009, http://earsiv.cankaya.edu.tr (04.02.2016). ARAL, Erdal, Uluslararası Hukukta Meşru Müdafaa Hakkı, Siyasal Kitabevi, Ankara1999. ARI, Tayyar, Irak, İran, ABD ve Petrol, Alfa Yayınları, Güncellenmiş 2. Baskı, İstanbul 2007. ATİYYE, Lahder b., العقوبات على العراق:شرعية التدرج في فرض العقوبات الدولية, Jalfa 2008. BALKZYZ, Abdullah, ماذا تبقى من االمم المتحدة؟ في العدوان على العراق وعلى المجتمع الدولي, Beyrut 1999. BAŞEREN, Sertaç, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2003. BAŞGİL, Ali Fuat, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1, İstanbul 1960. BECEK, Basyl Yusuf, (1990-2000) العراق وتطبيقات األمم المتحدة للقانون الدول, Beyurt 2006. 101 BENVENISTI, E., The US and the Use of Force: Double-Edged Hegemony and the Management of Global Emergencies, European Journal of International Law, 2004. BEJEK, Basil Yusuf, 1990-2005 العراق وتطبيقات األمم المتحدة للقانون الدولي, Beyrut 2006. BETTATİ, Mario, le droit d’irgernce-Mutation de l’ordre international, Odile Jacob Paris, 1996. BOZKURT, Enver, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, 3. Baskı, Ankara 2007. BOCELAL, Selahaddin, دراسة في أحكام القانون الدولي اإلنساني:الحق في المساعدة اإلنسانية وحقوق اإلنسان, İskenderiye 2008. BOCELAL, Salahattin, دراسة:القانون الدولي اإلنساني وحقوق اإلنسان الحق في المساعدة اإلنسانية في ضوء أحكام, İskenderiye 2009. BUKERA, İdris, مبدأ عدم التدخل في القانون الدولي المعاصر, Cezayir 1990. CAFER, Abdul Salam, مبادئ القانون الدولي العام, Kahire 1996. CAŞIN, Mesut Hakkı, Modern Uluslararası Hukukun Temel Esasları, 1. Baskı, Cilt. II, İstanbul 2013. DECAUX, Emmanuel, Droit İnternational Public, 2e Edition, Dalloz, Paris 1999. DEHAM, Muhammed, دراسة في البعد:الداخلي واإلقليمي والدولي األقليات واألمن القومي العربي, Aman 2003. EBDULLAH, Ahmed, Uluslararası Barış ve Güveni Korumada Güvenlik Konseyi Rolü ’nün Gelişmesi, Beyrut 2008. EBUYUNUS, Mahir Abdülmünim, استخدام القوة في فرض الشرعية الدولية, İskenderiye 2004. ELADEALY, Mahmut Salah, الشرعية الدولية في ضل النظام العالمي الجديد, İskenderiye 2003. 102 El AKKAD, Salah, Kadar Modern Zamanların Başında Basra Körfezi'nde Siyasi Eğilimler, Kuveyt 1990-1991. ELAZAVİ, Dehâm Muhammed Deham, Azınlıklar ve Arap Milliyetçiliğinin Güveni; İç, Bölgesel ve Uluslararası Boyutta Bir Araştırma, Amman 2003. ELEŞEL, Abdullah, األمم المتحدة والعالم العربي في ظل تحول النظام الدول, Kahire 1999. ELMUHAMMED, İmadüddin Ataullah, التدخل اإلنساني في ضوء و أحكام القانون الدولي العام, Kahire 2007. ELMÜDVVİR, Hibe Abdülaziz, الحماية من التعذيب في اطار االتفاقيات الدولية واالقليمية, Beyrut 2009. ELHADİSİ, Salah Abdurrahman, BM Örgütü’nde İtaat ve Baskıda İnsan Hakları, El-İskenderiye 2009. ERDOĞAN, Mustafa, İnsan Hakları Teorisi Ve Hukuku, Ankara 2007. FALK, M., The Legality of Humanitarian Intervention: A Review in the Light of Recent UN Practice, Juridiska fakulteen vid Stockholms universitet, Stockholm 1996. GALYUN, Burhan, حقوق االنسان العربي, Beyrut 1999. GEMALMAZ, Mehmet Semih, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukun Genel Teorisine Giriş, 3. Baskı, İstanbul 2001. GHOZALI, Nasser Eddine, “Heurts et malheurs du devoir d’ingerence humanitaire”, Relations İnterationales et strategiques, 1991. HACER, Gital, تدخل األمم المتحدة لوقف انتهاكات حقوق1991االنسان في كردستان العراق عام, Yüksek Lisans Tezi, Annaba 2011. HALİL, Muhammed, استخدام القوة في القانون الدولي المعاصر, Cezayir 2004. HEKİMOĞLU, Mehmet Merdan, İnsan Haklarının Tarihsel Perspektif İçerisindeki Gelişimi, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi 2003. 