T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI DR. SİYAMİ ERSEK GÖGÜS KALP VE DAMAR CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İSKEMİK KALP YETMEZLİKLİ HASTALARDA MAKSİMAL OKSİJEN TÜKETİM DEĞERİNİN MORTALİTE ÜZERİNE OLAN ETKİSİ (UZMANLIK TEZİ) TEZ DANIŞMANI DOÇ.DR. KEMAL YEŞİLÇİMEN DR. ALİ FUAT KORKMAZ İSTANBUL 2008 1 TEŞEKKÜR Türkiye’de Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisinin kurulması ve gelişmesinde büyük emeği olan, hastanemizin kurucusu, merhum Prof. Dr. Siyami Ersek hocayı saygıyla anıyorum. Sayın Başhekim Prof. Dr.İbrahim Yekeler’e ; Asistanlık dönemimde ve tezimin hazırlanmasında bilgisini, desteğini ve tecrübesini esirgemeyen klinik şefim Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen’e, ihtisas sürem boyunca birlikte çalıştığım Kardiyoloji Klinik Şefleri; Doç. Dr. Neşe Çam, Doç. Dr. Ahmet Narin, Doç. Dr. Kadir Gürkan, Doç. Dr. Mehmet Eren, Doç. Dr. Gülşah Tayyareci, Doç.Dr. Osman Bolca, Doç.Dr. Nevzat Uslu, Doç.Dr. Abdurrahman Eksik, Kardiyoloji Şef Muavinlerimiz Doç.Dr. Ayşe Emre, Doç. Dr. İzzet Erdinler, Dr. Hasan Sunay, Dr. Öner Engin, Dr. Recep Öztürk; Kalp Damar Cerrahisi, Göğüs Cerrahisi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Şef ve Şef Muavinlerine, başasistan, uzman ve asistanlarına, Tez çalışmamda büyük destek ve yardımlarını gördüğüm başta Doç.Dr. Sait Terzi, Doç.Dr. Tamer Akbulut, Doç.Dr. Nurten Sayer, Doç.Dr. Hüseyin Uyarel, Dr. Hamdi Püşüroğlu, Dr. Ender Özal, Dr. Mehmet Gül, Dr. Murat Uğur ve diğer başasistan ve uzmanlarımıza ve asistan arkadaşlarıma; Bugünlere gelmemde katkısı olan anneme, babama, kardeşlerime ve sevgili eşim Fatma Korkmaz’a, Teşekkürlerimi sunarım. Dr. Ali Fuat Korkmaz 2 İÇİNDEKİLER 1) GİRİŞ……………………………………...4 2) GENEL BİLGİLER……………………….5 3) ÖZET…………………………………….45 4) MATERYAL-METOD…………………..47 5) BULGULAR-TARTIŞMA……………....48 6) KAYNAKLAR…………………………..55 3 GİRİŞ Kalbin, vücudun metabolik ihtiyaçlarını karşılayacak kadar kanı sistemik dolaşıma pompalayamaması veya dolum basınçları yüksek düzeylere çıktığında gereksinimleri karşılamaya yetecek kanı pompalayabildiği patofizyolojik durum kalp yetersizliği (KY) olarak adlandırılır. Kalp yetersizliği miyokard, kalp kapakları ve perikardı etkileyen herhangi bir sebepten kaynaklanabilir. Bunlar arasında en sık görülen neden miyokard fonksiyon bozukluğudur. Kalp yetersizliği görülme sıklığı %0.3, rastlanma sıklığı %1-2 civarında olup bu değerler yaşla birlikte artmaktadır. Framingam çalışmasında 45-75 yaş arası insanlarda her 10 yılda bir kalp yetersizliği görülme sıklığında iki kat artış saptanmıştır. Kalp yetersizliği 65 yaş altında erkeklerde daha sık gözlenirken, 75 yaş üstünde kadınlarda daha sık olarak gözlenir. Kalp yetersizlikli hastalarının hastanede yatış süreleri diğer nedenlerle hastaneye yatan hastaların yatış sürelerinden daha uzundur. Yatış süresi içinde ölüm oranı % 18-30 arasındadır. Hastaneden çıktıktan sonra hastaların % 14’ü ölmekte, %30-40’ı da hastaneye tekrar yatmaktadırlar. 65 yaş üstünde hastaneye yatan vakalar arasında kalp yetersizlikli hastalar ilk sırada yer alır. Tüm gelişmelere rağmen semptomların ortaya çıkışından sonra KY giderek artan mortalite, semptomların ilerleyişi ve tekrarlayan hastaneye yatışlarla karakterize bir tablo çizer (1). Kalp yetmezlikli hastalardaki maksimal egzersiz kapasite düzeyleri önemli prognostik değere sahiptir. Örneğin NYHA (Newyork Heart Association) sınıflamasına göre 3-4. basamak semptomları olan hastalarda yıllık mortalite oranları %14-18 arasında değişmektedir. Bu çalışmanın amacı kronik iskemik kalp yetmezlikli hastalarda kardiyopulmoner egzersiz test ile ölçülen maksimal oksijen tüketim değerinin prognoz ile olan ilişkisini araştırmaktır. 4 GENEL BİLGİLER Kalp yetersizliği tanı ve fizyopatoloji Kalp yetersizliği bir hastalık olmayıp birçok hastalığın sonucu olarak ortaya çıkan klinik bir sendromdur. Kalp yetersizliği; kalbin yapısı veya fonksiyonunun anormal olduğu, dispne, yorgunluk ve sıvı retansiyonuyla karakterize klinik bir sendromdur. Kalp yetersizliğinin sık nedenleri arasında; Koroner arter hastalığı, hipertansif kardiovaskuler hastalık, kalp kapak hastalığı, dilate kardiyomyopati, infiltratif kardiyomyopati ve miyokard hipertrofisi yer alır. Kardiyak fonksiyondaki azalma biyokimyasal stimuluslarla ilişkili spesifik sinyallerdeki değişikliklerin ve hücre iskeleti proteinleri, miyosit sağ kalım yolları ve sarkoplazmik retikulum kalsiyum döngüsünde değişikliklerin sonucudur . Kalp yetersizliği temel bir hastalıkla başlar (Tablo 1). Daha sonra bir remodelling fazına en sonunda da klinik bulguların ortaya çıktığı bir kalp yetersizliği sendromuna dönüşür (2). Bu dönüşümde fenotip esnektir ve hastalığın ilerleyiş hızı değişkendir. 5 Temel Hastalık Yapısal remodelling ve Klinik kalp yetersizliği sendromu hastalığın progresyonu Akut myokard infarktüsü Gen mutasyonları Akut enflamasyon Hipertansiyon Kalp kapak hastalığı Miyosit hipertrofisi Tuz ve su tutulumu Fibrozis, odacık dilatasyonu Konjesyon, ödem, Kollagen ağında çözülme Düşük kardiyak debi Hücre nekrozu Diyastolik disfonksiyon Nöroendokrin aktivasyon Semptomlarda artış Sitokin salınımı Artmış duvar gerilimi Odacık disfonksiyonu Tablo 1. Kalp yetersizliğine geçiş modeli Son 50 yıl içerisinde kalp yetersizliği modeli dramatik olarak değişikliğe uğramıştır. Kontraktilite artırmayı ve yüklenme koşullarını düzelten tedavinin primer hedef olduğu hemodinamik modelden, hastalığın progresyonun yavaşlatılması için sinyal oluşturan yolların engellenmesinin primer hedef olduğu nörohormonal modele geçilmiştir (3). Kalp yetersizliğinin iki önemli etkeni; azalmış miyokardial kasılma gücü ve sempatik sinir sistemi ile renin anjiotensin aldesteron sisteminin artmış aktivasyonudur. Henüz çok iyi tanımlanmamış sinyallerle kompensatuar düzenlemeler devreye girer. Bunlar: Frank-Starling mekanizması, kardiyak gen ekspresyonunda değişikliklerle 6 ilişkili olan ventriküler dilatasyon ve miyokard hipertrofisi, sempatik sinir sistemi, renin anjiotensin sistemi, sitokin ve peptid düzeylerinde oluşan değişimlerdir (4, 5, 6, 7, 8). (Tablo2). Bu kompensatuar yanıtlar başlangıçta yararlı iken uzun dönemde zararlıdır. Otonom sinir sistemi Kalp Artmış kalp hızı Artmış miyokardial kontraktilite Artmış relaksasyon hızı Periferik dolaşım Arteriyal vazokonstriksiyon (artmış ard yük) Venöz vazokonstriksiyon (artmış ön yük) Böbrek Arteriyal vazokonstriksiyon (artmış ard yük) Venöz vazokonstriksiyon (artmış ön yük) Sodyum ve su tutulumu ( artmış ön ve ard yükler) Artmış miyokardial kontraktil sütümülasyon Endotelin -1(artmış ön ve ard yükler) Arjinin- vazopressin (artmış ön ve ard yükler) Atrial ve beyin natriüretik peptidler (azalmış ard yük) 7 Prostaglandinler Peptidler Frank- Starling yasası Hipertrofi Anaerobik metabolizma Perifere oksijen dağılımında değişiklikler Tablo 2. Kalp yetersizliğinde kompansetuar mekanizmalar. (A Text Book of Hurst’s The Heart 10th edition page: 663 adapte edilerek alınmıştır.) Kalp yetmezlikli hastalarda kalbin atım hacminde düşme, sempatik sistem aktivitesinde artışa sebeb olur. Bu hastalarda inhibitör barorefleks mekanizmalarda azalma mevcuttur. Kalp yetersizlikli hastalarda plazma norepinefrin düzeyinde artış mevcuttur (9). Asemptomatik kalp yetersizlikli hastalarda bile plazma norepinefrin düzeyleri yüksek bulunmuştur. Kalp yetersizliğinin ilerlemesi ile birlikte plazma norepinefrin düzeylerinde artış saptanır. Plazma norepinefrin konsantrasyonundaki artışın derecesi ile kalp yetersizliğinin ağırlığı arasında direkt ilişki mevcuttur (10). Artmış sempatik sinir sistemi aktivasyonu sonucu kalp hızında ve inotrop etkide artış saptanır, sistemik arteriyol ve venlerde alfa reseptör stimulasyonu artar. Alfa reseptörlerin stimulasyonu ile bölgesel vasokonstruksiyon deri splanik ve böbreklere giden kan akımı azalıp mevcut kanı beyin ve kalp gibi vital organlara yönlendirir. Miyokardial alfa-1 stimulasyonu myokardial hipertrofi olumuna neden olur (11). Adrenarjik aktive artışı kalbin oksijen tüketiminde artışa yol açar. Plazma norepinefrin artışı hipokalemi ve aritmi gelişimine yol açabilir 8 Kalp yetmezlikli hastalarda renin ve angiotensin2 (A2) artar.A2 kuvvetli vasokonstruktör etkiye sahiptir. A2 bir yandan periferik direnci artırırken bir yandan da aldosteron sentezini artırır. Aldosteron intravasküler volümde artışa sebeb olur. Bunlar artmış ön yük ve ard yük pahasına kan basıncının ve kalp debisinin devam ettirilmesine yönelik kompansasyon mekanizmalarıdır. Plazma renin anjiotensin sisteminin aktivasyonuna ilaveten kalp yetersizlikli hastalarda doku renin anjiotensin sistemi de aktive olur. Kalpte sentez edilen A2 kardiak miyositlerdeki hipertrofide artışa sebeb olmaktadır ve kalp yetmezlikli hastalarda oluşan ventriküler yeniden şekillenmede rol oynamaktadır. Kalp yetmezlikli hastalarda arginin-vazopressin düzeyi artar (12). Böbrekte distal tubuluslerde su tutulumunu artırarak intravaskuler bölümü artırır ve kalp debisinin devam ettirilmesini sağlamış olur. Kalp yetmezlikli hastalarda plazma endotelin-1’de artış meydana gelir (13).Endotelyal hücrelerden salgılanan endotelin-1 çok kuvvetli vasokonstrüktör bir maddedir Kalp yetmezlikli hastalarda plazma atrial natriüretik peptid(ANP) ve beyin natriüretik peptid(BNP) seviyelerinde artış meydana gelir. ANP atrial basınçtaki artışa bağlı olarak atriumlardan salgılanır. Natriüretik peptidler kan basıncını, elektrolit dengesini ve sıvı volümün regüle ederler. B tip natriüretik peptid diğer üyeleri atrial natriüretik peptid (ANP), C tip natriüretik peptid (CNP) ve dendroapsis natriüretik peptid (DNP) olan natriüretik peptidler ailesine mensuptur. İlk olarak domuz beyin dokusundan izole edilmesi sebebiyle brain (beyin) natriüretik peptid adı verilmiştir (14). Oysa takip eden araştırmalarda BNP’nin kardiyak kökenli olduğu ve yüksek konsantrasyonlarda miyokard da bulunduğu ve ANP ile aynı periferik reseptörleri paylaştığı gösterilmiştir (15). Bir diğer natriüretik peptid olan C-tipi natriüretik peptidin (CNP)kardiyak fonksiyonlara olan etkisinin ise minimal olduğu ve farklı bir mekanizma ile etki gösterdiği düşünülmektedir. BNP’nin majör kaynağı kardiyak miyositler olmakla beraber kardiyak fibroblastların da BNP üretebildikleri gösterilmiştir. Hem BNP hem de ANP kalpte artan duvar gerilimi ve stresine yanıt olarak salınır. Volüm yüklenmesi ve duvar gerilimi artışı ile salınımı artmaktadır (16,17). Artmış duvar gerilimi pek çok kardiyak hastalığın ortak paydası olması nedeni ile dolaşımdaki BNP düzeyleri bu hastalıkların “klinik marker”ı olarak hizmet edebilir. Depolanma yeri atriyum ve ventrikül olan atriyal natriüretik peptidden farklı olarak BNP’nin ana 9 