1 Taylan Özgür Ölmez SÖYLEŞİ Dengbejler duygusal kapı Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL Sayı:39 02 - 08 Şubat 2015 S16 basnews.com Hêmîn Hewramî .o rg Hayalimiz BM ve NATO’ya üyelik S08 - 09 ak ur d Savaşın savurduğu S14 kadınlar rs iv Kürd siyasetinde seçim ittifakı turları S11 w w .a IŞİD’e Kürd kapanı IŞİD’in Kürdler eliyle durdurulması ve zırhının delinerek, askeri olarak bertaraf edilmesi örgütün siyasi ve ideolojik olarak bölgede tutunması olanağını da ortadan kaldırdı. Radikal saldırganlığa direnen Kürdler, dünyada demokratik değerlere bağlı ülkeler için askeri, siyasi, diplomatik ve ekonomik anlamda yeni ve güvenilir partner olurken, Ortadoğu’nun da en önemli aktörlerinden biri oluyor. S02 - 03 w Şengal, Kobanê, Kerkûk, Zummar ve Maxmûr cephelerinde Kürd güçlerin askeri başarıları IŞİD’in ‘yenilmezlik efsanesinin’ sonunu getirdi. Demokratik değerlerin koruyucusu olarak, bölgede etnik ve dinsel grupların yaşam hakkını radikal gruplara karşı savunan Kürdler, ülkelerinde de seküler, çoğulcu ve katılımcı bir demokratik sistem kurarak Ortadoğu’da örneği bulunmayan bir demokrasi modeli olmaya aday. Yıkılan ancak baş eğmeyen kentin zaferi S04 - 05 Erbil toplantısı HDP’nin kararı MİTHAT SANCAR s03 MESUT YEĞEN Hükümet Erbil’e Çözüm’ü anlattı Yunanistan’a sol aşı S10 Bağımsızlık tartışması yeniden S06 Başbakanlık Başdanışmanı Hatem Ete, ‘Çözüm Süreci’nin devam etmesinin en temel fonksiyonu, Kürdlerin statü talebinin olmamasıdır’ sözleriyle Erbil toplantısına damgasını vurdu. Ete’nin sözleri Kobanê’de insanlığın zaferi s13 kamuoyunda ‘Kürdler statüsüz çözümü kabul eder mi’ tartışmalarına yol açarken, Çözüm Süreci’nin hangi aşamada olduğu ise merak konusu oldu. S12 - 13 BİLAL SAMBUR s05 02 BasHaber SÖYLEŞİ 02 - 08 Şubat 22015 MANŞET IŞİD, Kürd kapanında rg .o etmesi, hem IŞİD’i daha fazla azdırmakta hem de bir Peşmerge korkusu yaymakta. Büyük oranda kırılmış bulunuyor Kürdistan’da ve birkaç ay içerisinde tamamen bitmesi söz konusu olacaktır. Dünya bir uluslararası koalisyon kurmuş ve bombardıman yapıyor ancak terör stratejisi yanlış. Amerika ve diğer ortaklar asker göndererek doğrudan savaşmıyor. Sadece istihbarat ve kısmi lojistik anlamda destek sunuyor. Uluslararası güçlerin yaklaşımı yerel milis gruplarının güçlendirilerek baş edileceğini düşünüyor. Bu fark bir tek Peşmerge nezdinde başka bir sonuç doğuruyor ve bir ordu halinde IŞİD’e karşı başarılar elde ediyor. IŞİD’in Kürdistan’ı uluslararası stratejisinin bir ortağı haline de getirdiğini görüyoruz. Diplomasi ve askeri anlamda Kürdistan’a önemli yardımlar geliyor. Uluslararası anlamda Kürdistan’a bir getirisi de oldu. Ulusal anlamda da bir birlik yaklaşımı ve ortak mücadele ruhunun gelişmesini getirdi. Bu gün Kürdistan’ın her yerinde aynı cephesinde savaşıyor Kürd güçleri, birbirlerine yardım ediyor. Lakin yine de ortak bir kapsamlı strateji gelişmiş değil. Ulusal bir kongre toplanmış değil. Kürdlerin alternatif ulusal strateji geliştirmesi lazım. Düşman ortak ama yaklaşım konusunda çatlaklar var. Düşman tehlikesi azaldığında bu çatlak daha fazla görünüyor oluyor. Kürdler edindiği tecrübe bağımsızlık konusunda etkili olacaktır. Kürd davası bir milli egemenlik davasıdır. Devletleşmek aynı zamanda askeri, siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda güç olmayı gerektirir. Bu alanlarda altyapının oluşması lazım. Eğer bu şartlar oluşursa Kürdistan bağımsızlığa daha erken gidecektir. Stratejik bir zihniyet ve plan sözkonusu. Özellikle Güney Kürdistan’da bu altyapı oluşmuş durumda. IŞİD her anlamda Kürdlere büyük zarar verdi ancak önemli bir tecrübe daha getirdi. Kürdistan’ın tartışmalı bölgeler kapsamında kalan bir toprağı vardı. Nüfusu yüzde eli Kürd olan ama Kürdistan dışındaki Kürd toprağı sayılan yerlerdi bunlar. IŞİD işgal edince Kürdler buraları yeniden ele geçirmiş oldu ve artık ellerinden bırakmayacaktır.” ur d ak iv rs “IŞİD büyük tecrübe oldu” Konuya dair konuştuğumuz uzmanlar Kürdlerin dünyanın başına musallat olan bu belayı askeri alanda önemli oranda duraklattığına dikkat çekiyor. Jeopolitika Uzmanı Mamend Roj, DAIŞ’in Kürdistan’a saldırısının altında Selefiliğin, Sünni islamın söz konusu olduğu her karış toprağı kendi hükümranlığı dahilinde görmesinin yattığını, bağımsızlık meselesinin ise bunun tamamlayıcısı olduğunu söyledi. Dünyanın IŞİD konusundaki mevcut değerlendirmelerinin yetersiz olduğunu belirten Roj; “Selefiler için savaştıkları bölgelerde bir halk desteğinin olup olmaması çok önemli değil. Arap coğrafyasında IŞİD’e karşı yoğun bir destek söz konusu. Ancak Kürdistan’da bir halk desteği bulunmasa da Sünni İslam varlığı burayı da onların algısında kendi toprağı olarak ortaya çıkarıyor. Ayrıca Kürdistan’dan da çok fazla katılım var IŞİD’e. Emirleri arasında üst düzeyde yetkili Kürdler var. Sünni Arapların yoğun desteği var IŞİD’e, dolayısıyla bu kadar güçlenebildi. Askeri anlamda yenilgiye uğratılsa bile radikal ideolojik yaklaşım noktasında IŞİD’i yenmek çok kolay gözükmüyor” diyor. IŞİD’in büyük bir lojistik desteğe sahip olduğunu ancak Kürdistan’a Peşmerge karşısında bunun yeterli olmadığını aktaran Mamend bu durumu şöyle izah ediyor: “IŞİD’in Kürdistan’da karizması ve lojistik kapasitesi fena halde darbe aldı. Peşmerge’nin büyük başarılar elde .a IŞİD çağının kukla oynatıcısı: Barzani ve Kürd şamarı Ergenlik dönemini ardında bırakan IŞİD vebasının saldırganlığını sergilediği Kürdistan’da yeni bir aktör vardı. Dünyanın ortak düşman ilan ettiği IŞİD’e karşı zafer üzerine zafer elde eden Kürd lider Mesud Barzani izlediği diplomatik ve askeri yöntemle tıpkı bir kukla oynatıcısı mahareti sergilemeye başladı. Amerika’nın yön verdiği dünyanın gidişatında artık Barzani’nin manevra biçimi söz konusu olmaya başladı ve Erbil diplomasinin yeni merkezi olmaya başladı. Bir ‘efsanenin’ terbiye edilmesinde ustalık Kürdistan’a geçmişti ve diğer Kürd güçleri de aldıkları konum ile Barzani’nin elini güçlendirmeye başladı. Hendeğin eşilmesi başladığında IŞİD’in kapıda gözüken gölgesi bile büyük ordu sahibi ülkeleri tarumar ederken, Kerkük, Zumar, Rabia, Kobanê, Şengal, Maxmûr ve Kürdistan’ın neredeyse büyük bölümü, IŞİD’in mahsur kaldığı bir hendeğe dönüştü. ‘Yenilmez IŞİD efsanesi’ Kürd eliyle durdurulmaya ve zırhının delinip, askeri olarak bertaraf edilmesi aşamasına gelindi. Askeri olarak durdurulan IŞİD’in zaten siyasi ve ideolojik olarak mayalanabilmesinin olanakları söz konusu değil Kürdistan’da. Dünyanın ortak düşmanının ilerleme dalgasının Kürdistan’da kırıldığını söylemek yanlış değil. Böylece Kürdistan, dünya bağımsız devletler topluluğuna doğru askeri, siyasi, diplomatik ve ekonomik anlamda yeni bir partner ve Ortadoğu’da ise önemli bir aktör olmaya en yakın aday oldu. w IŞİD’e Kürd hendeği Yeterli donanımı olmayan Kürdistani güçlerin Peşmerge öncülüğünde yürüttüğü mücadele radikal İslamın iyi bildiği hendek taktiğine benziyor. Kürdlerin imkansızlıklar ortasında bu çöl canavarına kurabileceği tek kapan hendekler oldu. Bağımsızlık tartışmalarının başladığı, birlik söylemlerinin Kürdler arasında dolaşımda olduğu bir dönemde harekete geçen IŞİD’in Baxdat’ı yutması beklenirken Samara ve Musul’a geçmesi ve buradan Kürdlerin kucağına atılması kimi stratejlerin IŞİD’in Sünni Müslümanlığın söz konusu olduğu her yeri kendi hilafetinin parçası olarak gördüğü teorisini doğrulamadı. w IŞİD’in kendisini Arap dünyasının temsilcisi, Kürlerin de karşıtı olarak göstermesinde ve böyle davranmasında bir popülarite kazandığını ifade eden Foti Benlisoy ise şunları söyledi: “IŞİD için savaşacağı sınırlar çok geniş. Bağdat IŞİD için kuşkusuz önemli ve sembolik bir merkez. Ama Türkiye sınırı da önemli. Kobanê’de genel olarak Rojava bölgesinde Suriye, ya da eski Suriye ile Türkiye sınırını denetliyor olmak onlar için hem lojistik anlamda hem de askeri anlamda önemli. Ama bir yerden sonra ilk dönemden sonra Kobanê IŞİD için de bir prestij haline geldi. Onlar için belki stratejik önemi çok büyük değildi ama bir yerden sonra bir prestij meselesi haline geldiği için çok önemli bir muharebe oldu. IŞİD zaten sadece Irak’ta askeri başarı kazanmayı hedefleyen bir yapı değil, aynı zamanda Suriye’de de belli askeri hedefleri var. Şöyle varsayılabilir. Türkiye-Suriye sınırını kontrol etmek ve daha sonra Halep’e yüklenebilmek için arkasını garanti altına almak, mühimmat olarak onu güvenilir hale getirmek, pasifize etmek onlar için tutumlu bir strateji idi. Şöyle bir şey varsayılabilir. Arapların sesi Arapların temsilcisi olmak gibi bir gaye ile Kürd karşıtı bir tutum almak IŞİD açısından bir popülarite sağlıyor olabilir. Kürdlerin bağımsızlığı ve benzeri gibi tutumlarına karşı tavır almak, onlara karşı bağımsızlık gibi ulusal demokratik taleplerine karşı askeri pozisyon almak, Arap kamuoyunda olumlu bir tepki ve destek bulabilir şeklinde düşünebilirler. “Kürdler, IŞİD’i askeri olarak geriletilebilir. Ancak IŞİD’in sadece askeri bir mağlubiyete tabi olması değil, aynı zamanda siyasi bir mağlubiyete tabi olması anlamına geliyor. Onu siyasi ve askeri olarak geriletebilir, geriletmiştir de, ama onun tabanını oluşturan ya da bu tabana oynayacak bu Arap nüfusu da etkileyecek onu da kapsayacak bir askeri, siyasi örgütsel alternatif olmadığı sürece, bu toplumu IŞİD seferber etmeye devam edecektir diye düşünüyorum” dedi. ünyanın radikal İslamcılarla tanışması, bu kesimin dünya demokrasisi ve istikrarının geleceğine büyük tehdit oluşturduğunun farkına varılması, El Kaide’nin ABD’deki 11 Eylül saldırısı ile birlikte gündeme geldi. İslam ve Hıristiyan dünyası arasındaki düşmanlığın son yüzyıllarda özellikle Batı’nın ulaştığı demokratik değerler sayesinde bertaraf edildiği düşünülürken, radikallerin eski hesaplaşmalar üzerinden global bir şiddet dalgası başlatması, tarihsel çatlağın kapanmadığı, sadece üzerinin örtüldüğünü gösterdi. Dünyanın dört bir yanına korku salan bu yeni dinsel savaşlar dönemi, radikal cihatçıların giderek genişleyen, genişledikçe birbirinden kopan, koptukça genişleyen bir dalga halinde dünyaya yayılmasına sebep oldu. El Kaide’nin çaktığı bu kıvılcımdan tutuşan alevler Arap coğrafyasında yeni belalar açmaya başladığında ise deyim yerindeyse dünya kamuoyu, en çok Batı da yeni bir korku dalgasının etkisine girdi. Zira 18 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta doğan ‘albino’, özellikle sosyal medya ve Batı’nın yoğun ilgisi eşliğinde Arap dünyasının içinde yayılmaya başladı. O günkü popüler adıyla Arap Baharı… Batı’nın Arap dünyasında demokrasi, eşitlik ve özgürlükleri geliştirme veya diğer kimi çıkarlar uğruna desteklediği Arap Baharı denen dalganın, El Kaide’nin dünyaya saldığı şiddet virüsü ile enfekte olup, yeni bir dinler savaşı dönemi başlatabileceğini kimse öngörmemişti. Batı dünyası Arap Baharı’ndan yayılan umudu o güne kadar ‘cühela’ olarak gördüğü o coğrafyayı kendi değerlerine yakınlaştıracak bir olasılık olarak algılamıştı. Bu arada Arap Baharı da etkisi Tunus’tan sonra Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün, Yemen ve Moritanya’da etkisini gösterip diktatörlükleri domino taşları gibi birbiri üzerine yıkıyordu. Bu bahar El Kaide’nin 11 Eylül ile başlayan Batı’ya saldırı pozisyonun- dan, Arap coğrafyasını örgütleyecek bir manevraya döneceği stratejlerin öngörülerinde yer almadı. Öngörüsüzlük tarlasında her türden radikal örgüt bitmeye başlamıştı artık. Zaman IŞİD zamanıydı… IŞİD, Batı’nın kendi bağrında giderek çoğalan radikal ‘ur’un tek noktada buluşturularak orada imha edilmesi, bu yapılırken de yeni çağın programı gereği birçok başka hesabın görülmesinin adıydı. Dinsel enerji ile çalışan sayısız ölüm makinesi Suriye, Irak ve Kürdistan’da yüzlerce yıllık Sünni ve Şii mezhep savaşını ve etnik düşmanlıkları tazelemeye başladı. Kodları farklı istihbarat merkezlerinde dizilen IŞİD yeni radikal taşkına dönüşmüştü. w IŞİD’e sınır var mı? D İsmail Yıldız MANŞET BasHaber 02 - 08 Şubat 2015 3 SÖYLEŞİ “Savaşan tek güç Peşmerge Süleymaniye Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Rêbwar Kerim ise IŞİD’in doğrudan Kürdistan düşmanı olduğunu ve bin 50 kilometrelik sınırın neredeyse tamamında saldırı halinde olduğunu hatırlatarak, Kürdistan’ın bağımsız olmasının IŞİD’in temsil ettiği güçlerin istemediği bir durum olduğu- nu söyledi. Kerîm, “Bunun için IŞİD bütün gücü ile Kürdistan’ın ilçelerine saldırma ve Kürdlerin gücünü yok etme peşindedir. IŞİD’in KBY ile dini siyasi ve mezhebi bir sorunu yoktur. Bunun için ben IŞİD’in Kürdlerin var olan gücünü kırma çabası içinde olduğunu düşünüyorum. Irak’taki siyasi durumun da IŞİD’in saldırılarının etkisi var. Baktığınız zaman Kürdlerin ilçelerine saldırma girişiminde bunu görebileceksiniz” dedi. Tabanı ve toprağı olmamasına rağmen Kürdistan’a saldırıyı da Kerim şöyle ele alıyor; “Bu çok doğru bir şeydir. IŞİD Kürdistan deneyimini ortadan kaldırmak istiyor. Kürdistan’da kimse IŞİD’e yardım etmiyor. IŞİD Kürdistan’daki istikrarı bozmak ve çatışma yaratmak istiyor. Özelikle 2003 yılından bu yana Kürdlerin yönetimi altına giren Kerkük Giwêr Maxmûr ve diğer ilçelerdeki istikrara son vermek amacındadır. Bu ilçelerde huzur ve istikrar var. Buralarda IŞİD’e destek veren kimse yok. Yani IŞİD Kürdistan’daki siyasi ve idari durumu bozmak istiyor” Dünyanın IŞİD’ten kurtulma işini Kürdlere bırakmış olması sorusuna ise Kerim, “Irak’ta Irak Ordusu diye bir güç yok. Özellikle haziran ayından bu yana Irak Ordusu diye bir şey kalmadı. IŞİD onu ortadan kaldırdı. Sonrasında Irak yönetimi Şiilerden oluşan bir ordu oluşturmaya çalıştı. Bu da profesyonellikten uzak bir girişimdir. Mezhebi bir yapıdır ve sorunludur. Profesyonel bir şekilde IŞİD’e karşı savaşan tek güç Peşmerge Ordusu’dur. Bu Peşmerge Ordusu Irak’ta IŞİD’e karşı durmuş ve IŞİD ile mücadele ediyor. Şu ana kadar IŞİD’in elinde olan hiçbir yeri Irak Ordusu IŞİD’den geri almamıştır. Peşmerge IŞİD’in elindeki toprakları alıyor. Bunun için tüm koalisyon devletleri IŞİD’e karşı savaş içinde olan tüm devletlerin Peşmerge Ordusu’nu desteklemeleri lazım. En sağlam ve en iyi silahları Peşmerge’ye göndermeleri lazım. Irak’ta şu anda IŞİD’in hükmü kuruluyor. Suriye’de yaşananlar ortada duruyor. Bunun için gerçek bir Federal yapı ya da bağımsız bir yapının olması lazım. Uluslararası güçler de Irak’a yeni bir şans vereceklerini düşünüyorum. Irak’ta federal yapıların oluşabileceğini sanmıyorum.” dedi. Kerim devamla şöyle konuştu: “Kürd Güçleri arasında zaman zaman sıkıntılar oluyordu. Hatta birakujiye bile sebep olan sıkıntılar oldu. Şimdi Kürdler sorumlu davranıyor ve birbirine yakınlaşıyorlar. Sorumluluklarının farkındalar. Birbirlerine karşı iyi yaklaşımlar içinde olduklarını düşünüyorum. Kürdler’in birlikleri için yeni bir şey oluşturabilirler. Eğer bunu yapmazlarsa Kürdler’in ellerindeki egemenlikleri yitirebilirler. Kürdler’in tüm toprakları tehlikeye girecektir. Her zamankinden daha fazla birlik ihtiyacı var. Batılı devletlerin doğrudan savaşmamasının iki nedeni var. Birincisi bu devletlerdeki muhalefet askerleri başka ülkelere göndermeyi istemiyor. İkinci sebepte şudur: ‘Bu devletler de askerlerini mezhebi ve dini çatışmalar için bölgeye göndermek istemiyorlar. Kürd Güçleri’ne ve bazen de milis güçlerine yardım amacıyla hava bombardımanı gerçekleştiriyorlar. IŞİD’in varlığının Kürd Şii, Şii Sünni ve Sünni Kürd ilişkilerinin geleceği konusundaki etkisini ise Kerim, “Kürdler için Şiiler ve Sünniler ile olan dengeli ilişki çok önemlidir. Çünkü biz bir taraftan İran’a komşuyuz. Bu ülkede Şii halkın nufusu fazladır. Diğer taraftan da biz Türkiye ile de komşuyuz Irak’taki Sünniler ile komşuyuz. Kürdler için çok önemli bir şeydir. Irak’ta dengeli bir siyaseti olmalı. Bu süreçte Kürdler hem Şiiler ile hem de Sünniler ile iyi ilişkiler içinde olmalı. Demokrasiye inanan Şii ve Sünniler ile dengeli bir siyaset izlemeli” şeklinde ele alıyor. IŞİD Kürdistan’ın bağımsızlığının önünde büyük bir engeldi. Eğer böyle devam ederse Kürdistan’ın bağımsızlık girişimleri ertelenir” sözleriyle değerlendirdi. 