1 torakotomi sonrası torakal epidural anestezi ile fentanil, fentanil +

advertisement
T.C
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR.SİYAMİ ERSEK GÖĞÜS KALP VE DAMAR CERRAHİSİ
EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ
Klinik Şefi Prof. Dr. Zuhal AYKAÇ
TORAKOTOMİ SONRASI TORAKAL EPİDURAL ANESTEZİ İLE
FENTANİL, FENTANİL + ROPİVAKAİN, FENTANİL + BUPİVAKAİN, FENTANİL
+ LEVOBUPİVAKAİNİN POSTOPERATİF AĞRIYA ETKİLERİ
(UZMANLIK TEZİ)
DR. MUSTAFA ŞİMŞEK
İSTANBUL 2009
1
ÖNSÖZ
Hastane başhekimimiz Sayın Prof. Dr. İbrahim YEKELER ve şahsında diğer
eski başhekimlerimize,
Anesteziyoloji
ve
Reanimasyon
eğitimim
sırasında
bilgi
ve
birikimlerinden yararlandığım, yetişmemde çok emek sarf eden, değerli hocam Sayın
Prof.Dr.Zuhal AYKAÇ’a ve diğer klinik şefi Uzm.Dr.Sevim CANİK’e,
Asistanlığımız esnasında bizim her türlü eğitim ve sorunlarımızla ilgilenen,Klinik
Şef
Yardımcılarımız Sayın Uzm.Dr.Nihan YAPICI
ve tez çalışmamda
büyük emeği
olan
ve
tez danışmanım
Uzm.Dr.Türkan ÇORUH’ a
Sayın
Uz.
Dr.Yasemin
ALTUNTAŞ’a
Çalışmam boyunca desteklerini esirgemeyen büyük bir sabır ve
özveriyle
bana
yardımcı olan değerli ablam Uzm.Dr.Türkan ÇORUH’a,
Çalışmam esnasında katkılarından ve desteklerinden dolayı, Göğüs Cerrahisi
Klinik Şefi Sayın Op.Dr.Ilgaz DOĞUSOY’a ve göğüs cerrahi kliniğinin tüm uzman ve
asistanlarına,
Yıllardır
iyi
ve
kötü
anılarımı
paylaştığım
Anesteziyoloji ve
Reanimasyon Kliniğimizdeki tüm başasistan, uzman ve asistan arkadaşlara,
Dört yıl süresince sevgi ve saygı çerçevesi içinde çalıştığımız, Kalp ve
Cerrahisi,
Kardiyoloji
kliniklerimizdeki
şef,
Damar
şef yardımcısı, başasistan, uzman
asistan arkadaşlarıma, Birlikte çalıştığımız tüm anestezi teknisyen ve
ve
ameliyathane
personellerine,
Her zaman sevgilerini ve desteklerini eksik etmeyen anneme, babama,
kardeşlerime ve neşe kaynağım küçük yeğenim Sarpcan’a,
En sıkıntılı günlerimde yanımda olan ve bana destek veren,tezimin yazım
aşamasın bana büyük katkısı olan sevgili yeğenim ve ev arkadaşım Dilru’ya,
Asistanlık eğitimimin son döneminde,hayatıma yeni bir anlam katan, her zaman
yanımda olan ve bana her türlü desteği sağlayan, hayat arkadaşım, sevgili eşim Dr. Bengü
ŞİMŞEK’e
En içten teşekkür ve saygılarımı sunarım.
Dr. Mustafa ŞİMŞEK
2
İÇİNDEKİLER
1.
Simge ve kısaltmalar……………………………………..3
2.
Tablo Listesi……………………………………………...4
3.
Şekil Listesi……………………………………………....5
4.
Genel Bilgiler…………………………………………….6
5.
Gereç ve Yöntem………………………………………..32
6.
Bulgular………………………………………………....36
7.
Tartışma…………………………………………………51
8.
Özet……………………………………………………..55
9.
Sonuç……………………………………………………57
10. Kaynaklar……………………………………………… 59
3
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo-1:
Opioid Dozları
Tablo-2:
Levobupivakainin Anestezik ve Analjezik dozları
Tablo-3:
Demografik Özelliklere Göre Grupların Değerlendirilmesi
Tablo-4:
Uygulanan Cerrahiye Göre Grupların Değerlendirilmesi
Tablo-5:
VAS değerlerine Göre Grupların Sonuçları
Tablo-6:
PCO2 Değerlendirmesi
Tablo-7:
PO2 Değerlendirmesi
Tablo-8:
Ortalama Arter Basıncının Gruplara Göre Değerlendirmesi
Tablo-9:
Kalp Atım Hızının Gruplara Göre Değerlendirmesi
Tablo-10:
SaO2 Değerlendirmesi
Tablo-11:
Solunum Sayısının Değerlendirmesi
Tablo-12:
HKA Sonuçları ve İlaçların Gruplara Göre Yan Etkileri
4
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil-1 Epidural Aralık
Şekil-2. Oturur Pozisyon
Şekil-3 Yan Pozisyon
Şekil-4 Direnç Kaybı Yöntemi
Şekil-5 Asılı Damla Yöntemi
Şekil-6 VAS Değerleri
Şekil-7Gruplara Göre PCO2 Değerleri
Şekil-8 Gruplara Göre PO2 Değerleri
Şekil-9Gruplara Göre Ortalama Arter Basıncı (OAB) Değerleri
Şekil-10 Gruplara Göre Kalp Atım Hızı (KAH) Değerleri
Şekil-11 Gruplara Göre SaO2 Değerlendirilmesi
Şekil-12 Gruplara göre solunum sayısı (SS) Değerleri
5
GENEL BİLGİLER
TORASİK EPİDURAL ANALJEZİ (TEA)
Epidural analjezi, günümüz anestezi pratiğinde, epidural sahaya lomber yaklaşım şeklinde
yaygın olarak kullanılmaktadır.Toraks cerrahisinde, yüksek torasik epidural kateter
yerleştirilmesi uzunca sayılabilecek bir süreden beri uygulanmakta olmasına rağmen, yine de
birçok anestezist spinal kord hasarı endişesi ve bu bölgeye kateter yerleştirilmesindeki teknik
farklılıklar
nedeniyle
torakal
yaklaşımın
uygulanması
konusunda
isteksiz
davranmaktadırlar(1,2).
Anatomik ve teknik farklılıklara rağmen torasik epidural kullanımın lomber uygulamaya
göre bazı önemli avantajları bulunmaktadır(3). Bunlar şu şekilde sıralanabilir:
1)
Selektif torasik blokajda,lomber blokaja göre, % 30 daha az dozda lokal
anezteziğe ihtiyaç duyulur.
2) Lomber ve sakral segment etkileneceğinden ayağa kalkma daha erken olacaktır.
3) Üriner retansiyon ve mesanenin kateterizasyon ihtiyacının sıklığı düşüktür.
4) Uygulama, yalnızca torasik bölge ile sınırlı bir sempatektomi şeklinde olacağından
hipotansiyon, lomber yaklaşıma göre daha az oranda ortaya çıkacaktır.
5) Segmental torasik analjezi sağlanması mümkün olacaktır.
6) TEA’nin iskemik kalp hastalığı ve akut miyokard infarktüsünde miyokardı
koruyucu bir etkisi olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.(4)
B. TORASİK EPİDURAL ANALJEZİNİN UYGULAMA TEKNİĞİ
1) EPİDURAL ARALIĞIN ANATOMİSİ
Epidural aralık vertebral kanal içinde, dural keseyi çevreler. Önde; ligamentum
longitidunale, arkada; laminalar seviyesinde lamina periostu, intralaminar seviyede de lig.
flavum ile sınırlanır. Ligamentum flavum; elastik liflerden yapılmıştır ve aynı epidural
aralık gibi dorsomedian hatta kalınken yanlara gidildikçe incelme gösterir. Cilde olan
mesafesi,girilen seviye ve hastanın obezliğine göre, 3 ila 9 cm arasında değişir
6
Yanlarda bilateral olarak pedikül periostu ile çevrelenirken, foramen intervertebraleler ile
paravertebral bölgeye doğrudan bağlantı gösterir.
Foramen magnumdan, lig sakrokoksigea`ya kadar
uzanan epidural alan, çevrelediği
duramater ile beyin omurilik sıvısı (BOS), spinal kökler ve medulla spinalis (MS) ile
indirekt ilişkidedir. MS ile L1-2 hizasına kadar olan ilişki, yanlarda spinal kökleri incelerek
saran dura ile 2. sakral vertebra hizasına kadar devam eder.
Ön bölümde epidural mesafe ileri derecede dardır. Arka bölüm laminalar hizasında dar,
ligamanların laminalara bağlanma yerlerinin özelliği dolayısıyla ligamentum flavum
hizasında geniştir, bundan dolayı; dorsal epidural aralık longitidunal kesitte testere dişi
şeklinde izlenir. Dorsomedian hatta; epidural aralık en geniş lumbal seviyedeyken en dar
servikal seviyede izlenir, bu nedenle lumbal bölgede segment başına yaklaşık 1.5 ml lokal
anestezik kullanılırken, servikal
bölgede 0.5 ml kullanılır.Epidural
mesafe içinde yağ
dokusu, gevşek bağ dokusu, dura ile çevrili spinal sinir kökleri, arterler, internal vertebral
venöz pleksus ve lenf damarları bulunur. (Şekil 1)
Şekil 1: Epidural bölge
7
Epidural yağ
dokusu miktarı, hastanın genel
yağ
dokusu miktarı ile doğru
orantılıdır.
Obez hastalarda epidural yağ dokusu miktarı da fazladır ve yağda eriyebilirliği yüksek
ilaçlar kullanılması durumunda burada yüksek konsantrasyonda uzun süre tutulmaları
epidural anestezinin süresini etkiler.
Epidural yerleşimli venler, ince, kapaksız ve esnek olup, internal vertebral venöz
pleksusa dökülürler. Anterolateral bölgedeki venlerin çapları daha büyüktür. İnternal
vertebral venöz pleksus; yukarda v. azygos, aşağıda v. cava inferior ile bağlantılıdır. Ayrıca
her seviyede foramen intervertebrale yoluyla toraks, batın ve pelvik venlerle ilişkidedir.
Bu nedenle; abdominal ve torakal basınç artışları, v. cava superior veya inferiordaki
obstruksiyonlar epidural mesafedeki venlere de etkiyerek, kanama olasılığını arttırırken,
epidural mesafe basıncının değişimine ve göreceli daralmasına yol açacağından lokal
anestezik dağılımı ve anestezi seviyesinin tahminini zorlaştırır.
Epidural arterler; a. subklavia, aort ve iliak arterlerin spinal dallarıdır. Spinal dallar ana
arterlerden ayrıldıktan sonra, foramen intervertebralelere girerek epidural mesafeyi spinal
siniri saran dura üzerinde kat eder ve subaraknoid alana geçerek MS`in arterleri ile
anastomoze olurlar.
Hastaların % 80 – 90`ın da epidural alanda negatif basınç tespit edilebilir. Lumbal bölgede
negatif basınç; epidural alana giren kanülün durayı itmesiyle meydana gelir. Yüksek
abdominal – torakal basınç veya gebelik gibi nedenler ile duranın gerginliği artmamış ise
negatif basınç daha iyi hissedilir. Torakal bölgede negatif basıncın en önemli nedeni, negatif
intratorakal basıncın foramen intervertebraleler yoluyla epidural alana ulaşmasıdır. Negatif
basıncın en iyi gözlemlendiği yer servikal ve üst torakal seviyedir. Torakal epidural basınç –
6 ile -16 cmH2O (ortalama –10 cmH2O) arsında değişir.
Öksürük, valsalva manevrası, KOAH, asit, uterus kotraksiyonları, vb. abdominal ve torakal
basınç artışları, epidural alanda da basınç artışına yol açar.
2) EPİDURAL ANESTEZİYE HAZIRLIK
Genel anesteziye hazırlık aşamalarına ek olarak, fizik muayenede; vertebra anomalisi,
nörolojik sekel varlığı, epidural anesteziyle oluşacak sempatik bloğu tolere edebilecek
kardiyak ve solunumsal fonksiyon yeterliliği ve hidrasyon durumu değerlendirilmelidir.
8
Dehidrate hastalarda 1 gün öncesinden sıvı tedavisine başlanmalıdır. Kan değerleri, özellikle
koagülasyon
sistemi
kontrol
edilmelidir.
İlaç
anamnezinde
antikoagülan,
NSAİ,
antihipertansif ve MAO inhibitörü kullanıp kullanmadığı araştırılmalıdır. Anamnez alınırken
psikolojik olarak durağan olup olmadığı ve kooperasyonu kontrol edilmelidir.
Preoperatif vizit
esnasında hastaya yapılması düşünülen işlemi anlatmak, hastanın bu
konudaki merakını gidermek ve olurunu almak şarttır. Israr ederek veya zorla uygulanan
işlemlerde yeterli sonucu almak çok zor olacaktır.
3) UYGULAMA TEKNİĞİ
Epidural girişim ister analjezi, ister anestezi amaçlı olsun mutlaka genel anestezi koşullarına
uygun şartlar altında uygulanmalıdır.
Girişim oturur veya yan yatar pozisyonda (opere olacak taraf veya ağrılı bölge alt tarafa
gelecek şekilde) uygulanabilir. Her iki durumda da hasta, vertebralarını fleksiyona getirerek
intervertebral mesafenin en fazla genişlemesini sağlayacak pozisyona getirilmelidir.
Masada oturtulan hasta; ayaklarını bir basamağa koyar, kollarını dizlerinin üzerinde kenetler,
omuzlarını aşağıya doğru düşürür başını öne eğerek çenesini sternuma dayar. Önden
birisinin tutması hastanın bu pozisyonda durağan kalmasını kolaylaştırır. (Şekil 2)
Yan pozisyonda ise; hasta dizlerini karnına doğru çeker,başını öne eğerek çenesini stenuma
dayar.(Şekil 3)
Şekil 2: Oturur pozisyon
9
Şekil 3: Yan pozisyon
Hastaya pozisyon verildikten sonra ponksiyonun yapılacağı seviye tespit edilir. Teorik
olarak her seviyeden epidural girişim uygulanabilir. Ponksiyon seviyesi analjezi veya
anestezi uygulanacak MS segmentine göre seçilir. Hastanın pozisyonu ayarlandıktan ve
girilecek seviye tespit edildikten sonra ponksiyon yeri merkez olmak üzere ciltte geniş bir
alan dezenfekte edilir.
Steril eldiven, kep ve maske takıldıktan sonra cilt ikinci kez dezenfekte edilerek delikli
kompres ile steril olarak örtülür. Tespit edilen seviyenin cilt, cilt altı ve interspinal
ligamanları, etki başlangıcı kısa olan bir lokal anestezikle uyuşturulur.
Bu işlemin itina ile yapılması, hastanın oldukça kalın olan (16 G - 18 G) touhy iğnesinin
ilerlemesini hissetmemesini sağladığı gibi, anesteziste de gireceği mesafe ve yön hakkında
bilgi verir.
Epidural mesafenin ayırt edilmesi yöntemi iki ana esasa dayanır.
1. Direnç kaybı yöntemi: Lig. flavumun perfore edilmesi hissine dayanır. Belirlenen
intervertebral mesafede, orta hatta, her iki elin küçük parmakları ile hastanın sırtından destek
alınarak, baş ve işaret parmakları ile kanadından tutulan mandrenli Touhy iğnesi ile cilt,
kaydırılmamaya özen gösterilerek geçilir ve cilt altında ilerlenerek interspinal ligamanlar
arasına girilir. Bu aşamada mandren çekilerek serum fizyolojik veya hava dolu enjektör
10
oturtulur. Sol el ile üst horizontal plana 10 derece açılanan Touhy iğnesi ilerletilirken, sağ
elle enjektör tutularak pistona dayalı baş parmak ile interspinal ligamanların direnci
hissedilir. İnterspinal ligamanlardan lig. flavuma gelindiğinde pistondaki dirençte artış
hissedilir, lig. flavumun perfore edilmesi (kalınlığı yaklaşık 0.15 mm) pistondaki dirençte
ani azalmaya yol açar, enjektördeki serum fizyolojik veya hava çok rahat bir şekilde enjekte
edilir (Şekil 4).
2. Asılı damla yöntemi: Epidural mesafede negatif basınç varlığına dayanır. Touhy iğnesi
ile lig. flavuma yaklaşıldığında mandren çıkartılarak, iğnenin distal ucuna 1 damla serum
fizyolojik boşlukta asılı duracak şekilde yerleştirilir. Kanül iki elle itilerek ilerlenir (özellikle
inspirasyonda). Kanülün distal ucundaki asılı damlanın iğnenin içine kaçması epidural alana
girildiğini gösterir.
Şekil 4:Direnç kaybı yöntemi
11
Şekil 5: Asılı damla yöntemi
Epidural aralığa orta hattan varılması her zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda
ponksiyon paramedian olarak denenmelidir. Torakal bölgede, vertebral prosesus spinozuslar
uzun ve kaudal yönde dar aralıklar ile birbirleri üzerine sıralanmışlardır. Ayrıca interlaminal
foramen bu bölgede paramedian hatta daha geniştir. Bu nedenle median giriş zor,
paramedian giriş nispeten daha rahattır.
