ANDROLOJ‹ BÜLTEN‹ TÜRK ANDROLOJ‹ DERNE⁄‹ YAYIN ORGANIDIR Türk Androloji Derne¤i Cemil Aslan Güder Sok. ‹dil Ap. B Blok D.1 80280 Gayrettepe, ‹stanbul Tel: 0212 288 50 99 Faks: 0212 288 50 98 E-posta: [email protected] Web: www.androloji.org.tr TÜRK ANDROLOJ‹ DERNE⁄‹ ADINA SAH‹B‹ Prof. Dr. Atefl Kad›o¤lu GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ Uz. Dr. Memduh Ayd›n REDAKTÖR Uz. Dr. Ertan Sakall› YÖNET‹M KURULU Atefl Kad›o¤lu (Baflkan) Bülent Semerci (Genel Yazman) ‹rfan Orhan (Sayman) Ramazan Aflç› (Üye) M. Önder Yaman (Üye) Selahittin Çayan (Üye) Mustafa F. Usta (Üye) Kas›m 2004 Yay›n Türü: Yerel Süreli 3 Ayda Bir Yay›nlan›r Say› 19 GENEL YAYIN YÖNETMENİ REDAKTÖR Uz. Dr. Memduh Aydın Uz. Dr. Ertan Sakallı BİLİMSEL KURUL ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Ejakülasyo Prekoks Prof. Dr. Ahmet Metin Rekonstrüktif Cerrahi Doç. Dr. Haluk Erol Prof. Dr. Erdal Apaydın ED ve Farmakoterapisi Uz. Dr. Ertan Sakallı Yaşlılık ve Cinsellik Doç. Dr. Ali Atan Psikolojik ED Uz. Dr. Melih Beysel Doç. Dr. Doğan Şahin Temel Araştırma Uz. Dr. Önder Cangüven Doç. Dr. Emin Özbek Doç. Dr. Hakan Kılıçarslan Yrd. Doç. Dr. Mustafa Faruk Usta Prof. Dr. Yaşar Özgök INFERTİLİTE Varikosel Uz. Dr. Necati Gürbüz Doç. Dr. Selahittin Çayan Endokrinoloji Doç. Dr. Turhan Çaşkurlu Uz. Dr. Ayhan Karabulut Doç. Dr. İsa Özbey Yardımla Üreme Teknikleri Prof. Dr. Kaan Aydos Doç. Dr. Barış Altay Uz. Dr. Lütfi Tunç Obstrüktif İnfertilite Genetik Doç. Dr. Hamdi Özkara Yrd. Doç. Dr. Murat Şamlı Doç. Dr. İrfan Orhan Pediatrik Androloji Doç. Dr. Tarkan Soygur II Yrd. Doç. Dr. Kenan Karademir Uz. Dr. A. Arman Özdemir Yrd. Doç. Dr. Mehmet Turgut Kadın İnfertilitesi Prof. Dr. Cihat Ünlü Doç. Dr. Erkut Attar Androloji Laboratuarı Yrd. Doç. Dr. Engin Kandıralı Kim. Gülşen Aktan KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Yrd. Doç. Dr. Sezgin Güvel Yrd. Doç. Dr. Ercan Yeni Doç. Dr. Bülent Alıcı Yrd. Doç. Dr. Abdullah Armağan Kadın - Erkek Cinsel Sağlığı ve Erkek İnfertilitesi Hemşire Çalışma Grubu Cerrahi Hastalıklar Kardiyolojik Hastalıklar MSc. Dilek Aygin MSc. Hicran Yıldız Psikiyatri Doç. Dr. Sevim Buzlu MSc. Leyla Küçük Kadın Hastalıkları ve Doğum Prof. Dr. Hediye Aslan Diyabet Doç. Dr. Nezihe Kızılkaya Beji Nöroloji Yrd. Doç. Dr. Şeyda Özcan Onkolojik Hastalıklar MSc. Zeynep Kurtuluş Yrd. Doç. Dr. Gülbeyaz Can TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ Doç. Dr. Murad Başar Yay›nc› Küre ‹letiflim Grubu A.fi. Doç. Dr. Rukiye Pınar S›racevizler Cad. 43/3 fiiflli 34381 ‹stanbul Ergen Cinselliği ve Cinsel Eğitim MSc. Birsen Küçük Dikencik MSc. Tülay Yılmaz BİR PORTRE Uz. Dr. Memduh Aydın Tel. : (0212) 219 49 00 Faks : (0212) 230 50 09 www.kure.com.tr Bask› Lebib Yalk›n Yay›mlar› ve Bas›m ‹flleri A.fi. Oto Sanayii Barbaros Cad. No: 78 4. Levent 34396 ‹stanbul Tel : (0212) 282 39 00 Faks : (0212) 280 99 34 ∞ Bu yayında ISO 9706: 1994 (Requirements for Permanence) uluslararası standartlarına uygun olarak asitsiz kağıt kullanılmıştır. This publication is printed on acid-free paper that meets the international standart ISO 9706: 1994 (Requirements for Permanence). III YAZIM KURALLARI 1. Androloji Bülteni, Türk Androloji Derne¤i'nin resmi yay›n organ› olup, üç ayda bir yay›nlan›r. 2. Bültenin amac›, erkek ve kad›n cinsel sa¤l›¤›, erkek infertiltesinde sürekli bilgi ak›fl›n› sa¤lamakt›r. Bültende kongre ve konferans bildiri özetleri, literatür özetleri ve derlemeler yay›nlan›r. Derlemeler 4 sayfay›, literatür özetleri 1 sayfay› aflmayacak flekilde haz›rlanmal›d›r. 3. Yay›n için yaz› gönderen yazarlar, yaz›lar›n çeviri içeri¤inden sorumludurlar. 4. Bültene gönderilen yaz›lar, anlam ve yaz›m kurallar› yönünden incelenecektir. Yay›n kurulu yaz›larda düzenlemeler yapabilecektir. 5. Bültene gönderilecek güncel makale özetlerinin ak›c› bir çeviri ile Türk Dil Kurumu Türkçe sözlü¤ü ve Yaz›m Kurallar›na uygun olarak yaz›lmas› gereklidir. Yaz›larda bilimsel içeri¤i bozmayacak flekilde k›saltmalar ve düzeltmeler yapma hakk› yay›n kuruluna aittir. 6. Yaz›da kullan›lan tablolar numaraland›r›lmal›, bafll›k içermeli, tablo alt›nda gerekli aç›klama yap›lmal›, yaz› içindeki yerleri belirtilmelidir. 7. Sadece standart k›saltmalar kullan›lmal›d›r. Bafll›kta k›saltma kullan›lmamal›d›r. K›saltma standart bir ölçüm birimine ait de¤ilse, metinde ilk kullan›ld›¤› yerin önünde k›saltman›n ait oldu¤u tam terim bulunmal›d›r. 8. Derlemelerde kaynaklar, metinde geçifl s›ras›na göre numaraland›r›lmal›d›r ve NLM nin ‘Index Medicus’ta kulland›¤› format esas al›narak haz›rlanm›fl afla¤›daki örnek stiller kullan›lmal›d›r. 1. Dergiler: 1) Yazar›n soyad› ve isimlerinin bafl harfleri (nokta); 2) Yaz›n›n bafll›¤› (ilk harf d›fl›nda tamamen küçük harfle) (nokta); 3) Derginin ad› veya Index Medicusa'a göre k›salt›lm›fl flekli; 4) Yay›nland›¤› y›l (noktal› virgül); Cilt numaras› (arabik) (iki nokta üst üste ve boflluk); ‹lk sayfa (tire) son sayfa (nokta). Örnek: Levine LA, Estrada CR, Storm DW, Matkov TG. Peyronie disease in younger men: characteristics and treatment results.; J Androl. 2003 JanFeb;24(1):27-32. 2. Kitaplar: 1) Yazar›n ad› (nokta); 2) Kitab›n ad› (nokta); 3) (Varsa) kaç›nc› bask› oldu¤u (nokta); 4) Yay›nland›¤› flehir (Birkaç taneyse yaln›zca ilki) (virgül); 5) Yay›nevi (virgül); 6) Yay›nland›¤› y›l (noktal› virgül ve boflluk); 7) ‹lk sayfa (tire) son sayfa (nokta). Örnek: Culley Carson, Roger Kirby, Irwin Goldstein.; Textbook of Erectile Dysfunction Oxfort, Isis Medical Media, 1999; 133-140. 3. Kongre bildileri: 1) Yazar›n soyad› ve isimlerinin bafl harfleri (nokta); 2) Yaz›n›n bafll›¤› (ilk harf d›fl›nda tamamen küçük harfle) (nokta); (3) Yay›nland›¤› bilimsel konferans; 4) Yay›nland›¤› y›l (noktal› virgül); Cilt numaras› (iki nokta üst üste ve boflluk); ‹lk sayfa (tire) son sayfa (nokta). Örnek: Culley Carson. American contributions to the treatment of erectile dysfunction. ISSIR 2002 / Montreal 26th September 2002;145 9. Güncel makale özetlerinde makale bafll›¤›n›n alt›na orijinal literatürün yazar›, yay›nland›¤› dergi y›l› ve dergideki sayfa numaras›; makale sonuna ise özetleyenin ad› - soyad›, çal›flt›¤› kurum belirtilmelidir. Orjinal literatürün kaynak format›, Medline ile birebir olmal›d›r. 10. Editöre mektuplar, kaynaklarla birlikte 1 sayfay› aflmayacak flekilde yaz›lmal›d›r. 11. Yaz›lar Word for Windows format›nda, e-mail olarak [email protected] adresine gönderilmelidir. IV B A Ş K A N D A N M E S A J De¤erli Meslektafllar›m Androloji bülteninin hakemli dergi olmas› bültene olan ilgiyi art›rm›flt›r. Bültene gelen yaz›lar›n daha h›zl› ve etkin de¤erlendirilmesi için WEB tabanl› yaz› kabul sistemi 2005 y›l›nda devreye girecektir. Böylece üroloji ile ilgili dernekler içinde yay›n organ› elektronik ortama girecek ilk dernek Türk Androloji Derne¤i olacakt›r. Genel Yay›n Yönetmeni Dr. Memduh Ayd›n ve Redaktör Dr. Ertan Sakall› bu giriflimleri nedeniyle kutlanmal›d›r. Bilimsel kurula Prof. Dr. Yaflar Özgök, Doç. Dr. Haluk Erol, Yrd. Doç. Dr. Abdullah Arma¤an, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Turgut, Uz. Dr. Ayhan Karabulut, Uz. Dr. Önder Cangüven’in kat›l›mlar›yla bölüm editörü say›s› 49’a ulaflm›flt›r. Türk Androloji Derne¤i’nin 2004-2005 e¤itim, bilim ve teknoloji politikas› do¤rultusunda androlojiyle yo¤un olarak u¤raflt›¤› düflünülen ürologlar›n fikirlerinin al›nmas›n› takiben master plan oluflturulacakt›r. Bu plan çerçevesinde yer alan Ulusal Androloji Kongresi’nin lokal organizasyon komitesi ve bilimsel kurulu çal›flmalar›na bafllam›fl ve uluslararas› kat›l›mc› listesi oluflturulmufltur. Derne¤in ayr›ca e¤itim politikas› kapsam›nda Androloji’de Tan› ve Tedavi, Penis Hastal›klar›, Androlojide Laboratuar bafll›kl› üç yeni kitap yazma projesi mevcuttur. Türk Androloji Derne¤i’nin ana politikas› ülkede mevcut genç ürologlar›n potansiyellerini belirli noktaya odaklayarak e¤itim ve bilgi üretmeye katk›da bulunmakt›r. Bu ba¤lamda ilk kez Dr. Ersin Bal’a ait ‘S›çanlarda Deneysel Olarak Oluflturulan Akut ve Subakut Stresin Endotel ve Erektil Fonksiyonlar Üzerine Etkileri’ konulu tezine mali destek karar› al›nm›flt›r. Her say›da oldu¤u gibi bu say›da da yönetim kurulu uygulamalar›n›n taraf›n›zca elefltirilerek bizlere geri dönüflün sa¤lanmas›n› bekledi¤imizi vurgulamak isterim. Prof. Dr. Ateş Kadıoğlu V İÇİNDEKİLER Bölüm Editörleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .II Yazım Kuralları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .IV Başkandan Mesaj . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .V ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Derleme Nitrik oksid sentaz ve genetik polimorfizmleri Op. Dr. Erkan Erkan, Doç. Dr. Ahmet Yaser Müslümanoğlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .277 Sinir koruyucu radikal retropubik prostatektomi sonrası penil rehabilitasyon Doç. Dr. Önder Kayıgil, Prof. Dr. Ahmet Metin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .282 Penil rezistans arterlerinin gevşemesinde ATP’ye duyarlı K+ kanallarının rolü Doç. Dr. M. Kemal Yıldırım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .284 Erektil disfonksiyonun tedavisinde yeni bir strateji: Growth faktörler Op. Dr. Sinan Levent Kireççi, Doç. Dr. Emin Özbek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .286 Diyabet ve erektil disfonksiyon patofizyolojisi Op. Dr. Memduh Aydın, Op. Dr. Ertan Sakallı, Dr. Tuncer Şenkul . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .289 Yetersiz priapizm tedavisi ve katastrofik bir sonuç Uzm. Dr. Cemal Göktaş, Uzm. Dr. Önder Cangüven, Dr. Rahim Horuz, Doç. Dr. Selami Albayrak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .294 Güncel Makale Özeti Her iki cinste alt üriner sistem semptomları ve cinsel fonksiyon Çeviri: Doç. Dr. Ali Atan, Dr. Hakan Aksüt, Dr. Altuğ Tuncel . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .296 Erektil disfonksiyonlu hipogonadal erkeklerde testosteronun artırılmasının seksüel fonksiyona olan etkileri Çeviri: Dr. H. Çağatay Mert, Doç. Dr. M. Murad Başar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .298 Diyabetik ratlarda erektil fonksiyona Aminoguanidin’in koruyucu etkisi tedavinin zamanı ile ilişkili değildir Çeviri: Doç. Dr. Murad Başar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .299 ABD’deki sigortalı erişkinlerde sildenafil kullanım paterni: 1998-2002 Çeviri: Dr. Emrah Okulu, Op. Dr. Ali Fuat Atmaca . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .300 Erektil disfonksiyonlu olgularda Tadalafil’in etkinliği ve hasta memnuniyeti Çeviri: Prof. Dr. Ahmet Metin, Doç. Dr. Önder Kayıgil . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .301 Fosfodiesteraz inhibitör ‘savaşı’ Çeviri: Op. Dr. Ünsal Özkuvancı, Dr. Mert Ali Karadağ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .302 Spinal kord yaralanması olan hastalarda erektil disfonksiyonun primer ya da sekonder tedavisinde sublingual apomorfin kullanımı Çeviri: Doç. Dr. Hakan Kılıçarslan . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .303 Vasküler endotelyal büyüme faktörü ile nörotrofinlerin major pelvik ganglion üzerindeki etkileri Çeviri: Op. Dr. Cevdet Kaya, Op. Dr. Metin İ. Öztürk, Doç. Dr. M. İhsan Karaman . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .304 İNFERTİLİTE D e r l e m e Sperm kromatin hasarının tespit edilmesinde kullanılan yöntemler Kimyager Gülşen Aktan, Dr. Öner Şanlı, Prof. Dr. Ateş Kadıoğlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .305 Azoospermide bir ilk tedavi seçeneği: Epididimovazostomi Prof. Dr. Kaan Aydos . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .309 İnhibin B sekresyonun kontrolü ve İnhibin B’nın klinik uygulamadaki yeri Dr. H. Cem Irkılata, Prof. Dr. Murat Dayanç . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .313 Hipogonadotropik hipogonadizmde rekombinant FSH ve LH tedavisi Doç. Dr. Ali Atan, Dr. Altuğ Tuncel . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .319 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .322 KONGRE TAKVİMİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .323 VI İÇİNDEKİLER İNFERTİLİTE’NİN DEVAMI Non-obstrüktif azoospermili (NOA) erkeklerde testiküler sperm ekstrasyonu (TESE) ne zaman yapılmalı? Uz. Dr. Levent Emir, Doç. Dr. M. Murad Başar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .324 Doğal ve yapay spermatosellerin yardımcı üreme tekniklerindeki yeri Doç. Dr. İzzet Koçak . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .330 Testisin vasküler anatomisi Uz. Dr. Necati Gürbüz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .333 İnmemiş testis: Desensus ve maldesensus teorileri Doç. Dr. Tarkan Soygür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .337 Güncel Makale Özeti Yardımcı üreme tekniklerinde gebeliği öngörme için bir algoritm Çeviri: Doç. Dr İzak Dalva . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .340 Mikrodisseksiyon testiküler sperm ekstraksiyonu (Mikro TESE) ile azoospermik faktör (AZF) delesyonlu hastaların klinik analizi Çeviri: Dr. Mehmet Çetinkaya . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .341 Sperm çekirdek DNA fragmantasyon düzeyine bağlı olarak dondurulmuş semen seçimi ve gebelik sonuçları Çeviri: Dr. Fazlı Polat . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .342 Spermin morfolojik değerlendirmesinde değerlendirilen total sperm sayısının belirlenmesi Çeviri: Dr. Engin Doğantekin, Yrd. Doç. Dr. M. Murat Şamlı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .343 Sperm reaktif oksijen türevleri üretimi, sperm morfolojik defektleri ve sperm deformite indeksi arasındaki ilişki Çeviri: Tıbbi Biyolog Aslı Karan, Uz. Dr. A. Arman Özdemir . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .344 Yuvarlak hücre enjeksiyonundan sonra sitogenetik anomaliler ve gelişim duraklaması Çeviri: Dr. Mehmet Umul, Prof. Dr. Bülent Semerci . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .345 Ejakulasyon sıklığı ve zamanın semen kalitesindeki değişime etkisi Çeviri: Doç. Dr. Barış Altay . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .346 Yaşlı erkeklerde sperm miktarı Çeviri: Yrd. Doç. Dr. Sedat Soyupek, Dr. Taylan Oksay . