yiyecek üretim temelleri

advertisement
T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2601
AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1569
YİYECEK ÜRETİM TEMELLERİ
Yazarlar
Öğr.Gör.Dr. Hüseyin ÖNEY (Ünite 1, 8)
Öğr.Gör. Mutlu DOĞAN DÖNMEZ (Ünite 2, 6, 7)
Öğr.Gör. Dilek ÜNLÜ (Ünite 3, 4, 5)
Editör
Yrd.Doç.Dr. Hilmi Rafet YÜNCÜ
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ
i
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir.
“Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt
veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.
Copyright © 2012 by Anadolu University
All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted
in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic tape or otherwise, without
permission in writing from the University.
UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ
Genel Koordinatör
Doç.Dr. Müjgan Bozkaya
Genel Koordinatör Yardımcısı
Doç.Dr. Hasan Çalışkan
Öğretim Tasarımcıları
Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar
Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan
Grafik Tasarım Yönetmenleri
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Öğr.Gör. Nilgün Salur
Kitap Koordinasyon Birimi
Uzm. Nermin Özgür
Kapak Düzeni
Prof. Tevfik Fikret Uçar
Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız
Grafiker
Gülşah Yılmaz
Dizgi
Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi
Yiyecek Üretim Temelleri
ISBN
978-975-06-1269-5
1. Baskı
Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 2.500 adet basılmıştır.
ESKİŞEHİR, Haziran 2012
ii
İçindekiler
Önsöz
1. Öğün Planlanması
....
iv
..
2
2. Mutfak Tasarımı ve Mutfakta Kullanılan Araçlar
22
3. Evde Yiyecek Üretim Süreci
44
4. Yemek Pişirme Teknikleri
. 66
5. Yiyecek İşleme Yöntemleri
... 92
6. Mutfakta Üretilen Yemek Çeşitleri
.. 118
7. Süt Ürünleri ve Yumurta
148
8. Süsleme ve Sunum
170
Sözlük
..... 199
iii
Önsöz
İnsanoğlunun yaşamını sürdürebilmesi için gereksinim duyduğu temel ihtiyaçlardan biri beslenmedir.
İlkçağlarda avcılıkla bu ihtiyacını karşılayan insanlar ilerleyen dönemlerde yerleşik hayata geçerek tarım
toplumlarını oluşturmuş ve besinlerini üretmeye başlamışlardır. Bu üretim süreci içerisinde günümüze
kadar çeşitli araç, gereç ve yöntemler geliştirilmiştir. Bu araç, gereç ve yöntemlerin çoğu yaşanılan
coğrafyaya, iklime ve çevre koşullarına bağlı olarak gelişim göstermiştir. Günümüzde gelişen teknoloji
evlerde yiyeceklerin saklanması ve üretimi ile ilgili yeni kolaylıklar getirmektedir. İnsanların yoğun iş
tempoları nedeniyle, evde yiyecek üretiminin hazır yiyeceklere doğru kaydığı ya da dışarıda yemek yeme
eğilimine yöneldikleri görülmektedir. Bu eğilimler insanlar için yeni bir sorunu da beraberinde
getirmektedir. Malzeme özelliği ve üretim süreçlerini de etkileyen bu sorun hijyen, temizlik ve insan
sağlığı açısından tehlike oluşturmaktadır. Bu nedenle evde yiyecek üretimi her zaman temiz, sağlıklı ve
çoğu zaman maliyetleri önemli ölçüde etkilemektedir. Günümüz ekonomik koşullarında hane halkı
açısından ev bütçesindeki en önemli kalemi yiyecek içecek maliyetleri oluşturmaktadır. Bu nedenle evde
yiyecek üretimi ayrı bir önem kazanmaktadır.
Bu aşamada bu kitap evlerde yiyecek üretimi ile ilgili; öğün kavramından başlayıp, mutfak dizaynı,
evlerde kullanılan yiyecek türleri ve yiyecek üretim araç ve gereçleri, eve gelen konuklara ve ev halkına
yönelik güzel yiyecek sunumunun yapılması ile ilgili bilgileri içermektedir.
Öğrenciler bu kitabı çalışırken öncelikle her ünitenin başında yer alan amaçları ve konuyu dikkatli
okumalıdırlar. Her ünitenin içinde yer alan sıra sizde, kendimizi sınayalım bölümlerini dikkatlice
inceleyerek eksik kalan yerleri cevap anahtarı yardımıyla çözebilirler.
Kitabı hazırlanmasında emeği geçen yazarlara ve tüm görevlilere katkılarından dolayı teşekkür eder ve en
iyi dileklerimi sunarım. Ayrıca Öğrenci arkadaşlara başarılar dilerim.
Editör
Yrd.Doç.Dr. Hilmi Rafet YÜNCÜ
iv
1
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Öğün kavramını tanımlayabilecek,
Öğünlerde hazırlanan yemekleri sayabilecek,
Yemek tarifi portföyü oluşturabilecek,
Öğünlerde hangi yemeklerin hazırlanacağı kararını verebilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Öğün
İştah
Öğün Saatleri
Porsiyon
Ana Öğün
Yemek Standartları
Açlık
Mevsim Yemekleri
Yemek Tarifi
Türk Mutfağı
İçindekiler
Giriş
Öğün Kavramı
Öğünlerde Hazırlanan Yemekler
Yemek Tarifi Portföyü
Öğünlerde Hazırlanacak Yemeklere Karar Verme
2
Öğün Planlaması
GİRİŞ
İnsanlar varlıklarını devam ettirmek, kaliteli bir yaşam sürdürmek için düzenli bir şekilde ve dengeli
beslenmeleri gerekmektedir. İnsanlar ihtiyaç duyulan besinleri almak için gün içerisinde belirli aralıklarla
yenmek üzere hazırlanan yemekler ve çeşitli yiyeceklerden tüketmektedirler. Her defasında
gerçekleştirilen bu yeme faaliyetine öğün adı verilmektedir. Günümüzde bilimsel araştırmaların ışığında
yemek ve beslenme ilişkilerine yönelik önemli gelişmeler yaşanmakta ve yemek üretimi konusunda yeni
teknolojiler geliştirilmektedir. Diğer taraftan gün içerisinde kaç öğün yenileceği, her bir öğünde nelerin
ve ne kadar yenileceği çoğu zaman doktor veya diyetisyen kontrolünde belirlenmemekte ve buna ilişkin
bir yaptırım bulunmamaktadır. Yiyeceklerin üretim, hazırlanması ve tüketiminde kültürel öğeler bilimsel
sonuçlara göre daha baskındır. Tüm toplumlarda ortaklaşa davranış kategorileri bulunmakla birlikte, bu
davranışların biçimleri, bir toplumdan diğerine değişiklik göstermektedir. İnsanların acıktığında yemek
yemeleri bireysel davranışla alakalıyken insanın ne yediği, coğrafya kadar kültüre de bağlıdır. Tercih
olanağı olduğu zaman neyi seçtiği, onu hangi yollardan sağladığı, nasıl pişirdiği, nasıl, ne zaman, nerede
ve kimlerle yediği, ait olduğu toplumsal grubunun alışkanlıklarına göre şekillenmektedir.
Geleneksel Türk mutfak kültürü içerisinde farklı dönemlerde öğünler ve öğün sayıların günümüzden
farklı olmuştur. Osmanlının son dönemlerinde başlayan ve Cumhuriyetle devam eden batılılaşmanın
etkisiyle daha çok batı tarzı yeme içme biçimi benimsenmiş ve günümüzde kahvaltı, öğle yemeği ve
akşam yemeği olmak üzere üç ana öğün olarak biçimlenmiştir. Bu öğünlerde yenilecek yemeklerin
üretiminde bilime dayalı ilkelere uygun olmaktan çok alışkanlıklar, ekonomik nedenler ve bölgesel
farklılıklardan etkilenmektedir. Oysaki ülke sınırları içerisindeki farklılıklar dünyanın pek çok ülkesini
imrendirebilecek çeşitliliğin kökenini oluşturmaktadır. Türkiye’nin sahip olduğu bitki ve hayvan kaynaklı
yiyecek çeşitliliği oldukça zengin bir seçim imkânı sağlamaktadır. Bin yıllardır üst üste kurulan
medeniyetlerin yeme içme kültürlerinin birikimi eklendiğinde yeme içme konusunda sınırsız bir imkâna
sahip olunduğu görülmektedir. Tüm bu çeşitlilik içerisinden aileler ve bireyler sağlıklı bir yaşam
sürdürebilmek için öğünlerinde hem haz duydukları hem de sağlıklı ve besleyici yemekleri seçerken bu
yemekleri alışkanlıkları, inançları, gelenekleri ve ekonomik durumlarına göre tüketebilmektedirler.
ÖĞÜN KAVRAMI
İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmeleri için beslenmek zorundadır. Beslenerek, bedensel ve zihinsel
faaliyetleri en üst düzeye çıkarılması amaçlanmaktadır. Böylece sosyal ve ekonomik yönden verimli ve
çevresiyle uyumlu yaşaması mümkün olmaktadır. Yaşamın her döneminde doğru ve yeterli beslenme
kaliteli bir yaşamın temel unsurudur. Dengeli ve yeterli beslenme ve kaliteli bir yaşam için tüm besin
gruplarından ihtiyaç duyulan miktarın gün içerisinde dengeli olarak alınması gerekmektedir (Baysal,
2000: 2). Son yıllarda beslenmeyle ilgili yapılan araştırmalar ışığında özellikle de gelişmiş ülkelerde
yeterli ve dengeli beslenmenin nitelikleri ortaya konularak, gün içerisinde alması gereken besinleri hangi
aralıklarla alacağına ilişkin düzenlemeler getirilerek beslenme bozuklukları önlenmeye çalışılmaktadır.
Bilimsel araştırmalarla, insanın yaşamı için proteinler, yağlar, karbonhidratlar, minareller, vitaminler ve
su olmak üzere 6 grupta toplanan 50’ye yakın besin ögesine gereksinimi olduğu, insanın, sağlıklı büyüme
ve gelişmesi, üretken olarak uzun süre yaşaması için bu ögelerin her birinden günlük ne kadar alınması
gerektiği belirlenmiştir. Bu ögelerin herhangi biri alınmadığında, gereğinden az ya da çok alındığında,
3
büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak ortaya konulmuştur (Baysal ve
Küçükaslan, 2007: 279).
İnsanlar beslenmek üzere doğadan üreterek, toplayarak ve avlanarak sağladığı yiyecekleri ve bunlarla
ürettiği yemekleri tüketerek ihtiyacı olan besin öğelerini sağlamaktadır. Vücudun fizyolojik dengesini
sağlamada ve organları korumada, yemeklerin tüketim sıklığı ile her bir yemekten sağlanan enerji ve
besin ögelerinin miktarı, bunların birbirlerine göre oranı etkili rol oynamaktadır. Bu durum özellikle
bireyi günlük yaşamın baskılarına hazırlama, yorgunluğu giderme, sağlıklı düşünmeyi sağlama ve
hastalıklardan koruma açısından da önem taşımaktadır (Tezcan, 2000).
Gün içerisinde yemek yeme aralığı ve sıklığının nasıl olacağına yönelik bilimsel ve kültürel
belirlemeler bulunmaktadır. Bilimsel olarak vücudun ihtiyacı olan enerji miktarı; metabolizmanın çalışma
hızı, yaş ve cinsiyete göre değişen miktar ve sıklıkta yemek yenilmesi gerektiği vurgulanırken, kültürel
olarak kabul edilen sabah, öğle ve akşam olmak üzere günde üç kez yemek yenilmesi kabul görmektedir.
Ancak insan doğası gereği yenilen yemekler sindirildiğinde açlık hissi oluşmakta ve bunun sonucu olarak
yeniden yeme ihtiyacı hissedilmektedir. Bu ihtiyacın karşılanması için günün belirli bir saatini beklemek
ya da bilimsel olarak açıklanan aralıklarla ve miktarda yemek yerine, istediği zamanda ve yerde, istediği
kadar yemesi bireyin kişisel kararlarıyla ilişkilidir. Görüldüğü üzere insanların yeme biçimleri ve
zamanları bilimsel araştırmalar, kişilerin doğal ritimleri ve daha çok da yaşadığı toplumun kültürüyle
şekillenmektedir. Bilimsel, kültürel veya bireysel olsun gün içerisinde gerçekleştirilen her bir yeme
eyleminin öğün olarak kabul edilip edilmesi sorusu öne çıkmaktadır. Bu yemekler kimi zaman bir
mönüden oluşurken, kimi zamanda ayaküstü hızlıca bir şeylerin yenilmesi ya da atıştırılması şeklinde
gerçekleşmektedir. Çok basit gibi görülen ve günlük hayatta diyet ve beslenmeyle ilgili açıklamalar
yapılırken kullanılan “öğün” kavramını açıklamak oldukça hiç kolay değildir. Çünkü öğün kavramı
içerisinde kimi zaman zahmetli ve uzun çabalar sonucu üretilen yemeğin aile bireyleri, yakınlar, ve
birlikte olmak istenilen diğer insanlarla paylaşıldığı bir ritüel ve özel bir zaman dilimi olarak
değerlendirmek gerekmektedir. Bu anlamda öğün hem bir yemek, hem de bir olaydır (Mesiselman, 2008:
13).
Öğün kavramıyla ilgili karmaşanın giderilmesi için bir takım ölçütler getirilmiştir. Bunlar:
•
Günün saati; gün içerisinde öğünlerin günlük zaman dilimi içerisinde olması gerekmektedir.
Örneğin kahvaltı 06:00-10:00 arası, öğle yemeği, 11:00-15:00 arasında, akşam yemeği 17:0022:00 arasında olması gibi.
•
Yemeğin içerdiği besin ve enerji miktarı; en azından birkaç besin öğesi ve yeterli enerji
içermelidir. Örneğin: Bir öğün en az 375 kalorilik enerji içermelidir.
•
Sosyal etkileşim; öğün olarak kabul edilebilmesi için bir yemekte birden fazla kişinin bir araya
gelmesi beklenmektedir.
•
Çeşit sayısı; bir öğünde tek bir çeşitten daha fazla yiyecek veya içecek bulunmasını gerektirir.
•
Kriterlerin birleşimi; öğünü tanımlamada yukarıda sıralanan ya da başka kriterlerin bulunup
bulunmadığına bakılmalıdır. Örneğin günün belirli bir saatinde olup olmadığına ve ne kadar
kalori değeri içerdiğine bakılabilir.
Buradaki kriterlere bakıldığında sabah 07.00’da içilen bir fincan kahvenin öğün olarak kabul
edilmeyeceği ve gün içerisinde yenilen bir dilim elma gibi yiyeceklerinde öğün sayılamayacağı
anlaşılmalıdır. Diğer taraftan eğer bir sosyal etkileşim yoksa tek başına yenilen bir yemekte öğün olarak
kabul edilmemesi gerekmektedir.
Yenilen yemeğin öğün sayılabilmesi için hangi kriterleri taşıması
gerekir?
Türk Dil Kurumu Sözlüğünde öğün; kez, defa, yemek vakti olarak tanımlanmaktadır. Ancak bu yeme
eylemi bir oturuşta bir haftalık yemeği yemek değil, metabolizmanın ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlayacak
4
kadar ve sıklıkla yemek tüketerek besin öğeleri ve enerji sağlamak anlamına gelmektedir (Baysal ve
Küçükaslan, 2007: 340). Vücudun besin maddelerine ihtiyaç duyulduğunda açlık hissedilmektedir. Açlık,
yenilen yiyeceklerin sindirilmiş olduğu ve yenilerine ihtiyaç duyulduğunu bildiren işarettir. Bir yönde,
öğün kavramı, doğal bir olay olan açlık duygusu ile belirlenmekte ve çeşitli alışkanlıklarla
koşullanmaktadır. Bugün, sindirim organlarının etkinlikleri ve belirli yiyecek maddelerinin sindirilme
süreleri etraflıca tespit edilmiştir. Normal bir insan, normal koşullar altında, proteinli yemekleri 3-5
saatte, karbonhidratlı yemekleri 1-3 saatte ve yağlı yemekleri 4-6 saatte sindirmektedir. Bu bilimsel
verilere dayanarak yemek zamanlarını, ortalama olarak altışar saatlik aralarla tespit etmek mümkündür.
Fakat bu yolla belirlenen süreler oldukça uzun olarak kabul edilmektedir. Bu süreç içerisinde yani her iki
yemek arasında, harcanan enerji, metabolizmanın çalışma hızı gibi şartlar ve alışkanlıklar mide salgıları
üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenlerle diyetisyenler ve hekimler tarafında sağlıklı ve zinde
bir yaşam sürdürmek için mide sinyal vermeden önce gün içerisinde alınması gereken besin öğelerinin
zamana yayılarak küçük porsiyonlar halinde üç ana ve üç veya dört ara öğünde alınmasını
önermektedirler (Müftüoğlu, 2003: 82).
Sindirim fonksiyonunu tamamlayan midenin yeniden çalışmaya hazır olduğunu belirleyen salgılar,
açlık duygusunu oluşturmakta ve yemek zamanını belirlemektedir. Ancak, açlık duygusu, her zaman
vücudun gerçek besin ihtiyacının bir belirtisi sayılmamalıdır. Zira çeşitli nedenlerle açlık duygusunun her
oluşumunda veya başka sebeplerle, gelişigüzel yemek yenilmesi, vücut için gerekli besin unsurları
üzerinde durulmasını engelleyecek ve gerçek bir yarar sağlamayacaktır. Düzensiz zamanlarda alınan
besin maddeleri, sindirilme imkânı bulmayacağı için vücuda bir yarar sağlamayacağı gibi, mide ve
bağırsakların düzenli çalışmasını engellemektedir.
Yemek öğünlerinin belirmesinde bilimsel olguların dışında etkili olan kültürel unsurlara da bakmak
gerekmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerine kadar öğünlerin günde iki kez olduğu
bilinmektedir. Bunlardan biri kuşluk diğeri de akşam yemeğidir (Kut, 2000: 39). Bunlar ana öğünler
olarak kabul edilirken, iki de hafif olmak üzere dört yemek öğünü olduğu belirtilmektedir (Halıcı, 2009:
29). Burada ana öğünler haricinde yenilen meyveler, kurutulmuş meyve ve yemişler, pestil gibi
yiyeceklerin yenilmesi öğün olarak kabul edilmektedir. Kuşluk kelimesi yerine kahvenin Türkiye’ye
gelmesinden sonra kahvaltı (kahvealtı) kelimesi kullanılmaya başlanmıştır. Giderek artan Batı tarzı yaşam
biçiminin benimsenmeye başlamasıyla günümüzde yemekler sabah, öğle, akşam olmak üzere üç öğün
olarak yenilmektedir. Bu üç ana öğünün dışında özel zamanlarda ve durumlarda hazırlanan öğünler de
bulunmaktadır. Bunlar; sabah kahvaltısı ve öğle yemeğinin birleşimi olan brunch, ziyafet, piknik ve içki
sofrası olarak sıralanabilir. Ayrıca dinin getirdiği kurallara göre iftar ve sahur da birer öğün olarak
değerlendirilebilir. Diğer taraftan özel zamanlarda ve günlerde hazırlanan öğünler de bulunmaktadır.
Bunlar, bayramlarda, doğum, ölüm, evlilik gibi olaylardaki öğünlerdir (Halıcı, 2009). Bunlara ek olarak
çoğu yörelerimizde devam eden “yatsılık, uykuluk ve yat geber yemeği” gibi isimler alan özellikle uzun
kış gecelerinde yenilen bir öğünde eklenebilir. 1
Hünkâr Beğendi 700 Yıllık Mutfak Kültürü. (Kültür Bakanlığı HAGEM
Yayınları 2000) adlı kitapta öğün ve günlük öğünlerle ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz.
Buraya kadar yapılan açıklamalara dayanarak bireysel davranışlarla ilgili olarak, yemek yemenin bir
zamanı olmadığı anlaşılmaktadır. Birey, temelde ne zaman acıkırsa, o zaman yemek yemektedir.
Dolayısıyla bu zaman, herkes için aynı süreye denk gelmeyebilmektedir. Bununla birlikte, çeşitli
toplumlarda, bu konuda ortak bir zamanlama varmış gibi, toplumca zorlanarak, yemek zamanının
toplumsallığı ve önemi vurgulanmaktadır. Yemek zamanı, insanları birçok toplumsal etkinliklerden
uzaklaştırarak; yaşamı, eğitim, ibadet vs. gibi etkinliklere de bir mola verme ve kendine zaman ayırma
imkânı sağlamaktadır. Böylece bireyler yeniden enerji kazanırken, yorgunluğunu gidererek, tekrar
etkinliğe ve yaptığı işe başlamaktadırlar. Yemek yerken geçen zaman aynı zamanda bireyin dinlenmesine
olanak sağlamaktadır (Tezcan, 2000).
1
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-3277/ogunlerde-yenen-yiyecek-icecekler.html
5
Bir gün (24 saat) boyunca birden fazla kere yemek yeme gereksinimi sonucu ortaya çıkan öğün
kavramı günümüzde sabah, öğle ve akşam olmak üzere üç ana yemek zamanı olarak kabul edilmektedir.
Öğün atlamamak, öğünleri (ara öğünler de dâhil) doğru planlamak ve değişik besin gruplarından gün
içinde dengeli olarak tüketmek sağlıklı ve doğru beslenmenin temelini oluşturmaktadır. Sağlıklı bir
bireyin, gelişiminin sağlanabilmesi, hastalıklardan korunabilmesi, günlük işlerini en yüksek performansla
yerine getirebilmesi için ihtiyacı olan kalorinin ortalama % 60’ını karbonhidratlardan, % 15’ini
proteinlerden, %25’ini ise yağlardan karşılaması gerekmektedir. Dikkat edilmesi gereken konu günlük
tüketilecek olan kalori miktarını altıya bölmektir. Altıya bölme işlemi eşit bir bölme işlemi olmamalıdır.
Sosyal hayatta en önem verilen öğünün akşam yemeği olmasına karşın, beslenme açısından en önemli
öğün kahvaltıdır (Müftüoğlu, 2003, 81). Alınması gereken günlük kalori tüm öğünlere dağıtılarak denge
sağlanmalıdır. Aksi hâlde gereksiz kalori alınacağından kilo alınmaktadır. İnsanların yaşları, cinsiyetleri,
özellikleri, günlük etkinlik ve uğraşları göz önünde bulundurularak, sabah, öğle ve akşam öğünlerine
düşen besin maddeleri oranı, genel olarak, sabah öğünlerinde günlük besin ihtiyacı % 35’i, öğle
öğünlerinde % 30’u ve akşam öğünlerinde % 20’si alınırken % 15’i de ara öğünlerde alınmalıdır
(Müftüoğlu, 2003: 82). Sağlıklı beslenmede bireyin günlük kalori dengesine uyması kadar, kalori alımını
gün içinde öğünlere yayması çok önemlidir. Aksi hâlde bireyin sağlığı olumsuz yönde etkilenmekte ve bu
durum kilo alımı olarak kendini göstermektedir. Beslenmede mutlaka üç ana öğün ve üç ara öğün olmak
üzere altı öğün kuralına uyulması gerekmektedir. Planlama “üç” ana öğün ile her ana öğünden 2 ya da 2,5
saat sonra yapılan bir ara öğün şeklinde yapılmalıdır. Sabah kahvaltısı ile öğle yemeği arasında, akşam
yemeklerinden 2 saat sonra mutlaka bir mevsim meyvesi ya da sebzesi yenmelidir, yatmadan öncede bir
bardak süt içilmelidir. Bu şekilde birey bir sonraki öğünde hem daha az yiyecek, hem de kan şekeri
düşmemiş olacaktır. Öğün aralarında bir şey yenmediği zaman vücut bunu kendisi için bir tehlike olarak
algıladığından daha az kalori yakmakta, bu şekilde de bir sonraki öğünde normal yemek yense bile yine
az yakıp fazlasını yağ olarak depolamaktadır. Öğün araları bu sebeple çok önemlidir. Ancak ülkemizde
öğün araları çayla geçiştirilerek basit karbonhidratlar alarak bir anlamda iştah açılmasına ve daha çok
yeme isteği uyandırılmasına yol açmaktadır. Sağlıklı beslenmenin üç altın kuralı çeşitlilik, denge ve
ölçüdür. Bu üç kural sağlandığı takdirde sağlıklı beslenerek yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için gerekli
koşullar oluşturulmaktadır. Her öğünde alınması gereken enerji ve besin öğelerine bağlı olarak
tüketilecek yemekler de farklı olmaktadır. Bu nedenle kimi yemekler belirli öğünlerde tüketilirken kimi
yemeklerde her öğünde yenilebilmektedir.
ÖĞÜNLERDE HAZIRLANAN YEMEKLER
Yiyecekler, doğada var olan yenilebilir maddelerin, belirli bir kültüre göre işlenmesiyle üretilmektedir.
Doğanın sağlamış olduğu yiyeceklerin hangilerinin yenilebilir olduğuna kültürler karar vermektedir.
Yiyeceğin seçiminde ekolojik, biyolojik ve ekonomik unsurlar etkilidir. Buna karşın yiyeceğin yenilebilir
veya yenilemez olmasına karar veren ise kültürel anlayış ve sınıflandırmadır (Meiselman, 2000: 7).
Öğünlerde hangi yemeklerin hazırlanacağı, içinde bulunulan kültürel, coğrafi, ekolojik- ekonomik yapıya
ve tarihsel sürece göre şekillenmektedir (Tezcan, 2000). Diğer taraftan insanın günlük yaşamında 50
civarında besin öğesini, belirli oranda bir araya getiremeyeceği gibi, yedikleri ve içtiklerinden haz
duymak isteyecektir. Hem yaşam için gerekli besin öğelerini sağlamak, hem de haz duyulan yemekler
hazırlamak için besin açısından zengin yiyecekler ve bunlara uygulanacak hazırlama, pişirme ve saklama
yöntemlerini bilinçli olarak seçerek uygulamayı gerektirir (Baysal ve Küçükaslan, 2007: 280).
Günümüzde besin öğeleri açısından zengin ya da zenginleştirilmiş yiyecekler üretilmekte ve coğrafi
farklılıklardan kaynaklanan üretim ve tüketim sorunları, dağıtım ağlarıyla çözülmeye çalışılmaktadır. Bu
kolaylık öğünlerde hazırlanabilecek yemeklerle ilgili tercihleri genişletmesine ve bilimsel çalışmalarda
kaydedilen ilerlemeler nedeniyle tüketim bilincini yükselmesine rağmen, öğünlerde hazırlanacak
yemekler ve bunların üretilip sunulmasına ilişkin kültürel etkenler önemli belirleyiciler arasında yer
almaktadır.
6
Genel olarak öğünlere özgü yemekleri ele alırken öncelikle aşağıdaki noktalar açısından yoğunlaşmak
gerekmektedir (Tezcan, 2000):
•
Tarımsal yapı ve göçebe kültürünün etkisi,
•
Başka toplumlardan etkilenme,
•
Sosyo - ekonomik düzeye göre farklılaşma,
•
Bölgelere göre farklılaşma,
•
Davranış kalıpları,
•
Dinsel etkiler,
•
Toplu yemek yeme geleneği,
•
Mutfak düzeni ve
•
Özel amaçlı yemeklerdir.
Öğünlerde hangi yemeklerin hazırlanacağını belirleyen faktörler
nelerdir?
Kültürel açıdan bakıldığında Türk mutfağı; Türkiye'de yaşayan insanların beslenmesini sağlayan
yiyecekler, içecekler ve bunların hazırlanması, pişirilmesi, korunması; bu işlemler için gerekli araç-gereç
ve teknikler ile yemek yeme adabı ve mutfak çevresinde gelişen tüm uygulamalar ve inançlar
anlaşılmalıdır. Türk mutfağındaki çeşit zenginliği birçok etkene bağlı bulunmaktadır. Diğer bir ifade ile
Orta Asya ve Anadolu topraklarının sunduğu ürünlerdeki çeşitlilik, uzun bir tarihsel süreç boyunca
birbirinden farklı birçok kültürle yaşanan etkileşim, Selçuklu ve Osmanlı gibi imparatorlukların
saraylarında gelişen yeni tatlar, bu kültürün yeni yapısını kazanmasında rol oynamıştır. Genel olarak tahıl,
çeşitli sebze ve bir miktar etle sulu olarak hazırlanan yemek türleri, çorbalar, zeytinyağlılar ve hamur
işleri ve kendiliğinden yetişen otlarla hazırlanan yemeklerden oluşan Türk Mutfağı; pekmez, yoğurt,
bulgur vb. gibi kendine özgü sağlıklı yiyecek türlerini de ortaya çıkarmıştır (Baysal, 2000: 2-3). Yöreden
yöreye farklılaşan lezzetleri barındıran yeme-içme biçimleri, özel gün, kutlama ve törenlerde ayrı bir
anlam hatta kutsallık taşır. Türk Mutfağı, çeşit zenginliği ve damak tadına uygunluk yönünden olduğu
kadar birçok yemek ve yiyecek türü ile sağlıklı ve dengeli beslenmeye ve vejetaryen mutfağına kaynaklık
edebilecek örnekleri barındırmaktadır (Baysal, 2000: 2-3). Beslenme alışkanlıkları, ailelerin sosyoekonomik düzeylerine göre farklılaşmaktadır. Gelir düzeyi yükselen ailelerde, gıda tüketim düzeyi de
yükselmektedir. Örneğin ülke çapında yapılan bir araştırmada gelir arttıkça ekmek ve diğer buğday
ürünleri tüketim miktarı azalmakta, pirinç tüketimi ise artmaktadır. Davranış kalıbı olarak yemeğin
yenilmesi, sofra kuralları açısından değerlendirilmektedir. Örneğin kırsal kesimde yemeği hızla yiyerek
bir an önce bitirmek adetken, kentte karın doyurma dışında, zevk ve estetik gibi öğeler de dikkate alınarak
yemek daha yavaş yenilmektedir. Yemeklerde; genel olarak özel günlerde toplu yemek geleneği de
oldukça yaygınlaşmıştır. Toplu olarak, törenle ve şölenle yemek yeme alışkanlığı sık görülen bir gelenek
halini almıştır. Bu tür yemeklerde mutfak düzeni ve kullanılacak kap ve malzemeler, hazırlanacak
yemeğin niteliğini belirlemede önemli bir gösterge olmaktadır. Ancak batı tarzı yaşam biçiminin uzantısı
olarak özellikle de kentlerde, ağırlıklı olarak batı tarzı araç ve gereçler kullanılmaktadır. Kentlerde,
evlerde veya ticari işletmelerde iş yemeği davetler yemekli kutlamalar yapılmaktadır. Bu durum,
asırlardan beri geleneksel olarak verilen toplu yemek yeme biçiminin modern çeşitlemesi olarak kabul
edilmektedir (Özdemir, 2010: 176).
Günümüzde kahvaltı olarak adlandırılan sabah öğününde tüketilen belli başlı yiyecekler zeytin, peynir,
ekmek, reçel ve yumurtadır. İçecek olarak çayın ağırlık taşıdığı bu öğüne farklı peynir türleri, sucuk,
domates, salatalık, biber gibi yiyecekler ve yörelere göre farklılık gösteren ürünler de eklenmektedir.
7
Çorba, süt, bal ve pekmezle kahvaltı yapma geleneği özellikle köy ve kasabalarda devam etmektedir 2.
Güne iyi bir başlangıç yapmak, zinde olmak, gece boyu düşen kan şekerinin dengelenmesi için ve
vücudun uzun süren açlık sonrası aldığı ilk öğün olması nedeniyle günün en önemli öğünü kahvaltıdır.
Kahvaltıda hazırlanacak yiyecekleri seçerken karbonhidrat, protein, az yağ, lif, mineral ve vitamin
açısından zengin yiyecekler olmasına özen gösterilmelidir. Dengeli bir kahvaltıda günlük enerjinin en az
dörtte birinin karşılanması gerekmektedir. Kahvaltıda tüketilecek protein miktarı, kan şekerini
düzenlemede ve dolayısı ile yorgunluk, açlık gibi duyguların önlenmesinde etkili olduğundan, günlük
tüketilecek miktarın en az beşte biri kadar olmalı ve bu değerin altına düşmemelidir. Kahvaltıda meyve
ya da sebze yenilmesi bu öğünü besin ögeleri bakımından dengelediği gibi, içerdikleri posa nedeniyle de
emilimi düşürerek doygunluğu daha uzun süre sağlamakta ve kan şekerinin daha geç düşmesine yardımcı
olmaktadır. Kahvaltıda tüketilecek meyve ya da sebze, mönünün özellikle C vitamini açısından dengeli
olmasını sağlayan ve demir emilimini artıran önemli besinler arasında yer almaktadır. Kahvaltıda
tüketilen meyve ya da sebzenin kan kolesterol düzeyini düşürmede de etkili olduğu bilinmektedir. Tüm
bu hususlar göz önüne alındığında kahvaltıda bir bardak süt içmek, bir adet portakal, domates, salatalık ve
benzeri bir sebze ya da meyve tüketmek, güne dinamik ve sağlıklı başlamak açısından önemli olmaktadır
(Müftüoğlu, 2003: 82).
Öğle yemekleri, yoğun iş temposu, okulda öğle arasında çabucak geçiştirilen bir öğün olarak görülse
de önem açısından kahvaltıdan sonra ikinci sırada yer almaktadır. Mevsime göre hazırlanan sebze
yemekleri, çorba, salata, et, balık ve meyve gibi yemeklerden oluşmaktadır (Müftüoğlu, 2003: 82). Bu
öğünde, yapımı zaman ve emek gerektiren yemek türleri ve tatlılar çok fazla tüketilmektedir. Gün
ortasında enerji ihtiyacının karşılanması ve temel birçok besin ögesinin alınması gereken, enerji
yoğunluğunun en fazla olması gereken öğündür. Çünkü öğlen saatlerinde vücudun kalori yakma hızı
oldukça yükselmektedir. Bu nedenle bir bireyin günlük enerji ihtiyacının üçte ikisini kahvaltı ve öğlen
yemeğiyle karşılanması gerekmektedir. Öğlen yemeğinde, et ve ekmek grubu ağırlıklı beslenmek daha
doğrudur. Çünkü bu besinlerin kalori değerleri yüksek olduğundan bu saatlerde daha kolay
sindirilmektedir. Öğle yemeklerinde genel olarak et, kuru fasulye, nohut, mercimek, yumurta, tavuk ve
balık gibi yiyeceklerden yapılmış yemekler ya da bunların karışımı, sebze yemeği, pilav, sebze salatası,
cacık, yoğurt, yoğurt sebze karışımı ve ekmek tüketilmektedir (Baysal, 1993: 15). Bu öğünde Türk
mutfağının zenginliğinden yararlanılabilir. Örneğin; etli dolmanın üzerine yoğurt konularak yenilmesi ile
aynı anda sebze, et ve yoğurt birlikte tüketilerek sağlıklı beslenme imkânı sağlanmaktadır. Ayrıca sosyal
açıdan da öğle yemeği çok önemlidir. Çünkü öğle yemeği sırasında iş arkadaşları, aile, dostlar ile bir
araya gelerek sosyalleşme imkanı sağlanmaktadır3.
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-3277/ogunlerde-yenen-yiyecekicecekler.html
Gündüz vaktini okul, çalışma gibi nedenlerle dışarıda geçiren aile bireylerinin bir sofra etrafında hep
birlikte ancak akşam saatlerinde bir araya gelmeleri, akşam öğününün daha zengin ve özenli
hazırlanmasının balışca nedenidir. Akşam yemeği, en az kalori içeren öğün olmalıdır. Akşam saatlerinde
metabolizma işlevleri yavaşlamaktadır. Bu nedenle bu saatlerde fazla aşırıya kaçmadan yemek
yenmelidir. Sebze yemekleri, salata, çorba, ya da ızgara et gibi kolay hazmedilen besinler, küçük
porsiyonlar halinde tüketilmelidir. Yemekten sonra yapılacak aktivitelerin kısıtlı olması nedeniyle fazla
kalori gerek bulunmamaktadır. Akşam öğünü günün en hafif alınması gereken öğündür. Ancak ülkemizde
akşam yemekleri ayrı bir öneme sahiptir. Genellikle bütün ailenin toplandığı öğün olması nedeniyle
kalorisi yoğun ve ağır yemekler bu öğünde tercih edilmektedir. Yapılan araştırmalar, kilo almanın
nedeninin kalorinin çoğunun sabah yerine akşam alınmasından kaynaklandığını ortaya çıkarmaktadır.
Çorba, ana yemek, salata ve tatlıdan oluşan mönü genellikle akşam yemeğine özgüdür. 4 Akşam
mönüsünde etli sebze yemeği ya da bakliyat, tahıl ve karışımlarından oluşan bir çorba, yoğurt, sütlü
2
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-3277/ogunlerde-yenen-yiyecek-icecekler.html
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-3277/ogunlerde-yenen-yiyecek-icecekler.html
4
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-3277/ogunlerde-yenen-yiyecek-icecekler.html
8
3
tatlılar, meyve ve ekmekten oluşmalıdır (Baysal, 1993: 15). Burada yapılması gereken en önemli davranış
öğünlerin özelliklerine en doğru yemekleri seçebilmek ve gün içerisinde herhangi bir öğünü
atlamamaktır. Atlanan her bir öğün, diğer öğünlerdeki besin tüketimini artırmaktadır. Özellikle sabah ve
öğle öğünlerini atlayarak akşama yüklenmek, yapılacak en önemli yanlışlar arasında yer almaktadır.
Yapılması gereken ise; yiyeceklerin öğünlere bölünmesi ve yüksek kalorili olanları akşama
bırakılmamasıdır.
Öğünlerde yemekler belirlenirken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır;
•
Salataların taze olarak yapılması,
•
Uygun koşullarda saklandığında öğlen pişirilen yemeklerin akşama saklanması,
•
Mönülerde aynı besin grubundan malzemelerle hazırlanan yemeklerin olmaması,
•
Seçilecek yemeklerin doyurucu olması ve
•
Yemeklerin göze olduğu kadar damağa da hitap etmesidir.
Kültürel olarak akşam yemeği neden günün en önemli öğünü olarak
kabul edilmektedir?
Temel olarak kabul edilen üç öğün haricinde, özellikle kış gecelerinde havanın erken kararması
nedeniyle akşam öğünün erken yenilmesi sonucunda akşamın ilerleyen saatlerinde yer alan bir diğer
öğünde, akşam yemeğinden sonra kuruyemiş, çerez ve meyve türü yiyecekler yenilmektedir. Son
dönemlerde yerini çaya bırakmış olmakla beraber, boza gibi içecekler; elma, erik kurusu, pestil ve cevizli
sucuk gibi yiyecekler ve mevsim meyvelerinin tüketimi devam etmektedir. Dinin yemek ve yemek
hazırlamaya etkisine en iyi örnek iftar ve sahur yemekleri verilebilir. İftar yemekleri tüm aile ve çoğu
zaman davetli misafirlerle birlikte kalabalık bir ortamda yenilen özenle hazırlanan kimi zaman zor ve
zahmetli yemeklerin el birliğiyle hazırlandığı bir tören havası bulunmaktadır. Hurma ve zeytin gibi
iftariyelikler, çorba, zeytinyağlılar, etsiz sebze yemekleri, ara yemek olarak börekler ve çeşitli et
yemekleri, kimi zaman güllaç gibi ramazana özgü tatlıların yer aldığı yemekler geleneksel olarak
hazırlanmaktadır. Türk Mutfağında güllaç, aşure, helva gibi belirli zamanlarda hazırlanan yemek türleri;
sembolik anlamlarla yüklü, özel zamanlarda hazırlanması nedeniyle gündelik yemeklere göre daha fazla
zaman ve çaba gerektirmektedir. Bu yemekler, aile bireylerinin ortak çabası, kimi zaman da akraba veya
komşuların yardımlaşmalarıyla hazırlanmaktadır. Nişan, düğün, sünnet, ölüm, dini bayramlar, mevsimsel
kutlamalar ramazan gibi gündelik yaşamdan daha farklı anlamların yüklendiği günlerde yemek ve
yiyeceklerin de farklılaştığı; sofraların daha özenle ve bol çeşitle hazırlandığı gözlenmektedir (Halıcı,
2009).
Doğum yapan kadına ziyarete gelen akraba, komşu ve tanıdıklar çeşitli hediyelerin yanında süt, yoğurt,
yumurta, çorba gibi yemek ve yiyecekler de getirmektedirler. Loğusa evinde konuklara; loğusa şerbeti,
süt, tatlı ve bisküvi gibi ikramlarda bulunulmaktadır. Loğusa kadına sütünün artacağı inancıyla süt ve
sütlü yiyecekler, soğan, bulgur, mercimek, şerbet, tatlı vb. yedirilir; nohut, fasulye ve bazı meyveler
sakıncalı kabul edilerek yedirilmez, soğuk su içirilmez. Düğün yemeklerinde et yemeğinin yanında pilav,
mevsime bağlı olarak bir sebze yemeği, kuru fasulye veya nohut ve hoşaf bulunmaktadır. Çorba olarak
şehriye ve yoğurt çorbalarının yer aldığı düğün sofralarında; keşkek, pilav ve et yemeği hemen her
bölgede yaygındır. Düğün sofralarında tatlı olarak helva, zerde, sütlaç veya baklava servis edilmektedir.
Cenaze yemeklerinde pilav ve sebze yemeklerinin yanında başka yemek çeşitleri de bulunur. Bazı
yörelerde mezarın hazırlanmasını sağlayan kişilere verilen yemeğe "kazma takırtısı" denir. Cenaze
evine, yörelere göre değişiklik göstermekle beraber, 3 veya 7 günle değişen sürelerle komşu ve tanıdıklar
yemek getirir, ölü evinde yemek pişmez. Ölünün evden çıktığı gün un helvasının yapılması dağıtılması;
3., 7., 40. ve 52. günlerde mevlüt okutularak yemek veya yiyecek ikramında bulunulması geleneği devam
etmektedir. Bu geleneklere bağlı olarak keşkek, kavurma, pilav düğünlerle, un helvası cenaze yemeğiyle,
güllaç, ramazan yemekleriyle, aşure muharrem ayıyla ilişkilendirilen yemekler olarak öne çıkmaktadır.
Ek olarak bölgesel özellikler de öğünlerde hazırlanan yemek tercihleri üzerinde ve yemek çeşitlerinde
etkili olmaktadır. Örneğin; Karadeniz; hamsi, mısır, çay, Ege ve Akdeniz; zeytinyağı ve zeytin,
9
Güneydoğu kebapla anılmaktadır. Bu da bölgelere özgü doğal kaynaklar ve yetiştirilen yiyeceklerin
öğünlerde hazırlanan yemeklerin farklılaşmasında önemli bir etken olduğunu göstermektedir.
Ana öğünlere ek olarak yemek yenilen ara öğünlere yapılan vurgunun nedeni beslenmede ana öğün
gibi zorunlu olarak gerekliliğini hatırlatmak için yapılmaktadır. Her bir öğünün arasında süre uzun
olduğundan daha fazla açlık hissedilir. Böyle bir durumda açlık sonrası öğünde gereğinden fazla yemek
yenilmektedir. Diyetisyenler özelliklede kilo sorunu yaşayanlara yönelik öğün yemeklerinden yaklaşık
2–2,5 saat sonra ara öğünler önermektedir. Ara öğün ile sık yemek yeme alışkanlık hâline gelmekte ve
metabolizma hızını artırmaktadır. Metabolizma hızının artmasına bağlı olarak da kilo kaybı
hızlanmaktadır. Burada ara öğünlerde ne tür besinler tüketildiği çok önemlidir. Tercihler; abur cuburlar,
yağlı ve şekerli yiyecekler değil, mevsim meyvesi, sebzesi, 2–3 adet kuru meyve, yoğurt, 5–6 adet ceviz
içi, fındık içi, badem vb. 3–4 adet tatlı tuzlu bisküvi, akşam yatarken ara öğün olarak bir bardak süt çok
iyi bir seçenektir. Ayrıca düzenli ara öğün tüketmeyen kişilerin daha fazla abur cubur besinlere yöneldiği
bilinmektedir. Yapılan ara öğünlerle kan şekeri seviyelerinin fazla düşmemesi sağlanmalıdır. Ancak bu
açıklamalara bağlı olarak ara öğünlerin çok az kalori içeren (en fazla 100 kalori) yiyeceklerden oluşması
ve çay saati gibi ara öğünler dışında bireysel olarak geçiştirilen yeme faaliyeti olduğu ve yukarıda verilen
öğün tanımının kapsamı dışında kaldığı anlaşılmalıdır.
Ara öğün denilmesine karşın ana öğün aralarında bir şeyler yemek
öğün olarak kabul edilmemektedir. Bir yemeğin öğün sayılabilmesi için, yiyecek ve
içeceğin diğer insanlarla birlikte tüketilmesi ve günlük enerji ihtiyacının önemli bir
bölümünün alınması gerekmektedir.
Öğünlerde yemekle birlikte içeceklerinde yer alması hem kültürel, hem de beslenme açısında ayrı
öneme sahiptir. Besin değeri olan içecekler, sıcak içecekler ve alkollü içecekler yemekle birlikte ya da
ayrı olarak içilmektedir. Yemekle birlikte öğünlerde en temel olan içecek sudur. Su ihtiyacı; su, sulu
içecekler ve sulu yemeklerle karşılanmaktadır. Bu ihtiyacın günde ortalama 2500cc (2,5 litre) olduğu
yapılan araştırmalarla belirlenmiştir. Bireylerin su ihtiyacı koşullara göre farklılıklar göstermektedir.
Tüketilen su miktarında bu durumun göz önüne alınması gerekmektedir. Su ihtiyacının karşılanması için
içilen suyun yanı sıra sütten, ayrandan, meyve sularından, maden sularından, sebze ve meyvelerden çeşitli
bitki çaylarından yararlanılması yeterli ve dengeli beslenme açısından gerekli olmaktadır.
Öğünlerde Sabah kahvaltısında süt, taze meyve suları ve çeşitli sıcak içecekler tüketilmektedir.
Kültürel olarak kahvenin kahvaltıdan sonra içilmesi alışkanlığı II. Dünya savaşı sırasında kahve
ithalatında yaşanan sıkıntı nedeniyle yerini çaya bırakmış, kahvaltıda ve öğün aralarında ve misafirlere
ikram olarak çay öne çıkmıştır.
Öğle yemekleriyle birlikte su haricinde taze meyve suları, millî içeceğimiz haline gelmiş olan ayran
içilmektedir. Ayran su gereksinimini karşıladığı gibi beslenmeye de katkıda bulunmaktadır (Baysal,
1993: 77). Günümüzde giderek kaybolan alışkanlıklardan olan şıra, çeşitli meyvelerden yapılan komposto
ve meyve kurularından yapılan hoşaflar, tarçın, karanfil, gül yaprağı gibi aramalarla tatlandırılarak
hazırlanan çeşitli şerbetler ve şuruplarda öğlen yemekleriyle birlikte ideal içeceklerdir (Halıcı, 2009:
289). Kolalı, meyve aromalı ve sade gazozların günlük su ihtiyacını karşılamak amacıyla kullanılması
yeterli ve dengeli beslenmede doğru bulunmamaktadır (Baysal, 1993). Öğle ve akşam yemeklerinde şarap
ve bira gibi alkollü içkiler alınabilmektedir. Genellikle akşam yemeğine veya sonrasına denk gelen
saatlerde alkollü içkilerin alındığı öğünlere içki sofrası denilmektedir. Bu sofralara yönelik hazırlanan
yemeklerde mezeler, ara sıcaklar, deniz ürünlerinden yapılan soğuk, sıcak yemekler ve sonunda bir
sakatat çorbası içilmesi adet haline gelmiştir (Baysal, 1993).
YEMEK TARİFİ PORTFÖYÜ
Merkezi Amerika’da olan Besin ve Beslenme Konseyi, 1958 yılında besinlerin dört grupta toplanmasının
uygun olacağını belirtmiştir. Besinlerin dört grupta toplanması ve bu gruplardan tüketilecek miktarların
belirlenmesi ve günlük beslenme planlarının yapılmasında büyük kolaylık sağlamaktadır. Konsey, 1985
10
yılında besinlerin piramit içinde gösterilmesinin ve piramidin alt tabanında çok tüketilecek, üst kısmında
da az tüketilecek besinlerin gösterilmesinin toplumların beslenme konusunda bilinçlendirilmesinde
kolaylık sağlayacağı görüşü ile "besin piramidi" kullanımına geçmiştir. Ülkeler, piramitte kendi yemek
alışkanlıklarına ve koşullarına göre değişiklik yapmaktadır. Türkiye’de besin üretimi ve beslenme
durumunu dikkate alarak günlük alınması gereken temel besinlerin planlanmasında dört besin grubu
kullanılmasının daha uygun olduğuna karar verilmiş ve grupların şekil ile ifadesinde dört yapraklı yonca
kullanılmıştır. Yonca, şansı dolayısı ile mutluluğu simgelemektedir. Ayrıca yapraklar kalp biçiminde
gösterilmiştir. Bu durum kalp sağlığının önemini ve sevgiyi anlatmaktadır. Yaprakları çevreleyen
yuvarlağın alt yarısında "yeterli ve dengeli beslenme" ibaresi, üst yarısında da zeytin dalları
bulunmaktadır (Resim 1.1). Zeytin dalları, barışı temsil etmeleri yanında, dünyaca ünlü beslenme
uzmanları tarafından sağlıklı olarak kabul edilen Akdeniz diyetinin önemli bir unsuru olan zeytinyağını
temsil ettiği için seçilmiştir.
Yoncanın üst, alt, sağ ve sol yaprakları içinde besin gruplarına ait resimler bulunmaktadır. Üst
yaprakta süt ve süt ürünleri gösterilmiştir. Türk halkı (özellikle risk grupları: çocuk, gebe, emzikli ve
yaşlı) bu grubu, çok az tüketildiğiden grubun öneminin vurgulanması için üst yaprak olarak gösterilmiştir.
Gruplar düz yazı ile ifade edildiğinde bir numaralı grup daima süt ve ürünleri olarak yazılmaktadır. İkinci
grupta (yoncanın sağ yaprağı), et, yumurta, kuru baklagiller grubu yer almaktadır. Üçüncü grup (yoncanın
alt yaprağı), sebze ve meyveler, dördüncü grup (yoncanın sol yaprağı), ekmek ve tahıllardır.
Resim 1.1: Temel besin grupları
İhtiyaç duyulan enerjinin sağlanmasında günlük olarak her guruptan yiyeceklerle hazırlanan yemekleri
tüketerek yeterli ve dengeli beslenmek mümkündür.
Resimde görüldüğü gibi I. Grupta; süt ve sütten yapılan yiyecekler yer almakta ve gün içerisinde
birinden veya bir kaçından 1-3 porsiyon tüketilmelidir. II. Grupta; et, tavuk, deniz ürünleri, sakatat,
yumurta, nohut, fasulye, mercimek ve bunlardan yapılan yiyecekler ve hazırlanan yemekler bulunur ve
gün içerisinde herhangi birinden veya bir kaçından iki porsiyon yenilmelidir. III. Grupta; taze sebze ve
meyveler yer alır. Bu grupta bulunan yiyeceklerin birinden veya karışımından her gün 3-4 porsiyon
yenilmelidir. IV. Grupta; tahıllar ve tahıllardan yapılan temel enerji kaynağını oluşturan yiyecekler
bulunmaktadır. Ekmek, makarna, şehriye, pirinç, bulgur, un ve irmikten yapılan yemek ve tatlılar,
börekler bu grupta yer alır (Baysal, 2002: 250). Her bir grupta bulunan yiyeceklerden gün içerisinde ne
kadar tüketilmesi gerektiğine ilişkin bilgiler porsiyon olarak yukarıda yer almaktadır. Ancak burada
porsiyonun ne olduğunun iyi bilinmesi gerekmektedir. Ticari işletmelerde maliyetlerin hesaplanması,
müşterilerin doymasını sağlayacak miktarın belirlenmesi, üretim ve serviste standart getirmek amacıyla
porsiyonlar belirlenerek uyulmaktadır. Kurum ve kuruluşların mutfağında ise (işyeri, huzurevi, kreş, okul
ve askeriye gibi) porsiyon kavramı daha çok yemek yiyenlerin o öğünde almaları gereken enerji ve besin
öğelerine göre belirlenen yemeğin ölçüsü olarak değerlendirilmektedir. Yapılan bilimsel çalışmalara göre;
yaş, cinsiyet ve harcanan enerjiye göre bireylerin gün içerisinde alması gereken besin öğelerinin miktarı
farklılık göstermektedir. Örneğin yetişkin biri için öğünlerde 50 gr ekmek yeterli olmaktadır. Fazla enerji
harcayanlar bunun üç katı, daha çok masa başı iş yapanlar için bunun yarısı yeterli olacaktır (Baysal,
1993: 12).
11
Zengin mönüler oluşturabilecek yemek tariflerinin yer aldığı yazılı ve görsel kaynaklara ulaşmak
günümüzde çok kolaydır. Ancak hazırlanan yemekler aile bireylerinin ihtiyacı olan miktardan az veya
çok üretildiği zaman sorunlara yol açmaktadır. Verimlilik dengesinin sağlanması için hazırlanacak yemek
miktarı ve çeşitliliği gereksinimlerin ne çok altında ne de çok üstünde olmamalıdır. Eğer gereksinim
duyulandan daha az miktarda yemek yapılırsa, yetersiz gelecek ve bireylerin aç kalmasına ve yetersiz
beslenmesine neden olacaktır. Eğer gereksinim duyulandan daha fazla hazırlanması durumunda kalan
yemekler uygun koşullarda bekletilmediği veya üzerinden fazla zaman geçtiği durumlarda yeniden
değerlendirilemediği için çöpe atılacaktır. Her iki durumda da ekonomik kayıplar ve bireylerin ihtiyaçları
karşılanamadığı için sorunlar yaşanır. Bunun için standart tariflere göre yemeklerin hazırlanması gerekir.
Tarif: Yapılacak olan yemekte kullanılan malzemelerin isim, miktar ve hazırlanışında izlenecek yolu
gösteren yönergelerdir.
Standart: Bir yemekte olması istenen ölçütlerdir. Her yemek için renk, tat, kıvam, şekil farklıdır.
Örneğin; çorba hazırlanırken kişi başı 250 ml üzerinden 10 kişi için 2,5 litre olarak hazırlanması,
meyaneli çorba olacaksa 150 gr un 150 gr tereyağı 2,5 litrelik çorba için ideal kıvamın sağlanmasında
yeterli olacaktır.
Porsiyon: Ortalama olarak bir kişinin yiyebileceği miktardır. Bireylerin besin ihtiyaçları ve
yiyeceklere göre porsiyon miktarları farklık gösterir. Bu farklılık kişisel tercihler, sağlık sorunları,
beğenme ve moda gibi nedenlerle daha da karmaşık hale gelmektedir. Standart porsiyon ölçüleriyle ilgili
yapılan güncel bir yasa çalışmasına ilişkin kimi bilgiler Tablo 1.1’de yer almaktadır.
Tablo 1.1: Standart Porsiyon Ölçüleri
Cinsi
Bisküvi
Ekmek
Kremalı, meyveli pasta
Pirinç, bulgur, makarna, eriştenin
Ayran kefir gibi fermente süt içecekleri ve süt
Çay, kahve, salep gibi sıcak içecekler
Yoğurt
Beyaz peynir
Kaşar peyniri
Krema ve kaymak
Puding, muhallebi, sütlaç
Revani, irmik tatlısı
Dondurma ve yenilebilir buzlarda
Yumurta
Köfte, döner ve pane
Pastırma
Pizza, börek, sandviç
Çiğ et (taze veya dondurulmuş, kemiksiz)
Çiğ et (taze veya dondurulmuş, kemikli)
Çiğ balık (taze veya dondurulmuş)
Çorbalar (Tüketime Hazır)
Porsiyon Ölçüsü
30 gr
50 gr
125 gr
60 gr kuru
250 ml
200 ml
200 ml
60 gr
45 gr
20 gr
200 gr
150 gr
100 ml
50 gr/ ad
90 gr
30 gr
140 gr
90 gr
150 gr
150 gr
250 ml
Standart tarif ve porsiyon ölçülerinin kullanılması bir yana, özellikle kentlerdeki ev mutfaklarının
kısıtlı olması, yemek hazırlamak için yeterli zamanın olmayışı gibi nedenler zahmetli uzun zaman isteyen
yemekler yerine kısa sürede hazırlanan ve aile bireyleri tarafından beğenilen ve sürekli tekrarlanan
mönülere yönelme eğilimi vardır. Kimi zaman dışarıda ayaküstü ve hızlı yemeklerle öğünler
geçiştirilmekte, evlerde çeşitli katkı, koruyucu ve kimyasallarla üretilen hazır yemeklerin evlerde kolaylık
ve zaman kazandıran yiyecekler olarak benimsenmesi hem kültürde hem de beslenmede bozulmalara yol
açmaktadır (Baysal, 1993).
Günümüzde yemek tariflerine ve standart porsiyon ölçülerine ulaşmak çok kolaylaşmıştır. Piyasada
yüzlerce kitap, internette milyonlarca sayfaya ulaşmak mümkündür. Ancak akşam işten çıkıp eve gelmiş
yorgun bir kişinin kilerinde ve buzdolabında bulunan malzemelerle tüm ev halkının memnun edecek
yemekleri en kısa sürede yapması için tarif araması zaman kaybı olacaktır. Bu sorunun aşılması için
12
çeşitli yolları mevcuttur. Küçük yaştan itibaren toplumsal rol gereği sürekli mutfak işleriyle uğraşarak
kazanılan bilgi ve deneyim, kazanılan bilgilerin kaydedildiği bir repertuvar defteri veya güvenilir bir
kaynağa sahip olmak örnek olarak verilebilir. Derlenen tüm tariflerin sıralanmasında öncelik her zaman
çorbaların olmuştur. Çünkü hazmı kolay olan bu yemek sofraya ilk önce getirilerek midenin sonradan
gelecek yemekler için rahatlatılarak hazırlanmasını sağlamaktadır. Her öğün tüketilebilen çorba sindirim
kolaylığı ve besleyiciliği açısından özelliklede hasatlık dönemlerinde temel yemek işlevi de görmektedir
(Yılmaz, 2000). Sütlü, ayranlı, sebzeli, etli, bakliyatlarla ve tahıllarla yapılan çok çeşitli türde çorba
bulunmaktadır. Çorba hazırlarken, en fazla kullanılan yiyecek yoğurttur. Çeşitli bakliyat, et ve sebzelerle
uyum gösteren bir özellik göstermektedir.
Yemek tarifleri verilirken kimi yazarlar yumurtalar için çorbalardan sonra gelen ayrı bir bölüme yer
vermektedirler. Yumurtalı yemekler, Fatih Sultan Mehmet döneminden başlayarak her dönemde Osmanlı
Sarayında bolca tüketilmiştir. Sultan II. Abdülhamid’in en çok sevdiği yemek soğanlı yumurta olmuş,
büyük bir marifet gerektiren soğanlı yumurtanın pişmesi üç buçuk saat sürerken bu yemeği iyi yapan
aşçıları ödüllendirmiştir. Günümüzde hem hazırlaması kolay hem de en iyi protein kaynaklarından biri
olan yumurtanın önemi daha çok kahvaltıya özgü bir yiyecek olarak devam etmektedir.
Öğünlerde en fazla tüketilen et yemekleridir. Etler tek başlarına pişirildiği gibi çeşitli sebze, bakliyat,
tahıl ve meyvelerle birlikte pişirilmektedir. Sulu olarak, haşlama, yahni, sote ve kimi tencere veya
güveçte yapılan kebaplar sayılabilir. Kuru ısıyla direk ateş üzerinde ızgara yaparak, fırınlayarak, tandırda
veya kuyuda pişirme gibi farklı yöntemlerle pişirilebilmektedir. Hayvancılıkla uğraşanların, kentlere göç
etmesi, meraların tarım alanı olarak kullanımı, hayvancılığı azaltmış bunun sonucu kırsal alanlarda et
yemekleri öğünlerde giderek azalmaya başlamıştır (Yılmaz, 2000).
Öğünlerde en fazla tüketilen et yemekleri hangi, yöntemlerle pişirilir?
Kuru baklagiller (fasulye, nohut, bakla, mercimek, bezelye gibi) ve tahıllar tek çeşit veya karışım
olarak etli ve etsiz pişirilebilmektedir. Günlük enerji ihtiyacının ortalama % 52’si buğday ürünlerinden
sağlanmaktadır. Buğday unundan yapılan ekmeğin fazla tüketilmesi ve kimi yörelerde yemek yerine
“ekmek yeme” deyimi bunun göstergesi olarak değerlendirilebilir. Tahıllar daha çok işlenerek
kullanılmaktadır. Buğdaydan yapılan bulgur; pilav, çorba, sarma, dolma yemeklerinde kullanılmakta,
bulgurun daha incesi olan irmik çeşitli helva ve tatlıların yapımında kullanılmaktadır. Bunun yanında unla
yapılan, erişte ve makarnalarda sık tüketilen yemekler arasında yer almaktadır. Mısır, genellikle
Karadeniz Bölgesinde tüketilmekte, çeşitli yöresel yemeklerin hazırlanmasında kullanılmakta ve daha çok
unundan ekmek yapılarak tüketilmektedir. Pirinç kullanımı, kentleşmeye paralel olarak artış
göstermektedir.
Türk yemeği, kebaplar, döner ve ateşte çevrilerek pişirilen şişlerden ve çorbalardan ibaret değildir. Etli
olduğu kadar etsiz zeytinyağlı sebze yemekleri de oldukça fazladır. Etli sebze yemekler, sarmalar ve
dolmalar olarak hazırlanırken sıcak olarak yenilmekte, zeytinyağlı yemekler soğuk olarak yenilmekte ve
uygun koşullarda birkaç gün saklanabilmektedir. Bölgesel ve yerel özelliklere göre doğadan toplanan
yabani otlar ve mantarlarla; gözleme yapılmakta, kavurma, sote edilerek ve çorba yapılarak farklı
öğünlerde tüketilmektedir. Bu çeşitlilik vejetaryen yemekleri tercih edenlere oldukça geniş bir seçim
imkânı sağlamaktadır (Tamkoç, 2000).
Hamur işlerinden ekmekten sonra en fazla tüketilenler makarna ve böreklerdir. Makarnaları taze olarak
tüketme alışkanlığı yoktur. Kesme, erişte gibi adlar verilen küçük parçalar halinde kesildikten sonra
kurutularak muhafaza edilen, öğünlere dâhil edildiğinde haşlandıktan sonra yağla bazen peynirle birlikte
yenilen yiyeceklerdir. Börekler, mayalı, yumurtalı, yağlı olarak hazırlanan yufkalardan yapılmaktadır.
İçlerine küçük doğranarak sotelenmiş et, kıyma, ıspanak, patates, yerel otlar ve çoğu zaman peynir
konularak pişirilmektedir.
Tatlılarda geleneksel olarak bal ve pekmez kullanılmaktadır. Ancak bunlar giderek yerini şekere
bırakmaktadır. Hamur tatlıları, sütlü tatlılar, mevsimine göre kabak, ayva gibi meyve tatlıları da sıklıkla
öğünlerde tüketilmektedir.
Yemeklerde tat verici olarak çeşitli kokulu sebzeler, bitkiler ve çeşitli baharatlar taze veya kuru olarak
kullanılmaktadır. Soğan, tatlılar hariç hemen her yemekte kullanılmaktadır. Tat, kıvam ve görünüm
sağlamada en fazla tercih edilen domates ve biber salçasıdır. Maydanoz; dolma, sarma içleri, musakka
yemekleri, bazı böreklerin içinde ve çorbalara aroma sağlayıcı olarak kullanılmaktadır. Maydanoz
13
kullanılan, tüm yemeklerde nane taze ve kuru olarak kullanılabilir. Kekik, et yemeklerinde fazla tercih
edilirken reyhan, fesleğen daha çok dolma ve sarmalarda tercih edilmektedir. Sarımsak et yemekleri,
köfteler ve yoğurtla tercih edilmekte, karabiber, kimyon ve yenibahar, köfte, sarma ve dolmalarla birlikte
kullanılmaktadır. Salata sosu hazırlamak ve zeytinyağlı gibi kimi yemeklere ekşilik vermek amacıyla en
fazla limon kullanılmakta, bunu erik ekşisi, nar ekşisi ve koruk suyu izlemektedir. Sumak bazı kebaplarla
ve bazı kuru bakla yemekleriyle birlikte kullanılmaktadır (Baysal, 2000).
Aşağıda Tablo 1.2’de verilen yemek portföyünde Türk mutfağına özgü en fazla bilinen yemeklerin
hazırlama tekniklerine dayalı bir gruplandırma yapılmıştır. Bunun için piyasada kolayca bulunabilecek
güncel kaynaklar taranarak bir bir özet çalışma yapılmıştır (Halıcı, 2009; Yılmaz, 2000; Gürsoy, 2005).
Her geçen gün yemek ve mutfak konularını ele alan, çeşitli açılardan değerlendiren çalışma ve eserler
yayınlanmasına karşın ne yazık ki kimi yöresel çalışmaların dışında Türk Mutfağına yönelik bir envanter
çalışması bulunmamaktadır. Tablo 1.2’de yer alan yemeklerin yapımında kullanılan ana malzeme ve
pişirme ve hazırlama tekniklerine göre gruplandırılmaya çalışılmıştır. Örneğin sebze yemeklerinde
mücver aynı zamanda yumurta yemeği olarak gruplandırılırken kabak, patlıcan, ıspanak, pırasa,
karnabahar ve daha başka sebzelerle mücver yapmak mümkündür. Temel yöntem aynı olmakla birlikte
içeriğinde kullanılacak sebzeler değiştirilerek oldukça geniş bir yemek tarif portföyüne ulaşmak mümkün
olmaktadır. Bunu “sonsuz Türk mutfağı”ifadesi en iyi biçimde açıklamaktadır (Halıcı, 2009; Yılmaz,
2000; Gürsoy, 2005).
Tablo 1.2: Yemek Tarifi Portföyünden Örnekler
Et ve Sakatat Yemekleri
Haşlama
Söğüş
Külbastı
Kızartma
Kapama
Kavurma
Kebap
Sote
Izgara
Şiş
Döner
Köfte
Fırın
Tandır
Güveç
Beğendi
Yahni
Trid
Balıklar ve Deniz Ürünleri
Fırında
Buğulama
Tava
Izgara
Dolma
Köfte
Pilaki
Yahni
Kavurma
Güveç
Lakerda
Çiroz
Etli-Etsiz Sebze Yemekleri
Türlü
Bastı
Silkme
Kaygana
Mücver
Oturtma
Musakka
Kavurma
Zeytinyağlı
Bayıldı
Tava
Kızartma
Dolma
Sarma
Tatlılar
Hamur Tatlıları (şerbetli tatlılar)
Meyve Tatlıları
Sütlü Tatlılar
Pastalar
Kekler
Kurabiyeler
Aşure
Ezme (badem, fındık, fıstık, ceviz)
Reçel ve Marmelatlar
Pekmez
Dondurma
Lokum
Pişmaniye
Tahin Helvası
Meyveler
Mevsimine
çeşitleri
göre
tüm
Yumurta Yemekleri
Ispanaklı Yumurta
Kıymalı Yumurta
Menemen
Omlet
meyve
Komposto ve Hoşaflar
Taze ve kuru meyvelerden yapılan
komposto ve hoşaflar, çeşitli meyve
ve çiçeklerle yapılan şerbet ve
şurupları.
Çorbalar
Etli Çorbalar
Sakatatlı Çorbalar
Sebzeli Çorbalar
Bakliyatla Hazırlanan Çorbalar
Tahıllı Çorbalar
Yoğurtlu ve Ayranlı Çorbalar
Unlu Çorbalar
Balık Çorbaları
Pilavlar ve Hamur İşleri
Pirinç Pilavı
Bulgur Pilavı
Şehriye Pilavı
Fırın Makarna
Peynirli Makarna
Kıymalı Makarna
Soslu Makarna
Mantı
Piruhi
Börekler
Çörekler
Pide ve Lahmacun
Simit
Ekmek
Salatalar, Mezeler
Çiğ Sebze Salatası
Pişmiş Sebze Salatası
Cacık
Piyaz
Borani
Tarator
Tarama
Humus
Fava
Kısır
Turşular
Kaynak: (Halıcı, 2009; Yılmaz, 2000; Gürsoy, 2005)
14
ÖĞÜNLERDE HAZIRLANACAK YEMEKLERE KARAR VERME
Öğünlerde hazırlanacak yemeklere karar verme; ailenin veya grubun gereksinimi olan besinlerin
alınmasını sağlamak, yeterli ve dengeli beslenmeyle birlikte hazırlama ve pişirme esnasında kayıpların en
aza indirilerek besin değerlerini kaybetmeden ve sağlığa zarar vermeden ve atıklar yoluyla ekonomik
kayıplara uğramadan planlı bir şekilde seçim yapma sürecidir. Başarılı bir öğün hazırlamak için yemek
hazırlamaya etki eden etmenlerin ayrıntıları ile bilinmesi gerekmektedir. Burada önemli olan, beslenecek
grubun özelliklerinin tespit edilmesidir. Bu özellikler arasında; grubun yaş, cinsiyet ve aktif olma
durumuna göre besin ihtiyaçları, alışkanlıkları ve grubun genişliği yer almaktadır. Yemek listesini
hazırlayan kişiler, mutfak planı, mevcut araç gereç, bütçede yiyeceğe ayrılan para gibi yiyeceğin
hazırlanışı ve servisi gibi şartları göz önünde bulundurmak zorundadır. Ayrıca planlayıcının elinde
standart yemek tarifeleri, yemeklerin bir porsiyonlarının enerji ve besin değerleri, porsiyonların fiyatları,
grubun yemek alışkanlıkları, sebze ve meyvelerin bol bulunduğu aylar gibi menü planlamaya yardımcı
olacak kayıtlar doğru ve eksiksiz olarak bulunmalıdır.
Pişirilecek yemeklerin seçiminde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Baysal, 2002: 371);
•
Yemeklerin kimin veya kimler için hazırlanacağı ve bu kişilerin gereksinimleri,
•
Ekonomik kısıtlar,
•
Sağlık sorunları ve kişisel alışkanlıklar,
•
Hazırlamada uygulanacak standartlar, zorluklar ve hazırlama süresi
•
Mönü oluşturma,
•
Tariflerden yararlanma,
•
Kullanılacak mutfak araç ve gereçleri,
•
Hazırlanacak yemeklerin nasıl servis edileceği (servis yöntemleri) ve
•
Mevsimler ve coğrafi şartlardır.
Sağlıklı beslenmenin temel ilkeleri gereği her öğünde dört temel yiyecek grubundan da bulunmalıdır.
Öğünlerde hazırlanan ve yenilen yemeklere sağlık ve beslenme yönüyle daha önce değinildiği için burada
bir hatırlatma yapılarak geçilmektedir. Her öğünde hazırlanacak yemeklere karar verirken bireylerin
sağlıklı bir şekilde beslenmeleri ve kişisel gereksinimlerine göre tercihler yapılarak karar verilmelidir.
Bunun için cinsiyet ve yaşa göre enerji ve besin öğeleri gereksinimi tablosu edinmek ve bu tabloya göre
hazırlanabilecek yemeklere ve porsiyon büyüklüklerine karar vermede kolaylık sağlayacaktır (Baysal,
2002: 375).
Beslenme eylemi sofrada gerçekleşmektedir. Sofrada bulunacak yemeklerin düzenlenmesi sırasında
beslenme bilgilerinin doğru kullanımı hem ekonomi yapmayı sağlamakta, hem de sağlığımıza katkıda
bulunmaktadır. Ekonomik olarak hazırlanacak yemeklerin malzemelerinin satın alınması için ayrılan
bütçe önemlidir. Düşük gelirli ailelerde gelirin % 90’lara varan oranda büyük bir bölümünün yiyecek
satın alımı için ayrılabilmektedir. Bu nedenle satın alınacak yiyeceklerin maliyeti hazırlanacak
yemeklerin kararında önemli bir etkendir. Geliri düşük ve köyle bağlantısı olan aileler yiyeceklerin bir
kısmını köylerinden getirmektedir. Yine kırsal alanda yaşayanlar kendi yiyeceklerini yetiştirmekte veya
satılmayanları günlük gereksinimleri için kullanmaktadır. Bu gibi durumlarda hazırlanacak yemek için
yapılacak maliyetlerden çok gereksinimler ön plana çıkmaktadır.
Yiyecek tedariki ve maliyetleri konusunda ayrıntılı hesaplama yapılmalı, dayanıklı yiyecek
malzemeleri ucuzladığında olanaklar dâhilinde bir seferde mümkün olan en fazla miktarda alım
yapılmalıdır. Maliyetler açısından sebze ve meyvelerin en ucuzu mevsimlik olanlarıdır. Hem besin
değerleri yüksek hem de ucuzdur. Pazarda en fazla bulunan sebze ve meyveler genelde en ucuz
olanlarıdır. Bunlardan satın alınarak gereksiz harcama önlenebilir. Bir başka yöntem olarak protein
ihtiyaçlarını pahalı olan et ürünlerinden sağlamak yerine yumurta ve bakliyatlarla daha ucuza sağlamak
mümkündür. Temel besin grupları içerisinde pahalı ve ucuz yiyecekler bulunmaktadır. Bunlardan ucuz
olanlarının alınması maliyetlerle ilgili sorunları önleyebilir.
Bireylerin yemek tercihleri öğrenilmiş ve zaman içerisinde deneyimlere dayalı olarak geliştirilen
kültürel bir olgu olarak kabul edilmektedir (Tezcan, 2000). Bu tercihler yapılırken ailenin yaşadığı olumlu
15
ve olumsuz deneyimler belirleyici olmaktadır. Öğünlere yönelik hazırlanan yemeklere karar verirken
bireylerin ve genel olarak ailenin tercihleri dikkate alınmaktadır. Ancak, hasta, hamile, bebek varsa
öncelik her zaman onların tercihleri yönündedir. Kişisel tercihlerde yemeklerden alınan haz, yaşam şekli
ve sosyo-ekonomik koşullarda önemli değişkenlerdir. Doğal olarak haz duyulan yemekler daha sık ve
daha çok tüketilmektedir.
Yemekleri tadı, dil üzerinde bulunan tat tomurcukları aracılığıyla alınmaktadır. Tat duyusunun
yenilenmesi beslenmeyle yakından alakalıdır. Yaşlandıkça ilaç kullanımı, hastalık, sigara kullanımı
nedeniyle tat alma duyusu azalmaktadır. Ancak yenilen yemeklerden alınan haz sadece tat duyusuyla
değil yemeğin içindeki aromaların kokusuyla da yakından ilişkilidir. Yemeğe katılan baharatlar ve
yemeğin bileşiminde bulunan yiyecek maddelerinden gelen koku molekülleri nedeniyle yemekte bir koku
oluşur. Bu koku yemeğe karşı arzu veya isteksizlik uyandırabilir. Yemeğe karşı duyulan istek “iştah
olarak” adlandırılmaktadır.
Yemeğe karşı duyulan istek “iştah olarak” adlandırılmaktadır.
Yemeğin ısısı, kıvamı, dokusu, görüntüsü, kokusu ve şekli lezzetli ya da lezzetsiz olarak algılanmasına
neden olur. Örneğin hayvansal yağlarla hazırlanan yemeklere alışmış birinin zeytinyağlı yemekleri
lezzetsiz olarak görebilir. Sonuç olarak yemeğin lezzeti, dolayısıyla beslenmek için gerekli besin
öğelerinin alımında arttırıcı ya da azaltıcı bir nitelik taşıması nesnel ve öznel etmenlere bağlıdır. Nesnel
yöntemlerde ölçüm araçlarıyla analizler yapılarak değerlendirmeler yapılırken, duyusal
değerlendirmelerde bireylere tattırılarak en fazla beğeni kazanan yemek lezzetli olarak kabul edilir. Aile
içerisinde bu gibi değerlendirmeler yapılarak çoğunluğun haz duyduğu yemeklerin hazırlanması
sağlanabilir.
Yemekleri hazırlarken her zaman standart tariflerin kullanılması lezzet ve tatların yanında besin
değerlerinin de korunmasını ve yeterli miktarda alınmasını sağlayacaktır. Ancak pek çok kaynakta verilen
tariflerde bardak, kaşık, avuç, adet gibi göreceli ölçüler verilmektedir. Yanlış ölçü yemeğin kalitesinde
bozulmalara yol açmaktadır. Bu nedenle herkesin kabul edeceği kilogram, litre cinsinden ölçülere dayalı
olması gerekmektedir. Diğer taraftan yemeğin hazırlanması ve pişirilmesinde kullanılacak araç ve
gereçlerin yeterli ve uygun olması gerekmektedir. Özel araç ve gereç isteyen yemekler liste dışı
kalmaktadır. Fiziksel olarak kapasite ve iş yükü iyi hesaplanmalı ve dengeli bir dağılım yapılmalı, zaman
baskısı yani hazırlama, pişirme ve servis zamanı bilinmelidir. Satın alınması ve bulunması güç
yiyeceklerle hazırlanacak yemeklerde zorunlu olmadıkça kapsam dışı tutulmalıdır.
Yemek tercihlerinde sürekli birbirine benzeyen yemeklerin tekrarlanması bıkkınlık yaratabilir. Aynı
öğünde yenilen yemekler birbirlerini tamamlar nitelikte olmalı (kuru fasulye-pilav, etli yaprak sarmayoğurt gibi), yapı, şekil ve kıvam yönünden de birbirini tamamlamalıdır.
Dini gerekler, tabular, kimi yiyecekelerin toplumda yasaklanmış olması, batıl inançlar, deli dana, kuş
gribi gibi salgınlar nedeniyle, vejeteryen beslenme gereği gibi nedenlerle kimi yemekler tercih
edilmektedir. Diğer taraftan günümüzde sosyal yaşam ve buna bağlı olarak toplumsal düzende meydana
gelen değişimler sonucu giderek çekirdek aile yapısına bölünmenin getirdiği sonuçlara, çalışan anne ve
baba ve okuldan gelen çocuk eve farklı saatlerde gelmesi düzenli olarak bir masa etrafında buluşma
olanağını ortadan kaldırmaktadır. Mikrodalga fırında ısıtılan hazır yiyeceklerin giderek yaygınlaşması bu
durumda olan ailelerin yemek tercihlerini de etkilemekte daha doğrusu bozmaktadır (Fumey ve
Etcheverria, 2007; 9). Bu açıklamalara göre, öğünlerde tüketilen yemek kararı pek çok sosyo kültürel
nedenlere dayandığı görülmektedir.
Yemek tercihlerinde mevsimlerde en az diğer faktörler kadar etkili olmaktadır. Karadeniz’de kışın
bolca tutulan hamsi, öğle ve akşam öğünlerinde tüketilen bir yemektir. Ancak hamsi göç eden bir balık
olduğu için, sadece kışın Karadeniz’de bulunmaktadır. Ayrıca kışın soğuğa karşı direnmek için yağlanan
hamsi daha lezzetli olmaktadır. Yemeklerin hazırlanmasında kullanılacak sebzeler ve meyveler artık
turfanda ya da ithal olarak bulunmaktadır. Ancak turfanda besinler, mevsim sebze ve meyveleri kadar,
besleyici ve ucuz olmamaktadırlar. Yemek tercihinde soğuk kış günlerinde ve gecelerinde insanın içini
ısıtan, enerji veren yemekler daha çok tercih edilirken sıcak yaz günlerinde serinleterek harareti giderip
susuzluğu azaltan yiyecekler tercih edilmektedir. Böylece mevsiminde tüketilen besinler sayesinde, hem
gereksinim duyulan besin öğeleri sağlanmış, hem de doğayla uyumlu ve sağlıklı bir yaşam sürdürme
şansı yakalanmış olmaktadır.
16
Kışın yemeklerde genellikle toprağın altında yetişen pancar, pırasa, turp, havuç, pazı ve kereviz
yemekleri, toprağın üstünden çiçek sebzelerden karnabahar, brokoli, ıspanak ve lahana pazarlarda ve
evlerde pişirilen yemeklerde tercih edilmektedir. Bunun yanında kilerlerde bulunan, baklagiller, bulgur ve
tarhana yoğun olarak öğünlerde tüketilmektedir.
İlkbaharda havaların ısınmasıyla birlikte bahara ait sebze ve meyveleri de bolca pazarlarda satılmaya
başlamaktadır. Çilek, can eriği ve yenidünya, ilkbahar mevsimine ait aranan ve bolca tüketilen meyveler
arasında yer almaktadır. Enginar, bakla ve bezelyenin yemeklerde kullanılması ile birlikte, ağır kış
yemeklerinden, hafif zeytinyağlılara doğru bir geçişin yapılmasını ve değişik yemeklerin öğünlerde yer
almasını sağlamaktadır. İlkbaharda büyüyen taze soğan, taze sarımsak, gibi yeşillikler de salata olarak
sofralarda farklı bir aroma katmaktadır. Bu mevsimde yetişen maydanoz, dereotu ve fesleğen gibi
aromatik otlar yemeklere katılarak, yemeklerin lezzeti artırılmaktadır.
Yazın gelmesi çeşitli renklerde sebzelerin bir arada bulunmasına ve farklı aroma ve lezzetlerde
yemeklerin hazırlanmasına imkan sağlamaktadır. Kahvaltıda domates, biber, salatalık aranan taze
sebzeler arasında yer almaktadır. Ara öğünlerde ve öğle öğünlerinde karpuz ve peynir tüketilmektedir.
Kiraz, vişne, şeftali, kayısı, kavun, karpuz ve üzüm yenilirken, sıcak günlerde serinleten içecekler,
dondurmalar ve kuplar bolca tüketilmektedir.
Sonbaharda havalar serinlemeye başladığında sebze ve meyve çeşitliliğinde bir artış görülmektedir.
Hasat sonrası dönemde, kış hazırlıklarının yapıldığı ve besinlerin kilerlere kaldırıldığı dönemdir.
Havaların serinlemesiyle giderek daha fazla sıcak içecekler tercih edilirken, yaz sebzeleriyle birlikte
kışlık sebze ve meyvelerin bir arada bulunduğu geçiş döneminde, yemekler hazırlanırken geniş seçim
imkanı sunmaktadır.
Sonuç olarak insanların sağlıklı bir yaşam sürdürmeleri için doğadan elde ettikleri yiyecekleri belirli
süreçlerden geçirerek yemek şekline dönüştürmekte ve öğünlerinde tüketmektedir. Dini inançlar,
ekonomik koşullar, kişisel tercihler, coğrafya ve iklim dışında bireylerin yemek tercihlerinde, pazarlama
ve teknoloji giderek öne çıkmaktadır. Pazarlama henüz yiyecek tüketiminde tam olarak öne çıkan bir
yaklaşım olma yolundadır (Fumey ve Etcheverria, 2007: 9). Ancak özellikle reklam tercihler üzerinde
giderek artan bir önem kazanmaktadır. Bin yıllardır insanlar yiyeceği bulma, üretme ve tüketmeye bağlı
sosyal bir yaşam düzeni benimserken giderek gelişen sanayi, teknoloji ve bunun sonucunda kentleşeme
ve yaşamda meydana gelen hızlı değişimlere göre insanların istediği yerde ve zamanda tüketeceği
yiyecekler hazırlanmaktadır. Yemeği üretenler, öncelikle malzemelerini seçmekte, sonra bunları
pişirmekte ve çeşnilendirerek; alışkanlıkların, yasakların, tabuların, simgelerin ve duyusal değerlerin
oluşturduğu beslenme sistemleri içindeki yerlerini almaktadırlar. Bu da toplumsal ve kültürel değişim ve
dönüşümlerde önlenemez, hızlı bir ivme vermektedir. Bu hızlı ve giderek artan tüketimi karşılamak üzere
talep edilen yiyeceklerin bir kısmı doğadan avlanarak veya toplanarak tüketime sunulurken bir kısmı da
yetiştirlerek sağlanmaktadır. Doğadan direk sağlanan deniz canlıları ve doğadan toplanan bitki ve mantar
türleri aşırı avlanma ve toplanma nedeniyle tükenme eşiğine gelmiş ve birçok tür de yok olmuştur.
Giderek artan talepleri karşılamak üzere her geçen gün giderek daha fazla doğal alan tarıma açılırken,
tarım ve hayvancılıkta uygulanan yöntemlerle doğaya ve çevreye zarar verilmekte, insan sağlığına zarar
veren tarım ürünlerinde kimyasal kalıntıları, hayvanlarda çeşitli salgın hastalık tehditleri oluşarak insan
sağlığına zarar vermektedir. Bu yiyeceklerin gıda tesislerinde işlenmesi sürecinde kullanılan, kimyasallar,
koruyucu, tatlandırıcı ve renklendiricilerin insan sağlığıyla ilgili olumsuz etkileri her geçen gün, yeni bir
bilimsel çalışmayla açıklanmaktadır. Günümüzde gelinen bu noktada gelecek nesillere daha güzel, bol ve
sağlıklı yiyecek seçimi sağlayacak bir dünya bırakmak için her bir bireyin dikkat etmesi gereken etik
ilkeleri açısından bilinçli bir tüketici, çevreye ve doğaya saygılı bir yaşam sürdürmesi artık kaçınılmaz
olmuştur. Tarihi gelişimi içerisinde sürekli bir değişim gösteren beslenme biçimi küreselleşmeyle birlikte
bir sapma göstermekte ancak insanların sahip oldukları mutfak miraslarını ve kaliteli ürünlerini sıkı sıkıya
korumaya çalışmaları, onların bu bağlamda bilinçlenmeye başladıklarının bir göstergesi olarak
algılanabilir. Dolayısıyla mutfakları ve yeme içmeyle ilgili bütün çabaları, günümüzdeki yemek
pişirmenin, hazırlamanın, ağzımızı tatlandırmanın olağan üstü olanaklara kavuştuğu bir beslenme
sisteminin içinde düşünmek gerekmektedir.
17
Özet
İnsanların gün içerisinde herkesin kabul ettiği
saatlerde
yemek
yeme
alışkanlıklarını
sürdürmektedirler. Bu, yemeğin sosyal ve
kültürel
açıdan
önemini
gösteren
bir
uygulamadır. 20.yüzyılla birlikte dünyanın bir
çok ülkesinde sabah, öğle ve akşam olmak üzere
günde üç öğün yemek yeme uygulaması
başlamıştır. Evde yemek yapımı görevini
üstlenen annenin çalışması, dışarıda yeme ve
ayak
üstü
yemek
alışkanlıklarının
yaygınlaşmasıyla; giderek değişmeye başlayan bu
uygulamalar yapılan bilimsel çalışmalarla ve
eğitimle bir temele oturtulmaya çalışılmaktadır.
Toplumca benimsenerek uygulanan alışkanlıklar
ve kültürel olarak gerçekleştirilen yeme-içme
faaliyetleriyle bilimsel çalışmaların çatıştığı kimi
noktalar
bulunmaktadır.
Bilimsel
açıdan
öğünlerin sayısı en az altı olması gerektiği
savunulurken, kültürel olarak kabul edilen öğün
kavramı içerisinde gerçekleştirilen yeme içme
faaliyetleri gün içerisinde sabah, öğle ve akşam
olmak üzere üç kez yapılmaktadır. Yeme içme
eyleminin öğün sayılabilmesi; diğer insanlarla
paylaşım, belirli zaman dilimi içinde, bir çok
yemeğin ve birlikte içeceğin olması, gün
içerisinde alınacak enerjinin önemli bir oranını
kapsaması gerekliliği bulunmaktadır. Bunun
dışında kalan yeme içme eylemleri atıştırma
olarak değerlendirilmektedir.
Bilimsel çalışmalara dayalı olarak önerilen
beslenme modellerinde; bireylerin ihtiyaç
duyduğu enerji miktarını ve besin öğelerini
sağlayacak yiyeceklerin gün içerisinde ne kadar
Bu
tüketmesi
gerektiği
belirtilmektedir.
çalışmalarda hangi yemeğin yenileceğinden çok
yenilen yemeklerin hangi besin öğlerini içermesi
gerektiğine yönelik bilgilere yer verilmektedir.
Çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış ve çok
geniş tarımsal ve hayvansal çeşitliliğe sahip bir
coğrafyada sayısız yemek çeşitliliğinin olması
doğaldır. Belkide bu yüzden Türk Mutfağına
özgü tüm yemek tariflerinin derlenip tek bir
kaynak altında toplanması şimdiye kadar
mümkün olmamıştır. Bu bölümde bir tablo
oluşturularak Türk yemek portföyünden küçük
bir kesit sunulmuştur. Ayrıca hazırlanacak
tariflerde porsiyon miktarı ve standartlarla ilgili
bilgiler sıralanmıştır.
Öğünlerde hazırlanacak yemeklere karar vermek
oldukça güç ve zahmetli bir çalışmayı ve iyi bir
deneyimi gerektirmektedir. Çünkü öğünlerde
hazırlanacak yemeğin belirlenmesinde etkili olan
çok sayıda faktör bulunmaktadır. Bunlar; kişisel
tercihler, ekonomik koşullar, yemekle ilgili
şartlar, sosyo-kültürel özellikler, doğal çevre ve
iklimdir. Ancak bireylerin öğünlerde ne yiyip
yemeyeceğini kişisel ihtiyaçlarını düşünerek
verirken doğaya, ve sosyal çevresine duyarlılık
göstermesi gerektiğini hatırda tutmalıdır.
Gün içerisinde inanç, yaşam biçimi ve iklim gibi
değişkenlerle
biçimlenen
özel
öğünler
bulunmaktadır. Bunlar; şölen, festival, bayram,
gibi adlarla anılan eğlenceyle yemeğin içi içe
olduğu öğünler; sahur, iftar gibi dinin getirdiği
uygulamalar, doğum, ölüm, evlilik gibi özel
zamanlara özgü öğünlerdir.
Öğünlerde hazırlanan yemekler; tarımsal,
ekonomik, sosyal, kültürel, iklimsel ve çevresel
koşullara göre değişmektedir. Ailelerin içinde
yaşadığı tarım veya sanayi çevresi, kırsalda veya
kente olması, gelirinin yüksek veya düşük olması,
karasal veya ılıman iklim olması, dini inançlar ve
kişisel tercihler gibi etkenler öğünlerde
hazırlanan yemekler ve bu yemeklerin
çeşitliliğini etkilemektedir.
18
Kendimizi Sınayalım
1. Sağlıklı beslenmenin
aşağıdakilerden hangisidir?
üç
altın
6. Aşağıdakilerden hangileri
öğünlerde yenilen yemeklerdir?
kuralı
a. Çeşitlilik, denge ve ölçü
a. Aşure, güllaç, un helvası
b. Sağlıklı yiyecekler, ölçü ve spor
b. Pilav, döner, sarma
c. Öğünler, ara öğünler ve dengeli beslenme
c. Nohutlu pilav, ayran
d. Öğün atlamama, herşeyden yeme ve doğru
yemeği yeme
d. Güveç, baklava
özel
günlerde
e. Çorba, et, pilav
e. Doğru zaman, doğru yemek ve doğru pişirme
yöntem
7. Aşağıdakilerden
yemeğidir?
2. Aşağıdakilerden hangisi temel besin öğesi
gruplarından biridir?
a. Kurabiye
a. Lifler
b. Silkme
b. Mineraller
c. Piruhi
c. Et
d. Pilaki
d. Pestil
e. Tandır
e. Öğün
hangisi
bir
hamur
işi
8. Yemek yaparken standart tarif kullanmanın
yararı aşağıdaki şıklardan hangisindedir?
3. Aşağıdakilerden hangisi öğün kapsamına
girer?
a. Bardak, avuç, demet
bilinmesini sağlar
a. Çay ve büsküvi
b. Kek ve gazoz
gibi
büyüklüklerin
b. Yemeğin hazırlanıp pişirilmesinde gerekli
araçlar sıralanmasını sağlar
c. Yoğurtlu etli yaprak sarma ve çikolatalı
puding
c. İş planlamasını sağlar
d. Simit, çay
4. En uzun sürede sindirilen yemekler hangisidir?
d. Hep aynı lezzet ve tadın tutturulması, besin
değerlerinin korunması ve ideal miktarda
alınmasını sağlar
a. Tavuk
e. Pişirme ve servis zamanının bilinmesini sağlar
b. Mısır ve yulaf gevreği
c. Pirinç
9.
Aşağıdakilerden
hangisi
mevsimlerin
öğünlerde hazırlanacak yemek kararı üzerindeki
etkisini belirten doğru bir ifadedir?
d. Yağlı yemekler
a. Mevsimler, üretimi etkiler
e. Kuru yemiş
b. Mevsimler, ruh halinde değişiklik yaratır
5. Gelirlerin artmasıyla öğünlerde yenilen
yemeklerde
de
değişimler
gözlenir.
Aşağıdakilerden hangisi buna örnektir?
c. İlkbaharda daha çok eğlenceli yemek düzenlenir
a. Çerez tüketimi artar
d. Bol sulu meyveler ve dondurma yazın daha
çok tercih edilir
e. Bir avuç fındık ve su
b. Gelirin daha büyük bir kısmı yemeğe harcanır
e. Dondurma kışında tüketilmesi gereken besleyici bir yiyecektir
c. Ayaküstü yeme alışkanlığı artar
d. Günde üç öğün yenilir
e. Ekmek ve tahıl yerine pirinç tüketimi artar
19
10. Öğünlerde hazırlanacak yemeklere karar
verirken dikkat edilmesi gereken etik ilke
aşağıdakilerden hangisidir?
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
a. Kültürel değerleri korumak
Yenilen bir yemeğin öğün sayılabilmesi için;
günün belirli saatlerinde olması, günlük besin
öğesinin önemli bir kısmını içermesi, sosyal
etkileşim içinde yenilmesi, çeşitli yiyecek ve
içecekten oluşması ve bu kriterlerin birleşimini
sağlaması gerekmektedir.
Sıra Sizde 1
b. Ailenin seçimlerine uymak
c. Tabakta yemek bırakmadan tüketmek
d. Dini kurallara uymak
e. Bilinçli bir tüketici olarak, çevreye ve doğaya
saygılı bir yaşam sürdürmek
Sıra Sizde 2
Öğünlerde hangi yemeklerin yenileceğini,
toplumsal yapı, kültür, yaşam biçimi, kişisel
tercihler, başka toplumların etkisi, bölgesel
farklılıklar, gelenekler, mutfak düzeni ve özel
amaçlar belirlemektedir.
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde 3
Sosyal olarak en önemli öğünün akşam yemeği
olmasının nedeni; gün boyunca dışarıda olan aile
bireylerinin ancak akşam bir sofra etrafında
toplanmasıdır.
1. a Yanıtınız yanlış ise “Öğün Kavramı” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
2. b Yanıtınız yanlış ise “Öğün Kavramı” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
3. c Yanıtınız yanlış ise “Öğün Kavramı” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Et yemeklerini pişirme yöntemleri; haşlama,
söğüş, külbastı, kızartma, kapama, kavurma,
kebap, sote, ızgara, şiş, döner, köfte, fırın, tandır,
güveç, beğendi, yahni, trid, çevirme olarak
sıralanmaktadır.
4. d Yanıtınız yanlış ise “Öğünlerde Hazırlanan
Yemekler” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
5. e Yanıtınız yanlış ise “Öğünlerde Hazırlanan
Yemekler” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Yemek Tarifi Portföyü”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
7. c Yanıtınız yanlış ise “Yemek Tarifi Portföyü”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. d Yanıtınız yanlış ise “Öğünlerde Hazırlanacak
Yemeklere Karar Verme” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
9. d Yanıtınız yanlış ise “Öğünlerde Hazırlanacak
Yemeklere Karar Verme” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
10. e
Yanıtınız
yanlış
ise
“Öğünlerde
Hazırlanacak Yemeklere Karar Verme” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
20
Yararlanılan Kaynaklar
Baysal A. (1993). Beslenme Kültürümüz.
Kültür Bakanlığı No:1230.
Meiselman, H. L. (2000). Dimensions of the
Meal. Aspen Publications Ltd.
Baysal A. (1993). Türk Yemek Kültüründe
Değişmeler: Beslenme ve Sağlık Yönünden
Değerlendirme. Editör: Kamil Toygar. Türk
Mutfak Kültürü Üzerine Araştırmalar. Türk
Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtım Vakfı
No:3. ss. 12-21.
Mesiselman, H. L. (2008). “Dimensions of the
meal” Journal of Foodservice, 19, s. 13–21.
Müftüoğlu, O. (2003). Yaşasın Hayat. Doğan
Kitapçılık.
Özdemir B. (2010). Dışarıda Yemek Yeme
Olgusu: Kuramsal Bir Model Önerisi. Anatolia
Turizm Araştırmasları Dergisi, (21, 2), ss. 218232.
Baysal A. (2002). Beslenme. Hatipoğlu.
Baysal, A. (2000). Türk Mutfağından
Örnekler. T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları/1570.
Özdemir, N.(2005). Cumhuriyet Dönemi Türk
Eğlence Kültürü. Ankara: Akçağ Yayınları.
Baysal, A. ve Küçükaslan, N. (2007). Beslenme
İlkeleri ve Menü Planlama. Ekin Basım Yayın
Dağıtım.
Sevinç, E. K. (2009). Sonsuz Türk Mutfağı.
Doğan Kitap.
Fumey, G. ve Etcheverria, O. (2007). Dünya
Mutfakları Atlası. Çev. İsmail Yerguz. NTV
yayınları No:12.
Tamkoç, G. (2000). Vejeteryan Türk Mutfağı.
T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları No:2516.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı: Gıda Maddelerinin
Genel Etiketleme ve Beslenme Yönünden
Etiketleme Kuralları Tebliğinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Tebliğ (Tebliğ No:
2010/Taslak)
Gürsoy, D. (2005). Kuzeyden Güneye…
Doğudan Batıya: Yöresel Mutfağımız. Oğlak
Yayıncılık.
Halıcı N.
yayıncılık.
(2009).
Türk
Mutfağı.
Oğlak
TDK Büyük Türkçe Sözlük (http://tdk.org.tr)
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/13277/ogunlerde-yenen-yiyecek-icecekler.html
Tezcan, M. (2000). Türk Yemek Antropolojisi.
T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları No:2515.
Kut, G. (2000). Mutfağımızın Günlük
Yaşamımızdaki Yeri Dünü-Bugünü, Hünkar
Beğendi 700 Yıllık Mutfak Kültürü. Kültür
Bakanlığı HAGEM Yayınları 290.
