mental ve fiziksel bir nedene bağlı kronik hastalık tanısı alan çocuk

advertisement
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR. LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
AİLE HEKİMLİĞİ
KOORDİNATÖR: Doç. Dr. Orhan ÜNAL
TEZ DANIŞMANI: Uzm. Dr. Figen ATALAY
MENTAL VE FİZİKSEL BİR NEDENE BAĞLI
KRONİK HASTALIK TANISI ALAN ÇOCUK VE
ERGENLERİN EBEVEYNLERİNDE ANKSİYETE,
DEPRESYON VE TÜKENMİŞLİK DÜZEYİ
UZMANLIK TEZİ
Dr. Mustafa Bahadır BAYRAMOĞLU
İstanbul-2009
ÖNSÖZ
Yetişmemde büyük emekleri geçen, bilgi, yetenek ve deneyimleri ile bana
rehberlik eden, hekimlik sanatımı uygulamaya dönüştürmemde verdiği altın değerindeki
derslerin önemini geç anladığım çok değerli hocam Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi
Psikiyatri Anabilim dalı başkanı sayın Prof. Dr. Ercan Abay’a, Dr. Lütfi Kırdar Kartal
Eğitim Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Koordinatörü sayın Doç. Dr. Orhan Ünal’a,
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Klinik Şefi sayın Uzm.
Dr. Mecit Çalışkan’a, eski koordinatörümüz 2. Dahiliye klinik şefi sayın Prof. Dr.
Mustafa Yaylacı’ya, 1.Genel Cerrahi Klinik Şefi sayın Doç. Dr. Mustafa Öncel’e, Kadın
Hastalıkları ve Doğum klinik şefi sayın Doç. Dr. M. Cem Turan’a, Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Klinik Şefi Doç. Dr. Gülnur Tokuç ve şef vekili Uzm Dr. Yasemin Akın’a,
olumlu eleştirileri için Doç Dr. Ekrem Orbay’a, asistanlığım süresince beraber çalıştığım
tüm klinik şef yardımcılarına, baş asistanlara, uzmanlara, asistan ve hemşire
arkadaşlarıma, tez çalışmalarım esnasında sıkıştığım bir anda bana umduğunun çok
ötesinde destek veren değerli arkadaşım sayın Dr. Hasret Ayyıldız Civan ve saygıdeğer
eşi Dr. Murat Civan’a, ve özellikle tez danışmanım Haydarpaşa Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniğinden sayın Dr. Figen Atalay’a, manevi desteğini
her an hissettiğim çok değerli arkadaşım sayın Taner Yücesoy’a, son olarak tüm
sıkıntılarımda hep yanımda olan aileme teşekkür ederim.
Dr. Mustafa Bahadır Bayramoğlu
İstanbul - 2009
-I-
İÇİNDEKİLER
Önsöz…...………………………………………………………………………………...I
İçindekiler………………………………………………………………………………..II
Simge ve Kısaltmalar……………...……………………………………………………IV
Tablolar………………………………………………………………………………….V
1.Giriş ve Amaç.…………………...…………………………………………………….1
2. Genel Bilgiler ………………...……………………………………………………….3
2.1. Depresif Bozukluklar…...…………………………………………………………3
2.1.1. Major Depresif Bozukluk
2.1.2. Distimik Bozukluk
2.1.3. Başka Türlü Adlandırılamayan Depresif Bozukluk
2.1.4. Genel Tıbbi Bir Duruma Bağlı Duygudurum Bozukluğu
2.1.5. Madde Kullanımının Yol Açtığı Duygudurum Bozuklukları
2.2. Anksiyete…………………………………………………………………………18
2.2.1. Patolojik Anksiyete
2.2.2. Anksiyete Bozuklukları
2.2.2.1.Yaygın Anksiyete Bozukluğu
2.2.2.2.Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Akut Stres Bozukluğu
2.2.2.3. Panik Bozukluğu (agorofobili, agorofobi ile birlikte olmayan)
2.2.2.4. Fobik Bozukluklar ( özgül fobi, sosyal fobi, agorofobi)
2.2.2.5. Obsesif Kompulsif Bozukluk
2.2.2.6. Genel Tıbbi Duruma Bağlı Anksiyete Bozukluğu
2.2.2.7. Madde Kullanımına Bağlı Anksiyete Bozukluğu
2.2.2.8. Başka Türlü Adlandırılmayan Anksiyete Bozukluğu
2.3. Tükenme ve Tükenmişlik………………………………………………………...24
2.4. Zeka Geriliği……………………………………………………………………..28
2.5. Yaygın Gelişimsel Bozukluklar………………………………………………….30
2.5.1. Otistik Bozukluk
2.5.2. Rett Bozukluğu
2.5.3. Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğu
2.5.4. Asperger Bozukluğu
2.5.5. Başka Türlü Adlandırılamayan Yaygın Gelişimsel Bozukluk
-II-
2.6. Çocukluk Çağı Kanserleri………………………………………………………..33
2.6.1. Lösemiler
2.6.2. Gliyomlar
2.6.3. Lenfoma
2.6.4 Nöroblastoma
2.7. Çocuklarda Diabetes Mellitus……………………………………………………37
2.8. Aile Hekimliği, Depresyon ve Anksiyete Bozuklukları …………………...........38
3. Materyal ve Metod…………………………………………………………………...41
4. Bulgular………………………………………………………………………………45
5. Tartışma ve Sonuç……………………………………………………………………75
6. Özet…………………………………………………………………………………..82
7. Abstract………………………………………………………………………………84
8. Ekler………………………………………………………………………………….86
9. Kaynaklar…………………………………………………………………………….96
-III-
SİMGE ve KISALTMALAR
5-HIAA: 5-hidroksi-indolasetik asit
5-HT: serotonin
Ach: asetilkolin
ark. : arkadaşları
ALL: akut lenfoblastik lösemi
AML: akut miyeloid lösemi
BAÖ: beck anksiyete ölçeği
BDÖ: beck depresyon ölçeği
BOS: beyin omurilik sıvısı
BT: bilgisayarlı tomografi
ÇÇK: çocukluk çağı kanserleri
DA: dopamin
DSM-IV-TR:Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders: mental
bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı 4. edition, text revision
EEG: elektroensefalografi
EKT: elektrokonvülsif tedavi
GABA: gamma-aminobutirik asit
HL: hodgkin lenfoma
HIV: insan immun yetmezlik virüsü
HVA: homovanilik asit
ICD: International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems:
hastalıkların ve bunlarla ilişkili sağlık sorunlarının uluslararası sınıflandırılması
PET: positron emisyon tomografi
MAO inh. : monoamin oksidaz inhibitörleri
MHPG: 3-metoksi-4-hidroksifenilglikol
MI: miyokard infarktüsü
NA: noradrenalin
NHL: nonhodkgin lenfoma
PTSD: travma sonrası stres bozukluğu
STAI 1-2: Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri
YGB: yaygın gelişimsel bozukluklar
-IV-
TABLO İNDEKSİ
Tablo-1: DSM-IV-TR’ye göre major depresif epizod tanı ölçütleri………………………… 12
Tablo-2: Anksiyetenin bilişsel, davranışsal ve bedensel bileşenleri……………………18
Tablo-3: DSM-IV-TR’ye göre Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tanı ölçütleri…………..21
Tablo-4: DSM-IV-TR’ye göre Zeka Geriliği Tanı Ölçütleri…………………………...29
Tablo-5: DSM-IV-TR’ye göre Otistik Bozukluğun Tanı Ölçütleri…………………….31
Tablo-6: ÇÇK’lar İçinde En sık Görülen Kanser Türlerinin Dağılımı……………...…34
Tablo-7: Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Pediatrik Tümör Kayıtları, 2002…………….34
Tablo-8: Tanıların Dağılımı…………………………………………………………….45
Tablo-9: Tanılara Göre Çocuklara İlişkin Özelliklerin Dağılımı……………………….46
Tablo-10: Ebeveynlere İlişkin Özelliklerin Dağılımı…………………………………..48
Tablo-11: Anne ve Babalarda Tanılara Göre Depresyon Dağılımı…………………….50
Tablo-12: Gruplara Göre Annelere İlişkin Özelliklerin Değerlendirilmesi…………….51
Tablo-13: Gruplara Göre Babalara İlişkin Özelliklerin Değerlendirilmesi…………….53
Tablo-14: Gruplara Göre Annelerin Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi…………….55
Tablo-15: Gruplara Göre Babaların Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi…………….57
Tablo-16: Gruplarda Ayrı Ayrı Ebeveynlerin Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi…..59
Tablo-17: Yaş Gruplarında Ayrı Ayrı Hastalık Tanılarına Göre Ölçek Puanlarının
Değerlendirilmesi…………………………………………………………...62
Tablo-18: Eğitim Durumu Gruplarına Ayrı Ayrı Hastalık Tanılarına Göre Ölçek
Puanlarının Değerlendirilmesi……………………………………………...65
Tablo-19: Evdeki Çocuk Sayısı ile Tanıların Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi…...68
Tablo-20: Gelir Düzeyine Göre Tanıların Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi………72
-V-
1. GİRİŞ ve AMAÇ
Aile, toplumun en temel birimidir. Ailenin, herhangi bir üyesindeki bir sorun,
diğer tüm üyeleri de etkileyecektir. Çocuktaki kronik bir hastalık, bundan dolayı sadece
çocukla sınırlı kalmayacak, üyelerin hepsini belirli koşullarda etkileyecektir (1).
Çocuğun kronik bir hastalığa sahip olması, aile üyelerinin ciddi düzeyde stres
yaşamasına neden olur. Bu stres, sosyal desteğin azlığı, iletişim zorlukları, maddi
zorluklar ve aile yaşantısının bozulması gibi etkenlerle daha da artmaktadır. Kronik
hastalıklı çocuğu olan anne-babalar, çocuklarının bakımı ve idaresi için farklı taleplerle
karşı karşıyadır. Çocuğun kronik durumu, ailenin yaşamına etki eder ve yeni duruma
uyum sağlamayı zorunlu kılar. Sosyal desteğin ve aile doyumunun azalması, iletişim
güçlüklerini artırırken; öte yandan maddi zorluklar, aile yaşantısında bozuklukların
yaşanmasına yol açar.
Anne-baba için değerli olan çocuğun, sağlığındaki bir aksaklık ya da sorunun
oluşmasının ardından, ebeveynler çeşitli emosyonel (duygusal) dönemlerden geçer. Bu
dönemler öfke, çaresizlik, suçluluk, ümitsizlik, izolasyon, anksiyete, depresyon gibi acı
veren duyguları içerir. Birçok teorisyen emosyenel değişikliklerin aşamalarını
tanımlamıştır. Ancak farklı adlandırılsa da bu aşamaların benzer duygu ve tepkileri
yansıttığı görülmektedir. Bunlardan Kubler-Ross’un modelinin kullanımı daha yaygındır
ve inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme dönemlerini içermektedir. Emosyonel
sürecin aşamaları, her bireyde aynı sürelerle yaşanmadığı ya da bu aşamalar birbirinden
keskin çizgilerle ayrılmadığı gibi, bir aşamaya tekrar tekrar dönmesi de mümkündür.
Çocukta hastalık tanısını takiben aile üyeleri emosyonel zorlanma sürecinin farklı
aşamalarında olabilir (2).
Toros ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği bir araştırmada, kronik hastalığı olan
çocukların anne ve babalarındaki depresyon ve anksiyete düzeyleri araştırılmış, kanser
tanısı alan çocukların anne ve babalarında, diğer kronik hastalık tanılı çocukların anne
ve babalarıyla sağlam çocuğa sahip anne ve babalardan daha yüksek depresyon ve
anksiyete düzeyleri saptanmıştır (3). Yapılan başka bir çalışmada, zihinsel bozukluğa
sahip çocukları olan ailelerin % 95’inde çocuklarının hastaneye yatırılışına karşı yoğun
stres reaksiyonlarının görüldüğü; % 35’inde anksiyete, incinebilirlik gibi nörotik
tepkilerinin olduğu; % 20’sinde yüksek düzeyde depresyon ve uyku sorunlarının
görüldüğünü belirtilmektedir. Yine bu ailelerin % 45’inde bozuk aile dinamikleri ve %
50’sinde ise stresle ilgili bir bozukluk bulunmuştur (4).
1
Kronik hastalık, ailenin yaşam stillerini ve aile üyelerinin birbirleriyle ilişkisini
değiştirir. Tüm bunlar, aile ve aile üyeleri üzerinde doğrudan veya dolaylı etkide
bulunur. Duruma uyum sağlamaları için ailelerin, farklı tepkiler geliştirmeleri gerekir.
Aile, kronik hastalığı olan çocuğun bakımı için temel kaynaktır ve anne-baba, günlük
bakımı için çocuktan zorunlu olarak sorumludur.
Anne-baba uyumu, diğer aile üyelerinin uyumu ve sağlığı için temel etkendir.
Aile yaşantısının normal bir akış süreci vardır. Bu süreci, çocuk doğmadan önce veya
kronik hastalık olmadan önce, tahmin etmek oldukça kolaydır. Ancak, özürlü bir çocuk
ya da kronik hastalığı olan bir çocuk olduğunda bu sistem bozulmaktadır. Bu nedenle,
ailenin bundan sonraki akışını tahmin etmek güçleşmektedir (1). Bu duruma, ailenin
uyum sağlaması ve normal yaşantısını sürdürmesi, hem kronik hastalığı olan çocuğun
sağlığı ve bakımı, hem de diğer aile üyelerinin sağlığı için önemlidir. Bu noktada annebaba uyumu, diğer aile üyelerinin uyumu ve sağlığı için temel özelliktedir. Uyum, annebabanın, çocuğun kronik hastalığına psikolojik, sosyal ve fizyolojik olarak uyum
sağlama derecesi olarak tanımlanabilir (1). Bu uyumu sağlamada, hem sağlık
elemanları, hem eğitim kurumları, hem de toplumun genelinin destek olması önemlidir.
Bu araştırmada, mental (otistik bozukluk ve mental retardasyon) ve fiziksel bir
nedene bağlı (çocukluk çağı kanseri, tip 1 diabet) kronik hastalık tanısı alan çocuk ve
ergenlerin ebeveynlerinin yaşadığı emosyonel durumların düzeyi araştırılacak, gruplar
arasında sosyodemografik ve psikiyatrik sorunlar açısından fark olup olmadığı
bakılarak, hangi grubun daha çok psikiyatrik desteğe ihtiyacı olduğu sorusuna yanıt
bulunmaya çalışılacaktır.
2
2. GENEL BİLGİLER
2.1. DEPRESİF BOZUKLUKLAR
Depresif bozukluklar, duygudurum bozuklukları içinde yer alan bir hastalıktır.
Grubun diğer öğeleri bipolar bozukluklar ve etyolojilerine göre adlandırılan iki
bozukluk olarak, genel tıbbi bir duruma bağlı duygudurum bozukluğu ve madde
kullanımının yol açtığı duygudurum bozukluğu biçiminde ayrılır.
1. Major depresif bozukluk
2. Distimik bozukluk
3. Başka türlü adlandırılamayan depresif bozukluk
4. Genel tıbbi bir duruma bağlı duygudurum bozukluğu
5. Madde kullanımının yol açtığı duygudurum bozuklukları
2.1.1. MAJOR DEPRESİF BOZUKLUK
EPİDEMİYOLOJİ:
Major depresyonun, toplum örneklemlerinde, yaşam boyu ortaya çıkma
olasılığının, kadınlar için %10-25, erkekler içinse %5-12 arasında olduğu bulunmuştur.
Toplum örneklemlerinde, erişkinler için nokta prevalansının, kadınlar için %5-9,
erkekler içinse %2-3 arasında olduğu saptanmıştır (5).
Bu prevalans, birinci basamak kliniklerdeki hastalarda %5-10 iken diyabet ve
kalp hastalığı gibi kronik fiziksel hastalığı olan birinci bakım hastalarında %10-15’e
kadar yükselmektedir. Distimik bozukluk birincil bakım hastalarında %3-6 oranında
görülmektedir ve yaşlı kronik fiziksel hastalığı olan hastalarda oldukça yaygındır (6).
Ülkemizde ilk epidemiyolojik alan araştırmaları 1963'te İstanbul'da Türkiye Akıl
Hıfzısıhhası Cemiyeti tarafından 10,413 kişinin taranmasıyla ve 1964-1966 yıllarında
Ankara'da kırsal-yarı kırsal gecekondu bölgelerinde ön çalışma niteliğinde yapılmıştır.
Daha sonraları uzmanlık tezi olarak gerçekleştirilen Demiriz, Hancıoğlu, Küey ve
Altınöz'e ait yarı-kırsal ya da gecekondu bölgelerinde yapılan çalışmalar ile Doğan ve
arkadaşlarının Sivas'ta gerçekleştirdikleri çalışmalarda depresyon yaygınlığı %8-20,
ikincil depresyon yaygınlığı da %4-8 arasında bulunmuştur (7).
3
Sosyodemografik risk faktörleri (6):
Yaş: Sonuçlar tutarlı bir şekilde depresyonun ilk ortaya çıkışı için erken
erişkinlikte ortalama yaş olarak 27.4 olarak göstermiştir.
Cinsiyet: Major depresyon, erkek erişkinlerle kıyaslandığında kadın erişkinler
arasında iki kat sıklıkla gözlenir. Her ne kadar en yoğun olarak çalışılan ve sıkça
tartışılan konular arasında olmaya devam etse de bu cinsiyet farkının nedeni
bilinmemektedir. Varsayılan açıklamalar, hormonal farklılıklar, kişilik faktörleri ve
sıkıntı verici yaşam olaylarıyla karşılamayı içerir. Oysa çocuklukta bu oran tersinedir:
erkekler çocuklarında depresyon kız çocuklarına göre daha yüksek oranda gözlenir.
Medeni durum: Genel sonuçta, epidemiyolojik çalışmalarda halen evli olanlarla
karşılaştırıldığında hiç evlenmemiş olanların depresyon oranlarının daha yüksek olduğu
saptanmıştır.
Sosyoekonomik durum: Çalışmalar, düşük gelirli ve daha az eğitimli nüfusta
depresyon insidansının daha yüksek olduğunu göstermiştir (8). Bununla birlikte,
depresyon işsizliğe ve depresif epizodu uzatacak yoksulluğa doğru gidişe öncülük
edebilir. Depresif belirtiler uzunlamasına çalışmalarda, çalışan genç erişkinler arasında
sonradan ortaya çıkan işsizlik ve aile kazancının kaybı ile ilişkilendirilmiştir. Birisi
diğerine neden oluyor olabilir ya da genel faktörler her ikisi için de artmış riskle ilişkili
olabilir.
Şehirde veya kırsal bölgede yaşamak: Bulgular karışıktır; ancak çoğu veri major
depresyonun kırsal bölgede şehirli ortamlarda olandan daha az yaygın olduğunu ileri
sürmektedir. Bu farkın nedeni suç, yasadışı maddelere ulaşım kolaylığı, işsizlik ve
stresli yaşam olaylarının katkısı olabilir.
Ailesel geçiş: Özgül olarak, aile çalışmaları major depresyon aile hikayesinin
major depresyon riskinde belirgin artışla ilişkili olduğunu göstermiştir.
Olumsuz yaşam olayları: Erken çocukluk travmaları ve olumsuz yaşam olayları
toplumdaki yetişkinler arasında depresyonun başlamasında ve şiddetinde riskin artışıyla
ilişkilidir. Bunlar arasında, çocuklukta fiziksel ve cinsel kötüye kullanım, ihmal, ayrılma
veya ölümle olan ebeveyn kaybından kişiler arası ilişkilere, ailede, sağlıkta sıkıntı verici
ve olumsuz yaşam olayları tutarlı olarak depresyon başlangıcıyla ilişkilendirilmiştir.
4
GİDİŞ
Yeni bir major depresyonun öncü belirtileri genellikle anksiyete, uykusuzluk,
üzüntülere kapılma, düşüncelere dalıp gitme ve sürekli aynı şeyleri düşünüp durmadır.
Bir major depresyon dönemi geçirmiş bir kişinin yaşamı boyunca yeniden böyle bir
dönem geçirme olasılığı %50’dir. İki major depresyon geçirmiş bir kişinin yeniden
böyle bir dönem geçirme olasılığı %70-80’lere çıkmaktadır. Üç ya da daha çok dönem
geçirmiş olanların böyle bir dönem geçirme olasılıkları çok daha yüksektir (9).
Tek bir dönem geçiren ve bu dönemden sonra hastalık öncesi işlevsellik
düzeyine geri dönmüş olan kişiler, yineleyen depresyonu olanlara göre daha az bipolar
bozukluk geliştirirler. İlk major depresif dönemin bipolar bozukluğa dönüşebileceğine
ilişkin öngörüde bulunulmasını sağlayan etkenler şunlardır:
- İlk depresyon dönemi ergenlik yıllarında ortaya çıkmıştır.
- Depresyon ağırdır ve psikotik özellikleri vardır.
- Psikomotor retardasyon ve hiperinsomnia vardır.
- Ailede bipolar bozukluk öyküsü vardır.
- Antidepresan ilaçlar hipomaniye yol açabilmektedir.
Tedavi edilmemiş depresyon dönemleri 6-24 ay sürer. Depresyon geçiren
kişilerin %66’sında belirtiler yatışır ve hastalık öncesi işlevsellik düzeyine geri dönülür.
Hastaların %5-10’unda tam bir depresyon dönemi 2 yıldan daha uzun sürer, yine
hastaların %20-25’inin depresyon dönemleri arasında kısmi düzelmeleri olur.
Doğal izlem çalışmaları, major depresyonu olanların %40.3’ünün bir yıl sonra da
aynı tanıyı aldığını, %2.6’sının distimi tanısı aldığını, %16.7’sinin kısmi düzelme
gösterdiğini ve %40.4’ünün major depresyon tanı ölçütlerini artık karşılamadığını
göstermektedir. Kişilik bozuklukları, alkol ya da madde kötüye kullanımı, organisite ya
da tıbbi bir hastalığın varlığı sonlanımın daha kötü olacağını ve hastalık dönemlerinin
yinelenmesine yol açabileceğini düşündürür.
ETYOLOJİ:
Major depresyonun etyolojisini daha iyi anlayabilmek için genetik, nörobiyolojik
ve psikososyal bakış açılarının bakılması gerekir:
5
Depresyonun genetik kuramı: Klinik ve genetik epidemiyolojik çalışmalar, major
depresyonun, birçok genetik ve çevresel etkenin öneminin olduğu çok etkenli bir
bozukluk olduğunu düşündürmektedir (9).
Depresyonun nörobiyolojik kuramı: Duygudurum bozukluğu olan hastaların
kanlarındaki, idrarlarındaki ve beyin omurilik sıvılarındaki (BOS) biyojenik amin
[noradrenalin (NA), serotonin (5-HT), dopamin (DA), gamma-aminobutirik asit
(GABA), asetilkolin (Ach)] metabolitlerinin [3-metoksi-4-hidroksifenilglikol (MHPG),
5-hidroksi-indolasetik asit (5-HIAA), ve homovanilik asit (HVA) gibi] çeşitli
bozukluklarının
olduğu
gösterilmiştir.
Elde
edilen
bu
veriler,
duygudurum
bozukluklarında biyojenik aminlerin heterojen bozukluklarının olduğu varsayımı ile
uyumludur. Sözgelimi, intihar ederek ve intihar dışı nedenlerle ölen depresyondaki
kişilerin postmortem çalışmalarında serotoninin başlıca metaboliti olan 5-HIAA’e
bakılmış; intihar ederek ölen depresyondaki kişilerin BOS’ında 5-HIAA’in azalmış
olduğu saptanmıştır. Bu veri, intihara ve eşlik eden dürtüselliğe ve saldırganlığa
serotonerjik sistem düzenlenme bozukluğunun eşlik ettiğini göstermiştir.
Duygudurum bozukluklarında yeri olan en önemli nöroendokrin eksenler
adrenal, tiroid ve growth hormon eksenleridir. Bunların yanı sıra duygudurum
bozukluğu olan hastalarda gösterilmiş olan diğer nöroendokrin bozukluklar, melatoninin
nokturnal sekresyonunun azalması, triptofan uygulanmasıyla prolaktin salıverilmesinin
azalması, folliküler stimule edici hormon (FSH) ve lüteinizan hormonun (LH) bazal
düzeylerinin azalması ve erkeklerde testosteron düzeylerinin azalmasıdır (5, 9).
Biyolojik araştırmalar, duygudurum bozukluklarının limbik sistem, bazal
ganglionlar ve hipotalamusun patolojilerinden kaynaklandığı kuramını destekler. Bazal
ganglion ve limbik sistemin nörolojik bozukluklarında depresif belirtiler görülmektedir.
Limbik sistemin duygularla, bazal ganglion bozukluklarının postür, motor yavaşlama ve
minor kognitif bozukluklarla ilişkili olduğu, hipotalamustaki değişikliklerin somnia,
iştah, cinsel davranış, çeşitli endokrin ve kronobiyolojik değişikliklere sebebiyet verdiği
saptanmıştır (5).
Psikososyal kuram: Psikanalitik kuramda Freud’a göre, yaşamın ilk yıllarında
kişilerarası ilişkilerden kaynaklanan düş kırıklıkları, erişkinlik yaşamında ambivalan
sevgi ilişkilerinin doğmasına yol açarak depresyona yatkınlık sağlar. Erişkinlik
yaşamında da gerçek kayıplar ya da kayıp tehditleriyle karşılaşma depresyonu tetikler.
Depresyona yatkın olan kişiler oral bağımlı kişilerdir ve sürekli bir narsistik doyum
arayışı içindedirler. Öte yandan Bibling, depresyonun içe yönelmiş agresyonla herhangi
6
bir ilişkisi olmayan “birincil bir duygulanım durumu” olduğunu öne sürmüştür.
Depresyonun ülküler ve gerçeklik asındaki gerginlikten kaynaklandığını düşünmüştür.
Ona göre narsistik beklentilerin olduğu üç alanda (değerli ve sevilen biri olmak, güçlü
ve üstün biri olmak ve iyi, seven biri olmak) benlik saygısının düşmesi klinik
depresyonu tetikleyecektir (5). Beck’in bilişsel üçlüsünde; kişinin, kendisi, dünyası ve o
sıradaki durumu sonucunda geleceği hakkında olumsuz bakış açısı vardır. Bu bilişsel
çarpıtmalara ve olumsuz benlik algılamalara, diğer bir değişle olumsuz yerleşik
düşüncelere (şemaların) sebebiyet vermekte ve bu sebeple kişilerin stresli olayları,
geçici olmaktan çok sürekli olarak algılamalarıyla ve yaşamlarının bir bölümüne değil,
tümüne yansıtmalarına neden olur (9).
KLİNİK ÖZELLİKLER
Hastaların hareketlerinde yavaşlama, yüz ifadesinde donuklaşma, bakışlarında
sabitleşme ve göz hareketlerinde azalma saptanır. Duruşları kambur, başları öne eğik,
omuzları düşük, yüzleri hareketsiz, alınları kırışıktır, sürekli yere bakıyorlardır.
Nazolabial olukları belirgindir, ağız kenarlarının çökkünlüğü hastaya derin bir elem
ifadesi verir. Hastanın yüzünde bir tedirginlik, bir şaşkınlık ifadesi olabilir. Ancak, yaşlı
hastalarda, psikomotor ajitasyon da görülebilir. Ellerini oğuşturup durma ve saç çekme,
ajitasyonun en sık görülen semptomlarıdır. Hastalar giyimlerine özen göstermemiş
olabilir (5).
Genellikle herhangi bir bilinç bozukluğu belirtisi göstermezler. İleri derecede
ağır depresif stuporda hastalarda bilinç sislenmesi görülebilir. Hastaların çoğunun kişi,
yer ve zaman yönelimleri yerindedir. Unutkanlık bellek muayenesinde depresif
hastaların tipik bir yakınmasıdır. Bozukluğun, dikkatini ve düşüncelerini toparlama ve
belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırma güçlüğü ile ilişkisi olduğu düşünülebilir.
Özellikle yaşlılarda ağır depresyonlarda kognitif bozukluklar demansta görülenlere
benzer olabilir. Buna “depresif psödodemans” adı verilir. Düşüncelerini toparlayamama,
dikkatini ve düşüncelerini belirli bir konu üzeride yoğunlaştıramama, depresyonun sık
görülen bir belirtisidir. Bu belirti, major depresif epizodun düzelmesi sırasında en geç
ortadan kalkan belirtilerden biridir. Ağır depresyondaki hastalarda çeşitli algı
bozuklukları görülebilir. İllüzyonlar, vücut görünümü algısındaki değişiklikler,
depersonalizasyon, derealizasyon ve belirgin hallüsinasyonlar (hastaların %25’inde)
7
olabilir. Hallüsinasyonları olan hastaların psikotik düzeyde bir depresyonlarının
olduğundan söz edilir. Hallüsine sesler genellikle hastaya intihar etmesini söyler (5).
Hastaların konuşmaları yavaşlamıştır, konuşma sanki büyük bir çabayı
gerektiriyor gibidir, ses tonları alçalmıştır; sorulan sorulara tek bir sözcükle yanıt verme
ve gecikmeli olarak yanıt verme eğilimindedirler. Hastaların yaklaşık %10’unda
düşünce sürecinin durması (blok), ağır düşünce içeriği yoksulluğu, konuşma azlığı ve
ağır çevresel konuşma ile belirli, belirgin düşünce süreci bozukluğu semptomları
görülebilir. Depresif stuporda (hastanın hiç hareket etmediği, konuşmadığı, idrarını
tutamadığı ve yemek yemeyi reddettiği durum) hasta mutizm içinde olabilir. Ajite
hastalarda konuşma içeriği ölüm ve felaketler üzerine kuruludur.
Depresif hastalar, kendileri, diğer insanlar ve gelecekleri hakkındaki olumsuz
yargılarına
ters
düşen
kanıtları
görmezden
gelirler
ve
düşünce
biçimlerini
doğruluyormuş gibi görünen ufak aksilikler üzerinde dururlar. Hiçbir şey değişmeyecek
inancıyla kötü bir durumu düzeltmek için herhangi bir girişimde bulunmazlar. Düşünce
içerikleri genellikle, hezeyan düzeyinde olmayan, kayıp, pişmanlık, suçluluk, intihar,
ölüm düşünceleri ile yüklüdür. Kendilerine olan güvenlerini yitirmişlerdir. Benlik
saygısında azalma depresif hastaların çoğunda görülen bir belirtidir. Depresyonda
kişinin kendisine yönelik olumsuz algısı yanlış giden her şeyden kendisini sorumlu
tutması ile birlikte hiçbir şeyi doğru yapamayacakmış duygusu içinde olması ile
birliktedir. İntihar, dayanılması, katlanılması zor duygu ve düşüncelerden tek kurtuluş
yolu olarak da görülebilir. İntihar düşünceleri, depresif duygudurumdaki diurnal
varyasyona uygun olarak sabahın erken saatlerinde çok daha yoğundur.