103 HENDAVİ, Husâm Ahmed Muhammed, حدود سلطات مجلس االمن في ضوء قواعد النظام العالمي الجديد, Kahire 1994. HOŞ, Hasan Serdar, Haklı Savaş ve İnsancıl Hukuk, 1. Baskı, İstanbul 2013. KAVAK, Ömer Faruk, Uluslararası Güvenlik Tehditleri Açısından Uluslararası Terörizmin Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Bakü 2015. KESKİN, Funda, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma: Savaş Karışma ve Birleşmiş Milletler, Ankara 1998. KİSSİNGER, Henry, Does America Need a Foreign Policy: Towards a Diplomacy for the 21st Century, New York 2001. KOUCHNER, Bernard, le Malheur Des Autres, Odile Jacob, Paris 1999. KURT, Mills, Human Rights in the Emerging Global Order: a New Sovereignty? London/New York 1998, Macmillan/St. Martin’s Press. LAUTERPACHT, Hersch, International Law and Human Rights, Stevens & Sons, 1950. LYEV, Sandoz , Müdahale ya da Müdahale Görevi Hakkı ve Yardım Etme Hakkı: Neyi Konuşacağız?, Uluslararası Kızılhaç Komisyonu, Beyrut 1992. NECM, Abdülmüzz Abdül gaffar, بحوث في التنظيم الدولي, Kahire 2001. MATAR, Usâm Abdulfettah, مبادئه وأهم قواعده، مصادر:القانون الدولي اإلنساني, Elİskenderiye 2008. MOUSSAOUİ, Amal, التدخل الدولي ألسباب إنسانية في القانون الدولي المعاصر, Cezayir 2012. MUHAYMER, Üsâme, Kürtlerin ABD’yle İlişkisi, Uluslararası Siyaset, Bağdat 1999. OBAYD, Mecdy Ali, المقدمات السياسية للغزو, Bagdat 1990. 104 ÖZDEK, Yasemin, Uluslararası Politika ve İnsan Hakları, Ankara 2000. PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri, 2. Kitap, 9. Bası, Ankara 2013. PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, 13. Baskı, Ankara2014. PEKYARDIMCI, Elif Burcu, İnsancıl Müdahale Kavramı Ve Kosova Sorunu, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006. ROBERTS, Adem, Doksanlarda Uluslararası Siyasette İnsani Meselelerin Rolü, Uluslararası Kızılhaç Dergisi, Beyrut 1999. RUSSBACH, Olivier, ONU contre ONU: Le Droit İnternational Confisqué, La Découverte, Paris 1994. SADULLAH, Ömer, معجم في القانون الدولي المعاصر, Lübnan 2005. SALEM, Alaa, السلوك العراقي وعمليات التصعيد, Bagdat 1990. SEDJARİ, Ali, Evrensellik ve Tekillik Arasında İnsan Hakları, İnsan Haklarının Küreselleşmesi ve Evrenselciliğin Jeopolitiği, Mısır-1994. SPONECK, Hans-Christof von, A Different Kind of War: The UN Sanctions Regime in Iraq, NewYork 2005. SHAWKY, İsmail Mohamed, العراق و ازمة ارتفاع اسعار البترول, Mısır 2000. SUAYFAN, Ahmet, قاموس المصطلحات السياسية والدستورية والدولية, Lübnan 2004. TEKİN, Segâh, İnsani Müdahale Kavramı Ve Libya’nın Geleceği, Ankara 2011. TOPAL, Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma, Doktora Tezi, Ankara 2004. TÜRKMEN, Füsun, İnsan Haklarının Yeni Boyutu: İnsancıl Müdahale, İstanbul 2006. ÜNAL, Şeref, Uluslararası Hukuk, Ankara 2005. 