Yılmaz A. (2000). Aşçının El Kitabı: İşyerimiz
Mutfak,
Mesleğimiz
Aşçılık
Sanatımız
Pişirmek, Öztiryakiler Endüstriyel Mutfak
Kültürü Yayınları
Kut, G. (2002). Türklerde Beslenme Biçimi: ünü
Bugünü, V.Türk Kültürü Kongresi, Beslenme
Kültürü AKM Başkanlığı yayınları s.19-27.
21
2
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Mutfağın konumunu açıklayabilecek,
Mutfaklarda ısı-Aydınlatma-Dekorasyonu anlatabilecek,
Mutfakta kullanılacak araç ve gereçleri açıklayabilecek.
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Mutfak
Tasarım
Araç
Konum
Pişirme
Konut
Depolama
Pişirme
Mekan
Aydınlatma
İçindekiler
Giriş
Mutfağın Konumu
Isı-Aydınlatma-Dekorasyon
Mutfak Dolapları
Mutfakta Kullanılacak Araç ve Gereçler
Pişirme Araçları
Diğer Araçlar
22
Mutfak Tasarımı ve Mutfakta
Kullanılan Araçlar
GİRİŞ
Mutfak, konut içindeki çalışma alanlarından biri olması açısından önem taşımaktadır. Yaşamın devam
ettirilmesini sağlayan, aile üyelerini bir araya getiren, konutta en sık aralıklarla en yoğun kullanılan
mekandır.
Mutfağın tasarımı, mutfak işlevlerine yanıt verecek biçimde yapılmalıdır. Tasarımda ana hedef,
mutfakta sürdürülecek işlemler süresince verimliliği arttırmaktır. İyi bir mutfak tasarımı, mutfak
etkinlikleri için ayrılan para, zaman, enerji kullanımını azaltmaktadır. Bireylerin daha az yorulması ve
bütün bu kaynakların daha az kullanılması, verimliliğin artmasına ve yaşam standardının yükselmesini
sağlayacaktır. Genellikle mutfak etkinlikleri, yiyecek depolama, temizleme, hazırlama, pişirme işlevlerini
içermektedir. Birçok mutfak yemek yeme alanını da kapsamaktadır. Mutfak için ayrılan mekan, çalışma
merkezleri ve birimler bu etkinlikleri sürdürecek biçimde tasarlanmaktadır (Erdoğan, 2005: 414).
Konutlarda ıslak mekânlardan biri olan mutfaklar gerek konut yapımı gerekse konutun iç düzenlemesinde
büyük önem taşıyan mekândır. Tasarım sürecinde mutfakların planlamasının bilinçli yapılması oldukça
önemlidir. Tasarımda dikkat edilecek en önemli ölçüt bu birimin değişen yaşam koşulları, teknoloji ve
buna bağlı olarak artan ekipman ihtiyaçlarına cevap verebilecek özelliklerde olmalarıdır
(http://www.icmimarlik.org/viewtopic.php?p=5411).
Günün büyük bir bölümünün mutfakta geçmesi, mutfak için ayrılan mekânın rahatlık ve kolaylık
getirici birçok özellik taşımasını gerektirmektedir. Mutfağın şekli, büyüklüğü, içindeki araç ve gereçlerin
sayısı, bunların yerleşim düzeni önemlidir. Çünkü bunlar para, zaman ve enerji kullanımını dolayısıyla
verimi etkilemektedir. Mutfaklar, onları kullanacak ailelerin ihtiyaçlarına göre tasarlanmaktadır.
Tasarımlar, ailenin geliri, büyüklüğü, kültürel yapısı, ihtiyaçları, sosyal durumu, yaşadığı yerin kırsal
bölge ya da büyük şehir olma durumuna göre değişmektedir. En iyi mutfak, ailenin çeşitli ihtiyaçları
düşünülerek tasarlanmış olan mutfaktır (Sacır, 1997:1).
MUTFAĞIN KONUMU
Mutfak, her türlü yiyeceğin hazırlandığı, pişirildiği ve evin yapısı gereği tüketildiği bir yerdir
(Küçükaslan, 2006: 52). Bir yemeğin görünüşü, besin değeri, lezzeti ne derece önemli ise, mutfakta
çalışan insanın rahatlığı ve sağlığı da o derece önemlidir (Eryılmaz, 2004: 47). Bu nedenle mutfakta
çalışan kişi için mutfağın konumu büyük önem taşımaktadır. Mutfağın konumu binanın mimari yapısıyla
ilgilidir (Öztaş ve Uçan, 2002: 269). Yeni yapılacak bir ev için mutfak tasarlanıyorsa birçok noktanın
gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Eski bir evin mutfağı kullanılmakta ise burada belirli sınırlar
içinde bazı değişiklikler ve yeni düzenlemeler yapılabilir (Sacır, 1997: 1). Mutfaklarda iyi bir düzenleme,
bol ışık, manzara hâkimiyeti, kullanım esnasında ortaya çıkan bazı duman ve yemek kokularını çeken bir
davlumbaz, eviye dolaplar vb. elemanlarla düzenlenmiş olmalıdır (MEGEP, 2010: 58).
Günün büyük bir bölümünün mutfakta geçmesi, mutfak için ayrılan mekanın rahatlık ve kolaylık
getirici birçok özellik taşımasını gerekli kılmaktadır (Erdoğan, 2005: 414).
Evin mutfağında bulunması gereken özellikler şu şekilde sıralanabilir (Erdoğan, 2005: 414):
•
Mutfağın, evin bazı bölümleri ile doğrudan bağlantılı olması gerekmektedir. Bunlar; dışa açılan
antre, bahçe kapısı gibi alanlarla, konuk ağırlama ve yeme içme birimlerinin bulunduğu
mekanlardır (Erdoğan, 2005: 414).
23
•
Mutfaklar, yemek odaları ile bitişik düzenlenmeli, gerekirse servis pencereleri ve kapı ile
bağlantı kurulmalıdır. Böylece yemek servisi kolaylaşır, zaman kaybı ve gereksiz yorulmalar
azalır. Bu sayede servise hazır yemeklerin soğuması en az iner (Erdoğan, 2005: 414).
•
Oturulan konut iki katlı ise mutfak üst katta yer almalıdır. Mutfak üst katta olursa yemek
kokularının evin içine dağılması engellenmiş olacaktır (Erdoğan, 2005: 414).
•
Sadece yiyeceklerin depolandığı ve yemek pişirme eyleminin gerçekleştiği mutfakların güneş
almayan kuzey yöne bakması; yemek yeme eylemi de olacaksa sabah güneşini alabilen
kuzeydoğu yönüne yönlenmesi gerekmektedir. Eğer mutfak oturma mekânı ile birlikte
tasarlanıyorsa bu durumda doğu yönüne bakacak şekilde yerleştirilebilir. Mutfakta hazırlanmış
ya da ham halde yiyeceklerin depolanması söz konusu olduğundan bu yiyecekleri çabuk
bozulmadan saklayabilmek için bu mekânı fazla güneşten sakınmak gerekmektedir. Öğleden
sonra güneşinin güçlü şekilde yansıması nedeniyle mutfakların batı ve güneybatı yönlü olması
tercih edilmemektedir (www.icmimarlik.org).
•
Mutfak, rahatça çalışılabilecek büyüklükte olmalıdır. Konut mutfaklarında minimum genişlik
2,20 m. olmalıdır. Mutfak alanı 8 m2, yemek yenebilir bir düzenlemede ise 8 – 14 m2 arasında
olmalıdır (MEGEP, 2010: 59).
Mutfağın Konuttaki Diğer Mekânlar ve Çevre İle Eylemsel İlişkileri
Mutfak, hem çalışan kadınların, hem de ev kadınlarının ev içinde en yoğun olarak kullandığı mekândır.
Günün en çok zamanını alan ve yorucu eylemler mutfakta gerçekleşmektedir. Gün içinde çoğu kez bir ev
kadını aynı anda birkaç işle birden ilgilenme durumunda kalabilmektedir. Bu noktada mutfağın bu
eylemlerin gerçekleştiği diğer mekânlar ile ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Öncelikle mutfağın bu mekânlarla
eylemsel ilişkilerinin yoğunluk derecesini belirlemek gerekmektedir.
Mutfağın göz önünde bulundurulması gereken en önemli bağlantısı ailenin yemek masası ile olan
bağlantısıdır. İkinci olarak mutfak ve çocuk odası bağlantısı yer almaktadır. Özellikle küçük yaşta ya da
okul çağında çocukları olan aileler için ev kadınını bu mekân arasında geliş-gidişleri yoğun olmaktadır.
Bu iki mekân arasında uzaklık beş metre olarak belirlenmiştir. Diğer bir ilişki banyo ile mutfak arasındaki
ilişkidir. Bu iki eylemi yapan da ev hanımıdır ve özellikle ev hanımı çalışıyorsa o zaman daha fazla önem
kazanmaktadır. Buradaki istenen uzaklık da beş metre olarak belirlenmiştir. Konutun girişi ile mutfak
arasındaki mesafe ve bağlantının hem mutfağa taşınacak erzakların konut içinde fazla dolaşmadan
mutfağa ulaştırılması, hem de ev kadınını mutfakta çalışırken kapı çalındığında zaman kaybetmeden
kapıya ulaşabilmesi için rahat ve kısa mesafeli olması gerekmektedir. Araştırmalara göre bu iki mekân
arasındaki istenen uzaklık üç metre olarak belirlenmiştir. Ayrıca konutun teras ya da balkon gibi evin açık
mekânları ile mutfak arasında doğrudan bir bağlantının varlığı da ev kadınına hem işlerinin bir kısmını
burada yapabilme, hem de burada oynayan çocuklarını kontrol etme imkânını vermektedir
(www.icmimarlik.org).
Mutfak oturma mekânı ile birlikte tasarlanıyorsa hangi yönde
tasarlanmalıdır?
Mutfağın fiziki şartları tasarım yapılırken önemli belirleyici bir etkendir. Mutfak tasarımında etkili
olan fiziki şartlar şu şekilde sıralanmaktadır:
•
Mutfak tabanı (yer döşemeleri),
•
Mutfak tavanı,
•
Mutfak duvarları,
•
Isı, havalandırma ve
•
Aydınlatmadır.
24
Mutfak Tabanı (Yer Döşemeleri)
Mutfaklara yer döşemeleri seçilirken, kolay temizlenebilir malzemeden olmasına dikkat edilmesi
gerekmektedir. Seçilecek yer döşemeleri; suya, asitli ve alkali yemek karışımlarına, yağlı karışımlara
dayanıklı olmalıdır. Fazla gürültü çıkaran, düşen araçların parçalanmasını hızlandıran sert malzemeler
mutfak kaplamasında kullanılmamalıdır (Erdoğan, 2005: 414). Bu özellikleri karşılayan başlıca
malzemeler; değişik tiplerde linolyum, seramik, natural taş, parke ve laminatlardır.
İyi kalitede linolyum, mutfaklar için en uygun döşeme malzemesi olarak bilinmektedir. Linolyum
genel kullanım için en eski ve en esnek, yağ lekelerine ve neme oldukça dayanıklı yer döşeme
malzemesidir. Ayrıca linolyum yer döşeme malzemelerinin bakımı oldukça kolaydır ve bu tür döşemeler
kolay yıkanabilir malzemelerdir. Linolyum farklı renk, kalite ve modellerde elde edilmektedir. Bu tür yer
döşemesi, hijyenik ve kolay temizlenebilen; aynı zamanda güzel bir fon sağlayan yumuşak düz renklerde
yapılabilen bir malzemedir. Linolyum yer döşemeleri birçok modern materyalle uyumlu olarak
kullanılmaktadır. Mermer desenli olanlar lekeyi düz renklerden daha az göstermesi nedeniyle
mutfaklardaki kullanımda daha çok tercih edilmektedir. Bu tür malzemelerin avantajlarının yanında
çeşitli dezavantajları da bulunmaktadır. Linolyum malzemelerin dokusunda ve yüzeyinde zaman
içerisinde bozulmalar yaşanabilir (Kalınkara, 2001: 160). Ayrıca kaplandığı alana soğuk bir görüntü
vermektedir (www.accent-interior.com).
Taş yer döşemeleri; mermer, karo, seramik ve beton gibi malzemeleri içerir. Oldukça dayanıklı
malzemelerdir. Ancak bu materyallerden yapılmış döşemeler, uzun süreli ayakta durmalarda rahatsız
edici etkisi ve soğuk tutma özelliği vardır (Kalınkara, 2001: 160).
Parke yer döşemeleri geometrik biçimlerde ve kısa şeritler halindedir. En yaygınları çapraz, dama
tahtası, sepet örgü biçiminde olanlardır. Laminant yer döşemeleri ise güzel bir yer döşemesi olarak kabul
edilmektedir (Kalınkara, 2001: 160). Laminant ve parkeler, sıcak malzemelerdir ama neme karşı
dayanıksız olduğundan dikkatli kullanılmalıdır (www.accent-interior.com).
Mutfak Tavanları
Mutfak tavanları yağlı boya ya da plastik badana yerine kireç ya da tavan boyası ile boyanmalıdır.
Böylece tavan nemden etkilenmemiş olacaktır. Mutfak tavanlarının koku, sıcaklık ve dumanın
oluşturabileceği istenmeyen çalışma koşullarının önlenmesi için yüksek olması tercih edilmektedir
(Aktaş ve Özdemir, 2005: 81).
Mutfak Duvarları
Mutfak duvarları düz ve kolay temizlenebilir olmalıdır. Günümüzde mutfak duvarlarının yüksekliğinin
dört metre ile beş metre arasında olması önerilmektedir (Gökdemir, 2003: 36). Duvarların rengi, mutfak
içinde çalışan kişilerin çalışma şartlarını etkilediğinden duvarların boyanmasında kullanılan renklerin
ışığı yansıtacak bir özelliğe sahip olması gerekmektedir (Aktaş ve Özdemir, 2005: 80). Koyu renkler
insanda yorgunluk hissi uyandıracağından, duvarların gözleri dinlendiren ve insana huzur veren daha açık
renklere boyanması uygun olur (Kaya, 2000: 56). Boya seçilirken, ışığı yansıtma oranı dikkate
alınmalıdır. Beyaz renk ışığı % 80-90, krem renk % 80, açık gri renk % 72, açık yeşil renk ise ışığı % 60
oranında yansıtmaktadır (Gökdemir, 2003: 36). Duvarların temizliği düzenli olarak yapılmaz ise renklerin
bu özellikleri zamanla kaybolmaktadır. Mutfak duvarlarında özellikle açık mavi ya da yeşile yakın
tonlarda renklerin seçilmesi önerilmektedir. Bunun nedeni mavi rengin sinekleri kaçıran ve bireye huzur
veren bir özelliğe sahip olmasıdır. Ayrıca mutfak duvarlarının ses geçirmeyen bir yapıya sahip olması
gerekmektedir (Eryılmaz, 2004: 47).
Isı, havalandırma ve aydınlatma, bölüm içerisinde ayrı bir konu başlığı olarak ele alınacağından burada
değinilmemiştir.
Mutfak Çalışma Merkezleri
Mutfaklar evin en önemli yaşam alanları arasında yer almaktadır ve mutfağın tasarlanması aile bütçesini
doğrudan etkilemektedir. Mutfak tasarımında yapılan yanlışlıklar nedeniyle aile bütçesinde malzeme,
enerji ve işgücü gibi maliyet unsurlarında artış görülmektedir. Ayrıca mutfağın ailenin sosyal yapısı
25
açısından da önemli bir etkisi bulunmaktadır. Aile bireylerinin bir araya geldiği yemeklerin mutfakta
yenilmesi, mutfak tasarımlarında belirleyici rol oynamaktadır. Bu nedenle özellikle yemek yeme alanı
bulunan mutfaklarda, mutfağın aile bireylerinin yemeklerini rahat bir şekilde yiyebilmelerine olanak
sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca mutfak gün boyunca en fazla zamanın geçirildiği
ve en yoğun çalışılan mekanlar arasında yer almaktadır. Günümüzde zaman kavramının insan hayatında
gittikçe daha fazla önem kazanması da mutfağın işlevselliğinin insan hayatındaki önemini daha da
arttırmaktadır. Bu nedenle bireyler evde bulunduğu süreyi en iyi şekilde değerlendirmek durumundadır.
Mutfaklarda yemeklerin daha verimli şekilde üretilmesine olanak sağlayacak çeşitli bölümler
bulunmaktadır. Bu bölümlere çalışma merkezleri denilmektedir.
Mutfaklarda yer alan çalışma merkezleri şu şekilde sıralanabilir (Erdoğan, 2005: 418):
•
Depolama merkezi,
•
Temizleme merkezi ve
•
Pişirme merkezidir.
Depolama Merkezi
Depolama merkezinde buzdolabı, tezgahlar veya masalar, çeşitli duvar ve yer dolapları bulunur.
Buzdolabına çabuk bozulan besinler yerleştirilir. Kuru besinler ve mutfak için gerekli küçük araç-gereçler
ise duvar ve yer dolaplarında depolanır (Sacır, 1997: 6).
Temizleme Merkezi
Bu merkez yalnız sebze ve meyveleri yıkayıp ayıklamak için değil aynı zamanda mutfaktaki tüm temizlik
işleri içinde kullanılır. Musluk ve eviye bu merkezin en önemli donatımıdır. Eviyenin üzerindeki dolap
temizlik malzemesi, altındaki dolap da çöp kutusu koymak üzere kullanılabilir (Sacır, 1997: 2).
Pişirme Merkezi
Mutfakta üretimin yapıldığı, yiyecek ve içeceklerin pişirildiği ve hazırlandığı alanlardır. Bu alanlarda
kullanılan temel araçlar; pişirici ocak, fırın ve havalandırmayı sağlayan davlumbaz veya aspiratörlerdir.
Bu araçların gücü, mutfağın büyüklüğüne ve tavanın yüksekliğine bağlı olarak havalandırma açısından
yeterli olmalıdır (Erdoğan, 2005: 415-416). Ayrıca mekan içinde fazla gidip gelme ve yorulmayı önlemek
için pişirme ünitesinin, depolama ve yıkama merkezine yakın olması gerekmektedir (Sacır, 1997: 2).
Mutfak çalışma merkezleri nelerdir?
Çalışma merkezleri mutfakta bulunan eviye, pişirci ve buzdolabından oluşan üç büyük ekipman
etrafında planlanmaktadır. Mutfak içerisinde oluşan bu yerleşime çalışma üçgeni denilmektedir (Gönen,
vd., 1990: 13). Şekil 2.1’de mutfaklarda oluşturulan çalışma üçgeni görülmektedir. Mutfaklarrın tasarımı
ve planlaması yapılırken, bu merkezlerin çalışacak kişinin fazla enerji ve zaman harcamamasının göz
önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu merkezler, odanın içerisine dar bir üçgen yapacak şekilde
yerleştirilirse, kişinin merkezler arasındaki hareketleri sırasında zaman ve enerji kaybı en aza indirgenmiş
olacaktır. Bunun yanında mutfak ve balkon kapılarının, buzdolabı ve saklama dolaplarının kapılarının
çalışma üçgenini engellememesine dikkat edilmelidir. Bu merkezlerin yerleştirilme şekline bağlı olarak
mutfak planları ortaya çıkmaktadır (Eryılmaz, 2004: 48).
26
Çalışma üçgeni:
1. Depolama Merkezi,
2. Temizleme Merkezi,
3. Pişirme Merkezi
Şekil 2.1: Mutfaklarda Yer Alan Çalışma Üçgeni
Kaynak: Erdoğan, 2005: 418.
Mutfak Çalışma Merkezlerinin Planlanması
Çalışma merkezlerinin planlanmasında, çalışma kolaylığı esas alınmaktadır. En kolaylaştırıcı düzenleme,
çalışma merkezlerinin kullanım sırasına göre sağdan sola doğru olmak üzere sıralanmasıdır. Mutfak planı
hangi biçimde olursa olsun sıralama değişmemektedir. Çalışma merkezlerinin planlanmasında temel
birimler: depolama-temizleme-pişirme birimleridir. Mutfak etkinliklerinin yürütülmesinde üç temel
merkez arasında gidiş-gelişler çok fazladır. Bu gidiş-gelişlerin çizdiği üçgenin köşelerinde üç temel
çalışma merkezinin yer alması ve en çok kullanılan merkezlerle ilgili araç ve gereçlerin bu alanlara
yerleştirilmesi gerekir. Çalışma üçgeninin içinden geçmeyen mutfak trafiği, mutfak etkinliklerinin
yürütülmesinde zaman ve enerji tasarrufu sağlar.
Pişirme –temizleme merkezi arasındaki uzaklık 120-180 cm,
Depolama- temizleme arasındaki uzaklık 120-210 cm,
Pişirme-depolama merkezi arasındaki uzaklık 120-170 cm olması önerilmektedir. Çalışma üçgeninin
çevresinin en az 360 cm, en fazla 660 cm olması uygundur (Erdoğan, 2005: 417).
Mutfak Planları
Mutfak planlarını, çalışma merkezlerinin yerleştiriliş biçimi oluşturmaktadır. Genelde mutfak için ayrılan
mekan kare ya da dikdörtgen biçimindedir. Mekanda pencere ve kapıların yerleştiriliş konumuna göre
planlanan elektrik, su donanımı ve çalışma merkezlerinin yerleştirilişi mutfak biçimlerini oluşturur
(Erdoğan, 2005: 418).
Mutfağın fiziki yapısına göre ortaya çıkan mutfak planları şu şekilde sıralanabilir (Eryılmaz,
2004: 48):
I şeklindeki mutfaklar: Bu tip mutfaklarda merkezler bir duvar kenarına sıralanmıştır. Bu tür mutfak
planları, tek duvar tipi mutfakları şeklinde de tanımlanmaktadır. Genellikle küçük bina ve apartman
katlarındaki mutfaklarda bu düzene tasarlanmaktadır (Eryılmaz, 2004: 48). Şekil 2.2’de I şeklindeki
mutfakların yerleşimleri görülmektedir. Bu tür mutfaklarda sağdan sola doğru ocak, çalışma tezgâhı,
eviye ve yiyecek dolabı düzenlenmelidir (MEGEP, 2010: 59).
27
Şekil 2.2:Tek Duvar Tipi Mutfak Yerleşim Düzeni
Kaynak: MEGEP, 2010
Paralel mutfaklar: Bu tip yerleşimdeki mutfaklara kolidor şeklindeki mutfaklar da denilmektedir.
Şekil 2.3’de görüldüğü gibi bu tip mutfaklarda merkezler iki karşılıklı duvara yerleştirilmiştir. Paralel
mutfaklarda merkezlerin çalışma üçgeninin mümkün olduğu kadar dar bir üçgen haline getirecek şekilde
yerleştirilmesi gerekmektedir (Eryılmaz, 2004: 48). Küçük mutfaklarda pişirme kısmı pencerenin
sağında, eviye ve erzak dolabı ise solunda olmalıdır (MEGEP, 2010: 59).
Şekil 2.3: Paralel Mutfak Mutfak Yerleşim Düzeni
Kaynak: MEGEP, 2010.
L şeklindeki mutfaklar: Bu tip mutfaklar, I mutfaklar ve paralel mutfaklara göre daha büyük
mutfaklar için geliştirilmiş planlardır. Şekil 2.4’te görüldüğü gibi L şeklindeki mutfaklarda; çalışma
merkezleri yan yana duran iki duvara yerleştirilmiştir. Bu tür mutfaklarda çalışma üçgeni dar açılı bir
yapıya sahip olduğu için, mutfakta çalışma ve üretim daha kolay olmaktadır. Ayrıca bu tür mutfaklarda
daha kısa mesafeler katedildiği için çalışan kişi hem daha az enerji, hem de daha az zaman harcamaktadır.
Bu nedenle özellikle mutfak yapısının uygun olduğu binalar için ideal mutfak tipini oluşturmaktadır
(Eryılmaz, 2004: 48).
28
Şekil 2.4: L Tipi Mutfak Mutfak Yerleşim Düzeni
Kaynak: MEGEP, 2010.
U şeklindeki mutfaklar: Bu tip mutfaklar geniş mutfaklara sahip evler için en ideal mutfak planları
arasında yer almaktadır. Bu tür mutfak planında oldukça geniş yere ihtiyaç duyulmaktadır. Şekil 2.5’te
görüldüğü gibi mutfak içerisindeki çalışma merkezleri üç duvara yerleştirilmiştir. Çalışma merkezleri
yerleştirilirken; kurulacak çalışma üçgeninin dar açıya sahip olması gerekmektedir (Eryılmaz, 2004: 48).
Şekil 2.5: U Tipi Mutfak Mutfak Yerleşim Düzeni
Kaynak: MEGEP, 2010.
MUTFAKLARDA ISI (SICAKLIK) VE HAVALANDIRMA
Mutfak bölümü evlerde yemeklerin pişirildiği ve saklandığı bölümdür. Özellikle yemeğin hazırlanması,
pişirilmesi ve yenilmesi için mutfakta uzun süreler geçirilmektedir. Bunun yanında pişen yemeklerin
yaymış olduğu ısı ve koku mutfak içerisindeki koşulları önemli ölçüde etkilemektedir. Mutfağın hava
kalitesini etkileyen faktörler; havanın ısısı, elektrik tesisatından yayılan ısı, ocakların ve fırınların
yayınladığı ısı, ortamın nemliliği ve hava hareketleri şeklinde sıralanabilir. Mutfak içerisindeki hava
şartlarının çalışmaya elverişli hale getirilebilmesi için etkili bir havalandırma sisteminin planlanması
gerekmektedir. Aksi halde mutfak koşulları çalışmaya elverişsiz olacağından, mutfakta çalışan kişinin
verimi düşmektedir. Mutfakta etkili bir havalandırma sisteminin kurulmasındaki temel amaç; istenmeyen
buhar, nem, koku, duman ve ısıyı mutfaktan uzaklaştırmaktır. Mutfakta havalandırmanın sağlanması için
ya davlumbaz ya da aspiratör kullanılmaktadır (Küçükaslan, 2006: 61). Bu araçlar; buhar ve yemek
kokularını mutfaktan uzaklaştırmak için kullanılmaktadır. Etkin bir havalandırma sistemi için davlumbaz
ve aspiratörlerin mutfakta pişirme ünitesinin üzerine kurulması gerekmektedir. Bunun yanında bu araçlar,
mutfakta çalışan kişiyi rahatsız etmeyecek ve yangın tehlikesini önleyecek şekilde yerleştirilmelidir.
29
Mutfakta oluşan kirleticilerin, kokuların, atık ısının ve oluşan nemin atılması ya da filtre edilmesi için
kullanılan
ekipmanlara
davlumbaz
denilmektedir
(http://www.emti.com.tr/x/f/
End%C3%BCstriyel_Mutfak_Havaland%C4%B1rmas%C4%B1.pdf.)
Mutfağın sıcak ya da soğuk olması çalışanların üzerinde olumsuz etki yarattığından, ısı derecesi
mutfakta iş yapan kişi için önem taşımaktadır. Mutfaklarda mutlaka ısıtma sisteminin planlanması
gerekmektedir. Isının yanı sıra mutfaktaki fazla nem ya da nem azlığı da insanları rahatsız etmektedir.
Mutfaklarda ideal nem oranının %10’un altında ve %70’in üzerinde olmaması gerekmektedir. İdeal
çalışma ortamında ısının, kışın 20-22 0C’de yazın ise 18-20 0C olması gerekmektedir. Uygun olmayan
sıcaklık ve nem koşulları, mikroorganizmaların çok büyük bir hızla üremesine yol açacaktır.
Havalandırma ve ısıtma sisteminin planlanması mutfağın inşaatı esnasında yapılmalıdır. Sonradan yapılan
planlamalar maliyeti arttırmaktadır (Küçükaslan, 2006: 61).
AYDINLATMA
Aydınlatmanın planlanması yapılırken normalde gün ışığından (doğal aydınlatma) en fazla yararlanılacak
şekilde düzenlemek gerekmektedir. Ancak bu tür aydınlatmalar pek çok mutfakta mümkün olmayabilir
(Küçükaslan, 2006: 59). Mutfak pencereleri, havalandırma ve doğal aydınlatma gereksinimini
karşılayacak düzeyde planlanmalıdır. Pencerenin açıldığı yön, aydınlatmayı etkiler. Pencere alanı en az
mekan taban alanının % 10’u kadar olmalıdır. Pencere alanının, mekan taban alanının %15 ile 20’si
oranında olması çalışma merkezlerinin, özellikle temizleme merkezinin doğrudan ışık almasını
sağlamaktadır. Doğal aydınlatma için mutfağın yeteri kadar güneş alması da önemlidir. Bunu sağlamak
için mutfağın metrekaresine uygun olarak yeterli sayıda ve yeterli büyüklükte pencere yapmak
gerekmektedir. Pencereler aynı zamanda havalandırmaya da yardımcı olmaktadır. Tavana yakın
pencereler, sıcak havanın dışarı çıkmasını kolaylaştırmaktadır. Günümüzde modern mutfaklarda pencere,
eviyenin arkasına yerleştirilmektedir. Bunun en önemli nedeni, yıkama ve temizlik işinin aydınlıkta
yapılması, çalışan kimsenin ara sıra dışarı göz atarak, yaptığı işin monotonluğunu azaltması ve çalışırken
zevk duymasını sağlanmasıdır (Sacır, 1997: 5). Doğal aydınlatmanın yetersiz olduğu durumlarda ve
çalışma merkezlerinde yapay (lokal) aydınlatmaya gerek duyulmaktadır (Erdoğan, 2005: 414). Yapay
aydınlatmada flörasan, ampül gibi araçlardan yararlanılmaktadır. Mutfaklarda, tavandaki armatür ve
aydınlatılmış tavan panelleri ile daha iyi aydınlatma sağlanabilir. En çok aydınlık gereksinimine tezgah
üstlerinin aydınlatılmasında duyulmaktadır. Tezgah üstü dolapların altından bir aydınlatma ünitesiyle bu
ihtiyaç karşılanabilir. Dolap ve çekmece içlerinin aydınlatılması dolap üstlerinden tavanın aydınlatıması
ile elde edilecek gölgesiz bir genel aydınlatma sağlanabilir. Böylece, tezgah önünde çalışan bireylerin
baktığı alana gölgesinin düşmesi gibi büyük bir aydınlatma kusuru önlenmiş olacaktır. Bu kusur, mutfak
tavanı ortasından sarkıtılmış bir lamba ile yapılan mekan aydınlatmalarında ortaya çıkmaktadır
(Kalınkara, 2001: 61). Şekil 2.6’da doğru ve yanlış aydınlatma şekilleri görülmektedir (MEGEP, 2010:
62).
30
Şekil 2.6: Mutfaklarda Aydınlatma
Kaynak: MEGEP, 2010.
Mutfaklarda aydınlatma ile ilgili planlama yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde
sıralanabilir (Küçükaslan, 2006: 59):
•
Işığın mutfakta çalışan kişinin doğrudan gözüne gelmemesine dikkat edilmelidir,
•
Işık kaynağının yeterli güçte olmasına dikkat edilmelidir,
•
Mutfaklarda genel mekanlarda metrekareye düşen ışık miktarı 20-25 watt; ocak ve tezgah gibi
alanlara ise 50-55 watt olmalıdır,
•
Işık parlak yüzeylerden yansımamalıdır,
•
Maddelerin doğal rengini değiştiren lambalar kullanılmamalıdır,
•
Mutfaklarda güvenlik açısından elektrik telleri açıkta bırakılmamalı, bu tür teller duvar
içerisinden geçirilmelidir.
Mutfağın fiziksel planlamasında iyi bir aydınlatma planı mutfakta karşılaşılabilecek pek çok sorunu
ortadan kaldırmaya yardımcı olacaktır.
Mutfaklarda etkili aydınlatmanın faydaları şu şekilde sıralanabilir (Küçükaslan, 2006: 59):
•
Aydınlık ortamda çalışmak iş verimini arttırmaktadır,
•
Temizlik kontrolü daha kolay yapılmaktadır,
•
Ürünlerin kalite kontrolü daha rahat yapılmaktadır,
•
Yiyecek hazırlığı esnasında kullanılan malzemelerin içindeki yabancı maddeleri görüp
ayıklanması daha kolay yapılmaktadır,
•
Mutfaktaki kişinin aydınlık ortamda morali daha yüksek olmaktadır,
•
Oluşabilecek kazaları en alt seviyeye indirmektedir.
DEKORASYON
Dekorasyon, yaşanan mekanların kullanım amaçlarına uygun olarak verimli, estetik ve sanatsal biçimde
düzenlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Tarih boyunca insanların yaşadığı mekanlar üzerinde oldukça
büyük gelişmeler kaydedilmiş ve bu gelişmeler sonucunda bir çok tasarım ortaya çıkmıştır.
31
Dekorasyonun dikkat çeken kısımlarından biri de şüphesiz hepimizin özen gösterdiği mutfakladır.
Mutfaklar, yeni modelleriyle ve kazandırdıkları atmosferleriyle evlerimizin vazgeçilmezlerinden birisi
olmuşlardır (http://www.dekorasyontadilat.com).
Mutfak dekorasyonu yapılırken dikkat edilecek hususlar şu şekilde sıralanabilir (http://www.accentinterior.com):
•
Kişinin zevki,
•
Yaşam stili,
•
Bütçesi,
•
Mekanın ebatları,
•
Mutfağın mevcut durumu (var olan mutfak mı yoksa yeni yapılan bir mutfak mı?)
Mutfak dekorasyonunun dikkat çeken en önemli parçası mutfak dolapları ve tezgâhlardır. Dolaplar
seçilirken hem görsel anlamda dikkat çekici, hem de kullanım açısıdan ergonomik olmasına önem
verilmektedir. Mutfak dolaplarının modelini ve rengini belirlerken mutfağın ne kadar ışık aldığına ve
büyüklüğüne bakarak karar verilmelidir. Küçük ve az ışık alan mutfaklarda koyu renkler mutfakları daha
küçük göstereceğinden asla koyu renk mutfak dolapları tercih edilmemelidir. Oysa açık renk mutfak
dolapları kullanılırsa, mutfak hem daha aydınlık hem de geniş görünecektir. Dolapların içi daha aktif
kullanılmak istendiği takdirde bol çekmece ve raflı modeller seçilerek, küçük mutfak eşyaları için
kullanım alanları yaratılmış olacaktır (http://www.dekorasyon.org).
Mutfak tezgâhını oluştururken dikkat çekici ve parlak renkler kullanılmak isteniyorsa iyi bir
aydınlatmaya önem verilmelidir. Ayrıca havlular, tavalar ve mutfaktaki diğer objelerin mutfakta
kullanılan dominant renkle uyum içinde olması gerekmektedir (Kalınkara, 2001: 113). Aydınlatma,
dekorasyonda önemli bir rol oynamaktadır. Mutfaklarda spot lambalar kullanılarak hoş bir görüntü
verilebilir. Bu lambalar duvar ve tavanın bitiştiği köşelerde, mutfak üst dolaplarında, raflarda ve yemek
yenilen masanın üzerinde kullanılabilmektedir. Çalışma alanı aydınlatması için mutfak üst dolaplarının
altına uzun floresan lamba monte edilebilir. Yemek yenilen masanın üzerine yüksekliği ayarlanabilir bir
lamba düşünülmelidir. Eğer yemek masası duvara bitişik ise en iyisi bir aplik ya da yerden ayaklı
aydınlatma olmalıdır. Şekil 2.7’de uygun şekilde düzenlenmiş bir mutfak aydınlatılması verilmiştir
(www.accent-interior.com/mutfak-dekorasyon).
Şekil 2.7: Uygun Şekilde Düzenlenmiş Bir Mutfağın Aydınlatılması
Kaynak:www.accent-interior.com/mutfak-dekorasyon
32
Tüketiciler arasında son zamanlarda moda olan suni taş (mermer, granit) görünümlü malzemeler
mutfaklarda çok sık kullanılmaktadır. Doğal taş kaplama, güzel olmasının yanında kullanım olarak çok
dayanıklı malzemelerdir. Doğal olduğu için su alt tarafına temas ettiğinde herhangi bir problem
yaşanmamaktadır. Son zamanlarda dekorasyon alanındaki uzmanlar doğal malzemelerin üzerine kaplama
olan malzemeleri benimsemektedir. Bu tür malzemelerde doğal ürün içeriği az olduğundan daha
ekonomiktirler.
Günümüzde en fazla değişiklik tavanlarda olmuştur. Modern dekore edilmiş evlerde eskisi gibi tavana
kireç sürme dönemi kapanmıştır. Tavanlarda kaplama malzemeleri, paneller kullanılmaktadır. Bunların
başında streç tavan uygulamaları gelmektedir. Bu tip tavanlar dayanıklı, yanmaz, koku tutmaz özelliğe
sahiptirler. Üst kısımlarında kalan boşluklar sayesinde kablolar ve görünmesini istemediğimiz diğer
unsurlar saklanabilmektedir. Ayrıca değişik yüksekliklerde uygulanan alçı, tavanlarda modern görünüm
sunmaktadır. Mutfak dekorasyonunun dekoratif elemanlarla süslenmesi modern dekorasyonun bir parçası
haline gelmiştir. Pencereler için güzel ve hafif malzemeden dikilen bir perde ya da jaluzi kullanılabilir.
Mutfak güneş alan yöne doğru bakıyorsa dekoratif amaçlı bitkiler, süs malzemeleri, tablo, resim ve çeşitli
sanat eserleri ile süslenebilir. Ayrıca mutfak için kullanılan çaydanlık, kahve makinesi, baharat kapları ve
tencere gibi çeşitli mutfak araç gereçleri de aksesuar olarak kullanılabilmektedir (www.accentinterior.com/mutfak-dekorasyon). Kullanılan aksesuarlar mutfağın amacına kısıtlama ve kullanımına
zorluk getirmemelidir. Mutfak aksesuarları, mutfakla uyumlu ve mutfağı yansıtan ürünler olmalıdır.
Pencerelerin mutfakları aydınlatmadaki rolü nedir?
MUTFAKTA KULLANILACAK ARAÇ VE GEREÇLER
Bütün teknolojik yeniliklerin temelinde olduğu gibi ev araçları teknolojisinde de insan ihtiyaçlarının
karşılanması ve insan yaşamının daha kolay ve konforlu hâle gelmesi amaçlanmaktadır. Ev ve aile
yaşamının gelişiminde teknoloji ürünü olan araç ve ürünler büyük önem taşımaktadır. Bu araçların
seçiminde ve kullanımında bilinçli olmak çok önemlidir. Üretmeden tüketen, tüketimde bilinçsiz
davranan, yanlı kararlar veren bireyler, bir yandan kendi ekonomilerine zarar verirken diğer taraftan da
kıt olan ülke kaynaklarına da zarar vermektedirler (MEGEP, 2010: 4).
Mutfaklarda çalışan kişinin işini kolaylaştıran, çabuklaştıran, verimliliğini artıran ve bazı işlerin
yapılmasını mümkün kılan çok sayıda araç gereç bulunmaktadır. Bu araç gereçler aile bireylerinin
ihtiyaçlarına, beklentilerine, bütçesine ve mutfak alanının boyutuna göre her ailede farklılık
göstermektedir (Küçükaslan, 2006: 66).
Mutfakta yapılacak yemeklerin istenilen miktarda ve ekonomik olarak üretilmesini sağlayacak mutfak
araç ve gereçleri doğru bir şekilde seçilmelidir. Bunun için mutfak için alınması düşünülen sabit
(buzdolabı, sabit ya da gömme dolap, ocak, bulaşık makinası vb.) ya da hareketli araç ve gereçlerin
(tencereler, mikser, tost makinaları vb.) önceden değerlendirilip daha sonra alımına karar verilmelidir.
Çünkü mutfak araç ve gereçleri pahalı malzemelerdir (Öztaş ve Uçan, 2002: 33).
Eve alınacak araç ve gereçlerin satın alınma aşamasında incelenmesi gereken hususlar şu şekilde
sıralanabilir (Küçükaslan, 2006: 66):
•
Mutfak için satın alınacak araç ve gerece duyulan ihtiyaç belirlenmelidir,
•
Mutfakta bu araç ve gereci yerleştirecek alan belirlenmelidir,
•
Mutfak için alınacak araç gereç için gerekli donanıma (tesisat, elektrik vb.) bakılmalıdır,
•
Satın alınacak malzeme için kullanım alanları belirlenmelidir,
Yukarıda açıklanan hususların dışında mutfakta kullanılacak araç gerecin ve malzemelerin satın
alınması aşamasında dikkat edilmesi gereken diğer önemli hususlar şu şekilde sıralanabilir (Kaya, 2000:
63):
33
•
Maliyet ve bütçe: Malzemenin maliyetini, fiziksel görüntüsünü, dayanıklılığını, kullanışlılığı
değerlendirilmeye alınması gereken unsurlardır. Bir malzemenin kaliteli olması çoğu zaman
fiyatından daha da önemlidir. Bu durum kalitesiz bir malzemenin sık sık bozulup yenisinin
alınmasından daha iyidir.
•
İmalat yapısı: Malzemenin doku yapısı da çok önemlidir. Malzemenin hava ya da suya karşı
emiciliği olmayan, sıcağa dayanıklı, kolay temizlenebilir bir yapıya sahip olması gerekmektedir.
•
İşlevsellik ve kullanışlılık: Ocak, fırın gibi malzemelerin dayanıklı, güvenli olmaları ile
cihazların sınırlı süre içinde yemeği hazırlayabilme özelliğine sahip olması gerekmektedir
(Ocakların çok iyi çalışması, fırının iyi pişirmesi gibi).
Mutfak Araç-Gereçlerinin Sınıflandırılması
Kullanım amaçlarıına göre mutfak donanımı (araç gereçler) aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir (Aktaş ve
Özdemir, 2005: 83):
Mutfak Dolapları (muhafazada kullanılan araçlar): Bu tür araçlar yiyeceklerin soğuk olarak
saklanmasında ya da pişirilen yiyeceklerin servis saatine kadar sıcak olarak bekletilmesinde kullanılan
araçlar ile mutfaktaki küçük araç gerecin depolanmasında kullanılan mutfak dolaplarını kapsamaktadır.
Bu araçlara buzdolabı, derin dondurucu, fırın, raflar örnek olarak gösterilebilir.
Pişirmede kullanılan araçlar: Her türlü yiyeceğin değişik pişirme yöntemleri yardımıyla
pişirilmesini sağlayan donanımdır. Ocak, fırın, fritöz, düdüklü tencere, tencereler, tavalar, kepçeler,
kevgirler, tahta kaşıklar vb. bu grubun içinde yer almaktadır.
Diğer araçlar (Yiyecek hazırlığında kullanılan araçlar): Bu araçlar mutfakta sebze, meyve, et ve
hamur hazırlığı gibi yiyeceklerin pişirmeye hazırlanması aşamasında kullanılan araçları kapsamaktadır.
Mutfak tezgahı, mikser, mutfak robotu, bıçaklar, kesme tahtası vb. bu gruba giren araçlardır.
Temizlik araçları: Bu araçlar mutfakta bulaşıkların yıkanması, çöplerin toplanması ve atılması,
mutfak tezgâhının temizlenmesi ve benzeri işlerde kullanılan araç ve gereçlerden oluşmaktadır. Örneğin,
bulaşık makinası, çöp kovası, yıkama evyesi, bulaşık sepeti vb. araç-gereç bu grupta sayılabilir.
Mutfak Dolapları (Muhafazada Kullanılan Araçlar)
Depolama merkezi, kısa sürede bozulan besinlerin depolandığı soğutucu ile uzun süre saklanabilen
besinlerin muhafaza edildiği dolap ve raflardan oluşmaktadır. Bu merkezlerin nemsiz ve serin olması
gerekmektedir (Erdoğan, 2005: 418). Besinler satın alındıktan sonra depolama merkezine getirilir ve
cinslerine göre gruplandırılır. Et, süt, süt ürünleri, yumurta, ıspanak ve marul gibi dayanıksız yaprak
sebzeler çabuk bozulabilen besinler oldukları için hemen buzdolabına kaldırılır. Un, şeker, pirinç, nohut
gibi kuru soğan ve patates gibi dayanıklı sebzeler çeşitli dolaplara yerleştirilir. Besinler bu merkezde
hazırlandığı için dolaplar ve çekmecelerde mikser, ölçü kapları, kaseler ve bıçaklar gibi gerekli araç ve
gereçler bulundurulmalıdır (Sacır,1997: 2).
Özellikle kuru yiyecekleri nemden, sıcaklıktan ve haşerelerden koruyabilmek için çeşitli kutularda, bez
torbalarda ve kavanozlarda depolamak gerekmektedir (Erdoğan, 2005: 415). Mutfakta kullanılan
dolaplar, kuru besinlerin, araç ve gerecin muhafaza edildiği depolama üniteleri olan mutfak dolapları ile
çabuk bozulan besinlerin depolandığı buzdolapları şeklinde ikiye ayrılmaktadır.
Depolama Üniteleri: Bu dolaplar, tahta, laminant, mdf ya da metalden yapılmaktadır. Günümüzde her
ihtiyaca uygun çeşitli boy, şekil ve nitelikte mutfak dolapları bulunmaktadır.
34
Resim 2.8: Mutfakta Kullanılan Depolama Üniteleri
Kaynak: MEGEP, 2010: 69.
Resim 2.8’de mutfaklarda kullanılan depolama üniteleri görülmektedir. Mutfaklarda sürekli nem ve
yağ ortamı oluştuğu için kullanılacak tüm dolaplar dayanıklı, kullanışlı ve kolay temizlenebilir olmalıdır.
Dolapların içinde hareket edebilen rafların bulunması daha kullanışlı olmalarını sağlamaktadır. Raflar
mutfak duvarlarının özelliğine bağlı olarak, hem enine hem de boyuna yapılabilir. Bu da mutfakta
kullanılan araçların yerleştirilmesini kolaylaştırmaktadır. Mutfak dolapları yerleşme düzenine göre duvar,
yer, köşe dolabı olarak adlandırılmaktadır. Dolap kapaklarının açılır kapanır yerine sürgülü olması,
özellikle küçük mutfaklarda rahatlık sağlamaktadır. Tezgah altı dolapları üzerlerinde genellikle çalışma
tezgahlarının bulunduğu yerlerdir. Bu nedenle yer dolapları üstlerinde rahat çalışabilecek yükseklikte
olmalıdır. Bu yükseklik kısa, orta ve uzun boylu kadınlar için 75, 80 ya da 85 cm. olarak düşünülmelidir
(Sacır, 1997: 7).
Tezgâh altı dolaplar (yer dolapları): Tezgâhın alt kısmında bulunan büyük ve orta boy mutfak
eşyalarının depolandığı dolaplardır. Çekmece üniteleri, çöp kovası ve tüp, tezgâh altı dolaba yerleştirilir.
Bu dolaplar eviye bağlantıları, elektrik kabloları, tesisat vb. elemanların sebep olduğu görüntü kirliliğini
de gizlemek için kullanılmaktadır. Tezgah altı dolapları ile yer döşemesinin birleştiği yerde ayak uçlarının
girebileceği derinlikte bir girinti bulunmalıdır. Oturarak iş yaparken de tezgah altında dizlerin girebileceği
bir boşluk olmalıdır. Yer dolaplarında daha fazla derinliğe ulaşılabilir. Yer dolaplarında dolap raflarından
birinin hareketli olması, gereksiz eğilmeleri ortadan kaldıracaktır. Hareketli üst raf açılan kapakla birlikte
dışarı çıktığından dolabın içinde depolanan bütün araç ve gereçler görünmektedir. Yer dolaplarının iç
kısmının raylı sistemle kapak çekilince dışarıya çıkabilecek nitelikte olması büyük ölçüde kullanım
kolaylığı sağlamaktadır (Erdoğan, 2005: 422). Yer dolaplarının üst kısımlarında ve bazılarının tamamında
çekmeceler bulunmaktadır. Çekmecelerin büyüklüğü içine konacak araç ve gerece göre değişlik
göstermektedir. Örneğin, çatal, bıçak ve kaşıkların konulduğu çekmecelerin derinliği için beş cm.’lik bir
ölçü yeterli olacaktır (Sacır, 1997: 7).
Tezgâh üstü dolap (duvar dolapları): Bu tür dolaplar tezgâhın üst kısmında bulunan küçük ve orta
boy mutfak eşyalarının (bardak, tencere, tava vb.) depolandığı dolaplardır. Tezgâh üstü dolaplar duvara
monte edilen, derinlikleri tezgah altı dolaplarına göre daha az olan dolaplardır. Duvar dolapları ile tezgâh
arasındaki mesafenin eviyenin üzerinde 55 cm., diğer bölümlerde ise 45 cm. olması gerekmektedir. Eğer
pişiricinin üzerine mutlaka dolap konması gerekiyor ise bunun en az 60-70 cm. yükseğe yerleştirilmesi
gerekmektedir. Raf derinliği minimum 30 cm. genel kullanım için rafların en yüksek noktasının
yüksekliğinin de 180 cm. olması gerekmektedir (www.icmimarlik.org).
Yüksek dolap: Bu dolaplar genellikle temizlik malzemelerinin ve yiyeceklerin saklandığı erzak dolabı
olarak kullanılmaktadır (MEGEP, 2010: 69).
ABD, İngiltere, Almanya ve Güney Afrika gibi ülkelerde mutfak donanımına ilişkin çeşitli standartlar
geliştirmiştir. Bu standartlara göre mutfakta dolapların üretiminde ve mutfağa montajında kullanım
kolaylığı ve güvenliğin sağlanmasında kullanılan ölçütler şu şekildedir (Erdoğan, 2005: 423):
35
•
Yer dolaplarında derinlik 60 cm.
•
Duvar dolaplarında derinlik 30 cm.
•
Yer ve duvar dolapları arasındaki uzaklık 50 cm.
•
Duvar dolapları yüksekliği 75 cm.
•
En üst rafın yerden yüksekliği 80 cm.
•
Oturarak tezgahta çalışma yüksekliği 65 cm.’dir.
Buzdolabı: mutfaklarda gıdaların soğuk bir ortamda korunmasınısağlayan dolaplardır. Çeşitli boyut
ve modelleri bulunmaktadır. Alınacak buzdolabının ölçüsü ve niteliği ailenin ihtiyacı, geliri, tercihi ve
mutfakta konulacağı yerin ölçüsüne bağlı olarak değişmektedir. Buzdolabında sebze ve meyve saklanan
bölümün yeterli derecede büyük olmasında fayda bulunmaktadır. Buzdolabı kolay temizlenebilmelidir ve
temizleme aşamasında sabun ve deterjan dolap içinde koku yapacağından, bu işlem ılık karbonatlı su ile
yapılmalıdır. Bunun için dört bardak suya bir tatlı kaşığı karbonat koymak yeterli olacaktır (Sacır, 1997:
7).
Buzdolaplarının türleri şu şekilde sıralanabilir (MEGEP, 2010: 66).
•
Hareketli buzdolabı; Mutfak dolabından bağımsız olarak hareket ettirilebilmektedir.
•
Ankastre buzdolabı; Mutfak dolabına monte edilirler.
Resim 2.9: Hareketli ve Ankastre Tür Buzdolabı
Kaynak: MEGEP, 2010: 66.
Pişirme Araçları
Mutfaklarda yiyecek ve içeceklerin pişirilmesinde çeşitli araçlar kullanılmaktadır. Mutfaklarda kullanılan
temel pişirme aracı olarak ocak ve fırın kullanılmaktadır (Erdoğan, 2005: 416). Ocak ve fırınlar
kullanılacak yakıt cinsine göre seçilmektedir. Kullanılan yakıt elektrik, doğal gaz veya lpg (sıvılaştırılmış
gaz) olabilir. Mutfakta kullanılacak ocak ve fırının konulacak yerin ölçüsüne uygun olması, ailenin
ihtiyacına, gelirine ve tercihine göre seçilmiş olması gerekmektedir. Ocak ve fırınların üstü ve kapakları
tek parçadan yapılmışsa, temizliği kolay olmaktadır. Izgaraların sabit olmaması da temizliği
kolaylaştırmaktadır. Bu araçların yapımında en çok emaye, çelik ve dökme demir kullanılmaktadır.
36
Kullanım yerine göre ocak ve fırınlar şu şekilde sıralanabilir;
•
Hareketli ocaklı fırın; mutfak dolabından bağımsız olarak hareket ettirilebilir,
•
Ankastre fırın; mutfak dolabına monte edilirler,
•
Set üstü hareketli ocak; tezgâh üstünde kullanılır ve bağımsız olarak hareket eder,
•
Set üstü ankastre ocak; tezgâh üstünde kullanılır ve tezgâha gömülüdür.
Resim 2.10: Hareketli ve Ankastre Fırın
Kaynak: MEGEP, 2010: 66.
Resim 2.11: Set Üstü ve Set Üstü Ankastre Ocak
Kaynak: MEGEP, 2010: 66.
Ocak ve fırınlar her kullanımdan sonra, nemli bir bezle silinmelidir. Sıçrayan ya da dökülen yağ ve
yemek suları da hemen temizlenmelidir. Tam bir temizlik için ızgaralar yerinden çıkarılmalı, sıcak su
içinde bir temizleyici ile ya da bu iş için özel geliştirilmiş deterjanlarla temizlenmelidir. Daha sonra
durulanıp, kurulanmalıdır. Fırın tepsileri, cam kapak ve iç kısımdaki ızgaralar da her kullanımdan sonra
silinip, kurulanmalıdır (Sacır, 1997: 8).
Mutfakta Kullanılan Diğer Araçlar
Mutfak robotu, blenderlar, dilimleyiciler, mikserler, tencere ve tava gibi mutfak araçları kullanım
yerlerine göre çeşitli maddelerden yapılmıştır ve her gün sıklıkla kullanılmaktadır. Bu tür mutfak araçları
satın alınırken dayanıklı, kullanışlı ve kolay temizlenebilen nitelikte olanlar tercih edilmelidir.
Mutfak robotu ve blenderlar; kesici bıçaklarla yiyecekleri istenilen ölçülerde küçük parçalara bölerler.
Garnitür, harç hazırlama, rendeleme işlemlerinde kullanılırlar. Kesici makineler yatay ve dikey şekilde
olabilirler.
37
Dilimleyiciler; her türlü yiyecek grubunu standart kalınlıkta kesebilen, görünüm ve porsiyon
denetimini sağlayan araçlardır.
Mikserler; karıştırma, yoğurma ve çırpma gibi işlemlerin yapılmasında gerekli araçlardır.
Kıyma
makinesi;
büyük
parça
(http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul).
etleri
kıyma
haline
getiren
araçlardır.
Tencereler ve tavalar; mutfaklarda yiyecekleri değişik şekillerde pişirmek amacıyla kullanılan çok
çeşitli tencere ve tavalar bulunmaktadır. Tava çeşitlerine; karışık yiyeceklerin pişirildiği kaserol,
yiyeceklerin sote edilmesinde kullanılan sote tavası, içi teflonla kaplı küçük ve yayvan krep tavası,
omletlerin pişirilmesinde kullanılan sapı nispeten uzun ve şekli yayvan olan omlet tavası, az miktardaki
sosların pişirilmesinde kullanılan uzun saplı ve kulplu sos tavası, oval tavalar gibi tavalar örnek olarak
verilebilir.
Tencereler; helvane tencere ve silindirik tencere şeklinde iki grupta bulunmaktadırlar. Tencereler
büyüklüklerine göre büyük, orta ve küçük boy diye de adlandırılabilmektedir. Helvane tencereler yarım
küreye benzer bir şekle sahiptir ve genellikle pilav pişirmede kullanılmaktadır. Silindirik tencereler
adından da anlaşılacağı gibi iki yanında kulpu bulunan yuvarlak tencerelerdir. Bu tencereler sığ ya da
derin kenarlı tencere olmaktadır ve bütün tencere yemekleri ve çorbalar bu tencerelerde yapılmaktadır
Bıçaklar; mutfaklarda farklı amaçlarla kullanılan çok çeşitli bıçaklar bulunmaktadır ve her bir bıçağın
ayrı bir işlevi vardır. Mutfakta kullanılan bıçak çeşitlerine sebze bıçağı, ekmek bıçağı, meyve bıçağı ve
kahvaltı bıçağı örnek gösterilebilir. Bıçakların paslanmaz çelikten imal edilmiş olması ve kesici kısmının
çok iyi bilenmiş olması gerekir (Aktaş ve Özdemir, 2005: 97-98).
38
Özet
Mutfak, her türlü yiyeceğin hazırlandığı,
pişirildiği ve bazen de yapısı gereği tüketildiği bir
yerdir.
tamamlamaları gerekse içerisinde geçirdiğimiz
zamanlardan dolayı; mutfak modelleri ve
kazandırdıkları
atmosferleriyle
evlerimizin
vazgeçilmezlerinden biri olmuştur. Mutfak
tezgahları ve dolapları dekorasyon adına her
zaman ön planda olmuştur.
Bir yemeğin görünüşü, besin değeri, lezzeti ne
derece önemli ise, mutfakta çalışan insanın
rahatlığı ve sağlığı da o derece önemlidir. Bu
yüzden mutfakta çalışan kişi için mutfağın
konumu büyük önem taşımaktadır.
Mutfak dekorasyonunun dikkat çeken en önemli
parçası mutfak dolapları ve tezgahlardır. Dolaplar
seçilirken hem şıklığa hem de kullanıma önem
verilmektedir.
Mutfaklar yapılan iyi bir düzenleme, bol ışık,
manzara hâkimiyeti, kullanım esnasında ortaya
çıkan duman ve yemek kokularını çeken bir
davlumbaz, eviye dolaplar vb. elemanları
kapsamaktadır.
Ev ve aile yaşamının gelişiminde teknoloji ürünü
olan araç ve ürünler büyük önem taşır. Bu
araçların seçiminde ve kullanımında bilinçli
olmak çok önemlidir. Üretmeden tüketen,
tüketimde bilinçsiz davranan, yanlı kararlar veren
bireyler, bir yandan kendi ekonomilerine zarar
verirken diğer taraftan da kıt olan ülke
kaynaklarına da zarar vermektedirler.
Mutfaklar çalışma merkezleri bakımından üç
önemli merkeze ayrılmaktadır. Bunlar:
•
Depolama merkezi,
•
Temizleme merkezi,
•
Pişirme merkezidir.
Mutfak dolapları, kısa sürede bozulan besinlerin
depolandığı soğutucu ve baklagiller
vb.
dayanıklı besinlerin depolandığı serin, nemsiz
dolap, raf vb. alanlardır.
I şeklindeki mutfaklar: Bu tip mutfaklarda
merkezler bir duvar kenarına sıralanmıştır.
Bunlara tek duvar tipi mutfaklar da denilebilir.
Ocak ve fırınlar kullanılacak yakıt cinsine göre
seçilmektedir. Ayrıca kullanılan ocak ve fırının
mutfakta konulacak yerin ölçüsüne uygun olması,
ailenin ihtiyacına, gelirine ve tercihine göre
seçilmiş olması gerekmektedir. Bu tür araçlarda
kullanılan yakıt elektrik, doğal gaz veya lpg
(sıvılaştırılmış gaz) olabilir. Ocak ve fırınların
üstü ve kapakları tek parçadan yapılmışsa,
temizliği kolay olmaktadır. Izgaraların sabit
olmaması da temizliği kolaylaştırmaktadır.
Yapım maddesi olarak en çok emaye, çelik ve
dökme demir kullanılmaktadır.
Paralel mutfaklar: Diğer bir ismiyle koridor
şeklindeki mutfaklardır. Bu tip mutfaklarda
merkezler iki karşılıklı duvara yerleştirilmiştir
L şeklindeki mutfaklar: Bu tip mutfaklar diğer
iki mutfaktan biraz daha büyüktür. Çalışma
merkezleri yan yana iki duvara yerleştirilmiştir.
U şeklindeki mutfaklar: En güzel ve ideal
mutfak tipidir. Oldukça geniş yer gereklidir.
Çalışma merkezleri üç duvara yerleştirilmiştir.
Mutfağın ısı derecesi mutfakta iş yapan kişi için
önem taşımaktadır. Mutfağın sıcak ya da soğuk
olması çalışanların üzerinde olumsuz etki
yaratabilir.
Mutfaklarda
mutlaka
ısıtma
sisteminin planlanması gereklidir.
Mutfaklarda kullanılan mutfak robotu, blenderlar,
dilimleyiciler, mikserler, tencere ve tava gibi
araçlar da kullanım yerlerine göre çeşitli
maddelerden yapılmıştır. Bu araç ve gereçler
hergün sıklıkla kullanılmaktadır. Bu nedenle bu
araçlar satın alınırken dayanıklı, kullanışlı ve
kolay temizlenebilen nitelikte olanları tercih
edilmelidir.
Doğal aydınlatma için mutfağın yeteri kadar
güneş alması sağlanmalıdır. Bunu sağlamak
içinde mutfağın metrekaresine uygun olarak,
yeterli sayıda ve yeterli büyüklükte pencere
bulundurmak gerekir. Pencereler aynı zamanda
havalandırma işini de yapar.
Tarih boyunca insanların yaşadığı mekanlar
üzerinde büyük gelişmeler kaydedilmiş ve bu
gelişmeler sonucunda birçok tasarım ortaya
çıkmıştır. Yaşadığımız mekanlardan biri olan
mutfakların
gerek
dekorasyonlarla
evi
39
Kendimizi Sınayalım
1. Konut
olmalıdır?
mutfaklarının
alanı
ne
6. Pişirici üzerine dolap konulmak istendiğinde
yükseklik ne kadar olmalıdır?
kadar
a. 3 m2
a. 10-15 cm
b. 5 m2
b. 20-30 cm
c. 8 m2
c. 40-50cm
d. 12 m2
d. 60-70 cm
e. 14 m2
e. 80-90 cm
2. Mutfaklarda kullanıldığında dinlendirici bir
özelliğe sahip renk aşağıdakilerden hangisidir?
7. Aşağıdakilerden hangisi
kullanılan araçlara örnektir?
a. Turuncu
a. Derin donduru
b. Sarı
b. Ocak
c. Mavi
c. Fritöz
d. Bordo
d. Mutfak robotu
e. Mor
e. Tencereler
3. Mutfak duvarları için önerilen yükseklik
aşağıdakilerden hangisidir?
8. Aşağıdakilerden
hangisi
mutfak
malzemelerinin satın alınması aşamasında
dikkate edilecek konulardan biri değildir?
a. 2.5-3 m
muhafaza
için
a. Maliyet
b. 3.5-4 m
b. Bütçe
c. 4-5 m
c. İşlevsellik
d. 6-7 m
d. Kullanışlılık
e. 7-8 m
e. Renk
4. Yer dolaplarında olması gereken derinlik
aşağıdakilerden hangisidir?
9. Mutfakta kullanılan sabit araçlardan biri
aşağıdakilerden hangisidir?
a. 20 cm
a. Mikser
b. 30 cm
b. Tost makinası
c. 40 cm
c. Buzdolabı
d. 50 cm
d. Meyva sıkma makinası
e. 60 cm
e. Yemek takımları
5. Mutfak dolaplarında en üst rafın yerden
yüksekliği ne kadar olmalıdır?
a. 90 cm
10. Bulaşık makinası, çöp kovası, yıkama
eviyesi hangi mutfak donanımı kapsamında yer
alır?
b. 110 cm
a. Muhafazada kullanılan araçlar
c. 130 cm
b. Pişirmede kullanılan araçlar
d. 140 cm
c. Yiyecek hazırlığında kullanılan araçlar
e. 180 cm
d. Yiyecek servisinde kullanılan araçlar
e. Temizlik araçları
40
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
1. c Yanıtınız yanlış ise “Mutfak Konumu”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Eğer mutfak oturma mekânı ile birlikte
tasarlanıyorsa bu durumda doğu yönüne bakacak
şekilde yerleştirilebilir
Sıra Sizde 1
2. cYanıtınız yanlış ise “Mutfak Konumu”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 2
3. c Yanıtınız yanlış ise “Mutfak Konumu”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Mutfakları çalışma merkezleri bakımından üç
önemli merkeze ayırabiliriz. Bunlar:
4. e Yanıtınız yanlış ise “Mutfak dolapları”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
•
Depolama merkezi,
5. d Yanıtınız yanlış ise “Mutfak dolapları”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
•
Temizleme merkezi,
•
Pişirme merkezidir.
6. d Yanıtınız yanlış ise “Mutfak dolapları”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Mutfak pencereleri, havalandırma ve doğal
aydınlatma gereksinimini karşılayacak düzeyde
olmalıdır. Pencerenin açıldığı yön aydınlatmayı
etkiler. Pencere alanı en az mekan taban
alanının % 10’u olmalıdır. Pencere alanının
mekan taban alanının % 15 ile 20’si oranında
olması,
çalışma
merkezlerinin
özellikle
temizleme merkezinin doğrudan ışık almasını
sağlar. Doğal aydınlatma için mutfağın yeteri
kadar güneş alması sağlanmalıdır. Bunu
sağlamak içinde mutfağın metrekaresine uygun
olarak, yeterli sayıda ve yeterli büyüklükte
pencere yapmak gerekir. Pencereler aynı
zamanda havalandırma işini de yapar. Tavana
yakın pencereler, sıcak havanın dışarı çıkmasını
kolaylaştırır. Modern mutfaklarda pencere
eviyenin arkasına konulmaktadır. Bunda amaç,
yıkama ve temizlik işinin aydınlıkta yapılması,
çalışan kimsenin arasıra dışarı göz atarak yaptığı
işin monotonluğunu azaltması ve çalışırken zevk
duymasını sağlamaktır.
7. a Yanıtınız yanlış ise “Araç-Gereçler” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. e Yanıtınız yanlış ise “Araç-Gereçler” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Araç-Gereçler” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. e Yanıtınız yanlış ise “Araç-Gereçler” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
41
Yararlanılan Kaynaklar
Aktaş. A. ve Özdemir. B. (2005). Otel
işletmelerinde Mutfak Yönetimi. Detay
Yayıncılık, Ankara.
Öztaş, K. ve Uçan,
Sektöründe
Mutfak
Yayınları, Ankara.
Erdoğan, S. (2005). Beslenme ve
Teknolojisi. Detay Yayıncılık, Ankara.
Sacır, H. (1997). Yiyecek Hazırlama ve Pişirme
Teknikleri-2. Milli Eğitim Basımevi, Ankara.
Besin
MEGEP (2010). Mekan
Teknolojisi, Ankara.
Eryılmaz, Cılızoğlu, L.(2004). Yemek Pişirme
Teknikleri-Çeşitleri
Beslenme
Görgü
Kuralları. Remzi Kitabevi, İstanbul
İnşaat
http://www.emti.com.tr/x/f/
End%C3%BCstriyel_Mutfak_Havaland%C4%B
1rmas%C4%B1.pdf.
http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul
Gökdemir, A. (2003). Mutfak Hizmetleri
Yönetimi. Detay Yayıncılık, Ankara.
http://www.dekorasyon.org.
Kaya,
A.
(2000).
Misafirperverlik
Endüstrisinde Temel Mutfak Bilgisi. Güneş
Ofset, Antalya.
www.accent-interior.com
Kalınkara, V. (2001). Konutta İç Dekorasyon,
Teknik Yayınevi, Ankara.
http://www.icmimarlik.org
http://www.dekorasyontadilat.com
http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul
Küçükaslan, N. (2006). Yiyecek İçecek
İşletmelerinde Mutfak Hizmetleri Yönetimi.
Detay Yayıncılık, Ankara.
42
Tefrişleri.
MEGEP (2010). Ev Araçları. Aile ve Tüketici
Bilimleri, Ankara.
Gönen, E., Kalınkara,V. ve Özgen. Ö. (1990).
Mutfak Çalışma Merkezlerinde Optimum İş
Yüksekliği ve Antropometrik Ölçüm İlişkisi
Üzerinde Ergonomik Bir Araştırma. Milli
Prodüktivite Merkezi Yayınları:408, Ankara.
H. (2002). Turizm
Hizmetleri.
Nobel
3
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Satın almayı tanımlayabilecek,
Evde kalan malzemeleri nasıl değelendirebileceğini açıklayabilecek,
Yemek yapımında hazırlıkların nasıl yapıldığını ifade edebilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Malzeme Tedariki
Islatma
Satın Alma
Doğrama Yöntemleri
Evdeki Malzemeleri Değerlendirme
Hijyenik
Ön Hazırlık
Pişirme
Üretim Planlaması
Besinlerin Saklanması
İçindekiler
Giriş
Malzeme Tedariki
Satın Alma
Evdekileri Değerlendirme
Hazırlık
Temizleme ve Ayıklama
Geceden Suda Bekletme
Soyma - Doğrama
Pişirme
Saklama
44
Evde Yiyecek Üretim
Süreci
GİRİŞ
Beslenme; büyüme, yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için besinlerin kullanılması olup,
insanın temel ihtiyaçlarının başında gelmektedir. Ayrıca beslenme; insanların fiziksel ve zihinsel yönden
gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan besin öğelerinin yeterli miktarda
alınması şeklinde tanımlanmaktadır. Bütün gelişmiş ülkelerde gıda kanunlarında öngörülen temel ilke,
tüketicinin sağlıklı ve nitelikli gıdalarla yeterli ve dengeli beslenmesi ve gıda alımında aldatılmasının
önlenmesidir. İnsanların sağlıklı olmalarında tüketilen yiyecek maddelerinin kalitesi ve tazeliği çok
önemlidir.
Sabit gelirli ailelerde beslenmeye ayrılan para bilinmeli, satın almadan önce besinlerin değişik
yerlerdeki fiyatları araştırılmalı ve ona göre satın alınmalıdır. Pazarların genellikle manav ve
bakkallardan daha ucuz olduğu, aylık satın alınacak besinlerin tüketim kooperatifleri gibi az kârla satış
yapan yerlerden temin edilebileceği dikkate alınmalıdır. Aylık ve haftalık olarak ayrılan para, besin
grupları arasında bölünerek her gruptan satın alma yoluna gidilmelidir. Her besin grubu için pahalı ve
ucuz besinler bulunmaktadır. Örneğin et, yumurta ve kuru baklagillerden çok daha pahalıdır. İnsan
vücudunun gereksinimi olan protein, yumurtadan etin yarı fiyatına, kuru fasulye ya da nohuttan beşte bir
fiyatına sağlanabilmektedir. Düşük gelirli aileler enerji ihtiyaçlarını karşılamak için daha ucuz olan
tahılların yanında bir miktar kuru baklagil ve yumurta satın alarak diyetlerini enerji ve protein yönünden
dengeli duruma getirebilirler.
EVDE YİYECEK ÜRETİM SÜRECİ
İnsanın varlığını sürdürebilmesi için tüketmesi, tüketebilmek için de çevresindeki değişik ve çeşitli
maddeleri tüketebilir hale getirecek üretim faaliyetlerinde bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda
üretim, insanın bizzat katıldığı çevresindeki hammaddeleri tüketilebilir hale getirme faaliyeti şeklinde
tanımlanmaktadır. Evdeki kişilerin beklentilerine cevap veren yemekler için ilk adım üretim
planlamasıdır. Üretim planlaması menü planlamasından sonraki gelen adımı oluşturmaktadır. Mutfakta
yapılacak yemeklerin malzemelerinin satın alınması, depolanması, hazırlık, pişirme ve servis edilmesi ile
sonuçlanan süreç üretim süreci olarak tanımlanmaktadır. Bu süreç mutfak temizliği ile sonuçlanmaktadır.
Mutfakta üretim planlaması, bir öğünde sunulacak yemeğin miktarını ve çeşidini önceden belirlemek
yoluyla yemek üretimini gerçekleştirmek amacıyla yapılmaktadır ( Küçükaslan, 2006: 159).
Üretim planlamasının temeli, belli bir zaman dilimi içerisinde, menüde yer alan yiyeceklerin üretilmesi
ile ilgili çalışmalardır. Yiyeceklerin hazırlanması, pişirilmesi ve sunulmasına kadar geçen süreç uzun
aşamalar içermekte ve zaman gerektirmektedir. Mutfakta üretilen yiyeceklerin dayanma süreleri kısa
olduğundan dolayı üretim planlaması önem kazanmaktadır. Yine mutfakta hazırlanan yemeklerin
hazırlanması aşamasında atıklar ve kayıplar çok olmaktadır. Üretim planlaması, atık ve kayıpların
olmasını azaltmak ve kontrol için önemlidir (Küçükaslan, 2006: 160).
Yiyecek üretim planlamasının amacı şu şekilde sıralanabilir (Küçükaslan, 2006: 161);
•
Yiyecek maliyetinin kontrol edilmesini sağlamaktır.
•
Yemeklerle ilgili ürünlerin, özellikle çabuk bozulan ürünlerin doğru miktarda satın alınması ve
depolanmasını gerçekleştirmektir.
•
Yiyecek malzemeleri arttığı zaman, bunların nasıl değerlendirileceğini belirlemektir.
45
MALZEME TEDARİKİ
Kaliteli, hijyenik ve düşük maliyetli bir yemek üretebilmek için, kaliteli, hijyenik ve düşük maliyetli
yiyecek malzemelerinin satın alınması, yemek pişirilmesine kadar bozulmadan ve kalitesi korunarak
depolanması da, hazırlama ve pişirme kadar önemli süreçleri oluşturmaktadır (Aktaş ve Özdemir, 2005:
184). Yiyecek üretiminde etkin fiyat kontrolü, bütçe sınırları içinde etkin ve başarılı bir yiyecek üretimi
sistemi oluşturulmalıdır. Amaç, her zaman en düşük maliyetle en yüksek kalitede malzemeleri satın
almaktır.
Malzeme satın alma sürecinde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Gökdemir, 2009:
112);
•
Gereksinim duyulan ürünleri temin ederken, yalnızca ihtiyaç duyulan ve gereksinimi
karşılayacak ürünler tercih edilmelidir. Satın alma yöntemleri, bu çerçevede dikkatli bir şekilde
oluşturulmalıdır.
•
Satın alınan ürünlerde belirli bir standartlar aranmalı ve alımlarda bu standartlara dikkat
edilmelidir. Bunlar; ürünün kalitesi, ürün ebatı, paket ve porsiyon kontrollerini içeren
standartlardan meydana gelmelidir.
•
Üretim maliyetinde; evde hazırlanacak menünün planlaması, menünün içeriği, yiyecek üretimi,
satın alınan ürünlerin depolama ve kontrolü açısından önemlidir.
Gerek yiyecek, gerekse içecek döngüsü gerekli malzemelerin satın alınmasıyla başlamakta ve servis
edilip, tüketilmesiyle sona ermektedir (Sökmen, 2006: 195).
Satın Alma
Satın alma, yiyecek ve içecek üretimi için ihtiyaç duyulan malzemelerin doğru miktarda, iyi kalitede,
doğru zamanda, doğru yerde, en uygun fiyattan ve doğru kaynaktan alınması için yapılan işlemdir. Satın
almanın en temel mantığı; gerektiği kadar malzemenin en uygun şekilde alınmasıdır (Gökdemir, 2009:
111).
Satın alma faaliyeti, ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir faaliyettir. Bu nedenle ihtiyaçların doğru ve
mantıklı olarak saptanması, satın almayı da yönlendirecek uygun ve gerekli kalitede ve miktarda
malzemenin satın alınmasını sağlamaktadır. Söğüş yapımında kullanılan domatesin, daha büyük ve sert
olması gerekirken, sos ve çorba yapımında kullanılan daha küçük ve daha yumuşak domatesle aynı
kalitede olması gerekmemektedir. Satın alınacak mallarla ilgili amaç ve özelliklerin doğru belirlenmesi,
kalite ve maliyeti doğrudan etkileyen bir faktör olmaktadır (Koçak, 2004: 79).
Bir ev mutfağı için yapılan satın alma işleminin yapıldığı ürünler şu şekilde sıralanabilir;
•
Çabuk bozulabilen yiyecekler,
•
Dayanıklı yiyecekler,
•
İçecekler,
•
Temizlik malzemeleri,
•
Yakıt ve enerji ve
•
Bazı ekipmanlar ve araç – gereçlerdir.
Ev bütçelerinde önemli bir yer tutan mutfak harcamalarında satın alma işleminin yapılacağı her ürün
çok önemlidir ve çok dikkat gerektirmektedir. Ancak en çok önem verilmesi gereken yiyecek ve
içeceklerin satın alınmasıdır. Aynı şartlarda ve aynı kalitedeki bir maddeyi daha ucuza satın almak ev
bütçesi açısından önemli bir fayda sağlamaktadır (Türkan, 2009: 129).
Yiyecek üretim planlamasının amaçları nelerdir?
46
Satın Alma Sürecinde Uyulması Gereken İlkeler
Satın alma işleminde uygun kaliteyi daha ucuza alabilmek için uyulması gereken ilkeler şu şekilde
sıralanabilir (Koçak, 2004: 83);
•
Satın almada mutlaka pazarlık edilebilir.
•
Ürüne ait ihtiyaç değerlendirilmelidir. Örneğin, patlıcanın pahalı olması nedeniyle patlıcan
yemekleri menüden çıkarılabilir.
•
Eğer ihtiyaç duyulan malzemenin kalitesi ve diğer özellikleri kesin olarak belirlenmemişse, daha
düşük kalitede malzeme almak fiyatın düşük olmasını sağlayabilir.
•
Sebze ve meyveler market yerine pazardan alınırsa daha ucuza alınabilir.
•
Yiyeceklerin büyük miktarlarının tercih edilmesi ile o ürünün daha düşük fiyattan satın alınması
sağlanabilir.
•
Yüksek kalitede malzemeye olan ihtiyaç gözden geçirilebilir. Örneğin, garnitür olarak
kullanılacak turfanda sebze yerine mevsimlik sebze alınabilir.
•
Mümkün olduğunca malzemeyi nakit para ile alma yoluna gidilmelidir. Nakit para kullanımı ile
satıcılardan daha düşük fiyattan satın alma yapılabilir.
•
Fiyat eğilimleri gözden geçirilmelidir. Örneğin, bir malzeme fiyatının ileri günlerde düşmesi
bekleniyorsa daha düşük miktarlarda malzeme almak, fiyatlar yükselecekse daha fazla almak
gibi.
•
Ürünün birim ölçüsü değiştirilebilir. Örneğin, pahalı bir ambalaj içindeki 200 gramlık ketçap
yerine 1 kilogramlık plastik kutu içindeki ketçap alınabilir.
•
Firmaların promosyon günleri takip edildiğinde bazı malzemeler daha ucuza alınabilir.
•
Satıcı firmanın promosyonları takip edilip faydalanılabilir.
Satın Alma Ürünlerinde Kalite Kriterlerinin Belirlenmesi
Kalite, günlük yaşam içerisinde çok sık kullanılan bir terimdir. Genel olarak amaç satın alınan her türlü
ürünün, olabildiğince en kalitelisini almaktır. Kalite; satın alma açısından en uygun ürünün, en iyi fiyata
alınması kuralıdır. En uygun üründen anlaşılması gereken, üretim için gerekli olan en uygun ürünün
sağlanmasıdır. Kalite kriterlerinin belirlenebilmesinde, ihtiyaç duyulan ürünlerin, detaylı bir şekilde,
ağırlık, ebat ve kalite açısından tanımlanmış olması gerekmektedir. Aynı zamanda uygun kalitenin yanı
sıra, ihtiyaç duyulan ürünün doğru miktarda temin edilmesi de, yemek üretiminde bütçe harcamaları
açısından önem taşımaktadır (Gökdemir, 2009: 113).
Beslenme Açısından Yiyecek Madddelerinin Satın Alınması
İyi ve ekonomik beslenmek için yiyecek seçimi ve satın alınmasında dikkat edilmesi gereken hususlar şu
şekilde sıralanabilir (Işıksoluğu, 1988: 233);
•
Aylık gelirden beslenme için ayrılan para; her besin grubundan ihtiyacı karşılayacak çeşit ve
miktarda yiyecek alacak şekilde dengeli olarak harcanmalıdır.
•
Besin gruplarının her birinde hem ucuz hem de pahalı yiyecekler bulunmaktadır. Özellikle dar
gelirli aileler, aynı gruptaki ucuz ve besin değeri yüksek yiyecekleri tercih etmelidirler.
•
Bir besinin satın alınması için ucuz olması yeterli değildir. Bozuk ve çürük olduğu için ucuz
satılan besinleri satın almak savurganlıktır. Uzun süre saklanamayan ve kısa sürede
tüketilmeyecek olan besinleri de ucuz olduğu için fazla almamalıdır.
•
Aynı ya da yakın fiyatla satılan besinlerin kalitelisi seçilmelidir. (Örneğin, ucuza satılan su oranı
yüksek yoğurt gibi, yumuşak beyaz peynir yerine, biraz daha pahalı ve su oranı düşük olan sert
peynirden almak daha ekonomiktir.)
47
•
Turfanda (zamanı olmadan) besinler genellikle pahalıdır. Turfanda sebze ve meyve için harcama
yapma yerine mevsimlik olanlar seçilmelidir. (Mevsimlik olanları daha ucuz olduğu gibi besin
değeri yönünden de daha üstündür.)
•
Uzun süre saklanabilen patates, soğan, kuru baklagil, pirinç ve bulgur gibi besinler ucuz olduğu
mevsimlerde toptan satın alınmalı ve uygun ortamda saklanmalıdır. Ekmek, süt gibi günlük
alınması gerekenler dışındaki yiyecekler, çeşidine göre haftalık, aylık alınmalıdır. Satın alınan
miktarlar azaldıkça alınan besinin fiyatı artmaktadır. Bu nedenle besinler, ucuz ve bol bulunan
pazarlardan, toptancılardan satın alınmalıdır.
•
Fiyatların ucuz olduğu mevsimlerde, uygun olan besinler saklanmalı ve sonraki aylarda
beslenme harcamaları azaltılmalıdır. Tarhana, reçel, marmelat, turşu, salça, sebze ve meyve
konserveleri yapılmalıdır. Kurutma, kavurma, tuzlama gibi basit yöntemlerle uygun yiyecekler
saklanabilir.
•
Kırsal alanlarda yaşayan aileler yetiştirdikleri ürünleri değerlendirmeli, zarar etmemelidir.
Örneğin, sütünü, yoğurdunu, yumurtasını yeterince tüketmeli, bunların tümünü satmamalıdır.
Çökelek, tarhana, pekmez ve bulgur gibi besinlerin değeri bilinmeli, fazla sebze ve meyveler
kurutularak değerlendirilmeli, çürütülmemelidir.
Yiyecek Maddelerini Satın Alırken Dikkat Edilecek Noktalar
Hangi yaş grubuna mensup olursa olsun her tüketicinin, yeterli ve dengeli beslenme kuralları dışında,
günlük besin ihtiyaçlarını sağlarken ve tüketirken dikkat etmesi gereken birçok önemli kurallar
bulunmaktadır. Bu kuralların başında, gıda güvenliği gelmektedir. Gıda güvenliği, kelime anlamı
itibariyle, gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve her türlü zararların önlenmesi için
yapılması gereken faaliyetleri ifade etmektedir. Gıda maddelerinin hammaddeden başlayarak sofraya
gelinceye kadar geçen gıda üretim zincirinde, gıda güvenliğinin sağlanması için alınması gereken tüm
tedbirler başta üreticiler olmak üzere her kesimi yakından ilgilendiren bir husustur (MEGEP, 2009).
Alışverişe çıkılmadan önce dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde sıralanabilir (MEGEP,
2009).
•
İlk önce günlük, haftalık, aylık satın alınacak besinler belirlenmelidir.
•
Kuru yiyecek (un, bulgur, pirinç, makarna, nohut, mercimek ve şeker gibi), kapalı teneke, şişe ya
da kutularda satılan yemeklik margarin ve sıvı yağı, zeytin ve salça gibi yiyecek maddeleri aylık
olarak satın alınmalıdır.
•
Listede bulunan bir yiyecek o hafta pazara az gelmiş ya da fiyatı yüksek olabilir. O yiyeceğin
yerine geçebilen başka bir yiyecek satın alınmalıdır.
•
Et, haftalık ya da günlük alınabilir; ancak haftalık alınırsa buzlukta dondurarak ya da kavurarak
saklanmalıdır.
•
Sebze, meyve, peynir ve yumurta haftalık olarak satın alınmalıdır.
•
Ekmek ya da (pastörize) süt günlük satın alınmalı, Süt haftalık alınacaksa yoğurt yaparak
buzdolabında saklanmalıdır.
•
Aylık satın alınacak yiyecekler karar verdikten sonra haftalık satın alınacaklar için yiyecek
alışverişi için yeterli miktarda para ayrılmalı ve maliyetleri yükselteceği için veresiye alışveriş
yapmaktan kaçınılmalıdır.
•
Gerçekçi bir planlama yapabilmek için piyasada bulunan yiyeceklerin fiyat ve kalitesi değişik
yerlerden kontrol edilmelidir.
•
Piyasa fiyat araştırması yapıp doğru besin grupları seçilmelidir.
Alışverişe sırasında dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde sıralanabilir (MEGEP, 2009).
•
Alışveriş kişinin kendisi tarafından yapılmalıdır.
•
Yalnız başına alışveriş çıkılmalıdır.
•
Açken alışveriş yapılmamalıdır.
48
•
Hazırlanan listeye uygun alışveriş yapılmalıdır.
•
Etiket bilgileri ve son kullanma tarihi dikkatle kontrol edilmeledir.
Ürün etiketindeki ürünün adlandırılmasına dikkat edilmeli ve içindekiler bölümü incelenmelidir. Satın
alınması düşünülen ürünün özellikleri etiket bilgileri ile karşılaştırılmalıdır. Meyve suyu, meyve nektarı,
meyveli içecek gibi birbirine yakın isimlere sahip, ancak birbirinden farklı ürünleri alırken o ürünün
alınmak istenen ürün olup olmadığına özellikle dikkat edilmelidir. Ayrıca içindekiler bölümü okunarak
ürünün içeriği hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. Örneğin, alkolsüz içeceğin etiketindeki ürünün
adlandırılmasına dikkat edilmelidir.
Gıda etiketi üzerinde dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde sıralanabilir (MEGEP, 2009: ).
•
Üretim ya da ithalat iznine dikkat edilmelidir: Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nca verilen üretim
izni tarih ve numarasının, eğer ürün ithal ise Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın ithalat izin, tarih
ve numarasının etikette yazıyor olmasına dikkat edilmelidir.
•
Son tüketim tarihi kontrol edilmelidir: Ürünün, ambalajının üzerindeki son tüketim tarihi ve raf
ömrü dikkatle okunmalıdır. Son tüketim tarihi geçmiş ürünler alınmamalı ve bu ürünler için
satıcı uyarılmalıdır.
Alışverişe sonrasında dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde sıralanabilir (MEGEP, 2009);
•
Harcanan paraya karşılık en iyi gıda maddesinin alınıp alınmadığına bakılmalıdır.
•
Alınan yiyeceklerin istenen miktarda olup olmadığı kontrol edilmelidir.
•
İstenilen kalitede ve amacına uygun olarak alınıp alınmadığını değerlendirilmelidir.
•
Ortaya çıkan aksaklıklar bir dahaki alışverişte giderilmeye çalışılmalıdır.
Alışveriş esnasında bazı besinleri alırken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (MEGEP,
2009);
•
Kırmızı et: Çiğ kırmızı etleri ve işlenmiş kırmızı et karışımlarını satın alırken dış yüzey
renginin parlak kırmızı ve homojen nitelikte olmasına, renkli ışık ile etlere aldatıcı görünüm
verilip verilmediğine, etlerin veteriner hekim kontrolünden geçtiğini gösterir sağlık damgası
onayına, 0oC - 4oC arasında muhafaza edilmesine ve soğuk zincirin kırılmamasına dikkat
edilmelidir.
•
Kuru erzak: Kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur, pirinç ve unun böceklenmemiş ve
küflenmemiş olmasına dikkat edilmelidir.
•
Sebze ve meyve: Meyvelerin ve sebzenin düzgün, pürüzsüz, pörsümemiş, doğal görünümlü,
rengi parlak ve canlı olanları; mevsimin sebze ve meyvelerini tercih edilmelidir. Yeşil yapraklı
sebzelerin yaprağı bol ve yeşil olanlarını, patatesin yeşillenmemiş ve çillenmemiş olanları,
fasulyenin kılçıksız olanını ve kolay kırılanı tercih edilmelidir.
•
Yumurta: Yumurtanın kalitelisi, iri ve taze olanıdır. Taze yumurta ağırdır ve kırıldığında sarısı
ortada, beyazı kenarında düzgün durmaktadır. Yumurtanın kabuğu temiz olanı, çatlak olmayanı
tercih edilmelidir.
•
Balık: Balığın taze olanını seçilmelidir. Taze balığın solungaçları kırmızı, pulları yapışık,
görünüşü diridir ve bozuk bir kokuya sahip değildir.
Besinlerin çok miktarda satın alınması, ihtiyaçtan fazla miktarda pişirme, bozulma ve atılmaya neden
olmaktadır. Saklama yöntemlerinin bilinmemesi ya da yanlış yöntemlerin uygulanması da satın alınan
besinlerin bozularak atılmasını kolaylaştırmaktadır (Sacır, 1997: 39).
Gıda güvenliğini tanımlayınız.
49
EVDEKİ YİYECEKLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Evde toptan olarak alındığı için, daha ucuza satın alınan fazla kuru erzak (kuru fasülye, nohut, mercimek,
pirinç, bulgur, şeker, un, tuz, sıvıyağ) ihtiyaç duyulduğu zaman el altında bulunmaları ve gerektiğinde
kullanılmak üzere hazır olmaları gerekmektedir. Bunların dışında bir de yapılan yemeklerin servisinden
sonra tencerede kalan yemekler bulunmaktadır. Tencerede kalan yemekler israfa neden olmamak için
çöpe atılmamalıdır. Söz konusu olan pişmiş yemekler değişik şekillerde değerlendirilebilmektir.
Evde artık olan yemeklerin kullanımına yönelik örnekler şu şekilde sıralanabilir (Yurttagül,
1989: 293);
•
Artan pilav; pirinç çorbası ya da kadınbudu köfte yapımında kullanılabilir.
•
Kuru fasülye; nohut gibi yemekler: pilav içine katılıp fasülyeli ya da nohutlu pilav olarak
kullanılabilir.
•
Sebze yemeği; içine şehriye eklenip sulandırılarak sebzeli şehriye çorba şeklinde servis
yapılabilir.
•
Artan bir porsiyon nohut yemeğini, nohutlu çorba, ekşili kabak, ekşili ıspanak yapılabilir.
•
Artan et yemeklerinden çorba yapılabilir.
•
Artan pirinç ve şehriye çorbalarını sarımsaklı yoğurtla terbiye edilebilir.
•
Artan yumurta aklarını beze ya da kek yaparak, artan yumuta sarıları ise çorba terbiyelerinde
kullanılabilir.
•
Kabak dolmasından artan içleri mücver yapılarak ya da püre haline getirilerek sebze çorbası
yapımında kullanılabilir.
•
Yumuşamış ya da dış kabukları kullanılmış domatesin içi sos ya da çorba yapımında
kullanılabilir.
•
Lahana sarmasından artan lahanalar kapuska yemeği yapımında kullanılabilir.
•
Karnabahar ve kerevizin yeşil yaprakları atılmamalı, sebze çorba yapımında kullanılabilir.
•
Artan ve bayatlayan ekmekler, ekmek tatlısı yapımında ya da köfte yapımında kullanılabilir.
•
Bayat ekmekler küçük parçalara ayrıldıktan sonra kızartılıp çorba üzerinde servis edilebilir.
•
Bayat ekmekler kızartılıp, toz haline getirilerek galeta tozu yapılabilir.
•
Bayat ekmekler, su buharına tutularak yeniden taze hale getirilebilir.
HAZIRLIK
Yemek pişirme sürecinin başarı ile sonuçlanması, pişirme öncesi yapılan hazırlığa ilişkilidir. İyi
planlanmış bir mutfakta, üretim süreci önce hazırlık ile başlamaktadır. Ön hazırlık, mutfakta pişirme
öncesi her şeyin hazır hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Mutfakta yiyecek üretim süreci, o gün
pişilecek olan yemek listesinin (menü) içeriğine bağlı olarak yapılan hazırlık ile belirlenmektedir. Bu
hazırlık, yemeğin kalitesini, standardını, işin verimini etkilemektedir (Küçükaslan, 2006: 167).
Satın alınan yiyecek malzemeleri, mutfakta kısa süreli saklanmakta ya da hemen kullanılmak üzere
hazırlıklar yapılmaktadır. Mutfaklara alınan yiyecek malzemelerinin çoğu işlenmemiş durumdadır.
Bununla birlikte bazı gıdalar yarı işlenmiş ya da tamamen hazır durumda olmaktadır. Bu tür yiyecekler
doğrudan pişirme işlemine tabi tutulabilir ya da ısıtılmak yoluyla servise hazır halde bulunmaktadır.
Ayrıca taze olarak alınan sebze ve meyveler ile birçok et, av ve kümes hayvanları etleri, deniz ürünleri ve
diğer yiyecek malzemelerinin pişirilmeden bazı işlemlerden geçirilmesi yani üretim (pişirme) için
hazırlanması gerekmektedir (Aktaş ve Özdemir, 2005: 213).
50
Şekil 3.1: Sebzelerin ve Meyvelerin Hazırlık İşlemleri
Yemeklerde kullanılan malzeme türlerine göre yapılacak hazırlık işlemleri şu şekilde
sıralanabilir (Yılmaz, 2000: 46);
•
Sebzelerin ayıklanması, yıkanması ve doğranması,
•
Konserve, peynir, yağ, salça ve benzeri teneke kutulu ambalajlı yiyeceklerin açılması,
•
Meyveler, pirinç ve kuru baklagillerin hazırlık aşamasından önce yıkanması,
•
Kuru baklagillerin pişirilmesini kolaylaştırmak ve pişme süresinin kısaltmak için 12 saat kadar
suda bekletilmesi,
•
Balıkların; pullarının ve iç organlarının temizlenmesi ve yıkanması,
•
Tavuklar kesimden sonra sıcak suya batırılması ve tüyleri yolunması, ayak uçlarının kesilmesi
ve iç organlarının ayıklaması,
•
Koyun, kuzu ve dananın, kesimden sonra, karın bölgesinin ve bağırsaklarının boşaltılması,
•
Etlerin parçalanması, kemiklerin ayrılması, doğranması ve gerekirse kıyılması,
•
Yumurtalar yemek yapımında kullanımdan hemen önce yıkanması,
•
Sebzeler pişirilecek yemeğin cinsine göre doğranması,
•
Etli sarma ve dolmalarda kıyma, yıkanmış pirinç, domates, maydanoz, nane, dereotu ve soğan
ince ince kıyılması ve diğer tat veren unsurların eklenmesi. Daha sonra doldurma ve sarma
işleminin yapılması,
•
Börek yapılırken mayalı hamur, un, su, maya, şeker konarak hamurun yoğrularak mayalanması,
ve mayasız hamurun da un, tuz, su ile yoğrulması, 5 -10 dakika dinlendirilirmesi ve işleme hazı
hale getirilmesidir.
Mutfakta iyi bir ön hazırlığın yapılmaması, yemek üretiminde aksamalara neden olmaktadır. Bu da
yemeğin istenilen vakitte pişmesini engellemektedir. Ön hazırlık sadece yemek üretiminde kullanılacak
olan gıda maddelerinin hazır hale getirilmesi değil, aynı zamanda üretimde kullanılacak olan
ekipmanlarında (tava, tencere, bıçak, süzgeç, kesim tahtası ve ölçü aletleri gibi) kullanılmak üzere
hazırlanmasıdır (Küçükaslan, 2006: 168).
TEMİZLEME VE AYIKLAMA
Ayıklama (elden geçirme, temizleme, ayıklama): Satın alınan sebzelerin, önce kullanılamayacak
kısımlarının ayrılması, bozulmuş ezilmiş, çürümüş, sararmış, küflenmiş vb. kısımlarının elden geçirilerek
ayıklanması, sebzeleri kullanıma hazırlamanın birinci basamağıdır.
Yıkama (yıkama, süzdürme, durulama, kurutma): Sebzeler yetiştirilirken çeşitli nedenlerle üzerlerine
çamur, toz ve toprak bulaşmaktadır. Ayrıca yiyecekler hasat ve taşıma esnasında da çeşitli sebeplerle
kirlenmektedir. Sebzelerin yıkanması; sebzenin üzerinde bulunan çamur, toz, toprak, kum gibi pisliklerin
sebzelerden arındırılma işlemine denilmektedir. Sebzeler ancak kullanılacağı zaman yıkanmalıdır. Çünkü
su sebzelerde çürümeyi başlatarak, vitamin kaybına neden olmaktadır (MEGEP, 2011: 12).
51
Sebzelerin Ayıklanması ve Yıkanması
Yemek pişirme işleminde kullanılacak sebzelerin ayıklanması ve yıkanmasında dikkat edilecek hususlar
şu şekilde sıralanabilir (Gürmen, 2000: 59);
•
Sebzeleri daha satın alırken ayıklamaya özen göstermeli; taze, diri, körpe, zedelenmemiş ve
sararmamış olanlar seçilmelidir.
•
Sebzelerin önce ayıklanması sonra yıkanması, gerekmektedir. Kesildikten sonra bekletme C
vitamininde kayba yol açmaktadır. Köklü sebzelerin ise önce kökleri kesilmeli sonra
yıkanmalıdır.
•
Sebzelerin ayıklaması sırasında bıçakla temastan kaçınmalı, mümkün olduğunca elle ayıklama
yapılmalıdır.
•
Her sebzenin kendine has yapısı bulunmaktadır. Ayıklanırken sebzenin özel yapısı mutlaka göz
önünde bulundurulmalıdır.
•
Sebzelerin besin değeri yüksek olan kısmı kabuğa yakın yer oldukları için kabuklarını soyarken
kesinlikle kalın soymamalıdır.
•
Yaprak sebzelerin içerisinde bahçe zararlıları (böcek gibi) olabileceğinden daha dikkatli
ayıklanmalıdır.
•
Sebzeler, soyulup kesilince kesinlikle bekletilmeden kullanılmalıdır.
•
Yapraklı sebzeler, doğranmadan önce mutlaka yıkanmalı, su da eriyen vitaminlerin kaybı
artacağı için doğrandıktan sonra kesinlikle yıkanmamalıdır.
•
Yapraklı sebzelerde çamur ve toprağın hızlı şekilde temizlenebilmesi için sirkeli suyun içinde
bekletilmelidir.
•
Eğer yiyecekler yapıları gereği kararmaya müsait ise (patates, elma, patlıcan gibi) kullanıncaya
kadar suyun içerisinde bekletilmelidir.
•
Ayrıca baklagillerin içerisindeki yabancı maddelerde ayıklanmalıdır (Taş, çöp gibi).
Sebzelerin ve meyvelerin hazırlık işleminin ana kuralı nedir?
