uluslararası kurb mu

advertisement
lt
ULUSLARARASI
KURB
SEMPO
MU
8-9 ARALIK 2007 İSTANBUL
LÜTFi KIRDAR ULUSLARARASI
KONGRE VE SERGİ SARAYI
HALİÇ SALONU
HARBİYE 1 İSTANBUL
BAYRAMPAŞA
BELEDİYESİ
DİYANET İŞLERi
BAŞKANLI GI
iı
İslam'da Kurban Hadisesi
Beşeri Düşünceyi
Nereye Çağırır?
Doç. Dr. Burhanettin TATAR
'$;;:'
19 Mayıs Üniversitesi ilahiyat Fakültesi
arihte iz bırakmı§ kültürlerdeki kurban fenomenini açıklamaya çalı§an
teoriler, İslam'da kurban fenomenini
anlamiandırma noktasında bize felsefi bir destek sunamamaktadırlar. Sözgelimi, hukuk sisteminin hakim olmadığı toplumlarda insanlar
arası §iddeti ve intikam duygusunu pratik açı­
dan tatmin ederek engellemeye çalı§an kurban fenarneni 'ikame' (substitution) teorisi ile
kısmen açıklanabilir. Kimi dini toplulukların
kızdırdıkları tannlara kurban sunmaları, antropomorfik teolojik inançlar açısından profan
(kutsal dı§ı) alandan kutsal alana geçi§i sağla­
ması bağlamında anlamlı olabilir.
T
Bu tür yakla§ımlarda ortak olan nokta, kar§ı
konainaz ya da sonu gelmez bir potansiyel
§iddet durumu kar§ısında -insanlarla insanlar ya da insanlarla tanrılar arasında- yine
§iddete (kurban sunma) ba§vurarak, bir tür
barı§ ya da diyalogun sürdürül~esi çağrısı­
nın yapılmasıdır. 1 Tarladaki ürünü Tanrı'nın
bolla§tırmasını sağlamanın bir aracı veya elde
edilen hasatın bir vergisi olarak kurban, yine
insanlarla Tanrılar arasında bir tür diyalog ve
barı§ tarzıdır. Ne var ki, bu diyalog veya barı§
tarzı kendi içinde, kurban ekonomisinin temel
mantığını barındırır ve az bir fidye ya da çaba
kar§ılığında
alınmasını
en yüksek verimin ya da sonucun
amaçlar.
Bu kurban §ekilleri, insanın kendi zamansalmekansal çevresiyle olabildiğince uyum
içinde ya§ayabilmesi için İcra edilmi§ görünmekte ve insanın ölüm sonrasına dair her
hangi bir varolu§sal-entelektüel kaygısına atıf
yapmamaktadır. 2 Aksine kurban edilen §eylerin ya da varlıkların, bir tür dönü§üm netice-
.
97 ~
sinde tüm potansiyelini açığa çıkarabileceği ve
bu haliyle insanlarla Tanrılar arasında bir tür
medyum (ara ortam) ya da o'rtak dil olu§turacağı varsayılmı§tır. Böylece İslam öncesi kurban §ekiller, genelde insanların kendi dünyevi
ortamlarında huzur ve refah içinde ya§ayabilmek için Tanrı(lar)a, onları memnun edebilecek bir dil ile seslenebilme arzularını temsil
etınektedir.
Ancak bu insanlar salt be§eri dilin sınırları
içinde Tanrı(lar)a seslenme yerine, kendilerini Tanrı(lar)ın huzurunda temsil edecek bir
üst düzey sembolik dil olu§turmak istemi§lerdir. Kurbanın ölüm esnasında kutsalla§ması,
onun Tanrı(lar)a onların diliyle seslenebilme
gücüne eri§mesi anlamına gelmektedir. Böylece kurbanın cansız bedeni, bir tür yeniden
dirili§in ve Tanrı(lar)ın maddeye yeniden dokunu§unun sembolü olur. Kısacası kurban,
hayat ve ölüm arasındaki döngünün sürekliliğini, madde ile ruh arasındaki uçurumun
a§ılmasını sağlamak üzere yeryüzünde ya§ayanlar adına Tanrılar katında elçilik yapar.