Depresyondaki hastaların çoğu, kendilerinin ve başkalarının yer aldığı dünyayı,
tek boyutlu ve siyah beyaz olarak görmeye indirgeyen temel varsayımlara saplanıp
kalırlar. Ufak bir aksilik, ulaşılması zor beklentileriyle ilgili olarak onları düş kırıklığına
uğratırsa hemen bir genellemeye giderler (hiçbir zaman mutlu olamayacağım ya da hiç
kimse beni sevmiyor gibi) ve genel bir umutsuzluk ve depresyon duygusu yaşarlar.
Olguların yaklaşık %25’inde depresyona hipokondriazis eşlik eder (maskeli
depresyon). Bu belirti daha çok yaşlı depresif hastalarda görülür başlıca yakınma olarak
geliyorsa tedavisi güçtür. Tedaviye dirençli, geçmek bilmeyen ağrı –özellikle baş ağrısısıktır.
Kuruntular, takıntı (obsesyonel) düşünceler, sürekli üzüntü çektiklerine ilişkin
düşünceler ya da fobiler, depresyon sırasında yeni belirtiler olarak karşımıza çıkabilir.
İşleri, aileleri, para durumları ve kendi sağlıkları konusunda kuruntuları vardır. Her türlü
8
konuya karamsar ve umutsuz bir bakış açısıyla yaklaşırlar. “Geviş getirircesine” bütün
bunları düşünüp dururlar (obsesif ruminasyon).
Hezeyanları olan hastaların psikotik düzeyde bir depresyonlarının olduğundan
söz edilir. Depresif duygudurumla uyumlu hezeyanların duygudurumuna uygun (mood
congruent) olduğundan söz edilir. Aşırı güçlü, bilgili ve değerli olma, edilgenlik
düşünceleri, paranoid hezeyanlar gibi duygudurumuna uygun olmayan (mood
incongruent) hezeyanlar da daha düşük bir sıklıkla görülebilir (5).
Depresif duygudurum, olağan mutsuzluk duygusundan nitelik olarak oldukça
farklıdır. Yaşanan duygunun hoş olmamasının (disfori) yanı sıra ıstırap veren, acı
çekilmesine yol açan bir yanı da vardır. Elem-keder, hüzün ve hastanın ağırlaştığı
duygusu aşağı yukarı bütün depresyonlarda görülen ortak belirtilerdir. Hiçbir şeyden
zevk alınamayan ileri derecede ağır durumlarda hastanın anhedonik olduğundan söz
edilir. Diğer yandan, benmerkezcidirler; başkaları onları pek ilgilendirmez; ancak yalnız
kalmayı istiyor olmakla birlikte başkalarına regresif bağımlılıkları vardır. Hastaların
yarısı depresif duyguların varlığını inkar edebilir ve depresyondaymış gibi
görünmeyebilir (gülümseyen depresyon). Bu hastalar genellikle aileleri ya da işverenleri
tarafından, toplumdan uzaklaşmaları ya da üretkenlik ve etkinliklerinde düşme olması
nedeniyle hekime getirilirler.
Hastaların birçoğu gün içinde durgudurum değişiklikleri gösterir. Uykuya
dalmakta zorluğu az olan, ancak sık uyanmaları olan ve sabah erken uyanan hastalar
daha çok sabahları kendilerini kötü hissederler (diurnal ritm). Uykuya dalmakta zorluğu
olan ancak sık uyanmaları olmayan hastalar sabahları kendilerini daha iyi hissederler ve
akşama doğru giderek kötüleşirler (ters diurnal ritm).
Olguların %70-80’inde depresyona anksiyete eşlik eder. Hastaların %20’sinde
ise panik atakları gelişir. Hastalar yorgunluk ve bitkinlikten yakınırlar, letarjiktirler.
Kollarını ve bacaklarının ağırlaştığını ve enerjinin vücutlarından sanki çekilmiş gibi
olduklarını söylerler. Ağır depresif hastalarda ise belirgin bir psikomotor ajitasyon
görülebilir. Hasta bir türlü gevşeyememe, sakin oturamama, kıpır kıpır olmaktan, aşırı
sinirli olmaktan yakınır. Retardasyon daha geçlerde görülürken, ajitasyon büyük sıklıkla
yaşlı hastalarda gözlenir.
Kişinin alkol alma davranışlarında önemli bir değişiklik olması da depresyona
girmiş olabileceğinin bir işareti olarak görülebilir. Daha önce alkolizm tanısı almamış
orta yaşlı bireylerin birden bire çok fazla alkol almaya başlamaları depresyondan ötürü
olabilir.
9
İnsomnia %90 hastada gözlenir. Toplam uyku süresi azalır. Bazı olgular
uyudukları halde sabah dinlenmemiş olarak uyanırlar. Az sayıda olgu hiperinsomia
gösterir. Ayaktan tedavi gören hastaların %40-60’ında, yatarak tedavi gören hastaların
yaklaşık %90’ında uyku EEG’si anormallikleri bulunabilmektedir. En sık görülen
polisomnografik bulgular arasında, 1) uykuya dalma süresinde uzaman, gece
uyanmalarında artma ve sabah erken uyanma gibi uyku sürekliliği bozuklukları; 2) hızlı
göz hareketleri uykusu olmayan (NREM: non rapid eye movement) evre 3 ve 4
uykusunda (yavaş dalga uykusu) azalma, yavaş dalga etkinliğinin ilk NREM
döneminden kayması, 3) hızlı göz hareketleri (REM: rapid eye movement) latansında
azalma (yani ilk NREM döneminin süresinin kısalması), 4) fazik REM etkinliğinde
(yani REM sırasında olan gerçek göz hareketlerinin sayısı) artma, 5) gecenin erken
dönemlerinde REM uykusunun süresinde artma, vardır (10).
İştah genellikle azalmıştır ve belirgin kilo kaybı ile sonuçlanır, ancak bazen iştah
artışı da olabilir. Depresyondaki çoğu hasta daha önce çok sevdiği yiyeceklerden artık
eskisi kadar zevk almaz. Kabızlık, az yemek yemeye ve su içmeye bağlı olabileceği gibi
etkinlik düzeyinde azalmaya bağlı olarak da ortaya çıkan sık görülen bir yakınmadır (5).
Cinsel istek kaybı da depresyondaki hastalarda görülebilir. Erkeklerde genellikle
cinsel istek ve cinsel etkinlik azalmış ta da tümüyle ortadan kalkmıştır, sertleşmeme
sorunu ortaya çıkabilir. Kadınlarda ise bir ilgi ve istek olmaksızın cinsel etkinlik
sürdürülüyor olabilir. Kadınlarda mensturasyon bozuklukları olabilir, amenore,
dismenore, menometroraji gözlenebilir.
TANI
Major depresyon tanısının konmasında Amerika Birleşik Devletleri’inde daha
çok DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders: mental bozuklukların
tanısal ve sayımsal elkitabı) kullanılırken, Avrupa’da daha çok Dünya Sağlık
Örgütü’nün yayımladığı ICD (International Statistical Classification of Diseases and
Related Health Problems: hastalıkların ve bunlarla ilişkili sağlık sorunlarının
uluslararası sınıflandırılması) sınıflama dizgeleri kullanılmaktadır. Bu iki sınıflama
büyük ölçüde birbirine benzemektedir (5, 9-11).
Şu anda DSM’nin en son biçimi olarak DSM-IV-TR (4. edition, text revision),
ICD’nin en son biçimi olarak da ICD-10 kullanılmaktadır. DSM-IV-TR beş eksenli bir
sınıflama sistemidir. Eksen 1: Klinik bozukluk; Eksen 2: kişilik bozuklukları ve mental
10
retardasyon; Eksen 3: genel tıbbi bozukluklar; Eksen 4: psikososyal ve çevresel
sorunlar; Eksen 5: işlevselliğin genel değerlendirilmesidir. DSM’ye göre major depresif
bozukluk bir ya da birden fazla major depresif epizodla belirlidir. DSM-IV-TR’ye göre
major depresif epizod tanı kriterleri tablo-1’de gösterilmiştir (5, 9-11).
DSM’ye göre tanı adının kaydedilmesi:
Bozukluğun adı (örn. major depresif bozukluk, distimik bozukluk))
Epizod sayısı (tek bir major depresif epizod, rekküran major depresif epizod)
O sıradaki (ya da en son) duygudurum epizodunun klinik durumunu tanımlayan
belirleyiciler (örn. hafif, orta derecede, psikotik özellikleri olmayan, ağır, psikotik
özellikleri olan ağır, kısmi remisyonda, tam remisyonda)
En son epizoda uygulanan bütün belirleyiciler (melankolik özellikli, postpartum
başlangıçlı, kronik, katatonik özellik gösteren, atipik özellik gösteren)
Rekürran epizodların gidişine uygulanan bütün belirleyiciler (uzunlamasına gidiş
belirleyicileri [epizodlar arası tam düzelme olan ya da olmayan], mevsimsel yapı
gösteren, hızlı döngülü)
Örn. 296.32 Major depresif bozukluk, Rekküran, Orta derecede, Atipik özellik
gösteren, Mevsimsel yapı gösteren, Epizodlar arası tam düzelme olan
TİPLERİ
Psikotik özellikleri olan ağır major depresif bozukluk: Burada hastada hezeyan ya da
halüsinasyonlar gibi psikotik belirtiler görülür. Bu psikotik belirtiler büyük bir sıklıkla
duyguduruma-uygun olmakla birlikte, duyguduruma-uygun olmayan psikotik belirtiler
de görülebilir. Antidepresan ilaçların yanı sıra, antipsikotik ilaçların da psikotik belirtiler
geçene dek tedaviye eklenmesi gerekir. Elektrokonvüsif tedavi (EKT) de diğer tedavi
seçeneğidir (5, 9, 11).
Katatonik özellikler gösteren major depresif bozukluk: Hareketsizlik (katalepsi ya da
stupor), aşırı motor etkinlik (amaçsız), negativizm ya da mutizm, istemli davranışlarla
acayiplikler olması (postur alma, kalıplaşmış yineleyici davranışlar, mannerizm ya da
grimas) ya da ekolali/ekopraksi gibi belirtilerin görülebildiği major depresif bozukluk
türüdür. EKT özellikle bu durumda etkilidir.
11
Tablo-1 : DSM-IV-TR’ye göre major depresif epizod tanı ölçütleri (10)
A) İki haftalık bir dönem sırasında, daha önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olması
ile birlikte aşağıdaki semptomlardan beşinin (ya da daha fazlasının) bulunmuş olması;
semptomlardan en az birinin ya (1) depresif duygudurum ya da (2) ilgi kaybı ya da artık zevk
alamaması, olması gerekir.
Not: Açıkça genel tıbbi bir duruma bağlı olan ya da duyguduruma uygun olmayan hezeyan
ya da halüsinasyon semptomlarını katmayınız.
1. ya hastanın kendisinin bildirmesi (örn. kendisi üzgün ya da boşlukta hisseder) ya
da başkalarının gözlemesi (örn. ağlamaklı bir görünümü vardır) ile belirli, hemen her gün,
yaklaşık gün boyu süren depresif duygudurum
2. hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren, tüm etkinliklere karşı ya da bu
etkinliklerin çoğuna karşı ilgide belirgin azalma ya da artık bunlardan eskisi gibi zevk
alamıyor olma (ya hastanın kendisinin bildirmesi ya da başkalarınca gözleniyor olması ile
belirlendiği üzere)
3. perhizde değilken önemli derecede kilo kaybı ya da kilo alımının olması (örn.
ayda, vücut kilosunun %5’inden fazlası olmak üzere) ya da hemen her gün iştahın azalmış ya
da artmış olması.
4. hemen her gün, insomnia ya da hipersomnia olması
5. hemen her gün, psikomotor ajitasyon ya da retardasyonun olması (sadece
huzursuzluk ya da ağırlaştığı duygularının olduğunun bildirilmesi yeterli değildir, bunların
başkalarınca da gözleniyor olması gerekir)
6. hemen her gün, yorgunluk-bitkinlik ya da enerji kaybının olması
7. hemen her gün, değersizlik, aşırı ya da uygun olmayan suçluluk duygularının
(hezeyan düzeyinde olabilir) olması (sadece hasta olmaktan ötürü kendini kınama ya da
suçluluk duyma olarak değil)
8. hemen her gün, düşünme ya da düşüncelerini belirli bir konu üzerinde
yoğunlaştırma yetisinde azalma ya da kararsızlık (ya hastanın kendisi söyler ya da başkaları
bunu gözlemiştir.)
9. yineleyen ölüm düşünceleri (sadece ölmekten korkma olarak değil), özgül bir
tasarı kurmaksızın yineleyen intihar etme düşünceleri, intihar girişimi ya da intihar etmek
üzere özgül bir tasarının olması
B) Bu semptomlar bir mikst epizodun tanı ölçütlerini karşılamamaktadır.
C) Bu semptomlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya
da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
D) Bu semptomlar bir madde kullanımının (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için
kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun (örn. hipotiroidizm) doğrudan fizyolojik
etkilerine bağlı değildir.
E) Bu semptomlar “yas”la açıklanamaz, yani sevilen birinin yitirilmesinden sonra bu
semptomlar 2 aydan daha uzun sürer ya da bu semptomlar, belirgin bir işlevselsel bozulma,
değersizlik düşünceleriyle hastalık düzeyinde uğraşıp durma, intihar düşünceleri, psikotik
semptomlar ya da psikomotor retardasyonla beraberdir.
12
Melankolik özellikler gösteren major depresif bozukluk: Hemen hiçbir şeyden zevk
almama ya da geçici olarak bile olsa kendini iyi hissetmeme ile belirlidir. Çok ağır bir
depresif duygudurumun olmasının yanı sıra sabah erken uyanma olur, hasta sabahları
kendisini çok daha kötü hisseder (diurnal ritm), psikomotor retardasyon ya da ajitasyon,
iştahsızlık ya da kilo kaybı ve suçluluk duyguları gibi belirtiler görülür. Major depresif
bozukluğun somatik tedavilere iyi yanıt veren türüdür (5, 9, 11).
Atipik özellikler gösteren major depresif bozukluk: Klasik “atipik” özellikler aşırı yeme
ve aşırı uyumadır. “Ters negatif semptomlar” olarak da adlandırılan bu tür semptomları
olanlar için, histeroid disfori tanısı da kullanılmaktadır. Atipik özellikler gösteren
hastaların hastalıkları daha erken yaşlarda başlar, daha fazla bir psikomotor yavaşlama
görülür, bu kişilere daha büyük bir sıklıkla, birlikte bir panik bozukluğu, madde kötüye
kullanımı ya da bağımlılığı ve somatizasyon bozukluğu tanısı konur. Bu hastalarda
büyük bir sıklıkla anksiyete semptomları da görülür. Bu kişilerin depresif
duygudurumlarında geçici düzelmeler olabilir, kişilerarası ilişkilerinde reddedilmeye
karşı aşırı duyarlıdırlar. Atipik özellikler gösteren hastalar trisiklik ilaçlardan çok
monoamin oksidaz inhibitörlerine (MAO inh.) yanıt verirler.
Postpartum başlangıçlı major depresif bozukluk: Doğum yaptıktan sonraki 4 hafta
içinde bir major depresif epizod başlarsa “postpartum başlangıçlı” belirleyicisinin
kullanılması gerekir.
Mevsimsel yapı gösteren rekürran major depresif bozukluk: Mevsimsel yapı gösteren
duygudurum bozukluğu hipersomnia, karbonhidrat arama davranışı, aşırı yemek yemei
kilo alma ve yorgunluk-bitkinlikle belirlidir. Burada major depresif bozukluğun
başlaması ve remisyona girmesi ile yılın belirli bir zamanı arasında düzenli bir ilişki
vardır. Sözgelimi epizodlar düzenli olarak sonbaharda ya da kışın ortaya çıkmakta,
ilkbaharda düzelmektedir. Işık terapisinin özellikle yararlı olduğuna ilişkin çok sayıda
yayın vardır.
AYIRICI TANI
Manik, mikst ya da hipomanik epizod geçirildiğine ilişkin bir öykü alınması
major depresif bozukluk tanısının konmasını olanaksızlaştırır. Hipomanik epizodların
13
varlığı (manik epizod geçirildiğine ilişkin bir öykü olmadan) bipolar II bozukluğu tanısı
konması gerektiğini gösterir. Manik ya da mikst epizodların varlığı (hipomanik
epizodlar olsun ya da olmasın) bipolar I bozukluğu tanısı konmasının gerektiğini
gösterir. Belirgin irritabl duygudurumla giden major depresif epizodların irritabl
duygudurumunun görüldüğü manik epizodlardan ya da mikst epizodlardan ayırt etmek
zor olabilir. Böyle bir ayrım manik semptomların olup olmadığını belirlemek için
dikkatli bir klinik değerlendirme yapılmasını gerektirir. Hem manik epizod için, hem de
major depresif epizod için (2 haftalık süre dışında) tanı ölçütleri, en az bir haftalık bir
dönem için hemen her gün karşılıyorsa bu mikst epizodun varlığını gösterir (5).
Major depresif bozukluktaki major depresif epizodlar genel tıbbi bir
duygudurum bozukluğundan ayırt edilmelidir. Duygudurum bozukluğunun özgül bir
genel tıbbi durum (örn. multipl skleroz, inme, hipotiroidizm) doğrudan fizyolojik bir
sonucu olduğu yargısına varılırsa tanı genel tıbbi bir duruma bağlı duygudurum
bozukluğu olacaktır. Böyle bir belirleme öyküye, laboratuar bulgularına ya da fizik
muayeneye göre yapılır. Depresif septomların genel tıbbi durumun doğrudan fizyolojik
bir sonucu olmadığı yargısına varılırsa birincil duygudurum bozukluğu eksen I’de (örn.
major depresif bozukluk) ve genel tıbbi durum eksen III’de kaydedilir (örn. miyokard
infarktüsü).
Madde kullanımının yol açtığı duygudurum bozukluğu bir maddenin (örn.
kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç ya da toksin) duygudurum
bozukluğuyla etyolojik olarak ilişkili olduğu yargısına varılmasıyla major depresif
bozukluktaki major depresif epizodlardan ayırt edilir.
Distimik bozuklukla major depresif bozukluk, bozukluğun şiddetine ve
süregenliğine göre ayırt edilir. Major depresif bozuklukta, depresif duygudurum en az 2
haftalık bir dönemde, hemen her gün, yaklaşık gün boyu sürerken; distimik bozuklukta
en az 2 yıllık bir sürede hemen her gün bulunuyor olmalıdır. Distimik bozuklukla major
depresif bozukluk benzer semptomlar gösterdikleri için ve başlangıçlarını, sürelerini,
sürekliliklerini ve şiddetlerini geriye dönük olarak değerlendirmek kolay olmadığı için
aralarında bir ayrım yapmak özellikle zor olur. genellikle major depresif bozukluk
kişinin olağan işlevselliğinden ayırt edilebilen bir ya da birden çok, birbirinden ayrı
major depresif epizoddan oluşurken distimik bozukluk birkaç yıldır süregelen kronik ve
daha az ağır olan depresif semptomlarla belirlidir. Kronik depresif semptomların ilk
başlangıcı major depresif epizodun tanı ölçütlerini tam karşılayacak derecede ağır ve
çok sayıda ise tanı major depresif bozukluk, kronik (tanı ölçütleri hala
14
karşılanabiliyorsa) ya da major depresif bozukluk, kısmi remisyonda (tanı ölçütleri artık
karşılanamıyorsa) olacaktır. İlk major depresif epizoddan önce distimik bozukluk
bulunmuşsa (yani distimik semptomların ilk 2 yılında major depresif epizod ortaya
çıkmamıştır) ya da distimik bozukluğun başlamasından önce major depresif bozukluk
tam remisyona girmişse (yani en az 2 ay süreyle) ancak o zaman major depresif
bozukluktan sonra distimik bozukluk tanısı konabilir (5).
Şizoaffektif bozukluk, belirgin duygudurum semptomlarının olmadığı en az 2
haftalık bir sürede hezeyan ya da hallüsinasyonların bulunması ile psikotik özellikleri
olan major depresif bozukluktan ayırt edilir. Şizofreni, sanrılı bozukluk ve başka türlü
adlandırılamayan psikotik bozukluk sırasında depresif semptomlar bulunabilir. Çok
büyük bir çoğunlukla bu depresif semptomlar söz konusu bozuklukların eşlik eden
özellikleri olarak düşünülebilirler ve ayrı bir tanı konmayı gerektirmezler. Bununla
birlikte depresif semptomlar major depresif epizodun tanı ölçütlerini tam karşılıyorsa
(ya da özel bir klinik önemi varsa) şizofreni, sanrılı bozukluk ya da başka türlü
adlandırılamayan psikotik bozukluk tanısına ek olarak başka türlü adlandırılamayan
depresif bozukluk tanısı konabilir. Katatonik tip şizofreniyi katatonik özellikler gösteren
major depresif bozukluktan ayırt etmek zor olabilir. Geçmiş öykü ya da aile öyküsü
böyle bir ayrım yapmak için yararlı olabilir.
Yaşlı kişilerde kognitif semptomların (örn. yönelim bozukluğu, apati,
düşüncelerini yoğunlaştırma güçlüğü, bellek kaybı) demansla mı, yoksa major depresif
bozukluktaki major depresif epizodlarla mı daha iyi açıklanacağını belirlemek çoğu
zaman zor olur. Kapsamlı bir tıbbi değerlendirme ve söz konusu bozukluğun nasıl
başladığının değerlendirilmesi, depresif ve kognitif semptomların geçici ardışıklığı,
hastalığın gidişi ve tedaviye alınan yanıt gibi bilgilerle ayırıcı tanı yapılır. Kişinin
hastalık öncesi durumu major depresif epizodun demansdan ayırt edilmesine yardımcı
olabilir. Genellikle, demansta hastalık öncesinde kognitif işlevsellikte giderek bir
gerileme olduğuna ilişkin bir öykü alınırken, major depresif epizodu olan bir kişinin
hastalık öncesi durumunun oldukça normal olma olasılığı yüksektir ve depresyona eşlik
eden kognitif gerileme birden ortaya çıkar.
Psikososyal stres kaynağına bir tepki olarak ortaya çıkan major depresif
bozukluk, depresif duygudurum ile giden uyum bozukluğundan, major depresif
epizodun tanı ölçütlerinin uyum bozukluğunda tam karşılanamaması ile ayırt edilir.
Sevilen birinin ölümünden sonra ortaya çıkan depresif semptomlar, major depresif
epizodun tanı ölçütlerini karşılayacak sayıda ve sürede ortaya çıkmış olsa bile, 2 aydan
15
daha uzun sürmedikçe ya da işlevsellikte belirgin bir bozulma, değersizlik
düşünceleriyle hastalık derecesinde uğraşıp durma, intihar düşünceleri, psikotik
semptomlar ya da psikomotor retardasyon gibi belirtiler olmadıkça, major depresif
epizoddan çok “yas”a bağlanmalıdır (5).
Sonuç olarak, elem, keder dönemleri insanın doğasında olan yaşantı
özellikleridir. Şiddet (yani, DSM-IV’te sayılan dokuz semptomdan beşi), süre (yani en
az 2 hafta süreyle hemen her gün yaklaşık gün boyu) ve klinik açıdan belirgin bir sıkıntı
ve işlevsellikte bozulma tanı ölçütlerini karşılamadıkça bu dönemlerle major depresif
epizod tanısı konmamalıdır. Klinik açıdan işlevsellikte belirgin bir bozulma ile gidiyor
olmakla birlikte süre ve şiddet açısından tanı ölçütlerini karşılamayan depresif
duygudurumla giden klinik görünümlere başka türlü adlandırılamayan depresif bozukluk
tanısı uygun düşebilir.
2.1.2. DİSTİMİK BOZUKLUK
En az 2 yıl boyu hemen her gün depresif duygudurumun bulunmasının yanı sıra
bir major depresif epizodun tanı ölçütlerini karşılamayan diğer depresif semptomların
bulunması ile belirlidir (5, 9, 11).
2.1.3. BAŞKA TÜRLÜ ADLANDIRILAMAYAN DEPRESİF BOZUKLUK
Major depresif bozukluk, distimik bozukluk, depresif duygudurum ile giden
uyum bozukluğu ya da karışık anksiyete ve depresif duygudurum ile giden uyum
bozukluğu için tanı ölçütlerini karşılamayan, depresif özellikler gösteren bozuklukları
kodlamak için DSM-IV-TR’de tanımlanmıştır (5, 9, 11).
2.1.4. GENEL TIBBİ BİR DURUMA BAĞLI DUYGUDURUM BOZUKLUĞU
Genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik bir sonucu olduğu yargısına varılan,
belirgin ve sürekli bir duygudurum bozukluğunun olması ile belirlidir (5, 9, 11).
16
2.1.5.
MADDE
KULLANIMININ
YOL
AÇTIĞI
DUYGUDURUM
BOZUKLUKLARI
Kötüye kullanılabilen bir ilacın, tedavi için kullanılan bir ilacın, depresyon için
uygulanan başka bir somatik tedavi türünün ya da toksinle karşılaşmanın doğrudan
fizyolojik bir sonucu olduğu yargısına varılan, belirgin ve sürekli bir duygudurum
bozukluğunun olması ile belirlidir (5, 9, 11).
17
2.2. ANKSİYETE
Anksiyete her insanın hayatı boyunca bazı dönemlerinde bir biçimde yaşadığı,
yakından tanıdığı bir yaşantıdır. Psikoloji ve psikiyatride bir emosyon olarak
kavramlaştırılmıştır. İnsanların varoluşundan bu yana anksiyete ve korku, her türlü
tehlikeyi savuşturmada kullanılan savunmalardır (9).
Anksiyete; hoş olmayan özellikleri ile diğer duygulanımşekillerinden ayrılan ve
kaygı, bunaltı kelimeleri ile ifade edilen bir duygulanım şeklidir. Korku; bilinçli olarak
tanınan ve genellikle bilinen bir dış tehdit veya tehlikeye karşı verilen tepkidir (12).
Anksiyete, genellikle tüm benliğe nüfus eden, iyi tanımlanamayan ve çok yönlü
bir yaşantıdır. Anksiyeteli biri deneyimlediği ve “emosyonel ya da psikolojik olarak
adlandırılan” korku, heyecan, huzursuzluk, panik, kötü bir şey olacak hislerinin yanı sıra
başka belirtiler de yaşar. Bedensel ya da somatik olarak ister nesnel, ister öznel olsun,
anksiyetenin yarattığı kalp çarpıntısı, terleme, gevşeyememe hali, irritabilite,
uykusuzluk vb. gibi çok sayıda fiziksel belirti yer almaktadır. Bu belirtiler emosyonel
haller ile endokrin ve otonomik işlevler entegrasyonunun doğal sonucudur (9).
Bazı bilişler hastalarda öznel bir huzursuzluk hali yaratmaktadır. Kişinin önemli
bazı durumlara, olaylara, duyumlara ve mental işlevlere tehlikelilik atfetmesi bir dizi
emosyonun, düşüncenin, eylemin ve bazı fizyolojik yanıtların tetiklenmesine yol
açmaktadır. Bunların sonucu olarak anksiyetenin davranışsal boyutu oluşur ve bu,
emotif halin dışa vuran davranışa yansımaları ile belirlidir. Tehdit algısı, korunma
amaçlı aktif kaçınma eylemlerini tetikler.
Tablo:2 Anksiyetenin bilişsel, davranışsal ve bedensel bileşenleri: (9)
BEDENSEL
Çarpıntı, boğulma hissi, terleme, titreme, baş dönmesi, sersemlik, kas gerilimi,
ağrıları, göğüste sıkışma, hiperventilasyon, nefes alamama, epigastrik rahatsızlık,
hipertansiyon
BİLİŞSEL
Katastrofik düşünceler, endişeler, intrusif düşünceler, obsesyonlar, flashbackler
DAVRANIŞSAL
Motor huzursuzluk, kaçınma, güvenlik davranışları, kompülsiyonlar, yardım arama
18
2.1.1. PATOLOJİK ANKSİYETE
Etyoloji:
1. Psikoanalitik kuramlar: Aksiyete, ego için kabul edilebilir olmayan bir
dürtünün bilince çıkmak için zorlandığını gösteren bir uyarıdır ve egoyu id’den gelen
baskılara karşı savunucu eylemlere geçmesi, yani savunma mekanizmalarını kullanması
için uyarmaktadır. Savunmalar başarılı olursa (represe edilirse) anksiyete giderilir ya da
denetim altına alınır, ancak kullanılan savunmaların yapısına bağlı olarak kişi çeşitli
nörotik semptomlar geliştirebilir. Represyon işlevi başarılamazsa anksiyete semptom
olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda anksiyete dört bölümde ele alınır (5):
a. Süperego anksiyetesi: Yanlış olduğu düşünülen bir eylemden dolayı suçluluk
duyma ya da yanlış anlaşıldığını düşünerek anksiyöz belirtiler çıkarma
b. Kastrasyon anksiyetesi: Bedenin zarar göreceğine ya da kişinin yetilerinde
azalma olacağına ilişkin anksiyete
c. Ayrılma anksiyetesi: Önemli bir kişi ilişkisinin yitirileceği ile ilgili anksiyete
d. İd ya da dürtü anksiyetesi: Kişinin bir dürtü karşısında denetimini yitireceğini
düşünmesi
2. Davanışçı kuramlar: Anksiyetenin özgül çevresel uyaranlara şartlı tepki
olduğunu ileri sürerler. Uyaranla tekrar tekrar karşılaşma sonucu duyarsızlaşma tedavi
yöntemidir.
3. Varoluşçu kuramlar: Bu kuramda insanlar bir “hiç” olduklarının farkına
varırlar, bu duygu ölümün kaçınılmazlığını kabul etmekten çok daha fazla rahatsızlık
vericidir. Anksiyete, kişinin varoluşunun geçersizliğine gösterdiği bir tepkidir.
4. Biyolojik kuramlar: Lokus seruleus beyinde norepinefrinden en zengin olan
bölgedir. Ponsta yer alır. Lokus seruleusun hayvan deneylerinde uyarılması anksiyeteye,
ablasyonu ise anksiyete düzeyinde düşmeye neden olur (13). Rostral beyin sapındaki
rafe nükleuslarının serotonerjik nöronları serebral kortekse, limbik sisteme ve
hipotalamusa projekte olur. Hayvanlarda serotonin uygulaması anksiyete bulgularına
neden olmaktadır. Benzodiazepinlerin anksiyete tedavisindeki etkinliği bu bozukluğun
patofizyolojisinde GABA’nın rolü olduğunu düşündürmektedir (5).