kaynağı ventriküllerdir. Bu da BNP’yi ventrikül bozukluklarının belirleyicisi olarak diğer natriüretik peptidlere göre daha duyarlı ve özgül kılmaktadır. Ventriküllerden salınan BNP miktarının volüm genişlemesi ve basınç yüklenmesi ile doğru orantılı olarak arttığı çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir (18,19). Randomize bir çalışmada sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu olup asemptomatik seyreden hastalarda renin anjiyotensin sistemi aktivasyonu olmaksızın natriüretik peptid yükselmesiyle karakterize nörohümoral aktivasyon artışının olduğu gösterilmiştir (20). Hastaların mortalite ve morbidite yüzdelerinin azaltılmasında önemli bir role sahiptir. Asemptomatik evrede ve kalp yetmezliği gelişiminin başlangıç evrelerinde BNP düzeyinin yükselmeye başlaması bu peptidin erken tanıda duyarlılığını göstermektedir. Bunun yanısıra BNP yatak başında hızlı ve güvenilir bir şekilde ölçülebilmesi ile diğer nörohormonal aktivasyon göstergelerine göre daha avantajlıdır (21). Sol ventrikül sistolik fonksiyonunun değerlendirilmesi için ekokardiyografik inceleme planlanmış olan olgularda eş zamanlı BNP düzeyine bakıldığında; olguların yarısında sistolik fonksiyon bozukluğu saptanmış ve BNP düzeyi bu hastalarda normal sistolik fonksiyonlu hastalara göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (328 pg/ml karşılık 30 pg/ml, p<0.001)(22). Sol ventrikül fonksiyon bozukluğu daha önceden gösterilmiş olan gruptaki hastaların hepsinde ise anormal ekokardiyografik bulgular saptanmış ve bu grupta BNP düzeyi çok daha yüksek bulunmuştur (545 pg/ml) New York Heart Association sınıflamasında Evre 1’den Evre 4’e doğru gidildikçe BNP düzeyleri yükselmektedir. Bu araştırmanın sonuçlarına göre BNP düzeyi için 80 pg/ml sınır alındığında kalp yetmezliği tanısında BNP %98 sensitivite, %92 spesifite göstermiştir. Yine acil servise dispne ile başvuran 1586 hastanın incelendiği başka bir çalışmada ise BNP değeri dekompanse konjestif kalp yetmezlikli hastalarda en yüksek, kompanse hastalarda daha az artış, normal bireylerde ise düşük olarak saptanmıştır. Bu çalışmada BNP sınır değeri 50 pg/ml alındığında kalp yetmezliği açısından negatif prediktif değeri %96 saptanmıştır (23). BNP, ekokardiyografi ve klinik olarak saptanan kalp yetmezliği ile yüksek derecede korelasyon göstermesi üzerine, ACC/AHA ve Avrupa Kardiyoloji Derneği kılavuzlarında kalp yetmezliği tanısında değerli bir yöntem olarak yerini almıştır (24,25). Natriüretik peptidler damar duvarındaki düz kasları gevşeterek arter ve venlerde dilatasyona sebep olarak kan basıncı ve ventriküler ön 10 yükü azaltırlar (26, 27). Merkezi ve periferik sempatoinhibitör etkileri vardır ve kardiyak sempatik aktivite blokajı ile kardiyak dolum basıncını azaltırlar (28, 29). Renin, anjiotensin, aldosteron sistemini inhibe ederler (30,31). BNP’nin miyokard üzerindeki doğrudan gevşetici etkisinin yanında kardiyak ve vasküler dokular da antiproliferatif ve antifibrotik etkileri de saptanmıştır. Kalp yetersizliği mortalitesi yüksek bir hastalık olup önemli prognostik işaretler şunlardır: _______________________________________________________________ a. NYHA sınıfı h. Natriüretik peptidler b. Üçünçü kalp sesi i. Plazma renin düzeyi ve c. Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu d. Sağ ventrikül fonksiyonu e. Sol ventrikül dolum basıncı f. Sağ atrium basıncı g. Hiponatremi aktivitesi j. Plazma norepinefrin düzeyi k. Doruk egzersiz oksijen tüketimi l. Plazma sitokin düzeyleri m. Plazma endotelin düzeyleri. _______________________________________________________________ 11 Tanı Kriterleri ve Sınıflandırma Kalp yetersizliğinin büyük kısmında sistolik disfonksiyon ön planda iken, çoğu durumda sistolik ve diyastolik disfonksiyon bir arada bulunur. Kalp yetersizliği tanısında Framingam kriterleri kullanılır (Tablo 3).Tanı 2 major ya da 1 major+2 minör . kriterle konulur (32) Kalp yetersizliğinin sınıflandırılmasında genellikle New York Heart Association sınıfllandırlması kullanılır: Sınıf I: Kalp hastalığı olan ama fiziksel aktivite kısıtlaması olmayan hastalardır. Sıradan fiziksel aktivite yorgunluğa, çarpıntıya, dispneye veya anginal ağrıya neden olmaz. Sınıf II: Kalp hastalığı olan ve fiziksel aktiviteleri hafif kısıtlı hastalardır. Bu hastalar istirahat halinde semptomları yoktur. Sıradan fiziksel aktivitelerde yorgunluk, çarpıntı, dispne veya anginal ağrı oluşturur. Sınıf III: Kardiak hastalığı olan ve bu hastalığın fiziksel aktivitede belirgin kısıtlılığa neden olduğu hastalardırlar. İstirahat halinde rahattırlar. Sıradan fiziksel aktivitelerden daha az düzeydeki aktivite yorgunluğa, çarpıntıya, dispneye veya anginal ağrıya neden olur. Sınıf IV : Rahatsızlık duymadan fiziksel aktiviteye imkan vermeyen kardiak hastalığı olan hastalardır. Semptomlar istirahat halinde bilke görülebilir. Fiziksel aktivite rahatsızlığı artıtrır. (33). 12 Kalp yetersizliği ile ilgili son zamanlarda yeni bir evreleme sistemi geliştirilmiştir. Dört evreye bölünmüştür. Evre A Kalp yetersizliği gelişmesi yönünden riski olan hastalardır. Bu hastalarda kalp yetersizliğinin işaret ve semptomları yoktur. Ventriküllerde ve kapaklarda yapısal veya fonksiyonel bozukluklar yoktur. Örneğin sistemik hipertansiyon, koroner arter hastalığı, diabetes mellitus. Evre B Yapısal kalp hastalığı gelişen hastalardır. Bu hastalarda kalp yetersizliği gelişme ihtimali yüksektir. Kalp yetersizliğinin işaret ve semptomları yoktur. Örneğin; sol ventriküler hipertrofisi, büyük dilate ventriküller, kapak hastalığı, geçirilmiş miyokard infarktüsü Evre C Altta yatan kalp hastalığı nedeniyle hâlihazırda ya da önceden kalp yetersizliği semptomları olması. Evre D Üst düzey tedaviye rağmen kalp yetersizliğinin belirgin semptomları olan hastalardır. Bu hastalar özel müdahale gerektirirler. Örneğin: hastaneden güvenle taburcu edilemeyen, devamlı hastane bakımı gerektiren, hastanede kalp nakli bekleyen, semptomların rahatlaması için evde devamlı intravenöz ilaç tedavisi alan hastalar veya mekanik dolaşım için yardımcı alet desteği gören hastalar (34). 13 Major kriterler Minör kriterler Paroksismal nokturnal dispne Ayak bileği ödemi Boyun venlerinde distansiyon Gece öksürüğü Raller Efor dispnesi Kardiyomegali Hepatomegali S3 galo Plevral efüzyon Akut akciğer ödemi Vital kapasitede azalma Artmış juguler venöz basınç Taşikardi (hr>120 dk) Dolaşım zamanın uzaması (>25 msn) Hepatojuguler reflü Pulmoner ödem, visseral konjesyon Kalp yetersizliği tedavisine cevap alınması: .(5 günde 4.5kg daha fazla kilo kaybı) Tablo 3. Framingam kriterleri 14 Sebep ve sonuç ilişkisine dayanarak kalp yetmezliği çeşitli alt gruplarda incelenebilir. Bunlar: 1. Sağ veya sol kalp yetersizliği 2. Akut ve kronik kalp yetersizliği 3. Düşük atımlı ve yüksek atımlı kalp yetersizliği 4. Sistolik ve diyastolik kalp yetersizliği 5. İskemik ve noniskemik kalp yetersizliği Sağ ve Sol Kalp Yetmezliği: Konjestif kalp yetmezliğinde (KKY) sıvı birikimi, etkilenen kalp boşluğun gerisinde sıvı toplanması şeklinde gerçekleşir. Pulmoner konjesyona bağlı semptomlar ve plevral efüzyon öncelikli olarak sol kalp yetmezliği ile ilişkiliyken, pretibial ödem, hepatomegali, asit daha çok sağ kalp yetmezliğinin sonucudur. Sıvı birikimi, glomerüler filtrasyon hızının azalması ve renin anjiyotensin sisteminin aktivasyonu sonucu gerçekleşir. Azalmış kardiyak output glomerüler filtrasyon hızını azaltarak renin ve aldosteron salınımını artırır. Venöz konjesyon ve azalmış kan akımı nedeniyle oluşan hepatik yetersizlik; aldosteron metabolizmasını etkileyerek aldosteronun daha da artmasına neden olur. Sonuç su ve tuz tutulumudur. Akut ve Kronik Kalp Yetmezliği: Kalp yetmezliğinin klinik bulgularının şiddeti ve semptom gelişme sıklığı adaptif mekanizmaların gelişebilmesi için yeterli zamanın varlığına dayanır. Örneğin 15 öncesinde tamamen normal olan bir kişide aniden gelişen anatomik veya fonksiyonel bir patoloji (miyokard infarktüsü, yüksek ventrikül cevaplı taşiaritmi, infektif endokardite sekonder kapak rüptürü) kardiyak debide ciddi bir azalma, yetersiz organ perfüzyonu veya etkilenen ventrikülün gerisinde akut konjestif semptomları meydana getirebilir. Ancak bu olaylar kronik kalp yetersizliğinde olduğu gibi zaman içinde gerçekleştiğinde kardiyak yeniden şekillenme, nörohormonal aktivasyon gibi birçok adaptif mekanizmalar ile uzun zaman semptomsuz olarak tolere edilebilir. Düşük ve Yüksek Atımlı Kalp Yetmezliği: İstirahatte düşük atımlı kalp yetersizliği birçok kardiyovasküler hastalık sonucu oluşan kalp yetmezliğinin karakteristik bulgusudur (konjestif kalp yetmezliği, hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kardiyomiyopati). Tirotoksikoz, arteriyalvenöz fistül, anemi, beriberi, paget’s hastalığı gibi birçok hastalık yüksek atımlı kalp yetmezliğine yol açabilir. Düşük atımlı kalp yetmezliği soğuk ve siyanotik ekstremitelerle karakterizedir, nabız basıncı daralmıştır ve arter-ven oksijen saturasyon farkı artmıştır. Yüksek atımlı kalp yetersizliğinde ekstremiteler genellikle sıcak ve kızarıktır ve nabız basıncı genişlemiştir ve arter-ven oksijen saturasyon farkı normaldir. Sistolik ve Diyastolik Kalp Yetmezliği: Kalp yetmezliği kalbin pompa fonksiyonunu etkileyen sistolik fonksiyonda veya doluşunu etkileyen diyastolik fonksiyonda bozulma sonucu meydana gelebilir. Sistolik kalp yetmezliği kasılma fonksiyonunda bozulma sonucudur. Diyastolik fonksiyon bozukluğu sol ventrikül relaksasyonunda bozulma ve relaksasyon sürecinin ancak yüksek intrakardiyak basınçlar altında gerçekleşebilmesidir. Bu durum geçici olarak iskemik sebepli veya kalıcı olarak hipertrofi, depo hastalıkları veya restriktif kardiyomiyopatide görülebilir. Sistolik kalp yetmezliğinin klinik bulguları uygunsuz kardiyak atım ve sekonder su-tuz tutulumuna bağlıdır. Diyastolik kalp yetmezliğinin klinik bulguları yüksek ventrikül basınçları nedeniyle venöz basınçların artışına bağlı 16 olarak sistemik ve pulmoner konjesyon sonucu oluşur. Epidemiyolojik çalışmalar diyastolik disfonksiyonun sistolik disfonksiyon kadar sık görülen bir patoloji olduğunu göstermektedir. Çoğu zaman bu iki durum birlikte içiçe bulunmaktadır. Sistolik ve diyastolik kalp yetmezliği ayrımı tedavilerindeki farklar nedeniyle önemlidir. Tanıda öykü, fizik muayene, biyokimyasal inceleme, tele, elektrokardiyografi, ekokardiyografik inceleme, koroner anjiyografi ve kalp kateterizasyonu bulguları birlikte değerlendirilmelidir. Ancak buna rağmen ayrım zor olabilir. İskemik veNoniskemik Kalp Yetmezliği: Koroner arter hastalığı toplumda kalp yetmezliğinin en sık sebebidir. İskemi ve infaktüs sonucu sağ-sol, akut-kronik, sistolik veya diyastolik kalp yetmezlikleri meydana gelebilir. En