Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalıklarda Primer ve Sekonder

advertisement
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri
Ateroskleroz; Koroner, Serebral, Periferik Arter Tutulumu
Sempozyum Dizisi No: 52 ● Ekim 2006; s. 77 - 88
Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalıklarda
Primer ve Sekonder Korunma
Prof. Dr. Hüsniye Yüksel
Aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklarda primer korunma hastalık riski
yüksek, fakat hastalığın hiçbir belirtisinin olmadığı bireylerde yaşam tarzını ve
risk faktörlerini değiştirerek hastalığın oluşmasını önlemeyi amaçlar. Sekonder
korunmada ise amaç, bilinen aterosklerotik hastalığı bulunan kişilerde
kardiyovasküler olayların tekrarını ve hastalığa bağlı ölümleri azaltmaktır.
Kardiyovasküler hastalık multifaktöriyeldir ve risk faktörleri sinerjik etki
gösterir izole edilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle önce bireydeki risk
faktörleri saptanmalı ve sonrasında birlikte değerlendirilerek gerçek risk yükü
ortaya çıkarılmalıdır.
Günümüzde kabul edilen önemli koroner kalp hastalığı risk faktörleri
şunlardır:
1. Yaş (erkeklerde ≥45, kadınlarda ≥55 veya erken menopoz)
2. Aile öyküsü (birinci derece akrabalardan erkekte 55, kadında 65 yaşından
önce koroner arter hastalığı bulunması)
3. Sigara içiyor olmak
4. Hipertansiyon (kan basıncı ≥140/90 mmHg veya antihipertansif tedavi
görüyor olmak)
5. Hiperkolesterolemi (total kolesterol ≥200 mg/dl, LDL-kolesterol ≥130 mg/dl)
6. Düşük HDL-kolesterol değeri (<40 mg/dl)
7. Diabetes mellitus (diyabet bir risk faktörü olmanın yanısıra, koroner kalp
hastalığı varlığına eşdeğer bir risk taşıdığından risk değerlendirmesinde ayrı
bir yeri vardır)
HDL-kolesterolün 60 mg/dl üzerinde olması hastalık riskini azaltmakta ve risk
hesaplamalarında bir risk faktörünün düşülmesini sağlamaktadır. Bu majör ve
bağımsız risk faktörlerinin yanısıra kardiyovasküler hastalıkların gelişmesinde
rol oynayan obezite, aterojenik diyet ve fizik inaktivite gibi yaşam tarzına bağlı
faktörlerle, lipoprotein (a), homosistein, protrombotik faktörler, proinflamatuvar
faktörler, insülin direnci ve subklinik ateroskleroz delilleri gibi yeni belirlenen
risk faktörleri vardır.
Bireyin gerçek risk yükünü açıklığa kavuşturmak için lipoprotein analizinin
bir elamanı olan LDL kolesterolün ölçülmesi ve ona eşlik eden risk
determinantlarının belirlenmesi gerekir. Yaşı 20’yi geçmiş tüm erişkinlerde açlık
lipoprotein profilinin (total kolesterol, HDL, LDL ve trigliserid) her beş yılda bir
ölçülmesi gerekir. Açlıkta ölçülmemişse HDL ve total kolesterol değerleri
dikkate alınır. Eğer total kolesterol≥ 200 mg/dl ve HDL kolesterol< 40 mg/dl ise
LDL’yi esas alan uygun tedavi için lipid profilinin takibi gerekir. LDL-kolesterol
77
Prof. Dr. Hüsniye Yüksel
düzeyi ile koroner kalp hastalığı arasındaki ilişki LDL kolesterol düzeyi
düşükten yükseğe doğru arttıkça süreklidir. Amerikan ‘National Cholesterol
Education Program Adult Treatment Panel III (NCEP ATP III)’ raporunda
lipoprotein profili aşağıdaki tablodaki gibi sınıflamıştır.
ATP III lipid değerleri sınıflaması (mg/dl)
LDL kolesterol
<100
100-129
130-159
160-189
≥190
Total kolesterol
<200
200-239
≥240
Optimal
Optimale yakın/üstünde
Sınırda yüksek
Yüksek
Çok yüksek
İstenen değer
Sınırda yüksek
yüksek
HDL kolesterol
<40 düşük
≥60 yüksek
Trigliserid
<150 istenen
≥150 yüksek
LDL kolesterole ilave olarak koroner kalp hastalığının veya aterosklerotik
hastalığın diğer formlarının ve LDL’den başka diğer majör risk faktörlerinin
bulunup bulunmamasına göre bireyler farklı risk gruplarına ayrılmıştır. Son ATP
III raporunda yer alan risk grupları şöyledir:
1. Yüksek riski grup: Koroner kalp hastalığı veya eşdeğeri olan kişiler bu
katagoride yer alır. Koroner kalp hastalığı eşdeğerleri; aterosklerotik
hastalığın diğer formları (periferik arter hastalığı, abdominal aort anevrizması,
ve karotis arter hastalığı [geçici iskemik atak/inme veya karotis arterde >%50
darlık]), diyabet ve 2+ risk faktörü olup 10 yıl içinde koroner kalp hastalığı
riski> %20 olanlardır.
2. Orta derecede yüksek riskli grup: Bu grubu henüz koroner kalp hastalığı
gelişmemiş 2+ risk faktörüne sahip olan bireyler oluşturur. Bunlarda 10-yıl
içinde koroner kalp hastalığı gelişme riski %10-20 arasındadır. Metabolik
sendromu olup da yüksek risk grubuna girmeyen hastalar da bu grupta yer
alır.
