2008 Krizi ve Türkiye Ekonomisine Etkisi

advertisement
2008 Krizi ve Türkiye
Ekonomisine Etkisi
* Büyüme ve dış ticaret etkisi
* Finansal akımlar üzerindeki etkileri
•
•
•
•
•
•
•
•
Global krizden önceki Türkiye ekonomisi
Finansal krizden biz nasıl etkilendik?
Kriz teğet geçti diyebilir miyiz?
Bireylere etkisi,BDDK faktörü
Önceki krizlerde neler yapmıştık
Tedbirler, para politikaları, alınan önlemler
Neler yapılmalı
Sonuç, değerlendirme
• 1980’lerin ikinci yarısından itibaren hızlanan finansal
liberalizasyon süreci ile birlikte 1990’lı yıllardan bu yana
yaşanan çok sayıda finansal kriz dünya ekonomisine
damgasını vurmuştur.
• 1992/1993 Avrupa Para sistemi krizi ile başlayan on
yılda, 1994/1995 yıllarında Meksika’da “tekila” krizi,
1997/1998 yıllarında Asya’da, 1998 yılında Rusya’da, ve
ardından 1998/1999 yıllarında Brezilya’da, 2001 yılında
ise Türkiye’de ciddi finansal krizler yaşanmıştır.
• Son olarak da 2008 yılı Eylül ayında etkileri
hissedilmeye başlanan ABD mortgage sistemindeki
aksaklıkların başlattığı ve tüm dünya ekonomisini
etkisini altına alan bir finansal kriz yaşanmıştır.
Türkiye ekonomisine küresel mali krizin
etkileri başlıca 3 kanaldan olmuştur.
• A) Beklenti kanalı
(-) etkilenen
harcamalara karşılık
toplam tüketimin
azalması
Aralık 2007/ Kasım 2008
Gayri safi yurtiçi hasıla bileşenleri
Özel yatırımlarda da yine aynı 2001 krizindeki gibi bir
düşüş yaşandığını görüyoruz.
Türkiye ekonomisine krizin etkileri
b) Trade channel
%20’den fazla bir düşüş yaşanıyor ihracatta
Düşük gelir orta gelir
(ülkeler) %20’den de
fazla bir düşüş
yaşarken 2009’da
Kalkınmış ülkelerdeki
ihracat
Türkiye ekonomisine krizin etkileri
c) Financial channel
•
•
•
•
Birikmiş rezervler
Esnek döviz kuru rejimi
finansal istikrar politikaları ve
Bankacılık reformları krizi hafif sıyrıklarla
atlatmamızda etkili olmuştur.
• 2001 krizinde 18 bankanın batmış olmasına
karşın bu krizde 1 banka bile iflas etmemiştir.
Kurdaki değişikliklere
baktığımızda 94 ve
2001 krizlerindeki gibi
çok sert olmadığını
görüyoruz.
Ara Değerlendirme
• Küresel ekonomide yaşanan küçülme nedeniyle 2008 mali krizi
Türkiye’yi öncelikli olarak dış ticaret kanalından etkilemiştir.
• En önemli dış ticaret ortağımız olan AB’de yaşanan durgunluk
yurtdışı talebi ve ihracatımızı azaltarak dış ticaretimizi olumsuz
etkilemiştir.
• Beklentilerdeki olumsuzluk krizin etkilerinin derinleşmesine neden
olan bir diğer faktör olmuştur.
• Türkiye’de krize yönelik bir önlem paketinin açıklanmasında
gecikilmiş olması da belirsizliği arttırarak beklentilerin olumsuz
etkilenmesine neden olmuştur.
• 2008 yılının son çeyreğinden itibaren reel kesim ve tüketici güven
endekslerinde gözlemlenen düşüşler, krizin Türkiye’de neden olduğu
güvensizlik ortamını ortaya koymaktadır.
Ara Değerlendirme
• Küresel ekonomik kriz dünya ekonomilerinin emek
piyasalarıyla birlikte Türkiye’deki emek piyasasını da
olumsuz etkilemiştir.
• Dünya genelinde ekonomik faaliyetlerin daralmasına
bağlı olarak 2008 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren
işsizlik oranında önemli artışlar yaşanmış, 2009 Şubat
ayında işsizlik oranı %16 seviyelerine yükselmiştir.
