Lâle Devri`nin İki Yüzü

advertisement
TARİH / İsmail ÇOLAK
Lâle
Devri’nin
İki Yüzü
2
1 Temmuz 1718’de Avusturya’yla imzalanan Pasarofça Antlaşması ile Osmanlı’da
“Lâle Devri” diye adlandırılan yeni bir dönem başlamıştır. Padişah III. Ahmed, Sadrazam
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, devlet adamları
ve İstanbul halkı “lâle”ye büyük ilgi gösterdiği
ve yaygınlaştığı için bu devir söz konusu bitkinin adıyla anılmıştır. Öyle ki, saraylar, köşkler ve
evlerin bahçelerinde 200’den fazla lâle çeşidi
yetiştirilmiştir.
Osmanlı’nın en ilginç dönemlerinden olan
bu devir üzerindeki tartışmalar hâlâ devam etmektedir. Menfi ve müspet yönleriyle konu henüz tam anlamıyla berraklaşmış değildir. Burada mezkûr devri bütün cepheleriyle anlamaya
ve anlaşılır kılmaya gayret edeceğiz.
Osmanlı’nın II. Rönesans’ı mı?
Kökleri II. Osman, IV. Murad ve Köprülüler
dönemlerine kadar dayanan Lâle Devri’nden
itibaren Osmanlı’nın kendini yenilemeye, Batı’daki ilmî-teknolojik gelişmelere paralel olarak yeni bir “Rönesans hamlesi” gerçekleştirmeye çalıştığı, son zamanlarda bazı tarihçiler
tarafından yapılan ilmî araştırmalarla ortaya
konmuştur.
yaşanmıştır. İstanbul’da çini imalathanesi, kumaş dokuma fabrikası, ilk itfaiye teşkilatı ve
Yalova’da Kâğıt Fabrikası açılmıştır. En önemlisi
de Osmanlı’nın ilk resmî matbaası kurulmuştur.
Ayrıca birçok cami, medrese, kütüphane, saray,
köşk, aşevi, çeşme, park inşa edilmiştir.
edebiyat adamlarından kurulan bu heyet, Doğu
ve Batı dillerine ait önemli eserleri Türkçeye
çevirmiştir. Mesela, Yanyalı Esad Efendi, Damad
İbrahim Paşa’nın emriyle Aristo’nun sekiz fizik
kitabından üçünü, kendi fikir ve tahlillerini de
ekleyerek Yunancadan Arapçaya çevirmiştir.
Lâle Devri’nde görülen önemli gelişmelerden biri de çeşitli Avrupa başşehirlerine geçici elçilikler açılmıştır. Ayrıca Avrupa ülkelerine
eğitim amacıyla ilk defa öğrenci gönderilmiştir.
III. Ahmed ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, sanatçıları, yazar ve şairleri destekleyip korumuşlardır. Şair Nedim, Nakkaş Levnî bu
dönemde yetişmiş meşhur şahsiyetlerdendir.
Bu dönemde Avrupa ile temasların artmasının tesiriyle birçok ilmî eser ortaya konmuştur.
Dönemin önde gelen matematikçisi Halil Faiz
Efendi, “Fütuhât-ı Alâiye” adlı astronomi eserinde tartışmalı konuları ele almış; “Makalât-ı
Seyyare” kitabında yıldızların hareketlerini incelemiş ve “Es-Savletü’l-Hizberiyye fî Mesâil
el-Cebriyye” isimli eserinde cebirden bahsetmiştir.