03 HDP’nin kararı, AKP’nin tedirginliği MİTHAT SANCAR HDP, seçimlere parti olarak girmeye hazırlanıyor. Partinin başta eş başkanları olmak üzere bütün temsilcileri, bunu her vesileyle dile getiriyorlar. Kürd siyasi hareketinin karar merkezlerinden Kandil de, bu seçeneği açıkça savunuyor. Çözüm süreci kapsamında varılan mutabakat gereği, İmralı heyeti bir süredir kamuoyuna geniş açıklamalar yapmıyor. Bu nedenle Öcalan’ın konuya ilişkin görüşlerinin ayrıntılarını şu an için bilmiyoruz. Ancak heyetin daha önce verdiği bilgilerden, Öcalan’ın da bu tercihten yana olduğu anlaşılıyor. Mevcut verilere bakarak, HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararının çok büyük ölçüde netleştiğini söyleyebiliriz. Seçime bağımsız adaylarla girme seçeneğine kapının az da olsa aralık bırakıldığını gösteren belli belirsiz işaretler yok değil, ancak hem Demirtaş’ın ve parti yöneticilerinin ısrarlı ve kararlı açıklamaları, hem de seçim takviminin hızla işliyor olması, bu ihtimali giderek daha fazla zayıflatıyor. HDP’nin seçimlere parti olarak girme seçeneğinden dönüş yolları tamamen kapanmak üzere. Bu durum ya da Kürd siyasi hareketinin bu tercihi, farklı kesimlerde değişik gerekçelerle ciddi bir huzursuzluk yarattı. Huzursuzlar cephesinin bir yanında Hükümet ve Cumhurbaşkanı var. Buradaki huzursuzluğun nedenlerini anlamak nispeten kolay. HDP’nin seçimlere parti olarak girmesi halinde, ortaya çıkacak her sonuç, hükümet için bir sıkıntı, hatta bir meydan okuma olacaktır. HDP’nin barajı aşamaması AKP lehine önemli bir sayısal avantaj yaratacaktır. Ancak bu avantajın AKP’ye siyasal bir rahatlık veya artı güç olarak yansıması mümkün değil. Zira HDP’nin barajın altında kalması, seçimlerin ve oluşacak yeni parlamentonun meşruiyetini ciddi biçimde zedeleyecektir. Böyle bir parlamentoyla yeni bir anayasa ya da önemli anayasa değişiklikleri yapmak, meşruiyet krizini derinleştirerek geleceğe taşımak anlamına gelecektir. Ağır ve açık bir temsil adaletsizliğinden doğacak çeşitli krizleri yönetmek hiç kolay olmayacağı gibi, bunların sorumluluğu da seçim barajını düşürmeye yanaşmayan AKP’nin omuzlarında kalacaktır. Kürd hareketinin parlamentoda temsil edilmemesi, çözüm sürecinin yapısını ve işleyişini de köklü bir biçimde etkileyecektir. AKP’nin, Kürd siyasi hareketinin başta Kandil olmak üzere Öcalan dışındaki diğer karar merkezlerini de doğrudan muhatap alması gerekecektir. Öte yandan, parlamento zeminin aradan çıkması, Kürd siyasi hareketinin, özerklik gibi siyasi hedefleri ve temsil gibi toplumsal ihtiyaçları doğrudan karşılamaya dönük yöntem arayışlarını yoğunlaştırmasına yol açacaktır. Her biri yeni bir “meyan okuma” anlamına gelen bu şartlardan AKP’nin hoşnut olacağı herhalde beklenemez. HDP’nin barajı aşması, AKP’yi en az aksi ihtimal kadar, hatta ondan daha fazla huzursuz ediyor. Barajı aşmak, daha fazla milletvekili çıkarmanın çok ötesinde etkiler doğuracaktır. HDP’nin yeni milletvekillerinin önemli kısmını AKP’den alacağı açık. Bu ise, AKP’nin anayasayı tek başına değiştirme çoğunluğuna erişme hayalinin çökmesi demektir. Öte yandan, barajın aşılması, sadece milletvekili sayısının artması nedeniyle değil, toplumsal destek ve siyasal prestij konusunda çarpıcı bir yükselişe işaret edeceği için de, çözüm sürecinde Kürd tarafının elini epeyce güçlendirecek, AKP’nin süreci kontrol altında tutma ve sündürme hesaplarını iyice bozacaktır. Kobanê’deki direnişin ve ardından gelen zaferin dünyadaki etkilerini de katarsak, yüzde on barajını aşmış bir Kürd hareketi karşısında, AKP’nin Ortadoğu ve Suriye politikalarını ve Türkiye’deki yönetim tarzını aynen sürdürmesi çok zorlaşacaktır. Bu tabloyla, HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararının AKP’yi ziyadesiyle tedirgin ettiğini ve bunun temel nedenlerini göstermeye çalıştım. HDP’nin bu kararından huzursuz olan diğer kesimleri ve onların gerekçelerini başka bir yazıda tartışacağım. 04 BasHaber SÖYLEŞİ 02 - 08 Şubat 42015 KOBANÊ KOBANÊ BasHaber 02 - 08 Şubat 2015 5 SÖYLEŞİ Yıkılan, ancak baş eğmeyen kentin zaferi ve karizmasının yerle bir edilmesi ise tek bir şey için tebessüm gerekçesi olabiliyor ki o da ‘Kürd umudu…’ Şengal, Kerkük, Zumar, Rabia, Musul ve Kobanê’de ortaya çıkan tablo, dünyanın kurtulmaya çalıştığı çağın tehlikesine karşı devletler bir bir dağılırken, düzenli ordular tuzla buz olurken, Kürd güçlerinin bu vahşet mekanizmasının motoruna darbe indirmesi, umudu tükenen Kürdlerin umudu canlandırdı ki en önemlisi de bu… Dolayısıyla Kobanê de gelecek kuşakların hafızasında bu umudun dirildiği merkezlerden biri olarak yerleşecektir kuşkusuz. Geçici kamp ihtiyacı var İnşa çalışmasını başlatacak olan kurumların da tüm bina ve yerleşkelerinin yıkıldığını ve bunun için ilçede öncelikle geçici kamplara ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Abdullah, “Kobanê’de ihtiyaç duyduğumuz kampların açılabilmesi ve evi yıkılan siviller için yerleşim yerlerinin yapılmasına ihtiyaç var. Buradaki siviller kamplarda kalsın ki evleri yapılınca geri dönebilsinler. Bu şekilde Kobanê’nin yeniden kurulması projesi tamamlanacak” dedi. Abdullah şöyle devam etti, “Şu an çok büyük imkanlara ihtiyaç var. Çünkü IŞİD girdiği her yeri ya bozdu ya da talan etti. Şu an YPG/YGJ’nin kurtardığı köylerin tümü talan edilmiş durumda. Her yer yakılmış. Bu nedenle eğer bir koridor açılmazsa, ve bir yardım sağlanmazsa, çok zorlanacağız. Yaşamın tüm alanlarında destek ve yardıma ihtiyacımız var. Bu koridorun eğer imkan varsa Türkiye üzerinden açılması istiyoruz” dedi. ‘İnşa direnişi’ başladı Savaş kuşkusuz yukarıdakinden de ağır bir fatura çıkardı Kobanê’ye. Ancak bütün bu ayrıntılar bir anlamda artık tarihin istatistiki değerleri olarak geride kaldı ve şimdi deyim yerindeyse ilçede ‘inşa direnişi’ başlıyor. Kanton yönetiminin kurduğu yeniden inşa komitesi göreve başlarken, nasıl bir yöntemin izleneceği ve kentin kaderinin nasıl olacağı, bu komitenin yapacağı ön çalışmadan sonra belli olacak. Kentin yeniden inşası ve yaşanan tablonun sonuçları konusunda gazetemize bilgi veren PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah da, önlerinde ağır bir yükün durduğuna dikkat çekti. IŞİD’in bölgeye hakim kıldığı mekanizmayı Kobanê ve Kürdistan’ın tamamına da yaymaya çalıştığını ancak Kürd güçlerinin buna izin vermediğini belirten Abdullah, “Kobanê’de direniş ikinci düzeye taşındı” diyerek, yeniden inşanın zorluğuna dikkat çekti. Savaşın şu an Kobanê civarındaki köylerde sürdüğünü, stratejik bazı Komite önce eğitim alacak Kurulan inşa komitesinin kendini temel ihtiyaçlar konusunda eğiteceğini dile getiren Abdullah, “Bu komiteye bağlı birçok komisyon olacak. Ve bir örgüte bağlı olacak. Dışarıdan destek sağlamak için ve kentin yeniden inşa edilmesi için kendi alanında uzman mühendisler ve mimarlarla çalışacak. Kobanê’nin tamamında oluşan zararın, göç eden insanların tespiti için çalışacak. Kobanê’nin müzeye dönüştürülmesi ve kentin başka bir yerde kurulması yönünde bir öneri var. Bu öneriyi ve diğer tüm önerileri de değerlendireceğiz. Bu komiteleri bu çalışmaları yürütecek ve raporlarını sunacaklar.” dedi. Halkın sağlık konusundaki ihtiyaçlarının Heyva Sor üzerinden giderilmeye çalışıldığını dile getiren Abdullah, kent merkezinde çok sayıda IŞİD üyesinin cesedinin bulunduğunu ve bunların bir an önce temizlenmesi gerektiğini belirterek, “Bu cenazeler burada büyük sağlık sorunlarına yol açabilir. O yüzden bir an önce temiz- ak ur d .o rg Umut yeniden canlanıyor mu? Tüm bunların yanında, ağır kayıplar, asla eskisi gibi olamayacağı net olan gerçek ve bozulan demografik yapıya rağmen, IŞİD vebasının Kürdistan’da darbe alması Savaş gerçekten bitti mi? Şehir merkezi tamamen temizlenmiş olmasına rağmen, IŞİD’in en büyük manevra alanının Suriye olması ve Kobanê’yi kuşatan binlerce silahlı unsurun geri çekilmiş olması da başka sorular getiriyor akla. Zira nizami bir savaş stratejisi istemeyen IŞİD’in kullandığı en büyük taktik, saldırdığı yerleri yaşanabilir olmaktan çıkarması. Bu güne kadar saldırdığı hiçbir nokta asla eskisi gibi olmazken, IŞİD’in Kobanê’ye özel bir iv rs di ancak, kazanılanın gerçek bir zafer olup olmadığı ise tartışma konusu. Zira IŞİD’in saldırıya geçmesinden bu yana en büyük göçler burada yaşandı. Rojava’da Arap kemeri ile başlayan Kürdsüzleştirme politikası, tarihin bu aşamasında köksüzleştirmeye dönüştü ve bir buçuk milyon Kürd bölgeyi terk ederek çeşitli yerlere dağıldı. Kobanê’nin bu durumun en bariz örneği olması ise soruyu daha can alıcı hale getiriyor. İlçede sivil nüfusun neredeyse sıfıra inmesi, bir daha eski haline gelmeyeceği anlaşılan demografik yapı, yerle bir edilmiş, alt ve üst yapısı onarmakla düzeltilemeyecek şekilde çökertilmiş Kobanê’de sadece IŞİD’in sökülmesiyle bir ‘zafer’ şehri olup olmadığı bu noktadan hareketle tartışma konusu. İlçeden gelen fotoğraf ve görüntülerden de net şekilde anlaşılacağı üzere Kürd güçlerinin ‘zafer halayını’ yıkılmış bir kentin hafriyatı üzerine kurması, zaferden önce, elde kalan şeyin ne olduğuna ya da ne işlevi olacağına bakmasına neden oluyor. .a Kobanê’de bedeli ağır zafer? Savaş öncesinde, Kürdlerin tarihinde özellikle Xoybun’un doğumuna ev sahipliği yapmışlığıyla önemli bir yeri olsa da, dünyanın adını bile duymadığı Kobanê, IŞİD saldırılarıyla birlikte, dünya genelinde Google’dan en çok aranan kelimelerden biri haline geldi. Gerek Kürd güçlerinin çok az imkanla IŞİD’in her türlü ağır silah donanımına karşı verdiği mücadele, gerek Kürd kadın savaşçılarının büyük rolü ve gerekse de İstanbul başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesine göçmek zorunda kalan Kobanêli sığınmacıların buralarda sokak müdavimi (dilencilik, sokakta yaşamak vs) olmasıyla birlikte, bu küçücük şehir, dünyanın en ücra köşelerinde bile adı duyulan, konuşulan bir yer haline geldi. Özellikle kadın savaşçıların dünya medyasının magazin kısmında, moda ve değişik popüler mecralarında ikon halinde işlenmesi, Kobanê’yi dünyaya ‘IŞİD’in zırhını delen kent’ olarak kabul ettirdi. Bilindiği gibi savaşın ilk gününden beri yüzlerce yerli ve yabancı medya mensubu en gelişmiş teknik araç ve gereçleriyle Suruç’a yerleşti ve deyim yerindeyse bir medya vadisi kuruldu. Sonuç olarak Kobanê şu sıralar da ‘Zaferin merkezi’ olarak aynı şekilde işlenmeye devam ediyor. Kürd güçlerinin özellikle de Kürd kadın savaşçılarının yoğun çaba ve fedakarlığıyla kent radikallerden temizlen- w Kobanê’nin kurtarılmasının ardından konuya ilişkin yazılı açıklamada bulunan Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, savaşta yer alan tüm savaşçılar için, “Onların hepsinin tek tek ellerinden ve gözlerinden öpüyorum. Kobanê, Kürdistan halkının başarısıdır. İnsanlığın terör vahşetine karşı başarısıdır” ifadelerini kullandı. Kürdistan Bölgesi’nin bin 50 kilometrelik sınırında halen IŞİD’le savaş halinde olduğuna işaret eden Barzani’nin mesajı şöyle: “Bir şehir ve birkaç köyün kaybedilmesi kırılmaya yol açmamalı. Kırılma, irade ve direnişin kaybedilmesidir. Kahraman Kobanê, direniş gösterip iradeli davrandığı için düşmedi. Şuna emin oldum ki Kobanê; Kürdistan halkının desteği, Kürdistan halkının dostlarının yardımı ve direnişiyle teröristlerin acımasızlığına karşı kırılmayacak ve hep başı dik olarak kalacak. Vatan ve toprak için verilen kurbanlar büyük bir şereftir. Halkımızın çocukları terörle savaşta kurbanlar verdi ve eşsiz bir kahramanlık örneği sergiledi. Güney Kürdistanlı Peşmerge Zerevan’ın Kobanê’deki şehadeti, aynı şekilde Rojavalı Peşmerge Neçirvan’ın Musul’un Keske bölgesinde şehadeti –ki ikisi de aynı gün şehit düştü- Kürdistan halkının birliğinin, kardeşliğinin göstergesiydi. Onlar, Kürdistan halkının aynı davanın izinde gittiğini gösterdi.” köylerin de ele geçirildiğini ve tüm bölge temizlenene kadar operasyonların süreceğinin altını çizen Abdullah, “Kent bir viraneye dönmüş durumda. Dolayısıyla çok ağır bir fatura ile karşı karşıyayız. Kobanê halkının geri dönmesi ve kentin yeniden kurulması çalışmasını başlatmış bulunuyoruz” diye konuştu. w Barzani: Kobanê kahramanlarını kutluyorum maddesi olmayı başaran Kobanê’nin kurtuluşunda zaferin, aynı zamanda medya ile oluşturulan yoğun psikolojik üstünlük ile de kazanıldığı yorumu da yapılıyor. IŞİD’in ağır kayıplar verdiği cephelerden biri olan ilçede yıkıntı ve yaşama koşullarının tamamen ortadan kaldırılmasının yanı sıra, bir başka tehlike daha söz konusu. Binlerce elemanı Kobanê’de ölen IŞİD, ölen üyelerinin cesetlerini bırakıp çekildiği için, Kobanê’nin hem şehir merkezi hem de civar köylerde adeta ceset tarlaları oluşmuş durumda. Havaların ısınması ile birlikte bunun yaratacağı tehlike de bir an önce çözüm bulunması gereken başka bir durum. w S uriye’de başlayan iç kargaşa giderek safların ayrışması ve radikal gruplar arasında korku salarak sıyrılan IŞİD’in katliamlara başlamasıyla bir direnç kenti halinde dünyaya adını duyuran Kobanê’de ‘kaderini inşa etme’ dönemine girildi. 5 ay boyunca yoğun saldırılara maruz kalan ve Kürd güçlerinin ortak mücadelesiyle IŞİD’e geçit vermeyen kent kurtarılmış olsa da yıkılmış ve viran bir durumda. IŞİD’in ‘yenilmezlik’ zırhını delen Kürdistan’ın dünya kamuoyunda en çok ses getiren ilçesi olan Kobanê, IŞİD’den tamamen temizlenirken, şehrin etrafındaki köylerde ise temizlik operasyonu sürüyor. Miştenûr tepesinin alınmasıyla birlikte kent merkezinde harabelere sığınan son IŞİD üyeleri de etkisiz hale getirilirken, köylerin kurtarılması aşamasına geçilmişti. Son hafta içinde onlarca köy de kurtarılırken, IŞİD üyeleri şehre uzak atışlarla saldırı girişimlerini sürdürdü. Sivillerin tamamen boşalttığı kent kurtarılmış olsa da, ikamet edilebilecek tek bir evin bile kalmaması, Kürdlerin boğazında adeta buruk bir zafer sevinci bıraktı. Peşmerge ve YPG/YPJ’nin ortak operasyonlarıyla kurtarılan kentte yeniden inşa sürecinin başlaması bekleniyor. Temizlik operasyonundan sonra sivillere ‘dönün’ çağırısı yapılırken, kentte su elektrik ve barınma koşullarının olmayışı ise geri dönüşlerin ve inşanın çok zaman alacağına işaret ediyor. 5 ay süren yoğun çatışmalarla birlikte taş üstünde taş bırakılmayan ilçe şu sıralar tarih öncesinden kalma bir harabeyi andırıyor. Bir yandan şehrin yeniden inşa edilmesi konuşulurken, hem tehlikenin tamamen geçmemiş olması ve hem de bu sürecin çok uzun sürecek olması kaygı veriyor. Bir yandan da açık hava müzesi olarak kalması yönünde tartışmalar var. IŞİD’in tamamen temizlenmesinin ardından dünya medyasının ilgi odağı olan ilçeyi binlerce sivilin yanı sıra, çok sayıda siyasi heyet, gazeteci ve araştırmacı da ziyaret etmeye devam ediyor. Savaşın başından beri dünya kamuoyunun birinci gündem anlam atfettiği biliniyor. Dolayısıyla geri çekilen IŞİD unsurlarının önümüzdeki günlerde yeniden Kobanê ya da Rojava’nın başka bir bölgesine saldırma tehlike geçmiş değil. Geçtiğimiz hafta rejim güçlerinin Hasekê’ye saldırısı ve bunun IŞİD’e verdiği manevra şansı, yanı sıra YPG’nin cephane ve enerjisinin büyük kısmını doğal olarak Kobanê’ye harcadığı da düşünüldüğünde, Rojava’nın tamamına dair büyük bir tehlikenin sürdüğü anlaşılıyor. lenmesi gerekiyor” dedi. Zafer dört parçanındır Kobanê’nin tamamen alınmasının sevinç ve coşku kaynağı olduğunu ifade eden Abdullah, “Kobanê halkı IŞİD’e karşı fedaice verilen mücadeleyi gördü ve yaşadı. Buradakilerin ve dışarıda bizi destekleyenlerin her zaman başarı umudu vardı. Bu direniş bu başarıyı getirecekti. Bu başarı dört parçadaki halkımıza büyük güç verdi. Kürdistan’ın dört parçasında bu zafer kutlandı.” Köylerde hızlı ilerleme Kobanê’de bulunan Peşmerge birliğinin komutanı Hemid Musleh Muhammed Zebari de gazetemize verdiği demeçte, Kobanê’nîn kurtarılmasının Kürdistan’ın ortak emeği ve ortak sevinci olduğunu söyledi. Bu gün Kobanê’de bulunduklarını ve ihtiyaç duyulursa başka bir zaman, Amed’e de yardıma gitmeye hazır olduklarını ifade eden Zebari, “Köylerde ilerleyişimiz hızlı oluyor. Biz buraya Rojava’daki kardeşlerimizi savunmaya, onlara destek vermeye geldik” dedi. Bilanço ağır 5 aylık savaş böylesine karmaşık ve tedirgin edici bir tabloya dönüşmüşken, Kobanê’deki bilanço da ağır oldu kuşkusuz. Kentin fiziken haritadan silinmesi, demografyanın bozulması, tarım da dahil olmak üzere yaşamı idame ettirebilmenin bütün zeminleri ağır tahribata uğraması bir yana, savaşın teknik bilançosu da can yakıcı düzeyde. Açıklanan son bilançoya göre bu güne kadar Kobanê’de 3 bin 710 IŞİD üyesi öldürüldü. YPG/YPJ savaşçılarından 408’inin hayatını kaybettiği savaşta, 1 Peşmerge ve diğer Kürd partilerine üye iki savaşçı da IŞİD ile savaşta hayatını kaybetti. ÖSO’ya bağlı Rakka Devrimci Tugayları’ndan 13, Kuzey Güneşi Tugayları’ndan da 2 kişi öldü. IŞİD’in çatışmalarda 19’u intihar saldırıları şekline olmak üzere 37 adet bomba yüklü araç kullandığına işaret edilen bilançoda, IŞİD’e ait 87 askeri araç, 16 tank, 5 Hummer, 8 Doçka ve 2 zırhlı araç imha edildi, çok sayıda askeri teçhizat, silah ve mühimmatın da ele geçirildiği açıklandı. 