Çukurova Üniversitesi

advertisement
Ç. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, Ocak-Haziran 2003
EHLİ SÜNNET KAVRAMI HAKKINDA
BİR DEĞERLENDİRME
Doç. Dr. Halife KESKİN*
Bilindiği gibi Ehl-i Sünnet tabiri “Ehlu Sünneti Rasulillah ve Cemaati’lAshab” kavramının kısaltılmış şeklidir.1 Burada din ile ilgili itikadi ve ameli
hususlarda peygamberi ve sahabeyi takip edenler anlamı vardır. Bu tabir Haricilik,
Mu’tezile ve Şia gibi değişik iddialara sahip yeni mezheplerin çıkış sürecinde
mezhepleşme süreci dışında kalan Müslümanların genel tavrını ifade etmektedir.
Bu anlamda Ehl-i Sünnet bir mezhep ya da kendi iddiaları olan bir ekol değil;
Kur’an ve Hz. Peygamber (sav) tarafından bildirilen hakikatleri olduğu gibi kabul
eden ve belli bir dönemden itibaren de bu hakikatlerin makul olduğunu göstermeye
çalışan bütün Müslümanları mefhumunda ifade eden bir kavramdır.
Bu nedenle, günümüzde bazı yazılarda bu mefhumu ifade etmek için sıkça
kullanılan “ortodoksi” kelimesinin ciddi bir anlam kaymasına sebep olacağını
düşünmekteyiz.
Herhangi bir kültür ya da bir ilimde ıstılah haline gelmiş olan kelimeler
üzerlerinde başka bir kelimenin taşıması güç ve bazan imkansız olacak kadar ağır
manaları taşımaktadırlar. Bu açıdan bunların bir dilden diğer bir dile tercüme
edilmeleri halinde bir teşabühü yanlarında götürmeleri de kaçınılmaz olacaktır.
*
1
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı.
Bekir Topaloğlu, Kelam İlmi Giriş, İstanbul 1991, s. 109.
Ehli Sünnet Kavramı Hakkında Bir Değerlendirme
Dillerin ve kültürlerin birbiri ile etkileşiminin temelinde bu güçlük yatmaktadır.
Eğer bir kavram için tam karşılık bulunamıyorsa onu olduğu gibi almaktan başka
çare yoktur. Herhangi bir dini kabul etmiş olan kavimlerin kendi dilleri ile ifade
etmekte güçlük çektikleri mefhumları olduğu gibi dillerine aktarmalarının sebebi
de budur. Çünkü her din ve kültür kendi mana zenginliğini ancak kendine ait olan
ve onlara yüklediği yeni manalarla zenginleştirdiği terimler aracılığı ile
nakledebilir.
Bu açıdan bakacak olursak, İslam tarihi içinde, herhangi bir sapmayı kabul
etmeyen ve farklılıklarına rağmen temel inanç esaslarında müttefik olan ümmetin
tamamını içine alan Ehl-i Sünnet mefhumunu özel bir isim haline gelmiş
olmasından dolayı herhangi bir dil veya kültüre ait başka bir mefhumla karşılamak
çok zordur. Hele bu kelime arkasında başka bir inancın özelliklerini ve başka bir
kültürün tartışmalarının derin izlerini taşıyorsa artık bu imkansız hale gelecektir.
İşte diğer bütün İslami kavramların olduğu gibi İslâmî bir fikri bir yolu ya da
itikadi bir mezhebi ifade için batı kültürüne ait ve onun izlerini taşıyan kelime ve
kavramların kullanılmasını doğru bulmuyoruz. Bu sebeple Ehl-i Sünnet tabiri -ki,
tarih içinde Kitap ve Sünnete bağlılık açısından birçok farklı görüşü reddederken;
insanın siyasi otonomluğunu kabul etmekle de Şîa gibi bunun insanüstü olana
havalesini iddia eden fırkalardan farklı olarak bütün ümmeti kucaklamış; içinde,
temel inanç esaslarından sapmamış olmak kaydıyla birçok farklı kanaati
barındırabilmiş bir mefhumdur- başka bir kelime ya da mefhumla karşılanamaz.
Bu mefhmun Hıristiyan batı kültürüne ait olan ortodoks2 kelimesi ile ifade
edilmesi ise tamamen imkansızdır. Ehl-i Sünnet mefhumunun tercüme edilemez
yoğunlukta bir terim olduğunu bir yana bırakacak olsak bile bu kelime, kendi
tarihinin ona yüklediği İslam dini ile bağdaşamayan birçok manaları taşımakta
olduğundan dolayı da mezkur vazifeyi ifa edemeyecek bir durumdadır. Ortodoks
2
Ortodoksluk için bkz.: E. Royston Pike, Dictionnaire Des Religions, (tr. Serge Hutin) Paris
1954, s. 237-8; Albert M. Besnard-Olivièr Clémen-Roger Mehl, Hıristiyan İlahiyatı, Çev.:
Mehmet Aydın, Konya 1983, s. 47-88.
36
Doç. Dr. Halife KESKİN
terimi her şeyden önce bin küsür yıllık bir geçmişin ona yüklemiş olduğu
manaların taşıyıcısı durumundadır.