• 2008’in ikinci çeyreğinden itibaren sanayi üretiminde
yaşanan düşüşlerle birlikte Türkiye ekonomisinde
küçülme yaşanmaya başlanmıştır.
• Sanayideki durumun en önemli göstergesi kabul edilen
imalat sanayi kapasite kullanımı oranında da 2008’in
ikinci çeyreğinden itibaren düşüşler gözlenmiştir
2008 Dünya Finansal Krizi Sonrası Türkiye Ekonomisi’nde Yaşanan
Gelişmelerin Önemli Bazı Dünya Ülkeleri İle Karşılaştırılması
Kriz öncesi ve sonrası büyüme grafiği
Yükselen Piyasa Ekonomileri ve Gelişmekte Olan Ülkelere
Net Sermaye Akımları
Ülke Grupları ve Bazı Ülkelere Ait Yıllık İşsizlik Oranları
*Kriz öncesi dönemde
global likidite bolluğunun,
yükselen piyasa
ekonomileri ile gelişmekte
olan ülkelere yönelik net
özel sermaye akımlarında
önemli bir yükselişe neden
olduğu görülmektedir.
Ancak, küresel finansal
krizin etkisiyle 2007
yılında 715 milyar dolara
yükselen net özel sermaye
akımı, 2008 yılında 245
milyar dolara gerilemiş,
2009 yılında 267.4 milyar
dolar olarak
gerçekleşmiştir. 2010
yılında net özel sermaye
akımı artarak 482.3 milyar
dolar olarak gerçekleşmiştir
Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelere Ait
Yıllık Enflasyon Oranları
*Türkiye’ de ise 2009 yılında %6.3 olan enflasyon artışının, 2010
yılında %8.6’ ya yükseldiği görülmektedir. 2011 yılı enflasyon
oranı ise %10.45 olarak gerçekleşmiştir.
Büyüme oranında sert bir düşüş beklenmemesi ve Avrupa Merkez
Bankası’nın aldığı likidite önlemlerinin yerini olumlu bir havaya
bırakması gibi gelişmeler enflasyonun düşmesine yardımcı
olmaktadır.
Ara Değerlendirme
• Yıllık büyüme oranları göz önüne alındığında, tüm ülkelerin kriz
sonrası büyümelerinde düşüş gözlenmiş, hatta bazı büyüme
oranlarının negatif değerler aldığı da görülmüştür. Ancak,
gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkelere göre bu konuda daha
avantajlı olduğu söylenebilir.
• Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde, büyüme oranının artma
eğilimi göstermesinde etkili olan faktörlerden birinin sıcak para
hareketlerinin olduğu düşünülmektedir. Ancak ekonomilerin dış
kaynakla büyümesi, dış kaynağı yurt içine çekmek için döviz kurunu
azaltmakla gerçekleşmiş, bu da ithalatın ve dolayısıyla cari açığın
artmasına neden olmuştur.
• 2008 Dünya Finansal Krizi işsizlik ve enflasyon rakamlarını da
etkilemiştir. Gelişmekte olan ekonomiler için ciddi bir tehlike olan
işsizlik, 2009 yılında gelişmiş ülkeler (ABD, Euro Bölgesi) için de bir
risk unsuru haline gelmiştir. İspanya, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi
ülkelerde işsizlik oranlarında yüksek artışlar görülmüştür. Bu küresel
kriz ile birlikte dünya çapında bir durgunluğa girilmiş ve enflasyon
oranlarında düşüşler gözlenmiştir.