3. Orta derecede riskli grup: 2+ risk faktörü olup 10 yıl içinde koroner kalp
hastalığı riski < %10 olanlardır.
4. Düşük riskli grup: 0-1 risk faktörü olanlardır. Bu grup hastalarda 10-yıllık risk
çok düşük olmakla birlikte aterosklerotik kardiyovasküler hastalık riskini
belirlemek için non invazif testlere gerek duyulabilir.
Risk belirleme metodu: Klinik olarak koroner kalp hastalığı veya
aterosklerotik hastalığın diğer formlarının olmadığı hastalarda bireyin risk yükü
2 etapta belirlenir. Birinci etapta majör risk faktörleri sayılır. İkinci etapta
78
Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalıklarda Primer ve Sekonder Korunma
Framingham gibi standart risk hesaplama cetvellerinden kısa sürede, 10 yıllık
süreçte, koroner kalp hastalığı gelişme riski hesaplanır. Yeni belirlenen risk
faktörleri henüz risk kategorisini belirlemekte kullanılmamaktadır. Ancak
bireysel tedavi yaklaşımında bu faktörlerin de bulunması, hekime daha yoğun bir
tedavi yapması için yol gösterici olabilir.
Metabolik Sendrom
Pek çok kişide majör risk faktörleri, yaşam tarzından kaynaklanan risk
faktörleri ve yeni belirlenen risk faktörleri ile bir arada bulunabilir. Bu risk
faktörleri kümesi metabolik sendrom olarak adlandırılmaktadır. Metabolik
sendromun karakteristik öğeleri; abdominal obezite, aterojenik dislipidemi
(yüksek trigliserid, küçük LDL partikülleri, düşük HDL-kolesterol), yüksek kan
basıncı, insülin direnci (glukoz intoleransı var veya yok), protrombotik ve
proinflamatuvar faktörlerdir. Amerikan Kalp Birliği önerisine göre bir kişide şu
5 faktörden 3’ü mevcutsa metabolik sendrom tanısı için yeterlidir. Bunlar; TG
>150 mg/dl, HDL-kolesterol <40 mg/dl erkek,<50 mg/dl kadın, kan basıncı
>130/veya ≥85 mmHg ve açlık kan şekeri >100 mg/dl olmasıdır. Metabolik risk
faktörleri tanımı içine giren faktörler metabolik sendrom tanımı içine girmeseler
bile, bunların varlığı çoğu hastada diğer risk faktörlerinin bulunduğuna işaret
eder. ATP III metabolik sendromu risk azaltıcı tedavinin birinci hedefi LDLkolesterolden sonra 2. hedef olarak belirler.
Metabolik sendromun koroner kalp hastalığı riskini yaklaşık 3 misli artırdığı
bilinmektedir. Ayrıca kardiyovasküler hastalığa bağlı ölümler ile total
mortalitenin metabolik sendromlularda daha yüksek olduğu saptanmıştır. Önemli
primer ve sekonder korunma çalışmalarında metabolik sendromlu hastalarda
kardiyovasküler olay riski, metabolik sendromu olmayıp risk skoru çok yüksek
olan hastalarla aynı oranda bulunmuştur.
Ülkemizde Onat ve ark. tarafından yapılan epidemiyolojik çalışmalarda 30
yaşın üzerindeki nüfusun %37’sinde (erkekte %27, kadında %45.2) metabolik
sendrom olduğu saptanmıştır. Toplam 9.1 milyon (kadın 5.7 milyon) kişi
metabolik sendromludur. Her 8 Türk yetişkinin 3’ünde mevcut olup yaştan
bağımsız olarak %70 oranında ilave risk nedenidir. Metabolik sendromun bir
öğesi olan abdominal obezite de ülkemizde çığ gibi artmaktadır. Yine 30 yaş
üzerindeki erkeklerin ¼’ünde, kadınların 3/5’inde bel çevresi sırasıyla 102 ve 88
cm’in üzerindedir. Türk toplumunun genel risk profilini de şu şekilde çizmek
mümkündür. Kan lipid değerleri açısından LDL ve HDL kolesterol düzeyi
düşük, trigliserid düzeyi yüksek, kadınlarında abdominal obezite ve diyabet sık
(metabolik sendrom elemanları), erkeklerinde sigara içme oranı ve koroner kalp
hastalığı riski yüksektir. Metabolik sendromun koroner kalp hastalığında payı
erkeklerde %42.7, kadınlarda %64 olarak bulunmuştur.
Amerikan Kalp Birliği’ne göre 20 yaşından itibaren düzenli olarak bireyin aile
öyküsü, sigara, diyet, alkol alımı, ve fizik aktivitesi sorgulanmalı, kan basıncı,
vücut kitle indeksi, bel çevresi ve nabız özelliği her 2 yılda kaydedilmeli; açlık
79
Prof. Dr. Hüsniye Yüksel
kan şekeri ve lipid profili her 5 yılda (diğer risk faktörleri varsa 2 yılda)
ölçülmelidir. Kırk yaşından itibaren de multipl risk faktörleri skorunu kullanarak
10-yıl içindeki koroner kalp hastalığı riskinin belirlenmesini (eğer 2+ risk
faktörü varsa daha genç yaşta başla); risk %20’den fazla ise koroner kalp
hastalığı eşdeğeri olarak düşünülmesini önerir.