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .347 Varikoselli infertil erkeklerde spermatozoadaki çekirdek hasarının değerlendirilmesi Çeviri: Dr. Çağrı Güneri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .349 Adolesan varikosel ilerleyici bir hastalık mıdır? Çeviri: Op. Dr. Nurettin Cem Sönmez, Doç. Dr. Turhan Çaşkurlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .351 BİR PORTRE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .352 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI D e r l e m e Kadında alt üriner sistem semptomlarının seksüel fonksiyonlar üzerine etkisi Uz. Dr. Mehmet Gülüm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .353 Kanserde cinsel sağlık Yrd. Doç. Dr. Gülbeyaz Can . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .355 Multipl skleroz (MS) ve seksüel disfonksiyon Araş. Gör. Zeliha Tülek, Öğr. Gör. Zeynep Kurtuluş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .357 Y a y ı n Klimakterik dönemde vazomotor bozukluklar ve cinsel işlevleri ile ilgili yakınmalarda hemşirelik danışmanlığının etkisi Prof. Dr. Hediye Arslan, Öğr. Gör. Nevin Altınsoy . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .360 Kongre Özeti 18. Uluslararası Diyabet Federasyonu Kongre Raporu Doç. Dr. Rukiye Pınar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .364 Güncel Makale Özeti Meme kanseri ve cinsellik Çeviri: MSc. Dilek Aygin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .366 Sistektomi ve ortotopik ileal neobladder: Kadın seksüalitesi üzerine olan etkisi Çeviri: Dr. Tuncer Şenkul, Op. Dr. Memduh Aydın . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .368 VII Derleme ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Nitrik oksid sentaz ve genetik polimorfizmleri Op. Dr. Erkan Erkan, Doç. Dr. Ahmet Yaser Müslümanoğlu Haseki Eğitim Hastanesi, Üroloji Kliniği Nitrik oksit (NO), siklik guanozin monofosfat (cGMP) üzerinden etki gösteren potent bir periferik vasküler düz kas gevfletici olarak 1979’da tan›mlanm›flt›r (1). Günümüzdeki ortak görüfl, nonadrenerjik-nonkolinerjik (NANK) sinir uçlar›ndan ve endotelden sal›nan NO’nun ereksiyonu sa¤layan temel nöromediyatör oldu¤udur. NO, hem hücre içi hem de hücre d›fl›nda düzenleyici ifllev gören küçük, reaktif bir serbest radikal moleküldür. Yar› ömrü, 2-5 saniyedir. Birçok hücresel ifllem; endotel, trombosit, vasküler düz kas hücreleri, nöronlar ve di¤er NO üreten hücrelerden sal›nan NO taraf›ndan düzenlenmektedir. NO, parakrin madde ve otokoid olarak fonksiyon görmek üzere hücre zar›ndan serbestçe geçen bir nörotransmiterdir. NO’nun nörotransmisyonu ile vasküler tonusun düzenlenmesi ve penil ereksiyon sa¤lan›r. Ayr›ca ba¤›fl›kl›k sisteminin düzenlenmesine katk› sa¤lar ve bu etki birçok önemli sistemik ve lokal olaydaki gibi patojen ve tümöral hücrelere karfl› sitotoksisite ile olur. NO’nun bu direkt etkilerinin yan›nda, düz kas hücrelerinin proliferasyonunu ve kollajen sentezini engelledi¤i de gösterilmifltir (2,3). Özellikle dolafl›m sistemi aç›s›ndan NO’nun vazodilatatör etki gösterdi¤i, bölgesel kan ak›m›n› ve sistemik kan bas›nc›n› düzenledi¤i, endotele yönelik olarak da aterosklerozu önleyici etki yapt›¤› bilinmektedir (4,5). Vücutta birçok dokuda NO sentezlenmektedir. NO, endojen L-argininden nitrik oksit sentaz (NOS) enzim sistemi taraf›ndan sentezlenir. ‹fllev sonras›nda NO h›zl› ve kararl› bir flekilde okside edilerek inaktif bileflikler olan nitrit ve nitrat gibi son ürünlere dönüflür. Hemoglobin NO’yu inaktive eder. NO’nun en önemli fizyolojik hedefi, çözünebilir guanilat siklaz (sGC) enziminin hem grubudur. Düz kas hücresine geçen NO, guanilat siklaz› uyararak, guanozin trifosfat›n cGMP’ye dönüflümünü sa¤lar. Artan cGMP de protein kinaz› ve iyon kanallar›n› aktif hale getirir. Sekestrasyon ve hücre d›fl›na ç›kar›lma yolu ile hücre içi kalsiyum azal›r ve gevfleme sa¤lan›r. cGMP’nin fizyolojik etkisi 3’5’ ba¤›n›n fosfodiesteraz enzimi taraf›ndan hidrolize edilmesi ile sonland›r›l›r. 3 farkl› NOS formu vard›r (6); • Nöronal (nNOS veya NOS-1) • ‹ndüklenebilir (iNOS veya NOS-2) • Endotelyal (eNOS veya NOS-3) eNOS ve nNOS; asetilkolin ve bradikinin gibi hücre içi kalsiyum konsantrasyonunu art›ran ajanlarca aktiflenir. Makrofajlar ve di¤er ba¤›fl›kl›k hücrelerinde bulunan iNOS ise sitokinlerce uyar›l›r, kalsiyum ve kalmoduline ba¤›ml› de¤ildir ve yeni protein sentezine ihtiyaç duyar. NOS’un üzerinde NADPH, FAD, FMN ve tetrahidrobiopterin gibi kofaktörleri ve prostetik gruplar› ba¤lamak için birçok düzenleyici bölümü vard›r. Hücrede eNOS esas olarak hücre membran›na ba¤l› bulunurken nNOS sitozolde bulunur. Üç NOS izoformu aminoasit dizilifli bak›m›ndan %50 benzerlik gösterir. NOS, N-metil-L-arginin, N-nitro-L-arginin ve N-amino-L-arginin gibi L-arginin analoglar›nca inhibe edilebilir (7-9). Vücutta NO konsantrasyonu düzenli olarak düflük seviyelerde dalgalanmalar gösterir ve eNOS ve nNOS taraf›ndan kontrol edilir. Bu iki enzimin sentezi posttranskripsiyonel seviyede kontrol edilirken, iNOS uygun uyar› veya nükleer faktör Kappa B (NF-κB) gibi transkripsiyonel faktörlere cevap olarak sentezlenir (10). Bu sentezi temelde tetikleyen, NF-κB’ye cevap veren elemanlar›n iNOS promotor gen bölgesini aktive etmesidir. Enfeksiyon, enflamasyon veya vasküler travma durumlar›nda di¤er iki NOS formunun üretti¤inin 100-1000 kat› kadar daha fazla NO üretir. Ayr›ca iNOS, kalsiyum ve uyar›c› ajanlardan ba¤›ms›z çal›flt›¤› için, aktivitesi daha uzundur. Bunlara ba¤l› olarak, iNOS’un üretti¤i NO seviyesi, fizyolojik s›n›rlar›n oldukça üstündedir. Bu durum, hücresel süperoksit anyon (O2¯) varl›¤›nda ileri derecede toksik olan peroksinitrit molekülünün oluflmas›na neden olur. Bunun sonucunda da lipid peroksidasyonu, DNA fragmantasyonu, 277 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Derleme Doku hasar› ONOO¯ SOD Ca/Kalmodulin O¯¯ H2O2 H2O NOS L-Arginin NO + L-Sitrulin NADPH, FAD FMN, BH4 GTP cGMP PKG PDE5 GMP ↓↓ hücre içi Ca Düz kas gevflemesi fiekil 1. NO’nun biyolojik aktivitesi plazma antioksidanlar›n›n azalmas›, protein hasar› ve endotelyal düz kas gevflemesinin engellenmesi gibi nedenlerle hücresel hasar oluflabilir. Peroksinitrit oluflumu; süperoksit ile süperoksit dismutaz (SOD) üretimi ve NO üretimi/harcanmas› aras›ndaki dengeye ba¤l›d›r. Sonuç olarak, düflük konsantrasyondaki NO, hücresel fonksiyonlar› pozitif olarak düzenlerken, yüksek konsantrasyonlarda hücre üzerinde toksik etkiler yaratabilir (10). Enflamatuar uyar› ile üretim d›fl›nda akci¤er epiteli ve böbre¤in distal tübülleri gibi yerlerde de süre¤en bir iNOS aktivitesi vard›r. eNOS: Yap›, Fonksiyon ve Aktivasyon eNOS 134 kD’luk iki benzer monomerden oluflan bir dimerdir ve fonksiyonel olabilmesi için dimerik formda olmas› gerekir. Monomerleri kodlayan gen 7q35-36 kromozomu üzerinde bulunur ve 21 kb’lik 26 ekson tafl›r. 278 Enzimin dimerik hale gelmesi hem molekülünün ba¤lanmas› ile bafllar; hem’in yoklu¤unda enzim monomer halde kal›r. Dimerik hale geçince enzime tetrahidrobiopterin (BH4) ba¤lanmas› mümkün olur ve dimer kararl› hale gelir. Kararl› hale geçifl ayn› zamanda çinko iyonlar›na da ba¤l›d›r (11). Dimerin fonksiyonel aktivitesi, ba¤lanan BH4 molekülünün say›s›na ba¤l›d›r. BH4 ba¤lanmam›fl bir dimer O2 üretebilirken, bir BH4 molekülü ba¤lanm›fl eNOS dimeri hem O2 hem de NO üretir. Yüksek seviyede BH4 varl›¤› ise doymufl bir dimer yaratarak sadece NO sentezleyen bir enzim oluflmas›n› sa¤lar. Monomerlerin fonksiyonel olarak farkl› olan iki k›sm› vard›r; katalitik bölümü ihtiva eden N-terminal oksijenaz (amino asit 1-491) ve NAPDH, FAD ve FMN ba¤lanma bölümlerinin bulundu¤u redüktaz (amino asit 492-1205). Enzimin hücre içindeki yeri net olarak belirsizdir. Golgi cisimci¤i, plazma membran› ve en çok da plazmalem- ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Derleme Tablo 1. eNOS izoformlar ve özellikleri Tan›m eNOS nNOS iNOS Kromozom 7 12 17 Yap› Homodimer Homodimer Homodimer Molekül a¤›rl›¤› 135 kDa 155 kDa 130 kDa cDNA büyüklü¤ü 4,4 kb 10,0 kb 4,1 kb Düzenleme Ca/Kalmodulin Ca/Kalmodulin Gen transkripsiyonu Kofaktörler NADPH, FAD, FMN, NADPH, FAD, FMN, NADPH, FAD, FMN, BH4, Hem BH4, Hem BH4, Hem Uyaran ACh, bradikinin, ATP, ADM, proliferasyon, stres Nöro-uyar›c› aminoasitler, östrojen IL-1, TNF-α, NF-κB, IFN, endotoksin, doku hasar› NO Üretimi Düflük (pM) Düflük (pM) Yüksek (µM) Hücre Tipleri Endotel hücreleri, düz kas hücreleri Nöronlar, iskelet kas hücreleri, kalp kas› Endotel hücreleri, makrofajlar, birçok hücre tipi mal kaveolada bulundu¤u tespit edilmifltir. Kaveolada kaveolin adl› kaplay›c› proteinle sar›l› olan eNOS inaktif haldedir. Hücre içi serbest kalsiyumun artmas› ile enzim bu proteinden s›yr›l›r ve aktif hale gelir ve serbest kalsiyum düzeyi düflene kadar aktif kal›r. Aktive olmufl enzim ortamdaki L-arginin, oksijen ve NAPDH’dan oldukça fazla NO üretimi yapar. Her ne kadar eNOS enzimi bazal bir düzeyde üretilse de hipoksi, östrojen gibi hormonlar, yükseltgenmifl düflük dansiteli lipoproteinler (LDL) ve mekanik güç gibi faktörler ekspresyonu art›rabilir (11-15). lerin, transkripsiyonu ve dolay›s›yla enzim seviyelerini de¤ifltirebildi¤i gösterilmifltir. Thr786Cys polimorfizmi miyokard enfarktüsü ve diyabet ile iliflkili bulunmufltur (17,18). Bulunan son polimorfizm ise ekson 7’nin aç›k okuma bölümünde, Glu298Asp de¤iflimi olarak saptanm›flt›r. Bu polimorfizmin sonucunda proteinin primer yap›s›nda ve fonksiyonunda de¤iflim olur. Baz› çal›flmalarda, bu polimorfizmin hipertansiyon, koroner arter hastal›¤› ile iliflkili oldu¤u belirtilmektedir (19,20). ‹nsanda eNOS Gen Polimorfizmleri eNOS polimorfizminin di¤er sistemik hastal›klara olan etkileri konusunda pek çok çal›flma olmas›na ra¤men erektil disfonksiyon (ED) üzerindeki olas› rolünü araflt›ran çal›flmalar oldukça k›s›tl›d›r. ED ve eNOS gen polimorfizmi ile ilgili ilk klinik çal›flma 1999’da Park ve arkadafllar›nca yap›lm›flt›r. Bu çal›flmada 93 ED’li ve 84 sa¤l›kl› erkekte “angiotensin converting enzim” (ACE) gen polimorfizminin yan›s›ra eNOS geni araflt›r›lm›fl ve ED ile olan iliflkileri de¤erlendirilmifltir (21). Park ve arkadafllar›n›n yapt›¤› çal›flmada, ED’li grupta eNOS4b/b ve (ED için risk faktörü olabilece¤i düflünülen) eNOS4b/a ve eNOS4a/a genotiplerinin yüzdeleri s›ras›yla %78, %21 ve %1 olarak bulunurken, kontrol grubunda ayn› genotipler s›ras›yla %74, %25 ve %1 olarak bulundu. Bu sonuçlarla ED ve eNOS gen polimorfizmi aras›nda anlaml› bir ilifl- ‹nsanlarda eNOS geninin 3 de¤iflik polimorfizm varyasyonu bulunmufltur. ‹ntron 18’de; Ala27Cys ve intron 23’de; Glu10Thr, tek nükleotid de¤iflimi oldu¤u gösterilmifltir. Bunun yan›nda intron 4, 12 ve 23’de de¤iflken tekrarlar› vard›r. Bunlar›n sonucunda normal fonksiyonel bir enzim oluflsa da polimorfizmler transkripsiyon ve ifllev h›zlar›nda de¤iflime sebep olabilmektedir. ‹ntron 13’de polimorfizmi olan bireylerde artm›fl koroner arter hastal›¤› riski oldu¤u, intron 4’de polimorfizmi olan bireylerde ise artm›fl diyabetik nefropati riski oldu¤u saptanm›flt›r (16,17). Promotor bölgede 3 tek nükleotid de¤iflimi saptanm›flt›r; Thr786Cys, Ala922Gly ve Thr1468Ala. Bu polimorfizm- eNOS Gen Polimorfizmi ve Erektil Disfonksiyon 279 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI ki bulamad›klar›n› belirttiler. Biz de 2003 y›l›nda yapt›¤›m›z bir çal›flmada Park ve arkadafllar›n›n araflt›rd›¤› gibi; ED’li hastalarda 7. kromozomdaki eNOS geninin 4. intronundaki 27 kb’lik tandem tekrar› ile oluflan eNOS gen polimorfizmini inceledik (22). Çal›flma sonucunda, ED’li grupta eNOS4b/b, eNOS4b/a ve eNOS4a/a genotiplerinin yüzdesi s›ras›yla %56,6, %36,6 ve %6,6; kontrol grubunda ise s›ras›yla %76, %24 ve %0 olarak saptand›. Kontrol grubundaki genotip yüzdelerimiz Park ve arkadafllar›n›n çal›flmas› ile uyumlu iken, ED grubu aç›s›ndan genotipler aras›nda belirgin yüzde farklar› vard›. ED için risk olabilece¤ini öne sürdü¤ümüz eNOS4b/a ve eNOS4a/a genotipleri yapt›¤›m›z bu çal›flmada daha yüksek olarak bulundu (%25 ve %1’e karfl› %36,6 ve %6,6). Di¤er yandan Park ve arkadafllar›, çal›flmalar›n›n di¤er k›sm› olan ACE geni genotiplemesi sonucunda ise, bu gene ait polimorfizmin ED grubunda istatistiksel olarak daha yüksek oldu¤unu tespit ettiler (21). Koroner arter hastal›¤›, diyabet ve hipertansiyon gibi sistemik ve vasküler bileflenli patolojilerle ilgili oldukça fazla çal›flma vard›r (4,5,17-20). Bu çal›flmalarda eNOS polimorfizminin di¤er risk faktörlerinden ba¤›ms›z oldu¤u iddia edilmektedir. Fakat flunu göz önünde bulundurmak gerekir ki, eNOS geninin de¤iflik polimorfizm tipleri vard›r ve bu her bir polimorfizm tipi de¤iflik hastal›klar için risk faktörü olabilmektedir. Dolay›s›yla ayn› vasküler histopatolojik de¤iflimlerin oldu¤u ED’de bile bu polimorfizmler benzer sonuçlar ve risk yaratabilir. eNOS geninde polimorfizm varl›¤›n›n yan›s›ra, bu polimorfizmin genin hangi bölgesinde oldu¤u da önemlidir. Çünkü bu durumun hücresel düzeyde yarataca¤› cevap ve sonuç patolojinin oluflumunda ve ortaya ç›kmas›nda önemli rol oynamaktad›r (20). Bu sebep-sonuç iliflkisi sorgulanacak olursa bir sonraki ad›m, polimorfizmin yan›nda senkronize olarak eNOS, NO ve cGMP’nin moleküler düzeylerinin belirlenmesi ve polimorfizm ile bunlar aras›nda direkt bir iliflkinin kurulmas› olacakt›r. Derleme eNOS aktivitesinin teröpotik yönlendirilmesi ‹nsanlarda ve çeflitli deneysel modellerde hipertansiyon, hiperkolesterolemi ve ateroskleroz gibi hastal›klarda bozulmufl eNOS aktivitesi ve endotelyal disfonksiyon görülebilmektedir. Dolay›s›yla eNOS aktivitesinin art›r›lmas› bu patolojilerin giderilmesi veya fliddetlerinin azalt›lmas›nda olumlu etki yaratabilir. L-arginin veya BH4 gibi substratlar veya ko-faktörlerin verilmesi ile NO üretiminde ya da molsidomin veya gliseril nitrat gibi direkt NO sa¤lay›c›lar›n verilmesi ile NO kullan›m›nda art›fl sa¤lanabilir. Bu tip ajanlar›n kullan›m› ile vasküler patolojili klinik olgularda iyileflme sa¤lanabilmektedir. eNOS ekspresyonu ve aktivitesini sa¤laman›n bir di¤er yolu gen transferidir. eNOS geninin özgül bölgelere transferi lokal olarak NO düzeyini ve aktivitesini art›rabilir. Bu viral veya non-viral vektörlerle yap›labilir. Günümüzde eNOS gen transferi oldukça umut verici bir yöntem olmaya adayd›r. Yap›lan deneysel çal›flmalarda eNOS gen transferinin hipertansiyon, iskemi, reperfüzyon hasar› ve ateroskleroz gibi patolojilerin yan›nda ED’de de NO art›fl› sa¤layarak etkili olaca¤› ortaya konulmaktad›r (23-26). Enzim aktivitesini dolayl› yollardan art›rmak da mümkündür. Yüksek LDL seviyeleri NOS aktivitesini etkiledi¤i için, LDL seviyesinin düflürülmesi yarar sa¤layabilir. Dahas›, LDL sentezleyici enzimlerin inhibisyonu, direkt olarak membran eNOS aktivitesini ve kararl›l›¤›n› etkilemektedir (27). Ayr›ca östrojenler de eNOS aktivitesini art›rmaktad›r (28). Bu durum, premenopozal kad›nlarda düflük ateroskleroz insidans›n›n ve postmenopozal kad›nlarda östrojen tedavisinin muhtemel koruyucu etkisini aç›klamada yard›mc› olabilir. Sonuç olarak ED ve eNOS aras›ndaki dolayl› iliflki günümüzde aç›k olarak bilinmektedir. Gelecekte bu enzimi hedef alan genetik ve moleküler çal›flmalar androloji alan›nda daha fazla yer alacak ve bu iliflki daha aç›k bir flekilde ortaya konacakt›r. Bu geliflmeler eNOS’u, ED’nin tan› ve tedavisinde daha belirgin bir hedef haline getirecektir. Kaynaklar: 1. 