Mide Hastalıkları Mide Hastalıklarında muayene: • Anamnez

advertisement
Mide Hastalıkları
Mide Hastalıklarında muayene:

Anamnez: İştahsızlık, Bulantı-kusma, ağıza acı sular gelmesi (reflü),
retrosternal yanma, epigastrik ağrı, anemi, melana, hematemez,
zayıflama, epigastrik hassasiyet, tahta karın ve ele gelen kitle.

Fizik muayene:
1. İnspeksiyon: Sağ ve sol kaburga kenarlarının oluşturduğu açıya
dikkat etmelidir. Bu açı oldukça dar olduğu taktirde, hastaların iç
organlarında bir düşüklük visceroptosis’den şüphe edilir.

Böyle hastalarda doktor elini epigastriuma koyduğu
zaman, aortanın pulsasyonunu kolayca hisseder. Bu
pulsasyon gözle de görülebilir. Epigastriumda normal
aorta pulsasyonunun palpe edilmesi, mide düşüklüğü
için patognomonik bir bulgudur.

Visceroptosis’li hastalarda, ayakta dururken yandan
bakılınca, göbek altında bir şişlik görülür.

Glenard’ın
kolan
belirtisi:
Doktor
hastanın
arkasında durur. İki elini pubis’in biraz üzerine
koyarak karındaki organları yukarıya doğru kaldırır.
Hasta bu halde bir rahatlık hisseder. Doktor ellerini
birdenbire bırakınca, ptosis nedeniyle organlar, ani
olarak
aşağıya
çekilirler.
Hasta
epigastrium’da
oldukça şiddetli ağrı hisseder.

Pilor’da doğmalık, sikatrisiyel veya tümöral bir darlık
olan hastalarda bu engeli yenmeğe çalışan mide
peristaltik dalgalarının hareketi epigastrium’da gözle
görülebilir.
2. Palpasyon:

Çok
zayıf
hastalarda,
palpasyon
sırasında
pilor
hissedilebilir.

Eğer
pilor’da
doğuştan
hipertrofi
veya
iltihabi
veyahut neoplazik nedenlerle meydana gelmiş bir
değişiklik varsa enlemesine bir makara şeklinde pilor
ele gelebilir.

Mide kanserleri çok defa, pilor’a yakın antrum’da
bulunurlar. İlerlemiş vakalarda bunlar kolayca palpe
edilebilirler ve arkalarında bulunan aortadan intikal
suretiyle pulsasyon da gösterebilirler.

Çalkantı sesi ve aranması (clapotage): Normalde
mide yemekten üç saat sonra içindekileri boşaltır.
Hasta sabahleyin aç karnına veya yemek yedikten 3
saat sonra muayene edilir. Doktor elini midenin
üstüne koyar. Kısa ve çabuk karın duvarına vurur.
Bu halde bir çalkantı sesi duyulursa, midenin iyi
boşalmadığının ve genişlediğinin bir belgesidir. Tok
karnına, göbek altında alınan çalkantı sesinin bir
kıymeti yoktur.

Basmakla
hassasiyet:
Eskiden
epigastiumda
basmakla meydana konan ağrılı noktalara büyük
önem verilirdi. örneğin, processus ensiformis ile
göbeği birleştiren çizginin ortasına ve biraz soluna
bastırıldığında ağrı duyulması Mathieu tarafından
mide ülserine has olarak kabul edilirdi. Halbuki
bugün büyük bir kıymeti yoktur.

Virchow bezleri: İlerlemiş mide kanseri vakalarında
lenf yolu ile metastazlar nedeniyle, özellikle sol taraf
supraklaviküler
bölgedeki
lenf
bezleri
büyür
ve
sertleşirler. Bunlara Virchow bezleri denir. Bunları
aramak için hastadan omuzlarını yukarıya kaldırması
ve
öne
doğru
mediastinum’un
getirmesi
üst
3-4
istenir.
cm.
Bu
derinliğine
suretle
kadar
kısmını palpe etmek olanağı vardır.

Mide kanseri şüphesi olan hastalarda karaciğerin
palpasyonu dikkatle yapılmalıdır. Mide kanserleri
erkenden
bu
organa
metastaz
yapabilirler.
Bu
nedenle karaciğerde sert nodüllerin olup olmadığını
palpasyonla araştırmalıdır.

Mide kanserli hastalarda vaginal veya rektal tuşeyi
ihmal etmemelidir. Mide kanserinde bazı kanser
hücreleri yerlerinden ayrılarak yer çekimi ile karnın
en alt kısmı olan Douglas çukuruna yerleşirler,
çoğalırlar.
Burada
tuşe
esnasında
bir
sertlik
hissedilir. Buna Blummer’in rektal rafı denir.

Göbek çukurunda sert bir nodül şeklinde palpe edilen
metastaz odağı ise Sister Mary Joseph nodülü
olarak adlandırılır.
3. Radyolojik
inceleme:
Genellikle
kontrastlı
(baryum)
radyolojik
incelemeler kullanılır. Baryuma ek olarak hava ile şişirme de yapılarak
çift kontrastlı grafiler de kullanılabilir. Çift kontrastlı incelemelerde
daha iyi sonuçlar elde edilmektedir.

Mide ülserinde, çok defa, curvatura minor üzerinde
olmak
üzere,
gölge
fazlalığı,
çıkıntı
(niche)
görülür. Bunun karşısında curvatura major üzerinde
bir
çöküntü
(Kessle
parmağı)
olabilir.
Mide
pililerinde ülserin olduğu yere doğru, yıdızımsı bir
yaklaşma da görülebilir.

Duodenum ülserinde, bulbus duodeni’nin normalde
mum
alevine
benzeyen
şekli
bozulur.
Girintili
çıkıntılı bir yonca yaprağı görünümünü alabilir
veya baryum boşaldıktan sonra bir noktada
baryum
takılmış
olarak
kalır
(image
en
cocarde). Bazan da kenarlarda bir çıkıntı şeklinde
kendini belli eder.

Pilor stenozunda opak madde mide içinde birikir kalır
ve duodenuma geçemez. Çanak görünümü verir.
Bulbus iyi belirmez.