önemli mekanizma miyokard infarktüsü ile oluşan miyokard nekrozudur. Koroner arter hastalarında stunned ve hiberne miyokard varlığının tespiti tedavi ile geri dönüşüm açısından önemlidir. Çünkü kardiyak miyositler canlı durumdadır ve reperfüzyonla fonksiyonel iyileşme gerçekleşmektedir. Stres ekokardiyografi, positron emisyon tomografi, miyokard sintigrafisi ayrımda yardımcı tetkiklerdir. Diğer bir mekanizma miyokard infarktüsü sonrası patolojik remodelling sonucu gelişen iskemik kardiyomiyopatidir. Ventrikülde anevrizma gelişimi, fibrozis, ventriküler ve atriyal aritmiler, papiller kas iskemisi veya anuler dilatasyon sonucu oluşan mitral yetersizliği ve nörohormonal aktivasyon gibi birçok faktör kardiyak dilatasyon ve kalp yetersizliğine doğru ilerlemeye sebep olur. İskemik kardiyomiyopati büyük epikardiyal koroner damarların aterosklerotik daralması ile ilgilidir. Ancak diffüz küçük damar hastalığı da iskemiye yol açarak miyokard disfonksiyonuna sebep olabilir. Diyabetik hastalarda epikardiyal koroner arterlerde aterosklerotik daralma olabileceği gibi küçük damar hastalığı da olabilir. İskemik ve noniskemik kalp yetersizliği tedavideki farklar açısından birbirlerinden ayrılmalıdır. İskemik kalp yetmezliğinde sıklıkla geçirilmiş miyokard infarktüsü öyküsü, göğüs ağrısı, miyokard iskemisi ve infarktüsünün elektrokardiyografik bulguları, ekokardiyografik olarak tespit edilen duvar hareket bozuklukları ve 17 anjiyografik olarak epikardiyal damarlarda daralmalar tespit edilir. Canlılık araştırması kılavuzluğunda yapılan reperfüzyon ve patolojik yeniden şekillenmenin önlenmesine yönelik tedavi stratejileriyle sağkalım oranları yükselmektedir. Etiyolojik Kardiyak Tanı Kriterleri New-york Heart Association Komitesi tarafından kalp hastalıklarının etyolojisinde 35 maddenin yer aldığı bildirilmiş, kalp hastalığı tanısının konulmasında bunların herbiri için bazı kriterler saptanmıştır. 1. Akromegali 2. Alkolizm 3. Amiloidoz 4. Anemi 5. Ankilozan spondilit 6. İskemi • Koroner arteriografi ile belirgin koroner daralması gösterilen bir hastada, diğer nedenler olmaksızın meydana gelen ventrikül yetersizliği, aritmiler veya ileti kusurları 7. Karsinoid tümör 8. Konjenital anomali 9. Friedreich ataksisi 10. Glikojen depo hastalığı 18 11. Hemokromatoz 12. Aşırı duyarlılık reaksiyonu 13. Hipertansiyon 14. Hipertiroidi • Klinik ya da biyoşimik hipertiroidi bulgusuyla birlikte atriyal aritmiler (taşikardi, flatter veya fibrilasyon), kalp büyümesi veya ventrikül yetmezliği ile spesifik tedavinin ardından bu bulguların kaybolması 15. Hipotiroidi 16. İnfeksiyon • Endokardit, miyokardit, veya perikardit bulgusu ile kan, perikard sıvısı veya doku örneğinden yapılan yayma ya da kültürle bakteri, virüs, mantar veya parazit gibi patojen organizmanın gösterilmesi • Kapak tutulması veya doğumsal anomali ile birlikte olan kalp hastalığında devamlı ateş, yeni oluşan veya değişen üfürümler, hepatosplenomegali, anemi bulguları 17. Marfan sendromu 18. Mukopolisakkaridoz 19. Neoplazma 20. Obesite • Şiddetli obesite varlığında, diğer spesifik kalp hastalıkları nedenleri olmaksızın kalp büyümesi veya ventrikül yetersizliği bulgusu 21. Poliarteritis nodosa 22. Progressif muskuler distrofi 19 23. Progressif sistemik skleroz (Skleroderma) 24. Pulmoner hastalık (Kor pulmonale) • Öncelikle akciğerleri, pulmoner damarları ya da respiratuar gaz değişimini etkileyen ve pulmoner hipertansiyon meydana getiren bir hastalık sürecinde sağ ventrikül büyümesi veya yetersizliğinin oluşması 25. Reiter sendromu 26. Romatizmal ateş 27. Romatoid artrit 28. Sarkoidoz 29. Sifiliz 30. Sistemik arterio-venoz fistül 31. Sistemik lupus eritematosus 32. Toksik ajan 33. Travma 34. Bilinmeyen 35. Üremi • Üremi ile perikardit bulgusu • Üremi dolayısıyla olan elektrolit bozukluklarının yaptığı aritmiler • Üremiye bağlı kalp yetersizliği 20 Etiyolojik faktörlere göre kardiyomiyopatiler Etiyolojik faktörlere göre kardiyomiyopatiler 6 grubta sınıflandırılır 1. Dilate Kardiyomiyopati İdiyopatik Familyal/Genetik Viral ve/veya immun Alkol/Toksik Spesifik Kardiyomiyopati 2. Hipertrofik Kardiyomiyopati 3. Restriktif Kardiyomiyopatiler İdiyopatik miyokardiyal fibrozis Endomiyokardiyal ve Löffler’in endokardiyal fibrozisi 4. Sağ Ventriküler Kardiyomiyopatiler Aritmojenik sağ ventrikül displazisi Uhl anomalisi 5. Sınıflandırılamayan Kardiyomiyopatiler Fibroelastozis Noncompacted miyokardiyum Sistolik disfonksiyon ve minimal dilatasyon Mitokondriyal miyopatiler 21 6. Spesifik Kardiyomiyopatiler Valvüler Hipertansif İnflamatuar veya infeksiyöz Taşikardi sebepli Metabolik Genel sistemik hastalıklar Nöromüsküler bozukluklar Allerjik ve toksik reaksiyonlar Peripartum Öykü ve Fizik Muayene Kalp yetmezliği ile uyumlu semptomlar aşağıdaki şekilde kategorize edilebilir. • Pulmoner ödeme bağlı olanlar • Sistemik venöz konjesyona bağlı olanlar • Düşük kardiyak debiye bağlı olanlar (29). Konjestif kalp yetmezliğinin dominant ve en rahat fark edilen semptomu nefes darlığıdır ve bu pulmoner konjesyona bağlıdır. Bu semptom hastalar tarafından inspirasyon esnasında yeterince hava alamama hissi olarak tarif edilir (30,31)Kalp yetmezliğinin klasik solunumsal semptomlar triadında dispne, ortopne ve paroksismal nokturnal dispne (PND) bulunmaktadır. Pulmoner konjesyona bağlı en sık semptom efor dispnesidir. Ortopne, hasta sırtüstü yatar pozisyona iken hissedilen dispnedir (35). 22 PND atakları genellikle geceleri ortaya çıkar. Hasta sıklıkla aniden şiddetli nefes darlığı ile uyanır, dik pozisyonda oturup nefes almaya çalışır. Pulmoner konjesyon varlığında akciğer muayenesinde raller duyulabilir. Pulmoner ödemi olan hastalarda wheezingde oluşabilir ve pulmoner effüzyonların varlığında solunum sesleri azalabilir veya perküzyonda matite alınabilir. Şiddetli pulmoner konjesyon vakalarında hasta bariz takipneik olabilir Hırıltılı solunum (Wheezing) ve öksürük kalp yetmezliği olan hastaların sık görülen yakınmalarıdır. Dispne ile birlikte ayak bileği şişliği şıkça görülen bir erken semptomdur ve sıklıkla hastanın tedavi icin başvurmasına neden olur Sağ kalp yetmezliği olan hastalarda sistemik venöz konjesyon semptomları bulunabilir. En sık semptom periferik ödemdir. Şiddetli sağ kalp yetmezliğinde asit ve hepatik konjesyon, karın ağrısı (karaciğer kapsülünün gerilmesine bağlı), şişkinlik veya bulantı gibi gastrointestinal semptomlara yol açabilir (36). Düşük kardiyak debiye bağlanabilir semptomlar; yorgunluk, egzersiz toleransında azalma ve mental durum değişikliğini içerir. Bu semptomlar nonspesifik olduğundan bunları bildiren hastalarda potansiyel kalp dışı nedenler yanında kalp yetmezliği tanısını da düşünmek gerekir (36). Düşük debili durumları olan hastalar görece düşük kan basınçlarını sürdürmeye eğilimlidir ve özellikle diüretik veya vazodilatator tedavisi gören hastalarda ortastatik hipotansiyon gelişebilir. En yüksek öngörü değeri olan fizik bulgu 3. kalp sesinin varlığıdır. 3. kalp sesi sol ventrikül dolum basınçlarındaki artışı yansıtır. Ayrıca dilate sol ventrikülü ve sistolik disfonksiyonu olan hastalarda yer değiştirmiş ve diffuz bir apikal vuruda palpe edilebilir. Şiddetli pulmoner hipertansiyon varlığında sol parasternal sağ ventrikul kaldırıcı vurusu ve 2. kalp sesinin pulmoner bileşeninde şiddetlenme görülebilir (35). Koroner arter hastalığı, hipertansiyon veya aort darlığında S4 duyulması sertleşmiş bir ventrikülün olduğuna işaret eder. Ayrıca kalp kapak hastalıkları ve konjenital kalp hastalıklarının üfürümleri, kalp yetersizliği etyolojisi hakkında bilgi verir. Vaskuler muayene önemlidir. Nabız artışı, düzensiz oluşu, kalp yetersizliğinin etyolojisi (atrial fibrilasyon, aort yetersizliği gibi) ve dekompansasyon hakkında bilgi 23 verir. Bilateral karotis arterlerde azalmış ve gecikmiş (pulsus parvus et tardus) nabız, şiddetli aort stenozuna işaret ediyor olabilir. Zayıf nabız düşük kardiyak debiyi düşündürür. Kapiller geri-doluşun yetersiz oluşu ve soğuk ekstermitelerin varlığı kardiyak debideki şiddetli azalmaya işaret eder. Juguler venöz basıncın muayenesi özellikle kalp yetersizliğinde diüretik dozunu ayarlamada önemlidir. Belirgin V dalgası, şiddetli trikuspit yetersizliğinde görülür ve sıklıkla pulsatil karaciğer eşlik eder. Ayrıca periferik ödem, staz dermatit ve ülserleri kalp yetersizliğinde görülebilir. Kronik kompanse kalp yetersizliğinde akciğer muayenesi göreceli olarak normal olabilir. Alveoler sıvı birikimine bağlı raller, plevral efüzyon dekompanse kalp yetersizliğinde görülebilir. Tanısal Testler Biyokimyasal Tetkikler: Tam Kan Sayımı: Kan hemoglobin, hematokrit değerleri kalp yetmezliği veya semptomların sebebinin anemi olup olmadığını anlamada önemlidir. Kalp yetersizliğinde anemi sık görülmekte olup artmış plasma hacmine (hemodilusyonel) veya azalmış erirosit kitlesine (gerçek anemi) bağlı olabilir. Kalp yetmezliği bulunan 12000 hastanın yer aldığı populasyon esaslı bir kohortta, hastaların %17’sinde anemi saptanmış ve bu hastaların %58’inde de kronik hastalık anemisi tespit edilmiştir. Anemi nörohormonal aktivasyonu ve sitokin aktivasyonunu uyarıp sol ventrikül hipertrofisini hızlandırarak kalp yetmezliğinde ventriküler yeniden biçimlenmeye ve hastalığın ileremesine katkıda bulunabilir. Orta-ileri anemi varsa iskemik kalp hastalığını şiddetlendirebilir. Nadiren şiddetli anemi, yüksek debili kalp yetersizliğine neden olabilir. Kronik kalp yetmezliğinde sıklıkla görülebilen infeksiyon durumunda lökositoz varlığının belirlenmesi ve tedavi sonrası takipte de tam kan sayımı önemlidir. 24 Elektrolitler: Özellikle diüretik kullanımıyla meydana gelen elektrolit anomalileri aritmojenik eğilimde artışa neden olduğu için prognoz üzerine kötü etkilidir. Hiponatremi, hipopotasemi, hipomagnezemi, hipokalsemi, hiperpotasemi görülebilecek elektrolit bozukluklarıdır. Renal Fonksiyonların Değerlendirilmesi: Renal yetersizlik ve nefrotik sendrom, kalp yetmezliğine benzer semptomlarla ortaya çıkabilir. Ayrıca kronik kalp yetmezliği ve akut dekompansasyonda hipoperfüzyona bağlı renal disfonksiyon gelişebilir. BUN, kreatin, tam idrar tetkiki, glomerüler filtrasyon hızı gibi parametreler kronik ACE-I kullanan hastaların monitörizasyonunda önemlidir. Karaciğer Fonksiyon Testleri: Konjestif karaciğer sirozu sonrasında kan bilirübin düzeylerinde ve karaciğer enzimlerinde artış görülebilir. INR değeri yükselir. Endokrinolojik Değerlendirme: Atriyal fibrilasyonu olan ve yaşlı hastalarda tiroid fonksiyon testleri önemlidir. Hipertirodi ve hipotiroidi kalp yetersizliğinin tetikleyicisi veya sebebi olabilir. Özellikle bayan hastalarda diyabet önemli bir kalp yetmezliği sebebidir. Dislipidemi de diyabet gibi koroner arter hastalığı risk faktörü olduğundan değerlendirilmelidir. Akut alevlenme ve dekompansasyon durumlarında eritrosit sedimentasyon hızı, CRP, fibrinojen gibi akut faz reaktanları ve kalp yetmezliğindeki nörohormonal aktivasyonun markerleri olan atriyal natriüretik peptid, brain natriüretik peptid, endotelin-1, TNF-alfa, IL-1, IL-6, adrenomedüllin, norepinefrin, renin ve anjiyotensin II gibi nörohormonların kan değerleri hastaların tedavi stratejilerinin seçiminde ve tedaviye yanıtı takipte önemli biyokimyasal parametrelerdir Kalp yetmezliği tanısında önerilen değerler brain natriüretikpeptid >100pg/ml, NT-proB tip natriüretik peptid>125pg/ml(<75 yaş), 450pg/ml(>75yaş) dir. Natriüretik peptidlerin negatif prediktif değerleri daha anlamlıdır (%90’dan daha fazla). 