folliküler lenfomada tümör hücresi ve mikroçevre

advertisement
T.C
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
TEMEL ONKOLOJİ PROGRAMI
FOLLİKÜLER LENFOMADA TÜMÖR HÜCRESİ VE
MİKROÇEVRE İLİŞKİSİNİN İMMÜNFENOTİPİK
DEĞERLENDİRİLMESİ
Biyolog NURTEN BAŞEL
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TEZ DANIŞMANI
PROF.DR. BERKSOY ŞAHİN
ADANA - 2010
T.C
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
TEMEL ONKOLOJİ PROGRAMI
FOLLİKÜLER LENFOMADA TÜMÖR HÜCRESİ VE
MİKROÇEVRE İLİŞKİSİNİN İMMÜNFENOTİPİK
DEĞERLENDİRİLMESİ
Biyolog NURTEN BAŞEL
YÜKSEK LİSANS TEZİ
TEZ DANIŞMANI
PROF.DR. BERKSOY ŞAHİN
Bu tez, Çukurova Üniversitesi Araştırma Fonu tarafından
TF2009YL28 nolu proje olarak desteklenmiştir.
Tez No:………..
ADANA – 2010
TEŞEKKÜR
Tez çalışmamda katkıda bulunan hocam Prof. Dr. Berksoy ŞAHİN’e,
Patoloji Anabilim Dalı’ndan hocam Prof. Dr. Melek ERGİN’e,
Biyoistatistik Anabilim Dalı’ndan hocam Doç.Dr.Gülşah SEYDAOĞLU’na
Patoloji Anabilim Dalı’ndan Uzm.Dr. Arbil AÇIKALIN’a,
Patoloji Anabilim Dalı’ndan Teknisyen Kezban BOSTANER’e ve
Her zaman bana destek olan aileme
II
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR……………………………………………………………………………..II
İÇİNDEKİLER…………………………………………………………………………III
TABLO LİSTESİ………………………………………………………………………..V
ŞEKİL LİSTESİ………………………………………………………………………..VI
KISALTMA LİSTESİ…………………………………………………………………VII
ÖZET VE ANAHTAR KELİMELER………………………………………………..VIII
ABSTRACT AND KEYWORDS…………………………………………………..…IX
1. GİRİŞ VE AMAÇ……………………………………………………………….1
2. GENEL BİLGİLER……………………………………………………………..3
2.1. Folliküler Lenfoma………………………………………………………….3
2.1.1. Sınıflama ve İmmünfenotipleme……………………….…………….3
2.1.2. Folliküler lenfoma biyolojisi…………………………….…………...4
2.1.3. Folliküler lenfoma epidemiyolojisi…………………….…………….5
2.1.4. Etyolojik faktörler……………………………………..……………..6
2.1.5. Folliküler lenfoma patogenezi ………………………….……………6
2.1.6. Klinik bulgular……………………………………….……………….8
2.1.7. Laboratuvar bulguları……………………………….………………..8
2.1.8. Tanısal değerlendirme……………………………….……………….8
2.1.9. Evreleme……………………………………………..…………….....9
2.1.10. Görüntüleme………………………………………..……………….9
2.1.11. Prognostik faktörler………………………………..………………10
2.1.12. Folliküler lenfoma tedavisi………………………..……………….11
2.1.12.1. Evre I-II FL tedavisi………………………………………11
2.1.12.2. Evre III-IV FL tedavisi……………………………………12
2.1.12.3. Kemoterapi………………………………………………..12
2.1.12.4. İnterferon…………………………………...……………..12
2.1.12.5. Rituximab………………………………………………….12
2.1.12.6. Lenfoma idiotip aşılar……………………………………..13
2.1.12.7. Kök hücre transplantasyonu……………………………….13
2.1.12.8. Folliküler lenfomada yeni tedaviler………….……………14
2.2. Tümör İmmünolojisi……………………………………………………….14
III
2.2.1. Tümörlere karşı immün yanıtlar………………….…………………14
2.2.2. Tümör antijenleri………………………………….………………...15
2.2.3. Kansere bağlı immünolojik baskılanma………….…………………15
2.2.4. Kanser Tedavisine İmmünolojik Yaklaşımlar……..………………..16
3. GEREÇ YÖNTEM……………………………………………………………..17
3.1.Hastalar……………………………………………………………………..17
3.2.İmmünohistokimyasal testler……………………………………………….17
3.2.1. CD4, CD8, CD57, CD68, FOXP3 Monoklonal Antikor Testleri İçin
Öncelikle Yapılan Ortak Çalışma Prosedürü………………………..17
3.2.1.1.CD4 çalışma prosedürü…………………………………………….17
3.2.1.2.CD8 çalışma prosedürü…………………………………………….18
3.2.1.3.CD57 çalışma prosedürü …………………………………………..19
3.2.1.4.CD68 çalışma prosedürü …………………………………………..19
3.2.1.5.FOXP3 çalışma prosedürü…………………………………………20
3.3.İstatistik analiz……………………………………………………………..20
4. BULGULAR………………………………………………………………….21
4.1. Hasta bulguları……………………………………………………………21
4.2. Çalışılan monoklonal antikor sonuçları…………………………………..27
5. TARTIŞMA…………………………………………………………………..29
6. SONUÇLAR VE ÖNERİLER……………………………………………….34
7. KAYNAKLAR………………………………………………………………36
8. ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………….43
IV
TABLO LİSTESİ
Tablo-1. Folliküler lenfoma Uluslararası Prognostik İndeksi (FLIPI)
11
Tablo-2. FLIPI’ye göre sağ kalım oranları
11
Tablo-3. Olguların Karakteristik Özellikleri
23
Tablo-4. Follikül çevresi ve Follikül içi alandaki immün hücre miktarına
25
göre hasta sayıları
Tablo-5. Bulundukları mikroçevre alanına göre her gruptaki hayatta olan
hasta sayısı
V
26
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil-1. Hastaların Yaş Dağılımı
22
Şekil-2. Evrelere göre popülasyon dağılımı
23
Şekil-3. Hastalıksız sağkalım grafiği
25
Şekil-4. Toplam sağkalım grafiği
26
VI
KISALTMA LİSTESİ
AEC
:
3-Amino-9-Ethyl Carbazole
BT
:
Bilgisayarlı Tomografi
CSR
:
Class-Switch Recombinations
DLBCL
:
Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma
EBV
:
Ebstain Barr Virüsü
FDG-PET
:
18F-Fluorodeoksiglukoz Pozitron Emisyon Tomografi
FL
:
Folliküler Lenfoma
FLIPI
:
Folliküler Lenfoma Uluslararası Prognostik İndeks
FOXP3
:
Forkhead box protein P3
Hb
:
Hemoglobin
HL
:
Hodgkin Lenfoma
Hpf
:
Büyük büyütme mikroskop alanı
IPI
:
Uluslararası Prognostik İndeks
LAP
:
Lenfadenopati
LDH
:
Laktik Dehidrogenaz
µ
:
Mikron
NHL
:
Non-Hodgkin Lenfoma
NK
:
Naturel Killer
PBS
:
Phosphate Buffer Saline
PET-CT
:
Pozitron Emisyon Tomografi
W
:
Watt
WHO
:
Dünya Sağlık Örgütü
VII
ÖZET
Folliküler Lenfomada Tümör Hücresi Ve Mikroçevre İlişkisinin İmmünfenotipik
Değerlendirilmesi
Folliküler Lenfoma (FL), patogenezinde tümör supressör genleri ve
protoonkogenleri etkileyen, multiple genetik lezyonların progressiv ve klonal birikimi
sözkonusu olan B hücreli neoplazi sınıfındandır. Batı ülkelerinde görülme sıklığı daha
yüksektir. Amerika Birleşik Devletleri’nde Non-Hodgkin lenfomaların %35’ini, Avrupa
ülkelerinde %22’sini ve Türkiye’de %9’unu folliküler lenfoma oluşturur. Folliküler
lenfomada klinik davranış tümör hücreleri ile lenf nodundaki mikroçevre arasındaki
interaksiyonla belirlenmektedir. FL'yı tanımlayan gen ekspresyon çalışmalarında,
mikroçevrenin immün hücre kompanentlerinde eksprese edilen genlerin önemi anlamlı
bulunmuştur. İmmün hücreleri ve lenfoma hücreleri arasındaki etkileşimlerin prognozda
önemli olduğu görülmüştür. Tümör mikroçevresinin, FL'nın biyolojik davranışında
önemli bir rol oynadığı anlaşılmış fakat bu düzenlemeyi içeren bazı hücre subgruplarının
rolü keşfedilememiştir. Bu amaçla biz çalışmamızda Türkiye'de FL’daki mikroçevreyi ve
immün yanıt profilini araştırmayı ve Türkiye ile Batı Avrupa farkını ortaya koymayı
hedefledik.
Çalışmaya FL’lı 27 hasta dahil edildi. Bu 27 hastanın 8’i kadın,19’u erkek ve yaş
ortalaması 55.4 ± 13.40; 34-85 yıl (ortanca yaş 54) idi. Ann-Arbor evreleme sistemine göre,
2 hasta evre I, 3’ü evre II, 12’si evre III ve 10’u evre IV olarak değerlendirildi. Hastalar,
ortanca 28 ay takip edildiler.
Retrospektif veri olarak yaş, cinsiyet, evre, tanı tarihi, aldığı kemoterapiler,
kemoterapi yanıtları, nüks olup olmaması, progresyonsuz sağkalım zamanı, tanı anında
tutulum bölgesi, tanı anında LDH düzeyi, B semptomları, toplam takip süresi ve son
durumda hayatta olup olmamaları gibi klinik bilgiler incelendi. FL’lı hastaların tanı
anındaki doku örneklerinde CD4, CD8, CD57, CD68 ve FOXP3 monoklonal antikorları
immünohistokimyasal olarak ölçüldü. Her bir monoklonal antikor için follikül çevresi ve
follikül içi olmak üzere immün hücre sayımı yapıldı. İstatistiksel analiz için SPSS (The
Statistical Package for the Social Sciences) paket programı kullanıldı. Veriler ortalama
değer ± standart sapma olarak belirtildi. Hastaların toplam sağkalımı, ortanca 63 ay,
hastalıksız sağkalım oranı ortanca 59 ay olarak bulundu. Follikül çevresi ve follikül içi
alanda değerlendirilen monoklonal antikorlar (CD4, CD8, CD57, CD68 ve FOXP3)
çalışmaya alınan olguların hepsinde, sayıları farklı olmakla birlikte, pozitif bulundu. Biz
bu tümör belirleyicileri, literatürdeki çalışmalara göre kıyaslandığında FOXP3 ve CD4’ü
azalmış bulduk. CD8, CD68, CD57’yi ise, FOXP3 ve CD4 pozitif hücre sayısına göre
artmış bulduk. Tümör hücreleri ve değerlendirilen bu monoklonal antikorlar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmadı.
Folliküler lenfoma mikroçevresindeki immün hücrelerin, folliküler lenfoma
patogenezindeki rolü henüz netlik kazanmamıştır. Bu çalışmadaki sonuçlardan
istatistiksel olarak anlamlılığa ulaşılamaması, hasta sayısının yetersiz olmasıdır. Daha
yüksek popülasyonlarla yeni çalışmalara gereksinim vardır.
Anahtar sözcükler: Folliküler lenfoma, Mikroçevre immünfenotip, Tümör ilişkili
makrofajlar, FOXP3, CD57
VIII
ABSTRACT
Evaluation Immunophenotypically Of Relations Between Tumor Cells And Their
Microenvironment In Follicular Lymphoma
Follicular lymphoma(FL), is classified as a B-cell neoplasia with progressive and
clonal accumulation of multiple genetic lessions that effected tumor supressor genes and
protooncogens in their pathogenesis. Its frequency is higher in Western countries. In USA
35% of Non- Hodgkin’s lymphomas are follicular lymphoma while it is 22% in European
countries and 9% in Turkey. Clinical behaviour in follicular lymphoma is determined by
interaction between tumor cells and microenvironment in lymp nodes. Genes that
expressed in the immun cell components of microenvironment found as significant in
genes expression studies that defined FL. Interactions between immun cells and
lymphoma cells have been seen important in prognosis. It is understood that tumor
microenvironment played an important role in biological behaviour of FL but is not
explored a role of subtypes that some cells involved this regulation. We aimed to
investigate the microenvironment of follicular lymphoma in Turkey and the profile of
immun response and we targeted to expose the difference between Turkey and West
Europe.
Twenty-seven patients with FL have been included to study. 8 females, 19 males
and mean age 55.4 ± 13.40; 34-85 years (median age 54 years). According to classification
2 patients were in stage I, 3 were in stage II, 12 were in stage III and 10 were evaluated as
stage IV FL. Patient’s median follow up time was 28 months).
As retrospective data; age, sexuality, stage, date of diagnosis, received
chemotherapies, responses of chemotherapies, relapse, PFS (progression free survival),
involvement regions, LDH (Lactic Dehidrogenase) level in time of diagnosis, B symptoms,
overall follow up time and live-death status have been examined. CD4, CD8, CD57, CD68,
FOXP3 monoclonal antibodies have been measured by immunohistochemistry from
biopys samples in the time of diagnosis of patients with FL. Number of immun cells have
been counted as interfollicular and intrafollicular for each one of monoclonal antibody.
The statistical Package for the Social Sciences (SPSS) program was used for statistical
analysis. Data are expressed as mean values ± Standard deviation. Overall survival of
patients with Follicular Lymphoma found as median 63 months. Progression free survival
found as median 59 months. In intrafollicular and interfollicular areas evaluated
monoclonal antibodies that CD4, CD8, CD57, CD68, FOXP3 were found as positive but
their numbers were different in all patients. We found the FOXP3 and CD4 decreased
according to studies compared in literatüre. We found the CD8, CD68 and CD57
increased according to FOXP3 and CD4 positive cells number. Correlation between tumor
cells and evaluated monoclonal antibodies is not found a significance as statistic.