GECEDEN SUDA BEKLETME
Kuru baklagiller, kurutma sırasında yapılarındaki suyun büyük bir kısmını kaybettikleri için, taze
sebzelere göre daha sert olduğundan pişirme için bir takım ön işlemlerden geçirilmesi gerekmektedir
(Turizm Bakanlığı, 1994: 276). Kuru baklagillerle yapılan yemeklerde iyi sonuç elde etmek için ürünün
cinsi, su çekme özelliği, tanelerin nemi oldukça önem taşımaktadır. Kuru baklagiller, pişirmeden en az 68 saat önce ıslatılmalıdır.
Islatma: Kuru baklagiller oda sıcaklığındaki suda 6-8 saat ıslatılmalıdır. Islatma süresi suyun
sıcaklığına bağlı olarak değişmektedir. Islatma esnasında kuru baklagilin cinsine göre taneler 2-3 kat su
çekerek şişmektedirler. Islatma işlemi zamandan kazanmak istenirse akşamdan da yapılabilir.
Zarların çıkarılması: Kuru baklagillerin kabuk kısmı sindirim problemlerine neden olmaktadır.
Özellikle bebek, yaşlı, sindirim güçlüğü ve sindirim sistemi hastalıkları (gastrit, ülser…) olanlar için
ıslatma işlemi yapılan kuru baklagillerin kabukları çıkarılarak pişirilmesi gerekmektedir. Islatılan taneler
yumuşadığında dış zarları kolayca çıkarılmaktadır. Dış zarların çıkarılması; sindirimi kolaylaştırmaktadır.
Midede sindirimi zor olsa da kuru baklagiller bağırsaktan kolay geçiş sağlamaktadırlar. Ancak
fermantasyon sonucunda, mide ve bağırsaklarda gaz oluşumuna neden olmaktadırlar. Bu nedenle karın
bölgesinde şişkinlik oluşabilmektedir. Bu tür besinleri pişirmeden önce, en az 8 saat suda bekletmek,
ıslatıldıktan sonra zarlarını çıkarmak gerekmektedir (MEGEP, 2011:).
52
Kuru baklagillerin ıslatılma işleminde mutlaka yumuşak sular kullanılmalıdır. Sert sular kurubaklagilin
yumuşamasını geçiktirmektedir. Ayrıca ıslatma süresini kısaltmak amacıyla kullanılan karbonat, B grubu
vitaminlerinin kaybına neden olduğu için kesinlikle kullanılmaması gereklidir.
SOYMA
Kabuklu sebzelerin ve meyvelerin doğrama işlemine geçmeden önce kabuklarının soyulması
gerekmektedir. Soyma bıçağı ile yapılan bu işlemde kabuklar oldukça ince şekilde soyulmalıdır. Çünkü
sebze ve meyvenin besin değeri en yüksek ve en vitaminli kısmı kabuğa yakın yeridir. Bazı sebzelerin
kabukları, yapılacak yemek çeşidine göre farklı soyma teknikleri ile soyulmaktadır. Örneğin, karnıyarık
ya da imambayıldı yapılacaksa patlıcan alacalı şekilde soyulmaktadır. Bazı yemeklerde kullanılacak
domateslerin kabukları soyulurken, bazı yemeklerde ise domates kabuğu soyulmadan tüm olarak
kullanılmaktadır.
DOĞRAMA
Mutfakta yiyeceklerin hazırlanması sürecinde, yiyeceklerin fiziksel özelliklerine göre, çeşitli şekillerde
doğrama işlemi uygulanmaktadır. Bunun yanında, doğrama şekilleri kullanılacak yemeğe ve uygulamaya
göre değişiklik göstermektedir (Gürmen, 2000: 60).
Yiyeceklerin hazırlanmasında yapılacak olan doğrama işlemlerinde dikkat edilecek hususlar şu
şekilde sıralanmaktadır (Gürmen, 2000: 60)
•
Besin için doğru bıçak seçilmeli ve bıçak elle mutlaka uyum içinde olmalıdır.
•
Keskin olmayan bıçak kazalara neden olacağı için bıçak daima keskin olmalıdır.
•
Bıçakla asla mutfakta şaka yapılmamalıdır.
•
Doğrama işlemini yaparken parmaklar ve ele dikkat edilmelidir.
Mutfaklarda kullanılan doğrama şekillerini şu şekilde sıralanabilir (http://www.goktepe.net/
uluslararasi-mutfaklarda-dograma-sekilleri.);
Kibrit çöpü şeklinde doğrama yöntemi: Bıçak sırtı kalınlığında, yaklaşık 3-4 cm uzunluğunda, ince
çubuklar halinde doğrama şeklidir. Doğranmış parçaların tümünün eşit kalınlıkta olması gerekmektedir.
Her çeşit sebze bu şekilde doğranabilir. Bu doğrama şekli genel olarak; çorbalarda, soğuk ordövr
tabaklarının süslemelerinde, et yemeklerinin yanında, sebze garnitürlerinde ve salatalarda
kullanılmaktadır.
Resim 3.1: Kiprit çöpü şeklinde doğrama yöntemi
Toplu iğne başı şeklinde doğrama yöntemi: Bu doğrama şekli en küçük doğrama şeklidir. Bütün
parçaların aynı büyüklükte olmasına dikkat edilmelidir. Bunu sağlamak için sebzeler önce kibrit çöpü
şeklinde doğranmalı, daha sonra toplu iğne başı şekline getirilmelidir. Bu doğrama şekli genel olarak;
sebze çorbalarında, et yemeklerinin yanında sebze garnitürlerinde ve salatalarda kullanılmaktadır.
53
Resim 3.2: Toplu iğne başı şeklinde doğrama yöntemi
1cm2 ve bıçak sırtı kalınlığında doğrama yöntemi: Bu doğrama yönteminde, sebzeler 1 cm2
yüzeyinde ya da tavla zarı biçiminde düzgün küpler halinde doğranmaktadır. Bütün parçaların aynı
büyüklükte olmasına dikkat edilmelidir. Tüm sebzeler bu yöntemle doğranabilmektedir. Bu doğrama
şekli genel olarak; etin yanında sebze garnitürlerinde ve salatalarda kullanılmaktadır.
2
Resim 3.3: 1cm ve bıçak sırtı kalınlığında doğrama yöntemi
Parmak şeklinde doğrama yöntemi: Sebzelerin 1/2 ya da 1 cm2 kesildiğinde, yaklaşık 4-5 cm
uzunluğunda, dikdörtgen prizma şeklindeki doğranmasına dayanan usulüdür. Bu doğrama şekli genel
olarak; patates kızartması için patateslerin hazırlanması ve havuç, patates, kereviz gibi sebzelerden
yapılan garnitürlerin doğranmasında kullanılır.
Resim 3.4: Parmak şeklinde doğrama yöntemi
54
Halka şeklinde doğrama yöntemi: Sebzelerin bıçak sırtı kalınlığında, halkalar şeklinde doğranmasına
dayanan yöntemdir. Bu doğrama şekli genel olarak; ince havuç, kabak, salatalık gibi sebzelerden yapılan
salatalarda, garnitürlerde, süslemelerde kullanılmaktadır
Resim 3.5: Halka şeklinde doğrama yöntemi
İri parçalar halinde doğrama yöntemi: Bu doğrama yöntemi iri parçalar halinde doğrama
yöntemidir. Parçaların büyüklükleri eşit olmalı ve ortalama 4 parça doğranmış sebze bir kaşığa
sığmalıdır. Bu doğrama şekli genel olarak; soğan, kereviz, pırasa ve defne yaprağından oluşan sebze
buketi aynı zamanda yemeğe lezzet ve güzel bir aroma kazandırmaktadır.
Resim.3.6: İri parçalar halinde doğrama yöntemi
PİŞİRME
Çeşitli yiyeceklerin belirli bir ısıda ve belirli bir yöntemle işlem görerek yenilecek duruma getirilmesine
“pişme” denilmektedir (Asımgil ve Şahin, 2004: 160).
Mutfakta yiyecek malzemeleri pişirilmeye uygun hale getirildikten sonra yemek pişirme işlemine
geçilebilir. Bu işlem standart reçetelerde ve dolayısıyla hazırlık aşamasından çıkan yiyecek malzemesinin
özelliğine en uygun pişirme yöntemi uygulanarak yerine getirilmektedir. Pişirme; yiyecek malzemelerine
belirli bir süre ile ısı uygulayarak, tatlarını kıvamlarını, renklerini, şekillerini, yapılarını değiştirmek
yoluyla onların arzu edilebilir ve yenebilir duruma getirilmesi olarak tanımlanmaktadır (Aktaş ve
Özdemir, 2005: 215, 216)
Bir yiyeceğin pişirilmesindeki nedenler şu şekilde sıralanabilir (Kaya, 2000: 113);
•
Yiyeceğin tat ve lezzetini artırmaktadır.
•
Yiyeceğin yapısal değişikliğine olumlu yönde katkıda bulunmaktadır. Örneğin, pişirme ile
birlikte et lifleri çözüldüğü, sebze ve meyvelerdeki selüloz yumuşadığı için daha kolay
çiğnenmekte ve hazmedilmektedir.
•
İştahı açarak, mide öz suyunu harekete geçirmektedir.
•
Bir çok zararlı mikroorganizmaları yok etmektedir.
55
Mutfaklarda Uygulanan Pişirme Yöntemleri
Besinler çeşitli yöntemlerle pişirilir ve tüketilir.Her besinin pişirme yöntemi farklıdır ve bu yöntemler
besin değerini ve lezzetini etkilemektedir. Pişirme yöntemlerine uyulduğu takdirde ,hem sağlıklı, hem de
severek yenecek yemekler meydana getirilmiş olur.
Pişirme yöntemleri 4.ünitede daha ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Suda Pişirme Yöntemi
Yiyeceklerin suyla ya da su içinde pişirilmesi yöntemi, suyun kaynama derecesine göre uygulanan bir
yöntemdir. Suda pişirme yöntemi, özellikle bünyesinde su miktarı fazla olan sebzelerin kendi suyu ile
pişirlmesi, kaynayan suyun içerisinde pişirilmesi gibi yöntemlerden oluşmaktadır. Diğer pişirme
yöntemlerine göre insan sağlığı açısından daha sağlıklı bir yöntemdir. Suda pişirme tekniği bir kaç
şekilde uygulanmaktadır. Bunlar; haşlama, kendi suyunda pişirme ve suyun kaynama derecesini altında
pişirme yöntemleridir (Maviş, 2003: 129).
Haşlayarak Pişirme Yöntemi
Yiyeceğin 100oC’de hızla kaynayan bir sıvının içinde pişirilmesi işlemine haşlama denilmektedir.
Haşlama esnasında kullanılan bu sıvı genellikle su ya da et suyudur. Haşlama yöntemi, sebze, et ve
makarna gibi ürünler için yaygın olarak kullanılmaktadır. Haşlama işlemi, sıvının hızlı bir şekilde
kaynatılmasıyla yapıldığı gibi kısık bir ısıda yavaş yavaş kaynatılarak, yani kaynama noktasının altında
da yapılmaktadır (85oC). Isının çok yüksek olmaması gerekmektedir. Çok yüksek ısıda kaynar suda
haşlanan et sertleşmekte ve sebzeler de dağılmaktadır (Kaya, 2000).
Yiyeceklerin Az Miktardaki Sıvı Ortamında Pişirilmesi Yöntemi
Kümes hayvanları, etler, sebzeler ve uzun süre pişirilmesi gereken diğer yiyecekler az sıvı ortamda
pişirilmektedir. Bu yöntem kullanılarak, etin bağ dokularının jelatinleşmesi nedeniyle, ette kuruma ve
sertleşme görülmemektedir. Aynı yöntem kereviz gibi sert selüloz yapısına sahip sebzelerin
yumuşatılması için de kullanılmaktadır (Maviş, 2003). Yiyecekler bu yöntemle pişirilmeden önce hafif
kahverengileşecek şekilde kavrulmalıdır. Bunun nedeni; kullanılan ürünün dışındaki şekerin
kahverengileştirilmesi, aynı zamanda da lezzetinin ve şeklinin düzgün olmasını sağlamaktadır.
Yiyeceklerin Suyun Kaynama Derecesinin Altındaki Sıvı Ortamında
Pişirilmesi Yöntemi
Bu yöntemde yiyecekler, kaynama derecesinin altında ısınmış suyun içinde pişirilmektedir. Bu yöntemle,
genel olarak kaynama hareketinin bozulmasına neden olabilecek; yumuşak, dağılmaya müsait ve körpe
yiyecekler pişirilmektedir (Gürmen, 2000). Bu yöntem yumurta, beyaz etli balıklar ve tavuk göğüsü gibi
genellikle zarif ve kırılgan ve fazla ağır pişirme yöntemlerine uygun olmayan yiyecekler için
kullanılmaktadır.
Yiyeceklerin Kendi Suyunda Pişirilmesi Yöntemi
Bu yöntemde, yiyecekler hiç su ilave edilmeden, ısınma sonucunda oluşan kendi suyunda pişirilmektedir.
Bu yöntemde, buhar kaybını önleyecek araçların uygun şekilde olması gerekmektedir. Pişirme işleminin
ocak üzerinde ya da fırında yapılmasına göre kullanılacak araçlar değişiklik göstermektedir. Fırında
pişirmede kalın kenarlı tepsiler kullanılmalıdır. Tepsilerin üzeri ya bir kapak ya da alüminyum folyo ile
sıkıca kapatılmalıdır. Ayrıca çelik kulplu tava ve yayvan tencereler de fırında pişirme için
kullanılmaktadır. Yiyecek ocak üzerinde pişirilecek ise yiyeceğin miktarına göre bir tencere
kullanılmalıdır. Bu yöntem, genellikle yapısında su miktarı fazla olan sebzelerde kullanılmaktadır. Bunun
yanında bu yöntem, sebze garnitürleri dışında zeytinyağlı yemeklerde ve yumuşak etli sebze
yemeklerinde, balıklarda ve meyvelerde de kullanılmaktadır (MEGEP, 2011).
56
Yağda Pişirme (Kızartma) Yöntemi
Kızartma, yiyeceklerin kızdırılmış sıvı ya da katı bir yağın içinde pişirilme yöntemidir. Bu yöntemde
yiyecek maddesi, sıcaklık derecesi yüksek kızgın yağa atıldığı için dış kısmında bir kabuklaşma meydana
gelmektedir. Oluşan bu kabuk, yiyeceklerin içindeki aromatik ve besleyici öğeleri tutmakta ve böylece tat
ve lezzet yoğunlaşması gerçekleşmektedir. Kızartma herkes tarafından bilinen ve çok sık kullanılan bir
pişirme tekniğidir. Kızartma yöntemi için uygun yiyecekler yerinde ve zamanında kullanıldığı takdirde
yiyeceğe değişik bir lezzet ve renk kazandırmaktadır. Ayrıca yiyeceğin üzerinde oluşan tabaka yiyeceğin
içindeki tatların dışarı çıkmasını ve yiyeceğin içine yağ girmesini önlemektedir. Kızartılması gereken
yiyeceklerin 180°C - 200°C’lik sıcaklıkta kendi buharı ile pişirilmesi ve fazla ısıdan korunması için un ya
da galeta unu (ekmek kırıntısı) ile kaplanması gerekmektedir. Kızartma işlemi yiyeceğin bütün kısmını
veya bir bölümünün sıcak sıvı ya da katı bir yağ içine batırılarak pişirilmesi şeklinde gerçekleşmektedir.
Ülkemizde daha çok kızartmalık yağ olarak, yanma (dumanlanma) noktası yüksek olan (215°C - 220°C)
ayçiçek yağı kullanılmaktadır. Bunun yanında endüstriyel mutfaklarda ise yanma noktası daha yüksek
olan özel kızartmalık yağlar kullanılmaktadır.
Az Yağda Kızartma Yöntemi
Bu yöntemle, genellikle bağ dokusu yumuşak etler ve kümes hayvanlarının etleri, sakatatlar, balık (fileto
ve dilim halinde) ve hamur işleri pişirilmektedir. Bu yöntemle pişirilecek yiyecekler un, yumurta ve
galeta ununa batırılmalıdır1. Yiyeceklerin bu şekilde üzerlerinin kaplanarak pişirilmesine pane etme adı
verilmektedir. Tavaya konulacak yağ miktarı yiyecek malzemesine göre değişmektedir. Ancak istenen,
yağın yiyecek malzemesinin yarısına kadar bir yükseklikte olmasıdır.
Soteleme ile Pişirme Yöntemi
Küçük parçalar halindeki yiyeceklerin yüksek ısıda, tavada yağsız ya da çok az yağ ile pişirilmesidir
(Sökmen, 2006; 157). Etler ve sebzeler için ideal bir pişirme yöntemidir. Tava, pişen yiyeceklerin
yanmaması için tahta kaşıkla karıştırılmalı ya da tava sürekli sallanmalıdır. Daha sonra pişen yiyecekler
servis tabağına alınmalıdır. Yiyecekler kızgın tavaya atılıp pişirildiği için bu işlemi yaparken öncelikli
olarak, kesinlikle yüksek ısıya dayanıklı yağ kullanılması gerekmektedir. Pişirilecek yiyeceklerin her biri
eşit olacak şekilde ve küçük parçalar halinde kesilmesi gerekmektedir. Kesilen parçaların eşit boyutlarda
olması aynı sürede pişmelerini, küçük parçalar halinde olması da kısa sürede iyi pişmelerini
sağlayacaktır. Sotelenen yiyecekler kısa sürede pişirildiklerinden, sahip olduğu sularını içlerinde
tuttukları için lezzetlerini korumaktadır2.
Bol Yağda Kızartma
Yiyeceklerin kızgın bol yağda pişirildiği bir tekniktir. Yağın sıcaklık derecesi pişirilecek yiyeceğin
yapısına, dokusuna, türüne ve özelliğine göre değişiklik göstermektedir. Ayrıca pişme süresi de pişecek
yiyeceğin türüne göre farklılık göstermektedir (Türkan, 2009: 174). Sebzelerin büyük bir kısmı
kızartılarak pişirilirse de, etlerde bu yöntemle pişirilebilmektedir. Kızartma için zeytinyağı yerine ayçiçek
yağı tercih edilmelidir. Çünkü ayçiçek yağı uzun süre ateşte kaldığında yanmayan bir özelliğe sahiptir
(Koçak, 2004: 98). Kızartma iyi bir şekilde yapılması için önce yağın ısısının istenilen sıcaklığa ulaşması
gerekmektedir (160°C – 180°C).
Buharda Pişirme Yöntemi
Basınçlı ve basınçsız olarak yaklaşık 200oC buharda, kısa sürede yapılan pişirme yöntemidir. Bu
yöntemde pişirlen yiyeceklerin besin değeri kaybolmamaktadır (Sökmen, 2006: 156). Bu yönten iki
şekilde yapılmaktadır.
1
http://www.wisegeek.com/what-is-pan-frying.htm
2
http://sefbicagi.blogspot.com/2011/01/pisirme-teknikleri-soteleme.html
57
1.Yöntem: Bu yöntemde yiyecekler, su ile temas etmemekte ve kaynayan bir sıvının üzerinde
olduklarından dolayı, bu sıvının buharı ile pişmektedirler. Bu işlemde yiyecekler üst üste konmuş iki kap
aracılığıyla pişirilmektedir (İlk kap normal tencere, ikinci kap ise delikli ve ilk kabın içerisine girebilecek
büyüklükte olmalıdır.). Bu durumda alttaki kapta kaynayan su bulunmaktadır. Bu suyun buharı üstteki
kabı ısıtmakta ve bu kap aracılığla ısı yiyeceklere iletilmektedir. Böylece pişen yiyeceğin bulunduğu kap
doğrudan açık ateşle temas etmemiş olmaktadır (Aktaş ve Özdemir, 2005: 228). Buharla pişirme
yönteminde sebzelerin yanı sıra yumuşak etler (bonfile, piliç eti vb.gibi) ve balıklarda bu yöntemle
pişirilmektedir. Pişen yiyecekler daha sonra yağ ve baharatlarla tatlandırılmaktadır.
2.Yöntem: Bu yöntemde ise yiyeceğin daha kısa sürede pişmesi sağlanabilmektedir. Bunun için
düdüklü tencereden yararlanılmaktadır. Düdüklü tencerede hava basıncı arttığı için kaynayan suyun ısısı
120oC kadar çıkabilmektedir. Düdüklü tencerenin kapağı sıkıca kapatılmalıdır ve pişme işlemi boyunca
da kapalı tutulmalıdır. Pişirme işlemi tamamlandıktan sonra kapak güvenlik gereği hemen açılmamalıdır.
İlk önce tencere içindeki basınçlı havanın dışarı çıkması sağlanmalıdır. Bunun için kapağın üzerinde yer
alan ve basıncın dışarı çıkmasını sağlayan kilit açılarak belirli bir süre basıncın çıkması beklenmelidir.
Ardından kapağın kiliti de açılarak tencerenin içinde yer alan yiyecekler dışarı alınmalıdır (Aktaş ve
Özdemir, 2005; 228).
Izgarada Pişirme Yöntemi
Yiyecek malzemelerinin kömür, gaz ya da elektrikle çalışan ve alttan ısıtılan bir ızgarada pişirilmesine
dayalı bir yöntemdir. Bu yöntemde yiyeceklerin üzerinde yüksek ısının etkisiyle kızarmış bir tabaka
oluşmakta, bu da yiyeceğe lezzet vermektedir. Ayrıca bu yöntemle yiyeceklerin kısa sürede pişmesi
sağlanabilmektedir. Izgarada pişirme yöntemi 150oC - 250oC arasında yüksek bir ısıda gerçekleşmektedir.
Yiyecek malzemeleri ızgaraya konmadan önce ızgara ısıtılmalıdır. Izgaraya konan yiyeceklerin bir yüzü
piştikten sonra çevrilerek diğer yüzü de pişirilmelidir (Aktaş ve Özdemir, 2005: 222). Bu yöntemde
sebze, özel yumuşak etler, körpe kümes hayvanları, balıklar ve köfte çeşitleri gibi yiyecekler
pişirilmektedir.
Fırında Pişirme Yöntemi
Fırında pişirme yöntemi en çok kullanılan tekniklerindendir. Bu yöntem, yiyeceklerin bir fırın tepsisine
yerleştirilerek bir sıvı içinde ya da kuru olarak, fırın içindeki sıcak hava yardımıyla pişirilmesi ile
gerçekleşmektedir. Fırında pişirme yönteminde temel olan, yiyeceğin kapalı sıcak bir ortamda ısının
etkisiyle ağır ağır pişmesidir. Bu teknikte yiyecek, kendinden yağlı değilse, hafifçe yağlanmış bir tepsiye
konulmalıdır. Genellikle yağ kullanılmaz ve yiyecek alüminyum folyo ya da yağlı kağıda sarılarak
pişirilmektedir. Tepsinin tek başına yetmediği durumlarda, yiyecek bir tel ızgaraya konularak
pişirilmektedir. Ancak, bu takdirde akan pişme sularının toplanması ve fırının temiz tutulması amacıyla
yine de ızgaranın altına bir tepsi yerleştirilmelidir. Fırında pişirmede ısı genellikle 140°C ile 250°C
arasında olmaktadır. Yaygın olarak pişirme esnasında 160°C ile 180°C aralığı kullanılmaktadır. Elektrikli
fırınlarda ısı yalıtımı mükemmel olduğundan, ısı göstergesi fırının içindeki gerçek sıcaklığı
göstermektedir. Fırında pişirme, genellikle büyük parça etler için ideal bir teknik olarak kabul
edilmektedir. Ağır pişirme, yiyeceğin üzerinde kızarmış ve çıtır bir kabuk oluşmasını sağlamaktadır3.
Pişirmeyi tanımlayınız.
SAKLAMA
Besinlerin bol ve ucuz bulundukları mevsimlerde çeşitli yöntemler uygulanarak, az ve pahalı oldukları
zamanlarda kullanılmak üzere saklanır. Satın alınan besinler dayanma süresini uzatmak için ya
buzdolabında saklanır ya da uzun süre saklanacaksa farklı işlemler uygulanmaktadır.
3
http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/akademisi/pgseflerimiz/techniques/frnda_piirme
58
Satın Alınan Gıdaların Saklanması
Satın alınan yiyecek maddelerinin evlerde doğru koşullarda saklanması gerekmektedir. Doğru
saklanmayan besin maddeleri bozulacakları için hem ev ekonomisine zarar vermekte hem de, hane
halkının sağlığına bir tehdit oluşturmaktadır. Yiyecek ve içecek maddelerinin özelliklerine göre farklı
koşullarda sakması gerekmektedir.
Yiyecek ve içeceklerin saklanması ile ilgili dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde
sıralanabilir (MEGEP, 2009: 60);
•
Süt ve süt ürünleri buzdolabı koşullarında 0 - 4oC’de muhafaza edilmelidir.
•
Etler, sakatatlar ve kıyma 4 oC’nin altında, dondurulmuş ürünler ise eksi 18 oC’de derin
dondurucuda muhafaza edilmelidir. Dondurularak muhafaza edilen ürünlerin de bir son tüketim
tarihi ve raf ömrü olduğu unutulmamalıdır.
•
Yumurtalar, evde 0–4 oC’de buzdolabı koşullarında muhafaza edilmelidir.
•
Taze meyve ve sebzeler buzdolabı koşullarında 10 oC’nin altında muhafaza edilmelidir.
•
Bal, oda sıcaklığında kapalı bir kapta, kuru ortamda muhafaza edilmelidir.
•
Pirinç, bulgur, kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek gibi besin maddelerinin içerisindeki taş,
çöp gibi yabancı maddeler ayıkladıktan sonra, bez torbalarda kuru bir ortamda saklanmalıdır.
•
Yağlar kapalı olarak serin ve ışıksız yerde saklanmalıdır.
•
Taze sebzeler çok dayanıksız olduklarından ıspanak, marul gibi sebzelerin köklerindeki
çamurları ve tozları gidecek şekilde yıkadıktan sonra naylon torbalara koyarak buzdolabında 3–5
gün saklanabilir. Diğer taze sebze ve meyveleri, üzerinde çamur yıkadıktan sonra, temiz naylon
poşetlere koyularak ve poşetlerin birkaç yerinden delik açarak buzdolabının sebzelik bölümünde
saklanmalıdır. Poşetin delinmesindeki amaç sebzelerin poşetin içinde nemlenip çürümelerini
önlemektir.
•
Patatesi orta nemlilikte, karanlık ve hava akımı olan yerde, kuru soğan serin ve kuru yerde
saklanmalıdır.
•
Günlük tüketimden fazla et satın alınmışsa pişirilecek miktarda ayırarak buzlukta saklanmalı ve
buzu çözdürülen bir et bir daha dondurulmamalı ve hemen kullanılmalıdır.
•
Yumurta yıkamadan buzdolabında 1–2 hafta saklayabilir. Yemek yapımında kullanmadan önce
ise mutlaka yıkanmalıdır.
•
Süt buzdolabında buzluğa yakın olan yerde, üst raflarda saklanmalıdır. Hiçbir işlem görmemiş
yani sokaktan alınan sütleri önce kaynatıp (süt kaynadıktan sonra karıştırarak beş dakika daha
kaynatılır) sonra dolaba koyulmalı ve 1–2 gün içinde tüketilmelidir.
•
Uzun ömürlü süt açtıktan sonra üç gün içinde tüketilmelidir.
•
Ekmek günlük alınmalıdır. Ekmek iki günden fazla bekleyecekse buzdolabında muhafaza
edilmelidir.
•
Evde derin dondurucu varsa yiyecekler daha uzun süre burada saklanabilir ve derin
dondurucudan çıkarılan yiyecekler çözdürüldükten sonra tekrar dondurulmamalıdır ve hemen
kullanılmalıdır.
•
Satın alınan dondurulmuş yiyeceklerin üzerindeki etiket bilgilerine dikkat edilmelidir.
Gıdaların Buzdolabına Yerleştirilmesi
Marketlerden ya da pazarlardan alınan ürünler bozulmadan bir süre tazeliğini muhafaza etmek için
buzdolabında saklanmaktadır. Besin maddelerinin buzdolap içine yerleştirilme yerleri çok önemlidir.
Bunlar;
Üst Raf: Peynir, pişmiş yemek, salata, tütsülenmiş balık ve et üste konmalıdır. Artan yemekler kapalı
kaplarda yaklaşık üç gün, tütsülenmiş balık ve etler de bir hafta tazeliğini korumaktadır.
59
Orta Raf: Süt, süzme yoğurt, yoğurt, krema ve taze peynirin yeri buzdolabının orta raflarıdır. Açılmış
kutular yaklaşık dört gün buzdolabında kalabilmektedir.
Sebzelik: Çilek, böğürtlen vs. mantar, yeşil salata, yapraklı sebzeler, maydanoz, taze nane, dereotu gibi
yeşilliklerin yeri sebzeliktir. Hassas meyve ve sebzeler buzdolabının sebzelik bölümünde üç gün
saklanabilir. Diğer sebze ve meyvelerin buzdolabında saklanması şart değildir. Muz, papaya, mango gibi
egzotik meyve, portakal, mandalina gibi turunçgiller, domatesler buzdolabına konulmaz çünkü tatları
kaybolur. Salatalık veya biber gibi sulu sebzelerin ise ne buzdolabında ne de dışarıda ömürleri fazla uzun
değildir. Mümkün olduğunca çabuk tüketilmeliler.
Kapı: Tereyağı, margarin, yumurta, reçel kavanozları, içecekler, salata sosları vs. kapı gözünde
saklanmalıdır.
Sebzelerin daha uzun süreli saklanması için dikkat edilmesi gereken hususlar
şunlardır(Yiyecekleri İşleyerek Saklama yöntemleri 5.ünitede daha ayrıntılı olarak ele alınmış)
•
Isı Uygulaması (Konserve): Ön işlemi yapılmış (ayıklanmış, yıkanmış ve gerekirse doğranmış,
haşlanmış) sebzeler konserve kaplarına (kutu, kavanoz, şişe v.s.) konularak, pastörizasyon ve
sterilizasyon işlemlerine tabi tutulur. Mikroorganizma ve enzimler etkisiz hale getirilir.
Konserve kabının ağzı ne içeriden dışarıya, ne de dışarıdan içeriye herhangi bir sızıntı
olmayacak şekilde kapatılarak mikroorganizma girişi engellenmiş olur. Böylece besin maddesi
uzun bir süre saklanır.
•
Kurutma: Kurutulacak sebzelerin özelliğine göre güneş veya gölge altında kurutularak
dayanıklı hale getirilmesi bilinen en eski saklama yöntemidir. Mikroorganizmaların
üreyebilmeleri için gıda içersinde belirli oranda suyun bulunması gereklidir. Kurutmanın amacı
gıdalardaki su düzeyini mikroorganizmaların faaliyetlerini kısıtlayacak bir düzeye indirmektir.
Günümüzde hava şartlarına göre kurutma işlemi fırınlarda da yapılmaktadır.
•
Tuzla Saklama: Ekonomik ve kolay bir yöntemdir. Sebzeler az tuzla ya da çok tuzla
saklanabilir. Bazen bu saklama şekillerine sirke, limon, yağ gibi katkı maddeleri ilave edilebilir.
•
Soğuk Havada Saklama: Genelde sebzelerin kısa süreli saklanmasında kullanılır.
Depolamada (saklamada) dikkat edilmesi gereken hususları şu şekilde sıralayabiliriz (Gökdemir,
2009: 119);
•
Bütün sebzeler ve diğer ürünler, hijyenik ve temiz kaplar içinde depolanmalıdır.
•
Paketlenmiş yiyecekler, diğer yiyeceklerle ve su ile temas etmemelidir.
•
Buzdolabındaki sıcaklık, düzenli olarak kontrol edilmelidir. Tavsiye edilen sıcaklıklar; taze
sebze ve meyveler, 4 derece veya aşağısında, deniz ürünleri, -1 derece ve aşağısında
saklanmalıdır.
•
Dolaplar düzenli olarak temizlenmelidir.
•
Sebze ve meyvelerin, bozulup bozulmadığı kontrol edilmelidir.
•
Deniz ürünleri, diğer ürünlerden ayrı saklanmalıdır.
•
Donmuş gıdalar, orjinal kapları içinde saklanmalıdır.
•
Kuru erzaklar bez torbaların içinde saklanmalıdır.
Mutfakta yemekler üretildikten sonra servisi yapılarak yenilir. Servisten sonra kalan yemekler uygun
şekilde kaplara konularak buzdolabında muhafaza edilmelidir. Daha sonra mutfakta temizlik çalışmaların
yapılması gerekmektedir. Bu çalışmalar üretimde kullanılan (yemek pişirmede) araç–gerecin
temizlenmesi ve üretim nedeniyle oluşan çöplerin ortadan kaldırılması şeklinde olmaktadır.
60
Özet
Beslenme; büyüme, yaşamın sürdürülmesi ve
sağlığın korunması için besinlerin kullanılması
olup insanın temel ihtiyaçlarının başında
gelmektedir. İnsanların fiziksel zihinsel yönden
gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre
yaşaması için gerekli olan besin öğelerinin yeterli
miktarda alınmasıdır. Bütün gelişmiş ülkelerde
gıda kanunlarında öngörülen temel ilke,
tüketicinin sağlıklı ve nitelikli gıdalarla yeterli ve
dengeli beslenmesidir ve gıda alımında
aldatılmasının önlenmesidir. İnsanların sağlıklı
olmalarında tüketilen yiyecek maddelerinin
kalitesi ve tazeliği çok önemlidir.
yapılan hazırlık ile belirlenmektedir. Bu hazırlık,
yemeğin kalitesini, standardını, işin verimini
belirlemektedir.
Temizleme ve ayıklama: Ayıklama (Elden
Geçirme, Temizleme, Ayıklama); satın alınan
sebzelerin, önce kullanılamayacak kısımlarının
ayrılması, bozulmuş ezilmiş, çürümüş, sararmış,
küflenmiş vb. kısımlarının elden geçirilerek
ayıklanması, sebzeleri kullanıma hazırlamanın
birinci basamağıdır.
Geceden suda bekletme: Kuru baklagiller
kurutma sırasında yapılarındaki suyun büyük bir
kısmını kaybettikleri için, taze sebzelere göre
daha sert olduğundan pişirme için bir takım ön
işlemlerden geçirilmesi gerekmektedir. Kuru
baklagil yemeklerinde iyi sonuç elde etmek için
ürünün cinsi, su çekme özelliği, tanelerin nemi
oldukça önem taşır. Kuru baklagiller, pişirmeden
en az 6-8 saat önce ıslatılmalıdır. Islatma işlemi
geceden de yapılabilir.
Malzeme tedariki: Kaliteli, hijyenik ve düşük
maliyetli bir yemek üretebilmek için, kaliteli,
hijyenik
ve
düşük
maliyetli
yiyecek
malzemelerinin
satın
alınması,
yemek
pişirilmesine kadar bozulmadan ve kalitesi
korunarak depolanmasının da hazırlama ve
pişirme kadar önemlidir. Yiyecek üretiminde
etkin fiyat kontrolü, bütçe sınırları içinde sınırları
içinde etkin ve başarılı bir yiyecek üretimi
sistemidir. Amaç, daima en düşük maliyetle en
yüksek kalitede malzemeleri satın almaktır.
Soyma: Kabuklu sebzelerin ve meyvelerin
doğrama işlemine geçmeden önce soyulması
gerekmektedir. Soyma bıçağı ile yapılan bu
işlemde kabuklar oldukça ince şekilde
soyulmalıdır. Çünkü sebze ve meyvenin en
vitaminli kısmı kabuğa yakın yeridir.
Satın alma: Yiyecek ve içecek üretimi için
ihtiyaç duyulan malzemelerin doğru miktarda, iyi
kalitede, doğru zamanda, doğru yerde, en uygun
fiyattan ve doğru kaynaktan alınması için yapılan
işlemdir. Satın almanın en temel mantığı;
gerektiği kadar malzemenin en uygun şekilde
alınmasıdır. Etkin bir satın alma fonksiyonu
doğru ürünün istenilen kalitede uygun fiyatla
doğru yerden ve doğru zamanda tedarik edilmesi
amaçlarını taşımaktadır.
Doğrama:
Mutfakta
yiyecekler
fiziksel
özelliklerine göre çeşitli şekillerde doğranarak
kullanılmaktadır. Bu doğrama şekli kullanılacak
yere göre değişmektedir.
Pişirme:
Mutfakta
yiyecek
malzemeleri
pişirilmeye uygun hale getirildikten sonra yemek
pişirme işlemine geçilebilir. Bu işlem standart
reçetelerde ve dolayısıyla hazırlık aşamasından
çıkan yiyecek malzemesinin özelliğine en uygun
pişirme
yöntemi
uygulanarak
yerine
getirilmektedir. Pişirme; yiyecek malzemelerine
belirli bir süre ile ısı uygulayarak, tatlarını
kıvamlarını, renklerini, şekillerini, yapılarını
değiştirmek yoluyla onların arzu edilebilir ve
yenebilir
duruma
getirilmesi
olarak
tanımlanmaktadır.
Evdekilerin değerlendirilmesi: Evde fazla satın
alınan kuru erzak (kuru fasülye, nohut,
mercimek, pirinç, bulgur, şeker, un, tuz, sıvıyağ
gibi) ki bunlar toptan alındığında daha ucuza
satın alınmaktadır. Bunların her an el altında
bulunmaları ve gerektiğinde kullanılmak üzere
hazır olmaları gerekmektedir. Bunların dışında
bir de yapılan yemeklerin servisinden sonra
tencerede kalan yemekler bulunmaktadır.
Tencerede kalan yemekler israfa neden
olacağından çöpe atılmamalıdır. Söz konusu olan
pişmiş
yemekler
değişik
şekillerde
değerlendirilebilir.
Saklama: Satın alınan besinlerin bozulmadan
saklanması gerekmektedir. Et, yumurta, süt,
sebze ve meyveler buzdolabında saklanmalıdır.
Hazırlık: Yemek pişirme sürecinin başarı ile
sonuçlanması pişirme öncesi yapılan hazırlığa
bağlı olmaktadır. İyi planlanmış bir mutfakta,
üretim süreci önce hazırlık ile başlamaktadır. Ön
hazırlık, mutfakta pişirme öncesi her şeyin hazır
hale getirilmesi anlamına gelmektedir. Mutfakta
yiyecek üretim süreci, o gün üretilecek olan
yemek listesinin (menü) içeriğine bağlı olarak
61
Kendimizi Sınayalım
1. Malzeme
tedarikinde
aşağıdakilerden hangisidir?
temel
6. Sebzeler yıkandıktan sonra bekletilmesi ile
kaybolan vitamin aşağıdakilerden hangisidir?
amaç
a. Düşük maliyetli yemek üretmek
a. A vitamini
b. Hijyenik yemek üretmek
b. B vitamini
c. Yüksek kaliteli yemek üretmek
c. C vitamini
d. En düşük maliyetle en yüksek kaliteli yemek
üretmek
d. D vitamini
e. Yüksek kaliteli yüksek maliyetli yemek
üretmek
7. Kurubaklagiller pişirmeden en az kaç saat
önce ıslatılmalıdır?
2. Satın almanın temel mantığı aşağıdakilerden
hangisidir?
a. 1-2
e. E vitamini
b. 2-4
a. İhtiyaçtan fazla malzemenin alınması
c. 4-6
b. Gerektiği kadar malzeme alınması
d. 6-8
c. Ucuz malzeme alınması
e. 8-10
d. Pahalı malzeme alınması
e. Malzemelerin hepsinin aynı yerden alınması
8. Kibrit çöpü şeklinde doğrama yöntemi
aşağıdaki yiyeceklerden hangisine uygulanır?
3. Aşağıdakilerden hangisi satın almada
uyulması gereken kurallardan biri değildir?
a. Her çeşit sebze
b. Her çeşit meyve
a. Pazarlık yapılmalı
c. Her çeşit et
b. Market yerine pazardan alınmalı
d. Portakal ve mandalina
c. Kredili alış-veriş yapılmalı
e. Balık
d. Promosyonlar takip edilmeli
9. Patates kızartması için kullanılacak patatesler
hangi doğrama yöntemi ile hazırlanırlar?
e. Ürünün aciliyeti değerlendirilmeli
4. Gıdaların
ithalat
iznini
bakanlıklardan hangisi verir?
aşağıdaki
a. Toplu iğne başı doğrama
b. Kibrit çöpü doğrama
a. Sağlık Bakanlığı
c. Halka şeklinde doğrama
b. Dışişleri Bakanlığı
d. İri parçalar halinde doğrama
c. İçişleri Bakanlığı
e. Parmak şeklinde doğrama
d. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
e. Devlet Bakanlığı
10. Yumurtalar
saklanabilir?
5. Sebze ve meyvenin hazırlık sürecinin temel
kurallı aşağıdakilerden hangisidir?
a. 4-5 hafta
b. 2-3 hafta
a. Yıkama-Ayıklama-Doğrama-Kullanma
c. 1-2 hafta
b. Ayıklama-Doğrama-Yıkama-Kullanma
d. 3-4 hafta
c. Yıkama-Doğrama-Ayıklama-Kullanma
e. 5-6 hafta
d. Doğrama-Ayıklama-Yıkama-Kullanma
e. Ayıklama-Yıkama-Doğrama-Kullanma
62
buzdolabında
kaç
hafta
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
1. d Yanıtınız yanlış ise “Malzeme tedariki”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
• Yiyecek maliyetinin
sağlamaktır.
2. b Yanıtınız yanlış ise “Satın alma” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
• Yiyecek malzemeleri arttığı zaman, bunların
nasıl değerlendirileceğini belirlemektir.
4. d Yanıtınız yanlış ise “Satın alma” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 2
5. e Yanıtınız yanlış ise “Hazırlık” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Gıda güvenliği, kelime anlamı itibariyle,
gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal, biyolojik
ve her türlü zararların bertaraf edilmesi için
yapılan faaliyeti ifade etmektedir.
6. c Yanıtınız yanlış ise “Temizleme ve
ayıklama” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 3
7. d Yanıtınız yanlış ise “Geceden suda
bekletme” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Ayıklama → Yıkama → Doğrama → Kullanma
Sıra Sizde 4
8. a Yanıtınız yanlış ise “Doğrama” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Pişirme; yiyecek malzemelerine belirli bir süre
ile ısı uygulayarak, tatlarını kıvamlarını,
renklerini, şekillerini, yapılarını değiştirmek
yoluyla onların arzu edilebilir ve yenebilir
duruma getirilmesi olarak tanımlanmaktadır.
9. e Yanıtınız yanlış ise “Doğrama” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
10. c Yanıtınız yanlış ise “Saklama” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
63
edilmesini
• Yemeklerle ilgili ürünlerin, özellikle çabuk
bozulan ürünlerin doğru miktarda satın
alınması ve depolanmasını gerçekleştirmektir.
3. c Yanıtınız yanlış ise “Satın alma” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
kontrol
Yararlanılan Kaynaklar
Turizm Bakanlığı. (1994). Yiyecek Üretimi
Öğretmen Elkitabı. Ankara
Aktaş, A. ve Özdemir, B. (2005). Otel
İşletmelerinde Mutfak Yönetimi, Detay
Yayıncılık, Ankara
Yılmaz, A. (2000). İşyerimiz Mutfak
Mesleğimiz Aşçılık Sanatı, Boyut Yayınları,
İstanbul
Asımgil, S. ve Şahin, M. (2004). Mutfak
Kültürü, Timaş Yayınları, İstanbul
Yurttagül, M. (1989). Toplu Gıda Tüketimi
Yapılan Kuruluşlarda İnsangücü Verimliliğini
Arttırmaya Yönelik Beslenme Teknikleri
(Milli Prodüktivite Merkezi), Şanal Matbaası,
Ankara
Gökdemir, A. (2009). Mutfak Hizmetleri
Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara
Gürmen, Ü. (2000). Yemek Pişirme Teknikleri
ve Uygulaması 3, Ilıcak Matbaası, İstanbul
Işıksoluğu, M. (1988). Beslenme, Hürriyet Ofset,
İstanbul
MEGEP. (2006). Et Yemekleri.
http://cygm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursp
rogramlari/yiyecekicecek/moduller/et_yemekleri
1.pdf (Erişim tarihi; 11.01.12)
Kaya,
A.
(2000).
Misafirperverlik
Endüstrisinde Temel Mutfak Bilgisi, Güneş
Ofset, İzmir
MEGEP. (2011). Sebze Garnitürleri.
Koçak, N. (2004). Yiyecek İçecek Hizmetleri
Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara
http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/mo
dul_pdf/811ORK028.pdf
(Erişim
tarihi;
11.01.12)
Küçükaslan, N. (2006). Yiyecek İçecek
İşletmelerinde Mutfak Hizmetleri Yönetimi,
Detay Yayıncılık, Ankara
http://sefbicagi.blogspot.com/2011/01/pisirmeteknikleri-soteleme.html
Maviş, F. (2003). Endüstriyel Yiyecek Üretimi,
Detay Yayıncılık, Ankara
(http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/akade
misi/pgseflerimiz/techniques/frnda_piirme)
(Erişim tarihi; 14.01.12)
Sacır, H. (1997). Yiyecek Hazırlama ve Pişirme
Teknikleri-2, Milli Eğitim Basımevi, Ankara
http://www.goktepe.net/uluslararasi-mutfaklardadograma-sekilleri.html (22.03.2012)
Sökmen, A. (2006). Yiyecek İçecek Hizmetleri
Yönetimi, Ankara
http://www.wisegeek.com/what-is-panfrying.html
Türkan, C. (2009). Mutfak Hizmetleri
Yönetimi, Cemal Türkan Yayınları, Ankara
64
4
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Pişirmeyi tanımlayabilecek,
Geleneksel pişirme tekniklerini ve işlem basamaklarını açıklayabilecek,
Modern pişirme tekniklerinin nasıl yapıldığını ifade edebilecek,
Geleneksel pişirme yöntemi ile modern pişirme yöntemi arasndaki farklılıkları söyleyebilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Pişirmek
Sotelemek
Isı
Buğulama
Kaynama Derecesi
Basınçlı Tencere
Ön Hazırlık
Dondurma
Panelemek
Salamender
İçindekiler
Giriş
Suda Pişirme
Yağda Pişirme
Hava ile Pişirme (Buharda)
Gün Işığında Pişirme
Izgarada Pişirme
Fırında Pişirme
Karma Yöntem
Mikro Dalga ile Pişirme
Pişir Soğut
Pişir Dondur
66
Yemek Pişirme Teknikleri
GİRİŞ
İnsanoğlu ateşin bulunmasıyla birlikte doğada buldukları bitkileri ve avladıkları yabani hayvanları
pişirerek yemeğe başlamışlardır. Önce topraktan sonra demir ve tunçtan yaptıkları kapları tencere olarak
kullanmışlar ve yemeklerini bununla birlikte ateş üzerinde pişirmişlerdir. Pişen et ve bitkilerin daha
lezzetli ve kolay çiğnenebildiğini fark etmişler böylece pişirme tekniklerini kullanmaya başlamışlardır.
İlkel pişirme yöntemlerinden başlayarak günümüz modern pişirme yöntemlerine kadar gelinmiştir.
Günümüz de yiyecek maddelerinin bazıları çiğ bazıları da pişirerek tüketilmektedir. Çiğ yenen
besinlerin çok iyi yıkanarak tüketilmesi gerekmektedir. Bunun yanında besinlerin doğru yöntemlerle
pişirilmesi, besin değerinin korunması açısından son derece önemlidir. Çünkü her besin farklı pişirme
yöntemleri ile farklı şekilde lezzetlenmektedir. Bilinçsizce yapılan pişirme işlemi, yiyecekleri, insan
sağlığı açısından gerekli olan besin öğelerini yok edilmesiyle, gereksiz posalara dönüştürmektedir. Bu
nedenle; yemek yaparken kullanılan malzemeler kadar, pişirme teknikleri de çok önem kazanmaktadır.
Lezzetli bir yemek yapabilmek için, hangi gıdayı nasıl pişirmek gerektiğini bilinmelidir. Bazı yemekler
güveçte daha lezzetli olurken bazıları ise fırında pişirmek daha uygun olmaktadır. Pişirildikçe yiyecekler
yumuşamakta ve hazmı kolaylaşmaktadır. Ayrıca pişirilen yiyeceklerde, bazı hoş olmayan kokular ve
sağlığımıza zararlı toksik bakteriler de yok olmaktadır. Bu ünitede yemek pişirme tekniklerinin neler
olduğunu, nasıl yapıldığını ve dikkat edilmesi gereken konular ele alınacaktır.
YEMEK PİŞİRME
Yiyeceklerin kap içinde pişirilmesi M.Ö.6000 yılında başlamıştır. Pişirme yöntemlerinin zamanla
çeşitlenmesiyle birlikte yemekler de lezzet verici ürünlerin kullanılması yaygınlaşmıştır. Pişirme işlemleri
toplumların gelenek, görenek ve çevre etmenlerinin etkileri altında şekillenmiştir. Ülkelere özgü besin
hazırlama biçimleri bu şekilde meydana gelmiştir. Çeşitli yiyeceklerin belirli bir ısıda ve belirli bir
yöntemle işlem görerek yenilecek duruma getirilmesine “pişme” denilmektedir (Asımgil ve Şahin, 2004:
160).
Mutfakta yiyecek malzemeleri pişirilmeye uygun hale getirildikten sonra yemek pişirme işlemine
geçilebilir. Bu işlem standart reçetelerde ve dolayısıyla hazırlık aşamasından çıkan yiyecek malzemesinin
özelliğine en uygun pişirme yöntemi uygulanarak yerine getirilmektedir. Pişirme; yiyecek malzemelerine
belirli bir süre ile ısı uygulayarak, tatlarını kıvamlarını, renklerini, şekillerini, yapılarını değiştirmek
yoluyla onların arzu edilebilir ve yenebilir duruma getirilmesi olarak tanımlanmaktadır (Aktaş ve
Özdemir, 2005: 215,216).
Pişirme sonucu elde edilmek istenen amaçlar şu şekilde ifade edilebilir:
•
Yiyeceklerin değerini arttırmak veya tadını değiştirmek,
•
Sindirilebilme özelliğini yükseltmek ve
•
Mikroorganizmaları yok etmektir.
Yiyeceklerin pişirilebilmesi için bir ısı kaynağı tarafından üretilen ısının yiyeceğe aktarılması
gerekmektedir.
67
Yiyeceklere ısı aktarımı aşağıdaki gibi üç şekilde gerçekleşmektedir:
•
İletim (conduction)
•
Taşınma (convection)
•
Işıma (radiation)
İletim yöntemi ile pişirilen yiyeceklerde ısı bir kap ya da yağ aracılığıyla yiyeceğe ulaştırılmaktadır.
Başka bir ifade ile yiyeceğin pişebilmesi için sıcak bir kap, sıcak bir su veya kızgın yağ ile temas etmesi
gerekmektedir. Isıyı iletecek kap da doğrudan ısı kaynağı ile temas halinde olmalıdır. Ancak kap, ısı
kaynağı kadar sıcaklığa ulaşmamaktadır.
Taşınma yolu ile pişirilen yiyecekler sıcak hava ile temas ederek pişmektedir. Isı kaynağı, yiyeceğin
etrafındaki havayı ısıtmakta ve ısınan hava da yiyeceğin pişmesini sağlamaktadır. Fırında pişirme
yöntemi bir tür ısı iletimine bir örnektir.
Işıma yolu ile pişirmede ise ısı doğrudan yiyecek maddesi ile temas etmektedir. Diğer ısıtma
şekillerinde bulunan hava, su, yağ ya da kap burada yoktur. Salamader ile üstten ısı uygulayarak yapılan
pişirme işlemi bu tür bir ısı aktarımına bir örnektir.
Pişirme için gerekli olan iki faktör zaman ve ısıdır. Zaman ve ısı arasındaki ilişkiye müdahale edilmek
yoluyla yiyeceklerin istenilen şekilde pişmesi sağlanmaktadır. Pişme süresinin uzunluğu ve ısı derecesi
arasında ters ilişki bulunmaktadır. Isı derecesi arttırıldıkça pişme süresi kısalacaktır. Ancak yiyecek
türüne ve pişirme yöntemine göre uygun, ısı derecelerinin uygulanması gerekliliği, ısı derecelerini çok
fazla arttırarak kısa sürede yemek pişirmeyi her zaman sağlamamaktadır. Yüksek sıcaklık derecelerinde
yiyeceklerin dış yüzeyleri çok çabuk pişmekte ve bu dış yüzey yanmaktadır. Ancak dış yüzeyi yanmasına
rağmen, iç kısımları çiğ kalarak pişmemektedir. Bu nedenle yiyeceklerin özelliklerine göre belirli
sürelerle yoğun ısı derecelerinin uygulanabileceği pişirme yöntemleri geliştirilmiştir (Aktaş ve Özdemir,
2005: 215, 216).
Yemek Pişirme İlkeleri
Yemek üretimi yapılırken, yiyecek maddelerinin yapılarından dolayı bir veya birkaç pişirme yöntemi
kullanılmaktadır. Bu yöntemler kullanılarak hazırlanan yemeklerin daha kaliteli olması sağlanmaktadır.
Bu kaliteyi yakalabilmek için yemeklerin hazırlanmasında şu ilkelere uyulması önerilmektedir
(Küçükaslan, 2006: 170 - 171):
•
Yiyeceğin temiz olduğundan emin olunmalıdır.
•
Yiyeceklerin uygun koşullarda satın alındığından emin olunmalıdır.
•
Mevsimine uygun sebze ve meyve kullanılmalıdır.
•
Hazırlama tekniklerine uygun araç – gereç kullanılmalıdır.
•
Standart reçeteler dikkatle takip edilmelidir.
•
Üretim planlaması iyi yapılmalıdır ve dolayısıyla da gereğinden fazla yemek pişirilmemelidir.
•
Yiyecek pişirilmesinden, servis edilinceye kadar geçen süre kısa olmalıdır. Bekletilecekse uygun
koşullarda bekletilmelidir.
•
Sıcak yiyecek sıcak, soğuk yiyecek soğuk servis edilmelidir.
•
Tabak dekorasyonuna özen gösterilmelidir. Sunum iştah açıcı hale getirilmelidir.
•
Hedef her zaman daha iyiye ulaşmak olmalıdır.
Pişirme sürecinden istenilen sonucu elde etmek için zaman ve sıcaklık derecesi denetlenmelidir.
Sıcaklık derecesi ve zaman arasındaki ilişkiye müdahale edilerek yiyeceklerin istenilen düzeyde pişmesi
sağlanmaktadır. Çeşitli yiyecekler için ideal sayılan pişirme süreleri ve sıcaklık dereceleri farklıdır.
68
Çeşitli yiyecek maddeleri için pişirme özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Maviş, 2003: 110):
•
Kekler için çok yüksek sıcaklık dereceleri kullanıldığında kabarmayı sağlayan gazlar içeride tam
işlevini göremeden dış yüzeyde pişme sağlanmaktadır; bu durumda dış yüzey gereken sertliğe
erişemeden içerideki gazların genleşmesi nedeniyle dış yüzey çatlamaktadır.
•
Çok fazla ısı nedeniyle bir bifteğin dışı aşırı ölçüde pişmesine karşın içi pişmemiş
kalabilmektedir.
•
Yetersiz ısı nedeniyle pek çok yiyecek yumuşak ya da hamursu kalabilmektedir.
•
Büyük parça etler uzun süre düşük sıcaklık derecelerinde pişirildiklerinde daha lezzetli sulu ve
yapısal özellikleri açısından daha nitelikli bir ürün elde edilmektedir.
•
Sert dokulu etleri ve sebzeleri yumuşatmak için uygun sürede pişirmek gerekmektedir. Düşük
sıcaklık derecelerinde uzun süre pişirme işlemi, sert etlerin bağ dokularını çözerken, yüksek
sıcaklık derecelerinde pişirme işlemi aşırı büzülmeye ve bazı proteinlerin sertleşmesine neden
olarak, etin daha sert olmasına neden olmaktadır. Bunun yanında sıcaklık derecesi ile zaman
arasındaki ilişki belirlenirken yiyeceğin büyüklüğü göz ardı edilmemelidir.
Ateşin Yiyecekler Üzerine Etkisi
Pişirmek: Ateşin etkisiyle, yiyeceklerdeki fiziksel, kimyasal kompozisyonu, tadı, insanın iştahını açacak,
sindirimi kolaylaştıracak biçimde değiştirmektedir. Pişirme yiyeceğin rengini, görüntüsünü, kokusunu,
tadını, yapısını, hacmini ve ağırlık gibi özelliklerini az ya da çok değiştirmektedir.
Renk değişimi: Pişirme yiyecek maddesinin orijinal rengini değiştirmektedir. Bu değişme yiyeceğin
çeşidine, kimyasal kompozisyonuna ve pişirme usulüne göre değişmektedir. Örneğin; pişirme esnasında
etteki protein pıhtılaşarak, etin renginde değişmeye neden olmaktadır (Kırmızı et, kahve rengiye
dönüşmektedir). Bu değişim, pişirme şekline göre de değişim göstermektedir. Haşlanarak pişen etle,
kızartılarak pişen et arasında renk farkı bulunmaktadır. Sebzelerde görülen renk değişmesi, pişirme
yöntemine göre farklılık göstermektedir. Örneğin; yavaş ateşte ve üzeri kapalı olarak pişen taze fasülye
sararmaktadır. Bunun yanında fasülye çok kaynar suda, açık olarak hızlı şekilde piştiği zaman yeşil
rengini korumaktadır.
Koku: Pişirme sırasında yiyecekten, o yiyeceğe özgü bir koku yayılmaktadır. Yiyecekler bazı pişirme
usullerine göre piştiğinde, kokusu farklı olmaktadır. Suda pişirilen bir tavukla, fırında pişirilen bir
tavuğun kokusu değişmektedir.
Tat: Uygulanan pişirme yöntemine göre yemeğin tadı artmakta ya da azalmaktadır. En uygun pişirme
yöntemi uygulayarak, yemeğin tadını getirmek, yemekteki olası asitliği (burukluğu) yok etmek ve
lezzetini en üst seviyeye çıkartarak sindirimini kolaylaştırmak mümkündür. Örneğin; et suyu ile pişen bir
pilavın tadıyla normal su ile pişen pilavın tadı farklılaşmaktadır.
Hacim ve ağırlık: Yiyeceklerin hacim ve ağırlık kaybı pişirme tekniğine bağlı olarak değişmektedir.
Fırında pişen bir yiyecek, su içinde pişen bir yiyecekten daha fazla su kaybederek ağırlığında azalma
meydana gelmektedir. Genellikle, taze yiyecek maddeleri hacim ve ağırlık kaybederken kuru yiyecek
maddeleri ise hacim ve ağırlık kazanmaktadır. Örneğin; pirinç, makarna gibi yiyecekler pişirme sırasında
ağırlık ve hacim kazanırken, et, balık, tavuk gibi yiyecekler ise pişirme sırasında hacim ve ağırlık
kaybetmektedir. Pişirme tekniği, kuru sıcak ortamda olursa, hacim ve ağırlık kaybı daha da fazla
görülmektedir. Ayrıca, yağlı olan yiyeceklerde ağırlığının bir miktarını yağları eridiği için
kaybetmektedir.
69
Pişme Noktası
Pişirme sırasında, yiyecek maddesinin piştiğini gösteren en uygun zaman olarak tanımlanmaktadır. Doğru
şekilde pişen yiyecek maddeleri genellikle, daha yumuşak, daha lezzetli ve sindirimi daha kolay
olmaktadır.
Pişme sırasında ateşin etkisi ile yiyecek maddelerinde şu değişiklikler meydana gelmektedir:
•
Hayvansal ve bitkisel proteinler pıhtılaşmaktadır.
•
Etler pişerek yumuşamaktadır.
•
Bitkilerdeki selüloz yumuşamaktadır.
•
Nişastalar sulu ortamda pıhtılaşmakta, kuru ortamda ise kızarması ya da kuruması gibi pek çok
değişiklikler meydana gelmektedir.
Pişme Süresi
Pişme başladıktan sonra, yemeğin pişene kadar geçen aktif süreye pişirme süresi denilmektedir. Örneğin;
kurabiye 190oC ve 20 dakikada pişmektedir. Fırının termostatı 190oC ayarlanarak, ön ısıtma yapılmalıdır.
Fırının sıcaklığı 190oC dereceye ulaştığında kurabiye fırına verilirmesiyle pişme süresi başlamaktadır. 20
dakika sonra kurabiyenin pişimi tamamlanmış olmaktadır. Pişme süresi, ürünün pişirme eylemiyle karşı
karşıya kaldığı süre olarak tanımlanmaktadır.
Kimyasal Değişmeler
Pişirme, yiyecek maddelerinin hücre yapısını değiştirerek, onların daha kolay sindirilmesini
sağlamaktadır. Pişirme sırasında istenmeyen mikroorganizmalar (bakteri, küf ve maya) yok olmakta ya da
zararsız hale gelerek, yiyeceğin daha güvenli olması sağlanmaktadır. Ayrıca pişirme sırasında, yiyecek
maddesinin üzerinde bulunan kimyasal maddeler de bu aşamada yok olmaktadır.
Isının Yiyeceklere Etkisi
Pişirme besin öğelerinin (proteinler, karbonhidratlar, yağlar, vitaminler, mineral maddeler ve su)
değerlerini değiştirmektedir. Kimyasal özelliklerine göre, besin maddelerinde bulunan yağların erime
noktaları değişkenlik göstermektedir. Yemeğe göre yağ seçimi büyük önem taşımaktadır. Özellikle
kızartmada kullanılacak yağların yüksek ısıya dayanıklı yağlardan seçilmesi gerekmektedir.
Karbonhidratlar; nişasta ve şeker içermektedir. Şeker ve nişastanın kuru ısıda kızarması nedeniyle
bütün yiyecekler kızarmaktadır. Nişasta, suyla ısıtıldığı zaman genişleyerek, koyulaşmakta ve
pıhtılaşmaktadır.
Proteinler; ısının etkisiyle renk değiştirmektedir. Yiyecekler pişme sırasında proteinler sayesinde
pıhtılaşmakta ya da sertleşmektedir.
Vitamin ve mineraller; ıslatılma suyunda ve pişirme suyunda eriyebilmektedir. Bu bakımdan
yiyecekler fazla ıslatılmamalı, pişme sırasında gereğinden fazla su konulmamalı, yiyecekler gereğinden
fazla pişirilmemeli ve yiyecekler mümkünse büyük parçalar halinde pişirilmelidir. Özellikle sebzeler
buharda pişirilerek besin değerlerindeki kayıplar en aza indirgenmelidir.
Pişirme sırasında yiyeceğin içerisinde bulunan su buharlaşmaktadır. Bu nedenle dışarıdan su ilave
ederek yiyecek maddesinin pişmesi sağlanmaktadır. Ayrıca, yemek pişirilirken suyun içine bazı aromatik
bitki ve tatlandırıcı maddeler katılarak o yemeğin tadı ve lezzeti de arttırılmaktadır (Türkan, 2009: 165,
166).
70
GELENEKSEL PİŞİRME TEKNİKLERİ
Besinlerin kolaylıkla tüketilebilmesi için özelliklerine çeşitli pişirme süreçlerinden geçirilmesi
gerekmektedir. Farklı pişirme süreçleri farklı besinlerde doğru lezzetin yakalanması açısından önemlidir.
Evlerde çeşitli besin maddelerinin pişirilmesinde farklı yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemlerden ilki
evlerde sıklıkla kullanılan geleneksel pişirme teknikleridir.
Suda Pişirme
Yiyeceklerin suyla ya da su içinde pişirilmesi yöntemi, suyun kaynama derecesine göre uygulanan bir
yöntemdir. Suda pişirme yöntemi, özellikle bünyesinde su miktarı fazla olan sebzelerin kendi suyu ile
pişirilmesi, kaynayan suyun içerisinde pişirilmesi gibi yöntemlerden oluşmaktadır. Diğer pişirme
yöntemlerine göre insan sağlığı açısından daha sağlıklı bir yöntemdir. Suda pişirme tekniği bir kaç
şekilde uygulanmaktadır. Bunlar; haşlama, kendi suyunda pişirme ve suyun kaynama derecesini altında
pişirme yöntemleridir (Maviş, 2003: 129)
Haşlama
Yiyeceğin 100oC’de hızla kaynayan bir sıvının içinde pişirilmesi işlemine haşlama denilmektedir.
Haşlama esnasında kullanılan bu sıvı genellikle su ya da et suyudur. Haşlama yöntemi, sebze, et ve
makarna gibi ürünler için yaygın olarak kullanılmaktadır. Haşlama işlemi, sıvının hızlı bir şekilde
kaynatılmasıyla yapıldığı gibi kısık bir ısıda yavaş yavaş kaynatılarak, yani kaynama noktasının altında
da yapılmaktadır (85oC). Bu yöntemde ısının çok yüksek olmaması gerekmektedir. Çok yüksek ısıda
kaynar suda haşlanan et sertleşmekte ve sebzeler ise dağılmaktadır (Kaya, 2000).
Haşlama yönteminin amaçları arasında; yiyeceklerin aromalarının korunması, sindirimlerinin
kolaylaştırılması ve besin değerleri açısından güvenli duruma getirilmesi sayılabilir. Haşlanan besinlerin
vitaminleri suya geçtiği için haşlama suyu çok lezzetlidir ve atılmamalıdır. Haşlama suyuna değişik
baharatlar ilave edildiğinde ise farklı çorbalar veya soslar hazırlamak için kullanılmaktadır (halk.com.tr).
Yiyeceklerin pişirilemesinde haşlama tekniğinin kullanılmasının nedenleri şunlardır (Kaya,
2000):
•
Yiyeceklerdeki nişasta, selüloz ve lif yapısını yumuşatarak kolayca kesilmesini ve yenilmesini
sağlamak,
•
Yiyeceğin hazmedilmesini kolaylaştırmak,
•
Yiyeceklerdeki mevcut zararlı bakterileri yok etmek ve
•
Yiyeceklerin doku, renk ve görünümlerine özel bir nitelik kazandırmaktır.
Haşlama Teknikleri
Haşlama, bir başka pişirme işleminin ilk basamağını oluşturan bir aşamadır. Bu yöntemde yiyecekler
kaynayan bir sıvıya bırakıldığı zaman pişene kadar haşlanmamaktadırlar. Yiyecek bir kaç dakika
haşlanmakta ve daha sonra başka bir pişirme işlemi uygulanmaktadır. Fakat burada haşlama süresi ile
ilgili olarak göz önünde bulundurulması gereken bir nokta bulunmaktadır. Haşlama süresi, yiyecekler
suya konulduktan sonra değil, suyun kaynamaya başlamasıyla birlikte değerlendirmeye alınmaktadır.
Haşlama yöntemi için iki farklı teknik kullanılmaktadır. Bunlardan ilki yavaş kaynatma; pişirilecek
olan yiyecekler soğuk su içine konularak, yavaş yavaş kaynamaya bırakılmasıdır. Yiyeceğin yumuşaması
için 1-7 dakika kadar haşlanması yeterli gelmektedir. Bu kısa kaynama süresinin hemen ardından yiyecek
maddesi tencereden çıkartılmalıdır. Eğer ön haşlama yapılmış yiyecekler hemen kullanılmayacaksa hiç
bekletilmeden süzülüp soğuk su dolu bir kaba aktarılmalı ve süzülmelidir. Böylece pişme işlemi
durdurulmuş olacaktır. Bu teknik genel olarak, et suyu, kemik suyu ve jöle gibi berrak peltelerin
hazırlanmasında kullanılmaktadır. Bu şekilde kemik ve etlerin gözenekleri açılarak, kuvvetli ve
istenmeyen ağır kokular yok edilmektedir. Ayrıca kemik ve ette bulunan fazla kan (köpük/kef) bu
yöntemle atılmaktadır. Sonuç olarak bu işlem sonucunda yiyecek parlak ve temiz bir görünüm
71
kazanmaktadır. Haşlama yönteminde kullanılan ikinci teknik hızlı kaynatma; pişirilecek olan yiyecekler
kaynamakta olan suyun içine atılmasıyla gerçekleşmektedir. Yiyeceklerin eklenmesi nedeniyle suyun
ısısındaki düşüş kaynama hareketini dururmaktadır. Su tekrar kaynayıncaya kadar beklenerek, 1-2 dakika
kadar kaynatılmalıdır. Tıpkı birinci uygulamada olduğu gibi ön haşlama yapılmış yiyecekler hemen
kullanılmayacaksa hiç bekletilmeden süzülüp soğuk su dolu bir kaba aktarılmalıdır. Bu uygulama
genellikle yeşil sebzeler, özellikle patatesler için kullanılmaktadır. Bu işlemle birlikte, yiyeceklerin
yüzeyindeki gözenekler kapatılmaktadır. Bu sayede yiyeceklerin içindeki besleyici özsuyunun dışarı akıp
gitmesi önlenmektedir. Ayrıca yiyecekler parlak ve iştah açıcı bir renk almaktadır.
Yiyecek maddeleri haşlanırken dikkat edilmesi gereken husular şunlardır:
•
Doğru bir pişirme süreci için haşlanacak olan yiyecekler önceden hazır hale getirilmelidir.
•
Yiyeceklerin yüzeyini kaplayacak kadar sıvı kullanılmalıdır. Böylece sıvı içindeki yiyecek
parçalarının rahat hareket ederek dengeli bir şekilde pişmesi sağlanmaktadır.
•
Sıvının hızlı bir şekilde kaynaması için ilk önce ısının dercesi arttırılmalıdır, kaynadıktan sonra
ısı azaltılarak orta derecede kalması sağlanmalıdır.
•
Haşlanma işleminden sonra geriye kalan haşlama suyu kullanılmayacaksa, daha sonra
kullanılmak üzere süzülmelidir.
•
Sebzeler haşlandıktan sonra süzülerek, hemen soğuk suya tutulmalıdır. Bu işlem mevcut pişmeyi
durdurmak ve sebzeleri yeniden canlandırmak için yapılmaktadır.
Haşlama yapmak için kaç yöntem kullanılır?
Haşlamaya Uygun Olan Yiyecekler
Kırmızı etler: Fazla sert olan kırmızı etlerin pişirmesinde haşlama yöntemi kullanılmaktadır. Etler çok
yüksek derecede kaynatıldığında gerginleşip sertleşmektedir. Bundan dolayı daha düşük bir sıcaklıkta
haşlanmaları gerekmektedir. Pişirme süresi et parçalarının büyüklüğüne ve kalitesine göre değişmektedir.
Kullanılacak 500 gr. et için pişirme süresi ortalama 30 dakika olmalıdır.
Balıklar: Haşlama yöntemi balıklar için çok kullanılmamasına rağmen, istakoz, midye, yengeç gibi
deniz ürünleri için oldukça yaygın kullanılmaktadır.
Sebzeler: Haşlama, sebzeler için en uygun pişirme yöntemidir. Kaynar su içinde yapılan haşlamada
sebzelerin vitaminlerinin bir kısmı haşlama suyuna geçmektedir. Haşlama süreci ile birlikte sebzelerin
dokuları gevşemektedir (http://organikdunya.blogspot.com/2009/08/sebzeler-nasil-kurutulur.html).
Makarna ve kurubakliyatlar: Kaynayan suyun içerisine makarna atılmadan önce tuz ve sıvıyağ
eklenmektedir (Makarna pişerken dağılıp, yapışmaması için). Makarna tanelerinin birbirinden ayrılması
için sadece 1 kez karıştırılmalıdır. Makarnanın ideal pişirme süresi 10-12 dakikadır. Makarna piştikten
sonra süzülmelidir (http://lezzetler.com/mukemmel-makarna-nasil-yapilir-vt6299.html). Kurubaklagil-ler
haşlanmadan önce ıslatılmalıdır. Pişirilirken karbonat gibi maddeler kesinlikle kullanılmamalıdır.
Haşlama suyuna tuz atılmamalıdır. Su miktarı, bakliyatların üzerini örtecek şekilde belirlenmelidir.
Haşlama yapılırken dikkat edilmesi gereken husular şunlardır (Aktaş ve Özdemir, 2005):
•
Yeşil yapraklı sebzeler pişirilirken tencerenin kapağı kapatılısa, sebzelerin rengi kararmaktadır.
Bu, sebzelerin pişirilmesinde istemeyen bir durumu oluşturmaktadır.
•
Pirinç ve makarna gibi nişastalı yiyecekler haşlanırken de kapak kapatılmamalıdır. Aksi halde
yiyeceklerdeki nişasta suyun köpürmesine ve taşmasına neden olmaktadır.
•
Haşlamada kullanılan su atılmamalı; et suyu, sos ya da çorba yapımında kullanılmalıdır.
•
Haşlama yapılırken su kaynadıktan sonra ateş ne kadar açılırsa açılsın, suyun ısısı
arttırılamayacağından, enerji tasarrufu açısından ateşi fazla açmamakta fayda bulunmaktadır.
72
Yiyeceklerin Az Miktardaki Sıvı Ortamında Pişirilmesi
Kümes hayvanları, etler, sebzeler ve uzun süre pişirilmesi gereken diğer yiyecekler az sıvı ortamda
pişirilmektedir. Bu yöntem kullanıldığında, etin bağ dokularının jelatinleşmesi nedeniyle oluşan kuruma
ve sertleşme görülmemektedir. Bu yöntem kereviz gibi sert selüloz yapısına sahip sebzelerin
yumuşatılması için de kullanılmaktadır (Maviş, 2003). Yiyecekler bu yöntemle pişirilmeden önce hafif
kahverengileşecek şekilde kavrulmalıdır. Bunun sayesinde, kullanılan yiyecek maddesinin dışında
bulunan şekerin kahverengileştirilmesi, aynı zamanda da lezzetinin ve şeklinin düzgün olması
sağlamaktadır. Bu teknikte, yiyeceklere su ilave edildikten sonra, uzun bir süre yavaş yavaş
pişirilmektedir. Bu uzun pişirme süreci sonunda, kabın içindeki su çektirilerek, suyun koyu bir kıvama
gelmesi sağlanmaktadır. Elde edilen bu koyu kıvamlı sıvı sos olarak kullanılmaktadır. Pişirilen yiyecek
maddesinin türüne göre, sonradan su eklenmektedir. (Gökdemir, 2009). Bu teknik, Türk mutfağında
yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu teknik şu şekilde uygulanmaktadır: Tencere önce yüksek ateşe
oturtularak, içine az miktarda yağ ilave edilmektedir. Yağ kızınca, tencerenin içine et ya da sebze
eklenmektedir. Daha sonra tencere içindeki yiyecekler sık sık karıştırılarak sote edilmektedir.
Tenceredeki et ya da sebze sote edildikten sonra yemeğin suyu katılarak, harlı ateşte kaynatılmaktdır. Bu
aşamanın ardından ateş iyice kısılarak ve yemeğin ağır ateşte pişmesi sağlanmaktadır.
Yiyecekler az miktarda sıvı ortamında pişirilirken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır
(Gökdemir, 2009):
•
Ağzı sıkıca kapatılabilen bir kap (tencere, tava) kullanılmalıdır.
•
Bu yöntemle, pişen etin daha lezzetli olması için mutlaka kahverengi oluncaya kadar
kavrulmalıdır.
•
Bu yöntemle pişirirken, öncelikle pişirme kabına az miktarda sıvı konulması, daha sonra sıvı
azaldıkça ilave edilmesi gerekmektedir. Gereğinden fazla ilave edilen su, yiyeceklerin
kaynamasına ve tadının bozulmasına neden olacaktır.
•
Bu yöntemle pişirilen etlerin, ince dilimler halinde kesilip, servis edilmesi gerekmektedir.
Yiyeceklerin Suyun Kaynama Derecesinin Altındaki Sıvı Ortamında
Pişirilmesi
Bu yöntemde yiyecekler, kaynama derecesinin altında ısınmış suyun içinde pişirilmektedir. Bu yöntemle
genel olarak kaynama hareketinin bozulmasına neden olabilecek yumuşak, dağılmaya müsait ve körpe
yiyecekler pişirilmektedir (Gürmen, 2000). Bu yöntem yumurta, beyaz etli balıklar ve tavuk göğüsü gibi
genellikle zarif ve kırılgan ve fazla ağır pişirme yöntemlerine uygun olmayan yiyecekler için
kullanılmaktadır.
Derin bir pişirme kabının içerisine genellikle içine atılacak yiyeceğin üzerini birkaç parmak aşacak
kadar su konulmaktadır. Bunun yanında suyun içine, biraz tuz ve biraz da sirke ilave edilmektedir. Tuz
yiyeceklerin dağılmamasını, sirke ise pişirilecek yiyecek maddesinin beyaz olmasını sağlamaktadır
(Turizm Bakanlığı, 1994: 163). Tencerenin içindeki su, ağzı kapalı şekilde kaynatılmalıdır. Böylece
tencerenin ya da suyun kaynatıldığı farklı kabın ağzının kapalı olması gereksiz enerji sarfiyatını
engelleyerek, kaynamayı kolaylaştırarak zamanı kısaltmakta, hem enerjiden ve hem de zamandan tasarruf
sağlamaktadır. Ayrıca başlangıçta uygulanan yüksek ateş derecesi, kaynama süresini kısaltmaktadır.
Ancak su bir kez kaynadıktan sonra, pişirme işlemine geçilmeden önce ateşin mutlaka kısılması
gerekmektedir. Çünkü yüksek dereceli ateşte yapılacak işlem yiyeceklere zarar vermekte, kırılmalarına ve
dağılmalarına yol açmaktadır. Ayrıca fazla ısı, istenen pişirme derecesinin aşılmasına neden olmaktadır.
Ağır ateşte pişirmenin ilkesi, 90-95°C arasında pişirmenin gerçekleştirilmesidir. Tuz ve sirke gibi
maddeler eklenecekse, pişirlecek yiyeceğin tencereye konmadan önce eklenmesi gerekmektedir. Eklen
tuz ve sirkenin ardından, gerekiyorsa suyun tekrar kaynaması beklenmeli ateş ondan sonra kısılmalıdır
(http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/akademisi/pgseflerimiz/ techniques/poe_etme).
73
Yiyeceklerin suyun kaynama derecesinin altındaki sıvı ortamında pişirilmesi esnasında dikkat
edilmesi gereken hususlar şunlardır:
•
İlk önce sıvı tamamen kaynatılmalı ve sonra ısı 90-95°C düşürülmelidir.
•
Yiyecek yavaş yavaş sıvıya batırılmalıdır.
•
Yiyecek tamamen pişinceye kadar sıvının içinde bekletilmelidir.
•
Yiyecek sıvıdan çıkartılarak artan su arzu edildiği takdirde sos yapımında kullanılmalıdır.
Yiyeceklerin suyun kaynama derecesinin altındaki sıvı ortamında pişirilmesinin temel
prensipleri şunlardır:
•
Bu tekniği uygularken sıvının ısı derecesi kaynama derecesinin altında olmalı ve sıvıda yüzeysel
bir hareket olmamalıdır (Sıvının yüzeysel hareketleri yiyeceğin kırılmasına ve şeklinin
bozulmasına neden olmaktadır).
•
Yiyeceğin üst seviyesi kapanacak kadar sıvı kullanılmalıdır (Pişirme suyunun az veya çok
olması durumunda yiyecek dengesiz şekilde pişmektedir).
Yiyeceklerin suyun kaynama derecesinin altındaki sıvı ortamında pişirilmesinin sahip olduğu
avantajlar şunlardır:
•
Yiyeceğin doku yapısında bir bozulma olmamaktadır.
•
Bu pişirme yöntemi, yiyeceklerin daha kolay şekilde hazmedilmesini sağlamaktadır.
•
Pişirme sırasında yağ kullanılmamasından dolayı, diyet uygulayan insanlar için sağlıklı bir
pişirme yöntemidir.
Yiyeceklerin Kendi Suyunda Pişirilmesi
Bu yöntemde, yiyecekler hiç su ilave edilmeden, ısınma sonucunda ortaya çıkan kendi suyunda
pişirilmektedir. Pişirme işleminin ocak üzerinde ya da fırında yapılmasına göre kullanılacak araçlar
değişiklik göstermektedir. Fırında pişirme esnasında kalın kenarlı tepsiler kullanılmalıdır. Tepsilerin üzeri
ya bir kapak ya da alüminyum folyo ile sıkıca kapatılmalıdır. Ayrıca çelik kulplu tava ve yayvan
tencereler de fırında pişirme için kullanılmaktadır. Yiyecek ocak üzerinde pişirilecek ise yiyeceğin
miktarına göre bir tencere kullanılmaldır. Bu yöntem, genellikle yapısında su miktarı fazla olan
sebzelerde kullanılmaktadır. Bunun yanında bu yöntem, sebze garnitürleri dışında zeytinyağlı yemeklerde
ve yumuşak etli sebze yemeklerinde, balıklarda ve meyvelerde de kullanılmaktadır (MEGEP, 2011).
Pişirme işlemi hafif ısıda, yiyeceğin kendi suyunu salarak gerçekleşmektedir. Ayrıca Türk mutfağında
çok kullanılan güveç şeklinde pişirme de, bu yöntem kapsamında kabul edilmektedir. Güveç kapları ya
topraktan yapılmakta ya da bu işlem için kalın tabanlı tencereler kullanılmaktadır. Yiyeceklerin kendi
suyunda pişirilmesi yöntemi sayesinde, yiyeceklerin besin değerindeki kayıp en az düzeyde
gerçekleşmektedir.
Yiyeceklerin kendi suyunda pişirilmesi yönteminin kullanıldığı yerler şunlardır (Gürmen, 2000):
•
Ispanak, pırasa gibi sebzeler, gereken malzemeleri (salça, yağ, tuz, et, kıyma ve baharatlar v.b.)
ilave edilerek, kendi suyunda pişmektedir. Bu yöntemde ateşin hafif olması en önemli özelliği
arasında yer almaktadır.
•
Güveçler, zeytinyağlı ve yumuşak etli sebze yemekleri de bu yöntemle pişirilmektedir.
•
Özellikle sulu meyvelerden (çilek, vişne, kayısı, şeftali v.b.) reçel ya da marmelet hazırlanırken
içerisine ölçülü şeker konulmakta ve hafif ateşte kıvama gelinceye kadar kaynatılmaktadır.
Yiyeceklerin kendi suyunda pişirme yönetiminin temel ilkeleri şunlardır (MEGEP, 2011);
•
Pişirme esnasında su eklenmemelidir.
•
Yiyecekler mutlaka üzerileri kapalı olarak pişirilmelidir.
74
•
Pişirme düşük ısıda (kısık ateşte) yapılmalıdır.
•
Pişmeyi kolaylaştırmak için yağ ve domates kullanılabilir. (yağ: yiyecek maddelerinin
kızarmasını sağlayarak, domates ise yemeğin içindeki maddelerin sulanmasını sağlayarak
yemeğin pişmesini kolaylaştıracaktır.)
YAĞDA PİŞİRME (KIZARTMA)
Kızartma, yiyecekleri kızdırılmış sıvı ya da katı bir yağın içinde pişirilmesiyle gerçekleşen bir
yöntemidir. Bu yöntemde yiyecek maddesi, sıcaklık derecesi yüksek kızgın yağa atıldığı için dış kısmında
bir kabuklaşma meydana gelmektedir. Oluşan bu kabuk, yiyeceklerin içindeki aromatik ve besleyici
öğeleri tutmakta ve böylelikle tat ve lezzet yoğunlaşması gerçekleşmektedir. Kızartma herkes tarafından
bilinen ve çok sık kullanılan bir pişirme tekniğidir. Kızartma yöntemi için uygun yiyecekler yerinde ve
zamanında kullanıldığı takdirde yiyeceğe değişik bir lezzet ve renk kazandırmaktadır. Ayrıca yiyeceğin
üzerinde oluşan tabaka yiyeceğin içindeki tatların dışarı çıkmasını ve yiyeceğin içine yağ girmesini
önlemektedir. Kızartılması gereken yiyeceklerin 180oC- 200oC’lik sıcaklıkta kendi buharı ile pişirilmesi
ve fazla ısıdan korunması için un ya da galeta unu (ekmek kırıntısı) ile kaplanması gerekmektedir.
Kızartma işlemi yiyeceğin bütün kısmını ya da bir bölümünün sıcak sıvı ya da katı bir yağ içine
batırılarak pişirilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Ülkemizde daha çok kızartmalık yağ olarak, yanma
(dumanlanma) noktası yüksek olan (215oC – 220oC) ayçiçek yağı kullanılmaktadır. Bunun yanında
endüstriyel mutfaklarda ise yanma noktası daha yüksek olan özel kızartmalık yağlar kullanılmaktadır.
Kızartma işleminin uygulanmasında dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (MEGEP,
2011):
•
Yağda kızartma sırasında gıdalar yağı emdiklerinden enerji değerleri artmaktadır.
•
Gözenekli gıdalar, daha fazla yağ emmelerinden dolayı, ince dilimler halinde kızartılmamalıdır.
Kızartma sırasında emilen yağ miktarının azaltılabilmesi için balık ve et dilimleri (snitzel gibi)
yumurta ve una bulanmalıdır.
•
Yağ iyice kızgın olmalıdır.
•
Derin yağda kızartma yapılmalıdır.
•
Bitkisel sıvı yağlar kullanılmalıdır. Tereyağı, margarin kızartma için uygun değildir. Çünkü
dumanlanma noktası düşüktür. İçine antioksidan katılmış özel kızartma yağları tercih
edilmelidir.
•
Yağlar birkaç kez kızartma amacıyla kullanılabilmektedir. Yağların kaç sefer kullanılacağı
kızartılan yiyecek türüne, kızartma süresine ve saklama koşullarına bağlı bulunmaktadır.
•
Kızartılan yağlar süzülerek cam kavonozlarda, ışıktan korunarak, buzdolabında saklanmalıdır.
Çünkü kızartılan gıdadan kopan kırıntılar, oksijen, sıcaklık ve ışık nedeniyle yağın
parçalanmasını hızlandırmaktadır.
•
Şişmanlık problemi olanlar, şişkinlik, hazımsızlık şikayetleri, safra kesesi hastalığı, gastrit,
karaciğer yağlanması vb. rahatsızlıkları bulunanlar kızartılmış yiyeceklerden uzak durmalıdır.
•
Viskozitesi (sıvının akışkanlığı) artmış, rengi koyulaşmış, köpürmüş yağlar tekrar kızartma
işleminde kullanılmamalıdır.
Yağda yapılan kızartmalar üç grupta ele alınmaktadır (Kaya, 2000):
•
Az yağda kızartma
•
Soteleme
•
Bol yağda kızartma
75
Az Yağda Kızartma
Bu yöntemle, genellikle bağ dokusu yumuşak etler ve kümes hayvanlarının etleri, sakatatlar, balık (fileto
ve dilim halinde) ve hamur işleri pişirilmektedir. Bu yöntemle pişirilecek yiyecekler un, yumurta ve
galeta ununa batırılmalıdır (http://www.wisegeek.com/what-is-pan-frying.htm). Yiyeceklerin bu şekilde
üzerilerinin kaplanarak çeşitli maddelerle kaplanarak pişirme işlemine pane etme adı verilmektedir.
Tavaya konulacak yağ miktarı yiyecek malzemesine göre değişmektedir. Ancak istenen yağın yiyecek
malzemesinin yarısına kadar bir yükseklikte olmasıdır.
Az yağda pişirme yönteminde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Aktaş ve Özdemir,
2005; 219, 220):
•
Öncelikle yiyeceklerin fazla yağ çekmemesi için ve istenilen sürede pişirilebilmesi için tavaya
konulan yağ kızdırılmalıdır. Ancak yağ çok fazla kızdırıldığında yiyeceklerin iç kısımlarının
pişmeden dış yüzeylerinin yanması ya da pişirme işleminin yapılacağı yağın yanması söz konusu
olmaktadır.
•
Tavaya gereğinden fazla yiyecek malzemesi konulmamalıdır. Bu durum yağın ısı derecesini
düşürmekte ve yiyeceğin geç pişmesine neden olmaktadır. Tavada fazla yiyecek malzemesi
bulunursa, yiyeceklerin sıkışmasına için buğulanmış gibi pişmesi söz konusu olmaktadır.
•
Pişirilecek olan yiyecekler ıslak ise tavaya konmadan önce iyice kurulanmalıdır. Aksi halde su,
kızgın yağın sıçramasına neden olmaktadır.
•
Yiyecekler pişirme işleminden önce tuzlanmamalıdır. Tuz, yağın çözülmesine ve bozulmasına
neden olmaktadır.
•
Bu tür kızartmalar için kalın tabanlı ve fazla derin olmayan yayvan tavalar kullanılmalıdır. Bu
tür tavalar ısının eşit bir şekilde dağılmasını kolaylaştırmaktadır.
•
Bu yöntemle kalın yiyecekler pişirilecekse, pişirme ısısı biraz düşük tutularak yiyeceğin
tamamen pişmesi sağlanmalıdır.
•
Yiyeceğin bir yüzü piştikten sonra çevrilerek diğer yüzü pişirilmeli ve pişen yiyecekler servis
edilirken tamamen yağdan arındırılması için süzdürülmelidir. Servis sırasında daima yiyeceğin
en son kızartılan yüzü yukarı gelecek şekilde tabağa yerleştirilmelidir.
Soteleme
Küçük parçalar halindeki yiyeceklerin yüksek ısıda, tavada yağsız ya da çok az yağ ile pişirilme
yöntemine soteleme denilmektedir (Sökmen, 2006; 157). Etler ve sebzeler için ideal bir pişirme
yöntemidir. Tava, pişen yiyeceklerin yanmaması için tahta kaşıkla karıştırılmalı ya da tava sürekli
sallanmalıdır. Daha sonra pişen yiyecekler servis tabağına alınmalıdır. Yiyecekler kızgın tavaya atılıp
pişirildiği için bu işlemi yaparken öncelikli olarak, kesinlikle yüksek ısıya dayanıklı yağ kullanılması
gerekmektedir. Pişirilecek yiyeceklerin her biri eşit olacak şekilde ve küçük parçalar halinde kesilmesi
gerekmektedir. Kesilen parçaların eşit boyutlarda olması aynı sürede pişmelerini, küçük parçalar halinde
olması da kısa sürede iyi pişmelerini sağlayacaktır. Sotelenen yiyecekler kısa sürede pişirildikleri için
sahip oldukları su miktarını korumaktadırlar. Yiyecekler sahip oldukları suyu korudukları için lezzetlerini
muhafaza etmektedirler (http://sefbicagi.blogspot.com/2011/01/pisirme-teknikleri-soteleme.html ).
Soteleme yönteminde nasıl hazırlanmış yiyecekler pişirilir?
Soteleme yönteminde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Aktaş ve Özdemir, 2005; 218):
•
Yiyecek malzemeleri tavaya konmadan önce tavanın ve tavanın içindeki yağın iyice ısıtılması
gerekmektedir. Böylece yiyeceğin tavaya yapışma riski azaldığı gibi yiyecek malzemesinin fazla
yağ çekmesi de önlenmektedir.
•
Yiyeceklerin her yanının eşit pişmesi için sürekli karıştırmak gerekmektedir.
76
•
Aynı tavada farklı yiyecek malzemeleri pişirilecekse, yiyecekler tavaya sırasıyla konulmalıdır.
Bu noktada öncelikli olarak, pişme süresi uzun olan yiyeceklerden, daha kısa sürede pişen
yiyeceklere doğru bir sıra izlenerek yiyecekler tavaya yerleştirilmelidir. Böylece tüm
yiyeceklerin eşit zamanda pişmesi sağlanmış olacaktır.
•
Yiyecekleri soteleme işlemi tamamlanmadan, tavaya sıvı madde ilave edilmemelidir. Yiyecekler
istenen şekilde kızartıldıktan sonra tatlandırıcılar (tuz, baharat v.b.) ve sıvı (soslar, et suyu v.b.)
eklenmelidir.
Bu pişirme yöntemi ile soslu et yemeklerinin hazırlanması da mümkündür. Bunun için et parçaları
tavada az yağ ile pişirildikten sonra yiyecekler tavadan alınarak, tavada pişen etlerin arta kalan suyun
üzerine et suyu ya da sos ilave edilerek karıştırılmalıdır. Daha önce tavadan alınan etler tekrar tavaya
konarak işlem tamamlanmaktadır.
Bol Yağda Kızartma
Yiyeceklerin, bol kızgın yağda pişirildiği bir tekniktir. Yağın sıcaklık derecesi pişirilecek yiyeceğin
yapısına, dokusuna, türüne ve özelliğine göre değişiklik göstermektedir. Ayrıca pişme süresi de pişecek
yiyeceğin türüne göre farklılık göstermektedir (Türkan, 2009: 174). Sebzelerin büyük bir kısmı
kızartılarak pişirilirse de, etlerde bu yöntemle pişirilebilmektedir. Kızartma için zeytinyağı yerine ayçiçek
yağı tercih edilmelidir. Çünkü ayçiçek yağı uzun süre ateşte kaldığında yanmayan bir özelliğe sahiptir
(Koçak, 2004: 98). Kızartma yapılmadan önce yağın ısısının istenilen sıcaklığa ulaşması gerekmektedir
(Bu sıcaklık; 160 oC – 180 oC dir.). Bunun için test yapmak gerekirse, küçük bir ekmek parçası ya da az
miktarda un kullanılabilir. Ekmek parçası yağın içine atıldığında dibe batıyorsa, yağın istenilen ısıya
gelmediği anlaşılmalıdır. Aksi halde ekmek parçası yağın üzerinde yüzüyor ve bir anda rengi
kahverengiye dönüşüyorsa, yağın çok sıcak olduğu anlaşılmalıdır. Bunun yanında, ekmek önce dibe
çöküp sonra yüzeye çıkıyorsa ve kahverengileşiyorsa yağın ısısı pişirmeye uygun hale gelmiştir
(Gökdemir, 2009; 127). Yiyecekler, uygun kızartma sıcaklığının üzerinde bir sıcaklıkta kızartılırsa, işlem
süresi kısalmamaktadır. Bu işlem, kızaran yiyeceğin renginin koyulaşmasına, dış yüzeyinin yanıp, iç
bölümlerinin çiğ kalmasına ve yağın çabuk bozulmasına neden olmaktadır. Eğer yiyecekler uygun
kızartma sıcaklıklarının altında bir sıcaklıkta kızartılırlarsa, yiyecekler fazla yağ emmekte, lezzetleri
bozulmakta ve kızartma süresi uzamaktadır. İyi kızartılmış yiyecek, çıtır çıtır görünmeli, altın sarısı
renkte olmalı ve asla yağ çekmemelidir. Bunun için kızartılacak yiyeceklerin kesim şekilleri, boyutları,
kızartma sepetine yerleştirilmeleri ve önceden baharatlanmamaları gibi hususlar da kızartmanın
niteliklerini etkilemektedir (http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/akademisi/pgseflerimiz/techniques/
yağdakizartma).
Bol yağda kızartma yönteminde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Maviş, 2003; 140):
•
Kullanılan yağ gereğinden fazla ısıtılmamalıdır. Katı yağ erirken yavaş yavaş eritilmelidir.
Yüksek ısı yağın yanmasına ve bozulmasına neden olacaktır.
•
Tavaya asla gereğinden fazla yiyecek maddesi konulmamalıdır. Tavaya aşırı yiyecek konulur ise
yağın ısınma derecesinin düşmesine ve yiyeceğin beklenenden yavaş pişmesine neden olacaktır.
•
Kızartma yapılacak yiyecekler ıslak ise kızartmadan önce mutlaka kurutulması gerekmektedir.
Çünkü su, hem yiyeceğin ve hem de yağın bozulmasına neden olabileceği gibi kızgın yağın
sıçrayarak yanıkların oluşmasına da neden olacaktır.
•
Yiyecekler kızartma işleminden önce tuzlanmamalıdır. Tuzlama ve baharatlama işlemi kızartma
işleminden sonra ayrı bir yerde yapılmalıdır. Çünkü tuz yağın çözülmesini ve bozulmasını
arttırmaktadır.
•
Yiyeceğin içindeki katı yağın eriyerek kızartma yağına geçmemesi için yiyecek mutlaka
kaplayıcı bir madde ile kaplanmalıdır.
77
Kızartma öncesinde yiyeceklerin kaplaması için kullanılan yöntemler şunlardır (Kaya, 2000: 129);
•
Balıklar için sade un ya da çeşnilendirilmiş un kullanılmaktadır.
•
Tavuk, sebze ve kroketler için sırasıyla un, çırpılmış yumurta ve galeta unu kullanılmaktadır.
Uygulanan bu işleme pane adı verilmektedir.
•
Balık, kabuklu deniz ürünleri, soğan halkaları ve meyveler için un, yumurta ve sütten
hazırlanmış daha sıvı bir karışım kullanılmaktadır.
•
Bazı et ve meyveler için milföy hamuru kullanılmaktadır.
HAVA İLE PİŞİRME (BUHARDA PİŞİRME)
Basınçlı ve basınçsız olarak yaklaşık 200oC buharda, kısa sürede yapılan pişirme yöntemidir. Bu
yöntemde pişirilen yiyeceklerin besin değeri kaybolmamaktadır (Sökmen, 2006; 156).
Hava ile pişirme yönteminin temel amacı şunlardır (http://gidateknolojisi.wordpress.com/);
•
Yiyeceğin içeriğindeki nişastanın kırılması ya da yumuşaması, selüloz, protein ve lifli yapının
kırılması ile yemeğin daha yumuşak hale getirilmesidir.
•
Yemeği damak tadına uygun, sindirilebilir hale getirilmesidir.
•
Besin zehirlenmesine yol açabilecek bakteri içeriğini yok ederek yemeği güvenilir hale
getirilmesidir.
•
Yemeğin kalitesinin, renginin, lezzetinin ve dokusunun geliştirilmesidir.
•
Çözünebilir besin öğeleri kaybını aza indirgenmesidir.
Hava ile pişirme yönteminin avantajları şu şekilde sıralanabilir;
•
Bu yöntemle yiyeceklerin besin değeri korunmaktadır.
•
Bu yöntemle yiyecekler daha kolay sindirilebilir duruma gelmektedir.
•
Bu yöntemle yiyecekler diyet yemeği haline gelmektedir.
•
Düşük basınçla pişirme ile yiyeceğin bünyesindeki proteinin zarar görmesi engellenmektedir.
•
Sebzelerin buharda pişirilmesiyle, daha taze görünüm ve renk korunması sağlanmaktadır.
•
Bu yöntem kullanılan yakıt açısından ekonomiktir.
Hava ile pişirmenin sağlık ve besin değeri açısından önemi şunlardır;
•
Yiyeceğin daha çabuk pişmesi sağlanmaktadır.
•
Yiyeceğin öz suyu, mineraller ve vitaminler daha az kayba uğramaktadır.
•
Yiyeceğin kendine özgü tadı daha iyi korunmaktadır.