Ancak İslam'da kurban fenomeni, bu tür anlama modelleri içinde açıklanamayacak kadar farklılık gösterir. Bu fenomeni yalnızca
Allah'a mutlak itaatin bir sembolü veya insanda varolan §iddet duygusunu bir ba§ka §eye
yansıtarak insanı terbiye etıne vasıtası §eklinde ele almak, felsefi dü§ünce için tatınİn edici değildir. Zira her iki yakla§ım, temelde bir
yansıtına kuramını öngörmektedir. Yansıtına
kuramma göre·kurban, insanın Tanrı için en
sevdiği §eyden bile fedakarlık yapabileceğini
veya içindeki §iddet duygusundan arınma arzusunu yansıtan bir tür ayna ݧlevini üstlenir.
Dikkat edilecek olursa, bu haliyle yansıtına
kuramı özellikle mutasavvıfların "kalbin temizlenerek Allah'ın tecellisine açık, bir tür
aynaya dönü§türülmesi" fikrine paralellik
arz etınektedir. Bu durumda kurban edilen
hayvan, insanın iç dünyasındaki temizlenme
iradesini Tanrı'ya kanıtlama arzusunu bir §ekilde aksettirerek be§erilqtirilmektedir.
Ne var ki, kurban fenomeninde açıkça belirginle§en §İddet (kesim) ve ölüm hadisesi,
mahiyeti gereği, tüm rasyonel dü§ünme yeteneklerimizin ötesine gitınekte ve derin bir
irrasyonel alan ile bizi ba§ ba§a bırakmakta­
dır. İnsan bilinci, kurbana uygulanan §iddetin
(kesim) ve kurbanın ölümünün malıiyecini
anlayamadığı için kendi bilinçsizlik sınırları
ile yüzle§mektedir. Zira insan bilinci, ancak
kendi anlama ufku içine çekip turabildiği §ekliyle olayları ve gerçekleri kavrayabilir. Kurban fenomeni ise §iddet ve ölüm gibi, anlama
ufkumuz içine çekilip tutulamayacak iki gerçeklikle bizi yüzle§tirerek be§erilqtirilememekte, insanın temizlenme iradesini Tanrı'ya
kanıtlama arzusunu yansıtan bir aynaya dönü§memektedir.
Yansıtına kuramının
en zayıf noktası, kurbanı sanki insanın önceden belirleyebileceği bir
planını aksettirebilmesine imkan veren bir
organik vasıta gibi tasarlamasıdır. Bu kurarn
sanki, insanın daha önce planladığı 'arınma
arzusunun' bu vasıta sayesinde somutla§tığını
epistemolojik olarak belirleyebileceğini varsaymaktadır. Kısacası kurbanı, Allah'a mutlak
itaatin bir sembolü ya da §iddet duygusundan
uzakla§manın bir vasatı olarak ele alan yakla§ımlar sanki, insan dü§üncesinin kendisini
kurbanın varlığında yeniden ele geçirebilece-
ğini tasarlamaktadırlar.
Oysa dü§üncenin tekrarlanabilirliği ile kurbana uygulanan §iddetin ve kurbanın ölümünün tekrarlanamazlığı arasında derin bir
uçurum vardır. Kurbanın ölümünün tekrarlanamazlığı, be§eri dü§üncenin asla kendisini kurbanın varlığında yansıtına ve orada kendisini yeniden ele geçirme imkanına
kavu§amayacağını göstermektedir. Böylece
kurbanın hayatının göz önünde elden kayıp
gitmesi gibi, insanın 'arınma arzusu' elden
kayıp gitınekte ve bu arzunun gerçeklqip
gerçeklqmediğini if§a edecek epistemolojik
bir ortam olu§amamaktadır.
Kur-an'ın
özellikle,
"kurbanın kanı
ya da eti-
nin değil, ancak kurban kesenin takvasının
Allah katına eri§eceğini" 3 belirtinesini bu bağ­
lamda anlamak uygun görünüyor. Zira 'takva', insanın epistemolojikdüzeyde bilebileceği, önceden planlayıp sonradan dilediğinde,
kendi anlam ufku içine çekip tutabiieceği bir
bilgi değildir. Takva tıpkı, ölürken kurbanın
hayatının ellerimiz arasından kayıp gitmesi
gibi, bizden uzakla§an ve asla geri dönmeyen
bir gerçekliğimizdir.
