İçindekiler - İris İnteraktif

advertisement
İçindekiler
VI. Üst üriner sistem obstrüksiyonu
6.1 Üreteropelvik bileşke obstrüksiyonu
6.1.1 Patogenez
//Bülent Öztürk
6.1.2 Klinik tablo
6.1.3 Değerlendirme
6.1.4 Tedavi
6.1.4.3 Cerrahi teknikler
6.2 Retrokaval üreter (Preüreterik vena cava inferior)
//Emre Huri
6.3 Üreter darlıkları
//Erem Kaan Başok
6.2.1 Etyoloji
6.2.2 Tanı
6.2.3 Tedavi
6.3.1 Etyoloji
6.3.2 Tanı
6.3.3 Tedavi
6.3.3.1 Endoskopik girişimler
6.4. Üreteroenterik anastomoz darlığı
6.4.1. İnsidans
6.4.2. Etiyoloji
6.4.3. Tanı
6.4.4. Tedavi
//Mustafa Aldemir
6.5. Retroperitoneal Fibrozis//Özlem Tokgöz, Hüsnü Tokgöz
6.5.1. Klinik tablo
6.5.2. Etyoloji
6.5.3. Tanı
6.5.4. Tedavi
178
179
VI. Üst üriner sistem obstrüksiyonu
6.1 Üreteropelvik bileşke obstrüksiyonu
Pelvisden üretere idrar geçişinin fonksiyonel olarak belirgin bozulmasıdır. Çocuklarda üreterin primer obstrüksiyonu genellikle üreteropelvik veya üreterovezikal bileşke düzeyindedir. Üreterin olasılıkla en sık görülen doğumsal
anomalisi üreteropelvik bileşke obstrüksiyonudur. Erkek çocuklarda, kız çocuklara göre daha sık (5/2) görülür.
Tek taraflı olgularda solda daha sıktır. Olguların %10-15’ inde çift taraflı obstrüksiyon görülür. Aynı ailenin bir kaç
üyesinde oluşabilmesine karşın kesin bir kalıtımsal geçiş gösterilememiştir. Obstrüksiyonun nedeni intrinsink, extrinsink, konjenital ya da iatrojenik olabilir. Birçok vaka konjenital olmasına rağmen, ileri yaşlara kadar klinik olarak
sorun ortaya çıkmayabilir. Hatta obstrüksiyonun nedenini net olarak ortaya koymak sıkıntılı da olabilir. Bu bölümde
primer olarak konjenital üreteropelvik bileşke obstrüksiyonu (UPBO) değerlendirilecektir.
6.1.1 Patogenez
Konjenital UPBO, tipik olarak intrinsink hastalığın bir sonucudur. Çok sıklıkla aperistaltik üreter segmentiyle birliktedir. Histopatolojik çalışlmalarda normalde spiral kas yapısı olması gerekirken bunun yerine anormal longitudinal
kas yapısının ya da fibroz dokunun yer aldığı gösterilmiştir. Bunun sonucunda idrarın pelvisden üretere doğru iten
peristaltik dalganın oluşmasında yetersizlik oluşmaktadır. Cerrahi esnasında bu tip segmental defektlerin varlığında üreterler gros olarak normal gözükebileceğinden UPBO’ nun kliniği daha önemli hale gelebilir. Konjenital
UPBO’nun daha az görülen nedeni gerçek üreter darlıklarıdır. Bu tip kojenital üreter darlıkları lumbar üreterin
herhangi bir yerinde görülebilmesine rağmen, çoğunlukla üreteropelvik bileşkede (UPB) görülür. Darlık bölgesinde
aşırı kollejen birikimi ile birliktedir.
UPB’de intrinsik obstrüksiyon, kinklerle ya da üreteral mukozanın ve müsküler tabakanın katlantılarıyla oluşabilecek valvlerle de oluşabilir. Kinklerin, valvlerin, bandların ve adhesyonların varlğı, renal pelvisin alt kenar seviyesinde üreterin angulasyonuna neden olabilir. Bu durum pelvisin anterior ve inferior olarak genişlemesine, üreter
bileşkeninde daha proksimale kaymasıyla sonuçlanır. Bu vakalarda üreterin pelvise yüksek girişi, sekonder olarak
yetersiz pelvis drenajına neden olur. Nadiren renal ektopi ya da füzyon anomalilerinde üreterin yüksek insersiyonu
primer obstrüksiyon nedeni olabilir.
UPBO’nun etyolojisinde aberan damarlarının potansiyel rolü netleşmiş değildir. Belirgin çarplazlayan damarlar,
UPBO olan vakaların %63’ ünde, böbreği normal olan vakaların %20’ sinden daha azında bulunur. Alt pole giden
damarlar sıklıkla aberan damar olarak varsayılırken, aslında bu segmental damarlar renal arterden ya da direk aor-
180
Tablo 6.1 Üreteropelvik bileşke obstrüksiyonunda tedavi seçenekleri
Endoürolojik yaklaşım
•
•
•
Perkütan endopyelolitotomi
Retrograd üreteroskopik endopiyelolitotomi
Retrograd koter telli balon endopiyelolitotomi
Açık cerrahi piyeloplasti
•
•
•
•
Dismembered Piyeloplasti
Y-V Plasti
Spiral ve vertikal flepler
Üreterokalikostomi
Laparoskopik piyeloplasti
•
•
•
•
Trasperitoneal yaklaşım
Retroperitoneal yaklaşım
Anterior retroperitoneal yaklaşım
Robot yardımlı yaklaşım
tadan çıkan normal varyantlardır. Bazı hastalarda bu alt
pol damarlar üreteri posteriordan çarplazlayarak gerçek
aberan yol izler. Birçok vakada çaprlazlayan damar varlığı endopyelotominin başarı oranlarını düşürür. UPBO
ile birlikte olabilecek atnalı böbrek, pelvik böbrek gibi
anatomik anamoliler varlığında cerrahi planlama dikkatli yapılmalıdır. Preoperatif spiral BT ile yapılan anjiografik çalışmalar çaprazlayan damarları göstermede ve
cerrahi planını oluşturmada oldukça yardımcıdır.
UBO daha sonra oluşan lezyonların sonucu olarak da
gelişebilir. Çocuklarda vezikouretral reflü, üreterlerin
elongasyonu ve kinkleriyle birlikte üst üriner sistemde
dilatasyona neden olabilir. Bazı vakalarda bu değişiklikler gerçek UPBO’ un radyografik bulgularıyla benzerlik
gösterebilir. Hatta gerçek UPBO’ nu vezikoüretral reflü
ile brilikte olabilir. Bu iki durumun tesadüfen aynı anda
birlikte mi olduğu yoksa üst üriner obstrüksiyonun reflünün bir sonucu mu oluştuğunu ayırt etmek zor olabilir.
Reflü ve obstrüksiyonu biribirinden ayırt etmek için ilk
seçilecek tetkik diüretikli renografidir.
UPB’de obstrüksiyon oluşturabilecek diğer kazanılmış
lezyonlar, fibroepitelial polipler, üretelial maligniteler,
taş hastalığı ve postinflamatuar, postoperatif skarlaşma
ya da iskemi olarak sayılabilir. Bu hastalıkların bir kısmı bu bölümde, diğerleri ise primer hatalığın aktarıldığı
bölümlerde ele alınacaktır.
6.1.2 Klinik tablo
Sıklıkla konjenital bir problem olmasına rağmen UPBO,
klinik olarak yaşamın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilir. Yeni doğanlarda en yaygın bulgu flank bölgesinde palpabl kitlenin olmasıdır. Özellikle prenatal ve maternal USG’nin yaygın olarak kullanılması, çoğunluğu
UPBO nedeniyle gelişen asemptomatik yenidoğan hidronefrozun sayısında belirgin bir artışa neden olmuştur.
Vakaların bir kısmi azoteminin araştırılması esnasında
da ortaya çıkabilir. Konjenital kalp hastalığı gibi iliş-
kisi olmayan anomalilerin değerlendirilmesi esnasında
insidental olarak da UPBO tespit edilebilir. Daha ileri
yaşlardaki çocuklarda ya da yetişkinlerde, zaman zaman
bulantı ya da kusmanın eşlik ettiği aralıklı karın ya da
yan ağrısı en yaygın olarak görülen semptomdur. Hem
spontan hem de minor travmalarla gelişen hematüri başlangıç semptomu olabilir. Nadir olarak hipertansiyon bir
bulgu olarak karşımıza çıkabilir.
6.1.3 Değerlendirme
Radyografik çalışmalar, obstrüksiyonun hem anatomik
yerini hem de fonksiyonel önemini ortaya koymak için
yapılmalıdır. İntravenöz urografi (İVU) akla uygun bir
seçenek gibi görünsede, bugün çok az kullanılmaktadır. IVU’ in klasik bulgusu genişlemiş pelvikaliksiyel
sistemle birlikte geçikmiş fonksiyonun görülmesidir.
Üreter görülebiliyorsa normal kalibrasyonda olmalıdır
(Şekil 6.1). Üreter görülemiyorsa vezikoüreteral reflüyü
ekarte etmek için voiding sistografi çekilmelidir. Bazı
hastalarda semptomlar aralıklı olabilir ve ağrı epizodları
arasında IVU normal görülebilir. Bu durumda hastaların
semptomatik olduğu akut dönemde IVU tekrarlanmalıdır. Seçilmiş vakalarda diüretikli IVU tanıyı doğrulamaya katkı sağlayabilir. Hasta iyi bir şekilde hidrate
edilmeli ve 0,3-0,5 mg/kg furosemid injeksiyonu yapıldıktan sonra IVU yapılmalıdır.
Akut yan ağrısıyla gelen hastalara çoğunlukla bilgisayarlı tomografi (BT) çekilmektedir. BT ile UPBO
tanısına yardımcı olabilecek detaylı anatomik ve fonksiyonel bilgiyi de elde etmek mümkündür (Resim-1).
Hem ultrasonografinin (USG) hem de BT’ nin obstrüksiyon oluşturabilecek taş ya da tümör gibi nedenleri
ortaya koymada önemli rolleri de vardır. Yeni doğan
ve infantlarda UPBO’ nun teşhisi genellikle ya anneye
yapılan rutin USG ile ya da flank bölgesindeki kitlenin
saptanmasıyla yapılır. Her iki durumda da renal USG
yapılacak olan ilk radyografik çalışmadır. USG topla-
181
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
yıcı sistemin dilatasyonunu ortaya koyarak, UPBO’dan
multikistik böbreği ayırt etmeye ve obstrüksiyon seviyesinin tespitinde yardımcı olur.
IVU ile böbreklerin görüntülenemediği vakalarda diüretikli renografi fonksiyonun geri dönüp dönmeyeceğini
tahmin etmede oldukça efektifdir. Diüretikli renogarfi
obstrüksiyonun derecesini belirlemeye olanak verir ve
obstrüksiyonun seviyesini tespit etmeye yardımcı olabilir. Bugün daha iyi görüntüler elde edildiğinden ve
diğer isotoplara göre daha kabul edilebilir doz alındığından isotop olarak Tc-MAG3 tercih edilmektedir. Tedavi sonrası obstrüksiyonun drurumunu belirlemek için
seçilecek en doğru çalışma MAG3 kullanılarak yapılan
diüretikli renografidir.
UPBO’nun tanısı genellikle, klinik (hasta şikayeti) ve
bir ya da daha fazla görüntüleme sonuçlarının elde edilmesiyle ortaya konabilir. Aynı zamanda en iyi tedavi
planını da elde etmek için, retrograd pyelografi ve diüretikli renografi gibi anatomik ve fonksiyonel çalışmaların
kombinasyonu tercih edilebilir. Retrograd pyelografi,
tanıyı desteklemek ve tamir öncesi obstrüksiyonun yapısını ve tam yerini göstermek için önemini korumaktadır. Birçok vakada bu çalışma, oluşabilecek infeksiyon
riskinden kaçınmak için operasyon planı yapıldığı anda
gerçekleştirilir. Bununla birlikte infeksiyon ya da böbrek fonksiyonun tehlikede olduğu UBPO olan vakalarda
retrograd pyelografinin acil endikasyonu vardır. Sistoskopik retrograd girişimin başarısız olduğu ya da özellikle yenidoğan ve infantlarda perkutan nefrostomi yerleştirilmesi tercih edilir. Böylece antegrad çalışmalarla
obstrüksiyonun anatomik yeri ve yapısını belirlemekte
mümkün olur. Perkütan nefrostominin takılmasından
sonra böbrek fonksiyonun düzelip düzelmediği de değerlendirilir. Dilate toplayıcı sistemin klinik önemini
belirlemede bazı şüpheler varsa, perkütan nefrostomi
tüpü dinamik basınç perfüzyon çalışmalarının yapılmasına olanak verir. İlk defa Whitaker tanımlanan bu
çalışmada, floroskopi altında renal pelvise 10 ml/dk
hızla serum fizyolojik ya da sulandırılmış opak madde
verilirken basınç ölçümleri elde edilir. İnfüzyon sırasında intravezikal basınçların yansımasını engellemek için
mesaneye sonda konarak işlem yapılır. Renal pelvis basıncı 12-15 cm H2O arasındaysa obstrüksiyon olmadığı,
15-22 cm H2O arsındaysa fonksiyonel bir obstrüksiyon
varlığından söz edilebilir. Bu değerlerin üzerindeki ve
altındaki değerler için net bir şey söylemek mümkün değildir. Renal pelvisin anatomisindeki ve kompliansındaki değişiklikler testin doğruluğunu değiştirebilir.
