tc sağlık bakanlığı istanbul göztepe eğitim ve araştırma hastanesi 4

advertisement
T. C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
İSTANBUL GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
4. DAHİLİYE KLİNİĞİ
DAHİLİYE POLİKLİNİKLERİNE BAŞVURAN HASTALARDA
PLAZMA LİPİD DÜZEYLERİNİN YAŞ İLE
KORELÂSYONUNUN ARAŞTIRILMASI
TIPTA UZMANLIK TEZİ
DR. MEHMET MAŞUK AKHAN
İSTANBUL 2009
T. C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
İSTANBUL GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
4. DAHİLİYE KLİNİĞİ
DAHİLİYE POLİKLİNİKLERİNE BAŞVURAN HASTALARDA
PLAZMA LİPİD DÜZEYLERİNİN YAŞ İLE
KORELÂSYONUNUN ARAŞTIRILMASI
TIPTA UZMANLIK TEZİ
DR. MEHMET MAŞUK AKHAN
TEZ DANIŞMANI
UZM. DR. YAVUZ ERYILMAZ
İSTANBUL 2009
TEŞEKKÜR
Uzmanlık eğitimim boyunca, bilgi ve deneyimleri ile yetişmemde büyük emeği geçen,
her zaman desteğini hissettiğim ve tecrübelerinden faydalandığım klinik şefim, değerli hocam
S.B. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. İç Hastalıkları Klinik Şefi Sayın Dr.Yavuz
Eryılmaz’ a,
Asistanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyim kazanmamda emeği olan, başta
kliniğimiz şef yardımcısı Uzm. Dr. Zeynep Engin Saçar olmak üzere tüm kliğimiz
uzmanlarına,
Sağladığı olanaklar ile uzmanlık eğitimimi başarı ile sürdürmemi sağlayan hastane
başhekimimiz
Sayın Prof. Dr. Hamit Okur ve önceki başhekimimiz Doç.Dr. Rafet
Yiğitbaşı’na
Eğitimim süresince aralarında olamktan, birlikte çalışmaktan büyük zevk ve onur
duyduğum tüm uzman, asistan, hemşire ve hastane çalışanları arkadaşlarıma,
Eğitimim süresince bilgi ve mesleki bakış açımın gelişmesinde katkısı olan, hastanemiz
1-3. Dahiliye Klinik Şefi sayın Doç.Dr. Hilmi Çiftçi’ye 2. Dahiliye Klinik Şefi sayın
Prof.Dr.Aytekin Oğuz’a ve merhum 1. Dahiliye Klinik Şefi Uzm.Dr. Durmuş Şendağ’a,
Rotasyonlaım sırasında bilgi ve deyimlerinden faydalandığım Yedikule Göğüs
Hastalıkları Hastanesi 6. Göğüs hastalıkları Klinik Şefi Doç. Dr. Filiz Koşar’a, hastanemiz
Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Şefi Doç. Dr. Nail Özgüneş’e ve Kartal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Biyokimya Klinik Şefi Uzm. Dr Asuman Orçun’a,
Her zaman sevgi ve desteklerini yanıbaşımda hissettiğim sevgili aileme,
Sonsuz teşekkürlerimi sunarım…
Dr. Mehmet Maşuk AKHAN
i
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR ..............................................................................................................i
İÇİNDEKİLER........................................................................................................ ii
KISALTMALAR ................................................................................................... iii
TABLOLAR............................................................................................................iv
ŞEKİLLER ............................................................................................................... v
ÖZET .......................................................................................................................vi
ABSTRACT .......................................................................................................... vii
GİRİŞ VE AMAÇ .................................................................................................... 1
GENEL BİLGİLER.................................................................................................. 3
MATERYAL VE METOD .................................................................................. 344
BULGULAR .......................................................................................................... 36
TARTIŞMA ........................................................................................................... 47
SONUÇ .................................................................................................................. 52
KAYNAKLAR....................................................................................................... 54
ii
KISALTMALAR
WHO
:
Dünya Sağlık Örgütü
KAH
:
Koroner arter hastalığı
Mİ
:
Miyokard enfarktüsü
KVH
:
Kardiyovasküler hastalık
KKH
:
Koroner kalp hastalığı
TEKHARF :
Türk Erişkinlerde Kalp Hastalığı ve Risk Faktörleri
YA
:
Yağ asidi
TG
:
Trigliserid
HMG-CoA
:
Hidroksi metil glutaril koenzim A
LCAT
:
Lesitin Kolesterol Açil Transferaz
APO
:
Apolipoprotein
LDL-C
:
Düşük Dansiteli Kolesterol
HDL-C
:
Yüksek Dansiteli Kolesterol
VLDL-C
:
Çok Düşük Dansiteli Kolesterol
IDL
:
Orta yoğunluklu lipoprotein
ACAT
:
Açil-CoA-kolesterol açil transferaz
LCAT
:
Lesitin Kolesterol Açil Transferaz
ŞM
:
Şilomikron
Lp
:
Lipoprotein
Lp(a)
:
lipoprotein a
Lp-X
:
Lipoprotein X
ABD
:
Amerika Birleşik Devletleri
NCEP
:
Ulusal Kolesterol Eğitim Programı
ATP III
:
III. Yetişkin tedavi paneli
JNC 7
:
Birleşik Ulusal Komite 7. Raporu
CETP
:
Kolesterol ester transfer protein
PAI-1
:
Plazminojen aktivatör inhibitör-1
TKD
:
Türk Kardiyoloji Derneği
TKD-KKHK :
Türk Kardiyoloji Derneği Koroner Kalp Hastalığı Korunma
iii
TABLOLAR
Tablo 1:
Lipoproteinlerin özellikleri ....................................................................... 9
Tablo 2:
Lipoproteinlerin içerik yüzdeleri ............................................................. 10
Tablo 3:
Lipid düzeylerinin sınıflandırılması (NCEP ATP III)............................. 21
Tablo 4:
TKD KKHK ve ATP III kılavuzuna göre kan lipid sınıflaması ............. 28
Tablo 5:
Dislipidemi için NCEP ATP III tedavi önerileri ..................................... 29
Tablo 6:
HDL, LDL, Trigliserid ve Total Kolesterol Parametrelerinin
Ortalama ve Standart Sapma Değerleri ................................................... 36
Tablo 7:
Yaş ve Cinsiyet Dağılımı ........................................................................ 37
Tablo 8:
Yaş Gruplarına Göre HDL Değerlendirilmesi ........................................ 38
Tablo 9:
Yaş Gruplarına Göre LDL Değerlendirilmesi ......................................... 39
Tablo 10:
Yaş Gruplarına Göre Trigliserid Değerlendirilmesi................................ 41
Tablo 11:
Yaş Gruplarına Göre Total Kolesterol Değerlendirilmesi ...................... 42
Tablo 12:
Yaş Gruplarına Göre LDL/HDL Değerlendirilmesi ............................... 44
iv
ŞEKİLLER
Şekil 1:
Plazma lipoproteinlerin genel yapısı ............................................................... 7
Şekil 2:
LDL partikülünün yapısı ............................................................................... 12
Şekil 3:
Yaş Gruplarının Dağılımı.............................................................................. 37
Şekil 4:
Cinsiyet Dağılımı .......................................................................................... 38
Şekil 5:
Yaş Gruplarına Göre HDL Dağılımı ............................................................. 39
Şekil 6:
Yaş Gruplarına Göre LDL Dağılımı ............................................................. 40
Şekil 7:
Yaş Gruplarına Göre Trigliserid Dağılımı .................................................... 42
Şekil 8:
Yaş Gruplarına Göre Total Kolesterol Dağılımı ........................................... 43
Şekil 9:
Yaş Gruplarına Göre LDL/HDL Dağılımı .................................................... 46
v
ÖZET
Amaç : Ateroskleroza bağlı kardiovasküler hastalıklar sıklıkla ileri yaşlarda görülmesine
rağmen, aterosklerozun çocukluk döneminde başladığı bilinmektedir. Bu çalışmada
kardiovasküler risk faktörlerinden olan yaş ve plazma lipid düzeylerinin birbirleri ile olan
ilişkisinin araştırılması amaçlandı.
Metod : Bu retrospektif klinik çalışmaya Ağustos 2006-Mayıs 2007 tarihleri arasında
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Merdivenköy İç Hastalıkları Polikliniklerine
başvuran yaşları 20 ile 106 arasında değişen toplam 30745 hasta dahil edildi. Laboratuar
kayıtlarından T.kolesterol, trigliserid, LDL-C, HDL-C düzeyleri kaydedildi. Elde edilen
bilgilerin istatistiksel analizi yapıldı.
Bulgular : Çalışmaya alınan olguların plazma total kolesterol, trigliserid ve LDL-kolesterol
düzeylerinin yaş artışına paralel olarak yükselme eğiliminde olduğu 20-29 yaş aralığında en
düşük, 50-69 yaşları arasında en yüksek seviyeye ulaştığı saptanmıştır.
Plazma HDL-kolesterol düzeyleri arasındaki ilişki incelendiğinde, 30-39 yaş grubu ile
40-49 yaş grubu arasında istatistiksel olarak anlamlı farkın bulunmadığı, ancak sonraki
yaşlarda yaş ile paralel olarak HDL-K düzeylerinin arttığı saptanmıştır.
LDL-K/HDL-K oranlarının yaş artışına paralel olarak arttğı, 20-29 yaş aralığında her
iki cinsiyette de en düşük seviyelerde iken, 50-59 yaş grubunda bu oranın en yüksek seviyeye
çıktığı saptanmıştır.
Sonuç :
Kardiovasküler hastalıkların ileri yaşlarda arttığı bilinmektedir. Aterosklerotik
damar hastalığına yol açan risk faktörlerinin başında gelen dislipidemi ile ilişkili faktörlerin
tanımlanması ise, dislipideminin erken tanı ve tedavisini sağlayacaktır. Obezite ve doymamış
yağ tüketimi kan lipid düzeyini etkileyen ve önlenebilir faktörlerdir. Böylece, yaşam stili ve
yemek alışkanlıkları değişiklikleri erken kardiyovasküler ve serebrovasküler hastalık
gelişimini önleyebilir ve sağlıklı bir yaşlanma sağlanabilir.
Anahtar kelimeler: yaş, plazma lipid düzeyleri, LDL-K/HDL-K
vi
ABSTRACT
Aim : Atherosclerotic cardiovascular disorders are seen commonly in the elderly.
However, it is known that atherosclerosis starts at childhood. İn this study, it is aimed to
investigate the relation between two cardiovasculer risk factors; age and plasma lipid
concentrations.
Materials and Methods : A total of 30745 patients attending to internal medicine
outpatient clinics of Göztepe Training and Research Hospital, whose ages range between 20
and 106, were recruited to this retrospective
clinical study. Total cholesterol, LDL
cholesterol, HDL cholesterol and triglyceride levels were recorded. Statistical analyses of
these data were made.
Results : It is found that plasma total cholesterol, LDL cholesterol and triglyceride
levels of patients admitted to the study showed a tendency to increase parallel to increase in
age, and those parameters reached the lowest level in between the range of 20-29 ages
whereas the highest level was observed in between 50-69 ages.
The relation among plasma HDL-C levels, when exaimed ; there is no statisticaly
significant difference between ages 30-39 and 40-49. But it is observed that HDL-C levels
increase with age , in subsequent years.
LDL-C/HDL-C ratio, is found to increase concurrently with age. It reached the
lowest level between 20-29 ages in both sexes, where as the highest in ages 50-59.
Conclusion : İt is known that the prevalance of cardiovasculer disease increases with
age. Description of situations is related to dyslipidemia, which is one of the leading risk
factors causing atherosclerotic vascular disorders will provide with early diagnosis and
treatment of dyslipidemia. Obesity and consumption of unsaturated fats are preventable
factors that effect plasma lipid levels. Thus, the changes of lifestyle and eating habits can
prevent developments of early cardiovasculer and serebrovasculer disorders, and can provide
healthy aging.
Key words : age, plasma lipid levels, LDL-C/HDL-C
vii
GİRİŞ VE AMAÇ
Ateroskleroz erken çocukluk döneminden itibaren başlayan multifaktöryel ve
progresif bir süreçtir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ateroskleroz ve buna bağlı ortaya çıkan
komplikasyonların, tüm dünyada en önde gelen ölüm nedeni olacağını bildirmiştir.(1). Tüm
ölüm nedenleri arasında koroner arter hastalığı(KAH) gerek erkeklerde gerekse kadınlarda ilk
sırada yer almaktadır(2).Koroner kalp hastalığı, dünyamızda her üç ölümden bir tanesinin
nedenidir. Her yıl 1.1 milyon kişi ilk Mİ, 450 bin kişi tekrarlayan Mİ ve 500 bin kişi inme
geçirmektedir (3). Türk Kardiyoloji Derneği’nin 2000 yılında yayınladığı rapora göre ise,
aterosklerozun neden olduğu koroner arter hastalıkları ve inmeden kaynaklanan ölümlerin,
tüm ölüm nedenlerinin % 43’ünü oluşturduğu tahmin edilmektedir(4). Kardiyovasküler
hastalıkların(KVH) gelişimine zemin hazırlayan risk faktörlerini saptamak için özellikle son
kırk yılda geniş ölçekli çalışmalar yapılmış olup her geçen gün bu çalışmalara bir yenisi
eklenmekte ve yeni bir minör risk faktörü ortaya atılmaktadır.
Epidemiyolojik ve klinik çalışmalarla aterosklerotik damar hastalığı etiyopatogenezi
büyük ölçüde aydınlatılmıştır. Bugünkü görüşler, belirli bir genetik altyapıya sahip kişilerde
çevresel risk faktörlerinin etkisi ile aterosklerozun başladığı, ilerlediği ve klinik olaylara yol
açtığı şeklindedir. Aterosklerotik damar hastalığına yol açan bağımsız risk faktörleri birçok
çalışmada tanımlanmış ve birbirleri ile sinerjistik etki göstererek koroner arter hastalığı
gelişimini hızlandırdıkları anlaşılmıştır (5). Bu faktörlerin başında da bir risk faktöründe
aranan özelliklerin hepsini taşıyan hiperlipidemi gelmektedir. Çünkü deneysel çalışmalarda
hiperlipidemi oluşturarak damar duvarında aterosklerotik lezyonların yaratılabilmesi bir yana,
hiperlipidemi düzeyi ile hastalık ilişkisinin çok yakın paralellik göstermesi ve en önemlisi
tedavi ile aterosklerotik sürecin geri dönüşüm göstermesi bu risk faktörünün tedavisini çok
önemli bir konuma oturtmaktadır (6,7). Kolesterol düzeyi ile koroner arter hastalığı
mortalitesi arasındaki ilişki lineer bir beraberlik gösterir, Serum total kolesterolde her % 1 lik
azalma ile koroner kalp hastalığı riski %2 azalmakta,
düşük yoğunluklu lipoprotein
kolesterolünde (LDL) 1 mmol/l‘ lik azalma ile 5 yıllık majör koroner olay, koroner
revaskalürazisasyon ve inme insidansını yaklaşık beşte bir oranında azalmaktadır (8).
TEKHARF çalışması’ında Türk erkek ve kadını erişkin hayata iyi kolesterol değerleri
ile başlamakta, ancak bu düşük kolesterol değerleri zaman içinde korunamamakta, ilerleyen
yaşla total kolesterol değerleri her iki cinsiyette de hızla yükseldiği belirtilmektedir. 20-29 yaş
arası ortalama total kolesterol değeri Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve Japonya’da
ortalama 180 mg/dl civarında seyrederken, Ülkemizde erkekte 148 mg/dl, kadında 151 mg/dl
1
bulunmuştur. 40-49 yaş grubuna ulaşıldığında her iki cinsiyette ortalama total kolesterol
değerleri 188 mg/dl’ye yükselmektedir. İki dekad içinde total kolesterol değerini 39 mg/dl
yükselten başka bir ülke bulunmamaktadır. Yaşla görülen bu yükselmenin LDL yıkımında
azalma, hormonal değişiklikler ve çevresel faktörlere bağlı olduğu sanılmaktadır. Özellikle
ülkemizde yaşla birlikte daha sedanter bir yaşam tarzına eğilim, kilo alma ve diyet
alışkanlığının olumsuz yönde değişmesi, bu ani yükselmede etken olmuş olabilir (9).
Ateroskleroz ile ileri yaş arasında ilişki kurulmuştur. Aterosklerozun bazı erken
değişikliklerinin erken yaşlarda meydana geldiği gösterilmiş olmakla beraber, aterosklerotik
hastalıkların geneldeki prevalansı ve ağırlığı yaşla birlikte artar. Yapılan pek çok longitidunal
çalışma ile ve otopsi bulgularıyla aterosklerozun temelinin çocukluk çağına dayandığı
gösterilmiştir(10,11). Aterosklerozu tespit etmek için erken dönemde ölçülen arter duvar
kalınlığının, ileri yaşlarda, yaşla birlikte olaya diğer risk faktörlerinin de eklenmesiyle
belirgin olarak arttığı saptanmıştır(12,13).
Son yıllarda sosyal ekonomik iyileşme ve tıpta hızlı gelişmeler, toplumların nufus
yapısında değişikliğe yol açmış, beklenen ortalama insan ömrü uzamış, kardiyovasküler
hastalıkların sıklığı artmış ve ülke ekonomilerinde sağlık harcamaları daha çok dikkat
çekmeye başlamıştır. Yapılan maliyet-etkinlik çalışmaları, hastalık geliştikten sonra sağlık
harcamalarının ne denli yüksek olduğunu ortaya koyduğundan, artık tedavi edici hekimlikten
ziyade koruyucu hekimliğin ön plana alınmasına ve hastalıklar daha gelişmeden önce gerekli
önlemlere yönelik girişimlerin başlatılmasına yönelinmiştir. İşte buradan yola çıkılarak,
mortalite sıralamasında birinciliği elden bırakmayan kardiyovasküler hastalıklar henüz
gelişmeden alınacak birincil (primer) korunma tedbirleri düşünülmüş ve risk faktörleri ortaya
çıkmıştır. Framingham Kalp Çalışması toplumda genel risk faktörlerinin tanımlanmasında
hayati rol oynamıştır. Bu çalışmada geniş ölçüde araştırılan risk faktörleri yaş, sigara, genetik
yatkınlık, hipertansiyon, hiperlipidemi ve diabetes mellitus olmuştur (14). Global riski
azaltma yaklaşımlarının başında, kişinin risk derecesini belirlemek ve tedavi hedeflerini ona
göre saptamak gelmektedir.
Bir toplumda kardiovasküler hastalıkları önlemek için kalp hastalıklarına neden olan
etkenlerin bilinmesi gerekmektedir. Aterosklerotik damar hastalığına yol açan risk
faktörlerinin başında gelen dislipidemi ile ilişkili faktörlerin tanımlanması ise, dislipideminin
erken tanı ve tedavisini sağlayacaktır.
Bu çalışmada dahiliye polikliniklerine başvuran hastalarda plazma T.kolesterol,
trigiserid, LDL-K, HDL-K ve LDL-K/HDL-K düzeylerinin yaş ile ilişkisinin araştırılması
planlandı.
2
GENEL BİLGİLER
PLAZMA LİPİDLERİ VE LİPOPROTEİNLER
Lipid Türleri, Yapı Ve Fonksiyonları
Lipidler hidrofob özelliğe sahip oldukları için suda çözünmeyen veya çok az çözünen
organik moleküllerdir. Hücrelerin bütünlüğünü koruyan ve sitoplazmanın özgül organeller
halinde bölümlere ayrılabilmesini sağlayan hücre zarında bulunurlar. Ayrıca besin deposu ana
formu(trigliseridler), adrenal steroidler, cinsiyet hormonları ve safra asitlerinin yapı taşları
(kolesterol) ve hücre içi ve dışı aracı (prostaglandinler ve fosfatidil inositol) olarak işlev
görmektedirler. Lipidler yağ asitleri ve kompleks lipidler olmak üzere iki ana grupta
incelenebilirler (15).
