IŞİD`e Kürd kapanı

advertisement
1
Taylan Özgür Ölmez
SÖYLEŞİ
Dengbejler
duygusal
kapı
Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL
Sayı:39
02 - 08 Şubat 2015
S16
basnews.com
Hêmîn Hewramî
.o
rg
Hayalimiz BM ve
NATO’ya üyelik S08 - 09
ak
ur
d
Savaşın savurduğu
S14
kadınlar
rs
iv
Kürd siyasetinde seçim
ittifakı turları
S11
w
w
.a
IŞİD’e Kürd kapanı
IŞİD’in Kürdler eliyle durdurulması ve zırhının
delinerek, askeri olarak bertaraf edilmesi örgütün
siyasi ve ideolojik olarak bölgede tutunması olanağını da ortadan kaldırdı. Radikal saldırganlığa
direnen Kürdler, dünyada demokratik değerlere
bağlı ülkeler için askeri, siyasi, diplomatik ve ekonomik anlamda yeni ve güvenilir partner olurken,
Ortadoğu’nun da en önemli aktörlerinden biri
oluyor. S02 - 03
w
Şengal, Kobanê, Kerkûk, Zummar ve Maxmûr cephelerinde Kürd güçlerin askeri başarıları IŞİD’in
‘yenilmezlik efsanesinin’ sonunu getirdi. Demokratik değerlerin koruyucusu olarak, bölgede etnik
ve dinsel grupların yaşam hakkını radikal gruplara
karşı savunan Kürdler, ülkelerinde de seküler,
çoğulcu ve katılımcı bir demokratik sistem kurarak
Ortadoğu’da örneği bulunmayan bir demokrasi
modeli olmaya aday.
Yıkılan ancak baş
eğmeyen kentin zaferi
S04
- 05
Erbil toplantısı
HDP’nin kararı
MİTHAT SANCAR
s03
MESUT YEĞEN
Hükümet Erbil’e Çözüm’ü anlattı
Yunanistan’a sol aşı
S10
Bağımsızlık tartışması
yeniden
S06
Başbakanlık Başdanışmanı Hatem Ete, ‘Çözüm Süreci’nin devam
etmesinin en temel fonksiyonu,
Kürdlerin statü talebinin olmamasıdır’ sözleriyle Erbil toplantısına
damgasını vurdu. Ete’nin sözleri
Kobanê’de insanlığın zaferi
s13
kamuoyunda ‘Kürdler statüsüz
çözümü kabul eder mi’ tartışmalarına yol açarken, Çözüm
Süreci’nin hangi aşamada olduğu
ise merak konusu oldu.
S12
- 13
BİLAL SAMBUR
s05
02
BasHaber SÖYLEŞİ
02 - 08 Şubat 22015
MANŞET
IŞİD, Kürd kapanında
rg
.o
etmesi, hem IŞİD’i daha fazla azdırmakta hem de bir
Peşmerge korkusu yaymakta. Büyük oranda kırılmış
bulunuyor Kürdistan’da ve birkaç ay içerisinde tamamen
bitmesi söz konusu olacaktır. Dünya bir uluslararası koalisyon kurmuş ve bombardıman yapıyor ancak terör stratejisi yanlış. Amerika ve diğer ortaklar asker göndererek
doğrudan savaşmıyor. Sadece istihbarat ve kısmi lojistik
anlamda destek sunuyor. Uluslararası güçlerin yaklaşımı
yerel milis gruplarının güçlendirilerek baş edileceğini
düşünüyor. Bu fark bir tek Peşmerge nezdinde başka bir
sonuç doğuruyor ve bir ordu halinde IŞİD’e karşı başarılar elde ediyor. IŞİD’in Kürdistan’ı uluslararası stratejisinin bir ortağı haline de getirdiğini görüyoruz. Diplomasi
ve askeri anlamda Kürdistan’a önemli yardımlar geliyor.
Uluslararası anlamda Kürdistan’a bir getirisi de oldu.
Ulusal anlamda da bir birlik yaklaşımı ve ortak mücadele
ruhunun gelişmesini getirdi. Bu gün Kürdistan’ın her yerinde aynı cephesinde savaşıyor Kürd güçleri, birbirlerine
yardım ediyor. Lakin yine de ortak bir kapsamlı strateji
gelişmiş değil. Ulusal bir kongre toplanmış değil. Kürdlerin alternatif ulusal strateji geliştirmesi lazım. Düşman
ortak ama yaklaşım konusunda çatlaklar var. Düşman
tehlikesi azaldığında bu çatlak daha fazla görünüyor
oluyor. Kürdler edindiği tecrübe bağımsızlık konusunda
etkili olacaktır. Kürd davası bir milli egemenlik davasıdır. Devletleşmek aynı zamanda askeri, siyasi, sosyal ve
ekonomik anlamda güç olmayı gerektirir. Bu alanlarda
altyapının oluşması lazım. Eğer bu şartlar oluşursa Kürdistan bağımsızlığa daha erken gidecektir. Stratejik bir
zihniyet ve plan sözkonusu. Özellikle Güney Kürdistan’da
bu altyapı oluşmuş durumda. IŞİD her anlamda Kürdlere
büyük zarar verdi ancak önemli bir tecrübe daha getirdi.
Kürdistan’ın tartışmalı bölgeler kapsamında kalan bir
toprağı vardı. Nüfusu yüzde eli Kürd olan ama Kürdistan
dışındaki Kürd toprağı sayılan yerlerdi bunlar. IŞİD işgal
edince Kürdler buraları yeniden ele geçirmiş oldu ve artık
ellerinden bırakmayacaktır.”
ur
d
ak
iv
rs
“IŞİD büyük tecrübe oldu”
Konuya dair konuştuğumuz uzmanlar
Kürdlerin dünyanın başına musallat olan
bu belayı askeri alanda önemli oranda
duraklattığına dikkat çekiyor. Jeopolitika Uzmanı Mamend Roj, DAIŞ’in
Kürdistan’a saldırısının altında Selefiliğin, Sünni islamın söz konusu olduğu
her karış toprağı kendi hükümranlığı
dahilinde görmesinin yattığını, bağımsızlık meselesinin ise bunun tamamlayıcısı
olduğunu söyledi. Dünyanın IŞİD konusundaki mevcut değerlendirmelerinin
yetersiz olduğunu belirten Roj; “Selefiler
için savaştıkları bölgelerde bir halk desteğinin olup olmaması çok önemli değil.
Arap coğrafyasında IŞİD’e karşı yoğun bir
destek söz konusu. Ancak Kürdistan’da
bir halk desteği bulunmasa da Sünni
İslam varlığı burayı da onların algısında
kendi toprağı olarak ortaya çıkarıyor.
Ayrıca Kürdistan’dan da çok fazla katılım
var IŞİD’e. Emirleri arasında üst düzeyde yetkili Kürdler var. Sünni Arapların
yoğun desteği var IŞİD’e, dolayısıyla
bu kadar güçlenebildi. Askeri anlamda
yenilgiye uğratılsa bile radikal ideolojik
yaklaşım noktasında IŞİD’i yenmek çok
kolay gözükmüyor” diyor.
IŞİD’in büyük bir lojistik desteğe sahip
olduğunu ancak Kürdistan’a Peşmerge
karşısında bunun yeterli olmadığını
aktaran Mamend bu durumu şöyle izah
ediyor: “IŞİD’in Kürdistan’da karizması
ve lojistik kapasitesi fena halde darbe
aldı. Peşmerge’nin büyük başarılar elde
.a
IŞİD çağının kukla oynatıcısı: Barzani ve Kürd şamarı
Ergenlik dönemini ardında bırakan
IŞİD vebasının saldırganlığını sergilediği Kürdistan’da yeni bir aktör vardı.
Dünyanın ortak düşman ilan ettiği IŞİD’e
karşı zafer üzerine zafer elde eden Kürd
lider Mesud Barzani izlediği diplomatik ve askeri yöntemle tıpkı bir kukla
oynatıcısı mahareti sergilemeye başladı.
Amerika’nın yön verdiği dünyanın gidişatında artık Barzani’nin manevra biçimi
söz konusu olmaya başladı ve Erbil diplomasinin yeni merkezi olmaya başladı.
Bir ‘efsanenin’ terbiye edilmesinde ustalık
Kürdistan’a geçmişti ve diğer Kürd güçleri
de aldıkları konum ile Barzani’nin elini
güçlendirmeye başladı. Hendeğin eşilmesi
başladığında IŞİD’in kapıda gözüken
gölgesi bile büyük ordu sahibi ülkeleri
tarumar ederken, Kerkük, Zumar, Rabia,
Kobanê, Şengal, Maxmûr ve Kürdistan’ın
neredeyse büyük bölümü, IŞİD’in mahsur
kaldığı bir hendeğe dönüştü. ‘Yenilmez
IŞİD efsanesi’ Kürd eliyle durdurulmaya
ve zırhının delinip, askeri olarak bertaraf
edilmesi aşamasına gelindi. Askeri olarak
durdurulan IŞİD’in zaten siyasi ve ideolojik olarak mayalanabilmesinin olanakları
söz konusu değil Kürdistan’da. Dünyanın
ortak düşmanının ilerleme dalgasının
Kürdistan’da kırıldığını söylemek yanlış
değil. Böylece Kürdistan, dünya bağımsız
devletler topluluğuna doğru askeri, siyasi,
diplomatik ve ekonomik anlamda yeni
bir partner ve Ortadoğu’da ise önemli bir
aktör olmaya en yakın aday oldu.
w
IŞİD’e Kürd hendeği
Yeterli donanımı olmayan Kürdistani
güçlerin Peşmerge öncülüğünde yürüttüğü mücadele radikal İslamın iyi bildiği
hendek taktiğine benziyor. Kürdlerin
imkansızlıklar ortasında bu çöl canavarına kurabileceği tek kapan hendekler oldu.
Bağımsızlık tartışmalarının başladığı,
birlik söylemlerinin Kürdler arasında
dolaşımda olduğu bir dönemde harekete
geçen IŞİD’in Baxdat’ı yutması beklenirken Samara ve Musul’a geçmesi ve
buradan Kürdlerin kucağına atılması kimi
stratejlerin IŞİD’in Sünni Müslümanlığın
söz konusu olduğu her yeri kendi hilafetinin parçası olarak gördüğü teorisini
doğrulamadı.
w
IŞİD’in kendisini Arap dünyasının
temsilcisi, Kürlerin de karşıtı olarak
göstermesinde ve böyle davranmasında bir popülarite kazandığını
ifade eden Foti Benlisoy ise şunları
söyledi:
“IŞİD için savaşacağı sınırlar çok
geniş. Bağdat IŞİD için kuşkusuz
önemli ve sembolik bir merkez. Ama
Türkiye sınırı da önemli. Kobanê’de
genel olarak Rojava bölgesinde
Suriye, ya da eski Suriye ile Türkiye
sınırını denetliyor olmak onlar için
hem lojistik anlamda hem de askeri
anlamda önemli. Ama bir yerden
sonra ilk dönemden sonra Kobanê
IŞİD için de bir prestij haline geldi.
Onlar için belki stratejik önemi çok
büyük değildi ama bir yerden sonra
bir prestij meselesi haline geldiği için
çok önemli bir muharebe oldu. IŞİD
zaten sadece Irak’ta askeri başarı
kazanmayı hedefleyen bir yapı değil,
aynı zamanda Suriye’de de belli askeri hedefleri var. Şöyle varsayılabilir.
Türkiye-Suriye sınırını kontrol etmek
ve daha sonra Halep’e yüklenebilmek
için arkasını garanti altına almak,
mühimmat olarak onu güvenilir hale
getirmek, pasifize etmek onlar için
tutumlu bir strateji idi. Şöyle bir şey
varsayılabilir. Arapların sesi Arapların temsilcisi olmak gibi bir gaye ile
Kürd karşıtı bir tutum almak IŞİD
açısından bir popülarite sağlıyor
olabilir. Kürdlerin bağımsızlığı ve
benzeri gibi tutumlarına karşı tavır
almak, onlara karşı bağımsızlık gibi
ulusal demokratik taleplerine karşı
askeri pozisyon almak, Arap kamuoyunda olumlu bir tepki ve destek
bulabilir şeklinde düşünebilirler.
“Kürdler, IŞİD’i askeri olarak geriletilebilir. Ancak IŞİD’in sadece askeri bir mağlubiyete tabi olması değil,
aynı zamanda siyasi bir mağlubiyete
tabi olması anlamına geliyor. Onu
siyasi ve askeri olarak geriletebilir,
geriletmiştir de, ama onun tabanını
oluşturan ya da bu tabana oynayacak
bu Arap nüfusu da etkileyecek onu
da kapsayacak bir askeri, siyasi örgütsel alternatif olmadığı sürece, bu
toplumu IŞİD seferber etmeye devam
edecektir diye düşünüyorum” dedi.
ünyanın radikal İslamcılarla
tanışması, bu kesimin dünya demokrasisi ve istikrarının geleceğine büyük tehdit oluşturduğunun farkına
varılması, El Kaide’nin ABD’deki 11 Eylül
saldırısı ile birlikte gündeme geldi. İslam
ve Hıristiyan dünyası arasındaki düşmanlığın son yüzyıllarda özellikle Batı’nın
ulaştığı demokratik değerler sayesinde
bertaraf edildiği düşünülürken, radikallerin eski hesaplaşmalar üzerinden global
bir şiddet dalgası başlatması, tarihsel
çatlağın kapanmadığı, sadece üzerinin
örtüldüğünü gösterdi. Dünyanın dört bir
yanına korku salan bu yeni dinsel savaşlar
dönemi, radikal cihatçıların giderek genişleyen, genişledikçe birbirinden kopan,
koptukça genişleyen bir dalga halinde
dünyaya yayılmasına sebep oldu. El
Kaide’nin çaktığı bu kıvılcımdan tutuşan
alevler Arap coğrafyasında yeni belalar
açmaya başladığında ise deyim yerindeyse dünya kamuoyu, en çok Batı da yeni bir
korku dalgasının etkisine girdi.
Zira 18 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta
doğan ‘albino’, özellikle sosyal medya ve
Batı’nın yoğun ilgisi eşliğinde Arap dünyasının içinde yayılmaya başladı. O günkü
popüler adıyla Arap Baharı… Batı’nın
Arap dünyasında demokrasi, eşitlik ve
özgürlükleri geliştirme veya diğer kimi
çıkarlar uğruna desteklediği Arap Baharı
denen dalganın, El Kaide’nin dünyaya
saldığı şiddet virüsü ile enfekte olup, yeni
bir dinler savaşı dönemi başlatabileceğini
kimse öngörmemişti.
Batı dünyası Arap Baharı’ndan yayılan umudu o güne kadar ‘cühela’ olarak
gördüğü o coğrafyayı kendi değerlerine
yakınlaştıracak bir olasılık olarak algılamıştı. Bu arada Arap Baharı da etkisi
Tunus’tan sonra Mısır, Libya, Suriye,
Bahreyn, Cezayir, Ürdün, Yemen ve
Moritanya’da etkisini gösterip diktatörlükleri domino taşları gibi birbiri üzerine
yıkıyordu. Bu bahar El Kaide’nin 11 Eylül
ile başlayan Batı’ya saldırı pozisyonun-
dan, Arap coğrafyasını örgütleyecek bir
manevraya döneceği stratejlerin öngörülerinde yer almadı. Öngörüsüzlük tarlasında her türden radikal örgüt bitmeye
başlamıştı artık. Zaman IŞİD zamanıydı…
IŞİD, Batı’nın kendi bağrında giderek çoğalan radikal ‘ur’un tek noktada buluşturularak orada imha edilmesi, bu yapılırken de yeni çağın programı gereği birçok
başka hesabın görülmesinin adıydı. Dinsel
enerji ile çalışan sayısız ölüm makinesi
Suriye, Irak ve Kürdistan’da yüzlerce yıllık
Sünni ve Şii mezhep savaşını ve etnik
düşmanlıkları tazelemeye başladı. Kodları
farklı istihbarat merkezlerinde dizilen
IŞİD yeni radikal taşkına dönüşmüştü.
w
IŞİD’e sınır var mı?
D
İsmail Yıldız
MANŞET
BasHaber
02 - 08 Şubat 2015
3
SÖYLEŞİ
“Savaşan tek güç Peşmerge
Süleymaniye Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi
Öğretim Görevlisi Rêbwar Kerim ise IŞİD’in doğrudan
Kürdistan düşmanı olduğunu ve bin 50 kilometrelik
sınırın neredeyse tamamında saldırı halinde olduğunu
hatırlatarak, Kürdistan’ın bağımsız olmasının IŞİD’in
temsil ettiği güçlerin istemediği bir durum olduğu-
nu söyledi. Kerîm, “Bunun için IŞİD bütün gücü ile
Kürdistan’ın ilçelerine saldırma ve Kürdlerin gücünü yok
etme peşindedir. IŞİD’in KBY ile dini siyasi ve mezhebi
bir sorunu yoktur. Bunun için ben IŞİD’in Kürdlerin var
olan gücünü kırma çabası içinde olduğunu düşünüyorum. Irak’taki siyasi durumun da IŞİD’in saldırılarının
etkisi var. Baktığınız zaman Kürdlerin ilçelerine saldırma
girişiminde bunu görebileceksiniz” dedi.
Tabanı ve toprağı olmamasına rağmen Kürdistan’a saldırıyı da Kerim şöyle ele alıyor; “Bu çok doğru bir şeydir.
IŞİD Kürdistan deneyimini ortadan kaldırmak istiyor.
Kürdistan’da kimse IŞİD’e yardım etmiyor. IŞİD Kürdistan’daki istikrarı bozmak ve çatışma yaratmak istiyor.
Özelikle 2003 yılından bu yana Kürdlerin yönetimi altına
giren Kerkük Giwêr Maxmûr ve diğer ilçelerdeki istikrara
son vermek amacındadır. Bu ilçelerde huzur ve istikrar
var. Buralarda IŞİD’e destek veren kimse yok. Yani IŞİD
Kürdistan’daki siyasi ve idari durumu bozmak istiyor”
Dünyanın IŞİD’ten kurtulma işini Kürdlere bırakmış
olması sorusuna ise Kerim, “Irak’ta Irak Ordusu diye bir
güç yok. Özellikle haziran ayından bu yana Irak Ordusu
diye bir şey kalmadı. IŞİD onu ortadan kaldırdı. Sonrasında Irak yönetimi Şiilerden oluşan bir ordu oluşturmaya çalıştı. Bu da profesyonellikten uzak bir girişimdir.
Mezhebi bir yapıdır ve sorunludur. Profesyonel bir şekilde IŞİD’e karşı savaşan tek güç Peşmerge Ordusu’dur.
Bu Peşmerge Ordusu Irak’ta IŞİD’e karşı durmuş ve
IŞİD ile mücadele ediyor. Şu ana kadar IŞİD’in elinde
olan hiçbir yeri Irak Ordusu IŞİD’den geri almamıştır.
Peşmerge IŞİD’in elindeki toprakları alıyor. Bunun için
tüm koalisyon devletleri IŞİD’e karşı savaş içinde olan
tüm devletlerin Peşmerge Ordusu’nu desteklemeleri
lazım. En sağlam ve en iyi silahları Peşmerge’ye göndermeleri lazım. Irak’ta şu anda IŞİD’in hükmü kuruluyor.
Suriye’de yaşananlar ortada duruyor. Bunun için gerçek
bir Federal yapı ya da bağımsız bir yapının olması lazım.
Uluslararası güçler de Irak’a yeni bir şans vereceklerini
düşünüyorum. Irak’ta federal yapıların oluşabileceğini
sanmıyorum.” dedi.
Kerim devamla şöyle konuştu: “Kürd Güçleri arasında
zaman zaman sıkıntılar oluyordu. Hatta birakujiye bile
sebep olan sıkıntılar oldu. Şimdi Kürdler sorumlu davranıyor ve birbirine yakınlaşıyorlar. Sorumluluklarının
farkındalar. Birbirlerine karşı iyi yaklaşımlar içinde olduklarını düşünüyorum. Kürdler’in birlikleri için yeni bir
şey oluşturabilirler. Eğer bunu yapmazlarsa Kürdler’in
ellerindeki egemenlikleri yitirebilirler. Kürdler’in tüm
toprakları tehlikeye girecektir. Her zamankinden daha
fazla birlik ihtiyacı var. Batılı devletlerin doğrudan
savaşmamasının iki nedeni var. Birincisi bu devletlerdeki
muhalefet askerleri başka ülkelere göndermeyi istemiyor.
İkinci sebepte şudur: ‘Bu devletler de askerlerini mezhebi
ve dini çatışmalar için bölgeye göndermek istemiyorlar.
Kürd Güçleri’ne ve bazen de milis güçlerine yardım amacıyla hava bombardımanı gerçekleştiriyorlar.
IŞİD’in varlığının Kürd Şii, Şii Sünni ve Sünni Kürd
ilişkilerinin geleceği konusundaki etkisini ise Kerim,
“Kürdler için Şiiler ve Sünniler ile olan dengeli ilişki çok
önemlidir. Çünkü biz bir taraftan İran’a komşuyuz. Bu
ülkede Şii halkın nufusu fazladır. Diğer taraftan da biz
Türkiye ile de komşuyuz Irak’taki Sünniler ile komşuyuz.