6.1.4 Tedavi
UBO’ nun müdahale endikasyonları;
Obstrüksiyonla birlikte,
•Semptomların varlığı
•Renal fonksiyonda bozulma ya da ilerleyici bozulma
•Taş ya da enfeksiyon gelişmesi
182
•Nadir de olsa hipertansiyon olması
Müdahalenin primer amacı, semptomların giderilmesi
ve renal fonksiyonu düzeltilmesi ya da korunmasıdır.
Genellikle bu tip müdahale obstrükte olmayan idrar
akımı sağlayacak rekontstrüktif bir işlem olmalıdır.
Bu özellikle, obstrüksiyon düzeltildikten sonra böbrek
fonksiyonun düzelme olasılığı en fazla olan yenidoğan,
infantlar ya da çocuklar için doğru bir yaklaşımdır.
UBPO orta ya da ileri yaşlara kadar semptom vermeyebilir. Semptomu olmayan ve obstrüksiyonun fizyolojik
önemi ortaya konamayan hastalarda, dikkatli gözlem
ve diüretikli renografiyle izlem uygun olabilir. Cerrahi
müdahale gerekliyse seçilecek yöntem dismembered piyeloplastidir. Bununla birlikte, birçok merkezde daha az
invazif endoürolojik yaklaşımların alternatif rolleri vardır. Hernekadar bu alternatif tekniklerin başarı oranları
standart açık piyeloplasti tekniği ile karşılaştırılabilir
olmasa da dikkatli hasta seçimi ile başarı oranları önemli ölçüde geliştirilebilir. Son zamanlarda uygun teknolojiye ve tecrübeye sahip merkezlerde laparoskopik ve
robotik pyeloplasti primer tedavi olarak kabul görmeye
başlamıştır.
Nadiren nefrektomi tercih edilen bir işlem olabilir. Bu
tür bir yaklaşımın birinci seçenek olma endikasyonu o
taraf böbreğin radyografik ve radyonüklid çalışmalarla
fonksiyon göstermemesidir. Yetişkinlerde renografide
%15’ den daha az fonksiyon varlığı böbreğin kurtarılamayacağının bir göstergesi olarak kabul edilir. Fonksiyon durumunda şüphe varsa, internal stent ya da perkütan nefrostomi koyarak böbreğin fonksiyon durumu
takip edilebilir. Obstrüksiyon taş hastalığına, infeksiyona neden oluyor ve belirgin fonksiyon kaybı varsa, karşı
böbreğin normal olduğu durumlarda nefrektomi düşünülebilir. Tedavi seçenekleri tablo 6.1 de gösterilmiştir.
6.1.4.1 Endoürolojik yaklaşım
Bu tür yaklaşımların avantajları hastanede kalma süresinde belirgin azalma ve kısa postoperatif iyileşme
süresidir. Bununla birlikte bu işlemlerinin birçoğunun
başarı oranı standart açık piyeloplasti başarı oranına
yaklaşamamaktadır. Yine açık cerrahi yaklaşım herhangi bir anatomik varyasyon durumunda uygulanabilirken, daha az invaziv alternatiflerde kişilerin kendi
anatomileri, hidronefroz derecesi, toplam ve aynı taraf
renal fonksiyon ve bazı olgularda çapralazlayan damar
ya da birlikte bulunabilen taş değerlendirmede dikkate
alınmalıdır.
Teknikle ilgili çeşitli farklılıklar tanımlanmakla birlikte temel kavram aynıdır. Obstrükte proksimal üreterin
lümeninden dışarı doğru peripelvik ve periüretral yağa
kadar insizyonun tüm kat boyunca yapılması gerekir.
Daha sonra stent konarak iyileşmeye bırakılır. Perkütan
yapılabildiği gibi retrograd yaklaşımla da uygulanabilir.
Perkutan Endopiyelotomi
Perkütan yaklaşım birlikte bulunan taşların alınması
için ya da daha önce açık piyeloplasti geçirmiş hastalara
önerilmekteyken, sonuçların cesaret verici olması nede-
niyle birçok merkezde UBO olan herhangi bir hastaya
önerilir hale gelmiştir.
Kontrendikasyonları, obstrüksiyonun uzun bir segment
olması (> 2 cm), aktif infeksiyon ya da tedavi edilmemiş koagülopati olmasıdır. Çarplazlayan damar varlığı
kontrendikasyon oluşturmasada işlemin başarısını azaltabileceği unutulmamalıdır.
Teknik
•Antegrad ya da retrograd yoldan Üreteropelvik bileşkeyide içine alan üreter katateri yerleştrilmesi
•Prone posizyonunda böbreğe perkütan girişimin sağlanması (midposterior yada superolateral kaliksden)
•Pelvisden kılavuz telin dışarıya alınması
•Dar bölgenin lateral olarak soğuk bıçakla insizyonu
(çaprazlayan damardan kaçınmak için)
•Üreterin yüksek giriş yaptığı vakalarda posterior ya da
anterior insizyon yapmak gerekebilir.
•İnternal üreter kateteri yerleştirilmesi
•Nefrostomi tüpü 24-48 saat tutulabilir.
İşlemden 4 hafta sonra stent çıkarılır. Stent çıkarıldıktan
1 ay sonrada klinik ve radyolojik değerlendirmeye alınır. Eğer hastanın semptomları gerilemişse, kalisektazi
derecesinde azalma varsa ya da diüretikli renogramda
T1/2 değerleri obstrükte olmayan değerlerdeyse, değerlendirme 6 ay sonra ve sonraki takipler 12 aylık aralarla
en az 2-3 yıl yapılır.
Deneyimli merkezlerde başarı oranı yaklaşık %85-90
civarındadır. Perkütan endopyelotominin başarısız olduğu durumlarda, perkütan yaklaşım tekrarlanabilse
de, açık, laparoskopik ya da robotik cerrahi yaklaşımlar
tercih edilmelidir.
Komplikasyon
•Kanama; Tedavi başlangıçta yatak istirahati, hidrasyon
ve gerekirse kan trasfüzyonunu içeren konservatif yaklaşım olmalıdır. Kanama buna rağmen devam ederse selektif anjiografik embolizasyon yapılmalıdır. Bu hemen
daima başarılı olacaktır ve açık cerrahi eksplorasyon
gerektiren durumlarıda önleyecektir.
•İnfeksiyon; bakteriüriye yatkın hastalarda internal stent
kaldığı sürece proflaktik antibiyotik verilebilir.
•Postoperatif erken dönemde persistan obstrüksiyon nadirdir, stentin pıhtıyla tıkanmasına bağlı olabilir. Nefrostomi tüpünün birkaç gün daha tutulmasıyla pıhtı lizise
uğrayacak ve problem çözülecektir.
Retrograd Üreteroskopik Endopiyelotomi
Üreteroskopik yaklaşımın floroskopi eşliğinde yapılan
hot-wire balon insizyonla kıyaslandığında en büyük
avantajı üreteropelvik bileşkenin direk olarak görülmesini, doğru lokalizasyondan emin olunmasını ve tam kat
endopiyelotomi insizyonu yapılmasını sağlamasıdır.
Endikasyonları diğer işlem endikasyonları ile benzerdir, kontrendikasyonları ise nispeten uzun obstruksiyon alanları ve eşzamanlı olarak alternatif teknikler ile
tedavi edilebilen üst üriner sistem taşlarıdır. Diğer bir
kontrendikasyon ise antegrad endopiyelotomi ile daha
efektif olarak tedavi edilebilen belirgin hidronefroz var-
lığıdır.
Teknik
•Sistoskopi ile hidrofilik kılavuz telin floroskopi altında
etkilenen tarafa takılması
•7-7,5 Fr semirijid veya fleksible üreteroskop ile dar
olan bölgenin görüntülenmesi
•Holmium lazer, elektrokoter ya da soğuk bıçakla darlığın posterolateralinden insizyonun yapılması
•Kılavuz tel üzerinden internal stentin yerleştirilmesi
İşlemden 4 hafta sonra stent çıkarılır ve stent çıkarıldıktan 4 ile 6 hafta sonra klinik ve radyolojik değerlendirme yapılır.
Başarı oranı %70 ile 80 arasındadır. Başarıyı etkileyen
en önemli faktör çaprazlayan damar varlığı olmasıdır.
En iyi endopiyelotomi sonuçları dahi açık ya da laparoskopik piyeloplasti sonuçlarının gerisindedir.
Çoğu komplikasyonu idrar kaçağı, stent migrasyonu ve
enfeksiyonla ilişkili minör komplikasyonlardır. Üreteroskopik aletlerin, daha küçük kalibreli holmium lazer
ve elektrokoter fiberlerin gelişmesi daha önce görülen
üreter darlıklarının görülmesini en aza indirmiştir.
Retrograd koter telli balon endopiyelolitotomi
Tekniğin uygulanması için standart sistokopi tekniklerinin ve floroskopinin yeterli olması klinisyenler arasında
kabul görmüştür. Endoskopik teknolojideki gelişmeler,
direk görüşle işlemin retrograd olarak gerçekleştirilmesi
bu tekniğin kullanılmasını azaltmıştır.
İşlemin en önemli komplikasyonu kanamadır. Özellikle
kanamayı en aza indirgemek için lateral insizyon yapılmasına önem verilmelidir.
UPBO’nun endoürolojik tedavisinde önemli noktalar
•Endikasyonları
oObstruksiyonla beraber semptomların varlığı
oRenal fonksiyonun bozulması ya da ilerleyici bozulma
oTaş ya da infeksiyon gelişmesi
oNadir olarak hipertansiyon oluşması
•Endoürolojik yaklaşımın avantajları, hastanede kalış
süresinin ve postoperatif bakımın belirgin olarak az olmasıdır. Yine de başarı oranı standart açık, laparoskopik
ya da robotik piyelopasti sonuçlarına ulaşamamıştır.
•Bu teknikler uygulanmadan önce hidronefrozun derecesi, renal fonksiyonun durumu, aynı anda olabilecek
taş varlığı ve olasılıkla olabilecek çaprazlayan damar
varlığı göz önünde bulundurulmalıdır.
6.1.4.2 Açık cerrahi piyeloplasti
Obstrüksiyonla birlikte enfeksiyon olması, soliter böbrekte obstruksiyon sonrası oluşan azotemi ya da bilateral hastalık olması böbreğin preoperatif drenajını
gerektirir. Nadir olarak hasta şiddetli, dinmeyen ağrı ile
başvurabilir ve obstruksiyonun acil olarak ortadan kaldırılması gerekir. Bu durumda da böbreğin preoperatif
erken drenajı değerli olacaktır. İnternal stent ile pasajın
sağlanması ya da perkütan nefrostomi tüpü yerleştirilmesi ile drenaj sağlanabilir.
183
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
Şekil 6.1 İki farklı semptomatik hastanın kontrastsız bilgisayarlı tomografi ve IVU görüntüleri. IVU’ da belirgin pelvikaliksiyel dilatasyon ve üreter normal görünümde.
İlk kez cerrahi onarım uygulanacak çoğu hastaya ekstraperitoneal lomber yaklaşım tercih edilir. Üreteropelvik bileşke obstruksiyonu ile birlikte atnalı ya da pelvik
böbrek anomalilerin varlığında alternatif insizyonlara
gerek duyulabilir. Bunun nedeni üreter ve pelvisin genellikle önde yerleşmiş olmasındandır. Bu tip olgularda
laparoskopik yaklaşım ideal olmasına rağmen anterior
ekstraperitoneal yaklaşımda tercih edilebilir. İntraoperatif olarak stent ya da nefrostomi tüpü yerleştirilmesi
ürologlar arasında uygulamada farklılık gösterebilir.
Çoğunlukla tercih edilen internal üretral stent yerleştirilmesidir. Cerrahi alanın eksternal drenajı mutlaka yapılmalıdır.
Obstruksiyona neden olmuş üreteropelvik bileşke darlıklarına yaklaşım için çeşitli yöntemler tanımlanmasına rağmen başarılı onarım için bazı temel prensiplere
dikkat etmek gerekir. Herhangi bir teknikte anastomoz,
gerginliği olmadan su geçirmez şekilde ve geniş olarak
devamlılığın sağlanmasını hedeflemelidir. Ek olarak rekonstrukte edilmiş üreteropelvik bileşke, pelvis ve üreter arasında huni şeklinde drenaja izin vermelidir.