Mide
kanserinde
noksanlığı
karakteristik
görülür.
Yani
vakalarda
midenin
dolma
normal
alanı
içindeki kanserli bölge noksan olarak çıkar. Bundan
daha
erken
bulgu
olarak,
peristaltik
dalgaların
kanser olan yerde duraklaması, kesilmesi tesbit
edilebilir. Burası filmde düz ve sertçe (rigide) olarak
görülür. Antrumu çepe çevre saran kanserlerde ise
peçete halkası olarak adlandırılan görüntü ortaya
çıkar. Linitis plastica’da ise tüm midenin bir boru
şeklini alması, hiç peristaltism olmaması tipiktir. Son
yıllarda
uygulama
alanı
bulan
dijital
teknik
ile
mukoza röliyefi hemen tüm ayrıntıları ile ortaya
konabilmektedir.

Akut
peptik
ülser
delinmesinden
şüphelenilmesi
halinde kontrastlı grafilerin genellikle endikasyonu
bulunmamaktadır. Ayakta direkt batın grafisi ile
diafragma altında serbest havanın gösterilmesi
yeterlidir.
4. Endoskopi: Endoskopik Yöntemlerdeki önemli teknolojik ilerlemelerin
mide duodenum hastalıklarının tanı ve tedavisine önemli katkıları
olmuştur. Videoendoskopik yöntemler sayesinde en küçük lezyonların
dahi tesbit edilmesi mümkündür.

Tümör gözle görülebilmektedir.

Bunlardan kesin tanı için biopsi alınabilmektedir.

Sitolojik inceleme için örnekleme yapılabilmektedir.

Peptik
ülserlerde
önemli
bulunan
H.
pylori
enfeksiyonu, alınan biopsi materyalinin WarthinStarry boyası ile boyanması veya üreaz testine tabi
tutulması ile teşhis edilebilmektedir.

Endoskopi ile ayrıca üst gastrointestinal kanamalar
da teşhis edilebilmekte ve gerekirse laser, bipolar
elektrokoter,
ısıtıcı
uç
sklerozan
maddeler
veya
Aethoxysklerol
kullanılarak
gibi
kanama
durdurulabilmektedir.
5. Mide
boşalma
ve
motilitesinin
incelenmesi:
Pilor
stenozu,
postoperatif atoni ve diabetik gastropati gibi durumlarda mide motilite
ve boşalması bozulur. Bu gibi durumlarda motilite ve boşalma serum
fizyolojik
yükleme
testi,
gamma
sintigrafi
ve
gastroduodenal
manometri ile değerlendirilir.

Serum fizyolojik yükleme testi ile mide boşalması
kalitatif
olarak
ölçülebilmektedir.
Bu
amaçla
nazogastrik tüp ile 750 mL. serum fizyolojik verilir.
Nazogastrik
klempe
edilir.
Yarım
saat
sonra
nazogastrik açılarak verilen sıvı geri alınır. Kalan sıvı
miktarı 400 mL.’den fazla ise mide boşalmasında
gecikme var demektir.

Gamma sintigrafide, teknisyum (99mTc) ile işaretli
sıvıların ve katıların boşalmaları ayrı ayrı ölçülerek
yükleme testine nazaran daha kesin neticeler elde
edilir.
6. Mide
salgılamasının
salgılama
işlevi,
asid
incelenmesi
(Gastrik
analiz):
salgılama
kapasitesinin
Midenin
ölçülmesi
için
incelenmektedir. Önceleri peptik ülserli hastalarda bu ölçümlere önem
verilmekteydi. Fakat daha sonra gerek duodenal ülserli gerekse mide
ülserli hastalarda elde edilen sonuçların hem birbiri hem de normal
değerlerle örtüşebildiği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle artık rutin
değerlendirmeler arasında yer almamaktadır. Günümüzde en çok
ameliyattan
sonra
nüks
eden
peptik
ülserli
hastaların
değerlendirilmesi, vagotominin tam yapılıp yapılmadığının araştırılması
veya
Zollinger-Ellison
Sendromunda
tarama
testi
olarak
kullanılmaktadır. Bu amaçla hasta 12 saat aç bırakılır. Bir nazogastrik
sonda yerleştirilir. Sol yanına yatırılır. Mide sıvısı bir saat süre ile her 5
dakikada bir çekilerek onbeşer dakikalık tüpler halinde toplanır. Bir
saatin sonunda hastaya intravenöz olarak 2 g/kg histamin (histalog)
veya 6 g/kg pentagastrin verilerek asid salgısı uyarılır. Aynı şekilde
mide sıvısı bir saat süre ile her 5 dakikada bir çekilerek onbeşer
dakikalık tüpler halinde toplanır. Tüplerdeki sıvının hacmi ve içindeki
H+ miktarı ölçülür.

Asid salgısı uyarılmadan önceki bir saatlik asid
miktarına bazal asid salgısı (basal acid output-BAO)
denir.

Uyarıldıktan sonraki ilk 15 dakikada elde edilen en
yüksek
sekresyona
pik
asid
salgısı
(peak
acid
output) adı verilir.

Uyarıldıktan sonraki son iki 15 dakikalık tüpteki asid
miktarının
ortalamasına
maksimal
(maksimal acid output-MAO) denir.
asid
salgısı

Normalde
BAO
2-3
mEq/saat,
MAO
10-15
mEq/saattir.
7. USG ve EndoUSG:

USG, karaciğer ve çevre organlara ve regionel lenf
bezlerine
olan
metastazların
ortaya
konmasında
yardımcı olur.