Crawford iğnesi paramedian giriş için daha uygun olmasına rağmen, Touhy iğnesi de aynı
amaçla kullanılabilir.
Torakal bölgede seçilen intervertebral aralıkta üstteki prosesus spinozusun kaudal ucunun 1–
1.5 cm lateralinden girilir ve kanül, vertebra uzun aksına 55 – 60 derece açılanarak kranial
yönde, 20 ± 5 derece kadar içe yönlendirilerek itilir.
Her iki ponksiyon tekniğinde de epidural alana varıldıktan sonra yapılması gereken işlemler
aynıdır; kanülden hafif bir aspirasyon yapılarak kan veya BOS gelip gelmediği kontrol edilir
(kuvvetli aspirasyonda dura zedelenebilir !!!). Test dozu olarak 2–4 ml lokal anestezik
enjekte edilerek 2 – 3 dakika beklenir. Bu arada sistemik arter basıncı ve kalp hızı kontrol
edilir. Bu “test dozu” ile kanülün subdural olmadığı klinik olarak saptanmaya çalışılır.
Ancak yinede bunun kesin kanıt olmadığı bilinmelidir. Kanülün ucunun pozisyonu hakkında
kesin bilgi ancak radyolojik olarak skopi altında uygulama ile tespit edilebilir. Beklenen süre
içinde spinal anesteziye ait herhangi bir kanıt görülmemişse bloke edilmesi istenen segment
12
seviyesine göre daha önceden hesaplanmış olan lokal anestezik dozu < 0.3 ml/sn hızla
enjekte edilir.
Lokal anestezik enjeksiyonundan sonra hasta sırt üstü yatırılarak, klinik gözlemin yanısıra,
sistemik arter basıncı ve kalp hızı, anestezi yayılması ve kalitesi kontrol edilir. Lokal
anesteziğin epidural blokta nöral dokuda tam tutulma zamanı 25 - 30 dakikadır. Pozisyonun
anestezi yayılması ve seviyesinde anlamlı bir etkisi olmamasına rağmen, hastanın başının
vücut ekseninden yukarda tutulması emniyet gereğidir.
Sürekli Epidural Anestezi: Epidural alana yerleştirilecek kataterde aranan özellikler
Bromage tarafından bildirilmiştir. Sürtünme katsayısının düşük olması, katlanmaya karşı
dirençli olması, manevra uygulanabilir sertlikte olması, ucunun atravmatik ve radyoopak
olması gereklidir. Ayrıca şeffaf, proksimal ucu ve üzerindeki mesafeler işaretli olmalıdır.
Katater yerleştirilmeden önce, açık olup olmadığı serum fizyolojik enjekte edilerek kontrol
edilmelidir. Yukarda anlatılan teknikle epidural alana girildikten sonra, sol el ile Touhy
iğnesi sabit tutulurken, diğer el ile katater yavaşça, serum fizyolojik enjekte edilerek ve her
temas hissedilerek (kök?, damar?, yağ dokusu?) 4 – 5 cm ilerletilir. Bu arada her hareketten
sonra
aspire etmek (BOS?, kan?) oluşan komplikasyonun zamanında fark edilmesini
sağlayacaktır. Katater yerleştirildikten sonra, bu sefer katater sabit tutularak, Touhy iğnesi
geri çekilir ve sistem dışına alınır. Kataterin proksimal ucuna bakteri filtresi takılır. Daha
sonra katater flasterle cilde tespit edilerek, giriş yeri dezenfekte edilir ve steril kapatılır.
Bu şekilde anestezi veya analjezinin devamı belli aralar ile enjekte edilen lokal anestezik ile,
devamlı infüzyon ile veya PCA (hasta kontrollü analjezi) yöntemlerinden biri seçilerek
sağlanabilir. Anestezinin devamı aralıklı enjeksiyonlarla sağlanacaksa, tekrar dozu olarak
başlangıç dozunun yarısı verilir. Her enjeksiyon, ilk enjeksiyonmuş gibi önlem alınarak
yapılmalıdır (aspirasyon, test dozu gibi).
Her seferinde yeniden sempatik blok oluşacağından, ilk yarım saat hasta çok iyi
gözlemlenmelidir. Sürekli epidural anestezide toksisiteyi azaltmak için proteine bağlanması
ve yağda eriyebilirliği yüksek, uzun etkili lokal anestezikler seçilmelidir.
Tedavi bittikten sonra, katater çekilerek dışarı alınır. Çekilme esnasında normalde hiçbir
dirençle karşılaşılmaması gerekir. Dışarı çıkan kataterin ucundaki işaret kontrol edilerek,
kataterin bütünüyle çıkıp çıkmadığı saptanmalıdır.
13
D. TORASİK EPİDURAL ANALJEZİNİN KARDİOVASKÜLER VE SİSTEMİK
HEMODİNAMİ ÜZERİNE ETKİLERİ
TEA’nın kardiovasküler ve hemodinamik etkileri; T1-T5 arasındaki ventral köklerden çıkan
sempatik kardiyak liflerin lokal anesteziklerle blokajına direkt olarak bağlı olduğu gibi,
adrenal meduller sistemin T6-L1 segmentleri arasındaki innervasyonunun blokajı sonucu
ortaya çıkan potansiyel değişimlere de bağlıdır. Yapılan çalışmalardaki protokol
değişikliklerine bağlı olarak kardiyosirkülatuar parametrelerde çeşitlilik göstermektedir.
Fakat bütün bu farklılıklara rağmen hayvan modelleri kullanılarak yapılan tüm çalışmalarda
SDD’deki değişimlere bağlı olarak kalp hızı, kan basıncı ve kalp debisindeki anlamlı bir
düşüş sabit bir bulgu olarak karşımıza çıkmaktadır(5,6).
İnsanlarda TEA uygulanılarak yapılan klinik çalışmaların en önemlilerinde de benzer olarak
yine SDD’deki çeşitli değişikliklere bağlı olarak kalp hızı, kan basıncı ve kalp debisinde
önemli sayılabilecek azalmalar bildirilmiştir.
Both Otten ve Wilson(7) ve McLean arkadaşları(8); TEA ile kalp debisinde ve kalp hızında bir
düşme olduğunu göstermişlerdir. Buna karşın, sağlıklı gönüllülerde yapılan başka bir
çalışmada C7-T6 arasında uygulanan Torakal epidural blokaj sonucu kalp debisinde önemli
bir değişiklik olmaksızın sadece sistolik kan basıncında hafif bir düşme olduğu
bildirilmiştir(9).
Tanaka ve arkadaşları elektif torakotomi uygulanan 13 hastada yaptıkları bir çalışmada; T7
seviyesindeki kateterden % 0.5’lik Bupivakainden 5 ml vermişler ve sonuçta; kalp hızında
istatistiksel olarak anlamlı sayılabilecek bir düşme görülürken, OAB’da hafif bir azalma
meydana gelmiş, kalp indeksi ve PKUB’da ise herhangi bir değişiklik gözlenmemiştir(9).
Wattwil ve arkadaşları 9 sağlıklı gönüllüde % 0.5 Bupivakain ile T1-T5 arasında duyusal
blokaj oluşturmuşlar ve çalışmanın sonucunda kalp hızı ve sistolik kan basıncında bir düşme
ortaya çıkmıştır. Atım volümü ve kalp debisindeki azalmalar ekokardiyografik olarak
saptanmış ve muhtemelen kalp debisindeki bu değişikliklerin miyokardiyal kasılmadaki
azalmaya sekonder olabileceği açıklanmıştır(10).
Saada ve arkadaşları, majör damar cerrahisi geçiren 26 hastada yaptıkları bir çalışmada;
genel anestezi indüksiyonu takiben ve daha sonra orta-torasik kateterden % 2’lik 12 ml
lidokain injeksiyonu yapılan hastalarda termodilüsyon kateteri ve transözofageal
ekokardiografi ile hemodinamik değişikliklerin ölçümünü yapmıştır.
14
PKUB kolloid infüzyonu ile belirli bir değerde tutulmasına rağmen, kardiyak indeks,
OAB ve kalp hızında küçük fakat istatistiksel olarak anlamlı bir düşme ortaya çıkmıştır(11).
Sonuç olarak; Genel anestezi sırasında hemodinamik parametreler üzerindeki operasyon
sırasında TEA’nın etkilerini inceleyen diğer çalışmaların verileri, sol ventrikül atım işi
indeksindeki önemli azalmayı gösteren bu klinik çalışmalarla uygunluk göstermektedir.
Ortaya çıkan bu değişiklikler; kardiyak akseleratör liflerin blokajına bağlı olduğu kadar,
sempatik adrenal meduller inervasyonun blokajı sonucu dolaşımdaki epinefrin ve
norepinefrin düzeylerindeki azalmaya da bağlı olabilir.
Yüksek sempatik tonusa sahip, anksietik veya premedikasyon yapılmamış ya da hipovolemik
cerrahi hastalarında bu hemodinamik değişiklikler daha belirgin olarak ortaya çıkabilir. Bu
nedenle torasik epidural blokaj potansiyel hipovolemik veya düzensiz hastalarda çok dikkatli
uygulanmalıdır.
2) TORASİK EPİDURAL ANALJEZİNİN DİĞER SİSTEMLER ÜZERİNE OLAN
ETKİLERİ
RESPİRATUAR SİSTEM:
Mc. Carthy ve Wahba ve arkadaşlarının çalışmaları hariç tutulacak olursa, yapılan
çalışmaların çoğunda, normal kişilerde T1-T6 arasından yapılan yüksek torasik epidural
blokajın vital kapasite ve 1. saniyedeki zorlu ekspiratuar volüm (FEV1) üzerinde hafif bir
azaltıcı etkisinin olduğu gösterilmiştir(13,14).
Takasaki; yarısına C4-T7 arasında servikal epidural blokaj, diğer yarısına da T5-L4 arasından
TEA uygulanıp her iki gruba da % 2’lik mepivakain verdiği 30 sağlıklı kadında solunumsal
fonksiyonların incelendiği bir çalışma yapmıştır. Epidural anesteziyi takiben her iki grupta
da; vital kapasite, FEV1, total akciğer kapasitesi (TAK) ve maksimal orta-ekspiratuar akım
hızı (MMF) değerlerinde önemli azalmalar olmuş, yalnız servikal blokajdan sonra meydana
gelen düşmeler muhtemelen frenik denervasyonun, daha geniş ölçüde diafragma
disfonksiyonuna neden olmasına bağlı olarak torasik blokajdan sonra ölçülen değerlerden
daha anlamlı bulunmuştur(14).
Mankikian ve Pansard son zamanlarda yaptıkları bir çalışmada üst abdomen cerrahisinden
sonra akciğer volümlerinde meydana gelen azalmanın major belirleyicisinin diafragmatik
disfonksiyon olduğunu gösterdiler(16,17). Torasik epidural blokajın muhtemelen karın
15
kaslarındaki tonus değişiklikleri ya da visseral uyaranın neden olduğu frenik sinir
aktivasyonunun afferent inhibitör reflekslerini bloke ederek diafragmatik fonksiyondaki bu
değişikliği tersine çevirdiği düşünülmektedir. Torasik epidural analjezi, bundan dolayı
analjezi ile ilgili pulmoner etkilerinden ayrı olarak diafragmatik aktivite ve operasyon
sonrası solunumsal fonksiyonlar üzerinde yararlı etkiye neden olabilir.
Ottosen ve arkadaşları; koyunlarda hipoksik pulmoner vazokonstriktör cevapta torasik
epidural anestezinin etkisini gösteren bir çalışma yayınladılar(18). Bunun yanında Kazemi ve
arkadaşları sempatektomiden sonra akciğerin hipoksik yanıtında düşme olduğunu
bildirdiler(19).
Kadowitz ve arkadaşları pulmoner damar yatağındaki α-reseptörlerin aktivasyonuna bağlı
olarak dolaşımdaki norepinefrin düzeyinde sinirsel yolla yükselme ve sempatik sinir
stimulasyonuyla pulmoner vazokonstriksiyonda artış olduğunu gösterdiler(20).
Teorik olarak, TEA ile oluşturulan sempatektomiden dolayı hipoksik pulmoner
vazokonstriktör cevapta azalma meydana gelebilir. Her ne kadar bu teori, Kazemi’nin
çalışmasındaki sonuçlarla uygunluk gösteriyorsa da hipoksiye karşı oluşan vazokonstriktör
cevap izole akciğer preparatlarında santral sinir sistemi bağlantılarının yokluğunda da ortaya
çıkabilmektedir.
Sonuç olarak, hipoksik pulmoner vazokonstriksiyona neden olan kalp debisi, arteryel PCO2
düzeyleri, karışık venöz PO2 düzeyleri asit-baz değişiklikleri ve anestezik ajanlar gibi diğer
pek çok faktörlerin olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle, Torasik cerrahi ve tek akciğer
ventilasyonu sırasında meydana gelecek hipoksik pulmoner vazokonstriksiyon üzerinde,
lokal anestezikler kullanılarak operasyon sırasında yapılan torakal epidural analjezinin etkisi
bu hemodinamik ve metabolik parametrelerin ışığında birlikte değerlendirilmelidir.
GASTROİNTESTİNAL SİSTEM:
Üst torasik segmentlerden L1’e uzanan Torasik epidural anestezinin etkisi splanknik
sinirlerin sempatik blokajıdır. Splanknik vazokonstriktör liflerin tutulumu, splanknik damar
direncinde azalmaya yol açabilir ve bunun sonucunda kan barsaklarda göllenir.
Lundenberg, torasik epidural anestezinin intestinal hemodinami üzerindeki etkilerini
araştırdığı bir çalışmada, ortalama arteryel basınçtaki azalmaya bağlı olarak mezenterik arter
kan akımında düşme olduğunu göstermiştir(20).
16
Greitz, bir köpek çalışmasında, yüksek torasik epidural blokajın, kalp debisi ve OAB’daki
düşme ile ilgili olarak portal venöz ve total hepatik kan akımında bir azalmaya neden
olduğunu bildirmiştir (21).
Her iki çalışmada da mezenterik ve pre-portal damar direncinde meydana gelen bu
azalmalar, aşağıdaki kombinasyonlarla ilgili olabilir;
1. Splanknik sempatik inervasyonun blokajı.
2. Azalmış beslenme basıncı karşısında splanknik damarlarda yeterli akımın korunmasına
yönelik olarak ortaya çıkan otoregülatuar mekanizma,
3. Adrenal meduller sempatik blokaja bağlı olarak dolaşımdaki katekolaminlerin
düzeylerindeki azalma.
Lokal anestezikler kullanılarak yapılan torasik epidural anestezi, mide boşalma zamanında
uzamaya neden olmaz. Bu nedenle, kolesistektomi sonrası, TEA ile mide ve barsak
aktivitesinde artış olduğu görülmüştür.
Gelman ve arkadaşları kolesistektomi geçiren 60 hastada yaptıkları çalışmada bir grup
hastada torasik epidural kateterden bupivakain, kontrol grubuna da İV opioid vererek
hastaları 2 gruba ayırmışlardır. Randomize olarak yapılan bu çalışmada mide ve barsakların
elektriksel aktiviteleri eksternal elektroenterografi (EEnG) kullanılarak monitörize edilmiştir.
Torasik epidural grubunda, bupivakain enjeksiyonunu takiben hastaların % 80’inde EEnG
osilasyonlarının frekans ve ampitüdlerinde artış görülürken, İV opioid grubunda azalma
olmuştur(22).
Abdominal cerrahiyi takiben ortaya çıkan dinamik ileusun başlıca; sempatoadrenal sistem
aktivasyonuna ve barsak duvarındaki α ve ß reseptörlerinin uyaranına bağlı olarak geliştiği
sanılmaktadır. Bu nedenle, torasik epidural lokal anesteziklerle yapılan sempatik blokaj,
operasyon sonrası ileus sıklığında bir azalmaya neden olabilir.
E. TORASİK EPİDURAL ANALJEZİNİN KLİNİK KULLANIMI
1) TORASİK CERRAHİ
TEA, genel anesteziye ek olarak operasyon sırasında sık olarak kullanılmaktadır. Bölgesel
bloğun operasyonun erken döneminde uygulanmasının operasyon sonrası ağrının düzeyini
azaltabileceğini bildiren çalışmalar vardır.
17
Katz ve arkadaşları torakotomi uygulanacak hastaları iki gruba ayırmışlar, çalışma grubuna
insizyondan önce lomber epidural fentanil vermişlerdir. Kontrol grubuna ise aynı dozda
fentanili insizyondan 15 dakika sonra uygulamışlardır. Çalışmanın sonucunda; çalışma
grubuna kıyasla kontrol grubunda, daha yüksek operasyon sonrası ağrı skorları ve daha fazla
narkotik analjezik ihtiyacı ortaya çıkmıştır(23).
Atelektazi ve pnömoni torasik cerrahinin major komplikasyonlarındandır. Bunların ortaya
çıkmasından genellikle operasyon sonrası ağrının sorumlu olduğu düşünülmektedir. Hasta
ağrı dolayısıyla efektif olarak öksüremez.
Toraks cerrahisinden sonra pulmoner travma, lokal pulmoner ödem, artmış direnç ve
solunum kaslarının disfonksiyonu operasyon sonrası komplikasyonlara neden olur.