6.1.4.3 Cerrahi teknikler
Dismembered piyeloplasti
Günümüzde çoğu ürolog, hastalarının çoğunluğunda
Dismembered piyeloplastinin varyasyonlarını uygulamaktadır. Üreterin pelvise giriminin yüksek olmasına ya
da pelvisin anatomik varyasyonlarına bağlı olmaksızın
uygulanabilir. Ayrıca gerekli olan yerlerde pelvisin küçültülmesi ya da tortioz proksimal üreterin düzeltilmesine olanak sağlar. Ek olarak obstruksiyon aksesuar ya da
aberan alt kutup damarları ile ilişkili ise üreteropelvik
184
bileşkenin ön ya da arka transpozisyonunda uygulanabilir. Sonuç olarak tüm flep tekniklerin tersine sadece
dismembered piyeloplasti anatomik ya da fonksiyonel
olarak anormal olan üreteropelvik bileşkenin tam eksizyonuna olanak sağlar. Ancak proksimal üreterinde
uzun, multipl darlıkları olan ya da küçük, nispeten zor
ulaşılabilen intrarenal pelvisi olan hastalarda çok uygun
değildir.
Uzun dönem sonuçları, hasta semptomlarının düzelmesi ve pelvikaliksiyel sistemdeki kompresyonun ortadan
kalması olarak başarının kabul edilmesi durumunda
%90-95 civarındadır.
Flep işlemleri
Y-V Plasti
Yüksek üreteral girişi olan üreteropelvik bileşke rekonstruksiyonu için tasarlanmıştır. Diğer flep tekniklerinde
olduğu gibi bunun da yerini çok yönlü olan Dismembered piyeloplasti almıştır. Flep teknikleri özellikle alt pol
damarların transpozisyonu gerekli olduğunda kontrendikedir. Y-V plasti ayrıca renal pelvis boyutunda anlamlı bir azalma gerekiyorsa çok az değere sahiptir.
Spiral ve vertikal flepler
Üreteropelvik bileşke obstruksiyonu ve göreceli olarak
uzun segmentli dar proksimal üreterin olması durumunda değerleri vardır. Özellikle daha uzun darlık segmentlerinin varlığında spiral fleplerle yapılan piyeloplasti
daha uygun olacaktır. Bu tekniklerde flepin damarlanmasını bozmamak için flep uzunluğunun eninden 3 kat
daha fazla olmamalıdır ve gereksiz diseksiyondan kaçınmak gereklidir.
Darlık sadece flep teknikleri ile onarılamayacak kadar
büyükse entübe edilmiş üreterotomi tekniği ile kombine
edilmelidir.
Üreterokalikostomi
Başarısız piyeloplastiler için proksimal üreterin direkt
olarak alt kaliksiyel sisteme anastomozu kabul görmüş
bir yöntemdir. Ayrıca üreteropelvik bileşke obstruksiyonunda ya da proksimal üreteral darlıği ile birlikte
rölatif olarak küçük intrarenal pelvis varlığında üreterokalikostomi primer rekonstruktif işlem olarak uygulanabilir. Özellikle üreteropelvik bileşke, atnalı gibi
rotasyon anomalileri ile birlikte ise bu tekniğin özel bir
anlamı olabilir.
Kurtarma işlemleri
Başarısız açık piyeloplastiye yaklaşım karışık bir problemdir ve en iyi şekilde ilk olarak endoürolojik yaklaşımla çözülür. Bazen bu teknikleri uygulamak mümkün
değildir ya da primer ve sekonder girişimler başarısız
olmuştur. Bu tür durumlarda herhangi bir flep tekniği
ya da Dismembered teknikler kullanılarak başarılı rekonstruksiyon yapılabilir. Sekonder açık cerrahi onarım
öncesi sistoskopik ya da antegrad olarak üreteral kateter
yerleştirilmesi, üreterin ve renal pelvisin intraoperatif
belirlenmesi ve diseksiyonuna yardımcı olacaktır. Bu
tür olgularda sıklıkla uzun proksimal üreter darlıkları ile
karşılaşılır. Bu tür örneklerde primer onarımların aksine
böbrek ve üreterin diseksiyonu her ikisi içinde geniş
hareketlilik sağlayacak kadar yapılmalıdır.
Bu sekonder ve sıklıkla kompleks tamirler için başka
birçok seçenek vardır. Bu cerrahi alternatiflerin çoğu
genellikle üreteral problemler için uygundur. Renal
fonksiyonları korumak için ileoüreteral replasman ve
boari flep piyelovezikostomi ile ototransplantasyon yapılabilir. Karşı böbrek normalse daha önceki kurtarma
önlemleri başarısız olmuş ise ya da herhangi bir nedenle
onarım kompleks olacaksa nefrektomi göz önünde tutulmalıdır.
UBPO’nun açık tedavisinde önemli noktalar
•Yüksek üreteral girişli, renal pelvisi geniş olan ve/veya
çaprazlayan damar varlığında Dismembered piyeloplasti uygulanabilecek en iyi yöntemdir.
•Multipl ya da uzun proksimal üreteral darlıklarda ve
küçük intrarenal pelvis varlığında çeşitli flep işlemleri
piyeloplasti için uygun yöntemdir. Flep işlemleri çaprazlayan damarların varlığında uygun bir seçenek değildir.
•Küçük intrarenal pelvisli proksimal üreteral darlıklarında ya da üreteropelvik bileşke obstruksiyonunda üreterokalikostomi uygun bir yöntem olabilir. Ayrıca başarısız piyeloplastilerden sonra kurtarma tekniği olarak da
kullanılabilir.
Laparoskopik ve robotik cerrahi
Tecrübeli bir cerrahın elinde laparoskopik yaklaşımlar
invaziv işlemlere mükemmel bir alternatiftir. Endopiyelotomiye karşı bu yaklaşım açık piyeloplastideki kadar
anatomik tamir imkanı sağlar. Açık cerrahi yaklaşımla
karşılaştırıldığında başarı sonuçları benzerdir. Hastanede kalma süresi ve hastanın iyileşme süresi açık cerrahiye göre daha kısadır.
Endikasyonları ve kontrendikasyonları açık cerrahi
işlemlerinki ile aynıdır. Üreteropelvik bileşke obstruksiyonunun klinik semptomlar oluşturması, renal fonksiyonda ilerleyici bozulma ve aynı taraf böbrekte taş
ya da enfeksiyon gelişmesi endikasyonlarını oluşturur.
Çaprazlayan damar varlığında ya da geniş renal pelvisin
azaltılması gerektiğinde de laparoskopik yaklaşım uygun olacaktır. Kesin kontrendikasyonları düzeltilmemiş
koagulopati, aktif idrar yolu enfeksyonu varlığı ve stabil
olmayan kardiyopulmoner hastalık varlığıdır. Laparoskopik cerrahideki amaç klinik semptomları düzeltecek
ve renal fonksiyonları koruyucak, gerilimsiz, su geçirmez, huni şeklinde anastomozun sağlanmasıdır.
Piyeloplasti için 4 farklı laparoskopik teknik tanımlanmıştır;
•Transperitoneal yaklaşım
•Retroperitoneal yaklaşım
•Anterior retroperitoneal yaklaşım
•Robot yardımlı yaklaşım
Yaklaşım şekilleri farklıda olsa, sistoskopiyle aynı tarafa ureter katateri takıldıktan sonra 3 yada 5 port kullanarak çoğunlukla dismembered piyeloplasti uygulanır.
Transperitoneal yaklaşımın daha fazla uygulanmasının
sebebi, çalışma alanının daha geniş olması ve anatomiye
daha hakim olunmasıdır. Robotik cerrahinin ise 3 boyutlu görüntü, hareket yeteğinin daha fazla olması, buna
bağlı olarak daha kolay diseksiyon ve sütür atılması gibi
avantajları olmasına rağmen maliyeti oldukça yüksektir. Komplikasyonları açık cerrahi komplikasyonlarına
benzerdir.
Laparoskopik pyeloplastinin başarısız sonuçları çoğunlukla ilk 2 yılda kendini gösterir. Başarısız vakalarda
başarı oranı yaklaşık %70 olan endopyelotomi uygulanmakla birlikte, başarı oranı yaklaşık %80 olan açık
cerrahi kurtarma işlemlerinden biri de uygulanabilir.
UBPO’ nun laparoskopik cerrahisinde önemli noktalar
•Transperitoneal laparoskopik yaklaşım, geniş çalışma
alanı sağlaması ve alışılmış anatomi nedeniyle daha fazla kullanılmaktadır.
•Retroperitoneal yaklaşımda çalışma alanı elle ya da balon dilatasyonla oluşturulur.
•UBO’ nun laparoskopik tedavisi, düşük perioperatif
komplikasyon oranı, kısa hastanede kalma süresi ve deneyimli ellerde %95’ in üzerinde başarı oranı sağladığı
gösterilmiştir.
Okunması önerilen kaynaklar
185
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
Campbell-Walsh Urology, 10. Baskı, Bölüm 9, 1084-1168, 2011
Smith Genel Üroloji, 17. Baskı, Bölüm 36, 559-573, 2008
Avrupa Üroloji Derneği Kalvuzlar, Çocuk Ürolojisi bölümü, 2012
6.2 Retrokaval üreter
(Preüreterik vena cava
inferior)
6.2.1 Etyoloji
Güncel üroloji pratiğinde retrokaval üreter akılda tutulması gereken ve üst üriner sistem obstrüksiyonuna neden olan diğer nedenlerden ayırt edilmesi önemli olan
ürolojik konjenital bir anomalidir. Retrokaval üreter,
vena cava inferior (VCI)’un gelişim bozukluğu sonrasında oluşan nadir bir malformasyondur. Fetal dönemde annenin dietilen glikol monometil eter (endüstriyel
çözelti) maruziyetinin muhtemel ancak mutlak olmayan
bir neden olabileceği bildirilmiştir. Retrokaval üreter
embriyolojik gelişimde posterior kardinal venlerin devamlılığı sonucu meydana gelir. Sağ subkardinal venin
lumbar bölgede devamlılığına bağlı olarak VCI sağ üreterin önünde gelişir. Fetal dönemde üreter dorsalinde
suprakardinal ven ve posterior kardinal ven, ventralinde
subkardinal venler olacak şekilde ilerler. Normalde, renal venin kaudal kısmı sağ suprakardinal venden oluşur
ve üreter VCI’un önünde seyreder. Ancak subkardinal
ven devamlılık gösterirse VCI üreterin ventralinde gelişir. Bu durumda sağ üreter L4 seviyesinde VCI’un arkasında “S” şeklinde bir yol izler. İki tip retrokaval üreter
vardır: Tip 1, daha sıktır ve “S” şeklindedir, Tip 2 ise
orak biçimindedir.
6.2.2 Tanı
Anomalili damarların üretere bası yapmasına bağlı olarak klinik belirtiler görülebilir. Bu durum farklı derecelerde hidronefroz veya böbrek fonksiyon kayıpları ile
kliniğe yansıyabilir. İnsidansı yaklaşık 1000’de 1’dir.
Erkeklerde daha sık saptanır (2,8:1). Hidronefrozun
dereceli gelişimine bağlı olarak hastalar genellikle 3040 yaşlarında tanı alırlar. Belirtiler ve semptomlar sağ
yan ağrısı, nefrolitiazis, piyelonefrit ile ilişkili durumlara bağlı olabilir. Günümüzde, üç boyutlu bilgisayarlı
tomografi (BT) yardımı ile kesin tanı koymak mümkündür. Ancak intavenöz ürografi (IVU), retrograd piyelografi (RGP) ve standart BT uygulamaları da tanı da
yardımcı görüntüleme yöntemlerindendir.
IVU’de sağ üreter mediale doğru ani bir dönüş yapar
ve aynı zamanda üreter çapında azalma da beklenir. Çoğunlukla bu noktadan (kink olan yer) distale opak mad-
186
de geçişi görülmez. Üreter “J” şeklinde görülür. Ayrıca
hidronefroz veya nefrolitiazis ile ilişkili bulgular saptanabilir. RGP’de ise spiral “S” şekline bir kıvrıntı üreter
trasesi boyunca gözlenebilir. İnvaziv olmasından dolayı
sık tercih edilmemektedir.
Retrokaval üreter ile ilişkili anomaliler %21 oranında
saptanabilir. Bunlar bazı kardiyovasküler ve ürogenital anomalilerdir (at nalı böbrek, üreteropelvik bileşke
obstrüksiyonu, konjenital vaz deferens agenezisi, hipospadias, divertikül, böbrek agenezisi, intestinal malrotasyon).
6.2.3 Tedavi
Asemptomatik olguların tedavi gereksinimleri yoktur.
