İLETİŞİM, DİL VE KÜLTÜR İletişim, dil ve kültür çıkma ihtimali düşük olan bir konudur. Yine de en azından bir defa da olsa konuyu okumakta fayda vardır. Ne olur ne olmaz her ihtimale karşı hazırlıklı olmakta fayda vardır. Bu konu MEB tarafından dokuzuncu sınıfta anlatılan bir konudur. Zaten günlük hayatta sürekli yaptığımız konuları da içermektedir. Diller diye bölümde belki biraz zorlanabilirsiniz ama orada da ezberiniz iyi ise onu da rahatlıkla yapabilirsiniz. A-) İLETİŞİM İletişim: Duygu, düşünce ve isteklerin yazı, konuşma ve görsel-işitsel akla gelebilecek her türlü araçla aktarılmasına iletişim denir. İletişim Türleri: Dille gerçekleştirilen iletişim, Jest ve mimiklerle gerçekleştirilen iletişim, Resim, şekil, çizgi gibi sembollerle gerçekleştirilen iletişim, simgelerle gerçekleştirilen iletişim İLETİŞİM ÖĞELERİ 1-) Gönderici (Kaynak): İletiyi hazırlayan, gönderen kişi. 2-) Alıcı ( hedef): İletinin gönderildiği kişi. 3-) İleti(Mesaj): Gönderilmek istenen duygu, düşünce, bilgi v.s. 4-) Kanal(Araç): İletinin göndericiden alıcıya ulaştığı yol, araç: Ses dalgaları. Hava, Kablo, gazete, duyu organları, telefon, bilgisayar v.s. 5-) Bağlam: İletişim gerçekleştiği ortam. 6-) Dönüt(Geri bildirim): Alıcının göndericiye verdiği cevaptır. www.harunardic.net 1 7-)Kod(Şifre): İletinin gönderilme biçimi, şifreleme sistemidir. Her dil doğal bir şifreleme sistemidir. 8-)Filtre: İletinin alıcı tarafından nasıl algılandığıdır. Alıcının önyargıları, beklentileri, kültürel durumu, psikolojik durumu algılamayı etkiler. Şimdi de bunlara örnek verip konuyu daha anlaşılır hale getirelim: Örnek 1:Ailecek parkta piknik yapan ailede anne çocuğuna yemeğini yedin mi diye sorar. Çocuk da hayır yemedim diye cevap verir. Gönderici → Anne Alıcı → çocuk İleti → yemeği yedin mi? Kanal → söz Bağlam → park Dönüt → hayır, yemedim Örnek 2:Bir iş yerinde patron çalışanların uyması gereken kuralları belirten bir kağıt dağıtmıştır. Gönderici → Patron Alıcı → çalışanlar İleti → kurallar Kanal → kağıt Bağlam → işyeri www.harunardic.net 2 Örnek 3: İki sevgili telefonda konuşuyormuş. Çocuk kıza beni seviyor musun demiş. Kız da evet seviyorum demiş. Gönderici → Çocuk Alıcı → Kız İleti → beni seviyor musun? Kanal → telefon Dönüt: Evet seviyorum GÖSTERGE VE TÜRLERİ Gösterge: Kendi dışında başka bir şeyi gösteren, düşündüren, onun yerini alabilen, kelime, nesne, görünüş ve olgulara denir. Örneğin bir markanın amblemi o markanın sahibinin göstergesidir. Örneğin bizim amblemimiz Harun Ardıç’ın göstergesidir(reklam kokan hareketler) Gönderge: İletilen kavramın kendisidir. Yani somut hali, orijinal halidir. Gösteren: Bir göstergenin konuşmadaki veya yazıdaki karşılığıdır. Gösterilen: Zihnimizde oluşan kavramdır. Örneğin t.e.l.e.f.o.n harfleri gösteren; bu harflerin zihnimizde canlandırdığı telefon sözcüğü de gösterilendir. www.harunardic.net 3 Gösterge Türleri: 1-) Dil Göstergesi: Yazıyla veya sözle gerçekleştirilen her türlü eyleme denir. Her sözcük bir dil göstergesidir. 2-) Doğal Gösterge: Doğal olan her şey doğal göstergedir. Deprem, sel felaketi, kar yağması… 3-) Sosyal Gösterge: Sosyal durumları anlatan göstergelerdir. İnsanların iletişim kurmak için ürettiği şeydir. Aynı zamanda sonradan yapıldığı için yapay göstergedir. Trafik ışıkları, görgü kuralları, ders zilinin çalması ile öğrencilerin teneffüse çıkması İLETİŞİMDE KULLANILAN GÖSTERGELER 1-) Dil Göstergeleri: Duygu ve düşüncelerin en iyi aktarılma şekli dildir. 