Yağ Asitleri: Vücutta önemli bir enerji kaynağıdır. Ayrıca kompleks lipidlerin önemli
bir parçasını oluşturur. Yağ asitleri doymuş ve doymamış yağ asitleri olarak iki çeşittir.
Plazmada albumine bağlı olarak taşınırlar.
Yağların büyük bir kısmı diyetle alınır. Bununla birlikte insan, yağ asitlerinin
birçoğunu sentezleyebilir. Yağ asitleri, dokularda kompleks lipidleri, yani TG’ leri
oluşturmak üzere diğer organik moleküllerle esterleştirilir. Kanda ise, serbest yağ asitleri
şeklinde, albumine bağlı olarak ya da kompleks lipidler halinde lipoproteinlerin üzerinde
taşınırlar. Yağ asitleri, önemli enerji kaynaklarından olup kompleks lipidlerin biyosentezinde
de kullanılmaktadır(16).
3
Kompleks lipidler: Trigliseridler, fosfolipidler ve kolesterol bu gruba girer.
Trigliseridler (TG): Bir molekül gliserol ile üç molekül yağ asidinin esterleşmesiyle
oluşurlar. Vücudun esas enerji deposudur. Trigliseridin hidrolizi ile serbeştleşen yağ asitleri
karaciğer ve özellikle de kas dokusu için önemli enerji kaynağıdır. En çok bulunan kompleks
lipidlerdir ve yağ asitlerinin depo şekli olarak görev alırlar. TG sentezi karaciğer ve yağ
dokusunda gliserol fosfat yoluyla, ince barsakta ise yağ absorbsiyonu sırasında monogliserid
üzerinden meydana gelir. Diyet trigliseridleri, şilomikronlar şeklinde emildikten sonra
intestinal lenf kanalcıklarına ve daha sonra da duktus torasikus yoluyla sistemik dolaşıma
girerler. Endojen yağ asitlerinden türeyen TG’ler ince bağırsaktan köken alırsa da asıl sentez
yeri karaciğerdir ve buradan kana çok düşük yoğunluklu lipoprotein olarak salgılanırlar(17).
Fosfolipidler: Gliserol yapısının üç hidroksil grubundan ikisinde esterleştirilmiş YA,
üçüncüsünde ise fosfat esteri bulunduğundan bu ismi alırlar. “Fosfatidik asit” adı verilen bu
yapıda -sırası ile- fosfatidil kolin, fosfatidil serin ve fosfatidil etanolamin meydana getirmek
üzere kolin, serin ve etanolamin gibi birer hidrofil molekülü hidroksil gruplarına
esterleştirilmiştir. Hidrofob ve hidrofil moleküllerin bir araya getirilmesi, bu yapıların su-lipid
sınırında fonksiyon görebilmelerini sağlar. Bu nedenle fosfolipid molekülleri hücre
membranlarının ve lipoproteinlerin yüzey tabakalarının ideal birer elemanıdırlar. Kompleks
lipidler içerisinde en fazla hidrofilik özelliğe sahip olanı fosfolipidlerdir(18).
Kolesterol: Sekiz karbonlu bir yan zincire sahip dört halkalı bir hidrokarbondur. 27
karbon atomundan oluşur. Dokular ve plazma lipoproteinlerinde hem serbest kolesterol olarak
hem de uzun zincirli yağ asitlerinden biriyle esterleşmiş olarak bulunur.
4
Kolesterol sentezi, iki asetil-Co A molekülünün esterleşmesi ile başlar ve aşağıdaki
basamakları izler:
2Asetil CoA → Asetoasetil CoA→ 3- Hidroksi- 3- Metilglutaril CoA (HMG CoA) →
Mevalonik Asit → 5- Pirofosfomevalonik asit → İzopentenil pirofosfat (IPP) → DPP →
GPP→ FPP→ Skualen → Lanosterol → Kolesterol
Kolesterol sentezi asetat ile başlar. Üç asetat molekülü HMG-co A oluşturacak şekilde
dönüşüme uğrar. Daha sonra bu enzim, HMG CoA redüktaz tarafından mevalonik aside
çevrilir. Birçok aşamalardan geçen mevalonik asit sonunda kolesterole dönüşür. Kolesterol
biyosentezinde HMG-co A redüktaz önemli bir rol oynar ve sentezde hız kısıtlayıcı basamağı
katalizler. Bu enzimin inhibisyonu kolesterol biyosentezini azalttığı için HMG-co A redüktaz
inhibitörleri yani statinler klinikte hücresel kolesterol sentezini inhibe etmek için kullanılır.
Hücrelerdeki kolesterol artışı da “feed-back” etkisi ile HMG-co A redüktaz aktivitesini ve
kolesterol biyosentezini azaltır. HMG CoA’ dan Mevalonik asit oluşumunu katalizleyen
enzim olan HMG CoA redüktaz, endoplazmik retikulumun bir iç membran proteinidir.
Enzimin aktif bölgesi sitozolün içine doğru uzanır. Kolesterol, HMG CoA redüktazın geri
beslemeli bir inhibitörüdür, böylece daha fazla kolesterol sentezi önlenmiş olur. Hormonal
düzenlemede ise insülin kolesterol sentez hızını artırırken, glukagon kolesterol sentez hızını
azaltır.
Serbest kolesterol bütün hücre membranlarının bir komponenti olduğu gibi, birçok
dokuda da başlıca bu şekilde bulunur. Ancak adrenal korteks, plazma ve ateromatöz plaklarda
daha ziyade esterleşmiş formda bulunur. Ayrıca intestinal lenfoid sistem ve karaciğerdeki
kolesterolün önemli bir bölümü esterleşmiştir. Hücre membranlarının vazgeçilmez
komponenti olmasının yanı sıra, steroid hormonların, safra asitlerinin, endositoz ve hücre
sinyalizasyonunda görevli lipid parçacıklarının sentezi gibi önemli biyolojik görevlerde de rol
almaktadır. Birçok dokunun kolesterol sentezleme yeteneği olmakla birlikte, normalde
vücutta yeni sentezlenen kolesterolün hepsi karaciğer ve ince barsağın distal kesiminde
oluşur. Diyetle alınan kolesterol, hayvan metabolizmasının tipik bir ürünü olduğundan
yumurta sarısı, et, karaciğer ve beyin gibi hayvansal besin maddelerinde bulunur. Bitkisel
gıdalar kolesterol içermez. Kolesterol karaciğer, adrenal bez, beyin ve barsaklar gibi birçok
organın farklı hücrelerinde üretilmektedir.
5
Vücuttan yalnız karaciğer yolu ile atılabilen kolesterol safraya ve dolayısıyla bağırsağa
salgılanabilir, ya da safraya girerek safra asitlerine çevrilebilir. Bağırsağa atılan kolesterolün
yaklaşık % 50’si yeniden emilerek dolaşıma girer. Kalan % 50’si ise dışkı ile atılır. Safra
kesesindeki safra asitlerinin hemen hemen tamamı( % 97’si) bağırsaklardan geri emilerek
karaciğere taşınır. Kolesterol ve safra asitlerinin bağırsaklardan alınarak yeniden karaciğere
gönderilmesi şeklinde meydana gelen bu dolaşıma “enterohepatik dolaşım” adı verilir.
Yeniden emilen kolesterol ve safra asitleri, karaciğerde “de novo” kolesterol ve safra asidi
sentezini düzenler.
Kandaki kolesterol düzeyi, esas olarak LDL reseptörleri tarafından kontrol edilir. Bu
LDL reseptörleri, hepatositler dahil olmak üzere vücuttaki tüm hücrelerin yüzeyinde
bulunurlar ve kandan kolesterol bakımından zengin lipoproteinlerin( LDL) alımını
düzenleyici olarak işlev görürler. Lipoproteinler, yüzeylerinde bulunan apo-B100 ve apo-E
adı verilen proteinler aracılığıyla LDL reseptörlerine bağlanırlar. LDL reseptörleri tarafından
alınan bu lipoproteinler, proteinlerin ve lipidlerin hidrolize edildiği lizozomlara iletilirken
reseptörler yeniden hücre yüzeyine dönerler. Hücre yüzeyindeki LDL reseptörlerinin sayısı,
bu hücrelerdeki kolesterol miktarı tarafından kontrol edilir. Kolesterol miktarı arttıkça, sentez
edilen reseptör sayısında azalma meydana gelir, hücrenin kolesterol gereksinimi varsa
reseptör sayısı da artar(19).
6
LİPOPROTEİNLER
Lipoproteinlerin Temel Yapısı: Serbest yağ asitleri dışındaki tüm lipidler plazmada
lipoprotein denilen makromoleküller halinde taşınırlar. Tüm lipoproteinlerin temel yapısı
benzer olup kolesterol esterleri ve trigliseridleri içeren bir gövdeye ve daha polar yağlardan ve
apolipoproteinlerden oluşan bir dış tabakaya sahiptirler. Lipoproteinlerin esas görevi lipidlerin
bir organ veya dokudan bir başkasına taşınmasıdır. İçerdiği lipidlerle hücrelerin tipik plazma
membranına benzeyen ve örtücü bir yapı oluşturan dış tabaka, sıvı plazma ile içteki nonpolar
lipid gövde arasındaki bir ara tabaka olarak iş görürler. Böylece bu nonpolar yüzey,
plazmadaki aşırı derecede çözünmez olan kolesterol esterleri ve trigliseridlerin bir yerden
başka bir yere taşınmasını olanaklı kılar. Lipoprotein partikülü tanımlanan bu temel yapısı ile
lipid transportunda görev alan taşıyıcı bir elemandır.
Şekil 1- Plazma lipoproteinlerin genel yapısı
7
Apolipoproteinler: Bu protein yapısındaki moleküller kısmen suda, kısmen yağda
eriyebilir özellikte olup lipidlerin taşınmasında kritik bir rol oynarlar. Apolipoproteinlerin
sadece yapısal değil metabolik fonksiyonları da vardır.
Apo A-I: Karaciğer ve barsakta sentezlenir. Ters (reverse) kolesterol
transportunda önemli rol üstlenir. HDL’deki proteinin %80’ni apo A-I, geri kalanını ise büyük
çoğunlukla apo A-II oluşturur. Şilomikronların ve VLDL’nin minör proteinidir.
Apo B-100: Sentez yeri esas olarak karaciğerdir. LDL‘deki proteinin %95’ini
oluşturur. VLDL ve IDL’deki proteinlerin yapısında da önemli miktarda bulunur. LDL’nin
hücreler tarafından alınmasında rol oynar. LDL’nin hücrelerdeki reseptörlere bağlanması için
apo B-100 gereklidir.
Apo B-48: Barsaklarda sentezlenir. Sadece şilomikronlarda ve şilomikron
artıklarında bulunur. Bu proteini taşıyan büyük lipoprotein partikülleri monosit, makrofaj ve
endotel hücresi yüzeyinde tanımlanmış olan apo B-48 reseptörüne bağlanarak bu hücrelerin
köpük hücre şeklinde değişmesine sebep olabilir. LDL reseptörüyle ilişkiye girebilir.
Apo C-I, C-II, C-III: Hepsi de karaciğerde sentezlenir. Her üçü de şilomikron,
VLDL, IDL ve HDL’nin minör bir komponentidir. Apo C-I’in, şilomikron ve VLDL’nin
hücre yüzeyindeki LDL reseptörüne bağlanmasında engelleyici rolü vardır. Apo C-II
lipoprotein lipaz aktivitesi için gereklidir. Apo C-III VLDL’nin majör proteinidir. Hem
lipoprotein lipazın aktivitesini baskılar, hem de şilomikron ve VLDL artıklarının karaciğer
tarafından alınmasını engeller.
Apo E: Karaciğerde sentezlenen bu protein LDL hariç tüm lipoproteinlerin
yapısında bulunur. Şilomikron ve VLDL’nin protein yapıtaşıdır. Apo E bu lipoproteinlere
HDL’den sağlanır. Plazmadaki apo E’nin yaklaşık yarısını taşıyan HDL, aynı zamanda apo
E’nin önemli fonksiyonlarından biri olan, lipidlerin ihtiyaç fazlası olduğu yerlerden ihtiyaç
duyulan hücrelere taşınmasını sağlar.
8
Plazma Lipoproteinleri: Lipoproteinlerin genel görevi, çözünmeyen lipidlerin kanda
çözünebilir lipid ve protein kompleksleri şeklinde taşınması için bir araç işlevi
görmeleridir(19). Plazmada elektriksel yükleri, dansiteleri, molekül büyüklükleri, kolesterol,
trigliserid ve fosfolipid oranları farklı olan başlıca 5 tip lipoprotein partikülü bulunur.
Bunların her birinin miktarlarının dakik bir şekilde ölçümü pratik değildir. Bu nedenle daha
kolay ve çabuk sonuca götüren kağıt veya ince tabaka kromatografisi ya da agaroz jeli
üzerinde elektroforez yöntemleri ile yarı nicel analizleri yapılarak miktarları kabaca belirlenir
(20,21).
Tablo 1: Lipoproteinlerin özellikleri.
Lipoprotein
a
Yoğunluk
Gr/ml
Şilomikronlar
b
nm
c
Elektroforetik
Hareket
d
Apolipoproteinler
Majör
Diğer
içerikleri
Diğerleri
AI,AIV,CI,CII,
75-1200
Orijin
Apo-B48
0,93-1,006
30-80
Yavaş pre-β
Apo-B48
VLDL
0,93-1,006
30-80
Pre- β
Apo-B100
IDL
1,006-1,019
25-35
Yavaş pre- β
Apo-B100
E,CI,CII,CIII
Vitamin E
LDL
1,019-1,063
18-25
Β
Apo-B100
-
Vitamin E
HDL
1,063-1,210
5-12
Α
Apo-AI
Lp-(a)
1,050-1,120
25
Pre- β
Apo-B100
(CM)
Şilomikron
Artıkları
0,93
Boyut
CIII
E,AI,AIV,CI,
CII,CIII
Retinil esterler
Retinil esterler
E,AI,AII,AV,
Vitamin E
CI,CII,CIII
AII,AIV,E, CIII
LCAT,CETP
Apo-(a)
Paroksonaz
-
a Tüm lipoprotein sınıfları, değişen oranlarda fosfolipidler, esterleşmiş ve
esterleşmemiş kolesterol ve trigliserid içerirler(bakınız tablo 1).
b Partikül yoğunluğu, ultra-sentrifügasyon ile belirlenir.
c Partikül boyutu, jel elektroforezi kullanılarak ölçülür.
d Partikülün agaroz jel elektroforezindeki hareketi, büyüklüğünü ve yüzey elektriksel
yükünü yansıtır; LDL’nin pozisyonu β, HDL’nin pozisyonu α olarak adlandırılır.
9
Tablo 2: Lipoproteinlerin içerik yüzdeleri(22).
% ağırlık
CM
VL
IDL
LD
DL
Total lipid
9899
TG
9092
8095
Kolesterol
esterler
15-
7-9
7580
LDL
ki
15-
1-2
Besin
kaynaklı
48
2-7
47-
24-
30
6-10
trigliseridleri
45
28-
4251
1822
Şilomikronlar:
40-
4-8
değerler 51
21
Protein
L
arasında
65
23
Fosfolipidler
VLDL
ile
45-
2-4
L
HD
taşıyan
4555
en
büyük
moleküllü
lipoproteinlerdir. Barsak hücresinde yağ asitleri ve monogliseridlerden sentezlenir. Temel
işlevleri diyetle alınan yağların çevre dokulara taşınmasını sağlamaktır. Ekzojen lipid
transportunda görev alan esas partiküllerdir. İçeriğinin %84 kadarını trigliseridler, kalanını ise
fosfolipid, kolesterol, kolesterol esterleri ve apolipoproteinler oluşturur. Şilomikronlardaki
trigliseridlerin yağ asidi içeriği diyetteki yağların yağ asidi içeriğini yansıtır. Başlıca
apolipoproteini apo B-48’dir. Yemekten sonra, yenilen yağ miktarı ile orantılı olarak
incebarsak mukozasından absorbe edilen kolesterol ve trigliseridlerin apo-B 48 ile
birleştirilmesi suretiyle oluşurlar ve ductus lymphaticus vasıtasıyla vena kavaya
taşınırlar(20,23). Barsak lenfatiklerinden duktus torasikus aracılığıyla sistemik dolaşıma giren
şilomikronlar bu geçiş sırasında HDL’den apo C-II’yi alırlar. Lipoprotein lipazın aktivatörü
olan apo C-II’yi kazandıktan sonra şilomikronların çekirdeğindeki trigliseridlerin hidrolizi
başlar.
Şilomikronlardaki
trigliseridlerin
ayrılması
ile
oluşan
şilomikron
artıkları
kolesterolden zenginleşmiştir. Bu artıklar karaciğer tarafından spesifik reseptörlerce alınır.
Şilomikronlardan serbestleşen yağ asidleri de kaslar ve yağ dokusu tarafından kullanılır.
Şilomikronlar plazmaya sütlü kahve görünüşünde bir bulanıklık verirler. Normal kişilerde aç
iken alınan kanda şilomikron bulunmaz (20,23,24).
VLDL: Daha küçük moleküllü lipoproteinlerdir.Yapı ve içerik olarak şilomikronlara
benzerse de, TG içeriğinin daha az, kolesterol, fosfolipid ve protein içeriğinin daha fazla,
10
sentez yeri ve taşıdıkları TG’in türünün faklı olması ile şilomikronlardan ayrılır. VLDL en
çok karaciğerde sentezlenir ve başlıca görevi endojen TG’i taşımaktır. Ancak bazı VLDL’ler
ince barsakta da sentezlenirler ve safra kaynaklı YA ile endojen kolesterolün
reabsorbsiyonunda rol alırlar. Aşırı karbonhidrat alımına bağlı olarak endojen yağ asitlerinin
hepatik sentez hızının ve karaciğere serbest YA akışının fazlalaştığı durumlarda VLDL
sentezinde de artış görülür. Lipoliz sonucu VLDL partikülleri daha da küçülür ve “VLDL
kalıntıları” ya da “IDL (orta yoğunluklu lipoprotein)” adını alır. Orta (ara) yoğunluklu
lipoprotein tanımı VLDL’nin LDL’ye dönüşürken ara ürün olmasından kaynaklanır(25).
Karbonhidrat nedenli hipertrigliseridemide, VLDL partiküllerinin hem sayısı hem de
büyüklüğü artar ve buna bağlı olarak da LDL kolesterolde bir düşüş meydana gelir.
IDL: Karaciğerden kana salıverilen VLDL’nin dokularda kapilerlerden geçerken
lipoliz sonucu LDL’ye dönüşümü esnasında oluşan kısa ömürlü ara metabolitler olup LDL
prekürsörüdürler. Molekül büyüklükleri bu iki lipoprotein arasında yer alır. Söz konusu
dönüşüm normal durumda hızlı bir şekilde olduğu için plazmada IDL düzeyi düşüktür. Kanda
IDL düzeyinin artması ateroskleroz ve KKH gelişmesini hızlandırır (20,24).
Ailesel hiperkolesterolemide IDL birikiminin görülmesi, onun normalde LDL
reseptörlerince temizlendiğini göstermektedir. Bu bağlanmada, IDL yüzeyinde yerleşmiş olan
apo E aktif rol oynar.
Düşük Dansiteli Lipoproteinler (LDL) :LDL %80 lipid ve %20 proteinden oluşur.