Orta derece hidronefrozu olup renel yetmezliği veya bununla ilişkili komplikasyonu olmayan hastalar konservatif yöntemle periyodik olarak takip edilmelidir. Genellikle ağrı, nefrolitiazis, hematüri,tekrar eden üriner
enfeksiyon varlığı veya renal fonksiyon bozukluğu olan
durumlarda tedavi gerekliliği vardır. Tedavi cerrahidir.
Özetle, üreterin kesilmesi, spatülasyonu ve vena cava
önünde reanastomozunu (üreteroüreterostomi) içerir.
Açık veya laparoskopik yöntemler ile cerrahi uygulamalar yapılmaktadır.
Açık Cerrahi Yöntem: Retrokaval üreterin standart tedavi yöntemi açık piyelopiyelostomidir. Bu yöntemde
standart diseksiyon yöntemleri kullanılarak üreter, dilate pelvis ve VCI’un cerrahi eksposuru sağlanır. Dilate
renal pelvis kesilir ve üreter vena cava’nın önüne getirilerek dairesel olarak, absorbe olan sütür materyalleri ile
anastomoz su kaçırmaz ve gergisiz bir biçimde yapılır.
Klasik olarak dren ve internal üreter stenti yerleştirilir.
Laparoskopik cerrrahi yöntem
Son yıllarda bu yöntemle tedavi edilmiş başarılı seriler bildirilmiştir. Retroperitoneal veya transperitoneal
yöntemler kullanılabilir. Cerrahın tecrübesi ve tercihi
bu konuda önemlidir. Genellikle sistoskopik olarak j-j
stent girişim yapılacak üretere önceden yerleştirilir. Takiben üreter mobilize edilerek dilate üreterin en distal
noktasında kesilir. Eğer daralmış segment varsa eksize
edilerek çıkarılır. Üreteral uçlar VCI’un anterolateraline
getirilir, zıt tarafları 1,5-2 cm. spatule edilir ve stent çevresinde dairesel olarak absorbe olan sütür ile anastomoz
yapılır. Üreteral stentin tercihen 4-6 hafta sonra çekilmesi önerilmektedir. Son yıllarda robot yardımlı laparoskopik teknik ile başarılı sonuçlar alındığı bildirilmiştir. Ancak laparoskopik yöntemin robot kullanılsın veya
kullanılmasın minimal postoperatif hasta morbiditesi,
kısa iyileşme süresi ve kısa dönem radyografik kontrollerde başarılı anastomoz geçişi olduğu gösterilmiştir.
Okunması önerilen kaynaklar
Campbell-Walsh (Campbell’s Urology) Urology, 10th Edition, 2012, Vol.2
,Chapter 41, Management of Upper Urinary Tract Obstruction
Skandalakis’ Surgical Anatomy
Yarmohamadi A, Rezaei MM, Feizzadeh B, Ahmadnia H. Retocaval ureter:
A study of 13 cases,Urology Journal, 3, 2006
Yong Y, Yi H, Gang J. A retrocaval ureter. Lancet, 375, 2010
6.3 Üreter darlıkları
6.3.1 Etyoloji
Üreter darlığının en sık nedeni iskemi, cerrahi veya
cerrahi dışı travma, periüreteral fibrozis, malignitedir
(transisyonel hücreli karsinom, servikal, prostat, over ve
kolon tümörleri). İmpakte taşın üreterde 2 aydan daha
uzun süre kalması sonrası %24 darlık oluştuğu bildirilirken bu oran son zamanlarda daha gelişmiş, ince ve özellikle fleksible üreteroskopilerin kullanımı ile %1’den
azdır. Diğer nedenler içinde radyoterapi, tüberküloz,
şistosomiazis, endometriozis sayılabilir (Tablo 6.2). İdiyopatik tanısı konulmadan önce Bilgisayarlı Tomografi
(BT) ile tümör ve dıştan bası ekarte edilmelidir.
6.3.2 Tanı
En sık gözlenen klinik bulgu lomber bölgede ağrıdır.
İntravenöz ürografi (IVU), retrograt pyelogram, diagnostik üreteroskopi, BT ve özellikle BT ürografi ile darlık nedeni ve uzunluğu belirlenirken, diüretikli renografi
ile böbrek fonksiyonlarına bakılmalıdır. Kontrast madde
allerjisi olanda MR ürografi çekilebilir. Endoskopik tedavide başarı şansını arttıran en önemli etken ipsilateral
böbrek fonksiyonunun %25’in üstünde olmasıdır.
6.3.3 Tedavi
6.3.3.1 Endoskopik girişimler
6.3.3.1.1 Üreteral stentler
Kötü prognozlu ve endoskopik tedaviye uygun olmayan parsiyel intrinsek darlıkların akut girişiminde %88
başarı oranı bildirilmektedir. Ancak dıştan bası olgularında stentlerin uzun süreli kullanımında yeterli drenaj
ve tıkanmalara karşı dikkatli olunmalıdır. Malignitede
yıllık değişim ve yakın takip planlanarak metal stentler
kullanılabilir.
6.3.3.1.1 Retrograt balon dilatasyonu
Tekrarlayan dilatasyonlar gerektirmesi gibi dezavantajlarına rağmen stent uygulaması ile beraber sık kullanılan bir yöntem olmuştur. Tüm endoskopik girişimlerde
olduğu gibi bu yöntemde de kontrendikasyonlar; aktif
enfeksiyon ve 2 cm’den uzun darlıktır. Önce darlığın
uzunluğunu belirlemek amacı ile retrograt pyelografi
çekilir. Yumuşak uçlu veya hidrofilik kılavuz telin darlığın üstüne geçirilmesinden sonra konulan açık uçlu
bir kateterin yerleştirilmesi, daha sonra balon kateterin
geçmesini kolaylaştırır. Ardından 4 cm uzunluğunda
yüksek basınçlı, 5-8 mm balon kateteri ile değiştirilir.
Floroskopik kontrol ile balonun ucundaki radyoopak
işaretlerin eşliğinde uygun pozisyonda olduğu kontrol
edilir. Darlık bölgesinde düzelme olana kadar balon şişirilir ve 10 dakika beklenir. İşlemin sonunda balon 2-4
hafta kalacak olan stent ile değiştirilir. İzlemde; stent
alımını ardından 1.ay ve 6-12. aylarda diüretik renografi
kullanılır.
6.3.3.1.2 Antegrat balon dilatasyonu
Retrograt yolla geçilemeyen, enfeksiyonun ve böbrek
fonksiyonlarının düzelmesini beklemek için perkütan
nefrostomi drenajı konulması gereken hastalarda uygun bir seçenektir. Daha sonra perkütan yol kullanılarak retrograt yaklaşım ile aynı basamaklar tekrarlanır.
İşlemden 24-48 saat sonra nefrostogram çekilerek geçiş
gözlendikten sonra nefrostomi çekilir.
Balon dilatasyonu üreteroskopik girişim sonrası iyatrojenik, uzun olmayan ve kısa süreli darlıklarda daha
başarılı sonuçlar vermektedir (%50-85). Anastomoz
darlığında %50 olan başarı oranları, transplante böbrek
üreterinin kısa darlığında %79 ve iyatrojenik darlıklarda %85’e çıkmaktadır. Deneysel çalışmalarda, balon
dilatasyonu ile endoüreterotomi sırasında oluşturulan
longitudinal inzisyonlara benzer bulguların gözlenmesi
başarı oranlarını açıklayabilir.
6.3.3.1.3 Endoüreterotomi
İşlem floroskopik kontrol altında retrograt veya antegrat
yoldan yapılabilir. Retrograt yaklaşım daha az invaziv
olduğundan tercih edilmelidir. Üreteroskopi ile gözlem
altında veya floroskopi eşliğinde koter tel balon insizyonu ile darlık insize edilir. Alt üreter darlığında iliak
damarlardan uzak olacak şekilde anteriomedial, üst üreter darlıklarında büyük damarlar nedeniyle lateral veya
posterolateral insizyon uygulanır. Direkt gözlem altında üreteroskopi ile soğuk bıçak, kesme elekrodu veya
bugün fleksible üreteroskopilerden geçen ince fiberler
nedeniyle daha çok tercih edilen holmiyum lazer kullanılır. Kesi tam katman periüreteral yağa ulaşana kadar
ve darlığın proksimalinde ve distalinde 2-3 mm normal
dokuyu da içerecek şekilde olmalıdır. Ek olarak balon
ile dilatasyon yapılabilir. Geçirilebilecek en geniş stent
(12 Fr) tercih edilmelidir. İşlem sonrası triamsinolon
gibi kortikoid enjeksiyonlarının fayda sağladığına dair
yayınlar vardır.
Nadiren kılavuz telin geçişine izin vermeyen darlıklarda, hasta yüksek risk grubunda ise, kombine retrograt/
antegrad yöntem uygulanabilir. Üreteroskoplar aynı
anda retrograt ve antegrat darlık bölgesine ulaştıktan
sonra retrograt kılavuz telin sert ucu darlıktan geçirilir.
Telin geçirilemediği durumlarda retrograt üreteroskopinin ışığı kapatılıp, antegrat üreteroskop darlığa tam yaklaştırıldıktan sonra “ışığa doğru kesme tekniği” kullanılarak soğuk kesi veya lazer ile darlık geçilebilir. Girişim
187
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
sonrası stent 8-10 hafta bırakılır. Sınırlı sayıda seride
%90 başarı oranı verilse de başarının darlığın uzunluğu ile ters orantılı olması ve stent bağımlı olmayan bir
üreter oluşturmasının zor olması nedeniyle yüksek riskli
hastalarda tercih edilmelidir.
Üreteroskopi ve lazer litotripsi girişim sayısının arttığı
günümüzde özellikle impakte ve üst uç taşına yapılan
girişimler sonrasında gözlenen darlıkların sayısında da
artış gözlenmektedir. Günümüzde floroskopik kontrollü
koter tel balon insizyonunun yerini üreteroskopik yaklaşım almıştır. Yayınlarda bildirilen başarı oranları (%5683) kısa üreter darlıklarında holmiyum lazer kullanımını
iyi bir alternatif olarak göstermektedir. Geç nüksler nedeniyle 3 yıla kadar diüretik renografi ile izlem önerilir.
Üreter Darlıklarında Endoskopik Yaklaşım
•Renal fonksiyonu korumak ve eşlik eden maligniteyi
ortaya koymak için iyi bir değerlendirme ve tedavi planı
önemlidir. Girişim sonrası başarı şansını arttırmak için
böbreğin fonksiyonunun %25 olması gereklidir.
•Maligniteye bağlı darlıklarda uzun süreli üreteral stent
kullanımı konusunda zamanla drenajda azalma olabileceğinden dikkatli olunmalıdır.
•Aktif infeksiyon, %20’den az renal fonksiyon ve 2
cm’den uzun darlıklarda endoskopik girişim kontrendikedir.
•Güncel yayınların eşliğinde holmiyum lazer ile insizyon en uygun tedavi yöntemi olarak gözükmektedir.
•Endoüreterotomi insizyonunun yeri; alt üreter darlıklarında iliak damarlardan uzak olması için anteriomedial,
üst üreter darlıklarında büyük damarlar nedeniyle posteriolateraldir.
6.3.3.2 Cerrahi onarım
Endoskopik veya açık cerrahi girişim seçiminden önce
darlığın lokalizasyonu, uzunluğu ve böbreğin fonksiyonları IVU, retrograt pyelogram ve böbrek sintigrafisi
ile değerlendirilmelidir (Şekil 6.2). Açık cerrahi tercihinde de darlığın uzunluğu en önemli kriterdir (Tablo
6.3).
6.3.3.2.1 Açık üreteroüreterostomi
Üst ve orta üreter darlıklarında %90’a varan başarı oranları ile uygun bir seçenektir. Anastomoz hattındaki gerilim darlığın tekrarlamasına neden olduğu için sadece
kısa darlıklara uygulanmalıdır. Sıklıkla cerrahi sırasında
yeterli mobilizasyon olup olmamasına göre karar verilir. Alt üreter darlıklarında üreteroneosistostomi, “psoas
Şekil 6.2. Benign üreter darlıklarındaki tedavi algoritması
188
Şekil 6.3 Soliter sağ üreter alt ucunda transisyonel hücreli karsinom nedeniyle eksizyon ve uç uca anastomoz
sonrası gelişen üreter alt uç darlığı
hitch” veya “Boari flep” tekniklerinin de kullanılabilmesi nedeniyle daha uygun bir yöntemdir. Girişim öncesi
karsinom şüphesi olan olgularda endoskopik üreteral
yıkama ve fırçalama gibi teknikler kullanılabilir (Şekil
6.3). Üst üreterde lomber, orta üretere yaklaşımda Gibson insizyonu uygundur. Cerrahi üreteral yaralanmaların dışında ekstraperitoneal yaklaşım yapılır. Periton
medialize edildikten sonra iliak damarları çaprazladığı
yerde posterior peritona yapışık olan üreter bulunur.
