MEDENiYET TARİHİNDE

advertisement
MEDENiYET TARİHİNDE
YENİ BİR İSLAM MEDENİYETİ
Prof.Dr.Hüseyin ATAY
Sözleri iyi dinleyip en gii;;cline uyanlara, ne mutlu!
( 39 Zümcr, 18)
Insanlık
tarıhı bir çok medeniyerin yükselışi ve
ilc doludur. Bu medenıycılcrın çoğunluğu
mahalli kalmış ve ınsanlığın dünya ıarıhi içindckı
konumuna etkılerı çok sınırlı olmuştur. Bu bakımdan ın­
sanlık
tarıhinin
başlangıcından
günümüze kadar
medenıyetlerı mahalli ve evrensel olmak üzere ikı grupta
toplamak mümkündür: nu yazıdn özellikle evrensel
medeniyetler
üzerinde
durulacak
ve
ısıanı
medeniyetının
insanlık tarihi ıçerısındekı yerı
ın­
cclcnccektır_ Mahalli medeniyetlerden bahsedilmeyişi
bunların öneminı veya varlığını reddetmek manasında
değildir. Evrensel medeniyerlere malzeme vererek
onların daha şumüiJU olmalarına katkıda bulunan elbetteki mahalli medeniyetlerdir. Ancak bunların incelenmesi daha kapsamlı ve uzmanlık ile ilgili araştırmaları
gerektirmektedir. Bu bakımdan, bu çalışmada ısıarn
medeniyetinin insanlık tarihi içindeki önemı vurguianmış
ve bunun günümüz isıarn dünyası ilc olan ılgisı ortaya
I.RiRiNCi DÜNYA 1\tEDENiYETi
çöküşü
konulmuştur.
Insanlık
medeniyet var
tarihinde,
olmuştur.
şimdiye
Bunlar,
kadar üç evrensel
göre şun­
tarıh sırasına
lardır:
L':'unan medcniyetı
II.Tslam medcniyctı
m.Çağımızda Batı medeniyeti
Bunlara evrensel medeniyet dememizin sebebi evreni izah etmeye ve onu bir bütün olarak kavramaya
çalışmış olmalarıdır. Diğer medeniyetler bunlara malzeme vermişler, ama evrensel karaktere sahip
olamamışlardır. Evrensel medeniyetlerin ıkinci bir
özelliği, evreni bir bütün olarak anlamak ve yorumlamak için çağlannda her türlü bilgiye el atmaları ve
onları genel bilgi ve kültüre katarak felsefelerini yapmış
olmalarıdır. Mahalli medeniyetlerin bu çok ÇC§ith bilim
dallarını içerdiği görOimemektedir. Şimdi zikrettiğimiz
bu evrensel medeniyetleri özellikleri ile ele alıp inceleyelim.
Yunan Medeniyeti
Yunnn
nıcdcniyt.:ıının
uııın
çağı
Amı n'nun
ynşadığı dönem olan MÖ. 300 yıllarıdır. Arısıo, febefi ve
bılımsel
sistemi ilc bu mcdcnıycıın zirvesinde kabul cdilGerçekten de o, hem bilgin ve hem filozof
olma nileliklerini kendinde ı orlnmışıır. Yıne bu
mcdcnıyeıin önemli nltın çağ lilownarından En::ııun , bu
ö7cllıklere sahip dcğıldır. Çünkü Enaıun sadece bir
fılozofıu, ama ilim adamı değıldı. llu iki lilozof ilc evrensellslam medeniye r ınin önemli ikı filozofu olan Farabfve
lbn-i Sina arasında aynı türden bır benzerlik görmekteyiz.
Zıra Farahi de Enaıun gihı sadece bir filozof olup bilim
adamı değildi. Ancak İbn-i Sina, Arısıo gibi hem filozof
hem de bılim adamı ıdi.
mckıedır.
olarak ele a lacağımız evrensel dünya
olan Antık Yunan medeniycıındcn önce bır
ço k mahallı medeniyetler var olmuştur. Bunların en
önemlılcrı , Mısır, Mczopoı a mya, Anadolu, Sıcılya, Gırit ,
Iran, I !ını ve Çin mcdcnıyeı lcrıdır. Bunlardan hımları evrensel olmaya yakınlaşmı~ Onemli medenıyctlcr olmalarına rağmen genel l ıklc bunlar nıahallı ve tck yönlü
olarak kalmışlardır. Ancak burada, evrensel niıelık
taşımadığı ıleri sürülcbılecek olan bu mcdenıycılcrdcn
Ilk
medenıycıı
bahscı meyeceğiz.
Yunan medeniyetı M.Ö. 322 yılında Arısıo'nun
öiOmü ile genlerneye başladı ve sönük bir şckılde devam
etıı. Arisıo bir dahi ıdi; ilimde ve felsefede sarsılm ;-ız bir
otorite olmuştu. Kendinden önce yaşayan bılıın adamı
ve filozofların bilgilerıni toplamış çok güzel bir şekilde
özetlemış ve felsefesim bunlar üzerıne kurrr ·.4tu.
Böylece hemen her ilirnde oıorııe olmuştu; o kadar ki
bu otoriteye mutlak güven ve in:ınç, ferdi araştırı.ı:ıyı
gereksiz kılmaktaydı. Rır problemle karşılaşıldığı
zaman, onların çözOmO için, ferdi araştırmadan ziyade,
otoriteye başvurma ve gerçekleri onda arama geleneği
yerleşti. Mesela, bir atın ağzında kaç dişin olduğu bilin-
islômi Araştınnalar Cilt:3, Sayı:], Temmuz 1989
116
ııı..:k
ı~to.:nd ;ğınde
Ari,ıo·nun
hayvanlar
kitabına
h:ıkılıruı, f<ıl<.ıt hı r n ı ın af_11 açılır dı~leri sayılnıa:tdı. Uu
uurunı ,
ık ı
tı i 'l
!XIyl..:
yıl
hııı ~ ı l do.:v<ı nı cııı . Bc rıra n d
ıJ cy:• n'
l' hıl o.,o rhy , 5 . B<ı~kı ,
Russell"..: göre
of Western
Ne'' York. Jl)5:\ S: 159).
o.:tnıı~ tır ( t\
ll ıst ory
II.İKİNCİ DÜN'r'A MEDENİYETİ
İslam Mcd~· ni)l'll
1 -.! :lnı . dın nl"ır:ı k M .S. fıiO yı lında ba~layıp 632
y:lı nd:ı t .ını:ın;i<ıntl; isl.ıııı nı..:ucnıyctııım doğuş tarihinı,
K ur<ilı ·ın ı nJ ı rıldıği tll\ n cııılc tıa~l:ıuığın ı bc lı rı nıc k en
11;- gun yı ıldııı . / ır;ı ıncu..: n ıyc ıın 1 :ı rl ığı ıçi n on..:c zıh ­
n ıyct: n nlu~ııı:ı'ı ger,· kır ve İslfım nıedeniyet ınm doğuş
t .ırılııııı :\1 ~ - Nm yılı sayııı:ık , ya n ı E m evı h ;ılıfeM
:'\ l u:ı 1ıyı· ·ııı n l\ l ü nı ü nucn sonra tıa~laınıak nıil nık ündOr.