25 Kalp yetersizliğinde plazma seviyeleri yükselen nöroendokrin faktörler şunlardır; Norepinefrin Endotelin Epinefrin B-Endorfin Renin aktivitesi Kalsitonin geni ile ilgili peptid Anjiyotensin II Growth hormon Aldosteron Kortizol Arginin vazopressin TNF-alfa Nöropeptid Y Nörokinin A Vazoaktif intestinal peptid Substans P Prostoglandinler Adrenomedüllin Atriyal natriüretik faktör BNP ve NT-proBNP Interlökin-1 Interlökin-6 Akciğer Grafisi: Kardiyomegali, sol ventrikül diyastol sonu basıncı 15 mmHg’nın üzerinde olan hastaların %46’sında tespit edilen en sık radyolojik bulgudur. Pulmoner venlerin belirginleşmesi, intertisiyel gölgelerde belirginleşme, kerley A ve B çizgileri, plevral efüzyon konjestif kalp yetmezliğinin radyolojik bulgularıdır. Ayrıca PA akciğer grafisi dispnenin kardiyak veya pulmoner sebeplerinin ayrımında da önemlidir Elektrokardiyografi: Kalp yetmezliğinde altta yatan etiyolojik sebebi belirlemede önemlidir. EKG altta yatan iskemik kalp hastalığı, sol ventrikül hipertrofisi, sağ ventrikül hipertrofisi, perikardiyal efüzyon, infiltratif kalp hastalığı, intraventriküler ileti anomalileri ve taşiaritmileri belirlemede faydalıdır. İntraventriküler ileti 26 gecikmeleri, QRS süresi, QT süresi, T dalgasının durumu prognozla ilişkili EKG bulgularıdır. Kaba ve ince dalgalı AF embolizasyon açısından medikal tedavi seçiminde önemlidir. Elektrolit anomalilerinde meydana gelecek EKG değişiklikleri tanı ve tedavinin takibinde faydalıdır. Akciğer Fonksiyon Testleri: Kalp yetmezliği ve akciğer hastalıkları genelde birlikte seyrettiği için bu hasta grubunda rutin akciğer fonksiyon testleri önerilmemektedir. Ancak sol ventrikül sistolik fonksiyonları normal olan ve semptomların kardiyak kaynaklı olmadığı düşünülen hasta grubunda faydalıdır Ekokardiyografi: Ekokardiyografik inceleme kalp yetmezliğinin teşhisinde ve takibinde yaygınlığı, kullanım kolaylığı efektifliği ve zararsız ultrason dalgası teknolojisinden temel alması nedeniyle şüphesiz en faydalı laboratuar incelemesidir. İki boyutlu, M-mode, spektral ve renkli Doppler, 3-D ve doku Doppler incelemeler sonucunda kalp yetmezliğinin ciddiyeti, altta yatan etiyolojik faktörler ve prognozu hakkında önemli bilgiler sağlanmaktadır. Ventrikül duvar hareket bozuklukları, biventriküler hipertrofi, konjenital kalp hastalıkları, infiltratif kalp hastalıklarının belirlenmesi, kapak hastalıklarının tespiti, sağ ventrikül patolojilerinin belirlenmesi, perikardiyal efüzyon, diyastolik kalp yetmezliğinin teşhisi ve takibinde ekokardiyografik inceleme önemlidir. Egzersiz Testi: Egzersiz testi, pik egzersizde oksijen ihtiyacının tespiti, fonksiyonel kapasitesinin belirlenmesi ve EKG yanıtının değerlendirilmesi açısından önemlidir. Pik oksijen ihtiyacı 14 ml/kg/dak altında olan ve/veya yaşa göre beklenen egzersiz kapasitesi %50’nin altında olan hasta grubunda prognoz kötüdür ve kalp transplantasyonu için belirleyici olarak düşünülebilir Koroner Anjiyografi ve Kateterizasyon: Koroner arter hastalığı kalp yetmezliğinin en sık sebebidir. Etiyolojik faktörler arasında iskeminin tespiti önemlidir. Ventrikülografik incelemeyle ejeksiyon fraksiyonu tespiti ve kalp kateterizasyonu ile elde edilecek basınç ölçümleri ventrikül performansını ortaya koymaya yardımcı olur. Ayrıca akut miyokard infarktüsü sonrasında gelişen komplikasyonlarının değerlendirilmesinde ve intrakardiyak şantların belirlenmesinde de ventrikülografi 27 önemlidir. Kapak hastalarının teşhisinde hemodinamik inceleme ve transplantasyon düşünülen hastaların tespitinde koroner anjiyografi ve sağ / sol kalp kateterizasyonu önemlidir. Metabolik Egzersiz Testi: Egzersiz testine gaz-değişim ölçümlerinin eklenmesi önemli bilgiler sağlar ve bu kalp yetersizlikli hastalarda semptomla sınırlı bir şekilde güvenle yapılabilir. Potansiyel bir iskeminin değerlendirilebilmesi, fonksiyonel kapasitenin objektif olarak değerlendirilmesini sağlar. Ek olarak hastanın zirve egzersiz, sırasındaki maksimal oksijen tüketimi (Vo2-max) ve aneorobik eşiğide değerlendirilebilir. Vo2-max hastanın yaş ve vücut boyutları icin beklenenin %50'sinin altında (14 ml/kg/dk) ise hasta kalp transplantasyonu adayıdır (37, 38). Elektrofizyolojik Monitorizasyon: Senkop, presenkop ve resüsitasyondan geçen hasta grubunda aritmi tespiti açısından elektrofizyolojik tetkikler önemlidir. Kalp yetmezliği hastalarında ventriküler aritmiler çok sık olmakta ve bu hastaların %50’sinde ani kardiyak ölüm meydana gelmektedir. Özellikle Holter moniterizasyonu ve elektrofizyolojik inceleme ile saptanan ventriküler aritmilerin tedavisinde ICD kullanılmasıyla prognozda sağlanan iyileşme ayrıca antiaritmik medikasyonun seçimi ve medikal tedavi altındaki hastaların takibi bu tür ileri incelemelerin önemini artırmaktadır. Endomiyokardiyal Biyopsi: Sistemik hastalık nedenli kardiyomiyopatiden şüphelenilen hasta grubunda faydalıdır. Miyokarditte düşük diyagnostik kapasitesi nedeniyle rutin olarak önerilmemektedir. Transplantasyon hastalarında rejeksiyon takibinde önemlidir. Aritmi ve perforasyon gibi komplikasyonlara yol açabilir. Prognoz Tüm kalp yetmezlikli hastalarda 5 yıllık yaşam beklentisi yaklaşık % 50 civarındadır. İleri dönem kalp yetmezliğinde ise yıllık mortalite % 30-40 oranındadır. Kalp yetmezliğinde ölümün %90’dan fazla sebebi kardiyovasküler kaynaklıdır. En önde gelen ölüm sebepleri ise kötüleşen kalp yetmezliği (dekompansasyon) ve ani 28 kardiyak ölümdür. MERIT-HF fonksiyonel sınıfı NYHA sınıf II olan hastalar daha çok (%64) ani ölüm ile kaybedilirken fonksiyonel olarak NYHA sınıf IV olan hastaların ölüm nedeni daha çok (%33) pompa yetersizliğidir (39). Mortalite ile İlgili Faktörler: Klinik faktörler: Erkek cinsiyet, ileri yaş, semptomların sürelerinin uzun olması, koroner arter hastalığı varlığı, yüksek NYHA fonksiyonel sınıfı, düşük egzersiz kapasitesi, yüksek istirahat kalp hızı, düşük sistolik arteriyal basınç, daralmış nabız basıncı, persistan S3 varlığı, Cheyne-Stokes solunumu, kardiyak kaşeksi, istirahatte kullanılan oksijen miktarında azalma. Hemodinamik faktörler: Düşük sol ventrikül stroke, düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu(LVEF<%25), düşük sağ ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (RVEF <%35), yüksek sol ventrikül dolum basıncı, yüksek sağ atriyal basınç, düşük sol ventrikül sistolik basıncı, düşük ortalama arteriyal basınç, düşük kardiyak indeks, azalmış egzersiz kardiyak output veya stroke work indeks, artmış sistemik vasküler rezistansı, dopler ekokardiyografide restiktif dolum paterninin görülmesi Biyokimyasal faktörler: Artmış plazma norepinefrin, artmış plazma renin, artmış plazma arginin vazopressin, artmış plazma atriyal ve brain natriüretik peptid, artmış plazma endotelin-1, artmış plazma interlökin1, artmış plazma interlökin6, artmış plazma TNF-alfa, azalmış serum sodyum, azalmış serum potasyum ve total potasyum deposu, azalmış serum magnezyum, artmış NT proB-tip natriüretik peptid. Elektrofizyolojik faktörler: Sık ventriküler ekstrasistol varlığı, nonsustained ventriküler taşikardi, ventriküler taşikardi, atriyal fibrilasyon olarak belirlenmiştir. 29 Kronik Stabil Kalp Yetmezliğinde Akut Dekompansasyon Sebepleri: Akut miyokardiyal iskemi Yüksek sistolik ve diyastolik kan basıncı Obesite İnfeksiyon Atriyal fibrilasyon ve diğer aritmiler(ventriküler aritmiler, bradikardiler) Alkol kullanımı Endokrinolojik anomaliler (diabet, hipertroidi, hipotroidi vs.) Negatif inotropik ilaçlar (verapamil, nifedipin, diltiazem, beta bloker vs.) Non steroid anti inflamatuar ilaçlar (40). Pulmoner embolizm Önerilenlere uymamak (tuz, sıvı, ilaç) Anemi (gizli veya aşikâr kanama) Böbrek ve akciğer hastalıkları KORUNMA Koroner arter hastalığının kalp yetmezliğinin en sık sebebi olduğu düşünüldüğünde koroner arter hastalığı için yapılacak primer ve sekonder koruma kalp yetmezliğinin gelişme sıklığını azaltacaktır. Bu amaçla kullanılan aspirin, statinler, ACE-I, beta blokerler gibi ilaçlar, diyet ve yaşam stili modifikasyonu kalp yetmezliği görülme sıklığını azaltacaktır. Hipertansiyon ve diabet gibi sistemik hastalıkların uygun 30 tedavisi kalp yetersizliğini gelişme sıklığını azaltacaktır. Akut romatizmal ateş profilaksisi ve infektif endokardit profilaksisi gelişebilecek kapak disfonksiyonuna bağlı kalp yetmezliği ve akut mekanik komplikasyonları önlemede önemlidir. Kalp Yetmezliğinin Tedavisi Geçen 10 yıl boyunca kalp yetmezliğine yaklaşımda önemli değişiklikler olmuştur. Güncel tedavi sadece semptomatik düzelme ile ilgilenmez, asemptomatik kardiyak disfonksiyonun semptomatik kalp yetmezliğine ilerlemesini önlemeye, kalp yetmezliğinin progresyonunu düzenlemeye ve mortaliteyi azaltmaya odaklanmaktadır. Progresyonu yavaşlatmak için yeni önleyici tedaviler bir süre sonra belirgin hale gelir. Oysa saf semptomatik tedaviler genellikle daha hızlı etkilidir. Bu nedenle kısa süreli ve uzun süreli amaçlar her hasta için belirlenmelidir. Önemli tedavi hedefleri kardiyak remodeling, nöroendokrin ve sitokin aktivasyonu, sıvı retansiyonu ve renal disfonksiyonu önlemeyi kapsar (41). Tedavinin anahtarları: 1. Hastada kalp yetmezliği olduğunu saptamak 2. Prezente özellikleri saptamak; pulmoner ödem, egzersiz dispnesi, yorgunluk, periferik ödem 3. Semptomların şiddetini ölçmek 4. Kalp yetmezliğinin etiyolojisini belirlemek 5. Presipite eden, alevlendiren faktörleri ve diğer hastalıkları saptamak 6. Kalp yetmezliği ve tedavisi ile ilişkili eşzamanlı diğer hastalıkları saptamak 7. Prognozu tahmin etmek 31 8. Komplikasyonlar için önlem almak 9. Hasta ve akrabalarına tavsiyeler 10. Uygun tedaviyi seçmek 11. Progresyonu izlemek ve uygun şekilde tedavi etmek Miyokard disfonksiyonu mevcut olduğunda ilk amaç mümkün ise altta yatan ventriküler disfonksiyonu (iskemi, toksik maddeler, alkol, ilaçlar, tiroid hastalığı) kaldırılmalıdır. İkinci amaç asemptomatik sol ventriküler disfonksiyonunda kalp yetmezliğine progresyonu modüle etmektir (41). Tedavi seçenekleri; genel