105 VEHBAN, Ahmet, دراسة في األقليات والجماعات:الصراعات العرقية و استقرار العالم المعاصر والحركات العرقية, El-İskenderiye 1999. WAHBAN, Ahmet, والحركات العراقية الصراعات العراقية واستقرار العالم المعاصر دراسة في األقليات والجماعات, İskenderiye 1999. WEMBOU, Michel-Cyr Djiena, Le Droit International Dans Un Monde En Mutation, L’Harmattan 2003. WEMBOU, Michel-Cyr Djiena, Daouda Fall, Droıt İnternational Humanitaire, Paris 2000. YAHYA, Celal, Arap Dünyasının Modern Tarihin Giriş, Bilgi Evi, Mısır, Kahire 1965. ZAKARİA, Jassim Muhammed, مفهوم العالمية في التنظيم الدولي المعاصر, Suriye 2006. ZENATİ, Mustafa, المناطق اآلمنة أثناء النزاعات المسلحة,Yüksek Lisan Tezi, Bin Yusuf Bin Hadde Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Cezayir 2008. MAKALELER ABDULKERİM, Nebîl, “”الوضع العربي بعد حرب الخليج, İslam ve Dünya İncelemeler Merkezi, 1999. AKTAN, İrfan, “16 Mart Halepçe Katliamı Nedir? Nasıl Olmuştur? Kimyasal Saldırı ve Sonuçları”, Ankara 2003, http://www.1haber.com( 07.04.2016). ARSAVA, Füsun, “Egemenlik Ve Koruma Sorumluluğu”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 2011, C. 15, Sayı. 1. ATMACA, Ayşe Ömür, “Yeni Dünyada Eski Oyun: Eleştirel Perspektiften TürkAmerikan İlişkileri”, Ortadoğu Etütleri, Cilt. 3, Sayı. 1, Temmuz https://www.yumpu.com/tr (07.06.2016). 106 -2011, AYV, Sandoz, “ عما نتكلم؟:”الحق في التدخل أو واجب التدخل والحق في المساعدة, Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Sayı. 25, 1992. AYOOB, Mohammed, “Humanitarian Intervention and State Sovereignty”, The International Journal of Human Rights-2002, Vol. 6, No. 1. BATIR, Kerem, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Amerikan Müdahaleciliği Ve Uluslararası Hukuk”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Sayı, 9: 1, http://ybd.comu.edu.tr(09. 07. 2016). BASKIN, Oran, “Çekiç Güç Kalkık Horoz ve Kürt Devleti”, Avrasya Dosyası, Cilt. 3, Sayı. 1, İlkbahar 1996. BELKAZİZ, Abdulilah, “”ماذا تبقى من األمم المتحدة؟ في العدوان على العراق, Beyrut 1990. BERİŞ, Hamit Emrah, “Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi Ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi-2006, Sayı. 63-1, https://www.google.com.iq (01.03.2016). BODUR, Kadriye, “Irak'ın İşgali ve Uluslararası Hukuk”, Cilt. 4, Sayı. 2, 2004, http://www.universite- toplum.org(25.05.2016). CORDESMAN, Anthony H. , Military Balance in the Middle East-X, The Northern Gulf: Iraq, Center for Strategic and International Studies, 28 December 1998. DAVID, Philippe Charles, “La Guerre et la paix”. Approches et enjeux de la sécurité et de la Stratégie, Presses de Sciences Politiques, France 2000. DÖNER, Ayhan, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve İnsani Müdahale Açısından II. Körfez Krizi”, Cilt. 6, Sayı. 1, 2001, http://www.e-akademi.org ( 25.02.2016). DURAN, Hasan, “Yeni Bir Müdahale Şekli: İnsani Müdahale”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, cilt. 6, sayı. 1, 2001. ELCÜNDİ, Gassân, “”التدخل لصالح اإلنسانية في القانون الدولي العام, Mısır Uluslararası Hukuk Dergisi, Sayı. 43, Mısır 1987. 