The role of immun cells in follicular lymphoma microenvironment is unknown in
follicular lymphoma pathogenessis. In this study, due to insufficient of patient number
findings of trial are not significant as statistic. There is need to new clinic trials in more
populations.
Key words: Follicular lymphoma, immunfenotype of microenvironment, Tumorassociated macrophages, FOXP3, CD57.
IX
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) lenfoma sınıflamasına göre folliküler lenfoma
matür B hücreli neoplazi sınıfındandır. Folliküler lenfoma, Asya gibi dünyanın bazı
bölgelerinde daha düşük insidansı olmasına rağmen, Avrupa ve Amerika’da NHL (Non
Hodgkin Lenfoma) vakalarının % 20-25 kadarını oluşturur. NHL alt tiplerinin en yaygın
ikincisidir1. Ortalama yaşam süresi 8-10 yıldır. Bazen farkedilmeyen küçük-orta
büyüklükte lenf nodlarıyla FL’lı hastalar görülebilir. Genellikle servikal, aksillar,
inguinal ve femoral bölgelerde ağrısız periferal lenfadenopatiler (LAP) vardır2. Bazen
de iliak, mesenteric, retroperitonel alanlar gibi derin bölgelerdeki lenf nodlarının yavaş
büyümesiyle ilişkilidir. Bazı vakalarda, tek ve çoklu lenf nodlarıyla tümör hacmi önemli
olabilirken, dalak büyümesi gibi atipik semptomlar da görülebilir1.
Son yıllarda, FL’nın biyolojik davranışında tümör mikroçevresinin önemli bir
rol oynadığı anlaşılmıştır. Fakat bu düzenlemede dahil olan spesifik hücre altgrupları
bilinmemektedir3. Daha önceki çalışmalarda, FL’lı hastalar arasında uzayan sağkalımın,
tanıda tümörde bulunan nonmalignent immün hücrelerinin moleküler özellikleriyle
ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. FL sağkalımının geliştirilmesinde, lenfoma
hücreleri ve onların hücresel partnerleri ve modelleri arasındaki interaksiyonların yol
gösterici olabileceği düşünülmektedir4.
Foliküler lenfoma(FL) prognozunda farklı hasta gruplarında, prognostik
öneminin olabileceği parametreler bugüne kadar tam olarak yapılamamıştır. Yeni
biyolojik görüşlere imkan tanınarak yapılan gen ekspresyon çalışmalarında,
mikroçevrede eksprese edilen genler anlamlı bulunmuştur. İmmün hücreleri ve lenfoma
hücreleri arasındaki
interaksiyonun dikkate değer olduğu görülmüştür. Bazı
+
çalışmalarda CD8 ’in prognozla uyumlu olabileceği bulunurken, bazı çalışmalarda CD8
ve CD4'ün önemli etkisi bulunamamıştır. CD68+ boyanmasıyla, yüksek bir makrofaj
içeriğini
tanımlayan
zıt
prognostik
değer
rapor
edilmiştir.
Bu
bulgular,
interferon+rituximab kombinasyonu alan bazı hasta gruplarında desteklenememiştir1.
FOXP3'ün, kesin olmamakla birlikte prognozla olumlu sonuçla ilgili olabileceği
düşünülmüştür3. Sonuçta çeşitli çalışmalarda bazı çelişkili bulgular rapor edilmiştir.
Ayrıca
bu
immünohistokimyasal
teknikler,
1
onaylanmamıştır .
1
B
hücreli
lenfomalarda
henüz
Genetik kompanentlerin biyolojilerini daha iyi anlamak ve tümör
mikroçevresinin immümmodülasyonunda temel terapötik stratejilerin gelişmesinde
yardımcı olabileceği amacıyla, biz bu çalışmada folliküler lenfomada CD68, CD4, CD8,
CD57 ve FOXP3 antikorlarını çalışarak, Türkiye'de FL’daki mikroçevreyi ve immün
yanıt profilini araştırmayı, elde edilen verilerle bu hastalığın prognostik ve prediktif
etkilerini belirlemeyi ve Türkiye ile Batı Avrupa farkını ortaya koymayı hedefledik.
2
2. GENEL BİLGİLER
Folliküler lenfoma (FL) batı dünyasında en sık görülen düşük dereceli bir NonHodgkin Lenfoma (NHL) tipidir. Bu grup hastalıkta da normal lenfoid yapı yerine
anormal hücre birikimi vardır. FL, morfolojik ve biyolojik özellikleriyle nodal bir
lenfoma olmakla birlikte, tanı anında sıklıkla kemik iliği tutulumunu da içeren yaygın
hastalıkla karakterizedir. Nadir olarak ekstranodal tutulumlar da vardır. Hastalar
genelde yaşlı erişkinlerdir. Folliküler lenfomalar başlangıçta indolent (yavaş) bir seyir
izler. Ancak %25-35 olguda genelde diffüz büyük hücreli lenfomaya dönüşüm
göstermektedir ve ilerlemiş vakalarda mevcut tedavilere yanıtsız kalabilmektedir5.
Folliküler lenfoma etyolojisini aydınlatmaya yönelik araştırmalar giderek
artmaktadır. Neoplastik hücrelerin, immünmikroçevre ile olan ilişkileri ve sağkalım
üzerindeki etkileri tam olarak aydınlatılamamıştır. FL için günümüze kadar
tanımlanabilmiş küratif bir tedavi seçeneği yoktur, fakat yaşam kalitesini arttıran ve
uzun dönem sağkalımı sağlayabilen tedaviler tanımlanmıştır. Çabalar bu hastalığın
doğal hikayesini değiştirebilen stratejiler üzerinde odaklanmaktadır.
2.1. FOLLİKÜLER LENFOMA
Son yıllardaki moleküler genetikteki gelişmelerin zenginleştirilmesi, özellikle
tedavide yeni prensiplerin belirlenmesinde yol gösterici olmuştur. Artan biyolojik ve
moleküler bilgiler umut verici bir biçimde FL’nın daha iyi anlaşılmasının yanı sıra,
terapötik olarak yeni yolların saptanmasını da sağlamıştır. Bu bakımdan gelecekte kür
sağlayabilecek tedavi yöntemlerinin gereksinimi ve toplam sağkalımın geliştirilmesi
için, FL mikroçevresindeki hücreler arasındaki etkileşim önemlidir.
2.1.1. Sınıflama ve İmmünfenotipleme
WHO(Dünya Sağlık Örgütü) NHL sınıflandırmasına göre FL, matür-B-hücre
neoplazmı sınıfındandır.
Tipik olarak FL
vakaları,
çoğunlukla
folliküler büyüme
paterni ile
karakterizedir. Neoplastik hücrelerin, sentrositler ve sentroblastların germinal merkez
B-hücrelerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.
3
FL’lar,
40x büyük büyütme
mikroskop alanındaki (hpf) sentroblastların sayısına göre gradlandırılırlar. Grade 1 FL
‘larda 0-5 sentroblast/hpf, grade 2 vakalarda 6-15 sentroblast/hpf ve grade 3 FL’larda
>15 sentroblast/hpf bulunmaktadır5. Grade I ve II FL indolent, grade III FL ise
agresif(saldırgan) seyirli kabul edilmektedir.
Günümüzde WHO(Dünya Sağlık Örgütü) sınıflandırmasında primer kutanöz FL,
FL’nın farklı bir varyantı olarak görülmektedir. Sıklıkla baş-boyun bölgesinde veya
gövdede yerleşimlidir. Lokal tedavi ile tedavi edilebilir ve klasik FL’larla
kıyaslandığında daha indolent bir klinik davranış sergilerler. Nodal FL’lara zıt şekilde
primer kutanöz lenfomalar sıklıkla BCL-2 aşırı ekspresyonu yapmaz ve t(14;18)
yeniden düzenlenmesi de yoktur5.
İmmünfenotipik olarak neoplastik hücreler pan-B-hücre antijenleri olan CD19,
CD20, CD22, BSAP/PAX-5 ve CD79a eksprese ederler. Tümör hücreleri ayrıca
genellikle follikül merkez hücre ilişkili antijenler olan CD10 ve BCL-6 da eksprese
ederler6,7. FL’da CD5 ve CD43 negatiftir, sadece nadiren grade 3 FL vakalarında CD43
pozitifliği olabilmektedir8,9,10. Bcl-2 ekspresyonu vardır. Folliküler büyümede
neoplastik folliküler, CD21 pozitif folliküler dendritik hücre(FDC) ağ örgüsüyle
ilişkilidir. FDC ağ örğüsü periferde genelde korunmuş iken, merkezde sıklıkla
parçalanmıştır11,12.
2.1.2. Folliküler Lenfoma Biyolojisi
Folliküler lenfomanın bazen alevlenme bazen de sönme şeklindeki bilinen
özelliklerinde hastanın immün yanıtı anahtar faktör olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle
aşılar ile olan terapötik yaklaşımlar için aday olabilecekleri düşünülmüştür. Gen
ekspresyon profili ile elde edilen yeni moleküler bilgiler, folliküler lenfomada sağkalım
ile ilişkisi olan malign B-hücre popülasyonundan çok, zemindeki T-hücre ve makrofaj
popülasyonları olduğunu düşündürmektedir13. Ayrıca diğer gen ekspresyon profil
gözlemleri, folliküler lenfomadan diffüz büyük B-hücreli lenfoma (DLBCL)’ya
dönüşüm olayında yer alan klinik ve morfolojik spektrumun daha iyi anlaşılmasını
sağlamıştır14,15. FL’lı hastalarda, yeni bir biyopside büyük hücrelerin yayıldığı bir alan
görünümü histolojik transformasyonu tanımlar. Transformasyon ile ilişkili olan klinik
faktörler tamamen karakterize değildir. Transforme folliküler lenfomada disregülasyonu
4
gösterilen genler ise onkojen c-myc geni ile hücre döngü kontrolü ve artmış
metabolizma ile ilişkili olan çeşitli genleri içerir16.
Hastalık biyolojisinin anlaşılması için diğer bir yapı BCL-2 yapısıdır17. Tümör
hücreleri genel olarak anti-apoptotik protein BCL-2 eksprese ederler. Bu normalde
BCL-2 ekspresyonunu durduran normal germinal merkez B-hücreleri ile keskin bir
karşıtlık oluşturur. Böylece BCL-2 proteininin aşırı ekspresyonu, neoplastik follikülleri
reaktif olanlardan ayırmaktadır. BCL-2 geninin anormal ekspresyonu, kromozom 18
üzerindeki BCL-2 geninin kromozom 14’deki IgH geni ile t(14;18) translokasyonuna
bağlıdır. Sonuç olarak, BCL-2 gen transkripsiyonu immunoglobulin ağır zincir gen
promotörünün kontrolü altına girmekte ve bu da BCL-2 proteininin aşırı ekspresyonu ile
sonuçlanmakta ve tümör hücrelerine sağkalım avantajı sunmaktadır. BCL-2 ekspresyon
sıklığı sitolojik grade’e göre değişme eğilimindedir. Oran olarak grade 1’de yaklaşık
%100 iken, grade 2’de %80’den fazla, grade 3 FL’daysa %70 arasında değişmektedir18.
Batı dünyasındaki folliküler lenfomaların çoğunda (yaklaşık %85) BCL-2 gen
yeniden düzenlenmesi mevcut olup19, FL’ların yaklaşık %15’inde BCL-2 gen yeniden
düzenlenmesi bulunmamaktadır. Ancak bu olgularda diğer sitogenetik anormallikler
ortaya çıkabilmektedir20,21.
Polimeraz zincir reaksiyonu(PCR), folliküler lenfoma hastalarının çoğunun
BCL-2 gen yeniden düzenlenmesi ile birlikte olan hücrelerin varlığının monitörize
edilmesini sağlar. Bu yaklaşım rezidüel hastalığın duyarlı olarak ölçülmesini de
sağlamaktadır22,23.
2.1.3. Folliküler Lenfoma Epidemiyolojisi
Batı toplumlarında tüm Non-Hodgkin Lenfomaların yaklaşık %40’ını indolent
lenfomalar teşkil eder. Folliküler lenfomalar ise bu grup lenfomaların en büyük ve en
kolay tanınabilen kategorisidir. Batı istatistiklerinde Non-Hodgkin Lenfomalar
içerisinde folliküler lenfoma görülme oranı %22’dir. Nedeni bilinmemekle birlikte
folliküler lenfoma insidansı Batı’ya göre, Orta Doğu ve Asya’da daha düşüktür. Bu
grup lenfomalar orta yaş öncesinde nadir olup, median görülme yaşı 55-60’tır24.
Erişkinlerde en sık düşük dereceli foliküller lenfomalar görülür. Kadınlar ve erkekler
eşit sıklıkta etkilenmektedir.
5
2.1.4. Etyolojik Faktörler
Bazı infeksiyöz ajanlar, otoimmün hastalıklar ve immünosupresyon risk
faktörü olarak tanımlansa da, etyolojik faktörlerin büyük kısmı hala bilinmemektedir25.
Birçok FL olgusu özel etyolojik bir faktöre bağlı olmaksızın görülebilir. Buna rağmen
epidemiyolojik olarak bazı risk faktörleri belirlenmiştir. Toprakla uğraşanlarda daha
sıktır. Kimyagerler, kuru temizleme, boya ve ağaç işçileri ve kozmetikle uğraşanlar risk
gruplarıdır. Fenoksiasetik asit, klorfenoller, başta benzen olmak üzere çeşitli solventlere
maruz kalma ve kozmetikler içinde özellikle saç boyası riski arttırdığı bilinen
kimyasallardır. Fazla protein almak, az sebze tüketmek ve az vitamin almak riski artıran
diyetsel özelliklerdir. Kan transfüzyonu, enfeksiyon ajanlarını bulaştırma ve neden
olduğu immün baskılama yolu ile lenfoma riskini artıran bir diğer etkendir. Radyasyon
majör risk faktörüdür. Ailevi ve edinsel immün yetmezlik durumunda ve ailesinde
lenfoma öyküsü olanlarda daha sık görülebilir26.