Felsefi açıdan bizi ilgilendiren temel soru bu
noktada ortaya çıkmaktadır: İslam'da kurban
fenomeni, yapısal özelliği nedeniyle §iddet ve
ölüm gibi iki irrasyonel alanla be§eri dü§Ünceyi ba§ ba§a bırakıyorsa, bu durumda bqeri
dü§ünce yerini tamamen inanç ve teslimiyet
duygusuna mı bırakmalıdır? Yoksa o, daha
ortaya çıkarken anlama ufkumuzun ötesine
kayıp giden ve asla geri dönmeyen §iddet ve
ölüm hadiselerini birer gerçek i§aret olarak
algılayıp bu i§aretin ardına mı dü§melidir?
Kısacası, İslam'da kurban hadisesi be§eri dü§Ünceyi nereye çağırır?
Dikkat edilecek olursa bu sorular, İslam'da
kurban fenomeninin basit bir araç-amaç mantığı içinde ele alınarak, üst düzey manevi yöneli§lerimizin bir sembole indirgenemeyeceği­
ni ima etmektedir. Her §eyden öte bu sorular,
İslam'da kurban fenomeninin entelektüel dü§Ünce için bir 'konu' değil, bir 'soru' olduğunu
gösterir. Kurban fenomenini bir 'konu' olarak
ele almak, gerçekte kurban fenomenini 'kurbanın bedeni' ekseninde anlama çabasıdır.
Kurbanın
bedeni; sosyolojik, ekonomik, psikolojik, siyasi, tıbbi ve edebi açıdan bir 'te§hir
alanı' olu§turduğu için hemen herkes tarafın­
dan 'payla§ılabilirlik' özelliğine sahiptir. Dahası kurbanın bedeni, teknolojik ilerlemeler
sayesinde insan hayatının -doktorlar eliyle
uzatılabilmesi ya da kısaltılabilmesi- bir tür
teknik karar konusu haline geldiği modern
dönemde özel bir anlam kazanmaktadır. Tıb­
bın müdahalesiyle insan hayatının uzaması
ya da kısalması bir teknik konuya dönü§tükçe,
9
ölüm fenomeni, eski kültürlerde görülen temsil araçlarını yitirmekte ve t~plumsal algının
bir tür sınır §eridine itilmektedir. 4 Doğrudan
insanın ölümünün toplumsal temsilleri azaldıkça, kurbanın bedeni kaçınılmaz olarak
daha dikkat çeken bir toplumsal te§hir alanına
dönü§mektedir.
Eski kültürlerde, ya§ayanlarla ölenler arasın­
daki bağın sürekliliğini sağlamak üzere belirlenmi§ olan toplumsal temsiller ya da semboller, doğal olarak kurbanın bedeni ile kurbanın
ölümü arasındaki sürekliliği temsil eden sembollerle yakın anlam ili§kisi içindedir. 5 Bu,
eski kültürlerde kurbanın bedeninin, çağımiz­
dakinden çok farklı olarak, bir te§hir alanı ya
da konu değil, tam aksine madde ile ruh, yeryüzü ile gökyüzü, birey ile toplum arasındaki
bağların tesisinde rol oynayan, bir tür büyüsel
anlam alanı §eklinde algılandığını gösterir.
Oysa modern teknolojinin desteğiyle özellikle
tıp ilmi, canlıların bedenini küresel düzeyde
anlamı tespit ve te§hir edilebilecek bir mekanizma veya organizmaya dönü§türdükçe,
kurban fenorueni de daha çok kurbanın bedeni üzerinde anla§ılacak bir konuya dönü§mektedir. Bu durum, aynı zamanda Batı ve
Türk medyasında kurban fenorueni üzerinde
her yıl ortaya çıkarılan siyasi, dini ve kültürel
tartı§maların neden daha çok kurbanın bedeni üzerinden yürütüldüğünü kısmen açıkla­
maktadır.