2.2.2. ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
DSM-IV-TR’ye göre anksiyete bozukluklarının sınıflandırılması aşağıda belirtilmiştir:
19
1. Panik Bozukluğu (agorofobili, agorofobi ile birlikte olmayan)
2. Fobik bozukluklar ( özgül fobi, sosyal fobi, agorofobi)
3. Yaygın Anksiyete Bozukluğu
4. Obsesif Kompulsif Bozukluk
5. Stres bozuklukları ( akut stres bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu)
6. Genel tıbbi duruma bağlı anksiyete bozukluğu
7. Madde kullanımına bağlı anksiyete bozukluğu
8. Başka türlü adlandırılmayan anksiyete bozukluğu
2.2.2.1. YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU
Yaygın anksiteye bozukluğunun bir yıllık prevalansı % 3-8 arasında
değişmektedir. Görülme sıklığı açısından kadınların erkeklere olan oranı 2’ye 1 gibi
görünmektedir. Bu hastalığın başlangıç yaşını belirlemek zordur, çünkü böyle bir
bozukluğu olan hastaların çoğu, kendilerini bildiklerinden beri endişeli ve kaygılı
olduklarını söylerler (5).
Yaygın anksiteye bozukluğunun birincil belirtileri anksiyete, motor gerginlik,
otonomik hiperaktivite ve kognitif vijilanstır. Anksiyete aşırı bir düzeydedir. Hastanın
yaşamının diğer alanlarında da bozulmalara yol açar. Otonomik hiperaktivite çoğunlukla
nefes daralması, aşırı terleme, çarpıntı ve çok çeşitli gastrointestinal semptomlarla
kendisini belli eder. Kognitif vijilans, hastanın huzursuzluğu ve kolaylıkla irkilmesi,
ürküp sıçramasından anlaşılır.
TANI
Yaygın anksiteye bozukluğunun başlıca özelliği, en az 6 ay süreyle hemen her
gün ortaya çıkan, birçok olay ya da etkinlik hakkında aşırı kaygı ve kuruntu (endişeli
beklentiler) duymadır. Kişi, kuruntularını kontrol etmeyi zor bulur. Kaygı ve kuruntuya,
huzursuzluk, kolay yorulma, düşüncelerini yoğunlaştırmada zorluk çekme, irritabilite,
kas gerginliği ve uyku bozukluğunun kapsandığı bir listeden en az üç ek semptom eşlik
eder. Kaygı ve kuruntu odağı bir panik atağının olacağı, genel bir yerde utanç duyacağı,
hastalık bulaşacak olma, evden ya da yakın akrabalardan uzak kalma, kilo alma, birçok
fizik yakınmanın olması ya da ciddi bir hastalığın olması gibi başka bir Eksen I
20
bozukluğunun özellikleri ile sınırlı değildir. Yaygın anksiyete bozukluğu olan kişiler
üzüntülerini her zaman aşırı olarak tanımlamasalar da sürekli üzüntü çekmelerinden
ötürü sıkıntı duyduklarını, üzüntülerini kontrol etmeyi zor bulduklarını ya da toplumsal,
mesleki alanlarda ya da işlevselliğin önemli diğer alanlarında bununla ilişkili olarak bir
bozulma yaşadıklarını söylerler (5).
Korku duyulan olayın gerçek olabilme olasılığına ya da ortaya çıkabilecek
etkilerine göre kaygı ve kuruntunun yoğunluğu, süresi ya da görülme sıklığı çok
fazladır. Kişi, üzücü ve endişelendirici düşüncelerinin, elindeki işlere gösterdiği dikkati
dağıtmasına engel olamaz ve söz konusu kişinin üzüntülerini sonlandırmakla ilgili bir
güçlüğü vardır. Yaygın anksiyete bozukluğu olan erişkinler, işlerinde yeni ortaya
çıkabilecek sorumluluklar, parasal sorunlar, aile bireylerinin sağlıkları, çocuklarının
başına gelebilecek kazalar ya da diğer küçük konular gibi günlük sıradan yaşam
koşulları hakkında çoğu zaman üzüntü duyarlar ve endişelenirler. Bu bozukluğun gidişi
sırasında üzüntü odağı bir alandan diğerine kayabilir.
Tablo-3: DSM-IV-TR’ye göre Yaygın Anksiyete Bozukluğu Tanı ölçütleri (10)
A. En az 6 ay süreyle, hemen her gün, birçok olay ya da etkinlik hakkında aşırı
kaygılanma ve kuruntulara kapılma.
B. Kişi, kendini kuruntulara kapılmaktan alıkoyamaz.
C. Kaygı ve kuruntu, aşağıdaki altı semptomdan üçüne (ya da daha fazlasına) eşlik eder
(son 6 ay boyunca hemen her zaman en azından bazı semptomlar bulunur).
1. huzursuzluk, aşırı heyecan duyma ya da endişelenme
2. kolay yorulma
3. düşüncelerini odaklayamama ya da zihnin durmuş gibi olması
4. irritabilite
5. kas gerginliği
6. uyku bozukluğu
D. Kaygı ve kuruntu odağı bir Eksen I bozukluğunun özellikleri ile sınırlı değildir.
E. Kaygı, kuruntu ya da fizik yakınmalar klinik açıdan belirgin bir strese ya da
toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden
olur.
F. Bu bozukluk bir maddenin ya da genel bir tıbbi durumun doğrudan fizyolojik
etkilerine bağlı değildir ve sadece bir duygudurum bozukluğu, psikotik bir bozukluk ya
da yaygın bir gelişimsel bozukluk sırasında ortaya çıkmamaktadır.
Eşlik eden kas gerginliğine bağlı olarak titreme, seğirme, kendini sarsak
hissetme ve kaslarda ağrı ve sızı olabilir. Yaygın anksiyete bozukluğu olan çoğu kişinin
somatik semptomları ve abartılı irkilme tepkileri de vardır. Depresif semptomlar da sık
görülür.
21
GİDİŞ ve PROGNOZ
Yaygın anksiyete bozukluğu olan birçok kişi kendisini bütün yaşamı boyunca
anksiyöz ve sinirli olarak hissettiğini bildirir. Bu bozukluğun çocukluk ya da ergenlik
döneminde başladığı düşünülse de 20 yaşından sonra da başladığı görülmüştür. Kronik,
ancak dalgalanan bir gidiş gösterir ve çoğu zaman stresle karşılaşıldığı zamanlarda
kötüleşir (5). Sıklıkla diğer psikiyatrik bozukluklar ve anksiyete bozuklukları, kişilik
bozuklukları ile birlikte olmaktadır. Depresyon, alkol ve diğer madde kullanım
bozuklukları da sıktır. Yaygın anksiyete bozukluğunda intihar girişimi olasılığı % 17,
düşüncesi ise %18’dir (13).
2.2.2.2. TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU ve AKUT STRES
BOZUKLUĞU
Bir kişiye travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) tanısı konabilmesi için, hemen
herkes için travmatik olabilecek derecede ağır bir emosyonel stresi yaşamış olmalıdır.
Savaş, doğal afetler, saldırıya uğrama, cinsel saldırıya uğrama, işkence görme, trafik
kazaları, yangın gibi olaylar bu tür travmalara örnek olarak verilebilir. Travma sonrası
stres bozukluğu; uykuda görülen rüyalarla ve uyanıkken düşünülen düşüncelerle
travmayı yeniden yaşama, travmayı anımsatan şeylerden sürekli kaçınma ve sürekli bir
duygusal tepkisizlik gösterme, sürekli bir aşırı uyarılmadan oluşur. Tanım olarak stres
kaynağı, genelde olağan kabul edilebilecek insan deneyimlerinin ötesinde yeterince
şiddetli olmalıdır; yani iş kayıpları, evlilik içi çatışmalar ya da boşanma, sevilen birinin
ölümü ya da kronik hastalık gibi stres kaynakları bu kapsam dışında kalır. Semptomları
sıklıkla depresyon, anksiyete ve kognitif zorluklardır. Semptomlar en az bir ay
sürmelidir DSM-IV-TR’ye göre semptomların travmatik olaydan sonraki dört hafta
içinde ortaya çıktığı ve iki günle dört hafta arasında sürdüğü kişilere akut stres
bozukluğu tanısı konur (5).
2.2.2.3. PANİK BOZUKLUĞU (AGOROFOBİLİ, AGOROFOBİ İLE BİRLİKTE
OLMAYAN)
Agorofobi, bir panik atağının ya da panik benzeri semptomların çıkması
durumunda yardım sağlanamayabileceği ya da kaçmanın zor olabileceği yerlerde ya da
durumlarda bulunmaktan anksiyete duyma ya da kaçınmadır. Agorofobili olmayan
22
panik bozukluğu, yineleyen beklenmedik panik atakları ile belirlidir ve panik atağının
ortaya çıkacağıyla ilişkili olarak sürekli bir endişe yaşanır. Agorofobili panik bozukluğu
hem yineleyen beklenmedik panik atakları, hem de agorofobi ile belirlidir (5).
2.2.2.4. FOBİK BOZUKLUKLAR (ÖZGÜL FOBİ,SOSYAL FOBİ, AGOROFOBİ)
Özgül fobi, korkulan özgül bir nesne ya da durumla karşı karşıya kalmanın
doğurduğu, klinik açıdan belirgin bir anksiyete ile belirlidir ve çoğu zaman kaçınma
davranışına yol açar. Sosyal fobi, belirli toplumsal durumlarla ya da bir eylemin yerine
getirileceği durumlarla karşı karşıya kalmanın doğurduğu, klinik açıdan belirgin bir
anksiyete ile belirlidir ve çoğu zaman kaçınma davranışına yol açar (5).
2.2.2.5. OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK
Obsesyonlarla (belirgin anksiyete ya da sıkıntıya neden olan) ve/ya da
kompülsiyonlarla (anksiyeteyi giderme işlevi gören) belirlidir (5).
2.2.2.6. GENEL TIBBİ DURUMA BAĞLI ANKSİYETE BOZUKLUĞU
Genel bir tıbbi durumun doğrudan fizyolojik bir sonucu olduğu yargısına
varılan, belirgin anksiyete semptomları ile belirlidir (5).
2.2.2.7. MADDE KULLANIMINA BAĞLI ANKSİYETE BOZUKLUĞU
Kötüye kullanılabilen bir ilacın, tedavi için kullanılan bir ilacın ya da bir toksinle
karşılaşmanın doğrudan fizyolojik bir sonucu olduğu yargısına varılan, belirgin
anksiyete semptomları ile belirlidir (5).
2.2.2.8. BAŞKA TÜRLÜ ADLANDIRILMAYAN ANKSİYETE BOZUKLUĞU
Özgül anksiyete bozukluklarından herhangi birinin tanı ölçütlerini karşılamayan
belirgin anksiyete ya da fobik kaçınma ile giden bozuklukları kodlamak için kullanılır
(5).
23
2.3. TÜKENME ve TÜKENMİŞLİK
Tükenme (burnout) duygusal olarak zorlayıcı olan durumlara uzun süre maruz
kalmaktan kaynaklanan bedensel, duygusal ve mental bir bitkinlik hali olarak
tanımlanabilir. Etyolojisi çok faktörlü olan bir tablodur ve zaman içinde ilerleme
gösteren bir süreç olarak kavramlaştırılmıştır. Daha çok kişilerin çalışma yaşamlarında
karşılaştıkları zorluklarla ilintili bir tablo olarak tanımlanmış olmasına karşın, özellikle
tıp öğrencileri ve çeşitli alanlarda çalışan gönüllülerde de görülebilen bir tablo olduğu
bilinmektedir (14).
Tükenme kavramı ilk kez Freundberg tarafından ortaya atılmış ve daha sonra
Maslach ve Jackson tarafından geliştirilmiştir. Cherniss tükenmişliği, kişinin kendisini
aşırı stres ve doyumsuzluğa tepki olarak işinden geri çekilmesi olarak özetlemiştir.
Maslach tükenmişliği, profesyonel bir kişinin mesleğinin özgün anlamı ve amacından
kopması, hizmet verdiği insanlar ile artık gerçekten ilgilenmiyor olması, biçiminde
tanımlamıştır. Tükenmeyi duygusal tükenme, duyarsızlaştırma ve kişisel başarı
eksikliğine ilişkin duyguları içeren üç ayrı kategori ile bölümlendirmiştir. Duygusal
tükenme kişinin yaptığı iş nedeniyle aşırı yüklenilmesi ve tüketilmiş olma duyguları ile
tanımlanır. Duyarsızlaşma kişinin bakım ve hizmet verdiklerine karşı -bu kişilerin birer
birey olduklarını dikkate almaksızın- duygudan yoksun biçimde tutum ve davranış
sergilemesini içerir. Kişisel başarı eksikliği ise, sorunun başarı ile üstesinden gelme ve
kendini yeterli bulma eksiliği olarak tanımlanır. Bireyde tükenmişlik, duygusal tükenme
ile duyarsızlaşmanın artması, kişisel başarının ve başarı duygusunun azalması ile ortaya
çıkmaktadır. Strolie’e göre tükenmişlik, ters giden bir şeyler olduğunda ve kişi buna
inanmayı reddettiğinde gelişir. Bu durum sürekli ümitsizlik ve olumsuzluğun olduğu bir
enerji tükenişidir. Bu görüşe göre, tükenmişlik, değişimi imkansız görünen durumların
insan ruhuna verdiği hasarların birikimi ile oluşan bir durumdur. Sinsice gelişen bu
süreçte insan ruhunun yavaş yavaş çöktüğü görülür. Duruma engel olma çabası
görülmez, hatta bazen uyum sağlamaya çalışılır. Yaratıcılık yok olur, en fazla yetinilir,
daha iyisi için uğraş verilmez.
Tükenme sürecinde çalışanlar hizmet verdikleri insanlara karşı ilgilerini yavaş
yavaş kaybederler. İşe gitmeyi istemez, gittiklerinde de ilgili oldukları insanlara olumlu
bir duygu, sempati ve ilgi duymamaya başlarlar. Yaşadıkları bu duygusal tükenme
sürecinde kişilerde sıklıkla insanları çok alaycı ve insancıl olmayan tarzda bir algılama
gelişir. Daha sonra onları küçük düşürecek şekilde hitap etme ve buna uygun olan
24
yardım etme davranışı görülür. İnsancıl olmayan bu sürecin sonucunda bu insanların bu
problemlere layık olduklarına inanılır. Tüm bunlar verilen hizmetin ya da gösterilen
ilginin niteliğinde büyük oranda bozulmaya yol açar (14).
Tükenmenin Nedenleri:
Tükenmenin bireysel ya da kurumsal nedenleri olabilir. Tükenmenin ortaya
çıkmasında rol oynayan başlıca bireysel nedenler kronik ruh hastalarıyla çalışmak ya da
yaşamak, kronik ilerleyici ve ölümcül hastalığı olan kişilerle çalışmak ya da yaşamak,
meslekle ilgili sürekli eğitim alarak kendini geliştirmemek, yeterli sosyal desteğe sahip
olmamak, hobiler ve dinlendirici aktivitelerde bulunmamak, kontrolcü bir yapıya sahip
olmak, başarısızlığa aşırı duyarlı, engellenme eşiği düşük bir insan olmak olarak
özetlenebilir.
Tükenmişlik ve stres üzerinde etkili olan bir diğer faktörde kişilik özellikleridir.
Kişi yeni koşulları kabul etmede ve değişim şartlarını görmede başarılı ve esnek oldukça
tükenmeden uzaklaşır. Kişisel özelliklerden biri olan denetim odağının da tükenmişlikle
ilgili olduğu belirtilmektedir. Dış denetim odaklı olanların daha fazla stres ve
tükenmişlik bildirdikleri görülmektedir.
Tükenmenin ortaya çıkmasında çoğu kez kurumsal etkenler de rol oynar.
Demokratik olmayan, hiyerarşik ve merkeziyetçi bir yönetim tarzı, yapıcı olmayan bir
eleştiri tarzının kullanılıyor olması, objektif ödüllendirme araçlarının olmaması, zaman
alıcı rutin bürokratik işlerin yoğun olması, iş yükünün fazlalığı, çalışanlara eleştiri ve
ödüllendirmede eşit davranılmaması gibi durumlarda tükenmişlik oluşabilir.
Tükenmenin Evreleri:
1. evre ( Coşku Evresi – Enthusiasm-): Bu evrede kişide coşku, şevk ve yüksek bir
enerji düzeyi vardır. İşi ile ilgili gerçekçi olmayan beklentiler içindedir. Mesleği her
şeyin önündedir ve işini yaparken sıklıkla hizmet sunduğu insanlarla gereğinden fazla
özdeşleşmektedir. Uzun ve yorucu bir çalışma içindedir, gereksiz yükler altına girer,
kendisinden çok şey beklemekte, dinlenmeye zaman ayırmamakta, tüm durumlarda en
ideal biçimde davranmaya çalışmakta, her zaman başarılı olmayı beklemektedir. Ancak
bu çalışma tarzı ve hizmet verilen kişilerle aşırı özdeşleşme kişinin enerjisini hızlı ve
verimsiz bir biçimde tüketmesine yol açar. Zamanla daha zorlu durumlarla karşılaştıkça,
25
mesleğindeki bilgi ve deneyim eksikliğinin de eklenmesi ile yıpranmaya, mesleki
doyumu azalmaya, hayal kırıklığı giderek artmaya başlar.
2. evre (Durağanlaşma Evresi –Stagnation-): Bu evrede kişi artık mesleğini
uygularken karşılaştığı güçlükler, hayal kırıklıkları, iş yeri sorunları, düşük ücret, fazla
mesai gibi nedenlerle coşku evresindeki enerjisini, çalışma ve insanlara yardım etme
arzusunu yitirmeye başlamıştır. Daha önce düşünmediği ya da önem vermediği düşük
ücret, fazla mesai, boş zamanının olmaması gibi sorunlar giderek dikkatini çekmeye ve
onu rahatsız etmeye başlar. Kişi o zamana kadar özel yaşamını geri plana ittiği ve
geliştirmediği için yaşamın başka alanlarında da doyum elde edemeyecek ve mutsuz
olacaktır. Eğer yeterli gelir, dinlenecek zaman, doyurucu sosyal ilişkiler gibi insanca
gereksinimleri karşılanmazsa, bir süre sonra kişinin meslek yaşamı çıkmaza girer.
3. evre (Engellenme Evresi –Frustration-): Başka insanlara yardım ve hizmet etmek
için çalışmaya başlamış olan kişi, insanlara istediği gibi yardım edemediğini görmüştür.
İnsanları, sistemi ve olumsuz çalışma koşullarını değiştirmenin ne kadar zor olduğunu
anlar; yoğun bir engellenmişlik duygusu yaşar. Taşıdığı yüke rağmen yetkisi yoktur ya
da çok sınırlıdır, karar mekanizmalarında yer alamamaktadır ve değerinin bilinmediğine
inanmaya başlar. Düşük ücret, düşük statü ve uzun çalışma saatleri bir türlü
düzelmemektedir. Üstelik hizmet sunduğu kişilerden aldığı olumsuz tepkiler de onu
daha çok yıpratmakta ve bu işi yapıp yapmamayı sorgulamasına neden olmaktadır. Bu
evredeki kişi eğer kendini ifade edebilir, sorunların çözümü için adım atabilir ve
sorumluluk alabilirse tükenmişliğin son evresine ilerlemekten kurtulabilir. Ancak eğer
kişi maladaptif baş etme yollarına başvurur ya da kendini ifade etmek yerine içine
kapanır, kendini ifade etmez, sorunlardan ve sonunda hizmet vermekten de kaçınmaya
başlarsa bu tutum bir süre sonra kişiyi tükenmişliğin son evresine götürecektir.
4.evre (Umursamazlık Evresi –Apathy-): Bu evrede artık kişi engellenmişlik ve öfke
duygularını yitirir, yaptığı iş ile olan duygusal bağını kaybeder. Başlangıçta mesleğini
uygularken yaşadığı aşırı özdeşimin yerini bıkkınlık ve can sıkıntısı almıştır. Mesleğini
ekonomik ve sosyal güvence için sürdürmekte, ondan zevk almamaktadır. Kötü giden
şeyleri değiştiremeyeceğini düşünür. Bu konuda ümitsizdir, ayrıca risk almak da
istememektedir. İdeallerini kaybetmiştir ve meslektaşlarında ya da hizmet sunduğu
kişilerde gördüğü duyguları alaycı bir tavır ile karşılar. Böyle bir durumda iş yaşamı kişi
26
için bir doyum ve kendini geliştirme alanı olmaktan çok uzak, kişiye ancak sıkıntı ve
mutsuzluk veren bir alan olacaktır. Bu evreye kadar gelen bir bireyin tükenmişliğinin
giderilmesi oldukça zordur. Eğer iş koşullarında kapsamlı değişiklikler yapılmazsa ya da
gerekli psikiyatrik yardım alınmazsa bu tablo meslek yaşamı boyunca sürer.
Tükenmenin Bireysel Belirtileri:
Tükenme yavaş ve sinsice başlar. Kişi, aylarca yıllarca çok yoğun bir iş
temposunda çalışmış, belirlediği ideale ulaşmak için kendini zorlamıştır. Tükenen kişi
genellikle çok başarılı olmak için çok yoğun ve özveriyle çalışmış, her çalışmada kendi
üzerine düşenden fazlasını yapmıştır. Böyle kişiler sınırlarını zorlayan bir çalışma
temposuna girdiklerinden dolayı bir süre sonra yapacakları işlere yetişemez olurlar ve
uğradıkları başarısızlık sonucunda da büyük hayal kırıklığına uğrarlar. Tükenme
durumuna gelmeden kısa bir süre önce genellikle bir iş baskısı, bir aile üyesi hastalığı ya
da kaybı, evde yaşanan bir sınav stresi, yakın ilişkilerde olan gerginlikler yaşanır ve
tükenmenin hissedilmesine yol açar. Seyrek de olsa bazen hiçbir neden yokken de
tükenme ortaya çıkabilir. Tükenmiş kişiler, zayıf yönlerini iyi gizleyebilen, becerikli ve
yetenekli insanlar oldukları için, çoğunlukla ilk dönemlerde içlerinde olanın bitenin
farkında değildirler.
Tükenmede davranışlar ve duygularla ilgili belirtiler daha önce ortaya çıkar ve
daha kolay tanınır. Zaman zaman kognitif sorunlar yaşama, ani öfke patlamaları, sürekli
kızgınlık, yardımsızlık, yalnızlık ve umutsuzluk duyguları, çaresizlik, engellenmişlik,
kronik bir sinirlilik hali, yorgunluk, enerjisizlik, çok uyuma ya da uykusuzluk, hayal
kırıklığı, çökkünlük, deprese duygudurumu, kolayca ağlama, anksiyete, apati, boşluk ve
anlamsızlık hissi, yaptığı işten emin olmamak, beğenmemek, negatif kendililik imajı,
şüphecilik ve izolasyon hissi, baş ağrısı, sırt ağrısı, hazımsızlık, gibi bedensel belirtiler
psikosomatik hastalıklar, yaratıcılığın azalması, hizmet verdiği insanlara karşı ilgisini ve
duygularını kaybetme, işin ahlakına etik yönüne önem vermeme, meslektaşlara, hizmet
verilen kişilere, mesleğe karşı alaycı bir tavır, savunmacılık, eleştiriye aşırı duyarlılık,
işteki efektivitelerin azalması, karar vermede yetersizlik, kendine ve işteki mekanına
bakımda azalma, küçük olaylara karşı tepkiler verme, işle ilgilenmek yerine başka
şeylerle ilgilenme, vakit geçirme, içine kapanmadır (14).
27
2.4. ZEKA GERİLİĞİ
Zeka geriliği, on sekiz yaştan önceki bir gelişimsel dönem sürecinde ortaya
çıkan, ortalamanın önemli derecede altında bir entelektüel işlevselliğin sonucunda ya da
onunla ilişkili olarak oluşan uyum davranışlarında eş zamanlı bozulmalar olarak
tanımlanmıştır (11).
Zeka geriliği olan bireylerin yaklaşık %85’i hafif düzeyde zeka geriliği
kategorisine girer. Prevalansı toplumda %1 civarındadır. En yüksek insidans okul
çağındaki çocuklarda olup, 10-14 yaş arasında pik yapar. Zeka geriliği erkeklerde
kadınlardan yaklaşık 1,5 kat daha fazla görülür.
ETYOLOJİ (11):
1. Genetik: Down Sendromu, Fragil-X Sendromu, Pradder Willi Sendromu,
Fenilketonüri, Rett Bozukluğu, Lesch-Nyhan Sendromu gibi enzim eksiklikleri
2. Edinilmiş ve gelişimsel faktörler:
Prenatal dönem: Rubella, Edinsel immun yetmezlik sendromu, Fötal alkol
sendromu, Prenatal maddeye maruz kalma,
Gebelik komplikasyonları: Gebelik süresince malnütrisyon, vajinal kanama,
plasenta previa, plasentanın erken ayrılması, kordon
sarkması gibi nedenlerle fetal anoksi
Perinatal dönem: Düşük doğum ağırlığı olan bebekler
Edinsel çocukluk hastalıkları
Enfeksiyonlar: Ensefalit, Menenjit
Kafa travması
Kısmi veya tam beyin hasarına sebep olan diğer nedenler: Suda boğulma
Zeka geriliği vakalarının çoğunda, bireylerin uyum düzeyleri uyarıcı ve
destekleyici çevreden olumlu etkilenebilirse de, altta yatan zihinsel yetersizlik
düzelmez. Genellikle hafif ve orta düzeyde zeka geriliği olan bireyler değişik çevre
koşullarına en rahat uyum sağlayan grubu oluştururlar.
Zeka geriliğinin tanı ölçütleri tablo-4’de verilmiştir.
28
Tablo-4: DSM-IV-TR’ye göre Zeka Geriliği Tanı Ölçütleri: (10)
A. Ortalamanın önemli derecede altında entelektüel işlevsellik: Bireysel olarak
uygulanan IQ testinde yaklaşık 70 ya da altında bir IQ’nun olması (Bebekler için
ortalamanın önemli derecede altında entelektüel işlevselliğin olduğuna ilişkin bir
klinik yargının olması)
B. Aşağıdaki alanlardan en az ikisinde o sıradaki uyum işlevinde (yani bağlı olduğu
kültürel grupta yaşı için beklenen ölçüleri karşılamada kişinin gösterdiği etkinlik) eş
zamanlı yetersizlikler ya da bozukluklar: iletişim, kendine bakım, ev yaşamı,
toplumsal/kişiler arası beceriler, toplumun sağladığı olanakları kullanma, kendi
kendini yönetip yönlendirme, okulla ilgili işlevsel beceriler, iş, boş zamanlar, sağlık ve
güvenlik
C. Başlangıcı 18 yaşından öncedir.
Entelektüel bozukluğun düzeyini yansıtan şiddet derecesine göre kodlayınız:
Hafif düzeyde zeka geriliği: IQ düzeyi 50-55 ile yaklaşık 70 arasında
Orta deüzeyde zeka geriliği: IQ düzeyi 35-40 ile 50-55 arasında
Şiddetli düzeyde zeka geriliği: IQ düzeyi 20-25 ile 35-40 arasındadır.
Ağır düzeyde zeka geriliği: IQ düzeyi 20-25’in altındadır.
Zeka düzeyi şiddeti belirlenememiş: Zeka geriliği olduğuna dair güçlü bir kanı
olmasına karşın kişinin zekasının standart testlerle ölçülebilir olmadığı durumdur.
AYIRICI TANI
Tanımı gereği zeka geriliği 18 yaşın altında başlamalıdır. Test sırasında
kompanse edilemezse, özellikle körlük, sağırlık gibi bazı duyusal hastalıklarda
yanlışlıkla zeka geriliği tanısı konabilir. Konuşma yetersizlikleri ve serebral palsi, sınır
ya da normal zeka varlığında bile sıklıkla çocuğun zeka geriliği olduğu izlenimi
vermesine neden olur. Öğrenme bozukluğu olan çocuklarda, zeka geriliği olan
çocuklarda da görülen okuma ya da yazma gibi belirli alanlarda gelişme gecikmesi ya da
yetersizlik görülebilir, ancak bu çocuklar diğer alanlarda normaldir. Buna karşın, zeka
geriliği olan çocuklar birçok gelişim alanında genel bir gecikme gösterirler. Zeka
geriliği ve yaygın gelişimsel bozukluklar sıklıkla birlikte bulunurlar. Genel işlevsellik
düzeyleri yüzünden, yaygın gelişimsel bozukluğu olan çocuklar sosyal ilgi ve dil
gelişimi açısından zeka geriliği olan çocuklardan daha fazla sorun yaşarlar. Demans için
tanı kriterlerini karşılayan ve 70’in altında IQ değeri bulunan, 18 yaşın altındaki
çocuklara demans ve zeka geriliği tanıları birlikte konur. On sekiz yaşından sonra IQ
değeri 70’in altına düşen ve yeni başlayan bilişsel bozuklukları olan kişilere yalnızca
demans tanısı konur (11).
29
2.5. YAYGIN GELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR
Yaygın gelişimsel bozukluklar (YBG) sosyal beceri, davranış repertuarı, dil ve
iletişim gelişiminde sapma ve gecikme olan bir grup durumları içerir. YBG olan
çocuklar sıklıkla olağandışı sınırlı aktiviteler ve değişikliğe direnç gösterirler; sosyal
çevreye uygun yanıtlar vermezler. DSM-IV-TR’de beş tip YBG belirlenmiştir: Otistik
bozukluk, Rett bozukluğu, çocukluğun dezintegratif bozukluğu, Asperger bozukluğu,
başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk (11).
2.5.1. OTİSTİK BOZUKLUK
Otistik bozukluk karşılıklı sosyal iletişimde uygunsuzluk, iletişim becerilerinde
gecikme ve sapma, ilgi ve etkinliklerde sınırlı repertuar ile karakterizedir. Yaklaşık
olarak 10.000 çocuğun 5’inde (0.05 %) otistik bozukluğun olduğuna inanılmaktadır.
Erkeklerde kızlara göre 4-5 kat daha sıktır.
ETYOLOJİ (11)
Psikososyal ve aile etkenleri: Ailede anlaşmazlık, kardeş doğumu ya da ailenin
göç etmesi gibi psikososyal stres yaratan etkenlere abartılı belirtiler ile yanıt verilebilir.