2.1.5. Folliküler Lenfoma Patogenezi
Patogenezinde, multiple genetik lezyonların progressiv ve klonal birikimi
sözkonusudur. B-hücreli lenfomaların, B-hücre diferansiyasyon yolağı boyunca tüm
basamaklardan oluşabildiği gösterilmiş ve B-hücre olgunlaşmasının “donmuş” safhası
olarak tanımlanmıştır. B-hücreli lenfomalar, nonmalignent karşılıklarının özelliklerini
göstermesine rağmen, multiple genetik anormalliklerden oluşanlardan farklıdırlar. Gen
ekspresyon profil çalışmaları, orjin hücresinin bazı karekteristiklerini kaybetmeyen Bhücreli lenfomaları tartışmayı sağlamıştır16,27. Bu çalışmalar hücresel diferansiyasyon,
transkripsiyon faktörleri, sinyal yolakları ve lenfoid malignensilerde ve normal lenfoid
hücrelerde incelenen önemli diğer düzenleyici moleküller gibi, genomik bir skalada
eksprese edilen genleri koordineli olarak tanımlamaya izin verniştir. Bu çalışmalar, aynı
zamanda lenfomaların prognostik alt gruplarıyla ilişkili tanınmayan önceki özelliklerini
tanımlamıştır27. Ayrıca gen ekspresyon profil çalışmaları, stromal ve çok yanıtlı
hücrelerden ibaret tümör mikroçevresinin dağılımını, ve onun biyolojik davranışını
inceleyen ve tümör gelişimine olası etkili diğer faktörlerden ibaret eğitici bir platformu
tanıtmıştır. FL ‘da gen ekspresyon profili, T hücreler ve makrofajlar gibi nonmalignent
hücreler tarafından oluşturulan immün yanıt özellikleriyle ilişkili olabilen, FL hastalığı
olan hastaların sağkalımını yükseltmiştir13. FL’da biyopsi örneklerinde kullanılan bir
6
anti-CD68 antikorunun immünohistolojik analizi, daha kötü bir toplam sağkalımı veren
lenfoma-ilişkili makrofaj infiltrasyonunun yükseldiğini gösterdi28. Benzer olarak, CD4
ve FOXP3 (immünohistokimyasal ölçüm ile) eksprese eden tümör-infiltre lenfositlerin,
FL’lı hastalarda sağkalımın gelişmesiyle karşılıklı ilişki içinde olduğu gösterildi29,30.
Tümör mikroçevresinin, FL’nın biyolojik davranışını etkilediğini bu çalışmalar ifade
etmiştir.
FL’nın tanımlanan genetik hatası t(14;18) translokasyonu, sağlıklı bireylerin
önemli bir oranının periferal kanında bulunur. Hareketsiz saf B hücrelerinde başlangıçta
oluşan görüşe rağmen, Roulland ve ark.31 yaptıkları bir çalışmada, sağlıklı bireylerde
t(14;18)+ hücrelerin zaten CSR (class-switch recombinations) olduğunu göstermişlerdir.
Sağlıklı bireylerden bu t(14;18)+
hücreler, SHM(somatic hypermutation) ve
CSR(germinal-merkez geçişini belirler) olan germinal-merkezli B hücrelerden oluşan
FL hücrelerine bundan dolayı benzerdir. FL’nın %80’inde CSR, verimli olmayan
allelde olduğu kadar verimlide de oluşur. Verimli allelde t(14;18) translokasyonu, IgV
bölgelerini bozar ve IgM-IgD bölgesi silinir. Bununla birlikte, verimli olmayan allelde
bu bölge, IgM ve IgD yüzeyini ifade eden çoğu FL’da olduğu gibi korunur. Aynı
zamanda bu paradoksik ekspresyon modelinin, t(14;18)+ hücreleri taşıyan sağlıklı
bireylerde var olduğu bulunmuş ve uzamış B-hücreli sağkalımı onaylayan germinal
merkezde BCL-2’nin ektopik ekspresyonu olan hipotezine öncülük etmiştir. Bu nedenle
bu B hücreleri üzerinde sağkalım avantajı verir. Ek olarak, sağlıklı bireylerde t(14;18)+
B hücrelerin antijen reseptöründen dolayı antijen stimülasyonuna yanıt verilir. Antijen
reseptörü sinyali sayesinde neoplastik transformasyona yardım edilmiş olunabilir. Bu
bulgu, t(14;18)+ B hücrelerin normal bireylerde önceki görünümüne yeni bir ışık tutar
31,32,33
.
Gen
ekspresyon
çalışmaları,
önceden
tanımlanmamış
transkripsiyonel
düzenleme ile ilgili faktörleri, normal ve neoplastik germinal-merkezli B hücreleirn
sağkalımı ve FL patonenez modelleri ve prognozun hastalığa katkısını aydınlatmıştır.
Sonuç olarak; normal B-hücrenin gelişimi süresince germinal merkezdeki olaylar
olduğu
kadar,
FL’yı
kapsayan
B-hücreli
lenfomaların hastalık
modellerinin
formülasyonunda önemli faktörler olarak meydana gelen bu olaylar, kontrolü kaldıran
mekanizmalardır4.
7
2.1.6. Klinik Bulgular
Genelde yavaş büyüyen lenf nodları söz konusudur. Dalak ve kemik iliği
tutulumu nispeten sık, ekstranodal tutulum ise seyrektir. Klinik bulgu ve belirtiler
lenfomayı oluşturan hücrenin proliferasyon hızı ve ilk lokalizasyonuna bağlıdır34. Nodal
indolent folliküler lenfomalar yüzeyel lenfadenopati (LAP) ile ileri evre hastalık olarak
ortaya çıkar. İndolent lenfomalarda lenfadenopati öyküsü uzun sürelidir ve genelde
herhangi bir semptoma yol açmaz veya var olan semptomlar orta derecelidir.
Evrelemede kemik iliği ve bazen periferik kan tutulum bulguları vardır (Evre IV). Ateş,
gece terlemesi ve son 6 ay içinde vücut ağırlığının %10’undan daha fazla kilo kaybı gibi
B semptomu belirtileri başlangıçta genellikle yoktur. Agresif lenfomalar genellikle tanı
anında semptomatiktir ve hastalık öyküsü kısadır34.
2.1.7. Laboratuvar Bulguları
İndolent lenfomalarda kan tutulumu sıktır. Kemik iliği tutulumu, splenomegalisi
veya otoimmün yıkım nedeniyle nötropeni, anemi ve trombositopeni görülebilir.
Otoimmün komplikasyonlar ve kemik iliği tutulumu low grade lenfomalarda daha sıktır.
Gastro İntestinal Sistem tutulumu olan olgularda kanamaya bağlı demir eksikliği
anemisi de gelişebilir. Sedimantasyon agresif NHL’larda yüksektir. FL’lı hastalarda
proliferasyon hızı ve tümör kitlesinin indirekt göstergesi olarak serum LDH (Laktik
dehidrogenaz) ve beta 2 mikroglobulin düzeyleri yükselebilir. LDH, agresif
lenfomalarda artabilir. HIV, HTLV-1, EBV, hepatit B ve C serolojileri gerektiğinde
yapılmalıdır. Mediastinal lenfomaları, germ hücreli mediastinal tümörlerden ayırmak
için α-fetoprotein veya β human korionik ganadotropin seviyelerine bakılmalıdır.
Ayrıca karaciğer ve böbrek tutulumları açısından bu organlara ait fonksiyon testleri
yapılmalıdır. Kemik iliği biyopsisi ve aspirasyon materyallerinin immunfenotipleme
için flow ctyometric analizi ve FISH metodu ve/veya PCR kullanılarak kromozom
analizi yapılmalıdır26.
2.1.8. Tanısal Değerlendirme
Folliküler lenfomada t(14;18) translokasyonu vardır. Bu özellik tanı ve ayırıcı
tanıda büyük önem taşır26. Folliküler lenfoma için tipik olan BCL-2 onkogen
proteininin varlığının gösterilmesi tanısal özellik taşıyan bulgudur. Folliküler lenfoma
8
tanısı histolojiktir. Tanı için yeterli büyüklükte eksizyonel biyopsi yapılmalı ve materyal
morfolojik, immünfenotipik, sitogenetik ve moleküler olarak incelenmelidir. Core iğne
biyopsisi ve ince iğne biyopsisi FL tanısından ziyade genellikle tedavi sonrası nüks
hastalığı kontrol etmek için kullanılmaktadır.
2.1.9. Evreleme
Evreleme değerlendirmesi hem hastanın prognostik özelliklerinin belirlenmesini
hem de uygun başlangıç tedavisinin planlanmasını sağlar5. NHL’lar için TNM
sınıflamasının pratik olmadığı düşünülmektedir. FL’ların evrelenmesinde Ann-Arbor
evreleme sistemi kullanılmaktadır. Klinik evrelendirme iyi bir anamnez, fizik muayene,
periferik kan ve kemik iliği analizleri, karaciğer ve renal fonksiyon testleri, görüntüleme
(torakal ve abdomino-pelvik incelemeler, ultrasond, kemik sintigrafi, PET-CT) ve ilk
biyopsi raporu esas alınarak yapılır35.
2.1.10. Görüntüleme
18F-fluorodeoksiglukoz (FDG) pozitron emisyon tomografi (PET), lenfomalarda
yaygın olarak kullanılan bir görüntüleme yöntemidir. FDG-PET görüntüleme yöntemi
lenfomalarda
hastalığın
başlangıç
evrelendirmesinde,
tedaviye
cevabın
değerlendirilmesinde ve hastalığın takibinde kullanılır. FDG-PET, lenfoma tanısı olan
hastaların ilk evrelendirilmesinde konvansiyonel görüntüleme tekniklerine göre, ek bilgi
sağladığından daha üstün bulunmuştur36. FDG-PET’in bilgisayarlı tomografi (BT) ile
kombine kullanılması, bu tekniklerin ayrı ayrı kullanılmasına göre daha fazla avantajlar
sağlamaktadır. Folliküler lenfomalarda FDG-PET’in konvansiyonel evrelemeye göre,
daha fazla anormal lenf nodu alanlarını saptadığı gösterilmiştir. Lenfomalarda sıklıkla
kullanılan fonksiyonel görüntüleme yöntemlerinden biri olan Ga-67 taraması birçok
çalışmada FDG-PET ile karşılaştırılmış ve FDG-PET’in üstün olduğu gösterilmiştir.
Kemik iliği tutulumunu saptamada FDG-PET’in doğruluğu güvenilir bulunmamıştır37.
NHL’da bir kür kemoterapi sonrası FDG-PET, tedavinin belirlenmesi
bakımından yüksek prognostik değere sahiptir. Bir kür kemoterapi sonrasında ısrarcı
FDG tutulumu görülmesi relaps şansının yüksek olduğu anlamına gelirken, negatif
FDG-PET sonuçları uzun süreli remisyonun ön habercisidir. Tedavi sonrasında, FDGPET pozitif olan NHL olgularında relaps oranı %100 iken, FDG-PET negatif olan
9
NHL’larda da %16,5 olduğu bildirilmiştir. Relapsı önceden haber vermede FDG-PET
‘in tanısal doğruluğu BT’den anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. FDG-PET ile
BT’nin kombine kullanımı, FDG-PET ve BT’nin ayrı ayrı değerlendirilmesinden daha
fazla avantajlar sağlamaktadır. Evreleme de PET/BT %93 doğruluk oranına sahip iken
PET ‘de bu oran %84 bulunmuştur37.
2.1.11. Prognostik Faktörler
Prognoz açısından önemli olan, ancak Ann Arbor evrelendirme sisteminin
içermediği parametreler arasında, serum beta-2 mikroglobulin ve (LDH) düzeyleri,
tutulan lenf nodlarının, kitlelerin, dalağın boyutları, tutulan bölgelerin sayısı, kemik iliği
tutulumunun derecesi, yaş, performans durumu, serum albumin düzeyi gibi hastaya ait
faktörler yer almaktadır. Bu faktörlerin bir kısmını dikkate alan International Prognostik
indeks (IPI), agresif lenfomalarda olduğu gibi indolent lenfomalarda da geçerlidir.
Ancak hastalık biyolojisinde önemli olan tüm faktörleri içermemesi nedeniyle ideal
değildir. Ayrıca hastaların büyük çoğunluğunun ileri yaşta ve ileri evrede olması
nedeniyle risk ayırımı oranı sınırlıdır24. IPI ‘nın indolent lenfoma için dezavantajı, en
yüksek risk kategorisinde çok az sayıda hastanın olmasıdır5.
Folliküler lenfomalarda tedaviye karar verirken yakın dönemde geliştirilen ve şu
ana kadar 5000’in üzerinde hasta da geçerliliği test edilen Folliküler Lenfoma
International Prognostik index (FLIPI)’ nin kullanılması önerilmektedir24. FLIPI ile
yüksek riskli hastalığı olan daha fazla sayıda hasta tanımlanabilmektedir5. Bu sistemde,
IPI’den farklı olarak, performans durumu yerine hemoglobin değeri, ekstranodal
bölgeler yerine ise nodal bölgelerin sayısı kullanılmaktadır. FLIPI için 5 bağımsız risk
faktörü temel alınmıştır (Tablo 1)1.
10
Tablo-1: Folliküler Lenfoma Uluslararası Prognostik İndeksi(FLIPI):1
Yaş
>60 yaş
Hb
<12g/dl
LDH
Yüksek(normal değerin üstü)
Evre
III-IV
Nodal bölge sayısı
>4
FLIPI sağkalım olasılıklarıyla, üç grup içine (büyüklüğü dengelenmiş) hastaların
ayrılmasını mümkün kılmıştır (Tablo 2)1.