( • ··~ "- 1'11 t : ını :ında M ı~ı r , lr: ın , S urıye, K uzey N nka ve
:-.ı n ci l : ıhcdı i m ı ~. bl:i nı <::-.k ı r:ıedc n !yc tle rı n ilim, k ülı il r ve
kb, IL ic rınc l11lcn 1arı1 o lıııu ~ıu .
l !ur:ııl.ı
.ı lda gclchılcrck ),OfU ~ u dur : Islam'dan
) ı l ! ık tw ).Üre ı çınde n ıçın tıa§ ka m edcnıyct
t!.ıgı :ı:m ıı} 1 ı:ya Yunan nı etle nıyc tı alıın çağındaki r ar'.ı ldı ğı ı lı: n ıı;ı ıı ı.Jcvanı ct nı e m ış ti ? Yunan medeniyeti
dt•vanı •·lh- ın.-Lılı; Ç ıinkıi , Yıın:ın Medeniyeti sarsılm a z
ol:••ak ; ıı:ııııl :ın ilinı ııt o rite'i Aristo'yu yeti'jtirdi w
oı : d :ın ' onra J.!t:lcııler ':ıd.-ce onıı anl:ım~ıyı en yüksek
ilim ııH:rtcheo;i ,;ı ydıl:ır Ye on a mutlak h:ığlı kaldıl :ı r.
D :ıh:ı s•.ırırala rı ı:-.e . Ro m:ı ve B ı z:ıns Mcdcnıyetlcri Arıs­
oı• ı u: l' ı ll
ı ı 'ıı un ıi mı ot o rıtesı . ıll ın d:ı ezıldi .
O halde l<>13 m 'ı n getirdiği ne idı ki, yeni bir
rııctlenıyc ıı :ı dOf,U§llnu ~ağladı'!
bitını'ın gct ırdıgı temel esas, tıilgı t co rısi ilc ılgılı
mümkün olup ol mad ı ğın ı , ıl nıın
ııc .ıltluğun u ve nasıl elde ctlilcccğıni ara~tırı r. isıanı 'ın
r11 l;:ı ıt·orisınc gct ırip ycrlcşt ırdıği iki köşe t a~ı bu lunmak; · ıd ır .
Ama insan nasıl bilcbılecckıir? İşte bunun cevabı
ikinci köşe taşını ıeşkıl eder. İnsan Allah'ı gerçek ilim
kaynağı kabul edıp h ıç bir insanı ilim otoritesi kabul etmeyecektir, derken şu nu kasıcdıyoruz. İnsan, kendisinden haşka herhangi b_
i r insa nın ilmini şaşmaz ilim
olarak a lamayaca ktır. Insanda gerçek ilim ve şaşmaz
bilgi yoktur. O, her zaman yanılabilir. Insanın
Allah'tan. başka güveneceği i)im, kendisinin yaptığı
ilim olacaktır. /\ncak Allah 'ın insana d oğuştan verdiği
hir takını ak ı l ilk ele rı va rdır ki zaten bunlar da in sa nın
elde cıııği ilımlc ça tı§maz.
Kur'an' ın ilnıf metoda olan bir
yer inde olacaktır . Z ira ona göre
i nsa n ı n uyması gereken ve ilmi metodda tak ip etmesi
gereken temel ılkc şudur: İncelenen bir konuda ilk
ya p ı lması
gereken bu konudaki biltOn bılgıl e rı
toplamaktır. Sonra on ları sıstcmli bir şekilde değerlendir­
nı eye tabi tutarak fikirleri ölçilp biçerek ve karşıl aş tıra rak
orı ay::ı en doğru sunu koymak gerekir. Ancak bununla
da kal mayıp kendi haya tımızı ve davranışl a rını ızı bu en
doğruya göre dil zenlc nı c liyiz (bknz. 39/ZOmer, 18).
Kur'an'ın insa noğlu n a getırdiği en bilyük arm ağanı ışt e
bu ılını metodudur. Aslında Kuran 'ın belirlediği bu
metod, ınsa nın aklı ı le buldu ğu ve uyguladığı bır metottur. Burada Kur'an a kılı le bi rleşiyor. /\ncak Kur'an buna
yenı bir şey katıyor. O da, bu ilnıf metOd ıl e bulunan
sonuca u ym ayı ge re klı k ıl nı asıdır . Görillüyor ki, Kur'an,
ınsa nda olan bi lgi l e rı bır ılı nı verisi olarak kabul ediyor,
ama onla rın doğrusu ve ya n iışı olabileceğıni vurguluyor.
Bunu bu bilgilerin ıçinde en doğrusunu bulnıayı tavsiye
etmesinden anlıyoru z. Kur'an, ınsa n ın ilmf metodu kull a ndığı zaman d oğruy u ve en güzeli bulacağınd a n emin-
Uu
d u runıda
k a tkıs ın ı zik retmc~
dır.
ı tiı. ll ı lgı ıeorısı. tıı lgı n ın
O halde Kur'§n' ın öne rdiğı tı ilgiyi elde etme yolu
kademelerden geçmektedir.
k ısaca şu
A 13ilgi toplamak.
Bırı ncı kllşe taşı ~udur: Ilmin kaynağı Allah'tır,
sa~ m az ve
gcr-sck ılını O ' n :ı aitt ir. O'ndan ba§ka hiç k i nı ­
' e (rcyganıtx:r de dahıl) gcrçcğı b~lnıez. ilmin ı:erçeği
w h ii tıınii All:ılı ' ındır. Bıı inanç, lsl:imda bir insanın
diğer hir insan için ilim otoritesi olm:ısı inancını yıktı.
Ancıl< , ın s.ını , kc ndis ı ıçin ı lını oıorıı es i olarak kabul etti.
