1 Konu 55. DIŞ PARAZİTLERİ ETKİLEYEN İLAÇLAR Süresi: 2 Saat

advertisement
1
Konu 55. DIŞ PARAZİTLERİ ETKİLEYEN İLAÇLAR
Süresi: 2 Saat
Zamanı: 10. Hafta
55.1. Giriş
 Bu konuda incelenecek ilaçlar insan ve hayvanların vücut yüzeyi (bazen vücutlarında) ya da bitki ve cansız cisimler
üzerinde veya çevresinde bulunan ya da gelişen parazitleri (haşarat, böcek, pest) öldürür veya gelişmeleri veya
üremelerini engellerler; bu maddeler genellikle insektisidler veya pestisidler olarak bilinirler.
 Veteriner hekimlik yönünden terim hayvanların deri veya deri altı ile gezindikleri-barındıkları yerlerde yaşayan
parazitlere karşı kullanılan ilaçları ifade eder.
 Bu konu kemiricilere (sıçan, fare gibi) karşı kullanılan maddeleri de kapsar.
İlaçların uygulanma şekilleri
 Banyo,
 Püskürtme (toz, sıvı),
 Dökme,
 Damlatma,
 Tasma (Kulak ve boyun tasması),
 İlaçlı yem,
 Enjeksiyon.
İlaçlar kullanılırken dikkat edilecek hususlar
 İlaçların çoğu son derece zehirlidirler; hedef olmayan hayvan veya insanlarda zehirlenmelere ve hatta ölüme de yol
açabilirler.
 Kendileri için önerilen kullanım yerleri ve talimatlarına göre kullanılmalıdırlar.
 Uygulama çözeltileri hazırlandıktan sonra kaplar iyice yıkanmalı; yıkantılar banyo veya püskürtme çözeltilerine
katılmalı, boş kaplar başka bir amaçla kullanılmaksızın imha edilmelidir.
 Hayvanın türü, fizyolojik durumu (sağılıyor, kuruda, gebe vb) ve beslenme şekli dikkate alınarak, ilaç ve uygulama
şekli seçilmelidir.

Sağılan hayvanlarda banyo şeklinde ilaç kullanımından kaçınılmalıdır.
 Gıda değeri olan hayvanlarda kullanılırken dikkatli olmalıdır.



Ya kalıntı tehlikesi önemsiz veya hiç olmayan ilaçlar seçilmeli.
Hayvanlar kesime gönderilmeden önce belli bir süre bekletilmeli.
Süt veya yumurtanın kullanılmama süreleri göz önünde tutulmalıdır.
 Aynı etkin maddeyi ihtiva etseler bile, tarım zararlıları için hazırlanan ilaç müstahzarları hayvanlarda
kullanılmamalıdır.
İnsektisidlerin etki şekilleri
 Oldukça değişkendir; etki gruplarına göre insektisidleri ayırmak mümkündür.
 İnsektisidlerin de aralarında bulundukları, başlıca pestisid grupları ile etki şekilleri Tablo 55.1.3’deki gibi sıralanmıştır.
Tablo 55.1.3. Pestisidlerin parazit ve memelilerdeki etki şekilleri.
Etki şekli tipi
AkE’ın etkinliğinin önlenmesi
İyon kanalları
Reseptörler
NM madde benzeri etki
Metabolizma zehirleri
. Solunum zehirleri
. ME etkinliğinin engellenmesi
. Şeker metabolizması zehirleri
. Amin metabolizması zehirleri
Böcek gelişme düzenleyicileri
. Kitin sentezinin önlenmesi
. Hormon benzeri etki
Insektisid örnekleri
OF ve karbamat bileşikler
DDT ve analogları, piretrinler
BHC, Siklodien grubu, nikotin
Avermektinler
Siyanür, karbon monoksit, rotenon, hidrojen sülfür,
dinitrofenoller
Piretrin sinerjistleri
Floroasetatlar
Klordimeform
Diflubenzuron gibi
Metopren gibi
2
Protoplazma zehirleri
Fiziki zehirler
Kanın pıhtılaşmasının bozulması
Etkin oksijen grubu oluşturma
Ağır metaller ve asitler
Ağır metal yağları, inert toz
Kumarin türevleri
Paratiyon, malatiyon, parakuat
İnsektisidlerin etki güçlerinin değerlendirilmesi
Öldürücü doz 50 (ÖD50)
 Bir insektisidin etki gücü belli bir parazite karşı öldürücü etkisiyle ifade edilebilir; bu terim hedef parazit topluluğunun %50’sini belli
bir süre içinde öldürmek için gerekli madde miktarı olarak tanımlanır.
Öldürücü yoğunluk (ÖY50)
 Sulu ortamda sivrisinek larvaları ve diğer bazı parazit larvalarına ilaçların etki gücü ÖY50 ile ifade edilir.
 Terim değişik yoğunluklardaki ilaç çözeltilerine maruz bırakılan larvaların %50’sinde ölüme yol açan madde miktarıdır.
Yere-serici etki 50 (YSE50)
 Karasinek, sivrisinek gibi uçucu parazitlere karşı yere serici etkinin değerlendirilmesi için, bir kafese konulan sineklere karşı belli
bir yoğunlukta uygulanan (püskürtme, dumanlama şeklinde) ilacın belli bir zamanda bu sineklerin %50’sinin yere düşmesi için
gereken zamanı ifade eder.
Kaçırtıcı etki 50 (Flushing-out etki, FO50; KE50)
 Bu etki dolap, çekmece, duvar yarığı vb yerlerde yaşayan hamam böcekleri gibi parazitlerin ilaçların etkisinden rahatsız-huzursuz
edilmesi ve böylece ilacın etkisine maruz bırakılması bakımından önemlidir.
Sınıflandırma
 Etkilerine veya etki yerlerine,
 Etki hızlarına,
 Kalıcılıklarına,
 Zehirliliklerine,
 Formülasyon şekillerine,
 Yapı-kaynaklarına,
 Etkidikleri parazit çeşidine göre.
Etki yerleri veya etkilerine göre
 İnsektisidler zararlılar üzerinde 3 etkiye sahiptirler.
o Yere serici-düşürücü etki,
o Öldürücü etki
o Kaçırtıcı-kovucu etki
o Etkilerine aşağıdaki yollarla sebep olurlar.
 Mide zehirleri: Parazitler tarafından ağızdan alındıktan sonra etkili olan maddelerdir; bunlar parazitlerin midesinden
emilerek sistemik dolaşıma girer ve tüm vücuda dağılırlar.
 Temas zehirleri: Bunlar uygulandıkları yerden parazitin derisi (kutikula) vasıtasıyla vücuda girer ve etkilerini oluştururlar.
 Fumigantlar: Bunlar çok ince süspansiyon, gaz veya toz halinde havaya bırakıldıkları veya püskürtüldüklerinde,
parazitlerin solunum sisteminden vücuda girerler ve etkilerini oluştururlar.
 Sistemik zehirler: Esasta bu yukarıda bahsedilen yolların herhangi birisiyle parazitin vücuda girerek etkilerini oluşturabilen
insektisidlere atfen kullanılan bir terimdir.
Etki hızlarına göre
 Parazitlerle temasa geldiklerinde oluşturdukları etki hızlarına göre ikiye ayrılırlar.
o Yere serici etkili: Piretrinler ve propoksur; böceklerle temasa gelir gelmez, hareketsiz kılan maddeler:.
o Kalıcı etkili: Karbamatlar, OF ve OK bileşikler; etkisi uzun süre devam edenler.
Kalıcılıklarına göre
 Uygulandıkları çevrede kalıcılıklarına veya dayanıklılıklarına göre 3 grupta toplanırlar (Tablo 55.1.7).
Tablo 55.1.7. Pestisidlerin kalıcılıklarına göre gruplandırılması.
Grubu ve
Kalıcılık süresi
Örnekleri
Grup I
OK insektisidler
Kalıcılar (2-5 yıl)
Bipiridil herbisidler (parakuat, dikuat gibi)
Grup II
Triazin herbisidler (atrazin, simazin, propazin gibi)
Orta derecede
Fenilüre herbisidler (diuron, linuron, fenuron gibi)
kalıcılar
Dinitroanilin herbisidler (benefin, trifluralin, nitralin gibi)
(1-18 ay)
Pikloram
Bazı OF bileşikler (dimetoat)
3
Grup III
Kalıcı olmayanlar
(1-12 hafta)
Karbamat (karbofuran, metomil, metomoban gibi) bileşikler
Fenoksi- ve fenilkarbamat türevi herbisidler
Ditiyokarbamat türevi fungisidler (maneb, dineb gibi)
OF bileşikler (paratiyon, diazinon, klorprifos, bromofos gibi)
Karbamat bileşikler (yukarıda sayılanlar dışındakiler)
Zehirliliklerine göre
 Katı ve sıvı halde bulunmaları da dikkate alınarak, ratlarda ağızve deri yoluyla ÖD50 miktarlarına göre DSÖ tarafından;
o Sınıf Ia (çok zehirli-zararlı)
o Sınıf Ib (zehirli-zararlı)
o Sınıf II (orta-derecede zehirli-zararlı)
o Sınıf III (az zehirli-zararlı) bileşikler diye 4 sınıfta toplanmıştır.
o Bir de normal şekilde kullanıldıklarında zehirsiz-zararsız maddeler (Tablo 5) vardır.
o Teknik madde ya da formülasyonun katı veya sıvı halde bulunmasına göre yapılan sınıflandırma Tablo 55.1.8’de özetlenmiştir.
Yapı ve kaynaklarına göre
 Sentetik organik insektisidler
o Organik fosforlu insektisidler,
o Karbamat insektisidler,
o Organik klorlu insektisidler,
o Organik tiyosiyanatlar,
o Piretroidler,
o Formamidinler,
o Dinitro bileşikler,
o Böcek gelişme düzenleyicileri,
o Fumigantlar,
o Böcek kovucular vb.
 İnorganik insektisidler
o Arsenikli bileşikler (kurşun arsenat, kalsiyum arsenat, sodyum arsenit gibi);
o Florlu bileşikler (sodyum florür, sodyum florosilikat gibi).
 Bitkisel kaynaklı insektisidler
o Nikotin,
o Piretrinler,
o Rotenoidler.
 Sinerjistler
o Böceklerdeki ME etkinliğini engelleyip ilacın etki süresini ve etki şiddetini artıran sesamin, sesamolin, sesameks, piperonil
butoksit gibi maddeler bulunur.
 Mikrobiyal insektisidler
o Avermektinler (ivermektin, doramektin, moksidektin gibi),
o Bac.thuringiensis H-14.
 Bitki gelişme düzenleyicileri: Dimetipin, endothal, flurpirimidol, klorfonium gibi.
Etkidikleri parazit çeşidine göre
 İnsektisidler: Böceklere karşı kullanılan ilaçlar.
 Akarisidler: Örümcek, bit, kene, uyuz vb parazitlere karşı kullanılan ilaçlar.
 Afisidler: Yaprak bitlerine karşı kullanılan maddeler.
 Rat zehirleri: Tarımda veya ev, ahır vb yerlerdeki kemiriciler gibi zararlı hayvanlarla mücadele için kullanılan maddeler.
 Molluskisidler: Sümüklü böceklerin kontrolünde kullanılan maddeler.
 Fungisidler: Tarımdaki mantar zararlılarına karşı kullanılan maddeler.
 Nematosidler: Toprak ve bitki nematodlarına karşı kullanılan maddeler.
 Herbisidler: Tarımda yabani otlarla mücadele için kullanılan maddeler.
 Algisidler: Alglere (yosun) karşı kullanılan maddeler.
55.2. İnsektisidler
55.2.1. Sentetik Organik İlaçlar
Organik fosforlu bileşikler
Özellikleri ve sınıflandırılma

OF insektisidler fosfora bağlanan yapılara göre sınıflandırılırlar.
 Fosfatlar: Diklorvos, fosfamidon, klorfenvinfos, mevinfos, tetraklorvinfos.
 Fosforothio(n)atlar: Paratiyon, diazinon, krotoksifos, koumafos, fenitrotiyon, fentiyon, klorprifos etil, klorprifos metil, temefos,
klortiyon, foksim, isazofos gibi.
 Fosforothiolatlar: Metildemeton, azametifos gibi.
 Fosforodithioatlar: Malatiyon, dimetoat, azinfos etil, dioksatiyon, karbofenotiyon, fosmet, formotiyon gibi.
4





Fosforoamidatlar: Krufomat, fosfolan, propetamfos, fenamifos, metamidofos gibi.
Fosforofluridatlar: DFP, somon, sarin gibi.
Pirofosfatlar: TEPP, HEPP, OMPA (shradan) gibi.
Fosfonat: Triklorfon gibi.
Siyanürler: Tabun gibi.
Etki şekilleri
 OF bileşikler Ak’i parçalayan AkE’in etkinliğini dönüşümsüz biçimde engellerler.
Zehirlilikleri
 OF bileşikler tüm canlılar için zehirlidir.
o Bazılarının zehirliliği insan ve hayvanlar ile mesken, ahır, ağıl, kümes gibi barınaklarda kullanılmalarını önleyecek derecede
fazladır.
Zehirlenme belirtileri
 Muskarinik belirtiler: Parasempatik nöro-efektör yapılarda bulunan muskarinik reseptörlerin Ak tarafından aşırı derecede
uyarılması sonucu bulantı, kusma, anoreksi, karında sancı ve kramp, mide-bağırsak hareketlerinde artma, sürgün, solunum
güçlüğü, akciğer ödemi, kalp hızında yavaşlama, kan basıncında düşme, siyanoz, pupillerde daralma, idrar ve dışkıyı tutamama
gibi genellikle düz kasların aşırı ölçüde uyarılmasına ilişkin belirtiler görülür.
 Nikotinik belirtiler: Nöro-musküler kavşaklar ve otonomik gangliyonlardaki nikotinik reseptörlerin Ak’le aşırı derecede uyarılması
ve bunu takiben depolarizasyonlu olarak bloke edilmesiyle ortaya çıkan nikotinik etkilerin başlıcaları çeşitli kaslarda oluşan
seğirme ve spazmlardır. Seğirmeler önce dil, göz kapağı ve yüz kaslarında başlar ve sonra boyun ile tüm vücut kaslarına yayılır.
Daha sonra, tüm iskelet kaslarında güçsüzlük, gevşeklik ve felç ortaya çıkar; refleksler kaybolur ve kan basıncı düşer.
 MSS ile ilgili belirtiler: OF bileşikler, MSS’deki solunum, dolaşım, davranış ve şuurla ilgili merkezleri doğrudan etkileyerek, önce
uyarı sonra baskıya sebep olurlar; çırpınmalar, genel tremor, ataksi, huzursuzluk, korkaklık, reflekslerin kaybolması, uyku
basması, kalp bloğu ve kalbin durması, boyunda sertleşme, baş ağrısı ve dönmesi, vehim, zihin karışıklığı ve konuşma zorluğu
oluşan belli başlı belirtilerdir. Ayrıca, merkezi kaynaklı yumuşak felç ve koma gelişir.

Teratojenik etki: OF bileşiklerden bazılarının teratojenik etkisi vardır; benzer etkisi olan bileşiklerin başlıcaları diazinon,
metamidofos mevinfos, diklorvos, DEF, paratiyon sis-dikrotofos olup, diğer OF bileşiklerin de, zayıf derecede de olsa, teratojenik
etki tehlikesi vardır.

Miyopati: Bazı OF bileşikler hayvanlarda miyopatiye sebep olurlar; bu durum akut olarak zehirlenen hayvanlarda, iskelet
kaslarında nekroz şeklinde ortaya çıkar. Paratiyon, paraokson, fosfolan, diklorvos ve muhtemelen tüm OF bileşikler, AkE’ın
etkinliğini engellemeleri sonucu, iskelet kaslarında nekroza yol açabilirler. Böylece, şekillenen kas nekrozu, akut zehirlenme
sırasında oluşan ve iskelet kaslarının tükenmesinden ileri gelen solunum yetmezliği belirtilerinin kötüleşmesine sebep olur.

Lipid peroksidasyon: Paratiyon, paraokson, metilparatiyon, klortiyon, dikaptiyon gibi nitro-aromatik yapı gösteren OF bileşikler
ile triklorfon ve fenitrotiyon vücutta BT’ları sırasında süper oksit grupları (O 2 ) açığa çıkarırlar; hücre zarı fosfolipidlerinde lipid
peroksidasyona ve sonuçta hücrelerde zararlara yol açarlar. Bu etkinin OF bileşiklerin kaslara yönelik etkilerinde de katkısı vardır.
Ölüm sebebi
 OF bileşiklerle zehirlenmelerde oluşan ölüm sebebi solunum yetmezliğinden ileri gelen boğulmadır.
o Solunum yollarının daralması,
o Kan basıncının düşmesi,
o Solunum kaslarının felci,
o Solunum merkezinin baskı altına alınması.
Zehirlenmelerin sağaltımı
 Vücuttan uzaklaştırma.
 Deri yoluyla uygulama veya bulaşma sonucu zehirlenme şekillenmişse, bu kısımların tazyikli suyla veya sabunlu ya da %2’lik
sodyum karbonatlı suyla yıkanması önerilir.
 Ağızdan alındığı durumlarda, tuzlu sürgütlerle vücuttan uzaklaştırılmaya çalışılır.
 OF bileşiklerle ölümün sebebi boğulma olduğundan, uygulanabilirse yapay solunum hayat kurtarıcıdır. Gerekli hallerde trakeotomi
de yapılabilir.
 Farmakolojik antidotlar:
 Atropin, tüm hayvan türlerinde 0.2-0.5 mg/kg miktarlarda uygulanır.
o Toplam dozun 1/4’ü hızlı Dİ enjeksiyonla, kalanı da, hayvanın durumu (pupiller, nabız vb) izlenerek, DA veya Kİ olarak
uygulanır.
o Pupiller genişlediği ve tükürük salgısı azaldığı veya kesildiği zaman, atropin uygulanması durdurulur.
o Klinik belirtilerin yeniden ortaya çıkması halinde, atropin 3-6 saat arayla ve birkaç gün süreyle verilebilir.
 Enzim kurtarıcıları: 2-pridin aldoksim methiyödür (2-PAM, pralidoksim), 2-pridin aldoksim metklörür (2-PAM klörür,
pralidoksim klörür), ve obidoksim klörür (toksogonin)’dir.
 2-PAM klorür
o Küçük hayvanlar: 20-50 mg/kg dozlarda, %10 çözelti şeklinde Kİ ya da Dİ enjeksiyonla.
5

o Büyük baş hayvanlar: 25-50 mg/kg miktarlarda, %20 çözelti halinde yavaş Dİ enjeksiyonla (5-6 dk sürede) verilir.
Zehirlenme belirtilerinin ortaya çıkması halinde uygulama tekrarlanabilir.
Obidoksim
o Parenteral sığırlara 5 mg/kg dozda (en çok 2000 mg), koyunlarda 250-500 mg arasında kullanılır.
Uyarılar
 OF bileşiklerle zehirlenmelerin sağaltımında morfin, pentilentetrazol, rezerpin, süksinilkolin, teofilin gibi ilaçların kullanılmamalı.
 Parenteral aşırı sıvı sağaltımının yapılmaması önerilir.
Karbamat insektisidler
Özellikleri ve sınıflandırma
 Kalabar baklasında (Physostigma venenosum) bulunan fizostigminin (eserin) sentetik türevidirler.
 Böceklere, yabani otlara, toprak nematodlarına ve mantarlara yönelik etkileri vardır.
 Suda çözünmezler; kloroform ve asetonda kısmen, benzol, toluol ve siklohekzanda iyi çözünürler.
 Alkali şartlarda hızla parçalanırlar, asit ortamlarda dayanıklıdırlar. >150°C’de parçalanırlar.



N-Metilkarbamatlar
o Naftilkarbamatlar: Karbaril.
o Fenilkarbamatlar: Zektran, propoksur, mesurol, buks Ten, butakarb ve aminokarb.
o Heterosiklik metilkarbamatlar: Mobam, karbofuran, bendiokarb, dioksakarb.
o Alifatik kükürtlü N-metilkarbamatlar: Aldikarb, metomil.
N,N-dimetilkarbamatlar
Bu grupta başlıca piyrolan, isolan, dimetilan ve pirimikarb bulunur.
Zehirlilikleri
 Karbamat insektisidlerin bazıları memeliler için oldukça zehirlidirler.
 Zehirliliği etkileyen faktörler OF’dakilere benzer.
Organik klorlu bileşikler
Özellikleri
 Organik klorlu (OK) insektisidler hidrokarbonların %33-67 klorlandırılmasıyla hazırlanan çok sayıda bileşiği kucaklar.
 1942 yılında DDT’nin kullanılmaya başlanmasını takiben tarım zararlıları ve hayvanlardaki dış parazitlere karşı
yaygın şekilde kullanılmışlardır.
Sınıflandırma
 DDT grubu: DDT (diklorodifeniltrikloretan), DDD (diklorodifenildikloretan, tetraklorodifeniletan, TDE), metoksiklor (metoksi-DDT),
dikofol (keltan), DMC (dikloro alfa-metilbenzhidrol, dimit), klorobenzilat.
 BHC grubu: BHC (benzenhekzaklorür) ve izomerleri.
 Siklodien grubu: Aldrin, dieldrin, endrin, heptaklor, endosulfan, isodrin, klordan, kepone, mireks, telodrin.
 Terpenler: Stroban, toksafen (stroban-T).
Piretroidler
Zehirlilikleri
 Memeliler için çok güvenli, balıklar için de çok zehirlidirler.
 Balıklarda hiç kullanmamal, diğer amaçlarla kullanılırken, balıklar veya balık yetiştirme yerlerine, her ne şekilde olursa olsun,
temas etmemeleri için, gerekli ihtimam gösterilmelidir.
Sinerjistik etkileşmeler
 Piretroidler genellikle piperonil butoksit (PBO) gibi parazitlerde ME etkinliğini engelleyen maddelerle (piperonil butoksit, sesamin,
sesamolin gibi) birlikte hazırlanan müstahzarları şeklinde kullanılır; bu karışımlar sinerjistik etkileşme yapar.
 Öldürücü etkisi zayıf olan maddelerin etkisi PBO gibi sinerjistlerle güçlendirilebilir.
 Sinerjistik etki ışığa duyarlı bileşiklerde daha belirgin, ışığa dayanıklı piretroidlerde daha zayıftır.
 OF bileşikler piretroidlerin hidrolizini yavaşlatır veya önlerler; bu durum bileşiklerin hem böceklere hem de memelilere yönelik
etkinliği veya zehirliliğini artırır.
o Piretroidler ve OF bileşikler arasında sinerjistik etkili karışımlar (propetamfos-sipermetrin, tetrametrin-sumitiyon gibi)
hazırlanabilir.
Etkileri
 Böcekler için yere serici ve kalıcı etkileri vardır.

Bazılarında yere serici, bazılarında kalıcı etki diğerine göre daha belirgindir.
6


Yere serici etkileri belirgin olanlar: Alletrin, S-bioalletrin, siflutrin, tetrametrin gibi,
Kalıcı etkileri belirgin olanlar: Permetrin, resmetrin, bioresmetrin, deltametrin, fenotrinde gibi.
 Piretroidlerin birlikte (fenotrin-tetrametrin gibi) kullanılmasıyla, hem sinerjistik hem de yere serici ve kalıcı etki
sağlanır.

Sinerjist katılsın veya katılmasın, iki veya daha fazla sayıda piretroid karışımlarının hem yere-serici etkileri hızlı hem de
öldürücü etkileri daha güçlüdür.
 Piretroidler son derece güvenlidirler.




Larvalar da dahil tüm dış parazitlere etkili olmaları,
Meskenler, sağım yerleri, gıda maddesi imalathaneleri, depolarda güvenle kullanılabilmeleri,
Boyama, koku gibi istenmeyen etkilerinin olmaması sebepleriyle,
Hem hayvanların üzeri ve barınaklarındaki, hem de çevredeki yürüyen ve uçan parazitlere (bit, kene, pire, uyuz, hamam
böceği, sinekler, sivrisinekler, tahtakurusu, karınca, örümcek, akrep gibi) karşı en sık kullanılan maddelerdir.
 Veteriner hekimlikte kullanım alanı bulan sentetik piretroidlerin başlıcaları: Alletrin, deltametrin, fenvalerat,
phenotrin, flumetrin, permetrin, resmetrin, siflutrin, sipermetrin, tetrametrin.
Formamidinler
 Hayvanlarda özellikle kene, bit ve uyuza etkilidirler.
 İlaçlar (amitraz gibi) parazitlerde MAO’ın etkinliğini engellerler.
 OF ve karbamatlara dirençli parazitlere de etkilidirler.
 Veteriner hekimlik yönünden önem taşıyan tek ilaç amitrazdır.
Amitraz
Etkisi
 Temas ve solunum yoluyla etkir; etkisi sistemik değildir.
 Sığırlarda özellikle kenelere, koyun ve köpeklerde bit ve uyuza etkilidir.
 Hayvanların kıl ve yünlerinde parazitlerin tüm dönemlerini etkileyecek ölçüde uzun süre kalır.
 Kovucu etkisi de vardır; keneler hızla konakçıyı terk ederler.
 Arılarda Varroa hastalığı etkeni olan Varroa jacobsoni Oudemans da etkilidir.
Kullanılması
 %0.005-0.1 (normal olarak %0.025) banyo çözeltileri şeklinde kullanılır.
 Banyo suları alkali ortama ayarlanmalıdır; bu durum %50 amitraz içeren 1000 g müstahzara 10 kg kalsiyum
hidroksitin katılmasıyla sağlanabilir.
 Arılarda Varroa hastalığına karşı kovan başına genellikle 20 mg miktarda hesaplanarak tütsü şeklinde kullanılır;
uygulama Mart-Nisan ve Eylül-Ekim aylarında yapılır.
Zehirliliği
 Saha şartlarında güvenle kullanılabilecek bir maddedir.
 Ağızdan ÖD50 ratlarda 600-800 mg/kg (Sınıf III), deri yoluyla tavşanlarda 200 mg/kg’dır.
 Köpekler ağızdan 0.25 mg/kg ilaca 3 ay süreyle dayanırlar; 1-4 mg/kg miktarlarda, değişmez bulgu olarak kan şekerini yükseltir.
 Gebeler ve 4 aylıktan küçük köpek yavrularında kullanılmamalıdır.
Böcek Gelişme Düzenleyicileri (BGD)
 Böceklerin larva veya pupalarına etkirler; etkilerini iki mekanizma ile oluşturular.
o Kitin sentezini engelleyerek (cyromazin, dibenzuron, difluazuron, klorfluazuron, triflumuron, fluazuron,
diflubenzuron, flufenoksuron, lüfenuron gibi),
o Juvenil hormon analoğu olarak etkiyerek (methopren, hidropren, diofenolan, fenoksikarb gibi) ve diğer
mekanizmalarla etkiyerek (fenothiokarb, klofentezin, tetradifon gibi).
 Böcekler için cezbedici olarak etkiyen ve insektisid preparatlarına yardımcı madde olarak katılan maddeler de
(muskalure gibi) bu grupta sayılabilir.
Zehirlilikleri

