AYRIMCILIKLA MÜCADELEDE BİR ARAÇ OLARAK ETNİK VERİ

advertisement
AYRIMCILIKLA MÜCADELEDE
BĐR ARAÇ OLARAK ETNĐK VERĐ
Zeynep Duygu ULUSOY
104612003
ĐSTANBUL BĐLGĐ ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
HUKUK YÜKSEK LĐSANS PROGRAMI
ĐNSAN HAKLARI HUKUKU
Dr. Đdil Işıl GÜL
2008
ii
ÖZET
Đltica ve göç gibi nüfus hareketlerine neden olan olaylar sonucu daha çok etnik ve
kültürel çeşitliliğe ulaşan günümüz toplumlarında, etnik verinin ayrımcılıkla
mücadele ve eşitlik hakkının gerçekleştirilmesi amacıyla kullanılması tartışma
konusu olmaktadır. Ayrımcılıkla mücadele normlarının uygulanması için doğru
veriye ihtiyaç duyulmasına rağmen özellikle Avrupa’da etnik veri toplama konusu
türlü endişeler eşliğinde itiraza uğramaktadır. Bu çerçevede, etnik veri
toplanmasını
savunan
görüş,
temel
olarak
eşitlik
hakkının
gerçekleştirilebilmesinde, etnik grupların ekonomik ve sosyal hayatın pek çok
alanındaki durumlarıyla ilgili bilgi sahibi olmanın önemine vurgu yaparken,
karşısındaki görüş nüfus veri sistemlerinin özellikle geçmişte yaşanan büyük
insan hakları ihlallerinin planlanmasında ve yürütülmesinde oynadığı role atıfta
bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, etnik verinin toplanıp toplanmamasıyla ilgili
tartışma çerçevesinde, ilk olarak toplanmasının karşısındaki görüşe kaynaklık
eden veya edebilecek endişe ve engelleri analiz etmek ve daha sonra etnik
grupların haklarında toplanacak verinin ayrımcılıkla mücadele ve eşitliğin
sağlanmasında nasıl araçsallaştırılabileceğini ortaya koymaktır.
iii
ABSTRACT
The use of ethnic data for the purposes of combating discrimination and achieving
equality rights has been a contentious issue in the contemporary societies which
have ethnically and culturally become even more diverse as a result of the
circumstances which lead to population movements such as refugee and migration
flows. Despite the fact that accurate data is basically essential to implement
antidiscrimination legislation, there is an opposition towards the collection of
ethnic data, particularly in Europe, due to a variety of concerns. The proponents of
ethnic data collection, on the one hand, mainly emphasize the importance of
gathering information on the situation of ethnic groups in a number of areas of
social and economic life, in realizing racial and ethnic equality; while the
opponents refer most commonly to the role of population data systems in planning
and carrying out gross human rights violations in the past, on the other. Within the
context of this argumentation whether it ought to be collected or not, this study,
initially, aims to analyze the present or possible concerns and obstacles which are
being raised or likely to be raised by the opponents as grounds for their opposition
and then to explore how could be the data on ethnic groups used as a tool to fight
against discrimination and to achieve equality.
iv
ĐÇĐNDEKĐLER
ÖZET ...............................................................................................................................................ii
ABSTRACT ....................................................................................................................................iii
ĐÇĐNDEKĐLER ..............................................................................................................................iv
KISALTMALAR...........................................................................................................................vii
KAYNAKÇA ..................................................................................................................................ix
§ 1. Giriş ...........................................................................................................................................1
§ 2. Etnik Veri Toplama Bakımından Dünyadaki ve Avrupa’daki Durum.............................13
I. Avrupa’da Etnik Veri Toplama Hakkında Görüşler ...............................................................14
II. Avrupa’da Etnik Veri Toplama Pratikleri..............................................................................15
III. Avrupa Dışındaki Duruma Đki Örnek ...................................................................................17
A- ABD .................................................................................................................................17
B- Kanada ..............................................................................................................................18
IV. Avrupa’da Veri Toplama Konusundaki Genel Đsteksizlik....................................................19
§ 3. Çekinceleri Anlamak: Etnik Veri Toplamanın Önünde Engel Oluşturan Nedenlerin Bir
Analizi ............................................................................................................................................20
I. Haklarında Veri Toplanacak Olan Kişiler Bakımından ..........................................................20
A- Kişisel Veriyi Elinde Bulunduracak Olan Devletin Olası Uygulamalarından Kaynaklanan
Endişelerin Doğurduğu Çekimserlik .....................................................................................20
1. Etnik Verinin Đnsan Hakları Đhlallerinde Kullanılması .................................................22
a) Etnik Verinin 20. Yüzyıl Avrupasında Đnsan Hakları Đhlallerinde Kullanılması .....22
b) Etnik Verinin Avrupa Dışındaki Yerlerde Đnsan Hakları Đhlallerinde Kullanılması 25
aa) Japon Amerikalıların 2. Dünya Savaşı Sırasındaki Tehciri ...............................25
bb) Amerikan Yerlileri ............................................................................................26
cc) Burundi ve Ruanda ............................................................................................27
dd) Diğer Đhlaller .....................................................................................................28
ee) Yakın Tarihli Olaylardan Örnekler....................................................................29
2. Etnik Verinin Politika Aracı Olarak Kullanılması ........................................................30
B- Veri Toplama Araçlarında Irk veya Etnik Kökene Đlişkin Kategorilerin ve
Sınıflandırmanın Kullanılmasından Kaynaklanan Endişe .....................................................33
1. Kişilerin Etnik Kategorilere Bölünmesiyle Đlgili Endişeler ..........................................33
a) Ayrımcılığa Neden Olma Đhtimali ve Kimlik Çatışmalarını Desteklemesi..............34
b) Etnik Kökene ve Irka ilişkin Tanımlamaların Nasıl Yapılacağı Sorunu ..................37
aa) Etnisite ve Etnik Grup Kavramları ....................................................................37
bb) Etnik Köken Sorusu Soran Ülkelerin Dağılımı .................................................39
cc) Etnik Köken ile ilgili Sorularda Kullanılan Terminoloji ...................................39
dd) Nüfus Sayımlarında Kullanılacak Terminolojinin Tayini .................................41
aaa) Avrupa Dışından Örnekler ..........................................................................41
bbb) Avrupa’dan Örnekler..................................................................................42
ee) Ayrımcılıkla Mücadele Eylemi Çerçevesinde Terminolojinin Tayini...............43
ff) Đsteksizliğin Terminoloji Üzerindeki Etkisi........................................................45
gg) Dolaylı Kriterin Eleştirisi..................................................................................46
2. Özel Hayatın Gizliliğine Saygı Hakkının Đhlal Edilmesi ..............................................47
a) Kişisel Verilerin Korunması ve “Hassas Veri” Sorunu............................................47
aa) Genel Olarak......................................................................................................47
bb) Ulusal ve Uluslararası Düzenlemelerden Kaynaklanan Engel ..........................48
b) Etnik Suç Verisi Problemi .......................................................................................50
c) Kişisel Özerklik ve Kişilerin Bir Gruba Aidiyetliklerinin Hangi Yönteme Göre
Karar Verileceği Sorunu ..............................................................................................53
aa) Sınıflandırma Yöntemleri ..................................................................................54
aaa) Kendi Kimliğini Tanımlama Yöntemi ........................................................54
bbb) Başkaları Tarafından Tanımlanma Yöntemi ..............................................54
bb) Sınıflandırma Yöntemlerine Đlişkin Olarak Ülke Yaklaşımları.........................56
v
aaa) ABD ............................................................................................................56
bbb) Birleşik Krallık ...........................................................................................56
ccc) Hollanda......................................................................................................57
cc) Sınıflandırma Yöntemlerinin Bir Değerlendirmesi ...........................................58
dd) Kişisel Özerklik ve Azınlıklar...........................................................................61
aaa) Genel Olarak ...............................................................................................61
bbb) Hukuki Çerçeve..........................................................................................63
ee) Kendi Kimliğini Tanımlama Yönteminin Avantajları.......................................64
ff) Objektif Kriterlerin Kullanılmasının Avantajları ve Kendi Kimliğini Tanımlama
Yönteminin Eleştirisi...............................................................................................66
3. Toplanan Verinin Kullanılabilirlik Kalitesini Etkileyen Zorluklar ...............................69
II. Veri Toplayan Taraf Bakımından ..........................................................................................72
A- Toplum Đçindeki Grupların Sayısal Üstünlüğünü Dolayısıyla Siyasi Gücünü Kaybetme
Korkusu .................................................................................................................................73
B- Vatandaşların Değişik Irk veya Etnik Köken Kategorilerine Bölünmesinin Ulus-Devlet
Đdeolojisine ve Devletin Asimilasyon Politikasına Aykırı Görülmesi ...................................74
C- Azınlık Grup Kimliklerinin Tanınmasını Gerektireceği Endişesi.....................................77
D- Devletin Geçmişteki Olumsuz Uygulamalarını Ortaya Çıkarma Endişesi .......................77
E- Diğer Endişeler .................................................................................................................79
§ 4. Etnik Veri Toplama Neden Gereklidir? : Ayrımcılıkla Mücadele Etmede Verinin
Sağladığı Đşbirliği Ve Bir Ayrımcılıkla Mücadele Aracı Olarak Etnik Veri............................80
I. Ayrımcılıkla Mücadelede Uygun Politika, Yasama Ve Etkili Tazmin Stratejilerinin
Geliştirilmesi Đçin Gerekli Olması..............................................................................................80
A- Önyargıları Hafifletmek: Farklı Muamele Ve Eşitsizlik ..................................................80
1. Genel Olarak .................................................................................................................80
2. Eşitlik ve Ayrımcılık Yapmama Đlkesi..........................................................................81
a) Eşitlik Kavramı ........................................................................................................83
aa) Özgürlük ve Eşitlik...........................................................................................83
bb) Adalet ve Eşitlik...............................................................................................85
b) Eşitlik Kavramını Açıklamaya Yönelik Farklı Yaklaşımlar ....................................86
aa) Şeklî Eşitlik kavramı (Formal Equality)............................................................86
aaa) Genel Olarak ...............................................................................................86
bbb) Şeklî Eşitlik Kavramının Sınırları ..............................................................87
bb) Maddi Eşitlik (Substantive Equality) ................................................................90
aaa) Sonuçlarda Eşitlik .......................................................................................91
bbb) Fırsat Eşitliği ..............................................................................................91
ccc) Sonuçlarda Eşitlik ve Fırsat Eşitliği Kavramlarının Değerlendirilmesi ......92
c) Soyut Eşitlikten Ayrımcılık Yapmama Đlkesine- Eşitlik Đlkesinin Hukuk
Belgelerindeki Somut Görünümü: Ayrımcılık Yapmama Đlkesi ..................................93
aa) Genel Olarak.................................................................................................93
bb) Eşitlik veya Ayrımcılık Yapmama Đlkesinin Önemi ve Uluslararası Hukukta
Ayrımcılık Yapmama Đlkesi ...............................................................................95
d) Hukuk Belgelerinde Eşitlik veya Ayrımcılık Yapmama Đlkesinin Niteliğine Đlişkin
Bazı Saptamalar .........................................................................................................101
aa) Tali veya Bağımsız bir Hak Oluşu...................................................................101
bb) Kapsadığı Ayrımcılık Temelleri Bakımından .................................................102
e) Gelişen Eşitlik Đlkesi ..............................................................................................103
aa) Hukuk Belgelerinde Benimsenen Eşitlik Yaklaşımı: Şeklî Eşitlik ..................103
bb) Farklı Muamelenin Haklılaştırılması ..............................................................104
cc) Dolaylı Ayrımcılık ve Yasaklanması...............................................................106
aaa) Genel Olarak .............................................................................................106
bbb) Đçtihatlarda ve Yorumlarda Dolaylı Ayrımcılık .......................................108
dd) Pozitif Eylem ..................................................................................................113
vi
aaa) Tanım ve Önemi .......................................................................................113
bbb) Uluslararası Hukukta Pozitif Eylem .........................................................115
B- Ulusal Boyutta Etnik Ayrımcılıkla Mücadele Programlarının Gerçekleştirilmesinde Bir
Araç Olarak Etnik Veri........................................................................................................119
1. Genel Olarak ...............................................................................................................119
2. Etnik Gruplara Karşı Dolaylı Ayrımcılıkla Mücadelede ve Bunun da Ötesinde Etnik
Grupların Durumlarının Đyileştirilmesinde Verinin Önemi.............................................121
II. Ayrımcılıkla ilgili Farkındalığı Artırma Faaliyetlerini Kolaylaştırma.................................123
III. Ulusal ve Özellikle Uluslararası Đnsan Hakları Đzleme Organlarının Faaliyetlerini
Gerçekleştirmelerini Mümkün Kılma.......................................................................................126
A- Genel Olarak...................................................................................................................126
B- Đnsan Hakları Đzleme Organları ve Veri talepleri............................................................127
IV. Etnik Verinin Ayrımcılığın Đspatında Kullanılarak Hukuk Davalarında Kolaylık Sağlaması
..................................................................................................................................................134
A- Ayrımcılığın Đspatı..........................................................................................................134
B- Dolaylı Kanıtların Prima Facie Dava Oluşturma Đçin Kullanılması ve Đstatistikten Sonuç
Çıkarma ...............................................................................................................................136
1. Durumdan Sonuç Çıkarma..........................................................................................136
2. Đstatistikten Sonuç Çıkarma ........................................................................................138
a) Genel Olarak ..........................................................................................................138
b) Đstatistikî Verinin Ayrımcılık Davalarında Kanıt Olarak Kullanılması .................138
aa) Đstatistikî Verinin Doğrudan Ayrımcılığın Đspatında Kullanılması..................139
bb) Đstatistikî Verinin Dolaylı Ayrımcılığın Đspatında Kullanılması .....................140
c) Ulusal ve Uluslararası Hukuk Bakımından Đstatistiğin Ayrımcılık Davalarında
Kullanılması ...............................................................................................................142
V. Ayrımcılıkla Đlgili Araştırmaları Kolaylaştırılması .............................................................147
VI. Diğer Yararları ...................................................................................................................148
§ 5. Sonuç ....................................................................................................................................148
vii
KISALTMALAR
AB
ABD
ACFC
:
:
:
AGĐK
AĐHM
AĐHS
BM
BK
Bkz
CA
CEDAW
:
:
:
:
CERD
:
Çev.
ÇHS
CSCE
:
:
:
dn.
ECOSOC
ECR
ECRI
:
:
:
:
ESKHUS
EU
EUMC
:
:
:
FRA
ICJ
MSHUS
No.
OJ
para.
RAXEN
:
:
:
:
:
:
:
Rep.
RG
s.
UAKÇS
UNCAT
:
:
:
:
:
UN CEDAW
UNECE
:
UNESCO
:
UNFPA
UN HRC
:
:
EUROSTAT
:
:
:
:
Avrupa Birliği
Amerika Birleşik Devletleri
Advisory Committee on The Framework Convention For The Protection
of National Minorities (Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve
Sözleşme Danışma Komitesi)
Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği Konferansı
Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi
Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi
Birleşmiş Milletler
Bakanlar Kurulu
Bakınız
California
Convention on The Elimination of All Forms of Discrimination Against
Women (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair
Sözleşme)
Committee on The Elimination of All Forms of Racial Discrimination
(Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi)
Çeviren
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme
Conference on Security and Cooperation in Europe (Avrupa Güvenlik ve
Đşbirliği Konferansı)
dipnot
Economic and Social Council (Ekonomik ve Sosyal Konsey)
European Court Reports
European Commission Against Racism and Intolerance (Irkçılık ve
Hoşgörüsülüğe Karşı Avrupa Komisyonu)
Ekonomik Sosyal Kültürel Haklara Đlişkin Uluslararası Sözleşme
European Union
European Monitoring Centre on Racism and Xenophobia (Irkçılık ve
Yabancı Düşmanlığı Đzleme Merkezi)
The Fundamental Rights Agency (Temel Haklar Ajansı)
International Court of Justice (Uluslararası Adalet Divanı)
Medeni ve Siyasi Haklara Đlişkin Uluslararası Sözleşme
Numara
Official Journal (Resmi Gazete)
Paragraf
The European Information Network on Racism and Xenophobia
(Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı Bilgi Ağı)
Report
Resmi Gazete
sayfa
Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme
United Nations Committee Against Torture (Birleşmiş Milletler
Đşkenceyi Önleme Komitesi)
Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Tasviye Edilmesi Komitesi
United Nations Economic Commission for Europe (Birleşmiş Milletler
Avrupa Ekonomik Konseyi)
United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization
(Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü)
United Nations Population Fund (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu)
United Nations Human Rights Committee (Birleşmiş Milletler Đnsan
Hakları Komitesi)
The Statistical Office of the European Communities (Avrupa
Toplulukları Đstatistik Ofisi)
viii
v.
v. b.
v. d.
v. s.
Yay. Haz.
:
:
:
:
:
Versus (-e karşı)
ve buna benzer
ve devamı
vesaire
Yayına Hazırlayan
ix
KAYNAKÇA
Abdülaziz Davası
:
ACFC Azerbaycan
:
ACFC Estonya
:
ACFC Kıbrıs
:
ACFC Polanya
:
ACFC Slovakya
:
ACFC Ukrayna
:
Airey Davası
:
Akın
Almanya UAKÇS R.
:
:
Anaya
:
Annual Report 1998
:
Assenov Davası
:
Ayrımcılıkla Mücadele Bir Eğitim
Kitabı
:
Bagilhole
:
Banton
:
Bayefsky
:
Blank
:
Abdülaziz, Cabales ve Balkandali Birleşik Krallık’a
Karşı davası. AĐHM. Başvuru No. 9214/80; 9473/81;
9474/81, 28. 5. 1985 Tarihli Karar.
ACFC Azerbaycan’da Ulusal Azınlıkların
Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin Uygulanması
Hakkında Görüş. ACFC/OP/I(2004)001. 22. 5. 2003.
ACFC Estonya’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına
Dair Çerçeve Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında
Görüş. ACFC/INF/OP/I(2002)005. 14. 09. 2001.
ACFC Kıbrıs’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair
Çerçeve Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında Görüş.
ACFC/OP/I(2002)004. 6. 05. 2001.
ACFC Polonya’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına
Dair Çerçeve Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında
Görüş. ACFC/INF/OP/I(2004)005. 27. 11. 2003.
ACFC Slovakya’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına
Dair Çerçeve Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında
Görüş. ACFC/INF/OP/I(2001)001. 22. 9. 2000.
ACFC Ukrayna’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına
Dair Çerçeve Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında
Görüş. ACFC/OP/I(2002)010. 1. 3. 2002.
Airey Đrlanda’ya Karşı davası, AĐHM, Başvuru No.
6289/73, 9. 10. 1979 Tarihli Karar.
Akın, Đlhan. Temel Hak ve Özgürlükler. Đstanbul 1971.
Almanya Federal Cumhuriyeti Tarafından Ulusal
Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin
25(1). Maddesi Uyarınca Sunulan Sözleşme’nin
Uygulanması Hakkında 2. Dönemsel Rapor.
ACFC/SR/II(2005) 002. 13. 5. 2005.
Anaya, James. “The capacity of International Law to
Advance Ethnic or Nationality Rights Claims”. 75
Iowa Law Review, 1990.
Annual Report 1998 European Monitoring Center on
Racism
and
Xenophobia.
http://www.eumc.at/fra/index.php?fuseaction=content.
dsp_cat_content&catid=45b09efb022e9.
Assenov ve Ötekiler Bulgaristan’a Karşı davası.
AĐHM. Başvuru No. 90/1997/874/1086. 28. 10.1998.
Ayrımcılıkla Mücadele Bir Eğitim Kitabı. Avrupa
Komisyonu Đstihdam Sosyal işler ve Eşit Fırsatlar
Genel Müdürlüğü Birim G.4. Lüksemburg 2006.
Bagilhole, Barbara. “What is ‘Equal Opportunities’?
What do we Mean by Equal Opportunities?”.
Campling, Jo (Yay. Haz.). Equal Opportunity and
Human Rights United Kingdom 1997.
Banton, Michael. International Action Against Racial
Discrimination. Oxford 1999.
Bayefsky, Anne. “The Principle of Equality or NonDiscrimination in International Law”. Human Rights
Law Journal, cilt11, No.1- 2, 1989.
Blank, Rebecca. Measuring Racial Discrimination.
Washington DC 2004.
x
Blank, Panel
:
Belçika Dil Davası
:
Capacity Building Training Manual
:
Gen. Tavs. No. 4
Gen. Tavs. No. 8
Gen. Tavs. No. 14
Gen. Tavs. No. 27
CERD General Guidelines
:
:
:
:
:
Chapman
:
Clement, Australia
:
Coomber
:
Cunningham
:
Çavuşoğlu, Azınlık Hakları
:
Çavuşoğlu, Avrupa Standartları
:
De Beiji
:
De
Schutter,
Discrimination
D.H ve Ötekiler Davası
Proving
:
:
Blank, Rebecca/ Marilyn Dabady/ Constance F. Citro
(Yay. Haz.). Measuring Racial Discrimination- Panel
on Methods for Assessing Discrimination. National
Research Council: Washington D.C. 2004.
Belgian Linguistic Davası. AĐHM. Başvuru No.’ları
1474/62, 1677/62, 1691/ 62, 1769/ 63, 1994/ 63 ve
2126/ 64, 23. 7. 1968 Tarihli Karar.
Capacity Building of The Civil Society dealing with
Anti-Discrimination:
Training
Manual.
2005,
http://ec.europa.eu/employment_social/fundamental_ri
ghts/pdf/civil/trainman_tr.pdf.
CERD. Genel Tavsiye No. 4. 8. Oturum. 25. 8. 1973.
CERD. Genel Tavsiye No. 8. 38. Oturum. 22. 8. 1990.
CERD. Genel Tavsiye No. 14. 42. Oturum, 22.03.1993
CERD. Genel Tavsiye No. 27. 57. Oturum, 16. 8. 2000.
CERD. General Guidelines Regarding the Forms and
Guidelines of the Reports to be Submitted by States
Parties, CERD/C/70/Rev.5, 5. 12. 2000.
Chapman Birleşik Krallığa Karşı Davası. AĐHM.
Başvuru no. 27238/95, 18. 1. 2001 Tarihli Karar.
Clement, Michael. Comparative study on the
Collection of Data to Measure The Extent and Impact
of Discrimination in A Selection of Countries: Final
report on Australia, Medis Project, European
Commission 2004.
Coomber, Andrea. “Written Comments by Interrights
pursuant to Article 36 (2) of the European Convention
on Human Rights and Rule 44(2) of the Rules of the
European Court of Human Rights for D.H and Others
v. Chech Republic” . Interrights 2004.
Cunningham,
Frank.
“Positive
Action
and
Democracy”. Appelt, Erna/ Jarosch, Monika (Yay.
Haz.). Combating Racial Discrimination: Affirmative
Action as A Model For Europe. Oxford 2000.
Çavuşoğlu, Naz. Uluslararası Đnsan Hakları Hukukunda
Azınlık Hakları. Đstanbul 2001.
Çavuşoğlu, Naz. “Azınlık Hakları: Avrupa Standartları
ve Türkiye Bir Karşılaştırma”. Kaboğlu, Ö. Đbrahim
(Yay. Haz.). Ulusal, Ulusalüstü ve Uluslararası
Hukukta Azınlık Hakları- Birleşmiş Milletler- Avrupa
Birliği- Avrupa Konseyi- Lozan Antlaşması, Đstanbul
Barosu Đnsan Hakları Merkezi: Đstanbul, 2002.
De Beiji, Roger Zegars. (Yay. haz.). Documenting
Discrimination Against Migrant Workers in the Labour
Market- A Comparative Study of Four European
Countries. International Labour Office: Geneva 2000.
De Schutter, Olivier. “Proving Discrimination”,
Seminar on the Racial Equality Directive, Promoting
Awareness of Community Rules Against Racial
Discrimination, Multi Beneficiary Programme on
Participation of Turkey and Croatia in Certain
Community Agencies. The Raxen-Ct. 2005.
D.H. ve Ötekiler Çek Cumhuriyeti’ne Karşı davası,
AĐHM, Başvuru No. 57325/ 00, 13. 11. 2007 Tarihli
Karar.
xi
Interrights ve HRW
:
Discrimination 2007
:
Draft Principles 1997
:
Draft Principles 2006
:
Dündar
:
Dworkin
:
ECRI, Genel Politika Tavsiyesi No.1
:
ECRI, Genel Politika Tavsiyesi No.2
:
Eide
:
Ellis
:
Equality Green Paper
:
Ethnic Characteristics Joint
:
Ethnicity UN Statistics
:
EU Accession
:
European Handbook
:
Fact Sheet No. 16
:
Fennema
:
D.H and Others v. Check Republic Written
Submissions of Interrights and Human Rights Watch,
www.justiceinitiative.org/db/resource2/fs/?file_id=178
54.
Discrimination in the European Union 2007.
http://ec.europa.eu/public_opinion/archives/ebs/ebs_26
3_sum_en.pdf.
Draft Principles and Recommendations for Population
and Housing Censuses, Revision 1. United Nations No.
67. Eylül 1997
Draft Principles and Recommendations for Population
and Housing Censuses. Revision 2. United Nations:
Eylül 2006.
Dündar, Fuat. Türkiye Nüfus Sayımlarında Azınlıklar.
1. Baskı. Đstanbul 1999.
Dworkin, Ronald. Taking The Rights Seriously.
Harward University: Cambridge 1978.
ECRI, Genel Politika Tavsiyesi No.1 (on Combating
Racism, Xenophobia, Antisemitism and Intolerance),
CRI (96) 43 Rev., 4. 10. 1996.
ECRI, General Politika Tavsiyesi No.2 (on National
Surveys on the Experience and Perception of
Discrimination and Racism From the Point of View of
Potential Victims), CRI (98) 30 Rev., 6. 3. 1998.
Eide, Absjorn. New Approaches to Minority
Protection. Minority Rights Group: London 1993.
Ellis, Evelyn. European Union Anti-Discrimination
Law. Oxford 2005.
Equality and non-discrimination in an Enlarged
Europan Union, Green Paper, European Commission.
Dictorate General for Employement and Social Affairs,
May
2004,
http://europa.eu.int/comm/employement_social/fundam
ental_rights/greenpaper_en.htm.
“Ethnic Characteristics As Topics in the Population
Censuses”. Conference of European Statisticians, Joint
UNECE- EUROSTAT Work Session on Population
Censuses Organized in Cooperation With UNFPA.
Working Paper No.9. 23- 25 Kasım. Cenevre 2004.
Ethnicity: A Review of Data Collection and
Dissemination. Social and Housing Statistics Branch.
UN Statistics Division, Ağustos 2003.
EU Accession Monitoring Program, Minority
Protection Volume II: The Situation of Muslims in the
UK. Open Society Institute: Budapest 2002.
European Handbook on Equality Data. European
Commission
2006.
http://ec.europa.eu/employment_social/publications/20
07/ke7606381_en.pdf.
Fact Sheet No. 16 (Rev.1) , The Committe on
Economic,
Social
and
Cultural
Rights,
http://www.unhchr.ch/html/menu6/2/fs16.htm#6.
Fennema, Meindert. “Legal Repression of Extreme
Right Parties and Racial Discrimination”. Koopmans,
Ruud/ Poul Statham. (Yay. Haz.). Challenging
xii
Finlandiya UAKÇS R.
:
Ford, Administering Đdentity
:
Fredman, Equality
:
Fredman, Discrimination Law
Fredman, Combating Racism
:
:
Gastwirth
:
FRA Annual Report 1998
:
Goldman
:
Goldson, Data Tool
:
Goldson, Discrimination
:
Gökberk
:
Guibernau
:
Guimezanes
:
Habermas
:
Heinze
:
Đspanya 7. Dön. R.
:
Immigration
and
Ethnic
Relations
Politics.
Comparative European Perspectives. Oxford 2000.
Finlandiya
Tarafından
Ulusal
Azınlıkların
Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin 25(1).
Maddesi Uyarınca Sunulan Sözleşme’nin Uygulanması
Hakkında 2. Dönemsel Rapor. ACFC/SR/II(2004) 012
E, 3.12. 2004.
Ford, Christopher. “Administering Đdentity: The
Determination Of Race in Race Conscious Law”.
California Law Review. Cilt 82. Sayı 1231, 1994.
Fredman, Sandra. “Equality: A New Generation?”,
Industrial Law Journal. Cilt.30, No.2, Haziran 2001.
Fredman, Sandra. Discrimination Law. Oxford 2002.
Fredman, Sandra. “Combating Racism with Human
Rights- The right to Equality”. Fredman, Sandra. (Yay.
Haz.) Discrimination and Human Rights- The Case of
Racism. 11. Baskı. Oxford 2001.
Gastwirth,
Joseph.
“Statistical
Evidence
in
Discrimination Cases”. Journal of Royal Statistical
Society. Seri A (Statistics in Sociaty). Cilt 160. No. 2.
1997.
Giving Europe a Soul- Setting Up The European
Monitoring Centre on Racism and Xenophobia. Annual
Report
on
the
Activities
1998.
http://fra.europa.eu/fra/material/pub/ar98/AR_1998_pa
rt1-en.pdf.
Goldman,
Gustave.“Defining
and
Observing
Minorities: An Objective Assessment”. Statistical
Journal Of the UNECE 18, 2001.
Goldson, James, “Ethnic Data As A Tool in the Fight
Against Discrimination”. European Conference on
Data To Promote Equality, Helsinki 2004.
Goldston, James A. “Race Discrimination in Europe:
Problems and Prospects”. European Human Rights
Law Review, No. 5, 1999.
Gökberk, Macit. Felsefe Tarihi. 5. Baskı. Đstanbul
1985.
Guibernau, Montserrat/ John Rex (Yay. Haz.). The
Ethnicity Reader- Nationalism, Multiculturalism and
Migration. United Kingdom 1997.
Guimezanes, Nicole, “Fransa ve Azınlıklar”, Kaboğlu,
Ö. Đbrahim (Yay. Haz.), Ulusal, Ulusalüstü ve
Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları-Birleşmiş
Milletler- Avrupa Birliği- Avrupa Konseyi- Lozan
Antlaşması, Đstanbul Barosu Đnsan Hakları Merkezi:
Đstanbul 2002.
Habermas, Jürgen. Öteki olmak, Ötekiyle YaşamakSiyaset Kuramı Yazıları. (Çev. Đlknur Aka). Đstanbul
2005.
Heinze, H. J. “Article 3”. Weller, M. (Yay. Haz.). The
Rights of Minorities in Europe- A Commentory on the
European Framework Convention for The Protection of
National Minorities. Oxford 2005.
Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına
Đlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 9. maddesi Uyarınca
xiii
Hill, Third Reich
:
Hoogendijk Davası
:
Huff
:
Hugh Jordan Davası
:
Đsveç UAKÇS R.
:
Jackson
:
Jayawickroma
:
Jones
:
Kastoryano
:
Kelly ve Ötekiler Davası
:
Kertzer
:
Kitching
:
Klaartje
:
Krizsan
:
Kuçuradi
:
Kurubaş
:
Kymlicka
:
Đspanya Tarafından 2002 yılında sunulan 7. Dönemsel
Rapor. CERD/ C7431/ ADD.06.06.2003.
Hill, Ronald Paul/ Elizabeth C. Hirchman. “Human
Rights Abuses by the Third Reich- New Evidence
From the Nazi Concentration Camp Buchenwald”.
Human Rights Quarterly. Cilt 18, Sayı 4, 1996.
Hoogendijk Hollanda’ya Karşı davası, AĐHM, Başvuru
No. 58642/00, 6. 1. 2005 Tarihli Kabul Edilebilirlik
Kararı.
Huff, Darrel. Đstatistikle Nasıl Yalan Söylenir?.
Đstanbul 1995.
Hugh Jordan Birleşik Krallık’a Karşı davası. AĐHM.
Başvuru No. 24746/95, 4. 5. 2001 Tarihli Karar.
Đsveç Tarafından Ulusal Azınlıkların Korunmasına
Dair Çerçeve Sözleşme’nin 25(1). Maddesi Uyarınca
Sunulan Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında 2.
Dönemsel Rapor. ACFC/SR/II(2006)005, 13. 7. 2006.
Jackson, Peter/ Faupin Mathieu. “Racism and Racial
Discrimination”. UN Chronicle. United Nations
Publications 44. Student Resource Center – Gold
Gale. Istanbul Bilgi University. (19. 1. 2008). http://0find.galegroup.com.library.bilgi.edu.tr:80/ips/start.do?p
rodId=IPS>.
Jayawickroma, Nihal. The Judicial Application of
Human Rights Law: National, Regional and
International Jurispudence. Cambridge 2002.
Jones, Timothy. “The Race Directive: Redefining
Protection From Discrimination in EU Law”. European
Human Rights Law Review. Sayı 5. 2003
Kastoryano, Riva. Kimlik Pazarlığı: Fransa ve
Almanya’da Devlet ve Göçmen Đlişkileri. (Çev. Ali
Berktay). 1.Baskı. Đstanbul 2000.
Kelly ve Ötekiler Birleşik Krallığa Karşı davası.
AĐHM. Başvuru No. 30054/96. 4.5.2001 Tarihli Karar.
Kertzer, David/ Arel, Dominique (Yay. Haz.). Census
and Identity- The Politics of Race, Ethnicity, and
Language in National Censuses. United Kingdom
2002.
Kitching, Kevin (Yay. Haz.). Non-Discrimination in
International Law: A handbook for Practitioners.
Interrights: London 2005.
Klaartje Wenthold. “Formal and Substantive Equal
Treatment: The Limitations and the Potential of the
Legal Concept of Equality”. Loenen, Titia/ Peter R
Rodrigues (Yay. Haz.). Non-Discrimination Law:
Comparative Perspectives. The Hague 1999.
Krizsan, Andrea (Yay. Haz.). Ethnic Monitoring and
Data Protection: The european Context. Central
European University: Budapest 2001.
Kuçuradi, Đonna (Yay. Haz.). Đnsan haklarının Felsefi
Temelleri, Ankara 1996.
Kurubaş,
Erol.
Asimilasyondan
Tanınmaya:
Uluslararası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa
Yaklaşımı. Ankara 2006.
Kymlicka, Will. Çokkültürlü Yurttaşlık- Azınlık
xiv
Lucas
:
Makkonen, Equal Rights
:
Makkonen,
Discrimination
Measuring
:
McColgan
:
McKerr Davası
:
Migrants EUMC
:
Montesquieu
:
Morawa
:
Morning
:
Nachova ve Ötekiler Davası
:
Negrin
:
Nobles
:
Oakley
:
Oosi
:
Oppenheim
:
Oran, Küreselleşme
:
Haklarının Liberal Teorisi. (Çev. Abdullah Yılmaz).
Đstanbul, 1998.
Lucas, J.R. “Against Equality”. Westmoreland, Robert/
Louis P. Pojman (Yay. Haz.). Equality: Selected
Readings. Oxford 1997.
Makkonen, Timo. “Data As An Opportunity To
Promote Equal Rights”. Manila, Simo (Yay. Haz.).
Data to Promote Equality. Finnish Ministry of Labour
European Commission: Helsinki 2005.
Makkonen, Timo. Measuring Discrimination: Data
Collection and EU Equality Law, European
Commission:
2006.
http://ec.europa.eu/employment_social/fundamental_ri
ghts/policy/aneval/stureps_en.htm.
McColgan, Ailen. “Cracking the Comparator Problem:
Discrimination, Equal Treatment and the Role of
Comparisons”. European Human Right Law Review.
Sayı 6, 2006.
McKerr Birleşik Krallığa Karşı davası. AHĐM.
Başvuru No. 28883/95. 4.5.2001 Tarihli Karar.
Migrants, Minorities and Employement: Exclusion,
Discrimination and Anti-Discrimination in 15 Member
States of the European Union. EUMC 2003.
http://fra.europa.eu/fra/material/pub/comparativestudy/
CS-Employment-en.pdf.
Montesquieu, L. B. Kanunların Ruhu Üzerine. (Çev. F.
Baldaş). Đstanbul 2004.
Morawa, Alexander. “The Evolving Human Right To
Equality”. European Yearbook of Minority Issues. Cilt
1. Sayı 2, 2001.
Morning, Ann. “Ethnic Classification in Global
Perspective: A Cross-National Survey of the 2000
Census
Round”.
http://unstats.un.org/unsd/demographic/sconcerns/popc
har/Morning.pdf
Nachova ve Ötekiler Bulgaristan’a Karşı davası.
AĐHM. Başvuru No. 43577/98 ve 43579/98. 06. 06.
2005 Tarihli Karar.
Negrin, Katy. “Collecting Ethnic Data: An Old
Dilemma,
The
New
Challanges”.
http://www.eumap.org/journal/features/2003/april/oldil
emma.
Nobles, Melisa. Shades of Citizenship: Race and The
Census in Modern Politics. Stanford University: CA:
2000.
Oakley, Robin. Racial violonce and Harrasment in
Europe. Council Of Europe: Strasbourg 1992.
Oosi, Olli/ Timo Makkonen/ Niklas Reuter, Study on
Data Collection to Measure the Extent and Impact of
Discrimination in Europe, Final Report, Helsinki 2004.
Oppenheim, Felix. “Egalitarism As a Descriptive
Concept”. Westmoreland, Robert/ Louis P. Pojman
(Yay. Haz.). Equality: Selected Readings. Oxford
1997.
Oran, Baskın, Küreselleşme ve Azınlıklar, 3. Baskı,
xv
Oran, Azınlıklar
:
Outline for Reports
:
Parekh
:
Partsch, Fundemental Principles
:
Partsch, Discrimination
:
New Migration Flows
:
Petrove
:
Ethnic Minorities
:
Potvin, Comparative Study
:
Potvin, Canadian Statistics
:
Ramcharan
:
CSCE Minorities
:
Response Statistics
:
Reuter
:
Rigaux
:
Ankara 2000.
Oran, Baskın, Türkiye’de Azınlıklar: KavramlarTeori- Lozan- Đç Mevzuat- Đçtihat- Uygulama. 3. Baskı.
Đstanbul 2006.
Outline for Reports to be Submitted Pursuant to Article
25, paragraph 1 of the Framework Convention of the
National Minorities, Committe of Ministers, 642nd
Meeting of the Ministers’ Deputies, 30. 9. 1998.
Parekh, Bhikhu. Çokkültürlülüğü Yeniden DüşünmekKültürel Çeşitlilik ve Siyasal Teori. (Çev. Bilge
Tanrıseven). Ankara 2002.
Partsch, Karl Joseph. “Fundemental Principles of
Human Rights: Self- Determination, Equality and NonDiscrimination”.Vasak, Karel. (Yay. Haz.) The
International Dimensions of Human Rights, cilt.1,
UNESCO: Paris 1982.
Partsch, Karl Josef. “Discrimination”. Macdonald, R/
Petzold, J. (Yay. Haz.). The European System for The
Protection of Human Rights. The Hague 1993.
People on Move- New Migration Flows in Europe.
Strasbourg: Council of Europe 1992.
Petrove, Dimitrina. “Statistics to Promote Equality”,
Manila, Simo (Yay. Haz.). Data to Promote Equality.
Finnish Ministry of Labour European Commission:
Helsinki 2005.
Police Stops of Ethnic Minorities in Bulgaria, Hungary
and Spain. Open Society Institute: New York 2007.
www. Justiceinitiative.org.
Potvin, Maryse/ Sophie Latnoverse. Comparative
Study on the Collection of Data to Measure The Extent
and Impact of Discrimination in A Selection of
Countries: Final report on Canada. Medis Project.
European Commission 2004.
Potvin, Maryse. “The Role of Statistics on Ethnic
Origin and Race in Canadian Anti-discrimination
Policy”, UNESCO: Oxford 2005.
Ramcharan, B. C. “Equality and Discrimination”,
Henkin, Louis (Yay. Haz.). The International Bill of
Rights: The Covenanat on Civil and Political Rights.
Colombia University: New York 1981.
Report of the CSCE Meeting of Experts on National
Minorities.
Geneva
1991.
http://www.osce.org/documents/osce/1991/07/14125_e
n.pdf.
Response statistics for Green Paper on antidiscrimination
and
equal
treatment.
http://ec.europa.eu/comm/employement_social/fundam
ental_rights/pdf/green/stats.pdf.
Reuter, Niklas/ Timo Makkonen. “Measuring The
Extent and Impact of Discrimination in EuropeConclusions and Recommendations”. Manila, Simo.
(Yay. Haz.) Data to Promote Equality. Finnish
Ministry of Labour European Commission: Helsinki
2005.
Rigaux, François. “Azınlıklar Hukuku: Tanımlama
xvi
Ringelheim
:
Roma and Statistics
:
Rousseau
:
Sabbagh USA
:
Seltzer Powerpoint
:
Seltzer, After Pearl Harbour
:
Seltzer, Coyuntura
:
Seltzer, Dark Side
:
Seltzer, Indians
:
Seltzer, Nuremberg Trials
:
Shaw
:
Shanaghan Davası
:
Simon, Comparative Study
:
Simon, Study Report
:
Sorunları”. Kaboğlu, Ö. Đbrahim (Yay. Haz.). Ulusal,
Ulusalüstü ve Uluslararası Hukukta Azınlık HaklarıBirleşmiş Milletler- Avrupa Birliği- Avrupa KonseyiLozan Antlaşması. Đstanbul Barosu Đnsan Hakları
Merkezi: Đstanbul 2002.
Ringelheim, Julie. “Processing Data on Racial or
Ethnic Origin For Antidiscrimination Policies: How To
Reconcile The Promotion Of Equality With The Rights
To Privacy?”. Center For Human Rights and Global
Justice Working Paper Number 13, 2006.
Roma and Statistics. Council of Europe. 22- 23 Mayıs
2000.
www.romnews.com/a/pdf/coeStatistics.PDF
s.18.
Rousseau, Jean Jacques. nsanlar Arasındaki Eşitsizliğin
Kaynağı. (Çev. Nuri Đleri). Đstanbul 2001.
Sabbagh, Daniel/ Ann Morning, Comparative Study on
the Collection of Data to Measure The Extent and
Impact of Discrimination in A Selection of Countries:
Final report on USA, Medis Project, European
Commission 2004.
Seltzer, William. Population Data Systems and Human
Rights: Threats and Opportunities (Powerpoint
Presentation). Oslo: 23 Ağustos 2006.
Seltzer, William/ Margo Anderson. “After pearl
harbour- The Proper Role of Population Data Systems
in
time
of
war.
https://www.amstat.org/about/statisticians/index.cfm?f
useaction=paperinfo&PaperID=1
Seltzer, William. “On the use of Population Data
Systems to Target Vulnerable Population Subgroups
For Human Rights Abuses”. Coyuntura Social. Sayı
30. 2005.
Seltzer, William. “Dark side of the Numbers- The Role
of Population Data Systems in Human Rights Abuses”.
Social Research. Cilt 68, No. 2, Yaz 2001.
Seltzer, William. “Excluding Indians Not Taxed:
Federal Censuses and Native Americans in the 19th
Century”. Paper Prepared for Presentation at the Joint
Statistical Meetings, Session on Statistics, Human
Rights, and Ethics- Some Goods and Bads. 8- 12
Ağustos 1999.
Seltzer, William. “Population Statistics, The Holocaust,
and The Nuremberg Trials”. Population and
Development Review. Cilt 24. Sayı 3, Eylül 1998.
Shaw, M. N. International Law, 4. Baskı, Cambridge
1997.
Shanaghan Birleşik Krallığa Karşı davası. AĐHM.
Başvuru No. 37715/97. 4.5.2001 Tarihli Karar.
Simon, Patrick. Comparative study on the Collection of
Data to Measure The Extent and Impact of
Discrimination within the United States, Canada,
Australia, Great- Britain and The Netherlands. Medis
Project. European Commission 2004.
Simon, Patrick (Yay. Haz.). Ethnic Statistics and Data
Protection in the Council of Europe Countries: Study
xvii
Simon, Racial Discrimination
:
Singh
:
Solomos
:
Statisticians Conference 2010
:
Stratejic Litigation
:
Taş
:
The Annual Report 2006
:
The Annual Report 2000
:
Thematic Comment No. 3
:
Thilimmenos Davası
:
Trends and Developments 1997–
2005
:
Turner
:
Türkiye 7. Dön. R
:
UN CAT Çek Cumhuriyeti
:
UN CAT Macaristan
:
UN CAT Tunus
:
Report. Council Of Europe: Strasbourg 2007.
Simon,
Patrick.
“Measurement
of
Racial
Discrimination: The Policy Use of Statistics”. Manila,
Simo (Yay. Haz.). Data to Promote Equality. Finnish
Ministry of Labour European Commission: Helsinki
2005.
Singh, Rabinder.“Equality: The Neglegted Virtue”.
European Human Rights Law Review, No. 2, 2004.
Solomos, John/ John Wrench. “Race and Racism in
Contemporary Europe”. Solomos, John/ John Wrench.
(Yay. Haz.). Racism and Migration in Western Europe.
Oxford 1993.
European Statisticians Conferance Recommendations
For The 2010 Round Censuses Of Population and
Housing, prepared in Cooperation with the Statistical
Office of the European Communities (EUROSTAT).
ECE/CES/STATNONE/2006/4. United Nations: New
York 2006.
Stratejic Litigation of Race Discrimination in Europe:
From Principles to Practice. A Manual on the Theory
and Practice of Strategic Litigation with Particular
Reference to the EC Race Directive. London:
Interrights 2004.
Taş, Mehmet. Avrupa’da ırkçılık ve Aşırı Sağ Partiler.
Ankara 1999.
The Annual Report on the Situation Regarding Racism
and Xenophobia in the States of the European Union.
2006. http://fra.europa.eu/fra/material/pub/ar06/AR06P2-EN.pdf.
The Annual Report for 2000 of the United Nations
Special Rapporteur on Racism. E/CN.4/2000/16, 10. 1.
2000.
Thematic Comment No3: The Protection of Minorities
in the European Union. EU Network of Independent
Experts on Fundemental Rights. Reference: CFR-CDF.
Them cOMm2005.en. 25 Nisan 2005.
Thilimmenos ve Yunanistan’a Karşı Davası. AĐHM.
Başvuru no. 34369/97. 6. 4. 2000 Tarihli Karar.
Trends and Developments 1997- 2005– Combating
Ethnic and Racial Discrimination and Promoting
Equality in the European Union. Euroean Union
Agency for Fundemental Rights, 2007.
Turner, Bryan. Eşitlik. (Çev. Bahadır Sina Şener).
Ankara 1997.
Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına
Đlişkin Uluslar arası Sözleşme’nin 9. maddesi Uyarınca
Türkiye Tarafından 2007 yılında sunulan 3. Dönemsel
Rapor, CERD/C/TUR/3, 13. 11. 2007.
UN CAT Çek Cumhuriyeti Hakkında Sonuç
Gözlemleri
(Concluding
Observations).
CRC/C/15/Add.81, 27. 10 1997.
UN CAT Macaristan Hakkında Sonuç Gözlemleri
(Concluding Observations). CRC/C/15/Add.87, 5. 6.
1998.
UN CAT Tunus Hakkında Sonuç Gözlemleri
xviii
Cedaw Gen. Yorum No. 9
:
UN HRC Başv. Broeks
:
UN HRC Gen. Yorum No. 18
:
UN HRC Gen. Yorum No. 23
:
Van Boven
:
Vasak
:
Vierdag
:
Vijapur
:
Warwick
:
Weiwei
:
Westmoreland
:
Winkler Annual Report 2006
:
X ve Y Davası
:
Xenodochiaka davası
:
Yalçın
:
Yılmaz
:
Yılmaz, Ejder
Zarb Adami Davası
:
:
(Concluding Observations). CAT.A/54/55, 19. 11.
1998
UN CEDAW Genel Yorum No. 9 (on Statistical Data
Concerning the Situation of Women). 8. Oturum. 3. 3.
1989.
UN HRC. Başvuru (Communication) No. 172/1984,
Broeks Hollanda’ya Karşı. 9. 4. 1987.
UN HRC General Yorum No. 18. 37. Oturum.
10.11.89.
UN HRC Genel Yorum No. 23. 50. Oturum. 8. 4. 1994.
Van Boven, Theo. “Discrimination and Human Rights
Law- Combating Racism”. Fredman, Sandra (Yay.
Haz.). Discrimination and Human Rights- The Case of
Racism. 11. Baskı. Oxford 2001.
Vasak, Karel. (Yay. Haz.). The International
Dimensions of Human Rights, 1. Baskı, UNESCO:
Paris 1982.
Vierdag, E. W. The Concept of Dicrimination in
International Law with Special Reference to Human
Rights. The Hague 1973.
Vijapur, Abdülrahim. “International Protection of
Minority Rights”. International Studies. Cilt 43. Sayı
367, 2006
Warwick McKean. Equality and Discrimination Under
International Law. Oxford 1983.
Weiwei, Li. “Equality and Non- Discrimination Under
International Human Rights Law”. Norwegian Center
for Human Rights University of Oslo Research Notes
2004.
Westmoreland, Robert/ Louis P. Pojman (Yay. Haz.).
Equality: Selected Readings. Oxford 1997.
Winkler, Beate. Racism and Xenophobia in the EU
Member States: Annual Report 2006 of the EUMC.
Brussels
2006.
http://fra.europa.eu/fra/material/pub/racism/report_raci
sm_0807_en.pdf.
X ve Y Hollanda’ya Karşı davası, AĐHM, Başvuru No.
8978/80, 26. 3. 1985 Tarihli Karar.
Xenodochiaka S. A. ve Yunanistan’a karşı davası,
AĐHM, Başvuru No. 49213/99, 15.11. 2001 Tarihli
Kabuledilebilirlik Kararı.
Yalçın, Cemal. “Küreşelleşme, Çokkültürcülük ve
Eğitim”. Eğitim Araştırmaları Dergisi. Sayı 6. yıl 2.
Ocak, 2002.
Yılmaz, Aytekin. Etnik Ayrımcılık- Türkiye, Đngiltere,
Fransa, Đspanya. Ankara 1994.
Yılmaz, Ejder. Hukuk Sözlüğü. 5. Baskı. Ankara 1996
Zarb Adami Malta’ya Karşı davası, AĐHM, Başvuru
No.17209/02, 20. 6. 2006 Tarihli Karar.
Ayrımcılıkla Mücadelede Bir Araç Olarak Etnik Veri
§ 1. Giriş
Devletin, egemenlik yetkisini kullandığı topraklardaki etnik gruplarla ilgili veri
toplayıp toplamamasında bugüne kadar dört faktörün belirleyici olduğu
belirtilmektedir. Bunlar siyasi kontrol, ulusal bütünlük, çeşitlilik söylemi ve
ayrımcılığın önlenmesidir1.
Tarih boyunca, bir toplumda yaşayan etnik nüfusla ilgili verinin türlü
sebeplerle toplandığı gözlemlenmektedir. Modern devletten önce, örneğin bir
veri toplama aracı olan nüfus sayımları, askerlik ve vergi toplayabilmek
amacıyla
yapılırken,
modern
devletlerin
oluşumu
sonrasında
nüfusu
kategorilere bölerek daha “okunaklı” bir hale getirmek suretiyle toplumun
idaresini kolaylaştırmak amacıyla yapıldığı görülmektedir. Nihayet Amerika
Birleşik Devletleri (“ABD”)’de 1960’lı yılların insan hakları hareketiyle oluşan
çok kültürcü hareketin yayılmaya başlamasıyla da2 ayrımcılıkla mücadele ve
eşitliğin sağlanması amacıyla veri toplanması gündeme gelmiştir. Günümüzde,
ayrımcılıkla mücadelede bir araç olarak kullanılmak üzere veri toplayan çok
kültürlü ülkelerden bazıları ABD, Kanada, Avustralya, Birleşik Krallık, Güney
Afrika ve Hindistan’dır.
Yapılan araştırmalar, bugün pek çok ülkenin toplumun geri kalanından farklı
etnik, dilsel, kültürel veya dinsel v.b. özellikler taşıyan nüfus grupları
barındırdığını doğrulamaktadır. Buna göre, kültürel bakımdan belirli bir
1
2
Morning, Ann, “Ethnic Classification in Global Perspective: A Cross-National Survey of the
2000 Census Round”, http://unstats.un.org/unsd/demographic/sconcerns/popchar/Morning.pdf,
s. 6 ve orada Rallu, Jean-Louis/ Victor Piché/ Patrick Simon, “Demographie et Ethnicité: Une
Relation Ambigue”, Démographie: Analyse et Synthése, yay. Haz. Graziella, Caselli/ Jacques
Valin/ Guillaume Wunsch. Paris: Institut National d’Etudes Démographique, 2001.
Yalçın, Cemal, “Küreşelleşme, Çokkültürcülük ve Eğitim”, Eğitim Araştırmaları Dergisi. Sayı
6. yıl 2. Ocak, 2002, s. 67.
2
homojenliğe sahip olduğu varsayılan Kore veya Đzlanda gibi ülkeler haricinde,
yurttaşların tümünün aynı dili konuştuğu ve aynı etnik veya ulusal gruba ait
olduğu çok az sayıda ülkenin bulunduğu belirlenmektedir3. Bunlar dışındaki
ülkelerde, ırksal bağlarına, dillerine, dinlerine, akrabalık bağlarına ve
geleneklerine tutunarak yaşayan ve yerli halklar, ulusal azınlıklar, etnik veya
kültürel uluslar veya göçmenler olarak adlandırılan, toplumun geri kalanından
farklı etnik, ırksal veya kültürel özelliklere sahip gruplar bulunmaktadır. Bu
gruplar, toplumun geniş kesimindeki baskın kültürle ortak bir felsefi ve politik
gündeme sahip olamayacak kadar farklı niteliklere sahip olamalarına rağmen,
çoğunluğun yaşamın söz konusu alanlarını anlamak için tek doğru, gerçek ve
normal yol olduğu yolundaki inancına dayalı homojenleştiren veya asimile
eden baskılarına karşı direnç göstermektedirler4.
Bir ülkenin sınırları içinde ırksal, etnik veya kültürel grupların bulunması pek
çok nedene bağlı olabilir. Ülkenin bünyesine katılma zamanları dikkate
alınarak bazılarına göre “eski” ve “yeni” azınlıklar şeklinde tasnif edilerek
adlandırılan bu gruplar, başka bir sınıflandırmaya göre “ulusal azınlıklar” ve
“etnik gruplar” şeklinde ikiye ayrılmaktadırlar. Bu ayrıma göre ilk grubu
oluşturan ulusal azınlıklar, daha önce kendi kendini yöneten ve belli bir yerde
yaşayan toplumların geniş bir devlet çatısı altına sokulmaları sonucu
doğmaktadırlar. Etnik gruplar ise göçmenlerden oluşmaktadır. Ulusal
azınlıkların, çoğunluk kültürü yanında ayrı toplumlar olarak korunmak ve ayrı
toplumlar olarak varlıklarını sürdürmek üzere çeşitli özerklik biçimleri talep
etmelerine karşılık; etnik azınlıklar toplumla bütünleşmek ve bu toplumun tam
üyeleri olarak kabul edilmek istemektedirler. Göçmenlerin kimliklerinin
tanınmasını talep ettikleri durumda ise, amaçları büyük toplum yanında ayrı ve
3
4
Kymlicka, Will, Çokkültürlü Yurttaşlık- Azınlık Haklarının Liberal Teorisi, (Çev.
AbdullahYılmaz), Đstanbul 1998. s. 25.
Parekh, Bhikhu, Çokkültürlülüğü Yeniden Düşünmek- Kültürel Çeşitlilik ve Siyasal Teori,
(Çev. Bilge Tanrıseven), Ankara 2002, s. 1.
3
özerk bir ulus olmak değil; fakat büyük toplumun kurum ve yasalarının kültürel
farklılıklara daha fazla saygılı hale getirilmesini sağlamaktır5.
Hukuki bir dil ile ifade etmek gerekirse, etnik ve ulusal grupların temel olarak
iki tür talepleri olduğu söylenebilir. Birincisi, grup üyelerinin ayrımcılığa karşı
korunma ve eşit muamele talebidir. Đkinci tür talebi ise kendi kaderini tayin
hakkı çerçevesinde ayrı ve özerk bir ulus olarak tanınma talebidir. Đlk türdeki
talebe 1950’ler ve 1960’lardaki ABD’deki vatandaşlık hakları hareketi ve
Güney Afrika’da apartheid karşıtı kampanyalar verilebilir. Đkinci tür talebe ise
Sovyetler Birliği’ndeki Baltık halklarının ayrılma çabaları ve Kuzey
Amerika’daki yerlilerin ve dünyanın başka yerlerindeki yerli halkların özerklik
girişimleri verilebilir6. Bu tez çalışması etnik ve ulusal grupların ilk
kategorideki, yani ayrımcılıktan korunma ve eşit muamele görme talepleri ile
ilgilidir.
Avrupa’daki ulusal ve etnik grupların oluşumunu da şu şekilde özetlemek
mümkündür: Avrupa’da imparatorlukların tasfiyesine paralel olarak sınırların
yeniden çizilmesi ve yeni devletlerin ortaya çıkmasıyla birçok topluluk azınlık
konumuna
düşmüştür.