( 1 ha ld~ gerçek ilim o ı o rıt esi A.lla h ' tır. Ama ıza fi ilim
ı ıtori ı c~ı. insan ıç ın sadeec i n sa nın kc ndisı di r. Islam, bu
g~ri.l~il yaln ı z bılgı ve k illıtl r olarak orı:ıya atmakla kalmad ı , aynı t~ır.ı:ı nda bu goro şc ın ıı nılması ge re ktiğini de
vu rgu ladı. Yani, insanoğlu , Oncc tı ilccck, sonra ona
oylecc ımınacık ve oçüncil olarak da öyle davra nacaktır.
BOylece ılcrı sü rdilğil ılkelerde islam, başarı ıçin ilçlil bir
denklem Onermcktc ıdi . Bız bu denklemi §Öyle ifade
edcbilıriz: ii.İM+INJ\N Ç +AM E L;::IJAŞARI.
D. T arlanan bilgileri kendi
a ralarınd a
ka rşılaş ­
tırma k ,
C. Içlerinden en doğrusunu seçerek sonuca varmak.
Uuraya kadar özetlemeye çalıştığımız gelişmelerde
Kur'an ve ilim bir paralellik arzetmektedir. Ancak
huradan sonra Kur'an iki önemli yenilik getirmektedir:
llı r i, sonuca varmak için yapılaca k zihnf çalışmaya yön
vermek ve amaç göstermektir ki, bu da insanı varılacak
sonucun en doğru ve en yararlı olmasına dikkat etmeye
teşvi k ctmesidir. Dolayıs ıyl a bu ilke, sonuca varmanın
ölçilsüdür. Bu seçimin sorumluluğu insamn bizzat kendisine aittir. Diğer ikinci yenilik ise varılan sonucun
niteliğine göre değerlendirilmesi ve buna göre onun
hakkında hOküm verilmesidir. Diğer bir deyimle, insanın
Medeniyet Tarihinde Yeni Bir İsliim Medeniyeti/ProfDr.Hüseyin ATAY
ulaştığı sonucu uygulaması, icra etmesi ve ona uyma
zorunluluğudur. Yani burada saymış olduğumuz bu beş
işlernde göstereceği ihmal ve kötü niyetine göre günah
işlemiş olması
bu ikinci ilkenin ihlali neticesindedir.
Kur'an bu il mf metodla varılan sonuca uygulanacak
hükümleri, sonucun niteliği Kur'an'ın vereceği hükmün
kaynağı oluyor. Yani burada sonuç Kur'a n 'ın vereceği
hük~e göre daha önceden tespit ve tayin edilmiyor.
Kur'an'ın vereceği hüküm, ilmi metodun gerektirdiği ilmi
sonuca bağlı kalıyor. Bunu şu şekilde anlatmak,
konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olacaktır:
a. Eğer ilmi metodla varılan sonuç, kesinlikle
insan ya rarına ise ona uymayı ve onu uygulamayı Kur'an
din yönünden zorunlu kılmaktadır. Ayrıca bu zorunlu
kıldığı hükme iki tip müeyyide uyguluyor. Birincı
müeyyide, yapana büyük mükafaat vermesidir. Çünkü iş
çok faydalı olduğu için yapan da büyük çapta milkafaata
hak kazanıyor. İkinci müeyyide ise, yapmayana ve ihmal
edene büyük cezaverilmesidir. Böylece işin yapılm asını
mükafaaı ve ceza kullanarak teminat altına almayı
amaçlıyor. Adaletı mükafaatlandırıyor , haksızlığı, zulmu
ceza l andırıycr.
b. Eğer ilmi metod kullanılarak va rılan sonuç, ın­
sana çok zararlı ise, onu uygulamayı yasaklıyor. Ou
kadar çok zara r lı bir işi yapmaktan insanı menetmek
için, onu yapmaya na ödül veriyor, yapana ceza veriyor.
Oöylece, i nsanı zararlı işi yapmaktan alıkoymak için hem
mükafaat ve hem ceza desteğini kullanıyor. Mesela içki
içmek, insana zararlı olduğu için, içmeycne mükafaat ve
içene ceza veriyor. Burada cezayı yaln ız hukuki ceza
olarak anlamak doğru değildir. içkinin asıl cezası fizıki
kanunlara çarpılmasıdır ki, içkinin sebep oldu ğu hastalıklar, eksik doğumlar, geri zekalılıklar, adam
öldürmeler, ı ralik kazaları fiziki cc1.a kapsamına gırcr.
Bu suretle insana zarar lı olan içkiyi ve benzerı
uyuşturucu ve keyif verenleri kullanmayı engelliyor.
c. Eğer, ilmi metodla ulaşılan sonuç, insanlara
ise, onu yapmayı tavsiye ediyor ve yapanı
faydanın derecesine göre mükafatlandırıyor, yapmayanı
da cezalandırmıyor. Çünkü böyle bir sonucun
başkalarına zararı yok:tur.
faydalı
d. Eğer ilmi metod k:ullanılarak: varılan bir
sonucun uygulanması, insana az zarar ve dengesizlik:,
uygunsuzluk: veriyorsa, İslam bundan, insanı sakındırır,
onun yapılmamasını tavsiye eder, yapmayanı beğenir ve
iyi karşılar, yapanı yerınekle yetinir ve ayrıca ceza vermez.
İlmf metod, bir §eyin zararlı veya yararlı olduğuna
hUk:meder. Kur'an ise, zararlının yapılmamasını ve
yararlı olanın yapılmasını k:esin hük:me bağlar ve insanı
sorumlu tutar. Uygulama hakiandald bu dini hOk:Omler,
sonucun, insanın maddi ve manevi varlığına en yararlı
117
veya en za rarlı oluşu na göre ve keza en yararlı veya en
zara rlıya yakınlık derecesine göre belirlenir.
Ikinci evrensel dünya medenijctı oian I slam
medeniyetinin en önemli dayanak noktası bilgı teorisı
olduğu için bu konuya biraz daha ayrınuh olarak girdık ve
bu konuda Islam 'ın yaptığı katkılardan kısaca söz ctıık.
Aslında
Isıanı
medeniyetinin diğer bazı önemli
meseleleri üzerinde de durmak ı st iyoruz. 1\ne<:ık konunun
bütünlüğünü bozmamak için önce üçüncü dünya
medenıyeti olarak gördüğümüz çağdaş flall Medeniyetınİ
konunıu;r.a olan ilgisi yönü ilc ele .ılıp tekrar ı sıarn
medeniyeri ve bu mcdeniyctiıı çöküşü üzerı nde
duracağız. Nihayet sonuç olarak da i sıanı nıcdeniyetinın
yeniden doğuşu sorunlarına geneltılarak dcğincrchız.