Küresel krizin Türkiye ekonomisine yansımalarını
5 faktöre göre incelemiş olduk
Kriz Döneminde Makroekonomik Göstergeler
1) Büyüme ve Üretim
2) Beklentiler
3) İşsizlik
4) Dış Ticaret ve
Ödemeler Dengesi
5)Enflasyon
KRİZE KARŞI TÜRKİYE’DE GENEL
OLARAK ALINAN ÖNLEMLER
• 1)Maliye Politikaları
•
•
•
Devletin yatırım projelerine finansman sağlaması
Türkiye’deki global yatırımı korumak için geliştirilen politikalar
Artan işsizlik oranını azaltmak için istihdam girişimleri
KRİZE2)Para
KARŞI TÜRKİYE’DE
politikaları GENEL
OLARAK ALINAN ÖNLEMLER
2)Para politikaları
KRİZE KARŞI TÜRKİYE’DE GENEL
OLARAK ALINAN ÖNLEMLER
• 3)Finans sektöründeki önlemler
•
•
•
BDDK’nın finans sektörünün istikrarlılığı ve bilançoların sağlığı için aldığı
önlemler
Likidite ihtiyacında olan bankalara kolaylıkların sağlandı, kredi vermeleri
kolaylaştırıldı
Riskli varlıkların miktarı azaltılmak istenilip,kredi kartı kullanımlarına dikkat edildi
KRİZE KARŞI TÜRKİYE’DE GENEL
OLARAK ALINAN DİĞER ÖNLEMLER
• Küresel krizin etkilerinin dünyaya yayılmasıyla birlikte başta
ABD ve Avrupa ülkelerinde olmak üzere çeşitli önlem
paketleri açıklanmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de
de küresel krize yönelik olarak çeşitli önlemler alınmıştır.
• Vadesi geldiği halde ödenmemiş tüm vergi alacakları
taksitlendirilmiştir.
• Türklerin yurtdışındaki paralarının Türkiye’ye getirilmesine
yönelik çalışmalar yapılmıştır.
• Mevduata güvence verme yetkisi TMSF’den alınarak
Bakanlar Kurulu’na devredilmiştir.
• Hisse senedi alım satımlarında uygulanan stopaj oranı %0’a
indirilmiştir.
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
KOSGEB kanalı ile KOBİ’lere faizsiz kredi sağlanmıştır.
Merkez bankası döviz mevduat munzam karşılıklarını düşürerek bankacılık
sistemine kaynak yaratmıştır.
Halk Bankası kanalıyla esnaf ve sanayiciye yeni kredi imkânları
sağlanmıştır.
SSK işveren primlerinde 5 puanlık indirim yapılmıştır.
Eximbank kredileri arttırılmış ve sermayesi güçlendirilmiştir.
Reel sektörün krizden minimum zararla çıkması için;
4 Haziran 2009 tarihinde detayları kamuoyuna sunulan ve 12 sektörde
büyük projelere vergi indirim, yatırım yeri tahsisi ve SSK primi teşviği
verileceği açıklanan Teşvik Yasasının yanı sıra İstihdam Paketi ve Kredi
Garanti Fonu (KGF) düzenlemeleri yapılmıştır.
Gecikmeli olarak ÖTV indirimi
İşsizlerin toplum yararına çalışma programında istihdam edilmesi ve
mesleki eğitim verilmesi
Kredi kartlarına düzenleme getirilmesi gibi tedbirler alınmıştır.
KRİZ SONRASI TÜRKİYE
EKONOMİSİ
-Burada; dış şokları hesaba katmanın ve ülke içi
kaynakları etkin kullanmanın önemini göreceğiz.
-Bu krizle birlikte, işşizlik inanılmaz arttı, gayri safi
yurt içi hasıla ve sanati üretimi çok azaldı.
2001 krizinden sonra, Türkiyenin
makroiktisadi uygulamaları;
●
Para Politikaları
●
Mali Giderle ilgili
●
Finansal Regülasyon
●
Kur Politikası
Gibi krize yol
açabilecek
konularda
başarılı
düzenlemeler
yaptı
-Şunu gördük ki sadece iç ekonomi ile ilgili
gerekenleri yapmak değil aynı zamanda dış
istikrarsızlıkları da hesaba katmak gerekli ve ne
kadar finansal açıklık(financial openness) olursa o
kadar iyi olmayabilir.
-Dış borçlanma ile büyüme pek de iyi bir strateji
değil.
-1994 ve 2001 krizlerinden farklı olarak bu krizde,
daha yüksek işşizlik ve daha yüksek reel döviz
kuru gözlemledik.