2-) Dil Dışı Göstergeler: a-)Belirti: İstem dışı gerçekleşen olay ve durumlara karşı yorum kattığımızda ya da onlara anlam yüklediğimizde ortaya çıkan doğal göstergelerdir. Bir nevi tahmin anlamı da içerir. Aynı zamanda belirtide gösteren ile gösterilen arasındaki ilişki bir nedene bağlıdır. Bir hastanın vücudundaki morluklardan dolayı kendisinin kanser olabileceğine düşünmesi Duman kokusundan sonra yangın çıktığını düşünmek Evde otururken eşyaların sallanmasıyla deprem olacağını düşünmek www.harunardic.net 4 Not: Belirtilerin insan iradesine dayalı bir amacı yoktur. Belirtilere anlamlan biz yükleriz. Bu anlamlar ya daha önceki yaşantılarımızla ya da bilimsel gerçeklerle bağlantılıdır. b-)Belirtke: Bilgi vermek amacı güden göstergelerdir. Gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki nedensizdir. Yani gösteren ile gösterilen arasında anlam bağı yoktur ama insanlar bu göstergeler karşısında ortak hareket eder. Bunun en güzel örneği trafik işaretleridir. Kırmızı ışık yandığında arabaların durması yeşil yandığında arabaların geçmesi bizim sonradan uydurduğumuz kurallardır. Bunun yerine yeşil ışıkta durup kırmızı ışıkta da geçebilirdik çünkü kırmızı renk ile durmak arasında bağlantı yoktur bizim sonradan yaptığımız bir anlamdır bu. c-)İkon(Görsel Gösterge): Dili kullanmadan iletiyi aktaran görsel parçalardır. Gösteren ile gösterilen arsındaki benzerliğe dayanır ve bir gerçekliği doğrudan anlatır. Örnek: Fotoğraf, resim, heykel, portre… d-)Simge: Dili kullanmadan iletiyi aktaran görsel parçalardır ama gösteren ile gösterilen arsındaki benzerlik yoktur. Güvercinin özgürlüğü temsil etmesi Zeytin dalının barışı temsil etmesi Eşit kollu terazinin adaleti temsil etmesi Not: İkon ve simgenin farkları şunlardır: İkon nesnenin kendisidir; nesneye görsel bakımdan benzerlik vardır, dini, ahlaki ve toplumsal anlam yüklenmiştir. Simgede ise nesneyle görüntü arasında benzerlik yoktur. www.harunardic.net 5 B-) DİL Dil, insanların duygu, düşünce ve isteklerini karşısındakine aktarmak için kullandığı bir iletişim aracıdır. Bu bakımdan da iletişim araçları içerisinde en etkili ve güçlü olandır. Çevremizde gördüğümüz canlı varlıklar birtakım sesler çıkartarak anlaşır. Örneğin köpekler havlayarak İnsanlar ise kendi aralarında konuşarak, yazarak iletişim kurarlar. İnsan beyni, duyu organları yoluyla çevresinden edindiği izlenimleri kendi içerisinde yoğurarak sese ve birtakım kavramlara dönüştürecek yapıya sahiptir. Gerektiğinde çevreden edindiği izlenimleri ses ya da yazı ile çevresine aktarabilir. DİLİN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ: Gelişmiş bir iletişim aracıdır. Sosyal ve canlı bir varlıktır. Dil birliği, bir milleti oluşturan özelliklerin başında gelir. İnsanlar arasında ortak duygu ve düşünceler oluşturur. Bir milletin dili; onun tarihi, dini ve kültürüyle iç içedir. Seslerden oluşmuş bir anlaşma sistemidir. a-)Konuşma Dili: Günlük yaşamda, evde, sokakta, çarşı pazarda kullanılan dile konuşma dili denir. b-)Yazı Dili: Yazı dili resmî yazışmalarda, gazete ve dergi yazılarında kullanılan dildir. Yazı dili görme duyusuna hitap eder. Yazı dilinde noktalama işaretlerine ve yazım kurallarına dikkat edilir. Konuşma diline göre uzun cümleler kullanılır. www.harunardic.net 6 1-)DİLİN TOPLUM AÇISINDAN ÖNEMİ Dilin en önemli niteliği toplumdaki insanlar arasında anlaşma sağlayan sosyal bir kurum olmasıdır. Dil sayesinde toplumdaki bireyler bir araya gelir. Dil birliği, ulusal birliğin oluşmasında önemli bir rol oynar ve dil; kültür, tarih, felsefe, gelenek ve görenekte birlik sağlar. 2-) DİL - KÜLTÜR İLİŞKİSİ Kültürün çeşitli tanımları yapılmaktadır. En genel anlamıyla kültür bir toplumun maddi ve manevi alanda ortaya koyduğu tüm eserlerdir. Toplumların yaşam biçimleri, gelenekgörenekleri, kullandıkları araç gereçleri, inançları, dili, sanat anlayışı vb. kültürü oluşturur. Toplumlar yüzyıllar boyu maddi ve manevi alanda çok değerli eserler üretmişlerdir. Bu eserler gelecek kuşaklara dil sayesinde aktarılır. Örneğin İslâmiyet’ten önceki döneme ait destan, koşuk, sagu, savlar, Orhun Yazıtları, Dede Korkut Hikâyeleri, Yunus Emre’nin şiirleri dil sayesinde günümüze dek yaşamışlardır. Günümüz gençleri o eserleri okuyarak o dönemle ilgili bilgi sahibi olabilirler. Bu bilgilenme dil sayesinde olmaktadır. Bu bakımdan dil önemli bir kültür taşıyıcısıdır. 