III. ÜÇÜNCÜ DÜNYA MEDENİYETi
Ça~daş Ratı
Medeniyt>ti
İnsanlığın tarih boyunc.:1 meydana gcıırdıği üçuncü
evrensel medeniyet bugünkü Rmı nıeurııiyeııdir.
Çağınııza damgasını vuran bir mcde nıyct , !-;lam
Medeniyetinin artık çüknıcyr başl:ıdığı onüçünc;i
asırdan
sonra
oluşmaya
b,ış!<ınııştır.
i'ırcı
bu
nıcdcniyeıın başlamasındaki en önemlı cıken İslam
Medcniyeti olup ancak ba tılıla rın bu nıcllcnıyctlc t <.:m.ıs­
l arı bu asırda olmuştur. llırıstıyan lık ' 'C Batı dünyası,
İslam Medeniycti ilc temasa geçip onu ı}ıt:'e ıanııııadnn
bır çok asırlar geçmiş olnıa~ına rağmen evreosd bir
medeniyet kuramanıışıır. Çünkü nıedcnıyctlt::r tizık
kanunları gibi aniden ortaya çıkıp ~onra yok olmazlar.
Çünkü bızce medeniyetler aslında c;ınlı organıLmalar
gıbıdir. Aynen bir canlı gıbı yavaş yavaş büyür, gc lı~ır ve
nihayet çöker. !Ialbukı Oatı , I sl aınc.Jan önce nn a~ır ıç inde
Yunan Medeniyetınc varis olduğu halde hir medeniyet
kuranıamı~tır. Ancak İslam Mcdcniyctı c.Jogı..luktan
sonra bır medeniyet kurmanın e.\aslarına ve köşe
taşlarına sahip oldu (islam nıedeıııyeıinın kö~c taşlarını
yukarda anlattık). Hüylece Islam Mcd•·nıyeıi Yunan
nıcdcniyetindcn başka bır nıcdcnıyet kurma örneğini
vermiş ve fiılcn de imkanını gosternıı~tır Artık başka
nıeden ıyetler kurulabilir.
Yunan Medeniycti,
Allah 'ın ınsana verdiği ;ıklın
gereği olarak ferdi çabalar c;rıaya atı ldıktan w nra, on ları
birleştirip bütünlcşıırıncc doğdu. Daha önce rağlı olduk-
bir ilim otoritesi de bulunnıuyordu . Ancak, bu fcrdı
Aristo bır araya ge tırin cc hem Yunan
Medeniyeti dar boğaza girdi, bır bakıma pıramitin zirvesine ulaşu ve hem de ilım otoriıesı vücut buldu rakat
bunun gerçekleşmesi ile çöküş başlac.Jı ve çökü ş ancak
yeni bir medcniyetio, yani Islam Mcdcnıycıının
temelinin atılması ile soo buldu. Yukarıda açıkla maya
çalıştığımız gibi, İslam, insana metod getirdi. Başka bir
deyişle İslam, insanın bilebileceği ve bazı durumlarda
ları
çabaları
..
İsliimi Araştımıalar Cilt:J, Sayı:], Temmuz 1989
118
bilip uyguladığı halde, bazı durumlarda da yanıtıp kaldığı
ilmi metodunu her hususta kullanmaya insanı davet etti
ve insana onu hayaun ç~itli alanlarına uygulamasını
sözle (Kur'an'la) anlatıı. İlk muhatabı müslümanlar
olduğu için, bu bilgı teorısinı uygulayarak bır evrensel
medeniyet kurdular. Baıı , Islam Medeniyeti ile
tanışınca, aynı ilmf metodunu kullanarak ilını oıorı­
telerinı ve başta 1\rısto'yu yıktı. llür ilım otoritesi, ilim
yapan he'rkesin kcndısı oldu. fiu da ılmf şahsıycti, terdf
hüviycti ortaya çıkararak ve destekleyerek çağdaş Batı
Medeniyetini meydana geıirdı. Batıda ilim otoritesi ilim
adamının kcndisidır. I liç bir ılim adamı dığerı için otorite teşkıl etmez. Ru demek değildir ki, biri diğerinden istifade ctmemcktedir. Birbirinden istifade cımek başka,
onu şa~maz ~erçeğı söyleyen biri olarak kabul etmek
ba~ka şeydir. llım, şahsi çaba ve araştırma ıle iterler. Batıda ilim otoritesi ortaya çıktığı :ı:ım:ın, araştırma
duracak ve Uatı Medeniyeti de duraklamaya baş­
layacak ve hudurum devam ederse çöküp ı:idecektir.
llur:ıda medenıyet
konusunu ele almamız aslında
sorun halıne gelen Isıanı Medeniyetinin
yer.iden ca nlanması nıesclesidir. Ancak bu konu bir çok
nıeseleyi de ilgilendirdiği içın daha etranı incelenmelidir.
7.annederscm İslam Medeniyetinin neden durgunlaştığı
üzerınde durursak konumuzia ilgilı bir çok sorunu daha
iyi gün ışığına çıkarabilir ve bir çözüm Onerebiliriz. Runu
açıklamak biLim asıl amacınıızdır. Bunu bıraz daha
olsun gerçekleştirebiirnek içın Islam medeniyetinın
çöküşü üzerinde durmak istiyorum. Bunu yaparken de
konuya olan yaklaşımımı biraz açmak durumundayım.
Şımdı biraz da bundan bahsedclim.
çağımızda
IV. DÖRDÜNCÜ DÜNYA MEDENiYET(
I.RiRiNCi ISLAM MEDENIYETiNIN ÇÖKÜŞÜ
İkinci evrensel dünya mcdeniyeıi birincı hicrı
(Yedinci Miladı asır) başlamış ve dördüncü hicrı
asırda ( ll.Miladi). en yük.sck düzeyıne çıkmış bundan
sonraki asırlarda yaratıcılığını yavaş yavaş kaytx:tmeye
başlamış ve günümü7e kadar kabuklaşmış ve donmuş
olarak ulaşmıştır. Dördüncü asırda oluşan isıarn
medeniyetinden dinamizm olarak hiç bir şey kalmamışıır. Islam medenıyeti bıze göre anık çÖkmüştür.