Endoskopik ultrasonografi özellikle erken evre mide
kanserinde duvar yayılımını göstermede yol gösterici
olur.
8. Bilgisayarlı tomografi: Tümörün çevre dokularla ilişkisini, dolayısıyla
rezektabl olup olmadığını, karaciğer metastazları, karın içi metastazlar
ve assit varlığını gösterir.
Konjenital Hastalıklar
Mide ve duodenumun konjenital hastalıkları nadir görülür. Aşağıdaki
şekilde ele alınmaktadır:
Mide Hastalıkları
A. Pozisyon anomalileri
1. Mikrogastri: Midenin oldukça küçük olmasıdır.Genellikle çocuğun
büyümesine paralel olarak birkaç ay içinde mide de büyür ve
semptomlar geriler.
2. Mide duplikasyonu: Birden fazla mide bulunmasıdır. Genellikle,
antrumun büyük kurvatur tarafında görülen, yuvarlak ve kisti
andıran lezyonlardır. Tedavisi cerrahi eksizyondur.
B. Yapısal anomaliler
1. Mide divertikülü: Genellikle kardiya ve pilora yakın bulunur.
Mukoza, muskularis ve seroza tabakalarına sahiptir. Genellikle
belirti vermezler. Ülserleşme, kanama ve kanser gelişmesi gibi
komplikasyonları bildirilmiştir. Tedavisi cerrahi rezeksiyondur.
2. Konjenital hipertrofik pilor stenozu: Pilorda kas hipertrofisi ve
buna bağlı olarak mide çıkışının tıkanması ile karakterlidir. Yeni
doğanda, cerrahi tedavi gerektiren en sık kusma nedenidir.
Belirtiler sıklıkla bebeklerde 4-8 haftalıkken ortaya çıkar. Kusma
önceleri arada sırada ve regürjitasyon tarzındadır. Tıkanma
arttıkça kusma da devamlılık kazanır ve projektil (fışkıran) bir
hal alır. Kusmada safra bulunmaması karakteristiktir. Fizik
muayenede
epigastriumda
mide
peristaltimi
görülür.
Palpasyonda pilor kası bir zeytin çekirdeği gibi palpe edilir.
Tedavide laparotomi ile piloromiyotomi (Rammstedt ameliyatı)
yapılır.
3. Spontan mide delinmesi: İskemik nekroza bağlı ortaya çıkar.
Etyoloji bilinmemektedir. Doğumdan 2-3 gün sonra görülür.
Genellikle düşük Apgar skoru ile doğan çocukarda görülmektedir.
İlk 2 gün bebek iyidir. Daha sonra abdominal distansiyon ve
hipovolemi belirtileri ortaya çıkar. Tedavisi cerrahidir ve tüp
gastrostomi yapılır.
Duodenum Hastalıkları
A. Rotasyon anomalileri
1. Mid-gut volvulusu: Mid-gut’un normal rotasyonunu
tamamlamamasına bağlı olarak, mid-gut’un Treitz
bağından ileoçekal bölgeye kadar uzanan geniş
yapışma alanı oluşmaz. Buna bağlı olarak akut
veya kronik mid-gut volvulusu ortaya çıkabilir.
Akut mid-gut volvulusu genellikle bir yaşından
önce ortaya çıkar. Safralı kusma, huzursuzluk,
distansiyon ve solunum güçlüğü vardır. Kronik
mid-gut volvulusu ise duodenumda aralıklı veya
kısmi tıkanmayla karakterizedir.
2. Ladd
bantlarına
bağlı
duodenum
tıkanması:
Malrotasyona bağlı olarak, çekum hem normal
yerinde değildir hem de çekumdan laterale uzanan
Ladd bantları adı verilen fibröz bantlar vardır. Bu
bantlar duodenuma dış bası yaparak 2. veya 3.
parçası seviyesinde tıkanmaya neden olabilirler.
Safralı kusma ve kolik tarzında karın ağrısı ortaya
çıkar. Bariumlu mide duodenum grafisinde çift
kabarcık (double bubble) belirtisi görülür. Tedavi
cerrahidir.
Bantlar
kesilerek
serbestleştirilen
organlar normal pozisyonlarına tespit edilir.
3. İnternal herniasyona bağlı duodenum tıkanması:
Dönme anomalisine bağlı olarak başlıca iki iç
fıtıklaşma tipi ortaya çıkar. Duodenum dönerek,
superior mezanterik damarların önüne gelmesi ile
sağ
mezokolik
alan
oluşur.
Barsakların
inen
mezokolon alanında inferior mezanterik ven ve
arka
parietal
periton
arasında
yer
alması
durumunda sol mezokolik alan oluşur. Tedavi
cerrahidir.
B. Yapısal anomaliler
1. Atreziler
2. Stenozlar

Duodenumun herhangi bir kesiminde olabilir.
Doğumdan
kısa
bir
süre
sonra
tıkanma
belirtileri ortaya çıkar. Membranlı stenozlarda
proksimaldeki birikimlerin etkisi ile membran
rüzgar
çorabı
gibi
uzayabilir.
tedavisi
cerrahidir ve duodenoduodenostomi yapılır.
Akut Eroziv Gastrit
Mide mukozasında değişik streslerle alakalı olarak ortaya çıkan yüzeyel
lezyonlardır. Genellikle yoğun bakım görmekte olan travmalı, yanıklı, kafa
travmalı veya kanamalı hastalarda görülür. İlk belirti nazogastrik tüpten kan
gelmesidir. Endoskopide akut erozyonların tespit edilmesi ile tanı konur.
Lezyonlar korpus ve fundusta peteşi ve ekimozlar halinde başlayıp, çapı 2
mm’den 2 cm’e kadar ulaşan ülserler haline gelirler.
Kronik Eroziv Gastrit
Çok sayıda nokta tarzında veya aftöz mide ülserleridir. A ve B olmak üzere iki
tipi vardır.

Tip A pernisiyöz anemili hastalarda görülür. Parietal hücre mukozasında
yaygın atrofi ve hücre infiltrasyonu ile karakterlidir. Antrum normaldir.
Hastaların çoğunda aklorhidri vardır. Serum gastrini yüksektir. B12
vitamini
malabsorbsiyonu
artmamıştır.
vardır.
Mide
kanseri
gelişme
riski
fazla