2. Gruetter CA, Barry BK, McNamara DB. Relaxation of bovine coronary artery and activation of coronary arterial guanylate cyclase by nitric oxide, nitroprusside and a carcinogenic nitrosamine.; J Cyclic Nucleotide Res 1979; 5: 211-224 Radomski MW, Palmer RM, Moncada S. Endogenous nitric oxide inhibits human platelet adhesion to vascular endothelium. Lancet 1987;2:10571058 280 3. 4. 5. Garg U., Hassid A: Nitric oxide-generating vasodilatators and 8-bromocyclic guanosine monophosphate inhibits mitogenesis and proliferation of cultured rat vascular smooth muscle cells. J Clin Invest. 1989; 83: 1774-1777 Dusting GJ: Nitric oxide in coronary artery disease, roles in atherosclerosis, myocardial infarction and heart failure. EXS 1996; 76: 33-35 Dusting GJ: Nitric oxide in cardiovascular disorders. J Vasc Res. 1995; May-June: 32 (3): 141-143 Derleme 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. Nathan C, Xie QW: Nitric oxide synthases. Roles, tolls and controls. Cell 1994; 78: 915-918 Moncada S: The L-arginine-nitric oxide pathway. Acta Physiol Scand. 1992; 145: 201-227 Moncada S, Higgs A: The L-arginine-nitric oxide pathway. N. Eng J. Med. 1993; 329: 2002-2012 Marsden PA, Heng HH, Scherer SW: Structure and chromosomal localization of human constitutive endothelial nitric oxide synthases gene. J Biol Chem. 1993; 15:268 (23): 17478-17488 Bivalacqua TJ, Champion HC, Hellstrom WJG: Implications of nitric oxide synthases isoforms in the pathophysiology of Peyronie’s disease. Int J Imp Res. 2002; 14: 345-352 Albecht E, Stagemen C, Heeringa P, Henning RH, Van Goor H: Protective role of endothelial nitric oxide synthase. J Pathol. 2003; 199: 8-17 Hoffman A, Gloe T, Pohl U: Hypoxia-induced upregulation of eNOS gene expression is redox-sensitive: a comparison between hypoxia and inhibitors of cell metabolism. J. Cell Physiol. 2001; 188: 33-44 Ruehlman DO, Mann GE: Rapid non-genomic vasodilatator actions of estrogens and sex steroids. Curr Med Chem. 2000; 7:533-541 Ramasamy S, Parthasarathy S, Harrison DG: Regulation of endothelial nitric oxide synthase gene expression by oxidized linoleic acid. J Lipid Res. 1998; 39: 268-276 Ziegler T, Silacci P, Harrison VJ: Nitric oxide synthase expression in endothelial cells exposed to mechanical forces. Hypertension 1998; 32: 351-355 Stangl K, Cascorbo I, Laule M: High CA repeat numbers in intron 13 of endothelial nitric oxide synthase gene and increased risk of coronary artery disease. Pharmacogenetics 2000; 10: 133-140 Zanchi A, Moczulski DK, Hana LS, Wantman L: Risk of advanced diyabetic nephropathy in type 1 diabetes is associated with endothelial nitric oxide synthase gene polymorphism. Kidney Int. 2000; 57: 405-413 Nakayama M, Yasue H, Yoshimura M: T(-786) C mutation in the 52 flanking region of the endothelial nitric oxide synthase gene is associated with myocardial infarction, especially without coronary artery stenosis. Am J Cardiol. 2002; 86: 628-634 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI 19. Miyamoto Y, Saito Y, Kajiyama N: Endothelial nitric oxide synthase gene polymorphism is positively associated with essential hypertension. Hypertension 1998; 32: 3-8 20. Nassar BA, Bevin LD, Johnstone DE: Relationship of the Glu298Asp polymorphism of the endothelial nitric oxide synthase gene and early-onset coronary artery disease. Am Heart J. 2001; 142 586-589 21. Park JK, Kim W, Kim SW, Koh GY, Kim SK: Gene-polymorphisms of angiotensin converting enzyme and endothelial nitric oxide synthase in patients with erectile dysfunction. Int J Impot Res. 1999 Oct;11(5):2736. 22. Erkan E, Müslümanoğlu AY, Altunrende F, Akbaş F, Özkuvancı U, Sarılar Ö, Kadıoğlu A: Erektil disfonksiyonlu hastalarda endotelyal nitrik oksid sentaz gen polimorfizmi. 18.Ulusal Üroloji Kongresi 2-7 Ekim 2004, Antalya; Kongre Özet Kitabı:59 23. Alexander MY, Brosnan MJ, Hamilton CA: Gene transfer of endothelial nitric oxide synthase improves nitric oxide-dependent endothelial functionin a hypertensive rat model. Cardiovasc Res. 1999; 43;798-807 24. Ooboshi H, Ibayashi S, Heistad DD, Fujiyama M: Adenovirus mediated gene transfer to cerebral circulation. Mech Ageing Dev. 2000; 116:95101 25. Bivalacqua TJ, Usta MF, Champion HC, Kadwitz PJ, Hellstrom WJG: Gene transfer of endothelial nitric oxide synthase partially restores nitric oxide synthesis and erectile function in streptozocin diabetic rats. J Urol. 2003;170:1437-1442 26. Bivalacqua TJ, Usta MF, Champion HC, Leungwattanakij S, Dabisch P, Kadwitz PJ, Hellstrom WJG: Effect of combination of endothelial nitric oxide synthase gene therapy and sildenafil on erectile function on diabetic rats. Int J Imp Res. 2004;16(1):21-29. 27. Laufs U, Liao JK: post-transcriptional regulation of endothelial nitric oxide synthase mRNA stability by Rho GTPase. J. Biol. Chem. 1998; 273: 24266-24271 28. Hisomoto K, Ohmichi M, Kurachi H: Estrogen induces the Akt-dependent activation of endothelial nitric oxide synthase in vascular endothelial cells. J. Biol. Chem. 2001; 276:3459-3467 281 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Derleme Sinir koruyucu radikal retropubik prostatektomi sonrası penil rehabilitasyon Doç. Dr. Önder Kayıgil, Ankara Atatürk Araştırma ve Eğitim Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği Prof. Dr. Ahmet Metin, AİBÜ İzzet Baysal Tıp Fakültesi, Üroloji AD Cerrahi sonras› geliflen erektil disfonksiyon nedenleri nörojenik, arteriojenik ve venojenik olarak s›n›flanabilir. Kavernöz sinirlerin cerrahi s›ras›ndaki hasarlanmas›yla, kavernöz düz kas tonusunun ayarlanmas›ndaki nörojenik komponent zincirinin k›r›lmas›yla erektil disfonksiyon oluflabilir (1). Arteriojenik erektil disfonksiyon ise özellikle aksesuar pudendal arter hasarlanmas›na ba¤l› geliflen ak›m yetersizli¤i sonucu ortaya ç›kar (2). Uzam›fl doku hipoksisi ve ilerleyici fibrozis sonucunda geliflen düz kas yetmezli¤ine ba¤l› kavernooklusif disfonksiyon ise en önemli erektil disfonksiyon nedeni olarak %50 oran›na kadar rapor edilmifl ve postoperatif zamanla orant›l› olarak artt›¤› belirtilmifltir (3). Operasyon sonras›, hastan›n erektil durumunu etkileyen, baz› önemli faktörler; korunan nörovasküler demet say›s›, tümörün evresi ve hacmi, hastan›n yafl› ve operasyon öncesi erektil kapasite durumu olarak belirtilebilir. ‹ki tarafl› sinir koruyucu protokol uygulanan hastalarda potens oranlar› %31.9-76 olarak rapor edilmiflken bu oranlar tek tarafl› sinir korunan hastalarda %13.3-60 ve siniri korunmayan hastalarda %0-1.1 olarak verilmifltir (4,5). 50 yafl alt› hasta yafl› ve preoperatif cinsel fonksiyon aktivasyonunun olmas› da operasyon sonras› erektil fonksiyonu olumlu etkileyen faktörlerdir. Evre ve grade derecesi de nörovasküler demetin operasyon s›ras›nda korunmas›n› etkileyerek potens üzerinde etkili olur. Bir çal›flmada evre B veya C hastalarda %9 iki tarafl› koruma, %51 tek tarafl› koruma mümkün olabilmifltir (5). Sinir koruyucu radikal retropubik prostatektomi tekni¤inin gelifltirilmesiyle cerrahi sonras› erektil fonksiyonun daha fazla oranda korunmas›n›n olanakl› hale gelmesine ra¤men prostatektomi sonras› erektil disfonksiyon problem olmaya devam etmektedir (6,7). Kavernöz sinirlerin korunmas›na ra¤men erektil disfoksiyon oranlar›n›n neden bu kadar yüksek oldu¤u sorusu hala tam olarak yan›tlanabilmifl de¤ildir. Literatürde potens genellikle vajinal penetrasyon ve orgazm için yeterli ereksiyon oluflturma yetene¤i olarak 282 tan›mlan›r. Geary ve arkadafllar›, vajinal penetrasyon ve ayda en az bir kez gerçeklefltirilen cinsel iliflki kriterleri kullan›ld›¤›nda radikal prostatektomi geçiren hastalar›n yar›s›ndan az›nda potens oldu¤unu belirtmifllerdir (4). Potens cinsel fonksiyonun sadece bir boyutudur. Radikal cerrahi sonras› orgazmik fonksiyon da bozulabilir. Azalm›fl libido da cinsel fonksiyon bozuklu¤unun bir baflka boyutudur (8). Radikal cerrahi sonras› ço¤u hastalar potenslerini 6-12 ay içinde tekrar kazan›rlarken bu süreç 2 y›la dek uzayabilir. Bütün bu bilgilerin ›fl›¤› alt›nda operasyon sonras›nda yap›lacak baz› uygulamalarla bu sürecin daha k›salabilece¤i ve daha fazla oranda hastan›n potensini kazanmas›na olanak sa¤lanabilece¤i düflünülmüfl ve bu konu ile ilgili araflt›rmalar yap›lmaya bafllam›flt›r. Henüz standart bir tedavi yöntemi söz konusu de¤ildir. Fakat bu yönde yap›lan çabalar›n genel olarak penil rehabilitasyon olarak adland›r›lmas› e¤ilimi oluflmufltur. Operasyondan 1 ay sonra bafllat›lan intrakavernosal prostaglandin E1 tedavisi ile potenste ilerlemeler tesbit edilmifltir (9). Etki mekanizmas› kavernöz oksijenasyonun uyar›lmas› olarak düflünülmüfltür. Bu tedavi fleklinde intakt bir nöronal mekanizman›n olmas› gerekli görülmemektedir. Fosfodiesteraz inhibitörlerinin kullan›lmaya bafllanmas›yla erektil disfonksiyon tedavisine yeni bir sayfa eklenmifltir. Bu tedavinin radikal prostatektomi sonras› penil rehabilitasyon için kullan›m› da gündeme gelmifltir. Radikal operasyon s›ras›nda ve 6 ay sonras›nda al›nan kavernöz biyopsilerde, kateterin çekilmesinden itibaren gün afl›r› 50 mg sildenafil alan hastalarda bir de¤iflme gözlenmezken 100 mg dozda tedavi verilen hastalar›n düz kas oranlar›nda anlaml› derecede art›m saptanm›flt›r (10). Bu çal›flmada sildenafilin etkili olabilmesi için az miktarda da olsa intakt bir nöronal mekanizman›n olmas› gerekti¤i aç›kt›r. Korporal hipoksideki azalman›n koruyucu mekanizmay› ve düz kas oran›ndaki art›m› oluflturdu¤u düflünülmüfltür. Penil revaskülarizasyon operasyonu sonras›nda kavernöz elektromyografi bulgular›n›n preoperatif de¤erlere göre ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Derleme iyileflti¤inin gösterilmesi de penil oksijenasyonun önemini kan›tlayan bir çal›flmad›r (11). Kavernöz doku rehabilitasyonu için vakum cihazlar› da kullan›lm›flt›r (12). Fakat yayg›n kullan›m alan› bulamam›flt›r. Sonuç olarak radikal retropubik prostatektomi sonras› erektil fonksiyonunun korunabilmesi için standart bir yöntem olmamas›na ra¤men erken dönemde yap›lacak kavenöz oksijenasyonu art›rmaya yönelik tedavi yöntemlerinin yarar› aç›kt›r. En uygun tedavi protokollerine ulaflmada; yap›lacak yeni klinik ve deneysel çal›flmalar›n gerekli oldu¤u aç›kt›r. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. Krane RJ, Goldstein I, Saenz de Tejada. Impotence; N Eng J Med. 1989; (Ay) 321- 1648, Mulhall JP, Graydon RJ. The hemodynamics of erectile dysfunction following nerve-sparing radical retropubic prostatectomy. Int J Impot Res. 1996 Jun;8(2):91-4. Mulhall JP, Slovick R, Hotaling J, Aviv N, Valenzuela R, Waters WB, Flanigan RC, Erectile dysfunction after radical prostatectomy: hemodynamic profiles and their correlation with the recovery of erectile function. J Urol. 2002 Mar;167(3):1371-5. Geary ES, Dendinger TE, Freiha FS, Stamey TA. Nerve sparing radical prostatectomy: a different view, J Urol. 1995 Jul;154(1):145-9. Quinlan DM, Epstein JI, Carter BS, Walsh PC, Sexual function following radical prostatectomy: influence of preservation of neurovascular bundles, J Urol. 1991 May;145(5):998-1002. Walsh PC, Donker PJ, Impotence following radical prostatectomy:insight into etiology and preservation, J Urol. 2002 Feb;167(2 Pt 2):1005-10. Marshall FF, Chan D, Partin AW, Gurganus R, Hortopan SC, Minilaparatomy radical retropubic prostatectomy: technique and results. J Urol. 1998 Dec;160(6 Pt 2):2440-5 8. Koeman M, van Driel MF, Schultz WC, Mensink HJ, Orgasm after radical prostatectomy. Br J Urol 77:861,1997 9. Montorsi F, Guazzoni G, Strambi LF, Da Pozzo LF, Nava L, Barbieri L, Rigatti P, Pizzini G, Recovery of spontaneous erectile function after nerve sparing radical prostatectomy with and without early intracavernous injections of alprostadil:results of a prospective randomized trial. J Urol. 1997 Oct;158(4):14 10. Schwartz EJ, Wong P, Graydon RJ, Sildenafil preserves intracorporeal smooth muscle after radical retropubic prostatectomy J Urol. 2004 Feb;171(2 Pt 1):771-4. 