•
Yiyeceğin pişirilmesinde yağ kullanmak zorunluluğu kalmayacağından özel bir diyet
uygulayanların rahatlıkla kullanabileceği bir pişirme yöntemidir.
•
Yiyeceğin görünümünü daha iyi korunmaktadır.
Bu yöntemde yiyecekler, su ile temas etmemekte ve kaynayan bir sıvının üzerinde olduklarından
dolayı, bu sıvının buharı ile pişmektedir. Bu işlemde yiyecekler üst üste konmuş iki kap aracılığıyla
pişirilmektedir (İlk kap normal tencere, ikinci kap ise delikli ve ilk kabın içerisine girebilecek büyüklükte
olmalıdır.). Bu durumda alttaki kapta kaynayan su bulunmaktadır. Bu suyun buharı üstteki kabı ısıtmakta
ve bu kap aracılığla ısı yiyeceklere iletilmektedir. Böylece pişen yiyeceğin bulunduğu kap doğrudan açık
ateşle temas etmemektedir (Aktaş ve Özdemir, 2005; 228). Buharla pişirme yönteminde sebzelerin yanı
sıra yumuşak etler (bonfile, piliç eti vb.gibi) ve balıklarda bu yöntemle pişirilmektedir. Pişen yiyecekler
daha sonra yağ ve baharatlarla tatlandırılmaktadır.
78
Buharda pişirme yönteminde dikkat edilecek hususlar şu şekilde sıralanabilir (MEGEP, 2011);
•
Buharı oluşturan suyun yiyeceğe değmemesi gerekmektedir. Bu nedenle tencerenin derin
olmasına dikkat edilmelidir.
•
Su kaybını önlemek için mutlaka kapağın kapalı şekilde pişirme işleminin yapılması
gerekmektedir.
•
Yapısında su miktarı fazla olan yiyecekler bu yöntemle pişirilmektedir. Örneğin kuru baklagiller
bu yöntem ile pişirilmemelidir.
•
Özel diyet için yiyecek hazırlanıyorsa tuz ve yağ kullanılmamalıdır.
Bu yöntemden ayrı olarak, yiyecekler buhar basıncı ile pişirilebilmektedir. Böylece yiyeceğin daha
kısa sürede pişmesi sağlanmaktadır. Bunun için düdüklü tencereden yararlanılmaktadır. Düdüklü
tencerede hava basıncı artığı için kaynayan suyun ısısı 120oC kadar çıkmaktadır. Düdüklü tencerenin
kapağı sıkıca kapatılmalıdır ve pişme işlemi boyunca da kapalı tutulmalıdır. Pişirme işlemi
tamamlandıktan sonra kapak güvenlik gereği hemen açılmamalıdır. İlk önce tencere içindeki basınçlı
havanın dışarı çıkması sağlanmalıdır. Bunun için kapağın üzerinde yer alan ve basıncın dışarı çıkmasını
sağlayan kilit açılarak belirli bir süre basıncın çıkması beklenmelidir. Ardından kapağın kiliti de açılarak
tencerenin içinde yer alan yiyecekler dışarı alınmalıdır (Aktaş ve Özdemir, 2005: 228).
Basınçlı tencereleri kullanırken dikkat edilecek hususlar şunlardır (MEGEP, 2011):
•
Tencerede pişecek yiyeceklerin suları iyi ayarlanmalıdır. Tenceredeki su seviyesi 2/3’ten fazla
olmaması gerekmektedir. Bazı basınçlı tencerelerde kullanılacak su seviyesi işaretle
belirtilmiştir.
•
Pişirme süresinin başlangıç saati sinyalle birlikte başlayacak şekilde belirlenmelidir.
•
Sinyal verilince ısı düşürülmelidir.
•
Pişme süresi tamamlanınca ısı kesilmelidir.
•
Ateşten alındıktan sonra basıncın düşmesi beklenmeli ya da buhar yavaş yavaş boşaltılarak
basınç düşürülmelidir.
•
Basınç düşürülmeden kapak kesinlikle açılmamalıdır.
•
Basınçlı tencereler her kullanımdan sonra çok iyi temizlenmeli ve kurulanmalıdır.
•
Kapağında bulunan lastikli kısımın temizliğine dikkat edilmelidir.
Buharda pişirmenin bir diğer yöntemi de buğulama yapmaktır. Buğulama en basit ve hassas pişirme
şeklidir. Bu yöntem, hassas sebze ve meyveler, balık, kuzu ya da tavuk gibi nazik et çeşitleri için daha
uygunluk göstermektedir. Biraz yağ ve sıvı ekleyerek yiyeceği kendi suyu ile pişirmeye buğulama
denilmektedir. Bu yöntemde pek çok aroma ve vitamin yağda çözülebildiği için, yağ genelde aroma
taşıyıcı olarak kullanılmaktadır (http://www.fissler.com.tr/tr/cooking_tips_culinary_trend/ipuclari
_ve_puef_noktalari/study_of_pots/parboiling_steaming_stewing.html). Bu yöntemde pişirme işlemi
tencerede olabileceği gibi fırında da gerçekleştirilmektedir.
GÜN IŞIĞINDA PİŞİRME
Bu pişirme yöntemi daha çok salça yapımında ve meyve – sebze kurutmada kullanılmaktadır.
Gün ışığında pişirme yönteminde kullanılacak sebze ve meyve şunladır
herkessofraya.com/Icerikler/Pratik_Bilgiler/Saklama_ve_Kurutma_Ipuclari):
•
Elma, şeftali, erik, kayısı, muz, incir, armut ve dut en sık kurutulan meyveler arasında yer
almaktadır.
•
Patlıcan, biber, domates, mantar, bamya, yeşil fasulye, kereviz, soğan, havuç, nane ve lahana en
çok kurutulan sebzeler arasında yer almaktadır.
79
(http://www.
Kurutma işlemi öncesinde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
•
Öncelikle taze ve kaliteli sebze ve meyveler seçilmelidir.
•
Kurutma işlemi için seçilecek olan muzlar olgunlaşmamış olmalıdır. İncir ise olgunlaşmış fakat
çürümeye başlamamış olması gerekmektedir.
•
Kurutulacak sebze ya da meyvenin, sap, çekirdek ve yaprak gibi yenilmeyen kısımları
ayıklanmalıdır.
•
Kurutulacak sebzeler iyice yıkanmalı ve temizlenmelidir.
•
Kurutma işleminden önce meyveler, limonlu su gibi antioksidan çözeltisi içerisinde
bekletilmelidir.
•
Meyveler soyulduktan sonra kurutma işlemi öncesinde kararmamaları için limonlu suda
bekletilmelidir.
•
Kurutulacak malzemeler 2-3 cm’lik parçalar halinde kesilmelidir. Parçalar ne kadar büyükse
kurutma işlemi de o kadar uzamaktadır.
Kurutma işleminin aşamaları şu şekilde sıralanabilir:
•
Kurutma işlemini direk hava temasıyla yapılmaktadır.
•
Doğal olarak kurutma için sebze ve meyvelerin iyi hava akımı alan bir yere bırakılmış olmaları
gerekmektedir.
•
İdeal kurutma ısısı ideal 50-60oC dir. Daha yüksek ısılar ise yiyeceğin gevrek bir yapıya sahip
olmasına neden olacaktır. Bu nedenle etkin kurutma işlemi yapılamayacaktır.
•
Doğal kurutmada sebzeleri gölgede, meyveleri ise direkt güneş ışığı alacak şekilde
bırakılmalıdır.
•
Doğal kurutma için direkt güneş almayan bir bölgeye tek tek olarak dizilen sebzeler zamanla alt
üst edilmelidir.
•
Kurutulmuş meyve ve sebzeler, hava geçirmeyen kaplarda ve nemsiz ortamlarda saklanmalıdır.
Güneşte Salça Yapımı
Bu yöntemde öncelikle olgun domatesler seçilerek yıkanmalıdır. Domatesler daha sonra dilimlenerek,
hafifçe tuzlanıp küp ve fıçılara doldurularak, üzerileri örtülmelidir. Arada sırada karıştırılarak bir iki gün
bu halde bırakılmalıdır. Elde edilen domates püresi kevgirden geçirilerek kabuk ve çekirdeklerinden
ayrılmalıdır. Süzülmüş domates ezmesi, geniş tepsilere dökülerek üzerine bir tülbent örtülmelidir ve ara
sıra tahta kaşıkla karıştırılmaldır. Elde edilen domates ezmesine tuz katılmalı ve güneşte iyice
koyulaştıktan
sonra
çömleklere
ya
da
cam
kavanozlara
doldurulmalıdır
(http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/sal).
Ayrıca son zamanlarda yapılan araştırmalar da ise güneş ocakları geliştirilmiştir. Güneş ocakları, güneş
enerjisi ile çalışan ve pişirme amaçlı kullanılan sistemlerdir. Bir güneş ocağının çalışma mekanizması
oldukça basittir. Bunun için güneş ışınlarını tek bir noktada toplayacak bir düzenek oluşturulması
gerekmektedir.
Güneş Ocağı: Güneşten ışıma vasıtası ile gelen ısı, iç yüzeyi parlak paraboloid çanak vasıtası ile çanak
odağında yoğunlaştırılmakta ve odağa yerleştirilen tencere tabanında ışık, ısı enerjisine dönüşmektedir.
Oluşan yüksek sıcaklık ile tencerede pişirme işlemi gerçekleşmektedir.
Güneş ocağının faydaları şu şekilde sıralanabilir (http://www.alternaturk.org/gunesocagi):
•
Yakıtsız kullanılmaktadır,
•
Ekonomiktir,
80
•
Çevrecidir,
•
İthal enerji kaynaklarına alternatif olmaktadır,
•
Orman tahribatını önlemeye yardımcı olmaktadır ve
•
Kırsal bölgelerin sosyo-ekonomik kalkınmasına destek olmaktadır.
IZGARADA PİŞİRME
Yiyecek malzemelerinin kömür, gaz ya da elektrikle çalışan ve alttan ısıtılan bir ızgarada pişirilmesine
dayalı bir yöntemdir. Bu yöntemde yiyeceklerin üzerinde yüksek ısının etkisiyle kızarmış bir tabaka
oluşmakta, bu yöntemde yiyeceğe lezzet vermektedir. Ayrıca bu yöntemle yiyeceklerin kısa sürede
pişmesi sağlanmakadır. Izgarada pişirme yöntemi, 150oC–250oC arasında yüksek bir ısıda
gerçekleşmektedir. Yiyecek malzemeleri ızgaraya konmadan önce ızgara ısıtılmalıdır. Izgaraya konan
yiyeceklerin bir yüzü piştikten sonra çevrilerek diğer yüzü de pişirilmelidir (Aktaş ve Özdemir, 2005:
222). Bu yöntemle; sebze, özel yumuşak etler, körpe kümes hayvanları, balıklar ve köfte çeşitleri gibi
yiyecekler pişirilmektedir. Etler, marine edilirlerse pişirme sonucunda yumuşak ve lezzetli bir ürün elde
edilmektedir. Et marine edilmesinde sirke, süt, yoğurt, sıvı yağ gibi sıvıların içerisine konulmakta ve
tatlandırmak amacı ile de çeşitli baharatlar ve otlar ilave edilmektedir. Böylece asitlerin etkisi ile etin
dokusu parçalanarak yumuşaması sağlanmaktadır. Etin, bir dövecek yardımı ile dövülmesi ve dokusunun
parçalanarak yumuşatılması etin daha iyi pişmesine yardım olcaktır.
Izgara pişirilirken dikkat edilmesi gereken hususlar şu şekilde sıralanabilir (MEGEP, 2011);
•
Yiyecek daima önceden ısıtılmış teller üzerine konulmalıdır. Soğuk tele yiyecek konulduğunda
hem yapışmakta, hem de yavaş yavaş ısınan ızgarada pişirme işlemi gerçekleşmemektedir.
Bunun yanında ısınmamış ızgarada, yiyecek kendine has olan suyunu salacağı için, kurmakta ve
lezzetsiz hale gelmektedir.
•
Izgaranın ısısı büyük parçalar için 150oC, küçük parçalar için 250oC olmalıdır.
•
Izgarada pişen yiyecekler mutlaka pişirme sırasında belli aralıklarla yağlanmalıdır. Aksi takdirde
yiyecek kurumaktadır. Yağlanması için sıvı yağ (genellikle ayçiçek yağı) kullanılmalıdır. Fakat
eritilmiş ve çeşitli otlarla lezzetlendirilmiş tereyağı kullanılması yiyeceğe farklı bir lezzet
katmaktadır.
•
Bazı yiyecekler una bulanarak ızgara yapılmalıdır. Böylece yiyecek pişme sırasında su
salmayarak, parçalanmamaktadır.
•
Yiyecekler ızgarada pişerken sık sık çevrilirse, su ve besin değerini kaybederler. Bu nedenle bir
tarafı pişmeden diğer tarafı çevrilmemelidir. Çevirirken delici aletler (bıçak, çatal vb.)
kullanılmamalıdır.
•
Izgarada her yiyecek grubu için ayrı yerler olmalıdır.
•
Kömürlü ızgarada meşe kömürü kullanılmalıdır.
•
Yiyeceğin tuzu ya son anda eklenip ızgaraya konulmalı ya da piştikten sonra ilave edilmelidir.
Izgarada pişirme yönteminde ısının altan gelerek pişirilemesinin yanında ısının üsten gelerek yiyeceğin
pişirilemesi söz konusu olmaktadır. Bu yöntemde yiyecekler, üstten ısı uygulama yolu ile
pişirildiklerinden ısı kaynağından yayılan ısı doğrudan yiyecek malzemesi ile temas etmektedir. Yiyecek
malzemesi ile ısı kaynağı arasında metal ya da yağ gibi bir madde bulunmamaktadır. Üstten pişirilme
kullanılan salamenderler bu yöntem için iyi bir örnektir (Salamender: Üst tarafı kapalı ve ısı veren, yan
tarafları ise açık olan bir pişirme aracıdır. Salamenderde kap ısınmadan önce yiyecekler doğrudan
ısıtıldığı için, üst kısımları kızarması gereken yiyeceklerin pişirilmesinde kullanılmaktadır). Bu yöntem
daha çok kaşar peyniri rendesi serpilmiş yemeklerin üzerini pembeleştirmek amacıyla da kullanılmaktadır
(Aktaş ve Özdemir, 2005: 221).
81
Izgara ile yiyeceklerin pişirilmesinde uygulanması gereken hususlar şu şekilde sıralanabilir
(Kaya, 2000; 116, 117):
•
Büyük parçalı yiyeceklerin iç bölümü pişmeden dış yüzeyi yanacağı için pirzola, biftek, sosis
gibi porsiyonluk küçük parçalar kullanılmalıdır.
•
Izgarada pişirme işleminde, yiyeceğin taze ve kaliteli olması pişme süresini ve tadını
etkileyeceği için taze, kaliteli ve düzgün kesilmiş yiyecekler kullanılmalıdır.
•
Izgaranın tam kıvamında ve renginde olmasını sağlamak için ızgaranın yapıldığı yer temiz ve
sıcak olmalıdır.
•
Lezzetinin artması için, yiyecekler pişirilmeden önce düzgün bir şekilde yağlanmalıdır.
•
Balık, diğer kırmızı etlerin pişirildiği ızgarada kesinlikle pişirilmemelidir (Balık ve diğer kırmızı
etlerin tatları farklı ve güçlüdür. Ayrıca balığın ızgara öncesi unlanması, daha sonra yağlanması
balığa güzel bir renk kazandıracak ve etinin dağılmamasını sağlayacaktır)
•
Piştikten sonra kurumaması ve dağılmaması için, ızgarada pişirilmiş bir yiyecek sıcak bir tabağa
ya da üstü kapalı bir kaba konulmalıdır.
•
Yağların ve artıkların yanıp duman çıkarmasını engellemek için, uzun süreli ızgaralardan sonra
ızgara barları üzerinde oluşan yağ ve yiyecek artıklarının kazınarak temizlenmesi ve daima
temiz kalması sağlanmalıdır.
•
Etin daha narin sulu ve yumuşak olmasını sağlanmak için bütün yüzeyin yüksek ısıya maruz
kalması sağlanmalıdır.
•
Dondurulmuş bir et pişirilmeden önce tamamen çözdürülmüş olması gerekmektedir (eti
bütünüyle pişirebilmek için yeterli sıcaklık sağlanamayacağı için, etin dış yüzeyi kızarırken, iç
bölümleri çiğ kalmaktadır).
FIRINDA PİŞİRME
Fırında pişirme mutfaklarda en çok kullanılan yöntemlerden biridir. Bu yöntem; yiyeceklerin bir fırın
tepsisine yerleştirilerek, bir sıvı içinde ya da kuru olarak, fırın içindeki sıcak hava yardımıyla pişirilmesi
ile gerçekleşmektedir. Fırında pişirme yönteminde temel olan, yiyeceğin kapalı sıcak bir ortamda ısının
etkisiyle ağır ağır pişmesidir. Bu yöntemde yiyecek, kendinden yağlı değilse, hafifçe yağlanmış bir
tepsiye konulmalıdır. Genel olarak bu yöntemle pişirmede, yağ kullanılmaz ve yiyecek alüminyum folyo
ya da yağlı kağıda sarılarak pişirilmektedir. Tepsinin tek başına yetmediği durumlarda, yiyecek bir tel
ızgaraya konularak pişirilmektedir. Ancak akan pişme sularının toplanması ve fırının temiz tutulması
amacıyla yine de ızgaranın altına bir tepsi yerleştirilmelidir. Fırında pişirmede ısı genellikle 140°C ile
250°C arasında olmaktadır. Yaygın olarak pişirme esnasında 160°C ile 180°C aralığı kullanılmaktadır.
Etkili fırınlarda ısı yalıtımı mükemmel olduğundan, ısı göstergesi fırının içindeki gerçek sıcaklığı
göstermektedir. Fırında pişirme, genellikle büyük parça etler için ideal bir teknik olarak kabul
edilmektedir. Ağır pişirme, yiyeceğin üzerinde kızarmış ve çıtır bir kabuk oluşmasını sağlamaktadır
(http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/akademisi/pgseflerimiz/techniques/frnda_piirme).
Fırında pişirme yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Aktaş ve Özdemir, 2005:
223):
•
Yiyecekler fırına konmadan önce mutlaka fırının ısıtılması gerekmektedir. Böylece yiyeceklerin
istenilen ısı derecesinde ve istenilen sürede pişmesi sağlanmaktadır.
•
Yiyecekler fırına aralıklarla yerleştirilmelidir. Bu şekilde fırın içinde dolaşan sıcak hava
yiyeceklerin kolayca pişmesini sağlayacaktır.
•
Yiyecekler fırından çıkarıldıktan sonra içleri hala sıcak olduğundan bir süre daha pişmeye
devam etmektedir. Bu nedenle yiyeceklerin fırından tam pişmeden bir süre önce çıkartılmaları
gerekmektedir.
82
•
Fırında hamur işleri pişirilecekse, bunların tepsileri mutlaka yağlanmalıdır. Aksi halde pişen
yiyecekler tepsiye yapışarak tepsiden alınırken parçalanmaktadır.
•
Fırında et pişirilecekse, etin yağlı kısmı yukarıya doğru gelecek şekilde tepsiye yerleştirilmelidir.
Böylece pişirme sırasında eriyen yağlar eti yumuşatacaktır (Pişme sırasında etlerden süzülen yağ
ve sular bir fırça yardımıyla ete sürülerek etin yumuşaması sağlanabilir).
•
Pişirilen etler fırından çıkarıldıktan sonra 10–15 dakika ılık bir ortamda bekletilirse daha kolay
kesilecektir.
Etlerin fırında pişirilmesi esnasında iri parçalar halindeki etlerin fırında hiç su kullanmadan yalnızca
yağlanarak pişirilmesi yöntemine Roti Pişirme Yöntemi denilmektedir. Roti pişirme ilk çağlardan beri
kullanılan bir yöntemdir. Eskiden açık alanlarda yakılan ateş üzerinde şişe geçirilip çevrilen etler
günümüzde fırınlarda pişirilmektedir. Özellikle elektrikle çalışan fırınlarda paslanmaz çelikten yapılan
şişler kullanılmaktadır. Elektrik motoru sayesinde şişler sürekli dönmekte, böylece şişe geçirilen et uygun
sıcaklıkta dönerek pişirme işlemi gerçekleşmektedir(MEGEP, 2006).
Roti pişirme yöntemi uygulanırken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
•
Roti pişirmede en önemli faktör uygun pişirme ısısı ve pişirme süresidir. Pişirilecek etin cinsine
ve büyüklüğüne göre ısı belirlenmelidir.
•
Fırının ısısı başlangıçta yüksek olmalıdır. Et ne kadar büyük olursa başlangıçtaki yüksek ısı
orantılı olarak düşürülmelidir.
•
Pişirme süresi servis saatinde bitmelidir. Servis saatinden erken pişen Roti beklerken
sertleşmektedir.
•
Pişirme sırasında et sık sık yağlanmalıdır. Tepside biriken yağlı su etin üzerine sürülmesi
gerekmektedir.
•
Etin dışı kızarmadan içinin pişmesi sağlanmalıdır.
•
Eti bu yöntemle kurutmadan pişirmek önemlidir. Günümüzde sağlık açısından etin sıvı yağ ile
az yağlanması, takviye olarak etin pişme sırasında suyunu bırakacak karışımlarla yağlanması
yaygındır.
•
Roti etler bütün pişirildikleri için masada bütün olarak getirilmekte ve masada porsiyonlanarak,
garnitürleri ile ayrı kaplarda servisi yapılmaktadır.
•
Fırının ısısı fazla olup yağ az kullanılırsa etin dışı kuru ve et sert olmaktadır. Hem ısı, hem de
yağlama fazla olursa ise etin dışı kabuk bağlamaktadır.
•
Roti pişirilen etler genelde kendi pişirme sularından elde edilen soslarla servis edilmektedir.
Roti pişirme yöntemini tanımlayınız.
Hamur işlerinin fırında pişirilmesinde; diğer pişirme yöntemlerine göre daha düşük bir ısı
kullanılmaktadır. Bu düşük ısının nedeni, özellikle un içeren yiyeceklerin bozulmadan pişirilmesini
sağlamaktır. Bu yöntemde, fırındaki ısının eşit olarak dağılımı çok önemli bir faktördür. Fırında elektrik
ve gaz kullanımının yanı sıra özellikle endüstriyel fırınlarda ise fırının içi taş ve tuğla ile kaplanmaktadır.
Fırının özelliğine göre yiyecek maddelerinin pişirilmesi gerçekleşmektedir. Konveksiyonel fırınlardaki
fan sistemi, ısının eşit dağılımını sağlayarak daha lezzetli ürünler elde edilmesini sağlamaktadır
(Gökdemir, 2003; 136).
Hamur
işlerinde
fırında
pişirme
yönteminin
amaçları
şu
şekilde
(http://www.uslanmam.com/damak-tadi/207361-yemek-pisirme-yontemleri.html):
•
Yiyeceğin içeriğindeki nişastanın kırılması ya da yumuşaması ve selüloz, protein ve lifli yapının
kırılması ile yiyeceğin daha yumuşak hale gelmesi sağlanmaktadır.
•
Yiyeceği damak tadına uygun, sindirilebilir hale getirmektedir.
83
sıranabilir
•
Besin zehirlenmesine yol açabilecek bakteri içeriğini yok ederek yiyeceği güvenilir hale
getirmektedir.
•
Yiyeceğin kalitesini, rengini, lezzetini ve dokusunu geliştirmektedir.
•
Yiyecek fırına verilmeden önce, fırın önceden istenilen ısıya getirilmelidir.
Fırında bişirme yönteminde kullanılan teknikler şu şekilde sırlanabilir:
•
Kuru ısıda fırınlama: Fırınlama yapılan yiyeceğin içindeki suyun buharlaşmasıyla birlikte fırın
ısısı ile yiyecek pişmektedir.
•
Nemli ısıda fırınlama: Özellikle ekmek gibi gıdaların pişirilmesi sırasında nemi arttırmak için
fırına, yemeğin kalitesini arttırmak için su ya da nem enjekte edilmelidir.
•
Isı değişimi fırınlama: Pişirilecek yemeğin kabının altına su koyularak ısı değişimi sayesinde
(ben-mari), yemeğin yavaş şakilde pişmesi sağlanmaktadır. Bu sayede özellikle yumurtalı
yemeklerin yanması önlenmektedir.
Fıırında hamur işlerinin pişirilmesi esnasında dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır
(http://www.webhatti.com/damak-tadi/124062-yemek-pisirme-teknikleri.html):
•
Tepsiler kuru, kalın ve temiz eldivenlerle tutulmalıdır.
•
Fırın ve tepsilerle temas sırasında yanıklardan sakınmak için kollar kıvrılmalıdır.
•
Tepsi ve fırınlar aşırı doldurulmamalıdır.
•
Dolu tepsilerin fırına yerleştirilmesi ya da fırından çıkarılması sırasında dikkat edilmelidir.
•
Yemeğin kalitesinin bozulmasını ve ısı kaybını önlemek için fırın kapaklarının en alt düzeyde
açılması gerekmektedir.
KARMA YÖNTEM
Bu pişirme yöntemi; diğer pişirme yöntemlerinden ikisi ya da daha fazla pişirme yöntemini bir arada
kullanarak yiyeceklerin pişirildiği yöntemdir. Sulu ortamda pişen bir yemeğin fırında üzerinin
kızartılması gibi örnekler verilebilir. Buna benzer şekilde pek yumuşak olmayan kırmızı etler, öncelikle
tavada az yağda kızartılarak, sebze ve et suları ilave edilmesiyle, ağzı kapalı olarak kısık ateşte
pişirilmektedir. Bu pişirme yöntemi ocak üzerinde yapılabileceği gibi, fırında da yapılabilmektedir. Uzun
sürede ve kısık ateşte pişirme yöntemi sayesinde etler rahatça pişirilmektedir. Yemeğin lezzetli olabilmesi
için ısı ayarı, pişme süresi ve et suyunun miktarı iyi ayarlanmalıdır. Lahana ya da yaprak sarması
yapılırken sebzelerin haşlanması ve içlerinin doldurulup, sarılarak pişirilmesi, İzmir köfte yaparken köfte
ve patatesin kızartılarak fırında sosun içinde pişirilmesi gerekmektedir.
MODERN PİŞİRME TEKNİKLERİ
Kadının çalışma hayatına girmesi sonucunda evde geçirdiği zaman ve dolayısıyla yemek yapmaya
ayırdığı zaman oldukça azalmaktadır. Modern pişirme teknikleriyle çağdaş yaşam tarzına uygun daha az
yakıt, daha az enerji ve daha az zaman harcayarak yemek yapılmaktadır. Genel olarak endüstriyel yemek
üretiminde önemli tekniklerden olan modern pişirme teknikleri evde kullanım açısından da önemli hale
gelmiştir.
MİKRODALGA İLE PİŞİRME
Mikro dalga fırınlarda kızartma, kavurma, haşlama, buğulama gibi geleneksel pişirme yöntemlerinin
uygulanabilmesinin yanında, en önemli avantajlarından biri de pişirme işlemi, hem çok hızlı, hem de
ekonomik şekilde yapılmaktadır. Çünkü pişirme sürecinde yalnızca yiyecek pişmektedir. Fırınlardaki gibi
iç ortamın ısınması beklenmemektedir. Mikrodalga fırınlar kullandıkları elektrik enerjisinin %50’sini
besinlerin ısıtılması için kullanırken, bu oran konveksiyonel fırınlarda %10’lara kadar düşmektedir.
Mikrodalga fırınlarda pişirme işlemi gerçekleştirilebildiği gibi dondurulmuş ürünler de sağlıklı bir şekilde
çözdürülebilmektedir.
84
Mikrodalga fırınlarda pişirme işleminde
(http://www.caginpolisi.com.tr/12/9-10.htm):
dikkat
edilmesi
gereken
husular
şunlardır
•
Yiyeceğin üstü mikrodalga fırına uygun bir kapak ile kapatılmalıdır.
•
Sadece mikro dalga fırına uygun olan plastik, seramik ve cam kaplar kullanılmalıdır.
•
Kapağı bozuk olan fırınlar kullanılmamalıdır.
•
Mikrodalga fırınının içi boşken çalıştırılmamalıdır.
•
Pişirme sürecinde düz ya da yuvarlak, sığ kaplar tercih edilmelidir.
•
Pişirme sırasında karıştırma işlemi için yeterli yer bırakılmalıdır.
•
Su içeriği yüksek gıdaların kuru gıdalara göre daha çabuk pişeceği unutulmamalıdır.
•
Patates ve elma soyulmamışsa, kabukları delinmeli ve böylece patlamaları, dokularının
bozulması önlenmelidir
•
Kalın parçaların, gözenekli parçalara göre daha çabuk pişeceği unutulmamalıdır.
Mikrodalga fırınlarda pişirme yaparken güvenlik açısından dikkat edilmesi gereken hususlar
şunlardır:
•
Üretici firma uyarıları eksiksiz yerine getirilmelidir.
•
Fırının çalıştırılmadan önce kapağının kapalı olduğu kontrol edilmelidir.
•
Fırının içi sık sık temizlenmelidir.
•
Tamir sırasında fırının elektrik bağlantısı kesilmelidir.
•
Çocukların fırını kullanmasına izin verilmemelidir.
•
Fırın çalışırken yüz fırın kapağına çok yaklaştırılmamalıdır.
•
Fırınlar yetkili teknik elemanlar tarafından tamir edilmelidir.
•
Herhangi bir endişeli durum oluştuğunda fırınlara kaçak testi yaptırılmalıdır.
•
Mikrodalga fırında kabuklu yumurta pişirilmemelidir. Aksi halde yumurtanın patlaması söz
konusu olabilmektedir.
•
Mikrodalgaların önemli üç özelliğini göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Mikrodalgalar;
metalden yansımakta, cam, kağıt, plastik ve benzeri maddelerden geçmekte ve yiyeceklerin
içindeki su molekülleri tarafından absorbe edilmektedir (içine çekme).
•
Mikrodalga fırın içinde kullanılacak kapların mikrodalgaları absorbe eden ya da yansıtan kaplar
olmamasına ve içinde bulundurduğu yiyeceklerde oluşabilecek yüksek sıcaklıklara dayanıklı
olmasına dikkat edilmelidir. En uygun kaplar plastikler, camlar ve su ihtiva etmeyen
seramiklerdir.
•
Fırın içinde metal kap kullanılmamalıdır. Mikrodalgalar metalden yansıyacağından fırın
içerisinde mikrodalga yoğunluğunu artırmaktadır. Bu nedenle bazı mikrodalgaların magnetrona
(dalganın toplandığı tüp) geri dönmesi ve zarar vermesi söz konusu olmaktadır.
•
Paketlerin ağız kısmındaki metal tellerin çıkartılması unutulmamalıdır. Metalden yansıyan
mikrodalgaların yoğunluğu nedeni ile o bölgede aşırı ısınmalar meydana gelip paketin
yanmasına neden olmaktadır.
85
PİŞİR-SOĞUT SİSTEMİ
Pişir/soğut yiyecek hizmet sistemi; yiyeceklerin hazırlanması, pişirilmesi ve sonrasında hızlı bir şekilde
soğutularak servis edilinceye kadar soğuk bir yerde depolanması esasına dayalı bir sistemdir. Bu sistemde
yiyecekler, zararlı mikroorganizmaların öldürülmesini sağlayacak ısı derecelerinde pişirilmektedir.
Pişir/soğut yiyecek hizmet sisteminde üretim, standart bir şekilde yapılmaktadır. Pişen yiyecekler en fazla
10oC ısıya sahip bir alanda pişirme anından itibaren 30 dakika içerisinde porsiyonlanarak soğutma
makinalarına yerleştirilmektedir. Yiyecekler tek porsiyonluk ya da bir kaç porsiyonluk kaplara
konulmaktadır. Yiyecekler 0oC ile 3oC arasında ve 90 dakika içerisinde soğutulmaktadır. Böylece
yiyeceklerin görüntüsü, aroması, besin değeri ve hijyeni korunmaktadır (Aktaş ve Özdemir, 2005: 234).
Soğutma işleminin hızı, yiyeceğin konulduğu kabın şekli ve ölçülerine; yemeğin yoğunluğu, nem içeriği,
özgül ısısı ve başlangıç sıcaklığına bağlı olarak değişmektedir. Tepsilerin birbirleri üzerinde, aralarında
hava dolaşımı olmayacak şekilde yerleştirilmesi soğutma hızını yavaşlatacaktır. Yemekler soğutulduktan
sonra -2ºC ile 3ºC sıcaklığındaki soğuk hava odalarında, sıcaklık dalgalanması olmadan saklanmalıdırlar.
Bu süre yemeğin cinsine bağlı olarak 5 ile 7 gün arasında değişmektedir. Sakalanan yerden çıkartılırken,
ilk giren ilk çıkar prensibi uygulanmalıdır. Yiyecekler saklanacak yerlere kaldırılırken üretim sırasına
göre işaretlenecek renkli etiketler kullanılmalıdır. Depolama süresi dolan ya da sıcaklığı 4ºC ile 10ºC’nin
üzerine çıkan yemekler 12 saat içinde kesinlikle tüketilmelidir. Depodan alınan ürünün tüketilmeye yakın
70ºC ye ısıtılması ve en fazla 30 ile 45 dakika içinde tüketilmesi gerekmektedir. Servis sıcaklığının
65ºC’nin altına düşmemesi gerekmektedir.
Pişir ve soğut sisteminde yiyecek üretiminin aşamaları şunlardır (Koçak, 2004; 103):
•
Ürünlerin (yiyeceklerin) hazırlanması aşaması,
•
Yiyeceklerin pişirilme aşaması,
•
Soğutma aşaması; bu aşamada pişirme ve porsiyonlama (yemeklerin tabaklara konulması)
işlemlerinini tamamlanmasından sonra hemen başlanmalı ve maksimum 1,5 saat içinde yemek
sıcaklığı, şok soğutucularda (buzdolabında) 3ºC’ye kadar düşürülmelidir. Bu sıcaklıkta
mikroorganizmaların üreme hızları çok düşük olduğu için yemek saklama süresi uzamaktadır.
Ancak bu süre 5 ile 7 günden fazla olmamalıdır.
•
Depolama aşaması; saklanmış ürünler eksi 2ºC ile 3ºC arasındaki soğuk depolarda
(buzdolabında) 5 ile 7 süreyle depolanmalıdır.
•
Dağıtım aşaması: Bu aşamada yemekler herhangi bir ısı değişikliğine maruz bırakılmadan
kullanılma yerlerine iletilmelidir (İstenilen zamanda kullanılabilir.)
•
Isıtma aşaması; soğuk dolaptan çıkan yemek minimum 70ºC kadar ısıtılarak servise
çıkarılmalıdır. Isıtılan yemek 2-3 saat içinde tüketilmelidir. Artan yemekler, mutlaka
dökülmelidir.
Pişir/soğut sisteminde hazırlanan yemekler kaç gün saklanabilmektedir?
PİŞİR-DONDUR SİSTEMİ
Pişir/dondur yiyecek hizmet sistemi; hazırlanmış ve pişirlmiş yiyeceklerin hızla dondurularak raf
ömürlerinin arttırılması, çok düşük ısı derecelerinde depolanması ve servis sırasında yeniden ısıtılması
(canlandırma) esasına dayalı bir sistemdir.
Bu sistemde uygun koşullarda satın alınan ve depolanan yiyecekler hazırlık işleminden geçirildikten
sonra pişirme işlemine tabi tutulmaktadır. Pişirme sırasında yiyeceğin iç ısısı 70oC’ye ulaşması
sağlanmalıdır. Böylece yiyecekte bulunabilecek olası bakteriler yok edilmektedir. Yiyecekler pişirildikten
sonra en fazla 10ºC ısıya sahip bir odada pişme anından itibaren 30 dakika içerisinde porsiyonlanması ya
da uygun tepsilere konulması gerekmektedir. Dondurma işlemi 90 dakikayı geçmemelidir. Dondurulan
yiyecekler -20oC ile -30ºC arasındaki ısılarda saklanmalıdır. Bu şekilde hazırlanan yiyecekler derin
86
dondurucularda saklanma süresi yiyeceğin türüne göre değişmekle birlikte bazı yiyecekler 8 haftaya
kadar saklanabilmektedir. Depolanan yiyeceklere yiyeceğin adını, üretim tarihini ve son kullanma tarihini
içeren bir etiket konmasında yarar bulunmaktadır. Ancak çok uzun depolama süreleri sonunda
yiyeceklerde bozulmalar görülebilmektedir. Özellikle yüksek oranda yağ içeren yiyeceklerde kokma ve
tatlarında bozulmaya neden olan bir ekşime oluşabilmektedir. Dondurularak saklanan bu yiyeceklerin
depolardan yeniden ısıtılacakları zaman donmuş halde olmalarına dikkat edilmelidir. Yiyecekler
tüketilmek istendiğinde yeniden ısıtılarak tüketilmektedir. Bu işlem için mikrodalga fırınlar kullanılmakta
ya da yiyecekler 0oC sıcaklığında uygun bir ortamda çözülmesi beklenerek ısıtılmaktadır. Isıtma sırasında
yiyeceğin iç ısısının en az 70ºC ye çıkarılması ve bu ısı derecesinde en az 2 dakika tutulması
gerekmektedir (Aktaş ve Özdemir, 2005: 235).
Pişir ve dondur sisteminin aşamaları şu şekilde sıralanabilir (Sökmen, 2006: 154):
Reçete geliştirme: Reçete geliştirmede çeşitli üretim testleri yapıldıktan sonra, en iyi sonuç veren
reçeteler uygulanmaktadır. Reçete geliştirmede, yemek tarifleri bir kaç kez tekrarlanarak
oluşturulmaktadır (Yemeğin en uygun tarife göre yapılması gerekmektedir).
Yiyeceklerin dondurulması: Yiyeceklerin çabuk bir şekilde -18ºC kadar dondurulması ve istenilen
zamana kadar bu ısıda tutulması gerekmektedir (Hazırlanan yemekler hemen deep freeze konup
dondurulması gerekmektedir.).
Yiyeceklerin paketlenmesi, depolanması ve taşınması: Yiyeceklerin paketlenmesi ve depolanması
hijyenik koşullara uygun olarak yapılmalıdır. Paketlemede kullanılacak malzeme, su ve hava geçirmemeli
ve yemeği soğuktan meydana gelecek yanmaya karşı koruyucu özelliklere sahip olması gerekmektedir
(Deep freeze için kullanılan kaplar, buzdolabı poşeti ve kaliteli plastik malzemeler kullanılmalıdır.)
Yiyeceklerin yeniden ısıtılması ve servisi: Yiyeceklerin yeniden ısıtılması işlemi sırasında, sıcaklık
derecesinin yiyeceğin merkezinde en az 2 dakikada 70ºC olması gerekmektedir. Bu nedenle ısıtma işlemi
çok hızlı bir şekilde mikrodalga gibi fırınlarda yapılması gerekmektedir.
Yiyecek üretiminde ve hazırlanmasında pişir/soğut ve pişir/dondur sistemlerinin kullanılması, yiyecek
servisinin, yiyecek üretiminin yapıldığı yerden uzak olduğu durumlarda oldukça kullanışlıdır. Ayrıca
evlerde daha geniş zamanlarda yapılan yemekler, daha dar zamanlarda tüketilmek üzere de bu
yöntemlerle hazırlanabilmektedir.
87
Özet
Pişirme işlemleri toplumların gelenek, görenek ve
çevre etmenlerinin etkileri altında şekillenmiştir.
Ülkelere özgü yiyecek pişirme biçimleri bu
şekilde meydana gelmiştir. Çeşitli yiyeceklerin
belirli bir ısıda ve belirli bir yöntemle işlem
görerek
yenilecek
duruma
getirilmesine
“pişirme” işlemi denilmektedir.
yiyeceklerin
kısa
sürede
pişmesi
sağlanabilmektedir. Izgarada pişirme yöntemi
150oC–250oC derece arasında yüksek bir ısıda
gerçekleşmektedir.
Fırında Pişirme: Fırında pişirme, en yaygın
şekilde kullanılan tekniktir. Bu yöntem,
yiyeceklerin bir fırın tepsisine yerleştirilerek bir
sıvı içinde ya da kuru olarak, fırın içindeki sıcak
hava yardımıyla pişirilmesidir. Fırında pişirmede
esas olan, yiyeceğin kapalı sıcak bir ortamda
ısının etkisiyle ağır ağır pişmesidir. Bu teknikte
yiyecek, kendinden yağlı değilse, hafifçe
yağlanmış bir tepsiye konulması gerekmektedir.
GELENEKSEL PİŞİRME TEKNİKLERİ
Suda pişirme: Yiyeceklerin suyla ya da su içinde
pişirilmesi yöntemi, suyun kaynama derecesine
göre uygulanan bir yöntemdir. Suda pişirme
yöntemi, özellikle bünyesinde su miktarı fazla
olan sebzelerin kendi suyu ile pişirilmesi,
kaynayan suyun içerisinde pişirilmesi gibi
yöntemlerden oluşmaktadır. Diğer pişirme
yöntemlerine göre insan sağlığı açısından daha
sağlıklı bir yöntemdir. Suda pişirme tekniği bir
kaç şekilde uygulanmaktadır.
Karma yöntem: Bu pişirme, diğer pişirme
yöntemlerinden ikisi ya da daha fazla pişirme
yöntemini bir arada kullanarak yiyeceklerin
pişirilmesi yöntemidir. Sulu ortamda pişen bir
yemeğin fırında üzerinin kızartılması gibi örnek
verilebilir.
Kızartma,
yiyecekleri
Yağda
Pişirme:
kızdırılmış sıvı ya da katı bir yağın içinde
pişirilmesi yöntemidir. Yiyecek maddesi kızgın
yağa atıldığı için dış kısmında bir kabuklaşma
oluşmaktadır. Bu kabuk, yiyeceklerin içindeki
aromatik ve besleyici öğeleri tutmakta ve tat ve
lezzet yoğunlaşmasını gerçekleştirmektedir.
Kızartma herkes tarafından bilinen ve çok sık
kullanılan bir pişirme tekniğidir. Kızartma için
uygun yiyecekler, yerinde ve zamanında
kullanıldığı takdirde yiyeceğe değişik bir lezzet
ve renk kazandırmaktadır. Ayrıca yiyeceğin
üzerinde oluşan tabaka yiyeceğin içindeki tatların
dışarı çıkmasını ve yiyeceğin içine yağ girmesini
önlemektedir.
MODERN PİŞİRME TEKNİKLERİ
Mikrodalga ile Pişirme: Mikrodalga fırınlarda
kızartma, kavurma, haşlama, buğulama gibi
geleneksel pişirme yöntemlerine göre en önemli
avantajı hem pişirme işleminin çok hızlı, hem de
ekonomik olmasıdır. Çünkü, pişirme sürecinde
yalnızca besin pişmektedir. Fırın ve ortamın
ısınması için fazladan enerji ve zaman
harcanmamaktadır.
Mikrodalga
fırınlar
kullandıkları elektrik enerjisinin %50’si kadar
tasarruf sağlanmaktadır.
Pişir/Soğut Yöntemi: Pişir/soğut yiyecek hizmet
sistemi; yiyeceklerin hazırlanması, pişirilmesi ve
sonrasında hızlı bir şekilde soğutularak servis
edilinceye kadar soğuk bir yerde depolanması
esasına dayalı bir sistemdir. Bu sistemde
yiyecekler,
zararlı
mikroorganizmaların
öldürülmesini sağlayacak ısı derecelerinde
pişirilmektedir. Pişir/soğut yiyecek hizmet
sisteminde
üretim
standart
bir
şekilde
yapılmaktadır.
Hava ile pişirme (buharda pişirme): Basınçlı
ve basınçsız olarak yaklaşık 200oC buharda kısa
sürede yapılan pişirme yöntemidir. Bu yöntemde
pişirlen yiyeceklerin besin değeri kaybolmamaktadır.
Gün ışığında pişirme: Bu pişirme yöntemi daha
çok salça yapımında ve meyve– sebze kurutmada
kullanılmaktadır. Daha çok elma, şeftali, erik,
kayısı, muz, incir, armut ve dut ise en sık
kurutulan meyvelerdir. Patlıcan, biber, domates,
mantar, bamya, yeşil fasulye, kereviz, soğan,
havuç, nane ve lahana en çok kurutulan
sebzelerdir.
Pişir/Dondur Yöntemi: Pişir/dondur yiyecek
hizmet sistemi; hazırlanmış ve pişirlmiş
yiyeceklerin hızla dondurularak raf ömürlerinin
arttırılması, çok düşük ısı derecelerinde
depolanması ve servis sırasında yeniden ısıtılması
(canlandırma) esasına dayalı bir yiyecek hizmet
sistemidir.
Izgarada pişirme: Yiyecek malzemelerinin
kömür, gaz ya da elektrikle çalışan ve alttan
ısıtılan bir ızgarada pişirilmesine dayalı bir
yöntemdir.
Bu yöntemde yiyeceklerin üzerinde yüksek ısının
etkisiyle kızarmış bir tabaka oluşmakta, bu yüzey
yiyeceğe lezzet vermektedir. Ayrıca bu yöntemle
88
Kendimizi Sınayalım
6. Kurutulmuş meyve
koşullarda saklanmalıdır?
1. Suyun kaynama derecesinin altındaki sıvılarla
pişirme yönteminde, suyun içerisine aşağıdaki
hangi maddeler ilave edilir?
sebzeler
hangi
a. Hava geçirmeyen kaplarda
a. Tuz -yağ
b. Açık havada
b. Şeker- tuz
c. Nemli ortamda
c. Tuz - sirke
d. Bez torbaların içinde
d. Sirke - karabiber
e. Buzdolabında
e. Tuz - kırmızıbiber
2. Evlerde kızartma yapılırken
yağlardan hangisi tercih edilmelidir?
ve
7. Fırında pişirmede kullanılan en yaygın ısı
aralığı kaç derecedir?
aşağıdaki
a. 100 – 150 oC
a. Zeytinyağı
b. 120 – 160 oC
b. Ayçiçekyağı
c. 160 – 180 oC
c. Margarin
d. 180 – 200 oC
d. Tereyağı
e. 200 – 220 oC
e. Fındıkyağı
8. Pişir/soğut sisteminde servis sıcaklığı kaç
derecenin altına düşmemelidir?
3. Küçük parçalar halindeki yiyeceklerin yüksek
ısıda, tavada ya da çok az yağ ile pişirilme
yöntemine ne ad verilir?
a. 50 oC
b. 55 oC
a.Sote
c. 60 oC
b.Pane
d. 65 oC
c. Haşlama
e. 70 oC
d.Kızartma
e.Buğulama
9. Aşağıdakilerden hangisi pişirmenin
amaçlarından biri değildir?
4. Aşağıdakilerden hangisi hava ile pişirme
yönteminin avantajlarından biri değildir?
a. Mikroorganizmaları yok eder.
b. Yiyeceklerin değerini arttırır.
a. Besin değerlerini korur.
c. Sindirilebilme özelliğini yükseltir.
b. Kolay sindirilirler.
d. Tadını değiştirir.
c. İşçi maliyeti düşüktür.
e. Görünümü güzelleştirir.
d. Yakıt açısından ekonomiktir.
e. Vitamin ve mineral kaybı oluşur.
10. Pane yapmanın sıralaması aşağıdakilerden
hangisidir?
5. Izgara pişirme yöntemi ortalama kaç derece
arasında gerçekleşmektedir?
a. Un + yumurta+galeta unu
a. 150 – 250 oC
b. Yumurta+un+galeta unu
b. 100 – 200 oC
c. Galeta unu+yumurta+un
c. 250 – 300 oC
d. Un + yumurta
d. 300 – 350 oC
e. Un +galeta unu
e. 90 – 110 oC
89
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
1. c Yanıtınız yanlış ise “Suda pişirme” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
a. Yavaş kaynatma
b. Hızlı kaynatma
2. b Yanıtınız yanlış ise “Yağda pişirme” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 2
3. a Yanıtınız yanlış ise “Yağda pişirme” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Küçük parçalar halinde hazırlanmış yiyecekler
sotelenerek pişirilir.
4. e Yanıtınız yanlış ise “Hava ile pişirme” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 3
5. a Yanıtınız yanlış ise “Izgarada pişirme”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
İri parçalar halindeki etlerin fırında hiç su
kullanmadan yalnızca yağlanarak pişirilmesi
yöntemine roti denir.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Gün ışığında pişirme”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Yiyeceğin cinsine bağlı olarak 5 ile 7 gün
arasındadır.
7. c Yanıtınız yanlış ise “Fırında pişirme” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. d Yanıtınız yanlış ise “Pişir/soğut sistemi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. e Yanıtınız yanlış ise “Giriş” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
10. a
Yanıtınız yanlış ise “Yağda kızartma”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
90
Yararlanılan Kaynaklar
http://www.halk.com.tr/pisirme_teknikleri.aspx
(Erişim tarihi; 11.01.12)
Aktaş, A. ve Özdemir, B. (2005). Otel
İşletmelerinde Mutfak Yönetimi, Detay
Yayıncılık, Ankara
http://organikdunya.blogspot.com/2009/08/sebzel
er-nasil-kurutulur.html (Erişim tarihi; 11.01.12)
Asımgil, S. ve Şahin, M. (2004). Mutfak
Kültürü, Timaş Yayınları, İstanbul
Gökdemir, A. (2009). Mutfak Hizmetleri
Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara
http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/akadem
isi/pgseflerimiz/techniques/poe_etme
(Erişim
tarihi; 13.01.12)
Gürmen, Ü. (2000). Yemek Pişirme Teknikleri
ve Uygulaması 3, Ilıcak Matbaası ,İstanbul
http://www.wisegeek.com/what-is-panfrying.htm (Erişim tarihi; 13.01.12)
Kaya,
A.
(2000).
Misafirperverlik
Endüstrisinde Temel Mutfak Bilgisi, Güneş
Ofset, İzmir
http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/akadem
isi/pgseflerimiz/techniques/yağda
kızartma
(Erişim tarihi; 13.01.12)
Koçak, N. (2004). Yiyecek İçecek Hizmetleri
Yönetimi, Detay Yayıncılık, Ankara
http://www.fissler.com.tr/tr/cooking_tips_culinry
_trend/ipuclari_ve_puef_noktalari/study_of_pots/
parboiling_steaming_stewing.html (Erişim tarihi;
13.01.12)
Küçükaslan, N. (2006). Yiyecek İçecek
İşletmelerinde Mutfak Hizmetleri Yönetimi,
Ankara
http://gidateknolojisi.wordpress.com/
tarihi; 13.01.12)
Maviş, F. (2003). Endüstriyel Yiyecek Üretimi,
Detay Yayıncılık, Ankara
(Erişim
http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/sal
(Erişim tarihi;14.01.12)
Sökmen, A. (2006). Yiyecek İçecek Hizmetleri
Yönetimi, Ankara
http://www.herkessofraya.com/Icerikler/Pratik_B
ilgiler/Saklama_ve_Kurutma_Ipuclari
(Erişim
tarihi; 14.01.12)
Türkan, C. (2009). Mutfak Hizmetleri
Yönetimi, Cemalturkan Yayınları, Ankara
Turizm Bakanlığı (1994). Yiyecek Üretimi
Öğretmen Elkitabı. Ankara
http://www.unileverfoodsolutions.com.tr/akadem
isi/pgseflerimiz/techniques/frnda_piirme (Erişim
tarihi; 14.01.12)
MEGEP.
(2006).
Et
Yemekleri.
http://cygm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursp
rogramlari/yiyecekicecek/moduller/et_yemekleri
1.pdf (Erişim tarihi; 11.01.12)
http://www.webhatti.com/damak-tadi/124062yemek-pisirmeteknikleri.html (Erişim tarihi;
15.01.12)
http://www.uslanmam.com/damak-tadi/207361yemek-pisirme-yontemleri.html (Erişim tarihi;
15.01.12)
MEGEP.
(2011).
Sebze
Garnitürleri.
http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/mo
dul_pdf/811ORK028.pdf
(Erişim
tarihi;
11.01.12)
http://www.caginpolisi.com.tr/12/9-10.htm
(Erişim tarihi; 15.01.12)
91
5
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Yiyecek saklama işlemlerini sıralayabilecek,
Yiyecek saklama işlemlerinin sağlık açısından önemini açıklayabilecek,
Yiyecek saklama işlemlerinin nasıl yapıldığını ifade edebilecek
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Dondurma
Otoklav
Soğutma
Refraktometre
Tütsülenmiş Ürün
Turşu
Yapay Asitlendirme
Hermetik
Kürleme
Isılişlem
İçindekiler
Giriş
Dondurma
Soğutma
Kurutma
Tütsüleme
Tuzlama
Turşular
Reçeller
Konserveler
Salçalar
92
Yiyecek İşleme
Yöntemleri
GİRİŞ
Mevsiminde ve ucuza bulunan meyve, sebze ve diğer yiyeceklerin bir kısmı hemen tüketilirken, bir kısmı
ise bulunamayan ya da fiyatının daha pahalı olduğu zamanlarda tüketilmek üzere dayanıklılığı artırılarak
saklanmaktadır. Geçmişten günümüze kadar geçen sürede hazırlanan yiyecekler için çeşitli saklama
işlemlerinin yapıldığı görülmektedir. Yiyeceklerin doğru koşul ve yöntemlerle saklanması, yeterli ve
dengeli beslenmenin sürekliliğini sağlamak açısından oldukça önemli bir konudur. Ayrıca bu ürünler,
sofralarda besin değeri ve çeşitlilik açısından da zenginlik sağlamaktadır.
Meyve ve sebze işleme sanayi, hasat edilen ürünlerin yüksek oranda su içermesi ve kolayca
bozulabilmesi nedeniyle bu ürünleri hasat sonrasında en kısa zamanda dayanıklı hale getirmeyi ilke
edinmiştir. Burada temel amaç; taze meyve ve sebzedeki bozulmaya neden olan mikroorganizmaların
çalışamayacağı koşulların oluşturulmasının yanı sıra, fiziksel ve kimyasal bozulmaları da önleyen bir
ortam meydana getirilmesidir. Söz konusu dayanıklı hale getirme metotları olarak gıdaya ısı uygulanması,
gıdanın soğuk ortamda saklanması, gıdanın su aktivitesinin azaltılması (kurutma ya da tuz, şeker,
hidrokolloid gibi maddelerin ilavesi) ve katkı maddeleri ilavesi gibi yöntemlerden söz etmek mümkündür
(Aksu ve Karhan: 2004)
Günümüzde bir çok besin, işlem görmüş şekilde sağlanmaktadır. Kadınların iş hayatına atılmaları
sonucu yemek pişirme için ayırdıkları zamanın azaldığı görülmektedir. İnsanların işlenmiş besinler
sayesinde yiyecek hazırlamak için daha az vakit ayırmaktadırlar. Bununla birlikte sağlıklı ve lezzetli
yemek üretmek de önem kazanmıştır. Mevsiminde bulunan yiyecek maddeleri, uygun şekillerde ve doğal
olarak üretildiği için besin kayıpları en aza indirgenmektedir. Bununla birlikte zamanı dışında üretilen
sebze ve meyveler süni şekilde yetiştirildiği için oldukça zararlı olmaktadır. Bu nedenle günlük
hayatımızı kolaylaştırmak için işlenmiş besinler oldukça fazla kullanılmaktadır. İşlenmiş yiyecekler hem
yemeğin hazırlanması, hem de pişirme süresinin kısalması açısından önemli hale gelmiştir. Örneğin; taze
fasülye yemeği hazırlanırken; ayıklama, temizleme, yıkama, doğrama ve pişirme süreleri oldukça uzun
iken; fasülye, konserve ya da dondurulmuş şekilde kullanıldığı zaman, pişirme süresi oldukça
kısalmaktadır.
Sağlıklı yaşamın en önemli kuralarından olan, mevsiminde yetiştirilen yiyecek maddelerinin diğer
zamanlarda tüketilmesi önem kazandığı için de yiyeceklerimizi işleyerek saklama bir kat daha önem
kazanmaktadır. Gıdaların muhafazasında uygulanan bütün yöntemlerin amacı, mikrobiyolojik ve
enzimatik değişmeleri önlemek ya da sınırlamaktır. Çeşitli dayandırma yöntemleriyle, mikrobiyolojik
bozulmalara neden olan mikroorganizmalar öldürülmek suretiyle etkisiz hale getirilerek ya da canlı
kalsalar bile ortamda çoğalma ve faaliyetlerini önleyecek koşullar sağlanmaktadır. Gıdaların dayanıklı
hale getirilmelerinde asıl amaç, bozulmanın önlenmesi ve beslenme değeri; renk, aroma ve fiziksel
yapısına ait duyusal niteliklerinin, kalitesinin en az düzeyde etkilenmesini sağlamaktır. Ürünlerin
üretildiği zamandan daha sonraki dönemlerde ve farklı yerlerde tüketimini sağlamak için gıdalar çeşitli
usuller ile muhafaza edilirler. Böylece ekonomik kayıplar azaltılarak, yeterli ve dengeli beslenmeye
katkıda bulunulmaktadır1.
1
diatek.com.tr. Erişim tarihi 09.01.2012
93
DONDURMA
Yiyecek içerisindeki suyu buz kristalleri haline getirerek, yiyecek fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik
yönden bozulmalarını önleyerek besinler uzun süre dayanıklı ve kaliteli olarak kalmasını sağlayan önemli
bir yiyecek saklama yöntemidir. Bu yöntem sayesinde et, tavuk, su ürünleri, hamur çeşitleri (milföy,
mantı, pasta çeşitleri gibi), meyve ve sebzeler, bileşimlerinde her hangi bir değişiklik olmaksızın uzun
süreli olarak saklanabilmektedir.
Yiyeceklerin hızla bozulma nedenlerinden en önemlisi içinde bulunan su miktarıdır. Her besinin
içerdiği su miktarı birbirinden farklıdır. Gıda maddeleri içinde su miktarı en fazla olanlar meyve ve
sebzelerdir. Meyveler %60-%70, sebzeler ise %84-%96 oranında su içermektedirler. Et ürünleri ise diğer
gıdalara oranla daha az su içermektedirler. Örneğin, sebzeler genel olarak -1,5oC ile -0,3oC arasında
donmaya başlamaktadırlar. Sıcaklık düştükçe de buz oluşumu artmaktadır. Genellikle yiyeceklerin
içindeki suyun büyük bir kısmı -10oC’de donmuş duruma gelmektedir.
Patojen (hastalık yapan) mikroorganizmaların çoğu 4oC’nin altında çoğalamamaktadır. Gerek gıda
zehirlenmesine neden olan gerekse patojen (hastalık yapan) mikroorganizmaların faaliyeti ise -10oC’nin
altında kesinlikle durmaktadır.
Yiyecekler dondurulmadan önce “Ön hazırlıktan” geçirilmelidir. Her besinin ön hazırlıkları
birbirinden farklılık göstermektedir. Örneğin donduralacak gıda bir et ise etin “rigor mortis” (Rigor
mortis -Ölüm Sertliği) olayının geçmesi beklenmelidir. Bu olay hayvanın kesiminden sonra kaslarında
meydana gelen ilk ve en önemli değişikliktir. Rigor mortis; hayvanın kesiminden sonra, kaslarda
glikojenin yıkımıyla ortaya çıkan enerjinin, et liflerindeki (hücrelerindeki) aktin ve myosin proteinlerinin
kenetlenmesini ve hücre kontraksiyonunu meydana getirmesi sebebiyle, olgunlaşmanın başlangıcında
ortaya çıkan ve etin sertleştiği, aynı zamanda da etin çiğnenmesinin ve hazmının zor olduğu durumdur.
Kısaca ölüm sertliği olarak bilinir. Bu nedenle kesilen hayvanların etleri 15 °C’nin altındaki sıcaklıklarda
saklanacaksa, dolaba konmadan evvel (dana eti için) 6-12 saat bekletilerek etlerin Rigor Mortis'i
(sertleşme safhasını) tamamlamaları sağlanmalıdır. Aksi takdirde, etler dolaptan çıkarıldığında Rigor
mortis'e devam edecek, iyice sertleşerek aşırı katı bir hal alacaktır. Öte yandan, etlerin sıcaklığı 15°C'nin
altına düşürülmeden etler tüketilecekse, rigor gevşemesi (etlerin yeniden yumuşaması için yenmeden
önce 24-36 saat bekletilmeleri gerekmektedir) olayını gerçekleştirmiş olması gerekmektedir.
Dondurulacak besin sebze ve meyve ise işlem ilk önce yıkama süreci ile başlanmalıdır, daha sonra kabuk
soyma, çekirdek çıkarma, doğrama, dilimleme ve ağartma işlemleri yerine getirilmelidir. Fakat ağartma
işlemi sadece sebzelere uygulanan bir faaliyettir. Besinlerin dondurulararak saklanmasındaki temel
ilkelerinden bir diğeri de sebzeleri dondurmadan önce yapılan ağartma (haşlama) işlemidir. Ağartma
(haşlama) işlemindeki temel amaç, enzimlerin inaktif hale getirilmesi ve besinin içinde bulunan havanın
dışarı çıkarıtılmasıdır. Aynı zamanda ağartma sayesinde sebzelerin mikroorganizma yükü de azaltılmış
olmaktadır (Bulduk, 2004: 154,155).
Ağartma işlemi (haşlama); uygulama tekniği açısından basit bir işlem olmasına rağmen, sonuçları
açısından çok önemli bir aşamadır. Bu işlemde en önemli iki unsur sıcaklık ve haşlama süresidir. Daha
düşük sıcaklıkta daha uzun süreli ya da daha yüksek sıcaklıkta daha kısa süreli bir haşlama
uygulanmaktadır. Fakat hangi uygulamanın seçileceği, hammaddenin çeşit, tazelik ve irilik gibi farklı
niteliklerine bağlı olarak değişmektedir. Örneğin iri parçalarlı bir sebzenin haşlanmasında “yüksek
sıcaklık – daha kısa süre” uygulaması doğru bir uygulama olmayacaktır. Çünkü haşlama esnasında
yüksek ısı kısa süre nedeniyle, iri parçaların dış yüzeyi yumuşarken, iç yüzeylerinde değişim
olmayacaktır. Bu uygulama da işlemin kalitesini olumsuz şekilde etkileyecektir.
Besinlerin içerisindeki
yiyeceklerde nasıl bir değişime yolaçar?
94
su
miktarının
fazla
olması
sonucu
Dondurma Yöntemleri
Bir Gıda maddesinin dondurulması, yiyecekteki ısı enerjisinin bir soğutucuya
uzaklaştırılmasıyla gerçekleşmektedir. Soğutucu: gaz, sıvı ya da katı halde bulunmaktadır.
aktarılarak
Besin maddelerinin dondurulmasında kullanılan yöntemler şunlardır (Acar ve Gökmen, 2006:
219, 238);
•
Soğutucunun gaz halinde kullanılması yöntemine “soğuk hava ile dondurma” denilmektedir.
•
Soğutucunun sıvı halinde kullanılması yöntemine “daldırarak dondurma ve kriyojenik
dondurma” denilmektedir.
•
Soğutucunun katı halinde kullanılması yöntemine “İndirekt kontakt metoduyla dondurma”
denilmektedir.
Soğuk Hava ile Dondurma
En yaygın uygulanan ve en eski yöntemdir. İki farklı uygulaması bulunmaktadır. Bunlar (Bulduk,
2004: 156);
•
Durgun havada dondurma: Bu yöntemde, soğuk odanın sıcaklığı -15oC/-30oC arasında
değişmektedir. Bu yöntem kullanılırken hareketsiz ya da çok az hareketli bir hava
iletkenliğinden yararlanılmaktadır. Bu metot esas olarak balıkların dondurulması amacıyla
kullanılmaktadır.
•
Hava akımında dondurma: Bu yöntemle hava güçlü fanlar tarafından hareket
ettirilmektedir. ”Hava dolaşımlı dondurma”da denilen bu yöntemde havanın sıcaklığı -30oC/45oC arasında değişmektedir. Bu yöntemle genel olarak daha çok küçük parça sebze ve
meyveler dondurulmaktadır.
Kriyojenik Sıvılarla Dondurma
Kaynama noktası çok düşük olan sıvılaştırılmış gazlara kriyojenik sıvılar denir. Gıdaların
dondurulmasında en fazla kullanılan kriyojenik sıvıların başında "sıvı azot" ve "sıvı karbondioksit" gazı
gelmektedir. Sıvı azot'un kaynama sıcaklığı -196°C ve sıvı karbondioksit'in ise, -145°C dir. Çilek ve bazı
üzümsü meyvelerde dilimlenmiş domates ve mantar gibi bazı hassas gıdalardan ancak çok hızlı bir
dondurma ile kusursuz bir ürün elde edilebilmektedir. Kriyojenik dondurma yöntemi de esas olarak bu tip
ürünler için geliştirilmiş olup, uygulaması da halen bu ürünlerle sınırlı olmaktadır. Bununla birlikte
kriyojenik dondurmada kullanılan cihazların basit ve ucuz olmaları, az yer kaplamaları gibi diğer bazı
üstünlükleri de vardır. Ancak kriyojenik sıvıların pahalı olması, metodun en olumsuz yönüdür 2.
Daldırarak Dondurma
Bu yöntemde dondurulacak ürün, ambalajlanmış ya da ambalajlanmamış olarak donma noktaları düşük
olan salamura (tuz çözeltisi), şeker şurubu ve gliserol çözeltilerine batırılmaktadır. Örneğin meyveler
şeker şurubu ile balıklar ise salamura ile dondurulabilmektedir.
İndirekt Kontakt Metoduyla Dondurma
Bu metodun ilkesi, içten soğutulan iki plaka arasına yerleştirilmiş ambalajlı ürünlerin plaka ile teması
sonucu dondurulmasıdır. Evlerde buzdolaplarının buzluk bölmesinde bazı gıdaların dondurulması tek
taraftan etki eden bir plakalı dondurma yöntemi olarak görülmektedir (Acar ve Gökmen, 2006: 219, 238)
Dondurulmuş Hazır Yiyecekler
Öncelikle dondurulacak yiyecek maddeleri, iyi bir şekilde temizlenmelidir. Pişirmeye hazır hale
getirilerek, dayanıklı paketleme malzemeleriyle paketlenip, dondurulmalıdır. Bazı durumlarda temizlenen
yiyecek maddeleri, pişirilmesi için gerekli baharat, tat verici maddeler ile tadlandırıldıktan sonra
2
http://www.sogutma.net/component/tag/kriyojenik-so%C4%9Futma-nedir.html
95
paketlenerek dondurulmaktadır. Aynı zamanda dondurulacak ürünler pişirme ya da kızartma sonrasında
dondurulmaktadır. Bu yolla elde edilen donmuş ürünlere “hazır donmuş yiyecek” denilmektedir.
Hazır donmuş yiyeceklerin faydalı yönleri şunlardır (Gülyavuz ve Altınkurt, 1991: 191);
•
Temizlendiği için az yer kaplayacağı için depolanması daha kolay olmaktadır.
•
Genel olarak standart büyüklükte paketler kullanılmaktadır.
•
Tüketimi sırasında zaman kazanılmaktadır.
•
Yiyecekler ucuz ve bol miktarda işlendiği için fiyatları uygun olmaktadır.
Dondurulmuş yiyeceklerin çözdürülmesinde dikkat edilecek hususlar şunlardır (Bulduk, 2004:
167, 168):
•
Öncelikle, dondurulmuş gıdaların derin dondurucudan, kullanılacağı zaman ya da tüketileceği
miktarda çıkartılıp çözdürülmesi gerekmektedir.
•
Çözdürülmüş olan yiyecekler en kısa sürede pişirilerek tüketmesi gerekmektedir. En sağlıklı
çözdürme, buzdolabı sıcaklığında (0oC ile 5oC arasında) yapılan çözülmedir.
•
Yiyecekleri oda sıcaklığında, akan su altında ve sıcak su ile çözdürmeden önce yiyecek
maddelerinin içinde canlı mikroorganizmaların var oldukları unutulmamalıdır. Çünkü bu
durumlar mikroorganizmaların üremesine sebep olmaktadır.
•
Bu tür çözdürme yöntemlerinde yiyeceğin mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel yönden olumsuz
yönde değişebileceği dikkate alınmalıdır.
•
Dondurulmuş yiyeceklerin çözdürüldüğü ortam kesinlikle temiz olmalıdır.
•
Ayrıca, hızlı çözdürme amacıyla kullanılan sıcak su, mikroorganizma faaliyetlerini arttırdığı için
tercih edilmemelidir.
•
Donmuş yiyecekleri daha hızlı çözebilmek için yiyeceği bıçak vb. kesici aletlerle kesmek ve
parçalamak, yiyeceğin fiziksel yapısını, görünüşünü ve besin değerini olumsuz etkilemektedir.
•
Mikrodalga fırınlarda “çok çabuk ve güvenli çözdürme” yapılabilmektedir.
SOĞUTMA
Hasat edilmiş meyve ve sebzeler, hazırlanmış etler (tavuk, balık, küçükbaş ve büyük baş hayvanlar)
uygun koşullarda depolanınca, taze haldeki besin değerlerlerini, görünüşlerini ve niteliklerini bir süre,
önemli ölçüde korumaktadırlar. Uygun koşullar, sıcaklık ve gerekli nemin ayarlanması ile sağlanabilir.
Her yiyeceğin en iyi şekilde depolandığı belirli bir sıcaklık ve nem seviyesi bulunmaktadır.
Depolamadaki uygun değer koşullar ne kadar iyi sağlanırsa sağlansın, her yiyeceğin ancak belli bir
dayanma süresi vardır. Bu süre; birkaç günden 5 -6 aya kadar değişmektedir. Her ürüne özgü bu belli
sürelerin sonunda, depolanan ürün kalitesini süratle kaybeder ve nihayet tamamen bozulur.
Soğukta depolamada en önemli faktör, depo sıcaklığıdır. Genel bir ilke olarak depolamadaki sıcaklık,
depolanan yiyeceğin donma noktasının 1oC – 2oC’nin üstünde bulunmalıdır. Soğukta depolamada ürün
donmaz. Dondurarak muhafaza ile soğukta depolamanın en önemli farklılığı da bu şekilde ortaya
çıkmaktadır.
Görüldüğü gibi, soğukta depolamada yiyeceklerin dokusu zedelenmemekte, dondurulmamakta ve ürün
canlı kalarak yaşamsal faaliyetlerine devam etmektedir. (Acar ve Gökmen, 2006: 137, 138)
Taze Ürünün Soğutulurken Kalitesinin Korunması
Metabolik aktiviteye doğrudan etkisi nedeniyle, hasat edilen ürünün kalitesinin korunmasında en önemli
faktör sıcaklıktır. Ürünün ömrünü uzatmak için yüksek sıcaklıklardan korumak gerekmektedir. Çünkü
solunum ve diğer metabolik olayların hızı doğrudan ortamın sıcaklığına bağlıdır. Ortam sıcaklığı ne kadar
yüksek olursa ürün o kadar hızla solunum yapacaktır. Dolayısıyla kendi bünyesinde depoladığı besin
maddelerini hızla yakıp kendi kendini tüketecek yani hızla olgunlaşıp (yaşlanarak) ölecektir. Oysa ürünün
sıcaklığı düşürerek solunumunu yavaşlatmak dolayısıyla ömrünü uzatmak mümkün olmaktadır. Bu
amaçla, hasattan sonra ürün en kısa zamanda soğutulmalı ve soğuk ortamda tutulması gerekmektedir.
96
Ürün ne kadar kısa sürede soğutulursa ömrü o kadar uzun olmaktadır. Meyve ve sebzeler hasattan
itibaren yüksek sıcaklıklardan korumak gerekir. Bunun için, hasadın havanın serin olduğu erken saatlerde
yapılması önerilir. Ayrıca, toplanan ürünün serinde gölge bir yerde tutulması, gerekiyorsa bir örtü
kullanılması gerekir. Hasat edilen ürünün en kısa zamanda ön soğutması (hızla soğutulması) yapılmalıdır.
Üzümsü meyveler ve yeşil sebzelerde bir saatlik gecikme bile büyük önem taşır. İstifler arasında
oluşturulan hava kanalının önüne yerleştirilen kuvvetli bir fan ile soğuk hava ürün içinden geçirilerek kısa
zamanda soğuma sağlanır. Islanabilen ürünlerde su ile soğutma da yapılır. Suyla soğutma yönteminde
ürün soğuk sudan geçirilerek, bahçe sıcaklığı hızla alınır.
Ön Soğutma
Hasat sonrası sıcak olan ürün ön soğutma işleminden geçirilerek derhal soğutulmalıdır. Ön
soğutma işlemi değişik şekillerde yapılabilir. Bunlar;
•
Soğuk oda ya da basınçlı hava soğutması: Oda ön soğutmasında ürün daha önceden
soğutulmuş bir odaya alınır. Eğer basınçlı hava kullanılırsa ön soğutma daha kısa sürede
tamamlanır.
•
Su ile soğutma: Su havadan daha iyi bir iletkendir. Ön soğutma sırasında suya hareket verilirse
daha da fazla etki sağlanır. Bu yöntem domates ve kavun gibi ürünler için uygundur.
•
Buz ile ön soğutma: Bazı ürünlerde ince parçalanmış buzla ön soğutma yapılmaktadır. Bu işlem
genellikle yeşil yapraklı sebzeler için uygundur.
•
Vakum soğutma: Hızlı ve homojen bir soğutma sağlamaktadır. Bu yöntemler genellikle marul,
ıspanak ve lahana gibi yapraklı sebzeler başarı ile kullanılmaktadır.
Soğukta Depolama
Soğukta muhafazada ön soğutma kadar ürünün raf ömrü boyunca soğuk zincirin kırılmaması da önem
taşımaktadır. Başka bir ifade ile yalnızca depolama değil, taşıma da soğukta gerçekleştirilmeli hatta
tüketici de evinde ürünü tüketinceye kadar soğukta saklamalıdır (Acar ve Gökmen, 2006: 153, 154, 157).
Soğukta depolamada en önemli faktör nedir?
KURUTMA
Gıdaların kurutulması, gıda maddesinden nemin uzaklaştırılması olarak tanımlanmaktadır. Gıdaların
kurutularak saklanması yöntemi ilk çağlardan beri uygulanmakta olan en eski muhafaza yöntemi olarak
bilinmektedir (Acar ve Gökmen, 2006: 241). Kurutma; dayanma süreleri kısa olan ürünlere uygulanan
saklama yöntemi olarak bilinmektedir. Kurutma işlemi, çeşitli ön hazırlıklar yapıldıktan sonra, yiyecek
maddesinin yere, tepsiye ya da bir platform üzerine serilerek gölgede hava geçişinin olduğu yerlerde
yapılmaktadır.
Sebze ve meyveleri kurutmada esas suyunun uçurulmasıdır. Suyun uçurulması, ısı ve havanın etkisiyle
olur. Yiyeceklerin kurutulması, bünyesinde bulunan su aktivitesinin mikroorganizmaların
yaşayamayacağı seviyeye düşürmektir (Bulduk, 2004: 33,34). Ayrıca nem miktarının düşürülmesiyle tat,
koku ve besin değeri gibi kalite özelliklerinin de korunması sağlanmaktadır. Kurutma işleminin diğer bir
amacı da, ürün hacmini azaltarak, taşınma ve depolanmasında verimliliği artırmaktır (Acar ve Gökmen,
2006: 242).
Kurutma Yöntemleri
Kurutma genel olarak aşağıdaki gibi 3 şekilde gerçekleşmektedir (Bulduk, 2004: 35):
•
Doğal kurutma (güneşte): Eski dönemlerden beri kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemde
yiyecek maddesi, doğrudan güneşe maruz bırakılarak kurutulmaktadır. Bu yöntemde en önemli
husus sıcaklıktır. Çünkü yiyecek maddesi içinde bulunan nem, yiyeceğin deforme olmadan
sadece sıcaklık etkisiyle dışarıya alınarak kurutma havasına aktarılabilmektedir. Yiyecek
maddesinin özelliğine bağlı olarak toprak ya da betondan oluşabilecek, kirlilikten koruyabilmek
için branda, temiz bez ya da naylona serilerek kurutma işlemi yapılmalıdır.
97
•
Yapay kurutma: Kurutma süresini kısaltmak, kalitesini yükseltmek ve yiyeceği güneşin
radyasyon etkilerinden korumak için yapay kurutma metotları kullanılmaktadır. Bu yöntemin en
önemli yararı, kontrollü bir kurutma ortamı ile doğal kurutmadan daha iyi lezzet ve görünüşte
ürün elde edilmesidir. Ayrıca renk ve aroma bakımından kalitenin artırılmasının yanı sıra
temizlik, kalite kontrolünün kolaylığı, nem ayarının mümkün olması gibi faktörler bu yöntemin
diğer faydaları arasında yer almaktadır.
•
Dondurarak kurutma: Bu yöntemle kurutulacak besin önce dondurularak, besindeki su, buz
haline getirilmektedir. Bu yöntem, dondurma ve kurutma olmak üzere iki aşamadan
oluşmaktadır. Dondurulmuş ve soğutulmuş gıda dondurarak soğutma cihazında vakum altında
kurutulmaktadır.
Kurutulmuş Ürünlerin Saklanması ve Pişirilmesi
Kurutulmuş besinler, kurutulduktan hemen sonra haşerelerden ve nemden uzak, dış etkilere dayanıklı
kaplara konulmalıdır. Bu kaplar, serin yerlerde muhafaza edilmelidir (genellikle 10oC’nin altında). Bunun
yanında kurutulmuş besinlerin saklanması esnasında, kuru depolama kurallarına uyulmalıdır. Kurutulmuş
besinler pişirilirken ılık su içine konulmalı ve 30 dakika ya da 2 saat ılık suda bekletilmelidir. Yeşil
sebzelerin suda bekletilmelerine gerek bulunmamaktadır. Bunlar doğrudan doğruya sıcak suya atılarak
pişirilebilmektedir. Bu yiyecekler kurutulmadan önce haşlandıkları için pişirme süresi de kısalmaktadır
(Bulduk, 2004: 45).
TÜTSÜLEME
Eski dönemlerde et ürünleri daha çok muhafaza amacıyla dumanlanmaktaydı. Fakat günümüzde
tütsüleme işlemi, muhafaza etmenin yanında aynı zamanda yiyecek maddelerinde özgün lezzet
oluşturmak ve renk geliştirmek amacıyla uygulanmaktadır (Bulduk, 2004: 134). Kış aylarında yaprağını
döken, geniş yapraklı ağaçların odunları ya da talaşlarının, alev çıkarılmadan yakılmasıyla elde edilen
dumanın içinde balık ya da kara hayvanlarının etlerinin bekletilmesiyle ve dumanın et içine girmesiyle,
yiyecek maddesinin kısmen kurutulması sağlanmaktadır. Bu şekilde elde edilen ürüne “tütsülenmiş ürün”
denilmektedir. Tütsüleme işlemindeki temel prensip; etin içerdiği suyun bir kısmının buharlaştırılarak ve
dumandaki çeşitli maddelerin ete geçişini sağlayarak, mikroorganizmaların gelişiminin engellenmesidir
(Gülyavuz ve Altınkurt, 1991: 201). Bu yöntem genel olarak; balık, salam, sosis ve dil etlerinde
uygulanmaktadır. Tütsüleme ete değişik bir tat verirken, mikrobiyal çoğalmayı engellemektedir.
Tütsüleme işlemi, eti kurutmakta ve yağın oksitlenmesini engellemektedir. Bu işlem süresince,
mikroorganizmaların çoğu ölmekte ve etler yumuşamaktadır. Bu sayede tütsülenen etlerin depolanma
süreleri 2 kat artmaktadır. Ayırca tütsüleme işlemi et yüzeyinde jelatinimsi bir tabaka oluşturularak
mikroorganizmaların, etin içine girmesi engellenmektedir (Bulduk, 2004: 128).
TUZLAMA
Yiyecek maddesinin tuzlanmasındaki amaç, besinin dayanma süresini artırmaktır. Ayrıca tuzlama besine
lezzet ve aroma vermek açısından önem taşımaktadır. Tuzun etkisi, yiyecek maddesinin ve
mikroorganizmaların içindeki suyu çekerek, onların kurutulması ve su aktivitesini düşürerek
mikroorganizmaların üremesinin engellemesiyle ortaya çıkmaktadır. Tuzun mikroorganizmalar
üzerindeki etkisi kullanılan tuz miktarına ve mevcut mikroorganizmanın türüne bağlı olarak
değişmektedir.
Yiyecek maddelerinin tuzla saklanmasında iki yöntem uygulanmaktadır. Bunlar;
1.
Kuru tuzlama: Bu yöntemde, yiyecek maddesi doğrudan kuru tuz ile muamele edilmektedir.
Süt ürünlerinde, kaşar peynir, tulum peyniri, et ürünlerinde ise pastırma kuru tuza en uygun
yiyecek maddeleri arasında yer almaktadır.
2.
Sulu tuzlama: Bu yöntemde besin maddesine doğrudan salamura işlemi uygulanmaktadır.
(Salamura turşu, asma yaprağı, beyaz peynir ve zeytin yapımında kullanılan fermantasyon
yöntemidir. Ayrıca fermentasyonun gerçekleşmesi için malzemelerin konulduğu tuzlu suya da
salamura adı verilir. Peynir ve zeytin yapılırken olgunlaşmayı sağlamak amacıyla kullanılır.
Gıda maddeleri ve salamura arasında bir geçiş olur, bünyelerindeki suda eriyen maddeler
98
salamuraya geçerken bünyesine tuz alır. Salamuranın tuz oranı düşer, salamura ile tuz oranı
arasındaki denge salamura konulduktan 1-1.5 ay içinde kurulur. İyi bir turşu yapılabilmesi için,
salamuradaki tuz oranının çok iyi ayarlanması gerekmektedir. Aksi halde, turşu ya yenemeyecek
kadar tuzlu, ya da az tuzlu olur. Tuz oranının az olması ise, istenmeyen zararlı canlılann
üremesine ve yumuşamaya neden olur. Turşu yapımında sebzeler, % 4-5 tuzlu suda ekşimeye
bırakılır. Sebzeler üzerine salamura döküldüğünde, sebze ve salamura arasındaki tuz alışverişi
nedeniyle, salamuranın tuz oranı azalmaktadır.)( http://tr.wikipedia.org/wiki/Salamura)
Sulu tuzlamada, yalnız tuzlu salamura yapılırken salamura çözeltisi şeklinde de uygulamalar
bulunmaktadır.
Salamura çözeltileri olarak;
•
Sade salamura
•
Bileşik salamura
•
Tatlı salamura şeklinde sınıflandırılmaktadır.
Salamura çözeltilerinde tuz yoğunluğu %6 –%25 arasında değişmektedir. Yalnız tuzdan yapılan et
salamuralarında bir kat tuz–bir kat et tabakalar halinde dizilmektedir. Tuzlu salamurada genellikle etin
rengi koyu kırmızı bir renk alacağından bunu önlemek için ortama nitrat ilave edilebilir. Nitrat, et ve et
ürünlerini (sosis, salam, pastırma) muhafaza etmek için kullanılan kimyasal bir madde çeşididir
(http://www.genelsaglikbilgileri.com/nitrat/). Beyaz peynir ve Mihalıç peynirinin de saklanmasında
salamuradan yararlanılmaktadır. Peynirde kullanılan salamura da tuz oranı genelde ortalama %14–%16
civarındadır.
Sebzelerin Tuzla Saklanması
Sebzelerin tuzda saklanması ekonomik ve kolay bir yöntemdir. Kurutma yöntemi ile saklanan besinlerden
daha taze olmakta, fakat tatları, tuzlu ya da ekşi olmaktadır. Hipertansiyonu olmayan kişiler için uygun
yiyeceklerdir.
Sebzeler dört ayrı yöntemle tuzlanarak, salamura edilmektedir. Bunlar:
•
Az tuzla saklamak.
•
Çok tuzla saklamak.
•
Sirke ilave edilmiş hafif tuzlu su ile saklamak.
•
Sirke ilave edilmiş çok tuzlu su ile saklamak.
Az tuzla saklama: Bu yöntemde, lahana, marul, şalgam, taze fasulye en çok kullanılan sebzeler
arasında yer almaktadır. Az tuzla saklama işlemini yapabilmek için, yeni hasat edilmiş, olgun, iyi kaliteli
sebzeler seçilmelidir. Marul ve lahananın dış yaprakları ve boş kısımları kesilerek temizlenmeli,
yıkanmalı ve iki ya da dörde bölünmelidir. Lahananın göbek kısmı çıkartılmalı, kök sebzeler ise iyice
yıkanmalı, temizlenmeli ve kabukları soyulmalıdır. Taze fasulye yıkanmalı, ayıklanmalı ve 3–4 cm.
uzunluğunda kesilmelidir. Daha sonra fasulyeler buharda ya da kaynayan suda haşlanmalıdır. Bu yöntem
için genellikle buharla haşlama tercih edilmeldir. Haşlanan sebzeler, temiz soğuk suya daldırılarak
soğutulmalıdır. Sebzeler geniş bir kap içinde bir kat tuz, bir kat sebze şeklinde tuzlanmalı ve üst kısmına
tekrar tuz serpilmelidir. Sebzelerin üstüne temiz bir bez konmalı ve uçları alt kısmına doğru kıvrılmalıdır.
Örtülen beze baskı yapması amacıyla üzerine ağırlık yerleştirilmelidir. Sebzeler tuzun tesiri ile su
bırakmaktadırlar. Sebzenin bıraktığı bu su ile tuzun karışması sonucunda tuzlu su ortaya çıkmaktadır.
Tuzlu suyun seviyesi sebzeleri örtecek düzeye çıkmamışsa, sebzeleri tamamen örtecek şekilde tuzlu su
ilavesi yapılmalıdır.
Çok tuzla saklama: Bu yöntemde, sebze ağırlığının % 20’si kadar tuz kullanılmaktadır. Genellikle taze
mısır, taze bezelye, bamya ve kereviz bu yöntemle saklanmaktadır. Sebzeler; taze, körpe ve iyi kaliteli
olmalıdır. Mısırlar 10 dakika süreyle kaynatılarak sahip olduğu süte benzer sıvı katılaşmaktadır. Mısırlar
keskin bir bıçak yardımıyla koçanından ayrılmaktadır. Bunun yanında bu yöntem uygulanmadan önce
99
bezelyenin kabukları ayıklanmalıdır. Ayrıca kereviz ve bamya gibi sebzeler bu yöntem öncesinde iyice
yıkanmalıdır. Bu yöntem uygulanmadan önce bezelye ve kerevizler kaynayan su içinde ya da buharda 5
dakika kadar haşlanmalıdır. Salamura işleminde kullanılacak tuz ve sebze iyice karıştırılmalıdır. Daha
sonra sebzeler kavanozlara konulmalı ve hazırlanan tuzlu su sebzelerin üzerine dökülmelidir.
Sirke ilave edilmiş hafif tuzlu su ile saklama: Pancar, havuç, karnabahar, taze fasulye, turp, şalgam vb.
sebzeler hazırlanır. Seçilmiş sebzeler, yıkanmalı ayıklanmalı ve özelliklerine uygun hazırlanmalıdır.
Sebzeler kaynar su ya da buharda 5 dakika haşlanarak, hemen soğuk suya daldırmak suretiyle
soğutulmalıdır. Soğutulan sebzeler salamura kaplarına konularak, su, tuz ve sirke ilavesi sebzelerin
üzerine çıkacak şekilde doldurulur.
Sirke ilave edilmiş çok tuzlu su ile saklama: Bu yöntem genellikle taze bezelye, karnabahar, biber,
bütün bamya ve soğan gibi sebzeler uygulanmaktadır. Ayıklanan, yıkanan sebzeler özelliklerine göre
hazırlanır (Bulduk, 2004: 171, 173).
Tuzlanmış Yiyecek Maddelerinin Kullanışı
Salamuraları 1'inci yöntemle yapılmış yiyeceklerin tuzunun gitmesi için soğuk suda bekletilmesine gerek
yoktur. 3'üncü yöntemle, yani sirke katılmış hafif salamurayla hazırlanmış yiyecekler asit tadı
vereceklerinden, bu sebzeleri soğuk suda çalkalayıp asit tadı hafifletilmelidir. 2'nci ve 4'üncü yöntemlere
göre salamurası yapılan yiyecekler, çok kuvvetli tuz tadı verirler. İsteyenler, bunları 8-12 saat suda
bekletebilirler. Ancak, uzun süre suda bekletilmiş sebzelerin besin değeri azalacağından, tuzlu sebzeleri
hiç tuzu olmayan sebzelerle karıştırarak kullanmak uygun olur.
Sebzelerin tuzlanarak saklanmasında şu noktalar göz önünde tutulmalıdır3:
•
Sebzeler için orta irilikte, elenmiş ve temiz tuz kullanmalıdır.
•
Sebzelerle tuz miktarını ölçerek ya da tartarak hazırlamalıdır.
•
Tuzlanmış sebzenin üzerini tozdan, zararlı böceklerden ve bozulmaktan korumalıdır.
•
Tuzlanmış sebzeleri yemeden ve tatmadan önce 15 dakika kaynatmalıdır.
•
Yumuşadığı ya da kötü bir koku çıkardığı takdirde sebze atılmalıdır.
Tütsülenmiş ürünü tanımlayınız.
TURŞULAR
Günümüzde sağlıklı beslenmenin önem kazanması ile sebzelerin her mevsimde el altında bulundurma
ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, turşular, genellikle sonbaharda yapılıp kışın tüketilmektedir
(Gözügül, 2006: 4). Bu saklama yöntemi, en çok sebze ve meyvelerin korunması ve saklanmasında
kullanılmaktadır. Çeşitli meyve ve sebzelerin salamura içerisindeki laktik asit fermantasyonları
sonucunda elde edilen, kendine özgü lezzet ve aromaya sahip olan dayanıklı yiyecek maddelerine “turşu”
denilmektedir.
Ülkemizde en yaygın olarak salatalık turşusu yapılmaktadır. Ev üretimi için pahalı ve zor olmayan bir
yöntemdir. Bu yöntemle saklanan yiyeceklerde vitamin ve diğer besin öğeleri büyük ölçüde
korunabilmektedir. Ancak yiyecek maddesi için devamlı ve kesin bir dayanıklılık sağlamamaktadır.
Yiyecek maddelerine ilave edilen belirli miktardaki tuz bunlara öncelikle laktik asit fermantasyonuna
olanak sağlamaktadır. Oluşan laktik asit, ortamın pH’nın düşmesini sağlamakta ve bu yolla birçok
mikroorganizmanın faaliyetinin durmasına neden olmaktadır. Yiyeceğin yapısında bulunan doğal olan
laktik asit bakterileri, tuza diğer mikroorganizmalardan daha dayanıklıdır. Salamura (tuz + su) içerisinde
3
http://www.bakterim.net/yemek-tarifleri/82377-sebzelerin-tuz-ya da -salamura-ile-saklanmasi.html
100
meyve ve sebzelerin yapısındaki şekeri metabolize edilmektedir. Bunun sonucunda laktik asit
oluşturularak ekşime meydana getirilmektedir. Salamuranın tuz oranı arttıkça laktik asit bakterilerinin
faaliyetleri gecikmekte ve zayıflamaktadır. Buna göre fermantasyonda tuz oranı % 5 dolaylarında
tutulmalıdır.
Bazı durumlarda fermantasyona dayalı asit üretimi yerine doğrudan asit ilave edilmesi de mümkün
olmaktadır. Bu tür uygulamaya yapay asitlendirme denilmektedir. Bu yöntemde de pH düşürülerek diğer
mikroorganizmaların üremesi engellenmiş olacaktır. Gıda maddelerine asetik asit, laktik asit, sitrik asit
ilave edilerek mikroorganizmaların üremesi için elverişsiz koşullar oluşturulmaktadır. Bazı turşular yapay
asitlendirmeyle yapılmaktadır. Genellikle asitle saklamada laktik asit oluşumu ya da dışarıdan ilave
edilmesi tercih edilmektedir. Aynı zamanda laktik asit her türlü gıdaya ekşi tat verici bir katkı olarak
kullanılmaktadır.
Laktik asidin özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Bulduk, 2004: 196);
•
Diğer keskin yakıcı tadlara sahip gıda asitlerine karşın hafif asit tadına sahiptir.
•
Eklendiği besindeki diğer tatları engellemez, değiştirmez.
•
Yiyeceklerin (özellikle turşunun) bozulmasını engellemektedir.
•
Sıvı haldedir ve kullanıma hazırdır.
Asitlerle yapılacak saklamada kullanılacak tuzun nitelikleri de kaliteye etkilemektedir. Sofra tuzunun
ağırtılmasında kullanılan klor ve beyazlatılmasında kullanılan diğer maddeler, laktik asit bakterilerine
zarar vermektedir. Sıradan kalitesi düşük içinde yabancı madde bulunan tuzlar ise içindeki yabancı
maddeler nedeniyle kabın tamamında tortu yapmaktadır. Tuz çok kalın olursa, yavaş erimektedir ve iyi
bir tuz gibi her yere eşit miktarda dağılmamaktadır. En uygun olanı orta boy ve irilikte, elenmiş ve temiz
tuzlardır (Bulduk, 2004: 195,196)
Salamura İle Saklama
Her ne kadar asitle saklamada da salamura kavramı kullanılıyorsa da bu yöntemde koruyuculuğu büyük
ölçüde tuz yapmaktadır. Asitlerle saklamada temel amaç laktik asit miktarını %1 oranında tutmaktır.
Bunun yanında diğer bir amaç ise tuzun nem çekme özelliğinden fayadalanılarak besinlerin
mikroorganizmalardan korunmasını sağlamaktır. Tuz, günlük yaşamda mutfaklarda kullanılan NaCl
(sodyum klorür)’dür. Salamura sürecinde kullanılan en önemli katkı maddesi tuzdur. Besin
maddelerinden pastırma, sele zeytini, çiroz balığı, salçalar kuru tuz kullanılarak saklanmaktadır. Bu
nedenle bu yönteme tuzlayarak saklama ya da kürleme yöntemi adı verilmektedir (Bulduk, 2004: 198)
Salamurayla saklama en çok sebzelerde uygulanabilmektedir. Buna örnek olarak turşu verilebilir. İyi
bir turşu yapılabilmesi için, salamuradaki tuz oranının çok iyi ayarlanması gerekmektedir. Aksi halde,
turşu ya yenemeyecek kadar tuzlu, ya da az tuzlu olacaktır. Tuz oranının az olması ise, istenmeyen zararlı
canlıların üremesine ve sebzelerin yumuşamaya neden olmaktadır. Bu nedenle 1 litre suda 80 gram tuz
eritilir. Eğer bir litreden fazla salamura gerekli ise, suyun her litresi için 80 gr. tuz kullanılmalıdır. Eğer
tuz tartılamıyorsa, o zaman % 8 tuzlu su, pratik olarak şöyle yapılabilir; Suyun her litresi için 5 yemek
kaşığı silme tuz hesap edilmelidir. Turşuya, salamuranın %10’u oranında sirke ilave edilmeldir. Yani 5
litre su konulduysa yarım litre sirke ilave edilmelidir.
•
1 lt suya, 80 gr. (5 silme yemek kaşığı tuz)-100 ml sirke
•
5 lt suya, 400 gr. (25 silme yemek kaşığı tuz)- yarım litre sirke hesaplanır.
Salamura kaplarına sebzeler yerleştirildikten sonra ayrı bir kapta hazırlanan turşu suyu sebzeleri
örtecek kadar doldurulur4. Salamuranın aynı yoğunluğunu muhafaza edebilmesi için kabın kapağının
üstüne bir miktar tuz konur. Bunun için her 1 kg. sebzeye iki kilo orta irilikte tuz hesaplanmalıdır.
4
http://cubuktursusu.blogcu.com/tursu-suyu-nasil-hazirlanir/4021456
101
Salamura yapımında kullanılan sebzelerde en tehlikeli etken çürüme ve küflenmedir. Çürüme, hasat
esnasında zedelenmiş sebzelerde daha sık görülmektedir. Bu sebzeler mikroorganizmaların açık hedefidir.
Hazırlanacak salamurada ezik sebzelerin kullanılması bozulmayı kolaylaştırmaktadır. Hasattan
salamuraya kadar sebzeler özenle seçilmeli, bozulma riski olanlar kullanılmamalıdır. Tuz, nemi çekerken,
küfün oluşumuna engel olamamaktadır. Sebzedeki küf üremesi yavaş olsa bile artarak üremeye devam
etmektedir. Bu nedenle salamura sebzeler havadar yerlerde serin ve rutubetsiz bir şekilde saklanmalıdır.
(Bulduk, 2004: 202)
Yapay asitlendirme ne demektir?
REÇELLER
Meyve ve sebze ürünleri hasat sonrasında süratle bozulma eğilimi göstermeleri nedeniyle ya hemen
tüketilmeli ya da bunların dayanıklılığını arttırmak için gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Taze
meyvelerin dayanıklı hale getirilmesinde uygulanan yöntemler oldukça farklı olup, bunlardan en yaygın
kullanılanları; kontrollü ya da modifiye çevre koşullarında muhafaza, düşük sıcaklıklarda muhafaza,
konserveye işleme ve reçel-marmelat üretimleridir. Reçel teknolojisinde, meyveler yüksek oranda şeker
ilavesi ile dayanıklı hale getirilerek, genellikle kahvaltıda tüketilmek üzere, çoğu nitelikleri açısından
üretildiği meyve ile doğrudan bir ilişkisi bulunmayan çeşitli ürünler olarak ortaya çıkmaktadır. Diğer
yandan, reçel üretimi herhangi bir meyveyi dayandırmak amacından çok, nitelikleri ve tüketim yerleri
bakımından farklı gıda maddesi oluşturmak amacıyla yapılmaktadır (Var ve diğerleri, 2009)
Türk standartları reçeli “reçel yapmaya elverişli olgunlukta, sağlam, yıkanmış, sapları ve varsa çanak
yapraklarından ayıklanmış, gerektiğinde çekirdekleri çıkarılmış bütün, yarım ya da daha küçük parçalar
halindeki taze ya da çeşitli metotlarla muhafaza edilmiş meyve, sebze ve reçel yapımına elverişli diğer
ana maddelerle beyaz şeker (sakkaroz) ve katkı maddelerinin ilavesiyle hazırlanan ısıl işlem ile yeterli
kıvama getirilmiş mamul” şeklinde geniş, ancak günümüz koşulları göz önüne alındığında sınırlayıcı bir
şekilde tanımlanmıştır. Türk standartlarında marmelat “saplarından, yapraklarından ve çekirdeklerinden
temizlenmiş, yıkanmış, sağlam ve olgun taze sebze ve meyvelerden elde edilen pulpun beyaz şeker
(sakkaroz) ve katkı maddeleri ile tekniğe uygun ısı işlemi uygulanarak elde edilen ve sürülme kıvamında
olan mamul” olarak tanımlanmaktadır.