Bazı otistik bozukluğu olan çocuklar ailelerinde veya yakın çevrelerinde çok küçük
değişikliklere bile son derece duyarlıdır.
Biyolojik etkenler: Otistik bozukluğu olan çocuklarda yüksek oranda zeka
geriliği ve epilepsi bozukluklarının görülmesi biyolojik temeli düşündürmektedir.
Otistik bozukluğu olan çocukların yaklaşık %75’inde zeka geriliği vardır. Yaklaşık
olarak bu çocukların üçte birinde hafif-orta derecede zeka geriliği, yarısında ise ağır ya
da ileri zeka geriliği vardır. Yaklaşık olarak %20-25’inde bilgisayarlı tomografide (BT)
ventriküllerde genişleme görülür. Çeşitli elektroensefalografi (EEG) anormallikleri %10
ile %83 arasında görülür. Bir otopsi çalışmasında Purkinje hücreleri sayısında azalma,
positron emisyon tomografi (PET) tekniği ile yapılan diğer başka bir çalışmada ise
yaygın olarak kortikal metabolizmada artış bulunmuştur.
30
Tablo-5: DSM-IV-TR’ye göre Otistik Bozukluğun Tanı Ölçütleri: (10)
A. En az ikisi (1)’inci maddeden ve birer tanesi (2) v (3)’üncü maddelerden olmak
üzere (1), (2) ve (3)’üncü maddelerden toplam altı (ya da daha fazla) maddenin
bulunması.
(1) Aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal etkileşimde
nitel bozulma
(a) Toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el-kol hareketleri, alınan vücut
konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi sözel olmayan birçok
davranışta belirgin bir bozulmanın olması
(b) Yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe
(c) Diğer insanlarla eğlenme, ilgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşma
arayışı içinde olmama (örn. ilgilendiği nesneleri göstermememe, getirmeme ya
da belirtmeme
(d) Toplumsal ya da duygusal karşılıklar vermeme
(2) Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde nitel bozulma:
(a) Konuşulan dilin gelişimde gecikme olması yada hiç gelişmemiş olması (el, kol
ya da yüz hareketleri gibi diğer iletişim yollarıyla bunun yerini tutma girişimi
eşlik etmemektedir.)
(b) Konuşması yeterli olan kişilerde, başkalarıyla söyleyişi başlatma ya da
sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması
(c) Basmakalıp ya da yineleyici ya da özel bir dil kullanma
(d) Gelişim düzeyine uygun çeşitli, imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı
oyunları kendiliğinden oynamama
(3) Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi
etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması:
(a) İlgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından olağandışı, bir ya
birden fazla basmakalıp ve sınırlı ilgi örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma
(b) Özgül, işlevsel olmayan, alışılageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya
törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyma
(c) Basmakalıp ve yineleyici motor mannerizmler (örn. parmak şaklatma,
çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri)
(d) Eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşıp durma
ve
da
da
el
B. Aşağıdaki alanlardan en az birinde; 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağandışı
bir işlevselliğin olması: (1) Toplumsal etkileşim, (2) Toplumsal iletişimde kullanılan
dil ya da (3) sembolik ya da imgesel oyun
C. Bu bozukluk Rett Bozukluğu ya da Çocukluk Dizintegratif Bozukluğuyla daha iyi
açıklanamaz.
.
Genetik etkenler: İkiz çalışmalarında eş hastalanma oranı tek yumurta ikizlerinde
%40-90, çift yumurta ikizlerinde ise %0-25 arasındadır.
31
İmmünolojik etkenler: İmmünoloik uyumsuzluğun otizme katkısının olabileceği
düşünülmektedir. Bazı otistik çocukların lenfositlerinin anne antikorları ile reaksiyon
vermesi, embriyolojik nöral ya da extraembriyonik dokuların gebelik esnasında
örselendiği olasılığını düşündürmektedir
Nöroanatomik etkenler: Otistik olgularda toplam beyin hacminin arttığı, ağır
zeka geriliği ile birlikte olan otistiklerde ise genellikle daha küçük beyin hacminin
olduğu gösterilmiştir. Beyin hacmindeki artış; nörogenesiste artma, nöronal ölümde
azalma, glial hücreler ya da beyin damarların gibi nöronal olmayan dokularda üretimin
artmasına bağlı olabilir.
Biyokimyasal etkenler: Bazı otistik çocuklarda BOS’daki HVA’nın artışı,
çekilme ve sterotipideki artış ile birliktedir.
Otistik bozukluk genellikle, prognozu değişmeyen, yaşam boyu süren bir
bozukluktur. Çevre ya da ev destekleyici ise ve böyle bir çocuğun ihtiyaçlarını
karşılayabilecek yetileri varsa, prognoz iyileşir.
2.5.2. RETT BOZUKLUĞU
Rett bozukluğu olan çocuklarda 6 ay ile 2 yaş arasında çeşitli karakteristik
özellikleri olan ilerleyici bir ensefalopati oluşur. Amaçlı el hareketlerini yitirme, el
yıkama tarzında stereotipik hareketler, konuşmanın yitirilmesi, psikomotor gerilik ve
ataksi görülen belirtiler arasındadır. Mikrosefali oluşabilir. Tüm dil becerileri kaydedilir
ve altı ay ile bir yıl arasında sosyal beceriler, dili algılama ve sözel anlatım plato yapar.
Kas koordinasyonunda kötüleşme, apraksik yürüme gelişir (11).
2.5.3. ÇOCUKLUĞUN DEZİNTEGRATİF BOZUKLUĞU
DSM-IV-TR’ye göre, çocukluğun dezintegratif bozukluğu, en az iki yıllık
görünüşte normal bir dönemden sonra işlevselliğin çeşitli alanlarda belirgin gerilemesi
ile karakterizedir. Bozukluğun ana özellikleri iletişim becerilerinde kayıp, karşılıklı
etkileşimde belirgin gerileme, stereotipik hareketlerin ve kompulsif davranışların
başlamasıdır. Bağırsak ve mesane kontrolü gibi öz bakım becerilerinde gerileme
görülür. Tanı konabilmesi için şu alanlardan ikisinde kayıp olmalıdır: dil, toplumsal ya
da uyumsal davranış, barsak ya da mesane kontrolü, oyun ve motor beceriler. Aşağıdaki
32
alanların en az ikisinde anormallik olmalıdır: karşılıklı sosyal etkileşim, iletişim
becerileri, stereotipik ya da sınırlı davranış. Nörolojik ana özellik epilepsi nöbetleridir.
2.5.4. ASPERGER BOZUKLUĞU
DSM-IV-TR’ye göre Asperger bozukluğu olan kişilerde sosyal etkileşimde ciddi
süreğen bozulma, davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı tekrarlayıcı bir bozulma görülür.
Otizmin tersine, Asperger bozukluğunda dilde, bilişsel gelişimde ve yaşa uygun öz
bakım becerilerinde belirgin gecikme yoktur. Klinik özelliklerde, aşağıdaki toplumsal
alanlarda en az ikisinde niteliksel bozulma vardır: belirgin olarak anormal sözel
olmayan iletişim jestleri, arkadaşlık kurma becerilerinde yetersizlik, sosyal ya da
emosyonel karşılıklılığın olmaması ve diğer kişilerin mutluluğunu açıklama yetisinde
bozulma. Sınırlı ilgi ve davranış örüntüsü her zaman vardır (11).
2.5.5.BAŞKA
TÜRLÜ
ADLANDIRILAMAYAN
YAYGIN
GELİŞİMSEL
BOZUKLUK
DSM-IV-TR, başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozuklukta, sosyal
etkileşim ya da iletişim becerilerinde ciddi ve yaygın bozulma ya da stereotipik
davranış, ilgi ve etkinlikler tanımlar; ancak, ölçütler özgül bir gelişimsel bozukluğu,
şizofreniyi, şizotipal ya da çekingen kişilik bozukluklarını karşılamaz. Tanı konulan bazı
çocuklarda ilgi ve etkinliklerde belirgin kısıtlılık görülür. Bu durumun genellikle otistik
bozukluktan daha iyi sonucu vardır (11).
2.6. ÇOCUKLUK ÇAĞI KANSERLERİ
Çocukluk çağı kanserleri (ÇÇK) tüm kanserler içerisinde %2 oranında görülür.
15 yaş altındaki tüm çocukluk çağı içerisinde rastlanılan ölümlerin %10’u ÇÇK nedeni
iledir. ABD’de her yıl 8.000 çocukta kanser tanısı konulmaktadır. Lösemi ve beyin
tümörleri en sık görülen kanserlerdendir. Çocuklarda kazalardan sonra en sık ölüm
nedeni kanserlerdir. Son yıllarda çocukluk çağı kanserlerinden ölümler giderek azaldığı
halde, kanser insidansında artma görülmektedir. Günümüzde kansere yakalanan
çocukların % 60-70'i tamamen iyileşebilmektedir. İstatistiklere göre gelişmiş ülkelerde
her 900 erişkinden biri çocukluk çağı kanseri sağkalanıdır (15).
33
Aşağıda ÇÇK’ların dünya ve Türkiye için prevalans çalışmaları yer almaktadır
(tablo-6, tablo-7).
Tablo-6: Çocukluk Çağında Görülen Kanserler İçerinde En sık Görülen Kanser
Türlerinin Dağılımı (16)
HASTALIK ADI
Akut Lösemi (ALL, AML)
Santral sinir sistemi tümörleri
Lenfomalar
Nöroblastoma
Böbrek tümörleri
Kemik tümörleri
Rhabdomyosarkoma
Retinoblastoma
Diğer tümörler
SIKLIK (%)
27.5
20.7
11.3
7.3
6.1
4.7
3.4
2.9
16.1
Tablo-7: 1073 lenfoma ve solid tümörlü çocukta tümör tipleri (17)
Tümör Tipi
Lenfoma
NHL
Hodgkin.
M. histiositozis
SSS tümörleri
Sempatik sinir sist. tümörleri
Yumuşak doku tümörleri
Böbrek tümörleri
Osteosarkom
Ewing tümörü
Kondrosarkom
Retinoblastom
Germ hücreli tümörler
Karsinoma/Diğer
Toplam
Erkek/Kız
195/92
124/57
71/35
1/0
134/93
49/52
46/35
35/41
37/23
27/18
1/0
18/31
34/31
47/33
624/449
Sayı
287
181
106
1
227
101
81
76
60
45
1
49
65
80
1073
%
26,80
16,90
9,90
0,10
21,10
9,40
7,50
7,10
5,60
4,20
0,10
4,60
6,10
7,40
100,00
Çocukluk çağı kanserlerinin büyük bir bölümü tedavi edilebilir. Prognoz başlıca
tümör tipi, tanı sırasında hastalık yaygınlığı ve tedavini etkinliği ile ilgilidir. Hızlı tanı,
uygun tedavinin zamanında verilmesi ve böylelikle iyileşme şansının optimize
edilmesini sağlar. Genellikle şüphe edilen lezyonun biyopsisinden önce metastatik
hastalık için eksiksiz bir tarama yapılır. Herhangi bir tümörün esas tanısı histolojik
muayenedir (18).
34
2.6.1. LÖSEMİLER
Çocukluk çağının en çok görülen kanseri olan lösemiler pediatrik malignitelerin
yaklaşık üçte birini oluştururlar. Akut lenfoblastik lösemi (ALL) tüm olguların %75’ini
oluşturur ve 4 yaşta pik insidens gösterir. Akut miyeloid lösemi (AML) lösemilerin
%20’sini oluşturur, doğumdan 10 yaşa kadar görülme sıklığı sabit olup onlu yaşlarda
hafif atış gösterir. Geri kalan lösemilerin çoğu kronik myeloid formda olup, kronik
lenfoid lösemi çocuklarda nadir görülür (18).
Akut lenfoblastik lösemi: Hematopoetik progenitör hücrelerin habis dönüşümü ve
kontrolsüz çoğalması sonucu oluşur (19). ALL’li çocukların yaklaşık üçte ikisinde
hastalık ile ilgili semptomlar tanıdan 4 hafta ve daha kısa sürede ortaya çıkar. İlk
semptomlar genellikle nonspesifiktir. Hastalarda, henüz tam iyileşemedikleri bir viral
üst solunum yolu enfeksiyonu veya döküntü öyküsü vardır. İlerleyici kemik iliği
yetmezliği solukluk, kanama, peteşi ve ateşe neden olur ve bu bulgular tanı koydurucu
işlemleri başlatır. Lenfadenopati, splenomegali ve seyrek olarak hepatomegali olabilir.
Laboratuar bulgusu olarak %25 oranında anemi, birçok hastada trombositopeni saptanır.
Hastaların yaklaşık yarısında beyaz küre sayısı 10.000 /mm3’den az, %20’sinde ise
50.000 /mm3’den fazladır. Periferik yaymada blast hücrelerinin görülmesi ile tanıdan
şüphelenilir. Kesin tanı kemik iliği muayenesi ile konur. Çocukluk çağı ALL’lerinde
genel şifa oranı yaklaşık %80 düzeyindedir (18).
Akut miyeloid lösemi: AML’de anormal farklılaşmış, uzun ömürlü myeloid
progenitor hücrelerin habis dönüşümü ve kontrolsüz çoğalması dolaşıma çok sayıda
olgunlaşmamış kan şekillerinin geçmesi ve normal iliğin habis hücrelerle istilası ile
karakterizedir (19). AML anemi, trombositopeni veya nötropeni ile ilgili belirti ve
bulgularla kendini gösterir. Çocuklar anemiye sekonder halsizlik ve solukluk veya kalp
yetmezliği ile başvurabilirler. Nötropeniye bağlı enfeksiyona sekonder ateş gibi
trombositopenie bağlı çürükler, peteşi, epistaksis veya diş eti kanaması başvuru
belirtileri olabilir. Hastalarda kimi zaman karaciğer, dalak büyüklüğü, lenfadenopati ve
diş eti hipertrofisi bulunabilir. Kemik iliğinde %25’ten fazla miyeloblast gösterilmesi ile
tanı konur (18).
35
2.6.2. GLİYOMLAR
Gliyomlar,
beyin
parankiminden
kaynaklanan
primer
tümörlerdir.
Astrositomları, oligodendriogliomları, medulloblastomları ve ependimomları kapsar.
Çocuklarda lösemiden sonra en sık tümörlerdir; bu yaş grubunda en sık rastlanan solid
tümörlerdir. Tümörün lokalizasyon, tipi ve büyüme hızı ve çocuğun yaşına göre beyin
tümörleri farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Genellikle artan kafa içi basıncı veya
tutulan yere bağlı olarak oluşan fokal nörolojik belirtilerle ortaya çıkar. İlk semptom
çoğunlukla kişilik değişikliğidir. Artan kafa içi basıncı baş ağrısı, kusma, çift görme ve
papil ödemiyle karakterizedir. Hemiparazi veya kompleks parsiyel nöbetler gibi
nörolojik belirtiler görülebilir. Tanı görüntüleme ile konur (18, 19).
2.6.3. LENFOMA
Hodgkin lenfoma: Hodgkin Lenfoma (HH) lenforetiküler sistem hücrelerinin
lokalize veya yaygın malign çoğalmasıdır; primer olarak lenf düğümleri, dalak,
karaciğer ve kemik iliği tutulumu görülür. Semptomlar arasında ağrısız lenfadenopati,
bazen ateş ile birlikte gece terlemesi, istemsiz kilo kaybı, kaşıntı, splenomegali ve
hepatomegali yer alır. Tanı lenf düğümü biyopsisi ile konur (19).
Non-hodgkin Lenfoma: Non-hodgkin lenfoma (NHL) lenf düğümleri, kemik
iliği, dalak, karaciğer ve gastrointestinal yolu kapsayan lenforetiküler alanlarda, lenfoid
hücrelerin malign monoklonal çoğalmasını içeren heterojen bir grup hastalıktır.
Hastalığın ortaya çıkış semptomları genellikle periferik lenfadenopatiyi içerir. Ancak
bazı türleri adenopati olmadan dolaşımda anormal lenfositlerle ortaya çıkar (19). Üç
histolojik alt tipi görülür: lenfoblastik (genellikle T-hücre kökenli), büyük hücreli (T-,
B-, veya intermediate hücre kökenli) ve küçük, çentiksiz hücrelilenfoma ( B-hücre
köknli, Burkitt lenfoma) (18). Tanı lenf düğümü ve/veya kemik iliği biyopsisine dayanır
(18, 19).
2.6.4. NÖROBLASTOMA
Nöroblastoma sempatik sistem dokusunun herhangi bir yerinde gelişebilir.
Birçok tümör adrenal gland veya retroperitoneal sempatik ganglionlar olmak üzere
36
abdomen içinden gelişir. Tümörlerin %30’u servikal, torasik veya pelvik ganglionlardan
gelişir. Nöroblastomun belirti ve bulguları tümörün bulunduğu yeri ve hastalık
genişliğini yansıtır. Metastatik hastalık ateş, irritabilite, halsizlik, kemik ağrısı, mavi
renkli cilt altı nodulleri, orbital proptozis ve periorbital ekimoz gibi çok sayıda belirti ve
bulgularla birlikte görülür. Tanı biyopsi ile konur (18).
2.7. ÇOÇUKLARDA DİABETES MELLİTUS
Diabetes mellitus hiperglisemi ile karakterize bir sendromdur. İnsülinin
salgılanmasının, etkilerinin veya hem salgılanma hem de etkilerinin eksikliğinden
kaynaklanır. Karbonhidrat, protein ve yağların anormal metabolizmasıyla sonuçlanır.
Çocukluk ve ergenlik döneminde en sık görülen endokrin-metabolik hastalıktır. İki ait
tipte sınıflandırırsak; tip I diabet ciddi insülin eksikliği ile karakterize iken, tip II diabet
insülin direnciyle seyreder. Çocuklarda klasik belirtiler poliüri, polidipsi, polifaji ve kilo
kaybıdır. Semptomların süresi değişkendir. Genellikle bir aydan kısadır. Birçok diabetik
çocuğun (yaklaşık %25) başlangıç bulgularından ketoasidoz sorumludur. Laboratuar
bulguları glukozüri, ketonüri, hiperglisemi, ketonemi ve metabolik asidozdur (18).
37
2.8. AİLE HEKİMLİĞİ, DEPRESYON VE ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
Sağlık, hiçbiri diğerinden daha önemli ve üstün olmamak üzere bedensel, ruhsal
ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir. İnsan sağlığı ruhsal ve bedensel boyutta bir
bütündür. Ayrı ayrı düşünülemez. Ayrıca hastalığı olan bir birey de toplumdan
soyutlanarak tedavi edilemez. Toplum ruh sağlığı gereksinimlerini dikkate almayan
hiçbir sağlık sistemi tam değildir (14).
Temel sağlık hizmetlerinin başarılı olabilmesi için ruh sağlığına gereken önem
verilmelidir. Aile hekiminin görev tanımına ruh sağlığı ögesi yer almaktadır. Hastalar
bedensel hastalıklarından daha çok ruhsal ve duygusal sorunları nedeni ile sağlık
personeline başvururlar.
Birinci basamak hastaları arasındaki ruhsal hastalıkların araştırıldığı bir
araştırmada; fobi %7.7, major depresyon %7.3, alkol kullanım bozukluğu %5.2, yaygın
anksiyete bozukluğu %3.7 ve panik bozukluk sıklığı %3 olarak bulunurken, hastaların
%8.3’ünün birden fazla ve eş zamanlı ortaya çıkan ruhsal hastalığa sahip hastaların
oranını, %50’den (alkol kullanım bozukluğu) %89.2 (yaygın anksiyete bozukluğu)’ye
kadar değiştiğini saptanmıştır (20).
Amerikan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü Epidemiyolojik Alan Tarama Programı
(ECA) Çalışması toplumdaki major depresif bozukluk tanısı olan hastaların %20’sinin
ilk görüşmelerinden bir yıl sonra da hala depresyonda olduğunu bildirmiştir. Psikiyatri
ve birinci basamak hastalarıyla yapılan bir yıllık uzunlamasına çalışmada başlangıçta
major depresyonu olup düzelen hastalarda %20-35 oranında kronikleşme ve %30
oranında depreşme oranı bulunmuştur (6). Birinci basamakta major depresyonu olan
hastalar hakkında giderek artan literatürler, bu hastalıkların üçüncü basamakta sağaltılan
depresif hastalara göre belirgin farkları olduğunu ileri sürmektedir. Michigan depresyon
projesinde DSM-IV tanı ölçütlerine göre major depresif bozukluk tanı ölçütlerini
karşılayan birinci basamaktaki birçok hastanın, psikiyatrik ortamlarda sağaltılanlara
göre az işlevsel kayıpla birlikte olan ılımlı depresyona sahip oldukları bulunmuştur (6).
Zamanında yapılan sağaltım çalışmalarının eksikliği, depresyonun şiddetini çoğaltmakta
ve işlevsellikteki bozulmayı arttırmaktadır. Bu sebeptendir ki aile hekimlerine büyük
görevler düşmektedir.
Aile hekiminin hasta grubunda birçok faktör major depresyonun karmaşık
doğasına katkıda bulunmaktadır. Depresif ve anksiyete belirtileri sıklıkla sosyal
38
stressörler, fiziksel belirtiler ve kronik fiziksel hastalıklarla sarılmıştır ve bu durum aile
hekimi için meydan okunması gereken bir durumdur.
Aile hekimini zorlayacak ilk engel hasta populasyonundaki işsizliktir. Yapılan
çalışmalar göstermiştir ki, düşük gelirli ve daha az eğitimli nüfusta depresyon insidansı
daha yüksektir. Kaldı ki depresyon da işsizliğe ve depresif epizoda doğru gidişe öncülük
edebilir. Kentli yoksullardaki artmış depresyon prevalans hızları sağlıksız yaşam
kalitesi, işsizlik, emniyetli olmayan semtlerde yaşama ve diyabet ve kalp hastalıkları
gibi erken başlangıçlı kronik fiziksel hastalıklarla sonuçlanan ters sağlık davranışlarına
sahip olmayı da içeren (örn. sigara içme, obesite, sedanter yaşam tarz, aşırı yemek
yeme) çeşitli faktörler nedeniyle olabilir (6).
Bir diğer önemli konu ise major depresyon tanısı almış hastaların hemen hemen
dörtte üçünün en azından bir DSM-IV-TR bozukluğu tanı ölçütlerini karşılamasıdır.
Hastalarda ek anksiyete bozukluğu prevalansı %59, madde kullanım bozukluğu
prevalansı %24 olarak saptanmıştır. Aile hekiminin sağaltımda yanıt alamadığı
durumlarda panik bozukluk ek tanısını düşünmesinde fayda olabilir. Yalnızca major
depresyonu olanlarla karşılaştırıldığında panik bozukluk gibi ek tanılı hastalar daha
ciddi seviyelerde depresif belirtiler, daha kötü sağlık durumuna, bozulmuş işlevselliğe,
daha komplike ve kalıcı ruhsal hastalığa sahiptir.
Aile hekimi tarafından görülen hastalarda ek fiziksel hastalık tanısı da zorlayıcı
faktörlerdendir. Miyokard enfarktüsü (MI), serebrovasküler hastalık (SVH), kanser,
parkinson hastalığı, insan immün yetmezlik virüsü (HIV) ile ilişkili hastalığı ve diabetes
mellitusu olan hastaların hepsi bu durumlara sahip olmayan hastalara göre daha yüksek
major depresyon oranına sahiptirler. Bu hastaların karmaşıklığı depresyonun yüksek
riskli davranışlarla ilişkisi nedeniyle daha da artmaktadır(sigara, obesite). Ayrıca
depresyon fiziksel hastalıklarda kişinin kendine bakımını da kısıtlayıcı bir faktör olarak
tedaviyi kötü etkilemektedir. Kronik fiziksel hastalığı olan kişiler sıklıkla, diyet
değişikliklerinde, egzersizde ve fiziksel aktiviteye uyum gibi davranış değişikliklerinde
hekimle uyum içinde olmaları gerekmektedir. Depresyonun birçok fiziksel hastalıkta,
hastanın kendi kendine takibini kötü olarak etkilemektedir. İlaç alımı depresyonlu hasta
tarafından gecikebilir yahut unutulabilir, egzersizler yarım bırakılabilir, diyet tedavisi
önemsenmeyebilir.
Bu,
sağaltımı
kötü
yönde
etkilemesinin
yanında,
sağlık
politikalarındaki maliyeti arttıran bir gerçektir (6). Aile hekimi bu konuda uyanık olmak
zorundadır. Ayrıca unutulmamalıdır ki depresyon hastada ciddi fiziksel hastalık gelişme
riskini de arttırabilmektedir. Erken erişkinlik dönemindeki major depresyonun
39
başlangıçta sağlıklı olan kişilerde koroner kalp hastalığı gelişme riski iki kat arttığı
gösterilmiştir. Major depresyonun, anksiyete ve depresif belirtilerin diyabet gelişiminde
iki kat artmış risk için önceden haber verici gibi görüldüğü gösterilmiştir. Bu çalışmalar
depresyonla mücadelede aile hekimine düşen görevi vurgulama konusunda etkileyicidir.
Depresyonu olan hastaların tıbbi olarak açıklanamayan belirtilerinin olması ve
fiziksel ek tanı oranlarının yüksek olması sebebiyle, bu tür hastaların aile hekimliği
sistemini sık kullanan hasta grupları olması aşikardır. Bu hastalarda fiziksel belirtilerin
artışı, bu belirtileri azaltmayı amaçlayan daha fazla tıbbi araştırma ve ilaç verilmesine
neden olmaktadır. Depresyonu olmayan hastalarla karşılaştırıldığında, kronik fiziksel ek
hastalık tanılarıyla ilgili araştırma ve ayarlamalar yapıldıktan sonra, aile hekimine bağlı
hastalardaki depresif bozukluğun bir yıllık sağlık hizmeti harcamalarında %50-70’lik
artışla ilişkili olduğu bulunmuştur. Yüksek maliyet tüm bakım kategorilerinde (birinci
basamak, özel tıbbi bakım, yatan hasta tıbbi bakımı, laboratuar, eczane) gözlemlenmiştir
(6). 60 yaş ve üstü 8500’den fazla hastayı kapsayan geniş toplum kaynaklı örneklerle
yapılan bir çalışmada, ayaktan ve yatan depresyondaki hastalarda depresyonu olmayan
hastalara göre %50 daha fazla maliyet olduğu saptanmıştır (6).
Kısaca aile hekimi, hastanın somatik belirtileri ve artmış işlevsel bozulma ile
ilgili kaygıları arttığı zaman, tıbbi testleri daha fazla kullanarak depresyonu ve
muhtemel bununla ilişkili açıklanamayan fiziksel belirtileri açıklamaya çalışarak sağlık
sistemindeki maliyeti arttırabilir. Bu nedenle aile hekimlerinin depresyon ve anksiyete
bozukluklarını daha doğru tanıma ve tedavi protokollerini gerçekleştirme konusunda
yetkin bilgi sahibi olmaları gerekmektedir.
40
3. MATERYAL VE METOD
Bu çalışmaya, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kliniğine ve Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniğine
Şubat 2008-Ekim 2008 tarihleri arasında başvuran 45 otistik bozukluk, 87 mental
retardasyon, 45 tip 1 diabetes mellitus ve 86 çocukluk çağı kanseri tanısı almış
çocukların anne veya babası dahil edildi.
Ebeveynlerin çalışmaya katılması için çeşitli kriterler göz önünde tutulmuştur:
1. Çalışmaya dahil olma kriterleri:
a) Çocuğun yaş grubu 4 yaş ile 16 yaş arasında olması
b) Çocukların otistik bozukluk, mental retardasyon ve çocukluk çağı kanseri
tanısıyla en az 6 ay süreyle takip ediliyor olması, diabet tanısının 1.
gününde yahut 2. gününde olması
c) Anne veya babaların yaşlarının 20 yaş ile 60 yaş arasında olması
d) Anne veya babanın ölçek doldurabilecek eğitim düzeyinde olması (okumayazma bilmesi)
e) Anne veya babanın çocuğunun rahatsızlığı nedeniyle yukarda adı geçen
hastanelerin kliniklerinden herhangi birinin polikliniğine başvurması,
servisinde tedavi altında olması
f) Anne veya babanın psikiyatrik bir rahatsızlığının olmaması, herhangi bir
psikiyatrik ilaç kullanmaması (örn. depresyon, kişilik bozuklukları…),
klinik görüşme ile mental retardasyonun dışlanması
g) Anne veya babada herhangi bir organik nedenli rahatsızlığının olmaması (örn.
hipertansiyon, diabet, guatr…), herhangi bir ilaç kullanımının olmaması
h) Anne veya babanın çalışmaya katılmayı kabul etmesi
2. Çalışmaya dahil olmama kriterleri:
a) Çalışma yapıldığı sırada anne veya babanın ölçek formunu doldurmasına
engel olabilecek psikiyatrik rahatsızlığının olması ( örn. psikoz…)
b) Çalışma yapıldığı sırada anne veya babanın ölçek formunu doldurmasına
engel olabilecek sistemik rahatsızlığının olması ( örn. demans…)
c) Çalışma yapıldığı sırada anne veya babanın alkol ya da psikoaktif maddeye
bağlı bulguların olması
41
3. Çalışmadan çıkarılma kriterleri:
Hastanın kendi isteğiyle çalışmadan çıkmak istemesi haricinde çalışmadan
çıkarılma kriteri yoktur.
Çalışmaya katılım kriterlerine uyan anne veya babaya çalışma yapılmadan önce
çalışma
hakkında
bilgi
verildi.
Her
ebeveyne
çalışmaya
katılmadan
önce
“bilgilendirilmiş onam formu” verildi; okuması sağlanarak çalışmaya katılmayı kabul
eden ebeveynlerin formu imzalamaları talep edildi. Anne veya babalara daha sonra
sosydemografik bilgi formu, Beck Anksiyete Ölçeği, Durumluk-Sürekli Kaygı Ölçeği
(STAI 1-2), Beck Depresyon Ölçeği, Maslach Tükenmişlik ölçeği anketleri uygulandı.
Bu formlar sırayla ek -1, ek-2, ek-3, ek-4, ek-5 ve ek-6 da yer almaktadır.
A. Sosyodemografik Bilgi Formu:
Çalışmaya katılan tüm çocukların yaşı, tanısı, cinsiyeti, engellilik düzeyi, sağlık
güvencesi, özel eğitim ve sosyal yardım alıp almadıkları,
tedavi sürelerini içerir.
Çalışmaya katılan tüm anne veya babaların yaşı, medeni hali, yaşadıkları yer, eğitim
durumları, çalışma durumları, gelir düzeyleri, sağlık güvenceleri, çocuk sayıları, hasta
çocukları dünyaya gelmeden herhangi bir plan yapıp yapmadıkları, hasta çocukları
doğmadan gebelik döneminde doktor kontrollerine gidip gitmedikleri gibi bilgileri
içerir.