Kolesterol Azaltıcı Tedavi
Birçok prospektif çalışmada yüksek total kolesterol özellikle yüksek LDLkolesterol serum konsantrasyonlarının koroner kalp hastalığı major risk faktörü
olduğu gösterilmiştir. LDL kolesterol düzeyi artışı ile koroner kalp hastalığı
artışı arasında linear bir ilişki vardır. Bu nedenle kolesterol düşürücü tedavinin
primer hedefi LDL-kolesteroldür. LDL kolesterolün düşürülmesinde tedavi
amaçlı yaşam tarzı değişikliği esastır. Yaşam tarzı değişikliği 1) sature yağ ve
kolesterol alımının kısıtlanması, 2) fizik aktivitenin artırılması ve 3) kilo
kontrolünü kapsar. Amaç uzun süreli (>10 yıl) ve kısa süreli (≤10 yıl) riski
azaltmaktır. Koroner kalp hastalığından korunmada LDL kolesterol hedefi,
kişinin koroner kalp hastalığı için mutlak risk yüküne bağlıdır. Risk ne kadar
yüksek ise LDL kolesterol düzeyi o kadar düşük olmalıdır. Çok yüksek LDL
kolesterol veya multipl risk faktörü nedeniyle yüksek riskli hastalar LDL
kolesterol düşürücü tedavi adayıdırlar. Burada şunu hatırlatmak yararlı olacaktır.
Yüksek LDL kolesterol veya diğer bir tip hiperlipidemisi olan hastada lipid
düşürücü tedaviye başlamadan önce sekonder dislipidemi nedenleri
dışlanmalıdır. Bunlar: Diyabet, hipotroidi, obstrüktif karaciğer hastalığı, kronik
renal yetersizlik, LDL kolesterol düzeyini artıran ve HDL düzeyini düşüren
ilaçlardır (progestin, anabolik steroidler ve kortikosteroidler).
Son klinik çalışmalar LDL kolesterol azaltıcı tedavinin total mortalite,
koroner mortalitesi ve majör koroner olayları azatlığını göstermiştir. Özellikle
statinlerle yapılan 5 majör klinik çalışma Heart Protection Study (HPS),
Prospective Study of Pravastatin in the Elderly (PROSPER), Antihypertansive
and Lipid Lowering Treatment to Prevent Heart Attack Trial-Lipid Lowering
Trial (ALLHAT-LLT) Anglo-Scandinavian Cardiac Outcomes Trial-Lipid
Lowering Arm (ASCOT-LLA) ve Pravastatin or Atorvastatin Evaluation and
Infection-Thrombolysis in Myocardial Infarction 22 (PROVE IT-TIMI) LDL
kolesterol düzeyinin 70 mg/dl’nin altına düşürülmesiyle daha fazla risk azalması
sağlandığını göstermiştir. Bu çalışma sonuçlarına göre ATP III lipid düşürücü
tedavi önerileri yeniden belirlenmiştir.
Yüksek riskli hastalarda tavsiye edilen LDL-kolesterol düzeyi <100 mg/dl’dir.
Son yapılan klinik çalışma sonuçları göz önüne alındığında özellikle çok yüksek
riskli hastalarda <70 mg/dl tedavi seçeneğidir. Eğer LDL-kolesterol ≥100mg/dl
ise yaşam tarzı değişikliği ile eş zamanlı olarak LDL kolesterol düşürücü ilaç
başlanmalıdır. Eğer başlangıç LDL kolesterol <100 mg/dl ise <70 mg/dl ulaşmak
tercihe bağlıdır, hastaya göre değerlendirilmelidir. Hastada LDL kolesterol
düşürücü tedaviye rağmen trigliserid yüksek (>200mg/dl) ve HDL kolesterol
80
Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalıklarda Primer ve Sekonder Korunma
düşük ise LDL kolesterol düşürücü olarak kullanılan statin tedavisine ek olarak
nikotinik asid veya fibratlar verilebilir. Trigliserid ≥200 mg/dl olduğunda ikinci
hedef non-HDL kolesteroldür. Belirlenen LDL kolesterol düzeyinden 30 mg/dl
yüksek olmalıdır.
Orta derecede yüksek riskli hastalarda LDL kolesterol hedefi <130 mg/dl’dir.
Mevcut klinik çalışmaların ışığında < 100 mg/dl tercihe bağlıdır. LDL kolesterol
düzeyi başlangıçta veya yaşam tarzı değişikliği altında 100-129 mg/dl arasında
ise mevcut çalışmalar ışığında 100 mg/dl’nin altına inmek istendiğinde ilaç
tedavisi başlatılmalıdır. Yüksek risk veya orta derecede yüksek riskli gruptaki
hastalar yaşam tarzına bağlı risk faktörlerine sahipse (obezite, fizik inaktivite,
yüksek trigliserid, düşük HDL veya metabolik sendrom) LDL kolesterol
düzeylerine bakılmaksızın yaşam tarzı değişikliği tedavisi adayıdırlar. Bu
hastalara LDL kolesterol düşürücü tedavi uygulandığında en az %30-40’lık
düşüş sağlayan tedavi dozu gereklidir. Orta derecede risk grubundaki hastalarda
hedef LDL kolesterol düzeyi <130 mg/dl’dir, ≥130 mg/dl olduğunda yaşam tarzı
değişikliği ve ≥160 mg/dl olduğunda ilaç tedavisi düşünülmelidir. Düşük riskli
hastalarda hedef LDL kolesterol <160mg/dl’dir. Tedavinin amacı uzun-süreli
riski azaltmaktır. İlk tedavi seçeneği yaşam tarzı değişikliğidir. Yaşam tarzı
değişikliğine rağmen LDL kolesterol düzeyi 160-189 mg/dl arasında ise ilaç
tedavisi tercihe bağlıdır. İlaç kullanılması yönünde karar verdirici faktörler şöyle
sıralanabilir. 1) Çok önemli tek bir risk faktörü (ağır sigara içicisi olmak, iyi
kontrol edilemeyen hipertansiyon, çok düşük HDL veya ailede erken koroner
kalp hastalığı) vardır, 2) yaşam tarzından kaynaklanan risk faktörleri veya eğer
ölçülmüş ise yeni belirlenen risk faktörleri bulunabilir, 3) 10 yıllık risk %10’a
ulaşıyor olabilir. Yaşam tarzı değişikliğine rağmen LDL kolesterol düzeyi >190
mg/dl ise ilaç tedavisi düşünmelidir.