tavsiye ve ölçümler, egzersiz ve egzersiz eğitimi, farmokolojik tedavi, araçlar ve cerrahi alt başlıklarında incelenebilir: 1. Non-farmokolojik tedavi • Genel tavsiye ve ölçümler • Egzersiz ve egzersiz eğitimi 2. Farmokolojik tedavi • Anjiotensin-konverting enzim (ACE) inhibitörleri • Diüretikler • Beta-adrenoseptör antagonistleri • Aldosteron reseptör antagonistleri • Kardiyak glikozidler • Vazodilatatör ajanlar (nitratlar/hidralazin) • Pozitif inotropik ajanlar • Antikoagülasyon 32 • Antiaritmik ajanlar • Oksijen 3. Aletler ve cerrahi • Revaskülarizasyon (kateter girişim ve cerrahi), diğer cerrahi formlar • Pacemakerlar • İmplante edilebilen kardiyoverter defibrilatörler (ICD) • Kalp transplantasyonu, ventriküler destek aletleri, yapay kalp • Ultrafiltrasyon, hemodiyaliz Kalp yetmezliği olan hasta ve ailesi ile konuşulması gerekenlerin listesi Genel tavsiye: • Kalp yetmezliğinin ne olduğunu ve semptomlarının nasıl olduğunu açıklamak • Kalp yetmezliğinin nedenleri • Semptomları nasıl anlarız • Eğer semptomlar varsa ne yaparız • Kendini tartma • Tedavinin gerekcesi • Alkol ve yasa dışı ilaçlardan sakınmak • Sigaradan kaçınmak 33 • Gerekli olduğunda sodyum alımının kontrolu, örn. şiddetli kalp yetmezliği olan bazı hastalarda • Şiddetli kalp yetmezliğinde aşırı sıvı alımından kaçınmak • Prognoz İlaç tavsiyesi: • Etki • Doz ve uygulama zamanı • Yan etkiler ve advers etkiler • İntoksikasyonun bulguları • Doz atlanmasında ne olur • Kendi kendini tedavi İstirahat ve egzersiz: • İstirahat • İş • Günluk fiziksel aktivite • Cinsel Farmokolojik tedavi: Kronik sol ventrikül sistolik fonksiyon bozukluğu, kalp yetmezliği sendromunun ilerlemesinde nörohumoral aktivasyonun önemli rolü vardır. Başlangıçtaki sempatik tonus artışı ve parasempatik tonusta azalmadan sonra renin- 34 anjiotensin sistemi aktive olur. Böbreklerden salınan renin ile kanda dolaşan anjiotensinojen inaktif anjiotensine o da damar çeperlerinde yaygın olarak bulunan bir dönüştürürcü enzim ile hayli aktif anjiotensin2’ye dönüştürülür. Anjitensin2, adrenallerde sodyum tutulumuna yol açan aldosteron salınımına ve belirgin arteriyolar konstriksiyona ve periferik direnç artışına neden olur. Her iki olay da ventrikül preload (doluş basıncı) ve afterload (sistolik basınç) artırarak KKY tablosuna katkıda bulunurlar. Bunlar yanında anjiotensin 2 bir büyüme faktörü olarak etki ederek miyokardiyal hipertrofi ve fibroza katkıda bulunur. Aynı zamanda apoptozisi artırarak miyosit kaybına da yol açabilir (42). Asemptomatik Sol Ventrikuler Disfonksiyonda ACE İnhibitorleri Dökümante sol ventrikuler disfonksiyonu olan hastalar uzun süreli ACE inhibitörleri tedavisinden faydalanır. ACE ,SOLVD, SAVE ve TRACE calışmalarında asemptomatik olan sol ventrikuler disfonksiyonlu hastalarda; semptomatik kalp yetmezliği ve kalp yetmezliği için hastaneye yatış oranlarının daha az olduğu gösterilmiştir (43). Semptomatik Kalp Yetmezliğinde ACE İnhibitorleri Sol ventrikuler disfonksiyona bağlı semptomatik kalp yetmezliği olan bütün hastalar ACE inhibitörü kullanmalıdır. ACE inhibisyonu sağkalımı belirgin olarak uzatır, orta ve şiddetli kalp yetmezliği ve sol ventriküler sistolik disfonksiyonunda hastaneye yatışı azaltır. Sıvı retansiyonu olmadığında ilk olarak ACE inhibitörleri verilmelidir. Sol ventriküler disfonksiyon ve/veya kalp yetmezliği olan 12763 hasta ile toplam 5 kontrollü çalışmanın (üçünde miyokard enfarktüsünden hemen sonra) yakın tarihli bir meta-analizinde, ACE inhibitörlerinin mortaliteyi, kalp yetmezliği ve reenfarktüs için hastaneye başvuruyu yaş, cinsiyet, başlangıçta diuretik, Aspirin veya beta bloker kullanımından bağımsız olarak anlamlı derecede azalttığı gösterilmiştir (44). 35 ACE inhibitörleri uzun sureli mortalite ve morbiditeyi azaltmak için eğer tolere edilirse geniş çalışmalarda kullanılan hedef dozlara kadar yükseltilmelidir. ACE inhibitörleri semptomatik düzelmeye göre titre edilmemelidir (45). Normotansif hastalarda sistolik ve diyastolik basınçlarda değişiklik ve serum kreatinindeki artış küçüktür. Orta dereceli böbrek yetmezliği ve görece olarak düşük kan basıncı (90 mmHg’a kadar düşük sistolik kan basıncı) ACE tedavisi icin kontrendikasyon değildir. Şiddetli kalp yetmezliği olan hastalarda başlangıç kreatininden bağımsız olarak kreatinin seviyesi %10-15 artabilir. Bu hastaların çoğunda kreatinin seviyesi sabit kalır ya da tedavi öncesi değerlere göre azalır. Kreatinin seviyesinin yüksek olduğu hastalar arasında mortalitenin daha yüksek olduğuna ve bu hastaların özellikle ACE inhibitörleri tedavisinden fayda gördüğüne dikkat edilmelidir. Böbrek disfonkiyonu ve hipotansiyon riski; şiddetli kalp yetmezliği olanlarda, yüksek doz diüretiklerle tedavi edilenlerde, yaşlı hastalarda ve hiponatremisi olanlarda yüksektir. Buna ek olarak serum potasyum seviyesindeki değişiklikler genellikle küçüktür (0.2 mg). Hafif hiperkalemi ACE inhibitörlerinin kullanımı icin kontrendikasyon değildir. Ancak serum potasyum seviyesinin >5.5 mg olması kontrendikasyondur. ACE inhibitörleri başlanmadan önce ve titrasyonu sırasında aşırı diürezden kaçınılmalıdır. ACE inhibitörlerinin başlanması icin mutlak kontrendikasyonlar bilateral renal arter stenozu ve ACE inhibitör tedavisi öncesinde anjioodem ve anüri saptanan hastalardır (46). Şiddetli öksürük ACE inhibitörlerinin kesilmesine neden olabilir. ACE inhibitör tedavisi sırasında öksürüğü bastırmak için sodyum kromoglikat kullanılabilir. Diüretikler Diüretiklerin sağkalım üzerine etkileri kontrollü, randomize calışmalarda araştırılmamış olmasına rağmen sıvı retansiyonu olduğunda ya da pulmoner konjesyon, periferik odem geliştiğinde bu ajanların kullanımı gereklidir. Diüretiklerin kullanımı dispnede hızlı düzelme ve egzersiz toleransında hızlı düzelme ile sonuçlanır (47). Diüretikler mümkün olduğunca ACE inhibitorleri ile kombinasyonda kullanılmalıdır 36 (48). Hafif kalp yetmezliği tiazid diüretiklerle tedavi edilebilir ama kalp yetmezliği arttıkca loop diuretikler genellikle gerekli olur. Eş dozlarda bütün loop diüretikleri idrar çıkışında benzer artış sağlar. Şiddetli kalp yetmezliği olan hastalar genellikle loop diüretiklerinin dozunda artış gerektirir. Bu, böbrek fonksiyonlarının kötüleşmesi ya da furosemidin gastrointestinal emiliminin azalması nedeniyle olabilir. İntravenöz ilaç uygulaması ve özellikle sürekli intravenöz infüzyon diüretik direncinin gelişmesine neden olabilir. Glomeruler filtrasyon hızı 30 ml/dakikanin altına düştüğünde tiazid diüretikler daha az etkilidir, bu duruma kalp yetmezliği olan yaşlı hastalarda sık rastlanır. Metazalon diğer tiazid diüretiklerinin aksine şiddetli böbrek işlev bozukluğu olan hastalarda etkilidir. İleri evre kalp yetmezliğinde tiazidler loop diüretikler ile sinerjik etki gösterebilir ve kombinasyonda kullanılabilir. Bu kombinasyonun etkisi loop diüretiklerin dozunun artmasıyla oluşan etkinlik ve yan etkiler acısından değerlendirildiğinde daha üstündür (49). Potasyum koyucu diüretikler distal kıvrımlı tübül ve toplayıcı kanallarda sodyum geri emilimini inhibe eden ajanlardır. Kontrollu calışmalarda loop diüretikler ve ACE inhibisyonuna yanıt vermeyen hastalarda 50-200 mg gibi diürez ve natriüreze neden olan dozlarda spiranolakton uygulamasının hiperkalemiye neden olmadan hızlı kilo kaybına yol açtığı gösterilmiştir. Ancak triamteren, amilorid gibi güncel potasyum koruyucu diüretikler ve görece olarak yüksek dozlarda spiranolakton sadece uygun ACE inhibitör tedavisine rağmen sürekli diüretik ile tetiklenen hipokalemi varsa ya da ACE inhibisyonu ve düşük doz spiranolaktona rağmen şiddetli kalp yetmezliğinde düşünülmelidir. Genel olarak bütün potasyum koruyucu diüretiklerin kullanımı serum kreatinin ve potasyumunun tekrarlayan ölçümleri ile izlenmelidir. Bu konudaki pratik yaklaşım, tedavi başlandıktan sonra her 5-7 günde bir serum kreatinin ve potasyum seviyelerinin değerler stabil oluncaya kadar ölçülmesidir. Bundan sonra her 3-6 ayda bir yapılabilir (50). 37 Aldosteron antagonizmi ileri evre kalp yetmezliğinde (NYHA 3-4) önerilmektedir. ACE inhibisyonu ve diüretiklere ek olarak sağ kalımı artırır ve morbiditeyi azaltır (51). Spironolakton yüksek dozlarda diüretik ajan olarak geliştirilmiş olmasına rağmen kalp yetmezliğinin patofizyolojisinde önemli rol oynadığı anlaşılmıştır. Vasküler ve pulmoner fibrozisi, potasyum ve magnezyum tükenmesini, sempatik aktivasyonu, parasempatik inhibisyonu ve baroreseptör disfonksiyonunu engeller. ACE inhibitörleri dolaşan aldosteron seviyesini yetersiz düzeyde baskılar (52). Spironolaktonun uygulanması ve dozajı: 1. ACE inhibitörü/diüretik kullanımına rağmen şiddetli kalp yetmezliği olan hastalarda düşünülür. 2. Serum potasyumu ve kreatinini kontrol edin. 3. Günlük 25 mg spironolakton ekleyin. 4. 4-6 gün sonra serum potasyum ve kreatinini kontrol edin. 5. Eğer herhangi bir zamanda serum potasyumu 5-5.5 mg/dl arasında ise dozu %50 azaltın. Eğer serum potasyumu >5.5 mg ise sonlandırın. 6. Eğer bir ay sonra semptomlar devam ediyorsa ve normokalemi varsa dozu günlük 50 mg arttırın. Bir hafta sonra serum potasyum ve kreatinini kontrol edin. Spironolakton kan basıncını anlamlı olarak azaltır, hipokalemi insidansını azaltır. Erkek hastalarda jinekomasti(%10), libidoda azalma ve empotansa sebep olabilir. Bunların çoğu digoksin alan hastalarda oluşur. Daha yeni aldasteron antagonisti olan eplerenonun spironolaktonda olan endokrin yan etkiler gözlenmez. Eplerenonun akut miyokard enfarktüsü olup kalp yetersizliği gelişen hastalarda(LVEF <%30) iki hafta içinde başlandığında mortaliteyi azalttığı gösterilmiştir.