107 ERKMEN, Serhat, “ABD Ve İngiltere’nin Irak Karşısındaki Kuvvet Kullanımlarının Değerlendirilmesi”, Avrasya Dosyası, BM Özel, Cilt. 8, Sayı. 1, ilkbahar- 2002. ERTUĞRUL, ELÇİN, “Insane Müdahale”, s. 661-662. http://www.ayk.gov.tr/wpcontent/uploads/2015(4.1.2016). EL-UBEYDİ, Muhammed, , " ؟ حقائق ال يعرفها1988 ماذا جرى في مدينة حلبجة الكردية عام ”الناطقون بالعربية, 2010, http://www.albasrah.net(30.03.2016). EL-CÜNDİ, Gassân, “”التدخل لصالح اإلنسانية في القانون الدولي العام, Mısır Uluslararası Hukuk Dergisi, Sayı. 43, Mısır 1987. FORSYTHE, David P., Stephen D. Krasner, Sovereignty: Organized Hypocrisy, Princeton University Press 1999. GALİP, Ali, “اإليرانية االستراتيجية في العراق ”أهمية, 23.07.2014 http://www.alrashead.net(30.05.2016). GÖK, Süleyman, “İnsani Müdahale ve Uluslararası Meşruluk”, 7 Şubat 2012, http://akademikperspektif.com(25.03.2016). KARAKUŞ, Huzeyfe Furkan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, “İnsan Haklarının Evrenselliği Üzerine Yaklaşımlar”, http://www.sdeakademi.org/sdetay.asp. KATU, Abdülmünim Saîd, “”العراق والتحرك من اجل إنهاء الحظر الدولي, Sayı. 172, 10.11. 2000. KEF, Sevda, “İnsani Müdahale”, http:// www.tuicakademi.org.(04.01.2016). KESKİN, Funda, “BM Ve Kuvvet Kullanma”, s. 155, http://www.21yyte.org.pdf (01.02.2016). NACCAR, Ahmet Münir, “Irak'ın Kuveyt'i işgali etkilerinin ekonomik profilleri”, http://pubcouncil.kuniv.edu.kw/jgaps/homear.aspx?id=1&Root=yes 108 MALANCZUK, Peter, “The Kurdish Crisis and Allied Intervention in the Aftermath of the Second Gulf War”, European Journal of International Law, Bahar-1991, http://www.ejil.org/journal/Vol2/No2/art6-02.html(29.06.2016). MESÇİOĞLU, Merve, “Kuvvet Kullanma Yasağı ve ABD’nin 2003 Irak Müdahalesi”, Ankara Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler, 23 Mart 2013, http://akademikperspektif.com/2013/03/23/kuvvet-kullanma-yasagi-ve-abdnin-2003irak-müdahalesi(20.05.2016). MİCHAEL, Ignatieff, “Intervention and State Failure”, Dissent-2002, Vol. 49, Issue 1. MUHAMMED, Osman Abdurrahman Abdüllatif, “ التدخل الدولي لمصلحة الشعوب بين ”القانون الدولي اإلنساني ومنطق القوة, Uluslararası Hukuk Dergisi, Cilt. 63, Sayı. 63. MUSTAFA, Ahmet, “1971 ,” االكراد والوحدة الوطنية في العراق, Sayı. 63. ORALLI, Levent Ersin, “Uluslararası Hukukta ve BM Sisteminde Askeri Müdahale Olgusu”, Tesam Akademi Dergisi, http://atif.sobiad.com/sobiadfiles/sobiadarsiv(15.02.2016). ÖZTÜRK, Mehmet,” I. Körfez Savaşı’ndan (1990- 91) – 11 Eylül Sürecine ABD’nin Irak Politikası Ve Bunun Türk-Amerikan İlişkilerine Etkileri”, Akademik Bakış Dergisi-2010, Sayı. 19. PİRİNÇÇİ, Ferhat, “2003 Savaşı Sonrası Süreçte Irak’ta Siyasal Yapılanma”, Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü İkinci Orta Doğu Semineri: Dünden Bugüne Irak, 27-29 Mayıs 2004, Elazığ, Fırat Üniversitesi Basımevi, Cilt II. PEKYARDIMC, Elif Burcu, İnsancıl Müdahale Kavramı Ve Kosova Sorunu, Yüksek Lisans Tezi, Ankara – 2006, s. 43-44, https://www.google.com.iq (24.01.2016). ROBERT, Adam, “ ”دور القضايا اإلنسانية في السياسة الدولية في التسعينات, 1999. 