Reçel ve marmelatlarda şeker yoğunluğu % 65 ve daha fazla olmalıdır. Bu oran küf, bakteri ve maya
vb. mikroorganizmaların besin maddesinde gelişmesini engellemektedir. Bu nedenle şeker yoğunluğu %
65 ve daha fazla olan reçel ve marmelatlar daha uzun süreli dayanmaktadır. Şeker oranı az olan reçel ve
marmelatlarda mikrop ve küfler kolay çoğalarak ürünü bozmaktadır. Şeker yoğunluğu fazla olan reçel ve
marmelatlarda da tekrar kristalleşme/şekerlenme görülebilmektedir. Bunu önlemek için üretim sırasında
limon suyu katılmalıdır (Erdoğan, 2005: 231). Reçel yapımında reçelin kaynatılma derecesi ve ayrıca
yapımında kullanılan meyvelerin doğal rengini ve biçimini koruması da çok önemlidir.
Reçel Çeşitleri
Geleneksel reçel; Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’ne göre; şeker ve meyvelerin belirli kıvama getirilmiş
karışımıdır.
Ekstra geleneksel reçel; Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’ne göre reçel; şeker ve meyvelerin belirli
kıvama getirilmiş karışımıdır. Geleneksel reçelden farkı içeriğindeki meyve yoğunluğunun daha fazla
olmasıdır.
Diyabetik ürünler; Normal şartlarda hazırlanan reçel vb. ürünlerde şeker oranı oldukça fazla
bulunmaktadır. Bu nedenle şeker tüketimi sakıncalı olan hastalar için diyabetik ürünler üretilmektedir.
Piyasada bulunan diyabetik ürün çeşitleri şunlardır:
•
Sorbitole dayalı reçel ve marmelat; şeker oranı düşük olan sorbitol çoğu meyvede doğal halde
az miktarda bulunan şeker alkolüdür. Yaklaşık olarak sakkarozun yarısına yakın tatlılıkta
olduğundan diyabetik reçellerin yapımında kullanılmaktadır.
102
•
Düşük oranda şeker içeren normal ürünler; Bu ürünler diğer reçel vb. ürünlere benzemelerine
rağmen yaklaşık % 20–% 25 ve daha düşük oranda şeker içerdiklerinden diyabetik ürünler
olarak piyasada satılmaktadır (Megep,2007: 3-4)
REÇELİN YAPILIŞ AŞAMALARI
Reçel; temizlenmiş ve ayıklanmış meyvelerin şekerden yapılmış şurup içinde ya da şekerle tatlanarak
meyvenin suyu çıktıktan sonra ateşte pişirilmek suretiyle elde edilmektedir.
Bu tanıma göre meyvelerden iki türlü reçel yapılmaktadır;
1.
Meyveleri şekerden yapılan şurup içinde pişirmek,
2.
Meyveleri toz şekerle kaplayıp, bir süre bekleyerek oluşan meyvenin suyu ile meyveyi pişirmek
Reçel yapımının ilk şekliyle; kayısı, elma, armut, ayva, mandalina, incir, portakal, üzüm ve
sebzelerden kabak, patlıcan reçelleri yapılmaktadır. İkinci şekilde ise; çilek, vişne, erik, şeftali, gül reçeli
yapılmaktadır. Reçellerde şurup parlak olmalı, meyveler ezilme ve şekilleri fazla değiştirilmemelidir.
Şeker olarak sakkaroz (çay şekeri) kullanılmaktadır. Kullanılan şekerin daha sonra kristalleşmemesi için
şuruba her 1 kilo şeker için 1 gram limon suyu konularak, birkaç dakika kaynatılmalıdır. Reçel yapılırken
genellikle 1 kilo meyve için 1,5- 2 kilo şeker hesap edilmelidir. Reçel için şurup hazırlanırken genellikle
1 kilo meyve, 1 kilo şekere yarım kilo su ilave edilmelidir. Bu şekilde ağır bir şurup elde edilir. Reçel
kapları rutubetsiz, havadar, kuru, loş depolarda saklanmalıdır. Reçellerin bozulmaması için üst kısımlara
1-2 mm. eritilmiş parafin ya da balmumu ile kaplamak gerekir. Hava ile teması kesilen reçeller uzun süre
dayanabilmektedir5.
Reçelin Kaynatılması
Reçelin doğal rengini koruyabilmek için alüminyum dışındaki diğer metallerden yapılmış tencerede
kaynatılması ve pişer pişmez de boşaltılması gerekmektedir. Reçel kaynatılırken suya batırılmış bir fırça
ile (yumurta fırçası olabilir), reçel kaynamaya başladığı andan itibaren tencerenin kenarlarına yapışan
şekerler temizlenmelidir. Bu işlem, reçelin şekerlenmesi önlemektedir. Reçel kaynadıkça üzerinde oluşan
köpükler bir kevgir yardımıyla dikkatlice toplanmalıdır. Çünkü oluşan bu köpükler reçelin bozulmasına
neden olmaktadır.
Reçelin Kıvamına Gelişi
Reçelin kıvamına geldiğini anlamak, en önemli husus olarak görülmektedir. Reçelin kıvama geldiği
kaynar şeker ölçü derecesi ile anlaşılmaktadır. Kayısı ve çilek gibi sonradan suyunu bırakan meyvelerde
bu ölçü 110 oC –112 oC arasında, diğer meyvelerde ise kıvama gelme ölçüsü 106 oC olmaktadır. Derece
olmayan yerlerde ölçme, bir kaşıkla yapılmaktadır. Kaşık önce reçele daldırılır ve sonra kaşığın ağız
kısmı aşağıya bakacak şekilde havaya kaldırılır. Reçel sıvı kısmı tam kaşığın ucunda toplanıp inci taneleri
gibi damla halinde aşağı düşmeye başlarsa, reçel kıvamına gelmiştir.
Reçelin Yapım Süresinin Kısaltılması
Reçel yapımında en çok zaman kaybettiren husus, fazla su koyulmasıdır. Bazı meyveler su bırakmaktadır,
eğer bu tip meyvelere fazla miktarda su konulursa bu suyun buharlaşıp uçması çok uzun sürmektedir.
Reçellerin yapım süresinin uzamaması için dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Necip
Usta, 1989: 206, 207);
•
Yumuşak meyvelere kesinlikle su konulmamalıdır. Bu tip meyveler akşamdan toz şekere
yatırılarak (bir kat meyve, bir kat şeker), serin bir yerde bekletilirse kendi suyunu bırakmaktadır.
•
Sert meyvelerde su kullanmak gerekmektedir. Önce meyve yumuşatılır, sonra şeker ilave
edilerek reçel yapımına başlanmalıdır.
5
http://www.tarimsalbilgi.org/forums/recel_nedir_nasil_yapilir-t1954.0.html
103
Kaliteli Reçel Yapımı için Kullanılan Yardımcı Maddeler
Meyve ve sebzeler olgunlaşırken, yapılarındaki pektik maddeler kimyasal değişikliklere uğramaktadır.
Aşırı olgun meyvelerde pektinik asit, pektik asite hidroliz olmaktadır. Bu nedenle aşırı olgun
meyvelerden reçel ve marmelat yapıldığında zayıf bir jel oluşmaktadır. Her meyvenin pektik asit miktarı
farklıdır. Örneğin; ekşi elma, erik, portakal, limon ve ayvada yüksek; tatlı elma, kayısı ve çilekte orta
düzeyde; kiraz, vişne ve şeftalide yüksek miktarda pektin bulunmaktadır. Reçel ve marmelata kıvam
vermek için pektin miktarı önemlidir (Bulduk, 2004: 184).
Pektin; maddeler grubundan kolloidal özellikte bir karbonhidrat bileşiği olan pektin, yüksek bitkilerin
hücreleri arasında ya da hücre duvarlarında bulunan bir maddedir. Genellikle bitki dokularının çoğunda
ve tüm olgunlaşmamış meyvelerde suda çözünmeyen protopektin şeklinde bulunmaktadır. Meyvenin
olgunlaşması ile beraber protopektin suda çözünür hâle dönüşmektedir. Jel oluşturma özelliğinden dolayı
pektin, reçel marmelat teknolojisi için önemli bir maddedir. Bazı meyvelerin yapısında doğal olarak
pektin ve asit bulunmaktadır. Bu meyveler şeker ile pişirildiğinde jel oluşumu sağlanır. Yapısında yeterli
miktarda pektin bulunmayan meyvelerden jel oluşumu sağlanmak istendiğinde ayrıca pektin ilavesi
gerekmektedir.
Pektin jeli oluşturmada aşağıda belirtilen hususlar önemlidir:
•
Kullanılan pektinin miktarı ve niteliği; iyi bir jel oluşturmada ortamda %1 oranında pektin
bulunmalıdır. Bulunan pektinin esterleşme derecesi yüksek olmalıdır. Pektin moleküllerinin
uzun zincirlerden oluşması iyi bir jel oluşumu için gerekmektedir. Bunun yanı sıra suda
çözünebilmelidir.
•
Ortamın pH derecesi; pektin jeli oluşturmada ortamın pH derecesinin iyi bir jel oluşumu için
2,8–3,2 arasında olması gerekmektedir. Bu nedenle üretimde pH derecesi kontrol altına
alınmalı, gerektiğinde asit ilavesi yapılmalıdır. Eğer pH=2,8’in altına düşerse pektin jeli
sulanarak sineresis denilen cıvıklaşma durumu görülmektedir.
•
Şeker konsantrasyonu (ortamın kuru madde konsantrasyonu); iyi bir jel oluşumunun
sağlanmasında ortamdaki kuru madde miktarının yani şekerin % 65 civarında tutulması
gerekmektedir.
Genellikle gıda endüstrisinde pektin üretiminde ham madde olarak turunçgil kabukları (portakal,
limon, greyfurt vb.) ile az miktarda elma posaları, ayva kullanılmaktadır. İşlenenham maddelerden sıvı
ya da toz pektin elde edilmektedir. Gıda endüstrisinde kullanılan sıvıya da toz pektinin özelliklerinin iyi
bilinmesi, doğru ve etkili kullanılması önemlidir. Bu amaçla kullanılan pektinin jel derecesi iyi
bilinmeli, istenilen standartta bir üretim için pektinin jel derecesi saptanarak buna uygun şeker miktarı
kullanılmalıdır. Pektinin jelleşme süresi de bilinmesi gereken bir başka husustur. Pektinler genel olarak
hızlı ve yavaş jelleşme durumuna göre iki grupta incelenmektedir. Hızlı jelleşen pektinler yüksek
sıcaklıkta dolum yapılan reçellerde tercih edilmektedir. Bu şekilde taneler tüm ürüne dağılarak jel
oluşturmaktadır. Yavaş jelleşen pektin ise pişirilen ürünün belli bir dereceye kadar soğutulup
ambalajlandığıdurumlarda tercih edilmektedir. Büyük ambalajlara doldurulan ürünlerde önce belirli bir
dereceye kadar soğutma sonra dolum yapıldığından yavaş jelleşen pektin kullanılmaktadır. Pektin, reçel
ya da marmelat üretiminde az ya da çok miktarda olsada mutlaka kullanılmalıdır. Kullanılacak pektin
miktarı saptanırken meyvenin özellikleri, pişirme yöntemi, şeker miktarı vb. hususlar dikkate alınmalı
ön denemelerle sağlıklıreçete tespit edilmelidir.
Asit; jel oluşumu için gerekli olan bir diğer madde asittir. Meyvelerin yapılarında değişik miktarlarda
asit bulunmasına rağmen reçel vb. ürünlerin üretiminde meyveden gelen asit miktarı yeterli
gelmemektedir. Bu nedenle reçel vb. ürünlerde iyi bir jel oluşumu için ortamın pH derecesinin belirli
sınırlarda tutulmasını sağlamak için asit ilavesi gerekli olmaktadır. Reçel ve benzeri ürünlerde asit sadece
pH ayarlaması için kullanılmaz. Dengeli ve hoşa giden bir lezzet oluşumu için de asit kullanımı
gerekmektedir. Çoğu zaman meyveden gelen doğal asit yeterli olmadığından sonradan ilave edilen asit
lezzet oluşumuna olumlu katkı sağlamaktadır. Reçel vb. ürünlerde genellikle sitrik, tartarik, malik ve
laktik asit çeşitleri kullanılmaktadır. İstenilen pH derecesine ulaşmada kullanılan asit çeşidi ve miktarı
farklılık gösterebilmektedir. Asit tüzük ve kanunların izin verdiği oranlarda kullanılmalıdır. Bazen limon
104
suyu gibi doğal asitler de kullanılabilmektedir. Genellikle reçel üretiminde sitrik asit tercih edilmektedir.
Üretimde asit, ürüne genellikle çözelti olarak ilave edilmektedir. Çözelti olarak katılacağı zaman bire bir
olarak su ile asit karıştırılarak eritilir. Pişirme esnasında asit ve pektinin birbirinden olumsuz
etkilenmemesi için asidin ürüne olabildiğince geç eklenmesi sağlanmalıdır.
Glikoz Şurubu; üründe şekerlenmeyi önlemek ve tat dengesini iyileştirmek amacıyla ilave edilebilir.
Piyasada hazır şurup olarak bulunan glikoz şurubu reçel üretiminde direkt olarak ya da şekerle birlikte
çözelti olarak katılabilir. Nişasta şurubu olarak da bilinen glikoz şurubu iyi rafine edilmiş patates ya da
mısır nişastasının asitle, enzimle ya da her ikisiyle hidrolize edilmesi ile elde edilmektedir. Bu ürünler
viskoz, tatlı, renksiz ve kristalize olmayan sıvılardır. Glikoz şurubu yaklaşık olarak % 80 kuru madde ve
% 20 su içermektedir. Reçel vb. ürünlerin üretiminde toplam kuru madde miktarının %5–%15 oranı kadar
glikoz şurubu kullanılırsa şekerlenme riski ortadan kalkmaktadır.
Şeker; reçel, marmelat, jöle vb. ürünlerin üretiminde tat dengesini oluşturmak ve kuru madde içeriğini
yükseltmek amacıyla kullanılmaktadır. Reçel vb. ürünlerde kullanılacak şeker miktarı meyvenin cinsine,
olgunluğuna ve tatlılık derecesine göre değişmektedir.
Şeker kullanımının reçel vb. ürünlerde sağlayacağı faydalar şunlardır:
•
Kuru madde miktarını arttırır.
•
Ürünün rengi ve aromasını geliştirir.
•
Ürünün mikrobiyolojik yolla bozulmasına karşı direnç kazandırır (ürünler % 68 dolayında kuru
madde içerdiğinden kolay kolay bozulmaz).
Reçel üretiminde en fazla kullanılan şeker sakkaroz diğer bir ifade ile çay şekeridir. Üretimde sadece
sakkaroz kullanıldığında ısı ve asidin etkisiyle glikoz ve früktoza parçalanarak inversiyona uğrar ve
kristalizasyon (şekerlenme) oluşabilmektedir. Bu nedenle üretimde kullanılan şekerin, sakkaroz ve invert
şekerden oluşması hatta bir miktar glikoz şurubu kullanılması şekerlenmenin önlenmesi ve tat dengesinin
oluşması için gerekli olmaktadır. İnvert şeker; sakkarozun parçalanarak (inversiyon) eşit miktarda
oluşturduğu glikoz ve früktoz karışımıdır. Toplam %68 kuru madde içeren reçel ya da marmelatta invert
şeker, mevcut şekerin %30-%35’i kadar olduğunda üründe şekerlenme görülmemektedir. Görüldüğü gibi
toplam kuru madde miktarının büyük bir çoğunluğu invert şeker olarak istenmektedir. Bu şekilde
kristalizasyon önlenebilmektedir. Sonuç olarak reçel üretiminde toplam kuru madde miktarını sağlamada
kristalize şeker, invert şeker ve glikoz şurubu kullanılmaktadır. Kullanılacak miktarlar reçetede tam ve
doğru olarak tespit edilmelidir.
Diğer maddeler; genel olarak reçel üretiminde meyve, şeker, asit, pektin ve su kullanılmasına karşın
bazen renk maddeleri, jelleştiriciler, asit, aroma ve lezzet katan maddeler de kullanılabilmektedir.
Reçellerde kullanılan katkı maddeleri izne bağlıdır ve etikette mutlaka belirtilmelidir. Bu maddeler
jelleşmeyi sağlayarak lezzet, görünüş ve aromayı dolayısıyla da reçel kalitesini yükseltmektedir.
Reçellerde askorbik asit (C vitamini) kullanımı ise özellikle kayısı ve şeftali gibi ürünlerde rengi
koruyarak esmerleşmeyi önlemektedir (MEGEP, 2007: 6-8).
Reçelin Bozulma Nedenleri
Hazırlanan reçel, bazı durumlarda küflenebilir, ekşiyebilir, şekerlenebilir, kararabilir ya da sertleşebilir.
Bunlar kısaca şu şekilde açıklanabilir;
Küflenme; reçellerde yaşanan küflenme, şeker oranının düşük olması, yetersiz kaynatma, doldurma
sıcaklığının 80oC’den düşük olması ya da kapama kusurlarından kaynaklanmaktadır. Küflenmeyi
önlemek için, reçel kavanoza doldurduktan sonra kavanozu içine su girmeyecek şekilde 5-6 dakika
kaynar suda bekletmek gerekmektedir.
Ekşime; reçel ekşidiği zaman yüzeyi sulanarak, köpüklenmektedir. Reçellerde ekşimenin nedeni,
reçelin doldurulduğu kavanozun ıslak oluşu, muhafaza edildiği yerdeki ısı değişikliği ya da kapağın hava
kaçırıyor olmasıdır.
105
Şekerlenme; Reçellerde şekerlenme, yapılışı esnasında şekerin tam olarak ertilmemesinden, limon
suyunun az konulmasından ya da saklanan yerin sıcaklığının değişkenliğinden oluşmaktadır.
Kararma; uzun süreli olarak saklanan reçellerin renklerinde değişiklik görülmektedir.
Sertleşme; reçellerdeki sertleşme daha çok ayva, kayısı ve turunçgil reçellerinde görülmektedir.
Reçellerde sertleşme, meyvenin önceden iyi haşlanmamış ya da haşlama suyunun sert ve kireçli
olmasından kaynaklanmaktadır (Asımgil ve Şahin, 2004: 412).
KONSERVELER
Konserve üretimi, elverişli nitelikteki hammaddenin bir takım ön işlemlerden sonra teneke kutulara, cam
kavanozlara ya da amaca uygun benzer kaplara doldurulması, kapların hava almayacak şekilde (hermetik)
kapatılması ve ısıl işlemlerle (pastörizasyon ve sterilizasyon) bozulma yapabilen mikroorganizmaların
öldürülmesi yoluyla üretilen dayanıklı bir üründür (Acar ve Gökmen, 2006: 24). Tekniğine uygun bir
şekilde hazırlanan bir konserve uzun süre saklanabilmektedir. Ancak depolama şartlarında oluşabilecek
aksaklıklar nedeniyle tazelik kaybı göz önüne alınırsa, konservenin bir yıl içinde tüketilmesi
gerekmektedir. Konserve yiyecekler insan beslenmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü konserveler
bir çeşit hazır yemek kategorisinde sayılmaktadır. Konserve besinler, çok az bir pişirme işlemi geçirerek
yenilebilecek duruma gelmektedir (Bulduk, 2004: 49)
Meyve ve sebze konservesi üretiminde uygulanan başlıca işlemler şunlardır:
1.
Hasat; kaliteli bir ürün elde etmenin ilk kuralı, amaca uygun kaliteli ve taze bir hammadde
kullanılmasıdır. Genel olarak sebzeler çok körpe haldeyken, meyveler ise tam olarak olgunlaşıp,
renk ve aromalarının tam olarak geliştiği, fakat yumuşamadığı safhalarda hasat edilmelidir.
Hasadı takiben meyve ve sebzeler yaralanıp, ezilmeden fabrikaya uygun bir şekilde
nakledilmelidir.
2.
Yıkama: fabrikaya gelen meyve ve sebzeler, üzerindeki toz, toprak, tarımsal ilaç ve benzeri
yabancı maddelerin uzaklaştırılması ve mikroorganizma yükünün azaltılması için etkili bir
şekilde yıkanmalıdırlar. Yıkama işlemi ön yıkama (yumuşatma), yıkama ve durulama olmak
üzere üç safhada gerçekleşmektedir. İşletmelerde ortalama olarak 1 kg. ürün için 3-5 lt. yıkama
suyu kullanılmaktadır.
3.
Ayıklama ve sınıflandırma; temizlenen meyve ve sebzelerin konserveye işlenmesinden önce,
serilip ayıklanmaları gerekmektedir. Bozuk, ezik, küflü ve çürümüş olan ürünler tamamen
atılmalı ya da sadece bozuk kısımları kesilip atılmalıdır. Meyve ve sebzeler, ayıklanmadan sonra
kalite ve özelliklerine göre sınıflandırılmaktadırlar. Böylece konserve kabındaki ürün aynı
nitelikte, tek düze olmaktadır. Bu durum, tüketiciyi etkilemesinin yanı sıra, standartlar açısından
da zorunludur. Sınıflandırma ile ısıl işlem uygulamasının yeterli düzey ve etkinlikte
yapılabilmesi de sağlanmaktadır. Meyve ve sebzelerin sınıflandırılması; irilik, renk, olgunluk ve
şekle göre yapılabilmektedir. Renk, olgunluk, sertlik, şekil ve cins özelliklerine göre
sınıflandırma, deneyimli kişilerce yapıldığı halde, iriliğe göre sınıflandırma, sınıflandırma
makineleriyle yapılabilmektedir.
4.
Taneleme, uç kesme ve doğrama; bu işlem, bütün ürünlerde uygulanmamaktadır ve gerekli
duyulduğu hallerde yapılamaktadır. Örneğin fabrikaya kabuğu ile gelen bezelyelerde, taneleme;
yeşil fasulyelerde ise uç kesme uygulanmaktadır.
5.
Kabuk soyma ve çekirdek çıkarma; elma, patates, havuç, kereviz gibi meyve ve sebzelerin
kabuklarının soyulması gerekmektedir. Sebzelerde kabuklar, hammaddenin özelliğine göre
sebzelerde haşlamadan önce ya da sonra soyulmaktadır. Kabuk soyma; elle, ısı uygulaması ile
(sıcak suya daldırılarak ya da kızgın buhar geçirilerek), kimyasal maddelerle (NaOH, CaCl2,
Na2CO3) ya da mekanik yöntemlerle yapılmaktadır. Birçok meyvenin konserveye işlenmesinde,
çoğu kere çekirdeklerinin çıkarılması gerekmektedir. Çekirdek çıkarmada özel bıçaklar ya da
özel cihazlardan yararlanılmaktadır.
106
6.
Haşlama; konserve teknolojisinde uygulanan temel işlemlerden birisidir. Haşlama genel olarak
sebzelere uygulanmaktadır. Blanşör denilen aletlerde 2-8 dakika arasında işlem
gerçekleştirilmektedir. Haşlama, suda (100oC) ya da buharda yapılmaktadır.
Sebzelerin haşlanmasında;
•
Enzimler inaktif hale getirilir. Böylece sterilize oluncaya kadar hammaddenin enzimatik
değişmeye uğraması önlenmektedir.
•
Mikroorganizma yükü azaltılmaktadır.
•
Ispanak gibi bazı sebzelerde hacim azalması meydana getirildiğinden kolay dolum
sağlanmaktadır.
•
Sebzelerin dokularındaki gazlar uzaklaştırılmaktadır. Böylece konserve kabında yeterli vakum
oluşması sağlanmaktadır. Ayrıca konserve kabındaki O2 gazının azalmasına neden olduğundan,
konserve kabının korozyona uğraması önlenmektedir.
•
Çiğ tat ve koku kısmen kaybolmakta ve bamya gibi ürünlerde yapışkanlık maddesi
giderilmektedir.
7. Konserve kaplarının doldurulması; sebzeler haşlandıktan sonra, meyveler ise haşlanmadan kutulara
konulmaktadır. Ayrıca sebzelerde yaklaşık %1’lik kaynar tuzlu su (salamura), meyvelerde ise çeşide göre
konsantrasyonu %20-%40 olan şeker çözeltisi (şurup) kutuya konulmaktadır. Kutular, kutu hacminin
yaklaşık %10’u boş kalacak şekilde meyve ya da sebzelerle doldurulur. Kutunun üstünde boş bırakılan
kısma “Tepe boşluğu” denilmektedir. Tepe boşluğu; ısıl işlem sırasında konserve kabı içinde bulunan
maddelerin genleşmelerini dengelemek için bırakılmaktadır. Yeterince tepe boşluğu bırakılmayan
konserve kutularının taban ve kapak kısımlarında, sterilizasyon sırasında oluşan basınç sonucu şişkinlik
ortaya çıkmaktadır. Tepe boşluğu fazla bırakılırsa kutu içinde fazla vakum oluşmaktadır. Bu nedenle
taban ile üst kapak içe doğru çökmektedir. Tepe boşluğunun optimum nispette bırakılması gereklidir.
8. Hava çıkarma ve kapama; kutuya konmuş gıda içindeki ve tepe boşluğundaki havanın çıkarılması
gerekmektedir.
Kutunun içindeki tepe boşluğundaki hava çıkarılmadığında karşılaşılacak sorunlar şunlardır;
•
Gıdada zamanla oksidatif bozulmalar oluşur,
•
Kutu materyalinde korozyon (aşınma) başlar,
•
Kutu kapatıldıktan sonra istenen vakum sağlanmaz ve
•
Aroma ve renk maddeleri istenen ölçüde korunamaz.
9. Pastörizasyon ya da sterilizasyon; hermetikli olarak kapatılan konserve kabı içinde bulunan
mikroorganizmalar, ısıl işlemlerle (pastörizasyon ya da sterilizasyon) öldürülerek mikrobiyolojik açıdan
dayanıklı hale getirilmektedir. Ayrıca gıdanın yapısında bulunan enzimler de inaktif hale getirilerek,
gıdaların uzun süre bozulmadan saklanması sağlanmaktadır.
Genel olarak 100oC’nin üzerindeki sıcaklık derecelerinde uygulanan ısıl işlemlere “sterilizasyon”,
100oC ya da bunun altındaki sıcaklık derecelerindeki ısıl uygulamalara “pastörizasyon” adı verilmektedir.
Kural olarak; pH değeri 4,5’in altında olan gıdalar (meyveler, meyve suları, domates ürünleri vs.)
pastörize, pH değeri 4,5’in üzerinde olan gıdalar (sebzeler, et ve balık konserveleri vs.) ise sterilize
edilmektedirler.
Konserve yapımında dikkat edilecek hususlar;
•
Açıldığı zaman iyi bir renk teşekkülü için NO3 (nitrik asit) ve NO2 (azot oksit) ilave edilmelidir.
•
Bakteri çoğalmasını önlemek için NO3 (nitrik asit) ve NO2 (azot oksit) ilave edilmesi gerekir.
•
İyi bir yapı ve tekstüre sahip olması için bağ doku miktarı düşük olan etler seçilmelidir.
107
•
Kutudaki su oranı iyi ayarlanmalı, fazla suyun emilmesi için ortama nişasta ilave edilmelidir.
•
Polifosfat ilave edilerek su tutma kapasiteleri artırılabilir.
•
Acılaşmayı önlemek için antioksidanlar ilave edilmelidir.
•
Sağlığa zararlı etkileri olmamalı, gıda zehirlenmelerine sebep olmamalıdır.
Konserve üretim teknolojisinde en önemli noktalardan biri, bir taraftan bozulma yapabilen
mikroorganizmaların öldürülmesini gerçekleştirmek, diğer taraftan da gıdaların fiziksel yapılarında ve
besin değerlerinde en az kayıplara neden olacak, en uygun ısıl işlem şartlarının sağlamaktır. Bu şartların
belirlenebilmesi için, konserve gıdalarında bozulmalara neden olan mikroorganizmaların, ısıya karşı
dirençleri ile konserve kabı içinde ısı iletimi gibi iki ana faktörün belirlenmesi gerekmektedir. Gıdalarda
bozulmalara yol açan mikroorganizmalardan mayalar, küf mantarlarının spor ve vejetatif hücreleri ve
bakterilerin vejetatif hücreleri 80oC-100oC arasında en çok 20-30 dakika uygulanan ısıl işlemlerle
öldürüldükleri halde, bakteri sporları ısıya daha dirençlidir. Bazı bakteri sporları ancak 120oC -130oC’de
öldürülmektedir. Mikroorganizmaların ısı ile öldürülmeleri, yapılarında bulunan proteinlerin ısı etkisiyle
denatüre (doğasını değiştirmek) olmasından ve mikroorganizmalar için hayati önemi bulunan enzimlerin
inaktive olmasından dolayı ileri gelmektedir.
Mikroorganizmaların ısıl yolla ölümü üzerine etkili olan faktörler şunlardır:
•
Ortamdaki mikroorganizma sayısının etkisi; ortamdaki mikroorganizma sayısı arttıkça, bu
mikroorganizmaların öldürülmesi için gerekli sıcaklık artacağı gibi, süre de uzamaktadır.
•
Mikroorganizma yaşının etkisi; her mikroorganizmanın belli bir yaşta ısıya karşı direnci en
fazladır. Bazı mikroorganizma sporları yaşlandıkça, ısıya karşı dirençleri de artmaktadır.
•
Mikroorganizmanın içinde bulunduğu ortam bileşiminin etkisi; ortamın pH değeri,
mikroorganizmaların dirençlerini etkileyen en önemli faktördür. Ortamın pH değeri düştükçe,
mikroorganizmaların ısıya karşı direnci azalmaktadır. Ortamdaki tuz, şeker, protein ve yağ,
mikroorganizmaların direncini artırmaktadır. Ancak yüksek orandaki tuz ısıya direnci
azaltmaktadır. Mikroorganizmaların ısıya karşı dirençleri çeşitli şekillerde belirlenmektedir.
Hepsinde ortak olan nokta, mikroorganizma sporlarının tampon çözeltiler içinde, belirli
konsantrasyonlardaki süspansiyonlarının hazırlanması ve bunların ölüm sürelerinin belirleneceği
ortamlarda, örneğin gıdalarda, değişik sıcaklıklarda ve sürelerde ısıya arz edilmeleridir.
Belirli şartlarda, belirli sayıdaki mikroorganizmanın, belirli sıcaklık derecesinde ölmesi için geçen
süreye “Termal ölüm süresi” denilmektedir. Konservecilikte hangi mikroorganizmanın test
mikroorganizması olarak seçilip, termal ölüm sürecinin (TÖS) belirleneceği önemlidir. Bunun ilkesi, bir
gıdanın sterilizasyon şartlarının belirlenmesi için o gıda maddesinde bulunabilen ve gıdanın bozulmasına
neden olabilen ısıya en dayanıklı mikroorganizmanın seçilmesidir. Konserve kabında ısı, konveksiyon ve
kondüksiyon olmak üzere iki yolla yayılmaktadır. Konveksiyonla yayılması moleküllerin hareketi
yoluyla, kondüksiyonla yayılma ise ısının molekülden moleküle geçmesiyle gerçekleşmektedir. Katı
materyalden oluşmuş konservelerde kondüksiyon, sıvı materyalden yapılmış konservelerde konveksiyon,
hem katı hem sıvı materyal içeren konservelerde konveksiyon ve kondüksiyonla ısınma olmaktadır.
Konservelerde ısı iletimini (Soğuk Noktanın Isınmasını) etkileyen başlıca faktörler şunlardır:
•
Konserve kabının yapıldığı materyal; konserve kapları, başta teneke ve cam olmak üzere farklı
çeşitlerde materyalden yapılmaktadır. Teneke kapların yapıldığı madde olan demir, cama göre
ısıyı 9 misli daha hızlı iletmektedir. Dolayısıyla cam kaplarda ısı iletimi teneke kaplara göre
daha yavaş olup, soğuk noktaya, daha geç ulaşılmaktadır.
•
Konserve kabının büyüklüğü; kapların büyüklüğü ve şekli ısı iletimini etkilemektedir. Küçük
kutularda bulunan konservelerde ısı iletimi daha çabuk olmakta, dolayısıyla sterilizasyon kısa
sürede gerçekleşmektedir.
•
Gıdanın konserve kabına doldurma miktarı; fazla ve sıkı doldurulmuş konserve kaplarında ısı
iletimi, bu kaplarda konveksiyon hareketi zor olacağından ve sıvı kısımın oranı az olacağından,
108
gevşek olarak doldurulmuş kaplara göre daha yavaş gerçekleşmektedir. Dolayısıyla soğuk nokta
daha geç ısınır ve sterilizasyon süresi daha uzundur.
•
Otoklava konulan kap muhteviyatının başlangıç sıcaklığı; kapların otoklava konulduğu andaki
soğuk noktasının sıcaklığına başlangıç sıcaklığı denilmektedir. Bu sıcaklık, ısının konserve
kabına iletiminin geç ya da çabuk olmasında başlıca etkendir. Kap ile otoklav arasındaki sıcaklık
farkı ne kadar fazla olursa, ısı iletimi o kadar hızlı gerçekleşmektedir.
•
Sallanmanın etkisi; konserve kapları otoklavda sallandıkları zaman içerikleri, daha iyi
karışmakta ve oluşan hareketle ısı iletimi doğal olarak hızlanıp kolaylaşmaktadır.
•
Ortamda bulunan tuz, şeker ve kolloidlerin etkisi; konserve kabında bulunan düşük
konsantrasyonlardaki tuz ve şeker gibi suda erimiş maddeler, ısı iletimini fazlaca
etkilememektedir.
Bununla
beraber
meyve
konservelerinde
kullanılan
yüksek
konsantrasyonlardaki şeker şurubu, ısı iletimini yavaşlatmaktadır. Ayrıca nişasta, pektin ve
jelatin gibi kolloidler ısı iletimini etkilemektedir. Meyve ve sebze ürünlerinde bu kolloidlerin
ilave edildiği durumlarda, ısıl işlem süresi uzamaktadır.
•
Otoklav sıcaklığının etkisi; otoklav başlangıç sıcaklığı yükseldikçe, konserve kabında ısı iletimi
hızlanmaktadır. Çünkü böylece otoklav sıcaklığı ile kap içeriğinin ilk sıcaklıkları arasındaki fark
artmakta, bu ise ısı iletimini hızlandırmaktadır.
•
Kutu muhteviyatının fiziksel yapısının etkisi; konserve kabında ısı iletimi, kutu içeriğinin fiziksel
yapısından büyük ölçüde etkilenmektedir. Örneğin püre halindeki ürünlerde (domates salçası
gibi) ısı iletimi, kondüksiyonla gerçekleşir. Isınma yavaş ve simetrik olup, soğuk nokta kutunun
orta noktasındadır. Hem katı kısım, hem de salamura suyundan oluşan konservelerde, kutu ısı
iletimi aynı anda kondüksiyon ve konveksiyonla gerçekleşmektedir. Tamamı sıvı olan gıdalarda
ısı iletimi konveksiyonla olacağından daha çabuk ısınacaktır. Konserve kabında daima geç
ısınan bir bölge (nokta) bulunmaktadır. Buraya “Soğuk nokta” ya da “Kritik nokta”
denmektedir. Konservecilikte soğuk noktanın duyarlı olarak tespiti gerekmektedir. Çünkü
uygulanacak ısıl işlemde, soğuk noktanın istenen ısı derecesine ulaşması ve bu ısıda belirli bir
süre kalması gerekmektedir.
Meyve ve Sebze Konservelerinde Bozulmalar
Konserve edilmiş gıdaların daha sonra bozulmaları; mikroorganizma faaliyetinden, kutu içeriği ile kutu
arasındaki etkilerden ya da işleme sırasında yapılan hatalardan kaynaklanabilir. Konservelerde
bozulmalar, mikrobiyolojik, kimyasal ve fiziksel bozulmalar olarak üç şekilde meydana gelmektedir.
Mikrobiyolojik Bozulmalar; konserve kabı içinde gelişen mikroorganizmalar gaz yaparak ya da gaz
oluşturmadan bozulma yapabilmektedir. Bozulmaya neden olan ve gaz yapan mikroorganizma kutu
içinde gaz birikimine ve kutunun şişmesine sebep olmaktadır. Bu olaya “bombaj” denilmektedir.
Bombajlı kutulardaki ürün bozulmuş ve tüketilmeyecek hale gelmiştir. Bazen mikroorganizmalar gaz
oluşturmadan ya da H2S (Hidrojen Sülfit) gibi suda çözünen gazlar oluşturarak ürünü bozarlar. Bu olay
esnasında bombaj görülmez, ancak ürün asitlerin etkisiyle ekşimiş ve tüketilmeyecek hale gelmiştir. Bu
tip bozulmalara düz ekşime denmektedir.
Kimyasal bozulmalar; kimyasal bozulmalar, konserve gıdaların yapısında bulunan ya da sonradan
ilave edilen bazı maddelerin, özellikle organik asitlerin, çeşitli faktörlerin de etkisiyle teneke kutuya
yaptığı etkiden kaynaklanmaktadır. Bu etki “korozyon” (aşınma) etkisi olarak bilinmektedir.
Fiziksel bozulmalar; fiziksel nedenlerle kutularda görülen şişme, göçme ya da benzeri
deformasyonlardır.
Tekniğine uygun bir şekilde hazırlanan bir konserve uzun süre saklanabilir. Ancak depolama
şartlarında oluşabilecek aksaklıklar nedeniyle tazelik kaybı göz önüne alınırsa, konservenin bir yıl içinde
tüketilmesi gerekmektedir. Konserve yiyecekler, insan beslenmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü
konserveler bir çeşit hazır yemek kategorisinde sayılmaktadır. Konserve besinler, çok az bir pişirme
işlemi geçirerek yenilebilecek duruma gelmektedir (Bulduk, 2004: 49). Elde bulunan fazla ürünleri
değerlendirilemesi için konserve yapılaması en iyi yöntem olarak görülmektedir. Konserve yöntemi,
109
besin maddelerinin çürümelerini de engellediği için mevsimi dışında sebze ve meyvelerin kullanılmasına
imkan sağlamaktadır6.
Konserve yapımında dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
•
Kavanoz, kapak, lastik halkalar kullanımdan önce kaynar suda bekletilmelidir.
•
Konserve yapılacak malzemelerin çürüksüz ve taze olmalarına dikkat edilmelidir.
•
Kavanozlara yiyecek maddeleri yerleştirilirken ağzından bir parmak boşluk bırakılmalıdır.
•
Kavanozun ağzı kaynar suya batırılmış bir bezle silinmelidir.
•
Doldurulan kavanozların havası, kaynar suda bekletilmiş bir bıçak yardımı ile kapağın yanında
dibine kadar sokarak çıkarılmalıdır.
•
Konserve özel tencerelerde yapılıyorsa tencerenin tarifine uyulmalıdır. Düşük kalitede
tencerelerde yapılıyorsa kavanozları dört parmak geçecek biçimde su doldurulmalıdır.
•
İki üç konserve bir arada kaynatılıyorsa, aralarına ve çevrelerine bez konmalıdır. Konserveler,
konserve tenceresine dokunmayacak biçimde yerleştirilmelidir.
•
Konserve tenceresinden alınan kavanozlar, bir tahta ya da bez üzerine çıkartılmalıdır, aksi halde
kavanozların çatlaması söz konusu olabilmektedir.
Konserve yapımında uygulanması gereken genel prensipler şunlardır (Halıcı, 2009: 299):
•
Konserveler, yapılan yiyeceğin özelliği göz önüne alınarak hazırlanmalıdır.
•
Pişirme süreleri yiyeceklerin özelliklerine göre ayarlanmalıdır.
•
Konserve yaparken dikkat edilmesi gerekli noktalara titizlikle uyulmalıdır
Konserve yapımında kullanılan araç ve gereçler (Bulduk, 2004: 51);
•
Otoklav: Diğer adı basınçlı tenceredir. Isı etkisiyle tencere içinde buhar hapsedilerek yüksek
sıcaklık meydana getirmekte ve sebze konservelerinin sterilizasyonu yapılmaktadır.
•
Pastörize kazanı: Meyve konservelerinin pastörizasyonunda, kavanoz boyuna uygun yeter
derinlikte 5–6 kavanozun yan yana yerleştirilebileceği büyüklükte dibi düz bir tencere
kullanılmaktadır.
•
Kavanozlar: Yüksek ısı ve basınca dayanıklı camdan olması gerekmektedir.
•
Şişeler: Meyve suları ve domates sularının konservesinde kullanılan şişelerin ısıya dayanıklı
camlardan yapılması gerekmektedir.
•
Kapsül kapama aleti: Doldurulmuş şişelerin ağızlarını kapsül (mantar) ile kapayıp sıkıştırmaya
yarayan elle çalışan alettir.
•
Refraktometre: Bal, reçel, marmelat, şeker şurubu ve meyve sularındaki şekeri ölçmeye
yaramaktadır.
Bozulmuş Konservelerin Özellikleri
Tüketimden önce konservelerin dikkatli bir şekilde kontrol edilmesi gerekmektedir. Yapılan bilimsel
araştırmalara göre doğada, toprakta ve kıyılara yakın sularda bulunan ve konserve yapılacak taze
besinlere bulaşabilen "Clostridium botulinum" adlı bakterinin toksini (zehiri) ile oluşan, çok şiddetli
seyreden gıda zehirlenmelerinin %90'ının özellikle uygun sürede ve sıcaklıkta pişirilmeden kapatılan,
evde hazırlanmış konservelerin ve pişirilmeden tüketilen konservelerden kaynaklandığı, ayrıca
zehirlenmelerin yaklaşık %52'sini toksin içeren sebze konservelerinin sebep olduğu bilinmektedir.
6
http://www.gidacilar.net/konserve-uretim-teknolojisi
110
Clostridium botulinum'un toksinlerinin besinler ile vücuda alınmasından sonra ortaya çıkan hastalığa
botulizm denilmektedir. Toksin dünyada bilinen en güçlü zehirlerden olup ölümle sonuçlanabilecek
rahatsızlıklara yol açmaktadır. Toksinli gıdanın tüketilmesinden yaklaşık 12-36 saat sonra kusma ve
bağırsak rahatsızlıkları ile zehirlenme kendini göstermektedir. Alınan toksinin tipine, miktarına, kişinin
direncine ve besine bağlı olarak bu süre değişebilir. Karın bölgesinde hissedilen yanma ve ağrı bu
hastalığın apandisit ve bağırsak düğümlenmesi gibi rahatsızlıklarla karıştırılmasına neden olmaktadır.
Bağırsak rahatsızlığından sonra halsizlik, yorgunluk, dermansızlık baş göstermektedir. Ağızda ve
boğazda kuruma ve kızarma olur, ayrıca ağrı da hissedildiğinden bu belirtiler bazen yanlışlıkla farenjit
belirtileriyle karıştırılabilir. Daha sonra hasta gittikçe ağırlaşır. Bu belirtiler görüldüğü anda hasta en
yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Zehirlenme olayı görüldüğünde yapılacak ilk iş, şüpheli besinde
toksinin varlığını araştırmak ve zehirlenen kişiyi hastaneye ulaştırmaktır. Botulizm zehirlenmesine diğer
ülkelere kıyasla ülkemizde çok az rastlanmaktadır. Bunun nedeni ev konserveciliğinin çok yaygın
olmaması ve kutudan çıkan sebzelerin tekrar pişirilerek tüketilmesidir. Isıya duyarlı toksinler pişirme
sırasında tahrip olduğundan zehirlenme önlenmektedir. Ülkemizde ev koşullarında yapılan konservelerde
Clostridium botulinum riskinin yok edilebilmesi için besinlerin türlerine göre belirli sürede uygun ısıl
işleme tabi tutulması gerekmektedir. Botulizm toksini 80°C'de 10-30 dakika, 100°C'de 10 dakika
kaynatmakla etkisiz hale getirilmektedir. Ancak geliştirdikleri ısıya dayanıklı sporlar ancak 116°C'de
tahrip olduğundan uygun olmayan koşullarda saklanan besinlerde yeniden üreme gerçekleşebilir. Bu
nedenle evde yapılan konservelerin mutlaka basınçlı tencerelerde hazırlanması gerekmektedir7.
Konservelerin bozulduğunu anlamak için kapağı açmadan şu hususlara dikkat edilmesi
gerekmektedir;
•
Kavanoz kapağın şişkinlik yapıp yapmadığına kontrol edilmelidir.
•
Konserve kavanozunun dibinden yukarıya doğru hava kabarcıklarına bakılmalı ve sızıntının olup
olmadığına dikkat edilmelidir.
Konservelerde, depolama sürecinde yaşanan çeşitli olumsuzluklar nedeniyle bozulmalar
görülmektedir. Uygun olmayan koşullar nedeniyle konservelerde bozulma, çürüme, küflenme gibi
sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadırlar.
Depolama sürecinde konservelerin bozulduğunu gösteren husular şunlardır (Bulduk, 2004: 66):
•
Kavanoz kapağının kendiliğinden düşmesi,
•
Kutularda bombaj (burada açıklanmalı) oluşumu,
•
Şurup ve salamura suyunun berraklığını kaybetmesi,
•
Kutu açıldığında kötü kokması ve
•
Kavanozların patlaması ve kutuların delinmesi gibi belirtilerle anlaşılır.
SALÇALAR
Domates ve biber, diğer birçok tarımsal hammaddeler gibi, uzun dönemde muhafaza edilmesi mümkün
olmayan ürünlerdir. Sanayide işleme sayesinde, bu ürünlerin kullanım olanakları ve süresi artırılmaktadır.
Böylece arz esnekliği bir ölçüde artırılarak, fiyatların tarım kesimi üreticisi lehine değişmesine katkıda
bulunulmakta, aynı zamanda normal üretim döneminde tüketilemeyen ürünün ziyan olmasını önleme
konusunda önemli bir çözüm getirilmektedir (Büyükbay ve diğerleri, 2009: 2).
Domates taze tüketimi yanında iklim koşulları nedeniyle bulunmasının güçleştiği dönemlerde de
kendisinden maksimum düzeyde yararlanmak ve özel kullanım amaçları için formüle edilmiş domates
ürünleri yani ketçap gibi çok değişik şekillerde değerlendirilmektedir. Ketçap, olgun ve kırmızı renkli
domates ve domates suyu, domates konservesi, domates püresi ya da domates salçası gibi domates
mamullerine gerekli teknolojik işlemler uygulanarak ve içerisine katkı maddeleri ile aroma veren
yenilebilir doğal maddeler katılarak tekniğine uygun olarak hazırlanmış bir mamuldür. Salça; şeker
7
http://www.beslenme.saglik.gov.tr/index.php?lang=tr&page=103
111
(glikoz şurubu), sirke, tuz, nişasta ve koruyucuların pastörize edilmesiyle elde edilen bir üründür
(MEGEP, 2010: 6).
Diğer yandan, salça, kurutulmuş sebze, konserve, domates suyu ve benzeri ürünler, tüketici için gıda
ürünleri yelpazesinde ürün çeşitliliği oluşturarak, özellikle normal üretim dönemi dışında, domates ve
biber gibi ürünlerin bir anlamda ikame edilmesini sağlamaktadır. Tarım ürünlerinin işlenmesi sayesinde,
gelişen ve değişen tüketici tercihlerine cevap verilmesinin yanı sıra, hızlı ve zorlaşan yaşam koşulları
içerisinde kolaylaştırıcı alternatifler ortaya çıkmakta, bu durum özellikle çalışan kadınlar açısından
önemli avantajlar sağlamaktadır (Büyükbay ve diğerleri, 2009: 2). Salça, özellikle domatesin ve
olgunlaşmış kırmızıbiberin çeşitli metodlarla koyulaştırılmış özü olarak tanımlanmaktadır. Yemeklere
lezzet ve kıvam vermek, yemeklerin gıda değerini arttırmak için kullanılır.
Domatesten elde edilen salça; domateslerin sıkılarak, çekirdek ve diğer bitkisel liflerinden ayrılan
suyun konsantre ederek (bazen vakumda) kıvamlandırılması sonucu elde edilmektedir (Yaşar ve Melek,
2003: 64). Salça yemeklere lezzet ve kıvam vermek, yemeklerin gıda değerini arttırmak için
kullanılmaktadır. Salça yapımında kullanılacak domates, ince kabuklu, etli, oldukça kırmızı, olgun olması
gerekmektedir. Salça yapımında domates suyunun asidik olması ve bakır ve demire tesir ederek
zehirlenmeye sebep olmaktadır. Bu bakımdan salça yapımında bu hususa dikkat edilmelidir.
Salça üretiminde kullanılacak domateslerde genel olarak aranan özellikler şu şekildedir
(MEGEP, 2010: 5):
•
Domatesin kabuk ve et kısımları homojen olarak kırmızı ya da koyu kırmızı olmalı,
•
Kuru madde oranı yüksek, şeker miktarı fazla, asit miktarı az, lezzeti iyi olmalı,
•
Hastalıklara ve küflenmeye karşı dayanıklı olmalı,
•
Domates üretiminde birim alandan elde edilen ürün verimi yüksek olmalı,
•
Domatesin hasat dönemi uzun olmalı,
•
Domates ince kabuklu ve çatlamalara karşı dayanıklı, çap ortalaması 50 mm. nin üzerinde
olmalı,
•
Domates çeşidi orta boy ve bodur tiplerden (tarla tipi) olmalı ve
•
Domatesin tohum yuvaları küçük ve az çekirdekli, et kısımları da fazla olmalıdır.
Salçanın en önemli kalite kriterlerinin başında renk gelmektedir. Bu yüzden biberlerin hem
kabuklarının ve hem de etili kısmının tam olarak kızarmışolmasıgerekmektedir. Hafif renk bozukluğu
olan biberler, salça rengini ve aromasınıson derece etkilemektedir. Salçaya işlenecek biberlerin özelliği
sadece renkle sınırlı değildir. Bu biberlerin, kuru madde ve şeker oranının yüksek, hastalık ve küflere
karşıdirençli, meyveleri her tarafında bir olgunlaşan ve bol ürün veren bir çeşit olmasıgerekmektedir.
Ülkemizde, "sanayi tipi biber" adıile çeşitli biber tipleri yetiştirilmektedir. Biberlerde kuru madde oranı
ortalama %4-%12 arasında değişmektedir. Kuru madde oranı yükseldikçe salça verimi artmaktadır.
Bununla birlikte kuru madde en çok %12’ye kadar yükselebilir. Biberdeki suda çözünür kuru maddenin
yaklaşık % 60'ıinvert şekerden oluşmaktadır. Ayrıca biberlerde sakkaroz da bulunmaktadır.
Salça Yapım Yöntemleri
Salça yapımında genel olarak iki yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemlerde salçanın yapılışında farklılılar
görülmektedir. Salça yapım yöntemleri, güneşte salça yapım yöntemi ve kaynatarak salça yapım
yöntemidir.
Güneşte salça yapımı: Olgun domatesler yıkanarak, dilimlenir, hafifçe tuzlanarak, küp ve fıçılara
doldurularak, üzerleri örtülür. Arada sırada karıştırılarak bir iki gün bu halde bırakılır. Kevgirden
geçirilerek kabuk ve çekirdeklerinden ayrılır. Süzülmüş domates ezmesi, geniş tepsilere dökülerek
üzerine bir tülbent örtülür. Ara sıra tahta kaşıkla karıştırılır. Tuz katılır ve güneşte iyice koyulaştıktan
sonra çömleklere ya da cam kavanozlara doldurulur.
Kaynatarak salça yapımı: Bu yöntemede suyu iyice sızdırılan domates ezmesi, kalaylı kazanlara
konulmaktadır. Ateşte pişirilerek yoğurt kıvamına gelinceye kadar pişirmeye devam edilmektedir.
Özelliğinin korunması için tahta kaşıkla sürekli olarak karıştırılmalıdır. Hazırlanan salça, saklanacağı
112
kaplara konularak, dayanıklılığının artırılması ve küf oluşumunu engellemek için üzerine zeytinyağı
dökülmelidir.
Yukarıda anlatılan salça yapım yöntemleri, geleneksel usul yöntemlerdir. Günümüzde, modern
fabrikalarda vakum kazanlarında, el değmeden salça yapılmaktadır. Yıkanıp doğranan domatesler, sıcak
ya da soğuk parçalanmaya sürecinden geçirilmektedir. Bu emzimatik bir parçalanma olup, domates
kabuklarındaki renk maddelerinin salçaya geçmesi sağlanmaktadır. Enzimatik parçalanması tamamlanmış
domates ezmesi, palperlerden geçirilerek bir nevi öğütmeye tabi tutulmaktadır. Kabuk ve çekirdekleri
ayrılarak vakum kazanlarına verilir. Vakum kazanlarında, yüksek basınç altında, düşük sıcaklıkta, kısa
zamanda istenen yoğunlukta salça elde etmek mümkün olmaktadır. Salça, double ve triple olarak elde
edilebilir. Bunlar kullanılma amaçlarına göre ayarlanmış salça konsantrasyonlarıdır. Sanayi tipi salçalar,
genellikle tuzsuz olup hermetikli kaplarda saklanmaktadır8.
8
http://www.teknoalem.org/etiket/salca-nasil-yapilir
113
Özet
Mevsim dışı üretilen meyve, sebze ve çiftliklerde
suni olarak yetiştirilen hayvanlar tüketildiğinde
insan sağlığı açısından tehlike oluşturmaktadır.
Bunu önlemek için, mevsiminde ve taze üretilen
gıdaların tüketilmesi önemlidir. Bu yiyecek
maddelerinin bir kısmı hemen tüketilirken bir
kısmı da bulunmayan ya da pahalı zamanlarda
tüketilmek üzere dayanıklılığı arttırılarak
saklanmaktadır.
Tuzlama: Besin maddesinin tuzlanmasındaki
amaç, dayanma gücünü artırmaktır. Ayrıca
tuzlama besinler maddelerine lezzet ve aroma
katmak açısından önem taşımaktadır. Tuzun
etkisi, gıda maddesinin ve mikroorganizmaların
içindeki suyu çekerek, onları kurutması ve su
aktivitesini
düşürerek
mikroorganizmaların
şeklinde
ortaya
üremesini
engellemesi
çıkmaktadır. Tuzun mikroorganizmalar üzerinde
etkisi,
kullanılan
tuz
miktarı
ve
mikroorganizmanın
türüne
bağlı
olarak
değişmektedir
Gıdaların işlenerek saklama yöntemleri:
Dondurma: Gıda içerisindeki suyu buz kristalleri
haline getirerek, gıdanın fiziksel, kimyasal ve
mikrobiyolojik yönden bozulmalarını önleyerek
gıdanın uzun süre dayanıklı ve kaliteli olarak
kalmasını sağlayan önemli bir gıda saklama
yöntemidir.
Turşular: Bu saklama yöntemi, en çok sebze ve
meyvelerin
korunması
ve
saklanmasında
kullanılmaktadır. Çeşitli meyve ve sebzelerin
salamura içerisindeki laktik asit fermantasyonları
sonucunda elde edilen, kendine özgü lezzet ve
aromaya sahip olan dayanıklı gıda maddelerine
“turşu” denilmektedir.
Bu yöntem sayesinde et, tavuk, su ürünleri,
hamur çeşitleri (milföy, mantı, pasta çeşitleri
gibi), meyve ve sebzeler, bileşimlerinde her hangi
bir değişiklik olmaksızın uzun süreli olarak
saklanabilmektedir.
Reçeller: Reçel yapmaya elverişli olgunlukta,
sağlam, yıkanmış, sapları ve varsa çanak
yapraklarından
ayıklanmış,
gerektiğinde
çekirdekleri çıkarılmış bütün, yarım ya da daha
küçük parçalar halindeki taze ya da çeşitli
metotlarla muhafaza edilmiş meyve, sebze ve
reçel yapımına elverişli diğer ana maddelerle
beyaz şeker (sakkaroz) ve katkı maddelerinin
ilavesiyle hazırlanan ısıl işlem ile yeterli kıvama
getirilmiş mamul şeklinde tanımlanmaktadır.
Soğutma: Hasat edilmiş meyve ve sebzeler,
hazırlanmış etler (tavuk, balık, küçükbaş ve
büyükbaş
hayvanlar)
uygun
koşullarda
depolanınca, taze haldeki besin değerlerlerini,
görünüşlerini ve niteliklerini bir süre önemli
ölçüde korumaktadırlar. Uygun koşullar, sıcaklık
ve gerekli nemin ayarlanması ile sağlanabilmektedir. Her besinin en iyi şekilde
depolandığı belli bir sıcaklık ve nem
bulunmaktadır.
Konserveler:
Konserve
üretimi,
elverişli
nitelikteki
hammaddenin
bir
takım
ön
işlemlerden sonra teneke kutulara, cam
kavanozlara ya da amaca uygun benzer kaplara
doldurulması, kapların hava almayacak şekilde
(hermetik) kapatılması ve ısıl işlemlerle
(pastörizasyon ve sterilizasyon) bozulma
yapabilen mikroorganizmaların yok edilmesi gibi
başlıca temel işlemleri kapsamaktadır.
Kurutma:
Gıdaların
kurutulması
gıda
maddesinden nemin uzaklaştırılması olarak
tanımlanmaktadır.
Gıdaların
kurutularak
dayandırılma yöntemi ilk çağlardan beri
uygulanmakta olan en eski muhafaza yöntemi
olarak bilinmektedir. Kurutma yöntemi, dayanma
süreleri kısa olan ürünlere uygulanan saklama
yöntemidir.
Salçalar: Özellikle domatesin ve olgunlaşmış
kırmızıbiberin çeşitli metotlarla koyulaştırılmış
özü olarak tanımlanmaktadır. Domateslerin
sıkılarak, çekirdek diğer bitkisel liflerinden
ayrılan suyu konsantre ederek (bazen vakumda)
kıvamlandırılması sonucu elde edilmektedir.
Tütsüleme: Kış aylarında yaprağını döken, geniş
yapraklı ağaçların odunları ya da talaşları alev
çıkarılmadan yakılmasıyla elde edilen dumanın
içinde balık ya da
kara hayvanları etleri
bekletilerek yapılmaktadır. Elde edilen duman et
içine girerek, besin maddesinin kısmen
kurutulmasına neden olmaktadır. Bu şekilde elde
edilen ürüne “tütsülenmiş ürün” denilmektedir.
114
Kendimizi Sınayalım
1. Dondurma
işleminin
aşağıdakilerden hangisidir?
temel
6. Laktik asit fermantasyonu sonucu elde edilen,
kendine özgü lezzet ve aromaya sahip dayanıklı
besin maddeleri aşağıdakilerden hangisidir?
kurallı
a. Besinin içindeki suyu kurutmak
b. Besinin
içindeki
suyu
buz
a. Turşu
kristallerine
b. Reçel
dönüştürmek
c. Besinin içindeki suyu uçurmak
c. Marmelat
d. Besinin içindeki suyu muhafaza etmek
d. Kurutma
e. Besinin içindeki suyu ısı yöntemiyle yok
etmek
e. Şurup
7. Reçel ve marmelatlarda şeker yoğunluğu
ortalama % kaç olmalıdır?
2. Aşağıdakilerden hangisi hazır donmuş
besinlerin faydalı yönlerinden değildir?
a. % 40
a. Temizlendiği için az yer kaplamaktadır
b. % 45
b. Tüketim için dağıtımı kolaydır
c. % 50
c. Besinleri işlendiği için pahalıdır
d. % 60
d. Tüketimi sırasında zaman kazanılır
e. % 65
e. Depolanması kolaydır
3. Aşağıdakilerden hangisi
işlemlerinden biri değildir?
ön
8. Aşağıdakilerden hangisi bozuk konservenin
depolama sırasında oluşan değişimlerinden biri
değildir?
soğutma
a. Su ile soğutma
a. Kavanoz kapağının kendiliğinden düşmesi
b. Buz ile soğutma
b. Kutularda bombaj oluşumu
c. Vakum ile soğutma
c. Şurup ve salamura suyunun net berrak olması
d. Sıcaklığın düşürülmesi ile soğutma
d. Kutu açıldığında kötü kokması
e. Soğuk oda ile soğutma
e. Kavanozların patlaması
4. Reçel yapılırken 1kg. meyveye ne kadar
şeker hesaplanmalıdır?
9. Hazırlanmış salçanın küflenmemesi için
aşağıdaki hangi işlem uygulanmalıdır?
a. 1,5 kg -2 kg
a. Üzerine tuz dökülür
b. 3,5 kg – 4 kg
b. Üzerine zeytinyağı dökülür
c. 4 kg - 4.5 kg
c. Üzerine süt dökülür
d. 1/2 kg – 1 kg
d. Üzerine şeker dökülür
e. 5 kg ve üzeri
e. Hiçbir işlem yapılmaz
5. Aşağıdakilerden hangisi sebzelerin tuzla
saklanması yöntemlerinden değildir?
10. Sebze ve meyvenin kurutulmasında temel
kural aşağıdakilerden hangisidir?
a. Az tuzla
a. Suyunun uçurulması
b. Çok tuzla
b. Suyunun dondurulması
c. Sirke ilave edilmiş hafif tuzlu su ile
c. Suyunun soğutulması
d. Sirke ilave edilmiş çok tuzlu su ile
d. Su dengesinin korunması
e. Sirke ilave edilmiş su ile
e. Dışarıdan ilave su verilmesi
115
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
Sıra Sizde 1
1. b Yanıtınız yanlış ise “Dondurma” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Besinlerin hızla bozulma nedenlerinden en
önemlisi yiyeceğin içinde bulunan su miktarıdır.
2. c Yanıtınız yanlış ise “Dondurma” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 2
Soğukta depolamada en önemli faktör, depo
sıcaklığıdır. Genel bir ilke olarak depolamadaki
sıcaklık, depolanan gıdanın donma noktasının 12oC’nin üstünde bulunmalıdır.
3. d Yanıtınız yanlış ise “Soğutma” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
4. a Yanıtınız yanlış ise “Reçeller” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 3
5. e Yanıtınız yanlış ise “Tuzlama” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Kış aylarında yaprağını döken, geniş yapraklı
ağaçların odunları ya da
talaşları alev
çıkarılmadan yakılır. Elde edilen duman içinde
balık ya da kara hayvanları etleri bekletilirse,
duman et içine girerek, gıda maddesinin kısmen
kurutulmasına neden olmaktadır. Bu şekilde elde
edilen ürüne “tütsülenmiş ürün” denir.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Turşular” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
7. e Yanıtınız yanlış ise “Reçeller” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
8. c Yanıtınız yanlış ise “Konserve” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. b Yanıtınız yanlış ise “Salçalar”
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
başlıklı
Bazı durumlarda fermantasyona dayalı asit
üretimi yerine doğrudan asit ilave edilmesi de
mümkündür.
Buna
yapay
asitlendirme
denilmektedir.
10. a Yanıtınız yanlış ise “Kurutma” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
116
Yararlanılan Kaynaklar
http://Turkcebilgi.com/ansiklopedi
Acar, J., Gökmen, V. ve Us, F.(2006). Meyve ve
Sebze İşleme Teknolojisi, Hacettepe Yayınları,
Ankara
http://www.sogutma.net/component/tag/kriyojeni
k-so%C4%9Futma-nedir.html
Aksu, M., ve Karhan, M. (2004). Antalya İli
Yöresinde Geleneksel Olarak Üretilen Bazı
Reçellerin Üretim Teknikleri ve Belirleyici
Özellikleri”, Geleneksel Gıdalar Sempozyumu,
Van, 2004.
Asımgil, S. ve Şahin, M.(2004).
Kültürü, Timaş Yayınları, İstanbul.
http://www.teknolojikarastirmalar.com/pdf/tr/02_
040109_1_buyukbay.pdf
http://www.gelenekselgidalar.com/dosyalar/Meh
met%20Aksu+.pdf (Erişim Tarihi; 25.12.2011)
Mutfak
http://www.samsuntarim.gov.tr/yayinlar/kitap/gid
amuhafaza.pdf (Erişim Tarihi; 25.12.2011)
Bulduk, S. (2004). Gıda Teknolojisi, Detay
Yayınları, Ankara.
http://www.genelsaglikbilgileri.com/nitrat/(Erişi
m Tarihi;09.01.2012)
Büyükbay, Oruç, E., Sayılı, M., Uzunöz, M.
(2009).
Tüketicilerin
Sosyo-Ekonomik
Özellikleri İle Salça Tüketimleri Arasındaki
İlişki: Tokat İli Örneği. Gıda Teknolojileri
Elektronik Dergisi, Cilt: 4/1 ss.1-7.
http://www.bakterim.net/yemek-tarifleri/82377sebzelerin-tuz-ya
da
-salamura-ilesaklanmasi.html (Erişim Tarihi; 09.01.2012)
Erdoğan, S.(2005). Beslenme ve
Teknolojisi, Detay Yayınları, Ankara.
http://www.tarimsalbilgi.org/forums/recel_nedir_
nasil_yapilir-t1954.0.html
(Erişim
Tarihi;
09.01.2012)
Besin
http://www.wikipedia.org/wiki.salamura(Erişim
Tarihi;09.01.2012)
Ertürk, N.(1989). Türk Tatlı Sanatı, Remzi
Kitabevi, İstanbul.
http://www.gidacilar.net/konserve-uretimteknolojisi (Erişim Tarihi;09.01.2012)
Gözügül, G. S. (2006). Gıda Muhafazası.
Gülyavuz, H. ve Altınkurt, K.(1991). Besin
İşleme
Teknolojisi,
Milli
Eğitim
Basımevi,İstanbul.
tmyo.edu.tr (Erişim Tarihi;09.01.2012)
Halıcı, N.(2009). Türk
Yayıncılık, İstanbul.
http://www.teknoalem.org/etiket/salca-nasilyapilir. (Erişim Tarihi;09.01.2012)
Mutfağı,
diatek.com.tr (Erişim Tarihi;09.01.2012)
Oğlak
MEGEP (2010). Salça Üretim Teknolojisi.
http://cygm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursp
rogramlari/gida/moduller/SalcaUretimTeknolojisi
.pdf
MEGEP (2007) Reçel Üretim Teknolojisi
http://cygm.meb.gov.tr/modulerprogramlar/kursp
rogramlari/gida/moduller/ReçelUretimTeknolojis
i.pdf
Var, I., Kabak, B., Peçen, E., Yalçın, E. ve
Ektirici, M. (2009). Geleneksel, Ekstra
Geleneksel
ve
Ev
Tipi
Reçellerin
Mikrobiyolojik Kalite Kontrolü.
http://www.gelenekselgidalar.com/dosyalar/%f6r
nek1.doc (Erişim Tarihi; 25.12.2011)
Yaşar, H. ve Melek, S. (2003). Besinler ve
Beslenme, Nobel Yayıncılık,Ankara.
117
6
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Sos ve çorba çeşitlerini açıklayabilecek,
Et yemeklerini ve sebze yemeklerinin yapılışını anlatabilecek,
Hamur işleri ve tatlı çeşitlerini açıklayabilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Soslar
Meyveli Tatlılar
Çorbalar
Garnitür
Et Yemekleri
Maya
Tatlılar
Pişirme
Hamur İşleri
Deniz Ürünleri
İçindekiler
Giriş
Soslar ve Çorbalar
Et Yemekleri
Sebze Yemekleri
Hamur İşleri
Tatlılar
118
Mutfakta Üretilen Yemek
Çeşitleri
GİRİŞ
Yemek, değişik besinlerin, tat vericilerle birlikte belirli yöntemlerle hazırlanıp pişirilmesidir. Çeşitlilik ve
lezzet faktörleri açısından Türk mutfağı, dünyanın sayılı mutfakları arasında yer almaktadır. Yemeklerin
bir çoğu ülke genelinde yapılırken, bazıları belirli yörelere özgü şekilde pişirilmektedir. Ancak iletişim
araçlarının ve kentleşmenin etkisiyle belirli yöreye özgü bir yemek diğer yörelere de ve hatta diğer
ülkelere de yayılmıştır. Bazı yemekler genelde içerik ve hazırlama tekniği açısından aynı olmakla birlikte
kullanılan tat vericiler, pişirme kabı ya da hazırlanış biçiminden kaynaklanan ufak farklılıklardan dolayı
değişik isimlerle bilinmektedirler (Baysal, 1990: 37).
İçerik ve yapılış teknikleri açısından yemekleri; çorbalar, kebaplar, yahniler, köfteler, sarma ve
dolmalar, börekler, etli sebze yemekleri, zeytinyağlı sebze yemekleri, tavuk, balık, salata ve tatlılar
şeklinde gruplamak mümkündür (Baysal, 1990: 37). Yemeklerin pişirilmesinde kullanılan başlıca
teknikler; kuru sıcaklıkta (ızgara) pişirme, kendi suyu içinde pişirme, haşlama, fırında pişirme ve yağda
kızartmadır. Kebap ve köftelerin bir bölümü ızgara edilirken, diğer bölümü fırında ya da su eklenerek
pişirilmektedir. Bazı sebze yemeklerinde sebzeler yassı dilimler şeklinde hazırlandıktan sonra üzerlerine
kıymalı karışım yapılarak fırında ya da ocak üzerinde pişirilmektedir. Bu şekilde hazırlanan yemekler,
musakka ya da oturtma olarak bilinmektedir (Baysal, 1990: 37).
Türk yemekleri lezzetli oldukları kadar beslenme ve sağlık açısından da belirli üstünlüklere sahiptirler.
Dengeli beslenmenin temel kurallarından biri, her öğünde değişik besin gruplarından yeterli miktarda
yemektir. Türk yemeklerine bu yönden bakıldığında, birçoğunun oldukça dengeli beslenme için uygun
olduğu görülmektedir (Baysal, 1990: 37).
SOSLAR (SAUCE)
Sos (sauce), Fransızcadan gelen bir sözcüktür. Sosların tüm dünyaya yayılması Fransızlar sayesinde
olmuştur. Soslar, yiyecek hazırlanırken veya yiyeceklerin servis sırasında yemeğin üzerine dökülerek
lezzet, koku, görünüş güzelliği sağlayan maddelerdir (Maviş, 2008: 162).
Dünyanın her yerinde sos yapımı, mutfağın en ince ve özen isteyen işidir. Türk mutfağının temelinde
soslar neredeyse yok denecek kadar azdır. Türk kültüründe yemeklerin sulu olarak pişirilmesi ağırlık
kazanmaktadır. Yemekler kendi suyuyla pişirilerek servis edilmektedir. Klasik Fransız mutfağında ya da
Batı mutfağında yemek ve sos birbirinden ayrı şekilde hazırlanmaktadır. Batı mutfaklarıyla oluşan çeşitli
etkileşimler sonucunda Türk mutfak kültürünün içine soslar yerleşmiş, turizm ve gıda sektöründe hatta ev
hanımlarının mutfaklarında bile yer almaya başlamıştır. Günümüzde tüketicinin kullanımı için
marketlerde farklı türde hazır soslara ulaşılabilmektedir. Bunun yanında Türk mutfak kültüründen
etkilenen Batı mutfağında yemek sularının sos gibi servis edilmeye başlandığı görülmektedir. Soslar hem
görünüş hem de lezzet yönünden yemeği eksiksiz bir bütün haline getirdiğinden yemeklerin en önemli
tamamlayıcılardan biri olarak kabul edilmektedir (MEGEP, 2006: 1).
119
Sosların Menüdeki Yeri ve Önemi
Klasik Fransız mutfağının bütün dünyada kabul görmesinin nedenlerinden biri sosların çok fazla
kullanılmasıdır. Sos, her zaman yemekten ayrı hazırlanmaktadır ve yemeğin suyu sos olarak kabul
edilmemektedir. Sos, eşlik ettiği yemeğin lezzet ve görünüm yönünden tamamlayıcısıdır. Ancak,
kullanılacak sosun yemekle uyum sağlaması ve yemeği güzelleştirmesi için doğru sosun doğru yemekle
kullanılması gerekmektedir. Ayrıca sosun istenilen kıvamda yapılması, lezzetinin tam olması ve
kullanılan baharatların acı, ekşi gibi tatlarının uyumlu olması gerekmektedir. En önemlisi de güzel bir
yemeğin yanında yemek-garnitür-sos üçlüsü tabakta renk armonisi oluşturacak şekilde hazırlanmalıdır
(MEGEP, 2006: 3).
İyi bir sos pürüzsüz, topaklanmamış bir yapıya sahip olmalıdır. Sos, üzerine koyulduğu bir yemeğin
lezzetini ve kalıcılığını tamamlamalı ve yemeği asla maskelemek (Örtmek) için kullanılmamalıdır.
Çok iyi tatlandırılmış ve koyulaştırılmış bir sosun kullanım alanları şu şekilde sıralanabilir
(Kaya, 2000: 147):
•
Eşlik edeceği yemeğin tat ve görüntüsünü arttırmak,
•
Yemeğe renk katmak,
•
Yemeğin besin değerine katkıda bulunmak,
•
Yemeğin yağlılık oranını azaltmaktadır.
Türk mutfağında yemekler genellikle pişirildikleri suyun içinde servis edilmektedirler. Tencere
yemeklerinin ve salçalı yemeklerin, pişirme suları mükemmel birer sos sayılabilmektedir. Çoğunlukla
Türk mutfak kültüründe soslar yer almamaktadır. Batı mutfak kültürlerinde de Türk mutfak kültürüne ait
yemeklere benzer, yahni gibi suyu ile servis edilen yemekler bulunmaktadır. Yemeklerin pişirme suları
ile servis edilmesi Batı kültürlerinde de oldukça yaygınlaşmaya başlamıştır (MEGEP, 2006: 8).
Sosların kullanılma amaçları nelerdir?
Sos Koyulaştırıcılar
Yapılacak sosun türüne uygun bir koyulaştırıcı seçmek oldukça önemlidir. Sos yapımında kullanılan
koyulaştırıcılar şu şekilde sıralanabilirler (Kırım, 2003: 41):
•
Meyane (Roux),
•
Mısır ya da patates nişastası,
•
Protein (Liaison),
•
Beurre Manie,
•
Tereyağı,
•
Azaltma (Reduction),
•
Un serpmek.
Meyane (Roux): Türk mutfağında yaygın olarak kullanılan meyane sosları, çorbaları ve salçalı
yemekleri koyulaştırmaya yarayan ve bu yemeklere kendine özgü tat katan bir koyulaştırma işlemidir
(Kırım, 2003: 41). Meyane, eşit miktarlarda katı yağ ve unun karıştırılarak pişirilmesi ile elde
edilmektedir. Kullanılan katı yağ tereyağ veya margarin olabilir. Meyanenin hazırlanmasında ilk önce
katı yağ eritilmekte, daha sonra un ilave edilmektedir. Unu ilave etmeden önce yağın çok kızgın
olmaması gerekmektedir. Elde edilen bu karışım sürekli karıştırılmak suretiyle pişirilmelidir (Kaya, 2000:
148).
120
Meyane üç şekilde hazırlanmaktadır:
Beyaz meyane: Un ve yağ karışımı çok az kavrulur (bir-iki dakika). Karışımın rengi sarı olmadan
meyane ocaktan alınır.
Sarı meyane: Un ve yağ karışımı, sarı bir renk alıncaya kadar pişirilir.
Kahverengi meyane: Un ve yağ karışımı, kahverengi oluncaya kadar pişirilir.
Daha sonra hazırlanan meyane soğumaya bırakılmalıdır. Soğutulmuş olan meyaneye sıcak sıvı (su, süt
vb.) ilave edilirek, meyanenin daha pürüzsüz bir yapıya sahip olması sağlanmalıdır. Meyane iyi pişirilmez
ise parlaklığı kaybolarak, sosun içindeki yağ ayrışarak yemeğin görüntüsünü bozmaktadır. Şayet meyane
daha fazla sürede ve yüksek ısıda pişirilirse sosun içindeki un koyulaştırma özelliğini kaybedecektir
(Kaya, 2000: 148).
Nişasta (Mısır ya da patates nişastası): Nişasta su ile karıştırılıp ince bir macun haline getirilerek, sosa
katılmalıdır. Meyane ile kıyaslandığında bu yöntemin en önemli farkı, koyulaştırma süresinin daha kısa
olmasıdır. Mısır nişastası, patates nişastası ve pirinç unu koyulaştırma gücüne sahiptir (Kırım, 2003: 42).
Protein: Bu yöntemde sosu koyulaştırmak için yumurtanın tamamı ya da yalnızca sarısı
kullanılmaktadır. Ancak yumurtanın beyazı daha düşük ısılarda pıhtılaştığı için genellikle yumurtanın
sarısı kullanılmaktadır. Yumurtanın sarısına tat ve zenginlik katması açısından krema da ilave
edilebilmektedir. Fakat kremanın fazla pişmesi sosun kesilmesine neden olacağından krema ekleme
işleminin sosun son aşamasında yapılması gerekmektedir. İçinde nişasta bulunan bir sosa yumurta sarısı
ilave edilecekse yumurta sarısı tüm malzemeler piştikten sonra ilave edilmelidir. Ayrıca ısı çok yüksek
olursa protein çok çabuk pıhtılaşacağı ve sertleşeceği için sosun yapısını bozmaktadır. Kullanılması
düşünülen tek koyulaştırıcı yumurta sarısı ya da bütün bir yumurta ise, topaklanmasını önlemek için bir
miktar sosun suyu ile karıştırılmalı ve sonra pişirilmelidir (Kaya, 2000: 148).
Beurre manie: Bu yöntemde tereyağı ve un yumuşak bir hamur haline getirilmelidir. Daha sonra sosa
ya da çorbaya, çırparak azar azar ilave edilmelidir. Bu yöntemin meyaneden farkı pişirilmemesidir. Çok
hızlı koyulaştırma etkisi bulunmaktadır. Genellikle çorbaları koyulaştırmak için kullanılmakla birlikte
bazen hazırlanmış olan bir sosun kıvamını ayarlamak için de kullanılabilir.
Püre: Bu yöntemde sebzeler ve meyveler ezilirek püre haline getirilir. Böylece koyulaştırıcı bir madde
elde edilmiş olur (Kaya, 2000: 147).
Tereyağı: Bu yöntemde tereyağı ufak parçalar halinde, çırpma teli ile sosa karıştırılmak suretiyle sos
koyulaştırıcı olarak kullanılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli husus, sosa koyduğunuz her
tereyağı parçasının çırpılarak erimesi sağlanmalı ve diğer tereyağı parçasının daha sonra ilave edilmesi
gerekmektedir. Bir diğer ifade ile eklenmesi gereken tereyağı parçalarının tümünün değil eridikçe ilave
edilmesi gerekmektedir.
Azaltma: Bu yöntem sosu yüksek ateşte kaynatarak buharlaştırıp şurupsu bir kıvama indirgemeyi
içermektedir.
Un Serpmek: Bu yöntemde un küçük miktarlarda sosa elenerek sosun koyulaştırılması sağlanmaktadır
(Kırım, 2003: 42).
Sosların Sınıflandırılıması
Soslar genel olarak üç gruba ayrılmaktadır. Bunlar:
•
Yemek sosları,
•
Salata sosları,
•
Tatlı soslarıdır.
Yemek sosları: Yemeklerde kullanılan soslar, sıcak ve soğuk soslar, kahverengi ve beyaz soslar olarak
ya da yapımında kullanılan fondlara (et suyu) göre gruplandırılmaktadırlar. Mutfak için en uygun olanı
sosları kullanılan fondlara (et suyu) göre gruplamaktır (MEGEP, 2006: 1). Ticari mutfaklarda sos
121
yapımında et ve tavuk kemikleri, balık ve sebzelerden elde edilen ana maddeler kullanılmaktadır. Bunlara
fond (et suyu) denilmektedir (Sökmen, 2010: 173). Mutfaklarda yemek sosu olarak kullanılan altı temel
sos bulunmaktadır (MEGEP, 2006: 1).
Temel sos: kendisinden çeşitli farklı sosların üretildiği genel soslar şeklinde tanımlanmaktadır. Temel
soslara kaşar peyniri, maydonoz gibi çeşitli ilaveler yapılarak geliştirilen soslara ise türev sos adı
verilmektedir (Yiyecek üretimi öğretmen el kitabı, 1994: 117). Temel soslar genelde tek başlarına
kullanılmamaktadırlar (Sauce Hollanda hariç). Genel olarak temel soslar, farklı sosların üretilmesi için
kullanılmaktadır. Temel soslar ile ilgili sınıflandırma Tablo 6.1’de gösterilmiştir.
Tablo 6.1: Temel Sosların Sınıflandırılması
1- Beşamel sos 2- Temel
Domates Sosu
(Sauce
(Sauce
Beşamel)
Tomate)
Süt fondu ile
Domates fondu
hazırlanır
ile hazırlanır
Beşamel sosun Domates sosu
türeyenleri
(Sauce
Tomate)
Türeyenleri
3-Temel Kahverengi 4-Temel Beyaz
Sos-dömiglas (Sauce Sos velüte
(SauceVelaute)
Demi Glace)
5- Mayonez sos
6-Sos Hollandez
(Sauce Mayonnaise) (Sauce Hollandaise)
Kahverengi fond ile
hazırlanır
Fondu sıvı yağ
(zeytinyağı veya
diğer sıvı yağlar)
Sos dömiglas
(Sauce Demi Glace)
Türeyenleri
Beyaz fond ile
hazırlanır. (Beyaz
dana fondu, tavuk
fondu veya balık
fondu)
Sos velüte
(Sauce Velaute)
Türeyenleri
Tereyağ fondu ile
hazırlanır
Sos Hollandez
Mayonez sosu
(Sauce Mayonnaise) (Sauce Hollandaise)
Türeyenleri
Türeyenleri
Kaynak: MEGEP, 2006: 4
Beşamel Sos (Sauce Bechamel)
Beşamel sos Türk mutfağında çok yaygın olarak kullanılmaktadır. Yapı açısından ele alındığında beyaz
bir sostur. Tereyağı, un ve süt beşamel sosun temel malzemelerini oluşturmaktadır. Bunun yanında
beşamel sosa isteğe bağlı olarak defneyaprağı, tuz ve muskat da ilave edilebilmektedir.
Beşamel sos hazırlanırken izlenecek aşamalar şu şekilde sıralanabilir (Maviş, 2008:169):
•
Tereyağı ve un kavrulmalıdır (meyane),
•
Topaklanmasını önlemek için sosta kullanılacak un mutlaka kullanılmadan önce elenerek
havalandırılmalıdır,
•
Sosun beyaz rengi elde edebilmesi için un beyaz kalacak şekilde kavrulmalıdır,
•
Elde edilecek karışımın hamurumsu olmaması için kavrulan una eklenecek süt ise soğuk
olmalıdır ve
•
Beşamel sosun hazırlanışında herhangi bir fond (et suyu) yerine her zaman süt kullanılmalıdır.
Beşamel sos genel olarak balık ve sebze yemeklerinde ve diğer sosların (morney sos, şantili sos, oror
sos vb.) türetilmesinde kullanılmaktadır (Maviş, 2008: 169). Beşamel sos, kolay ve kısa sürede hazırlanan
soslardan biridir. Bu nedenle depolanmasına gerek bulunmamaktadır. Mutfakta hazırlandıktan sonra
üzerine tereyağı konularak ya da karıştırarak üst yüzeyinin kabuklanması önlenmelidir. Soğuk odada
üzerine yağlı kâğıt kapatılarak bir-iki gün bekletilebilir. Kullanılacağı zaman ocak üzerinde karıştırılarak
kıvama getirilir, biraz süt eklenerek kıvamı düzeltilebilir. Beşamel sosun türeyenlerinin bekletilmeden
kullanılması uygun olacaktır. Süt içerikli olduğu için, bekletilmesi besin zehirlenmesi riskine neden
olmaktadır (MEGEP, 2006: 8).
Beşamel sosundan elde edilecek türev soslar şu şekilde sıranabilir (Gürmen, 2000: 58);
•
Morney Sos (Sauce Mornay): Beşamel sosa rendelenmiş peynir (eski kaşar, parmesan, rokfor)
ilave edilerek elde edilmektedir. Morney sos bütün beyaz etler ve sebzelerde kullanılmaktadır.
122
•
Şantili Sos (Sauce Chantilly): Koyu kıvamlı hazırlanmış beşamel sosa çırpılmış ve köpürtülmüş
krema eklenerek elde edilmektedir. Kümes hayvanları ve diğer beyaz etlerle kullanılmaktadır.
•
Nantu sos (Sauce Nantua): Beşamel sosa, kanyak ya da brandy ve krema eklenerek karıştırılır.
Elde edilen bu karışıma daha sonra ince doğranmış karides, kereviz eklenerek nantu sos elde
edilmektedir. Yumurtalar, balıklar ve kabuklu deniz canlıları ile kullanılır.
•
Sos Oror (SauceAurore): Sos oror, beşamel sosun hazırlanma aşamasında un kavrulduktan sonra
domates salçası eklenerek elde edilmektedir. Yumurta çeşitleri ve beyaz etler ile kullanılır
(Gürmen, 2000: 58).
Domates Sosu (Sauce Tomato)
Domates Türk mutfağında günlük hayatta en çok kullanılan sebzeler arasında yer almaktadır. Türk
mutfağında yapılan yemeklerde genel olarak salça ya da domates kullanılmaktadır (MEGEP, 2006: 15).
Domates sosunun hazırlanmasında; sıvı yağ, un, domates, soğan, havuç, sarımsak, et suyu, taze kekik, tuz
ve şeker kullanılmaktadır.
Domates sosu hazırlanırken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Yiyecek üretimi
öğretmen el kitabı,1994: 152):
•
Sosun kıvamının iyi olması için un ve yağ oranı iyi ayarlanmalıdır,
•
Sosun renginin koyu olmaması için unun, yağ ile kavrulurken fazla renklenmemesine
(kararmamasına) dikkat edilmelidir,
•
Yağ ve un karışımına domates ya da domates salçası eklenmelidir,
•
Elde edilen karışıma diğer malzemeler ilave edilmelidir,
•
Sosun daha açık renkli olması için, kullanılacak et suyu beyaz et suyu olmalıdır,
•
Sosun daha hafif olması isteniyor ise et suyu yerine normal su da kullanılabilir.
Domates sosu makarnalar, domates salçalı yemekler ve çeşitli sosların türetilmesinde (napoliten sos,
provansal sos vb.) kullanılmaktadır (Türkan, 2007: 221). İçinde et suyu bulunan soslar; buzdolabında bir
gün bekletilebilir, derin dondurucuda ise birer kullanımlık paket halinde üç-altı ay saklanabilirler. Et suyu
ile hazırlanmamış ise derin dondurucuda uzun süre (salça gibi) saklanmaktadır. Domatesin sahip olduğu
asidik yapı sosun kolaylıkla bozulmasını önlemektedir (MEGEP, 2006: 19).
Domates sosundan elde edilecek türev soslar şu şekilde sıranabilir:
•
Portuguaz sos (Sauce Portugoise): Sotelenmiş soğan, sarımsak, püre haline getirilmiş domates
ve maydanoz ile yapılan domates sosudur (http://culinaryarts.about.com/od/sauces
/r/portuguese.htm).
•
Düksel sos (Sauce Duxelles): Mantar, soğan, domates sosu, aromalı otlar, tuz ve karabiber ile
tatlandırılan bir karışımdır. İsteğe bağlı olarak, beyaz şarap, sarımsak ve kremayla da
hazırlanabilir. Düksel sos, yemeklere mantar tadı katması için kullanılmaktadır. Bununla beraber
aperatif olarak da tüketilebilir. Yapıldıktan sonra porsiyonlanıp dondurulabilir
(http://tr.wikipedia.org/wiki/Duxelles).
Temel Kahverengi Soslar (Demi Glace Sauce)
Temel kahverengi sos, demi glas (demi glace) sos olarak da adlandırılmaktadır. Bu sosun ana
malzemelerini et parçaları ya da dana kemiği, doğranmış sebzeler (mirepoix) ve baharatlar
oluşturmaktadır. Demi glas sos mutfaklarda temel kahverengi sos olarak kullanılmaktadır. Önce kemikler
tencerede veya fırında kahverengi renk alıncaya kadar kavrulur, sonra diğer malzemelere ilave edilir.
Ocak kısılır ve sos yarıya ininceye kadar ağır ateşte kaynatılır. Üzerinde oluşan yağ tabakası alınır ve
süzülür. Daha sonra kullanılmak üzere küçük kaplara bölünür ve buzdolabında saklanır. Kaliteli
hazırlanmış demi glas sos doğrudan pahalı etler ve av etleri gibi özel yemeklerin tadlandırılmasında
kullanılmaktadır (MEGEP, 2006: 1).
123
Kahverengi sosların (demi glas sosun) saklanmasında şu hususlara dikkat edilmelidir
(Megep, 2011: 4):
•
Demi glas sos, daha küçük saklama kaplarına bölünerek hızlı bir şekilde soğutulmalıdır,
•
Buzdolabında en fazla bir gün bekletilmelidir,
•
Demi glas sos, derin dondurucuda uygun koşullar altında en fazla üç ile altı ay arasında
saklanmalıdır,
Demi glas sostan elde edilecek türev soslar şu şekilde sıranabilir:
•
Mader Sos (Sauce Maderia): Mader sos, tatlı ve keskin bir şarap cinsi olan Maderia şarabı ile
yapılmaktadır. Bu sos Maderia şarabının özleştirilerek ya da doğrudan demi glas sosa ilave
edilmesiyle hazırlanmaktadır (http://www.tulaminsan.com/yiyelim-icelim/soslar). Hazırlanan
mader sos yumurta, kümes hayvanları, ciğer ve ızgara etlerle servis edilir (Maviş, 2008: 166).
•
Bordo Sos (Sauce Bordeaux): Bordo sos, ince doğranmış soğan, tereyağı ve Bordeaux şarabı
ilave edilmesiyle hazırlanmaktadır. Demi glas sosun ilave edilmesi ile sos tamamlanmış
olacaktır. Bonfile, kontrfile ve geyik eti gibi kırmızı etlerin yanında servis edilmektedir
(http://www.tulaminsan.com/yiyelim-icelim/soslar).
Temel Beyaz Soslar (Velute Sauce)
Velute sos, kullanım alanı oldukça yaygın olan, fildişi renginde, kaygan, ve krema kıvamında olan temel
beyaz bir sostur. “Velute” kelimesi, Fransızca “kadife gibi” anlamına gelmektedir. Velute sos kadifenin
kayganlığına sahip bir kıvamda olduğu için bu benzetme yapılmıştır. En yaygın kullanım şekli beyaz
tavuk suyu ile yapılandır. Ancak, kullanım yerlerine göre balık, kabuklu deniz mahsulleri, sebzeler gibi
yiyeceklerle de farklı lezzetlerde velute soslar yapılmaktadır (Kırım, 2003: 50). Velute sos, kullanıldığı
fonda göre isim almaktadır. Dana fondu ile hazırlanan sosa “Veloute de Veau” denilmektedir ve genel
olarak kırmızı et yemeklerinde kullanılmaktadır. Tavuk fondu ile hazırlanıyor ise Veloute de Volaille
adını almakta ve tavuk yemeklerinde kullanılmaktadır. Balık fondu ile hazırlanıyor ise “Veloute de
Poisson” adını almakta ve balık yemeklerinde kullanılmaktadır. Bu sosun hazırlanmasıda; tereyağı, tavuk,
dana ya da balık fondu, un ve biraz tuz kullanılmaktadır (MEGEP, 2011: 53).
Velute sosların saklanmasında şu hususlara dikkat edilmelidir (MEGEP, 2011: 59):
•
Velute sos (Sauce veluté) hazırlandıktan sonra hızla soğutulmalıdır,
•
Velute sos buzdolabında ve ağzı kapalı şekilde en fazla bir gün süreyle bekletilmelidir,
•
Kısa sürede hazırlandığı için dondurularak saklanması gerekmektedir,
•
Soğutularak bekletilmiş olan sosun kıvamı biraz fond eklenerek ve ısıtılarak düzeltilmelidir,
•
Türeyenleri bekletilmez, hemen kullanılmalıdır.
Velute sos (temel beyaz soslar) elde edilecek
(http://www.tulaminsan.com/yiyelim-icelim/soslar):
soslar
şu
şekilde
sıranabilir
•
Velute Ven blanck (Sauce vinblanch); veloute sosa beyaz şarap ilave edilerek hazırlanır
(http://www.tulaminsan.com/yiyelim-icelim/soslar). Her türlü balıkların servisinde kullanılır
(Gürmen, 2000:54).
•
Velute Champignon (Sauce Veloute de Champignon); veloute sosa ince doğranmış bol miktarda
mantar ilavesi ile hazırlanır ( www.tulaminsan.com/yiyelim-icelim/soslar). Haşlama usulü ile
pişen her çeşit ette (tavuk, hindi, balık etleri, kuzu etleri vb.) kullanılır (Gürmen, 2000: 54).
124
türev
Mayonez Sos (Sauce Mayonnaise)
Mayonez sos, soğuk mutfağın en çok kullanılan temel sosudur. Mayonez sosun temel malzemeleri,
yumurta sarısı, bitkisel sıvı yağ, hardal, tuz, sirke ve limon suyudur. Sosun kıvamının tutması için bu
malzemelerin oda sıcaklığında olması gerekmektedir. Kullanılan yumurtalar taze olmalıdır, aksi takdirde
mayonez çabuk bozulmaktadır. Limon, yumurta ve sirke uygun olmayan kaplarda zehirli bileşikler
oluşturabildiğinden mayonez sos yapımında porselen, cam ve çelik gibi kaplar kullanılmalıdır. Mayonez
sos, balıklar, soğuk rozbif (roast beef), ıstakoz ve yengeç gibi deniz ürünleri, kokteyller ve salatalarda
kullanılmaktadır. Ayrıca fast food tarzı serviste özellikle gençler tarafından sevilerek tüketilmektedir
(MEGEP, 2011: 66-68).
Mayonez sostan elde edilecek türev soslar şu şekilde sıranabilir:
•
Tartar sos (sauce tartare): Tartar sos, mayonez sosa ince kıyılmış maydonoz ve katı pişmiş
yumurta rendesinin ilave edilmesiyle hazırlanmaktadır (Yiyecek üretimi öğretmen el
kitabı,1994: 152). Bu sos türü soğuk etler, soğuk balıklar, ızgara ve pane balıklarla servis edilir
(Maviş, 2008:171).
•
Verte sos (sauce verte): Verte sos yeşil anlamına gelen bir sostur. Mayoneze ince kıyılmış
maydonoz vb. ağır kokusu olmayan yeşillikler ilave edildiğinden sos oldukça yeşildir (Yiyecek
üretimi öğretmen el kitabı, 1994: 137). Verte sos, yumurtalar ve sebzelerle servis edilmektedir
(Maviş, 2008: 171).
Mayonez sosun saklanmasında şu hususlara dikkat edilmelidir (MEGEP, 2011: 71):
•
Mayone sos saklanırken dondurulmamalıdır,
•
Hazırlanmış mayonez sos artı 4°C’de buzdolabında saklanmalıdır.
Hollandez Sos (Sauce Hollandaise)
Hollandez sos, tereyağı ve yumurta sarısı ile su ve limon suyunun emülsiye edilmesiyle elde edilmektedir.
Emülsiye etmek, normalde birbiri ile karışmayacak iki malzemeyi (örneğin sızma zeytinyağı ile su gibi)
birbirinin içine geçirerek birleştirmek anlamına gelen bir terimdir. Hollandez sos ağırlıklı olarak tereyağı
içerdiği için, iyi bir sos yapmak için su, asit (limon), yumurta ve tereyağının iyi bir şekilde emülsiye
edilmesinin yanında, kullanılan tereyağının kalitesine de bağlıdır (Kırım, 2003: 54-55). Bayat ya da katkı
maddeli tereyağı ile sosun kıvamı tutmayabilir ya da tadında bir acılık oluşabilir. Ayrıca sosun
hazırlanmasında kullanılan yumurta, limon, sirke alüminyum ve bakırda zehirli bileşikler
oluşturabildiğinden kullanılacak kabın kaliteli çelikten yapılması gerekmektedir.
Hollandez sos, türetilerek kullanılabildiği gibi türetilmeden direkt olarak da kullanılmaktadır.
Depolanması zor bir sostur ve bozulmaması için sıcak servis edilmesi gerekmektedir. Bu sos, haşlanmış
sebzeler (kuşkonmaz, brokoli vb) ile tavuk, bonfile gibi etlerin yanında servis yapılabilir (MEGEP, 2011:
78)
Hollandez sostan elde edilecek türev soslar şu şekilde sıranabilir (Sökmen, 2010: 176):
•
Malta sos (Sauce Maltaise): Malta sos, hollandez sosa portakal suyu ve portakal kabuğu
eklenerek hazırlanmaktadır (Sökmen, 2010: 176). Sıcak balıklarla servis yapılır (Yiyecek
üretimi öğretmen el kitabı, 1994: 137).
•
Muslin sos (Sauce Mousseline): Muslin sos, hollandez sosa servis edilmeden hemen önce krema
eklenerek hazırlanmaktadır (Sökmen, 2010: 176). Haşlanmış balıklarla sıcak servis yapılır
(Yiyecek üretimi öğretmen el kitabı, 1994: 137).
Salata Sosları
Salata sosları salatalara lezzet ve çekicilik kazandırmaktadır. Bu nedenle salatalara lezzet katabilmek için
mutlaka salata soslarından biri konulmalıdır. Salataların lezzetlendirilmesinde farklı türde soslar
bulunmaktadır. Ancak tüm salata soslarındaki ortak nokta, genel olarak sosların salataya servis esnasında
konulmasıdır. İsteğe ve hazırlanan çeşide göre soslar baharatlanabilirler (MEGEP, 2001: 3). Salata sosu
125
yapımında limon, sirke çeşitleri, zeytinyağı, yoğurt, krema, otlar ve baharatlar, tuz, şeker, hardal, peynir,
turşu gibi çok çeşitli besinler kullanılmaktadır. Uluslararası mutfaklarda Rokfor, Vinegret, Ravigot gibi
soslar kullanılmaktadır. Bunlar içinde vinegret sos en çok kullanılan salata sosudur. Vinegret sos,
zeytinyağı ve sirke karışımı ile hazırlanan soğuk bir sostur. Bu sos bir süre bekletilirse malzemeler
birbirinden ayrışmaya başlamaktadır. Bu nedenle, vinegret sosu; hardal, yumurta sarısı ya da et suyu gibi
bir protein malzemesi eklenmelidir. Klasik vinegret sosunda sirke kullanılmakla birlikte temel, bazı
tariflerde sirke yerine limon suyu da önerilmektedir. Vinegret sos genel olarak salatalarda kullanılmakla
birlikte soğuk antreler, başlangıç yemekleri ve fasülye salataları gibi farklı yemeklerde de
kullanılmaktadır (Kırım, 2002: 65).
