." CAHlLİYYE" KELIMESINİN .MANA veMENŞE'İ. Nafiz DANIŞMAN Şark dilleriyl~uğraşan bazı fikir adamlarının, sık sık şu manada konuştukları görül .. mekt,edir: "İslamiyetten önceki Araplara neden cahiliyye Arapları denmiş? Bunlar iddüt edildiği kadar cahil mi idiler? Bu adlandırmada bir islami taassup ve haJksızlık payı yok .mu? Cahiliyye Arapları'nın söylendiği kadar cahil olmadıkları,. bize bıraktıkları yüksek şi'ir örneklerinden .anlaşılmıyor mu?" Bu iddialar, esastapek sathi bir etimoloji oyunu'nun mahsulüdür. Kelimeyi, semantik .ve filol()jik bir zaviyeden t,etkik ettiğimiz takdirde, on,un (ilim ve marifetin zıddı olan) biIgisizlikle yakından. hiç bir alakası olmadığını görürü~. Çünkü "Cahiliyye" ,kelimesi, bilgisiz;lik manasını tazammun eden "cehile" kökünden gelmeyip, zorbalık. roanasına gelen ayni kökten, gelmiştir. Arap kamuslarına bakıldığı vakit, ;'cehile" kökünün üç ayrı sur,ette kullanıldığı, buna karşılık (birbirinden çok farklı) iki ayrı manaya geldiği göriÜür: 1. 2. 3. - Cehile 'l-şey'e= bir şey'i bilmedi veya tanımadı. Cehile bihi = Onu bilmedi veya tanımadı. Cehile aleyhi = Ona karşı zorbalık etti. Fi'lin ayni manay~ gelen, l'ci ve 2'ci suretleri arasında yalınız şekli bir fark vardır. Yani, bu suretlerden birincisi, mütaaddi (transitif direct) olup mutlaka '(accusatif) duru.munda olanbir tümleçle tamamlanır; ikincisi, bÜvasıta mütaaddi (transitii indirect) olup "b" edati (harf-i cerri). vasıtasiyle tümleç alıl',' Fi'lin "zorbalık etti veya zorbalaştı". manifsİna gelen üçüncü sureti ise, düpedüz lazım (intransitif) olup hiç bir tÜIDlece ihtiyacı olmadantam bir mana ifadeeder; yani bu , mil, türkçe "geldi, gitti, kaçtı, uçtu, öldü, düştü, sevindi, silkindi" nev'in,den olan geçişsiz fi'Hlerin zümresindendir. Bununla beraber, manasım geliştirmek istediğimiz takdirde, sonuna ancak "ala" edatını getirebiliriz. Halbuki arapça nice lazım fi'iller varki, sonlarına bir sürü edatlar alarak riüanşlı manalar ifade ederler. Mesela "sare" fi'li lazım olmakla beraber sonuna çeşitli (cerr) edatları alaraok şu nüanslı manaları verir: "sare Heyhi" ona doğru gitti; "sare fihi" içinde yürüdü; "sare aleyhi" onun üzerine veya üzerinde yürüdü; "sare bihi" onu götürdü, ilah .... Zorbalık etti veya zorbalaştı manasına gelen "cehile" fi'li ise diğ,er lazım fi'illerden daha mukayyed bir lazımdır. Onu "ala" eda.tından başkası kıpırdatamaz. Dolayısiyle onu, ya -edatsız olarak "cehile 'l~emir~" emir zorbalaştı, suretinde veya • "cehile 'l-emiruala ehlJ 'l-beldefi" emir, kasaba halkına zorbalık etti, suretinde kullanabm. riz. Daha başka bir istimal şekli yoktur. "Tacül-Arus" Kamusunun sahibi Seyyid Muhibbül-Din der ki: "Cehile, üç ayrı mana,ya gelir. Birincisi, bilgisizlik demektir. İkincisi, bir şey'i olduğundan başka türlü düşumrilek demektir. üçüncüsü, yapıımıyacak bir şey'i, iyi veya kötü niyetle yapmak demektir; mesela namazı, isteye isteye terketmek bu kabildendil' ..." Bu esasa gör,e "cehile" fi'li, bir şey'i bilmemek veya olduğundan başka türlü tanımak i 193 (yani olduğu gibi bilmemek) manasına geldiği gibi, kötü bir şey yapmak manasına da geliyor .. Fi'lin bu son şekli, menfi bir zihin haleti (etat) değil, ~üsb~t bir iş (action) fikri telkin ediyor. Bahis konusu olan "Cahilliyye" kelimesi, "cehile" kökünün işte bu son medlulünden galmiştir. Çünkü Cahiliyye Arapları, İslam Şeriatinin hükümlerine aykırı bir surette hareket etmiş ve İslam'ın kabul edemiyeceği şeyleri yapmış bulunmaktadırlar. "Lisanül-Arab" kamusu'nun sahibi, büyük alim İbin Manzlır da der ki: "Cahiliyye, İslamdanönceki devirdir. Hadiste şöyle bir ibare okunur: Sende Cahiliyyet var; yani sende, Arapların İslamiyetten önceki hali var; sen, onlar gibi, Allah ve Resulü'nün Şeriatini tammazsın; soyunla böbürlenirsin;~endini başkalarından üstün tutarsın; zorbalık ve buna benzer kötülükler edersin." İşte Cahiliyye Araplarının kendileri de "cehile" fi'lini, daha çok, bu son manadıı anlamış v,e kullanmışlardı. Araplar, bu fi'li nadireıı "bilmedi" manasında 'kullanmışlardır. Bu nadir istimal. tarzına misalolarak, Semev'el bin A.diy'nm şu beytini zikredelim: , . Bu beyÜn birinci mısra'İndaki "cehilti" kelimesi iki ayrı manaya gelebilir ise de, ikinci mısra'ındaki "cehul" kelimesi "bilmeyen" man,asında kullanılmıştır. Beytin birinci mıSra'Lm iki suretle tercüme etmek mümkünolduğuna reti şöyle tercüme edebiliriz: 1. - "İnsanların kim olduklarını bilmiyorsan, biz ve onlar hakkında Ayni mısra'ın ikinci suretini şöyle tercü me edebiIriz: 2. - "Zorbaca hareket etmiş bulunuyorsan, göre, birinci su- (bilgi) sor. bizi ve onları herkese sor." Birinci tercümede "el nas,e" kelimesi, "in cehilti" fi'Iinin (accusatif) mef'lılüdür; ikinci tercümede ise "in cehilti" fi'lini lazım (intransitif) olarak tercüme etmiş olduğumuza, v,e böyle bir fi'lin, mef'ı1le ihtiyacı olmadığına göre, "el nase" kelimesi, "seli". fi'Iinin mef' ulü oluyor. Ayni beytin ikinci mısra'ı ise, yalnız şu suretle tercüme edilir: "Zira bilenle bilmeyen bir değildi'r." Beytin birinci mısra'ını itmam v,e tefsir babında söylenmiş olan ikinci mısra'ında, - ıkara cahil mana~~~a gelen - "cehı1l" kelimesi, "alim" kelimesi'nin zıttı olarak kullanılmış olduğundan, beytin birinci mısra'ında okunan "in cehilti" fi'linin de "bilmez isen" manasında söylenmiş olduğunu reddetmemiz için hiç bir sebep kalmamış olur. Buna rağmen yine t,ekrar edelim ki, Cahiliyye Arapları, Hcehile" fi'lini,. daha çok, zorbalaştı, zorba oldu veya zorbalık etti, manasında anlamış ve kullanınışlardı. Nitekim Cahiliyye şairlerinden olan EI-Findül-Zemani, Besus Harbiyle ilgili bir şi'rinde der ki: Bu iki beytin birincisi'ndeki "cehI" kelimesini ancak "zulüm ve zorbalık" manasında an- 194 lamak ve tercüme etmek iktiza eder. Zaten başka türlü tercüme edersek şi'rin manası bozulur. iki beytin türkçe ma;ıası şudur: "Şıddet ve zarbalığın icabettiği yerde müsamahakar davranmak, zillete