ATP III LDL kolesterol hedefleri
Risk grubu
LDL kolesterol
Yaşam tarzı
değişimi
İlaç tedavisi düşün
Yüksek risk
KKH veya eşdeğeri
10-yıl risk>%20
Orta derece yüksek
risk: 2+ RF
10-yıl risk %10-20
Orta risk: 2+ RF
10-yıl risk: <%10
< 100 mg/dl
(opsiyonel hedef
<70 mg/dl)
≥100 mg/dl
≥100 mg/dl (<100mg/dl
ilaç opsiyonları düşün)*
< 130 mg/dl
≥ 130 mg/dl
≥130 mg/dl (100-129
mg/dl; ilaç opsiyonları
düşün)&
<130 mg/dl
≥ 130 mg/dl
≥ 160 mg/dl
<160 mg/dl
≥ 160 mg/dl
≥ 190 mg/dl (160-189
mg/dl; LDL düşürücü
ilaç opsiyonel
Düşük risk
0-1 risk faktörü
*: LDL düşürücü tedavi uygulandığında %30-40 azalma sağlayacak doz yeterli
&: Klinik çalışmalar ışığında LDL kolestrolü <100 mg/dl yapmak için ilaç
başlanması tercihe bağlıdır.
81
Prof. Dr. Hüsniye Yüksel
Antilipemik İlaçlar
Statinler: Statinler hidroksimetilglutaril koenzim A reduktaz enzim
inhibisyonuna neden olarak hem karaciğer hücresi içinde kolesterol yapımını
engellerler, hem de hücre yüzeyinde apoB/E (LDL reseptörü) reseptörlerinin
ekspresyonuna yol açarak apoB ihtiva eden lipoproteinlerin klirensini artırırlar
ve böylece dolaşımdaki LDL kolesterol düzeyini azaltırlar. Kolesterol
yüksekliğinde veya kolesterol yüksekliğinin ön planda olduğu kombine
hiperlipidemilerde kullanılırlar. Yapılan çok merkezli randomize kontrollü
çalışmalarda LDL kolesterol düzeyinde %25-45 oranında azalma sağladıkları
gösterilmiştir. LDL kolesterol düşürücü etkilerinden başka antioksidan,
antienflamatuvar ve antiproliferatif etkileri nedeniyle de aterosklerozun
önlenmesinde öncelikle kullanılan ilaçlardır. En önemli yan etkileri miyopati ve
karaciğer enzimlerinde yükselmedir, ancak nadir görülür. İlaç kesilince enzimler
normale iner. Karaciğer enzimlerinde normalin 3 katı üzerinde artış olmadıkça
ilacın kesilmesine gerek yoktur. Miyopatide bir adale enzimi olan kreatinin
fosfokinazda (CPK) artış görülür, beraberinde adelelerde ağrı, güçsüzlük ve
kramlar tarzında semptomlar olabilir. Semptom yoksa CPK> normalin 10 katına
ulaşmadan ilaç kesilmemelidir. Karaciğer ve adele enzimlerinin tedavinin ilk üç
ayında 6 haftada bir, ilk yılda 3 ayda bir, daha sonra 6 ayda bir ve doz
artışlarında yapılması önerilir.
Fibrik asit türevleri: Fibratlar antilipemik etkilerini lipoprotein
metabolizmasında rol oynayan genlerin yazılımında değişikliğe neden olarak
gösterirler. Başlıca etkileri trigliserid yapımını azaltmaları ve HDL kolesterol
yapımını artırmalarıdır. En önemli etkilerinden biri de LDL kolesteroldeki küçük
yoğun LDL partiküllerini büyük LDL partiküllerine çevirmeleridir.
Antiinflamatuar ve antitrombotik özellikleri vardır. LDL kolesterol düzeyi
statinlerle istenen düzeye düşürüldüğü halde trigliserid düzeyi hala yüksek olan
hastalarda statinlerle kombine edilmeleri önerilmektedir. Yan etki profili
artacağından yakın takip gerekir. Statinler gibi miyopati ve karaciğer
enzimlerinde artışa neden olurlar. Kreatin kinaz yüksekliği ile birlikte gözlenen
miyopati seyrek olarak ağır rabdomiyolize yol açabilir. Fibratlar karaciğer veya
böbrek yetersizliği olanlarda, safra kesesi taşı olanlarda, diyabetik nöropatide,
gebelerde, emzirme döneminde kullanılmamalıdır. Genel kanı statin-fibrat
kombinasyonundan 70 yaşın üstündeki kişilerde, böbrek yetersizliği olanlarda,
çok sayıda ilaç kullananlarda kaçınılması yönündedir.