Tablo-2: FLIPI’ye göre sağkalım oranları:1
Risk faktörü sayısı
FLIPI skoru
Hasta oranı 5 yıllık sağkalım
10 yıllık sağkalım
0 veya 1
düşük
%36
%91
%71
2
orta
%37
%78
%51
≥3
yüksek
%27
%53
%36
Olumsuz özellikleri 0-1 arasında olan hastalar standart tedavi ile %91 oranında
5 yıllık sağkalıma sahipken, 2 faktöre sahip olanların 5 yıllık sağkalımı %78 ve 3’ün
üzerinde faktörü olanların 5 yıllık sağkalımı ise yalnızca %53’tür1.
2.1.12. Folliküler Lenfoma Tedavisi
Folliküler lenfomalar yavaş seyirli, doz yoğunluğu düşük tedavilerle kontrol
edilebilen, bazen de tedavisiz izlenebilen, fakat çoğunlukla nükslerle seyreden bir
hastalıktır.
2.1.12.1. Evre I-II FL Tedavisi
Grade I ve II folliküler lenfomalarda tek ilaç veya doz yoğunluğu düşük
kombine tedaviler kullanılabilir. Kombine tedavilerin üstünlüğü remisyon oranlarının
yüksekliğidir26. Evre I-II FL’ larda radyoterapi küratif olabilmektedir38. Radyoterapi ve
kemoterapi kombinasyonu ile hastalıksız sağkalım oranı 5-10 yılda %70’ lere
ulaşmıştır. Evre I-II FL’da kür potansiyeli bulunması nedeniyle “izle ve bekle”
11
yaklaşımı vardır39. Bu yaklaşım seçilirse ve hastalıkta yaygınlaşırsa kür şansı ortadan
kalkabilecektir. Bu nedenle son veriler evre I-II FL’da girişimi önermektedir5.
2.1.12.2. Evre III-IV FL Tedavisi
Evre III ve IV hastalığı olanlar ilerlemiş evre sınıfındadır. Agresif seyreden bir
lenfomadır. Diffüz büyük hücreli lenfomalara dönüşüm sıktır. Genellikle doz
yoğunluğu yüksek tedaviler gerektirir. Nüks olasılığı oldukça yüksektir. Evre III ve IV
hastalıkta yalnızca kemoterapi uygulanmaktadır. Ancak evre III FL’da radyasyon
tedavisinin etkinliğini araştıran çalışmalar da bulunmaktadır40.
2.1.12.3. Kemoterapi
En uygun sistemik tedavi yaklaşımıdır. Tek ajan ilaç tedavileri olarak;
Klorambusil, Siklofosfamid, Fludarabine, Rituximab yer alır. Kombine ilaç tedavileri
olarak; CVP (Siklofosfamid, Prednisolon,
Doksorubisin,
Vinkristin
Doksorubisin,
Vinkristin,
Prednisolon),
Prednisolon),
Vinkristin), CHOP (Siklofosfamid,
R-CHOP
(Rituximab,
Siklofosfamid,
FND
(Fludarabine,
Mitoksantron,
Deksamethazon) günümüzde kullanılmaktadır. Nüks olgularda kombine ilaç tedavileri;
CHOP, R-CHOP, ESHAP (Etoposid, Metilprednison, Sitozin arabinozid, Sisplatin),
DEHAP (Deksamethazon, Sisplatin, Sitozin arabinozid), R-ICE (Rituximab, Ifosfamid,
Mesna, Carboplatin,Etoposid) kullanılır26.
2.1.12.4. İnterferon
Lenfoma tedavisinde immünoterapötik amaçlı kullanılan ilk ajan interferondur.
Günümüzde kemoterapiyle eş zamanlı olarak ve kemoterapi sonrası idame tedavisi
amaçlı kullanılmaktadır. Hastalıksız sağkalım açısından yararlı olduğu gösterilmiştir41.
2.1.12.5. Rituximab
Geçen 10 yıl, birçok yeni ajanlarla FL’lı hastalar için immünolojik temelli tedavi
seçeneklerinin artmasına tanıklık etmiştir. Günümüze kadar çok etkili olan rituximab
ile, B hücrelerinin yüzey alanında CD20 hedeflenildi. Yapılan faz 3 çalışmalar,
kemoimmünoterapinin ileri evre FL’lı hastaların toplam sağkalımını ve progresyonsuz
sağkalımını geliştirmiştir. İndolent lenfoma tedavisinde tek ajan olarak kullanımıyla
12
%50 remisyon sağlamaktadır. Standart kemoterapilerle kombinasyonda, rituximab’lı
monoklonal antikor tedavisi ile ileri evre FL hastalarının sağkalım oranının yüksek
olduğu görülmüştür.42.
2.1.12.6. Lenfoma İdiotip Aşılar
FL’lı hastaların immün yanıtlarının aşı yaklaşımları ile ölçülebilirliği nedeniyle
immün yanıtı arttırmaya yönelik stratejiler günümüzde test edilmektedir43. Hastanın
immünizasyon sonrası bir anti-tümör cevabı olur ve bu cevap tümör progresyonunu /
relapsı önler veya geciktirir. Faz I-II çalışmalar, aşılamanın immün yanıtları
oluşturabildiğini ispatlamıştır ve bu immün yanıtı oluşturan hastalar, bir immün yanıt
oluşturamayan hastalardan daha uzun remisyon süresine sahiptirler42.
2.1.12.7.Kök Hücre Transplantasyonu
Folliküler lenfomada, donörün kardeş olduğu bir transplantta 3 yıllık yaşam
olasılığı %64-72’dir26. Kemoterapiye duyarlı nükslerde sonuç daha iyidir. Bir
allogeneik donör immün sistem transplantasyonu, immünoterapinin radikal bir formunu
gösterir. Allogeneik transplantasyondaki yakın gelişmeler, bu yöntemlerin akut
nonrelaps mortalitesini azaltmış ve önemli komorbiditeli hastalar ve daha yaşlı
hastaların redavisine izin vermiştir. Multiple diğer rejimlerde başarısız olan ilerlemiş
FL’lı hastalarda yüksek tam yanıt oranları ve düşük relaps riski raporlanmıştır42.
Relaps konumundaki transplant deneyimlerinin çoğunluğunu otolog transplant
stratejileri oluşturmaktadır44. Uzun süreli remisyonlar elde edilmekte ve bu strateji
çoğu standart tedavi yaklaşımlarından daha etkili görünmektedir. Folliküler lenfomada
konvansiyonel allogeneik transplant ile ilgili sınırlı deneyimler oldukça ümit vericidir45.
Bu yaklaşım hastaların %40 kadarında kür elde edilebilecek uzun süreli hastalıksız
sağkalım ile sonuçlanabilmektedir. Ancak, allogeneik transplant oldukça yüksek riskli
yaklaşım olup, tedavi ilişkili mortalite oranı yaklaşık %30-40’tır. Tedavi ilişkili
mortalite oranı sadece %10 olan myeloablatif olmayan allogeneik transplant
stratejilerinin geliştirilmesi önemli bir basamaktır10.
13
2.1.12.8. Folliküler Lenfomada Yeni Tedaviler
CD20’yi hedefleyen çok yeni antikorlar gelişme aşamasındadır. Bunlardan biri
olan Ofatumumab, CD20 antijeninin farklı bir epitopuna bağlanan bir insan IgG1’dir ve
in vitro CD20’nin daha düşük düzeyleriyle tümör lysing hücrelerinde daha çok etkindir.
Veltuzumab, anti-CD22 epratuzumab antikoru içinde kullanılan IgG1 yapısında
hümanize edilmiş temel bir antikordur. Tek başına rituximab ile benzer aktiviteye sahip
görünmektedir. Çeşitli genetiksel yeni antikorlar geliştirilmiştir. Bunlardan AME -133
ve GA-101 hümanize antikorlardır ve klinik çalışmalarda yolun başındadır.
Yeni monoklonal antikorlardan, tümör proliferasyonunu azaltan ve CD80/CD28
yolağını bloke eden anti-CD80 antikoru Galiximab’ın yanıt oranı %11’de kalmıştır.
Klinik çalışma içinde olan anti-CD40 antikoru SGN-40, tümör hücre yollarına karşı
etkilidir. Erken klinik çalışmalar, relaps FL’da daha az aktiviteye rağmen relaps
NHL’da önemli aktiviteyi ileri sürmüştür. Epratuzumab ‘ın rituximab ile olan
kombinasyon çalışmalarında, yalnız rituximab ile ümit edilenden daha çok tam
remisyon ile daha yüksek bir yanıt oranı görülmüştür. İnotuzumab ozogamicin, bir antiCD22 antikorudur ve FL’da %69’ luk bir yanıt oranıyla ümit veren klinik aktivite elde
edilmiştir42.
2.2. TÜMÖR İMMÜNOLOJİSİ
Tümörlere karşı immün yanıt, immün sistemin çoğu zaman olduğu gibi
mikroplara değil, yabancı olarak algılanan enfeksiyöz olmayan hücrelere yanıt verdiği
durumlardır. Aslında tümörleri yabancı olarak betimleyen antijenler, malign dönüşümün
hedefi olan hücrelerin hemen hepsinde salgılanır. Bu nedenle, farklı hücre tiplerine karşı
immün yanıtları harekete geçirecek özgül düzenekler gerekmektedir.
2.2.1. Tümörlere Karşı İmmün Yanıtlar
1950’lerden beri, edinsel immün sistemin fizyolojik işlevinin, değişime uğramış
hücrelerin büyümesini engellemek veya bu hücreleri zararlı tümörlere dönüşmeden önce
yok
etmek
olduğuna
inanılmaktadır.
Bu
durum
immün
gözetim
olarak
adlandırılmaktadır. Tümörlere karşı immün gözetimin, tümörlerin büyümesini
engellemekte önemli olduğunu destekleyen pek çok kanıt vardır. Bununla birlikte,
tümörlerin sağlıklı bireylerde geliştiği gerçeği, tümöre karşı bağışıklığın çoğunlukla
14
zayıf kaldığını ve hızlı büyüyen tümörlerce kolaylıkla alt edilebildiğini göstermektedir.
İmmünologlar, immün sistemin yanıt oluşturduğu tümör antijenlerinin türünün
tanımlanması ve tümöre karşı immünitenin en yüksek düzeye çıkarılması ile yakından
ilgilenmektedirler46.
2.2.2. Tümör Antijenleri
Malign tümörler, immün sistem tarafından yabancı olarak algılanabilecek çeşitli
tiplerde moleküller salgılarlar. Eğer, bir bireyin immün sistemi, mevcut bir tümöre yanıt
verebiliyorsa, o tümörde, bireyin immün sistemi tarafından yabancı olarak algılanan
antijenlerin bulunması gerekmektedir. Kimyasal karsinojenlerle veya radyasyon yoluyla
oluşturulan deneysel tümörlerde, tümör antijenleri, normal hücre proteinlerinin
mutantları olabilir. Spontan gelişen insan tümörlerinde, farklı hücresel proteinlerin bu
tip mutantlarına, deneysel olarak oluşturulan tümörlere oranla daha az rastlanmaktadır.
Bazı tümör antijenleri, mutasyona uğramış veya transloke onkogenlerin veya malign
dönüşümde rol oynadığı sanılan tümör baskılayıcı genlerin ürünüdür. Bazı insan
tümörlerinde immün yanıtlara yol açan antijenlerin, ya aşırı salınan ya da normalde
belirli dokulara veya gelişim safhalarına özgü olan fakat tümörler tarafından yanlış
düzenlenen normal proteinler olduğu görülmektedir. Bu normal öz antijenlerin, immün
yanıtlara yol açmaması beklense de bu antijenlerin anormal salınımları, immün yanıtları
harekete geçirmeye yetebilir. Onkojenik virüs kaynaklı tümörlerde, tümör antijenleri
genellikle bu virüslerin ürünleridir46.
2.2.3. Kansere Bağlı İmmünolojik Baskılanma
Enfeksiyon durumunda son derece etkin olarak çalışan immün sistem, kanserli
hücrelere karşı yeterince etkin olamamaktadır. Kanserli hastalarda diğer immün
fonksiyonlar da çoğu kez baskılanmıştır.
Tümör hücresine bağlı bir neden olarak; çoğu tümör hücresinde antijen hazırlayıcı ve
sunucu mekanizmalar kalıtsal olarak hatalıdır. Ek olarak çoğu kanser hücresinde sınıf I
doku uygunluk antijeni ‘major histocompatibility’ (MHC-I) salınımı az ve yetersizdir.
Böylece bağışıklık hücrelerinin kanser hücresini tanıması zorlaşmaktadır. Bunun
yanında çoğu kanser hücrelerinde bir yardımcı uyarıcı molekül olan B27 salınımı da
yetersizdir. Ayrıca tümör hücrelerinin bağışıklık sistemi üzerine etkili pek çok sitokin
15
salgıladıkları gösterilmiştir. Bu sitokinler tümör hücresinin bulunduğu ortamda diğer
hücrelerle ilişkisini sağlamaktadır. Tümörün kendini besleyecek yani damar oluşumunu
uyaran, kendi büyümesini kontrol eden bu sitokinler bağışıklık sistemi üzerine ise çoğu
kez negatif etki etmektedir. Böylece tümör hücreleri bağışıklık sisteminin kontrolünden
kaçmasını sağlayan mekanizmalar dışında salgıladıkları sitokinler yoluyla da gerçek
anlamda bir immünolojik baskılanma oluşturmaktadırlar.
Dendritik hücreler bugün bilinen en etkin antijen sunucu hücrelerdir. Dokuda tümörle
ilgili antijenlerin T-lenfositlere sunulmasında ve böylece anti-tümöral bağışıklık
yanıtının oluşturulmasında sorumluluk taşımaktadırlar. Kanserli dokularda dendritik
hücrelerin işlev bozukluğunu gösteren pek çok çalışma yayınlanmıştır. Bu işlev
bozukluğu, kanserli hastada saptanan bozulmuş hücresel bağışıklık yanıtının en önemli
nedenlerinden birini oluşturmaktadır. Kanserli hastada dendritik hücrelerin hemopoetik
kök hücreden olgunlaşması, tümörden salınan VEGF (vasküler endotelyal growth
faktör)
tarafından engellenmektedir. Sonuçta, hastada kanserli dokuya karşı etkin
bağışıklık yanıtı oluşmamaktadır47.