Rokfor sos; bir kapta ezilmiş rokfor peynirinin içine vinegret sos ilave edilmesiyle hazırlanır. İstenilen
zamanda kullanılır (www.lezzetler.com).
Ravigot sos; zeytinyağı, sirke, toz hardal, kıyılmış kornişon turşusu, kıyılmış kapari çiçeği, kıyılmış
maydanoz, katı pişmiş yumurta ve domatesin karışımıyla elde edilen sostur (www.lezzetler.com).
Tatlı Sosları
Tatlı soslar, tatlı ve pastalar için çok önemli bir yere sahiptirler. İyi hazırlanmış bir tatlı sos, tatlı ve
pastalara hem lezzet hem de görsel anlamda katkı sağlamaktadır. Tatlı soslar; tatlı üzerinde olduğu kadar
tatlı içerisinde de kullanılmaktadır. Tatlılar hazırlanırken soslar ya tatlıların üzerlerine dökülerek ya da
yapımında katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Tatlı soslar hazırlanırken içerisine konan malzemelerin
topaklaşıp sosun kıvamını ve kalitesini bozmaması için sürekli karıştırmak gerekmektedir. Tatlıların
süslenmesi ve lezzetlendirilmesinde çikolata sos, limon sos, portakal sos ve frambuaz sos gibi farklı türde
soslar kullanılmaktadır. Bu soslar evlerde yapıldığı gibi hazır olarak marketlerde de yer almaktadır.
Sosların genel sınıflandırılması kaç gruba ayrılır?
ÇORBALAR
Çorbalar, fondlar kullanılarak hazırlanan, özellikle Türk mutfağındaki mönülerde birinci sırayı alan,
kahvaltıda bile kullanılan lezzetli, besleyici, mide dostu, tabakta veya kâsede servis edilen sıvı kıvamlı
yiyeceklerdir (MEGEP, 2011: 25). Tüm çorbaların temeli, et suları ve sebze sularıdır ve bunlara mutfakta
fond adı verilmektedir.
Çorba sözcüğü Farsça, tuzlu madde anlamına gelen ‘şur’ ile aş karşılığı olan ‘ba’ nın birleşmesinden
oluşan ‘şurba’ kelimesinden gelmektedir (Maviş, 2008: 154). Mide salgılarını harekete geçirme ve iştah
açma özellikleriyle menülerde ilk sırayı almaktadırlar. Çorbalar genellikle et suyu ve sebze suyu ile
hazırlanırlar ve terbiye olarak ilave edilirler (Halıcı, 1990: 47).
Türk mutfak kültüründe çorba için “içilmek” fiili kullanılırken, uluslararası mutfak kültüründe ise
“yemek” fiili kullanılmaktadır. Bunun en önemli nedeni ise uluslararası mutfak kültüründe çorbaların,
Türk mutfak kültüründeki çorbalara göre daha kıvamlı olması ve daha yoğun oranda malzemenin
bulunmasıdır. Türk mutfağında çorbaların en önemli özelliği, sıcak olarak tüketilmesi ve tuz oranının
yüksek olmasıdır. Uluslararası mutfaklarda kremalı, terbiyeli, hafif tatlımsı çorbalar olduğu gibi,
İspanyolların dünyaca ünlü “gazpaçosu” gibi ‘soğuk’ ya da İskandinav mutfağındaki “meyve çorbaları”
gibi ‘tatlı’ olabilmektedir (Yılmaz, 2000: 69).
Çorbaların Gruplandırılması
Çorbalar içindeki malzemelere, kıvamlarına ve pişirilme yöntemlerine göre değişiklik gösterir. Türk
mutfağında kullanılan çorbalar; unlu çorbalar, taneli çorbalar, püreli çorbalar ve özel çorbalar olmak
üzere dört grupta sınıflandırılmaktadır (Yılmaz, 2000: 69). Aşağıda her bir çorba türü açıklanmaktadır.
126
Unlu (Meyaneli) Çorbalar
Unlu çorbalar, unun yağda kavrulması esasına dayanmaktadır. Et suyu, tavuk suyu ya da sade su ile
birlikte hazırlanarak içine pişmiş et ve sebze gibi besinler katılabilmektedir (Yılmaz, 2000: 69). Ancak
çorbaya ilave edilecek et suyu soğuk olmalıdır aksi takdirde meyane hamurlaşır ve çorbadan istenilen
sonuç elde edilemez (MEGEP, 2009: 28). Unlu çorbalara, düğün çorbası ve arabaşı çorbası örnek
verilebilir.
Taneli Çorbalar
Taneli çorbalar et sularına mercimek, pirinç, şehriye vb. malzemelerin ilave edilmesiyle pişirilen
çorbalardır. Taneli çorbalara mercimek çorbası, pirinç çorbası, şehriye çorbası örnek verilebilir (Halıcı,
2009: 43). Ezme ve unlu çorbalara göre daha suludurlar. İstenirse çiğ un veya beyaz meyane ile kıvam
verilebilir. Ancak kullanılacak malzemelerin oranlarına dikkat edilmelidir. Çok fazla kaynatılırsa ana
malzemeler ezileceğinden görüntü hoş olmayacağı gibi çorbanın özelliği de kaybolur. İçinde kullanılan
malzemeye göre sütlü ve limonlu terbiye ve baharatlar kullanılabilir. Bütün çorba çeşitlerinin et veya
tavuk suyu ile pişirilmesi hem lezzetinin hem de besin değerinin artırılması yönünden önemlidir
(MEGEP, 2009: 35).
Ezme Çorbalar
Ezme çorbalar, et sularında çeşitli yiyecek maddelerinin iyice yumuşayıncaya kadar pişirilip süzgeçten
geçirilmesiyle hazırlanan çorbalardır (Halıcı, 2009: 43). Ezme çorbalarda, kullanılan ana malzemeye göre
baharatlar; lezzetini ve besin değerini artırmak için ise çoğunlukla sütlü terbiyeler kullanılmaktadır. Ezme
çorbalara örnek olarak, ezme mercimek ve ezme sebze çorbaları verilebilir (MEGEP, 2009: 18).
Özel Çorbalar
Alışılmışın dışında malzemelerle farklı yöntemlerle hazırlanan, beslenme değeri fazla olan çorbalardır.
Özel çorbalar bir milletin, bir yörenin, bir iklimin özelliklerini ve zevklerini yansıtır. Türk mutfağında yer
alan özel çorbalara, işkembe çorbası, kelle paça çorbası ve tarhana çorbası örnek olarak verilebilir
(Gürman, 2006: 381).
Terbiye Yapma
Çorbaların besin değerini ve lezzetini artırmak, görünüş ve kıvam vermek amacı ile çorbalara konan
çeşitli karışımlara terbiye denir. (MEGEP, 2009: 7). Çorbaya terbiye uygulandıktan sonra fazla
kaynatılmadan kapatılmalıdır (Yılmaz, 2000: 69).
Çorbaların kıvamın artırmak için kullanılan terbiye türleri şu şekilde sıralanabilir
(MEGEP, 2009: 7-9):
•
Sütlü terbiye; yumurta sarısı ve sütle hazırlanmaktadır. Genellikle ezme ve taneli çorbalarda
kullanılmaktadır.
•
Limonlu terbiye; yumurta sarısı ve limon suyu ile hazırlanmaktadır. Taneli ve meyaneli
çorbaların bazılarında kullanılmaktadır.
•
Sirkeli sarımsaklı terbiyeler; sirke ve sarımsak ile hazırlanmaktadır. İşkembe ve paça çorbasında
kullanılmaktadır
Çorbaların beslenme açısından önemi şöyle sıralanabilir (MEGEP, 2009: 5):
•
Malzemeler su içinde piştiği için kolay sindirilmektedir,
•
İçine konan malzemelerden dolayı çorbalar tam bir öğün olarak kabul edilmektedir,
•
Günlük beslenmelerinde yeterli sebze tüketmeyenler için iyi bir seçenek olmaktadır,
•
Çorbalardaki su miktarının fazla olması gün içinde kaybedilen suyun bir kısmının alınmasına
yardımcı olmaktadır,
127
•
Sebze içeren çorbalar sayesinde çocuklara sebze yedirmek daha kolay olmaktadır,
•
Çorbalar kolay ve çabuk şekilde hazırlanmaktadır,
•
Çorbalardaki su miktarı fazla olduğundan mideyi doldurarak yemeğin geri kalan kısmında daha
az yemek tüketimini sağlamaktadır.
•
Çorbaya eklenen mercimek, buğday, pirinç, kuru fasulye gibi tahılların doygunluk vermesi
nedeniyle ayrıca ekmek tüketimini azaltmaktadır.
Çorbalarda kullanılan terbiyeyi tanımlayınız?
ET YEMEKLERİ
Etler, Türk mutfağında ve uluslararası mutfaklarda çok kullanılan temel besin grubu içerisinde yer
almaktadır. Özellikle ana yemeklerde tercih edilmekle birlikte, soğuk ve sıcak ordörvlerde, çorbalarda,
salatalar gibi yemeklerde kullanılmaktadır. Mutfakta kullanım alanı geniş ve besin değeri yüksek olan
etlerin tüketiminde ve tüketim öncesi hazırlığında özen gösterilmelidir (MEGEP, 2006: 3)
Et yemeklerinin yapımı insanlığın başlangıcına kadar dayanmaktadır. İlk çağlardan itibaren eti
pişirerek tüketen insanoğlunun kavurma, kebap, çevirme vb. gibi farklı pişirme yöntemleri kullanarak
hazırlamış oldukları farklı et yemeklerine çeşitli yazılı kaynaklarda rastlanmaktadır. Protein açısından
değerli bir yiyecek olan etler, mineral ve B grubu vitaminlerinin de iyi bir kaynağıdır. Etler tek başına
yemek olarak hazırlandıkları gibi çeşitli yiyeceklerle beraber de kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra Türk
mutfağının önemli bir bölümü olan tencere yemeklerinin ana maddesini oluşturmaktadır (Halıcı, 1990:
64)
Etin Tanımı
Et, hayvanların yenebilen kas dokuları şeklinde tanımlanmaktadır. Etleri doğru ve iyi pişirmek kadar
tanımak da önemlidir. Yemeğe uygun et seçimi yemeğin başarılı olmasında temel unsurdur (MEGEP,
2006: 4).
Etlerin Sınıflandırılması
Evlerde öğünlerde belirlenen yemeklere göre kullanılacak etin türleri farklılık göstermektedir. Bu nedenle
öncelikli olarak, et türlerini ve hayvanın vücut bölümlerinin doğru kullanılacağının iyi bilinmesi
gerekmektedir (Halıcı, 1990: 65). Tüketim özelliklerine göre etlerin sınıflandırılmasında farklı
değişkenler kullanılmıştır. Etler cinslerine göre, renklerine göre ve hayvan gövdesindeki yerlerine göre
sınıflandırılmaktadır (MEGEP, 2006: 4).
Cinslerine Göre
Mutfaklarda kullanılan etler cinslerine göre şu şekilde sıralanabilir (Erdoğan, 2005: 241):
•
Büyük ve küçükbaş hayvan etleri: Sığır, dana, koyun, kuzu, oğlak, keçi.
•
Kanatlı hayvan etleri: Tavuk, hindi, kaz, ördek, piliç vb.
•
Av hayvanları: Bıldırcın, keklik, yaban ördeği, keklik, sülün vb.
•
Su ürünleri: Balık, midye, karides vb.
Renklerine Göre
Mutfaklarda kullanılan etlerin renklerine göre şu şekilde sıralanabilir (Gürman, 2006: 98-99):
•
Beyaz Etler: Beyaz etler, yapısında miyoglobin (etlere kırmızı rengi veren madde) bulunmayan
et türleridir. Tavuk, piliç, süt danası, süt kuzusu, balıklar ve diğer su ürünleri bu sınıflandırmanın
içerisinde yer almaktadır.
128
•
Kırmızı Etler: Kırmızı etler, rengini yapısında bulunan miyoglobinden sağlamaktadır.
Miyoglobine bu kırmızılığı yapısında bulunan demir tuzları vermektedir. Besin değerleri bu
bakımdan farklılık göstermektedir. Kaz, ördek, sığır, koyun, keçi etleri kırmız etler
sınıflandırılmasının içerisinde yer almaktadır.
Gövdedeki Yerlerine Göre
• Birinci Kalite Etler: Yumuşak ve bağ dokusu az olan etlerdir. Hayvanın sırt bölgesinde bulunur. Sığır
ve danada kalite sırasına göre; bonfile, kontrfile, fileto parçaları ve pirzola gelir. Süt kuzusunun
tamamı bu grup etlere girmektedir.
• İkinci Kalite Etler: Hayvanın but bölgesidir. Körpe hayvanlarda farklıdır. Birinci kaliteye nazaran
daha serttir.
• Üçüncü Kalite Etler: Hayvanın karın, incik ve boyun kısımlarıdır. Diğer etlere göre daha sert
parçalardır (MEGEP, 2011: 9).
Etin Tazeliği
Et, mikroorganizmalardan çok çabuk etkilenen ve bozulan bir gıda ürünü olduğu için tüketilecek etin
bilinen güvenilir bir yerden satın almak ve uygun koşullarda muhafaza etmek oldukça önemlidir. Eğer
etler normalin üzerinde bir ısıda kalırsa bozularak üzeri yapışkan madde ile kaplanacak ve bozulmaya
başlayacaktır. Ancak eti soğukta muhafaza etmek mikroorganizmaların harekete geçmesini geciktirir.
İnsanlar, çoğu zaman düşük yağ içerikli etleri tercih ederler (Kaya, 2000: 164-165).
Etin yağ içeriğini etkileyen faktörler şu şekilde sıralanabilir (Kaya, 2000: 164-165):
•
Hayvanın yaşı; hayvan ne kadar genç olursa eti de o kadar yağsız olur.
•
Beslenme tarzı; tahıl ile beslenen hayvanların eti, ot ile beslenen hayvanların etinden daha yağlı
olur.
•
Yumuşaklık yapısı; etteki bağlayıcı dokunun miktarına bağlıdır. Bağlayıcı doku kastaki et
liflerini bir arada tutan maddedir. Bağlayıcı doku ne kadar çok olursa et de o kadar sert olur.
Yaşlı hayvanlarda daha fazla bağlayıcı doku vardır.
Yapılacak Yemeğe Göre Etlerin Seçimi
Etin lezzeti ve besleyicilik değeri, hayvanda bulunduğu yere göre değişiklik göstermektedir. Genel olarak
etler dört şekilde kullanılır.
Rostolar; hayvanın but ve kol kısmından yapılır.
Pirzola; hayvanın sırt ve göğüs kısımları gibi az hareket eden adele yerlerinden alınan etlerdir. Genç
hayvanların az hareket eden yerlerinin etleri daha lezzetlidir.
Kuşbaşı; but, kol ve kürek kısmından yapılmalıdır.
Kıyma; hayvanın her tarafından yapılabilir (Eryılmaz, 2004: 155).
Yahniler tencere yemekleri; kol, kürek, but, döş.
Haşlama; gerdan, kol, kürek, but (Halıcı,1990: 65).
Etlerin Marine Edilmesi
Etlerin daha yumuşak ve lezzetli olması için özel bir sıvı veya sos içinde bekletilmesine marinad denir.
Gerçekleştirilen bu işleme ise marine denir. Marinad; sirke, limon suyu ve özel seçilmiş otlarla birlikte,
baharat ve tatlandırıcılardan meydana gelen asidik yapılı bir karışımdır. Etin yumuşaması ve lezzetini
artırması için bu karışıma yatırılır ve bir süre bekletilir. Marinatın asidik yapısı bağlayıcı dokuyu parçalar
ve böylece et lifleri daha kolay ayrılarak etin sert kısımlarını daha yumuşak hale getirir. İyi bir sonuç
alabilmek için et ağzı kapalı bir kapta 6-24 saat soğuk hava deposunda bekletilmelidir (Kaya, 2000: 165).
129
Et Pişirme Yöntemleri
Kuru Ortamda Pişirme (Izgaralar)
Et kuru ortamda fırında, ızgarada ve közde pişirilebilir. Bu yöntemle pişirilecek etlerin bağ dokusunun
çok az olması gerekir. Et pişirilirken yapısında bulunan besin öğeleri lezzet veren öğeler etin yapısındaki
su ne oranda korunursa etin yeme kalitesi o oranda yüksek olur. O nedenle et kuru ısıda pişirilirken bu
kayıpların, özellikle de su kaybının olmamasına dikkat edilir (Erdoğan, 2005: 253).
Genelde körpe ve bağlantı dokuları az olan etler kuru sıcaklıkta pişirilir. Daha çok sırt, göğüs ve but
kısımlarından elde edilen parçalar kuru sıcaklıkta pişirilebilir (Eryılmaz, 2004: 156).
Izgara: Izgarada genelde biftek, köfte ve pirzola gibi küçük hacimli etler pişirilir. Izgarada pişen et
ısıyı doğrudan kaynağından alır. Isının iletiminde tava ve yağ gibi yardımcı ısı iletici ögeler
bulunmamaktadır. Izgarada pişirme yönteminde öncelikle, et ızgarada ısının yüksek olduğu bölgeye
yerleştirilir. Ürünün alt üst kısmında bir kabuk oluşturulur. Daha sonra ürünün büyüklüğüne göre orta ya
da hafif ateşte pişirilir. Sürekli yüksek ısıda pişirme ısının iç kısımlara ulaşmamasına, çiğ kalmasına ve
dış yüzeyin fazla kızarmasına neden olur. Sürekli düşük ısı uygulamasında ise ette su sızıtısı olur ve bu
durum etin besin değerini düşürür, et sert ve nemsiz olur.
Fırında: Yiyeceklere fırın lezzetini eklemek amacı ile fırına verilen yemekler kuru ısıda pişirilen
yemekler kapsamında kabul edilmemektedir. Bu durumda nemli bir ortam oluşmuştur.
Kuru ısıda pişirme, hazırlanan ürüne su eklemeden fırına verilmesi ve pişirilmesi yöntemidir. Bu
yöntemle genelde but gibi hayvanın bir bölümü, rosto, bütün olarak pişirilen kanatlı hayvanlar, av
hayvanları ve deniz ürünleri pişirilir (Erdoğan, 2005: 254).
Suda Pişirme (Haşlamalar)
Eti için yapılan haşlamalar: Etinden istifade etmek için haşlama yapılacaksa etin üzerine sıcak su
eklenmesi gerekmektedir. Çünkü sıcak suyun etkisi ile etin üzeri pıhtılaşır ve bu durumda etin besleyici
maddesi suya geçmemiş olur. Bu yöntemde pişen et lezzetli olur. Ancak suyu etine göre daha az
lezzetlidir. Haşlama yaparken eti haşlayacak miktarda sıcak su konulup tencerede haşlanır.
Suyu için yapılan haşlamalar: Etin kendisinden değil de suyundan istifade etmek istiyorsak eti bir
tencereye koyup, üzerine bol soğuk su, bazen de sebze parçaları konulur ve et pişinceye kadar kaynatılır.
Böyle yapılan haşlamanın suyu ve eti daha az lezzetli olur (Eryılmaz, 2004: 158).
Yağda Kızartılarak Etin Pişirilmesi
Kızartma çok veya az yağda olabilir. Kızartma kabındaki yağ miktarı etlerin üzerini örtmeyecek şekilde
ise az yağda kızartmadır. Bu takdirde et fazla yağ çeker. Derin kaplarda çok yağda kızartmada aniden etin
etrafı katılaşacağından yiyecek daha az yağ çeker. Yağda kızartılan etler köfte olarak, doğrudan doğruya
parça olarak ya da parçalar una bulanarak hazırlanır. Parça halinde yağda kızartılan etler daha çok kümes
ve av hayvanlarının etleridir.
Etler hangi yöntemle pişirilirse pişirilsin hafif veya orta sıcaklıkta uzunca süre pişirilmesi
gerekmektedir. Çünkü çok yüksek sıcaklık et proteinlerini katılaştırarak etin suyunun kaybına ve bunun
sonucu olarak lezzetinin azalmasına neden olmaktadır. Izgara yapılan etlerde, etten damlayan sularla
birlikte B12 vitamini ve folik asit kayıpları da olur. Yağda kızarmış etlerin sindirimi, ızgara ve suda
pişmişlere nazaran daha zordur. Ayrıca yağda kızarmış veya ateşe çok yakın ızgara edilmiş etlerde kanser
yapıcı nitrozamin gibi zararlı kimyasallar oluşabilir.
Pişirilen etler oda sıcaklığında yarım saatten fazla bekletilmemelidir. Etli yemekler dışarıdan karışacak
mikropların üremesi için iyi bir ortamdır. Bu mikropların bazılarının zehiri ısıya dayanıklı olduğundan
etli yemeği tekrar ısıtmakla yok edilemez (Baysal ve Küçükaslan, 2003: 268).
130
Yağ ve Su Karışımı İle Etin Pişirilmesi
Etlerin yağ ve su karışımı içinde pişirilmesidir ve tencere yemeklerini kapsamaktadır. Bu yöntemle yahni
çeşitleri, tencere kebapları, tepsi etleri pişirilmektedir (Halıcı, 1990: 66).
Kanatlı ve Av Hayvanları
Kümes ve av hayvanlarının etleri de protein, B vitaminleri ve demir bakımından zengindir. Fakat sığır ve
koyuna göre daha az yağ içerirler. Özellikle tavuğun eti en yağsız et sayılabilir (Asımgil ve Şahin, 2004:
66). Bu etler kesimden sonra 4°C civarında tutulmalıdır. Satın alınan etler ev soğutucularında bir günden
fazla bekletilmemelidir. Alındığı gün içinde pişirilmeyecekse kâğıda sarılarak buzlukta donmuş olarak
birkaç gün saklanabilir. Etler satın alınırken nahoş kokusu olmamalı, diriliğini yitirmemiş ve iç
organlarının renginin koyulaşmamış olmasına da dikkat edilmelidir. Taze olarak tüketime sunulmayan
etler, hızlı yöntemle dondurulup -18°C’de üç aya kadar saklanabilir. Ancak çözülen etler tekrar
dondurulmaz.
Kanatlı hayvan etlerinin pişirilmesi: Kanatlı hayvan etlerinin pişirilmesi diğer etlerin pişirilmesi ile
benzerlik göstermektedir. Kanatlı hayvanların yaşlandıkça etleri daha sert olduğundan genç piliçlerin eti
ızgara ve kızartmaya daha uygundur. Yaşlı hayvanların etleri yeterli miktarda su ile kapalı tencerede ya
da düdüklü tencerede pişirilir. Aynı zamanda piliçler, parçalandıktan sonra una bulanıp derin yağda ya da
yağsız tavada kızartılabilir. Una bulanmadan, üzeri kapanabilen yayvan tencere ya da tepsiye yerleştirilip
kapak kapatılarak hafif ateş üzerinde veya fırında pişirilebilir. Bu en sağlıklı pişirme yöntemidir (Baysal
ve Küçükaslan, 2003: 272).
Deniz Ürünleri
Deniz ürünleri arasında en fazla kullanılan balık türleridir. Su ürünleri iyi kaliteli protein, A ve B grubu
vitaminler, kalsiyum ve fosfor bakımından zengindir. Bağlantı dokuları az olduğu için çabuk pişerler.
Yağlı balıklar ızgara, yahni; az yağlı balıklar ise yağda kızartılarak kullanılırlar.
Beyaz ve siyah etli balıklar dışında kalan deniz hayvanları, balıklarla aynı besin değerlerine sahiptir
(Halıcı, 1990: 103-104). Kabuklu ve kabuksuz olabilen bu deniz hayvanlarının arada da olsa tüketilmeleri
vücudun hayvansal protein, madensel madde ve vitamin ihtiyacını karşılaması bakımından önemlidir
(Eryılmaz, 2004: 129). Deniz ürünlerinin hazırlanmasında kızartma, buğulama, haşlama gibi pişirme
yöntemleri kullanılmaktadır. Hazırlanan yiyecekler ise hamsi buğulama ve tava, balık dolması, karides
tava, salçalı istiridye, midye salatası, midye dolması gibi ürünlerdir.
Et Yemeklerine Örnekler
Et yemekleri Türk mutfağında önemli bir yere sahiptir. Et yemeklerinin çoğunu kebaplar, köfteler,
sakatatlar ve tencere yemekleri oluşturur. Mutfağımızda pişen her yemek et yemeği olmasa da hemen
hemen her yemeğin içerisinde bir miktar et bulunur. Etli yemekleri bir kenara bırakacak olursak tamamen
etten yapılan yemekler çeşitlilik göstermektedir (MEGEP, 2011:3,49,79). Tamamen et ile hazırlanan
kebaplar, köfteler, sakatatlar ve tencere yemekleri aşağıda açıklanmaktadır:
Kebaplar
Kebap, doğrudan doğruya ateşe, kor halindeki kömür veya aleve tutularak bir kap içinde susuz pişirilen
et, kızartma, çevirme ya da kavurma biçiminde hazırlanan her türlü yiyecektir. Genelde koyun, kuzu,
keçi, oğlak, sığır ve dana etlerinin yumuşak bölgelerinden hazırlanır. Kebaplar için etin en güzel parçası
kuzu but veya kürektir. Et doğrudan ateşe tutularak, şişe geçirilerek, yağlı kâğıt içinde, saçta, çömlekte,
tencerede, fırında, güveçte eti kuyuya sallandırarak, çöpe veya şişe geçirerek tandırda olmak üzere çeşitli
yöntemlerle pişirilebilir. Kebaplar yapılış şekline göre çömlek kebabı, kuyu kebabı, şiş kebabı, Urfa
kebabı, Tokat kebabı gibi isimler almaktadırlar. Hiç bir ete önceden tuz, atılmamalıdır; Tuz nedeniyle
etler bünyelerinden su kaybedecekleri için besleyici değerini yitirmekte ve sertleşmektedir. Kebaplara
konulan patates ve havoc gibi sebzeler, et büyüklüğünde doğranarak güzel görüntü elde edilir.
131
Köfteler
Köfteler kıymaya, soğan, çeşitli baharatlar ve ekmek içi katılarak yoğrulan daha sonra şekillendirilip
pişirilen yemeklerdir. Türk mutfağının yöresel yemeklerinin başında gelmektedir. Köfteler, ülkemizde
coğrafî bölgeleri, sosyal yapıyı ve çevrenin özelliğini yansıtan yöresel ürünlerimizdir. Kıymanın
hazırlanışı, içine konulan malzemeler ve ölçüleri, konulma zamanı, yoğurma şekli ve dinlendirme süresi
köftenin özelliğini yansıtmaktadır. Izgara, fırınlama, kızartma veya sulu yemek olarak yapılabilir. İnegöl
köftesi, Tekirdağ köftesi, Adana köftesi, İzmir köfte, içli köfte yurt çapında en çok sevilen köfteler
arasındadır.
Sakatatlar
Sakatatlar kasaplık hayvanların iç organlarıdır (Halıcı, 2009: 98). Et kadar protein değerine sahip
sakatatlar ekonomik olmaları yanında lezzetli ve iştah açıcı gıdalardır (Halıcı, 1990: 89). Arnavut ciğeri,
baş söğüşü, beyin haşlaması, beyin salatası, ciğer yahnisi, işkembe dolması, paça terbiyesi gibi birçok
sakatat yemeği bulunmaktadır. Vitamin ve protein kaybını önlemek için sakatatlar çok fazla
pişirilmemelidir. Sakatatlar türlerine uygun garnitürlerle süslenerek servis yapılır. İşkembe çorbası için
kırmızı biberli yağ, ciğer, böbrek ızgaraları için soğan piyazı tamamlayıcı unsur olabildiği gibi diğer
sakatatlara uygun garnitürler hazırlanabilir (Halıcı, 1990: 89).
Tencere Yemekleri
Tencere yemekleri denince ev yemekleri akla gelmektedir. Bu yemekler sulu olarak hazırlanır ve tüketen
insanların midesini yormamaktadır. Sulu et yemekleri arasında güveç, çeşitli türlü yemekleri ve yahniler
sayılabilir. Türk mutfağında çok sayıda balık ve tavuk yemekleri de tencere yemeği olarak
hazırlanmaktadır.
SEBZE YEMEKLERİ
Sebzeler, beslenmede kullanılan bitkisel maddelerin yenebilen kısımlarıdır. Türk mutfağında et ve hamur
işleri kadar önemli bir bölüm oluşturmaktadır. Sindirimleri kolaydır, vitamin ve mineral bakımından
zengindirler. Çiğ ve pişmiş olarak sevilerek yenilebilen yiyeceklerdir (Halıcı, 1990: 115). Sebzelerden
soğuk ve sıcak yemekler hazırlanır ve Türk mutfağı açısından çok büyük bir çeşitliliğe sahiptir. Etli sebze
yemekleri, kızartmalar, dolmalar, sarmalar ve zeytinyağlılar gibi sayısız yemek sebzeler ile
hazırlanmaktadır.
Sebzelerin Kullanım Alanları
Sebzeler çeşitli şekillerde ve çeşitli amaçlar için kullanılır; (MEGEP,2011: 6)
•
Çiğ olarak kullanıldığı alanlar: Salatalar ve garnitürler
•
Çeşitli sıcak yemeklerde: Etli yemekler, fırın yemekleri
•
Çeşitli soğuk yemeklerde: Kızartmalar, dolmalar, haşlamalar, zeytinyağlılar
•
Baharat olarak: Nane, dereotu, kekik, maydanoz
•
Tatlılarda: Kabak tatlısı, havuç tatlısı vb.
Sebzeleri Pişirmeye Hazırlama
Sebzelerin pişirilmeye hazırlanması ayıklama, yıkama ve doğrama olmak üzere üç aşamada gerçekleşir.
Ayıklama: Sebzeler yıkanarak gereksiz yerleri atılır, sap ve kılçıkları ayıklanır. Ayıklama fazla
derinden yapılmamalıdır. Fasulye gibi sebzelerde ayıklama biraz derinden yapılabilirse de patates gibi
sebzeler olabildiğince ince soyulmalıdır (Halıcı, 1990: 116).
Yıkama: Yetişme, hasat, taşıma, depolama ve satış sırasında sebzeler çeşitli kirlenmelere maruz
kalmaktadırlar. Bu nedenle sebzeler kullanılacağı zaman yıkanmalıdır. Özellikle kök ve yumrularından
132
yararlanılan sebzeler, toprak altında büyüdükleri için çok kirli olabilirler. Bunlar fırça ile bol temiz su
altında iyice yıkanmalıdır. Gövdesinden yararlanılan sebzelerin yalnızca dış yüzeyleri değil yapraklarının
araları açılarak yıkanmalıdır. Çiçek ve yapraklarından yararlanılan sebzeler, dallarına ayrılarak, içinde
haşere olma ihtimaline karşı bir müddet içi su dolu küvette klor, tuz ya da sirke ile dezenfekte edilerek
daha sonra akan su altında yıkanmalıdırlar (MEGEP, 2011: 7).
Doğrama: Sebzelerin pişirilmeye hazırlanmasında son aşamadır. Sebzelerin türlerine ve kullanılacağı
yere göre doğrama şekilleri farklılık göstermektedir. Burada dikkat edilecek nokta doğrama işleminde
vitamin kaybının önlenmesidir. Bunun için sebzeler ya iri parçalar halinde ya da elle doğranmalıdır.
Bıçakla kesme işleminde bıçak sebzeyle ne kadar çok temas ederse, sebzede vitamin ve mineral kaybı o
kadar fazla olur. Ayrıca hava temasından etkilenen ve kararan sebzeler bıçak ile ne kadar çok işlem
görürse bu tür sebzelerde kararma o kadar çok olur. Sebzeler pişirmeye yakın doğranmalıdır. Suda eriyen
vitaminlerin kaybını önlemek için sebzeler önce yıkanmalı daha sonra doğranmalıdır (MEGEP, 2011: 7).
Sebzeler doğrandıktan sonra havayla temas ettiğinde kararabildiğinden bunu önlemek için, kereviz,
patates, enginar vb. sebzeler limonla ovulmalı veya limonlu suda bekletilmelidir.
Sebzeleri Pişirme Yöntemleri
Sebzeler kızartılarak, haşlayarak ve buharda olmak üzere değişik yöntemlerle pişirilir. Aşağıda bu pişirme
yöntemleri detaylı olarak açıklanmaktadır:
Kızartarak pişirme: En çok kullanılan pişirme yöntemidir. En fazla kızartması yapılan sebze
patatestir. Patatesin yanı sıra biber, patlıcan, havuç, kabak, karnabahar kızartmaya uygun sebzelerdir.
Kızartma çeşitleri şunlardır ( MEGEP, 2011: 11):
•
Pane yaparak kızartma: Ayıklanmış, yıkanmış ve istenilen şekilde doğranmış sebzeyi önce una
veya çok ince galeta ununa bulayıp kızartma yöntemidir. Un, sebzenin fazla yağ emmesine engel
olur bu nedenle sindirimi daha kolay ve görünüşü güzel olan bir kızartmadır (Eryılmaz, 2004:
240).
•
Kaplama yaparak kızartma: Kaplama yapılmak istenen sebze ön işlemlerden geçirildikten sonra
un ve yumurta karışımına bulanır ve kızartılır. Bu kızartma yönteminde sebze görünüş ve lezzet
açısından daha iyi olur. Bulamaç ise fazla yağ emmediğinden sindirimi daha kolaydır. Ayrıca
kaplama maddesi sebzenin besin değerini kaybetmesini engeller (MEGEP, 2011: 11).
Haşlayarak pişirme: Taze fasülye, bezelye, bakla, patlıcan vb. sebzeler haşlanıp yağdan geçirilerek
sote yapılıp kırmızı et, tavuk ve balık gibi yemeklerin yanında garnitür olarak kullanılırlar (Eryılmaz,
2004: 240).
Buharda pişirme: Sebzelerin besin değerlerinin, lezzet, doğal renk ve özelliklerinin kaybolmadığı
pişirme şeklidir. Sağlık açısından en uygun pişirme şeklidir. Bir süzgeç içine yerleştirilmiş sebzeler içinde
su kaynayan başka bir tencere içine oturtulur. Tencerenin kapağı kapatılarak kaynayan sudan çıkan
buharla sebzelerin pişmesi sağlanır. Sindirimi kolay olduğundan özellikle hasta mönülerinde yer alır.
Kuru ısıda pişirme: Isı doğrudan doğruya sebze ile temas eder. Kuru ısıda pişirme üç şekilde yapılır:
(MEGEP, 2011: 12).
•
Fırında: Bütün sebzeler bu şekilde pişirilebilir. Sebzelerin ön hazırlıkları yapıldıktan sonra
pişirme işlemi önceden ısıtılmış fırında yapılır. Bu pişirmede su miktarına dikkat etmek gerekir.
Sebzelerin kurumasını önlemek için yapılacak yemeğe göre sade su ya da az pişmiş salçalı su az
miktarda konabilir. Kebaplar ve güveçler için uygun pişirme yöntemidir.
•
Izgarada: Elektrikli ızgara, odun ateşinde ya da ocakta tava üzerinde sebzelerin ya da et sebze
karışımlarının pişirilmesidir.
•
Külde (közleme): Sönmek üzere olan odun külüne kabuklu sebzelerin gömülerek pişirilmesidir.
Patates ve patlıcan közlemeleri sık yapılan sebzelerdir
133
Sebzelerin Pişirilmesinde Dikkat Edilecek Noktalar
Sebzelerin, besin değerlerini, renklerini, lezzetlerini ve şekillerini koruyarak pişirmek için dikkat edilmesi
gereken bazı noktalar vardır. Bunlar; ( MEGEP, 2011: 12-13).
•
Sebzeler az pişirilmelidir. Fazla pişirildiklerinde tat, görünüş ve besin değerlerinde kayıplar olur.
Pişme sırasında özellikle sebzeleri haşlamak gerekirse az su kullanılmalıdır ya da fazla su
atılmayıp sos veya çorbalarda kullanılmalıdır.
•
Sebzeler haşlanırken vitamin kaybını en aza indirmek için kaynar su kullanılmalıdır.
•
Kızartma yaparken dumanlanma noktası yüksek sıvı yağlar kullanılmalıdır. Margarin ve tereyağı
kızartma için uygun değildir.
•
Kızartma yaparken derin kaplar kullanılmalı ve yağ miktarı sebzeyi geçecek miktarda olmalıdır.
•
Lezzet ve besin değerinin korunması açısından garnitürler, yemek zamanına yakın hazırlanmalı
bekletilmemelidir
Sebzeleri pişirme yöntemleri nelerdir?
Sebze Yemekleri Çeşitleri
Türk Mutfağı’nda sebzeler çok fazla çeşitlilik göstermektedir. Sebzeler, etli sebze yemeği, sıcak sebze
yemeği ve soğuk (zeytinyağlı) sebze yemeği olarak değişik türlerde hazırlanabilmektedir. Bunun yanında
sebzeler, salata, piyaz turşu gibi yiyeceklerin yapımında da kullanılmaktadır.
Türk mutfağında pişirilerek hazırlanan sebzeler;
•
Sıcak sebze yemekleri ve etli sebze yemekleri,
•
Soğuk (zeytinyağlı) sebze yemekleri olmak üzere iki grupta hazırlanır.
Sıcak Sebze Yemekleri
Sıcak sebze yemekleri; sebzelere et ve türevlerinin eklenerek pişirilmesidir. Bu tür yemekler besin
değerleri yüksek ve lezzetli yemeklerdir. Etli sebze yemekleri Türk mutfağında çok önemli bir yere
sahiptir. Çeşit olarak çoktur ve sofraların ana yemekleri sınıfın da yer almaktadır. Türk mutfağının sebze
yemekleri, her biri ayrı ayrı bir ana yemek niteliği ile bu mutfağın renkliliğin en güzel örneğini
oluşturmaktadır (MEGEP, 2011: 27).
Türk mutfağında kullanılan sıcak sebze yemekleri türleri şu şekilde sıralanabilir (MEGEP,
2011: 27):
•
Musakkalar: Doğranmış sebzelerin yağda kızartılarak üzerine kavrulmuş soğan, kıyma ve salça
karışımının ilavesiyle az suda pişirilmesidir.
•
Oturtmalar: Yağda kızartılmış olan patates, patlıcan, kereviz vb. sebzelerin ortaları açılarak
içine kıyma harcı doldurulması ile yapılmaktadır.
•
Etli dolmalar: Kıymanın içine bulgur ya da pirinç, soğan, salça, baharat vb. hazırlanan karışımın
çeşitli sebzelere sarılması ya da doldurulması ve çok az su ilavesiyle pişirilmesidir.
•
Güveçler: Doğranmış sebzeler çiğ olarak güveçe yerleştirilir. Üzerine et baharat, yağ ve çok az
su ilave edilerek pişirilir.
•
Ograten: Haşlanan sebzeler bir tepsi içine alınır. Üzerine kaşar rendesi ve beşamel sos ilave
edilir ve fırına verilerek kısa sürede pişirilir. Patates, kabak, karnabahar, enginar vb. ograten
yapılabilen sebzelerdir.
•
Ayrıca silkmeler, bastılar ve tencere yemekleri gibi birçok yemek de sıcak sebze yemekleri
grubuna girmektedir.
134
Soğuk (Zeytinyağlı) Sebze Yemekleri
Herhangi bir et veya et ürünü eklenmeden su, zeytinyağı, sebze ve diğer yiyecek maddelerinin ilavesi ile
pişirilen yemekler genel olarak soğuk yemek ya da zeytinyağlı yemekler olarak adlandırılmaktadır.
Zeytinyağlı yemekler, insan sağlığı bakımından büyük önem taşımaktadır. Genelde Akdeniz ve Ege
mutfağının yemekleri olmasına rağmen, zeytinyağının sağlıklı beslenmedeki önemi ve özellikle
mezelerdeki lezzeti ile zeytinyağlı yemeklere olan ilgi artmıştır. Zeytinyağlı yemeklerde yağın kalitesi
doğrudan etkilidir. Özel üretim naturel yağlar, sızma zeytinyağları, riviera yağlarla yapılan yemekler, bu
yağların kalitesi, koku ve aroması, asit oranı ile lezzetinde olumlu ve olumsuz etkiler taşıyabilir. Meze ve
salatalarda bu etki daha fazla görülmektedir. Ancak pişirilerek yapılan zeytinyağlılarda bu etki
azalmaktadır. (http://www.gurmerehberi.com/gurme-rehberi/yiyecekler/zeytinyaglilar/).
Zeytinyağlı yemekler, dünyada soğuk başlangıç yemekleri olarak değerlendirilir. Ancak bu
sınıflandırmanın Türk mutfağı için tam olarak doğru olduğu söylenemez. Türk mutfağında zeytinyağlı
olarak hazırlanan yemekler soğuk yemekler grubuna girse de birçok yörede sıcak olarak tüketilmektedir.
Yaygın olarak soğuk sebze yemekleri sofralarda sıcak yemeklerden sonra servis edilmektedir.
Zeytinyağlı yemekler pişirmede bazı noktalara dikkat edilirse sağlığa uygun, hazırlanması ve
sindirilmesi kolay, lezzetli yemeklerdir. Zeytinyağı doğanın insanoğluna armağan ettiği en değerli
besinlerden biridir. Çocukluktan yaşlılığa, yaşamımızın her döneminde zeytinyağı, sağlığımızı birçok
açıdan olumlu yönde etkilemektedir. Kalp-damar hastalıklarında, kanserin önlenmesinde, sindirim
sisteminin iyi çalışmasında, içerdiği vitamin ve minerallerden dolayı gelişme çağında kemik yapısını
kuvvetlendirirken, yaşlılıkta kemiklerin zayıflamasını önlemesine kadar pek çok faydası vardır. Bu
nedenlerden dolayı zeytinyağlı sebzeler mönülerde soğuk büfe yemekleri olarak ordövr tabağı
hazırlamada, ziyafet yemekleri arasında ve garnitür olarak önemli yer tutarlar (MEGEP, 2011: 17).
Zeytinyağlı ya da soğuk sebze yemeklerinin hazırlanış şekilleri şu şekilde sıralanabilir
(MEGEP, 2011: 16):
•
Pişirilmek istenilen sebze ve diğer malzemelerin tamamı yağ içinde sotelenmeden çiğden
pişirilmektedir. Sağlık açısından ve besin kaybının olmaması yönünden en iyi pişirme
yöntemleri arasında yer almaktadır.
•
Sebze ve diğer tüm malzemeler yağ içinde sote edildikten sonra pişirilmektedir.
•
Sebzelerin bir kısmı yağ içinde kavrulurken diğer malzemeler çiğ olarak konularak
pişirilmektedir.
Sebzelerin pişirilmesinde dikkat edilecek hususlar şu şekilde sıralanmaktadır (Yılmaz, 2000:
383):
•
Zeytinyağlı yemeklerin renklerinin canlı olması için pişirilmeden önce kabın içi önceden tuz ve
limonla ovularak yıkanmalıdır.
•
Zeytinyağlı yemeklerin pişirildiği tencerenin kapağı soğumadan açılmamalıdır.
•
Zeytinyağlı yemeklere daima bir miktar şeker eklenir.
•
Zeytinyağlı yemekler hakiki zeytinyağı ile yapılırsa daha lezzetli olur.
•
Zeytinyağlı yemeklere taze domates kullanılması, yemeklerin daha lezzetli, daha hafif ve sağlıklı
olmasını sağlar.
135
Aşağıda soğuk (zeytinyağlı) sebze yemeklerine çeşitli örnekler verilmiştir (Yılmaz, 2000: 383):
Yemekler
Zeytinyağlı dolmalar
Pilakiler
Zeytinyağlı fasulye
Zeytinyağlı yaprak dolması
Domates pilakisi
Zeytinyağlı bakla
Zeytinyağlı pazı dolması
Mantar pilakisi
Zeytinyağlı enginar
Zeytinyağlı karalahana dolması
Pırasa pilakisi
Zeytinyağlı bamya
Zeytinyağlı lahana dolması
Fasulye pilakisi
Zeytinyağlı kereviz
Zeytinyağlı enginar dolması vb
Zeytinyağlı patlıca pilaki vb
Zeytinyağlı semizotu
HAMUR İŞLERİ
Buğday, pirinç, mısır, çavdar, yulaf, arpa gibi tahılların öğütülmesi sonucu elde edilen unlardan yapılan
çeşitli yiyecekler hamur işleri adı altında toplanmaktadır. (Halıcı, 2009: 211). Yiyecekler arasında geniş
bir yeri olan hamur çeşitlerinin esas maddesi nişasta ve şekerdir. Hamur çeşitleri bireylere ısı ve enerji
verirler. Buğday üretimi ülkemizde çok yapıldığından, oldukça ucuz, bu bakımdan da en fazla kullanılan
yiyecek maddelerindendir. İnsanlar günlük kalori ihtiyaçlarının %70’ini ekmek ve bunun gibi gıdalardan
sağlamaktadır. Ekmek, makarna, börek gibi yiyeceklerin fazla alınması sonucunda mide genişler. Sadece
hamur işleri tüketmek tek taraflı beslenmeye neden olmaktadır. Bu bakımdan hamur çeşitlerini peynir ve
et gibi proteinli yiyeceklerle takviye etmek gerekmektedir. (Eryılmaz, 2004: 294).
Hamur Çeşitlerinde Kullanılan Unun Özelliği
Hamur işlerinde başarı büyük ölçüde kullanılan unu iyi tanımaya bağlıdır. Her un aynı oranda su
kaldırmadığı için hamur yaparken güçlük çekilir. Çok beyaz ya da sarıya yakın, ele yumuşak gelen unlar
has unlardır. Esmer, ele ağırca gelen unlar kepekli unlardır. Kesik bir hal almış, kokulu unlar ise bozuk
unlardır. Avuç içine alındığında sıkılınca avucun içinden fışkıran un ise özlü ve taze undur. Bu unlardan
yapılan börekler oldukça lezzetli olmaktadır; avuç içinde kalıp gibi kalan unlar özsüz, bayat unlardır.
Unlar kullanılan hamur işlerinin özelliğine göre seçilmelidir. Börek ve baklava gibi ince çalışmalarda has
özlü unlar; helva yapımında ise yüksek randımanlı unlar kullanılmalıdır (Halıcı, 2009: 211).
Hamur İşlerinde Kullanılan Yöntemler
Hamurişleri yapmak için altı farklı yöntem uygulanmaktadır. Bunlar:
•
Çırpılarak hazırlanan hamurlar,
•
Mayalandırılarak hazırlanan hamurlar,
•
Pişirilerek hazırlanan hamurlar,
•
Özleştirilerek hazırlanan hamurlar,
•
Kıyılarak hazırlanan hamurlar,
•
Katmerli hamurlardır.
Çırpılarak hazırlanan hamurlar: Çırpılarak yapılan hamurları hazırlama tekniğinin birinci yöntemi;
belirli ölçüdeki tam yumurta ile toz şekerin koyu yoğurt kıvamına gelinceye kadar çırpma teli veya
çırpma makinesinde (mikser) çırpılması sonra da un ve diğer malzemelerin çırpıcı araç kullanmadan
kaşık yardımıyla karıştırarak ilave edilmesiyle hazırlanan bir tekniktir (MEGEP, 2010: 2). İkinci
yöntemde ise yumurtanın sarısı karıştırılıp beyazı sonradan kar haline getirilerek diğer malzemelerle
birlikte ilave edilir (Halıcı, 2009: 212).
136
Bu hamurdan yapılan kekler, pastalar gösterişli hacimlerinin yanı sıra oldukça da hafiftir. Yapımı da
diğer pasta hamurlarına göre daha kolaydır. Kek ve pastaların yapımında ana malzeme yumurtadır.
Yumurta kabarmayı sağlayıcı, koyulaştırıcı, emülsiye edici, diğer malzemeleri birbirine bağlayıcı ve
yiyeceklere düzgün ve yumuşak bir kıvam, renk ve lezzet verici özelliklere sahip bir besindir. Bu
nedenlerden dolayı yumurta, çırpılarak hazırlanan hamurların vazgeçilmez ana malzemesidir (MEGEP,
2010: 2).
Çırpılarak yapılan hamurlardan elde edilen ürünler: Keklerin ve pastaların yanı sıra revani,
pandispanya, yoğurt tatlısı gibi ürünler de çırpılarak hazırlanan hamurlardan yapılmaktadır.
Çırpılarak yapılan hamurları hazırlarken dikkat edilecek noktalar:
•
Yumurtalar oda sıcaklığında ve taze olmalıdır,
•
Yumurtalar şekerle birlikte hep aynı yönde çırpılmalıdır,
•
Un ile kabartma tozu mutlaka elenerek kullanılmalıdır,
•
Tüm malzemeler (kabartma tozu, vanilya, un vb.) eklendikten sonra geriye kalan katı
malzemeler çırpma işlemiyle değil kaşıkla karıştırma işlemiyle ilave edilmelidir. Çünkü
hamurun formu bozulur ya da ürün kötü çıkabilir.
•
Hamur piştikten sonra hemen kalıptan çıkartılmamalı soğuması beklenmelidir. Aksi halde
kalıptan düzgün bir şekilde çıkmayabilir.
Mayalandırılarak hazırlanan hamurlar: Maya ile un, su, süt vb. maddelerin yoğrulup bekletilmesi
ile hazırlanan hamurlardır (Halıcı, 2009: 213). Bugün bazı ekmek çeşitlerinde kullanılan geleneksel
mayaya "ekşi maya" adı verilir ve doğrudan hamurun ekşitilmesiyle meydana gelir. Maya; öncelikle
ekmek yapımı başta olmak üzere tatlı ve tuzlu hamur işlerinin yapımında, un ve diğer tat verici
malzemelerle birleşerek lezzetli ürünler elde edilmesini sağlamaktadır. Maya hücresinin temel işlevi,
başlıca gıdamız olan ekmeğin ve hamurla yapılan pasta, çörek türündeki yiyeceklerin daha pişmiş,
kabarık ve lezzetli olmasını sağlamaktır (MEGEP, 2010: 3).
Mayalandırılarak yapılan hamurların özellikleri
Mayalı hamurlardan istenilen nitelikte ürünler üretebilmek için hazırlanan hamurun kıvamı çok
önemlidir. Aşırı yumuşak ya da katı hamur ürünün kalitesini olumsuz yönde etkileyecektir. Tuz, olması
gereken miktarda kullanılmalı, yetersiz ve gereğinden fazla tuz ilavesi hamurun mayalanmasını olumsuz
etkileyip lezzetini de değiştirir. Yağın azlığı ve fazlalığı da hem mayalanmayı hem de lezzetini olumsuz
yönde etkileyecektir. Ayrıca hamur çok yayılmış ya da sert görünümde olmamalıdır. Yapılacak ürüne
göre yumuşaklık ayarlanmalıdır. Yağ, ürüne gevreklik ve lezzet vermesi için eklenir ancak fazlası ürünün
kabarmasını olumsuz etkileyeceğinden miktarına dikkat edilmelidir. Mayalı ürünlerin pişme ısısı 200 °C
ve pişme süresi de 15–20 dakika arasında olmalıdır. Ürün fırına verildikten sonra kapak sık sık
açılmamalıdır. Ürünün iyi piştiğini anlamak için üzerine parmakla bastırıldığında tekrar eski hâline
gelmesi ve kesildiğinde gözeneklerin eşit görünmesi gerekmektedir. (MEGEP, 2010: 12).
Mayalı hamurları hazırlamada dikkat edilecek noktalar;
•
Maya taze olmalı ve çok fazla konulmamalıdır.
•
Mayayı eritmek için kullanılan su ılık olmalıdır.
•
Mayaya biraz şeker katılması mayalandırma işlemini hızlandırır.
•
Mayalı hamur ılık ortamda dinlendirilmelidir, sıcak ortam mayayı bozar.
•
Mayalı hamur uzun süre bekletilirse asitik ortam oluşur ve hamur ekşir, bozulur.
•
Mayalı hamurlarda tuz, hamurun elastik olmasını ve böylece kabarmasını sağlar. Bu nedenle
tatlı mayalı hamur yapılsa bile mutlaka biraz tuz kullanılmalıdır.
137
Mayalandırılarak Yapılan Hamurlardan Elde Edilen Ürünler
Mayalandırma tekniği kullanılarak çeşitli ekmekler, poğaça ve sandviçler, börekler, tatlı ve tuzlu pastane
ürünleri, pizzalar, çeşitli geleneksel ürünler, ulusal ve uluslararası tatlı, tuzlu ürünler, şuruplu tatlılar
hazırlanabilmektedir.
Pişirilerek yapılan hamurlar: Yağ, tuz ve şekerli suyun kaynamaya başladığı sırada ununu ilave
edip hafif ateşte bir süre pişirip, ılıyınca yumurtayla yoğrularak hazırlanan hamurlardır (Halıcı, 2009:
213). Pişirilerek yapılan hamurlar kabartıcı kullanmadan hazırlanan ve su buharının etkisiyle kabaran
hamurlardır. Bu hamurlar sıvıyağ (su veya süt), un, yumurta ve tuzdan oluşmaktadır. Pişirilerek yapılan
hamura pastacılıkta şu veya pataşu hamuru da denilmektedir. Fransızca şu (choux) lahana anlamına
gelmektedir. Kabarma özelliği bir lahanayıandırdığıiçin bu adıalmıştır. Birçok pasta ve tatlı çeşidinin
temel hamurudur. Bu hamurlar fırında pişirilirse, içleri çeşitli tatlı ve tuzlu akıcı malzeme ile doldurularak
profitrol, ekler pasta, çeşitli pötifurler gibi çok farklı ürünler oluşturulabilir. Ayrıca yine temel hamurdan,
birkaç malzeme ilavesi ile tulumba, hanımgöbeği gibi değişik şerbetli tatlılar hazırlanabilir (MEGEP,
2006: 3).
Pişmiş hamurda aranan özellikler şunlardır:
•
Pişmişlik: Orta ısılı fırında 30-40 dakika pişirilmeli, hamurların içlerinin boş olması gereklidir.
•
Hacim: Pişmiş hamurun, çiğ hamurdan iki veya üç kat daha fazla kabarmış olmalıdır.
•
Şekil Bütünlüğü: Hamur pişirildikten sonra şekillerini korumuş olmalıdır. Özellikle
parçalamadan kızartılmalıdır ve şekiller eşit büyüklükte olmalıdır.
•
Gevreklik: Hamur fırında pişirildiyse tam olarak kuruduğunda fırından alınmalıdır ve gevrek
olmalıdır. Yağda çok fazla kızartıldığında sert olur, bu nedenle dikkat edilmelidir.
•
Renk: Hamur fırında piştiyse pembe, yağda kızardıysa altın sarısı renkte olmalıdır.
Pişirilerek yapılan hamur tatlıları, tulumba tatlısı, hanımgöbeği tatlısı, vezirparmağı, bademli hurma
tatlısı ve arap başı gibi tatlılardır. Tatlıların hazırlanması büyük özen ister. Bu tip tatlılara haşlama hamur
tatlısı da denilmektedir. Haşlama hamur tatlıları saray ve konakların sofralarında, kabarma derecelerine
göre övünme vesilesi olur, lokanta vitrinleri bu tatlılarla süslenirdi. Hamur hazırlandıktan
sonra
soğuk yağda pişirilmeye başlanır, piştikten sonra soğuk farklı ürünler oluşturulabilir, şerbete atılır.
(MEGEP, 2006: 11-13).
Özleştirilerek yapılan hamurlar: Özleştirilerek yapılan hamurlar katı ve sert hamurlardır. Katı ve
sert hamur yoğrularak hazırlanmaktadır. Bu tür hamurları diğerlerinden ayıran özellik, yoğrulmaları
esnasında az sıvı istemeleridir. Yumurta, tuz, un ve su ilave edilerek hazırlanırlar (MEGEP, 2006: 3).
Özleştirilerek yapılan hamurları hazırlamada dikkat edilecek noktalar şunlardır: (Halıcı,
2009:214)
•
Hamurun kıvamı biraz sert olmalıdır.
•
Yoğurmadan sonra biraz dinlenmeye bırakılmalıdır.
•
Hamur, gözenekler gidene kadar yoğrulmalıdır.
•
En az yarım saat dinlendirildikten sonra kullanılmalıdır.
Özleştirilerek Yapılan Hamurlardan Elde Edilen Ürünler
Özleştirilerek yapılan hamurlara Türk mutfağında oldukça fazla yer verilmektedir. Yöresel olarak
baktığımızda yufka ekmek yapımı ve ekmek olarak tüketilmesi başta İç Anadolu bölgesi olmak üzere
diğer bölgelerimizde de görülmektedir. Ev makarnası yine özleştirilerek yapılan hamurlardan hazırlanan
bir üründür. Tandırlarda saç üzerinde yapılan gözleme de bu hamur çeşidi ile yapılmaktadır. Ayrıca
mantı, su böreği, yaprak hamuru, şehriye gibi ürünler de bu tür hamurlardan yapılmaktadır (MEGEP,
2006: 9).
138
Kıyılarak Hazırlanan Hamurlar
Kıyılarak hazırlanan hamurlar, katı yağlarla hazırlanan yağlı hamurlardır. Kıyılarak hazırlanan hamurlar
ölçülü katı yağın un içerisinde küçük parçalar halinde kıyılarak, diğer gereçlerin de ilavesi ile homojen bir
hamur hazırlanması esasına dayanır. Son zamanlarda kıyma işlemi katı yağın elle veya araçla (el mikseri
veya patisseri blenderi) una yedirilmesi şekline dönüşmüştür. Kıyılarak hazırlanan hamurlar aslında yağlı
hamurlardır. Yağ oranı oldukça yüksek olan bu hamur çeşidi pastacılık sektöründe, piştiğinde gevrek ve
ağızda dağılan lezzetli ürün çeşitlerinde kullanılır. Bu yöntemle hazırlanan hamur ve bu hamurlardan
hazırlanan ürünler uygun koşullarda uzun süre saklanabilir (MEGEP, 2006: 3).
Kıyılarak yapılan hamurlardan elde edilen ürünler: Bisküvi hamurları, pay, tartölet, tart ve
kurabiye gibi ürünler kıyılarak yapılan hamurlardan elde edilen ürünlerdir.
Kıyılarak yapılan hamurları hazırlamada dikkat edilecek noktalar şu şekildedir: (Halıcı,
2009:214)
•
El sıcaklığı yağı eritip, hamuru gevşettiğinden bu tür hamurlar elle fazla yoğrulmamalıdır. Aksi
takdirde ürünlerin biçimleri bozuk olur,
•
Bu hamur türü sıcak yerde çalışılmamalıdır,
•
Hamuru yoğurduktan sonra en az 20 dakika yaş bez altında dinlendirilmelidir.
Katmerli Hamurlar
Genellikle özleştirilerek yapılan hamurların açılıp yağ ilavesi ile katlanıp bekletilmesiyle hazırlanan
hamurlardır (Halıcı, 2009: 214). Milföy, katmerli hamur çeşitlerindendir.
Katmerli yapılan hamurlardan elde edilen ürünler: Puf böreği, serpme böreği, Sarıyer böreği
katmerli yapılan hamurlardan elde edilen ürünlere örnek gösterilebilir (Eryılmaz, 2004: 296).
Katmerli hamurları hazırlamada dikkat edilecek noktalar şu şekildedir: (Halıcı, 2009:214)
•
Bu hamurlar yoğururken ılık su kullanılmalıdır.
•
Hamura verilen yağ ile hamur ısısı aynı olmalıdır.
•
Bu hamurlar serin yerde çalışılmalıdır. Sıcak havalarda yağ tutmaz ve iyi sonuç vermez.
Hamur İşlerini Pişirme Yöntemleri
Saçta pişirme: Katmer ve gözleme hamurları pişirilir.
Haşlama (suda pişirme): Su böreği, tutmaç gibi hamurlar kaynayan tuzlu suya atılarak pişirilir.
Fırında pişirme: Hamurların büyük bir kısmı fırınlarda pişirilir. Pasta, bisküvi hamurları fırında çeşitli ısı
derecelerinde pişirilirler.
Yağda kızartma: Hamur çeşitlerinin bir kısmı da yağa atılarak pişirilir. Örneğin puf böreği, hanımgöbeği
vb. gibi (Eryılmaz, 2004: 296).
Hamur Çeşitlerinin Besleyici Değer ve Tatlarını Arttırma Yolları
Hamur çeşitlerinin besleyici değerini ve tatlarını artırmak için kıyma, peynir, tavuk eti vb. besinler ilave
edilebilir. Hamur çeşitleri, nişasta ve şeker yönünden zengindir. Diğer besinler de ilave edilerek proteince
de zenginleştirilmiş olurlar. Ayrıca bu maddeler hamur çeşitlerinin lezzetini de arttırır. Hamurların içine
konan yağ, yoğurt, süt gibi maddeler, hamuru gevrek ve yumuşak yapar. Hamur çeşitlerine karbonat,
kabartma tozu gibi maddeler katıldığında hamur kabarır şekli ve lezzeti güzelleşir (Eryılmaz, 2004: 297).
139
TATLILAR
Türk mutfağında tatlılar önemli bir yer tutmaktadır. Tatlı yiyecekler bol miktarda karbonhidrat içeren
yiyeceklerdir.
Yoğun karbonhidrat içeren bu yiyecekler tüketimde iki şekilde bulunmaktadır. Bunlar:
•
Tatlı yiyecekler ve
•
Tatlılarla hazırlanmış ürünlerdir.
Tatlı Yiyecekler
Şekerli tat sağlamak için kullanılan maddelerin başında şeker, bal ve pekmez gelir. Geçmiş dönemlerde
şeker sanayi gelişmeden önce bal ve pekmez kullanılırdı (Baysal,1990: 46).
Şeker: Şeker kamışı ve şeker pancarından elde edilmektedir. Şeker saf karbonhidrattır ve bu nedenle
boş kalori kaynağı sayılır (Baysal,1990: 46).
Şeker tüketime üç türde sunulur:
Kristal şeker (toz şeker); birçok besin maddesinin yapılmasında kullanılan, halk arasında çay şekeri adı
verilen kristallerden oluşan şeker türüdür.
Pudra şekeri; çok ince öğütülmüş pastacılıkta kullanılan bir şeker türüdür.
Kesme şeker; kristal şeker tanelerinin küp ya da dikdörtgen şeklinde kalıplar ile kesilmesinden oluşan
şekerdir.
Bal; arıların çiçeklerden elde ettikleri nektar adı verilen öz suları, şekerli sıvıları vücutlarında
değiştirerek ürettikleri yüksek enerjili bir besin maddesidir. Elde ediliş şekillerine göre bal türleri petekli
bal ve süzme bal olmak üzere iki şekilde bulunmaktadır.
Pekmez; meyvelerin genellikle üzüm sularının yerel yöntemlere göre, kaynatılarak koyulaştırılmasıyla
elde edilmektedir. Üzümün yanı sıra, dut, erik, elma, şeker pancarı, keçiboynuzu gibi meyvelerden yerel
pekmezler yapılmaktadır (Erdoğan, 2005: 223-224).
Pekmez, nişasta ile pişirilerek helva ve pestil yapılır. Ayrıca ceviz içi iplere dizilir. Pişen pekmez,
nişasta karışımına birkaç kez batırılarak bir yere asılır ve kurutulur. Bu ürüne bazı yörelerde ‘cevizli
sucuk’ veya ‘bandırma’ denir. Pekmez, kaygana ve akıtma gibi yiyeceklerin üzerine dökülerek yenir ve
kolay enerji sağlayan, demir, kalsiyum ve potasyumdan zengin bir besindir (Baysal,1990: 46).
Tatlılarla Hazırlanmış Ürünler
Tahin helvası: Bu ürünlerin en önemlilerinden birisi tahin helvasıdır. Ana maddesi susamdır. Susam
tohumları kabukları soyulup elendikten sonra düşük ısıda kavrularak bir takım işlemlerden sonra tahin
helvası elde edilmektedir. Geleneksel Türk gıdaları arasında yer alan tahin helvası batı dünyasında Türk
balı veya Türk helvası adıyla tanınmaktadır. Tahin helvaları sade ve çeşnili olmak üzere iki çeşittir.
Çeşnili tahin helvası içinde ceviz, fıstık, fındık vb. kakao ve doğal meyve aromaları bulunur (Erdoğan,
2005: 227).
Lokum: Şeker şurubunun sitrik asit ile kestirilip nişasta ile pişirildikten sonra içine meyve aromaları
ceviz, fındık, fıstık veya kaymak ilavesiyle yapılan gıda maddesidir (Erdoğan, 2005: 229).
Reçel: Reçeller her mevsimde ve her zaman, gerek sabah kahvaltılarında, gerekse ikindi çaylarında
yenilmektedirler. Reçeller her tür taze meyveden yapılır, hepsi aynı formülle yapılmaktadır. Reçel
yapmak için şekeri kaynatırken üzerine gelen köpük iyi alınmaz ve reçelin kıvamı kaçırılırsa reçelde
şekerleşme meydana gelebilir (Yılmaz, 2000: 407).
140
Tatlıların Hazırlanma Teknikleri
Tatlılar genellikle üç şekilde hazırlanmaktadırlar. (Eryılmaz, 2004: 391). Bunlar:
•
Hamur tatlıları
•
Sütlü tatlılar
•
Meyve tatlılarıdır
Hamur Tatlıları
Hamur tatlıları genel olarak dört gruba ayrılmaktadırlar. (Eryılmaz, 2004: 391). Bunlar:
•
Pişirilerek yapılan hamur tatlıları: Hanımgöbeği, tulumba tatlısı, dilber dudağı, vezir parmağı
vb.
•
Mayalandırılarak yapılan tatlılar: Lokma tatlısı, saray lokması, şambaba tatlısı, Punçki vb.
•
Çırpılarak yapılan tatlılar: Revani, yoğurt tatlısı vb.
•
Açma hamur tatlıları: Buğday ununun çeşitli yiyecek maddeleriyle yoğrulup dinlendirilip
açılması, şekil verilmesi ve pişirilmesi, üzerine tatlı şerbetin dökülmesiyle hazırlanır. Baklava,
bülbülyuvası vb. Bu tatlıların hamurlarının hazırlanma yöntemleri hamur işleri bölümünde
detaylı olarak anlatıldığı için bu bölümde değinilmemiştir.
Sütlü Tatlılar
Sütlü tatlıların ana gereçleri süt, un, nişasta ve şekerdir. Bununla birlikte yumurta, kakao, pudra şekeri vb.
yardımcı ürünler de sıkça kullanılmaktadır. Türk mutfağının zengin çeşitleri arasında yer alan sütlü
tatlılar, hamur ve şuruplu tatlılara göre daha hafif, sindirimi kolay ve besin değeri daha yüksek olan
tatlılardır. Bu nedenle yaşlılar ve çocuklar için son derece uygun tatlı çeşitleridir. Bununla beraber
maliyeti düşük ekonomik tatlılardır. Türk mutfağında yöresel birçok sütlü tatlımız bulunmaktadır.
Örneğin, sütlaç, kazandibi, sakızlı muhallebi bunlardan sadece bir kaçıdır. Bununla birlikte Fransız
mutfağından da bavaruva, parfe, sufle gibi birçok sütlü tatlı çeşidi mutfağımızda yer bulmuştur (MEGEP,
2006: 4).
•
Ocak üzerinde sütlü tatlı hazırlama: Muhallebi, sütlaç, keşkül, kazandibi vb. tatlılar ocak
üzerinde pişirilerek yapılır. Şeker, sütlaç gibi geç pişen tatlılara pişme sonuna doğru ilave
edilirken, muhallebi gibi çabuk pişen tatlılara ise ilk başta ilave edilmelidir. Geç pişen tatlılara
şeker ilavesi önceden yapılırsa tatlının protein değeri azalır ve bu nedenle besleyici değeri
kalmaz.
•
Fırında sütlü tatlılar hazırlama: Krem karamel, sufle, fırın sütlaç vb. tatlılar fırında yapılır.
Krem karamel ve sütlaç pişirilirken fırın tepsisinin içine su konulmalıdır. Böylece su
buharı krem karamelin iyi bir şekilde pişmesini sağlarken; fırın sütlaç ise pişme esnasında
taşmaz. Sufle pişirilirken ise fırın kapağı açılmamalıdır. Aksi takdirde sufle kabarmaz ve söner.
•
Dondurarak hazırlanan sütlü tatlılar: Bavaruva, parfe, dondurma dondurularak hazırlanan sütlü
tatlılardır. Bavaruva, “şarlot”ların ( savayer ve kedi dili bisküvisi ile hazırlanan tatlılar) ana
maddesi; krema olarak hazırlanan krem bavaruva tek başına tatlı olarak da servisi yapılan hafif
sütlü tatlılardır. Parfeden farklı olarak ocakta pişirilmektedir. Kreması hazırlanırken jelatin
ilavesi yapılmaktadır. (MEGEP, 2006: 31).
Meyve Tatlıları
Taze ya da kurutulmuş meyvelerin (kayısı, erik, elma, ayva, kabak vb.) şekerle kaynatılması ile
yapılmaktadır (Erdoğan, 2005: 233). Meyve tatlıları ulusal ve uluslararası mutfaklarda her zaman
tüketilebilen tatlılardır. Fakat daha çok kırmızı et ürünlerinin bulunduğu yağlı ve özel yemeklerden sonra
tercih edildiği görülmektedir. Meyvenin hafifliği şekerin lezzeti ile birleşince özellikle ağır mönülerin
vazgeçilmez bir parçası olmuştur.
141
Türk mutfağına özgü meyve tatlıları çeşitleri: Kabak tatlısı, incir tatlısı, ayva tatlısı, kayısı tatlısı bu
tür tatlılara örnek olarak verilebilir. Ayrıca sütlü kuru incir ezmesi, kayısı bastırması, kayısı dolması vb.
ürünler diğer meyve tatlılarıdır.
Uluslararası meyve tatlıları: Meyveli kuplar, meyveli pelte, meyve salataları örnek olarak verilebilir
(MEGEP, 2006: 6, 27).
Tatlı Garnitürleri
Ceviz, fındık, fıstık, badem, kaymak, kestane püresi, dondurmalar vb. gibi malzemeler tatlı garnitürleri
olarak kullanılmaktadır. Bunlar, hamur tatlılarının içine veya üzerine konmak suretiyle kullanılırlar.
Dondurma, kaymak, kestane püresi vb. tatlılar tabaklara konduktan sonra yanına veya üzerine garnitürler
konularak servis yapılırlar. Örneğin, dondurmalı tavukgöğsü vb. gibi (Eryılmaz, 2004: 392).
Tatlıların Hazırlanmasında Dikkat Edilecek Noktalar
Genellikle hamur tatlıları için şuruba ihtiyaç vardır. Şurubun hazırlanmasında dikkat edilecek
noktalar şunlardır: (Eryılmaz, 2004:391)
•
Şurup hazırlanırken şekerin üzerine fazla konulan su, şurubun geç koyulaşmasına; az konulan su
ise şurubun şekerlenmesine sebep olur. Bu nedenle şekerin üzerini biraz geçecek kadar su
konmalıdır.
•
Şurubun kıvamı gelmek üzereyken içerisine mutlaka limon suyu katılmalıdır. Böylece limon
şurubun şekerlenmesini önleyecektir.
•
Tatlılarda kullanılacak malzemelerden birinin sıcak, diğerinin soğuk olması gerekmektedir.
Örneğin, şurup soğuksa şuruba atılacak tatlının sıcak, şurup sıcaksa şuruba atılacak tatlının
soğuk olması gerekmektedir.
Tatlıların şurup kıvamının tam olması gerekir. Şurup sulu olursa tatlıları yumuşatır, koyu olursa da tatlı
şurubu çekemez (Eryılmaz, 2004: 391).
142
Özet
Beslenme; büyüme, yaşamın sürdürülmesi ve
sağlığın korunması için besinlerin kullanılması
olup, insanın temel ihtiyaçlarının başında
gelmektedir. İnsanların fiziksel zihinsel yönden
gelişmesi, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre
yaşaması için gerekli olan besin öğelerinin yeterli
miktarda alınmasıdır. Bütün gelişmiş ülkelerde
gıda kanunlarında öngörülen temel ilke,
tüketicinin sağlıklı ve nitelikli gıdalarla yeterli ve
dengeli beslenmesidir ve gıda alımında
aldatılmasının önlenmesidir. İnsanların sağlıklı
olmalarında tüketilen yiyecek maddelerinin
kalitesi ve tazeliği çok önemlidir.
dolmalar – sarmalar ve zeytinyağlılar gibi sayısız
yemekler hazırlanmaktadır.
Hamur işleri: Buğday, pirinç, mısır, çavdar,
yulaf, arpa vb. tahılların öğütülmesi sonucu elde
edilen unlardan yapılan çeşitli yiyecekler hamur
işleri adı altında toplanır. Yiyecekler arasında
geniş bir yeri olan hamur çeşitlerinin esas
maddesi nişasta ve şekerdir. Hamur çeşitleri ısı
ve enerji verirler. Buğday üretimi ülkemizde çok
yapıldığından, oldukça ucuz, bu bakımdan da en
fazla kullanılan yiyecek maddelerindendir.
İnsanlar günlük kalori ihtiyaçlarının %70’ini
ekmek ve bunun gibi gıdalardan sağlarlar.
Ekmek, makarna, börek gibi yiyeceklerin fazla
alınması sonucunda mide genişler. Sadece hamur
işleri tüketmek tek taraflı beslenmeye neden olur.
Bu bakımdan hamur çeşitlerini proteinli (peynir
ve et) gibi yiyeceklerle takviye etmek gerekir.
Soslar (sauce): Fransızcadan gelen bir sözcüktür.
Sosların tüm dünyaya yayılması Fransızlar
sayesinde olmuştur. Soslar,yiyecek hazırlanırken
veya servis sırasında yemeğin üzerine dökülerek
lezzet, koku, görünüş güzelliği sağlayan
maddelerdir. Çeşitli etkileşimler sonucunda Türk
mutfak kültürünün içine soslar yerleşmiş, turizmgıda
sektöründe
hatta
ev
hanımlarının
mutfaklarında bile yer almıştır.
Tatlılar: Tatlılar genellikle üç şekilde hazırlanır
(Eryılmaz, 2004: 391). Bunlar:
Çorbalar: Mide salgılarını harekete geçirme ve
iştah açma özellikleriyle menülerde ilk sırayı
alırlar. Çorbalar et suyu ile hazırlanır, terbiye
ilave edilir ve garnitürle sofraya alınırsa besin
değerleri artar; daha lezzetli hale gelir. Türk
mutfağında çorba sulu bir yemek olmasına
karşın, diğer ülkelerde çorbalar kıvamlıdır.
Yoğun malzeme bulundurur, sulu sebze
yemeklerimizi andıran bir görünümdedir. Türk
mutfağında çorbaların en büyük özelliği, sıcak
içilmesi ve tuzlu olmasıdır.
•
Sütlü tatlılar,
•
Meyve tatlılarıdır.
• Pişirilerek
yapılan
hamur
tatlıları:
Hanımgöbeği, tulumba tatlısı, dilberdudağı,
vezirparmağı vb.
• Mayalandırılarak yapılan tatlılar: Lokma
tatlısı, saray lokması, şambaba tatlısı, Punçki
vb.
• Çırpılarak yapılan tatlılar: Revani, yoğurt
tatlısı vb.
• Açma hamur tatlıları: Baklava, bülbülyuvası
vb.
Sütlü tatlıların ana malzemeleri; süt, un, nişasta
ve şekerdir. Bununla birlikte yumurta, kakao,
pudra şeker vb. yardımcı gereçler de sıkça
kullanılır
Sebze Yemekleri: Sebzeler, beslenmede
kullanılan
bitkisel
maddelerin
yenebilen
kısımlarıdır. Türk mutfağında et ve hamur işleri
kadar önemli bir bölüm oluşturur. Sindirimleri
kolay; vitamin, mineralden yana zengindirler. Çiğ
ve
pişmiş
olarak
sevilerek
yenilebilen
yiyeceklerdir. Sebzelerden soğuk ve sıcak
yemekler hazırlanır.
Türk mutfağı sebze
yemekleri açısından çok büyük bir çeşitliliğe
sahiptir. Etli sebze yemekleri, kızartmalar,
Meyve tatlıları, taze ya da kurutulmuş meyvelerin
(kayısı, erik, elma, ayva, kabak vb.)
şekerle
kaynatılması ile yapılmaktadır
143
Hamur tatlıları,
Hamur tatlıları ise genellikle dört şekilde
hazırlanır.
Et Yemekleri: Etler Türk mutfağında ve
uluslararası mutfaklarda çok kullanılan temel
besin grubudur. Özellikle ana yemeklerde tercih
edilmekle birlikte, soğuk ve sıcak ordövrlerde,
çorbalarda, salatalarda vb. kullanılmaktadır.
Mutfakta kullanım alanı geniş ve besin değeri
yüksek olan etlerin kullanımında ve kullanım
öncesi hazırlığında özen gösterilmelidir.
•
Kendimizi Sınayalım
1.
6. Aşağıdakilerden hangisi
hazırlanan hamurlara örnektir?
Aşağıdakilerden hangisi kahverengi sostur?
a. Domates sosu
a. Revani
b. Demi glace
b. Tulumba tatlısı
c. Beşamel sos
c. Dilberdudağı
d. Mayonez sos
d. Poğaça
e. Hollandez sos
e. Pizza
2. Roux’ un Türk mutfağında kullanılan adı
nedir?
7. Aşağıdakilerden hangisi pişen hamurlarda
aranan özelliklerden biri değildir?
a. Akıcı sos
a. Pişmişlik
b. Meyane
b. Hacim
c. Protein
c. Renk
d. Azaltma
d. Gevreklik
e. Nişasta
3. Aşağıdakilerden
türeyenidir?
hangisi
beşamel
e. Maliyet
sosun
8. Aşağıdakilerden hangisi özleştirilerek
yapılan hamurlardan biri değildir?
a. Morney sos
a. Yufka
b. Mader sos
b. Makarna
c. Bordo sos
c. Gözleme
d. Tartar sos
d. Tart
e. Verte Sos
e. Mantı
4. Soğuk mutfakta en çok kullanılan temel sos
hangisidir?
9. Üzüm sularının kaynatılarak koyulaştırılması sonucu elde edilen tatlı aşağıdakilerden hangisidir?
a. Hollandez sos
b. Mayonez sos
a. Pekmez
c. Demi glace sos
b. Tahin helvası
d. Domates sos
c. Reçel
e. Beşamel sos
d. Lokum
5.
Aşağıdakilerden
hangisi
hayvanların
gövdesindeki yerlerine göre birinci kalite ettir?
e. Şerbest
10. Sufle hangi tatlı grubuna girmektedir?
a. But
a. Şerbetli tatlı
b. Bonfile
b. Sütlü tatlı
c. Karın
c. Mayalı tatlı
d. İncik
d. Kakaolu tatlı
e. Boyun
e. Meyve tatlı
144
çırpılarak
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
1. b Yanıtınız yanlış ise “Soslar” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
• Eşlik edecek olan yemeğin tat ve görüntüsünü
arttırmak.
2. b Yanıtınız yanlış ise “Soslar” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
• Yemeğin yapısında zıt bir yapı oluşturmak.
Sıra Sizde 1
• Yemeğin lezzetinde
oluşturmak.
3. a Yanıtınız yanlış ise “Soslar” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
hafif
bir
zıt
yapı
• Malzemeleri kroket gibi birbirine bağlamak.
4. b Yanıtınız yanlış ise “Soslar” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
• Yemeğe renk katmak.
5. b Yanıtınız yanlış ise “Et yemekleri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
• Yemeğin besin değerine katkıda bulunmak.
• Yemeğin yağlılığını azaltmak.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Hamurişleri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 2
7. e Yanıtınız yanlış ise “Hamurişleri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sosların genel sınıflamasını üç grupta toplayabiliriz. Bunlar;
8. d Yanıtınız yanlış ise “Hamurişleri” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
•
Yemek sosları
•
Salata sosları
•
Tatlı sosları’dır.
9. a Yanıtınız yanlış ise “Tatlılar”
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
başlıklı
Sıra Sizde 3
10. b Yanıtınız yanlış ise “Tatlılar” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Besin değerini ve lezzetini artırmak, görünüş ve
kıvam vermek amacı ile çorbalara konan çeşitli
karışımlara terbiye denir.
Sıra Sizde 4
145
•
Kızartarak pişirme
•
Pane yaparak kızartmak
•
Kaplama yaparak kızartma
•
Haşlayarak pişirme
•
Buharda pişirme
•
Kuru ısıda pişirme
Yararlanılan Kaynaklar
Asımgil, A ve Şahin, M. (2004). Mutfak
Kültürü. Timaş Yayınları, İstanbul
Turizm Bakanlığı. (1994). Yiyecek Üretimi
Öğretmen Elkitabı. Ankara
Baysal, A. (1990). Beslenme Kültürümüz.
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
MEGEP. (2006). Hamurişleri (Pişirilerek,
Özleştirilerek, Kıyılarak), Yiyecek İçecek
Hizmetleri, Milli Eğitim Bakanlığı Ankara
Baysal, A. ve Küçükaslan, N. (2003). Beslenme
İlkeleri ve Menü Planlaması. Hünkar Ofset,
İstanbul.
Erdoğan, S.(2005). Beslenme ve
Teknolojisi. Detay Yayıncılık, Ankara
MEGEP,(2006).
Soslar,
Yiyecek
İçecek
Hizmetleri, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara
MEGEP,(2011). Etlerin Hazırlanması- Türk
Mutfağına Özgü Et ve Sakatat Yemekleri,
Yiyecek İçecek Hizmetleri, Milli Eğitim
Bakanlığı, Ankara
Besin
Eryılmaz, Cılızoğlu, L.(2004). Yemek Pişirme
Teknikleri-Çeşitleri
Beslenme
Görgü
Kuralları, Remzi Kitabevi ,İstanbul
MEGEP, (2009). Çorbalar , Aile ve Tüketici
Bilimleri,.Aile ve Tüketici Bilimleri, Milli
Eğitim Bakanlığı, Ankara
Gürmen, Ü.(2000). Yemek Pişirme Teknikleri
ve Uygulaması III, Ilıcak Matbası, İstanbul
MEGEP,
(2010).
Çırpılarak
Yapılan
Hamurlar, Aile ve Tüketici Bilimleri, Milli
Eğitim Bakanlığı, Ankara
Gürmen, Ü.(2006). Yemek Pişirme Teknikleri
ve Uygulaması I, Uniprint, İstanbul
Halıcı, N. (1990). Türk Mutfağı, Güven
Matbaası, Ankara
Oğlak
MEGEP,(2011). Sosların Servisi, Yiyecek
İçecek Hizmetleri, Milli Eğitim Bakanlığı,
Ankara
Kaya, A.
(2000).
Misafirperverlik
Endüstrisinde Temel Mutfak Bilgisi, Güneş
Ofset, Antalya
MEGEP,(2011).
Türk
Mutfağına
Özgü
ÇorbalarTürk Mutfağına Özgü sebze
Yemekleri, Yiyecek İçecek Hizmetleri, Milli
Eğitim Bakanlığı, Ankara
Halıcı, N. (2009).
Yayıncılık, İstanbul
Türk
Mutfağı,
Kırım, A. (2003). Arman Hoca’ nın Dünya
Mutfağı, Sistem Yayıncılık, İstanbul
http://tr.wikipedia.org/wiki/Duxelles
Kırım, A. (2009). Hayatı Tarih Kitabı, Sistem
Yayıncılık, İstanbul
http://www.gurmerehberi.com/gurmerehberi/yiyecekler/zeytinyaglilar
Maviş, F. ( 2008). Endüstriyel Yiyecek Üretimi.
Detay Yayıncılık , Ankara
(http://culinaryarts.about.com/od/sauces/r/portug
uese.htm)
Sökmen, A. (2010). Yiyecek İçecek Hizmetleri
Yönetimi ve İşletmeciliği, Detay Yayıncılık ,
Ankara
http://lezzetler.com
http://www.tulaminsan.com/yiyelim-icelim/soslar
Türkan, C. (2007). Mutfak Teknolojisi, İstanbul
Culinary Instıtute, İstanbul
İşyerimiz
Yılmaz,A.
(2000).
Mesleğimiz
Aşçılık
Sanatı,
Yayınları,İstanbul
Mutfak
Boyut
146
7
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Süt ürünlerinin çeşitlerini sıralayabilecek,
Süt ürünlerinin üretim aşamalarını anlatabilecek,
Süt ürünlerinin beslenmedeki önemini açıklayabilecek,
Yumurtanın besin değerini ve beslenmedeki önemini açıklayabilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Pastörizasyon
Pıhtı
Tam Yağlı
Laktoz
U.H.T.
Sterilizasyon
Peyniraltı Suyu
Kesmik
Mayalama
Çökelek
İçindekiler
Giriş
Peynir
Yoğurt
Kefir
Yumurta
148
Süt Ürünleri ve Yumurta
GİRİŞ
Dünyanın en yararlı içeceği olan süt, insanların doğumundan itibaren aldıkları ilk besindir. Süt, protein,
yağ, karbonhidrat, mineraller, vitamin ve lezzet veren bileşiklerden oluşmuştur. Bu nedenle bir canlının
gereksinimlerini karşılayabilecek bütün besin maddelerini içermektedir. Süt tüketim miktarları, her
ülkede farklılık göstermektedir. Halkın ekonomik durumu, beslenme alışkanlıkları, süt tüketimini
etkileyen önemli faktörlerdir. Süt, tek başına değerli bir içecek olmakla birlikte, çeşitli şekillerde
işlenerek farklı görünüm ve lezzette ürünlerde elde edilmektedir.
Bu ürünlere süt ürünleri adı verilmektedir. Bunlar;
•
Peynir
•
Yoğurt
•
Kefir
•
Tereyağı, kaymak, vb. ürünlerdir.
Süt, kolay bozulabilen bir ürün olması nedeniyle fazla bekletilmesi mümkün değildir. Bu nedenle
değişik ürünlere dönüştürülmesi yoluna gidilmiştir. İnsanın beslenmesinde önemli katkılar sağlayan süt
ürünleri, büyüme ve gelişmeyi sağladığı gibi sağlığı koruyucu özellikler de içermektedir.
Süt ve süt ürünleri tüketilmesi, her yaş dönemi için çok önemlidir. Özellikle çocukluk döneminde
tüketilen süt hem fiziksel yönden, hem de zekâ gelişimi yönünden önem taşımaktadır. Süt ve süt
ürünlerinin yeterli tüketilmesi ilerleyen yaşlarda ortaya çıkabilecek kemik problemlerinin oluşmasını
engelleyerek daha kaliteli bir yaşam sürdürülmesine yardımcı olmaktadır.
Beslenmede önemli bir yeri olan bir diğer yiyecek maddesi de yumurtadır. Yumurta, hayvansal
kaynaklı protein içermektedir. Bu nedenle et yerine kullanılabilen ve örnek protein içeren bir besin
maddesidir. En fazla tüketilen yumurta tavuk yumurtasıdır. Bunun yanında ördek, kaz, bıldırcın
yumurtası kullanılmaktadır. Yumurta besin değeri yüksek, lezzetli ve ekonomik bir gıda olarak
bilinmektedir. Bu özelliklerinin yanı sıra, birçok yemeğin üretim sürecinde de yer almaktadır.
Mutfakların temel gıda maddesi haline gelmiştir. Sıcak-soğuk yemeklerde, tatlılarda, omlet ve pastalarda
vb. birçok yiyeceğin hazırlanmasında hem ana yemek hem de yardımcı malzeme olarak kullanılmaktadır.
PEYNİR
Peynir insanoğlunun en eski kültür miraslarından, hatta uygarlığa geçişinin ilk simgelerinden birisidir.
Peynir, süt ürünleri içerisinde çeşitliliği en fazla olan ürün olup asırlardan beri dünyanın hemen her
bölgesinde ve her toplum tarafından tüketilen bir gıda maddesi olmuştur. Çeşitli kaynaklara göre dünyada
1000 ile 4000 arasında peynir çeşidinin olduğu tahmin edilmektedir. Hammaddenin sadece süt olmasına
karşın bu kadar çok peynir çeşidinin olmasının sebebi, sütün türü, işlenme yöntemi, yağ durumu,
kullanılan maya çeşidi, pıhtıyı işleme şekli, olgunlaşma süreci ve koşulları, tuzlama biçimi gibi üretim
teknolojilerindeki farklılıklarının bulunmasıdır. Bu nedenle her peynir çeşidinin kimyasal bileşimi farklı
olduğu gibi içerdiği aroma maddelerinin sayısı ve miktarı da farklılık göstermektedir.
149
Dünyada kişi başına peynir tüketimi ülkelerin gelenek ve olanaklarına göre değişmekle birlikte
genelde artış halindedir. Fransa, Almanya, İtalya, İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerde sıradan bir ailenin
kahvaltı masasında en az 2-3 peynir çeşidi bulunmaktadır. Günün diğer öğünlerinde tüketilen bazı
yiyeceklerin (Peynirli sandviç, peynirli tost, peynirli börek, peynirli makarna vb.) peynir bulunmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde sütün, içme sütü ve tereyağı olarak tüketiminin azalmasına karşın, peynir halinde
tüketiminin sürekli arttığı görülmektedir. Farklı damak zevklerine cevap verebilecek çok sayıda çeşidinin
yanı sıra zengin bir protein, kalsiyum ve fosfor kaynağı olan peynir, insanların dengeli beslenmesinde
büyük önem taşımaktadır (Kamber, 2005: 1-2).
Peynirin Tanımı
Peynir, sütün peynir mayası ya da zararsız organik asitlerin etkisiyle pıhtılaştırılması, değişik şekillerde
işlenmesi ve bu arada süzülmesi, şekillendirilmesi, tuzlanması, bazen tat ve koku verici zararsız maddeler
katılması ve çeşitli süre ve derecelerde olgunlaştırılması sonucunda elde edilen besin değeri yüksek bir
süt ürünüdür (Yetişmeyen, 2000: 179).
Günümüzde peynir sanayi ne kadar gelişmiş olursa olsun, peynir yapımı ana hatlarıyla tarih boyunca
çok az değişikliğe uğramıştır. Sütün ekşitilmesiyle yapılan peynire halk arasında ‘ekşimik’, ‘kesmik’
denilmektedir. Maya katılarak elde edilene ise ‘pıhtı’ adı verilmektedir. Bunun yanında ünlü peynirlerin
birçoğu maya katılarak yapılmaktadır (Ünsal, 1997: 31).
Peynirin Besin Değeri
Resim 7.1: Sert Tip Bir Peynirin Yaklaşık Bileşimi
Kaynak: Üçüncü, 2004: 13
Peynirler yüksek kaliteli protein, yağ, mineral madde ve vitaminler yönünden oldukça zengindir. Sütteki
protein, yağ ve mineral maddelerin tümüne yakın kısmını içinde bulunduran peynir, konsantre bir besin
maddesi olmasından dolayı bu bileşenleri, süte oranla daha fazla miktarda içermektedir (Resim.7.1).
İçerdiği proteinlerin yüksek biyolojik değerde olması peynirin besleyici değerini daha da artırmaktadır.
Peynirlerde bulunan proteinlerin besinsel değeri, bitkisel kökenli proteinlerden daha yüksektir. İnsanların
yaşaması için gerekli olan esansiyel amino-asitleri yeterli ve dengeli bir biçimde içermesi yine onun üstün
bir özelliğidir. Dengeli bir beslenme için kişinin günde yaklaşık 70 gr protein alması ve bunun 35-40
gramının hayvansal kaynaklı proteinlerden oluşması gerekmektedir. 100 gram yumuşak peynir (ör. beyaz
peynir) yetişkinlerin günlük protein ihtiyacının % 35-45 ini, sert peynir (ör. Kaşar peyniri) ise % 5060’ını karşılamaktadır. Günlük esansiyel amino asit ihtiyacı ise 100 gram peynirin yenmesiyle tamamen
karşılanabilmektedir. Peynirin yüksek kaliteli besin öğeleri içermesi yanında kolay sindirilmesi ve diğer
besinlerin sindirimine yardımcı olması özelliği bulunmaktadır. Peynirin en önemli özelliği yüksek kaliteli
besin öğeleri içermesine karşın ucuz ve daha kolay bulunabilir olmasıdır. Peynirler konsantre besin
150
olduklarından kuru maddeleri daha yüksektir. Bu nedenle peynirlerin besin değeri, içerdikleri su
miktarıyla orantılı olduğundan içindeki su azaldıkça kuru maddesi arttığından besin değerleri
yükselmektedir. (Kamber, 2005: 7, 8)
Peynir Kuru Maddesinin İçeriği
Gıda maddeleri su ve kuru madde olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Ortamdan su
uzaklaştırıldığında geriye kalan kısım kuru madde olarak isimlendirilir. Sütün bileşimi hayvan türlerine
göre değişmekle birlikte ortalama %87,5 su, kalan ise kuru maddeden oluşmaktadır. Peynirler ise
konsantre (Yoğun) besin olduklarından kuru maddeleri (protein, yağ, mineral maddeler vb.) süte oranla
daha yüksek oranda içermektedir.
Peynirin kuru madde içeriği şu şekilde sıralanmaktadır;
•
Protein; peynirin beslenme fizyolojisinde asıl önemi, çeşidine göre değişen oranda (~%10-%
35) içerdiği biyolojik değeri son derece yüksek proteinden kaynaklanmaktadır. Özellikle az yağlı
sert ve yarı sert peynirlerin protein miktarları, et (~%20) ve yumurtanın (~ %13) protein
oranlarından belirgin düzeyde daha yüksektir. Bu nedenle peynir, kurutulmuş gıdalar hariç,
proteince en zengin doğal gıdalar arasında ilk sıralarda yer almaktadır (Üçüncü, 2004: 14).
•
Yağ; peynirler yağlı ya da yağsız her türlü sütten yapılabilmektedir. İçlerindeki yağ oranı elde
edildiği hayvan sütünün yağ oranına ve işleme sırasında oluşan yağ kaybına göre değişmektedir.
Yağın bir kısmı işlenme sırasında peynir altı suyunda kalmaktadır. Özellikle pıhtının kesilme ve
karıştırılma şekli peynir suyunda kalan yağ oranında çok etkili olmaktadır. Yağların önemli
özelliklerinden birisi de, yağda eriyen vitaminleri (A, D, E ve K) bulundurmalarıdır. Bu yüzden
herhangi bir süt ürününde süt yağının artması halinde bu vitaminlerin miktarı da artmaktadır.
Yağlar, lezzette önemli bir faktör olduklarından peynirlerin daha fazla iştahla yenmesini
sağlamaktadır. Ayrıca yağlar, peynirin yapısını düzeltip onların düzenli bir şekil almalarını,
homojen görünmelerini ve daha kolay kesilebilmelerini de sağlamaktadır (Kamber, 2005: 8, 9).
•
Karbonhidratlar; peynir, karbonhidrat bakımından önemli sayılabilecek bir kaynak değildir.
Sütün tek karbonhidratı olan süt şekerinin (laktoz) peynir üretimi sırasında %90’dan fazla bir
oranda peynir suyunda kalmaktadır. Peynirde kalan kısmı olgunlaşma sürecinde çeşitli asitlere
(süt asidi, asetik asit vb.) dönüşmektedir. Buna karşın olgunlaştırılmadan tüketilen taze peynirler
ile yapımları sırasında süttozu, peynir suyu ürünleri ya da karbonhidrat içeren gıdaların ilave
edildiği eritme peynirleri bu genellemenin dışında tutulmalıdır (Üçüncü, 2004: 14).
•
Mineral maddeler; peynirin karakteristik mineral maddeleri özellikle kalsiyum ve fosfordur
(Üçüncü, 2004: 14). Sütte %1 oranında bulunan mineral maddelerin, peynirdeki miktarı yapılış
şekline ve çeşitlerine göre değişmektedir. Peynir yapılırken mineral maddelerin oldukça önemli
bir kısmı peynir suyunda kalır. Mineral madde oranı maya ile yapılan peynirlerde yüksek, asit ile
yapılanlarda ise daha düşüktür (Kamber, 2005: 9). 100 gr. yumuşak tip peynir tüketilmesiyle;
erişkin bir kişinin 800 mg olan günlük kalsiyum gereksinimi %30-40, aynı miktar sert tip peynir
yenilmesiyle ise yaklaşık %100 oranında karşılanabilmektedir. Aynı şekilde, erişkinler için
ortalama 1000mg/gün olan fosfor gereksinimi de, 100 gr. yumuşak tip peynirle %12-20 ve sert
peynirle %40-50 oranında giderilebilmektedir (Üçüncü, 2004: 25). Kalsiyum ve Fosfor
yönünden zengin olan peynir, eğer üretim gereği tuzlanıyorsa sodyumda içermektedir. Mineral
maddeler, insan vücudunda, sinir sistemi faaliyetleri, kemik, diş ve kan oluşumunu
etkilemektedir (Yetişmeyen, 2000: 198).
•
Vitaminler; peynir, B1 ve B2vitaminleri açısından önemli bir kaynağı oluşturmaktadır. Ayrıca
yağda çözünen A, D, E ve K vitaminlerini de yüksek oranda içermektedir. Fakat bu vitaminlerin
miktarları peynirin yağ konsantrasyonuna bağlıdır. Peynirin yağ oranı ne kadar fazla ise içerdiği
vitaminler de (A, D, E ve K) o oranda artmaktadır. Tam yağlı peynirlerde yağda eriyen
vitaminlerin oranı süttekinin 5- 8 katı olacaktır. Peynir, insan vücudunun bir günlük A vitamini
ihtiyacını karşılayabilecek yeterliliktedir.
•
Enerji Değeri; peynirlerin kalori değerleri içerdikleri yağ oranı ile ilgili olup genellikle bu değer,
tam yağlı peynirlerde 400-450 kcal/100 gram, yarım yağlılarda 250-300 kcal/100 gram ve yağsız
peynirlerde 200-250 kcal/100 gram dır (Kamber, 2005: 9).
151
Peynir Yapımı
Peynir yapım aşamaları çeşidine göre farklılık göstermektedir. Beyaz peynir en çok kullanılan çeşit
olduğu için yapılış aşamaları burada örnek olarak verilmiştir.
Genel olarak sütün pıhtılaştırılması, pıhtının ayrıştırılması ve işlenmesi şeklinde olan yapım
aşamaları daha detaylı bir şekilde aşağıdaki gibi sıralanabilir (Kamber, 2005: 10):
•
Sağım
•
Sütün alımı ve muayenesi
•
Sütün temizlenmesi
•
Standardizasyon
•
Homojenizasyon
•
Pastörizasyon
•
Mayalama
•
Pıhtılaşma
•
Pıhtı kırma
•
Süzülme
•
Baskıya alma
•
Tuzlama
•
Olgunlaştırma
•
Depolama
Sütün alımı ve muayenesi; peynire işlenecek süt dikkatle incelenmelidir. Bu incelemede sütün duyusal
niteliğine, temizliğine, tazeliğine, yağ derecesine, kolosturumlu olup olmamasına, bazen de bakteri
sayısına bakılmalıdır. Peynir yapımına elverişli olan sütler, serin depolarda saklanmalıdır (Bulduk, 2009:
141).