Nikotinik asit: Nikotinik asit bitkisel ve hayvansal kökenli gıdalarda bulunan,
suda eriyen bir B vitaminidir. Yüksek dozlarda verildiğinde lipid düşürücü
özelliği ortaya çıkar. Nikotinik asit lipid düşürücü ilaçlar içinde tüm lipid
parametreleri üzerine etkisi olan tek ilaçtır. Ancak, sıcak basması, kaşıntı,
gastrointestinal yan etkiler, serum transaminazlarında yükselme, hiperglisemi,
hiperürisemi gibi sık görülen yan etkileri nedeniyle tolere edilemediğinden
yaygın olarak kullanılan bir ilaç değildir. Hipersensitivite, karaciğer hastalığı,
peptik ülser, diyabet veya glukoz intoleransı, safra kesesi hastalıkları ve
82
Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalıklarda Primer ve Sekonder Korunma
hiperürisemide kullanılmamalıdır. Plazma glukoz, serum ürik asit, transaminaz
ve alkalen fosfataz değerleri başlangıçta, doz artışlarında, daha sonra da 6 aylık
aralarla izlenmelidir.
Ezetimibe: Kolesterolün bağırsaklardan emilmesini engelleyerek antilipemik
etkisini gösterir. Statin ve fibrik asit türevlerini tolere edemeyen hastalarda ilk
tedavi seçeneği olarak kullanılabilir. Esas kullanımı statinlerle kombinasyon
tedavisi şeklindedir. Statinlere doz artımına gitmeden ezetimibe eklenmesi ile
yüksek doz statinle elde edilen kolesterol düşüşünü sağlamak mümkün
olmaktadır. Böylece statin dozu arttıkça ortaya çıkması olası yan etkiler
önlenmiş olmaktadır. İyi tolere edilir. Tek başına kullanıldığında total
kolesterolde %13, LDL kolesterolde %18 ve trigliserid düzeyinde %9’luk
azalma sağladığı yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.
Diyet: Koroner kalp hastalığından koruyucu diyet, kan yağlarını düşürmenin
yanı sıra şişmanlığın, insülin direnci gelişmesinin önlendiği, tip-II diyabet,
hipertansiyon riskinin azaltıldığı sağlıklı bir beslenme olarak algılanmalıdır.
Diyette günlük total yağ alımı total kalorinin %35’ni geçmemeli, satüre yağ ve
trans yağların alımı sırasıyla günlük total kalorinin <%7, <%1’ini geçmemelidir.
Kolesterol <300 mg, lifli besinler 20-30 gr/gün, karbonhidrat total kalorinin
%55-60’ı, protein yaklaşık total kalorinin %15’i kadar olmalıdır. İşlenmemiş
tahıldan yapılan besinler(ör. çavdar ekmeği, esmer pirinç) tercih edilmelidir.
Şeker ilave edilmiş meyve sularından ve asitli içeceklerden uzak durulmalı, tuz
alımı azaltılmalıdır. Bitkisel stanol/steroller (2gr/gün) eklendiğinde LDL
kolesterol düşüşüne yardım eder. Sebze ve meyveden zengin yiyecekler tercih
edilmelidir. Omega 3 yağ asiti alımını balık tüketimini artırmak (en az haftada 2
kez) veya günlük 1gr kapsül şeklinde almak yararlıdır. Balık yağının özellikle
trigliserid düşürücü etkileri vardır, buna paralel olarak HDL kolesterol artar.
Balık tüketiminin koagülasyon profilinde olumlu değişikliklere yol açtığı,
antiaritmik etkileri olduğu son yıllarda yapılan çalışmalarda bildirilmektedir.
Alkol kullanan hastalarda kullanım günde erkeklerde 2 kadeh kadınlarda 1 kadeh
ile sınırlandırılmalıdır, ideali yemekle birlikte tüketilmesidir. Bir defada fazla
miktarda alkol almak her gün almaktan daha zararlı olmaktadır. Antioksidan
ilaçlar yapılan çalışmalarda yararları gösterilemediği için kullanılması
önerilmemektedir. Sature yağ içeren hayvansal besinler soya proteini ile
değiştirilirse soya tüketimi de önerilebilir.
Metabolik sendrom: Metabolik sendromun tedavisinde hedef 1) altta yatan
sebeplerin azaltılması (kilo kaybı ve fizik aktivitenin artırılması), 2) birlikte
bulunan lipid ve lipid dışı risk faktörlerinin tedavisidir.
Kilo kontrolü: Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından yapılan sınıflamada VKİ:
18.5-24.9 normal, 25-29.9 kilo fazlalığı, ≥30 obezite, ≥40 kg/m2 ileri derecede
obezite olarak tanımlanmaktadır Hedef VKİ =18.5 - 24.9 kg/m2, bel çevresi <102
cm erkek, <88 cm kadın olmalıdır. Her vizitte hastanın VKİ ve/veya bel çevresi
ölçülmeli ve istenen kiloda ise o kiloda kalması, kilo fazlalığı varsa veya bel
çevresi istenen ölçülerden fazla ise azaltması için yaşam değişikliği tedavisi
83
Prof. Dr. Hüsniye Yüksel
başlatılmalıdır (diyet, egzersiz). Kilo kaybı tedavisinde başlangıçta hedef vücut
ağırlığının %10 azaltılmasıdır. Başarılı olunduğunda istenen düzeye ulaşmak için
hasta gayretlendirilmelidir.
Fizik aktivite: Fizik inaktivite (sedanter yaşam tarzı), koroner kalp hastalığı
için önemli, bağımsız bir risk faktörüdür. Şişmanlığın yanı sıra insülin direnci,
dislipidemi ve hipertansiyon gibi risk faktörlerinin ortaya çıkışını
kolaylaştırmaktadır. Düzenli fiziksel aktivite ile kilo azalmakta, LDL kolesterol
ve trigliserid düzeyleri düşmekte, HDL-kolesterol düzeyleri yükselmekte,
insüline duyarlık artmakta, kan basıncı düşmekte, endotele bağlı vazodilatasyon
ve fibrinolitik aktivite artmaktadır; bu olumlu etkiler koroner kalp hastalığı
riskini azaltır.