İlk Denizaltının İnşası
Tersane baş mimarı İbrahim Efendi tarafından inşa edilen ve ilk defa III. Ahmed’in şehzadeler için tertiplenen sünnet şöleninde (1 Ekim
1720) görücüye çıkan, adeta dev bir timsahı
andıran ve dünyada denizaltıcılığın ilk numunelerinden olan “ilk Osmanlı tahtelbahiri (denizaltısı)”, bu devirde arzı endam etmiştir. Bu
mühim gelişme Osmanlı’nın Lâle Devri’nde
geldiği seviyeyi göstermesi, kendini yenilemek
için gösterdiği olağanüstü gayreti ispatlaması
bakımından üzerinde durulması gereken çarpıcı bir misaldir. Seyyid Ahmed Vehbi ve Mehmed
Hazîn, “Surnâme” ismini verdikleri eserlerinde,
ilk denizaltını ve muhteşem gösterisini çizimleriyle birlikte anlatmışlardır.
Matbaa Meselesi
Osmanlı’nın ilim ve teknolojide Batı’dan
geri kaldığına yıllardır mesnet yapılan konulardan biri de “matbaanın geç girdiği” iddiasıdır.
Hâlbuki matbaa, Alman Gutenberg tarafından
1455’te kurulduktan 33 yıl sonra II. Bayezid
zamanında, İstanbul’daki Osmanlı Musevilerinden David ve Samuel Nahmias vasıtasıyla
İlmî Faaliyetler ve Tercümeler
Lâle Devri’ndeki diğer önemli ilmî gelişme,
Tercüme Heyeti’nin kurulmasıdır. Damad İbrahim Paşa, yirmi beş kişiden oluşan bir tercüme
heyeti oluşturmuştur. Yanyalı Esad Efendi, Mehmed Said Efendi ve Şair Nedim gibi ilim, fikir ve
Bu devirde bilim, teknoloji, sanat, edebiyat ve düşünce alanlarında önemli gelişmeler
İlk denizaltının tasarımı.
50 NİSAN 2014
somuncubaba 51
bahçelerinin plânlarını getirmesi ve bunları uygulamak
amacıyla İstanbul’da hummalı
imar faaliyetlerine girişmesi bu
“eziklik ve gerilik duygusu”nun
menfi sonuçlarındandır.
İstanbul’a girmiştir. Padişahın izniyle 19 kitap
neşretmişler; hatta eserlerin kapağına “Sultan
II. Beyazid Han’ın himayesinde neşredilmiştir.”
ibaresini yazmışlardır.
lidir. Osmanlı’da “Batı’nın yalnızca bir gâvur
memleketi olmadığı, orada bilim ve kültürün
yükseldiğine değinen ilk eser” olarak kabul
edilmiştir.
Şeyhülislâm Abdullah Efendi, matbaanın
kurulmasına yazdığı fetvayla hemen icazet vermiştir. III. Ahmed’in desteğiyle ferman da kolay
çıkmıştır. Hatta ulemadan on bir kişi, ilk basılan Vankulu Lügati’nin başına “takrizler” (övgü)
yazmışlardır.
Bu sefaretname Osmanlı’nın, Fransa özelinde Avrupa’ya bakışında ve eski geleneksel değerlendirmelerini gözden geçirmede köklü değişiklikler meydana getirmiştir. Önceki dönemlerde Batı Dünyası’nı “diyar-ı küfür” olarak gören Osmanlı, artık “Avrupa karşısında mücahit
gururu yaralanmış cihangir bir muharip” olarak
aradaki husumeti yumuşatmaya meyletmiştir.