Kanlanmasını sağlayan adventisya tabakasını korumak
önemlidir. Üreter gergin olmayan bir anastomoza yeterli
olacak kadar mobilize edilir. Silahla yaralanma durumunda oluşan geniş iskemiyi ortadan kaldırmak amacıyla normal görünümlü üreterin bir kısmı da çıkarılmalıdır (Şekil 6.4). Her iki üreterin ucu zıt kutuplardan 5-6
mm spatüle edilir. Dilate üreterde oblik kesi yapılabilir
ve dilate olmayan üretere uyması için spatüle edilmez.
Her iki uç iki tane sütür ile birbirine bağlandıktan sonra stent yerleştirilir ve kalan anastomoz hattı kontinüe
teknik ile sütüre edilir (Şekil 6.5). Anastomoz hattı retroperitoneal yağ doku veya omentum ile çevrelenebilir.
Şekil 6.4 Silahla yaralanma sonucunda proksimal
üreter darlığında retrograt pyelografi
Dren 24-48 saat (periton açıklığı varsa gelen sıvıdan
kreatinin düzeyi bakıldıktan sonra), stent 4-6 hafta sonra
çekilir. İşeme veya mesane spazmlarından kaynaklanan
reflü nedeniyle uzamış idrar drenajı varsa foley kateter
ve antimuskarinikler uygulanabilir. Uzun süreli drenaj
gözlenen olgularda nefrostomi uygulamak gerekebilir.
6.3.3.2.2 Laparoskopik üreteroüreterostomi
İlk defa 1992 yılında endometriozis tanılı bir olgunun
üreter darlığına yapılan laparoskopik girişimin ardından deneyli laparoskopik cerrahların ellerinde başarılı
sonuçları bildiren yayınlar gözlenmektedir. Özellikle
son zamanlarda artan robot yardımlı laparoskopik girişimlerin de sayısının artması ile kısa darlığı olan hemen
hemen her hastaya uygulanabilecek standart bir laparoskopik işlem halini almıştır.
6.3.3.2.3 Açık üreteroneosistostomi
Üreterin 3-4 cm distalinde olan darlıklarda eğer gerilimsiz anastomoz yapılabiliyorsa psoas hitch ya da Boari
flep tekniklerini kullanmadan üreteroneosistostomi uy-
189
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
Şekil 6.5. Üreteroüreterostomi tekniği
Şekil 6.6. Psoas hitch tekniği
gulanabilir. Eğer darlık 5 cm’den uzunsa yine de gergin
anastomozdan kaçınmak için her iki teknikten birini eklemek gerekir. Alt orta hat, Pfannenstiel ya da Gibson
insizyonunu kullanılır. Üreteroneosistostomi sırasında
tünelsiz anastomoz ile submukozal tünel yapılan erişkin
olguların incelendiği retrospektif bir çalışmada; böbrek
fonksiyonları ve stenoz açısından eğer postoperatif reflü
göz önüne alınmazsa fark olmadığı belirtilmiştir. Yetişkinde reflüsüz anastomozun pyelonefrit riskini azalttığı
konusu belirsizdir.
6.3.3.2.4 Laparoskopik üreteroneosistostomi
Laparoskopik ve robot yardımlı girişimlerle ilgili birçok
yayın yayınlanmıştır. Yöntem özellikle geniş çalışma
alanı sağlaması yüzünden transperitoneal yoldan yapılır.
Ancak tüm yazarların ortak noktası üreteroneosistostomi, Boari flep tekniklerinin ve özellikle sütür atmanın
uzun öğrenme eğrisi gerektirdiği ve zorluk derecesi
yüksek bir laparoskopik yöntem olduğu yönündedir.
Yine de son yayınlarda başarı oranları deneyimli ellerde
%95-98 ile açık cerrahiye benzerdir.
6.3.3.2.5 Açık psoas hitch
Distal üreter yaralanması, darlığı ve başarısız üreteroneosistostomilerden sonra uygulanabilir. Kapasitesi ve
mobilitesi azalmış, kontrakte mesanede kontrendikedir.
Komplians ve detrüsor kapasitesini belirlemek için ürodinamik çalışma gerekebilir. Mesane çıkım obstrüksiyonu ve detrüsor disfonksiyonu girişim öncesi tedavi
edilmelidir. Phannensteil veya alt orta hat insizyonu
kullanılır. Mesane 200 ml ile şişirildikten sonra peritondan sıyrılıp, vaz deferens ya da round ligaman kesilerek serbestleştirilir. Yeterli serbestleme sağlanamazsa
karşın taraf superior vezikal arteri kesilebilir. Vertikal
veya oblik bir sistostomi yapılarak daha önce hazırlanan
üreter mesanenin superolateral kısmına anastomoz edilir. Mesane psoas minor tendonuna ya da major kasına
birçok emilebilir sütürlerle dikilir (Şekil 6.6). Bu sırada
genitofemoral ve femoral sinir hasarı oluşturmamaya
dikkat edilmelidir. Bu yöntemle 5 cm’lik ek bir mesafe
190
kazanılmış olur. Basitliği, damarlanmayı bozmaması ve
işeme zorluğunun az olması Boari flep tekniğine olan
üstünlükleridir. Başarı oranları %85-97’dır.
6.3.3.2.5 Laparoskopik psoas hitch
Transperitoneal laparoskopik ve robot yardımlı girişimlerle ilgili sınırlı sayıda ve kısa izlem süreleri olan yayınlar olsa da klinik sonuçları anlamlıdır. Patil ve ark. 10
hastalık serilerinde komplikasyon gözlemlemezken 15,5
aylık izlem sonunda 2 hastada hafif hidronefroz saptanmış. Ortalama operasyon süresi 208 dk, hastanede kalış
süresi 4,3 gündür.
6.3.3.2.6 Açık Boari flep
Sağlam üreterin tansiyonsuz anastomoza izin vermeyecek kadar kısa olduğu 10-15 cm uzunluğundaki darlıklarda Boari flep iyi bir alternatif olabilir. Özellikle sağ
tarafta spiral mesane flepi ile böbrek pelvisine kadar
ulaşılabilir. Psoas hitch tekniğinde olduğu gibi mesane
kapasitesi, fonksiyonunu ve çıkım obstrüksiyonunu değerlendirmek gerekir. Orta hat insizyonu ile üst üretere
ulaşmak daha kolaydır. Psoas hitch yönteminde olduğu
gibi mesane periton, umbilikal ligaman ve kontralateral
pedikülden serbestleştirilir. İpsilateral superior vezikal
arter ya da dallarından biri ortaya konulur ve posteriolateral flep bu damardan beslenmesine özen göstererek
hazırlanır. Flepin tabanı en az 4 cm, ucu 3 cm olacak
şekilde mesane duvarının karşısına oblik olarak uzatılır.
Eğer nonreflü anastomoz yapılacak ise hazırlanacak flep
ölçülen üreter defektinden 3-4 cm fazla olmalıdır. Distal
uç psoas hitch tekniğinde olduğu gibi psoas major kası
veya minor tendonuna tespit edilir. Üreter flepin arka
yüzüne anastomoze edildikten sonra ön yüz tubulerize
edilir (Şekil 6.7). İyi bir kanlanması olan flep kullanıldığında başarı oranları yüksektir. Başarı oranını düşüren
en önemli etken iskemi ve anastomozdaki gerilime bağlı
tekrarlayan darlık olup, yayınlarda %10-15 arasındadır.
6.3.3.2.7 Laparoskopik Boari flep
Şekil 6.7 Boari flep tekniği
Şekil 6.8. İleal üreteral substitüsyon tekniği
Hem konvansiyonel, hem robot yardımlı laparoskopik
Boari flep ile ilgili yayınlar 2-3 gibi sınırlı sayıda olgu
içermektedir. Operasyon süreleri 145-240 dk arasında
olup, major peroperartif komplikasyon olarak bir eksternal iliak ven yaralanması ve robotik onarımı bildirilmiştir. Tüm yayınlarda transperitoneal girişim rapor edilmiştir. Son yayınlarda yazarların yorumu; 8-12 cm’lik
defektlere laparoskopik yöntemle açık cerrahide olduğu
gibi kolaylıkla Boari flep uygulanabileceği yönündedir.
6.3.3.2.8 Böbreğin mobilizasyonu
İlk defa 1964 yılında Popescu tarafından tarif edilmiştir.
Gerota fasyası içinden böbrek tam olarak serbestlenerek vasküler pedikülü üzerinde inferior ve medial yönde döndürülür. Böbreğin alt kısmı retroperitoneal kasa
sütürlerle sabitlenir. Yayınlarda ister laparoskopik ister
açık olsun yöntemin kolay olduğu ve 8-10 cm’lik bir
kazanç sağlandığı yönündedir. Bu teknikte kısıtlayıcı
etken arterden çok renal ven olup, nadir olgularda venin kesilip vena kava’ya daha aşağıdan anastomozu tarif
edilmiştir.
6.3.3.2.9 Transüreteroüreterostomi
Üreteral uzunluk herhangi bir teknik ile mesaneye anastomoz yapmaya uygun olmayan hastalarda uygulanabilir. Tek kesin kontrendikasyon; karşı üretere tansiyonsuz
anastomoza uygun olmayacak kadar yetersiz uzunlukta
üreterdir. Her iki üreteri etkileyen herhangi bir hastalık,
nefrolithiazis, retroperitoneal fibrozis, ürotelyal tümör,
kronik pyelonefrit ve abdominopelvik radyoterapi göreceli kontrendikasyonlardır. Alıcı üreterdeki reflü aynı
anda düzeltilmelidir. Bu nedenle cerrahi öncesinde reflü
araştırması yapılmalıdır.
Transperitoneal orta hat girişim ile her iki üretere ulaşı-
lır. Kolonun medial mobilizasyonu sonrası üreter kanlanması korunarak serbestleştirilir ve darlık seviyesinde
kesilir. Karşı kolonda orta hatta mobilize edildikten ve
sadece anastomoz için kullanılacak bölümü ortaya konulur ki bu genellikle kesilen üreterin 5 cm proksimalinde yer alır. Üretere inferior mezenterik arterin basısını
engellemek için arterin üstünde sigmoid kolon mezenterinin altından bir tünel oluşturularak üreter karşı tarafa
geçirilir. Alıcı üretere yapılan anteromedial bir insizyon
sonrası her iki üreter arasında su geçirmez bir anastomoz oluşturulur. Genellikle tek başına dönör üretere
stent konulurken, yeterli genişliği olan alıcı üretere de
ikinci bir stent yerleştirilebilir.
Alıcı böbrekte herhangi bir komplikasyon oluşturmadan
75 çocukta başarı ile uygulanmıştır. Yine erişkin ve çocuk hastaları içeren geniş bir seride sadece iki olguda inferior mezenterik arterin basısına bağlı tekrar operasyon
gerekmiştir. Son yayınları da göz önüne alırsak; üreteral
darlığa bağlı nefrektomi komplikasyonu oldukça nadirdir.
6.3.3.2.10 Laparoskopik transüreteroüreterostomi
Sınırlı sayıda ve kısa izlem süreli sadece konvansiyonel
laparoskopik yöntemle yapılan olgu sunumları vardır.
En son 3 çocuktan oluşan bir yayında; ortalama operasyon süresi 264 dk olup, bir çocukta uzayan idrar drenajı
gözlenmiştir. 6 aylık izlem süresinde hiçbir olguda hidronefroz saptanmamıştır.
6.3.3.2.11Açık ileal üreteral substitusyon
Ürotelyum yerine başka bir dokunun üreterin onarımı
için kullanılması ancak diğer tekniklerin kullanılamadığı veya mesanenin rekonstrüksiyona uygun olmadığı
hastalarda düşünülmelidir. Çünkü ürotelyum idrara kar-
191
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
Tablo 6.2. Üreter darlığının etyolojisi
ÜRETER DARLIĞI ETYOLOJİSİ
Malignite
İmpakte üreter taşı
Üreteral perforasyon
Radyoterapi
Cerrahi girişime bağlı travma veya iskemi
Endometriosis veya aort anevrizmasına bağlı periüretral fibrozis
Endoskopik girişim
Renal ablasyon sırasında yaralanma
İnfeksiyon (tüberküloz)
Şistomatozis
Retroperitoneal fibrozis
İdiyopatik
şı geçirgen olmadığı gibi enflamasyon ve karsinojenik
etkilere karşı dirençlidir. İlk ileal üreteri tüberküloza
bağlı üreter darlığı olan bir hastada gerçekleştikten
sonra birçok yazar deneysel olarak ileal üreterin etkileri araştırdı. Peristaltik hareketlerden dolayı reflü ve
böbrek pelvisinde basınç artışı sadece işeme sırasında
oluşur. Basınç artışı ve reflü kullanılan ileumun uzunluğuna bağlı olup, 15 cm üstünde önemsenmeyecek derecededir. Ancak normal böbrek fonksiyonu olan hastaların yalnız %12’sinde metabolik sorunlar olurken, 2 ng/
ml’den yüksek kreatinin değerlerinde metabolik asidoz
gözlenme oranı %50’ye çıkmaktadır. Bu nedenle ileal
üreteral substitusyon kontrendikasyonları; enflamatuar
barsak hastalığı, radyasyon sistiti, serum kreatininin 2
ng/ml’den yüksek olması, mesane disfonksiyonu ve çıkım obstrüksiyonudur.