Torakotomi sonrası ağrısının en ızdırap verici operasyon sonrası ağrılardan biri olduğu
bilinmektedir. Ayrıca torakotomili hastaların büyük çoğunluğunda zaten potansiyel akciğer
problemi mevcuttur . Operasyon sonrası dönemde bu hastaların derin, solumaları ve etkili
öksürmeleri gereklidir. Yapılan çalışmalarda TEA'nin sistemik morfin kullanımına göre daha
iyi bir operasyon sonrası analjezi sağladığı gösterilmiştir(24).
Torasik epidural anestezi kullanımı sadece bunlarla sınırlı olmamakla birlikte; Akciğer
rezeksiyonu, büyük havayolu ve karinal rezeksiyon, akciğer transplantasyonu, plörostomi ve
göğüs duvarı rezeksiyonu, torako-abdominal özofageal cerrahi, inen torasik aort anevrizma
rezeksiyonu ve otomatik internal kardiyak defibrilatör (AICD) yerleştirilmesi gibi çeşitli
torasik prosedürlerde kullanılabilir.
Bir lokal anestetik-narkotik karışımı kullanıldığında benzer volümdeki % 2 lidokain ya da %
0.5 bupivakain kullanılmasına kıyasla operasyon sırasında hipotansiyon görülmesi sıklığı
belirgin olarak azalmıştır. Bu durum özellikle, sıvı tedavisinin dikkatle yapılmasının
gerektiği pulmoner rezeksiyon açısından önem arz eder. Şayet operasyon sonrası dönemde
ek analjezi ihtiyacı olursa, 5-10 ml lokal anestezik ile blok tekrar etkili olarak oluşturulur.
2) KARDİYAK CERRAHİ
Kardiyak cerrahi uygulanan hastaların operasyon sırası ve sonrası dönemlerinde TEA’nin
başarı ile kullanıldığı çeşitli çalışmalar ile gösterilmiştir.
El-Baz; koroner arter baypas cerrahisi geçiren 30 hastaya yüksek torasik epidural kateter
yerleştirmiş ve kateterden devamlı morfin uygulamış, aralıklı İV morfin kullandığı kontrol
18
grubu ile karşılaştırıldığında epidural morfin grubunda; yüksek analjezik konfor ve daha
erken ekstübasyon elde etmiş, ayrıca bu hastalarda herhangi bir komplikasyon
gelişmemiştir(25).
Liem’in son zamanlarda yaptığı bir çalışmada; KABG operasyonu geçiren 54 hasta
randomize şekilde TEA + GA ve sadece GA kullanılan grup olarak 2 gruba ayrılmışlar ve
tüm epidural kateterler cerrahiden 24 saat önce takılmıştır. Operasyon sırasındaki
hemodinamik parametreler ve operasyon sonrası dönemin değerlendirildiği çalışmada, Liem
bazı önemli sonuçlar elde etmiştir.
1. Torasik epidural grubunda hemodinamik durağanlık kontrol grubuna göre daha iyiydi ve
bu grupta sternotomiden sonra ve operasyon sonrası dönemde daha az sıklıkla nitroprussiat
ihtiyacı oldu(26).
2. TEA grubuna dahil hastalarda daha erken uyanma ve daha çabuk ekstübasyon sağlandı.
Bu gruptaki hastalarda operasyon sonrası PaO2 değerleri daha iyi idi ve kontrol grubuna
nazaran miyokardial iskeminin insidansı daha düşüktü(27).
Joachimson ve arkadaşları KABG cerrahisi geçiren 16 hastada genel anesteziye ek olarak
yüksek TEA uygulamışlar ve bu hastalarda kontrol grubuna göre daha kısa sürede uyanma
ve ekstübasyon elde edildiğini göstermişlerdir(28).
Son olarak, Kirno ve arkadaşları TEA için mepivakain verilen KABG hastalarında
sternotomiye bağlı miyokardial O2 tüketimi ve kan basıncındaki artışların sıklığının kontrol
grubuna göre daha az olduğunu bildirmişlerdir(30).
Açık kalp cerrahisi sırasında yüksek doz heparin uygulanması ve bunun yanında
Kardiyopulmoner baypasa bağlı olarak gelişen trombositopeni, platelet fonksiyon
bozuklukları, pıhtılaşma faktörlerinin dilüsyonu ve artmış fibrinolitik aktivite gibi diğer
birçok hemostatik anomaliler bilinmesine rağmen bahsedilen bu çalışmaların hiçbirinde
oluşmuş bir epidural hematomu bildiren yazı yoktur.
Bununla birlikte, bu çalışmalardaki toplam hasta sayısı görülme sıklığını güvenli olarak
ortaya koyacak düzeyde değildir. Fakat yapılan çalışmalarda, epidural kateterler sistemik
heparinizasyondan önce yerleştirilmişler ve heparinin nötralizasyonundan birkaç gün sonra
çıkarılmışlardır.
19
Bu çalışmaların ışığı altında denilebilir ki; kardiyak cerrahiye giden, özellikle pulmoner
hastalığı mevcut yüksek riskli hasta populasyonunda TEA’nin potansiyel faydalı etkileri göz
ardı edilemeyecek kadar önemlidir.
F. TORASİK EPİDURAL ANALJEZİ KOMPLİKASYONLARI
Epidural alana bir iğne ya da kateter uygulanması bir kan damarında hasara neden olabilir.
Obstetrik hastalarda epidural venler dilatedir ve damar yaralanması oranı % 18’e kadar varır.
Non-obstetrik hastalardaki sıklık bilinmemektedir. Şayet hastada bir koagülasyon bozukluğu
var ise, hasar sonucu epidural bir venden olan kanama durmayabilir ve sonuçta epidural
boşlukta bir hematom oluşabilir. Küçük bir hematom herhangi bir sorun yaratmazken büyük
olanları spinal kord ya da kauda equina’yı sıkıştırabilir ve şayet hematom hemen boşaltılmaz
ise paraplejiye neden olabilir. İlerleyici spinal kord basısı semptomları ve şiddetli lokalize
sırt ağrısı epidural hematom için muhtemel alarm işaretleridir.
Epidural blokaj ile ilgili kanama riskinin değerlendirilmesi birçok bakımdan zorluk
oluşturur. İlk olarak; epidural hematom çok nadir görülen bir olgudur ve ayrıca koagülasyon
problemi olmayan epidural analjezili hastalarda da spontan olarak ortaya çıkabilmektedir.
İkincisi; epidural analjezi uygulanmayan hastalarda da operasyon sonrası dönemde
görülebilmektedir.
Koroner arter cerrahisi geçirecek hastalarda yüksek torasik epidural blokaja bağlı
oluşabilecek epidural hematom riskinden kaçınmak için Liem tarafından önerilen güvenlik
faktörleri şu şekilde sıralanabilir(30).
1.
Operasyon öncesi warfarin kullanımı operasyondan en az 3 gün önce
durdurulmalıdır.
2.
Operasyon öncesi aspirin cerrahiden en az 7 gün önce kesilmelidir.
3.
Epidural kateter tam heparinizasyondan en az 12 saat önce takılmalıdır.
4.
KPB sırasında ACT: 600"-700" geçmeyecek şekilde heparinizasyon yapılmalıdır.
5.
KPB ve heparinizasyon zamanında kateterin intravasküler alana yer değiştirmesi
teorik olarak mümkündür, fakat pompaya venöz kan dönüşüne bağlı olarak KPB’da epidural
venlerde çok düşük bir basınç mevcuttur.
20
6.
KPB sonrasında, heparin; ACT baypas öncesi değerine düşecek şekilde protamin
ile antagonize edilmelidir. Diğer pıhtılaşma problemlerinin de uygun bir şekilde tedavisi
yapılmalıdır.
7.
Şayet cerrahi sonrasi warfarin verilecek ise epidural kateter ilaç etkinlik
kazanmadan önce çekilmelidir.
Torasik bölgede epidural blokaj uygulaması ile ilgili diğer önemli bir problemde spinal
kordun direkt yaralanmasıdır. Kane, bir inceleme raporunda non-obstetrik hastalarda sadece
bir lomber epidural blokaj sonrası nörolojik defisit görüldüğünü bildirmiştir(31).
Lund, 10.000 epidural anestezi uygulamasını içeren bir seride 9 nörolojik defisit
tanımlamıştır(32). Bununla birlikte bu çalışmada uygulamaların kaç tanesinin torakal bölgede
olduğu konusunda bir bilgi yoktur.
Bonica ve arkadaşları; 3637 serilik bir çalışmada sadece T5 düzeyinden epidural girişim
yapılan bir vakada uygulamayı takiben kord travmasının oluştuğunu bildirmişlerdir(34).
Dawkins; 32718 vakayı kapsayan geniş bir çalışmayı yayınlamış ve sadece 2 vakada torasik
epidural blokajı takiben geçici paralizi oluştuğunu rapor etmiştir(35).
Sayılan bu çalışmaların en büyük eksikliği; uygulanan girişimlerin kaçının lomber, kaçının
torasik olduğu konusunda açık bir bilginin bulunmamasıdır. Bundan dolayı, torasik epidural
blokajı
takiben
meydana
gelen
nörolojik
defisitin
gerçek
sıklığı
tam
olarak
kestirilememektedir. Ancak oldukça az oranda meydana geldiği de ortadadır.
Bromage, anestezi altındaki hastalarda yapılan torasik epidural girişimin tehlikesine dikkat
çekmiştir(35). Direkt kord travmasına bağlı olarak ortaya çıkan saplanır tarzdaki ağrı, eğer
hasta uyuyor ise görülmeyeceğinden dolayı nörolojik hasarın devamlılığı riski meydana
gelecektir. Yazarın yorumladığı gibi; “uyuyan hastada spinal korda yapılacak invaziv bir
girişim, en usta ellerde olsa dahi asla uyanık hastadaki kadar güvenli değildir”.
Epidural analjezi ile ilgili bir diğer komplikasyonda; kullanılan opioidlere bağlı olarak ortaya
çıkabilecek solunumun baskılanması riskidir. Etches ve arkadaşları opioid kullanımına bağlı
solunumun baskılanması riskini arttıran faktörleri şu şekilde sıralamışlardır(36)
21
1. Hidrofilik ilaçların kullanımı,
2. Epidural opioidlerin fazla ve tekrarlanan dozları.
3. Torasik epidural kateter yoluyla kullanımı,
4. Birlikte parenteral opioid kullanımı,
5. Yaşlı ve debil hastalar,
6. Daha önce varolan solunumsal hastalık.
G. TORASİK EPİDURAL ANALJEZİDE DOZ REHBERİ
1) LOKAL ANESTEZİKLER
T2-T10 aralığını kapsayacak segmental torasik epidural blokaj için T4-T7 arasında orta-torasik
düzeyde yerleştirilen bir epidural kateterden 5-8 ml volümde lokal anestezik solüsyonu
verilebilir.
Daha yüksek ya da tekrarlanan dozlar daha kaudale doğru yayılım ve bunun sonucunda da
alt lomber ve sakral segmentlerin blokajına neden olacaktır.
Bir lomber epidural kateter yoluyla verilen lokal anestezik volümünün çok daha azı ile
torasik epidural kateterden yüksek torasik blok sağlanabilir.
2) EPİDURAL OPİOİDLER
Epidural opioidlerin aynı dozları hem lomber hem de torasik kateterden kullanılabilir.
Fentanil ve sufentanil lipofilik yapılarına bağlı olarak torasik ya da üst abdomen
prosedürlerinde yeterli analjeziyi sağlamaları için 20 ml gibi büyük volümlerde
verilmelidirler.
Etches ve arkadaşları; yaşlı hastalarda epidural opioidlerin bir torasik kateterden
verilmelerinin solunumun baskılanması riskini arttırdığını bildirmişlerdir(36). Bu nedenle
debil ya da yaşlı hastalarda solunumun baskılanması ve ağır sedasyon probleminin
önlenmesinde lokal anestezik/opioid karışımının daha düşük infüzyon hızlarında
kullanılması önerilmektedir. Yetersiz analjezi, eğer ihtiyaç duyulursa lokal anesteziğin bolus
dozları ile tamamlanabilir.
22
İLAÇ
BAŞLANGIÇ
ENJEKTE EDİLEN
İNFÜZYON HIZI
DOZU
VOLÜM
Morfin
4-6 mg
7-10 ml
0.3-0.5 mg/saat
Hidromorfon
1.25-1.5 mg
10-15 ml
0.3 mg/saat
Fentanil
100-200 μgr
10 ml
0.5-1 μgr/kg/saat
Sufentanil
30-50 μgr
10 ml
6-8 μgr/saat
Tablo 1:Opioid İlaçların Dozları
A. FENTANİL
İlk defa 1960 yılında sentez edilmiş olup
kimyasal yapı
bakımından pethidine benzer
fakat bir
pethidine türevi değildir. Klinik kullanıma 1970 yılında girmiştir. Fentanil güçlü bir sentetik
narkotik analjeziktir ve diğer opioid ilaçlara benzer olarak analjezi, sedasyon, solunumun
baskılanması, vagal uyarı, bulantı-kusma, kabızlık ve fiziksel bağımlılık gibi etkiler
gösterir(37).
Fentanilin pKa değeri 8.43 olup, fizyolojik pH da sadece % 8.4`ü noniyonize formda
bulunur. Morfine göre potensi canlı türlerine göre 60 ila 270 kat daha fazladır.
1) FARMAKOLOJİ
Fentanil yağ çözünürlüğü yüksek bir ilaçtır (partisyon katsayısı: 816). Bu nedenle parenteral
uygulamayı takiben kan - beyin bariyerini süratle geçer ve etkisi kısa sürede ortaya çıkar
(Santral sinir sistemi giriş hızı morfinden 156 kat fazladır)(38). 10 μg/kg dozda İV verilen
fentanil sisternal beyin omurilik sıvısında (BOS) 2.5 - 10 dakika içinde yüksek
konsantrasyona ulaşır ve 20. dakikada BOS`taki ilaç konsantrasyonu plazmayla denge
durumuna gelir(39). Plazma ve BOS`da bulunan fentanil konsantrasyonu ile soluk sonu
23
karbondioksit artışı ile kendini belli eden solunum depresyonu arasında doğrusal bir ilişki
bulunmaktadır.
Fentanil EEG de ilerleyici bir yavaşlamaya neden olur. Düşük dozları (200 μg) minimal
EEG değişikliğine neden olurken(40), yüksek dozlar (30 - 70 μg/kg) yüksek voltajlı yavaş
delta dalgalarına neden olur. Plazma opioid seviyeleri ile EEG değişimi arasında anlamlı bir
bağ vardır(41).
Bununla birlikte fentanil büyük oranda yağ dokusunda tutulur ve plazmadaki konsantrasyonu
yağdaki konsantrasyonunun altına düşünce yavaş olarak dolaşıma geri salınır. Bu
mekanizma fentanilin yaklaşık 3.1-3.7 saat olan uzun plazma eliminasyon yarı ömrünü (t
1/2α)
açıklamaktadır(42,43). Fizyolojik pH’da ilacın sadece % 8.4’ü noniyonize formdadır, %
80 - % 85 oranında plazma proteinlerine bağlı olarak bulunur. Asidoz fentanilin plazma
proteinine bağlanmayı azaltırken, alkaloz arttırır. Ancak klinik açıdan bu olay önemsizdir.
Sağlıklı kişilerde İV bolus fentanil enjeksiyonunu takiben plazma fentanil konsantrasyonu
doku dağılımı nedeniyle hızla düşer. 10 μg/kg dozda verilen fentanilin % 98.6`sı ilk 60
dakikada elimine edilir. Bu hızlı dağılım fentanilin orta dozlarda kısa etki süresini açıklar.
Fentanilin etki süresi doza bağlı olarak değişmek üzere yaklaşık 0.5 - 2 saat kadardır.
Fentanilin neredeyse tümü karaciğerde metabolize olur. İlk önce dealkilasyon ile analjezik
etkisi olmayan norfentanile çevrilir sonra hidroksile olarak idrarla atılır. Hepatik fonksiyon
bozukluğunda fentanil farmakolojisi ciddi olarak değişir.
Fentanil klirensi üç faktör tarafından değiştirilir:
1. Azalmış hepatik kan akımı,
2.Metabolize edici enzimlerde azalma,
3.Plazma protein değişiklikleri.
İlaç etkileşimleri: Anestezik ajanlar, özellikle volatil anestezikler fentanil
metabolizmasını hepatik dolaşımı azaltarak etkilerler. Simetidin, hepatik metabolizmayı
azaltarak sitokrom p-450 enzimine bağlı olarak gerçekleşen birçok oksidatif ilaç
inhibisyonunu etkilemektedir.
2) KARDİYOVASKÜLER ETKİLER
Düşük (2 - 5 μg/kg) veya anestezik (10 - 100 μg/kg) dozlarda verilen fentanil tek başına
verildiği takdirde kötü sol ventrikül fonksiyonu olan hastalar dahil, nadiren hipotansiyona
24
yol açar. Pek çok araştırma fentanilin miyokard üzerine olumsuz etkisinin yok veya çok az
olduğunu göstermektedir(44,45,46,47). Kalp hızı, arter kan basıncı, kalp debisi, sistemik ve
pulmoner damar direnci, pulmoner kapiller uç basınç gibi hemodinamik değerler yüksek doz
fentanilden sonra da değişmeden kalır.