Özellikle
Osmanlı
ve
Avusturya-Macaristan
Đmparatorluklarının dağılması ve Birinci Dünya Savaşı’nın ardından yapılan
yeni sınır düzenlemeleriyle Orta ve Doğu Avrupa ile Balkanlarda birçok etnik
azınlık ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaşın sona ermesi sonucu sosyalist
Federasyonların dağılmasıyla, bir yandan Doğu Avrupa ve Balkanlardaki eski
azınlıklar yeniden ortaya çıkarken, öte yandan bunlara bir de Rus azınlıklar
eklenmiştir. Ayrıca, Sovyetler Birliği döneminde Stalin’in toplumları
etnikleştirerek onlara ayrı toprak ve statü verme politikasının sonucu Kafkasya
ve Orta Asya’da da yeni azınlıklar doğmuştur7. Bununla birlikte tarihsel
5
6
7
Will Kymlicka’nın kültürel çeşitliliği oluşturan gruplar ile ilgili sınıflandırması için bkz,
Kymlicka, s. 25 v.d.
Anaya, James, “The Capacity of International Law to Advance Ethnic or Nationality Rights
Claims”, 75 Iowa Law Review, 1990, s. 836.
Kurubaş, Erol, Asimilasyondan Tanınmaya: Uluslararası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa
Yaklaşımı, Ankara 2006 s. 11- 12 ve orada Panayi, Panikos, An Ethnic History of Europe since
4
topraklarında yaşayan bazı kapalı toplumlar da farklılıklarını günümüze kadar
koruyabilmelerine rağmen, sosyo-politik gelişmeler sonucu bir kısmı artık
bulundukları ülkelerde azınlık durumuna düşmüşlerdir. Bu topluluklara örnek
olarak Basklar, Brötonlar, Frizyanlar, Sorblar, Samiler veya Eskimolar
verilebilir8.
Avrupa’daki etnik grupların oluşumunda göçün belirleyici bir etkisi
bulunmaktadır. Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı Avrupa ülkeleri, Güney
ve Doğu Avrupa ülkelerinden gelen emek göçünün yanında, yerinden edilmiş
kişiler ve mültecilerin akınına da uğramıştır. Bunun sonucu olarak Batı Avrupa
tarihinde ilk kez bir göç bölgesi haline gelmiştir. 1950 ve 1960’larda ise
özellikle Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık’ın hızla gelişen ekonomileri
Güney Avrupa, eski Yugoslavya ve Kuzey Afrika’dan büyük ölçekli göç
çekmiştir9.
Avrupa’daki etnik ve ulusal grupların yukarıda belirttiğimiz ayrımcılık
yapmama ve eşit muamele talebini gündeme getirmelerinde Avrupa’nın içinde
bulunduğu tarihsel ve sosyolojik arka plana göre dönemsel özellikler gösteren
ırk ayrımcılığının büyük ve öncül bir etkisi olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
Irkın bugüne kadar üzerinde mutabakata varılmış bir tanımına rastlamak zor
olsa da, ırka fizyolojik ve evrimsel bir tanım getirme çabalarının var olduğu
bilinmektedir. Örneğin, ırk terimi, geçmişte zamanla ten rengi, yüz şekli gibi
gelişen, değişik bölgelerdeki halkları farklı fiziksel özelliklerine göre
birbirinden ayırmak için kullanılmıştır10. Sosyologlarca yapılan ve sübjektif
unsurun yani başkaları tarafından tanımlanmanın öne çıkarıldığı bir tanıma
1945: Nations, States, Minorities, Essex 2000 ve Soy, Olivier, Yeni Orta Asya ya da Ulusların
Đmal Edilişi, (Çev. Mehmet Moralı), Đstanbul 2000, s.45.
8
Kurubaş, s. 13.
9
People on Move: New Migration Flows in Europe, Strasbourg: Council of Europe, 1992, s.4366.
10
Rebecca, Blank, Measuring Racial Discrimination, Washington DC 2004.s. 26.
5
göre ırk, “kendisi veya başkaları tarafından diğer gruplardan doğuştan ve
değişmez fiziksel özellikleri nedeniyle farklı olarak tanımlanan insan
grubudur”11. Ancak, bu tür teorilerin zaman içinde ‘bilimsel bilgi’ temelinde
anlamlandırılmaya çalışılarak dışlanmayı, boyun eğdirmeyi ve hatta bu ırk
gruplarının başkaları tarafından imhalarını haklı göstermek için kullanıldığına
şahit olunmaktadır. Bundan dolayı ırkın, tahakkümü meşrulaştırmaya yarayan
ideolojik teşebbüsleri yansıttığı ve önemli ölçüde toplumsal ve tarihsel bağlama
dayanan bir sosyal (toplumsal) yapı olduğu fikri her geçen gün daha çok
benimsenmeye devam etmekte olduğu gözlemlenmektedir12. Irkın somutlaşmış
toplumsal bir anlama sahip olduğu anlayışı ırka sosyal-kavramsal yaklaşım
olarak değerlendirilmektedir. Buna göre, ırk, sürekli olarak bir toplumdaki
bireyleri bu özelliklere sahip olup olmamalarına göre gruplara bölmek için
kullanıldığında toplumsal olarak önemli bir duruma gelmektedir. Aynı
zamanda, bu özellikler, insanların kendilerinin veya soylarının fiziksel
özelliklerine göre sınıflandırıldığı ırk kategorilerinin ihdas edilmesi için
kullanıldığı ve dolayısıyla bu özelliklerin toplumdaki gruplara ilişkin sosyal
algıları, davranışları ve tutumları değiştirdiği durumlarda da toplumsal olarak
önemli hale gelmektedir13.
Belirli bir etnik grubun insan haklarının sistemli bir biçimde yok sayılması
anlamına gelen ırkçılık,14 tarihsel olarak ilk defa kolonilerin ele geçirilmesi ve
sömürülmesi aşamalarında ifade edilmeye başlanmıştır. Irkçılık Amerikan
kolonilerinin gelişmesi aşamasında yeni biçimler alarak ve Afrikalı siyahlara
yönelerek ve ayrıca dini biçimlere bürünerek devam etmiş, Afrika’dan ABD’ye
köle ticareti amacıyla götürülen 50 milyon siyah kölenin 25 milyonunun yolda
11
Vasak, Karel, (Yay. Haz.), The International Dimensions of Human Rights, Cilt 1, UNESCO:
Paris 1982, s. 76 ve orada Van den Berghe, Pierre, Race and Racism- A Comparative
Perspective, New York 1967, s. 9.
12
Fredman, Sandra, “Combating Racism with Human Rights- The right to Equality”, Fredman,
Sandra. (Yay. Haz.) Discrimination and Human Rights- The Case of Racism. 11. Baskı. Oxford
2001, s. 9- 10.
13
Blank, s. 26.
14
Jackson, Peter/ Faupin Mathieu, “Racism and Racial Discrimination”, UN Chronicle, United
Nations Publications 44, Student Resource Center – Gold Gale, Istanbul Bilgi University, (19.
1. 2008), http://0-find.galegroup.com.library.bilgi.edu.tr:80/ips/start.do?prodId=IPS>.
6
ölmesine yol açmıştır15. Tarihteki en korkunç, acımasız ve meşhur, ırk
sınıflandırmalarıyla meşrulaştırılan ırkçı doktrinlerinden birine hiç şüphesiz 19.
Yüzyıl’da Avrupa’da şahit olunmuştur. Avrupa’da bu yüzyılda yaşanan ırkçılık
hareketi aryan ırk efsanesiyle doruğa ulaşmış, esas itibariyle de Yahudilere
yönelik olarak belirginlik kazanmıştır16. 1919 yılında kurulan ve 1930 yılında
Almanya’da iktidara gelen Nazi Partisinin hükümet programında sadece bir
ırkın mensubunun vatandaş olabileceği, bu ırkın mensuplarının ise mezhep
farkı olmaksızın Alman kanı taşıyan kişiler olabileceği, dolayısıyla hiçbir
Yahudi’nin bu ırkın mensubu olamayacağı açıklanmaktaydı. Sonuç olarak, bu
yüzyılda Yahudilerin ırkçı zulme uğraması ve imhası resmi bir devlet pratiği
haline gelmişti17.
Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da ırkçılığın farklı şekillerde ve ayrı
dalgalar halinde devam ettiği gözlemlenmektedir18. Savaş sonrası dönemde
Batı Avrupa’nın demokratik ulus devletleri değişen derecelerde nüfuslarına
dışardan yeni öğeler katmaya başlamışlardır. 1950 ve 1960 yılları arasında göç
hareketleri dünyanın iki farklı sosyal sisteme ayrışmasından kaynaklanmış ve
yüzlerce insan Avrupa’nın doğusundan batısına akın etmiştir. Bu göçmenlerin
çoğu mülteci olarak kabul görmüşlerdir. Avrupa içi göç dalgalanmaları
1950’lerin sonuna doğru biterken, bu tarihten sonra Avrupa’ya ikinci bir göç
dalgası başlamış; kıtanın yeniden inşası için gerekli iş gücü açığının büyümesi
sonucu iş gücü talebini karşılamak için Güney Avrupa’nın Akdeniz
ülkelerinden, Avrupa’nın bir zamanlar sömürgesi durumundaki Kuzey Afrika,
Güney Asya ülkelerinden ve Karayipler’den, ayrıca Türkiye ve eski
15
16
17
18
Yılmaz, Aytekin, Etnik Ayrımcılık- Türkiye, Đngiltere, Fransa, Đspanya, Ankara 1994, s. 140.
Yılmaz, s. 141.
Van Boven, Theo, “Discrimination and Human Rights Law- Combating Racism”, Fredman,
Sandra (Yay. Haz.), Discrimination and Human Rights- The Case of Racism, 11. Baskı.
Oxford 2001, s. 127 ve orada Judgement of the International Military Tribunal at Nurnberg
referred to by Hernan Santa Cruz, UN Special Rapporteur on Racial Discrimination in Special
Study on Racial Discrimination in the Political, Economic, Social and Cultural Spheres, UN
Publication EZXIV, 1971, para. 980.
Solomos, John/ John Wrench, “Race and Racism in Contemporary Europe”, Solomos, John/
John Wrench, (Yay. Haz.), Racism and Migration in Western Europe, Oxford 1993, s. 7.
7
Yugoslavya’dan ucuz işgücü getirme dönemi başlamıştır19. Avrupa’da
1970’lere doğru yaşadığı ülkenin nüfusunun çoğunluğundan farklı kültürel
özelliklere sahip 13 milyon ‘etnik azınlık’, ten rengi ve diğer fiziksel özellikler
bakımından ise 8 milyon ‘siyah’ görünür azınlık bulunduğu kaydedilmiştir20.
Önceden de bir dereceye kadar ‘çok kültürlü’ bir geçmişe sahip olan Avrupa’yı
bu savaş sonrası nüfus hareketleri daha geniş bir yelpazede kültürel çeşitliliğe
ulaştırmış, Avrupa’yı o zamana kadar hiç olmadığı kadar hem çok kültürlü hem
de çok ırklı bir kıta durumuna getirmiştir21. Ne var ki, Avrupa’nın bu yeni çok
kültürlü, çok ırklı kimliği uyum ve eşitliği beraberinde getirmemiş, Avrupa’da
tekrar canlanan ‘yeni’ bir ırkçı dalga bu sefer göçmen gruplarını hedef
seçmiştir. Göçmenlere yönelen bu yeni ırkçı ve yabancı düşmanı eğilimin
gelişmesinde, 1970 petrol krizinden sonra gerçekleşen ekonomik durgunluğun
ve ortaya çıkan işsizliğin büyük payı olduğu gibi, aşırı sağ ve ırkçı partilerin
göçmenlere yönelik propagandaları da önemli rol oynamıştır22. 1980’lerde ırkçı
ve ırkçılık karşıtı eğilimler arasındaki gerilim en yüksek noktalarından birine
ulaşmış, 1990’larda sağ kanattaki partilerin ırkçı yapılanmaları kıta Avrupasını
bütünüyle sarmıştır. Avrupa Birliği’nin Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı Đzleme
Merkezi (“EUMC”) 1998 yılında yayınladığı ilk yıllık raporunda ırkçılık ve
yabancı düşmanlığının yaşanmadığı tek bir Avrupa Birliği ülkesi bile
bulunmadığını belirtmiştir. Aynı raporda, Almanya’da 1998 yılı itibariyle aşırı
sağ kanat partilerinin 53 bin üyesi olduğu kaydedilmiş, Doğu Almanya’da
gerçekleştirilen şiddet eylemlerinin yarısının aşırı sağ parti kışkırtmalarından
kaynaklandığı belirtilmiştir. Fransa’da kaydedilen 165 göz korkutma eyleminin
(tehdit, grafiti, saldırı, hafif suçlar) 81’inin Yahudi karşıtı olarak gerçekleştiği
ve yapılan bir ankette Fransız nüfusunun yüzde 67’sinin göç olgusunun sıkı bir
kontrol altına alınması gerektiğini düşündüğü, yüzde 24’ünün ise sınırların
19
20
21
22
Taş, Mehmet, Avrupa’da ırkçılık ve Aşırı Sağ Partiler, Ankara 1999, s. 13- 15.
Oakley, Robin, Racial Violonce and Harrasment in Europe, Council of Europe: Strasbourg
1992. s. 8.
Oakley, s. 8.
De Beiji, Roger Zegars, (Yay. Haz.), Documenting Discrimination Against Migrant Workers
in the Labour Market- A Comparative Study of Four European Countries, International Labour
Office: Geneva 2000, s. 2.
8
tamamen kapatılması taraftarı olduğu ortaya çıkarılmıştır. Raporda, bunlara
ilaveten göçmenlerin istihdamda ciddi bir ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığı da
belirlenmiştir23.
Bu olumsuz gelişmelere karşılık, özellikle ikinci Dünya Savaşı’ndan sonra
Avrupa’da ırk ayrımcılığı ulusal anayasalarda merkez bir role sahip olmuştur.
Gerçekten de, Hollanda’da ırk ayrımcılığı daha 1934 yılında açıkça
yasaklanmasına rağmen bunun dışında pek çok ülkenin yasal düzenlemelerinde
ırk ayrımcılığının yasaklanması savaş sonrası döneme rastlamaktadır24.
Uluslararası hukukta da yaşanan bu olaylara karşılık cevap savaş sonrası
dönemde çok geçmeden verilmiş, Birleşmiş Miletler Şartı25, Đnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi26, Birleşmiş Milletler Đkiz Sözleşmeleri27 ve BM Her
Türlü
Irk
28
Sözleşme
Ayrımcılığının
Ortadan
Kaldırılmasına
Đlişkin
Uluslararası
gibi temel uluslararası hukuk belgelerinde ayrımcılık yapmama
ideali kararlı bir şekilde ortaya konulmuştur. Avrupa’nın ise, beyazın üstün
olduğu mantığı ile sürdürdüğü sömürgecilik geçmişinden kaynaklanan ve
günümüzde sahip olduğu bir takım endişelerden dolayı Birleşmiş Milletler’in
ırk ayrımcılığını önlemeyi amaçlayan standartlarına ağırlık vermek ve etkin
kılmak konusundaki tutumunun çok ikna edici olmadığı, ırk ayrımcılığı
konusunda
23
24
25
26
27
28
harekete
geçmek
bakımından
daha
çekimser
durduğu
Giving Europe a Soul- Setting Up The European Monitoring Centre on Racism and
Xenophobia,
Annual
Report
on
the
Activities
1998,
http://fra.europa.eu/fra/material/pub/ar98/AR_1998_part1-en.pdf.
Fennema, Meindert, “Legal Repression of Extreme Right Parties and Racial
Discrimination”, Koopmans, Ruud/ Poul Statham, (Yay. Haz.), Challenging Immigration
and Ethnic Relations Politics, Comparative European Perspectives. Oxford 2000, s. 120.
San Francisco, 26. 6. 1945.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Karar No. 217 A(III), 10. 12. 1948. 9119 Sayılı BK
Kararı, R.G. Tarih ve No. 6. 5. 1949/ 7217.
Medeni ve Siyasi Haklara Đlişkin Uluslararası Sözleşme (“MSHUS”), Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu No. 22A (XXI), 16. 11. 1966. R.G. Tarih ve No. 21. 07. 2003/ 25175, Kanun
No. 244/3 ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Đlişkin Uluslar arası Sözleşme
(“ESKHUS”), Birleşmiş Milletler Genel Kurul No. 22A (XXI), 16. 11. 1966. R.G. Tarih ve
No. 11. 08. 2003/ 25196, Kanun No. 244/3,
Birleşmiş Milletler Genel Kurul No. 2106 (XX), 21. 11. 1965. R.G. Tarih ve No.16. 06.
2002/ 24787, Kanun No. 244/3 bundan sonra “BM Irk Ayrımcılığının Önlenmesi
Sözleşmesi” olarak geçecektir.
9
gözlemlenmektedir29. Kaldı ki, Đnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya
Dair Avrupa Sözleşmesi30 gibi insan haklarıyla ilgili temel Avrupa
düzenlemelerinde ayrımcılık yapmama prensibi Sözleşme’de korunan temel
hak ve hürriyetlerle sınırlı bir koruma getirecek şekilde düzenlenmiştir. Ancak,
Avrupa’da son zamanlarda ayrımcılıkla mücadele adına bazı önemli
girişimlerin gerçekleştirildiğinden de bahsetmek gerekmektedir. Özellikle
Avrupa’da son dönemde yaşanan ırkçılık olaylarına cevaben, 2000 senesinde
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Konsey’e üye devletler tarafından
onaylandığı takdirde ayrımcılık yasağına Sözleşme’deki hak ve hürriyetlerden
bağımsız bir koruma getirecek olan AĐHS’e Ek 12. Protokolü kabul etmiştir.
Bunu takiben, yine 2000 yılında Avrupa Birliği çatısı altında Irk ve Etnik
Kökenine
Bakılmaksızın
Eşit
Muamele
Prensibinin
Gerçekleştirilmesi
Direktifi31 kabul edilmiştir. Bu Direktif üye devletleri Direktif’in hükümlerini
uygulamak amacıyla kanunlar ve düzenlemeler oluşturmalarını gerektirmekte,
ayrıca ulusal düzeyde mahkemeleri, bu Direktif’e uygun olarak kurulacak eşit
muamele
organlarını
ve
Topluluk
düzeyinde
Komisyonu,
Avrupa
Parlamentosunu ve Konseyi, Temel Haklar Ajansı (“FRA”)’nın yardımıyla,
yetki
alanları
içinde
bu
Direktif’in
uygulanmasını
denetleyeceklerini
32
söylemektedir . Ancak, bütün bu uluslararası alanda ve bölgesel olarak
29
Van Boven, s. 128.
Avrupa Konseyi Antlaşmalar Serisi No. 5, 4. 11. 1950, Roma. R.G. Tarih ve No. 19. 03. 1954/
8662, Kanun No. 6366. Bundan sonra “Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi” (“AĐHS”) olarak
geçecektir.
31
Council Directive 2000/43/EC, Implementing The Principle of Equal Treatment Between
Persons Irrespective of Racial or Ethnic Origin, OJ L 180, 19. 07. 2000. Bundan sonra “Irk
Direktifi” olarak geçecektir.
32
Irk Direktifi madde 13- 17. Bölgesel olarak benimsenen bu yeni hukuk normlarının yanında,
ulusal düzeyde Hollanda ve Fransa gibi Batı Avrupa ülkelerinde artan göçmen nüfusu
karşısında istatistiklerde etnik veya kökenle ilgili kategoriler kullanılması gündeme
gelebilmiştir. Bu durum özellikle kişilerin resmi olarak etnik veya ırksal kategoriler yoluyla
tanımlanmasına ciddi bir muhalefet gösteren, ırk istatistiklerinin bir tabu olarak karşılandığı
Fransa’ya göre büyük bir aşamadır. 1980’lerin ortalarından itibaren bu tür sınıflandırmalar
yapmak ülkedeki göç olgusunu daha iyi anlamak, Fransa’daki göçmenlerin sayısını bilmek ve
bu göçmenlerin ve çocuklarının ülkeye nasıl entegre olduklarını ortaya çıkarmak amacıyla ön
plana çıkmaya başlamıştır. Bu bağlamda, merkez istatistik kurumları yabancı kökenli Fransız
vatandaşlarını tanımlayabilmek için kategoriler oluşturma çabasına girmeye başlamıştır. Göç
olgusunu anlama isteği dışında, özellikle istihdam sahasında gerçekleşen ayrımcılığa yönelik
belli bir farkındalığın oluşmasıyla da etnik, ırk veya ulusal kökenle ilgili veri toplamanın
ayrımcılıkla mücadelede kullanılabilirliği tartışma konusu yapılmaya başlanmıştır. Bunun
30
10
oluşturulan hukuk normlarının pratikte uygulanabilmesi ırk ve etnik
ayrımcılığa maruz kalanlar ve kalma potansiyelinde olanlar hakkında veri
ihtiyacını gündeme getirmiş ve bu normları uygulamak ile yükümlü devletler
veya uygulanmasını denetlemekle görevlendirilen gerek ulusal ve gerekse de
uluslararası antlaşma veya izleme organları ciddi bir bilgi açığıyla karşı karşıya
kalmışlardır.
Ayrımcılıkla mücadele normlarının uygulanması veya daha genel bir ifadeyle
ayrımcılıkla mücadele etmek için veriye ihtiyaç duyulmasına rağmen, veri
toplama faaliyeti hem hakkında veri toplananlar hem de veri toplayan
tarafından türlü endişeler eşliğinde itiraza uğramaktadır. Hakkında veri
toplanan taraf bakımından, toplanan verinin kötüye kullanılması ve zulme
uğrama korkusu; politika aracı olarak kullanılan sayıların toplumdaki ayrılıkları
körükleyebilme ve yabancı düşmanlığına yol açma ihtimali; kişilerin etnik
kategorilere ayrılmasıyla ilgili çekinceler; özel hayatın gizliliğine saygı
hakkının ihlal edilmesiyle ilgili çekinceler bu itirazın dile getirilmesinde rol
oynayabilmektedir. Veri toplayan taraf bakımından dile getirilebilen veya
getirilebilecek itirazların nedenleri ise çalışmada dört başlık altında
toplanmıştır. Bunlar, toplum içindeki grupların sayısal üstünlüğünü dolayısıyla
siyasi gücünü kaybetme korkusu; vatandaşların değişik ırk veya etnik köken
kategorilerine bölünmesinin ulus devlet ideolojisine ve devletin asimilasyon
üzerine 2000 senesinden beri Fransız hükümetinin verdiği yetkiyle sunulan pek çok rapor, diğer
tedbirlerin yanında, işyerlerinde farklı etnik kökene sahip işçilerin dağılımının izlenmesiyle
ilgili önerilerde bulunmuştur. Buna ek olarak, nüfus sayımlarında kişilerin ailelerinin coğrafi
kökenleriyle ilgili soru bulunmamasına rağmen, 1999 yılından itibaren ailelerin doğum yeri
veya milliyetleriyle ilgili sorular çoğu resmi yoklama ve anketlerde yerini almıştır. Ayrıca,
2006 senesinde çıkarılan bir kanunla ayrımcılıkla mücadele ile görevlendirilen “Ayrımcılıkla
Mücadele ve Eşitlik Yüksek Otorite” adındaki bir organ ayrımcı uygulamaların tespit edilmesi
için durum testleri yürütmekle yetkilendirilmiştir. Bu gelişmeler umut verici olmakla beraber,
yine de Fransa’da 2007’nin Şubat ayında araştırmacılar, ticaret birlikleri ve sivil toplum
kuruluşları üyeleri tarafından etnik istatistiğin tehlikeli ve gereksiz olduğu iddiasıyla dava
ikame edilmiş olması etnik kökene dayalı istatistiğin Fransa bağlamında hala çok çekişmeli
olduğunun bir göstergesidir. Ringelheim, Julie, “Processing Data on Racial or Ethnic Origin
For Antidiscrimination Policies: How To Reconcile The Promotion Of Equality With The
Rights To Privacy?”, Center For Human Rights and Global Justice Working Paper Number 13,
2006, s. 50- 55.
11
politikasına
aykırı
görülmesi;
azınlık
grup
kimliklerinin
tanınmasını
gerektireceği endişesi ve devletin geçmişteki olumsuz uygulamalarını ortaya
çıkarma endişesidir.
Oysa ki dile getirilen bu endişe ve itirazlara karşılık etnik veri, temel olarak ırk
ve etnik ayrımcılıkla mücadele için uygun politika, yasama ve etkili tazmin
stratejilerinin
geliştirilmesinde,
ayrımcılıkla
ilgili
farkındalığı
artırma
faaliyetlerini kolaylaştırmada; ulusal ve özellikle uluslararası insan hakları
izleme organlarının faaliyetlerini gerçekleştirmelerini mümkün kılmada;
ayrımcılığın ispatında ve ayrımcılıkla ilgili araştırmaları kolaylaştırmada
kullanılmak suretiyle ayrımcılıkla mücadeleye katkı sağlamaktadır.
Irkçılığın yukarıda verilen tanımından da anlaşılabileceği gibi, bu çalışmada
kullanılan “ırk” ve “ırk ayrımcılığı” kavramları -özellikle yukarıda ‘yeni’
olarak tabir edilen, Avrupa’da son dönemde görülen ayrımcılık ve ırkçılığın 19.
Yüzyıl imparatorluk çağındaki bilimsel ırkçılıkla kıyaslandığında sadece renk
ve diğer fiziksel özellikler nedeniyle değil, fakat daha geniş bir kapsamda
gerçekleştirildiği de göz önünde tutulduğunda- BM Irk Ayrımcılığının
Önlenmesi
Sözleşmesi’nin
1.
maddesinde
tanımlandığı
şekliyle
benimsenmiştir. Sözleşme’nin 1. maddesinde tanımlanan ırk ayrımcılığındaki
“ırk” kavramı renk, soy, ulusal veya etnik kökeni de içine almaktadır. Bu tez
çalışmasında da hakkında veri toplanan gruplardan kastedilen, yukarıda
Kymlicka’nın da oluşum süreçlerini açıkladığı, ayrımcılığa maruz kalmak
bakımından daha açık bir durumda olan, toplumun geri kalanından farklı renk,
soy, ulusal veya etnik köken özelliklerine sahip topluluklardır.
Bu çalışmanın kapsamı dâhilinde, etnik veri toplamayı genel olarak, çeşitli
araçlarla elde edilen ve etnik gruplarla ilgili farklı türde çıkarsamalara
gidilmesini sağlayan bilgi toplama faaliyeti olarak tanımlamak mümkündür.
Daha detaylı bir şekilde tanımlamak gerekirse, bu çalışmada ele alınan haliyle
12
ayrımcılıkla mücadelede bir araç olarak kullanılması amaçlanan33 “etnik veri”
veya “ırk verisi”34, etnik grupların sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim, iş, konut
durumları gibi niteliksel ve niceliksel demografik özellikleriyle ilgili bilgiyi;
“etnik veri toplama” ise bu özellikleri ortaya çıkarmayı amaçlayan bilgi
toplama faaliyetini anlatmaktadır. Etnik veri ve etnik veri toplama ile aynı
zamanda, doğrudan ayrımcılıkla ilgili veri ve doğrudan ayrımcılıkla ilgili veri
toplama faaliyeti de kastedilmektedir.
Etnik veri toplama için kullanılan söz konusu araçlar arasında, başta nüfus
sayımları olmak üzere istatistikî verinin elde edildiği nüfus kayıt sistemleri ve
hane halkı araştırmaları; mağdurların şikâyetlerinin tespit edildiği adalet
sistemlerinden elde edilen veriler, mağdur anketleri, ayrımcılık testleri, tutum,
davranış ve görüş anketleri ve araştırma sonuçları sayılabilir. Etnik veri
toplama faaliyeti ile güdülen amaç, etnik ayrımcılığın varlığı, boyutları, inişçıkış çizelgesi, kişilerin ekonomik ve sosyal durumlarına etkisi v.b. hakkında
bilgi elde edebilmektir.
Bu tez çalışmasının amacı, etnik grupların ayrımcılıktan korunma ve eşit
muamele görme talepleri çerçevesinde, haklarında toplanacak verinin bu
talepleri karşılamada oynayacağı rolü ortaya çıkararak, bütün engellere ve
itirazlara rağmen etnik verinin toplanması gereğini ortaya koymaktır. Bunun
için öncelikle Avrupa ve Dünya’dan örneklerle veri toplamayla ilgili genel
durum ortaya konulacak, daha sonra ihtiyaç duyulmasına rağmen yeterli
verinin toplanması önündeki muhtemel ve ileri sürülen endişe ve engeller
irdelenerek neden yeterli veri toplanamadığı sorusuna cevap verilmeye
çalışılacak, en son olarak da etnik verinin ayrımcılık yapmama veya eşit
33
Bu amaca hizmet etmesi için toplanılması öngörülen etnik verinin belirli bir güvenilirliği haiz
olması gereğinin bir sonucu olarak, resmi nitelikte olmayan bazı özel şirket veya münferit
araştırma organizasyonlardan ziyade, devlet tarafından toplanıyor olmasının öneminin de altını
çizmek gerekmektedir.
34
Bu kavramlar da çalışmada birbiri yerine geçer biçimde kullanılabilecektir.
13
muamele idealinin gerçekleştirilmesi bakımından bir araç olarak nasıl
kullanılabileceği ortaya koyulmaya çalışılacaktır.
Etnik veri toplamayla ilgili mülahazalar, ayrımcılık yasağı ile birlikte insan
haklarıyla ilgili irdelenmesi gereken diğer başka konulara da gönderme
yapmakta ve yer yer politik tartışmalara da yol açabilmektedir. Đnsan haklarıyla
ilgili gönderme yaptığı başlıca konular arasında özel hayatın gizliliğinin
korunması, bu bağlamda kişisel verilerin korunması ve azınlık hakları
sayılabilir. Etnik veri toplamanın bahsedilen bu konulardan her biri ile ilişkisi
ayrı bir araştırma konusu yapılmayı hak etmektedir. Bu nedenle, çalışmada yeri
geldikçe etnik veri toplamanın bu konularla ilgili doğurduğu tartışmalara
değinilmesine rağmen, çalışmanın kapsamına temel olarak etnik verinin
ayrımcılık yapmama ilkesiyle olan ilişkisi alınmıştır. Bununla birlikte tezde,
ülkeler arasında karşılaştırmalara sık sık yer verilmesine rağmen hiçbir
münferit ülke başlı başına inceleme konusu yapılmamaktadır. Buna Türkiye de
dâhildir. Genel olarak örnekler çeşitli ülkelerden coğrafya ayırt edilmeden
verilmesine rağmen, tezde ağırlıklı olarak Avrupa’ya vurgu yapıldığı da
belirtilmelidir.
§ 2. Etnik Veri Toplama Bakımından Dünyadaki ve Avrupa’daki Durum
1995–2004 arasındaki nüfus sayımları dikkate alınarak Birleşmiş Milletler
Đstatistik Bölümü tarafından 147 ülkede yapılan yayınlanmamış bir anket
araştırması sonucuna göre, bu ülkelerin 95’inde (%65’inde) nüfus sayımı
sorularında milliyet veya etnik grup ayrımı kullanıldığı saptanmıştır. Aynı
araştırma sonucuna göre, etnik aidiyet sorusu soran ülkelerin oranının en fazla
olduğu kıta Güney Amerika ve bu kıtayı takiben de sırasıyla Okyanusya ve
Kuzey Amerika’dır. Afrika, Asya ve Avrupa ise bu anlamda en düşük orana
14
sahip kıtalardır.35 Daha da özele inersek, Avrupa’daki nüfus sayımları
bakımından bir incelemede Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ve Birleşik
Krallık’ta etnik özellik ile ilgili sorunun sorulmakta olduğu, fakat Batı
Avrupa’da ve Balkanlar bakımından ise Türkiye, Yunanistan ve Arnavutluk’ta
bu türden bir soruya yer verilmediği görülmektedir36.
Avrupa’nın kendi içinde görülen bu heterojenlik, etnik aidiyetle ilgili ulusal
yaklaşımlar arasındaki ayrımları yansıtmaktadır. Bazı ülkeler bunu toprakları
üzerinde yaşayan halkı tanımlamada belirleyici bir kıstas olarak öne çıkarırken,
diğerleri bu kavramı tanımlamaktan bile imtina etmektedirler. Ulusu oluşturan
siyasi ve tarihi modellerden kaynaklanan ülkeler arasındaki bu bölünme, nüfus
sayımlarındaki değişkenlerde de kendini göstermektedir. Örneğin Avrupa
Konseyi ülkeleri arasında yapılan bir inceleme, Konsey ülkelerinin 22’sinin,
genellikle “milliyet” terimini kullanarak etnik aidiyet ile ilgili, 24’ünün din ve
26’sının da dil (genellikle ana dil) ile ilgili veri topladığını ortaya koymuştur.
Etnik aidiyet ile ilgili soru soran ülkelerin sadece ikisi; dil ile ilgili soranların
sadece üçü, ve din ile ilgili soranların ise altısı Batı ve Güney Avrupa
ülkesidir37.
I. Avrupa’da Etnik Veri Toplama Hakkında Görüşler
Avrupa’da devletler, sivil toplum temsilcileri veya halk sözcüleri arasında
ayrımcılık yapmama ilkesi bağlamında etnik veri toplama çokça tartışılan ve
ihtilaflı bir konu olmasına rağmen, bu alanda yapılan yoklamalarda veri
toplama lehine görüşlerin ağır bastığı göze çarpmaktadır. Avrupa Birliği çatısı
35
36
37
Bu araştırmanın daha ayrıntılı bir çözümlemesi için bkz: Ethnicity: A Review of Data
Collection and Dissemination, Social and Housing Statistics Branch, UN Statistics Division,
Ağustos 2003.
“Ethnic Characteristics As Topics in the Population Censuses”, Conference of European
Statisticians, Joint UNECE- EUROSTAT Work Session on Population Censuses Organized in
Cooperation With UNFPA. Working Paper No.9. 23- 25 Kasım, Cenevre 2004, s.3.
Simon, Patrick. (Yay. Haz.), Ethnic”Statistics and Data Protection in the Council of Europe
Countries- Study Report, Council Of Europe: Strasbourg 2007, s. 34- 36.
15
altındaki Avrupa Konseyi’nin kararıyla oluşturulan Ayrımcılıkla Mücadele için
Topluluk
Eylem
Programı
çerçevesindeki
çalışma
grubunun
yaptığı
araştırmaya göre, bu alandaki uzmanların %90’ı veri toplamanın dezavantajlı
durumdaki kişi ve grupların durumlarının iyileştirilmesine yardımcı olduğunu
belirtmiştir38. Avrupa Komisyonu tarafından ayrımcılık yapmama ve eşit
muamele hakkında hazırlanan Yeşil Kitap’a ilişkin verilen kamu yanıtında da
cevap verenlerin %94’ü veri toplamanın ayrımcılıkla mücadele ve eşitliğin
gerçekleştirilmesi için etkin politikaların geliştirilmesinde ‘önemli’ veya ‘çok
önemli’ olduğunu
söylemiştir39.
Öte
yandan,
Avrupa
vatandaşlarının
görüşleriyle ilgili kamuoyu yoklamasında, ayrımcılıkla mücadeleye destek
olmak amacıyla etnik kökene ilişkin bilginin nüfus sayımlarında anonim olarak
toplanması %75 oranında olumlu karşılanmıştır40. Böyle bir verinin
kullanılması ile ilgili yapılan başka bir çalışma da, bu konudaki istatistikî
bilginin tehlikeli olmaktan çok yararlı olacağı konusunda sivil toplum
kuruluşları, veri koruma otoriteleri ve ayrımcılık karşıtı kurumlar arasındaki
genel kanıyı yansıtmaktadır41.
II. Avrupa’da Etnik Veri Toplama Pratikleri
Bu konuda yaygın kanaat, yukarıda özetlenmeye çalışıldığı gibi etnik veri
toplamanın gerekliliği yönünde ve veri açığının kapatılması lehine ise de,
uygulama bu görüşlere paralel bir çizgide yürümemektedir. Ayrımcılıkla ilgili
mevcut veri toplama işlemleri, sistemli bir şekilde planlanarak yürütülmemesi,
38
Reuter, Niklas/ Timo Makkonen, “Measuring The Extent and Impact of Discrimination in
Europe- Conclusions and Recommendations”, Manila, Simo, (Yay. Haz.), Data to Promote
Equality, Finnish Ministry of Labour European Commission: Helsinki 2005, s. 108.
39
Response statistics for Green Paper on Anti-discrimination and Equal Treatment,
http://ec.europa.eu/comm/employement_social/fundamental_rights/pdf/green/stats.pdf.
Veri
ihtiyacının mevcudiyeti ve veri toplamanın yararı konusunda ayrıca Avrupa Komisyonu’nun
görüşü için bkz: Equality and Non-Discrimination in An Enlarged European Union, Green
Paper, European Commission. Dictorate General for Employement and Social Affairs, Mayıs
2004, http://europa.eu.int/comm/employement_social/fundamental_rights/greenpaper_en.htm.
40
Discrimination
in
the
European
Union
2007,
http://ec.europa.eu/public_opinion/archives/ebs/ebs_263_sum_en.pdf. s. 23.
41
Bu çalışmanın daha ayrıntılı sonuçları için bkz: Simon, Study Report, s. 63.
16
belli bir olaya mahsus geçici temelde yürütülmesi, hedef kitlenin tam olarak
temsil edilememesi sonucuna yol açan yaklaşık değişkenlere dayanması
(örneğin ulusal veya etnik köken değil de milliyet kavramının kullanılması),
edinilen bilginin türünün ve kapsadığı yaşam alanlarının sınırlı olması gibi
özelliklerle öne çıkmaktadır42. Dolayısıyla etnik veri veya etnik ayrımcılıkla
ilgili (varlığı, boyutları, artış-iniş çizelgesi, kişilerin ekonomik- sosyal
durumlarına etkisi v.s.) veri çoğunlukla mevcut değildir veya yetersizdir.
Örneğin, etnik ayrımcılıkla ilgili veri toplansa bile, bunun temel olarak
istihdam alanıyla sınırlı olarak toplandığı, fakat eğitim, hizmetlerden
yararlanma veya adalet sistemindeki yansımalarının göz ardı edildiği
gözlenmektedir43. Bir başka örnek Avrupa Birliği’ne üye Yunanistan, Đspanya,
Đtalya, Kıbrıs ve Malta ile ilgili verilebilir. Bu ülkelerde 2004- 2005 yılları
arasında, ayrımcılığın en uç hali olan ırkçı şiddetle ilgili olarak dahi resmi
veriye ulaşılamamış, yalnızca iki AB ülkesinin (Birleşik Krallık ve Finlandiya)
tam kapsamlı bir veri toplama mekanizması olduğu kaydedilmiştir44. Yine AB
üyesi ülkelerde ulusal nüfus dairelerinde veya nüfus sayımlarında kaydedilen
potansiyel ayrımcılık temellerinin (kategorilerinin), genellikle cinsiyet, doğum
yeri, ana- babanın doğum yeri veya kişinin milliyeti ile sınırlı olduğu
görülmektedir.45 Bu da, bir başka deyişle istatistikî bilginin etnik ve ulusal
kökene göre değil de, çoğu ülkede olduğu gibi ikamet edilen ülkenin vatandaşı
olunup
olunmamasına
göre
toplanması,
ırk
veya
etnik
ayrımcılığa
uğrayanlarının tamamının bu bilginin kapsamına alınmaması sonucuna yol
42
European
Handbook
on
Equality
Data,
European
Commission
2006,
http://ec.europa.eu/employment_social/publications/2007/ke7606381_en.pdf, s. 12.
43
Makkonen, Timo, “Data As An Opportunity To Promote Equal Rights”, Manila, Simo, (Yay.
Haz.), Data to Promote Equality, Finnish Ministry of Labour European Commission: Helsinki
2005.s. 13.
44
Winkler, Beate, Racism and Xenophobia in the EU Member States: Annual Report 2006 of the
EUMC,
Brussels
2006,
http://fra.europa.eu/fra/material/pub/racism/report_racism_0807_en.pdf. s. 2.
45
Ulusal/etnik köken, din, inanç ve bunlarla eşdeğer kavramlara göre toplanan bilgiyi Avrupa
Konseyine üye 42 ülkenin resmi istatistiklerine göre ülke ülke ayıran tablo için bkz: Simon,
Study Report, s. 36.
17
açmaktadır.46 Çünkü ayrımcılığa sadece o ülkenin vatandaşlığını taşımayanlar
uğramamaktadır.
III. Avrupa Dışındaki Duruma Đki Örnek
A- ABD
Avrupa ülkelerine kıyasla etnik ve ırk ayrımcılığını ölçme konusunda daha
uzun bir geçmişe ve deneyime sahip ülkelerde, bu konuda daha farklı bir
manzarayla karşılaşılmaktadır. Örneğin, ABD’de yukarıda bahsedildiği gibi
pek çok Avrupa ülkesinin aksine, ırk sınıflandırmaları her zaman, yerleşmiş
gelenek ve kanunlarda yer almış ve daha 1787 yılında ırksal veriye olan ihtiyaç
anayasaya girmiştir. Bunun ardından ise ırk sorusu 1790 yılındaki ilk nüfus
sayımından beri nüfus sayımlarında sorula gelmiştir47. 1790 yılında yapılan bu
ilk nüfus sayımında veri, özgür beyaz kadın, özgür beyaz adam, siyah özgür
kişi ve köle sınıflandırmalarına göre toplanmıştır48.
Amerikan tarihinde önceleri ayrım ve baskı unsuru olarak kullanılan ırk
kategorileri ve istatistiksel bilgi, Yurttaş Hakları Yasası’nın kabul edilmesiyle
birlikte 1960’larda ayrımcılık karşıtı kanun ve politikaların uygulanmasını
sağlamak, geçmişteki ayrımcılığın etkilerini silmek ve eşitliği sağlamak için
kullanılmaya başlanmıştır49. Daha somut biçimde açıklanacak olursa, ABD’de
tanımlanan gruplar arasında ırk ve etnik kökene bağlı olarak sosyal, ekonomik,
sağlık ve barınma şartları gibi çok geniş bir alanda ortaya çıkan farklılıkların
ölçülmesi ve bu farklılıkların geçmişten kaynaklanan eşitsizlikten mi yoksa bu
46
The Annual Report on the Situation Regarding Racism and Xenophobia in the States of the
European Union, 2006, http://fra.europa.eu/fra/material/pub/ar06/AR06-P2-EN.pdf, s. 43.
47
Nobles, Melisa, Shades of Citizenship- Race and The Census in Modern Politics. Stanford
University: CA 2000, s. 75- 76.
48
Goldson, James, “Ethnic Data As A Tool in the Fight Against Discrimination”, European
Conference on Data To Promote Equality, Helsinki 2004, s. 2.
49
Nobles, s. 152.
18
grup üyeleri tarafından halen günümüzde uğranılan ayrımcılıktan mı
kaynaklanıyor olduğunun incelenmesi için yapılan istatistiksel analizler hem
bir devlet pratiği hem de yargılama usulünün mutat bir parçası haline
gelmiştir50.
ABD bakımından ilgi çeken başka bir nokta da, ırk ve etnik kökene ilişkin veri
toplanması için hükümete baskı yapanların, kendi gruplarının yurttaş haklarını
garanti altına aldırmak isteyen ayrımcılık mağduru tarafın kendisi olmasıdır.
Buna örnek olarak çoğu Asya kökenli Amerikalı grupların 1980 ve 1990’daki
sayımlardaki ırkla ilgili sorulara kendi özel kategorilerinin konulması için ısrar
etmeleri verilebilir.51
B- Kanada
Kanada da, ABD gibi yaptığı ilk nüfus sayımından beri (1871) ırk ve etnik
kökenle ilgili veri toplayan bir ülkedir52. Anayasal düzeyde çok kültürlü, çok
uluslu ve çok dilli bir ülke olan Kanada’da ayrımcılık karşıtı politikaların
gelişmesinde ve ilerlemesinde istatistiksel verilerin uzun zamandan beri temel
bir etkisi bulunmaktadır. Öte yandan, ayrımcılığın ispat edilmesinde de
istatistiksel verilerin özellikle önemli olduğu, Kanada Yüksek Mahkemesi’nin
verdiğini ilgili kararlarda açıklanmaktadır53. Gerçekten de örneğin istatistikî
verinin, 1980’ler boyunca insan hakları içtihadında yer alan ‘sistemli
ayrımcılık’ hukuki kavramının kabul edilmesi ve gelişmesinde ve aynı
50
Sabbagh, Daniel/ Ann Morning, Comparative Study on the Collection of Data to Measure The
Extent and Impact of Discrimination in A Selection of Countries: Final report on USA, Medis
Project, European Commission, 2004, s. 19.
51
Goldson Data Tool, s. 3.
52
Simon, Patrick, Comparative study on the Collection of Data to Measure The Extent and
Impact of Discrimination within the United States, Canada, Australia, Great- Britain and The
Netherlands, Medis Project, European Commission 2004, s. 49.
53
Potvin, Maryse/ Sophie Latnoverse, Comparative Study on the Collection of Data to Measure
The Extent and Impact of Discrimination in A Selection of Countries: Final report on Canada,
Medis Project, European Commission 2004, s. 24- 43.
19
zamanda bu tür ayrımcılıkla mücadele etmek için gerekli mekanizmaların
oluşturulmasında merkezi bir role sahip olduğu görülmektedir54.
IV. Avrupa’da Veri Toplama Konusundaki Genel Đsteksizlik
Avrupa devletlerinin etnik veri toplama konusundaki yaklaşımları değişkenlik
göstermektedir. Bazıları bu türden veriyi çok önceden beri toplamaktayken,
bazıları böyle bir faaliyetin tehlike yaratacağı düşüncesiyle, etnik veri toplama
konusunda gönülsüz durmakta veya açıkça –hatta bazen anayasal olarakyasaklamaktadır. Buna örnek olarak, Almanya, Fransa, Đspanya, Slovakya ve
Lüksemburg’un da bulunduğu pek çok Avrupa devleti verilebilir55. Ancak bazı
hallerde veri toplama konusundaki çekimserlik iki taraflı etkileşimli bir sürecin
sonucu olarak da gelişebilmektedir, yani veri toplama konusunda salt devlet
inisiyatifi ayırt edici olmayabilir. Başka bir deyişle, devletlerin ayrımcılık veya
veriyi kötüye kullanma suçlamalarına maruz kalma endişeleri, ülkedeki
azınlıkların gizliliklerini kaybetme veya hatta zulme uğrama korkularından
kaynaklanan tanımsız kalmak isteklerine karşılık gelebilmektedir56. Örneğin,
Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (“ECRI”) yaptığı
açıklamaya göre Avrupa’da bazı mahallelerde yalnızca suç ve şiddet olaylarıyla
ilgili olarak ırksal, etnik veya dini unsurların araştırılması amacıyla veri
toplanması bile başlı başına ırkçı bir davranış olarak addedilmektedir57.
Avrupa’da verinin yetersiz olmasında ulusal veya bölgesel düzeyde veri
toplama görevi ve koordinasyonuyla yükümlü kurum veya organların
54
55
56
57
Maryse, Potvin, “The Role of Statistics on Ethnic Origin and Race in Canadian AntiDiscrimination Policy”, UNESCO: Oxford 2005, s. 30- 33.
Oosi, Olli/ Timo Makkonen/ Niklas Reuter, Study on Data Collection to Measure the Extent
and Impact of Discrimination in Europe, Final Report, Helsinki 2004, s. 80- 96 ve bkz, Simon,
Study Report, s. 87- 111, verinin koruması amacıyla yapılan düzenlemelerdeki
sınırlandırmalara istisna getirilmemiştir.
Negrin, Katy, “Collecting Ethnic Data: An Old Dilemma, The New Challanges”.
http://www.eumap.org/journal/features/2003/april/oldilemma , s. 1.
Negrin, s. 5.
20
genellikle bulunmamasının rolünden bahsedilmektedir.58 Ancak bu yine de,
veri yetersizliği veya yokluğuna başlı başına bir neden değildir. Bunun da
arkasında günümüzde etnik verinin toplanmaması gerektiğine gerekçe olarak
ileri sürülen ve birbirinden büyük ölçüde kesin çizgilerle ayrılamayan, birbiri
içine geçmiş, bir takım öteki nedenler bulunmaktadır. Aşağıda bu nedenleri
oluşturan görüş, tavır ve engellerin ileri sürüldüğü taraf bakımından ikiye
ayrılarak incelenmesi yoluna gidilecek olmasına rağmen, daha önce belirtildiği
gibi, bu nedenlerin bir bölümü iki tarafın da menfaatine olabileceğinden farklı
gerekçelerle paylaşılmaktadır.
§ 3. Çekinceleri Anlamak: Etnik Veri Toplamanın Önünde Engel
Oluşturan Nedenlerin Bir Analizi
I. Haklarında Veri Toplanacak Olan Kişiler Bakımından
A-
Kişisel
Veriyi
Elinde
Bulunduracak
Olan
Devletin
Olası
Uygulamalarından Kaynaklanan Endişelerin Doğurduğu Çekimserlik
Đlk nüfus sayımının yapıldığı zamanlardan bu yana devlet görevlileriyle yerli
halk arasında bu tür bir verinin toplanması girişimleri sırasında olaylar
yaşanmış, yerli halk bu sayımları tepkiyle karşılayarak engeller çıkarmıştır.
Örneğin, Fransa’da 18. Yüzyıl’ın ortalarında merkezi hükümet tarafından
defalarca tekrarlanan nüfus bilgisi toplama girişimlerinin bu tepkiler sonucu
terk edildiği bilinmektedir.59 Bunu en basit anlamda ünlü Đngiliz filozof Francis
Bacon ve Fransız filozof Montesquieu’nün, ‘güç’ ve ‘bilgi’ kavramları için dile
getirdiklerinden kaynaklanan bir kaygı olarak somutlaştırabiliriz. Bacon’un
dediği gibi “Bilgi güçtür”60 ve Montesquieu’nun dediği gibi her iktidar sahibi
58
59
60
Makkonen, Equal Rights, s. 13.
Kertzer, David/ Arel, Dominique (Yay. Haz.), Census and Identity- The Politics of Race,
Ethnicity, and Language in National Censuses, United Kingdom 2002, s. 7.
Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, 5. Baskı, Đstanbul 1985, s. 215.
21
gücünü kötüye kullanmaya eğilimlidir61. Somut olayda, yurttaşlarının kişisel
bilgilerini, özellikle de etnik, kültürel özellikleriyle ilgili bilgiyi elinde
bulundurma devlet veya yöneten için bir güç kaynağıdır62, ve yönetenin bunları
keyfi uygulamaları ve hatta insan hakları ihlalleri için başvurulan bir kaynak
haline getirdiği zamanları aşağıda görüleceği gibi tarih yazmıştır. Bu bağlamda,
ulusal köken ve soyla ilgili resmi kayıtların Yahudilerin, Romanların ve öteki
gruplara uygulanan zulmün bir aracı olarak kullanıldığı Đkinci Dünya Savaşı
yıllarındaki faşist iktidar uygulamaları en çok atıf yapılan referans kaynağı
olaylardır63. Ne var ki devlet nezdinde kayıtlı olmak sadece zulme uğrama
korkusu sebebiyle itiraza uğramamıştır. Örneğin, ilk nüfus sayımları tipik
olarak, özellikle topraklara yeni katılan nüfusların vergiye bağlanması,
askerliğe alınması veya işgücü için zorla alıkonulması amacına hizmet etmiştir.
Bu sayımlara yalnızca nüfus grupları tarafından değil, aynı zamanda yerel
yönetimlerce de yeni vergilerin konulmasına yol açması nedeniyle karşı
çıkılmıştır.64
Sömürgecilik
döneminde
batılı
devletlerin
deniz
aşırı
sömürgelerinde yaptıkları sayımlara bu topraklarda yaşayanların yer yer tepki
gösterip itiraz etmesinde de, hem görünür olmanın iktidarın keyfi
uygulamalarının hedefi olmak anlamına geleceği korkusu, hem de bunun bu
yabancı iktidara karşı vergi, askerlik gibi görevlerin ifa edilmesi anlamına
gelmesinin etkisi vardır65. Hatta daha farklı bir isteksizlik nedeni olarak;
Kenya’da 1926 yılında yapılan sayıma karşı gösterilen tepkide aile üyelerinin
ve hayvanlarının sayılmasının uğursuzluk getireceği inancı etkili olmuştur.66
61
Montesquieu, L. B., Kanunların Ruhu Üzerine, (Çev. F. Baldaş), Đstanbul 2004, s. 155.
Çünkü örneğin nüfus sayımları bu özelliklerin de dâhil olduğu toplumun sosyal yapısını,
ortaya çıkarmakta ve bunu kontrol etmek için uygun planların tasarlanmasını sağlamaktadır.
Bkz, Kertzer, s. 6.
63
Bkz, diğerlerinin yanında; Seltzer, William, Population Data Systems and Human RightsThreats and Opportunities (Powerpoint Presentation), Oslo, 23 Ağustos 2006.
64
Kertzer, s. 7.
65
Bireşik Krallık Malezyası ve Hindistanı, Hollanda Hindistanı ve Fransız Hindiçini bu olayların
yaşandığı yerlere örnek olarak verilmektedir, bkz Dündar, Fuat, Türkiye Nüfus Sayımlarında
Azınlıklar, 1. Baskı, Đstanbul 1999.
66
Dündar, s. 24 ve orada Arıpınar, E., “Dünya’da ilk Sayım”, Cumhuriyet, 23 Ekim 1960.
62
22
1. Etnik Verinin Đnsan Hakları Đhlallerinde Kullanılması
Etnik verinin devlet otoriteleri tarafından insan hakları ihlallerinde kullanılması
tehlikesi ile ilgili endişelerin, tarih içinde geçmişten günümüze kadar yaşanılan
deneyimlerin yarattığı sarsıntılar sonucunda gelişen haklı bir çekinceden
kaynaklandığı söylenebilir. Bu sarsıntılar, nüfus veri toplama araçlarından elde
edilen bilginin, soykırım, insanlığa karşı suçlar, zorunlu göç, siyasi, sosyal ve
kültürel baskılar gibi toplu insan hakları ihlalleri için toplumdaki bireyleri veya
incinebilir durumdaki grupları hedef alacak şekilde kötüye kullanılması veya
buna teşebbüs edilmesi sonucunda gerçekleşmiştir67. Hedef alınan bu gruplar
ırk, etnik köken, ana dil veya sosyal sınıflarına göre tanımlanmışlardır.
a) Etnik Verinin 20. Yüzyıl Avrupasında Đnsan Hakları Đhlallerinde
Kullanılması
Veri toplama araçları olarak özellikle olağan nüfus sayımları, nüfus kayıt
sistemleri ve diğer çeşitli idari kayıt sistemlerinden elde edilen bilginin Avrupa
tarihinde en çarpıcı şekilde 1930’lardan başlayarak 1946 yılına kadar, özellikle
Đkinci Dünya Savaşı sırasında; Almanya, Fransa, Hollanda, Norveç, Polonya ve
Romanya’da bilhassa Yahudi ve Romanların; Macaristan’da Alman etnik
kökenlilerin; Norveç’te Samilerin ve Rusya’da farklı azınlık gruplarının imha
ve zorunlu göçe zorlanması yoluyla kötüye kullanılmasına şahit olunmuştur68.
Sözü edilen dönemde -20. Yüzyıl’da- yaşanan en büyük travma, kuşkusuz,
hedefteki ana etnik grubun Yahudiler olarak seçildiği, yukarıda sayılan altı
Avrupa ülkesinde yaşanan soykırım sonucunda gerçekleşmiştir. Özellikle
Almanya’da Nazi rejiminin hüküm sürdüğü 1930’lardan 1945’e kadar geçen
süre içinde Nazi liderleri tarafından düşman ilan edilen içteki ve dıştaki etnik,
67
68
Seltzer Powerpoint.
Seltzer Powerpoint.
23
dini ve siyasi grupları oluşturan 15- 20 milyon insan işkence, açlık ve benlik
yitimi sonucu hayatını kaybetmiştir. Bu olaylar sonucu hayatta kalmayı
başaranlar ise evlerini, ailelerini ve sahip oldukları pek çok şeyi kaybetmiştir69.