Bu Krizin öncekilerden farklı yanları
Genel olarak, gelişmekte olan pazarlarda
●
Finansal akışta ani kesilme
●
Kredilerin kesilmesi
●
Yerli para değerinin azalması
●
●
Yerli bankaların, aşırı nakite ihtiyaç
duymalarından dolayı borç verdikleri paraları
geri istemeleri
Firmaların tasarruf yapması ve işçi çıkarması
Ekonomi kısa dönemli sermaye fazlası
oluşturmaya ihtiyaç duyar ki bunun olabilmesi
için yerli talepte keskin bir düşüş gerekir.
● Bu da var olan arz şokuna bir talep şoku ekler ve
sonra üretimin maliyeti artar.
● En sonunda değeri azalmış para birimi, yerli
satılabilirlere olan talebi diriltir, panik azalır ve
sermaye yeniden hareketlenir.
●
-1994
yerli faiz oranları düşük tutulunca
aniden sermaye çıkışı oldu ülkeden.
-2001
ufak çapta bir siyasi kriz döviz kuru
tabanlı istikrar programını sorgulattı ve kitlesel
çapta para çekmeler yaşandı.
-2008
ABD'deki subprime(krediyi açan için de
alan için de riskli) mortgage krizinin sonucu
-Kriz sonrası, Türkiye'ye 2001'dekinden daha hızlı
sermaye girişi sağlandı, bunun sebebi küresel
finansal pazar durumundaki istirarın
sağlanmasının gelişmekte olan ülkelere sermaye
akışına yol açması
-Genel olarak, yabancı finans kuruduğu zaman,
cari hesap açığı çabucak azaltılmalı ve tamemen
elimine edilmelidir.
-Önceki iki krizde reel döviz kuru yüzde 30-40
düşmüştü, bu krizde de benzer bir durum oldu
fakat kısa dönemliydi.
-2009'un başlarında yaşanan reel gayri safi yurt içi
hasıla azalışı 1945'ten beri en kötü değerdeydi,
fakat ekonomik aktivitelerdeki normalleşme göreli
olarak daha hızlı gerçekleşti.
-2001'den beri , hızlı büyümeye rağmen işşizlik
yüksek seviyede kaldı.
-Bu krizde birçok sebepten dolayı ihracatın
ekonomik aktivilere pek katkı yapmadığını
görüyoruz.
-Kriz sonrasında en kötü etkilerin sona ermesine
rağmen Türkiye standartlarına göre aşırı işşizlik ve
çok yüksek reel döviz kuru gözlemledik.
-Gelişmekte olan ülkelerde büyüme otomatik
olarak olmaz, yapısal değişimlerle sağlanır.
-Birçok başarılı ülkeden örneklerle yola çıkarsak
asıl gerekenin stratejik özelleştirme olacağı
sonucuna varabiliriz.
-Bu zamana kadar ekonomik büyümenin, sermaye
yokluğu tahmini temelli olduğu düşünülürdü.
Şöyle kalıplaşmış iddialar vardır:
Gelişmekte olan ülke finans tarafından
baskılanmıştır, bu nedenle büyümek için yabancı
sermaye gerekir.
● Yabancı sermaye riskli olabilir, dolayısıyla
makroekonomik politikalar ve regülasyon yapılır.
● Sonuçta dışarı açıldıkça daha müdahaleci olmak
zorunda kalırlar.
●
-Son araştırmalar, yabancı sermayenin büyümeye
zararlı olduğunu göstermektedir.
-Sermaye girişi, reel döviz kuru üzerinde yarattığı
etkiyle yatırım kısıtlamasını şiddetlendirir. Yerli
para biriminin reel anlamda değerli hale gelişi
sermaye akışıyla aynı anda gerçekleştiğinde
satılabilirlerdeki karlılık düşer ve özel sektörün
yatırım isteği azalır bölyece ekonomik büyüme
azalır.
-Unutmamalıyız ki Türkiye 2001 krizinden
çıktıktan sonra dış borçlanmayı arttırdı, çünkü
büyümeye çalışıyordu.
-2000'de imalat toplam yatırımın yüzde 25'i iken,
2008'de bu neredeyse yüzde 50 oluyor.