Türk Kardiyoloji Derneği ve Amerikan Kalp Birliği önerilerine göre haftanın
her günü veya minimum haftada beş gün yarım saatlik sürede hızlı yürüme,
merdiven çıkma, yüzme, bisiklete binme, dans etme ve benzeri, orta şiddette,
büyük kas gruplarının ardı sıra kasılıp gevşemesini sağlayan her türlü dinamik
egzersiz, koroner kalp hastalığı riskini azaltmakta yararlı olmaktadır. Daha
yoğun egzersiz, özellikle yaşlılarda, kalp hastalığı olanlarda ve yüksek riskli
kimselerde sakıncalı olup, 1/60.000 oranında ani ölüm ve bundan 7 kat yüksek
olarak miyokard infarktüsüne yol açma gibi ciddi riskler taşımaktadır. Bu
nedenle, orta riskli grupta bulunan yaşı 45'i aşan erkekler ve 55'i aşan kadınlar ile
yüksek riskli kimseler, önce semptomla sınırlı efor testi ile değerlendirilmeli,
yapabilecekleri egzersiz düzeyi belirlendikten sonra egzersiz önerilmelidir.
Egzersiz kişinin kendini iyi hissettiği zamanlarda, açken veya yemekten iki saat
sonra, yeterli sıvı alınarak, çok sıcak, nemli ve aşırı güneşli olmayan ortamda,
rahat elbise ve ayakkabı ile yapılmalı, yavaş başlamalı ve yavaş
sonlandırılmalıdır; aşırı yorgunluk, göğüste baskı, ağrı ve benzeri rahatsızlık,
nefes darlığı, kas, iskelet ve eklem ağrısı gibi yakınmalar ortaya çıktığında
egzersize devam etmemeli ve doktora başvurmalıdır.
Diyabet: Toplumumuzda prevalansı hızla artmakta olan, koroner kalp
hastalığı eşdeğeri sayılan risk faktörüdür. Diyabetik olgularda ateroskleroz daha
sık ve erken yaşta görülmektedir. Diyabet özellikle kadınlarda yaş ve
menapozdan bağımsız olarak koroner arter hastalığı riskini artırmaktadır.
‘Nurses’ health study’de diyabetiklerde kardiyovasküler hastalık riskinin
diyabetik olmayanlara kıyasla 5 misli arttığı görülmüştür. Bu çalışmada koroner
kalp hastalığı geliştikten sonra diyabet gelişenlerde rölatif risk 3.7’ye çıkmıştır.
Diyabetik olgulardaki kardiyovasküler mortalite ve morbidite artışında koroner
arter hastalığının yaygınlığı, koagülasyon ve fibrinoliz bozuklukları, trombosit
fonksiyon bozuklukları rol oynamaktadır. Ayrıca hiperglisemi, glikozilasyon son
ürünlerinin damar duvarında birikimini arttırarak doğrudan toksik etki
göstermekte ve endotel disfonksiyonuna yol açmaktadır.
Amerikan Kalp Birliği önerisine göre diyabetiklerde kan şekeri
regülasyonunda hedef Hb AIc <%7 olmasıdır. HbA1c'de sağlanan %1 oranındaki
düşmenin mikrovasküler komplikasyonlarda %30 azalma sağladığı
84
Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalıklarda Primer ve Sekonder Korunma
gösterilmiştir. Yaşam tarzı değişikliği ve ilaç tedavisi ile bu hedef sağlanabilir.
Ayrıca diğer risk faktörleri (diyabetik dislipidemi, hipertansiyon, kilo kontrolü,
fizik aktivite) de istenen hedef değerlerine ulaşacak şekilde tedavi edilmelidir.
Sigara: Sigara majör risk faktörlerindendir. Ülkemizdeki yaygın kullanımı
nedeniyle önemi daha da artmaktadır. Sigara içimi kardiyovasküler hastalık
riskini 2 misli artırır. Çevresel sigara dumanına maruz kalan (pasif içicilik)
kişilerde de koroner kalp hastalığı riski artmaktadır. Sigara içenlerde miyokard
infarktüsü ve kardiyak ölüm riski içmeyenlere göre erkeklerde 2.7, kadınlarda
4.7 kat daha fazla bulunmuştur. Sigaranın kesilmesi ile risk azalır. Miyokard
infarktüsü geçiren hastalarda sigara içiminin kesilmesiyle birinci yılda riskin yarı
yarıya azaldığı ve daha sonraki yıllarda da hiç içmeyenler düzeyine indiği
görülmüştür. Sigara aynı zamanda HDL düzeyini düşürür, trombosit
agregasyonunu artırır. Kanda fibrinojen düzeyinin ve kan viskozitesinin de
arttığı gösterilmiştir.
Sigara ile savaş çocukluk yıllarında başlamalı, çocukluk veya genç erişkinlik
yaşında sigaraya başlanması önlenmelidir. Hastalar sigaranın zararları ve
bırakmaları konusunda bilgilendirilmeli, ikna edilmelidir. Her vizite sigara
kullanımı sorgulanmalı, bırakabilmesi için plan geliştirilmeli, teşvik edilmeli,
gerekirse uzman veya psikolog tarafından yönlendirilen rehabilitasyon
programlarına katılmaları önerilmelidir. Hekim sigarayı bırakma konusunda
motive edici tüm nedenleri hastayla ayrıntılı olarak konuşmalıdır. Nikotin
replasman tedavisi (transdermal nikotin bantları, nikotin sakızları, nazal sprey ve
inhalerler) ve bupropion (zyban) gibi ilaç tedavisi de denenebilir. Sigaranın
tamamıyla bırakılmasının yanı sıra hastaya evde ve işte çevresel sigara
dumanından kaçınması öğütlenmelidir.