Protein içeriğinin artması nedeniyle partikül çapı düşer (22-28.5 nm) ve dansite artar (1.0191.063 gr/ml) (26, 27). Elektroforezde β fraksiyonu içinde göç eder (26,28,29). Lipid içeriğinin
%47’sini kolesterol, %23’ünü fosfolipid ve %9’unu TG oluşturur. Kolesterol içeriği en
yüksek olan lipoprotein olup major apoproteini apo B-100 dür. LDL apo B-100, total plazma
apo B-100’ünün % 90-95’ini oluşturur(26). Her LDL partikülü bir molekül apo B-100
içerir(30). LDL’nin yapısında bulunan apo B-100’ün tümüyle VLDL kaynaklı olduğu
gösterilmiştir(26). LDL partikülleri TG’den zengin lipoprotein partiküllerinden daha küçük
olduğu için, serum LDL konsantrasyonu çok yüksek olsa bile ışık saçılması oluşmadığından
serumda bulanıklık görülmez(31).
11
Şekil 2. LDL partikülünün yapısı.
LDL metabolizması: Vücutta bulunan kolesterolün yarısı sentez yolu ile meydana
gelirken, kalanı diyetten sağlanır(29). Total sentezin büyük bölümünden karaciğer ve
barsaklar sorumludur(26,29). Diyet ile alınan kolesterol, karaciğere ŞM kalıntıları ile
ulaşırken karaciğer tarafından sentezlenen kolesterolün ekstrahepatik dokulara transportu için
VLDL’nin yapısına katılması gerekir. VLDL, önce IDL’ye, daha sonra LDL’ye dönüşür. Apo
C-II ve apo E’nin VLDL kalıntıları ve IDL’den HDL’ye transfer edilmesi sonucu oluşan
LDL, hemen hemen tümüyle apo B-100 içerir.(32) LDL tüm dokulara kolesterolü taşıyan
major lipoproteindir(26,33,34). VLDL’nin önce IDL’ye sonra LDL’ye dönüşmesiyle
partikülün plazmada kalma süresi birkaç saatten 2,5 güne çıkar. Uzun ömürlü bir partikül
olması LDL’nin dokular için kolesterol kaynağı olarak işlev görmesini sağlar(33). Sağlıklı ve
12
normal kişilerde LDL-C total plazma kolesterolünün yaklaşık 2/3’sini oluşturur.
Premenapozal dönemdeki kadınlarda LDL-C konsantrasyonu erkeklere göre biraz daha
düşüktür(26).
LDL’nin hücre içine alınması reseptör aracılığı ile gerçekleşen endositoz ile
gerçekleşir.(33,34) LDL reseptörleri hücre membranının sitozolik kısmında, klatrin adlı
proteinle kaplı ceplerde bulunurlar.(29) LDL reseptörü, glikoprotein yapısında olup negatif
yüklü sisteinden zengin bölgeleri apo B-100’deki pozitif yüklü arginin ve lizin amino asitleri
ile etkileşir.(33) Endozomlar içine alınan LDL partikülü, lizozomlar ile birleşir; burada
partikülün apoprotein fraksiyonu yıkıma uğrar. Açığa çıkan kolesterol esterleri bir asit lipaz
tarafından hidroliz edilir. Oluşan serbest kolesterol ya hücre membranı yapısına katılır,
steroide gereksinim olan reaksiyonlarda kullanılır veya fazla miktarda ise açil-CoA-kolesterol
açil transferaz (ACAT) enzimi tarafından re-esterifiye edilerek hücre içinde depolanır. Ayrıca,
serbest kolesterol hidroksi metil glutaril koenzim A (HMG-CoA) redüktaz enzimini
baskılayarak kolesterol sentezini inhibe eder.( 26,33,34,35) LDL reseptörü yıkıma uğramayıp
tekrar hücre membranına döner(27,29). İnsanda plazmada bulunan LDL’nin %35-64’ü
yüksek afiniteli LDL reseptör sistemi tarafından, kalanı çöpçü (scavenger) reseptörler
tarafından yıkılır. Plazma LDL konsantrasyonunun yükselmesiyle çöpçü reseptörler daha
fazla miktarda LDL’yi hücre içine alırlar(28). LDL vücuttaki tüm dokular tarafından
alınır(36). Karaciğer yüksek afiniteli reseptörler aracılığıyla LDL’nin hemen hemen yarısını
dolaşımdan alır ve yıkıma uğratır.(36,37) Surrenal korteks ve gonadlar da steroid hormon
sentezlemeleri nedeniyle, LDL alımı yüksek olan dokulardır.(36)
LDL’nin daha yoğun ve daha küçük çaplı olan B tipi ile daha az yoğun ve daha büyük
çaplı A tipi vardır. B tipi peroksidasyona daha yatkındır ve daha fazla aterojenik olduğu kabul
edilir. (38, 39)
LDL kolesterol düzeyi; trigliserid düzeyi 400 mg/Dl veya daha düşük olanlarda
Friedwald formülüne göre şu şekilde hesaplanır:
LDL= Total kolesterol-(HDL+trigliserid/5) (40, 41)
Yüksek Dansiteli Lipoproteinler (HDL): En küçük boyutlu ve en yüksek oranda
protein içeren lipoproteinlerdir. HDL’nin yoğunluğu 1.063-1.210 gr/ml, çapı ise 7.5-12 nm
arasındadır(26). HDL kütlesinin yaklaşık %50’si protein, %30’u fosfolipid, %20’si
kolesterolden oluşur(26,28). TG içeriği en az olan lipoproteindir(42). HDL’nin major
apoproteinleri apo A-I ve A-II dir(26,28,42). Apo A-I %65 oranında bulunur(42). HDL serum
protein elektroforezinde α fraksiyonu içinde göç eder(26,33,28,29,27).
13
HDL, karaciğer ve ince barsakta enterositler tarafından sentezlenir ve ekzositozla
dolaşıma verilir. HDL partikülü sentezlendiği zaman disk şeklinde, proteinden zengin bir
partiküldür. Bu dönemde HDL’nin apoproteinleri apo A-I ve apo A-II dir(32,27). Diskoid
yapıda olan HDL partikülü, ekstrahepatik dokulardan ve damar endotelinden serbest
kolesterolü alır. HDL’nin bu özelliği nedeniyle ateroskleroza karşı koruyucu olduğu
düşünülmektedir. HDL, kolesterolü esterleştiren veya transfer eden enzimler içerir.
Karaciğerde sentezlenen ve plazmada HDL partikülünde bulunan Lesitin Kolesterol Açil
Transferaz (LCAT), lesitinden bir yağ asidi transfer eder, bu yağ asidini serbest kolesterol ile
esterleştirerek kolesterol esteri haline dönüştürür. Apo A-I, LCAT’nin aktivatörüdür.
Esterleşme sonrası, kolesterol esterleri HDL partikülünün hidrofob yapıda çekirdek kısmına
geçer, bu şekilde hücre membranları ile HDL arasında serbest kolesterol için bir
konsantrasyon gradyentinin oluşması sağlanır. HDL hücre membranlarından serbest
kolesterolü aldıkça küresel yapıda küçük ve yoğun olan HDL3’e dönüşür(33,27).
HDL3 partikülleri hücre yüzeyinden serbest kolesterolü alır. Ayrıca ŞM’ler ile
VLDL’nin hidrolizi sonucu açığa çıkan serbest kolesterol, fosfolipidler ve apolipoproteinler
(apo A-I, A-II, C-I, C-II ve C-III) HDL’ye transfer edilir. Kolesterol esterlerinden daha zengin
hale geçen HDL partikülü daha büyük ve daha az yoğun HDL2’ye (dansite= 1.063-1.125
gr/ml) dönüşür. HDL2 kolesterol esterlerini Kolesterol Ester Transfer Proteini (CETP)
aracılığı ile TG’den zengin lipoproteinlere transfer eder, karşılığında TG alır. HDL2’nin almış
olduğu TG’ler hepatik lipaz tarafından hidroliz edilir ve HDL2, HDL3’e dönüşerek periferden
kolesterol toplamaya hazır hale gelir(24). HDL2’nin aterosklerozdan koruyucu etkisinin,
HDL3’ e göre daha fazla olduğu düşünülmektedir(26,33).
HDL partikülleri, reseptör aracılığı ile gerçekleşen endositoz ile hepatosit tarafından
alınır. Kolesterol esterlerinin hidrolizi ile açığa çıkan serbest kolesterol lipoproteinlerin
sentezinde kullanılır, safra asitlerinin yapısına katılır veya safraya sekrete edilerek vücuttan
uzaklaştırılır(26,33,34).
14
HDL’nin işlevleri:
•
HDL partikülleri, apoprotein rezervuarı olarak görev yaparlar. Apo C ve E’yi
ŞM’lere ve VLDL’ye transfer edip geri alırlar.
•
Serbest
kolesterolü
dokulardan
alıp
esterifiye
ederler.
Kolesterolün
ekstrahepatik dokulardan alınıp karaciğere transportu revers kolesterol
transportu olarak bilinir(33,29,27).
•
HDL’ de bulunan kolesterol esterleri CETP aracılığı ile TG’den zengin
lipoproteinlere transfer edilir(27).
Diğer Lipoprotein Fraksiyonları
Beta-VLDL: Tip III hiperlipidemili (disbetalipoproteinemili) hastalarda rastlanan bir
fraksiyondur. β-VLDL’nin dansitesi 1.006 g/ml dir ve bu dansite VLDL (pre- β) için
karakteristiktir, ancak elektroforezde β-lipoprotein migrasyon şekli saptanır. Tip III
hiperlipidemili hastalardaki anormal lipid bileşimi bu fraksiyonda daha yüksek oranda
kolesterol bulunmasına bağlıdır. β-VLDL oldukça aterojenik bir lipoproteindir ve bu lipid
metabolizma bozukluğunun görüldüğü hastalar, 20-30 yaşlarında, KKH nedeniyle
kaybedilirler. Bu hastalarda IDL ve ŞM kalıntıları artmıştır ve VLDL-C/VLDL-TG oranı
0.35’den yüksektir(26).
Lipoprotein(a): Fosfolipidler, kolesterol ve apolipoprotein-B 100 türevinden oluşan
LDL benzeri moleküler yapıya sahip olan bir lipoproteinlerdir. Molekülün LDL
molekülünden farkı, apo a adlı bir apoprotein içermesidir. Bu madde LDL’nin apolipoproteinB 100 kısmına bir disülfür köprüsü ile bağlanmıştır (43). Genetik yapıya bağlı olarak
Lp(a)’nın plazmadaki konsantrasyonu 1000 keze kadar varabilen bir oranda değişir (kimyasal
olarak ölçülebilen değerden 100 mg/dL’ye kadar). Lp(a)’nın 30 mg/dL (immünoassay
yöntemi ile ölçüldüğünde) sınırının üstünde olması aterosklerotik vasküler hastalık riskini
artırır (44). İnsanların %20 kadarında yükselmiş Lp(a) düzeyi saptanmıştır. KKH olgularının
yaklaşık %15’inde familyal Lp(a) yüksekliği bulunmuştur (45). Molekülün özgül üyesi olan
apo a, yapıca plazminojenin serin proteaz bölümüne benzer, fakat plazminojenin doku
plazminojen aktivatörünün bağlandığı noktasını içermez (46).
Lipoprotein X: Lipoprotein X’in dansitesi LDL’ye yakın olsa da elektroforezde göç
patterni farklıdır. Yüksek oranda fosfolipid ve esterleşmemiş kolesterol içerir, protein içeriği
ise oldukça düşüktür. Sağlıklı kişilerde bulunmayan Lp-X kolestazda ve familyal LCAT
eksikliği olan hastalarda bulunur.(26)
15
ATEROSKLEROZ
Ateroskleroz aortadan epikardial koroner arterlere kadar değişen büyüklükte sistemik
arterleri etkileyen intimal bir hastalıktır. Normal insan intiması endotel hücrelerle örtülüdür.
Düz kas hücreleri, izole makrofajlar, nadir mast hücreleri, ekstrasellüler matriks elemanları
içerirler. Aterojenik uyarıdan bağımsız olarak özellikle bifurkasyonlarda doğumdan itibaren,
arterlerde tıkayıcı olmayan intimal kalınlaşmalar vardır. Aterosklerozun erken lezyonları,
sağlam, aktif ve disfonksiyone endotelde bu intimal kalınlaşmaların mevcut olduğu
bölgelerde gelişir (47). Endotel hasarı, endotel tarafından vasküler adezyon moleküllerinin
ekspresyonuna yol açar. Endotel hasarı devam ettikçe trombositler de endotele yapışır.
Monosit adezyonu, düz kas hücre göçü, makrofaj ve düz kas hücrelerinde lipid birikimi
devam ederek intimada köpük hücre birikimini artırır ve makroskopik olarak yağlı
çizgilenmelerin görülmesine yol açar (48).
Ateroskleroz Gelişimi : Ateroskleroz tanım olarak, arter intimasında plazmadan
kaynaklanan aterojenik lipoproteinlerin birikmesine karşı karmaşık bir inflamatuar
fibroproliferatif cevaptır (49,50). Bu cevapta okside olmuş lipoproteinlerin damar intimasında
birikmesi, immün hücrelerin bu alana toplanarak ve sitokinler salgılayarak bu inflamatuar
sürecin ilerlemesini sağlaması yanında, düz kas hücre proliferasyonu da önemlidir. Bu durum
damar duvarının kalınlaşması, esnekliğinin kaybolması ile karakterize arteryel hastalık gurubu
olan arteriyosklerozun bir parçasıdır. Ateroskleroz, arteryosklerozun en sık rastlanan ve en
önemli formudur ve bu iki terim zaman zaman aynı anlamda kullanılmaktadır. Aterosklerozun
hastalık süreci esas olarak arter duvarının intima tabakasına sınırlıdır. Bu tabaka lipidler ve
inflamatuar hücreler tarafından infiltre olur ve değişik derecelerde fibrozis gelişir (51). Bu
gözlem aterosklerozun en azından kısmen damar tamiri ile ilgili yanıtlara bağlı olduğunu
düşündürür. Ateroskleroz ile travmaya vasküler yanıt arasındaki benzerliklerin ışığında Ross
ve Glomset 1976’da ateroskleroz patojenezi için “hasara yanıt” hipotezini ortaya
koymuşlardır (52). Okside olmuş lipoproteinlerin birikmesi arteri hasara uğratmakta ve düz
kas hücresine bağımlı tamir sürecini başlatmaktadır. Bu durum iyileşme reaksiyonlarında
görülen skar dokusuna benzer intimal plakların oluşmasına sebep olur. Normalde sürekli
travma nasıl ki skar dokusunda hipertrofiye neden olursa, çeşitli risk faktörlerinin indüklediği
inflamasyonda bunun gibi etki yaparak aterom plaklarının büyümeye devam etmesini sağlar.
16
Ateroskleotik Risk Faktörleri : Risk faktörlerinin tanımlanması ve bunların tedavisi
asemptomatik kişilerde koroner kalp hastalıklarının önlenmesi (primer koruma), belirlenmiş
hastalığı olan kişilerde tekrarlayan olayların önlenmesi (sekonder koruma) için gereklidir.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında hayvanlar üzerinde yapılan deneyler ve klinik
gözlemler, hiperkolesterolemi gibi bazı değişkenleri, arterosklerotik olaylarla, risk faktörü
bazında ilişkilendirmişlerdir. İnsanlardaki risk faktörlerinin araştırılmasına ilişkin sistematik
çalışmalar, yaklaşık olarak yüzyılın ortalarında başlamıştır. Prospektif, halk tabanlı
‛‛Framingham Kalp Çalışmaları’’, hiperkolesterolemi, hipertansiyon ve diğer faktörlerin
kardiyovasküler riskle ilişkili olduğunu destekleyen önemli kanıtlar sağlamıştır. Gözleme
dayanan benzer çalışmalar ABD’de gerçekleştirilmiştir ve geniş çapta yapılan yaygın,
bağımsız
araştırmalar
kardiyovasküler
hastalıklar
için
risk
faktörleri
kavramını
desteklemiştir(53).
Ulusal Kolesterol Eğitim Programı’nın (NCEP) 2001’de yayınlanan III. Yetişkin
tedavi
panelinde
(ATP
III),
koroner
arter
hastalığı
risk
faktörleri
şu
şekilde
sınıflandırılmıştır(54):
KORONER ARTER HASTALIĞI RİSK FAKTÖRLERİ (NCEP ATP ΙΙΙ) (54)
1. Lipid risk faktörleri (LDL, Trigliseridler, Non-HDL Kolesterol, HDL düşüklüğü,
Aterojenik dislipidemi)
2. Nonlipid risk faktörleri
A. Modifiye edilebilen risk faktörleri
a. Hipertansiyon
b. Sigara içiyor olmak
c. Diyabetes Mellitus
d. Fazla kiloluluk/Obezite
e. Fiziksel inaktivite
f. Aterojenik diyet
g. Trombojenik/ hemostatik durum
B. Modifiye edilemeyen risk faktörleri
a. Yaş
b. Erkek cinsiyeti
c. Ailede erken koroner kalp hastalığı öyküsü
17
Türk Kardiyoloji Derneği Koroner Kalp Hastalığı Risk Faktörleri (55)
1. Ailede erken kardiyovasküler hastalık öyküsü
Kadın akraba için <65 yaş, Erkek akraba için <55 yaş
2. HDL-kolesterol <40 mg/dL.*
3. Hiperkolesterolemi
Total kolesterol ≥ 200 mg/dL, LDL-kolesterol ≥ 130 mg/dL
4. Yaş Erkek ≥ 45 yaş, Kadın ≥ 55 yaş
5. Sigara kullanımı
6. Diabetes mellitus mellitus (diyabet bir risk faktörü olmanın yanısıra, koroner kalp hastalığı
varlığına eşdeğer bir risk taşıdığından risk değerlendirmesinde ayrı bir yeri vardır.)
7. Hipertansiyon.
SKB ≥ 140mmHg , DKB ≥90mmHg veya antihipertansif ilaç kullanımı
*HDL-K >60 mg/dL ise negatif risk faktörüdür. Risk faktörleri toplamından 1
çıkarılır.
1) Ailede Koroner Kalp Hastalığı Öyküsü Bulunması: Aterotrombotik damar
hastalığı gelişiminde en güçlü etmenlerden biri aile öyküsüdür. Ailede aterosklerotik damar
hastalığı öyküsü olan kişilerde erken koroner ateroskleroz riski 1.3-1.6 kat artar (56,57). Bu
yatkınlığın bir kısmı, genetik temelleri bilinen çeşitli kardiyak risk faktörlerine bağlı olabilir.
Bunlar arasında tek gen mutasyonuna bağlı lipid metabolizması bozukluklarından başka,
hipertansiyon, diabetes mellitus gibi hastalıklar da sayılabilir. Bu artmış risk diğer kalıtsal risk
faktörlerinden bağımsız görünmektedir. Değiştirilemez bir risk faktörü olarak düşünülse de
pozitif aile hikayesi kişilerin ayrıntılı olarak taranmasını gerektirir, böylece genç yaşta yapılan
taramalar diğer risklerin tedavisi veya önlenmesi için faydalı olacaktır.
2) Sigara Kullanımı: Hem yüksek riskli hem de düşük riskli toplumlarda,
aterosklerozla ilişkili düzeltilebilir çevresel etkenlerden en önemlisi sigara kullanımıdır. Tüm
önlenebilir ölümlerin %50’sinden sigara sorumludur ve bunların yarısı kardiyovasküler
hastalığa bağlıdır. Sigaranın olumsuz etkileri, günlük içilen miktara ve alışkanlığın süresine
bağlı olarak ortaya çıkar (58,59). Sigara protrombotik etkisini, serbest oksijen radikallerini
artırmak suretiyle endotel fonksiyonlarını bozarak, içerdiği nikotin ile damar tonusunu
artırarak gösterir. Protrombotik etkileri arasında HDL kolesterol düzeyini düşürmek, sekonder
18
polisitemi yoluyla kan viskositesini, kan fibrinojen konsantrasyonunu ve trombosit tepkilerini
artırmak da vardır. Çok sayıda epidomiyolojik çalışmada sigaranın ölümcül koroner olayları
%70 artırdığı gösterilmiştir.