3-)DİLİN İŞLEVLERİ a-) Göndergesel(Gönderici) İşlevi: Dilin, bilgiyi olduğu gibi aktarma işlevine denir. Daha çok bilgi vermek maksadıyla yazılan metinlerde kullanılır. Atatürk 1938 yılında vefat etmiştir. Bir yıl 365 gün 6 saattir Türkçe sondan eklemeli bir dildir. www.harunardic.net 7 b-)Heyecan İşlevi: Gönderici mesajı heyecan ve duygularını dile getirmek maksadıyla meydana getirmişse dil heyecan işlevinde kullanılmıştır. Aman Allah’ım! Bir insan bunu nasıl yapar? Vay vay kimleri görüyorum! Hey sen ne yapıyorsun orada? c-)Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi: Harekete geçirme işlevi de diyebiliriz. Bu daha çok emir kipindeki cümlelerde meydana gelmektedir. Çabuk yanıma gel Akşam soruları çöz Tv’yi kapat. d-)Kanalı Kontrol İşlevi: Mesaj, kanalın, mesajı iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek maksadıyla meydana getirilmişse kanalı kontrol işlevinde kullanılmıştır. Kısacası soru cümlelerine kanalı kontrol işlevi diyebiliriz. Kitaptaki soruları çözdünüz mü? Eşyaları topladın mı? e-)Sanatsal(Şairane) İşlev: Mesajın sınırlarını belirleyen işlevdir. Mesajın iletisi kendinde ise dil şiirsel(şairane) işlevinde kullanılır. Sanata özgü gerçeklik söz konusudur. Akşam ,yine akşam,yine akşam; Bir sırma kemerdir suya baksam. Akşam,yine akşam,yine akşam; www.harunardic.net 8 Göllerde bu dem bir kamış olsam. f-)Dil Ötesi İşlevi: Bir ileti dille ilgili bilgi vermek üzere düzenlenmişse o iletide dil, dil ötesi işlevde kullanılmıştır. İletiler dili açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenir. Sıfat ismi niteleyen ya da belirten sözcüklerdir. Fiilimsiler olumsuzluk ekini alabilir. 4-)DİL İÇİ FARKLILAŞMALAR a-)Lehçe: Bir dilin birbirinden uzak bölgelerde, çeşitli nedenlerle, ses, söz dizimi ve söz varlığı bakımından değişikliğe uğramış biçimine denir. Ağızda genellikle ses ve söyleyiş farklılığı varken, lehçede ses ve söyleyiş farklılığıyla birlikte, dilin yapısı (söz dizimi) ve söz varlığı da değişmektedir. O kadar ki, bu farklılıklar zamanla lehçelerin birer dil olmasına bile yol açmaktadır. Söz gelimi, Latincenin çeşitli lehçeleri arasındaki farklılık zamanla o kadar büyümüştür ki, sonunda Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Portekizce, Rumence gibi diller ortaya çıkmıştır. b-)Şive: Lehçe farklılaşmasının ortaya çıktığı zamana göre daha yakın dönemde meydana gelen ve daha çok ses ve şekil değişmeleridir. Örneğin Azerice, Kıpçak ve Kırgızca Türkçenin şivelerdir. c-)Ağız: Aynı coğrafi sınırlar içerisinde sözcüklerin yöreden yöreye, şehirden şehre göre değişebilen söyleyiş(ses) farklılıklarına denir Geliyorum kelimesinin çeşitli Anadolu ağızlarında geliyom, gelirem, geliyem şeklinde söylenmesi gibi. www.harunardic.net 9 d-)Argo: Belli bir kesimin, genellikle de belli bir meslekten olan kişilerin kendi aralarında oluşturup konuştukları, bu nedenle ortak dili konuşan diğer insanların anlayamadığı özel dile denir. Argo terimi, eskiden, daha çok kaba dil karşılığı olarak külhanbeyi, ayak takımı ağzı için kullanılırdı ama bu anlayış büyük ölçüde değişmiştir. Argo, sanıldığının tersine, anlam değişiminin güçlü olduğu, nükteli, etkili bir dildir. O kadar ki, argo sözcükler, öbekler, zamanla ortak dilin söz varlığına da girer, ulusça kullanılır. Örnekler: inek (çok çalışkan olmak) dümen (hile) palavra (uydurma söz ya da haber; uzun ve boş konuşma), 5-)DİL BİLGİSİ VE BÖLÜMLERİ Ses bilgisi (Fonetik): Dilin seslerini inceleyen bölümüne ses bilgisi denir Biçim