Günümüzde yerel kültür ve düşünce biçimleriyle· de
birleşerek ve donuk bır yaşayış biçimi alarak varlığını
sürdürnıek.tedır. naskın batı medeniyetinin karşısında
bu medeniyelin yok olacağı kaçınılmaz görünmelctedir,
Ancak İslam Medeniyetinin yok oluşu ile müslümanların
sonu mu olacak? Yoksa İslam ülkeleri ve müslümanlar
yeni bir medeniyet mi vücuda getirecekler? isıamın
yeniden canlanacağı ve tekrar yeni ve evrensel bir İslam
medeniyetine doğru temelierin atılmak. istendiği ve bazı
fikri kıpırdanmaların bulunduğu söylenebilir. Yeni bir
İslam Medeniyeti için başarılması gereken on şartlar
asırda
nelerdir? Bu sorumuzu cevaplayabilmek için biraz
geçmişe giderek İslam medeniyeti tarihine bir göz
atmalıyız.
Yeni İsıarn
Medeniyetinin fikri temellerinin
düzeyinde temellerinin atılması
gerekir. Yukarıda İslam medeniyetinin bilgi teorisinde
iki köşe taşını yerleştirmekle kurulduğunu anlattık.
Bunu
-ilk
müslümanlar • uygu l adılar.
Onlar
llı.Muhammed'in
peygamberliğine
kesinlikle
inandıkları balde onu Allah'tan a ldığı vabyin dışındaki
bilgilerde mutlak ilim otoritesi olarak kabul et memişler ve ona itiraz etmişlerdir. Burada önemli
nokta, onun yapı lan itirazla n kabul etmiş olmasıdır.
itirazları, peygatx:rliğinden şOphelenmeyi gerektirm~iği
için, o da onları dinden çıkmış ve kafir saymamıştı.
Genellikle böyle durumlarda Peygamber'e söylediği
sözün vahiy mi, yoka kendi fikri mi olduğunu sorarlardı.
O da vahıyse, vahiy, değılse kendi fikri ve görüşü
olduğunu söylerdi. Bu konuda yanılınca Peygamberliğinden şüpheye düşüleccğinden çekinmiyordu. Çekinseydi bile yine de doğruyu söyleyeccktı. Çünkü doğru
olması zaten onun peygamtx:rliğinin bir gereğıydi.
Peygamberliğinin dayanağı doğruluğu idi. Peygamberliğinden şüphe edilmesin diye yalan söyleyemezdi. Bu
açıdan ilk müs!Omanlar vahye asla itiraz etmiyorlardı.
Çünkü vahıy Allah 'ın sözüdür, Allah şaşmaz bilgi
sahibidir. /\ncak, vabyi anlama hususunda soru sorma
hakları vardı, onu kullanıyorladı. Eğer, peygamberin
söyledıği sözü peygamberin kendi fikri idiyse ve onların
bilgilerıne ters düşüyor idıyse, ona itiraz ediyorladı,
bazan da ıtirazlarında haklı çıkıyorlardı. İlk müslümanların , peygamberin vahiy olan ve olmayan sözlerini
ayırmaları, bilgi kaynağı bakımından çok Onemli idi. İlk
müslümanların ilmi şahsiyeti, fikir ve ilim yapma
hürriyetı bOyle teşckkül etmiş ve buna göre, yabancılar­
dan aldıkları ve öğrendikleri bilgileri tam otorite olarak
kabul etmemişlerdir. Aldıkları bilgiler vahiy olmadıkları
için, onların sOzgeçten geçirilmeleri gerektiğini iyi kavramış ve buna inanmışlardı. Çünkü benimseyecekleri
söz ve fikirlere dayanarak üretecekleri iş ve fikirlerden,
Allah katında hem dOnyada ve hem Ahirette sorumlu
tutulacak ve sorguya çekileceklerini iyi biliyor, ona
inanıyor ve ona göre davranıyorlardı.
oluşması içın düşünce
Ancak isıarn'ın oçonco asrından sonra diyebiliriz
4i müslümanlar buradaki Onemli bilgi ilkelerini gereği
gibi uygulamamışlardır. Nitekim bilgi teorisinde arzettığımiz iki köşe taşının belirlediği esasıanna göre hareket
etmemişlerdir. Halbuki yukanda belirttiğimiz gibi ilk
müslümanlar bu ilkelere gereği gibi oymuşlar ve evrensel bir dünya medeniyetinin temeUerini atmışlardır.
Ancak sonraki müslüman nesiller bu iki k~ taşının
belirlediği esaslardan vaz geçtiler ve onlara eskileri gibi
Medeniyet Tarihinde Yeni Bir lsliJm Medeniyeti/ProfDr.Hüseyin ATAY
bağlanıp hareket etmediler,
Medeniyeti de gerilerneye ve sönmeye yüz tuttu,
donultla~tı ve ennihayet çöktü. Burada asıl önemli olan,
ilk mostomanlar ile sonrakiler arasındaki farkı gözönüne
acrmet ve bu farkı herleesin anlayacağı şekilde
açıklamaktır. ~unu yapabilmek için de telcrar bilgi
teOrisini ve iki köŞe taşını hatırlamamız lazımdır.
cesaret ve samirniyetle
İliinı
• Birinci köşe taşına göre gerçek ilim AJiahın'dır,
ınsanın değildir, insan peygamber de olsa, ancak izafi
tckilde bilgi sahibi olabilir. Bazan yanlış da yapabilir.
İkinci köŞe taşına göre de bilebileceği ilmi, kendisi yapmalıdır ve bir insan diğer insan için, mutlak ve şaşmaz
ilim otoritesi olamaz. Bunun sonucu olarak, Allah'tan
sonra ilim otoritesi-izali de olsa-, insanın kendısidir.
Çünkü ilminden, inancından ve davranışından insanın
kendisi sorumludur.
iııc müslümanlar böyle bildi, bOyle ınandı , ve böyle
davrandı .
Sonrakiler de, öyle bildiler, öyle ınandılar, ama
0y1e davranmadılar. öyıe davranmamalarının sebepleri
çoktur, fakat, biz esas sebep üzerinde duracağız. l:lunu
anlamak ve bilmek çok zor değildir. Bilgi teorisini
uygularsak, sebep kolayca anlaşılır. iık müslümanlarla
sonrakilerin birleştikleri ve ayrıldıkları r.ususlar şunlardır:
ı.
Gerçek ilim sahibi Allahtır. Ondan başkası
gerçeği olduğu gıbi bilemez. Bu iki nesil, önceki ve sonraki ncsıller bunda birleşmektedir.
2. Insan, gerçeği olduğu gıbi bilemez, ama onunla
ilgili izafi bılgi sahibı olur. Burada nazari olarak
öncekiler ve sonrakiler birlcşirler. /\ncak, üncckilcr,
fiilen de buna göre hareket cdcrlcrdi. Sonrakiler ise,
insanın da mutlak ve gerçek ilmc sahip olacağına göre
hareket ettiler ve etmektedirler. Ilım kaynağında sapma
oldu.