Fentanil verilmesinden sonra görülen hipotansiyon sıklıkla fentanilin neden olduğu
bradikardiye bağlıdır ve antikolinerjik ajanlarla, efedrin ve hatta pankuronyum ile
önlenebilmektedir. Yüksek sempatik aktivitesi olan hastalarda fentanile bağlı hipotansiyon
sıktır. Flacke ve ark. fentanilin kardiyovasküler deprese edici etkisini analjezik ve diğer
sensorial deprese edici etkilerinden farklı olarak, sempatik aktiviteyi engelleyerek yaptığını
öne sürmüşlerdir(48).
Fentanilin neden olduğu kardiyak depresyonun naloksan tarafından geri döndürülmesinin bir
α2-agonist olan klonidin tarafından bloke edildiği bulunmuştur. Bu olay kardiyovasküler
düzenleyici bazı mekanizmaların opioidlere duyarlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Thomson ve ark. yüksek doz fentanil anestezisi indüksiyonu sırasında hastaların
%
10`unda santral sempatik aktivasyona bağlı olarak hiperdinamik kardiyovasküler cevabın
oluştuğunu bildirmişlerdir(49).
Her ne kadar yüksek doz fentanil anestezisi indüksiyonu sırasında entübasyon ve cerrahi
işlemler hipertansiyon ataklarına seyrek neden olsalar da açık kalp cerrahisinde sternotomide
ve aort kökünde yapılan cerrahi işlemler sırasında kardiyovasküler değişiklikler sıkça
görülmektedir. Fentanil anestezisinde hipertansiyon oranları hakkında değişken sonuçlar
mevcuttur. Bazı araştırmacılar cerrahi uyaran ile hemodinamik parametrelerde değişiklik
olmadığını söylemekteyseler de, bir kısım araştırmacılar da 50 - 100 μg/kg dozlarında
fentanil verilmiş hastalarda sternotomi sırasında % 0 - 100 arasında değişen oranlarda
hipertansiyon atağı görüldüğünü bildirmektedir(50,51,52,53,54). Yüksek dozlarda fentanil
kullanımı arzu edilen hemodinamik kontrolü sağlayabilmektedir, ama çok yüksek dozlara
çıkılması yan etki sıklığını arttırdığından sakıncalıdır. 140 μg/kg ve üstü dozlarda uzamış
solunum depresyonu ve vazokonstriktör ihtiyacını arttırmaktadır. Arzu edilen kan basıncı
kontrolü en iyi 50 - 120 μg/kg doz aralığında ve ilave vazodilatatör ajanlar ile
sağlanabilmektedir(55,56,57,58,59), 50 μg/kg`dan daha düşük dozlar ise ameliyat sırasında
uyanıklıklara neden olabilmektedir.
Fentanille birlikte N2O ya da benzodiazepinler gibi ilaçlarla birlikte uygulandığında önemli
hemodinamik etkiler ortaya çıkabilir.
25
3) SOLUNUMSAL ETKİLER
Opioidlerin solunum merkezinde birincil etkileri karbondioksite olan duyarlılığı azaltmaktır.
Opioidler aynı zamanda hipoksik solunum yanıtını da baskılamaktadırlar(54). Artan dozlarda
solunum ritmi ve refleksleri de etkilenmeye başlar, düzensiz iç çekme tarzında solunum
hareketleri ortaya çıkar. Bu olaya “farmakolojik deserebrasyon” adı verilir ve medulla ve
ponsta yer alan merkezlerin etkilenmesi sonucu ortaya çıkar.
Solunum depresyonu opioidin İV enjeksiyonunu takiben 5 - 10 dakika içinde ortaya çıkar ve
etkili analjezi döneminden daha uzun süre devam eder. Fentanilin küçük dozları
9 μg/kg) karbondioksit yanıtını 2 - 4 saat süreyle azaltırken, analjezik etki
(2 1 - 1.5
saat arasında sürmektedir.
Uyaran, özellikle ağrılı uyaran opioidlerin solunum depresyon etkilerini kısıtlar. Operasyon
döneminde opioid almış bir hasta operasyon sonu dönemde, ekstübasyon, yatağa transfer
gibi dış uyaranlar nedeniyle rahatlıkla nefes alıp verirken, uyaran ortadan kalktığında
yeniden solunum depresyonuna girebilir.
Fentanilin solunumsal etkilerinin ortadan kalkışı tamamıyla plazma düzeylerine bağlıdır(46).
Yüksek veya tekrarlanan dozlar plazma seviyesinin düşüşüne izin vermediğinden solunumu
deprese edici etki 12 - 18 saate kadar uzayabilir ve redistribisyon hızı ile ilaç atılım hızına
bağlıdır(47). 1.5 - 3 ng/kg`lık fentanil plazma konsantrasyonları belirgin olarak karbondioksit
yanıt kaybına neden olur.
Anestezi sırasında fentanil kullanımına bağlı olarak gelişen bifazik solunumsal depresyon
tarif edilmiştir(46). İV uygulama sonrası fentanil akciğerde belirgin olarak “first-pass
uptake”e uğramaktadır (yaklaşık % 70 - 85). Akciğerde birikim sadece geçici olmaktadır ve
fentanil bimodal karakterde geri bırakılmaktadır (0.2 - 5.8 dakika sürede)(48). Bu ilk alım
etkisi propofol kullanılmış hastalarda daha düşük miktardadır ki bu da akciğer dokusunda
her iki ilaç arasındaki yarışmayı gösterir(49).
4) TRAVMAYA METABOLİK CEVAP
Fentanil hormonal yanıtları morfine göre daha iyi baskılamaktadır. Cerrahi strese
hiperglisemik yanıtı ve azalmış kortizon ile büyüme hormonu yanıtını halotana kıyasla daha
26
da azaltır(50).KABG cerrahisine giden hastalarda fentanil infüzyonu ile anestezi
indüksiyonunda:
9
Plazma norepinefrin düzeyleri 15 μg/kg`ın üzerindeki dozlarda belirgin olarak
artar, 30 μg/kg dozuna kadar yüksek kalır, 50 μg/kg dozundan sonra kontrol değerine geri
döner(51).
9
Plazma epinefrin ve dopamin düzeylerinde anlamlı bir artış gerçekleşmez(51).
9
KPB süresince görülen anlamlı plazma katekolamin düzey artışları fentanil ile
bloke edilemez(52).
9
60 - 100 μg/kg dozundaki fentanil anestezisi KPB öncesi dönemde plazma ADH,
renin ve aldesteron artışlarını engeller(53,54).
9
Yüksek doz fentanil anestezisi genellikle kan glikoz düzeyi, plazma kortizol ve
büyüme hormonu düzeyindeki artışa engel olmaktadır(54,55,56).
5) KAS RİJİDİTESİ
İntravenöz fentanil iskelet kaslarında rijiditeye neden olur. Genellikle göğüs ve karın kasları
etkilenmekle birlikte kol, bacak ve çene kaslarında da rijidite oluşabilir. Trunkal rijidite
ventilasyonu engeller. Nöromüsküler blokaj yapan ilaçlar fentanilin bu etkisini ortadan
kaldıracaktır.
6) ENDİKASYONLARI
9
Fentanil en yaygın olarak dengeli anestezi tekniğinde analjezik komponent olarak
kullanılır.
9
50 μg/kg gibi yüksek dozlarda kardiyak durağanlığı koruyucu etkisinden dolayı
kardiyak cerrahide iyi bir seçim olmaktadır.
9
Diğer bir popüler kullanım alanı da epidural uygulama yoludur. Bu teknikte
çoğunlukla lokal anesteziklerle kombine olarak tek bolus doz 100 - 200 μg/kg veya 1 - 1.5
μg/kg/saat hızında devamlı infüzyon şeklinde kullanılabilir. Solunumun baskılanması
yönünden dikkatli olunmalıdır.
27
B. BUPİVAKAİN
Aminoamid grubu lokal anesteziklerden olan bupivakain,kimyasal yapı bakımından
mepivakaine benzer, tek farkı yan zincirde metil grubu yerine butyl grubu içermesidir(57).
Bupivakain hidroklorid durağan olup otaklav edilebilir. % 0.125, % 0.5, % 0.75’lik
solüsyonlar halinde endikasyona göre kullanılabilir.
1) FARMAKOLOJİ
Bupivakainin pKa’sı 8.1, proteinlere bağlanma oranı % 96, yağda eriyebilirliği yüksektir
(partisyon kat sayısı 27.5). Lokal anesteziklerin gücü yağda eriyebilirlikleri ile doğru orantılı
olduğundan bupivakain de güçlü bir ajandır ve yüksek oranda proteinlere bağlandığından
etki süresinin uzun olmasıda beklenen bir sonuçtur. Bupivakain enjekte edildiği yerde
vazodilatasyon meydana getirmez. Bu nedenle adrenalin ilavesi etki süresi bakımından bir
avantaj sağlamadığı gibi ek bir riskte oluşturabilir(57). Etkisinin başlaması bakımından
bupivakain orta hızda bir lokal anesteziktir.
Etkisi yaklaşık 15 - 20 dakika içinde ortaya çıkar. Bupivakain’in en önemli özelliği
diferansiye blok oluşturmasıdır. Konsantrasyona bağlı olarak duyu ve motor liflerde farklı
blokaj meydana gelir. Bupivakain karaciğer ve böbrekler yolu ile metabolize olur. Simetidin
kullanımı amid tipi lokal anesteziklerin metabolizmasını bozar ve bunların potansiyel
toksisitesini arttırabilir.
2) KARDİYOVASKÜLER ETKİLER
Lokal anestezik ajanların sodyum kanallarını bloke ettiği bilinmektedir. Normal kalpte
bupivakain PR ve QRS intervallerini uzatır. Toksik doz bupivakainin İV verilmesini takiben
yavaşlayan iletim re-entry fenomenine yol açarak ani ventriküler aritmilerin başlamasına
neden olur. Hipoksi ve asidozun birlikte bulunduğu durumlarda bupivakainin kardiyak
toksik etkisinin arttığı gösterilmiştir (59).
3) SANTRAL SİNİR SİSTEMİNE OLAN ETKİLERİ
Lokal anesteziklerin santral sinir sistemine olan toksik etkileri verilen doz, kalp debisi ve
ilacın enjeksiyon hızı ile ilgilidir. Santral sinir sistemi toksisitesinde en önemli etken ilacın
veriliş hızıdır. Tüm lokal anesteziklerde olduğu gibi bupivakain ile de görülebilecek SSS
toksisitesi belirtileri; dilde ve ağızda ağırlık ve uyuşukluk hissi, kulak çınlaması, bulanık
görme, konuşma güçlüğü, lokal kas hareketleri, anlamsız konuşmalar, bilinç kaybı,
konvülsiyon, koma ve apne şeklinde ilerler. SSS’de beklenen etkinin depresyon olmasına
28
karşılık, serebral etkinin bifazik olduğu yani önce stimulasyon sonra depresyon meydana
geldiği görülmektedir. Solunumsal ve metabolik asidoz ajanın iyonize formunu arttıracağı
için toksisiteyi arttırır. Oksijenizasyon ve CO2 atılımının geciktirilmeden sağlanması gerekir.
SSS toksisitesinin önlenmesi için önerilen dozların aşılmaması, iğne ya da kateterin damar
içinde olmadığından emin olunması, enjeksiyonun yavaş yapılması ve hastanın yakın takibi
gerekir.
4) KLİNİK KULLANIM
Bupivakain infiltrasyon anestezisi, periferik sinir blokları, epidural, spinal ve kaudal anestezi
gibi çeşitli bölgesel anestezi yöntemleri için önerilen konsantrasyon ve volümlerde
kullanılabilir. Yüzeyel anestezide kullanılmaz. Bölgesel intravenöz anestezide kullanılması
kontrendikedir. Epidural anestezi için bupivakain % 0.125, % 0.25 veya
% 0.5’lik
konsantrasyonlarda kullanılabilir. % 0.25’lik konsantrasyonların motor blok oluşturmaması
avantaj olarak kabul edilmektedir.
LEVOBUPİVAKAİN
Levobupivakain aminoasit sınıfı lokal anesteziklerin bir üyesidir. Levobupivakain eşdeğer
dozlarının iv infüzyonundan sonra, ortalama klirensi, dağılım hacmi ve terminal yarı ömrü
diğer aminoasit sınıfı lokal anesteziklere benzerdir.
Epidural yoldan sırası ile 75 mg ve 112,5 mg dozlarında verilen % 0,5 ve % 0,75
levobupivakainin ortalama Cmax ve AUCo-24 değerleri verilen doz ile orantılıdır.
Benzer biçimde, sırası ile 1 mg /kg ve 2 mg / kg dozlarında brakiyal pleksus bloğu için
kullanılan % 0,25 ile % 0,5 arasındaki levobupivakain dozlarında ortalama Cmax ve
AUCo-24
değerleri
verilen
doz
ile
orantılıdır.
Terapötik
uygulamayı
takiben,
levobupivakainin plazma konsantrasyonu, doza ve uygulama yoluna bağlıdır. Çünkü
uygulama
yerindeki
emilim,
dokunun
vaskülaritesinden
etkilenir.
Kandaki
zirve
düzeylerine, epidural uygulamadan sonra ortalama olarak 30 dakikada ulaşılır ve 150 mg’a
kadar olan dozlar sonucunda 1,2 ug / ml’ye çıkan Cmax düzeyleri oluşur. Levobupivakainin
plazma proteinlerine bağlanması, in vitro olarak değerlendirilmiş ve 0,1-1 ug / ml
konsantrasyonları arasında bu oranın % 97 olduğu bulunmuştur. İntravenöz uygulamadan
sonra levobupivakainin dağılım hacmi 67 litredir. Levobupivakain
yaygın
olarak
metabolize edilmekte olup idrar ve dışkıda değişmemiş olarak saptanmamıştır. Yapılan in
vitro çalışmalar CYP3A4 izoformunu ve
29
CYP1A2 izoformunun levobupivakain metobalizmasını destübil- levobupivakain ve 3hidroksi-levobupivakaine
levobupivakainin
ilettiğini
glukronid
ve
göstermiştir.
sülfat
İn
konjugelerine
vivo
olarak, 3-hidroksi-
dönüştüğü
düşünülmektedir.
Levobupivakainin 4-bupivakaine metabolik dönüşümü, in vitro ve in vivo olarak
kanıtlanmış değildir.
İntravenöz uygulamayı takiben, levobupivakainin radyoaktif işaretli dozu, esansiyel
olarak kantitatif olup ortalama toplam miktarın % 95 kadarı 48 saatte idrar ve dışkıdan elde
edilmiştir. Bu % 95’lik bölümün yaklaşık % 71’i idrarda, % 24’ü dışkıdadır. Plazmadaki
toplam radyoaktivitenin ortalama klirensi ve terminal eleminasyon yarı ömrü intravenöz
uygulamadan sonra sırasıyla 39 litre /saat ve 1,3 saattir. Eldeki sınırlı veriler yaşa göre
Tmax, Cmax ve AUC değerlerinde bazı farklar olduğunu göstermektedir ( < 65, 65-75, > 75
yaş). Bu farkları küçüktür ve uygulama yerine bağlı olarak değişmektedir.
Lokal anesteziklerin sistemik emilimi merkezi sinir sistemi ve kardiyovasküler sinir sistemi
üzerinde etkilere neden olabilir. Toksik kan konsantrasyonları kalp iletisi ve eksitabilitesinde
baskılanma sonucunda atriyoventriküler blok, ventriküler aritmiler ve bazen ölümle
sonuçlanan kalp durmasına neden olabilir. Kalp atım hacminde ve arteryel kan basıncında
düşme meydana gelebilir. Sistemik emilimi takiben, lokal anestezikler merkezi sinir
sisteminde stimülasyon, depresyon veya her ikisine de neden olabilirler. Belirgin merkezi
sinir sistemi stimülasyonu, genellikle huzursuzluk, tremor, ürperme ve konvülsiyonlar ile
kendini belli eder.
Lokal anesteziklerin güvenli ve etkili kullanımı uygun dozaja, doğru tekniğe ve yeterli
önlemlerin alınmasına bağlıdır. Enjeksiyonlar, yavaş olarak yapılmalı, intravasküler
enjeksiyondan
kaçınmak
için
ise
her
enjeksiyondan
önce
aspirasyon kontrolü
yapılmalıdır. Epidural anestezinin uygulanması sırasında başlangıçta etkisi hızlı başlayan bir
lokal anestezik ve test dozu uygulanması ve asıl uygulamaya geçilmeden önce hastanın
merkezi sinir sistemi ve kardiyovasküler toksisite ve yanlışlıkla intratekal uygulama
belirtileri yönünden izlenmesi önerilmektedir. Kan için yapılan aspirasyonlar negatif olsa
bile intravasküler enjeksiyon olasılığı vardır. Lokal anesteziklerin yinelenen dozlarda
enjeksiyonu, yinelenen her dozla birlikte ilacın veya metabolitlerin yavaş yavaş birikmesi ya
da yavaş metabolik degredasyon sonucunda plazma düzeylerinde anlamlı artışlara neden
olabilir.
Lokal
anestezikleri,
hipotansiyon,
hipovolemi
veya
kardiyovasküler
fonksiyonlarında azalma ve özellikle kalp bloku olan hastalarda da dikkatli kullanılmalıdır.
Kardiyovasküler ve respiratuvar vital (yaşam) belirtileri
30
(ventilasyonun yeterliği) ve
hastanın bilinç durumu her lokal anestezik enjeksiyonundan sonra dikkatli ve sürekli olarak
izlenmesi gerekir.