Kürdler için çok önemli bir şeydir. Irak’ta dengeli bir
siyaseti olmalı. Bu süreçte Kürdler hem Şiiler ile hem
de Sünniler ile iyi ilişkiler içinde olmalı. Demokrasiye
inanan Şii ve Sünniler ile dengeli bir siyaset izlemeli” şeklinde ele alıyor.
IŞİD Kürdistan’ın bağımsızlığının önünde büyük bir
engeldi. Eğer böyle devam ederse Kürdistan’ın bağımsızlık girişimleri ertelenir” sözleriyle değerlendirdi.
03
HDP’nin kararı, AKP’nin
tedirginliği
MİTHAT SANCAR
HDP, seçimlere parti olarak
girmeye hazırlanıyor. Partinin başta eş başkanları olmak üzere bütün
temsilcileri, bunu her vesileyle dile
getiriyorlar. Kürd siyasi hareketinin
karar merkezlerinden Kandil de, bu
seçeneği açıkça savunuyor. Çözüm
süreci kapsamında varılan mutabakat gereği, İmralı heyeti bir süredir
kamuoyuna geniş açıklamalar yapmıyor. Bu nedenle Öcalan’ın konuya ilişkin görüşlerinin ayrıntılarını şu an için bilmiyoruz. Ancak heyetin daha önce verdiği
bilgilerden, Öcalan’ın da bu tercihten yana olduğu anlaşılıyor.
Mevcut verilere bakarak, HDP’nin seçimlere parti olarak
girme kararının çok büyük ölçüde netleştiğini söyleyebiliriz.
Seçime bağımsız adaylarla girme seçeneğine kapının az da
olsa aralık bırakıldığını gösteren belli belirsiz işaretler yok
değil, ancak hem Demirtaş’ın ve parti yöneticilerinin ısrarlı
ve kararlı açıklamaları, hem de seçim takviminin hızla işliyor
olması, bu ihtimali giderek daha fazla zayıflatıyor. HDP’nin
seçimlere parti olarak girme seçeneğinden dönüş yolları tamamen kapanmak üzere.
Bu durum ya da Kürd siyasi hareketinin bu tercihi, farklı
kesimlerde değişik gerekçelerle ciddi bir huzursuzluk yarattı.
Huzursuzlar cephesinin bir yanında Hükümet ve Cumhurbaşkanı var. Buradaki huzursuzluğun nedenlerini anlamak
nispeten kolay.
HDP’nin seçimlere parti olarak girmesi halinde, ortaya
çıkacak her sonuç, hükümet için bir sıkıntı, hatta bir meydan
okuma olacaktır. HDP’nin barajı aşamaması AKP lehine
önemli bir sayısal avantaj yaratacaktır. Ancak bu avantajın
AKP’ye siyasal bir rahatlık veya artı güç olarak yansıması
mümkün değil. Zira HDP’nin barajın altında kalması, seçimlerin ve oluşacak yeni parlamentonun meşruiyetini ciddi
biçimde zedeleyecektir. Böyle bir parlamentoyla yeni bir anayasa ya da önemli anayasa değişiklikleri yapmak, meşruiyet
krizini derinleştirerek geleceğe taşımak anlamına gelecektir.
Ağır ve açık bir temsil adaletsizliğinden doğacak çeşitli krizleri yönetmek hiç kolay olmayacağı gibi, bunların sorumluluğu
da seçim barajını düşürmeye yanaşmayan AKP’nin omuzlarında kalacaktır.
Kürd hareketinin parlamentoda temsil edilmemesi, çözüm sürecinin yapısını ve işleyişini de köklü bir biçimde etkileyecektir. AKP’nin, Kürd siyasi hareketinin başta Kandil
olmak üzere Öcalan dışındaki diğer karar merkezlerini de
doğrudan muhatap alması gerekecektir. Öte yandan, parlamento zeminin aradan çıkması, Kürd siyasi hareketinin,
özerklik gibi siyasi hedefleri ve temsil gibi toplumsal ihtiyaçları doğrudan karşılamaya dönük yöntem arayışlarını yoğunlaştırmasına yol açacaktır. Her biri yeni bir “meyan okuma”
anlamına gelen bu şartlardan AKP’nin hoşnut olacağı herhalde beklenemez.
HDP’nin barajı aşması, AKP’yi en az aksi ihtimal kadar,
hatta ondan daha fazla huzursuz ediyor. Barajı aşmak, daha
fazla milletvekili çıkarmanın çok ötesinde etkiler doğuracaktır. HDP’nin yeni milletvekillerinin önemli kısmını AKP’den
alacağı açık. Bu ise, AKP’nin anayasayı tek başına değiştirme
çoğunluğuna erişme hayalinin çökmesi demektir. Öte yandan,
barajın aşılması, sadece milletvekili sayısının artması nedeniyle değil, toplumsal destek ve siyasal prestij konusunda çarpıcı
bir yükselişe işaret edeceği için de, çözüm sürecinde Kürd
tarafının elini epeyce güçlendirecek, AKP’nin süreci kontrol altında tutma ve sündürme hesaplarını iyice bozacaktır.
Kobanê’deki direnişin ve ardından gelen zaferin dünyadaki
etkilerini de katarsak, yüzde on barajını aşmış bir Kürd hareketi karşısında, AKP’nin Ortadoğu ve Suriye politikalarını
ve Türkiye’deki yönetim tarzını aynen sürdürmesi çok zorlaşacaktır.
Bu tabloyla, HDP’nin seçimlere parti olarak girme kararının AKP’yi ziyadesiyle tedirgin ettiğini ve bunun temel
nedenlerini göstermeye çalıştım. HDP’nin bu kararından huzursuz olan diğer kesimleri ve onların gerekçelerini başka bir
yazıda tartışacağım.
04
BasHaber SÖYLEŞİ
02 - 08 Şubat 42015
KOBANÊ
KOBANÊ
BasHaber
02 - 08 Şubat 2015
5
SÖYLEŞİ
Yıkılan, ancak baş eğmeyen kentin zaferi
ve karizmasının yerle bir edilmesi ise
tek bir şey için tebessüm gerekçesi
olabiliyor ki o da ‘Kürd umudu…’
Şengal, Kerkük, Zumar, Rabia, Musul
ve Kobanê’de ortaya çıkan tablo,
dünyanın kurtulmaya çalıştığı çağın
tehlikesine karşı devletler bir bir
dağılırken, düzenli ordular tuzla buz
olurken, Kürd güçlerinin bu vahşet
mekanizmasının motoruna darbe
indirmesi, umudu tükenen Kürdlerin
umudu canlandırdı ki en önemlisi de
bu… Dolayısıyla Kobanê de gelecek
kuşakların hafızasında bu umudun
dirildiği merkezlerden biri olarak
yerleşecektir kuşkusuz.
Geçici kamp ihtiyacı var
İnşa çalışmasını başlatacak olan
kurumların da tüm bina ve yerleşkelerinin yıkıldığını ve bunun için ilçede
öncelikle geçici kamplara ihtiyaç
duyulduğunu ifade eden Abdullah,
“Kobanê’de ihtiyaç duyduğumuz
kampların açılabilmesi ve evi yıkılan siviller için yerleşim yerlerinin
yapılmasına ihtiyaç var. Buradaki
siviller kamplarda kalsın ki evleri
yapılınca geri dönebilsinler. Bu şekilde Kobanê’nin yeniden kurulması
projesi tamamlanacak” dedi.
Abdullah şöyle devam etti, “Şu an
çok büyük imkanlara ihtiyaç var.
Çünkü IŞİD girdiği her yeri ya bozdu
ya da talan etti. Şu an YPG/YGJ’nin
kurtardığı köylerin tümü talan edilmiş durumda. Her yer yakılmış. Bu
nedenle eğer bir koridor açılmazsa, ve
bir yardım sağlanmazsa, çok zorlanacağız. Yaşamın tüm alanlarında
destek ve yardıma ihtiyacımız var. Bu
koridorun eğer imkan varsa Türkiye
üzerinden açılması istiyoruz” dedi.
‘İnşa direnişi’ başladı
Savaş kuşkusuz yukarıdakinden
de ağır bir fatura çıkardı Kobanê’ye.
Ancak bütün bu ayrıntılar bir anlamda artık tarihin istatistiki değerleri
olarak geride kaldı ve şimdi deyim yerindeyse ilçede ‘inşa direnişi’ başlıyor.
Kanton yönetiminin kurduğu yeniden
inşa komitesi göreve başlarken, nasıl
bir yöntemin izleneceği ve kentin
kaderinin nasıl olacağı, bu komitenin yapacağı ön çalışmadan sonra
belli olacak. Kentin yeniden inşası ve
yaşanan tablonun sonuçları konusunda gazetemize bilgi veren PYD
Eşbaşkanı Asya Abdullah da, önlerinde ağır bir yükün durduğuna dikkat
çekti. IŞİD’in bölgeye hakim kıldığı
mekanizmayı Kobanê ve Kürdistan’ın
tamamına da yaymaya çalıştığını ancak Kürd güçlerinin buna izin vermediğini belirten Abdullah, “Kobanê’de
direniş ikinci düzeye taşındı” diyerek,
yeniden inşanın zorluğuna dikkat
çekti.
Savaşın şu an Kobanê civarındaki
köylerde sürdüğünü, stratejik bazı
Komite önce eğitim alacak
Kurulan inşa komitesinin kendini
temel ihtiyaçlar konusunda eğiteceğini dile getiren Abdullah, “Bu komiteye bağlı birçok komisyon olacak.
Ve bir örgüte bağlı olacak. Dışarıdan
destek sağlamak için ve kentin yeniden inşa edilmesi için kendi alanında
uzman mühendisler ve mimarlarla
çalışacak. Kobanê’nin tamamında
oluşan zararın, göç eden insanların
tespiti için çalışacak. Kobanê’nin
müzeye dönüştürülmesi ve kentin
başka bir yerde kurulması yönünde
bir öneri var. Bu öneriyi ve diğer tüm
önerileri de değerlendireceğiz. Bu
komiteleri bu çalışmaları yürütecek
ve raporlarını sunacaklar.” dedi.
Halkın sağlık konusundaki ihtiyaçlarının Heyva Sor üzerinden
giderilmeye çalışıldığını dile getiren
Abdullah, kent merkezinde çok sayıda
IŞİD üyesinin cesedinin bulunduğunu
ve bunların bir an önce temizlenmesi
gerektiğini belirterek, “Bu cenazeler
burada büyük sağlık sorunlarına yol
açabilir. O yüzden bir an önce temiz-
ak
ur
d
.o
rg
Umut yeniden canlanıyor mu?
Tüm bunların yanında, ağır kayıplar,
asla eskisi gibi olamayacağı net olan gerçek ve bozulan demografik yapıya rağmen,
IŞİD vebasının Kürdistan’da darbe alması
Savaş gerçekten bitti mi?
Şehir merkezi tamamen temizlenmiş olmasına
rağmen, IŞİD’in en büyük manevra alanının Suriye
olması ve Kobanê’yi kuşatan binlerce silahlı unsurun geri çekilmiş olması da başka sorular getiriyor
akla. Zira nizami bir savaş stratejisi istemeyen
IŞİD’in kullandığı en büyük taktik, saldırdığı
yerleri yaşanabilir olmaktan çıkarması. Bu
güne kadar saldırdığı hiçbir nokta asla eskisi
gibi olmazken, IŞİD’in Kobanê’ye özel bir
iv
rs
di ancak, kazanılanın gerçek bir zafer olup
olmadığı ise tartışma konusu. Zira IŞİD’in
saldırıya geçmesinden bu yana en büyük
göçler burada yaşandı. Rojava’da Arap
kemeri ile başlayan Kürdsüzleştirme politikası, tarihin bu aşamasında köksüzleştirmeye dönüştü ve bir buçuk milyon Kürd
bölgeyi terk ederek çeşitli yerlere dağıldı.
Kobanê’nin bu durumun en bariz örneği olması ise soruyu daha can alıcı hale
getiriyor. İlçede sivil nüfusun neredeyse
sıfıra inmesi, bir daha eski haline gelmeyeceği anlaşılan demografik yapı, yerle bir
edilmiş, alt ve üst yapısı onarmakla düzeltilemeyecek şekilde çökertilmiş Kobanê’de
sadece IŞİD’in sökülmesiyle bir ‘zafer’
şehri olup olmadığı bu noktadan hareketle
tartışma konusu. İlçeden gelen fotoğraf ve
görüntülerden de net şekilde anlaşılacağı
üzere Kürd güçlerinin ‘zafer halayını’ yıkılmış bir kentin hafriyatı üzerine kurması,
zaferden önce, elde kalan şeyin ne olduğuna ya da ne işlevi olacağına bakmasına
neden oluyor.
.a
Kobanê’de bedeli ağır zafer?
Savaş öncesinde, Kürdlerin tarihinde
özellikle Xoybun’un doğumuna ev sahipliği yapmışlığıyla önemli bir yeri olsa da,
dünyanın adını bile duymadığı Kobanê,
IŞİD saldırılarıyla birlikte, dünya genelinde Google’dan en çok aranan kelimelerden
biri haline geldi. Gerek Kürd güçlerinin
çok az imkanla IŞİD’in her türlü ağır
silah donanımına karşı verdiği mücadele,
gerek Kürd kadın savaşçılarının büyük
rolü ve gerekse de İstanbul başta olmak
üzere dünyanın birçok bölgesine göçmek
zorunda kalan Kobanêli sığınmacıların
buralarda sokak müdavimi (dilencilik,
sokakta yaşamak vs) olmasıyla birlikte, bu
küçücük şehir, dünyanın en ücra köşelerinde bile adı duyulan, konuşulan bir yer
haline geldi. Özellikle kadın savaşçıların
dünya medyasının magazin kısmında,
moda ve değişik popüler mecralarında
ikon halinde işlenmesi, Kobanê’yi dünyaya ‘IŞİD’in zırhını delen kent’ olarak
kabul ettirdi. Bilindiği gibi savaşın ilk
gününden beri yüzlerce yerli ve yabancı
medya mensubu en gelişmiş teknik araç
ve gereçleriyle Suruç’a yerleşti ve deyim
yerindeyse bir medya vadisi kuruldu.
Sonuç olarak Kobanê şu sıralar da ‘Zaferin
merkezi’ olarak aynı şekilde işlenmeye
devam ediyor. Kürd güçlerinin özellikle de
Kürd kadın savaşçılarının yoğun çaba ve
fedakarlığıyla kent radikallerden temizlen-
w
Kobanê’nin kurtarılmasının
ardından konuya ilişkin yazılı
açıklamada bulunan Kürdistan
Bölge Başkanı Mesud Barzani,
savaşta yer alan tüm savaşçılar için, “Onların hepsinin tek
tek ellerinden ve gözlerinden
öpüyorum. Kobanê, Kürdistan
halkının başarısıdır. İnsanlığın
terör vahşetine karşı başarısıdır”
ifadelerini kullandı. Kürdistan
Bölgesi’nin bin 50 kilometrelik
sınırında halen IŞİD’le savaş
halinde olduğuna işaret eden
Barzani’nin mesajı şöyle: “Bir şehir ve birkaç köyün kaybedilmesi
kırılmaya yol açmamalı. Kırılma,
irade ve direnişin kaybedilmesidir. Kahraman Kobanê, direniş
gösterip iradeli davrandığı için
düşmedi. Şuna emin oldum ki
Kobanê; Kürdistan halkının
desteği, Kürdistan halkının
dostlarının yardımı ve direnişiyle
teröristlerin acımasızlığına karşı
kırılmayacak ve hep başı dik
olarak kalacak. Vatan ve toprak
için verilen kurbanlar büyük bir
şereftir. Halkımızın çocukları
terörle savaşta kurbanlar verdi
ve eşsiz bir kahramanlık örneği
sergiledi. Güney Kürdistanlı Peşmerge Zerevan’ın Kobanê’deki
şehadeti, aynı şekilde Rojavalı
Peşmerge Neçirvan’ın Musul’un
Keske bölgesinde şehadeti –ki ikisi de aynı
gün şehit düştü- Kürdistan halkının birliğinin, kardeşliğinin
göstergesiydi. Onlar,
Kürdistan halkının
aynı davanın izinde
gittiğini gösterdi.”
köylerin de ele geçirildiğini ve tüm
bölge temizlenene kadar operasyonların süreceğinin altını çizen Abdullah,
“Kent bir viraneye dönmüş durumda.
Dolayısıyla çok ağır bir fatura ile
karşı karşıyayız. Kobanê halkının geri
dönmesi ve kentin yeniden kurulması
çalışmasını başlatmış bulunuyoruz”
diye konuştu.
w
Barzani: Kobanê
kahramanlarını
kutluyorum
maddesi olmayı başaran Kobanê’nin kurtuluşunda zaferin, aynı zamanda medya
ile oluşturulan yoğun psikolojik üstünlük
ile de kazanıldığı yorumu da yapılıyor.
IŞİD’in ağır kayıplar verdiği cephelerden
biri olan ilçede yıkıntı ve yaşama koşullarının tamamen ortadan kaldırılmasının yanı
sıra, bir başka tehlike daha söz konusu.
Binlerce elemanı Kobanê’de ölen IŞİD,
ölen üyelerinin cesetlerini bırakıp çekildiği için, Kobanê’nin hem şehir merkezi
hem de civar köylerde adeta ceset tarlaları
oluşmuş durumda. Havaların ısınması ile
birlikte bunun yaratacağı tehlike de bir an
önce çözüm bulunması gereken başka bir
durum.
w
S
uriye’de başlayan iç kargaşa giderek safların ayrışması ve radikal
gruplar arasında korku salarak
sıyrılan IŞİD’in katliamlara başlamasıyla
bir direnç kenti halinde dünyaya adını
duyuran Kobanê’de ‘kaderini inşa etme’
dönemine girildi. 5 ay boyunca yoğun
saldırılara maruz kalan ve Kürd güçlerinin
ortak mücadelesiyle IŞİD’e geçit vermeyen
kent kurtarılmış olsa da yıkılmış ve viran
bir durumda. IŞİD’in ‘yenilmezlik’ zırhını
delen Kürdistan’ın dünya kamuoyunda
en çok ses getiren ilçesi olan Kobanê,
IŞİD’den tamamen temizlenirken, şehrin
etrafındaki köylerde ise temizlik operasyonu sürüyor. Miştenûr tepesinin alınmasıyla birlikte kent merkezinde harabelere
sığınan son IŞİD üyeleri de etkisiz hale getirilirken, köylerin kurtarılması aşamasına
geçilmişti. Son hafta içinde onlarca köy
de kurtarılırken, IŞİD üyeleri şehre uzak
atışlarla saldırı girişimlerini sürdürdü.
Sivillerin tamamen boşalttığı kent kurtarılmış olsa da, ikamet edilebilecek tek bir
evin bile kalmaması, Kürdlerin boğazında
adeta buruk bir zafer sevinci bıraktı.
Peşmerge ve YPG/YPJ’nin ortak operasyonlarıyla kurtarılan kentte yeniden inşa
sürecinin başlaması bekleniyor. Temizlik
operasyonundan sonra sivillere ‘dönün’
çağırısı yapılırken, kentte su elektrik ve
barınma koşullarının olmayışı ise geri dönüşlerin ve inşanın çok zaman alacağına
işaret ediyor. 5 ay süren yoğun çatışmalarla birlikte taş üstünde taş bırakılmayan
ilçe şu sıralar tarih öncesinden kalma bir
harabeyi andırıyor. Bir yandan şehrin
yeniden inşa edilmesi konuşulurken, hem
tehlikenin tamamen geçmemiş olması
ve hem de bu sürecin çok uzun sürecek
olması kaygı veriyor. Bir yandan da açık
hava müzesi olarak kalması yönünde
tartışmalar var.
IŞİD’in tamamen temizlenmesinin ardından dünya medyasının ilgi odağı olan
ilçeyi binlerce sivilin yanı sıra, çok sayıda
siyasi heyet, gazeteci ve araştırmacı
da ziyaret etmeye devam ediyor.
Savaşın başından beri dünya
kamuoyunun birinci gündem
anlam atfettiği biliniyor. Dolayısıyla geri çekilen IŞİD
unsurlarının önümüzdeki günlerde yeniden Kobanê ya
da Rojava’nın başka bir bölgesine saldırma tehlike geçmiş değil. Geçtiğimiz hafta rejim güçlerinin Hasekê’ye
saldırısı ve bunun IŞİD’e verdiği manevra şansı, yanı
sıra YPG’nin cephane ve enerjisinin büyük kısmını
doğal olarak Kobanê’ye harcadığı da düşünüldüğünde,
Rojava’nın tamamına dair büyük bir tehlikenin sürdüğü anlaşılıyor.
lenmesi gerekiyor” dedi.
Zafer dört parçanındır
Kobanê’nin tamamen alınmasının
sevinç ve coşku kaynağı olduğunu
ifade eden Abdullah, “Kobanê halkı
IŞİD’e karşı fedaice verilen mücadeleyi gördü ve yaşadı. Buradakilerin ve
dışarıda bizi destekleyenlerin her zaman başarı umudu vardı. Bu direniş
bu başarıyı getirecekti. Bu başarı dört
parçadaki halkımıza büyük güç verdi.