Son derece güvenlidirler.
7
Organik kükürtlü bileşikler
Bu grupta monosülfiram ve mesulfen vardır.
55.2.2. İnorganik İlaçlar
Bu grupta kükürt, arsenik ve sodyum florür gibi maddeler bulunur.
55.2.3. Bitki Kaynaklı İlaçlar
Bu grupta rotenon, nikotin ve piretrinler bulunur.
Piretrinler
Özellikleri
 Piretrin(ler) papatya benzeri, otsu, beyaz çiçekli bir bitki olan Chrysanthemum cinerariaefolium’un çiçeklerinde bulunur.
 Çiçeklerdeki etkin madde oranı %0.8-2 arasındadır; organik çözücülerle ayrılan kısımdaki oran %20-25 arasındadır.
 Ham piretrin çiçeklerinin toz edilmesiyle Persiyan böcek tozu hazırlanır.
 Etkin madde olarak piretrin:sinerin:jasmolin içeren bir karışımıdır.
 Piretrumun etkin kısımları olan piretrinlerin ester yapılı 6 tipi vardır.
o Piretrin-I ve -II, sinerin-I ve -II, Jasmolin-I ve -II diye bilinirler.
Etkisi
 Uuçucu sinekler de dahil, tüm dış parazitlere etkilidir; hızlı yere serici ve temas zehiri olarak etkirler.
Kullanılması
 Genellikle PBO gibi sinerjistlerle birlikte kullanılırlar.
 Kalıcı etkileri olmadığından, evcil hayvanlardaki dış parazitlerle mücadele için uygun değildirler.
 Kerosende hazırlanan %0.2 çözeltisi, sağılanlar da dahil, hayvanlardaki sineklerle mücadele için, günlük olarak
püskürtülerek kullanılır.
 Piretrin özütü ve talkın karıştırılmasıyla hazırlanan serpme tozu memeliler ve kanatlılardaki pirelere karşı kullanılır.
 Piretrin ve PBO 1/10 oranındaki karışımları hayvanlardaki sineklere karşı başarıyla kullanılır;
o %0.0075 piretrin-%0.075 PBO karışımdan hayvan başına günde 30-60 ml;
o %0.05 piretrin-%0.5 PBO karışımı 1 hafta arayla hayvan başına 0.9-1.8 L;
o %0.1 piretrin-%1 PBO karışımı günde 30-60 ml veya 1 hafta arayla 0.9-1.8 L miktarlarda püskürtülerek kullanılır.
55.2.4. Mikrobiyel İlaçlar
 Bu grupta bulunan avermektinler, milbemisinler, nemadektinler gibi antibiyotikler hakkında antelmentik ilaçlar
kısmında bilgi verilmiştir.
 Burada bunlar hakkında kısaca bilgi verildikten sonra, Bacillus thuringiensis incelenecektir.
Avermektinler, milbemisinler ve nemadektinler
 İvermektin;
o Sığır: Hypoderma bovis, H.lineatus, Dermatobia hominis; Linognatus vituli ve Haematopinus eurysternus gibi
sokucu bitler; Sarcoptes scabiei var bovis ve sarkoptik uyuz; Boophilus microplus, B.decoloratus gibi tek-konakçılı
keneler; sokucu sinekler.
o Koyun: O.ovis; Psorergates var ovis, Sarcoptes scabiei gibi uyuz etkenleri.
o At: Gasterophilus türleri ve Sarcoptes scabiei.
o Köpek: Sarcoptes scabiei, Otodectes cynotis gibi uyuz etkenlerine karşı kullanılır.
Bacillus thuringiensis Berliner
Etki şekli
 Parazit larvaları tarafından yenildiğinde, midesinde bulunan bir enzim ile büyük kristal protein küçük birimlere ayrışır
(endotoksinin etkinleşmesi).
 Bunlar larvaların sindirim kanalı duvarını tahrip eder; ozmotik dengeyi ve beslenmesini bozar.
 Bu etki ile parazit larvasının beslenmesi hızla bozulur ve açlıktan ölür.
8
Etkisi ve kullanılması
 B.thuringiensis kelebek, sinek ve kın kanatlı larvalarına karşı kullanılır.
 Bakteri sporları ve zehiri ile hazırlanan çeşitli müstahzarlar tarımsal mücadele ve arıcılıkta kullanılmaktadır; son durumda
arı peteklerine zarar veren mum güvesi larvalarına karşı hem depoda hem de kovanda koruyucu olarak kullanılır.
 Sonbaharda bal sağılıp petekler kurutulduktan sonra depoya veya kovanlara ya da ilkbaharda peteklerin kovanın ballık
bölmesine konulmasından önce kullanılır.
Uyarılar
 Son derece güvenli bir maddedir.
 Spor kristalleri kanatlı, balık, insan ve hayvanlar için zehirli değildir.
 Ratlarda ağızdan ÖD50 30.000 mg/kg’dır.
 Bileşik birçok akar, mantar ve bitki gelişmesini düzenleyici ile geçimlidir.
 Azinfos etil, kaptol, demeton-s-metil, dimetoat, dinokap, isoprokarb, pentoat, fosalon, baygon, tetraklorvinfos, alkali maddelerle
geçimsizdir ve birlikte kullanılmamalıdır.
55.2.5. Biyolojik Maddeler
 Arılar (Aphidius colemani, Diglyphus isoea, Encarsia formosa, Leptomastix dactylopii gibi).
 Akarlar (Amblyseius cucumeris, A.degenerans, Aphidoletes ophidimyza gibi).
 Mantarlar (Ampelomyces quisqualis, Strep.griseoviridis, Verticillium lecanii gibi).
 Nematodlar (Steinernema feltiae, S.scapterisci).
 Tahta kuruları (Macrolophus caliginosus, Orius türleri gibi).
 Virüsler (Adoxophyes orana granulosis virüs, Cydia pomonella granulosis virüs gibi).
55.2.6. Diğer İlaçlar
 Bu grupta imidakloprid, fipronil, benzil benzoat, difenilamin, paradiklorobenzen, naftalen gibi maddeler
bulunur.
55.3 Böcek Kovucular (Repellentler)
 Deri, giysiler ve bazı durumlarda perde ve ağlara uygulandıklarında sivrisinek, karasinek gibi böceklerin insan ve
hayvanlara saldırmasını engelleyen veya kovan maddeler olarak tanımlanırlar.
Kullanılan maddeler
 Benzilbenzoat,
 Di-N-propilizoçinkomeronat (MKG 326),
 Butiletilpropanediol,
 N,N-dietil-3-metilbenzamid (deet, N,N-dietil-m-toluamid),
 Dibutilfitalat, dimetilfitalat,
 Etilhekzan-diol,
 Butopronoksil,
 2-klorodietilbenzamid,
 1,3-aminopropanol türevleri,
 Permetrin.
 Bitkisel maddeler
o Qwenling; Çin’de Lemon eucalyptus bitkisinden elde edilmiştir; p-metan-3,3-diol (PMD) etkin maddesini içerir;
birçok sivrisinek için deet kadar etkilidir.
o Neem yağı,
o Citronella
55.4. Kemiricilere Karşı Kullanılan İlaçlar
 Kemiricilerde 35 ailede 1700 dolayında tür vardır; dünyadaki memelilerin %40’ını oluştururlar.
 Omnivor hayvanlardır.
o Bitkisel (tahıllar, pamuk tohumu, keten tohumu, mısır, yumru bitkiler gibi) ve hayvansal besinler (et gibi) gibi her türden
maddeleri yerler.
 Tarla, bahçe veya depolanmış haldeki ürünlerde önemli hasar ve kayba yol açarlar.
9
 Bazıları (fare ve sıçanlar) insan ve hayvanlarda önemli birçok hastalığın (bakteriyel, viral, riketsiyal, protozoal, iç
paraziter gibi) kaynağı veya taşıyıcısıdırlar.
 Çevre ve halk sağlığı ile besinler yönünden önem taşıyan üç kemirici türü vardır.
o Ev faresi (Mus musculus),
o Norveç sıçanı (Rattus norvegicus),
o Çatı sıçanı (R.rattus).
Tuzak ilacı formülasyonları
 Teknik madde.
 Ön-karışımlar (Premiks, master-miks).
 Kullanıma hazır tuzaklar (toz yem, pelet yem, mum blok, pasta, jel):
İlaçlar
 Hızlı etkililer: Alfa-naftiltiyoüre, alfa-kloraloz, çinko fosfür, floroasetat, talyum sülfat, striknin, arsenik, ada soğanı, rezerpin,
norbormid, krimidin, brometalin.
 Yavaş etkililer: Pıhtılaşmayı engelleyici maddeler.
 Orta hızda etkililer: Vitamin D.
Kırmızı Ada soğanı (Erkek Adasoğanı, Red squile)
Zehirliliği
 Ada soğanının dişi ve erkek sıçanlardaki ÖD50 değeri sırasıyla 250 mg/kg ve 490 mg/kg.
 Sillirosid glikozidininki yine sırasıyla 0.43 mg/kg ve 0.7 mg/kg’dır.
Etkisi ve kullanılması
 Genellikle %10 pasta halinde hazırlanan tuzak yemi şeklinde kullanılır.
 Türkiye’de Silmurin isimli tuzak yemi şeklinde bulunur; %0.015-0.03 etkin madde (sillirosid) içeren tuzak yemi
şeklinde kullanılır.
 Yenildiğinde, kusabilen hayvanlarda çoğu kez kusmaya sebep olur; kusmukla çıkar ılır ve pek zehirli değildir.
 Kusma merkezinin iyi gelişmemesi sebebiyle, sıçanlar için son derece zehirlidir.
Pıhtılaşmayı engelleyici maddeler
Özellikleri
 Sıçan zehiri olarak kullanılan 1inci ve 2nci nesil çok sayıda pıhtılaşmayı engelleyici madde vardır; hepsi de indandion
ve hidroksikumarin türevidir.
 Başlıcaları: Varfarin, pindon, koumaklor, valon, difasinon, klorofasinon, koumafuril, koumatetralil,
naftilindandion, difenadion, brodifakoum, difenakoum, bromadiolon, difetialon, flokoumafen.


Birinci nesil bileşikler: Koumaklor, koumafuril, koumatetralil ve varfarin.
İkinci nesil bileşikler: Brodifakoum, bromadiolon, difenakoum, difetialon, flokoumafen, klorofasinon, difasinon, pindon ve valon
(son 4 madde indandion türevidir).
 Varfarin vb maddeler tatsız ve kokusuzdurlar.
o Sıçanlar tarafından fark edilmezler ve genellikle tuzak yemi veya besininin reddi söz konusu değildir.
 Depolama şartlarına dayanıklıdırlar.
 Yaklaşık 1 hafta içinde zehirlenmeye sebep olurlar; tuzak yemleri fareler tarafından bir yandan yenilirken, bir yandan
da diğer farelere yedirilmek üzere taşınırlar.
Zehirlilikleri
 Hayvanlar tarafından yaklaşık 1 hafta (5-7 gün) süreyle yenilmelerini takiben gelişen iç kanama sonucu zehirlenmeye
sebep olurlar.
 Zehirlenme ve ölümün bu derece gecikerek görülmesinin sebebi pıhtılaşma faktörlerinin yarılanma sürelerinin
değişken olması ve böylece pıhtılaşmaya katkı sağlayamayacak miktarın altına inmesinin zaman almasıdır.
Etki şekilleri ve etkileri
 Pıhtılaşma proteinlerinin (Faktör ll, Vll, lX, X) kalsiyumla birleşmeleri için etkinleşmelerindeki son basamağı ( gammakarboksilasyon) engellerler.
 Kapillar damar hasarı ve geçirgenliğini artırırlar.
 Şiddetli iç kanama sonucu genellikle 5-7 gün içinde doku hipoksisinden ölüme yol açarlar.
10
Kullanılmaları
 Yem veya besinlere genellikle %0.005-0.025 katılarak, mum blok, pelet veya tane-kırılmış yem ve macun şeklinde
hazırlanırlar.
 Bazıları, sülfonamidler başta olmak üzere, sindirim kanalında etkili antibiyotiklerle karıştırılarak da kullanılır; bu
maddeler sindirim kanalında vitamin K sentezini gerçekleştiren bakterilerin gelişmesini engelleyerek bu maddelerin
etkinliğini artırırlar.
 Formülasyona aspirin gibi organik asit nitelikli maddelerin katılması etkinliği artırır.
Çinko fosfür (Zn3P2)
Özellikleri
 Asidik şartlarda fosfin (PH3) salıverir; bu son derece zehirli bir maddedir.
Etkisi ve kullanılması
 Sıçanlarda ağızdan ÖD50’si 27-45 mg/kg’ın arasındadır.
 Fosfin gazının oluşumunu teşvik etmesi sebebiyle, mide asiti zehirliliğini artırır.
 Çinko fosfürle, akut zehirlenme mide ve bağırsakların ön kısmında hidroklorik asitin etkisiyle açığa çıkan fosfinden;
kronik zehirlenme hem çinko fosfürden hem de fosfinden ileri gelir.
 Et, ekmek, yem, tane ve benzeri maddelere %2.5 yoğunlukta (%0.0.75-5) katılarak kullanılır.
Talyum
Etkisi ve kullanılması
 Tüm hayvanlar için son derece zehirli bir maddedir.
 Talyum sülfatın ağızdan ÖD 50 değeri sıçanlarda 16-25 mg/kg arasındadır.
 Etki şekli bilinmemektedir.
o Vücutta öncelikle beyin olmak üzere, bazı sülfidrilli enzimlerin (MAO, katepsin, süksinik dehidrojenaz gibi)
etkinliğini engellediği sanılmaktadır.
 Talyum sülfat %0.025-3 tuzak yemi veya besini ve %2.5 pasta şeklinde kullanılır.
Vitamin D (Kolekalsiferol ve Ergokalsiferol)
Özellikler
 Vitamin D3 (kolekalsiferol) ve vitamin D2 (ergokalsiferol, erkalsiol) şeklinde bulunur.
 Belli bir zaman içinde ve yeteri miktarda yenildiğinde, vitamin D kemiklerden kalsiyumun salıverilmesine yol açar.
o Dolaşımdaki yoğunluğu yükselen kalsiyum, özellikle kalp kası olmak üzere, yumuşak dokularda toplanarak sertleşmeye ve 3-6
gün içinde de kalp yetmezliğinden ölüme sebep olur.
 ÖD50 sıçanlarda vitamin D3 için 43.6, vitamin D2 için 56 mg/kg, farelerde 23.7 mg/kg’dır; vitamin D2’nin sıçanlarda
subakut (5 gün) ÖD50 değeri 7 mg/kg’dır.
 Pelet halinde tuzak yemlerine genellikle 750 mg/kg (%0.075) miktarda katılır; %0.025 oranında varfarin de katılabilir.

Vitamin D metabolitlerinin hipotalamustan bir hormonun salıverilmesine yol açarak yem yemeyi azaltıcı veya durdurucu etkisi de
vardır.
o Bunun sıçan veya farelerin daha fazla ilaçlı yem yiyerek maliyeti artırmaması ya da hayvanlara daha fazla zarar vermesini
engellemesi yönünden yararı vardır.
o Yukarıda belirtilen yoğunlukta hazırlanan yemin 15 g miktarda yenilmesi bu tür etkiye sebep olur.
 Zehirli yem fareler için 3-4 m arayla 6-12 g, sıçanlar içinde 5-10 m arayla 50-200 g miktarlarda öbekler şeklinde
kullanılır.
 Vitamin D pıhtılaşmayı engelleyen maddeler dirençli sıçanlara karşı son derece etkilidir.
Striknin
 Sıçanlarda ağızdan ÖD50 değeri 1-30 mg/kg arasındadır.
 %0.5-2 yoğunluklarda sıçan zehiri olarak kullanılır.
Arsenik
11
 Arsenik trioksit halinde %1-10 yoğunlukta tuzak yemi halinde kullanılır.
 Sıçanlarda sindirim kanalında mukozal epitelde hasara, kanamalara ve şoka sebep olur.
 Sıçanlarda ağızdan ÖD50 değeri 138 mg/kg’dır.
55.5. Sümüklü Böceklere Karşı Kullanılan İlaçlar



Bazı sümüklü böcekler insanlarda Schistosomiazis, hayvanlarda kelebek hastalığının ara konakçılığını yaparlar.
Kelebek hastalığı, ülkemizde özellikle koyunlar olmak üzere, gevişenlerde yaygın şekilde görülür; ara konakçıları sümüklü
böcekler (Helix, Helicella, Zebrina, Cionella, Limnea soylarındakiler)’dir.
Schistosomiazis bugün 74 sıcak ülkede ve 200 milyon insanı etkilemektedir; 3’ü önemli, çok sayıda Schistosoma türü vardır.
Bunlardan Schistosoma japonicum’u Doğu Asya’da Oncomelania soyundaki su yumuşakçaları; S.mansoni’yi Güney-Batı Asya,
Afrika ve Amerika’da Biomphalaria soyundaki yumuşakçalar; S.heamatobium’u Güney-Doğu Asya ve Afrika’da Bulinus soyundaki
yumuşakçalar taşırlar.
55.6. Halk Sağlığı Yönünden Önemli Böceklerin Kontrolü
 Halk sağlığı bakımından, fare, sıçan gibi kemiriciler, uçan ve yürüyen-tırmanan böcekler önem taşır.
o Uçan böcekler: Sivrisinekler, karasinekler, tatarcıklar, ev sinekleri, yaban arıları.
o Yürüyen-tırmanan böcekler: Hamam böcekleri, bitler, pireler, tahta kuruları, örümcekler, karıncalar, akrepler
vb’dir.
Kontrol programı
 Böceklerle etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için, öncelikle çevrede hijyenik tedbirler (su ve yaşam alanlarının
iyileştirilmesi, çöp ve diğer atıkların kontrolü, böceklerin üreme, beslenme, yerleşme yerlerinin giderilmesi,
düzenlenmesi gibi) alınmalı, bununla ilgili olarak bireysel ve toplumsal eğitim çalışmaları yapılmalıdır.
 Belli bir program çerçevesinde ilaçlı veya biyolojik kontrol programları da yapılır.
 Böyle bir kontrol programı 5 ana unsurdan oluşur.
 Hedef alan
 İnsektisidler
 Uygulama metotları
 Uygulama sıklığı
 Tedbirler
Konu 57. ANTİSEPTİK VE DEZENFEKTANLAR
Süresi: 2 Saat
Zamanı: 11. Hafta
 Canlı ve cansız cisim ve yüzeylerin mikroorganizmalardan (bakteri, virüs, protozoa gibi) arındırılması, yüzeysel
hastalıkların sağaltımı, gıda teknolojisi, ilaç endüstrisi ve hayvan yetiştiriciliğinde geniş uygulama alanı bulurlar.
 Koruyucu hekimliğin en önemli araçları arasındadırlar.
 Bu amaçlarla kullanılan maddelerin sayısı, neomisin, basitrasin, polimiksin B, streptomisin gibi bazı antibiyotikler de
dahil, binleri bulur.
İsimlendirme
 Dezenfektan veya jermisid: Bakteri ve hastalık yapıcı diğer etkenleri tahrip etmek için kullanılan madde(ler) olarak tanımlanır.
o Dezenfektanlar mikroorganizmaları öldürerek etkirler ve genellikle cansız cisimler üzerine uygulanırlar.
o Mikroorganizmalar yanında, konakçının hücrelerine yönelik yıkımlayıcı etki de oluştururlar.
 Antiseptik: Mikroorganizmaları genellikle öldürmezler; üreme veya gelişme hızını yavaşlatırlar ya da engellerler.
o Bakteriyel hastalıkları önlemek veya baskı altında tutmak için canlı yüzeylere (deri, mukoza gibi) uygulanırlar.
o Doku hasarı ve irkiltiden kaçınmak için, formülasyonlarda antiseptik maddenin yoğunluğu düşüktür.
12
Yoğunluğunun artırılması, bakteriler yanında, dokuları da öldürebilir; yaraların iyileşmesi sırasında normal nedbe
dokusunun gelişmesini bozabilirler.
Yakıcı-dağlayıcı etki: Antiseptik-dezenfektanlar yüksek yoğunlukta kullanıldıklarında, dokular için yıkımlayıcıdır.
Sanitizer: Çevrede insan ve hayvan sağlığıyla ilgili olarak su, toprak, alet vb malzemelerdeki mikroorganizmaların yok edilmesi
amacıyla kullanılan maddelerle yapılan işlemdir.
Sterilizasyon: Tüm canlı mikroorganizmaların ısı ve kimyasal maddelerle yok edilmesidir.
Koruyucular: Küflenme veya bakteriyel faaliyetle bozulabilen besinler vb maddelerin (yemler de dahil) üretim, depolanma ve
kullanılmaları sırasında bozulmalarını engellemek için kullanılan maddelerdir.






Etkidikleri mikroorganizma çeşidine göre, daha özel olarak, bakterisid, fungusid, virüsid, sporosid, koksidisid, oosid,
ameboesid gibi isimlerle de bilinirler.
Kullanım amacına göre sınıflandırma
 Sindirim sistemi antiseptikleri (isimleri yukarıda sayılan antibiyotikler),
 İdrar yolları antiseptikleri (metenamin, nitrofurantoin gibi),
 Solunum yolları antiseptikleri (kreozot gibi) olarak da bilinirler.
Etki şekilleri
 Hücre proteinlerinin bozulması: Fenoller, iyot, alkoller, aldehidler, metaller gibi maddeler mikroorganizmalardaki etkisi hücre
proteinlerinin yapısını bozmalarıyla ilgilidir; proteinlerin yumaklaşması ve çökmesiyle mikroorganizmalar kısa sürede ölürler.
 Hücre zarı geçirgenliğinin değiştirilmesi: Bazı boyalar bakterinin yüzeyine tutunarak kalın bir tabaka oluştururlar; sonuçta
bakteri hücresinde bazı fizyolojik ve biyokimyasal olayları bozarlar.
 Yüzeyde etkin maddeler bakterilerin plazma zarındaki bazı gruplara bağlanarak, hücre zarının geçirgenliğini değiştirirler;
parçalanmasına yol açabilecek ölçüde dışarıdan hücreye suyun girmesine veya hücreden enzimler, yardımcı-enzimler,
anyonlar, katyonlar ile bazı ara metabolizma ürünlerinin dışarıya kaçmasına yol açarlar.
 Enzim etkinliğinin engellenmesi: Fenoller gibi bazıları bakterilere basit difüzyonla girerler ve hayati öneme sahip
enzim/enzimlerin etkinliğini engellerler.
 Yükseltgeyici-indirgeyici etki: Bu maddeler mikroorganizmalarda yapısal ve görevsel yapıları veya molekülleri etkileyerek
yapılarını bozarlar.
Etki spektrumları
 Etki spektrumu genellikle son derece geniştir.
o Tipik örnekleri iyot ve klorlu bileşikler ile aldehidlerdir.
 Bazılarının etki spektrumu dardır ve seçici etki oluşturular.
o Hekzaklorofen sadece Gram-pozitif bakterilere etkilidir.
 Genel olarak bakteri sporları bu ilaçlara oldukça dayanıklıdır.
o Bakteri sporlarında bulunan dipikolinik asit ve sporlara kolay girememeleri onları ilaçlara dirençli kılar.
o Sporları etkilemek için ilaçların hem yüksek yoğunlukta uygulanması, hem de temas süresinin uzatılması gerekir.
İdeal bir antiseptik/dezenfektanın özellikleri
 Etki gücü yüksek, spektrumu geniş olmalı;
 Bakteri, mantar, virüs ve protozoa türleri yanında, bakteri sporlarına da etkimeli,
 Öldürücü veya gelişmeyi engelleyici etkisi hızlı ve düşük yoğunluklarda etkili olmalı,
 Ortamda organik maddelerin (kan, irin, doku yıkıntı ve salgıları vb) bulunması halinde de etkili olmalı,
 Uygulama yerindeki çatlak ve boşluklara nüfuz edebilmeli,
 Etkisi ısı değişiklikleri ve mikroorganizma sayısıyla pek değişmemeli,
 Dayanıklı, etki süresi uzun, sabun vb maddelerle geçimli olmalı,
 Hoşa gitmeyen koku, renk ve boyama özelliği olmamalı,
 Ameliyatta ve diğer amaçlarla kullanılan alet ve malzemeler için aşındırıcı olmamalı,
 Ucuz olmalı ve kolay bulunmalı,
 Doku ve hücreler için irkiltici, yakıcı ve yıkımlayıcı olmamalı,
 Alerjik özelliğinin bulunmamalı,
 Yaraların iyileşmesini geciktirmemeli,
 Dokulara fazla nüfuz etmemeli.
Antiseptik/dezenfektanların kullanılması
 Veteriner hekimlikte çok geniş kullanım alanı vardır.
 Deri (eller de dahil) ve mukozalardaki yüzeysel hastalıkların sağaltımı veya bu kesimlerin mikroplardan
arındırılması.
 Ameliyat sahasındaki mikroorganizmaların yok edilmesi.
 Yara ve yanıkların sağaltımı.
13
 Vücudun dışarıyla ilgili boşluklarındaki hastalıkların sağaltımı ve önlenmesi.
 Ahır, ağıl, kümes, kuluçkahane ile bu kesimlerdeki alet ve malzemeler, gıda imalathaneleri ile buralarda kullanılan
malzemelerin mikropsuzlaştırılması.
 Meme başı antisepsisi.
 Gıda maddeleri.
 İlaçların korunması.
Dezenfeksiyonda dikkat edilecek hususlar
 Çözelti halinde, etkileri, emülsiyon, aerosol ve toz şekillerine göre daha hızlı ve iyidir.
 Dezenfektanlar ılık-sıcak halde (genellikle 20°C) uygulandıklarında, etkileri daha güçlüdür.
 Dezenfekte edilecek saha ve malzemelerden kirletici maddelerin mümkün olduğunca uzaklaştırılması uygulamanın
başarısını önemli ölçüde artırır.
 Gübre ve artıklar ile altlıkların hayvanların ulaşamayacağı veya giremeyeceği bir yere konulması ve mümkünse
yakılması ya da dezenfektan bir maddeyle muamele edilmesi tavsiye edilir.

Doğrudan alınan güneş ışığı (UV ışığından dolayı) gübre ve altlıklarda bulunan çok sayıda hastalık yapıcı bakteriyi öldürür; bu
sebeple, çiftliklerde gübrelerin ince bir şekilde yayılması ve böylece her tarafının doğrudan güneş ışığı almasının sağlanması
çok faydalıdır.
Antiseptik/dezenfektanların sınıflandırılması













Fenol ve türevleri
o Fenol
o Fenol türevleri: Lizol, krezol, rezorsinol, hekzaklorofen, kreolin, kreozot, hekzilrezorsinol, kloroksilenol, klorokrezol, klorofenol,
pikrik asit, gayakol, parabenler, timol, bithionol, katranlar gibi.
Alkoller (etilalkol, izopropilalkol gibi).
Aldehidler: Formaldehid, paraformaldehid, glutaraldehid gibi.
Asitler
o İnorganik asitler: Borik asit, hidroklorik asit, sülfürik asit gibi.
o Organik asitler: Asetik asit, benzoik asit, salisilik asit, laktik asit gibi.
Alkaliler: Sodyum hidroksit, kalsiyum hidroksit, kalsiyum oksit gibi.
Halojenler ve halojenli bileşikler
o İyot ve bileşikleri: İyot, iyodoform, iyodoforlar (povidon iyot) gibi.
o Klor ve bileşikleri: Klor, sodyum hipoklorit, kloroforlar (kloramin-T, dikloramin-T gibi).
o Bromlu bileşikler: Metilbromür gibi.
Yükseltgeyici maddeler: Hidrojen peroksit, potasyum permanganat, sodyum perborat gibi.
Ağır metaller ve tuzları
o Civalı bileşikler: Süblime, civa oksit, merbromin, thimerosal, fenilciva asetat gibi.
o Gümüşlü bileşikler: Gümüş nitrat, gümüş sülfadiazin, protasgol, argirol gibi.
o Çinkolu bileşikler: Çinko oksit, kalamin, çinko sülfat gibi.
o Bakırlı bileşikler: Bakır sülfat gibi.
Yüzeyde etkin maddeler
o Katyonik maddeler: Benzalkonium, benzetonium, setilpridinium, setiltrimetilamonium, hekzetidin gibi.
o Anyonik maddeler: Sabunlar, sodyumloril sülfat gibi.
Boyalar
o Azo boyalar: Skarlet kırmızısı, fenazopiridin gibi.
o Akridin boyalar: Rivanol, akriflavin, proflavin gibi.
o Rozanilin boyalar: Malaşit yeşili, kristal moru gibi.
o Floressein boyalar: Floressein, fenol kırmızısı gibi.
Biguanidler: Klorhekzidin gibi.
Amfoterik maddeler: Alkil betainler gibi.
Diğerleri: İhtammol, aseton, antralin, dazomet, dekuilinium, nitrofurazon, propamidin, propiyolakton gibi.
Fenol ve türevleri
 Fenoller bilinen en eski dezenfektanlardır; kömür katranından elde edilirler.
 Bugün bile eski önemlerini korumaktadırlar.
 Fenol kendisi çok seyrek kullanılır.
o Fenol molekülü içeren çok sayıdaki madde (krezoller, ksilenoller gibi) geniş şekilde kullanılır.
 Fenoller, asite dayanıklılar da dahil, bakteri, mantar ve virüsleri etkiler; sporlara etkileri zayıftır.
 Fenollerin yüzeyde etkileri zayıftır; nüfuz etme yeteneğini artırmak için genellikle sabunlarla beraber kullanılırlar.
Fenol (Karbolik asit, Fenik asit, Fenil hidroksit)
14
Etkisi
 Antiseptik, irkiltici, anestezik ve dağlayıcı etkilidir.
 Genel bir protoplazma zehiridir; proteinleri hızla çöktürerek etkir.
o

Yapısında suyu seven hidroksil grubu ve yağı seven benzol halkası bulunduğundan, fenol, yüzeyde etki oluşturarak hücrelerde hasara sebep
olduğu gibi, proteinlerle tepkimeye girip suda çözünmeyen proteinatlar şekillendirerek proteinlerin çökmelerine de yol açabilir; fenol-protein
bileşiği gevşek yapılıdır; böylece fenol derin tesirli bir madde olarak kabul edilir.
Fenolun;
o %0.2 çözeltileri bakterilerin gelişmesini engeller,
o %1 çözeltileri bakterileri,
o %1.3 çözeltileri de mantarları öldürür.