Üreterdeki defektin uzunluğuna göre ileoçekal valvden
en az 15 cm uzaklıktaki yeterli kanlanan ileumdan bir
bölüm alınır. Mezenter daha fazla mobilizasyona izin
verecek şekilde ileal konduitden daha fazla serbestleştirilir. Kolonun mezenterinde açılan bir pencereden geçirilip izoperistaltik akımı sağlamak için döndürülen ileal
lup renal pelvis ve mesaneye anastomize edilir (Şekil
6.8). Anastomoza uygun olmayan intrarenal veya hasarlı
pelvis varlığında ileokalikostomi yapılabilir.
Ürinom oluşumu, mukus tıkacı, lupta kıvrılma veya
nekroz komplikasyonlarıdır. Preoperatif normal böbrek
fonksiyonları olanlarda elektrolit anomalileri ve böbrek
yetmezliği nadirdir. Progresif ileal üreter dilatasyonunun eşlik ettiği kötüleşen metabolik anomalilerde vezikoüretral disfonksiyon araştırılmalıdır. Postoperatif
3. yıldan sonra ileal üreterde oluşabilecek maligniteyi
erken teşhis etmek için düzenli endoskopik inceleme
yapılmalıdır. Literatürde 4 hastada malignite saptanmış-
192
tır. Uzun izlem süresi (ortalama: 40.8 ay) ve geniş olgu
sayısı (43 hasta) olan bir çalışmada yöntemin güvenilir
olduğu ve uzun dönemde komplikasyon riskinin az olduğu bildirilmiştir.
6.3.3.2.12 Laparoskopik ileal üreteral substitusyon
Tek böbrekli bir hastada transperitoneal 3 port ile tamamen intrakorporal laparoskopik tekniklerle tamamlanan
ileal üreter olgusunda ve robotik yardımlı yapılan başka
bir olguda operasyon süreleri 8-9 saat gibi uzun olsa da
hastanede kalış süreleri 4-5 gündür. Her iki olguda da
komplikasyon rapor edilmemiştir.
6.3.3.2.13 Ototransplantasyon
Diğer yöntemlerin uygun olmadığı tek böbrekli hastalarda veya karşı böbreğin kötü fonksiyon gösterdiği
uzun üreter darlıklarında ototransplantasyon planlanabilir. Böbrek tipik donör nefrektomide olduğu gibi maksimal damar uzunluğu ile hazırlanır. Böbrek damarları
iliak damarlara, sağlam üreter veya nadir durumlarda
renal pelvis mesaneye anastomoze edilir. Bu işlem açık
cerrahi ile gerçekleştirileceği gibi laparoskopik donör
nefrektomi kısmı tamamlandıktan sonra Gibson insizyonu yapılarak anastomoz kısmı açık cerrahi teknikle de
sonlandırılabilir. Ototransplantasyon cerrahisinde laparoskopi kullanmanın avantajı tek bir insizyon ile biten
cerrahi sonrası azalmış analjezik kullanımı ve postoperatif hızlı iyileşmedir.
Üreter darlığında cerrahi onarım
•Uç uca anastomoz tekniği sadece kısa darlıklarda tercih
edilmelidir.
•Distal üreter darlığında psoas hitch veya Boari flep
yöntemi ile beraber üreteroneosistostomi uygulanabilir.
Tablo 6.3. Üreter darlığının uzunluğuna göre uygulanması gereken cerrahi teknikler
ÜRETER DARLIĞININ UZUNLUĞUNA GÖRE CERRAHİ TEKNİKLER
TEKNİK
DARLIĞIN UZUNLUĞU (cm)
Üreteroüreterostomi
Üreteroneosistostomi
Psoas hitch
Boari flep
Böbreğin aşağı indirilmesi
2-3
4-5
6-10
12-15
5-8
•Psoas hitch yönteminde kontralateral superior vezikal
arterin kesilmesi ile ek serbestlik sağlanabilir. Genitofemoral ve femoral sinir hasarından kaçınılmalıdır.
•10-15 cm uzunluğundaki darlıklarda kullanılan Boari
flep sırasında uygun vasküler beslenmeyi korumaya dikkat edilmelidir. Düşük kapasiteli mesane kontrendikedir.
•Her iki üreteri birden etkileyen herhangi bir hastalık
veya tansiyonsuz anastomoz sağlamayacak kadar kısa
üreter transüreteroüreterostomi için kontrendikasyon
oluşturur.
•Uzun darlıklarda ileal üreter bir seçenek olabilir. Ancak
mesane disfonksiyonu, infravezikal obstrüksiyon, inflamatuvar barsak hastalığı, radyasyon sistiti ve böbrek
yetmezliğinde (kreatinin >2mg/dl) kontrendikedir.
• İleri derecede düşük fonksiyonlu karşı böbrek ve tek
böbrekli olgularda veya tüm diğer tekniklerin uygun olmadığı zaman ototransplantasyon düşünülebilir.
Opin Urol. 2012; 22: 70-7.
Okunması önerilen kaynaklar
Sutherland DE, Williams SB, Jarrett TW. Laparoscopic renal descensus for
upper tract reconstruction. J Endourol. 2011; 25: 271-2.
Hsu TMS, Streem SB, Nakada SY. Management of upper urinary tract obstruction. In: Wein AJ, Kavoussi LR, Novick AC, Partin AW, Peters CA, eds.
Campbell-Walsh Urology. Vol 2. 10th ed. Philadelphia, Pa: WB Saunders;
2012:1149-62.
Moskovitz B, Halachmi S, Nativ O. A new Self-expanding, Large Caliber
Allium Ureteral Stent, Results of Multicentric Experience. J Endourol.
2012, Jun 14. [Epub ahead of print]
Leonardou P, Gioldasi S, Pappas P. Percutaneous management of ureteral
stenosis of transplanted kidney: technical and clinical aspects. Urol Int.
2011; 87: 375-9.
Giessing M. Transplant ureter stricture following renal transplantation:
surgical options. Transplant Proc. 2011; 43: 383-6.
Stefanovic KB, Bukurov NS, Marinkovic JM. Non-antireflux versus antireflux ureteroneocystostomy in adults. Br J Urol. 1991; 67: 263-6.
Symons S, Kurien A, Desai M. Laparoscopic ureteral reimplantation: a
single center experience and literature review. J Endourol 2009; 23:
269-74.
Gözen AS, Cresswell J, Canda AE, Ganta S, Rassweiler J, Teber D. Laparoscopic ureteral reimplantation: prospective evaluation of medium-term
results and current developments. World J Urol. 2010; 28: 221-6.
Sahai A, Symes AJ, Challacombe BJ, Glass JM, Popert RJ, Dasgupta P.
Laparoscopic ureteroneocystostomy for benign lower ureteric stricture:
case study and literature review. Int J Clin Pract Suppl. 2005; 147: 115-7.
Krane LS, Hemal AK. Surgeon-controlled robotic ureteral surgery. Curr
Hemal AK, Nayyar R, Gupta NP, Dorairajan LN. Experience with robot
assisted laparoscopic surgery for upper and lower benign and malignant
ureteral pathologies. Urology. 2010; 76: 1387-93.
Patil NN, Mottrie A, Sundaram B, Patel VR. Robotic-assisted laparoscopic
ureteral reimplantation with psoas hitch: a multi-institutional, multinational evaluation. Urology. 2008; 72: 47-50.
Nezhat C, Rottenberg H. Laparoscopic ureteroneocystostomy and
vesicopsoas hitch with double ureter for infiltrative endometriosis: a case
report. J Reprod Med. 2009; 54: 407-10.
Mauck RJ, Hudak SJ, Terlecki RP, Morey AF. Central role of Boari bladder
flap and downward nephropexy in upper ureteral reconstruction. J Urol.
2011; 186: 1345–9.
Yang C, Jones L, Rivera ME, Verlee GT, Deane LA. Robotic-assisted ureteral
reimplantation with Boari flap and psoas hitch: a single-institution experience. J Laparoendosc Adv Surg Tech A. 2011; 21: 829-33.
Piaggio LA, González R. Laparoscopic transureteroureterostomy: a novel
approach. J Urol. 2007;177: 2311–4.
Okamura K, Kato N, Takamura S, Tanaka J, Nagai T, Watanabe H. Trigonal
splitting is a major complication of endoscopic trigonoplasty at 1 year
follow-up. J Urol. 1997; 157: 1423-5.
Casale P, Patel RP, Kolon TF. Nerve sparing robotic extravesical ureteral
reimplantation. J Urol. 2008; 179: 1987-9
Emir H, Mammadov E, Elicevik M, Buyukunal C, Soylet Y. Transvesicoscopic cross-trigonal ureteroneocystostomy in children: a single-center
experience. J Pediatr Urol. 2012; 8: 83-6.
Yeung CK, Sihoe JD, Borzi PA. Endoscopic cross-trigonal ureteral reimplantation under carbon dioxide bladder insufflations for gross vesicoureteral
reflux. BJU Int. 2002; 89 (suppl 2): 81.
Mitre AI, Lestingi JF, Arap MA, Lucon AM, Srougi M. Totally laparoscopic
ureteroneocystostomy with intracorporeal tailoring for primary obstructive megaureter. Clinics. 2011; 66: 177-9.
Nerli RB, Reddy MR, Ravish IR, Amarkhed SS. Laparoscopic bladder (Boari) flap ureteroneocystostomy. J Multidiscip Healthc. 2008; 1: 15-6.
Schimpf MO, Wagner JR. Robot-assisted laparoscopic distal ureteral
surgery. JSLS. 2009; 13: 44-9.
Soares RS, de Abreu RA Jr, Tavora JE. Laparoscopic ureteral reimplant for
ureteral stricture. Int Braz J Urol. 2010; 36: 38-43.
Phillips EA, Wang DS. Current status of robot-assisted laparoscopic ureteral reimplantation and reconstruction. Curr Urol Rep. 2012; 13: 190-4.
Gill IS, Uzzo RG, Hobart MG, Streem SB, Goldfarb DA, Noble MJ. Lapa-
193
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
roscopic retroperitoneal live donor right nephrectomy for purposes of
allotransplantation and autotransplantation. J Urol. 2000; 164: 1500-4.
Teo KJ, Heng CT, Consigliere D, Tiong HY. Renal autotransplantation
following long segment iatrogenic ureteric injury. Can J Urol. 2011; 18:
6060-3.
6.4. Üreteroenterik
anastomoz darlığı
6.4.1. İnsidans
Üreterointestinal anastomoz yapılan hastalar üreterointestinal darlık oluşma riski açısından yaşam boyu belirli
aralıklarla takip edilmelidirler. Darlık en yaygın olarak
sol üreterde ve genellikle sol üreterin aorta’nın inferior
mezenterik arter seviyesi altından karşıya geçirildiği olgularda görülmektedir. Üreterin adventisya tabakasının
çok fazla soyulması ve üreterin inferior mezenterik arter
seviyesinde açılanması en önemli iki faktör olduğundan
bu iki noktaya dikkat edilmesi önerilmektedir.
Üreterointestinal darlık insidansı ileal konduit olgularında % 4–8, reflü önleyici tekniğin kullanıldığı kontinan üriner diversiyonlarda %13 ve üreterosigmoidostomi olgularında ise %22 olarak rapor edilmektedir. Kolon
ve ince barsak ile üreter anastomoz teknikleri ve görülen
darlık oranları Tablo 6.4’de özetlenmiştir. En az darlık
Wallace tekniği kullanılan olgularda görülmektedir.
6.4.2. Etiyoloji
Etiyolojide bir takım risk faktörleri belirtilmektedir.
Bunlar;
1.Teknik ile ilgili olanlar:
-üreterin gergin olması
-üreteri besleyen damarların soyulması
-kolon mezenterinde yetersiz açılan pencereden üreter
geçişinin sağlanması
-mukozaların karşılıklı gelmediği anastomozun yapılması
2.Enfeksiyon
3.Taş düşürme
4.Radyoterapi
5.İnflamatuar barsak hastalığı
6.Geçirilmiş idrar kaçağı bulunması
6.4.3. Tanı
Üreteroenterik anastomoz darlığı olan hastada lomber
ağrı, taş oluşması, enfeksiyon ve sepsis gibi semptomlar
görülebilmektedir. Ayırıcı tanıda, üreter taşı ve değişici
epitel hücreli kanser nüksü yer almaktadır.
Tanıda aşağıdaki görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır.