Tip B antruma yerleşir. Serum gastrini normaldir. Mide ülser ve kanseri
ile alakalıdır. Endoskopik biopsilerde H. pylori görülür.
Menetrier Hastalığı
Mide kıvrımlarının dev hipertrofisi, bezlerde büyüme ve kistik genişlemeyle
birlikte hafif bir inflamasyonla karakterli, bazen submukozaya kadar uzanabilen
genellikle korpus ve fundusu tutan, nedeni bilinmeyen bir gastrittir. Genellikle
asid salgısı azalmış olarak bulunur. Kalınlaşan mukozadan lümene protein
kaybı vardır. Bazı hastalarda zamanla atrofik gastrit veya % 10’unda mide
kanseri gelişebilir. Malignite gelişme riski göz önüne alınarak mide rezeksiyonu
yapılması gerekebilir.
Zollinger-Ellison Sendromu
Gastrin salgılayan bir tümöre (gastrinoma) bağlı olarak ortaya çıkar. Pankreas
 adacık dışı tümörü, hipergastrinemi, midede aşırı salgı artması ve inatçı
peptik ülserlerle karakterlidir. Hastada çok sayıda, atipik yerleşimli (jejunum),
medikal tedaviye dirençli, total gastrektomi yapılmadıkça ameliyata ragmen
nükseden, ağır ishalle birlikte seyreden ve ailevi hikayesi de bulunan ülserler
ya da ailede MEN I (paratiroid ve hipofiz, pituiter ve pankreas gibi endokrin
organlarda tümör bulunması halinde multipl endokrin neoplazi I) anamnezi
bulunması ZES’nu düşündürmelidir. Serum gastrininin 500 pg/mL’nin mide
bazal asid salgısının 15 mEq/saat’in üstünde olması ile tanı konur. Tedavide
yüksek doz H2 blokürleri ve omeprazol kullanılır. Cerrahi olarak gastrinoma 1-2
mm ve çok sayıda olabildiğinden çıkarılması hastaların ancak % 20’sinde
mümkün olabilmektedir. Rezeksiyonun başarılı olamadığı vakalarda total
gastrektomi yapılır.
Mallory-Weiss Sendromu
İnatçı
bulantı
ve
kusmaya
bağlı
özofagogastrik
bileşke
mukoza
ve
submukozasında ortaya çıkan birkaç cm uzunluğundaki yırtıklar sonucu
kanama olmasına denir. Özofagusta tam kat yırtılma (rüptür) olursa buna
Boerhaave sendromu denir.
Mide Volvulusu
Çocuklarda nadir, yetişkinlerde biraz daha sıktır. Uzun ekseni boyunca
dönmesine
organoaksial
volvulus,
enine
ekseni
boyunca
dönmesine
mezenteroaksial volvulus denir. Daha sık görülen organoaksial volvulus’da
midenin arka yüzü öne gelir, büyük kurvatür sola dönerek karaciğerin altına
girer.
Mezenteroaksial volvulus’ta midenin distali proksimalinin üstüne
katlanmış gibidir. Klinikte akut vakalarda şiddetli karın ağrısına ek olarak
Brochardt triadı (önce kusma sonra kusamama, epigastriumda distansiyon,
nazogastrik tüp yerleştirilememesi) görülür. Acil cerrahi girişim yapılmazsa
akut mide nekrozu, şok ve ölüme neden olabilir. Ameliyatta hastanın
durumuna
göre
midenin
normal
yerine
getirilerek
tespit
edilmesinden
(gastropeksi) total gastrektomiye kadar değişen girişimler gerekebilir.
Mide Divertikülü
Nadirdir, fazla belirti vermez. Çoğu küçük kurvatür üzerinde özofagogastrik
bileşkenin birkaç cm uzağında yerleşmiş çekme divertikülüdür. Prepilorik
yerleşimli olanlar daha çok belirti verir. radyolojik olarak mide ülseri ile karışır.
Tanı
endoskopi
iledir.
Komplikasyonlu
ve
semptomatik
hastalarda
divertikülektomi yapılır.
Duodenum Divertikülü
sık görülmez, nadiren semptom verir. Genellikle rastlantı eseri tanı konur.
Çoğu tek ve ampulla vateri’ye 2,5 cm mesafe içindedir. Bazı hastalarda
yemeklerden sonra karın ağrısı ve hazımsızlık gibi belirtiler verir. Delinme,
kanama, pankreatit veya bilier tıkanmaya neden olabilir. İçlerinde, staza bağlı
safra asidi bilirübinat taşları oluşabilir. Belirtilerin hastayı aşırı rahatsız etmesi
veya komplikasyon gelişmesi halinde cerrahi tedavi gerekir. Aksi taktirde,
cerrahi tedavinin morbiditesinin yüksek olması nedeni ile tıbbi tedavi tercih
edilmelidir. Antiasidler ve antikolinerjikler verilir, divertikülün boşalmasını
kolaylaştıracak pozisyonlar önerilir.
Superior Mezenterik Arter Sendromu
Duodenumun
sıkışmasına
sendromu
3.
bağlı
olarak
parçasının
duodenum
da
A.
Mezenterika
tıkanmasıdır.
bilinir.
Genellikle
superior
Duodenal
ile
aorta
ileus
yaralanmaları
arasında
veya
takiben
Wilkie
ani
zayıflamalardan sonra ortaya çıkar. Bunun sonucunda mezanterik yağ kaybına
bağlı olarak A. Mezenterika superior ile aorta arasında, normalde 50-60 derece
olan açılanma 20 derecenin altına düşer ve bası oluşur. Epigastriumda ağrı,
safralı kusma, karında dolgunluk hissi ve iştahsızlık ortaya çıkar. Sırtüstü yatar
pozisyonda belirtiler ağırlaşır. Direkt karın grafisinde duodenumda genişleme
ve çift hava görüntüsü tanıya yardımcı olur. Baryumlu grafilerde pozisyon
değiştirme ile baryum geçişi olması tanıya götürür. Tedavi için hastaya
yüzükoyun yatması önerilir. Sıvı elektrolit kayıpları tamamlanır, kilo kaybını
telafi edecek yüksek kalorili diyet verilir. Tıbbi tedavi ile sonuç alınamazsa
Treitz bağı kesilerek duodenum serbestleştirilir (strong ameliyatı) veya
duodenojejunostomi yapılır.
Bezoarlar
Bezoarlar midede oluşan yabancı cismlerdir. Devamlı saçlarını yutan kızlarda
görülen saç yumaklarına trikobezoar, meyve sebzelerin pilordan geçemeyen
sindirilmemiş
kabuklardan
oluşan
kitlelere
ise
fitobezoar
denir.
Mide
ameliyatlarından sonra asid-pepsin salgısının bozulması ve antrumun öğütücü
işlevinin ortadan kalkması nedeni ile bezoar olasalığı artar. Bu hastalarda mide
asiditesinin azalmasına bağlı yarı katı kandida albikans bezoarları da oluşabilir.
Midenin Selim Tümörleri
Sık görülmez. Mide tümörlerinin % 10 kadarını oluşturur. En sık adenom ve
leyomiyomlar görülür. Mide polipleri daha çok adenomdur. 2 cm’den büyük
poliplerde kanser riski % 70’in üzerindedir. Leyomiyomlar submukozadan
lümene doğru büyür. Mukozada kanama ve kanamaya neden olur. Tedavi
cerrahi rezeksiyondur.
Malign Mide Tümörleri
Midenin en sık görülen malign tümörü MİDE KANSERİdir.
Mide kanseri sıklık bakımından sindirim sistemi kanserleri arasında ikinci sırada
yer alır. Erkeklerde kadınlara göre iki kat daha sık görülür. 40 yaşından önce
ender iken, 65-75 arası en sık rastlandığı yaş grubudur. Sosyoekonomik düzeyi
düşük ülkelerde ön planda bir sağlık sorunu iken, Japonya mide kanserinin sık
rastlandığı gelişmiş ülke olma özelliği taşımaktadır. Şili, Kore ve Çin de mide
kanserinin yaygın olarak görüldüğü ülkelerdir. A.B.D. ve Avrupa ülkelerinde
görülme sıklığı son 50 yıl içinde 10,000,000’da 30’dan 10’a düşmüştür.
Etyoloji
Mide
kanserinin
oluşumunda
genetik,
suçlanmaktadır. Ayrıca aklorhidri,
çevre
ve
beslenme
faktörleri
pernisiyöz anemi, kronik gastrit,
intestinal metaplazi, selim mide ülserleri ve polipler prekanseröz kabul
edilir. Özellikle aklorhidri, atrofik gastrit ve metaplazi durumlarında kanser
gelişme riski artmaktadır. Selim mide ülserlerinde kanserleşme % 1 oranda
görülürken, poliplerinde bu oran % 10’a çıkmaktadır. Birinci derecede kan
bağı olan akrabalarında mide kanseri olanlarda ve kan grubu A
olanlarda risk üç kat olarak belirlenmiştir.
Çevresel faktörlerden özellikle diet etkili görülmektedir. Tuz içeriği yüksek ve
tütsülenmiş gıdalarla beslenenlerde daha sık rastlanmaktadır. Metal, kereste
ve lastik işçilerinde daha fazla karşılaşılması dikkat çekmiştir. Buna karşılık taze
sebze ve meyve yeme alışkanlığının mide kanserini azalttığı gözlenmektedir.
Mide mukozasının kronik inflamasyonlarında helicobacter pylori’nin
etkisi, bu bakterinin rolünü düşündürmektedir. Nitekim, A.B.D.’de,
antrum ve corpus mukozasını tutan gastrit vakalarında uygulanan helicobacter
pylori eradikasyon çalışmaları ile birlikte, bu bölge kanserleri oranında görülen
azalma,
helicobacter
pylori’nin
mide
kanseri
oluşumundaki
etkisini
doğrulamaktadır. Helicobacter pylori (+) kişilerde mide kanseri 3-6 kat
daha sıktır.
Patogenez
Mide kanserlerinin hemen tümü adenokanser’dir. Papiller, tübüler, taşlı yüzük
ve müsinöz alt grupları vardır. Makroskopik görünümlerine göre ülseratif,
polipoid, yüzeyel yayılım gösteren ve skirö olarak sınıflanır. Linitis plastica tüm
mide duvarının tümörle infitre olmasıdır. Ülseratif tip en sık rastlanandır.
Polipoid kanserler iyi diferansiye iken, skirö tipler az diferansiye olup,
prognozları da kötüdür.
Günümüzde intestinal ve difüz olarak iki gruba ayrılmaktadır. İntestinal tip
beslenme alışkanlığı ile ilgili görünmekte olup, sırayla yüzeysel gastrit, atrofik
gastrit,
intestinal
metaplazi,
displazi,
ağır
displazi
veya
insitu
kanser
aşamalarından geçerek invaziv kanser geliştiği kabul edilmektedir. Difüz tipi ise
daha genç yaşta görülür ve çevresel faktörlerle ilişkisi zayıftır.
Mide kanserleri yayılımını lenfatik ve hematojen yolla yapar.
Prognoz, kanserin mide duvarı katlarındaki yayılımı, büyüklüğü, bölgesel lenf
bezi tutulumu, uzak metastaz varlığı ve histolojik ve nükleer dereceye bağlıdır.
Mide kanserinin TNM sınıflaması
T: Tümörün mide duvarı ile ilişkisi
T1: Tm lamina propria veya submukozayı tutmuştur.
T2: Muskularis propria veya subseroza tutulmuştur.
T3: Seroza tutulmuştur.
T4: Komşu yapılar ve organlar tutulmuştur.
N: Lenf bezi tutulumu
N0: Lenf bezi tutulumu yok
N1: Tümöre 3 cm mesafedeki perigastrik lenf bezi tutulumu var.
N2: Tümöre 3 cm den daha uzak lenf bezlerinde tümör yayılımı var.
N3: Hepatoduodenal bağ, retropankreatik bölge, çöliak bölge lenf bezleri
tutulumu.
N4: Paraaortik lenf bezi tutulumu.
M: Uzak organ metastazı
M0: Uzak organ metastazı yok.
M1: Uzak organ metastazı var.
TNM sınıflamasına göre tümör evreleri
Evre I:
T1 N0 M0
Evre II:
T2-3 N0 M0
Evre III: T1-3 N1-3 M0
Evre IV:
Rezeke edilemeyen veya metastatik tm.
Evre I de 5 yıllık yaşam % 96
Evre II’de % 70
Evre III’de % 36
Evre IV’de % 12 dolaylarına düşer.
Klinik Bulgular ve Tanı