Paris’te İlk Elçilik ve Batı’ya Yeni Bakış
Lâle Devri’nde, Yirmisekiz Çelebi Mehmed
Efendi’nin 1720-1721 arasında Avrupa’ya
(Paris’e) ilk daimî elçi olarak gönderilmesinin
ardından Osmanlı, Batı Âlemini ilk defa yakın
takibe almıştır. Yirmisekiz Çelebi Mehmed
Efendi’nin, 80 kişilik heyetle yaklaşık bir yıl
süren bu görev sonunda hazırladığı ve III. Ahmed ile Sadrazam Damat İbrahim Paşa’ya takdim ettiği “Paris Sefâretnâmesi”, Osmanlı’nın,
Batı medeniyetiyle ilk resmî temasının ilk yazılı kaynaklarından olması bakımından önem-
52 NİSAN 2014
Frenk Tarzı ve Modası
Yirmisekiz Mehmed Efendi’nin gördüğü bazı
mekânlar, eserler ve yapılar karşısında aşırıya
kaçan hayret ve hayranlığı; Avrupa’nın hayat
standardı, refah seviyesi, bilim, teknik, sanat ve
mimari bakımlardan Osmanlı’nın önüne geçtiğini fark etmesi, kendisinde belirgin bir aşağılık
kompleksi meydana getirmiştir. Geri dönerken
beraberinde Avrupa’daki rokoko üslubuyla
yapılmış Versay Sarayı gibi köşk, saray ve lâle
Fransa’dan getirdiği kitaplar, elbiseler ve mobilyalar
İstanbul’da, özelde “Fransız
modası”nın, genelde ise “Frenk
tarzı”nın yayılmasına yol açmıştır. Osmanlı’nın yükselme
döneminde Paris’in sosyete,
aydın ve yönetici tabakasının
evlerinde “Osmanlı Köşesi”
bulundurması moda olmasına karşılık bu defa İstanbul’un
ekâbir takımının evlerinde
“Frenk Odası” bulundurmaları
moda haline gelmeye başlamıştır. Bu da toplum hayatının,
sanat ve kültür hayatının değişmesine ve “yabancı kültürün” tesiri altına girmesine sebebiyet vermiştir. Lâle bahçeleriyle donatılmış
Avrupaî saray ve köşklerde tertiplenen zevk ve
sefa meclisleri, Frenk kültürünün ve yaşam biçiminin ilk tecrübe edildiği ve bünyeye sirayet
ettiği mekânlar olmuştur.
Batılılaşmanın, klasik hayat tarzını ve adabı
muaşeret kaidelerini tehdit eder kerteye geldiğini, devrin siyasî-dinî otoritelerinin neşrettikleri fermanlardan da anlamak mümkündür.
İstanbullulara yönelik uyarıcı ilk ferman, Damat
İbrahim Paşa tarafından 1725 yılında çıkarılmıştır. İstanbul sokaklarında ve mesire yerlerinde, namahremlerin nazarını üzerlerine çekecek
şekilde Avrupaî kılık-kıyafetle gezen kimi kadın
taifesini uyarmayı amaçlayan ferman dikkati
çekici ifadelerle doludur.
Ancak, sefâretnâmede rapor edilen; Langüdak Kanalı’nın eklüz sistemi, Marly’nin büyük
makinesi, gözlemevinin aletleri, köprüler, su
sistemleri gibi fen ve teknik konular ile tıp, sa-
nat ve mimari alanlarla ilgili edindiği intiba ve
tecrübelerin, ilk resmî matbaanın kurulması ve
kitap baskı tekniğinin geliştirilmesi gibi “Rönesans” olarak değerlendirilebilecek bazı müspet
icraat ve ıslahatlara kaynaklık ettiğini de inkâr
edemeyiz.
Lâle Devri’nin Sonu
Lâle Devri’nde Sadabad, Kâğıthane, Çırağan gibi birçok park, bahçe ve gezi alanında
tertiplenen düğün, sünnet, kır gezisi, sohbet
ve kültürel faaliyetlerde aşırı eğlence, israf
ve lükse kaçılması, halkta yönetime ve devlet
adamlarına karşı tepkiye yol açmıştır. Harcamaların ve saray masraflarının artması, bunu karşılamak için de esnaftan alınan vergilerin artırılması, 1730 yılında İstanbul’da Patrona Halil
İsyanı’nın çıkmasına sebep olmuştur. Bu isyan,
hem Lâle Devri’nin sona ermesini hem de Padişah III. Ahmed’in tahttan indirilmesini netice
vermiştir.
somuncubaba 53
Download