-Ultrasonografi
-Lup grafisi
194
-Bilgisayarlı Tomografi
-İntravenöz Piyelografi
-Diüretikli Renogram
-Antegrad Piyelografi
. en yararlı yöntemdir
. tanı ve tedavi amaçlıdır
. antegrad girişime olanak sağlar
6.4.4. Tedavi
Üreteroenterik anastomoz darlığın tedavi seçenekleri
aşağıda sıralanmıştır:
1.Endoskopik
oantegrad veya retrograd girişim
obalon dilatasyon yöntemi
osoğuk bıçak ile insizyon
olazer ile insizyon
2.Açık (eksplorasyon, dar segmentin çıkarılması ve üreter ile barsağın yeniden anastomozunun sağlanması)
Endoskopik yöntemin avantajları:
a.kabul edilebilir birinci basamak tedavidir
b.daha az morbidite
c.daha az ortalama operasyon zamanı
d.daha az kan kaybı
e.daha kısa hastanede kalış zamanı
f.metastatik hastalıkta da uygulanabilmesi
Endoskopik yöntemin dezavantajları:
a.başarısızlık oranı yüksek
b.açık girişimi zorlaştırabilir
Aşağıda sıralanan faktörlerin varlığında endoskopik
onarım önerilmemektedir:
◦Dar segment uzunluğu > 1cm
◦Cerrahi sonrası 6 aydan daha kısa bir sürede darlık ortaya çıkmışsa
◦Sol üreterde darlık varsa
Üç yıllık benzer izlem protokolü uygulanan bir çalışmada açık onarım ile %75, balon dilatasyonu ile %15
oranında başarı rapor edilmiştir.
Okunması önerilen kaynaklar
Sullivan, J. W., Grabstald, H. and Whitmore, W. F.: Complications of
ureteroileal conduit with radical cystectomy: review of 336 cases. J Urol,
124: 797, 1980
Weijerman, P. C., Schurmans, J. R., Hop, W. C. et al: Morbidity and quality
of life in patients with orthotopic and heterotopic continent urinary
diversion. Urology, 51: 51, 1998
Studer, U. E., Danuser, H., Thalmann, G. N. et al: Antireflux nipples or
afferent tubular segments in 70 patients with ileal low pressure bladder
substitutes: long-term results of a prospective randomized trial. J Urol,
156: 1913, 1996
Allen, T. D.: Salvaging the obstructed ureterosigmoidostomy using an
ileointerposition technique. J Urol, 150: 1195, 1993
Pantuck A. J.,Han K.R., Perrotti M., et al: Ureteroenteric anastomosis
in continent urinary diversion: Long-term results and complications of
direct versus nonrefluxing techniques. J Urol, 163: 450, 2000
Colombo R. and Naspro R.: Ileal conduit as the standard for urinary
diversion after radical cystectomy for bladder cancer. Eur Urol Suppl. 9:
Tablo 6.4. Anastomoz teknikleri ve darlık oranları
Teknik
KOLON
Leadbetter-Clarke
Strickler
Pagano
İNCE BARSAK
Bricker
Wallace
Nipple
Le Duc
Darlık
%14
%14
%7
%7
%3
%8
%18
736, 2010
Dahl D.M., McDougal W.S.: Use of Intestinal Segments in Urinary Diversion. Campell Urology, Volume 3, Chapter 85, pp. 2411–2449, 2012
6.5. Retroperitoneal
fibrozis
Retroperitoneal Fibrozis (RF) normal retroperitoneal dokunun fibrozis ve inflamasyon ile kaplanması ile
karakterize, nadir görülen bir hastalıktır. Her iki üreter
veya sadece biri tutulabilir. Ortalama insidans yıllık
200,000 kişide 1 vaka olarak bildirilmiştir. RF genellikle idiyopatiktir, ancak bazı ilaçların kullanımından
sonra, malign hastalıklarda, enfeksiyonlarda, malignansi, travma, radyoterapi ve major cerrahiye sekonder
olarak da gelişebilmektedir. Teşhiste ana yöntem radyolojik görüntüleme yöntemleri ve histopatolojik olarak
malignansilerin ekartasyonu ile olmaktadır. Hastalığın
medikal tedavisinde öncelikle kortikosteroidler (KS)
olmak üzere, immünsüpresanlar ve tamoksifen kullanılmaktadır. Obstrüktif üropatisi bulunan hastalara ise açık
veya laparoskopik üreterolizis uygulanmaktadır. Bu
bölümde, RF’i klinik seyir, etyoloji, tanı ve tedavi alt
başlıkları altında kısaca irdelemeye çalıştık.
6.5.1. Klinik tablo
RF’de klinik tablo, retroperitondaki inflamatuar ve fibrotik sürecin retroperitoneal alanda bulunan yapılara
kompresyon yapmasıyla karakterizedir. Bu anlamda
retroperitoneal bölgede böbreklerden mesaneye uzanan
uzun seyri itibariyle üreterler en fazla risk altında olmaktadır. Bu fibrotik kitle, genellikle L4-L5 seviyesinde,
üreterleri sararak ekstrinsik kompresyon ve hidronefroza neden olmaktadır. Üreterin peristaltik yapısındaki
bozulma da hidronefrotik sürece katkı sağlamaktadır.
Erkeklerde, bayanlara göre 2 ile 3 kat arasında daha sık
gözükmektedir. Daha genç yaşlarda tanı alan olgular
bildirilmekle birlikte en sık olarak 40-60 yaş arasında
görülmektedir. En sık gözüken semptom böğür ağrısı-
dır. Ağrı, pozisyondan bağımsız ve zaman zaman kasığa
vuran künt vasıftadır. Üreterin belirgin olarak tutulduğu vakalarda ağrı kolik tarzda olabilmektedir. Narkotik
analjeziklerden ziyade aspirine iyi cevap alınmaktadır.
Diğer eşlik eden semptomlar, kilo kaybı, ateş, bulantı,
halsizlik, oligo- veya anüri şeklindedir. Retroperitoneal
lenfatiklerin ve venlerin ekstrensek kompresyonu veya
derin ven trombozunun izlendiği vakalarda alt ekstremite ödemi gözlenebilmektedir. Gonadal damarların
tutulumuna sekonder olarak skrotal şişlik, varikosel
veya hidrosel sık gözlenen bulgulardandır. Proksimale
ilerleyen fibrotik süreçte renal hilum ve ven tutulumuna
bağlı olarak hipertansiyon ve gros hematüri izlenebilir.
Direk duodenum tutulumuna bağlı olarak intestinal obstrüksiyon nadir olarak rapor edilmekle birlikte kabızlık
sık olarak gözüken semptomlardandır. Semptomların
başlamasından kesin tanıya kadar geçen süre ortalama
6 aydır. Fizik muayene bulguları non-spesifiktir. Palpasyonla abdomen ve lomber bölgede hassasiyet mevcut
olup bazen retroperitondaki sert kitle palpe edilebilmektedir. Aorta dilatasyonu olan vakalarda oskültasyonda üfürüm alınabilir. Bulgu ve tanıdaki bu güçlükler nedeniyle genelde ileri evrede tanı alırlar. Üreteral
tutuluma sekonder akut veya kronik böbrek yetmezliği,
geç dönemde gözüken ve en sık morbiditeye neden olan
komplikasyondur. Üreteral tutulum oranı literatürde
%80-100 olarak bildirilmiştir. İlk tanı anında, çoğu olgu
bilateral üreter tutulumu göstermekle birlikte, tek taraflı
olan vakalarda kısa süre içerisinde karşı tarafta hastalık
izlenebilmektedir.
6.5.2. Etyoloji
Vakaların %70’i idiyopatiktir (Ormond Hastalığı). Son
bulgular, idiyopatik sürecin aslında “imün-aracılı periaortit” nedeniyle oluştuğunu göstermektedir. Aterosklerotik plaklarda bulunan oksitlenmiş lipid ve proteinlerin
kompleks polimerizasyonu sonucu oluşan -ceroid- adı
verilen madde, enflamatuar cevabı başlatan ana antijen
olarak suçlanmaktadır. RF hastalarına aort anevrizmalarının sıklıkla eşlik etmesi bu hipotezi güçlendirmektedir. İdiyopatik vakaların dışında kalan ve etyolojinin
tanımlanabildiği %30’luk hasta grubunda ise en sık
195
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
neden ilaçlardır. Burada, özellikle metiserjit ve ergotamin gibi ergot alkaloidleri etyolojide önemli rol oynamaktadır. Etyolojide rol oynayan tüm faktörler Tablo
6.5’de sıralanmıştır. Nadir olmakla birlikte, membranöz glomerülonefrit, ankilozan spondilit ve Wegener
granulomatozis’in eşlik ettiği RF vakaları vaka-sunumu
şeklinde literatürde bildirilmiştir. Bu yayınlar, RF nedeni olarak imün etyolojinin önemli bir yer tuttuğunu
savunmaktadır.
6.5.3. Tanı
Hastalığın bugüne kadar familyal veya etnik yatkınlığı gösterilememiştir. RF için standardize edilmiş tanı
algoritmi olmamakla birlikte radyolojik görüntüleme
yöntemleri (özellikle idiyopatik-sekonder RF ayrımında) oldukça faydalı olmaktadır. Non-invasif olması nedeniyle çoğunlukla ilk yapılan tetkik ultrasonografidir
(US). Böbreklerde hidronefroz ile birlikte ana damarların çevresinde hipoekoik veya isoekoik kitle görünümü
izlenir. Abdomen bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans (MR) görüntüleme sonrası, abdominal
aorta ve iliak arterleri saran ve üreter, inferior vena cava
(IVC) gibi retroperitoneal yapıları deplase eden yumuşak doku kitlesinin görülmesiyle tanı koyulur.
Laboratuvar incelemesinde; artmış eritrosit sedimentasyon hızı (ESR), C-reaktif protein (CRP), orta derecede
lökositoz, anemi ve üreterlerin tutulum derecesi ve süresiyle orantılı olarak değişen derecelerde böbrek yetmezliği bulguları ve elektrolit bozuklukları gözlenir. Bu
hastalarda dikkat edilmesi gereken bir nokta, intravenöz
ürografi (İVU), BT gibi intravenöz kontrast madde infuzyonu gerektiren radyolojik işlemler öncesi serum
kreatinin düzeyinin görülmesinin gerekliliğidir. Aksi
takdirde, kontrast nefropatisinin eklenmesiyle nefropatik süreçte kötüleşme olabilir. Böbrek yetmezliği gelişmiş veya kreatinin düzeyi (genellikle 1,5 mg/ dl sınır değer olarak kabul edilir) yüksek hastalarda MR inceleme
daha faydalı ve daha az riskli bir görüntüleme yöntemi
olarak değerlendirilebilir. Ayrıca, tecrübeli bir radyolog
tarafından RF’e sebep olan kitlenin T1- ve T2-ağırlıklı
incelemelerde izlenen tipik özellikleri ile radyolojik tanı
konabilir. T1-ağırlıklı incelemede RF, difüz yapıda ve
düşük sinyal şiddetinde fibrotik kitle olarak izlenirken,
T2-ağırlıklı görüntülerde, özellikle aktif hastalık döneminde artmış olarak izlenen artmış sinyal şiddeti RF’in
tipik MR bulgularıdır. Tedavi ile birlikte, artmış olan T2
sinyal şiddetinde zamanla azalma ve kaybolma ortaya
çıkar, bu da hastalığın tedaviye cevabını klinisyene gösterme açısından önemli bir parametredir. Eğer kontrastlı
MR inceleme yapılırsa, gadolinyum enjeksiyonu sonrası fibrotik kitlede artmış kontrast tutulumu gözlenir ve
doğru bir tedavi uygulanırsa MR takiplerinde bu tutulumda azalma beklenmelidir. Böbrek fonksiyon testleri (BFT) normal olan hastalarda, kontrastlı BT ayırıcı
tanıda daha değerli olabilmektedir. Tipik bulgu, büyük
196
damar ve üreterleri sarmış, böbreklerde hidronefroza
neden olmuş, iyi sınırlı retroperitoneal yumuşak doku
kitlesidir (Şekil 6.9).
İdiyopatik vakaların aksine, maligniteye sekonder gelişen RF’de aort anteriora, üreterler ise laterale deplasedir. İVU çekilmiş RF hastalarında ise obstrüksiyonun
olduğu üreter seviyesinde üreter lümeninde daralma ve
mediale deviasyon, proksimalde ise dilatasyon ve hidronefroz tipik bulgulardır. Ancak üreterdeki mediale deviasyonun sağlıklı insanların %20’sinde de gözlenebileceği akılda tutulmalıdır. Daha nadir olarak kullanılmakla
birlikte retrograd pyelografi üreterleri görüntülemede
kullanılabilir.