Başlangıç belirtileri sinsi ve nonspesifiktir. Gecikmelere yol açar.

Bulgular tümörün midedeki yerleşimi ile ilgilidir.
1. Antrum ve prepilorik yerleşimli kanserlerde bulantı ve kusma,
2. kardiyaya yakın tümörlerde ise disfaji ön plandadır.

Hastaların % 70-80’inde kilo kaybı ön plandadır.

Hastaların 2/3’ünde epigastrik, substernal veya belde hissedilen müphem
ağrılar vardır. Ağrı bazen anjina pektoris’ii bazen de peptik ülser ağrısını
taklit eder, hatta ülser ilaçlarına cevap verir.

Hastalar zayıflama ve anemi nedeni ile kendini yorgun ve halsiz hisseder.

Fizik muayenede pilora yakın yerleşimli tümörlerde tıkanmaya bağlı,
biriken sıvı mide içeriğinin palpasyonla çıkardığı çalkantı sesi (klapotaj)
alınabilir.

Hastaların % 30’unda epigastriumda kitle palpe edilir, ancak bu tümörün
unrezektabl olduğunu göstermez.

Hastaların % 10-15 kadarı ise over (Krunkenberg), sol supraklaviküler
lenfadenomegali (Wirchow) ve Douglas’ta yerleşmiş kitle (Blummer raf)
şeklinde uzak metastazlar ile başvurur.

Göbrk çukurunda sert nodül şeklinde palpe edilen metastaz odağı ise
Sister Mary Joseph nodülü olarak adlandırılır.

Hastalarda hipokrom makrositer veya mikrositer anemi (pernisiyöz anemi
ve tümör yüzeyinden sızma şeklinde olan kanama nedeniyle) gözlenir.