Kürdistan’ın dört parçasında bu zafer
kutlandı.”
Köylerde hızlı ilerleme
Kobanê’de bulunan Peşmerge birliğinin komutanı Hemid Musleh Muhammed Zebari de gazetemize verdiği
demeçte, Kobanê’nîn kurtarılmasının
Kürdistan’ın ortak emeği ve ortak
sevinci olduğunu söyledi. Bu gün
Kobanê’de bulunduklarını ve ihtiyaç
duyulursa başka bir zaman, Amed’e
de yardıma gitmeye hazır olduklarını
ifade eden Zebari, “Köylerde ilerleyişimiz hızlı oluyor. Biz buraya Rojava’daki kardeşlerimizi savunmaya,
onlara destek vermeye geldik” dedi.
Bilanço ağır
5 aylık savaş böylesine karmaşık ve tedirgin edici bir tabloya
dönüşmüşken, Kobanê’deki
bilanço da ağır oldu kuşkusuz.
Kentin fiziken haritadan silinmesi, demografyanın bozulması,
tarım da dahil olmak üzere yaşamı idame ettirebilmenin bütün
zeminleri ağır tahribata uğraması
bir yana, savaşın teknik bilançosu
da can yakıcı düzeyde. Açıklanan
son bilançoya göre bu güne kadar
Kobanê’de 3 bin 710 IŞİD üyesi
öldürüldü. YPG/YPJ savaşçılarından 408’inin hayatını kaybettiği
savaşta, 1 Peşmerge ve diğer Kürd
partilerine üye iki savaşçı da
IŞİD ile savaşta hayatını kaybetti.
ÖSO’ya bağlı Rakka Devrimci
Tugayları’ndan 13, Kuzey Güneşi
Tugayları’ndan da 2 kişi öldü.
IŞİD’in çatışmalarda 19’u intihar
saldırıları şekline olmak üzere 37
adet bomba yüklü araç kullandığına işaret edilen bilançoda,
IŞİD’e ait 87 askeri araç, 16 tank,
5 Hummer, 8 Doçka ve 2 zırhlı
araç imha edildi, çok sayıda askeri teçhizat, silah ve mühimmatın
da ele geçirildiği açıklandı.
05
Kobanê’de insanlığın
zaferi
BİLAL SAMBUR
Kobanê’de Kürdler, DAİŞ’e
karşı yirmi birinci yüz yılın en büyük
direnişlerinden birini sergilediler.
Yirminci yüz yıl da Nazilere karşı
sergilenen Stalingrad direnişi gibi,
DAİŞ barbarlarına karşı elde edilen
Kobanê zaferi de, tarihe yirmi birinci
yüz yılda gerçekleştirilen insanlığın
onur ve varoluş direnişi olarak geçti.
Beş aydır gösterilen büyük direniş sonucu DAİŞ, Kobanê’yi istila edemedi
ve büyük bir bozguna uğradı. Büyük direniş, Kobanê’nin
DAİŞ çetelerinden özgürleşmesini sağladı. Mesut
Barzani’nin ifadesiyle, insanlık, terör vahşetini Kobanê’de
yendi. Kobanê şehir merkezinin özgürleşmesinden sonra,
çevre köylerin özgürleşmesi içinde DAİŞ’e karşı mücadele
verilmeye devam edilmektedir.
Kobanê tek başına küçük bir kentin adı olmadığı gibi,
DAİŞ denilen çete de sadece bir terör örgütünden ibaret
değildir. Kobanê’de Kürdler, tek vücut olarak barbarlığa
karşı insanlık değerlerini savundular. Sykes-Picot antlaşmasının kurduğu emperyalist Ortadoğu düzenini DAİŞ
üzerinden yeniden kurgulamak isteyen egemen güçler,
kendi adlarına vekalet savaşı vermek üzere DAİŞ’i sahaya sürdüler. DAİŞ’in Kobanê’de bozguna uğratılması, Ortadoğu’da yeni bir emperyalist düzenin kurulması
hesaplarının çöpe atılmasına neden olmuştur. Kürdler,
Kobanê’de yeni bir Ortadoğu sömürge düzeni kurulmasına hep birlikte karşı çıkmışlardır.
Peşmerge ve YPG güçlerinin Kobanê’de birlikte hareket etmesi, Kürd ve Ortadoğu tarihinde bir dönüm noktasıdır. Rojava’nın ve Kobanê’nin DAİŞ çeteleri tarafından
istilası, bütün Kürd coğrafyasının birlikte direnmesi ve
dayanışması sayesinde engellenmiştir. DAİŞ’e karşı oluşturulan ortak cephe, Kürdler arasında duygusal ve moral
ilişkilerin derinleşmesini sağlayan önemli bir tecrübe olmuştur. Kobanê, Kürdlerin birlikte hareket etme potansiyellerini ortaya koyan önemli bir pratik olmasına rağmen,
Şengal bağlamında KDP-KCK arasında gerilime neden
olan kanton tartışması Kobanê’nin yeni bir hegemonya
mücadelesi alanı olma tehlikesini beraberinde getirmektedir. Örgütlerin hegemonya tutkusu ve saplantısı, Kobanê
ve Şengal’de DAİŞ çetelerine karşı elde edilen büyük insani kazanımları gölgelemekte ve tehlikeye sokmaktadır.
Kobanê, yeni bir hegemonya mücadelesi alanı olmamalıdır. Hegemonik kavgaların brakuji gibi felaketlere sebep
olmaktan başka bir işe yaramadığı unutulmamalıdır.
Kobanê zaferi DAİŞ’in yenilmezliği efsanesini bitirmiştir. DAİŞ’in korku ve terörle Ortadoğu’yu istila etme
stratejisi, Kobanê’de çökmüştür. Kobanê zaferi, DAİŞ
için sonun başlangıcıdır. DAİŞ’le mücadelede Kobanê bir
dönüm noktasıdır, ama tam bir sonuç değildir. Rojava ve
Kürdistan için DAİŞ tehlike ve tehdit olmaya devam etmektedir. Kobanê bir zafer sarhoşluğuna neden olmamalı,
bilakis tehlikenin derinliğinin farkında olarak daha hazırlıklı olmayı gerektirmektedir.
Kobanê zaferi, Ortadoğu’da DAİŞ konusundaki algının değişmesine neden olacaktır. Musul’u ele geçirdikten
sonra DAİŞ’in çok kullanışlı bir araç olduğunu bazı devletler ve hegemonik güçler düşünmeye başladılar. DAİŞ’i
bir araç olarak kullanmak bazılarına çok cazip gözüktü.
DAİŞ’in birileri adına vekalet savaşı verecek bir güç olabileceği yanılgısının reel bir politikaya dönüştürülmesinin
tehlikeli sonuçlara yol açacağı, Kobanê direnişi pratiğinde
ortaya çıkmıştır. Kobanê zaferi, Ortadoğu’da DAİŞ’e yer
ve ihtiyaç olmadığını gösterdiği gibi, DAİŞ’i işe yarar bir
araç olarak kullanma hesabının yanlışlığını da net olarak
kanıtlamıştır.
Kobanê, DAİŞ’e insanlık adına geçit vermediği gibi,
Ortadoğu ve dünyada DAİŞ’e geçit vermeme konusunda küresel bir kararlılık ve irade göstermelidir. Dünya,
DAİŞ’e ve Ortadoğu’ya Kobanê perspektifiyle bakmanın
sağlıklı yol olduğunun farkına varmalıdır.
06
HABER
BasHaber
02 - 08 Şubat 2015
BasHaber
Bağımsızlık tartışması yeniden
“Kürdler demokrasi savunucusu”
AP’nin ECR Grubu Dış İlişkiler Koordinatörü İngiliz Milletvekili Charles Tannock da
KBY Temsilcisi Ajgeyi ile yaptığı görüşmede
bağımsızlığı desteklediğine dair mesajlar
verdi. Kürdistanı görmeyi umut ettiğini
söyleyenTannock, ”Kürdler, Avrupa ülkelerinin yıllardır üzerinde çalıştıkları, barış,
demokrasi, insan haklarına saygı ve birlikte
yaşam ilkelerinin savunucusudurlar” dedi.
AB, Hewler Temsilciliği açılıyor
AP’nin KBY’nin bağımsızlığına verdiği
desteğin ardından bir açıklama da AB’den
geldi. KBY ile ilişkilerini geliştiren AB,
Hewler’de temsilcilik açma kararı aldı. AB,
KBY’nin Başkenti Hewler’de temsilcilik
açmak için çalışmalar başlattığını duyurdu.
Şimdiye kadar 32 ülke Güney Kürdistan’da
konsolosluk ve temsilcilik açarken özellikle
son dönemlerde birçok ülkenin Bakanı,
Goran: Engellerin
ortadan kaldırılması gerekiyor
PDK’den sonra Kürdistan
Parlamentosu’nda en fazla sandalyesi olan
Goran Hareketi adına açıklama yapan
Politbüro Üyesi Dr. Muhammet Ali; “
Teorik olarak tüm halkların devlet olması
en doğal hakkıdır ancak pratik bazı engeller
var. Bu engellerin ortadan kaldırılması için
Almanya, Kürdistan’a
asker yolluyor
Erbil – Almanya ilişkilerinde olumlu gelişmeler devam ederken geçtiğimiz Ağustos
ayında Erbil’e asker gönderen Almanya
Parlamentosu, Kürdistan’a 100 asker daha
gönderme kararı aldı. IŞİD’e karşı verilen
savaşta Kürdistan’a destek veren ve bu
çerçevede Erbil ile sürekli irtibatta olan
Almanya, Kürdistan’a verdiği desteği arttırıyor. Almanya Parlamentosu hükümetin,
Peşmerge’yi eğitmek üzere Kürdistan’a
asker gönderme kararını onayladı.
“Kürdler birlik olmalıdır”
Kürd halkının, sorunlara, ideolojik, siyasi ve dini
farklılıklara rağmen bir arada kalmaları ve birlik olmaları
gerektiğini vurgulayan Şefîq sözlerini şöyle sürdürdü:
“Biz KBY’de daha önce bu sorunları yaşadık. KDPYNK, KDP-PKK arasında büyük sorunlar çıktı. Kürdler
arasında yaşanan bu sorunlar Kürdlere kaybettirdi. Asıl
önemli olan bir arada olmak o zaman kadim Kürd halkı
Hewler’de 5 gün
olarak kazanımlarımız artacaktır. Buna şu anki KBY
ENKS ve TEV-DEM arasında Duhok
Parlamentosu’nu örnek verebiliriz. Parlamentoda beş
Anlaşması’nın sonrası seçimde yaşanan
temel parti varsa bunların beşi de düşünce olarak birbisorunlar dolayısıyla anlaşma tam olarak
rinden farklıdır. Ancak buna rağmen bir arada kalmayı
uygulamaya konulamamıştı. Ancak KBY
başaran bu partiler ortak aldığı kararlarla Kürdistan’ı
Başkanlığı öncülüğünde Hewler’de bir
birçok tehlikeden koruyor. Evet, Kürdler arasında
araya gelen partiler aralarındaki sorunları
sorun var ve var olmaya da devam edecektir.
çözdüklerini duyurdular. Hewler’de 5 gün
Ancak bunları daha fazla büyütmek yerine bir
boyunca devam eden görüşmelerin
an önce çözüme kavuşturup Kürdistan üzerinde
sonrasında TEV-DEM’e oy verdikleri
tehlikeli politika sürdürmek isteyenlerin oyunlagerekçesiyle ENKS’den uzaklaştırılan
rına alet olmamız gerekiyor. ENKS ile TEVMustafa Şefiq
El-Wehde, El-Parti ve Wifaq partileDEM arasındaki sorunların giderilmiş olması da
rinin konseyde TEV-DEM bünyesinde
önemlidir. Bu sadece Mesud Barzani’nin ya da
temsil edilmesi ve ENKS’nin bu partilerin yerine 3 yeni
KBY Hükümeti’nin değil tüm Kürdlerin isteğidir.”
temsilci ataması ile sorun çözülmüş oldu. Sorunların
çözüme kavuşturulmasıyla birlikte Duhok Anlaşması’nın
‘Hasekê Kürdsüzleştirilmek isteniyor’
gerekliliklerinin artık yerine getirilmesi beklenirken
Öte yandan Esad rejiminin Hasekê’de Kürdlere karşı
ENKS ve TEV-DEM 5 Şubat da Qamişlo’da toplanma
yeniden saldırıya geçmesini de değerlendiren Şefîq, rejim
kararı aldı.
saldırılarının Kürdlerin bir araya gelmesini engellemeye
yönelik olduğunu söyledi. Şefîq, “Kürdler ne zaman kendi
‘Kürdler, imkânları fırsata dönüştürmeli”
aralarındaki sorunları çözmek ve birlik olmak adına bir
Hewler’de gerçekleştirilen toplantılara katılan PDK
araya gelse, rejim muhakkak bunu sabote etmeye çalıRojava Danışmanlarından Mistafa Şefîq, ENKS ve TEVşıyor. Hasekê saldırıları da bunun bir parçasıdır” dedi.
DEM uzlaşmasına dair gazetemize değerlendirmede
Rejimin Kürdlere yönelik tavrının bölgeyi Kürdsüzleşbulundu. Şefîq, Suriye’de başlayan kriz ile birlikte birlik
tirmeye yönelik olduğunu vurgulayan İbrahim, “Kürdler
arayışlarının başladığını kaydederek, sorunun çözüme
zaten savaştan dolayı birçok bölgeden göç etmek zorunda
kavuşturulması konusunun özellikle KBY Başkanı Mesud kaldı. Kürdler de KBY ile bağlantısı bulunan Cizîr,
Barzani’nin sürekli gündeminde olduğunu söyledi. KürdQamışlo, Derik ve Rimelan’a göç ediyor. İşte rejimin de
ler arasında yaşanan asıl sorunun Rojava’daki Kürdlerin
tam olarak istediği bu insanlar savaştan kaçsın ve kendi
ve partilerinin bir araya gelmeleri konusunda yaşanan
bölgelerini boşaltsın. Bu politika daha önce de uygulansorunlar olduğunu belirten Şefîq, “Kürdler ellerine geçen
mıştı ve uygulanmaya da devam edilecektir. İşte tüm bu
imkânları en iyi şekilde değerlendirmeli ve bunu fırsata
politikalara karşı Kürdlerin birlik olmaları ve topraklarını
çevirmelidirler” dedi. Yaşanan sorunların çözümü için
bırakmamaları gerekiyor” sözleriyle rejime karşı Kürd
Rojava’daki partilerin yeniden bir araya geldiklerini ifade birliği mesajı verdi.
.o
ur
d
ak
iv
Kürdistan’a yönelik diplomatik ziyaretler de devam ediyor.
IŞİD’in işgal ettiği bölgeleri geri
alan ve cephelerde ilerleyen
Peşmerge birliklerinin başarısı
da diplomatik ziyaretlerin ana
konusu. Geçtiğimiz günlerde
birçok bakan, başbakan ve üst
düzey yetkiliyi ağırlayan Hewler
bu kez de Kanada Genel Kurmay Başkanı’nı ağırladı.
Hewler’de Kürdistan Genel
Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani ile bir araya gelen
Kanada Genel Kurmay Başkanı Tom Lawson, teröre karşı
Peşmergeyi desteklediklerini
söyledi. KBY’yi desteklediklerini
vurgulayan Lawson, ”Kanada
teröre karşı savaşta Peşmerge’ye
çok büyük önem veriyor, bu
yüzden güçlü ilişkilerimiz var.
Peşmerge’nin başarılarını hayranlıkla takip ediyoruz” dedi.
Görüşmede, IŞİD’e karşı
ortak mücadele, Peşmerge’ye
askeri yardım ve ilişkilerin
güçlendirilmesi konuları ele
alınırken Kürdistan Güvenlik
Ajansı Müşaviri Mesrur Barzani
de, Kürdistan’da IŞİD’e yönelik
yapılan operasyonlara ilişkin
bilgiler verdi. Savaşan güçlerin
askeri ihtiyaçlarının da sürekli olduğunu, bu bakımdan
Peşmerge’nin daha fazla askeri
yardıma ihtiyacı olduğunu belirten Barzani IŞİD’in patlayıcı
tuzaklarına karşı panzer türü
zırhlı araçlara acil gereksinim
duyulduğuna dikkat çekti. Barzani, ”Bölgede teröre karşı bu
düzeyde büyük başarı sağlayan
yegane güç Peşmergedir” dedi.
Öte yandan Kanada Genel
Kurmay Başkanı ve beraberindeki heyet Peşmerge’ye yardım
kapsamında kendileriyle birlikte C-17 tipi kargo uçağı dolusu
askeri techizat getirdi.
eden Şefîq, toplanan meclisin ortak bir çatı altında Kürd
temsileyeti konusunda anlaşmaya vardıklarını söyledi.
Şefîq, yaşanan sorunlar ve çözümüne ilişkin şu değerlendirmede bulundu: “Yaşanan sorunlar yönetim kurulu
sayının 36’ya çıkarılmasıyla çözüldü. Yaşanan sorunların yeni bir krize yol açmadan çözülmesi Kürdler adına
olumlu bir gelişmedir. Bundan sonra bütün taraflar bu
mecliste siyasal mercide temsil edilecektir. Daha önce
ENKS’den 3 partinin TEV-DEM’e oy vermesi sorunlara
sebep olmuştu Ancak bu sorun halloldu ve bu üç parti de
yeniden temsiliyet hakkını aldı.”
rg
“Peşmerge’ye
hayranız”
rs
“Devlet kurmak Kürdlerin
doğal hakkı”
Kürdistan İslami Birlik Partisi (Yekgirtû)
Başkanlık Konseyi Üyesi Ebubekir Ali, tüm
partilerin bu işi ciddi bir şekilde ele almasını istediklerini söyleyerek şöyle konuştu:
“Eğer bölgedeki tüm siyasi partiler, bu işi
ciddi bir şekilde ele alıp, ortak çalışırsa 3-4
yıl sonra bu hedefe ulaşılır. Kendi petrolümüzü ihraç etmemiz, Irak Anayası’nın 140.
maddesinde geçen tüm bölgelerin kontrolümüzde olması bağımsızlık yolunda atılan
ciddi adımlardır.”
İslami Toplum Partisi (Komela) Sözcüsü
ve Başkanlık Konseyi Üyesi Muhammet
Hekim Cabbar da, “Kürdlerin bir devlet olması ya da bağımsızlık ilan etmesi en doğal
hakkıdır. Ancak bunun için ciddi girişimler
gerekiyor” dedi.
Kanada Genelkurmay
Başkanı:
.a
“Kürdler, kendi kaderi
üzerine karar verebilir”
Kürdistan’ın bağımsızlık tartışmalara
ilişkin değerlendirmede bulunan KBY
Başkanlık Divanı Sözcüsü Fuad Hüseyin,
Kürd halkının kendi kaderini tayin etme
hakkı olduğunu vurgulayarak,“Kürdistan’ın
devlet olma hakkı var. Ancak bunun ne
zaman olacağına halk karar verir” dedi:
“Bağımsızlık için aşılması gereken bir dizi
merhale söz konusu. Böyle bir girişimin
iktisadi, siyasi ve askeri durumla direkt bir
bağlantısı var. Komşu ve dünya devletlerinin de bundan haberdar olması lazım.
Bütün gelişmeler, diyalogla yürümelidir.
Bağdat ile siyasi bir yol izlenmeli ve ittifaka
varılmalıdır. Bu, silahla hayata geçirilecek
bir mesele değildir.”
YNK: Uygun sürece ihtiyaç var
Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Başkanlık Konseyi Üyesi Perwin Babekir de,
“YNK olarak devletleşme süreci için müsait
bir zaman oluşursa, tüm partilerden önce
biz öncü olup bu işe el atacağız” dedi. Babekir, “Bir Kürd devletinin ilan edilmesi sadece siyasi iradeyle olmaz. Kurulacak devletin
sınırlarının nasıl korunacağı, ekonomisi ve
coğrafyası da çok önemlidir. Kürd devletinin ilan edilmesi için uygun sürece ihtiyaç
vardır” yorumunda bulundu.
w
“Kürdler kardeşliğin sembolü”
Kürdlerin bölgede diğer halklarla birlikte
yaşam ve kardeşlik sembolü olduklarını
belirten AP Başkan Yardımcısı Chernetskiy, ”Kürdler kendi kendilerini yönetme
ve bağımsızlık hakkına sahiptir” sözleriyle
Kürdistan’ın bağımsızlığını desteklediğini
açıkladı. IŞİD’e karşı Kürdistan’da verilen
mücadeleye de dikkat çeken Chernetsky,
Kürd güçleri IŞİD karşısındaki başarılarından dolayı da tebrik etti.
“Devletin zamanına Kürdler karar
verir”
KBY’de bağımsızlık tartışmaları sürüyor. Kürdistan’da bir yandan IŞİD’e karşı
verilen mücadele ve Peşmerge birliklerinin
ilerleyişi sürerken diğer yandan da bağımsızlık tartışmaları sürüyor. KBY, ABD, AB,
Kürdistan’nı farklı parçalarınaki siyasi
partiler, akademisyenler bağımsızlığı tartışıyor. IŞİD’in Kürdistan’a saldırıları devam
ederken bir yandan da bu kaos sürecinde
Kürdlerin bir araya gelerek Kürd Ulusal
Birliği için attığı adımlar ve KBY’nin bağımsızlığına yönelik tartışmalar devam ediyor.