bilgisi (Morfoloji): Sözcükleri biçim yönünden inceleyerek, kök ve eklerin yapısını belirleyen bilim dalına biçim bilgisi denir. Köken bilim (Etimoloji): Dildeki sözcükleri köken (çıkış) bakımından inceleyen bilim dalına köken bilim denir. Anlam bilim (Semantik): Sözcükleri anlam yönüyle inceleyen bilim dalına anlam bilim denir. Cümle bilgisi (Sentaks): Sözcüklerin birbiriyle olan ilişkilerini, cümledeki görevlerini inceleyen bilim dalına cümle bilgisi denir. www.harunardic.net 10 6-) YAPILARINA GÖRE DİLLER Dünya dilleri, dili oluşturan kelimelerin, eklerin, bu eklerin kuruluş ve işleyişleri gibi yapı bakımından gösterdikleri benzerliklerine göre üç gruba ayrılır: a-)Tek heceli diller(ayrımlı diller) Özellikleri: Bu gruptaki dillerde kelimeler bir heceden oluşmaktadır. Cümleyi meydana getiren kelimeler, ek almazlar ve şekil değişikliğine uğramazlar. Bu dillerde kelimenin görevi cümle içindeki sırasından ve vurgusundan anlaşıldığı için çok zengin bir vurgu ve tonlama sistemi vardır. Kelime çeşitleri özel seslerle ayırt edilmediği için aynı kelime yerine göre hem isim , hem sıfat, hem fiil, hem edat v.b. olabilmektedir. Sözcükler her zaman kök halindedir. Bir sözcük yerine göre farklı anlam kazanabilir. Çince, Tibetçe, Vietnamca, Endonezyaca bu gruptadır. b-)Eklemeli Diller(bitişken, bağlantılı diller) Özellikleri: Bu gruptaki dillerde tek veya çok heceli kelime kökleriyle ekler vardır. Türetme veya çekim sırasında kökte bir değişme olmaz. Ekler kelime sonuna veya başına gelir. Türkçe, Moğolca, Mançuca, Macarca, Japonca, Korece, Estonca, Eskimoca, Gürcüce, Amerikan Kızılderililerinin dili, Tunguzca, Fince bu grupta yer alan diğer dillerdendir. www.harunardic.net 11 c-)Çekimli Diller(bükümlü diller) Özellikleri: Kelime kökleriyle ekler vardır. Fakat yeni kelimeler türetilirken veya çekim yapılırken kelime kökünde değişiklikler olur. Çekim sırasında kelimelerin kökü tanınmayacak bir hale gelir. Hintçe, Arapça, Farsça, Almanca, İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca, Yunanca, Rusça, Sırpça, Bulgarca, Romence, Hırvatça, Arnavutça, Çekçe, İbranice, Ermenice, Latince, Urduca, Tacikçe, Peştunca, Habeşçe, Felemenkçe (Hollanda’da ve Belçika’nın bir kısmında kullanılan dil). Lehçe (Lehistan bölgesinde kullanılan dil) bu grupta yer alan dillerdendir. METİN YAPISI Bağdaşıklık: Eklerin, kelimelerin ve kelime gruplarının aralarında oluşturdukları anlam bağıntılarına denir. Bağlaşıklık: Eklerin, kelimelerin ve kelime gruplarının dil bilgisi kurallarına uyularak yan yana getirilmesine yani bunlarla cümle oluşturulmasına denir. BAĞDAŞTIRMA: Kelimelerin yeni bir anlam ifade etmek için yan yana gelerek oluşturduğu söz gruplarına bağdaştırma denir. İsim ve sıfat tamlamaları bunun en güzel örneklerini içerir. Alışılmış Bağdaştırma: Dilde yaygın olarak kullanılan ifadelerle oluşturulan bağdaştırmalardır. Kelimeler ilk anlamlarıyla kullanılır. üç kişi, duvar rengi, memur maaşı Alışılmamış Bağdaştırma: Birbiriyle uyuşmayan ifadelerden oluşturulan bağdaştırmadır. Kelimeler yan ve mecaz anlamlarıyla kullanılır, imgesel, sanatlı bir anlatım vardır. sevdanın rengi, aşk ateşi, renkli kişilik, elma yanak, www.harunardic.net 12 KÖKENLERİNE GÖRE DİL AİLELERİ Hint-Avrupa Asya Hami-Sami Çin-Tibet Bantu Avrupa Ural-Altay Ural Altay Macarca Türkçe Fince Moğolca Estonca Mançuca Hint İran Latin Germen Islav Arapça Çince Hintçe Farsça İtalyanca Almanca Rusça İbranice Tibet Urduca Peştunca İspanyolca İngilizce Sırpça Tacikçe Romence Bulgarca Tunguzca Fransızca Hırvatça Korece Habeşçe Afrika dil. Çekçe . Lehçe www.harunardic.net 13 TÜRK YAZI DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ (Serhat Gültekin ) Türkler, 6. yüzyıldan itibaren değişik bölgelerde, farklı alfabelerle yazılı dil yadigârları