3) Yaş ve Cinsiyet: Ateroskleroz ile ileri yaş arasında ilişki kurulmuştur.
Aterosklerozun bazı erken değişikliklerinin erken yaşlarda meydana geldiği gösterilmiş
olmakla beraber, aterosklerotik hastalıkların geneldeki prevalansı ve ağırlığı yaşla birlikte
artar. Birleşik devletler tıp merkezlerinde yürütülen çok kurumlu bir otopsi çalışması olan
PDAY çalışmasına, 15-34 yaş arasındaki kadın veya erkek, zenci veya beyaz olan ve dış
nedenlerden dolayı ölen, 1 Haziran 1987 ile 31 Ağustos 1994 tarihleri arasında otopsisi
yapılan 2876 olgu kaydedilmiştir. Bu çalışma en genç yaş grubundaki kişilerin (15-19 yaş
arası) bütün aortlarında ve sağ koroner arterlerinin yarıdan fazlasında intimal lezyonların
bulunduğunu ve en ileri yaş grubundaki kişilere (30-34 yaş arasındaki) kadar prevalans ve
derecesinin arttığını göstermiştir. Bu yaş-hastalık ilişkisi Birleşik Devletlerdeki tüm
cinsiyetlerde ve etnik gruplarda tutarlı bir şekilde görülmektedir(60). Ayrıca, semptomsuz 318
erişkinin ve framingham kalp çalışması katılımcılarının çocuklarının %40’da manyetik
rezonans görüntüleme (MRI) yöntemi ile değerlendirildiğinde subklinik ateroskleroz
mevcuttu ve plak prevalansı ve plak yükü ile ilgili tüm ölçümler artan yaş grubu ile birlikte
artmaktaydı(61). Bogalusa kalp çalışmasında, çeşitli nedenlerle ölen (baskın bir şekilde
travma nedeni ile) 2-39 yaş arasındaki 204 kişinin otopsisi, 2-15 yaş arasındaki kişilerin
%50’sinde ve 26-39 yaş arasında kişilerin %85’inde yağlı cizgileri göstermiştir. Koroner
ateromlar 2-15 yaş arasındaki kişilerin %8’inde, 16-20 yaş arasındaki kişilerin %33’ünde, 2125 yaş arasındaki kişilerin %52’sinde ve 26-39 yaş arasındaki kişilerin %67’sinde
saptanmıştır(62).
Koroner arter hastalığı insidansı ve prevalansı için yaş güçlü bir risk
faktörüdür. Her iki cinste major kardiyovasküler risk faktörlerinin aynı olmasına karşı
ilerlemiş aterosklerotik damar hastalığının erkeklerde kadınlardan 10-20 yıl daha erken
geliştiği bilinmektedir. Erkek cinsiyet bir çok çalışmada başlı başına bir risk olarak
belirmektedir. Bu nedenle erkeklerde ve yaşlı kişilerde değiştirilebilir risk faktörlerinin daha
yoğun bir biçimde tedavi edilmesi gerekir. Ayrıca erkeklerde 45 yaşın, kadınlarda 55 yaşın
üzerinde olmak tüm çalışmalarda ateroskleroz gelişimi için önemli bir risk olarak
belirtilmektedir. Kadınlarda koroner arter hastalığı riskinin daha geç başlaması muhtemelen
menapoz öncesi dönemde östrojene bağlıdır. Menapozla birlikte serum LDL kolesterol düzeyi
yükselmeye başlar, HDL kolesterol düzeyinde artma durur veya düşmeye başlar(63). Bu
durum kadınlarda menapoz sonrası aterosklerozun hızlanması için bir risk faktörü oluşturur.
19
4) Hipertansiyon: Sistemik arteryel hipertansiyon koroner arter hastalığı için
bağımsız major risk faktörüdür. Amerikan Birleşik Ulusal Komitesinin 7. raporu (The seven
report of the Joint National Committee on Prevention, Detection, Evaluation and Treatment of
High Blood Pressure; JNC 7) hipertansiyonu; sistolik kan basıncının 140 mmHg ya da üzeri
ve/veya diyastolik kan basıncının 90 mmHg ya da üzeri olması veya antihipertansif ilaç
kullanıyor olmak
şeklinde
tanımlamaktadır (64). Kan basıncındaki
artış endotel
fonksiyonlarında bozulmaya sebep olur. Endotelin vazoprotektif ve antikoagülan özelliklerini
bozarak lökositlerin subendotelyal mesafeye penetrasyonuna neden olur ve lipoproteinlere
karşı endotel permeabilitesini artırır. Damar düz kas hücresi migrasyon ve proliferasyonuna,
trombosit adezyon ve agregasyonunun artmasına yol açar. Bu değişiklikler hiperlipidemi ile
beraber ise aterosklerotik plak gelişimi ile sonuçlanır. Vasküler oksidatif stres artışına ve arter
duvarında serbest oksijen radikalleri yapımının artmasına yol açmaktadır. Hipertansiyon
özellikle yağlı çizgilerin fibröz plak haline geçişini hızlandırmaktadır. Hipertansiyonun
damardaki etkileri birçok yönden kolesterol yüksekliğinin etkilerine benzemektedir.
Hipertansiyon ve hiperkolesterolemi ateroskleroz gelişiminde güçlü biçimde etkileşir. Total
kolesterol düzeyleri 150 mg/dL’nin altında olan hipertansif kişilerde aterosklerotik olayların
daha seyrek görülmesi bu fikri desteklemektedir (65). Hipertansif bireylerin normotansif
kişilere göre koroner arter hastalığına bağlı ölüm oranı iki kat artmıştır (66).
5) Diabetes Mellitus: Diabetes mellitus iyi bilinen bir kardiyovasküler risk
faktörüdür. NCEP (National Cholesterol Education) ATP III’de (Adult Treatment Panel III),
diyabetin oluşturduğu kardiyovasküler riskin boyutu nedeniyle bir risk faktörü olarak değil bir
kardiyovasküler hastalık eşdeğeri olarak tanımlanmıştır (51). Diyabet, koroner arter hastalık
riskini kadınlarda yedi, erkeklerde iki ile üç kat arası artırır (67). Diyabetli hastalarda artmış
kardiyovasküler riskin en önemli belirleyici özelliği, insülin rezistansı ile birlikte görülen ve
diyabetik dislipidemi olarak bilinen anormal lipoprotein profili ile ilişkilidir.
Diyabetik dislipidemi, trigliserid yüksekliği, HDL kolesterol düşüklüğü ve küçük
yoğun LDL partiküllerinin varlığı ile karakterizedir. Trigliserid yüksekliği ve HDL düşüklüğü
genellikle hafif düzeydedir. Diyabetli hastalarda LDL kolesterol seviyeleri sıklıkla normale
yakın seyrederken, LDL parçacıklarının daha küçüldüğü ve yoğunlaştığı, böylece daha
aterojenik olma eğilimi kazandığı bilinmektedir. Hiperglisemik ortamda glikozillenmesi
artmış olan küçük yoğun LDL karaciğerde normal LDL reseptörüne bağlanıp hem kendi
20
klirensini sağlaması hem de karaciğer içinde endojen kolesterol sentezinin inhibisyonunu
sağlama fonksiyonlarını büyük ölçüde kaybeder. Glikolize küçük yoğun LDL parçacıkları
damar yüzeyinden temizlenmeye çalışılır. Diyabetik dislipidemiden sorumlu diğer faktörler
ise; karaciğerden insülin etkisiyle apolipoprotein üretiminin artması, lipoprotein lipazın
regülasyonu, kolesterol ester transfer protein (CETP) aktivasyonu ve insülinin periferik
dokuda aktivasyonudur.
Diabetes mellitus vasküler endotel disfonksiyonuna da yol açarak aterosklerozun
hızlanmasına neden olur. Hiperglisemi endotelyal nitrik oksit sentaz aktivitesini inhibe ederek
nitrik oksit üretimini azaltır ve endotele bağımlı dilatasyonu bozar. Diyabetik hastalarda;
endotelin-1, anjiyotensin II gibi vazokonstriktif ajanların üretimi artar, aterosklerotik
plaklarda inflamatuvar lenfosit infiltrasyonu daha fazladır, trombosit aktivitesi artmıştır,
plazma fibrinojen ve plazminojen aktivatör inhibitör-1 (PAI-1) düzeyi yüksektir (68). Bu
faktörler, aterosklerotik plağın fibröz kapsülünün mekanik stabilitesini bozar. Kapsül, plağın
rüptürüne daha duyarlı hale gelir ve sonuçta intrakoroner trombüs oluşur. Hipergliseminin
yanı sıra diyabetik olmayan sınırda kan glukoz düzeyine sahip kişilerde de aterosklerotik
hastalıkların arttığı görülmüştür (69).
6) Dislipidemi: Kanda total kolesterol ve LDL kolesterol düzeyleri yükseldikçe
kardiyovasküler risk artar. Trigliserid ile birlikte bu iki değişkenin normal ve diğer dilim
sınırları Tablo 1'de özetlenmiştir (54).
Tablo 3. Lipid düzeylerinin sınıflandırılması (NCEP ATP III)
Total kolesterol
LDL-kolesterol
Trigliserid
(mg/dL)
(mg/dL)
(mg/dL)
Optimal
normal
Sınırda yüksek
yüksek
<100
<200
100-129
<150
200-239
130-159
150-199
≥240
160-189
200-499
≥190
≥500
Çok yüksek
21
Serum total kolesterol yüksekliği ile HDL kolesterol düşüklüğü koroner arter hastalığı
için bağımsız majör risk faktörleridir (70). Endotel disfonksiyonunun başlamasında ve
devamında lipoproteinlerin rolü vardır. Serum lipoproteinlerinden şilomikronlar molekül
yapılarındaki büyüklük nedeni ile LDL gibi damar duvarından geçemezler, aterogeneze
katkıda bulunmazlar. Şilomikron artıkları ve VLDL artıkları ise kısmen etkilidir. En önemli
aterogenetik lipoprotein ise LDL’dir. Bunda küçük çaplı olmasından dolayı bu molekülün
intimaya girebilmesi, birikmesi ve modifikasyonu etkilidir. LDL karaciğerden diğer dokulara
kolesterolü taşır. LDL yüksekliği damar duvarında kolesterolden zengin aterol plağı oluşum
ve gelişiminde başta sayılan sorunlu etkenlerdendir (71).
Çeşitli tipteki kanıtlar LDL’nin primer aterojenik faktör olduğunu desteklemektedir ve
kontrollü çalışmalar LDL’nin düşürülmesinin koroner kalp hastalığı riskini azalttığını
göstermiştir (72). Buna göre Ulusal Kolesterol Eğitim Programı (NCEP), lipid düşürücü
tedavide LDL kolesterolünü primer hedef olarak belirlemiştir (54).
Laboratuar hayvanları üzerinde yapılmış birçok çalışma serum LDL ve bununla
ilgili lipoprotein seviyelerinin yükseltilmesinin aterogenezi başlattığı ve bu prosesi devam
ettirdiğini işaret etmektedir (73). Ayrıca yüksek LDL genetik formlarına sahip insanlar erken
aterosklerotik hastalık göstermektedir (74). Sözü edilen her iki örnek de diğer risk faktörleri
olmaksızın tek başına yüksek LDL seviyelerinin aterojenik olduğunu saptamaktadır. Düşük
LDL’ye sahip toplumlarda diğer risk faktörleri sık olsa bile koroner arter hastalığı riski
düşüktür. Bu nedenle LDL kolesterolü, aterosklerotik kalp hastalığından korunmada primer
risk faktörüdür (75).
Yıllar boyunca LDL’nin esas fonksiyonunun arter duvarında kolesterol depozisyonu
olduğu düşünülmüştür. Son zamanlarda LDL’nin proinflamatuar bir ajan olduğu bulunmuştur;
aterosklerotik lezyonun en önemli belirtisi olan kronik inflamatuar cevabı harekete
geçirmektedir (76). Yüksek LDL seviyeleri aterosklerozun tüm evrelerinde rol almaktadır;
endotel disfonksiyonu, plak formasyonu ve büyümesi, kararsız plak, plak yırtılması ve
tromboz. Plazmada yüksek LDL kolesterol seviyelerinin mevcudiyeti LDL partiküllerinin
arter
duvarında
retansiyonunun
artmasına,
oksidasyonuna
ve
çeşitli
inflamatuar
mediyatörlerin sekresyonuna neden olur (77). Bu olayların bir sonucu okside LDL tarafından
22
endotel hücre fonksiyonlarının bozulması ve bunun sonucunda nitrik oksid üretiminin
azalmasıdır. Yüksek LDL kolesterol seviyelerinin tedavi edilmesi asetilkoline karşı normal
vazodilatör cevabın geri dönmesine sebep olur (78,79). LDL ayrıca düz kas hücrelerinin güçlü
bir mitojenidir(72).
Farklı populasyonlarda koroner kalp hastalığı riski serum tatol kolesterol seviyeleri ile
pozitif ile ilişkilidir, total kolesterol seviyeleri de büyük ölçüde LDL kolesterol seviyeleri ile
ilişkilidir (54, 80). Serum kolesterol seviyeleri ile koroner kalp hastalığı riski arasındaki ilişki
doğrusaldır (80). Plazma total kolesterolünde %10’luk düşme, koroner arter hastalığı riskinde
%20 azalmaya neden olur. Hipertrigliseridemi (Trigliserid (TG)>200 mg/dL), düşük HDL
(erkeklerde <40 mg/dL, kadınlarda <45mg/dL), total kolesterol / HDL oranının 5’den büyük
olması koroner arter hastalığı riskini artırır(81).
HDL kolesterol de ateroskleroz progresyonunun önlenmesinde önemli rol oynar (82).
Epidemiyolojik çalışmalardan elde edilmiş çok sayıda kanıt, plazma HDL kolesterol düzeyi
ile daha sonra koroner olay gelişme riski arasında güçlü bir ters ilişkinin varlığını
göstermektedir (83,84 ). Bu tersine ilişki hem erkekler hem de kadınlar için geçerli olup,
koroner kalp hastalarında da asemptomatik kişiler kadar güçlüdür (85). Ortalama 1 mg/dl
HDL kolesterol düşmesi koroner kalp hastalığı riskini % 2-3 artırmaktadır (86).
Koroner kalp hastalığı için düşük (<40 mg/dl) HDL kolesterol seviyelerinin bir risk
faktörü, buna karşılık yüksek (> 60 mg/dl) HDL kolesterol seviyelerinin ise koruyucu bir
faktör olduğu kılavuzlarda vurgulanmıştır (54).
Düşük HDL düzeylerine yol açan pek çok faktör mevcuttur. Bunlar arasında çoğu
hastada genetik faktörler önem taşır (87). Edinsel nedenler arasında yaşam tarzı yani sigara,
fiziksel inaktivite ve obeziteye yol açan aşırı kalori alımı büyük yer tutar (88, 89, 90).
Bunların yanısıra beta blokörler, anabolik steroidler ve progestasyonel ajanlar gibi ilaçlar
HDL kolesterolü düşürür. HDL kolesterol ve trigliserid düzeyleri arasında orta derecede güçlü
tersine korelasyon vardır ve çeşitli hipertrigliseridemik tablolara düşük HDL kolesterol de
eşlik eder (91).
23
Epidemiyolojik çalışmalara ilişkin gözlemler, koroner arter hastalığı riskinin
belirlenmesinde değişik plazma lipidlerinin biraradaki etkisini hesaba katmanın önemini ve
koroner arter hastalığı riskinin önceden kestirilmesinde plazma total kolesterol / HDL
kolesterol oranının yararını vurgulamaktadır. Normal olarak bu oranın 5’in altında olması
istenir ve total kolesterol düzeyleri 200-250 mg/dl olanlarda girişim gereksiniminin
belirlenmesinde özel önem taşır (92).
Trigliseridden zengin lipoproteinlerin artışı ile koroner kalp hastalığı arasındaki ilişki
uzun yıllar gözardı edilmiş, ancak son zamanlarda serum trigliserid yüksekliğinin koroner
kalp hastalığı için bağımsız bir risk faktörü olduğu yönünde yeterince kanıt birikmiştir (93).
Trigliseridlerle koroner arter hastalığı ilişkisi büyük oranda diyabet, obesite, hipertansiyon,
yüksek LDL kolesterol ve düşük HDL kolesterol gibi diğer faktörlerle ilişkilidir(94). Ayrıca,
hipertrigliseridemi sıklıkla hemostatik faktörlerle de ilişkili bulunmuştur (95).
Epidemiyolojik
çalışmalar
hipertrigliseridemi
çok
yüksek
serum
trigliserid
düzeylerinin değil hafif ve orta derecede yüksek (150-400 mg/dl) trigliserid düzeylerinin
koroner hastalık için önemli risk oluşturabileceğini göstermiştir (96). Önce buna sebep olan
diğer nedenler (obesite, diyabetes mellitus, kronik böbrek yetersizliği, nefrotik sendrom,
kortikosteroid,
östrojen,
retinoid,
yüksek
doz
beta
bloker
kullanımı,
ailevi
disbetalipoproteinemi) ekarte edilmelidir. TG>200mg/dL olduğunda ikinci bir hedef, non
HDL kolesterol düzeyidir. LDL+VLDL=non HDL kolesterol veya Total kolesterol-HDL=non
HDL kolesterol. Non HDL kolesterol için tesbit edilen hedef değer LDL kolesterol +30 ‘dur
(97). LDL kolesterol, trigliserid seviyesi<400mg/dL iken total kolesterol ile ileri derecede
korrelasyon gösterir, fakat daha hipertrigliseridemik vakalarda bu korrelasyon bozulurken,
non HDL kolesterol bütün trigliserid seviyelerinde total kolesterolle yüksek korrelasyon
gösterir (98).
24
ATEROJENİK DİSLİPİDEMİ
LDL kolesterol primer lipid risk faktörü olmasına rağmen diğer lipid parametreleri de
LDL kolesterol seviyeleri yüksek olan veya olmayan hastalarda koroner kalp hastalığı riskini
artırır. Yüksek konsantrasyonlarda trigliserid, küçük yoğun LDL ve düşük seviyelerde HDL
kombinasyonu aterojenik dislipidemi olarak tanımlanır. LDL kolesterol seviyeleri tedavide
primer öneme sahip olmasına rağmen aterojenik dislipidemi koroner kalp hastalığı
patogenezine yardımcı bir faktör olduğu için büyüyen öneme sahiptir (99).
Aterojenik dislipideminin her bir öğesinin bağımsız bir risk faktörü olup olmadığı
tartışması uzun süreden beri devam etmektedir. Her öğenin bağımsız olarak aterojenik
olduğuna dair kanıtlar mevcuttur. Trigliseridler için pek çok prospektif çalışmanın
metaanalizleri, yüksek serum trigliserid seviyelerinin koroner kalp hastalığı için risk faktörü
olduğunu güçlü bir şekilde öne sürmektedir (100, 101). Diğer prospektif çalışmalar düşük
HDL kolesterol seviyelerinin bağımsız bir risk faktörü olduğunu göstermiştir (102, 103).
Daha düşük orandaki veriler, küçük yoğun LDL partiküllerinin normal büyüklükteki LDL
kolesterolden daha aterojenik olduğunu öne sürmektedir. Aterojenik dislipidemiye sıklıkla
metabolik sendromun diğer aterojenik risk faktörleri eşlik eder (99). Japonya’da yapılan bir
çalışmada küçük yoğun LDL’ye sahip kişilerde diyabet varlığından bağımsız olarak daha
fazla koroner kalp hastalığı görüldüğü bildirilmiştir (104).