Birçok kesim Kürdistan’da devletleşme
süreci ile ilgili değerlendirmede bulundu.
E
kim ayında KBY Başkanı Mesud Barzani’nin çağrısıyla Duhok’ta bir araya gelen ve ortak yönetim,
ortak güç ile siyasi birlik konusunda anlaşmaya
varan ENKS ve TEV-DEM bir kez daha Erbil’de bir araya
geldi. Daha önce aralarında sorun yaşanan iki çatı parti
örgütü olan ENKS ve TEV-DEM’in Erbil buluşmasında
sorunları giderdiği ve artık Duhok Anlaşması’nın tam
anlamıyla uygulanacağı açıklandı.
KBY’nin, Rojava’da YPG güçlerine destek olması
amacıyla Peşmerge birliği göndermesi, yine Kobanê’ye
Peşmerge ve ağır silah göndermesinin ardından KBY
Başkanı Mesud Barzani’nin çağrısıyla Suriye Kürd
Ulusal Meclisi (ENKS) ve Demokratik Toplum Hareketi
(TEV–DEM) Duhok’ta bir araya gelmişti. İlk görüşmelerde ortak yönetim, ortak güç ile siyasi birlik konusunda
anlaşmaya varılmıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde bazı
sorunların yaşanması ve ENKS’den üç partinin TEVDEM adaylarına oy verdiği gerekçesiyle ihraç edilmesi
anlaşmazlıkları gün yüzüne çıkarmıştı.
ciddi adımlar atılmalıdır. Elbette bunun
imkansız olduğunu söylemiyorum ancak bu
süreçte üzerinde daha çok yoğunlaşmamız
ve çalışmamız lazım” diye konuştu.
w
AB’den bağımsızlığa destek
Avrupa Birliği de (AB) Kürdistan’ın
bağımsızlığına destek verdiğini açıkladı.
Avrupa Parlamentosu (AP) Başkan Yardımcısı Richard Chemetskiy yaptığı açıklamada
Kürd halkının bağımsızlık hakkına vurgu
yaparak, “Kürd halkı kendi kendini yönetme ve bağımsızlık hakkına sahiptir” dedi.
KBY’nin AB Temsilcisi Dilawer Ajgeyi, AP
Başkan Yardımcısı Richard Chernetskiy ile
yaptığı görüşmede bağımsızlığın gündeme
geldiğini vurguladı. KBY’nin 1 milyonun
üzerinde mülteciyi barındırdığını belirten
Ajgeyi, Avrupa ülkelerinden mülteciler için
yapılan desteğin arttırılmasını talep ettiklerini, konuyu AP gündemine taşıyacaklarını
ifade etti.
Başbakanı ve üst düzey yetkilileri Hewler’e
ziyaretlerde bulunarak, askeri, ekonomi,
eğitim ve diplomatik ilişkilerin güçlendirilmesi için çalışmalar başlattıklarını duyurdu.
Duhok Antlaşması’ndan geri adım yok
w
K
ürdistan Bölgesi’nde referandum ve
bağımsızlık ilanının tekrar gündeme gelmesine destek yağıyor. Öte
yandan diplomatik gelişmelerin yoğunluğunu arttırdığı Hewler geçtiğimiz günlerde
Kanada Genelkurmay Başkanını ağırlarken,
Almanya Hükümeti, KBY’ye 100 asker
daha gönderme kararı aldı. Kürdistan’a
saldıran IŞİD güçlerine karşı temizleme
operasyonları devam ederken, cephelerden
zafer haberleri geliyor. KBY Güvenlik Ajansı
Müşaviri Mesrur Barzani IŞİD’e karşı
mücadelede karadan desteğin arttırılması
gerektiğini dile getirdi.
ROJAVA
02 - 08 Şubat 2015
“Sıra, anlaşmanın uygulanmasında”
ENKS ile TEV-DEM arasında
yaşanan seçim gerginliğinde ihraç
edilen 3 partiden SKDP Temsilcisi Nasrettin İbrahim de Hewler’de
yeniden başlayan toplantılarda
sorunların çözülmesinin ve ihraç
edilen 3 partinin yeniden meclise
dahil edilmesinin olumlu oldu-
ğunu söyledi. Toplantıda ENKS
üyelerinin sayılarının arttırıldığına dikkat çeken İbrahim, toplantı
sonrasında partilerin daha kararlı
bir şekilde yola devam edeceklerini ifade etti. İbrahim, toplantının bir diğer amacının Duhok
Anlaşması’nda alınan kararların
artık uygulanması olduğunu
vurguladı. Toplantı sonrası açıklama yapan bir diğer ENKS üyesi
Feysel Yosif ise Şubat’ın 5’inde
Qamişlo’da yapılacak toplantında
artık tüm sorunların çözülmüş ve
kararların uygulanmaya başlanacağının mesajını verdi.
07
Herkesin bildiği sır
FERHAT KENTEL
Agos gazetesinin 16 Ocak tarihli sayısının başlığı “Sekiz değil yüz yıl oldu”
şeklindeydi.
Daha önceleri sık sık örneği görüldüğü gibi, “muhteşem organizasyonlar”
yapmayı çok iyi bilen bir devletin çok
çeşitli aktörlerinin dahliyle sekiz yıl
önce, Hrant öldürüldü. Sekiz yılda bir
arpa boyu yol geldik. Şimdilik devletin
sadece “paralel cemaat” kanadı “oyalanalım” diye camdan dışarı atıldı. Pencerenin perdesinin arkasından dışarıyı izleyen diğer “paralel cemaatlar” saklanmak
için yeni numaralar çeviriyorlar.
Yüz yıldır yaptıkları gibi...
Ama her halükârda Hrant cinayetinin arkasındaki sırrı da
yüz yıl önceki soykırımın sırrını saklamak da aynı dürtülere
dayanıyor: “cinayet de soykırım da ‘ortaklaşa’ işlendi ve ‘ortaklaşa’ saklanmalıdır”. Yani her ikisinin de suç ortağı yeteri
kadar fazladır ve bu fazla sayıdaki ortağın birbirlerine karşı
kullandıkları mafyanın suskunluk yasası “omerta” mantığıdır;
Mehmet Ağar’ın dediği gibi yani... “Tuğlayı çekersek hepimiz
altında kalırız”...
Bu yüzden devlet içinde ortak işlenmiş, ortak seyredilmiş
bir cinayetten; ama daha da acıklısı “ortak seyredilen” cinayet
ve soykırımdan bahsediyoruz.
Bu yüzden, tuğla çekmemek en iyisidir. Kutsal biçimde
korunan çok sayıda tuğla arasında örneğin sadece makbul
tarihçilere –onlara da sınırlı biçimde- açık olan Genelkurmay
arşivleri ya da kuşkusuz en çok Ermenilerden, Rumlardan ve
Yahudilerden kalan “emval-i metruke” adı altındaki malların
üzerine hangi güç ve iktidar sahiplerinin oturduğunu saklayıp,
kimseye geçit vermeyen Tapu Kadastro arşivlerindeki en ufak
şeffaflaşma, benzeri görülmemiş bir resmi ideolojik çöküntüye
sebep olabilir.
Bu yüzden, bugünlerde de devletimizin iç ve dış çeperlerine yapışmış “paralel cemaatler” herkesin bildiği sırrı korumaya çabalıyorlar. AİHM’deki davada, “Türk heyeti” olarak
Cuma günlerinin Bakara uzmanı, yolsuzluklardan çok aklanmış Bağış ve devletin muhalefet görevlisi Baykal gibi efendiler
Perinçek’in yanında saf tutuyorlar.
“Milli” ve de “ahlâk fakiri” bir savunma için...
Ancak herkesin bildiği sırrı derin devlet saklamaya çalışırken, derin Anadolu fısıldayıp duruyor. En beklenmedik yerlerde, Erzurum’da, Kars’ta “Ermenilerin yaptığı mezalim”e dair
hafızalar konuşurken bile sır sızıyor.
TESEV için yaptığımız ve 2007’de yayınlanan Türkiye’de
milliyetçilik üzerine bir araştırma (Milletin bölünmez bütünlüğü: Demokratikleşme sürecinde parçalayan milliyetçilik(ler))
için Erzurum’da konuştuğumuz yaşlıca bir adama “1915’te buralarda ne olmuş, neler biliyorsunuz?” diye sorduğumda, çok
ilginç bir şekilde bana anlattığı olayları “1917”den başlatmıştı!
“Rus zulüm etmemiş Erzurum’da. İşgal etmiş, zulüm etmemiş. Yalnız Rus’un kendi içinde inkılap olmuş ya. Çekilmiş
Rus kendiliğinden. Çekilirken silahlarını Ermenilere vermişler. Demişler ‘siz bu silahları alın, Türklerden yerinizi, öcünüzü alın.’”
Yani 1917’de gerçekleşen Bolşevik devrimine uzanan kolektif hafıza daha öncesine gidemiyordu; daha önce olanları
bölge halkı hafızadan silmiş, ancak 1917 sonrasında Ermeni
çetecilerin yaptığı bütün katliamlar bütün ayrıntıları ile nesilden nesile aktarılıyordu. Oradaki kolektif hafızanın çalışmasında “Ermeniler hangi olayın öcünü alacaklardı?” sorusu
devreye giremiyordu.
1917 öncesinde olanlar yani Ermenilerin uğradığı katliamların –bugünün “düzen”i için- unutulması gerekiyordu ve öyle
oldu.
Erzurum çevresinde Ermeni çetelerin uyguladıkları vahşet
o bölgede 1915’i unutturmuştu belki ama vatan topraklarının
geri kalan bölgelerinde, yani Ermenilerin silah sıktıklarına dair
tek bir emarenin bulunmadığı diğer bölgelerde ise “soykırım”,
bazen gayet sinik, bazen acı, bazen pişmanlıkla olsa da; bazen
“iyi olmuş” dense de, hatırlanıyor!
Devletimiz ve devletimizin bütün uzantılarının faaliyetlerine rağmen, sır sürekli delikler bulup, dışarı sızıyor...
08
BasHaber SÖYLEŞİ
02 - 08 Şubat 82015
SÖYLEŞİ
SÖYLEŞİ
BasHaber
02 - 08 Şubat 2015
9
SÖYLEŞİ
09
Hayalimiz BM ve NA TO’ya üye olmak
PDK Dış İlişkiler Sorumlusu Hêmîn Hewramî:
Batılı devletlerin KBY ile olan ilişkileri KBY’nin komşularını; İran,
Irak, Türkiye’yi nasıl etkiliyor?
Kürdistan ile ilişkileri nasıl?
Batılı devletlerin ilgi ve alakaları komşularımızın stratejileri ve siyasetleri üzerinde
gelişmiyor. Bizim siyasetimiz prensipli bir
siyasettir. Dengeli ve düzeyli bir siyasettir.
Irak ve Suriye’nin Türkiye stratejisi
bizi alakadar etmemiştir. Bizim
Amerika ile olan ilişkimiz İran ve
Türkiye üzerine de gelişmemiştir.
Arap ülkeleri ile ilişkimizde de Tür-
İran istihbaratına yakınlığı ile
bilinen İrfan Qaniferd gelişmeleri
aktarırken ‘Şiiler, Sünilere ihanet
ettikleri için IŞİD ortaya çıktı’ diyor. IŞİD Irak’ta nasıl büyüdü?
IŞİD bir hastalık semptomudur. Yani
IŞİD Maliki’nin yanlış siyasetinin bir sonucudur. Sünnileri marjinalleştiren Şii siyasetinin bir sonucudur. Mezhepler ve dini
taifeler arasındaki çatışmanın neticesidir.
IŞİD bir terör örgütüdür. Irak’ın asayiş ve
güvenlik birimleri, Maliki’nin kurumları
IŞİD’in eline geçti. Böylelikle IŞİD terör
devleti haline geldi. Bu durum Maliki’nin
yanlış siyaseti yüzünden meydana geldi.
Başkan Barzani IŞİD’e kimin destek verdiğini bildiklerini açıkladı.
IŞİD’e destek veren güç İran mıdır?
Barzani İran’ı mı işaret etti?
KBY Başkanı Mesud Barzani böyle
rg
.o
ur
d
ak
iv
rs
açıklamalar yapmadı. Ama şunu söyleyebiliriz. IŞİD Kürdistan’a saldırdığı zaman
KBY Başkanı Mesud Barzani Kürdistan
Parlamentosu’na gidip parlamentoya
başkanlık yaptı. IŞİD’in iki amacı vardı.
Birincisi Kürdistan’da yapılması planlanan bağımsızlık referandumunu ortadan
kaldırarak, Şengal, Zûmar ve Mexmûr’u da
işgal ederek bağımsız Kürdistan hayalini
ortadan kaldırmak istiyordu. Ortadoğu’da
Kürdistan’ın bağımsızlığını ve Kürdlerin
Ortadoğu’da güçlenmesini istemeyen tüm
güçler IŞİD’e yardım ediyor ve destek
sunuyor.
.a
Batılı devletler Kürdistan’a ilgi gösteriyor. Bu ilgi petrol ve doğalgazdan mı, Kürdistan’daki demokratik
yönetimden mi kaynaklanıyor?
Her ikisinin sebeb olduğunu söyleyebilirim. Irak petrolünün yüzde 75’i Kürdistan
topraklarında bulunmaktadır. Mesele
sadece petrol olsaydı uluslararası kuruluşlar buna izin vermezlerdi. Mesele insan
hakları, demokrasi ve özgürlükler ise o da
başka bir şeydir. Suriye’de üç yıldır insan
haklarından bahsetmek mümkün değildir.
İnsanlar suçsuz ve günahsız bir şekilde
öldürülüyor. Orada demokrasi, insan hakları, özgürlükler yok. Bizde ise demokrasi,
insan hak ve özgürlükleri genişletilmiş ve
koruma altına alınmıştır. Bu durum KBY
ile uluslararası güçlerin ilişkilerinin güçlü
olmasına sebep oldu.
kiye ve İran’ın politikaları üzerine gelişen
bir siyaset değildir. Hiçbir zaman hiçbir
dini grubu desteklemedik. İran’ı Türkiye’ye
karşı desteklemedik, Türkiye’yi de İran’a
karşı desteklemedik. Biz onlar ile barış ve
dengeli bir ilişkimiz olmasını istiyoruz.
Bizim için en önemli şey Kürdistan’dır.
Kürdistan’ın kazancı ve çıkarı bizim için
çok önemlidir uluslararası güçlerin değil.
Komşu devletler de Kürdistan’ın uluslararası güçler ile sağlam ilişkilere sahip
olduğunu ve güçlü olduğunu biliyorlar. Bu
da komşu devletler ile olan ilişkimizi pozitif yönde etkilemiştir. Onlar bizim sorumlu
davranan bir hükümete sahip olduğumuzu
biliyorlar. Profesyonel ve mantık çerçevesinde hareket eden bir aktör olduğumuzu
biliyorlar.
w
Kürd diplomasisinin ne gibi avantajları ve dezavantajları var?
Uluslararası alanda bizim de diplomasi
yapma hakkımız var. Bu federal bir diplomasidir, devletler diplomasisi değildir.
Stratejimiz budur. Eğer devlet olsaydık
uluslararası örgütlere ve teşkilatlara üye
olabilecektik. BM’ye üye olabilecektik.
Örneğin NATO’ya üye olabilmek bir hayalimizdir. Eğer BM’e üye olsaydık bizim
topraklarımıza saldırı olduğu zaman bizi
koruyabileceklerdi. Uluslararası ilişkiler ile
saldırılar kırılacaktı. Ama devlet değiliz ve
NATO’ya ve BM’ye üye olamıyoruz. Başka
bir şey daha var; Amerika ve İngiltere ile
diplomatik ve ortak çıkarlarımız var. İran
ve Arap ülkeleri ile çıkarlarımız var. Siyasi
bir ölçümüz var. Uluslararası ilişkiler ile
Kürdistan’ı savunuyoruz.
birbirlerini tolere etmedikleri için demokrasi gelişmedi. 1991’deki devrim hareketinde KBY Başkanı Mesud Barzani 3000
cehşi affettiğini açıkladı. Biz ‘olmuştur,
yaşanmıştır, artık Kürdistan’ı kuracağız
dedik.’ Örneğin Enfal ve kimyasal silahlar ile yapılan katliamları yaşadık. 55 bin
Irak askerini esir aldık ama hiçbirine bir
zarar vermedik. Kürdler tolerans sahibi
bir milletir. Kürdistan’ın tüm parçalarında
yaşayan Kürdler böyledir.
Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) Dış İlişkiler Sorumlusu
Hêmin Hewramî, “Devletlerle dış ilişkiler kurarak Kürdistan’ı
savunuyoruz. Dünyada yaşanan olaylar Kürdistan’ı bağımsızlığa
götürmektedir” dedi.
Kürdistan Bölge Yönetimi’nin (KBY) Ortadoğu’da benzeri
olmayan bir demokrasi inşa etmeye çalıştığını ve IŞİD ile mücadelenin de uluslararası zeminde kabul edilir ölçülerde yürütüldüğünü ifade eden Hewramî BM ve NATO’ya üye olma hayalini
taşıdıklarını belirtti. Hewramî, “Kürdistan meşru yöntemlerle
kendini savunuyor ve aynı yöntem ile teröristlerle mücadele
ediyor ve bağımsızlığa doğru ilerliyor. Eğer Birleşmiş Milletler’in
üyesi olsaydık bize yapılan saldırılar karşısında tavır gösterilirdi. Hayalimiz Kürdistan’ın Birleşmiş Milletlere ve NATO’ya üye
olabilecek konuma gelmesidir” diye konuştu.
Kürd diplomat Hewramî, Kürdistan petrolünün dış ülkelere
akışına da değinerek, büyük projelerinin olduğunu, bu projelerle
Kürdistan’ın Ortadoğu’da aktif rol alacağını belirtti. Hewramî,
IŞİD, Kürdistan’ın bağımsızlığı, Şengal, petrol ve Kürdistan’da
yoğunlaşan diplomasi trafiği konularında BasHaber’in sorularını
yanıtladı.
w
Kürdistan’daki diplomasi trafiği
dikkat çekiyor. Her gün bir devlet, bir devletin bakanı ve ekibi
Kürdistan’a geliyor. Kürdistan
uluslararası ilişkilerde ve diplomaside nasıl bu denli önemli bir
konuma geldi?
21. yüzyılda yaşıyoruz. Bu yüzyıl 20.
yüzyıldan farklıdır. 21. yüzyıl kutuplu
dünya dönemi değildir. Yani Doğu ve Batı
dünyasının yaşandığı dönemler değildir.
Bu dönem sadece devletlerin dönemleri
değildir. Uluslararası aktörlerin de dönemidir. KBY son 20 yirmi yılda kendisini
siyasi aktör olarak kabul ettirdi. Siz de
biliyorsunuz siyaset de ortak çıkarlar ve
ortak yöntemler var. KBY siyasi ve önemli
bir aktör olduğunu herkese kanıtlayabildi.
Örneğin, 24-25 yıldır demokrasiyi inşa ettik. Demokratik bir süreç var. Halkların ve
inançların özgürlüğü mevcuttur. Birlikte
yaşama ve birbirini tolere etme var. İnsan
haklarını gözeten ve koruyan yasalar var.
Mesela Ermeni, Süryani, Keldani, Asuri
ve Türkmenler KBY Meclisi’nde temsiliyet
hakkına sahipler. Kendi dilleri ile eğitim
alıyorlar. Hiçbir milleti, dini ve mezhebi
inkar etmiyoruz. Bu durum uluslararası
ilişkilerde KBY’ne büyük güç vermektedir.
Ortadoğu’da Kürdistan’da insan haklarını,
özgürlüğü ve demokrasiyi inşa edebilmek
yasalar ile güvence altına alabilmek çok
önemlidir. Bu bizim devletler ile olan ortak
yöntemlerimizdir. Bir diğer önemli nokta
da ortak çıkarlardır. Terör ile mücadele
KBY’ne pozitif bir rol vermiştir. Kürdistan
asayiş ve enerji konularında önemli bir
yere sahiptir. Ülkemiz petrol rezervleri
bakımından dünyada 8. sırada yer almaktadır. Bu da büyük bir güçtür. Kürdistan,
Türkiye ihracatında 2. sırada yer almaktadır. Türkiye ile Irak
arasındaki ticaret
hacmi 12 milyon dolardır.
Bu ticaretin
89 milyon
doları KBY ile
yapılmıştır.
Örneğin
2005’te
Erbil’de
hiçbir
devle-
tin konsolosu ve temsilcisi yoktu. 2015’te
35 devletin konsolosu ve temsilcisi Erbil’de
bulunmaktadır. KBY hem devletler ile olan
ortak çıkarı ve ortak yöntemi ile siyaset de
aktör olabilmeyi başarmış, Ortadoğu’da
kendisini temsil etmiştir. Türk, Fars ve
Araplar değil, dünyada kendimizi biz
temsil ettik.