bırakmışlardır. Bu eserlerde din, alfabe, konu… gibi farklılıkların yanında kullanılan malzemede de çeşitlilik vardır. Bunların bazıları taşlar üzerine, bazıları ağaç kütüklerine, bazıları derilere, kâğıtlara yazılmıştır. ESKİ TÜRKÇE Köktürkler döneminden itibaren yazılı metinlerle takip edilen ve gelişmesini 13. yüzyıla kadar tek yazı dili olarak sürdüren Türkçedir. Bu dönemde Türkçenin yayılma alanı ana hatlarıyla kuzeyde Yenisey ırmağı çevresinden ve Moğolistan’dan başlayıp Doğu Türkistan’ın güney sınırına; doğuda Mançurya’dan batıda Aral gölü ve Hazar denizine kadar olan bölgeyi içine alan Orta Asyadır. Eski Türkçe; Köktürk, Uygur ve Karahanlı dönemlerini içine alır. Birbirinden ayrı bölgelerde yeni kültür merkezleri kuran bütün Türkler, hangi boydan olurlarsa olsunlar hep bu yazı dilini kullanmışlardır. Dil bilgisi yapısı bakımından Köktürk, Uygur ve Karahanlı dönemi eserleri arasında önemsiz bir iki fark dışında değişiklik olmamakla birlikte bu dönemde birbirinin yerine geçen ve birbiri ardından kurulan Türk devletlerinde Türkçeye, devletin girdiği yeni medeniyet dairesinden yabancı kelimeler girmiştir. Meselâ, Köktürklerden sonra yeni bir medeniyet ve din arayışı içinde olan Uygur Türklerinin söz varlığında, Sanskritçe kelimeler, Budizm ve Manihaizme ait Türkçe kelimeler görülmektedir. Karahanlıların İslâmiyet’i kabul etmelerinden sonra ise Türkçeye, Arapça ve Farsçadan yeni kelimeler girmiş, bunun yanında www.harunardic.net 14 Türkçeden Müslümanlıkla ilgili yeni kelimeler (yapı bilgisinde değişikliğe gitmeden) türetilmiştir. Bunlar dışındaki söz varlığı ise ortaktır. KUZEY – DOĞU TÜRKÇESİ, BATI TÜRKÇESİ 11. yüzyıla kadar Altaylardan Hazar ve Karadeniz’in kuzeyine, hatta Orta Avrupa ve Balkanlara doğru giden Türkler, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra ve İran devletlerinin de ortadan kalkmasıyla 11. yüzyılın ilk yıllarından başlayarak bugünkü Azerbaycan, İran üzerinden Anadolu’ya doğru yönelmeye başlamışlardır. Sonunda 13. yüzyılda Azerbaycan ve Anadolu yeni bir Türk yurdu hâline gelmiştir. Türklerin batıda Anadolu’ya, kuzeyde Karadeniz’in kuzeyi ve batısına kadar yayılmaları, buralarda yeni kültür merkezleri oluşturmaları, o bölge halkının ağzı ile eserler yazmaları sonucunda Türk yazı dili çeşitlenerek yayıldığı bölgelere göre biri Kuzey – Doğu Türkçesi, diğeri Batı Türkçesi olmak üzere iki kola ayrıldı. 13. yüzyılda Türkçenin ikinci bir yazı dili ortaya çıktığı için bu yüzyıl Türkçenin bir dönüm noktası olarak da değerlendirilir. KUZEY – DOĞU TÜRKÇESİ Orta Türkçe döneminde, Eski Türkçenin bir devamı olarak 13. ve 14. yüzyıllarda Orta Asya ile Hazar denizinin kuzeyindeki Türkler arasında kullanılan yazı dilidir. Eski Türkçenin birçok izlerini taşımakla birlikte yeni Türkçenin özellikleri de yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır. Kuzey ve Doğu Türkçesi arasındaki farkların giderek artmasıyla bu yazı dili, 15. yüzyılda Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi olarak iki kolda gelişmesini sürdürmüştür: www.harunardic.net 15 A) Kuzey Türkçesi Kıpçak Türkçesi ve Tatar Türkçesi olarak da adlandırılan Kuzey Türkçesi, Hazar denizinin kuzeyinden batıya doğru yayılan Türklerin kullandıkları yazı dilidir. Aslında bu yazı dilinin Doğu Türkçesi yazı dilinden pek de farklı bir yanı yoktur. Ancak Kazan ve çevresinde bilhassa 18. ve 19. yüzyıllarda gelişme göstermiştir. Bu dönemde tarihî yazı dilini kullanan Türk gruplarının yavaş yavaş edebî dillerine kendi ağızlarından kelimeler kattıklarını görürüz. Gaspıralı İsmail’in “Dilde, fikirde, işde birlik.” uranı ile yayımladığı Tercüman gazetesi Kazan Türkçesini İstanbul ve Taşkent Türkçeleriyle birleştirmeyi amaçlamıştır. Bugünkü Kazan Tatarlarının, Kırgızların ve Kazakların dilleri Kuzey Türkçesinin önde gelen kollarındandır. B) Doğu Türkçesi Harezm-Kıpçak Türkçesinin bir devamı olarak 15. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar gelişmesini sürdüren, Orta Asya (yani Doğu) Türklüğünün yazı dilidir. Çağatayca olarak da adlandırılan bu yazı dili, Sekkakî, Lütfî, Gedâî, Ali Şir Nevâyî, Hüseyin Baykara, Şiban Han, Muhammed Salih; Babür; Ebulgazi Bahadır Han gibi şair ve yazarlar tarafından temsil edilir. “Klâsik devir Çağatay edebiyatının olduğu kadar, bütün Türk edebiyatının da en önemli şahsiyetlerinden biri olan Ali Şir Nevâyî, Azerî ve Anadolu sahasında da okunmuş, Osmanlı şairlerince üstat tanınmış ve XV. yüzyıldan bu yana şiirlerine pek çok nazire yazılmıştır. Meydana getirdiği divan, mesnevi, tezkire, hâl tercümesi, tarih vb. gibi değişik türlerde; musiki, aruz, dil, din vb. gibi farklı konularda kaleme aldığı otuza yakın eser, klâsik Çağatay edebiyatının teşekkülünde ve gelişmesinde büyük hizmet görmüştür.” Ali Şir Nevâyî’nin Türkçeyle Farsçayı karşılaştırarak Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu anlatan Muhâkemetü’l- Lûgateyn (İki Dilin Muhakemesi) adlı eseri dil tarihi bakımından özellikle anılmaya değer niteliktedir. www.harunardic.net 16 Bugünkü Pakistan, Hindistan ve Afganistan topraklarında 16. yüzyılın başlarında büyük bir Türk devleti kuran Babür Şah, Çağatay şiirinin ve nesrinin güzel örneklerini vermiştir. Babür Şah’ın Vekayi adlı eseri ise, dünya hatıra edebiyatının önemli kaynaklarındandır. 17. yüzyılda Çağatay Türkçesini temsil eden Ebü’l-Gazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî ve Şecere-i Terâkime adlı eserleri meşhurdur. Doğu Türkçesi günümüzde, Batı Türkistandaki Modern Özbek Türkçesiyle ve Doğu Türkistanda Yeni Uygur Türkçesiyle temsil edilmektedir. BATI TÜRKÇESİ Hazar’ın güneyinden batıya uzanan ve Azerbaycan (Kuzey Azerbaycan ve Güney Azerbaycan), Anadolu, Adalar, Rumeli, Irak ve Suriye’de konuşulan Türkçeye Batı Türkçesi denmektedir. Bugünkü yazı dillerinin sınıflandırılmasında Türkiye Türkçesi, Gagavuz Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Türkmen Türkçesi Batı Türkçesi grubunda yer almaktadır. Türk yazı dilinin bu kolu Oğuz lehçesine dayandığı için Oğuz grubu olarak da adlandırılır. 12. yüzyılın sonlarıyla 13. yüzyılın başlarından günümüze kadar kesintisiz olarak devam eden ve Eski Türkçeden sonra oluşan Türkçenin iki büyük kolundan biri olan bu yazı dili, Türklüğün en büyük ve en verimli yazı dilidir. Türkçenin diğer yazı dillerine göre en çok gelişme gösteren koludur. Bugün Batı Türkçesi; Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi, Gagavuz Türkçesi ve Türkmen Türkçesi olmak üzere varlığını dört kolda devam ettirmektedir. Türkmen Türkçesi, yüzyıllarca Doğu Türkçesinin etkisi altında kaldığından Türkiye Türkçesine yakınlığı Azerbaycan Türkçesi kadar değildir. Gagavuz Türkçesi de Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra edebî dil olma yolunda büyük gelişmeler göstermektedir. www.harunardic.net 17 Türkiye Türkçesi, Batı Türkçesinin ana kolunu oluşturur ve tarihî süreçte kendi içinde üç döneme ayrılır: A-) Eski Anadolu (Eski Türkiye) Türkçesi: 13. yüzyılın başlarından 15. yüzyılın sonlarına kadar Anadolu ve Rumeli’de kullanılan, Oğuz temelindeki Türkçe olup Batı Türkçesinin ilk dönemini oluşturur. Eski Anadolu Türkçesi, gramer şekilleri bakımından kısmen Eski Türkçeye bağlı olmakla birlikte, Kuzey ve Doğu Türkçelerine göre hızlı bir gelişme gösterdiği için bu dönemde yeni gramer şekilleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Eski Anadolu Türkçesini Anadolu’daki siyasî ve sosyal gelişmelere bağlı olarak kendi içinde Selçuklu Dönemi Türkçesi, Beylikler Dönemi Türkçesi ve Osmanlı Türkçesine Geçiş Dönemi Türkçesi olmak üzere üç