katlanmak de- mektir." "Hayırhahlık seni (zilletten) kurtarmayınca, şirret kurtarır." İmdi bu şi'rinbirinci beytindeki "cehı" kelimesini tecrübe kabilinden "bilgisizlik" kelimesiyle tercüme edelim. Ba;kıl1lzne zırva bir manasızlıkla karşılaşırız: "Bilgisizliğ'in icabettiği yerde müsamahakar davranmak, zillete katlanmak demektir." Ne münasebet!. Bilgisizlik "ile müsaamahakarlık arasında, hele Besus Harbi dolayısiyle söylenmiş bir şi'irde, nasıl bir münascbet bulunabilir!. Müsamahakarlığın karşılığı, bilgisizlik değil, şiddet ve zorbalıktır. Zaten şİ'rin ikinci beyti, bu manayı tefsirve izah makammda söylenmiştir: "hayırhahlığm ,kar etmediği yerde zorbahk gider". Cahili~e devrinin şi'irlerinden bir misal daha verelim: Meşhur şair Amru Bnu Kelsum, yine Besus Harbi dolayısiyle nazmettiği dördüncü muallakada der ki: Bu beytin manası şudur: "Hele kimse, bize karşı zorbalık etmesin; o zaman her zorbadan daha zorba oluruz." Tecrübe kabilinden, bu beyti de yanlış tercümeeder,ek, "zorba" k,elimesi yerine "bilgi- siz" kelimesini koyalım; bakınız beytin mana sı ne kadar bayagıla-şır!. "Hele kimse bize ıkarşı bilgisizlik etmesir." "O zaman her bilgisizden daha bilgisiz oluruz!" Arap şi'rine, bir belagat ve güzellik örneği olmak üzere, Ka'be duvarına asılım bir şi'rin, bu manada söylenmiş olmasına imkan var mı!. Hasılı, her ikişairin, yani EI-FindülZemam'nin olsun, Amru bnu Kelsum'un olsun, şi'irlerindeki "cehile" kelimesi ve bu kelimenin müştakkatı, hiç bir zaman, "bilgisizlik" mefhumiyle bağdaşamazlar. Sonra şunu da söyleyelim ki, "Cahiliyye" kelimesini icad eden Devr-i Saadet Müslümanları da arapçayı Müslüman olmayan soydaşları gibi anlıyorlal'dı. Binaenaleyh "Cahiliyye" kelimesiyle İslam'dan önceki devri kasted,arken, o devirde .Ad,.Semud, Medyen, Ma'ın, Seba ve Himyer medeniyetlerinin yaşamış olduğunu ve bu medeniyet mensuplarının çok, şeyler bildiklerini pekala biliyorlardı. Veeğer o medeni devirlerin mensuplarına toptan "Cahiliyye", adını vermişlen:,e, bunların "İslam" denilen yeni nizam'ın ahlaki ve hukuki te', lakkHerine aykırı kanaatler besledikleri için, bu isme layik görülmüşlerdir. Bu durum kar', şısında, "İslamiyetten önceki Araplara n.eden Cahiliyye adı verilmiş? Bunlar iddia edildiğR , kadar cahil mi idiler?" şeklindeki sorular tamamiyle yersizdir. , İbkikatte İslamiyetten önceki devirleri, İslami devirden ayırdetmek ıçın "Cahiliyye" kelimesinden daha kuvvetli bir fank bulunamaz.Zira İslamiyetten önceki devrin, gÖZf,~ çarpan en kabarık çizgisi; zorbalık ve zorbalığın muhtelif şekilleridir. Zulüm, çapul, ahi~şikenlik, çocu~ları toprağa diri diri gömmek, kuvvet ve kudretini başkalanna duyuracal< çılgınlıklar yapmak, para ve satvetil},in yettiği .kadar kadın ve dost ,edinmek, alabildiğine zina, keyf ve işret ederek sıhhatini harcarnaIL "Cahiliyye" devrinin belli başlı özellikleridir. tlk Müslümanların "Cahiliyye" kelimesinden anladıklarışey, budur. Dolayısiyle onların bu .