IŞİD milleti olmayan bir devlet. Bir
halk adına savaşmıyor. Örneğin
IŞİD’in saldırdığı Kürdistan toprakları ne Sünnilerin toprakları ne de
IŞİD’in toprağı yani IŞİD’in amacı
savaş ve terör mü?
IŞİD babasız bir çocuktur. Aynı zamanda da birçok babası vardır. Herkes
kendi hesabına göre onu kullanıyor. Şimdi
bir gerçeklik var, IŞİD çok karanlık. Bir
siyaseti var. O da milli ve radikal İslamcı siyasettir. Gücünü o çevreden alıyor.
Arap şovenizmi, radikal İslam ve şiddet
de IŞİD’in düşünsel temelini oluşturuyor.
IŞİD Kürdlerin uzun bir savaşa girmesine
sebep oldu. Geçen seneki programımız referandum ve Kürdistan’ın bağımsızlığı idi.
Fakat bu sene Kürdistan’ı savunuyoruz.
w
Rawîn Stêrk
Kürdistan ile komşuları arasındaki
tarih acı dolu ve savaşlarla geçti.
Bağımsızlık sürecinde Kürdistan
Suriye, İran, Irak ve Türkiye ile
ilişkiler kurmak durumunda. Bu
durum ilişkileri nasıl etkiliyor?
Biz açık bir siyaset yapıyoruz. Bu büyük
Kürdistan demek değildir. Rojava’daki,
Doğu’daki, Kuzey’deki Kürdlerin sorunları birbirinden farklıdır. Amacımız
Kürdistan’ın bağımsızlığıdır. Referandum
bizim hakkımızdır. Savaş isteyen bir
aktör olmayacağız. Halkımıza soracağız
bakalım onlar neler istiyor. Vereceğimiz
karar olağanüstü bir karar olmayacaktır.
Haklarımızı alacağız. Uluslararası örgütlere üye olabileceğiz. Amerika, Türkiye ve
İran bizim bağımsızlığımıza karşı değiller.
Huzurlu ve daha rahat bir yaşam için daha
çok çalışmamız lazım. Üzerimizde herhangi bir tehdit yok. Biz de İran, Irak, Suriye
ve Türkiye için tehdit değiliz. 25 yıldır
hükümetimiz ve parlamentomuz var.
Ortadoğu’da demokrasi inşa
etmek kolay değil. Ama Kürdler
Ortadoğu’da demokrasi inşa etmeye
çalışıyor. Demokrasi kültürünün
olmadığı yerde demokrasiyi inşa
etmenin zorlukları size nasıl yansıyor?
Eğer toplum demokrasi taraftarı değilse, hiç kimse demokrasiyi halka zorla
dayatamaz. Demokrasi bir kültür ve süreç
IŞİDir. Devam eden bir yolculuktur. 300
yıldır devam ediyor. Demokrasi aynı
zamanda ötekiyi kabullenme ve tolere
etmedir. Biz KBY idaresi olarak demokrasiyi inşa etik. Tamamlanmış ve oturmuş
bir demokrasidir de diyemeyiz. Ama
Doğu’daki demokrasiler içinde en gelişmişi
bizimkisidir. KBY, basın özgürlüğü, insan
hak ve özgürlükleri hususunda çok ileri
bir düzeydedir. Dediğim gibi bunun için
tolerans da lazım. Irak’ta Şiiler ve Sünniler
birbirlerine tahammül etmedikleri için
Bugün Kürdistan’ın tüm parçalarında IŞİD’e karşı birlik ve beraberlik
var. Bu birlik gelecek için Kürdleri
nereye götürecek? Bu beraberlik
daha da güçlenip devam eder mi?
Bundan umutluyuz. Kürdlerin birlik ve
beraberliğe ihtiyacı var. Milli bir iradeye
ihtiyacımız var. Bu milli irade bazı şeyleri
kabul ettirmeye çalışmamalı. Bu irade
barışçıl bir söyleme sahip olmalıdır. Kürdlerin birlik idaresi Kürdlere hizmet için
olmalıdır. HDP’ye PDK’ye PKK’ye hizmet
etmemelidir. Kürdistan’ın çıkarlarını savunmalıdır. Parti ve parti taraftarları için
çalışmamalıdır.
Rojava’da Kürdlerin kurdukları
kantonlar var. Kürdistan Bölge
Yönetimi kantonlara karşı nasıl bir
siyaset izlemektedir?
Rojava’da Kürdlerin birliği için KBY
Başkanı Mesud Barzani, Duhok ve Erbil
Antlaşması’na öncülük etti. Onlarla işbirliği yaptık. Onlara ‘beraber olun. Eğer beraber kantonları kuracaksanız size yardım
ederiz. Rejim ile çatışacaksanız da, rejim
ile antlaşmaya varacaksanız da size yardım
ederiz’ dedik. Ancak şunu da dedik: ‘PYD
tek başına kanton kurarsa, onlar Kürdistani merkezler olmaz, Kürdlerin Rojava’daki
meseleleri, kantonların meselelerinden
daha büyük ve önemlidir. Kanton meselesi,
yerel yönetim meselesidir. Kürdlerin Rojava’daki srounları idari meseleler değil. Rojava meselesi ulusal meseledir. Meselemiz
ulusaldır. Kürdlerin Rojava’da tanınması,
bilinmesi lazım. Bölge, kanton Rojava
Kürdistanı Bölgesi olmalı. Suriye’deki
sorun dahilinde olmalı. Eğer kanton inşa
ederseniz, Suriye çerçevesi dâhilinde olmalı. Kantonlarla ulusal bir yol bulamazsanız,
Kürd meselesine büyük zarar verir.’
Şengal meselesine dönelim, Şengal
ile de ilgili çok söylenti var. PKK,
Şengal’de kanton yönetimi kurulmasından yana. Şengal’deki kanton
meselesi nedir?
Bunlar, PKK’li kardeşlerimizin söylemleridir. Şengal’in, Güney’in parçası
olduğunu hatırlatmakta yarar var. Güney
Kürdistan’da, hükümet, parlamento ve
yöneticiler var. Siyasi hesapları var. Başkanları var. PKK’li kardeşlerimiz, Şengal
olayından sonra, oraya nüfuz etmek, nüfuz
elde etmek istiyorlar. Biz ; ‘Amed’de federal bir bölge kuracağız.’ demiyoruz. Ya da;
‘ Kobanê ve Hesekê de bir şeyler kuracağız’
demiyoruz. Bu bizim işimiz değil. PKK’nin
bu siyaseti bırakması lazım. Çünkü başaramayacaklar. Kürdistan Parlamentosu buna
karşıdır. Kürdistan Hükümet Başkanı bu
oluşuma karşıdır. PKK’nin Güney Kürdistan siyasetine dâhil olmasını hiç kimse
istemiyor.
Eğer bu mesele böyle devam ederse
ne olacak?
Ezdi halkımız bunu kabul etmiyor. Şengal halkı bunu kabul etmiyor. Bu dürüst
bir siyaset değildir. PKK, bu yanlış siyaset
ile daha fazla devam edemez.
Önümüzdeki süreçlerde gaz ve
petrol akışında Rojava ve Güney
Kürdistan arasında her hangi bir
birlik, beraberlik olabilir mi?
Kürdistan meselesi, her parçada ayrıdır.
Bizim, diğer parçalar üzerinde herhangi bir stratejimiz yok. Rojava Suriye’ye
bağlı ve KBY de Irak’a bağlıdır. Eğer
imkânlarımız el verirse, Rojava halkı için,
insani ve siyasi yardımlarda bulunacağız.
Binlerce Rojavalı kardeşlerimiz Kürdistan
bölgesindeler. DAİŞ, Kobanê’ye saldırdığında, onlara silah ve mühimmat gönderdik, Peşmerge gönderdik. Aramızda çok
iyi bir aheng var, fakat bizler : ‘Rojava’yı,
Güney’e bağlayalım ve bize bağlı bir bölge
olsun’ diyemeyiz. Bunlar, iki ayrı ve ciddi
meselelerdir. Coğrafya olarak da birbirlerinden farklılar. Uluslararası kanunlarda
da birbirlerinden farklılar. Umut ve strateji ayrı şeylerdir. Gerçekçi olmamız lazım.
Şu sıralar Güney Kürdistan
Hükümeti’nin gündemi nedir?
Bizim istiklal siyasetimiz var. Irak
kanunlarının esas meseleleri de mevcut.
Onları dikkate almamak olmaz. Projemiz
2018 yılına kadar, petrol ihracatını güncelleyip yüz milyon varile çıkarmaktır.
Referandum ve bağımsızlık konusunda durum nedir? Şu an hangi
çalışmalar sürüyor? Bağımsızlık
için bir tarih öngörüyor musunuz?
Referandum Komisyonu kurmak için
üç ay ayırmıştık. Referandum meselesi
bizim en haklı davamızdır. Bu komisyon,
referandum seçimi için çalışacak. Referandum, 24 saat içinde bağımsızlık ilan
edeceğiz anlamına gelmiyor. Halkımız ne
istiyor, onu değerlendireceğiz. Ama bizler
10 yıla kadar, Irak siyasetinin esiri de
olamayız. Stratejilerimizin olması şart, 20
yıl önce, Kürd kurumsallaşmasını kuracağımızı hiç kimse tahmin etmiyordu.
Eğer Kürdler referandumda ‘bağımsızlık istiyoruz’ derlerse durum ne
olur?
Bu, ‘halkımızın temel hakkıdır’ diyeceğiz. Bu siyasi bir haktır. Irak’ın bir
parçasıyız ancak bağımsızlığımızı ilan edeceğiz. Bu adımla birlikte, Irak ile özgürlük
sözleşmesini imzalayacağız.
10
DÜNYA
BasHaber
02 - 08 Şubat 2015
BasHaber
Yunanistan’a sol aşı!
Syriza’nın vaatleri
Sancılı bir dönemin ardından Sosyalizmin bayrak çektiği
Yunanistan’ın genç başbakanı Alexix Tsipras’ın seçim vaatleri
ise şöyle; AB’nin dayattığı kemer sıkma politikalarını reddederek özelleştirmelerin geri dönülmesi, zenginlerden daha
fazla vergi alınması ve tüketen Yunanistan’dan üreten
Yunanistan’a geçiş. Tsipras, seçim vaadi olarak sunduğu bu politikalarla ülkenin krizden daha rahat çıkacağı
inancında. Tsipras, öncelikle laik olmayan ülkede ilk defa yemin
etmeyen başbakan oldu. Kabineye de farklı isimler getiren Tsipras, ülkede değişimin yeni ismi oldu.
kurguya gidilmiş görünüyor. Düzenli
müzakerelerle inşallah bir neticeye
vardıracağız.”
Besê Çelik
.o
rg
kim 2012 yılında Türkiye siyasal
yaşamına katılarak meclise
girmeyi başaran HDP, Haziran
2015 seçimlerine parti olarak girme
kararı aldı. Kamuoyunda tartışmalara
yol açan bu kararın ardından DTK,
BDP Eşbaşkanları ve HDP milletvekilleri, ulusal birlik söylemi ile seçim
ittifak arayışlarına yöneldi.
HDP, seçimlere birlikte girme bağlamında, bugünlerde ulusal birlik söylemi ile Kürd parti, oluşum ve çevrelerine gitme karar verdi. Bu doğrultuda
ilk ziyaretlerini Diyarbakır’da gerçekleştiren DTK, DBP Eşbaşkanları ve
HDP milletvekillerinden oluşan heyet,
‘’Kobanê zaferi ardından ortaya çıkan
Kürd ulusal birliğine yönelik talebin
hayat bulması için kapımızı herkese
açtık’’ dediler.
2011 ve 2014 yıllarında yapılan
seçimlerde aldığı oy ile seçim barajının
altında kalan HDP, Türkiyelileşme
macerasına Kürd ulusal birlik arayışlarını da ekleyerek büyütme çabasında. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde
de ‘’Sistemden rahatsız olan herkesin
partisi’’ne benzer bir seçim çalışması
yürüten HDP, bu defa da Türkiyeli demokrasi güçlerinin yanına diğer Kürd
siyasi parti ve oluşumlarını da alarak
yüzde 10 seçim barajını aşma stratejisi
yürütüyor.
DTK Başkanı Selma Irmak, BDP
Eşbaşkanı Kamuran Yüksek, Mardin
Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet
Türk, eski Diyarbakır Büyükşehir
Belediye Eşbaşkanı Osman Baydemir
ile HDP Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane’den oluşan heyet, Kürd parti
ve oluşumlarını ziyaret ederek, ulusal
birlik üzerinden seçim öncesi ittifak
turlarına başladı.
İlk olarak Azadi Hareketi’ni ziyaret eden heyet, ulusal birlik çağrısı
yaparak 2015 seçimlerinde güç birliği
yapma teklifinde bulundu. Ardından
KADEP ve DDKD’yi ziyaret eden heyet,
önümüzdeki günlerde diğer Kürd siyasi
çevreleri ve partileriyle de görüşeceklerini söylediler.
Konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz T-KDP, HAK-PAR, PAK, ÖSP,
KADEP ve Azadi Hareketi temsilcileri ulusal birlik konusunda destek
sunacaklarını ancak seçim ittifakları
konusunda parti yetkili merciileriyle
yapacakları toplantılar sonrasında
karar verileceğini açıkladılar.
ur
d
ak
iv
rs
Öte yandan Sosyalizmin iktidara
gelmesi Türkiye’de bazı kesimleri sevindirirken Sosyalist bir
ülke ile Kürdistan’ın ilişkilerinin
bundan sonra nasıl gelişeceği de
merak konusu oldu. Geçtiğimiz
yıl Yunistan’ın Kürdistan Kültür
Ateşesi olarak atanan Cemil Turan,
AB’nin Kürdistan ile ilişkileri geliştirme projesinde Yunanistan’ın da
yer aldığını bu nedenle ilişkilerin
daha fazla geliştirileceğini söyledi.
Yunan halkının da Kürdlere büyük
sempatileri olduğunu vurgulayan
Turan, IŞİD’in Kobanê ve Şengal’e
saldırıları sırasında ekonomik krize
rağmen Yunan halkının yardım
kapmanyaları başlattığını söyledi.
IŞİD saldırılarını kınayan konuşmaların parlamentoda yapıldığını söyleyen Turan, Yunan halkının Kürdlerin mücadelesini desteklediklerini
söyledi. Yunanistan’ın 2008
yılında Erbil’de ekonomi
ateşeliği bürosu açtığını ve Kürdistan’da
konsolosluk açmak için
de girişimlerde bulunduğunu söyledi. Aynı
şekilde Yunanistan’da da
Kürdistan ateşeliklerinin
kurulmasının da ilişkilerin geliştirilmesinde
önemli adımlar
olduğuna dikkat
çeken Turan,
Yunanistan
ile Kürdistan arasında
diplomatik ve
ekonomik
ilişkilerin
iktidar
partisinin
etkisiyle
de bundan
sonra daha
da geliştirileceğini
ifade etti.
.a
“Yunanistan
AB’den çıkmayacaktır”
Yunanistan’ın ekonomik krizden
dolayı bir süre önce AB’den çıkacağı
söylentilerine ise Turan şöyle cevap
verdi; “Yunanistan’ın AB’den çıkmak gibi
bir durumu söz konusu değil. Syriza’nın
başa gelmemesi için yapılan antipropagandalardı bunlar. Ancak yaşanan krizden
ciddi bir şekilde etkilenen halk AB’den çıkartılmayı göze alarak sandıkta Syriza dedi.
Ancak şu da bilinmelidir ki ne Syriza’nın
ne de herhangi bir partinin elinde sihirli
bir değnek yok. Bir gecede her şeyin değişmesi mümkün değil. Ama şu da bir gerçek ki
Yunanistan’ın bundan sonraki durumu umut
verici. Syriza’nın iktidara gelmesi halka nefes
aldırdı. Süreç zorlu bir süreç ancak Yunanistan eski üretken dönemlerine dönecektir.
“Yunan halkının
Kürdlere
sempatisi var”
w
“Syriza halkın tepkisini fırsata çevirdi”
Syriza’nın seçimden galip çıkmasında en büyük payın halkın öfkesinin fırsata çevrilmek olduğunu belirten Cemil Turan, “Ekonomik kriz sağın da oyunun bölünmesine sebep
oldu. Ancak Syriza, gerginliği ciddi bir şekilde örgütleyebildi. Solun bu şekilde iktidara
gelebilmesi çok büyük bir başarı ve tarihi
bir olaydı. Çünkü Yunanistan’da sol
hiçbir zaman bu kadar güçlü olmamıştı”
değerlendirmesinde bulundu.
E
w
Kaosun adresi: Yunanistan!
Ekonomik krizden dolayı 2010 yılından bu yana uygulanan
kemer sıkma politikası sonucunda ülkede sosyal anlamda ciddi
tahribatlar yaşandı. Son 6 yılda işsizlik oranının üçe katlandığı ülkede ortalama ücretlerin ve asgari ücretin düşmesi, yaşlı
aylıklarının azalması ve birçok kesimin taleplerinin karşılanmaması ciddi bir kaos yaratmıştı. Krizden önce 2009 yılında
seçime giren şimdinin iktidar partisi Syriza, o dönem yüzde 4
civarında oy almıştı. Bu seçimin ardından yaşanan ekonomik
kriz ve iktidara gelen Sosyalist Parti Pasok ve sağcı Yeni Demokrasi Partisi’nin ülkeyi ekonomik ve toplumsal krize sürüklemesi
yeni bir çıkış yolunun aranmasını da beraberinde getirdi.
Yunanistan’ın tüm bu buhranlı süreçlerini, seçimlerini izleyen
ve gazetemize değerlendirmede bulunan Yunistan’ın Kürdistan
Kültür Ateşesi Cemil Turan, 26 Ocak’ta yapılan erken genel
seçimlerde Sosyalist Syriza’nın başarılı olmasının en önemli
nedenleri arasında ekonomik krizin getirmiş olduğu toplumsal
gerginlik ve rahatsızlık olduğunu söyledi.
AB politikalarına ve liberalizme karşı olan Syriza’nın lideri
Alexix Tsipras’ın iktidara gelmesi ve hükümeti kurması Tsipras’ın
umut olarak görülmesini sağladı. Genç, vizyonu geniş ve olaylara
daha çağdaş ve demokratik bakan bir başbakan olmasının ülke
için önemli bir adım olduğunu vurgulayan Cemil Turan, “Tsipras bu ülke için önemli bir insan” yorumunda bulundu. Seçim
vaatlerinde halkı refaha götüreceği mesajlarını veren Tsipras
uygulayacağı Yunanistan’da uygulanan yanlış politikaları şu
ifadelerle belirtmişti: “Açık olalım; genelleştirilmiş Avrupa modeli
Yunanistan’ı kurtarmak için değil, yok etmek için oluşturuldu.
Avrupa’nın geleceği çoktan planlanmış ve bu plan mutlu bankacıları ve mutsuz toplumları öngörüyor. Düşünülen gelişme
planında, sermaye jokey, halk da at olacak. İddialı bir plan ancak
fazla uzağa gidemez. Sebebi daha önce böyle bir projenin halkın
ortak görüşü olmadan ve halktan en savunmasızlar korunmaya
alınmadan tamamlanmaması. Öyle görünüyor ki yönetimdeki
elit Avrupalılar bu gerçeği şu anda unutmuş vaziyette. Onlar için
üzücü ama, bu gerçekle sandıklarından daha yakın bir zamanda
yüzleşmeleri gerekecek.”
11
Kürd siyasetinde seçim ittifakı turları
w
Y
unanistan’da 5 yıldır yaşanan ekonomik kriz ve toplumsal kaosun ardından 2014 yılının Aralık ayının son günlerinde gerçekleşen cumhurbaşkanlığı seçiminde hükümetin güven oyu almaması ve cumhurbaşkanının seçilememesi
üzerine hükümet düştü. Hükümetin düşmesiyle birlikte ülkede
26 Ocak’ta yapılan erken seçime 10 milyon seçmeniyle sandık
başına giderek Radikal Sol İttifak’a (Syriza) oy verdi. Yüzde
36.02 oy alarak seçimin galibi olan Syriza 2 vekil ile hükümeti
tek başına kurma olanağını yitirirken, sağcı Bağımsız Yunanlar
(ANEL) partisiyle anlaşarak hükümeti kurdu. Büyük buhranlar
yaşayan Yunanistan’da Syriza iktidarı “umut vadeden” bir süreç
olarak görülse de bu değişim sonrasında neler yaşanacağı ise
şimdiden merak konusu oldu.
HABER
02 - 08 Şubat 2015
T-KDP Genel Başkanı Mehmet
Emin Kardaş: Parlamentoya
aday değiliz
“Partimizin parlamentoya girme
gibi bir hedefi yok. Ankara’ya dönük
bir siyaset de yapmıyoruz. Yani biz
Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna
talip değiliz. Biz Kürdistan’ın yerelinde yerel seçimlere talibiz.”
olduğumuzu, bu yönde ziyaretler
yaptığımızı açıkladık, kamuoyu zaten
biliyor. Ülkede yaşanan gelişmelerle
ilgili ortaklaşmaya çalışıyoruz. Hem
Türkiye’nin batısında bütün devrimci
demokratik dinamikleri hem de Kürdler cephesinde de bütün Kürd kesimlerini, siyasal yapılarını ortaklaştırmayı
hedefliyoruz HDP çatısında. Üç partiyi
ziyaret ettik çok olumlu geçti ziyaretlerimiz. İlk olarak Azadi Hareketi’ni
ziyaret ettik, herkesi ziyaret edeceğiz.