döneme ayırmak mümkündür. Anadolu Selçukluları döneminde bilim dili Arapça, resmî dil Farsça olduğu için Türkçeyle dinî, ahlâkî özellikler taşıyan ve daha çok halka seslenen eserler yazılmıştır. Bu eserlerin yazılmasında beylerin; kendi millî dil ve kültürlerine önem veren, Türkçe yazan bilim adamlarını ve şairlerini koruyup destekleyen tutumları oldukça etkili olmuştur. Bilhassa, Karamanoğlu Mehmet Bey’in 15 Mayıs 1277’de dellâl çağırtarak yaydığı “Şimden gerü dîvânda, dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” fermanı oldukça önemlidir. Selçuklu devletinin parçalanmasından sonra ortaya çıkan Anadolu Beyliklerinde ise beylerin de millî geleneklere ve Türkçeye önem vermeleri sonucunda dil ve edebiyat açısından verimli bir dönem başlamıştır. Bu devirde Selçuklu döneminin az sayıdaki eserlerine karşılık yüzlerce eser meydana getirilmiştir. www.harunardic.net 18 Arapça ve Farsça unsurların henüz fazla olmadığı bu dönemin Eski Türkçeden ayrılan özellikleri olmakla birlikte bugünkü Türkiye Türkçesinin de temelini oluşturur. B-) Osmanlı Türkçesi: Pratikte kısaca Osmanlıca diye de adlandırılan Osmanlı Türkçesi, 15. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı devletinin sınırları içinde kullanılan yazı dilidir. Bu dönemin en belirgin özelliği, Arapça, Farsça gibi yabancı dillerden oldukça fazla kelime ve gramer şeklinin Türkçeye girmiş olmasıdır. Klâsik bir edebiyat oluşturma ve sanat yapma anlayışıyla Türk yazı dili âdeta Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluşan üçüz bir dil hâline getirilmiştir. Konuşma diliyle yazı dili arasındaki farklar her geçen gün artarken bir tarafta konuşulan fakat yazılmayan bir dil; diğer tarafta yazılan fakat konuşulmayan bir dil ortaya çıkmıştır. Halka, halkın diliyle seslenen halk şairlerinin yalın Türkçesi yanında sanat yapma endişesiyle sadece belli bir zümrenin anlayabildiği, halkın anlamadığı, konuşmadığı unsurlar divan şairleri aracılığıyla dile girmiştir. Bu durum 17. yüzyılda doruğa çıkmıştır. Dilde ortaya çıkan bu ikilikten kaynaklanan anlaşılmazlık sorunu, 17. yüzyılda mahallîleşme hareketiyle yavaş yavaş çözülmeye başladı. Bu çözülme 18. yüzyıl boyunca ve Tanzimat’a kadar devam ettiyse de Türkçe, yabancı kelimelerle yüklü ağır bir dil olarak varlığını Batı Türkçesinin üçüncü dönemini oluşturan Türkiye Türkçesine kadar sürdürdü. C-) Türkiye Türkçesi Batı Türkçesinin bugün içinde bulunduğumuz üçüncü dönemidir. Türkiye Türkçesi teriminden, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili olan ve bugün çok geniş bir alanda kullanılan Türk yazı dili anlaşılır. www.harunardic.net 19 Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının (Ziya Gökalp, Ali Canip Yöntem, A.Koyuncu) konuşma dilinden yeni bir yazı dili yaratma amacıyla Genç Kalemler dergisinde başlattıkları Yeni Lisan hareketi bu dönemin başlangıcı olarak kabul edilir. Yeni Lisan makalesinde bu hareketin amacı, “Millî bir edebiyat meydana getirmek için önce millî bir dile ihtiyaç vardır. Bu dil konuşulan dil, İstanbul Türkçesidir. Yazı diliyle konuşma dili birleştirilirse millî bir edebiyat ancak o zaman dirilecektir. Bunun için de yapılacak tek şey dilde Türkçenin kurallarını geçerli kılmak olacaktır.” şeklinde özetlenmektedir. Türkçenin sadeleşmesinde de önemli bir yeri olan Yeni Lisan hareketinin gerçekleşmesinde bugün de geçerliğini sürdüren ilkeler benimsenmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: Arapça ve Farsçadan Türkçeye giren dil bilgisi kuralları ve bu kurallarla yapılan bütün tamlamalar kaldırılmalıdır. Dilimize Arapça ve Farsçadan girmiş kelimelerle yapılacak yeni isim ve sıfat tamlamaları, Türkçenin kurallarına göre yapılmalıdır. Yazı diliyle konuşma dili arasındaki büyük ayrılığı kaldırmak için yazı dili konuşma