Aterojenik dislipidemi modifikasyonunun koroner kalp hastalığı riskini azaltması
hakkında hiçbir kontrollü çalışma yapılmamıştır. İndirek veriler, büyük klinik çalışmaların
post hoc analizlerinden ve aterojenik dislipidemiyi modifiye eden ilaçların kullanıldığı
çalışmalardan gelmektedir. Sözü edilen ilaçlar nikotinik asit ve fibrik asitleri içermektedir. Bu
ilaçlar LDL seviyelerinde küçük bir etkiye sahiptir, değişikliklerin pek çoğu aterojenik
dislipidemi öğelerinden oluşmaktadır. Bununla birlikte bu çalışmaların pek çoğu ilaç tedavisi
ile koroner olaylarda belirgin bir azalma veya azalma eğilimi göstermiştir (72).
Helsinki Kalp Çalışması (105), Stokholm İskemik Kalp Hastalığı Çalışması (106) ve
Bezofibrat İnfarktüs Koruma Çalışması’nda (107) en iyi sonuçlar, aterojenik dislipideminin
bir işareti olan yüksek trigliserid seviyelerine sahip olan kişilerde elde edilmiştir. Bu
çalışmalar total mortalitede bir azalma ortaya koymamışlardır ve istatiksel olarak bu güce
sahip değillerdir. Bununla beraber bir bütün olarak ele alındığında bu çalışmalar ilaç tedavisi
ile aterojenik dislipidemi modifikasyonunun koroner kalp hastalığı riskini azalttığını güçlü bir
şekilde öne sürmektedir. Bu bulgular fibratlar ile yapılan anjiyografik çalışmalarda koroner
aterosklerozun ilerlemesinin yavaşlaması ile desteklenmektedir (105, 108).
25
Aterojenik dislipidemi tedavisi için ilk seçenek kilo kontrolü ve fiziksel aktivitedir
(72). Kilo kontrolü ve düzenli egzersiz sadece aterojenik dislipidemiyi değil, metabolik
sendromun diğer öğelerini de geriletir (109). Hem fibrik asitler hem de nikotinik asit
aterojenik dislipidemisi olan hastalarda lipoprotein paternini düzeltirler. Statinler aynı
zamanda trigliseridden zengin lipoproteinler ve küçük yoğun LDL konsantrasyonlarını
azaltıp, HDL kolesterol seviyelerini hafifce yükselterek aterojenik dislipidemiyi modifiye
ederler (72).
Aterojenik dislipidemisi olan hastalarda primer hedef LDL kolesterol seviyelerini
primer ve sekonder koruma için belirlenmiş olan seviyelere indirmektir. Pek çok hastada LDL
hedeflerine ulaşmak için statin tedavisi gerekir. LDL hedeflerine ulaştıktan sonra da
anormallikler devam ederse kilo kontrolü ve artmış fiziksel aktivite için yeni gayretler gerekli
olabilir. Bu önlemler başarısız olursa ikinci bir lipid düşürücü ilaç diğer lipoproteinleri
modifiye etmek için kullanılabilir. NCEP’in sekonder hedefleri olan HDL > 40 mg/dl ve
trigliserid < 200 mg/dl seviyelerine ulaşabilmek için fibrik asit veya nikotinik asit
kullanılabilir. Fibratların yüksek doz statinler ile kullanımı artmış myopati riski nedeni ile
kaçınılması gerekli olan bir durumdur (72, 54).
Hiperlipideminin Belirlenmesi ve Tedavi Kılavuzu: ATP III
Koroner kalp hastalığı olan (sekonder koruma) ve olmayan (primer koruma) bireylerde
yapılan lipid düşürücü klinik çalışmalarda tek başına serum kolesterolündeki iyileşme ile
kardiyovasküler mortalite ve morbiditede azalmalar tespit edilmiştir (110,111). Aterosklerotik
KKH gelişimi ile ilgili klasik risk faktörlerinin yanında son yıllarda, trigliserid ve
trigliseridden zengin lipoproteinlerin plazma konsantrasyonları, lipoprotein partiküllerinin
büyüklüğü, apolipoprotein B, lipoprotein a, homosistein, C-reaktif protein, adezyon
molekülleri ve büyüme faktörleri gibi bir çok yeni biyokimyasal parametre, hastalığın
öngördürücüsü olarak son çalışmalara araştırma konusu olmuştur (101,112). Bununla ilişkili
olarak Naito HK.’nın çalışmasında, ateroskleroz riskini belirlemede yalnız başına lipit
düzeylerini ölçmek yerine, lipoproteinlerin ve bunların bazı kombine edilmiş oranlarının
(TK/HDL-K, LDL-K/TK, LDL-K/HDL-K) kullanılmasının ve bu oranların artmış
bulunmasının koroner arter hastalık şiddeti ve yaygınlığı ile daha güçlü bir istatistiksel
bağlantıyı ifade ettiği bildirilmiştir (113). Türklerde total kolesterol/HDL-kolesterol oranının
gelecekteki koroner olayların en iyi belirteçlerinden biri olduğu TEKHARF çalışmasının 10
26
yıllık takibinde gösterilmiştir (114). Türk kadınlarında total kolesterol / HDL-kolesterol
oranının > 5.5 olusu, <4 olusuna göre koroner riski 1.73 kat arttırmaktadır. Batılı
popülasyonlara kıyasla, Türk halkının HDL-K, apo-B, santral obezite, hiperinsülinemi, kan
basıncı alanlarında yoğunlaşan göze çarpan farklılıklar izlenmiştir (114). Bu nedenle,
etkileyici koruyucu stratejiler tasarlanmalı, lipid bozukluklarının tedavisi ve koroner arter
hastalığı riskini azaltmaya yönelik uygulamalar yapılmalıdır.
Nasıl Tedavi Edilmeli?
LDL düzeyini düşürücü tedavinin iki şekli vardır:
• ilaçsız tedavi (terapötik yaşam tarzı değişikliği)
• ilaç tedavisi
İlaçsız
• Diyet (doymuş yağ ve kolesterolun )
• Kilo fazlası olanlarda zayıflama
• Daha fazla fizik aktivite
• Diğer risk faktörlerinin kontrol altına alınması
İlaç ile tedavi
• Safra asidi bağlayan reçineler
• Nikotinik asit
• Fibrik asit türevleri
• Probucol
• HMG-CoA redüktaz inhib. (STATİNLER)
• Ezetimibe
Bir bireyin koroner arter hastalığı riskini ve tedaviye olan ihtiyacını belirlemede ilk
yapılması gereken serum kolesterol düzeylerinin değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasıdır.
National Cholesterol Education Programme Adult Treatment Panel (NCEP ATP) 3 ve Türk
Kardiyoloji
Derneği
Koroner
Kalp
Hastalığı
Korunma
(TKD-KKHK)
klavuzu,
kardiyovasküler risk durumuna bakılmaksızın her 5 yılda bir 20 yaş ve üzerindeki tüm
hastalar ve 1. derece akrabalarında 50 yaş altı KKH ve / veya yüksek kolesterol düzeyi olan
çocuklarda
açlık
lipid
profiline
(TK,
önermektedir(2,3,106).
27
HDL-K,
LDL-K
ve
TG)
bakılmasını
LDL-K düzeyi ile KAH riski arasındaki ilişkisi devamlılık gösterdiğinden NCEP ATP
III tarafından tedavinin ana hedefi olarak LDL-K gösterilmektedir. En az iki ölçüm yapılmalı
(total ve HDL kolesterol: açlık gerekmez, trigliserid: en az 9 saat açlık gerekir) Akut
miyokard infarktüsünden sonra: ilk 24 saatte veya 3 ay sonra ölçülmeli. Hasta aç değil ve ve
koroner arter hastalığı yoksa TK ve HDL kolesterol düzeylerine bakılıp değerlendirilebilir,
eğer her iki değer anormal ise (TK > 200 mg/dL veya HDL < 40 mg/dL) tam bir açlık sonrası
lipid profili değerlendirilmelidir(3). ATP III tüm hastalarda kolesterol tedavisi için ilk hedef
olarak LDL kolesterolü kullanmaktadır. ATP III’e göre, herhangi bir hastada lipid bozukluğu
tespit edilirse anormal lipid bozukluğunun ikincil nedenlerinin araştırılması gerekmektedir.
Bu ikincil nedenler diyabetes mellitus, tiroid hastalıkları, tıkayıcı karaciğer hastalıkları,
kronik böbrek yetmezliği ve lipid düzeylerini değiştirebilen ilaçlardır (2).
Tablo 4:TKD KKHK ve ATP III kılavuzuna göre kan lipid sınıflaması
Serum lipid konsantrasyonu (mg/dL)
Sınıflama
LDL Kolestrol
< 100
Normal
100-129
Normale yakın/hafif
130-159
Sınırda yüksek
160-189
Yüksek
≥190
Çok yüksek
Total Kolesterol
< 200
İstenen düzey
200-239
Sınırda yüksek
≥240
Yüksek
HDL kolesterol
< 40
Düşük
≥ 60
Yüksek
Trigliseridler
< 150
Normal
150-199
Sınırda yüksek
200-499
Yüksek
≥500
Çok yüksek
28
Risk Değerlendirilmesi ve Risk Kategorileri:
Bir LDL-K düzeyi elde edildikten sonra yapılması gereken hastanın KAH riskini
değerlendirmektir. NCEP ATP III’e göre LDL-K’ün dışında koroner arter hastalığı için majör
risk faktörleri şunlardır (2).
1. Yaş; Erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaş ve üzeri yada erken menapoz,
2. Aile öyküsü; Birinci derece erkek akrabalarda 55, birinci derece kadın akrabalarda
65 yaşından önce myokard infarktüsü veya ani ölüm bulunması,
3. Sigara kullanımı,
4. Hipertansiyon 140/90 mm Hg veya antihipertansif tedavi alıyor olmak,
5. Düşük HDL-K düzeyi (< 40 mg/dL)
6. Yüksek HDL-K düzeyi (60 mg/dL) ise koruyucu negatif bir risk faktörüdür. Bu
durumda toplam riskten 1 risk faktörü çıkarılır.
NCEP ATP III’de diyabetes mellitusun bir risk faktörü olmayıp koroner arter hastalığı
ile eşdeğer olduğu belirtilmiştir(2).
NCEP ATP III’e göre risk faktörleri temelinde KAH risk sınıflaması ve LDL-K
temelinde tedavi hedefleri tablo 2 gösterilmiştir.
Tablo 5: Dislipidemi için NCEP ATP III tedavi önerileri
LDL-K
Risk Sınıfı
Yaşam tarzı değişikliği
İlaç tedavisi için
Non-HDL-
hedefi
başlaması için LDL-K düzeyi
LDL-K düzeyi
K hedefi
(mg/dl)
(mg/dl)
(mg/dl)
(mg/dl)
< 100
≥ 100
≥ 130
< 130
KAH veya KAH risk
eşdeğerleri (10 yıllık
risk>%20)
Eğer 10 yıllık risk
İki veya daha fazla risk
faktörü
< 130
≥ 130
(10 yıllık risk ≤%20)
Risk faktörü
(10 yıllık risk < %10)
%10-20 ise ≥ 130
Eğer 10 yıllık risk
< 160
<%10 ise ≥160
< 160
≥ 160
29
≥ 190
< 190
En fazla bir adet risk faktörüne sahip hastalar için uygun tedaviyi belirlemede daha
fazla risk değerlendirmesine gerek yoktur. Bu hastaların 10 yıllık KAH riski %10’un
altındadır. ATP III iki veya daha fazla risk faktörüne sahip hastalarda Framingham skorlama
sistemi kullanarak 10 yıllık KAH riskinin hesaplanmasını önermektedir. Framingham risk
skorlaması yaş, TK, sistolik kan basıncı, HDL-K ve sigara içimi durumlarına dayanılarak
yapılır. Bu skorlama sistemi hastaları 3 gruba ayırır : 10 yıllık KAH riski > %20, % 10-20 ve
< %10 olanlar iki ve daha fazla risk faktörü olanlar ve 10 yıllık KAH riski % 20 üzerinde olan
hastalar en yüksek risk sınıfındadır.
PRİMER KORUNMADA TEDAVİ SEÇİMLERİ
Primer korunmada amaç KAH öyküsü olmayan bireylerde klinik kardiyovasküler
olayların sıklığını azaltmaktır. NCEP ATP III, Avrupa ve Türk Kardiyoloji Derneği
kılavuzları LDL-K azaltılması ve HDL-K arttırılması için yaşam tarzı değişikliğinin (fiziksel
aktivitenin arttırılması, zayıflama, diyetle alınan doymuş yağ ve kolesterolün azaltılması,
sigaranın bırakılması) çok önemli olduğunu ve her hastanın bu yönde teşvik edilmesi
gerektiğini önermektedir (115,115).
Düşük riskli hastalar : ATP III’e göre 0-1 risk faktörüne sahip asemptomatik
bireylerin 10 yıllık KAH riski % 10 altındadır. Bu risk kategorisinde hedef LDL-K <
160mg/dL’ dir. Bu bireyler için, LDL-K düzeyi > 160 olduğunda klinik takip ve yaşam tarzı
değişikliği önerilmektedir (2). Amaç, LDL-K düzeyinin 160 mg/dL altına çekilmesidir.
Yaşam tarzı değişikliği uygulamasından 3 ay sonra LDL-K < 160 mg/dL ise yaşam tarzı
değişikliğine devam edilir.Fakat yeterli yaşam tarzı değişikliğine rağmen LDL-K düzeyi 160189 mg/dL ise ilaç tedavisi, klinik karar temelinde opsiyoneldir. Ciddi tek risk faktörü varlığı
(yoğun sigara içimi, kontrolsüz hipertansiyon, güçlü aile öyküsü veya çok düşük HDL-K
düzeyi), birçok risk faktörü, % 10’a yaklaşan 10 yıllık KAH riski ilaç kullanılmasını
destekleyen durumlardır. Yasam tarzı değişikliği uygulamasına rağmen LDL-K ≥190 mg/dL
ise hedef LDL-K < 160 mg/dL değerine ulaşmak için ilaç tedavisinin düşünülmesi gerektiği
önerilmektedir.
30
Orta riskli hastalar : NCEP ATP III’e göre en az 2 risk faktörüne sahip
asemptomatik bireyler ve 10 yıllık KAH riski < % 20 ise orta riskli olarak sınıflandırılır. Orta
riskli hastalar 2 gruba ayrılmaktadır:
a) En az 2 risk faktörü ve 10 yıllık KAH riski % 10-20 ise hedef LDL-K düzeyi <130
mg/dL’dir. Eğer bazal LDL-K düzeyi ≥ 130 mg/dL ise yaşam tarzı değişikliğini ve bunun 3
ay devam etmesini önermektedir. Yaşam tarzı değişikliği uygulamasından 3 ay sonra LDL-K
hala > 130 mg/dL ise, hedef LDLK < 130 mg/dL değerine ulaşmak için ilaç başlanabileceğini
önermektedir.
b) En az 2 risk faktörü ve 10 yıllık KAH riski < % 10 olan bireylerde de LDL-K
hedefi < 130 mg/dL’dir. Bazal LDL-K ≥ 130mg/dL ise, LDL-K düzeylerini düşürmek için
yaşam tarzı değişikliği önermektedir. Tek başına yaşam tarzı değişikliği ile LDL-K < 160
mg/dL ise yaşam tarzı değişikliği devam etmelidir. LDL-K 160 mg/dL ise hedef LDL-K
<130mg/dL düzeylerine ulaşmak için ilaç tedavisinin düşünülebileceği önerilmektedir. Çünkü
bu hastalarda asıl amaç uzun dönem riski azaltmaktır.
Orta derecede yüksek riskli hastalar : NCEP ATP III, 2004 yılında yayınladığı
raporda ilk kez bu risk kategorisinden söz etmektedir. (108) Bu raporda, en az 2 risk
faktörüne sahip asemptomatik bireyleri Framingham risk skorlaması kullanarak 10 yıllık
KAH riski yönünden 3 gruba ayrılmıştır;
a) Orta riskli hastalar:10 yıllık KAH riski < %10 olanlar.
b) Orta derecede yüksek riskli hastalar: 10 yıllık KAH riski %10-20 arasında olanlar.
Bu hastalarda önerilen LDL-K düzeyi 130 mg/dL altıdır.Son raporda orta derecede yüksek
riskli hastalarda yaşam tarzı değişikliğine rağmen veya ilk tespit hiperkolesterolemik
hastalarda LDL-K 100-129 mg/dL oldugu zaman LDL-K düzeyini 100 mg/dL değerinin
altına çekmek için ilaç tedavisinin başlanması opsiyoneldir.
c) Yüksek riskli hastalar (116): 10 yıllık KAH riski > % 20 olanlar.
31
Sekonder korunmada tedavi
Sekonder korunmada amaç KAH olan bireylerde risk modifikasyonu yapmak ve
gelişebilecek ek koroner olayları azaltmaktır.Bu hastalar yüksek risk grubuna girmektedir.
NCEP ATP III’e göre 10 yıllık KAH riski %20’nin üzerindedir. Bu risk kategorisinde
bulunan risk faktörleri; KAH ve KAH risk eşdeğerlerini (diyabetes mellitus ve periferik arter
hastalığı, semptomatik karotid arter hastalığı ve abdominal aort anevrizması gibi koroner
olmayan aterosklerotik durumlar) kapsar. Bu hastalarda NCEP ATP III tarafından önerilen
hedef LDL-K düzeyi 100 mg/dL’nin altıdır ve bu değere ulaşmak için çoğu hastada ilaç
başlanması gerekeceği belirtilmektedir. Bu nedenle, tedavi hedeflerine varmak için yaşam
tarzı değişikliği uygulaması ile beraber aynı anda ila başlanabileceği belirtilmektedir. 2004
yılında yayınlanan ATP III raporunda, çok yüksek riskli hastalarda hedef LDL-K düzeyinin
70 mg/dL olmasının isteğe bağlı bir seçenek olduğu belirtilmektedir(116). Ülkemizde HDL
kolesterolün yaygın olarak düşük seviyelerde bulunması koroner riski belirleyen önemli
etmenlerdendir. Yüksek riskli grupta TK/HDL-K oranının 5’in altına çekilmesinin tedavi
hedeflerinden biri olarak kabul edilebileceği belirtilmektedir.
Lipid düzenleyen ilaçlar ve mekanizmaları
1. Safra asidi bağlayan ilaçlar; kolestiramin, kolestipol. İntrahepatik kolesterolü
safra asitlerine bağlanarak azaltırlar, LDL reseptör aktivitesini artırırlar. LDL’de %15-30
azalma, HDL’de %3-5 artma sağlarlar. TG’leri etkilemezler.
2. Nikotinik asit; VLDL üretimini ve serbest yağ asitlerinin periferik adipozitlerden
mobilizasyonunu azaltırlar. LDL’de %10-25, TG’de %20-50 azalma, HDL’de %15-35
artmaya neden olurlar.
3. HMG CoA redüktaz inhibitörleri (statinler); Atorvastatin, Fluvastatin,
Lovastatin, Pravastatin, Rosuvastatin, Simvastatin, Kolesterol sentezini azaltırlar. LDL’de
%20-60, TG’de %10-40 azalma, HDL’de %5-15 artmaya neden olurlar.
32
4. Fibrik asit deriveleri; bezofibrat, siprofibrat, klofibrat, fenofibrat, gemfibrozil.
Lipoprotein lipaz aktivitesini artırır, periferik adipoz dokudan serbest yağ asitlerinin
salınımını azaltırlar. LDL’de %10-15, TG’de %20-50 azalma, HDL’de %10-15 artmaya
neden olurlar (117, 118, 119, 120).
5. Probucol; bu ilaç LDL kolesterol seviyelerinde 20-30mg/dL düşüş sağlamaktadır.
Esas olarak sirkulasyondaki LDL kolesterolün klirensini artırmaktadır.
6. Ezetimibe; Ezetimibe barsaklardan kolesetrol absorbsiyonunu inhibe eden yeni bir
ajandır. LDL-K düzeyini %18 oranında azalttığı gösterilmiştir. Statinlerle kombine edilerek
veya statinleri tolere edemeyen hastalarda tek başına kullanılabilir.