Sporlara olan etkisi zayıftır.
o Şarbon sporlarını %5 çözeltisi ancak 48 saatte öldürebilir.


Etkisi alkali şartlarda ve düşük ısıda büyük ölçüde zayıflar; sabunlarla karıştırıldığında etkisi kaybolur.
Sudaki çözeltileri gliserin veya yağlı çözeltilerinden daha etkilidir.
Kullanılması
 Etkisi güçlü ve iyi, ancak pahalı ve zehirli bir maddedir; %2 çözeltileri, başta kediler olmak üzere, tüm canlılar için
tehlikelidir.
 Veteriner hekimlikte fenol yeni doğmuş yavrularda bakterilerle bulaşma tehlikesi yüksek derecede olan göbek
kordonunun antisepsisi ve dağlanması amacıyla kullanılır.
 Antiseptik olarak %1-2 çözeltileri halinde uygulanır; bu yoğunluklarda bile dokular için irkilticidir.
 %3-4 çözeltileri şeklinde cerrahi aletlerin, %5 çözeltisi halinde de genel dezenfeksiyon için kullanılır.
Fenol türevleri
Krezol (Metilfenol, Krezilik asit)
Etkisi
 Memeli ve bakteri hücreleri için genel protoplazmik zehirdir.
 Tüm bakteri hücrelerini öldürür; mikobakteriler gibi aside-dirençli bakterileri de etkiler.
 Virüslere etkisi zayıf ve sporlara etkisizdir.
 Bakterilere etkisi fenole benzer; fenol katsayısı 3-10’dir.
 Ortamda organik maddelerin bulunması halinde de etkilidir.
 Fenole göre daha az zehirli ve yakıcı-dağlayıcıdır.
 Sindirim kanalı ve deriden emilerek, akut ve kronik zehirlenmeye yol açabilir.
Kullanılması
 Oldukça etkili ve ucuz bir maddedir.
 %2 çözeltisi ahır, ağıl, kümes, avlu, el arabası, suluk, yemlik, vagon, çit, parmaklık, kirli zeminler vb yerlerin
dezenfeksiyonunda sık kullanılır.
 %0.5-1 çözeltileri mukoz zarların antisepsisinde kullanılır.
 Soğuk suda iyi çözünmez; çözeltilerinin hazırlanmasında ılık su kullanılmalı ve uygulanmadan önce de krezolun
tamamının çözündüğünden emin olmalıdır.
 Sudaki çözünürlüğünün zayıf olması krezolun en önemli olumsuz yönüdür; genellikle sabunlu krezol (lizol) halinde
hazırlanır ve kullanılır.
Lizol
Etkisi ve kullanılması
 %2 çözelti halinde kullanılır.
 Yumuşak suyla hazırlanan çözeltileri hayvan barınaklarının mikropsuz kılınmasında sık kullanılır; bilhassa basınçlı
püskürtme halinde uygulandığında, son derece etkilidir.
Rezorsinol (Resorsin, 1,3-Benzendiol)
Etkisi ve kullanılması
15
 Bakteriler ve mantarlar üzerinde öldürücü etkilidir; fenol katsayısı 1/3’dür.
 Keratin eritici etkisi de vardır.
 Bilhassa küçük hayvanlar olmak üzere, deri ve kulak hastalıklarında geniş şekilde kullanılır.
o Merhem (%10) ve losyon (%6-10) halinde sivilce, kellik, psoriazis ve diğer deri hastalıklarının sağaltımında kullanılır.
 Mantarlara karşı kükürtle birlikte de kullanılır.
 Pellitol merheminin (%5 rezorsinol+%1 bizmut subgallat+%9 bizmut subnitrat+%17 çinko oksit+10 kalamin+%1
jupiter yağı) yapısında da bulunur.
Kreolin
Etkisi ve kullanılması
 Fenolden daha güçlü bir maddedir (fenol katsayısı 10).
 Dezenfektan, koku giderici, sindirim kanalı antiseptiği, böcek kovucu olarak kullanılır.
 Antiseptik ve dezenfektan olarak genellikle %2-10 sulu çözeltileri halinde kullanılır.
o
o
o
o
Deri ve yara antisepsisi için %2-5,
Ayak ve tırnak yaralarının antisepsisi için %5-20,
Hayvan barınakları ve gezinme yerlerinin mikroorganizmalardan arındırılması için %2,
Hayvanların barınaklarının giriş-çıkış yerlerinde %10 çözeltisi şeklinde kullanılır.
 Bağırsak antiseptiği olarak at ve sığırlara 15-30 ml, koyun ve keçilere 4-8 ml miktarlarda verilir.
Katranlar
 Katran çam, kayın ağacı gibi çeşitli ağaçlar ve maden kömürünün damıtılmasıyla elde edilen, koyu renkte, keskin
kokulu bir sıvıdır.
 Yapısında fenoller, krezoller, toluol gibi çeşitli benzen türevleri, metilalkol ve aseton bulunur.
 Odun katranı daha az irkiltici ve güvenlidir; deri ve ayak hastalıklarının sağaltımında daha çok tercih edilir.
Alkoller
Etilalkol (C2H5OH)
Etkisi
 Bakteriler üzerinde güçlü bir etkisi vardır; sporlara etkisizdirler.
 En iyi antiseptik/dezenfektanlardan birisi olarak kabul edilir.
 Etkisi çabuk başlar ve hızlı seyreder.
 Antiseptik olarak genellikle %70 (ağırlık esasına göre 70 g alkol + 30 g su, hacim esasına göre 78 ml alkol + 22 ml
su) sulu çözeltisi şeklinde kullanılır.
 %80 çözeltilerinin etkinliği zayıftır; bakteri hücre zarı tarafından tespit edilir, bakteri hücresine girişi zorlaşır.
 Deri yüzeyine uygulandığında, 2 saat içinde bakteri sayısını %90 azaltır.
 Hızla buharlaştığı için, böyle bir uygulamada etkisi tam olarak oluşmaz.
Kullanılması
 İyi bir antiseptiktir; ameliyat yerleri, eller, mikroplu yara ve çiziklerin antisepsisinde sık kullanılır.
 Ameliyatta kullanılan alet ve malzemelerin mikropsuzlaştırılmasında da yararlanılır.
 Yağ ve yağ benzeri maddeler ile birçok organik ve inorganik madde için iyi bir çözücü ve taşıttır.
 Birlikte kullanılmaları halinde, klorhekzidin, kuvarterner amonyum bileşikleri, hekzaklorofen, kloramin-T gibi
maddelerin etkinliğini artırır.
Aldehidler
Formaldehid (H-CHO, Metanal, Formik aldehid)
Etkisi
 Bakteri, virüs ve mantarlara etkir.
 Etkisi yavaş gelişir.



Bakterileri %1-2 çözeltileri birkaç dk, %0.5 çözeltisi 6-12 saatte,
Sporları 2-4 günde öldürebilir; %8 yoğunlukta bile sporları ancak 18 saatte öldürebilir.
%4 formaldehid çözeltisi vücut ısısında şarbon sporlarını 15 dk içinde öldürür.
 M.tuberculosis ve virüslerinin çoğuna da etkilidir.
 Etkisi ortamdaki organik kirlilikler ve maddelerden fazla etkilenmez.
16
Kullanılması
 Etkisine güvenilen güçlü bir dezenfektandır.
 Cerrahi alet ve malzemelerin mikroplardan arındırılması için %2-8 yoğunluklarda kullanılır; %4 çözeltide aşınma
olmaksızın tutulabilirler.
 Veremde balgamın mikropsuzlaştırılması için, %70 izopropilalkoldeki %8 çözeltisi çok etkilidir.
 Genellikle tütsü şeklinde uygulanır; buharlaştırılması ya ısıtılarak veya potasyum permanganat yardımıyla sağlanır.
 Bina, ahır, ağıl, kümes vb yerlerin dezenfeksiyonu amacıyla 3.5 ml/m 2 miktarda ticari formaldehid (%40)
hesaplanarak, kuru veya yaş tütsüleme ile uygulanır.
 Tütsü yapılacak kaba, formaldehidi buharlaştırmak için, 600 mg/m 3 potasyum permanganat katılır; veya 35 ml ticari
formaldehid + 17.5 g potasyum permanganat/m 3 hesabı ile kullanılır.
 İyice kapatılmış binalarda etkili bir dezenfeksiyon sağlamak için, tütsülemenin en az 10 saat sürdürülmesi gerekir.
o Bu sürenin sonunda en az 12 saat süreyle havalandırılmalıdır.
o Dezenfeksiyondan önce yeteri ölçüde su buharı oluşturularak, ortamın rutubetlendirilmesi uygulamanın başarısını önemli
ölçüde artırır.
 20-22°C’de 65 saat süreyle tütsüleme yapılan ve kapalı tutulan binalarda bakteri, virüs ve mantarların tamamını yok
eder.
 Tütsülemenin yapılamadığı durumlarda %2-4 çözeltileri basınçlı püskürtme şeklinde uygulanır.
Paraformaldehid Polioksimetilen, (HCHO)n
Glutaraldehid (Glutaral, HOCCH2CH2CH2CHO)
Asitler
İnorganik asitler
Borik asit (BH3O3)
Etkisi ve kullanılması
 Zayıf antiseptik etkilidir.
 Doku ve mukozalar için irkiltici değildir.
 >%2 çözeltileri fagositozu engelleyebilir.
 Çözeltileri hazırlandıktan sonra kullanılana kadar buz dolabında saklanmalıdır.
o Belirtilen şartlarda borik asidin sudaki çözünürlüğü yaklaşık 19.5 mg/ml’dir.
o Bu yoğunlukta da anılan istenmeyen etkisi yoktur.
 %10 serpme toz ve merhem, %2 sulu ve %10 gliserinli çözeltileri şeklinde yanık, yara, ekzema ve göz hastalıklarının
sağaltımında kullanılır.
 Sulu çözeltisi cerrahi malzemelerin mikropsuz kılınmasında kullanılır.
Organik asitler
Benzoik asit
 Veteriner hekimlikte genellikle salisilik asitle birleştirilerek (vazelinde %6 benzoik asit + %3 salisilik asit; Whitfield’s
merhemi), keratin eritici ve mantarlara yönelik etkisi için kullanılır.
Salisilik asit
 Beyaz renkte, acı lezzetli, suda az çözünen, ince iğnecikler halinde kristalize tozdur.
 Bakteri ve mantarlar üzerinde zayıf derecede etkilidir; keratin eritici etkisi de vardır.
 Genellikle deri hastalıklarında diğer maddelerle (benzoik asit gibi) birleştirilerek kullanılır.
Alkaliler
Sodyum hidroksit
Etkisi
 Kanatlı kolerası ve pullorum etkenleri dahil, pek çok mikroorganizmayı öldürür.
 Antelmintik ilaçlarla vücut dışına atılan parazit ve larvaları yok etmek için de kullanılır.
17
 Yüksek yoğunluklarda şarbon sporlarını da öldürür.
 Verem mikrobuna etkili değildir.
Kullanılması
 Sıcak veya kaynar suyla hazırlanan %2 (22 g/L) çözeltisi halinde kullanılır.
o Etki gücü 50 g sönmüş kireç katılarak artırılabilir.
 Şarbona karşı kullanılacağı zaman %5 çözeltisi halinde hazırlanır.
 %10 çözeltisi uyuz yönünden incelenecek deri parçalarının yumuşatılması ve incelenmesinde kullanılır.
 Güçlü dağlayıcıdır; danalarda boynuz çıkmasının engellenmesi ve deri yüzeyinde bulunan siğil vb üremelerin
giderilmesi için de kullanılır.

Yoğun sodyum hidroksit çözeltisi dağlayıcı bir zehirdir; dikkatle kullanılmalıdır.
 Çözeltileri boya ve parlak yüzeyler ile tekstil ürünlerine zararlıdır; alüminyum dışındaki metaller ile çıplak ağaç, çini ve çanakçömleğe zararı yoktur.
Kalsiyum oksit (Sönmemiş kireç, kireç)
Kullanılması
 Şarbon basili ve klostridiumlar dışında, pek çok bakteriye etkilidir.
 Hayvan barınakları vb yerlerin mikroorganizmalardan arındırılmasında geniş şekilde kullanılır.
 Kalsiyum oksit, toz kireç, kireç sütü veya kireç kaymağı (klorlu kireç) şeklinde kullanılır.
 Toz kireç genel dezenfeksiyon amacıyla ahır ve ağıllar ile hayvanların barındıkları ve gezindikleri yerlere doğrudan
serpilerek uygulanır.
o Fazla miktarda atılmasından kaçınılmalıdır; zira, hayvanların deri ve tırnak aralarında kuruma yapıp, bulaşıcı ayak
hastalıklarını davet eden deri lezyonlarına sebep olabilir.
Halojenler ve Halojenli bileşikler
 Halojenler (klor, brom, iyot gibi) ve halojenli maddelerin (iyodoforlar, kloroforlar, halojenli fenoller gibi) antiseptikdezenfektan etkileri protoplazmaya aşırı ilgiden ileri gelir.
 Organik maddelerden yoksun çözeltilerde halojenlerin nispi etkinliği klor>brom>iyot sırasını izleyerek azalır.
o Organik maddelerin varlığında etki gücü en yüksek olan iyottur.
 Etki spektrumları son derece geniş olan halojenler genellikle sporlara da etkilidirler.
İyot ve iyot bileşikleri
İyot
Etkisi
 Virüsler de dahil, tüm mikroorganizmaları öldürür; etkili yoğunluklarda sporları da etkiler.
 Suda 50 ppm yoğunlukta bakterilerin çoğunu 1 dk, sporları da 15 dk içinde öldürür.
o 5 ppm gibi düşük yoğunluklarda bile sporlanmış tüm bakterileri 15 dk içinde yok eder.
 Alkollü iyot çözeltilerinin sağlam derideki bakteri topluluğuna güçlü etkisi vardır.
o Alkoldeki %1 çözeltisi 60 sn, %7 çözeltisi de 15 sn içinde bakteri topluluğunu %90 azaltır.
 Alkollü çözeltileri sulu olanlardan daha etkilidir; alkoldeki yoğun çözeltileri dokular için irkilticidir ve yaraların
iyileşmesini geciktirir.
o Deri ve yüzey antiseptiği olarak kullanılacak iyot çözeltisi %2’den daha yoğun olmamalıdır.
Kullanılması
 Su ve alkoldeki çözeltileri yerel antiseptik olarak geniş şekilde kullanılır.
 Bakteri, virüs ve mantarlara etkimesi, etkisinin hızlı ve güvenilir olması, uygun seyreltmelerde deri yüzeyi için az
irkiltici olması sebepleriyle, iyodun diğer herhangi bir antiseptikten üstün özellikleri vardır.
 %0.5-1 sulu çözeltileri derideki yara ve yanıklar, %0.1 çözeltisi apse vb boşlukların antisepsisi için çok uygundur.
 Mukoz zarlara uygulanacak iyot çözeltileri gliserinle %2 yoğunlukta hazırlanır.
 Mantar ve bakterilerden ileri gelen deri hastalıklarında merhem, sulu ve alkolik çözeltiler şeklinde sık kullanılır.
 Kuvvetli iyot çözeltilerinin keratin eritici etkisi de vardır; bu amaçla bazen kullanılırlar.
 Mikroorganizmaların bulaşmasından şüpheli suların içmeye uygun hale getirilmesinde de kullanılır.
o 1 L suya 3 damla iyot tentürü damlatıldığında, suyun tadı bozmaz ve 15 dk içinde kapsadığı bakteri ve amipler ölürler.
İyot çözeltileri
18
Kuvvetli iyot tentürü
 Hacmi 100 ml olacak şekilde 85° etilalkolde 5 g potasyum iyodür ve 7 g iyodun çözdürülmesiyle hazırlanır.
 Potasyum iyodür iyodun hidrojen iyodür (HI) ve etil iyodür (C 2H5I) halinde çökmesini engellemek ve böylece dayanıklılığını
sağlamak amacıyla kullanılır; çözeltinin deri yüzeyine yayılması ve tutunmasını da kolaylaştırır.
Zayıf iyot tentürü
 100 ml olacak şekilde 50° etilalkolde 2 g iyot ve 2.5 g sodyum iyodür ihtiva eder.
 Sodyum iyodür triiyodür iyonu (I 3) şekillendirerek, iyodun çözünürlüğünü artırır.
 Deriye uygulandığında, iyoda has kahverengi renk oluşturur.
 Tek sefer uygulanması deride çok az irkiltiye ve hasara sebep olur; tekrarlanarak uygulanması durumunda, deride su toplaması ve
soyulmaya yol açar.
Kuvvetli iyot çözeltisi (Lugol çözeltisi)
 100 ml suda 5 g iyot ve 10 g potasyum iyodür ihtiva eder.
Zayıf iyot çözeltisi
 100 ml suda 2 g iyot ve 2.5 g sodyum iyodür içeren çözeltidir.
Gliserin iyode
 15 g iyot tentürü ve 35 g gliserinin karıştırılmasıyla hazırlanır.
 Özellikle diş etleri ve ağız boşluğunun antisepsisi (kandidadan ileri gelen ağız boşluğundaki pamukcuk da dahil) için kullanılır.
Klor ve klorlu bileşikler
Klor
Etkisi
 Güçlü bir etkisi vardır; bu, hem elementer klor hem de klorun hidrolizi sonucu oluşan hipoklorik asitten (HOCl) ileri
gelir.
 Hipoklorik asit yoğunluğu ve klorun bakterilere etkisi pH’ya bağlıdır; asit ortamda daha etkilidir.
o
o
o
o
pH 6’da etkinliği pH 9’dakinin yaklaşık 10 katıdır.
pH 7’de 0.1-0.25 ppm klor mikroorganizmaların çoğunu 10-15 sn içinde öldürür.
Verem basili klora oldukça dirençlidir; bunu öldürmek için belirtilen miktarların 500 katına gerek vardır.
Virüs ve amipleri de etkiler.
Kullanılması
 Elementer klor tıpta kullanılmaz; bunun yerine genellikle hipokloritlerden yararlanılır.
 Klorun başlıca kullanım yeri içme ve kullanma sularının mikroorganizmalardan arındırılmasıdır.
o Suya genellikle 0.5 ppm miktarda katıldığında, verem mikrobu dışındaki tüm bakteri, virüs ve amiplere karşı güçlü
şekilde etkir.




Su gibi maddelerin mikroplardan arındırılmasında klorun organik madde tarafından alıkonulması veya tutulması klor
tüketimi olarak bilinir.
Suda 0.2-0.4 ppm arasında klor artığının bulunması genel bir güvenlik genişliğinin sağlanması bakımından önemlidir.
Oldukça temiz sularda bu miktarda artık klor sağlamak için suya başlangıçta 0.5 ppm miktarda katılması yeterlidir.
 Aşırı derecede kirli ve organik madde yükü fazla sulara 20 ppm gibi fazla miktarlarda katılması gerekir.
Suların mikroplardan arındırılmasında son zamanlarda klor yerine klorlu kireç de kullanılmaktadır.
 Klor alkali şartlarda ve organik maddeler tarafından hızla etkisiz hale dönüştürülür.
o Organik maddelerle bağlanır ve etkisi zayıflar.
o Fazla miktarda organik maddenin bulunduğu ortamlarda ya da kirli şartlarda klor iyi bir dezenfektan/antiseptik değildir.
 Veteriner hekimlikte klor iyi havalandırılan süthaneler ile süt ve ürünleri imalathanelerinin mikroplardan
arındırılmasında kullanılabilir. Bu amaçla uygulama çözeltisinde 800 ppm miktarda serbest klor bulunması tavsiye
edilir.
İnorganik klor bileşikleri (Hipokloritler)
Sodyum hipoklorit (NaOCl)
Sodyum hipoklorit çözeltileri uygulandıkları yüzeyleri iyi ıslatamaz; yüzeyde etkin maddelerle (amin oksitler, sabunlar,
alkalen sülfonatlar, eter sülfatlar gibi) birlikte hazırlanırlar. Dayanıklılığını artırmak için, az miktarda sodyum hidroksit de
katılır; özellikle bakır, nikel ve krom olmak üzere, birçok metal hipokloritin tuz ve suya ayrışmasına yol açar. Sodyum
hipokorit Laborak (%2 NaOCl), Javel (%12 NaOCl), Dakin (%1.5 NaOCl) ve değişik Dakin (%0.5 NaOCl) çözeltileri halinde
cerrahide uygulama alanı bulur; bu çözeltiler kullanılacakları zaman serbest klor yoğunlukları %0.15-0.2 olacak şekilde damıtık suyla
1-20 katı seyreltilir.
Kullanılması
19
 Süt ve ürünleri ile et ve ürünleri imalathaneleri ve bu yerlerde bulunan alet vb malzemelerin mikroplardan
arındırılmasında geniş şekilde kullanılırlar.
2
 %2-5 klor ihtiva eden, 500 ml/m miktarda kullanılan sodyum hipoklorit şap virüsünü yok eder.
Organik klor bileşikleri (Kloroforlar, kloraminler)
Kloramin-T, dikloramin-T, halozon, kloroazodin, trikloroizosiyanürik asit, sodyum dikloroizosiyanurat, Nklorosüksimid, diklorodimetilhidantoin, klorlu trisodyum fosfat gibi maddeler bulunur.
Bromlu bileşikler
Metilenbromür
 Bu çeşitli mikroorganizmaları öldürmek için kullanılan bir gazdır.
 Oda ısısında, 20-40 mg/L miktarlarda, 20 saat süreyle uygulandığında, mikroorganizmalar ve bazı sporların (As.fumigatus sporları
gibi) sayısını önemli ölçüde azaltır.
 100 g/m3 yoğunlukta 24 saat süreyle uygulandığında, bakteri, virüs ve koksidileri öldürür.
 Metilbromür hayvan yemleri ve saman ile altlıkların mikroplardan arındırılmasında da kullanılır.
 100 g/L yoğunlukta 1 saatte E.tenella, E.acervulina gibi koksidilerin sporlu ve sporsuz yumurtalarını öldürür.
 Oda ısısı ve daha yüksek sıcaklıklarda, 24 saat içinde ergin ve larva halindeki keneler ve yumurtalarını öldürür.
 %70 nispi rutubette ve 25°C’de 800 mg/L yoğunlukta, 60 dk içinde yemlerde bulunan Salmonella türlerini yok eder.
 İlaç depolanmış meyvelerin (elma gibi) korunmasında da kullanılır.
Yükseltgen maddeler
Hidrojen peroksit (H2O2)
Etkisi
 Hidrojen peroksit kolayca oksijen salıverir.
o Çözeltinin hasarlı dokularla temasa gelmesi halinde bu durum hızlanır.
o Hasarlı-yaralı dokulardaki katalazdan ileri gelir.
 Hızlı ve bol miktarda şekillenen ve parçalanma sırasında da devam eden oksijen salıverilmesi bir yandan hafif
antisepsi oluştururken, diğer yandan da gaz kabarcıklarının yol açtığı köpürmenin mekanik etkisi ile doku parçaları,
irin ve pisliklerin yaralardan uzaklaştırılmasını sağlar.
 Hidrojen peroksit bakterilerin birçoğu için öldürücüdür.
Kullanılması
 Hidrojen peroksit çözeltisi mikroplarla bulaşık yaraların antisepsisi, temizlenmesi ve kokusunun giderilmesinde
kullanılır.
 Özellikle yaralardaki irin, kir ve kuru kabuklar ile pansuman malzemelerinin giderilmesinde çok faydalıdır.
 Yara iyileşmesini geciktirici, kanama eğilimini artırıcı gibi istenmeyen etkileri de vardır.
Potasyum permanganat ((KMnO4))
Etkisi
 Organik maddelerle temasa geldiğinde oksijen salıverir.
 İleri derecede seyreltilmiş halde bile yüksek derecede yükseltgen bir maddedir.
 Başta Gram-negatif bakteriler olmak üzere, tüm bakteriler için son derece etkilidir.
 Derin tesirli değildir; sadece yüzeysel etkilidir.
 Yoğunluğuna bağlı olarak bakterilerin üremesini engelleyici, dokular için irkiltici, büzüştürücü ve yakıcı olarak etkir.
 Ortamda bulunan organik madde miktarına göre etki gücü önemli derecede azalır.
Kullanılması
 %0.1 çözeltileri halinde vücudun herhangi bir yerinde antiseptik, koku giderici ve dokulardaki akıntı-yıkıntıların
uzaklaştırılması amacıyla kullanılır.
o Daha az irkiltici olması ve yaraların iyileşmesini daha zayıf şekilde etkilemesi sebebiyle, yara pansumanında, seyreltik
çözeltilerinin (%0.03 gibi) kullanılması tavsiye edilir.
o %0.05 yoğunlukta bile bakterileri güçlü şekilde etkiler.
o Bu çözeltileri idrar kesesi, vajina, uterus gibi yerlerin yıkanması için de kullanılır.
 Alkaloidlerle zehirlenmeler ve yılan-akrep sokmalarında antidot olarak da kullanılır.
20
Ağır metaller
 Ağır metal tuzları bakteriyel enzimler ve proteinlerde sülfidril gruplarıyla (-SH) tepkimeye girer.
 Bakterilere etkileri cıva>gümüş>çinko>bakır sırasını izleyerek azalır.
 Çoğunun büzüştürücü, irkiltici ve dağlayıcı etkileri de vardır.
Cıva bileşikleri
İnorganik cıva bileşikleri
Süblime (Cıva-2-klorür, HgCl2)
 Suda kolay çözünen ve berrak çözelti oluşturan tozdur.
 Seyreltik çözelti halinde süblime bakterilerin üremesini-gelişmesini engeller.
 Proteinler ve sülfidrilli maddeler etkisini azaltır.
 Antiseptik olarak %0.1 çözelti halinde kullanılır.
 Eskiden, anılan çözeltinin hazırlanması için, süblimenin metilen mavisiyle renklendirilmiş tabuta benzer tabletleri vardı.
Organik cıva bileşikleri
Merbromin (Merkürokrom, Dibromo oksimerküri floressein)
 Kullanılan ilk organik cıva bileşiğidir.
 Suda çözünebilen sodyumlu tuzu halinde kullanılır.
 Antiseptik etkisi son derece zayıftır.
 Organik madde ve doku döküntülerinin bulunması halinde etkinliğini önemli ölçüde kaybeder.
 Genellikle %1-2 sulu-alkolik çözeltileri halinde bulunur ve kullanılır.
 Uygulandığı yeri kırmızıya boyar; bu özelliği ameliyat sahasının belirlenmesinde faydalıdır.
Thimerosal (Merkurothiolat, merthiolat veya thiomersalat)
 Su ve alkolde çözünen, hafif kokulu, krem renkte, %49 cıva içeren tozdur.
 Çözeltisini renklendirmek için eozin katılır.
 Asitler, ağır metal tuzları ve iyotla geçimsizdir.
 Bakteri ve mantarları etkiler.
 Aseton-alkol-su karışımında hazırlanan %0.1-0.5 çözeltileri halinde el, deri, mukoza, yara ve ameliyat sahasının
antisepsisi ve çeşitli malzemelerin dezenfeksiyonunda kullanılır.
Fenilcıva nitrat
 Kokusuz hafif metalik ve büzüştürücü lezzette, soğuk suda az, alkol ve gliserinde iyi çözünen, parlak pulcuklar veya
kristalize tozdur.
 Bakteriler ve mantarları etkiler; etkisi cıva iyonundan ileri gelir.
 Sulu çözelti ve merhem (ikisi de %0.15) şeklinde mantar ve bakterilere etkisi için kullanılır.
 %0.03-0.06 çözeltileri deri losyonu olarak değerlendirilir.
Gümüş bileşikleri
 Gümüş bileşikleri serbest gümüş iyonunun etkisiyle antiseptik, büzüştürücü ve dağlayıcı olarak kullanılır.
İnorganik gümüş bileşikleri
Gümüş sülfadiazin
 Gümüş ve sülfadiazinin birleştirilmesiyle hazırlanmıştır.
 %1 merhemi (10 mg/g) şeklinde kullanılır.
 Merhem şeklinde, Ps.aeruginosa da dahil, bakterilerle bulaşık yanıkların sağaltımında kullanılır.
Çinko bileşikleri
 Çinko tuzlarının büzüştürücü, kan kesici, dağlayıcı ve hafif antiseptik etkileri vardır
 Çinko tuzları genellikle losyon, liniment, merhem ve serpme toz şeklinde kullanılırlar.
Çinko oksit
 Kokusuz, tatsız, hafif sarımsı-beyaz renkte, yumuşak, şekilsiz tozdur.
 Hafif büzüştürücü ve antiseptik etkileri vardır.
 Ekzema, kellik, irinli sivilce, kaşıntı ve alerjik olaylarda kullanılır; hafif ağrı kesici etkisi de vardır.
21
 Çinko oksit merhemi (vazelinde %10) ve linimenti şeklinde günde 3 kez 4-5 gün uygulanır.
Bakır tuzları
 Bakteriler, mantarlar, yumuşakçalar üzerinde etkisi vardır.
 Dokular üzerinde büzüştürücü etki oluştururlar.
Yüzeyde etkin maddeler (Deterjanlar, sürfaktanlar)
 Terim(ler), sulu bir çözeltinin yüzey gerilimini azaltan veya düşüren maddeleri ifade eder.
 Islatıcı, temizleyici ve sübyeleştirici olarak geniş kullanım alanı bulurlar; temizleyici ve sübyeleştirici olanların
genellikle antiseptik etkileri de vardır.
 İyonik ve iyonik olmayan çok sayıda madde vardır.
o Molekülde bulunan suyu sevmeyen grubun durumuna göre anyonik, katyonik ve iyonik olmayan özellikte 3 tip yüzeyde
etkin madde vardır.
o Katyonik olanların moleküllerinde suyu sevmeyen gruplar (alifatik, aril-alifatik, benzenik) ile pozitif yüklü suyu seven bir grup
(genellikle kuvarterner amin çekirdeği) vardır; antiseptik/temizlik maddesi olarak kullanılırlar.
o Anyonik olanlar suyu sevmeyen bir zincir (uzun karbon zinciri) ve negatif yüklü suyu seven gruptan (karboksil, sülfat, fosfat,
sülfonat gibi) yapılmıştır.
Etki şekilleri
 Etki şekilleri tam bilinmemektedir.
 Bakteriyi kuşatan plazma zarının geçirgenliğini değiştirmeleriyle ilgili olduğu sanılmaktadır; bu etkiyi zardaki
fosfolipidler ve proteinlere bağlanarak oluştururlar.