diline yaklaştırılmalı, İstanbul konuşması, yazı dili olmalıdır. Bu ilkelerden yola çıkarak taklit değil, yeni ve millî bir edebiyat meydana getirilmelidir. Bu ilkelerden hareketle yabancı kural ve kelimelerden hızla temizlenen Türkçe, Millî Edebiyat Akımıyla da İstanbul ağzına dayanan bir yazı dili şeklinde gelişmesini sürdürdü. “Türkiye Türkçesinin gelişmesi içinde Yeni Lisan hareketinden sonra en geniş çalışma Dil inkılâbı’dır. Dil inkılâbı, dil konusunu, önemi ve gelişme şartları bakımından çok yönlü ve sağlam bir zeminde ele alma ve olgunlaştırma hareketidir. 1928’de Lâtin alfabesinin kabulü, 1932’de Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)’nin www.harunardic.net 20 kuruluşu bu hareketin önemli halkalarıdır. Bu devrede Türkçeye devlet eli uzanmış ve Türkçeleşme hareketi devletin desteği ile yürütülmüştür. Bu hareketin ana hedefleri şunlardır: 1. Yeni Lisan hareketinden sonra da Türkçede kalmış bazı yabancı gramer şekilleri ve kelimeleri dilden atmak, 2. Dili, milleti birleştiren, millî kültür etrafında toplayan önemli bir varlık olarak görme fikrini genişletmek, 3. Türkçeye, yapı ve özelliklerine uygun bir gelişme zemini hazırlamak, 4. Türkçeyi eğitim dili hâline getirmek, 5. Türkçeyi, ilim ve kültür dili hâline getirmek, 6. Türkçeyi bir ilim kolu olarak inceleme ve araştırma konusu yapmak, 7. Dile yeni kelime katacak kelime türetme yollarına işlerlik kazandırarak, bu yolla dili zenginleştirmek. Dil inkılâbı ile Türkçede, 1940’lı yıllardan itibaren bir tasfiyecilik hareketi görülür. Zaman zaman Türkçenin tabiî gelişmesinin önünü tıkayan bu tasfiyecilik hareketi artık hızını kaybetmiştir. Fakat bugün Türkiye Türkçesi yeni bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bu da batı kökenli kelimelerin kullanılışının gittikçe artmasıdır.” AZERBAYCAN TÜRKÇESİ Türkiye Türkçesiyle büyük bir yazı dili ayrılığı göstermeyen Azerbaycan Türkçesi, esasen 16. yüzyıla kadar Eski Anadolu Türkçesi içinde bir ağız olarak varlığını sürdürmüş, bu yüzyıldan sonraki gelişmelerle bir lehçe görünümü kazanmıştır. Türkiye Türkçesi batı dillerinden etkilenirken Azerbaycan Türkçesi, bir dönemdeki Sovyet hâkimiyetinin sonucu olarak www.harunardic.net 21 Rusçadan; Güney Azerbaycan’ın İran sınırları içinde olması ve komşuluk ilişkileri sebebiyle de Farsçadan etkilenmiştir. Azerbaycan Türkçesi bugün bağımsız bir devlet olan Azerbaycan Cumhuriyetinde, İran’daki Güney Azerbaycan’da ve dağılan Sovyetlerdeki Azerbaycan Türkleri arasında bir yazı dili olarak kullanılmaktadır. DİL KURAMLARI: Yansıtma Dil Kuramı Ünlem Dil Kuramı İş Kuramı Ruhbilimsel Dil Kuramı Ay Dili Kuramı Güneş-Dili Kuramı İş-Dil Kuramı: Bu kurama göre konuşma insanların birlikte iş yaparken çıkardıkları seslerden doğmuştur. İlk insanlar kesmek, kazmak, vurmak gibi bir işle uğraşırken bazı sesler çıkartmıştır. Sözcükler de bu biçimde oluşmuştur. Dil eylemlerden doğmuştur. Ruh bilimsel Dil Kuramı: Dil, bir şeyi karşısındakine anlatmak amacıyla yüz dilini (jest ve mimik) kullanmasıyla doğmuştur. Üç evrim basamağı vardır: Mimik Basamağı, Benzetme Basamağı, Simgeler Basamağı www.harunardic.net 22 Ay Dili Kuramı: İnsanların ağız hareketleriyle ayın şekillerini taklit ederek sesler çıkardığını savunan görüştür. Güneş-Dili Kuramı: Güneş, bütün varlıklara hayat verdiği gibi dili de yaratmıştır. Yansıtma Dil Kuramı: Bu kuram konuşmanın insanın doğadaki sesleri taklit etmesinden doğduğunu savunur. Ünlem Dil Kuramı: Dilin temeli, insanın ilkel coşkularının bilinçsiz anlatımlarıdır. İlkel insan, coşkusunu bir takım davranışlarla dışa vururken, bu davranışların coşkusunu anlatmaya yetmediği yerde sesler çıkartmaya başlamıştır. İşte bu sesler gelişerek dili oluşturmuştur. Bu kuramı ileri süren Demokritos'tur. www.harunardic.net 23