• devri nefretle anmalarını' haklı görmeliyiz. Resulullahın ı;ıumanada bir Hadisi vardır: "Ca~ hiliyye devrin,in. hasretini çeken kimseyi takdir ediniz". Tavazu'u kendine ve ümmetine ı;ıi'ar edinmiı;ıbir Peygamberin, çökerttiği bir devre kar~ı bukadar sert konuı;ımuı;ıolması'nın tek sebebi, o devrin az önce saydığımız seyyi'a tidir. Yoksa ilk Müslümanların eski ata,lannı bilgisizlikle ta 'yil' ederek bilgiçlik satmalarına ihtimal verilemez. Onların asıl öğündükl.eri ı;ıeybaşka idi: 'onlar Muhammed'in (SalI.) getirdiği yeni nizamın kaidelerineuymakla öğünürlerdi. İslam nizamına aykırı bir yol tutm uş olan atalarına iı;ıtebu yüzden zorba ve serazad adını yakıştırdılar. O eski devri yaı;ıatmak isteyen soydaı;ılariyle yin,e bu yüzden harbettiler. Hz. Muhammed'in ortaya attığı bu yeni insan tipi, CahiIiyye devrinin ırk, aı;ıiret ve .kabile asabiyyetinin bağlarmdan sıyrılmış: aı;ıiretin fizik birer dokusu olmaktan çıkınıı;ı; daha geniı;ı ve mi;itekamil bir eemiyetiı:ı mazbnt ve disiplinli bir unsuru olmaya hazırlan~ mıı;ıtı. Efendimiz derdi ki: . "Hepiniz Allahm kuludur. Aranızda Allaha en yakın olan, Allahui arzusuna en çok uymasmı biJendir". Bazan derdi ki: "Bir Arabın Arap olmayanlara, ve Arap olmayan bir kimsenin Araplara, an.eak Allahın emirlerine uyması nisbetinı , , de üstünlük iddia edebilir." Yani Hz. Muhammed'in, daha ilk tebı;ıir günlerinde, her dns ve millete mensup ümmetine söylediği bu sözleri bugün'ün diline ve anlayış tarzına çevirirsek şu' yolda konuşmamız gerekir: "Kanunkarşısında hepini21birbirinize eşitsiniz. Aranızdaki ırk, dil ve renk farkları, bir üstüiılük veya düşükİük sebebi olamaz. üstünlüğün ölçUsü, kanuna gösterilen saygıdadır." ResUlullahın gazaya gönderdiği İslam kuvvetlerinin başına - ı;ıahsı liyakatine bina~ en - bir köle getirdiği olurdu. Bu hal, yeni Müslüman olan bazı Arap eşrafının ağrına gittiği için, Peygamber.e sorarlardı: "Başımıza getirdiğin eski bir kölemize dahi itaat etmek zorunda mıyız?"Peygamberde onlara. eevaben: "Evet, başınıza kap,kara bir köle - getirsem de ona itaat etmek zorundasınız" derdi. - 1 Bir gün Resulullah, Cahiliyye zorbalığına mükemmel bir örnek teşkil eden eski bi Aap atasözünü aynen tekrarlıyarak der ki: u ( . i, .' Yani "Kardeşini, zalim olsun mazlum olsun, destekle". (Bazı Sahaba, bu hadısi: şeklinde rivayet ederler. Bu rivayet, ifadeitibarile, birincisi,nden daha mülayim olmakla , beraber, aı;ıağıyukarı, ayni manaya gelir.) Peygamberin bu sözü karşısında şaşıran Sahabc, dediler ki: "Ya Resulullah, biz yalnız mazlfun olan kardeşimizi destekleriz. Zalim olan ,kar" deşimizi nasıl destekliye biliriz?" ResUluııah onlara dedi ki: "Zalim olan kardeı;ıinizin zul~ müne manı olmakİa, onu destekliyebilirsiniz.'j İki devir arasındaki görüı;ıve anlayış farkına . " . bundan daha mükemmel bir misalolabilir mi J İslamı devirlerde "c. h. 1." kökünü zorbalık manasında kullanmıya ihtiyaç kalmadığı için, bu, kökten. gelen kelimeler ~'bilInezlikve tan,ımazlık" manasıillda kullanılmaya haı;ılandı. Artık avam ve ümmı halk kitleleri, "cehile" fi'linin "zorbalaştı" .manasına geldiğini bilmez oldular. Bu hal günümUze kadar devam etti. Umı1miyetle bu tabiI'in yerine kaim olmak üzere, zulm,fısk, gurur, eebcrrut, tuğyan, füeılr gibi kelimeler kullanılmaya başlandı. Bunun- 196 la beraber; eskiçağlara ait hususlardan bahseden bazı İsHim bilginleri, "cehile" fi'lini, ~or. balaştı manasında kullanmaya devam ettil~r. Nitekim H. 3'cü yüzyılda, büy'Ük İslam filq,zofu Ebul-Nasr Farabi El-Türki, "EI-Medinetü1-Fazıla" adlıkitabında, zorbahğın hükümran olduğu eski' zaman sitelerine "zorba site'; manasma gelen "el-medinetm-cahile" yani "c~hll site" adını v.ermiştir. Bakınız Farabi, bize c~.hil siteyi nasıl tanıtıyor: "Bu sitenin ha,lkr arasındaki kavga ve geçimsizliğin mevzu'u selamet, şeref, refah,lezzet ve bu şeylereu~aş., hranvasıtala:rdır. Dolayısiyle her taife, başka taifeyi soyup elindeki bu şeyleri almak ~s.ter" Her birisinin diğerine karşı durumu bu merkezdedir. Hangisi diğ,erini ezerse, kendini;¥a'; zançlı, mutlu ve bahtiyar bilir. Onlara göre tabi'i şeylerin hepsi, adalet anlamına uygundur. Dolayısiyle döğüşmek ve başkasını ezmek' de adaletin ta ikendisidir ....." Görü1üyo~'L ki Farabi de 3'cü islami yüzyılda, cahil siteyi bilgisizlik sitesi değil de zorbalık sitesi diye jad" landırıyor. ,I; Birbirinden bu kadar uzak iki mana i~ade eden "c. h. 1." kökünün, iki medliilü arasııida ~akın veya uzak bir akrabalıkvar mı? Yak mu? Şimdi de onu tetkik edelim: T Muhtelif dillerde olduğu gibi, Arap dilinde de müşterek bir kökten gelme!tle berabrlt', birbirinden uzak manalar ifade eden fi'iller vardır, Bunlar geçişli (transitif) veya geçiş, ~. siz (intransitif) olduklarına göre, başka başka manalara delalet ederler. Türkçede "~ii'zmek" fi'li geçişli olduğu zaman "deri yüzmek" manasına, geçişsiz olduğu zaman "suda yüzmek" manasına gelir. İki fi'lin arasındaki müşterek kök, satıh manasına gelen "yüz" keJimesidir. Deri yüzmek, bir sathı başka bir satilıtan ayırmak manasına geldiği gibi, suda yüzmek, su sathında ıkalmaya ve iLerlemeye uğraşmak demektir. "Kitabı yere çaldı" ıhe "dili çaldı", "Gözünü açtı" ile "çiçek açtı"; "masa örtüsünü işledi" ile "zehir kanına iş:ledi" fi'illerinin medlillIeri arasındaltİ akrabalık bağlarını bulmak pekala mUmk'ün-dür. (;.< Fransızça "travailler le fer oule..' bois = demiri veya tahtayı işlemek" manasına gelen _. .f geçişli (travailler) fi'li ile "travailler manasına gelen geçişsiz (travailler) a lire et a ecrire fi'li; "ceder sa , okuma place ou ve yazmaya sa fortune çalışma,ki' a quelqu'un: = y,erini veya servetini başkasına bıra'kmak"manasına gelen geçişli (oeder) fi'li ile "ceder sous le poids = ağırlık altında'eğilmek" manasına geleıi geçişsiz (ceder) fi'ilnevilerinden, her biri, kendi benzerinden mana ve kullanış itibariyle hayli farklı olmasına rağ. ' '" men kendisiyle benzerinin ayni kökten gelmiş olduğunu mÜ,dafaaetmek mümkündür. Bu esasa göre "bilmedi" manasına gelen "cehile" fi'li ile "zorbalık etti" manasına gelen "cehile" fi'li arasında herhangi bir akrabalık var mı? Yok mu? sorusuna verilecek cevap şudur: her iki ihtimalin varid olduğunu düşünmek yerinde olur. Birinci ihtimale göre, her iki fi'il ayni .