Geniş anlamda Yahudi Soykırımı, Avrupa Yahudi cemaatinin, tanımlama,
alıkoyma, toplama ve imha gibi çok aşamalı uzun bir ortadan kaldırılma
sürecini içeren bütünlükçü bir Nazi çabası olarak tanımlanmaktadır70. Bu
bağlamda, Batı ve Doğu Avrupa’da yaşayan 7 milyon Yahudi’nin sistemli bir
şekilde kitlesel olarak öldürülmesi kapsamlı bir planlama, organizasyon ve eş
güdümü gerektiren idari bir süreç olmuştur. Dolayısıyla, bu idari sürecin her
aşamasında, o tarihlerde Avrupa’da nüfusla ilgili istatistiğin temel kaynağı olan
nüfus sayımları; doğum ve ölüm kayıt sistemleri; eğitim, çalışma, sağlık ve
benzeri Bakanlıkların yetki alanları içindeki idari raporlama sistemleri
soykırımın sürdürülmesinde kullanılmıştır. Örneğin, Avrupa Yahudi sorununun
kati olarak çözümlenmesinin örgütsel, uygulamaya ilişkin ve ekonomik
boyutlarının planlanmasına yardımcı olmak amacıyla Berlin’de 1942 yılında
toplanan Wannsee Konferansı’nda konferans materyallerinin hazırlanmasında
Yahudi dış göçü, Yahudilerin Avrupa’daki ülke ve bölgelerdeki dağılımı,
ülkeler arası ‘Yahudi’ tanımının çeşitliliği ile ilgili bilgileri ortaya koyan
istatistiksel verilerden faydalanılmıştır. Bunun dışında, Yahudilerin nüfus
kayıtları ve özel nüfus sayımları belirli yetki alanları ve bölgelerdeki sayılarını
ve demografik ve iş gücü karakteristikleri hakkında bilgiyi; nüfus sayımlarında
doldurdukları formlar ise toplama ve imha kamplarına taşınacak olanların isim
ve adres bilgilerini sağlamak suretiyle soykırımın gerçekleştirilmesine katkı
sağlamıştır.
69
Hill, Ronald Paul/ Elizabeth C. Hirchman, “Human Rights Abuses by the Third Reich- New
Evidence From the Nazi Concentration Camp Buchenwald”, Human Rights Quarterly, cilt 18,
sayı 4, 1996, s. 848.
70
Seltzer, William, “Population statistics, The Holocaust, and The Nuremberg Trials”, Population
and Development Review, cilt 24, sayı 3, 1998, s. 512.
24
Yahudilerle ilgili özel nüfus sayımları ve nüfus kayıtlarından elde edilen
bilgiler, sadece Almanya ve Polonya’da değil, Nazi kontrolünün ve etkisinin
hüküm sürdüğü Fransa, Hollanda ve Norveç’te de ilk olarak sınıflandırma ve
sayımda kullanılmış, bunu takiben Yahudi nüfusunun boyutu, yapısı ve
şartlarıyla ilgili durumu ortaya koyarak toplama kampları ve sınır dışı
edilmelerde kullanılmak suretiyle soykırımla ilgili faaliyetlere kapsamlı bir
biçimde hizmet etmiştir.71 Örneğin Hollanda’da idari ve istatistikî amaç için
kapsamlı bir nüfus kayıt sistemi oluşturma çabaları Nazi işgalinden de önce
başlamıştır. 1941 yılı itibariyle de Hollanda’nın Yahudi ve Roman nüfusunun
belirleneceği özel kayıt sistemlerini de içerecek şekilde gelişmiştir. Bu kayıt
sistemleri ve kimlik kartları Hollanda Romanları ve Yahudilerinin ölüm
kamplarına gönderilmeden önceki alıkonulmalarında önemli rol oynamıştır.
Öyle ki, Hollanda Yahudilerinin ölüm oranı, Belçika ve Fransa’da yaşayan
Yahudi nüfusuna kıyasla Batı Avrupa’daki en yüksek sayıya ulaşmıştır
(Hollanda’da %75, Belçika’da %40 ve Fransa’da %25). Aynı şekilde, Nazi
işgali sırasında Almanya’dan ve diğer ülkelerden Hollanda’ya gelen Yahudi
mültecilerin ölüm oranının, Hollanda Yahudilerine kıyasla daha düşük
kalmasını da en iyi bu mültecilerin kayıt altına alınmaktan kaçması
açıklamaktadır.72 Macaristan’da ise 1941’de yapılan nüfus sayımından elde
edilen kişisel kayıtlar Đkinci Dünya Savaşı’nın sonunda ana dilini Almanca
olarak bildiren kişilerin Doğu Almanya veya Sovyetler Birliği’ne sürülmeleri
amacıyla kullanılmıştır73.
71
Seltzer, Nuremberg Trials, s. 511- 515.
Seltzer, William. “Dark side of the numbers: The Role of Population Data Systems in Human
Rights Abuses”. Social Research. Cilt 68, Yayın 2, Yaz 2001, s. 4.
73
Seltzer, William. “On the Use of Population Data Systems to Target Vulnerable Population
Subgroups For Human Rights Abuses”. Coyuntura Social, sayı 30, 2005, s. 6.
72
25
b) Etnik Verinin Avrupa Dışındaki Yerlerde Đnsan Hakları Đhlallerinde
Kullanılması
aa) Japon Amerikalıların 2. Dünya Savaşı Sırasındaki Tehciri
Đkinci Dünya Savaşı sırasında etnik veriden ve istatistikten hedefteki belirli bir
grup aleyhine sadece Avrupa’da yararlanılmamıştır. Đkinci Dünya Savaşı
sırasında, Amerikan vatandaşı olsun veya olmasın ABD’nin batı kıyısındaki
Japon nüfusunun tehciri ulusal güvenliği tehdit ettiği gerekçesiyle meşru bir
zemine oturtulmuştur. 1941 yılında Japon askeri kuvvetleri, ABD’nin Đkinci
Dünya
Savaşı’na
girmesini
hızlandıran
Pearl
Harbour
saldırısını
gerçekleştirdikten iki gün sonra Amerikan Nüfus Đdaresi Japon Amerikalılar
hakkındaki ilk raporunu yayımlamıştır74. Bu raporda ve bunu takip eden diğer
raporlarda ABD’deki Japon nüfusu, iskân edildikleri topraklar ve mülkleri;
ABD’nin belirlenmiş şehirlerindeki Japon nüfusunun doğum yerleri ve
vatandaşlık durumlarına göre dağılımı ve Pasifik kıyısındaki ülkelerdeki
cinsiyet, doğum yeri ve vatandaşlık özelliklerine göre dağılımları listelenmiş,
yayımlanmış ve kapsamlı bir şekilde özel bültenler halinde yayınlanmıştır.
Yayınlanan bu raporlardaki bilgiler 1940 yılında yapılan Nüfus Sayımındaki
veriler ışığında hazırlanmıştır. 1940 nüfus sayımında, kullanılan ‘Japon’
kavramının kullanılan diğer ‘Alman’ ve ‘Đtalyan’ kavramlarından açıkça daha
farklı bir anlayışla ele alındığı göze çarpmaktadır. Sayımda ‘Alman’ ve
‘Đtalyan’ kavramları yalnızca doğum yerlerine gönderme yaparken, ‘Japon’
kavramına hem doğum yeri hem de bir ırk kategorisi olarak muamele
edilmiştir. Özetle, Đstatistik bürosunun Amerikan askeri kuvvetlerine doğrudan
yardım sağladığı75, 1940 yılında yapılan nüfus sayımından elde edilen Japon
Amerikalılar hakkındaki verilerin Japon Amerikalıların tehcir programının
74
Seltzer, William/ Margo Anderson, “After pearl harbour- The Proper Role of Population Data
Systems
in
time
of
war”
,
https://www.amstat.org/about/statisticians/index.cfm?fuseaction=paperinfo&PaperID=1, s. 4.
75
Bu yardım yukarıdakilere ek olarak, Japon Amerikalıların bölge düzeyinde yerleşimleri
listelemek, istatistik idaresinin önemli teknik adamlarının Japonların yerlerinden boşaltılması
ve gözaltına alınması çalışmalarına yardım etmesi gibi yollarla sağlanmıştır.
26
başlatılmasında rol oynadığı ve dolayısıyla bunun Japon Amerikalıların savaş
zamanı deneyimlerinin, Alman ve Đtalyan Amerikalılarınkinden bariz bir
şekilde farklı olmasına yol açtığından bahsedilmektedir76.
bb) Amerikan Yerlileri
ABD’de Đkinci Dünya Savaşı yıllarından çok önce, 19. Yüzyıl’da da, nüfus veri
ve sistemlerinin hedefteki etnik gruplar aleyhine kullanılmasının örneklerine
rastlanmaktadır. 19. Yüzyıl’ın ilk yarısında Amerika kıtasındaki yerlilerin, ilk
olarak Missisipi nehrinin doğusunda yaşadıkları topraklardan, daha sonra da
Missisipi’nin batısında sığındıkları hemen hemen bütün geleneksel toprak ve
yerlerden edilmelerinde ve nihayetinde onlar için ayrılan ve buradan zorunlu
olarak
göç
ettirildikleri
bugünkü
modern
Oklahama’daki
Kızılderili
topraklarının çoğunda hakimiyetlerini kaybetmelerinde haklarındaki verinin
nasıl araçsallaştırıldığı incelemelere konu olmuştur77. ABD’de 1870 yılında
yapılan nüfus sayımından önce, ne nüfus sayımı kanunlarında ne de nüfus
sayımı
formlarında
rastlanmazken,
yerlilerin
sayımıyla
ilgili
herhangi
bir
ifadeye
bundan sonraki her on yılda bir yapılan nüfus sayımında
Amerikan yerlileri sayılmaya başlanmıştır.
Bunda Amerikan Đç Savaşı’nın
ardından ‘yerliler problemine bir çözüm’ bulma ihtiyacının önemli bir siyasi
konu olarak belirmesinin ve Kızılderili ve ABD’ye yeni gelen göçmenler
hakkında açık bir ırkçı politika izleyen Francis Walker’in 1870 ve 1880 nüfus
sayımlarını idare eden memur olarak atanmasının rolünden bahsedilmektedir.
Örneğin Federal düzeyde yapılan bir nüfus sayımının yerinden edilmeye müsait
Yerlilerin gerçek sayısının saptanması ve bu sayım sonucunda çıkan 17,963
Kızılderili nüfusunun üçte birinin Amerikan Savaş Bakanlığı tarafından
76
77
Seltzer, After Pearl Harbour, s. 1- 29.
Seltzer, William, “Excluding Indians Not Taxed: Federal Censuses and Native Americans in
the 19th Century”, Paper Prepared for Presentation at the Joint Statistical Meetings, Session on
Statistics, Human Rights, and Ethics- Some Goods and Bads, 8- 12 Ağustos 1999.
27
yerinden edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiş olması önemlidir78. Yerinden
etme amacıyla ilgili olarak, diğer nüfus sayımı sonuçlarının, Kızılderili
kabilelerine ait toprakların dağılmasına yol açan yıllık irat ve diğer ödeneklerin
tahsilâtları için kullanıldığı da görülmektedir. Öte yandan, her kabileye göre
farklılaşan şekillerdeki madeni etiketler veya bu kabilelere ait her üyeye ayrı
ayrı verilen, takmak zorunda oldukları ve sorulduğunda ibraz edilmesi gereken
numaralandırılmış bantlar uygulamasının ve bunlarla ilgili düzenlemelere
uymayanların ağır cezalar ile cezalandırılması da nüfus sayımlarının yerine
göre nasıl kontrol aracı olarak kullanıldığını göstermektedir.79
cc) Burundi ve Ruanda
Burundi ve Ruanda’daki olaylar da, insanların etnik kategorilere ayrılarak
sayılmalarının aşırı şiddete ve bölücülüğe yol açmasına, öldürme ve soykırım
operasyonlarında işlevselleştirilmesine başka bir can alıcı örnektir.
20. Yüzyıl boyunca Ruanda’da kapsamlı bir nüfus kayıt sistemi sömürge
yönetiminin bir aracı olarak düşünülmüştür. Yerli halkın sayılması sömürge
işletmelerinin finanse edilmesi için gerekli olan vergilendirmenin gelişmesiyle
doğrudan ilişkili olmuştur. Daha sonra, nüfus artışı çizelgeleri, Milletler
Cemiyeti ve sonra Birleşmiş Milletler’e, Belçika’nın iyi vasiliği ve yönetiminin
bir göstergesi olarak sunulmuş ve yerlilere iyi davranıldığının ispatı olarak
kullanılarak siyasi bir işleve sahip olmuştur80. 1930’lu yıllarda bu kayıt
sistemleri, nüfusun bu zamana kadar pek de fazla belirginleşmemiş “Hutu” ve
“Tutsi” kategorilerine göre ayrılarak tanımlanmasını sağlamış ve sözde bilimsel
ırk temellerine dayanılarak Belçika sömürge yönetimi tarafından izlenen Tutsi
yandaşı politikaya destek vermek için kullanılmıştır. Daha sonra 1959 yılında
Belçikalılar desteklerini Tutsilerden Hutulara kaydırmış ve bu sırada devreye
78
79
80
Seltzer, Indians, s. 13.
Seltzer, Indians, s.1- 13.
Kertzer, s. 150.
28
kayıt sistemiyle birlikte kimlik kartları da girmiştir. 1962 yılında Ruanda
bağımsızlığını kazandıktan sonra etnik veya ırk kategorileri hakkındaki veri,
siyasi olarak büyük bir önem arz etmiş ve 1994 yılındaki soykırıma dek
Ruanda’da aynı kayıt sistemleri iş görmeye devam etmiştir81. 1978 ve 1991’de
Ruanda’da, 1979’da ilk ve daha sonra 1990’da da Burundi’de düzenli ve tam
veri toplama anketleri yapılmıştır82. Her bir yerel idari bölgedeki etnik
özeliklerine göre sınıflandırılmış nüfusun sayı ve temel demografik niteliklerini
yansıtan veriler önce yerel hükümet ofislerinde toplanmış daha sonra aylık
istatistikî raporlar haline getirilmiştir. Bu raporlar en sonunda valilik makamına
ve başkentteki yönetime kadar aktarılmıştır. Kayıt sistemlerinden bu şekilde
elde
edilen
bilgiler
öldürme
operasyonlarının
planlanmasında
ve
desteklenmesine kullanılmıştır83.
dd) Diğer Đhlaller
Ruanda ve Burundi dışında, Güney Afrika’da 1930’lu yıllardan ırk
ayrımcılığının (apartheid) sona erdiği 1993 yılına kadar, özellikle 1951
yılındaki nüfus sayımı ve diğer nüfus kayıt sistemlerinin ırk ayrımcılığının
gerçekleştirilmesinde rolü olduğu belirtilmektedir. Bunlara ek olarak
Avustralya’daki yerlilerin ve Çin’de Kültür Devrimi sırasında, nüfus
sistemlerinde “kötü” sosyal sınıftan gelenler olarak tanımlanan grupların
yerinden edilmelerinde ve hatta ölümlerle sonuçlanan toplu şiddet olaylarına
maruz kalmalarında da nüfus kayıt sistemlerinin katkısı olduğu bilinmektedir84.
81
82
83
84
Seltzer, Dark Side, s. 7.
Kertzer, s. 152- 153.
Seltzer, Dark Side, s. 7.
Seltzer Powerpoint, s. 7 ve Seltzer, Coyuntura s. 6.
29
ee) Yakın Tarihli Olaylardan Örnekler
Veri sistemlerinin kötüye kullanılmasına veya kullanılmasına teşebbüs
edilmesine örnek teşkil eden olaylar ne yazık ki yukarıdakilerle sınırlı olarak
yaşanmış değildir. Bu türden olayların günümüzde de yaşanıyor olması veya
buna ilişkin hafızalarda henüz çok taze olan bir takım yakın tarihli olayların
varlığı etnik veri toplama konusundaki endişeleri daha da perçinleyeceğe
benzemektedir. ABD’de gerçekleşen 11 Eylül 2001 tarihindeki terör saldırısı
sonrasında, idari verilerin ve anketlerin, kişilerin terör şüphesiyle aranmaları ve
kovuşturulmaları için kullanılması bunun en yakın örneklerindendir85. Bu
konudaki başka bir güncel tartışmayı, 2004 senesinde Güney Kıbrıs’taki göç
makamlarınca,
Eğitim
Bakanlığı’ndan
ülkedeki
ilk
ve
ortaokulların
idarecilerine bu okullara kayıt yaptıran yabancı öğrencilerle ve bu öğrencilerin
ailelerinin iletişim bilgileriyle ilgili bildirimde bulunma yükümlülüğü hakkında
bir sirküler yayınlanmasının istenmesi oluşturmuştur. Amaç, bu ailelerin ülkede
yasal olarak oturup oturmadığının araştırılmasıdır. Ancak, bu uygulamanın
Kıbrıs Ombudsmanının incelemesine sunulmasının ardından, Ombudsman
eğitim hakkı ve eğitimde ayrımcılığın yasaklanması ile ilgili ulusal ve
uluslararası belgelere atıf yaparak bunun açıkça yabancı öğrencilerin eğitim
hakkının ellerinden alınmasına yol açmasa da, pratikte göçmenlerin bir
kısmının göç makamları tarafından takibata uğramak korkusuyla çocuklarını
okula kaydettirmekten imtina etmesine sebep olacağını belirtmiştir. Ardından
bu sirkülerin geri çekilmesi tavsiyesinde bulunmuştur86.
Bütün bu örneklenen durumlarda ulusal istatistik veya nüfus sayımıyla
görevlendirilmiş kurumların geçmişte insan hakları ihlallerinin işlenmesine doğrudan veya dolaylı olarak- sağladıkları bilgilerle az veya çok karışmış
85
86
Seltzer Powerpoint, s. 10.
Makkonen, Timo. Measuring Discrimination: Data Collection and EU Equality Law, European
Commission:
2006,
http://ec.europa.eu/employment_social/fundamental_rights/policy/aneval/stureps_en.htm, s. 51.
30
olmalarının bugünkü itibarları üzerindeki olumsuz etkisinden bahsedilmektedir.
Kazandıkları bu olumsuz ün, bugün etnik grupların sayımdan kaçmalarına
varan çekimserliklerinde rol oynamaktadır. Örneğin, Sovyet nüfus sayımı
verilerine rejimin siyasi amaçlarıyla olan sıkı bağlarından dolayı uluslararası
arenada açık bir güvensizlik duyulmuştur87. Keza, Alman Đstatistik Bürosu
1930’lı yıllarda soykırımın icrasına yaptığı katkılardan dolayı, 1980’lerde
kamudan gelen büyük tepkilerle baş etmek zorunda kalmıştır. Amerikan Nüfus
Sayımı Bürosu ise Đkinci Dünya Savaşı’nın başında Japon Amerikalılar
konusunda 1940 yılında yapılan nüfus sayımının sonuçlarına dayanarak yaptığı
ileriye dönük yardım dolayısıyla halen kendini savunma ihtiyacını içindedir.
Öte yandan, yine 1940 yılındaki nüfus sayımı ve Japon Amerikalıların yaşadığı
deneyimlere bakarak ABD’nin batı kıyısında yaşayan Afrika ve Asya kökenli
Amerikalıların nüfus sayımlarından yıllardır kaçtıkları anlatılmaktadır88.
2. Etnik Verinin Politika Aracı Olarak Kullanılması
Yukarıda anlatılan, etnik kategorilerle şekillenen sayıların ve istatistiksel
verilerin, toplumda hedef olarak seçilen grupların görünürlüğünü artırarak,
onlarda zulme uğrama korkusuna yol açması nedeniyle itiraza uğraması haline
ek olarak, bu kadar şiddetli olmasa da, devlet görevlileri, bilim adamları,
politikacılar veya medya tarafından bunların kamuoyunu yönlendirmede ve
büyük siyasi sonuçlara neden olabilecek şekilde kullanılabilmesinin de
çekincelerin doğmasına ve etnik veri toplanması için isteksizlik gösterilmesine
neden olabileceği düşünülebilir. Gerçi bu noktada, böyle siyasi bir amaç için
kullanılmasında
çoğu
zaman
sayıların
gerçek
olmasına
bile
ihtiyaç
olamayabilir. Önemli olan ulaşılmak istenen siyasi hedefle ilgili tezlerin ve
söylemlerin, sözde veya gerçek, sayılar yoluyla güçlendirilmesidir. Dolayısıyla,
nüfus sayımı veya istatistiklerle, salt etnik özelliklerle ilgili toplum yapısının
87
88
Nobles, s. 15.
Seltzer, After Pearl Harbour, 28- 29 ve Seltzer, Coyuntura, s. 9.
31
incelenebilir olduğunun bilinmesi bile politika aracı olarak kullanılmasına
yetebilmektedir.
Đstatistiksel veri hayatın her kesiminde ve neredeyse her amaç için
kullanılabilen bir araçtır. Örneğin, demografik ve tıbbi istatistikler ortalama
yaşam süresi, doğurganlık, hastalık veya ölüm oranı gibi insanın var oluşuyla
ilgili her evreyle ilgili bilgi sunmaktadırlar. Keza, ekonomik istatistikler de çok
kapsamlı bilgi sağlamaktadırlar. Kısaca, istatistik dünyayı algılamanın güçlü ve
pratik bir yolu haline gelmiştir. Gerçekten de, her ne kadar istatistiksel verilerin
tam güvenirliği tartışmalı bir konu ise de89, çoğu zaman istatistiğe ve
istatistiksel yöntemlere karşı derin bir güven ve şartsız teslimiyet duygusu
beslenmektedir. Bunda sayıların (“asıl gerçeği”) olmasa da nihayetinde
gerçeklik iddiasında bulunduğuna ve gerçeği temsil ettiğine duyulan inancın
etkisi vardır. Bu inancın yanında, sayısal verilerin bir de devlet makamından
kaynaklanıyor olması, bunlara “resmilik” özelliğini de kazandırarak hem
istatistiğin hem de istatistik bürolarının kamu hayatında ve kamunun
yönlendirilmesinde
daha
etkili
bir
politik
güce
sahip
olmalarını
sağlamaktadır90.
Yukarıda belirtilen, istatistiğin veya nüfus sayımı sonuçlarının, örneğin
soykırım icra edilirken öldürülmesi hedeflenen grubun tayininde, kişilerin terör
şüphesiyle
izlenmesinde,
askere
alınmasında
veya
vergiyle
yükümlü
kılınmaları için kullanılmasında doğru sayıların tespit edilmesi, idari otoritenin
yararınadır. Öte yandan, nüfus verilerinin, devlet eliyle gerçekleştirilen şiddet
olaylarının örtülmesinde, toplumdaki etnik nüfus oranlarının yapay olarak
belirlenmesinde veya tümden reddedilmesinde kullanıldığı durumlarda ise91,
89
Đstatistiklerin nasıl çarpıtılabildiği ile ilgili bkz, Huff, Darrel, Đstatistikle Nasıl Yalan Söylenir?,
Đstanbul 1995.
90
Nobles, s. 1- 3.
91
Örneğin 1937 yılında Sovyet Rusyasında yapılan nüfus sayımı, Stalin’in uyguladığı mecburi
kollektivizasyonun sebep olduğu kıtlık sonucunda yer yer gerçekleşen yüksek ölüm oranlarını
ortaya çıkarmasından ötürü örtbas edilmiş, nüfus sayımına nezaret eden kıdemli istatistikçiler
tutuklandıktan sonra vurulmuştur. Nobles, s. 8. Tümden reddetmeye en klasik örnek olarak
32
gerçek sayıların varlığı her zaman rahatlatıcı olmayabilir. Ancak, istatistikte
belirli çerçevede birçok çarpıtma ve yanıltma yapmanın mümkün olduğu ve
istatistiğin, birçok önemli gerçeği olduğundan farklı hale getirebildiği
düşünüldüğünde, bu sorun da aşılabilir ve uygun bir dil ile ifade bulduğunda
kitleler üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilmektedir92.
Kastoryano, istatistik sonuçlarının analizinin ve yorumunun, kullanılış biçimine
ve kendilerini kullananlara göre farklılaşmasından ve bu şekilde söz savaşlarına
neden olmasından yola çıkarak istatistiğin gücünü ve avantajını bilenler
tarafından, korkuları somutlaştırmakta ya da dizginlemekte, belli bir konuya
duyarlığı sağlamakta veya insanları tahrik etmekte kullanıldığına somut
örneklerle dikkat çekmektedir93. Örnek olarak, Fransa’da yabancı karşıtı sağ
partilerin seçim hesabı güderek, siyasi söylem olarak ülkedeki göçmenlerin
sayısını Bakanlıkların, uzman kuruluşların veya ulusal istatistik kurumunun
göçmen
sayılarıyla
ilgili
verilerinin
birbiriyle
örtüşüp
örtüşmediğine
bakmaksızın- kullanmalarını vermektedir. Örneğin Le Pen toplu bir kaygı
yaratma yarışında niceliksel verileri kendilerine destek yaparak, ülkeye giriş
yapan yabancı sayısından ve hatta yabancı aileler ile yerli aileler arasındaki
üreme oranları farklılığını gösteren istatistiklerden faydalanmaktadır. Bunun
yanında örneğin, “yabancıların tüketici olduğu” varsayımının “1985 yılında
yabancılara yapılan aile ve eğitim yardımının 108 milyar franklık olduğu”
sayısal verisine dayanılarak ispatlanmaya çalışıldığından da bahsetmektedir.
Politikacıların
yanında
medyanın
da
aynı
siyasi
söylemi
sayılarla
desteklemesine, basında çıkan “Göç: %20’lik bir artış”, “1989’da önemli artış”
gibi manşetleri örnek olarak göstermekte; Fransız Đstatistik Enstitüsü ve Siyasi
Demografi Enstitüsü tarafından verilen resmi istatistikler ile öne sürülen
Fransa’nın her türlü etnik grubun varlığını reddettiği politika gösterilebilir. Nüfus oranlarının
yapay olarak belirlenmesi durumuna örnek ise bir sonraki paragrafta verilmeye çalışılmıştır.
92
Huff, Darrel, s.13. Dolayısıyla belki bunun içindir ki, nüfus sayımlarının ülkedeki siyasi rejimle
açıkça sıkı bir ilişki halinde olduğu durumlarda, tarafsızlık kuralının ispatına istisna teşkil
ederler. Bkz, Nobles, s. 15
93
Kastoryano, Riva. Kimlik Pazarlığı: Fransa ve Almanya’da Devlet ve Göçmen Đlişkileri,( Çev.
Ali Berktay), 1.Baskı, Đstanbul 2000, s. 33- 36.
33
göçmen sayısının çatışması üzerine başlatılan polemiklerde de, ”Đstatistiklere
yalan söyletildi”, “Göç: Ormanı görmeyi engelleyen sayılar”, “Roma rakamları
mı Arap rakamları mı?”, “Demagoji mi demografi mi?” gibi yine sayıların ve
istatistiğin konu edildiği başlıklar eşliğinde kamuoyunun yönlendirilmeye
çalışıldığını belirtmektedir94. Görüldüğü gibi, sadece basit anlamıyla nüfusun
ve özelliklerinin kayıt altına alındığı bir sayım kütüğü olmayan, aynı zamanda
devletin tasarrufundaki bir politika aracı özelliği de taşıyan nüfus sayımları,
tayin edilmiş bir siyasi amacın gerçekleşmesi için kullanılan tezleri
kuvvetlendirmeye yarayarak, bu amacın kendisini nasıl yönlendirdiğine bağlı
olarak kötüye kullanılabilmekte veya olumlu politikaları destekleyebilmektedir.
Yukarıda Kastoryano’nun verdiği örneklerde “kötüye kullanma” toplumdaki
yabancı düşmanlığının, yerli ve göçmen gruplar arasında gerginliğin ve
ayrımcılık söyleminin beslenerek perçinlenmesidir.
B- Veri Toplama Araçlarında Irk Veya Etnik Kökene Đlişkin Kategorilerin
ve Sınıflandırmanın Kullanılmasından Kaynaklanan Endişe
1. Kişilerin Etnik Kategorilere Bölünmesiyle Đlgili Endişeler
Yukarıdaki alt başlıkta nüfus veri araçlarının bir bütün olarak, siyasi arenada
yerini alan bir etmen olmasıyla ve bunların toplumda hedef seçilen gruplara
yönelik olarak geliştirilen karşı duruş politikaları için bilgi ve meşrulaştırma
aracı
olarak
kullanılmasıyla
ilgili
olası
çekinceler
somutlaştırılmaya
çalışılmıştır. Etnik veri toplamaya karşı genel isteksizliğin oluşmasında rol
oynayan bir başka önemli faktör de kişilerin nüfus veri araçlarında ırk veya
etnik kökenle ilgili kategoriler kullanılarak sınıflandırılmalarının kendisinden
kaynaklanan endişelerdir.
94
Kastoryano, s. 34.
34
Nüfus sayımlarında kullanılan etnik kategorilerle ilgili tartışma ve zorluklar
temel olarak üç soru etrafında toplanmaktadır: Bunlar, nüfusun ırk veya etnik
özellikleriyle ilgili bilgi toplanabilmesi için çeşitli veri toplama araçlarında
kullanılan, etnik kökene ve ırka ilişkin kategorilendirmelerin nasıl yapılacağı;
toplumdaki grupların bu kategorilere göre nasıl sınıflandırılacağı ve kişilerin
bir gruba aidiyetliklerinin kendi kendilerini tanımlama yoluyla mı yoksa grup
üyeleri ile arasındaki karşılıklı tanımlamaya göre mi tayin edileceğidir. Fakat
bu sorulardan çok daha önce (bu sorulara verilen cevaplarda da izi sürülebilen)
kişileri ırk ve etnik kategorilere bölmek suretiyle veri toplamanın kendisiyle
ilgili iki temel itirazdan kaynaklanan bir isteksizliğin varlığından bahsetmek
gerekmektedir. Bu itirazlar şu yargılarla somutlaşmaktadır: Etnik kategoriler
ırkla ilgili önyargıyı ve insanlar arasındaki hiyerarşiyi geçerli kılıp onaylayarak
kimlik siyasetinden kaynaklanan çatışmalara zemin hazırlayabilecek ve ayrımcı
ve farklı muamelenin önünü açabilecektir.
a) Ayrımcılığa Neden Olma Đhtimali ve Kimlik Çatışmalarını Desteklemesi
Resmi istatistiklerde etnik ve ırk kategorilerinin kullanılması insanların düzenli
olarak bu ayrımlar yoluyla sınıflandırılmalarını sağlayarak farklılıkları görünür
yapmakta ve hatta aşağıda anlatılacağı gibi bizzat kendisi yaratmaktadır. Bunun
ise başlıca iki sonuca yol açabileceği söylenebilecektir. Birincisi, ayrımcı veya
farklı muamelenin önünü açması; ikincisi ise toplumdaki bölünmeleri
desteklemesi ve bunun sonucunda kimlik siyasetinden kaynaklanan çatışmalara
zemin hazırlamasıdır. Bu itirazlardan ilki kaynağını, herkesin eşit olduğu
prensibinden yola çıkarak, insanlar arasındaki ırk veya başka türlü ayrımların
varlığının reddedilmesinde ve dolayısıyla insanların bu ayrımlara göre
sınıflandırılmasına karşı çıkılmasında bulmaktadır. Nihayetinde bu durum
ayrımcılıkla mücadelenin ruhuna ve daha eşit bir toplum yaratma amacına ters
düşmektedir. Dolayısıyla bu endişeye sahip olanların görüşüne göre, insanların
etnik kökenleri, inançları gibi farklılıklarına göre değil de, kişisel erdemlerine
35
göre tartılacağı bir toplum için çaba sarf ediliyorsa bu farklılıkların öne
çıkarıldığı bütün uygulamaların terk edilmesi gerekmektedir95.
Diğer
taraftan,
özellikle
nüfus
sayımlarının
devletin
tasarrufundaki
kategorilendirme vasıtaları arasında96, ortak kimliklerin istatistiksel olarak tarif
edildiği görünürdeki en önemli siyasi araç durumunda olduğu ve literatürde
nüfus sayımlarının sadece toplumun mevcut sosyal gerçekliklerini yansıtmakla
kalmayıp, aynı zamanda bu gerçekliklerin inşasında da rol oynadıkları
tartışılmaktadır97. Bu tartışma bağlamında, istatistik veya nüfus sayımlarında
kullanılan kategoriler, grupların kimlik tanımlarının inşasında rol oynamakta ve
dolayısıyla nüfus sayımları da bir toplumun ırk, etnik köken, dil, din
bakımından farklı kimlik kategorilerine ayrılmasında kullanılan önemli bir araç
haline gelmektedir98.
Đktidarın tasarrufundaki bir araç olan nüfus sayımları, grupların kimlik
tanımlarının tayininde, şu şekilde rol oynamaktadır: Devlet, toplumda mevcut
bulunan kültürel ve coğrafi özellikleri belirteç ( ırk, etnik köken, dil veya din)
olarak kullanarak bir kategori dizisi tasarlamakta ve bireyleri bu kategorilerden
yalnız birine havale ederek, bu kategorilere düşen diğer bireylerle ortak bir
kimliği paylaşacak biçimde kavramlaştırmaktadır. Bu da insanların dünyayı
ayrı ayrı gruplara dâhil bireyler gözüyle görmelerini sağlamakta ve bu
kategoriler arasındaki ayrımı yapmak için kullanılan kıstasa olan ilgiyi
artırmaktadır. Başka bir deyişle, nüfus sayımları insanları resmi idari
kategorilere bölmek suretiyle bu kategorileri ve insanları bu şekilde
kategorilendirildiği biçimiyle düşünmeyi meşrulaştırmaktadır99. Örneğin,
95
European Handbook, s. 26.
Doğum yeri, anadil, kaynak ülke, din gibi belirteçlerin kaydedilmesi dolayısıyla, diğer
kategorilendirme vasıtaları: Doğum belgeleri, kimlik kartları, pasaport, ikametgâh belgeleri v.b.
97
Bkz, Nobles ve Kertzer, yukarıda adı geçen eserleri.
98
Kökenin bir kimlik belirleme aracı olarak kullanıldığı yerde, örneğin Mağripliler açısından
Fransız nüfus sayımında ‘önceki milliyet’ kategorisinin kullanılması, onları “yeni Fransızlar”
olarak, “öz Fransızlar”dan ayrı konuma sokan bir kategori olmuştur, Kastoryano, s. 39.
99
Kertzer, s.1- 11. Aynı zamanda kendilerini de bu şekilde düşünmelerini meşrulaştırmaktadır:
Birleşik Krallık ve ABD’de ırk ve etnik kategoriler ayrımcılık karşıtı politikaların işlerlik
96
36
Bengal’de 19. Yüzyıl’ın sonunda nüfus sayımını yürütmek için yarım milyon
okuryazar Hintlinin görevlendirilmesi gerektiğinde, görevlendirilen bu nüfus
memurları, hem etraflarındaki insanların birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış
kültürel kategorilere bölünebilir olduğunu düşünmeyi, hem de önemli ayırt
edici özelliklerin neler olduğunu öğrenmişlerdir100.
Her bireyin belirlenmiş bir etnik veya ırksal kategoriye girmesi gerekliliği
bireylerin kendi, öz kimlikleri hakkında nasıl düşündüklerini de büyük ölçüde
etkilemektedir. Örneğin, sömürge ülkelerindeki nüfus sayımları milli
kimliklerin sivrilmesine yardımcı olarak sömürge yönetimini zayıflatmış ve
aynı şekilde, Fransız koloni devletinin Müslümanları Fransız vatandaşlığına
almaması da devletle olan karışık bağlar yumağı arasından Cezayirli Müslüman
kimliğini yaratmıştır. Bu durumun, yani, her bireyin kökeninin tayin edilmesi
çabasının, bireylerin kendi kimlik bilinçleri üzerinde yaptığı etki, bu kimlikler
arasındaki çatışmaya doğrudan bir katkı sağlamış, yani iktidarın yönetimi daha
kolay bir hale getirebilmek için icat ettiği bu plan yeni, geniş bir sivil sürtüşme
alanı yaratmıştır.101 Hatta örneğin ırka göre kategorileştirmenin bir ideoloji
olarak ülkenin toplumsal ve siyasi ortamını etkilediği, dolayısıyla ırkın bir
kimlik belirleme aracı olarak kullanıldığı ABD gibi toplumlarda, nüfus
sayımları ırk inşasının yapıldığı yer olmuş, ırksal dışlanmanın gerekçesi de
ağırlıklı olarak ırksal nüfus sayımı verilerine dayandırılmıştır. Üstelik ırksal
nüfus sayımı verisi 19. Yüzyıl politikacıları ve bilim adamları tarafından siyah
Amerikalıların ırklarının ikinci sınıf olduğunun ve bunların tam vatandaşlık
statüsüne uygun olmadıklarını ispat etmek için kullanılmıştır.102
kazanması için kullanılmaya başlanmasına rağmen, bu kategoriler halk tarafından yeniden
tahsis edilmiş ve bireyler tarafından kendi kimliklerini ifade etmelerinin ve bu kimliklerin
herkesçe tanınmasının bir fırsatı olarak görülmüştür. Ringelheim, s. 59.
100
Kertzer, s. 31.
101
Kertzer, s. 31- 33. ve orada Cohn 1987, s. 228- 29, Appadurai 1993, s. 317, Kateb 1998, s. 105
ve Zeman 1994, s. 31.
102
Nobles, s. 5.
37
Görülüyor ki, toplumun karmaşık sosyal yapısını daha iyi anlamak, bu
vesileyle idaresini ve kontrolünü kolaylaştırmak veya vergi, askerlik gibi
yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamak ihtiyacından doğan toplumdaki
grupları kategorilere ayırarak tanımlama, böylelikle daha görünür hale getirme
işlemi, sadece bu ihtiyaçları karşılamamış, hem kimlik politikaları nedeniyle
toplumda bölünme ve etnik çatışmalara hem de -daha önce yukarıda da
gördüğümüz gibi- geçmişte bu kategorilerle görünür kılınan bazı alt grupların
hedef seçilerek onlar için kıyımlara varan daha ağır sonuçların da yaşanmasına
vesile olmuştur. Dolayısıyla geçmişteki bu kötü deneyimlere binaen, insanlar
arasında ırk, etnik köken gibi yasaklanmış temellerde ayrımlar yaparak,
özellikle de daha savunmasız durumdaki alt kültürel gruplara farklı muamele
edilmesine zemin hazırlayacak kategorilendirmelerin yapılması eşit muamele
prensibine
ve
ayrımcılık
yasağına
aykırı
görülmektedir.
Bu
gerekçelendirmeyle, kategorilendirme için en uygun araç olan nüfus
sayımlarında,
etnik
kategoriler
kullanılarak
veri
toplanması
dirençle
karşılaşmaktadır.
b) Etnik Kökene ve Irka ilişkin Tanımlamaların Nasıl Yapılacağı Sorunu
aa) Etnisite ve Etnik Grup Kavramları
Etnik kökenle ilgili veri toplamada ve istatistik oluşturmada en büyük sorun bu
kavramların kesin bir tanımının olmamasıdır. Etnisite kavramı eski Yunancada
“halk” anlamına gelen “ethnos” kelimesinden türemektedir. Etnik grup kişilerin
belirli bir bağlılık duygusu içinde ve anlamlı bir tarihi gelenekle aynı halk olma
duygusunu paylaştıkları veya kendilerini özdeşleştirdikleri, ortak kökleri olan
insanlar olarak tanımlanmaktadır103. Başka bir tanıma göre ise etnik grup, ortak
mitleri, tarihleri ve kültürleri olan belirli bir toprak parçasıyla ve birlik
103
Yılmaz, Aytekin, s. 20 ve orada Anderson, Benedict, Hayali Cemaatler, Milliyetçiliğin Doğuşu
ve Gelişmesi. (Çev. Đ Savaşır), Đstanbul 1993, s. 234.
38
duygusuyla ilişki halinde olan insan topluluklarıdır104. Birleşmiş Milletler
tarafından 2006 yılında nüfus sayımlarıyla ilgili yayınlanan bildiride etnik
kökenin, geniş anlamda, bir etnik grup veya topluluğun ortak bir tarih ve toprak
kökeni anlayışına ve özellikle dil ve/veya din gibi kültürel özelliklere dayandığı
belirtilmektedir. Ayrıca, bir nüfus sayımında sayımın muhataplarına etnik
köken sorusu sorulduğunda, etnik köken kavramını nasıl algıladıklarının,
ailelerinin geçmişiyle ilgili bilgiye sahip olup olmadıklarının, ülkede kaç kuşak
boyunca yaşamakta olduklarının ve göçten itibaren ne kadar süre geçtiğinin bu
soruya verecekleri cevapla yakından ilintili olduğundan da bahsedilmektedir105.
Birleşmiş Milletler tarafından nüfus sayımlarıyla ilgili yayımlanan daha eski
tarihli Đlke ve Tavsiyeler bildirisinde, etnik kökenin hem anlaşılması hem de
ölçülmesi bakımından homojen olmayan bir kavram olduğundan bahisle, etnik
grupların tanımlanması için kullanılan veya kullanılabilecek kriterler, “etnik
milliyet (başka bir deyişle vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu ülkeden farklı
olarak kaynak ülke veya bölge), ırk, renk, dil, din, giyinme veya yeme
geleneği, sınıf veya bu özelliklerin çeşitli bileşimleri” olarak örneklenmiştir.
Ayrıca örneğin ırk, köken veya sınıf gibi terimler çok farklı anlamlar içermekte
ve bu farklı anlamlar ülkeden ülkeye ve/veya zamanla değişmektedir
106
.
Terimlerin anlamlarındaki bu farklılıklara örnek olarak, bir ülkede “ırk” olarak
tanımlananın diğerinde “etnik köken” olarak tanımlanmasını veya “milliyet”in
bazen nesep bazen de vatandaşlık anlamına gelmesi verilebilir
107
. Dolayısıyla
nüfusu oluşturan ulusal veya etnik gruplar hakkında gerekli olan bilgi ve bu
bilgiye bağlı olarak seçilecek kriter ülkenin kendi şartları çerçevesinde
değerlendirilecektir108.
104
105
106
107
108
Guibernau, Montserrat/ John Rex (Yay. Haz.), The Ethnicity Reader- Nationalism,
Multiculturalism and Migration, United Kingdom 1997, s. 27.
Draft Principles and Recommendations for Population and Housing Censuses, Revision 2,
United Nations No.20. Eylül 2006, para. 2.142.
Draft Principles and Recommendations for Population and Housing Censuses, Revision 1,
United Nations, No. 67, Eylül 1997, s. 72.
Morning, s, 1.
Draft principles 1997, s. 72.
39
bb) Etnik Köken Sorusu Soran Ülkelerin Dağılımı
2000 yılı civarında (1995 ve 2004 yılları arasında) nüfus sayımı yapan
dünyanın değişik bölgelerinden 147 ülke ve yerin109, nüfus sayımında
kullandıkları soru formları üzerinde yapılan analizde, bu ülkelerin 95 tanesinin
‘etnik köken’ ile ilgili bir veya birden fazla soru sorduğu tespit edilmiştir. Buna
göre, etnik köken sorusu soran ülke sayısı bakımından en yüksek orana sahip
bölge olan Güney Amerika’yı (%82), %79 ile Okyanusya ve %77 ile Kuzey
Amerika takip etmektedir. Asya (%65) ve Avrupa (%53) ise en düşük oranlara
sahiptir. Diğer bir yaklaşımla, bu analize konu alınan ülkelerin yine bölgelere
göre dağılımında Afrika’da 10, Amerika kıtasında (Kuzey ve Güney birlikte) 9,
Asya’da 12, Okyanusya’da 4 ve Avrupa’da 17 ve toplamda 95 ülkenin 52’si
etnik ve ulusal grup aidiyetliğiyle ilgili soru sormamaktadır. Görüldüğü gibi, bu
sayılar da etnik veri toplama konusunun Avrupa’da karşılaştığı direnci
özetlemektedir.
cc) Etnik Köken ile ilgili Sorularda Kullanılan Terminoloji
Aynı analizde, ülkelerin nüfus sayımlarındaki sorularda, nüfusun etnik yapısını
ortaya çıkarmak için kullandığı terimler “etnik grup”, “nesep veya etnik
köken”, “ırk”, “milliyet”, “yerli gruplar” ve “sınıf” veya “kast” tır. Bu noktada
Avrupa’da nüfusun etnik yapısı hakkında bilgi elde etmek için 7 ülkenin “etnik
grup” kategorisine ve 12 ülkenin de “milliyet” kategorisine başvurduğu
görülmektedir. Toplamda etnik aidiyet sorusu soran 51 ülkenin içinde, “Hangi
etnik, ırksal veya ulusal gruba ait oluğunuzu düşünüyorsunuz?” şeklindeki
sorularda olduğu gibi, içinde etnik grup kategorisinin de olduğu iki ya da üç
terimi birlikte kullanarak soru soran ülkeler de bulunmaktadır. Etnik grup
109
Bu analizde Afrika kıtasından 17 ülke, Kuzey Amerika’dan 30 ülke, Güney Amerika’dan 11
ülke, Asya’dan 34 ülke, Okyanusya’dan 19 ülke ve Avrupa’dan bu yıllar arasında nüfus
sayımı yapan 37 ülkeden 36’sı temsil edilmiştir.
40
terimiyle sorulan sorularda, cevap seçenekleri ırk, milliyet, yerli grup
kavramlarına veya bunlardan bir ya da ikisinin birleşimi olan kavramlara da
göndermede bulunabilinmektedir. Bunun haricinde içinde Kanada, Jamaika,
ABD ve Brezilya gibi ülkelerin de bulunduğu 95 ülkenin 11’inde ırk terimi
sorunun içindedir.
“Etnik grup” ile “nesep veya etnik köken” kategorilerinin arasındaki fark,
“etnik grubun”, bir sosyal gruba üyelik fikrinin kişinin kendisi tarafından
seçildiği bir kavram olması, buna karşılık “nesep veya etnik kökenin” ise
zaman içinde geriye giden, tarihsel ve çoğunlukla coğrafi bir çerçeveye
odaklanan
haricen
tahsis
edilmiş
bir
kimlik
kavramı
olmasıyla
açıklanmaktadır110. Avrupa’da ve Asya’da “etnik grubun” ardından en çok
kullanılan kategorilerden diğeri olan “milliyet”, Avrupa’da, Malta, Orta ve
Doğu Avrupa ülkelerinde etnik yapıyı ortaya çıkarmada ölçüt alınmıştır111.
“Milliyet”,
vatandaşı
olunan
ülkeden
farklı
bir
kavram
olarak
kullanılmaktadır112. Bu terimi kültürel veya etnik kökene işaret etmek için
kullanan ülkeler çoğu zaman nüfus sayımı sorularında ayrı bir “vatandaşlık”
sorusu sormak suretiyle veya Estonya’da olduğu gibi “etnik milliyet”
kavramını kullanarak milliyetin başına etnik sıfatını getirmek suretiyle bu
niyetlerini belli etmektedirler113.
110
111
112
113
Ethnicity UN Statistics, s. 6.
Ethnicity UN Statistics, s. 1- 8.
Araştırmaya dâhil olan ülkelerin nüfus sayımlarında vatandaşı olunan ülkeyi sorgulamak için
kullanılan terimin ingilizce karşığı olarak “citizenship” kullanılırken, etnik kökene işaret
etmek için çoğu zaman “nationality” kullanılmaktadır. Bununla birlikte, “nationality” nin
vatandaşı olunan ülkeyi sorgulamak için kullanıldığına da rastlanılabilmektedir.
Morning, s.12- 13.
41
dd) Nüfus Sayımlarında Kullanılacak Terminolojinin Tayini
aaa) Avrupa Dışından Örnekler
Etnik ölçümü gerçekleştirmek için hangi kriterin kullanılacağını ülkenin içinde
bulunduğu toplumsal ve siyasal durumun belirleyeceği yukarıda belirtilmişti.
Buna göre, örneğin, ABD’de açıkça ve birincil olarak “ırk” kategorisinin
kullanılması köleliğin ilk zamanlarına kadar giden uzun bir tarihin parçası
olmuş ve bu kategorinin tasarlanması ve detayları siyasi ve sosyal amaçlar
çerçevesinde gelişmiştir. Gerçekten de, bugün nüfus sayımlarında “ırk”
kategorisini kullananların nerdeyse tamamı batı yarım kürede bulunan ve
topraklarında eskiden kölelere sahip olmuş toplumlardır114. Bu bağlamda, bu
ülkelerden biri olan ABD’de ilk nüfus sayımından beri “ırk” kriterine göre veri
toplanmış ve ırksal sınıflandırmalar yasalarda ve kurumlarda her zaman yer
almıştır115. Bu ilk nüfus sayımında veri, ırk kategorisine göre, özgür beyaz
erkek, özgür beyaz kadın, siyah özgür insanlar ve köleler olarak
sınıflandırılmıştır. 19. Yüzyıl’ın sonuna doğru, ABD’ye Asya, doğu ve güney
Avrupa’dan büyük sayıda göçmen dalgalarının gelmeye başlaması üzerine
toplumun ırk, nesep, etnik köken ve dil bilgisi hakkında daha fazla bilgiye
gereksinim olduğu fark edilmiş ve nüfus sayımına yeni kategoriler eklenmeye
başlanmıştır. 1990 yılındaki sayımda 15 farklı ırk ve etnik kategorinin yanında
bir de Hispanik kökenliler için dört kategoriden oluşan bir soru da
konulmuştur116.
Kanada’da da ilk nüfus sayımından beri etnik ve ırk kökenine göre ayrımlar
yapılmış, Prens Edward Adası’nda 1767 yılında yapılan bu ilk sayımda insanlar
beyaz, yerli ve siyah sınıflandırmalarına tabi tutulmuştur. Đkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra “ırk” nüfus sayımlarında bir sınıflandırma kriteri olmaktan
çıkarılarak, “etnik köken” terimiyle değiştirilmiştir. Sonuç olarak, muhtelif
114
115
116
Morning, s. 14.
Nobles, s. 75- 79.
Goldson, Data Tool, s. 3.
42
zamanlarda nüfus sayımlarında kullanılan “etnik köken”, “görünür azınlıklar”,
“ailenin doğum yeri” veya “yerliler” kategorileri, demografik ve sosyal
eğilimlere, siyasi konulara ve hükümetin önceliklerine, özel sektöre, araştırma
ve genel halk kesimlerinin taleplerine göre biçim değiştirmiştir117. Çok kültürcü
devlet modelinin uygulandığı Avustralya’da ise 20. Yüzyıl’ın başından itibaren
“milliyet” ve “doğum yeri” kategorileri kullanılmış, 1971’de ise “göçmen”
sınıflandırması “ailenin doğum yerini” kapsayacak biçimde genişletilmiştir. Bu
gelişme Avustralya toplumunun çok kültürlü yapısının farkına varılmaya
başlanmasının bir sonucu olarak gerçekleşmiş ve Avustralyalıların kökenlerinin
“çeşitliliği”nin tanınması, Beyaz Avustralya siyasetinin 1973 yılında terk
edilerek çok kültürcü politikanın benimsenmesi ile çakışmıştır. Sonuçta
Avustralyalıların doğum yeri kriterinden başka bir şekilde sınıflandırılmaları
ihtiyacı, kökenlerin algılanmasındaki değişiklikten ve çok kültürlü toplum
politikası çerçevesinde, hükümetçe desteklenmesinden kaynaklanmıştır118.
bbb) Avrupa’dan Örnekler
Avrupa’ya geri dönülecek olursa, genelde Avrupa Konseyi’ne üye olan bütün
ülkelerin “vatandaşlık” ve “doğum yeri” özelliklerini referans alarak nüfusunu
tanımlamaya çalıştığı ve bu ülkeler arasındaki farkın tarihi ve tabiiyet
kurallarına bağlı olarak vatandaş, yabancı veya göçmen terimleri arasında
yaptığı tercihle belirginleştiği görülmektedir. Bu tür ülkeler genelde devletmerkezli olarak tanımladığımız batı ve güney Avrupa ülkelerinin ortak özelliği
olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bu ülkeler siyasi ve coğrafi tanımlama
yaparken devlet ile olan bağı bir kıstas olarak kullanmaktadırlar. Kuzey Avrupa
ülkeleri hariç Avrupa Birliği’ne üye ilk 15 devlet ve Türkiye bu gruptadır.
Avrupa’da etnik köken veya milliyet veya dil kriterinin ortak bir şekilde
kullanıldığı ülkeler ise Avusturya- Macaristan, Sovyetler Birliği veya
117
118
Potvin, Canadian Statistics, s. 34- 37.
Simon, Comparative Study, s. 63.
43
Balkanlardaki çözülmelerden sonra ortaya çıkan ve diğer gruplara nazaran
sayıca daha fazla olan mozaik ülkeler grubundan oluşmaktadır. Bu bölgelerde
“milliyet” kriteri uygulamasının yoğunlaşmasında da, 20. Yüzyıl’da, siyasi
sınırların değişmesi ve Doğu Avrupa ülkelerinden insanların sadakat
duygusuyla gruplar halinde komşu veya eski devletlerine gitmelerinin yeni ve
farklı devletlerin kurulmasını sağlaması ve Sovyetler Birliği’nin sınırları
içindeki farklı milliyetleri tanımlama çabasının, milliyeti, etnik üyelikle eş
anlamlı hale getirmesi gibi tarihi faktörler etkili olmuştur119. Etnik köken
kriterinin yanında göçmenlerin çocuklarını ifade eden “ikinci kuşağı” da
tanımlayan, ailenin doğum yeri sorusunu soran çok kültürlü az sayıdaki göç
sonrası ülkesi de Avrupa’da kullandığı kriter bakımından ayrılmış diğer bir
kümeyi oluşturmaktadır.
ee) Ayrımcılıkla Mücadele Eylemi Çerçevesinde Terminolojinin Tayini
Ne var ki, “etnik” veya “ırk” kategorilerinden hangisinin veya bunlar dışında
hangi kriterin kullanılacağının belirlenmesinde, veri toplamayla ilgili tarih
boyunca yerleşmiş teamül, toplumun ırksallaştırılması veya etnikleştirilmesi
veya ülkenin içinde bulunduğu toplumsal ve siyasi durum her zaman tek
belirleyici faktör olmayabilmektedir. Bazı ülkelerde bu kriter veya kriterler
temel olarak ayrımcılık karşıtı politika ve programların gereklerini karşılama
amacına bağlı olarak belirlenmektedir120. Bu konuda Birleşik Krallık diğer
Avrupa ülkelerine kıyasla ayrık bir durumdadır. Avrupa’da, “ırk” kategorisini,
tek başına değilse de başka etnik kategorilerle birlikte kullanarak “ırk” kriterine
dayalı
sınıflandırma
görülmektedir
119
120
121
121
yapan
tek
ülkenin
Birleşik
Krallık
olduğunu
. Birleşik Krallık’ta nüfus sayımlarında bu şekilde etnik
Morning, s. 13.
Simon, Comparative Study, s. 49.
Birleşik Krallık’ta 2001 yılındaki nüfus sayımında ‘etnik grup’ hakkında sorulan sorunun
cevap seçenekleri hem ırk hem de etnik ayrımı bir arada bulundurmaktadır: Beyaz( Đngiliz,
Đrlandalı, diğer beyaz kökenli), karışık(beyaz ve siyah Karayipli, beyaz ve siyah Afrikalı,
beyaz ve Asyalı veya diğer karışık bir köken), siyah veya siyah Đngiliz(Karayipli, Afrikalı
44
kökenle ilgili bir sorunun sorulması 1991’de gerçekleşen yeni bir olaydır ve
direkt olarak ayrımcılık karşıtı hukuki düzenlemelerin gelişimiyle ilgilidir.
“Ailenin doğum yeri” kriteri ile belirlenen ilk soru, Irk Đlişkileri Kanunu’nda
(Race Relations Act)
açıklanan ayrımcılıkla mücadelenin gereklerini
karşılamak için 1971 yılındaki ilk nüfus sayımına konulmuştur. Ancak bu
kriterle toplanan bilgi yeterli olmamış ve 1981’de yapılacak olan nüfus
sayımına etnik köken ve renkle ilgili soru oluşturulması çalışmalarına
başlanmıştır. Bununla birlikte, Irk Đlişkileri Kanunu renk, ırk, milliyet
(vatandaşlığı da kapsayan), etnik veya ırk kökeni temelinde her türlü
ayrımcılığı yasakladığından, bu kriterlerin hiçbiri nüfus sayımlarında yer
almamıştır ve bu konuda tartışmalar başlamıştır. Daha sonra 1991 senesinde ve
bazı değişikliklerle 2001’den itibaren günümüze kadar Đngiliz istatistiklerinde
etnik kategoriler kullanılagelmektedir. Daha önce ırkçılığı kışkırtacağı
düşünülen
etnik
ve
ırk
sınıflandırmaları
eşitliğin
sağlanması
amacı
çerçevesinde meşrulaştırılmıştır.122
Birleşik Krallık, nüfus sayımlarında kullanılacak kriterin, her zaman ülkenin
toplumsal ve siyasi durumuna göre belirlenmediğine, başka bir bakımdan da
örnek teşkil etmektedir. Örneğin, Avrupa Konseyi ülkeleri arasında yapılan bir
sınıflandırmada, Birleşik Krallık’ın geleneksel olarak göç kabul eden bir ülke
olması, aynı zamanda da içte heterojen bir nüfusa sahip olması özelliklerinden
dolayı Đrlanda, Hollanda ve Đskandinav ülkeleri ile aynı grubu paylaşmaktadır.