Modern toplumlar kurban fenomenini, kurbanın ölümü gibi tamamen zamansal ve kendisini gizleyen (payla§ılamayan, te§hire açık
olmayan) boyutuyla anlama yerine, kurbanın
bedeni gibi mekansal ve kendisini küresel düzeyde payla§ırna açabilen boyutuyla irdeleme
eğilimindedir. Buna paralel olarak, kurban
kesimi esnasında kurbana uygulanan §iddeti de kurbanın bedeni bağlamında bir te§hir
konusuna indirgeyerek, mekansal dü§ünmeyi
ön plana çıkarmaktadır.
Oysa belki de felsefi
açıdan
önemli olan, kur-
-,/
99
han fenomeninin insan dü§üncesi önüne çı­
kardığı derin zamansallık sorusud ur. Kurban,
ölürken bedenini insanlara 'sunmakta, buna
kar§ılık ölümünü tümüyle gizlenen bir mahrem gerçekliğe dönü§türmektedir. Kurbanın
bilincimiz önüne çıkardığı zamansallık sorusu, sadece ölümünün bir mahrem gerçekliğe
dönü§erek bilincimizden gizlenmesi ile sınırlı
değildir. Kurban sanki, bedenini bizlere emanet ederken ölümünü asla bir ba§kasına emanet edilerneyetek gerçeklik olarak beraberinde
götürmektedir.
Böylece kurban ölürken, bir ba§kasının ölümünü ertelemernekte ya da engellememektedir. O, sonuçta kendi adına ölmektedir.
Bu durum, gerçekte kurbanın bir ba§kasının
yerine -bir ba§kası için- ölmediğine ݧaret
ederek, tüm 'ikame' (ba§kası için) teorilerini
temelinden sarsar. 'İkame' teorileri sanki kurbanın ölümünün, bir ba§kasının ölümünü
ertelettiği ya da engellediği varsayımına dayanır. Kısacası 'ikame' teorileri bir §ekilde 'ölümün belli bir süre ba§kasına devredilebilirliği'
anlayı§ını öngörür.
Oysa İbrahim kıssasına baktığımızda, kar§ımıza ikame teorisinden çok daha farklı bir
anlam dünyasının belirdiğini fark ederiz. Hz.
İbrahim'in rüyası doğrultusunda, İsmail'in
kurban edilmeyi kabullenmıgsi ve kurban edilecekken koçun gönderilmesi, asla koçun Hz.
İsmail'in yerine ve onun için kurban edildiğini
göstermez. Zira ölüm bilincine sahip olan ve
ölüm bilinci doğrultusunda kurban edilmeyi
kabullenen İsmail'dir. Daha açıkçası, insan
hayatının ve bedeninin ölüm bilincine kurban edilecek §ekilde var olduğunu fark eden
İsmail' dir. Kaldı ki, Yasin Aktay'ın vurguladı­
ğı §ekliyle "Aslında Allah'a sunulacak kurban,
bu anlamda bir "ikame" olarak dü§ünülecekse, bu İkarneyi sağlayacak fidyenin İbrahim
tarafından verilmesi gerekirdi. Oysa kıssanın
kendisinde bile fidyenin İbrahim tarafindan
değil, bizzatAllah tarafından verildiği görülüyor. Yani İsmail yerine fidyeyi veren, kurbanı
veren bizzatAllah'tır." 6
İsmail'in kurban edilmeyi kabullenmesi; bir
tercihten ziyade, insan hayatının daha doğarken ölüm bilincine kurban olacak §ekilde
ortaya çıktığının dramatik bir ifadesidir. Her
insan ölüm bilincine erݧİr eri§mez, kendisini
bu bilinç doğrultusunda ölüm denen gerçekliğe sunulacak kurban olarak kavrar. Buna zıt
olarak koç, ölüm bilincine sahip olmadığı için
gerçekte ba§kasının yerine değil, sadece kendi
adına ölür.
Gerçek anlamda kurban olan koç
değil,
İsmail' dir; İsmail' in temsil ettiği insanlardır.