2.2.4. Kanser Tedavisine İmmünolojik Yaklaşımlar
Kanser immünoterapisinin ana stratejileri, hastalara antitümör efektörleri
(antikorlar ve T hücreleri) sağlamayı, hastaları tümörlerine karşı aktif olarak
bağışıklamayı ve hastanın kendi antitümör yanıtlarını uyarmayı amaçlar. İmmün
yanıtların son derece özgül olması nedeniyle, tümöre özgül bağışıklığın, hastaya zarar
vermeden seçici olarak tümörü yok etmekte kullanılabileceği yıllardır düşünülmektedir.
İmmünolojik tedaviye yönelik pek çok yaklaşım, deney hayvanlarında ve insanlar
üzerinde uygulanmaktadır. Kanser immünoterapisine yönelik pek çok yeni strateji, hasta
immün yanıtlarının tümör hücrelerine karşı güçlendirilmesi esasına dayanmaktadır.
Tümörlere karşı immün yanıtları uyarmanın yollarından biri, hastaların kendi tümör
hücreleriyle veya bu hücrelerin antijenleriyle aşılanmasıdır. Antitümör bağışıklığın
uyarılmasına
yönelik
bu
yeni
stratejilerin
çoğu,
lenfosit
aktivasyonu
46
düzenlenmesindeki ilerlemelere dayanır ve bu nedenle rasyonel stratejilerdir .
16
ve
3. GEREÇ VE YÖNTEM
3.1. Hastalar
Çalışmaya Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji ABD’da, 2002-2009
yılları arasında Folliküler lenfoma tanısı konmuş, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
İç Hastalıkları-Onkoloji B.D.’da izlenmekte olan, 19’u erkek, 8’i kadın 27 hasta alındı.
Bu hastaların Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi arşiv
dosyalarından: yaş, cinsiyet, evre, tanı tarihi, aldığı 1. ve 2. kemoterapi, kemoterapi
yanıtları, nüks olup olmaması, progresyonsuz sağkalım zamanı, tanı anında tutulum
bölgesi, tanı anında LDH düzeyi, B semptomları, toplam takip süresi ve son durumda
hayatta olup olmamaları gibi klinik bilgiler retrospektif olarak incelendi. Hastalar
bilgilendirilerek onay alındı.
3.2. İmmünohistokimyasal Testler:
Araştırmaya alınan hastaların tanı anındaki tümör dokularından alınan kesitlere,
her bir monoklonal antikor testi için aşağıdaki prosedürler uygulandı.
3.2.1. CD4, CD8, CD57, CD68, FOXP3 Monoklonal Antikor Testleri İçin
Öncelikle Yapılan Ortak Çalışma Prosedürü
Dokular kasetlendikten sonra %10’luk formaldehitte bekletildi. Aynı gün akşam
ototeknikon cihazında fiksasyon işlemi tamamlandı. Ertesi gün sabah parafin blok
haline getirildi. Parafine gömülü dokulardan 4-5µ(mikron) kalınlığında kesitler
polylysine lam üzerine alındı. Önce 60 derecelik etüv içerisinde bulunan xylol
içerisinde 10-15 dakika bekletildi. Daha sonra oda ısısındaki alkol ve xylol serisinden
geçilerek deparafinizasyon işlemi tamamlandı. %0,3 w/v H2O2 in distile suda 5–7
dakika bekletildi.
3.2.1.1. CD4 Çalışma Prosedürü
Ortak çalışma prosedüründen sonra, saf suda yıkandı. Mikrodalga fırında 600
W(watt) gücünde EDTA buffer solüsyonunda (ph=8) 15 dakika kaynatılarak antigen
retriwal işlemi uygulandı. Kapağı açılmadan oda ısısına gelmesi için yaklaşık 45 dakika
bekletildi. Saf su ve PBS (Fosfat Buffer Saline)’ den geçildi. PBS (ph=7,2-7,4). CD4
17
Mouse Monoclonal Primary Antibody (Leica Biosystem Newcastle Ltd United
Kingdom Cat no:RTU-CD4-1F6) damlatıldı. Yine kapalı ve nemli ortamda 1,5–2 saat
inkübe edildi. Saf su ve PBS’den geçildi. Biotin(DAKO
North America ,Inc
Biyotinlated Link Universal,streptavidin HRP ( Rabbit, Mouse, goat )Cat no:K 0690 )
damlatıldı. Oda ısısında 30 dakika inkübe edildi. Saf su ve PBS’den geçildi. Avidin
(DAKO North America ,Inc Biyotinlated Link Universal,streptavidin HRP ( Rabbit,
Mouse, goat )Cat no:K 0690 ) damlatıldı. Oda ısısında 30 dakika inkübe edildi. Saf su
ve PBS’den geçildi. AEC(3-amino-9-ethylkarbazole) damlatıldı. 10-20 dakika
aralığında mikroskop altında kontrol edilerek boyanma gözlendiğinde preparatlar çeşme
suyuna alındı. Saf suda yıkanarak hematoxylene alındı. 7-10 dakika bekletilip tekrar
çeşme suyuna alınarak yaklaşık 10 dakika bekletildi ve yıkandı. Dokunun etrafı
kurulanıp su bazlı kapama maddesi ile kapatıldı. CD4 monoklonal antikoru, CD4 T
helper lenfositleri boyamaktadır.
3.2.1.2. CD8 Çalışma Prosedürü
Ortak çalışma prosedüründen sonra, saf suda yıkandı. Mikrodalga fırında 600
W(watt) gücünde EDTA buffer solüsyonunda (ph=8) 15 dakika kaynatılarak antigen
retriwal işlemi uygulandı. Kapağı açılmadan oda ısısına gelmesi için yaklaşık 45 dakika
bekletildi. Saf su ve PBS’den geçildi. PBS (ph=7,2-7,4). CD8 Mouse Monoclonal
Antibody (Leica Biosystem Newcastle Ltd United Kingdom Cat no:RTU-CD8-295)
damlatıldı. Yine kapalı ve nemli ortamda 1,5–2 saat inkübe edildi. Saf su ve PBS’den
geçildi. Biotin (DAKO North America ,Inc Biyotinlated Link Universal,streptavidin
HRP ( Rabbit, Mouse, goat )Cat no:K 0690) damlatıldı. Oda ısısında 30 dakika inkübe
edildi. Saf su ve PBS’den geçildi. Avidin (DAKO North America ,Inc Biyotinlated
Link Universal,streptavidin HRP ( Rabbit, Mouse, goat )Cat no:K 0690) damlatıldı. Oda
ısısında 30 dakika inkübe edildi. Saf su ve PBS’den geçildi. AEC damlatıldı. 10-20
dakika aralığında mikroskop altında kontrol edilerek boyanma gözlendiğinde
preparatlar çeşme suyuna alındı. Saf suda yıkanarak hematoxylene alındı. 7-10 dakika
bekletilip tekrar çeşme suyunda yaklaşık 10 dakika bekletilerek mavileştirildi. Dokunun
etrafı kurulanıp su bazlı kapama maddesi ile kapatıldı. CD8 monoklonal antikoru,
sitotoksik T hücreleri boyamaktadır.
18
3.2.1.3. CD57 Çalışma Prosedürü
Ortak çalışma prosedüründen sonra, Saf su ve PBS’den geçildi. PBS (ph=7,27,4). CD57 Mouse Monoclonal Primary antibody (Leica Biosystem Newcastle Ltd
United Kingdom Cat no:RTU-NK1) damlatıldı. Yine kapalı ve nemli ortamda 1,5–2
saat inkübe edildi. Saf su ve PBS’den geçildi. Biotin(DAKO
North America ,Inc
Biyotinlated Link Universal,streptavidin HRP ( Rabbit, Mouse, goat )Cat no:K 0690)
damlatıldı. Oda ısısında 30 dakika inkübe edildi. Saf su ve PBS’den geçildi.
Avidin(DAKO North America ,Inc Biyotinlated Link Universal,streptavidin HRP (
Rabbit, Mouse, goat )Cat no:K 0690) damlatıldı ve oda ısısında 30 dakika inkübe edildi.
Saf su ve PBS’den geçildi. AEC damlatıldı. 10-20 dakika aralığında mikroskop altında
kontrol edilerek boyanma gözlendiğinde preparatlar çeşme suyuna alındı. Saf suda
yıkanarak hematoxylene alındı. 7-10 dakika bekletilip, tekrar çeşme suyunda yaklaşık
10 dakika bekletilerek mavileştirildi. Dokunun etrafı kurulanıp su bazlı kapama maddesi
ile kapatıldı. CD57 monoklonal antikoru, Natural Killer (NK) hücreleri boyamaktadır.
3.2.1.4. CD68 Çalışma Prosedürü
Ortak çalışma prosedüründen sonra, saf suda yıkandı. Mikrodalga fırında 600
W(watt) gücünde EDTA buffer solüsyonunda (ph 8) 15 dakika kaynatılarak antigen
retriwal işlemi uygulandı. Kapağı açılmadan oda ısısına gelmesi için yaklaşık 45 dakika
bekletildi. Saf su ve PBS’den geçildi. PBS (ph=7,2-7,4). CD68 Mouse Monoclonal
Primary Antibody (Leica Biosystem Biosystem Newcastle Ltd United Kingdom Cat
no:RTU-CD68) damlatıldı. Yine kapalı ve nemli ortamda 1,5–2 saat inkübe edildi. Saf
su ve PBS’den geçildi. Biotin (DAKO North America ,Inc
Biyotinlated
Link
Universal,streptavidin HRP ( Rabbit, Mouse, goat )Cat no:K 0690) damlatıldı. Oda
ısısında 30 dakika inkübe edildi. Saf su ve PBS den geçildi. Avidin (DAKO North
America ,Inc Biyotinlated Link Universal,streptavidin HRP ( Rabbit, Mouse, goat
)Cat no:K 0690) damlatıldı. Oda ısısında 30 dakika inkübe edildi. Saf su ve PBS’den
geçildi. AEC damlatıldı. 10-20 dakika aralığında mikroskop altında kontrol edilerek
boyanma gözlendiğinde preparatlar çeşme suyuna alındı. Saf suda yıkanarak
hematoxylene alındı. 7-10 dakika bekletilip, tekrar çeşme suyunda yaklaşık 10 dakika
bekletilerek mavileştirildi. Dokunun etrafı kurulanıp su bazlı kapama maddesi ile
kapatıldı. CD68 monoklonal antikoru, histiyositleri boyamaktadır.
19
3.2.1.5. FOXP3 Çalışma Prosedürü
Ortak çalışma prosedüründen sonra, saf suda yıkandı. Mikrodalga fırında 600
W(watt) gücünde EDTA buffer solüsyonunda (ph=9) 15 dakika kaynatılarak antigen
retriwal işlemi uygulandı. Kapağı açılmadan oda ısısına gelmesi için yaklaşık 45 dakika
bekletildi. Saf su ve PBS’den geçildi. PBS (ph=7,2-7,4). 1/50 oranında dilüe edilmiş
olan Primary Antibody (FOXP3 abcam marka Rabbit Polyclonal Cat no:ab 4728)
damlatıldı. Yine kapalı ve nemli ortamda 1,5–2 saat inkübe edildi. Saf su ve PBS’den
geçildi. Biotin (DAKO North America ,Inc Biyotinlated Link Universal, streptavidin
HRP (Rabbit, Mouse, goat )Cat no:K 0690) damlatıldı. Oda ısısında 30 dakika inkübe
edildi. Saf su ve PBS’den geçildi. Avidin (DAKO North America ,Inc Biyotinlated
Link Universal, streptavidin HRP (Rabbit, Mouse, goat )Cat no:K 0690) damlatıldı. Oda
ısısında 30 dakika inkübe edildi. Saf su ve PBS’den geçildi. AEC damlatıldı. 10-20
dakika aralığında mikroskop altında kontrol edilerek boyanma gözlendiğinde
preparatlar çeşme suyuna alındı. Saf suda yıkanarak hematoxylene alındı. 7-10 dakika
bekletilip, tekrar çeşme suyunda yaklaşık 10 dakika bekletilerek mavileştirildi.
Dokunun etrafı kurulanıp su bazlı kapama maddesi ile kapatıldı. FOXP3 antikoru,
düzenleyici T hücreleri boyamaktadır.
3.3. İstatistik Analiz
İstatistiksel analiz için SPSS (The Statistical Package for the Social Sciences)
paket programı kullanıldı. Veriler ortalama değer ± standart sapma olarak
değerlendirildi. Survival analizi Kaplan-Meier metodu ile elde edildi ve long-rank testi
ile analiz edildi.
20
4. BULGULAR
4.1. Hasta Bulguları
Çalışmada Ann-Arbor evreleme sistemine göre, 2 hasta evre I, 3 hasta evre II,
12 hasta evre III ve 10 hasta evre IV’e girmekteydi. Çalışmaya alınan 27 hastanın yaş
ortalaması 55.4 ± 13.40 (minimum 34, maximum 85, ortanca yaş 54), 8 kadın hastanın
yaş ortalaması 54.37 ± 14.95 (34-85), 19 erkek hastanın yaş ortalaması 55.89 ± 13.10
(36-78) idi.