Klinisyen huzursuzluk, anksiyete, tutarsız konuşma, sersemlik, ağızda ve dudaklarda
uyuşma veya hissizlik, metalik tat, tinnitus, baş dönmesi, görme bulanıklığı, tremor, seğirme,
depresyon veya dengesizlik gibi merkezi sinir sistemine ilişkin olası erken belirtiler
konusunda uyanık olmalıdır.
Levobupivakain gibi amid tipi lokal anestezikler karaciğerde metabolize edilir ve bu
nedenle, söz konusu ilaçlar özellikle yineleyen dozlarda verildiğinde hepatik hastalığı olan
hastalarda dikkatle kullanılmalıdır. Ciddi hepatik bozukluğu olan hastalar, lokal anestezikleri
normal olarak metabolize edemediğinden,toksik
plazma
konsantrasyonlarının
gelişme
riski daha büyüktür. Lokal anesteziklerin kardiyovasküler fonksiyonları azalmış hastalarda
dikkatle kullanılması gerekir. Levobupivakain dahil lokal anestezikler plasentadan hızla
geçerler ve epidural blokta kullanıldıklarında farklı derecelerde maternal, fetal ve neonatal
toksisiteye neden olabilirler. Doğum yapan anne, fetus ve yeni doğandaki yan etkiler santral
sinir sistemi periferik vasküler tonus kalp fonksiyonlarındaki değişmeleri içermektedir.
Obstetrik ağrıyı dindirmek için levobupivakain ile yapılan rejional anestezide maternal
hipotansiyon fetal bradikardi ve fetal deselerasyonlar meydana gelmiştir. Fetal kalp hızı
sürekli olarak izlenmeli ve elektronik fetal monitorizasyon yapılmalıdır.
Levobupivakain hamilelikte yalnızca yararlı risklere ağır bastığı durumlarda kullanılmalıdır.
Bazı lokal anestezik ilaçlar anne sütüne salınmakta olduğundan levobupivakain emziren
kadınlara verilirken dikkatli olunmalıdır. Levobupivakain ve metabolitlerinin insan sütüne
geçmesi konusunda bir çalışma yapılmamıştır. Levobupivakainin çocuklarda kullanımına
dair yeterli bilgi olmadığından kullanımı emniyetli değildir. Yaşlı hastalarda genç hastalara
göre güvenilirlik ve etkinlik yönünden genel farklar gözlenmemiştir. Ağrı tedavisinde
levobupivakain epidural olarak fentanil, morfin veya klonidin ile birlikte kullanılabilir.
Dozunun en düşük dozu (örneğin 1,25 mg / ml) geçmemesi tercih edilir. Bir cerrahi prosedür
sırasında epidural dozlar hastalara 375 mg’a kadar olan bölünmüş dozlar halinde
uygulanmalıdır. İntraoperatif blok ve postoperatif ağrı tedavisi için 24 saat uygulanan
maksimum doz 695 mg’dır. Postoperatif epidural infüzyon için 24 saatte uygulanan
maksimum doz 570 mg’dır. Brakial pleksus bloğu için hastalara tek bir bölünmüş enjeksiyon
olarak doz 300 mg’dır. Levobupivakain ile reaksiyonlar diğer amid yapılı anesteziklerdeki
gibidir. Faz II/III çalışmalarda levobupivakain uygulanan bütün hastaların % 5’inden
fazlasından meydana gelen yan etkiler hipotansiyon, bulantı, postoperatif ağrı, ateş, kusma,
31
anemi, kaşıntı, konstipaston, baş dönmesi, fetal distres’dir. Aşağıdaki yan etkiler
levobupivainin klinik programında birden fazla hastadan görülmüş olup ,genel , insidansları
% 1’den düşüktür ve klinik olarak anlamlı kabul edilmişlerdir. Asteni, ödem, postüral
hipotansiyon, hipokinezi, istemsiz kas kontraksiyonu, generalize spazm, tremor, senkop,
aritmi, atriyal fibrilasyon, kardiyak arrest, ileus, bilirubin yükselmesi, konfüzyon, apne,
bronkospazm, dispne, pulmoner ödem, solunum yetmezliği, terlemede artış, deri renginde
değişme sayılabilir (60).
Cerrahi müdahele-Epidural Teknikte
% 0,5-0,75 konsantrasyonundaki formundan 10-20 ml, toplamda
50-150 mg uygulanmalıdır.
Sezeryan anestezisi-Epidural Teknikte % 0,5 konsantrasyonundaki formundan 15-30 ml, toplamda
75-150 mg uygulanmalıdır.
Periferik sinir anestezisi
% 0,25-0,5 konsantrasyonundaki formundan 1-40 ml,
max 150 mg uygulanmalıdır.
İntratekal anestezi
% 0,5 konsantrasyonundaki formundan 3 ml,
Toplamda 15 mg uygulanmalıdır.
Oftalmik anestezi
% 0,75 konsantrasyonundaki formundan 3 ml,
toplamda 15 mg uygulanmalıdır.
Lokal İnfiltrasyon-Erişkinler
% 0,25 konsantrasyonundaki formundan 60 ml, toplamda 150 mg
uygulanmalıdır.
Lokal İnfiltrasyon-Çocuklar < 12
% 0,5 konsantrasyonundaki formundan 0,25-0,50 ml / kg,
toplamda 1,25-2,5 mg / kg uygulanmalıdır.
Dental Anestezi
% 0,5-0,75 konsantrasyonundaki formundan 5-10 ml,
toplamda 25-75 mg uygulanmalıdır.
Doğum Analjezisi (epidural bolus)
% 0,25 konsantrasyonundaki formundan 10-20 ml,
toplamda 25-50 mg uygulanmalıdır.
Doğum Analjezisi (epidural infüzyon) % 0,125 konsantrasyonundaki formundan 4-10 ml / saat,
toplamda 5-12,5 mg / saat uygulanmalıdır.
% 0,125 konsantrasyonundaki formundan 10-15 ml / saat,
Postoperatif Ağrı Kontrolünde
toplamda 12,5-18,75 mg / saat ,% 0,25
konsantrasyonundaki formundan 5-7,5 ml / saat toplamda
12,5-18,75 mg / saat uygulanmalıdır.
Tablo 2
32
E.ROPİVAKAİN
Bu grup içinde uzun etkili lokal anesteziklerden mepivakain ve bupivakain bulunmaktadır.
Bupivakain gibi uzun analjezik etkili lokal anestezikler peroperatif ve postoperatif
ağrının giderilmesinde önemlidir. Bununla beraber bupivakainin yanlışlıkla verilen yüksek
dozları ve intravenöz uygulamaları, sistemik toksisiteye bağlı kardiyovasküler sorunlara
neden olmuştur. Bupivakainle ilgili bu problemler; bupivakaine benzer blok özelliğinde ama
nisbeten
daha
az
kardiyotoksik,
uzun
etkili
lokal
anestezik
araştırmasını
başlatmıştır.(61) Bupivakaine benzeyen propil türevi ropivakain bulunmuştur.
Ropivakain amid grubu lokal anestezik olup, solusyonlarındaki aktif içerik 1-propil2’, 6’-pipekoloksilididin S formudur. Ropivakainin sadece S enantiyomeri mevcut olup
moleküler
ağırlığı 328.89,
pKa:8.07, proteine bağlanma oranı
%94
(α1
asit
glikoprotein) olup yağda çözünürlüğü bupivakainden daha azdır. Yüksek derecede lipofilik
lokal anestezik ajanlar miyelinli motor liflere daha fazla penetre olup daha güçlü etki
oluştururlarken, ropivakain gibi daha az lipofilik olan lokal anestezik ajanlar motor liflere
daha az etkilidir. Bu nedenle ropivakain, hayvan çalışmalarında yüksek konsantrasyonlarda
kullanıldığında
ancak
düşük
konsantrasyonlarda hemen yalnız duyusal blok oluşturmaktadır . Ropivakain,
temel
olarak
duyusal
karaciğerden
daha
ve
az
motor
sinirleri
oranda
barsak
bloke etmektedir,
ve böbreklerden atılır. Bu nedenle
ropivakainin metabolizması ve atılımı için karaciğer, böbrek ve barsak fonksiyonlarının
sağlam olması önemlidir. Sitokrom P450 tarafından in vitro oluşturulan başlıca metabolitler
3’-hidroksi-ropivakain, 2’,6’-pipekolosilidid ve 4’-hidroksi-ropivakaindir. 3-hidroksi ve 4hidroksi metabolitlerinin ropivakainden daha az olarak lokal anestezik etkisi bulunur.
Eliminasyonu ve plazma konsantrasyonu sitokrom
P450 düzeyine bağlıdır.(62) Ropivakain
çalışmalarında, bupivakain, etidokain ve ropivakainin ratlarda vagus sinirinin Aβ, Aδ ve C
liflerinde duyarlılıklarındaki farklar araştırılmıştır. Ropivakainin ağrı iletiminden sorumlu
olan sinir liflerine (Aδ ve C lifleri) seçiciliği motor fonksiyonu (Aβ lifleri) kontrol
edenlerden daha fazladır.(63) Diğer bir çalışmada yağ dokusuna ropivakainin alınması,
lidokain ve bupivakain arasında bulunmuştur.(64) Ropivakain, bupivakainden daha az
lipofilik olduğu için teorik olarak daha kısa süreli analjezi yaratmalıdır. Bununla beraber
çalışmalarda
domuzlarda
ve
insanlarda
katkısız ropivakain solusyonları, bupivakain
solusyonlarından daha uzun süreli dermal analjeziye neden olmuştur. İnsanlarda dermal
analjezi süresi, çeşitli konsantrasyonlarda ropivakain ve bupivakaine epinefrin eklenmesiyle
33
artırılmıştır.(65) Klinik çalışmalarda ulnar blok veya epidural blok için verilen ropivakaine
epinefrin
eklenmesi
analjezide
anlamlı
uzamaya
neden
olmamıştır. Ropivakainin
farmakokinetik özelliklerinde değişme olmamasıyla ilgili benzer sonuçlar brakiyal pleksus
bloğunda da elde edilmiştir. İnsanlarda yapılan çalışmalarda
başlayan ve maksimum
150-250mg.’a
çıkan
10mg/dakika
intravenöz
dozunda
infüzyonlarda,
ropivakainin bupivakainden %25 daha az kardiyovasküler ve merkezi sinir sistemine ait yan
etkileri olduğu görülmüştür. Ropivakainin, spinal kord kan akımı üzerine olan nörotoksik
etkilerini araştırmak amacıyla Kristensen ve arkadaşları anestezi verilen ratlarda
çalışmışlardır.
Lazer
mg/ml)
dopler
ve
flovmetre
yüksek
tekniğini
kullanarak
konsantrasyonda (20
farmakolojik konsantrasyonda (5
mg/ml) ropivakainin intratekal verilmesini
takiben spinal kord kan akımındaki azalma değerlendirilmiş. Spinal kord kan akımında
normal konsantrasyonlarda minör değişiklikler, yüksek konsantrasyonlarda 20-40 dakika
sonra normale dönen, baslangıç kan akımında % 45 azalmaya sebep olan değişiklikler
saptanmıştır. Bu da gösteriyor ki
uygun konsantrasyonlarda intratekal ropivakain
klinik olarak önemli değişikliklere yol açmamaktadır ve spinal anestezi de güvenle
kullanılabilir . İlaçların spinal korda uygulanması, nörotoksik hasar tehlikesi sebebiyle
dikkatli olmayı gerektirir. Bu yüzden klinik pratikte spinal uygulama için yeni ilaçlar
sunmadan önce nörotoksikolojik çalışmalar yapılmalıdır. Böyle çalışmalar spinal ilacın
uygulamasından çok, daha sonraki spinal kordun histopatolojik olarak değerlendirilmesini de
içermelidir. Spinal kord kan akımı üzerine intratekal olarak uygulanmış ilaçların etkisi
ilginçtir.
Çünkü ortaya çıkan nörotoksisite azalmış kan akımı sebebiyle olabilir .
Ropivakainin klinikte kullanılan formları %0.25,
%0.5,
%0.75 ve
%1’dir. Hayvan
çalışmaları, ropivakainin infiltrasyon, epidural, spinal ve brakial pleksus anestezisi için
etkili
bir
lokal
anestezik
olduğunu
göstermiştir. Ropivakain için bir defada
uygulanabilecek en yüksek doz 300 mg’dır.(66)
34
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu çalışma,hastane bilimsel kurulundan onay aldıktan sonra, hastanemiz Göğüs
Cerrahi Kliniği tarafından, posterolateral kas koruyucu tipte torakotomi yapılacak olan,80
olguda uygulandı. Semptomatik koroner arter hastalığı, kontrol edilemeyen hipertansiyon,
belirgin renal, hepatik veya serebral hastalığı olmayan, bilinen alkol ve ilaç bağımlılığı
bulunmayan, gebe olmayan ve kronik ağrı tedavisi görmeyen ASA I-III olan olgular basit
rastgelleme yöntemi ile
çalışmaya dahil edildi.Hastalara, çalışmaya alınmadan once
yapılacak uygulama hakkında bilgi verildi,Helsinki Hasta Hakları Bildirgesi okundu ve
onamları alındı.
Çalışma grupları her biri 20 hastadan oluşan 4 grup şeklinde belirlendi ve ;
Grup F
: Fentanyl,
Grup F+R
: Fentanyl+Ropivakain,
Grup F+B
: Fentanyl+Bupivakain ,
Grup F+L
: Fentanyl+Levobupivakain olarak düzenlendi.
Ameliyat öncesi değerlendirmede hastaların fizik muayeneleri yapıldı, solunum
fonksiyon testi, biyokimyasal enzim analizi, hemogram, P-A akciğer grafisi ve bilgisayarlı
göğüs tomografisi çekildi.
Hastalara premedikasyon olarak bir gece önceden 5 mg diazepam PO ve 0,5 mg
atropin İM olarak uygulandı.
Operasyondan 1 saat önce, hastalara 20 G torakal epidural kateter takıldı. Epidural
anestezi yapılacak bölgeye steril şartlarda cilt temizliği yapıldı.Uygun bir intervertebral
aralık (T6-7, T7-8) tespit edilerek, 2 ml % 2’lik lidokain (40mg) cilt ve cilt altına lokal
anestezik olarak uygulandı.
Orta hat yaklaşımı ile asılı damla tekniği kullanılarak, epidural aralığa erişildi. 20 G
kateter sefalik yönde 3 cm ilerletilerek cilde sabitlendi.
35
Hastalar operasyon odasına alındıktan sonra D II-V5 EKG, pulse oksimetri
probu(SO2) bağlandı. 18 G kanül ile periferik venöz, 20 G kanül ile radial arter kanulasyonu
yapılarak invaziv arteryel basınç monitorizasyonu yapıldı. Hastalara 2 mcgr/kg fentanil, 2-3
mg/kg dozunda propofol ve 0,1 mg/kg vekuronyum ile indüksiyon sağlandı.
Çift lümenli “Robertshaw tüpü” ile entübasyon sonrası hastaya torakotomi için lateral
pozisyon verildi. Anestezi idamesi ise O2 / N2O, sevofluran (% 1-2) ve vekuronyumla
sağlandı. Ameliyat süresince herhangi bir opioid kullanılmadı.
Arter basınçları ve
santral venöz basınç, SpO2, ETCO2 ameliyat süresince
kaydedildi.Kangazları aralıklarla takip edildi.
Operasyonun sonlanmasına yarım saat kala, epidural kateterden;
Grup F’ye 50 mcgr fentanil + 3 cc Serum Fizyolojik (SF)
Grup F+R’ye 50 mcgr fentanil + 10 mg ropivacain
Grup F+B’ye 50 mcgr fentanil + 15 mg bupivacain + 2 cc SF,
Grup F+L’ye 50 mcgr fentanil + 15 mg levobupivacain + 3 cc SF yapıldı. Bütün
gruplarda toplam 6 cc volüm verildi.
Başka herhangi bir analjezik ajan kullanılmadı.
Ameliyat bitiminde hasta sırt üstü pozisyona alındı. Nöromüsküler blok neostigmin
ve atropin ile geri çevrildi. Spontansolunumu dönen hasta, ekstübe edilerek yoğun bakım
ünitesine alındı.Hastalara TEA ile ilaca bağlı motor blok oluşup oluşmadığı Bromage sklası
ile değerlendirildi.
Bromage
skalası(0:motor
blok
yok,1:bacağın
ekstansiyona
getirilmesinde
zorluk,2:dizin fleksiyonunda zorluk,3:alt bacağın hereketinde zorluk çekilmesi)
Hasta Kontrollü Analjezi (HKA) protokolü;
Grup F’e bolus ve Hasta Kontrollü Analjezi (HKA) modunda 5 mcgr/ml
konsantrasyonda fentanil, 2 ml bolus, 5 ml/saat bazal infüzyon ve 30 dakika kilit süresiyle,
Grup F+R’ ye bolus ve HKA modunda 5 mcgr/ml fentanil + 0,2 mg/ml ropivacain, 2
ml bolus HKA, bazal 5 ml ve 30 dakika kilit süresiyle,
Grup F+B’ ye bolus ve HKA modunda % 0,125 bupivacain + 5 mg/ml fentanil, bolus
ve HKA 2 ml, bazal 3 ml/h ve 15 dakika kilit süresiyle
36
Grup F+L’ ye bolus ve HKA modunda ; % 0,125 levobupivacain + 5 mcg/ml fentanil
konsantrasyonda 2 ml bolus HKA, 3 ml/ml bazal ve 15 dakika kilit süresiyle torakal
epiduralden HKA başlandı.