Sedimantasyon hızında artma olur.

Yaygın karaciğer metastazı varlığında karaciğer fonksiyonlarında bozulma
saptanır.

Baryumlu incelemede kanser kitlesi genelikle kendini doluş defekti
şeklinde gösterir. Kanser bölgesinde ve çevresinde peristaltizm yokluğu
(rijidite), ortası nekroze olmuş tümör kitlesine ait ülser kraterinin çıkıntı
şeklinde
görüntüsü
diğer
bulgulardır.
Antrumu
çepeçevre
saran
kanserlerde ise peçete halkası olarak adlandırılan görüntü ortaya çıkar.
Linitis plastica’da ise tüm midenin bir boru şeklini alması, hiç peristaltizm
olmaması tipiktir.

Deneyimli kişilerce yapılan endoskopinin tanı değeri % 100’e yakındır.
Tümörü doğrudan görme ve biopsi alma olanağı sağlar.

Endokopik ultrasonografi özellikle erken evre mide kanserinde duvar
yayılmasını göstermede yol gösterici olur.

Laparoskopik inceleme ile ileri evre mide kanseri tanısı konolanlarda
neoadjuvan kemoterapi planlanabilir.

Bilgisayarlı tomografi tümörün çevre dokularla ilişkisini, dolayısıyla
rezektabl olup olmadığını, karaciğer metastazları, karın içi metastazlar ve
assit varlığını gösterir.
Tedavi
Mide kanserinin hemen tek tedavi şansı cerrahi girişimdir. Unrezektabl
tümörlerde önce kemoterapi ile tümör boyutunu küçültmek ve cerrahi girişime
olanak vermek denenebilir. Ancak neoadjuvan kemoterapiden alınan sonuçlar
umut verici değildir.
Ameliyat öncesi yapılan değerlendirmelerle rezektabl olduğuna karar verilen
(karaciğer, Douglas çukuru gibi uzak metastazları ve assit olmayan) hastalarda
laparotomi yapılmalıdır. Mide kanserinde küratif cerrahi tedaviden amaçlanan,
geride makroskopik tümör dokusu bırakmadan, tümörü tüm yayıldığı dokularla
birlikte çıkarmaktır. Gerek kardiya, gerekse pilor kanalı tümörün yayılımı için
engel oluşturmaz. Bu nedenle distal mide yerleşimli kanserlerde pilor kanalı ve
duodenum 1. kıta, proksimal tümörlerde ise distal özofagus rezeksiyon sınırları
içine alınmalıdır. Rezeksiyon I. ve II. bölge lenf bezlerini de içermelidir. Sınırlı
mide rezeksiyonlarında ise, intestinal tip kanserlerde, makroskopik tümörden
en az 5 cm, difüz tipte ise 8-10 cm uzaklıktan rezeksiyon yapılmalıdır.
Mide kanserinde tümörün yerleşimine göre subtotal veya total gastrektomi
uygulanır. Radikal girişimler bölgesel lenf bezleri disseksiyonunu da içerir.

Total radikal gastrektomi: Tüm mide, büyük ve küçük omentum, dalak
ve tümöre 3 cm den daha uzaktaki lenf bezlerinin çıkarılması (D2
disseksiyon)
ve
bazen
de
bunlara
ilaveten
hepatoduodenal
bağ,
pankreas başı çevresi ve proksimal ince barsak mezosundaki lenf
bezlerinin çıkarılması (D3 disseksiyon) şeklindedir. Bu cerrahi girişim
tüm mideyi tutan kanserlerde, örneğin linitis plastica, korpus ve fundus,
antrumun büyük ve indiferansiye tümörlerinde uygulanır.

Subtotal
gastrektomi:
Prepilorik,
küçük
difüz
veya
intestinal
tip
kanserlerde yapılır ve midenin yaklaşok 4/5’i çıkarılır, D2 ve D3 lenf
disseksiyonu eklenir.

Korpus, fundus ve kardiya kanserlerinde splenektomi eklenmesi kuraldır.

Total ve subtotal gastrektomiden sonra sindirim kanalının devamlılığı
Roux-en Y tipi anastomoz ile sağlanır.

Unrezektabl kardiya tümörleri için kardiya tıkanıklığını gidermek için
endoskopik girişimler, örneğin stent takılması, buji ile dilatasyon veya
lazer
ile
tümörün
traşlanması
planlanır.
Pilor
tıkanıklığında
gastrojejunostomi yeterli olur.

Karaciğer metastazlı hastalarda ve tıkanmaya neden olan rezektabl
tümörler için gastrojejunostomi ve hatta palyatif rezeksiyon, kanamaya
neden olan kanserlerde ise gene palyatif rezeksiyon yapılabilir.