Ancak, Birleşik Krallık ve Đrlanda dışında bu grupta yer alan diğer ülkeler
içlerinde benzer düzeyde çeşitlilik barındırmalarına rağmen Birleşik Krallık
gibi “etnik” veri toplamamaktadır. Dolayısıyla buradan toplumun yapısal ve
demografik şartlarının, kendiliğinden bu çeşitliliği yansıtacak istatistikî
temsilin oluşmasını sağlamamadığı sonucunu çıkarmak mümkün olmaktadır123.
122
123
veya diğer siyah köken), Çinli veya diğer herhangi bir etnik grup, Makkonen Measuring
Discrimination, s. 74.
Simon, Comparative Study, s. 49- 51.
Simon, Study Report, s. 38.
45
ff) Đsteksizliğin Terminoloji Üzerindeki Etkisi
Đnsanlar arasında ırk, etnik köken gibi yasaklanmış temellerde ayrımlar
yapılmasının kabul edilmesinin, eşit muamele prensibini ve ayrımcılık yasağını
ihlal edeceği endişesinin veya bu endişeden kaynaklanan etnik veri toplama
konusundaki isteksizliğin, yalnızca etnik ölçüm yapılmasına engel olmadığını,
aynı zamanda toplumlarındaki kültürel çeşitliliği bir şekilde ölçen ülkelerin de
nüfus sayımları, nüfus kütükleri gibi veri elde edilen araçlarda bu çeşitliliğin
tanımlanmasında kullandıkları kriterler veya terimlerin seçimine de yansıdığını
söylemek mümkün olabilir. Bir başka deyişle, bu isteksizlik nedeninin bir
sonucu olarak nüfus sayımlarında nüfusun etnik yapısı hakkında hiçbir ölçüm
yapmayan ülkeler bir yana, nüfusun etnik yapısını, dolaylı kriterler kullanarak
(örneğin, dil, din veya vatandaşlık) ölçmeye çalışan ülkelerdeki bu yaklaşımın
ayrımcılığın yasaklandığı temellere ilişkin terimlerin tabu terimler olarak ilan
edilmesinden kaynaklandığı sonucuna varılabilir. Aslında bu saptamayı
Đspanya’nın Birleşmiş Milletler Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması
Komitesi’ne gönderdiği rapor da açıkça onaylamaktadır:
“…Bu bağlamda, hükümetin görüşü, insanların ırk ve etnik kökenlerine göre
sayılarını bildiren istatistikî verilerin ayrımcılığa neden olacağı yönündedir.
Dolayısıyla, göç ve yabancılar hakkındaki istatistik milliyet kriterine atıf
yapabilir; ancak hiçbir zaman ne yabancıların, ne de Đspanya vatandaşlarının
ırk, etnik köken veya dinlerine bir göndermede bulunamaz.”124
Birleşik Krallık’ta veya ABD’de ırksal bir dilin kullanılması sıradan bir
olayken, Avusturya, Almanya, Fransa, Hollanda ve Đsveç gibi “ırk” tabirinin
sadece yasal düzenlemelerde değil, günlük dilde kullanılmasının da geniş çapta
kabul görmediği ülkelerdeki125 nüfus sayımları veya nüfus kayıtları gibi
124
Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına Đlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 9.
maddesi Uyarınca Đspanya Tarafından 2002 yılında sunulan 7. Dönemsel Rapor. CERD/
C7431/ ADD.06.06.2003.
125
Makkonen Measuring Discrimination, s. 74.
46
araçlarda nüfusun çeşitliliğini ölçmek için başvurulan kriterler başkadır.
Örneğin, bu kriterlerden biri “yabancı” terimi, bir başkası da vatandaşlık bağını
sorgulayan “milliyet” terimi olabilmektedir.
gg) Dolaylı Kriterin Eleştirisi
Doğrudan etnik kriterler yerine bunlar gibi dolaylı kriterlerin kullanılması,
ayrımcılık konusunda sağlıklı bilgiyi her zaman sağlayamayacağı için
eleştirilmektedir. Avusturya, Almanya, Lüksemburg gibi göçmen nüfusunu
“yabancı” terimiyle tanımlayan ülkelerdeki çoğu “yabancı” ve bunların
çocukları, misafir işçi olarak geldikleri 1950’li yıllardan bu yana bulundukları
ülkenin vatandaşlığını almışlar, fakat bununla beraber çoğu etnik azınlık
konumunda bulunmalarından ötürü ayrımcılığa uğrayabilmektedir. Dolayısıyla
resmi olarak “yabancı” olmadıkları için haklarındaki veri eksik toplanacak ve
herhangi bir şekilde ayrımcılığa uğruyorlarsa da bu ortaya çıkarılamayacaktır.
Diğer yandan, bu durum herhangi bir resmi belgeleri olmaksızın ülkeye kanun
dışı yollardan giren ve bu durumu halen devam eden göçmen grupları için de
geçerlidir. Bu kişiler de etnik azınlık durumundadır ve bundan dolayı
ayrımcılığa uğrayabilmektedir. Bunlardan başka, Romanlar gibi, birçok etnik
azınlığın yaşadıkları ülkede doğmuş olmaları ve dolayısıyla o ülkenin vatandaşı
oldukları göz önüne alındığında, o ülkeyle vatandaşlık bağını sorgulayan
“milliyet” kriteri bu kişilerin tanımlanmaları konusunda başarısız olacaktır126.
Aslında bu tabulaştırma yalnızca bu başlık altında incelediğimiz, ayrımcılık
yasağıyla belirlenmiş temellerde insanlar arasında sınıflandırma yapılmasına
karşı çıkılmasından kaynaklanmamaktadır. Bu bölümde ele aldığımız birbiriyle
ilişki halinde olan isteksizlik sebeplerinin tamamının, bazı hallerde gerekçesi
biraz değişse de, bu tabulaştırma üzerinde etkili olduğunu söylemek mümkün
olmaktadır.
126
Migrants, Minorities and Employement: Exclusion, Discrimination and Anti-Discrimination in
15
Member
States
of
the
European
Union,
EUMC
2003,
http://fra.europa.eu/fra/material/pub/comparativestudy/CS-Employment-en.pdf, s. 12- 15.
47
2. Özel Hayatın Gizliliğine Saygı Hakkının Đhlal Edilmesi
a) Kişisel Verilerin Korunması ve “Hassas Veri” Sorunu
aa) Genel Olarak
Yukarıda ele alınan farklı muameleye uğrama korkusu ve daha da vahim olarak
geçmişte kişisel bilgilerin bu bilgileri elinde tutanlar tarafından zulüm ve
ölümle sonuçlanan hak ihlalleri için işlevselleştirilmesi, bu kişisel verilerin
tekrar kötüye kullanılması tehlikesine karşı çok temkinli davranılmasına neden
olmuştur. Bu temkinli olma zorunluluğu kendini ulusal, bölgesel ve uluslararası
düzeyde, kişisel verilerin toplanmasının, saklanmasının, yayılmasının ve
kullanımının,
düzenlenmesi
ve
sınırlandırılması
için
yapılan
hukuki
antlaşmalarda göstermiş, kişiye ait bilgilerin hukuk güvencesi altında
korumaya alınması sonucunu doğurmuştur. Đnsan haklarının uluslararası alanda
garanti altına alınması sürecinde kişisel veri, kişinin özel alanına giren bilgi
olması dolayısıyla özel hayatın gizliliğine saygı gösterilmesini isteme hakkı
kapsamında değerlendirilmektedir. Başka bir deyişle, kişisel verinin korunması
özel hayatın gizliliğinin korunmasının bir parçasıdır ve kişisel verilerin
korunması ile ilgili yapılan ulusal ve bölgesel düzeydeki antlaşma ve
belgelerde belirtilen amaç ve kullanım şekilleri dışında bu bilgiler üzerinde
tasarruf edilmesi bu hakkın ihlali sayılmaktadır.
Konuyla ilgili olarak, veri toplama araçlarının ırk ve etnik kategoriler
içermesini, özel hayatın gizliliğine saygı ve kişisel verilerin korunması hakkı
bakımından asıl endişe ve tartışma konusu yapan, bu kategorilerin genel kişisel
bilgiden ziyade, kişinin etnik ve ırk kökenini açığa çıkaran bilginin
toplanılmasında kullanılıyor olmasıdır. Genel kişisel bilgiden ayrı olarak bu
hususi bilgi söz konusu olduğunda kişisel verilerin korunmasıyla ilgili
hassasiyet bir kat daha artmakta ve bu türden verilerin korunması özel bir
rejimi gerektirmektedir. Bunun nedeni, bu tür verinin kapsadığı kişisel
48
özelliklerin yapısı itibariyle, potansiyel olarak ayrımcılığa kaynak teşkil
edebilecek kalemler olmasıdır; dolayısıyla bu bilginin elde bulundurulması
dikkate değer bir şekilde ayrımcı muamele riski taşımaktadır127.
bb) Ulusal ve Uluslararası Düzenlemelerden Kaynaklanan Engel
Avrupa’da birçok ülkede gerek devlet eliyle gerekse de özel aktörlerce ırk ve
etnik köken kategorileri kullanarak veri toplamak kişisel verilerin korunması
hakkı çerçevesinde bir itiraz konusu durumundadır. Bu itiraz en açık biçimde
bu türden verinin toplanması ile ilgili ulusal kanun ve anayasalardaki
düzenlemelerde somutlaşmaktadır. Gerçekten de, Avrupa Konseyi Nüfüs
Bölümü baş yöneticisi Franco Millich, 2000 yılında Avrupa Konseyi tarafından
yapılan bir çalışmada Konsey’e üye devletlerin yarısının, anayasalarında
yasaklanmış olması nedeniyle, etnik kökene ilişkin veri toplamadıklarının
ortaya çıktığını bildirmektedir128. Avrupa Birliği’ne üye Lüksemburg,
Finlandiya ve Slovakya ulusal kanunlarının bu türden verinin toplamasını
olanaksız kılmakta olduğunu ileri süren ülkelere örnek verilebilir129. Bunlardan
Finlandiya, Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme130
(“UAKÇS”)’ye ilişkin raporunda bunu şöyle dile getirmektedir:
“Finlandiya’da etnik gruplar hakkında istatistik yapılmamaktadır. Kişisel veri
koruma düzenlemeleri örneğin, ırk ve etnik kökene ilişkin hassas bilginin
işlenmesini yasaklamaktadır. Bundan dolayı, Roma ve Tatar nüfusu hakkındaki
bilgi istatistiklerden sağlanmamaktadır.”131
127
Ringelheim, s. 28 ve orada De Schutter, Olivier, Discriminations et marché du travail. Liberté
et égalite dans les rapports d’emploi coll. Lang, Peter (Yay. Haz.) “Travail et Société”,
Bruxelles, Bern, Berlin, Frankfurt, New York, Oxford, Wien 2001, s.33- 53.
128
Roma
and
Statistics,
Council
of
Europe,
2223
Mayıs
2000,
www.romnews.com/a/pdf/coeStatistics.PDF s.18.
129
The Annual Report 2006, s. 43.
130
Avrupa Konseyi Antlaşmalar Serisi No. 157, 1. 11. 1995.
131
Finlandiya Tarafından Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin 25(1).
Maddesi Uyarınca Sunulan Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında 2. Dönemsel Rapor,
ACFC/SR/II(2004) 012 E, 3.12. 2004, s. 18.
49
Bir başka örnek olarak Đspanya da, Kişisel Bilginin Korunması hakkındaki
Kanuna atıf yaparak, Đspanya hukukunun kişilerin ırk ve etnik kökeni ile ilgili
bilginin sırf saklanmak amacıyla toplanmasını yasakladığını; bu tür verinin
özel olarak korunması gerektiğini ve kişinin açık rızası olmadan kullanılmasına
ve çoğaltılmasına izin vermediğini bildirmiştir132. Fransa ve Almanya ile
birlikte Avrupa’da veri koruma hukukunun önde gelen ülkelerinden olan Đsveç
de133 etnik kökeni ölçmenin ne etik bakımdan kabul edilebilir ne de bilimsel
bakımdan güvenilebilir bir yöntemi bulunmamasından bahisle kendisinin ulusal
azınlıklar hakkında istatistikî bir veri sağlayamayacağını ve ayrıca Kişisel Veri
Kanununa göre de zaten ırk, etnik köken ve dini inancı açığa çıkaran kişisel
verinin işlenmesinin yasak olduğunu bildirmiştir. 134 Türkiye’de de henüz tasarı
halindeki Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, geçtiği takdirde hassas verilerin
işlenmesi
konusunda
söz
konusu
ülkelerle
benzer
bir
düzenlemeyi
içermektedir. Tasarıya göre “ Kişilerin ırk, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep veya diğer inançları, dernek, vakıf ve sendika üyeliği, sağlık ve özel
yaşamları ve her türkü mahkûmiyetleri ile ilgili kişisel veriler işlenemez.”135
Ulusal düzenlemeler yanında, etnik veri oluşturmanın uluslararası veri koruma
düzenlemelerince
de
yasaklandığı
ileri
sürülerek
itirazlar
dile
getirilebilinmektedir. Devlet merkezli, ayrımcılık karşıtı faaliyetlerin siyasi
gündeminde pek yer almadığı ve emek göçü aldığı zamanlardan kalma yüksek
oranlı bir göçmen kitlesine sahip Almanya’da göçmen topluluklarıyla ilgili çok
az istatistik bulunduğu gibi, yeni politikaların ve istatistikî ölçümlerin yapılma
ihtimalinin de çok kuvvetli görünmemesinde136, öne sürdüğü uygulamaya ve
132
Đspanya 7. Dön. R., s. 4.
Simon, Study Report, s. 47.
134
Đsveç Tarafından Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin 25(1). Maddesi
Uyarınca Sunulan Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında 2. Dönemsel Rapor.
ACFC/SR/II(2006)005, 13. 7. 2006, s. 10.
135
23/2 Dönem ve yasama yılı, 1/576 Esas Numaralı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu
Tasarısı madde 7(1). Bu tez çalışmasının yapıldığı sırada Adalet Komisyonu safhasında
bulunmaktadır.
136
Simon, Study Report, s. 47.
133
50
yönteme ilişkin engellerin yanında “temek hukuki endişelerin” de bu tür
verinin toplanmasını önlediği itirazında bulunulmaktadır. Gerçekten de, Alman
tarihi ve Nazi soykırımını hatırlayarak Đkinci Dünya Savaşı’ndan beri ulusal
azınlıklara mensup kişilerin sayısı ve kimlikleri hakkında resmi veri
toplamayan Almanya, itirazını UAKÇS’nin 3(1). maddesine, 29 Mart 1955
tarihli
Bonn-Kopenhag
Bildirisi’ne,
Avrupa
Birliği
Veri
Koruma
Direktifi’nin137 8. maddesine dayandırarak meşrulaştırmaktadır138.
b) Etnik Suç Verisi Problemi
Her ne kadar yasaklanırsa yasaklansın veya yasaklanmadığı durumda ne kadar
sıkı koruma altına alınırsa alınsın etnik köken bilgisinin bir şekilde toplanıyor
olduğunu ve bu bilgiden üretilen istatistikî verinin kötüye veya zulüm için
kullanılma riskinin günümüzde hala var olduğunu bize hatırlatan bir takım
olgular mevcuttur. Gerçekten, etnik veri toplamanın hiçbir hukuki dayanağı
olmadığı ve hatta açıkça yasaklandığı öne sürülmesine rağmen, etnik kişisel
verilerinin, özellikle ceza kovuşturmasında şüpheliler örneğinde, yasa
uygulayıcı makamlar (örneğin polis) tarafından düzenli olarak toplanıldığı ve
suç istatistiklerinin çoğunlukla etnik özellikler içerdiği raporlanmaktadır139.
Ceza adaletiyle ilgili olarak bu türden verilerle oluşturulan suç istatistiklerinin
etnik azınlığa ait bireyler aleyhinde cezai kovuşturmanın her iki tarafında da hem mağdur hem de sanık sıfatıyla- bulunmaları bakımından başlıca iki türlü
137
Council Directive 95/46/EC, Protection of Individuals with Regard to the Processing of
Personal Data and on the Free Movement of Such Data, OJ L 281, 23. 11. 1995.
138
Almanya Federal Cumhuriyeti Tarafından Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve
Sözleşme’nin 25(1). Maddesi Uyarınca Sunulan Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında 2.
Dönemsel Rapor, ACFC/SR/II(2005) 002, 13. 5. 2005, s. 45.
139
ACFC Slovakya’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin
Uygulanması Hakkında Görüş, ACFC/INF/OP/I(2001)001, 22. 9. 2000, para 14.
Örneğin Almanya’da Sinti ve Roman azınlıkların Bavyera polisi tarafından Roma/Sinti,
çingene veya eski Nazi kavramı olan serseri(Landfahrer) tiplerine ayrılarak ve hatta araba
plakaları ve başka bilgiler de dâhil olmak üzere veri tabanlarında özel olarak kaydedildiği
raporlanmıştır. Aynı raporda polis tarafından, sınıflandırmak suretiyle veri toplamanın, suçu
önleyici tedbir olmakla ve Roma ve Sintilerin tehlike arz etmesi gerekçesiyle
meşrulaştırılmaya çalışıldığı ve dolayısıyla bunun polisin görevinin ayrılmaz bir parçası
olduğunun belirtildiği dikkati çekmektedir, The Annual Report for 2000 of the United Nations
Special Papporteur on Racism, E/CN.4/2000/16, 10. 1. 2000, para. 37 v.d.
51
sakıncası olabilir. Đlk sakınca,
“polisin kanunların uygulanmasını sağlayan
eylemleri- özellikle yayaların veya araç sürücülerinin durdurulmasında,
sorgulanmasında veya aranmasında kolluk kuvvetlerinin verdiği ihtiyari
kararları- icra ederken şüphenin temeli olarak (kişisel davranış, özel şüphe
tanımları veya gizli istihbarattan ziyade) ırksal, etnik veya dini klişelerin
kullanılmasına”140, yani ırksal veya etnik profillemeye olanak vermesidir141. Bu
uygulamayı da çoğu zaman polisin azınlıklara karşı kötü muamelede
bulunduğu iddiası takip etmektedir. ABD’de geçerlik kazanan etnik profilleme
kavramı ayrımcı muamelenin bir formu olarak uluslararası ve bölgesel
düzenlemelere ve bazı ülkelerdeki ulusal kanunlara aykırı olarak kabul
edilmektedir142. Đkinci sakıncası, toplumdaki belirli grupların daha çok suç
işlediği ve daha sık mahkûm olduklarını gösteren suç istatistiklerinin o gruplara
yönelik olumsuz önyargıları kuvvetlendirerek143 etnik nedenli şiddete yol
açabilmesidir144.
140
Police Stops of Ethnic Minorities in Bulgaria, Hungary and Spain, Open Society Institute:
New York 2007, www. justiceinitiative.org. s. 25.
141
Etnik profilleme yalnızca polis tarafından değil örneğin gümrük memurları tarafından belirli
etnik azınlıklara mensup kişilerin tanımlanarak sınır dışı edilmelerinde de
kullanılabilmektedir. Çek havayollarının istenmeyen göçmenleri bu eleme işlemine yardımcı
olmak amacıyla kayıtlarında Romanları “R” harfiyle tanımlıyor oldukları tespit edilmiş ve
Çek Đç Đşleri Bakanlığı’nın istatistiksel olarak önemli olduğu düşünülen Romanların da dâhil
olduğu şüphelilerin kaydını tuttuğu ortaya çıkmıştır, Krizsan, Andrea (Yay. Haz.), Ethnic
Monitoring and Data Protection: The european Context, Central European University:
Budapest 2001 s. 27 ve orada Roma and The Law: Demythologizing the Gypsy Criminality
Stereotype, Project on Ethnic Relations,1999, s. 12.
Suç istatistikleri, aynı zamanda doğal olarak etnik profilleme sonucunda ortaya çıkmaktadır,
Simon Study Report, s. 15. Yani etnik profilleme suç istatistiklerinin hem nedeni olabilir hem
de sonucunda ortaya çıkabilir.
142
Blank, s. 61. Hem veri koruma hem ayrımcılık karşıtı düzenlemelere aykırılık gösteren
boyutlarıyla bu uygulama ayrı bir inceleme konusu yapmaya değerdir. Ancak bu çalışmanın
kapsamı bakımından sınırları gözetilerek burada yalnız isteksizlik sebeplerinden biri olarak ele
alınmaktadır.
143
Örneğin, Romanların işledikleri cürümlerden dolayı tutuklanan ve mahkûm edilen kişiler
arasında istatistiklerde en sık temsil edilen grup olmaları onlara yönelik önyargıların
doğmasına ve suç işlemeyi güdüleyen kültürel ve sosyal özellikleri dolayısıyla Romanların
suça karşı doğal bir eğilimi olduğu gibi bir inancının yayılmasına sebep olmaktadır. Benzer
şeyler, Hollanda’da ve Belçika’daki Fas kökenli kişiler Fransa’daki Kuzey Afrika kökenliler
ve Đtalya’daki Arnavut kökenliler gibi, Batı Avrupa ülkelerindeki göçmen azınlıklar için de
söylenmektedir. Buradaki asıl sorun istatistikî verinin, somut olayın nedeni gibi görülen şahsi
nitelikleri yansıtması durumunda, nasıl yorumlanacağıyla ilgilidir ve genelde etnik köken
verisi, gelir düşüklüğü, zor yaşam şartları, sosyal ve kentsel dışlanma gibi diğer özelliklere
işaret etmekten ziyade, bir risk faktörü olarak algılanmaktadır. Oysa ki bir başka açıdan,
istatistiklerin etnik azınlıkların orantısız bir şekilde hapishane ve gözaltındaki kişilerin büyük
52
Polisin etnik azınlıklara mensup tutuklu ve mahkûmlara karşı görevini kötüye
kullanma eylemleri; uyguladığı şiddet, etnik profilleme, kötü muamele, onur
kırıcı söz ve hatta bazı durumlarda ölüme varan şiddet olayları ECRI’nin ve
Uluslararası Af Örgütü’nün ülkeler hakkında yayınladığı raporlarda da altı
çizilen konular arasına girmiştir145.
Özetle, hassas verinin toplanılmasını kısıtlayıcı veya yasaklayıcı hukuk
düzenlemelerine rağmen yine de toplanması ve bu toplanan veriler ışığında
oluşturulan suç istatistiklerinde, polis tarafından tutuklanan ve aranan diğer kişi
veya gruplara kıyasla, belirli bir etnik azınlığın aşırı temsili etnik azınlıklara
karşı önyargılarla beslenen şiddet olaylarına neden olabilmektedir. Bu durum
ve istatistiklerdeki bu temsilin hem nedeni hem sonucu olabilen etnik
profilleme ve gözaltında şiddet olayları da etnik veri toplama konusunda
isteksizliğe sebep olabilecek diğer endişelerdendir. Gerçekten de, suç
istatistikleri ve kolluk kuvvetlerinin bu uygulamaları, azınlık grupları arasında
veri toplamanın lehlerine olmayacağı konusundaki şüpheyi artırmakta ve veri
toplama için yapılan yoklamaların sağlıklı bir şekilde yürütülmesine, yeterli
koruma sağlansa bile, engel olmaktadır. Sonuç olarak, hukuka aykırı ve zarar
verici önyargıların artmasına yol açmasından dolayı azınlık temsilcileri
tarafından ceza istatistiklerine etnik kayıtların düşülmesine bir son verilmesi
talep edilmektedir146.
bir çoğunluğunu yansıtmasının veya örneğin çok fazla sayıda Romanın daha ağır hapis cezası
almalarının nedeni belirli grupların suç işlemeye daha çok eğilimli oldukları yönünde değil de
ülkenin adalet sistemindeki ayrımcılığa kanıt oluşturduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Simon,
Study Report, s. 15.
144
Goldson, Data Tool, s. 13- 14.
145
Bkz, ECRI, Third Report on Bulgaria, CRI(2004) 2, para. 76- 78, 2004; ECRI, Third Report
on France, para, 108- 109, 2005; ECRI Third Report on Greece, para. 105, 2004; ECRI Third
Report on Spain, CRI(2006) 4, Para. 87- 91, 2006; Amnesty International, Annual Report:
France, 2004; Amnesty International, Spain: Crisis of Identity-Race-Related Torture and Illtreatment by State Agents, 2003.
146
Roma and Statistics, s.5- 10.
53
c) Kişisel Özerklik ve Kişilerin Bir Gruba Aidiyetliklerinin Hangi
Yönteme Göre Karar Verileceği Sorunu
20. Yüzyıl’da ırk istatistiklerinin insan hakları ihlalleri için kullanılması,
kişinin yalnızca etnik özelliğine ilişkin hassas bilginin elde edilmesine
sınırlamalar getirmek suretiyle özel hayatın gizliliğine saygı hakkının
korunmasının garanti altına alınmasını sağlamamıştır. Bunun yanında, kişinin
etnik veya ırk özelliklerini barındıran kimliğiyle ilgili tanımlamaları gönüllülük
esasına göre yapabilmesinin147 garanti altına alınması yoluyla da özel hayatın
gizliliğinin korunmaya çalışılmasına sebep olmuştur. Đşte bu nedenle veri
toplama araçlarında kişinin hangi “ırk” ve/veya “etnik” gruba veya hangi belirli
kökene ait olduğuna ilişkin kategoriler kullanılarak sınıflandırılmasının kime
göre ve nasıl yapılacağı da ayrı bir tartışma konusu olmaktadır. Bu tartışma
temel olarak, özel hayatın gizliliğine saygı hakkının bir başka parçası olan
“kişisel özerklik” ilkesinin etrafında dönmektedir. Bu bağlamda, dile getirilen
itirazlar iki uçludur. Birincisi, “kişilerin kendi kimliğini tanımlaması”
yönteminin benimsenip kişisel özerklik ilkesine sadık kalınarak veri
toplandığında, ortaya çıkan etnik ölçümlerin kesinliğinin şüphe götüreceği
itirazı ve ikincisi, “kişinin kendi kimliğini tanımlaması” yönteminin değil de
“başkaları tarafından tanımlanması” yönteminin uygulandığı durumda, insan
haklarına ilişkin bu önemli ilkenin göz ardı edilmesi sonucu temel insan hakkı
(kişisel özerklik ve özel hayatın gizliliğine saygı hakkı) ihlallerinin ortaya
çıkabileceği itirazıdır.
Bu endişelerle ilgili tartışmalara girmeden evvel kişilerin ırksal, etnik ve
benzeri
kategorilere
göre
sınıflandırmalarında
uygulanan
sözü
geçen
yöntemlere göz atmak yerinde olacaktır. Bu çerçevede, sınıflandırma işleminde
iki ana yöntemin varlığı söz konusudur148.
147
Kişinin kendisini bir etnik grubun mensubu olarak tanımlayıp tanımlamamakta özgür olması
şeklinde de ifade edilebilir.
148
Ford, Christopher. “Administering Đdentity: The Determination Of Race in Race Conscious
Law”, California Law Review, cilt 82, sayı 1231, 1994, s. 1239.
54
aa) Sınıflandırma Yöntemleri
aaa) Kendi Kimliğini Tanımlama Yöntemi
Kendi kimliğini tanımlama yöntemine göre, kişilerin hangi gruba ait
olduklarına kendilerinin karar vermesi beklenmektedir. Bir başka anlatımla,
kişilerden kendilerine, en yakın olarak tanımladıkları ya da başka bir suretle
parçası hissettikleri belirli bir gruba istinaden, bir tanımlama getirmeleri
istenmektedir. Dolayısıyla bu yaklaşımın uygulanması sonucu söz konusu kişi
etnik kökenini, dinini, ırkını, yaşını, cinsel yönelimini veya maluliyet
durumunu kendi tanımlayacaktır. Bu yöntemin kullanıldığı, yani kişinin kendi
kimliğini tanımlamasına üstünlük verilen veri toplama araçlarında sorular
“Aşağıdaki topluluklardan hangisine ait olduğunuzu düşünüyorsunuz?” veya
“Kendinizi bir yerli gruba ait hissediyor musunuz?” gibi olabilmektedir. Bu
sorulara cevaplar genellikle daha önceden tespit edilmiş bir grup listesinden
seçtirilmek suretiyle verdirilmektedir. Ancak bununla birlikte bu listenin
yanına listede bulunmayan bir cevabın da eklenebileceği açık bir kategorinin
bırakıldığına da rastlanmaktadır. Bunlardan başka, örneğin, “Kendinizi bir
nüfus grubu anlamında nasıl tanımlıyorsunuz?”, “Hangi ırk veya etnik gruba ait
olduğunuzu düşünüyorsunuz?” veya “Kendinizi nasıl tanımlardınız?” gibi soru
tarzlarını içeren ve bir listeye bağlı kalmadan kişinin kendini tanımlamasının
açık uçlu cevaplara bırakıldığı nüfus sayımları da mevcuttur149.
bbb) Başkaları Tarafından Tanımlanma Yöntemi
Bu yöntemin kullanıldığı durumlarda kişilerin, ırk veya etnik kimlik kategorine
yerleştirilmeleri
daha
önceden
tayin
edilen
üçüncü
bir
kişinin
değerlendirmesine bağlıdır. Sözü geçen bu üçüncü kişi, topluluğa dâhil olan
diğer üyeler olabileceği gibi, bu üyeler dışındaki bir başka referans da olabilir.
149
Morning Global Perspective, s.15- 20.
55
Đlk durumda, kişi, grup üyeleri tarafından tanındığı takdirde o grubun bir üyesi
olarak tanımlanmaktadır. Bu yaklaşım bazen yerli halka mensup kişilerde
olduğu gibi ayrık etnik grupların üyelerini tanımlamak için kullanılmaktadır150.
Đkinci durumda ise, kişinin, belli bir gruba aidiyetliği, grup üyesi olmayan
üçüncü kişilerce o grubun üyesi olarak tanımlanmasına bağlıdır151. Bu kararı
veren üçüncü kişiler bir işveren vekili, bir polis memuru veya diğer bir makam
olabilir152. Grup üyesi olmayan kişiler tarafından tanımlanmada kişinin
doğrudan veya dolaylı kriterlerden hangisinin kullanılarak tanımlandığına bağlı
olarak yine ikili bir ayrıma gidilmektedir. Birincisi, dışardan sınıflandırmayı
yapan gözlemcinin, kişinin belli bir gruba ait olup olmadığına dış görünüşüne
bakarak, doğrudan kritere göre, karar verdiği durumdur. Buna karşılık ikinci
durumda kişinin önceden belirlenmiş kategorilere yönlendirilmesinde doğum
yeri, ailesinin milliyeti, konuşulan dil gibi dolaylı kriterler rol oynamaktadır.
Bu kriterler, kişinin bağlı hissetme duygusuna veya başkaları tarafından nasıl
algılandığına dayanmayıp “yer” ve “uygulamalar” gibi objektif olarak
değerlendirilebilen gerçek verilere dayandığından objektif kriterler olarak da
anılmaktadır153. Birinci durumdaki gözlemcinin elinde muhtemelen şu şekilde
formüle edilmiş sorular bulunmaktadır: “Sizce kişi hangi etnik gruba aittir?”
v.s. Dolayısıyla kişinin görsel olarak incelenmesi suretiyle tanımlanması temel
olarak ırk ve etnik köken kriterinin uygulandığı zaman geçerli olmaktadır.
Grup üyesi olup olmamasına bakılmaksızın, bir kişiyle ilgili olarak, üçüncü bir
kişinin bilgisinden yararlanılması da “başkaları tarafından tanımlanma”
yaklaşımı içerisinde değerlendirilmektedir. Buna örnek olarak, nüfus sayımları
veya diğer bazı resmi yoklamalarda bir aile üyesinin o anda evde olmayan
diğer bir aile üyesi hakkında bilgi vermesi gösterilebilir154. Soru tarzı da
Arjantin’deki nüfus sayımından bir örnekle; “Bu hanede kendisinin yerli
150
151
152
153
154
European Handbook, s. 40.
Ford, Administering Identity, s. 1239.
European Handbook, s. 40.
Ringelheim, s. 36.
European Handbook, s. 40.
56
halkının soyundan geldiğini veya yerli halka ait olduğunu düşünen birileri var
mı?” şeklinde olabilmektedir155.
bb) Sınıflandırma Yöntemlerine Đlişkin Olarak Ülke Yaklaşımları
aaa) ABD
Sınıflandırmanın temeli olarak “ırkın” esas alındığı ABD’de iki yönteme de
uygulamada yer verildiğini görülmektedir. ABD’de nüfus sayımlarındaki
sınıflandırmalar “kendi kimliğini tanımlama” yöntemine dayanıyorsa da
örneğin Eğitim Bakanlığı birimlerince edinilen ırksal ve etnik kayıt bilgisi
çoğunlukla okul personeli tarafından yapılan gözleme dayanmaktadır. Buna bir
başka örnek de istihdam alanından verilmektedir. Her yıl, ayrımcılık karşıtı
düzenlemelere uyulup uyulmadığının denetiminin yapılması amacıyla ırksal ve
etnik işgücü dağılımı hakkında ilgili otoriteye rapor vermekle yükümlü
işverenler, denetçiler tarafından mahallinde yapılan resmi olmayan görsel
gözlemlere dayanmaktadırlar. Söz konusu görsel gözleme başvurulmasının,
Federal yetkililer tarafından, işçilerin etnik ve ırksal özellikleriyle ilgili
soruların aşırı hassas olması sebebiyle özendirildiği belirtilmektedir156.
bbb) Birleşik Krallık
ABD’dekine paralel bir yaklaşım, nüfus sayımlarında hem etnik hem ırk
kategorilerini kullanan Birleşik Krallık’ta da gözlemlenmektedir. Bu ülkede de,
“kendi kimliğini tanımlama” öncelikli yöntem olmak üzere, her iki
sınıflandırma yöntemi de geçerlidir. Fakat bu yöntemin uygulanmasıyla gerekli
verinin elde edilemediği durumlarda en son çare olarak diğer sınıflandırma
yöntemlerinin de kullanılmasının Kişisel Verilerin Korunması Kanununa aykırı
olmayacağı açıklanmaktadır. Burada diğer yöntemlerin kullanılmasında önşart,
155
156
Morning Global Perspective, s. 16.
Ringelheim, s. 41- 44 ve orada Skerry, P, Counting on the Census? Race, Group Identity, and
the Evasion of Politics, Washington D. C 2001.
57
bu sayede elde edilen bilginin eşitlik ilkesinin uygulanmasının denetlemesi
amacı dışında başka bir amaca hizmet etmesinin engellenmesi ve kişilere bu
yolla kendileri hakkında yapılan sınıflandırma ile ilgili cevap, düzeltme ve
onay fırsatının tanınmasıdır157.
ccc) Hollanda
Birleşik Krallık ve ABD’deki sınıflandırma sistemine karşılık, azınlıkların
“etnik” özellikleri yerine, kökenin “yabancı” olması genellemesini esas alarak
bir sınıflandırma yapan Hollanda’da “kendi kimliğini tanımlama” yöntemine
değil, “doğum yeri” veya “ailenin doğum yeri” gibi dolaylı kriterlere
başvurulmaktadır. Bunun yanında yine ABD ve Birleşik Krallık’ın aksine
Hollanda’da etnik istatistikler, bu yöntemlerle yapılan sınıflandırmanın kolayca
tanımlanabilir olduğu nüfus sayımlarından değil, belediye nüfus kayıtlarından
elde edilmektedir. Bir başka deyişle, kişinin ailesinin doğum yeri hakkında
bilgi nüfus kayıtlarından alınmaktadır. Bununla birlikte, Hollanda, ABD ve
Birleşik Krallık ile “etnik azınlıklara” karşı uygulanan ayrımcılığın telafi
edilmesi amacıyla eşitlik ilkesinin uygulanmasını denetleyen bir izleme
sistemine sahip olması bakımından ortak bir zeminde buluşmaktadır. Sivil
toplum kuruluşları tarafından ağır bir şekilde eleştirilen bir kararla 2003 yılında
yetkili makamlar tarafından kaldırılmadan önce, Birleşik Krallık’ta olduğu gibi
Hollanda’da da 35’in üzerinde işçi çalıştıran işverenler, işyerlerinde çok
kültürlülük ilkesinin gerçekleştirilmesi amacı çerçevesinde, etnik azınlığa
mensup personelin sayısını her yıl raporlamakla yükümlü tutulmuşlardır. Bu
doğrultuda, şirketler çalışanlarından kendilerinin veya ailelerinin doğum yerleri
hakkında bilgi vermelerini istemektedirler. Nihayetinde kamu istatistikleri
bakımından da etnik azınlığa mensup kişiler bu yöntemlere dayanılarak
tanımlanmışlardır158.
157
158
Ringelheim, s. 44- 47.
Simon, Comparative Study, s. 67- 68. ve Ringelheim, s. 47- 50.
58
cc) Sınıflandırma Yöntemlerinin Bir Değerlendirmesi
Yukarıda adı geçen ülkelerden ABD ve Birleşik Krallık’a ek olarak içinde
Kanada, Đsrail, Avustralya’nın da bulunduğu pek çok ülkede, yapılan çoğu
nüfus sayımında bugün ilk yaklaşımın, yani “kendi kimliğini tanımlama”
yönteminin hüküm sürdüğü gözlemlenmektedir. “Üçüncü bir kişi tarafından
tanımlanma” ise yukarıda da görülebileceği gibi özellikle istihdamda işgücü
dağılımının denetimi ya da polisin alanına giren işler gibi, hassas konularda
soru sormanın uygun veya elverişli olmadığına inanıldığı durumlarda tercih
edilmektedir. Bununla birlikte, “kendi kimliğini tanımlama” son zamanlarda,
nüfus sayımlarındaki sınıflandırmalarda kendisine en çok başvurulan ve
nihayetinde günümüzde en yaygın olarak kullanılan yöntem haline gelmiştir159.
Bu durum, kendi kimliğini tanımlamanın ulusal düzeyde yargı çevrelerince
açıkça onaylanmasından da anlaşılmaktadır. Örneğin, ABD’de ırk verisi
toplanması sırasında en çok arzu edilen yöntemin kendi kimliğini tanımlama
olmasını özendiren Đstatistik yönergesi, Federal istatistik kurumlarına
gönderilmekte160 veya Macaristan’da Kişisel Verinin Korunması ve Bilgi
Özgürlüğü Kanunu’nun 7. maddesinde açıkça bir ulusal veya etnik azınlığa
aidiyet ile ilgili ifadenin ve tanımlamanın yapılmasına kişinin kendisinin karar
vereceği belirtilmektedir161. “Kendi kimliğini tanımlama” yönteminin etnik veri
toplama bakımından belirli bir deneyime sahip ülkeler tarafından yaygın bir
şekilde kullanılmasının yanında, kişilerin ırk ve etnik köken kategorilerine göre
sınıflandırılması için kullanılan pek çok yöntem arasından, uluslararası insan
hakları hukukunda garanti altına alınan özel hayatın gizliliğine saygı hakkı
bakımından temel bir öneme sahip olan kendi kaderini tayin hakkına ve kişi
özerkliği ilkesine de en uyumlu yöntem olduğu gözlemlenmektedir.
159
160
161
European Handbook, s. 40, “Kişinin yerleştirilmesi gereken kimlik kategorisine yalnızca
kendisinin karar verme hakkı olduğu anlayışı, bugün dünyada çok güçlü bir kavramdır”. Bu,
batı ideolojisinin modern bireysellik anlayışının bir parçası olarak da görülebilir. Buradaki
fikir şudur: Kişiler kendi bireyselliklerini, kendileri hakkında seçimler yaparak teşhir
etmektedirler. Bireylerin kimlikleri bizzat kendilerine ait ve kendilerinin ürettikleri bir şeydir,
Krizsan, s. 34.
Goldson, Data Tool, s. 12.
Krizsan, s. 159.
59
Kendi kimliğini tanımlama yönteminin aksine, etnik veri toplama sırasında,
bireyin ırk ve etnik kategorilere yerleştirilmesinde kendi dışında üçüncü bir kişi
tarafından tanımlanması yönteminin kullanılmasının, kendi kaderini tayin hakkı
ve kişisel özerkliğin korunması bakımından sakıncası şudur: Veri toplama
araçlarında, örneğin nüfus sayımlarında toplumdaki çeşitliliğin ölçülmesi için
gerekli olan, kişilerin veya grupların etnik ve ırk kategorilerine ayrılması
işlemi, bireyin her şeyden önce kimliğini alenen açıklayıp açıklamamayı seçme
özgürlüğüne veya nasıl tanımlayacağına karar verme özgürlüğüne halel
getirebilecektir162.
Veri toplarken “kendi
kimliğini tanımlama” yönteminin kullanılması
uluslararası hukuk düzenlemeleriyle de desteklenmektedir. Bu çerçevede, 1990
yılında
Irk
Ayrımcılığının
Ortadan
Kaldırılması
Komitesi
yayımlanan 8 numaralı Genel Tavsiye dikkat çekmektedir
163
tarafından
. BM Irk
Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi’nin ırk ayrımcılığının tanımını veren 1.
maddesinin ilk ve 4. fıkralarının yorumu ve uygulanmasıyla ilgili olan bu
Genel Tavsiye metninde Komite, taraf devletlerin, kişileri belirli ırksal veya
etnik grupların üyesi olarak tanımlarken hangi yola başvurduklarıyla ilgili
olarak gönderdikleri raporlara atıf yaptıktan sonra, aksini meşru kılan bir sebep
bulunmadıkça, bu tanımlamanın söz konusu kişinin kendisi tarafından yapılan
tanımlamaya dayanacağını açıkça belirtmektedir164. 2001 yılında dünyanın her
tarafından gelen temsilcilerin katıldığı Irkçılık, Irk Ayrımcılığı, Yabancı
Düşmanlığı ve Irksal Hoşgörüsüzlükle ilgili Durban, Güney Afrika’da toplanan
Dünya Konferansı sonucu hazırlanan bildiri de ırk ayrımcılığı ve bununla ilgili
hoşgörüsüzlüğe maruz kalan grupların veya kişilerin durumunun düzenli olarak
değerlendirilmesi için veri toplanması, depolanmasını, analizini ve bu verilerin
yayılmasını teşvik ettikten sonra, yukarıdakine benzer ifadelerle devletleri
veriyi “kendi kimliğini tanımlama” yöntemini kullanılarak toplamaya sevk
etmektedir:
162
Krizsan, s. 30.
CERD Genel Tavsiye No. 8, 38. Oturum, 22. 8. 1990.
164
Gen. Tavs. No.8, s. 79.
163
60
“(a) Bu tür istatistikî veri ulusal düzenlemelere uygun bir şekilde toplanacaktır.
Bu türden bilgi veri koruma düzenlemeleri ve özel hayatın gizliliğinin
korunmasına ilişkin garantiler gibi insan hakları ve temel özgürlüklerle ilgili
hükümlere göre, uygunsa, bu kişilerin açık rızaları alınarak ve kendi
kimliklerini tanımlamaları esasına göre toplanacaktır.”165
Avrupa Konseyi’nin, daha iyi bir Avrupa için insan haklarının korunması
perspektifinden
ırkçılık,
yabancı
düşmanlığı,
Yahudi
düşmanlığı
ve
hoşgörüsüzlük izleme organı olan166 ECRI de bu konularla ilgili olarak Avrupa
Konseyi’ne üye ülkelerdeki durumun izlenmesi sonucunda analiz ve
tavsiyelerden oluşan raporlar yayınlamaktadır. Ülke ülke yayınlanan bu
raporlara toplu halde bakıldığında veri toplamayla ilgili göze çarpan ortak
tavsiyelerden biri de, ülkelerin özel hayatın gizliliğine saygı hakkına ve veri
toplamayla ilgili kurallara uygun bir şekilde; aynı zamanda kişinin gönüllü
olarak kendini tanımlaması esasına dayanarak, etnik azınlıkların durumunu
izlemenin yollarını araştırmalarıdır167.
Avrupa Đstatistikçiler Konferansı 2010 yılı Nüfus ve Konut Sayımı için
Tavsiyelerde de etnik kökenle ilgili toplanacak bilginin her zaman kişinin öz
bildirimine dayanması gerektiği, soru formunun bu konuda açık bir soru
içermesi gerektiği ve nüfus memurunun muhataplara verecekleri cevaplar
hakkında tavsiyelerde bulunmaktan kaçınmaları gerektiği bildirilmektedir.
Buna ek olarak, etnik kökenle ilgili cevabın özgürce kişisel bildirime
165
Durban Decleration and Plan of Action, para. 92(a), www.un.org/WCAR/durban.pdf., s.3738
166
http://www.coe.int/t/e/human_rights/ecri/1ECRI/1.Presentation_of_ECRI/Default.asp#TopOfP
age.
167
Krizsan, s. 54. Örneğin, bkz ECRI’nin Yunanistan, Polonya, Slovakya ile ilgili ülke raporları,
Second Report on Greece, (CRI(2000)32), 10. 12. 1999; Second Report on Poland, (CRI
(2000) 34), 10. 12. 1999; Second Report on Slovakia, , CRI(2000) 35), 10. 12. 1999,
http://www.coe.int/t/e/human_rights/ecri/1-ECRI/2-Country-bycountry_approach/default.asp#TopOfPage.
61
dayanmasını temin etmek için de cevaplar arasında “yok” veya “cevap
verilmedi” seçeneklerinin bulunmasının sağlaması gerektiği belirtilmektedir168.
Veri toplamanın “kendi kimliğini tanımlama” yöntemine göre yapılmasının
lehinde dile getirilen bu tavsiye ve yorumlar kaynağını uluslararası alanda
azınlıkların korunmasını veya özel hayatın gizliliğe saygı hakkını düzenleyen
hukuki metinlerdeki kendi kaderini tayin hakkı veya kişi özerkliği ilkesiyle
ilgili hukuk normlarında bulmaktadır.
dd) Kişisel Özerklik ve Azınlıklar
aaa) Genel Olarak
Kendi kaderini tayin hakkı veya kişisel özerklik azınlıklarla ilgili olarak,
ülkedeki azınlıkların varlığıyla ilgili kararın nasıl verileceği konusundaki
tartışmada somutlaşmaktadır. Daha açık bir anlatımla bu, azınlık tanımının
nasıl yapılacağı ile ilgili tartışmanın bir mahsulüdür. Bu konu epey tartışmalı
olmakla birlikte azınlık tanımının yapılmasında iki kriter rol oynamaktadır.
Bunlar objektif ve sübjektif kriterlerdir. Objektif kriterler BM Raportörü
Capotorti tarafından yapılan azınlık tanımında sıralanmaktadır. Bu tanıma göre
azınlık, “Bir devletin nüfusunun geri kalanına göre sayısal olarak daha az olan,
baskın durumda olmayan, üyeleri devlet egemenliğindeki etnik, dini veya
dinsel özellikleri dolayısıyla kalan nüfustan farklı özelliklere sahip olan ve açık
olarak kendi kültürüne, geleneklerine, dinlerine veya dillerine yönelik bir
birliktelik gösteren gruptur”169. Dolayısıyla bu tanımdaki dört unsur objektif
168
European Statisticians Conferance Recommendations For The 2010 Round Censuses Of
Population and Housing, prepared in Cooperation with the Statistical Office of the European
Communities (EUROSTAT), ECE/CES/STATNONE/2006/4, United Nations: New York
2006, para. 425 ve 427.
169
Çavuşoğlu, Naz, Uluslar arası insan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları, Đstanbul 2001, s. 96
ve orada Capotorti, F., Special Rapporteur, Study on the Rights of Persons Belonging to
Ethnic, Religious and Linguistic Minorities, UN Sales No.E. 78.XIV.2, 1991.
62
kriterleri oluşturmaktadır: Çoğunluktan etnik, dinsel ve dinsel olarak farklı
olmak; ülke genelinde sayıca azınlık olmak; başat olmamak ve yurttaş
olmaktır170. Sübjektif kriter ise sahip olunan ayırt edici özelliklerin korunması
yönündeki arzudur171. Azınlıkların tanımında genellikle kabul edilen görüş
objektif ve sübjektif kriterlerin birleştirilmesi yönünde ise de172 azınlıklarının
varlığının hukuki bir sorun olmaktan çok fiili bir sorun olması nedeniyle,
yukarıda da değindiğimiz gibi, uluslararası belgelerde giderek “kendi kimliğini
tanımlama” yaklaşımı benimsenmektedir173. Çünkü etnik, dil, din gibi
farklılıkların varlığı kişilerin her zaman etnik azınlığa mensup bireyler olarak
tanımlanmalarını gerektirmeyebilmektedir174.
Görüldüğü üzere, kişinin bir etnik grubun mensubu olarak tanımlanıp
tanımlanmamasında kendi kaderini tayin veya kişi özerkliği ilkesinin geçerli
olması “azınlık tanımının sübjektif ölçüsüyle yakından ilgilidir ve bu ilkeye
bağlı olarak hak taleplerinin herhangi bir olumsuzluğa neden olmayacağı
yönündeki düzenlemeler devletin, kişinin tercihine karışamayacağının bir
güvencesi”dir175.
170
171
172
173
174
175
Oran, Baskın, Türkiye’de Azınlıklar- Kavramlar- Teori- Lozan- Đç Mevzuat- ĐçtihatUygulama,3. Baskı, Đstanbul 2006, s. 26.
Oran, Baskın, Küreselleşme ve Azınlıklar, 3. baskı, Ankara 2000, s. 67.
Shaw, M. N., International Law, 4. baskı, Cambridge 1997, s. 222.
Çavuşoğlu, Naz, “Azınlık Hakları: Avrupa Standartları ve Türkiye Bir Karşılaştırma”,
Kaboğlu, Ö. Đbrahim (Yay. Haz.), Ulusal, Ulusalüstü ve Uluslar arası Hukukta Azınlık
Hakları- Birleşmiş Milletler- Avrupa Birliği- Avrupa Konseyi- Lozan Antlaşması, Đstanbul
Barosu Đnsan Hakları Merkezi: Đstanbul, 2002, s. 141, dn.20 ve orada Thornberry, Patrick,
“International and European Standarts on Minority Rights”, Hugh Miall (Yay. Haz.),
Minority Rights in Europe: Prospects for a Transnational Regime, Royal Institute of
International Affairs, New York 1994. s. 20- 22. “Kişinin yerleştirileceği kimlik kategorisine
yalnızca kendisinin karar verme hakkı olduğu anlayışı, bugün dünyada çok güçlü bir
kavramdır”. Bu, batı ideolojisinin modern bireysellik anlayışının bir parçası olarak da
görülebilir. Buradaki fikir şudur: Kişiler kendi bireyselliklerini, kendileri hakkında seçimler
yaparak teşhir etmektedirler. Bireylerin kimlikleri bizzat kendilerinin ürettikleri bir şeydir,
Krizsan, s. 34.
Report of the CSCE Meeting of Experts on National Minorities, Geneva 1991, s. 3,
http://www.osce.org/documents/osce/1991/07/14125_en.pdf. Bu noktada, azınlık kimliği
bakımından yapılan sınıflandırmalarda objektif kimlik ve sübjektif kimlik ayrımını
tanımlamak gerekmektedir. Objektif kimlik, “bir insanın doğuştan getirdiği tarihselantropolojik kimliktir; bu nedenle gayri iradidir”. Subjektif kimlik ise “bireyin kendi
tercihiyle sonradan ‘ben şuyum’ diyerek yaptığı özgür irade beyanıdır ve objektif kimlikten
farklı olabilir”. Oran, Azınlıklar, s. 27.
Çavuşoğlu, Avrupa Standartları, s. 125.
63
bbb) Hukuki Çerçeve
Yukarıda bahsedilen söz konusu normlara geri dönülecek olursa; kişisel
özerklik çerçevesinde azınlıkların konu alındığı, göze ilk çarpan hukuk
metinlerinden biri UAKÇS’dir. Bu sözleşmenin 3. maddesiyle kişilerin (burada
azınlıkların) kendileriyle ilgili konularda doğrudan karar verici olmalarının
sağlanması amaçlanmaktadır. Bu amaç 3. maddenin 1. fıkrasında şöyle
kurallaştırılmaktadır:
“Ulusal azınlığa mensup her kişi, kendisine bu azınlığın üyesi olarak
davranılmasını ya da davranılmamasını serbestçe seçme hakkına sahiptir ve bu
seçimi veya bu seçimiyle bağlantılı hakların kullanımı herhangi bir
olumsuzluğa neden olmaz.”
AGĐK 1990 Kopenhag Belgesi176 de 32. maddesinde “ bir ulusal azınlığa
mensup olmanın kişinin bireysel tercihine bağlı bir konu olduğu ve böyle bir
tercihin kullanımının herhangi bir olumsuzluğa neden olamayacağını”
belirtmek suretiyle benzer bir düzenleme getirmektedir. Birleşmiş Milletler
Đnsan Hakları Komitesi’nin MSHUS’un azınlıkların korunmasıyla ilgili 27.
maddesine ilişkin getirdiği yorumda da taraf bir devlette etnik, dinsel veya
dilsel bir azınlığın var olmasının, bu varlığın o devletin kararıyla tespitine bağlı
olmadığı belirtilmektedir177.
Bu düzenlemelerde kurallaştırıldığı gibi, kişinin kendi ile ilgili konularda karar
verme özerkliğine sahip olması dolayısıyla kişisel tercih hakkını kullanması,
azınlığa mensup olma konusundaki bir tercih hakkını içermekle beraber bu
azınlık
grubunun
dışında
kalma
tercihini
de
içerdiği
şeklinde
yorumlanmaktadır. O halde devletler iradeleri dışında kişilere bir azınlık
176
177
AGĐK 2. Đnsani Boyut Konferansı, Kopenhag, 5- 28 Haziran, 1990.
UN HRC, Genel Yorum No. 23, 50. Oturum, 8. 4. 1994, para. 5(2).
64
grubunun üyesiymiş gibi davranamayacaklardır178. Gerçekten de bu tercih
hakkının söz konusu ikinci boyutuna, devletler tarafından UAKÇS’ye
uyulmasının
denetimiyle
görevli
olan
Danışma
Komitesi’nin
ülke
raporlarındaki yorumlarında da rastlanılmaktadır. Kıbrıs’la ilgili verdiği
raporun 18 numaralı paragrafında, Danışma Komitesi’nin Sözleşmenin 3(1).
maddesini, bireylerin bir azınlık grubunun mensubu olarak muamele
görmemeyi isteme hakkını içerecek şekilde yorumladığı görülmektedir179.
Buradan yola çıkıldığında, bireyin bir azınlık grubuyla olan bağını açıklayıp
açıklamamakta özgür olduğu, bu bağı ifşaya zorlanamayacağı sonucuna
varılmaktadır180. Dolayısıyla, kişinin kendisine bir azınlığın üyesi olarak
davranılmamasını seçme hakkı, nüfus sayımları söz konusu olduğunda, etnik
kökene
ilişkin
soruların
cevaplandırılmasının
zorunlu
olmamasını
gerektirmektedir181.
ee) Kendi Kimliğini Tanımlama Yönteminin Avantajları
Yukarıda ele alınan tartışmalar ışığında, “kendi kimliğini tanımlama”
yönteminden başka bir yöntem kullanılarak kişilerin sınıflandırılması veya
tanımlanması, kendi kaderini tayin hakkına veya kişi özerkliği ilkesine aykırılık
teşkil edecekir. Bu nedenle, etnik veri toplama eylemi çerçevesinde özel
hayatın gizliliğine saygı hakkı ve kendi kaderini tayin hakkıyla ilgili ileri
178
Heinze, H. J., “Article 3”. Weller, M., (Yay.Haz.), The Rights of Minorities in Europe- A
Commentory on the European Framework Convention for The Protection of National
Minorities, Oxford 2005, s. 119.
179
ACFC Kıbrıs’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin Uygulanması
Hakkında Görüş, ACFC/OP/I(2002)004, 6. 05. 2001.
180
Bunun için bkz, ACFC Azerbaycan’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve
Sözleşme’nin Uygulanması Hakkında Görüş, ACFC/OP/I(2004)001, 22. 5. 2003, para 22.
Ayrıca, bkz UN HRC, Genel Yorum No. 22, 30.07.93. para. 3.
181
Bkz, ACFC Polonya’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin
Uygulanması Hakkında Görüş, ACFC/INF/OP/I(2004)005, 27. 11. 2003, para. 24 ve ACFC
Estonya’da Ulusal Azınlıkların Korunmasına Dair Çerçeve Sözleşme’nin Uygulanması
Hakkında Görüş, ACFC/INF/OP/I(2002)005, 14. 09. 2001, para. 19.
65
sürülen endişelerin bir kısmı, “kendi kimliğini tanımlama” yöntemini
kullanarak veri toplama yolunun seçilmesiyle dindirilebilir182.