(EPHESUS çalışması) 38 Anjiotensin 2 reseptor antagonistleri: • Anjiotensin 2 reseptör antagonistleri (ARB) semptomatik tedavi için ACE inhibitörlerini tolere edemeyen hastalarda düşünülebilir. • ACE inhibisyonları ile kombinasyonda ARB’ler kalp yetmezliği semptomlarını düzeltebilir ve kalp yetmezliğinin kötüleşmesinde hastaneye yatışı azaltır (53). Yan etkiler ve özellikle öksürük ACE inhibitörlerinden belirgin olarak daha azdır. Böbrek fonksiyonlarının takibi ACE inhibitörlerinde olduğu kadar ARB’lerde de esastır. Kardiyak Glikozidler Kardiyak glikozidler; atrial fibrilasyon ve sol ventriküler disfonksiyona bağlı olan ya da olmayan herhangi bir derecedeki semptomatik kalp yetmezliğinde ventriküler hızı yavaşlatmak amacıyla ve böylece fonksiyon ve semptomları düzeltmek için endikedir (54). Sinus ritminde, ACE inhibitör ve diüretik tedavisine rağmen sol ventriküler sistolik disfonksiyona bağlı persistan kalp yetmezliği semptomları olan hastaların klinik durumlarını iyileştirmek icin digoksin önerilir (55).ACC/AHA kılavuzlarında digoksin sistolik disfonksiyonu olup ACE inhibitörleri ve diüretiklere yeterince cevap vermeyen semptomatik hastalarda sınıf 1 endikasyonu almıştır. Digoksin ve dijitoksin en yaygın kullanılan kardiyak glikozidlerdir. Farmokodinamik etkileri aynıdır ancak farmokokinetik profilleri farklıdır. Digoksinin eliminasyonu renaldir. Buna karşılık dijitoksin karaciğerde metabolize edilir ve böbrek fonksiyonlarına daha az bağımlıdır, renal disfonksiyonlu yaşlı hastalarda potansiyel olarak faydalıdır Kalp yetmezliğinde digoksin icin endikasyon ve birincil fayda semptomları azaltmak ve klinik durumu iyileştirmek ve böylece sağkalıma etki etmeden kalp yetmezliği için hastaneye yatış riskini azaltmaktır (55). Kardiyak glikozidlerin kullanımının kontrendikasyonu ikinci ya da üçüncü derece AV blok, hasta sinus sendromu, Wolf-Parkinson-White sendromu, hipertrofik obstruktif kardiyomiyopati, 39 hipokalemi ve hiperkalsemidir (56). Serum kreatinin seviyesi normal sınırlarda ise (yaşlılarda 0.625-1.25 mg, nadiren 2,5 mg) günlük olağan digoksin dozu 0.25-0.375 mg’dır. Kronik durumların tedavisinde yükleme dozu gerekli değildir. Tedaviye 2 gün içinde günde iki kez 0.25 mg ile başlanabilir. Renal fonksiyon ve plazma potasyumu tedaviye başlamadan önce mutlaka ölçülmelidir. Kalp yetmezliğinde günlük uygun dozlar uygun şekilde azaltılmalıdır (56). Hidralazin-İzosorbid Dinitrat Vazodilatator ajanlar kalp yetmezliğinin tedavisinde ek terapi olarak kullanılabilir. Yüksek doz hidralazin (300 mg kadar) ACE inhibisyonu olmadan yüksek doz izosorbid dinitrat ile kombinasyonun (160 mg’a kadar) mortaliteye olumlu etkisi vardır ama kalp yetmezliği için hastaneye yatışa etkisi yoktur. Bu dozlarda egzersiz performansını enapril ile olandan daha fazla artırır ancak enapril mortaliteyi daha fazla düşürür. Mevcut tedaviye ek olarak tek başına nitratlar veya hidralazin kullanılmasının kanıtlanmış faydası olduğuna dair kanıt yoktur. Nitratlar eşzamanlı angina veya akut dispnenin rahatlamasında kullanılabilir. Sık dozajda (her 4-6 saatte) nitratlara karşı hemodinamik tolerans (taşiflaksi) erken gelişebilir. Aralıklar 8-12 saat olduğundan ya da ACE inhibitörleri veya hidralazin kombinasyonunda daha azdır (56). Alfa Adrenerjik Blokaj Yapan İlaçlar Kalp yetmezliğinde alfa adrenerjik ilaçların kullanımını destekleyen kanıt yoktur (57, 58). Kalsiyum Antagonistleri Genel olarak sistolik disfonksiyona bağlı kalp yetmezliğinde kalsiyum antogonistleri önerilmez. Diltiazem ve verapamil tipi kalsiyum antogonistleri sistolik 40 disfonksiyona bağlı kalp yetmezliğinde önerilmez ve beta blokerler ile kombinasyonu kontrendikedir. ACE inhibitörleri ve diüretikleri içeren başlangıç tedavisine ek olarak yeni kalsiyum antogonistlerinin (felodipin, amlodipin) kullanılması sağkalım üzerinde plasebodan daha iyi etki göstermez. Felodipin ve amlodipin ile uzun sureli güvenlik verileri sağkalıma nötral etki gösterir, eşzamanlı arteriyel hipertansiyon veya anginada ek tedavi olarak düşünülebilir (57, 58). Pozitif inotropik tedavi İnotropik ajanlar yaygın olarak kalp yetmezliği epizodlarının şiddetini sınırlamada ya da terminal evre kalp yetmezliğinde kalp transplantasyonu için köprü olarak kullanılmaktadır. Ancak tedavi ile ilişkili komplikasyonlar olabilir. Oral inotropik ajanlar ile tekrarlayan ya da uzun sureli tedavi mortaliteyi artırır. Güncel olarak kalp yetmezliği tedavisinde dopaminerjik ajanları önermek için mevcut veriler yetersizdir. Pozitif İnotropik Ajanlar İntravenoz inotropik ajanlar kötüleşen kalp yetmezliğinin şiddetli epizodlarının hemodinamik bozukluklarını düzeltmede kullanılmaktadır. Bu nedenle en sık kullanılan ajan dobutamindir. Dobutaminin kullanımı ile ilişkili problemler taşiflaksi, kalp hızında artış ve genellikle yetersiz vazodilatatör etkidir. Benzer problemler diğer cAMP bağımlı inotroplarda da mevcuttur, örneğin amrinon, milniron veya enoksimon gibi fosfodiesteraz inhibitörleri (58). Dopaminerjik Ajanlar Güncel olarak oral dopamin analoglarının kalp yetmezliği tedavisinde kullanılması önerilmez. Kötüleşen kalp yetmezliğinin şiddetli ataklarının hemodinamik 41 bozukluklarının kısa süreli düzeltilmesi için intravenöz dopamin kullanılmaktadır. Dobutaminle karşılaştırıldığında dopamin taşikardi ve ventriküler aritmiyi daha fazla indükler. Düşük dozlarda böbrek kan akımını artırırken, orta dozlarda inotrop etki, yüksek dozlarda ise asıl olarak alfa reseptörleri uyararak vazopressör etki gösterir (59). Antitrombotik Ajanlar Azalmış ejeksiyon farksiyonu ve atrial fibrilasyonu olan veya kardiyoembolik öyküsü olan hastalarda antikoagulasyon endikasyonu vardır. Yakın zamanda anterior veya büyük miyokard enfarktüsü geçirmiş hastalar kardiyoembolik olaylar yönünden belirgin şekilde yükselmiş risk altındadırlar ve bu hastalar enfarktüsden en az 3 ila 6 ay boyunca antikoagulasyon önerilmektedir. Atriyal fibrilasyonu olan kalp yetmezliği hastalarında oral antikoagulanlar inme riskini azaltır. Ancak sinus ritmi olan ve düşük ejeksiyon fraksiyonuna sahip hastalarda kronik antikoagulasyon halen tartışmalıdır Kalp yetmezliği akut dekompansasyonu olan pek çok hastada hastaneye yatış ve yatak istirahati gereklidir. Böyle hastalar ile yapılan randomize kontrollü çalışmalar düşük moleküllü heparinlerin yüksek dozlarda kullanıldığında derin venöz tromboz riskini azaltabileceğini düşündürmektedir. Yürütülen calışmalarda mortalitede azalma eğilimi görülmesine rağmen (pulmoner embolizmin olası prezentasyonu) pulmoner embolizm riskinde azalma gösterilememiştir. Fraksiyone olmayan heparinlerin kullanımını destekleyen kanıtlar ve heparinler arasında karşılaştırmalı çalışmalar yoktur. Kalp yetmezliği olan ve yatak istirahatindeki hastalar düşük moleküler ağırlıklı heparinleri kullanmalıdırlar (60). 42 Antiaritmikler Genel olarak kalp yetmezliğinde antiaritmiklerin kullanımı için endikasyon yoktur. Sınıf 1 antiaritmikler Sınıf 1 antiaritmikler, ventriküler seviyede proaritmik etkileri ve hemodinamiklere ve kalp yetmezliğinin prognosa advers etkileri olabileceği için kaçınılmalıdır. Sınıf 2 antiaritmikler Beta blokerler kalp yetmezliğinde ani ölüm insidansını azaltır. Bu etki karvedilol, bisoprolol ve metoprolol ile ispatlanmıştır. Ayrıca sürekli olan veya olmayan ventriküler taşiaritmilerin tedavisinde tek başına ya da amiodoron veya nonfarmokolojik tedavi kombine olarak endike olabilir (61). Sınıf 3 antiaritmikler Amiodaron, supraventriküler ve ventriküler aritmilerin çoğuna karşı etkilidir. Kalp yetmezliği ve atriyal fibrilasyonu olan hastalarda genişlemiş sol atriyum olsa bile sinus ritmini düzeltebilir veya sürdürebilir ya da elektroversiyonun başarısını artırır ve bu durumlarda tercih edilen tedavidir. Amiodaron klinik ile ilişkili negatif inotropik özelliği olmayan tek antiaritmiktir. Hiper ve hipotiroidizm, hepatit, pulmoner fibrozis ve nöropati gibi advers etkiler son dönemdeki geniş, plasebo kontrollü çalışmalarda görece olarak düşük görülmesine rağmen amiodaronun potansiyel faydalarını riske sokmaktadır. Düşük dozlar (100-200 mg/gün) riski azaltabilir (61). 43 Araçlar ve Cerrahi • Kalp transplantasyonu için bekleme sırasında olan hastalar için intraaortik balon pompası ile dolaşım desteği veya ventriküler destek araçları hemofiltrasyon ya da diyaliz bazen gerekli olabilir. • Pacemaker (Kalp pili): Pacemakerin kalp yetmezliği tedavisinde klasik bradikardi endikasyonu dışında rolü gösterilememiştir. • Retrospektif çalışmalar, kronik yüksek derece AV blok veya sinus düğümü hastalığı ve eş zamanlı kalp yetmezliği olanlarda AV senkronize pacing ile morbidite ve uzamış sağ kalım bildirilmiştir. Bu nedenle AV senkronize pacing bradiaritmisi olan kalp yetmezliği hastalarında tercih edilmelidir (62). • Kardiak resonkranizasyon tedavisi: Sol ventriküler performansı artırmak ve daha sonra fonksiyonel sınıfı iyileşirmek için sol ventrikül serbest duvarı ile ventriküler septal kontraksiyon arasındaki senkronizasyonun tekrar sağlanmasıdır. Çoğunlukla biventriküler pacing bazen de sol ventriküler pacing senkronizasyonu sağlar. Medikal olarak refrakter, semptomatik NYHA sınıf 3 ya da 4 hastalarda idiopatik dilate ya da iskemik kardiyomiyopatisi olan QRS aralığı uzun (>130 ml/sn),sol vantrikül diastol sonu çapı 55mm ya da daha fazla olan ve ejeksiyon fraksiyonu %35 ya da daha az olan hastalarda önerilmektedir. 44 ÖZET Amaç Kalp yetmezlikli hastalarda fonksiyonel kapasite düzeyini belirlemede en güvenilir yöntem kardiyopulmoner test ile ölçülen maksimal oksijen tüketim değerini saptamaktır. Bu çalışmanın amacı kronik iskemik kalp yetmezlikli hastalarda kardiyopulmoner egzersiz test ile ölçülen maksimal oksijen tüketim değerinin prognoz ile olan ilişkisini araştırmaktır. Materyal ve Metod Bu çalışmada, kliniğimizde iskemik kardiyomiyopati tanısı ile izlenen kalp yetmezliği bulguları ve şikâyetleri olan, sol ventrikül (SV) ejeksiyon fraksiyonu ≤ %40 olan 67 hasta prospektif olarak takip edildi. Hastaların 57’si erkek, 10’u bayan idi. Hastaların yaş ortalaması 61±10 yıl idi. Bulgular Hastalar ortalama 50±27 ay takip edildi. Takip sırasında %55 hasta öldü. Yaşayan hastaların ortalama takip süresi 71±12 ay iken ölenlerin ortalama takip süresi 31±23 ay idi. Çalışma grubundaki hastaların ortalama pik VO2 düzeyi 15±5 ml/kg/dk idi. Hastaların %52’sinde (35 hasta) pik VO2 düzeyi 14 ml/kg/dk’dan yüksek, %27’inde (18 hasta) pik VO2 düzeyi 14-10 ml/kg/dk arası idi ve %21’ında (14 hasta) pik VO2 düzeyi 10 ml/kg/dk’dan düşük idi. Ölen grupta fonksiyonel kapasite daha düşük, SV diyastolik ve sistolik çap daha geniş ve New York Fonksiyonel Sınıflamasına göre daha yüksek fonksiyonel sınıfa sahip idiler. Kaplan–Meier sağkalım eğrisinde 50±27 ay takipte pik VO2 düzeyi 14 ml/kg/dk’dan yüksek olanlarda survi % 50 iken pik VO2 45 düzeyi daha düşük olanlarda ise survi % 30 idi (p<0.05). Pik VO2 düzeylerine göre hastalar 3 gruba ayrıldığında pik VO2 düzeyi 14ml/kg/dk’dan yüksek olanlarda survi %50, pik VO2 düzeyleri 10-14ml/kg/dk arasında olanlarda survi %45 olup iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Fakat pik VO2 düzeyi 10 ml/kg/dk ve daha düşük olanlarda survi % 15 olup diğer iki gruba oranla ciddi oranda daha düşük idi (p<0.05). Sonuç: Kronik iskemik kalp yetmezlikli hastalarda pik VO2 düzeyi prognoz ile kuvvetle ilişkilidir. Düşük fonksiyonel kapasite yüksek mortalite göstergesidir. 