Kemoterapi ve radyoterapinin mide kanserinin tedavisindeki etkisi sınırlı
kalmaktadır.
Erken Mide Kanseri
Bu başlık altında mukoza ve submukoza tutulumu gösteren kanserler ele alınır.
Lenf bezi yayılımı dikkate alınmaz. Daha çok antrum yerleşimli olup, 2 cm den
küçüktür. Hastaların % 5-10’unda birden fazla odaklıdır. Mukazada kabarık,
yüzeyel veya çukur görünümü olabilir. Endoskopi ile kolayca tanınır. Bu
kanserlerin de intestinal ve difüz tipleri vardır. 1 cm den küçük lezyonlarda lenf
bezi tutulumu % 4 oranında görülür.
Midenin diğer malign tümörleri:
Lenfoma (% 60) ve leyomiyosarkom (% 20) ve diğerleri görülür.
Lenfoma adenokanserden sonra en sık görülen malign mide tümörüdür.
Hastaların % 20’sinde bir başka kanser daha vardır. Hastaların yarısında
palpabl kitle bulunur. Tanı mide-duodenum grafileri ve endoskopik biopsi ile
konur. Tedavi için rezeksiyon, radyoterapi ve kemoterapi uygulanır.
Leyomiyosarkomlar çok büyüyebilir, kemoterapi ve radyoterapiye dirençlidir.
Cerrahi rezeksiyon yapılabilir.
Peptik Ülser
Asid-pepsin etkisi ve mukozal korunma arasındaki dengelerin mukoza alehine
bozulması sonucu, mide ve duodenumda eroziv gastrit ve peptik ülser ortaya
çıkar.
Gastrit genel olarak mukozaya sınırlı akut ve kronik doku harabiyetidir.
Ülser ise submukoza ve muskularis mukozayı da tutan bir doku harabiyetidir.
Kronik ülser ise bu harabiyete ek olarak yerleşik bir inflamatuar reaksiyonun da
bulunması ile karakterlidir.
Peptik ülser toplumun yaklaşık % 10’unda hayatın bir evresinde görülür.
Erkeklerde 3 kat daha sıktır.
Duodenum ülseri mide ülserinden 5 kat daha sıktır.
Mide ülseri daha çok ileri yaşlarda görülür.
Duodenal Ülser
Patogenez: Duodenum ülserleri, mukoza üzerinde saldırgan etki yapan
faktörlerle mukozayı koruyucu etkenler (asid salgılanması, endokrin kontrol
mekanizmaları
ve
asidin
duodenumda
dengesizliğe bağlı olarak ortaya çıkar.
A. Duodenum mukozasına ait faktörler
Prostaglandin azlığı
Bikarbonat salgısı azlığı
Mukus salgısı azlığı
H. Pylori enfeksiyonu
B. Asit salgısına ait faktörler
Aşırı vagal tonus
Aşırı pepsinojen salgısı
Parietal hücre sayısında artış
nötralize
edilmesi)
arasındaki
BAO’da artış
C. Endokrin faktörler
Gastrin salgısı artışı
Gastrin salgısının antral asidite ile baskılanmaması
Somatostatin salgısının kontrolsüzlüğü
Peptik ülserin başlıca üç nedeni Helicobacter pylori infeksiyonu, NSAİD’lerin
kullanılması ve Zollinger-Ellison sendromuna (ZES) bağlıdır.
H. PYLORİ, mide mukoza hücreleri yanında yerleşerek ürettiği toksinlerle
(üreaz, fosfolipaz A ve lipaz gibi) mukoza bütünlüğünü bozar, glandiler atrofiye
ve lokal büyüme hormonu eksikliğine bağlı rejenerasyon kusuruna neden olur,
ülserleşme eğilimi artar.
NSAİD’ler bu etkiyi prostaglandin sentezini baskılayarak gösterir. Bunun
sonucunda prostaglandinlerin mukoza kan akımını arttırıcı, asid salgısını
baskılayıcı, müküs ve bikarbonat salgısını uyarıcı etkileri de baskılanmış ve
ülserleşme eğilimi artmış olur.
Klinik Bulgular
Kronik ve ara ara şiddetlenmelerle seyreden bir gidiş gösterir.
Hastaların ancak % 50’si karakteristik belirtilere sahiptir.
Çoğunlukla ilk belirti ağrıdır. Yanıcı, kemirici açlık ağrısı tarzındadır. Hafif veya
orta şiddettedir, epigastriumda hissedilir, antiasitler veya sütle hafifler.
Gün içi dönüşümlü bir ağrıdır. Sabah uyanınca ağrı bulunmaz, kahvaltıdan
birkaç saat sonra başlar, öğle yemeği ile geçer, öğleden sonra tekrar başlar.
Hastaların yarıya yakını gece ağrısı ile uyanır.
Mevsimsel bir ağrıdır. İlkbaharda, sonbaharda veya stresli dönemlerde ortaya
çıkar. Birkaç hafta sürer, tedavi edilmeksizin kendiliğinden geçer.
Ülser pankreasa penetre olursa, ağrı bu özelliğini kaybeder, bele de vurur,
yemek ve antiasidlerle geçmez, devamlılık kazanır.
Bulantı ve kusma sıkça görülür. Tıkanma olmaksızın kusma esas belirti olabilir.
Muayenede epigastriumda orta hattın solunda hassasiyet bulunabilir.
Tanı

Bariumlu mide duodenum grafisi

Endoskopi ve biopsi

Gastrik analiz

Serum gastrin düzeyi: Normalde 100 pg/mL’den küçüktür.
200 pg/mL ‘nin üzerindeki değerler yüksektir.
500
pg/mL’nin
üzerindeki
değerler
ZES
düşündürür.
Komplikasyonlar
En sık komplikasyonlar kanama, delinme ve tıkanıklıktır. Daha nadir olarak
penetrasyon ve intraktabilite görülür.
Tedavi
Medikal Tedavi: Mide asiditesini nötralize etmeye veya azaltmaya yöneliktir.
Tedaviye 4-6 hafta devam edilmesi gerekir.

Diyet

Antiasidler: Aluminyum hidrosit ve magnezyum hidroksit karışımları
kullanılır. Yemeklerden 1-3 saat sonra ve yatmadan önce 20 mL veya 2
tablet verilir.

Sükralfat: Sükroz-aluminyum bileşiğidir. Proteinlerle birleşerek ülser
tabanında aside karşı koruyucu bir tabaka oluşturur. Emilmez ve sistemik
etkisi yoktur. Günde 3-4 defa 1 g verilir.

Histamin
Reseptör
(H2)
antagonistleri:
Histaminin
H2
reseptörler
üzerindeki etkisini bloke ederek hem bazal asid salgısını hem de
histamin, gastrin, asetilkolin, vagal stimülasyon, kafein veya gıdaların
uyarısına bağlı asid salgısını keserler. 4-6 hafta süre ile gece 40 mg
genellikle yeterli olur. (simetidin, ranitin, nizatidin ve famodin)

Proton (asid) pompası blokerleri: Omeprazol H+K+ATPaz’ı baskılar. Asid
salgısını tamamen durdurur. 2-4 hafta süre ile gece 40 mg genellikle
yeterlidir.
Cerrahi Tedavi
Endikasyonları: Tıbbi tedaviye dirençli olması (intraktabilite)
Delinme
Kanama
Tıkanma
Günümüzde çok özel durumlar hariç, genellikle aşağıdaki ameliyatlar tercih
edilir:
1. Proksimal gastrik vagotomi (PGV)
2. Trunkal vagotomi ve piloroplasti (V+P)
3. Trunkal
vagotomi,
antrektomi
(V+A+BII)

İntraktabilite’de PGV
ve
gastrojejunostomi
(Billroth
II)

Delinme nedeni ile yapılıyorsa PGV+omentumla yama

Tıkanma için V+A+BII

Kanama için V+P+dikişli bağlama
Mide Ülseri
Mide ülseri duodenum ülserinden farklılıklar gösterir:

Duodenum ülserinin aksine mide ülserinde asid salgısı azalmıştır.

Mide ülseri daha çok yaşlılarda görülür.