Kan basıncı kontrolü: Hipertansiyon koroner kalp hastalığı için çok önemli
bir risk faktörüdür. Bütün aterosklerotik kardiyovasküler olayların %35'inden
hipertansiyon sorumludur. Koroner kalp hastalığı, hipertansiflerde
normotansiflere göre 2-3 kat daha fazladır. Diyastolik kan basıncında 15 mmHg
veya sistolik kan basıncında 25 mmHg'lık yükselme re-infarktüs riskini sırasıyla
%40 ve %37 artırmaktadır. Bu durum diğer risk faktörlerinden bağımsızdır.
Hipertansiyonu olan ve akut miyokard infarktüsü geçirenlerde infarktüs sonrası
angina pektoris, sessiz miyokard iskemisi, atriyal fibrilasyon, ventrikül
taşikardisi, ventrikül fibrilasyonu, kardiyojenik şok normotansiflere göre daha
fazladır.
Hedef kan basıncı değeri Amerikan Kalp Birliği ve Türk Kardiyoloji Derneği
Hipertansiyon Kılavuzu'na göre <140/90 mmHg olmalıdır. Diyabetiklerde ve
kronik böbrek yetersizliği olanlarda hedef 130/80 mmHg’dır. Türk kardiyoloji
Derneği klavuzunda proteinürisi günde >1gr olan tüm hipertansiyonlularda kan
basıncının<125/75 mmHg olması önerilmektedir. Kardiyovasküler hastalığı olan
bir kişide kan basıncı > 120/80 mmHg olduğunda yaşam tarzı değişikliği tedavisi
başlatılmalı: kilo kontrolü (VKİ =18.5-24.9), fizik aktivitede artış (her gün 30
dakika aerobik egzersiz), alkol (≤2 kadeh erkek, 1 kadeh kadın) ve tuz
85
Prof. Dr. Hüsniye Yüksel
(<2.4gr/gün) alımında kısıtlama, taze meyve ve sebze tüketiminde artış
sağlanmalı, yağ oranı düşük ürünler alınmalıdır. Kan basıncı > 140/90 mm Hg
veya daha fazla (>130/80 renal yetersizlik ve diyabette) olduğunda ilaç tedavisi
başlanmalıdır. Başlangıçta ACE inhibitörleri ve beta blokerler tercih edilmeli,
hedef kan basıncına ulaşmak için gerekirse tiyazid gibi diğer ilaçlar eklenmelidir.
Strok ve diğer kardiyovasküler hastalıkların önlenmesinde kan basıncı
regülasyonunun ne denli önemli olduğu gösterilmiştir. Bu konuda meta
analizlere teşekkür etmeliyiz. Çalışmalar tek tek incelendiğinde istatistiksel
olarak önemli sonuçlar göstermemekle birlikte, metaanalizler çalışmaların hemen
hepsinde risk azalma eğilimi göstermiştir. Tüm çalışmaları bir araya
getirdiğimizde efektif kan basıncı düşüşünün strok dışında koroner kalp hastalığı
riskini %20 dolaylarında azalttığını görebiliriz.
‘The Seventh report of the Joint National Committee (JNC VII)’de kan
basıncı sınıflaması ve önerilen tedavi şeması ise aşağıda görüldüğü gibidir.
KB sınıflaması
Sistolik/diyastolik
Normal
kan
basıncı
Prehipertansiyon
< 120/80 mmHg
Yaşam tarzı
değişimi
ilaç tedavisi
120-139/80-89
Evet
Mecburi
mmHg
endikasyon*
1. Evre
140-159/90-99
Evet
Mecburi
mmHg
endikasyon*
2. evre
≥160/100 mmHg
Evet
Antihipertansifler
*: Diyabet ve renal yetersizlikte KB <130/80 olacak şekilde ilaç tedavisi
Antiagregan ve Antikoagülan Tedavi
Aspirin: Aspirin ile yapılan klinik çalışmaların meta analizinde aspirinin de
risk azaltılmasında yararlı olduğunu görüyoruz. Aspirin ile %25’lik bir risk
azalması sağlanmıştır. On yıllık riski >%10 olan bütün hastalara
kontrendikasyon olmadıkça 75-162 mg/gün aspirin önerebiliriz. Koroner baypas
operasyonu olanlarda aspirin (100-325mg) operasyondan sonra 48 saat içinde
safen ven tıkanmasını önlemek için başlanmalıdır. Perkütan invazif girişim ile
stent yerleştirilen hastalar günde 325 mg aspirin kullanmalıdır. Süre metal
stentlerde 1 ay, sirolimus-eluting stentlerde 3 ay ve paclitaxel-eluting stentlerde 6
ay olarak önerilmektedir.
Clopidogrel: Akut koroner sendrom ve stent yerleştirilenlerde aspirin ile
birlikte 75 mg başlanmalı ve 12 ay devam edilmelidir. Diğer stent işlemleri
sonrasında metal stentlerde 1 ay, sirolimus-eluting stentlerde 3 ay ve paclitaxeleluting stentlerde 6 ay kullanılması önerilmektedir.
Warfarin: Kronik veya paroksismal atriyal fibrilasyon veya flatterde ve
miyokard infarktüsü sonrasında endikasyon (atriyal fibrilasyon, sol ventrikül
86
Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalıklarda Primer ve Sekonder Korunma
trombüsü) olduğunda INR 2-3 olacak şekilde verilmelidir. Aspirin ve/veya
clopidogrel ile verildiğinde kanama riski yüksektir.