Bakteriye şişip-yırtılana kadar su girerken, bu esnada hücre içinden de birçok madde dışarıya kaçar.
Islanabilir özellikleri sebebiyle, yüzeyde etkin maddeler uygulandıkları deri ve mukoza yüzeylerinde kolayca yayılır ve doku
aralıklarına sızarlar.
Katyonik yüzeyde etkin maddeler
(Katyonik deterjanlar, Sürfaktanlar, Kuvarterner amin ya da amonyum bileşikler)
Etkileri
 Gram-pozitif ve Gram-negatif bakterilerin çoğunu öldürürler; Gram-pozitifler daha duyarlıdır.
 Hücre duvarındaki dış peptidoglikan tabakada bulun lipoprotein ve fosfolipidlerden dolayı Pseudomonas ve
Mikobakteri türlerine etkileri daha zayıftır.
 Virüs ve mantarlara da etkilidirler.
Kullanılmaları
 Su ve alkoldeki çözeltileri halinde kullanılırlar.
 Sulu çözeltileri başlıca mukoz zarlar, çıplak vücut yüzeyleri, yaraların antisepsisinde kullanılırlar.
 Cerrahi alet ve malzemelerin mikroplardan arındırılmasında çok kullanılırlarsa da, etkilerine pek güvenilmez; daha
ziyade önceden çeşitli şekillerde mikropsuzlaştırılmış aletlerin korunmasında kullanılmaları tavsiye edilir.
 Organik madde ve kirliliklerin uzaklaştırılmasını takiben, içecek ve yiyecek kapları ile süt alet ve malzemelerinin
mikroplardan arındırılmasında çok kullanılırlar.

Veteriner hekimlikte ve genel kullanım amacıyla yaygın şekilde kullanılan ilaçların başlıcalar:
o Benzalkonium (zefiran gibi),
o Benzetonium (femerol),
o Setilpridinium (cepacol gibi),
o Setiltrimetilamonium (setavlon, setrimid gibi), domifen (bromide),
o Metilbenzetonium (diaparen gibi).
Benzalkonium
Etkisi ve kullanılması
 Gram-pozitif bakterilere güçlü, Gram-negatif bakterilere genellikle zayıf etkilidir.
 Etkisi oldukça yavaş gelişir.
22
 Sağlam deri ve mukozalar ile bu kesimlerdeki yaraların antisepsisi; hayvan barına kları, gıda imalathaneleri ile
buralardaki alet ve malzemelerin mikroorganizmalardan arındırılması ile koku giderici olarak geniş şekilde
kullanılır.
 Alkoldeki %1 çözeltisi sağlam derinin ameliyata hazırlanması ve yara pansumanında kullanılır.
 Ameliyat öncesinde mukoza ve çıplak derinin antisepsisi; göz, vajina ve diğer hassas yapıların yıkanması için %0.010.05 çözeltileri halinde kullanılır.
 İdrar kesesinin yıkanmasında %0.005 çözeltisinden yararlanılır.
 Cerrahi ve laboratuar alet ve malzemelerin mikropsuzlaştırılması ve mikropsuz halde korunmaları için de geniş
şekilde kullanılır.
 Alet ve malzemelerde aşınmayı engellemek için, çözeltiye %0.5 yoğunlukta sodyum nitrit katılır.
 Gebelik önleyici olarak da kullanılır.
Anyonik yüzeyde etkin maddeler (Anyonik deterjanlar olarak da bilinirler)
 Büyük molekül ağırlıklı organik asitlerin toprak alkali tuzları, alkol sülfatlar ve sülfonlanmış yağlarla birleştirilmesiyle
hazırlanırlar.
 Molekül, uzun bir karbon zincirinden yapılmış suyu sevmeyen grup ile karboksil, sülfonat, sülfat, fosfat gibi negatif
yüklü suyu seven gruptan yapılmıştır.
 Veteriner hekimlikte kullanılan anyonik bileşiklerin başlıcaları sabunlar, safra tuzları ve sodyum loril sülfattır.
Sabunlar
 Gram-pozitif ve asite dirençli bakterilere etkirler.
 Sabunların yararlı etkileriyle en önemlisi derinin, bakterileri de ihtiva eden, lipoid salgılarını sübyeleştirmesidir; bu
ortamda bakterilerin asılı kalmalarını ve suyla yıkanıldığında da uzaklaştırılmalarını sağlarlar.
 El ve ayaklar su ve sabunla fırçalanarak yıkandığında, fırsatçı bakterilerin çoğu uzaklaştırılır; %8-10 bakteri topluluğu
kalır.
 Daha güçlü etkili ama daha az köpüren sabun çeşitleri de vardır; tekrarlanarak kullanıldıklarında, derinin kuruması ve
çatlamasına sebep olmazlar.
Yumuşak sabunlar (Sıvı sabunlar)
Kullanılmaları
 Genellikle sübyeleştirici ve dağıtıcı olarak kullanılır.
 Linimentlerin yapısına girer.
 Sabunlu ispirtoda %65 yumuşak sabun bulunur.
 Şampuanların yapısına girerler.
 Bazı antiseptiklerle birlikte kullanıldıklarında, bakterilere yönelik etkiyi artırırlar.
Boyalar
Akridin boyalar (Flavinler)







Kömür katranından elde edilirler.
Sarı renkte maddelerdir.
İstenmeyen etkileri azdır.
İrin, kan, serum, doku döküntüleri, sızıntıları gibi organik maddelerin bulunduğu ortamlarda da etkilidirler.
Gram-pozitif bakterilere daha güçlü olmak üzere, Gram-negatif bakterileri de etkilerler.
Özellikle bol akıntılı ve sızıntılı yaraların sağaltımında çok kullanılırlar.
Etkileri hipokloritler engeller; iki madde grubu birlikte veya arka arkaya kullanılmamalıdır.
Rivanol (Etakridin)
Etkisi ve kullanılması
 Özellikle Gram-pozitif bakterilere yönelik güçlü etkisi vardır.
 %0.01-0.2 çözelti ve merhemleri şeklinde deri ve mukozalar ile bu kesimlerdeki yara ve yanıkların sağaltımında
geniş şekilde kullanılır.
 Benzokain gibi yerel anesteziklerle hazırlanan merhemleri ağrılı yara ve yanıkların sağaltımında çok faydalıdır.
Azo boyalar
Skarlet kırmızısı (Sudan IV)
 Suda hemen hemen hiç çözünmez.
23

Veteriner hekimlikte merhem (%5) şeklinde tembel ülser ve yaraların iyileşmelerini hızlandırmak için kullanılır.
Rozanilin boyalar
 Trifenilmetan amino türevidirler.
 Özellikle Gram-pozitif bakteriler etkilidirler.
Malaşit yeşili




Özellikle Gram-pozitif bakteriler ve E.coli’ye etkilidir.
İstenmeyen etkileri yok gibidir.
%0.5 çözelti halinde bulaşık yara ve yanıkların; aynı oranda etkin madde içeren alkolik çözeltisi ameliyat öncesinde derinin antisepsisi için
kullanılır.
İlaç balıklarda antiseptik olarak da çok kullanılır.
Floressein boyalar
Çözünebilir floressein
 Genellikle gözdeki yara, ülser gibi bozuklukların tanısında kullanılan bir maddedir.
Biguanidler
 Bakterilerde hücre zarının geçirgenliğini değiştirerek etkili olurlar; etki stoplazmik zardaki fosfolipidlerle biguanidler
arasında elektrostatik etkileşmeyle ilgilidir.
 Yüksek yoğunluklarda, bakteri stoplazmasının çökmesine de sebep olurlar.
 Geniş etki spektrumlu maddelerdir; mantar ve virüsler üzerindeki etkileri zayıftır.
 Etkileri ortam pH’sına da bağlıdır.
 Anyonik yüzeyde etkin maddeler ve inorganik anyonik maddelerle geçimsizdirler.
Klorhekzidin
Etkisi
 Gram-pozitif ve Gram-negatif bakterilere etkilidir; sonkilere etkisi biraz zayıftır.
 Sudaki 100 µg/ml çözeltisi bakteriler için öldürücü, 1-100 µg/ml çözeltileri üremeyi durdurucu etkilidir.
 Virüslere etkilidir.
 Spor ve aside dirençli bakterilere etkisizdir.
 Bakterilerin genellikle üremesini engelleyerek etkir.
 Etkisi ortamda kan, serum, irin, süt, doku sıvı ve döküntüleri gibi organik maddelerin bulunması halinde de iyidir.
 Pseudomonas türlerine kuvarterner amin türevlerinden daha etkilidir.
Kullanılması
 Antiseptik/dezenfektan olarak geniş şekilde kullanılır.
 Ameliyat öncesinde derinin antisepsisi için %4 yoğunlukta uygulanan klorhekzidin %3 hekzaklorofen ve %7.5
povidon iyoda göre bakteri sayısında daha fazla azalma yapar, etki süresi hekzaklorofenden daha uzundur.
 Sulu ve alkolik çözelti, sübye, merhem ve uterus içi tablet şeklinde kullanılır.
 95° etilalkoldeki %0.5 çözeltisi %4 sübyesinden, %3 hekzaklorofen çözeltisinden daha etkilidir.
 Süthane, mezbaha vb yerlerin mikroplardan arındırılması için genellikle %0.02-0.5,
 Ellerin temizliği için %1,
 İdrar yolları ve idrar kesesinin yıkanması için %0.02,
 Meme başı antisepsisi için %0.2-0.5 çözeltileri şeklinde kullanılır.
 Uterus hastalıklarında 1000 mg’lık tableti doğrudan uterusa konularak veya 500 ml damıtık suda çözdürdükten sonra
bir kateter yardımıyla uterusa uygulanarak kullanılır.
Diğer antiseptik/dezenfektanlar
İhtammol (İhtiyol)
Etkisi ve kullanılması
 Hafif irkiltici ve biraz da antiseptik etkisi vardır.
 Tek başına veya diğer antiseptiklerle birlikte kronik yangılarda iyileşmeyi veya olgunlaşmayı hızlandırıcı (apse veya
çıbanlarda olduğu gibi) ve deri hastalıklarında kullanılır.
 %10 merhem (kara merhem) şeklinde bulunur.
24
Hayvan barınakları ve araçların dezenfeksiyonu
 Hayvan barınakları (ahır, ağıl, kümes, köpek kulübesi), et ve süt işleme ve imalathaneleri, kuluçkahaneler ile
buralarda bulunan alet ve malzemeler ile nakil araçlarının mikroplardan arındırılması amacıyla ilaçların
uygulanmasından önce bazı tedbirler veya uygulamaların yapılmasına gerek vardır; bunların başlıcaları aşağıya
çıkarılmıştır.
 Hayvan barınaklarının etrafında genellikle 2 m genişliğinde hiç bir bitki veya diğer malzemelerin bulunmadığı bir
güvenlik kuşağı oluşturulmalıdır.
 Canlı hayvan veya et vb maddelerin taşınmasında kullanılan araçların-vagonların boşaltılmasından sonra hemen
ilaçlı suyla iyice yıkanmalıdır.
 Bu durum çeşitli bakteriyel, viral veya paraziter hastalık etkenlerinin yayılmasının önlenmesi bakımından son
derece önemlidir.
 Uygun rat zehirleri (tercihen brodifakoum, difenakoum gibi pıhtılaşmayı engelleyenler olmak üzere) ve
insektisidlerle zararlılar giderilmelidir.
 Rat zehirleri devamlı tutulurken, insektisid uygulanan binalar genellikle 3-4 gün süreyle kapalı tutulmalıdır.
 Mümkünse ılık-sıcak (20°C) suyla hazırlanmış ilaçlı su basınçla püskürtülmelidir.
2
2
 Püskürtme-yıkama için kullanılacak ilaçlı su miktarı en az 400 ml/m (veya 3.8 L/10-15 m ) olarak
hesaplanmalıdır.
 İlaçlı suyla yüzey veya malzemelerin temas süresi en az 30 dk olmalıdır.
 İlaç uygulaması yapılmadan önce, dezenfektanların etkisini sınırlandırdığı için, barınak ve malzemeler ile
araçların yüzeyi kuru veya yaş yöntemle iyice temizlenmelidir.
 Gübre ve artıklar uzaklaştırılmalı, yakılmalı veya ilaçlarla muamele edilmelidir.
Konu 56. MANTARLARI ETKİLEYEN MADDELER
Konu 61. BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ FARMAKOLOJİSİ
Süresi: 2 Saat
Zamanı: 12. Hafta
Konu 56. MANTARLARI ETKİLEYEN MADDELER
 Yüzeysel (deri, tırnak, kıl, vajina ve sindirim kanalı),
 Sistemik mantar hastalıkları olarak ikiye ayrılırlar.
Sınıflandırma
 İyot ve bileşikleri: İyot tentürü, iyot merhemi, lugol çözeltisi, iodoklorohidroksikuin.
 Cıva bileşikleri: Cıva oksit, cıva iyodür gibi.
 Bakır bileşikleri: Bakır sülfat, bakır naftenat, kuprimiksin.
 Organik asitler ve tuzları: Benzoik asit, salisilik asit, propiyonik asit, kaprilik asit ve bunların tuzları gibi.
 Boyalar: Kristal viyole, jensiyan viyole, karbol fuksin.
 Fenoller: Fenol, timol, resorsinol gibi.
 Nitrofuranlar: Nitrofuroksin gibi.
 Azol bileşikler: Butokonazol, ekonazol, enilkonazol, fentikonazol, izokonazol, klotrimazol, ketokonazol, mikonazol, oksikonazol,
sulkonazol, tiokonazol, tiyabendazol, gibi.
 Triazol bileşikler: Flukonazol, itrakonazol, terkonazol gibi.
 Poliyen antibiyotikler: Amfoterisin B, grizeofulvin, kandisidin, hamisin, natamisin (pimarisin), nistatin, variyotin gibi.
 Diğer ilaçlar: Diklorofen, flusitosin, haloprogin, hidroksi-stilbamidin, klordantoin, klorfenesin, salisilanilid, kaptan, tolnaftat, naftifin,
terbinafin gibi.
Yüzeysel mantar hastalıklarında ilaçlar genellikle yerel olarak ve bir keratin eritici madde (salisilik asit gibi) ile birlikte
kullanılırlar; keratin eritici madde mantarlara etkiyen ilaçların deri yüzeyine temasını kolaylaştırır ve keratin döküntüleri
25
arasında, bir ölçüde de olsa, mantarların uzaklaştırılmasına yardımcı olur. Salisilik asit, resorsinol gibi bazı maddelerin
hem keratin eritici, hem de mantarlar üzerinde etkileri vardır.
Bazı ilaçlar (grizeofulvin, mikonazol gibi) sistemik olarak verildiklerinde, hem yüzeysel hem de sistemik mantar
hastalıklarının sağaltımında etkilidirler; bu şekilde etkiyen maddeler, ağızdan verildiklerinde bile, hastalıklı bölgede
birikirler ve keratin tabakası bunlar için engel oluşturmaz.
İyot ve bileşikleri
 Alkollü ve sulu çözeltileri, merhem, krem halinde haricen uygulanan iyot ve bileşikleri trikofiton ve epidermofitonlara
etkilidir.
 Zayıf iyot tentürü (50° alkolde %2 iyot + %2.5 sodyum iyodür) hastalıklı kısımlara 2-3 gün arayla.
 Kuvvetli iyot tentürü (85° alkolde %7 iyot + %5 potasyum iyodür) 5-7 gün arayla.
 Kuvvetli lugol çözeltisi (suda %5 iyot + %10 potasyum iyodür).
 Kuvvetli iyot merhemi (10 g iyot + 7.5 g potasyum iyodür + 55 g lanolin + 17.5 g vazelin + 10 ml su).
İodoklorohidroksikuin
 Organik iyot bileşiğidir.
 Bakteriler (özellikle bazı koklar, E.coli), mantarlar ve amiplere (bilhassa Trichomonas türleri) etkilidir.
 Bakterilerin de eşlik ettiği derideki mantar hastalıklarında krem, merhem ve serpme toz (üçü de %3) şeklinde
kullanılır.
 Son derece irkilticidir; uygulama sırasında gözle temas ettirilmemelidir.
Cıva bileşikleri
 Organik ve inorganik cıva bileşiklerinin mantarların gelişmesini engelleyici etkisi vardır.
 Fenil cıva asetat ve fenil cıva nitrat %0.05-0.1 merhem veya çözeltileri şeklinde, 1-7 gün arayla, hasta kısımlara
sürülür.
Bakır bileşikleri
Kuprimiksin
 Koyu-yeşil renkte, kristalize, organik bakır bileşiğidir.
 Mantar ve bakterileri etkileyen geniş etki spektrumlu bir maddedir.
 Deriye uygulanmasını takiben bakır ve miksine ayrışır; rengi yeşilden pembeye döner.
 Trikofiton, mikrosporum ve kandida türü mantarlarla, bunlara eşlik eden Gram-pozitif ve Gram-negatif bakterilerin
(Proteus, Klebsiella, E.coli, Streptokok, Stafilokok, Pseudomonas vb) karıştığı deri ve kulak hastalıklarında krem
(%5) ve süspansiyon (%0.5 kuprimiksin + %1 kortizol) şeklinde kullanılır.
 Hasta kısımlara günde 2 kez sürülür; 1 hafta içinde cevap alınır; sonra uygulama 3-5 gün daha sürdürülür.
Organik asitler
Benzoik asit
 Beyaz renkte, kokusuz, suda çok az çözünen, kristalize tozdur.
 Keratin eritici, bakteri ve mantarların gelişmesini engelleyici etkileri vardır.
 Trikofitonların sebep oldukları deri hastalığında salisilik asitle birlikte (vazelinde %6 benzoik asit + %3 salisilik asit; bu
Whitfield’s merhemi olarak bilinir) merhem şeklinde kullanılır.
Salisilik asit
 Beyaz renkte, suda az çözünen, kristalize tozdur.
 Mantarlar üzerindeki etkisi zayıftır; güçlü bir keratin eritici etkisi vardır.
 Salisilik asit başlıca müzmin deri hastalıklarının sağaltımında kullanılır.
 Sürekli olarak kullanıldığında, deride irkiltiye yol açar.
 Genellikle benzoik asitle birlikte hazırlanan merhem şeklinde kullanılır.
Propiyonik asit
 Sodyum ve kalsiyum tuzları halinde bulunur.
 Sodyum propiyonat beyaz renkte, batıcı asetik asit kokulu, suda iyi, alkolde az çözünen, kristalize tozdur.
26
 İki tuzun da bakteri ve mantarlar üzerinde gelişmeyi engelleyici etkisi vardır; trikofiton ve mikrosporumlara son
derece etkilidir.
 Propiyonik asit veya tuzları %10’a kadar varan çözeltileri, %15’e kadar ki merhemleri halinde kullanılır.
 Asit şartlarda daha etkili olması sebebiyle, propiyonik asit tuzları genellikle diğer asitler veya propiyonik asitle birlikte
kullanılır.
 Bu özelliği silaj ve yemlerin küflenmeye karşı korunmaları bakımından oldukça yararlıdır.
Azol bileşikler
 İmidazol türevleri: Butokonazol, ekonazol, enilkonazol, fentikonazol, izokonazol, klotrimazol, ketokonazol,
mikonazol, oksikonazol, sulkonazol, tiokonazol, tiyabendazol.
 Triazol türevleri: Flukonazol, itrakonazol, terkonazol.
 Bazıları haricen (merhem, krem, losyon, şampuan vb), bazıları ağızdan, bazıları parenteral, bazıları da bu
yollarından ikisi veya üçüyle uygulanabilirler; yani, hem yerel ve hem de sistemik etkilidirler.
Etki şekilleri
 Mantarlarda stoplazmik zarda ergosterolun sentezini engellerler.
 Etkiyi stokrom-P450’ye bağımlı lanosterol 14-demetilazın etkinliğini engelleyerek oluştururlar; böylece, stoplazmik
zarda ergosterolün tükenmesine yol açarlar.
Etki spektrumları
 Mantarlar ve bakterilere yönelik etkileri vardır; son amaçla hemen hiç kullanılmazlar.
 Etki spektrumları geniştir; hem yüzeysel hem de sistemik mantar hastalıklarında etkilidirler.
 Klotrimazol ve ekonazol genellikle yüzeysel deri mantarlarına karşı etkilidirler ve bunların yol açtıkları hastalıklarda
kullanılırlar.
Tiyabendazol
 Trikofiton, penisilyum, kandida, aspergillus, fusaryum ve blastomices cinslerindeki mantarlara güçlü etkilidir.
 Yerel ve ağızdan kullanılır.
 Mantarlardaki etkisini amino asitlerin taşınmasını bozarak oluşturduğu sanılmaktadır.
 Yüzeysel mantar hastalıklarında, %5-10 merhem halinde, 3 gün arayla, 3 kez yerel olarak uygulanır.
 Ağızdan 100-110 mg/kg dozlarda 1 hafta süreyle verildiğinde, hayvanları yukarıda sayılan mantarlara karşı korur;
etki 20-25 mg/kg miktarlarda bile yeterli olmaktadır.
Antibiyotikler
Nistatin
Etkisi
 Etki şekli diğer poliyen antibiyotiklerde olduğu gibidir.
 Mantarların gelişmesini engelleyerek veya öldürerek etkir.
 Mayalar (levürler) ve C.albicans çok duyarlıdır.
 Microsporum, kriptokokkus, pitirosporum, dermatofitler ve aspergillus türlerini de etkiler.
 Trichomonas türlerine de etkilidir.
Kullanılması
 Sindirim kanalında yüksek yoğunluk sağlaması sebebiyle, mide-bağırsak kanalında kandidaların sebep olacağı
hastalığın (ağız, boğaz, kursak, mide-bağırsak kandidiazı) önlenmesi ve sağaltımında kullanılır.
 Deride duyarlı mantarlardan ileri gelen olayların sağaltımı için, merhem (100.000 U/g), sindirim kanalı kandidiazında
süspansiyon, draje ve kapsül, vajinadaki olayların sağaltımı için vajinal tablet halinde kullanılır.
 Kanatlılara içme suyuna 62.5-250 ppm miktarlarda katılıp 3 gün süreyle verildiğinde, özellikle kursaktaki mantar
hastalıklarında iyi sonuç verir.
 Hayvanlarda ağızdan kullanılma için doz şeması yoktur.
 Meme hastalıklarının sağaltımında da kullanılır.
 Geniş etki spektrumlu antibiyotiklerin kullanılması sırasında ortaya çıkacak süperenfeksiyon halindeki kandidiazın
önlenmesi veya sağaltımında da kullanılır.
Amfoterisin B
27
Etkisi
 İlaç histoplasma, kandida, blastomices, koksidiomikoz, kriptokokkus, rhodotorula ve torulopsis cinslerindeki
mantarlara etkilidir.
 Trikofiton ve diğer yüzeysel mantarlara etkili değildir.