Sütün temizlenmesi; sütler sağıldıktan sonra tel ve bez gibi süzgeçlerden süzülerek gözle görülebilecek
kaba pisliklerden (kıl, saman, böcek, sinek, dışkı vb.) arındırılmalıdır. Modern işletmelerde bu amaçla
santrifüjlerden ve filtrelerden yararlanılmaktadır (Kamber, 2005: 11).
Sütün standardize edilmesi; standart peynir üretimi için sürekli olarak belirli bir yöntem ve bileşimi
sabit olan sütlerin kullanılması gerekmektedir. Randıman ve kalite, ancak bu şekilde standart hale
getirilebilir. Standart üretim için daha çok sütün yağ oranı ayarlanmalıdır. Bunun için peynirde olması
gereken yağ miktarı dikkate alınarak süte, yağlı süt ya da krema karıştırılarak yağ oranı artırılmalıdır.
Sütün homojenizasyonu; süt bileşenlerinin, peynir içinde homojen dağılmasını sağlamak için
homojenizasyon işlemi uygulanmalıdır. Bunun yanında peynir yapımında homojenize edilmemiş sütler
kullanıldığında, peynir altı suyuna geçen yağ miktarı yüksek olacağından, bu kaybı azaltmak amacıyla da
homojenizasyon işlemine başvurulmaktadır. Peynir içinde yağın homojen dağılması, peynirin lezzetini
arttırmaktadır (Kamber, 2005: 11).
Pastörizasyon; işlemi sütteki hastalık yapıcı mikroorganizmaları yok etmek, peynir üretiminde ortaya
çıkan ve zararlı olan mikroorganizmaları öldürmek ya da uzaklaştırmak, starter kültürlerin ortamda daha
kolay ve güvenli gelişebilmesini sağlamak amacıyla yapılmaktadır (Yetişmeyen, 2000: 184).
Peynircilikte pastörizasyon genellikle düşük derecede yapılmaktadır. Sıcaklığın yüksek olması, peynir
mayasını geniş ölçüde zayıflatmaktadır. Pastörize edilerek işlenen hammaddeye çoğunlukla ekşitici kültür
ya da starter da katılabilir. Kültürler, hem asitliği bir ölçüde geliştirerek peynir mayasının etkinliğini
artırmakta, hem de peynirin aromasını zenginleştirmektedir.
152
Pastörizasyon işleminin uygulanmasının amacı nedir?
Mayalama; aşamasında, süt mayalama derecesine getirilmelidir. Peynir mayası için en uygun sıcaklık
41oC’dir. Fakat bu genellikle, mayalama yapılan peynir çeşidine göre değişiklik göstermektedir. Bu
nedenle mayalama için uygun sıcaklık 25oC-40oC arasında olmalıdır. Genel olarak 15oC aşağısı ya da
50oC yukarısı sıcaklıkda mayalamalarda pıhtı çok gevşek olmaktadır.
Mayalanacak süt mayalama kabına alınmalıdır. Peynirin ve mayanın çeşidine göre, pıhtılaşma süresine
ve mayanın kuvvetine göre hesaplanan maya miktarı, temiz suyla sulandırılarak süte yavaş yavaş
katılmalı ve temiz bir tahta kaşıkla karıştırılıp, aynı sıcaklıkta pıhtılaşana kadar kendi haline
bırakılmalıdır. Pıhtılaşma süresi peynir çeşidine göre değişiklik göstermektedir. Genellikle hammaddenin
asit oranı ve çözünen kalsiyum tuzlarının miktarını arttırarak pıhtılaşma sağlanabilmektedir (Bulduk,
2004: 84).
Sütün pıhtılaştırılması; mayalanan süt, üretilecek peynirin türüne göre yarım saat ile iki saat arasında
pıhtılaşmalıdır. Bu nedenle, süte katılan maya miktarı ve mayalama sıcaklığı iyi ayarlanmalıdır. Aşırı
mayalama hızlı olgunlaşmaya yol açabilmektedir. Bu nedenle özellikle inek sütünden yapılan peynirlerde
acılaşmaya neden olacağı için gereğinden fazla maya kullanılmamalıdır.
Pıhtının kesilmesi; mayalama sonunda pıhtılaşan süt, üretilmek istenen peynir türüne göre değişik
işlemlerden geçirilmektedir. Genellikle pıhtı, uzun sopalarla, endüstriyel işletmelerde ise özel üretilmiş,
enine ya da boyuna yerleştirilmiş teller ya da pıhtı bıçaklarıyla parçalanmaktadır. Çünkü pıhtı içinde
kalan sıvının, yani “peynir altı” suyunun dışarı atılması gerekmektedir. Pıhtının, sert peynir için çok
küçük parçalar halinde, yumuşak peynir için ise daha büyük parçalar halinde kesilmesi gerekmektedir.
Çünkü pıhtı küçültüldüğü ölçüde, peynir suyu da fazla çıkmakta, bunun sonucunda da daha katı, koyu ve
yoğun kıvamda peynir elde edilmektedir.
Süzme ve baskı işlemi; peynir çeşitlerine göre istenilen boyutlarda parçalanan pıhtı, cendere denilen
süzme bezlerine alınıp süzülmektedir. Süzme süreci, torbaları askıya alma, daha sonra baskı yöntemi
olarak tanımlanan, kalıplara aktarıp üzerine ağırlık koyma işlemi ile tamamlanmaktadır. Bu işlemle,
peynir altı suyu çıkarıldığı gibi, peynire istenilen biçimde verilebilmekte ve peyniri koruyucu sert bir
kabuk oluşması sağlanmaktadır (Ünsal, 1997: 37-38).
Tuzlama; peynir, genellikle tuzlandıktan sonra tüketilen bir süt ürünüdür. Çok az sayıdaki peynir
tuzlanmadan yenilmektedir. Tuzlama, peynire tat vererek, gaz ve kötü koku oluşturan zararlı
mikroorganizmaların gelişmesini önlemekte, olgunlaşmayı yavaşlatarak peynirin bozulmasını
engelemekte ve suyunun süzülmesine yardım ederek dayanma süresini uzatmaktadır. Peynire katılan tuz
miktarı, peynirin çeşidine, büyüklüğüne, kuru madde miktarına göre değişmektedir. Ortalama bu miktar
%5-%15 arasında değişkenlik göstermektedir. Bunun yanında daha yüksek oranlarda tuz içeren
peynirlerde bulunmaktadır (Kamber, 2005: 14-17).
Peynir yapılırken tuzlama iki şekilde yapılabilmektedir. Bunlar;
•
Kuru tuzlama; bu yöntemde, peynir kalıplarının üzerine tuz serpilmektedir. Peynir kalıpları
büyük ve peynirde bulunan yağ oranı düşük ise tuzlama sayısı artırılmalıdır.
•
Salamura tuzlama; bu yöntemde peynir kalıpları, belirli bir konsantrasyonda hazırlanmış tuzlu
su içine konmaktadır. Kalıpların salamurada kalma süresi peynir çeşitlerine göre değişlik
göstermektedir. Peynirler arada alt üst edilmelidir. Salamura tuzlamada, peynire tuz geçişi eşit
oranda gerçekleşmektedir. Bunun yanında tuz tüketimi daha az olmaktadır. Bu nedenle bu
yöntem, kuru tuzlama yöntemine göre daha fazla tercih edilmektedir.
Peynir pıhtısının tuzlanmasının amacı nedir?
Peynirin olgunlaşması; olgunlaşma, peynirin üretiminden, kendine has özellikleri oluşuncaya kadar
geçen süreç içinde meydana gelen fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik olayların tümü olarak
153
tanımlanmaktadır. Peynirler, düşük ısı dereceleri ve yüksek nem içeren mahsen, soğuk hava depoları ya
da özel yapılmış odalarda olgunlaştırmalıdır. Olgunlaşma süresi, peynir çeşitlerine göre farklılıklar
göstermektedir. Genellikle olgunlaşma süresi yumuşak peynirlerde kısa, sert peynirlerde daha uzun olarak
gerçekleşmektedir (Kamber, 2005: 14-17).
Peynirlerin depolanması; olgunlaşma süresini tamamlamış peynirler, sonradan tüketilmek üzere
depolanırlar. Depolama sıcaklıkları genellikle 4oC- 8oC arasındadır. Peynirler daha uzun süre
depolanacaklar ise daha düşük sıcaklık dereceleri (1oC ile 2oC) kullanılmalıdır (Kamber, 2005: 14, 17).
Peynir Yapımında Sütün Önemi
Peynir üretiminde sütün kalitesinin bilinmesi çok önemlidir. İşlem görecek sütlerin mastitisli (hastalıklı)
olmaması, yüksek bakteri içeriği göstermemesi gerekmektedir. Çünkü bunlar peynir yapımının değişik
aşamalarında kusurlara neden olmaktadır. Ayrıca sütün kokusu ve tadı peynire geçeceği için, kötü
yemlerle beslenmiş hayvanların sütleri de peynirlerde kusurların oluşmasına sebep olmaktadır. Önceden
kaynatılmış sütler, yavaş ve zayıf pıhtı oluşturduğundan peynir kalitesini etkilemektedir. Bunların
yanında sütün kazein ve kalsiyum bakımından zengin olması gerekmektedir.
Peynir sütünün seçiminde göz önünde bulundurulması gereken hususlar şunlardır (Yetişmeyen,
2000: 179-180; Üçüncü, 2005: 217).
•
Sütün bileşimi, kimyasal ve fiziksel bakımdan normal olmalıdır.
•
Sütteki protein miktarı (özellikle kazein) yüksek olmalıdır.
•
Çiğ sütün toplam mikroorganizma miktarı düşük olmalıdır
•
Süt; antibiyotik, deterjan, ve dezenfektan kalıntıları içermemelidir.
•
Peynir mayası ile pıhtılaşma sürecinde gecikme olmamalıdır.
Peynir Altı Suyu
Sütten peynir yapılırken sütteki yağın %0,3’ü, laktozun %4,4’ü, proteinin %0,7’si, külün % 0,6’sı peynir
suyuna geçmektedir. Peynir suyuna geçen proteinlerin çoğu laktalbumin ve laktoglobülindir. Kazein,
çoğunlukla peynirde kalmaktadır. Peynir altı suyunun kurutulmasıyla elde edilen ürün protein ve laktoz
yönünden oldukça değerlidir. Bu nedenle peynir altı suyu, tahılların besleyici değerini arttırmak için
kullanılmaktadır. Evlerde peynir suyu dökülmeyerek ekmek yapımında kullanılabilir. Ayrıca sanayide
laktoz elde etmek için de kullanılmaktadır (Baysal, 1990: 258).
Ülkemizde pek bilinmemesine karşın, peynir altı suyundan alkollü ve alkolsüz içecekler elde
edilmektedir. İçerdiği yüksek miktardaki laktoz nedeniyle kek, bisküvi, pasta ve çöreklerde yağsız süt
tozunun yerine peynir suyu tozu kullanılmaktadır. Bebek mamalarının üretiminde de peynir altı suyu
proteinlerinden yararlanılmaktadır. Bunun yanında peynir altı suyu, kozmetik ürünleri ile bebekler için
üretilen sabun ve losyonlarda da kullanılmaktadır (Bulduk, 2009: 147).
Türkiye’ de Peynirlerin Sınıflandırılması
Çeşitli hammadde kullanımı, farklı işlem ve olgunlaştırma teknikleri, değişik damak zevkleri, farklı
çeşitlerde peynir üretilmesine neden olmuştur (Yetişmeyen, 2000: 179). Peynirlerin sınıflandırmaları
çeşitlilik göstermektedir. Türkiye’de üretilen peynirler için, işlendikleri süt çeşitlerine göre inek, koyun,
keçi peynirleri; içerdikleri yağ oranlarına göre yağlı, orta yağlı ve yağsız peynir ayrımı yapılmaktadır.
Bunun yanında, peynirler yumuşak (örneğin; baskıdan geçmemiş Çökelek, Çayır peyniri); yarı sert
(örneğin; salamura beyaz peynir, tulum peyniri); sert (örneğin; Mihallıç, Ege Teneke tulumu) diye
sınıflandırılmaktadır. Bunun yanı sıra, Türkiye’de üretilen peynirler, olgunlaşma durumuna göre
sınıflandırılmaktadır. Olgunlaşmadan yenilen (lor peyniri); yarı olgunlaşmış (Salamura peynirler); tam
olgunlaşmış peynirler (Tulum peyniri ve Kaşarpeyniri) gibi sınıflandırmalar yapılmaktadır (Ünsal, 1997:
41-42).
154
Beyaz Peynir
Geleneksel olarak her bölgede yapılan beyaz peynir, Türkiye’nin en çok tüketilen peyniridir.
Kahvaltıların vazgeçilmez lezzeti yanında börek, salata, kek ve poğaça gibi hamur işlerinde bolca
kullanılmaktadır. Her bölgede üretilemesine rağmen özellikle Trakya Bölgesinde koyun sütünden yapılan,
Ezine, Biga, Edirne gibi bölgelerin beyaz peynirleri ile çok ünlüdür. Yapımının kolay olması nedeniyle
ülkemizde üretilen sütün yaklaşık %8-%13’ünün beyaz peynir yapımında kullanıldığı ve peynir
tüketiminin % 60’ ını beyaz peynirin oluşturduğu düşünülmektedir.
Beyaz peynirin bölgeler arasındaki en büyük farklılığı peynirin yapımında farklı sütler kullanılması ve
farklı görünümlerde olmasıdır. Koyun sütünden yapılması gereken beyaz peynir, bu sütün az olduğu
bölge ve mevsimlerde inek ve keçi sütü karışımından ya da sadece inek sütünden yapılmaktadır. Beyaz
peynir, hafif orta sertlikte, gözeneksiz ya da az gözenekli dilimlenecek nitelikte ve kullanılan hayvan
sütünün rengine bağlı olarak beyazdan açık sarıya kadar değişen renkte, tuzlu, taze ya da olgun
(salamurada) olarak üretilen peynir şeklinde tanımlanmaktadır (Kamber, 2005: 28-30).
Kaşar Peyniri
Türkiye’nin en tanınmış ve sevilen peyniridir. Sarı renkte olan bu peynir, olgunlaşması için raflarda
birkaç ay bırakıldıktan sonra kendine özgü kokusuna kavuşmaktadır. Yeni kaşar peyniri, ticari olarak
üretilmekte ve vakumlu paketlerde piyasaya sürülmektedir. Eski kaşar peyniri ise tekerlek biçiminde
kalıplarda üretilmektedir. İnek sütü peyniri olan eski kaşar peyniri, yemek pişirmede bolca
kullanılmaktadır ve erime özelliğine sahip olduğu için yemeklerin üzerine konulmakta ve pizzaların
üzerine rendelenebilmektedir (Swan, 2005: 104).
Kaşar peynirleri, batı bölgelerinde modern fabrikalarda, doğu bölgesinde ise çoğunlukla geleneksel
yöntemlerle yapılmaktadır. Ülkemizin ünlü kaşar peyniri; Edirne, Kars, Kırklareli, Trabzon Kadırga ve
Bayburt’da yapılmaktadır. Kaşar peyniri, kendine özgü keskin tat ve kokuda, tuzlu ve yağlı, kesilince
ufalanmayan pürüzsüz, fildişi ya da açık sarı ile bunların koyu tonlarına kadar değişen renklerde, tekerlek
ya da dikdörtgen şeklinde üretilen peynirlerdir (Kamber, 2005: 33).
Çökelek
Çökelek peyniri, yağı alınmış yoğurdun tuz konarak kaynatılması ile elde edilmektedir. Tuzun ve
sıcaklığın etkisi ile protein katılaşarak ve kalsiyumla birlikte dibe çökerek sulu kısımlardan ayrılmaktadır.
Çökelek taze olarak kullanıldığı gibi kurutularak farklı mevsimlerde de kullanılabilir (Baysal, 1990: 258).
Çökelek peynirine Batı Anadolu, Trakya ve Karadeniz’de “Ekşimik”, Akdeniz ve Doğu Anadolu
Bölgesinin bazı yerlerinde “Süt koptu”, “kesik”, “Süt kırması” denilmektedir (Kamber, 2005: 36).
Lor Peyniri
Lor peyniri, herhangi bir süt ürününün yapımından sonra arta kalan suyunun (genelde tereyağı
yapımından sonra kalan ayran ya da kalan peynir altı suyu) çöktürülmesiyle elde edilmektedir (Kamber,
2005: 36). Lor peyniri, kısa ömürlü bir peynirdir. Lor peyniri, çeşitli börek, yemek ve tatlıların yapımında
kullanılmaktadır (Ünsal, 1997: 56). Çoğunlukla yumuşak kıvamlı, yağ oranı düşük, çeşitli büyüklükte
granüler yapılı ve konulduğu kabın şeklini alan bir peynir çeşididir (Kamber, 2005: 37).
Tulum Peyniri
Ülkemizde yapılan tulum peynirlerini iki ana grup altında toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi
daha çok Doğu, Güney Doğu ve İç Anadolu bölgelerinde imal edilen kuru tulum peyniri, diğeri ise Ege
bölgesinde tanınan salamura tulum peyniridir. Bu iki tulum peyniri yapı, tat, koku bakımından birbirinden
tamamen farklılık göstermektedir. Tulum peyniri taze tüketilmeyen bir peynirdir. Genellikle çiğ sütten
yapılıp, 3-5 ay olgunlaşmaya tabi tutulduktan sonra tüketime sunulmaktadır. Yağlı koyun sütünden
yapılan tulum peyniri en lezzetlisidir (Kamber, 2005: 42).
155
Mihallıç Peyniri
Bursa, Balıkesir ve Çanakkale bölgelerinde üretilen bir peynir türüdür. Mihallıç peynirinin tuz oranı çok
yüksektir. Yabancı peynirlerden permasan peynirine benzemektedir. Mihallıç peyniri sert ve sıkı yapılı
bir görünümdedir (Kamber, 2005: 185). Mağlıç ya da kelle peyniri diye de adlandırılmaktadır (Ünsal,
1997: 121). Türkiye’de yukarıda verilenlerden farklı olarak; otlu peynir, küflü peynir, sepet peyniri, dil
peyniri, tel peynir, örgü peynir vb. birçok yöresel peynir çeşitleri üretilmektedir.
YOĞURT
Yoğurt, süte Streptococcus Thermophilus ve Lactobasillus Bulgaricus mikroorganizmalarının belli oranda
ilave edilmesiyle, özel koşullarda oluşan laktik asit fermantasyonu sonucu elde edilen ekşimsi, kıvamlı,
kendine özgü tat ve aromaya sahip bir fermente süt ürünüdür. Yoğurt geleneksel bir gıdadır ve Türk
toplumunda yaygın şekilde kullanılmaktadır (Bulduk, 2009: 149).
Yoğurt üretimi geleneksel ve modern yöntemlerle yapılmaktadır. Yoğurt üretiminde kullanılan
geleneksel yöntem ve modern yöntem arasındaki farklar Tablo 7.1.’de verilmektedir. Yoğurt üretiminde
kullanılan geleneksel yöntemde üretim belirlenmiş kesin süreçlere bağlı olmadığından dolayı standart ve
kaliteli bir yoğurt elde edilememektedir. Modern yöntem ile yoğurt üretiminde bütün işlem aşamaları
kontrol altında tutulduğundan dolayı genel olarak yüksek kalitede ve standart bir ürün elde edilmektedir
(Yetişmeyen, 2000: 165).
Tablo 7.1: Yoğurdun Üretiminde Kullanılan Geleneksel Yöntem ve Modern Yöntem Arasındaki Farklar
GELENEKSEL YÖNTEM
MODERN YÖNTEM
Kaynamış süt
Çiğ süt
o
Soğutma (Kontrolsüz) (43-45 C)
Standardizasyon (Yağ-kuru madde)
Mayalama (%2-3)
Homojenizisazyon (60-65 C)
Fermantasyon(Kontrolsüz)(4 saat)
Pastörizasyon
o
80-82 C/ 30 dak.
o
o
85-90 C/ 15 san.
(İstenirse aroma, tat verici kakao vb. marmelat
vb. ekleme)
o
Soğutma
Soğutma (43 – 45 C)
Tüketim
Maya ekleme (% 2-3)
Fermantasyon (4 saat)
o
Soğutma (4 C)
o
Depolama < 7 C
Kaynak: Erdoğan, 2005: 319
Evde geleneksel yöntemle yoğurt yapmak için, pastörize edilmiş ya da kaynatılmış süt 40oC - 45oC
getirilmelidir. Bir kilo süte bir yemek kaşığı yoğurt ezilerek ilave edilmelidir. Sütün üzeri kapatılarak
kalın bir örtü ile sarılır ya da ılık bir yerde 3-6 saat mayalandırılır. Yeni mayalanmış yoğurt tatlıdır ve
bekledikçe ekşimektedir (Baysal, 2007: 101). Kaynatılan ya da pastörize edilerek içindeki patojen
mikroorganizmaları yok edilen sütler +4oC altında ancak 2-3 gün saklanabilmektedir. Bunun yanında çok
yüksek ısı uygulaması ile sterilize edilen sütler (UHT- kutu sütleri) oda ısısında 2-3 ay
saklanabilmektedir. Sanayi sütlerinin ambalajları üzerinde imal tarihlerinin ve son kullanma tarihlerinin
yazılması yasalar gereği zorunludur. Yoğurtların besin değerleri yapıldıkları hayvan sütüne ve ısıtılma
derecelerine bağlı olarak değişmektedir. Genellikle koyun sütünden yapılan yoğurtların protein değeri
yüksektir. Koyun yoğurdunun 100 gramı içinde ortalama 6,4 gram protein bulunduğu saptanmıştır
(Köksal, 2001: 325-327).
156
Yoğurtta asit konsantrasyonu fazla olduğundan patojen mikroorganizmalar çoğalamamaktadır.
Yapısındaki laktik asit bakterilerinin salmonella gibi patojen bakterilere karşı öldürücü etkileri
belirlenmiştir. Bu nedenle yoğurt sütün aksine oda sıcaklığında birkaç gün bekleyebilmekte ancak
bekleme sırasında asit konsantrasyonu artacağından yoğurt kolayca ekşimektedir. Yoğurt mayalandıktan
sonra yüzeyinde oluşan açık yeşil renkte suyu atılırsa riboflavin kaybı olmaktadır. Şekil 7.2.’de yoğurdun
Vitamin içeriği gösterilmektedir. Süt ve yoğurt riboflavin (B2) bakımından oldukça zengindir (Bulduk,
2009: 149-150).
Tablo 7.2: Yoğurdun Vitamin İçeriği (µg/100 g)
Vitaminler
Süt
Yoğurt
Vitamin B1
58
52
Vitamin B2
286
268
Niasin
133
131
41
37
Vitamin B6
Pantotenik asit
568
498
Biotin
5
2
Folik Asit
5
17
0,34
0,26
1,0
0,9
Vitamin B12
Vitamin C (mg)
Kaynak: Bulduk, 2009: 150
Yoğurdun besin değeri hangi koşullara göre değişir?
Yoğurt Üretiminde Kullanılacak Sütün Nitelikleri
Yoğurt her çeşit sütten yapılabilir ancak iyi kaliteli bir yoğurt üretimi için hammaddenin de (sütün) üstün
özelliklere sahip olması gerekmektedir.
Yoğurt üretiminde kullanılacak sütün sahip olması gereken nitelikler şunlardır (Yetişmeyen,
2000: 166; Üçüncü, 2005: 406);
•
Hastalıklı bir hayvandan (örneğin mastitisli) sağılmamış olmalıdır.
•
Bakteriyolojik kalitesi iyi olmalıdır.
•
Tat ve kokusu normal olmalıdır.
•
Yoğurt bakterilerinin gelişimini engelleyen antibiyotik (penisilin), deterjan ve dezenfektan gibi
maddeler içermemelidir.
•
Bileşimi normal olmalıdır.
Yoğurt Çeşitleri
Endüstriyel boyutta üretilen yoğurt çeşitleri 5 grup altında toplanabilir. Bunlar:
•
Katı yoğurt (set type)
•
Pıhtısı parçalanmış yoğurt (stirred type)
•
İçilebilir yoğurt (ayran) (drinking type)
•
Dondurulmuş yoğurt (yoğurt dondurması) (frozen type)
•
Konsantre yoğurt (süzme yoğurt) (concentrated)
157
Ayrıca aromalı ve meyveli yoğurt tipleri de bulunmaktadır. Yoğurt üretimde ayrıca meyve esaslı
karışımlar da kullanılmaktadır. Meyve oranı % 15’tir; bunun yaklaşık % 50’si şekerden oluşmaktadır.
Hazırlanan meyve esaslı karışımlar yoğurda ilave edilmektedir. Yoğurt bazen vanilya, bal, kahve esansı
ile aromalandırılmaktadır. Renklendiriciler, früktoz ve glikoz gibi şekerler ya da aspartam gibi yapay
tatlandırıcılar çoğu kez aroma maddeleri ile birlikte kullanılmaktadır (Üçüncü, 2005: 405-406).
Bazı yörelerde yoğurt, yağı alındıktan sonra suyu süzdürülüp açık havada gün ışığında kurutularak
“kurut” adı verilen bir ürün elde edilmektedir. Protein ve kalsiyum oranı yüksek olan bu ürün süt ve
yoğurdun az olduğu mevsimlerde çorba ve yemek yapımında kullanılmaktadır. Kurut yapımı sürecinde
yoğurttaki riboflavinin hemen hepsi güneş ışığının etkisiyle tahrip olmaktadır (Köksal, 2001: 327).
Yoğurdun İnsan Sağlığı Açısından Faydaları
İnsan sağlığı açısından yoğurdun faydaları şu şekilde sıralanabilir (Yetişmeyen, 2000: 177; Kaya, 2000:
244):
•
Besin değeri süte göre daha yüksektir.
•
Önemli bir protein, yağ ve mineral kaynağıdır.
•
Fermantasyon sırasında laktozun bir kısmı hidrolize olduğu için sütü sindirmekte güçlük
çekenler tarafından (laktoz intoleransı) daha rahat tüketilmektedir.
•
Sindirimi daha kolay olduğu gibi sindirim sistemini düzenleyici etkiye sahiptir. Her gün bir
miktar yoğurt yiyerek bağırsak florası dengelenebilir. Genellikle yoğurdun suyu bağırsaklara iyi
gelmektedir. Yoğurdun suyu çorba, sos yapımında kullanılmaktadır.
•
Kolestrolü düşürücü etkiye sahiptir.
KEFİR
Kefir; kültür ilave edilerek üretilmiş, insan sağlığı açısından yararlı etkiler yapan, ayran benzeri fermente
bir içecektir. Ekşi ve ferahlatıcı tadı ile ayrana, probiyotik bakterilerin bağırsak sisteminde tutunma
özelliği ile de yoğurda benzemektedir. Geleneksel şekilde sütün, kefir taneleri ile fermente edilmesiyle
üretilmektedir (MEGEP, 2011b: 3). Kefirde süt asidi fermantasyonu ile birlikte alkol fermantasyonuna da
rastlannaktadır (Erdoğan, 2005: 319). Kefir, eskiden beri bilinen bir içecek olup kökeni Kuzey
Kafkaslar’dır. Kefirin tarihçesi konusunda fazla kaynak bulunmamakla birlikte Kafkaslar da yaşayan
göçebe halkın serinlemek amacıyla tesadüfi bir şekilde, inek ve keçi sütünü kullanarak ürettikleri
düşünülmektedir (MEGEP, 2011b: 3).
1920’lere gelindiği zaman Rus bilim adamı, probiyotik bakteriler üzerine araştırma yaparken bölgede
uzun yaşayan insanların su yerine kefir içtiklerini görür. Kefiri inceler ve sonuçta yoğurtta iki olan
probiyotik bakterinin kefirde 25-30 tane olduğunu bulur. Bunun üzerine binlerce ton kefir üretilir. Oradan
İskandinav Ülkelerine Avrupa’ya, Amerika’ya kadar yayılır. Artık Kafkas dağları orijinli olan ve
yüzyıllardır eski Sovyetler Birliği’nde tüketilen kefir, dünyanın çeşitli bölgelerinde de tanınıp tüketilmeye
başlanmıştır. Kefir artık insanlığın vazgeçemediği bir içecek hâline gelmiştir. Kefirin ismi Türkçe de hoşa
giden ‘keyf’ kelimesinden türetilmiştir (MEGEP, 2011b: 4).
Kefir, kefir taneleri ile elde edilen Kafkas orjinli etil alkol ve laktik asit fermantasyonlarının bir arada
oluştuğu süt içeceğidir. Boyutları 0,5 cm ve 3 cm arasında değişmekte ve fındık ya da buğday tanesi
büyüklüğünde beyaz, beyaz sarı arasında renklerde küçük karnabahar ya da patlamış mısır
görünümündedir. Ayrıca kefir tanelerinin çok karışık mikrobiyolojik yapısı bulunmaktadır (Bulduk,
2009: 155). Kefir taneleri, sütü fermente edici rol oynamaktadır (Karagözlü, 2003: 1). Ortamdaki maya
miktarı kefir için karakteristik ve alkol oluşumundan sorumludur. Fermantasyon sırasında açığa çıkan
CO2 ürünün köpürmesine yol açmaktadır. Geleneksel kefir bol köpüklü ve alkollü bir süt içkisi
görünümündedir (Hocalar ve Yücel, 2009: 1). Resim 7.2’de kefir taneleri görülmektedir. Kefir tanelerinin
en önemli özelliği fermantasyon sonunda süzülerek tekrar kullanılabilmesidir (Karagözlü, 2003: 1)
158
Resim 7.2: Kefir Taneleri
Kaynak: MEGEP, 2011: 16
Kefirin Duyusal Özellikleri
İyi bir kefir akıcı kıvamda, homojen ve parlak bir görünümde olmalıdır. Topaklı bir yapı kusur
sayılmaktadır. Kefir içildiği zaman hafif maya tadı ve aroması hissedilmeli, hafif ekşimsi olmalıdır.
Ayrıca kefir serinletici bir etki göstermelidir. Muhafaza sırasında kefirde asitlik, CO2 ve alkol miktarı
artmaktadır. Bu nedenle kefir; tatlı kefir, orta sert kefir ve çok sert kefir olarak sınıflandırılmaktadır
(MEGEP, 2011b: 4).
Kefirin Üretimi
Üretiminde hammaddenin iyi kalitede olması, birinci derecede önemlidir. Genellikle kefir yapımında
inek, koyun ve keçi sütü kullanılmaktadır. Günümüzde genel olarak kefir, yağ içerikleri farklı, inek
sütünden işlenmektedir. Sade kefir üretiminde %3 yağlı, light kefirde ise %1 yağlı inek sütü
kullanılmaktadır (MEGEP, 2011b: 8).
Geleneksel yöntem ve tane kullanılarak kefir üretimi yapıldığında standart bir üretim akışı
uygulanamayacağı için standart bir ürün de elde edilemez. Özellikle endüstriyel üretimde bu nedenle kefir
kültürü kullanılmaktadır. Günümüzde kefir taneleri ülkemizdeki ziraat fakültelerinin süt teknolojisi
bölümlerinde hazırlanmaktadır (Baysal, 2002: 124). Ayrıca evlerde kefir taneleri kullanarak kefir elde
edilmektedir. Bu kefir taneleri ellerinde tane bulunduran ailelerin birbirlerine vermesi ile çoğalmaktadır.
Geleneksel yöntemlerle kefir üretimi Şekil 7.1’ de gösterilmektedir.
Şekil 7.1: Evlerde Kefir Tanesinden Geleneksel Yöntemle Kefir Üretimi
Kaynak: Karagözlü, 2003: 1
159
Şekil 7.1’de görüldüğü gibi; kefir üretiminde çiğ süt ya da pastörize süt kullanılmaktadır. Özellikle çiğ
süt kullanılacaksa mutlaka kaynatılması gerekmektedir. Kaynatılan süt, 20°C-25°C’ye kadar
soğutulmalıdır. Kefir, paslanmaz çelik ya da cam bir kavanozda yapılmalıdır. Bakır, alüminyum tencere
kesinlikle kullanılmamalıdır. İçerisine %3-%5 oranında (1 kilo süte, 30-50 gram) kefir tanesi ilave
edilmelidir. Ağzı hava alacak fakat toz, sinek vs. girmeyecek şekilde kapatılmalıdır. 20°C-25°C de
yaklaşık 18-24 saat süren fermantasyon sonucu kefir oluşmaktadır. Bu esnada, kefirin pH değeri 4,7
civarında oluşmaktadır. Bu süre içinde kabın arada bir karıştırılması fayda bulunmaktadır. Fermantasyon
sonunda kefir temiz bir süzgeç ile süzülmelidir. Süzgeçte kalan kefir taneleri tekrar kaynatılıp soğutulan
süte atılarak, yeniden kefir üretmek için kullanılabilir. Süzüntü buzdolabında bir süre bekletilip
olgunlaştırılır ve daha sonra tüketilir. Kefir taneleri devamlı süt içinde geliştiğinden, çoğalarak
bölünmektedirler. Bu nedenle süre geçtikçe daha fazla süte ihtiyaç duyulmaktadır. Kefir taneleri isteyen
kişilerle paylaşılabilmektedir. Diğer yandan en az 5 -7 gün kefir üretilmeyecekse kefir taneleri kaynatılıp
soğutulmuş su ile yıkanarak, buzdolabında temiz bir kavanozda su içinde saklanmalıdır. Eğer kefir
tanelerini 15 günden fazla kullanılmayacaksa tanelerin bulunduğu kavanozun buzdolabının buzluğuna
kaldırmak gerekmektedir. Yeniden kefir üretileceği zaman buzlukta duran kefirin kullanımdan önce %25%30 oranında süte katılarak eski aktifliğine ulaşması sağlanabilir.
Kefir Yapımında Yapılan Hatalar
Kefir yapımında bazı hatalar yapılmaktadır. Bunlar (Karagözlü, 2003: 1);
•
20 - 25 °C den daha sıcak süt ile fermantasyona bırakmak,
•
Fermantasyonu uzun tutulması,
•
Kefir üretiminde temiz ve hijyenik bir ortam sağlanmaması sonucu kefir tanesine yabancı
mikroorganizma bulaşması (Bunun sonucu kefirde fazla gaz ve köpürme, serum ayrılması, farklı
ekşilik gözlenir),
•
Kefir üretiminde kullanılacak sütün yeterince kaynatılmaması ve
•
Fermantasyonun bakır, alüminyum ya da toprak tencerelerde yapılması gibi hatalardır.
Kefir Çeşitleri
Sade kefir; yapımında hiçbir katkı maddesi kullanılmamaktadır. Genel olarak yağ oranı % 3 ve kuru
madde oranı en az % 8 olan süt kullanılmaktadır.
Meyveli kefir; bu ürünün üretiminde çeşitli meyve sosları kullanılmaktadır. İlave edilen aroma
maddeleri Türk Gıda Kodeksi’ne uygun nitelikte olmalıdır. İlave edilen meyve sosunun ismine göre kefir
çilekli, muzlu vb. şekillerde adlandırılmaktadır. Bunun yanında meyveli kefirde tat ve aroma, katılan
meyve çeşidine göre değişmektedir.
Light kefir; yapımında kullanılan sütün yağ oranı, sade kefir yapımından farklı olarak % 1 olacak
şekilde standardize edilmektedir. Yağ standardizasyonundan önce ise % 2 oranında diyet lifi ilave
edilmektedir (MEGEP, 2011: 5).
Kefirin Beslenme Değeri
Kefir sütten yapıldığı için, süt içindeki yağ, laktoz, mineral maddeler ve vitaminler gibi besin
maddelerinin hepsini yapısında bulundurmaktadır. Hatta oluşumu sırasında bazı vitaminlerin
sentezlenmesi, proteinlerin ve laktozun kısmen parçalanması, kefirin besin değerini artırmaktadır
(Alpkent ve Demir, 2009: 2). Kefirin bileşiminde bazı B grubu vitaminleri bulunmaktadır. Biotin
açısından iyi bir kaynak olan kefir, folikasit, B12 gibi diğer B vitaminlerinin de vücutta sentezine,
emilimine yardımcı olmaktadır. İçeriğinde bulunan B vitaminleri, böbrek-karaciğer ve sinir sisteminin
işleyişinde; kalsiyum ve magnezyum, sağlıklı kemik gelişiminde; fosfor, vücudun karbonhidrat, yağ,
protein ve enerji metabolizmalarında; esansiyel bir amino asit olan triptopan da sinir sistemini
rahatlatmada önemli rol oynamaktadır. K vitamini, pantotenik asit, niasin bakımından da kefir iyi bir
160
kaynak sayılmaktadır. Ayrıca kefirin kolesterol düşürücü etkiye sahip olduğu da belirlenmiştir. Kefirde
fermantasyon sonucu meydana gelen maddeler, kefirin serinletici, iştah açıcı bir özellik kazanmasına ve
sevilen tat ve aromanın oluşmasını sağlamaktadır. Kefirdeki laktozun tamamına yakını maya ve
bakterilerin yapısında bulunan laktaz enzimi tarafından parçalanmaktadır. Dolayısıyla laktoz oranı süte
oranla azaldığı için kefir laktoz intoleransı olan kişilerce rahatlıkla tüketilebilmektedir (Karagözlü, 2003:
1). Laktoz intoleransı; insan vücudunda laktozu parçalayan enzimin yetersizliğinde görülmekte ve laktoz
içeren ürünleri tüketen bu kişilerde bir takım bağırsak rahatsızlıkları meydana gelmektedir. Kefirin
bileşiminde, esansiyel yağ asitleri ve aminoasitler de bulunmaktadır (MEGEP, 2011b: 8).
Kefirin Sağlık Açısından Yararları
Beslenmede, kefir tüketiminin yararlarının oldukça fazla olduğu bilinmektedir. Özellikle kolay
sindirilebilir olması, mide ve bağırsak florasını temizlemesi, yararlı mikroorganizmalar, vitaminler,
mineraller ve protein içermesi bunlardan bazılarını oluşturmaktadır.
Eski Sovyetler Birliği’nde hastane ve sanatoryumlarda çeşitli durumlarda özellikle metabolik
düzensizliklerde, damar tıkanıklığı ve alerjik rahatsızlıklarda; modern tedavinin mümkün olmadığı
zamanlarda tüberküloz, kanser, mide bağırsak rahatsızlıklarının tedavisinde kefir kullanıldığı
bildirilmektedir. Kefirin mide ve pankreas gibi bazı organların salgılarını artırdığı gibi sinirsel
rahatsızlıklara, iştahsızlığa ve uykusuzluğa karşı iyi geldiği tespit edilmiş; yüksek tansiyon, bronşit ve
safra rahatsızlıklarını iyileştirdiği görüşü halk arasında yaygınlaşmıştır (Karagözlü, 2003: 1). Son yıllarda
kefirin kanseri kontrol etme etkisi üzerine çok sayıda çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalardan olumlu
sonuçlar elde edilmiştir. Kefirin anti-tümör etkisi üzerine yapılan bir çalışmada kanser hücreleri
nakledilmiş farelere 20 gün süreyle günlük 0,5 ml. kefir verilmiş ve sonuçda tümör boyutunda önemli
küçülme gözlenmiştir. Bundan başka kefir radyasyonun olumsuz etkilerine karşı organizmayı korumak ve
bağışıklık sisteminin onarılmasına yardımcı olmak amacıyla da kullanılmaktadır (Alpkent ve Demir,
2009: 3-4).
Düzenli olarak günde yarım litre kefir tüketiminin metabolizma üzerinde stabilize edici etkisinin
yanında karaciğer; safra, böbrek fonksiyonları ve kan dolaşımı üzerine olumlu etkiler gösterdiği tespit
edilmiştir. Ayrıca kefirin kolesterol düşürücü etkiye sahip olduğu da belirlenmiştir. Kafkasya’ da yaşayan
kişilerin uzun ömürlü olmalarının kefir tüketimine bağlı olduğu görüşleri birçok araştırıcı tarafından
savunulmaktadır (Karagözlü, 2003: 1).
YUMURTA
Hayvansal kaynaklı protein içeren yumurta, gerektiğinde et yerine kullanılabilen “örnek protein” içeren
bir besin türüdür. Yumurta çeşitleri arasında en fazla tüketilen tavuk yumurtasıdır. Bunun yanı sıra
bıldırcın, kaz, ördek, yumurtaları da kullanılmaktadır. Ortalama olarak tavuk yumurtası 50-60 gram
ağırlığındadır. Yumurta; yumurta kabuk, yumurta akı ve yumurta sarısı olmak üzere üç bölümden
oluşmaktadır. Yumurtanın % 11’i kabuk, % 58’i yumurta akı, % 31’i de yumurta sarısıdır (MEGEP,
2011a: 7).
Yumurtanın Beslenmedeki Önemi
Yumurta, insan organizmasının ihtiyaç duyduğu besin maddelerinin hepsini içermesi bakımından
biyolojik olarak değerli bir gıda maddesidir. Araştırmalar yumurta proteinlerinin (avidin, albümin, müsin,
mukoit, vitelin ve fosfotin) % 100 oranında vücut proteinlerine dönüştüğünü göstermektedir. Bu nedenle
yumurta proteinleri “örnek protein” olarak kabul edilmiştir. 1 yumurtada ortalama olarak 6 gram protein,
37 gram su, 6 gram kadar yağ bulunmaktadır. Yumurta sarısı; demir, A vitamini ve B vitaminleri
bakımından zengindir. Yumurtanın kabuğu kalsiyumdan oluşmaktadır. Bunun yanında yumurta akında
yalnız B2 vitamini bulunmaktadır (Bulduk, 2009: 226).
Yumurta, bütün yaş grubu insanlar için dengeli doğal bir besin kaynağıdır. Bugün için çocukların
önemli bir besini olduğu gibi daha öncede iyi pişirilmiş yumurta sarısı çocuklar için demir kaynağı olarak
kullanılmaktaydı. Ancak bugün de iyi pişirilmiş yumurta sarıları bebek ve küçük çocukların
161
beslenmesinde önemli bir gıdadır. Yumurta, hızlı büyüme-gelişme döneminde vücudun besin ihtiyacının
karşılanmasında önemli katkı sağlamaktadır. Bu nedenle çocuklar, gençler için mükemmel bir gıdadır.
Yumurta, belirli gıdaların çiğnenmesinde zorluk çeken ve düşük kaloriye ihtiyaç duyan yaşlıların
diyetlerinde de değerli bir besindir.
Yumurtanın Besin Değeri
Yumurta, anne sütünün haricinde insanın ihtiyacı olan tüm besin öğelerini bulunduran tek gıda
maddesidir. Yeni bir yaşamın özü olduğu düşünülecek olursa, besleyici değerinin yüksek olması hiç de
şaşırtıcı değildir.
Protein değeri; proteinlerin vücudumuzda çok önemli görevleri bulunmaktadır. Yumurta tüm besinler
içerisinde en kaliteli proteine sahiptir. Çünkü yumurta proteini insan vücudunda sentezlenemeyen ve
kesinlikle besinler ile dışarıdan alınması gerekli olan "elzem amino asitleri" yeterli ve dengeli miktarlarda
bulunmaktadır. Sindirilebilirliği yüksektir, tamamına yakını vücut tarafından kullanılmakta ve vücut
proteinlerine dönüştürülmektedir. Hatta bu özelliğinden dolayı, diğer besinlerin protein kalitesinin
hesaplanmasında da kullanılmaktadır. Yumurta proteininin biyolojik değeri, diğer bir ifadeyle proteinden
elde edilen fayda %93,7 iken bu değer sütte %84,5, balıkta %76 sığır etinde %74,3’dür. Yeterli ve
dengeli beslenmede, özellikle mental ve fiziki yönden hızlı bir büyüme ve gelişme döneminde olan
çocukların, protein tüketimlerinin en az yarısının hayvansal kaynaklı olması önerilmektedir. Bu nedenle
çocuk beslenmesinde örnek protein kaynağı olan yumurtaya gereken önem verilmelidir.
Vitamin değeri; yumurta A, D, E ve B grubu vitaminleri ile diğer vitaminleri önemli oranda
içermektedir. Yumurta sarısındaki A vitamini gözün iyi görmesi, kemik gelişimi ve sağlıklı dişler için
gereklidir. Vücut hücrelerinin gelişmesine yardım etmektedir. Solunum ve sindirim sisteminin sağlıklı
olmasını ve enfeksiyonlara karşı korunmasını sağlamaktadır. D vitamini, insan vücudunda kalsiyumun
kullanılmasına yardımcı olmaktadır. Bu vitamin, gıdalarda sınırlı miktarda bulunmakta ve deride güneş
ışınlarından sentezlenmektedir. Yumurta sarısı, D vitamini sağlayan birkaç besinden biridir. Güneş
ışınlarından yeterince yararlanırsa ve yumurta tüketilirse özellikle çocuklarda D vitamini eksikliğine bağlı
kemik bozukluğu oluşmamaktadır.
Yumurta, E vitamini yönünden de zengindir. E vitamini antioksidant (oksidasyonu önleyici) etkisinden
dolayı, vücudumuzu zararlı maddelere karşı korur. B grubu vitaminler bazı besin öğelerinin vücutta
enerjiye çevrilmesi için gereklidir. Yumurta özellikle riboflavin (B2 vitamini) açısından zengindir. Bu
vitamin deri ve göz sağlığı için de gereklidir. Yumurta bulunan kolin, beyin fonksiyonlarının yerine
getirilmesinde önemli rol oynamaktadır.
Mineral değeri; yumurta, demir ve çinko gibi insan sağlığı açısından önem taşıyan mineralleri de
içermektedir. Demir, kan yapımı için gereklidir. Demir yetersiz alındığında anemi (kansızlık)
oluşmaktadır. Ayrıca demirin büyüme, gelişme ve hastalıklardan korunma rolü bulunmaktadır.
Yetersizliğinde çocukların öğrenme yeteneği ve okul başarısı azalmaktadır. Yumurtada C vitamini
bulunmamaktadır. Yumurta C vitamini kaynağı bir besinle (domates, yeşil sebzeler, turunçgiller vb.)
tüketilirse yapısındaki demirin emilimini artmaktadır. Yumurta özellikle büyüme-gelişme ve bağışıklık
sisteminde rolü olan çinko minerali açısından da iyi bir kaynaktır. Yumurta düşük enerji içeriğine karşın
(büyük boy yumurta=75 kcal ), birçok önemli besin öğesini yüksek oranda bulundurması nedeniyle
"besleyici değeri yüksek" besin olarak tanımlanmaktadır1.
Yumurtanın örnek protein olmasının nedeni nedir?
1
www.yumurta.gen.tr
162
Yumurtanın Saklanması
Yumurta mümkün olduğu kadar serin yerde bekletilmelidir. Yumurta 0-1oC’deki soğuk yerlerde, uzun
süre bozulmadan saklanabilmektedir. Ayrıca, yumurta, madeni yağlara ya da parafine bulanarak bir süre
saklanabilir. Yumurta buzdolabında saklanarak birkaç hafta tazeliğini koruyabilmektedir (Baysal, 2007:
98).
Yumurtaları soğuk hava deposunda muhafaza ederken hava alacak şekilde özel olarak hazırlanmış
karton kutularına, sivri ucu aşağıya, yuvarlak kısmı yani hava boşluğu olan tarafı yukarıya gelecek
şekilde yerleştirilmelidir. Hava boşluğunun aşağı gelmesi durumunda yumurta içinde hava basıncı
oluşacağından, yumurtanın kısa bir zaman içinde bozulmasına neden olacaktır. Yumurta hemen
kullanılmayacaksa kirli olsalar dahi asla yıkanmamalıdır. Çünkü yumurta yıkandığı zaman kabuk
üzerindeki hava gözeneklerinden nemin iç kısımlara sızması söz konusudur. Bu nedenle yumurtanın
içinde zararlı bakterilerin üremesine neden olacaktır (Kaya, 2000: 157).
Yumurtanın taze olma durumunu dört yöntemle test edebilir (Kaya, 2000: 157);
•
Kırma yöntemi; yumurta kırıldığında sarısı beyazın ortasında toplu halde duruyorsa yani beyazı
ile sarısı karışmıyorsa yumurta tazedir.
•
Tuzlu su yöntemi; yumurta tuzlu suya atıldığı zaman, taze yumurta kabın dibinde yatay şekilde
yer almaktadır. Yumurta bayat ise suyun üzerine doğru yükselmektedir. Çünkü bayat yumurtada
bulunan hava boşluğu büyüdüğü için, yumurtayı hafifleterek su yüzeyine çıkmasına neden
olmaktadır.
•
Sallama yöntemi; yumurta iki ucundan tutularak, sağa sola sallanır, böylece yumurtanın içinin
sallanıp sallanmadığı kontrol edilir. Eğer içi sallanıyorsa yumurta bayattır.
•
Işığa tutma yöntemi; yumurta ışığa tutulur ve yumurta sarısının konumu izlenir. Yumurta sarısı
tam ortada ise yumurta taze olarak kabul edilebilir.
Yumurtanın Pişirilmesinde Dikkat Edilecek Noktalar
Yumurta, hafif buharlaşmaya başlayan fakat hızlı şekilde kaynamayan suda katılaşıncaya kadar
pişirilmelidir. Daha sonra soğuk suya çıkarılarak soğutulmalıdır. Buharlaşmaya başlayan sudaki
yumurtanın 4-5 dakikada akı, 8-10 dakikada sarısı katılaşmaktadır. Yumurta kesinlikle iyice
pişirilmelidir, çünkü çiğ yumurta akında bulunan avidin (yumurta proteini), B vitaminlerinden biotinin
vücut tarafından kullanılmasına engel olduğundan zararlıdır. Sarısının katılaşıncaya kadar pişmesi
mikrobiyolojik açıdan önem taşımaktadır. Bunun yanında çok iyi pişirilmemiş yumurtadan salmonella
gibi mikroplar insanlara geçebilmektedir (Baysal, 2007: 98).
Yumurta Tüketimi
Ev tüketiminde yumurta çeşitli şekillerde kullanılmaktadır. Özellikle evde yumurtanın birçok kullanım
alanı bulunmaktadır. Özellikle kahvaltı ve genel öğünlerde kullanıldığı gibi, birçok yemeğin içinde temel
malzeme olarakta kullanılmaktadır.
Evlerde taze yumurtanın kullanıldığı alanlar şunlardır;
•
Kabuğu ile suda kaynatılarak tüketim
•
Suda pişirilerek (poşe yumurta) tüketim
•
Yağda pişirilerek tüketim
•
Yumurtanın katkı maddesi olarak kullanımı
163
Kabuğu İle Suda Kaynatılarak Tüketim
Yumurta, kabuklu olarak pişirileceği zaman, yumurta ısısı ile kaynayacağı suyun ısısı arasındaki farkın
fazla olmaması gerekmektedir. Isı farkı fazla olursa, kabuğun çatlamasına neden olmaktadır.
Kabuklu olarak pişirilen yumurta genelde üç şekilde tercih edilmektedir. Bunlar;
•
Katı yumurta
Pişme süresi: 10 dk.
•
Kayısı yumurta (sarısı yarı pişmiş)
Pişme süresi: 5 dk.
•
Rafadan yumurta (sarısı pişmemiş)
Pişme süresi: 3 dk.
Yumurtanın pişme süresini yumurtanın bulunduğu sıcaklık, suyun sıcaklığı, pişirme ısısı, yumurtanın
büyüklüğü, pişirme suyunun hacmi, pişirme kabının yapısı vb. birçok faktör etkilemektedir. Yumurta
yüksek ısıda uzun süre pişirilir ya da pişme suyunda uzun süre bekletilirse hidrojen sülfür (H2S) yumurta
sarısına doğru nüfus ederek yumurta sarısında var olan demir ile birleşerek demir sülfür (FeS) bileşiği
oluşturmaktadır. Bu, yumurta sarısının etrafında yeşilimsi bir renk oluşmasına neden olmaktadır.
Yumurtanın bayat olması bu etkileşimi hızlandırmaktadır. Kabuklu pişirilen yumurta genel olarak
kahvaltılarda ve ara öğünlerde tüketilmektedir. Ana öğünlerde tüketimi salata vb. yiyeceklere eklenerek
yapılmaktadır.
Suda Pişirilerek (Poşe Yumurta) Tüketim
Poşe yumurta, tuz ve sirke ilave edilmiş kaynayan suyun içine yumurtaların kırılması ile yapılmaktadır.
Su içinde pişen yumurtalar alınarak, soğuk su içine bırakılmaktadır. Aksi halde yumurtaların çok katı bir
hal alması söz konusu olacaktır. Suyun kaynama derecesine yakın sıcaklıkta olması, yumurta sarısının
etrafını, yumurta akı tarafından sarılmış olarak dağılmadan pişmesini sağlamaktadır. Bu şekilde pişen
poşe yumurtada, yumurta sarısı görülmemektedir. Poşe yumurta pişirmek amacıyla hazırlanan suya tuz ve
sirke, limon suyu vb. eklenmesinin nedeni yumurtanın dağılmadan pişmesini sağlamaktır.
Poşe yumurta, genel olarak kızarmış ekmek dilimlerinin üzerinde sucuk, pastırma, sosis vb. eklenerek
kaşar peyniri rendesi ile fırınlanarak kahvaltılarda, haşlanmış makarna, çeşitli sebze soteleri ve soslarla
öğle ve akşam yemeklerinde tüketilmektedir.
Yağda Pişirilerek Tüketim
Bu yöntemde tavanın içine bir miktar yağ konulurak, yumurtaların yağın içine kırılması ile kısa bir süre
pişirilmesi sağlanmaktadır. Yumurta yağda çeşitli türlerde tüketilmektedir. Yağda pişmiş yumurtanın
sarısı karıştırılmadan pişirildiğinde, yumurta sarısının üzeri ince bir yumurta akı tarafından kaplanmış
olması beklenmektedir. Böylece bu yapıdaki yağda pişmiş yumurtanın yemek kalitesi çok yüksek
olmaktadır.
Yağda yumurta hazırlayabilmek için şu hususlara dikkat edilmelidir:
•
Yumurta pişirme kabı, ısıyı iyi absorbe eden ve eşit olarak dağıtan bir yapıda olmalıdır. Çünkü
ısıyı çabuk ileten pişirme kapları yumurta sarısı pişmeden akının yanmasına neden olacaktır.
•
Yumurta kabı, buharın çıkışının engellenmesi için kapaklı olmalıdır. Böylece yumurtanın üst
kısmının buharın ısısıyla pişmesi sağlanacaktır.
•
Yumurta pişirme sürecinde ısı daima hafif olmalıdır. Hiçbir zaman bol sıvılı yemekler olsa dahi
(menemen) yumurtanın bulunduğu karışım kaynatılmamalıdır.
Yumurta ile hazırlanan ve katkı olarak peynir, patates ve sucuk kullanılan omlet, un, süt vb. katkılarla
krep, lokma, ekmek vb. üzeri kaplanarak pane vb. ürünlerin üretimi de yağda pişirme yöntemiyle
yapılmaktadır (Erdoğan, 2005: 284-286).
164
Yumurtanın Katkı Maddesi Olarak Kullanımı
Yumurta yemek üretiminde farklı özellikleri sayesinde en önemli malzeme olarak kullanılmaktadır.
Yumurtanın yemeklerin hazırlanışında; kabartıcı, katılaştırıcı, parlatıcı ve emülsiyon sağlama özelliği ile
ön plana çıkmaktadır.
Kabartıcı özelliği; yumurta çırpıldığı zaman, yumurta proteinleri denatüre (proteinlerin yapısının
bozulması) olmaktadır. Böylece çırpılan yumurtanın içerisine hava kabarcıkları girmektedir. İyice
çırpılmış yumurta, kek yapımında olduğu gibi, unla karıştırılıp fırına konduğu zaman hava genişleyerek
hamurun kabarmasını sağlamaktadır.
Katılaştırıcı özelliği; yumurta proteinleri ısı ile katılaştığı için sütlü tatlılarda ve çorbalarda katılaştırıcı
olarak kullanılmaktadır. Bu yemeklerde düzgün bir katılık sağlamak için, yumurta iyice çırpıldıktan sonra
yemek ateşten alınırken yavaş yavaş karıştırılarak eklenmektedir. Çırpılan yumurtaya limon suyu ya da
yoğurt konarak “terbiye “ adı verilen karışım hazırlanmaktadır. Sütlü tatlılarda ise yumurta sütle önceden
karıştırılırak, karışım, çok hafif ateşte pişirilmelidir (Baysal, 1990: 253).
Parlatma özelliği; yumurta pişirme esnasında malzemeye parlak bir görünüm vermek içinde
kullanılmaktadır. Yumurta, hamur gibi yiyeceklerin üzerine sürülerek pişirme sonrasında hamur yüzeyin
daha parlak bir görüntü alması sağlanmaktadır (Erdoğan, 2005: 286).
Emülsiyon sağlayıcı özelliği; yumurta sarısının içerisinde lesitin bulunmaktadır. Lesitin, su ile yağ
arasındaki yüzey basıncını kaldırarak yağın su içerisine girmesini sağlamaktadır. Bu tür bir uygulamaya
emülsiyon denilmektedir. Emülsiyon, yağlı pastalar ve mayonez yapımında önemli bir işlemi
oluşturmaktadır (Baysal, 1990: 253).
165
Özet
Süt, insan yaşamının her evresinde gerekli bir
besindir. Süt denildiğinde ilk akla anne sütü,
sonrada inek sütü gelir. Süt tek başına içilebilen
yararlı bir besindir. İnsanlar sütü farklı lezzetlere
dönüştürerek ürün çeşitliliği sağlanmıştır. Bu
ürünlere ise “süt ürünleri” adı verilmektedir.
Bunlar; peynir, yogurt, kefir, tereyağı, kaymak
vb. ürünlerdir.
Yoğurt, süte Streptococcus Thermophilus ve
Lactobasillus Bulgaricus mikroorganizmaların
belirli oranda ilave edilmesiyle, özel koşullarda
oluşan laktik asit fermantasyonu sonucu elde
edilen ekşimsi, kıvamlı, kendine özgü tat ve
aromaya sahip bir fermente süt ürünüdür. Yoğurt
geleneksel bir besindir ve toplumumuzda
kullanımı çok yaygındır.
Süt ve süt ürünleri beslenmede çok önemli bir yer
tutmaktadır. Bu besinler protein, kalsiyum, fosfor
ve B vitaminleri olmak üzere bir çok besin
öğesini içermektedir.
Yoğurttan elde edilen ayrana benzer ekşimsi bir
tatda olan diğer süt ürünü ise kefirdir.
Kefirin kökeni kuzey kafkaslardır. Kefir; kültür
ilave edilerek üretilmiş, insan sağlığı açısından
yararlı etkiler yapan, ayran benzeri fermente bir
içecektir. Ekşi ve ferahlatıcı tadı ile ayrana,
probiyotik bakterilerin bağırsak sisteminde
tutunma özelliği ile de yoğurda benzemektedir.
Geleneksel şekilde sütün, kefir taneleri ile
fermente edilmesiyle üretilmektedir.
Ülkemizde en çok tüketilen süt ürünlerinden biri
de peynirdir.
Peynir; sütün peynir mayası ya da zararsız
organik asitlerin etkisiyle pıhtılaştırılması,
değişik şekillerde işlenmesi ve bu arada
süzülmesi, şekillendirilmesi, tuzlanması, bazen
tat ve koku verici zararsız maddeler katılması ve
çeşitli süre ve derecelerde olgunlaştırılması
sonucunda elde edilen besin değeri yüksek bir süt
ürünüdür.
Süt ürünlerinin yanında hayvansal kaynaklı olan
yumurta da beslenmemiz açısından önemli bir
besin maddesidir. Gerektiğinde et yerine
kullanılabilir ve örnek protein içermektedir.
Yumurta çeşitleri arasında en fazla tüketilen
tavuk yumurtasıdır. Bunun yanı sıra bıldırcın,
kaz, ördek, yumurtaları da kullanılmaktadır.
Yumurta, kabuğu ile suda kaynatılarak, suda
pişirilerek (poşe) ya da yağda pişirilerek
tüketilmektedir. Ayrıca bazı besinlerde katkı
maddesi olarakta kullanılır.
Peynir yapımı için bir takım işlemler uygulanır
(Pastörizasyon, mayalama, olgunlaştırma vb.).
Uygulanan farklı işlemlere ve süt çeşitlerine göre
peynir çeşitleri yapılmaktadır. Ülkemizdeki
peynirlere beyaz peynir, kaşar peyniri, çökelek,
lor vb. peynirler örnek olarak verilebilir. Bir
diğer süt ürünü ise yoğurttur.
166
Kendimizi Sınayalım
1. Türkiye’ de en çok tüketilen peynir çeşidi
aşağıdakilerden hangisidir?
6. Aşağıdaki yumurta çeşitlerinden hangisi
suda pişirme yöntemlerinden biri değildir?
a. Çökelek
a. Katı yumurta
b. Kaşar peyniri
b. Omlet
c. Beyaz peynir
c. Poşe yumurta
d. Mihalıç peyniri
d. Kayısı yumurta
e. Lor peyniri
e. Rafadan yumurta
2. Lor peyniri aşağıdaki hangi sınıflandırma
içinde yer alır?
7. Geleneksel yöntemle yoğurt yapmak için
sütün sıcaklığı aşağıdakilerden hangisi olmalıdır?
a. Olgunlaşmadan yenilen peynir
a. 10 -15 oC
b. Yarı olgunlaşmış peynir
b. 20-25 oC
c. Tam olgunlaşmış peynir
c. 30-35 oC
d. Sert peynir
d. 40-45 oC
e. Yağlı peynir
e. 50-65 oC
3. Aşağıdakilerden
hangisi
proteinlerinden biri değildir?
8. Kurut olarak bilinen madde aşağıdakilerden
hangisidir?
yumurta
a. Avidin
a. Peynir altı suyu
b. Albümin
b. Salamura edilmiş peynir
c. Kazein
c. Kurutulmuş yoğurt
d. Fosfotin
d. Pastörize edilmiş süt
e. Vitelin
4. Yumurta
akında
bulunan
aşağıdakilerden hangisidir?
e. Kefir içeceğinin diğer adı
vitamin
9. Kefirle ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi
yanlıştır?
a. B
b. A
a. Kefirin kökeni kuzey Kafkaslardır
c. C
b. Kefir ayrana benzer bir içecektir
d. B2
c. Probiyotik bakteri sayısı kefirde yoğurttan
daha azdır
e. Demir
5. Aşağıdakilerden
hangisi
yumurtanın
saklanmasında yanlış yapılan uygulamalardan
biridir?
d. Kefir taneleri
oynamaktadır
a. Yumurtalar, 0-1oC dereceden soğuk yerlerde
saklanmalıdır.
b. Yumurtalar yıkanarak saklanmalıdır.
c. Yumurta,
madeni
saklanabilir.
yağlara
sarılarak
e. Yumurtalar parafine
saklanabilir.
bulanarak
bir
ile
d. Kabartıcı
e. Jelleştirici
rol
10. Yumurta
kullanılır?
c. Parlatıcı
167
edici
o
çorbalarda
b. Emülsiye edici
süre
fermente
e. Kefir yapımı için süt sıcaklığı 20-25
olmalıdır
a. Koyulaştırıcı
d. Yumurtalar, karton kutularda, sivri ucu aşağı
gelecek şekilde saklanmalıdır.
sütü
hangi
özelliği
C
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
1. c Yanıtınız yanlış ise “Türkiye’deki Peynir
Çeşitlerine Örnekler” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Bu
işlem
sütteki
hastalık
yapıcı
mikroorganizmaları yok etmek, peynir teknolojisi
açısından zararlı olan mikroorganizmaları
öldürmek ya da uzaklaştırmak, starter kültürleri
ortamda daha kolay ve güvenli gelişebilmelerini
sağlamak amacıyla yapılmaktadır.
Sıra Sizde 1
2. a Yanıtınız yanlış ise “Türkiyede Peynirlerin
Sınıflandırılması” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
3. c Yanıtınız yanlış ise “Yumurtanın Besin
Değeri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 2
Tuzlama, peynire tat verir, gaz ve kötü koku
oluşturan
zararlı
mikroorganizmaların
gelişmesini önler, olgunlaşmayı yavaşlatarak
peynirin bozulmasını engeller ve suyunun
süzülmesine yardım ederek dayanma süresini
artırır.
4. d Yanıtınız yanlış ise “Yumurtanın Besin
Değeri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
5. b Yanıtınız
yanlış
ise
“Yumurtanın
Saklanması” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Yoğurtların besin değerleri yapıldıkları hayvan
sütüne ve ısıtılma derecelerine bağlı olarak
değişmektedir.
6. b Yanıtınız yanlış ise “Yumurta Tüketimi”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
7. d Yanıtınız yanlış ise “Yoğurt” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Araştırmalar yumurta proteinlerinin (avidin,
albümin, müsin, mukoit, vitelin ve fosfotin) %
100 oranında vücut proteinlerine dönüştüğünü
göstermektedir. Bu nedenle yumurta proteinleri
“örnek protein” olarak kabul edilmiştir.
8. c Yanıtınız yanlış ise “Yoğurt Çeşitleri”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Kefir” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
10. b Yanıtınız yanlış ise “Yumurtanın Katkı
Maddesi Olarak Kullanımı” başlıklı konuyu
yeniden gözden geçiriniz.
168
Yararlanılan kaynaklar
Köksal, O. (2001). Gıda ve Beslenme, Erciyes
Üniversitesi Yayınları, Kayseri
Alpkent, Z. ve Demir, M. (2009). Kefir ve
Kefirin Sağlık Üzerine Etkileri, II. Geleneksel
Gıdalar Sempozyumu (27-29 Mayıs 2009),Van
Karagözlü, C. (2003). Kefir: Fermente Bir Süt
İçeceği.
http://www.hekimce.com/index.php?kiid=84
Baysal, A. (1990). Beslenme Kültürümüz, TC.
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
MEGEP
(2011a).
Besin
Grupları.
http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/mo
dul_pdf/541GI0003.pdf
Baysal, A. (2007). Genel Beslenme, Hatipoğlu
Yayınları, Ankara
Bulduk, S. (2004). Gıda Teknolojisi, Detay
Yayıncılık, Ankara
MEGEP
(2011b).
Kefir.
http://megep.meb.gov.tr/mte_program_modul/mo
dul_pdf/541GI0031.pdf
Bulduk, S. (2009). Gıda Teknolojisi, Detay
Yayıncılık, Ankara
Erdoğan, S. (2005). Beslenme ve
Teknolojisi, Detay Yayınları, Ankara
Kamber, U. (2005). Geleneksel
Peynirleri, Miki Matbaacılık, Ankara
Swan, S. (2005). Türkiye’ nin
Hazineleri, Boyut Yayıncalık, İstanbul
Besin
Üçüncü, M. (2004). A dan Z ye Peynir
Teknolojisi, Meta Basımevi, İzmir
Anadolu
Üçüncü, M. (2005). Süt ve
Teknolojisi, Meta Basımevi, İzmir
Kaya,
A.
(2000).
Misafir
Perverlik
Endüstrisinde Temel Mutfak Bilgisi, Güneş
Ofset, Antalya
Mamülleri
Ünsal, A. (1997). Süt Uyuyunca Türkiye
Peynirleri, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık,
İstanbul
Hocalar, B. ve Yücel, U. (2009). Geleneksel
İçeceğimiz Kefir: Üretim Yönteminde Yeni
Yaklaşımlar,
II.
Geleneksel
Gıdalar
Sempozyumu (27-29 Mayıs 2009), Van
Yetişmeyen, A. (2000). Süt Teknolojisi, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Ankara
http://www.Yumurta.gen.tr
169
Peynir
8
Amaçlarımız
Bu üniteyi tamamladıktan sonra;
Yemek sofraları ve servis usullerini tanımlayabilecek,
Kuver açma, masa süsleme işlemlerini açıklayabilecek,
Yemek tabaklarını süsleme ve servis kavramını açıklayabilecek,
İçeceklerin hazırlanması ve sunumunu ifade edebilecek,
bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz.
Anahtar Kavramlar
Yemek Süsleme
İçecek Süsleme
Kuver
Yiyecek İçeek Servisi
Büfe Servisi
Tranş
Kahvaltı Servisi
Aile Sofrası
Resmi Davet
Kahve Sunumu
İçindekiler
Giriş
Aile ve Davet Sofralarında Sunum
Geleneksel Rutin Aile Yemeğinde Sunum
Geniş Aile Yemeklerinde Sunum
Özel Günlerde ve Törenlerde Sunum
Davet ve Özel Eğlence Yemeklerinde Sunum
Yemek ve Tabak Servisi
Uluslararası Servis Usulleri
Masa Süsleme
Kahvaltıda Süslenme ve Sunumu
Ön Yemeklerinin (Hors D'oeuvre) Süslenmesi ve Sunumu
Sıcak Başlangıç Yemeklerinin Süslenmesi ve Sunumu
Çorbaların Süslenmesi ve Sunumu
Salataların Süslenmesi ve Sunumu
Sebze Yemeklerinin Süslenmesi ve Sunumu
Hamur İşlerinin Süslenmesi ve Sunumu
Ana Yemeklerin Süslenmesi ve Sunumu
Su Ürünleri Süslenmesi ve Sunumu
Tatlıların Süslenmesi ve Sunumu
Meyvelerin Süslenmesi ve Sunumu
İçeceklerin Süslenmesi ve Sunumu
170
Süsleme ve Sunum
GİRİŞ
İnsanları bir arada tutan sosyal ilişkilerin ilk öğrenildiği ve pekiştirildiği, içten ve samimi duyguların
paylaşıldığı yerler olarak kabul edilen sofraların önemli toplumsal bir rolü bulunmaktadır. Bin bir emekle
hazırlanan yemek ve içeceklerin, şık sofralarda hem göz, hem de damak zevkine uygun olması en güzel
duyguların oluşmasına da aracılık etmektedir. Böyle bir sofrada hem yemeği hazırlayan hem de yemeğin
kendisine bir saygı gösterme gereğini de beraberinde getirmektedir. Sofrada saygı kurallarının
belirlenmesi toplumdan topluma farklılık gösterirken görgü kurallarıyla ilgili de farklılıkların olması
beklenmektedir. Yüzlerce, belki de binlerce yılın süzgecinden geçerek benimsenen ilkler hızlı
değişimlerin yaşandığı günümüz dünyasında unutulan ve yitirilip giden değerler olarak geçmişte
kalmaktadır. Giderek yaygınlaşan dışarıda yeme alışkanlığı ve buna bağlı olarak dışarıda yemek talebine
yetişmek için sürekli artan ticari işletmelerde geleneksel kültürel öğeleri taşıyan sunumlardan çok
küreselleşen dünyada tektipleşmeye doğru gitmekte ve yemek giderek bir karın doyurma biçimine
dönüşmektedir. Ayaküstü, tek başına yenilen atıştırmalıklar, yolda yürürken tüketilen içecekler toplumsal
değerlerin şekillendiği sofra kültürü ve görgünün unutulmasına neden olmaktadır. Dünya çapında
insanları tektipleşmeye doğru yönlendiren sistemlere karşı “yavaş yemek hareketi” gibi eylemler giderek
yaygınlaşmaktadır. Bunun yanında gelenekselliğin ve kültürün korunmasına yönelik çabalar da
mevcuttur. Önemli olan bireylerin önce aile bireyleri, sonra yakın çevresiyle bütünleştirip uyumlu ve
paylaşımcı birliktelik sağlayacak bir sofranın etrafında birleştirecek değerlere sahip çıkması
gerekmektedir.
Bu bölümde Türk Mutfak kültürüne özgü sofra kültürüne ve değişimlere yer verilmiş, hem de batı tarzı
mutfak anlayışına dayalı, yemeklerin süslenmesi ve sunumuna yer verilmiştir. Yemek süsleme ve
sunumunda görselliğin öne çıktığı batı tarzı anlayışa karşın Türk mutfağının sadelik ve yalınlık söz
konusudur. Bu ve bunun gibi farklılıkları olumsuz olarak algılamadan önce nedenlerine bakmak
gerekmektedir. Batı tarzı sunumlarda yemeği daha çekici ve cazip hale getirerek yemek güdüsü yani
iştahı artırması beklenirken Türk mutfak kültüründe oburluğa götürecek kışkırtmalar hem günah hem de
ayıp kabul edilen uygulamalardır. Bunun en iyi ifadesi de “yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz” dir.
Bu bölümde sofraların hazırlanması ve bu hazırlıkları yaparken göz önünde bulundurulması gereken
ilkelere yer verilmiş, bin bir emekle hazırlanan yiyecek ve içeceklerin hem aile bireylerinin hem de
misafirlerin göz zevkine hitap edecek biçimde süslenerek nasıl sunulacağı ayrıntılı biçimde anlatılmıştır.
AİLE VE DAVET SOFRALARINDA SUNUM
Kültürel ve bilimsel ilkelere göre planlanarak uygun ortamlarda uygun araçlarla ve yöntemlerle
hazırlanan yiyecek ve içeceklerin artık süslenerek servis edilmesine sıra gelmiştir. Yemeğin lezzetinde
kullanılan malzemenin kalitesi, ustalık ve yeterli araç-gereç kadar sunumu da ayrı önem taşımaktadır.
Yemek süsleme sanatı, bütün dünyayı etkisi altına almış, artık lezzetli yemekler yapmanın yanında bin bir
emekle hazırlanan yemekleri en güzel şekilde sunma da önemli hale gelmiştir. Günümüzde lüks
restoranlarda tabaklardaki yemekler bir ressamın tuvalinden çıkmış bir eser olarak değerlendirilmeye
başlanmıştır. Hatta dünyada yemek stilisti, yemek süsleme sanatı gibi şaşırtıcı kavramlar ortaya çıkmıştır.
Birer sanat eseri gibi duran tabakları hazırlamak için aşçılar estetik ve sanat dersleri almaktadır. Usta bir
aşçı olmanın yolu lezzetli yemekler kadar süslü tabaklardan geçmektedir. Bugün dünya mutfaklarında bir
ressam ya da heykeltıraş hassasiyetinde tabak hazırlamak, iyi yemek yapmanın da ötesine geçmiş
durumdadır.
171
Modern kent yaşamı; hızlı iş temposu, iş yorgunlukları, koşuşturmacalar içinde, karmakarışık
tabaklarda hızlıca yenilen yemekleri akla getirmektedir. Bu koşuşturma içerisinde bile güzel bir sofra
hazırlamak mümkün olmaktadır. Güzel bir tabak hazırlamak için sihirli sopaya ya da büyüye ve saatlerce
uğraşa gerek yoktur. Aile bireylerini şaşırtıp yemek yemeyi sanata dönüştüren görsellikte tabaklar, küçük
dokunuşlarla ve kolaylıkla hazırlanabilir. Malzemeleri değiştirmek ve aile bireylerinin ilgisine göre
süslemeler yapmak tamamen hayal gücünün sınırlarıyla bağlantılı bir durumdur.
Hazırlanan yemeklerin şık sofralarda sunulduğu özel davetler, damak zevki ve karın doyurmak
amacıyla hazırlanan rutin öğün yemeklerinde göze hitap aranan ve istenilen bir özelliktir. Yiyecekleri
elde etmek, pişirmek, sunmak insanlar için sadece hayati bir ihtiyaç değil, aynı zamanda kültürel bir
olgudur. Sofranın hazırlanması, yemeklerin süslenerek sofraya getirilme sırası, oturma düzeni, ilk ısırığı
kimin alacağı, nasıl oturulacağı, konuşma ve paylaşım gibi yemekle ilgili daha pek çok kural
bulunmaktadır. İyi bir aile sofrası; fizyolojik ihtiyaçların dışında sevgi, birliktelik, sohbet ve paylaşımın
en iyi örneklerinin yaşanması gereken bir okul olarak değerlendirmek gerekir (Uygur, 2010:45).
Aydınlık, havalandırılmış, zevkle seçilmiş sofra takımları, uyumlu örtü ve peçeteler, insanın içini açan
görsel şöleni andıran tabaklar ve tüm aile bireylerinin katkısıyla hazırlanan şık sofralar paylaşımın ve
toplumsal birlikteliğin temellerinin atıldığı küçük birer okul olarak görülmektedir (Küçükaslan, 2009).
Aile sofralarının toplumsal önemi nedir?
Süslenerek birer sanat eserine dönüştürülen yemeklerin servisinde de yine sanatsal bir yaklaşım söz
konusudur. Yemekler giriş, gelişme ve sonuç bölümü olmak üzere üç bölüm olarak servis edilmektedir.
Giriş bölümü; asıl ana yemek yenmeden önce mideyi ona hazırlamak için alınan soğuk ve sıcak hafif
yemeklerden oluşmaktadır. Ana yemekler; genellikle et ağırlıklı, öğünün en besleyici tabağı olarak
hazırlanan yemeklerdir. Sonuç bölümü, tüm yemek boşları sofradan kaldırıldıktan sonra servis edilen tatlı
ya da meyvedir. Bu yemekler sofraya getirilip servis edilmesi pişirildiği tencerelerle değil servis tabağı ve
özel kaplara konulmuş olarak yapılmaktadır. Burada yemeğin ortaya konulup ortaklaşa aynı kaptan
yenileceği, herkesin tabağının ayrı mı olması gerektiği kültürel ve resmiyet derecesine göre
değişmektedir. Özellikle batılılaşmanın etkisiyle geleneksel yapıdaki yer sofrası yerini masaya ve
sandalyeye bırakmış, ortadaki kaptan ortaklaşa ve çoğunlukla elle yemek yerine herkese özel tabaklar ve
çatal bıçak ve kaşık kullanılmaya başlanmıştır. Bu değişime rağmen hala geleneksel uygulamalara
rastlanmakta, geleneksel ve çoğunlukla modern yöntemlerin karışımı uygulanmaktadır. Bunların
kökenlerinde, çok derinlere giden geleneklerle ve inançlarla bütünleşmiş törenler ve özel günlerdeki
öğünlere yönelik servis ve sunum ritüelleri bulunmaktadır.
Farklı kültürlerden etkilenerek, geleneklere bağlı ya da ritüeller sonucu belirlenmiş kurallara
göre olsun ev ortamında yemek sunumunu dört başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar
(Küçükaslan, 2009):
•
Geleneksel rutin aile yemeğinde sunum
•
Geniş aile yemeklerinde sunum
•
Özel günlerde ve törenlerde sunum
•
Davet ve özel eğlence yemeklerinde sunum
GELENEKSEL RUTİN AİLE YEMEĞİNDE SUNUM
Eski Türk mutfak adetlerine girmeden günümüz uygulamalarına yönelik değişimin ilk örneği olan yer
sofrasından masaya geçiş 1876’lara kadar geri gitmektedir. Kısaca, Tanzimat’la birlikte yemek
sunumunda da batılılaşmanın başladığı söylenebilir. Bu tarihten itibaren yemek yeme tarzında yenilik
olarak yemeğin artık masada yendiği, çatal ve bıçağın masaya geldiği ve bir tabaktan yemek usulünün
kalkmaya başladığı söylenebilir. Bu önce saray ve zengin konaklarında uygulanmış çok sonra halka
172
inmiştir. Ancak 1950’li yıllarda bile bir çok ailede hâlâ yer sofrasında elle yemek yemeye devam
edilmekteydi (Kut, 2000: 39).
Cumhuriyet dönemi ve sonrasında yeme içme biçiminde Türkiye’de büyük bir değişiklik olmamıştır.
Refik Halid Karay’ın Üç Nesil Üç Hayat adlı kitabındaki yemek sofrası; üç dönem kısaca şöyle
anlatılmaktadır (Karay, 2009: 52): Önce Aziz dönemi anlatılır (1861-1876): “Halayık, ilk önce odanın
ortasına, yere, geniş ve kalınca bir sofra bezi yaydıktan sonra, onun da ortasına arkalıksız kahve
iskemlesine benzeyen bir destek getirip, koyar. Bazı evlerde bu destekler dört ya da altı köşeli, açılır
kapanır ayaklardan ibarettir, yani portatiftir. Kaldırılınca, bastınız mı hemen yassılanı verir; … arkasından
kocaman siniyi yuvarlayarak getirirler, o desteğin üstüne yerleştirirler. Siniler kalaylı bakırdan yahut
pirinçtendir. Çoğunun üzerinde Selvi ağacını andıran resimler, bazen de ev sahibinin ismi ve tarih
bulunur. Yere, her adam için incecik bir minder konduğunda artık sofranın kurulması tamamlanmıştır.
Yemek ya toprak yahut da bakır sahanlarla ortadaki nihalenin üstüne konur ve kapak muhakkak sofrada,
ev sahibinin işaretiyle halayık ya da erkek meclisinde uşak tarafından açılır.”
Abdülhamit devri (1876-1918) için anlatılan yemek sofrası ise şöyledir: “Masa, sandalye, çatal, tabak,
herkese ayrı bardak usulü başlıyor. Fakat küçük ve orta halli ailelerde pek ağır ve en basit şekilde bir
uygulama görülür. Artık bir evde yemek odası diye ayrı bir yer vardır; fazla külfete lüzum göstermeyen,
yarı boş, manzarasız, ekseriya dar, bir alt kat odası Alafranga yeme şeklinin genişlemesi, billur ve cam
kadeh, sürahi kolluğu, ucuzluğu belki içkinin evlerde yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Şimdiki durum
(1930’lar): “Sofra başında sohbet devri başlamıştır. Yemeği ortaya koymak pek bayağı bir şey kabul
edilmektedir. Küçük burjuva değil âdeta amele işi. Fakat modern devrin en hoşuma gitmeyen ciheti
birçok evlerde yalnız yemek odasının kalkması değil, mutfak ve yemeğin evden elini, eteğini çekmesi,
mutfak bacalarının tütmez olmasıdır. Kadınlı erkekli iş ve memuriyete sarılmak, ayrıca hem bunlara hem
de sinema saatlerine yetişmek kaygısı yüzünden halk gıdasını sokakta hemen hemen angarya sarar gibi
alelacele almaktadır. … sofra ve yemek zamanının sosyalleşme açısından büyük bir önemi vardır. Ayakta
karın duyurulan mezeci dükkânlarının çoğalması da aile ve terbiye bakımından zararlı bir durumun
gittikçe yerleşmesine işarettir. ” 1930’lardan sonraki durumu Refik Halid’in dediği gibi “Sofra, ailedir”.
Sofra dağılmaya başlamış, ayrıca bu dağılma dışarıdan da teşvik edilir hale gelmiştir. Geleneksel aile içi
sofra kültürünün bozulması, toplumda sosyal ilişkilerin öğretildiği aile içi ortamların da oluşturulamadığı
anlamını taşımaktadır. Çünkü yemeklerin sunumu, sofradaki kurallar ve bunlara uyulması; bir toplantıda
konuşurken, bir davette yemek yerken ya da bir törene katılırken olması gereken davranış biçimlerini
belirlemektedir (Küçükaslan, 2009).
Sofra ve buna bağlı olarak ortaya çıkan kuralları, her toplumda geçerli olan kurallardandır. Ancak,
evrensel bir nitelik taşımakla birlikte, toplumların yaşam özelliklerinden ortaya çıkan farklılıklar,
toplumdan topluma farklılık gösterebilir ya da bazı kurallar, bazı toplumlarda farklı yorumlanabilir. Diğer
taraftan, bu kurallara uymamanın hukuki yaptırımı yoktur. Buna karşın kurallara uymayan kişi toplum
içinde ayıplanır ya da kişilerin alay konusu olabilir.
GENİŞ AİLE YEMEKLERİNDE SUNUM
Aile büyükleri ve çoğu zaman yakın akrabalarla birlikte aynı sofranın etrafında aynı yemeklerin
paylaşıldığı ortamlardır. Geleneksel uygulamalar ve kimi ritüellerin bir arada olduğu sunum şekilleri
bulunmaktadır. Kimi zaman çocuklar ve kadınlar ayrı sofraları paylaşırlar. Birlikte oturulan sofralarda
yemeğe önce en yaşlı olan başlarken, yemeğin en iyi kısmı da en önemli kişiye verilmektedir. Yemek
servisinde yaş ve önem sıralaması en önemli göstergedir. Kimi kültürlerde erkeklerin oturduğu sofralara
erkekler, kadınlara kadınlar servis yapmaktadır. Küçük ailelerde çoğu zaman yemeği hazırlayan ve sunan
kadın aynı kişidir ve bu kişiler kimi yörelerde herkes doyduktan sonra kendi yemeğini yemektedir.
Sofra kuralları insan ilişkilerinde önemli bir yer tutmaktadır. Bu ilişkiler, belirli kurallara
dayanmaktadır. Bu kuralların bir kısmı örf ve adetlere, bir kısmı da inançlara dayalıdır. Toplum hayatını
düzenleyen bu kurallara uymak, insan ilişkilerini geliştirerek ve kişilerin mutlu olmasını sağlamaktadır.
Kurallara aykırı davranışlar, kişileri mutsuz kılar, örf ve adetlere aykırı olursa “ayıp”, inançlara aykırı
olursa “günah” şeklinde değerlendirilir. Geniş aile yemeklerinde yemeklerin sunumu, sofraya oturma,
öncelik, konuşma ve sohbet sosyal, kültürel öğelerle ve inançlarla bütünleşmiştir. Bu nedenle aile içinde
geleneksel olarak sürdürülen sofra kültürü ve görgü kurallarını anlamak ve bunları sıralayabilmek için
değişen sosyo-kültürel değerleri ve bunların sofra kültürü üzerine etkilerini ya da tam tersine bir
değerlendirmeyi gerektirmektedir.
173
ÖZEL GÜNLERDE VE TÖRENLERDE SUNUM
Özel günler ve kutlamalar da iki şekilde gerçekleşmektedir. Bunlardan ilki, ramazan, bayram gibi dinin
gerekliliği, çeşitli kutlama ve törenler kapsamında; hem kentlerde, hem de kırsal alanlarda gerçekleştirilen
toplu yemek sunum şekilleridir. Bu yemekler özel günler, kutlamalar ve davetlerde yapılan sunumları
içermektedir. Dini ritüeller, gelenekler ve alışkanlıklarla iç içe geçmiş bu uygulamalar sosyal rol ve
ilişkilerle ilgili temel mesajların ortaya konduğu ve aktarıldığı bir süreç olarak görülmüştür (Özdemir,
2005: 178). Sosyal ve kültürel olarak Türk toplumunda, toplu yemek yeme yaygın bir alışkanlıktır.
Türkler arasında, toplumsal ve bireysel sorunların çözülmesi, birliğin sağlanması ve dayanışmanın
artırılması amacıyla toplu yemek düzenlendiği görülmektedir. Günümüzde, ziyafet ve kutlama
yemeklerini, geçmişten gelen bu kültürün modern uyarlaması olarak kabul etmek gerekmektedir. Bu gibi
özel günlerde yapılan yemek sunumları günün anlamına göre kültürel öğelerle donatılmış sunumlar
içermektedir. Lohusa yemeği, dişbudak buğdayı, aşure gibi yemeklerde özel törenler, iftar, mevlit, düğün
gibi yemekli davetlerde imece usulü paylaşımlar esas alınmakta ve yemekler kadın erkek ayrımına göre
sırayla gelenlerin bekletilmeden alındığı ya da kadın ve erkeğin birlikte oturduğu sofralarda
sunulmaktadır. Günümüzde bir masa etrafında oturma düzeni esas alınırken yemekler kişiye özel
tabaklarda, sırayla servis edilmektedir. Kimi kırsal uygulamalarda ortaya konulan kaplarda ve yer
sofrasında yenildiği görülmektedir (Tezcan, 2000).
Aile içi sofra kurallarında olduğu gibi özel günlerdeki yemek sunum biçimlerinde de sosyal yapıyı
şekillendiren güçlerce ve bu güçleri harekete geçiren kurumlarca belirlenen ilke ve kurallara göre
şekillendiği söylenebilir. Sofradaki görgü kuralları, yemek sunumu konularında belirleyici olan güçler
gelenekler ve din iken, Mevlevi, Alevi-Bektaşi, Ahi dergâhları önemli rol oynamış kurumlar olarak
sayılabilir (Soysal, 2007: 40). Dergâha girmek isteyenlerin ilk denendiği yer mutfak olmuş, burada sosyal
davranış kalıpları öğretilirken, adayın kişilik olarak pişip olgunlaşması sağlanmaktaydı. Mevlana’nın
dergâhında aşçılık yapan Ateşbaz-ı Veli adına türbe yaptırılmış tek aşçıdır (Halıcı, 2007: 21). Yiyeceğin
ve yemeğin kutsallığı, nimet olarak paylaşımı ve sunumunda ritüellerin belirlenmesi ve bunlarında
toplumda sofra kuralları olarak yaygınlaşmasında dergâhların önemli rolleri bulunmaktadır. Yeme içme
tasavvuf dünyasında günlük, sıradan bir eylem olmanın ötesinde ayinlerin tamamlayıcı unsuru olarak
kabul edilmekte ve törensel bir havayla gerçekleştirilmektedir. Toplu olarak yemek yenen, dua ve
gülbankların (Türkçe dua) eşlik ettiği, simgesel hareketlerle kutsallaştırılan sofralar
gelenekselleştirilmiştir (Soysal, 2007: 42).
Türk sofra adabının oluşmasında rol oynayan kurumlardan ikisi
hangisidir?
Aile bireylerinin katıldığı sofralarda yemek sunumunda aşırı bir özen gösterilmez, çatal ve kaşık en
fazla kullanılan sofra takımıdır. Bıçak nadiren kullanılır ve örtü genellikle kullanılmaz ya da kolayca
silinebilen naylon ya da plastik örtü kullanılır. Genellikle sofranın yeri evin mutfağıdır. Özel servis
takımları ve sofra gereçleri her zaman özel dolaplarda saklanırken, günlük kullanım için daha farklı takım
ve gereçler kullanılmaktadır. Yemek saati, ailenin bütün bireylerinin bir araya geldiği, önemli bir zaman
kesimidir. Düzenli bir yemek masası, bireylerin davranışları yanında, aile içi düzeni de etkiler. Ancak
burada unutulmaması gereken, aile için öngörülen sofrayla konuklar için düşünülen arasında, anlam farkı
değil yalnızca biçim farkı olmasıdır. Bu nedenle aile için hazırlanan sofraya da konuklara gösterilen özen
göstermeli, baştan savma ve gelişi güzel davranılmamalıdır (Küçükaslan, 2009).
Her ailenin kendine özgü bir sofrası ve servis alışkanlığı bulunmaktadır. Bu alışkanlığı, ailenin
ekonomik imkânları yanında bireylerin yaşları ve çalışma şartları belirlemektedir. Genellikle kahvaltıyla,
öğle ve akşam yemekleri, çalışma zamanlarının elverdiği ölçüde bir arada yenilmektedir. İş ve okul
saatlerinin farklı olması, kahvaltının değişik zamanlarda yapılmasına, öğle yemeğinde eve gelme
imkânının bulunmaması, dışarda yemek yeme zorunluluğuna yol açmaktadır. Tüm bu sebepler ailenin
yemek alışkanlığı üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Aile bireyleri kendileri hazırlanan sofranın
önemi daha küçük yaşlardan itibaren anlamalı ve öğrenmelidir. Eğer öğle yemeklerini birlikte yemek için
bazı engeller varsa, hiç değilse sabah kahvaltılarıyla akşam yemeklerinde bir arada olmaya özen
gösterilmelidir. Düzenli bir sofra ve iyi bir servis, aile bireylerinde birlikte yemek yeme alışkanlığını
yaratmaktadır. Aksi takdirde, sofra alışkanlığı ile beraber beslenme alışkanlığı bozulacaktır.
174
Günümüzde aileler genellikle yemek odalarını kullanmaktan çok, mutfakta hazırlanan bir sofrada
yemek yemeyi tercih etmektedirler. Bu alışkanlık; çabuk ve pratik bir servisi yaygınlaştırırken, yemek
odasında uzun ve zahmetli bir sofra hazırlayıp servis yapma sorununu da ortadan kaldırmaktadır. Ancak,
çabukluk ve pratiklik düşüncesi, sofra düzenine gösterilmesi gereken önemi olumsuz yönde etkileme ve
yemek odasının yalnızca konuklar için açılacağı düşüncesi aile içinde yerleşmesi gibi olumsuzluklara yol
açmaktadır. Yemek odasında ya da mutfakta, yemek masalarının düzenlenmesine eşit ölçüde önem
verilmelidir. Yemek masasının hazırlanmasında ilk akla gelen unsur, masa örtüsü olmakla birlikte,
genelde özel yemeklerin ilk koşulu olarak kabul edilen masa örtüsü bir zorunluluk değildir. Özellikle
mutfaklardaki yemek masaları kolayca temizlenme olanağı verecek biçimde düşünülmeli, üzerileri lake,
formika, muşamba gibi, sentetik ve kolay temizlenebilir malzemeyle kaplanması, sayesinde ayrı bir masa
örtüsü kullanımına gerek kalmamaktadır. Mutfak hizmetlerinde yardımcısı olmayan ev kadınları için
işleri kolaylaştıracak uygun bir masa düşünülmelidir. İyi bir sunumun ön koşulu olarak yemek yenilecek
alanların ve ailenin zamanının büyük bir bölümünün geçirdiği bu yere yeterli önem ve özeni gösterilmeli,
düzensizlik, dağınıklık, bulaşıklar ve yemek kokuları, rahat yemek yemeyi engelleyecek olumsuzluklar
ortadan kaldırılmalıdır. Masa örtüsü ve kumaş peçetelerin kullanılmasının zorunlu olmadığı günlük
yemeklerde, tabak, bardak ve diğer gereçlerin dikkatle yerleştirilmesi ve basit süslemelerle yemeğin rahat
ve zevkli yenmesi sağlanmalıdır. Sade bir çiçek, beyaz ya da renkli kâğıt peçeteler ve düzenlemeye
gösterilen özen, aile sofrası için yeterlidir (Küçükaslan, 2009).
Yemek yemeyi rahat ve zevkli hale getirecek bir masa, sofra düzenlemesinin en önemli unsurlarından
biridir. Sıkışık, davranışlarda rahatsızlık hissedilen bir yemek herkes için yorucu ve sıkıcı olmaktadır. Bu
nedenle, yemek masasında, bütün aile bireylerinin rahat edeceği yerler önceden belirlenmelidir. Bu
sayede aile bireylerinin aynı yerde yemek yeme alışkanlığı kazanmaları sağlanabilir. Bu durum, rahatlık
sağlama yanında, bireylere gösterilen ilgi ve değeri de ortaya koyacaktır.
DAVET VE ÖZEL EĞLENCE YEMEKLERİNDE SUNUM
Ev ortamında en şık ve en gösterişli sunumların gerçekleştirildiği yemekler resmi davetler ve özel davet
yemekleridir. Eğlence yemekleri ve yiyecek içecek sunumları, kız isteme, nişan, düğün gibi ev ortamında
verilen toplu olarak yemek ve eğlencenin iç içe geçtiği organizasyonlardır. Kimi zaman yiyecek ve içecek
sunumlarında gelenek ve inançların dışına çıkılarak sunumlara küçük eğlenceler katılabilmektedir. Kız
isteme ya da söz kesme töreni sonrası kahve ikramında damat adayının kahvesine tuz koymak buna örnek
olarak verilebilir.
Osmanlıda Tanzimat’la başlayan Batılılaşma etkisiyle batı tarzı sofra kurallarının uygulandığı
yemekler giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Cumhuriyetle birlikte evlerde verilen davet ve
resepsiyonlarda tamamen batı tarzı görgü kuralları uygulanır olmuştur. Adab-ı muaşeret, görgü kuralları,
protokol bilgisi gibi kitaplarda sunulan bilgilerde de evrensel olarak kabul edilen ilkelerin yanında
Fransız, İngiliz, Rus, Amerikan servis usulleri ve sofra kurallarına da yer verilmektedir. Bu kitaplarda
Türk usulü servis ve sofra kuralları yer almamaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi bir toplumun temel
değerlerinin tohumlarının atıldığı aile sofrası için önerilen kurallar ve yemek sunum biçimleri farklı
kültürlerin geliştirdikleri usuller ve kurallardır. Diğer taraftan sıralanan servis usulleri tüm dünyada çok
sayıda ticari işletmede kabul görmekte ve uygulanmaktadır. Davet, resmi ev ve özel resepsiyonlarda
uluslararası servis usulleri yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu servis usullerinin uygulanması davetli
sayısının az olduğu durumlarda ev sahipleri tarafından yapılırken fazla olduğu durumlarda yardımcılar ya
da profesyonellerce gerçekleştirilmektedir (Öney, 2010).
YEMEK VE TABAK SERVİSİ
Servis usulü ve öncelik sırası toplumdan topluma değişmektedir. Bunları bilmek ve tek tek ele alarak
uygulamak, ya da birkaçının bazı özelliklerini birleştirerek özgün bir servis usulü geliştirmek
mümkündür. Böylece misafirlerin yalnızca midelerine değil, aynı zamanda iyi bir servis yöntemi
uygulayarak iyi şekilde ağırlamak önemli bir konudur. Usulüne uygun servis yapmak kadar kişisel hijyen
ve maharet de ön plana çıkmaktadır. Unutulmamalıdır ki bilgi, beceri ve ustalıkla yapılan yemek servisi o
yemekten alınacak hazzı ve zevki arttıracaktır.
175
ULUSLARARASI SERVİS USULLERİ
Günümüzde en yaygın şekilde uygulanan servis türleri aşağıda verilmektedir. Ticari işletmelerde
uygulanan oda servisi, vagon servisi, butler servisi gibi ev ve aile sofralarında uygulanmayan ya da
uygulanma ihtimali az olan servis usullerine bu çalışmada yer verilmemiştir. En fazla tanınan ve
uygulanan servis usullerinden bazıları aşağıdaki gibidir (www.cerezforum.com).
Fransız usulü servis: Fransız servis yönteminde ana yemek ve ön yemekler konuklara servis tabağıyla
sunulmaktadır. Konuklar sapları kendilerine doğru çevrilmiş servis çatal ve bıçağıyla istedikleri yerden
istedikleri kadar yemek alabilirler. Yalnız, salatalar önceden tabaklara konulmuştur. Önceden salata
yapmak üzere hazırlanan malzemeler servis edilmeden az önce uygun sosla karıştırılarak mutfakta ya da
misafirlerin önünde hazırlığı tamamlanarak servis edilmektedir.