B. Beck Anksiyete Ölçeği:
1988 yılında Beck ve arkadaşlarınca (ark.) oluşturulmuş ve Ulusoy ve ark.
tarafından Türkçe'ye çevrilerek kullanılmaya başlanmıştır. Beck anksiyete ölçeği (BAÖ)
bireylerin yaşadığı anksiyete belirtilerinin sıklığının belirlenmesi amacıyla kullanılan,
kendini değerlendirme ölçeğidir. 21 maddeden oluşan, “hiç”, “hafif derecede” “orta
derecede”, “ciddi derecede” seçeneklerini içeren ve 0-3 arası puanlanan likert tipi bir
ölçektir. Puan aralığı 0-63 olup, toplam puanın yüksekliği bireyin yaşadığı anksiyetenin
şiddetini gösterir (21).
C. Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri :
Durumluk ve sürekli kaygı seviyelerini ayrı ayrı saptamak amacıyla Spielberger
ve ark. tarafından geliştirilmiş olan Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri, Spielberger'in
İki Faktörlü Kaygı Kuramından kaynaklanmıştır. Durumluk-Sürekli Kaygı Envanteri
42
kısa ifadelerden oluşan bir öz değerlendirme anketidir ve toplam kırk maddeden oluşan
iki ayrı ölçeği içerir. Durumluk Kaygı ölçeği bireyin belirli bir anda ve belirli koşullarda
kendisini nasıl hissettiğini betimlemesini; içinde bulunduğu duruma ilişkin duygularını
dikkate alarak cevaplamasını gerektirir. Sürekli Kaygı Ölçeği ise bireyin genellikle nasıl
hissettiğini betimlemesini gerektirir. Yirmişer maddelik bu iki ölçek, iki ayrı sayfada
Form TX-1 ve TX-2 şeklinde basılmıştır. Envanter, Öner ve Lecompte tarafından
dilimize çevrilmiş, geçerlik ve güvenirlik çalışmaları yapılmıştır (21).
D. Beck Depresyon Ölçeği:
Beck
depresyon
ölçeği
(BDÖ)
depresif
hastaların
sıklıkla
gösterdiği
semptomların ve depresyona özgü tutumların klinik alanda gözlenmesi ve sıklıkla
görülen davranışların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur. Klinik gözlemler
sistematik olarak 21 semptom altında birleştirilmiş ve tutumlar yoğunluğuna göre 0-3
arasında değerlendirilmiştir. Ölçekte yer alan 21 sorudan 11'i biliş, 2'si duygu, 2'si
açıkça görülen davranış, 1'i kişilerarası sorunlar, 5'i somatik semptomları ölçmektedir.
Kesme puanı 17 olarak belirtilmiştir (21).
E. Maslach Tükenmişlik Ölçeği:
Maslach Tükenmişlik Ölçeği 22 sorudan oluşmaktadır. Sorular 3 boyutlu
değerlendirilmektedir. 1.Duygusal tükenme: 1, 2, 3, 6, 8, 13, 14, 16, 20.soru
2.Duyarsızlaşma: 5, 10, 11, 15, 22 .soru 3.Düşük kişisel başarı: 4, 7, 9, 12, 17, 18, 19,
21. soru. Duygusal tükenme ve duyarsızlaşma puanının yüksek , kişisel başarı puanının
düşük olması tükenmeyi gösterir. Duygusal tükenmişlik (DT, 9 madde), kişisel başarı
(KB, 8 madde) ve depersonalizasyon(duyarsızlaştırma) (D, 5 madde) alt ölçekleriyle
(toplam 22 madde) değerlendirilmektedir. Maslach ve Jackson tarafından 1981 yılında
geliştirilmiş, Türkçe geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Ergin tarafından yapılmıştır.
Türkçeye uyarlanırken orijinal ölçekte olan 7 basamaklı yanıt seçeneklerinin Türk
kültürüne uygun olmadığı anlaşılarak, 5 basamaklı olarak değiştirilmiştir (0=Hiçbir
zaman, 1=Çok nadir, 2=Bazen, 3=Çoğu zaman, 4=Her zaman). Alt ölçek puanları
duygusal tükenme ve depersonalizasyon için yukarıdaki gibi puanlanırken kişisel başarı
için tersine puanlanmaktadır (hiçbir zaman=4, her zaman= 0). Bu puanların toplanması
ile DT için 0-36, D için 0-20 ve KB için de 0-32 arasında değişen puanlar elde edilir.
DT ve D alt ölçekleri olumsuz anlatımlardan, KB boyutu ise olumlu anlatımlardan
oluşmaktadır. DT ve D puanlarının artışı tükenmişliğin fazlalığını, KB puanının artışı
43
ise azlığını gösterir. Alt ölçeklerin Cronbach alfa katsayıları DT için 0.83, KB için 0.72,
D için 0.65'dir (22).
F. İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için
NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı. Çalışma
verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart
sapma, frekans) yanısıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım
gösteren parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Oneway Anova testi ve
farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Tukey HDS testi kullanıldı. Normal dağılım
göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi ve
farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Mann Whitney U test kullanıldı. Normal
dağılım gösteren parametrelerin iki grup arası karşılaştırmalarında Student t test
kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı. Sonuçlar
%95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
G. Etik kurallar
Araştırmada Dünya Tıp Birliği Helsinki Bildirgesi insan denekleri üzerinde
uygulanan araştırmalardaki etki ilkeler benimsenmiştir. Araştırmamız 5-31/01/2008
karar no ve tarihi ile Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yerel Etik
Kurulundan yapılabilir onayı almıştır.
44
4. BULGULAR
Çalışmaya yaşları 4 ile 16 arasında değişmekte olan, 149’u (%56.7) erkek ve
114’ü (%43.3) kız olmak üzere toplam 263 çocuk ve bunların ebeveynleri üzerinde
yapılmıştır. Çocukların ortalama yaşları 9.12±3.39’dur.
Tablo 8: Tanıların Dağılımı
Otizm
Çocukluk
Çağı
Kanseri
Tip 1 Diabet
Mental
Retardasyon
TOPLAM
n
%
45
17,1
86
32,7
45
17,1
87
33,1
Hafif
25/87
9,5
Orta
37/87
14,1
Ağır
25/87
9,5
263
100
Çocukların %17.1’i otizm, %32.7’si çocukluk çağı kanseri, %17.1’i diabetes
mellitus tip 1 ve %33.1’i mental retardasyon (%9.5 hafif mental retardasyon, %14.1 orta
mental retardasyon, %9.5 ağır mental retardasyon) tanısı almıştır.
45
Tablo 9: Tanılara Göre Çocuklara İlişkin Özelliklerin Dağılımı
Otizm
Mental
Retardasyon
Çocukluk
Çağı
Kanseri
Tip 1
Diabet
Toplam
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
Erkek
31 (68,9)
48 (55,2)
50 (58,1)
20 (44,4)
149 (56,7)
Kız
14 (31,1)
39 (44,8)
36 (41,9)
25 (55,6)
114 (43,3)
Mobilize
43 (95,6)
71 (81,6)
71 (82,6)
45 (100)
230 (87,5)
2 (4,4)
16 (18,4)
15 (17,4)
-
33 (12,5)
Cinsiyet
Engellilik
Mobilize
Değil
Sağlık
Var
43 (95,6)
75 (86,2)
81 (94,2)
41 (91,1)
240 (91,3)
Güvencesi
Yok
2 (4,4)
12 (13,8)
5 (%5,8)
4 (8,9)
23 (8,7)
Özel
Alıyor
45 (100)
71 (81,6)
-
-
116 (44,1)
Eğitim
Almıyor
-
16 (18,4)
-
-
147 (%55,9)
Alıyor
7 (15,6)
12 (13,8)
-
-
19 (7,2)
Almıyor
38 (84,4)
75 (86,2)
-
-
244 (92,8)
7,55±2,64
9,67±3,48
8,90±3,65
10,04±2,85
9,12±3,39
44,26±16,49
78,14±42,20
24,46±23,76
-
41,56±40,56
Yardım
Yaş (Ort±SD)*
Tedavi süresi (ay)
(Ort±SD)
*Ort±SD: Ortalama ± Standart sapma
Otizm tanısı almış olan çocukların %68.9’u erkek, %31.1’i kızdır. Mental
retardasyon tanısı almış çocukların %55.2’si erkek ve %44.8’i kızdır. Çocukluk çağı
kanseri tanısı almış çocukların %58.1’i erkek ve %41.9’u kızdır. Tip 1 Diabet tanısı
almış çocukların %44.4’ü erkek ve %55.6’sı kızdır.
Otizm tanısı almış olan çocukların %95.6’sı, Mental retardasyon tanısı almış
çocukların %81.6’sı, Çocukluk çağı kanseri tanısı almış çocukların %82.6’sı ve tip 1
diabet tanısı almış çocukların %100’ü mobilizedir.
Otizm tanısı almış olan çocukların %95.6’sının, Mental retardasyon tanısı almış
çocukların %86.2’sinin Çocukluk çağı kanseri tanısı almış çocukların %94.2’sinin ve tip
1 diabet tanısı almış çocukların %91.1’inin sağlık güvencesi vardır.
46
Otizm tanısı almış olan çocukların %100’ü ve Mental retardasyon tanısı almış
çocukların %81.6’sı özel eğitim almaktadırlar.
Otizm tanısı almış olan çocukların %15.6’sı ve Mental retardasyon tanısı almış
çocukların %13.8’i sosyal yardım almaktadır.
Otizm tanısı almış çocukların yaşları 4 ile 13 arasında değişmekte olup; ortalama yaş
7.55±2.64’tür. Mental retardasyon tanısı almış çocukların yaşları 4 ile 16 arasında
değişmekte olup; ortalama yaş 9.67±3.48’dir. Çocukluk çağı kanseri tanısı almış
çocukların yaşları 4 ile 16 arasında değişmekte olup; ortalama yaş 8.90±3.65’tir. Tip 1
diabet tanısı almış çocukların yaşları 4 ile 14 arasında değişmekte olup; ortalama yaş
10.04±2.85’dir.
Otizm tanısı almış çocukların tedavi süreleri 12 ay ile 72 ay arasında değişmekte
olup; ortalama süre 44.26±16.49 aydır. Mental retardasyon tanısı almış çocukların
tedavi süreleri 12 ay ile 180 ay arasında değişmekte olup; ortalama süre 78.13±42.20
aydır. Çocukluk çağı kanseri tanısı almış çocukların tedavi süreleri 6 ay ile 96 ay
arasında değişmekte olup; ortalama süre 24.46±23.76 aydır.
47
Tablo 10: Ebeveynlere İlişkin Özelliklerin Dağılımı
Anne (n=134)
Baba (n=129)
Toplam
n (%)
n (%)
n (%)
<30
32 (23,9)
4 (3,1)
36 (13,7)
30-34
39 (29,1)
28 (21,7)
67 (25,5)
35-39
42 (31,3)
49 (38,0)
91 (34,6)
40 ve üzeri
21 (15,7)
48 (37,2)
69 (26,2)
İl
68 (50,7)
58 (45,0)
126 (47,9)
İlçe
63 (47,0)
65 (50,4)
128 (48,7)
3 (2,2)
6 (4,7)
9 (3,4)
Okuma-Yazma
16 (11,9)
3 (2,3)
19 (7,2)
İlkokul
85 (63,4)
76 (58,9)
161 (61,2)
Ortaokul
15 (11,2)
22 (17,1)
37 (14,1)
Lise ve üzeri
18 (13,4)
28 (21,7)
46 (17,5)
Çalışıyor
17 (12,7)
102 (79,1)
119 (45,2)
Çalışmıyor
117 (87,3)
27 (20,9)
144 (54,8)
<500 YTL
27 (20,1)
28 (21,7)
55 (20,9)
500-1000 YTL
74 (55,2)
65 (50,4)
139 (52,9)
1000 YTL üzeri
33 (24,6)
36 (27,9)
69 (26,2)
1
19 (14,2)
18 (14,0)
37 (14,1)
2
66 (49,3)
61 (47,3)
127 (48,3)
3
28 (20,9)
27 (20,9)
55 (20,9)
4 ve üzeri
21 (15,7)
23 (17,8)
44 (16,7)
Var
115 (85,8)
118 (91,5)
233 (88,6)
Yok
19 (14,2)
11 (8,5)
30 (11,4)
Oturulan
Ev
Kendi evi
73 (54,5)
71 (55,0)
144 (54,8)
Kira
61 (45,5)
58 (45,0)
119 (45,2)
Dr.
Kontrolü
Var
108 (80,6)
98 (76,0)
206 (78,3)
Yok
26 (19,4)
31 (24,0)
57 (21,7)
Var
62 (46,3)
53 (41,1)
115 (43,7)
Yok
72 (53,7)
76 (58,9)
148 (56,3)
Yaş
Yaşadığı
yer
Kırsal Bölge
Eğitim
Durumu
İş
Durumu
Gelir
Düzeyi
Çocuk
Sayısı
Sağlık
Güvencesi
Plan
48
Çalışmaya 134 (%51) anne ve 129 (%49) baba katılmıştır. Annelerin yaşları 22
ile 53 arasında değişmekte olup; ortalama yaş 34.36±6.20’dir. Babaların yaşları 24 ile
57 arasında değişmekte olup; ortalama yaş 38.51±6.27’dir.
Annelerin %23.9’u 30 yaş altında iken, %29.1’i 30-34 yaş arasında, %31.3’ü 3539 yaş arasında ve %15.7’si 40 yaş ve üzerindedir. Babaların %3.1’i 30 yaş altında iken,
%21.7’si 30-34 yaş arasında, %38’i 35-39 yaş arasında ve %37.2’si 40 yaş ve
üzerindedir.
Annelerin %50.7’si ilde, %47’si ilçede ve %2.2’si kırsal bölgede yaşamaktadır.
Babaların %45’i ilde, %50.44’ü ilçede ve %4.7’si kırsal bölgede yaşamaktadır.
Annelerin %11.9’u okuma yazma biliyorken, %63.4’ü ilkokul, %11.2’si
ortaokul, %13.4’ü lise ve üzeri eğitim düzeyine sahiptir. Babaların %2.3’ü okuma
yazma biliyorken, %58.9’u ilkokul, %17.1’i ortaokul, %21.7’si lise ve üzeri eğitim
düzeyine sahiptir.
Annelerin %12.7’si ve babaların %79.1’i herhangi bir işte çalışmaktadır.
Annelerin %20.1’inin gelir düzeyi 500 YTL altında iken, %55.2’sinin 500 ile
1000 YTL arasında ve %24.6’sının 1000 YTL ve üzerindedir. Babaların %21.7’sinin
gelir düzeyi 500 YTL altında iken, %50.4’ünün 500 ile 1000 YTL arasında ve
%27.9’unun 1000 YTL ve üzerindedir.
Annelerin %14.2’sinin bir çocuğu varken, %49.3’ünün iki, %20.9’unun üç ve
%15.7’sinin 4 ve üzeri sayıda çocuğu vardır. Babaların %14’ünün bir çocuğu varken,
%47.3’ünün iki, %20.9’unun üç ve %17.8’inin 4 ve üzeri sayıda çocuğu vardır.
Annelerin %85.8’inin ve babaların %91.5’inin sağlık güvencesi vardır.
Annelerin %54.5’i kendi evinde, %45.5’i kirada oturmaktadır. Babaların %55’i
kendi evinde, %45’i kirada oturmaktadır.
Annelerin %80.6’sında ve babaların %76’sında doktor kontrolü vardır.
Annelerin %46.3’ünün ve babaların %41.1’inin planı vardır.
49
Tablo 11: Anne ve Babalarda Tanılara Göre Depresyon Dağılımı
Ebeveyn
Beck
Otizm
Mental
Retardasyon
Depresyon
Çocukluk
Çağı
tip 1 diabet
Toplam
Kanseri
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
Var
18 (72,0)
23 (50,0)
18 (45,0)
7 (30,4)
66 (49,3)
Yok
7 (28,0)
23 (50,0)
22 (55,0)
16 (69,6)
68 (50,7)
Var
6 (30,0)
19 (46,3)
17 (37,0)
3 (13,6)
45 (34,9)
Yok
14 (70,0)
22 (53,7)
29 (63,0)
19 (86,4)
84 (65,1)
Anne
Baba
Tüm annelerin %49.3’ünde depresyon görülmektedir. Otistik çocukların
annelerinin %72’sinde, Mental Retardasyonlu çocukların annelerinin %50’sinde,
Çocukluk çağı kanseri tanılı çocukların annelerinin %45’inde ve tip 1 diabet çocukların
annelerinin %30.4’ünde depresyon görülmüştür.
Tüm babaların %34.9’unda depresyon görülmektedir. Otistik çocukların
babalarının %30’unda, Mental Retardasyonlu çocukların babalarının %46.3’ünde,
Çocukluk çağı kanseri tanılı çocukların babalarının %37’sinde ve tip 1 diabet tanılı
çocukların babalarının %13.6’sında depresyon görülmüştür.
50
Tablo 12: Gruplara Göre Annelere İlişkin Özelliklerin Değerlendirilmesi*
Otizm
Yaş
Yaşadığı
yer
İş
Durumu
Gelir
Düzeyi
Çocuk
Sayısı
Retardasyon
Çocukluk
Çağı
tip 1 diabet
p
Kanseri
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
<30
8 (32,0)
3 (6,5)
16 (40,0)
4 (21,7)
30-34
8 (32,0)
9 (19,6)
12 (30,0)
10 (43,5)
35-39
5 (20,0)
19 (41,3)
10 (25,0)
8 (34,8)
40 ve üzeri
4 (16,0)
15 (32,6)
2 (5,0)
0 (0)
İl
14 (56,0)
34 (73,9)
15 (37,5)
5 (21,7)
İlçe
11 (44,0)
12 (26,1)
22 (55,0)
18 (78,3)
0 (0)
0 (0)
3 (7,5)
0 (0)
OkumaYazma
1 (4,0)
8 (17,4)
5 (12,5)
2 (8,7)
İlkokul
11 (44,0)
32 (69,6)
25 (62,5)
17 (73,9)
Ortaokul
8 (32,0)
2 (4,3)
3 (7,5)
2 (8,7)
Lise ve üzeri
5 (20,0)
4 (8,7)
7 (17,5)
2 (8,7)
Çalışıyor
2 (8,0)
10 (21,7)
1 (2,5)
4 (17,4)
Çalışmıyor
23 (92,0)
36 (78,3)
39 (97,5)
19 (82,6)
<500 YTL
2 (8,0)
15 (32,6)
9 (22,5)
1 (4,3)
500-1000
YTL
13 (52,0)
19 (41,3)
24 (60,0)
18 (78,3)
1000 YTL
üzeri
10 (40,0)
12 (26,1)
7 (17,5)
4 (17,4)
1
4 (16,0)
6 (13,0)
5 (12,5)
4 (17,4)
2
16 (64,0)
20 (43,5)
23 (57,5)
7 (30,4)
3
4 (16,0)
9 (19,6)
7 (17,5)
8 (34,8)
4 ve üzeri
1 (4,0)
11 (23,9)
5 (12,5)
4 (17,4)
Kırsal Bölge
Eğitim
Durumu
Mental
*Ki-kare test kullanıldı.
0,001
0,001
0,021
0,044
0,013
A.D.
A.D.: Anlamlı değil
Gruplara göre annelerin yaş dağılımları arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Mental retardasyonlu çocuğa sahip annelerin
35-39 yaş (%41.3) ve 40 yaş üzerinde (%32.6) olma oranları, otistik çocukların
annelerinin, Çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip annelerin ve tip 1 diabet tanılı
51
çocuğa sahip annelerin yaşlarının 35-39 yaş ve 40 yaş üzerinde olma oranlarından
anlamlı şekilde yüksektir. Otistik çocukların annelerinin, Çocukluk çağı kanseri tanılı
çocuğa sahip annelerin ve tip 1 diabet tanılı çocuğa sahip annelerin yaş dağılımları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre annelerin yaşadıkların yerlerin dağılımları arasında istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Tip 1 diabet tanılı çocuğa
sahip annelerin ilçede yaşama oranları (%78.3), otistik çocukların annelerinin ve mental
retardasyonlu çocuğa sahip annelerin ilçede yaşama oranlarından anlamlı şekilde
yüksektir. Çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip annelerin ilçede yaşama oranları
(%55), mental retardasyonlu çocuğa sahip annelerin ilçede yaşama oranlarından anlamlı
şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre annelerin yaşadıkları yerlerin
dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre annelerin eğitim düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Otistik çocuğa sahip annelerin ortaokul mezunu olma
oranları (%32) mental retardasyonlu çocukların annelerinin, çocukluk çağı kanseri tanılı
çocuğa sahip annelerin ve tip 1 diabet tanılı çocuğa sahip annelerin ortaokul mezunu
olma oranlarından anlamlı şekilde yüksektir. Mental retardasyonlu çocukların
annelerinin, çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip annelerin ve tip 1 diabet tanılı
çocuğa sahip annelerin eğitim düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gruplara göre annelerin çalışma durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip annelerin
çalışma oranları (%2.5) mental retardasyonlu çocukların annelerinin ve tip 1 diabet tanılı
çocuğa sahip annelerin çalışma oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. Diğer hastalık
gruplarındaki çocukların annelerinin çalışma durumları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre annelerin gelir düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental retardasyonlu çocuğa sahip annelerin gelir
düzeylerinin 500 YTL’nin altında olma oranı (%32.6), tip 1 diabet tanılı çocuğa sahip
annelerin gelir düzeylerinin 500 YTL’nin altında olma oranından anlamlı şekilde
yüksektir. Diğer hastalık gruplarındaki çocukların annelerinin gelir düzeyleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır. Gruplara göre annelerin sahip
52
oldukları
çocuk
sayıları
arasında
istatistiksel
olarak
anlamlı
bir
farklılık
bulunmamaktadır.
Tablo 13: Gruplara Göre Babalara İlişkin Özelliklerin Değerlendirilmesi*
Otizm
Yaşadığı
yer
Eğitim
Durumu
İş
Durumu
Gelir
Düzeyi
Çocuk
Sayısı
Retardasyon
Çocukluk
çağı
kanseri
tip 1
diabet
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
0 (0)
0 (0)
2 (4,3)
2 (9,1)
30-34
3 (15,0)
6 (14,6)
15 (32,6)
4 (18,2)
35-39
9 (45,0)
11 (26,8)
18 (39,1)
11 (50,0)
40 ve üzeri
8 (40,0)
24 (58,5)
11 (23,9)
5 (22,7)
İl
12 (60,0)
30 (73,2)
13 (28,3)
3 (13,6)
İlçe
8 (40,0)
11 (26,8)
27 (58,7)
19 (86,4)
Kırsal Bölge
0 (0)
0 (0)
6 (13,0)
0 (0)
OkumaYazma
0 (0)
2 (4,9)
0 (0)
1 (4,5)
İlkokul
5 (25,0)
28 (68,3)
30 (65,2)
13 (59,1)
Ortaokul
6 (30,0)
4 (9,8)
7 (15,2)
5 (22,7)
Lise ve üzeri
9 (45,0)
7 (17,1)
9 (19,6)
3 (13,6)
Çalışıyor
16 (80,0)
32 (78,0)
33 (71,7)
21 (95,5)
Çalışmıyor
4 (20,0)
9 (22,0)
13 (28,3)
1 (4,5)
<500 YTL
0 (0)
16 (39,0)
11 (23,9)
1 (4,5)
500-1000
YTL
12 (60,0)
15 (36,6)
24 (52,2)
14 (63,6)
1000 YTL
üzeri
8 (40,0)
10 (24,4)
11 (23,9)
7 (31,8)
1
4 (20,0)
4 (9,8)
6 (13,0)
4 (18,2)
2
13 (65,0)
20 (48,8)
20 (43,5)
8 (36,4)
3
2 (10,0)
9 (22,0)
10 (21,7)
6 (27,3)
4 ve üzeri
1 (5,0)
8 (19,5)
10 (21,7)
4 (18,2)
<30
Yaş
Mental
*Ki-kare test kullanıldı.
A.D.: Anlamlı Değil
53
p
0,021
0,001
0,036
A.D.
0,008
A.D.
Gruplara göre babaların yaş dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental retardasyonlu çocuğa sahip babaların 40 yaş
üzerinde (%58.5) olma oranları, çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip babaların ve
tip 1 diabet tanılı çocuğa sahip annelerin babaların 40 yaş üzerinde olma oranlarından
anlamlı şekilde yüksektir. Otistik çocukların babalarının, çocukluk çağı kanseri tanılı
çocuğa sahip babaların ve tip 1 diabet tanılı çocuğa sahip babaların yaş dağılımları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların yaşadıkların yerlerin dağılımları arasında istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Tip 1 diabet tanılı çocuğa
sahip babaların ilçede yaşama oranları (%86.4), otistik çocukların babalarının, mental
retardasyonlu çocuğa sahip babaların ve çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip
babaların ilçede yaşama oranlarından anlamlı şekilde yüksektir. Çocukluk çağı kanseri
tanılı çocuğa sahip babaların ilçede yaşama oranları (%58.7), otistik çocukların
babalarının ve mental retardasyonlu çocuğa sahip babaların ilçede yaşama oranlarından
anlamlı şekilde yüksektir. Otistik çocukların babalarının ve mental retardasyonlu çocuğa
sahip babaların yaşadıkları yerlerin dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların eğitim düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Otistik çocuğa sahip babaların lise ve üzeri mezunu
olma oranları (%45) mental retardasyonlu çocukların babalarının, çocukluk çağı kanseri
tanılı çocuğa sahip babaların ve tip 1 diabet tanılı çocuğa sahip babaların lise ve üzeri
mezunu olma oranlarından anlamlı şekilde yüksektir. Mental retardasyonlu çocukların
babalarının, çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip babaların ve tip 1 diabet tanılı
çocuğa sahip babaların eğitim düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların çalışma durumları arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların gelir düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Otistik çocuğa sahip babaların hiçbirinin gelir
düzeyi 500 YTL’nin altında değilken; bu oran mental retardasyonlu çocukların
babalarının ve çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip babaların gelir düzeylerinin 500
YTL’nin altında olma oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. Tip 1 diabet tanılı
çocukların babalarının gelir düzeylerinin 500 YTL’nin altında olma oranı (%4.5),
54
mental retardasyonlu çocukların babalarının gelir düzeylerinin 500 YTL’nin altında
olma oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. Diğer hastalık gruplarındaki çocukların
babalarının gelir düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların sahip oldukları çocuk sayıları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Tablo 14: Gruplara Göre Annelerin Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi*
Mental
Çocukluk
Retardasyon
çağı kanseri
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
26,32±14,62
17,67±13,57
18,35±12,57
18,74±12,86
0,050
40,60±5,65
41,78±7,02
43,12±6,50
41,60±5,72
A.D.
49,12±7,79
48,58±6,25
48,10±8,37
47,65±6,66
A.D.
21,80±10,48
17,63±12,30
18,32±10,08
15,17±10,53
A.D.
14,12±7,45
10,26±7,07
7,85±6,00
7,17±5,13
0,001
6,20±3,22
4,87±3,64
4,15±3,15
4,44±3,52
A.D.
10,56±3,85
9,21±5,64
8,40±5,22
6,56±3,69
0,041
Otizm
Anne
Ort±SD
Beck
Anksiyete
Puanı
Durumluluk Kaygı
Puanı
Sürekli
Kaygı
Puanı
Beck
Depresyon
Puanı
Duygusal
Tükenmişlik Puanı
Depersonalizasyon
Puanı
Kişisel
Puanı
Başarı
*Oneway ANOVA testi kullanıldı.
tip 1 diabet
p
A. D.: Anlamlı Değil
Gruplara göre annelerin beck anksiyete puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental retardasyonlu çocuğa sahip
annelerin beck anksiyete puan ortalamaları, otistik çocuğa sahip annelerin puanlarından
anlamlı düzeyde düşüktür (p:0.050). Diğer hastalık gruplarındaki çocukların annelerinin
beck anksiyete puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
55
Gruplara göre annelerin durumluluk kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre annelerin sürekli kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre annelerin beck depresyon puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre annelerin duygusal tükenmişlik puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Otistik çocuğa
sahip annelerin duygusal tükenmişlik puanları, çocukluk çağı kanseri tanılı çocukların
annelerinden (p:0.001) ve tip 1 diabet tanılı çocukların annelerinden (p:0.002) anlamlı
şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarındaki çocukların annelerinin duygusal
tükenmişlik puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gruplara
göre
annelerin
depersonalizasyon
puan
ortalamaları
arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre annelerin kişisel başarı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Otistik çocuğa sahip annelerin kişisel
başarı puanları, tip 1 diabet tanılı çocukların annelerinden (p:0.029) anlamlı şekilde
yüksektir. Diğer hastalık gruplarındaki çocukların annelerinin kişisel başarı puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
56
Tablo 15: Gruplara Göre Babaların Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi*
Mental
Çocukluk
Retardasyon
çağı kanseri
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
15,65±12,75
11,83±8,20
14,43±11,14
11,18±8,15
A.D.
41,30±6,05
44,17±5,46
40,95±6,36
40,50±4,90
0,034
45,75±6,19
49,12±6,84
48,00±7,66
46,32±5,30
A.D.
14,45±10,16
15,58±10,39
14,41±7,85
8,63±6,09
0,027
8,60±6,02
10,00±8,15
6,89±6,14
4,86±3,25
0,018
4,50±3,33
5,85±3,63
4,65±3,22
3,13±2,41
0,020
11,60±5,49
8,75±5,28
6,37±4,86
7,63±5,82
0,003
Otizm
Baba
Ort±SD
Beck
Anksiyete
Puanı
Durumluluk Kaygı
Puanı
Sürekli
Kaygı
Puanı
Beck
Depresyon
Puanı
Duygusal
Tükenmişlik Puanı
Depersonalizasyon
Puanı
Kişisel
Puanı
Başarı
*Oneway ANOVA testi kullanıldı.