O üç büyük Hıristiyan kilisesinden birisi olan doğu kilisesinin adıdır. Roma
İmparatorluğu’nun merkezi, Roma şehrinden İstanbul'a m. 330 yılında nakledildiği
zaman dünyevi iktidardan uzak kalmış olan Roma Patrikliği bunu telafi etmek için
olsa gerek, kendisinin bütün hıristiyan aleminin dinî ve ahlakî en büyük merkezi
olduğu iddiasını ileri sürdü. Bu bir anlamda eskiden yakın olduğu imparatorluk
merkezinden uzak kalmanın getireceği ikinci plana atılma korkusuna karşı bir
önlem olarak da düşünülebilir. Bu iddia doğulu hıristiyanlar tarafından asla kabul
görmedi.
Siyasî olarak değerlendirilebilecek bu anlaşmazlığı daha sonra doktrinal
anlaşmazlıklar da izlemiştir. Biz burada bunları ortaya koymayacağız. Ancak
bunlardan bir tanesi ayırımı kesinleştirdiği için zikredilmeye değerdir. Bu da 1054
yılında Roma'nın ortaya attığı Kutsal Ruh'un babadan olduğu gibi, oğuldan da
çıkacağı doktrini idi. Halbuki doğu hıristiyanları Kutsal Ruh'un sadece babadan
çıkabileceğini savunmakta idiler. Bütün bu anlaşmazlıklardan sonra 1204 yılında
batılı
Hıristiyanların
Müslümanlar
üzerine
yaptıkları
haçlı
seferlerinden
dördüncüsünde İstanbul üzerine de yürüyerek burayı istila edip yağmalamış
olmaları iki taraf arasındaki ayrılığı, tam bir düşmanlığa döndürmüştür.
Ortodoksluk temel olarak Kitab-ı Mukaddes ve ilk yedi kosülün3 kararlarına
dayanmaktadır. Bu açıdan onlar, kendilerini doğru doktrin sahipleri olarak
görürler. Çünkü Hıristiyanlıkta inanç esaslarını belirleme ve onları dile getirme
konusunda bir araya gelebilecek ve kesin karar verecek hiyerarşik bir yapı
mevcuttur.4
3
Ortodoks imanının belirleyicisi olarak kabul edilen yedi konsül ile ilgili olarak bkz.: Olivièr
Clément, "Ortodoksluk Mezhebi", Din Fenomeni, Çev.: Mehmet Aydın, Konya 1993, s.200204.
4
Norman Calder, “İslam Ortodoksluğunun Sınırları”, (ter.: Muammer İskenderoğlu), Marife, yıl:
3, sayı: 2, güz 2003, s. 198.
37
Ehli Sünnet Kavramı Hakkında Bir Değerlendirme
Mezkur mefhumun kendi tarihi vetiresi içinde yüklenmiş olduğu bu
manalardan sarf-ı nazar ederek ortodoxie terimini tek başına mücerret bir kelime
olarak ele alacak olursak "Ehl-i Sünnet" mefhumunun ihtiva etmekte olduğu
manaları ifade edememenin ötesinde bir de kelimenin kendi tabiatından
kaynaklanan mahzurlar vardır.
Bu kelime, belirli bir otoritenin (ister ortodoks kilisesi olsun, ister katolik
kilisesi olsun) ilahî olduğu fikrini ta başından beri kabul etmekte olan ve bu
otoritenin asla yanılmaz olduğunu da seslendiren bir kültüre aittir. Bu açıdan
kelime, bu belirli otorite tarafından mutlak olarak gerçek kabul ve ilan edilen ritüel
ve doktrinleri ifade etmektedir. Şu halde bu fikir aynı zamanda bir “heterodoxie”
tedayisini de kendi içinde taşımaktadır. Meseleye bu açıdan baktığımızda da yine
bu kelimenin, Peygamber'in bile bazan yanlış yapacağını -gerçi bu Allah tarafından
tashih edilmektedir- kabul eden ve dünyevi masum bir otoritenin varlığını
reddeden İslam kültürü içinde bir yere yerleştirilmesinin imkansız olduğu ortaya
çıkacaktır.
Ortodoxie kelimesinin Ehl-i Sünnet mefhumunu karşılayamayacağı ile ilgili
olarak yaptığımız tahlili burada yazının hacmi açısından sınırlamak durumunda
kalıyoruz. Burada mesele iki açıdan kısaca ele alınmaktadır. Birinci olarak
ortodoks kelimesinin belirli bir kültür ve tarihe ait olduğundan dolayı kazanmış
olduğu ıstılahî manası itibariyle böyle bir vazifeyi yüklenemeyeceği; ikinci olarak
ise mücerret kelime olarak dahi ihtiva ettiği manalar itibariyle birçok yanlış
anlamayı da beraberinde taşımakta olduğudur. Öte yandan Ehl-i Sünnet
mefhumunun kendi mana zenginliğinden yola çıkarak da bu intikalin imkansızlığı
rahatlıkla ortaya konabilir.
38
Download