05 Kobanê’de insanlığın zaferi BİLAL SAMBUR Kobanê’de Kürdler, DAİŞ’e karşı yirmi birinci yüz yılın en büyük direnişlerinden birini sergilediler. Yirminci yüz yıl da Nazilere karşı sergilenen Stalingrad direnişi gibi, DAİŞ barbarlarına karşı elde edilen Kobanê zaferi de, tarihe yirmi birinci yüz yılda gerçekleştirilen insanlığın onur ve varoluş direnişi olarak geçti. Beş aydır gösterilen büyük direniş sonucu DAİŞ, Kobanê’yi istila edemedi ve büyük bir bozguna uğradı. Büyük direniş, Kobanê’nin DAİŞ çetelerinden özgürleşmesini sağladı. Mesut Barzani’nin ifadesiyle, insanlık, terör vahşetini Kobanê’de yendi. Kobanê şehir merkezinin özgürleşmesinden sonra, çevre köylerin özgürleşmesi içinde DAİŞ’e karşı mücadele verilmeye devam edilmektedir. Kobanê tek başına küçük bir kentin adı olmadığı gibi, DAİŞ denilen çete de sadece bir terör örgütünden ibaret değildir. Kobanê’de Kürdler, tek vücut olarak barbarlığa karşı insanlık değerlerini savundular. Sykes-Picot antlaşmasının kurduğu emperyalist Ortadoğu düzenini DAİŞ üzerinden yeniden kurgulamak isteyen egemen güçler, kendi adlarına vekalet savaşı vermek üzere DAİŞ’i sahaya sürdüler. DAİŞ’in Kobanê’de bozguna uğratılması, Ortadoğu’da yeni bir emperyalist düzenin kurulması hesaplarının çöpe atılmasına neden olmuştur. Kürdler, Kobanê’de yeni bir Ortadoğu sömürge düzeni kurulmasına hep birlikte karşı çıkmışlardır. Peşmerge ve YPG güçlerinin Kobanê’de birlikte hareket etmesi, Kürd ve Ortadoğu tarihinde bir dönüm noktasıdır. Rojava’nın ve Kobanê’nin DAİŞ çeteleri tarafından istilası, bütün Kürd coğrafyasının birlikte direnmesi ve dayanışması sayesinde engellenmiştir. DAİŞ’e karşı oluşturulan ortak cephe, Kürdler arasında duygusal ve moral ilişkilerin derinleşmesini sağlayan önemli bir tecrübe olmuştur. Kobanê, Kürdlerin birlikte hareket etme potansiyellerini ortaya koyan önemli bir pratik olmasına rağmen, Şengal bağlamında KDP-KCK arasında gerilime neden olan kanton tartışması Kobanê’nin yeni bir hegemonya mücadelesi alanı olma tehlikesini beraberinde getirmektedir. Örgütlerin hegemonya tutkusu ve saplantısı, Kobanê ve Şengal’de DAİŞ çetelerine karşı elde edilen büyük insani kazanımları gölgelemekte ve tehlikeye sokmaktadır. Kobanê, yeni bir hegemonya mücadelesi alanı olmamalıdır. Hegemonik kavgaların brakuji gibi felaketlere sebep olmaktan başka bir işe yaramadığı unutulmamalıdır. Kobanê zaferi DAİŞ’in yenilmezliği efsanesini bitirmiştir. DAİŞ’in korku ve terörle Ortadoğu’yu istila etme stratejisi, Kobanê’de çökmüştür. Kobanê zaferi, DAİŞ için sonun başlangıcıdır. DAİŞ’le mücadelede Kobanê bir dönüm noktasıdır, ama tam bir sonuç değildir. Rojava ve Kürdistan için DAİŞ tehlike ve tehdit olmaya devam etmektedir. Kobanê bir zafer sarhoşluğuna neden olmamalı, bilakis tehlikenin derinliğinin farkında olarak daha hazırlıklı olmayı gerektirmektedir. Kobanê zaferi, Ortadoğu’da DAİŞ konusundaki algının değişmesine neden olacaktır. Musul’u ele geçirdikten sonra DAİŞ’in çok kullanışlı bir araç olduğunu bazı devletler ve hegemonik güçler düşünmeye başladılar. DAİŞ’i bir araç olarak kullanmak bazılarına çok cazip gözüktü. DAİŞ’in birileri adına vekalet savaşı verecek bir güç olabileceği yanılgısının reel bir politikaya dönüştürülmesinin tehlikeli sonuçlara yol açacağı, Kobanê direnişi pratiğinde ortaya çıkmıştır. Kobanê zaferi, Ortadoğu’da DAİŞ’e yer ve ihtiyaç olmadığını gösterdiği gibi, DAİŞ’i işe yarar bir araç olarak kullanma hesabının yanlışlığını da net olarak kanıtlamıştır. Kobanê, DAİŞ’e insanlık adına geçit vermediği gibi, Ortadoğu ve dünyada DAİŞ’e geçit vermeme konusunda küresel bir kararlılık ve irade göstermelidir. Dünya, DAİŞ’e ve Ortadoğu’ya Kobanê perspektifiyle bakmanın sağlıklı yol olduğunun farkına varmalıdır. 06 HABER BasHaber 02 - 08 Şubat 2015 BasHaber Bağımsızlık tartışması yeniden “Kürdler demokrasi savunucusu” AP’nin ECR Grubu Dış İlişkiler Koordinatörü İngiliz Milletvekili Charles Tannock da KBY Temsilcisi Ajgeyi ile yaptığı görüşmede bağımsızlığı desteklediğine dair mesajlar verdi. Kürdistanı görmeyi umut ettiğini söyleyenTannock, ”Kürdler, Avrupa ülkelerinin yıllardır üzerinde çalıştıkları, barış, demokrasi, insan haklarına saygı ve birlikte yaşam ilkelerinin savunucusudurlar” dedi. AB, Hewler Temsilciliği açılıyor AP’nin KBY’nin bağımsızlığına verdiği desteğin ardından bir açıklama da AB’den geldi. KBY ile ilişkilerini geliştiren AB, Hewler’de temsilcilik açma kararı aldı. AB, KBY’nin Başkenti Hewler’de temsilcilik açmak için çalışmalar başlattığını duyurdu. Şimdiye kadar 32 ülke Güney Kürdistan’da konsolosluk ve temsilcilik açarken özellikle son dönemlerde birçok ülkenin Bakanı, Goran: Engellerin ortadan kaldırılması gerekiyor PDK’den sonra Kürdistan Parlamentosu’nda en fazla sandalyesi olan Goran Hareketi adına açıklama yapan Politbüro Üyesi Dr. Muhammet Ali; “ Teorik olarak tüm halkların devlet olması en doğal hakkıdır ancak pratik bazı engeller var. Bu engellerin ortadan kaldırılması için Almanya, Kürdistan’a asker yolluyor Erbil – Almanya ilişkilerinde olumlu gelişmeler devam ederken geçtiğimiz Ağustos ayında Erbil’e asker gönderen Almanya Parlamentosu, Kürdistan’a 100 asker daha gönderme kararı aldı. IŞİD’e karşı verilen savaşta Kürdistan’a destek veren ve bu çerçevede Erbil ile sürekli irtibatta olan Almanya, Kürdistan’a verdiği desteği arttırıyor. Almanya Parlamentosu hükümetin, Peşmerge’yi eğitmek üzere Kürdistan’a asker gönderme kararını onayladı. “Kürdler birlik olmalıdır” Kürd halkının, sorunlara, ideolojik, siyasi ve dini farklılıklara rağmen bir arada kalmaları ve birlik olmaları gerektiğini vurgulayan Şefîq sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz KBY’de daha önce bu sorunları yaşadık. KDPYNK, KDP-PKK arasında büyük sorunlar çıktı. Kürdler arasında yaşanan bu sorunlar Kürdlere kaybettirdi. Asıl önemli olan bir arada olmak o zaman kadim Kürd halkı Hewler’de 5 gün olarak kazanımlarımız artacaktır. Buna şu anki KBY ENKS ve TEV-DEM arasında Duhok Parlamentosu’nu örnek verebiliriz. Parlamentoda beş Anlaşması’nın sonrası seçimde yaşanan temel parti varsa bunların beşi de düşünce olarak birbisorunlar dolayısıyla anlaşma tam olarak rinden farklıdır. Ancak buna rağmen bir arada kalmayı uygulamaya konulamamıştı. Ancak KBY başaran bu partiler ortak aldığı kararlarla Kürdistan’ı Başkanlığı öncülüğünde Hewler’de bir birçok tehlikeden koruyor. Evet, Kürdler arasında araya gelen partiler aralarındaki sorunları sorun var ve var olmaya da devam edecektir. çözdüklerini duyurdular. Hewler’de 5 gün Ancak bunları daha fazla büyütmek yerine bir boyunca devam eden görüşmelerin an önce çözüme kavuşturup Kürdistan üzerinde sonrasında TEV-DEM’e oy verdikleri tehlikeli politika sürdürmek isteyenlerin oyunlagerekçesiyle ENKS’den uzaklaştırılan rına alet olmamız gerekiyor. ENKS ile TEVMustafa Şefiq El-Wehde, El-Parti ve Wifaq partileDEM arasındaki sorunların giderilmiş olması da rinin konseyde TEV-DEM bünyesinde önemlidir. Bu sadece Mesud Barzani’nin ya da temsil edilmesi ve ENKS’nin bu partilerin yerine 3 yeni KBY Hükümeti’nin değil tüm Kürdlerin isteğidir.” temsilci ataması ile sorun çözülmüş oldu. Sorunların çözüme kavuşturulmasıyla birlikte Duhok Anlaşması’nın ‘Hasekê Kürdsüzleştirilmek isteniyor’ gerekliliklerinin artık yerine getirilmesi beklenirken Öte yandan Esad rejiminin Hasekê’de Kürdlere karşı ENKS ve TEV-DEM 5 Şubat da Qamişlo’da toplanma yeniden saldırıya geçmesini de değerlendiren Şefîq, rejim kararı aldı. saldırılarının Kürdlerin bir araya gelmesini engellemeye yönelik olduğunu söyledi. Şefîq, “Kürdler ne zaman kendi ‘Kürdler, imkânları fırsata dönüştürmeli” aralarındaki sorunları çözmek ve birlik olmak adına bir Hewler’de gerçekleştirilen toplantılara katılan PDK araya gelse, rejim muhakkak bunu sabote etmeye çalıRojava Danışmanlarından Mistafa Şefîq, ENKS ve TEVşıyor. Hasekê saldırıları da bunun bir parçasıdır” dedi. DEM uzlaşmasına dair gazetemize değerlendirmede Rejimin Kürdlere yönelik tavrının bölgeyi Kürdsüzleşbulundu. Şefîq, Suriye’de başlayan kriz ile birlikte birlik tirmeye yönelik olduğunu vurgulayan İbrahim, “Kürdler arayışlarının başladığını kaydederek, sorunun çözüme zaten savaştan dolayı birçok bölgeden göç etmek zorunda kavuşturulması konusunun özellikle KBY Başkanı Mesud kaldı. Kürdler de KBY ile bağlantısı bulunan Cizîr, Barzani’nin sürekli gündeminde olduğunu söyledi. KürdQamışlo, Derik ve Rimelan’a göç ediyor. İşte rejimin de ler arasında yaşanan asıl sorunun Rojava’daki Kürdlerin tam olarak istediği bu insanlar savaştan kaçsın ve kendi ve partilerinin bir araya gelmeleri konusunda yaşanan bölgelerini boşaltsın. Bu politika daha önce de uygulansorunlar olduğunu belirten Şefîq, “Kürdler ellerine geçen mıştı ve uygulanmaya da devam edilecektir. İşte tüm bu imkânları en iyi şekilde değerlendirmeli ve bunu fırsata politikalara karşı Kürdlerin birlik olmaları ve topraklarını çevirmelidirler” dedi. Yaşanan sorunların çözümü için bırakmamaları gerekiyor” sözleriyle rejime karşı Kürd Rojava’daki partilerin yeniden bir araya geldiklerini ifade birliği mesajı verdi. .o ur d ak iv Kürdistan’a yönelik diplomatik ziyaretler de devam ediyor. IŞİD’in işgal ettiği bölgeleri geri alan ve cephelerde ilerleyen Peşmerge birliklerinin başarısı da diplomatik ziyaretlerin ana konusu. Geçtiğimiz günlerde birçok bakan, başbakan ve üst düzey yetkiliyi ağırlayan Hewler bu kez de Kanada Genel Kurmay Başkanı’nı ağırladı. Hewler’de Kürdistan Genel Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani ile bir araya gelen Kanada Genel Kurmay Başkanı Tom Lawson, teröre karşı Peşmergeyi desteklediklerini söyledi. KBY’yi desteklediklerini vurgulayan Lawson, ”Kanada teröre karşı savaşta Peşmerge’ye çok büyük önem veriyor, bu yüzden güçlü ilişkilerimiz var. Peşmerge’nin başarılarını hayranlıkla takip ediyoruz” dedi. Görüşmede, IŞİD’e karşı ortak mücadele, Peşmerge’ye askeri yardım ve ilişkilerin güçlendirilmesi konuları ele alınırken Kürdistan Güvenlik Ajansı Müşaviri Mesrur Barzani de, Kürdistan’da IŞİD’e yönelik yapılan operasyonlara ilişkin bilgiler verdi. Savaşan güçlerin askeri ihtiyaçlarının da sürekli olduğunu, bu bakımdan Peşmerge’nin daha fazla askeri yardıma ihtiyacı olduğunu belirten Barzani IŞİD’in patlayıcı tuzaklarına karşı panzer türü zırhlı araçlara acil gereksinim duyulduğuna dikkat çekti. Barzani, ”Bölgede teröre karşı bu düzeyde büyük başarı sağlayan yegane güç Peşmergedir” dedi. Öte yandan Kanada Genel Kurmay Başkanı ve beraberindeki heyet Peşmerge’ye yardım kapsamında kendileriyle birlikte C-17 tipi kargo uçağı dolusu askeri techizat getirdi. eden Şefîq, toplanan meclisin ortak bir çatı altında Kürd temsileyeti konusunda anlaşmaya vardıklarını söyledi. Şefîq, yaşanan sorunlar ve çözümüne ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “Yaşanan sorunlar yönetim kurulu sayının 36’ya çıkarılmasıyla çözüldü. Yaşanan sorunların yeni bir krize yol açmadan çözülmesi Kürdler adına olumlu bir gelişmedir. Bundan sonra bütün taraflar bu mecliste siyasal mercide temsil edilecektir. Daha önce ENKS’den 3 partinin TEV-DEM’e oy vermesi sorunlara sebep olmuştu Ancak bu sorun halloldu ve bu üç parti de yeniden temsiliyet hakkını aldı.” rg “Peşmerge’ye hayranız” rs “Devlet kurmak Kürdlerin doğal hakkı” Kürdistan İslami Birlik Partisi (Yekgirtû) Başkanlık Konseyi Üyesi Ebubekir Ali, tüm partilerin bu işi ciddi bir şekilde ele almasını istediklerini söyleyerek şöyle konuştu: “Eğer bölgedeki tüm siyasi partiler, bu işi ciddi bir şekilde ele alıp, ortak çalışırsa 3-4 yıl sonra bu hedefe ulaşılır. Kendi petrolümüzü ihraç etmemiz, Irak Anayası’nın 140. maddesinde geçen tüm bölgelerin kontrolümüzde olması bağımsızlık yolunda atılan ciddi adımlardır.” İslami Toplum Partisi (Komela) Sözcüsü ve Başkanlık Konseyi Üyesi Muhammet Hekim Cabbar da, “Kürdlerin bir devlet olması ya da bağımsızlık ilan etmesi en doğal hakkıdır. Ancak bunun için ciddi girişimler gerekiyor” dedi. Kanada Genelkurmay Başkanı: .a “Kürdler, kendi kaderi üzerine karar verebilir” Kürdistan’ın bağımsızlık tartışmalara ilişkin değerlendirmede bulunan KBY Başkanlık Divanı Sözcüsü Fuad Hüseyin, Kürd halkının kendi kaderini tayin etme hakkı olduğunu vurgulayarak,“Kürdistan’ın devlet olma hakkı var. Ancak bunun ne zaman olacağına halk karar verir” dedi: “Bağımsızlık için aşılması gereken bir dizi merhale söz konusu. Böyle bir girişimin iktisadi, siyasi ve askeri durumla direkt bir bağlantısı var. Komşu ve dünya devletlerinin de bundan haberdar olması lazım. Bütün gelişmeler, diyalogla yürümelidir. Bağdat ile siyasi bir yol izlenmeli ve ittifaka varılmalıdır. Bu, silahla hayata geçirilecek bir mesele değildir.” YNK: Uygun sürece ihtiyaç var Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Başkanlık Konseyi Üyesi Perwin Babekir de, “YNK olarak devletleşme süreci için müsait bir zaman oluşursa, tüm partilerden önce biz öncü olup bu işe el atacağız” dedi. Babekir, “Bir Kürd devletinin ilan edilmesi sadece siyasi iradeyle olmaz. Kurulacak devletin sınırlarının nasıl korunacağı, ekonomisi ve coğrafyası da çok önemlidir. Kürd devletinin ilan edilmesi için uygun sürece ihtiyaç vardır” yorumunda bulundu. w “Kürdler kardeşliğin sembolü” Kürdlerin bölgede diğer halklarla birlikte yaşam ve kardeşlik sembolü olduklarını belirten AP Başkan Yardımcısı Chernetskiy, ”Kürdler kendi kendilerini yönetme ve bağımsızlık hakkına sahiptir” sözleriyle Kürdistan’ın bağımsızlığını desteklediğini açıkladı. IŞİD’e karşı Kürdistan’da verilen mücadeleye de dikkat çeken Chernetsky, Kürd güçleri IŞİD karşısındaki başarılarından dolayı da tebrik etti. “Devletin zamanına Kürdler karar verir” KBY’de bağımsızlık tartışmaları sürüyor. Kürdistan’da bir yandan IŞİD’e karşı verilen mücadele ve Peşmerge birliklerinin ilerleyişi sürerken diğer yandan da bağımsızlık tartışmaları sürüyor. KBY, ABD, AB, Kürdistan’nı farklı parçalarınaki siyasi partiler, akademisyenler bağımsızlığı tartışıyor. IŞİD’in Kürdistan’a saldırıları devam ederken bir yandan da bu kaos sürecinde Kürdlerin bir araya gelerek Kürd Ulusal Birliği için attığı adımlar ve KBY’nin bağımsızlığına yönelik tartışmalar devam ediyor. Birçok kesim Kürdistan’da devletleşme süreci ile ilgili değerlendirmede bulundu. E kim ayında KBY Başkanı Mesud Barzani’nin çağrısıyla Duhok’ta bir araya gelen ve ortak yönetim, ortak güç ile siyasi birlik konusunda anlaşmaya varan ENKS ve TEV-DEM bir kez daha Erbil’de bir araya geldi. Daha önce aralarında