Tip 1 diabet
p
A.D.: Anlamlı Değil
Gruplara göre babaların beck anksiyete puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların durumluluk kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental retardasyonlu çocuğa sahip
babaların durumluluk kaygı puan ortalamaları, çocukluk çağı kanseri tanılı (p:0.044) ve
tip 1 diabet tanılı (p:0.034) çocuklara sahip babaların puanlarından anlamlı düzeyde
yüksektir. Diğer hastalık gruplarındaki çocukların babalarının durumluluk kaygı puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların sürekli kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların beck depresyon puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental retardasyonlu çocuğa sahip
babaların beck depresyon puan ortalamaları, tip 1 diabet tanılı çocuklara sahip babaların
57
puanlarından anlamlı düzeyde yüksektir (p:0.019). Diğer hastalık gruplarındaki
çocukların babalarının beck depresyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların duygusal tükenmişlik puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental retardasyonlu
çocuğa sahip babaların duygusal tükenmişlik puan ortalamaları, tip 1 diabet tanılı
çocuklara sahip babaların puanlarından anlamlı düzeyde yüksektir (p:0.017). Diğer
hastalık gruplarındaki çocukların babalarının duygusal tükenmişlik puan ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara
göre
babaların
depersonalizasyon
puan
ortalamaları
arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental retardasyonlu
çocuğa sahip babaların depersonalizasyon puan ortalamaları, tip 1 diabet tanılı çocuklara
sahip babaların puanlarından anlamlı düzeyde yüksektir (p:0.011). Diğer hastalık
gruplarındaki çocukların babalarının depersonalizasyon puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre babaların kişisel başarı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Otistik çocuğa sahip
babaların kişisel başarı puanları, çocukluk çağı kanseri tanılı çocukların babalarından
(p:0.002) anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarındaki çocukların babalarının
kişisel başarı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
58
Tip 1 Diabet
Çocukluk Çağı Kanseri
Mental Retardasyon
Otizm
Tablo 16: Gruplarda Ayrı Ayrı Ebeveynlerin Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi*
Anne
Baba
Ort±SD
Ort±SD
Beck Anksiyete Puanı
26,32±14,62
15,65±12,75
0,014
Durumluluk Kaygı Puanı
40,60±5,65
41,30±6,05
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
49,12±7,79
45,75±6,19
A.D.
Beck Depresyon Puanı
21,80±10,48
14,45±10,16
0,022
Duygusal Tükenmişlik Puanı
14,12±7,45
8,60±6,02
0,011
Depersonalizasyon Puanı
6,20±3,22
4,50±3,33
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
10,56±3,85
11,60±5,49
A.D.
Beck Anksiyete Puanı
17,67±13,57
11,83±8,20
0,016
Durumluluk Kaygı Puanı
41,78±7,02
44,17±5,46
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
48,58±6,25
49,12±6,84
A.D.
Beck Depresyon Puanı
17,63±12,30
15,58±10,39
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
10,26±7,07
10,00±8,15
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
4,87±3,63
5,85±3,63
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
9,21±5,64
8,75±5,28
A.D.
Beck Anksiyete Puanı
18,35±12,57
14,43±11,14
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
43,12±6,50
40,95±6,36
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
48,10±8,37
48,00±7,67
A.D.
Beck Depresyon Puanı
18,32±10,08
14,41±7,85
0,047
Duygusal Tükenmişlik Puanı
7,85±6,00
6,89±6,14
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
4,15±3,15
4,65±3,22
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
8,40±5,22
6,37±4,86
A.D.
Beck Anksiyete Puanı
18,74±12,86
11,18±8,16
0,023
Durumluluk Kaygı Puanı
41,60±5,72
40,50±4,90
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
47,65±6,65
46,32±5,30
A.D.
Beck Depresyon Puanı
15,17±10,53
8,64±6,09
0,015
Duygusal Tükenmişlik Puanı
7,17±5,13
4,86±3,25
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
4,48±3,52
3,13±2,41
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
6,56±3,69
7,63±5,82
A.D.
*Student t test kullanıldı.
A.D.: Anlamlı Değil
59
p
Otizm Grubunda;
Annelerin beck anksiyete puanları, babaların puanlarından istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Ebeveynlerin durumluluk ve sürekli kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Annelerin beck depresyon puanları, babaların puanlarından istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Annelerin duygusal tükenmişlik puanları, babaların puanlarından istatistiksel
olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Annelerin depersonalizasyon puanları, babaların puanlarından daha yüksek
olmakla birlikte, bu farklılık anlamlılığa yakın ancak istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamıştır.
Ebeveynlerin kişisel başarı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır.
Mental Retardasyon Grubunda;
Annelerin beck anksiyete puanları, babaların puanlarından istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Annelerin durumluluk kaygı puanları, babaların puanlarından daha düşük
olmakla birlikte, bu farklılık anlamlılığa yakın ancak istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamıştır.
Ebeveynlerin sürekli kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır.
Ebeveynlerin beck depresyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Ebeveynlerin duygusal tükenmişlik, depersonalizasyon ve kişisel başarı puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Çocukluk Çağı Kanseri Grubunda;
Ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır.
Ebeveynlerin durumluluk ve sürekli kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
60
Annelerin beck depresyon puanları, babaların puanlarından istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Ebeveynlerin duygusal tükenmişlik, depersonalizasyon ve kişisel başarı puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Tip 1 Diabet Grubunda;
Annelerin beck anksiyete puanları, babaların puanlarından istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Ebeveynlerin durumluluk ve sürekli kaygı puan ortalamaları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Annelerin beck depresyon puanları, babaların puanlarından istatistiksel olarak
anlamlı düzeyde yüksektir (p<0.05).
Annelerin duygusal tükenmişlik puanları, babaların puanlarından daha yüksek
olmakla birlikte, bu farklılık anlamlılığa yakın ancak istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamıştır.
Ebeveynlerin depersonalizasyon ve kişisel başarı puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
61
Tablo 17: Yaş Gruplarında Ayrı Ayrı Hastalık Tanılarına Göre Ölçek Puanlarının
Değerlendirilmesi*
Mental
Çocukluk
Retardasyon
çağı kanseri
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
32,25±15,66
(29,5)
41,12±6,05
(41)
50,87±8,30
(51,5)
22,87±12,08
(21)
17,62±6,58
(20)
6,12±3,13
(6)
10,87±3,09
(10,5)
21,00±22,53
(9)
34,00±9,16
(36)
49,33±10,11
(44)
19,33±4,16
(18)
11,33±1,15
(12)
4,00±4,00
(4)
10,66±3,51
(11)
20,00±13,96
(17)
43,33±6,93
(42,5)
46,78±7,94
(44,5)
16,67±8,71
(15)
7,11±6,72
(7,5)
3,83±4,13
(3)
7,66±6,35
(6,5)
17,71±15,45
(13)
39,85±3,08
(41)
49,85±5,01
(50)
16,71±12,54
(18)
7,28±5,99
(7)
3,57±3,04
(3)
6,00±4,72
(5)
Beck Anksiyete Puanı
27,18±15,36
15,53±13,96
15,44±8,34
13,64±9,81
0,018
Durumluluk Kaygı Puanı
41,18±8,37
41,73±3,90
42,15±5,71
42,43±6,51
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
47,54±8,28
47,80±6,33
47,44±5,26
46,71±5,28
A.D.
Beck Depresyon Puanı
20,36±9,73
12,46±10,16
15,18±8,65
12,50±10,48
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
11,54±7,38
10,00±9,98
7,51±6,12
6,00±3,90
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
6,27±3,53
4,73±2,34
4,48±2,39
4,28±3,54
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
12,73±4,19
9,93±5,06
6,92±5,22
6,57±4,50
0,004
Beck Anksiyete Puanı
16,07±11,59
14,50±10,05
14,96±12,97
16,73±12,05
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
40,42±3,48
42,73±4,77
41,14±6,72
41,36±5,38
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
47,71±7,68
47,83±6,60
47,82±9,01
46,63±7,25
A.D.
Beck Depresyon Puanı
16,07±11,99
18,30±13,49
16,67±10,37
10,89±7,63
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
6,92±4,81
10,26±7,66
6,17±5,98
5,47±4,49
0,029
Depersonalizasyon Puanı
4,92±3,29
5,36±3,90
4,42±3,27
4,00±3,12
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
10,21±5,02
9,43±6,57
6,89±4,93
6,68±3,41
A.D.
Beck Anksiyete Puanı
15,75±11,97
14,53±11,38
15,53±13,20
8,80±3,63
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
41,08±5,63
44,18±7,56
41,46±7,25
37,80±2,16
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
45,41±4,60
49,97±6,29
51,54±9,98
45,20±3,42
A.D.
Beck Depresyon Puanı
16,83±9,78
16,82±10,38
16,84±8,56
8,00±2,34
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
13,33±7,26
10,00±8,13
9,77±4,95
6,60±4,09
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
4,83±3,56
5,64±3,90
5,07±3,17
2,20±1,09
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
10,50±5,43
8,18±4,77
8,54±3,33
11,60±8,65
A.D.
Otizm
Beck Anksiyete Puanı
Durumluluk Kaygı Puanı
**<30
Sürekli Kaygı Puanı
Beck Depresyon Puanı
Duygusal Tükenmişlik Puanı
Depersonalizasyon Puanı
40 yaş ve üzeri
35-39
30-34
Kişisel Başarı Puanı
*Oneway ANOVA testi kullanıldı.
**Kruskal Wallis Test
62
A.D.: Anlamlı Değil
Tip 1 diabet
p
A.D
A.D.
A.D.
A.D.
0,005
A.D.
A.D.
30 Yaş Altı Ebeveynlerde;
Gruplara göre 30 yaş altı ebeveynlerin beck anksiyete, durumluluk kaygı, sürekli
kaygı, beck depresyon, despersonalizasyon ve kişisel başarı puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre 30 yaş altı ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları arasında
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Otistik çocuğa
sahip 30 yaş altı ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları, çocukluk çağı kanseri
(p:0.003) ve tip 1 diabet tanılı (p:0.018) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından
anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre 30 yaş altı ebeveynlerin
duygusal tükenmişlik puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
30-34 Yaş Arasıı Ebeveynlerde;
Gruplara göre 30-34 yaş arası ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Otistik çocuğa sahip 30-34
yaş arası ebeveynlerin beck anksiyete puanları, mental retardasyon (p:0.050), çocukluk
çağı kanseri (p:0.027) ve tip 1 diabet tanılı (p:0.022) çocuklara sahip ebeveynlerin
puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre 30-34 yaş arası
ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gruplara göre 30-34 yaş arası ebeveynlerin durumluluk kaygı, sürekli kaygı,
beck depresyon, duygusal tükenmişlik ve depersonalizasyon puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre 30-34 yaş arası ebeveynlerin kişisel başarı puanları arasında
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Otistik çocuğa
sahip 30-34 yaş arası ebeveynlerin kişisel başarı puanları, çocukluk çağı kanseri
(p:0.008) ve tip 1 diabet tanılı (p:0.014) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından
anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre 30-34 yaş arası ebeveynlerin
kişisel başarı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
35-39 Yaş Arası Ebeveynlerde;
Gruplara göre 35-39 yaş altı ebeveynlerin beck anksiyete, durumluluk kaygı,
sürekli kaygı, beck depresyon, despersonalizasyon ve kişisel başarı puan ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
63
Gruplara göre 35-39 yaş arası ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental
retardasyonlu çocuğa sahip 35-39 yaş arası ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları,
tip 1 diabet tanılı (p:0.047) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde
yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre 35-39 yaş altı ebeveynlerin duygusal
tükenmişlik puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
40 Yaş ve Üzeri Ebeveynlerde;
Gruplara göre 40 yaş ve üzeri ebeveynlerin beck anksiyete, durumluluk kaygı,
sürekli kaygı, beck depresyon, duygusal tükenmişlik, depersonalizasyon ve kişisel başarı
puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
64
Tablo 18: Eğitim Durumu Gruplarına Ayrı Ayrı Hastalık Tanılarına Göre Ölçek
Puanlarının Değerlendirilmesi*
Otizm
Mental
Çocukluk
Retardasyon
çağı kanseri
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
15,90±9,52
(15,5)
41,10±4,17
(42)
46,60±5,16
(47)
17,20±11,48
(18,5)
9,40±11,60
(5)
5,20±4,13
(4,5)
6,40±4,67
(7)
16,80±11,73
(14)
41,40±8,65
(41)
42,40±6,26
(44)
17,80±7,01
(16)
5,80±4,49
(5)
4,20±3,49
(6)
7,80±6,57
(6)
10,00±2,64
(11)
39,67±3,05
(39)
42,67±2,30
(44)
10,67±1,15
(10)
9,00±2,00
(9)
4,00±1,73
(3)
6,33±0,57
(6)
Ort±SD
Beck Anksiyete Puanı
-
**Okuma Yazma
Durumluluk Kaygı Puanı
-
Sürekli Kaygı Puanı
-
Beck Depresyon Puanı
-
Duygusal Tükenmişlik Puanı
Depersonalizasyon Puanı
-
Lise ve Üzeri
Ortaokul
İlkokul
Kişisel Başarı Puanı
Tip 1 diabet
p
A.D.
A.D.
A.D.
A.D.
A.D.
A.D.
A.D.
Beck Anksiyete Puanı
26,18±16,53
14,78±11,96
16,70±13,13
16,60±12,60
0,023
Durumluluk Kaygı Puanı
41,93±5,86
43,23±6,24
42,81±6,87
41,20±5,88
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
50,87±6,08
49,21±6,58
49,76±8,21
48,03±6,25
A.D.
Beck Depresyon Puanı
20,81±12,34
16,81±11,68
17,56±10,43
12,70±9,51
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
12,50±8,06
10,00±7,16
7,40±6,59
6,36±4,78
0,005
Depersonalizasyon Puanı
6,25±3,41
5,50±3,68
5,01±3,34
4,10±3,43
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
12,25±4,71
9,68±5,43
6,07±4,86
7,56±5,30
0,001
Beck Anksiyete Puanı
22,71±12,11
13,16±5,23
13,50±6,52
13,57±10,03
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
41,28±7,34
43,17±4,07
41,20±4,70
41,57±4,39
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
47,78±7,81
48,16±4,49
48,00±5,79
48,28±5,08
A.D.
Beck Depresyon Puanı
19,64±10,44
18,33±8,93
13,90±5,88
9,57±8,99
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
11,64±6,54
8,33±3,78
6,30±5,85
4,42±3,20
0,032
Depersonalizasyon Puanı
5,42±3,34
4,00±3,95
2,30±2,66
3,00±2,45
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
10,57±4,97
5,67±5,95
9,60±4,55
5,71±5,34
A.D.
Beck Anksiyete Puanı
15,21±14,02
15,72±15,13
16,25±10,77
10,80±7,05
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
39,42±3,95
42,63±9,79
39,68±5,12
40,40±4,82
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
43,71±6,67
49,18±8,23
43,93±6,78
41,60±3,13
A.D.
Beck Depresyon Puanı
14,00±8,65
14,45±12,30
12,62±4,52
11,80±11,47
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
9,85±6,90
12,54±7,13
8,25±4,82
4,60±4,22
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
4,57±3,41
5,27±3,13
3,75±2,20
3,20±2,38
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
9,92±4,28
9,45±5,30
10,00±4,66
6,60±1,67
A.D.
*Oneway ANOVA testi kullanıldı.
**Kruskal Wallis Test
65
A.D.:Anlamlı Değil
Eğitim Düzeyi Okuma- Yazma Seviyesinde Olan Ebeveynlerde;
Gruplara göre okuma- yazma bilen ebeveynlerin beck anksiyete, durumluluk
kaygı, sürekli kaygı, beck depresyon, duygusal tükenmişlik, depersonalizasyon ve
kişisel başarı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
İlkokul Mezunu Ebeveynlerde;
Gruplara göre ilkokul mezunu ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Otistik çocuğa sahip ilkokul
mezunu ebeveynlerin beck anksiyete puanları, mental retardasyon (p:0.011), çocukluk
çağı kanseri (p:0.050) ve tip 1 diabet tanılı (p:0.044) çocuklara sahip ebeveynlerin
puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre ilkokul mezunu
ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gruplara göre ilkokul mezunu ebeveynlerin durumluluk kaygı, sürekli kaygı,
beck depresyon ve depersonalizasyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre ilkokul mezunu ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları
arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01).
Otistik çocuğa sahip ilkokul mezunu ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları,
çocukluk çağı kanseri (p:0.040) ve tip 1 diabet tanılı (p:0.018) çocuklara sahip
ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre
ilkokul mezunu ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre ilkokul mezunu ebeveynlerin kişisel başarı puanları arasında
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Otistik çocuğa
sahip ilkokul mezunu ebeveynlerin kişisel başarı puanları, çocukluk çağı kanseri
(p:0.001) ve tip 1 diabet tanılı (p:0.020) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından
anlamlı şekilde yüksektir. Mental retardasyonlu çocuğa sahip ilkokul mezunu
ebeveynlerin kişisel başarı puanları, çocukluk çağı kanseri tanılı (p:0.001) çocuklara
sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına
göre ilkokul mezunu ebeveynlerin kişisel başarı puanları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
66
Ortaokul Mezunu Ebeveynlerde;
Gruplara göre ortaokul mezunu ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında
anlamlılığa
yakın
olmakla
birlikte
istatistiksel
olarak
anlamlı
bir
farklılık
bulunmamaktadır. Anlamlı bir farklılık bulunmamakla birlikte otistik çocuğa sahip
ortaokul mezunu ebeveynlerin beck anksiyete puanlarının, mental retardasyon, çocukluk
çağı kanseri ve tip 1 diabet tanılı çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından daha
yüksek oluşu dikkat çekicidir.
Gruplara göre ortaokul mezunu ebeveynlerin durumluluk kaygı, sürekli kaygı,
beck depresyon, depersonalizasyon ve kişisel başarı puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre ortaokul mezunu ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Otistik çocuğa
sahip ortaokul mezunu ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları, tip 1 diabet tanılı
(p:0.037) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer
hastalık gruplarına göre ortaokul mezunu ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Lise ve Üzeri Mezunu Olan Ebeveynlerde;
Gruplara göre lise ve üzerinde eğitim düzeyine sahip ebeveynlerin beck
anksiyete, durumluluk kaygı, sürekli kaygı, beck depresyon, duygusal tükenmişlik,
despersonalizasyon ve kişisel başarı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
67
Tablo
19:
Evdeki
Çocuk
Sayısına
Göre
Tanıların
Ölçek
Puanlarının
Değerlendirilmesi*
Mental
Çocukluk
Tip 1
Retardasyon
çağı kanseri
Diabet
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Beck Anksiyete Puanı
15,87±8,37
18,00±15,03
13,18±9,49
13,00±6,92
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
40,62±7,59
45,80±7,48
42,00±4,64
44,37±3,29
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
48,37±8,36
50,20±6,59
44,72±5,86
48,25±6,88
A.D.
Beck Depresyon Puanı
18,62±10,96
14,60±10,49
13,09±7,72
9,62±9,36
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
10,50±6,23
8,50±5,93
6,54±4,22
3,50±3,58
0,050
Depersonalizasyon Puanı
6,12±1,72
6,10±2,42
4,72±3,06
3,62±1,06
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
13,75±3,92
9,10±5,06
4,54±4,82
7,37±3,99
0,001
Beck Anksiyete Puanı
20,27±15,64
11,82±10,47
17,11±13,53
15,80±13,86
0,047
Durumluluk Kaygı Puanı
40,58±5,55
42,77±7,07
42,58±6,71
42,20±6,96
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
46,24±7,01
48,47±6,73
47,93±7,38
47,86±5,73
A.D.
Beck Depresyon Puanı
16,10±10,03
13,65±10,09
15,39±9,88
13,13±8,88
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
10,55±7,33
10,00±6,70
6,25±6,36
6,80±4,74
0,014
Depersonalizasyon Puanı
4,75±3,69
4,95±3,53
4,11±3,37
4,40±4,25
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
9,69±4,32
8,57±5,37
6,35±4,62
6,13±6,62
0,021
Beck Anksiyete Puanı
31,83±11,85
14,66±10,02
16,59±10,51
16,71±12,07
0,017
Durumluluk Kaygı Puanı
43,83±4,95
43,11±5,45
40,06±6,21
38,93±4,43
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
51,00±5,25
49,61±5,84
48,41±6,94
46,64±6,60
A.D.
Beck Depresyon Puanı
29,17±10,26
18,17±12,51
18,88±8,20
13,35±10,56
0,033
Duygusal Tükenmişlik Puanı
17,00±6,44
8,72±8,11
8,23±6,05
5,92±5,01
0,013
Depersonalizasyon Puanı
7,83±2,78
4,16±3,29
4,70±2,93
3,71±2,86
0,049
Kişisel Başarı Puanı
11,83±4,26
9,28±6,21
8,94±5,57
6,78±3,68
A.D.
Beck Anksiyete Puanı
-
20,05±11,47
15,67±10,58
12,75±9,53
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
-
41,47±5,02
42,33±7,41
39,37±2,32
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
-
48,15±6,88
50,40±11,25
44,75±4,80
A.D.
Beck Depresyon Puanı
-
22,68±11,69
17,93±8,39
9,75±7,57
0,014
Duygusal Tükenmişlik Puanı
-
12,63±9,24
10,00±5,84
7,37±2,82
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
-
6,84±4,36
4,73±3,19
3,12±2,35
0,049
Kişisel Başarı Puanı
-
9,57±5,42
10,27±4,52
9,12±3,22
A.D.
4 ve Üzeri Çocuk
3 Çocuk
2 Çocuk
1 Çocuk
Otizm
*Oneway ANOVA testi kullanıldı.
A.D.: Anlamlı Değil
68
p
1 Çocuğu Olan Ebeveynlerde;
Gruplara göre bir çocuğu olan ebeveynlerin beck anksiyete, durumluluk kaygı,
sürekli kaygı, beck depresyon ve depersonalizasyon puan ortalamaları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre bir çocuğu olan ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Otistik çocuğa
sahip ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları, tip 1 diabet tanılı (p:0.045) çocuklara
sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına
göre bir çocuğa sahip ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre bir çocuğu olan ebeveynlerin kişisel başarı puanları arasında
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Otistik çocuğa
sahip ilkokul ebeveynlerin kişisel başarı puanları, çocukluk çağı kanseri (p:0.001) ve tip
1 diabet tanılı (p:0.040) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde
yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre bir çocuğu olan ebeveynlerin kişisel başarı
puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
2 Çocuklu Ebeveynlerde;
Gruplara göre iki çocuğu olan ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Biri Otistik toplam iki
çocuğa sahip ebeveynlerin beck anksiyete puanları, biri mental retardasyonlu (p:0.048)
iki çocuğa sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık
gruplarına göre iki çocuğa sahip ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre iki çocuğu olan ebeveynlerin durumluluk kaygı, sürekli kaygı,
beck depresyon ve depersonalizasyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre iki çocuğu olan ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Biri çocukluk çağı
kanseri tanılı iki çocuğa ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları, otistik (p:0.036) ve
mental retardasyonlu (p:0.050) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı
şekilde düşüktür. Diğer hastalık gruplarına göre iki çocuğu olan ebeveynlerin duygusal
tükenmişlik puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
69
Gruplara göre iki çocuğu olan ebeveynlerin kişisel başarı puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Biri otistik iki çocuğa sahip
ebeveynlerin kişisel başarı puanları, çocukluk çağı kanseri (p:0.035) ve tip 1 diabet tanılı
(p:0.048) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer
hastalık gruplarına göre iki çocuğu olan ebeveynlerin kişisel başarı puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
3 Çocuklu Ebeveynlerde;
Gruplara göre üç çocuğu olan ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Biri Otistik toplam üç
çocuğa sahip ebeveynlerin beck anksiyete puanları, mental retardasyonlu (p:0.011),
çocukluk çağı kanseri (p:0.030) ve tip 1 diabet tanılı (p:0.039) çocuklara sahip
ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre üç
çocuğa sahip ebeveynlerin beck anksiyete puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre üç çocuğu olan ebeveynlerin durumluluk kaygı, sürekli kaygı ve
depersonalizasyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gruplara göre üç çocuğu olan ebeveynlerin beck depresyon puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Biri otistik üç çocuğa sahip
ebeveynlerin beck depresyon puanları, tip 1 diabet tanılı (p:0.018) çocuklara sahip
ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre üç
çocuğu olan ebeveynlerin beck depresyon puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı
bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre üç çocuğu olan ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Biri Otistik toplam
üç çocuğa sahip ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları, mental retardasyonlu
(p:0.050), çocukluk çağı kanseri (p:0.037) ve tip 1 diabet tanılı (p:0.007) çocuklara sahip
ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre üç
çocuğa sahip ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre üç çocuğu olan ebeveynlerin depersonalizsyon puanları arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Biri otistik üç çocuğa sahip
ebeveynlerin despersonalizasyon puanları, tip 1 diabet tanılı (p:0.036) çocuklara sahip
70
ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre üç
çocuğu olan ebeveynlerin depersonalizasyon puanları arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
4 ve Üzeri Sayıda Çocuğu Olan Ebeveynlerde;
Gruplara göre dört ve üzeri sayıda çocuğu olan ebeveynlerin beck anksiyete,
durumluluk kaygı, sürekli kaygı, duygusal tükenmişlik ve kişisel başarı puan
ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre dört ve üzeri sayıda çocuğu olan ebeveynlerin beck depresyon
puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental
retardasyonlu çocuğa sahip ebeveynlerin beck depresyon puanları, tip 1 diabet tanılı
(p:0.010) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer
hastalık gruplarına göre dört ve üzeri sayıda çocuğa sahip ebeveynlerin beck depresyon
puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre dört ve üzeri sayıda çocuğu olan ebeveynlerin depersonalizasyon
puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Mental
retardasyonlu çocuğa sahip ebeveynlerin depersonalizasyon puanları, tip 1 diabet tanılı
(p:0.050) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer
hastalık
gruplarına
depersonalizasyon
göre
puanları
dört
ve
arasında
üzeri
sayıda
istatistiksel
bulunmamaktadır.
71
çocuğa
olarak
sahip
anlamlı
ebeveynlerin
bir
farklılık
Tablo 20: Gelir Düzeyine Göre Tanıların Ölçek Puanlarının Değerlendirilmesi*
Mental
Çocukluk
Tip 1
Retardasyon
çağı kanseri
Diabet
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Beck Anksiyete Puanı
-
14,09±8,64
13,20±12,38
-
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
-
43,90±4,92
41,20±7,37
-
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
-
47,71±6,16
46,70±7,70
-
A.D.
Beck Depresyon Puanı
-
17,74±8,85
15,00±9,59
-
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
-
11,68±8,47
7,90±6,77
-
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
-
5,32±4,43
3,70±1,89
-
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
-
9,45±4,92
6,10±4,87
-
0,021
Beck Anksiyete Puanı
22,32±13,96
15,73±13,25
18,95±12,29
15,65±10,40
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
41,96±6,85
42,88±7,53
43,54±5,86
41,06±5,68
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
48,48±6,85
49,67±6,44
50,10±7,99
46,84±6,02
A.D.
Beck Depresyon Puanı
21,56±11,73
18,17±14,43
18,17±9,44
12,59±9,52
0,026
Duygusal Tükenmişlik Puanı
12,48±5,90
8,53±7,26
6,83±6,09
6,03±4,18
0,001
Depersonalizasyon Puanı
5,48±2,92
5,82±3,21
4,96±3,70
3,84±3,13
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
11,84±4,63
9,23±6,43
7,31±5,41
7,96±5,28
0,009
Beck Anksiyete Puanı
17,50±13,26
14,82±13,17
12,44±8,63
14,27±14,94
A.D.
Durumluluk Kaygı Puanı
39,55±4,05
41,54±6,42
38,61±5,91
41,27±4,67
A.D.
Sürekli Kaygı Puanı
46,16±8,10
49,13±7,09
44,05±6,54
48,36±6,18
A.D.
Beck Depresyon Puanı
14,05±8,71
12,82±8,60
12,44±6,23
10,36±9,21
A.D.
Duygusal Tükenmişlik Puanı
9,16±8,00
10,45±6,36
8,05±5,29
5,54±5,39
A.D.
Depersonalizasyon Puanı
5,00±3,91
4,59±3,05
3,78±2,60
3,63±3,26
A.D.
Kişisel Başarı Puanı
9,88±4,76
8,00±4,54
8,66±4,36
4,63±2,58
0,020
1000 YTL ve Üzeri
500-1000 YTL
**<500 YTL
Otizm
*Oneway ANOVA testi kullanıldı.
**Student t test
72
A.D.:Anlamlı Değil
p
Gelir Düzeyi 500 YTL’nin Altında Olan Ebeveynlerde;
Gruplara göre gelir düzeyi 500 YTL’nin altında olan ebeveynlerin beck
anksiyete, durumluluk kaygı, sürekli kaygı, beck depresyon, duygusal tükenmişlik ve
depersonalizasyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gelir düzeyi 500 YTL’nin altında ve mental retardasyonlu çocuğa sahip
ebeveynlerin kişisel başarı puanları, çocukluk çağı kanseri tanılı çocuğa sahip
ebeveynlerin puanlarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p:0.02).
Gelir Düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL Arasında Olan Ebeveynlerde;
Gruplara göre gelir düzeyi 500-1000 YTL arasında olan ebeveynlerin beck
anksiyete, durumluluk kaygı, sürekli kaygı ve depersonalizasyon puan ortalamaları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Gruplara göre gelir düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında olan ebeveynlerin
beck depresyon puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır
(p<0.05). Gelir düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında ve otistik çocuğu olan
ebeveynlerin beck depresyon puanları, tip 1 diabet tanılı (p:0.018) çocuklara sahip
ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre gelir
düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında olan ebeveynlerin beck depresyon puanları
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre gelir düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında olan ebeveynlerin
duygusal tükenmişlik puanları arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık
bulunmaktadır (p<0.01). Gelir düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında ve otistik çocuğu
olan ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları, çocukluk çağı kanseri (p:0.001) ve tip
1 diabet tanılı (p:0.001) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde
yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre gelir düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında
olan ebeveynlerin duygusal tükenmişlik puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır.
Gruplara göre gelir düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında olan ebeveynlerin
kişisel başarı puanları arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık
bulunmaktadır (p<0.01). Gelir düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında ve otistik çocuğu
olan ebeveynlerin kişisel başarı puanları, çocukluk çağı kanseri (p:0.006) ve tip 1 diabet
tanılı (p:0.047) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir.
Diğer hastalık gruplarına göre gelir düzeyi 500 YTL ile 1000 YTL arasında olan
73
ebeveynlerin kişisel başarı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gelir Düzeyi 1000 YTL’nin Üzerinde Olan Ebeveynlerde;
Gruplara göre gelir düzeyi 1000 YTL’nin üzerinde olan ebeveynlerin beck
anksiyete, durumluluk kaygı, sürekli kaygı, beck depresyon, duygusal tükenmişlik ve
depersonalizasyon puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
Gruplara göre gelir düzeyi 1000 YTL’nin üzerinde olan ebeveynlerin kişisel
başarı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05).