Renin
anjiyotensin
aldesteron
blokerleri
(ACE
inhibitörleri):
Kardiyovasküler
hastalıklarda
vasküler
koruyucu
(antiaterojenik,
antiinflamatuar, antiproliferatif ve antitrombotik) etkileri nedeniyle ilk tercih
edilen ilaçlardır. Kontrendikasyon olmadıkça sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu
<%40 olanlar ile diyabetikler ve kronik renal yetersizliği olanlarda sürekli
kullanılmaları önerilmektedir. Düşük riskli, sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu
normal, risk faktörleri çok iyi kontrol altına alınmış ve revaskülarizasyon
uygulanmış hastalarda kullanılmaları tercihe bağlıdır. ACE inhibitörlerini tolere
edemeyen, miyokard infarktüsü sonrası ejeksiyon fraksiyonu düşük veya kalp
yetersizliği olan hastalarda anjiyotensin reseptör blokorleri kullanılmalıdır.
Ayrıca sistolik disfonksiyonu olanlarda ACE inhibitörleri ile kombine edilerek
kullanılabilir. Aldesteron antagonistleri ise renal disfonksiyonu (kreatinin >2.5
mg/dl erkek, 2.0 mg/dl kadın) ve hiperkalemisi (K+>5 mEq/L) olmayan ve
halihazırda beta bloker, ACE inhibitörü kullanan miyokard infarktüsü geçiren
hastalarda kullanılmalıdır. Ayrıca diyabet veya kalp yetersizliği bulunan ve
ejeksiyon fraksiyonu <%40 olan hastalarda da kullanım endikasyonu vardır.
Beta Blokerler
Beta-blokerler ile tedaviden en çok yararlanan hastalar, miyokard infarktüsü
geçiren veya geçirmekte olanlardır. 24.000'den fazla miyokard infarktüslü hasta
içeren 26 çalışmada, beta-blokerlerin plaseboya göre mortaliteyi %23, infarktüs
nüksünü %27 ve anî ölümü de %32 oranında azalttığı tespit edilmiştir. Bu
nedenle, miyokard infaktüsü geçirmekte olan tüm hastalarda, bir
kontrendikasyon yoksa bu ajanlar ilk tercih edilen ilaçlar olmalıdır. Betablokerler, ayrıca, angina pektoris, hipertrofik kardiomyopati, hiperdinamik
dolaşım durumları, tremor ve baş ağrısı bulunan hastalarda da tercih edilen
ilaçlardır. Kalp yetersizliği semptomları olsun veya olmasın sol ventrikül
disfonksiyonu bulunan tüm hastalarda kullanım endikasyonları vardır.
Bisoprolol, carvedilol ve metoprolol fonksiyonel kapasiteleri NYHA II-IV olan
hastalarda kullanıldıklarında mobidite ve mortaliteyi %20-65 oranında
azalttıkları saptanmıştır. Beta-blokerler, astma bronkiale, kronik obstrüktif
akciğer hastalığı, insuline bağımlı diabet, hasta sinus sendromu ve
atriyoventriküler blok bulunanlarda çok dikatli kullanılmalı veya
kullanılmamalıdır.
İnfluenza aşısı: Korunma amacıyla kardiyovasküler hastalığı bulunanların
influenza aşısı yaptırmaları uygundur.
KAYNAKLAR
1. Onat A, Büyüköztürk K, Sansoy V, Avcı GŞ, Çam N, (Redaksiyon Kurulu üyeleri) Akgün
G, Tokgözoğlu L, Çağlar N, Şan M, Nişancı Y, Oto A, Ergene O: Türk Kardiyoloji
Derneği, Koroner Kalp Hastalığından korunma ve tedaviye ilişkin kılavuz. 1995 TKD
yayını.
87
Prof. Dr. Hüsniye Yüksel
2. Smith Jr, SC, Allen J, Blair SN, Bonow RO, Brass LM, Fonarow GC, Grundy SM,
Hiratzka L, Jones D, Krumholz HM, Mosca L, Pasternak RC, Pearson T, Pfeffer MA,
Taubert KA. AHA/ACC Guidelines for secondary prevention for patients with coronary
and other atherosclerotic vascular disease: 2006 update. Endorsed by the National
Heart, Lung and Blood Institute. J Am Coll Cardiol 2006;47:2130-9
3. Grundy SM, Cleeman JI, Merz CNB, Brewer Jr, HB, Clark LT,Hunninghake DB,
Pasternak RC, Smith Jr, SC, Stone NJ, for the Coordinating Committee of the National
Cholesterol Education Program: Implication of recent clinical trials for the National
Cholesterol Education Program Adult Treatment Panel III Guidelines. Endorsed by the
National Heart, Lung, and Blood Institute, American College of Cardiology Foundation,
and American Heart Association. Circulation 2004;110:227-39
4. Pearson TA, Blair SN, Daniels SR, Eckel RH, Fair JM, Fortmann SP, Franklin BA,
Goldstein LB, Greenland P, Grundy SM, Hong Y, Miller NH, Lauer RM, Ockene IS,
Sacco RL, Sallis JF, Smith Jr, SC, Stone NJ, Taubert KA: AHA Guidelines for primary
prevention of cardiovascular disease and stroke: 2002 update. Consensus Panel Guide
to comprehensive risk reduction for adult patients without coronary or other
atherosclerotic vascular disease. Circulation 2002;106:388-91.
88
Download