33
MATERYAL VE METOD
Hasta popülasyonu
Bu çalışma retrospektif olarak yapıldı. Ağustos 2006-Mayıs 2007 tarihleri arasında
Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Merdivenköy İç Hastalıkları Polikliniklerine
başvuran yaşları 20 ile 106 arasında değişen 30745 hastanın biyokimyasal değerleri Göztepe
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Merkez Biyokimya Laboratuar kayıtlarından retrospektif
olarak incelendi. Açlık plazma lipid değerlerine bakılan tüm hastalar çalışmaya alındı.
Çalışmaya alınma kriterleri
1. 20 yaşından büyük olmak
2. Plazma lipid parametrelerinin bakılmış olması
Çalışmaya alınmama kriterleri
1. 20 yaşından küçük olmak
2. İlave başka hastalığı veya durumu (ca, gebelik, kronik nefrit vs.) olmaması
Çalışma tarihleri arasında iç hastalıkları polikliniklerine başvuran ve alınma kriterlerine
uygun tüm kişiler değerlendirmeye alındı. Çalışmaya alınan kişilerin yaş, cinsiyet, açlık
plazma, total kolesterol, trigliserid, HDL kolesterol, LDL kolesterol, değerleri Merdivenköy
Merkez Biyokimya Laboratuar kayıtlarından incelendi.
34
Laboratuar yöntemleri
Total kolesterol, LDL-kolesterol, HD- kolesterol ve trigliserid ölçümleri, S.B. Göztepe
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Merkez Biokimya laboratuvarı’nda, total kolesterol;
"kolesterol oksidaz", trigliserid; "gliserol oksidaz/gliserofosfat oksidaz", HDL kolesterol;
"kolesterol oksidaz ve kolesterol esteraz", LDL-kolesterol “kolesterol esteraz/PAP”
yöntemleri kullanılarak Olympus AU 5200 marka otoanalizörde fotometrik olarak yapılmıştır
ve sonuçlar mg/dl olarak verilmektedir.
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS
2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı. Çalışma verileri
değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma, frekans)
yanısıra
niceliksel
verilerin
karşılaştırılmasında
parametrelerin
gruplar
arası
karşılaştırmalarında Oneway Anova testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Tukey
HDS testi kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde
değerlendirildi.
35
BULGULAR
Çalışma S.B Göztepe Eğitim ve Araştıma Hastanesi dahiliye polikliniklerine Ağustos
2006-Mayıs 2007 tarihleri arasında başvuran, yaşları 20 ile 106 arasında değişmekte olan;
toplam 30505 kişi üzerinde yapılmıştır. Olguların ortalama yaşları 54.72±13.85’dir.
Tablo 6: HDL, LDL, Trigliserid ve Total Kolesterol Parametrelerinin Ortalama ve
Standart Sapma Değerleri
Min-Max
Ort±SD
HDL
25-100
45,80±10,90
LDL
30-250
120,35±34,92
Trigliserid
35-936
172,81±109,55
Total Kolesterol
80-953
200,74±44,68
Olguların HDL düzeyleri 25 ile 100 arasında değişmekte olup; ortalaması
45.80±10.90’dır.
Olguların LDL düzeyleri 30 ile 250 arasında değişmekte olup; ortalaması
120.35±34.92’dir.
Olguların trigliserid düzeyleri 35 ile 936 arasında değişmekte olup; ortalaması
172.81±109.55’dir.
Olguların total kolesterol düzeyleri 80 ile 953 arasında değişmekte olup; ortalaması
200.74±44.68’dir.
36
Tablo 7: Yaş ve Cinsiyet Dağılımı
n
%
20-29
1297
4,3
30-39
2798
9,2
40-49
6407
21,0
50-59
8545
28,0
60-69
6843
22,4
>70
4615
15,1
Erkek
10052
33,0
Kadın
20453
67,0
Yaş
Cinsiyet
Olguların %4.3’ü 20-29 yaş arasında, %9.2’si 30-39 yaş arasında, %21’i 40-49 yaş
arasında, %28’i 50-59 yaş arasında, %22.4’ü 60-69 yaş arasında ve %15.1’i 70 yaş ve
üzerindedir.
Yaş
20-29
4,3%
>70
15,1%
30-39
9,2%
40-49
21,0%
60-69
22,4%
50-59
28,0%
Şekil 3: Yaş Gruplarının Dağılımı
37
Olguların %33’ü erkek, %67’si kadındır.
Cinsiyet
Erkek
33,0%
Kadın
67,0%
Şekil 4: Cinsiyet Dağılımı
Tablo 8: Yaş Gruplarına Göre HDL Değerlendirilmesi
HDL
p
Ort±SD
20-29
46,25±11,62
30-39
44,88±11,17
40-49
45,09±10,53
F: 14,070;
50-59
45,92±10,69
p:0,001**
60-69
46,15±10,92
>70
46,47±11,30
Yaş
Oneway ANOVA Test kullanıldı.
** p<0.01
Yaş gruplarına göre olguların HDL düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). 30-39 yaş arası olguların HDL düzeyleri, 20-29 yaş
arası (p:0.005; p<0.01), 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01)
ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların HDL düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür. 4038
49 yaş arası olguların HDL düzeyleri, 20-29 yaş arası (p:0.011; p<0.05), 50-59 yaş arası
(p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01)
olguların HDL düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür. Diğer yaş gruplarına göre HDL
düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
HDL
70
60
50
40
30
20
10
0
20-29
30-39
40-49
50-59
60-69
>70
Yaş
Şekil 5: Yaş Gruplarına Göre HDL Dağılımı
Tablo 9: Yaş Gruplarına Göre LDL Değerlendirilmesi
LDL
p
Ort±SD
20-29
98,23±30,83
30-39
109,35±31,57
40-49
119,08±33,26
F: 186,147;
50-59
124,74±35,29
p:0,001**
60-69
123,64±35,60
>70
121,46±34,64
Yaş
Oneway ANOVA Test kullanıldı.
** p<0.01
39
Yaş gruplarına göre olguların LDL düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). 20-29 yaş arası olguların LDL düzeyleri, 30-39 yaş
arası (p:0.001; p<0.01), 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01),
60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların LDL
düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür. 30-39 yaş arası olguların LDL düzeyleri, 40-49 yaş
arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01)
ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların LDL düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür. 4049 yaş arası olguların LDL düzeyleri, 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası
(p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.008; p<0.01) olguların LDL düzeylerinden anlamlı
şekilde düşüktür. 70 yaş ve üzeri olguların LDL düzeyleri, 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01)
ve 60-69 yaş arası (p:0.017; p<0.05) olguların LDL düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür.
50-59 yaş arası ve 60-69 yaş arası olguların LDL düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık
bulunmamaktadır (p>0.05).
LDL
180
160
140
120
100
80
60
40
20
0
20-29
30-39
40-49
50-59
60-69
Yaş
Şekil 6: Yaş Gruplarına Göre LDL Dağılımı
40
>70
Tablo 10: Yaş Gruplarına Göre Trigliserid Değerlendirilmesi
Trigliserid
p
Ort±SD
20-29
114,10±75,60
30-39
152,80±112,42
40-49
173,64±114,95
F: 125,645;
50-59
185,33±115,84
p:0,001**
60-69
180,11±106,81
>70
165,96±91,32
Yaş
Oneway ANOVA Test kullanıldı.
** p<0.01
Yaş gruplarına göre olguların Trigliserid düzeyleri arasında istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). 20-29 yaş arası olguların Trigliserid
düzeyleri, 30-39 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş
arası (p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01)
olguların Trigliserid düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür. 30-39 yaş arası olguların
Trigliserid düzeyleri, 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 6069 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların Trigliserid
düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür. 40-49 yaş arası olguların Trigliserid düzeyleri, 50-59
yaş arası (p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.008; p<0.01) olgulardan anlamlı şekilde
düşükken; 70 yaş üzeri (p:0.004; p<0.01) olguların Trigliserid düzeylerinden anlamlı şekilde
yüksektir. 50-59 yaş arası olguların Trigliserid düzeyleri, 60-69 yaş arası (p:0.037; p<0.05) ve
70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların Trigliserid düzeylerinden anlamlı şekilde yüksektir.
60-69 yaş arası olguların Trigliserid düzeyleri, 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların
Trigliserid düzeylerinden anlamlı şekilde yüksektir.
41
Trigliserid
350
300
250
200
150
100
50
0
20-29
30-39
40-49
50-59
60-69
>70
Yaş
Şekil 7: Yaş Gruplarına Göre Trigliserid Dağılımı
Tablo 11: Yaş Gruplarına Göre Total Kolesterol Değerlendirilmesi
Total Kolesterol
p
Ort±SD
20-29
168,70±40,16
30-39
184,99±43,83
40-49
198,07±41,80
F: 280,695;
50-59
207,57±43,70
p:0,001**
60-69
206,44±45,62
>70
201,89±44,17
Yaş
Oneway ANOVA Test kullanıldı.
** p<0.01
Yaş gruplarına göre olguların total kolesterol düzeyleri arasında istatistiksel olarak
ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). 20-29 yaş arası olguların total
kolesterol düzeyleri, 30-39 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 5059 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001;
p<0.01) olguların total kolesterol düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür. 30-39 yaş arası
42
olguların total kolesterol düzeyleri, 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası
(p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01)
olguların total kolesterol düzeylerinden anlamlı şekilde düşüktür. 40-49 yaş arası olguların
total kolesterol düzeyleri, 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01)
ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların total kolesterol düzeylerinden anlamlı şekilde
düşüktür. 70 yaş ve üzeri olguların total kolesterol düzeyleri, 50-59 yaş arası (p:0.001;
p<0.01) ve 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) olguların total kolesterol düzeylerinden anlamlı
şekilde düşüktür. 50-59 yaş arası ve 60-69 yaş arası olguların total kolesterol düzeyleri
arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Total Kolesterol
300
250
200
150
100
50
0
20-29
30-39
40-49
50-59
60-69
Yaş
Şekil 8: Yaş Gruplarına Göre Total Kolesterol Dağılımı
43
>70
Tablo 12: Yaş Gruplarına Göre LDL/HDL Değerlendirilmesi
LDL/HDL
Yaş
p
Ort±SD
20-29
2,23±0,82
30-39
2,56±0,90
40-49
2,74±0,89
F: 105,582;
50-59
2,81±0,89
p:0,001**
60-69
2,78±0,88
>70
2,72±0,86
20-29
2,58±0,85
30-39
2,94±0,98
40-49
3,03±0,91
F: 22,771;
50-59
3,00±0,93
p:0,001**
60-69
2,91±0,89
>70
2,80±0,88
20-29
2,10±0,77
30-39
2,37±0,80
40-49
2,63±0,85
F: 113,425;
50-59
2,73±0,86
p:0,001**
60-69
2,70±0,87
>70
2,67±0,85
Tüm Olgular
Erkek
Kadın
Oneway ANOVA Test kullanıldı.
** p<0.01
44
Tüm Olgularda;
Yaş gruplarına göre olguların LDL/HDL oranları arasında istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). 20-29 yaş arası olguların LDL/HDL
oranları, 30-39 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası
(p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01)
olguların LDL/HDL oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 30-39 yaş arası olguların
LDL/HDL oranları, 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 6069 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların LDL/HDL
oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 40-49 yaş arası olguların LDL/HDL oranları, 50-59
yaş arası (p:0.001; p<0.01) olguların LDL/HDL oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 70 yaş
ve üzeri olguların LDL/HDL oranları, 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 60-69 yaş arası
(p:0.020; p<0.05) olguların LDL/HDL oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 60-69 yaş arası
olguların LDL/HDL oranları ile 40-49 yaş arası ve 50-59 yaş arası olguların LDL/HDL
oranları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 40-49 yaş arası olguların
LDL/HDL oranları ile 70 yaş ve üzeri olguların LDL/HDL oranları arasında anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Erkek Olgularda;
Yaş gruplarına göre olguların LDL/HDL oranları arasında istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). 20-29 yaş arası olguların LDL/HDL
oranları, 30-39 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası
(p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01)
olguların LDL/HDL oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 70 yaş ve üzeri olguların
LDL/HDL oranları, 30-39 yaş arası (p:0.004; p<0.01), 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 5059 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.003; p<0.01) olguların LDL/HDL
oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 60-69 yaş arası olguların LDL/HDL oranları, 40-49
yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 50-59 yaş arası (p:0.008; p<0.01) olguların LDL/HDL
oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. Diğer yaş gruplarındaki olguların LDL/HDL oranları
arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
45
Kadın Olgularda;
Yaş gruplarına göre olguların LDL/HDL oranları arasında istatistiksel olarak ileri
düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). 20-29 yaş arası olguların LDL/HDL
oranları, 30-39 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası
(p:0.001; p<0.01), 60-69 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01)
olguların LDL/HDL oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 30-39 yaş arası olguların
LDL/HDL oranları, 40-49 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 50-59 yaş arası (p:0.001; p<0.01), 6069 yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 70 yaş üzeri (p:0.001; p<0.01) olguların LDL/HDL
oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 40-49 yaş arası olguların LDL/HDL oranları, 50-59
yaş arası (p:0.001; p<0.01) ve 60-69 yaş arası (p:0.002; p<0.01) olguların LDL/HDL
oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. 70 yaş ve üzeri olguların LDL/HDL oranları, 50-59
yaş arası (p:0.034; p<0.05) olguların LDL/HDL oranlarından anlamlı şekilde düşüktür. Diğer
yaş gruplarındaki olguların LDL/HDL oranları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır
(p>0.05).
LDL/HDL
4,5
4
3,5
3
2,5
2
1,5
1
0,5
0
20-29 30-39 40-49 50-59 60-69 >70 20-29 30-39 40-49 50-59 60-69 >70 20-29 30-39 40-49 50-59 60-69 >70
Tüm Olgular
Erkek
Şekil 9: Yaş Gruplarına Göre LDL/HDL Dağılımı
46
Kadın
TARTIŞMA
Ateroskleroz, hayatın erken evrelerinde başlayarak orta yaş ve sonrasında koroner
arter hastalığı (KAH) ile sonuçlanan bir hastalık olarak tanımlanmakta ve endüstrileşmiş
toplumlarda ölüm nedenlerinin başında yer aldığı rapor edilmiştir (121).
Ateroskleroz lipid ve konnektif doku elemanlarından oluşan lokalize intimal plakların
oluşturduğu bir hastalıktır. Ateroskleroz patogenezinde çevresel faktörler yanında genetik
faktörlerin rol aldığı multifaktöryel hastalık grubundadır. Aterosklerozun gelişiminde
üzerinde en çok çalışılan konu lipoproteinler olmuştur.
Ateroskleroz ile ileri yaş arasında ilişki kurulmuştur. Son yıllarda yapılan çalışmalar
aterosklerozun çocukluk yaş grubunda başladığını ve ileri yaşlarda bulguların ortaya çıktığını
göstermiştir(122,123). Aterosklerozu tespit etmek için erken dönemde ölçülen arter duvar
kalınlığının, ileri yaşlarda, yaşla birlikte olaya diğer risk faktörlerinin de eklenmesiyle
belirgin olarak arttığı saptanmıştır(12,13).
Bu çalışma Ağustos 2006-Mayıs 2007 arasında S.B Göztepe Eğitim ve Araştırma
Hastanesi dahiliye polikliniklerine başvuran, yaşları 20 ile 106 arasında değişmekte olan,
toplam 30505 hastanın kayıtların retrospektif olarak incelenmesi suretiyle yapıldı. Çalışmada
yaş gruplarının ikişerli olarak karşılaştırılması sonucu hastaların, plazma total kolesterol,
trigliserid, LDL kolesterol, HDL kolesterol ve önemli bir KAH’ı öngördürücüsü olarak
kabul edilen LDL-K/ HDL-K düzeylerinin yaş ile ilişkisi araştırıldı.
Yaş gruplarına göre kolesterol düzeyleri değerlendirildiğinde puberte dönemine kadar
değişmeyip, pubertede erkeklerde belirgin olmak üzere her iki cinste de düştüğü ve puberte
47
döneminden
sonra
kolesterol
düzeylerinde
artış
olduğunu
saptayan
çalışmalar
mevcuttur(124,125)
TEKHARF çalışmasıda halkımızda yaş gruplarına göre total kolesterol, trigliserid,
LDL-K, HDL-K düzeyleri incelenmiş ve çalışma sonuçlarına göre: Total kolesterol
düzeylerinin yaş ile beraber arttığı saptanmıştır. Tek Harf Çalışmasıda, kolesterol düzeyi
ortalaması 20-29 yaş grubunda 162.1 mg/dL, 30-39 yaş grubunda 177.5 mg/dL, 40-49 yaş
grubunda 185.8 mg/dl, 50-59 yaş grubunda 190.4 mg/dL, 60-69 yaş grubunda 176.2 mg/dL,
70 yaş üzeri 176.5 mg/dl saptanmıştır. Yirmili yaşlarda düşük kolesterol düzeyleri
sergilenirken, plato erkeklerde 40’lı yaşlarda 188 mg/dl, kadınlarda 204 mg/dl’ lik seviyelere
ulaştığı belirtilmiştir (126).
Türk Kalp Çalışması'nda ise hiperkolesterolemi için sınır değer 200 mg/dl alındığında
20-39 yaş grubundaki kişilerin %0.7'si, 40-59 yaş grubundaki erkeklerin %16.9'u, 60 yaş
üzeri erkeklerin %7.7'si hiperkolesterolemi grubundadır (127). Her iki çalışmada da 40-60 yaş
grubunda kolesterol düzeyleri daha yüksektir.
Mamurekli ve arkadaşlarının 30 yaş üstü 318 kişide yaptıkları ve Ege Tıp Dergisinde
yayınlanan,
İzmir
Egekent
Sağlık
Ocağı
Polikliniği'ne
Başvuran
Hastalarda
Hiperkolesterolemi Sıklığı Ve Hiperkolesterolemi İle İlişkili Risk Faktörleri adlı çalışmada
50-59 yaş grubunda hiperkolesterolemi sıklığı daha genç yaş gruplarına göre oldukça yüksek
bulunmuştur(128).
“Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi Koruyalım” projesinde 30 yaş üstü 15468 çalışmaya
alınmış ve çalışma sonuçlarına göre: Yaş gruplarına göre total kolesterol değerleri
karşılaştırıldığında yaşın artmasıyla beraber kan total kolesterol düzeyinin artma eğiliminde
olduğu bu çalışmada bir kez daha ortaya konulmuştur(129).
Bu çalışmada cinsiyet ayırımı yapılmaksızın yaş gruplarının ikişerli olarak
karşılaştırılması sonucu, yaş gruplarına göre olguların total kolesterol düzeyleri arasında
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). Olguların plazma
total kolesterol düzeyleri 20’li yaşlarda en düşük düzeyde iken, yaşın artışı ile paralel olarak
yükseldiği ve 50-69 yaşları arasında en yüksek seviyeye ulaştığı saptanmıştır. Bu anlamda
çalışma sonuçları diğer çalışmaların sonuçları ile uyumludur.
48
Yaş gruplarına göre trigliserid düzeyleri arasındaki ilişki açısından TEKHARF
çalışmasıda, trigliserid değerleri -bütün popülasyonlardaki gibi- bizde de normal dağılım
değil, log normal dağılım sergilediği, 1990 taramasındaki yaş gruplarında ortanca değerler
incelendiğinde, erkeklerde 137 mg/dl civarındaki platoya 35-55 yaşlarında ulaşıp sonra düşme
eğilimine girildiği, kadınlarda erişkin hayat boyunca sürekli yükselerek 60-69 yaş grubunda
140 mg/dl’ye ulaşıldığı anlaşılmıştır. (130).
“Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi Koruyalım” projesinde yaş ile trigliserid düzeyleri
arasındaki ilişki incelendiğinde plazma trigliserid düzeylerinin yaş artışına paralel olarak
yükselme eğiliminde olduğu, ancak 60 yaşından itibaren artış eğiliminin azaldığı
belirtilmiştir(129).
Bu çalışmada da yaş gruplarına göre plazma trigliserid düzeyleri 20’li yaşlarda düşük
seyrederken, yaş artışına paralel olarak yükselip 50-59 yaşları arasında en yüksek seviyeye
çıktığı ve 60 yaşından sonra düşmeye başladığı saptanmıştır. Çalışma sonuçları her iki
çalışma sonuçları ile uyumludur.
Türk Kalp Çalışması’nda ortalama LDL-kolesterol konsantrasyonları 2119 erkekte
136 mg/dl, 527 kadında da 111 mg/dl olarak saptanmıştır. Kırk yaşın üzerinde ortalamalar
148 ve 142 mg/dl’ye yükseldiği belirtilmiştir(131).
TEKHARF çalışmasında LDL-K düzeylerinin yaşla erkeklerde hafif (r=0.11,p<0.004),
kadınlarda daha güçlü bir şekilde yükseldiği ifade edilmiştir. (r=0.27, p<0.001)(132)
“Sağlıklı Beslenelim, Kalbimizi Koruyalım” projesinde 30-39 yaş grubu LDL
kolesterol değerlerinin, 40-49, 50-59, 60-69 ve 70-79 yaş grupları LDL kolesterol
değerlerinden istatistiksel olarak önemli derecede düşük (p<0.001) 40-49 yaş grubunda LDL
kolesterol değerleri, 50-59 yaş grubu (p=0.002) ve 60-69 yaş grubu (p<0.001) LDL kolesterol
değerlerinden istatistiksel olarak önemli derecede düşük olduğu saptanmıştır. Diğer grupların
karşılaştırılmasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı ifade edilmiştir.(129)
Bu çalışmada plazma LDL-K düzeylerinin yaş ile ilişkisi incelendiğinde, LDLkolesterol düzeylerinin 20’li yaşlardan 50’li yaşlara kadar yaş ile paralel olarak arttığı, 50-69
49
yaşları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farkın bulunmadığı ve 70’li yaşlardan sonra
düşme eğilimine girdiği saptanmıştır.
Türk Kalp Çalışmasında plazma HDL-K düzeyleri ile yaş arasında anlamı fark
saptanmamıştır(131).
TEKHARF çalışmasının 1997/98 sonuçlarında HDL-K düzeyleri yaşla, erkeklerde
değil ama, kadınlarda anlamlı biçimde yükseliyordu (r=0.14, p<0.001). Dört yıl sonraki
taramada erkeklerde de yaşla artış kaydedilmiştir; Şöyle ki, her iki cinsiyette dekad başına 1
ila 1.5 mg/dl artış saptanmıştır(133).
Sağlıklı Beslenelim,
Kalbimizi Koruyalım” projesinde yaş ile HDL-K düzeyleri
arasındaki ilişki incelenmiş ve yaş gruplarının cinsiyet ayırımı olmadan ikişerli olarak
karşılaştırılması sonucunda 30-39 yaş grubu ile 50-59 (p<0.001), 60-69 (p<0.001) ve 70-79
(p<0.001) yaş grupları arasındaki fark önemli iken, 30-39 yaş grubunun 40-49 yaş grubuyla
karşılaştırılması sonucunda istatistiksel olarak önemli bir fark saptanmamıştır. Ayrıca 40-49
yaş grubu 50-59 (p<0.001), 60-69 (p<0.001), 70-79 (p<0.001) yaş grupları ile
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılığın olduğu tespit edilmiştir(129).
Bu çalışmada da cinsiyet ayırımı yapılmaksızın yaş ile plazma HDL-K düzeyleri
arasındaki ilişki incelendiğinde, 30-39 yaş grubu ile 40-49 yaş grubu arasında istatistiksel
olarak anlamlı farkın bulunmadığı, ancak sonraki yaşlarda yaş ile paralel olarak HDL-K
düzeylerinin arttığı saptanmıştır. Çalışma sonuçları diğer çalışma sonuçları ile uyumlu olarak
yaş ile birlikte HDL-K düzeylerinin arttığını bir kez daha ortaya koymuştur.
Aterosklerotik KAH’nın önlenmesi için primer hedef halen LDL-K olmasına rağmen,
düşük HDL-K düzeyleri gibi diğer lipid anomalileride, KAH riskine katkıda bulunmaktadır.
Sonuç olarak birden fazla değişkenin düzeylerini yansıtan LDL-K/HDL-K oranı gibi lipid
ölçümleri, riske ilişkin daha iyi tahminler yapılmasını sağlayabilir. Örnek olarak, Helsinki
kalp çalışması’nın (Helsinki Heart Study) plasebo grubunda yer alan 2000’in üzerindeki
hastadan elde edilen verilerin analizi, LDL-K/HDL-K oranının kardiyak olayların tek başına
en iyi göstergesi olduğunu gösterdi(134). Kısa bir süre önce, hiperlipidemilerin cerrahi olarak
kontrolu programı’nda (program on the Surgical Control of Hiperlipidemias) elde edilen
50
verilerin 5 yıllık analizinde, LDL-K/HDL-K oranlarının en yüksek risk oranları olduğu
bulundu(135).
Bu çalışmada LDL-K/HDL-K oranlarının ile ilişkisi araştırıldı. LDL-K/HDL/K
düzeylerinin erkeklerde 20-29 yaş grubunda (2,58±0,85) düşük düzeylerde iken 50-59 yaş
grubuna (3,00±0,93) kadar yaşla paralel olarak arttığı, 60 yaş ve üzeri olgularda ise düşme
eğilimine girdiği saptanmıştır. Kadın olgularda da benzer bir şekilde LDL-K/HDL-K
oranlarının yaş ile arttığı gözlemlenmiştir. Tüm olgular değerlendirildiğinde LDL-K/HDL-K
oranlarının en düşük düzeyi 20-29 yaş grubunda(2,23±0,82), en yüksek düzeyi ise 50-59 yaş
grubunda(2,81±0,89) olduğu ve 60’lı yaşlara kadar LDL/K/HDL-K düzeylerinin yaşla paralel
olarak arttığı görüldü.
51
SONUÇ
Bu çalışmada ateroskleroz ve buna bağlı olarak gelişen kardiovasküler hastalıkların
risk faktörü olarak kabul edilen yaş ile plazma lipid parametreleri ve KAH’ı öngördürücüsü
olan LDL-K/HDL-K arasındaki ilişki incelendi. Bu çalışmanın sonuçlarına göre;
•
Plazma total kolesterol yaş artışına paralel olarak yükselme eğilimindedir.
•
Trigliserid düzeyi yaş artışına paralel olarak yükselme eğilimindedir, ancak 60
yaşından itibaren artış eğilimi azalmaktadır.
•
Plazma LDL-K düzeyi yaş artışına paralel olarak yükselme eğilimindedir.
•
Plazma HDL-K düzeyleri yaş artışına paralel yükselme eğilimindedir.
•
Tüm olgularda LDL-K/HDL-K oranı yaş artışına paralel olarak artma
eğilimindedir.
Kalp hastalıkları, özellikle en sık görülen koroner kalp hastalığı, geniş ölçüde yaşa ve
cinsiyete bağlıdır. İlerleyen her on yaş hastalığa yakalanma riskini takriben 2 kat artırır.
TEKHARF çalışmasının 2003/04 takibinde KKH prevalansı 2 milyon 800 bin olarak tahmin
edilmişti ve bin kişi içerisinde 33-39 yaş grubunda 11, 40-49 yaş grubunda 21, 50-59 yaş
grubunda 115, 60-69 yaş grubunda 192, 70 yaş ve üzerinde 254 kişi olarak bulunmuştu.
Anılan prevalans 33 yaş ve üzerindeki nüfusta binde 100 kişiye karşılık gelmekteydi.
Görüleceği üzere, koroner kalp hastalarının ezici çoğunluğunun bulunduğu 50 yaş ve
üzerindeki kesimde, geçen 13 yılda %60 oranında bir artış söz konusudur.
Yakın gelecekteki aterosklerozla ilişkili kardiyovasküler hastalık oranlarının
azaltılabilmesi için risk faktörlerinin tespiti, yüksek risk altındaki bireylerin saptanması,
ulusal yeme alışkanlıkları ve yaşam stilindeki değişiklikleri de içeren halk sağlığı stratejileri
oluşturulmalıdır(136,137,138).
52
Kalp ve damar hastalıkları ile ilgili risk faktörleri arasında yaş, cinsiyet, genetik ve
etnik etkenler “değiştirilemez etkenler” grubuna girerken; sigara, sağlıksız beslenme
alışkanlıkları, aşırı alkol, sedanter yaşam, şişmanlık, kan yağlarının yüksekliği, kan basıncı
yüksekliği ve kan şekeri yüksekliği “düzeltilebilir risk faktörleri” olarak ayrılabilir. Özellikle
düzeltilebilir risk faktörleri kalp ve damar hastalıklarıının önlenmesi stratejilerinin temelini
oluşturur. Ülkemizde başta gelen üç risk faktörü olan obezite, hipertansiyon ve sigara içimi
kalp ve damar hastalıkları ile savaşta ana hedef olmalıdır.
Türkiye’de, dislipidemi KKH için en önemli düzeltilebilir risk faktörlerinden biridir.
Özelikle de diyet alışkanlığının rafine besinlerden zengin, lifli besinlerden fakir olacak tarzda
devam etmesi ve yaygınlaşması, sedanter yaşamın yaygınlaşması, egzersizin azalması bunu
körüklemektedir.
Koroner kalp hastalığından korunmak için iyi beslenme alışkanlığı çocukluk yaşında
kazanılır. Dislipidemi ve KKH ile yakından ilişkili obeziteyi önleyen, vücudun gereksinimi
kadar kalori içeren bir diyet uygulanmalıdır. Obezitenin önlenmesine çocukluk çağlarından
başlamalıdır. Çocukluk çağında obez olanlarda ileri yaşlarda obezite, dislipidemi, tip-II
diyabet, hipertansiyon ve ateroskleroz görülme sıklığının arttığı bilinmektedir. Yaşlanma ile
birlikte vücudun bazal metabolizma hızı yavaşladığından ve daha sedanter bir yaşama
geçildiğinden daha az kalori içeren bir diyet uygulanmalıdır. Diyette doymuş yağ asitlerini
içeren margarinler ve katı yağlar yerine doymamış yağ asitlerini içeren sıvı yağlar, özellikle
de zeytinyağının kullanımının artması, yaygınlaşması, gerekmektir.
Egzersizin arttırılması, bunun bir yaşam biçimi olarak benimsetilmesi, spor tesislerinin
yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Tedavi edici yaşam biçimi değişiklikleri yanında koroner kalp hastalığı bulunanlarda
ikincil korunmada veya koroner kalp hastalığı eşdeğeri olanların (diyabet, periferik damar
hastalığı, serebro-vasküler hastalık) birincil korunmalarında, kılavuz hedef değerlerine
ulaşmada lipid düşürücü ilaçların uygulanmaları yararlıdır.
Aterosklerotik hastalığın azaltılmasında, sağlıklı yaşlanmanın sağlanması, yaşam
şeklinin düzenlenmesi ve risk faktörlerinin elektif şekilde tedavisinin önemi büyüktür. Bu
şekilde yaşamın geç dönemlerine kadar hastalığın başlangıcı engellenebilir(139)
53
KAYNAKLAR
1. World Health Organization. The world health report 1999: Making a difference.
Geneva:WHO, 1999.
2. Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in
Adults. Executive Summary of the Third Report of the National Cholesterol Education
Program (NCEP) Expert Panel on Detection, Evaluation, and Treatment of High
Blood Cholesterol in Adults (Adult Treatment Panel 3 ). JAMA 2001; 285:2486-97.
3. Hiperlipidemiye güncel yaklaşım. Prof. Dr. Hakan Karpuz İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi Sürekli Tıp Eğitim Etkinlikleri Sık Görülen Kardiyolojik sorunlarda
güncelleme sempozyum dizisi No:40 Haziran 2004; 69-74
4. Türk halkında kalp kökenli ölümler. Türkiye Kalp Raporu. Yenilik Basımevi: 2000;
11-15.
5. Levy D, Wilson PF, Anderson KM, Castelli WP: Stratifying the patient at risk from
coronary disease: New İnsights from the Framingham Hearth Study. Am Hearth J
1990; 119:712.
6. Neaton JD, Blacburn H, Jacobs D, et al. Serum cholesterol levels and mortality
findings for men screened in the Multiple Risk Factor Intervention Trial. Arch Intern
Med 1992; 152: 1490-500.
54
7. Chen Z, Peto R, Collins R, MacMahon S, Lu J, Li W. concentration and coronary
hearth disease in a population with low cholesterol cocentration. Br Med J 1991;
303:276-82.
8. Uslu N., Sayar N. Karabulut A et al.
Kronik koroner kalp hastalığında serum beyin
natriüretik peptid düzeyi ile sol ventrikül diyastol sonu basıncı ve hastalığın derecesi
arasındaki iliş ki Türk Kardiyol Dern Arş 2006; 34:413-18
9. TEKHARF; Oniki Yıllık İzleme Deneyimine Göre Türk Erişkinlerinde Kalp Sağlığı.
Prof.Dr. Altan Onat, Prof. Dr. Vedat Sansoy, Prof. Dr. İnan Soydan, Prof. Dr. Lale
Tokgözoğlu, Prof. Dr. Kamil Adalet. Argos İletişim Hizmetleri Reklamcılık ve Ticaret
Anonim Şirketi. Temmuz 2003, İstanbul.
10. Knoflach M, Kiechl S, Kind M, et al. Cardiovascular risk factors and atherosclerosis
in young males: ARMY study (Atherosclerosis Risk – Factors in Male Youngsters).
Circulation 2003 Sep 2; 108: 1064 – 9.
11. Berenson GS. Childhood risk factors predict adult risk associated with subclinical
cardiovascular disease. The Bogalusa Heart Study. Am J Cardiol 2002; 3-7
12. Li SX, Chen W, Srinivasan SR, et al. Childhood cardiovascular risk factors and
carotid vascular changes in adulthood – the Bogalusa Heart Study. JAMA 2003; 290:
2277 – 83.
13. Newman WP III, Watigney W, Berenson GS. Autopsy Studies in US children
adolescents. Relationships of risk factors to atherosclerotic lesions. Ann Ny Acad Sci
1991; 623: 16 – 25
14. The Framingham Heart Study. High density lipoprotein cholesterol and mortality.
Arteriosclerosis 1998; 8: 737-41.
55
15. Mahley RW. Biochemistry and physiology of lipid and lipoprotein metabolism.
Principles and practise of endocrinology and metabolism. JB Lippincott Company,
Philadelphia 1991; 1219- 29.
16. D John Bettergide: LIPIDS: Current Perspective. 1. baskı, Martin Dunitz Ltd, London,
1996; 1-20.
17. Schaefer EJ, Levy RE. Pathogenesis and management of lipoprotein disorders. N Eng
J Med. 1985; 312: 1300-10
18. Thompson GR: A handbook of hyperlipidemia. First press, Current Science Ltd.
London, 1990; 3-23
19. Mahley RW: Aterogenezisin hücresel ve moleküler biyolojisi, kolesterol taşınması ve
lipoprotein metabolizması. Çeviri editörü: O. Gökdemir, K.E.Palaoğlu, Merck & Co.,
New Jersey, 1993; 33-57
20. Mayes PA. Lipidlerin Taşınması ve Depolanması. Dikmen N, Özgünen T (Çev.Eds.):
Harper’ın Biyokimyası. 24.Baskı, İstanbul: Barış Kitabevi, 1996: 265-82.
21. Van Dis FJ, Rundel CA, Rawstron MW. Direct Measurement of Serum Low-Density
Lipoprotein Cholesterol in Patients with Acute Myocardial Infarction on Admission to
the Emergency Room. Am J Cardiol. 1996. 77: 1232-34.
22. Gülay Hergenç. Lipoprotein fizyolojisi. Türkiye Klinikleri Dahili Tıp Bilimleri
Endokrinoloji Dergisi, cilt:1, sayı: 20, 2005; 2.
23. Edalı N. Kan Damarı Hastalıkları. Aterosklerozis. Çevikbaş U: (Çev Eds) : Temel
Patoloji, 5.Baskı, İstanbul: Nobel Tıp, 1992; 278-85.
56
24. Kayaalp SO. Hipolipidemik İlaçlar. Tıbbi Farmakoloji. 8. basım, Ankara: Hacettepe
Taş Yayıncılık, 1998; 567-87.
25. Packard CJ, Munro A, Lorimer AR, Gotto AM, Shepherd J. Metabolism of
apolipoprotein B in large triglyceride-rich very low density lipoproteins of normal and
hypertriglyceridemic subjects. J Clin Invest 1984; 74: 2178-92.
26. Naito HK : Coronary Artery Disease and Disorders of Lipid Metabolism. Clinical
Chemistry, Editörler: Lawrence Kaplan , Amadeo J.Pesce , Steven C.Kazmierczak,
Mosby, 4.baskı, 2003; 603-38
27. Fortmann SP, Maron DJ: Disorders of Lipid Metabolism. Scientific American
Medicine 1993;9:II:1-24.
28. Rifai N, Bachorik PS, Albers JJ: Lipids, lipoproteins and apolipoproteins. Tietz
Textbook of Clinical Chemistry, Editörler: Carl A. Burtis, Edward R. Ashwood, WB
Saunders Company, Philadelphia, 3.baskı, 1999; .809-61
29. Mayes PA: Lipid Taşınması ve Depolanması. Harper’ın Biyokimyası, Editörler:
Robert K. Murray, Peter A.Mayes, Daryl K. Granner, Victor W. Rodwell, Appleton &
Lange, Çevirenler:Gülriz Menteş, Biltan Ersöz, 22.baskı , Barış Kitabevi, 1993; 292326
30. Sacks FM, Campos H: Low Density Lipoprotein Size: A Reappraisal. The Journal of
Clinical Endocrinology and Metabolism. 2003; 88: 4525-32.
31. Bachorik PS, Denke MS, Stein EA, Rifkind B: Lipids and Dyslipoprteinemia, Clinical
Diagnosis and Management by Laboratory Methods, Editör: John Bernard Henry, WB
Saunders Company, Philadelphia, 20.baskı, 2001; 223-48
57
32. Brewer HB, Gregg RE, Hoeg JM, Fojo SS: Apoproteins and Lipoproteins in Human
Plasma: an Overview. Clin Chem 1988; 4-8.
33. Bhagavan NV: Plasma Lipoproteins. Medical Biochemistry. 4th edition, Harcourt
Academic Pres 2002; 429-452
34. Champe PC, Harvey RA: Lippincott’s Illustrated Reviews: Biochemistry, 2.baskı,
Lippincott Williams&Wilkins, 1994; .213-22.
35. Kingsburry KJ, Bondy G: Understanding the Essentials of Lipid Metabolism. Prog
Cardiovasc Nurs, 2003; 18:13-18
36. West JB: Regulation of Lipid and Lipoprotein Metabolism. Best and Taylor’s
Physiological Basis of Medical Practice. Editör: John B. West, Williams and Wilkins,
Baltimore, 11. baskı, 1985; 805-17
37. Roheim PS, Asztalos BF: Clinical significance of lipoprotein size and risk for
coronary atherosclerosis. Clin Chem 1995; 41: 147-52.
38. Getz GS: Thematic Review Series: The Immune System and Atherogenesis. Journal of
Lipid Research 2005; 46: 1-10.
39. Jessup W, Kritharides L, Stocker R: Lipid oxidation in atherogenesis: An overview.
Biochemical Society Transactions, 2004; 1:134-38.