YAS
6
5
4
3
Frequency
2
Std. Dev = 13,40
1
Mean = 55,4
N = 27,00
0
35,0
45,0
40,0
55,0
50,0
65,0
60,0
75,0
70,0
85,0
80,0
YAS
Şekil 1. Hastaların yaş dağılımı
Hastalar ortalama 33.22 ± 21.33 (minimum 6 ay, maximum 81 ay, ortanca 28
ay) takip edildiler. Bu çalışmada popülasyonun en çok evre III ve sonra evre IV ‘de
yoğunlaştığı gözlendi. Evre III içindeki hastaların %75’i halen hayatta olup, evre
IV’dekilerin yalnızca %40’ı yaşamaktadır. Çalışmaya alınan hastalarda FL tanısı alan
erkek hastalar, kadınlara göre daha çoktu. Kadın hastaların %75’i hayatta olup,
erkeklerde bu oran %63.2 idi.
21
hastalik evresi
14
12
10
8
6
Frequency
4
2
0
evre I
evre 2
evre 3
evre 4
hastalik evresi
Şekil 2. Evrelere göre popülasyon dağılımı
Çalışmamızda tüm hastaların son durumda 18’i yaşıyor (%66.7), 9’u hayatta
değil (%33.3). Tanı anında tüm olgular arasında B semptomlarını taşıyıp
taşımadıklarına göre sayıca anlamlı bir fark saptanmadı. B semptomu negatif olanların
%86.7’si hayatta iken, tanı anında B semptomu pozitif olanların sadece %41.7’sinin
yaşadığı anlaşıldı (p=0.01). Çalışmada 26 hastada tutulum bölgesi nodal idi. 1 hastada
nodal+ekstranodal tutulum vardı. Nodal tutulumu olan ve halen yaşayan olguların oranı
%69.2’dir. Tanı anında LDH düzeyine göre vaka sayısında anlamlı farklılık yoktu.
LDH’ı normal sınırlarda olan vakaların %78.6 yaşamaktadır. LDH ‘ı normal sınırın
üzerinde olan vakaların %53.8’i halen yaşarken, %46.2’si hayatta değildir.
Birinci basamak kemoterapi yanıtında; hastalığı regrese olan olguların ¾’ü
yaşarken, birinci basamak kemoterapi yanıtında progrese olan olguların ¼’ü
yaşamaktadır. Çalışmamızda FL tanılı hastaların 1.basamak tedavi olarak en fazla
CHOP-R (Cyclofosfamide, Vincristine, Prednol – Rituximab) kemoterapisi aldığı
görüldü. CHOP-R tedavi seçeneği uygulanan vakalarda, CHOP (Cyclofosfamide,
Vincristine, Prednol) tedavisi uygulanan vakalara göre ölen birey sayısının daha az,
22
hayatta olan birey sayısının daha fazla olduğu görüldü (p=0.03). Olguların karakteristik
özellikleri Tablo 3’de gösterilmiştir.
Tablo 3 : Olguların karakteristik özellikleri
Hasta karakteristikleri
Ölçüt
Hasta sayısı
27
K
8
E
19
Ortanca yaş (tanı anında)
54 (34 -85) yıl
Evre (tanı anında) I
2
II
3
III
12
IV
10
Grade(tanı anında)
I
10
II
4
IIIa
8
IIIb
5
Ortalama takip süresi
33.22 (6 -81) ay
Tanı anında B semptomu varlığı
Pozitif
12
Negatif
15
Tanı anında tutulum bölgesi
Nodal
26
Nodal+ekstranodal
1
Tanı anında LDH düzeyi
Normal aralıkta
14
Normalin üstü(yüksek)
13
Progresyonsuz sağkalım süresi
ortalama 51 ay-ortanca 59 ay
Toplam sağkalım süresi
ortalama57.5 ay-ortanca 63 ay
23
Survival Function
1,2
1,0
,8
,6
Cum Survival
,4
,2
0,0
Survival Function
-,2
Censored
0
20
40
60
80
hastalıksız sağkalım süre (ay)
Şekil 3. Hastalıksız sağkalım grafiği(ortalama: 51, ortanca: 59 ay, %95 güven aralığı: 36-66)
Survival Function
1,2
1,0
,8
,6
Cum Survival
,4
,2
0,0
Survival Function
-,2
Censored
0
20
40
60
80
100
Süre (ay)
Şekil 4. Toplam sağkalım grafiği (ortalama: 57.5, ortanca: 63 ay, %95 güven aralığı: 45.3-69.8)
24
Tablo 4 : Follikül Çevresi ve Follikül İçi Alandaki İmmün Hücre Miktarına Göre
Hasta Sayıları (N=27)
FOXP3
(Follikül çevresi alan)
FOXP3
(Follikül içi alan)
<5 hücre
/hpf (1)
16 hasta
(%59.3)
16 hasta
(%59.3)
5-10
hücre/hpf(2)
3 hasta
(%11.1)
5 hasta
(%18.5)
CD4
(Follikül çevresi alan)
CD4
(Follikül içi alan)
27 hasta
(%100)
27 hasta
(%100)
-
-
-
-
-
-
-
-
CD8
(Follikül çevresi alan)
CD8
(Follikül içi alan)
-
CD68
(Follikül çevresi alan)
CD68
(Follikül içi alan)
-
CD57
(Follikül çevresi alan)
CD57
(Follikül içi alan)
-
-
1 hasta
(%3.7)
3 hasta
(%11.1)
3 hasta
(%11.1)
2 hasta
(%7.4)
10-15
hücre/hpf(3)
3 hasta
(%11.1)
1 hasta
(%3.7)
-
15hasta
(%55.6)
15hasta
(%55.6)
5 hasta
(%18.5)
9 hasta
(%33.3)
11hasta
(%40.7)
16hasta
(%59.3)
11hasta
(%40.7)
3 hasta
(%11.1)
10 hasta
(%37)
5 hasta
(%18.5)
5 hasta
(%18.5)
12hasta
(%44.4)
8hasta
(%29.6)
-
6 hasta
(%22.2)
1 hasta
(%3.7)
>30
hücre/hpf(5)
1 hasta
(%3.7)
-
9 hasta
(%33.3)
4 hasta
(%14.8)
6 hasta
(%22.2)
2 hasta
(%7.4)
-
15-30
hücre/hpf(4)
4 hasta
(%14.8)
5 hasta
(%18.5)
Patoloji immünohistokimya laboratuvarında çalışılan monoklonal antikorlar iki
patalog tarafından değerlendirildi. Tümör dokularında follikül çevresi ve follikül içi
alanda her bir antikor için immün hücre sayımı yapıldı. Hpf (high power field=büyük
büyütme mikroskop alanı)’de bulunan hücre sayısı 1’den 5’e kadar gruplandırıldı.
<5 + hücre/hpf bulunanlar =1
5-10 + hücre/hpf bulunanlar=2
10-15 + hücre/hpf bulunanlar=3
15-30 + hücre/hpf bulunanlar=4
>30 + hücre/hpf bulunanlar =5
25
Her grup içinde bulunan hasta sayıları çıkarıldı (Tablo 4). FOXP3 ile boyamada,
follikül çevresi ve follikül içi alanda en fazla hasta <5 hücre /hpf (1) bölge de
görülmüştür. Yani 16 hastada her iki alanda immün hücreleri 5’ten az bulunmuştur.
CD4 boyama ile her iki alanda da hastaların hepsi 5’ten az immün hücre ihtiva
etmişlerdir. CD8 ve CD68 ile boyamada da hem follikül çevresi hem de follikül içi
alanda en fazla hasta, 30’dan fazla hücre içeren gruptadır. CD57’de follikül çevresi
alanda en fazla hasta, 30’dan fazla hücresi olanlar grubundadır. CD57 follikül içi alanda
en çok hasta,
hpf’de 10-15 arası hücresi olan gruptadır. Bulundukları mikroçevre
alanına göre her gruptaki halen hayatta olan hasta sayısı Tablo 5’de listelenmiştir.
Tablo 5 : Bulundukları mikroçevre alanına göre her gruptaki hayatta olan hasta
sayısı (N=27)
FOXP3
(Follikül çevresi alan)
FOXP3
(Follikül içi alan)
<5 hücre
/hpf(1)
10hasta
(%62.5)
11hasta
(%68.8)
CD4
(Follikül çevresi alan)
CD4
(Follikül içi alan)
18hasta
(%66.7)
18hasta
(%66.7)
CD8
(Follikül çevresi alan)
CD8
(Follikül içi alan)
-
CD68
(Follikül çevresi alan)
CD68
(Follikül içi alan)
-
CD57
(Follikül çevresi alan)
CD57
(Follikül içi alan)
-
-
0 hasta
(%0)
1 hasta
(%33.3)
5-10 hücre
/hpf(2)
3 hasta
(%100)
3 hasta
(%60)
10-15 hücre
/hpf(3)
3 hasta
(%100)
1 hasta
(%100)
15-30 hücre
/hpf(4)
2 hasta
(%50)
3 hasta
(%60)
>30 hücre
/hpf(5)
0hasta
(%0)
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
7hasta
(%77.8)
3 hasta
(%75)
9hasta
(%60)
10hasta
(%66.7)
3 hasta
(%60)
3 hasta
(%33.3)
8 hasta
(%72.7)
14hasta
(%87.5)
7 hasta
(%63.6)
1hasta
(%33.3)
8 hasta
(%80)
4hasta
(%80)
3 hasta
(%60)
10hasta
(%83.3)
5 hasta
(%62.5)
2 hasta
(%66.7)
1 hasta
(%50)
1 hasta
(%50)
-
4hasta
(%66.7)
-
3 hasta
(%50)
1 hasta
(%100)
26
4.2. Çalışılan Monoklonal Antikor Sonuçları
FOXP3:
Follikül çevresi alanda: Bu alanda sayılan hücrelere göre olgular değerlendirildiğinde;
popülasyonun en iyi dengeli haliyle, <5 pozitif hücre/hpf (16 olgu) ve >5 pozitif
hücre/hpf (11 olgu) olarak sınıflama yapıldığında p değeri anlamlı çıkmadı.
Follikül içi alanda: Yine popülasyonun dengeli haliyle <5 pozitif hücre/hpf (16 olgu)
ve
>5 pozitif hücre/hpf (11 olgu) olarak sınıflama yapıldığında da anlamlılık
görülmedi.
CD8:
Follikül çevresi-Follikül içi alanda: Popülasyonun dengeli olabilmesi için <30 pozitif
hücre/hpf (12 hasta) ve >30 pozitif hücre/hpf (15 hasta) olarak sınıflama yapıldı. Her iki
çevrede de istatistiksel anlamlılık görülmedi.
CD4:
Çalışmamızda follikül içi ve follikül çevresinde 27 hastanın tamamı <5 pozitif hücre/hpf
grubunda yer almıştır. Olgularımız CD4 ile boyanmada <5 pozitif hücre/hpf içermesiyle
karakterizedir.
CD68:
Follikül çevresinde: >30
hücre bulunduranlar/hpf grubunda(16 hasta)hayatta
olanlar(%87.5), <30 hücre/hpf grubuna(11 hasta) göre(%36.4) daha fazla bulundu
(p=0.011-Fisher’s Exact ile).
Follikül içinde: <30 pozitif hücre/hpf (16 hasta) ve >30 pozitif hücre/hpf (11 hasta)
olarak sınıflama yapıldığında istatistiksel anlamlı faklılık görülmedi.
CD57:
Follikül çevresinde: Tablo 4’teki gibi 5 grup halinde incelendiğinde popülasyon
normal dağılmamakta fakat p=0.0002 olarak bulunmaktadır. <10(7 hasta) ve >10(20
hasta) pozitif hücre olarak sınıflama yapıldığında, popülasyon dengeli değil fakat
p=0.000 bulunmaktadır. <30(15 hasta) ve >30(12 hasta) olarak popülasyonun en iyi
dengelenmiş haliyle de istatistiksel farklılık görülmemektedir.
Follikül içinde: Tablo 4’teki gibi 5 grup olarak sınıflandırılıp istatistiksel anlamlılığa
bakıldığında, p=0.023 bulunmakta ve gruplar dengeli olmamaktadır. <10 ve >10 diye
ayrım yapıldığında
anlamlılık saptanmamaktadır. Popülasyon eşit dağıtılıp <15(14
27
hasta) ve >15(13 hasta) olarak gruplandırılıp incelendiğinde istatistiksel açıdan ilişki
bulunmamaktadır.
28
5. TARTIŞMA
Evre IV hastaların sağkalım oranı evre I, II, III’e göre daha kısa olduğu görüldü.
Bu bize erken evrede hastalık teşhisinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.
Çalışmamızda tanı anında B semptomu bulunması, bulunmayanlara göre daha kötü
hastalık prognozuyla ilgili bulundu (p=0.01). Bu bulgu daha önce yapılan çalışmalarla
paralellik gösteriyor24. Folliküler lenfomanın daha çok nodal tutulumla karakterize
olduğu
çalışmamızda
görüldü.
Daha
önceki
literatür
bilgileriyle
paralellik
göstermektedir1,2,5,34. Tanı anında LDH düzeyinin normal sınırlar arasında olması, LDH
düzeyi yüksek olanlara göre prognozda avantaj sağlamaktadır24.
Birinci basamak kemoterapi yanıtında, hastalığı progrese olanların sağkalım
süreleri, progrese olmayanlara göre daha kısa olduğu görüldü. Önceki çalışmalarda da
birinci basamak tedaviye yanıtın sağkalım süreci bakımından önemli olduğu
vurgulanmıştı1. Tedavi rejimlerine Rituximab eklenmesi yanıt ve sağkalım oranını
arttırmaktadır (p=0.03). Daha önceki çalışmalarda da belirtildiği üzere bu son yıllardaki
rituximab’ın başarısını kanıtlamaktadır5. Monoklonal antikorlar değerlendirildiğinde;
FOXP3: FOXP3 hücreler immün homeostazisi ve immün regülasyonu sağlayan
düzenleyici T hücrelerdir. Bir transkripsiyon faktörüdür. Treg’ler immün sistemde T
düzenleyici hücrelerin immün düzenlemesini yapan hücrelerdir. Treg’lerin sayısının
fazla olması iyi prognozla, az olması kötü prognozla ilişkili olduğu bulunmuştur.