3. haricinde hepsinde 2000 sonrasının daha iyi
yüksek olduğu görülüyor(MVA:işçi başına
eklenmiş imalata eklenmiş değer-üretkenlik
büyümesi)
-Şu açık ki son ekonomik büyüme, büyümekte
olan cari işlemler açığı ve reel döviz kurunun
artması pahasına ortaya çıktı.
-Türkiye mevcut aşırı işgücü arzını absorbe
edebilmek için büyümesini mümkün oldukça
hızlandırmak zorunda.
-Türkiye euro bölgesinin dışında kaldığı sürece ,
sürdülebilir ve güvenli cari işlemler açığı seviyesi
yüzde 6 yı geçmeyecektir.
İşşizliğin hem ekonomik hem de toplumsal iki önemli anlamı vardır
EKONOMİK : İç kaynakların eksik kullanılmış olmasını gösterir.
TOPLUMSAL: Eğer çözülmezse aşılması zor olacak siyasi zorluk
ve gerilimlerin habercidir.
-Türkiye'nin cari işlemler açığı arttırmadan
büyümesi gerekir.
-Sonuç olarak, Türkiye daha hızlı büyümeye
ihtiyaç duyuyor ve bunu yapabilir de.
-Yabancı tasarruflar ve geniş işlemler açığına
dayanan bir büyüme modeli etkili bir yarar
sağlabilir ancak yan etkileri olacaktır.
-Şunu söyleyebiliriz, eğer büyüme içeriden finanse
edilecekse Türkiye kalıcı daha yüksek tasarruf
oranlarına ihtiyaç duyacak.
-Sürdürülebilir ve güvenli cari işlemler açığı gayri
safi yurt işi hasılanın yüzde 3 ünü geçmemeli.
-Pozitif dinamik büyüme, özel tasarruflarda hızlı
bir artışı sürdürmenin en önemli faktörlerinden
biridir.
-Sermaye akışları yerli para biriminin değerini
yukarı çekme eğilimine girdiğinde Merkez
Bankası, Hazine ve Finans Bakanlığı işbirliği
yapmalı ve süreci koordine etmeli.
KÜRESEL KRİZE MİLLİ YANIT
Türk İstisnailiğinin Politik Ekonomisi
-Türkiye, oyalayıcı ve parça parça mali
aktivizmi ve IMF yardımından uygun
olmayan bir şekilde kaçınmasıyla diğer
büyük gelişmekte olan pazar ülkelerinden
farkını ortaya koyuyor.
-Başbakan, ''teğet geçecek'' ifadesiyle
aslında aşırı belirsizlik zamanında pazardaki
endişeleri azaltmak istiyordu denebilir.
-En önemli sonuç, en savunmasız kesimde işsizlik
ve fakirleşme artıyor.
-Bakılması gereken bu noktada ; önceden varolan
yapısal zayıflıklar, idraki boşluklar ve iç siyaset
-Kriz, gelişmekte olan pazar ekonomilerini büyük
oranda eşdeğer mekanizmalarla etkiliyor.
Genelde ; politika yapıcılar, kredi açılmasını
hafifletmek ve iç talebi teşvik etmek için parasal
ve mali tedbirler benimsediler. Merkez bankaları,
faiz oranlarını düşürdü ; hükümetler vergi molaları,
refah ve istihdam planları ve altyapı yatırımları gibi
farklı tür tedbirleri kapsayan mali programları
başlattılar.
-Türkiye'yi bu noktada büyük orta-gelir ekonomisi
olarak düşünelim.
-Krizle birlikte tarım sektörü dışında işsizlik
yükseldi, küçük ve orta ölçekli işletmelerde iflaslar
yaşandı, niteliksiz ve yarı-nitelikli ve dar gelirli
işlilerde ödeme kesintisi ve artan çalışma saatleri
gözlendi. Ayrıca kendi işini yapanlarda gelir kaybı
oldu.
-İmalat üretimi 2008'in 4. çeyreğinde yüzde 12
küçüldü. 2009'un ilk çeyreğinde ise yüzde 22'ye
ulaştı bu küçülme.
2002'nin sonunda AKP ne yaptı? :
-Bankacılık sistemi yeni uygun bir düzenleyici
çerçevede yeniden inşa etti
-Merkez bankasının bağımsızlığı güçlendirdi.