109 SAK, Yıldıray, Uluslararası Hukukta İnsancıl Müdahale ve Libya Örneği: Suriye’de Yaşanan ya da Yaşanacaklar için Dersler, Uluslararası İlişkiler, Cilt. 11, Sayı. 44, 2015, http://www.uidergisi.com.tr(16.07.2016). STEVEN, Haines, “Military Intervention and International Law”, Trevor C. Salmon (ed.), Issues in International Relations, Routledge, 2000. STONE, Julius, "Hopes and Loopholes in the 1974 Definition o f Aggression", American Journal of International Law, Cilt. LXXI, No:1- 1977. SÜLEYMAN, Sihâm,, “1991 دراسة حالة العراق-تأثير حق التدخل اإلنساني على السيادة الوطنية , Yüksek Lisans Tezi, Bin Yusuf Bin Hadde Üniversitesi Siyasal ve Yayın Fakültesi, Cezayir-2005. TEKİN, Segâh, İnsani Müdahale Kavramı Ve Libya’nın Geleceği, Ankara- 2011. TOSUN, Fatih, “Uluslararası Hukukta “Kuvvet Kullanma ve Karışma” Kavramlarının Değişen Anlamı”, http://dergipark.ulakbim.gov.tr/guvenlikstrtj/article/viewFile(05.01.2016). TUNÇ, Ferit, “1991 Körfez Savaşı ve Irak’a İnsancıl Müdahale”, 20 Şubat 2014, http://www.batmanyongazetesi.com(24.04.2016). TÜRKY, Ahmet, “1990”القضية الكردية في العراق, Sayı. 135, Bağdat- 1990. USLU, Nasuh, “ Körfez Savaşı ve Amerika’nın Politikaları”, Ankara Üniversitesi SBF, Temmuz Eylül, 1999, Sayı. 54-3, http://www.politics.ankara.edu.tr(14.06.2016). YAMAN, Didem, “11 Eylül Sonrasında ABD: Algılamalar, Psikolojik Yansımalar ve Yasal Düzenlemeler”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt. 1,Sayı. 1. YAMANER, Melike Batur, ÖKTEM, A. Emre, KURTDARCAN, Bleda, UZUN, Mehmet C., 12 Ağustos 1949 Tarihli Cenevre Sözleşmeleri Ve Ek Protokolleri, 1949 Sözleşmeleri, 30 Ocak 1953 tarihli ve 8322 sayılı Resmi Gazete’ de ve Düstur’ da, 3. Tertip, cilt. 34, Ankara- 1953, yayınlanan resmi çeviriye sadık kalınarak aktarılmıştır, http://docplayer.biz.tr(25.06.2016). 110 BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN MADDELER VE KARARLAR Birleşmiş Milletler Antlaşması 1. Madde. Birleşmiş Milletler Antlaşması 51. Madde. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi 25. Madde. 660 sayılı karar, Güvenlik Konseyi tarafından 1990 yılında çıkarıldı. Karar 14 oy çokluğuyla kabul edildi, Yemen oylamaya katılmadı. 18.04.1991’de Irak’la BM Arasında İmzalanan Mutabakat Müzekkeresi, f. 2. Aynı Müzekkere, f. 3. Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet, İnsan Hakları- 380H00027, Ankara, 2011, s. 3. Arap Birliği Araştırmalar Merkezi, Irak’a Savaş: Rapor Belgeleri Günlükleri, b. 1, Beyrut, 2007. مركز دراسات، الطبعة األولى، يوميات وثائق تقارير: الحرب على العراق، مركز دراسات الوحدة العربية, Beyrut, 2007. Ortadoğu İncelemeler Merkezi, Ortadoğu’da Kürt Meselesinin Geleceği, Amman2000. 111 İNTERNET KAYNAKLARI https://tr.wikipedia.org/wiki/Birleşmiş Milletler (12.01.2016). http://www.bilgeturksam.com(07.04.2016). https://tr.wikipedia.org(11.04.2016). http://www.dunyabulteni.net(30.04.2016). https://tr.wikipedia.org(04.05.2016). http://www.ombudsman.gov.tr(13.05.2016). https://tr.wikipedia.org(19.06.2016). https://www.evrensel.net/haber(19.07.2016). http://www.unicankara.org.tr(22.07.2016). 112