3. Peygamberin vahiy olmayan sözlerinın gerçek
ve mutlak ilmı ıfade etmediğini, ılk müslümanlar bıldık­
leri halde, sonrakilcr, peygamberin beşeri rikir ve
SOzlerıni de vahiy gibi mutlak gerçek ve şaşmaz bilgı
olarak kabul ettiler. Böylece ilim metodundan sapmalar
başladı.
4. Peygamberin sözleri, zamanında tesbıt edılıp
peygamberin kontrolünden geçirılmcdıği için ve vahyin
dqında peygamber ayrı bir ilim otoritesi gıbı kabul edil diği için, dava ve ideoloji sahipleri kendi davalarını ve
fikirlerini destekleyecek bir çok sözü peygambere isnad
ederek, onun söylediğini ileri sürdüler. Böylece birinci
köŞe taşından ilcinci sapmalar ortaya çıktı. Bu sapma da
hadis uydurmasıdır.
5. Artık peygamberin, Allahtan aldığı vahyin
dqında beşerf yönü ile bir insan olarak elde ettiği bilgiler, vahiy gibi kabul edilince, sonraki müslümanlar,
peygamberin beşert yönünü örnek alarak, başka insan-
119
lara da mutlak ve gerçek itme ulaşabilme imk~ııını
tanıyarale on ları da peygamber gibi ilim otoritcsı kabul
ettiler.
Gerçi İsıarn bilginleri ile yapılan münakaşalarda,
bunun İsiama aykırı olduğunu rilcren kabul etmek zorunda kaldılarsa da, fiili olarak, insanın ilim otoritesi olmasını
kabul etmekten vazgeçmediler, bunda direttiler. Böylece,
Allah'm yanında insanoğlu da bir ilim otoritesi olarak. ortaya çıktı. Yunan Medeniyetinde görUicn 1\risto tipi ilim
otoriteleri İsıamda meydana geldi. İnsanlar, bunların
etrafında halka oldular ve sınınara ayrıldılar. İşte en
büyük sapma burada başladı.
6. Peygamhcr 7;ıma nında, vahiy yolu ilc Allah'ın
mcse le hakkındaki hükmü öğre nilchilıyordu. Ama,
peyganıhcrin ölümünden sonra Allah ile doğ rudan
ıcm asta olan kimse yoktu. Fakat, Allah insana bıldırmck
istedağını bildirdı. Insanın anlamasının imkansız veya zor
olacağı yerleri açıklamada da elçisini görevlendirdi.
Peygamhcrın ölümü ıle insanın vahyc, yani doğrudan
Allah'ın bilgisine ıhtıyac ı kalmayacak şekilde vahiy
ıanıamlandı. O halde insan her zaman Kur'an'la ıcmasa
geçip onu öğrenccek, onu yorumlayacak ve onun
dışında kalan hususlarda kendi ilmine göre hareket
edecektir. işte müslümanların ılk üç veya d(~rt ncslı
hüylc hareket eııı.
b ır
Sonrakilcr, bu öncekileri ilim otoritesı ve Allah'ın
mümtaz kulları ve yanılmaz alimleri olarak kabul etmekle bilgi teorisi ilc ilgılı ıkin ci köşe taşını kırdılar ,
ufalttıl ar kendilerinden kendilerini değil, öncekileri sorumlu tuttular, yani yanlış veya doğru yapma sorumluluğunu kendilerı yüklcncmcdiler, öncekilcnn sırtına yük.ledılcr. Klasik dcyim ı ilc taklıtçilığı tercih ettılcr. Öncekiler
kendilerine yüklenen bu ağır yükü çckcmcdı ve İsıarn
Mcdcnıycti de çöktü. Kısaca, ı s ıanı Medcniycti bu ilmi
sorumluluktan ka çnıak la yıkıldı. Kentli ifademizlc
söyleyecek olursıık, İslam medeniyetinin yıkılışı,
Kur'an ' ın mutlak ilim kaynağı olmasının unutulması
ve insanın başka Hir insanı mutlak ilim otoritesi
olarak kabul etmesi sonucunda meydana geldi.
7. !lk müslümanlar taklıtci dcğildı. Kendı bilgilerine ve anlayışiarına göre hareket ediyorlardı. Sonrakiler taklitci oldu ve taklidi yalnız kendileri için değil ,
başkaları için de meşru görmenin ötesinde zorunlu
kıldılar. artık, herkes taklitci ol acaktır ama, kimi taklit
edecektir?
iık
müslümanlar
bile
bir
kural
koynıamışl ardı. Buna karşılık. , sonrakiler yani tl'l-'ıtçiler,
ilk müslümanların en iyisini yapmış olduklarını, artık
on ların kutsallığını kabullenmişlerdi.
Burada özetlemeye çalıştığmız bu noktalardan da
a nlaşılacağı gibi takliteilik İslam Medeniyetinde ilmi
İslami Araştırmalar Cilt:J, Sayı:], Temmuz 1989
120
durgunluğu başlatan çok önemli bir etkendir. İslam
ondört asrın ilk üç asrını talditsiz, serbest,
hOr düşüneeli asır kabul edersek, daha sonrakı onbir asır
süresince İslam , taldit karanl'j\ına yani düşüncesizliğe ve
düşünme düşmanlığına saplanmış kalmıştır. Taldidin söz
anlamı, Kurbanlık veya herhangi bır hayvanın tanınması
ıçin boynuna tasma ıakmaktır.
düşOneesinde
Jlu onbir asır iÇinde sayı'an ancak elin on parmağını
geçmeyen taklid aleyhtarı alim gelmişsc de azınlıkta
kalmı~lar ve etkisiz kalıp hiçbir yenilik ve düşünme
faalıye ti başlatamamışlardır. Ancak sonraki nesiller takltd kelımesi nin gerçekte bu kadar hafif sözlük manasını
nasıl şeriatlaştırdılar ve büyLk düşünür kabul edilenler
hile nasıl bu gcrdanlığı takınınayı bir meziyeı saydılar: in),.'lnoğlu bir defa yanılnıasın arıık kendisini kurtarması
ınık~nsız gibidir.
Yunanlılar insandı, 1V·sıoyu şaşmaz ilim adamı
kabul etmektc yanıldılar. Sonradan gelen diğer milleıler
de bu ya nılgıya uydular ve öyle devam eıııler.