Parti, dernek, İslami cemaatler, tarikatlar olabilir. Tüm bunlarla ortaklaşmak istiyoruz. Azadi Hareketi İslami
tandanslı bir harekettir. Muhafazakar
Kürd kesimini daha çok temsil etmeye
çalışıyorlar. Hiçbir yapıyı bu ittifakın
dışında tutmadan görüşmek istiyoruz. Açıkçası bu konuda tek görüşme
içerisinde olmayacağımız yapı HÜDAPAR’dır. Onunla herhangi bir görüşmemiz olmayacak bu bizim açımızdan
nettir, onun dışında bütün yapılarla
görüşmek istiyoruz.”
HDP Kars Milletvekili Mülkiye
Birtane: Ulusal birlik ve demokratik ulus birliği çağrısıdır
“Bu ziyaretlere HDP adına katıldım.
HDP’nin tüm demokrasi güçlerine çağrısı zaten yapıldı. Özellikle ulusal birlik
ve demokratik ulus birliği çerçevesinde bu çalışmayı yürütüyoruz. Ulusal
birlik konusunda da tüm Kürd siyasi
parti ve oluşumlarının yer alacağı bir
ittifakı hedefliyoruz. Buna sıcak bakan
tüm Kürd ve Türk kesimleriyle birlikte seçim sürecini geçirmek istiyoruz.
Kürdistan’da Kürdlerin ulusal birliği
Türkiye’de de demokratik ulus birliği
çerçevesinde tüm dini kesimler, devrimci, demokrat kesimler yani bugün
DBP Eşbaşkanı Kamuran Yüksek: Türkiye’deki siyasetten hoşnut olmaGörüşmelerimiz olumlu geçiyor
yan halkların ve inançların yararına
“Önümüzdeki seçimlerde bütün
siyaset yürütebilecek tüm kesimlerin,
kesimlerle ittifak yapmak amacı içinde birlikte hareket edebileceği bir cephe
oluşturmak istiyoruz. Bunu 2011 seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kamuoyu dikkatine ve algısına
oturttuk. Tekçi siyasete, zihniyete karşı
durmak istiyorsak buna karşılık en
güçlü proje şu anda HDP’dir. Kapımız
herkese açık.”
Azadi Hareketi Genel Sekreteri
Adem Geveri: İttifak çalışmaları
bu ziyaretle başlamış oldu
“Genel seçimlerle ilgili HDP‘nin
ve bileşenlerinin aldığı bir karar var
biliyorsunuz. Bu karar doğrultusunda
Kürdistan’da da ittifaklaşma amacıyla
diplomatik temaslarını başlattılar. Bu
vesile ile ilk olarak Azadi Hareketi’ni
ziyaret etmeleri bizi memnun etti. Kürd
sorunu ve Kürdistan davası devam
ediyor, bu çözüm sürecine rağmen
çözülmemiş tıkanma söz konusu, bir
taraftan da siyasi politik çevrelerin
bütün çabalarına rağmen. Kürdistan’daki bütün siyasi politik örgütlerle
siyasi çevrelerle dini hassasiyetlerle
STK ve cemaatlerle işbirliği dahilinde
bir ittifaklaşmaya gitmek istiyorlar ve
Ortadoğu ve Türkiye’de yükselen bir
değer olarak İslamilik, Kürd siyaseti
açısından da artık görünür hale geldi.
Ve nitekim bunun artık sonuçlarını önümüzdeki günlerde somut bir
şekilde göreceğiz, bunun ilk adımı
olarak İslami hassasiyete sahip Azadi Hareketi’ni ziyaret etmeleri de bir
seçim ittifakı vesilesi oldu. Bu ziyaretle
birlikte ittifakı başlatmış olduk.
İttifak talebi barajı geçmek içindir.
Gerek Türkiye’de gerek Kürdistan’da
bütün çevrelerin bu ittifaka dahil edilmesi hedeflenmelidir. Bunu yaparken
bir koalisyon temelinde ittifakı esas
alıyorlar, bu çaba içerisindeler. Bütün
bileşenlerin birlikte HDP ile seçimlere
girmesi, sonrasında da her yapının
yine kendi ismi ile kendi teşkilatı ile
kendisini temsil etmesi üzerine bir
HAK-PAR Genel Başkanı Fehmi
Demir: Bize teklif gelmedi
“Seçim ittifakına dair hiçbir teklif
gelmedi. Teklif gelirse bakar değerlendiririz. Seçime girme kararımız var.
Teklif gelirse Parti Meclisi değerlendirir karar verir.”
PAK Genel Başkanı Mustafa
Özçelik: Sorunların seçimlerle
çözüleceğine inanmıyoruz
Herhangi bir teklif gelmedi, ziyaret
de olmadı. PAK olarak mart ayında
karar vereceğiz ama bu arada gelen
bütün teklifleri değerlendireceğiz. Mart
ayında seçim politikamızı belirleyeceğiz. Bizim tutumumuz Kürdistani bir
yasal tutumun geliştirilmesidir. Biz
artık sorunun sadece seçimlerle çözülebileceğini düşünmüyoruz.
KADEP Genel Başkanı Lütfi Baksi: Ulusal birliği destekliyoruz
“Parti organlarıyla görüşüldükten
sonra karar çıkacaktır, ancak biz Kürdlerin birliğine hizmet eden her çabayı
destekliyoruz. Amaç seçim barajındaki
yüzde 10’u aşmak ise, büyük katılım gerekir, herkese gitmek gerekir.
Seçim ittifakına dair karar vermek
için çok erken. Ulusal birlik ile ilgili
uzun zamandır çalışmalar var. Kürdler
ikiye bölünmüş durumda Kürdistani
duranlar ile Türkiyelileşmek isteyenler
şeklinde. Tek bir çizginin hakimiyeti
daha önce böldü bizi benzer tavırlar
olmazsa birlik önünde engel yoktur.”
ÖSP Genel Başkanı Sinan Çiftyürek: Kürd ulusal güçleri ittifak
yapmalı
“Teklif geldi, kendileri ile görüşeceğiz birkaç gün sonra. Daha önce hem
sözlü hem de yazılı önerimiz vardı.
Kürd ulusal demokratik güçleri bütün
yapıları ile seçime ittifak halinde
girmeliler. İster seçime beraber katılım
sağlasınlar ister boykot olsun tek bir
tutum alınmalıdır diye bir önerimiz
var. Zaten Şubat’ın 11’inde DTK’nın
dışındaki partilerle de bir toplantımız
olacak.”
BasHaber SÖYLEŞİ
02 - 08 Şubat12
2015
ÇÖZÜM
Statü kavramının içeriği önemli
Kürdlerin statüsüz çözüme yönelik tavrına ilişkin değerlendirmede bulunan Dalay,
“Kürdler kabul eder mi sorusundan önce,
kanaatimce bu statü kavramının içerisinin
nasıl doldurulacağıdır asıl mesele. Çözüm
Süreci’nin bundan sonraki aşamalarında statü
ve anayasal tanınma meselesini tartışacağımız
aşikar. Bu konuda tarafların belli bir esnekliğe sahip olduklarını düşünüyorum. Irak
Kürdistan’ındaki federalizm ile Rojava’daki
defakto öz yönetim Kürd siyasal hareketini
Türkiye’de de benzer bir hükümranlık hakkı
paylaşımını talep etmesine yol açıyor. Buna
ilaveten, IŞİD ile mücadele sonrası PYD’nin
kazandığı uluslararası meşruiyet, PKK’nin
ise sempati, Kürd siyasal hareketinin kendisini daha güçlü hissetmesine, barış sürecinin
başlangıç evrelerine oranla daha avantajlı
konumda hissetmesine yol açıyor” dedi.
“Özerklik ısrarı Oslo sürecini
bitirmiştir!”
Çözüm Süreci’nin bir nevi Öcalan’ın
PKK’yi silahsızlandırabileceği vaadiyle
başladığını söyleyen Ete, “PKK’nın silah
bırakmaya hazır olduğunu ifade etmesi ve
bu silah bırakışını da özerk bir statü talebine bağlamamış olması dönüm noktasıdır” ifadesini kullanarak, Oslo sürecinin,
Taraflar Çözüm’de ısrarlı davranıyor
için araştırmalar da yapan, bu çalışmaları
gerekli yerlere aktaran MERİ, geçtiğimiz
hafta başında çok ses getiren bir panele ev
sahipliği yaptı.
MERİ Başkanı Dilawer Aladin’e düzenledikleri paneli, Türkiye ve Kürdistan
Bölgesel Yönetimi ilişkilerini nasıl değerlendirdiklerini sorduk. IŞİD’in Kürdistan’a
saldırısından sonra Türkiye ve Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’nin ilişkilerinin duraksadığını söyleyen Aladin, “Türkiye hükümeti,
demokrasinin geliştirilmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile Kürd sorununu çözmeye çalışıyor. Buna karşılık PKK
.o
rg
Doç. Dr. Vahap Coşkun: Süreçte
kafa karışıklıkları giderilmeli
Toplantının ikinci oturumunda konuşan
MERİ Başkanı Dilawer Aladin:
Özellikle Kürdistan Bölgesi’ne komşu
olan devletlerle birlikte, Kürdistan’da
birçok konuda faaliyet yürüten Ortadoğu
Araştırmalar Enstitüsü-MERİ, demokrasiyi,
insan haklarına saygıyı, toplumsal barış
ve adaleti geliştirmeyi, gelir dağılımının
dengeli bir şekilde paylaşılmasının sağlanmasını ve bunun için anayasal güvencelerin
getirilmesini, modern ve medeni bir toplum
için gerekli bütün kurumların oluşturulması ve geliştirilmesi konularına fikri düzeyde
katkı sunmayı amaçlıyor.
Tüm bunlarla birlikte, savaşın yol açtığı
göç ve diğer mağduriyetlerin giderilebilmesi
Coşkun’a Ete’nin ne demek istediğini sorduk. Ete’nin daha önceleri de buna benzer
ifadeler kullandığına dikkat çeken Coşkun,
konunun medyada ilk kez bu kadar yer
aldığını söyledi. Ete’nin yaptığı analizde, çözüm sürecinin geçmişteki çözüm
girişimlerinden farkına vurgu yaptığını,
PKK’nin silahsızlanma iradesi gösterip
Türkiye’de artık demokratik bir mücadele
vereceğini ve bölgeye, diğer bölgelerden
farklı bir imtiyazı dayatmayacağı, dolayısıyla Türkiye’nin birliği içerisinde bir
çözümü istediğini net bir şekilde belirttiğini ifade etti. Coşkun sözlerine şöyle
devam etti: “Ete’ye göre Çözüm Süreci’nin
başlaması ve ilerlemesinin en önemli
ur
d
bence formel olarak devletin söylenebilir
durumunu açıklıyorlar ancak tam olarak
böyledir diyemeyeceğim. Ete diyor ki, bu
görüşmeler böyle başladı, PKK ve Öcalan özel bir statü istemediğini deklare
ettiği için bu süreç yeniden başladı. Süreç
içersinde PKK’nin pozisyonu ve Kürd
siyasilerin pozisyonu nasıl oluştu bunu
açıklamadı. Kürd siyasetinin özerklik talebi olabilir ama görüşmelerde bu talep yok
dedi. Kürd hareketinin bütün pozisyonu
bundan mı ibaret gerçekten, statüye dair
bir şey istenmedi mi diye sordum? Net
bir yanıt alamadım, böyle başladı bu iş,
daha sonaraki kısım nedir izah edilmedi.
Aynı şekilde ikinci önemli şey şudur, yine
orada ilk kez duyduğum birşey; izleme heyetinin bir fonksiyonunun olamayacağını
söyledi Hatem Ete. Neyi izleyecek izleme
heyeti diye de sordu. İzlenecek bir şey
yok. En fazla çekilme sürecini izler dedi.”
ak
Prof. Mesut Yeğen: Kürd siyaseti
statü meselesine açıklık getirmeli
Panelde üç ayrı oturumun yapıldığını
söyleyen Mesut Yeğen, ilk oturumun ikinci
konuşmacısı olarak bölgesel dinamiklerin
rolünü konuşmak için davet edildiğini
ancak Hatem Ete’nin konuşması üzerine panelin hükümetin Çözüm Süreci’ne
bakışı üzerine şekillendiğini ifade etti.
Çözüm Süreci çerçevesinde Türkiye’de
hiç konuşulmayan bir konunun orada
Hatem Ete tarafından dile getirildiğine
vurgu yapan Yeğen, panelde kendisinin de
haberdar olmadığı bu açıklamalara dair
şunları söyledi: “İlk konuşmacıydı Ete,
ondan sonra konuştum. Statü meselesinin
olmayışını ben de orada ilk kez duydum
ve buna itiraz ettim. Ete, benden sonra
tekrar söz alıp sözlerine açıklık getirdi,
sebeplerinden birisi bölgede meydana
gelen gelişmelerdir. Bu gelişmelere
bağlı olarak PKK içerisinde ciddi
bir kafa karışıklığı yaşanmaktadır.
Yani, ‘Acaba demokratik mücadele
konusunda karar vermede, erken mi
davrandık’ veya ‘Acaba Türkiye’nin
birliği içerisinde ayrıca bir imtiyaz
talep etmeden bir çözüm perspektifi
sunmada hata mı yaptık’ düşünceleri
temelinde PKK içerisinde bir kafa
karışıklığı var. Ete, kafa karışıklığının Kandil’de olduğunu, Öcalan’da
herhangi bir problemin bulunmadığını, İmralı’da yapılan görüşmelerin
net ve sağlıklı bir şekilde ilerlediğini
ifade ediyor. Tabi burada ‘özerklik’
kavramına, tarafların verdiği anlamın
ne olduğu konusunda bir problem var.
Burada maksat ‘Ademi Merkeziyetçi’
bir yapılanmayı gerçekleştirmekse,
taraflar arasında bir problem çıkmayacaktır. Eğer bölgeye ayrı bir statü
verilmesi konusunda bir fikir varsa, o
zaman taraflar arasında, bakış açıları
noktasında önemli bir ayrılık olduğunu söylemek mümkün. PKK içerisinde
de statü talep etme ile salt Ademi
Merkeziyetçi bir siyasal yapılanmaya
razı olma noktasında kafa karışıklığı
olduğunu sezmek mümkün.”
iv
rtadoğu Araştırma Enstitüsü
(Middle East Research İnstituMERİ) ve Al Şarqî Forum tarafından ortaklaşa düzenlenen ‘Türkiye,
Kürdler ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’
başlıklı panel, 26 Ocak 2015 tarihinde Erbil’de gerçekleştirildi. Toplantıya
Başbakanlık Başdanışmanı Hatem Ete’nin
açıklamaları damgasını vurdu.
Ete, “Tarafların özel bir statü talebinde
bulunmamaları, çözüm sürecini stratejik
kılıyor. HDP’nin, PKK’nin, ya da Öcalan’ın
özerk bir statü talebinde bulunmayacağını
deklare etmesiyle Oslo’da kopan süreç yeniden başladı. Sürecin böyle bir teminatla
başlamış olması önemliydi” demesi üzerine panel, hükümetin Çözüm Süreci’nde
daha önce kamuoyuyla paylaşmadığı bu
açıklamalar üzerine, ‘Kürdler statü istemiyor mu?’ sorusuyla yeniden alevlendi.
Bilindiği üzere hükümet ve HDP heyeti
kısa bir süre önce karşılıklı olarak ‘sessiz
diplomasi’ konusunda hemfikir olmuş,
süreçte çatlak oluşmaması için, üzerinde
ortaklaşılmayan hiçbir konuyu basına ve
kamuoyuna duyurmama kararı almışlardı.
Erbil toplantısında ise, Ete’nin bu açıklamaları akıllara, ‘Neden şimdi? Neden
Erbil’de?’ sorularını getirmiş, ‘Çözüm
Süreci’nde yeni bir aşamaya mı geçiliyor’
konusunu yeniden tartışmaya açmıştı.
PKK’nin “Özerklik ısrarı” ve silah bırakmaya yanaşmaması nedeniyle bozulduğunu vurguladı.
Ete şunları söyledi: “PKK’nın özerklik
ısrarına devletin, olumlu cevap vermemesi dolayısıyla Oslo süreci tıkanmış ve bir
yere varamamıştı. O nedenle bu tecrübeden de alınan derslerle çözüm süreci bir
özerklik talebiyle başlamadı. Çözüm süreci, PKK’nın demokratik bir cumhuriyete,
Türkiye’nin demokratikleşme alanında
atacağı adımlarla bu sorunun çözülebileceğine angaje olmasıyla başladı.”
Erbil’deki panele katılan Prof. Mesut
Yeğen, Prof. Vahap Coşkun, Prof. Fazıl
Hüsnü Erdem ve stratejist Galip Dalay’a
Kürdlerin statüsüz bir çözüme dair yaklaşımını, Hatem Ete’nin açıklamaları ile
toplantıya dair izlenimlerini sorarken,
bunun yanısıra HDP Şırnak Milletvekili
Faysal Sarıyıldız ve HDP Ağrı Milletvekili
Halil Aksoy’a da Kürdler statüsüz çözümü
kabul eder mi diye sorduk.
rs
O
Yeter Polat
.a
Ortadoğu çalışmalarına yoğunlaşan, bölgesel çözüm önerilerini geliştirmeye çalışan
ve bölgesel entegrasyonu hedefleyen düşünce kuruluşu Al Sharq Forumu Araştırma
Direktörü Galip Dalay’a Kürdistan Bölgesel
Yönetimi ve Türkiye hükümeti arasında yeni
başlayan bu türden görüş alışverişlerinde
bulunma çabalarını, çözüm önerilerini de
kapsayan toplantıların yapılmasının siyasi
anlamını sorduk.
Programa hem Güney Kürdistan’dan hem
de Türkiye’den üst düzeyden resmi katılımların olmasının önemli olduğuna dikkat çekerek
sözlerine başlayan Dalay, panelin Al Sharq
Forum ve MERI tarafından ortak yapıldığını
söyledi. Konferansın açılış konuşmasını yapan
Dalay, “Türkiye-Irak Kürdistan ilişkilerinin
bir sivil sahipliği sorunu var. İki yapı arasındaki meseleler önemli oranda resmi çevrelerle
sınırlanmış, güvenlik, ekonomi ve enerji başlıklarına mahkum edilmiş durumda. Bu konu
başlıkları şüphesiz önemli konular. İki yapı
arasındaki ilişkilerin oluşması ve sürdürülmesi için önemli bir rasyonalite oluşturuyor.
Fakat onu Türkiye veya Irak Kürdistanı’ndaki iktidar değişimlerine dirençli kılmıyor.
Türkiye’de AK Parti’nin, Irak Kürdistan’ında
da KDP’nin, iktidarda olmadığı bir denklemde bu ilişkilerin geleceğinin kocaman bir
muammaya dönüşeceği aşikar. Fakat eğer bu
ilişkiler resmi çevrelerden çıkarılıp topluma
mal edilebilirse, bu ilişkilerin hem Türkiye
hem de Irak Kürdistan’ında sivil sahipliğini
yapacak kitleler oluşursa, bu ilişkiler hem
daha sağlıklı bir zemine oturmuş olur, hem
de iktidar değişimlerine karşı dirençli olmuş
olur” diyerek toplantının bir yanıyla bu yönde
atılmış önemli bir adımı teşkil ettiğine dikkat
çekti.
Hükümet Erbil’e Çözüm’ü anlattı
w
KBY-Türkiye ilişkileri
ekonomi, güvenlik
ve enerji başlıklarına
sıkıştırılmış
‘Türkiye, Kürdler ve KBY’
w
Galip Dalay:
ÇÖZÜM
BasHaber
02 - 08 Şubat 2015
13
SÖYLEŞİ
w
12
bunların yeterli olmadığını ve Türkiye’nin
sorunu temelden çözmeye niyetli olmadığını belirterek, Kürd kimliğinin tanınması,
Türkiye’de Kürdistan topraklarına giren
bölgelerin özyönetiminin Kürdlere iade
edilmesi gibi statü ile tarif edebileceğimiz
istemlerde bulunuyor. Bunun yanında
Öcalan’ın özgürlüğü de onların temel
istemlerinden biri. Ama yine de taraflar
diyalogdan vazgeçmeyip çözümde ısrarlı
davranıyorlar. Kobanê olaylarında bile süreç çökmemişse, bu tarafların çözümde ne
kadar ısrarlı olduklarını gösteriyor” dedi.