Kendi kimliğini tanımlama yönteminin özgür iradeye ve kişi haklarına en fazla
saygı duyan yöntem olmasının yanında diğer yöntemlere nazaran tercih
edilmesi başka nedenlerden ötürü de önemli olabilir. Örneğin, Orta ve Doğu
Avrupa ülkelerinde nüfus sayımlarında Romanların, kendi kimliğini tanımlama
yönteminin kullanılmadığı durumda, hangi yönteme göre tanımlanacaklarına
karar vermenin güçlüğü karşısında çoğunlukla ten rengine göre tanımlanmak
durumunda kalınmaktadırlar. Bu da Romanların ten rengi temelinde
kurumsallaşmış bir ayrımcılıkla karşıya kalmalarını sağlayarak farklı toplumlar
arasındaki ilişkilerin etnikleşmesinde rol oynayabilecektir183. Bununla birlikte,
üçüncü kişiler tarafından kategorilerin nasıl saptanacağı da ayrı bir sorun
yaratabilir. Tanımlamaların, verinin hangi bağlamda toplandığıyla ilgili olarak
(iş yeri, günlük sosyal ilişkiler, yerel makamlarla ilişkilerde veya polisle
ilişkilerde) ve sınıflandırmayı yapmakla yükümlü olan kişinin önyargıları ve
tavrına bağlı olarak değişebileceği de göz önüne alındığında veri toplama
işlemi üçüncü kişinin ırk ve etnik sınıflandırma konusundaki inisiyatifi ile
sınırlı bir hal alabilmektedir184. Diğer taraftan, başka sınıflandırma yöntemleri,
örneğin doğum yeri veya ana-babanın milliyeti gibi objektif veya dolaylı
kriterler zaman içinde kullanılabilirliğini kaybedebilmektedir. Örneğin, üçüncü
kuşak göçmenlere doğum yeri veya anne babanın doğum yeri bilgisinin
sorulması kendileri hakkında eksik veri toplanmasına neden olabilecektir185.
Dahası, anne ve babanın farklı kökenlerden geldiği durumlarda kişilerin
sınıflandırılmasını zorlaştırabilmektedir. Ana dilinin bir sınıflandırma kriteri
olarak kullanılması durumunda ise küçük bir kesime hitap etmekle birlikte,
farklı milliyetlerden gelen ana ve babasıyla farklı diller konuşan kişilerin
sınıflandırmaları da güçleşmektedir.
182
183
184
185
Goldson, Data Tool, s. 12.
Roma and Statistics, s. 9- 10.
Simon, Study Report, s. 40- 41.
Ringelheim, s. 61.
66
ff) Objektif Kriterlerin Kullanılmasının Avantajları ve Kendi Kimliğini
Tanımlama Yönteminin Eleştirisi
Gerekli verinin sağlanması bakımından dolaylı veya objektif kriterlerin
(özellikle doğum yeri ve ailenin doğum yeri kriterlerinin) kullanılmasının kendi
kimliğini tanımlama yönteminden daha meşru sayılabileceği durumlar da
olabilmektedir.
Öncelikle, kişinin kendi kimliğini tanımlamasına izin vermeyen bir yöntemin
kullanılmasından ötürü bir hak ihlalinin meydana gelmesinin, nüfus
sayımlarındaki sınıflandırmanın amacının, kişilerin kimliklerine karar verilmesi
(kimlik tanınması) için bir araç olarak görüldüğü durumda düşünülebilecek bir
konu olduğu savunulmaktadır186. Başta nüfus sayımı olmak üzere veri toplama
araçlarında toplumdaki bireylerin etnik ve ırk kategorilerine ayrılmasının uzun
vadede kişilerin kendi kimlik anlayışları üzerinde etki yapabileceği düşünülse
bile, veri toplama araçlarında etnik kategoriler kullanılmasının amacı kimlik
inşası veya kimlik tanıma değildir. Diğer bir deyişle, etnik veri toplama
işleminin amacı, hukuki düzenlemelere aykırılığı ileri sürülebilecek toplumdaki
bireyleri belirli kalıplarına sokarak kimliklerinin ne olması gerektiğine karar
vermek veya onların kimlik tespitlerini yapmak değildir. Veri toplamadan
beklenen fayda toplumda dezavantajlı durumdaki incinilebilir nüfus gruplarının
tespitini ve kişi bazında düşünülecek olursa da, kişinin bu dezavantajlı gruba
girip girmediğinin anlaşılmasının sağlamasıdır. Ayrıca, etnik veri toplama
işlemiyle ulaşılmak istenen hedefe her zaman kişilerin kendi anlayışlarına göre
kendilerine biçtikleri tanımların tespitiyle ulaşılamayabilinir. Çünkü kişinin
kendisiyle ilgili algıladığı kimliği, ayrımcılığın kaynağı olabilecek (başkaları
tarafından) “algılanan kimlikler” ile baş başa gitmeyebilir187. Aynı zamanda,
186
187
Ringelheim, s. 41.
Irk ayrımcılığının gerçekleştiği yolunda hukuki bir iddia ileri sürüldüğünde asıl bakılması
gereken mağdurun bir azınlık grubun gerçekten bir üyesi olup olmadığı değil fakat ayrımcılığa
67
kişinin kendisiyle ilgili algıladığı kimlik sabit kalmadığından aynı kişiler
kendileri için farklı zamanlarda, farklı bağlamlarda veya farklı amaçlarla
değişik tanımlamalar yapabilirler. Sonuç olarak, kendi kimliğini tanımlamanın
toplumda karşılaşılan gerçek dezavantaj örüntülerini yansıtmak konusundaki
kabiliyeti şüphe götürebilmektedir188. Gerçekten, kişilerin kendileri hakkında
yaptıkları tanımlardaki bu değişkenliğin “görünür azınlıkların” sayısının
yansıtılmasında ne kadar şaşırtıcı olabileceği Kanada’da yapılan nüfus
sayımlarında etnik köken sorusu ile doğum yeri sorusuna verilen cevaplar
arasında yapılan bir kıyaslamada ortaya konulmuştur. Buna göre, “Haiti’de
doğan kişilerin yarısına yakını etnik kökenlerini ‘Fransız’ olarak belirtmişler,
Jamaika’da
doğanların
ise
çoğu
kendilerini
Đngiliz
kökenli
olarak
tanıtmışlardır”. Dolayısıyla etnik köken sorusunun sübjektif karakteri ile
“görünür” olanın ten rengi gibi fiziksel bir özellik ile tanımlanabilecek objektif
karakteri birbiriyle çok uyumlu olmamaktadır. Buradan çıkan sonuçla, görünür
azınlıkların sayısının sırf etnik köken sorusuna başvurulması durumunda
gerçeğin çok altında tespit edilmesi riskine dikkat çekilmektedir189.
“Kendi kimliğini tanımlama” yönteminin kullanılması toplanan verinin yetersiz
veya yanlış olmasına başka bakımlardan da neden olabilecektir. Bu yöntem,
tanımlanmak istemeyen bazı azınlıklara mensup bireylerin kaydedilmesi
konusunda cevapsız kalabilmektedir. Örneğin bazı durumlarda, özellikle
istihdam sahasında veya adaletle ilgili konularda kişiler özellikle etnik
kökenleriyle ilgili soruları cevaplandırmak istemeyebilirler. Bunun yerine,
kendilerini çoğunluğun parçası olarak tanımlayabilir veya “cevap vermeyi
tercih etmedi” seçeneğini işaretleyebilirler190. Bu durumu canlandırmak için
1991 Çekoslovakya nüfus sayımına katılan bir kişinin yapılan bir röportajda
verdiği şu cevaba sık sık başvurulmaktadır: “Nüfus sayımında kendimi Slovak
188
189
190
konu olan kararın veya eylemin kişinin o azınlık grubun bir üyesi olduğu inancıyla meydana
gelip gelmediğidir. Goldson, Data Tool, s. 13.
Ford, Administering Identity, s. 1281.
Potvin, Canadian Statistics, s. 38.
European Handbook, s. 40.
68
olarak tanıttım çünkü sırf bir çingene olmak diğer insanların sizden nefret
etmesi için yeterli.”191 Bunun gibi, kendi kimliğini tanımlama yönteminin,
toplumdaki etnik gruplar hakkında “güvenilir veya kullanışlı” istatistikî veri
elde
edilmesini
sayısının
zorlaştırabileceğini,
tahmin
organizasyonlarının
edilen
gerçek
açıkladığı
nüfus
sayının,
sayının
yoklamalarında
özellikle
çok
de
altında
Romanların
Roman-Kıpti
çıkması
da
kanıtlamaktadır192.
“Kendi kimliğini tanımlama” yöntemine getirilen bu eleştiriler yanında, en
başta belirtildiği üzere, dolaylı kriteri sübjektif kriterden daha tercih edilebilir
kılan avantajlarından da bahsetmek gerekmektedir. Öncelikle, dolaylı kriterin
kullanılması, elde edilecek bilgiyi, kendisi hakkında veri toplananın sübjektif
görüşünden daha bağımsız yapmaktadır. Veriyi kullanacak kişiler, bireyler
hakkında ihtiyaç duydukları bilgiyi, ayırt edici özelliklerine göre yapılan
tanımlamalardan elde etmektedirler. Diğer bir avantajı, bireylere ait hassas
bilgiler hakkında soru sorulmak zorunda kalınmamasıdır. Böylece, kişilerin
sınıflandırmadan beklenen amacı en ideal biçimde sağlayacak bilgiyi verme
ihtimalleri yükselebilmektedir. Başka bir avantajı ise, bu şekilde elde edilecek
verinin kullanımının nüfus sayımının yapıldığı zamanda var olan kavramlarla
sınırlı olmaktan çıkmasıdır193.
Hakkında veri toplananların, kimliği veya grup aidiyetliği ile ilgili öznel
hislerine hitap eden sorulara maruz bırakılmamaları, başka bir deyişle, bireylere
kişisel tanımlamaları dikkate almayan, kişinin doğum yeri veya anne babanın
doğum yeri gibi, gerçeklere ilişkin sorular sorulmasının özel hayatın
gizliliğinin korunması bakımından daha az müdahaleci olduğu da söylenebilir.
Bu durumun aynı zamanda, objektif kriterin veri toplayanların asıl amacının
191
Krizsan, s. 30 ve orada Powell, C., “Time for Another Immoral Panic?The case of
Czechoslovak Gypsies”, International Journal of Sociology and Law, cilt 2, 1994, s. 105- 121.
192
Krizsan, s. 58.
193
Dolaylı kriterle ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz, Goldman, Gustave, “Defining and Observing
Minorities: An Objective Assessment”, Statistical Journal Of the UNECE 18, 2001,s. 211212.
69
kişinin kimliğine değil, onların ayrımcılığa uğrayan bir grubun üyesi olup
olmadıklarına karar vermek için toplandığının altını çizmesi dolayısıyla da
geçerli olduğu düşünülebilir194. Buna rağmen, vatandaşlık statüsüne sahip olup
olmadığına bakılmaksızın, objektif kriterlerden anne babanın doğum yeri
kriterinin sürekli sorulması ve sınıflandırmaların da bu temelde yapılması,
Almanya, Fransa veya Hollanda örneğinde eleştirildiği gibi, kişilere sürekli
kökenlerinin hatırlatılmasına neden olması ve toplumdaki ‘yabancı’ statülerinin
hiçbir zaman sona ermeyeceğinin ima edilerek toplumla entegrasyonlarının
zorlaşmasında rol oynayabilmesi ihtimali bakımından sakınca doğurabileceği
de söylenebilir195.
Sonuç olarak, ele alınan iki sınıflandırma yönteminden de ne aynı sonuçların
elde edilebilmesi ne de her durumda uygulanabilirliklerinin bulunduğunun
söylenmesi mümkün gözükmektedir. Ayrıca, bu iki yöntemden hiçbirisi
toplumdaki tüm grupların tanımlanmasını kapsayabilecek nitelikte değildir.
Dolayısıyla iki yaklaşımın da ayrı ayrı sahip olduğu bu avantaj ve dezavantajlar
göz önüne alındığında, yöntemlerden hangisine karar verilmesi gerektiğiyle
ilgili sorunun ortaya çıkardığı ikilem de etnik veri toplama bakımından belirli
bir isteksizlik unsuru olarak görülebilir.
3. Toplanan Verinin Kullanılabilirlik Kalitesini Etkileyen Zorluklar
Etnik verinin ayrımcılıkla mücadelede verimli şekilde kullanılabilmesi için
sahip olması gereken kalitenin ölçütlerinden biri güvenilirliğidir. Yukarıda
bahsedilen kategorilerin seçilmesinde karşılaşılan zorluklar ve sınıflandırma
194
195
Ringelheim, s. 60.
Bununla ilgili daha ayrıntılı çözümlemeler için bkz, Kastoryano, s. 36- 47 ve benzer şekilde
Ringelheim, s. 61.
70
yöntemlerine ilişkin dezavantajlar, aynı zamanda toplanan verinin güvenirliğini
de etkilemektedir196.
Metodolojik olarak araştırmanın sağlıklı olması neyin gerçek neyin gerçek
olmadığını ayırt etmek bakımından önemlidir. Aksi takdirde, verinin esaslı bir
şekilde hatalı olması yanlış politikalara yol açma riskini taşır ve bu verinin
kullanılmasıyla gerçekleştiren farkındalık yükseltme aktivitelerine gölge
düşürebilir. Bundan başka, ayrımcılığın büyüklüğünü ve derecesinin yanlış
saptanmasına yol açan veri gereksiz korkulara ve ayrımcılık bakımından
incinebilir durumdaki gruplar arasında güvensizliğe sebep olabilir. Diğer
taraftan, sorunu doğru teşhis edemeyen veri de yetersiz politikalara ve
ayrımcılıkla ilgili mevcut durumun daha da kötüleşmesine neden olabilecek
kanuni düzenlemelere yol açabilmektedir. Dolayısıyla, toplanan verinin var
olan ayrımcılığı en doğru şekilde tasvir etmesi gerekmektedir. Buna engel
olabilecek durumlar arasında, daha önce de belirtildiği gibi, azınlığa mensup
bir kısım kişilerin kendi kimliklerini tanımlamaktan çekinmeleri sonucu,
kendilerini baskın grubun içinde göstermek istemeleri veya tümden kendilerini
tanımlamaktan kaçınmaları sayılabileceği gibi siyasi amaçlarla yapay olarak
sayımlardaki sayıların abartılması veya olduğundan az gösterilmesi de
belirtilebilir197. Bunlara ek olarak, nüfus sayımlarında tayin edilen kategorilerin
azınlıkların durumunu yeteri kadar temsil etmediği, diğer bir deyişle,
toplumdaki bütün azınlık gruplarını kapsamadığı yönündeki itiraz da sağlam
veri toplanmasına engel oluşturabilmektedir. Bu, belirli bir etnik gruba ait ve
pek çok kuşak boyunca varlığını sürdüren yerli gruplar bakımından söz konusu
olmayabilir198. Ancak, örneğin Birleşik Krallık’ta nüfusun etnisite ve ırk
özelliklerini yansıtan gelişmiş bir veri toplama mekanizması olmasına rağmen
din temelinde veri toplanmaması, belirtilen ırksal, etnik, dil ve ulusal
196
197
198
Simon, Patrick, “Measurement of Racial Discrimination: The Policy Use of Statistics”,
Manila, Simo (Yay. Haz.), Data to Promote Equality. Finnish Ministry of Labour European
Commission: Helsinki 2005 s.79.
Krizsan, s. 39.
Ethnicity UN Statistics, s. 11.
71
gruplardan hiç birine girmeyen (veya kendisini bu gruplardan hiçbiriyle
özdeşleştiremeyen) Müslüman cemaatin durumunun örtülü kalmasına yol
açabilmektedir199.
Bazen
de
kişinin
kendisini
birden
fazla
grupla
tanımlamasından dolayı çoklu ırk kategorisinin işaretlenmesi de karmaşaya
sebep olarak verinin kullanılabilirliğine olumsuz etkide bulunabilmektedir.
Verinin sahip olması gereken özelliklerden bir başkası da zaman içinde ve
uluslararası düzeyde kıyaslanabilir olmasıdır. Birincisi, ayrımcılık eğilimleri
hakkında zaman içinde karşılaştırma yapabilme olanağını vermesi bakımından
önemlidir. Đkincisi ise, verilerin ülkeler arasında kıyaslanabilirliğinin artırılması
için gereklidir. Uluslararası kıyaslanabilirlik, ülkelerin elde ettikleri sonuçların
farklı olmaması ve birbirleriyle doğrudan karşılaştırılabilmeleri için bütün
ülkelerde
aynı
gerektirmektedir
yöntemlerin
200
ve
aynı
tanımlamaların
kullanılmasını
.
Yukarıda belirtilenlere ilave olarak, etnik kategori ve sınıflandırma yöntemleri
ile verinin güvenilirliği ve kıyaslanabilirliği arasındaki ilişki hakkında şunlar
söylenebilir: Daha önce de belirtildiği gibi, kimlikler toplumsal olarak inşa
edilmiş, sosyal ve siyasi şartlara göre zaman ve yere bağlı olarak kolay şekil
değiştirebilen yapılardır201. Başka bir tarifle, özellikle de etnik kimlikler, tarihi
olaylar, politika, medya, eğitim, göç, karışık evlilikler ve asimilasyon sürecinin
etkisi altında değişmektedir202. Etnik kimlik aynı zamanda sübjektif bir yapıya
da sahiptir ve bu da sınırları bakımından bir uzlaşmaya gidilmesini
199
200
201
202
EU Accession Monitoring Program, Minority Protection Volume II: The Situation of
Muslims in the UK, Open Society Institute: Budapest 2002, s. 106.
Oosi, s. 19.
Kertzer s. 19.
Etnik ve ulusal grup kavramının, ülkeler ve zaman içinde kıyaslanabilirliğinden önce, sırf bu
özelliklerinden kaynaklanan karmaşık, açıklıktan ve yaygın olarak kullanılan bir
tanımlamadan uzak niteliği, bir ölçüt olarak kullanılma elverişliliğini zorlaştırmaktadır. Bu
nedenle istatistik bilimi bakımından, bilimin kesinliği ve matematiğin doğruluğu karşısında
bir çok değişik tanımın, kararsız sınıflandırmaların bulunması etnik istatistiğin bir grup
tarafından büyük bir “illüzyon” olarak tanımlanmasına sebep olmaktadır. Krizsan, s. 39 ve
orada Final Report of the Reflection on the Long Term Implications of EU Enlargement: The
Nature of the New Border, Robert Schuman Center for Advanced Studies, Florence and
Forward Studies Unit, European Commission, 1999, s. 81.
72
zorlaştırmaktadır203. Dolayısıyla, ülkelerin etnik ölçümler yapmak için
kullandıkları kavramlar ve kriterler arasında bir homojenlik bulunamamakta,
aksine bunlar çeşitlilik göstermektedir. Hatta örnek olarak bazen Birleşmiş
Milletler
Nüfus
Yıllığının
teknik
notlarında,
“Fransız”
ve
“siyah”
kavramlarının aynı dağılım içinde kullanıldığına veya aynı kriter kullanılsa bile
(örneğin, ırk) bu kavramın tanımı ve içerdiği detay sayısının ülkeden ülkeye
değişiklik gösterdiğine şahit olunmaktadır204. Sonuç olarak bu durum, hem
belli bir zaman diliminde elde edilen verilerin zaman içinde karşılaştırılabilir
olma yeteneğinin hem de uluslararası alanda karşılaştırılabilme derecesinin
azalmasına neden olabilmektedir.
II. Veri Toplayan Taraf Bakımından
Hangi kurumun daha çok veri talep ettiğiyle ilgili yapılan bir araştırmada
araştırmacılar,
medya,
hükümet,
sivil
toplum
kuruluşları
ve ‘diğer’
kategorisindeki kurumlar arasından devletin, araştırmacılar, sivil toplum
kuruluşları ve medyadan sonra gelerek açık farkla en az talepkâr kurum olduğu
tespit edilmektedir205. Etnik veri toplamanın bireyler bakımından olduğu kadar
devletin menfaatleri bakımından da doğuracağı düşünülen sakıncaları, veri
toplamayı zorlaştıran veya engelleyen endişelere -bu kez veri toplayan
tarafından- kaynaklık edebilirler. Bu doğrultuda veri toplayan tarafından ileri
sürülebilecek çekincelerin önemli bir kısmı genel azınlık politikalarıyla ilgili
mülahazalarla
paralellik
göstermektedir.
Kimi
zaman
yüksek
sesle
dillendirilemeyebilirse de devlet tarafından etnik veri toplamayla ilgili ileri
sürülebilecek olası itirazların, bu çalışmada, beş başlık altında ele alınması
uygun görülmüştür.
203
204
205
Krizsan, s. 39.
Ethnicity UN Statistics, s.10- 11.
Bu araştırmanın sonucu için bkz. Oosi, s.146.
73
A- Toplum Đçindeki Grupların Sayısal Üstünlüğünü Dolayısıyla Siyasi
Gücünü Kaybetme Korkusu
Etnik veri toplama faaliyetinin, nüfusun gerçek demografik yapısını ortaya
çıkarmasıyla toplumdaki grupların azınlıkta kalma ve siyasi gücünü kaybetme
endişesine yol açabileceği söylenebilir206. Bilindiği gibi, azınlık olmada temel
alınan ölçütlerden birisi, her ne kadar tarihte sıkça istisnaları olmuşsa da ve
dolayısıyla tek başına azınlık tanımı yapmaya yetmeyebilecekse de207,
toplumun geri kalanına nazaran daha az sayıda olmayı gerektiren nicel
unsurdur208. Azınlık grupları ve devlet arasındaki güç ilişkileri bağlamında ise
azınlık etnik grupların ülkenin siyasi sisteminde karar alma süreçlerinden
dışlanmaları ve siyasi yetki paylaşımına katılımlarının engellenmesi geçmişteki
ve günümüzdeki azınlık etnik gruplar ile devlet arasındaki güç ilişkisinin krize
yol açan bilinen bir özelliği durumundadır209. Dolayısıyla, azınlık durumunda
olmak bu anlamda siyasi gücün zayıflaması sonucunu getirebilecektir. Örneğin,
Burundi’de devletin, Hutulardan sayıca daha üstün olan Tutsilerin baskın
durumunu
maskelemek
için
etnik
kategorileri
resmen
kaldırdığı
gözlemlenmektedir. Moritanya’da ise hükümete sahip olan egemen grup 1978
nüfus sayımının sonuçlarını gizlemiş ve bu da etnik Kewri’lerce Kewrilerin
çoğunlukta olduğunun örtülü bir şekilde onaylanması olarak yorumlanmıştır210.
Üzerinde yaşanılan topraklar üzerinde hak iddia etmenin de en sağlam hukuki
temeli nüfus çoğunluğunun iddia edende olduğunu ispat etmek olmuştur.
Örneğin, kuruluşundan bu yana Türkiye nüfusunu olduğundan az gösteren
iddialara karşılık Türkiye’de 1927 yılındaki ilk resmi nüfus sayımı sonucunda
206
207
208
209
210
Kertzer, s. 23.
Topumun geri kalanına nazaran daha az yaygın ve fakat daha baskın bir grup kendisinden
daha kalabalık olan grubu boyunduruğu altına almayı başarabilir. Bu konuda verilen en
bilindik örnek, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki apartheid dönemindeki beyazlardır.
Rigaux, François, “Azınlıklar Hukuku: Tanımlama Sorunları”. Kaboğlu, Ö. Đbrahim (Yay.
Haz.), Ulusal, Ulusalüstü ve Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları-Birleşmiş MilletlerAvrupa Birliği- Avrupa Konseyi- Lozan Antlaşması, Đstanbul Barosu Đnsan Hakları Merkezi:
Đstanbul 2002, s.51.
Vijapur, Abdülrahim, “International Protection of Minority Rights”, International Studies, cilt
43, sayı 367, 2006, s. 368.
Kertzer, s. 23.
74
Türk olmayan unsurun sayısının “başka memleketlere girip çıkan turistler kadar
bir şey” olduğunun ortaya çıkmasının ülkede büyük bir sevinç yarattığı
belirtilmektedir211.
B- Vatandaşların Değişik Irk veya Etnik Köken Kategorilerine
Bölünmesinin
Ulus-Devlet
Đdeolojisine
ve
Devletin
Asimilasyon
Politikasına Aykırı Görülmesi
Farklı zamanlarda pek çok devlette kültürel farklılıklardan kaynaklanan
belirteçlerin vatandaşları ayrı kategorilere bölmek için kullanılması dirençle
karşılaşmıştır. Bu direnç daha çok ulus-devletlerdeki ‘ulus’ ideolojisiyle
çatışmadan kaynaklanabilecek bir endişe olabilecektir.
Fransız ve Amerikan devrimi sonucu bir model olarak ortaya çıkan ulus-devlet
bugün günümüz siyasi dünya toplumlarının benimsediği bir siyasi yapılanma
olarak kendini göstermektedir. Öyle ki, günümüzde Birleşmiş Milletler
örgütüne üye devletlerin hemen hemen tamamı ulus-devletlerden oluşmaktadır.
Ulus, tarihsel açıdan “ortak köken, en azından ortak dil, kültür ve tarih ile
şekillenmiş siyasi bir topluluk” olarak tanımlanmaktadır212. Ulus-devlet ise,
“sınırları belirlenmiş bir toprak parçası içinde yönetimi altındaki toplulukları ve
bunlara ait bölgesel, etnik, dilsel ve dinsel farklılıkları gelenek ve köken veya
soy mitlerini canlandırarak ortak kültür, simgeler ve değerler çerçevesinde
türdeşleştirmeye çabalayan ve böylece tek bir bütün olarak genelleştirilmiş üst
ve üstün kimlik yani ulus içinde onları örgütleyen siyasi yapılar” olarak
tanımlanmaktadır213. Görüldüğü gibi, ülke içinde türdeşlik veya homojenlik
ulus-devlet için bir gereklilik olarak öne çıkmakta ve bu gereklilikte
farklılıkların sosyal çatışma ve istikrarsızlığa yol açacağı varsayımı;
211
Dündar, s. 40.
Habermas, Jürgen, Öteki olmak, Ötekiyle Yaşamaki- Siyaset Kuramı Yazıları, (Çev. Đlknur
Aka), Đstanbul 2005, s. 13- 16.
213
Kurubaş, Erol, Asimilasyondan Tanınmaya: Uluslararası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa
Yaklaşımı, Ankara 2006, s.13.
212
75
farklılıkların dış müdahaleyi kolaylaştıracağı ve türdeş toplumu yönetmenin
daha kolay olacağı inancı rol oynamaktadır. Bu bağlamda değinilmesi gereken
bir başka açılım da uluslaştırmanın ve buna bağlı olarak ulus-devletin üç farklı
modelinin var olduğudur. Bu üç modelden ilki Fransız devriminden
kaynaklanan aynı topraklar üzerinde yaşayan ulusun bireylerini “yurttaşlık”
ölçütüne göre tanımlayan bir yaklaşımı ifade etmektedir. Đradidir ve ülkede
yaşayan insanların tamamını kapsamaktadır. Bu tip bir uluslaşma özünde
kültürel farklılıkları yadsımakta ve tekliği esas almaktadır. Bu nedenle en
azından kültürel düzeyde türdeşliği talep ettiği için kültürel anlamda baskıcı ve
asimilasyonist olabilmektedir. Bu, aynı topraklar üzerinde yaşayan yurttaşların
hepsini, herhangi bir etnik gruba ait olmayan, tasarlanmış tek ve üstün kimlik
içinde asimile olmaya davet etmesi anlamına gelmektedir. Đkinci model, Alman
romantik ulusçuluğundan kaynaklanan ve ulusun bireyleri aynı kökenden ve
soydan gelmekle tanımlamaktadır. Đradi olmayıp, farklı kökenden gelenleri
dışlamaktadır. Dolayısıyla bu tip uluslar etnik türdeşlik istemekte ve bunun için
Fransız modelindeki gibi kültürel asimilasyon yeterli görülmeyip etnik
asimilasyon, etnik temizlik hatta soykırıma başvurmaya açıktır. Đkinci ulusdevlet modeli ise, Anglo-Sakson tipi bir uluslaşmaya dayanır. Bu yaklaşım da
ilk modelde olduğu gibi ülkesellik, iradilik ve yurttaşlık unsurlarından
doğmakta ancak diğer modellerden zorunlu asimilasyona dayanmaması
yönüyle ayrılmaktadır. Bu anlayış ulusu farklılıkların birlikteliği olarak
görmekte ve teklik olarak algılamamaktadır. Dolayısıyla bu tip bir ulus modeli
kültürel asimilasyona ihtiyaç duymamaktadır; katılımcı ve demokratik niteliği
yüksektir. Sonuç olarak, ulusu farklılıkları ülkesel ve siyasal bütünlük içinde
bir arada yaşatma formülü olarak görmektedir.214
Özellikle, açıklanan ilk iki modeli benimseyen ülkeler açısından, etnik veya ırk
kategorileri kullanılarak toplumdaki kültürel farklılıkları ortaya çıkarmaya
çalışan bir faaliyet, ulusal ve etnik farklılıkların tanınması anlamına gelebilecek
şekilde yorumlanabilmekte ve ulus-devletin üzerine inşa edildiği homojenlik
214
Kurubaş, s.13- 21.
76
idealinin sorgulanmasına neden olarak, bu ideale tamamen ters çok kültürlü
veya kültürel çeşitlilik esasına dayalı bir toplumsal yapıyı tartışmaya
açabilecektir. Bu türden bir endişeye sahip olabilecek tipik ülke örneğini
Fransa’nın oluşturduğunu söylemek mümkündür. Fransa’da nüfus sayımlarında
ulus-devletin üzerine kurulu olduğu ortak unsurlarla veya kültürel türdeşlik
örtüsünün altında kalması gereken dil, din ve etnisite ile ilgili kategorilere yer
verilmeyip ‘vatandaşlık’ ve ‘doğum yeri’ kategorisine yer verilmesi bunun
kanıtı niteliğindedir215. Fransa’da ulus kavramından devletin vatandaşlarının
tamamı anlaşılmakta ve yurttaşlıkla ilgili “Fransız kimliği” dışında başka bir
kamusal kimlik kabul görmemektedir. Ulusal kimlik görünmez kılındığından
nüfus sayımlarındaki tek ayrım vatandaşlarla (Fransızlarla) yabancılar arasında
yapılmaktadır. Dolayısıyla, ulus anlayışına hala sıkı sıkıya bağlı olan Fransa’da
yasal olarak azınlıkların ve böylece etnik özelliklerle tanımlanmış grupların
mevcudiyeti için boşluk bırakılmamaktadır216. Fransa ile bu anlamda büyük
benzerlikler taşıyan Türkiye’de de nüfus sayımlarında etnik veya dil
kategorilerine yer verilmeyip yalnızca ‘vatandaşlık’ ve ‘doğum yeri’
kategorilerine yer verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 66.
maddesine göre Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk
sayılmakta ve “Türk” kavramı kökenlerine bakılmaksızın Türkiye’deki bütün
vatandaşların ulusal kimliğini yansıtan bir terim olarak ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla, Türk ulusunun, topluluklar veya gruplardan müteşekkil bir
yapıdan ziyade din, dil, ırk, renk, etnik köken veya herhangi bir başka
özelliğine bakılmaksızın vatandaşlık bağıyla bağlı bireylerin birleşimi olarak
görülmesi, etnik köken veya dil temelinde resmi nüfus sayımı veya veri
toplama faaliyetinde bulunulmamasını engellemektedir217.
215
Avrupa Konseyi ülkelerinin resmi istatistiklerinde kullandıkları ulusal ve etnik köken, din, dil
ve muadili kategorileri gösterir tablo için bkz, Simon, Study Report, s. 36.
216
Kertzer, s. 4.
217
Bkz, Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına Đlişkin Uluslar arası Sözleşme’nin
9. maddesi Uyarınca Türkiye Tarafından 2007 yılında sunulan 3. Dönemsel Rapor,
CERD/C/TUR/3, 13. 11. 2007.
77
C- Azınlık Grup Kimliklerinin Tanınmasını Gerektireceği Endişesi
Yukarıda ulus-devlete ilişkin yapılan açıklamalara paralel olarak, belirli
devletler etnik gruplar hakkında veri toplamaya yasal ve siyasal geçerlilik
tanımanın bu tür grupların varlığını tanımak olacağından ve böylelikle bunun
da azınlıklara ‘özel haklar’ tanıma sorununu beraberinde getirmesinden endişe
duymaktadırlar218. Çünkü azınlık gruplarının “ulus”tan ayrı bir statü içinde
tanınması ve korunması ulusun türdeşliği kurgusunun bozulmasına yol
açacaktır. Üniter devlet yapısına sahip, azınlıkların hukuken yok sayıldığı
Fransa gibi ülkelerin anayasalarındaki düzenlemeler itibariyle de, bir halkın
varlığının tanınması, ülkenin parçalanması ve egemenliğin bölünmezliği
ilkesine ters düşebilecektir219.
D- Devletin Geçmişteki Olumsuz Uygulamalarını Ortaya Çıkarma
Endişesi
Veri sistemlerinin, geçmişte haklarında veri toplananlar aleyhinde büyük insan
hakları ihlallerinin planlanmasında kullanılmasının yanında, bir sonraki
bölümde ayrıntısıyla görüleceği gibi, bunun tam tersi amaçla ayrımcılıkla
mücadele politikalarının gerçekleştirilmesi için araç yapılabileceğinden de
bahsedilmişti.
ihlallerinin
Nüfus veri sistemlerinin bunlardan başka insan hakları
belgelenmesinde
kullanılması
ve
bu
ihlallerin
faillerinin
cezalandırılması sürecine doğrudan katkı sağlaması da söz konusudur. Bu
bağlamda örnek olarak, istatistiklerin Afrikan Amerikalıların linç eylemlerinin
vesikalaştırılmasında ve buna karşı muhalefetin harekete geçirilmesinde veya
218
219
Thematic Comment No3: The Protection of Minorities in the European Union, EU Network
of Independent Experts on Fundemental Rights, Reference: CFR-CDF. Them cOMm2005.en.
25 Nisan 2005, s. 15.
Guimezanes, Nicole, “Fransa ve Azınlıklar”, Kaboğlu, Ö. Đbrahim (Yay. Haz.), Ulusal,
Ulusalüstü ve Uluslararası Hukukta Azınlık Hakları-Birleşmiş Milletler- Avrupa BirliğiAvrupa Konseyi- Lozan Antlaşması, Đstanbul Barosu Đnsan Hakları Merkezi: Đstanbul 2002,
s.285.
78
Nazi savaş suçlarının yargılanmasında kullanılması verilmektedir220. Bu son
durumda yani Nürnberg savaş suçları mahkemesinde istatistikî verinin,
ihlallerin belgelenmesinde nasıl kullanıldığına savcı Robert Jackson’ın
yargılamanın açılış konuşmasında yaptığı konuşmadan bir alıntıyla örnek
verilebilir. Savcı konuşmasının “Yahudilere karşı suçlar”dan bahsettiği kısımda
sadece sayısal göstergelere değinmemiş aynı zamanda bunların analitik
tartışmasını da yapmıştır:
“ Nazi egemenliği altındaki Avrupa’da yaşayan 9.600.000 Yahudi’nin yüzde
atmışının yok olduğu tahmin edilmektedir. Beş milyon yedi yüz bin Yahudi
daha önce yaşadıkları ülkelerde kayıptır ve 4.500.000 üzerindeki kişinin
durumu ne normal ölüm oranlarıyla ne göçle ne de yerinden edilen kişilerin
arasında bulunmakla açıklanabilmektedir…Bu sayısal göstergelere yalnız, bir
niyetin ispatı olarak ve bütün sanıkların sahip oldukları bilgi olarak; bireysel
bazı komutanların değişken politikalarının değil resmi bir planın kanıtı olarak
önemini göstermek için ve böylesi bir Yahudi kıyımının Nazi komplosunun
başından çöküşüne kadar devam eden sürekliliğinin kanıtı olarak… atıf
yapmaktayım.”221
Yahudi ölümleri ve sınır dışı edilmeleri hakkındaki sayısal veriye aynı
zamanda mahkemenin birçok sanığı suçlu bulup ölüme mahkûm ettiği
kararların gerekçelerinde de atıfta bulunulmuştur. Örneğin, sanıklardan
Kaltenbrunner’ın mahkûm edildiği kararın gerekçeleri arasında bu satırlar da
mevcuttur:
“Yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin 2 milyonu Einsatzgruppen ve güvenlik
polisinin diğer birimleri tarafından öldürülmüştür… Toplama kamplarında
yaklaşık dört milyon Yahudi’nin öldürülüşü şimdiye kadar tasvir edildi.
Programın bu bölümü de Kaltenbrunner’ın organizasyonun başında olduğu
zaman Devlet Merkez Güvenlik Ofisi’nin denetiminde idi.”222
220
Seltzer, Dark Side, s. 14.
Seltzer, Nurnberg Trials, s. 532- 533.
222
Seltzer, Nurnberg Trials, s. 535.
221
79
Sonuç olarak, istatistiğin ve istatistikî sistemlerin sadece suçun kapsamını tespit
etmede değil, Avrupa’daki Yahudi nüfusunun öldürülmesindeki kasti, sistemli
ve soykırımsal niteliği ortaya çıkarmaktaki potansiyel değeri gösteriyor ki,
niteliksel veri insan hakları ihlalleriyle ilgili çalışmalarda çok kullanışlı
olmaktadır. Dolayısıyla görüldüğü gibi, tarihe sayısal büyüklükler kullanarak
notlar düşmek her hangi bir ihlal durumunda hesap vermek gerektiğinde
devletin aleyhinde kullanılabilecek bir tez durumuna dönüşmektedir ki, bu da
devletlerin siyasi menfaatlerine ters bir durumdur. Bu nedenle ileriye dönük bu
türden kaygıların, etnik veri toplama konusundaki isteksizliğin nedeninin bir
parçasını oluşturabileceği düşünülebilir.
E- Diğer Endişeler
Buraya kadar sayılan isteksizlik nedenleri kadar yaygın bir şekilde ifade
edilmese de veri toplamanın karşısında engel oluşturabilecek başka nedenler de
vardır. Bunlar arasında finansal endişeler ve farkındalık eksikliği gibi konular
göze çarpmaktadır. Kişisel veri toplama yöntemleri her zaman çok masraf
gerektirmezken, etkin ve kapsamlı bir veri toplama sisteminin yürütülmesi ve
geliştirilmesi finansal açıdan çok makul olmayabilir223. Diğer yandan, veri
toplamanın ayrımcılığa uğramak bakımından incinebilir durumdaki kişiler için
sağlayacağı faydanın farkında olunmaması, veri toplamanın önemsiz olduğunu
inancını beraberinde getirebilmektedir224. Nitekim yapılan araştırmalar veri
talep eden kurumların veri talep etmede en öncelikli amaçlarının farkındalık
yaratma çalışmaları olduğunu göstermektedir225. Hatta bu amacın hukuki
düzenleme yapma veya politika geliştirme amaçlarından daha yaygın bir
şekilde ifade ediliyor olması veri toplamanın önemi hakkında kamu bilincinin
yükseltilmesi gerekliliğinin ne kadar önemli ve acil bir ihtiyaç olduğunu
göstermektedir.
223
224
225
European Handbook, s. 26.
Makkonen, Equal Rights, s. 14.
Oosi, s. 146- 147.
80
§ 4. Etnik Veri Toplama Neden Gereklidir? : Ayrımcılıkla Mücadele
Etmede Verinin Sağladığı Đşbirliği Ve Bir Ayrımcılıkla Mücadele Aracı
Olarak Etnik Veri
I. Ayrımcılıkla Mücadelede Uygun Politika, Yasama ve Etkili Tazmin
Stratejilerinin Geliştirilmesi Đçin Gerekli Olması
A- Önyargıları Hafifletmek: Farklı Muamele Ve Eşitsizlik
1. Genel Olarak
Etnik veri toplanmasına ilişkin endişelerin dile getirildiği bundan önceki
bölümde etnik sınıflandırma ve kategorilerin kullanılarak veri toplama
pratiğinin, kimlikleri belirginleştirerek farklılıkları öne çıkarması nedeniyle
toplumdaki bölünmeleri destekleyeceği ve farklı muameleye yol açarak
ayrımcılığa sebep olmasıyla ilgili korkuların varlığından bahsedilmiştir.
Gerçekten de bireyler arasında, yasaklanan ayrımcılık kriterleri temelinde
ayrım gözeterek farklı davranmak eşitlik ilkesine veya ayrımcılık yapma
yasağına aykırıdır. Fakat bu her durumda geçerli olmamaktadır.
Dworkin’in belirttiği gibi, geçmişte eşitlik hakkını gerçekleştirmekten ziyade,
bu hakkın inkârı için kullanılması sonucu ortaya çıkan haksızlık ve zulümlerin
bilincinde olarak, ırksal sınıflandırmalar hep şüpheyle karşılanmaktadır. Ancak,
bu haksızlıkların yapısının anlaşılmasına yardımcı olacak basit ayrımlara
gidilmediği sürece, yanlış anlaşılmalar devam edecek ve halen daha fazla
adaletsizliklere katlanılmaya devam edilecektir226.
Etnik köken gibi yasaklanan özellikler nedeniyle, ayrımcılığa her halükarda ve
münhasıran farklı muamelenin yol açacağı anlayışı bugün dar, kısmen eskimiş
ve tam eşitlik ilkesini gerçekleştirmede yetersiz bir yaklaşım olarak
değerlendirilmektedir. Giderek değişen ayrımcılık şekilleri ve durumları
226
Dworkin, Ronald, Taking The Rights Seriously, Harward University: Cambridge 1978, s. 238.
81
günümüzde
ayrımcılığın
diğer
boyutlarının
da
dikkate
alınmasını
gerektirmektedir. Buna göre, ayrımcılık dikkate alınması gereken kişisel veya
grup özelliklerinin yok sayılarak herkese aynı davranılması sonucunda da
gerçekleşebilecektir. Kaldı ki eşitlik ilkesinin daha güncel yorumu sadece
ayrımcılığın önüne geçilmesini de yetersiz bulmaktadır ve bu grupların
geçmişte maruz kaldıkları elverişsiz durumların hesaba katılarak toplumun geri
kalanıyla en azından benzer şartları paylaşır hale getirilmeleri için ayrıcalıklı
muamele edilmeyi de kapsamaktadır. Sonuç olarak, ayrımcılığın diğer bir
boyutu olan dolaylı ayrımcılığın su üstüne çıkartılması için araştırmalar
yapılması, ardından da etkili pozitif karşı tedbirlerin alınması etnik gruplar
hakkında veri toplanmasını gerektirmektedir ve dolayısıyla bu verinin sağlıklı
bir biçimde toplanabilmesi için veri toplama araçlarında etnik ayrımlara
gidilmesini ve etnik kategoriler kullanılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Aşağıda
bunlarla ilgili açıklamalarda bulunulacaktır.
2. Eşitlik ve Ayrımcılık Yapmama Đlkesi
“Ayrımcılık” ve “eşitlik” veya “eşitsizlik” arasındaki kavramsal bağ kaçınılmaz
olarak öncelikle eşitlik kavramına değinmeyi gerektirmektedir.
Đnsanların birbirlerine eşit olmalarını engelleyen farklılıkları olduğu inancıyla
açıkça birbirlerinden ayırt edilmelerinin ve bundan dolayı bir kısım insanların
diğerlerinden imtiyazlı muamele görmesinin meşru kabul edildiği zamanların
üzerinden çok geçmemiştir. Bugünkü anladığımız şekliyle bir ideal olan
eşitliğin, göreceli olarak modern bir kavram olduğunu söylemek mümkündür.
Klasik ve Ortaçağ toplumları eşitlik prensibi üzerine inşa edilmemiş; bundan
ziyade toplum salt insan olmak nedeniyle değil, doğum veya statüye göre karar
verilen hak ve yükümlülüklerle hiyerarşik bir yapıya göre düzenlenmiştir.
Aristo ve Aquinas da dâhil olmak üzere düşünürler kadınların ve kölelerin
tabiatlarında var olduğunu savundukları aşağı niteliklerine dayanarak ikinci
82
sınıf olduklarını, akıldan yoksun olduklarını ve özgür erkeklerin rehberliğine ve
gözetimine ihtiyaç duyduklarını haklı göstermekte zorlanmamışlardır227.
Örneklemek gerekirse, demokrasinin Milattan Önce 5. Yüzyıl’da doğduğu
Atina’da kadınlar, yabancılar ve kölelerin hiçbir temsil hakları bulunmamış,
yalnızca Hindistan’daki kast sisteminde değil pek çok toplum sınıf, statü ve
iktidara göre oluşmuş toplumsal tabakalar üzerine kurulmuştur. Daha yakın bir
tarihte ise 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısına kadar Avrupa devletleri meşruiyetlerini
beyazların üstünlüğü ilkesinden almışlardır228. Yüzyıllar boyunca kadınların
erkeklere benzememesi dolayısıyla daha az hakka sahip oldukları açıkça ileri
sürülmüş; aynı mantık siyahların, kölelerin ve Yahudilerin haklarının reddi için
de kullanılmıştır. Bugün de eşcinsel kadın ve erkekler, vatandaş olmayanlar,
yaşlılar veya sakatlar gibi toplumdaki bazı gruplar açısından benzer görüşler
hala geçerliliğini korumaktadır229. Hatta bugün bütün insanların onur ve değer
bakımından eşit olduğu resmen ilan edilmesine rağmen dünyanın dört bir
yerinde ve neredeyse her yerde güvensizlik ve baskının egemen olduğu
görülmektedir230. Bir takım yazarlar bu durumu, yani eşitlik ideolojisinin
yurttaşlığın temelinde olmasına rağmen eşitsizliğin uygulamada hala devam
ediyor olmasını modern toplumların kendine has bir özelliği olarak
yorumlamaktadır231.
227
Fredman, Sandra. Discrimination Law, Oxford 2002, s. 4- 5.
Singh, Rabinder,“Equality: The Neglegted Virtue”, European Human Rights Law Review,
No. 2, 2004, s. 1.
229
Fredman, Discrimination Law, s. 1.
230
Kuçuradi, Đoanna, “Felsefe ve Đnsan Hakları”, Đonna Kuçuradi (Yay. Haz.), Đnsan Haklarının
Felsefi Temelleri, Ankara 1996, s. 52.
231
Turner, Bryan, Eşitlik, (Çev. Bahadır Sina Şener), Ankara 1997, s. 26.
228
83
a) Eşitlik Kavramı
aa) Özgürlük ve Eşitlik
Kişi özgürlüğü Fransız Devrimi sonrasında 1789 Temel Haklar Bildirisi’nde
“Özgürlük başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmektir” şeklinde
tanımlanmaktaydı. 18. Yüzyıl’da birey ile devlet arasında özgürlüklerin
kullanılması bakımından çekişmenin yaşanmadığı, devletin özgürlükleri
sınırlamaktan çok kullanılabilir hale getirmeye çalıştığından bahsedilmektedir.
Bu dönemde egemen düşünce liberal- bireyci görüşe uygun olarak kişinin
devletin
müdahalesi
olmadan
kendi
kaderini
en
iyi
kendisinin
yönetebileceğidir. Ancak 19. Yüzyıl’dan bu yana kişinin özgürlüklerini
kullanabilmesi için maddi olanaklara sahip olmasının sağlanması gibi devlete
bir takım görevler verilmesi gereği gündeme gelmiştir. Bu noktada eşitlik
sorunu ortaya çıkmaktadır. Devlet sadece eşitsizlikleri ortadan mı kaldırmakla
yükümlüdür, yoksa bununla birlikte yapması gereken başka görevler de olmalı
mıdır?232.
Eşitliğin toplumsal düzenleyici ilke olarak ortaya çıkması kapitalizmin gelişi ve
feodalizmin çözülmeye başlamasıyla gerçekleşen bir olaydır. Kişilerin serbest
bir pazarda ticaret yapma konusundaki genişleyen ekonomik özgürlüklerine,
Parlamentonun monarşiden kuvvet almasıyla, genişleyen siyasi özgürlükler de
eklenmiştir. Bütün bunlar liberal ideolojinin kurucularından John Lock’un
çağın nabzını tuttuğu ünlü sözü “Bütün insanlar doğuştan hür, eşit ve
bağımsızdır”(1690) ile birlikte liberal ideolojinin oluşum sürecinin sıcak
atmosferinde gerçekleşmiş; ekonomik tezahürünü ise tarafların eşit olması
ilkesine ve sözleşmeden doğan soyut bir eşitliğin varlığına dayanan sözleşme
özgürlüğü prensibinde bulmuştur.
Ancak bundan sonra bile eşitlik vaadi
muğlâk ve ayrıcalıklı bir kavram olarak kalmış, hukuki altyapı eşitsizliklerle
232
Akın, Đlhan, Temel Hak ve Özgürlükler, Đstanbul 1971 s. 51- 53.
84
dolu bir tablo çizmiştir. Kadınlar, köleler, dini gruplar, siyah tenliler, çingeneler
ve mülk sahibi olmayan kişiler liberal eşitlik vaadinden dışlanmışlardır233.
Özgürlüklerin gerçekleşebilmesi için eşitliğin sağlanması gerekmektedir234.
Çünkü eşitsizlik olduğunda toplumda ayrıcalıkların türemesi kaçınılmazdır ki
bu
Rousseau’nun
Eşitsizliğin
Kaynakları
üzerine
Söylevi’nde
de
doğrulanmaktadır. Eşitsizliğin Kaynakları üzerine Söylev’de insan türleri
arasında iki çeşit eşitsizliğin varlığından bahsedilmektedir: Birincisi, doğal
veya fiziksel eşitsizliktir ve yaş, sağlık, beden dayanıklığı, akıl ve ruh
niteliklerindeki farklılıklardan ibarettir. Đkincisi ise, ahlaki ve siyasi eşitsizlik
olarak tanımlanabilir; çünkü bir çeşit sözleşmeye dayanmaktadır ve insanların
rızasıyla veya hiç değilse izniyle ihdas edilmektedir. Bu ikinci tür eşitsizlik
daha zengin olmak, daha şerefli olmak, daha güçlü olmak veya hatta
kendilerine riayet edilmesini sağlamak gibi bir kısım insanların başkaları
pahasına elde ettikleri imtiyazlardan ibaret olmaktadır235.
Toplumcu düşünce ortaya çıkıncaya kadar liberal görüşü yansıtan bütün
bildirilerde insanların özgür oldukları için eşitliklerinden bahsedilmiştir. Ancak
özellikle Marksist sosyal felsefeye dayanan toplumlarda “eşitlik” daha önemli
bir fonksiyona sahip olmuş236 ve insanların ancak eşit oldukları zaman özgür
sayılabilecekleri anlayışı yerleşmiştir237. Günümüzde de eşitlik, siyasi
söylevlerin ana temasını oluşturan başlıca konu olması dolayısıyla özgürlüğün
yerini almış gözükmektedir238.
233
Fredman, Discrimination Law, s. 4- 5.
Kuçuradi, s. 15.
235
Rousseau, Jean Jacques, Đnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı, (Çev. Nuri Đleri), Đstanbul
2001,s. 83.
236
Vierdag, E. W, The Concept of Dicrimination in International Law with Special Reference to
Human Rights. The Hague 1973, s. 8.
237
Akın, s. 54.
238
Lucas, J.R, “Against Equality”. Westmoreland, Robert/ Louis P. Pojman (Yay. Haz.),
Equality: Selected Readings, Oxford 1997, s. 104.
234
85
bb) Adalet ve Eşitlik
Đnsanların temel olarak değer bakımından eşit oldukları görüşü yalnızca
günümüzün ahlaki ve siyasi teorilerinin temel ilkesini değil, aynı zamanda
adalet görüşünün de önemli ve hatta vazgeçilmez bir unsurunu oluşturmaktadır
ve bugün etkinliğini daha da artırmış olduğu görülmektedir239. Klasik
filozofların düzen ve hiyerarşiyi adaletle eş anlamlı saydıkları görüşün aksine
adalet, bu açıdan ele alındığında, eşitlikle özdeşleştirilmektedir ve eşitsizlik de
adaletsizlikle. Örneğin, medeni haklar, pozitif eylem ve insan hakları eşitlikçi
varsayımlardan hâsıl olmaktadır. Aristo adaleti “Bir tür eşitlik demek olan
adalet, en yüce ahlaki fazilet ve değerdir” şeklinde tanımlamaktadır240. “Sosyal,
medeni, seçme hakları ve pozitif eylem politikaları; ulusak sağlık hizmetleri
politikaları, mirasla ilgili yasal düzenlemeler, liberal göç politikaları ve idam
cezası protestoları; Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığı tartışmaları tipik olarak
adaletin eşitlikçi yorumuna dayanmaktadır.” 241
Bütün önemli siyasal kuramların, toplumsal eşitlikçiliğin doğası ve
uygulanabilirliğiyle ilgili tartışmaya bir katkısı olduğu söylenmektedir242. Bu
ve benzeri yaklaşımlar aynı zamanda, eşitlik kavramına bir tanım getirme
çabasına ışık tutmaya çalışsa da sonuç olarak eşitlik konusunda en iyi
bildiğimiz şey Oppenheim’ın dediği gibi demokrasi veya özgürlük gibi övgüye
değer bir çağrışım yaptığı ve Lucas’ın belirttiği gibi tam olarak ne olduğundan
emin olmasak da arzu ettiğimiz bir şey olduğudur243; yani, varılan sonuç
eşitliğin o ya da bu şekilde soyut bir mesele olduğudur244.
239
Vierdag, s. 7.
Westrmoreland, s. 17.
241
Westrmoreland, s. 1.
242
Turner, s. 36.
243
Oppenheim, Felix, “Egalitarism As a Descriptive Concept” ve Lucas, Westmoreland, Robert/
Louis P. Pojman (Yay. Haz.), Equality: Selected Readings, Oxford 1997 s. 55 ve 104.
244
Vierdag, s. 9.
240
86
Buna rağmen, eşitlik güvencesi ulusal ve uluslararası düzeyde bütün insan
hakları belgelerinde mevcuttur ve çoğu yargı çevresinde zorunlu bağlayıcı
hükümlerle desteklenmektedir. Ama bu yine de eşitliğin ne anlama geldiği ve
neyi gerektirdiği hakkında ancak sezgisel bir kavrayış içinde olduğumuz
gerçeğini değiştirmemektedir245. Hatta eşitliği net bir biçimde tanımlamanın
hemen hemen siyasal eşitliği sağlamak kadar güç bir iş olduğundan
bahsedilmektedir246. Buna rağmen, eşitlik kavramını açıklamaya yönelik
yaklaşımların mevcudiyetinden de bahsetmek gerekir. Bunlar şeklî eşitlik ve
maddi eşitlik kavramlarıdır.
b) Eşitlik Kavramını Açıklamaya Yönelik Farklı Yaklaşımlar
aa) Şeklî Eşitlik kavramı (Formal Equality)
aaa) Genel Olarak
Eşitliği açıklamaya yönelik en temel yaklaşım Aristo’nun şeklî adalet
kavramında kendini göstermektedir. Buna göre, “aynı durumdakilere aynı
muamele” esastır. Bu formülasyonun özü kendisinden daha temel bir anlayışta
yatmaktadır: “Adalet, tutarlı davranmayı gerektirmektedir”247. Şeklî eşitlik,
başkaca bir inceleme olmaksızın, görünüşteki benzerliğe dayalı eşit muameleye
dayanmaktadır ve benzer durumdaki kişilere farklı muamele edilmesini
sağlayan kural ve uygulamalar doğrudan ayrımcılığa sebep olabilmektedir248.
Bu noktada iki kişinin göreceli olarak ne zaman benzer sayılacağına ilişkin bir
yargılamada bulunulması gereği ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, aynı
zamanda 20. Yüzyıl’da eşitlik için mücadelede en büyük sıçrayışı da oluşturan,
dezavantajlı muameleyi mazur göstermekte kullanılan ırk, cinsiyet, din, renk
245
246
247
248
Fredman, Discrimination Law, s. 1.
Turner, s. 35.
Fredman, Discrimination Law, s. 7.
Kitching, Kevin (Yay. Haz.), Non-Discrimination in International Law: A handbook for
Practitioners, Interrights: London 2005, s. 19.
87
veya etnik köken gibi özelliklerin kişiler arasında fark teşkil eden unsurlar
oluşturmaması anlayışı hâkim olmaktadır. Dolayısıyla, şeklî eşitlik yaklaşımı,
aynı muamele veya muamelede tutarlılık anlayışını merkeze aldığından,
biçimci, “dışlayıcı” kuralların ilga edilmesinde önemli bir role sahiptir249.
Örneğin, aynı iş için farklı ücretlerin ödenmesini, köleliği, evli kadınların
mülkiyet
haklarından
mahrum
bırakılmasını
meşru
kılan
kanunların
kaldırılmasında etkili olduğu bildirilmektedir250. Aynı zamanda, bireylerin ırk
temelinde ayrımcılığa uğramasını yasaklayan daha genel hükümler aracılığıyla
ırksal önyargılarla ilgili soruna işaret edilmesine de katkı sağlamaktadır251.
bbb) Şeklî Eşitlik Kavramının Sınırları
Sağladığı bu avantajlara karşılık, daha ayrıntılı bir inceleme sonucunda şeklî
eşitliğin “eşitliği” sağlamada çok sınırlı kaldığı görülmektedir.
Öncelikle, bu yaklaşım, iki bireyin “benzer” kabul edilmelerinin ölçüsünün ne
olacağıyla ilgili tereddütlere yol açabilmektedir. Bu anlamda, adaletin temelini
“tutarlı muamelede” gören bu yaklaşımın şöyle bir sakıncası olabilir: Đlk
incelemede benzer durumda olduğuna karar verilen kişiler aslında güce,
fırsatlara veya maddi olanaklara ulaşmada benzer güce sahip olmayabilir.