İnsan ölürken, ölüm bilincini ikame eder,
ölüm bilincini somut olarak kendi varlığında
İn§a eder. Bu nedenle insan için ölüm, aynı
anda hem bir yıkım, hem de bir İn§adır. İnsan,
bilinç sahibi olmanın bedelini ölümüyle öder.
ݧte bu bedel ya da ikame nedeniyle gerçek
kurban insanın kendisidir. 7
Hz. İsmail kurban edilmeyi kabullenmekle,
gerçek kurbanın insan olduğunu dramatik
bir §ekilde bize göstermektedir. Koçun ölümü
ise, ölümün insan bilinci için ardına dü§ülmesi gereken en gerçek bir ݧaret olduğunu if§a
eder. Zira koç ölürken, İsmail'i ölümlü olmaktan kurtarmamakta, aksine ölümün asla
bir ba§kasına devredilemezliğini açıkça sergilemektedir. Daha açık deyi§le, koçun ölümü
hayatın asla geri döndürülemezliğini yani
zamansallığını ortaya koyar. Asla geri dönܧÜ
olmayan bir yolda olmanın en radikal anlamı
ölüm esnasında ortaya çıkar. 8
Bu bağlamda İbrahim kıssasında İsmail'in,
Allah'a teslim olma arzusu ile kurban edilmeyi kabulienmesi arasında kurulan yakın bağ,
geçekte insanın geri dönü§Ü olmayan bir yolda
ilerlemesinin, her zaman Allah'ın huzurunda
durmasıyla q anlamlı olduğunu ima eder. İn­
sanın, sahip olduğu ölüm bilincinin kurbanı
olarak ya§aması, geri dönü§ü mümkün olmayan bir yolda ilerlediğini fark etmesi, anılan
kıssada insanın, Allah'ın huzurunda hep aynı
noktada durduğu §eklinde ele alınmaktadır.
İnsan kendisini, her zaman yolda hisseder. 9
Oysa kıssaya göre insan, Allah'ın huzurunda
hep aynı noktadadır. Bu rtokta İsmail'in ba§ı­
nı kurban edilmek üzere koyduğu ta§ ile sembolize edilmektedir.
Sonuç olarak, İslam'da kurban fenomeni hem
bedeninin melcinsallığı, te§hir alanı olarak payla§ılabilirliği, hem de ölümünün
zamansallığı, mahrem bir gerçeklik olarak
bizden gizlenmesi nedeniyle birbirine zıt iki
açıdan tezahür etmektedir. Kurbanın bedeni
'konu', kurbanın ölümü ise bir 'soru' olarak
kar§ımıza çıkmaktadır. Belki modern öznelciliğin bir sonucu olarak kurban fen om eni, modern toplumlarda daha çok bir nesnelle§tirme,
te§hir alanı §eklinde ele alınarak onun, bilinçlerimiz önüne çıkardığı derin zamansallık
sorusu göz ardı edilmektedir. Hz. İbrahim'in,
oğlu İsmail'i kurban etme te§ebbüsüyle ilgili
kıssa, gerçek kurbanın ölüm bilincine sahip
insandan ba§kası olmadığını ve ölüme gidi§in ise gerçekte Allah'ın huzurunda, hep aynı
noktada kalma olayından ba§ka bir §ey olmadığını sembolize etmektedir. Böylece kurban
olarak kestiğimiz hayvanlar, bizlere bir taraftan ölümün asla bir ba§kasına devredilemezliğini açıkça gösterirlerken, diğer taraftan asıl
kurbaniann kendileri değil, bizler olduğumu­
zu yeniden, yeniden hatırlatırlar.
kurbanın
Dipnotlar
1
Ku§kusuz kurban fenorneni, hem §iddeti hem de kutanda içermesi nedeniyle, kendi içinde derin
bir çeli§ki ya da paradoksu banndırrnaktadır. Bu çeli§ki
ya da paradoksal dururnun farklı açılardan analizi için
bkz. Rene Girard, Şiddet ve Kutsal, çev. Necrniye Alpay,
İstanbul: Kanat Kitap, 2003.
sallığı aynı
Burada Yahudi ve Hristiyan teolojisi bağlamında kurban kavramını, hem İslami hem de İslami olmayan diğer
kültürel kurban telakkilerinden ayn bir incelerne ve teori
konusu olarak §imdilik dikkate alrnıyoruz.