-Borç yönetimi sistemi gözden geçirdi.
-Mali dengeleri hızlı bir şekilde geliştirdi.
-Kapsamlı reform planları uygulamaya kondu :
kamu harcamaları sistemi, tarımsal
desteklemeler,sosyal güvenlik sistemi gibi.
2008'den 2009'a
Gayri Safi Yurt İçi Hasıla düşüyor, kişi başına
GSYİH düşüyor, GSYİH büyümesi de
dolayısıyla düşmüş oluyor, Yatırımın GSYİH
İçindeki payı düşüyor, tasarrufların GSYİH
içindeki payı düşüyor, ithalat düşüyor, ithalatın
GSYİH içindeki payı düşüyor, ihracat düşüyor,
ihracatın GSYİH içindeki payı düşüyor, cari
işlemler açığının GSYİH içindeki payı düşüyor,
Yabancı Doğrudan Yatırım düşüyor, Kamu
harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla
içindeki payı artıyor, Mali ve faiz dışı dengenin
GSYİH içindeki payı düşüyor, toplam kamu
borcunun GSYİH içindeki payı düşüyor, iç ve dış
borç artıyor, özel yabancı borç düşüyor, banka
varlıkları ve kredilerinin GSYİH içindeki payı
artıyor, tüketici kredileri artıyor, banka sermayesi
yeterlilik oranı artıyor, tüketici enflasyonu düşüyor,
işşizlik artıyor
-EN ÇOK DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN:
Türkiye'nin devam eden dışa savunmasızlığı
-AKP'nin politika tercihlerindeki değişimin belirgin
göstergesi bu tartışma için çok önemli ; 2006'daki
mali bozulma.
-Hızlı büyümeden faydalanarak Türkiye'nin refah
sistemini güçlendirmek ve sosyal güvenlikle ilgili
modern ve etkili düzenlemeler yapmak yerine
hükümet, kendi konjonktürel takdirine göre
avantajsız gruplara karşı seçici teşvik uyguladı.
-Türkiye ne ödemeler dengesi krizi bekliyordu, ne
de mali sistemi üzerine endişeleri vardı. Yabancı
rezervleri tüm zamanların en yükseğiydi(2008
Eylül'de 77 milyar dolar),
Kendi kamu borcunun yabancı bileşeni önemsizdi,
kendi bankacılık sisteminin sermaye yeterlilik
oranı dünya standartlarının en yüksek oranına
sahipti.
İSTİKRARIN FİYATI
●
●
Bu kriz sırasındaki Türkiyede uygulanan
politikalar : nakit destekleri, banka
regülasyonları, talep teşviki, istihdam tedbirleri
Türk politika yapıcıların neoliberal çağda
uyarılmış seti iki ani çöküş örneğinden
oluşuyordu ama asıl zarar veren 2001'in
Ocağındaki durumdur, ki bu durum Türkiye'nin
liberal bürokratlarına ve politikacılarına
sarsılmaz bir inançla benimsetti ki tüm kötülük
mali tedbirsizlikten ve finansal istikrarsızlıktan
gelir.
-Onların bilinen evreninde, kriz denen şey kötü
yönetilmiş süreçlerin aynı anda gerçekleşmesinde
kökleşmiştir : hızlı sermaye çıkışları, aşırı
devalüasyon, fırlayan faiz oranları şeklinde
başlayabilir ve sonunda tam gelişmiş bankacılık
ve mali krizler şekline olgunlaşır.
-Türkiye'nin sürekli düşen imalatına bakarsak ;
kullanım kapasitesi Ağustos'ta yüzde 78,
Kasım'da yüzde 70 ve son olarak Ocak'ta yüzde
67 oluyor.
-Ekonomik esneklik umudu suya düşünce,
yönetim beklentisinin agresif bir söylemi ortaya
çıkıyor, özellile hükümetin bir bölümü Türkiye
ekonomisinin asıl sorunun somut olmaktan çok
psikolojik olduğunu ima ettiğinde.
2008-2009 Krizi
Birgül Gülsün Yılmaz 07103455
Güven ve ekonomi
ABD için FED Verileri
http://research.stlouisfed.org/dashboard/1151
TCMB Verileri
IMF Verisi
Download