Dolayısıyla, hali hazırdaki servet ve güç dağılımdaki farklılıkları göz önüne
almayan böylesi bir soyut adalet görüşü son tahlilde benzer durumda görünen
kişiler arasında eşitsiz sonuçlara neden olabilecek, bazı grupların toplumun
arkasına itilmelerine neden olabilecektir252.
Đkinci olarak, şeklî yaklaşımın, yalnızca, benzer durumda iki insana benzer
davranılmasını gerektirmesidir. Dolayısıyla, çok göreceli bir kavramdır. Başka
249
Fredman, Combating Racism, s. 16.
Fredman, Discrimination Law, s. 6.
251
Fredman, Combating Racism, s. 16.
252
Fredman, Discrimination Law, s. 2.
250
88
bir anlatımla, bir defa iki kişinin benzer durumda olduğuna karar verilince,
eşitliğin sağlanması bakımından bu iki kişinin benzer muamele görmesinden
başka bir yükümlülük getirmemektedir. Bu iki kişi benzer muamele gördüğü
sürece, teorikte eşit bir şekilde iyi veya eşit bir şekilde kötü muamele görüp
görmemeleri önem arz etmemektedir253. Örneğin, bir işveren hem kadına hem
de erkeğe taciz ettiğinde cinsiyet temelinde ayrımcılık yapmış olmayacak
çünkü her iki cinse de eşit bir biçimde kötü davranmış olacaktır. Başka bir
açıdan bakıldığında; eşit muamele ilkesine uyulduğunun ispatının, imtiyazlı
grubun da sağladığı yarara son verilerek diğer dezavantajlı grupla aynı duruma
getirildiği şeklinde de yapılabilmesine olanak sağlamaktadır. Örneğin, 1971
senesinde ABD’de görülen bir davada yalnızca beyazların girebildiği bir yüzme
havuzunu siyahlara da açması gereken işletme sahibinin, bunu yapmayıp
havuzu tamamen faaliyetten kaldırdığında hem beyazlara hem de siyahlara
benzer şekilde muamele edildiği iddia edilmiş ve eşitlik prensibinin ihlal
edildiği sonucuna varılmamıştır254.
Üçüncüsü, ayrımcı davranışın ancak kendisine gereği gibi davranılan karşı
cinsten veya ırktan biri ile kıyas yapılmak suretiyle ortaya çıkarılabilmesidir.
Bu
bağlamda,
kendisine
eşit
davranılmadığını
iddia
eden
kişinin
karşılaştırıcıyla benzer muamele görmüş olması eşit muamele prensibine riayet
edildiği anlamına gelecektir. Bu kişilerin benzer muamele edilmesi gereken
benzer durumdaki iki kişi olup olmadığına karar vermek için yapılacak
incelemede kanunlar, tarafların ırk veya cinsiyet gibi farklarının göz ardı
edilmesini gerektirecektir. Ancak uygulamada, yalnızca kendisine eşit muamele
edilmediğini iddia eden taraf, ırk veya cinsiyet özelliklerinden soyutlanacaktır;
oysa ki bu kişinin durumunun karşılaştırılacağı genellikle baskın durumdaki
beyaz ırk, erkek, toplumun çoğunluğunun mensup olduğu dine mensup olan
kişi, heteroseksüel veya sakat olmayan diğer kişinin, sahip olduğu bu
özellikleri göz ardı edilmiş olmayacaktır. Dolayısıyla, iddia sahibinin gördüğü
253
254
Fredman, Combating Racism, s. 18.
Fredman, Discrimination law, s. 8.
89
muamelenin ayrımcı olup olmadığına bu karşı özelliklere sahip baskın
kültürdeki kişinin gördüğü muameleye göre karar verilecektir.255 Bu da eşit
muamele görme hakkının, örneğin batı tarzında giyinen, toplumda yaygın olan
inanca göre yaşayan, baskın dili konuşan ve ortak değerleri paylaşan kişilere
münhasır olduğunu düşündürmektedir. Bu bağlamda, şeklî eşitliğin, egemen
kültürün değerlerini paylaşmak zorunda bırakması nedeniyle asimilasyoncu
politikaya da hizmet ettiği ileri sürülmektedir256.
Şeklî eşitlikle ilgili eleştirilen dördüncü bir nokta da,
yalnızca benzer
durumdakilere
fakat
eşit
muameleden
yararlandırılması
ve
kişilerin
farklılıklarına uygun olarak davranılmasıyla ilgili herhangi bir yükümlülüğün
getirilmemesidir. Örneğin, erkeğe kıyasla daha az değerde bir iş yapan kadına
daha az ödenmesi gerekebilir; ancak şeklî eşitlik ilkesi bu kadına işiyle orantılı
olarak ücret verilmesi konusunda bir yükümlülüğü içermemektedir. Benzer
şekilde, kültürel veya dini farklılıklar maddi eşitliğe ulaşılması için farklılıklara
saygı duyulmasını gerektiren pozitif yükümlülükler yaratmamaktadır; devlete
veya kişilere yalnızca, ırk veya diğer yasaklanan temellerde ayrımcılık
yapmaktan kaçınmaları tembihlenmektedir257.
Bunlara ek olarak şeklî eşitlik, kişinin kültürel, dini veya etnik grup
mensubiyetinden kaynaklanan kimliğini göz ardı etmesi bakımından da
eleştirilere maruz kalmaktadır. Aslında kişiye ırk veya etnik özelliklerine
dayanarak yüklenen olumsuz klişelere göre değil erdem ve becerilerine göre
muamele edilmesi eşitlik ilkesiyle gerçekleştirilmek istenen hedeflerden biridir.
Ancak, grup üyeliğinden kaynaklanan özelliklerin dikkate alınmasının olumsuz
etkilerinin bertaraf edilmek istenmesi, şeklî eşitlikte grup üyeliğini tüm
boyutlarıyla göz ardı edilmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla, bu tür kimlik
özelliklerinden
255
soyutlanma
girişimi
Fredman, Discrimination Law, s. 8.
Fredman, Combating Racism, s. 16- 17.
257
Fredman, Discrimination law, s. 10.
256
kişinin
evrensel
bir
bireye
90
dönüştürülmesine vesile olmamakta, baskın kültürün, dinin veya etnik kökenin
özellikleriyle giydirilmesine neden olmaktadır.
Sonuç olarak, ırksal önyargının dışlanması pek çok anayasada eşitlik ilkesiyle
birlikte korunan insan onuru ve özerkliği değerlerinin somut göstergesidir ve
şeklî eşitlik açık kişisel önyargılar içeren kuralların yasaklanmasında faydalı
olmaktadır. Bununla beraber, bu değerlerin gerçekleştirilebilmesi, eşitlik
kavramının göreceliliğinin bertaraf edilmesini gerektirmektedir; çünkü “eşit
şekilde kötü muamele” ne eşitliği geliştirecek ne de dezavantajlı durumdaki
kişilerin durumlarının iyileştirilmesini sağlayabilecektir258.
Görüldüğü gibi şeklî eşitlik tek başına eşitliğin ihdas edilebilmesi adına pek bir
anlam ifade etmemektedir. Gerçekten de, insan kişiliğinin türlü özellikleri ve
hatta aynı yumurta ikizlerinin bile niteliksel olarak aynı olmadığı göz önüne
alındığında, sıradan iki insanın farklı muamele edilmesini gerekli kılacak
mutlaka birbirinden çok farklı özellikleri olacaktır259.
bb) Maddi Eşitlik (Substantive Equality)
Maddi eşitlik kavramı farklı durumdaki kişilere farklı muamele edilmesini
gerektirmektedir. Maddi eşitlik, dağıtım politikalarının nasıl gerçekleşeceğini
belirleyecek somut bir kriter veya bir ölçü tanımlamaktadır260. Dolayısıyla, bu
alternatif eşitlik kavramı daha somut bir adalet görüşüne dayanmakta ve kötü
dağılımın ıslah edilmesine yoğunlaşmaktadır261. Maddi eşitlik kavramı iki ayrı
fikri kapsamaktadır: Sonuçlarda eşitlik ve fırsat eşitliği.
258
Fredman Combating Racism, s. 17.
Lucas, s. 105.
260
Westrmoreland, s. 2.
261
Fredman, Discrimination Law, s. 2.
259
91
aaa) Sonuçlarda Eşitlik
Sonuçlarda
eşitlik,
uygulanan
kanunların
eşit
sonuçlar
getirmesini
gerektirmektedir. Bu kavram, geçmişte gerçekleşmiş ve mevcut ayrımcılık
veya kaynaklara veya güce erişmedeki farklılıklar nedeniyle görünüşte özdeş
muamelenin pratikte eşitsizlikleri perçinleyeceğini kabul etmektedir. Bu
yaklaşıma göre, yasamanın amacı ve etkileri üzerinde yoğunlaşılması
önemlidir262. Sonuçlarda eşitliğin gerçekleştirilebilmesi için yasama ve diğer
siyasal araçlar kullanılarak toplumdaki kadınlar, çocuklar veya etnik azınlıklar
gibi dezavantajlı gruplar lehine pozitif ayrımcılık güden toplumsal faaliyetler
uygulamaya konulacak ve anlamlı bir fırsat eşitliği yaratmak için şartlardaki
önemli
eşitsizlikler
giderilmeye
çalışılarak
sonuç
eşitliği
güvenceye
alınacaktır263.
bbb) Fırsat Eşitliği
Fırsat eşitliği kavramı arzu edilen hedefe ulaşmada farklı başlangıç noktalarının
dikkate
alınarak
yasamayla
kişilerin
eşit
fırsatlara
sahip
olmasının
sağlanabileceğini önermektedir. Eşit fırsatların anlamı eşit sonuçlar değil eşit
şanslardır. Eşit fırsatlar, muhtemelen serbest pazar ekonomisi ile en uyumu
dolayısıyla, modern yasamalarda en sık kullanılan eşitlik mevhumudur. Hukuk
düzenlemeleri toplumdaki temsil edilmeyen veya incinebilir grupların pazara
iştirak
etmelerini
amaçlamaktadır264.
262
Kitching, s. 20.
Turner, s. 37.
264
Kitching, s. 20.
263
sağlayacak
kapıları
açarak
eşit
fırsatlar
sunmayı
92
ccc) Sonuçlarda Eşitlik ve Fırsat Eşitliği Kavramlarının Değerlendirilmesi
Sonuçlarda
eşitlik,
toplumdaki
farklı
sosyal
grupların
başlangıçtaki
eşitsizliklerini sonuçta eşitliğe dönüştürmek amacıyla farklı politikaların
uygulanması suretiyle radikal bir fırsat eşitliği yaklaşımı getirmektedir.
Örneğin, kadınların fırsat eşitliğini engelleyen, eğitimlerinin ilk yıllarında
uygun olmayan şartlarından dolayı yaptıkları tercihlerden ötürü gerekli
nitelikleri edinememeleri gibi, şartlarda eşitsizliklerini telafi etmek için yüksek
öğretimdeki kadınlara, çok nadir temsil edildikleri bilim veya mühendislik
dallarına ait derslerin sunulması suretiyle kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık
uygulanabilir265. Sonuçlarda eşitlik üç halde kullanılabilmektedir. Đlk hal,
görünüşte eşit muameleye aykırı olmayan durumun veya tarafsız bir ölçütün,
bireyler üzerinde olumsuz etki gösterdiği durumdur. Örneğin, kadınların
üniversite eğitimi görmesini engelleyecek biçimsel bir kural olmamasına
rağmen yüksek öğrenimdeki sayılarının erkeklerden az olması veya belirli
disiplinlerde
yoğunlaşmaktadırlar266.
Đkincisi,
bireylerin
değil,
gruplar
üzerindeki sonuçlara odaklanmaktadır. Buna göre, işyeri, eğitim kurumu gibi
kurumlarda farklı ırk, cinsiyet veya dine mensup kişilerin sayılarının adaletli
dağılımı gerekmektedir. O halde, bir sahada bir grubun yokluğu veya daha az
gelir getiren bir alanda yoğunlaşması ayrımcılığın gerçekleştiğine dair karine
teşkil edebilecektir. Üçüncüsü, eşit sonuçların daha açık bir yeniden dağılımını
amaçlamasıdır. Örneğin, belirli bir derecede kadın ve erkeğin eşit temsilini
gerektirmektedir. Bu konuda pek çok yasal düzenleme açıkça toplumdaki
azınlık
grupların
çalışma
alanındaki
oranlarının
artırılması
için
yapılmaktadır267.
265
Bagilhole, Barbara, “What is ‘Equal Opportunities’? What do we Mean by Equal
Opportunities?”, Campling, Jo (Yay. Haz.), Equal Opportunity and Human Rights, United
Kingdom 1997 s. 33.
266
Bagilhole, s. 32.
267
Fredman, Combating Racism, s. 20.
93
Fırsat eşitliği kavramı ise sonuçların eşitliği ile eşit muamele yaklaşımlarının
arasında yer almaktadır268. Ayrıca bu yaklaşım hem şeklî eşitlik ilkesine hem
de sonuçlarda eşitlik ilkesine her geçen gün yaygınlığı daha çok artan bir
alternatif teşkil etmektedir. Bu yaklaşım kişilerin farklı başlangıç noktalarından
başladığı sürece eşitliğin sağlanamayacağını savunmaktadır. Öyleyse, geçmiş
ve kurumsal ayrımcılığa uğramış kişilere eşit muamele edilmesinin avantajsız
duruma yol açabileceği savunulmaktadır. Dolayısıyla fırsat eşitliği yaklaşımı
dezavantajlı gruplar için özel tedbirler alınmasını gerektirmekle birlikte
başlangıç noktalarının eşitlenmesini amaçlamaktadır. Bu yaklaşıma göre kişiler
bir defa fırsat eşitliğine kavuştuktan sonra kurumsal ayrımcılık bertaraf edilmiş
olacak ve bundan sonra adalet onlara, ırk veya cinsiyet özelliklerinin dikkate
alınarak değil, kişisel niteliklerine göre davranılmasını gerektirecektir.
Dolayısıyla bu yaklaşım, amaçlarından biri sonuçları eşitlemek olan, kota ve
hedefler yoluyla özellikle işyerindeki dengesizliklerin giderilmesi için
kullanılan politikaları reddetmektedir269.
c) Soyut Eşitlikten Ayrımcılık Yapmama Đlkesine- Eşitlik Đlkesinin Hukuk
Belgelerindeki Somut Görünümü: Ayrımcılık Yapmama Đlkesi
aa) Genel Olarak
Yukarıda bütün modern siyasal yapılanmaların temel yasalarında o ya da bu
şekilde belirlenmiş bir eşitlik fikrinin olduğundan bahsetmiştik. Bir ulusal
hukuk sisteminde eşitlik ilkesi prensip olarak iki düzeyde yer almaktadır.
Birincisi, anayasal düzey, ikincisi de özel hukuk düzeyidir. Ancak, Fransız
Devrimi’nden beri bütün insanların hukuk önünde eşit olduğu prensibi yaklaşık
ifadelerle Avrupa veya Avrupa dışındaki pek çok anayasada yer alsa da, eşitlik
ilkesi, yalnızca idare ve medeni hukuk alanında veya yargılama usulüyle sınırlı
268
269
Fredman, Combating Racism s. 20.
Fredman, Discrimination Law, s. 14- 15.
94
olarak değil ve fakat bir anayasal ilke olarak her yerde benimsenmiş
olmayabilir. Örneğin, bir kamu makamına işçi- işveren ilişkisi çerçevesinde
kanunla ayrımcılıktan kaçınma yükümlülüğü getirilebilir ancak bu anayasal
düzeyde olmayabilmektedir. Bunun gibi, yasamada ve hatta göç kontrolü,
vergilendirme gibi temel devlet işlevleri görürken dahi yürütmenin anayasal
olarak uymakla zorunlu olduğu bir ayrımcılık yasağı bulunmayabilir270.
Dolayısıyla, devletlerin anayasal yapıları ve hukuk sistemlerinden kaynaklanan
ve özellikle hukuk önünde eşitlik ilkesinin şeklî eşitlik olarak mı yoksa maddi
eşitlik olarak mı anlaşılıp anlaşılmadığına da bağlı olarak değişen eşitlik
ilkesinin, uygulanmasındaki bu farklılıklar, eşitlik ilkesinin evrensel olarak
uygulanmasına olanak verecek ve bütün ulusal hukuk sistemleri için geçerli
olabilecek bir şekilde tanımlanmasını imkânsızlaştırmıştır. Bu nedenle,
belirsizliklerden kaçınmak, eşitlik ilkesine mümkün olduğunca açıklık
kazandırmak ve eşitlik ilkesine uygun davranışların neler olabileceğine karar
verilebilmesini sağlayacak kıstaslar oluşturabilmek amacıyla “ayrımcılık
yasağı”, hem ulusal hukuk hem de uluslararası hukuk belgelerinde eşitlik
ilkesinin somut görünümü olarak daha fazla yer almaktadır271. Ayrımcılık
yasağı hükmü yalnızca eşitliğin ulaşılması gereken bir amaç olduğunu
belirtmekle kalmamakta, aynı zamanda hangi kıstasa göre neyin eşit olması
gerektiğini de söylemektedir. Böylelikle, soyut bir kavram olan eşitliğin, somut
olarak uygulanmasıyla ilgili gösterge ve -ırk, renk, soy gibi- kıstaslara yer
açılmış olmaktadır272.
Ülkelerin anayasal ve diğer hukuki düzenlemelerinde farklı formlarla yer alan
eşitlik ve ayrımcılık yapmama ilkesi kaynağını elbette uluslararası insan hakları
düzenlemeleri ve yargısında bulmaktadır. Aşağıda, eşitlik ve ayrımcılık
270
271
272
Singh, s. 142.
Bazı yazarlarca, “Eşitlik” ve “ayrımcılık yasağı”nın aynı prensibin negatif ve pozitif
ifadesinden ibaret olduğu fikri benimsenmektedir. Bunlardan biri Bayefsky, Anne, “The
Principle of Equality or Non-Discrimination in International Law”, Human Rights Law
Journal, cilt11, No.1- 2, 1989, s. 1.
Partsch, Karl Joseph, “Fundemental Principles of Human Rights: Self- Determination,
Equality and Non-Discrimination”,Vasak, Karel. (Yay. Haz.) The International Dimensions of
Human Rights, cilt. 1, UNESCO: Paris 1982, s. 68- 69.
95
yasağının (ayrımcılık yapmama ilkesinin) önemine, hukuk metinlerinde hangi
formülasyonlarla
koruma
getirildiğine
ve
uluslararası
hukuktaki
yeri
bakımından bir incelemede bulunulacaktır.
bb) Eşitlik veya Ayrımcılık Yapmama Đlkesinin Önemi ve Uluslararası
Hukukta Ayrımcılık Yapmama Đlkesi
Ayrımcılık yasağının insan haklarının korunmasıyla ilgili temel ve genel bir
ilke olduğu yaygın bir görüş olarak kabul edilmektedir. Bunun nedeni eşitlik
hakkının evrensel oluşuyla açıklanmaktadır. Klasik teoriye göre insan haklarını
diğer haklardan ayıran başlıca özelliği bu haklara sırf insan olmak nedeniyle
sahip olunmasından kaynaklanan evrensel niteliğidir. Dolayısıyla, kişiler bu
haklarından, onları başkalarından farklı kıldığı düşünülen hiçbir özellikleri
nedeniyle mahrum bırakılamaz. Bu yalnızca hukuki metinlerde bunun için ikna
edici ve açıkça belirtilmiş gerekçelerin varlığı durumunda gerçekleşebilir273.
Bu görüşü, yani eşitlik hakkının, uluslararası insan hakları hukukunun özünü
oluşturan temel bir insan hakkı olduğunu destekleyen pek çok kanıt bulmak
mümkündür. Eşitlik ve ayrımcılık yapmama ilkesinin başat önemi 1978
senesinde Irkçılık ve Irk Ayrımcılığıyla Mücadele için Dünya Konferansı’nda
şu şekilde açıklanmıştır: “Eşitlik hakkı bütün insan hakları arasında en önemli
olanıdır. Adalet ve özgürlük kavramlarıyla sıkı sıkıya bağlı olan bu hak,
uluslararası hukukta korunan temel ve tamamlayıcı iki ilke ile ortaya
konulmuştur. Bunlardan bir tanesi, Đnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde
yer aldığı biçimiyle “Bütün insanlar özgür; onur ve hakları yönünden eşit
doğarlar” ilkesi; ikincisi ise Birleşmiş Milletler Şartı’nın 1. maddesinde ifade
bulan ayrımcılık yapmama ilkesidir. 1945 senesinden beri bütün insan hakları
belgeleri bu iki ilkeye dayanak yapılarak benimsenmektedir. …Ayrımcılık
273
Jayawickroma, Nihal, The Judicial Application of Human Rights Law: National, Regional
and International Jurispudence. Cambridge 2002, s. 174 ve orada Paul Sieghart, The
International Law of Human Rights, Oxford 1983, s.75.
96
yasağı Uluslararası Adalet Divanı’nın ırkçı davranışlar için ifade ettiği şu
cümleyle pozitif hukukun bir normu haline gelmiştir: Temel insan haklarının
inkârı sayılan ırk, renk, soy, ulusal veya etnik köken temelinde ayrım, dışlama,
sınırlama, yasaklamalar ihdas etmek ve uygulamak Şart’ın amaç ve ilkelerinin
aleni bir ihlalidir.”274
Birleşmiş Milletler Đnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin daha ilk cümlesi
“Đnsanlık ailesinin… eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun,
hürriyetin,
adaletin
başlamaktadır275.
ve
Ayrıca,
dünya
barışının
eşitlik
temeli”
ilkesine
Đnsan
olduğunu
bildirerek
Hakları
Evrensel
Beyannamesi’nin önsözden sonraki ilk iki maddesinde de yer verilmektedir:
“Bütün insanlar özgür; onur ve hakları yönünden eşit doğarlar.”, “Herkes, ırk,
renk, cins, dil, din, siyasal ya da herhangi bir başka inanç, ulusal ya da
toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım
gözetilmeksizin bu Beyanname’de açıklanan bütün haklardan ve bütün
özgürlüklerden yararlanabilir”. Beyanname’nin ilerleyen maddelerinde de yine
herkesin yasa önünde eşit olduğu ve yasanın korumasından eşit olarak
yararlanma hakkı olduğu ve herkesin davasının da bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından ve tam bir eşitlik içinde görülmesi hakkına sahip olduğu
bildirilmektedir276. Eşitlik ilkesinin önemi konusunda sıklıkla alıntılanan
cümlelerden biri de 20. Yüzyıl’ın önde gelen uluslararası hukukçularından Sir
Hersch Lauterpacht’ın şu sözleridir: “Eşitlik hakkı geniş anlamda en temel
insan hakkıdır. Yazılı anayasaların çoğunda ilk sıralarda yer almaktadır ve
bütün özgürlüklerin başlangıç noktasıdır.”277
274
275
276
277
Ramcharan, B. C., “Equality and Discrimination”, Henkin, Louis (Yay. Haz.), The
International Bill of Rights: The Covenanat on Civil and Political Rights, Colombia
University: New York 1981, s.247- 248.
Đnsan
Hakları
Evrensel
Beyannamesi
Türkçe
versiyonu
http://www.unhchr.ch/udhr/lang/trk.htm
BM Đnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 7 ve 10. maddeler.
Warwick McKean, Equality and Discrimination Under International Law, Oxford 1983, s.
285.
97
Ayrımcılık yapmama ilkesinin uluslararası hukukun bir parçası haline gelmesi
Birleşmiş
Milletler
Şartı’nda
tanınan
ilgili
hükümler
sayesinde
gerçekleşmiştir278. Birleşmiş Milletler Şartı’nda ayrımcılık yapmama ilkesiyle
ilgili temel üç madde dışında Şart’ın önsözünde açıkça “kadın ve erkeklerin
hak eşitliğinden” bahsedilmektedir. Şart’ın bu üç ilgili maddesi olan 1.
maddesinin 3. paragrafı, 55. maddenin 6. paragrafı ve 76. maddenin c bendinde
‘ayrımcılık’ kelimesine yer verilmemesine rağmen ayrımcılık yapmama
prensibi ortaya konulmaktadır. Şart’ın geriye kalan diğer maddeleri de aslında
insan haklarının korunmasının Birleşmiş Milletler’in temel amacı olduğunu
açıklığa kavuşturmasına rağmen insan haklarının korunması ve gözetilmesi için
yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerden veya insan hakları ve temel
özgürlüklerden ne anlaşılması gerektiğine dair bir açıklama getirmemektedir.
Bunun yerine “insan haklarının geliştirilmesi”, “insan haklarına saygı
duyulması” veya “gözetilmesi” gibi belirsiz ifadeler kullanmaktadır. Buna
karşılık Şart’taki en açık hükmün ayrımcılık yasağı olduğu belirtilmektedir279.
Hatta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Üçüncü Komite temsilcilerinden birinin
Birleşmiş Milletler Organizasyonu’nun temel olarak, dünyadaki ayrımcılıkla
mücadele etmek için kurulduğunu söylemesi dikkat çekicidir280. Ancak, bu
yine de Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin 1949 yılında Ayrımcılığın
Temel Sebepleri ve Türleri üzerine verdiği muhtırada ayrımcılığa bir tanım
getirmesi ihtiyacını ortadan kaldırmamıştır. Bu konuda öncelikle Ayrımcılığın
Ortadan Kaldırılması ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonunun görüşüne
yer verilmiştir. Alt Komisyona göre, ayrımcılık (ayrımcılığın önlenmesi),
kişilerin ve grupların diledikleri eşit muameleyi görmelerini engelleyen her
hangi bir eylemdir(eylemin önlenmesidir). Bundan sonra, ayrımcılığın
önlenmesinin kişi özgürlüğü ve hukuk önünde eşitlik ilkesine dayanması
gerektiğini belirtmiştir.281
278
Weiwei, Li, “Equality and Non- Discrimination Under International Human Rights Law”,
Norwegian Center for Human Rights University of Oslo Research Notes, 2004, s. 5.
279
Weiwei, s.6 ve oradan Buergenthal, Thomas, “The Normative and Institutional Evolution of
International Human Rights”, 19 Human Rights Quarterly, 1997, s. 707.
280
Weiwei, s. 5.
281
Banton, Michael, International Action Against Racial Discrimination, Oxford 1999, s. 51.
98
Birleşmiş Milletler çatısı altında akdedilen Đkiz Sözleşmelerden, MSHUS’un
hazırlık çalışmalarında, terminolojideki farklılıklara bakılmaksızın bu sözleşme
ve Đkiz Sözleşmelerden diğeri olan ESKHUS, ayrıca Birleşmiş Milletler Şartı
ve Đnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki eşitlik ve ayrımcılık yapmama
hükümlerinin aynı ilkeler olduğu belirtilmiştir. Başka bir deyişle, 1966 Đkiz
Sözleşmelerinde çoğunlukla Đnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2.
maddesi takip edilmektedir282. MSHUS’un 2(1). maddesi, 3. maddesi ve 26.
maddesi ayrımcılık yapmama ilkesi ile ilgilidir. ESKHUS’un 2(3). ve 3.
maddelerinde de bu Sözleşme ile benzer bir şekilde genel ve özel olarak
ayrımcılık yapmama ilkesine yer verilmektedir. MSHUS’un 2(1). maddesi
genel ve kapsamlı ayrımcılık yapmama prensibini ortaya koymaktadır: “ Bu
sözleşmeye taraf her devlet, bu Sözleşme’de tanınan hakları ırk, renk, cinsiyet,
dil, din, siyasal veya diğer bir fikir, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğum
veya diğer bir statü gibi herhangi bir nedenle ayrımcılık yapılmaksızın, kendi
toprakları üzerinde bulunan ve egemenlik yetkisine tabi olan bütün bireyler için
güvence altına alınmayı bu ve haklara saygı göstermeyi taahhüt eder”. 3.
madde cinsiyet eşitliğini konu almaktadır. Bu sözleşmedeki 26. madde ise
ayrımcılık yasağıyla ilgili başlıca maddedir ve bundan önce gördüğümüz diğer
hükümlerden, ayrımcılık yapmama kuralı ile hukuk önünde eşitlik ilkesi ve
hukukun eşit korumasına değinmesi bakımından ayrılmaktadır: “ Herkes,
hukuk önünde eşittir ve hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın hukuk tarafından
eşit olarak korunma hakkına sahiptir. Hukuk bu alanda her türlü ayrımcılığı
yasaklar ve herkese ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka fikir, ulusal
veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya başka bir statü ile yapılan
ayrımcılığa karşı etkili ve eşit koruma sağlar.”
AĐHS’in 14. maddesi de genel eşitlik ilkesiyle ilgili bir hüküm içermemekle,
yalnızca ayrımcılığı yasaklamaktadır: “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve
282
Ramcharan, s.250.
99
özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer
kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet,
doğun veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayrımcılık
yapılmadan sağlanır.”
Eşitlik ve ayrımcılık yapmama ilkesi aynı zamanda uluslararası teamül
hukukunun da bir parçasını oluşturmaktadır. Eşitlik ve ayrımcılık yapmama
ilkesinin uluslararası teamül hukukunun parçası olduğu ilgili uluslararası hukuk
belgelerinde, Uluslararası Hukuk Komisyonu (International Law Commission)
gibi ilgili hukuk kurumları, Uluslararası Adalet Divanı, devlet uygulamaları,
dünya çapında yapılan Uluslararası Konferanslardaki bildiriler veya ilgili
yazarlar tarafından onaylanmaktadır. Örneğin, Uluslararası Adalet Divanı bir
davada bütün devletler için geçerli olan (erga omnes) yükümlülüklerin, köleliği
ve ırk ayrımcılığını önleme de dâhil olmak üzere insanın temel haklarıyla ilgili
ilke ve kurallar olduğunu belirtmiştir. 1978 tarihli UNESCO Irk ve Irksal
Önyargıya Karşı Beyanname’nin 9. maddesinin 1. paragrafında ise “Irk, renk
ve kökene bakılmaksızın, bütün insanların ve halkların saygınlık ve haklar
bakımından eşitliği uluslararası hukukun kabul görmüş bir ilkesidir”
denilmektedir.283
BM Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi, Đnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nde belirtilen ayrımcılık temellerinden (ırk, cinsiyet, dil ve din)
ırk ayrımcılığını konu alan ilk ana sözleşmelerdendir. Aynı zamanda, diğer
insan hakları belgeleri “ayrımcılık” kavramına ve neyin ayrımcılık teşkil
edeceğine dair herhangi bir açıklık getirmemelerine rağmen bu sözleşmede “ırk
ayrımcılığı”ndan ne anlaşılması gerektiği 1. maddede verilmektedir. Buna göre
ırk ayrımcılığı terimi “siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel veya kamusal
yaşamının herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin eşit
ölçüde tanınmasını, kullanılmasını veya bunlardan yararlanılmasını kaldırma
veya zayıflatma amacına sahip olan veya bu sonuçları doğuran ırk, renk soy,
283
Ramcharan, s. 249.
100
ulusal veya etnik kökene dayanarak herhangi bir ayırma, dışlama, kısıtlama
veya ayrıcalık tanıma anlamına gelir.” Bu sözleşmenin 5. maddesinde ise
sözleşmeci devletlerin “her türlü ırk ayrımcılığını yasaklamayı ve tasfiye
etmeyi ve herkesin ırk, renk veya ulusal veya etnik köken ayrımcılığına maruz
kalmadan” kişilerin bu sözleşmede belirtilen belirli haklarını kullanırken hukuk
önünde eşitlik haklarını güvence altına almayı taahhüt edeceğini bildirmektedir.
Bu bağlamda sözleşme ayrıntılı bir eşitlik hakları listesi sunmaktadır. Örneğin,
yargı yerleri ve adalet dağıtan her türlü organ önünde eşit muamele görme
hakkı; kişi güvenliği hakkı ile hükümet görevlileri veya başka bir birey grubu
veya kuruluşu tarafından yapılan şiddete ve müessir fiile karşı devlet tarafından
korunma hakkı; siyasal haklar, özellikle güvenlik ve eşitlik ilkelerine dayanan
seçimlere katılma, yönetimde ve ayrıca kamusal işlerin icrasında yer alma,
kamu hizmetlerine ulaşma hakkı veya devlet sınırları içerisinde seyahat ve
yerleşim hakkı, vatandaşlık hakkı, evlenme ve eşini seçme hakkı, mal ve mülk
sahip olma hakkı, miras hakkı, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı, fikir ve
ifade özgürlüğü hakkı, barışçıl bir biçimde toplanma ve örgütlenme özgürlüğü
hakkı gibi diğer kişisel haklar ve ayrıca ekonomik, kültürel ve sosyal haklar
gibi. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşme284
(“CEDAW”) de özel bir ayrımcılık temelini konu alan ve kadına karşı
ayrımcılık için tanım getiren bir sözleşmedir. Bu sözleşme de, BM Irk
Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi gibi devlete kadına karşı ayrımcılığı
önleme yükümlülüğü getirirken özel eşitlik hakları listesi de sunmaktadır.
Uluslararası insan hakları hukukunda ayrımcılık yapmama veya eşitlik ilkesi bu
temel uluslararası hukuk belgelerinin yanında 1961 Avrupa Sosyal Şartı285,
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme286 (“ÇHS”); veya daha geniş bir uluslararası
284
Birleşmiş Miletler Genel Kurul Karar No. 2263 (XXII), 7. 11. 1967. R.G. Tarih ve No. 13. 10.
1985/ 188898, Kanun No. 244/3.
285
Avrupa Konseyi Antlaşmalar Serisi No. 35, 18 10. 1961. R.G. Tarih ve No.14. 10. 1989/
20312, Kanun No. 244/3- 5 ve Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa Antlaşmalar
Serisi No. 163, 3. 5. 1996. R. G. Tarih ve No. 9. 4. 2007/ 26488, Kanun No. 5547.
286
Birleşmiş Miletler Genel Kurul Karar No. 44/25, 20. 11. 1989. R.G. Tarih ve No.27. 01. 1995/
22184, Kanun No. 244/3.
101
bağlamda Amerikan Đnsan Hakları Sözleşmesi287, Afrika Đnsan ve Halkların
Hakları Şartı288 veya Arap Đnsan Hakları Şartı289 gibi belgelerde de ortaya
koyulmaktadır.
d) Hukuk Belgelerinde Eşitlik veya Ayrımcılık Yapmama Đlkesinin
Niteliğine Đlişkin Bazı Saptamalar
Sözleşme ve uluslararası hukuk metinlerinde formüle edilme şekline bağlı
olarak eşitlik veya ayrımcılık yapmama ilkesinin niteliği ile ilgili olarak bazı
saptamalarda bulunmak mümkün olmaktadır.
aa) Tali veya Bağımsız bir Hak Oluşu
Eşitlik veya ayrımcılık yapmama ilkesiyle ilgili hükümlerin, bu uluslararası
hukuk metinlerinde farklı yapısal özelliklerde karşımıza çıkabildiği dikkat
çekmektedir. Sözleşmenin çerçeve ve diline göre ayrımcılıktan korunma veya
eşitlik hakkı bazen tali bir hak bazen de bağımsız bir hak olarak formüle
edilmektedir. Örneğin, Avrupa ve Amerikan Đnsan Hakları Sözleşmeleri’ndeki
ayrımcılık yapma yasağı hakkındaki hükümlerde eşitlik, Sözleşmede koruma
altına alınan diğer haklarla ilgili olarak ileri sürülebilen tali bir hak
niteliğindedir. Başka bir deyişle, bu sözleşmelerdeki münferit ayrımcılık
yapmama kuralının Sözleşmeci devletlerin eylem ve davranışlarına genel
manada uygulanabilecek bir yasak olarak uygulama alanına sahip olmaktan
ziyade, sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerle belirlenen sınırlı bir uygulama
alanına sahip olmaktadır290. Bu iki sözleşmeye ek olarak MSHUS’un 2(1).
287
Đnter- Amerikan Đnsan Hakları Konferansı, San Jose, Costa Rica, 22. 11. 1969.
Afrika Birliği Devlet ve Hükümet Başkanları Meclisi, 21 ILM 58 (1982), 27. 6. 1981.
289
Arap Devletleri Birliği Konseyi Karar No. 5437, 15. 9. 1994.
290
Partsch, Karl Josef, “Discrimination”. Macdonald, R/ Petzold, J. (Yay. Haz.), The European
System for The Protection of Human Rights, The Hague 1993, s. 571- 572.
288
102
maddesi, Evrensel Beyannamenin 2. maddesi veya ÇHS’nin 2(1). maddesi de
tali eşitlik normlarıdır. Bunlar da bağımsız bir mevcudiyete sahip olmamalarına
rağmen diğer normatif hükümleri tamamlamaktadırlar.
Buna karşılık
MSHUS’un 26. maddesi bağımsız niteliktedir yani eşitlik hakkının
kullanılması sözleşmedeki diğer hak ve özgürlüklere bağlı değildir. Birleşmiş
Milletler Đnsan Hakları Komitesi’nin ayrımcılık yasağı ile ilgili Genel
Yorumu’nda da 26. maddenin bağımsız bir hak olduğunu, Sözleşmede yer alsın
veya almasın kamu otoriteleri tarafından hukuken veya uygulamada korunan ve
düzenlenen herhangi bir alanla ilgili olarak uygulanacağını belirtmektedir.
Dolayısıyla, Sözleşmeci bir devlet tarafından yapılan bir düzenlemenin
içeriğinin 26. maddedeki ayrımcılık yasağı ile uyumlu olması gerekmektedir291.
bb) Kapsadığı Ayrımcılık Temelleri Bakımından
Bu belgelerdeki eşitlik veya ayrımcılık yapmama normları kapsadıkları
ayrımcılık temelleri bakımından gösterdikleri özellikle de birbirinden
ayrılmaktadır. Örneğin, BM Şartı’nda sınırlı bir ayrımcılık temeli listesi
sayılmış; buna göre herkesin hak ve özgürlüklerine ırk, cinsiyet, dil ve din
ayrımı gözetilmeksizin saygı duyulacağı belirtilmiştir292. BM Şartı’nda
belirtilen bu dört ayrımcılık temeline karşılık, MSHUS’da ve ÇHS’de, çok
daha geniş ve açık uçlu bir liste sunulmaktadır293. Bunun yanında, Đnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nde veya AĐHS’ de de açık uçlu bir ayrımcılık
temeli listesi vardır ve “…herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin…” veya
“…veya herhangi bir başka durum bakımından…” şeklinde ifade edilerek
ayrımcılık
temellerinin
294
belirtmektedir
.
Bunun
bu
maddelerde
yanında,
BM
sayılanlarla
Irk
sınırlı
olmadığını
Ayrımcılığının Önlenmesi
Sözleşmesi’nin ve CEDAW’ın özel olarak bu ayrımcılık temellerinden birini291
UN HRC Genel Yorum No. 18, 37. Oturum, 10.11.89, para. 12.
Madde 3(1), 13(1)b, 55c.
293
Bkz, MSHUS madde 2(1) ve ÇHS 2(1).
294
Sırasıyla madde 2 ve madde 14.
292
103
biri ırk temelinde ayrımcılığı diğeri kadına karşı ayrımcılığı- konu aldığı
görülmektedir.
e) Gelişen Eşitlik Đlkesi
aa) Hukuk Belgelerinde Benimsenen Eşitlik Yaklaşımı: Şeklî Eşitlik
Bu hukuk normlarının incelenmesi neticesinde yapılabilecek diğer bir önemli
çıkarsama da eşitlik hükümlerinin formüle edilmesinde maddi eşitlik
yaklaşımının yerine şeklî eşitlik yaklaşımın benimsenmiş olmasıdır. Bu
nedenle şeklî ve maddi eşitlik kavramı ayrımına benzer bir ayrımın literatürde,
‘soyut veya teorik eşitlik’ ve ‘somut bir hukuk normu olarak eşitlik’ arasında
da yapıldığına rastlanmaktadır295. Benzer durumdakilere benzer muamele
edilmesi gereği hukuken, hiç kimseye, örneğin sahip olduğu ırksal özellik veya
cinsiyeti nedeniyle, karşı gruptan daha az avantajlı davranılmaması gereği
olarak ifade edilmektedir296. Hem ulusal hem de uluslararası hukuk
düzeyindeki hukuki metinlerde eşitlik ilkesinin en yaygın bu şekilde formüle
edildiğini görülmektedir. Başka bir deyişle, söz konusu düzenlemelerin çoğu
ayrımcılık teriminin nasıl açıklanacağıyla ilgili kesin bir tanım getirmese de
genel olarak ayrımcılık kavramı uluslararası hukukta eşitlik ilkesinin şeklî
bileşenine indirgenmektedir297.
Yukarıda ele alınan hukuk metinlerinde eşitlik ve ayrımcılık yapmama ilkesini
düzenleyen hükümlerin çoğunda “farklı muamele” unsurunun ayrımcılığın ön
şartı veya temel şartı olduğu ima edilmekte298 eşitliğin sağlanması kişiler
295
Bu tür bir nitelemeyle yapılan ayrım için bkz, Klaartje Wenthold, “Formal and Substantive
Equal Treatment: The Limitations and the Potential of the Legal Concept of Equality”,
Loenen, Titia/ Peter R Rodrigues (Yay. Haz.), Non-Discrimination Law: Comparative
Perspectives. The Hague 1999, s. 53- 64.
296
Fredman, Combating Racism, s. 23.
297
Klaartje, s. 54.
298
Vierdag, s. 50- 81.
104
arasında hiçbir fark gözetilmemesine bağlanmaktadır. Örneğin, MSHUS’un 26.
maddesindeki hukuk önünde eşitlikle ilgili hükümde hukuk önünde her türlü
ayrımcılık yasaklanmaktadır veya Đnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de
7. maddede herkesin ayrım gözetilmeden yasanın koruyuculuğundan eşit olarak
yararlanacağı bildirilmektedir. Bunun gibi uluslararası metinlerde herkesin
hukuk önünde aynılaştırıldığı, yani kadın ve erkeğin, beyaz ve siyah insanların,
engelli olan veya olmayanın bir sayıldığı anlayışı yansıtan örnekleri çoğaltmak
mümkündür.
bb) Farklı Muamelenin Haklılaştırılması
Yukarıda belirttiğimiz gibi, BM Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi’nde
ayrımcılık tanımı açık olarak yapılmaktadır. Bu Sözleşme yanında CEDAW’ın
1. maddesinde, Đş ve Meslek Yönünden Ayrım hakkındaki 111 Sayılı
Milletlerarası Çalışma Sözleşmesi’nin299 1. maddesinde ve UNESCO Eğitimde
Ayrımcılığa Karşı Uluslararası Sözleşme’nin300 1. maddesinde de BM Irk
Ayrımcılığının
Önlenmesi
Sözleşmesi’ne
benzer
ifadelerle
ayrımcılık
tanımlanmaktadır. Birleşmiş Milletler Đnsan Hakları Komitesi bu sözleşmelerin
belirli ayrımcılık temellerine ilişkin durumlarla ilgili olmasına rağmen
“ayrımcılık” teriminin Sözleşmelerde belirtildiği gibi “siyasal, ekonomik,
sosyal, kültürel veya kurumsal yaşamın her hangi bir alanında insan hakları ve
temel özgürlüklerin eşit ölçüde tanınmasını, kullanılmasını veya bunlardan
yararlanılmasını kaldırma veya zayıflatma amacına sahip olan veya bu
sonuçları doğuran ırk, renk, soy, ulusal veya etnik kökene dayanarak herhangi
bir ayırma, dışlama, kısıtlama veya ayrıcalık tanıma anlamına” gelecek şekilde
anlaşılması
299
gerektiğini
bildirmektedir301.
Komitenin
esas
aldığı
Uluslararası Çalışma Örgütü Genel Konferansı, 42. Oturum, 25. 6. 1958. RG Tarih ve No. 21.
09. 1967/ 12705, Kanun No. 244/3.
300
UNESCO Genel Konferansı, 11. Oturum, Paris, 14, 11. 1960.
301
UN HRC, Gen. Yorum. No. 18, para. 6.
105
Sözleşmelerdeki bu tanımda da farklı muamelenin tarif edilmesinde, “ayırma”,
“dışlama”, “kısıtlama” veya “ayrıcalık” terimlerinin kullanıldığı görülmektedir.
Diğer unsurların yanında, ayrımcılığın, gerçekten de, farklı muamele demek
olduğunu söylemek yanlış değildir302 ve hemen yukarıda Komite’nin saydığı
dört terimden biri ayrımcılık amacıyla yapılan bir eylemi ihdas etmek için
yeterli olabilecektir. Örneğin, Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi (“AĐHM”)
tarafından, bir davada ayrımcılığın bulunup bulunmadığına karar verilirken
uygulanan testin ilk basamağı, davanın birbiriyle ilintili benzer durumları
içermesi ve davadaki olayın farklı muamele içerdiğinin saptanmasıdır303.
Ancak yine de uluslararası hukuk belgelerinde kabul edilen eşit muamele ilkesi,
herkese her türlü şartlarda istisnasız eşit davranılması anlamına gelmemekte ve
ilgili hukuk normuyla bağlantılı olarak farklı muameleye müsaade etmektedir.
Bu, uluslararası içtihat hukukunu oluşturan uluslararası yargı ve antlaşma
organlarının verdiği karar ve yaptığı yorumlardan anlaşılmaktadır. Farklı
muamelenin her zaman ayrımcılığa meydan vermediği ve farklı muamelenin
ayrımcılık sayılıp sayılmamasında uygulanacak olan, testin ikinci basamağı
AĐHM’in ünlü Belçika Dil Davası’nda belirtilmektedir. AĐHM’a göre,
14.madde, tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanılmasında farklı muameleyi
her zaman yasaklamamaktadır. Mahkeme, eşit muamele ilkesinin, ayrımın
objektif ve makul bir şekilde gerekçelendirilememesi halinde ihlal edileceğini
bildirmekte, bu gerekçenin varlığının söz konusu tedbirin amaç ve etkisine göre
değerlendirileceğini belirtmiştir. Bunun için aynı zamanda meşru amaç ve
orantılılığın da bulunması gerektiğini söylemiştir.304 Birleşmiş Milletler Đnsan
Hakları Komitesi’nin de ayrımcılığın tespitine ilişkin kullandığı test AĐHM’in
testi ile benzerlik göstermektedir: Hiçbir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın hukuk
302
Vierdag, s. 21.
Xenodochiaka S. A. ve Yunanistan’a karşı davası, AĐHM, Başvuru No. 49213/99, 15. 11.
2001 Tarihli Kabuledilebilirlik Kararı, para. 3.
304
Belgian Linguistic Davası, AĐHM, Başvuru No.’ları 1474/62, 1677/62, 1691/ 62, 1769/ 63,
1994/ 63 ve 2126/ 64, 23. 7. 1968 Tarihli Karar, para. 10. Aynı zamanda, AĐHM benzer bir
kararı, diğerlerinin yanında, Thilimmenos Yunanistan’a Karşı davasında da vermiştir, Başvuru
no. 34369/97, 6. 04 2000 Tarihli Karar.
303
106
önünde eşitlik ve hukuk tarafından eşit olarak korunma hakkı tüm farklı
muameleleri ayrımcı yapmamaktadır. Objektif ve makul bir kritere dayanarak
yapılan
ayrım
26.
madde
bağlamında
yasaklanan
bir
ayrım
oluşturmamaktadır305.
cc) Dolaylı Ayrımcılık ve Yasaklanması
aaa) Genel Olarak
Uluslararası hukuk içtihatlarının gelişmesiyle “farklı muamelenin” yalnızca
şeklî eşitlik ilkesinin belirli şartlar altında müsaade edilen bir istisnası olmaktan
ziyade farklı durumdaki kişiler için uygulanması “gerekli” bir işlem olarak
karşımıza çıktığı görülmektedir. Bu konuda hukuk önünde eşitlik ilkesi ile ilgili
kendisine en sık atıf yapılan klasikleşmiş bir açıklama 1966 senesinde
Uluslararası Adalet Divanı yargıçlarından Yargıç Tanaka’nın Güney Batı
Afrika Davası için verdiği karşı görüşte bulunmaktadır. Buna göre, eşitlik
prensibi mutlak eşitlik anlamına gelmemekte, somut münferit olayla orantılı
biçimde farklı muameleye izin veren göreceli eşitliği bildirmektedir. Yani, eşit
durumdakilere eşit ve eşit olmayan durumdakilere eşit olmayan biçimde
davranmayı gerektirmektedir. Eşit olmayan durumlarda farklı davranmak bir
müsaade değil fakat bir gerekliliktir. Farklı muamele keyfi bir şekilde
uygulanmamalı fakat belirli bir uygunluğu gerektirmektedir veyahut yargıç
kararıyla onaylanmalıdır306.
“Eşit olmayan durumdakilere eşit davranmamak” veya “farklı durumdakilere
farklı davranmak” farkları dikkate almayı gerektirmektedir ve buradan
doğrudan ve dolaylı ayrımcılık ayrımının yapılmasını gerekli kılmaktadır.
305
UN HRC, Başvuru (Communication) No. 172/1984, Broeks Hollanda’ya Karşı, 9. 4. 1987,
para. 13.
306
Kitching, s. 20’de nakledilen South West Africa Davası ICJ Rep. 1966, 04. 11. 1960.
107
Çünkü farklılıkların göz ardı edilerek herkese aynı işlemi uygulamak da başka
bir ayrımcılık türünü gündeme getirmektedir: Dolaylı Ayrımcılık.
Doğrudan ayrımcılık, şeklî eşitlik fikrine dayanmaktadır. Kişiye veya gruplara
ırk, cinsiyet veya malullük gibi yasaklanan ayrımcılık nedenleri temelinde
diğerlerine kıyasen daha az avantajlı veya zararına davranılması olarak
açıklanabilmektedir. Böylece, doğrudan ayrımcılığın yasaklanması şeklî eşitlik
ilkesini korumayı amaçlamaktadır. Dolaylı ayrımcılık ise, görünüşte tarafsız
olan bir hükmün, uygulamanın ya da ölçütün korunan gruba ait kişileri diğer
kişilerle karşılaştırıldığında dezavantajlı bir durumda bırakmasıdır. Söz konusu
hüküm, durum veya ölçütler meşru bir amaçla objektif olarak haklı
çıkarılmadıkları ve bu amaca ulaşmak için kullanılan araçlar gerekli ve orantılı
olmadığı sürece dolaylı ayrımcılığa neden olacaktır. Dolaylı ayrımcılığın
önlenmesi devletin söz konusu gruplar arasındaki farklılıkları dikkate almasını
gerektirmektedir307.
Daha önce de belirtildiği gibi şeklî eşitliğin benimsenmesinin, ırksal
önyargıların ve klişelerin giderilmesine yardımcı olmakla beraber, eşitliğin
yeniden dağılım ve yapılandırma amaçlarını gerçekleştirmek bakımından
önemli bir katkısı olduğu söylenememektedir. Ayrıca sadece şeklî eşitlik
yaklaşımının benimsenmesi durumunda bunun asimilasyon eğilimlerini
desteklemesi de dâhil olmak üzere bir takım sakıncaları olabileceğinden de
bahsedilmişti. Bu türden endişelerin aşılması için yapılan girişimlerden en
önemlisi dolaylı ayrımcılık kavramının geliştirilmesi olmuştur. Bu kavram,
Amerikan mahkemelerinde görünüşte eşit muamelenin aslında elverişsiz
durumu pekiştirdiği sonucuna hukuken bir tanım getirilmesi talebiyle
benimsenmiş, çok geçmeden, önce Birleşik Krallık ve daha sonra kıta
Avrupa’sı hukuklarında da uygulama bulmaya başlamıştır. Dolaylı ayrımcılık
kavramı şeklî eşitliğin tamamlayıcısıdır. Ayrıca, toplumdaki çeşitliliği
desteklemektedir. Bunu görünüşte tarafsız olan uygulama ve kriterlerin üzerine
307
Kitching, s. 20- 21.
108
ışık tutarak, bunların aslında baskın kültürün taraftarlığını yaptığını ortaya
çıkarmak suretiyle yapmaktadır.308
bbb) Đçtihatlarda ve Yorumlarda Dolaylı Ayrımcılık
Uluslararası insan hakları sözleşme ve belgelerinde eşitlik ve ayrımcılık
yapmama hükümlerinin şeklî yaklaşımı öne çıkaran bir şekilde formüle
edilmesine rağmen, uluslararası yargı içtihatları veya antlaşma organlarının bu
hükümlere ışık tutucu yorumlarında dolaylı ayrımcılığın giderek önem
kazanmaya başladığı gözlemlenmektedir. Örneğin, BM Irk Ayrımcılığının
Önlenmesi
Sözleşmesi’ndeki
ve
CEDAW’daki
ayrımcılık
tanımı
Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi tarafından maddi eşitlik
yaklaşımına ve dolaylı ayrımcılık kavramının göz önüne alınmasına fırsat
verecek şekilde yorumlanmaktadır. Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması
Komitesi ayrımcılığın tanımı hakkındaki 14 numaralı Genel Tavsiye’sinde
ayrımcılık yapmama ve hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadan hukuk önünde
eşitlik ve hukukun korumasından eşit şekilde yararlanma ilkesinin insan
haklarının
korunmasının
temel
ilkesi
olduğunu
hatırlattıktan
sonra,
Sözleşme’nin 1. maddesindeki ayrımcılık tanımıyla ilgili açıklamalara
geçmektedir. Buna göre, bir ayrım insan hakları ve temel özgürlüklerin eşit
şekilde kullanılmasını kaldırma ve zayıflatma amacına sahipse ya da bu sonucu
doğuruyorsa Sözleşmeye aykırı olacaktır. Bir eylemin Sözleşmeye aykırı olup
olmadığına karar vermede Komite, bu eylemin çoğunluktan ırk, renk, soy,
ulusal veya etnik köken özellikleriyle ayrılan grupların üzerinde haksız bir
ayrımcı etki doğurup doğurmadığını göz önüne alacaktır309. Bu yorum
Komite’nin dolaylı ayrımcılık unsurunu, doğrudan ayrımcılık ile birlikte,
Sözleşmenin ihlal edilmesine neden olacak bir eylem olarak gördüğü anlamına
gelmektedir. Diğer yandan BM Đnsan Hakları Komitesi, yukarıda değinilen 18
308
309
Fredman, Combating Racism, s. 22- 24.
CERD Genel Tavsiye No.14, 42. Oturum, 22.03.93, para. 1 ve 2.
109
numaralı Genel Yorumu’nda, BM Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi ve
CEDAW’da benimsenen ayrımcılık tanımının geçerli olacağını belirtmektedir.
Komite’nin bu ifadesi, Sözleşmelerdeki ırk ayrımcılığı tanımında, ayrımcı
muamelede kaldırma ve zayıflatma amacına “sahip olma” ya da “bu sonucu
doğurma etkisi” unsurlarına yer verilmesi dolayısıyla, tanımın hem doğrudan
hem de dolaylı ayrımcılığı kapsadığını dolaylı yoldan ifade ettiği şeklinde
yorumlanmaktadır310. Burada ‘amaç’, doğrudan ayrımcılığı; ‘etki’ ise dolaylı
ayrımcılığın varlığını tanımaktadır.
AĐHM’ın de herhangi bir ayrımcılık tanımı yapmış olmamakla birlikte
yukarıda alıntılanan Belçika Dil Davasında, ayrımcılığın tespit edilmesinde söz
konusu eylem veya ölçütün ‘amaç’ ve ‘etkilerinin’ dikkate alınacağını
belirtmesi, Đnsan Hakları Komitesi gibi, hem doğrudan hem de dolaylı
ayrımcılığın
madde
hükmüne
aykırı
olacağını
ima
ettiği
şeklinde
yorumlanmaktadır311. Ne var ki, göreceli olarak kısa bir zamana kadar
AĐHM’ın bu davada ortaya koyulan teste dolaylı ayrımcılığı da dâhil edip
etmediğinden kesin olarak emin olunamamıştır. Örneğin, Abdülaziz davasında
Mahkeme tarafından bu yorumu onaylayan bir karar verilmemiştir. Mahkeme
bu davada göçmen yasasının nişanlıların daha önceden tanışıyor olmasını
gerekli kılması sebebiyle yeni Đngiliz Milletler Topluluğu ülkelerinden ve
Pakistan’dan gelen göçü, beyaz göçünün aksine engelleyici bir etki göstermesi
nedeniyle ırksal olarak ayrımcı olduğu iddiasını reddetmiştir. Bu iddiayı
reddederken Mahkeme, yasanın farklı ırk grupları üzerinde farklı bir etki
gösterip göstermediği ve gösteriyorsa bunun yasanın amaçları doğrultusunda
haklılaştırılıp haklılaştırılmayacağı konusunda bir analizde de bulunmamıştır.