46 Materyal ve Metod Çalışmaya kliniğimizde iskemik kardiyomiyopati tanısı ile izlenen en az 6 aydır kalp yetmezliği bulguları ve şikâyetleri olan, sol ventrikül (SV) ejeksiyon fraksiyonu ≤ %40 olan 67 hasta alındı. Klinik olarak stabil olmayan, aktif miyokardit veya angina pektorisi olan, hipetrofik veya restriktif kardiyomiyopatisi olan primer kalp kapak hastalığına bağlı kalp yetmezliği gelişen, idiyopatik dilate kardiyomiyopatisi olan, ciddi derecede kronik akciğer hastalığı veya efor kapasitesini kısıtlayan başka bir hastalığı olanlar çalışmaya dahil edilmedi. Hastaların hepsi son 2 aydır optimal kalp yetmezliği tedavisi almaktaydılar. Hastaların takipleri hastane veya telefon kontroleri ile yapıldı. Hastaların % 83’ü angiotensin konverting inhibitörü inhibitörü(ACEİ) ve/veya angiotensin reseptör blokeri (ARB), %71’i beta-bloker (BB), % 67’si diüretik, % 45’i digoxin kullanıyordu. Hastaların 57’si erkek, 10’u kadın idi. Hastaların yaş ortalaması 61±10 yıl idi. Ekokardiyografi inceleme Hewlett-packard Sonos 1500 cihazı veya VİVİD 3 cihazi ile 2.5 mHZ prob kullanılarak yapıldı (63). Kardiyopulmoner egzersiz testi (KPET) Quinton 5000 tredmil egzersiz cihazı ile Cortex Metalyzer 3B cihazıyla solunumdan solunuma oksijen (O2 ) kullanımı karbondioksit (CO2) üretimi ölçülerek uygulandı. Anaerobik eşik değeri V-slop yöntemi ile değerlendirildi. Her test öncesi volüm ve gaz kalibrasyonu yapıldı. Egzersiz protokolü olarak Wassermanın önerdiği şekilde 2.5km/saat hızda dakikada 2 derece eğim artışı metodu kullanıldı (64). İstatistik Değerler ortalama±standart sapma şeklinde belirlendi. İstatistikî değerlendirmede gruplar arası farklılık için ‘‘Student’s t’’ ve ki-kare testleri kullanıldı. Yaşam süreleri Kaplan-Meier eğrisi ile belirlendi. P<0.05 değerleri anlamlı kabul edildi. 47 Bulgular: Hastalar ortalama 50±27 (2 ila 91 ay) takip edildi. %55 hasta takıp sırasında öldü. Yaşayan hastaların ortalama takip süresi 71±12 ay iken ölenlerin ortalama takip süresi 31±23 ay idi. Ölen ve yaşayan hastaların bazal klinik, ekokardiyografik ve kardiyopulmoner egzersiz parametreleri Tablo 4’te görülmektedir. Çalışma grubundaki hastaların ortalama pik VO2 düzeyi 15±5 ml/kg/dk idi. Hastaların %52’sinde (35 hasta) pik VO2 düzeyi 14 ml/kg/dk’dan yüksek, %27’inde (18 hasta) pik VO2 düzeyi 10-14 ml/kg/dk arası idi ve %21’inde (14 hasta) pik VO2 düzeyi 10 ml/kg/dk dan düşük veya eşit idi. Ölen grupta fonksiyonel kapasite daha düşük, SV diyastolik çap ve sistolik çap daha geniş ve New York Fonksiyonel Sınıflamaya göre daha yüksek fonksiyonel sınıfa sahip idiler. Kaplan–Meier sağkalım eğrisinde 50±27 ay takıpte pik VO2 düzeyi 14 ml/kg/dk’dan yüksek olanlarda survi % 50 iken pik VO2 düzeyi daha düşük olanlarda ise % 30 idi (p<0.05) (Şekil 1). Pik VO2 düzeylerine göre hastalar 3 gruba ayrıldığınde pik VO2 düzeyi 14ml/kg/dk’dan yüksek olanlarda survi %50, pik VO2 düzeyleri 1014ml/kg/dk arasında olanlarda survi %45 olup iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Fakat pik VO2 düzeyi 10 ml/kg/dk ve daha düşük olanlarda survi % 15 olup diğer iki gruba oranla ciddi oranda düşük idi (p<0.05) (Şekil 2). Tartışma: Kronik kalp yetersizliği sık görülmekte ve görülme sıklığı her geçen gün artmaktadır. Tedavideki yeni gelişmelere rağmen çok yüksek mortalite ve morbidite oranlarına sahiptır. Ciddi kalp yetmezliğiğinde ortalama yaşam süreleri 2 ile 3 yıldır (65). Yüksek riskli hastaların belirlenmesinde en sık olarak hastanın klinik durumu, fonksiyonel kapasitesi ve istirahatteki sol ventrikül fonksiyonların değerlendirilmesi ile yapılmaktadır (66). Fakat bütün bu ölçümler hastaların prognozunu belirlemede yeterli olmamaktadır. Sol kalp yetmezlikli hastalarda fonksiyonel kapasitenin objektif tayını, 48 prognozun belirlenmesi ve medikal tedavi başarısının takibi açısından KPET kullanılması önerilmektedir (67). KPET ile hastaların egzersiz kapasiteleri objektif olarak belirlenebilmektedir. Maksimal oksijen tüketim değeri; kardiyak ölüm açısından daha yüksek riskli hastaları belirlemede ve uzun dönem prognoz hakkında bilgi vermektedir. Pik VO2 değeri prognoz için en yaygın kabul edilen parametredir. Kardiyovasküler mortalite pik VO2 14 ml/kg/dk altına düşünce hızla artmaktadır (66). Bizim çalışmamızdada önceki çalışmalara benzer şekilde pik VO2 düzeyi 14 ml/kg/dk altında olanlarda 50±27 aylık takip mortalıte % 30 bulundu. Hastalardaki mortalite oranı özellikle maksimal oksijen tüketim değeri 10ml/kg/dk altına inince artmaktadır. Bu hasta grubunda 50±27 ay sonunda ancak hastaların % 15’i sağ kalabilmişlerdir. Fakat pik VO2 değeri 14 üstü olanlarda % 50 hasta izlem sonunda hayatta idi. Çalışmamızda pik VO2 dışında, New York Kalp Cemiyeti fonksiyonel sınıf, SV diyastolik ve sistolik çap prognoz ile ilşkili bulundu. Bizin çalışmamıza benzer şekilde Cohn ve arkadaşları kalp yatmezlikli hastalarda SV ejeksiyon fraksiyonu, kardiotorasik oran ve VO2 mak değerini bütün nedenlere bağlı mortalitede bağımsız risk faktörü olarak buldular (68). Mancini ve arkadaşları 11±9 ay takipte mortaliteyi en iyi belirleyici faktör olarak pik VO2 düzeyi <14.5ml/kg/dk olmasını buldular (69). Bir başka çalışmada pik VO2 <14, pik egzersiz sisstolik tansiyon ve beklenen pik VO2 ulaşma değeri kullanılarak riskli hastalarda daha ileri prognostik sınıflama yapılabileceğini rapor etmişlerdir (70). Pik VO2 değeri 14 altında olup beklenen pik VO2 %50 üstü olanlarda prognoz pik VO2 değeri 14 ml/kg/dk üstü olanlar gibi bulmuşlardır. Fakat beklenen pik VO2 %50 ulaşmayan hastalarda 3 yıllık sürvi % 61±6 bulmuşlardır. Ayrıca bu hastalardan sistolik tansiyon 120 çıkmayan hastalarda 3 yıllık sürtvi % 55±7 ye düşmüştür. Yine Stelken ve arkadaşları çalışmalarında sağ artiyal basıncın 12 mmHg üstü olması, sodyum değeri 138 mmol/litre den düşük olması ve SV ejeksiyon fraksiyonun %17 den düşük olmasını mortalite ile ciddi ilişkili buldular (66). Kalp yetmezlikli hastalarda fonksiyonel kapasite birçok parametreye bağlı olarak değişir. Yaş, kilo, hastanın kondisyonu, periferal dolaşım, pulmoner kama 49 basıncı, egzersiz sırasında kalp debisini artırabileme kapasitesi, sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyonlar gibi bir çok parametre maksimal egzersiz kapasiteyi etkilemektedir. Ayrıca mortalitede fonksiyonel kapasite dışında birçok parametre rol oynamaktadır. Daha önceki çalışmalarda olduğu gibi bizim çalışmamızda pik VO2 düzeyi 14 üstü olan grupta prognoz iyi bulunmuştur. Bundan dolayı bu hastaların medikal tedavi ile takip edilmeleri önerilmektedir. Fakat pik VO2 düzeyi 10 altı olan hastalarda prognoz çok kötü olmaktadır ve bu hastaların transplantasyon programına alınmaları gerekmektedir. Fakat pik VO2 düzeyleri 10-14ml/kg/dk arası olanlarda diğer parametreler ile beraber değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir. Sonuç: Biz bu çalışmada Türk toplumunda kronik kalp yetmezliği tanısı ile izlenen hastalarda fonsiyonel kapasite düşüklüğü ile mortalite arasında ilişkili tespit ettik. Pik VO2 düzeyi 10 ml/kg/dk altında olan hastalarda çok yüksek mortalite düzeyi vardı. 50 Yaş Yaşayan Ölen hastalar hastalar(n=29) (n=38) 59±10 62±9 Cinsiyet p 0.1 0.06 Bayan 3 7 Erkek 22 35 Hipertansiyon 15 14 0.9 Diyabet 6 10 0.3 SVDÇ 171±4 66±5 0.02 LVSÇ 61±45 54±5 0.01 SA 35±5 36±6 0.8 SVEF 32±7 29±6 0.1 Pik VO2(ml/kg/dk) 16.2±5.3 13.9±5 =0.5 Fonksiyonel kapasite 0.04 NYKC sınıf ΙΙ 21 8 sınıf ΙΙΙ 18 20 51 İstirahat KH/dk 89±13 84±20 0.4 Pik KH/dk 142±20 142±24 0.9 İlaçlar >0.05 ACEİveya ARB 25 31 BB 23 25 Diüretik 10 28 Digoxin 9 21 Tablo 4. Yaşayan ve ölen hastaların klinik, ekokardiyografi ve kardiyopulmoner egzersiz parametreler. SVSÇ: Sol ventrikül sistolik çap, SVDÇ: Sol ventrikül diyastolik çap, SVEF:Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, SA: Sol atriyum, NYKC: New York Kalp Cemiyeti, KH: Kalp hız, ACEİ: Angiotensin converting enzim inhibitörü, ARB: Angiotensin reseptör blokeri, BB: Beta blokeri 52 Sağ kalım – Takip süresi (ay) Şekil Ι: Pik VO2 düzeyine göre>14ml/kg/dk ve ≤14ml/kg/dk olan hastaların KaplanMeier sağkalım eğrisi. Pik VO2 > 14 ml/kg/dk olan hastalarda ortalama 49±27 ay takipte yaşam oranı % 50 iken pik VO2 düzeyi ≤14ml/kg/dk olan hastalar yaşam yaşam oranı % 35 idi (p<0.05). 53 Sağ kalım- Takip süresi (ay) Şekil 2: Pik VO2 düzeylerine göre >14ml/kg/dk, 10-14 ml/kg/dk ve ≤10ml/kg/dk olan hastaların Kaplan-Meier sağkalım eğrisi. Ortalama 49±27 ay takipte, pik VO2 düzeyi 14ml/kg/dk dan yüksek olanlarda survi %50, pik VO2 düzeyleri 10-14ml/kg/dk arasında olanlarda survi %45 idi. İki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Fakat pik VO2 düzeyi 10 ml/kg/dk ya eşit veya daha düşük olanlarda survi % 15 idi ve diğer iki gruba oranla ciddi oranda düşük idi (p<0.05) (şekil 2). 54 KAYNAKLAR 1. Kannet WB, Belanger AJ: Epidemiology of heart failure. Am Heart J 1991;121:9514. 2. Francis GS, Changing the remodelling proces in heart failure: basic mechanisms and laboratory results. Curr Opin Cardiol 1998 May: 13 (3):156-651. 3. Packer M,The neurohormonal hypothesis: a theory to explain the mechanism of disease progression in heart failure. J Am Coll Cardiol 1992; 20: 248-54. 4. Mann DL, Young JB. Basic mechanisms in congestive heart failure: recognizing the role of proinflammatory cytokines. Chest 1994;105: 897–904. 5. Adamopoulos S, Parissis J, Kremastinos D. A glossary of circulating cytokines in chronic heart failure. Eur J Heart Fail 2001; 3: 517–526. 6. Okuyama M, Yamagouchi S, Nozaki N, Yamaoka M, Shirakabe M, Tomoike H. Serum levels of soluble form of Fas molecule in patients with congestive heart failure. Am J Cardiol 1997; 79: 1698 –1701. 7. Yamagouchi S, Yamaoka M, Okuyama M, Nitoube J, Fukui A, Shirakabe M, Shirakawa K, Nakamura N, Tomoike H. Elevated circulating levels and cardiac secretion of soluble Fas ligand in patients with congestive heart failure. Am J Cardiol 1999; 83:1500 –1503. 8. Benedict CR, Johnstone DE, Weiner DH, et al. Relation of neurohormonal activation to clinical variables and degree of ventricular dysfunction. Report from registry of Studies of Left Ventricular Dysfunction. J Am Coll Cardiol 194; 23: 1410 –20. 55 9. Chidsey, C.A., Braunwalt, E., and Morrow, A.G.: Catecholamine excretion and cardiac stores of norepinephrine in congestive heart failure. Am.J.Med.39: 442, 1965. 10. Thomas, J.A., and Marks, B.H.: Plasma norepinephrine in congestive heart failure. Am. J. Cardiol. 41:233,1978. 11. Bisphoric, N.H., Simpson P.C., and Ordahl, C. P. Induction of the skeletal alphaactin gene in alpha1 adrenoreceptor-mediated hypertrophy of rat cardiac myocites. J.Clin. Invest. 80:1194,1987. 12. Goldsmith ,S. R., Francis, G.S.,and Cowley ,A.W.:Aarginine vasopressin and the renal response to water in congestive heart failure. Am J Cardiol. 58:295,1986. 13. Cody, R.J., Haas, G. J., Binkley, P.F., Capers, Q., and Kelley, R.. Plasma endothelin correlates with the extent of pulmonary hypertension in patients with chronic congestive heart failure. Circulation 85:504, 1992. 14. Sudoh T, Kangawa K, Minamino M, Matsuo H. A new natrıuretic peptide in porcine braine. Nature 1988; 332:78-81. 