Etkinliği pH’ya bağımlıdır; etkinlik pH 6-7.5 arasında en yüksektir; pH düştükçe azalır.
Sporotrikoz ve diğer bazı protozoa türlerine (tripanasoma, trikhomonas gibi) de etkisi vardır; sporotrikoz dışında diğerlerinin
sağaltımında pek kullanılmaz.
Kullanılması
 Dİ infüzyonu çok yavaş yapılmalıdır; kalp ve böbrekle ilgili istenmeyen etkilerle karşılaşılabilir.
 Sağaltıma küçük dozlarla başlanmalı ve birkaç günlük uygulama sırasında ilaca bağlı ateş şekillenmezse dozu
artırılmalıdır.
 Köpeklerde histoplazmada 1.85 mg/kg dozda 1 hafta süreyle verilir; sonra 1 hafta ara verilir ve uygulama tekrarlanır.
 Köpeklerde blastomikozda 1inci gün 0.22 mg/kg, 2nci gün 0.33 mg/kg, 3üncü gün 0.44 mg/kg ve bundan sonra gün
aşırı olarak aynı dozda 10 kez uygulanır; böyle bir sağaltım uygulaması iyi sonuç verir.
 Gözdeki blastomikoz ve histoplazma olaylarında konjuktiva içi yolla her göze 0.125 mg miktarda uygulanır.
 Yüzeysel kandidada hasta kısımlara günde 2-4 kez ve 1 hafta süreyle sürülmesinden iyi sonuç alınır.
 Kanatlılardaki tüy saplarındaki kandidaya karşı koruyucu etkisi nistatinden 6-10 kez daha güçlüdür.
 Atlara Dİ yolla gün aşırı 0.5-1.5 mg/kg dozda 1L %5 dekstroz çözeltisine katılarak verilir.
Grizeofulvin
Etkisi
 Başlıca epidermofiton, trikofiton ve mikrosporum türlerine etkilidir.
 Candida türlerine etkisizdir.
Kullanılması
 Tablet, pasta, toz, granül şekillerinde ağızdan verilir; yeme katılarak verilmesi tercih edilir.
 Evcil hayvanlarda yüzeysel mantar hastalıklarının sağaltımında kullanılan en etkili ilaçlardan birisidir.
 Büyük baş hayvanlara 7.5-10 mg/kg, küçük başlara 10-20 mg/kg dozlarda günde 1 kez verilir; trikofitonlara karşı
cevap alınamadığı durumlarda küçük hayvanlardaki dozu 2-3 katına kadar artırılabilir.
 Hayvanlarda 3-6 haftalık (derideki hastalıklar), bazen de 3-4 aylık (tırnaktaki hastalıklar) sağaltımla iyileşme
sağlanabilir; klinik iyileşme sağlandıktan sonra, uygulama 1-2 hafta daha sürdürülür. Büyük hayvanlarda 1-4 haftalık
uygulama yeterli olabilmektedir.
 Dimetilsulfoksite %1.5 çözeltisi küçük hayvanlarda hastalıklı kısımlara günde 2 kez uygulandığında, 5-7 günde tam
iyileşme sağlayabilir.
 Atlarda sporotrikozda (Sporotrichium schenki) ağızdan 20-25 mg/kg dozlarda 2 hafta, sonra 10 mg/kg dozda 6-7
hafta süreyle kullanıldığında, başarılı bir sağaltım sağlar .
Konu61. BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ FARMAKOLOJİSİ
61.1. Giriş




Bağışıklık sistemini etkileyen (uyaran veya baskılayan) maddeler özellikle kanser ve oto-bağışıklık hastalıklarının sağaltımı, organ
nakillerinde reddin önlenmesi ve hastalıklara karşı vücut direncinin artırılmasında kullanılırlar.
Bu sistemi etkileyen maddeler genellikle bağışıklığı düzenleyiciler diye bilinir.
Bağışıklık sistemi;
o Kemik iliği, timus, bursa Fabricius gibi birincil lenfoid organlar,
o Dalak, bademcikler, lenf düğümleri gibi ikincil lenfoid organlardan oluşur.
Vücut kendisine yabancı maddelere karşı esasta birincil (dış-savunma) veya ikincil (iç-savunma) savunma sistemleri aracılığı ile
mücadele ederek yaşamını sürdürmeye çalışır.
28
o Birincil savunma sistemi
 Epitel yapı (deri, mukoz zarlar),
 Mukus (mukoz zarlar),
 Solunum yolları (mukus, geçiş engeli, kirpiksi hareketler),
 Sindirim sistemi (asit, bakteri topluluğu, safra tuzlar),
 Üreme kanalı,
 İdrar yolları,
 Meme bezi.
 Bu kesimler, bir yandan geçiş engeli oluştururken (özellikle deri ve akciğer alveolleri), diğer yandan da metabolik engel
(enzimler aracılığında) olarak görev yaparlar.
o Birincil savunma sistemlerini aşarak vücuda giren yabancı maddelere karşı canlı ikincil savunma sistemleri ile mücadele
etmeye çalışır.
 Makrofajlar ve diğer fagositik hücreler (nötrofiller, eozinofiller gibi parçalı-çekirdekli hücreler, makrofajlar, monositler gibi
tek-çekirdekli hücreler) gibi özelleşmiş hücreler (antijen sunan hücreler diye de bilinirler) vücutta dolaşırken rastladıkları
veya buldukları yabancı maddeleri (antijenler) içine alırlar; bunları bir yandan öldürüp-sindirirken, diğer yandan da
bağışıklık sistemini uyaracak olan antijenik peptidlere (işlenmiş antijen) parçalarlar.
o Bağışıklık doğal ve kazanılmış şekildedir.
 Doğal bağışıklığa sitokinler, fagositler, komplement sistemi, NK-hücreleri aracılık eder.
 Kazanılmış bağışıklık cevabı;
 Hücresel bağışıklık (T-hücreleri aracılık eder),
 Sıvısal bağışıklık (B-hücreleri aracılık eder) olarak iki şekilde ortaya çıkar.
61.2. Bağışıklık Sistemini Etkileyen Maddeler

Bağışıklık sistemini etkileyen maddeler etkilerini hedef hücrelerin (makrofajlar, T- ve B-lenfositleri gibi) zarındaki reseptörleri
etkileyip, doğrudan veya dolaylı olarak hücre-içi siklik nükleotidlerin (sAMP, sGMP gibi) miktarını veya oranını değiştirerek
etkilerini oluştururlar.
61.2.1. Bağışıklık Sistemini Uyaranlar

Bağışıklık sisteminde yer alan hedef hücreleri etkileyerek veya sitokinlerin salgılanmasını değiştirerek sistemin
uyarılmasına/güçlendirilmesine yol açan çok sayıda madde (mikrobiyal kaynaklı, sentetik, vücutta doğal olarak şekillenmiş olanlar
gibi) vardır.
Vücutta doğal olarak bulunan maddeler
Timik hormonlar, opioid peptidler, sitokinler genellikle bağışıklık sistemini uyarır ve güçlendirirler.
Timik hormonlar
 Timustan bağışıklık sistemini etkileyen protein yapılı birçok madde salgılanır; başlıcalarını timosin fraksiyon-V, timosin--1,
timopoeitin, timik humoral faktör (THF), serum timik faktör (STF) oluşturur.
 Kanda timus hormonlarının miktarı yavru ve genç-erişkinlerde yüksektir; sonra giderek azalır.
 Lenfositlerde bunlardan timik humoral faktör sAMP, timosin fraksiyon-V ve timopoeitin sGMP düzeyini artırırlar.
 Timik hormonlar hücrelerde sGMP düzeyini artırırlar.
 Özellikle T-hücre sayısı normalin altında olanlar olmak üzere, T-hücrelerinin gelişmesi ve olgunlaşmasını teşvik ederler.
 Timik hormonlarının etkileri öncelikle öncü-timosit/timositlerin çoğalması üzerinedir; olgunlaşmış T-hücrelerini pek etkilemezler.
 T-hücre sayısı normalin altında olan bireylerde bu durumu düzeltmek için kullanılırlar.
Sitokinler
İnterferonlar (IFN’lar)
 Virüsler, bakteriler ve sentetik maddelere maruz kalındığında, lenfositler ve diğer bazı hücreler tarafından salgılanan küçük
protein/glikoprotein yapılı maddelerdir; IFN-, IFN-, IFN- gibi tipleri vardır.
 Virüslerin çoğalmasını engeller, hücre bölünmesini yavaşlatır, makrofajlar, T-, B-lenfositleri ve NK-hücrelerini uyarır; makrofajların
bakteri ve tümör yok edici etkilerini artırırlar.
 Genellikle düşük yoğunluklarda B- ve T-lenfositleri etkinleştirir ve görevlerini uyarırlar, yüksek yoğunluklarda tersi etki yaparlar.
İnterlökinler (IL’ler)
 Başlıca makrofajlar, monositler ve lenfositler tarafından salgılanırlar.
 IL-2 (T-hücresi çoğalma/farklılaşma faktörü), özellikle metastatik böbrek kanseri ve kötü huylu melanomlarda olmak üzere, birçok
kötü huylu tümörde kullanılır.
 Dİ yolla günde 3 kez 100.000 Ü/kg dozda verilir.
 IL-2’nin kalp ve akciğerler üzerinde ciddi etkileri vardır.
Opioid peptidler
29




Hipofizden salıverilen endorfinler (-, - ve -endorfin) ve adrenal bezin öz kısmından salıverilen enkefalinler (met- ve löenkefalin) bağışıklık sistemini de etkilerler.
T-hücreleri ve koyun alyuvarları uygun şartlarda karıştırıldıklarında, T-hücreleri alyuvarlara yapışırlar ve rozet oluştururlar.
T- ve B-hücrelerinin yüzeyinde opioid reseptörleri bulunur; T-hücrelerinde bulunan reseptörler naloksonla bloke edilirken, Bhücrelerindeki reseptörler bundan etkilenmez.
Gerilim sırasında hipofiz ve adrenal bezden, endojen opioid peptidler yanında, kortikotropin ve kortikostroidlerin salgılanması da
artar.
Sentetik maddeler
 İsoprinosin, levamizol, adenin arabinosid, 8-bromoguanosin, polinükleotidler gibi çok sayıda madde vardır.
 Bunlar sGMP oluşumunu artırarak veya fosfodiesterazın etkinliğini engelleyerek bağışıklık sistemini güçlendirirler.
 Özellikle levamizol ve isoprinosin bu sahada geniş uygulama alanı bulurlar.
Levamizol
 Levamizol küçük dozlarda, özellikle aralıklı yöntemle belli bir sağaltım kürü şeklinde uygulandığında, bağışıklığı güçlendirir.
 Esasta hücresel bağışıklığı uyarır.
 Levamizol sağlıklı-aşılanmamış hayvanlarda hastalıkları engelleyemez.
 İlaç, bağışıklık yetmezliği durumlarından çok, genellikle tekrarlayan viral hastalıklar (herpes gibi), kanser, bazı kronik bakteriyel
hastalıklar (lepra gibi) gibi bağışıklık sisteminin fazla baskılanmadığı ve üstelik vücutta antijen kaynağının bulunduğu durumlarda
kullanılır.
İsoprinosin (İnosin pranobeks, İnozipleks)
 Timus hormonlarına benzer şekilde bağışıklık sistemini uyarır.
 Bu etkilerin tamamı da ilacın, siklik nükleotid öncü maddesi (inosin gibi) miktarını artırması ve sGMP/sAMP oranını yükseltmesiyle
ilgilidir.
 Etkisi levamizolden daha güçlüdür.
 Akut viral beyin hastalığı, AIDS, üst solunum yolları hastalıklarının sağaltımında kullanılır.
 Ağızdan günde 4 kez 1000 mg (veya 100 mg/kg/gün) miktarda 7-14 gün süreyle kullanılır.
Besin faktörleri
 Askorbik asit, -tokoferol, selenyum gibi maddeler lenfosit zarlarının dayanıklılığını artırırılar; etkin oksijen gruplarının açığa
çıkmasını engelleyip hücre zarında fosfolipidlerin peroksidasyonunu önlerler; böylece, araşidonik asitin yükseltgenmesini
engelleyip PG sentezini önleyerek bağışıklık görevlerinin devam ettirilmesine yardımcı olurlar.
 Askorbik asidin etkisinin, tam bilinmemekle beraber, bazı steroid hormonların sentezinde 11-hidroksilaz, 21-hidroksilaz gibi
önemli enzimlerin sentezini engellemesi, böylece, daha az kortikosteroid oluşurken, daha fazla miktarda androjen şekillenmesine
yol açmasından ileri geldiği sanılmaktadır.
Mikrobiyal kaynaklı maddeler
Bakteriyel, viral ve mantar kaynaklı lentinan, bakteriyel endotoksinler, muramil dipeptid, ubikuinon-8, loroyl tetrapeptid gibi maddeler bağışıklık
sistemini uyarırlar.
61.2.2. Bağışıklık Sistemini Baskılayanlar
 Bağışıklık sisteminin uyarılması ve gelişen olaylar dikkate alındığında, gerektiğinde (doku ve organ nakilleri, alerjik
hastalıklar gibi) baskılanması için birçok nokta vardır.
 Bağışıklık sistemini baskı altına alan ilaçların kullanılması sırasında viral, bakteriyel ve mantarlardan ileri gelen
hastalıklara yakalanma tehlikesi artar.
 Bu ilaçlarla bağışıklık sisteminin ciddi biçimde baskılanması allogref naklinden sonra hastalarda, özellikle lenfoma vb
tümörler olmak üzere, kötü huylu tümörlerin sıklığı da önemli ölçüde (3-100 kat) artar.
 Bağışıklık sisteminin baskı altına alınmasının gerektiği hallerde ilk sırada GK’ler seçilir ve yüksek dozlarda
kullanılırlar.
 Bazen GK’ler siklosporin-A ile birlikte kullanılırlar.
 Yeteri ölçüde cevap alınamadığında daha zehirli-zararlı etkileri olan kanser sağaltımında kullanılan ilaçlar seçilir.
Sınıflandırma
 Glukokortikoidler
 Antibiyotikler: Siklosporin A, takrolimus
 Kanser ilaçları: Azatiyoprin, metortreksat, siklofosfamid
 Mikotoksinler: Mikofenolat mofetil
 Antikorlar: Lenfosit immunglobulin, Muromonab-CD3, Rho(D)antikor gibi.
 Diğerleri: Sülfasalazin, metoksalen, talidomid gibi.
30
Glukokortikoidler (GK’ler)
 Glukokortikoidler, özellikle yüksek dozlarda olmak üzere, hem hücresel hem de sıvısal bağışıklığı erken dönemde
etkilerler.
 Etkilerinin çoğu lenfokinlerin üretimi, salgılanması veya görevlerini bozarak lenfositler arasındaki iletişimi
kesmeleriyle ilgilidir.
 GK’ler hücrelerde lipokortin (makrokortin, lipomodulin diye de bilinir) sentezini artırarak etki ederler; bu madde
FLA2’nin etkinleşmesini ve böylece PG’lerin şekillenmesini önler.
 İnsanlarda doku ve organ reddini önlemek için koruyucu bir tedbir olarak prednizon veya prednizolon ağızdan 2-4
gün süreyle önce 2-4 mg/kg dozlarda verilir; sonra 0.5-2 mg/kg miktarlarla uygulama sürdürülür. Siklosporin-A’nın
kullanılması durumunda bu dozlar azaltılır.
 GK’ler, lenfosit immun globülin (LIG), monoklonal antikorlar gibi peptid yapılı maddelerin kullanılmasından önce ve
sonra genellikle Dİ yolla verilirler; bu maddelerin kullanılması sırasında karşılaşılacak istenmeyen etkileri engellenir.
 Bağışıklık sistemini baskılamak için GK’ler çok yüksek dozlarda kullanıldıklarından, Cushing sendromu, glikoza
dayanamama, kan basıncında yükselme, katarakt, gençlerde gelişmenin yavaşlaması, hastalıklara direncin kırılması
gibi önemli istenmeyen etkiler ortaya çıkabilir.
Siklosporin-A (Siklosporin)
Etki şekli
 Siklosporin-A son derece özel bir etkiyle T-hücrelerinin etkinleşmesini önler.
 Etki yeri, tam bilinmemekle beraber, T-hücrelerinin (Th-hücreleri ve Tc-hücreleri) antijenik uyarılara cevabını erken
dönemde engellediği sanılmaktadır.



T-hücresi reseptörünün uyarılması, diğer etkileri yanında, hücrede kalsiyum yoğunluğunu da artırır; kalsiyum ise, tek başına veya
kalmodulinle birlikte, diğer görevleri yanında, kalsineurini (Ca-bağımlı serin/treonin fosfataz) de etkinleştirir.
Siklosporin için, özellikle lenfositler olmak üzere, birçok memeli hücrelerinde bulunan sitozolik siklofilinler reseptör olarak görev
yaparlar.
Siklosporin TGF-’nın (IL-2 ile uyarılan T-hücresinin çoğalmasını ve antijene özel Tc-lenfositlerinin şekillenmesini güçlü biçimde
engelleyen değişim gelişme faktörü) sentezini de artırır; bu ise IL-2 sentezini baskılar.
Etkileri
 Siklosporin, antijene ve düzenleyici uyarılara erken dönemde hücresel cevabı baskılar.
 Th-hücrelerinin etkinleşmesini ve Ts/c-lenfositlerinin Tc-lenfositlerine çevrilmesini son derece özel bir etki ile engeller.






Th-hücrelerinin etkinleşmesini ve böylece IL-2 salgılamalarını engellerse de, önceden şekillenmiş T-hücrelerini veya dışarıdan
verilen IL-2 tarafından yol açılan klonal üremeyi önleyemez.
En önemli etkilerinden birisi de Tc-hücrelerinin etkinleşmesini engellerken, IL-3’ü engellememesi sebebiyle Ts-hücrelerine
dokunmamasıdır.
İlaç kemik iliğini çok az etkiler ve NK-hücrelerini etkilemez.
Makrofajları çok az etkilediğinden, bu hücreleri de baskılamak için GK’lerle birlikte verilir.
IL-2’ye ilaveten, T-hücresine bağımlı antijenlerin antikor üretimi ve INF sentezini de azaltır; geç aşırı duyarlılık tepkimelerini
engelleme bakımından güçlü etkilidir.
Siklosporinin diğer bazı etkileri de vardır.
Kullanılması
 Genellikle prednizolonla birleştirilerek, böbrek, karaciğer ve kalp nakillerinde red tepkimesini engellemek için
kullanılır.
 Kadavradan alınan böbrek nakledilmiş hastalarda 1 yıl süreyle yaşama oranı %70-85, karaciğer naklinde %60, kalp
naklinde %80 dolayındadır. Pankreas nakillerinde oran daha da yüksektir.
 Ağızdan ve Dİ yolla verilir.




Organ naklinden 4-24 saat önce ağızdan 15 mg/kg dozda verilmeye başlanır; uygulama günde 1 kez ve ameliyattan 1-2 hafta
sonrasına kadar sürdürülür; bundan sonra, 3-10 mg/kg’lık idame dozuna ulaşılana kadar her hafta azaltılır.
Dozun ayarlanmasında en önemli ölçütlerden birisi kreatinin klirensiyle belirlenen böbrek hasarının derecesidir.
Ağızdan ilaç verilemeyen veya buna dayanamayan hastalara 5-6 mg/kg dozda 2-6 saat süreli Dİ infüzyonla uygulanır.
Psoriazisin sağaltımında ağızdan günde 2.5-5 mg/kg dozlarda ikiye bölünerek verilir; etkisi dikkat çektiğinde, dozu alt sınıra
indirilir.
Kanser sağaltımında kullanılan ilaçlar
Kanserin kimyasal maddelerle sağaltımında yararlanılan azatiyoprin, metotreksat, siklofosfamid gibi hücre zehiri olarak etkiyen ilaçlar bağışıklığın
baskılanmasında da kullanılırlar. Bu ilaçlar DNA ve RNA sentezini engellerler; böylece, makrofajlar, akyuvarlar, lenfositler gibi bağışıklık
tepkimelerinde önemli rol oynayan hücrelerin çoğalmasını; lenfositlerin T- ve B-hücrelerine çevrilmelerini engelleyerek etkili olurlar.
31
Konu 59. VİRÜSLERİ ETKİLEYEN İLAÇLAR
Konu 58. NEOPLASTİK HASTALIKLARIN SAĞALTIMI
Konu 60. HOMEOPATİ ve HOMEOPATİK MADDELER
Süresi: 2 Saat
Zamanı: 13. Hafta
Konu 59. VİRÜSLERİ ETKİLEYEN İLAÇLAR
Zamanı: 14. Hafta
Süresi: 25 dk
Virüslerin yapısı ve sınıflandırılması



Virüsler genellikle DNA ve RNA yapılı diye iki tipe ayrılırlar.
DAN virüsleri çift zincirli, reovirüsler ve Kolorado kene humması virüsü hariç RNA virüsleri tek zincirlidir.
İnsan ve hayvanlarda karşılaşılan bazı virüsler ile yol açtıkları hastalıklardan bazıları şöyledir.
İlaçların etki yeri
 Etki yeri veya şekli RNA veya DNA virüsüne göre değişebilir; bazıları iki virüs çeşidini de etkiler.
RNA virüsler
 RNA virüslerinin çoğalması veya sentezindeki çeşitli basamakları etkileyebilirler.
o Amantadin ve oseltamivir nötralizan antikorlarda olduğu gibi, virüslerin hücre zarından girişini engeller.
o INF’lar virüs RNA’sının okunması ve böylece yeni RNA zincirinin şekillenmesini bozar.
o Guanidin yeni RNA zincirinin sentezini; ribavirin RNA polimerazı engeller.
DNA virüsler
 DNA virüslerini birçok noktada etkilerler.




Adenin arabinosid, asiklovir, foskarnet, ganciklovir, idoksuridin, sitarabin ve vidarabin DNA sentezi ve kalıbının çıkarılmasını
önlerler.
Metisazon geç protein sentezini bozar.
Rifampisin hemen montaj öncesi dönemde etkilidir.
INF’lar ve izoprinosid hem DNA, hem de RNA virüslere etkilidirler.
Virüslere etkiyen ilaçların etki yeri.
Etki yeri
Hücreye giriş
Soyunma
Yazım analoğu
DNA sentezi
RNA sentezi
Çeviri
Protein sentezi
Olgunlaşma
Dökülme
Konakçı direnci
Bağışıklığı düzenleyiciler
İlaçlar
Amantadin, rimantadin, oseltamivir, zanamivir gibi
İyon kanalı engelleyicileri, fusiyon proteini engelleyicileri gibi
İdoksuridin, ribavirin gibi
Sitarabin, vidarabin, asiklovir, aktinomisin D, 5-floro-2’-deoksiuridin
Hidroksibenzil benzimidazol, kuinadin
Tiyosemikarbazonlar
Mitomisin C, puromisin, siklohekzimid
2-Deoksi-D-glikoz, glikozamin, rifamisin
-globülin, Tc-lenfositler
İnterferon, -globülin
Levamizol, Poli.I-Poli.C, inosipleks, aşılarda bulunan doğal uyarıcılar
Kullanılmaları
 Virüsleri etkileyen ilaçlar esasta beşeri hekimlikte kullanılırlar.
 Bazı viral hastalıklarda (herpes, influenza gibi) veteriner hekimlikte de kullanılırlar.
Sınıflandırma
Virüslere etkiyen ilaçlar yapılarına göre aşağıdaki gibi sınıflandırılırlar:



Pürin analogları (adenin, guanin analogları): Asiklovir, didanosin, famsiklovir, ganciklovir, isoprinosin, pensiklovir, ribavirin,
tribavirin, valasiklovir, vidarabin, vibaviridin, adeforin gibi.
Primidin analogları (sitozin, timidin analogları): İdoksuridin, lamivudin, sitarabin, sorivudin, stavudin, trifluridin, zidovudin,
zalsitabin, sidoforin gibi.
İnterferonlar ve interferon sentezini artıranlar: Tiloron, poliriboinosinik asit-poliribositidilik asit “Poli.I-Poli.C”, aminobromofenil
primidinol “ABPP”, aminoiyodofenil primidinol “AIPP” gibi.
32

Diğer ilaçlar: Amantadin, bromovinildeoksiuridin, enviroksim, foskarnet, oseltamivir, rimantadin, metisazon, -globülin,
guanidin, arildon, rifampin, proflavin, florodeoksiuridilik asit, diviniletermaleik anhidrid, metilen mavisi gibi.

Bunlardan asiklovir, foskarnet, famsiklovir, ganciklovir, idoksuridin, sorivudin, trifluridin, valasiklovir, vidarabin özellikle
herpesvirüslere.
Didanosin, stavudin, zalsitabin, zidovudin retrovirüslere; amantadin, rimantadin, oseltamivir influenza-A’ya etkilidirler.

İdoksuridin (IDU, 5-IDUR, 5-IUDR)
Etki şekli
 Timidin analoğudur.
 Hücrelere girdikten sonra fosforile olarak idoksuridin trifosfata çevrilir; bu ise viral DNA sentezini bozar.
 İdoksuridin trifosfat hem virüs, hem de memeli hücrelerinde DNA’nın sentezine girer.
 Bu şekilde oluşan DNA parçalanmaya çok yatkındır; hatalı basım sonucu değişik virüs proteinleri oluşabilir.
Etkisi
 Etkisi büyük ölçüde DNA virüsleri ve başlıca da herpes virüs grubuna yöneliktir.
 Vaksina virüs, HSV, VZV ve diğer bazı virüslere etkilidir.
 HSV-1 için en küçük etkili yoğunluğu 2-10 µg/ml arasındadır.
Kullanılması
 Hayvanlarda HSV ve vaksina virüsten ileri gelen kornea hastalıkları ile herpes labialis, herpes genitalis ve herpes
zosterin sağaltımında kullanılır.
 Herpes simpleks keratitin özellikle yüzeysel şekillerinde başarılı sonuç verir.
 %0.1 çözelti halinde göze gündüz 1 saat, gece 2 saat arayla 1 damla; %0.5 merhem şeklinde gündüz 4 saat arayla,
gece yatmadan önce 1 kez uygulanır.
 Sağaltıma iyileşme oluştuktan sonra 3-5 gün daha devam edilir.
Asiklovir (ACV, Asikloguanosin)
Etki şekli
 Viral DNA sentezini engeller.
 DNA virüslerini (herpesvirüsler gibi) taşıyan hücrelere girdiğinde, viral DNA tarafından kodlanmış ve böylece erken protein sentezi
sırasında şekillenmiş olan viral timidin kinaz ile önce asiklovir monofosfata (asiklo-GMP), sonra konakçı hücresindeki kinaz ile
asiklovir difosfat (asiklo-GDP), daha sonra da fosfataz ile asiklovir trifosfata (asiklo-GTP) çevrilir.
 İlk tepkimeye aracılık eden enzim sadece virüs cisimcikleri taşıyan-hastalıklı hücrelerde bulunduğundan, ilaç sağlam memeli
hücrelerinde değişikliğe uğramaz.
Etkisi
 HSV (tip-1 ve tip-2) ve VZV duyarlıdır; sonuncunun duyarlılığı daha azdır.
 CMV, EBV ve Marek hastalığı virüsüne de etkilidir.
Kullanılması
 AIDS’li hastalarda HSV sebep olduğu herpes labialis, herpes keratitis, herpes genitalis gibi deri ve mukoza
hastalıkları ile beyin ve beyin zarı hastalıklarının önlenmesi ve sağaltımında kullanılır.
 Yüzeysel ve üreme kanalı hastalıklarında merhem (%3) şeklinde kullanılır.
 Durumun ciddiyetine göre, ağızdan 5-30 mg/kg dozlarda 2-4’e bölünerek genellikle 10 gün süreyle verilir. Dİ yolla 8
saat arayla 5-10 mg/kg miktarlarda 1 saat süreli infüzyonla uygulanır.
 Varisella zoster ve herpes simpleks kerato-konjunktivitte de faydalıdır.
 Herpesvirüs enfeksiyonlarında papağanlara ağızdan 80 mg/kg dozda verilir.
Amantadin
Etki şekli
 RNA virüslerinin hücre zarından girişini engelleyerek etkili olur.
Etkisi
 İnfluenza A virüsü gibi RNA virüslere etkilidir.
 Bu virüsler için en küçük etkili yoğunluğu 0.03-1 µg/ml arasındadır.
Kullanılması
 İnfluenza A virüsünün bütün suşlarına karşı koruyucu ve sağaltıcı etki oluşturur.
33
 Salgın sırasında koruyucu olarak kullanıldığında, hastalığın ortaya çıkmasını büyük ölçüde azaltır; korunma oranı
yaklaşık %70’dir.
 Solunum yolları virüsü olan A/Ha V5N2 ile bulaşık civcivlere 25 mg/kg dozda hesaplanıp içme suyuna katılarak verilen
ilaç ölümleri %50 dolayında azaltır.
 Atlara ağızdan 20 mg/kg dozda verilebilir.
Konu 58. NEOPLASTİK HASTALIKLARIN SAĞALTIMI
Zamanı: 14. Hafta
Süresi: 20 dk



Kanser (karsinoma) vücutta hücrelerin kontrolsüz ve hızlı bir şekilde çoğalması, yayılmacı özellik kazanması ve metastaz yapması
ile karakterizedir.
Kanser sağaltımında ciddi başarılar sağlanmıştır; ama, hala korkulan bir hastalıktır.
Hastalığın ilaçlarla sağaltımı, veteriner hekimlikte son derece sınırlıdır; özellikle kedi ve köpeklerde bir ölçüde kullanılırlar.
Sağaltımın değerlendirilmesi
 Vücuttaki tüm kanser hücreleri yok edildiği zaman kanserin sağaltılmış olduğu kabul edilir.
 Sağaltım uygulaması çoğunlukla hastalığın hafifletmesi/hasta ömrünün uzatılması için yapılır.
 Tam şifa çoğu kez mümkün olmamaktadır.
 Kanserin tüm klinik belirtileri kaybolduğunda, hastalığın hafiflemiş olduğu kabul edilir.
 Kanser hücresinin mikroskobik odağı yok edilemez.
15
10
10
 Tümör kitlesinin 1 g’ındaki hücre sayısı >10 olduğunda ölüm, >10 hücre klinik belirtilerin görülmesini, <10 hücre klinik
olarak belirtisiz seyri gösterir.
9
 Çoğu solid tümörlerde 1 g dokuda yaklaşık 10 hücre bulunması klinik veya radyolojik tanı için en alt sınırdır.
 Yine, 1 g dokuda >1.000.000.000 hücre içeren solid tümörlerin çoğu kemoterapi ile tek başına tam iyileştirilemez.
 Kısmi iyileşme ölçülebilir lezyonların en az %50 gerilemesini gösterir; kitledeki bu ölçüde gerileme hücre sayısında %99.9
azalmayı ifade eder.
 Sürekli hastalık hali yeni tümör lezyonları olmaksızın tümör hacminde <%50 artışı ifade eder.
 İlerleyici hastalık hali tümör hacminde veya görülebilir tümör lezyonlarında >%50 artışı gösterir.
 20 kg ağırlığındaki lenfoblastik lösemili bir çocukta 1 g dokuda;
 Kanserin sağaltımı mümkün değilse,
o Ağrıyı olabildiğince azaltmak (fentanil, morfin vb opioidler),
o Hastanın kendisini rahat hissetmesini sağlamak,
o Bazı fizyolojik bozuklukları düzeltmek için palyatif sağaltım uygulanır.