Yoğun bakım ünitesine (YBÜ) alınan hastalara devamlı EKG, pulse oksimetre ile
SPO2, invaziv arter monitorizasyonu, kan gazı takipleri yapıldı.
Takipler aşağıdaki belirlenen süreçlerde gerçekleştirildi:
T0: Postoperatif YBÜ’e geliş
T1:30. dakika
T2:1. saat
T3:2. saat
T4:4. saat
T5: 8. saat
T6:12. saat
T7:24. saat olmak üzere, 8 kez alındı.
Değerlendirilen veriler;
9 VAS (Visuel Analog Skala),
9 PH,
9 PCO2,
9 PO2,
9 OAB,
9 kalp atım hızı,
9 SaO2,
9 solunum sayısı,
9 bulantı ve kusma,
9 vücut ısısı,
9 idrar retansiyonu
9 ek komplikasyonlar,
37
9 kullanılan ilaç miktarı (HKA)
9 ek analjezik ihtiyacı olup olmadığı değerlendirildi.
Hastalar ağrısı olduğunda, ayarlanan ilaç kombinasyonları ilaçlara göre ayarlanan
HKA modlarına göre kullandılar. Bunun dışında ek analjezi gereksinimini gidermek için
VAS değerleri 4-5’in üzerindeki hastalara İV fentanil 0.5 mcgr/ kg verildi.
38
BULGULAR
Tablo 3: Demografik Özelliklere Göre Grupların Değerlendirilmesi
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil-
Ropivakain
Bubivakain
Levobupivakain
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Fentanil
++
p
+
Yaş
51.93± 2.52
50.93± 4.33
51 ± 4.91
50.15± 4.9
0,603
+
BSA
1,90±0,15
1,88±0,17
1,88±0,18
1,89±0,13
0,888
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
Kadın
3 (%15,0)
6 (%30,0)
2 (%10,0)
4 (%20,0)
Erkek
17 (%85,0)
14 (%70,0)
18 (%90,0)
16 (%80,0)
Cinsiyet
0,950
*
Oneway ANOVA Test
++
Ki-kare test
Yaş ortalamalarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
BSA ortalamalarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Cinsiyet dağılımlarına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
39
Tablo 4: Uygulanan Cerrahiye Göre Grupların Değerlendirilmesi
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil
Bubivakain
Levobupivakain
Fentanil
Ropivakain
p
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
Sol torakotomi
9 (% 45)
8(% 40)
7( % 35)
11(% 55)
0,606
Sağ torakotomi
11(% 55)
12(% 60)
13% 65)
9 (% 45)
0,880
Lobektomi
5
8
7
7
0,940
Pnömonektomi
2
3
4
3
0,900
Atipik Rezeksiyon
11
10
9
11
0,89
Cerrahi sure (dak)
180.2± 60
175±62.1
172.9±55
179.2±59.5
0,640
Oneway ANOVA Test
Uygulanan Cerrahiye Göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 5: VAS Değerlerine Göre Grupların Sonuçları
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil-
Ropivakain
Bubivakain
Levobupivakain
Fentanil
VAS (1-10)
p
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Başlangıç
4,50±2,93
4,20±2,23
4,15±0,60
4,00±0,61
0,04*
0.5. saat
4,35±2,29
3,93±2,05
3,36±0,68
3,30±0,65
0,05
1. saat
4,20±2,93
3,86±1,80
3,57±0,60
3,35±0,67
0,05
2. saat
4,10±2,29
3,20±1,89
3,90±0,66
3,75±0,85
0,06
4. saat
4,01±2,25
3,00±2,00
3,62±0,77
3,15±0,87
0,04*
8. saat
3,90±2,11
3,20±1,65
2,73±0,87
2,05±0,82
0,04*
12. saat
3,46±2,19
2,40±1,40
2,41±0,91
2,50±0,82
0,03*
24. saat
3,00±1,51
1,96±0,88
1,91±0,62
1,90±0,68
0,01*
Oneway ANOVA Test
** p<0.05
40
VAS Skorları
6
*
5
*
VAS
4
*
3
Fentanil
*
Fentanil-Ropivakain
Fentanil-Bubivakain
Fentanil-Levobupivakain
2
1
0
0
0.5
1
2
4
8
12
24
Saat
Şekil 6 : VAS Değerleri
Başlangıç VAS düzeylerine göre gruplar arasında değerler birbirine yakın, ancak
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Fentanil, Fentanil-Ropivakain
ve Fentanil-Bubivakain gruplarındaki olguların başlangıç VAS değerleri, FentanilLevobupivakain grubundaki olguların başlangıçtaki VAS değerlerinden istatistiksel olarak
anlamlı düşüktür (p:0.04; p<0.05). Diğer gruplardaki olguların başlangıç VAS değerleri
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Postoperatif YBÜ’ne geldikten sonraki 0.5., 1.,2.,4. ve 12. saatlerdeki FentanilLevobupivakain grubundaki olguların VAS değerlerleri diğer gruplardan daha düşük ve
istatistiksel olarak anlamlı ve anlamlılığa yakın
p>0.05, p:0.05).
farklılık bulunmaktadır (p:0.05,p:0.04;
Fentanil grubundaki olgularda VAS değerleri Fentanil-Ropivakain ve
Fentanil-Bubivakain gruplarındaki olguların VAS değerlerinden biraz daha yüksek
bulunmakta ve istatistiksel olarak anlamlılık ifade etmektedir(p:0.05, p:0.04; p:0.05,
p<0.05).
24. saatteki VAS değerleri Fentanil-Levobupivakain grubunda daha düşük
saptanmakta ve istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05).
41
Fentanil grubundaki olgularda VAS değerleri Fentanil-Ropivakain ve FentanilBubivakain gruplarındaki olguların VAS değerlerinden biraz daha yüksek bulunmakta ve
istatistiksel olarak anlamlılık ifade etmektedir(p:001, p<0.05).
Tablo 6: PCO2 Değerlendirmesi
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil-
Ropivakain
Bubivakain
Levobupivakain
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Başlangıç
44,20 ±5,29
44,68±6,24
43,33±5,851
41,46±4,25
0,04*
0.5. saat
42,10 ±5,63
42,13±6,71
41,85±4,72
40,86±6,501
0,07
1. saat
41,07±5,18
41,33±5,71
40,53±5,1
40,45±3,87
0,07
2. saat
40,33±4,98
39,93±3,39
39,84±4,19
38,70 ±3,68
0,07
4. saat
40,20±5,03
37,66±3,84
38,58±3,45
38,35 ±2,94
0,07
8. saat
37,26±5,23
37,93±5,10
37,15±3,34
36,20±3,76
0,07
12. saat
37,86±4,35
37,80 ±4,63
36,36±4,01
35,10 ±2,75
0,07
24. saat
39,33±5,86
36,40 ±3,63
34,36±3,09
33,10±2,44
0.03*
Fentanil
PCO2mmHg
Oneway ANOVA Test
* p<0.05
42
p
Şekil 7 : PCO2 Değerleri
PCO2
60
50
PCO 2 (%)
40
Fentanil
Fentanil-Ropivakain
30
Fentanil-Bubivakain
Fentanil-Levobupivakain
20
10
0
0
0.5
1
2
4
8
12
24
Saat
Başlangıç PCO2 düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
bulunmaktadır
(p<0.05).
Fentanil,
Fentanil-Ropivakain
ve
Fentanil-Bubivakain
gruplarındaki olguların başlangıç PCO2 düzeyleri (p:0.04; p<0.05), Fentanil-Levobupivakain
grubundaki olguların başlangıçtaki PCO2 düzeylerinden istatistiksel olarak anlamlı
yüksektir. Diğer gruplardaki olguların başlangıç PCO2 düzeyleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 0.5., 1.,2.,4. ve 12. saatlerdeki PCO2
düzeyleri gruplar arasında anlamlılığa yakın olmakla birlikte istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamakta(p>0.05), Fentanil-Levobupivakain grubundaki PCO2 düzeyleri diğer
gruplara göre daha düşük seyretmektedir. 24. saatteki PCO2 düzeylerine göre gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). ve gruplarındaki
olguların başlangıç PCO2 düzeyleri (p:0.04; p<0.05), grubundaki olguların başlangıçtaki
PCO2 düzeylerinden istatistiksel olarak anlamlı yüksektir. Fentanil grubundaki olguların 24.
saat PCO2 düzeyleri, Fentanil-Ropivakain, Fentanil-Bubivakain ve Fentanil-Levobupivakain
43
(p:0.03; p<0.05) gruplarındaki olguların 24. saat PCO2 düzeylerinden istatistiksel olarak
anlamlı yüksektir. Fentanil-Levobupivakain grubundaki olguların 24. saat PCO2 düzeyleri,
Fentanil ve Fentanil-Ropivakain gruplarındaki olguların 24. saat PCO2 düzeylerinden
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür (p:0.02; p<0.05). Fentanil-Bubivakain ve
Fentanil-Levobupivakain gruplardaki olguların 24. saat PCO2 düzeyleri arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Tablo 7: PO2 Değerlendirmesi
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil-
l
Ropivakain
Bubivakain
Levobupivaka
in
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Başlangıç
102.9±24.1
101,6±26,9
113,10±44,2
122,25±46,2
0,04*
0.5. saat
99.0±16.6
105,4±36,8
113,31±43,3
123,50±44,4
0,03*
1. saat
101.0±34.8
110,3±44,6
121,7±45,8
127,7±45,7
0,04*
2. saat
106,4±35,8
111,2±48,8
121,26±42,1
136,9±46,47
0,03*
4. saat
116,5±44,1
113,06±46,3
120,8±44,3
134,6±44,83
0,04*
8. saat
122,6±33,4
108,06±35,1
121,89±3,34
136,0±44,5
0,04*
12. saat
107,1±11,4
105,53±40,9
125,84±40,1
136,5±42,2
0,07*
24. saat
104,2±26,3
107,47±50,1
115,5±50,8
137,55±41,2
0,03*
Fentani
PO2(mmHg)
Oneway ANOVA Test
* p<0.05
44
p
PO2
160
140
120
PO 2(%)
100
Fentanil
Fentanil-Ropivakain
80
Fentanil-Bubivakain
Fentanil-Levobupivakain
60
40
20
0
0
0.5
1
2
4
8
12
24
Saat
Şekil 8 : PO2 Değerleri
Başlangıç PO2 düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
bulunmaktadır (p<0.05). Fentanil-Levobupivakain grubundaki olguların başlangıç PO2
düzeyleri, Fentanil, Fentanil-Ropivakain ve Fentanil-Bubivakain gruplarındaki olguların
başlangıç PO2 düzeylerinden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir. (p:0.04; p<0.05).
Diğer gruplardaki olguların başlangıç PO2 düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
0.5. ve 1. saatteki PO2 düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Fentanil grubundaki olguların 0.5., 1., 2. saat PO2
düzeyleri, Fentanil-Ropivakain, Fentanil-Bubivakain ve Fentanil-Levobupivakain (p:0.03,
p:0.04; p<0.05) gruplarındaki olguların PO2 düzeylerinden istatistiksel olarak anlamlı
düşüktür.
4., 8., 12. ve 24. saatlerindeki Fentanil-Levobupivakain grubundaki olguların PO2
düzeyleri diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmaktadır (p<0.05).
Diğer gruplardaki olguların PO2 düzeyleri arasında istatistiksel olarak bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
45
Tablo 8: Ortalama Arter Basıncının Gruplara Göre Değerlendirmesi
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil-
Bubivakain
Levobupivakain
Fentanil
OAB
Ropivakain
p
(mmHg)
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Başlangıç
108.7±16,9
106,80±8,0
102,5±12.7
100,6±12,4
0,06
0.5. saat
106,5±14,9
98,6±17,
101,2±10,4
99,1±10,4
0,03*
1. saat
106,3±10,5
96,2±18,3
98,7±10,0
98,± 8,4
0,04*
2. saat
99,7±17,7
97,0±15,8
96,6±8,8
97,5±6,3
0,05*
4. saat
98,6±17,5
94,8±9,73
95,9±7,09
97,8±5,2
0.05*
8. saat
93,0±13,1
91,6±12,0
94,7±5,19
96,1±4,6
0.05*
12. saat
99,0±11,0
93,0±10,1
92,7±6,82
94,7±4,5
0.05*
24. saat
96,3±17,6
94,5±15,2
96,6±12,4
90,2±5,1
0,03*
Şekil 9 : OAB Değerleri
OAB
120
OAB(mmHg)
100
Fentanil
Fentanil-Ropivakain
80
Fentanil-Bubivakain
Fentanil-Levobupivakain
60
40
0
0.5
1
2
4
8
Saat
46
12
24
Başlangıç OAB düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
0.5. ve 1. saatlerdeki Fentanil-Bubivakain ve Fentanil-Levobupivakain gruplarındaki
olguların OAB düzeyleri birbirine yakın değerlerde ve istatistiksel olarak anlamlı
bulunmamaktadır. Aynı süreçte Fentanil ve Fentanil-Ropivakain gruplarındaki olguların
OAB düzeylerinden daha yüksek seyretmiştir (p:0.03, p:0.04; p<0.05).
4.,8, ve 12 saatlerde gruplar arasında istatistiksel olarak fark bulunmamaktadır
(p:0.05).
24. Saatte OAB Fentanil grubunda diğer gruplara göre istatistiksel olarak anlamlı
daha yüksek ölçülmektedir (p:0.03, p<0.05).
Tablo 9: Kalp Atım Hızının Gruplara Göre Değerlendirmesi
FentanilKAH
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil
Ropivakain
Bubivakain Levobupivakain
p
(Atım/dak)
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Başlangıç
77,6±16,6
77,7± 15,2
92,6±16,5
98,5 ±12,4
0,01*
0.5. saat
84,9±14,9
82,5±10,3
88,0±16,5
97,2±10,4
0,03*
1. saat
84,1±12,5
83,7±12,080
87,7±12,7
95,5± 8,9
0,04*
2. saat
91.6± 14,6
84,9±13,355
86,7±10,8
94,2±7,3
0,04*
4. saat
90,1± 15,5
90,0±13,414
84,1±11,9
91,1±9,2
0.05
8. saat
91,4± 13,5
89,2±13,215
80,3±11,2
86,7±9,6
0.04*
12. saat
93,4± 14,0
89,2±14,330
78,0±6, 9,3
85,2±8,5
0.04*
24. saat
88,6±17,4
94,5±15,2
103,5±14,4
92,2±7,1
0,05
Oneway ANOVA Test
* p<0.05
47
KAH
120
100
Atım/dak
80
Fentanil
Fentanil-Ropivakain
60
Fentanil-Bubivakain
Fentanil-Levobupivakain
40
20
0
0
0.5
1
2
4
8
12
24
Saat
Şekil 10 : KAH Değerleri
Başlangıç KAH değerlerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık
bulunmaktadır (p<0.05). Fentanil ve Fentanil-Ropivakain grubundaki olguların başlangıç
KAH’ları, Fentanil-Bubivakain ve Fentanil-Levobupivakain (p:0.01; p<0.05) gruplarındaki
olguların KAH değerlerinden düşüktür.
0.5., 1., 2., saatlerdeki Fentanil-Levobupivakain grubundaki olguların KAH’ları daha
yüksek seyretmekte ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmaktadır.
4. saatte ise gruplar arası fark bulunmamaktadır (p>0.0).
8. ve 12. saatlerde Fentanil-Bubivakain grubunda KAH’ları diğer gruplardan daha
düşük kaydedilmekte ve istatistiksel olarak anlamlıdır (p:0.04; p<0.05).
24. saatte ise gruplar arası fark bulunmamaktadır (p>0.0).
48
Tablo 10: SaO2 Gruplara Göre Değerlendirmesi
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil
SaO2
Ropivakain
Bubivakain Levobupivakain
p
(%)
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Başlangıç
97,4±1,3
96,8±2,7
96,7±1,6
96,30±1,4
0,06
0.5. saat
97,0±1,7
95,9±3,4
97,0±2,1
96,7±1,4
0,05
1. saat
96,5±2,821
97,3±2,3
97,7±1,1
97,5± 1,1
0,06
2. saat
96,9±2,492
97,1±2,1
98,1±1,1
97,5±1,0
0,07
4. saat
97,3±1,839
97,3±2,4
98,4±0,6
98,2±0,9
0.052
8. saat
98,1±0,743
97,5±2,0
98,5±0,8
98,6±0,6
0.063
12. saat
97,8±1,246
96,8±3,4
98,7±0,6
98,9±0,6
0.06
24. saat
97,6±1,528
95,3±2,1
95,8±2,0
98,2±1,1
0,05
Oneway ANOVA Test
* p<0.05
Şekil 11 : SaO2 Gruplara Göre Değerlendirmesi
SaO2
100
99
Fentanil
SaO2
98
Fentanil-Ropivakain
Fentanil-Bubivakain
97
Fentanil-Levobupivakain
96
95
0
0.5
1
2
4
8
12
Saat
49
24
Bütün süreçlerde SaO2 düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmamaktadır (p<0.05).