Ilırısıiyanlar da insandırlar. İsa'nın Allah'ın oğlu
olduğunu bır defa öncekiler '<abul eııiler diye anık son·
rakılcr de dcsıeklcyip durdular. Artık İsa'nın oğul olma
key!i)'Clı için ıarih boyunca llırısııyan IJ§hiyatçı ları ve
!il01o0arı mılyonl a rca kııap yazarak bu yaniışı yaymaya ve
gcrçrkmı~ gihı kabul eııirm.::ye çalışıılar ve çalışmak­
tadırlar.
İsl~m dini, Hırısıiyanların yanılgısını
çok önem verdıği halde düzeltemedi.
Hırıstiyantar yanılgıianna Ml§ devam etmektedirler.
Demek kı ılimde yanılgı kolayca düzeltilebiliyor da dindeki ya nılgı düzcltitemıyor. Çünkü ilim objektif, din ise
!>u hj e ktıftir. Dıni hurafe ve yanlıştar ilim sahasının dışına
ıtılınce dü7cltilme ımktlnı kalkıyor?
Durada çok önemlı bir hususa değinmek
gerekiyor. O da İstarn dini nın, objektifiiğı ve ilmiliği imandan üneeye almasıdır. Du nun iki sonucu olur.
Ama
düzcltnıeye
13ırincısi ,
insanlar
arasında
orıak
olan
aklın
ılkelerine ve ilim verilerine uymaya çağırması ve onlara
dayanmasıdır.
İkınciı.ı ise, ilmilığe ve objektiOiğe dayanmasından
dotayı
vukubulan yanlışların düzeltilmesine imkan
ve bunun zorunlu bir metod olarak kul lanılmasın ı dıni hir görev sayı.ıasıdır.
vermiş olması
Sonraki Müslümanlar Kur'an·a inandıklarını ilan
edfp durdukları halde, Kur'an'ın kendilerine tanıdığı hür
!ikirliliği, hOr düşünceyi ve onlara verdiğı şereni dereceyi
kaldıranıadılar
ve
altırıda
ezıldiler.
Kur'an
anlaşılmayacak bır kııap da değildir. Yukardan beri
açıklanıaya çalıştığımız bılgi teorisi ve ikinci köşe taşına
ışte şu ap<ıçık anlamlı ve insana ferdiyet, ilmi şahsiyet ve
hüviyeı veren ayeı esas teşkil eder:
"Fikirleri mukayese edip en güzeline uyana ne
mutlu! O, Allah'ın gösu•rdiği doğru yoldadır ve Ince
akıllı kimsedir. ,.zomer 39/18.
Bu ayetin, düşünerek sonuca varmaya verdiği
talditçiler kavrayamadılar, yani boyunduruk
altına girdiler ve kapaklandılar. Üstelik bundan da zevk
aldılar ve ~ref payı çıkardılar. Taklidin terim manası
başka bir insanın sözüne sırf o ·insanın sözU olduğu için
uymak, demektir. Taklitçiler bundan rencide olmamaktadır. Ama, şu gerçektir ki, aniann etkisi ile artık bir
isıarn
Medeniyeti
yaşamamaktadır.
İsliim
Medeniyetinin yıkılmasının şerefi (!) taklitçitere aittir.
Bundan ~ ref duysunlar! Bu beyanımıza şüphesiz
verecekleri cevapta taklitçiliği "tam yapamamak"tan
yakınacaldardır. Böylece hala yıkmaya devam ettiklerini
tekrar ortaya koyacaklardır. Ama ne yazık ki, bunun da
farkında bile değillerdir.
·kıymeti
13iltün bunlar bizi çok önemli bir konuya geıirmek­
tedir. Dau medeniyetinin bugün içine girdiği bunalım
açık bır ~kilde hissedilmektedir. Bir çok sosyal ve ahlaki
sorunların yanında , bilım ve teknolojiyi haksız ve dengesiz kullanma çevre kirliliği, tabiata ve insan duygularının
tatminsizliğine olan duyarsızlık bu medeniyeti bir
çökilşün eşiğine getirmiştir. Batı'da görülen bu olumsuz
gelişmeler yanında isıanı Medeniyetinin de bir atılımın
eşiğinde olduğunu SÖyleyebiliriz. {lu bakikatlar bizi yeni
bir evrensel İslam Medeniyetinin doğabileceğıni ılerı
sOrmeye zorlamakıadır. Şimdi bu durum üzerinde bazı
görüşler bclirtebiliriz.
ll. YENI BIR ISLAM MEDENIYETININ
ooCuşu
Dünya, bundan sonra dördüncü bir dünya
medeniyerini beklemektedir. Tarihte evrensel veya
mahalli medeniyetlere baktidığı zaman, insanoğlunun bu
ümidini İslam 'ın gerçekleşıirebileccği görülür. Çünkü,
İslam, ıarıhıe birinci örneğini vermiştir. Zamanımızcıa
da tarihte kurmuş olduğu cihanşumul medeniyeti:ıin
ilkelerini ve dinamizmini verebilecek güçte ve keza
kainatı kuşatıcı anlayışa ve evrensel ruha sahiptir.
İnsanoğlu atala~ından kalma bir evi, içinde
yaşadığı zamanın gereklerine ve hayat şartlarına göre
yeniden inşa etmek zorunda kalır. Çünkü, eski ata evi ib·
ııyac ını artık karşılamaktan uzaktır. Eski evi yıkar yerine
yenisini yapar. Eski evden, yenisinin inşasında kullanacağı sağlam ve dayanıklı malzemeyi seçip alır. ~
yaramayan malzemeyi atar. Aynı ~kilde yeni İslam
Medeniyet! için gerekli olan tutum elqtirel bir
yaklaşımdır. Bu yaklaşımda geçmiş kUltUrOmUzden
günümüzü ilgilendiren hakikatleri seçip ayırabiliriz.
Böyle bir yaklaşımın modern bilimlerde nasıl bir başan
Medeniyet Tarihinde Yeni Bir İslam Medeniyeti/ProfDr.Hüseyin ATAY
getirdiğini
batı
medeniyetinde
gördük.
isıarn
medeniyetinin de tekrar dirilmesi ve evrenselleşmesi için
bu tutum §arttır.
Burada önerdiğimiz elC§tirel yaldaşım aslında ikinci dünya medeniyeti olan isıarn düşünce tarihinin en
temel anlamda ilmf metodunu teşkil ettiği gibi yeni
doğacak olan isıarn Medeniyetinin de ilmi metodunun
özünü oluşturacaktır. Burada ilmi metod derken en
geniş anlamda iki şeyi kastediyoruz: Birincisi, bilinen
akıl ilkelerini kullanarak verdiğimiz hükmün sonuçta
doğru olup olmadığını kontrol etmek; ikincisi ise,
deneysel bilgi verilerinin mümkün olduğu kadar en
çoğunu elde ettikten sonra aralannda karşılaştırma
yaparak bizi sonuca en kısa ve en emin yoldan
götürecek olanını seçmektir. !Ju metod elbette her
ilirnde değişik şekillerde ve o ilmin konularına uyacak
şekilde uygulanır. Ancak doğruyu bulmanın genel şekli
olarak burda açıklamaya çalıştık. Çünkü burada bizi asıl
ilgilendiren, bütün ilimierin en genel anlamda yansıdıkları
bir medeniyeti nasıl oluşturduklarıdır.