sorun yaşanan iki çatı parti örgütü olan ENKS ve TEV-DEM’in Erbil buluşmasında sorunları giderdiği ve artık Duhok Anlaşması’nın tam anlamıyla uygulanacağı açıklandı. KBY’nin, Rojava’da YPG güçlerine destek olması amacıyla Peşmerge birliği göndermesi, yine Kobanê’ye Peşmerge ve ağır silah göndermesinin ardından KBY Başkanı Mesud Barzani’nin çağrısıyla Suriye Kürd Ulusal Meclisi (ENKS) ve Demokratik Toplum Hareketi (TEV–DEM) Duhok’ta bir araya gelmişti. İlk görüşmelerde ortak yönetim, ortak güç ile siyasi birlik konusunda anlaşmaya varılmıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde bazı sorunların yaşanması ve ENKS’den üç partinin TEVDEM adaylarına oy verdiği gerekçesiyle ihraç edilmesi anlaşmazlıkları gün yüzüne çıkarmıştı. ciddi adımlar atılmalıdır. Elbette bunun imkansız olduğunu söylemiyorum ancak bu süreçte üzerinde daha çok yoğunlaşmamız ve çalışmamız lazım” diye konuştu. w AB’den bağımsızlığa destek Avrupa Birliği de (AB) Kürdistan’ın bağımsızlığına destek verdiğini açıkladı. Avrupa Parlamentosu (AP) Başkan Yardımcısı Richard Chemetskiy yaptığı açıklamada Kürd halkının bağımsızlık hakkına vurgu yaparak, “Kürd halkı kendi kendini yönetme ve bağımsızlık hakkına sahiptir” dedi. KBY’nin AB Temsilcisi Dilawer Ajgeyi, AP Başkan Yardımcısı Richard Chernetskiy ile yaptığı görüşmede bağımsızlığın gündeme geldiğini vurguladı. KBY’nin 1 milyonun üzerinde mülteciyi barındırdığını belirten Ajgeyi, Avrupa ülkelerinden mülteciler için yapılan desteğin arttırılmasını talep ettiklerini, konuyu AP gündemine taşıyacaklarını ifade etti. Başbakanı ve üst düzey yetkilileri Hewler’e ziyaretlerde bulunarak, askeri, ekonomi, eğitim ve diplomatik ilişkilerin güçlendirilmesi için çalışmalar başlattıklarını duyurdu. Duhok Antlaşması’ndan geri adım yok w K ürdistan Bölgesi’nde referandum ve bağımsızlık ilanının tekrar gündeme gelmesine destek yağıyor. Öte yandan diplomatik gelişmelerin yoğunluğunu arttırdığı Hewler geçtiğimiz günlerde Kanada Genelkurmay Başkanını ağırlarken, Almanya Hükümeti, KBY’ye 100 asker daha gönderme kararı aldı. Kürdistan’a saldıran IŞİD güçlerine karşı temizleme operasyonları devam ederken, cephelerden zafer haberleri geliyor. KBY Güvenlik Ajansı Müşaviri Mesrur Barzani IŞİD’e karşı mücadelede karadan desteğin arttırılması gerektiğini dile getirdi. ROJAVA 02 - 08 Şubat 2015 “Sıra, anlaşmanın uygulanmasında” ENKS ile TEV-DEM arasında yaşanan seçim gerginliğinde ihraç edilen 3 partiden SKDP Temsilcisi Nasrettin İbrahim de Hewler’de yeniden başlayan toplantılarda sorunların çözülmesinin ve ihraç edilen 3 partinin yeniden meclise dahil edilmesinin olumlu oldu- ğunu söyledi. Toplantıda ENKS üyelerinin sayılarının arttırıldığına dikkat çeken İbrahim, toplantı sonrasında partilerin daha kararlı bir şekilde yola devam edeceklerini ifade etti. İbrahim, toplantının bir diğer amacının Duhok Anlaşması’nda alınan kararların artık uygulanması olduğunu vurguladı. Toplantı sonrası açıklama yapan bir diğer ENKS üyesi Feysel Yosif ise Şubat’ın 5’inde Qamişlo’da yapılacak toplantında artık tüm sorunların çözülmüş ve kararların uygulanmaya başlanacağının mesajını verdi. 07 Herkesin bildiği sır FERHAT KENTEL Agos gazetesinin 16 Ocak tarihli sayısının başlığı “Sekiz değil yüz yıl oldu” şeklindeydi. Daha önceleri sık sık örneği görüldüğü gibi, “muhteşem organizasyonlar” yapmayı çok iyi bilen bir devletin çok çeşitli aktörlerinin dahliyle sekiz yıl önce, Hrant öldürüldü. Sekiz yılda bir arpa boyu yol geldik. Şimdilik devletin sadece “paralel cemaat” kanadı “oyalanalım” diye camdan dışarı atıldı. Pencerenin perdesinin arkasından dışarıyı izleyen diğer “paralel cemaatlar” saklanmak için yeni numaralar çeviriyorlar. Yüz yıldır yaptıkları gibi... Ama her halükârda Hrant cinayetinin arkasındaki sırrı da yüz yıl önceki soykırımın sırrını saklamak da aynı dürtülere dayanıyor: “cinayet de soykırım da ‘ortaklaşa’ işlendi ve ‘ortaklaşa’ saklanmalıdır”. Yani her ikisinin de suç ortağı yeteri kadar fazladır ve bu fazla sayıdaki ortağın birbirlerine karşı kullandıkları mafyanın suskunluk yasası “omerta” mantığıdır; Mehmet Ağar’ın dediği gibi yani... “Tuğlayı çekersek hepimiz altında kalırız”... Bu yüzden devlet içinde ortak işlenmiş, ortak seyredilmiş bir cinayetten; ama daha da acıklısı “ortak seyredilen” cinayet ve soykırımdan bahsediyoruz. Bu yüzden, tuğla çekmemek en iyisidir. Kutsal biçimde korunan çok sayıda tuğla arasında örneğin sadece makbul tarihçilere –onlara da sınırlı biçimde- açık olan Genelkurmay arşivleri ya da kuşkusuz en çok Ermenilerden, Rumlardan ve Yahudilerden kalan “emval-i metruke” adı altındaki malların üzerine hangi güç ve iktidar sahiplerinin oturduğunu saklayıp, kimseye geçit vermeyen Tapu Kadastro arşivlerindeki en ufak şeffaflaşma, benzeri görülmemiş bir resmi ideolojik çöküntüye sebep olabilir. Bu yüzden, bugünlerde de devletimizin iç ve dış çeperlerine yapışmış “paralel cemaatler” herkesin bildiği sırrı korumaya çabalıyorlar. AİHM’deki davada, “Türk heyeti” olarak Cuma günlerinin Bakara uzmanı, yolsuzluklardan çok aklanmış Bağış ve devletin muhalefet görevlisi Baykal gibi efendiler Perinçek’in yanında saf tutuyorlar. “Milli” ve de “ahlâk fakiri” bir savunma için... Ancak herkesin bildiği sırrı derin devlet saklamaya çalışırken, derin Anadolu fısıldayıp duruyor. En beklenmedik yerlerde, Erzurum’da, Kars’ta “Ermenilerin yaptığı mezalim”e dair hafızalar konuşurken bile sır sızıyor. TESEV için yaptığımız ve 2007’de yayınlanan Türkiye’de milliyetçilik üzerine bir araştırma (Milletin bölünmez bütünlüğü: Demokratikleşme sürecinde parçalayan milliyetçilik(ler)) için Erzurum’da konuştuğumuz yaşlıca bir adama “1915’te buralarda ne olmuş, neler biliyorsunuz?” diye sorduğumda, çok ilginç bir şekilde bana anlattığı olayları “1917”den başlatmıştı! “Rus zulüm etmemiş Erzurum’da. İşgal etmiş, zulüm etmemiş. Yalnız Rus’un kendi içinde inkılap olmuş ya. Çekilmiş Rus kendiliğinden. Çekilirken silahlarını Ermenilere vermişler. Demişler ‘siz bu silahları alın, Türklerden yerinizi, öcünüzü alın.’” Yani 1917’de gerçekleşen Bolşevik devrimine uzanan kolektif hafıza daha öncesine gidemiyordu; daha önce olanları bölge halkı hafızadan silmiş, ancak 1917 sonrasında Ermeni çetecilerin yaptığı bütün katliamlar bütün ayrıntıları ile nesilden nesile aktarılıyordu. Oradaki kolektif hafızanın çalışmasında “Ermeniler hangi olayın öcünü alacaklardı?” sorusu devreye giremiyordu. 1917 öncesinde olanlar yani Ermenilerin uğradığı katliamların –bugünün “düzen”i için- unutulması gerekiyordu ve öyle oldu. Erzurum çevresinde Ermeni çetelerin uyguladıkları vahşet o bölgede 1915’i unutturmuştu belki ama vatan topraklarının geri kalan bölgelerinde, yani Ermenilerin silah sıktıklarına dair tek bir emarenin bulunmadığı diğer bölgelerde ise “soykırım”, bazen gayet sinik, bazen acı, bazen pişmanlıkla olsa da; bazen “iyi olmuş” dense de, hatırlanıyor! Devletimiz ve devletimizin bütün uzantılarının faaliyetlerine rağmen, sır sürekli delikler bulup, dışarı sızıyor... 08 BasHaber SÖYLEŞİ 02 - 08 Şubat 82015 SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ BasHaber 02 - 08 Şubat 2015 9 SÖYLEŞİ 09 Hayalimiz BM ve NA TO’ya üye olmak PDK Dış İlişkiler Sorumlusu Hêmîn Hewramî: Batılı devletlerin KBY ile olan ilişkileri KBY’nin komşularını; İran, Irak, Türkiye’yi nasıl etkiliyor? Kürdistan ile ilişkileri nasıl? Batılı devletlerin ilgi ve alakaları komşularımızın stratejileri ve siyasetleri üzerinde gelişmiyor. Bizim siyasetimiz prensipli bir siyasettir. Dengeli ve düzeyli bir siyasettir. Irak ve Suriye’nin Türkiye stratejisi bizi alakadar etmemiştir. Bizim Amerika ile olan ilişkimiz İran ve Türkiye üzerine de gelişmemiştir. Arap ülkeleri ile ilişkimizde de Tür- İran istihbaratına yakınlığı ile bilinen İrfan Qaniferd gelişmeleri aktarırken ‘Şiiler, Sünilere ihanet ettikleri için IŞİD ortaya çıktı’ diyor. IŞİD Irak’ta nasıl büyüdü? IŞİD bir hastalık semptomudur. Yani IŞİD Maliki’nin yanlış siyasetinin bir sonucudur. Sünnileri marjinalleştiren Şii siyasetinin bir sonucudur. Mezhepler ve dini taifeler arasındaki çatışmanın neticesidir. IŞİD bir terör örgütüdür. Irak’ın asayiş ve güvenlik birimleri, Maliki’nin kurumları IŞİD’in eline geçti. Böylelikle IŞİD terör devleti haline geldi. Bu durum Maliki’nin yanlış siyaseti yüzünden meydana geldi. Başkan Barzani IŞİD’e kimin destek verdiğini bildiklerini açıkladı. IŞİD’e destek veren güç İran mıdır? Barzani İran’ı mı işaret etti? KBY Başkanı Mesud Barzani böyle rg .o ur d ak iv rs açıklamalar yapmadı. Ama şunu söyleyebiliriz. IŞİD Kürdistan’a saldırdığı zaman KBY Başkanı Mesud Barzani Kürdistan Parlamentosu’na gidip parlamentoya başkanlık yaptı. IŞİD’in iki amacı vardı. Birincisi Kürdistan’da yapılması planlanan bağımsızlık referandumunu ortadan kaldırarak, Şengal, Zûmar ve Mexmûr’u da işgal ederek bağımsız Kürdistan hayalini ortadan kaldırmak istiyordu. Ortadoğu’da Kürdistan’ın bağımsızlığını ve Kürdlerin Ortadoğu’da güçlenmesini istemeyen tüm güçler IŞİD’e yardım ediyor ve destek sunuyor. .a Batılı devletler Kürdistan’a ilgi gösteriyor. Bu ilgi petrol ve doğalgazdan mı, Kürdistan’daki demokratik yönetimden mi kaynaklanıyor? Her ikisinin sebeb olduğunu söyleyebilirim. Irak petrolünün yüzde 75’i Kürdistan topraklarında bulunmaktadır. Mesele sadece petrol olsaydı uluslararası kuruluşlar buna izin vermezlerdi. Mesele insan hakları, demokrasi ve özgürlükler ise o da başka bir şeydir. Suriye’de üç yıldır insan haklarından bahsetmek mümkün değildir. İnsanlar suçsuz ve günahsız bir şekilde öldürülüyor. Orada demokrasi, insan hakları, özgürlükler yok. Bizde ise demokrasi, insan hak ve özgürlükleri genişletilmiş ve koruma altına alınmıştır. Bu durum KBY ile uluslararası güçlerin ilişkilerinin güçlü olmasına sebep oldu. kiye ve İran’ın politikaları üzerine gelişen bir siyaset değildir. Hiçbir zaman hiçbir dini grubu desteklemedik. İran’ı Türkiye’ye karşı desteklemedik, Türkiye’yi de İran’a karşı desteklemedik. Biz onlar ile barış ve dengeli bir ilişkimiz olmasını istiyoruz. Bizim için en önemli şey Kürdistan’dır. Kürdistan’ın kazancı ve çıkarı bizim için çok önemlidir uluslararası güçlerin değil. Komşu devletler de Kürdistan’ın uluslararası güçler ile sağlam ilişkilere sahip olduğunu ve güçlü olduğunu biliyorlar. Bu da komşu devletler ile olan ilişkimizi pozitif yönde etkilemiştir. Onlar bizim sorumlu davranan bir hükümete sahip olduğumuzu biliyorlar. Profesyonel ve mantık çerçevesinde hareket eden bir aktör olduğumuzu biliyorlar. w Kürd diplomasisinin ne gibi avantajları ve dezavantajları var? Uluslararası alanda bizim de diplomasi yapma hakkımız var. Bu federal bir diplomasidir, devletler diplomasisi değildir. Stratejimiz budur. Eğer devlet olsaydık uluslararası örgütlere ve teşkilatlara üye olabilecektik. BM’ye üye olabilecektik. Örneğin NATO’ya üye olabilmek bir hayalimizdir. Eğer BM’e üye olsaydık bizim topraklarımıza saldırı olduğu zaman bizi koruyabileceklerdi. Uluslararası ilişkiler ile saldırılar kırılacaktı. Ama devlet değiliz ve NATO’ya ve BM’ye üye olamıyoruz. Başka bir şey daha var; Amerika ve İngiltere ile diplomatik ve ortak çıkarlarımız var. İran ve Arap ülkeleri ile çıkarlarımız var. Siyasi bir ölçümüz var. Uluslararası ilişkiler ile Kürdistan’ı savunuyoruz. birbirlerini tolere etmedikleri için demokrasi gelişmedi. 1991’deki devrim hareketinde KBY Başkanı Mesud Barzani 3000 cehşi affettiğini açıkladı. Biz ‘olmuştur, yaşanmıştır, artık Kürdistan’ı kuracağız dedik.’ Örneğin Enfal ve kimyasal silahlar ile yapılan katliamları yaşadık. 55 bin Irak askerini esir aldık ama hiçbirine bir zarar vermedik. Kürdler tolerans sahibi bir milletir. Kürdistan’ın tüm parçalarında yaşayan Kürdler böyledir. Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) Dış İlişkiler Sorumlusu Hêmin Hewramî, “Devletlerle dış ilişkiler kurarak Kürdistan’ı savunuyoruz. Dünyada yaşanan olaylar Kürdistan’ı bağımsızlığa götürmektedir” dedi. Kürdistan Bölge Yönetimi’nin (KBY) Ortadoğu’da benzeri olmayan bir demokrasi inşa etmeye çalıştığını ve IŞİD ile mücadelenin de uluslararası zeminde kabul edilir ölçülerde yürütüldüğünü ifade eden Hewramî BM ve NATO’ya üye olma hayalini taşıdıklarını belirtti. Hewramî, “Kürdistan meşru yöntemlerle kendini savunuyor ve aynı yöntem ile teröristlerle mücadele ediyor ve bağımsızlığa doğru ilerliyor. Eğer Birleşmiş Milletler’in üyesi olsaydık bize yapılan saldırılar karşısında tavır gösterilirdi. Hayalimiz Kürdistan’ın Birleşmiş Milletlere ve NATO’ya üye olabilecek konuma gelmesidir” diye konuştu. Kürd diplomat Hewramî, Kürdistan petrolünün dış ülkelere akışına da değinerek, büyük projelerinin olduğunu, bu projelerle Kürdistan’ın Ortadoğu’da aktif rol alacağını belirtti. Hewramî, IŞİD, Kürdistan’ın bağımsızlığı, Şengal, petrol ve Kürdistan’da yoğunlaşan diplomasi trafiği konularında BasHaber’in sorularını yanıtladı. w Kürdistan’daki diplomasi trafiği dikkat çekiyor. Her gün bir devlet, bir devletin bakanı ve ekibi Kürdistan’a geliyor. Kürdistan uluslararası ilişkilerde ve diplomaside nasıl bu denli önemli bir konuma geldi? 21. yüzyılda yaşıyoruz. Bu yüzyıl 20. yüzyıldan farklıdır. 21. yüzyıl kutuplu dünya dönemi değildir. Yani Doğu ve Batı dünyasının yaşandığı dönemler değildir. Bu dönem sadece devletlerin dönemleri değildir. Uluslararası aktörlerin de dönemidir. KBY son 20 yirmi yılda kendisini siyasi aktör olarak kabul ettirdi. Siz de biliyorsunuz siyaset de ortak çıkarlar ve ortak yöntemler var. KBY siyasi ve önemli bir aktör olduğunu herkese kanıtlayabildi. Örneğin, 24-25 yıldır demokrasiyi inşa ettik. Demokratik bir süreç var. Halkların ve inançların özgürlüğü mevcuttur. Birlikte yaşama ve birbirini tolere etme var. İnsan haklarını gözeten ve koruyan yasalar var. Mesela Ermeni, Süryani, Keldani, Asuri ve Türkmenler KBY Meclisi’nde temsiliyet hakkına sahipler. Kendi dilleri ile eğitim alıyorlar. Hiçbir milleti, dini ve mezhebi inkar etmiyoruz. Bu durum uluslararası ilişkilerde KBY’ne büyük güç vermektedir. Ortadoğu’da Kürdistan’da insan haklarını, özgürlüğü ve demokrasiyi inşa edebilmek yasalar ile güvence altına alabilmek çok önemlidir. Bu bizim devletler ile olan ortak yöntemlerimizdir. Bir diğer önemli nokta da ortak çıkarlardır. Terör ile mücadele KBY’ne pozitif bir rol vermiştir. Kürdistan asayiş ve enerji konularında önemli bir yere sahiptir. Ülkemiz petrol rezervleri bakımından dünyada 8. sırada yer almaktadır. Bu da büyük bir güçtür. Kürdistan, Türkiye ihracatında 2. sırada yer almaktadır. Türkiye ile Irak arasındaki ticaret hacmi 12 milyon dolardır. Bu ticaretin 89 milyon doları KBY ile yapılmıştır. Örneğin 2005’te Erbil’de hiçbir devle- tin konsolosu ve temsilcisi yoktu. 2015’te 35 devletin konsolosu ve temsilcisi Erbil’de bulunmaktadır. KBY hem devletler ile olan ortak çıkarı ve ortak yöntemi ile siyaset de aktör olabilmeyi başarmış, Ortadoğu’da kendisini temsil etmiştir. Türk, Fars ve Araplar değil, dünyada kendimizi biz temsil ettik. IŞİD milleti olmayan bir devlet. Bir halk adına savaşmıyor. Örneğin IŞİD’in saldırdığı Kürdistan toprakları ne Sünnilerin toprakları ne de IŞİD’in toprağı yani IŞİD’in amacı savaş ve terör mü? IŞİD babasız bir çocuktur. Aynı zamanda da birçok babası vardır. Herkes kendi hesabına göre onu kullanıyor. Şimdi bir gerçeklik var, IŞİD çok karanlık. Bir siyaseti var. O da milli ve radikal İslamcı siyasettir. Gücünü o çevreden alıyor. Arap şovenizmi, radikal İslam ve şiddet de IŞİD’in düşünsel temelini oluşturuyor. IŞİD Kürdlerin uzun bir savaşa girmesine sebep oldu. Geçen seneki programımız referandum ve Kürdistan’ın bağımsızlığı idi. Fakat bu sene Kürdistan’ı savunuyoruz. w Rawîn Stêrk Kürdistan ile komşuları arasındaki tarih acı dolu ve savaşlarla geçti. Bağımsızlık sürecinde Kürdistan Suriye, İran, Irak ve Türkiye ile ilişkiler kurmak durumunda. Bu durum ilişkileri nasıl etkiliyor? Biz açık bir siyaset yapıyoruz. Bu büyük Kürdistan demek değildir. Rojava’daki, Doğu’daki, Kuzey’deki Kürdlerin sorunları birbirinden farklıdır. Amacımız Kürdistan’ın bağımsızlığıdır. Referandum bizim hakkımızdır. Savaş isteyen bir aktör olmayacağız. Halkımıza soracağız bakalım onlar neler istiyor. Vereceğimiz karar olağanüstü bir karar olmayacaktır. Haklarımızı alacağız. Uluslararası örgütlere üye olabileceğiz. Amerika, Türkiye ve İran bizim bağımsızlığımıza karşı değiller. Huzurlu ve daha rahat bir yaşam için daha çok çalışmamız lazım. Üzerimizde herhangi bir tehdit yok. Biz de İran, Irak, Suriye ve Türkiye için tehdit değiliz. 