FOXP3, Treg hücrelerinde pozitif çıkmaktadır. Follikül içi alanda FOXP3 hücrelerin
pozitif olması Treg hücrelerini göstermektedir. FOXP3+ hücrelerin yüksek olması iyi
prognozla ilişkilidir.
Literatürde İngiltere’de yapılan bir çalışmada; kısa sağkalımlı grupta <5 pozitif
hücre/hpf’de 31 hastanın 11’inde (%35), uzun sağkalımlı grupta 24 hastanın 3’ünde
(%13) FOXP3 pozitif bulunmuştur30. Bizim çalışmamızda folikül içi ve çevresi
alanlarda, <5 pozitif hücre/hpf’de 16 hasta bulundu(%59.3) (n=27). >5 pozitif
hücre/hpf’de ise İngiltere’de kısa sağkalımlı grupta 31 hastanın 20’sinde (%65), uzun
sağkalımlı grupta 24 hastanın 21’inde (%87) FOXP3 pozitif bulunmuştur(p=0.07)30.
Bizim çalışmamızda >5 pozitif hücre/hpf sınıflandırmasında 27 hastanın 11’i pozitif
bulundu(%40). P değeri anlamlı bulunmadı.
29
Follikül çevresi alanda; <5 pozitif hücre/hpf ve >5 pozitif hücre/hpf gruplama ile
literatürle karşılaştırma açısından daha çok hasta sayısıyla değerlendirme yapılmalıdır.
Follikül içi alanda da, istatistiksel açıdan olgu sayısı yetersiz görülmüştür. Her iki
alanda da <5 pozitif hücre/hpf ve >5 pozitif hücre/hpf içeren gruplar arasında toplam
sağkalım açısından anlamlı farklılık bulunamadı. Bizim çalışmamızda folikül çevresi ve
folikül içi bölgelerde, FOXP3 pozitif hücre sayılarını azalmış bulduk. İspanya ‘da
FOXP3+ düzenleyici T hücrelerin etkisini belirlemek için yapılan bir çalışmada,
FOXP3+ hücrelerin miktarı FL’da toplam sağkalım ile ilişkili bulunmuştur3.
Hollanda’da yapılan başka bir çalışmada48, FL’da hızlı transformasyon olan(3 yıl
içinde) ve transformasyon olmaksızın(>7 yıldan daha fazla sürede) incelenen bir
çalışmada, FOXP3+ T hücreler açısından iki klinik grup arasında önemli fark
bulunmamıştır. İsveç’te FOXP3+ hücrelerin olumlu prognozla ilişkili49, İsviçre’de
FOXP3 + hücre sayısının FL’da artmış olduğu50 ve İspanya ve İngiltere’de de bu
sayıdaki bir azalmanın DLBCL’ya transformasyonunu desteklediği bulunmuştur3.
CD8: Bu hücreler, sitotoksik veya sitolitik T lenfositler (CTL) olarak
adlandırılırlar. Çünkü bu hücreler hücre içi mikropları taşıyan hücreleri öldürürler. CD8
hücreler
Ig
(immünglobulin)
süperailesindendir
ve
sınıf
I
MHC
(major
histokompatibilite antijenleri) sınırlı T hücrelerinden, timosit alt gruplarından köken
alır. CD4+ T lenfositler ve ASH (antijen sunan hücreler) tarafından uyarılarak tümör
hücrelerini öldürürler.
Bu çalışmada hem folliküler çevresi hem de folliküler içi alanda da, <30 pozitif
hücre/hpf (12 hasta) ve >30 pozitif hücre/hpf (15 hasta) olarak sınıflama yapıldığında
istatistiksel anlamlılık görülmedi. Bunun nedeni hasta sayısının yetersizliğidir. Kanada
ve İngiltere’de yapılan bir çalışmada CD8 perifolliküler alanda 71 hastada (%71) pozitif
olduğu görülmüştür (n=105)28. Bizim çalışmamızda 27 hastanın hepsinde pozitif
bulunmuş ancak 15 hastada (%55.6) 30’dan fazla hücre sayılmıştır. Diğer hastalarda
30’dan daha az CD8 pozitif hücre bulunmaktadır. Toplam sağkalımda <30 ve >30
grupları arasında farklılık saptanmamıştır. İspanya’da yapılan bir çalışmada29 infiltre
CD8+ T lenfositlerin düşük seviyesi, toplam sağkalımın önemli negatif bir prognostik
faktörü olarak bulunmuştur. İsveç’te CD8+ hücrelerin iyi prognozla uyumlu olduğu49 ve
yine İsveç’te yüksek seviyenin uzun sağkalımla ilişkili olduğu bulunmuştur51. Bizim
çalışmamızda da CD8+ hücreler artmıştır.
30
CD4: Bu hücreler, sınıf II MHC (major histokompatibilite antijenleri) ile sınırlı
T hücreleri, timosit alt grupları, monositler ve makrofajlardan köken alan, Ig
(immünglobulin) süperailesi sınıfından olan B ya da T lenfositlerdir. T hücre
aktivasyonunda sinyal iletimi ve adezyon eş-reseptörüdürler.
Kanada ve İngiltere’de yapılan bir çalışmada, n=103 olan bir popülasyonda
olguların 78’i (%76) CD4 pozitif boyanma göstermiş fakat sağkalımda anlamlılık
bulunmamıştır. T hücre çoğunluğu olarak değerlendirilmiştir28. Yine İngiltere’de
yapılan başka bir çalışmada ise30, kısa sağkalımlı grupta (<5 yıl) 34 hastanın 16’sı
(%47), uzun sağkalımlı grupta (>15 yıl) 22 hastanın 4’ü (%18) hpf’de 5’ten az pozitif
hücre içermişlerdir. >5 pozitif hücre grubunda ise, kısa sağkalımlı grupta 34 hastanın
18’i(%53), uzun sağkalımlı grupta 22 hastanın 18’i(%82) CD4 pozitif bulunmuştur.
Uzun ve kısa sağkalımlı gruplar arasında CD4+ hücreler anlamlı olarak farklı
bulunmuştur. Bizim çalışmamızda her iki alanda da, 27 hastanın tamamı (%100), <5 +
hücre/hpf grubunda CD4 pozitif olarak bulundu. Olgularımız CD4 ile boyanmada <5
pozitif hücre/hpf içermesiyle karakterizedir. Yaptığımız çalışmada sağkalımda anlamlı
ilişki saptanmadı. Anlamlı ilişki için daha çok hasta popülasyonu gerekmektedir.
İspanya’da yapılan bir çalışmada3, CD4+ hücrelerin toplam sayısı düzenleyici T
hücrelerin sayısıyla bir korelasyon göstermemiş ve ayrıca CD4+ hücreler, toplam
sağkalım için prognostik değer taşımamıştır. Hollanda’da yapılan başka bir çalışmada48,
FL’da hızlı transformasyon olan (3 yıl içinde) ve transformasyon olmaksızın (>7 yıldan
daha fazla sürede) incelenen bir çalışmada, CD4+ T hepler hücrelerin FL’nın hızlı
transformasyonunda önemli bir rol oynadığı görülmüştür. İngiltere ve Kanada’da
yapılan bir çalışmada28, hücreler foliküler içinde eşit dağılım göstermiştir. İsveç’teki bir
çalışmada49, FLIPI’den bağımsız olarak, her iki alanda da kötü prognozla ilişkili
bulunmuştur.
CD68: Bu hücreler lizozom ilişkili bir membran proteinidir. Temel hücresel
kaynağı monositler, makrofajlar, dendritik hücreler, granülositler, aktive T hücreleri, B
hücre alt gruplarıdır. İşlevi bilinmemektedir. FL’da tanı anında tümör mikroçevresinin
kompozisyonu,
bu
hastaların
sağkalımını
belirlediği
gösterilmiştir.
Tümör
mikroçevresinde 2 türlü yanıt oluştuğu görülmüştür. İmmün yanıt 1; olumlu bir sonuçla
ilişkili ve T hücre belirleyicilerini içermiştir. T hücre belirleyicilerini şifreleyen genleri
kapsamaktadır. İmmün yanıt 2; makrofajlarda ve dendritik hücrelerde eksprese edilen
31
genleri içermiş ve olumlu olmayan bir sonucu vermiştir. CD68’in makrofaj ilişkili
immün yanıt 2 ile korele bir belirleyici ve kötü prognozu gösterdiği bulunmuştur.
Bizim çalışmamız, CD68+ hücre yüzey antijenlerinin artmış oranını belirledi. Folikül
çevresinde, >30 + hücre bulunduranlar/hpf grubunda(n=16) hayatta olanlar(%87.5), <30
hücre/hpf grubuna (n=11) göre hayatta olanlardan (%36.4) daha fazla bulundu
(p=0.011-Fisher’s Exact ile). Folikül içinde gruplar arasında fark yoktu.
Kısa ve uzun sağkalımlı gruplar olarak değerlendirilen bir çalışmada30, <5
pozitif hücre/hpf’de kısa sağkalımlı 33 hastanın 3’ü(%9), uzun sağkalımlı 22 hastanın
2’si(%9) CD68 eksprese etmişler. >5 pozitif hücre/hpf’de ise kısa sağkalımlı 33
hsatanın 30’u(%91), uzun sağkalımlı 22 hastanın 20’si(%91) CD68 eksprese etmişler.
İstatistiksel anlamlılık bulunmamış30. N=99 olan başka bir çalışmada, >15 hücre/hpf
sınıflandırmada 12 hasta(%12) CD68 pozitif bulunmuştur(p=0.001)28. Hollanda’da
yapılan başka bir çalışmada48, FL’da hızlı transformasyon olan (3yıl içinde) ve
transformasyon olmaksızın(>7 yıl) incelenen bir çalışmada, CD68+ hücreler iki grup
arasında eşit bir dağılımı göstermiştir. Yine bu çalışmada, transformasyon ilişkili
sağkalım veya transformasyon riski ilişkisinde CD68+ makrofajların farklı dağılımı
ispatlanamamıştır. İsveç’te
FL’da CD68+ makrofajlar kötü sonuçla ilişkili
bulunmuştur49. İngiltere’de CD68+ artmış sayısı, daha kısa sağkalımla ilişkili
bulunmuştur.
CD57: Bir hücre yüzey glikoproteinidir. Temel hücresel kaynağı Natural Killer
(NK) hücreleri, T hücre alt grupları ve monositlerdir. Görevinin adezyonla ilgili olduğu
tahmin edilmektedir.
Bizim çalışmamızda 27 hastanın hepsinde CD57 pozitif bulundu ve her iki
alanda artmış CD57+ hücre sayısı tespit edildi. Bu artış FL’nın biyolojik davranışında
immün yanıt aktivasyonunda önemli rol oynadığını gösterebilir. Follikül çevresi alanda
<30 immün hücre içerenler %55.6, >30 immün hücre içerenler %44.4 olarak bulundu.
Follikül içi alanda <15 ve >15 pozitif hücre/hpf olarak dengeli olacak şekilde sınıflama
yapıldı ve fark bulunamadı. İstatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanabilmesi için
çalışmaya alınan hasta sayısının yüksek olması gerekmektedir. İspanya’da yapılan bir
çalışmada29, indolent klinik davranış gösteren FL hastalarda, infiltre T lenfositler ve
makrofajlar çok sıklıkla, fakat infiltre CD57+ hücrelerin daha az sıklıkla var olduğunu
bulmuşlardır. Kanada ve İngiltere’de follikül içi ve çevresi olarak ayrım yapılmamış bir
32
çalışmada 104 hastanın 67’si (%64) CD57 eksprese etmişler ve sağkalımda anlamlılık
bulunamamış28.
Sonuç olarak çalışmamızda, hastalık patogenezindeki yerinin tam anlaşılması
için daha çok hasta popülasyonlarının dahil edildiği çalışmalara gereksinim olduğu
kanısına vardık. Gelecekte yapılacak klinik çalışmalar folliküler lenfomalı hastalar için
yeni tedavi seçeneklerinin geliştirilmesinde katkıda bulunacaktır.
33
6. SONUÇ VE ÖNERİLER
•
Hücre yüzey antijenlerinin pozitifliği, tanıda lenf nodu mikroçevresinde
CD4, CD8, CD57, CD68 ve FOXP3 pozitif hücrelerin gerçekten var
olduğunu ispatlamıştır.
•
Tümör hücre yüzey antijenlerinin folikül çevresi folikül içi alanlarda pozitif
bulunması, FL mikroçevresinde tümör hücrelerine karşı bir immün yanıtın
varlığını ifade etmektedir. Varolan bu immün yanıtın, daha iyi prognozla
uyumlu olduğuna dair klinik ve histopatolojik kanıtlar mevcuttur.
•
Bu çalışma, FL’da yüzey antijenlerinin mikroçevrede dağılımını ve FL lenf
nodu mikroçevresinin immün hücre kompozisyonlarındaki farklılıkları
tanımlamıştır.
•
Hücre yüzey antijenlerinin pozitifliği, tümör hücre fenotipi açısından FL’da
etkin bir faktör olabilir.
•
Bu çalışmada folikül çevresi ve folikül içi bölgelerde, FOXP3 ve CD4
pozitif hücre sayılarını azalmış, CD8, CD68, CD57 pozitif hücre sayıları ise
artmış bulunmuştur.
•
Batı Avrupa’dakinin tersine Türkiye’deki bu çalışmada azalmış FOXP3+
hücre miktarının, kötü prognozu yansıtıp yansıtmadığının, popülasyonu
yüksek başka çalışmalarla korelasyonu yapılmalıdır. Tümörlerde, FOXP3+
düzenleyici T hücrelerinin biyolojik rolünün daha iyi anlaşılması, tümör
mikroçevresinin
immünmodülasyonunda
temel
terapötik
stratejilerin
gelişimine yardımcı olabilir.