2
3
Kur' an, Hac, 22/37
bilgi ve analizler için bkz. H-G. Gadarner, Tlıe
Tlıe Art of Healing in a Scientific Age,
trans. J. Gaiger and N. Walker, Stanford: Stanford University Press, 1996 , ss. 61-69
4
Aynntılı
Enigma of Healtlı:
Bu bağlarnda 11farklı örnekler için bkz. Mircea Eliade,
Dinler Tarihine Giri§, çev. Lale Arslan, İstanbul: Kabalcı
Yayınevi, 2003, ss. 332-349.
5
6
Yasin Aktay, "Kurban ve 'Ölümün Devredilernezliği"',
Yeni Şafak, 22.12.2007
Elbette insan bilincinin sonunu ya da sınınnı salt ölüm
ile anlayarak, hayat ve ölüm arasındaki uçurumu
tümüyle belirsizle§tirrnek gerekmez. Sözgelimi insan
bilinci, her zaman farklı gerçekiiidere 'maruz kaldığını'
fark ederek kendisini, hayat süreci içinde yine bir tür kurban olarak algılar. 'Maruz kalma' olayı, her §eyden önce
bilincin 'açık uçluluğunu' ve insan varlığının maruz kaldığı gerçeklikler, kaqısında sürekli dönü§rne potansiyeline sahip olduğunu dile getirmesi açısından önemlidir.
Ancak ölüm, sonunda insan varlığının dönü§rne potansiyelinin en radikal biçimde açığa çıkması durumu olarak,
her zaman kurban kelimesinin tam merkezinde yer alır.
7
olayı
Yolda olmanın zarnansallığı ise Aktay'ın, 'varolu§ düzeyi' ifadesiyle i§aret ettiği gerçeklik içinde tezahür eder.
"Herkes, tercih ettikleriyle bir yere yakla§ırken sınırsızca
ba§ka bir yerlere uzakla§ır. Yapılan bir eylemle, ona alternatif olan bütün eylemler bir bakıma feda edilir. Bir
eylemi yaprna.kla, sayısız ba§ka eylemlerin yapılmasın­
dan feragat edilmi§ olur. Bu anlarnda kurban, aslında
insan varolu§unun hiç kimsenin dı§ında kalamadığı bir
düzeyidir. Herkes hayatı, bir kurban ve uzakla§rna olarak ya§ar. Önemli olan, bu kurban eyleminde kimin, neyi
kıble olarak seçtiği, kurbanı ne adına uyguladığıdır. Bu
çerçevede kurban, insan varolu§unun en temel düzeyidir." Yasin Aktay, "Bir Varolu§ Düzeyi Olarak Kurban",
Uluslararası Kurban Sempozyumu, Bayrarnpa§a Belediyesi, 8-9 Aralık 2007, İstanbul.
8
Aktay'ın ifadesiyle "Kurbana ihtiyacı olan, [Allah'a]
yakla§rnakla dirilecek olan insandır." Ku§kusuz bu ifade, tümüyle herrnenötik bir tecrübeyi dile getirmekte
ve Allah'ın doğru olarak tanımladığı anlam dünyasını,
insanın kendi varlığında somut gerçekliğe dönü§türrne
sürecine i§aret etmektedir. 'dirili§', bu haliyle, Allah'ın
doğru gördüğü §eyin, ölüm sonrası kendi gerçekliğini
if§a etmeye ba§larnasıdır. Mevlana, Memevi'sinde ekmeğin bize kendisini neden sunduğuna dair soruyu sorduktan sonra, "bizde dirilrnek için" §eklinde cevaplandınr.
Bu cevap, Aktay'ın 'dirili§' kelimesiyle ifade etmek istediği §eyi bir ba§ka açıdan seslendirir. Zira hem Aktay'ın
yukandaki ifadesinde, hem de Mevlana'nın cevabında
'dirili§', dirilm e amacıyla bir varlığın kendisini üst düzey
ha§ ka bir varlığa açık tutmas ı, bir anlarnda kurban edilerek üst düzey varolu§ imkanına eri§rnesidir.
9
_,
101
Download