Prof. Fazıl Hüsnü Erdem: Statü
talebi dayatılmadı
Hatem Ete’nin sözlerinin yanlış
anlaşıldığına vurgu yapan Prof. Fazıl
Hüsnü Erdem, “Statü talep edilmedi
değil, Çözüm Süreci’nin bir ön koşulu
olarak, statü yada özerklik talebi
dayatılmadı denildi, yoksa bu talebin
olmadığına dair bir değerlendirme
yapılmadı. Bu talep olabilir silahsızlanma sonrasında, demokratik
siyaset yoluyla bu talep elbette meşru
bir taleptir ve dile getirilebilir dedi
Hatem Ete. Bu talep yoktur” anlamında bir şey söylenmediğine dikkat
çekti.Kürdlerin statü talebi yoktur
değerlendirmesinin yanlış bir değerlendirme olduğunu söyleyen Erdem
sözlerine şöyle devam etti: “Kendisi
onu kastetmedi. Kürd siyasi hareketinden bağımsız bir kısım Kürdlerin
de bir statü talebi var. Çözüm sürecine başlayabilmek için, silahsızlanma
ön koşulu olarak dayatılmadı, yoksa
bu talep sözkonusu değildir anlamında söylenmedi. Çözüm süreci başlatılacak, silahsızlanma sağlanacak, demokratik siyasetin önü açılacak. Kürd
siyasi aktörleri demokratik müzakereler yoluyla bu taleplerini gündeme
getirecekler, savunacaklar. Demokratik siyaset ucu açık bir siyasettir.
Dolayısıyla ilerleyen süreçlerde nasıl
bir sonuç çıkar ortaya onu bilemeyiz.
Kabul edilir mi, edilmez mi, kısmen
mi kabul edilir, bilemiyoruz.”
HDP’li milletvekilleri ne diyor?
HDP Şırnak Milletvekili Faysal
Sarıyıldız: Kürdler statüsüz
çözümü kabul etmedi
“Kürdlerin dün statü konusundaki
iddiası neyse bugün de öyledir, bu
konuda bir değişiklik olmamıştır. Sayın
Öcalan’ın da isteğinin öyle olduğunu
düşünüyoruz. Sayın Öcalan kimi durumlarda süreç tıkanmasın diye barışçıl bir geleceğin hatırına Ortadoğu’nun
da içinde bulunduğu durumu gözeterek
daha esnek tutumlar sergiliyor, ne
kadar esnek olursa olsun Kürdlerin
statüsüzlüğünü kabul etmedi, etmeyecektir de.
Hükümet kanadı her gün yerli yersiz
birçok açıklama yapıyor. Onlara laf
Yayın Yönetmeni: Faysal Dağlı
Editörler: İsmail Yıldız, Yeter Polat
yetiştiremiyoruz. Söz konusu muhteremler, Kürdler adım atmalı diyor,
silahsızlanma olmalı diyor ama bu
süreç başlarken aslında eş zamanlı
olarak silahlar susacaktı. Hem devlet
hem PKK bu süreci karşılıklı adımlarla
güçlendirecekti. Hükümet üzerine düşen sorumluluğu almıyor ve her fırsatta
Kürdleri suçlayan ifadeler kullanıyor.
Kürdler statüsüz bir çözümü kabul
etmeyecektir.”
HDP Ağrı Mv. Halil Aksoy:
Kürdler Kobanê’de dünyaya
statülerini gösterdi
Sayın Öcalan’ın Newroz mesajında
bir takım ipuçularını görmek mümkün.
Haber Merkezi: Özcan Şahin, Çimen Gümüş,
Mustafa Kılıç, Berfîn Mijdar / Dimilkî: Roşan
Lezgîn / Diyarbakır: Mustafa Turan /Ankara:
Salih Batırhan
İmtiyaz Sahibi: Botan Tahsin
Hukuk Danışmanı: Av. Hamiyet Çelebi
İdare Müdürü: Esin Alp
Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç,
Hüseyin Ünal
Süreci izleyen gözlemciler ve yasal alt
yapı olmadığı için bu türden tartışmaları sürdürebiliyorlar. Sayın Öcalan
bu konuyla ilgili açıklamalar yaptı ve
Oslo Süreci’nde bu konuda yanlışlık
yaptık, bu yanlışlık için halkımdan
özür diliyorum dedi. Eğer gözlemci bir
heyet olsaydı, her iki tarafında söyledikleri daha net belli olurdu. Kimse
bir şeyleri inkar etmeye çalışmazdı.
Hükümet de üçüncü bir göz olmamasına güvenip aklına geleni söyleyebiliyor.
Ortadoğu’da her şey çok hızlı bir şekilde değişti ve Kobanê ile birlikte dünyanın Kürdlere bakışı da önemli derecede
değişti. Kürdler artık Ortadoğu’da ana
aktörlerden biri haline gelmiştir.
Tel: +90 212 243 27 60
Fax: +90 212 243 27 79
E-mail: [email protected]
www.basnews.com
Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST Baskı:
İhlas Matbaası-Yenibosna/İST
BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir.
13
Erbil toplantısı
MESUT YEĞEN
The Middle East Research Institute ve Al-Sharq Forum’un 26 Ocak’ta
Erbil’de gerçekleştirdiği, benim de
konuşmacıları arasında olduğum “Türkiye, Kürdler ve Kürdistan Bölgesel
Yönetimi” konferansı iki ana mevzuda
bilgi ve görgümü arttırdı. Konferans,
hem hükümetin çözüm sürecine bakışını hem de Güney Kürdistan’ın Türkiye
algısını anlamayı kolaylaştıran konuşmalara, tartışmalara ev sahipliği yaptı.
Başbakanın başdanışmanlarından Hatem Ete’nin konuşması hükümetin çözüm sürecine bakışını anlamak için kuvvetlice
bir ilham verdi. Hatem Ete, ilk olarak çözüm sürecinde özerklik
mevzuunun masada olmadığını ve hatta Öcalan çözüm sürecinin
şartlarından biri olarak özerklik talebini dayatmadığı için sürecin bu son safhasının başlamış olduğunu söyledi. İkinci olarak
da, son zamanlarda çok konuşulan izleme heyetinin izleyeceği
tek şeyin silahsızlanma ve çekilme olabileceğini, süreçte bundan
başka izlenecek bir şey olmadığını belirtti. Ete’nin bir kısmını
benim seslendirdiğim itiraz ve sorulara verdiği yanıtlar çoktandır aşikar olan bir durumu teyit etti: Hükümet ve Kürd siyaseti
çözüm sürecinden epey başka şeyler anlıyorlar.
Hükümete göre çözüm sürecinin esasını silahsızlanma oluşturuyor ve meselenin bunun haricinde kalan hak, hukuk işleri,
anadilde eğitim ve özyönetim gibi meseleler PKK’yle müzakerelerin değil ulusal siyasetin konusu; olup olmayacağı da siyasi dinamiklere bağlı. Buna mukabil Kandil’in söyledikleri, Öcalan’ın
müzakere taslak metni ve çözüm işinin, haddizatında çekilme
işinin dahi tamamlanamamış oluşu da ortada.
Müzakere masasında özerlik talebi olmasına rağmen hükümet “özerklik talebi yok”, masada özerklik talebi olmamasına
rağmen PKK “(demokratik) özerklik müzakerelerin konusu”
diyemeyeceğine, diğer bir deyişle, birileri yalan söylüyor olamayacağına göre, bu tuhaf durumun bir açıklaması olmalı. Benim
açıklamam şöyle: Hükümet, Öcalan’la yapılan görüşmeler sonunda Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı karşılığında silahsızlanma esasına dayanan bir çözüm süreci perspektifi oluşturdu
ve 2013 Newroz’unda duyurulan pozisyonun akabinde çekilmeyi başlatmasını, PKK’nin de bu perspektifi paylaştığı şeklinde
kabul etti. Buna mukabil, PKK, 2013 Newroz’unda ilan edilen
perspektifte Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı karşılığında silahsızlanmadan fazla bir şey bulduğu için sürece dahil oldu.
Geride kalan zaman zarfında temel taahhütlerin dahi yerine getirilmemesi ve silahsızlanma bir yana çekilmenin bile gerçekleşmeyişi Hükümet nazarında PKK’nin başta paylaştığı perspektifi
terk ettiğine, PKK nazarında ise hükümetin çözüme niyetinin
olmadığına işaret etti.
Çözüm sürecinin esasları üzerine bu uzlaşmazlık uzun zamandır anlaşılmış olmakla birlikte ne PKK ne de hükümet süreci bitirip çatışma durumuna dönmek riskini almak istemişe
benziyor. Bu da galiba şu anlama geliyor: Hükümet ve PKK,
‘uzlaşamadık, çatışıyoruz’ demek yerine yeni bir çözüm süreci
perspektifi oluşturmanın imkanlarını yokluyorlar. İşaretler, bu
imkanın henüz oluşmadığını ancak süreci devam ettirmenin yolunun bulunduğunu gösteriyor. Anladığım kadarıyla, muhtemelen seçimlerden önce, belki önümüzdeki birkaç hafta çerisinde,
‘PKK’nin Türkiye dışına çekilmesini ve Türkiye’ye karşı silah
kullanmama niyetinin beyanını’ esas alan bir süreci devam ettirme yolu duyurulacak. Bu, seçimlerden sonra, Hükümete ve
PKK’ye silahsızlanma + Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik
Şartı’nın ötesine giden bir yeni çerçevede anlaşıp anlaşamayacaklarını görme fırsatı vermiş olacak.
Konferans, Güney Kürdistan’ın Türkiye algısı hakkında
da aydınlatıcı oldu. Türkiye belli ki Güneyliler için çok büyük,
çok önemli bir ülke. Lakin, çok belirgin bir hayal kırıklığı da var
Türkiye’ye karşı. Türkiye’nin IŞİD karşısında, IŞİD’in Güney
Kürdistan’a dayanması karşısında aldığı tutum siyasi elit tarafından üslubunca, ancak başkalarınca çok sert biçimde eleştirildi
konferans boyunca.
Konferanstaki konuşmalardan, sohbetlerden çıkan bir
başka nokta da şu oldu: Güney Kürdistan bağımsızlık fikrinin
cazibesine çok kuvvetle kapılmış durumda. Zaman ve zemin kollanıyor.
BasHaber SÖYLEŞİ
02 - 08 Şubat14
2015
KADIN
Ucuz işgücünden paralı evliliğe
Taciz, tecavüz, cinsel istismar, aile içi şiddete maruz
kalan mülteci kadınların evlendirilme ve fuhuşa sürüklenmedeki en büyük sebeplerinden biri de cinsiyetçi ayrım ve ucuz işgücü politikası. Mülteci akınıyla
birlikte çadır kentlerde yaşamayan mültecilere “ucuz
iş gücü” gözüyle bakılırken bu durum kadınların işini
daha da zorlaştırıyor. Göç ettikleri kentlerde çalışma
alanları dar olan kadınlar özellikle iş verenlerin yasal
boşluktan yararlanmaları, ucuz iş gücü politikası
uygulamaları ve uzun süre çalıştırılmalarından dolayı
kadınlar ya fuhuşu ya da para karşılığı evlenmeyi
seçmek zorunda kalıyor. Ucuz
iş gücünü dahi bulamayan
bazı mülteci kadınlar ise
iş imkanı yaratmaya çalışıyor. Bu kadınlardan biri
olan Suriyeli 20 yaşındaki
Fatma İsbahil, Antep’te 10
aylık bebeğiyle birlikte çöp
topla-
Kaos GL Avukatı Kara:
Ayrımcılık kurumsallaşıyor
yarak geçimini sağlamaya çalışıyor. Bebeğini el arabasına koyarak çöp toplayan İsbahil, eşini bombardıman
sırasında kaybettiği için çalışmak zorunda kalan kadınlardan biri. Soğuğa rağmen bebeğiyle birlikte gün
boyu çöp toplayan İsbahil, çöp toplamaya çıkmadığı
günlerde aç kaldığını ifade ediyor.
.o
rg
GBTİ’ler toplumsal baskı ve ayrımcılık nedeniyle
kendilerini ifade edebilecekleri yeterince alan
bulmadıkları gibi kamusal alanda da ayrımcılığa
maruz kalmaya devam ediyor. Devletin ve toplumun
eril ve tekçi hakim yaklaşımı nedeniyle deyim yerindeyse yer altında yaşamak durumunda olan LGBTİ’ler,
bu nedenlerle cinsel kimliklerini gizleyerek ve geçimlerini sağlayabilmek için her türlü zor şarta razı olmak
durumunda kalıyor.
Geçtiğimiz hafta Birlemiş Milletler (BM) İnsan
Hakları Konseyi’nde gerçekleşen Evrensel Periyodik
İnceleme (EPİ) oturumunda Türkiye dahil BM’ye üye
ülkeler İnsan Hakları bağlamında
birbirlerine sorular yöneltip cevap
verdi. Bu oturumda 122 ülke ile en
çok soru sorulan ülkenin Türkiye
olması dikkat çekti. Sorulan soruların temel başlığı insan hakları
olduğu için öncelikle LGBTİ bireylerin yaşadığı hak ihlallerine dair
sorular gündeme geldi.
Nitekim Türkiye’de hakları en
çok ihlal edilen kesimlerden biri
ne yazık ki LGBTİ’ler. Çalışma
hayatında karşılaştıkları ayrımcılıklar, haklarına dair herhangi
bir kanunun olmaması ve hedef
gösterilen söylemlerin yaygınlığı
bu konu hakkında sorular sorulmasının nedenleri arasında yer
alıyor. Oturuma katılıp sorulan sorulara cevap veren
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, LGBTİ’lerin maruz
kaldığı ayrımcılıklara dair bir soruya, “Mevzuatımızda
LGBTİ’lere yönelik ayrımcı bir hüküm bulunmamaktadır” diye cevap vererek, özel bir düzenleme olmamasının LGBTİ’lerin haklarının olmadığı anlamına gelmediğini ileri sürdü.
Bir süre önce CHP İstanbul Milletvekili Mahmut
Tanal’ın LGBTİ’lerin istihdam politikalarında yer alıp
almadığına dair soru önergesine verilen cevap ise, söz
konusu ayrımcılık ve yok saymanın giderek kurumsal
bir devlet işleyişi olarak tescillendiğini ortaya koydu. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Bakanı Faruk Çelik’in verdiği cevapta, LGBTİ’leri istihdamda
“dezavantajlı gruplar” arasında saymadıklarını ancak
işgücüne katılımı destekleme politikaları kapsamında
LGBTİ’lere yer vermediklerini belirtti.
Türkiye, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli
ayrımcılıklar konusunda kabul ettiği tavsiyeleri uygulamaya koymadığı konusunda uluslararası arenada
yoğun şekilde eleştiriliyor. Türkiye’nin Kasım 2011’de
onayladığı İstanbul Sözleşmesi’nin “Temel Haklar,
Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı” başlıklı 4. maddesi ile
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapılamayacağını kabul etmiş bulunuyor. Kasım 2011’de iç
hukukun bir parçası olan ancak yürürlüğe girmesi 1
Ağustos 2014’ü bulan İstanbul Sözleşmesi’nin ayrımcılık hükmü cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadelerini içerse de hükümetin iç hukukunu bu anlaşmayla
uyumlu hale getirerek uluslararası yükümlülüklerini
sağlaması gerekiyor.
LGBTİ’iler çalışma hayatına katılırken genellikle
ur
d
ak
iv
‘Kefil usülü’ evlilik
Savaş psikolojisinin etkisinden kurtulamayan mülteci kadınlar yaşamak için evlenmeyi seçerken Kilis gibi
sınırın sıfır noktasında bulunan kentlerde bu tür evlilikler çok daha yoğun bir şekilde yaşanıyor. Kilis’te yerel gazetecilerden alınan bilgiye göre, Suriyeli kadınların kefil usülü evlendirildikleri belirtiliyor. Çoğunluğu
çocuk yaşta evlendirilen mülteci kadınların evlilikleri
de sınır kentlerinde ticarete dökülmüş durumda. Kilis
gibi kentlerde mülteci kadınlarla evlenmek isteyenler
tercümanlar ya da kentten Suriyelilere kefil olacak
şahıslar aracılığıyla kadınların ailelerine ulaşıyor. Kefil
ya da kadınların evlendirilmelerini ticaret dökenler evlenmek isteyenlerden 400-500 TL arasında para alırken, aileler de kızlarını evlendirdikleri erkeklerden 4-5
bin civarında başlık parası alıyor. Dil ve kültür sorunu
yaşayan çoğu mülteci kadının da evlilikleri bu yolla
eve hapsedilmeye dönüşüyor. Ceylanpınar’a yerleşen
sığınmacılardan Naran A.’nın durumu da yaşananları
gözler önüne seriyor. Osmaniye’den Ceylanpınar’a gelen ve kendisinden 20 yaş büyük bir adamla evlendirilen Naran A. Dil ve kültür sorunu yaşadığı için evliliği
de soruna dönüştü. Evlendirildiği adamla aynı dili
konuşmadığı gerekçesiyle ayrılmak isteyen ancak ailesi
aldığı parayı geri ödemek istemediği için Naran A.
bu nedenle evliliğini sürdürmek zorunda kaldı. Çoğu
mülteci kadın da kuma olmayı kabul etmek zorunda
kaldığı için imam nikahıyla evlenmek zorunda
kalıyor. Kilis’te de
bu yolla gerçekleştirilen evliliker son
2 yılda 234’e
çıktı.
Laser Mario
L
4 bin kadın evlendirildi
Özellikle Suriye’den Türkiye’ye doğru gerçekleşen göç dalgasının ardından mültecilerin barındığı
kentlerde kadınlar kendilerini güvenceye alabilmek,
barınma gibi sorunlar yaşamamak adına ikinci evliliğe
razı oluyor. Antep, Urfa, Adana, Hatay, Maraş ve Kilis
gibi kentlerde kadınlar yüklü miktarda başlık parasıyla
evlendiriliyor. Çoğunluğu ikinci eş olarak evlenmeyi kabul ederken, yapılan araitırmalarda son 4 yıl
içerisinde yaklaşık 4 bin kadının bu yolla evlendiği
öğrenildi.
rs
O
rtadoğu’da süren savaşların en büyük mağdurları şüphesiz kadınlar oldu. Son yıllarda
bölgede yaşanan iç savaşlar ve saldırılarda
aileleriyle birlikte göçe maruz kalan, gittikleri ülkelerde, sokaklarda, çadırkentlerde, barakalarda yeni bir
yaşam kurmaya çalışan, fuhuşa sürüklenen, kaçırılan,
istismara uğrayan, kuma olarak evlendirilen kadınlar
savaşın ağır yüküyle savruluyor.
Ortadoğu’da son yıllarda dalga dalga yükselen Arap
Baharı’ndan etkilenen Suriye’de iç savaşın çıkması ve
Kürdistan’a IŞİD’in saldırıları sonrasında on binlerce
insan göçe maruz kaldı. Lübnan ve Ürdün’den sonra
en fazla mülteci akınının yaşanadığı Türkiye’de özellikle mülteci kadınlar savaşı iki türlü yaşamaya devam
ediyor. Korku, zulüm, tecavüz ve ölümden kaçan kadınlar bu kez de Türkiye’de yeniden yaşama tutunmaya çalışıyor. Buna göre Suriye’de 4 yıldır devam eden
iç savaştan dolayı yaklaşık 2 milyon, Kürdistan’da ise
IŞİD’in Şengal ve Kobanê’ye saldırıları sonrasında on
binlerce insan Türkiye’ye ve Kuzey Kürdistan’a göç
etti. Özellikle IŞİD saldırıları sırasında savaş ganimeti
olarak görülen kadınlar bu kez göç ettikleri Türkiye’de
yeniden yaşama tutunmanın yollarını arıyor. Suriye’deki göç dalgasıyla birlikte Suriyeli kadınlar bir
yandan fuhuş bataklığına sürüklenirken diğer yandan
da ‘Kuma’ olarak para karşılığı evililiğe zorlanıyorlar. Kobanê’den ve Şengal’den göç eden kandınlar
ise IŞİD’in özellikle Ezdi kadınları kaçırdığı köle
pazarlarında satmanın travmasını yaşıyor. Aileleriyle
birlikte çadırkentlerde barınan kadınlar dışarıda kalan
kadınlara oranla biraz daha iyi durumdayken özellikle yer bulamayan kendi imkanlarıyla barınan kadın
mülteciler, savaş psikolojisinin yanında bir de açlık ve
sefaletle mücadele ediyor.
.a
Memleketten tabi bu kadar
uzak olunca neler olup bittiğine de
takip edemiyormuş insan hakkaten.
Bizi boğan şeyin bizzat o sokaklarda aldığımız ağır hava olduğunu anladım. Buranın sokaklarında kimse
bizim tüm dünya sandığımız o coğrafyanın farkında bile değil.
Ama biz ne kadar dolaşırsak
dolaşalım hayatı hepimize karanlık kılan o ülkeye döneceğiz, o ağır havada nefes alacağız
tekrar.
Hamaseti iktidardan öğrendiğinden en ufak bir şüphemin olmadığı muhalefetimiz, benim asıl dert alanım
olan sol, geçen hafta kimin ne niyetle çıkardığı bilinmez
kendini aradığı bir canlı yayına çıktı büyük abileri temsiliyle. Kimin kendine ne ad takacağına ben karar veremem
elbette ama görünen köy de kılavuz istemez. Bu ülkede
doğmuş, büyümüş, eğitim almış, diline çevrilmiş kitapları
okumaya çalışıp kendine solda yer arayan tüm gençler için
en çok kendi gençliğim için ne kadar yazıklandım anlatamam. Evet, bize solu bu adamlar tarif ettiler ve bunu da
yutturdular, ona göre bizi bir kalıba sokup solcu olduğumuza da uzun zaman inandırdılar. Çıkar kavgasının orta
yerinde, yediğimiz tüm sopalarla da kendilerine benzeyen
iktidara muhalif olduğumuzu sandırdılar. Karşımıza aldığımız sistemden çok, her daim hükümetler olduğu sürece işimiz çok kolaydı, meclisteki herhangi bir muhalefet
partisinden dilde keskin belki ama özünde farklı hiç birşey
demeden ve yapmadan yıllarca kendi solumuzla mutlu
mesut yaşadık.