Yukarıda belirtilen radyolojik görüntüleme yöntemleriyle herhangi bir böbrekte ileri derecede parenkim kaybı izlenen vakalarda diüretik renografi, diferansiyel böbrek fonksiyonları ve bir sonraki aşamada uygulanacak
medikal veya cerrahi tedavi planında yol gösterici olabilir. FDG-PET, RF tanısında düşük spesifisitesi nedeniyle tercih edilmemekle birlikte, büyük damar vaskülitleri
gibi enflamatuvar hadiselerin neden olduğu sekonder
RF vakalarında primer hastalık açısından yol gösterici
olabilir. Primer hastalığın altında yatan olası malignitenin kesin olarak ekarte edilebilmesi için histopatolojik
doku incelemesi gereklidir. Cerrahi uygulanması düşünülmeyen hastalarda girişimsel radyoloji bölümünce yapılacak perkütan biyopsi, veya üreterolizis uygulanacak
hastalarda operasyon esnasında alınacak doku parçaları
doku tanısı sağlar.
6.5.4. Tedavi
Benign karakterde olan RF, abdominopelvik yapıları vertebraya doğru çeken tamamiyle fibrotik bir doku
iken, aort ve IVC’yi kesinlikle anteriora deplase etmez.
Benign RF’de ayrıca, periaortik yerleşimli olan yumuşak doku kitlesinin çapı küçüktür. Hidronefrozun derecesi, fibrozis’in miktarıyla doğru orantılıdır. Malign
RF’de ise, BT ve MR incelemelerinde, aktif enflamasyon ve ödemin bir göstergesi olarak artmış kontrast
tutulumu vardır. Fibrotik doku irregüler olup üreterler
laterale deviye, aort ve IVC ise adenopatiler ve fibrotik
doku miktarının fazlalığı nedeniyle anteriora deplase
görünümdedir. Ayrıca metastatik odaklar saptanabilir.
Dolayısıyla, doku tanısına her zaman gerek kalmadan
benign veya malign RF ayrımı yapılabilmektedir. Tedavi planı yapılırken asıl önemli olan bu ayırıcı tanının
yapılmasıdır.
RF tedavisinde 4 amaç vardır:
1. Üreter ve diğer retroperitoneal yapılardaki basıya
bağlı obstrüksiyonu engellemek
2. Fibro-enflamatuvar reaksiyonun ilerlemesini engellemek
3. Mevcut olan akut faz reaksiyonunu ve bu reaksiyona
bağlı olarak gelişen sistemik bulguları yok etmek
4. Takip sürecinde hastalık nüksünü engellemek
Tablo 6.5 Retroperitoneal fibrozis’te etyolojik faktörler
Çeşitli kimyasallar
Retroperitoneal tümörler
Kanama
İnflamatuvar olaylar
Periarterit yapan nedenler
Enfeksiyon
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Aviten
Metil metakrilat
Talk pudrası
Lenfoma
Multipl myeloma
Karsinoid tümör
Pankreas kanseri
Prostat kanseri
Viseral organ rüptürü
Henoch Schönlein purpura
Abdominal ve pelvik cerrahi sonrası olan
kanamalar
Lenfanjit
İnflamatuvar barsak hastalığı
Asbestos
Amiloidoz
Sarkoidoz
Aort veya iliak arter anevrizması
İleri derecede olan ateroskleroza sekonder
inflamasyon sonrası
Kollajen doku hastalığı
Gonore
Tüberküloz
Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları
Sifiliz
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Metiserjid
Hidralazin
Rezerphin
Haloperidol
Metil dopa
Beta blokerler
Ergotamin
Fenasetin
Amfetamin
Bromokriptin
•
•
•
•
•
•
•
Radyoterapi
Safra yolu hastalıkları
Endometriozis
Çeşitli ilaçlar
Hastanın klinik durumu öncelikli tedavi planının yapılmasında en önemli faktördür. Hidronefrozu olan üremik
bir hastada zaman kaybetmeden perkütan nefrostomi
veya D/J kateter ile tıkalı olan tarafın dekompresyonu
sağlanmalıdır. Sanıldığının aksine, D/J kateterin glidewire üzerinden yerleştirilmesi bu hastalarda zor değildir. Renal dekompresyon sonrası postobstrüktif diürez
açısından dikkatli olunmalı, elektrolit dengesizliği için
günlük BFT takibi yapılmalıdır.
Acil vakalarda yapılan bu ilk basamak yaklaşımdan
sonra, 2. aşama hastalığa yönelik etiyolojik faktörlerin
araştırılmasıdır. Tablo 1 gözden geçirilmeli ve potansiyel ilaç kullanımları sorgulanmalı, varsa derhal kesilmelidir. Malign RF olgularında ise genellikle radyolojik
incelemeler ayırıcı tanıda yönlendirici olmakla birlikte,
bu hastalarda çoğunlukla daha önceden tanı konmuş
bir malignite tanısı zaten vardır. Böyle bir tanı yoksa,
cerrahi tedavi planlanan hastalarda operasyon esnasında
197
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
Şekil 6.9. Retroperitoneal fibrozis
hastalarında izlenen tipik BT görüntüsü.
Mavi okla işaretli bölgede alt lomber
bölgede büyük damarları (inferior
vena cava ve aort) sarmış homojen kitle görünümü izlenmektedir. Sarı okla
işaretlenmiş olan opasiteler, bilateral
üreter tutulumuna sekonder hidronefrozu olan hastanın, yerleştirilmiş olan
D/J kateterlerine ait görünümdür.
alınacak biyopsi veya yapılan perkütan biyopsi histolojik tanı ve malignite ekartasyonunu sağlar. Ancak, genel
kabul edilen görüş; cerrahi uygulanmayacak olgularda,
radyolojik malignite kriterleri yok ve hastada herhangi
bir malignite hikayesi mevcut değil ise histolojik tanının
ve biyopsinin mutlak gerekli olmadığı şeklindedir.
Tedavi planı oluşturulurken yukarıdaki 4 maddeden 2.
ve 3. maddeleri sağlamak için başvurulan yol medikal
tedavi olup sıklıkla kullanılan ajan KS’lerdir. KS, retroperitoneal fibrotik kitlenin boyutunda hızla azalmaya
yol açarak semptomlarda düzelme ve üreteral obstrüksiyonda azalmaya neden olur. Ayrıca ESR’de hızlı bir
düşüş gözlenir. Ancak %20’lik bir hasta grubu KS’e dirençlidir. KS tedavisinin dozu ve tedavi süresiyle ilgili
henüz standardize edilmiş bir protokol yoktur. Genellikle 40-60 mg/ gün ile başlayan ve en az 6 ay sürecek olan
tedavi algoritmi tercih edilmektedir. Nüksü engellemek
için 2 yıl süreyle KS tedavisi verilmesi gerektiğini savunan klinik çalışmalar literatürde vardır. 2012 yılında basılan “Campbell’s Urology” de aktif inflamasyonu olan
hastaların KS tedavisine daha iyi yanıt verdiği belirtilmiş ve aktif inflamasyon varlığı açısından en önemli tanı
kriterleri; yükselmiş ESR, lökositoz ve biyopside rapor
edilen aktif inflamasyon varlığı olarak kabul edilmiştir.
KS kadar tercih edilmemekle birlikte çeşitli çalışmalarda immün-supresif ajanlar (metotreksat, siklofosfamid, siklosporin, azathioprin, mikofenolat mofetil)
denenmiştir. Bu ilaçlar etkili olmakla birlikte toksisite
potansiyelleri KS’den oldukça fazladır. Bu nedenle çok
tercih edilmezler. Ayrıca literatürde idiyopatik RF’de
kolşisin, progesteron ve tamoksifen’in etkili olduğuna
dair vaka takdimleri mevcuttur. Bu ilaçların tam etki
mekanizmaları bilinmemekle birlikte, fibroblastik proliferasyonu inhibe ettikleri düşünülmektedir. Literatürde,
KS tedavisi ile yukarda adı geçen imünsupresan ajanları
karşılaştıran randomize bir klinik çalışma yoktur. Dolayısıyla, klinik olarak bu ilaçlar genellikle, KS’e refrakter vakalarda 2. basamak olarak kullanılırlar.
Cerrahi tedavide amaç üreterolizis’tir. Açık üreteroli-
198
zis standart prosedür olmakla birlikte deneyimli ellerde laparoskopik olarak uygulanabilir. Bazı vakalarda
hidronefroz tek taraflı olmakla birlikte, hastalık süreci
sıklıkla bilateral olarak her iki üreteri de etkileyecek
şekilde seyretmektedir. Bu nedenle açık cerrahide standart yaklaşım orta hat transperitoneal abdominal kesi ile
bilateral üreterolizis yapılması, serbestlenen üreterlerin
intraperitoneal transpozisyonu ve omentum ile sarılması şeklindedir. Operasyon esnasında veya öncesinde
yerleştirilen D/J kateter postoperatif 1 ay içinde çekilir.
Üreterostomi çoğunlukla gerekli değildir. Cerrahi tedavi
genellikle medikal tedaviye cevap alınamayan olgularda
tercih edilir. Ameliyat esnasında maligniteyi ekarte etmek açısından fibrotik kitleden frozen biyopsi gönderilmelidir. Ancak cerrahinin hastalık progresyonu ve relapsı engellemeyeceği akılda tutulmalıdır. Ayrıca sistemik
manifestasyonlara cerrahi tedavinin bir etkisi yoktur.
Anevrizmatik aorta etrafında gelişen RF vakalarında
cerrahi tedavi, genellikle 5 cm’i aşan aort çapına ulaşıldığı zaman uygulanır. Tedavi, vasküler cerrahlar tarafından anevrizmatik segmentin çıkarılması ve damar
protezi yerleştirilmesi şeklindedir. Ancak, morbiditesi
yüksek olabilecek bir ameliyattır.
Tedavi planındaki 4. aşama; tedavi sonrasındaki takip
sürecinde oluşabilecek nükslerin engellenmesidir. Takipte hastanın semptomlarındaki değişiklik (tekrar başlayan böğür ağrısı gibi) en önemli yönlendiricidir. ESR
ve CRP değerlerinin periyodik olarak takibi ve radyolojik inceleme yöntemleri yine takipte klinisyene fikir verir. Her ne kadar BT ve MR inceleme en değerli bilgileri
verse de, non-invasif ve daha pratik bir yöntem olan US
ile retroperitoneal bölgenin takibi yapılabilir. Bu değerlendirmede öncelikle böbreklerdeki hidronefrozun seyri, retroperitoneal fibrotik kitlenin çapındaki değişiklik
ve IVC ve aort gibi anadamarlardaki olası kompresyon/
dilatasyon takip edilmelidir. Sadece cerrahi ile %50’leri
bulan nüks (üreterlerde tekrar obstrüksiyon oluşması) bildirilirken, cerrahi+steroid tedavisi ile bu oran
%10’lara kadar düşebilmektedir. Her ne kadar spesifisi-
tesi yüksek olmasa da, yoğun medikal tedaviye rağmen
kaybolmayan retroperitoneal kitlelerde, FDG-PET kitlenin metabolik aktivitesi hakkında fikir verebilir. ESR,
CRP seviyeleri düşük olan bir hastada, FDG tutulumu az
olan veya hiç olmayan bir kitle, büyük olasılıkla sklerotik dokudur ve takip yeterlidir. Zaten medikal tedaviye
cevapsız olmasının nedeni, bu sklerotik kitlenin inaktif
yapıda olması nedeniyledir.
İleri derecede olan periüreteral fibrozis nedeniyle bazı
vakalarda üreterolizis yapmak mümkün olmayabilir. Yeterli derecede ipsilateral renal fonksiyonun olduğu, ve
böbreğin feda edilmemesi gerektiği düşünülüyorsa renal
ototransplantasyon uygulanabilir. Aksi durumda nefrektomi tercih edilmelidir.
1992 yılında yapılan ilk laparoskopik üreterolizis sonrası, giderek artan sayıda laparoskopik tedavi serileri yayınlanmaya başlanmıştır. Duchene ve ark., 2007 yılında
yaptıkları bir metanalizde, laparoskopik üreterolizis ile
ortalama başarı oranını %83 olarak rapor etmişlerdir.
Bu oran açık cerrahi başarı oranları ile benzerdir. Ancak
tecrübeli laparoskopistlerce yapılmalıdır, zira literatürde
iliak ven hasarı önemli bir komplikasyon olarak bildirilmiştir.
Okunması önerilen kaynaklar
Singh I, Strandhoy JW, Assimos DG. Pathophysiology of Urinary Tract
Obstruction in Campbell’s Urology, 10th edn, W.B. Saunders Company,
Philadelphia, p. 1108-1112, p. 1165-1168, 2012.
Moussavian B, Horrow MM. Retroperitoneal fibrosis. Ultrasound Q. 2009;
25: 89-91.
Vaglio A, Salvarani C, Buzio C. Retroperitoneal fibrosis. Lancet 2006; 367:
241-251.
Kermani TA, Crowson CS, Achenbach SJ, Luthra HS. Idiopathic retroperitoneal fibrosis: a retrospective review of clinical presentation, treatment,
and outcomes. Mayo Clin Proc. 2011; 86: 297-303.
199
VI. Üst Üriner Sistem Obstrüksiyonu
200
Download