Mide ülserinde daha çok atrofik gastrit bulunur.

Mide ülserinde ayırıcı tanıda kanser ön plandadır.

Mide ülserinde alkol, aspirin ve NSAID kullanımı daha yaygındır.

Mide ülserinde ağrı yemeklerle daha çok artar.

Mide ülserinde medikal tedavi ile başarı şansı daha azdır. Hastaların
2/3’ünde cerrahi tedavi gerekir. Ameliyattan sonra nüksler daha az
görülür.
Patogenez: Mide ülseri, asid-pepsin sindirimine karşı mukoza korunmasının
bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Patogenezde asid’den çok pilor
disfonksiyonuna bağlı olarak mideye geçen duodenum içeriğinin mukozada
yaptığı tahriş sorumlu tutulmaktadır. Safra asidleri, lizolesitin, pankreas sıvıları
gibi maddeler asid-pepsin ile birlikte etki ederek, özellikle sigara, alkol, NSAID
kullanımı ve Helicobacter pylori infeksiyonu gibi kolaylaştırıcı etmenlerin de
varlığında, mukozada ülserlere neden olur.
Ülserler genellikle küçük kurvatürde pilora yaklaşık 5-6 cm mesafede bulunur.
Bu mekanizmaya bağlı olarak ortaya çıkan benign kronik ülserlere Tip I ülser
adı verilir. Hastaların 2/3’ünde Tip I ülser görülür.
Duodenum
ülserlerle
alakalı
veya
NSAID’lerin
kronik
kullanımına
bağlı
antrumda çıkan (Tip II) ve pilora çok yakın yerleşimli (prepilorik) (Tip III)
ülserler klinik olarak duodenum ülserlerine benzer.
Klinik Bulgular: Kronik ve ara ara şiddetlenmelerle seyreder.

Çoğunlukla ilk belirti epigastriumda ağrıdır. Ağrı yemeklerden sonra
şiddetlenir ve antiasidlerle hafifler. Nöbetler halinde gelir.

Bulantı ve kusma olur. Kusma ile ağrı hafifler. Bu nedenle hastalar kendi
kendilerini kustururlar (provake kusma).

Fizik muayenede epigastriumda hassasiyet vardır.

Hastada kilo kaybı ve gaitada gizli kan bulunması kanser olasalığını akla
getirmelidir.
Tanı:
1. Bariumlu mide duodenum grafisi
2. Endoskopi: En güvenilir tanı yöntemidir. Büyük kurvatürde 4
cm’den
büyük
ülserlerin
kanser
olma
olasalığı
yüksektir.
Endoskopik olarak benign görünümlü olan ülserlerin de % 8’i
aslında kanserdir. Bu nedenle endoskopide mide ülseri bulununca,
ülserin ortasından ve kenarlarından çok sayıda biopsi alınmalıdır.
Komplikasyonlar:
1. Kanama
2. Delinme
3. Tıkanıklık
Tedavi:
Kanser
olmadığı
kesinleşince,
6
hafta
süre
ile
H2
reseptör
antagonistleri verilir. Bu sürenin sonunda yapılan endoskopide ülserin çapında
yarı yarıya bir gerileme olmalıdır. Komtrol endoskopisinde belirgin bir kraterin
görülmesi halinde biopsiler tekrarlanır. Yine kanser çıkmaz ise tedavi 6 hafta
daha sürdürülür. Ülserin 3 kez nüks etmesi veya malignite şüphesi bulunması
halinde cerrahi tedavi uygulanır.
Cerrahi Tedavi:

Tip II ve Tip III ülserlerde duodenum ülserindeki cerrahi prensipler
uygulanır.

Tip I ülserlerde, ülseride içine alan % 50 distal gastrektomi ve
gastroduodenostomi en ideal ameliyattır.

Proksimal yerleşimli ülserlerde, ülseri de rezeksiyon içine almak amacı
ile, fazla rezeksiyon yapmak yerine yukarıdaki ameliyata ek olarak ülser
lokal olarak çıkarılıp yeri dikilir (Kelling-Medlener ameliyatı).
Peptik ülser Komplikasyonları
1. Kanama: Gastroduodenal arterle komşulukları nedeni ile genellikle
arka yüzdeki ülserler kanar. Üst GİS kanamalarının en sık
nedenidir. Kanama akut ve hayatı tehdit eden miktarda veya kronik
olabilir. Hematemez, melena, halsizlik, hipotansiyon veya senkop
tarzında kendini belli eder.
2. Delinme: Delinen ülser genellikle ön yüzde bulunur. Serbest
deninme akut batın tablosu ile ortaya çıkar. Epigastriumda bıçak
saplanır gibi kıvrandırıcı bir ağrı başlar. Sağ alt kadranda daha
belirgin olmak üzere tüm karına yayılır ve diafragmayı tahriş
ederek omuza yansır. Batında sertlik (tahta karın), rebaund
hassasiyeti vardır. Barsak sesleri azalmıştır. Kimyasal peritonite
bağlı bu tabloya daha sonra bakteriyel peritonit eklendikçe barsak
sesleri tamamen kaybolur, abdominal distansiyon ve şok belirtileri
ortaya çıkar. Ayakta direkt batın grafisinde diafragma altında
serbest hava görülür. Kan amilazı yükselir.
3. Tıkanma: Pilorda ülsere bağlı olarak ortaya çıkan ödem, müsküler
spazm veya nedbeleşme (pilor stenozu) sonucu gastroduodenal
birleşkede tıkanmaya neden olabilir. Distal mide kanseri veya
Crohn hastalığına bağlı olarak da çıkabilir. Klinik olarak ülser
şikayetleri giderek artmıştır. Hasta antiasidlerden artık fayda
görmez. Saatler önce yenmiş gıdalar bol miktarda kusma ile
çıkarılır. Kusmukta safra bulunmaz. Uzun süreli kusmalarda tabloya
kilo
kaybı,
dehidratasyon
ve
alkoloz
eklenir.
Direkt
batın
grafilerinde midede büyük hava sıvı seviyesi dikkat çeker. Mide
boşaltıldıktan sonra kanser olasalığına karşı endoskopi yapılır.
SORU:
Aşağıdakilerden hangisi İntestinal tip Mide Ca özelliklerinden değildir?
a) Yaşlılarda görülür
b) Epidemik bölgelerde daha sık görülür
c) Distal midede daha sık oluşur
d) Genetik faktörler rol oynar*
e) Kronik atrofik gastrit zemininde gelişir.
Download