11. Kayıgil Ö, Metin A. Electromyographic changes after deep dorsal vein arterialization. Int J Impot Res 15(suppl 6):46 (MP-9-9),2003 12. Raina R , Agarwal A, Zippe CD, Early use of vacuum constriction device (VCD) following radical prostatectomy (RP) faciliates early sexual activity and potential return of erection, J Urol, suppl 167:279 Abstract 1099,2002 283 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Derleme Penil rezistans arterlerinin gevşemesinde ATP’ye duyarlı K+ kanallarının rolü Doç. Dr. M. Kemal Yıldırım Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Farmakoloji AD Penis ereksiyonu, seksüel stimülasyonla endotelden ve sinirlerden nitrik oksidin (NO) sal›nmas›yla kas›l› halde bulunan helisin arterlerin ve korporal düz kaslar›n gevfleyerek penil vasküler direncin azalmas› sonucu oluflur (13). Potasyum kanallar›, kalsiyumun voltaja ba¤›ml› kalsiyum kanallar› arac›l›¤›yla hücre içine giriflini düzenler ve ayr›ca vazodilator agonistlerin hiperpolarizasyonuna da arac›l›k eder. Bu nedenle vasküler düz kas tonusunun düzenlenmesinde anahtar rol oynar (4,5). K+ kanallar›n›n çeflitli subtipleri aras›nda, kalsiyumla aktive edilen (KCa) ve adenozin trifosfata (ATP) duyarl› (KATP) subtipler say›labilir. Bu kanallar korporal düz kas›n da en iyi tan›mlanm›fl ve en fonksiyonel olarak görünenidir (5-8). KATP kanallar› metabolik olaylara duyarl› kanallard›r, anoksi, iskemi ve hücre içi ATP düzeyleri düfltü¤ünde aktive olurlar. KATP kanallar›, endojen vazodilatörler ve pinasidil, kromakalim gibi K+ kanal düzenleyicileri taraf›ndan regüle edilir (4,5). Bu sebeple; KATP kanallar›, penis erektil dokusunu da etkileyen düz kas hastal›klar›n›n tedavisi için mevcut moleküler hedefler olarak düflünülür. Son zamanlarda, organik erektil disfonksiyonlu diyabetik erkeklerden al›nan korporal fleritlerin, KATP moleküllerine en az duyarl› oldu¤u gösterilmifltir (9). Penil rezistan arterlerinde, KCa kanallar› myojenik tonusun devam›na katk›da bulunur, hem sinirsel hem de endotelyal NO’ya ba¤l› gevflemeye arac›l›k eder (10,11). Bununla birlikte bu arterlerde KATP kanallar›n›n fonksiyonel rolü ile ilgili herhangi bir bilgi mevcut de¤ildir. Ruiz Rubio ve arkadafllar› penil rezistans arterlerinde, KATP kanal aç›c›lar› kromakalim, levkromakalim ile prostaglandin E1 ve fosfodiesteraz Tip 4 enziminin selektif inhibitörü olan rolipram›n gevfletici etkilerine ve bu gevflemelerin KATP kanal selektif blokörü olan glibenklamid ile de¤iflip de¤iflmedi¤ini araflt›rm›fllar (12). Bu çal›flmada, kromakalim ve levkromakalim ile oluflturulan konsantrasyona ba¤l› gevflemeler, selektif KATP kanal inhibitörü glibenklamid ile bloke edildi. Ekstraselüler K+ düzeyinin art›r›lmas›, PGE1’e ve 284 siklik adenozin monofosfat fosfodiesteraz Tip 4 (PDE4) enziminin selektif inhibitörü roliprama ba¤l› gevflemeleri inhibe etti. Yine ayn› çal›flmada, selektif KCa kanal inhibitörü tetraetilamonyum TEA), roliprama ba¤l› cevaplar› inhibe etti, fakat PGE1 cevaplar›n› de¤ifltirmedi. Bununla birlikte glibenklamid, hem PGE1 ve hem de rolipram›n gevfleme cevaplar›n› önemli ölçüde azaltt›. Bu sonuçlar, penil rezistans arterlerinin gevflemesinde KATP kanallar›n›n fonksiyonel bir rolünün oldu¤unu ve yine PGE1’in ve siklik adenozin monofosfat düzeyini art›ran rolipram›n gevfletici etkilerine de arac›l›k etti¤ini düflündürür. Son zamanlarda yap›lan çal›flmalarda, KATP kanallar›n›n insan ereksiyonunun ve erektil disfonksiyonunun oluflmas›ndaki önemi vurgulanm›flt›r (5,7,9). K+ kanal modülatörleri intrakavernosal olarak enjekte edildi¤inde in vivo olarak maymunlarda ve kedilerde, in vitro olarak da insanlar ve baz› türlerde, glibenklamide duyarl› korporal düz kas gevflemeleri oluflturmufltur (1,13-15). Ruiz Rubio ve arkadafllar›n›n yapt›¤› çal›flma, penil rezistans arterlerinde fonksiyonel KATP kanallar›n›n varl›¤› konusunda önemli bir delil say›labilir. Çünkü, hem kromakalim hem de levkromakalim güçlü ve tam gevflemeler oluflturmufl, bu gevflemeler de glibenklamide yüksek sensitivite göstermifltir. Helisin arterlerde K+ kanal modülatörleri ile oluflturulan vazodilatasyonlar, bu ilaçlar›n in vivo olarak erektojenik etkilerini k›smen de olsa aç›klar. Vasküler KATP kanallar› hücrenin metabolik olaylar› s›ras›nda ve intraselüler cAMP düzeyini yükselten adenozin ve prostasiklinler gibi endojen vazodilatörler taraf›ndan aktive edilir (4). ‹ntraselüler cAMP düzeyi art›nca cAMP’ye ba¤›ml› protein kinaz A fosforile olur ve KATP kanallar›n› aktive eder. Sonuçta hiperpolarizasyon ve vasküler düz kas gevflemesi meydana gelir (4,16,17). Ruiz Rubio ve arkadafllar›n›n çal›flmas›nda ekstraselüler K+ düzeyinin art›r›lmas›, hem PGE1 hem de rolipram ile oluflan cevaplar› önlemifltir (12), bu da PGE1 ve rolipram›n etkilerini arterlerde potasyum kondüktans›n› art›rarak hiperpola- Derleme rizasyonla yapt›klar›n› gösterir. Bu inhibitör etki rolipram gevflemesi için kesin olmakla birlikte, PGE1’in reseptör arac›l› vazodilatör etkisinde hiperpolarizasyondan ba¤›ms›z mekanizmalar daha önemli olabilir (18). Elektrofizyolojik çal›flmalar, insan korporal myositlerinde PGE1’in KCa kanallar›nda kondüktans› aktive etti¤ini göstermifltir (8). Bununla birlikte, KCa kanallar›n›n TEA ile bloke edilmesi PGE1’in penil rezistans arterlerinde yapt›¤› gevflemeleri de¤ifltirmemifltir (19). Bu uyumsuzluk farkl› türlerden ya da farkl› deneysel yaklafl›mlardan kaynaklanabilir, fakat en muhtemel olan›, korporal düz kas ve rezistans arterlerinde PGE1 gevflemelerine arac›l›k eden prostanoid reseptörlerindeki farkl›l›k olabilir (20). Rolipram ile oluflan gevflemelerin TEA önemli ölçüde azaltmas›, helisin arterlerde cAMP’nin KCa kanallar›n› modüle edebilece¤ini gösterir, fakat bu etkinin, iberotoksin ve karibdotoksin gibi daha selektif blokörlerle do¤rulanmas› gerekir. Penil arterlerinde NO, KCa kanallar›n› aktive etmekle birlikte, cGMP düzeyini yükselten vazodilatörler ve intraselüler ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI cAMP düzeyinin çok yükselmesi protein kinaz G’yi aktive ederler (10,11,17,21) ve sonuçta KCa kanallar›nda bir aktivasyon olur (22). Ek olarak, insan korpus kavernosum myositlerinde gösterildi¤i gibi (8), düz kastaki KCa kanallar›, protein kinaz A taraf›ndan da regüle edilebilir (23). Glibenklamidle yap›lan çal›flmada (12), PGE1 ve rolipram›n yapt›¤› vazodilatasyonda, KATP kanallar›n›n rolü oldu¤u gösterilmifltir. PGE1 penil rezistans arterlerinde KATP kanallar›n› aktive ederek hiperpolarizasyon yapar ve neticede arteriyel düz kas› gevfletir. Bu fikir, koroner ve sistemik dolafl›mdaki PGE1’in vazodilatör etkileriyle ilgili raporlarla uyumluluk gösterir (24). KATP kanallar›n›n regülasyonunda cAMP oluflumunun rolü oldu¤u gibi (4), arteriyel düz kasta prostasiklin ve adenozinin reseptör arac›l› vazodilatör etkilerinde, KATP kanallar›n›n cAMP’den ba¤›ms›z regülasyonu da söz konusudur (25). Sonuç olarak; diyabetlilerde KATP kanal aç›c›lar›na karfl› erektil dokunun duyarl›l›¤›nda bir azalman›n olmas›, KATP kanallar›n›n penis dokusundaki fonksiyonel önemini vurgular. Kaynaklar: 1. Andersson KE, and Wagner G: Physiology of penile erection. Physiol Rev 75: 191-235, 1995. 2. Simonsen U, Prieto D, Delgado JA, et al: Nitric oxide is involved in the inhibitory neurotransmission and endothelium-dependent relaxations of human small penile arteries. Clin Sci 92: 269-275,1997. 3. Simonsen U, Garcia-Sacristan A, and Prieto D: Penile arteries and erection. J Vasc Res 39: 283-303, 2002. 4. Quayle JM, Nelson MT, and Standen NB: ATP-sensitive and inwardly rectifying potassium channels in smooth muscle. Physiol Rev 77: 11651232, 1997. 5. Christ GJ: Gap junction and ion channels: Relevance to erectile dysfunction. Int J Impot Res 12: S15-S25, 2000. 6. Fan SF, Brink PR, Melman A, et al: An analysis of the maxi-K+(KCa) channel in cultured human corporal smooth muscle cells. J Urol 153: 818825, 1995. 7. Lee SW, Wang H-Z, and Christ GJ: Characterization of ATP-sensitive potassium channels in human corporal smooth muscle cells. Int J Impot Res 11: 179-188, 1999. 8. Lee SW, Wang H-Z, Zao W, et al: Prostaglandin E1 activates the large conductance KCa channel in human corporal smooth muscle cells. Int J Impot Res 11: 189-199, 1999. 9. Venkateswarlu K, Giraldi A, Zhau W, et al: Potassium channels and human corporeal smooth muscle cell tone: diabetes and relaxation of human corpus cavernosum smooth muscle by adenosine triphosphate sensitive potassium channel openers. J Urol 168: 355-361, 2002. 10. Simonsen U, Prieto D, Saenz de Tejada I, et al: Involvement of nitric oxide in the non-adrenergic non-cholinergic neurotransmission of horse deep penile arteries: role of chaybdotoxin-sensitive K+ channels. Br J Pharmacol 116: 2582-2590, 1995. 11. Prieto D, Simonsen U, Hernandez M, et al: Contribution of K+ channels and ouabain-sensitive mechanisms to the endothelium-dependent relaxations of horse penile small arteries. Br J Pharmacol 123: 16091620, 1998. 12. Ruiz Rubio JL, Hernandez M, Rivera L, et al: role of ATP-sensitive K+ channels in relaxation of penile resistance arteries. Basic Science, Urology 63: 800-805, 2004. 13. Giraldi A, and Wagner G: Effects of pinacidil upon penile erectile tissue, in vitro and in vivo. Pharmacol Toxicol 67: 235-238, 1990. 14. Hellström WJG, Wang R, Kadowitz PJ, et al: Potassium channel agonists cause penile erection in cats. Int Impot Res 4: 5-43, 1992. 15. Holmquist F, Andersson KE, Fovaeus M, et al: K+ channel openers for relaxation of isolated penile erectile tissue from rabbit. J Urol 144:146151, 1990. 16. Prieto D, Buus C, Mulvany MJ, et al: Interaction between neuropeptide Y and the adenylate cyclase pathway in rat mesenteric small arteries. J Physiol 502: 281-292, 1997. 17. Ruiz Rubio JL, Hernandez M, Rivera de los Arcos L, et al: Mechanisms of the prostaglandin E1(PGE1)-induced relaxation in penile resistance arteries. J Urol 171: 968-973,2004. 18. Chitaley K, Wingard CJ, Webb RC, et al: Antagonism of Rho-kinase stimulates rat penile erection. Nature 7: 119-122, 2001. 19. Nelson MT, and Quayle JM: Physiological roles and properties of potassium channels in arterial smooth muscle. Am J Physiol 268: C799-C822, 1995. 20. Angulo J, Cuevas P, La Fuente JM, et al: Regulation of human penile smooth muscle tone by prostanoid receptors. Br J Pharmacol 136: 2330, 2002. 21. Jiang H, Colbran JI, Francis SH, et al: Direct evidence for cross-activation of cGMP-dependent protein kinase in pig coronary arteries. J Biol Chem 267: 1015-1019, 1992. 22. White RE, Kryman JP, El-Mofawy AM, et al: cAMP-dependent vasodilators cross-active cGMP-dependent protein kinase to stimulate BKCa channel activity in coronary artery smooth muscle. Circ Res 86: 897905, 2000. 23. Shubert R, and Nelson MT: Protein kinases: tuners of the BKCa channel in smooth muscle. TIPS 22:505-512, 2001. 24. Ney P, and Felish M: Vasodilator effects of PGE1 in the coronary and systemic circulation of the rat are mediated by ATP-sensitive potassium(K+) channels. Agents Actions 45:71-76, 1995. 25. Jackson WF, König A, Dambacher T, et al: Prostacyclin-induced vasodilatation in rabbit heart is mediated by ATP-sensitive potassium channels. Am J Physiol 264: H238-H243, 1993. 285 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Derleme Erektil disfonksiyonun tedavisinde yeni bir strateji: Growth faktörler Op. Dr. Sinan Levent Kireççi, Doç. Dr. Emin Özbek SSK Vakıf Gureba Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Üroloji Kliniği Erektil disfonksiyon (ED) yeterli bir seksüel performans için gerekli olan penil ereksiyonun sa¤lanamamas› veya sürdürülememesi olarak tan›mlan›r. ED nörojenik, arteriojenik, venookluziv veya kavernozal yetersizlik sonucu oluflabilen multifaktöryel bir hastal›k olarak tan›mlansa da nedenleri aras›nda en s›k vasküler risk faktörleri görülür. Hipertansiyon, hiperkolesterolemi, sigara içme, diyabet, ve ateroskleroz gibi komorbiditelerle yak›n iliflki göstermektedir (1). Penil ereksiyon primer olarak arteriyal ve korporal düz kas gevflemesi ile düzenlenir. Korpus kavernozumdaki düz kas yap›s› ereksiyon ve detümesans esnas›ndaki penil kan ak›m›n›n ayarlanmas›nda temel bir rol oynar. Erektil disfonksiyonun, trabeküler strüktürel yap›daki de¤ifliklikler (kavernozal düz kas hücrelerinde atrofi, ba¤ dokusunda afl›r› art›fl) sonucu olufltu¤u birçok yay›nda belirtilmektedir (2,3). Erektil fonksiyon yaflla azalmaktad›r. Bu durum ilerleyen yaflla birlikte bozulan angiogenez, endotelyal hücre fonksiyonundaki de¤iflim ve vasküler endotelyal growth faktör (VEGF) seviyesindeki azalma ile iliflkilidir (4). VEGF’in in vitro olarak endotelyal hücreye spesifik mitojen, in vivo olarak da anjiojenik growth faktör olarak etkili oldu¤u bilinmektedir. Yafll› farelerin kavernozal düz kas hücrelerinde VEGF sekresyonunun azald›¤› gösterilmifltir (4,5). Rajasekaran ve arkadafllar› yafll› farelerdeki azalan endotelyal nitrik oksit sentetaz (e-NOS) seviyesi ile kavernöz cisimdeki endotelyal düz kas gevflemesinde ve nitrik oksit sentezindeki zay›flama aras›nda iliflki oldu¤unu öne sürmektedirler (6). Sinir sonlan›mlar›ndan nitrik oksit sal›n›m›yla, kavernöz sinir, penil ereksiyonun bafllamas›nda ve düzenlenmesinde en önemli fonksiyonu sa¤lar. Kavernöz sinir yaralanmalar› en çok prostatektomi, sistektomi, proktokolektomi gibi radikal pelvik cerrahilerde görülür (7). Sinir koruyucu operasyonlardan sonra hastalar yüksek oranda erektil 286 fonksiyonlar›n› kazanabilmektedirler ancak bu süreç yavafl olmaktad›r. Radikal prostatektomi geçiren hastalar›n ise sadece %15’i operasyondan sonraki alt› ayda iliflki için yeterli ereksiyonu sa¤layabilmektedir. Bunun nedeni, sinir hasar› ve rejenerasyonu esnas›nda, nNOS düzeyinde görülen süreçlerle (down and up regulation) ve kavernöz sinir rejenerasyonunu kolaylaflt›ran growth faktörlerle ilgilidir (7-9). Sinir hasar› oldu¤unda uyar›lan Schwann hücreleri zedelenen aksonlar›n rejenerasyonu için gerekli olan nörotropinleri salg›larlar (10). Nörotropinlerin nöron rejenerasyonunda anlaml› rolleri vard›r. Memelilerde dört nörotropin tan›mlanm›flt›r. Bunlar: 1- Nerve Growth Factor (NGF) 2- Brain-Derived Neurotrophic Factor (BDNF) 3- Neurotrophin-3 4- Neurotrophin-4 Yap›lar›ndaki benzerli¤e ra¤men farkl› nörotropinler nöronal geliflim ve rejenerasyonda ay›rt edici roller oynar. Sinir kesisi veya fokal yaralanma sonucunda NGF, zedelenen bölümden distal segmente do¤ru h›zla salg›lan›rken; BDNF zedelenmeden 2 hafta sonra sadece distal segmentten salg›lan›r (10,11). BDNF’nin kavernozal sinir yaralanmalar› sonras›ndaki nöronal iyileflme ve erektil fonksiyona etkileri ratlarda gösterilmifltir. Bak›rc›o¤lu ve arkadafllar› taraf›ndan bilateral kavernozal sinir hasar› meydana getirilen ratlarda, Adeno-associated virus (AAV) vektör olarak kullan›larak, BDNF gen tedavisinin etkinli¤i araflt›r›lm›flt›r, çal›flma sonucunda tedavi grubunda intrakavernozal bas›nç de¤erleri ve NOS pozitif sinir fibrilleri tedavi edilmeyen rat grubuna göre anlaml› ölçüde yüksek bulunmufltur (12). Lue ve arkadafllar› taraf›ndan yak›n zamanda yap›lan bir di¤er çal›flmada da hiperlipidemiye ba¤l› ED oluflturulan ratlarda AAV-BDNF tedavisinin etkinli¤i VEGF ile karfl›laflt›r›larak çal›fl›lm›flt›r. Sonuç olarak AAV-BDNF ile tedavi edilen hiperkolesterolemik ratlardaki miyelinli ve miyelinsiz akson- Derleme lar›n elektron mikroskobik incelenmesinin normal diyet alan kontrol grubundaki ratlarla ayn› oldu¤u gözlenmifltir. VEGF ile tedavi edilen grupta da miyelinli aksonlar›n büyüklüklerinin kontrol grubundan daha genifl ve miyelinsiz aksonlar›n da say›s›n›n kontrol grubuna göre daha fazla oldu¤u tespit edilmifltir. Ancak BDNF ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda VEGF’ün sinir koruyucu etkisi daha az olsa da düz kas yap›s›n›n ve