15. Suga S, Nakao K, Hosoda K, et al. Receptor selectivity of natriuretic peptide family, atrial natriuretic peptide, brain natriuretic peptide, and C-type natriuretic peptide. Endocrinology 1992; 130: 229-39. 16. Yasue H, Yashimura M, Sumida H, ve ark. Localiztion and mechanism of secretion of B type natriuretic peptide in comparison with those of A type natriuretic peptide in normal subjects and patiens with heart failure. Circulation 1994; 90:195-203. 17. Yoshimura M, Yasue H, Okumara K, ve ark. Different secretion patterns of atrial natriuretic peptide and brain natriuretic peptide in patients with congestive heart failure. Circulation 1993; 87:464-9 18. Nagagawa O, Ogawa Y, Itoh H, Suga S, Ihatsu Y, Kishmto I: Rapid transcritional evation and early mRNA turnover of BNP cardiocyte hypertrophy: evidence for 56 BNP an emergency cardiac hormone aganist riculer overload. J Clin Invest 1995; 96:1280-86. 19. Lunhner A, Stevens TL, Borgeson DD, et al. Differential atrial and ventricular pession of myocardial BNP during evolation of heart failure. Am J Physiol 1998; 274: 1684-92. 20. Francis GS, Benedict C, Jhonstone DE, et al: Comparision of neuroendocrine activation in patients with ventricular dysfunction with and without congestive heart failure. A substudy of the Studies of Left Ventricular Dysfunction (SOVLD). Circulation 1990; 82: 1724-9. 21. Peacock WF. The B type natriuretic peptide assay: a rapid test for heart failure. Cleve Clic J Med 2002; 69:243-51. 22. Kaan J, Hope J, Garcia A, et al. A rapid bedside test for brain natriuretic peptide accurately predicts cardiac function in patients reffered for echocardiography. J Am Cardiol 2000; 135:419A. 23. Maisel AS, Krishnaswamy P, Nowak RM ve ark. Rapid measurement of B type natriuretic peptide in the emergency diagnosis of heart failure. N Eng J Med 2002; 347: 161-7. 24. Guidelines fort he evalution and management of chronic heart faliure. J Am Coll Cardiol 2001; 38:2101-13. 25. Remme WJ, Swedberg K: Guidelines for diagnosis and treatment of heart failure. Eur Heart J 2001; 22:1527-60. 26. Richards AM, Mc Donald D, Fitzpatrick MA, ve ark. Atrial natriuretic hormone has biological effect in man at physiological plasma concentrations. J Clin Endocrinol Metab 1988; 67:1134-9. 27. Tonolo G, Richards AM, Manunta P, ve ark. Low dose infusion of atrial natriuretic factor in mild essential hypertension. Circulation 1989; 80: 893-902. 57 28. Floras JS, Sympathoinhibitory effects of atrial natriuretic factor in normal humans. Circulation 1990; 81:1860-73. 29. Brunner La Rocca HP, Kaye DM, Woods RL, Hastings J, Esler MD. Effects of intravenous brain natriuretic peptide on regional sympathetic activity in patients with chronic heart failure as compared with healthy control subjects. J Am Coll Cardiol 2001; 37: 1221-27. 30. Atarashi K, Mulrow PJ, Franco Saenz R. Effect of atrial peptides on aldesterone production. J Clin Invest 1985; 76: 1807-11. 31. Burnett JC Jr, Granger JP, Opgenorth TJ. Effect of synthetic atrial natriuretic factor on renal function and renin release. Am J Physol 1984; 247: F863–66. 32. Kannel WB, Abbott RD, Savage DD, et al. Epidemiologic features of chronic atrial fibrillation: The Framingham Study. N Engl J Med 1982; 306:1018 –22. 33. Criterie commmittee, New York Heart Association, inc. Diseases of the blood vessels. Nomenclature and criteria for diagnosis,6th edition. Boston: Little, Brown;1964. 34. Hunt SA, Baker DW, Chin MH, et al; ACC/AHA guidelines for the evalution and management of chronic heart failure in the adult: (Committee to Revise the 1995 Guidelines for the evalation and Management of Heart Failure. 35. Cao L, Gardner DG. Natriuretic peptides inhibit DNA synthesis in cardiac fibroblasts. Hypertension 1995; 25: 227-34. 36. Hunt PJ, Richards AM, Espiner EA, Nicholls MG, Yandle TG. Bioactivity and metabolism of C type natriuretic in normal man. J Clin Endocrinol Metab 1994; 78: 1428-35. 37. Stelken AM, Younis LT, Jennison SH, et al. Prognostic value of cardiopulmonary exercise testing using percent achieved of predicted cardiomyopaty. J Am Coll Cardiol 1996; 27: 345-352. 58 38. Horwich TB, Fonarow GC, Hamilton MA, et al. Anemia is associated with worse symptoms, greater impairment in functional capacity and a significant increase in mortality in patients with advanced heart failure. J Am Coll Cardiol. 2002; 39: 1780–1786. 39. Baig K, Mahon N, McKenna W. The Pathophysiolgy Advenced Heart Failure Am Heart J 1998; 135: 216-30. 40. Textbook of Cardiovasküler Medicine Eric J. Topol Lippincott Williams and Wilkins 1998 Section VI Heart Failure and Transplantation Page 2179 2327 Manuel of Cardiovaskuler Medicine E.J. Topol Lippincott Williams and Wilkins 200 second edition Heart Failure and Transplantation Page 101-175. 41. Good CB, McDermott L, McCloskey B. Diet and serum potassium in patients on ACE inhibitors. JAMA 1995; 274: 538. 42. Kajotuna J, Cipola E, Malhotna A, et al. Angiotensin II induces apoptosis of adult ventrıculer myocytes in vitro. J Mol Cell Cardiol 1997; 25: 859-870. 43. Kober L, Torp-Pedersen C, Carlsen JE et al. for the Trandolapril Cardiac Evaluation (TRACE) Study Group. Effects on mortality by trandolapril after myocardial infarction. N Engl J Med 1995; 333: 1670-6. 44. Flather M, Yusuf S, Kober L et al. Long-term ACE-inhibitor therapy in patients with heart failure or left-ventricular dysfunction: a systematic overview of data from individual patients. ACE-Inhibitor Myocardial Infarction Collaborative Group. Lancet 2000; 355; 1575-81. 45. Umemura K, Nakashima M, Surma T. Thromboxane A2 synthetase inhibition suppresses cough induced by angiotensin converting enzyme inhibitors. Life Sci 1997; 60: 1583-8. 46. Ljungman S, Kjekshus J, Swedberg K. Renal function in severe congestive heart failure during treatment with enalapril (the Cooperative North Scandinavian Enalapril Survival Study [CONSENSUS]Trial). Am J Cardiol 1992; 70: 479-87. 59 47. Kaddoura S, Patel D, Parameshwar J et al. Objective assessment of the response to treatment of severe heart failure using a 9-minute walk test on a patient-powered treadmill. J Card Fail 1996; 2: 133-9. 48. Vargo DL, Kramer WG, Black PK, Smith WB, Serpas T, Brater DC. Bioavailability, pharmacokinetics, and pharma-codynamics of torasemide and furosemide in patients with congestive heart failure. Gin Pharmacol Ther 1995; 57: 601–9. 49. Channer K.S, McLean KA, Lawson-Matthew P, Richardson M. Combination diuretic treatment in severe heart failure: a randomised controlled trial. Br Heart J 1994; 71: 146-50. 50. Edmonds CJ, Jasani B. Total-body potassium in hypertension patients during prolonged diuretic therapy. Lancet 1972; 2: 8-12. 51. Wang W. Chronic administration of aldosterone depresses baroreceptor reflex function in the dog. Hypertension 1994; 24: 571-5. 52. MacFadyen RJ, Barr CS, Struthers AD. Aldosterone blockade reduces vascular collagen turnover, improves heart rate variability and reduces early morning rise in heart rate in heart failure patients. Cardiovasc Res 1997; 35: 30-4. 53. Burnier M, Brunner HR. Angiotensin II receptor antagonists. Lancet 2000; 355: 637-45. 54. Khand AU, Rankin AC, Kaye GC, Cleland JG. Systematic review of themanagement of atrial fibrillation in patients with heart failure. Eur Heart J 2000; 2: 614-12. 55. The Digitalis Investigation Group. The effect of digoxin on mortality and morbidity in patients with heart failure. N Engl J Med 1997; 336: 525-33. 60 56. Cohn JN, Johnson G, Ziesche S et al. A comparison of enalapril with hydralazineisosorbide dinitrate in the treatment of chronic congestive heart failure. N Engl J Med 1991; 325: 303-10. 57. Cohn JN, Ziesche S, Smith R et al. Effect of the calcium antagonist felodipine as supplementary vasodilator therapy in patients with chronic heart failure treated with enalapril: V-HeFT III. Vasodilator-Heart Failure Trial (V-HeFT) Study Group. Circulation 1997; 96: 856-63. 58. Thackray S, Witte K, Clark AL, Cleland JG. Clinical trials update: OPTIMECHF, PRAISE-2, ALL-HAT. Eur J Heart Fail 2000; 2: 209-12. 59. Hampton JR, van Vekihuisen DJ, KJeber FX et al. for the Second Prospective Randomised Study of Ibopamine on Mortality and Efficacy (PRIME II) Investigators. Randomised study of effect of ibopamine on survival in patients with advanced severe heart failure. Lancet 1997; 349: 971-7. 60. Cleland JG, Cowburn PJ, Falk RH. Should all patients with atrial fibrillation receive warfarin? Evidence from randomized clinical trials. Eur Heart J 1996; 17: 674-81. 61. Steinbeck G,Andresen D, Bach P et al. A comparison of electrophysiologically guided antiarrhythmic drug therapy with betablocker therapy in patients with symptomatic, sustained ventricular tachyarrhythmias. N Engl J Med 1992; 327: 987-92. 62. Rahimtoola SH. The hibernating myocardium. Am Heart J 1989; 117: 211-21. 63. Sahn D, DeMaria A, Kisslo J, Weyman A. Recommendations regarding quantitation in M-mode echocardiography results of a survey echocardiographic measurements. Circulation 1978;58:1072-83. 64. Wasserman K, Hansen JE, Sue DY, Whipp BJ and Casaburi R: Principles of exercise testing and interpretation. Lea & Febiger 1994. p. 53-111. 61 65. Ho KKL, Anderson KM, Kannel WB, Grossman W, Levy D. Survival after the onset of congestive heart failıre in Framingham Heart Study Sublects. Circulation 1993;88:107-15. 66. Stelken AM, Younis LT, Jennison SH, Miller DD, Miller LW, Shaw LJ, Kargl D, Chaitman BR. Prognostic value of cardiopulmonary exercise testing using prescent achieved of predicted peak oxygen uptake for patients with ischemic and dilated cardiomyopathy. J Am Coll Cardiol 1996;27:345-52. 67. Passantino A, Scrutinio D, Lagioia R, Forleo C, Ricci A, Rion P. Value of peak ozygen consumpsion during exercise fort he prognostic stratification of patients with severe systolic dysfunction of the left ventricle. Cardiollogia 1997;42:947-52. 68. Cohn CN, Jonson GR, Shabetai R, et al fort he V-Heft VA Cooperative Sdudies Group. Ejection fraction, peak exercise oxygen consumption, cardiothoraisc ratio, ventricular arrhtymias, and plasma noropinephrine as determinants of prognosis in heart failure. Circulation 1993;87:Suppl V1-V1-5-16. 69. Mancini DM, Eisen H, Kusmaul W, Mull R, Edmınds LH, Wilson JR. Value of peak exercise oxygen consumption for optimal timing of cardiac trasplantation in ambulatory patients wity heart failure. Circulation 1991;83: 778-86. 70. Osada N, Chaıtman BR, Miller LW, Yip D, Cishec MB, Wolford TL. Cardiopulmonary exercise testing identifies low risk patients with heart failure and severely impaired exercise capacity considered for heart transplantation. J Am Coll Cardiol 1998;31:577-82. 62