Hastanın bağışıklık sistemi son derece önemlidir; özellikle hücresel bağışıklık sistemi normal olanlar kemoterapiye daha iyi cevap
verir.
Sağaltım rejimi
 Hasta için uygun sağaltım rejimi (tam şifa, palyatif sağaltım, hafifletme) belirlenip ona göre sağaltıma başlanmalıdır.
 Sağaltım rejiminin tespitinde hastaya, tümörün tipine, hasta sahibine göre birçok etken dikkate alınır.
İlaç sağaltımının kanser sağaltımında yeri
Kanser hastalığının ilaçla sağaltımı genellikle palyatif niteliktedir; amacı, esasta genellikle hastanın ömrünün uzatılmasıdır. İlaçlar iki
amaç için kullanılırlar.
 Birincil sağaltım: Genellikle kanserin ileri döneminde ortaya çıkan metastaz durumunda ilaçla sağaltımdır; hastanın yaşam
süresini uzatabilen bir yaklaşımdır. İlaçla birincil sağaltım yaygın lösemilerde başlangıçtan itibaren uygulanır.

Yardımcı (adjuvan) sağaltım: Metastaz belirlenen hastalarda birincil kanser odağının cerrahi girişimle çıkarılması veya ışın
uygulamasından sonra kanserin türüne ve tanı sırasındaki evresine göre değişen bir nüks veya metastaz tehlikesinin olduğu
bilinmektedir. Bu sebeple, yerel sağaltımı tamamlanmış (ilaç dışı uygulama ile birincil odak ortadan kaldırılmış) hastalarda,
hastalık türü ve evresi gözetilerek yardımcı/koruyucu kemoterapi yapılması nüksleri önlemek veya geciktirmek bakımından önemi
vardır. Koruyucu ışın uygulaması veya iki uygulamanın (kemoterapi ve ışın) birlikte yapılması da düşünülebilir.
Tümörlerde genel sağaltım yaklaşımları
 Cerrahi girişim: Cerrahi girişim ile tümör kitlesinin kısmen veya tamamen uzaklaştırılması.
 Işın uygulaması (radyasyon): alfa-, beta- ve gamma-ışınlar ile yapılan uygulama.
34


Kriyoşirurji: Sıvı azotla soğutulmuş bir mil yardımı ile hücrelerin dondurularak öldürülmesi.
Kemoterapi: İlaçla sağaltım.
Kemoterapi
 Vücut için yabancı hücre/hücre topluluğu olarak kabul edilen kanser hücresi veya kitlesinin sağaltımı için yapılan uygulamadır.
 Tümör kitlesinin küçük olduğu başlangıç döneminde ilaçlara duyarlılık en fazladır; tümör büyüdükçe duyarlılık azalır.
 Tümör nodülü klinik olarak teşhis edilebilir büyüklüğe ulaştığında, hücrelerin çoğalma hızı belirgin şekilde yavaşlamıştır; böylece,
ilaçlara duyarlılık da azalmıştır.
 Çabuk gelişen tümörler ilaçlara daha duyarlıdır.
 Kemik iliği, sindirim kanalı mukozası, kıl follikülleri gibi hızla çoğalan dokular da sağaltımdan şiddetli derecede etkilenir.
 Kemoterapötik ilaçlar hücre döngüsüne olan etkilerine göre 2 gruba ayrılır; bu ilaçların tümör kinetiği ile ilgili bazı özelliklerine
daha önce değinilmiştir.
o Döneme-özgü olmayan ilaçlar (döneme-bağımlı olmayanlar): Alkilleyicilerin (azotlu hardallar, nitrozoüreler, alkil sülfonatlar
gibi), sisplatin, prokarbazin, amsakrin, bromlu heksitoller: Bunların etkileri hücrenin çoğalma dönemlerine özgü değildir; bunlar
hücrelere her dönemde etkilidirler.
o Döneme-özgü ilaçlar (döneme-bağımlı olanlar): Yukarıdaki maddeler dışındakiler ve hormonlar: Etkileri hücre döngüsüne
özeldirler; hücrenin çoğalmasındaki sadece bir veya birkaç dönemini etkilerler.
İlaçların zehirliliği
 İlaçlar oldukça zehirlidir ve sağaltım güvenlikleri çok küçüktür.
 Kemik iliği, deri, kıl follikülleri, sindirim kanalı hücreleri gibi çabuk çoğalan hücreler için çok zehirlidirler.
 Kemik iliği: Akyuvar ve trombosit sayısı ciddi biçimde azalır; kanama eğilimi ve enfeksiyonlara duyarlılık artar. Akyuvar sayısının
3
3
<100 mm olması sistemik enfeksiyonların ortaya çıkması ihtimalini; trombosit sayısının <40.000/mm olması kanama eğilimini
artırır. Döneme özgü ilaçlar akyuvar sayısının hızlı bir şekilde azaltırlar; düzelmesi de hızlıdır; bu ilaçlar aralıklı verildiklerinde
etkileri birikici olmaz. Dönme özgü olmayan ilaçların etkisi genellikle yavaş gelişir; akyuvar ve trombosit sayısındaki azalma 3-5
haftada en ileri seviyeye ulaşır.
 Lenfoid doku: İlaçların çoğu lenfoid dokuyu ileri derecede baskı altına alırlar.
 Sindirim kanalı: Sindirim kanalı mukoza hücrelerinde turnover 5 gündür; yani, çoğalma hızları yüksektir. Özellikle ishal, kusma,
mukozal ülser, ülseratif stomatit ve enterite neden olurlar. Bulantı ve kusmada doğrudan CTZ’u etkilemeleri de rol aynar.
 Deri: Derinin bazal hücreleri ilaçlara aşırı derecede duyarlıdır. Kıl veya tüy kaybı yaygın olarak görülür; bu yönden özellikle
siklofosfamid, doksorubisin, vinkristin özellikle güçlü etkilidirler.
 Gonadlar: Bu ilaçlardan bazıları (özellikle alkilleyici ilaçlar) erkeklerde sperma üretimini ve dişilerde yumurtanın gelişmesini
bozarlar.
 Özel etkiler: Karsinojenik, mutajenik ve teratojenik etkileri de vardır.
Kombine kemoterapi
 Bu iki veya daha fazla ilacın birlikte veya belli aralıklarla kullanılması durumudur.
o Etki şekli farklı ilaçlar seçilir; karışımda genellikle alkilleyici, antimetabolit, mitoz zehiri bulunur.
o Kullanılacak ilaçlar daha önce denenmiş ve etkili oldukları kanıtlanmış olmalıdır; bunlardan en enkin olanları seçilir.
o Her bir ilacın doz kısıtlayan zehirliliği aynı sistem üzerinde olmamalı.
o Her kullanım döneminde (döngüde) kombinasyona giren ilaçların verilişi optimal şekilde zamanlanmalı ve uygun bir aralık
bırakılmalıdır.
 Kombine kimyasal sağaltımı gerektiren birçok durum vardır.
 Tümörler üzerindeki ilave etki normal dokulardakinden daha fazladır.
 Dirençliliğin ortaya çıkışı yavaştır.
 Kombinasyon halinde kullanılmanın yol açacağı zehirlilik tek başına kullanılan ilaçlarınkinden daha azdır.
 Heterojen kök hücre topluluğu tek ilaca karşı daima aynı tipte cevap vermez.
Çoğul-model sağaltım
 Bu aslında, cerrahi girişim, ışın uygulaması ve ilaç kullanılmasını kapsayan bir yaklaşımdır.
 Cerrahi yöntem, kanser sağaltımında önemini korumakla birlikte, birincil tümör odağı başarılı bir şekilde uzaklaştırıldıktan sonra
da hasta kanserden ölebmektedir.
o Hastalığın metastaz bulunmadığı başlangıç döneminde başvurulan ve diğer iki metotla birlikte uygulandığında az sayıdaki
bazı kanser türünde en etkin yaklaşımdır.
 Işın uygulaması, tek başına bazı tümör tiplerinde (erken dönemde Hodgkin gibi) oldukça etkilidir; genellikle diğer yaklaşımlardan
birisi veya ikisi ile birlikte düşünülür. Özellikle yerel kontrolün sağlanmasında çok faydalıdır.
 Kansede ilaç kullanılması birincil sağaltım aracı ve koruyucu olarak yapılır.
 Model sistemler üzerindeki çalışmalar, ölümlerin büyük bir kısmının cerrahi müdahale zamanında görülemeyen metastazlardan
kaynaklandığını vurgulamaktadır.
 En iyi sonuç cerrahi girişimi takiben hemen çoğul-model sağaltımla elde edilir.
 İlaçların yüksek dozlarda kullanılması çok önemlidir.
Kullanılan ilaçlar
İlaçlar etki mekanizmaları veya kaynaklarına göre genellikle 7 grupta incelenirler.
 Alkilleyiciler
o Azotlu hardallar: Klorambusil, melfalan, mekloretamin, ifosfamid, siklofosfamid gibi.
35






o Etileniminler-metilmelaminler: Hekzametilmelamin, tiotepa, trietilenmelamin gibi.
o Alkil sülfonatlar: Busulfan gibi.
o Nitrozoüreler: Karmustin, lomustin, semustin, streptozotosin gibi.
o Triazinler. Dakarbazin gibi.
Antimetabolitler
o Folik asit analogları: Metotreksat gibi.
o Primidin analogları: Florourasil, floksuridin, sitarabin gibi.
o Purin analogları: Azathioprin, merkaptopurin, pentostatin, thioguanin gibi.
Bitkisel ilaçlar
o Vinka alkaloidleri: Vinblastin, vinkristin gibi.
o Epipodofillotiksinler: Etoposid, teniposid gibi.
Antibiyotikler
o Bleomisin, daktinomisin, daunorubisin, doksorubisin, epirubisin, idarubisin, mitomisin, plikamisin gibi.
Enzimler
o L-Aspajinaz gibi.
Hormonlar ve hormon antagonistleri
o Östrojenler ve antagonistleri: DES, etinilöstradiol; tamoksifen gibi.
o Progestinlerİ Hidroksiprogesteron, noretisteron, medroksiprogesteron, megestrol gibi.
o Androjenler ve antagonistleri: Fluoksimesteron, testosteron; flutamid, nilutamid gibi.
o Glukokortikoidler: Kortizol gibi.
o Steroid sentezini önleyenler: Aminoglutetimid gibi.
o GnSH analogları: Buserelin, leuprolid gibi.
o Tiroid hormonları: T3, T4.
Diğer maddeler
o Biyolojik cevap değiştiricileri: İnterferonlar, interlökinler (IL-2), granülosit koloni-uyarıcı faktör (G-CUF, filgrastim “neupogen”
gibi), granülosit/makrofaj koloni uyarıcı faktör (GM-CUFsargramostin, prokin) gibi.
o Amsakrin, bromlu heksitoller, fudarabin, hidrosiüre, izotretionin, mitotan, sisplatin, karboplatin, pentostatin, prokarbazin,
poliamin sentezini engelleyenler, razokson, radyoetkin maddeler.
Azotlu hardallar (Nitrojen mustard)
Siklofosfamid
 Veteriner hekimlikte özellikle diğer ilaçlarla birlikte kullanılır.
 Lenforetiküler tümörler, akciğer ve meme kanseri, sarkomlar ve diğer tümörlere etkilidir.
2
 Kedi ve köpekler için sağaltıma başlama dozu 50 mg/m /gündür; ağız ya da Dİ yolla 4 gün süreyle verilir.
Alkil sülfonatlar
Busulfan
 Alkil sülfonatların en önemli üyesidir.
 Kronik granulositik lösemi ve polisitemia vera’nın sağaltımında kullanılır.
 Sağaltım dozlarında kemik iliğini baskılar.
3
2
 İnsanlarda akyuvar sayısı 10.000/mm 'e düşünceye kadar ağızdan günde 3-4 mg/m dozlarda verilir.
Nitrozoüreler
Karmustin (N,N-bis(2-kloroetil)-N-nitrozoüre, BCNU, BiCNU)
 Verilmesinden 2 saat sonra bulantı ve kusma görülür.
 Serum glutamik pruvik transaminaz, alkalin fosfataz düzeylerinde artış, bilirubin ve bromsulfalein (BSP) klirensinin yavaşlamasıyla
kendini gösteren karaciğer hasarına yol açar.
 Beyin zarlarının lösemisi ve diğer beyin tümörlerinde kullanılır.
2
 Köpeklerde Dİ yolla 1. ve 2. günlerde 50 mg/m dozda verilir; uygulama 6 hafta arayla tekrarlanır.
Triazinler
Dakarbazin 5-(3,3-dimetil-L-triazenil)-1H- imidazol-4-karboksamid (DTİC-DTİC-Dome, DİC
 Kimyasal olarak inosinik aside dönüşebilen 5-aminoimidazol-4-karboksamide (AIC) benzer; bu sebeple, antimetabolit olarak da
düşünülebilir.
 Karaciğerde ME sistemiyle N-demetilasyona uğratılarak etkinleştirilir.
 Alkilleyici kökü hedef hücrelerde AIC ile birlikte kendiliğinden salıverilir.
 DNA sentezinden çok RNA ve protein sentezini engeller.
 Kemik iliğini doza-bağlı şekilde baskılar.
 Hastaların büyük bir kısmında (%90) bulantı ve kusmaya yol açar; bu etki >saat sürer.
 Malign melanom, sarkom ve lenforetiküler neoplazmlarda kullanılır.
 Doksorubisin, bleomisin ve vinblastinle birlikte kullanıldığında daha yararlı olur.
 İlaç Dİ yolla 3.5 mg/kg dozda 10 gün süreyle verilir; uygulama 28 gün arayla tekrarlanır.
36
Antimetabolitler
Metotreksat (Ametopterin)
 Folik asit analoğudur.
 Yarışmalı şekilde dihidrofolat redüktazın etkinliğini engelleyerek THF’ın oluşumunu önler.
 DNA, RNA ve ATP sentezi için gerekli purin bazlarının (adenin-guanin) sentezinde tek karbonlu yapıların vericisi olarak görev
yapan THF sentezi engellenir; THF’ın miktarının azalması nükleik asit sentezini bozar.
 Köpeklerde kötü huylu lenfomaların sağaltımında kullanılır.
2
 Malign lenfomalarının sağaltımında haftanın 1. ve 5. günlerinde ağızdan 5 mg/m dozda verilir.
Florourasil (5-FU, 5-floro-2,4(1H, 3H)-primidindion)
 Primidin analoğudur.
 Sindirim kanalı ve meme bezi karsinomlarının sağaltımında kullanılır.
 İlaç vücutta önce 5’-florouridin monofosfata (FUMP), sonra florodezoksiuridilata (5-floro-2'-dezoksiuridin 5-monofosfat, FdUMP)
çevrilir; son madde timidilat sentetazın etkinliğini engeller; böylece, timidilat ve DNA sentezini önler.
 Kemik iliği ve sindirim kanalı mukozası için çok zehirlidir.
2
 Başlangıç dozu haftada bir 100-200 mg/m 'dir.
 Yüzeysel bazal hücre karsinomu ve güneş ışınlarının neden olduğu keratozların sağaltımında %5'lik kremi kullanılır.
Merkaptopurin (6-Merkaptopurin, 6MP)
 Purin analoğudur.
 Vücutta etkinleşir.
 Hipoksantin-guanin fosforiboziltransferaz (HGPRT) substratıdır; karşılığı ribonükleotidlere çevrilir.
 HGPRT’ın 6-MP ile tepkime ürünü 6-thioinozin-5’-fosfat IMP’ın AMP ve GMP’ye çevrilmesini engeller; böylece, sitotoksik etki
oluşur.
 Kemik iliğini baskı altına alır, bulantı, kusma yapabilir.
 İnsanlarda lenforetiküler tümörler, köpeklerde lösemilerin sağaltımında kullanılır.
2
 Ağızdan günlük 50 mg/m dozunda verilir.
Antibiyotikler
Doksorubisin (adriamisin), Daunorubisin (daunomisin)
 Antrasiklin türevidirler.
 Doksorubisin DNA baz çiftleri arasına girerek DNA'ya bağlı RNA sentezini engeller.
 Hücrelere basit geçişle girerler.
 Solid tümörleri de içine alacak şekilde, spektrumu geniş bir ilaçtır.
2
 Kısıtlayıcı doza ulaşılana kadar, 21 gün arayla <10 kg köpeklere 20-30 mg/m , kedilere 1 mg/kg dozlarda verilirler.
Bleomisin(ler)
 Strep.verticillus kültirlerinden elde edilmiş bakırlı-glikopeptid yapılı antibiyotiklerin karışımıdır; sülfat tuzu şeklinde kullanılır ve
bleomisin A2 etkin kısmıdır.
 Kromozomal hasara sebep olur; DNA’da guanin-sitozin baz çifti arasında kelat oluşturur.
 Lenfoma ve embriyonal testiküler tümörlerde çok iyi; baş, burun ve derinin skuamoz hücre karsinomlarında iyi sonuçlar verir.
2
2
 Günde 10 mg/m dozda Dİ, Kİ ya da DA yolla 3-4 gün süreyle verilir; bir hafta arayı takiben aynı dozda toplam doz 200 mg/m
oluncaya kadar verilir.
Bitkisel ilaçlar
Vinka alkaloidleri
 Vinca rosea bitkisinden elde edilen karmaşık yapılı maddelerdir.
 Kimyasal yapıları, birbirine çok benzer olmakla birlikte, vinkristin ve vinblastinin zehirli ve antitümör etki güçleri önemli derecede
farklıdır.
 Döneme özgü ilaçlardır ve kolşisine benzer şekilde metafazı durdururlar.
 Özellikle vinkristin olmak üzere, diğer ilaçlarla kombine şekilde kullanılırlar.
 Vinkristin lenforetiküler neoplazmalar, karsinomlar ve sarkomların sağaltımında kullanılır.
2
 Vinkristin Dİ yolla 0.5 mg/m dozda 1 veya 2 hafta arayla verilir.
2
 Vinblastin Dİ yolla 2 mg/m dozda haftada ya da iki haftada bir verilir.
 İrkiltici olduklarından, şırıngaya çekmek ve enjeksiyon yapmak için farklı iğne kullanılmalıdır.
Hormonlar ve hormon antagonistleri
Progestinler
 Megestrol, hidroksiprogesteron, medroksiprogesteron gibi ilaçlar endometriyal karsinom ve eosinofilik granulomaya karşı
kullanılır.
37

Megestrol asetat kedilerde eosinofilik granulomaların sağaltımında 2 hafta süre ile ağızdan 0.5 mg/kg dozda kullanılır; sonra
ihtiyaç duyulursa 2 hafta daha uygulanır.
Erkeklik hormonları
 Androjenler meme bezi kanseri ve hipernefromaya karşı etkilidir.
 Kanserin sağaltımında alyuvar oluşumunu uyarmak için de kullanılır.
 Yararlı etkilerinin eritropoietin-uyarıcı etkisiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Erkeklik hormonu antagonistleri
 Siproteron asetat, flutamid, nilutamid gibi androjen antagonistleri hedef hücrelerde testosteron reseptörlerini bloke ederek,
testis veya adrenal kaynaklı androjenlerin etkisini engellerler.
 En etkilisi ve testosteron için özel olanı nilutamiddir.
 Androjen antagonistleri metastatik prostat kanserinin sağaltımında kullanılır.
Glukokortikoidler
 Lenforetiküler neoplazmalar, mast hücre ve beyin tümörlerinin sağaltımında kullanılır.
 Kanserin ikincil belirtilerini düzeltmek (iştahı artırmak, ölü hücreler karşı tepkiyi azaltmak, ruhsal durumu yükseltmek) için de
kullanılır; bu yönlü kullanımı azdır.
2
 Prednizon ağızdan 10-40 mg/m dozlarda günde bir veya iki kez verilir.
2
 İlerleyen günlerde dozu 10-20 mg/m 'e düşürülür.
Enzimler
L- Asparajinaz (L-Asparajin, Amidohidrolaz)
 L-asparajinaz kuru toz şeklinde E.coli, Erwinia chrysanthemia gibi bakterilerden hazırlanır; E.coli’den elde edilen 130.000 molekül
ağırlığında dört alt-birimden yapılmıştır.
 Asparajinaz asparajini aspartik asit ve amonyağa hidrolize eden bir enzimdir.
 Birçok malign hücre çok düşük yoğunluklarda L-asparajin sentetaz içerir.
 Özellikle akut lenfoblastik lösemi olmak üzere, kanser hücreleri fazla miktarda asparajine ihtiyaç duyarlar ve bunu hücre-dışı
sıvıdan alır.
 Akut lenfoblastik lösemide kullanılır.
2
2
 Büyük köpeklere haftada bir 30.000 IU/m dozda Dİ ya da genellikle Pİ yolla verilir. Küçük köpek ve kedilere 10.000 IU/m dozda
aynı yolla verilebilir.
 Güçlü alerjik tepkimelere yol açabileceği göz önünde tutulmalıdır.
Diğer ilaçlar
Sisplatin (Sis-diamminedikloroplatinum II)
 İnsanlarda testis, yumurtalık, idrar kesesi, burun ve başın solid tümörlerde, köpeklerde skuamoz hücre karsinomlarında kullanılır.
 Bleomisin ve vinblastin ile birlikte, testiküler tümörlere, adriamisin ile yumurtalık kanserlerine karşı çok etkilidir.
 DNA sentezini engeller.
2
 Dİ yolla üç haftada bir 60 mg/m dozda verilir.
 İlaç verilmeden önce 10 ml fizyolojik tuzlu su ilave edilir.
 Bulantı ve kusmayı azaltmak için, 12 saat önceden köpeğe yiyecek verilmez; sonra Dİ yolla 6 saat süreyle 110 ml/kg miktarda
fizyolojik tuzlu su uygulanır. Tuzlu su ilacı böbrek tubüllerinde sis-şeklinde tutmak için verilir; sis-şekli böbrekler için daha az
zehirlidir.
 Fizyolojik tuzlu suyun verilmesinden yaklaşık 4-5 saat sonra sisplatinin 1 mg/ml çözeltisi Dİ yolla 20 dk süreli yavaş enjeksiyonla
uygulanır.
Mitotan (o,p'-DDD)
 DDT grubu insektisitlerle yakın ilişkilidir ve DDT'nin iki klorlu bir türevidir.
 Özel antitümör ilaçların temsilcisidir ve adrenal bez karsinomlarına karşı kullanılır.
 Normal olarak adrenal kabuk üzerinde aşırı derecede zehirlidir.
 Mitotan adrenal bezdeki büyümelerin sağaltımında kullanılır.
 Kedi ve köpeğe ağızdan günde 50 mg/kg dozda 4-7 gün süreyle ve sonra haftada bir verilir.
Radyo etkin izotoplar
32
131
131
131
125
 Sodyum fosfat- P (Fosfotop), sodyum iyodür- I (Iyodotop- I, Oriodid- ), sodyum iyodür- I gibi radyoetkin maddeler bulunur.
131
 Özellikle I metastatik tiroid tümörleri parçalamak ve tiroidin incelenmesi için ışın kaynağı olarak kullanılır.
Filgrastin (Neupogen)
 Granülosit-koloni uyarıcı gaktördür (G-CUF).
38


İlaçların özellikle akyuvar sayısına olan istenmeyen etkilerini azaltmak için kullanılır; böylece, enfeksiyon tehlikesi de azaltırlır.
Kemoterapinin tamamlanmasından sonra 24 saat içinde DA yolla 5 µg/kg dozda başlanır ve akyuvar aysısı >10.000/µl olana
kadar devam edilir.
Konu 60. HOMEOPATİ ve HOMEOPATİK MADDELER
Zamanı: 14. Hafta
Süresi: 1 Saat




Homeopatinin ilkeleri antik çağlara kadar uzanır.
Hipokrat (MÖ 460-377) ilk kez “eşitler eşitleri ile tedavi edilir” şeklinde bahsetmiştir.
Homeopati on yedinci ve on sekizinci yüzyılda Amerika’da çok yaygınlaşmıştır.
Alman bilim adamı Samuel Frederich Christian Hahnemann (1755-1843) homeopatinin babası olarak kabul edilir.
Tanımı
 Homeopati terimini tanımlamak zordur; geleneksel tıp ve tedavi yaklaşımından farklı yönlerinin olduğu açıktır.
o Homeopati taraftarları hastalığı vücudun dış saldırılara karşı tepkisi olarak tanımlar ve iyileştirici etki bakımından
felsefi görüşler ileri sürerler.
o Homeopatik uygulamaya vücut kayıtsız kalmaz; homeopatiden fayda görmek için tepki verme yeteneği gereklidir;
burada da esas rolü, hastalık sırasında bozulan hayat enerjisi akış kalıbının düzelmesi oynar.
o Terim ilk kez 1796 yılında bir Alman hekim ve kimyacı olan Hahnemann tarafından tanımlanmıştır.

Hahnemann malaryaya karşı kullanılan kininle çeşitli dozlarda (etkisiz, etkili ve zehirli miktarlarda) kendisinde yaptığı ve
birçok kez tekrarladığı denemelerde ilacın malaryaya benzer etkiler oluşturduğunu ortaya koymuştur.
o Araştırıcı bu ve benzeri denemeler sonucunda “sağlıklı bir canlıya fazla miktarda verildiğinde çeşitli etkilere
(zararlı etkiler de dahil) yol açan bir madde aynı belirtileri gösteren birisine (hastaya) son derece az miktarlarda ve
seyreltilmiş olarak verildiğinde iyileştirici etki oluşturur” sonucuna varmıştır.


Bu ilke Hahnemann tarafından “benzer şeyler benzerleriyle tedavi” edilir (similia similibus curanteur veya like cures like)
şeklinde ifade edilmiştir.
“Benzerler kanunu” diye ifade edilir ve 2000 yıl önce söylenen “eşitler eşitleriyle tedavi edilir” ilkesine dayanır.

Homeopati aslında, tamamlayıcı tedavi metodudur; buna göre, homeopatik maddelerin oluşturdukları etkileri iyi tanımak ve
bilmek gerekir.

Bugün 2000 dolayında homeopatik madde vardır; bazı ülkelerde (Almanya, Amerika, Belçika, Çin, Fransa, Hindistan, İngiltere,
İtalya, Kanada gibi) geniş şekilde kullanılmaktadır.
Kaynakları
 Homeopatide kullanılan maddeler.
o Bitkisel (belladonna, calendula, arnika gibi),
o Hayvansal (yılan, arı, köpek sütü, irin, kan, kıkırdak doku, göbek kordonu, tüm embriyo, hastalıklı doku gibi),
o Mineral (altın, arsenik, çinko, fosfor, kalsiyum gibi),
o Asit (sülfurik asit, askorbik asit gibi),
o Tuz (sodyum tuzları, kalsiyum tuzları, magnezyum tuzları, potasyum tuzları gibi),
o Enzimler (koenzim A gibi),
o Sentetik.
o Bazen;









Kuduzlu köpek salyası,
Aşılar,
Uyuz böcekleri,
Gonorhoel akıntılar,
Tüberkülin,
Kanserli oluşumlardan kaynaklanan maddeler (karsinosin) de olabilmektedir.
Bunlar içinde en fazla bitkisel ve mineral maddelerden yararlanılır.
Bitkisel veya hayvan kaynaklı ham maddeler taze halde veya kurutulmuş şekilde kullanılırlar.
Bitkinin olabildiğince doğal şartlardan sağlanmasına ve böylece de yabancı-kirletici maddeler içermemesine özen gösterilmelidir.

Toplanıp yıkandıktan sonra, bitkiler kesilip parçalanır, kurutulur, sonra laboratuara gönderilir.

Burada birçok incelemeden geçirilir.

Önce, en az 3 hafta süreyle çözücü ile birlikte tutulur; sonra süzülür ve elde edilen sıvı ana madde (ana tentür) diye bilinir;
bundan homeopatik preparatlar hazırlanır.
Ana madde (Ana tentür, temel madde)
 Bu, ham maddelerin (bitkisel, hayvansal gibi) üzerine uygun bir taşıt-çözücü maddenin dökülmesi veya belli bir süre
muamele edilmesi sonucu çözünen kısımlarının ayrılmasıyla yapılan işlem ve hazırlanan maddedir; tentür, toz, özüt
gibi farmasötik şekillerde olabilir.
39
 Bu şekilde hazırlanan ana madde daha sonra istenen derecede seyreltilir.
Seyreltici madde/ler
 Sıvı taşıt-çözücü-seyrelticiler: Su, alkol, sulu alkol (%10), ispirto, sulu ispirto (%10), gliserol gibi.
 Katı seyrelticiler: Laktoz, sükroz gibi.
Seyreltme metotları
 Homeopatik maddelerin hazırlanmasında üç seyreltme metodundan (el, mekanik, makine) yararlanılır. Burada
seçilen metot, işlem yanında, yapılacak seyreltmeye göre de değişir.
Seyreltme sistemleri
 Homeopatide onluk (desimal) ve yüklük (sentizemal) seyreltme diye bilinen iki sistem kullanılır.