•
Batı Avrupa ve Türkiye, FL’da
CD8+ hücreler açısından benzerlik
göstermektedir.
•
Türkiye’de Batı Avrupa’nın tersine, folikül çevresi alanda artmış CD68+
hücre sayısı sağkalım açısından avantajlı bulunmuştur.
•
Çalışmamızda
CD57+
hücrelerin
artmış
sayısı,
davranışında immün yanıtta rol oynadığını gösterebilir.
34
FL’nın
biyolojik
•
CD4, CD8, CD57, CD68 ve FOXP3 antikorlarında, toplam sağkalımda
istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır. Hasta sayılarının çok
olduğu yeni çalışmalara gereksinim vardır.
•
Tümör hücresinin mikroçevresindeki immün hücrelerin varlığının, folliküler
lenfoma
klinikobiyolojik
davranışında
ve
bu
hastaların
toplam
sağkalımındaki yeri henüz net değildir.
•
FL tanısında immün mikroçevrenin prognostik önemi, tümörün doğasında
varolan saldırıları belirlemedeki faktörleri yansıtabilir.
•
Folliküler lenfomanın biyolojisi tam olarak aydınlatılamamıştır. İmmün
hücrelerin folliküler lenfoma patogenezindeki rolü deneysel çalışmalarla
araştırılmalıdır. Hastalığın seyri boyunca, immün hücre kompozisyonunun
araştırılması durumun doğal öyküsü içine ek ışık sağlayabilir.
•
İmmün hücrelerin hastalık biyolojisindeki yeri başka yeni çalışmalarla
araştırıldığında spesifik tedavi yöntemleri gerçekleştirilebilir.
35
7. KAYNAKLAR
1. Salles GA, et al. Clinical features, prognosis and treatment of follicular
lymphoma. A Socie Hem, Education program book,Atlanta,Georgia, December
8-11 2007: p:216-225
2. Freedman AS, Nadler LA. Non-Hodgkin’s lymphomas. Cancer Medicine,
2000;130: 2034-2036
3. Carreras J, Lopez-Guillermo A, C.Fox B, Colomo L, Martinez A, Roncador
G, Montserrat E, Campo E, Banham AH, et al: High numbers of tumorinfiltrating FOXP3-positive regulatory T cells are associated with improved
overall survival in follicular lymphoma. Blood 2006;108:2957-2964
4. Natkunam Y, Salles GA, Maloney DG, et al. Follicular lymphoma-The
biology
of
germinal
center.
A
Society
Hem.
Education
program
book,Atlanta,Georgia, December 8-11, 2007;p:210-215
5. Ündar B, Sakallıoğlu B, Çetinkaya M. Hodgkin ve non- hodgkin lenfoma:
Folliküler lenfoma. AC.T Medikal İletişim Yayıncılık, 2007:11-13
6. Colombat P, Salles G, Brousse N. et al: Rituximab (anti-CD20 monoclonal
antibody) as single first-line therapy for patients with follicular lymphoma with a
low tumor burden:clinical and molecular evaluation.Blood 2001;97:101-106
7 - Lenz G, Dreyling M, Schiegnitz E, et al: Myeloablative radiochemotherapy
followed by autologous stem cell transplantation in first remission prolongs
progression-free survival in
follicular lymphoma: results of a prospective,
randomized trial of the German Low-Grade Lymphoma Study Group.Blood
2004;104:2667-2674
36
8. Ghielmini M,Schmitz SF, Cogliatti SB,et al: Prolonged treatment with
rituximab in patient with follicular lymphoma significantly increases event-free
survival and response duration compared with the standart weekly x 4 schedule.
Blood 2004;103:4416-4423
9. Gallagher CJ, Gregory WM, Jones AE, et al: Follicular lymphoma:
prognostic factors for response and survival. J Clin Oncol 1986;4:1470-1480
10. Khouri IF, Saliba RM, Giralt SA, et al: Nonablative allogeneic hematopoietic
transplantation as adoptive immunotherapy for indolent lymphoma: low
incidence of toxicity, acute graft-versus hosts disease, and treatment-related
mortality. Blood 2001;98:3595-3599
11. Ketterer N, Salles G, Moullet I,et al: Factors associated with successful
mobilization of peripheral blood progenitor cells in 200 patients with lymphoid
malignancies. Br J Haematol 1998;103:235-242
12. Yamauchi T, Nowak BJ, Kaeting MJ,et al: DNA repair initiated in chronic
lymphocytic leukemia lymphocytes by 4-hyroperoxycyclophoshamide is
inhibited by fludarabine and clofarabine.Clin Can Res 2001;7:580-3589
13. Dave SS, Wright G,Tan B, et al. Prediction of survival in follicular lymphoma
based on molecular features of tumor-infiltrating immune cells. N Engl J
Med.2004;351:2159-2169
14. Lossos IS, Alizadeh AA, Diehn M, et al. Transformation of follicular
lymphoma to diffuse large-cell lymphoma: Alternative patterns with increased or
decreased expression of c-myc and its regulated genes. Proc Natl Acad Sci USA
2002;99:8886-8891
37
15. Glas AM, Kersten MJ, Delahaye LJMJ, et al. Gene expression profilling in
follicular lymphoma to assess clinical aggressiveness and to guide the choice of
treatment.Blood 2002;105:301-307
16. Rosenwald A, Wright G, Chan WC, et al. The use of moleculer profiling to
predict survival after chemotherapy for diffuse large-B-cell lymphoma. N Engl J
Med.2005;346:1937-1947.
17. Korsmeyer S. Bcl-2 initiates a new category of oncogenes: Regulators of cell
death. Blood 1992;80:879-886
18. Velasquez WS, McLaughlin P, Tucker S, et al. ESHAP-An effective
chemotherapy regimen in refractory and relapsing lymphoma:a 4-year follow up
study. J Clin Oncol 1994;12:1169-1176
19. Albinger-Hegyi A, Hochreutener B, Abdou M-T, et al: High frequency of
t(14;18)-translocation breakpoints outside of major breakpoint and minor cluster
regions in follicular lymphomas. Improved polymerase chain reaction protocols
for their detection. Am J Pathol 2002;160:823-832
20.
Çetin
M.
Foliküler
lenfomalar.
Erciyes
Ü.Tıp
Fak.M.K.Dedeman
Hast.Hematoloji BD,Kayseri
http://www.hematoloji-onkoloji.com/bilimsel_metinler/folikuler_lenfomalar.pdf
21. Goy A, Younes A, McLaughlin P. et al: Phase II study of proteasome inhibitor
bortezomib in relapsed or refractory B-cell non- Hodgkin’s lymphoma.J Clin
Oncol, Feb 1 2005;23(4):667-675
22. Lee MS, Chang KS, Cabanillas F, et al: Detection of minimal residual cells
carrying the t(14;18) by DNA sequence amplification. Science 1987;237:175178
38
23. Gribben JG, Nuberg D, Barber M, et al: Detection of residual lymphoma cells
by polymerase chain reaction in peripheral blood is significantly less predictive
for relapse than detection in bone marrow. Blood 1994;83:3800-3807
24. Barışta İ. Folliküler lenfoma, ekstranodal marjinal zon lenfoması, nodal
marjinal zon lenfoması, splenik marjinal zon lenfoması, lenfoplazmasitik
lenfoma.
Hacettepe
Ü.Tıp
Fak.İç
Hast.ABD,
Hematoloji
BD.
www.thd.org.tr/doc/kurs_pdf/follikuler_lenfoma.pdf
25. Döger FK. Non-hodgkin lenfomaların sınıflaması ve nedenleri. Türkiye
Klinikleri J Int Med Sci 2007;3(19):21-5
26. Ülkü B (koordinatör). Hematoloji ders kitabı. İ.Ü.Tıp Fak.Yayını No:4774
Cerrahpaşa Tıp Fak. Yayın No:269. 2008;185-192
27. Alizadeh AA, Eisen MB, Davis RE, et al. Distinct types of diffuse large B-cell
lymphoma identified by gene expression profiling. Nature. 2000;403:503-511
28. Farinha P, Masoudi H, Skinnider BF,et al. Analysis of multiple biomarkers
shows that lymphoma-associated macrophage (LAM) content is an indepentdent
predictor of survival in follicular lymphoma(FL). Blood.2005;106:2169-2174
29. Alvaro T, Lejeune M, Salvado MT, et al. Immunohistochemical patterns of
reactive microenvironment are associated with clinicobiologic behavior in
follicular lymphoma patients. J Clin Oncol.2006;24:5350-5357
30. Lee AM, Clear AJ, Calaminici M, et al. Number of CD4+ cells and location of
forkhead box protein P3-positive cells in diagnostic follicular lymphoma tissue
microarrays correlates with outcome. J Clin Oncol. 2006;24:5052-5059
39
31. Roulland S, Navarro JM, Grenot P,et al. Follicular lymphoma-like B cells in
healthy individuals: a novel intermediate step in early lymphomagenesis. J Exp
Med. 2006;203:2425-2431
32. Mcdonnell TJ, Korsmeyer SJ. Progression from lymphoid hyperplasia to highgrade malignant lymphoma in mice transgenic for the t(14;18).Nature
1991;349:254-256
33. Staudt LM. Acloser look at follicular lymphoma. N Engl J Med. 2007;356:741742
34. Dinçkol G, Pekçelen Y, Atamer T, Sargın D, Nalçacı M, Aktan M, Beşışık S.
Klinik Hematoloji, İ.Ü.Tıp Fak Temel ve Klinik Bilimler Ders Kitapları, Nobel
Tıp K. 2003;280-281
35. Sobin L.H,
Wittekind
Ch,
et al:TNM
classification of malignant
tumours.2002;283-289
36. Cheson BD, Pfistner B, Juweid ME, et al: Revised response criteria for
malignant lymphoma. J Clin Oncol. Feb 10, 2007;25(5):579-586
37. Türk M.H, Kalender M.E. Lenfomalarda pozitron emisyon tomografi
görüntülemenin yeri. Uluslararası Hematoloji-Onkoloji Dergisi.2006;16(2):108113
38. Heinzelmann F, Engelhard M, Ottinger H, Bamberg M, Weinmann M,et
al:Nodal
follicular lymhoma: the role of radiotherapy for stages I and II.
Strahlenther Onkol.2010 Apr;186(4):191-6
39. Advani R, Rosenberg SA, Horning SJ. Stage I and II follicular non-hodgkin’s
lymphoma:long-term follow-up of no
2004;22:1454-1459
40
initial therapy.
J
Clin
Oncol
40. Ha CS, Kong JS, McLaughlin P, et al: Stage III follicular lymphoma:longterm follow-up and patterns of failure.Int Radiat Oncol Biol Phys 2003;57:748754
41. Allen IE, Ross SD, Borden SP,et al:Meta-analysis to assess the efficacy of
interferon-alpha in patients with follicular non-Hodgkin’s lymphoma. J
Immunotherapy 2001:24(1):58-65
42. Maloney David G,et al: Follicular NHL: Antibodies and vaccines to graftversus-lymphoma
effects.
A
Soci
Hem.
Education
program
book,Atlanta,Georgia, December 8-11, 2007;p:226-232
43. Kunkel LA: Idiotype vaccines in the treatment of B-cell no-Hodgkin’s
lymphoma. Cancer Invest 2004;22:97-105
44. Freedman AS, Neuberg D, Mauch P,et al: Long-term follow up of autologous
bone marrow transplantation in patients with relapsed follicular lymphoma.
Blood 1999; 94: 3325-3333
45. Van Besien K, Sobocinski KA, Rowlings PA,et al: Allogeneic bone marrow
transplantation for low-grade lymphoma. Blood 1998;92:1832-1836
46. Abbas AK, Lichtman AH. Basic immunology 2007;p:177-184
47. Demir G. Tümör immünolojisi ve kanser aşıları. Solunum 2003;5(3):173-179
48. Glas AM, Knoops L, Delahaye L, Kersten MJ, Kibbelaar RE, et al: GeneExpression and immunohistochemical study of specific T-cell subsets and
accessory cell types in the transformation and prognosis of follicular lymphoma.
J Clin Oncol 2007;25:390-398
41
49. Wahlin BE, Aggarwal M, Montes-Moreno S, Gonzalez LF, Roncador G,
Sanchez-Verde L, Christensson B, Sander B, Kimby E. et al: A unifying
microenvironment model in foolicular lymphoma: outcome is predicted by
programmed death-1-positive, regulatory, cytotoxic and hepler Tcells and
macrophages. Clin Cancer Res 2010 Jan 15;16(2):637-50
50. Tzankov A, Meier C, Hirschmann P, Went P, Pleri SA, Dirnhofer S, et al:
Correlation of high numbers of intratumoral FOXP3+ regulatory T cells with
improved survival in germinal center-like diffuse large B-cell lymphoma,
follicular lymphoma and classical Hodgkin’s lymphoma. Haematologica 2008
Feb;93(2):193-200
51. Wahlin BE, Sander B, Christensson B, Kimby E. et al: CD8+ T-cell content
in diagnostic lymph nodes measured by flow cytometry is a predicto of survival
in follicular lymphoma. Clin Cancer Res 2007;13(2):388-397
42
ÖZGEÇMİŞ
29.05.1972 Adana-Karaisalı doğumlu olan Nurten BAŞEL, lisans öğrenimini
2000-2001 öğretim yılında Çukurova Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji
bölümünde tamamladı. 2007 yılında Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
İç Hastalıkları Anabilim Dalı Temel Onkoloji programında Yüksek Lisans eğitimine
başladı. Daha önce Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Kalp Damar Cerrahisi
Anabilim Dalı’nda(1991-1998) ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları
Medikal Onkoloji (1998- ) Bilim Dalı’nda görev yaptı. Şu an aynı yerde Çukurova
Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Medikal Onkoloji Bilim Dalı’nda
çalışmaktadır. Halen Adana’da ikamet etmekte, bekar ve iyi derecede ingilizce
bilmektedir.
43
Download