Gelir düzeyi 1000 YTL’nin üzerinde olan ebeveynlerin kişisel başarı puanları, tip 1
diabet tanılı (p:0.012) çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde
yüksektir. Diğer hastalık gruplarına göre gelir düzeyi 1000 YTL’nin üzerinde olan
ebeveynlerin kişisel başarı puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır.
74
5. TARTIŞMA ve SONUÇ
Kronik bir hastalığa sahip olan bir çocuğa bakmak, ebeveynler için önemli bir
stresör etkendir. Duygusal stres (zorlanma) özellikle tanı anında ve hastalığın
şiddetlendiği dönemlerde sık karşılaşılan bir durumdur. Anneler, sıklıkla kronik hastalık
tanılı çocuğun bakımını üstlenir. Aile yaşamına yansıyan negatif etkilerde babalara
oranla daha fazla etkilenebilirler (23).
Farklı büyüklükte ve farklı yöntemlerin uygulandığı birçok araştırmada çocukluk
çağı kronik hastalıklarının aileye psikolojik ve psikososyal etkileri incelenmiş, çeşitli
sonuçlar yayımlnmıştır. Birçok çalışma, kronik hastalığa sahip çocukların anne ve
babalarının emosyonel açıdan risk altında olduğunu vurgulamaktadır.
Toros ve ark. gerçekleştirdiği bir araştırmada, kronik hastalığı olan çocukların
anne ve babalarındaki depresyon ve anksiyete düzeyleri araştırılmış, kanser tanısı alan
çocukların anne (depresyon p:.012, aksiyete p:±.000) ve babalarında (depresyon p:.000,
anksiyete p:.02), diğer kronik hastalık tanılı çocukların anne ve babalarıyla sağlıklı
çocuğa sahip anne ve babalardan daha yüksek depresyon ve anksiyete düzeyleri
saptanmıştır (3). Öztürk ve ark. yaptıkları bir çalışmada hemofili tanılı çocukların
annelerinde emosyonel zorlanmayı araştırmıştır. Çalışmada annelerin %83’ünün
hastalığın kendi yaşamlarını kısıtladığı ve ruhsal durumlarını etkilediği düşüncesinde
olduğunu saptamışlardır. Kontrol grubuna göre hemofili tanısı alan çocukların
annelerinde Beck depresyon ve Beck anksiyete ölçeklerinde istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksek puan saptanmıştır (24). Pai ve ark. pediatrik kanserlerin ebeveynlere ve
aile fonksiyonlarına etkisini gösteren, 29 çalışmayı kapsayan bir meta-analizinde yeni
tanı alan çocukların anne ve babalarının sağlıklı kontrol gruplarına göre daha fazla stres
yaşadıklarını belirtmişlerdir. Yine bu araştırmaya göre, annelerin babalara oranla
tanıdan 12 ay sonra bile daha fazla emosyonel zorlanma yaşadıkları bildirilmiştir (25).
Wijnberg-Williams ve ark. kanser tanısı almış çocuğa sahip 115 ebeveyni kapsayan bir
araştırmasında kontrol grubuna oranla %27 gibi yüksek bir oranda ebeveynlerde genel
sağlık anketi puanlarında yükseklik saptanmıştır. Aynı çalışmada annelerin babalara
oranla anksiyete puanları daha yüksek bulunmuş; relaps görülen çocukların
ebeveynlerinde iyileşen ya da vefat eden çocukların ebeveynlerinden daha yüksek
oranda anksiyete düzeyleri saptanmıştır (26). Murphy ve ark. ise 20 kanser tanısı almış
çocuğun babasını, 20 kanser tanısı almış anne ve 20 sağlıklı çocuğun babası ile
karşılaştırmış ve gruplar arasında fark saptamamıştır (27).
75
Çalışmamızda otistik bozukluk, mental retardasyon, çocukluk çağı kanseri ve tip
1 diabet tanısı almış çocukların ebeveynlerinde depresyon araştırıldı. Tüm annelerin
%49.3’ünde, tüm babaların ise %34.9’unda depresyon görüldü. Otistik çocukların
annelerinde saptanan depresyon oranı diğer gruplara göre daha yüksek idi. Babalarda ise
mental retardasyonlu çocukların babalarının depresyon yüzdesi %46.3 oranında olup
diğer gruplara oranla daha yüksek saptandı.
Annelerde babalara oranla depresyonun daha yüksek oranda görülmesi üç
nedenden dolayı olabilir: başa çıkmada cinsiyet farklılığının rol oynaması, aile yapısının
temelini oluşturan rol modelleri, sosyal desteklerden faydalanma farklılıkları. Anne,
çocuğun primer bakımından ve hastalıkla ilgilenmeden (doktor kontrolleri, ilaçların
çocuğa eksiksiz ve zamanında verilmesi, refakatçi olma) genellikle kendini sorumlu
tutar. Çalışan anne işini bırakır. Birçok zaman anne çocuğun hastalığıyla direkt olarak
yüzleşerek hastalıkla başa çıkmaya çalışır. Baba ise çoğu zaman ailenin ekonomik
sorumluluğunu üstlenmiştir. Murphy ve ark. babaların işte geçirdikleri zamanı arttırarak
hastalıkla başa çıkmayı başardıklarını savunmuştur (27). Çalışmamızda annelerin
%87.3’ü herhangi bir işte çalışmamaktaydı; oysa babalarda bu oran oldukça düşüktü
(%20.9).
Sosyal desteklerden faydalanma (örn. eğitim) depresyon ve anksiyete ile başa
çıkmada önemlidir. Eğitim düzeyinin artması tükenmişliğin bir belirteci olan kişisel
başarıyı etkilediğini düşünmekteyiz. Bilindiği gibi kişisel başarı düzeyi tükenmişlik ile
ters orantılıdır. Akçakın ve ark. otistik çocukların anne ve babalarının eğitim düzeylerini
zeka geriliği tanısı almış diğer grubun anne ve babalarından daha yüksek bulmuştur
(28). Çalışmamızda otizm tanısı alan çocuklara sahip anne ve babaların eğitim düzeyleri
diğer grupların anne ve babalarının eğitim düzeyinden daha yüksek saptandı. Aynı
şekilde genel olarak otism tanılı çocukların anne ve babalarının kişisel başarı puanları
diğer gruplara oranla yüksek saptandı. İlginç bir şekilde en yüksek düzeyde eğitim
düzeyine sahip otism tanısı almış çocukların anne ve babalarının eğitim düzeyi arttıkça
depresyon ve anksiyete puanlarının azaldığı saptandı. Sucuoğlu’nun özürlü çocuğu olan
anne babaların gereksinimlerinin belirlenmesi için yaptığı çalışmada özellikle bilgi
gereksiniminin temel ihtiyaç olduğunu saptamıştır. Çalışmada annelerin %90.9’u benzer
özellikte çocuğu olan anne babalar hakkında yazılı materyal okuma gereksinimini,
babaların %84'ü ise çocuğa bazı beceriler öğretebilme konusunda bilgi gereksinimini
öncelikli gereksinim olarak ifade etmiştir (29).
76
Chang ve ark. güney Tayvan’da yaptıkları bir çalışmada otism tanılı çocukların
annelerinde %36 depresyon, %46 anksiyete ve %9 depresyon ve anksiyete birlikteliği
bulmuştur (30). Olsson-Hwang’ın yaptığı bir çalışmada ise otism tanısı alan çocukların
anne babaları ile zeka geriliği tanısı almış çocukların anne babaları karşılaştırılmıştır.
Çalışmada otism tanılı çocukların annelerinin depresyon puanları en yüksek (ort. 11.8)
olarak saptanmış; zeka geriliği tanılı çocukların annelerinin depresyon puanları (ort. 9.2)
otism tanısı alan çocukların babalarının depresyon puanlarından (ort. 6.2) yüksek
saptanmıştır. Zeka geriliği saptanan çocukların babalarının depresyon puanları (ort. 5.0)
kontrol annelerin (ort. 5.0) puanlarına eşit, kontrol babalarınkinden (ort. 4.1) yüksektir
(31). Uğuz ve ark. mental retarde, otizm, serebral palsi tanısı almış çocukların anneleri
ile kontrol grubunu karşılaştırdığı çalışmada, gruplar tek tek karşılaştırıldığında
annelerin beck depresyon ve beck anksiyete puanlarında anlamlı bir fark saptanmamış
olmakla birlikte, engelli çocuğa sahip annelerde engelli çocuğa sahip olmayan annelere
göre depresyon ve anksiyete düzeyinin daha yüksek olduğunu saptamıştır (32).
Herken ve arkadaşlarının yaptığı bir araştırmada 21 adet down sendromu tanılı
çocuğun anne ve babasının beck depresyon puanları karşılaştırılmış, annelerin puanları
ort. 20.81±9.61, babaların puanları 13±6.04 olarak saptanmıştır. Karşılaştırıldığında
annelerin puanları anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (33). Çalışmamızda mental
retarde çocukların anne beck depresyon puanları 17.63±12.30, babaların puanları
15.58±10.39 olarak saptandı. Verilerimiz Herkel ve arkadaşlarının verileriyle paralel
gitmiştir.
Ryde ve arkadaşlarının yaptığı çalışmasında 18 psikotik çocuğun annesi, 18
çeşitli motor engelli çocuğun annesi, 13 down sendromu tanılı çocuğun annesi ve 13
sağlam çocuğun annesinde aksiyete puanları karşılaştırıldığında %50 oranında psikotik
çocuğun annesinde yüksek anksiyete puanları saptanmıştır (34).
Çalışmamızda
annelerin
hastalık
gruplarına
göre
ölçek
puanları
karşılaştırıldığında otizm tanılı çocukların annelerinin beck anksiyete puanları (ort.
26.32±14.62 p<0.05) diğer gruplardan daha yüksek saptandı. Aynı şekilde otizm tanılı
çocukların annelerinin beck depresyon puanları (ort. 21.80±10.48) diğer gruplardan
yüksek olarak hesaplandı. Maslach tükenmişlik ölçeğinde de diğer gruplara göre
duygusal tükenmişlikte ve depersonalizasyon puanlarında otizm tanılı çocukların
annelerinin puanları (ort. 14.12±7.45 p<0.01, 6.20±3.2) yüksek olduğu görüldü. Kişisel
başarı puanı otizm tanılı çocukların annelerinde diğer gruplara göre yüksek olmasına
77
rağmen tüm gruplarda düşüktü. Bu otizm tanılı çocuğa sahip annelerin diğer gruplardaki
annelere göre daha fazla tükenmişliğinin olduğunu göstermektedir.
Yaptığımız çalışmamızda babaların hastalık gruplarına göre ölçek puanları
karşılaştırıldığında istatiksel açıdan fark saptanmasa da, otizm tanılı çocukların
babaların beck anksiyete puanlarının (ort. 15.65±12.75) diğer gruplardan daha yüksek
olduğu görüldü. Bununla beraber mental retardasyon tanılı çocukların babaların beck
depresyon puanlarının (ort. 15.58±10.39 p<0.05) diğer gruplardan yüksek olarak
hesaplandı. Maslach tükenmişlik ölçeğinde de diğer gruplara göre duygusal
tükenmişlikte (ort. 10.00±8.15 p<0.05) ve depersonalizasyon puanlarında mental
retardasyon tanılı çocukların babalarının puanları (ort. 5.85±3.63 p<0.05) yüksek olduğu
görüldü. Kişisel başarı puanı mental retardasyon tanılı çocukların babalarında diğer
gruplara göre yüksek olmasına rağmen tüm gruplarda düşüktü.
Araştırmamızda
anne
ve
babalar
ayrı
ayrı
ölçek
puanlarına
göre
değerlendirildiğinde tüm hastalık gruplarda anneler babalara oranla daha yüksek beck
anksiyete ve beck depresyon puanları almıştır. Aynı şekilde annelerin tükenmişliği
babalara oranla daha yüksektir. Tüm gruplarda anne ve babalarda durumluk (STAI-1) –
sürekli kaygı envanterine (STAI-2) bakıldığında içinde bulundukları durum ve
koşullardan bağımsız olarak sürekli bir kaygı halinde oldukları dikkat çekicidir. Bazı
kültürlerde olduğu gibi bizim kültürümüzde de genellikle ailenin geçimi ile ilgili maddi
sorumlulukları babalar üstlenirken, anneler daha çok evde kalmakta, ev dışında iş ortamı
olamadığı gibi arkadaş ilişkilerinde de daha sınırlı olmakta ve gün boyu çocukların
bakımını üstlenmek zorunda kalmaktadırlar. Bu nedenlerden dolayı tüm gruplardaki
çocukların annelerinde ortalama puanların babaların ortalama puanlarına göre anlamlı
düzeyde yüksek olması beklenen bir sonuçtu. Burada şaşırtıcı bulduğumuz mental
hastalık tanısı almış çocukların ebeveynlerinin ölçek puanlarında, tanının ketoasidoz
tablosunda çoğunlukla acil polikliniklerde konduğu, ani olarak ailenin hayatına giren tip
1 diabet gibi bir hastalık ile uzun tedavi sürecinde çeşitli zorluklarla karşılaşılan (örn.
kemoterapinin yol açtığı saç dökülmesi, uzun süre hospitalizasyon, tedavi süresince
sürekli agresif bir girişim olarak damar yolu açılması veya kan alma, kemoteropatiklerin
ciddi yan etkileri gibi travmatik yaşantılar…) çocukluk çağı kanseri gibi organik
hastalık tanısı alan çocukların ebeveynlerinden daha yüksek puan almalarıydı. Burada
akla, organik hastalıkla karşılaşan ebeveynlerin hastanede, çocuklarının bir şekilde
iyileşeceği umudu gelmektedir.
78
Çavuşoğlu kronik böbrek yetmezliği, diabet ve epilepsili çocukları aileleriyle
yaptığı bir araştırmada ailelerin çoğunun, çocuğun bakımında bunaltı yaşadıklarını ve
onlara hastalıkla baş etmede destek olacak kişilerin bulunmadığını tespit etmiştir.
Çocuğun hastalığı nedeniyle ailenin iş ve sosyal yaşantısının ve aile üyelerinin birbiriyle
olan ilişkilerinin etkilendiğini saptamıştır (35). Landolt ve ark. tip 1 diabetli çocukların
anne babalarında posttravmatik stres bozukluğu (PTSD) prevalansını araştırmış ve %16%22 oranında annelerde, %8-%14 oranında babalarda PTSD saptamıştır (36).
Stoppelbein ve arkadaşları pediatrik kanser ve tip 1 diabet tanılı çocukların annelerinde
PTSD oranlarını araştırmış, her iki grupta anlamlı bir farklılık bulamamıştır. Çalışmada
diabet grubunda PTSD oranı %6.5, kanser grubunda ise %5 iken totalde PTSD
prevalansı %7 olarak saptanmıştır (37). Bizim çalışmamızda da tüm ölçeklerde diabet
tanısı alan çocukların anne ve babalarının puanları diğer gruplardaki anne ve babaların
puanlarından düşük saptandı.
Literatürlerde mental retardasyon tanılı çocukların yaş ortalamasının 10-14 yaş
arasında pik yapacağı, erkeklerde kadınlara göre daha fazla görüldüğü bildirilmiştir.
Aynı şekilde otistik bozukluk tanısı alan çocuklarda, erkeklerin kadınlara göre sıklığının
fazla olduğu bilinmektedir (11). Çalışmamızda da hastalar, dahil olma kriterlerine göre
ramdomize seçilmiş olmasına rağmen yukardaki bilgilere paralel veriler saptanmıştır.
Mental retarde grubun yaş ortalaması 9.67±3.48 olarak tespit edilmiştir. Otistik
bozukluk ve mental retardasyon tanılı çocuklarda erkek cinsiyet sıklığı yüksek
saptanmıştır (sırasıyla %68.9 ; %55.2)
Çalışmamızda yaş gruplarına göre ebeveynleri ayırdığımızda, genel olarak
anksiyete puanlarında yaşla birlikte düşme gözledik. Mental retardasyon ve çocukluk
çağı kanseri tanılı çocuğa sahip ebeveynlerin depresyon puanları yaşa bağlı olarak
değişmezken genel olarak otizm ve diabet tanısı almış çocukların ebeveynlerin
depresyon puanlarında yaşla paralel düşme gözlendi. İlginç bir şekilde 40 yaş ve üstü
otism ve kanser tanılı çocukların ebeveynlerinin depresyon ve tükenmişlik puanlarında
yükselme gözledik. Yaş gruplarına göre bakıldığı zaman otizm tanısı alan çocuğa sahip
30 yaş altı ebeveynlerin tükenmişliğini diğer gruplara göre yüksek saptarken (p<0.05),
30-34 yaş grubunda otizm tanılı çocukların ebeveynlerinin beck anksiyete puanlarını
anlamlı şekilde yüksek saptadık (p<0.05).
Yaptığımız çalışmamızda eğitim durumlarına göre ebeveynleri ayırdığımızda,
genel olarak otism ve mental retardasyon tanısı almış çocukların ebeveynlerinin beck
anksiyete puanları eğitim düzeyi arttıkça düşmekte olduğunu gözledik. Otizm ve kanser
79
tanısı almış çocukların ebeveynlerinde depresyon puanlarında eğitim düzeyi arttıkça
düşme gözlenmektedir. Ayrıca otizm ve diabet tanısı almış çocukların ebeveynlerinde
eğitim düzeyi ile tükenmişlik arasında ters ilişki dikkatimizi çekti. Çalışmada dikkati
çeken bir özellik otistm tanısı alan çocukların ebeveynlerinin en az ilkokul mezunu
olmalarıdır. İlkokul ve ortaokul mezunu otistik çocuğa sahip ebeveynlerin beck
anksiyete ve tükenmişlik puanlarını diğer gruplara göre anlamlı şekilde yüksek saptadık
(p<0.05).
Çalışmamızda çocuk sayısı göz önüne alındığında çocuk sayısı arttıkça otizm,
mental retardasyon ve çocukluk çağı kanseri tanısı almış çocukların ebeveynlerinin
Beck depresyon puanlarında genel bir artış gözledik. Ayrıca çocuk sayısı arttıkça otizm
ve çocukluk çağı kanseri tanısı almış çocukların ebeveynlerinin beck anksiyete ve
tükenmişlik puanlarında genel bir artış gözledik. Ayrıca biri otistik birden fazla çocuğa
sahip ebeveynlerin beck anksiyete ve tükenmişlik puanlarında diğer gruplara göre
anlamlı yükseklik saptadık (p<0.05).
Araştırmamızda gelir düzeyi bakıldığı zaman gelir düzeyi 500 YTL ile 1000
YTL arasında ve otistik çocuğu olan ebeveynlerin beck depresyon puanları, tip 1 diabet
tanılı çocuklara sahip ebeveynlerin puanlarından anlamlı şekilde yüksektir (p<0.05).
Genel olarak yapılan araştırmalara ve yayınlanan literatürlere baktığımızda,
çalışmamıza kattığımız hastalık gruplarının ebeveynlerinin yaş, eğitim durumu, çocuk
sayısı ve gelir düzeyine göre depresyon, anksiyete ve tükenmişlik düzeylerinin
karşılaştırılması açısından bilgi veya veriye çok az rastlamamızın, çalışmamızı ilginç
kıldığı kanısındayız. Kaldı ki, çalışmamızda hastalık gruplarının ebeveynlerinin eşit
sayıda olmamasının ve grupların kısmen nicel açıdan büyük olmamasının çalışmamızı
kısıtladığını düşünmekteyiz. İleride daha çok sayıda kişi ile yapılacak çalışmalarda,
çalışmamızın kaynak noktası olacağı konusunda umutluyuz. Daha çok sayıda ebeveynin
çalışmaya katılımı ile elde edilecek sonuçların tutarlılığının artacağı konusunda
hemfikiriz.
Çalışmamızda genel olarak tüm gruplarda değişen oranlarda depresyon,
anksiyete ve tükenmişlik saptadık. Tüm gruplara destek sistemlerinin sağlanmasının
gerektiği, anne ve babaların çocuk tanı aldıktan sonra mutlaka psikiyatrik konsültasyon
sürecinden geçirilmelerinin sağlanması gerekliliğini savunmaktayız. Bu nedenle sağlık
çalışanlarının bu alanda bilgi ve beceriye sahip olması amacıyla eğitiminin
sağlanmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Ancak bu şekilde anne ve babaların
uyumlu baş etme sürecinden geçeceği kanısındayız. Bu konuda sağlık çalışanları başta
80
olmak üzere tüm toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca
çalışmamız
göstermiştir
ki
çocuk
sayısının
artması
emosyonel
zorlanmayı
arttırmaktadır. Elimizde yeterli veri olmamakla beraber aile planlamasının topluma
anlatılması ve özendirilmesi, anne babalara genetik danışmanlık hizmetlerinin
sağlanmasıyla önlenebilir kronik hastalıkların önüne geçilebileceğini düşünmekteyiz.
81
6. ÖZET
Ailede kronik hastalığa sahip bir çocuğun bulunması, tüm aileyi ve ailenin
yaşantısını etkilemektedir. Çocuğun kronik bir hastalığa sahip olması, aile üyelerinin
ciddi düzeyde stres yaşamasına neden olur. Yapılan araştırmalarda, kronik hastalığı olan
çocukların anne ve babalarındaki depresyon ve anksiyete düzeylerinin, sağlıklı çocuğa
sahip anne ve babalardaki depresyon ve anksiyete düzeylerinden daha yüksek olduğu
saptanmıştır.
Bu araştırmada, mental ve fiziksel bir nedene bağlı kronik hastalık tanısı alan
çocuk ve ergenlerin ebeveynlerinin yaşadığı emosyonel durumların düzeyini araştırarak,
gruplar arasında sosyodemografik ve psikiyatrik sorunlar açısından fark olup olmadığını
saptamaya çalışıp, hangi grubun daha çok psikiyatrik desteğe ihtiyacı olduğu sorusuna
yanıt bulmaya çalıştık.
Bu amaçla, Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk
Kliniğine ve Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniğine
Şubat 2008-Ekim 2008 tarihleri arasında başvuran 45 otistik bozukluk, 87 mental
retardasyon, 45 tip 1 diabetes mellitus ve 86 çocukluk çağı kanseri tanısı almış
çocukların anne ve babaları çalışmaya dahil edildi. Ebeveynlerin sosyodemografik
bilgileri alındıktan sonra, sırasıyla Beck Anksiyete ölçeği, Durumluk-Sürekli Envanteri,
Beck Depresyon ölçeği ve Maslach Tükenmişlik ölçeğini cevaplamaları istendi.
İstatiksel olarak otistik bozukluk tanısı almış çocuğa sahip annelerde (%72.0),
mental reardasyon tanısı almış çocukların babalarında (%46.3) en yüksek puan
saptanmakla birlikte, tüm gruplarda anne ve babalarda depresyon saptandı. Diğer
hastalık grupları ile karşılaştırıldığında, otistik bozukluk tanısı alan çocuğa sahip
annelerde tükenmişlik istatiksel olarak diğer gruplara göre yüksek (p<0.01) saptanırken,
mental retardasyon tanılı çocukların babalarında istatiksel olarak anlamlı derecede
yüksek tükenmişlik puanları saptandı (p<0.05). Genel olarak tüm hastalık gruplarında
annelerin depresyon ve anksiyete ölçek puanları istatiksel olarak babalardan yüksek
saptandı (p<0.05).
Genel olarak yaşa bağlı olarak otistik ve mental retardasyon
gruplarında depresyon ve anksiyete puanlarında azalma gözledik. Otizm tanısı alan
çocuğa sahip 30 yaş altı ebeveynlerin tükenmişliği diğer gruplara göre daha yüksek
(p<0.05), 30-34 yaş grubunda otizm tanılı çocukların ebeveynlerinin beck anksiyete
puanlarını anlamlı şekilde yüksek saptadık (p<0.05). Otizm ve kanser tanısı almış
çocukların ebeveynlerinde depresyon puanlarında eğitim düzeyi arttıkça düşme
82
gözlenmektedir. İlkokul ve ortaokul mezunu otistik çocuğa sahip ebeveynlerin beck
anksiyete (p<0.05) ve tükenmişlik puanları diğer gruplara göre anlamlı şekilde yüksek
saptadık (p<0.05). Çalışmamızda çocuk sayısı göz önüne alındığında çocuk sayısı
arttıkça otizm, mental retardasyon ve çocukluk çağı kanseri tanısı almış çocukların
ebeveynlerinin beck depresyon puanlarında genel bir artış gözledik. Biri otistik birden
fazla çocuğa sahip ebeveynlerin beck anksiyete ve tükenmişlik puanlarında diğer
gruplara göre anlamlı yükseklik saptadık (p<0.05).
Çalışmamızda genel olarak tüm gruplarda değişen oranlarda depresyon, aksiyete
ve tükenmişlik saptadık. Tüm gruplara destek sistemlerinin sağlanmasının gerektiği,
anne ve babaların çocuk tanı aldıktan sonra mutlaka psikiyatrik konsültasyon sürecinden
geçirilmelerinin
sağlanması
gerekliliğini
savunmaktayız.
Bu
nedenle
sağlık
çalışanlarının bu alanda bilgi ve beceriye sahip olması amacıyla eğitiminin
sağlanmasının yararlı olacağını düşünüyoruz. Ancak bu şekilde anne ve babaların
uyumlu baş etme sürecinden geçeceği kanısındayız. Bu konuda sağlık çalışanları başta
olmak üzere tüm toplumun bilinçlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca
çalışmamız
göstermiştir
ki
çocuk
sayısının
artması
emosyonel
zorlanmayı
arttırmaktadır. Elimizde yeterli veri olmamakla beraber aile planlamasının topluma
anlatılması ve özendirilmesi, anne babalara genetik danışmanlık hizmetlerinin
sağlanmasıyla önlenebilir kronik hastalıkların önüne geçilebileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: anksiyete, çocuk, depresyon, diabet, ebeveyn, kanser, mental
retardasyon, otistik bozukluk
83
7. ABSTRACT
Having a child diagnosed with a cronic illness affects the whole family and their
lives. The fact that the child has a cronic illness causes serious stress on family
members. In recent researches, it has been found that the level of depression and anxiety
on parents that have a child diagnosed with a cronic illness is higher than parents that
have healthy child.
In this study, we search the emotional level of parents having a child diagnosed
with a cronic illness caused from mental or pyschical reason, to find out whether there is
a difference within groups with respect to social, demographical and pscyhiatrical
issues, and to find an answer who needs more pscyhiatric help.
For this purpose, we included in the parents of 45 autistic disorder, 87 mental
retardation, 45 type 1 diabet, 86 pediatric cancer diagnosed children who applied to
pediatric clinic of Kartal Dr. Lütfi Kırdar Education and Research Hospital and
pscyhiatric clinic of Haydarpaşa Numune Research Hospital from February 2008 to
October 2008. After diclosing the demographic information, we requested them to
answer the Beck Anxiety Inventory, State-Trait Anxiety Inventory, the Beck Depression
Inventory and Maslach Burnout Inventory Manual.
Statistically, although mothers of autistic disorder (%72.0) and fathers of mental
retard child have the highest score in depression inventory, depression has been found in
all groups. Mothers of autistic disorder (p<0.01) and fathers of mental retard child
(p<0.05) have higher score in burnout inventory in comparison with other groups. In
general, statistically mothers of all illness groups have higher depression and anxiety
inventory scores than fathers (p<0.05). We generally observe a decrease in scores of
depression and anxiety of autism and mental retardation groups with respect to age.
Parents of autism, whose ages are lower than 30, have higher scores in burnout
inventory (p<0.05). Also parents of autism, whose ages are between 30 and 34, have
higher anxiety inventory scores (p<0.05). We observe that while the education level is
getting better, the depression scores of parents of autism and pediatric cancer decrease.
We find out that the levels of beck anxiety and burnout inventory scores of autistic
disorder diagnosed child’s parents whose education level are primary school are higher
than others (p<0.05). If we consider the number of children in our researh, we observe
that the scores of parents of pediatric cancer and mental retard are higher in general.
84
Statistically, we find that parents having more than one child, whom one of them has
autism diagnose, have higher scores in beck anksiety and burnout inventory (p<0.05).
In our research, we found depression, anxiety and burnout in various ratios in all
groups in general. We argue that a support system is needed to all groups, especially
after child is diagnosed, parents have to take professional pscyhciatric consultation. For
this reason, the education of medical staff on this issue is worthwhile. We think that
parents can cope with and adjust themselves only with this way. We also think that
starting from the medical staff, whole society should be aware of this issue. It is
essential to declare the importance of family planning and genetical consultantion so
that we can stop the preventable cronic illnesses.
Key words: anxiety, autism, child, depression, mental retardation, parents, pediatric
cancer, type I diabetes
85
8. EKLER
Ek-1 : BİLGİLENDİRİLMİŞ (AYDINLATILMIŞ) OLUR FORMU
Yapılacak araştırmanın tanımı: Yaygın gelişimsel bozukluk ve mental retardasyon (zeka
geriliği) tanılı çocuk ve ergenlerin ebeveynleri ile kronik (uzun süren) hastalık (neoplastik –
kanser- hastalıklar, alerjik hastalıklar, genetik-metabolik hastalıklar, bulaşıcı hastalıklar,
sistemik hastalıklar vs. ) tanısı konmuş çocuk ve ergenlerin ebeveynlerinin yaşadığı psikolojik
sorunların derecesini karşılaştırmak amacıyla yeni bir araştırma yapmaktayız. Araştırmanın
ismi “Mental ve fiziksel bir nedene bağlı kronik hastalık tanısı alan çocuk ve ergenlerin
ebeveynlerinin anksiyete, depresyon ve tükenmişlik düzeylerinin karşılaştırılması” dir.
Sizin de bu araştırmaya katılmanızı öneriyoruz. Bu araştırmaya katılıp katılmamakta
serbestsiniz. Çalışmaya katılım gönüllülük esasına dayalıdır. Kararınızdan önce araştırma
hakkında sizi bilgilendirmek istiyoruz. Bu bilgileri okuyup anladıktan sonra araştırmaya
katılmak isterseniz formu imzalayınız.
Araştırmaya davet edilmenizin nedeni yakınınızda bu rahatsızlıklardan birinin
bulunmasıdır. Araştırmada kullanılan araçlar ölçek formlarıdır. Eğer araştırmaya katılmayı
kabul ederseniz Dr. Mustafa Bahadır Bayramoğlu tarafından birebir görüşme yapılarak ölçek
formlarının ne olduğu ve nasıl doldurulması gerektiği anlatılacak ve size doldurmanız gereken
ölçek formlar verilecektir. Ölçek formlarında doğru ya da yanlış cevap yoktur. Verdiğiniz
cevapların sayısal karşılıkları mevcuttur. Bu sayısal değerler çalışmada kullanılacaktır.