•.:t'.' kökten, gelmiş olabilirler. Çünkü karşı. zorbalık etmek, bir bakıma göre, onların meşru' ve. tabi'i haklarını başka:Iarına' tanımamak de- mektir. Dolayısiyle "cehile 'l-emiru aleyna" ibaresini, "Emir bizim meşru ve tabU hakkımızı tanımadİ" suretinde anlamak mümkündür. ; İkinci i:ıtimale göre, aynifi'il, "bil'medi" manasına gelen "oehile" fi'linden;, bÜsboütün başka bir, kökten gelmiştir. Zira "c. h. 1.".kökü, ayni zamanda "kımıldatmak" man~l.sına gehnekeditr~ Araplar bit fi'ilden. "michel" ve "inichele" yahut "ceyheı" ve "ceyhele" aıet isimleri çıkaimışla~ ki, umfı.miyetle "külleme aleti" yahut "ateş maliaSına gelm,ektedir. Yine bu kökten karıştırma gibi ,çub~ğu" yani "-kımıldatmak" manasına gele~ "celıHe" {i'Hiıo 191 den iştikak edilen "istechele" fi'li de "kımıl datmak" manasında istimal edilmektedir. Lisanül-Arab kamusu, bize bu manada şu iki misali veriyor: ,. • ii U-0 ~ ' J i ~ .11 " ••./~",... c.1tJ: ~ ~ ••.. ~ ~~--f P i Bu misalIerin birincisi "yel, dalı salladı" manasına gelir. İkincisi, EI-Nabiğatül-Zübyaı.ıi'nin bir şi'ri olup, manası şudur: "Aşk, seni çağırdı ve (maşukların) ikametgahıarı, seni tahrik eyledi; fakat kır saçlara bürünen -kimse, kendini sevdaya nasıl kaptırır!" Görülüyor ki, maşa veya çubuk manasına gelen "ceyhele" kelimesinin bilmezlikle hiç bir münasebeti yo'ktur. Ayni kökten gelip "salladı" v.eya "tahrik etti" manasına gelen "istechele" fi'linLn de "bilmezlik ve tanımazlık" la hiç bir alakası yoktur. Bu durum karşısında "Emır bize karşı zorbalık etti: ibaresini "Emır aleyhimize hareketetti" veya "Emır hayvanı hislerini aleyhimizde harekete getirdi" suretinde anlamak mümkündür. . Kelimelerin de insan grupları gibi, çeşitli tekamül safhalarından g,eçtikleri malUmdur. Onlar da doğar, yaşar, tereddi veya tekamül eder, istimalden düşer, unutulur, yeni baştan canlanır veyaebediyyen ölürler. Memleket gençliğine ilim ve irfan öğretmek ödeviyle ödevlenmiş 'kimselerin, Arap kamuslarına bakıııak ihtiyacını dahi duymada,n, ebsat denilecek kadar sathi bir mukayese neticesinde "Cahiliyye" kelimesinin "bilgisizlik" man,asına gelen "cehHe" kökünden geldiğine hüküm vermeleri, ve bu yanlış temele dayanarak, ilk İslam cemaatini taassup ve tarafg{rlikle itham ederek, olduğundan büsbütün başka turlü tanıtImiları, cidden esef edilecek bir haldir. Arapçada, ayni kökten gelmekle beraber, ayrı manalar ifade eden,. ve. yahut ayrı 'köklerden gelmekle beraber, ayni şekilde telaffuz edilen kelimeler çoktur. .. kelimeleri bu cümledendir. Yabancı dille meşgul olankimselerin, ihmal etmemeleri veya bılmE;1lerila2;ımgıf. hiç olmazsa, bu hususI~rı