Cumhuriyeti kuran kadroları bir yere göre ilerici bulup yapıştık yakasına, Ermenilere, Kürdlere hatta Alevilere ne yaptığını sormadık bile. Laik ve solcuyduk.
Sonra cumhuriyeti kuran muhafazakar kadroların,
saçı başı açtırıp harfleri değiştirmesinin ilerici yanına hayran olup kalabalıkça bir insan topluluğuna kulak kapatarak seksen yıl yürüdük kendi kendimizle, o yığına halk
demeye bile tenezzül buyurmadan. Bunlara söz söylemeyi
başarıp mecliste hükümet kuran her partiye sadece gerici
ve sağcı diyerek yolumuzda bildiğimiz türkülerle yürüdük.
Ne bir kişi daha katabildik yanımıza ne de halk olabildik.
Üreten olamadık, çalışanı, üreteni sağa kaptırdık.
Çekilen acılar yaşanan işkenceler, zindanlar ve ölümler için yeter de artarken iktidara, acı türkülerimiz ve
cenazelerimizin sadece kendimiz olduğunu yaşadığımız
zamanlarımız oldu, sol artık acı ve ölüm demek oldu, gülmekten eğlenceden uzak bir sol yarattık başımıza. Bizden
daha hızla modernleşen halka da çarptık bu arada tabi.
Gençliğimin başladığı yıllarda uzak bir coğrafyada
fındık fıstık yer gibi öldürülen sesi, taa bize kadar ulaşan
bir halkı tekrar hayretle izlemeye başladık. Dilimizi konuşmayan, konuşmadığı için öldürülen, modernleşemeyen,
Atatürk’ten de ürken bir halk asit kuyularındaki kemiklerinden bir hayat örmeye başlamış, orada bizden daha cesurca ölüp, aymazca çoğalan bir halkı tekrar gördük.
Bize inat ve bizden izin almadan direndiler ve bize
rağmen çoğalarak büyümekle kalmayıp, Ortadoğu denen
cehennemin orta yerinde bir başka katiller ordusunu kadın erkek demeden silip süpürdüler bir avuç toprak parçalarından.
Ve yine ne yaptık, kendi kahraman askerimizi kırk yıldır uzaktan izleyen biz; Devlete ve devleti kuran kadrolara
hala biat eden, çoğu aslında o olan zihnimizle ve utanmadan hala solcu olduğumuzu söyleyerek ve kendimiz dahil
herkesi kandırdığımızdan emin, kıskanç ve milliyetçilikten
başka birşey olamamış halimizle, Lenin bizi rezil etmeyecek olsa, başkaldırmanın ve ölmenin ne olduğunu tüm
dünyaya anlatan bu insanlara, Kürdlere burun kıvırarak,
bu coğrafyada onlardan bahsetmeden, ölümlerini lanetlemeden insan yolu alınabilirmiş gibi, sol, Türk, Kürd ayrımı
yaparak bu ülkede solcu olduğunu sanarak, ezik ve suçlu
ruhlarımızı yine kelimelerle süs süs edip, tv’lerde arzı endam ettik.
Solum benim hep acıyan tarafım, sana bana rağmen
akan bir nehir var bu ülkede ne güzel ki.
Berfîn Mijdar
w
SENNUR BAYBUĞA
LGBTİ
BasHaber
02 - 08 Şubat 2015
15
SÖYLEŞİ
Savaşın savurduğu kadınlar
w
Sol yanım
w
14
ayrımcı uygulamalardan koktukları için cinsel kimliklerini gizleme ihtiyacı duyuyor. Yakın zamanda
İzmir’de uzun süre cinsel kimliğini saklamak zorunda
kalan birinin, bunun ortaya çıkması ile birlikte görevinden alınmasını da buna örnek verilecek olaylardan
sadece biri. LGBTİ’lerin çalışma hayatına katılımı
ile ilgili BasHaber’e değerlendirmede bulunan Kaos
GL Derneği avukatı Hayriye Kara, ayrımcılığa ilişkin
devletin ayrımcılık yapmama yükümlülüğünün yanı
sıra ayrımcılığa karşı koruma ve ayrımcılığı önleme
yükümlülüğünün de olduğunu hatırlatarak, “Şu an için
Türkiye’deki son duruma baktığımızda LGBTİ’lere yönelik ayrımcılık kurumsallaştırılıyor ve devlet yükümlülüklerini yerine getirmiyor” dedi.
Mevzuat ve kanunlarda cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği temelli
ayrımcılığa karşı yasal güvencenin
olmaması, devlet kurumlarında
buna yönelik kararların takdir
yetkisi ile sınırlı olmasına neden
oluyor. Kanunlarda askeri mevzuat ve ceza infaz mevzuatı dışında
cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
temelli ayrımcılığı kurumsallaştırırken bunun dışındaki alanlarda
ise kanunlarda yer alan “genel
ahlak, meslek onuru” gibi muğlak kavramlar LGBTİ’ler aleyhine
yorumlanabiliyor. Mevzuatta cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliğine karşı
ayrımcılığın açıkça yasaklanmasının meşruiyet açısından önemli
olduğuna dikkat çeken Kara, “Bu devletin açıkça
‘LGBTİ’lerin varlığını kabul ediyorum ve haklarını
koruyorum’ demesi anlamına gelir” dedi.
İş kanununda yer alan eşit davranma ilkesi, yapılan
son değişikliklerle iş sözleşmesi yapılırken cinsiyeti
nedeniyle ayrımcılık yapılamayacağı eklenmişti. Ancak
Kara bunun yeterli olmadığını ve iş sözleşmesi yapılırken cinsiyet kimliği ayrımcılığı yapıldığını söyledi.
Kara, “Mevcut haliyle 5. madde iş sözleşmesi yapıldıktan sonra LGBTİ’ler lehine yorumlanırsa koruma
sağlamaktadır. Ancak iş sözleşmesi yapılırken cinsel
yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığa karşı
herhangi bir koruma mevcut değildir. Çoğunlukla işten
çıkarılma gerekçeleri doğrudan eşcinsellik yerine başka
nedenler olarak da gösterilebiliyor. Ve bu durumda kişi
yargı sürecini başlattığında ayrımcılık iddiasını ispatlaması gerekiyor ama ne yazık ki ayrımcılığın ispatlanması çok zor bir durumdur. Bu nedenle ayrımcılıkla
mücadele için özel bir düzenlemenin yapılması ve ispat
yükünün ters çevrilmesi gerekir” dedi.
LGBTİ’lerin çalışma hayatında yer alamaması
beraberinde barınma ve temel ihtiyaçlarını karşılama
konusunda da birçok şeyden mahrum kalmalarına
neden oluyor. Özellikle transların toplumsal dışlanmışlık nedeniyle çoğunlukla seks işçiliğine yöneldiği ve
geçimlerini bu şekilde sağladıkları biliniyor. Geçtiğimiz
günlerde Eylül Cansın isimli trans bireyin, “Yapamadım, çünkü insanlar bana izin vermedi. Çalışamadım,
bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım” diyerek
Boğaz Köprüsü’nden atlayarak intihar etmesi bu konunun tekrar gündeme gelmesine ve tartışılmasına neden
olmuştu.
15
Hatem’in idrak sorunu
HAKAN TAHMAZ
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun
danışmanlarından Hatem Ete’nin,
Hewler’deki Çözüm Süreci’ne ilişkin
yaptığı açıklaması oldukça dikkat çekici.
Hatem Ete’nin sözleri, Hükümet’in
Çözüm Süreci’ne yaklaşımını ortaya
koyar nitelikte. Ete, Başbakan Danışmanlığı yanı sıra Hükümet’in sekiz kişilik Çözüm Komisyonu’nda da görevli.
Daha önce de SETA yöneticisi olarak Hükümet ile birlikte
çalışıyordu. Bu özellikleri, Hatem Ete’in sözlerini daha da
önemli kılıyor.
Gazetelerde yer alan haberlere göre; “Çözüm süreci, bir
nevi Öcalan’ın PKK’yı silahsızlandırabileceği vaadiyle başlamış bir süreçtir” diyen Ete, “PKK’nın silah bırakmaya hazır
olduğunu ifade etmesi ve bu silah bırakışını da özerk bir statü
talebine bağlamamış olması bir dönüm noktasıdır” biçiminde
konuşmuş.
Hatem Ete konuşmasında; “O nedenle bu tecrübeden
de alınan derslerle, çözüm süreci bir özerklik talebiyle başlamadı. Çözüm süreci, PKK’nın demokratik bir cumhuriyete,
Türkiye’nin demokratikleşme alanında atacağı adımlarla bu
sorunun çözülebileceğine angaje olması ile başladı” diyerek
Oslo sürecinin, PKK’nın “özerklik ısrarı” ve silah bırakmaya
yanaşmaması nedeniyle bozulduğuna vurgu yapmış.
Bu sözler, Çözüm Süreci’nin ruhunu ve mantalitesini
kavramadan ilerleyebilmesinin zorluklarını ortaya koymakta.
Ete’nin buna benzer değerlendirmeleri daha önce de
olmuştu. Bunlardan biri, 14 Aralık 2014 tarihinde, Star
Gazetesi’nde Fadime Özkan’ın yaptığı söyleşi. Söyleşide Ete;
“Silahlı bir örgütün lideri olarak Öcalan ile örgütün silah bırakma koşulları, nasıl bir yol haritası, hangi mekanizmaların
yardımıyla, hangi zamanlamayla silahların bırakılacağı konuşuluyor. Türkiye’nin siyasi, idari, sosyal yapısını ilgilendiren
başlıklar, devletin Öcalan’la yaptığı görüşmelerin konusu
değil. Örgüt silah bırakır, siyasi mücadele yolunu benimser,
bu konular hakkında demokratik bir siyasal mücadele yürütülür.” ve “Türkiye’deki siyasal sistemin silah kullanmaya
gerek bırakmayacak bir demokratikleşme evresine vardığını”
iddia ediyor.
Bu sözler, Çözüm Süreci’ne yaklaşım konusunda, taraflar arasındaki uçurumu ortaya koyuyor. Ete sürecin, Türkiye
demokratikleştiği ve silahlı mücadeleye gerek kalmadığı için
geliştirildiğini iddia ediyor.
Kürd siyasal hareketi ise, geliştirdiği mücadelenin toplumsallaşmasının, bölgesel gelişmelerin, güç ilişkilerinin ve
Ortadoğu’da Kürdlerin yakaladığı büyük fırsatın bir sonucu
olarak, Çözüm Süreci’nin geliştiğini iddia ediyor. Kürd tarafının her hangi bir sözcüsünün, bugüne kadar Ete’yi doğrulayan açıklamasına biz rastlamadık.
Bu türden değerlendirme yapmasının birkaç nedeni var. Bunların başında hiç kuşkusuz, AK Parti’nin, Kürd
Sorunu’nun da, İslam kardeşliği temelinde bir yaklaşımla,
“demokratik ve devrimsel açılımlar yaptığını” ve çözülmesi
gereken PKK şiddetinin sonlandırılması konusunun kaldığını
düşünmeleri geliyor. Yani AK Parti, Kürd Sorunu’nun özünün, eşit yurttaşlık hakları ve egemenlik hakkının paylaşımı
olduğunu idrak edilebilmiş değil.
Bu kapsamda Çözüm Süreci, esas olarak güvenlik sorunu olarak ele alıyor. Süreçteki tıkanıklığının kaynağını, doğal
olarak bu köklü bakış farklılığı oluşturuyor.
Demokratik Cumhuriyet talebinin ve Demokratik
Özerklik Projesi’nin, Kürdlerle sınırlı bir statüko talebi olmadığını, bütün ülkenin demokratikleşmesi ve rejimin yeniden
inşasını kapsadığını anlamama hali, bu türde hayali yaklaşımlarla zaman kaybetmeye neden oluyor.
Kürd siyasal hareketi, sürekli sürecin sonuçlandırılması
için bütün ülke için radikal demokratikleşmenin zorunluluğuna vurgu yapıyor.
Bu açıklamada olduğu gibi muhatabını anlamamak ve
bölgesel gelişmelerin doğrultusunu ve dinamiklerini görememek, sürecin ilerlemesini zora sokuyor. Bu türden açıklama
ve yaklaşımlar, Çözüm Süreci’nde aktörler arasındaki derin
görüş farklılığının giderilmesi gereğinden fazla enerji kaybına
16
MÜZİK
BasHaber SÖYLEŞİ
02 - 08 Şubat16
2015
Taylan Özgür Ölmez:
Dengbejler duygusal kapı
.o
ur
d
ak
derecesinde okuyan biri için hangisi olduğu önemli değildir. Bir seçim
gerekiyorsa elbette ben kendim için sazı
tercih ederim. Ama elbette ilerde gitar
da bende başka bir yer bulabilir kesin
konuşmak istemem.
iv
w
.a
rs
Genellikle ilk albüm ilk göz
ağrısı olarak görülür ama siz
ilk albümünüz için neden böyle
diyorsunuz?
İlk albümüm olan “Nihayet” benim
için popülist bir albüm. İnsan giderek
kendini daha iyi tanıyor o zamanlar
müziğimde başka bir yön vardı. Popüler
olandan etkilenmiştim. Daha sonraları
kendime bazı sorular sorduğum zaman
anladım ki kendimi bu albümde çok iyi
göremiyorum. Giderek bunu sorgulamaya başladım. Dengbejleri dinledim, yaşlı
sesleri dinledim ve çok etkilendim. O
seslerin güçlülüğü ve zor sesleri kolayca çıkarmaları beni büyüledi ve bana
duygusal, zihinsel bir kapı açtı. Onların
büyüsüyle bende hem sesim hem de
müzik tarzım için bir arayışa girdim. Bu
albümde ise daha profesyonel insanlarla
çalışma imkanı buldum ve daha profesyonel bir müziğe başladım.
w
Daha önceki bir röportajınızda
müziğe ilginizin ailenizden başladığın söylemişsiniz. Ailenizin
etkisi nasıl oldu?
Benim dedem çiftçilikle uğraşıyordu ama aynı zamanda kendi sazını ve
kavalını kendi yapardı. Ellerinde ayı
postundan bulaşan bir mikrop nedeniyle
hastalık vardı. Gençliğinde elleri sağlamken dedem bağlama çalar ve köyleri
gezer aşık türküleri çalarmış. Daha
sonraları kaval çalmaya devam etmiş.
Ailenin büyük çoğunluğu profesyonel
olmamakla birlikte müzikle uğraşmıştır.
Babam da kasaplık yapardı. O da bu
işi bırakıp bir türkü bar açtı. Babamın
edebi yanı kuvvetliydi ondan da biraz etkilenmiş olabilirim. Ben de henüz genç
yaşta okula pek hevesli değildim hatta
at yarışlarını izlemek için Veli Efendi’ye
giderdim. Sahte karnelerle eve gelirdim.
Daha sonra babamın işlettiği türkü barda çalışmaya başladım boş zamanlarımda şarkılar söylerdim kendi kendime,
bağlamayı da çok sevdiğim için öğrenmeye heveslendim.
Kendi kendime
türkü evinde
söylerken fark
ettim ki çevredeki insanlar
sadece beni
dinlemek
için yanıma
geliyorlar.
Bu bana
bir özgüven
ka-
zandırdı ve müziğe yönelmem gerektiğini anladım. Çalmaya ilk türkü evinde
başladım şimdi iki albümüm var. İlk
albümüm istediğim gibi gitmedi ama
ikinci albümüm olan “Dem” için içim
rahat diyebilirim.
w
Özcan Şahin
rg
Ailesinin müziğe olan ilgisinden
etkilenerek lise yıllarında okulu
bırakıp müziğe yönelen Taylan
Özgür Ölmez, ilk albümü ‘Nihayet’
ile profesyonel müzik hayatına
başlamış. İlk albümü için “popülist
bir albüm” diyerek öz eleştiri yapan
sanatçı ikinci albümü olan ‘Dem’ ile
profesyonelliğe ve kendi özüne daha
çok yakınlaştığını söylüyor. “Daha
sonraları kendime bazı sorular sorduğum zaman anladım ki kendimi
bu albümde çok iyi göremiyorum.
Giderek bunu sorgulamaya başladım. Dengbejleri dinledim, yaşlı
sesleri dinledim ve çok etkilendim”
diyen sanatçı Dem albümü ve müziği hakkındaki sorularımızı yanıtladı.
Türküleri ve eski şarkıları
seslendiriyorsunuz ve bunu
yaparken elektronik seslerden
ve modern enstrümanlardan
faydalanıyorsunuz. Türkü
üzerine çalışan biri olarak sizin
için saz mı yoksa gitar mı daha
öncelikli?
Benim ana enstrümanım saz ve bağlamadır. Fakat özellikleri bakımından ikisi
de insanın kendisiyle alakalıdır. Virtüöz
Dersimli bir Alevisiniz. Ve
müziğinizde hem Kürdçe hem
Kurmancikî ham de Türkçe söylüyorsunuz bu çeşitlilik nerden
geliyor?
Benim çevremde Seyfi Doğanay,
Enver Çelik, Ahmet Kaya dinleniyordu. Gençlik zamanlarında ise Hüseyin
Turan, Kubat gibi isimler dinleniyordu.
Dünya müziğinde ise Afrika, Hint ve
İran müziği dinliyordum. Burada biraz
kendi rengini yakalayabilme çabası
vardı. Elbette müzikte bir şeyi çok fazla
odak noktası yaptığında taklit olmaya
doğru gidebiliyor.
Bu sizin renginiz mi. Özgür Taylan Ölmez kendi rengini yakalayabildi mi?
Eskiye göre öyle diyebiliriz. Çünkü
artık daha az eleştiri alıyorum. Eskiden
bir şarkı seslendirdiğimde insanlar bir
başkasına benzetirdi. Ama artık kimse
birine benzetmiyor veya benzetmeye
çalışmıyor. Elbette bunun daha ötesi
de vardır. Bugün çağın ozanları var.
Sezen aksu gibi insanlar. Bu renk bulma
olayını ikiye ayırabiliriz. Bunlardan biri
başkalarının ürettiklerini kendi özgünlüğünle söylemektir. Bir diğeri ise senin
ürettiğini başkalarının söylemesidir.
İkincisi rengini bulma açısından bence
tepe noktadır.
Müzik piyasasına yeni adım
atmış sanatçılar genellikle ilk albümlerini ve müziklerinin sevilip
övülmesini isterler. Ölmez ise bizi
biraz şaşırtarak ilk albümünü
“Popülist” olarak niteleyip kendi
müzik rengini ve sesini henüz yeni
tanıdığını söylüyor. Müzik camiasında böyle cesaretli cümleler
kolay duyulmaz. Medyanın popüler olanı güzel olarak dayatması
karşısında popüler olanı reddedip
kendi rengini ve sesini arayan
sanatçılar pek az. Ölmez, ikinci
albümü ‘Dem’î bu özeleştiriden
başlayarak hazırladığını söylüyor.
Müzik ile yaşamınızı idame ediyorsunuz. Geçimizi bununla sağlayıp yaşam alanınızı buna göre
düzenliyorsunuz. Bu yüzden her
albüm yaşamınızın bir parçasıdır diyebilir miyiz? Öyleyse Dem
bunun neresinde duruyor?
Dediğiniz doğru bu açıdan Dem bu işe
devam etmek ve daha iyi müzik yapmak
için benim ilk önemli basamağım. Uzun
zaman çalıştım bunun üzerinde halklı
eleştiriler de aldım ve zaten olması gerekir. Bu işe tutunmak ve sanata tutunmak için bir bilet gibi Dem.
Dersimli ve Alevi olmanız nedeniyle Alevi müziği yapmayı
düşündünüz mü?
Samimi olmak gerekirse çok okumuş veya çok gezmiş bir insan değilim
ama duygusal zeka denen bir şey var.
Ben onunla yolumu bulmaya çalışıyorum. Aleviyim, Alevilik nedir gibi
sorular vardı aklımda . Mesela neneme
Kürd müyüz diye sorduğumda hayır
biz Aleviyiz diyordu. Keklik soyuna
varana kadar bir katliam oldu dersimde. Bu yüzden ben Alevi miyim diye
sorduğumda Mahzuni Şerifin bir sözü
geliyor aklıma “ben Alevi olamam ki”
diyor. Ben de durum bu, ben sadece
Alevi olmaya çalışırım çünkü Alevi
olmak bir yaşam tarzı bir kültürdür.
Yeni yeni Alevi müziğini kendi planlarımın içine aldım. Şimdilik uygun şartlar
yok bir bebeğimiz var ve bu müziği
yapabilmek için gezmek gerekiyor.
Fırsat bulduğumda buna yönelmeyi
düşünüyorum kesinlikle. Umarım bu
sene bunun üzerine bir birikim sağlama
yolunda ilerleyebilirim.
Download