25 yıldır hükümetimiz ve parlamentomuz var. Ortadoğu’da demokrasi inşa etmek kolay değil. Ama Kürdler Ortadoğu’da demokrasi inşa etmeye çalışıyor. Demokrasi kültürünün olmadığı yerde demokrasiyi inşa etmenin zorlukları size nasıl yansıyor? Eğer toplum demokrasi taraftarı değilse, hiç kimse demokrasiyi halka zorla dayatamaz. Demokrasi bir kültür ve süreç IŞİDir. Devam eden bir yolculuktur. 300 yıldır devam ediyor. Demokrasi aynı zamanda ötekiyi kabullenme ve tolere etmedir. Biz KBY idaresi olarak demokrasiyi inşa etik. Tamamlanmış ve oturmuş bir demokrasidir de diyemeyiz. Ama Doğu’daki demokrasiler içinde en gelişmişi bizimkisidir. KBY, basın özgürlüğü, insan hak ve özgürlükleri hususunda çok ileri bir düzeydedir. Dediğim gibi bunun için tolerans da lazım. Irak’ta Şiiler ve Sünniler birbirlerine tahammül etmedikleri için Bugün Kürdistan’ın tüm parçalarında IŞİD’e karşı birlik ve beraberlik var. Bu birlik gelecek için Kürdleri nereye götürecek? Bu beraberlik daha da güçlenip devam eder mi? Bundan umutluyuz. Kürdlerin birlik ve beraberliğe ihtiyacı var. Milli bir iradeye ihtiyacımız var. Bu milli irade bazı şeyleri kabul ettirmeye çalışmamalı. Bu irade barışçıl bir söyleme sahip olmalıdır. Kürdlerin birlik idaresi Kürdlere hizmet için olmalıdır. HDP’ye PDK’ye PKK’ye hizmet etmemelidir. Kürdistan’ın çıkarlarını savunmalıdır. Parti ve parti taraftarları için çalışmamalıdır. Rojava’da Kürdlerin kurdukları kantonlar var. Kürdistan Bölge Yönetimi kantonlara karşı nasıl bir siyaset izlemektedir? Rojava’da Kürdlerin birliği için KBY Başkanı Mesud Barzani, Duhok ve Erbil Antlaşması’na öncülük etti. Onlarla işbirliği yaptık. Onlara ‘beraber olun. Eğer beraber kantonları kuracaksanız size yardım ederiz. Rejim ile çatışacaksanız da, rejim ile antlaşmaya varacaksanız da size yardım ederiz’ dedik. Ancak şunu da dedik: ‘PYD tek başına kanton kurarsa, onlar Kürdistani merkezler olmaz, Kürdlerin Rojava’daki meseleleri, kantonların meselelerinden daha büyük ve önemlidir. Kanton meselesi, yerel yönetim meselesidir. Kürdlerin Rojava’daki srounları idari meseleler değil. Rojava meselesi ulusal meseledir. Meselemiz ulusaldır. Kürdlerin Rojava’da tanınması, bilinmesi lazım. Bölge, kanton Rojava Kürdistanı Bölgesi olmalı. Suriye’deki sorun dahilinde olmalı. Eğer kanton inşa ederseniz, Suriye çerçevesi dâhilinde olmalı. Kantonlarla ulusal bir yol bulamazsanız, Kürd meselesine büyük zarar verir.’ Şengal meselesine dönelim, Şengal ile de ilgili çok söylenti var. PKK, Şengal’de kanton yönetimi kurulmasından yana. Şengal’deki kanton meselesi nedir? Bunlar, PKK’li kardeşlerimizin söylemleridir. Şengal’in, Güney’in parçası olduğunu hatırlatmakta yarar var. Güney Kürdistan’da, hükümet, parlamento ve yöneticiler var. Siyasi hesapları var. Başkanları var. PKK’li kardeşlerimiz, Şengal olayından sonra, oraya nüfuz etmek, nüfuz elde etmek istiyorlar. Biz ; ‘Amed’de federal bir bölge kuracağız.’ demiyoruz. Ya da; ‘ Kobanê ve Hesekê de bir şeyler kuracağız’ demiyoruz. Bu bizim işimiz değil. PKK’nin bu siyaseti bırakması lazım. Çünkü başaramayacaklar. Kürdistan Parlamentosu buna karşıdır. Kürdistan Hükümet Başkanı bu oluşuma karşıdır. PKK’nin Güney Kürdistan siyasetine dâhil olmasını hiç kimse istemiyor. Eğer bu mesele böyle devam ederse ne olacak? Ezdi halkımız bunu kabul etmiyor. Şengal halkı bunu kabul etmiyor. Bu dürüst bir siyaset değildir. PKK, bu yanlış siyaset ile daha fazla devam edemez. Önümüzdeki süreçlerde gaz ve petrol akışında Rojava ve Güney Kürdistan arasında her hangi bir birlik, beraberlik olabilir mi? Kürdistan meselesi, her parçada ayrıdır. Bizim, diğer parçalar üzerinde herhangi bir stratejimiz yok. Rojava Suriye’ye bağlı ve KBY de Irak’a bağlıdır. Eğer imkânlarımız el verirse, Rojava halkı için, insani ve siyasi yardımlarda bulunacağız. Binlerce Rojavalı kardeşlerimiz Kürdistan bölgesindeler. DAİŞ, Kobanê’ye saldırdığında, onlara silah ve mühimmat gönderdik, Peşmerge gönderdik. Aramızda çok iyi bir aheng var, fakat bizler : ‘Rojava’yı, Güney’e bağlayalım ve bize bağlı bir bölge olsun’ diyemeyiz. Bunlar, iki ayrı ve ciddi meselelerdir. Coğrafya olarak da birbirlerinden farklılar. Uluslararası kanunlarda da birbirlerinden farklılar. Umut ve strateji ayrı şeylerdir. Gerçekçi olmamız lazım. Şu sıralar Güney Kürdistan Hükümeti’nin gündemi nedir? Bizim istiklal siyasetimiz var. Irak kanunlarının esas meseleleri de mevcut. Onları dikkate almamak olmaz. Projemiz 2018 yılına kadar, petrol ihracatını güncelleyip yüz milyon varile çıkarmaktır. Referandum ve bağımsızlık konusunda durum nedir? Şu an hangi çalışmalar sürüyor? Bağımsızlık için bir tarih öngörüyor musunuz? Referandum Komisyonu kurmak için üç ay ayırmıştık. Referandum meselesi bizim en haklı davamızdır. Bu komisyon, referandum seçimi için çalışacak. Referandum, 24 saat içinde bağımsızlık ilan edeceğiz anlamına gelmiyor. Halkımız ne istiyor, onu değerlendireceğiz. Ama bizler 10 yıla kadar, Irak siyasetinin esiri de olamayız. Stratejilerimizin olması şart, 20 yıl önce, Kürd kurumsallaşmasını kuracağımızı hiç kimse tahmin etmiyordu. Eğer Kürdler referandumda ‘bağımsızlık istiyoruz’ derlerse durum ne olur? Bu, ‘halkımızın temel hakkıdır’ diyeceğiz. Bu siyasi bir haktır. Irak’ın bir parçasıyız ancak bağımsızlığımızı ilan edeceğiz. Bu adımla birlikte, Irak ile özgürlük sözleşmesini imzalayacağız. 10 DÜNYA BasHaber 02 - 08 Şubat 2015 BasHaber Yunanistan’a sol aşı! Syriza’nın vaatleri Sancılı bir dönemin ardından Sosyalizmin bayrak çektiği Yunanistan’ın genç başbakanı Alexix Tsipras’ın seçim vaatleri ise şöyle; AB’nin dayattığı kemer sıkma politikalarını reddederek özelleştirmelerin geri dönülmesi, zenginlerden daha fazla vergi alınması ve tüketen Yunanistan’dan üreten Yunanistan’a geçiş. Tsipras, seçim vaadi olarak sunduğu bu politikalarla ülkenin krizden daha rahat çıkacağı inancında. Tsipras, öncelikle laik olmayan ülkede ilk defa yemin etmeyen başbakan oldu. Kabineye de farklı isimler getiren Tsipras, ülkede değişimin yeni ismi oldu. kurguya gidilmiş görünüyor. Düzenli müzakerelerle inşallah bir neticeye vardıracağız.” Besê Çelik .o rg kim 2012 yılında Türkiye siyasal yaşamına katılarak meclise girmeyi başaran HDP, Haziran 2015 seçimlerine parti olarak girme kararı aldı. Kamuoyunda tartışmalara yol açan bu kararın ardından DTK, BDP Eşbaşkanları ve HDP milletvekilleri, ulusal birlik söylemi ile seçim ittifak arayışlarına yöneldi. HDP, seçimlere birlikte girme bağlamında, bugünlerde ulusal birlik söylemi ile Kürd parti, oluşum ve çevrelerine gitme karar verdi. Bu doğrultuda ilk ziyaretlerini Diyarbakır’da gerçekleştiren DTK, DBP Eşbaşkanları ve HDP milletvekillerinden oluşan heyet, ‘’Kobanê zaferi ardından ortaya çıkan Kürd ulusal birliğine yönelik talebin hayat bulması için kapımızı herkese açtık’’ dediler. 2011 ve 2014 yıllarında yapılan seçimlerde aldığı oy ile seçim barajının altında kalan HDP, Türkiyelileşme macerasına Kürd ulusal birlik arayışlarını da ekleyerek büyütme çabasında. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de ‘’Sistemden rahatsız olan herkesin partisi’’ne benzer bir seçim çalışması yürüten HDP, bu defa da Türkiyeli demokrasi güçlerinin yanına diğer Kürd siyasi parti ve oluşumlarını da alarak yüzde 10 seçim barajını aşma stratejisi yürütüyor. DTK Başkanı Selma Irmak, BDP Eşbaşkanı Kamuran Yüksek, Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Osman Baydemir ile HDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’den oluşan heyet, Kürd parti ve oluşumlarını ziyaret ederek, ulusal birlik üzerinden seçim öncesi ittifak turlarına başladı. İlk olarak Azadi Hareketi’ni ziyaret eden heyet, ulusal birlik çağrısı yaparak 2015 seçimlerinde güç birliği yapma teklifinde bulundu. Ardından KADEP ve DDKD’yi ziyaret eden heyet, önümüzdeki günlerde diğer Kürd siyasi çevreleri ve partileriyle de görüşeceklerini söylediler. Konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz T-KDP, HAK-PAR, PAK, ÖSP, KADEP ve Azadi Hareketi temsilcileri ulusal birlik konusunda destek sunacaklarını ancak seçim ittifakları konusunda parti yetkili merciileriyle yapacakları toplantılar sonrasında karar verileceğini açıkladılar. ur d ak iv rs Öte yandan Sosyalizmin iktidara gelmesi Türkiye’de bazı kesimleri sevindirirken Sosyalist bir ülke ile Kürdistan’ın ilişkilerinin bundan sonra nasıl gelişeceği de merak konusu oldu. Geçtiğimiz yıl Yunistan’ın Kürdistan Kültür Ateşesi olarak atanan Cemil Turan, AB’nin Kürdistan ile ilişkileri geliştirme projesinde Yunanistan’ın da yer aldığını bu nedenle ilişkilerin daha fazla geliştirileceğini söyledi. Yunan halkının da Kürdlere büyük sempatileri olduğunu vurgulayan Turan, IŞİD’in Kobanê ve Şengal’e saldırıları sırasında ekonomik krize rağmen Yunan halkının yardım kapmanyaları başlattığını söyledi. IŞİD saldırılarını kınayan konuşmaların parlamentoda yapıldığını söyleyen Turan, Yunan halkının Kürdlerin mücadelesini desteklediklerini söyledi. Yunanistan’ın 2008 yılında Erbil’de ekonomi ateşeliği bürosu açtığını ve Kürdistan’da konsolosluk açmak için de girişimlerde bulunduğunu söyledi. Aynı şekilde Yunanistan’da da Kürdistan ateşeliklerinin kurulmasının da ilişkilerin geliştirilmesinde önemli adımlar olduğuna dikkat çeken Turan, Yunanistan ile Kürdistan arasında diplomatik ve ekonomik ilişkilerin iktidar partisinin etkisiyle de bundan sonra daha da geliştirileceğini ifade etti. .a “Yunanistan AB’den çıkmayacaktır” Yunanistan’ın ekonomik krizden dolayı bir süre önce AB’den çıkacağı söylentilerine ise Turan şöyle cevap verdi; “Yunanistan’ın AB’den çıkmak gibi bir durumu söz konusu değil. Syriza’nın başa gelmemesi için yapılan antipropagandalardı bunlar. Ancak yaşanan krizden ciddi bir şekilde etkilenen halk AB’den çıkartılmayı göze alarak sandıkta Syriza dedi. Ancak şu da bilinmelidir ki ne Syriza’nın ne de herhangi bir partinin elinde sihirli bir değnek yok. Bir gecede her şeyin değişmesi mümkün değil. Ama şu da bir gerçek ki Yunanistan’ın bundan sonraki durumu umut verici. Syriza’nın iktidara gelmesi halka nefes aldırdı. Süreç zorlu bir süreç ancak Yunanistan eski üretken dönemlerine dönecektir. “Yunan halkının Kürdlere sempatisi var” w “Syriza halkın tepkisini fırsata çevirdi” Syriza’nın seçimden galip çıkmasında en büyük payın halkın öfkesinin fırsata çevrilmek olduğunu belirten Cemil Turan, “Ekonomik kriz sağın da oyunun bölünmesine sebep oldu. Ancak Syriza, gerginliği ciddi bir şekilde örgütleyebildi. Solun bu şekilde iktidara gelebilmesi çok büyük bir başarı ve tarihi bir olaydı. Çünkü Yunanistan’da sol hiçbir zaman bu kadar güçlü olmamıştı” değerlendirmesinde bulundu. E w Kaosun adresi: Yunanistan! Ekonomik krizden dolayı 2010 yılından bu yana uygulanan kemer sıkma politikası sonucunda ülkede sosyal anlamda ciddi tahribatlar yaşandı. Son 6 yılda işsizlik oranının üçe katlandığı ülkede ortalama ücretlerin ve asgari ücretin düşmesi, yaşlı aylıklarının azalması ve birçok kesimin taleplerinin karşılanmaması ciddi bir kaos yaratmıştı. Krizden önce 2009 yılında seçime giren şimdinin iktidar partisi Syriza, o dönem yüzde 4 civarında oy almıştı. Bu seçimin ardından yaşanan ekonomik kriz ve iktidara gelen Sosyalist Parti Pasok ve sağcı Yeni Demokrasi Partisi’nin ülkeyi ekonomik ve toplumsal krize sürüklemesi yeni bir çıkış yolunun aranmasını da beraberinde getirdi. Yunanistan’ın tüm bu buhranlı süreçlerini, seçimlerini izleyen ve gazetemize değerlendirmede bulunan Yunistan’ın Kürdistan Kültür Ateşesi Cemil Turan, 26 Ocak’ta yapılan erken genel seçimlerde Sosyalist Syriza’nın başarılı olmasının en önemli nedenleri arasında ekonomik krizin getirmiş olduğu toplumsal gerginlik ve rahatsızlık olduğunu söyledi. AB politikalarına ve liberalizme karşı olan Syriza’nın lideri Alexix Tsipras’ın iktidara gelmesi ve hükümeti kurması Tsipras’ın umut olarak görülmesini sağladı. Genç, vizyonu geniş ve olaylara daha çağdaş ve demokratik bakan bir başbakan olmasının ülke için önemli bir adım olduğunu vurgulayan Cemil Turan, “Tsipras bu ülke için önemli bir insan” yorumunda bulundu. Seçim vaatlerinde halkı refaha götüreceği mesajlarını veren Tsipras uygulayacağı Yunanistan’da uygulanan yanlış politikaları şu ifadelerle belirtmişti: “Açık olalım; genelleştirilmiş Avrupa modeli Yunanistan’ı kurtarmak için değil, yok etmek için oluşturuldu. Avrupa’nın geleceği çoktan planlanmış ve bu plan mutlu bankacıları ve mutsuz toplumları öngörüyor. Düşünülen gelişme planında, sermaye jokey, halk da at olacak. İddialı bir plan ancak fazla uzağa gidemez. Sebebi daha önce böyle bir projenin halkın ortak görüşü olmadan ve halktan en savunmasızlar korunmaya alınmadan tamamlanmaması. Öyle görünüyor ki yönetimdeki elit Avrupalılar bu gerçeği şu anda unutmuş vaziyette. Onlar için üzücü ama, bu gerçekle sandıklarından daha yakın bir zamanda yüzleşmeleri gerekecek.” 