Komisyon aşamasında azınlık görüşü kuralın dolaylı olarak ayrımcı olduğunu
ve 14. maddenin ihlal edildiğini belirtse de Mahkeme yasanın ırklarına
bakılmaksızın
ülkeye
giriş
yapmak
ve
yerleşmek
isteyen
herkese
uygulandığından hareketle 14. maddenin amaçları açısından bir aykırılık
310
311
Jayawickroma, s. 177.
McColgan, Ailen, “Cracking the Comparator Problem: Discrimination, Equal Treatment and
the Role of Comparisons”, European Human Right Law Review. Sayı 6, 2006, s. 168.
110
bulunmadığını belirtmiştir312. Ancak bundan sonra, AĐHM 2003 yılında
Thlimmenos
Yunanistan’a
Karşı
davasında
verdiği
kararda,
dolaylı
ayrımcılığın açıkça 14. maddenin kapsamına girdiğini açıklamaktadır.
Mahkeme, bu davada 14. madde anlamında ayrımcılığın devletlerin benzer
durumdaki kişilere objektif ve makul gerekçe olmaksızın farklı davranması
halinde gerçekleşeceğini ve fakat bunun ayrımcılığın yalnızca bir boyutu
olduğunu belirtmiş; ardında da ayrımcılığın aynı zamanda devletlerin objektif
ve makul gerekçe olmaksızın farklı durumdaki kişilere benzer davrandığında da
gerçekleşebileceğini
bildirmiştir313.
Mahkeme,
14.
maddenin
sağladığı
korumanın geniş yorumlanması gereğini başka davalarda da şöyle ifade
etmiştir: “Bir politika veya ölçütün orantısız bir şekilde belirli bir grup üzerinde
haksız etkiler doğurması durumunda, bu politika ve ölçütün hedefi özellikle o
grup olmasa bile veya o gruba yöneltilmese de, o politika veya ölçüt ayrımcı
bir niteliğe sahip olmaktadır”314.
Konuya Avrupa Birliği çatısı altındaki düzenlemeler bakımından kısa bir
gözden geçirmeyle değinmek gerekirse; Avrupa Birliği’nin, getirdiği ölçütler
ve yarattığı içtihatlar ile ayrımcılıkla mücadele hukukunda uluslararası arenada
ön sıralarda yer aldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Uygulamada Avrupa
Adalet Divanın’nın en fazla üzerinde durduğu konu ‘ayrımcılık’ kavramı
olmuştur. Avrupa Topluluklarını Kuran Antlaşma’da açıkça belirli gruplara
karşı ayrımcılık yasaklanmakta ve aynı zamanda eşit fırsatlar ve eşit muamele
gibi daha geniş kapsamlı yaklaşımlara atıf yapılmaktadır. Ancak, bu Kurucu
Antlaşma’da yalnızca, özellikle 12., 13(1)., 39(2). ve 141(2). maddelerde
‘ayrımcılık’ kelimesi
kullanılmaktadır. Buna karşılık, Avrupa Birliği
hukukundaki ikincil düzenlemelerle bu genel kavram ‘doğrudan’ ve ‘dolaylı’
312
Abdülaziz, Cabales ve Balkandali Birleşik Krallık’a Karşı davası, AĐHM, Başvuru No.
9214/80; 9473/81;474/81, 28. 5. 1985 Tarihli Karar.
313
Thilimmenos davası, para. 44, Mahkeme dolaylı ayrımcılığı Chapman Birleşik Krallık’a Karşı
davasında da aynı şekilde ifade etmektedir, Başvuru No. 27238/95, 18. 1. 2001, para: 129.
314
Hugh Jordan Birleşik Krallık’a Karşı davası, Başvuru No. 24746/95, 4. 5. 2001 Tarihli Karar,
para.154; Nachova ve Ötekiler Bulgaristan’a Karşı davası, Başvuru No. 43577/98 ve
43579/98, 26. 2. 2004 Tarihli Karar, para. 167.
111
alt ayrımına tabi tutulmuştur. Bununla birlikte Avrupa Adalet Divanı’nın bu
kavramları zaman içinde algılayış biçimi ve bunlara getirdiği yorum önemli bir
şekilde değişerek gelişmiştir. Avrupa Adalet Divanı 1995 yılında gördüğü bir
davada ayrımcılığı “benzer durumlara farklı kuralların uygulanması veya farklı
durumlara benzer kuralların uygulanması” olarak tanımlamıştır315.
Uzun yıllardan beri Avrupa Birliği’nin ayrımcılıkla mücadele hukuku, temel
olarak cinsiyet ayrımcılığı ve farklı üye devletlerin iş dünyası ve vatandaşları
arasındaki ayrımcılıkla ilgili olagelmiştir316. Dolayısıyla Avrupa Adalet Divanı,
dolaylı ayrımcılık kavramını ilk olarak Avrupa Topluluğu cinsiyet ayrımcılığı
hukukuna adapte etmiştir317. Dolaylı ayrımcılık kavramının hukuk metninde
somutlaşması ise bu kavrama Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık Durumlarında Đspat
Yükümlülüğü Hakkındaki Direktif’te318 yer verilmesiyle gerçekleşmiştir. Bu
Direktif’in
2(2).
maddesinde
dolaylı
ayrımcılık
tanımı
şu
şekilde
düzenlenmektedir “… Sözü edilen işlem eşitliği ilkesinin uygulanmasında,
tarafsız olduğu izlenimini veren bir hüküm, bir ölçüt veya bir uygulamanın bir
cinsten kişilerinkine kıyasla somut olarak daha yüksek düzeyde bir nispeti
etkilemesi halinde dolaylı ayrımcılık mevcuttur; şu kadar ki, bu hüküm, bu
ölçüt veya bu uygulama ilgililerin cinsiyeti ile bağımlı olmayan objektif
unsurlar çerçevesinde uygun, gerekli ve adil sayılmamalıdır.”
1997 senesinde Amsterdam Antlaşması’nın 2(7). maddesi AB hukukuna geniş
bir ayrımcılıkla mücadele hükmü kazandırmıştır. Bu hüküm Avrupa
Topluluklarını Kuran Antlaşma’nın Birleştirilmiş Metni’nin 13. maddesinde
şöyle yer almaktadır:
315
Ellis, Evelyn, European Union Anti-Discrimination Law, Oxford 2005, s. 87 ve dn. 18’de
nakledilen Finanzampt Köln- Altstadt Schumaker’e Karşı Davası, C- 279/93, ECR 1995 I225, 14. 02. 1995.
316
Timothy Jones, “The Race Directive: Redefining Protection From Discrimination in EU Law”,
European Human Rights Law Review, No. 5, 2003, s, 1.
317
Fredman, Combating Racism, s. 24.
318
Council Direcive 97/80/EC, The Burden of Proof in Cases of Discrimination Based on Sex, OJ
L 014, 20. 01. 1998. Bundan sonra “Đspat Yükü Direktifi”olarak geçecektir.
112
“Bu antlaşmanın diğer hükümlerine halel getirmeksizin ve Topluluğa verilen
yetkilerin sınırları dâhilinde, Konsey… cinsiyet, ırk, veya etnik köken, din veya
inanç, sakatlık, yaş veya cinsel yönelim temelinde ayrımcılıkla mücadele için
gerekli önlemleri alabilir.”
Avrupa Birliği 13. maddeden hareketle üç kısımdan oluşan bir ayrımcılıkla
mücadele stratejisini hayata geçirmiş ve bu stratejilerin ikisi 2000 yılında Irk
Direktifi’nin ve Đstihdam ve Đş Konusunda Eşit Muamele için Bir Genel
Çerçeve Oluşturulmasına Đlişkin Konsey Direktifi’nin319 benimsenmesiyle
sonuçlamıştır320. Özellikle konumuz ile ilgili olan Irk Direktifi üye devletlerde
eşit muamele ilkesini hayata geçirmek amacıyla ırk ve etnik köken temelinde
ayrımcılıkla mücadelenin genel esaslarını belirlemek için oluşturulmuştur. Bu
Direktif ve Đstihdam Çerçeve Direktifi’nde doğrudan ve dolaylı ayrımcılık
kavramları çok açık bir şekilde ve ayrı ayrı tanımlanmaktadır. Dolayısıyla bu
Direktiflerde eşitlik ilkesinin kapsamına ayrımcılığın iki boyutu da dâhil
edilmektedir: “Bu Direktif’in amaçları açısından eşit muamele ilkesi, ırk ve
etnik kökene dayalı dolaylı ya da doğrudan ayrımcılık olmaması anlamına
gelir.”321 Eşit muamele ilkesinin tanımlandığı bu hükmün hemen ardından ise
doğrudan ayrımcılık; “bir kimsenin karşılaştırılabilir durumlarda, ırk veya etnik
kökene dayalı olarak bir diğer kişiye göre daha az tercih edilir bir muameleye
tabi tutulması, şimdiye kadar tutuluyor olması veya tutulma ihtimali olması
halinde doğrudan ayrımcılığın ortaya çıktığı anlaşılır” şeklinde tanımlanmakta;
dolaylı ayrımcılık da “görünüşte tarafsız bir hüküm, yansız kriterler veya
uygulamanın; bir ırksal veya etnik kökenden kimseyi, diğer kişilerle
karşılaştırıldığında özel bir avantajsız konuma getirdiği durumlarda, bu yansız
hüküm, yansız kıstaslar veya uygulama; meşru bir amaç ile nesnel olarak
haklılık kazanmamışsa ve söz konusu amacı gerçekleştirmek için kullanılan
319
Council Directive 2000/78/EC, Establishing a General Framework For Equal Treatment in
Employement and Occupation, OJ L 303/16, 2. 12. 2000. Bundan sonra “Đstihdam Çerçeve
Direktifi” olarak geçecektir.
320
Ayrımcılıkla Mücadele Bir Eğitim Kitabı, Avrupa Komisyonu Đstihdam Sosyal işler ve Eşit
Fırsatlar Genel Müdürlüğü Birim G.4, Lüksemburg 2006, s. 13.
321
Irk Direktifi madde 2(1).
113
araçlar uygun ve zaruri değilse, dolaylı ayrımcılığın zuhur ettiği anlaşılır”
biçiminde ifade edilmektedir322.
Avrupa Adalet Divanı’nın bu zamana kadar bu Direktiflerdeki hükümler ile
ilgili vermiş olduğu bir karar bulunmamasına rağmen323, bu kavramlar Avrupa
Birliği’ne üye devletlerin çoğunluğunun iç hukuklarında da çoktan yerini
almıştır324.
dd) Pozitif Eylem
aaa) Tanım ve Önemi
Pozitif eylem geçmişteki ırksal ve sosyal ayrımcılığın zarar verici ve insanlık
dışı uygulamalarını telafi etmeyi ve mevcut sosyo-ekonomik eşitsizlikleri
düzeltmeyi amaçlamaktadır. Tipik olarak ırk, etnik kimlik ve cinsiyet
özellikleriyle tanımlanan belirli gruplar ve bu gruplara mensup kişileri insan
hakları ve temel özgürlüklerden eşit bir şekilde yararlanmalarının sağlanması
amacıyla bu grupların veya grup üyelerinin ilerlemelerinin devamı için tercihli
davranmaktır325.
Devletler için eşitliğin gerçekleştirilmesi, eşitlik ve ayrımcılık yapmama
ilkesine saygı duymayı, korumayı ve bu ilkeyi geliştirmeyi görev bilmesi
anlamına gelmektedir326. Eşitliğin gerçekleştirilmesinde doğrudan ve dolaylı
ayrımcılık kavramlarının ikisinin birden tanınması önemli bir hamle olmasına
rağmen, yeterli değildir. Tek başına dolaylı ayrımcılık kavramının beimsenmesi
322
323
324
325
326
http://ab.calisma.gov.tr/index_dosyalar/mevzuat/tablolar/tablo2000-43.doc
http://ec.europa.eu/employment_social/fundamental_rights/legis/lgcaselaw_en.htm.
The Annual Report 2006, s.23.
Eide, Absjorn, New Approaches to Minority Protection. Minority Rights Group: London
1993, s. 172.
Morawa, Alexander, “The Evolving Human Right To Equality”, European Yearbook of
Minority Issues, cilt 1, sayı 2, 2001, s. 158 ve orada Opsalh, Torkel, “Equality and NonDiscrimination”, Norwegian Institute of Human Rights Publication no.1, Oslo 1990, s. 204.
114
de eşitlik amacını gerçekleştirmede bazı durumlarda kifayetsiz kalabilmektedir.
Örneğin, yukarıda Irk Direktifi’nde yapılan dolaylı ayrımcılık tanımında,
görünüşte tarafsız bir hükmün diğer kişilerle karşılaştırıldığında bir ırksal veya
etnik kökenden kimseyi avantajsız duruma getirmesi “meşru bir amaç ile
nesnel olarak haklılık kazanmamışsa” dolaylı ayrımcılığın gerçekleşeceği
bildirilmektedir. Fakat pek çok durumda bu avantajsız durum nesnel olarak
haklılık kazanabilmektedir. Örneğin, iş ile ilgili kriterler meşru sayılmakta ve
geçmiş ve süregelen ayrımcılık nedeniyle iş için gerekli niteliklere sahip
olmayan avantajsız durumdaki kişilerin avantajsız durumları devam etmektedir.
Örnek olarak Birleşik Krallık’ta yönetim işi için eğitimlerin, yalnızca daha
önce Birleşik Krallık’ta iş deneyimi sahibi olan kişilere açık tutulmuş ve bu da
daha önceden iş dünyasında ayrımcılığa uğrayan kişileri veya ülkeye yeni gelen
ve iş bulmaya çalışan kişilerin böyle bir işe girmesini imkânsızlaştırmıştır. Öte
yandan, dolaylı ayrımcılığın gerçekleştiğinin tespit edilmesi kendiliğinden
çeşitliliğin desteklenmesine ve mağdurların işe yerleştirilmelerini veya devlet
yardımından faydalanmalarını sağlamamaktadır. Mesela yukarıdaki örnekte,
işverenin riski bertaraf etmek gibi her hangi bir yükümlülüğünden
bahsedilememektedir. Bir başka eksiklik ise dolaylı ayrımcılık davalarında çare
kabilinden, haksızlığın tazmin ve telafisinin, bireysel boyutta kalmasıdır.
Mağdur zarara uğradığı iddiasıyla şikâyette bulunmalı ve iddia amacına ulaştığı
takdirde de tazmin, ayrımcı engelin kaldırılmasıyla sınırlı kalmakta ve
dolayısıyla tek gereklilik münferit şikâyet sahibinin durumunun telafi
edilmesinden ibaret kalmaktadır. Sonuç olarak, dolaylı ayrımcılık eşit
fırsatların sunulması veya yeniden dağılım veya yeniden yapılandırma
amaçlarını karşılamaya yetmemektedir.
327
Bundan dolayı, dezavantajlı
durumları eskiye dayanan gruplara mensup olan kişilere devlet veya özel
kurumlar tarafından ayrıcalıklar sağlanması yoluyla geçmiş ve süregelen
ayrımcılığın
etkilerinin
ortadan
kaldırılması
veya
telafi
edilmesi328
sağlanmalıdır. Pozitif eylem veya özel tedbirlerin (special measures)
327
328
Fredman, Combating Racism, s. 23- 26.
Kitching, s. 21.
115
uygulanması olarak anılan bu yöntem devlete yalnızca ayrımcılık yapmaktan
kaçınmak yerine eşitliği geliştirmek için pozitif görevler yüklemektedir. Bu
görev çok farklı şekillerde ifa edilebilmektedir. Örneğin ABD’de iş
sözleşmesinin tarafı olan idareye işgücündeki kadın ve azınlık nüfusunu
artırması ile ilgili yükümlülük getirilmektedir. Pozitif eylem, doğrudan veya
dolaylı ayrımcılığın aksine, münferit bir işverenin dezavantajlı durumdaki
kişilerin çalışma hayatından dışlanmasına yol açan ölçüt ve uygulamalarının
ispatlanmasını
gerektirmemektedir.
Çünkü
pozitif
eylemde,
toplumsal
ayrımcılığın bireysel ırksal önyargı ve eylemlerin ötesine geçtiği kabul
edilmektedir329.
Bundan başka pozitif eylemin, eşitliğin sağlanmasına demokratik katılımı
sağlamak yoluyla da önemli katkıları bulunmaktadır. Örneğin, pozitif eylem,
eğitimsel, ekonomik ve sosyal araçlar sağlamak suretiyle daha önce bundan
mahrum bırakılmış kimselerin karar verme süreçlerine demokratik katılımının
gerçekleştirilmesini sağlamaktadır. Diğer yandan pozitif eylem, grupları hedef
aldığından daha geniş bir zeminde fonksiyona sahip olmaktadır. Bu da
demokratik katılıma toplumun çeşitli demografik kesimlerinden daha fazla
aktif vatandaş ve siyasi liderin iştirakini sağlamaktadır330.
bbb) Uluslararası Hukukta Pozitif Eylem
Pozitif eylem programları aynı zamanda, uluslararası hukukun eşitlik veya
ayrımcılık yapmama ilkesinin içeriğine ilişkin daha açık bir tanım sunduğu da
bir alan olmaktadır331 ve aslen bir Amerikan anlayışı olmasına rağmen bölgesel
olarak Avrupa ve uluslararası insan hakları yargısında da önemli bir rol
329
Fredman, Combating Racism, s. 26.
Cunningham, Frank, “Positive Action and Democracy”, Appelt, Erna/ Jarosch, Monika (Yay.
Haz.), Combating Racial Discrimination: Affirmative Action as A Model For Europe, Oxford
2000, s. 41- 42.
331
Bayefsky, s. 24.
330
116
oynamaktadır332. Đnsan hakları ve temel özgürlüklere saygının geliştirilmesinin
ve pekiştirilmesinin Birleşmiş Milletler’in ana amacını oluşturduğu Birleşmiş
Milletler Şartı’nın 1(2). maddesinde belirtilmiş ve insan hak ve özgürlüklerinin
herkes için tanındığı anlayışı zaman içinde Birleşmiş Milletler’in azınlık
korumasına özel olarak eğilmesine neden olmuştur333. 1947 senesinde BM
Đnsan Hakları Komisyonu, Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması ve Azınlıkların
Korunması Alt Komisyonunu kurmuş, çok geçmeden 1950 senesinde de Alt
Komisyon görüşülen MSHUS’da azınlık korumasının da bulunması hakkında
bir öneride bulunmuştur. Bu öneri kabul edilerek Sözleşme’nin 27. maddesinde
yerini bulmuştur. Dolayısıyla, MSHUS hem bir eşitlik hükmü (26. madde) hem
de azınlıklar için özel bir koruma hükmü (27. madde) içermektedir.334 27.
maddeye göre, “ Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir devlette,
böyle bir azınlığa mensup bulunan kişiler grubun diğer üyeleri ile birlikte toplu
olarak kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gerektirdiği ibadeti
etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenmez.”
MSHUS’daki
ayrımcılık
yapmama
hükümlerinin
tartışılması
sırasında
Hindistan delegesinin pozitif eylemin gerekliliği hakkında söyledikleri o
zamanın şartlarına göre dikkat çekicidir. Delege, geçmişteki muamelelere ve
tarihsel şartlara atıf yaparak, belirli bir kesime mensup kişilerin haklarının
geliştirilmesi ve bu tür hükümlere gerek kalmayacak şekilde eşitliklerinin ve
şartlarının yeniden yapılandırılması için belirli bir süre için daha fazla
imtiyazlar ve koruma sağlanmasının gerekli olduğunu böylelikle herkes için
eşit fırsatlar sağlanabileceğini belirtmiştir335. Alt Komisyon Raportörü
Capotorti de herkes için eşitlik hakkının tam olarak gerçekleştirilmesinin iki
332
333
334
335
Morawa, s. 173- 174.
Ne var ki, bundan önce ne MSHUS’un ne de ESKHUS’un hazırlanması sırasında ayrımcılığın
yasaklanmasının dezavantajlı gruplar lehine pozitif tedbirler alınmasını içerecek biçimde
yorumlanması öngörülmüştür. MSHUS’un 26. maddesi hakkında yapılan tartışmalar sırasında
‘ayrımcılık’ teriminin tercih edilmeyen türde ayrım kastedilerek olumsuz anlamda anlaşılması
gerektiği belirtilmiş, Hollanda, Şili ve Uruguay temsilcileri eşitliğin benzer muamele
anlamına gelmeyeceğine işaret etmişlerdir, Ramcharan, s.260.
Bayefsky, s. 25.
Ramcharan, s. 260.
117
bileşeninden birinin ayrımcılığın önlenmesi diğerinin ise özel tedbirler
uygulanması olduğunu belirtmiştir336. Đnsan Hakları Komitesi tarafından da
MSHUS’un, devletlere özel tedbirler alma ve pozitif eylem programları
oluşturma görevi verdiği şeklinde yorumlandığı görülmektedir: “… eşitlik
prensibi bazen devletlere Sözleşme tarafından yasaklanan ayrımcılığın
sürmesine yardım eden veya neden olan şartları azaltmak veya ortadan
kaldırmak amacıyla pozitif eylemlerin uygulanmasını gerekli kılmaktadır.”337
BM Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi’nin 1(4). ve 2(2). maddelerinde
de özel tedbirlerin kullanılmasıyla ilgili hükümler açık bir şekilde yer
almaktadır. Bu hükümlerde özel tedbirlerin belirli sınırlı amaçlar için (yani,
insan hak ve özgürlüklerden eşit bir şekilde yararlanılmasının sağlanmak
amacıyla); geçici olarak; belirli amaçlara ulaşıldıktan sonra sonlandırılacak
biçimde uygulanması gerektiği bildirilmektedir. Sözleşmenin 2(2). maddesi
şöyledir:
“Taraf
devletler, şartlar gerektirmesi halinde bazı ırk gruplarının veya bu
gruplara mensup olan bireylerin insan haklarından ve temel özgrlüklerden tam
ve eşit biçimde yararlanmalarını sağlamak amacıyla, bunların korunmaları ve
yeterli gelişmelerinin sağlanması için sosyal, ekonomik, kültürel ve diğer
alanlarda özel ve somut tedbirler alırlar. Bu tedbirler, alındıkları zamanki
amaca ulaşılmasından sonra, farklı ırk gruplarına eşitlikçi olmayan ve ayrı
hakların sürdürülmesi sonucunu verecek bir biçimde kullanılmaz.”
AĐHS’ deki ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddenin, “Bu Sözleşme’de
tanınan hak ve özgürlükler… sağlanır.” şeklinde formüle edilmesinden
devletlere sadece ayrımcılık yapmaktan kaçınma yükümlülüğü vermediği
sonucu çıkarılabilmektedir. Örneğin, AĐHM, Assenov ve Ötekiler Bulgaristan’a
Karşı davasında, 3. maddenin devlete pozitif görevler verebileceği şeklinde
yorumlanması gerektiği, aksi takdirde maddenin sağladığı korumanın
336
337
Bayefsky, s. 25 ve orada F. Capotorti, UN Submission on the Prevention of Discrimination
and Protection of Minorities: Study on the Rights of Persons Belonging to Ethnic, Religious
and Linguistic Minorities, U.N Doc. E/CN. 4/Sub.2/384, Rev.1 1979.
UN HRC Gen. Yorum No. 18, para.10.
118
etkinliğinin azalacağı sonucuna varmakta; aynı çıkarsamanın 14. madde için de
yapılabileceğini belirtmektedir338. Mahkeme, başka davalarda da iç hukuk
tarafından sağlanan korumanın bazen yetmeyebileceğini, Sözleşmedeki hak ve
özgürlüklerin gereği gibi korunmasının devletin pozitif eylemde bulunmasını
gerektirebileceğini belirtmiştir339. “…Sözleşmeye göre bir yükümlülüğün
yerine getirilmesi devletin bazı durumlarda pozitif eylemlerde bulunmasını
gerektirebilmektedir; bu tür durumlarda devlet yalnızca kaçınmakla yetinemez,
aksi takdirde bu gibi durumlarda haksız fiil ile ihmal arasında bir fark
kalmayacaktır.”340
Pozitif eyleme, Irk Direktifi’nin 5. maddesinde de, uygulamada tam eşitliği
temin edebilmek için olanak verilmekte, devletlerin bu amaçla “ırksal ve etnik
kökene bağlı dezavantajları telafi edebilmek veya önlemek için özel tedbirler
alması” mümkün kılınmaktadır. Direktif’in önsözünün 17. paragrafında temel
amacın kişilerin özel ihtiyaçlarının karşılanması olduğu durumlarda bu
olanağın belirli bir ırk veya etnik köken özelliği taşıyan bireylerden oluşan kişi
toplulukları için de geçerli olduğu açıklanmaktadır. Direktif’te, ırk ya da etnik
köken, din, inanç, engellilik, cinsel yönelim ya da yaş ile tanımlanan grupların
zarar gördüğü tarihsel dezavantajların giderilmesi ya da tazmini için önlemler
alınmasına izin verilmesi, Direktif’in uygulamada tam eşitliğe ulaşmanın
mevcut
ya
da
gelecekteki
ayrımcılığı
yasaklamadan
daha
fazlasını
gerektirdiğini kabul etmesinden kaynaklanmaktadır. Örneğin, belirli gruplar
belirli işlerde istihdam edilmiyorsa, o gruptan kişilere bu türden işlerle ilgili
eğitim verilmesi pozitif eyleme dâhil olmaktadır341. Bununla beraber
Direktif’teki pozitif eylem tedbirleri dezavantajın telafi edilmesi yanında
338
Assenov ve Ötekiler Bulgaristan’a Karşı davası, AĐHM, Başvuru No. 90/1997/874/1086,
1999, Goldston, Discrimination, s. 473.
339
X ve Y Hollanda’ya Karşı Davası, AĐHM, Başvuru No. 8978/80, 26. 3. 1985 Tarihli Karar,
para. 27.
340
Airey Đrlanda’ya Karşı davası, AĐHM, Başvuru No. 6289/73, 9. 10. 1979 Tarihli Karar, para.
25.
341
Capacity Building of The Civil Society dealing with Anti-Discrimination: Training Manual,
2005,s.15,
http://ec.europa.eu/employment_social/fundamental_rights/pdf/civil/trainman_tr.pdf.
119
önlenmesi için de uygulanabilecektir, dolayısıyla alınan bir tedbiri haklı
göstermek için geçmiş veya mevcut bir dezavantajı ortaya koyma zorunluluğu
bulunmamaktadır342.
B-
Ulusal
Boyutta
Etnik
Ayrımcılıkla
Mücadele
Programlarının
Gerçekleştirilmesinde Bir Araç Olarak Etnik Veri
1. Genel Olarak
Yukarıda görüldüğü gibi, devletler için, ayrımcılıkla mücadele ve eşitliğin
geliştirilmesi için, özellikle ırksal ayrımcılık ve ırksal eşitlik ile ilgili olarak,
uluslararası antlaşmalardan, yumuşak hukuk kurallarından veya teamülü
hukuktan kaynaklanan giderek artan sayıda yükümlülükler ve normlar
oluşmuştur. Bunun yanında, daha özel olarak bölgesel düzeyde ırksal eşitlikle
ilgili Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği çatısı altında hukuki normlar da
geliştirilmiştir ve asıl önemli olan söz konusu normları ulusal düzeyde
etkinleştirmek ve hayata geçirilebilmektir. Bunu gerçekleştirmek için de uygun
hukuki ve politik düzenlemeler oluşturulması gerekmektedir. Bununla da
kalınmayıp, bu üretilen politika ve kuralların sisteme dâhil edilerek yerine
getirilmesi ve nihai olarak gereği gibi uygulanıp uygulanmadıklarının
ölçülmesi,
bu
uygulamalarla
ortaya
çıkan
gelişmelerin
izlenmesi
gerekmektedir. Bu çerçevede, toplumdaki etnik gruplarla ilgili veri, bu
adımların gerçekleştirilebilmesinin başlıca aracıdır ve daha da mühimi ön
şartıdır. Çünkü bu adımların gerçekleştirilebilmesi için öncelikle, geliştirilecek
veya
geliştirilmiş
düzenlemelerin
olan
hedefi
ayrımcılıkla
olan
kitlenin
mücadele
politikası
sosyal,
ekonomik,
ve
hukuki
demografik
durumlarının bilinmesi, taleplerinin ve şikâyetlerinin duyulması gereklidir.
342
Jones, Timothy, “The Race Directive: Redefining Protection From Discrimination in EU
Law”, European Human Rights Law Review, Sayı 5. 2003 s. 522.
120
Bunun için de mevcut durumu görünür yapan güvenilir bilgi kaynaklarına
ihtiyaç duyulmaktadır.
Devletlerin ayrımcılıkla mücadele amacıyla gerekli hukuki düzenlemeleri ve
politikaları oluşturabilmesi, uygulanmasını takip edebilmesi veya yeniden
dağılım veya yeniden yapılandırma yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için,
kısacası eşit muamele politikalarının hayata geçirilmesinin her aşamasında,
yetki sınırları içinde vuku bulan ayrımcılığın nedenlerini, boyutlarını ve
sonuçlarını en azından genel bir düzeyde tespit etmesi gerekmektedir ve bunun
için çeşitli veri araçları marifetiyle elde edilen farklı türlerde veriye ihtiyacı
vardır. Bu veri araçlarından, demografik ve sosyo-ekonomik istatistiğin elde
edildiği nüfus sayımları; anketler ve idari veri kaynakları -etnisiteyle ilgili soru
veya başka türlü bir etnik unsur içerdiği müddetçe- toplumdaki söz konusu
grupların niceliksel olarak büyüklükleri, sosyo-ekonomik durumları hakkında
bilgi vermekte ve durumlarının diğer gruplarla karşılaştırılmasını olanaklı
kılmaktadır. Diğer taraftan, ayrımcılık şikâyetlerinin bir araya toplandığı veri
araçları vasıtasıyla da şikâyet sahiplerinin dönemsel olarak sayısı, şikâyetçilerin
ve
kendisinden
şikâyetçi
olunanların
profilleri
hakkında
bilgi
edinilebilinmektedir. Mağdurlarla yapılan anketlerden ayrımcılık deneyimi
geçirmiş grubun üyelerinin hangi boyutta ve ne tür bir ayrımcılığa uğradığı ve
bunun için ne yaptıkları soruları cevaplanabilmektedir. Görüş veya davranış
anketlerinden ise belirli gruplar arasındaki ve genel olarak toplumdaki
önyargıların ne kadar yaygın olduğu ve toplumun eşit muameleyle ilgili hukuk
kurallarının ne kadar bilincinde oldukları soruları cevaplanabilmektedir.
Đşverenlerin mevcut ayrımcılık olgusundaki paylarının ne olduğu veya
ayrımcılıkla mücadele kanunlarına uyulup uyulmadığıyla ilgili veriye ulaşmaya
da ayrımcılık testi araştırmaları yardımcı olmaktadır343.
343
Makkonen, Measuring Discrimination, s. 42.
121
2. Etnik Gruplara Karşı Dolaylı Ayrımcılıkla Mücadelede ve Bunun da
Ötesinde Etnik Grupların Durumlarının Đyileştirilmesinde Verinin Önemi
Daha önce de belirtildiği gibi, devletlerin uluslararası veya bölgesel düzeydeki
normlardan kaynaklanan eşitliği gerçekleştirme yükümlülüğü, etnik gruplarının
durumlarını iyileştirmek için pozitif eylem planı ve politikalarını hayata
geçirmekten çok daha önce, ayrımcılık yapmaktan kaçınma ve önleme
zorunluluğu getirmektedir. Bu da doğrudan ayrımcılıkla olduğu kadar dolaylı
ayrımcılıkla mücadele için de gerekli hukuki düzenlemelerin geliştirilmesini
gerektirmektedir. Ulusal planda doğrudan ayrımcılıkla mücadelede, yasaklanan
etnik kriter bakımından prosedürlerin tarafsızlığının temin edilmesi için kişisel
özelliklerin görünmez kılınması sağlanmalıdır. Oysa ki dolaylı ayrımcılık
görünmeyenin görünür kılınmasını gerektirmektedir. Çünkü tanımından da
anlaşılabileceği gibi dolaylı ayrımcılık, görünüşte tarafsız olan bir hükmün
belirli etnik ve ırksal özelliklere sahip grupları diğerleriyle karşılaştırıldığında
dezavantajlı bir duruma koyması sonucu gerçekleşecektir. Dolayısıyla bu tanım
itibariyle dolaylı ayrımcılık ancak etnik ve ırksal gruba mensup kişiler
üzerindeki olumsuz sonuçlara bakılarak değerlendirilebilecektir. Bu sonuçlar
ise etnik veya ırksal grubun pozisyonunun diğer referans alınan grubun
pozisyonuyla kıyaslanmak suretiyle ölçülecektir.
Belirli etnik ve ırksal grupları etkileyen dezavantajlı muamelenin ortaya
çıkarılmasının değerlendirilmesi şöyle olmaktadır: Öncelikle etnik veya ırk
özelliğine göre gruplar tanımlanmaktadır; ikinci olarak grupların örneklem
oluşturması için kaydedilen kişisel özellikler karşılaştırılabilir tablolar halinde
bir araya getirilmektedir; üçüncü olarak istatistiksel ayrılıklar ve farklılıklar
ortaya konulmaktadır ve bunların büyüklük sırasına göre dizilmiş göstergeler
vasıtasıyla önemli veya asli özellikleri gösterilmektedir. Bu değerlendirme
sonucunda, başkaca bir niyet tespiti yapılmasına veya ayrımcılığa yol açan
sistemin tanımlanmasına gerek kalmadan etnik veya ırksal grupları etkileyen
dezavantajlı durum görünür hale getirilmektedir. Dolaylı ayrımcılığın tespit
122
edilmesinde, bunlardan ziyade, sonuçlardaki farklılık ve bu farklığın
gerekçelendirilememesi
rol
oynamaktadır.
Bu
değerlendirmeden
de
anlaşılabileceği gibi sonuç olarak, dolaylı ayrımcılık yalnızca istatistikî
gerekçelendirme ile algılanabilmektedir344.
Ayrımcılıkla mücadelede oluşturulan eşit muamele kanunlarına özellikle devlet
kurumları, şirketler veya başka işyerleri gibi kurumlar tarafından uygun
davranılıp davranılmadığının denetimi için de, veriye (özellikle istatistikî
veriye) ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü ayrımcılık karşıtı programların
başarısının gözetim altında tutulması, etkinliklerinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Đşgücü kompozisyonundaki muhtemel dengesizliklerin izlenmesi için bir
kurumdaki işgücü dağılımıyla ilgili (örneğin etnik veya ırksal özellikler veya
yaşa
göre)
bu
veri
toplama
faaliyeti
‘niceliksel
izleme’
olarak
adlandırılabilmektedir. Bu izleme faaliyeti hukuki temelini özellikle Avrupa
Birliği çatısı altındaki düzenlemelerden Irk Direktifi ve Đstihdam Çerçeve
Direktifi’nde bulmaktadır. Bu Direktiflerin ilgili hükümlerine göre345, üye
devletler işyeri uygulamalarının izlenmesi yolu da dâhil olmak üzere, eşit
muamelenin desteklenmesi için gerekli tedbirleri almalıdırlar. Niceliksel
izleme, özellikle kurumun bir eşitlik planını uygulamaya koyması durumunda
ve işgücünde ve/veya hizmet sağladığı kişiler bakımından bütün grupların eşit
temsilini temin etmek için hedefler belirlediği durumlarla olmazsa olmaz bir
gerekliliktir346. Ayrımcılık iddiasıyla görülen davalarda da işyeri izleme
grafiklerinin sunulması Mahkemede davalı sıfatıyla bulunan (işverenler v.s)
kişiler bakımından izleme yükümlülüğünün yerine getirildiğini göstermesi
itibariyle olumlu bir fonksiyona sahip olmaktadır. Ayrıca, davalı hakkındaki
iddialar da bu grafiklere dayanılarak haksız çıkarılabilecektir. Diğer yandan
izleme faaliyetinin yerine getirilmiyor olması, hakkında ayrımcılık suçlaması
bulunan kişiyi yargılamada dezavantajlı bir duruma sokabilecektir347.
344
Simon, Comparative Study, s. 7.
Irk Direktifi’nde madde 11(1) ve diğerinde madde 13(1).
346
Makkonen, Measuring Discrimination, s.6- 41.
347
Simon, Comparative Study, s. 43.
345
123
II. Ayrımcılıkla ilgili Farkındalığı Artırma Faaliyetlerini Kolaylaştırma
Ayrımcılığın yapısı ve boyutları hakkındaki bilimsel veriler eşitlik ve
ayrımcılıkla ilgili ulusal müzakerelerin başlamasında itici güç olarak rol
oynayabilir ve ayrımcılıkla ilgili toplumdaki duyarlılığın artırılmasında
referans noktası olabilirler348.
Đstatistikî verinin farkındalık artırma eylemlerinde kullanılması ayrımcılıkla
mücadelede sahip olduğu can alıcı önemi bir kez daha ispatlamaktadır. Bilinç
yoksunluğu hem, yukarıda bahsettiğimiz gibi, etnik veri toplama önündeki bir
engel hem de, dolayısıyla, ayrımcılıkla mücadelede aşılması gereken bir sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır. Farkındalık artırma çalışmalarının, verinin talep
edilmesi için en sık gösterilen neden olması349 farkındalık artırmanın
ayrımcılıkla mücadeledeki rolünün önemini göstermektedir. Farkındalık ve
duyarlılık artırma faaliyetleri ulusal ve uluslararası düzeyde kamu ve özel
organlar tarafından mağdur anketleri, ayrımcılık testi veya öz-bildirim anketleri
yoluyla elde edilen bilgiler ile yürütülebilmektedir350 . Ayrımcılığın boyutları
ve ciddiyeti hakkındaki kamu bilinci aynı zamanda kanıtlarla, medya tarafından
mağdurların deneyimlerinin yayılmasıyla veya ayrımcılığa uğramış grupları
etkileyen eşitsizlikler üzerine yapılan çalışmalar ile de desteklenmektedir351.
Diğer yandan ayrımcılıkla ilgili izleme faaliyetlerini yürüten kamu veya özel
sektör makamları veya sivil toplum temsilcileri bakımından ise söz konusu
bilincin artması ve ayrımcılığa yol açan sistemin anlaşılması, izleme
faaliyetinin bizzat yürütülmesi sırasında gerçekleşmektedir. Çünkü bu
makamların izleme eylemlerine katılmaları ayrımcılık gerçeğini görmelerini ve
ortaya çıkan gelişmelerle ilgili olarak sorumlu tutulmalarını sağlamaktadır352.
348
349
350
351
352
Makkonen, Measuring Discrimination, s. 5.
Đlgili araştırma için bkz. Oosi, s. 146.
European Handbook, s. 24.
Simon, Comparative Study, s. 16.
Simon, Comparative Study, s. 29.
124
Veri, ayrımcılığı görünür kılmakta ve dolayısıyla eşitsizliği sadece mağdurların
bir sorunu olmaktan çıkararak toplumsal bir sorun olarak kabul edilmesine
yardımcı olmaktadır353. Başka bir ifadeyle, ayrımcılığın genel karakterini,
büyüklüğünü ve önemini istatistiksel olarak ifade etmek özellikle mağdurların
durumunu vurgulayarak inandırıcılık kazanmasını sağlayacak etkili iddialar ve
önermeler ortaya konulmasını desteklemektedir. Ayrımcılığın varlığının
kamuoyunda somut bir şekilde ortaya konulması ise ayrımcılık meselesinin
siyasi gündeme yerleşmesini daha kolay bir hale getirmektedir354.
Gerçekten de, bilinçli ve planlanarak yapıldığı durumlar ayrık olmakla beraber,
ayrımcılık çoğu zaman kişilerin günlük ritüellerinde farkına varmadan
geliştirdikleri tutum ve davranışlarda içkindir. Farkına varılmadan gerçekleşen
ayrımcılık, kişilerin toplumsal olarak öğrendikleri önyargılı kavramsal
kategoriler ve kurumların devam etmesi ve bunların kendiliğinden (hatta iyi
niyetli kimselerin bile) tepkilerine yansımasından kaynaklanmaktadır355. Çoğu
zaman toplumdaki bireyler davranışlarının ayrımcı nüve taşıdığının farkına
varmayabileceği gibi ayrımcılık mağdurları da haklarının, ayrımcılık sonucu
nereye
başvuracaklarının
olmamaktadırlar
356
veya
ne
yapmaları
gerektiğinin
farkında
. Farkına varmadan gerçekleşen bu ayrımcılık yanında,
bilinçli olarak basmakalıp düşüncelerin istismar edilmesiyle, başka bir deyişle,
bir kişi hakkında çıkarsamalarda bulurken o kişinin ait olduğu grupla ilgili
inançların kullanılması yoluyla yapılan ayrımcılıkta, bazı durumlarda sadece
önyargı veya inançlarla değil etnik profillemede olduğu gibi farklı grupların
kaydedilen özellikleri arasında yapılan dağılımlarla ilgili gerçek verilerden de
hareket edilebilinir357. Fakat doğru zannettiğimiz bu sayısal veriler her zaman
doğru olmayabilir. Bu çalışmanın başka bir yerinde değinildiği gibi, bu
353
354
355
356
357
European Handbook, s. 23.
Simon, Racial Discrimination, s. 84.
Blank, Rebecca/ Marilyn Dabady/ Constance F. Citro (Yay. Haz.), Measuring Racial
discrimination- Panel on Methods for Assessing Discrimination, National Research Council:
Washington D.C. 2004, s. 28.
Ayrımcılıkla Mücadele Bir Eğitim Kitabı, s. 44.
European Handbook, s. 19.
125
durumda istatistiğin kendine özgü ikna edici yönünün, daha çok siyasi
amaçlarla, istismar edilebileceği tehlikesinden bahsedilebilinir. Böylece, ikinci
haldeki gibi ayrımcı davranışların gelişmesini destekleyen önyargıların
oluşmasına, bu sayılar yoluyla zemin hazırlanabilmektedir. Bu halde, gerçek
istatistik verisi var olan veya yükselen önyargıları dağıtmak için kullanılabilen
bir araç olarak, durumun hiç de sanıldığı gibi olmadığını göstermek konusunda
da farkındalık yaratmada kullanılabilir. Örneğin Birleşik Krallık’taki Mori
Sosyal Araştırma Enstitüsü’nün yaptığı bir yoklama Đngiliz halkının
düşündüğünün aksine ülkede oturan sakinlerin yaklaşık %23’ünün değil sadece
%6’sının birinci kuşak göçmen olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bir başka açıdan
bakıldığında, aradaki orantısızlık yabancı düşmanlığının derecesini açığa
vurmaktadır; dolayısıyla bu karşılaştırmanın
yayımlanması farkındalık
artırmada güçlü bir araç olarak kullanılabilir358.
Avrupa Birliği ülkelerinde eşitliğin artırılması ve ırksal ve etnik ayrımcılıkla
mücadele konusundaki eğilim ve gelişmelere ilişkin 2007 yılına ait son
raporda359, 1996 yılında yayımlanan bir başka rapora kıyasla Avrupa Birliği’ne
üye ülkelerde istihdam alanındaki ırkçılık ve ayrımcılık sorunuyla ilgili
farkındalığın büyük oranda arttığı gözlemlenmektedir. Farkındalığın artırılması
konusunda gelişme gösteren ülkeler arasında Belçika, Finlandiya, Đsveç,
Fransa, Đrlanda, Polonya, Malta ve Birleşik Krallık sayılmakta; diğer yandan
Kıbrıs, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Đtalya, Lituanya, Letonya, Portekiz
Danimarka ve Slovenya’da ise istihdamda ayrımcılık sorunuyla ilgili veya
çeşitlilik
yönetiminde
farkındalığın
arttığına
(diversity
management)
dair
bulguya
bir
devlet
rastlanmadığı
makamlarındaki
raporlanmıştır.
Ayrımcılıkla ilgili bilincin artış gösterdiği birinci gruba giren ülkelerin aynı
zamanda etnik veri toplama konusunda zaten politika geliştirmiş veya bu yönde
358
Petrove, Dimitrina, “Statistics to Promote Equality”, Manila, Simo (Yay. Haz.). Data to
Promote Equality, Finnish Ministry of Labour European Commission: Helsinki 2005, s. 144.
359
Trends and Developments 1997- 2005– Combating Ethnic and Racial Discrimination and
Promoting Equality in the European Union. Euroean Union Agency for Fundemental Rights
2007, s. 22- 25.
126
gelişme gösterdiği raporlanan ülkelerle paralellik gösterdiği göz önüne
alındığında, ayrımcılık konusuna ilişkin duyarlığın artmasında ayrımcılık
konusunda daha fazla bilgiye sahip olmanın rolü hissedilmektedir. Örneğin,
Belçika’da 1997 senesinde Uluslararası Çalışma Örgütü’nün gerçekleştirdiği
bir çalışmanın ve yapılan ayrımcılık testlerinin, istihdam alanındaki
ayrımcılığın siyasi gündeme alınmasında büyük etkisinin olduğundan
bahsedilmektedir. Aynı paralelliği şüphesiz, veri toplanmasını kaçınılmaz kılan
ayrımcılık karşıtı düzenlemelerin ulusal düzeyde kabul edilip yürürlüğe
konulmasıyla ilgili olarak da gözlemlemek mümkündür. Örneğin Đrlanda’da
ulusal makamlar ve işverenler tarafından, istihdam alanında ayrımcılığı
önlemeye yönelik politikalara ilişkin ihtiyacın kavranması önemli bir oranda
Đstihdamda Eşitlik Kanunu’nun (1998) yürürlüğe girmesinden ve ayrımcılıkla
mücadele kanunlarının Avrupa Birliği Direktifleri ile uyumlu bir hale
getirilmesinden sonra söz konusu olmuştur.
III. Ulusal ve Özellikle Uluslararası Đnsan Hakları Đzleme Organlarının
Faaliyetlerini Gerçekleştirmelerini Mümkün Kılma
A- Genel Olarak
Taraf devletlerin, sözleşme organlarına göndermek zorunda olduğu dönemsel
raporların içinde sunulmak üzere ülkenin insan haklarıyla ilgili durumunu
yansıtan ve ayrımcılıkla ilgili veri toplaması gerekliliği, devletin bu
sözleşmeler uyarınca yerine getirmesi gereken yükümlülüklerin bir parçasıdır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, başlıca uluslararası insan hakları sözleşmeleri
ve belgeleri doğrudan veya dolaylı olarak ayrımcılıkla ilgili veri toplamayı
gerekli kılmaktadır360. Söz konusu sözleşmeler tarafından veri toplamanın
360
Hatta bazı durumlarda devletlerin, siyasi düzeyde, kendilerini veri toplamayı
gerçekleştirebilmek için tedbirler almakla yükümlü kıldıkları da olmaktadır. Örneğin, 2001
127
gerekli kılınmasının sebeplerinden biri de bu sözleşmeler uyarınca kurulan
sözleşme
organlarının
devletlerin
bu
sözleşmelerden
kaynaklanan
yükümlülüklerini yerine getirip getirmediklerini izleme faaliyetlerini ifa
edebilmeleridir.
Başka
bir
anlatımla,
Sözleşme
organlarının
izleme
fonksiyonunu yerine getirebilmesi taraf devletlerden sunmalarını talep ettikleri
dönemsel insan hakları raporlarının hazırlanmasına bağlıdır. Sonuçta veri
toplama gerekliliği sunulması zorunlu raporların hazırlanmasında kendini
göstermektedir.
B- Đnsan Hakları Đzleme Organları ve Veri talepleri
Uluslararası sözleşme organları bu nedenle türlü vasıtalarla ülkeleri sürekli
olarak eşitlik ve ayrımcılıkla ilgili veri toplamaya çağırmaktadırlar. Organlar
bu çerçevede mağdur anketleri, ayrımcılık testi, nüfus sayımları, nüfus
kütükleri gibi veri araçları yoluyla toplanmış, ayrımcılığa uğrama deneyimleri
ile ilgili, demografik veya sosyo-ekonomik veriler gibi bilgiye ihtiyaç
duymaktadırlar361. Bu sözleşme organları ve bilgi talepleri şöyle örneklenebilir:
MSHUS’un ve Protokollerinin taraf devletlerin ülkesinde uygulamaya
yansımasını sağlamak ve denetlemek üzere kurulan Đnsan Hakları Komitesi bu
anlamda ilk sıralarda anılması gereken organlardan birisidir. MSHUS’un 40.
maddesine göre sözleşmeye taraf devletler Sözleşmede tanınan hakları
uygulamaya
koyacak
düzenlemelerin
benimsenmesi
ve
bu
hakların
kullanılmasıyla ilgili gelişmeler hakkında beş yılda bir Komite’ye rapor
sunmak zorundadır362. Komite’ye iletilecek raporların hazırlanmasına yol
361
362
yılında yapılan Birleşmiş Milletler Irkçılığa Karşı Dünya Konferansı’nda benimsenen Durban
Bildirisi ve Eylem Planı’nda devletler açık bir dille doğrudan ayrımcılık verisi toplamaya
davet edilmektedir. Durban Decleration and Plan of Action, para. 92(a),
www.un.org/WCAR/durban.pdf.
European Handbook, s. 24.
Office
of
the
High
Commissioner
for
Human
Rights,
http://www.unhchr.ch/html/menu2/6/a/introhrc.htm.
128
gösterici ilkelerde, Komite’nin taraf devletlerdeki insan hakları gelişmelerini
değerlendirebilmesine imkân verecek yeterli veri ve istatistikî bilgiyi
raporlarına eklemeleri devletlere hatırlatılmaktadır. Birleşmiş Milletler
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi ise Birleşmiş Milletlerdeki
diğer insan hakları sözleşme organlarının aksine ilgili sözleşme tarafından
değil, Ekonomik ve Sosyal Konsey (“ECOSOC”) tarafından kurulmuş bir
denetim organıdır. Sözleşmenin 16. ve 17. maddeleri uyarınca devletlerin
Komite’ye sözleşmenin içeriğindeki hakların kullanılmasını temin etmek
amacıyla yaptıkları yargısal, yasamaya ilişkin ve siyasi düzenlemeleri beş yılda
bir raporlamaları beklenmektedir. Raporlama faaliyeti yerine getirilmesi
gereken bir formaliteden ziyade ilk gözden geçirme, denetleme, politika
üretme, tetkik, değerlendirme, sorunları teyit etme ve bilgi alış verişi gibi
birçok işleve sahip bir mekanizmadır. Komite, raporlama faaliyetiyle ilgili
Genel Yorumu’nda ekonomik, sosyal ve kültürel hakların gerçekleşmesinin
sağlanmasında ilk adımın mevcut durumun teşhisi ve iyi bilinmesi olduğunu
vurgulamaktadır363.
Birleşmiş
Milletler
Irk
Sözleşmesi’ne
taraf
ülkeler
de
raporlarını
değerlendirilmek üzere Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’ne
göndermektedir. Komite, 1973 senesinde taraf devletleri, raporlarına nüfusun
demografik özelliklerini eklemeye çağırdığı Genel Tavsiye’yi yayınlamıştır364.
Bundan sonra yayınladığı ilkelerde ise, nüfus sayımlarında demografik
özelliklerle ilgili veri toplamayan taraf ülkelerin toplum yoklamalarından elde
edilen etnik farklılığın göstergesi olarak ana dilin yanında, ırk, etnik köken,
soy, renk, ulusal köken ile ilgili herhangi bir bilgi sağlamasını talep ettiği
görülmektedir365. Komite, ayrıca, Romanlar hakkında yayınladığı Genel
Tavsiyesi’nde366
363
364
365
366
devletlerin
yargı
yetkileri
altında
bulunan
Roman
Fact Sheet No. 16 (Rev.1), The Committe on Economic, Social and Cultural Rights,
http://www.unhchr.ch/html/menu6/2/fs16.htm#6.
CERD, Genel Tavsiye No. 4, 8. Oturum, 25. 8. 1973.
CERD, General Guidelines Regarding the Forms and Guidelines of the Reports to be
Submitted by States Parties, CERD/C/70/Rev.5, 5. 12. 2000, para. 8.
CERD, Genel Tavsiye No. 27, 57. Oturum, 16. 8. 2000.
129
topluluklarıyla ilgili bilgi vermesini istemektedir. Bu bilginin kapsamını ise
Romanların siyasi yaşama katılımları, ekonomik, sosyal ve kültürel durumları
belirlemektedir.
Bundan
önce
gördüğümüz
Komitelere
kıyasla,
Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi’nin Tavsiye ve Yorumlarında
etnik özelliklerle ilgili bilginin ayrıntısıyla verilmesi talebi, kendisinin de
belirttiği gibi, ülkenin etnik karakteristiğinin BM Irk Ayrımcılığının Önlenmesi
Sözleşmesi bakımından ayrı bir öneme sahip olmasıyla açıklanmaktadır367. Bu
temel denetim organları yanında konumuzla daha az ilgili olmakla beraber
Birleşmiş Milletler çatısı altındaki diğer sözleşme organları da veri ihtiyacına
atıf yapmaktadır. Örneğin, Birleşmiş Milletler Đşkenceyi Önleme Komitesi
Macaristan ile ilgili bir gözleminde, Macaristan’ın bir sonraki dönemsel
raporunda kötü muamele şikâyetlerinin sayısı, bu sayının kovuşturma altındaki
diğer davalar içinde temsil ettiği oran ve özellikle Romanlar tarafından
bildirilen şikâyetler, Roman tutuklu ve mahkûmlar hakkında istatistikî bilgi ve
veriyi iletmesini talep etmiştir368. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Komitesi’nin de birden fazla kere etnik azınlıklar hakkında veri talep ettiği
gözlemlenmektedir369.
Yukarıda değinilen Birleşmiş Milletler sözleşme organlarının yanında Avrupa
Konseyi çatısı altında yapılan insan hakları sözleşmeleri uyarınca kurulan
organların da görevlerinin ifası için veri ihtiyacının kaçınılmaz olduğunu
bildirmektedir. Bu bağlamda, UAKÇS’nin yeri belirgindir. Konusundaki ilk
bağlayıcı ve en kapsamlı çok taraflı sözleşme olan UAKÇS, bilindiği gibi
devletlerin ülkesel bütünlüğü ve siyasi bağımsızlıkları gözetilerek taraf
ülkelerdeki ulusal azınlıkların toplum içindeki eşitliklerinin tam ve etkin bir
şekilde sağlanması, kültürlerini ve kimliklerini korumaları ve geliştirmeleri için
uygun şartların sağlanmasını amaçlamaktadır. 1998 senesinde yürürlüğe giren
367
CERD General Guidelines, para. 8.
UN CAT Tunus Hakkında Sonuç Gözlemleri (Concluding Observations), CAT.A/54/55, 19.
11. 1998, para. 85.
369
Bkz örnek olarak, diğerlerinin yanında, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti ile ilgili Sonuç
Gözlemleri(Concluding Observations), sırasıyla: CRC/C/15/Add.87, 5. 6. 1998;
CRC/C/15/Add.81, 27. 10 1997.
368
130
bu sözleşmenin ülkelerde uygulanmasının denetlenmesi yine devlet raporları ile
sağlanmaktadır. Devletler dönemsel raporların dışında Bakanlar Komitesi
tarafından geçici veya belirli bir olay için ad hoc rapor vermeye de
çağrılabilmektedirler. Đletilen bu raporlar ilk olarak Danışma Komitesi
tarafından incelenmektedir. Komite her taraf devlet için görüşlerini bildirdikten
sonra denetim sürecindeki nihai kararını her ülkeye özgü bildiri ve tavsiyeler
halinde bildirmesi için Bakanlar Komitesi’ne gönderilmektedir. Bu bağlamda,
Danışma Komitesi Sözleşme’nin 25. maddesi uyarınca sunulacak ülke
raporlarının usul ve içeriğine ilişkin ilkeler hazırlamıştır370. Buna göre, ülke
raporlarının ilk genel bölümünün azınlıkların korunmasına ilişkin devlet
politikaları, uluslararası hukukun ulusal hukuk düzenindeki yeri, devletin idari
ve tarihsel yapısı hakkında bilginin yanında, ülkenin demografik durumu ve
kişi başına düşen gelirle ilgili bilgiyi de kapsaması gerektiği belirtilmektedir.
Yine aynı genel bölümde istatistik veya yoklama sonuçları gibi Sözleşme’nin
uygulanması için yapılan düzenlemelerin etkinliğinin değerlendirilmesinde
yardımcı olacak gerçek bilginin sağlanması gerektiği de belirtilmektedir.
Ayrıca tam istatistikî bilginin mevcut olmadığı durumda hükümetlerin ad hoc
çalışmalara veya belirli olaylar için yapılan çalışmalara veya diğer bilimsel
geçerliliği olan yöntemlere dayanan veri ve tahminleri sunabilecekleri
belirtilmektedir371.
Belirli
bir
insan
hakları
sözleşmesi
çerçevesinde,
bu
sözleşmenin
uygulanmasının denetimi için kurulan denetim organları dışında, Avrupa’da
özelikle etnik ayrımcılık konusunda ülkeler arası işbirliğinin öneminin
anlaşılması sonucu kurulan izleme organlarından da bahsetmek gereklidir. Bu
bağlamda Avrupa’da iki temel izleme organı kurulmuştur. Bunlar, Avrupa
370
UAKÇS uyarınca Sunulması Gereken Devlet Raporlarının Usul ve Đçeriğine Đlişkin Kurallar;
Outline for Reports to be Submitted Pursuant to Article 25, paragraph 1 of the Framework
Convention of the National Minorities, Committe of Ministers, 642nd Meeting of the
Ministers’ Deputies, 30. 9. 1998.