40. Deric M: Pathophysiology and Clinical Significance of Atherogenic Lipoprotein
Phenotype and Small Dense LDL Particles. Jugoslav Med Biochem 2003; 22:101-07.
41. Chapman MJ: Atherogenesis and coronary risk. The World of Lipids, 1995; 1: 4-7.
58
42. Lehmann CJ: Lipids and Lipoproteins. Saunders Manual of Clinical Laboratory
Science. WB Saunders Company, 1.baskı, 1998; 59-76
43. Gosling J, Slaymaker S, Gu L, Tseng S et all. MCP-1 Deficiency Reduces
Susceptibility to Atherosclerosis in Mice That Overexpress Human Apolipoprotein B.
J Clin Invest. 1999; 773-78.
44. Albers JJ, Adolphson JL, Hazzard WR et all. Radioimmunuassay of Human Plasma
Lp (a) Lipoprotein. J Lipid Res. 1977; 18: 331-38.
45. Wald NJ, Law M, Watt HC et all. Apolipoproteins and ischaemic heart disease:
Impications for Screening. Lancet. 1994; 343: 75-79.
46. Stein JH, Rosenson RS. Lipoprotein Lp(a) Excess and Coronary Heart Disease. Arch
Intern Med. 1997; 157:1170-76.
47. Fuster V, Alexander RW, O’Rourke R. Aterogenez ve Belirleyicileri. The Heart 10.
Baskı 2002 ; 1065-75.
48. Kumar V, Cotran RS, Robbins SL. Atherosklerosis. Basic Pathology 6. Edition
1997;282-88.
49. Tammien M, Mottino G, et al. Ultrastructure of early lipid accumulation in apo E
deficient mice. Arterioscler Thromb Vasc Biol 1999; 19: 847-53
50. Williams KJ, Tabas I. The response to retention hypothesis of atherogenesis
reinforced. Curr Opin Lipidol 1998; 9: 471-74
51. Ross R. Atherosclerosis an inflamatory disease. New England Journal of Medicine,
1999;340; 115-26
59
52. Ross R, Glomset JA. The pathogenesis of atherosclerosis. New England Journal of
Medicine 1976; 295: 420-5
53. İç Hastalıkları. İliçin, Biberoğlu, Süleymanlar, Ünal. Güneş Kitabevi , 2. baskı,
2003;449-74
54. Third Report of the National Cholesterol Education Program (NCEP) Expert Panel on
Detection, Evaluation, and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults (Adult
Treatment Panel III) Final Report. National Cholesterol Education Program National
Heart, Lung, and Blood Institute. National Institutes of Health, NIH Publication No.
02- 5215 September 2002
55. Türk Kardiyoloji Derneği Koroner Kalp Hastalığı Korunma ve Tedavi Klavuzu 2002.
Türk
Kardiyoloji
Derneği
web
sayfasından
ulaşılabilinir.
http://www.tkd.org.tr/kilavuz/k11.htm?wbnum=1600
56. Myers RH, Kiely DK, Cupples LA, KAnnel Wb. Parental history is an independent
risk factor for coronary artery disease: Framingham Study.
Am Heart J
1990;120:963-69.
57. Schildkraut JM, Myers RH, Cuooles LA, et al. Coronary risk associated with age and
sex of parental heart disease in the Framingh Study. Am J Cardiol 1989;15:555-59.
58. Bartechi CE, MacKenzie TD, Schrier RW. The human costs of tobacco use (first
oftwo parts). NEJM 1994;330: 907-12.
59. Wilhelmsen JE: Coronary heart disease: epidemiology of smoking and intervention
studies of smoking. Am Heart J 1998;115:242-49
60
60.
McGill HC Jr, McMahan CA. Determinants of atherosclerosis in the young.
Pathobiological determinants of atherosclerosis in Youth (PDAY) Research Group.
Am J Cardiol 1998; 82: 26.
61.
Jaffer FA, O’Donnell CJ, Larson MG, et al. Age and sex distribution of subclinical
aortic atherosclerosis: a magnetik resonance imaging examination of the Famingham
Heart Study. Arterioscler Thromb 2002; 22 : 849-54
62. Berenson GS, Srinivasan SR, Bao W, et al. Association between multiple
cardiovascüler risk factors and atherosclerosis in children and young Adults. The
Bagalusa Heart Study.( see comment). N Engl J Med 1998;338:1650-56
63. Walsh BW, Schiff I, Rosner B, et al. Effects of post menopausal estrogen replacement
on the concentrations and metabolism of plazma lipoproteins. N Engl J Med
1991;325:1196- 04.
64. Joint National Committee on Prevention, Detection, Evaluation and Treatment of High
Blood Pressure. The seven report of the Joint National Committee on Prevention,
Detection, Evaluation and Treatment of High Blood Pressure. JAMA 2003; 289:
2560-72.
65. Roberts WC. Preventing and arresting coronary atherosclerosis. Am Heart J
1995;130:580-600.
66. Van den Hoogen PCW, Feskens EJM, Nagelkerke NJD, et al. The relation between
blood pressure and mortality due to coronary heart disease among men in different
parts of the world. N Eng J Med 2000;342:1-8.
67. Mosca L, Grungy SM, Judelson D, et al. Guide to preventive cardiology for women:
AHA/ACC
Scientific
Statement
Consensus
1999;99:2480-84.
61
Panel
statement.
Circulation
68. Beckman JA, Creager MA, Libby P. Diabetes and atherosclerosis: epidemiology,
pathophysiology and management. JAMA 2002;287:2570-81.
69. Gerstein HC, Yusuf S. Dysglycaemia and risk of cardiovaskular disease.
Lancet1996;347:949-50.
70. Grundy SM, Posternak R, et al. Assesment of cardiovasculer risk by use of multiple
risk factor assesment equations. Circulation 1999; 100: 1481-92
71. Wood D, Backer GD, et al. Prevention of coronary heart disease in clinical practise.
Eur Heart J 1998; 19: 1434-503
72. Hurt’s The Heart. Valentin Fuster, R. Wayne Alexander, Robert O’Rourke. 10.
Baskısının Türkçe çevirisi. And Danışmanlık Eğitim Yayıncılık ve Organizasyon Ltd.
Şti. 1. Basım. 2002 ; 1065-109
73. Babiak J, Rudel LL. Lipoproteins and atherosclerosis. Baillieres Clin Endocrinol
Metab 1987; 1:515
74. Goldstein JL, Kita T, Brown MS. Defective lipoprotein receptors and atherosclerosis :
Lessons from an an animal counterpart of familial hypercholesterolemia. N Eng J Med
1983; 309:288
75. Cleeman
J.
Review
of
National
Cholesterol
Education
Program.
JAMA
2001;285:2486-97
76. Navab M, Berliner JA, Watson AD, et al. The Yin and Yang of oxidation in the
development of the fatty streak: A review based on the 1994 George Lyman Duff
Memorial Lecture. Arterioscler Thromb Vas Biol 1996; 16: 831
62
77. Flavahan NA. Atherosclerosis or lipoprotein induced endothelial dysfunction:
Potential mechanisms underlying reduction in EDRF/ nitric oxide activity. Circulation
1992;85:1927
78. Treasure CB, Klein JL, Weintraub WS, et al. Beneficial effects of cholesterollowering therapy on the coronary endothelium in patients with coronary artery disease.
N Engl J Med 1995; 332: 481
79. Anderson TJ, Meredith IT, Yeung AJ, et al. The effect of cholesterol-lowering and
antioxidant therapy on the coronary endothelium-dependent coronary vasomotion. N
Engl J Med 1995; 332: 488
80. Law MR, Wald NJ, Thompson SG. By how much and how quickly does reduction in
serum cholesterol concentration lower risk of ischaemic herat disease? BMJ 1994;
308:367
81. Mc Phee JS, Lingappa RV, Ganong WF, et al. Pathophysiology of Disease 3. Edition
2000:269-73
82. Crawford MH, DiMarco JP. Kardiyak Riskin Değerlendirilmesi. Crawford Kardiyoloji
2003; 3. 1-5.
83. Mannien V, Huttunen JK, Heinonen OP, et al. Relationships between baseline lipid
and lipoprotein values and the incidence of coronary heart disease in the Helsinki
Heart Study. Am J Cardiol 1989; 63:42-7.
84. Pocock SJ, Shaper AG, Phillips AN. HDL-Cholesterol, triglyserides and total
cholesterol in ischaemic heart disease. Br Med J 1989; 298: 998-2
85. Koroner Kalp Hastalığı Primer ve Sekonder Korunma. Prof. Dr Hakan Kültürsay.
Argos İletişim Hizmetleri Reklamcılık ve Ticaret Anonim Şirketi. 2001; 101-90
63
86. Gordon DJ, Probsfelt JL, Garrison JW, et al. High dencity lipoprotein cholesterol and
cardiovascular disease: Four perspective American Studies. Circulation 1989; 79: 8-15
87. Genest J Jr, Martin Munley SS, McNamara SS, et al. Familial lipoprotein disorders in
patients with premature coronary artery disease. Circulation 1992; 85: 2025-33.
88. Criqui MH, Wallace RB, Heiss G, et al. Cigarette smoking and plasma high density
lipoprotein cholesterol. The Lipid Ressearch Clinics Program Prevlance Study.
Circulation 1980; 62 : 70- 6.
89. Wolf RN, Grundy SM. Influnce of weight reduction on plasma lipoproteins in obese
petients. Arteriosclerosis 1983; 3: 160-9.
90. Wood PD, Stefanick ML, Williams PT, et al. The effects of plasma lipoproteins of a
prudent weight-reducing diet, with or without egzercise, in overweight men and
women. N Engl J Med 1991; 325: 461-6.
91. Genest J Jr, McNamara JR, Ordovas JM,et al. Lipoprotein cholesterol, apolipoprotein
A-1 and B and lipoprotein (a) abnormalities in men with premature coronary artery
disease. J Am Coll Cardiol 1992; 19: 792-02.
92. Assman G, Schulte H. Relation of high-density lipoprotein cholesterol and
triglyserides to incidence of atherosclerosisand coronary artery disease. (the
PROCAM experience). Am J Cardiol 1992; 70:733-37.
93. Criqui MH, Heiss G, Cohn K, et al. Plasma triglyceride level and mortality from
coronary heart disease. NEJM 1998;328:1220-25
64
94. Reaven GM. Insulin resistance and compensatory hyperinsulinemia: role in
hypertension, dyslipidemia, and coronary heart disease. Am Heart J. 1991; 121: 128388.
95. Grundy SM, Vega GL. Two different views of the relationship of hypertriglyseridemia
to coronary heart disease: Implications for treatment. Arch Intern Med. 1992;152: 2834.
96. Onat A, Şenocak M, Örnek E, ve ark. Türkiye’de erişkinlerde kalp hastalığı ve risk
faktörleri sıklığı taraması: 4. kanda kolestrol ve trigliserid düzeyleri. Türk Kardiyoloji
Derneği Arş. 1991;19:169-77.
97. Boyacı B. Türk Kardiyoloji Derneği Koroner Kalp Hastalığı Korunma Kılavuzu ve
ATP III Benzerlikleri ve Farklılıkları. Lipid Gündemi 2003:1-3.
98. Gökçel A, Baltalı M, Gümürdülü Y,et al. Yüksek Dansiteli Lipoprotein Dışı
Kolesterolün Klinik Kullanımı. Türkiye Klinikleri Kardiyoloji 2002;15:165-69
99. Grundy SM. Hypertriglyseridemia, atherogenic dyslipidemia, and the metabolic
syndrome. Am J Cardiol 1998; 81:18
100. Assmann G, Schulte H, Funke H, et al. The emergence of triglyserides as a
significiant independent risk factor in coronary artery disease. Eur Heart J. 1998; 19
(suppl M): 8-14.
101. Hokanson JE, Austin MA. Plasma triglyseride level as a risk factor for
cardiovascular disease independent of high-density lipoprotein cholesterol level: A
meta-analysis
of
population-based
prospective
1996; 3:213-19
65
studies.
J
Cardiovasc
Risk
102. Miller NE. High-density lipoprotein: A major risk factor for coronary
atherosclerosis. Baillieres Clin Endocrinol Metab 1987; 1: 603
103. Vega GL, Grundy SM. Hypoalphalipoproteinemia ( low high-density lipoprotein) as
a risk factor for coronary heart disease. Curr Opin Lipidol1996; 7:209
104. Kba S, Hirano T, Shibata M et al. Remarkably high prevalance of small dense Low
Density Lipoprotein particles in Japanese men with coronary heart disease,
irrespective of the presence of diabetes. JACC 2001 ; 248-A: 1128-173
105. Frick MH, Elo O, Haapa K, et al. Helsinki Heart Study: Primary-prevention trial
with gemfibrozil in middle-aged men with dyslipidemia. Safety of treatment, changes
in risk factors, and incidence of coronary heart disease. N Engl J Med 1987; 317:1237
106. Carlson LA, Rosenhamer G. Reduction of mortality in Stockholm Ischaemic Heart
Disease Secondary Prevention Study by combined treatment with clofibrate and
nicotinic acid. Acta Med Scand 1988; 223: 405
107. Goldbourt U, Brunner D, Behar S, et al. Baseline charecteristics of patients
participating in Bezafibrate Infarction Prevention (BIP) Study. Eur Heart J1998;19:42
108. Ericsson CG, Hamsten A, Nilson J,et al. Angiographic assessment of effects of
bezafibrate on progression of coronary artery disease in young male postinfarction
patients. Lancet 1996; 347: 849
109. National Heart Lung and Blood Institute (NHLBI). Clinical Guidelines on the
Identification, Evaluation, and Treatment of Overweight and Obesity in Adults: The
Evidence Report. Bethesda; MD: National Institutes of Health, NHLBI; 1998
110. Year old population: The Northern Sweden Monca Study.JClin Epidemiol
1993;46:617-24
66
111. Thomas ME, Freestone E, Varghese J, Persaud W.Lp (a) in patients with proteinuria.
Nephrol Dial Transplant1993; 7:597-01.
112. Stamler J, Wentworth D, Neaton JD. Is relationship between serum cholesterol and
risk of prematüre death from coronary heart disease continous and graded? Jama 1986;
256: 2823-28.
113. Naito HK. The association of serum lipids, lipoproteins, and apolipoproteins with
coronary artery disease assessed by coronary arteriography. Ann N Y Acad Sci 1985;
454: 230-38.
114. Koroner kalp hastalıgı koruma ve tedavi kılavuzu. Türk Kardiyoloji Dernegi, 2002
115. Executive summary of Third Joint Task Force of European and Other Societies on
Cardiovasculer Disease Prevention in Clinic Practise. Eur Hearth J 2003:24; 1601-10.
116. Grundy SM, Cleeman JI, Bairey Merz CN, et al. Implications of recent trials for the
National Cholesterol Education Program Adult Treatment Panel 3 guidelines.
Circulation 2004; 110:227-39.
117. Crawford MH, DiMarco JP. Hiperlipidemi Tedavisi. Crawford Kardiyoloji
2003;7:1-18.
118. Kültürsoy H. Lipid Düşürücü Tedavi. Koroner Kalp Hastalığı Primer ve Sekonder
Koruma 2001:335-58.
119. Prisco D, Rogasi PG, Panicca R, et al. Altered lipid composition and thromboxane
formation in trombosits from patients affected by type II a hyperlipoproteinemia.
Thrombosis Research1988;50:593-04.
67
120. Hernandez R, Carvajal AR, Pajuelo JG, et al. The effect of doxazosin on trombosit
aggregation in normotensive subjects and patients with hypertension. Am Heart J
1991;121:389-94.
121. Farmer JA., Gotto A. Risk factor for coronary artery disease. In: Braunwald Heart
Disease A Textbook of cardiovascular medicine. 4th ed An HBJ International Edition,
1992; Volume 1, Chapter 37, 1125-55.
122. Hamosh M. Lipid Metabolism in Pediatric Nutriti on. Ped Clin of North Am
1995:839-59.
123. Tokgözoğlu L. Ateroskleroz da Patoloji ve Patogenez. Türkiye Klinikleri
Kardiyoloji Dergisi 2000; 13: 29–38.
124. Lauer RM, Lee J, Clarke W Factors Affecting The Relationship Between Childhood
and Adult Cholesterol Levels: The Muscation Study. Pediatr 1988;82: 309-18.
125. Lois R, Pavon P, Queiro T. Atherogenic Diet and Blood Lipid Profile in Children
and Adolescents From Galicia, Spain. Acta Pediatr 1999; 20: 19-23.
126. Onat A, Surdum AG, Şenocak M ve ark. Türkiye'de Erişkinlerin Kalp Hastalığı ve
Risk Faktörleri Sıklığı Taraması, Türk Kard.Dern.Arş. 1991; 19: 88.
127. Mahley RW, Palaoğlu E. Turkish Health Study: lipid, lipoprotein and
apolipoprotein. Journal of Lipid Research. 1995;36:839-59.
128. Mamurekli EC, Dinç G, Ozcan C,The Prevalance Of Hypercholesterolemıa And
Rısk Factors Assocıated Wıth Hypercholesterolemıa In Patıents Wh0 Admıtted To
İzmir Egekent Health Center Ege Tıp Dergisi 2000 :39 : 181 - 6.
68
129. T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Gıda
Güvenliği Daire Başkanlığı Toplum Beslenmesi Şubesi. ‘’Sağlıklı Beslenelim,
Kalbimizi Koruyalım” Projesi Araştırma Raporu 2004 : 47-60
130. Onat A, Şurdum-Avcı G, Şenocak M, Örnek E, Gözükara Y: Serum lipids and their
interrelation in Turkish adults. J Epidemiol Comm Hlth 1992; 46: 470-76
131. Mahley RW, Mahley LL, Bersot TP, Pépin GM, Palaoğlu KE: The Turkish lipid
problem: low levels of high density lipoproteins. Turk J Endocr Metab 2002;1:1-12
132. Onat A: (editör): Onat A, Sansoy V, Soydan İ, Tokgözoğlu L, Adalet K: Oniki yıllık
izleme deneyimine göre, Türk Erişkinlerinde Kalp Sağlığı. İstanbul, Argos İletişim,
2003; 42
133. Onat A, Hergenç G, Uzunlar B, Ceyhan K, Uyarel H, Yazıcı M, Doğan Y, Özmay
M, Toprak S, Sansoy V: Türk toplumunda koroner risk faktörü olarak HDLkolesterol: öngördürücülüğü, belirleyicileri ve ilişkileri. Türk Kardiyol Dern Arş 2003;
31: 9-16
134. Manninen V, Tenkanen L, Koskinen P, et al. Joint effects of serum triglyceride and
LDL cholesterol and HDL cholesterol concentra-tions on coronary heart disease risk
in the Helsinki Heart Study. İmplications for treatment. Circulation 1992;85:37-45
1984 Rosuvastatin, atorvastatin and the LDL-C/HDL-C ratio 2005 LIBRAPHARM
LTD-Curr Med Res Opin 2005; 21
135. Buchwald H, Boen JR, Nguyen PA, et al. Plasma lipids and cardiovaskuler risk: a
POSCH report. Program on the Surgical Control of the Hyperlipidemias.
Atherosclerosis 2001;154:221-7
136. Kohn M, Jacobson MS. Cholesterol and cardiovascular risk in adolescence. Curr
Opin Pediatr 2004 16: 357-62.
69
137. Massin M, Vandoorne C, Coremans C, et al. Preventive Cardiology: strategies in
Children. Rev Med Liege 2002 ;57:207-12.
138. Zieske AW, Malcom GT, Strong JP. Natural history and risk factors of
atherosclerosis in children and youth: the PDAY study. Pediatri Pathol Mol Med
2002;21: 213-37
139. Hazzard WR, Atherosclerosis and aging: A seenario in flux. Am. J. Cardiol.
1989;2:20-24
70
Download