11 Kürd siyasetinde seçim ittifakı turları w Y unanistan’da 5 yıldır yaşanan ekonomik kriz ve toplumsal kaosun ardından 2014 yılının Aralık ayının son günlerinde gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçiminde hükümetin güven oyu almaması ve cumhurbaşkanının seçilememesi üzerine hükümet düştü. Hükümetin düşmesiyle birlikte ülkede 26 Ocak’ta yapılan erken seçime 10 milyon seçmeniyle sandık başına giderek Radikal Sol İttifak’a (Syriza) oy verdi. Yüzde 36.02 oy alarak seçimin galibi olan Syriza 2 vekil ile hükümeti tek başına kurma olanağını yitirirken, sağcı Bağımsız Yunanlar (ANEL) partisiyle anlaşarak hükümeti kurdu. Büyük buhranlar yaşayan Yunanistan’da Syriza iktidarı “umut vadeden” bir süreç olarak görülse de bu değişim sonrasında neler yaşanacağı ise şimdiden merak konusu oldu. HABER 02 - 08 Şubat 2015 T-KDP Genel Başkanı Mehmet Emin Kardaş: Parlamentoya aday değiliz “Partimizin parlamentoya girme gibi bir hedefi yok. Ankara’ya dönük bir siyaset de yapmıyoruz. Yani biz Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna talip değiliz. Biz Kürdistan’ın yerelinde yerel seçimlere talibiz.” olduğumuzu, bu yönde ziyaretler yaptığımızı açıkladık, kamuoyu zaten biliyor. Ülkede yaşanan gelişmelerle ilgili ortaklaşmaya çalışıyoruz. Hem Türkiye’nin batısında bütün devrimci demokratik dinamikleri hem de Kürdler cephesinde de bütün Kürd kesimlerini, siyasal yapılarını ortaklaştırmayı hedefliyoruz HDP çatısında. Üç partiyi ziyaret ettik çok olumlu geçti ziyaretlerimiz. İlk olarak Azadi Hareketi’ni ziyaret ettik, herkesi ziyaret edeceğiz. Parti, dernek, İslami cemaatler, tarikatlar olabilir. Tüm bunlarla ortaklaşmak istiyoruz. Azadi Hareketi İslami tandanslı bir harekettir. Muhafazakar Kürd kesimini daha çok temsil etmeye çalışıyorlar. Hiçbir yapıyı bu ittifakın dışında tutmadan görüşmek istiyoruz. Açıkçası bu konuda tek görüşme içerisinde olmayacağımız yapı HÜDAPAR’dır. Onunla herhangi bir görüşmemiz olmayacak bu bizim açımızdan nettir, onun dışında bütün yapılarla görüşmek istiyoruz.” HDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane: Ulusal birlik ve demokratik ulus birliği çağrısıdır “Bu ziyaretlere HDP adına katıldım. HDP’nin tüm demokrasi güçlerine çağrısı zaten yapıldı. Özellikle ulusal birlik ve demokratik ulus birliği çerçevesinde bu çalışmayı yürütüyoruz. Ulusal birlik konusunda da tüm Kürd siyasi parti ve oluşumlarının yer alacağı bir ittifakı hedefliyoruz. Buna sıcak bakan tüm Kürd ve Türk kesimleriyle birlikte seçim sürecini geçirmek istiyoruz. Kürdistan’da Kürdlerin ulusal birliği Türkiye’de de demokratik ulus birliği çerçevesinde tüm dini kesimler, devrimci, demokrat kesimler yani bugün DBP Eşbaşkanı Kamuran Yüksek: Türkiye’deki siyasetten hoşnut olmaGörüşmelerimiz olumlu geçiyor yan halkların ve inançların yararına “Önümüzdeki seçimlerde bütün siyaset yürütebilecek tüm kesimlerin, kesimlerle ittifak yapmak amacı içinde birlikte hareket edebileceği bir cephe oluşturmak istiyoruz. Bunu 2011 seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kamuoyu dikkatine ve algısına oturttuk. Tekçi siyasete, zihniyete karşı durmak istiyorsak buna karşılık en güçlü proje şu anda HDP’dir. Kapımız herkese açık.” Azadi Hareketi Genel Sekreteri Adem Geveri: İttifak çalışmaları bu ziyaretle başlamış oldu “Genel seçimlerle ilgili HDP‘nin ve bileşenlerinin aldığı bir karar var biliyorsunuz. Bu karar doğrultusunda Kürdistan’da da ittifaklaşma amacıyla diplomatik temaslarını başlattılar. Bu vesile ile ilk olarak Azadi Hareketi’ni ziyaret etmeleri bizi memnun etti. Kürd sorunu ve Kürdistan davası devam ediyor, bu çözüm sürecine rağmen çözülmemiş tıkanma söz konusu, bir taraftan da siyasi politik çevrelerin bütün çabalarına rağmen. Kürdistan’daki bütün siyasi politik örgütlerle siyasi çevrelerle dini hassasiyetlerle STK ve cemaatlerle işbirliği dahilinde bir ittifaklaşmaya gitmek istiyorlar ve Ortadoğu ve Türkiye’de yükselen bir değer olarak İslamilik, Kürd siyaseti açısından da artık görünür hale geldi. Ve nitekim bunun artık sonuçlarını önümüzdeki günlerde somut bir şekilde göreceğiz, bunun ilk adımı olarak İslami hassasiyete sahip Azadi Hareketi’ni ziyaret etmeleri de bir seçim ittifakı vesilesi oldu. Bu ziyaretle birlikte ittifakı başlatmış olduk. İttifak talebi barajı geçmek içindir. Gerek Türkiye’de gerek Kürdistan’da bütün çevrelerin bu ittifaka dahil edilmesi hedeflenmelidir. Bunu yaparken bir koalisyon temelinde ittifakı esas alıyorlar, bu çaba içerisindeler. Bütün bileşenlerin birlikte HDP ile seçimlere girmesi, sonrasında da her yapının yine kendi ismi ile kendi teşkilatı ile kendisini temsil etmesi üzerine bir HAK-PAR Genel Başkanı Fehmi Demir: Bize teklif gelmedi “Seçim ittifakına dair hiçbir teklif gelmedi. Teklif gelirse bakar değerlendiririz. Seçime girme kararımız var. Teklif gelirse Parti Meclisi değerlendirir karar verir.” PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik: Sorunların seçimlerle çözüleceğine inanmıyoruz Herhangi bir teklif gelmedi, ziyaret de olmadı. PAK olarak mart ayında karar vereceğiz ama bu arada gelen bütün teklifleri değerlendireceğiz. Mart ayında seçim politikamızı belirleyeceğiz. Bizim tutumumuz Kürdistani bir yasal tutumun geliştirilmesidir. Biz artık sorunun sadece seçimlerle çözülebileceğini düşünmüyoruz. KADEP Genel Başkanı Lütfi Baksi: Ulusal birliği destekliyoruz “Parti organlarıyla görüşüldükten sonra karar çıkacaktır, ancak biz Kürdlerin birliğine hizmet eden her çabayı destekliyoruz. Amaç seçim barajındaki yüzde 10’u aşmak ise, büyük katılım gerekir, herkese gitmek gerekir. Seçim ittifakına dair karar vermek için çok erken. Ulusal birlik ile ilgili uzun zamandır çalışmalar var. Kürdler ikiye bölünmüş durumda Kürdistani duranlar ile Türkiyelileşmek isteyenler şeklinde. Tek bir çizginin hakimiyeti daha önce böldü bizi benzer tavırlar olmazsa birlik önünde engel yoktur.” ÖSP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek: Kürd ulusal güçleri ittifak yapmalı “Teklif geldi, kendileri ile görüşeceğiz birkaç gün sonra. Daha önce hem sözlü hem de yazılı önerimiz vardı. Kürd ulusal demokratik güçleri bütün yapıları ile seçime ittifak halinde girmeliler. İster seçime beraber katılım sağlasınlar ister boykot olsun tek bir tutum alınmalıdır diye bir önerimiz var. Zaten Şubat’ın 11’inde DTK’nın dışındaki partilerle de bir toplantımız olacak.” BasHaber SÖYLEŞİ 02 - 08 Şubat12 2015 ÇÖZÜM Statü kavramının içeriği önemli Kürdlerin statüsüz çözüme yönelik tavrına ilişkin değerlendirmede bulunan Dalay, “Kürdler kabul eder mi sorusundan önce, kanaatimce bu statü kavramının içerisinin nasıl doldurulacağıdır asıl mesele. Çözüm Süreci’nin bundan sonraki aşamalarında statü ve anayasal tanınma meselesini tartışacağımız aşikar. Bu konuda tarafların belli bir esnekliğe sahip olduklarını düşünüyorum. Irak Kürdistan’ındaki federalizm ile Rojava’daki defakto öz yönetim Kürd siyasal hareketini Türkiye’de de benzer bir hükümranlık hakkı paylaşımını talep etmesine yol açıyor. Buna ilaveten, IŞİD ile mücadele sonrası PYD’nin kazandığı uluslararası meşruiyet, PKK’nin ise sempati, Kürd siyasal hareketinin kendisini daha güçlü hissetmesine, barış sürecinin başlangıç evrelerine oranla daha avantajlı konumda hissetmesine yol açıyor” dedi. “Özerklik ısrarı Oslo sürecini bitirmiştir!” Çözüm Süreci’nin bir nevi Öcalan’ın PKK’yi silahsızlandırabileceği vaadiyle başladığını söyleyen Ete, “PKK’nın silah bırakmaya hazır olduğunu ifade etmesi ve bu silah bırakışını da özerk bir statü talebine bağlamamış olması dönüm noktasıdır” ifadesini kullanarak, Oslo sürecinin, Taraflar Çözüm’de ısrarlı davranıyor için araştırmalar da yapan, bu çalışmaları gerekli yerlere aktaran MERİ, geçtiğimiz hafta başında çok ses getiren bir panele ev sahipliği yaptı. MERİ Başkanı Dilawer Aladin’e düzenledikleri paneli, Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ilişkilerini nasıl değerlendirdiklerini sorduk. IŞİD’in Kürdistan’a saldırısından sonra Türkiye ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ilişkilerinin duraksadığını söyleyen Aladin, “Türkiye hükümeti, demokrasinin geliştirilmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile Kürd sorununu çözmeye çalışıyor. Buna karşılık PKK .o rg Doç. Dr. Vahap Coşkun: Süreçte kafa karışıklıkları giderilmeli Toplantının ikinci oturumunda konuşan MERİ Başkanı Dilawer Aladin: Özellikle Kürdistan Bölgesi’ne komşu olan devletlerle birlikte, Kürdistan’da birçok konuda faaliyet yürüten Ortadoğu Araştırmalar Enstitüsü-MERİ, demokrasiyi, insan haklarına saygıyı, toplumsal barış ve adaleti geliştirmeyi, gelir dağılımının dengeli bir şekilde paylaşılmasının sağlanmasını ve bunun için anayasal güvencelerin getirilmesini, modern ve medeni bir toplum için gerekli bütün kurumların oluşturulması ve geliştirilmesi konularına fikri düzeyde katkı sunmayı amaçlıyor. Tüm bunlarla birlikte, savaşın yol açtığı göç ve diğer mağduriyetlerin giderilebilmesi Coşkun’a Ete’nin ne demek istediğini sorduk. Ete’nin daha önceleri de buna benzer ifadeler kullandığına dikkat çeken Coşkun, konunun medyada ilk kez bu kadar yer aldığını söyledi. Ete’nin yaptığı analizde, çözüm sürecinin geçmişteki çözüm girişimlerinden farkına vurgu yaptığını, PKK’nin silahsızlanma iradesi gösterip Türkiye’de artık demokratik bir mücadele vereceğini ve bölgeye, diğer bölgelerden farklı bir imtiyazı dayatmayacağı, dolayısıyla Türkiye’nin birliği içerisinde bir çözümü istediğini net bir şekilde belirttiğini ifade etti. Coşkun sözlerine şöyle devam etti: “Ete’ye göre Çözüm Süreci’nin başlaması ve ilerlemesinin en önemli ur d bence formel olarak devletin söylenebilir durumunu açıklıyorlar ancak tam olarak böyledir diyemeyeceğim. Ete diyor ki, bu görüşmeler böyle başladı, PKK ve Öcalan özel bir statü istemediğini deklare ettiği için bu süreç yeniden başladı. Süreç içersinde PKK’nin pozisyonu ve Kürd siyasilerin pozisyonu nasıl oluştu bunu açıklamadı. Kürd siyasetinin özerklik talebi olabilir ama görüşmelerde bu talep yok dedi. Kürd hareketinin bütün pozisyonu bundan mı ibaret gerçekten, statüye dair bir şey istenmedi mi diye sordum? Net bir yanıt alamadım, böyle başladı bu iş, daha sonaraki kısım nedir izah edilmedi. Aynı şekilde ikinci önemli şey şudur, yine orada ilk kez duyduğum birşey; izleme heyetinin bir fonksiyonunun olamayacağını söyledi Hatem Ete. Neyi izleyecek izleme heyeti diye de sordu. İzlenecek bir şey yok. En fazla çekilme sürecini izler dedi.” ak Prof. Mesut Yeğen: Kürd siyaseti statü meselesine açıklık getirmeli Panelde üç ayrı oturumun yapıldığını söyleyen Mesut Yeğen, ilk oturumun ikinci konuşmacısı olarak bölgesel dinamiklerin rolünü konuşmak için davet edildiğini ancak Hatem Ete’nin konuşması üzerine panelin hükümetin Çözüm Süreci’ne bakışı üzerine şekillendiğini ifade etti. Çözüm Süreci çerçevesinde Türkiye’de hiç konuşulmayan bir konunun orada Hatem Ete tarafından dile getirildiğine vurgu yapan Yeğen, panelde kendisinin de haberdar olmadığı bu açıklamalara dair şunları söyledi: “İlk konuşmacıydı Ete, ondan sonra konuştum. Statü meselesinin olmayışını ben de orada ilk kez duydum ve buna itiraz ettim. Ete, benden sonra tekrar söz alıp sözlerine açıklık getirdi, sebeplerinden birisi bölgede meydana gelen gelişmelerdir. Bu gelişmelere bağlı olarak PKK içerisinde ciddi bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Yani, ‘Acaba demokratik mücadele konusunda karar vermede, erken mi davrandık’ veya ‘Acaba Türkiye’nin birliği içerisinde ayrıca bir imtiyaz talep etmeden bir çözüm perspektifi sunmada hata mı yaptık’ düşünceleri temelinde PKK içerisinde bir kafa karışıklığı var. Ete, kafa karışıklığının Kandil’de olduğunu, Öcalan’da herhangi bir problemin bulunmadığını, İmralı’da yapılan görüşmelerin net ve sağlıklı bir şekilde ilerlediğini ifade ediyor. Tabi burada ‘özerklik’ kavramına, tarafların verdiği anlamın ne olduğu konusunda bir problem var. Burada maksat ‘Ademi Merkeziyetçi’ bir yapılanmayı gerçekleştirmekse, taraflar arasında bir problem çıkmayacaktır. Eğer bölgeye ayrı bir statü verilmesi konusunda bir fikir varsa, o zaman taraflar arasında, bakış açıları noktasında önemli bir ayrılık olduğunu söylemek mümkün. PKK içerisinde de statü talep etme ile salt Ademi Merkeziyetçi bir siyasal yapılanmaya razı olma noktasında kafa karışıklığı olduğunu sezmek mümkün.” iv rtadoğu Araştırma Enstitüsü (Middle East Research İnstituMERİ) ve Al Şarqî Forum tarafından ortaklaşa düzenlenen ‘Türkiye, Kürdler ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ başlıklı panel, 26 Ocak 2015 tarihinde Erbil’de gerçekleştirildi. Toplantıya Başbakanlık Başdanışmanı Hatem Ete’nin açıklamaları damgasını vurdu. Ete, “Tarafların özel bir statü talebinde bulunmamaları, çözüm sürecini stratejik kılıyor. HDP’nin, PKK’nin, ya da Öcalan’ın özerk bir statü talebinde bulunmayacağını deklare etmesiyle Oslo’da kopan süreç yeniden başladı. Sürecin böyle bir teminatla başlamış olması önemliydi” demesi üzerine panel, hükümetin Çözüm Süreci’nde daha önce kamuoyuyla paylaşmadığı bu açıklamalar üzerine, ‘Kürdler statü istemiyor mu?’ sorusuyla yeniden alevlendi. Bilindiği üzere hükümet ve HDP heyeti kısa bir süre önce karşılıklı olarak ‘sessiz diplomasi’ konusunda hemfikir olmuş, süreçte çatlak oluşmaması için, üzerinde ortaklaşılmayan hiçbir konuyu basına ve kamuoyuna duyurmama kararı almışlardı. Erbil toplantısında ise, Ete’nin bu açıklamaları akıllara, ‘Neden şimdi? Neden Erbil’de?’ sorularını getirmiş, ‘Çözüm Süreci’nde yeni bir aşamaya mı geçiliyor’ konusunu yeniden tartışmaya açmıştı. PKK’nin “Özerklik ısrarı” ve silah bırakmaya yanaşmaması nedeniyle bozulduğunu vurguladı. Ete şunları söyledi: “PKK’nın özerklik ısrarına devletin, olumlu cevap vermemesi dolayısıyla Oslo süreci tıkanmış ve bir yere varamamıştı. O nedenle bu tecrübeden de alınan derslerle çözüm süreci bir özerklik talebiyle başlamadı. Çözüm süreci, PKK’nın demokratik bir cumhuriyete, Türkiye’nin demokratikleşme alanında atacağı adımlarla bu sorunun çözülebileceğine angaje olmasıyla başladı.” Erbil’deki panele katılan Prof. Mesut Yeğen, Prof. Vahap Coşkun, Prof. Fazıl Hüsnü Erdem ve stratejist Galip Dalay’a Kürdlerin statüsüz bir çözüme dair yaklaşımını, Hatem Ete’nin açıklamaları ile toplantıya dair izlenimlerini sorarken, bunun yanısıra HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ve HDP Ağrı Milletvekili Halil Aksoy’a da Kürdler statüsüz çözümü kabul eder mi diye sorduk. rs O Yeter Polat .a Ortadoğu çalışmalarına yoğunlaşan, bölgesel çözüm önerilerini geliştirmeye çalışan ve bölgesel entegrasyonu hedefleyen düşünce kuruluşu Al Sharq Forumu Araştırma Direktörü Galip Dalay’a Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Türkiye hükümeti arasında yeni başlayan bu türden görüş alışverişlerinde bulunma çabalarını, çözüm önerilerini de kapsayan toplantıların yapılmasının siyasi anlamını sorduk. Programa hem Güney Kürdistan’dan hem de Türkiye’den üst düzeyden resmi katılımların olmasının önemli olduğuna dikkat çekerek sözlerine başlayan Dalay, panelin Al Sharq Forum ve MERI tarafından ortak yapıldığını söyledi. Konferansın açılış konuşmasını yapan Dalay, “Türkiye-Irak Kürdistan ilişkilerinin bir sivil sahipliği sorunu var. İki yapı arasındaki meseleler önemli oranda resmi çevrelerle sınırlanmış, güvenlik, ekonomi ve enerji başlıklarına mahkum edilmiş durumda. Bu konu başlıkları şüphesiz önemli konular. İki yapı arasındaki ilişkilerin oluşması ve sürdürülmesi için önemli bir rasyonalite oluşturuyor. Fakat onu Türkiye veya Irak Kürdistanı’ndaki iktidar değişimlerine dirençli kılmıyor. Türkiye’de AK Parti’nin, Irak Kürdistan’ında da KDP’nin, iktidarda olmadığı bir denklemde bu ilişkilerin geleceğinin kocaman bir muammaya dönüşeceği aşikar. Fakat eğer bu ilişkiler resmi çevrelerden çıkarılıp topluma mal edilebilirse, bu ilişkilerin hem Türkiye hem de Irak Kürdistan’ında sivil sahipliğini yapacak kitleler oluşursa, bu ilişkiler hem daha sağlıklı bir zemine oturmuş olur, hem de iktidar değişimlerine karşı dirençli olmuş olur” diyerek toplantının bir yanıyla bu yönde atılmış önemli bir adımı teşkil ettiğine dikkat çekti. Hükümet Erbil’e Çözüm’ü anlattı w KBY-Türkiye ilişkileri ekonomi, güvenlik ve enerji başlıklarına sıkıştırılmış ‘Türkiye, Kürdler ve KBY’ w Galip Dalay: ÇÖZÜM BasHaber 02 - 08 Şubat 2015 13 SÖYLEŞİ w 12 bunların yeterli olmadığını ve Türkiye’nin sorunu temelden çözmeye niyetli olmadığını belirterek, Kürd kimliğinin tanınması, Türkiye’de Kürdistan topraklarına giren bölgelerin özyönetiminin Kürdlere iade edilmesi gibi statü ile tarif edebileceğimiz istemlerde bulunuyor. Bunun yanında Öcalan’ın özgürlüğü de onların temel istemlerinden biri. Ama yine de taraflar diyalogdan vazgeçmeyip çözümde ısrarlı davranıyorlar. Kobanê olaylarında bile süreç çökmemişse, bu tarafların çözümde ne kadar ısrarlı olduklarını gösteriyor” dedi. Prof. Fazıl Hüsnü Erdem: Statü talebi dayatılmadı Hatem Ete’nin sözlerinin yanlış anlaşıldığına vurgu yapan Prof. Fazıl Hüsnü Erdem, “Statü talep edilmedi değil, Çözüm Süreci’nin bir ön koşulu olarak, statü yada özerklik talebi dayatılmadı denildi, yoksa bu talebin olmadığına dair bir değerlendirme yapılmadı. Bu talep olabilir silahsızlanma sonrasında, demokratik siyaset yoluyla bu talep elbette meşru bir taleptir ve dile getirilebilir dedi Hatem Ete. Bu talep yoktur” anlamında bir şey söylenmediğine dikkat çekti.Kürdlerin statü talebi yoktur değerlendirmesinin yanlış bir değerlendirme olduğunu söyleyen Erdem sözlerine şöyle devam etti: “Kendisi onu kastetmedi. Kürd siyasi hareketinden bağımsız bir kısım Kürdlerin de bir statü talebi var. Çözüm sürecine başlayabilmek için, silahsızlanma ön koşulu olarak dayatılmadı, yoksa bu talep sözkonusu değildir anlamında söylenmedi. Çözüm süreci başlatılacak, silahsızlanma sağlanacak, demokratik siyasetin önü açılacak. Kürd siyasi aktörleri demokratik müzakereler yoluyla bu taleplerini gündeme getirecekler, savunacaklar. Demokratik siyaset ucu açık bir siyasettir. Dolayısıyla ilerleyen süreçlerde nasıl bir sonuç çıkar ortaya onu