İşte yeni isıarn Medeniyetinin oluşmasında da bu
ilmf met~ önemli rol oynayacaktır. Zira bugün bizler
de eski I slam medeniyelinden miras kalan bilgileri
gözden geçirip gilnilmüzde geçerli alanını, yani bizim
için doğru alanını, gilnümilzde geçerlılığini yitirmiş, yani
~anlış olanından ayırd etme durumundayız. Aksi halde
Islam'ın yeni bir evrensel medeniyet olarak tekrar
doğması söz konusu olamaz.
İlk müslümanların uyguladıkları seçme kabiliyetini,
yani, iyiyi kötüden ve sağiarnı sakattan ayırma
mah areı ini şimdikilerin de kazanmaları ve aynı zamanda
samimiyel ve ciddiyeıle de tatbık etmeleri lazımdır.
Eskilerin eserlerini ezberlemenin, kitabı teybe almaktan bir farkı yoktur. Bu durumda kitap bir nüsha
daha fazla baskı yapılmıştan öteye geçmez. Yeniler içinde
eskilerin metodlarını bilenler yok değildir. Bu sonrakilerde eksik olan ilmi cesarettir. Bu cesaretsizlik ve
sünepelik onların zihinlerini çalıştırmaz hale getirmiştir.
Verileni olduğu gibi tekrar eder, verilenden başka bir
şey veremezse, kitabı ezberleyen de kitabı aşamaz.
Çünkü düşünme ve muhakeme edip eskilerinkinden
başka bir neticeye varmak bir suç, günah ve çoğu kez de
kürür sayılmıştır ve bu tutum devam etmektedir.
İslam dünyasının yegane çıkınazı budur.
Aslında, ilk: müslümanların sahip oldukları ruhun
kaynağı, bugün daha net olarak müslümanların elindedir. O da Kur'an ve sağlam hadislerdir. Müslümanlar
birinci defa ayırdetme ve seçip alma kabiliyeti ile
medeniyet kurdular. Bunu tekrar yapabilecek asıl
kaynağa sahiptirler. Ne yazık ki, bjJnu söyleyen varsa da,
metodunu ve yolunu gOSteren yolctur. Yol ve metod
yukandan beri anlatmaya çalı.ştığımız eski ilim
otoritelerinin içinde bulunduklan kaleyi yıkıp, kalenin
121
içinde işe yaramayan molozları aımaktır. İşte bu da
kendini fethetmesidir.
Demek oluyorki, medeniyet kurmanın ana temelleri ve kÖ§C taşlan her medeniyet için aşağı yukarı
aynıdır. Ancak, yere, yurda, milletin kültür dilzeyine ve
çeşidine ve işlenen konunun özelliğine göre değişiklikler
ve gel~meler gOStermesi, yeni değişik fikirlere,
uygulamalara, ilkelere dayanması, kendine has
sonuçlara, yargılara ve insanı davranışlara ulaşması , her
medeniyetin diğerinden ayrılan özelliğidir.
Medeniyet kurmak, öyle bina, köşk, okul, gemi, yol
yapmak gibi, biz medeniyet kuracağız nasıl ve nereden
başlayacağız? gibi bir şekilde olmaz. Yapılarda ve benzeri şeylede ne yapılacağı önceden k.estirilir, tayin edilir,
malzeme ı oplanır ve bina yapılır. Medeniyet, böyle
niyeıle hedefi daha önce tesbit ve tayin edilerek pc§in
fıkirlerle kurulmaz ve meydana gelmez. O, yukarıdan
beri anlatmaya çalıştığımız ilmi metodu, toplumun her
ferdi, heves ettiğı meslekteki çalışmasına uygular ve
mesleğine samirniyeıle sarılarak bütün gücü ile uğraşır.
Sonra hepsı kendiliğinden bir araya gelir ve medeniyet
bu suretle kendiliğinden kurulur. Yoksa öyle güctürnlü
medeniyet evrensel olamaz.
Müslümanların her sahada, inandıkları Kur'an'ın
şu ayetinin tavsiyesine uymaları inançlarının gereğidir.
Çünkü uydukları zaman yapıcı oldukları görüldü.
Uymadıkları zaman, yıleıeı olduklarının acısını yalnız kendileri değil, dünya tadıyor. Kur'an bir meseleyi, bir
zaman içinde ya da bir olay dahilinde anlatmış, gitmiş ve
iş bitmiş değildir. Onun genel emir ve tavsiyeleri herkes
için süresızdir ve bir zamana bağlı değildir. İnsanoğlunu
konu alır, onun hayat, sosyal, ekonomi ve fiziksel kanunIarına ışık tutar.
İşte bilgi ıeorısinin ve ıkinci köşe taşımızın
daya ndığı bu süresiz manayı ifade eden Kur'an ayetini
burada bir daha tekrar edelim.
"Sözleri iyice dinleyip en güzeline uyanlara, ne
mutlu,
Onlar, Allah'ın gösterdiği doğru yoldadırlar.
Onlar, ince düşünce sahibidirlcr" (39/Zümer, 18).
Birinci cümle hem metod ve bem mutlak fikir
hürriyeti getirmiştir. Medeniyet için gerekli olan ilim,
hem metod ve hem hürriyet ister.
insanın
Hür
düşüncenin §artı, §3rlSız olmaktır. Düşünce
şarta bağlanırsa, her düşünen kendi şartını ileri sürecek-
tir. Böylece düşünceler kendi §artları ve kalıpları içinde
birbirinden kopuk kalacak ve aralarında diyalog bulunmayacaktır. Birbirinin çatışmasından ve faaliyetinden
kuwet ve canlılık kazanamayan doşonceler, ipek böceği
gibi kendi kozalağı içinde canlılığını yitirecek ve OlUp
gidecektir. Müslümanlar metod ve hür düşi; nce
alışkanlığını elde ettikleri zaman, yeni medeniyet
kuracaklardır. Ve bunun için diyorum ki, hOr
düşüncenin ilt adımı, ona saygı duymaktır.
Download