Tablo 11: Solunum Sayısının Değerlendirmesi
Fentanil-
Solunum
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil
Ropivakain
Sayısı
Bubivakain Levobupivakain
p
(SS/dak)
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Başlangıç
20,5±5,9
19,6±4,2
16,4±2,1
15,5±1,4
0,03*
0.5. saat
20,4±5,8
18,6±4,8
16,3±1,6
15,1±1,6
0,04*
1. saat
20,2±5,4
19,7±5,8
15,9±2,4
14,7± 1,9
0,04*
2. saat
21,4±5,5
18,4±5,6
14,3±2,1
14,0±1,3
0,03*
4. saat
20,1±4,3
18,8±5,1
14,9±2,5
13,9±2,2
0.04*
8. saat
18,7±3,4
18,3±5,2
14,1±2,3
12,8±1,6
0.04*
12. saat
16,6±3,6
15,1±3,5
14,0±1,8
13,6±2,0
0.052
24. saat
14,6±1,1
15,0±4,0
13,0±2,6
12,1±1,6
0,055
Oneway ANOVA Test
* p<0.05
Solunum Sayısı
Solunum Sayısı (Solunum/dak)
25
20
Fentanil
15
Fentanil-Ropivakain
Fentanil-Bubivakain
10
Fentanil-Levobupivakain
5
0
0
0.5
1
2
4
8
12
Saat
Şekil 12 : Solunum Sayısı Değerleri
50
24
Başlangıç, 0.5., 1., 2., 4., 8. saatlerde solunum sayısına göre gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Fentanil-Levobupivakain
grubundaki olguların başlangıç solunum sayısı Fentanil-Bubivakain grubundakilerle benzer,
Fentanil, Fentanil-Ropivakain gruplarındaki olguların başlangıç solunum sayılarından
istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür (p:0.03; p<0.05).
12. ve 24. saatlerdeki solunum sayıları açısından gruplar arasında benzer sonuçlar
bulunmakta ve istatistiksel olarak fark bulunmamaktadır(p>0.05).
Tablo 12: HKA Sonuçları ve İlaçların Gruplarar Göre Yan Etkileri
Fentanil-
Fentanil-
Fentanil-
Ropivakain
Bubivakain
Levobupivakain p
Fentanil
+
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
Ort±SD
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
2 (% 10)
1 (% 5)
0 (% 0)
0 (% 0)
Bulantı/Kusma
Var
18 (% 90)
Yok
19 (% 95)
20(% 100)
0,053
20 (% 100)
+İdrar Retansiyonu
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
Var
2 (% 10)
1 (% 5)
0 (% 0)
0 (% 0)
Yok
18 (% 90)
19 (% 95)
20(% 100)
20 (% 100)
n (%)
n (%)
n (%)
n (%)
0 (% 0)
0,06
+Aritmi (AF)
Var
0 (% 0)
1 (% 10)
0 (% 0)
Yok
20(% 100)
19 (% 90)
20(% 100)
20 (% 100)
4 mg
0.7mg
0.5mg
0.4mg
*EkAnaljezi
Gereksinimi
(ToplamFentanil
dozu)0.5 mcgr/ kg
+
Ki-kare test
*Oneway ANOVA Test
51
+,*p<0.05
0,09
0.03*
Bulantı, kusma, idrar retansiyonu ve aritmi (atriyal fibrilasyon-AF gibi) göre gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Ek analjezi
gereksinimi fentanil (0.5 mcgr/ kg) ile sağlanmış, fentanil grubunda özellikle başlangıç periyodunda
olmak üzere daha fazla (VAS 4-5) gereksinim duyulmuş ve uygulanmıştır. Gruplararası istatistiksel
olarak anlamlı bir farklılık bulunmaktadır (p<0.05).
İSTATİSTİKSEL İNCELEMELER
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için SPSS
(Statistical Package for Social Sciences) for Windows 15.0 programı kullanıldı. Çalışma
verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma)
yanısıra
niceliksel
verilerin
karşılaştırılmasında
parametrelerin
gruplar
arası
karşılaştırmalarında Oneway Anova testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Tukey
HDS testi kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı.
Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
52
TARTIŞMA
Postoperatif ağrı tedavisinin amacı, hastanın ağrısının giderilmesini önlerken,
solunum ve gastrointertinal sistem fonksiyonlarının bozulmamasını sağlamak ve erken
mobilizasyona olanak vermektir. Posoperatif dönemde cerrahi travmaya verilen stres yanıt
ve ağrı, hastanın iyileşmesini geciktirip, morbidite ve mortaliteyi arttırmaktadır.
Atelektazi ve pnömoni torasik cerrahinin ana komplikasyonlarındandır. Bunların
ortaya çıkmasında genellikle operasyon sonrası ağrının sorumlu olduğu düşünülmektedir.
Hasta ağrı dolayısıyla etkin bir şekilde derin soluk alamamakta ve öksürememektedir.
Çalışmamızda torakotomi gibi çok ağrılı ameliyat sonrasında torakal, epidural yolla
hasta kontrollü analjezi yöntemiyle fentanil, ropivakain, bupivakain ve levobupivakain’in
karşılaştırılmasını amaçladık.
Çalışmamızda postoperatif ağrıyı etkileyebilecek intraoperatif etkenler dışarıda
bırakılmaya çalışıldı. Premedikasyonda ve ameliyat sırasında opioid kullanılmadı, sadece
indüksiyonda 2 mcgr / kg fentanil kullanıldı.
Antonio Macias ve arkadaşlarının 80 hasta üzerinde yaptığı bir çalışmada; birinci
grup hastaya % 0.2 ropivakain, ikinci grup hastaya % 0.15 ropivakain - 5 mcgr /ml fentanil,
üçüncü grup hastaya ise % 0.1 bupivakain ve 5 mcgr /ml fentanil kombinasyonları
torakotomi sonrası TEA şeklinde uygulanmıştır. Çalışmanın sonucunda 0.1 ml/kg/saat
ropivakain ve 5 mcgr/ml fentanilin sürekli torasik epidural infüzyonu etkin bir analjezik etki
göstermiş ve bu etki % 0.1 bupivakain ve 5 mcgr /ml fentanil ile sağlanan VAS ( VAS-3)
değerleriyle benzer bulunmuş, sadece % 0.2 ropivakain etkin bir ağrı kontrolü
sağlayamamış, (VAS-4) değerleri artmış ek olarak IV morfin tüketimine neden olmuştur.(67)
Bizim çalışmamızda ise bir grupta tek başına lokal analjezik yerine tek başına narkotik
analjezik kullanıldı, diğer gruplarda ise fentanil - ropivakain, fentanil - bupivakain, fentanillevobupivakain şeklinde opioid+local anestezik kullanıldı.
Grup F (Fentanil grubu) tek başına etkin bir ağrı kontrolü sağlayamadı, özellikle
postoperatif YBÜ ilk geliş saatinde VAS değerleri 4 -5 arasıydı. Bu dönemde fentanil
grubuna ek analjezik olarak hastalara İV 0.5 mcgr /kg fentanil verildi.
53
Fentanil grubundaki her dönemde saptanan VAS değerleri fentanil-ropivakain ve
fentanil-bupivakain gruplarındaki olguların VAS değerlerinden biraz daha yüksek
bulunmakta ve istatistiksel olarak anlamlılık ifade etmektedir( p<0.05).
Fentanil- levobupivakain grubunda 24.saatteki VAS değerleri oldukça düşük
saptandı, etkin analjezi sağlandı ve bu veriler istatistiksel olarak anlamlı ve diğer gruplara
gore farklılık göstermekteydi.
De Cosmo ve arkadaşlarının 52 hasta üzerinde yaptığı torakotomi sonrası TEA ile
ilgili bir çalışmada ise bir gruba Ropivakain-sufentanil kombinasyonu % 0.2- 1 mcgr/ml ve
sufentanil 5ml / saat dozlarda, diğer gruba Levobupivakain-Sufentanil % 0.125
levobupivakain 1 mcgr / ml ve sufentanil 5 ml / saat dozlarında 48 saat infüzyon olarak
verilmiştir. 24. saat VAS değerleri Grup L-S’de Grup R-S’ ye göre daha düşük bulunmuştur.
Ancak istatistiksel olarak herhangi bir anlamlılık bulunmamıştır (68).
Bizim çalışmamızda ise 24. saatte Fentanil-Levobupivakain grubunda daha düşük
VAS değerleri elde edilmiştir. Yukarıdaki çalışmada grup LS’de sürekli 5ml/saat sufentanil
ve levobupivakain verilmesine rağmen bizim çalışmamızda 2 ml/saat bolus, 3 ml /saat bazal,
ve 15 dak kilit süresiyle hastaların ağrı hissettikleri zaman analjezik gereksinimi
karşılamaları, çalışmamızda ki VAS değerlerinin daha düşük değerlendirilmesine neden
olduğunu düşünüyoruz.
Tuncel ve arkadaşlarının 62 hasta üzerinde yaptığı bir çalışmada (Grup R) % 0.2
ropivakain ve (Grup RS) %0.2 ropivakain-0.75 mcgr / ml sufentanil verilen iki grup
oluşturulmuştur. Grup RS’ de VAS değerleri Grup R’ ye göre anlamlı derecede düşük
bulunmuştur (69). Bizim çalışmada daha çok başlangıç VAS düzeylerine göre gruplar
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmaktadır. Fentanil grubundaki olgularda VAS
değerleri fentanil- ropivakain grubundaki olguların VAS değerlerinden biraz daha yüksek
bulunmakta ve istatistiksel olarak anlamlılık ifade etmektedir, bu açıdan yapılan diğer
çalışmalarla bizim çalışmamız benzer özellikler göstermektedir.
S. Palermo ve arkadaşlarının yaptığı 50 hastalık çalışmada bir gruba operasyon
bitmeden 30 dak önce 4ml % 0.75 ropivakain ve 0.05 mg fentanil bolus ve postoperatif
yoğun bakımda % 0.2 ropivakain- 4mcgr / ml fentanil 5 ml/saat infüzyon şeklinde epidural
kateterden verilmiştir. Diğer bir gruba ise indüksiyon 30 dak. önce 30 mg ketorolak İV
olarak verilmiş ve operasyonun bitiminden 1 saat önce ise 100 mg tramadol 100 ml SF
içinde ve ardından 600 mg tramadol - 100 mg ketorolak - 200 mg ranitidin - 16 mg
54
ondansetron - 100 ml SF içinde 2ml / saat kombinasyonu infüzyon şeklinde 48 saat
verilmiştir. I.grupta daha düşük VAS değerleri elde edilmiş ( VAS 2-3 ) ve daha az yan
etkiyle karşılaşılmıştır. I.grupta VAS değerleri bizim çalışmamızla benzerlik göstermektedir.
(70)
Behere ve arkadaşları 30 hastalık bir çalışma grubunda erken dönem torakotomi
ağrısı için hasta kontrollü analjezi yöntemi yoluyla fentanil ve bupivakain ile epidural
analjezi sağlanması ile intravenöz morfin kullanılarak hasta kontrollü analjezi yöntemini
karşılaştırmışlarıdır.
Epidural grubuna fentanil 5 mcgr / ml ile % 0.125 bupivakain, İV analjezi grubuna
ise 1mg /ml morfin solüsyonu 2 ml bolus 10 dak kilit süresiyle analjezi sağlanmıştır. Grup
HKEA‘ da ölçülen 0.2, 8. saat VAS değerleri ( VAS= 4), bizim çalışmamızdaki fentanilropivakain grubuyla benzerdir. Çalışmamızdaki fentanil grubu VAS değeri ilk 8 saat içinde
grup HKEA‘ daki VAS değerlerinden yüksektir (71). Ancak bizim çalışmamızdaki Grup F-B
ve Grup F-L VAS değerleri ilk 8 saat içinde grup HKEA VAS değerlerinden daha düşüktür.
24. saat sonunda VAS değerleri arasında anlamlı bir fark bulunmamaktadır. İlk 8 saat
içerisinde Grup F-B ve Grup F-L VAS değerlerinin Grup HKEA’ den düşük olmasının
nedenini operasyonun bitmesine 30 dak kala hastalara epidural kataderden bolus analjezik
yapmamıza bağlamaktayız.
De Cosmo ve arkadaşlarının 72 hasta üzerinde yaptıkları başka bir çalışmada Grup
A’ ya % 0.125 levibupivakain- 1 mcgr / ml sufentanil Grup B’ ye ise
% 0.0625
levobupivakain- 1mcgr / ml sufentanil, 5 ml / saat ve 48 saat süreyle postoperatif analjezi
sağlamak amacı ile infüzyon başlanmıştır. Grup A’ nın VAS değerleri ilk 24 saatte bizim
çalışmamızdaki fentanil- levobupivakain VAS değerinden düşüktür, ancak 24 saat sonunda
Grup A ile Grup F-L arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bunun nedenini Grup A’
ya operasyon öncesi epidural katederden önce 15 mg levobupivakain ve ardından 30 mg
sufentanil ve 6 ml SF ile toplam 10 ml analjezik yapılması ve operasyon esnasında hastaya
infüzyon şeklinde sufentanil başlanması daha düşük VAS değeri sağlamıştır (72).
Bizim çalışmamızda indüksiyon esnasında verilen 2 mcgr / kg fentanil haricinde
operasyon boyunca herhangi bir narkotik analjezik verilmemiştir. Biz çalışmada operasyon
bitimine 30 dakika kala 15 mg levobupivakain + 50 mcgr fentanil + 3 cc SF analjezik olarak
verilmiştir.
55
Çalışma grubumuzda fentanil grubundaki olguların PCO2 değerleri fentanilropivakain, fentanil- bupivakain ve fentanil- levobupivakain grubundaki olguların 24. saat
PCO2 düzeylerinden istatistiksel olarak anlamlı yüksektir. Ancak bu oran hiçbir zaman
entübasyon gerektirecek düzeye ulaşmamıştır. Fentanil – bupivakain ve fentanillevobupivakain gruplarındaki PCO2 değeri, fentanil ve fentanil - ropivakain grubundaki
olguların PCO2 değerlerinden istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür. Bununda,
fentanil- bupivakain ve fentanil- levobupivakain grubunda daha iyi analjezi sağlanmasından
kaynaklandığını düşünmekteyiz.
PO2 düzeyleri ise fentanil- levobupivakain gruplarında diğer gruplara göre
istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmaktadır. Fentanil- levabupivakain grubunda etkin
analjezi sağlanması, hastanın postoperatif solunum fonksiyonlarının daha iyi düzeye
gelmesi, PO2 düzeyinin yüksek olmasında etken olduğunu düşünmekteyiz.
Antonio Macias ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada solunum sayısı Grup B-F, Grup
R ve Grup R-F’ de anlamlı bir fark bulunmazken, bizim çalışmamızda da gruplar arasında
12. ve 24. saatlerdeki solunum sayıları açısından gruplar arasında benzer sonuçlar
bulunmakta ve istatistiksel fark bulunmamaktadır.(67)
Çalışmamızda bütün gruplarda hemodinami(OAB,KAH) stabil seyretti. VAS değeri
daha yüksek olan fentanil grubunda OAB ve KAH diğer gruplardaki değerlere göre daha
yüksek kaydedilmiştir. SaO2 tüm gruplarda normal sınırlarda seyretti ve gruplar arası bir fark
izlenmedi.
Çeşitli çalışmalarda üriner retansiyon, bulantı, kusma gibi yan etkiler bakımından
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamaktadır. Bizim çalışmamızda da yan etkiler
bakımından bu çalışmalara benzer sonuçlar elde ettik. Gruplarımız arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklar bulunamadı.(67,68,69,70,71,72)
56
ÖZET
Torakotomi
sonrası
ağrı
tedavisi
postoperatif
hastanın
iyileşme
sürecini
hızlandıracağı gibi pulmoner komplikasyonları azaltacaktır. Bu amaçla yoğun bakım
ünitesinde opioidler başta olmak üzere pek çok ilaç ve yöntem kullanılmaktadır. Hastanın
ağrısı tedavi edilirken bilincini etkilemeyen, solunum fonksiyonlarını bozmayan yeterli
analjezi yöntemleri uygulanmalıdır. Yetersiz analjezi veya aşırı sedasyon hastanın derin
nefes almasını ve öksürmesini engelleyerek sekresyon birikmesi ve atelektazilere neden
olabilecektir.
Çalışmamızda torakal epidural hasta kontrollü analjezi (TEA-HKA) yöntemi ile tek
başına fentanil ve fentanile ilaveten , ropivakain, bupivakain ve levobupivakainin analjezik
etkinlikleri yanısıra oluşabilecek yan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık
Torakotomi yapılan hastalara ameliyathanede, operasyonun bitmesine 30 dakika kala
yükleme olarak;
GrupF’e 50 mcgr fentanil+3cc SF,
GrupFR’ye 50 mcgr fentanil+10 mg %0,2 ropivakain,
GrupFB’ye 50 mcgr fentanil+15 mg %0,5 bupivakain+2cc SF
GrupFL’ye 50 mcgr fentanil+15mg %7,5 levobupivakain+3cc SF
bolus olarak torakal
epidural kateterden verildi.