bilemeyiz. Kabul edilir mi, edilmez mi, kısmen mi kabul edilir, bilemiyoruz.” HDP’li milletvekilleri ne diyor? HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız: Kürdler statüsüz çözümü kabul etmedi “Kürdlerin dün statü konusundaki iddiası neyse bugün de öyledir, bu konuda bir değişiklik olmamıştır. Sayın Öcalan’ın da isteğinin öyle olduğunu düşünüyoruz. Sayın Öcalan kimi durumlarda süreç tıkanmasın diye barışçıl bir geleceğin hatırına Ortadoğu’nun da içinde bulunduğu durumu gözeterek daha esnek tutumlar sergiliyor, ne kadar esnek olursa olsun Kürdlerin statüsüzlüğünü kabul etmedi, etmeyecektir de. Hükümet kanadı her gün yerli yersiz birçok açıklama yapıyor. Onlara laf Yayın Yönetmeni: Faysal Dağlı Editörler: İsmail Yıldız, Yeter Polat yetiştiremiyoruz. Söz konusu muhteremler, Kürdler adım atmalı diyor, silahsızlanma olmalı diyor ama bu süreç başlarken aslında eş zamanlı olarak silahlar susacaktı. Hem devlet hem PKK bu süreci karşılıklı adımlarla güçlendirecekti. Hükümet üzerine düşen sorumluluğu almıyor ve her fırsatta Kürdleri suçlayan ifadeler kullanıyor. Kürdler statüsüz bir çözümü kabul etmeyecektir.” HDP Ağrı Mv. Halil Aksoy: Kürdler Kobanê’de dünyaya statülerini gösterdi Sayın Öcalan’ın Newroz mesajında bir takım ipuçularını görmek mümkün. Haber Merkezi: Özcan Şahin, Çimen Gümüş, Mustafa Kılıç, Berfîn Mijdar / Dimilkî: Roşan Lezgîn / Diyarbakır: Mustafa Turan /Ankara: Salih Batırhan İmtiyaz Sahibi: Botan Tahsin Hukuk Danışmanı: Av. Hamiyet Çelebi İdare Müdürü: Esin Alp Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç, Hüseyin Ünal Süreci izleyen gözlemciler ve yasal alt yapı olmadığı için bu türden tartışmaları sürdürebiliyorlar. Sayın Öcalan bu konuyla ilgili açıklamalar yaptı ve Oslo Süreci’nde bu konuda yanlışlık yaptık, bu yanlışlık için halkımdan özür diliyorum dedi. Eğer gözlemci bir heyet olsaydı, her iki tarafında söyledikleri daha net belli olurdu. Kimse bir şeyleri inkar etmeye çalışmazdı. Hükümet de üçüncü bir göz olmamasına güvenip aklına geleni söyleyebiliyor. Ortadoğu’da her şey çok hızlı bir şekilde değişti ve Kobanê ile birlikte dünyanın Kürdlere bakışı da önemli derecede değişti. Kürdler artık Ortadoğu’da ana aktörlerden biri haline gelmiştir. Tel: +90 212 243 27 60 Fax: +90 212 243 27 79 E-mail: [email protected] www.basnews.com Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir. 13 Erbil toplantısı MESUT YEĞEN The Middle East Research Institute ve Al-Sharq Forum’un 26 Ocak’ta Erbil’de gerçekleştirdiği, benim de konuşmacıları arasında olduğum “Türkiye, Kürdler ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi” konferansı iki ana mevzuda bilgi ve görgümü arttırdı. Konferans, hem hükümetin çözüm sürecine bakışını hem de Güney Kürdistan’ın Türkiye algısını anlamayı kolaylaştıran konuşmalara, tartışmalara ev sahipliği yaptı. Başbakanın başdanışmanlarından Hatem Ete’nin konuşması hükümetin çözüm sürecine bakışını anlamak için kuvvetlice bir ilham verdi. Hatem Ete, ilk olarak çözüm sürecinde özerklik mevzuunun masada olmadığını ve hatta Öcalan çözüm sürecinin şartlarından biri olarak özerklik talebini dayatmadığı için sürecin bu son safhasının başlamış olduğunu söyledi. İkinci olarak da, son zamanlarda çok konuşulan izleme heyetinin izleyeceği tek şeyin silahsızlanma ve çekilme olabileceğini, süreçte bundan başka izlenecek bir şey olmadığını belirtti. Ete’nin bir kısmını benim seslendirdiğim itiraz ve sorulara verdiği yanıtlar çoktandır aşikar olan bir durumu teyit etti: Hükümet ve Kürd siyaseti çözüm sürecinden epey başka şeyler anlıyorlar. Hükümete göre çözüm sürecinin esasını silahsızlanma oluşturuyor ve meselenin bunun haricinde kalan hak, hukuk işleri, anadilde eğitim ve özyönetim gibi meseleler PKK’yle müzakerelerin değil ulusal siyasetin konusu; olup olmayacağı da siyasi dinamiklere bağlı. Buna mukabil Kandil’in söyledikleri, Öcalan’ın müzakere taslak metni ve çözüm işinin, haddizatında çekilme işinin dahi tamamlanamamış oluşu da ortada. Müzakere masasında özerlik talebi olmasına rağmen hükümet “özerklik talebi yok”, masada özerklik talebi olmamasına rağmen PKK “(demokratik) özerklik müzakerelerin konusu” diyemeyeceğine, diğer bir deyişle, birileri yalan söylüyor olamayacağına göre, bu tuhaf durumun bir açıklaması olmalı. Benim açıklamam şöyle: Hükümet, Öcalan’la yapılan görüşmeler sonunda Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı karşılığında silahsızlanma esasına dayanan bir çözüm süreci perspektifi oluşturdu ve 2013 Newroz’unda duyurulan pozisyonun akabinde çekilmeyi başlatmasını, PKK’nin de bu perspektifi paylaştığı şeklinde kabul etti. Buna mukabil, PKK, 2013 Newroz’unda ilan edilen perspektifte Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı karşılığında silahsızlanmadan fazla bir şey bulduğu için sürece dahil oldu. Geride kalan zaman zarfında temel taahhütlerin dahi yerine getirilmemesi ve silahsızlanma bir yana çekilmenin bile gerçekleşmeyişi Hükümet nazarında PKK’nin başta paylaştığı perspektifi terk ettiğine, PKK nazarında ise hükümetin çözüme niyetinin olmadığına işaret etti. Çözüm sürecinin esasları üzerine bu uzlaşmazlık uzun zamandır anlaşılmış olmakla birlikte ne PKK ne de hükümet süreci bitirip çatışma durumuna dönmek riskini almak istemişe benziyor. Bu da galiba şu anlama geliyor: Hükümet ve PKK, ‘uzlaşamadık, çatışıyoruz’ demek yerine yeni bir çözüm süreci perspektifi oluşturmanın imkanlarını yokluyorlar. İşaretler, bu imkanın henüz oluşmadığını ancak süreci devam ettirmenin yolunun bulunduğunu gösteriyor. Anladığım kadarıyla, muhtemelen seçimlerden önce, belki önümüzdeki birkaç hafta çerisinde, ‘PKK’nin Türkiye dışına çekilmesini ve Türkiye’ye karşı silah kullanmama niyetinin beyanını’ esas alan bir süreci devam ettirme yolu duyurulacak. Bu, seçimlerden sonra, Hükümete ve PKK’ye silahsızlanma + Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın ötesine giden bir yeni çerçevede anlaşıp anlaşamayacaklarını görme fırsatı vermiş olacak. Konferans, Güney Kürdistan’ın Türkiye algısı hakkında da aydınlatıcı oldu. Türkiye belli ki Güneyliler için çok büyük, çok önemli bir ülke. Lakin, çok belirgin bir hayal kırıklığı da var Türkiye’ye karşı. Türkiye’nin IŞİD karşısında, IŞİD’in Güney Kürdistan’a dayanması karşısında aldığı tutum siyasi elit tarafından üslubunca, ancak başkalarınca çok sert biçimde eleştirildi konferans boyunca. Konferanstaki konuşmalardan, sohbetlerden çıkan bir başka nokta da şu oldu: Güney Kürdistan bağımsızlık fikrinin cazibesine çok kuvvetle kapılmış durumda. Zaman ve zemin kollanıyor. BasHaber SÖYLEŞİ 02 - 08 Şubat14 2015 KADIN Ucuz işgücünden paralı evliliğe Taciz, tecavüz, cinsel istismar, aile içi şiddete maruz kalan mülteci kadınların evlendirilme ve fuhuşa sürüklenmedeki en büyük sebeplerinden biri de cinsiyetçi ayrım ve ucuz işgücü politikası. Mülteci akınıyla birlikte çadır kentlerde yaşamayan mültecilere “ucuz iş gücü” gözüyle bakılırken bu durum kadınların işini daha da zorlaştırıyor. Göç ettikleri kentlerde çalışma alanları dar olan kadınlar özellikle iş verenlerin yasal boşluktan yararlanmaları, ucuz iş gücü politikası uygulamaları ve uzun süre çalıştırılmalarından dolayı kadınlar ya fuhuşu ya da para karşılığı evlenmeyi seçmek zorunda kalıyor. Ucuz iş gücünü dahi bulamayan bazı mülteci kadınlar ise iş imkanı yaratmaya çalışıyor. Bu kadınlardan biri olan Suriyeli 20 yaşındaki Fatma İsbahil, Antep’te 10 aylık bebeğiyle birlikte çöp topla- Kaos GL Avukatı Kara: Ayrımcılık kurumsallaşıyor yarak geçimini sağlamaya çalışıyor. Bebeğini el arabasına koyarak çöp toplayan İsbahil, eşini bombardıman sırasında kaybettiği için çalışmak zorunda kalan kadınlardan biri. Soğuğa rağmen bebeğiyle birlikte gün boyu çöp toplayan İsbahil, çöp toplamaya çıkmadığı günlerde aç kaldığını ifade ediyor. .o rg GBTİ’ler toplumsal baskı ve ayrımcılık nedeniyle kendilerini ifade edebilecekleri yeterince alan bulmadıkları gibi kamusal alanda da ayrımcılığa maruz kalmaya devam ediyor. Devletin ve toplumun eril ve tekçi hakim yaklaşımı nedeniyle deyim yerindeyse yer altında yaşamak durumunda olan LGBTİ’ler, bu nedenlerle cinsel kimliklerini gizleyerek ve geçimlerini sağlayabilmek için her türlü zor şarta razı olmak durumunda kalıyor. Geçtiğimiz hafta Birlemiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nde gerçekleşen Evrensel Periyodik İnceleme (EPİ) oturumunda Türkiye dahil BM’ye üye ülkeler İnsan Hakları bağlamında birbirlerine sorular yöneltip cevap verdi. Bu oturumda 122 ülke ile en çok soru sorulan ülkenin Türkiye olması dikkat çekti. Sorulan soruların temel başlığı insan hakları olduğu için öncelikle LGBTİ bireylerin yaşadığı hak ihlallerine dair sorular gündeme geldi. Nitekim Türkiye’de hakları en çok ihlal edilen kesimlerden biri ne yazık ki LGBTİ’ler. Çalışma hayatında karşılaştıkları ayrımcılıklar, haklarına dair herhangi bir kanunun olmaması ve hedef gösterilen söylemlerin yaygınlığı bu konu hakkında sorular sorulmasının nedenleri arasında yer alıyor. Oturuma katılıp sorulan sorulara cevap veren Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, LGBTİ’lerin maruz kaldığı ayrımcılıklara dair bir soruya, “Mevzuatımızda LGBTİ’lere yönelik ayrımcı bir hüküm bulunmamaktadır” diye cevap vererek, özel bir düzenleme olmamasının LGBTİ’lerin haklarının olmadığı anlamına gelmediğini ileri sürdü. Bir süre önce CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal’ın LGBTİ’lerin istihdam politikalarında yer alıp almadığına dair soru önergesine verilen cevap ise, söz konusu ayrımcılık ve yok saymanın giderek kurumsal bir devlet işleyişi olarak tescillendiğini ortaya koydu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bakanı Faruk Çelik’in verdiği cevapta, LGBTİ’leri istihdamda “dezavantajlı gruplar” arasında saymadıklarını ancak işgücüne katılımı destekleme politikaları kapsamında LGBTİ’lere yer vermediklerini belirtti. Türkiye, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılıklar konusunda kabul ettiği tavsiyeleri uygulamaya koymadığı konusunda uluslararası arenada yoğun şekilde eleştiriliyor. Türkiye’nin Kasım 2011’de onayladığı İstanbul Sözleşmesi’nin “Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 4. maddesi ile cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapılamayacağını kabul etmiş bulunuyor. Kasım 2011’de iç hukukun bir parçası olan ancak yürürlüğe girmesi 1 Ağustos 2014’ü bulan İstanbul Sözleşmesi’nin ayrımcılık hükmü cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadelerini içerse de hükümetin iç hukukunu bu anlaşmayla uyumlu hale getirerek uluslararası yükümlülüklerini sağlaması gerekiyor. LGBTİ’iler çalışma hayatına katılırken genellikle ur d ak iv ‘Kefil usülü’ evlilik Savaş psikolojisinin etkisinden kurtulamayan mülteci kadınlar yaşamak için evlenmeyi seçerken Kilis gibi sınırın sıfır noktasında bulunan kentlerde bu tür evlilikler çok daha yoğun bir şekilde yaşanıyor. Kilis’te yerel gazetecilerden alınan bilgiye göre, Suriyeli kadınların kefil usülü evlendirildikleri belirtiliyor. Çoğunluğu çocuk yaşta evlendirilen mülteci kadınların evlilikleri de sınır kentlerinde ticarete dökülmüş durumda. Kilis gibi kentlerde mülteci kadınlarla evlenmek isteyenler tercümanlar ya da kentten Suriyelilere kefil olacak şahıslar aracılığıyla kadınların ailelerine ulaşıyor. Kefil ya da kadınların evlendirilmelerini ticaret dökenler evlenmek isteyenlerden 400-500 TL arasında para alırken, aileler de kızlarını evlendirdikleri erkeklerden 4-5 bin civarında başlık parası alıyor. Dil ve kültür sorunu yaşayan çoğu mülteci kadının da evlilikleri bu yolla eve hapsedilmeye dönüşüyor. Ceylanpınar’a yerleşen sığınmacılardan Naran A.’nın durumu da yaşananları gözler önüne seriyor. Osmaniye’den Ceylanpınar’a gelen ve kendisinden 20 yaş büyük bir adamla evlendirilen Naran A. Dil ve kültür sorunu yaşadığı için evliliği de soruna dönüştü. Evlendirildiği adamla aynı dili konuşmadığı gerekçesiyle ayrılmak isteyen ancak ailesi aldığı parayı geri ödemek istemediği için Naran A. bu nedenle evliliğini sürdürmek zorunda kaldı. Çoğu mülteci kadın da kuma olmayı kabul etmek zorunda kaldığı için imam nikahıyla evlenmek zorunda kalıyor. Kilis’te de bu yolla gerçekleştirilen evliliker son 2 yılda 234’e çıktı. Laser Mario L 4 bin kadın evlendirildi Özellikle Suriye’den Türkiye’ye doğru gerçekleşen göç dalgasının ardından mültecilerin barındığı kentlerde kadınlar kendilerini güvenceye alabilmek, barınma gibi sorunlar yaşamamak adına ikinci evliliğe razı oluyor. Antep, Urfa, Adana, Hatay, Maraş ve Kilis gibi kentlerde kadınlar yüklü miktarda başlık parasıyla evlendiriliyor. Çoğunluğu ikinci eş olarak evlenmeyi kabul ederken, yapılan araitırmalarda son 4 yıl içerisinde yaklaşık 4 bin kadının bu yolla evlendiği öğrenildi. rs O rtadoğu’da süren savaşların en büyük mağdurları şüphesiz kadınlar oldu. Son yıllarda bölgede yaşanan iç savaşlar ve saldırılarda aileleriyle birlikte göçe maruz kalan, gittikleri ülkelerde, sokaklarda, çadırkentlerde, barakalarda yeni bir yaşam kurmaya çalışan, fuhuşa sürüklenen, kaçırılan, istismara uğrayan, kuma olarak evlendirilen kadınlar savaşın ağır yüküyle savruluyor. Ortadoğu’da son yıllarda dalga dalga yükselen Arap Baharı’ndan etkilenen Suriye’de iç savaşın çıkması ve Kürdistan’a IŞİD’in saldırıları sonrasında on binlerce insan göçe maruz kaldı. Lübnan ve Ürdün’den sonra en fazla mülteci akınının yaşanadığı Türkiye’de özellikle mülteci kadınlar savaşı iki türlü yaşamaya devam ediyor. Korku, zulüm, tecavüz ve ölümden kaçan kadınlar bu kez de Türkiye’de yeniden yaşama tutunmaya çalışıyor. Buna göre Suriye’de 4 yıldır devam eden iç savaştan dolayı yaklaşık 2 milyon, Kürdistan’da ise IŞİD’in Şengal ve Kobanê’ye saldırıları sonrasında on binlerce insan Türkiye’ye ve Kuzey Kürdistan’a göç etti. Özellikle IŞİD saldırıları sırasında savaş ganimeti olarak görülen kadınlar bu kez göç ettikleri Türkiye’de yeniden yaşama tutunmanın yollarını arıyor. Suriye’deki göç dalgasıyla birlikte Suriyeli kadınlar bir yandan fuhuş bataklığına sürüklenirken diğer yandan da ‘Kuma’ olarak para karşılığı evililiğe zorlanıyorlar. Kobanê’den ve Şengal’den göç eden kandınlar ise IŞİD’in özellikle Ezdi kadınları kaçırdığı köle pazarlarında satmanın travmasını yaşıyor. Aileleriyle birlikte çadırkentlerde barınan kadınlar dışarıda kalan kadınlara oranla biraz daha iyi durumdayken özellikle yer bulamayan kendi imkanlarıyla barınan kadın mülteciler, savaş psikolojisinin yanında bir de açlık ve sefaletle mücadele ediyor. .a Memleketten tabi bu kadar uzak olunca neler olup bittiğine de takip edemiyormuş insan hakkaten. Bizi boğan şeyin bizzat o sokaklarda aldığımız ağır hava olduğunu anladım. Buranın sokaklarında kimse bizim tüm dünya sandığımız o coğrafyanın farkında bile değil. Ama biz ne kadar dolaşırsak dolaşalım hayatı hepimize karanlık kılan o ülkeye döneceğiz, o ağır havada nefes alacağız tekrar. Hamaseti iktidardan öğrendiğinden en ufak bir şüphemin olmadığı muhalefetimiz, benim asıl dert alanım olan sol, geçen hafta kimin ne niyetle çıkardığı bilinmez kendini aradığı bir canlı yayına çıktı büyük abileri temsiliyle. Kimin kendine ne ad takacağına ben karar veremem elbette ama görünen köy de kılavuz istemez. Bu ülkede doğmuş, büyümüş, eğitim almış, diline çevrilmiş kitapları okumaya çalışıp kendine solda yer arayan tüm gençler için en çok kendi gençliğim için ne kadar yazıklandım anlatamam. Evet, bize solu bu adamlar tarif ettiler ve bunu da yutturdular, ona göre bizi bir kalıba sokup solcu olduğumuza da uzun zaman inandırdılar. Çıkar kavgasının orta yerinde, yediğimiz tüm sopalarla da kendilerine benzeyen iktidara muhalif olduğumuzu sandırdılar. Karşımıza aldığımız sistemden çok, her daim hükümetler olduğu sürece işimiz çok kolaydı, meclisteki herhangi bir muhalefet partisinden dilde keskin belki