371
Outline For Reports, bölüm 1, para. 3.
131
Konseyi’ne üye devletlerin oluşturduğu ECRI ve Avrupa Birliği çatısı altında
kurulan EUMC’dir.
ECRI, 1993 senesinde Konsey’e üye ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının
yaptıkları ilk zirvede kabul edilen Viyana Deklarasyonu’yla kurulmuştur.
Deklarasyon ECRI’ye üye devletlerin hukuki düzenlemelerini, politikalarını,
ırkçılık, yabancı düşmanlığı, anti-semitizm ve hoşgörüsüzlük ile mücadele için
aldıkları diğer tedbirleri ve bunların etkinliğini gözden geçirme; yerel, ulusal ve
Avrupa düzeyinde başka eylem planı önerileri getirme; üye devletlere Genel
Politika Tavsiyeleri hazırlama; gerektiği takdirde güçlendirilmeleri amacıyla
uluslararası hukuk belgeleri üzerinde çalışma görevi vermiştir. 1997 senesinde
Strasbourg’da yapılan ikinci zirve ECRI’nin eylemlerini kuvvetlendirmiş ve
2002’de Bakanlar Komitesi tarafından ECRI’ye bağımsız bir uluslararası
izleme organı olarak rolünü sağlamlaştıran kendi tüzüğü verilmiştir. Sonuç
olarak, ECRI’nin eylemleri ırk, renk, dil, din, milliyet, ulusal veya etnik köken
temelinde şiddet, ayrımcılık ve önyargıyla mücadele için alınabilecek bütün
tedbirleri kapsamaktadır372. ECRI, ırkçılık ve hoşgörüsüzlükle mücadeleyi
eylem programları çerçevesinde sürdürmektedir373. Bu programın içini
dolduran faaliyetlerden biri bireysel ülke yaklaşımı çerçevesinde yayınlamış
olduğu
raporlarıdır.
Bu
faaliyetin
amacı
hükümetleri
ırkçılık
ve
hoşgörüsüzlükle mücadelede kesin ve pratik adımlar atmalarında destekleyecek
yardımcı ve iyi hazırlanmış öneriler formüle etmektir374.
ECRI, faaliyet programının başka bir parçası olarak üye devlet hükümetlerine
Genel Politika Tavsiyeleri göndermektedir. Bu Genel Tavsiyeler ırkçılık ve
hoşgörüsüzlükle mücadeledeki temel konularla ilgili olmakta ve ulusal
372
http://www.coe.int/t/e/human_rights/ecri/1-ECRI/1-Presentation_of_ECRI/Default.asp#Top
OfPage.
373
http://www.coe.int/t/e/human_rights/ecri/1-ecri/1-presentation_of_ecri/1ECRI_and_its_programme_of_activities/Ecri_and_its_programme_of_activities.asp#TopOfPa
ge.
374
http://www.coe.int/t/e/human_rights/ecri/1-ecri/2-country-bycountry_approach/Introduction.asp#TopOfPage.
132
politikaların kapsamlı olarak uygulanabilmesi amacıyla kılavuz ilkeler
sağlamaktadır. Bunlardan 1 ve 2 numaralı Genel Politika Tavsiyesi veri
ihtiyacını
vurgulaması
bakımından
konumuz
çerçevesinde
önemlidir.
Birincisinde, ECRI devletlere, polise bildirilen ırkçı ve düşmanlık içeren
suçların sayısı, kovuşturulan davaların sayısı, takip edilmeyenlerin neden takip
edilmediği ve bu davaların sonuçları hakkında doğru veri ve istatistiğin
toplanarak yayımlanmasını tavsiye etmektedir. Aynı metin içinde ayrıca, bu
konularda veri olmadan politika üretmenin ve bunları etkin bir şekilde
uygulamanın zor olduğunda bahisle özel hayata saygı çerçevesinde Avrupa
normlarına uygun bir şekilde ırkçılığa, yabancı düşmanlığına, antisemitizme ve
hoşgörüsüzlüğe
uğrama
bakımından
dezavantajlı
durumdaki
grupların
deneyimlerini ve durumlarını değerlendirmeyi mümkün kılacak verinin
toplanmasını salık vermektedir375. 2 numaralı Tavsiyesi’nde ise benzer şekilde
ırkçı ve ayrımcı eylemlerle ilgili istatistikî verinin toplanmasının ve hayatın her
alanında azınlıkların durumunun bilinmesinin, hatta bu verinin azınlıklara karşı
tutum, düşünce ve algılarla tamamlanması, sorunların teşhis edilebilmesi ve
uygun
politikaların
üretilebilmesi
için
can
alıcı
önemde
olduğunu
belirtmektedir376.
EUMC, 1997 senesinde Avrupa Birliği’nin bir organı olarak 1035/97 sayılı
tüzükle377 kurulmuştur. Ancak görevini bağımsız yürütmektedir. EUMC’nin
başlıca görevi Avrupa Birliği kurumlarına ve üye devletlere Avrupa düzeyinde
ırkçılık, yabancı düşmanlığı, islam fobisi ve antisemitizm ile ilgili olarak
nesnel, güvenilir ve kıyaslanabilir veri ve bilgi sağlamaktır. EUMC, 1 Mart
2007 tarihinde FRA adını alarak kabuk değiştirmiştir378. FRA Tüzüğü’nün379 2.
maddesinde belirtildiği gibi topluluğa ve topluluğu oluşturan devletlere
375
ECRI, Genel Politika Tavsiyesi No.1 (on Combating Racism, Xenophobia, Antisemitism and
Inolerance), CRI (96) 43 Rev., 4. 10. 1996.
376
ECRI, General Politika Tavsiyesi No.2 (on National Surveys on the Experience and
Perception of Discrimination and Racism From the Point of View of Potential Victims), CRI
(98) 30 Rev., 6. 3. 1998.
377
Council Regulation No. 1035/97, 2. 6. 1997.
378
http://fra.europa.eu/fra/index.php?fuseaction=content.dsp_cat_content&catid=2.
379
Council Regulation No. 168/2007, 15. 2. 2007.
133
topluluk hukukunu uygulamaları sırasında temel hakların tam olarak hayata
geçebilmesi için kendi yetkileri dâhilinde düzenlemeler yaparken temel haklara
ilişkin yardım ve bilirkişi görüşü sunmak amacıyla kurulmuştur. Bu amacı
gerçekleştirmek için de 2000 yılından beri kendisine bağlı 27 ulusal merkeze
(focal point) sahip Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığı Bilgi Ağı (“Raxen”)
aracılığıyla bilgi toplamaktadır. FRA tarafından seçilmekte olan üye ve aday
ülkelerde bulunan bu merkezlerle, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve diğer
hoşgörüsüzlükler hakkında ve ayrıca eşitlik ve çeşitliliği destekleyecek politika
ve girişimlerle ilgili olarak, çeşitli raporlama araçlarını vasıtasıyla bilgi temin
etmeleri için antlaşma yapılmaktadır. Böylece elde edilen bu bilgiler FRA’nın
yıllık
ve
diğer
raporlarında,
internet
kaynakları
ve
bültenlerinde
kullanılmaktadır380. 1998 yılındaki ilk yıllık raporunda veri toplamanın
önemine kamu otoriteleri ve kamunun algılamasıyla ilgili olarak değinen FRA,
ırkçı ve yabancı düşmanı tutum ve davranışlarla mücadelenin ilk önce açık bir
tabloya sahip olmakla başlayacağını belirtmektedir. Dolayısıyla, en uygun
kritere dayanarak bu olgunun gerçek yapısı hakkında gerçek bir görüşe sahip
olmak için istatistikî bilginin toplaması gerekmektedir381.
Ülkeler bazında kabul edilen eşit muamele kanunları, bu kanunların iç hukukta
uygulanmasını denetlemekle ve eylem plan ve programları geliştirmekle
yükümlü bir organın kurulmasını öngörmektedir. Bu organlar kamu makamları
ve
sivil
toplumun
farkındalığını
artırmaktan
eşitlik
politikalarının
koordinasyonuna kadar geniş kapsamlı yetkilerle donatılabilirler. Ancak bu
organların, faaliyet raporlarına istinaden çıkardıkları istatistikî veri dışında, veri
üretmek gibi özel bir görevi bulunmamaktadır. Bu görevi bizzat ülkedeki
istatistik kurumları, idare ve uzmanlar yapmaktadır382.
380
381
382
http://fra.europa.eu/fra/index.php?
fuseaction=content.dsp_cat_content&catid=40d97bf19540f.
Annual Report 1998 European Monitoring Center on Racism and Xenophobia,
http://www.eumc.at/fra/index.php?fuseaction=content.dsp_cat_content&catid=45b09efb022e
9, s. 11- 12.
Simon, Comparative Study, s. 21- 22.
134
Yukarıda anlatıldığı şekilde kurulan bu ihtisaslaşmış kurumlar veya
Ombudsman gibi ulusal düzeyde faaliyet gösteren izleme organları da,
uluslararası organların yanında,
görevlerini yerine getirebilmek için doğal
olarak veriye ihtiyaç duymaktadırlar. Örneğin, Avrupa Birliği çatısı altındaki
düzenlemelerden Irk Direktifi her üye devlete eşit muameleyi destekleyecek bir
kurum oluşturma yükümlülüğü getirmektedir. Direktif’e göre bu kurumların
genel görevleri ise ayrımcılık mağdurlarına yardım sağlamak, bağımsız
bilimsel çalışmalar yapmak ve önündeki sorunlarla ilgili muhtemel çözüm
yolları üzerine çalışmakla, istatistikler, raporlar hazırlamak ve önerilerde
bulunmaktır383. Dolayısıyla, bu kurumlar devletlerden sürekli olarak eşitlikle
ilgili veri sağlamaları talebinde bulunmaktadırlar384.
IV.
Etnik
Verinin
Ayrımcılığın
Đspatında
Kullanılarak
Hukuk
Davalarında Kolaylık Sağlaması
A- Ayrımcılığın Đspatı
Ayrımcılıkla mücadelede “ayrımcılığın ispatlanması” çok stratejik bir yer
tutmaktadır385. Ancak ayrımcılık iddiasının ispatının imkânsız olmasa da zor ve
sorunlu olması386 kaçınılmaz bir şekilde eşitlik haklarının korunmasını olumsuz
bir şekilde etkilemektedir387.
383
Madde 13 ve başlangıç paragraf 24.
European Handbook, s.22.
385
De Schutter, Olivier, “Proving Discrimination”, Seminar on the Racial Equality Directive,
Promoting Awareness of Community Rules Against Racial Discrimination, Multi Beneficiary
Programme on Participation of Turkey and Croatia in Certain Community Agencies, The
Raxen-Ct. 2005, s. 1.
386
Bkz, Stratejic Litigation of Race Discrimination in Europe: From Principles to Practice. A
Manual on the Theory and Practice of Strategic Litigation with particular reference to the EC
Race Directive. Interrights: London 2004, s. 70.
387
Kitching, s. 125.
384
135
Đspat zorluğu farklı şekillerde karşımıza çıkabilmektedir388. Örneğin, çoğu
davada
ayrımcılıkla
ilgili
doğrudan
kanıtın
az
bulunmasından
kaynaklanabilmektedir. Çünkü belirli bir gruba karşı ayrımcılık yapanlar bu
gruplara karşı önyargılarını çoğu durumda açığa vurmadıkları gibi, bazen de
davranışlarının ayrımcılık anlamına geldiğinin farkında olmamaktadırlar.
Bunun yanında, ayrımcılık yapan kişi bunun dışardan tespit edilmesini
zorlaştıracak bir şekilde gerçekleştirebilir; özellikle, dolaylı ayrımcılıkta olduğu
gibi, ayrımcı değilmiş gibi gözüken fakat aslında kasıtlı veya açık ayrımcılıkla
aynı dışlanmaya sebep olan kurallar ve uygulamalar ayrımcılığın üzerini
örtebilmektedir389. Bundan dolayıdır ki “ayrımcılık yapma niyeti” uluslararası
hukuk belgelerinde ayrımcılığın unsurlarından biri sayılmamaktadır390.
Ayrımcılığın ispatında karşılaşılan zorluklar bunlarla da sınırlı kalmamaktadır.
Örneğin, “niyet” ayrımcılığa karar vermede bir unsur olmamasına rağmen,
belirli bir gruba mensup olan bireyin ayrımcılığa uğramasında sahip olduğu bu
etnik kimliğinin rol oynayıp oynamadığının, dolayısıyla ayrımcılığın hangi
temelde gerçekleştiğinin, tespiti de kolay olmamaktadır. Ayrıca, ayrımcılık
devletin politikası sonucu gerçekleştiğinde kanıta erişim mümkün olmayabilir
veya davalı ve davacının güçleri arasıdaki eşitsizlikten ötürü ayrımcılık şüphesi
altında olan tarafın kendini müdafaada daha fazla imkânlara sahip olması söz
konusu olabilmektedir391.
388
Burada, ayrımcılık bir suç olmasından dolayı ceza mahkemeleri önündeki ispatından ayrık
olarak, hukuk mahkemelerindeki ispatıyla ilgili olarak ele alınmaktadır.
389
De Schutter, Proving Discrimination, s. 1.
390
Ayrımcılık tanımı yapan BM Irk Ayrımcılığının Önlenmesi Sözleşmesi, CEDAW veya
Eğitimde Ayrımcılığın Önlenmesine Dair UNESCO Sözleşmelerinde ayrımcı amaç ve niyetin
ayrımcılığın gerçekleşmesinde bir gereklilik olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Bu sözleşmelere
göre, ayrımcılığın gerçekleşebilmesi için ayrımcılık kastının olması veya davranışın
ayrımcılıkla sonuçlanması yeterlidir. Bayefsky, s. 8 ve 9.
391
Kitching, s. 125.
136
B- Dolaylı Kanıtların Prima Facie Dava Oluşturma Đçin Kullanılması ve
Đstatistikten Sonuç Çıkarma
Doğrudan veya birincil kanıt elde etme zorluğu ayrımcılık iddialarının ispatı
sürecinde mağdurun kanıt gösterme yükümünün hafifletilmesini ve “durumdan
sonuç çıkarma” veya “istatistikten sonuç çıkarma” gibi dolaylı kanıt olabilecek
yaklaşımların önemini gündeme getirmektedir. Bu yaklaşımlar iddianın
ispatlanması gereği çerçevesinde, dava sürecinde aksi ispatlanana kadar
davacının davasına prima facie dava392 niteliği kazandırmaktadır.393
1. Durumdan Sonuç Çıkarma
“Durumdan sonuç çıkarma” özellikle kurumsal veya sistemli ayrımcılık
hallerinde elzem olmaktadır. Bu hallerde “ayrımcılık yaptığı düşünülen kişi
farkında olmaksızın yerleşik toplumsal veya çalışma hayatıyla ilgili peşin
hükümlere göre hareket etmektedir” ve örneğin bir işveren, çalışmak için
başvuran adayı reddetme sebebinin kişinin sahip olduğu ırksal kimliği
olduğuna kesinlikle ihtimal vermemektedir. Ancak genel geçerli durumdan,
aslında işverenin davranışının sebebinin farkında olsun veya olmasın,
karşıdakinin mensup olduğu etnik grup olduğu saptanmaktadır.
Durumdan sonuç çıkarma yaklaşımının yaygın bir şekilde Birleşik Krallık’ta
kullanıldığına tanık olunmaktadır394. Birleşik Krallık’ta bu ayrımcı muamele
durumundan sonuç çıkarma yaklaşımı, mahkemeler tarafından ispat külfetinin
davalı tarafa geçmesi için yeterli görülmektedir. Örneğin, Birleşik Krallık’ta
392
Aksi sabit oluncaya kadar davacının iddiasının kabulüne yeter ve geçerli kanıtları bulunduran
dava. Bu yaklaşımların getirdiği kanıt prima facie delil (prima facie evidence) yani delil
benzeri; görünüşte delil; tam bir delil olmamakla birlikte diğer delillerle tamamlanabilen ve bu
yolla ispat aracı olabilen delil; kesin olmayan karine; aksi ispat edilmedikçe iddiayı ispata
yeter ve geçerli delil. Yılmaz, Ejder, Hukuk Sözlüğü, 5. Baskı, Ankara 1996, s. 673.
393
Kitching, s. 125- 128.
394
Kitching, s. 127.
137
yargıçların, durumdan sonuç çıkarma kanıtını kullandıkları yöntemlerden biri
soru anketleridir. Hazırlık soruşturması sırasında mağdura ayrımcılık iddiasıyla
ilgili doldurması için bir soru anketi verilmekte ve bu anket daha sonra davalı
tarafa gerekçeleri hakkında cevap vermesi için gönderilmektedir. Davalı bu
sorulara cevap vermez veya makul cevaplar vermez ise mahkeme ayrımcılıkla
ilgili çıkarsamada bulunmak için gerekli zeminin sağlandığına karar
verebilmekte ve ispat külfetini davalı tarafa geçirmektedir. Birleşik Krallık’ta
birçok davanın davalı tarafından verilen yetersiz cevaplar sayesinde davacı
lehine sonuçlandığı ve ayrıca Avrupa Adalet Divanı yargısı tarafından da
karine
oluşturması
dolayısıyla
bu
uygulamanın
desteklendiği
not
edilmektedir395. Örneğin, King Great Britain-China Center’e karşı davasında
Yüksek Mahkeme istihdam ve terfi ile ilgili davalarda doğrudan kanıt bulmanın
zorluğu karşısında çıkarsamalarını, kaçamak ve müphem cevapların verildiği
sorgulamalar gibi, ilk elden mevcut olan gerçekliklere dayanarak yapacağını
bildirmektedir. Başka bir davada, mahkeme, ayrımcı bir politikaya, kurala veya
uygulamaya çıkarsama yoluyla karar verilebileceğini belirtmiş ve davacının
iddia ettiği ayrımcı politika, kural veya uygulamayı destekler nitelikte
süreklilik arz eden bir eylem veya teamül hakkında delil sunabildiği takdirde
işverenin davranışını temellendirmesi gerektiğini, aksi takdirde davada haksız
bulunacağını belirtmektedir396.
395
396
Stratejic Litigation, s. 70.
Kitching, s. 127 ve orada King Great Britain-China Centre’a Karşı davası, 1992, ICR 516;
Kells Pilkington’a Karşı davası, 2002, 2 CMLR 63 ve Anya Oxford Universitesi’ne Karşı
davası, 2001 IRLR 377 davaları.
138
2. Đstatistikten Sonuç Çıkarma
a) Genel Olarak
Ayrımcılığın ispatında kanıt bulmanın zorluğu karşısında benimsenebilecek
diğer yaklaşım olan “istatistikten sonuç çıkarma”, başka bir deyişle ayrımcılık
davalarında istatistikî verinin kullanılması, ayrımcılık gerçeğinin ihdas
edilmesini sağlamada faydalı olabileceği gibi mahkemenin davacının
şikâyetinin meşruluğuna karar vermesine yardımcı olacak, içinde bulunulan
sosyolojik bağlamı da çerçevelemektedir397.
Đstatistikî veri ve analizler, dezavantajlı muameleye önemli ölçüde ırk, cinsiyet,
yaş veya hukuken yasaklanmış diğer ayrımcılık unsurlarının neden olduğunu
gösteren dolaylı delillerdir398. Yargı sürecinde, nüfus sayımı veya iş gücü
yoklamalarına dayanan genel istatistiksel veri, yeterli kanıt oluşturabileceği
gibi, bazen de işyerinde yapılan yoklamalardan elde edilen veya ayrımcılılık
testi gibi özel olarak toplanan veri iddianın ispatında veya savunmada
kullanılabilmektedir399.
b) Đstatistikî Verinin Ayrımcılık Davalarında Kanıt Olarak Kullanılması
Đstatistikî
veri,
hem
doğrudan
hem
dolaylı
ayrımcılık
iddiasının
ispatlanmasında hem de bir ayrımcılık iddiasının çürütülmesinde ayırt edici bir
rol oynamaktadır400. Bununla beraber, istatistikî veri dolaylı ayrımcılık
davalarında güçlü bir kanıt konumundayken, bazı davalarda prima facie delil
oluşturduğu görülmektedir.
397
Simon, Racial Discrimination, s. 85.
Gastwirth, Joseph. “ Statistical Evidence in Discrimination Cases”. Journal of Royal Statistical
Society, Seri A (Statistics in Society), cilt 160, No. 2. 1997, s. 290.
399
European Handbook, s.21- 24.
400
European Handbook, s. 7.
398
139
aa) Đstatistikî Verinin Doğrudan Ayrımcılığın Đspatında Kullanılması
Doğrudan ayrımcılığın ispatlanması için bir kişiye yönelik farklı muamelenin
ispat edilmesi; dolaylı ayrımcılığın ispat edilmesi için ise gruplar üzerinde
oluşan orantısız etkinin açığa çıkarılması gerekmektedir401. Đstatistikî verinin
doğrudan ayrımcılık iddialarında kullanılmasına, bazen prima facie delilin bile
bulunmasındaki zorluk göz önüne alınarak, izin verilmektedir. Đstatistikî veri
bu durumda özellikle, bir gruba yönelik düzenli olarak uygulanan bir
muamelenin varlığının gösterilmesinde kullanılabilmektedir. Örneğin, bir
grubun çalışma sahasında düzenli olarak terfi veya tayin alamaması ya da
belirli mertebelerde temsil bulamaması, ayrımcılığın varlığına karar vermeye
neden olabilmektedir. Bu bağlamda, daha somut olarak, Birleşik Krallık’ta
mahkemelerin, bir iş yerinin bulunduğu yerel bölgede büyük oranda siyah
topluluğun oturmasına ve işe başvuranların çoğunun da siyah olmasına rağmen
iş yerinde hiç siyah çalışan olmamasından doğrudan ayrımcılığın varlığı
sonucuna varabildiklerinden veya doğrudan ayrımcılığa karar vermede
işverenin işyeri yoklaması kayıtlarının incelenerek, bu sayede işgücünün etnik
dağılımında gözlenen dengesizliğin ayrımcılığın varlığına işaret ettiğine karar
verebildiklerinden bahsedilmektedir402.
Đstatistikî verinin prima facie dava oluşturması ise belirli bir gruba mensup bir
takım kişilerin düzenli olarak doğrudan ayrımcılığa uğradıklarını göstermede
kullanılması durumunda gerçekleşmektedir. Bu gibi durumlarda istatistiksel
delilin, özellikle başka bir delilin mevcut olmadığı veya çok zayıf olduğu
durumlarda
davanın
başarıyla
olduğundan bahsedilmektedir.
401
sonuçlanabilmesinde
403
Kitching, s. 124.
Makkonen, Measuring Discrimination s. 32.
403
Makkonen, Measuring Discrimination, s.31- 33.
402
önemli
bir
etken
140
Yukarıda istatistikî kanıtın doğrudan ayrımcılık iddiaları için kullanılmasından
bahsedilmesine rağmen, istatistikî veriye doğrudan ayrımcılık davalarında
genel olarak, hiç delilin bulunmadığı veya zayıf olduğu durumlar dışında,
karine oluşturmak için başvurulması pratik bir yol olarak gözükmemektedir.
Çünkü tanımından da anlaşılacağı gibi, doğrudan ayrımcılık davalarında, bir
kişiye diğerlerine kıyasla adil davranılmadığının gösterilmesi yeterli olacaktır.
Oysa ki istatistikî analiz yekûn için yapılmaktadır ve bu nedenle münhasıran
belli
bir
kişinin
ayrımcılığa
uğrayıp
uğramadığının
ispatı
için
kullanılamamaktadır. Örneğin, işveren tarafından işyerinde dengeli bir etnik
işgücü dağılımının belgelenmesi en azından tek başına ayrımcılık iddiasını
çürütmek için yeterli değildir. Đşverenin genel olarak ayrımcılık yapmıyor
olması bireysel davada da yapmamış olduğu anlamına gelmemektedir.
bb) Đstatistikî Verinin Dolaylı Ayrımcılığın Đspatında Kullanılması
Dolaylı ayrımcılık ise tanımı itibariyle çeşitli hukuk kuralları ve uygulamaların
gruplar üzerinde yaptığı etkiye odaklanmaktadır. Başka bir deyişle, dolaylı
ayrımcılık doğrudan ayrımcılığa nazaran bireysel düzeyde değil grup
düzeyinde bir karşılaştırmanın yapılmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla,
dolaylı ayrımcılığın ispatlanması için gruplar üzerindeki dengesiz bir etkinin
varlığı ortaya çıkartılmalıdır. Ancak uygun verinin yokluğunda bunun ortaya
çıkarılması mümkün olmamaktadır.404
Kasıtlı eylemlerin ve açık hükümlerin haricinde, dolaylı ayrımcılığın neden
olduğu söz konusu orantısız etki şu şekilde teşhis edilmektedir: “Eğer
404
Makkonen, Measuring Discrimination, s. 28- 35. Örneğin, Birleşik Krallık’ta Liverpool’da bir
mobilya dükkânının işsizlik oranının yüksek olduğu bir bölgeden gelecek iş başvurularını
kabul etmemesi dava konusu edilmiş, istatistikler ise Liverpool’un genelinde %2 olan siyah
nüfusun söz konusu bölgede %50 olduğunu göstermiştir. Mahkeme işverenin o bölgeden
çalıştıracak kişilerin işsiz arkadaşlarının işyerinin çevresinde dolaşarak müşteri iteceklerini
gerekçe olarak sunmasına rağmen, bu istatistikî kanıttan yola çıkarak, işvereninin ırk
temelinde dolaylı ayrımcılık yaptığına karar vermiştir, Makkonen, Measuring Discrimination,
s. 35’de nakledilen Hussein Saints House Furnitures’a Karşı IRLR 337, 1979 davası.
141
görünüşte tarafsız bir kural (yani, A grubuna mensup kişilerle B grubuna
mensup kişiler arasında hiçbir farklı muameleyi gerektirmeyecekmiş gibi
gözüken) fiiliyatta bir gruba mensup bireyleri daha büyük oranda etkiliyorsa,
bu kurala şüpheli bir şekilde yaklaşılacak ve objektif ve makul bir gerekçeye
dayanmadığı sürece korunmayacaktır”405. Örnek olarak, korunan grup aranan
niteliklere sahip olmasına rağmen daha az iş bulma imkânına sahip veya daha
düşük pozisyonlarda iş bulabiliyorsa bu işe alma sürecinin şüphe götürür
olduğunu düşündürecektir. Bununla birlikte, söz konusu etkinin ancak belirgin
veya
mühim
olması
durumunda
ayrımcı
etkiye
sahip
olduğu
düşünülebilecektir. Gruplar üzerindeki olumsuz etkinin belirgin veya mühim
olup olmadığının ölçütü ise istatistikî göstergelerdir. Dolayısıyla, dolaylı
ayrımcılık, istatistiksel gerekçelendirmeyi gerekli kılmaktadır.406 O halde, şayet
davacı, ayrımcı etki veya dezavantajın seyrini istatistiksel olarak gösterebilirse
ve bu seyri, mantık silsilesi içinde, görünüşte tarafsız bir politika veya
uygulamayla birleştirebilirse, mahkeme bunu söz konusu politika veya kural
üzerine kurulu bir ayrımcılığın yeterli kanıtı olarak değerlendirebilecektir.
Bundan sonra ispat külfeti, istatistiksel farkın mühim olmadığını veya objektif
olarak makul olduğunu kanıtlamak üzere, ayrımcılık yapma şüphesi altındaki
davalı tarafa geçecektir407.
Sonuç olarak, görüldüğü gibi, istatistikî veri, özellikle, dolaylı ayrımcılığın
ispatlanmasında ayrı bir önemi haizdir. Bu önem akıllara gerekli veriye ulaşma
hakkının, ayrımcılığa uğramama hakkında mündemiç olup olmadığı sorusunu
getirmektedir408. Gerçekten de eşitliğin tam olarak sağlanabilmesi iş, mal veya
hizmete ulaşmada uygulanacak kıstasın korunan grupların orantılı bir şekilde
temsilini
405
sağlamasına
bağlı
olmaktadır
ve
bu
noktada
eşitliğin
De Schutter, Proving Discrimination, s. 2.
Simon, Comparative Study, s. 27.
407
Kitching, s. 127. Gruplar üzerindeki orantısız etkinin kanıtlanmasıyla ilgili davalarda takip
edilecek sıra Amerikan Yüksek Mahkemesi tarafından Texas Dep’t of Comm. Affairs
Burdine’e Karşı, 450 U.S 248, 1981 davasında benzer şekilde detaylı olarak açıklanmaktadır.
Bakınız, Gastwirth, s. 290.
408
Krizsan, s.10.
406
142
sağlanabilmesinde örneğin çalışma sahaları ve şirketlerde düzenli olarak
yapılan izleme faaliyetleriyle kişisel özelliklerin kaydedilmesinin yeri baskın
derecede önemli bir hale gelmektedir409.
Đstatistikî veri aynı zamanda geniş ölçekte yapısal olarak var olan eşitsizliklerin
altını çizmesi nedeniyle de önem arz etmektedir. Dolayısıyla, veri bireysel
davalarda olduğu kadar bunun gibi geniş çaplı hukuki düzenlemelerin
sorunlarının tanımlanması için de yararlı olabilmektedir410. Dolayısıyla
istatistikî veri hem yerleşmiş uygulamaların orantısız etkisini belgelemek hem
de bu durumu iyileştirecek pozitif eylem programlarının planlanması için
gereklidir411.
c) Ulusal ve Uluslararası Hukuk Bakımından Đstatistiğin Ayrımcılık
Davalarında Kullanılması
Đstatistiğin dolaylı ayrımcılığın kanıtlanmasında sahip olduğu kilit rol,
uluslararası
ve
ulusal
düzenleme
ve
mahkemelerin
kararlarında
da
onaylanmaktadır. Örneğin, gelişmiş ayrımcılık karşıtı programlara sahip
Avustralya, Kanada, Birleşik Krallık ve ABD’de cinsiyet ve ırksal eşitsizlikler
ile ilgili istatistikler ayrımcılık davalarında kolaylıkla mahkeme önüne
getirilebilmektedir412. ABD’de istihdam alanındaki ayrımcılık davalarında
mahkemeler davacılardan istatistikî kanıt sunmalarını beklemektedirler413 veya
Amerikan Yüksek Mahkemesi “istatistiğin, büyük istatistiksel farklar
gösterilmesi durumunda gerektiğinde tek başına yerleşmiş ayrımcı uygulamaya
prima facie delil oluşturabileceğini” belirtmektedir414. Inter-Amerikan Đnsan
409
410
411
412
413
414
Simon, Comparative Study, s.28.
Kitching, s. 127.
Sabbagh USA, s.26.
Petrova, s. 138.
Blank, s. 120.
Coomber, Andrea, “Written Comments by Interrights pursuant to Article 36 (2) of the
European Convention on Human Rights and Rule 44(2) of the Rules of the European Court of
143
Hakları Mahkemesi de prensipte, istatistiksel kanıtın “yeterli” olduğu sürece
tek başına ispat külfetinin tarafını değiştirebileceğini kabul etmektedir415.
1995 yılında Kanada Đnsan Hakları Mahkemesi önünde Kanada Sağlık
Departmanının geliştirdiği istihdam politika ve uygulamaların görünür azınlığa
mensup işçilerin yüksek mevkilere ve idari pozisyonlarda çalışmalarını
engellediği iddiasıyla açılan bir davada şikâyetçi tarafından kanıt olarak en
fazla kullanılan dayanak, hem şirket hem genel veri kullanılarak üretilen
istatistiksel analizler olmuştur. Mahkeme, istatistikî kanıtın, yüksek mevkilerde
görünür azınlığa mensup çok az sayıda işçinin çalıştığı ve ayrımcı muamelenin,
istihdamın ve kariyer gelişiminin farklı boyutlarında meydana geldiği sonucunu
vermek konusunda ikna edici olduğunu belirterek, kapsamlı bir çalışma ile
eşitlik planının hazırlanması konusunda hüküm vermiştir416.
Avustralya’da ise etnisiteye ve istihdama ilişkin istatistikî verinin yargı
sürecinde kullanılmasını onaylayacak veya reddedecek hiçbir kural olmamasına
rağmen mahkemeler, çekişen her iki taraftan da örneğin, belirli bir sektörün
yönetimi ve şirketin insan hakları politikası ile bilgiyi veya iş tanımı, şirket
yapısı, şirketin özgeçmişi, üretim bilgisi ile ilgili belgeleri kanıt olarak
sunmalarını isteyebilmektedir417. Yine Avustralya’da mahkemeler örneğin
kadınların meslek hayatları boyunca part time iş bulma şanslarının erkeklerden
daha az olduğu genel bilgisini re’sen nazara alabilmekte ve hatta bu genel bilgi
Human Rights for D.H and Others v. Chech Republic”, Interrights 2004, s. 9’da nakledilen
Teamsters, v United States 431 US 324 s. 339; Hazelwood School District v United States
433 U.S. 299 (1977) s. 307- 308 davaları.
415
Coomber, s. 10 ve orada Annual Report of the Inter-American Commission on Human Rights
1989- 90, Resolution No. 23/89 (Case 10.031), United States, 28. 9. 1989; aynı s.’da
nakledilen William Andrews Birleşik Devletler 11.139, Report Nº 57/96, Inter-Am. C.H.R.,
OEA/Ser.L/V/II.95 Doc. 7 rev. (1997) davası.
416
Potvin, Canadian Statistics, s.41- 42.
417
Clement, Michael, Comparative study on the Collection of Data to Measure The Extent and
Impact of Discrimination in A Selection of Countries: Final report on Australia, Medis
Project, European Commission 2004, s. 41.
144
istatistikî bilginin hiç bulunmadığı durumlarda tek başına prima facie dava
ihdas etmek için yeterli olmaktadır418.
Uluslararası hukuk hukuk bakımıdan da, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı
Ayrımcılığın Tavsiye Edilmesi Komitesi, Kadınların Durumuna Đlişkin
Đstatistiksel Veri hakkında yayınladığı 9 numaralı Genel Yorumu’nda
ayrımcılığı anlamada istatistiğin çok gerekli olduğuna vurgu yapmaktadır419.
Avrupa Birliği Direktifleri420 de daha önce belirtildiği gibi, hem ayrımcılık
yasağını dolaylı ayrımcılığı da kapsayacak şekilde genişletmiş421 hem de,
mağdurların
ayrımcılığın
ispatlanmasındaki
dezavantajlı
durumunun
gözetilerek prima facie dava ihdas etmek bakımından yükümlerini hafifletme
genel eğilimine uygun bir şekilde, hukuk davalarında ispat külfetinin davalı
tarafa geçmesi esasını getirmiştir422. Aynı zamanda, her iki Direktif’in de giriş
bölümü 15. paragrafında benzer ifadelerle, iç hukuk ve uygulamasının özellikle
dolaylı
ayrımcılığın
ispatlanmasında
istatistiksel
kanıt
kullanılmasını
sağlayabileceği belirtilmektedir. Bundan da önce, Đspat Yükü Direktifi’nde,
dolaylı ayrımcılık vakalarında istatistiğin kullanılmasından söz konusu iki
418
419
420
421
422
Clement, Australia, s. 42 ve oradan Hickie Hunt ve Hunt (1998) EOC 92- 910 davası, para.
36.
UN CEDAW Genel Yorum No. 9 (on Statistical Data Concerning the Situation of Women).
8. Oturum. 3. 3. 1989.
Irk Direktifi 2000/43/EC ve Đstihdam Çerçeve Direktifi 2000/78/EC.
Irk Direktifi madde 2(2)b ve Đstihdam Çerçeve Direktifi madde 2(2)b.
Irk Direktifi madde 8 ve Đstihdam Çerçeve Direktifi madde 10: “…eşit işlem ilkesinin
uygulanmaması suretiyle kendilerine haksız davranıldığını değerlendiren kişiler, bir
mahkemeye veya yetkili makama doğrudan ya da dolaylı ayrımcılığın gerçekleştiğini ortaya
koyabilecek esaslar sunduklarında, eşit işlem ilkesinin ihlal edilmediğini ispat etme
yükümlülüğü davalıya ait olur”. Irk Direktifi’nin giriş bölümü 21. ve Đstihdam Çerçeve
Direktif’in 31. paragrafından anlaşıldığı üzere bu, davacının prima facie dava ihdas
edebilecek yeterlikte kanıt sunduktan sonra ispat külfetinin karşı tarafa geçmesi anlamına
gelmektedir.
145
Direktif’teki gibi ispatta kullanılacak ihtiyari yollardan biri olarak değil ve
fakat bir gereklilik olarak bahsedildiği görülmektedir423.
Avrupa Adalet Divanı önündeki bir davada, istatistikî verinin hukuken önemli
olup olmadığıyla ilgili değerlendirmeyi ulusal mahkemelerin takdirine
bırakmasına rağmen, istatistiksel farkın, gruplar arasındaki farklı sonuçları
tayin etmenin bir yolu olduğunu belirtmektedir. Eldeki mevcut istatistikî veriler
kadınların erkeklere kıyasen çok az bir yüzdesinin şartları karşıladığını
gösteriyorsa, belirli çalışma hak ve imtiyazlarla ilişkilendirilmiş şartların
dolaylı ayrımcılık için prima facie dava ihdas edebileceğini bildirmektedir424.
Avrupa’nın, Almanya, Đsviçre, Hollanda gibi, pek çok ülkesinde istatistiğin
dolaylı ayrımcılığı kanıtlamada olağan bir yol haline gelmesi, dolaylı
ayrımcılığı ispat etmenin bazı durumlarda tek yolunun istatistik olduğu
gerçeğini yansıtmaktadır425. Birleşik Krallık’ta ise davacının iddiasını
desteklemesi için istatistikten yararlanması daha da eskiye dayanmaktadır.
Hatta Avrupa Birliği ülkeleri arasından Birleşik Krallık’ın bu alanda yerleşik
423
Bu fark bu Direktiflerde yapılan dolaylı ayrımcılık tanımından kaynaklanmaktadır. Đspat Yükü
Direktifi’nin 2(2). maddesinde yapılan dolaylı ayrımcılık tanımı şöyledir: “…sözü edilen
işlem eşitliği ilkesinin uygulanmasında, tarafsız olduğu izlenimini veren bir hüküm, bir ölçüt
veya bir uygulamanın bir cinsten kişilerinkine kıyasla somut olarak daha yüksek düzeyde bir
nispeti etkilemesi halinde dolaylı ayrımcılık mevcuttur; şu kadar ki, bu hüküm, bu ölçüt veya
bu uygulama ilgililerin cinsiyeti ile bağımlı olmayan objektif unsurlar çerçevesinde uygun,
gerekli ve adil sayılmamalıdır.” Burada, sözü edilen işlem eşitliği ilkesinin uygulanmasında,
tarafsız olduğu izlenimini veren bir hüküm, bir ölçüt veya bir uygulamanın bir cinsten
kişilerinkine kıyasla somut olarak daha yüksek düzeyde bir nispeti etkilediği ise ister istemez
istatistiksel veri kullanımını kaçınılmaz yapmaktadır. Oysa ki Irk Direktifi’nin dolaylı
ayrımcılığı tanımlayan 2(2)b maddesindeki tarafsız görünen hükmün “bir ırksal veya etnik
kökenden kimseyi, diğer kişilerle karşılaştırıldığında özel bir avantajsız konuma getirdiği
durumun” ispatı için özel olarak istatistiksel verinin kullanılması şart değildir. Dolayısıyla,
dolaylı ayrımcılığın ispatlanması bakımından daha geniş bir yaklaşım getirilmektedir ve bu
anlayış giriş bölümünün 15. paragrafında yer aldığı gibi istatistiksel verinin kullanılmasını da
kapsamaktadır. Đspat olanağının genişletilmesi ve mağdurun bu konudaki yükümlülüğünün
hafifletilmesinin nedeninin Avrupa Birliği ülkelerinde ırk ve etnik özellikleri yansıtan
istatistiğin bulunmasının zor ve sorunlu olmasıyla açıklanmaktadır, Fredman, Sandra,
“Equality: A New Generation?”, Industrial Law Journal, cilt.30, No.2, Haziran 2001, s. 162.
424
D.H and Others v. Czech Republic Written Submissions of Interrights and Human Rights
Watch, www.justiceinitiative.org/db/resource2/fs/?file_id=17854 ve oradan Seymour-Smith
ve Perez ECR I-623, C-167/97,1999.
425
Coomber, s.5.
146
ve oldukça sistemli bir yaklaşıma sahip olduğu bilinmektedir. Keza, bazı
farklılıklarla Đrlanda ve Hollanda’nın da istatistikî veri kullanma konusunda
hatırı sayılır bir deneyimi bulunmaktadır. Bu ülkelere ilave olarak, Çek
Cumhuriyeti, Macaristan, Finlandiya ve Fransa’da da istatistiğin önemli rol
oynadığı birkaç dava bulunmaktadır. Đstatistiğin kullanımının ulusal yasalarda
açıkça yer aldığı ülkeler de bulunmaktadır. Belçika’da örneğin uygulamadaki
Federal yasalar ispat külfetinin davalıya geçmesini sağlayacak türde kanıtlar
olarak istatistikî veri ve durum testlerine atıf yapmaktadır. Đlgili Đtalyan
düzenlemeleri de açıkça istatistikî verinin kullanımından bahsetmektedir. Fakat
yasalarda yer almamış olsa bile uygulamada istatistikî kanıtın kabul edildiği de
gözlemlenmektedir426.
AĐHM’in ise 14. madde uyarınca gördüğü davalarda, istatistikî bilginin
kullanımıyla
ilgili
yaklaşımının
son
zamanlarda
farklılaştığı
dikkati
çekmektedir. AĐHM, 2005 senesinde gördüğü Nachova Bulgaristan’a Karşı
davasına427 kadar yaygın önyargı ve suiistimalin varlığına ilişkin istatistikî
veya başka türden kanıtlar sunulmasına rağmen, “davalarda sunulan ispat
niteliğindeki delillerin” tatmin edici ve yeterli olmadığından hareketle,
Avrupa’da ırksal azınlıklara karşı uygulanan şiddet olaylarında 14. maddenin
ihlal edildiği sonucuna varmamıştır428. Nachova Bulgaristan’a Karşı davasında
AĐHM, kolluk kuvvetleri tarafından kullanılan ırkçı söylemin, ırk düşmanlığı
motivasyonlu şiddetin vuku bulduğuna ilişkin delil teşkil edebileceğini
belirtmiş ve bu delilin davalı hükümet tarafına ispat külfetinin geçmesi için
yeterli olduğunun altını çizmiştir. Ardından, hükümetin, olayların gelişmesinde
426
427
428
Makkonen, Measuring Discrimination, s.29- 10.
Başvuru No. 43577/98 ve 43579/98, 06. 06. 2005 Tarihli Karar.
Kitching, s. 125. Nitekim AĐHM, Nachova Bulgaristan’a karşı davasından önce Birleşik
Krallık’a karşı 2001 senesinde sonuçlanan birbirine benzer dört davada, güvenlik güçleri
tarafından öldürülenlerin çoğunluğunun Katolik ve milliyetçi topluluğa mensup kişilerden
oluştuğunu gösterir bir istatistiğin, ayrımcı bir uygulamanın varlığına karar vermek için tek
başına yeterli olmayacağından bahisle 14. maddenin ihlal edildiği sonucuna varmamıştır.
Bkz. Hugh Jordaı davası; McKerr Birleşik Krallığa Karşı davası, Başvuru No. 28883/95,
4.5.2001 Tarihli Karar; Kelly ve Ötekiler Birleşik Krallığa Karşı davası, Başvuru No.
30054/96, 4.5.2001 Tarihli Karar; Shanaghan Birleşik Krallığa Karşı davası, Başvuru No.
37715/97, 4.5.2001 Tarihli Karar.
147
ayrımcı tavırların rol oynamadığını göstermekte yetersiz kaldığına karar
vermiştir. Bundan sonraki davalarda da örneğin, istatistiksel araştırma
sonuçlarının mahkeme tarafından tarafsız görünen bir kanunun aslında orantısız
sonuçlara yol açtığına karar vermede dayanak yapıldığı da görülmektedir429. Bu
bağlamda yakın zamanda sonuçlanan DH ve Ötekiler Çek Cumhuriyeti’ne
Karşı davası önemli bir yer tutmaktadır. Bu dava Roman asılı 18 Çek vatandaşı
çocuğun entelektüel kapasitelerini değerlendirmek için tasarlanan psikoloji
testlerin ardından öğrenme güçlüğü çeken çocukların gittiği özel okullara
gönderilmeleriyle ilgilidir. Davada Roman olmayan çocuklara kıyasla orantısız
sayıdaki Roman çocuklarının ayrımcı bir şekilde mental rahatsızlığı olan
çocukların gittiği özel okullara gönderilmeleri sonucu okul, iş, mesleki ilerleme
ve kişisel gelişim fırsatlarının ellerinden alındığı iddia edilmiştir. Davacılar
tarafından toplanan veriler sonucu Ostrava’da Roman çocuklarının diğer
Roman olmayan çocuklara kıyasla söz konusu özel okullara gönderilmelerinin
27 kez daha olası olduğu gösterilmiştir430. AĐHM, sonuç olarak davada dolaylı
ayrımcılığın meydana geldiğine hükmederek; “güvenilir ve mühim” istatistiğin
prima facie ayrımcı etkiyi ihdas etmede kullanılabileceğini bildirmiştir431.
V. Ayrımcılıkla Đlgili Araştırmaları Kolaylaştırılması
Haksız muamele her geçen gün toplumsal tepkiyi daha da çok çekmeye
başladıkça ve daha sıkı ayrımcılık karşıtı düzenlemelere veya müdahalelere
maruz kaldıkça daha örtülü ve ince şekillere bürünmektedir432. Đşte ayrımcılığın
bu çoğu kez örtülü ve karmaşık yapısı sıkı araştırmalar yoluyla görünür
kılınmasını
429
gerektirmektedir.
Ayrımcılık
olgusu
hakkındaki
anlayışın
Zarb Adami Malta’ya Karşı davası, AĐHM, Başvuru No. 17209/02, 20. 6. 2006 Tarihli Karar;
Hoogendijk Hollanda’ya Karşı davası, AĐHM, Başvuru No. 58642/00, 6. 1. 2005 Tarihli
Kabul Edilebilirlik Kararı.
430
Avrupa Roma Hakları Merkezi tarafından yapılan bu veri toplama işlemi ile ilgili olarak bkz:
Petrova, s. 141.
431
D.H. ve Ötekiler Çek Cumhuriyeti’ne Karşı davası, AĐHM, Başvuru No. 57325/ 00, 13. 11.
2007 Tarihli Karar.
432
Kitching, s. 18.
148
geliştirilmesi için yapılan bu araştırmalar için de, veri ihtiyacı ortaya
çıkmaktadır433. Söz konusu araştırmalar, ayrımcılıkla mücadele için etkili
politikaların geliştirilmesi ve uygulanmasında bir ön şart olarak gereklidir.
VI. Diğer Yararları
Bunlara ek olarak, etnik veri toplamanın sembolik ve önleyici bir fonksiyonu
da vardır. Bir toplumda etnik özelliklerle ilgili veri toplandığının bilinmesi hem
ayrımcılık faillerine hem de mağdurlara o toplumda ayrımcılığın tolere
edilmediği, onaylanmadığı ve nihayetinde de takipsiz kalmayacağı mesajı
vermektedir. Veri toplamanın bir başka faydası da gizli ayrımcılıkları genel
kamuya, karar mekanizmalarına ve hatta mağdurların kendilerine görünür
kılmasıdır.434
§ 5. Sonuç
Sonuç olarak, ayrımcılıkla mücadele normlarının uygulanması için veriye
ihtiyaç duyulmasına rağmen, özellikle Avrupa’da, etnik veri toplama konusuna
ilişkin olarak yöneltilen mevcut ve olası bir takım temel itirazların bulunduğu
görülmektedir. Böylelikle etnik veri toplama konusu, farklı kesimlerden
toplanmasının yanında ve karşısında olanların beyan ettikleri görüşler
neticesinde iki kutuplu bir tartışma ortamı yaratmaktadır. Bu bağlamda, etnik
veri
toplanmasını
savunan
görüş,
temel
olarak
eşitlik
hakkının
gerçekleştirilebilmesinde etnik gruplar hakkında bilgi sahibi olmanın önemine
vurgu yaparken; karşısındaki görüş veri sistemlerinin, geçmişte özellikle ırk,
etnik köken, ana dil veya sosyal sınıflarına göre tanımlanan grupların maruz
433
434
Makkonen, Equal Rights, s. 15.
Makkonen, Equal Rights, s. 15.
149
kaldığı büyük insan hakları ihlallerinde oynadığı role atıfta bulunmaktadır.
Buna göre etnik verinin, özellikle 20. Yüzyıl’da, Yahudi soykırımında; Japon
Amerikalıların tehcirinde; Amerikan yerlilerinin yerinden edilmeleri ve zorunlu
göçlerinde ve Ruanda’da gerçekleştirilen soykırımda kullanıldığı tespit
edilmektedir. Bunun yanında istatistiksel verilerin, bu kadar şiddetli olmasa da,
toplumu yönlendirme gücünü haiz medya veya politikacılar tarafından,
toplumsal konjonktürden yararlanılarak, yabancı düşmanlığı ve etnik ve yerli
gruplar arasındaki gerginliğin tırmanması sonucuna yol açabilecek şekilde
kullanılabildiğine de rastlanılabilmektedir. Hakkında veri toplanacakların başka
bir itiraz nedeni olarak ileri sürdükleri konu ise, kişilerin veri toplama
araçlarında
etnik
kategorilere
göre
sınıflandırılmalarının,
farklılıkları
yaratabilmesi veya görünür yapmasından kaynaklanan sebeplerle, ayrımcılığa
neden olabileceği ve kimlik çatışmalarını destekleyebileceği ihtimali olarak
ortaya konulabilir. Öte yandan etnik veri toplamanın, hem hassas veri
kategorisinde olması sebebiyle kişisel verilerin korunması bakımından, hem de
kişinin kendisini bir etnik grubun mensubu olarak tanımlayıp tanımlamamakta
özgür olması ilkesi gereği, başka bir ifadeyle kişisel özerkliğin korunması
bakımından, özel hayatın gizliliğine saygı hakkı çerçevesinde sakınca
doğurabileceği de tartışılmaktadır.
Etnik veri toplama faaliyetinin itiraza uğramasında, hakkında veri toplananların
beyan ettikleri veya edebilecekleri bu görüşlerin tek başına ele alınması
yetersiz kalabilecektir. Bunların yanında, etnik veri toplayan çağımız ulus
devletinin üzerine kurulu olduğu felsefi, politik ve hukuki temellerle ilintili
menfaatlerinin de itiraz sebebi olarak rol oynayabileceği söylenebilecektir.
Bunlardan başka, kişilerin etnik özellikleriyle ilgili bir veri toplama faaliyetinin
kendisiyle ilgili karşılaşılabilecek teknik zorlukların da bu tereddütlerin
varlığını destekleyebileceği söylenebilecektir.
150
Etnik veri toplama her ne kadar, beraberinde farklı boyutlarda ileri sürülebilen
türlü itirazlar getiriyorsa da, toplumu oluşturan farklı etnik özelliklere sahip
bireyler ve gruplar arasında, eşitlik idealinin somut olarak uygulama alanı
bulabilmesinin ön şartının yine de veri toplamak olduğu görülmektedir. Çünkü
eşitliğin,
farklılıkların
dikkate
alınmasıyla
sağlanabileceği
anlayışı
çerçevesinde, etnik veri, etnik gruplara karşı ayrımcılıkla mücadelede farklı
boyutlarda işlevselleştirilmesi beklenen stratejilerin hayata geçirilebilmesinde
belirleyici olmaktadır. Bu bağlamda, ülkelerin uluslararası ve anayasal
yükümlülüklerden kaynaklanan etnik ayrımcılıkla mücadele ve daha eşit bir
toplum yaratma idealinin gerçekleştirilebilmesi amacıyla en temel anlamda
sürdürülmesi gereken yasama faaliyetlerinin ve bu doğrultuda işlemesi
beklenen politik sürecin yürütülmesi için toplumu oluşturan etnik dağılımın
gerçeklerinin ve ayrımcılıkla ilgili çıkarsamaların bilinmesi ve yapılması
gerekmektedir. Söz konusu stratejilerin başka bir ayağı olan ayrımcılıkla ilgili
farkındalığı artırma bakımından da bununla ilgili güvenilir ve kıyaslanabilir
bilgiye erişimin önemini yadsımak mümkün değildir. Ulusal boyuttaki bu
faaliyetlerin yanında, uluslararası boyutta da ülkelerin ayrımcılıkla ilgili
gelişme ve faaliyelerinin izlenebilmesi ve denetlenebilmesi için de ayrımcılığa
maruz kalanlar ve kalma ihtimalinde olan gruplar hakkındaki verinin ilgili
organların dikkatine sunulması gerekmektedir. Diğer taraftan, ayrımcılığın
ispatının zor olması nedeniyle etnik istatistiksel verinin yargı organlarınca
ayrımcılığın ispatında kabul gören bir fonksiyona sahip olduğu görülmektedir.
Yargıda ayrımcılığın ispat edilmesinde belirli bir ispat değerini haiz olması
bakımından etnik istatistiksel verinin, ayrımcılıkla mücadeye bu boyutuyla da
katkı sağladığı ortaya koyulmaktadır. Dolayısıyla, bütün bunlardan yola
çıkılarak etnik veri toplamanın yanındaki ve karşısındaki menfaatler arasında
bir denge kurulmaya çalışıldığında, insan haklarının özünü oluşturan eşitlik
hakkının sağlanabilmesi için izlenecek stratejilerin veri toplamayı gerekli
kılması,
terazide
gözükmektedir.
ağırlık
yapacak
menfaatlerin
en
büyüğü
olarak
151
Bir toplumdaki etnik gruplara karşı ayrımcılıkla mücadelede bir araç olarak
kullanılması öngörülen etnik verinin ve etnik veri toplama faaliyetinin çok
kültürcülük
politikasını
benimsemiş
olan
çok
kültürlü
ülkelerin
gerçekleştireceği bir eylem olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü
asimilasyon anlayışına bir tepki olarak ortaya çıktığı bilinen çok kültürcülük
yaklaşımında farklılıkların birlikteliği anlayışı çerçevesinde farklı kültürlerin
tanınması ve eşitlik politikalarının üretilmesi ve yürütülmesi esası ön plandadır.
Bu nedenle bir ülkede yaşayan farklılıklar için eşit haysiyet politikalarının
oluşturulmasında ve yürütülmesinde çok kültürcülük politikasını benimsemiş
çok kültürlü ABD, Kanada, Avustralya ve Birleşik Krallık gibi ülkeler çok
kültürlü olup da, çok kültürlü bir toplum olmanın gerektirdiği gibi henüz yeteri
kadar hareket etmeyen ülkelere bu konuda misal oluşturabilirler.
Avrupa’da etnik veri toplama bakımından yaygın kanaat, etnik veri toplamanın
gerekliliği yönünde ise de, uygulamada genel olarak sistemli ve yeterli bir veri
toplama faaliyetinin yürütülmediği gözlemlenmektedir. Bunda, yukarıda
görüldüğü gibi haklarında veri toplanacak olan ve veri toplayacak olan tarafın
konuyla ilgili olarak sahip oldukları hukuki, sosyolojik veya politik endişelerin
payı olduğu kadar, etnik veri toplanmanın kendisinden kaynaklanan bazı teknik
zorluklar veya finansal engeller de etkili olabilmektedir. Dolayısıyla, etnik veri
toplamayla ilgili karşılaşılan engellerin ve itirazların bir kısmının bertaraf
edilebilmesinin, özellikle özel hayatın gizliliğine saygı hakkı bakımından ilgili
kanunlarda yeterli düzeyde koruma tedbiri bulunması ve bu tedbirlerin etkin bir
şekilde uygulanmasının sağlanması yoluyla sağlanabileceği söylenebilir.
Bununla birlikte, etnik veri toplama için hukuki altyapı tutarlı bir şekilde
oluşturulsa bile, etnik veri toplama faaliyetinin kendisinden kaynaklanan ve
yürütülmesiyle ilgili zorlukların aşılması ve verinin toplandıktan sonra efektif
bir şekilde kullanılmasının temin edilmesi gerekmektedir. Buradan hareketle
etnik veri toplamanın sosyoloji, istatistik, siyaset bilimi, hukuk gibi birbiriyle
etkileşim halinde olan pek çok disipline hitap eden ve karmaşık yapısı göz
önünde bulundurulduğunda, söz konusu engellerin ve itirazların asgari düzeye
152
indirilebilmesinin, değişik uzmanlık alanlarını kapsayan çok yönlü bir
çalışmanın sonucunda gerçekleşebileceği söylenebilir.
Download