YBÜ’de;
-fentanil (Grup F) (n=20)’e bolus ve hasta kontrollü analjezi modunda (HKA) 5 mcgr/ml
konsantrasyonda fentanil, 2 ml bolus, 5 ml/saat bazal infüzyon ve 30 dak kilit süresiyle,
-fentanil-bupivakain (Grup FB) (n=20)’ye bolus ve PCA modunda % 0,125 bupivacain-5
mcgr/ml fentanil 2 ml bolus 3 ml/saat bazal ve 15dak kilit süresiyle ,
-fentanil-ropivakain (GrupFR) (n=20)’ye bolus ve HKA modunda 5 mcgr/ml fentanil0,1mg/ml ropivakain, 2 ml bolus HKA, bazal 5 ml ve 30 dak kilit süresiyle
-fentanil-levobupivakain (GrupFL) (n=20)’ye bolus ve HKA modunda % 0,125
levobupivakain-5 mcgr/ml fentanil 2 ml bolus 3ml bazalve 15 dak kilit süresiyle torakal
epiduralden hasta kontrollü analjezi (HKA) başlandı.
Ek doz analjezi ihtiyacı olan hastalara fentanil 0.5 mcgr/kg dozda İV olarak verilerek
analjezi sağlandı.
57
Grupların yaş, cinsiyet, vücut ağırlığı, boy, ASA sınıfı, ameliyat süresi ve yapılan
ameliyatların tipi, ameliyat öncesi ağrı skorları, PaCO2, kan basıncı, kalp atım hızı ve dakika
solunum sayısı değerleri arasında anlamlı farklılık yoktu (p>0,05).
58
SONUÇ
Çalışmamızda torakotomi gibi çok ağrılı (VAS>8) ameliyat sonrasında torakal
epidural HKA yöntemiyle kullanılan tek başına fentanil ve ropivakain, bupivakain ve
levobupivakainin fentanil ile kombinasyonlarının analjezik etkinlikleri, yanısıra yan etkileri
karşılaştırıldı.
Torakotomi yapılan hastaların postoperatif dönemde ağrıları opioidler başta olmak
üzere çok çeşitli ilaçlarla giderilmeye çalışılmaktadır. Yine bu ilaçların uygulanma yolları da
çok çeşitlidir. Buradaki amaç, düşük miktardaki analjezik ilaç kullanımıyla en etkili analjezi
düzeyini ve en az yan etki ile sağlamaktır.
Hastaların postoperatif YBÜ’de monitörize edilmelerinin ardından, ağrı skorları,
dakika solunum sayısı ve hemodinamik durum izlenerek torakal epidural hasta kontrollü
analjezi yöntemiyle ilaç kombinasyonlarının analjezik etkinlikleri değerlendirildi. Uygulanan
fentanil, fentanil-ropivakain,fentanil-bupivakain ve fentanil-levobupivakainin oluşturduğu
analjezik etkinlik ve ortaya çıkan yan etkiler her bir grup için ayrı ayrı kaydedildi.
Elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda levobupivakain-fentanil grubunda
VAS değerleri diğer gruplara gore daha düşük saptanmakta ve istatistiksel olarak anlamlı
farklılık bulunmaktadır. Fentanil grubundaki olgularda ek analjezi daha fazla gerektiğinden
VAS değerleri, fentanil-ropivakain ve fentanil-bupivakain gruplarındaki olguların VAS
değerlerinden biraz daha yüksek bulunmakta ve istatistiksel olarak anlamlılık ifade
etmektedir.
Sonuç olarak; ağrı düzeyinin yüksek olduğu torakotomi ameliyatları sonrası
analjezide kullandığımız 3 farklı lokal anestezik ile birlikte fentanilin kombine kullanımının
daha etkin analjeziye ve daha az yan etki profiline neden olarak, etkin bir HKA yöntemi
sağlayabileceğini düşünüyoruz.Yeni bir lokal anestezik olan levobupivakain bupivakaine
benzer ancak hem ropivakaine hem de bupivakaine gore fentanil kombinasyonu ile etkin bir
analjezi oluturmuştur.
59
KAYNAKLAR
1.
Dawkins CJM, Steel GC: Thoracic extradural block for upper abdominal surgery.
Anaesthesia 26: 41-48, 1971.
2.
Hakenson E, Bergtsson M, Rutberg H, Ulrick AM: Epidural morphine by thoracic or
lumbar routes in cholecystectomy: Effection post-operative pain and respiratory variables.
Anaesth. Intens Care 17: 166-169, 1989.
3.
Bromage PR: Epidural Analgesia. Philadelphia, PA, Saunders, 1978, pp: 443-650.
4.
Liu S. Carpenter RL. Epidural anesthesia and analgesia:their role in postoperative
outcome.Anesthesiology 1995;82:1474-506.
5.
Vik-Mo H, Ottesen S, Renck H: Cardiac effects of thoracic epidural analgesia before and
during acute coronary artery occlusion in open chest dogs. Scand J Lab Invest 38: 737-746,
1987.
6.
Sato K, Yamamura T, Murakami F,et al:Thoracic epidural anaesthesia combined with
enflurane anaesthesia reduces atrioventricular conduction in dogs.Can J Anaesth 37;813818,1990.
7.
Otten P, Wilson S: The cardiocirculatory effects of upper thoracic epidural analgesia.
Canad Anesth Soc J 13: 541-549, 1966.
8.
Mc Lean A, Mulligan G, Otton P, et al: Hemodynamic alterations associated with
epidural anesthesia. Surgery 62: 79-85, 1967.
9.
Ottesen S: The influence of thoracic epidural analgesia on the circulation at rest and
during physical exercise in man. Acta Anaesth Scand 22: 537-547, 1978.
10.
Tanaka K, Harad T, Dan K: Low-dose thoracic epidural anesthesia induces discreet
thoracic anesthesia without reduction in cardiac out put. Regional Anesthesia 16: 318-321,
1991.
11.
Wattwil M, Sundberg A, Arvill A, et al: Circulatory changes during high thoracic
epidural anesthesia-influence of sympathetic block and of systemic effect of the local
anaesthetic. Acta Anaesth Scand 24: 849-855, 1985.
60
12.
Saada M, Catoire P, Bonnet F, et al: Effect of thoracic epidural anesthesia combined with
general anesthesia on segmental wall motion assessed by transesophageal echocardiography.
Anesth Analg 75: 329-35, 1992.
13.
Sundberg A, Wattwil M, Arvill A; Respiratory effects of high thoracic epidural
anasethesia. Acta Anaesth Scand. 30: 215-217, 1986.
14.
Sjorgen S, Bullard W: Respiratory changes during continuous epidural blockade. Acta
Anaesth Scand 16: 27-49, 1972.
15.
Takasaki M, Takaheshi T: Respiratory function during cervical and thoracic extradural
analgesia in patients with normal lungs. Br J Anaesth 52: 1271-1275, 1980.
16.
Mankikian B, Cantineau JP, Bertrand M, et al: Improvement of disphragmatic function
by a thoracic extradural block after upper abdominal surgery. Anesthesiology 68: 379-386,
1988.
17.
Pansard JL, Mankikian B, Bertrand M, et al: Effects of thoracic extradural block on
diaphragmatic electrical activity and contractility after upper abdominal surgery.
Anesthesiology 78: 63-71, 1993.
18.
Ottesen S, Renck H, Jynge P: Thoracic epidural analgesia. Acta Anaesth Scand 69: 1-16,
1978.
19.
Kazemi H, Bruecke PE, Parsons ES: Role of the autonomic nervous system in the
hypoxic responce of the pulmonary vascular bed. Resp Physiol 15: 245-248, 1972.
20.
Kadowitz PJ, Hyman AL: Effect of sympathetic nerve stimulation on pulmonary
vascular resistance in the dog. Circulation Rescarch 32: 221-227, 1973.
21.
Lundberg J, Lundberg D, Norgen L, et al0 Intestinal hemodynamics during laparotomy:
effets of thoracic epidural anesthesia and dopamine in humans. Anesth Analg 71: 9-15, 1990.
22.
Greitz N, Andreen M, Irestart L: Hemodynamics and oxygen consumption in the dog
during high epidural block with special reference to the splanchnic region. Acta Anaesth
Scand 27: 211-17, 1983.
23.
Gelman S, Feigenberg Z, Dintzman M, et al: Electroenterography after cholecystectomy.
The role of high epidural analgesia. Arch Surg 112: 580-583, 1977.
24.
Katz J, Kavanagh BP, Sandler AN, et al: Preemptive analgesia. Clinical evidence of
neuroplasticty contributing to post operative pain. Anesthesiology 77: 439-446, 1992.
61
25.
Christopher J. O’Connor, MD: Thoracic Epidural Analgesia: Phxisologic effects and
clinical applications. J Cardiothorac Vasc Anesth Vol 7, No 5, 1993; p. 595-609.
26.
Le-Baz N, Goldin M: Continuous epidural morphine infusion for pain relief after open
heart surgery. Anesthesiology 59: A 193, 1983.
27.
Liem TH, Hasenbos MA, Booji LH, et al: Coronary artery baypas grafting using two
different anesthetic techniques: Hemodynamic results: Part 1. J Cardiothorac Vasc Anesth 6:
148-155, 1992.
28.
Liem TH, Hasenbos MA, Booji LH, et al: Coronary artery baypas grafting using two
different anesthetic techniques: Part II: Post-operative out come. J Cardiothorac Vasc Anesth
6: 156-161, 1992.
29.
Joachinsson PO, Nystrom SO, Tyden H: Early extubation after coronary artery surgery in
efficiently warmed patients. postoperative comparison of opioid anesthesia vs inhalational
anesthesia and thoracic epidural analgesia. J Cardiothorac Anesth 3: 444-454, 1989.
30.
Dwarakanath GK. Pathophysiology of Pain. In: Warfield CA, Ed. Principles and Practice
of Pain Management. New York, NY: McGraw-Hill, Inc.; 1993:3-9.
31.
Liem TH, Hasenbos MA, Booji LH, et al: Coronary artery baypas grafting using two
different anesthetic techniques: Hemodynamic results: Part 1. J Cardiothorac Vasc Anesth 6:
148-155, 1992.
32.
Kane RE: Neurologic deficits following epidural or spinal anesthesia. Anesth Analg 60:
150-162, 1981.
33.
Lund PC: Peridural anesthesia. A review of 10.000 administrations. Acta Anaesthesia
Scand 6: 143-159, 1962.
34.
Bonica JJ, Backup PH, Andersson CE, et al: Peridural block: Analysis of 3. 637 cases
and a review. Anesthesiology 18: 723-740, 1957.
35.
Dawkins CJM: An analysis of the complications of extradural and caudal block.
Anesthesia 24: 554-563, 1969.
36.
Bromage PR: The control of post-thoracotomy pain. Anaesthesia 44: 445-446, 1989.
37.
Etches RC, Sandler AN, Daley MD: Respiratory depression and spinal opioids. Can J
Anaesth 36: 165-185, 1989.
38.
Drugs in Anaesthetic Practice; Seventh Edition, 1991.
62
39.
Meuldermans WEG, Hurkmans RMA, Heykants JJP: Plasma protein binding and
distribution of fentanyl, sufentanil, alfentanil and lofentanil in blod. Arch Int Pharmacodyn
Ther 257:4,1982.
40.
Cox BM: Drug tolerance and physical dependence. In Pratt WB, Taylor PR (eds):
Principles of Drug Action, 3rd edition. New York, Churchill Livingstone, 1990, p 639-690.
41.
Ghoneim MM, Mewaldt SP, Thatcher JW: The effect of diazepam and fentanyl on
mental, psychomotor and electroencephalographic functions and their rate of recovery.
Psycopharmacology (Berlin) 44:61,1975.
42.
Sebel PS, Bovill JG, Wauquler A, Rog P: Effects of high dose fentanyl anesthesia on the
electroencephalogram. Anesthesiology 55: 203, 1981.
43.
Bower S, Hull CJ: Comparative pharmacokinetics of fentanyl and sulfentanil. BR J
Anaesth 54: 871, 1982.
44.
McClain DA, Hug CC: İntravenous fentanyl kinetics. Clin Pharmacol Ther 28: 106, 1980
45.
Benthuysen JL, Foltz BD, Smith NT et al: Prebypass hemodynamic stability of
sufentanil-O2, Fentanyl-O2 and morphine- O2 anesthesia during cardiac surgery: a
comparison of cardiovascular profiles. J Cardiothorac Anesth 12: 749, 1988.
46.
Mathews HML, Furness G, Carson IW et al: Comparison of sulfentanil-oxygen and
fentanyl-oxygen anaesthesia for coronary artery bypass grafting. Br J Anaesth 60: 530, 1988.
47.
Hamm D, Freedman B, Pellom G et al: The maintenance of myocardial contractility by
fentanyl during enflurane administration. Anesthesiology 59: A86, 1983.
48.
Lunn JK, Stanley TH, Webster LR et al: High dose fentanyl anesthesia for coronary
artery surgery: plasma fentanyl concentration and influence of nitrous oxide on
cardiovascular responses. Anesth Analg 58: 390, 1979.
49.
Flacke JW, Flack WE, Bloor BC, Olewine S: Effects of fentanyl, naloxone and clonidine
on hemodynamics and plasma catecholamine levels in dogs. Anesth Analg 62: 305,1983.
50.
Thomson IR, Putnins CL, Friesen RM: Hyperdynamic cardiovascular response to
anesthetic induction with high dose fentanyl. Anesth Analg 65: 91, 1986.
51.
Wynands JE, Townsend GE, Wong P et al: Blood pressure response and plasma fentanyl
concentrations during high- and very high-dose fentanyl anesthesia for coronary artery
surgery. Anesth Analg 62: 61, 1983.
63
52.
Edde RR: Hemodynamic changes prior to and after sternotomy in patients anesthetized
with high-dose fentanyl. Anesthesiology 55: 444, 1981.
53.
Stanly TH, Philbin DM, Coggins CH: Fentanyl-oxygen anesthesia for coronary artery
surgery: cardiovascular and antidiuretic hormone responses. Can J Anaesth 26: 168, 1979.
54.
Sevel PS, Bovill JG, Boekhorst RAA, Rog P: Cardiovascular effects of high dose
fentanyl anesthesia. Acta Anesthesiol Scand 26: 308, 1982.
55.
De Lange S, Stanley TH, Boscoe M, et al: Comparision of sugentanil-O2 and fentanil O2
anesthesia in man. Anesthesiology 56: 112-118, 1982
56.
Wong KC, Martin WE, Hornbein TF et al: The cardiovascular effects of morphine
sulfate with oxygen and with nitrous oxide in man. Anesthesiology 38. 542, 1973.
57.
Crawford,J.S:Obstetric Analgesia and Anaesthesia Churchill Livingstone.p.52-61,1984.
58.
Drugs in Anaesthetic;Seventh Edition,1991.
59.
Moir, D. D; Local Anaesthetic Techniques in Obstetric. Br J Anaesthesia 58: 747-759,
1986.
60.
Kayaalp O.S Tıbbi Farmakoloji 10. baskı,Ankara,2002;804.
61.
Graf BM,Eberl S,Abraham BS,et al.Comparison of the Direct Cardiotoxicity of the
isomers of Ropivacaine and Bupivacaine.Anesthesiology Sep. 1998 Vol 89,396-405.
62.
Cederholm I. Preliminary risk-benefit analysis of ropivacaine in labour and following
surgery.Drug Safety 1997:16(6);391-402.
63.
Rosenberg PH, Heinonen E. Differential sensitivityof Aand C fibres to long acting amide
local anaesthetics. Br J Anaesth 1983; 55: 163-7
64.
Rosenberg PH, Kytta J. Absorbtion of bupivacaine, etidocaine, lignocaine and
ropivacaine into N-heptane, rat sciatic nerve and human extradural and subcutaneous fat. Br
J Anaesth 1986; 58: 310-4
65.
Forsberg
T,
Westman
I.
Differences
in
ropivacaine and bupivacaine. Reg Anesth 1988; 11:12.
64
vasoactivity
between
in
66.
Cederholm
I,
intradermal
ropivacaine
and
without
Akerman
addition
B.
and
of
Local
analgesic
bupivacaine
adrenaline
in
in
and
vascular
various
man.
Acta
effects
concentrations
Anaesthesiol
of
with
Scand
1994; 38: 322-7.
67.
Antonio Macias, Pablo Monedero: A randomized, double- blinded comparison of
thoracic
epidural
ropivacaine,
ropivacaine/fentanyl,
or
bupivacaine/fentanyl
for
postthoracotomy analgesia. Anesth Analg 2002;95:1344-50.
68.
De Cosmo,E.Congedo.Ropivacaine vs. levobupivacaine combined with sufentanil for
epidural analgesia after lung sugery. European Journal of Anaesthesiology 2008; 25: 10201025.
69.
Tuncel G.Ozalp G.Epidural ropivacaine or sufentanil-ropivacaine infusions for postthoracotomy pain. European Journal of Cardio-Thoracic Surgery 28 (2005) 375-379
70.
S.Palermo,P.Gastaldo. Perioperative analgesia in pulmonary surgery. Minerva anestesiol
2005;71:137-46
71.
Behere BK.Patient-controlled epidural analgesia with fentanyl and bupivacaine provides
better analgesia than intravenous morphine patient-controlled analgesia for early
thoracotomy pain. J Postgrad Med April 2008 Vol 54 Issue 2.
72.
De Cosmo,E.Congedo.Epidural infusion of levobupivacaine and sufentanil following
thoracotomy. Anastesia 2007, 62 pages 994-999
65
Download