İngiliz usulü servis: Bir İngiliz ailesinde evin hanımı hazırladığı yemeği masaya getirerek, aile reisi, ya
da annenin, sofrada bulunanların tabaklarına yemekleri koyarak servis yapmasına dayanan bu usul,
yemek süresinin büyük bir bölümünde ev sahiplerinin masa başında olmalarına olanak sağlamaktadır. Bir
bakıma ülkemizdeki servis alışkanlığına da uygun düşmektedir. Ev sahibi hanım, oturduğu yerin yakınına
getirdiği bir servis masasının üzerinde duran servis tabağından konuklara yemek servis etmektedir.
Ancak, böyle bir servis yönteminde, ev sahiplerinin 8-10 kişiden fazla konukla ilgilenmesi mümkün
değildir. Ayrıca, konuk sayısı ne olursa olsun resmi davetlerde İngiliz servis usulünü uygulamak doğru
değildir. Kalabalık ve resmi davetlerde yardımcılardan yararlanılmalı, konukların tercihleri sorularak
servis yapılmalıdır.
Rus usulü servis: Rus usulü servisin karakteristik özelliği yemeklerin güzel dekore edilerek masaya
önceden yerleştirilmesidir. Çorbalar mutfaktan alınıp tabak ya da kâselerle servis edilmektedir. Soğuk
yemekler zaten masa üzerinde olduğundan misafirler kendileri almaktadırlar. Bu usulde konuklara verilen
değer, bir tören, ya da gösteri havasında ifade edilmektedir. Hazırlanan yemek önceden bütün olarak ve
süslü biçimde konuklara gösterilerek, daha sonrasında önlerinde parçalanarak yukarıda sözü edilen
usullerden yararlanılarak servis yapılmaktadır. Soğuk yemek ve salatalar uzun süre masada kalmaktadır.
Tatlı ve meyve servisinde aynı şekilde yapılmaktadır.
Tabak servisi: Mutfakta hazırlanıp hazır hale getirilen tabakların, tepsilerle salona getirilerek misafire
servis edilmesidir. Yemek tabaklarının hazırlanması ve sunumundaki tüm görsellik tabağın hazırlanması
aşamasındaki süslemelerden ibarettir. Gösterişli, şaşalı biçimde salona getirilerek misafirlere görsel şov
yapılmadan, misafirlerin masasının yanında, pişirme, kesme, dilimleme, karıştırma, porsiyonlara ayırma
gibi işlemler yaparak zaman harcamadan hazırlıkların tamamı mutfakta yapılmaktadır. Asıl görsel şölen,
tabağın hazırlanmasında yaratıcılığın öne çıktığı, bir sanat eseri niteliğine dönüştürülen tabakların
kendisidir.
Açık büfe servisi: Ayakta verilen yemek davetlerinde özellikle açık büfe biçiminde hazırlanmaktadır.
Çok sayıda davetlinin katıldığı yemekler için iyi bir uygulamadır. Tüm yemekler misafirler gelmeden
önce hazırlanarak yemeğe başlamadan az önce büfeye yerleştirilmektedir. Açık büfe yemeklerinin takdim
biçimi daveti yapan kişinin ekonomik ölçüsüne bağlı olarak değişmektedir. Oturma düzeni, sandalye, gibi
birçok servis aracına gerek duyulmamaktadır. Bu servis usulünde bütün yiyecekler çok güzel dekore
edilmiş şekilde büfeye çıkarılarak burada teşhir edilmektedir. Soğuk yemekler ve salatalar soğutuculu
büfelerde, sıcak muhafaza edilmesi gereken yemeklerde sıcak büfelerde sunulmaktadır. Yiyecek ve
içeceklerin tamamı büfede hazır halde bulunurken, misafirler buradan istedikleri yemekelerden istedikleri
miktarda almaktadırlar.
Her davetli büfeden kendi arzu ettiği yemekleri seçer, kimi uygulamalarda misafirlere yardımcı olması
ve eksilen yemeklerin yerine yenilerini getirmek için yardımcı biri ya da profesyonel yardım alınabilir.
Uzun süre ayakta kalmaktan yorulan kişilere yanlarına ilâve edilen küçük masa ve sandalyelerde oturarak
yeme imkânını sağlanmalıdır. Günümüzde açık büfe servis pratik olduğu için en yaygın olarak uygulanan
servis usulleri arasında yer almaktadır.
176
Sökmen, A. (2010). Yiyecek İçecek Hizmetleri Yönetimi ve
İşletmeciliği, Detay Yayıncılık. Bu kitapda, yiyecek içecek servisiyle ilgili daha detaylı
bilgi bulanilirsiniz.
Günümüzde giderek profesyonelleşen yiyecek içecek şirketleri, bu gibi ev davetleri ve kutlamalarına
yönelik hizmetler verebilmektedirler. Evlere catering hizmeti olarak adlandırılan bu tür hizmetlerde ev
sahibi, misafirleriyle ilgilenme dışında hiçbir yiyecek içecek hazırlama ve sunumuyla uğraşmazlar. Tüm
servis araç-gereçleri, yemekler ve sunumla birlikte, temizlik işleri catering işletmesi çalışanlarınca
gerçekleştirilmektedir. Dışarıdan satın alınan bu gibi hizmetlerle, kokteyl ve resepsiyon
düzenlenebilmekte ve ev içi, bahçe, kır düğünü gibi yakın çevre, akraba ve iş çevresi gibi kalabalık
gruplara sunum yapılabilmektedir.
MASA SÜSLEME
Masa ve yemek yenilen ortamın süslenmesi insanların yaşam biçimine, coğrafi ve iklim koşullarına,
kültürel özelliklerine göre farklılık göstermektedir. Her insanda bir kişisel mekân algısı kavramı
bulunmaktadır. Bunun yanında seçilen mekân kişinin tarzını göstermektedir. Ayrıca tarza göre de
dekorasyon yapılmaktadır. Masa ve yemek salonu süsleme; yemek yenilecek ortam ve masanın kullanım
amaçlarına uygun olarak en verimli, estetik ve sanatsal bir şekilde düzenlenmesidir.
Evlerde yemek yeme eylemi için yemek hazırlama alanını genişletme ve aynı zamanda ev işlerini
kolaylaştırma işlemi, ayrı bir yemek yeme alanı düzenlenmesini gerektirmiştir. Bu gereksinimin eşlerin
her ikisinin de çalışması nedeniyle daha da önem kazanarak ve günümüzde de biçimlenerek gelişimini
sürdürmektedir. Ailenin bir araya geldiği aynı zamanda sosyal ilişkilerin gerçekleştirildiği mekân ve
alanların biri de yemek yeme alanı ve masasıdır. Yemek yeme eylemlerinin yanı sıra aile bireylerinin
çeşitli iş, günlük konuşma, ilgi alanlarına göre boş vakitlerini değerlendirme, ödev yapma gibi uğraşları
için kullandıkları bir yerdir. Ayrı bir çocuk odası olmadığı zamanlarda büyüklüğüne bağlı olarak oyun
alanı olarak da kullanılabilir. Özellikle kentlerde çok katlı binalarda en az alandan en yüksek yararı
sağlama zorunluluğu çok amaçlı kullanımı gerektirmektedir (www.genelbilger.com).
Kültürel ve teknolojik gelişim sonucunda insanlar yemek yeme eylemini daha sağlıklı ve kolaylaştırıcı
niteliklerdeki yardımcı eleman ve araçlar geliştirerek sürdürmüşlerdir. Bu evrim sonucunda daha sıhhi ve
kolay bir şekilde yemek yenebilen bir eleman olan değişik büyüklük ve biçimdeki masa geliştirilmiştir.
Geleneksel olarak aile yemek düzeni; mindere oturarak ortak kaplardan yenilmesi şeklindedir. Bu
nedenle sofranın biçimi de eyleme uygun olarak daire şeklinde olmuştur. Sofranın yüksekliği yerde
oturma yüksekliğine en uygun biçimde geliştirilmiştir. Yere serilen sofra bezinin üzerine bir nihale ve
onun üzerine bir sini konularak seyyar sofra istenilen alana kurulabilme özelliğine sahiptir.
Günümüzde gelişen teknoloji ve değişen kültürel alışkanlıklar ve yaşam tarzı nedeniyle artık yemek
için masa ve sandalyeler kullanılmaktadır. Yemek yenilen alanları belirleyen diğer unsurlarda yemekte
kullanılan çeşitli araç ve gereçlerin depo edildiği büfeler, süs eşyaları ve çiçekler de bu alanı belirleyici
elemanlar olarak kullanılmaktadır. Bu aşamada masanın yemek yenilecek öğün ve sunulacak yemekler
için nasıl hazırlanacağı kimi teknik bilgilerin bilinmesine bağlıdır. Yemek yeme insanın oturarak, el ve
kollarını hareket ettirerek gerçekleştirdiği bir eylemdir. Bu eylem için gerekli olan insanın dirseklerinin
yanında oturan insana çarpmadan hareket edebilmesi için normalde gerekli olan bir kişilik kullanım alanı
60 cm (masa üzerindeki alanda) genişlikte olmalıdır. Diğer bir ifadeyle 4 kişilik dikdörtgen masanın en az
120 cm boyunda ve 80 cm genişliğinde olması gerekmektedir. Bunun dışında yemek için masaya
oturulurken oturma anında insanın hareket halindeki duruşları eylem alanlarının biçim ve boyutları kişi
sayısına ve masanın şekline bağlı olarak değişmektedir (www.genelbilger.com).
Mutfaktaki kötü koku ve buhar, yaşam konforunu özellikle etkileyen olumsuz nedenlerden biridir. Bu
nedenle mutfak ve yemek yenilen ortamın ekonomik koşullar izin verdiği ölçüde ayrı olması
önerilmektedir. Yemek salonu konut içinde özel bir alan olarak düzenlendiğinde, mutfak ve yaşama
mekânı arasında mutfağa kolay ulaşılmasını sağlayabilen uygun bir yerde düzenlenmesi gerekmektedir.
177
Aile yemeklerinde özelliklede mutfak alanında bulunan yemek masalarının hazırlanmasına nadiren bez
peçetelere gerek duyulmaktadır. Bunun yerine kâğıt peçete kullanılmaktadır. Yine kumaş masa örtüsü
yerine kolay temizlenen ve silinebilen masa örtüleri ya da masalar tercih edilmektedir. Ailenin farklı
amaçlarla kullanımı da göz önüne bulundurulduğunda bu doğru bir uygulama olarak değerlendirilebilir.
Ancak temiz bir örtü açılmış, bez peçetelerin kullanıldığı, her bir öğün de masada kalma süresi saatlerle
ifade edildiği bir yemek düzeni, yemek yemenin fizyolojik bir eylem olmasının ötesinde çok geniş
anlamlara geldiği ortamların yaratılmasında aracılık etmektedir. İyi hazırlanmış bir yemek ve masanın
anlamı her kültürde özel bir duygu yarattığı muhakkaktır. Ancak sevgililer günü, evlilik yıldönümü,
doğum günleri kutlamaları gibi kimi özel günlerde masanın hazırlanması ve süslenmesinde özel araç
gereçler konuldukları yerlerden çıkarılarak günün anlam ve önemiyle bütünleşik bir hava yaratılmasında
kullanılmaktadır.
Evlerde şık bir masa hazırlamak için kullanılacak araçlar şu şekilde sıralanabilir (Sökmen,
2001:19):
•
Kumaş (örtüler, kumaş peçeteler gibi)
•
Metal (çatal, kaşık, bıçak takımı, buz kovası, maşalar gibi)
•
Porselen (tabak çeşitleri, tuzluk biberlik, vazo gibi)
•
Cam (bardak çeşitleri, sürahi, karfaki, gibi)
•
Ahşap (doğrama tahtası, pizza tahtası gibi)
Sunulacak mönünün içeriğine, düzenlenen yemeğin amacına, önemine ve gelecek misafir sayısına göre
en uygun ve yeterli sayıda malzeme kullanılarak masa servise hazır hale getirilmelidir. “Servis” kavramı
burada yemeklerin misafirlere belirli kurallara göre sunulması şeklinde tanımlanmaktadır. Türk Dil
Kurumu Güncel Türkçe Sözlükte servis: “Sofrada hizmet etmekle görevli kimsenin yaptığı iş ve bu işin
yapılma biçimi, sofra hizmeti, yemekte gerekli olan tabak, çatal, bıçak, kaşık, peçete vb. şeylerin tümü”
olarak, kuver; lokantalarda yemeklerin servisinden önce masaya serilen örtü, bu örtüyle birlikte çatal,
bıçak, kaşık, şamdan, tuzluk vb. şeylerin servise sunulmasından dolayı alınan ücret” olarak
tanımlanmıştır. Ancak yiyecek içecek uygulamalarında yemek için gerekli malzemelerin belirli bir kurala
göre masaya dizilmesine kuver açmak, yemek servisi ise; “misafirlere yemek ve içecekleri belirli kurallar
dâhilinde sunmak ve onları memnun etmek” olarak tanımlanmaktadır (Sökmen, 2010: 135). Bu çalışmada
da sözlük anlamı değil uygulamada kabul gören tanım dikkate alınmıştır.
Kuver açmak ne demektir?
Düzgün bir masa düzeni, bugün yoğun bir toplumda, kayıp ve unutulmuş bir sanat gibi görülmektedir.
Güzel bir masa düzeni ile misafirlere harika bir ilk izlenim yaratılabilir. Her yemek için farklı tip
düzenleme ve biraz değiştirilmiş bir düzen gerekmektedir. İş ortakları ile resmi bir akşam yemeği,
verandada rahat bir kahvaltı, gibi farklı durumları içeren yemeklerde her durum için çok farklı bir sofra
takımı, yemek ve cam takımlarına ihtiyaç duyulmaktdır. Güzel bir masa, misafirleri ve aile bireylerini
etkileyecektir. Masa düzeni aynı zamanda oda, mönü ve dekorasyonla uyumlu olmalıdır. Düzgün bir
şekilde yerleştirilmiş ve düzenlenmiş bir tablo, ortamı alanında en iyi ve en otantik yemek yerlerinden biri
olmasına yardımcı olabilir. Yemeğin lezzeti ve süslemesi dışında yemeğin sunulduğu alan ve masanın
nasıl hazırlanacağına ilişkin bir takım ilkeleri bilmek gerekmektedir.
Masa hazırlama ve süslemede dikkat edilecek hususlar şunlardır (Öney, 2010):
•
Misafir sayısına göre doğru büyüklükte masa olmalıdır (iki kişinin arasında en az 60 cm mesafe
olmalı).
•
Özel günlere ve davetlere özgü masaların hazırlanmasında; örtülerin ve örtülerin altına serilecek
muflon (multon) olarak adlandırılan koruyucunun kullanılıp kullanılmayacağı ev sahiplerinin
kişisel kararlarıyla ilgilidir.
178
•
Kullanılacaksa örtü kumaşının hangi kumaş türünden olacağı, renk, desen gibi özelliklerinin,
ortamla ve sunulacak mönüyle uyumlu olmasına özen gösterilmelidir.
•
Her zaman ütülenmiş temiz bir örtü kullanılmalıdır. Örtü masanın kenarlarında 30 cm
sarkmalıdır. Ancak iyi bir ahşaptan ya da antika bir masayı örtüyle gizlemek yerine Amerikan
servisi kullanılmalıdır.
•
Yemek söz konusu olduğunda defalarca yıkanmaya ve hijyen ve sanitasyonu sağlamak için
uygulanan ısı ve kimyasallara dayanıklı kumaşlar seçilmelidir.
•
Bez peçeteler, dizlere serildiğinde dizleri örtecek büyüklükte ve dudaklardaki yağ ve suyu emme
özelliğine sahip olmalıdır.
•
Yemek yerken kullanılacak takımların yemeğin özelliğine göre, çorba, ana yemek, giriş yemeği,
tatlı ve özel yiyecekler ve sunumlar için gerekli takımların bulunmasına özen gösterilmelidir.
•
Bardaklar, içlerine konulan sıvıların kolaylıkla görülmesini sağlamalı, özelliklede içkilerle renkli
camların kullanımından kaçınılmalıdır.
•
Masaya konulacak dekor, çiçek aranjmanı, vazo ve şamdan gibi süslerin göz hizasının altında
olması ve masanın etrafında oturanların birbirlerini görmelerini engellememelidir. Çiçek görüşü
ve masaya konulacak tabaklar için gerekli olan alanı işgal etmemelidir.
•
Özelliklede, şamdan ve masaya konulan mumların açık alevleri, romantik bir hava yaratmanın
ötesinde görmeyle ilgili sorunlara neden olabilmektedir. Bu nedenle mumlar özel kabı ya da
fanus içinde olmalıdır.
•
Her yemekten önce yemek yenilecek ortam havalandırılmalı, ağır ve istenmeyen kokular
uzaklaştırılmalı, oturulacak sandalyeler sağlam ve ergonomik olmalıdır.
•
Yemekler mutfaktan tabaklarla getirilecekse masaya ekmek tabağı haricinde tabak
konulmamalıdır. Maşayla ya da özel biçimde sunum yapılacaksa masaya tabak konulmalıdır.
Aksi takdirde peçete yeterlidir.
•
Hijyenin korunması açısından peçete katlama için çok uğraşılmamalıdır.
•
Çatal, bıçak, kaşık yemek önceliğine göre sıralanmalıdır. En dışta ilk yenilecek yemeğin
takımları olmalı, en içteki en son yenilecek yemeğin takımları olmalıdır.
•
Su bardağı yemek bıçağının önüne konulmalıdır.
•
Her iki kişi için bir tuzluk biberlik takımı konulmalıdır. Resmi yemeklerde başkalarının önünden
el uzatılarak bir şey alınması ve bir şeyleri uzatması istenmesi olumsuz algılandığı için ortaya
konulacak yemek, tuzluk biberlik, sos herkesin uzanmadan alabileceği mesafede olmalıdır.
•
Masa hazırlanırken öğlen ve akşam yemeklerinde her zaman yemeğe soğukla ya da ön yemekle
başlanıp sıcak ve ana yemeklerle devam edilmelidir.
•
Kullanılan malzemelerde olduğu gibi salonunda temizliği ve dekoruna dikkat edilmelidir.
Görüldüğü gibi yemeğin kendisinden önce yemeğin yenileceği ortamın göz zevkine azami düzeyde
hitap edecek biçimde hazırlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Aksi takdirde, ilk girişteki, kötü koku,
dudakları silmeyen sentetik peçeteler, gıcırdayan ya da rahatsız eden sandalyelerle, misafirlerin
birbirlerini görmesini engelleyen çiçeklerle ve gözlerine parlayan mum alevleriyle iyi bir yemekten söz
etmek mümkün değildir. Geleneksel bir sofrada bulunması gereken araç ve gereçlerin masaya nasıl
yerleştirileceği Şekil 8.1’de gösterilmektedir.
179
1. Ana yemek çatalı
2. Ana yemek bıçağı
3. Çorba kaşığı
4. Tatlı kaşığı
5. Tatlı çatalı
6. Su bardağı
7. Şarap bardağı
8. Servis tabağı
Şekil 8.1: Geleneksel sofralarda kuver
9. Yemek tabağı
10 Peçete
1. İstiridye çatalı
2. Salata çatalı
3. Yemek çatalı
4. Yemek bıçağı
5. Çorba kaşığı
6. Tereyağı bıçağı
7. Yemek tabağı
8. Ekmek ve tereyağı tabağı
Şekil 8.2: Özel sofralarda kuver
9. Su bardağı
10. Kırmızı şarap bardağı
11. Beyaz şarap bardağı
12. Flüt şampanya bardağı
1. Salata çatalı
2. Yemek çatalı
3. Yemek bıçağı
4. Çorba kaşığı
5. İstiridye çatalı
6. Tereyağı bıçağı
7. Tatlı kaşığı
Şekil 8.3: Öğle yemeği kuveri
8. Yemek tabağı
9. Ekmek ve tereyağı tabağı
10. Kırmızı şarap bardağı
11. Su bardağı
180
Resim 8.1: Kuver örnekleri
Kaynak: http://www.goktepe.net/musteri-masasinin-hazirlanmasi-kuver.html
Yukarıda (Resim 8.1.) resimlerde de görüleceği üzere menüye göre kuvere konulacak malzemelerin
sayısı ve diziliş şeklide değişmektedir. Her bir kuverde bulunan kaşıklara bakıldığında yemeğin çorbayla
başladığı görülmektedir. Kuverlerde bulunan şarap bardaklarına göre yine beyaz ve kırmızı şarap içilip
içilmeyeceği söylenebilmektedir. Üst sol kuverdeki servis tabağının önünde bulunan tatlı kaşığı ve
çatalına göre yemeğin sonunda bir pasta sunumu yapılacağı söylenebilir.
Yukarıda sıralanan özellikleri içeren masaların süslenerek misafirlere etkilemek mümkündür. Örnek
olarak aşağıda resimler verilmektedir. Resim 8.2’deki resimlerde de görüleceği üzere farklı tasarım araç
gereçlerle, masa ve sandalyelerle sunumda farklılıklar yaratılabilmektedir. Kimi zaman sadelik ve yalınlık
ön plana çıkarken, kimi zaman da kullanılan malzemelerin desenleriyle farklılık yaratılmakta, doğal ya da
yapay süslemelerle özel bir yemek olduğu hissini vermektedir.
181
Resim 8.2: Yemek masası süsleme örnekleri
Kaynak: http://www.nasilyapariz.net/nasil-yapilir-2/romantik-masa-nasil-hazirlanir-romantik-masa-nasil-yapilir-romantikmasa-nasil-duzenlenir-romantik-masa-ornek-resimleri
Tabak Süsleme ve Sunumu
Tablo gibi tabaklar hazırlamak yetenek ve uzun yıllar çalışmayı gerektiren bir uğraştır. Çeşitli sebzeleri,
meyveleri şekillendirerek ve yiyecek maddelerinin doğal görünümlerini kullanarak yaratıcılık ve
yetenekle birleşmesinin sofralara yansıması olan bir sanat olarak görülmesi boşuna değildir. Ancak tüm
süslemeler sanıldığı gibi zor ve yıllar süren bir deneyimin ürünleri değil, basit birkaç işlemle yapmak
mümkündür. Örneğin, haşlanmış yumurtaları enlemesine yuvarlak dilimlere ayırıp, yan yana konan iki
dilimin sarılarının ortasına ucundan kestiğiniz zeytinleri koyarak göz yapmak, yarım domatesten bir dilim
alarak ağız yapmak, sütlaç ve muhallebinin üzerine tarçın serpmeden önce kâğıttan küçük bir kalp
koyarak tarçınla şekil vermek gibi basit süslemeler hem çok kolay, hem de güzel bir sunum yapmayı
sağlamaktadır.
Tüm aile bireylerinin ya da misafirlerin hoşlanacağı görsel tabaklar hazırlamak, araç-gereç, ekipman
sayısı, yemeği hazırlayanların yeteneğine ve zamanın olmasına bağlıdır. Yemeğin servis edileceği kişi
sayısı yemeğin, açık büfe mi, tabakla mı, yoksa masada maşayla mı servis edileceği konularında
belirleyici diğer faktörle arasında yer almaktadır. Tabakların süslenmesi gibi servisinin de nasıl yapılacağı
bu değişkenlere bağlıdır. Örneğin kalabalık gruplarda çeşitli meyve ve çiçeklerle süslenen buzdan kâseler
yapmak, onları donuk bir şekilde korumak güç ve zahmetli bir iş olacaktır. Yemeklerin süslenmesindeki
öncelikli amaç, koklama ve tatma duyularından önce göze hitap etmesidir. Günümüzde yemeklerin
damak zevki vermesi, karnı doyurmasından öte gözü doyurması da istenen bir özellik olmuştur.
Yemeklerin nasıl süsleneceği ve bu süslerin nasıl yerleştirilmesi gerektiğine yönelik diğer sanat dallarında
olduğu gibi kendi içinde kuralları bulunmaktadır. Örneğin; yemekleri süslemek için kullanılan süslerin
hepsinin yenilebilir olması gerekmektedir.
182
Yemekleri süslemek için kullanılan süslerin hepsinin yenilebilir
olması gerekir.
Tabak süslemenin ilkeleri şu şekilde sıralanabilir (http://www.cerezforum. com);
•
Süsleme yemeğin içerisinde kullanılan ürünlerle yapılmalıdır.
•
Her zaman taze ve yemeye hazır malzemeler tercih edilmelidir.
•
Süsleme için kullanılan bütün ürünler yenilebilir olmalıdır.
•
Yemek süslemesinde renk uyumu önemlidir. Ana malzemeyle uyumlu ve bütünlük sağlamalıdır.
•
Mantar etle, limon balıkla, kabak tatlısı cevizle olduğu gibi tamamlayıcı olmalıdır.
•
Süslemede kullanılacak malzemeler basit fakat lezzeti olmalıdır.
•
Yemeklerin tabaklara yerleştirilmesine dikkat edilmelidir.
Bundan sonraki bölümde çeşitli yemeklerin nasıl süslenip sunulacağına ilişkin ayrıntılar yer
almaktadır.
KAHVALTIDA SÜSLENME VE SUNUMU
Güne iyi başlamanın yolu iyi bir kahvaltıdan geçmektedir. Güzel dekore edilmiş, aydınlık ve temiz bir
salonda, gülen yüzlerle ve hoş sohbetlerle yapılan hem mideye hem duygulara hitap eden her insanın
arzuladığı bir değerdir. Uzun bir açlıktan sonra metabolizmayı yormadan en temel besin öğelerinin
alınması gereken bir öğündür. Kahvaltıda tabakla ve büfe olmak üzere yiyecek ve içecekler iki şekilde
sunulmaktadır. Kahvaltıda tercih edilen yiyecekler bu koşulu sağlayan, tereyağı, bal, reçel, yumurta,
peynir çeşitleri, zeytin çeşitleri, söğüş sebzeler, taze meyve ya da meyve suları, süt, çay, kahve, hoşaf,
komposto, tahıl gevrekleri, kurutulmuş meyveler ve çeşitli hamur işleri bulunmaktadır. Portakal, greyfurt,
havuç, domates suyu gibi mevsim özelliklerine göre taze sıkılmış meyve ve sebze suları ya da karışımları
olabilir. Bardakta ya da sürahide yeterince soğutulmuş, elde edildiği meyve dilimleriyle süslenmiş,
özellikle küçük çocuklar için pipet ve şemsiye gibi hazır süslerle daha hoş bir sunum yapılabilir.
Komposto, hoşaf ve diğer soğuk içecekler güzel tat ve görüntü vermek için buz kabının içine kiraz tanesi,
gül yaprağı, nane yaprağı gibi farklı yenilebilir ve renkli çiçek ve meyveler konulup üzerine meyve suyu
konularak dondurulduktan sonra sunulabilir. Buzdan kâse içinde oldukça şık bir sunum hazırlanabilir.
Kâse yapmak için çiçek yaprakları, nane, fesleğen gibi taze hoş kokulu bitki yaprakları suyla birlikte
konularak süslenebilir. Üzerine başka bir kâse konularak bastırılıp dibine değmeyecek şekilde bantla
sabitlendikten sonra derin dondurucuya konulmalıdır. Kullanılacağı zaman çıkartılıp bir süre oda
sıcaklığında bekletilebilir ya da musluk suyundan geçirilir. Buz kâsenin içine meyve, komposto, hoşaf
gibi yiyecekler konulup servis yapılabilir (www.goktepeliler.com).
Kahvaltının en gözde yemekleri yumurtadan yapılan çeşitli yemeklerdir. Hazırlanan omletlerin
yanında dekoratif domates dilimleriyle yapılan süslemeler yer alabilir. Yine mevsimine göre taze baharlı
otlar olan, nane, fesleğen, kekik dekoratif amaçlı kullanılabilir. Pişirilirken içerisine katılacak çeşitli
sebzelerde hoş bir görüntü verecektir. Geleneksel olarak popüler kahvaltı yemeği olan sucuklu ve
pastırmalı yumurta yapıştırmayan tavalarda pişirilip tavada olduğu gibi tabağa konularak domates, marul
ve maydanozla süslenerek sunulabilir.
Kahvaltının vazgeçilmezlerinden olan peynirler aynı zamanda yemek sonrası hazmı kolaylaştırıcı
(digestif) yiyecek olarak da tüketilmektedir. Ancak bu peynirlerle, kahvaltılık peynirler arasında kimi
farklar bulunmaktadır. Kahvaltıda daha taze, sürülebilir ve pişirilebilir peynirler tercih edilirken yemek
sonrasında yıllanmış, küflü ve özel üretilmiş, tadı ve kokusu daha keskin peynirler tercih edilmektedir.
Kesilerek hazırlanan peynirlerin kesim şekilleri tabaktaki görünümünü belirlerken, yanlarına garnitür
olarak; taze üzüm, ceviz içi, taze badem, kırmızı ya da siyah turp dilimleri, tuzlu simit konulabilir. Peyniri
doğru bir biçimde kesebilmek için önce klasik geometrik kurallara uygun şekilde dilimlemek
183
gerekmektedir. Daha sonra köşeli, yuvarlak biçimde, silindir şeklinde vb. kesiliş şekilleri ona göre
yapılmalıdır. Sert peynirlerin şekillendirilmesi tıpkı İtalyan Parmesan ya da Kars Gravyeri
biçimlendirilmesi gibi sert peynir bıçağıyla yapılmalıdır. Büfe tabaklarına ya da porsiyon tabaklarına
dekoratif bir şekilde yerleştirilerek sunulmalıdır. Günümüzde, reçel, bal, tereyağı, zeytin çeşitleri küçük
minik ve porselen ya da cam kaselere konularak servis edilmektedir. Böylece israfın önüne geçilirken,
masada ya da büfede şık bir görünümde yaratılmış olmaktadır (Öney, 2010).
Et ürünleri olan, salam, pastırma gibi etler ince dilimler halinde kimi zaman içine marul yaprakları,
greyfurt, haşlanmış kuşkonmaz konulup rulo yapılarak ya da servis yapılacak tabaklara görsel bir ahenk
oluşturacak şekilde dizilerek sunulabilmektedir.
Kahvaltı sofralarında, kimi yöresel ürünler hariç tutulduğunda, bazı hamur işlerinin tüketilmesi
gelenekselleşmiştir. Bunların başında simit gelmektedir. Poğaça, açma, börek ve çörek çeşitleri sıklıkla
tüketilirken artık çavdarlı, yulaflı, kepekli unlarla üretilen ekmek çeşitleri de sofralarda yer almaktadır. İyi
bir sunumda en çok aranan ve etkileyici bir görsellik yaratmada da kullanılabilen yiyeceklerdir. Çünkü
henüz üzerinde dumanları çıkan taze bir ekmeğin, poğaça ve çıtır çıtır bir simidin çekiciliği herkesi
kolayca cezbedebilir.
Geleneksel olarak kahvaltı masalarının vazgeçilmez içeceği olan çay bardakla içilmektedir. Misafirlere
çay servisi; masaya çaydanlık getirilmeden mutfakta doldurulup sunulması şeklindedir. Kalabalık
sofralarda potlarla servis yapılması işleri kolaylaştırmaktadır. Büfe servisinde ise, büfeye küçük bir
semaver ya da ısıtıcılar üzerinde potlarla bekletilebilir ve misafirlerin buradan istedikleri kadar almaları
sağlanabilir. Kültürel olarak kahvaltıyla birlikte kahve içilmezken, Türk kahvesi kahvaltıdan sonra
içmektedir.
Kahvaltı servisi hazırlığında önce temiz bir masa örtüsü serilerek kahvaltı kuveri açılır, güzel bir çiçek
konularak hazırlık tamamlanır. Büfe servisinde temiz tabaklar büfede yer alırken masada ortaya konulan
kahvaltılıkların alınarak konulacağı servis tabakları kuvere ilave edilmelidir. Bez peçete kullanılması her
zaman en iyisidir, bez peçete yoksa kâğıt peçete kullanılmalıdır. Masaya fincan ya da bardak konulur, çay
ve sıcak su potlarla getirilerek, masada ya da mutfaktan doldurularak servis edilmektedir. Şekerlik
masada yer almalıdır. Meyve suları masaya konulan bardaklara sürahiyle servis edilir ya da taze
hazırlanmış meyve suları bardaklarla masaya servis edilmektedir.
İyi bir kahvaltı servisi için dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır (Öney 2010):
•
Salon çok güzel temizlenmelidir. Hiçbir kötü iz, pislik, bulaşık malzeme ve araç
bırakılmamalıdır.
•
Salonun perdeleri ve pencereleri açılarak havası değiştirilmelidir. Bu konu çok önemlidir. Uzun
süre kapalı kalan salon, içindeki halı, ahşap ve diğer plastik malzemeler nedeniyle kokmaktadır.
•
Masalarda bireyleri uyaran, rahatlatan, neşelendiren açık renkli örtüler ve bunlarla kontrast
peçeteler kullanılmalıdır.
•
Mevsime göre çiçekler kullanılmalıdır. Taze çiçek en kötümser insanı bile yumuşatır, rahatlatır.
•
Kahvaltıda kullanılabilecek
yerleştirmelidir.
•
Arka planda bireyleri rahatsız etmeyecek tonda popüler müzik parçaları çalınmalıdır.
•
Büfe için hazırlanan yiyecekler bir sistem dâhilinde büfenin üzerine dizilerek servis edilmelidir.
•
Büfe hazırlanırken, tabak hazırlamada ve süslemede gösterilen özen gösterilmeli ve aynı
süsleme yöntemleri uygulanmalıdır.
•
Sağlık ve kalite açısından sıcak yiyecekler ısıtıcı, soğuk yiyecekler soğutucu üzerinde
bekletilmelidir.
her
türlü
malzeme
184
eksiksiz
ve
temiz
olarak
yerlerine
ÖN YEMEKLERİNİN (HORS D'OEUVRE) SÜSLENMESİ VE
SUNUMU
Ana yemekten önce yenilen soğuk yemekler açlığı yatıştırmak, mideyi yemeğe hazırlamak için alınan
mezeler ve zeytinyağlılar gibi yemeklerden oluşmaktadır. Önceden hazırlanıp uygun saklama
koşullarında buzdolabında bekletilebildiği için diğer hazırlıkları yapmak için zaman kazandırmaktadır.
Servis başlama saatinden önce masaya yerleştirilir, misafirler salona girdiklerinde masalarında hazır
olması sağlanmaktadır. Sofrada ilk yemek olarak iştah açıcı yiyecekler ve bunlarla birlikte içki alınması
gastronomi ilkeleri içerisinde benimsenerek uygulanan bir sunum şeklidir. Geleneksel sunum biçiminde
her bir yemek kendi özel tabağında ve sunum şekliyle birlikte masada ortaya konulmaktadır. Masadakiler,
bu yiyecekleri maşa yardımıyla kendi tabağına almakta ya da ev sahibi tarafından servis edilmektedir.
Günümüzde bu uygulama devam etmekle birlikte soğuk yemeklerin göze de hitap edecek şekilde
birbiriyle uyumlu şekilde bir tabakta sunulması yaygınlaşmıştır. Bu şekilde hazırlanan sıcak ve soğuk
yemek tabaklarına ön yemek (hors d'oeuvre) adı verilmektedir.
Soğuk yemeklerin süslenmesinde, her türlü sebze, meyve, taze ve kuru baharatlar kullanılmaktadır.
Yemeğin özelliği gereği alışılmış olarak kullanılan, limon, tereyağı, pul biber, kekik ya da zeytinyağıyla
süslenerek ve tatlandırılarak sunuma hazır hale getirilmektedir. Nadir bulunan ve pahalı yiyeceklerden
hazırlanan havyar, ıstakoz, istiridye, yengeç gibi yemeklerin süslenmesinde ve sunumunda ayrı bir özen
ve itina gösterilmelidir. Havyar, özel kabında soğuk olarak ya da buz üzerinde servis edileceği gibi özel
olarak yapılmış bilini adı verilen minik krepler üzerinde de servis edilebilmektedir. İstiridye, pişirilmeden
yenilen bir deniz ürünüdür. Midyeye benzer bir yapıdadır ve özel bıçağıyla açılarak limon sıkıldıktan
sonra kabuğunun içindeyken yutulmaktadır. Günümüz medeniyet anlayışında çiğ et yenilmesi kabul
gören bir anlayış değildir. İstiridye de üzerine limon sıkmak henüz daha canlıyken yemek yerine limon
sıkarak carpaccio, sushi, çiğ köftede olduğu gibi bir işlemden geçirilerek tüketilmektedir.
Bazı sebze, meyve, balık ve kabuklu deniz mahsullerinin sosla karıştırılarak servis edilmesine kokteyl
denilmektedir. Soğuk yemekler grubuna giren kokteyllerin servisi diğer yemeklerden farklıdır. Kokteyller
özel servis kabında ya da bulunmaması durumunda geniş ağızlı kâse şeklindeki şampanya bardağında
servis edilirler. Kokteyl mutfakta hazırlanabileceği gibi yiyecekler mutfakta kokteyl kabına
yerleştirilebilir. Ayrıca sosu ayrı bir sosiyer içinde salona getirilmektedir. Servisten hemen önce misafirin
isteğine göre sos üzerine konarak ve servis edilebilmektedir.
SICAK BAŞLANGIÇ YEMEKLERİNİN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Türkiye’de ara sıcak olarak adlandırılan bu yemekler soğuk yemeklerden sonra servis edilmektedir.
Kalabalık gruplara servis yapılması gerektiğinde soğuk yemeklerin servisinden bir müddet sonra, aynı
tabağa sıcak başlangıçlar servis edilmekte, soğuk yemek takımlarıyla yenilmektedir. Genel olarak
uygulamada tabaklar değiştirildikten sonra maşayla tabaklara servis ya da yine ortaya konularak herkesin
maşayla alması şeklinde bir sunum yapılmaktadır. Bir diğer uygulama ise yanında limon dilimi, marul,
domates, soğan piyazı gibi uygun bir garnitürle süslenerek her bir kişi için bir tabak hazırlanarak
sunulmasıdır. Tabakların süslenmesinde yemeğin özelliği önemlidir. Örneğin Arnavut ciğeriyle sumaklı,
maydanozlu soğan piyazı verilmektedir. Börek, kroket ve panelerin yanında garnitür bulunmamakta,
kokteyllerde, sunulan sıcak yemeklerin yanında sos ve kürdanla sunulmaktadır. Zeytinyağlıların ve
pilakilerin yanında limon dilimi verilmektedir. Yeteneğe bağlı olarak yemeğin yanına konulan garnitür ve
süsler dekoratif biçimde süslemede kullanılmakta ve görsel bir çekicilik yaratılmaktadır.
ÇORBALARIN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Yemeklerin gastronomi ilkelerine göre yenilme sırası soğukla başlanıp sıcaklarla devam edilmesi
şeklindedir. Ön sıcak yemeklerden önce, ön soğuk yemeklerden sonra çorba servisi yapılmaktadır. Çorba
birçok öğün ve özel yemeğin başlangıç yemeği olarak mönülerde yer almaktadır. Çorbalar genellikle
çorba tabağı saplı çorba kâseleriyle mutfaktan alınarak servis edilmektedir. İngiliz usulü serviste çorba
büyük çorba potlarıyla servis masasına getirilmektedir. Daha sonra çorbaların masada tabaklara konularak
servis edilmektedir. Fransız usulünde ise önce boş tabaklar misafirlerin önüne konularak, misafirin sol
185
tarafından çorba potundan önlerindeki tabaklara servis yapılmaktadır. Kuvere takım olarak potla servis
edilen çorbalar için konsome kaşığı tabakla servis edilen çorbalar içinse çorba kaşığı konulmaktadır.
Çorbaların süslenmesi ve garnitür olarak farklı malzemeler kullanılmaktadır. Çorbalarda süsleme,
tabağa konulduktan sonra yapılmaktadır. Örneğin Fransız soğan çorbası kâseye konulduktan sonra
üzerine kaşar konulmuş küçük tost ekmeği gratine edilerek servis edilmektedir. Aynı şekilde domates
çorbası da servis edilebilir ya da üzerine bir tatlı kaşığı rendelenmiş kaşar konulabilir. Mercimek çorbası,
kroton ekmekle, yoğurtlu çorbalar -yayla çorbası- üzerine kızarmış; ama yanmamış tereyağı ve nane ile
şık bir şekilde ve desenli bir şekilde servis edilebilir. Şehriye çorbası gibi çorbaların da üzerine doğranmış
maydanoz şık bir görüntü oluşturulmaktadır. Soğuk çorba olarak kabul edilen cacık, yoğurtlu buğday
çorbası ile İspanyol çorbası olan gazpacho (gazpaço) içlerine bir kaç parça küp buz konarak da servis
edilebilirler.
Çorbaların servisinde dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
•
Çorba servisinde hangi tabağın kullanılacağını iyi bilmeli,
•
Çorbaların servis sıcaklığınına dikkat edilmelidir (iç ısısı en az 65°C olmalı),
•
Konsomelerin sebzesinin mutfakta konulması ve üzerinin gratine edilmesi haricinde çorbalara
konulacak doğranmış taze otlar, peynir, eritilmiş tereyağı, nane, pul biber gibi tatlandırıcılar
masada ayrıca sunulmalıdır.
•
Potla yapılacak serviste çorbanın dökülmemesi için potun çorba tabağına iyice yaklaştırılmasına
özen gösterilmelidir.
SALATALARIN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Salata, genel bir ifade olup salatalık malzemelerin tek başlarına ya da bir kaçının bir arada herhangi
uyumlu sosla karıştırılmasıyla hazırlanan yemeklerdir. Genel anlamda salata deyince taze sebze salataları
akla gelmektedir. Salataların klasik menülerdeki yeri rotiden sonra gelmektedir. Modern mönülerde
salatalar ana yemekle birlikte düşünülür ve birlikte servis edilirler. Salatalar yapıldıkları malzemenin
cinsine göre yemek başında iştah acıcı olarak servis edilebildiği gibi ana yemekten sonra ayrı bir yemek
olarak da servis edilebilirler (Sökmen, 2010: 161).
Salatalar mutfakta ya da özel salata arabalarında hazırlanabilirler. Mutfakta salatalar hazırlanarak,
servis kâselerine ya da tabaklarına konularak misafirin sol tarafından (ekmek tabağı ileriye itilerek)
ekmek tabağının yerine konulmalıdır. Salatalar, mutfaktan hazır getirilebileceği gibi masanın yanında da
sos ilave edilip karıştırılarak da servis edilebilir. Misafir masasında hazırlanacak salatanın malzemeleri
salata arabasına yerleştirilerek masanın yanına getirilmektedir. Burada misafirin görebileceği ve uygun
şekilde salata hazırlanarak servis kâsesine konularak servis edilmektedir. Salatalar ara yemek olarak,
soğukların servis edildiği ön yemek tabağında, giriş (orta boy) çatal bıçağıyla servis edilmektedir. Ana
yemekle alınan salatalar için ana yemek çatal ve bıçağı kullanılmaktadır.
Salatalar için kullanılacak soslar genel olarak zeytinyağı, sirke ya da mayonezden hazırlanmaktadır.
Sıvı soslar salatalar hazırlanırken malzemelere karıştırılarak katı soslar ise güzel bir görünüm sağlaması
için dekoratif bir şekilde dökülerek servis edilmektedir. Salata yapılacak yeşillikler iyice yıkandıktan
sonra bir güzel kurutulmalıdır. Çünkü kalan su sosu sulandırarak lezzet ve kıvamının değişmesine neden
olmaktadır. Hemen servis edilmeyecekse salatalar soslamamalıdır. Sos servis servis edilmeden hemen
önce katılarak karıştırılmalıdır. Sosun yeterince salataya karışmayacağı için, salata servis edildikten sonra
sos konulmamalıdır. Bu nedenlerle sos servisten az önce mutfakta ya da masanın yanında salataya
karıştırılıp servis edilmelidir. Yaprak salatalarda; sos salatanın üzerine dökülerek, ve karıştırılarak sosun
salataya tamamen karışması sağlanmalıdır. Daha sonra yapraklar salata tabağına alınarak ve süsleri
üzerine konularak servis edilmektedir. Göbek salatada; salataya çok fazla sos dökmemeye dikkat
edilmeli, kaşıkla sos açık yapraklar arasına hafifçe gezdirilmeli, garnitürler de sosladıktan sonra ve tabağa
konularak servis edilmelidir.
186
Salatalar mevsime uygun ve taze sebzelerden hazırlanmalı, uygun sos seçilmeli, bütün sebzeler iyice
yıkandığından emin olunmalı, sosları karıştırılmak suretiyle hazırlanan salatalarda sosun salataya en son
ilave edilmesine dikkat edilmeli, salata servis tabaklarına dekoratif bir şekilde yerleştirilmelidir. Mutfak
araçlarıyla farklı biçimlerde doğranarak, göze hoş dekoratif görünümler yaratılabilir. Salataların
süslenmesinde; mısır taneleri, salatalık, zeytin, havuç, ketçap ve çilek kullanılmaktadır. Peynir
rendeleriyle süslenerek değişik lezzetler yaratılabilir. Sebzelerin doğal görünümleri dikkate alınarak
uygun bir doğrama ve tabağa yerleştirme biçimiyle özel görünümler sağlamak mümkündür.
SEBZE YEMEKLERİNİN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Sebze yemekleri; garnitür olarak ana yemeğin yanında ve tek başına bir yemek olarak servis edilmektedir.
Sebze yemekleri Türk mutfağında tek başına bir yemek olarak kabul edilmektedir. Sebze garnitürler;
haşlanarak, kızartılarak, ızgarada, fırında, yağda, kendi suyuyla pişirme gibi çeşitli yöntemler kullanılarak
pişirilebilir. Servis yapılırken ise üzerine ince kıyılımış maydanoz ve kendi sularıyla sıcak olarak servis
yapılabilir. Bunun yanında bütün olarak (çok miktarda) pişirilmişse uygun miktarda porsiyonlara
ayrılarak servis edilir. Hazırlanan garnitürlerin renk ve lezzet açısından ana yemekle uyumlu olmalarına
dikkat edilir; açık büfede kullanılacak ise kendi kabında ana yemeğin yanında sıcak bekletilmelidir.
Ana yemek olarak hazırlanan sebze yemekleri etli, etsiz ve zeytinyağlı olarak sebzeler ve otlarla
yapılan yemekleri kapsamaktadır. Bu tür yemeklerin sunum ve süslemeleri genellikle fazla bir uğraş
gerektirmemektedir. Sarma, dolma, ıspanak gibi yemekler yoğurtla birlikte servis edilmektedir.
Zeytinyağlı enginar dereotuyla süslenerek servis edilmekte, pilakiler ise yanında bir dilim limonla servis
edilmektedir. Bu şekilde geleneksel sunum dışında sebze yemeklerinde süsleme yapılmamaktadır. Sebze
yemeklerinin hazırlanmasında önemli olan, tabağın süslenmesi değil, yemeklerin hazırlanmasında önem
gösterilmesidir. Sebze yemeklerinde hazırlık aşması daha fazla ön plana çıkmaktadır. Doğrama şekli,
kabuğunun soyulması, içinin farklı bir şekilde çıkarılması tabağa konulduktan sonra göze hoş bir
görünüm sağlamaktadır. Pişen sebze yemeklerini de göze hoş görünecek şekilde tabağa koymak
gerekmektedir. Kızartılan sebzeler renk ahengine göre tabağa yerleştirilip yanında sos ya da yoğurtla
birlikte sofraya götürmelidir. Yağ, et, su karışımında pişen yemekleri de servis tabağına koyduktan sonra
fazla su alınmalı; üzerine yemeğin özelliğine göre maydanoz dalları limon ile süslenip servis yapmalıdır.
Sade ve etli sebze yemekleri; sofrada etlerden sonra pilâv makarna gibi yemeklerden önce servis
yapılmaktadır. Ayrıca zeytinyağlılar ve pilakiler yemekten önce soğuk olarak sunulmaktadır.
HAMUR İŞLERİNİN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Türk mutfak kültüründe hamur işi yiyeceklerin ayrı bir yeri bulunmaktadır. Özellikle yoğurt ve et, hamur
işi yiyeceklerde kullanılan en yaygın tamamlayıcılardır. Hamur işi yemeklerde çeşitli baharatlar ve yağlar
lezzet artıran özelliğe sahiptirler. Hamur işleri içlerine konulan malzemelerle birlikte pişirilerek servis
edilmektedir. Bu nedenle birçok hamur işi yemek, süslenmeden sade bir şekilde sunulmaktadır. Hamur
işlerinden özel kuver gerektiren ve çok yaygın bir İtalyan yemeği olan spagetti; sıfır numara çubuk
makarnanın tuzlu suda haşlanmasıyla hazırlanmaktadır. Spagetti çeşitli soslar ve rendelenmiş peynirle
servis edilmektedir. Sunum sırasında hazırlanan özel soslar üzerinde gezdirilerek çekici bir görünüm
yaratılmaya çalışılmaktadır. Özellikle makarnalarda sos üzerine konulmaz. Makarnalar hafif diri şekilde
haşlandıktan sonra, hafif sulu olarak pişirilen deniz ürünleri, et ya da sebzelerle suyu çekinceye kadar
karıştırılarak servis edilmektedir. Üzerine peynir dışında, fesleğen, maydanoz, biberiye, kekik gibi taze
otlardan konularak süslenebilmektedir.
Mantı; un, su, tuz ve yumurtadan oluşan kalın açılmış hamurun içine kıyma ya da farklı malzemeler
konulduktan sonra kapatılıp, suda haşlanarak ya da yağda kızartılarak hazırlanmaktadır. Mantının sunumu
üzerine sarmısaklı yoğurt ve tereyağda yakılmış salça, sumak ve nane gibi baharatlar dökülerek
yapılmaktadır. Kimi yörelerde salça yerine domatesten yapılan sos konulmaktadır.
Ravioli; hazırlanışı ve pişiriliş bakımından mantı ile benzerlik göstermektedir. Ravioli bohça, yarım ay
ve tırtırlı yuvarlar gibi değişik şekillerde hazırlanmaktadır. Canneloni sigara böreğine benzyen çiğ hamur
ile hazırlanan bir çeşit börektir. Fırında pişirildikten sonra üzerlerine çeşitli soslar ya da domates sosu
187
dökülerek servis edilmektedir. Ayrıca hazırlanırken üzerine sos konmamış ise rendelenmiş kaşar peyniri
ile servis edilmektedir.
Hamur işi yemeklerle genellikle garnitür ile servis yapılmamaktadır. Hamur işleri yemekler sahip
olduğu içerik nedeniyle başlı başına bir yemek porsiyonunu oluşturmaktadır. Günümüzde vejetaryen ve
natürel mutfak arayışları nedeniyle sıcak başlangıç yerine ana yemek olarak tercih edilmektedir. Spagetti
bolonez gibi hamur işi yemekler; sosunda sebze, kıyma ve şaraptan oluşan yüksek kalori değerine sahip
olduğu için ayrıca garnitürlere ihtiyaç duyulmamaktadır. Spagetti bolonez yemeğindeki bu uyum diğer
hamur işleri için de söz konusu olmaktadır. Makarna; tabağın ortasına koyup sosunu üzerine döktükten
sonra aynı sostan tabağın boş kenarlarına ince hale şeklinde süslenebilir.
Börekler mutfaklarda en çok tercih edilen hamur işi yemekler arasında yer almaktadır. Baklava börek
ikilisi, Türk mutfağının en önemli yemekleri içerisinde sayılmaktadır. Börekler; yağlı hamurdan yapılan
talaş ve bohça, yufka açılarak yapılan tepsi, sigara ve suböreği şeklinde sınıflandırılmaktadır. Yufkayla
yapılan en bilinen hamur işi gözlemedir. Gözleme, içine çeşitli sebzeler, et, kıyma, peynir çeşitlerinden ve
doğal otlar konularak pişirilebilmektedir. Muska böreği, kol böreği gibi serpme hamur türleri de
bulunmaktadır. Ancak kentlerde börek, lahmacun, pide gibi hamur işleri artık evlerde yapılmayıp,
alanında uzmanlaşmış olan ticari işletmelerden sipariş edilmektedir. Böreklerin lezzeti; peynir, kıyma,
ıspanak, patates gibi içine konan çeşitli malzemelerle zenginleşmektedir. Trakya'da pırasa konulurken,
bazı yörelerde pastırma, sucuk da konulmaktadır. Böreklerin sunumu oldukça sade, süs ve görsel
şölenden uzak yapılmaktadır.
Pilav için, bir kâsenin içine pişirilmiş, küçük ve doğranmış yiyecekler konulup üstüne pilav
konulmaktadır. Pilav kâse içinde iyice sıkıştırılıp bir tabağa ters çevrilirse görsel olarak şık bir sunum
hazırlanmış olacaktır. Pilavın üzerine konulabilecek çeşitli garnitürler; haşlanmış bezelye, mısır,
kızartılmış et parçaları, çeşitli sebzeler, kestane ve kuru üzüm olabilir. Bulgur pilavı pişirilirken içine
çeşitli sebzeler, et konularak ya da firik bulguruyla risotto yapılması son yıllarda giderek yaygınlaşırken,
özel et yemeklerin sunumunda garnitür olarak çeşitli pilavlar sunulmaktadır.
ANA YEMEKLERİN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Türk mutfağındaki ana yemekler; kebaplar, köfteler ve tencere yemekleri olarak sınıflandırılmaktadır.
Genelde kebaplar lokantalarda yenen ve ızgara yöntemiyle hazırlanan yemeklerdir. Bursa kebabı, Adana
kebabı, Urfa kebabı, Döner kebap ve pirzola Türk mutfağının en beğenilen yemekleri arasında yer
almaktadır. Köfteler kıymanın ekmek içi, soğan ve çeşitli baharatlarla yoğrularak, şekillendirilip
pişirilerek hazırlanmaktadır. Köfteler; ızgara, fırınlama, kızartma ya da sulu yemek olarak
hazırlanmaktadır. İnegöl köftesi Tekirdağ köftesi, yurt çapında en çok sevilen köfteler arasında yer
almaktadır. Bunun yanında sulu et yemekleri arasında göveç, kâğıt kebabı ve çeşitli türlü ve yahniler
sayılmaktadır. Ayrıca Türk mutfağında çok sayıda balık, tavuk ve av hayvanı yemekleri bulunmaktadır.
Et yemekleri, etler porsiyonlara ayrıldıktan sonra pişirilmekte ya da tavuk, kaz, hindi, kuzu gibi bütün
olarak pişirildikten sonra porsiyonlara ayrılmaktadır. Yemeklerin bütün olarak pişirildikten sonra
misafirlerin gözleri önünde masada kesilip porsiyonlara ayrılmasına tranş (tranch) denilmektedir. Tranş
işleminde hiçbir yemek mutfaktan getirildiği servis kabında kesilmemeli, yemek kesilmeye başlamadan
önce misafirlere takdim edilerek onların göz zevki okşanmalı ve kesim esnasında işi biten bulaşık
malzeme derhal kaldırılmalıdır.
Şatobiryan; bonfilenin orta kısmından tek parça halinde fakat iki kişilik olarak kesilen 400-500 gr.
ağırlığında olan bir et yemeğidir. Misafir masasında, çatal ve bıçak yardımıyla kesim tahtasına alınarak
çatalla üstten bastırılıp, bıçağı hafif yatırarak çapraz biçimde her iki uçtan küçük bir dilim kesildikten
sonra aynı büyüklükte bir dilim kalacak şekilde ayarlanarak kalan kısım dört parça halinde kesilmelidir.
Kesilen parçalar maşayla servis kabına konularak üzerine tranş tahtasındaki et suyu gezdirilerek
garnitürleriyle birlikte servis edilmelidir. Sıcak tabaklara alınan etlerin yanına garnitürler renklerine göre
konulmalıdır. Yenmesi zor olan küçük taneli garnitürler sol tarafa diğerleri ortaya ve varsa patates sağ
tarafa yerleştirilerek servis edilmelidir.
T-bone steak; dana ya da sığırın kaburga kısmı kemiği ve iç kısmındaki bonfile kısmı ayrılmadan;
pirzola keser gibi kesilir. Böylece omurga kemiği ile onun dışında kontrafile, iç kısımda da bonfile
parçası bulunan bir steak elde edilmektedir. Üzerinde bulundurduğu bonfile parçasının büyüklüğüne göre
Porterhouse steak ya da T-bone steak adı verilir. Bu yemeğin tranşı iki şekilde yapılabilir. Birinci
yöntemde bonfile kısmı kemik boyunca kesilerek parçadan ayrılır. Daha sonra şatobiryanda olduğu gibi
188
tabaklara konularak servis edilir. Misafirler bonfile kısmını yerken kontrfile kısmı kemikten ayrılarak
yine şatobiryanda olduğu servis edilmektedir. İkinci yöntemde ise bonfile ve kontrfile kısımları kemikten
ayrılarak ve her ikisi de dilimlenerek bir arada tabaklara konularak servis edilmektedir.
Dana pirzolası; birkaç kaburgasının bir ara da kesilmiş şeklidir. Tranş çatal ve bıçağıyla tranş tahtasına
alınarak kaburga kemiklerinin uç kısmı yukarıya etli kısmı da sağa gelecek şekilde konulmalıdır. Sol ele
bir kumaş peçete ya da kalınca katlanmış bir alüminyum folyo alınır ve kaburga kemiklerinin ucundan
sıkıca tutularak bıçakla aşağıya doğru kesilmek suretiyle parçalara ayrılır. Serbest hale gelen et parçası
dilimler halinde kesilir. Bir kişiye iki dilim hesabı yapılarak porsiyonlanır ve garnitürlerle servis
edilmelidir.
Kuzu budu; tranş çatalı ve bıçağıyla tranş tahtasına alınan budun uç kemiği kısmından bir peçete ya da
kalınca katlanmış bir alüminyum folyo ile tutulur ve bıçak sağa yan yatırılarak sonuna kadar kesilir. Daha
sonra ters çevrilerek diğer taraf içinde aynı işlem yapılır. Çıkan filetolar küçük dilimler halinde kesilerek
garnitürle servis edilmelidir.
Piliç roti; misafirlere takdim edildikten sonra sağ eldeki bıçak karın boşluğuna sokulur, çatalla da
boyun kısmından desteklenerek tranş tahtasına alınır. Alınırken gerisi aşağıya doğru iyice kaldırılarak
içindeki suyun servis kabına iyice akması sağlanır. Arka tarafı tranşöre, göğsü sağa bakacak şekilde
kesme tahtasına konulmalıdır. Çatal üst taraftaki buda batırılır bıçakla budu gövdeye bağlayan derisi
kesilir. Bir taraftan çatalla kaldırılırken diğer taraftan bıçakla budu gövdeye bağlayan eklem kesilir. İkinci
budu yukarıya almak ve aynı işlemi uygulamak için piliç ters çevrilir. Butlar eklem yerlerinden ikiye
bölünerek servis kabına alınır. Piliç boyun kısmı tranşöre bakacak şekilde sırtüstü yatırılır. Çatalla
butlardan boşalan kısmından bastırılarak sabitleştirilir. Göğüs etinden bir kısmı kanat kemiğinin gövdeye
birleştiği eklemden kesilerek ayrılır. Göğsün kalan kısmı kıkırdak şeklindeki göğüs kemiğinden
başlayarak kaburgalar boyunca sıyrılarak gövdeden ayrılır. Aynı şekilde diğer göğüs kısmı da alınır. Önce
göğüs etleri sonra da butlar tabaklara konulur garnitürle ve servis edilmektedir. Piliç küçükse bir seferde
de servis edilebilir.
Ördek, kaz ve sülün gibi büyük av hayvanları; bütün pilicin tranş işlemi uygulanmalıdır. Keklik ve
güvercin gibi küçük olanlar ise genel olarak bütün olarak tabağa konularak ve servis edilmelidir.
Misafirler isterlerse makasla ortadan uzunlamasına ikiye bölünerek ters kapatalarak tabağa konur ve
garnitürle servis edilmelidir. Misafirler elle yemeklerini yerlerse mutlaka finger bowl (parmak yıkama
tası) verilmelidir. Kırmızı etlerle, kahverengi kemik suyuyla yapılan espagnole, demiglace gibi
kahverengi soslarla çok daha lezzetli olacaklardır. Biftekler de kuru ya da ıslak dinlendirme yapılmışsa
sadece tuz yeterli olacaktır. Beyaz etlerle yine, beyaz kemik suyuyla yapılan soslar kullanılabilir. Et
yemeklerinin yanında garnitür olarak çeşitli sebzeler, mantar, pilav, patates, salatalar yer alabilmektedir.
Sunum şekilleri, bütün etleri düzgün parçalanmasına ve parça etlere pişirilmeden önce düzgün şekil
verilmesine bağlıdır. Bu nedenle servis edilmek üzere tabaklara konulduğunda yapılabilecek çok fazla bir
şey bulunmamaktadır. Yukarıda sayılan Türk mutfağına özgü kebaplar pilavla, ızgara sebzeyle ızgara
köfteler de fasulye piyazıyla sunulması gelenekselleşmiş bir uygulamadır.
SU ÜRÜNLERİ SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Su ürünleri tatlı ve tuzlu su ürünleri olmak üzere farklılık göstermektedir. Fakat bu tür yemekler benzer
yöntemlerle pişirilerek sunumu yapılmaktadır. En fazla tüketilen su ürünü balıktır. Çeşitli deniz
balıklarından salamura, çiroz, tuzlama, konserve yapılmaktadır. Bu yiyecekler yerine göre, lakerda ve
çiroz olarak soğuk başlangıç, ton balıklı salata ya da sandviç olarak sofralarda yer almaktadır.
Balıkların hazırlanması ve sunumunda dikkat edilecek hususlar şu şekilde sıralanabilir:
•
Balıkların servisinde tranş işlemi yapılmamaktadır. Pişen balığın kılçığı kolayca etten
ayrılmaktadır. Ancak bazı kabuklu deniz mahsullerinin tranşı için özel takımlar gerekmektedir.
Bu ürünlerin kabukları çok sert olduğu için keskin ve sivri uçlu bir tranş bıçağı, büyük çatal,
kaşık, ıstakoz çatalı ve pensi kullanılmalıdır.
•
Balıklar temizlenirken bütün kılçıkların iyice temizlendiğinden emin olunmalıdır.
•
Balık etinin minimum seviyede zayi olması sağlanmalıdır.
•
Balıklarının cinslerine göre temizlenme işlemi uygulanmalıdır.
189
•
Temizleme işlemi yapılırken azami derecede hızlı temizlenmeli balıkların soğumasına izin
verilmemelidir.
•
Tranş işlemi konukların görebileceği şekilde yapılmalıdır.
•
Tranş işlemi esnasında misafirlerle konuşulmalı onlara balık hakkında bilgi verilmelidir.
Dil balığı sunumunda; masaya getirilen balık servis edileceği tabağa konulur. Balığın başı ve
yüzgeçleri gövdeden ayrılarak, artık tabağına konulmalıdır. Baştan kuyruğa doğru fileto çizgisi boyunca
bastırılarak filetolar ileri ve geri çekilmek suretiyle açılmalıdır. Meydana çıkan omurga kılçık alınarak ve
artık tabağına konulmalıdır. Üst filetolar tekrar kapatılarak servis edilmektedir. Arzu eden misafirler için
balığın derisi de bıçağın ucu ile kaldırılarak alınır.
Lüfer balığı sunumunda; önce başın her iki yanında bulunan yanak etleri bir kaşıkla alınarak servis
tabağına konulmaktadır. Sırt ve karın tarafındaki yüzgeçler balık bıçağı ya da çatal kaşık yardımıyla
gövdeden ayrılarak sırt tarafından karına doğru kaldırılmak suretiyle derisi yüzülmelidir. Böylece balığın
bir tarafındaki sırt ve karın filetoları ortaya çıkacaktır. Bu filetolar önce sırt sonra da karın filetosu kuyruk
tarafından başlanarak tek ya da iki parça halinde kaldırılarak tabağa alınmalıdır. Eğer mevcut ise bu iş
için balık faraşı kullanılmalıdır. Çatal balığın baş tarafına takılarak biraz yukarı kaldırılır. Bıçak ta yukarı
kalkan kılçık ile alttaki filetolar arasına sokulmaktadır. Bıçakla filetolar bastırılırken kılçık yukarı doğru
kaldırılır ve filetolardan ayrılmalıdırır. Filetoların derileri de yüzülerek onlarda tabağa alınır ve servis
edilmektedir. Tava balıklar derisi yüzülmeden servis edilmektedir.
Kalkan balığı sunumunda; balığın başı gövdesinden ayrılır. Etrafındaki yüzgeçleri bıçakla kesilerek
temizlenmelidir. Baştan kuyruğa doğru bıçakla bastırmak suretiyle ikiye ayrılır. Bu çizgiye dik çizgiler
halinde porsiyonluk parçalara ayrılan üst filetolar tranş bıçağı ve çatal yardımıyla tabağa konulmaktadır.
Üst filetonun alınmasıyla ortaya çıkan kılçıklar temizlendikten alt fileto da üst fileto gibi porsiyonlanarak
servis edilmelidir.
Istakoz sunumunda; sol eldeki bez peçete ile ıstakoz başından tutulur. Sağ eldeki bıçak ile başın bitiş
yerinden başlayarak kuyruk kısmı (gövde) uzunlamasına ikiye bölünür. Istakoz döndürülerek baş kısmı
sağa gelecek şekilde tutulur ve bu defa de aynı şekilde başı uzunlamasına ikiye bölünür. Böylece hayvan
iki simetrik parçaya ayrılmış olur. İkiye bölünmüş haldeki ıstakozun etinin üstüne görülen ve baştan
kuyruğa doğru uzanan koyu renkli barsak kısmı çatal ve kaşık ya da balık bıçağı yardımıyla temizlenir.
Bir taraftaki sol eldeki çatalla sabit tutulan yarım ıstakozun eti sağ eldeki büyük kaşık yardımıyla kuyruk
tarafından başlayarak ve kazınmak suretiyle kabuktan ayrılır. Et tamamen kabuktan ayrılınca tekrar
yerine konur. İkinci yarıda aynı işleme tabi tutulur. Bu parçalar servis kabına alınır. Makaslar eklem
yerlerinden kesilerek kollardan ayrılır. Kollar ortadan uzunlamasına kesilerek içleri çıkarılan makaslarda
bir pens yardımıyla kırılır. Peçete ile tutularak içindeki et ıstakoz çatalı yardımıyla tranş tahtası üzerine
çıkarılır. Makasların temizlenmesi de bittikten sonra etler ve kabuklar servis kabına alınarak tahta
kaldırılır. Yarım ıstakoz temizlenmiş olan kol ve makas etleri tabağa yerleştirilerek servis edilmelidir.
TATLILARIN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Türk mutfağı tatlılar açısından çok zengin bir mutfaktır. Türk tatlıları çok geniş çeşitlilik göstermektedir.
Baklava, kadayıf, lokma gibi hamurlu tatlılar, muhallebi, keşkül, kazandibi gibi sütlü tatlılar, hoşaf ve
kompostolar, revani, helva, aşure ve kabak tatlısı gibi tatlılar geniş bir yelpazeye sahiptirler.
Baklava Türk mutfağının en tanınmış tatlıları arasında yer almaktadır. Çok ince açılmış yufkanın
arasına fındık, ceviz ya da Antep fıstığı konarak pişirilmesinden sonra bir şerbetle tatlandırılması yoluyla
hazırlanmaktadır. Tel kadayıf ise çok ince teller halinde satılan hamurla hazırlanmakta ve baklavanın
içine benzer içlerle doldurularak fırında kızartıldıktan sonra şerbetle tatlandırılmaktadır. Sütlü tatlılar
sütün şekerle kaynatıldıktan sonra nişasta, pirinç ya da pirinç unu ile katılaştırılması yoluyla
hazırlanmaktadır. Kazandibi ise muhallebi gibi hazırlandıktan sonra elde edilen tatlının bir tepside
kızartılarak karamelleştirilmesi sonucu elde edilen farklı bir Türk tatlısıdır. Tavukgöğsü de sütlü bir
tatlıdır, söz edilen bu malzemelerin yanı sıra ince bir şekilde didiklenen tavuk etinin göğüs kısmını da
içermektedir.
190
Revani, irmik helvası gibi bazı tatlıların yapımında irmik kullanılmaktadır. Türkiye'deki dinsel
inançlar arasında özel bir yeri olan aşure; buğday, kuru üzüm, fasulye ve nohut gibi birçok bitkisel
malzemeler kullanılarak hazırlanan bir tatlıdır. Kabak tatlısı balkabağının şekerle pişirilmesi yoluyla
hazırlanmaktadır. Sonbahar ve kış aylarında tercih edilen Türk mutfağına has bir tatlıdır.
Tatlılar yemeğin sonunda sofraya getirilmektedir. Tatlı geleceği zaman sofradan, ekmek parçaları,
tuzluk, biberlik ve salata tabakları kaldırımalıdır. Masadaki kırıntılar masa fırçası ile süpürülmelidir.
Masada yalnız tatlıya ait çatal, bıçak ya da kaşık kalmalıdır. Komposto, pelte krem gibi tatlılar kaşıkla
yenilmelidir. Tatlılar çeşidine göre birer kişilik tabak ya da kâselere konmuş olarak servis edilmelidir.
Kalıp halindeki tatlılarda servis tabağına ters çevrilip üzerine şerbeti ve garnitürü konmuş olarak getirilip
servis yapılmalıdır.
Tatlıların mönüdeki sırası (yeri) neresidir?
Hamur işi tatlılar Türk mutfağının karakteristik özelliklerinde biridir. Bu tatlılar çeşitli şekillerde
hazırlanan hamurların yağda ya da fırında kızartıldıktan sonra üzerlerine şerbet dökülmesiyle
hazırlanmaktadır. Kimi zaman kaymakla ve üzerine fındık, fıstık ceviz gibi kuru yemiş konularak
sunulmaktadır.
Kremler; çeşitli reçetelerle hazırlanıp kalıplar içinde pişirilen ve soğutulduktan sonra da tabakta servis
edilen tatlılardır. En yaygın örnekleri krem karamel ve krem bavuruazdır. Krem karamel; yumurta, süt,
karamalize edilmiş şeker ile hazırlanmaktadır. Hazırlanan karışım bardaklarına doldurulduktan sonra
tepsilere konulup tepsinin dibine su konulduktan sonra fırında benmari usulü pişirilmektedir. Krem
bavuruaz ise vanilyalı, çikolatalı ve meyveli değişik şekillerde hazırlanmaktadır. Kalıbından çıkarılıp
tabağa konduktan sonra torbadan krema sıkılarak ve çeşitli meyvelerle süslenerek servis edilmektedir.
Pudingler; süt ve çeşitli koyulaştırıcı maddelerle şekerin birlikte pişirilmesi ile hazırlanmaktadır.
Porsiyonluk cam ya da porselen kâselere konularak soğuk olarak servis edilmektedir. Musslar ise
yumurta, muss adını veren madde (vanilya çikolata v. b) krem şanti reçetesine uygun olarak karıştırılıp
bardaklara konularak, bardakta servis edilmektedir. Bunların dışında çeşitli kremleri de geniş ağızlı kısa
ayaklı bardaklarda servis etmek mümkündür. Üzerlerine garnitür olarak çikolata parçacıkları konularak
servis edilmektedir.
Yaş pasta ve turtalar çeşitli şekillerde hazırlanmış pandispanya arasına kremler, meyveler, çikolata,
jöle vb. maddeler konularak hazırlanan tatlı yiyeceklerdir. Bunlara şekillerine ve yapılışlarında içine
konulan maddelere göre rulo pasta, yaş pasta, meyveli turta gibi isimler verilmektedir. Tatlı çatal ve
bıçağı ile servis edilmektedir.
Vanilyalı, çikolatalı, Antep fıstıklı, çilekli, karameli ve daha pek çok çeşidi olan dondurmalar,
hafiflikleri ve besleyicilikleri ve sağlıklı olmaları sebebiyle diğer tatlılarla birlikte sıkça tüketilmektedir.
Kabak, ayva, hamur işi tatlılarla birlikte kaymağın ağırlığına alternatif olarak ve şerbetin ağırlığını
hafifletmek için ideal bir yeme deneyimi sağlamaktadır.
Sade dondurma deyince genelde vanilyalı dondurma (halk arasında kaymaklı dondurma denilmektedir)
akla gelmektedir. Karışık dondurma ise birkaç çeşit dondurmanın bir arada ve aynı kap içinde servisi
edilen şeklidir. Çeşitli dondurmalar; kedidili, meyveler, krema ve soslarla karıştırılarak farklı sunumlar
hazırlanabilir. Cam, kristal, gümüş kâselerde ya da ayaklı geniş ağızlı cam bardaklarda servis edilirler.
Kup olarak adlandırılan bu karışımlar, dantel kâğıtlı tabağın üzerinde ve yanında dondurma kaşığı ile
servis edilmektedir. Çeşitli likörler, meyve parçacıkları, krema ve çikolata soslarla süslenerek servis
edilmektedir.
Sorbet, taze meyve sularının mering, şerbet ve çeşitli likör, şarap ya da şampanya karıştırıldıktan sonra
karlama makinesinde dondurulduktan sonra ince uzun ayaklı bardaklarda nane yaprağı ile süslenerek
servis edilen bir yemek arası serinleticidir.
191
MEYVELERİN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
Meyveler çeşitli biçimlerde değerlendirilmektedir. Meyveler hem taze olarak, hem kurutularak, hem de
suyu sıkılarak tüketilmektedir. Meyveler birbirlerine göre farklı özellikler göstermektedir. Bazı
meyvelerin sadece iç kısmı yenirken, bazı meyvelerin sadece dış kısmı yenilmektedir. İçerdikleri çeşitli
asitler nedeniyle birçok meyve havayla temas ettiğinde kararmaya başlamaktadır. Kesildikten ve
soyularak dilimlendikten sonra da içerisindeki vitamin değerlerinde bir azalma oluşmaktadır. Bu nedenle
meyveler servis edilmeden hemen önce soyma, doğrama ve porsiyonlara ayırma işlemleri yapılmalıdır.
Bir diğer uygulamaysa meyveler iyice yıkandıktan sonra natürel olarak servis edilmesidir. Meyvelerin
doğal halleriyle masaya ortaya konması, büfede uzun süre kalabilmesi açısından avantaj sağlamaktadır.
Bu şekilde hazırlanan meyvelerin sunumunda süsleme doğal renkler ve görünümle sağlanmaktadır.
Ancak meyvelerin sunumunun yapıldığı sepet ve özel kaplar sunumu daha görsel hale getirebilir. Meyve
servisinde, meyvelerin kabukları ve artıklar için bir tabak, tatlı ya da meyve bıçağı ve çatalıyla servis
edilmektedir.
Meyvelerin süslenmesinde kimi mutfak aletlerinden yararlanılır. Karpuz ve kavunlardan toplar yapmak
için parizyen kaşık, kiraz ve vişnenin çekirdeğini çıkarmak için çekirdek çıkarıcı kullanılarak şekil
verilirken, çilekler çikolataya batırılarak, elmalar şeker şerbetine bulanarak farklı meyve sunumları
yapılmaktadır. Kuru meyveler hoşaf yapımı, diğer yemek ve tatlıların yapımında kullanılmakta ya da çay
partilerinde sunulmaktadır.
İÇECEKLERİN SÜSLENMESİ VE SUNUMU
İçecekler alkollü ve alkolsüz içecekler olarak ayrılmaktadırlar. Alkollü içecekler yemeğe göre; yemekten
önce içilenlere aperatif, yemekle birlikte içilenlere vocal ve yemekten sonra içilenlere digestive adı
verilmektedir. Aperatif içkiler; sherry, marsala gibi alkol oranı arttırılmış şaraplar, campari, martini,
cinzano gibi içkilerdir. Her içkinin hazırlanış ve sunumları farklılık göstermektedir. Sherry kendine özgü
küçük bardaklarda içilirken, campari portakal suyuyla karıştırılarak bol buzla içilmektedir. Martininin
içine limon kabuğu ve kürdana batırılmış salamura yeşil zeytin konulmaktadır. Hafif alkollü ve alkolsüz
meyve suyu kokteylleri de aperatif olarak içilebilmektedir. Bütün aperatifler kendi bardaklarında ve kendi
garnitürleri ile servis edilmektedirler. Servisleri misafir isteklerine göre buzlu ya da buzsuz olabilir. Uzun
içkiler, klasik kokteyller, fantezi kokteyller kendilerine özgü bardaklarda ve kendilerine özgü
garnitürlerle, pipet, karıştırıcılarla servis edilmektedir. Servis sırası ise; kokteyl, peçete, içkiye uygun
olarak çerez, cips ile servis edilirler.
İspirtolu içkiler (rom, tekila, cin, votka) kendi servis bardaklarında (nasıl servis edilecekse, sek,
karışım) servis edilmektedirler. Her bir içkinin yanında uygun garnitürler, karıştırıcı, meyve suları, soda
bulunabilir. Yüksek alkollü bu içkiler sade, su, soda, tonik, meşrubat ve meyve suları ile servis edilebilir.
Ayrıca kokteyl yapılırken diğer katkı maddeleri kokteylin özelliğine göre belirli ölçülerde konulmalıdır.
Yüksek alkollü içeceklerle, daha çok soğuk hazırlanan ordövrlerle servis edilmektedir. Haydari, Antep
ezmesi, Rus salatası, beyaz peynir ve mevsimine göre meyvelerle de servisinin yapılması mümkündür.
Özellikle yemeklerde yerli içki olarak yüksek alkollü içecek sunulacak ise ana yemekle de yüksek alkollü
içecekler servis edilmelidir. Unutulmaması gereken her içeceğin kendine özgü sunulduğu bardak ve
birlikte içildiği garnitürleri bulunmaktadır. Örneğin; viski, on the rocks bardağında servis edilmektedir.
İsteğe göre, buz, su, soda gibi karışımlar eklenmelidir. Bardağa herhangi bir süsleme yapılmamaktadır.
Tekila kendine özgü küçük bardaklarda içilmeldir. Bardağın ağzı limonla ıslatıldıktan sonra tuza batırılır
ve içilirken yanında limon dilimleri servis edilmelidir. Türklerin milli içkisi olan rakı; su ve buzla
içilmektedir. Rakı yemekten önce, yemekle ve yemekten sonra da içilmektedir. Yemekten önce
mezelerle, peynir ve kavunla birlikte içilebilir. Önce bardağa rakı, su ve buz konulmalıdır. Uzmanlar
tarafından buz yerine soğuk su kullanılması tavsiye edilmektedir ve rakı bardağının yanında su bardağı
olmasına dikkat edilmelidir.
Yemeklerle birlikte içilmesi önerilen tek içki şaraptır. Sert alkollü içkilere oranla tat alma duyusunu
uyuşturmadığı için yemeğin lezzeti kolaylıkla hissedilebilmektedir. Aynı zamanda ölçülü içildiğinde
sağlık için faydalıdır. Şarap servisinde menü önemlidir. Genelde kabul gören ilke; beyaz etlerle beyaz
şarap, kırmızı etlerle kırmızı şarap içilmesi şeklindedir. Başlangıç yemekleri, deniz ürünleri, tavuk, kuzu,
192
dana eti gibi yemeklerle önceden 6-8 °C soğutulmuş beyaz şarap servis edilmesi önerilmektedir. Kırmızı
şaraplar ise 16-18 °C yani oda sıcaklığında servis edilmesi önerilmektedir. Şarap sunumunda özel bir ilgi
ve yeteneği yoksa misafirlere şarap tattırılmaz. Ev sahibi önceden kendisi tatmalıdır. Servis edildikten
sonra şişede beyaz şarap kalmışsa; sıcaklığını koruması için, buzlu su dolu şarap kovasında
bekletilmelidir. Şaraplarla birlikte en iyi uyum gösteren yiyecek peynirlerdir. Peynirin, yıllanmış,
baharatlı, taze ve keskin aromalı olmasına göre şarap seçimi yapılmaktadır. Tam tersine şaraba uygun
peynir olması gerekmektedir.
Yemek ve şarap eşleşmesinde olduğu gibi yerel tatları buluşturmak geleneksel sebeplerden dolayı
genelde oldukça faydalıdır. Bunun en iyi örnekleri yöresel peynirciliğin ve şarapçılığın en geliştiği ülke
olan Fransa’dan. Loire Vadisi beyazlarından Sauvignon Blanc ve Chenin Blanc ile Chevre keçi
peynirleri, Alsace’ın kokulu ve son derece kuvvetli Muenster peyniri ile hafif tatlı Gewurztraminer ve
Riesling üzümlerinden yapılan beyaz şarapları, bu garantili formüle iyi örnekler.
Şampanya ve köpüklü şaraplar; yemek söz konusu olduğunda ön içki de olabilir, yemekten sonra
pastayla birlikte içilebilmektedir. Genellikle romantik ortamların coşkulu içkisi olarak ünlenmiştir. Bu
nedenle balayı çiftlerine, özel günler ve kutlamalarda havyar başta olmak üzere çeşitli yiyeceklerle
birlikte sunulmaktadır. Servis ısısı 8°C civarıdır, özel flüt şampanya bardağında içilmesi tavsiye
edilmektedir. Şampanyanın sunumuyla ilgili genel yanlış kanı açılırken patlatılması geleneğidir.
Şampanyanın patlatılarak açılması hazırlıksız olan misafirlerin korkmasına neden olan, yadırganan, kaba
bir davranıştır. Bardaklara servisi iki aşamada yapılır bardağa bir miktar konulup köpük söndükten sonra
yeterli ölçüde şampanya ilave edilmektedir. Servis edildikten sonra şişede kalanlar buzlu su içerisinde
şampanya kovasında bekletilebilir.
Konyak ve kanyak, konyak bardağı denilen alt kısmı tombul üste doğru daralan, kısa ayaklı bir
bardakla servis edilirler. Konyağın kalitesine göre bardak boyutları farklılık gösterir. Boyutları haricinde
hepsinin servis şekli aynıdır. Bardağa biraz (yaklaşık 2,5 cl) konulur, bardak avuç içinde tutularak içkinin
ısınması ve kokusunu daha fazla vermesi sağlanır. Yemeklerden sonra hazmı kolaylaştırmak ve sindirime
yardımcı olmak için içilmektedir.
Alkolsüz kokteyller highball bardaklarda hazırlanır, pipet ve karıştırıcılarla servis edilmektedirler.
Tüm meşrubat ve sodalı içecekler kendi bardaklarında, kendi aromalarına uygun olarak limon, portakal
vb. garnitürlerle hazırlanır, içerisine 3-4 parça buz atılarak servis edilmektedir. Gazlı içecekleri servis
ederken bardağın içerisine konulan bir dilim limon garnitür olarak kullanılabilir. Sade gazozları servis
ederken isteğe bağlı olarak portakal dilimleri de kullanılabilir. Ancak meyve aromalı gazozların
servisinde içeceklerin kendi aromalarını bozmamak için bunlar kullanılmaz. İçecek servisi çocuklara
yapılıyor ise içerisine bardağın boyutlarında kesilmiş pipet konulabilir.
Çay davetleri, büfe hazırlanmasına oranla daha az harcama gerektirmekle birlikte, yalnızca yakın
kimselere değil, aynı zamanda resmi ilişkiler için de önemli bir ağırlama yöntemidir. Çok sayıda
davetlinin katılabildiği çay davetleri, büfe tarzında ve mümkün olduğunca ayrıntılı olarak da
hazırlanabilir. Çay masası hazırlığı da, büfe düzenlemesi gibi özen ve dikkat gerektirmektedir.
Bir çay masasının düzenlenmesi, büfe düzeninden farklı değildir. Masanın bir köşesine, çaydanlık, süt
kabı, kesme şeker konulmuş şekerlik, şeker maşası, limon dilimleri konulmuş bir tabak ve küçük limon
çatalı yerleştirilir. Diğer köşesine ise, küçük sandviç ve kanepeler konulmuş servis tabakları ve çay için
fincanlar, ya da bardaklarla çatal, kaşık ve bıçaklar konulmaktadır. Çaydanlık ve sütlük için ayrı küçük
bir masadan da yararlanılabilir. Küçük masa uygun ise, buraya çay fincanlarıyla bardakları da konulabilir.
Masanın ortası ise süslenme alanıdır. Bu alana büfe düzeninde olduğu gibi çiçeklerle hoş bir görünüm
kazandırılması iyi bir etki yaratır. Kuşkusuz, masa ortası süslenmesi, davet sahibinin yaratıcılığıyla
imkânlarına da bağlıdır. Böyle bir çay masasında alkollü, ya da alkolsüz içkilerin bulundurulması zorunlu
değildir. Bunlar, isteyen olduğu takdirde ikram edilebilir. Çay masasının bir köşesi de, kahve servisine
ayrılabilir. Çay servisi kültürden kültüre farklılıklar göstermektedir. Yaklaşık beş bin yıllık geçmişe sahip
olan çay, yetiştirildiği ülkenin kültürüne göre servisi şekillenmiş, zamanla dünyada tüm ülkelerin tükettiği
sıcak bir içecek haline gelmiştir. Doğada yetişen ve çay olarak tüketilen bazı bitki ve meyve çaylarının da
kendine has servis yöntemleri vardır. Günümüzde ön plana çıkan yöntem klasik çay servisi yöntemidir.
193
Çay, pota, bardağa ya da fincana koymadan önce mutlaka süzülmelidir. Süzgeç kullanmanın temel sebebi
görüntüsünün kötü durması ya da ağza çay yapraklarının gelme olasılığıyla beraber, bardakta kalan çay
yapraklarının demlenmeye devam etmesidir. Bu da çay zevkini bozmaktadır. Başta İngiltere olmak üzere
birçok ülkede siyah çay isteğe göre limon ya da sütle servis edilmektedir. Çayların yanında pasta, kek,
börek gibi yiyecekler servis edilebilmektedir. Klasik çay servisi dendiğinde akla ilk gelen çay siyah
çaydır. Renkleri ve tatları dışında siyah çay ile yeşil çay arasındaki farklardan biri de yeşil çayın
genellikle altlığı olmayan fincanla, servis edilmesidir. Yüzyıllarca hiçbir tatlandırıcı kullanılmadan
sunulan çaya zamanla çeşitli tatlandırıcılar, bal, şurup, şeker katılmıştır. Çay günümüzde beyaz, esmer
şekerle ve tatlandırıcılarla tatlandırılır.
Yemeklerden sonra Türk kahvesi ikramı yaygın olarak uygulanan köklü bir gelenektir. Yöreye ve
kültüre göre farklı kahve türleriyle farklı yöntemlerle hazırlanıp sunulan kahveler bulunmaktadır. En
yaygın olarak kullanılan arabica cinsi kahvenin kavrulduktan sonra öğütülmesiyle yapılan acı Türk
kahvesidir. Türk kahvesi, Türkler tarafından keşfedilen kahve hazırlama ve pişirme metodunun adıdır.
Özel bir tadı, köpüğü, kokusu, pişirilişi, ikramıyla kendine özgü bir kimliği ve geleneği vardır. Telvesi ile
ikram edilen tek kahve türüdür. Brezilya ve Orta Amerika menşeili, arabica türü, yüksek kaliteli kahve
çekirdeklerinden harmanlanan ve tercihen kömür ateşinde bakır cezvede ağır ağır, titizlikle kavrulan Türk
kahvesi, çok ince öğütülmektedir. Bir cezve yardımıyla su ve isteğe göre şeker ilave edilerek
pişirilmelidir. Bir fincan kahve için iki çay kaşığı kahve atılarak, iki taşım kaynatılmalıdır. İlk taşım da
köpüğü fincanlara paylaştırılmalı, ikinci taşımda fincanlar doldurulmalıdır. Küçük fincanlarla servis
yapılmaktadır. İçilmeden önce telvesinin dibe çökmesi için kısa bir süre beklenmelidir. Su, kahvenin
sonunda değil; kahveden önce içilmelidir. Türk kahvesi; tüm dünyada en çok içilen iki kahveden biridir.
Kahve kültürünün unsurları şu şekilde sıralanabilir:
•
İngilizlerdeki çayı saati geleneği gibi, kahvenin de Türk toplumunda bir zamanı bulunmaktadır.
Çay genellikle sabah ve öğlen öğünleri arasında içilmektedir. Türkçe günün ilk öğünü anlamına
gelen "kahvaltı" sözcüğü kahve içimi öncesi yenen şeyler demektir.
•
Kahve falı ile geleceği anlatmak için kullanılan tek kahve türüdür.
•
Kahvehane adlı işletmelerin doğmasına yol açmıştır.
•
Dini Bayramların ve geleneksel "kız isteme" merasimlerinin bir öznesi olmuştur.
Kahve yanında lokum, badem ve fıstık ezmesiyle sunulmaktadır. Her zaman bir bardak su verilmesi
gelenekselleşmiş bir uygulamadır. Kahve yemeğin son noktasıdır. Artık yemek bitmiş daha derin
sohbetlere yelken açılmıştır.
194
Özet
Yemeklerin servisinde uyulan gastronomi
ilkelerine uygun bir sıralamaya dayanarak
grupandırılmış ve her grup için süsleme
sunumuna
ilişkin
kurallar
sıralanmştır.
Yemeklerde eşlikçi ve gereklilik olarak sunulan
içecekler ve içkilerin süslenmesi ve sunumlarının
nasıl yapıldığına ilişkin detaylı bilgiler
verilmiştir.
Yemeklerin ve sofraların süslenmesi Tanzimat
döneminde Batılılaşmanın etkisiyle başlamış
günümüzde de benimsenerek uygulanan bir
değişim ve dönüşümün başlangıcı olmuştur. Artı
yer sofrasından masaya, elle yemekten çatal,
kaşık ve bıçağa geçilmiştir.
Toplumdaki değişimlerle birlikte yemek masası
hazırlama, yemek ve içeceklerin sunumunda
görsellikler öne çıkmaya başlamıştır. Görselliğin
öne çıktığı sunumlar aile ve davet sofralarında
giderek yaygınlaşmaktadır.
Son olarak çay saatinde sunulan yiyecek ve
içeceklere bunların nasıl süslenerek sunulduğuna
değinilmiştir.
Kitabın bu bölümünde aile sofralarındaki
değişimler ve dönüşümlere yer verilmiş, giderek
daha fazla batı tarzı kurallara göre sunumlar
yapılmaya başlanışdığına değinilmiştir. Genel
olarak yemeklerin sunumunda da Fransız, İngiliz,
Rus usulü servis yöntemlerinin ya da karma
yöntemlerin uygulanması, çay ve özel
yemeklerde ev ortamında büfe kokteyl şeklinde
sunumların
yapıldığına
değinilmiştir.
Bu
sunumlara ilişkin ilkeler ve kurallar sıralanmıştır.
195
Kendimizi Sınayalım
1. Aşağıdakilerden hangisi ev ortamında yapılan
yemek sunumlarından biri değildir?
6. Aşağıdakilerden hangisi tabak süslemenin
ilkeleri arasında yer almaz?
a. Geleneksel rutin aile yemeğinde sunum
a. Süsleme için kullanılan bütün ürünlerin
yenilebilir olmamalıdır.
b. İş ve toplantı yemeklerinde sunum
b. Her zaman taze ve yemeye hazır malzemeler
tercih edilmelidir.
c. Geniş aile yemeklerinde sunum
c. Süsleme yemeğin içerisinde
ürünlerle yapılmalıdır.
d. Özel günlerde ve törenlerde sunum
e. Davet ve özel eğlence yemeklerinde sunum
d. Ana malzemeyle
sağlamalıdır.
2. Aşağıdakilerden hangisi uluslararası servis
usullerinden biri değildir?
ve
bütünlük
e. Basit fakat lezzeti olmalıdır.
a. Fransız usulü servis
7. Bonfilenin orta kısmından tek parça halinde
kesilen 400-500 gr ağırlığında olan bir et yemeği
aşağıdakilerden hangisidir?
b. İngiliz usulü servis
c. Türk usulü servis
a. T-bone steak
d. Rus usulü servis
b. Dana pirzolası
e. Açık büfe usulü servis
c. Kuzu budu
3. Ayakta verilen yemek davetleri ve çok sayıda
misafirin katılacağı yemekler için en uygun servis
usulü aşağıdakilerden hangisidir?
d. Şatobiryan
e. Piliç Roti
a. Fransız usulü servis
8. Şampanya ve köpüklü şarapların
sıcaklığı aşağıdakilerden hangisidir?
b. İngiliz usulü servis
servis
a. 13oC
c. Türk usulü servis
b. 20oC
d. Rus usulü servis
c. 1oC
e. Açık büfe usulü servis
4. Aşağıdakilerden hangisi
hazırlamak için kullanılan
değildir?
uyumlu
kullanılan
d. 17oC
evlerde masa
araçlardan biri
e. 8oC
9. Mantının sunumunda kullanılan yiyecekler
aşağıdakilerden hangisidir?
a. Kumaş (örtüler, kumaş peçeteler gibi)
b. Metal (çatal, kaşık, bıçak takımı, buz kovası,
maşalar gibi)
a. Sebze garnitürleri
c. Plastik (tabak çeşitleri)
c. Yoğurt ve tereyağında pişirilmiş salça
d. Cam (bardak çeşitleri, sürahi, karfaki, gibi)
d. Kaşar ve kızartılmış tost ekmeği
e. Ahşap (doğrama tahtası, pizza tahtası gibi)
e. İnce kıyılmış fındık ya da ceviz
5. Aşağıdakilerden hangisi geleneksel sofralarda
açılan kuverin içinde yer almaz?
10. Dört kişilik standart kare yemek masasının
ölçüleri aşağıdakilerden hangisidir?
a. Çorba kaşığı
a. 80 x 120 cm
b. İstiridye çatalı
b. 60 x 80 cm
b. Mısır taneleri ve zeytin
c. 70 x 200 cm
c. Tatlı çatalı
d. 50 x 25 cm
d. Su bardağı
e. 40 x 40 cm
e. Servis tabağı
196
Kendimizi Sınayalım Yanıt
Anahtarı
Sıra Sizde Yanıt Anahtarı
1. b Yanıtınız yanlış ise “Aile ve Davet
Sofralarında Sunum” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
Aile sofrası; fizyolojik ihtiyaçların dışında sevgi,
birliktelik, sohbet ve paylaşımın en iyi
örneklerinin yaşanması gereken bir okuldur.
Sıra Sizde 1
2. c Yanıtınız yanlış ise “Uluslararası Servis
Usulleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 2
Mevlevi, Alevi-Bektaşi, Ahi dergâhları.
3. e Yanıtınız yanlış ise “Uluslararası Servis
Usulleri” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
Sıra Sizde 3
Yemek için gerekli malzemelerin belirli bir
kurala göre masaya dizilmesidir.
4. c Yanıtınız yanlış ise “Masa Süsleme” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
Sıra Sizde 4
Tatlılar en son servis edilen yemeklerdir.
5. b Yanıtınız yanlış ise “Masa Süsleme” başlıklı
konuyu yeniden gözden geçiriniz.
6. a Yanıtınız yanlış ise “Tabak Süsleme ve
Sunumu” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
7. d Yanıtınız yanlış ise “Ana Yemeklerin
Süslenmesi ve Sunumu” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
8. e Yanıtınız yanlış ise “İçeceklerin Süslenmesi
ve Sunumu” başlıklı konuyu yeniden gözden
geçiriniz.
9. c Yanıtınız yanlış ise “Hamur İşlerinin
Süslenmesi ve Sunumu” başlıklı konuyu yeniden
gözden geçiriniz.
10. a Yanıtınız yanlış ise “Masa Süsleme”
başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz.
197
Yararlanılan Kaynaklar
Halıcı N. (2007). Mevlevi Mutfağı, Metro Kültür
Yayınları.
Öney, H. (2010). Yiyecek İçecek Hizmetleri
Ders Notları. AÜ EMYO
http://www.
cerezforum.
com/diyetmutfak/60931-yemek-sunumu-yemek-susleme.
html#ixzz1l83hEH00
Özdemir, N. (2005). Cumhuriyet Dönemi Türk
Eğlence Kültürü, Akçağ, s. 178.
Soysal, S. (2007) Derviş Sofraları. Doğan Kitap.
http://www.cerezforum.com/sofra-duzeni-veservis/61976-servis-yontemleri.html
Sökmen A. (2001). Konaklama ve Yiyecek
İçecek İşletmelerinde Servis Tekniği ve
Uygulamaları. Detay Yayıncılık.
http://www.genelbilge.com/yemek-yemeeylemleri.html/
Sökmen, A. (2010). Yiyecek İçecek Hizmetleri
Yönetimi ve İşletmeciliği, Detay Yayıncılık.
http://www.goktepeliler.com/forums/bayramdameyve-ikrami-t10861.html
Tezcan, Mahmut. (2000). Türk Yemek
Antropolojisi. T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları
No:2515.
Karay, R. H. (2009) Üç Nesil Üç Hayat 18881965, İstanbul: İnkılâp, s. 52-59)
Kut,
T.
(2000).
Mutfağın
Günlük
Yaşamımızdaki Yeri. Dünü-Bugünü, Hünkâr
Beğendi, Kültür Bakanlığı.
Uygur, A. (2010) Yemeğe Kurt Gibi Saldırılır
mı? Çocuklar İçin Görgü, YKY.
Küçükaslan, N. (2009). Yemekte Görgü Kuralları
ve Sosyo-Kültürel Açıdan Önemi, PARADOKS,
Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi5,1. (edergi), http://www. paradoks. org.
198
Sözlük
A
Açlık: Yenilen yiyeceklerin sindirilmiş olduğu ve
yenilerine ihtiyaç duyulduğunu bildiren
işarettir.
Ana Öğün: Kahvaltı, öğle ve akşam öğünleri.
İ
İştah: Yemeğe karşı duyulan istek.
M
Mevsim Yemekleri: İçinde bulunulan mevsimde
yetiştirilen yiyeceklerle yapılan yemekler.
Ö
Öğün: Kez, defa,
tanımlanmaktadır.
yemek
vakti
olarak
Öğün Saatleri: Kahvaltı 06:00-10:00 arası, öğle
yemeği, 11:00-15:00 arasında, akşam yemeği
17:00-22:00 arasında
P
Porsiyon: Ortalama olarak bir kişinin
yiyebileceği yiyecek veya yemek miktarıdır.
S
Standart: Bir yemekte olması istenen ölçütlerdir.
T
Tarif: Yapılacak olan yemekte kullanılan
malzemelerin isim, miktar ve hazırlanışında
izlenecek yolu gösteren yönergelerdir.
Türk Mutfağı: Türkiye'de yaşayan insanların
beslenmesini sağlayan yiyecekler içecekler,
bunların hazırlanması, pişirilmesi, korunması;
bu işlemler için gerekli araç-gereç ve
teknikler ile yemek yeme adabı ve mutfak
çevresinde gelişen tüm uygulamalar ve
inanışlar
199
Download