Desimal sistem: Sürekli olarak 10 katı seyreltme yapılır.
o D veya DH ile ifade edilir.
o Ana madde 1 k ve seyreltici de 9 k alınarak toplam hacim 10 k yapılır; böylece D1 seyreltme veya kuvveti elde edilir; bu terim
maddenin 1/10 kuvvetini ifade eder.

Sentizemal sistem: Sürekli olarak 100 katı seyreltilir.
o C veya CH ile ifade edilir.
o Başlangıçta 1 k ana madde, 99 k seyreltici alınır; toplam hacmi 100 k olur; bu şekilde C1 kuvveti (1/100 kuvveti) elde edilir;
sürekli seyreltme yapılarak C2, C3,.....C15 gibi kuvvetleri de hazırlanabilir.
Onluk ve yüzlük seyreltme birbirleri ile karşılaştırıldığında D10=C5’dir; iki sistem arasında her zaman 2/1 oranı vardır.
XM (10.000 katı seyreltme ile), LM (50.000 katı seyreltme ile), CM (100.000 katı seyreltme ile), MM (1.000.000 katı seyreltme ile)
gibi seyreltmeler de vardır.


Homeopatinin ilkeleri
 Homeopati aşağıdaki esaslara dayanır.
o Hayat enerjisi,
o Benzerler benzerleri ile tedavi edilir,
o Kuvvetlendirme.
 Biyolojik destek olarak nitelenen vücut ortamı son derece önemlidir; biyolojik destek özel bir şekilde uyarıldığında
tepki verir.
o Bu, bireylerin bazı etkenlere alerjik olmasını, bazılarına da olmamasını açıklar.
o Biyolojik ortam kavramından ilk kez Hipokrat bahsetmiştir; bugün homeopati ilkelerinin açıklanmasında geniş
şekilde kullanılmaktadır.
o Biyolojik ortam kavramını dikkate alarak, Hahnemann hastalığı “vücudun direnci olmayınca sadece
hastalanırız; bu sebeple, hangi etken olursa olsun hastalık yapıcı durum her zaman mevcuttur” şeklinde
tanımlamış, hastayı daha geniş-küresel bir kavram içine sokmuştur.
 Vücut, homeopatik maddelerle uyarılabilen doğal savunma sistemlerine sahiptir.
 Homeopatik felsefeye göre hayat enerjisi vücudun her tarafında akım halinde bulunan, vücudun, aklın ve canlının
görevlerini normal şekilde sürdürmesini ve sağlıklı kalmasını sağlayan dinamik bir enerji gücüdür.
 Benzer şeyler benzerleriyle tedavi edilir ilkesine göre, sağlıklı bir canlıya fazla miktarda verildiğinde çeşitli etkilere
yol açan bir madde aynı belirtileri gösteren birisine son derece az miktarlarda ve seyreltilmiş olarak verildiğinde
iyileştirici etki oluşturur.
 Bozulan hayat enerjisi ve homeopatik maddenin enerji oluşturucu/tedavi edici kapasitesi birbirini karşılar; böylece,
birbirinin etkisini bertaraf eder.
 Homeopatide tedavi metodu benzerler benzerleri ile tedavi edilir ilkesine göre son derece seyreltilmiş ama enerji
yüklenmiş maddenin (kuvvetlendirilmiş) kullanılmasını kapsar.
o Burada kuvvetlendirme ilkesi her seyreltme sırasında şiddetle çalkalanarak seri halde seyreltmeler yapılması işlemine
dayanır.
o Her seyreltme ile maddenin molekül sayısı azalırken, şiddetli çalkalama her molekülün enerjisini artırır.
o Ortamda molekül kalmayıncaya kadar seyreltme yapılsa (D23 kuvveti gibi) bile bu moleküllerin ortamda varmış gibi anlaşıldığı,
moleküllerin hatırasının ortamda bulunduğu ve bunun da hastanın iyileşmesine yardımcı olduğunu iddia edilmektedir.
o Benzerler benzerleri ile tedavi edilir ilkesine göre hastalıklı vücuda enerjice güçlendirilmiş bir madde girdiğinde, bu madde
bozulmuş hayat enerjisine güç verir ve vücudu normal yani sağlıklı şekle sokar.
40
Etki gücü
 Homeopatide seyreltme oranına göre bir maddenin etki gücü düşük, orta ve yüksek terimleriyle ifade edilir.
 Düşük etki gücü düşük orandaki seyreltmeyi (etkin madde miktarı fazla),
 Yüksek etki gücü de yüksek orandaki seyreltmeyi (etkin madde miktarı az) ifade eder.
 Bir madde ne kadar seyreltik ise (yani, etkin madde az ise) etkisi de o ölçüde güçlüdür.



Buna göre:
o D1-D12, C1-C6, LM1-LM2 düşük,
o D13-D21, C7-C12, LM3-LM5 orta,
o D22, C13, LM6, M1-10 yüksek etki gücünü ifade eder.
Homeopatik maddelerin etki gücü isminin sonuna seyreltme veya etki gücünü gösteren birimin yazılmasıyla ifade edilir.
o Achillea millefolium D4
o Aconitum napellus D12
o Aristolochia clematitis C6
o Arnica montana 1M gibi.
Homeopatide maddenin etki gücü taşıdığı enerji ile ifade edilir; bu durum, yukarıda belirtildiği gibi, farmakolojideki doz-etki
ilişkisinin tersinedir.
o Öyle seyreltmeler yapılmaktadır ki (D23 kuvveti gibi) ortamda etkili madde molekülü kalmamaktadır.
o Homeopati taraftarları bunu, ortamda tek bir madde molekülü kalmasa bile, bu moleküllerin hatırasının ortamda tutulduğunu,
bunun da hastanın iyileşmesine yardımcı olduğunu iddia etmektedirler.
o Bu maddelerin vücutta, hayat enerjisi sayesinde, savunma sistemi ve hissi durum da dahil, önemli sistemleri harekete
geçirdikleri veya uyardıkları ileri sürülmektedir.
Etki şekilleri
 Etkilerini nasıl oluşturdukları hususunda yeterli bilgi ve delil yoktur.
 Homeopatik formülasyonların hazırlanmasında kullanılan ana maddelerin içerdikleri etkin maddelerden hareketle etki kalıpları
hakkında fikir edinilebilir.
 Formülasyonlardaki etkin madde miktarı son derece düşük olduğundan, etki şeklinin açıklanmasında bunun ne kadar katkı
sağladığı hususunda yeterli bilgi yoktur.
 Homeopatik maddelerin insanda plasebo (yalancı ilaç maddesi) etki yaptığı kabul edilmektedir.
o Sağaltımı yapan hekimin hastaya bu maddenin yararlı olacağı yönünde güçlendirici telkin yapılması, bunun da hasta
tarafından algılanması son derece önemlidir.
o Hayvanlardaki etkilerinin açıklanması daha da zordur; savunma sistemi de dahil, vücutta bazı sistemleri harekete geçirerek
iyileşme sürecini başlattıkları kabul edilmektedir.
Kullanılmaları



Homeopatik maddeler insan ve hayvanlarda yardımcı-tamamlayıcı tedavi maddeleri olarak birçok ülkede kullanılmaktadır.
Uygulama kuralları yönünden ülkeler arasında farklar vardır.
Veteriner hekimlikte aşağıdaki durumların sağaltımında yardımcı olarak kullanılırlar.
o Alerji,
o Uterus, idrar yolları ve meme hastalıkları,
o Kısırlık, yavru zarlarının alıkonulması,
o Eklem-kas yangıları ve ağrıları,
o Düz kas spazmları,
o Sarılık,
o Karaciğer yağlanması,
o Ateş,
o Kalp yetmezliği gibi.
Dozaj
 Homeopatik maddeler ağızdan, parenteral ve haricen kullanılma durumlarına göre belli sıklıkta ve miktarlarda
kullanılacak şekilde doze edilirler.
 Buna göre;
 Parenteral yollarla büyük hayvanlarda 10 ml, küçük hayvanlarda 5 ml.
 Ağızdan büyük hayvanlarda 50 g’a kadar, küçük hayvanlarda 10-20 g.
 Uygulama sıklığı günde 1-2 kez, süresi de genellikle 3-4 gün arasında değişir.
Kullanılan maddeler
 Homeopatik maddeler Amerika, Almanya, Avusturya, Portekiz, İsviçre, Danimarka gibi ülkelerde yaygın şekilde
kullanılmaktadır.
 Veteriner hekimlikte kullanım alanı bulan homeopatik maddelerden bazıları aşağıda incelenmiştir.
41
Bitkisel maddeler
Arnika çiçeği (Öküzgözü, Dağkestanesi, Arnica montana)
Ana tentür
 Yeşilimsi-sarı renkte, hafif yakıcı lezzette, keskin aromatik kokulu bir sıvıdır.
Etkisi ve kullanılması
 Çeşitli sebeplerle oluşan şokta son derece iyi bir ilk yardım maddesidir.
 Haricen deride hafif antiseptik, resolutif ve yara iyileştirici; dahilen sindirimi uyarıcı ve kolaylaştırıcı, genel canlandırıcı, kalp-damar
sistemi uyarıcı, şok (kaza, cerrahi girişim, diş çekme sırasında oluşanlar gibi), damar genişletici ve spazm giderici, kan basıncını
düşürücü, yara iyileşmesini çabuklaştırıcı ve kanama önleyici olarak kullanılır.
 Dokularda sıvı alış-verişini sağlayarak lezyonlar ve hematomlarda geriletici ve iyileştirici etki oluşturur.
Avcıotu (Adonis vernalis)
Ana tentür
 Taze çiçekli bitkinin %1 alkolik özütü olarak hazırlanır; bunun 1:100’lük seyreltilmiş şekli kullanılır.
Kullanılması
 Parenteral olarak günde at ve sığırlara 10 ml, koyun ve keçilere 5 ml miktarda uygulanır.
Düğün çiçeği (Rüzgargülü, Pulsatilla pratensis)
Etkisi
 Hayvanlarda cinsel olgunluğa erişmeyi hızlandırır ve yumurtlama oluşmaksızın kızgınlığa sebep olabilir.
Kullanılması
 Veteriner hekimlikte, özellikle D30 kuvvetinde olmak üzere, süt veriminin azalması, bitkinlik, doğumun teşvik edilmesi, yavru
zarlarının alıkonulması, kısırlık, hormonal deri hastalıkları gibi durumlarda ağızdan kullanılır.
Güzelavratotu (Atropa belladonna)
Ana tentür
 Kahve renkli, kendine has kokulu sıvıdır.
 %0.03-0.035 arasında hiyosiyamin esasına göre uçucu olmayan alkaloid içerir.
Kullanılması
 Spazm çözücü, ağrı kesici, astım nöbetlerini önleyici, solunum açıcı, terlemeyi önleyici, pnömoni, sinir ağrıları, meme ve göz
hastalıklarında kullanılır.
 Dozu atropin esasına göre parenteral yollarla 0.02-0.2 mg/kg olarak hesaplanır; ağızdan verileceği zaman bunların 3 katı alınır.
 Parenteral yollarla at ve sığırlara 10 ml’ye, koyun ve keçilere 5 ml’ye kadar değişen miktarlarda uygulanır.
Hayat ağacı (Thuja occidentalis)
Etkileri
 Son derece irkiltici ve hücre zehiri etkilidir.
 Bakterilere ve iç parazitlere yönelik etkisi vardır.
 Uterusu uyarır.
 T-hücrelerini uyarıcı, sitokin-2’nin dağılımını artırıcı etkileri de vardır.
Kullanılması
 İlkbaharın sonuna doğru toplanan yapraklarından hazırlanan %1’lik alkolik özütü kullanılır.
 Büyükbaş hayvanlarda parenteral yollarla 10 ml’ye kadar değişen miktarlarda kullanılır.
İnciçiçeği (Vadizambağı, Convallaria majalis)
Ana tentür
 Bitkinin taze çiçekli kısımlarının alkollü özütüdür; ana bitki kısmının %0.1’i olarak hazırlanır.
Kullanılması
 Parenteral yollarla hayvanın büyüklüğüne göre 1 ml (5 kg c.a.) ile 10 ml (400 kg c.a.) arasında değişen miktarlarda kullanılır.
Karakafesotu (Symphytum officinale)
Ana tentür
 Kırmızımsı-kahve koyu-kahve renkte, hafif acı lezzetli, hoş olmayan çamur kokulu sıvıdır.
Etkisi ve kullanılması
42

Hafif sürgün önleyici ve göğüste yumuşatıcı etkilidir.
Kegelotu (Daryapraklı kegelotu, Echinacea angustifolia)
Ana tentür
 Sarımsı-yeşil renkte, aromatik kokulu ve tatlımsı lezzette sıvıdır.
Etkisi ve kullanılması
 Bağışıklık sistemini güçlendirir ve hiyaluronidazın etkinliğini engeller.
 Polisakkarid içeren kısmı yangı ve ödem giderici, irinli ve gangrenli olgular, uterus ve idrar yolları hastalıkları, iştahsızlık, meme ve
lenf düğümü hastalıkları, soğuk algınlığı ve bağışıklık sisteminin zayıfladığı durumlarda ve ateşli hallerin tedavisinde kullanılır.
 Yağda çözünen kısımları makrofajların fagositik, suda-çözünen polisakkaridler hücresel bağışıklığı uyarır, fibroblastları uyararak
ve hiyaluronidazın etkinliğini engelleyerek dokuların iyileşmesini hızlandırır.
 Bitkinin köklerinde fazla miktarda inülin vardır; bu madde enfeksiyon alanına alyuvarların hareketini hızlandırır, bakteri, virüs ve
diğer mikroorganizmalara karşı savaşı kolaylaştırır.
Koyungözü (Çayır papatyası, Bellis perennis)
Ana tentür
 Sarımsı-yeşil veya sarımsı-kahve renkte, hafif kekre tatlı ve hoş kokulu sıvıdır.
Etkisi ve kullanılması
 Ortaçağdan beri yaraların tedavisinde kullanılmaktadır.
 Yara, sıyrık ve berelerde ağrının teskin edilmesi ve kanın giderilmesi için kullanılır.
 Ameliyat yaralarının iyileşmesini çabuklaştırır ve lenf yumrularındaki şişliği geriletir.
 Kadınlarda gebelik sırasında uterus ağrılarının teskin edilmesi için son derece faydalıdır.
 Derideki enfeksiyonların önlenmesi ve abselerin tedavisi için de kullanılır.
Koyunkıran (Binbirdelikotu, Hypericum perforatum)
Ana tentür
 Koyu-çilek kırmızısı veya kahverengimsi kırmızı renkte, hafif lezzetli, kokusuz sıvıdır.
Kullanılması
 Yatıştırıcı, iştah açıcı, göğüs yumuşatıcı, idrar ve balgam söktürücü, böbrek ve sinir toniği, ateş düşürücü, bulantı ve kusma kesici,
sürgün önleyici, kanama dindirici ve sarılıkta kullanılır.
 Vücudun özellikle sinir uçlarının yoğun olduğu parmak uçları, göz kapakları, baş ve omur ağrıları, dudaklardaki yaraların teskin
edilmesinde oldukça etkilidir.
 Baş ağrısı, diş ağrısı, astım, bulantı, sindirim sistemi bozuklukları, sürgün, kanama, düz bağırsak ağrıları, genel durgunluk ve uyku
basmasında da faydalıdır.
 İnsanlarda ağızdan ham ilaç maddesi günde 2-4 g veya hiperisin esasına göre 0.2-1 mg miktarlarda kullanılır.
Kurtboğan (Kurtkökü, Aconitum napellus)
Ana tentür
 Taze halde yeşilimsi-sarı renkte, beklemekle kahveringileşen, özel kokulu sıvıdır.
 %0.05-0.075 arasında akonitin bulunan sıvıdır.
Kullanılması
 Kurtboğan genellikle D4 etki gücünde kullanılır.
 Üşütme vb sebeplerle ortaya çıkan, ateş, nabız ve solunum sayısında artış, göz, kulak ve göğüs şikayetleri ile seyreden solunum
yolları rahatsızlıklarının ilk dönemin ile şiddetli sancıda tavsiye edilir.
Lohusaotu (Yılanotu, Aristolochia)
Ana tentür
 En az %2.9 kuru madde (DO) vardır; aristoloşiya tentüründe yaklaşık 300 µg/ml miktarda aristoloşiya asitleri (%65-77 arasında
aristoşiya asit-I, %21-35 arasında aristoloşiya asit-II) bulunur.
Kullanılması
 Aristoloşik asitlerinin yangı ve enfeksiyon etkenlerine karşı savunma sistemlerini uyarıcı etkisi vardır.
 Cinsel görevlerin düzenlenmesi, bağışıklığın uyarılması, yangının önlenmesi vb amaçlarla kullanılır.
 Homeopatik olarak D1-C30 arasındaki seyreltmelerde hazırlanır.
 Ağızdan veya parenteral olarak, at, sığır, koyun ve keçilere birkaç damladan 10 ml’ye kadar değişen miktarlarda (0-1 µg/kg
c.a.)verilir.
Papatya (Chamomilla recutita)
43
Ana tentür
 Altın-sarısı veya sarımsı-yeşil renkte, aromatik kokulu ve lezzetli sıvıdır.
Kullanılması
 Ateş düşürücü, yatıştırıcı, spazm çözücü, terletici, bağırsak gazlarını giderici, baş ve bel ağrılarını azaltıcı, ekzema, astım, uyku
basması gibi durumlarda kullanılır.
Tıbbi nergis (Ölü çiçeği, Calendulae officinalis)
Ana tentür
 Bu sarımsı-kahverengimsi yeşil renkte, hafif aromatik kokulu ve lezzetli sıvıdır.
Kullanılması
 Bitki çok eski zamanlardan beri deri lezyonlarından kansere kadar değişen şikayetleri olanlarda antiseptik ve yangı önleyici etkisi
için kullanılmaktadır.
 Bitkinin çiçekleri kullanılır; spazm çözücü, hafif sürgün yapıcı ve safra söktürücü, terletici ve yaraların iyileşmesini çabuklaştırıcı,
antibakteriyel, antifungal, antiviral ve yangı önleyici etkileri vardır.
 Mide-bağırsak rahatsızlıkları ile özellikle fiziksel ve bakteriyel deri hastalıkları, ağız ve dişeti hastalıklarında kullanılır.
 İnsanlarda enfüzyon veya dekoksiyon şeklinde (1-4 g/bardak) ağız ve bogazdaki enfeksiyonlara karşı kullanılır.
 Sulu özütleri dışarıdan yaraların sağaltımında kullanılır.
 İçeriden terletici olarak da (tentüründen 15-20 damla miktarlarda günde 3-4 kez) verilir.
Tıbbi sedefotu (Ruta graveolens)
Ana tentür
 %0.1’lik olarak hazırlanır ve kullanılır.
Etkisi ve kullanılması
 Spazm çözücü, ağrı kesici, yangı önleyici, hafif antelmintik etkileri vardır.
 Büyük baş hayvanlarda parenteral olarak 10 ml’ye kadar değişen miktarlarda kullanılır.
Virjinya çalısı (Cadı fındığı, Hamamelis virginiana)
Ana tentür
 Kırmızımsı-kahve renkte, büzüştürücü lezzette sıvıdır.
Kullanılması
 Varis ve basurda büzüştürücü ve kan kesici olarak kullanılır.
 Uterus ve yumurtalık ağrılarını yatıştırır.
 Kendisini yalnız hissedenlerde, huzursuz ve rahatsız olanlarda faydalıdır.
 Yaprak özütünü %2.5-10.8 oranında içeren preparatları haricen (deride yara, ülser, yanık vb durumlar) günde 1-2 kez 2-3 gün
süreyle uygulanır.
Yaban yasemini (Solanum dulcamara)
Ana tentür
 Sarımsı-kahve veya yeşilimsi-kahve renkte, hafif acı lezzette kokulu sıvıdır.
Kullanılması
 Bilhassa pnömoni, sarılık, romatizmal kas-eklem ağrıları, kramplar, ekzema, sedef hastalığı, astım, kan temizleyici, idrar
söktürücü, kurt düşürücü, hafif uyuşturucu olarak kullanılır.
Yılankökü (Black cohosh, Cimic, Cimicifuga racemosa)
Etkisi
 İnsan ve hayvanlarda lüteinleştirici hormon yoğunluğu azaltır.
 Triterpen bileşikleri kanda kolesterol miktarını düşürür, alerjene duyarlılığı azaltır, hipotalamus-hipofiz sistemini, üreme ve
merkezi/çevresel sinir sistemini etkiler.
 Uterusta östrojen reseptörlerini yarışmalı olarak engeller.
 Yangı önleyici, öksürük kesici, yatıştırıcı ve adet kanamasını uyarıcı etkisi de vardır.
Kullanılması
 Birçok ülkede kadınlarda regil ağrılarının yatıştırılması, endişe ve benzeri durumların giderilmesi, vajinal kuruluk, sıcak basması,
bulantı, kusma, uykusuzluk, erken doğum ve doğum sonrası genel baskının giderilmesi, eklem ağrılarının teskin edilmesi ve kan
basıncının düşürülmesi için kullanılır.
 Kızgınlığa yol açmak için, %1 etkin madde içeren tozu at ve sığırlara 2 gün süreyle 50 g, koyun ve keçilere 3-4 gün süreyle 10-20
g miktarlarda verilir.
44
Hayvanlar ve hayvansal maddeler
Bal arısı (Apis mellifica)
Etkisi
 Mellitin kapillar damarların geçirgenliği ve FLA2’nin etkinliğini artırır, trombositlerin kümelenmesini önler, trombositlerden serotonin
ve mast hücrelerinden histamin salıverilmesine yol açar.
Kullanılması
 Veteriner hekimlikte alerjik göz hastalıkları, sinek ısırması, kurdeşen gibi deri şikayetleri, hormonal bozukluklar, kısırlık, yumurtalık
kistleri, yavru zarlarının alıkonulması, romatizmada ağrı giderici, ödemli yangılar (nezle, göz kapakları, ağız ve boğar gibi) ve
yanıkların tedavisinde etkilidir.
 Gebelik sırasında >C30 kullanılmasından kaçınılmalıdır.
Engerek yılanı (Surukuku, Lachesis muta)
Etkisi ve kullanılması
 Yılan zehiri dokularda yaygın kanama ve hasara sebep olur.
 Homeopatik preparatlar meme hastalığı, sancılı haller, ateşli ve septik hastalıklar, doğum ve kalp-damar hastalıklarında
kullanılırlar; kalp atımındaki zayıflama, hızlı ve zayıf nabız, çarpıntı, ön-göğüs ağrısı, solunum güçlüğü gibi durumlar iyi cevap
verir.
Kunduz böceği (İpanyol böceği, Cantharis vesicatoria)
Kullanılması
 Veteriner hekimlikte dışarıdan vezikan, siğilleri yok edici, kas ağrılarını teskin edici.
 İçeriden cinsel gücü artırıcı, sindirim kanalında gaz giderici ve idrar yolları hastalıklarında kullanılır.
Örümcek (Karadul, Lactrodectus mactans)
 Son derece zehirli bir örümcektir; ÖD50 farelerde 50 µg/kg’dır.
 Kalp enfarktüsü ve ön-göğüs ağrısında kullanılır; kollaps, endişe, huzursuzluk ve solunum yetmezliklerinde de etkilidir.
Psorium
 Uyuz böceklerinden elde edilir.
 Başlıca deriye, kısmen de sindirim kanalı ve solunum yollarına etkir.
 Deride özellikle ekzema, ülser, sivilce, çıban gibi kolayca irinleşen durumlarda; sindirim rahatsızlıkları, sürgün gibi mide-bağırsak;
ateş, astım gibi solunum yolları rahatsızlıklarında kullanılır.
Pyrogenium
Etkisi ve kullanılması
 Pyrogenium özellikle kana etkir.
 Sepsis ve benzeri hastalıklarda kullanılır; başlıca meme hastalıkları, apseli bağ doku yangıları, göğüs zarı-akciğer yangıları,
doğumla ilgili hastalıklarda ve bağışıklık sisteminin uyarılması için kullanılır.
 Genellikle engerek yılanı zehiri ile birlikte kullanılır.
Mineral maddeler
Kalsiyum sülfit (Hepar sulfuris calcareum, Mercurius solubilis)
Kullanılması
 Bademcik, kulak ağrısı ve deri şikayetleriyle giden bakteriyel hastalıklar; sinuzit, gözlerdeki ülser veya yangılarda, soğuk algınlığı
ve ağız yaralarında, kuru ve şiddetli öksürükte, burun akıntısı gibi durumlarda kullanılır.
 Ses kısıklığı ve bozukluğu, göğüste sıkışma, burun akıntısı, ateş, terleme ile giden enfluenza gibi durumlarda faydalıdır.
Levici suyu (Kuvvetli su, Aqua levici)
Kullanılması
 Suyla 1:10 oranında seyreltilerek kullanılır.
 Gıda değeri olan hayvanlara Kİ veya DA yolla 10 ml miktarda uygulanır.
o 500 kg ağırlığındaki bir hayvana 0.1 mg arsenik (0.2 µg/kg), 0.5 mg bakır (1 µg/kg) ve 10 mg demir (20 µg/kg) sağlar.
45
Konu 62. HAYVANSAL GIDALARDA İLAÇ KALINTILARI
Süresi: 2 Saat
Zamanı: 14. Hafta
 Hayvanlarda hastalıkların sağaltımı ve önlenmesi, gelişmenin hızlandırılması, verimin ve yemden yararlanmanın
artırılması, paraziter hastalıkların kontrolü ve beslenmenin desteklenmesi için çok sayıda ilaç, hormon, vitamin,
mineral vb maddeler kullanılmaktadır.
 Hangi amaçla yetiştirilirse yetiştirilsin, özellikle etlik civciv ve piliçler olmak üzere, hayvanların hemen tamamı
yaşamları süresince bir veya birkaç ilaca yine bir ya da birkaç kez maruz kalmaktadırlar.
 Özellikle antibiyotiklerin kullanılması ile, geçmişte hayvanlarda önemli telefat ve ekonomik kayba yol açmış olan
birçok hastalık bugün daha ortaya çıkmadan engellenebilmektedir.
 Özellikle besin değeri olanlarda olmak üzere, hayvanlarda ilaç kullanımı söz konusu olduğu sürece, bunlardan
sağlanan et, süt, yumurta, bal gibi besinlerde ilaç kalıntılarının bulunması güncelliğini koruyacaktır.
 Besinlerdeki ilaç kalıntılarına karşı tüketici sağlığının etkin biçimde korunabilmesi için her çeşit hayvansal besinde
bulunacak ilaç kalıntısı çeşitleri ve kirlenme düzeylerinin sınırlandırılması son derece önem taşır. Bu sebeple,
bilimsel ve yasal denetime temel oluşturacak şekilde, hayvanlarda çeşitli amaçlarla (sağaltıcı, koruyucu, gelişmeyi
hızlandırıcı gibi) kullanılmasına izin verilen her veteriner hekimliği ilacı için:







Hayvanlara uygulanabilecek en yüksek dozları,
Sağaltım süreleri,
Su veya yemlere katılan en yüksek miktarları,
İlaç verilen hayvanların son ilaç uygulanmasını takiben kesilmeme veya süt, yumurta gibi besinlerin tüketilmeme süreleri,
Hayvansal besinlerde bulunmasına izin verilen kalıntı miktarları,
Kabul edilebilir günlük alım miktarları ve
Çoğu deney sistemlerindeki etkisiz miktarlarının belirlenmesi ve bilinmesi gerekmektedir.
Kalıntı
 Hastalıkların sağaltımı, önlenmesi ve kontrolü ile gelişmenin hızlandırılması amacıyla doğrudan veya dolaylı olarak
(yem ya da suya katılarak uygulanan) ilaç ve diğer kimyasal maddelerin kullanılmalarını takiben besin değeri taşıyan
doku ve organları ile bunlardan elde edilen besinlerde (et, süt, bal, yumurta gibi) biriken veya depolanan
değişmemiş, metabolitleri, parçalanma ürünleri, serbest veya bağlı haldeki madde kalıntı olarak tanımlanır.
 Doku ve organlarda tolerans düzeyinin üzerindeki tüm kalıntılar tüketiciler için toksikolojik yönden önem taşırlar ve
tehlikeli kabul edilirler.