Yapmanız gereken size verilen formları hür iradenizle cevaplamanızdır. Araştırmada
“katılımcı”ların (denek) vücudundan, çalışılmak üzere örnek (kan, idrar, dışkı örneği vs.)
alınmayacak, herhangi bir vücut örneğiyle ilgili test (kan testi, idrar testi, dışkı mikroskopisi
vs.) yapılmayacak, herhangi bir görüntüleme yöntemi (röntgen, bilgisayarlı tomografi vs.)
uygulanmayacak, ilaç tedavisi başlanmayacaktır.
Bu çalışmaya katılmanız için sizden herhangi bir ücret istenmeyecektir. Çalışmaya
katıldığınız için size ek bir ödeme de yapılmayacaktır. Görüşme sırasında ya da formda
verdiğiniz bilgiler tarafımızca saklı tutulacaktır. Çalışmanın devamı sırasında ortaya
çıkabilecek sorun ve riskler katılımcının kendisine iletilecektir.
Yapılacak araştırmanın getireceği olası yararlar: Böyle bir analiz yukarda belirtilen
rahatsızlığı bulunan kişilerin yakınlarının yaşadığı psikolojik sorunların düzeyini
belirleyecektir. Şu anda bu çalışmanın size, hemen bir fayda olarak geri dönüp dönmeyeceğini
bilmiyoruz. Ancak bu çalışma ile ilgili rahatsızlıkları bulunan kişilerin yakınlarında anlamlı
istatistiksel (sayısal) veriler saptanması, ilgili kişiler için psikolojik danışmanlıktan medikal
(tıbbi) tedaviye kadar geniş bir alanda hizmet verilmesi amacıyla hem toplumun hem de
sağlık hizmetlerinde çalışanların ilgi ve duyarlılığı arttırılmaya çalışılacaktır; bu sebeptendir
ki bu araştırma, ilgili rahatsızlıklara sahip bireylerin yakınları için ileriye dönük fayda
sağlayabilir.
Bu çalışmaya katılmayı reddedebilirsiniz. Bu araştırmaya katılmak tamamen isteğe
bağlıdır ve reddettiğiniz takdirde size veya yakınınıza uygulanan/uygulanacak herhangi bir
tedavide ya da bundan sonra kliniğimizde size karşı davranışlarımızda herhangi bir değişiklik
olmayacaktır. Yine çalışmanın herhangi bir aşamasında onayınızı çekmek hakkına da
sahipsiniz.
86
Hasta Yakınının Beyanı
Sayın Dr. Figen ATALAY gözetiminde, Dr. Mustafa Bahadır BAYRAMOĞLU
tarafından Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Kliniği ve
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniğinde tıbbi bir araştırma
yapılacağı belirtilerek bu araştırma ile ilgili yukarıdaki bilgiler bana aktarıldı. Bu bilgilerden
sonra böyle bir araştırmaya “katılımcı” olarak davet edildim.
Eğer bu araştırmaya katılırsam hekim ile aramda kalması gereken bana ait bilgilerin
gizliliğine bu araştırma sırasında büyük özen ve saygı ile yaklaşılacağına inanıyorum.
Araştırma sonuçlarının eğitim ve bilimsel amaçlarla kullanımı sırasında kişisel bilgilerimin
ihtimamla korunacağı konusunda bana yeterli güven verildi.
Projenin yürütülmesi sırasında herhangi bir sebep göstermeden araştırmadan
çekilebilirim. (Ancak araştırmacıları zor durumda bırakmamak için araştırmadan
çekileceğimi önceden bildirmemim uygun olacağının bilincindeyim). Ayrıca tıbbi durumuma
herhangi bir zarar verilmemesi koşuluyla araştırmacı tarafından araştırma dışı tutulabilirim.
Araştırma için yapılacak harcamalarla ilgili herhangi bir parasal sorumluluk altına
girmiyorum. Bana da bir ödeme yapılmayacaktır.
Araştırma sırasında bir sağlık sorunu ile karşılaştığımda; herhangi bir saatte, hangi
araştırıcıyı, hangi telefon ve adresten arayabileceğimi biliyorum.
Bu araştırmaya katılmak zorunda değilim ve katılmayabilirim. Araştırmaya katılmam
konusunda zorlayıcı bir davranışla karşılaşmış değilim. Eğer katılmayı reddedersem, bu
durumun tıbbi bakımıma ve hekim ile olan ilişkime herhangi bir zarar getirmeyeceğini de
biliyorum.
Bana yapılan tüm açıklamaları ayrıntılarıyla anlamış bulunmaktayım. Kendi başıma
belli bir düşünme süresi sonunda adı geçen bu araştırma projesinde “katılımcı” olarak yer
alma kararını aldım. Bu konuda yapılan daveti büyük bir memnuniyet ve gönüllülük
içerisinde kabul ediyorum.
Sorumlu Araştırmacının Telefonu:
Dr. Figen Atalay ;
İstanbul Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği
Tel : 0216 4144502-1462
Katılımcı
Adı, soyadı:
İmza
Katılımcı ile görüşen hekim
Adı soyadı, unvanı:
İmza
87
Ek- 2: SOSYODEMOGRAFİK BİLGİLER
Tarih:
Hastanın adı:
cinsiyet: E( ) K ( ) yaşı:
tel:
Tanı: Yaygın gelişimsel bozukluk (otizm) ( )
Mental retardasyon ( ) derecesi : IQ: hafif ( ) orta ( ) şiddetli ( ) ağır ( )
Kanser:
Diabet:
Engellilik: mobilize ( )
Mobilize değil ( )
Sağlık güvencesi: yok ( )
var ( )
çeşidi:
Özel eğitim: alıyor ( ) almıyor ( )
Sosyal yardım / Vergi indirimi / 2022 / evde bakım: alıyor ( ) almıyor ( )
Aldığı tedavi çeşidi:
Tedavi süresi:
Yakının adı:
Yakınlık derecesi: Anne ( ) Baba ( )
Medeni hal:
yaşı:
Memleket:
Şu anda yaşadığı yer: il ( ) ilçe ( ) kırsal bölge ( )
Yaşadığı yer: kendi evi ( ) kira ( )
Evdeki kişi sayısı:
Eğitim durumu: okuma-yazma ( ) ilkokul ( ) ortaokul ( )
lise ( )
üniversite ( )
İş durumu: çalışıyor ( )
çalışmıyor ( )
Gelir: 500ytl altı ( ) 500-1000ytl ( ) 1000-2000 ytl ( ) 2000-3000ytl ( ) 3000ytl üstü ( )
Sağlık güvencesi: yok ( )
Var ( ) : çeşidi:
Çocuk sayısı:
Sağlık durumları: 1. çocuk:
2.çocuk:
……
DR kontrolü:
Plan:
88
Ek- 3: BECK ANKSİYETE ÖLÇEĞİ
Adı soyadı:
tarih:
Aşağıda insanların kaygılı yada endişeli oldukları zamanlarda yaşadıkları bazı belirtiler
verilmiştir. Lütfen her maddeyi dikkatle okuyunuz. Daha sonra, her maddedeki
belirtinin BUGÜN DAHİL SON BİR HAFTADIR sizi ne kadar rahatsız ettiğini uygun
seçeneği seçerek belirleyiniz.
Hafif: beni pek etkilemedi;
orta: hoş değildi ama katlanabildim;
ciddi: dayanmakta çok zorlandım
1. Bedeninizin herhangi bir yerinde uyuşma
veya karıncalanma
2. Sıcak / ateş basmaları
3. Bacaklarda halsizlik, titreme
4. Gevşeyememe
5. Çok kötü şeyler olacak korkusu
6. Baş dönmesi veya sersemlik
7. Kalp çarpıntısı
8. Dengeyi kaybetme korkusu
9. Dehşete kapılma
10. Sinirlilik
11. Boğuluyormuş gibi olma duygusu
12. Ellerde titreme
13. Titreklik
14. Kontrolü kaybetme korkusu
15. Nefes almada güçlük
16. Ölüm korkusu
17. Korkuya kapılma
18. Midede hazımsızlık ya da rahatsızlık hissi
19. Baygınlık
20. Yüzün kızarması
21. Terleme (sıcaklığa bağlı olmayan)
89
Hiç
Hafif Orta
Ciddi
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
0
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
3
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
2
Ek-4: DURUMLUK-SÜREKLİLİK KAYGI ÖLÇEĞİ (STAI FORM TX-1)
Yönerge: aşağıda kişilerin kendilerine ait duygularını anlatmada kullandıkları birtakım
ifadeler verilmiştir. Her ifadeyi okuyun, sonra da nasıl hissettiğinizi ifadelerin sağ tarafındaki
parantezlerden uygun olanını karalamak suretiyle belirtin. Doğru ya da yanlış cevap yoktur.
Herhangi bir ifadenin üzerinde fazla zaman sarfetmeksizin anında nasıl hissettiğinizi gösteren
cevabı işaretleyin.
1. şu anda sakinim.
Hiç
(1)
biraz çok
(2)
(3)
tamamiyle
(4)
2. kendimi emniyette hissediyorum.
(1)
(2)
(3)
(4)
3. şu anda sinirlerim gergin.
(1)
(2)
(3)
(4)
4. pişmanlık duygusu içindeyim.
(1)
(2)
(3)
(4)
5. şu anda huzur içindeyim.
(1)
(2)
(3)
(4)
6. şu anda hiç keyfim yok.
(1)
(2)
(3)
(4)
7. başıma geleceklerden endişe ediyorum.
(1)
(2)
(3)
(4)
8. kendimi dinlenmiş hissediyorum.
(1)
(2)
(3)
(4)
9. şu anda kaygılıyım.
(1)
(2)
(3)
(4)
10. kendimi rahat hissediyorum.
(1)
(2)
(3)
(4)
11. kendime güvenim var.
(1)
(2)
(3)
(4)
12. şu anda asabım bozuk.
(1)
(2)
(3)
(4)
13. çok sinirliyim.
(1)
(2)
(3)
(4)
14. sinirlerimin çok gergin olduğunu hissediyorum.
(1)
(2)
(3)
(4)
15. Kendimi rahatlamış hissediyorum.
(1)
(2)
(3)
(4)
16.Şu anda halimden memnunum.
(1)
(2)
(3)
(4)
17. şu anda endişeliyim.
(1)
(2)
(3)
(4)
18. heyecandan kendimi şaşkına dönmüş hissediyorum.
(1)
(2)
(3)
(4)
19. şu anda sevinçliyim.
(1)
(2)
(3)
(4)
20. şu anda keyfim yerinde.
(1)
(2)
(3)
(4)
90
Ek-4: DURUMLUK-SÜREKLİLİK KAYGI ÖLÇEĞİ (STAI FORM TX-2)
Yönerge: Aşağıda kişilerin kendilerine ait duygularını anlatmada kullandıkları birtakım
ifadeler verilmiştir. Her ifadeyi okuyun, sonrada genel olarak nasıl hissettiğinizi, ifadelerin
sağ tarafındaki parantezlerden uygun olanını karalamak suretiyle belirtin. Doğru ya da yanlış
cevap yoktur. Herhangi bir ifadenin üzerinde fazla zaman sarfetmeksizin genel olarak nasıl
hissettiğinizi gösteren cevabı işaretleyin.
21. genellikle keyfim yerindedir.
Hiç
(1)
biraz çok
(2)
(3)
tamamiyle
(4)
22. genellikle çabuk yoruluyorum.
(1)
(2)
(3)
(4)
23. genellikle kolay ağlarım.
(1)
(2)
(3)
(4)
24. başkaları kadar mutlu olmak isterim.
(1)
(2)
(3)
(4)
25. çabuk karar veremediğim için fırsatları kaçırırım.
(1)
(2)
(3)
(4)
26. kendimi dinlenmiş hissederim.
(1)
(2)
(3)
(4)
27. genellikle sakin, kendime hakim ve soğukkanlıyım.
(1)
(2)
(3)
(4)
28. güçlüklerin yenemeyeceğim kadar biriktiğini hissederim. (1) (2)
(3)
(4)
29. önemsiz şeyler hakkında endişelenirim.
(1)
(2)
(3)
(4)
30. genellikle mutluyum.
(1)
(2)
(3)
(4)
31. her şeyi ciddiye alır ve etkilenirim.
(1)
(2)
(3)
(4)
32. genellikle kendime güvenim yoktur.
(1)
(2)
(3)
(4)
33. genellikle kendimi güvende hissederim.
(1)
(2)
(3)
(4)
34. sıkıntılı ve güç durumlarla karşılaşmaktan kaçınırım. (1)
(2)
(3)
(4)
35. genellikle kendimi hüzünlü hissederim.
(1)
(2)
(3)
(4)
36. genellikle hayatımdan memnunum.
(1)
(2)
(3)
(4)
37. olur olmaz düşünceler beni rahatsız eder.
(1)
(2)
(3)
(4)
38. hayal kırıklıklarını öylesine ciddiye alırım ki hiç
unutamam.
(1)
(2)
(3)
(4)
39. aklı başında ve kararlı bir insanım.
(1)
(2)
(3)
(4)
40. son zamanlarda kafama takılan konular beni tedirgin
eder.
(1)
(2)
(3)
(4)
91
Ek-5:BECK DEPRESYON ÖLÇEĞİ (B D Ö)
Yönerge: Aşağıda, kişilerin ruh durumlarını ifade ederken kullandıkları bazı
cümleler verilmiştir. Her madde bir çeşit ruh durumunu anlatmaktadır. Her maddede o
durumun derecesini belirleyen 4 seçenek vardır. Lütfen bu seçenekleri dikkatle
okuyunuz. Son 1 hafta içindeki (şu an dahil) kendi ruh durumunuzu göz önünde
bulundurarak, size en uygun olan ifadeyi işaretleyiniz.
ADI SOYADI:
1. a) Kendimi üzgün hissetmiyorum.
b) Kendimi üzgün hissediyorum.
c) Her zaman üzgünüm ve kendimi bu duygudan kurtaramıyorum.
d) Öylesine üzgün ve mutsuzum ki dayanamıyorum.
2. a) Gelecekten umutsuz değilim.
b) Gelecek konusunda umutsuzum.
c) Gelecekten beklediğim hiçbir şey yok.
d) Benim için gelecek olmadığı gibi bu durum düzelmeyecek.
3. a) Kendimi başarısız görmüyorum.
b) Herkesten daha fazla başarısızlıklarım oldu sayılır.
c) Geriye dönüp baktığımda, pek çok başarısızlıklarımın olduğunu görüyorum.
d) Kendimi bir insan olarak tümüyle başarısız görüyorum.
4. a) Her şeyden eskisi kadar zevk alabiliyorum.
b) her şeyden eskisi kadar zevk alamıyorum.
c) Artık hiçbir şeyden gerçek bir zevk alamıyorum.
d) Beni doyuran hiçbir şey yok. Her şey çok can sıkıcı.
5. a) Kendimi suçlu hissetmiyorum.
b) Arada bir kendimi suçlu hissettiğim oluyor.
c) Kendimi çoğunlukla suçlu hissediyorum.
d) Kendimi her an için suçlu hissediyorum.
6. a) Cezalandırılıyormuşum gibi duygular içinde değilim.
b) Sanki bazı şeyler için cezalandırılabilirmişim gibi duygular içindeyim.
c) Cezalandırılacakmışım gibi duygular yaşıyorum.
d) Bazı şeyler için cezalandırılıyorum.
7. a) Kendimi hayal kırıklığına uğratmadım.
b) Kendimi hayal kırıklığına uğrattım.
c) Kendimden hiç hoşlanmıyorum.
d) Kendimden nefret ediyorum.
8. a) kendimi diğer insanlardan daha kötü durumda görmüyorum.
b) kendimi zayıflıklarım ve hatalarım için eleştiriyorum.
c) Kendimi hatalarım için her zaman suçluyorum.
d) Her kötü olayda kendimi suçluyorum.
92
9. a) Kendimi öldürmek gibi düşüncelerim yok.
b) Bazen, kendimi öldürmeyi düşünüyorum ama böyle bir şeyi yapamam.
c) Kendimi öldürebilmeyi çok isterdim.
d) Eğer fırsatını bulsam kendimi öldürürüm.
10. a) Herkesten daha fazla ağladığımı sanmıyorum.
b) Eskisine göre şimdilerde daha çok ağlıyorum.
c) Şimdilerde her an ağlıyorum.
d) Eskiden ağlayabilirdim şimdilerde istesem de ağlayamıyorum.
11. a) Eskisine göre daha sinirli veya tedirgin sayılmam.
b) Her zamankinden biraz daha fazla tedirginim.
c) Çoğu zaman sinirli ve tedirginim.
d) Şimdilerde her an için tedirgin ve sinirliyim.
12. a) Diğer insanlara karşı ilgimi kaybetmedim.
b) Eskisine göre insanlarla daha az ilgiliyim.
c) Diğer insanlara karşı ilgimin çoğunu kaybettim.
d) Diğer insanlara karşı hiç ilgim kalmadı
13 a) Eskisi gibi rahat ve kolay kararlar verebiliyorum.
b) Eskisine kıyasla, şimdilerde karar vermeyi daha çok erteliyorum.
c) Eskisine göre, karar vermekte oldukça güçlük çekiyorum.
d) Artık hiç karar veremiyorum.
14. a) Eskisinden daha kötü bir dış görünüşüm olduğunu sanmıyorum.
b) Sanki yaşlanmış ve çekiciliğimi kaybetmişim gibi düşünüyor ve üzülüyorum.
c) Dış görünüşümde artık değiştirilmesi mümkün olmayan ve beni çirkinleştiren
değişiklikler olduğunu hissediyorum.
d) Çok çirkin olduğumu düşünüyorum.
15. a) Eskisi kadar iyi çalışabiliyorum.
b) Bir işe başlayabilmek için eskisine göre daha fazla çaba harcıyorum.
c) Ne iş olursa olsun, yapabilmek için kendimi çok zorluyorum.
d) Hiç çalışamıyorum.
16. a) Eskisi kadar rahat ve kolay uyuyabiliyorum.
b) Şimdilerde eskisi kadar kolay ve rahat uyuyamıyorum.
c) Eskisine göre 1 veya 2 saat uyanıyor ve tekrar uyumakta güçlük çekiyorum.
d) Eskisine göre çok erken uyanıyor ve tekrar uyuyamıyorum.
17. a) Eskisine göre daha çabuk yorulduğumu sanmıyorum.
b) Eskisinden daha çabuk ve kolay yoruluyorum.
c) Şimdilerde neredeyse her şeyden kolay ve çabuk yoruluyorum.
d) Artık hiçbir şey yapamayacak kadar yoruluyorum.
18. a) İştahım eskisinden pek farklı değil.
b) iştahım eskisi kadar iyi değil.
c) Şimdilerde iştahım epey kötü.
d) Artık hiç iştahım yok.
93
19. a) Son zamanlarda pek kilo kaybettiğimi sanmıyorum .
b) Son zamanlarda istemediğim halde iki buçuk kilodan fazla kilo verdim.
c) Son zamanlarda beş kilodan fazla kilo kaybettim.
d) Son zamanlarda yedi buçuk kilodan fazla kaybettim.
20. a) Sağlığım beni fazla endişelendirmiyor.
b) Son zamanlarda ağrı, sızı, mide bozukluğu, kabızlık gibi sıkıntılarım var.
c) Ağrı, sızı gibi bu sıkıntılarım beni epey endişelendirdiği için başka şeyleri düşünmek
zor geliyor.
d) Bu tür sıkıntılar beni öylesine endişelendiriyor ki, artık başka şeyleri düşünemiyorum.
21. a) Son zamanlarda cinsel yaşantımda dikkatimi çeken bir şey yok.
b) Eskisine göre cinsel konularla daha az ilgileniyorum.
c) Şimdilerde cinsellikle pek ilgili değilim.
d) Cinsel konular olan ilgimi tamamen kaybettim.
94
Ek- 6: MASLACH TÜKENMİŞLİK ÖLÇEĞİ
Aşağıdaki ölçekte insanların iş ile ilgili tutumlarını yansıtan ifadeler yer almaktadır. Sizden
istenen her ifadenin örneklediği durumu bakımını üstlendiğiniz hastanız olarak düşünerek
işaretlemenizdir. “işim gereği karşılaştığım insan” ifadesi ile karşılaştığınızda, bakımını
üstlendiğiniz, sorunları ile uğraştığınız hastayı düşününüz.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------Hiçbir
Zaman
1. İşimden soğuduğumu hissediyorum.
( )
2. İş dönüşü kendimi ruhen tükenmiş
hissediyorum.
( )
3. Sabah kalktığımda bir gün daha bu
işi kaldıramayacağımı hissediyorum. ( )
4. İşim gereği karşılaştığım insanların ne
hissettiğini hemen anlarım.
( )
5. İşim gereği karşılaştığım bazı kimselere
sanki insan değillermiş gibi davrandığımı farkediyorum.
( )
6. Bütün gün insanlarla uğraşmak benim
için gerçekten çok yıpratıcı.
( )
7. İşim gereği karşılaştığım insanların
sorunlarına en uygun çözüm yollarını
bulurum.
( )
8. Yaptığım işten tükendiğimi hissediyorum. ( )
9. Yaptığım iş sayesinde insanların yaşamına
katkıda bulunduğuma inanıyorum.
( )
10. Bu işte çalışmaya başladığımdan beri
insanlara karşı sertleştim.
( )
11. Bu işin beni giderek katılaştırmasından
korkuyorum.
( )
12. Çok şeyler yapabilecek güçteyim.
( )
13. İşimin beni kısıtladığını hissediyorum. ( )
14. İşimde çok fazla çalıştığımı hissediyorum. ( )
15. İşim gereği karşılaştığım insanlara ne
olduğu umurumda değil.
( )
16. Doğrudan doğruya insanlarla çalışmak
bende çok fazla stres yaratıyor.
( )
17. İşim gereği karşılaştığım insanlarla
aramda rahat bir hava yaratırım.
( )
18. İnsanlarla yakın bir çalışmadan sonra
kendimi canlanmış hissederim.
( )
19. Bu işte bir çok kayda değer başarı
elde ettim.
( )
20. Yolun sonuna geldiğimi hissediyorum. ( )
21. İşimdeki duygusal sorunlara serinkanlılıkla yaklaşırım.
( )
22. İşim gereği karşılaştığım insanların,
bazı problemlerini sanki ben
yaratmışım gibi davrandıklarını
hissediyorum.
( )
95
Çok
nadir
bazen
çoğu
zaman
her
zaman
(
)
( )
( )
( )
(
)
(
(
)
( )
)
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
(
(
(
(
(
(
(
(
(
(
(
(
(
(
(
(
)
)
)
)
)
)
)
)
)
)
)
)
)
)
)
)
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
( )
(
(
(
( )
)
)
)
9. KAYNAKLAR
1. Karakavak G, Çırak Y. Kronik hastalıklı annelerin yaşadığı duygular. İnönü
Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Dergisi. güz, 2006; Cilt: 7 (12): 95-112
2. Cimete G, Kuğuoğlu S. Çocuklarını kanser nedeniyle kaybeden ailelerin, kayıp öncesi
ve sonrası yaşadıkları keder süreci. Anadolu Psikiyatri Dergisi. 2002; 3 (1): 34-44
3. Toros F, Tot Ş, Düzovalı Ö. Kronik hastalığı olan çocuklar, anne ve babalarındaki
depresyon ve anksiyete düzeyleri. Klinik Psikiyatri Dergisi. 2003; 6 (1): 18-26
4. Pejovic-Milovancevic M, Popovic-Deusic S, Aleksic O, Garibovic E. Personality
characteristics of parents in hospitalized children. European Child & Psychiatry, 2003;
Supplement 2: 12-125.
5. Köroğlu E. Psikonozoloji, tanımlayıcı klinik psikiyatri. HYB Yayıncılık. Ankara.
2004
6. Stein D J, Kupfer D J, Schatzberg A F. Duygudurum bozuklukları temel kitabı (The
American Psychiatric Publishing textbook of mood disorders) çeviri editörü: Doç Dr E.
Timuçin Oral. Sigma Publishing. İstanbul. 2007
7. Ceylan M E, Türkcan A. Araştırma ve klinik uygulamalarda biyolojik psikiyatri,
geliştirilmiş 2. baskı. İstanbul 2003
8. Weich S, Churchill R, Lewis G. Do socio-economic risk factors predict the incidence
and maintenance of pscyhiatric disorder in primary care? Psychol Med. 1997, 27: 73-80
9. Köroğlu E, Güleç C. Psikiyatri temel kitabı. 2.baskı. HYB Yayıncılık. Ankara 2007
10. Köroğlu E, Prof Dr. (çev.): Amerikan Psikiyatri Birliği, Ruhsal Bozuklukların
Tanısal ve Sayısal El Kitabı DSM-IV-TR yeniden gözden geçirilmiş tam metin, Ankara
2007
96
11. Kaplan & Saddock’s Concise Textbook of Clinical Pscyhiatry 9. edition kitabının
çevirisi: Klinik Psikiyatri, 2. baskı, Güneş Kitabevi, 2005
12. Kırlı S, Prof Dr. Anksiyete Bozukluklarının Oluşumu ve Farmakolojik Tedavisi.
Psikiyatri ve Sanat Yayınevi. Bursa 2000
13. Yüksel N. Ruhsal Hastalıklar. Çizgi yayıncılık. Ankara 2001
14. Sayıl I. Bireyden Topluma Ruh Sağlığı, Eczacıbaşı Erler matbaacılık, İstanbul 2004
15. Ertan A E, Şengelen M, Vaizoğlu S A. Önlenebilir çocukluk çağı kanserleri.
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi. 2004; 26 (1): 48-54,
16. Pizzo PA, Poplack DG. Principles and practice of pediatric oncology. Lippincott
Williams & Wilkins, 2001.
17. Kutluk T. Çocukluk çağı kanserlerinin epidemiyoloisi. İstanbul Üniversitesi
Cerrahpaşa tıp fakültesi sürekli tıp eğitimi etkinlikleri sempozyum dizisi. Mayıs 2006;
49: 11-15
18. Behrman E. Richard, Kliegman M. Robert, Jenson B. Hal. Çeviri editörü: Opr. Dr.
Gürkan Kazancı. Nelson Pediatri Cep Kitabı. Nobel Tıp Kitabevi. 2006
19. Solakoğlu Z (çeviri editörü), The Merck Manuel Tanı ve Tedavi El kitabı. 18. baskı.
Nobel Tıp Kitabevi. 2008
20. Olfson M, Shea S, Feder A, Prevalance of anxiety, depression and substance use
disorders in an urban general medical practice. Arch Fam Med 2000; 9: 876-883,
21. Aydemir Ö, Köroğlu E. Psikiyatride kullanılan klinik ölçekler. HYB yayıncılık.
Ankara 2000
22. Ergin C. Doktor ve hemşirelerde tükenmişlik ve Maslach Tükenmişlik Ölçeğinin
uyarlanması. VII. Ulusal Psikoloji Kongresi Bilimsel Çalışmaları. Ankara, 1993
97
23. Wood L J, Sherman E M S, Hamiwka L D. Maternal depression: The cost of caring
for a child with intractable epilepsy. Pediatric neurology, 2008; 39 (6): 408-422,
24. Öztürk M, Zülfikar B, Sayar K, Uğurad I, Zoroğlu S, Tüzün Ü Elemek A. Hemofilili
çocuklar ve annelerinde emosyonel zorlanma. Yeni symposium. 2005; 43 (4): 157-162
25. Pai A L H, Greenley R N, Lewandowski A, Drotar D, Youngstrom E, Peterson C C.
A Meta-analitic review of the influence of pediatric cancer on parent and family
functioning. J Fam Pscyhol. 2007; 21 (3): 407-15
26. Wijnberg-Williams BJ, Kamps WA, Klip EC, Hoekstra-Weebers JE. Psychological
adjustment of parents of pediatric cancer patients revisited: five years later.
Psychooncology. 2006; Jan;15(1): 1-8
27. Murphy L, Flowers S, McNamara K, Young-Saleme T. Fathers of Children with
Cancer: Involvement, Coping, and Adjustment. Journal of Pediatric Health Care, 2008;
22 (3): 82-189
28. Akçakın M, Polat S, Kerimoğlu E. Otistik ve Zeka Özürlü Çocukların Demografik
ve Doğumla İIgili Özellikler Yönünden Karşılaştırılması. Türk Psikiyatri Dergisi 1993;
4(1): 39-46
29. Sucuoğlu B. Özürlü Çocuğu Olan Anne Babaların Gereksinimlerinin Belirlenmesi.
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Dergisi. 1995; 2(1):10-18
30. Shu BC, Lung FW, Chang YY. The mental health in mothers with autistic children:
a case-control study in southern Taiwan. Kaohsiung J Med Sci. 2000 Jun;16(6): 308-14.
31. Olsson MB, Hwang CP. Depression in mothers and fathers of children with
intellectual disability. J Intellect Disabil Res. 2001 Dec;45 (Pt 6): 535-43.
98
32. Uğuz Ş, Toros F, İnanç B Y, Çolakkadıoğlu O. Zihinsel ve/veya Bedensel Engelli
Çocukların Annelerinin Anksiyete, Depresyon ve Stres Düzeylerinin Belirlenmesi.
Klinik Psikiyatri 2004; 7: 42-47
33. Herken H, Turan M, Şenol S, Karaca S. Down Sendromu Çocuğu Olan AnneBabaların Depresyon Düzeyleri ve Depresyonla Başaçıkma Becerileri. Çocuk ve Ergen
Ruh Sağlığı Dergisi. 2000; 7(3):143-152
34. Ryde-Brandt B. Anxiety and defence strategies in mothers of children with different
disabilities. Br J Med Psychol. 1990; Jun;63 ( Pt 2): 183-92.
35. Çavuşoğlu H. Kronik hastalıklı çocuğu olan ailelerin yaşadıkları güçlükler. Çocuk
ve Ergen Ruh Sağlığı Dergisi. 1996; 3(3): 130-138
36. Landolt M A, Vollrath M, Laimbacher J, Gnehm H E, Sennhauser F H. Prospective
study of posttravmatik stres disorder in parents of children with newly diagnosed type I
diabetes. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry.2005 July; 44(7): 682-689
37. Stoppelbein L, Greening L. Brief report: The risk of posttravmatic stres disorder in
mother of childern diagnosed with pediatric cancer and type I diabetes. Journal of
Pediatric Psychology.2007; 32 (2): 223-229
99
Download