ama özünde farklı hiç birşey demeden ve yapmadan yıllarca kendi solumuzla mutlu mesut yaşadık. Cumhuriyeti kuran kadroları bir yere göre ilerici bulup yapıştık yakasına, Ermenilere, Kürdlere hatta Alevilere ne yaptığını sormadık bile. Laik ve solcuyduk. Sonra cumhuriyeti kuran muhafazakar kadroların, saçı başı açtırıp harfleri değiştirmesinin ilerici yanına hayran olup kalabalıkça bir insan topluluğuna kulak kapatarak seksen yıl yürüdük kendi kendimizle, o yığına halk demeye bile tenezzül buyurmadan. Bunlara söz söylemeyi başarıp mecliste hükümet kuran her partiye sadece gerici ve sağcı diyerek yolumuzda bildiğimiz türkülerle yürüdük. Ne bir kişi daha katabildik yanımıza ne de halk olabildik. Üreten olamadık, çalışanı, üreteni sağa kaptırdık. Çekilen acılar yaşanan işkenceler, zindanlar ve ölümler için yeter de artarken iktidara, acı türkülerimiz ve cenazelerimizin sadece kendimiz olduğunu yaşadığımız zamanlarımız oldu, sol artık acı ve ölüm demek oldu, gülmekten eğlenceden uzak bir sol yarattık başımıza. Bizden daha hızla modernleşen halka da çarptık bu arada tabi. Gençliğimin başladığı yıllarda uzak bir coğrafyada fındık fıstık yer gibi öldürülen sesi, taa bize kadar ulaşan bir halkı tekrar hayretle izlemeye başladık. Dilimizi konuşmayan, konuşmadığı için öldürülen, modernleşemeyen, Atatürk’ten de ürken bir halk asit kuyularındaki kemiklerinden bir hayat örmeye başlamış, orada bizden daha cesurca ölüp, aymazca çoğalan bir halkı tekrar gördük. Bize inat ve bizden izin almadan direndiler ve bize rağmen çoğalarak büyümekle kalmayıp, Ortadoğu denen cehennemin orta yerinde bir başka katiller ordusunu kadın erkek demeden silip süpürdüler bir avuç toprak parçalarından. Ve yine ne yaptık, kendi kahraman askerimizi kırk yıldır uzaktan izleyen biz; Devlete ve devleti kuran kadrolara hala biat eden, çoğu aslında o olan zihnimizle ve utanmadan hala solcu olduğumuzu söyleyerek ve kendimiz dahil herkesi kandırdığımızdan emin, kıskanç ve milliyetçilikten başka birşey olamamış halimizle, Lenin bizi rezil etmeyecek olsa, başkaldırmanın ve ölmenin ne olduğunu tüm dünyaya anlatan bu insanlara, Kürdlere burun kıvırarak, bu coğrafyada onlardan bahsetmeden, ölümlerini lanetlemeden insan yolu alınabilirmiş gibi, sol, Türk, Kürd ayrımı yaparak bu ülkede solcu olduğunu sanarak, ezik ve suçlu ruhlarımızı yine kelimelerle süs süs edip, tv’lerde arzı endam ettik. Solum benim hep acıyan tarafım, sana bana rağmen akan bir nehir var bu ülkede ne güzel ki. Berfîn Mijdar w SENNUR BAYBUĞA LGBTİ BasHaber 02 - 08 Şubat 2015 15 SÖYLEŞİ Savaşın savurduğu kadınlar w Sol yanım w 14 ayrımcı uygulamalardan koktukları için cinsel kimliklerini gizleme ihtiyacı duyuyor. Yakın zamanda İzmir’de uzun süre cinsel kimliğini saklamak zorunda kalan birinin, bunun ortaya çıkması ile birlikte görevinden alınmasını da buna örnek verilecek olaylardan sadece biri. LGBTİ’lerin çalışma hayatına katılımı ile ilgili BasHaber’e değerlendirmede bulunan Kaos GL Derneği avukatı Hayriye Kara, ayrımcılığa ilişkin devletin ayrımcılık yapmama yükümlülüğünün yanı sıra ayrımcılığa karşı koruma ve ayrımcılığı önleme yükümlülüğünün de olduğunu hatırlatarak, “Şu an için Türkiye’deki son duruma baktığımızda LGBTİ’lere yönelik ayrımcılık kurumsallaştırılıyor ve devlet yükümlülüklerini yerine getirmiyor” dedi. Mevzuat ve kanunlarda cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa karşı yasal güvencenin olmaması, devlet kurumlarında buna yönelik kararların takdir yetkisi ile sınırlı olmasına neden oluyor. Kanunlarda askeri mevzuat ve ceza infaz mevzuatı dışında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığı kurumsallaştırırken bunun dışındaki alanlarda ise kanunlarda yer alan “genel ahlak, meslek onuru” gibi muğlak kavramlar LGBTİ’ler aleyhine yorumlanabiliyor. Mevzuatta cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine karşı ayrımcılığın açıkça yasaklanmasının meşruiyet açısından önemli olduğuna dikkat çeken Kara, “Bu devletin açıkça ‘LGBTİ’lerin varlığını kabul ediyorum ve haklarını koruyorum’ demesi anlamına gelir” dedi. İş kanununda yer alan eşit davranma ilkesi, yapılan son değişikliklerle iş sözleşmesi yapılırken cinsiyeti nedeniyle ayrımcılık yapılamayacağı eklenmişti. Ancak Kara bunun yeterli olmadığını ve iş sözleşmesi yapılırken cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapıldığını söyledi. Kara, “Mevcut haliyle 5. madde iş sözleşmesi yapıldıktan sonra LGBTİ’ler lehine yorumlanırsa koruma sağlamaktadır. Ancak iş sözleşmesi yapılırken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa karşı herhangi bir koruma mevcut değildir. Çoğunlukla işten çıkarılma gerekçeleri doğrudan eşcinsellik yerine başka nedenler olarak da gösterilebiliyor. Ve bu durumda kişi yargı sürecini başlattığında ayrımcılık iddiasını ispatlaması gerekiyor ama ne yazık ki ayrımcılığın ispatlanması çok zor bir durumdur. Bu nedenle ayrımcılıkla mücadele için özel bir düzenlemenin yapılması ve ispat yükünün ters çevrilmesi gerekir” dedi. LGBTİ’lerin çalışma hayatında yer alamaması beraberinde barınma ve temel ihtiyaçlarını karşılama konusunda da birçok şeyden mahrum kalmalarına neden oluyor. Özellikle transların toplumsal dışlanmışlık nedeniyle çoğunlukla seks işçiliğine yöneldiği ve geçimlerini bu şekilde sağladıkları biliniyor. Geçtiğimiz günlerde Eylül Cansın isimli trans bireyin, “Yapamadım, çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım, bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım” diyerek Boğaz Köprüsü’nden atlayarak intihar etmesi bu konunun tekrar gündeme gelmesine ve tartışılmasına neden olmuştu. 15 Hatem’in idrak sorunu HAKAN TAHMAZ Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanlarından Hatem Ete’nin, Hewler’deki Çözüm Süreci’ne ilişkin yaptığı açıklaması oldukça dikkat çekici. Hatem Ete’nin sözleri, Hükümet’in Çözüm Süreci’ne yaklaşımını ortaya koyar nitelikte. Ete, Başbakan Danışmanlığı yanı sıra Hükümet’in sekiz kişilik Çözüm Komisyonu’nda da görevli. Daha önce de SETA yöneticisi olarak Hükümet ile birlikte çalışıyordu. Bu özellikleri, Hatem Ete’in sözlerini daha da önemli kılıyor. Gazetelerde yer alan haberlere göre; “Çözüm süreci, bir nevi Öcalan’ın PKK’yı silahsızlandırabileceği vaadiyle başlamış bir süreçtir” diyen Ete, “PKK’nın silah bırakmaya hazır olduğunu ifade etmesi ve bu silah bırakışını da özerk bir statü talebine bağlamamış olması bir dönüm noktasıdır” biçiminde konuşmuş. Hatem Ete konuşmasında; “O nedenle bu tecrübeden de alınan derslerle, çözüm süreci bir özerklik talebiyle başlamadı. Çözüm süreci, PKK’nın demokratik bir cumhuriyete, Türkiye’nin demokratikleşme alanında atacağı adımlarla bu sorunun çözülebileceğine angaje olması ile başladı” diyerek Oslo sürecinin, PKK’nın “özerklik ısrarı” ve silah bırakmaya yanaşmaması nedeniyle bozulduğuna vurgu yapmış. Bu sözler, Çözüm Süreci’nin ruhunu ve mantalitesini kavramadan ilerleyebilmesinin zorluklarını ortaya koymakta. Ete’nin buna benzer değerlendirmeleri daha önce de olmuştu. Bunlardan biri, 14 Aralık 2014 tarihinde, Star Gazetesi’nde Fadime Özkan’ın yaptığı söyleşi. Söyleşide Ete; “Silahlı bir örgütün lideri olarak Öcalan ile örgütün silah bırakma koşulları, nasıl bir yol haritası, hangi mekanizmaların yardımıyla, hangi zamanlamayla silahların bırakılacağı konuşuluyor. Türkiye’nin siyasi, idari, sosyal yapısını ilgilendiren başlıklar, devletin Öcalan’la yaptığı görüşmelerin konusu değil. Örgüt silah bırakır, siyasi mücadele yolunu benimser, bu konular hakkında demokratik bir siyasal mücadele yürütülür.” ve “Türkiye’deki siyasal sistemin silah kullanmaya gerek bırakmayacak bir demokratikleşme evresine vardığını” iddia ediyor. Bu sözler, Çözüm Süreci’ne yaklaşım konusunda, taraflar arasındaki uçurumu ortaya koyuyor. Ete sürecin, Türkiye demokratikleştiği ve silahlı mücadeleye gerek kalmadığı için geliştirildiğini iddia ediyor. Kürd siyasal hareketi ise, geliştirdiği mücadelenin toplumsallaşmasının, bölgesel gelişmelerin, güç ilişkilerinin ve Ortadoğu’da Kürdlerin yakaladığı büyük fırsatın bir sonucu olarak, Çözüm Süreci’nin geliştiğini iddia ediyor. Kürd tarafının her hangi bir sözcüsünün, bugüne kadar Ete’yi doğrulayan açıklamasına biz rastlamadık. Bu türden değerlendirme yapmasının birkaç nedeni var. Bunların başında hiç kuşkusuz, AK Parti’nin, Kürd Sorunu’nun da, İslam kardeşliği temelinde bir yaklaşımla, “demokratik ve devrimsel açılımlar yaptığını” ve çözülmesi gereken PKK şiddetinin sonlandırılması konusunun kaldığını düşünmeleri geliyor. Yani AK Parti, Kürd Sorunu’nun özünün, eşit yurttaşlık hakları ve egemenlik hakkının paylaşımı olduğunu idrak edilebilmiş değil. Bu kapsamda Çözüm Süreci, esas olarak güvenlik sorunu olarak ele alıyor. Süreçteki tıkanıklığının kaynağını, doğal olarak bu köklü bakış farklılığı oluşturuyor. Demokratik Cumhuriyet talebinin ve Demokratik Özerklik Projesi’nin, Kürdlerle sınırlı bir statüko talebi olmadığını, bütün ülkenin demokratikleşmesi ve rejimin yeniden inşasını kapsadığını anlamama hali, bu türde hayali yaklaşımlarla zaman kaybetmeye neden oluyor. Kürd siyasal hareketi, sürekli sürecin sonuçlandırılması için bütün ülke için radikal demokratikleşmenin zorunluluğuna vurgu yapıyor. Bu açıklamada olduğu gibi muhatabını anlamamak ve bölgesel gelişmelerin doğrultusunu ve dinamiklerini görememek, sürecin ilerlemesini zora sokuyor. Bu türden açıklama ve yaklaşımlar, Çözüm Süreci’nde aktörler arasındaki derin görüş farklılığının giderilmesi gereğinden fazla enerji kaybına 16 MÜZİK BasHaber SÖYLEŞİ 02 - 08 Şubat16 2015 Taylan Özgür Ölmez: Dengbejler duygusal kapı .o ur d ak derecesinde okuyan biri için hangisi olduğu önemli değildir. Bir seçim gerekiyorsa elbette ben kendim için sazı tercih ederim. Ama elbette ilerde gitar da bende başka bir yer bulabilir kesin konuşmak istemem. iv w .a rs Genellikle ilk albüm ilk göz ağrısı olarak görülür ama siz ilk albümünüz için neden böyle diyorsunuz? İlk albümüm olan “Nihayet” benim için popülist bir albüm. İnsan giderek kendini daha iyi tanıyor o zamanlar müziğimde başka bir yön vardı. Popüler olandan etkilenmiştim. Daha sonraları kendime bazı sorular sorduğum zaman anladım ki kendimi bu albümde çok iyi göremiyorum. Giderek bunu sorgulamaya başladım. Dengbejleri dinledim, yaşlı sesleri dinledim ve çok etkilendim. O seslerin güçlülüğü ve zor sesleri kolayca çıkarmaları beni büyüledi ve bana duygusal, zihinsel bir kapı açtı. Onların büyüsüyle bende hem sesim hem de müzik tarzım için bir arayışa girdim. Bu albümde ise daha profesyonel insanlarla çalışma imkanı buldum ve daha profesyonel bir müziğe başladım. w Daha önceki bir röportajınızda müziğe ilginizin ailenizden başladığın söylemişsiniz. Ailenizin etkisi nasıl oldu? Benim dedem çiftçilikle uğraşıyordu ama aynı zamanda kendi sazını ve kavalını kendi yapardı. Ellerinde ayı postundan bulaşan bir mikrop nedeniyle hastalık vardı. Gençliğinde elleri sağlamken dedem bağlama çalar ve köyleri gezer aşık türküleri çalarmış. Daha sonraları kaval çalmaya devam etmiş. Ailenin büyük çoğunluğu profesyonel olmamakla birlikte müzikle uğraşmıştır. Babam da kasaplık yapardı. O da bu işi bırakıp bir türkü bar açtı. Babamın edebi yanı kuvvetliydi ondan da biraz etkilenmiş olabilirim. Ben de henüz genç yaşta okula pek hevesli değildim hatta at yarışlarını izlemek için Veli Efendi’ye giderdim. Sahte karnelerle eve gelirdim. Daha sonra babamın işlettiği türkü barda çalışmaya başladım boş zamanlarımda şarkılar söylerdim kendi kendime, bağlamayı da çok sevdiğim için öğrenmeye heveslendim. Kendi kendime türkü evinde söylerken fark ettim ki çevredeki insanlar sadece beni dinlemek için yanıma geliyorlar. Bu bana bir özgüven ka- zandırdı ve müziğe yönelmem gerektiğini anladım. Çalmaya ilk türkü evinde başladım şimdi iki albümüm var. İlk albümüm istediğim gibi gitmedi ama ikinci albümüm olan “Dem” için içim rahat diyebilirim. w Özcan Şahin rg Ailesinin müziğe olan ilgisinden etkilenerek lise yıllarında okulu bırakıp müziğe yönelen Taylan Özgür Ölmez, ilk albümü ‘Nihayet’ ile profesyonel müzik hayatına başlamış. İlk albümü için “popülist bir albüm” diyerek öz eleştiri yapan sanatçı ikinci albümü olan ‘Dem’ ile profesyonelliğe ve kendi özüne daha çok yakınlaştığını söylüyor. “Daha sonraları kendime bazı sorular sorduğum zaman anladım ki kendimi bu albümde çok iyi göremiyorum. Giderek bunu sorgulamaya başladım. Dengbejleri dinledim, yaşlı sesleri dinledim ve çok etkilendim” diyen sanatçı Dem albümü ve müziği hakkındaki sorularımızı yanıtladı. Türküleri ve eski şarkıları seslendiriyorsunuz ve bunu yaparken elektronik seslerden ve modern enstrümanlardan faydalanıyorsunuz. Türkü üzerine çalışan biri olarak sizin için saz mı yoksa gitar mı daha öncelikli? Benim ana enstrümanım saz ve bağlamadır. Fakat özellikleri bakımından ikisi de insanın kendisiyle alakalıdır. Virtüöz Dersimli bir Alevisiniz. Ve müziğinizde hem Kürdçe hem Kurmancikî ham de Türkçe söylüyorsunuz bu çeşitlilik nerden geliyor? Benim çevremde Seyfi Doğanay, Enver Çelik, Ahmet Kaya dinleniyordu. Gençlik zamanlarında ise Hüseyin Turan, Kubat gibi isimler dinleniyordu. Dünya müziğinde ise Afrika, Hint ve İran müziği dinliyordum. Burada biraz kendi rengini yakalayabilme çabası vardı. Elbette müzikte bir şeyi çok fazla odak noktası yaptığında taklit olmaya doğru gidebiliyor. Bu sizin renginiz mi. Özgür Taylan Ölmez kendi rengini yakalayabildi mi? Eskiye göre öyle diyebiliriz. Çünkü artık daha az eleştiri alıyorum. Eskiden bir şarkı seslendirdiğimde insanlar bir başkasına benzetirdi. Ama artık kimse birine benzetmiyor veya benzetmeye çalışmıyor. Elbette bunun daha ötesi de vardır. Bugün çağın ozanları var. Sezen aksu gibi insanlar. Bu renk bulma olayını ikiye ayırabiliriz. Bunlardan biri başkalarının ürettiklerini kendi özgünlüğünle söylemektir. Bir diğeri ise senin ürettiğini başkalarının söylemesidir. İkincisi rengini bulma açısından bence tepe noktadır. Müzik piyasasına yeni adım atmış sanatçılar genellikle ilk albümlerini ve müziklerinin sevilip övülmesini isterler. Ölmez ise bizi biraz şaşırtarak ilk albümünü “Popülist” olarak niteleyip kendi müzik rengini ve sesini henüz yeni tanıdığını söylüyor. Müzik camiasında böyle cesaretli cümleler kolay duyulmaz. Medyanın popüler olanı güzel olarak dayatması karşısında popüler olanı reddedip kendi rengini ve sesini arayan sanatçılar pek az. Ölmez, ikinci albümü ‘Dem’î bu özeleştiriden başlayarak hazırladığını söylüyor. Müzik ile yaşamınızı idame ediyorsunuz. Geçimizi bununla sağlayıp yaşam alanınızı buna göre düzenliyorsunuz. Bu yüzden her albüm yaşamınızın bir parçasıdır diyebilir miyiz? Öyleyse Dem bunun neresinde duruyor? Dediğiniz doğru bu açıdan Dem bu işe devam etmek ve daha iyi müzik yapmak için benim ilk önemli basamağım. Uzun zaman çalıştım bunun üzerinde halklı eleştiriler de aldım ve zaten olması gerekir. Bu işe tutunmak ve sanata tutunmak için bir bilet gibi Dem. Dersimli ve Alevi olmanız nedeniyle Alevi müziği yapmayı düşündünüz mü? Samimi olmak gerekirse çok okumuş veya çok gezmiş bir insan değilim ama duygusal zeka denen bir şey var. Ben onunla yolumu bulmaya çalışıyorum. Aleviyim, Alevilik nedir gibi sorular vardı aklımda . Mesela neneme Kürd müyüz diye sorduğumda hayır biz Aleviyiz diyordu. Keklik soyuna varana kadar bir katliam oldu dersimde. Bu yüzden ben Alevi miyim diye sorduğumda Mahzuni Şerifin bir sözü geliyor aklıma “ben Alevi olamam ki” diyor. Ben de durum bu, ben sadece Alevi olmaya çalışırım çünkü Alevi olmak bir yaşam tarzı bir kültürdür. Yeni yeni Alevi müziğini kendi planlarımın içine aldım. Şimdilik uygun şartlar yok bir bebeğimiz var ve bu müziği yapabilmek için gezmek gerekiyor. Fırsat bulduğumda buna yönelmeyi düşünüyorum kesinlikle. Umarım bu sene bunun üzerine bir birikim sağlama yolunda ilerleyebilirim.