Toplam kalıntı: Bir ilacın besin değeri olan hayvana verilmesini takiben doku ve organlarında bulunan, süt veya yumurtası ile çıkarılan
değişmemiş, metabolit ve bağlı haldeki kalıntıların toplamıdır.
Belirteç kalıntı: Bu, dokular, yumurta, süt gibi besinlerdeki toplam kalıntıyla paralel şekilde azalan ve böylece diğerlerinin izlenmesine imkan
veren kalıntıdır.
Bağlı kalıntı: Bu hücre veya dokuların çözünebilir veya çözünmeyen büyük moleküllerine ilaç veya metabolitinin dönüşümsüz şekilde
bağlanmasıyla şekillenen kalıntıdır. Bu kalıntılar normal ekstraksiyon yöntemleriyle ortamdan ayrılamazlar.
Ekstre edilebilir kalıntı: Bunlar doku ve organlar ile vücut sıvılarından asidik veya bazik sıvılar, organik çözücüler ve birleşme ürünü
halindekilerin enzim hidrolizi ( -glukuronidaz, sülfataz gibi) ile ayrılabilen kalıntılardır.
Ekstre edilemeyen kalıntı: Bunlar ekstre edilebilir kalıntının toplam kalıntıdan çıkarılmasıyla elde edilen kalıntılardır. Metabolik olarak vücuttaki
maddelerin (amino asitler, proteinler, nükleik asitler gibi) yapısına giren(ler) ve bağlı kalıntı(lar) diye ikiye ayrılır; bunlardan ilk gruptakilerin
toksikolojik yönden önemi yoktur; ama, ikinci gruptakilerin belli ölçüde olabilir; zira, kalıntı halinde besinlerle alındıklarında sindirim kanalından bir
ölçüde emilirler.
Biyoyararlanılabilir kalıntı: Kalıntı halinde besinlerle alındığında sindirim kanalından emilip dolaşıma giren kalıntıdır; bağlı kalıntılar bir ölçüde bu
şekilde bir özellik taşırlar.
Etkisiz miktar
 Bir ilaç veya kimyasal madde tarafından hedef yapı ya da biyolojik sistemlerde herhangi bir uyarı veya etkinin
oluşturulabilmesi için bir uyarı eşik değeri vardır.
 Besin maddelerinde bir maddenin bulunmasına izin verilen miktarın (tolerans düzeyi olarak bilinir) belirlenmesinde
önce o maddenin kendisine en duyarlı hayvan türlerinde (genellikle sıçandır) etkisiz miktarının belirlenmesi gerekir.
Bir ilaç veya maddenin etkisiz miktarı terimi:
 İnsan ve hayvanlarda zararlı etkiye yol açmayan,
 Vücutta fizyolojik veya biyokimyasal olayların hızını ve seyrini etkilemeyen veya değiştirmeyen,
 Gelişme hızı, organ ya da doku ağırlıklarında değişikliklere yol açmayan,
 Hücrelerde enzimatik etkinliği değiştirmeyen ve yapısal bozukluklara sebep olmayan miktarını ifade eder.
 Yukarıdaki durumlar dikkate alındığında, bir maddenin her etki yönünden ayrı ayrı ve dolayısıyla birçok etkisiz miktarının
olabileceği söylenebilir.
 Herhangi bir maddenin kabul edilebilir günlük alım miktarının belirlenmesinde ilacın etkisiz miktarı dikkate alındığından,
vücutta en duyarlı yapı için etkisiz miktar göz önüne alınır.
46

Herhangi bir ilaç veya madde kalıntısının insan besinlerinde bulunmasına izin verilebilmesi için onun önce en duyarlı hayvan
türlerine en az 2 yıl süreyle yedirilmesi ve bu süre esnasında veya sonunda, yukarıda belirtilen etkiler bakımından, güvenli
bulunması gerekmektedir.
Kabul edilebilir günlük alım (KGA)
 Toksikolojik, mikrobiyolojik, alerjik gibi tipleri vardır.
Toksikolojik-KGA (t-KGA)
 Terim besinlerde kalıntı halinde bulunan bir ilaç veya kimyasal maddenin, tüketicilerin sağlığı üzerinde hiçbir olumsuz
etkisi olmaksızın, yaşam boyunca ve günlük olarak alınabilir miktarını ifade eder
o Herhangi bir ilaç veya kimyasal madde kalıntısı bakımından KGA tüketici yönünden bir tehlike doğurmaksızın besinlerle
günlük olarak alınabilecek en yüksek miktardır.
 Bu miktar insan ve hayvanlarda yapılan uzun süreli yedirme denemelerinden elde edilen sonuçlara göre aşağıdaki
eşitlikle hesaplanır ve birimi mg/kg c.a./gündür.
 Bu değerin insanlara uygulanmasında 5-1000 arasında değişen GF dikkate (GF) alınır.
KGA=EM/GF
Burada:
EM. Etkisiz miktarı, mg/kg c.a.
GF. Güven faktörünü ifade eder.
Mikrobiyolojik KGA (m-KGA)
 Antibakteriyel maddeler için sindirim kanalında (özellikle kalın bağırsaklarda) bulunan bakteri topluluğuna olan etkisi
bakımından m-KGA miktarı vardır.
Tolerans düzeyi (Güvenli miktar; Bulunmasına izin verilen en fazla miktar)
 Terim, ilaç veya kimyasal maddenin, insan ya da hayvanlar tarafından tüketilene (veya hayvanlar kesilene kadar)
kadar, besinler veya yemlerde bulunmasına izin verilen en fazla miktarı veya yoğunluğu olarak tanımlanır.
 Birimi ağırlık/kısım ve yaş-taze doku esasına göre mg/kg (ppm) veya µg/kg (ppb) olarak ifade edilir.
 Besinlerde bulunmasına izin verilen ilaç veya kimyasal madde miktarıyla ilgili olarak;
o
o
o
o
Sınırlı,
İhmal edilebilir,
Sıfır,
Geçici tolerans diye dört tip tolerans düzeyi uygulanır.
Sınırlı tolerans (Finite tolerans)
 İlaç veya kimyasal maddenin besin ya da yemlerde bulunmasına izin verilen ölçülebilir kalıntı miktarı olarak
tanımlanır. Sınırlı toleransın belirlenmesinde:


Fare ve sıçanlarda yaşam boyu, yani ortalama 2-2.5 yıllık yedirme denemeleri,
Kemirici olmayan memeli türlerinde (genellikle köpek) 6 ay veya daha uzun süreli,
Teratojenik incelemeler de dahil, en azından 3 nesil boyunca üreme denemeleri yapılır.

 Tüm araştırma ve incelemelerde ilaç veya kimyasal madde yeme katılarak verilir.
 Herhangi bir maddenin insanlar için hazırlanan besinlerde bulunmasına izin verilecek sınırlı toleransın
belirlenmesinde, aynı madde için duyarlı deney hayvanlarında ölçülen değere 100 GF uygulanır.


Maddenin teratojenik etkisi veya etki tehlikesi varsa bu en azından 1000 GF olmalıdır.
Etlerde 100 ppb, sütlerde 10 ppb kalıntılar sınırlı toleransı ifade ederler.
İhmal edilebilir tolerans
 Terim, zehirlilik bakımından önem taşımayan kalıntı miktarını ifade eder.
 Esasta, uygulanan en duyarlı analiz yöntemleriyle belirlenebilen en küçük kalıntı miktarıdır.
 İhmal edilebilir tolerans sıçan ve köpeklerde yapılan 90 günlük yedirme denemeleri ile gerek duyulan diğer zehirlilik denemeleri
dikkate alınarak belirlenir.
 İhmal edilebilir toleransın hesaplanmasında GF en az 2000 olmalıdır.
Sıfır tolerans
 Son derece zehirli veya karsinojenik etkisi olan ilaç ya da kimyasal madde kalıntılarının yem veya besin
maddelerinde bulunmaması gerektiğini ifade eder.
 Karsinojenik etkisi veya etki tehlikesi olan bir madde kalıntısının insan besinlerinde bulunmasına izin verilmediği gibi,
bu maddelerin besin için yetiştirilen hayvanlarda kullanılması da yasaktır.
 Türk Gıda Kodeksi Tebliğinde (2002/30) Ek IV’de sayılan maddeler bu kapsamdadır.
47
 Kaçınılması son derece zor bazı kirleticiler için bu durumun bazı istisnaları da vardır.
Geçici tolerans
 Tolerans belirlemekle yetkili kurumlar tarafından, eldeki bilgilere dayanılarak, ilaç veya kimyasal maddeler için, belirli
bir süreyle sınırlı kalmak üzere, belirlenen ve elde edilecek yeni bilgilere göre değişiklikler yapılabilecek olan tolerans
değerini ifade eder.
 Türk Gıda Kodeksi Tebliğinde (2002/30) Ek III’de sayılan maddeler bu kapsamdadır.
Toleransın belirlenmesi
 Karsinojenik etkisi veya etki tehlikesi bulunan maddelerin dışında kalan bileşiklerin besinlerde bulunmasına izin
verilen düzeyi (tolerans düzeyi);
o Besin maddesinin tüketim veya besin faktörü,
o Maddenin kendisine en duyarlı hayvan türündeki etkisiz miktarı (veya KGA miktarı),
o GF dikkate alınarak hesaplanabilir.
 Toleransın belirlenmesinde dikkate alınacak önemli faktörlerden birisi de günlük olarak tüketilen hayvansal doku ve
organlar ile hayvan kaynaklı diğer besin maddelerinin miktarıdır.
 Bebek ve çocukların beslenmesinde önemli bir yer tutması ve ayrıca bebeklerin ilaç veya kimyasal maddelere
yetişkinlerden daha duyarlıdır.
 Herhangi bir maddenin et ve sakatatlardaki tolerans düzeyi KGA miktarı ve tüketim faktörü veya miktarı dikkate
alınarak, aşağıdaki eşitliklerden birisi ile hesaplanabilir.
Güven faktörü (GF)
 Farklı hayvan türlerinde, yem veya besinlerde kalıntı halinde bulunan maddelerle yapılan zehirlilik denemelerinden
elde edilen etkisiz miktarın insanlara uyarlanmasında bazı öngörüler dikkate alınır; GF bunlardan birisidir.
 GF ile insan sağlığının korunması için bir maddeye maruziyet düzeyi belirlenir; bunun için de incelenen maddeye,
insanlar da dahil, hayvan türleri ve aynı türdeki bireyler arasında duyarlılık farkı bulunduğu gözetilir.
 DSÖ ve GTÖ’ne göre karsinojenik etkisi olmayan ilaç veya gıda katkı maddelerinin kalıntılarıyla ilgili güvenlik
genişliği, en az 2 memeli hayvan türünde yapılan yaşam boyu veya kronik yedirme denemelerinden elde edilecek
sonuçlara göre, en yüksek etkisiz düzeyinin genellikle 1/100’ü olması gerektiğini kabul etmektedirler.
 Bunun sebebi,
o Zehir bilgisi uzmanlarının insanları en duyarlı hayvan türüne göre o maddeye 10 kez daha duyarlı olduklarını,
o İnsanlar arasında da 10 kata varan oranda duyarlılık farkı bulunabileceğini kabul etmelerinden (yani, 1/10 x 1/10 = 1/100)
dolayıdır.
 Bazı durumlarda GF 100’den küçük veya büyük olabilir.
o Hayvan denemelerinde duyarlılık yönünden aralarında 10’dan fazla farkın bulunması veya maddenin çok küçük miktarlarda
bile önemli bazı etkilerinin (karsinojenik etki gibi) bulunması halinde GF >100’dür.
 GF, teratojenik etkisi bulunan maddeler için,
o Sınırlı toleransın göz önüne alındığı durumda en az 1000,
o İhmal edilebilir toleransın dikkate alındığı durumda ise en az 2000 olmalıdır.
İlaç kalıntılarının sebepleri


Besin maddelerindeki bazı maddelere (metaller, insektisidler ve diğer zirai mücadele ilaçları gibi) ilişkin kalıntılar önceden bu
maddelerle bulaşık yem veya yem hammaddelerinin yenilmesi ya da suların içilmesinin bir sonucudur.
 Özellikle kalıcı etkili böcek, mantar, yabani ot ve diğer zirai mücadele ilaçlarının doğurduğu çevre kirliliği ile tarım ürünleri ve
yemler vasıtasıyla hayvansal besin zincirine giren bu maddelerle besin kirlenmeleri günümüzün en önemli ve güncel sorunları
arasındadır.
Hayvansal besinlerde karşılaşılan veteriner hekimliğine ait ilaç veya kimyasal madde kalıntılarının sebepleri biraz daha farklıdır;
kalıntıya yol açabilen uygulama hataları veya suistimallerin başlıcaları şu şekilde sıralanabilir:
 Doz aşımı-ilaç yüklemesi yapılması (gereğinden fazla miktarda ilaç kullanılması, yem ve suyla birlikte aynı zamanda ilaç
verilmesi),
 İlaç uygulanan hayvanların, ilacın formülasyonu, verilme yolu, hayvan türü vb durumlara göre, belli bir süre geçmeden veya
bekletilmeden kasaplık olarak kesilmesi ya da böyle hayvanlardan elde edilen et, süt, yumurta, bal gibi besinlerin tüketilmesi,
 Hayvanlarda onanmamış-ruhsatsız ilaç kullanılması,
 İlaç prospektüsüne veya hekimin talimatına uyulmaması (etiket-dışı ilaç kullanımı da dahil),
 Hatalı ilaç, müstahzar, uygulama yolu veya formülasyon seçilmesi ve kullanılması,
 Beşeri hekimlikte ruhsatlı ilaçların (kanser sağaltım ilaçları, kalp glikozidleri, insülin gibi) hayvanlarda kullanılması,
 İlaç kullanılan hayvanlarda ilacın vücuttan atılmasını yavaşlatan hastalık vb durumların (böbrek yetmezliği gibi) bulunması,
 İlaçlı yemlerin karıştırılma ve yedirilme hataları.
48
 Bunlar içinde en önemlisi ilaç verilen hayvanlarda ilacın vücuttan arınma süresine (kesim öncesi bekletme
süresi, yumurta veya sütün tüketilmeme süresi gibi terimlerle de bilinir) uyulmamasıdır.



İlaç çeşidi,
Farmasötik şekil,
Uygulayan kişinin (hekim, hayvan sahibi, bakıcısı gibi) sorumluluğu gibi başlıca rolü oynar.
Vücudun kalıntı(lar)dan arınma süresi
Kesim öncesi bekletme süresi
 Besin değeri olan doku ve organlarda, istenmeyen veya zehirleyici etkileri bakımından önem taşıyan ilaç veya
kimyasal madde kalıntılarının, tolerans kısmında belirtildiği gibi, tüketiciler için güvenli bir düzey veya yoğunluğa
inene kadar ilaç uygulanan hayvanların kesilmemesi gereken süreyi ifade eder.
 Belirtilen süre içerisinde yenilebilir hayvan doku ya da organlarındaki ilaç veya kimyasal madde veya metabolit
kalıntılarının tüketici sağlığı bakımından tehlike oluşturmayacak miktara veya düzeye indiği kabul edilir.
 İlaçla ilgili herhangi bir kayıt yoksa, kanatlı ve memeliler için kesim öncesi bekletme süresi geçici olarak 28 gün
olarak belirlenir.
Yumurta ve sütün kullanılmama süresi
 Sağaltıcı ve koruyucu olarak ilaç uygulanan süt hayvanları ve yumurta tavuklarında ilaç kullanımı devam ettiği sürece
ve uygulamanın kesilmesini takiben belli bir süre ilaç veya metabolit kalıntıları süt ve yumurtaya da yansır;
dolayısıyla, bunlardaki ilaç kalıntıları tüketici sağlığını olumsuz yönde etkilemeyecek düzeye inene kadar bu tür
besinlerin tüketilmemesi gerekir.
 Genel bir kural olarak organik bazik ilaçlar süte kolay geçer ve uzun süreyle atılırlar.
 İlaçla ilgili herhangi bir kayıt yoksa, geçici olarak sağaltım süresince ve sağaltımı izleyen 7 gün boyunca elde edilen
yumurtalar ve sütlerin insan tüketiminde kullanılmaması kuralı uygulanır.
Balıkların avlanmama süresi
 Balıklar, soğuk kanlı canlılardır; bu sebeple, beslenmeleri, metabolizmaları ve ilaçların farmakokinetiği suyun
sıcaklığına sıkı sıkıya bağımlıdır.
 Birçok ilaç için bunlarda kullanımı takiben avlanmama süresinin belirlenmesi son derece zordur.
 Onun için, çoğu kez, genel bir ilkeden hareketle ilaçla ilgili bekletme süresi belirlenir.
 Buna göre, 500 derece gün birimi dikkate alınarak, suyun sıcaklığına bölünüp, o madde için bekletme veya balığın
avlanmama süresi belirlenir.
 Herhangi bir ilaç için balığın avlanmama süresi;
o 20°C suda yaşayan balığa uygulanıyorsa, 500:20=25 gün,
o 30°C’de uygulanıyorsa, 500:30=16 gün olarak bulunur.
o Önceden belli şartlarda verilen bir madde için bu değer bilinmiyorsa, böylece basit bir hesaplamayla balığın avlanmama süresi
belirlenir.
Etiket dışı-ilaç kullanımı
 Terim, kullanılması onaylanmamış bir ilaç veya formülasyonun bir besin hayvanında kullanılması veya onaylı ilaç
veya formülasyonun hayvanda onanmamış bir şekilde (dozun artırılması, uygulama yolunun değiştirilmesi, doz
aralığının kısaltılması gibi) kullanılmasını ifade eder.
 Prospektüste belirtilen dışında, hekim tarafından yapılan değişiklikler de etiket dışı-ilaç kullanımı kapsamına girer.
 Genel bir kural olarak, herhangi bir ilaç prospektüsüyle uygun olmayan bir biçimde besin değeri taşıyan veya besin
elde edilen hayvanlarda kullanılmamalıdır.
 Hekimler bazen besin değeri olan hayvanlarda etiket-dışı ilaç kullanmak zorunda kalabilirler.
 Bunun bazı toplumsal ve hukuki sorumlulukları da vardır.
Beşeri ilaçların kullanılması
 Beşeri hekimlik için ruhsatlı ilaçlardan bazıları (kalp glikozidleri, ağrı kesiciler, anestezikler, insülin, antidotlar gibi),
veteriner hekimlikte ruhsatlı müstahzarları olmadığından, bazen zorunlu olarak kullanılır.
 Bunlar için kalıntılara yönelik herhangi bir düzenlemede bulunmadığından, besin değeri olan hayvanlarda
kullanılırlarsa, besin kirlenmesi bakımından önemli tehlike taşırlar.
 Bu ilaçlar zorunlu olmadıkça kullanılmamalı; kullanıldıklarında da, hekim tarafından kalıntı tehlikesi sebebiyle
hayvanlar izlenmelidir.
Kullanılması tehlikeli ilaçlar
49


Farmakolojik yönden aşağıdaki özellikleri taşıyan ilaçlar hayvansal ürünlerde kalıntı tehlikesine sebep olurlar.
Besin için yetiştirilen hayvanlardaki hastalıkların sağaltımında kullanılmaya uygun değildirler; kullanıldıklarında da, besin
kirlenmesine yol açılmaması için çok dikkatli olmalıdır.

Uygulama yerinden emilme hızı yavaş ve emilme oranı düşük,

Vücuttaki yarı ömrü uzun (t1/2>12 saat),

Dağılım hacmi büyük (>Vd 0.6 L/kg),

Vücutta iki veya daha fazla bölmede dağılan,

Doku veya organlara yüksek ilgiyle bağlanan ilaçlar.
İlaç kalıntılarının etkileri
1. İnsanlarda, hafif bir alerjiden başlayarak, çeşitli doku ve organlarda hasara, anafilaktik şoktan ölüme kadar
gidebilecek derecede değişik şiddette zehirlenmeler.
2. Farmakolojik etki.
3. Karsinojenik etki.
4. Cinsiyet özellikleri ve davranışlarda değişiklikler (dişilerde erkeksi, erkeklerde dişimsi davranış ve özelliklerin ortaya
çıkması gibi).
5. Üreme bozuklukları.
6. Bakteri, protozoa ve parazit türleri arasında dirençli suşların ortaya çıkmasına ve böylece ilaçların sağaltıcı ve
koruyucu etkilerinin azalması.
7. Besin endüstrisinde üretim hatalarının ortaya çıkması.
8. İnsanlarda sindirim kanalındaki mikroflora topluluğunda değişiklikler.
İlaç alerjisi
 İlaçlardan çoğu bağışıklık sistemini uyarar; çeşitli tipte alerjik tepkimeye yol açarlar.
 Bu türden ilaçların kalıntısını içeren besinlerin de benzeri etkileri söz konusu olabilir.
 Bunlardan penisilinler çok küçük miktarlarda (5 ünite veya 3 µg) alerjik tepkime sonucu ölüme yol açabilirler.
 Kloramfenikol alerjik tepkime ile ölüme götürecek ölçüde kemik iliğini baskı altına alabilir.

Penisilin ve kloramfenikolün yol açabileceği etkilerden kaçınmak için, ülkemiz de dahil, birçok ülkede besin için yetiştirilen
hayvanlarda kloramfenikolün kullanılması yasaklanmış ve penisilin için de besin maddelerinde bulunacak kalıntı miktarı alerjik
toleransa göre ayarlanmıştır.
Farmakolojik etki
 İlaç kalıntıları besinlerde genellikle farmakolojik etkiye yol açabilecek miktarlarda bulunmazlar.
 Son derece etkin bazı maddeler, kesim öncesi bekletme süresi öngörülmeden hayvanların kesilmeleri durumunda,
kendilerini içeren besinlerin tüketilmesiyle insanlarda istenmeyen etkilere sebep olabilmektedir.
Karsinojenik etki
 Deney hayvanlarında yapılan çalışmalarla karsinojenik olduğu ortaya konulan maddelerin besin değeri olan
hayvanlarda kullanılmasına izin verilmez.
 Böyle maddelerin kalıntılarının uzun süreyle tüketilmesi insanlar için de karsinojenisite tehlikesi taşırlar.
Besin endüstrisi
 Antibiyotikler vücudu, diğer yollar yanında, sütle de terk ederler.
 Sütlerdeki ilaç kalıntıları bunların teknolojik olarak işlenmesini (yoğurt, peynir yapımı gibi) ciddi biçimde etkiler.
 Bazı antibiyotikler plazmadakinin birçok katı miktarlarda süte geçebilir.
 Antibiyotik uygulanmış hayvanların etleri sucuk ve benzeri ürünlerin hazırlanmasına uygun değildir.
Dirençli suşların ortaya çıkması
 Et, süt gibi besinlerde kalıntı halinde veya düşük yoğunlukta bulunan antibiyotiklerin bu türden ortamlarda bakterilerde dirençli
suşların ortaya çıkmasına yol açabileceği kabul edilir; bu durumla ilgili yeterli bir bilgi de yoktur.
 Antibakteriyel madde uygulanmış hayvanlardan elde edilen gıdalar tüketicilerde daha sık ve şiddetli gıda zehirlenmelerine sebep
olurlar; bunun, ilaç verilen hayvanlarda dirençli bakteri suşlarından ileri geldiği sanılmaktadır.
Cinsiyet özelliklerinin değişmesi
 Anabolik etkili maddelerin kullanılması neticesi besinlerde bulunacak kalıntıların insanlarda cinsiyet özelliklerinde
değişikliklere yol açabilecekleri kabul edilir.
50
Sindirim kanalı bakteri topluluğunun değişmesi
 Gıdalardaki antibiyotik kalıntıları insanların bağırsaklarında bulunan bakteri topluluğu (>400 tür var; bunların >%90
obligat anerobik 30 türde “bilhassa Bacteroides, Fusobacterium, Eubacterium, Clostridium, Ruminococcus,
Peptostreptococcus, Peptococcus olmak üzere” bulunur) arasındaki ekolojik dengeyi bozabilir.
 Bugün antibiyotiklerin KGA miktarları ve tolerans düzeylerinin belirlenmesinde bu durum da göz önüne alınmaktadır.
Kalıntıların izlenmesi ve önlenmesi
 Hayvan kaynaklı besinlerde veteriner ilaçlarından ileri gelebilecek kalıntıların önlenmesi:




Hayvan yetiştiricisi veya bakıcısı,
Reçeteyi düzenleyen veya sağaltımı yapan hekim,
İlgili ilaç ve gıda sanayii ile
Denetimle görevli kamu kuruluşlarının ortaklaşa sorumluluğunda olan bir görevdir.

Gıda güvenliği yönünden aşağıdaki uygulamaların başarıya ulaşmasında ön şart;
 Kişilerin satın alma gücünün yeterli olması,
 Kaliteli, yeterli ve sürekli besin maddesi temini ve stoklarının bulunmasıyla başarılı olacaktır.
 Değilse, bu uygulama çoğumuz için lüks olarak kalacaktır.
Veteriner hekim
 Veteriner hekimin, mesleki ahlak ilkeleri çerçevesinde, ilaç kullanmasına karar vermeden önce, kalıntılarıyla insan
sağlığına olabilecek sakıncalarını öngörmelidir; bu hususta hayvan sahibi veya yetiştiriciyi de uyarmalıbilgilendirmelidir.
 Konuyla ilgili mevzuatı sürekli izlemeli ve uygulamalarını buna göre yapmalıdır.
İlaç firması
 Gıdalarda bulunacak kalıntıları ile insan sağlığı için sakıncalı olabilecek ilaç çeşitlerini üreten veya hazırlayan ilaç
firmaları uygulama kılavuzlarında bu ilaçların, yararlı etkileri yanında, bilinçsizce kullanılmaları halinde yoI
açabilecekleri sakıncaları da belirtmelidirler.
Yetiştirici, gıda üreticisi
 Ticaret ahlakı ve toplumsal değerler yönünden hayvan yetiştiricileri ve gıda maddesi üreticileri ve/veya hazırlayıcıları
insan sağlığı için tehlikeli olmayacak gıda maddelerini üretmek zorundadırlar.
 Kalıntıya yol açan en önemli sebeplerden birisi olan kesim öncesi bekletme süresine uyulmamasının özellikle hayvan
sahipleri veya bakıcılarca yapılan ilaç uygulamalarından ileri geldiği unutulmamalıdır.
Kamu
 Tüketiciler için halk sağılı ve gıda güvenliğinin tam güvencesi olmalıdır.
 İlaçların etkinliği ve güvenli kullanımı yanında, gıda güvenliği bakımından gerekli, kalıntı izleme programları de dahil,
kalıntıya yol açabilecek tüm uygulamalar ve uygulama hataları tespit edilmeli ve giderilmeli, konuyla ilgili
kişiler/kurumlar bilgilendirilmelidir.
 Öncelikle Ulusal Gıda Güvenliği Planı hazırlamalıdır.
 Plan;
 İlaçlar, zehirler, çevre kirleticileri, bulaşanlar, radyoetkin, biyolojik vb maddeleri,
 Gıda katkı maddeleri,
 Gıda ile temas eden ambalaj maddeleri,
 Genetiği değiştirilmiş gıdalar vb maddelerin tümünü kapsamalıdır.
 Plan içinde Ulusal Kalıntı Kontrolü ve İzleme Planı oluşturulmalıdır.
 Ülkede üretilen ve ithal edilen ruhsatlı-serbest satışa sunulmuş veteriner ilaçlarının listesi hazırlanıpyayınlanmalıdır.
 Planın yapılması, kalıntı kontrolü ve izlenmesi için Bakanlık tarafından yetkili ve sorumlu Birim oluşturulmalıdır.
 Birim ile İlaç Ruhsat-Tescil Birimi, yetkili laboratuarlar ve kontrolü yapan taşra teşkilatı arasında iyi bir eşgüdüm
ve haberleşme sağlanmalıdır.
 Plan, tüm gıda maddelerini kapsamalıdır.
 Hayvan türleri ve gıda maddelerine göre, aranacak olanlar yanında, ruhsatız-yasak olanlar da devamlı kontrol
edilmeli-izlenmelidir.
 Her gıda maddesi, canlı hayvan, su, yem maddesi için program hedefleri (örnek sayısı, çeşidi, aranacak maddeler
gibi) ortaya konulmalı ve gerçekleştirilmelidir.
51
 Uygulama, kalıntıların ve/veya gıda maddelerinin çiftlikten-sofraya kadar izlenmesini sağlayacak şekilde
planlanmalı ve yürütülmelidir.
Download