endotelyal hücrelerin korunmufl olmas› VEGF’nin anjiojenik etkisine atfedilmifltir (13). Wespes ve arkadafllar›n›n yapt›¤› bir çal›flman›n sonucuna göre korporal veno-okluziv disfonksiyon korporal düz kas relaksasyonunun bozulmas› ve kavernozal fibrozis sonucunda oluflmaktad›r. Venooklüziv hastal›kta yeni tedavi stratejisi korpus kavernosumdaki düz kas liflerinin ve endotelyal hücrelerin rejenerasyonu olabilir (14). Normal bir erkekteki trabeküler düz kas oran› %42-50 olarak bildirilmektedir. Vaskülojenik ED’de bu oran›n %28-35’e geriledi¤i görülmektedir (15). Vaskulojenik ED tedavisi için terapötik ajan gelifltirmek istiyorsak buradaki en önemli nokta fonksiyonel düz kas kitlesi-ba¤ dokusu aras›ndaki de¤iflimin nelere ba¤l› oldu¤unu anlamam›zd›r. Son zamanlarda bu konuda odak noktas› fibrogenik bir sitokin olan TGF-ß1’dir. Yap›lan çal›flmalarda bu proteinin insan kavernozal düz kas›nda kollajen sentezini 2.5-4.5 kat artt›rd›¤› ve hayvan modelinde de doza ba¤l› olarak korporal düz kas oran›n› azaltt›¤› gösterilmifltir (16). Yak›n zamanda yap›lan bir çal›flmada TGF-ß1 ekspresyonunun vaskülojenik ED grubunda, kontrol ve psikojenik ED gruplar›ndan daha fazla oldu¤u immunohistokimyasal olarak gösterilmifltir (16,17). Gümüfl ve arkadafllar›n›n yapt›klar› çal›flmada fosfodiesteraz-5 inhibitörlerinin histolojik incelemelerde ratlarda penil fibrozise neden oldu¤u gösterilmifltir (18). Günümüzde erektil disfonksiyonun oral tedavisinde yayg›n olarak kullan›lan bu grup ajanlar›n uzun süreli ve bilinçsiz kullan›m› belki de gelecekte bu konuyu ciddi olarak gündeme getirecek ve uzun süreli kullan›mlar› tart›fl›lmaya bafllayacakt›r. Gene son çal›flmalardan birinde TGF-ß1 nötralize eden antikorlar›n penil dokuda iskemik priapizme ba¤l› fibrotik süreci azaltt›¤› bildirilmifltir (19). Penil vasküler endotelin bozulmas› ile ortaya ç›kan disfonksiyonun ED oluflumundaki rolü kabul edilmektedir. Yafll›l›k ve diyabet gibi nöronal ve endotelyal de¤iflikliklere neden olan ko-morbiditeler sonuçta ED’ye yol açmaktad›r. Penil ereksiyon, korpus kavernozum düz kas›n›n gev- ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI flemesi ve trabeküler bofllukta arteriyel kan ak›m›na karfl› direncin azalmas›yla oluflmaktad›r. Nitrik oksit (NO) nonadrenerjik – nonkolinerjik sinir uçlar›ndan ve endotelyumdan direkt olarak sal›nan kavernozal gevflemenin en önemli mediatörüdür. NO, nitrik oksit sentaz (NOS) arac›l›¤› ile L-arginin aminoasidi ve moleküler oksijen kullan›larak sentezlenir. Birbirleri ile benzerlik gösteren üç farkl› NOS tipi tan›mlanm›flt›r. Bunlardan nöronal NOS (nNOS) sinir sisteminde mevcutken, endotelyal NOS (eNOS) vasküler sistemde bulunur ve her iki form da aktiviteleri için kalsiyum ve kalmoduline ihtiyaç duyar. Üçüncü form olan indüklenebilir NOS (iNOS) ise kalsiyumdan ba¤›ms›z formudur ve inflamatuar mediatörlerin ve bakteriyel ürünlerin indüksiyonunu takiben izole edilir. nNOS kolinerjik sistemde, eNOS penisin endotelinde bulunur. Normal fizyolojik flartlarda iNOS peniste eksprese olmaz (20-22). Yap›s›nda nNOS bulunan ve NO’yu asetilkolin ile kotransmitter olarak salg›layan postganglionik kolinerjik sinirler, nitrerjik sinirler olarak adland›r›lmaktad›r. Nitrerjik sinirlerdeki nNOS’dan elde edilen NO düz kas gevflemesinin büyük bölümünden ve bafllat›lmas›ndan sorumlu iken, eNOS’dan elde edilen NO ereksiyonun devaml›l›¤›na katk›da bulunmaktad›r (23). Yap›lan çal›flmalarda angiogenezi bafllatan ve vaskülariteyi artt›ran birkaç do¤al growth faktör dokümante edilmifltir (24). Bunlar insulin like growth faktör (IGF-I), vaskuler endotelyal growth faktör (VEGF), Fibroblast growth faktör (FGF) ve Transforming growth faktör (TGF). Lue ve arkadafllar›n›n 2002 y›l›nda yapt›klar› çal›flmada pudendal arterler ba¤lanarak arteriojenik impotans modeli oluflturulan ratlarda intrakavernosal VEGF tedavisi ile özellikle eNOS ve iNOS ekpresyonunda art›fl ve sonucunda da erektil fonksiyonda düzelme tespit edilmifltir. Kontrol gruplar›nda ise üç tip NOS ekspresyonunda azalma tespit edilmifltir. Ayr›ca penil ereksiyonun esas mediyatörü olan nNOS seviyesinde art›fl olmamas› iskemik hasarlanmada anjiojenik rolün çok az oldu¤una iflaret etmektedir (25). VEGF’ün kavernozal sinir hasar› sonras›nda da sinir rejenerasyonunu sa¤lad›¤› ve erektil fonksiyonu iyilefltirdi¤i gösterilmifltir. Yap›lan bir di¤er çal›flmada da intrakavernozal VEGF ve AAV arac›l› VEGF gen tedavisinin venookluziv disfonksiyondaki etkinli¤i araflt›r›lm›fl ve sonuçta kontrol grubuna göre tedavi alan ratlarda anlaml› ölçüde düz kas ve sinir rejenerasyonu, endotelyal hücre hiperplazisi elektron mikroskopisi ile tespit edilmifltir (26). 287 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI VEGF’in yafllanan erkekteki erektil fonksiyon üzerine etkisi araflt›r›lm›fl, bu amaçla yafll› rat grubuna farkl› dozlarda uygulanan intrakavernosal VEGF enjeksiyonu sonras›nda, pelvik sinir uyar›larak kavernosal bas›nç (hemodinamik çal›flma), Masson tricrome boyama ile düz kas miktar› (histomorfometrik çal›flma) ve eNOS miktar› (immunohistokimyasal çal›flma) ölçülmüfltür. Sonuç olarak VEGF enjeksiyonunun hem eNOS hem de VEGF ekspresyonunda art›fla neden oldu¤u, kavernozal düz kas miktar›nda art›fl sa¤lad›¤› ve yafll› ratlarda ereksiyon kalitesini düzeltti¤i saptanm›flt›r (27). Yap›lan hayvan çal›flmalar›nda insulin like growth fac- Derleme tor (IGF-I)’ün de VEGF gibi penil doku vaskülaritesinin regülasyonunda rol oynad›¤› insan kavernozal doku hücre kültürlerinde gösterilmifltir (28). Yap›lan in vivo ve ex vivo çal›flmalarda growth faktörlerin nöral regenerasyonda, nNOS up regülasyonunda ve sonuç olarak erektil fonksiyon üzerindeki faydalar› gösterilmifltir. Radikal pelvik cerrahi gibi iyatrojenik nedenlere ba¤l› olarak geliflen ED, yafll›l›k; diyabet, hipertansiyon gibi sistemik hastal›klar ve priapizm gibi iskemik nedenlere ba¤l› oluflan ED vakalar›n›n tedavisinde gelecekte intrakavernozal growth faktörleri temel alan moleküler tedavi protokollerinin klinik kullan›ma girebilece¤ini düflünüyoruz. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. Lin CS, Lue TF: Growth factor therapy and neuronal nitric oxide synthase. Int J Impot Res. 2004 Jun;16 Suppl 1:S38-9. Hsieh PS, Bochinski DJ, Lin GT, Nunes L, Lin CS, Lue TF: The effect of vascular endothelial growth factor and brain-derived neurotrophic factor on cavernosal nerve regeneration in a nerve-crush rat model.BJU Int. 2003 Sep;92(4):470-5. Leungwattanakij S, Bivalacqua TJ, Usta MF, Yang DY, Hyun JS, Champion HC,Abdel-Mageed AB, Hellstrom WJ: Cavernous neurotomy causes hypoxia and fibrosis in rat corpus cavernosum. J Androl. 2003 MarApr;24(2):239-45. Rogers RS, Graziottin TM, Lin CS, Kan YW, Lue TF: Intracavernosal vascular endothelial growth factor (VEGF) injection and adeno-associated virus-mediated VEGF gene therapy prevent and reverse venogenic erectile dysfunction in rats. Int J Impot Res. 2003 Feb;15(1):26-37. Dai Q, Silverstein AD, Davies MG, Hagen PO, Donatucci CF, Annex BH: Systemic basic fibroblast growth factor induces favorable histological changes in the corpus cavernosum of hypercholesterolemic rabbits. J Urol. 2003 Aug;170(2 Pt 1):664-8. Rajasekaran M, Kasyan A, Allilain W, Monga M: Ex vivo expression of angiogenic growth factors and their receptors in human penile cavernosal cells. J Androl. 2003 Jan-Feb;24(1):85-90. Henry GD, Byrne R, Hunyh TT, Abraham V, Annex BH, Hagen PO, Donatucci CF: Intracavernosal injections of vascular endothelial growth factor protects endothelial dependent corpora cavernosal smooth muscle relaxation in the hypercholesterolemic rabbit: a preliminary study. Int J Impot Res. 2000 Dec;12(6):334-9. Jung GW, Kwak JY, Yoon S, Yoon JH, Lue TF: IGF-I and TGF-beta2 have a key role on regeneration of nitric oxide synthase (NOS)-containing nerves after cavernous neurotomy in rats. Int J Impot Res. 1999 Oct;11(5):247-59. Jung GW, Kwak JY, Kim IH, Koo MY, Park JI, Yoon S, Jung DG, Jung SI, Kwon HY, Yoon JH: The role of growth factor on regeneration of nitric oxide synthase (NOS)--containing nerves after cavernous neurotomy in the rats. Int J Impot Res. 1999 Aug;11(4):227-35. El-Sakka AI, Lin CS, Chui RM, Dahiya R, Lue TF: Effects of diabetes on nitric oxide synthase and growth factor genes and protein expression in an animal model. Int J Impot Res. 1999 Jun;11(3):123-32. El-Sakka A, Hassan MU, Bakircioglu ME, Pillarisetty RJ, Dahiya R, Lue TF: Possible molecular mechanisms of cryoablation-induced impotence in a rat model. Urology. 1998 Dec;52(6):1144-50. Bakircioglu ME, Lin CS, Fan P, Sievert KD, Kan YW, Lue TF: The effect of adeno-associated virus mediated brain derived neurotrophic factor in an animal model of neurogenic impotence. J Urol. 2001 Jun;165(6 Pt 1):2103-9. Ul-Hasan M, El-Sakka AI, Lee C, Yen TS, Dahiya R, Lue TF: Expression of TGF-beta-1 mRNA and ultrastructural alterations in pharmacologically induced prolonged penile erection in a canine model. J Urol. 1998 Dec;160(6 Pt 1):2263-6. Roumeguere T, Wespes E, Carpentier Y, Hoffmann P, Schulman CC: Erectile dysfunction is associated with a high prevalence of hyperlipidemia and coronary heart disease risk. Eur Urol. 2003 Sep;44(3):355-9. 288 15. El-Sakka A, Yen TS, Lin CS, Lue TF: Traumatic arteriogenic erectile dysfunction: a rat model. Int J Impot Res. 2001 Jun;13(3):162-71. 16. Ryu JK, Han JY, Chu YC, Song SU, Lee KH, Yoon SM, Suh JK, Kim SJ: Expression of cavernous transforming growth factor-beta1 and its type II receptor in patients with erectile dysfunction. Int J Androl. 2004 Feb;27(1):42-9. 17. Park K, Ahn KY, Kim MK, Lee SE, Kang TW, Ryu SB: Intracavernosal injection of vascular endothelial growth factor improves erectile function in aged rats. Eur Urol. 2004 Sep;46(3):403-7. 18. Gumus B, Seda Vatansever H, Muezzinoglu T, Muftuoglu S, Kaymaz F, Buyuksu C. Histopathological effects of sildenafil citrate on rat corpus cavernosum. Acta Histochem. 2004 Feb;106(1):37-45. 19. Sanli O, Armagan A, Kandirali E, Ozerman B, Ahmedov I, Solakoglu S, Nurten A, Tunc M, Uysal V, Kadioglu A. TGF-beta(1) neutralizing antibodies decrease the fibrotic effects of ischemic priapism. Int J Impot Res. 2004 Jul 29 20. Wang T, Soker S, Atala A, Siroky MB, Azadzoi KM: Alterations in angiogenic growth factors and neuronal nitric oxide synthase expression in chronic cavernosal ischemia. Int J Impot Res. 2004 Mar 19. 21. Jesmin S, Sakuma I, Salah-Eldin A, Nonomura K, Hattori Y, Kitabatake A: Diminished penile expression of vascular endothelial growth factor and its receptors at the insulin-resistant stage of a type II diabetic rat model: a possible cause for erectile dysfunction in diabetes. J Mol Endocrinol. 2003 Dec;31(3):401-18. 22. Seftel A: Intracavernosal vascular endothelial growth factor (VEGF) injection and adeno-associated virus-mediated VEGF gene therapy and reverse venogenic erectile dysfunction in rats. J Urol. 2003 Aug;170(2 Pt 1):681. 23. Musicki B, Palese MA, Crone JK, Burnett AL: Phosphorylated endothelial nitric oxide synthase mediates vascular endothelial growth factorinduced penile erection. Biol Reprod. 2004 Feb;70(2):282-9. 24. Wilkes N, White S, Stein P, Bernie J, Rajasekaran M: Phosphodiesterase5 inhibition synergizes rho-kinase antagonism and enhances erectile response in male hypertensive rats. Int J Impot Res. 2004 Apr;16(2):18794. 25. Lin CS, Ho HC, Chen KC, Lin G, Nunes L, Lue TF: Intracavernosal injection of vascular endothelial growth factor induces nitric oxide synthase isoforms. BJU Int. 2002 Jun;89(9):955-60. 26. Siroky MB, Azadzoi KM: Vasculogenic erectile dysfunction: newer therapeutic strategies. J Urol. 2003 Aug;170(2 Pt 2):S24-9. 27. Gholami SS, Rogers R, Chang J, Ho HC, Grazziottin T, Lin CS, Lue TF: The effect of vascular endothelial growth factor and adeno-associated virus mediated brain derived neurotrophic factor on neurogenic and vasculogenic erectile dysfunction induced by hyperlipidemia. J Urol. 2003 Apr;169(4):1577-81. 28. Lee MC, El-Sakka AI, Graziottin TM, Ho HC, Lin CS, Lue TF: The effect of vascular endothelial growth factor on a rat model of traumatic arteriogenic erectile dysfunction. J Urol. 2002 Feb;167(2 Pt 1):761-7. ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Derleme Diyabet ve erektil disfonksiyon patofizyolojisi Op. Dr. Memduh Aydın, Op. Dr. Ertan Sakallı, Dr. Tuncer Şenkul Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği Erektil disfonksiyon (ED) ABD’de yaklafl›k 30 milyon erke¤i etkilemekte olup bu say›n›n 2005 y›l›nda 135 milyon civar›nda olaca¤› tahmin edilmektedir (1). Geçmiflte ED’nin büyük ço¤unlu¤unun nonspesifik fizyolojik nedenlere ba¤l› oldu¤u düflünülmekteyse de günümüzde etkilenen erkeklerde %50-80 oran›nda organik etyolojiler tespit edilmifltir (2). Organik ED en s›k arterioskleroz, hipertansiyon ve hiperlipidemi gibi vasküler risk faktörlerine ve diyabetes mellitus’a (DM) ba¤l›d›r. DM, ABD’de yaklafl›k 16 milyon hastay› etkilemekte olup kontrolsüz diyabetli erkeklerde 10 y›l içinde beklenen ED oran› %50’den yüksektir (3). Diyabetli erkeklerde ED normal populasyona oranla daha s›k görülmekle birlikte genellikle tedavisi daha zor bir altgrup oluflturur (4). Penil ereksiyon korpus kavernozuma intakt bir flekilde arteryel kan ak›m› ve venookluzyon ifllemlerini gerektiren, kompleks fizyolojik ve hemodinamik bir süreçtir. Bu süreç korpus kavernozumdaki trabeküler düz kas ile ba¤ dokusu oran›n›n yan›nda, merkezi ve periferik sinir sistemi entegrasyonuna da ba¤l›d›r (5). Diyabetes mellitus, glukoz mobilizasyonu, transportu ve metabolizmas›ndaki sistemik bir bozukluktur ve erektil disfonksiyonun yan›nda multiorgan vasküler hastal›klara, otonomik sinir sistemi disfonksiyonuna ve periferik nöropatiye yol açabilir (6). ED’nin en s›k iki nedeni vasküler patolojiler ve diyabettir. Diyabet periferik sinir fonksiyonuna zararl› etkilerinin yan›nda, periferik dokulara olan kan ak›m›n› da azaltmaktad›r. Normal erektil fonksiyon için, yeterli erektil doku vaskülarizasyonu gerekti¤inden, diyabet penisin erektil dokular›na kan ak›m›n› etkileyerek de nöropatiden ba¤›ms›z olarak ED’ye neden olmaktad›r (7). Diyabetin patofizyolojik etkilerinin penisin vasküler (8), nöral (3,9), düz kas (10,11) ve metabolik (12) fonksiyonuyla ilgili multifaktöryel oldu¤u düflünülse de, bu faktörlerin her birinin ED’deki rölatif etkisi tam olarak ortaya konamam›flt›r. Diyabetik ED’deki vasküler hastal›k, primer olarak erektil dokudaki ve penil vaskülaritedeki histolojik de¤i- flikliklere ba¤l›d›r (13,14). Jevtich ve arkadafllar› ED’li diyabetik erkeklerin piyeslerinde %90’a varan kal›c› vasküler de¤ifliklikler bildirmifltir (13). Erektil ba¤ dokunun fibröz proliferasyonu ile beraber ayn› zamanda penil arteriollerin de fibrozisten ciddi oranda etkilendi¤ini gözlemlemifllerdir. Benzer flekilde Ruzbarsky ve Michal diyabetiklerde intiman›n ciddi fibröz proliferasyonu ile beraber kavernöz arterin medial fibröz ve kalsifikasyonu sonucunda arter lümeninde daralma ve trombüs oluflumunu bildirmifltir (15). Simopoulos ve arkadafllar›n›n yapt›¤› bir çal›flmada ise diyabetik tavflan penislerinde korporal vasküler volüm ile kavernöz arter çap ve lümeninde kontrol grubuna göre azalma saptanm›flt›r (16). Streptozosin uygulanm›fl diyabetik farelerde, normal yafltaki farelere göre korpus kavernozumda düz kas ve endotel hücre yo¤unlu¤unun önemli ölçüde azald›¤› gösterilmifltir. Buna dayanarak diyabetik tavflanlarda kavernöz arterlerdeki ve korpus kavernozumdaki yap›sal bozukluklar›n, yetersiz kan ak›m› ve/veya venookluzyonu bozarak ED’ye neden olabilece¤i belirtilmifltir (7). Penil vasküler yap›lar›n bütünlü¤ü normal erektil kapasite için önemlidir ve herhangi bir hasar ED’ye yol açabilir. Diyabetteki bu de¤ifliklikler sonucunda arteriel kan ak›m› azalmakta ve iskemiye neden olmaktad›r. Dahas› trabeküler yap›daki bu bozulmalar diffüz venöz kaça¤a yol açarak ayr›ca venookluzif mekanizmay› da etkileyebilir (17). Bir di¤er görüfl ise korpus kavernozumdaki azalm›fl oksijen bas›nc›n›n transforming growth faktör –ß sentezini artt›rd›¤› ve bunun da ba¤ doku sentezini ve fibrozisi artt›rd›¤› fleklindedir (18). Vasküler yetersizlikle birlikte seksüel giriflim ve nokturnal penil tümesans s›ras›nda yüksek oksijen bas›nc›n›n kayb›da diyabetik ED’de rol oynuyor olabilir. Benzer mekanizma diyabetik retinopatide rapor edilmifltir (19). Diyabetik farelerde yap›lan son bir çal›flmada yüksek TGF-ß düzeylerinin nitrik oksit sentaz ekspresyonunu azaltt›¤› gösterilmifltir (20). Vasküler endotel sadece arteriel ve venöz kan için bir bariyer de¤il, ayn› zamanda vasküler tonus ve humoral, 289 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI nöral ve mekanik uyar›lar›n düzenlenmesinde önemli role sahiptir (21). Endotel kolinerjik aktivasyon s›ras›nda artan kan ak›m›n› takiben, ereksiyon için kritik olan ve düz kas releksasyonuna yol açan nitrik oksit sal›n›r (22). Ayn› zamanda ereksiyonlar aras›ndaki flask durumu sürdürmek için de güçlü bir vazokonstrüktör olan endotelin sal›nmaktad›r (23). Diyabette korpus kavernozumdaki endotel hasar›na dayanarak; diyabetik farelerde endotel kaynakl› nitrik oksit ekspresyonunda azalma gösterilmifltir (24). Bu de¤ifliklik diyabetik farelerde vazokonstrüktör faktör endotelin-1 ile her iki endotelin reseptör alt tipi A ve B’nin ekspresyonunun artmas›na ba¤lanarak aç›klanm›flt›r (25). Diyabetteki ED nedenlerinden bir di¤eri ise endotelden salg›lanan vazorelaksan maddelerden biri olan prostosiklin sentezinin inhibisyonu fleklindedir (26). Diyabetik ED’deki ana faktörlerden biri kavernöz dokudaki bozulmufl endoteliyal ve nörojenik düz kas relaksasyonu, azalm›fl konstitutif NOS aktivitesi ve nitrerjik NOS içeren sinir liflerinin azalmas›d›r (3). Çal›flmalar, kimyasal diyabet oluflturulan veya genetik diyabetli hayvanlarda penil eNOS ve nNOS protein/gen ekspresyonunda ciddi azalma ve in vivo erektil fonksiyonda, kavernozal sinir stimulasyonunda, intrakavernozal asetilkolin uygulanmas›nda ve refleks ereksiyonda kavernozal cGMP düzeylerinde azalma oldu¤unu göstermifltir (27,28). ‹lginç olarak, diyabette endotelden ba¤›ms›z kavernozal düz kas relaksasyonu da hasar görmektedir. Bu durum diyabetin endotel ba¤›ml› ve nörojenik NO nörotransmisyonunu engelledi¤i gibi, solubl guanilat siklaz (cGMP) veya protein kinaz (cGKI) gibi ikincil habercilere cevab› azaltarak da düz kas cevab›n› de¤ifltirebilece¤ini göstermektedir (29). Bu çal›flmalar, diyabette ED gelifliminin muhtemel bir mekanizmas›n›n penil eNOS ve nNOS azalmas›na ba¤l› NO üretiminin azalmas› ile beraber geliflen NO/cGMP sisteminin disfonksiyonuna ba¤l› olabilece¤ini göstermektedir. Bivalacqua ve arkadafllar›n›n diyabetik fare penisine baflar›l› eNOS adenovirüs gen transferi sonras›nda, kavernozal sinir stimülasyonu ve asetilkoline endotel ba¤›ml› erektil cevaplarda erektil fonksiyonun geri kazan›lmas›n› sa¤layan kavernozal eNOS protein ve enzim aktivitesinde art›fl› bildirmifllerdir. Bunun sonucu; diyabetik korpus kavernozuma adenovirüs ba¤›ml› eNOS gen transferinin endotel kaynakl› NO ba¤›ml› erektil cevab› düzeltebilece¤idir (30). Hiperglisemi, tip 1 ve 2 diyabetin karakteristi¤idir. Glukoz, protein veya lipitlerin üzerindeki serbest amino 290 Derleme asitlere non-enzimatik yolla ba¤lanabilir. Bir dizi oksidatif ve nonoksidatif reaksiyon sonras› geri dönüflümsüz olarak ileri glikolizasyon son ürünleri olan serbest oksijen radikalleri (SOR) oluflur ve zamanla dokularda, özellikle endoteliyal ve vasküler düz kas hücrelerinde birikir (31). SOR oluflumu, normal yafllanma s›ras›nda do¤al olarak meydana gelse de, artan glukoza ba¤l› olarak diyabette önemli oranda artar (32). SOR formasyonunun ortak bir sonucu; kollajene çapraz ba¤lanma yoluyla, elastisite kayb› ile birlikte vasküler kal›nlaflma, endotelyal disfonksiyon ve sonuçta vasküler a¤ac›n ateroskerozudur. SOR oluflumu, yükselmifl superoksit anyon düzeyi ile birliktedir ve SOR’lar›n in vitro olarak NO’yu bask›lad›¤› gösterilmifltir (33). ‹leri glikolizasyon son ürünleri endotelyal ve düz kas hücrelerinde birikerek çeflitli proteinlerin hücresel aktivasyonunu ve oksijen kaynakl› serbest radikal oluflumunu artt›r›rlar. SOR’lar›n 599 ile 602. Çiftlerdeki enzimlerin intrasellüler glikolizasyonunu artt›rarak eNOS aktivitesini etkiledi¤i gösterilmifltir (12). Kontroller ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda diyabetik insan korpus kavernozum dokusundaki artm›fl SOR düzeyi, SOR formasyonunun diyabetik endotel ve ED patogenezinde rol oynad›¤›n› gösteriyor olabilir (12). Diyabetik hayvan modelinde, bir SOR inhibitörü olan aminoguanidinin direkt SOR formasyonunun inhibisyonu, reseptörü galectin-3 down regülasyonu ve kollojen glikolizasyonunu azaltarak, diyabetik penil dokuda endotel ba¤›ml› kavernozal düz kas relaksasyonunu in vitro, kavernozal sinir stimülasyonuna olan erektil cevab› da in vivo olarak artt›rd›¤› gösterilmifltir (34). Dahas› aminoguanidinin diyabetik farelerde hasarl› erektil cevaplar›n progresyonunu önledi¤i bildirilmifltir (35). Aminoguanidinin erektil fizyoloji üzerine etkilerini yorumlamak zordur çünkü bu farmakolojik bileflik ayn› zamanda iNOS inhibitörüdür. Ek olarak, aminoguanidin diyabete ba¤l› de¤ifliklikleri, penise, dolay›s›yla mikrovasküler duvar›n ba¤ doku içeri¤ine olan arteriollere kan ak›m›n› artt›rarak önlüyor olabilir (35). Oksidatif stress kan damarlar› dahil bir çok organda diyabetik komplikasyonlar›n oluflumunda önemli bir role sahiptir (36). Oksidatif stress vücuttaki serbest radikal formasyonu ile antioksidanlar aras›ndaki dengenin bozulmas› sonucu oluflur (37). Diyabette artan protein glikolizasyonu ve glukoz oto-oksidasyonunun artt›rd›¤› serbest radikaller baz› organlarda lipid peroksidasyonunu artt›rabilir. Diyabetik farelerin erektil dokular›nda oksidatif stres sonucu oluflan lipid peroksidasyon ürünlerinden malondialdehit sevi- Derleme yesinde anlaml› ölçüde artma, serbest radikallerin antioksidasyonundan sorumlu glutatyon seviyesinde ise azalma rapor edilmifltir (38). Bu sonuç, diyabetik korpus kavernozumda serbest radikallerin afl›r› yap›m› ve yetersiz eliminasyonu ile karakterize durumu do¤rulamaktad›r. SOR’lar, sitoplazmik etki ile membran fosfolipidlerinin peroksidasyonu sonucunda membran geçirgenli¤inde de¤iflime ve membran bütünlü¤ünün kayb›na yol açt›klar› bilinmektedir (39). Dahas› eritrositlerde artan lipid perokidasyonu sonucunda, hücrelerin yaflam döngüsü k›sal›r, hiperkoagulabilite oluflur ve sonucunda hücrelerin endotele olan adezyonu artar (40). Ayr›ca SOR’lar doku ve damar duvar›nda birikti¤inden, oksidatif stresin bir sonucu da endotel hücre kayb› olabilir (41). Serbest radikallerin afl›r› üretimi ve bunlarla yar›flan antioksidan sistemlerin zay›flamas›, ED’den sorumlu korporal endotel ve düz kas›n yap›sal ve fonksiyonel hasar›ndan sorumlu olabilir (38). Dahas›, bu bilgiler diyabetik ED’de antioksidan veya serbest radikal koruyucular›n›n tedavide kullan›m›n› desteklemektedir. Diyabetik ED’li erkekler tedavisi zor bir gruptur ve s›k olarak standart oral fosfodiesteraz tip 5 (PDE5) inhibitörleriyle tedaviye dirençlidir. Genel populasyonda PDE5 inhibitörlerinin etkisi %70-89 aras›nda gösterilirken, bu oran diyabetik populasyonda %50’nin hemen üzerindedir (4) .Tedaviye olan bu rölatif direncin muhtemel sebeplerinden birinin oksidatif stress oldu¤u bildirilmifltir (42). E vitamini (α-tokoferol) verilen diyabetik farelerde bir PDE5 inhibitörü olan sildenafile cevab›n önemli ölçüde artt›¤› bildirilmifltir. E vitamini ile birlikte sildenafil verilen diyabetik farelerin erektil cevaplar›nda, nNOS düzeyinde, endotelyal ve düz kas hücre yo¤unlu¤unda kontrol grubuna göre art›fl gözlemlenmifltir (43). E vitamini ya¤da çözünen bir antioksidand›r. Serbest oksijen radikallerini yakalad›¤›, endotel fonksiyonunu artt›rd›¤› (44) ve monosit endotel adezyonunu ile sitokin sal›n›fl›n› inhibe etti¤i (45) gösterilmifltir. Ek olarak protein kinaz-C ba¤›ml› mekanizma ile trombosit adezyon ve agregasyonunu inhibe etti¤i rapor edilmifltir (46). E vitamini tedavisinin diyabetteki glukoza ba¤l› vasküler disfonksiyonun sebeplerinden biri oldu¤una inan›lan protein kinaz-C aktivitesini iv vivo olarak tersine çevirdi¤i bildirilmifltir (47). Ayr›ca E vitamininin NO ba¤›ml› arteryel relaksasyonu artt›rd›¤› ve membran bütünlü¤ü ile protein stabilitesini korudu¤u gösterilmifltir (48). Literatürde E vitamininin potansiyel nörotropik etkisini destekleyen yay›nlar mevcuttur (49). ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Diyabetik ED patogenezinde yer alan, endotel kaynakl› NO ile RhoA/Rho-kinaz-sinyal yolu aras›ndaki iliflki son dönemlerde araflt›r›lmaktad›r. Endotel disfonksiyonunda RhoA’n›n potansiyel rolü, RhoA GTPase’›n posttranslasyonel asetilasyonunu azalt›p, düflük eNOS protein ve gen ekspresyonunu düzelterek kolesterolü azaltan ve endotel fonksiyonunu güçlendiren statinlerle yap›lm›fl çal›flmalardan kaynaklanmaktad›r (50). Farelerde RhoA’n›n dominant negatif RhoA mutant› taraf›ndan direkt inhibisyonu sonucunda aortik eNOS aktivite ve ekspresyonunda art›fl gözlemlenmifltir (50). Son dönemlerdeki çal›flmalar, RhoA/Rho-kinaz yolunun insan endotel hücrelerinde eNOS gen ekspresyonunu ve enzim aktivitesini bask›layarak endotel kaynakl› NO üretiminin azalmas›na katk›da bulundu¤unu ortaya koymufltur (51). Henüz RhoA/Rho-kinaz’›n diyabetik ED’deki rolü tam olarak ortaya konamam›flt›r. Son çal›flmalardan birinde alloxan uygulanm›fl diyabetik farelerin korpus kavernozumunda artm›fl Rho-kinaz ekspresyonu tespit edilmifltir (52). Streptozosin uygulanm›fl diyabetik farelerin korpus kavernozumlar›nda da, eNOS protein ve aktivitesi azal›rken RhoA ve Rho-kinazda art›fl bildirilmifltir (53). RhoA/Rho-kinaz ekspresyonundaki bu art›fl, bir Rho-kinaz inhibitörü olan Y-27632 ile erektil cevaplarda in vivo iyileflme ile karakterizedir. Ne var ki muhtemelen diyabette artm›fl RhoA/Rho-kinaz ekspresyonu sonucunda endotel kaynakl› NO’nun azalmas›na ba¤l› olarak kavernöz sinir stimülasyonuna yetersiz cevap gözlemlenmifltir. Streptozosin uygulanm›fl diyabetik farelerin penisine korpus kavernozumdaki RhoA/Rho-kinaz ekspresyonunu azaltmak amac›yla adenovirüs kaynakl› dominant negatif mutant RhoA vektör direkt olarak olarak enjekte edilmifltir. Gen transferi sonras›nda diyabetik farelerin kavernöz sinir stimülasyonuna olan cevaplar› kontrol grubu ile ayn› bulunmufl ve RhoA/Rho-kinaz ekspresyonunda ciddi oranda azalma bildirilmifltir (54). Dahas›, iNOS protein ekspresyonunda de¤iflme olmaks›z›n eNOS protein ve konstutif NOS aktivitelerinde anlaml› art›fl tespit edilmifltir. Bu bilgilere göre, deneysel diyabetik hayvan modellerinde penisteki endotel kaynakl› NO üretiminin zarar görmesine ba¤l› kavernozal Rho-kinaz ekspresyonunda up regülasyon meydana gelmektedir. Diyabetik ED’deki di¤er bir nokta, erektil fonksiyonlar›n hasar görme sürecinin kan glukoz seviyesi ile iliflkisidir. ‹nsülünden ba¤›ms›z DM (NIDDM)’li farelerde erektil disfonksiyon sürecinin progresyonunun daha yavafl ve afla- 291 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI mal› oldu¤u görülmüfltür (38). NIDDM’li insanlarda da bu durum, benzer flekilde klinik semptom ve komplikasyonlar›n gelifliminin de aflamal› ve rölatif olarak daha yavafl olmas›yla karakterizedir. Hiperglisemi çok fliddetli olmad›¤›ndan, mikroanjiopatiden ateroskleroz oluflumu ve organ hasar›na giden süreç de yavaflt›r. Tersine insülin ba¤›ml› DM (IDDM)’li farelerde, k›sa dönem diyabette dahi ciddi ED gösterilmifltir (55). Bu durumda kan flekeri kontrolünün iyi oldu¤u hastalarda da ED gelifliminin daha yavafl Derleme olmas› beklenebilir. Diyabetik ED patofizyolojisi günümüzde hala net olarak ortaya konamam›flt›r. Diyabetik erkeklerdeki ED geliflimi vasküler, nörojenik, endotelyal ve humoral mekanizmalar›n rol oynad›¤›, multifaktöryel, kompleks bir süreçtir. Bu faktörlerin içinde vasküler nedenler ve nörojenik nedenler, endotel disfonksiyonu, oksidatif süreç ve NO sistemindeki de¤ifliklikler bafll›ca etkenler olarak gözükmektedir. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. Feldman HA, Goldstein I, Hatzichristou DG, Krane RJ and McKinlay JB: Impotence and its medical psychosocial correlates: results of the Massachusetts male aging study. J Urol, 151: 54, 1994. Bivalacqua TJ, Champion HC, Hellstrom WJ and Kadowitz PJ: Pharmacotherapy for erectile dysfunction. Trends Pharmacol Sci, 21: 484, 2000 Saenz de Tejada I, Goldstein I, Azadzoi K, Krane RJ and Cohen RA: Impaired neurogenic and endothelium-mediated relaxation of penile smooth muscle from diabetic men with impotence. N Engl J Med, 320: 1025, 1989. Rendell MS, Rajfer J, Wicker PA et al: Sildenafil for treatment of erectile dysfunction in men with diabetes: a randomized controlled trial. Sildenafil Diabetes Study Group. JAMA, 281: 421, 1999, Lipshultz, L. I. and Kim, E. D.: Treatment of erectile dysfunction in men with diabetes. JAMA, 281: 465, 1999. Nehra A, Barrett DM and Moreland RB: Pharmacotherapeutic advances in the treatment of erectile dysfunction. Mayo Clin Proc, 74: 709, 1999. McMillan DE: Development of vascular complications in diabetes. Vasc Med, 2: 132, 1997, Bloomgarden ZT: Endothelial dysfunction, neuropathy and the diabetic foot, diabetic mastopathy, and erectile dysfunction. Diabetes Care, 21: 183, 1998. T. Burchart, M. Burchart, J.Karden ve ark.; Reduction of endothelial and smooth muscle density in the corpora cavernosa of the sreptozotosib induced diabetik rat, The Journal of Urology: Volume 164(5) November 2000 pp 1807-1811. Wang CJ, Shen SY, Wu CC et al: Penile blood flow study in diabetic impotence. Urol Int, 50: 209, 1993. Vardi Y, Sprecher E, Kanter Y et al: Polyneuropathy in impotence. Int J Impot Res, 8: 65, 1996. Kim SC, Ahn SY, Park SH et al: A comparison of the relaxation responses of isolated cavernosal smooth muscles by endothelium-independent and endothelium-dependent vasodilators in diabetic men with impotence. J Korean Med Sci, 10: 1, 1995, Pickard RS, King P, Zar MA et al: Corpus cavernosal relaxation in impotent men. Br J Urol, 74: 485, 1994 Seftel AD, Vaziri ND, Ni Z et al: Advanced glycation end products in human penis: elevation in diabetic tissue, site of deposition, and possible effect through iNOS or eNOS. Urology, 50: 1016, 1997. Jevtich MJ, Kass M and Khawand N: Changes in the corpora cavernosa of impotent diabetics: comparing histological with clinical findings. J Urol (Paris), 91: 281, 1985. Conti G and Virag R: Human penile erection and organic impotence: normal histology and histopathology. Urol Int, 44: 303,1989. Ruzbarsky V. and Michal V: Morphologic changes in the arterial bed of the penis with aging. Relationship to the pathogenesis of impotence. Invest Urol, 15: 194, 1997. Sımopoulos Demetrios N; Gıbbons, Simon J.;Corporeal structural and vaskuler micro architecture with x-ray computerized tomography in normal and diabetic rabbits.The Journal of Urology: Volume 165(5) May 2001 pp 1776-1782. Nehra A, Goldstein I, Pabby A et al: Mechanisms of venous leak in erectile dysfunction in patients with vascular risks factors: a clinicopathologic correlation of corporal veno-occlusion. J Urol, 156: 1320, 1996. 292 18. Moreland RB and Nehra A: Pathophysiology of erectile dysfunction: a molecular basis. In: Textbook of Erectile Dysfunction. Edited by C. C. Carson, R. Kirby and I. Goldstein. Oxford: ISIS Medical Media, p. 105, 1999. 19. Ideta R, Yamashita H, Tanaka Y et al: Roles of cytokines in diabetic retinopathy. Arch Ophthalmol, 117: 700, 1999) ve nefropatide (Border, W. A. and Noble, N. A.: Evidence that TGF-beta should be a therapeutic target in diabetic nephropathy. Kidney Int, 54: 1390, 1998. 20. El-Sakka AI, Lin CS, Chui RM et al: Effects of diabetes on nitric oxide synthase and growth factor genes and protein expression in an animal model. Int J Impot Res,) 11: 123, 1999. 21. Furchgott RF, Zawadzki JV. The obligatory role of endothelial cells in the relaxation of arterial smooth muscle by acetylcholine. Nature.1980;288:373–376 22. Ignarro LJ, Buga GM, Wood KS et al: Endothelium-derived relaxing factor produced and released from artery and vein is nitric oxide. Proc Natl Acad Sci USA, 84: 9265, 1987. 23. Saenz de Tejada I, Carson MP, de las Morenas A et al: Endothelin: localization, synthesis, activity, and receptor types in human penile corpus cavernosum. Am J Physiol, 261: H1078, 1991. 24. Vernet D, Cai L and Garban H: Reduction of penile nitric oxide synthase in diabetic BB/WORdp (type I) and BBZ/WORdp (type II) rats with erectile dysfunction. Endocrinology, 136: 5709, 1995. 25. Bell CR, Sullivan ME, Dashwood MR et al: The density and distribution of endothelin 1 and endothelin receptor subtypes in normal and diabetic rat corpus cavernosum. Br J Urol, 76: 203, 1995. 26. Jeremy JY, Thompson CS, Mikhailidis DP et al: Experimental diabetes mellitus inhibits prostacyclin synthesis by the rat penis: pathological implications. Diabetologia, 28: 365, 1985. 27. (Ari G, Vardi Y, Finberg JP. Nitric oxide and penile erection in streptozotocin-diabetic rats. Clin Sci (Lond). 1999; 96:365–371, El-Sakka AI, Lin CS, Chui RM, Dahiya R, Lue TF. Effects of diabetes on nitric oxide synthase and growth factor genes and protein expression in an animal model. Int J Impot Res. 1999;11:123–132. 28. Podlasek CA, Zelner DJ, Bervig TR, Gonzalez CM, McKenna KE, McVary KT. Characterization and localization of nitric oxide synthase isoforms in the BB/WOR diabetic rat. J Urol. 2001;166:746–755. 29. Way KJ, Reid JJ. The effects of diabetes on nitric oxide-mediated responses in rat corpus cavernosum. Eur J Pharmacol. 1999;376:73– 82. 30. Bivalacqua TJ, Usta MF, Champion HC, Adams D, Namara DB, AbdelMageed AB, Kadowitz PJ, Hellstrom WJ. Gene transfer of endothelial nitric oxide synthase partially restores nitric oxide synthesis and erectilefunction in streptozotocin diabetic rats. J Urol. 2003;169:1911–1917. 31. Singh R, Barden A, Mori T, Beilin L. Advanced glycation end-products: a review. Diabetologia. 2001;44:129–146. 32. Jiaan DB, Seftel AD, Fogarty J, Hampel N, Cruz W, Pomerantz J, Zuik M, Monnier VM. Age-related increase in an advanced glycation end product in penile tissue. World J Urol. 1995;13:369–375. 33. Vlassara H. The AGE-receptor in the pathogenesis of diabetic complications.Diabetes Metab Res Rev. 2001;17:436–443. 34. Cartledge JJ, Eardley I, Morrison JF. Advanced glycation end-products are responsible for the impairment of corpus cavernosal smooth muscle relaxation seen in diabetes. BJU Int. 2001;87:402–407. 35. Trinity J, Bivalacqua A, Mustafa F. Usta, Hunter C, Champion, Philip J Kadowitz, Wayne J. G. Hellstrom. Endothelial dysfunction in erectile dysfunction: role of endothelium in erectile physiology and disease. J Andr.2003:24:6 Suppl.;30. Derleme 36. Wolff SP. Diabetes mellitus and free radicals. Free radicals, transition metals and osidative stress in t.he etiology of diabetes mellitus and complications.Br Med Bull 1993; 49:642-52. 37. Feillet-Coudry C, Rock E, Coudry C, Grezelkowska K, Azais-Braesco V, Dardavent D, et al.Lipid peroxidation and antioxidant status in experimental diabetes. Clin Chim Acta 1999;284:31-43. 38. Ji-Kan Ryu, Dae-Joong Kim et al. The role of free radical in the pathogenesis of impotence in streptozotocin-induced Diabetic rats. Yonsei Med Jour 2003;44:236-241 39. Vane JR, Botting RM. Secretory functions of the vasculer endothelium. J Physiol Pharmacol 1992;43:195-207. 40. Arduini A, Stern A, Storto S, Berfiglio M, Mancinelli G, Scurti R, et al. Effect of oxidative stress on membrane phospholipid and protein organization in human erythrocytes. Arch Biochem Biophys. 1989;273:111-20. 41. Yan SD, Schmitte AM, Anderson GM, Zhang J, Brett J, Zou YS, et al. Enhanced celluler oxidant stress by the interaction of advanced glycationend products with their receptors/binding proteins. J Biol Chem 1994;269:9889-97. 42. De Young L, Yu D, Freeman D, Brock GB. Effect of PDE5 inhibition combined with free oxygen radical scavenger therapy on erectile func-tion in a diabetic animal model. Int J Impot Res. 2003;15:347–354. 43. Lind DE Young, Darryl YU, Ryon M. Bateman, Gerald B. Brock, Oxidative stress and antioxidant therapy: their impact in diabetes-associated erectile dysfunction. J Androl 2004;25:830–836. 44. Willson RL. Free radical protection: why vitamin E, not vitamin C, betacarotene or glutathione? Ciba Found Symp. 1983;101:19– 45. Islam KN, Devaraj S, Jialal I. alpha-Tocopherol enrichment of monocytes decreases agonist-induced adhesion to human endothelial cells. Circulation. 1998;98:2255–2261. 46. Mabile L, Bruckdorfer KR, Rice-Evans C. Moderate supplementation with natural alpha-tocopherol decreases platelet aggregation and low-density lipoprotein oxidation. Atherosclerosis. 1999;147:177–185. ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI 47. Park JY, Ha SW, King GL. The role of protein kinase C activation in the pathogenesis of diabetic vascular complications. Perit Dial Int. 1999;19(suppl 2):S222–S227. 48. Keegan A, Walbank H, Cotter MA, Cameron NE. Chronic vitamin E treatment prevents defective endothelium-dependent relaxation in di-abeticrat aorta. Diabetologia. 1995;38:1475–1478. 49. Gonzalez-Perez O, Gonzalez-Castaneda R, Huerta M, Luquin S, GomezPinedo U, Sanchez-Almaraz E, Navarro-Ruiz A, Garcia-Estrada J. Beneficial effects of alpha-lipoic acid plus vitamin E on neurological deficit, reactive gliosis and neuronal remodeling in the penumbra of the ischemic rat brain. Neurosci Lett. 2002;321:100–104. 50. Laufs U, Liao JK. Post-transcriptional regulation of endothelial nitric oxide synthase mRNA stability by Rho GTPase. J Biol Chem. 1998; 273:24266–24271. 51. Ming XF, Viswambharan H, Barandier C, Ruffieux J, Kaibuchi K, Rus-coni S, Yang Z. Rho GTPase/Rho kinase negatively regulates endo-thelial nitric oxide synthase phosphorylation through the inhibition of protein kinase B/Akt in human endothelial cells. Mol Cell Biol. 2002; 22:8467–8477 52. Chang S, Hypolite JA, Changolkar A, Wein AJ, Chacko S, DiSanto ME.Increased contractility of diabetic rabbit corpora smooth muscle in response to endothelin is mediated via Rho-kinase beta. Int J Impot Res. 2003;15:53–62. 53. Bivalacqua TJ, Usta MF, Chitaley K, Champion HC, Webb RC, Lewis RW, Mills TM, Hellstrom W. Adeno-associated viral gene transfer of dominant negative RhoA improves erectile function in streptozotocin diabetic rats [abstract]. J Urol. 2003;169:1198 54. Bivalacqua TJ, Usta MF, Chitaley K, Champion HC, Webb RC, Lewis RW, Mills TM, Hellstrom W. Adeno-associated viral gene transfer of dominant negative RhoA improves erectile function in streptozotocin diabetic rats [abstract]. J Urol. 2003;169:1198. 55. Rehman J, Chenven E, Brink P. Diminished neurogenic but not pharmacological erections in the 2-3 month experimentally diabetic F-344 rat. Am J Physiol 1997; 272:1960-5. 293 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Güncel Makale Özeti Yetersiz priapizm tedavisi ve katastrofik bir sonuç Uzm. Dr. Cemal Göktaş, Uzm. Dr. Önder Cangüven, Dr. Rahim Horuz, Doç. Dr. Selami Albayrak Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Üroloji Kliniği G‹R‹fi Penil nekroz nadir görülen bir patoloji olmas›na ra¤men organ kayb› ile sonuçlanmas› aç›s›ndan özel bir öneme sahiptir. ‹atrojenik nedenlerin yan›s›ra, birçok etyolojik faktör tan›mlanm›flt›r ve tedavi alternatifleri tart›flmal›d›r. Farkl› etyolojik nedenlerin bir arada bulundu¤u iatrojenik bir penil nekroz vakas› sunuyoruz. OLGU SUNUMU Altm›fl yafl›nda erkek hasta penisinde yayg›n flifllik ve k›zar›kl›k flikayeti ile baflvurdu. Anamnezde, 15 gün önce hastaya erektil disfonksiyon nedeniyle baflka bir merkezde tetkik amac›yla intrakavernozal papaverin enjeksiyonu yap›ld›¤›, bu enjeksiyonu takiben 48 saat süren priapizm geliflti¤i bilgisine ulafl›ld›. Hasta bu dönemde cinsel iliflkide bulunmufl ve 48 saat sonra ayn› merkeze baflvurmufltu. Yat›r›larak 2 gün süreyle takip edilen hastaya mükerrer dekompresif ponksiyon, intrakavernozal adrenalin irigas- Resim 1. Baflvuru s›ras›nda penisteki yayg›n ödem ve hiperemi, glansta nekrotik alanlar. 294 yonu ve kompresif bandaj uygulanm›flt›. Bu tedavi giriflimleri ile parsiyel detumesans sa¤lanarak taburcu edilen hasta, takip eden 10 günlük süre boyunca izlem d›fl› kalm›fl ve bu dönemde yine cinsel iliflkide bulunmufltu. Papaverin enjeksiyonunun 15. gününde klini¤imize müracacat etti¤inde yap›lan fizik muayenede penis cildinde yayg›n hiperemi ve fliddetli ödem, glansta ise yer yer nekrotik odaklar bulundu¤u tespit edildi (Resim 1). Yat›r›larak lokal nekroz debridman› uygulanan hastaya, bu ifllemin ard›ndan yara yeri bak›m› ve kombine parenteral antibiyotik tedavisi (sefazolin 2X1gr/gün + gentamisin 1X160mg/gün + metronidazol 3x500mg/gün) baflland›. ‹lk günlerde tedaviye olumlu yan›t al›nan ve bulgular› k›smen gerileyen hastan›n penisinde, tedavinin 8. gününde glanstan bafllayarak proksimale do¤ru penisin büyük bölümünü tutacak flekilde ilerleyen gangren geliflti (Resim 2). Tedavisinin 10. gününde demarkasyon hatt› tam olarak beliren hastaya sub-total penektomi uyguland›. Operasyonda glans›n tamam›n›n, korpus spongiosum ve korpus kavernozumlar›n ise distal üçte ikilik k›sm›n›n nekroz nedeniyle tamamen siyah renk ald›¤› gözlendi ve canl› doku s›n›r›na kadar amputasyon uyguland› (Resim 3). Postoperatif dönemde komplikasyon geliflmeyen hasta rekonstrüktif cerrahi önerisiyle taburcu edildi. Resim 2. Demarkasyon hatt› belirgin nekroz. ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Güncel Makale Özeti Resim 3. Penil amputasyon sonras› görünüm. TARTIfiMA Literatürde penil nekroza iliflkin birçok etiolojik faktör tan›mlanm›flt›r ve s›k karfl›lafl›lan nedenlerin bafl›nda damarsal patolojiler gelmektedir. Bu patolojiler aras›nda tromboembolizm, periferik vasküler hastal›k, septik emboli ve iatrojenik vasküler ligasyon sonucunda ortaya ç›kan arteryel iskemik durumlar say›labilir (1,2). Arteryel iskemi ayr›ca, turnike veya prezervatif kateter kullan›m›yla yada transüretral kateterin uzun süre traksiyonda tutulmas›yla ortaya ç›kan bas› nedeniyle de geliflebilmektedir (3,4). Transüretral kateterler ve penil protezler (5,6) dolafl›m bozuklu¤una yol açabilmelerinin d›fl›nda, infeksiyona zemin haz›rlamalar› aç›s›ndan da risk faktörü olarak kabul edilmektedir. Literatürde bildirilen di¤er etiolojik nedenler lokal enfeksiyonlar, travma ve kronik böbrek yetmezli¤idir. Kronik böbrek yetmezli¤i hastalar› s›kl›kla diabetik olmalar›, periferik vasküler hastal›¤a yatk›n olmalar› ve kalsiyum-fosfat metabolizmas›ndaki dengesizlikler nedeniyle risk alt›ndad›rlar (7). Adrenaline ba¤l› olarak geliflen vazokonstriksiyon dokuda iskemi yapmakta ve bu olay yara iyileflmesinde ge- cikmeye, doku ödemine ve hatta nekroza neden olabilmektedir. Çakmak M. ve arkadafllar› hayvan denekler üzerinde yapt›klar› bir çal›flmayla, uzun süreli turnike ve adrenalinin penis dokusunda iskemi oluflturabilecek faktörlerden oldu¤unu göstermifltir (8). Öte yandan Bondil P ve ark., farmakolojik ajanlarla oluflturulan uzam›fl ereksiyonun gerçekte non-iskemik bir priapizme neden oldu¤unu, fakat bu durumu geri çevirmek için intrakavernozal yolla uygulanan anti-erektojenik ilaçlar›n kavernöz nekroz gibi muhtemel etkileri nedeniyle tehlikeli olabilece¤ini ileri sürmektedir (9). Bu bilgiler ›fl›¤›nda de¤erlendirildi¤inde, bizim vakam›zda ço¤u iatrojenik olmak üzere farkl› etyolojik faktörler göze çarpmaktad›r. Bu faktörleri uzam›fl priapizm, kompresif bandaj, adrenalinle intrakavernozal irrigasyon, çok say›da penil enjeksiyondan ve priapizm s›ras›ndaki koituslardan kaynaklanan multiple travmalar fleklinde s›ralamak mümkündür. Penil nekroz riski tafl›yan hastalarda transüretral kateter kullanmaktan kaç›nmak ve tedaviyi kombine antibiyotiklerle planlamak özellikle önemlidir. Bu tür vakalarda cerrahi müdahalenin hangi evrede uygulanmas› gerekti¤i hususunda ortak bir görüfl yoktur. Konservatif yaklafl›m› savunanlar›n yan›nda, erken cerrahiyi önerenler veya cerrahi giriflimi komplikasyon gelifliminin sonras›na erteleyerek “expectant” tedaviyi tercih edenler olmufltur (10). Biz vakam›zda lokal debridman uygulay›p antibiyoterapi düzenlemifl, hastay› yara bak›m› ve destek tedavi ile takip etmifl, amputasyon için nekrozun tamamlanmas›n› ve demarkasyon hatt›n›n kesinleflmesini beklemifltik. Sonuç olarak, penil nekroz çok farkl› etyolojik nedenlere ba¤l› olarak geliflebilmektedir. Bu patoloji organ kayb›yla sonuçlanabilece¤inden, etyolojik faktörler aras›nda iatrojenik olanlar özel bir önem tafl›r. Bu nedenle, priapizm tedavisinde kullan›lan yöntemlere ve ajanlara dikkat ederek iatrojenik penil nekroz riskini azaltmak mümkündür. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. Kaufman JL, Chang BB, Shah DM, et al. Acute arterial insufficiency of the male genitalia. Ann Vasc Surg. 1991; 5: 370-374. Weiner DM, Lowe FC. Surgical management of ischemic penile gangrene in diabetics with end stage atherosclerosis. J Urol. 1996; 155: 926-929. Kosar A, Serel TA, Ozturk A, et al. Penile necrosis: an unexpected complication following transurethral resection of the prostate. Scand J Urol Nephrol. 1999; 33: 418-419. Palmero Marti JL, Bonillo Garcia MA, Pacheco Bru JJ, et al. Necrosis of the skin of the penis as a complication of the use of a urine collector. Actas Urol Esp. 2003; 27: 155-158. McClellan DS, Masih BK. Gangrene of the penis as a complication of penile prosthesis. J Urol. 1985 ; 133: 862-863. 6. Kardar A, Pettersson BA. Penile gangrene: a complication of penile prosthesis.; Scand J Urol Nephrol. 1995; 29: 355-356. 7. Stein M, Anderson C, Ricciardi R, et al. Penile gangrene associated with chronic renal failure: report of 7 cases and review of the literature. J Urol. 1994; 152: 2014-2016. 8. Çakmak M, Çaglayan F, Kısa U, et al. Tourniquet application and epinephrine injection to penile skin: is it safe?. Urol Res. 2002; 30: 268-272. 9. Bondil P, Guionie R. Prolonged drug-induced erection: Treatment and prevention. Ann Urol (Paris). 1988; 22: 411-415. 10. Barthelmes L, Chezhian C, Thomas KJ. Progression to wet gangrene in penile necrosis and calciphylaxis. Int Urol Nephrol. 2002; 34: 231-235. 295 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Güncel Makale Özeti Her iki cinste alt üriner sistem semptomları ve cinsel fonksiyon Hansen BL. Eur Urol. 2004 Aug;46(2):229-34. Yafllanma alt üriner sistemde yap›sal ve fonksiyonel de¤iflikliklere yol açarak alt üriner sistem semptomlar›na (AÜSS) neden olabilir. Yirmi yafl›ndan itibaren AÜSS’ndaki ortalama art›fl kad›nlarda %3.9/dekat, erkeklerde %7.3/dekat’t›r. Yafllanma ile cinsel fonksiyonlar aras›nda da kuvvetli bir iliflki vard›r. Daha genç yafllarda cinsel aktivite daha iyidir. Erkeklerde AÜSS genellikle benign prostat hiperplazisi (BPH) ile iliflkilidir. Semptom skorlar›yla yap›lan çal›flmalarda 50 yafl üzeri erkeklerde genel AÜSS prevalans› %20-50 aras›nda bulunmufltur. ‹drar kaç›rma fleklinde tan›mlanan kad›nlardaki AÜSS prevalans› %1922 aras›nda bildirilmifltir. Kad›nlarda cinsel fonksiyon bozuklu¤u prevalans› iyi bilinmemekle birlikte kad›nlar›n %40’›nda en az bir cinsel problem oldu¤u belirtilmektedir. fiimdiye kadar kad›nlarda AÜSS ve cinsel problemleri araflt›ran herhangi bir çal›flma yap›lmam›flt›r. Massachusetts Yafllanan Erkek (MYE) çal›flmas›, 40-70 yafl aras› erkeklerin %35’inde erektil disfonksiyon oldu¤unu göstermifltir ve erektil disfonksiyon yafl, diyabet, depresyon ve kardiyovasküler hastal›klarla iliflkili bulunmufltur. MYE çal›flmas›, ne BPH’nin ne de AÜSS’n›n erkeklerde cinsel fonksiyonlar üzerinde anlaml› bir etkisi olmad›¤›n› gösterirken, son çal›flmalar böyle bir iliflkinin olabilece¤ini düflündürmektedir. AÜSS ve erektil disfonksiyon aras›ndaki patojenik iliflki tamamen anlafl›lamam›fl olsa bile, yeni bir çal›flmada yafllanan erkekte bu iki semptom kompleksi aras›nda direkt bir iliflki gösterilmifltir. AÜSS ve cinsel fonksiyonlar aras›nda bir iliflki varsa bu AÜSS tedavisi için önemli olacakt›r. Bu çal›flmada, 2003 May›s-Haziran tarihleri aras›nda Danimarka’da erkek ve kad›nlarda AÜSS ve cinsel disfonksiyon aras›ndaki iliflki araflt›r›lm›flt›r. Sorgulamalar, 4065 yafl aras›nda bulunan rastlant›sal seçilmifl onbeflbin kifliye postaland›. 8491 sorgulama formu tamamlanarak geriye gönderildi ve 7741’i (%52) de¤erlendirmeye uygun bulundu ve analiz edildi. AÜSS ve cinsel disfonksiyon semptomlar› standart flekilde kiflinin kendi doldurdu¤u 296 sorgulama formlar› ile ölçüldü. Erkeklerde AÜSS’n›n standardizasyonu uluslararas› prostat semptom skoru ile ölçüldü (IPSS). Bristol kad›n AÜSS sorgulamas›, kad›nlarda AÜSS’n›n ciddiyetini ve hayat kalitesi üzerindeki etkisini de¤erlendirmede kullan›ld›. Erkek seksüel fonksiyonu DAN-PSS ile de¤erlendirildi. Kad›n cinsel fonksiyonunun farkl› yönleri “Pelvik organ prolapsus-idrar inkontinans› seksüel fonksiyonu” kullan›larak saptand›. Bu sorgulama, cinsel aktivite s›kl›¤›n›, cinsel iste¤i, a¤r›l› iliflkiyi, cinsel aktivite esnas›nda inkontinans› ve genel cinsel tatmini de¤erlendirmektedir. Cinsel disfonksiyon s›n›flamas›nda bu sorgulaman›n s›n›r de¤eri < 17 idi. Yaflam tarz› ile ilgili faktörlerin varl›¤› (vücut kitle indeksi, alkol tüketimi), t›bbi durumlar (diyabet, depresyon, kardiyovasküler hastal›k) ve partner durumu (partner var, partner yok) cinsel fonksiyonlar üzerindeki etkileri aç›s›ndan de¤erlendirildi. Toplam 7500 kad›n (ortalama yafl: 49,8±0,5 y›l) ve 7500 erkek (ortalama yafl: 49,1±11,0 y›l) rastgele seçilerek çal›flmaya al›nd›. Erkeklerde AÜSS prevalans› %39.1, kad›nlarda %41.3 idi. En yüksek prevalans 50-59 yafl grubundayd›. Erektil disfonksiyon yaflla artmaktayd›. Total erektil disfonksiyon prevalans› %28,8 bulundu. Cinsel yaflamla ilgili tatmin yaflla anlaml› azalmaktayd›. Tüm erkeklerin %19.1’i düflük tatmin düzeyi bildirdi. “Pelvik organ prolapsus-idrar inkontinans› cinsel fonksiyon” sorgulama skorlar› yaflla anlaml› olarak azald› ve tüm kad›nlar›n %58,2’sinde düflük skor (<17) saptand›. Dan-PSS’nin ereksiyon problemi ve cinsel yaflam tatmini ile ilgili sorular› AÜSS ve cinsel disfonksiyon aras›nda kuvvetli bir iliflkiyi gösterdi. Miks AÜSS’u olan erkeklerde ereksiyon zorlu¤u ve cinsel yaflamdan tatmin düzeyi, AÜSS’u olmayanlara göre üç kat daha fazlayd›. Partner durumu ve komorbiditenin de ba¤›ms›z anlaml› etkileri vard›. Yafl ve AÜSS, komorbiditelere göre cinsel disfonksiyonla daha yüksek derecede iliflkiliydi. Kad›nlarda da benzer sonuçlar gözlendi. Kad›nlardaki cinsel disfonksiyonlar›n en güçlü belirleyicileri, yafl ve AÜSS idi. Partner durumu ve komorbidi- Güncel Makale Özeti teler de anlaml› belirleyicilerdendi. Vücut kitle indeksi ve alkol tüketiminin, cinsel fonksiyon bozuklu¤u üzerinde anlaml› etkileri bulunmad›. Bu çal›flmada, AÜSS ve cinsel fonksiyon bozuklu¤u için standardize ve do¤rulanm›fl skalalar kullan›lm›flt›r. Sonuçta, AÜSS ve cinsel disfonksiyonun çok yayg›n hastal›klar oldu¤u ve AÜSS’n›n 40-65 yafl aras› erkek ve kad›nlarda cinsel disfonksiyon için ba¤›ms›z bir risk faktörü oldu¤u gösterilmifltir. Ayr›ca mevcut çal›flman›n 40-65 yafl aras› erkek ve kad›nlarda AÜSS ve cinsel fonksiyon bozuklu¤u prevalans›n› ortaya koyan en büyük çal›flma oldu¤u bildirilmektedir. Her iki cinste AÜSS ve cinsel fonksiyon bozuklu¤u aras›ndaki iliflkiyi de¤erlendirmede yafl, komorbiditeler ve yaflam tarz› faktörlerinin etkilerini kontrol etmede ilk çal›flmad›r. Erektil disfonksiyon, erkeklerin %25’inde vard›. Ereksiyon problemleri yafl, partner durumu ve komorbiditelerden ba¤›ms›z olarak AÜSS’u olan erkeklerde daha yayg›nd›. AÜSS, düflük cinsel yaflam tatmini için ba¤›ms›z bir risk faktörüydü. AÜSS’u olan erkeklerde cinsel problemlerin artmas›ndan sorumlu olan potansiyel mekanizmalar tam bilinmemektedir. Mesane ç›k›m› obstruksiyonu ile iliflkili noradrenerjik sinir aktivitesi art›fl› gibi hormonal faktörler, normal ereksiyon ifllevini bozabilir. Büyümüfl bir prostat, lokal sinirleri etkileyerek anatomik faktör olarak rol oynayabilir. Baz› erkeklerde ciddi idrar semptomlar›yla iliflkili olan yüksek stres ve anksiyete düzeyi de psikolojik faktörler olarak dikkate al›nmal›d›r. Kad›n cinsel disfonksiyonu ile ilgili veriler s›n›rl›d›r. Farkl› klinik serilerde kad›n cinsel problemleri %11-33 aras›nda bildirilmektedir. Bu çal›flmada %58 olarak saptan- ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI m›flt›r. Cinsel disfonksiyon, idrar semptomu olan kad›nlarda s›kl›kla vard›r. ‹nkontinan kad›nlarda cinsel disfonksiyon %21-71 aras›nda de¤iflir ve urge inkontinans› olan kad›nlarda daha s›kt›r. Mevcut çal›flmada AÜSS’n›n kad›nlarda cinsel disfonksiyon için ba¤›ms›z bir risk faktörü oldu¤u ilk olarak de¤erlendirilmifltir. AÜSS’u olan kad›nlarda cinsel problem art›fl›ndan sorumlu mekanizma tam bilinmemektedir. AÜSS ve cinsel disfonksiyon, ürogenital yafllanma semptomlar›n›n tezahürleri olabilir. Ürogenital yafllanma, östrojen düzeyi azl›¤›na ba¤l›d›r ve vajen, üretra, trigon ve pelvik taban adalelerinde atrofiye yol açar. AÜSS ayr›ca cinsel aktivite esnas›nda idrar kaç›rma, psikolojik s›k›nt› ve utanmadan dolay› da cinsel disfonksiyona yol açabilir. Sonuç olarak AÜSS’n›n cinsel fonksiyon bozuklu¤u için sadece bir risk faktörü oldu¤u farz edilir, altta yatan mekanizmalar›n tam olarak bilinmemesinden dolay› AÜSS’n›n direk veya dolayl› olarak cinsel problemleri art›rd›¤› kesin olarak kabul edilemez. Her iki hastal›¤›n üçüncü bir faktör taraf›ndan oluflturulmufl olmas› ihtimali de vard›r. Uzun süreli longutidinal çal›flmalara ihtiyaç vard›r. ‹drar semptomlar›yla gelen erkek ve kad›n hastalar cinsel problemleri aç›s›ndan dikkatlice de¤erlendirilmelidir. Cinsel problemlerin varl›¤› veya yoklu¤u AÜSS’n›n tedavi seçiminde dikkate al›nmal›d›r. Hastalar, AÜSS tedavisinin cinsel fonksiyonlar üzerindeki etkileriyle ilgili olarak bilgilendirilmelidir. Çeviri: Doç. Dr. Ali Atan, Dr. Hakan Aksüt, Dr. Altu¤ Tuncel Ankara Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 3. Üroloji Klini¤i 297 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Güncel Makale Özeti Erektil disfonksiyonlu hipogonadal erkeklerde testosteronun artırılmasının seksüel fonksiyona olan etkileri Mulhall JP, Valenzuela R, Aviv N, Parker M. Urology. 2004 Feb;63(2):348-52 Testosteron birçok organ sisteminin iflleyiflinde hayati öneme sahiptir. Seksüel fonksiyona olan katk›lar› ise; libidonun devam›n›n sa¤lanmas›, korpus kavernozumdaki düz kas hücrelerinin fonksiyonel ve yap›sal olarak korunmas›, korpus kavernozumdaki sinir hücrelerinde nitrik oksit sentetaz bütünlü¤ünün sa¤lanmas› olarak say›labilir. Daha önceden erektil dsifonksiyon (ED) tedavisinde testosteron s›kça kullan›lm›fl ve seksüel fonksiyonda düzelme sa¤lad›¤›na dair sonuçlar bildirilmifltir. Daha az olarak yap›lan çal›flmalardan edinilen verilere göre, testosteron verilmesi ED’li hipogonadal erkeklerde erektojenik bir tedavi fleklini oluflturdu¤u fleklindedir. Bu çal›flman›n amac› hipogonadizmi ve ED’nu olan erkeklerde testosteron seviyelerinin normale getirilmesi ile erektil fonksiyon ve seksüel tatmine olan etkilerinin ortaya konulmas›d›r. Çal›flmada, geçerli olan iki anket, IIEF ve EDITS kullan›lm›flt›r. Tedavi öncesi, terapotik testosteron seviyeleri sa¤land›ktan 1, 3 ve 6 ay sonra bu anketlerle de¤erlendirme yap›lm›flt›r. Toplam 32 erkek bu araflt›rmaya dahil edilmifltir. Hastalardan IIEF skoru 26’n›n alt›nda olanlar ED’lu olarak belirlenmifltir. Hastalar›n ortalama yafllar› 48+/-12 y›l, ED süresi ise ortalama 16+/-8 ayd›r. Komorbidite olarak hipertansiyon (%19), sigara kullan›m› (%16) ve depresyon (%12) bulunmaktayd›. Hipogonadizm tan›s› total testosteron (referans de¤erleri: 240-827ng/dl) ve serbest testosteron (27-180ng/dl) seviyelerinin her ikisinin de normalin alt›nda olmas› ile konmufltur. Hastalar›n %69’unda transdermal testosteron jel ile, %19’unda transdermal patch ile ve %12 hastada ise intramuskuler testosteron uygulanmas› ile terapotik testosteron seviyelerine ulafl›lm›flt›r. Bu çal›flma s›ras›nda, erektojenik farmakoterapi alan hastalar çal›flma d›fl› b›rak›lm›flt›r. Di¤er çal›flma d›fl› b›rak›lma kriterleri ise daha önceden testosteron tedavisi alanlar, DM, hiperlipidemi, alt üriner sistem semptomlar› tan›mlayan, serebrovasküler hastal›¤› olanlar, hiperprolaktinemisi olanlar, prostat kanseri olanlar ve pelvik cerrahi geçirmifl olanlard›r. Tedaviye transdermal jel preparat› (%1’lik Androjel) ile bafllanm›fl ve tedavinin 2. haftas›nda serum testosteron seviyeleri kontrol edilmifl. E¤er bu de¤er normal s›n›r›n alt›nda ise doz yeniden ayarlanarak serum testosteron seviyesi yeniden de¤erlendirilmifl. Daha sonra transdermal patch 298 preparat›na (Testoderm) geçilmifl. E¤er patch ile de terapötik serum testosteron seviyelerine ulafl›lamad› ise hastalara intramuskuler testosteron enantat preparat› bafllanm›fl. Serum testosteron tayini intramuskuler tedavinin bafllang›c›ndan bir hafta sonra tekrarlanm›fl. Son olarak serum serbest ve total testosteron ölçümü 6. ayda yap›lm›fl. Otuz iki hasta bütün kriterlere uygun görülmüfl ve çal›flmaya al›nm›flt›r. Yirmi iki hasta (%69) Androjel (2.5gr %19, 5gr %38, 10 gr %12) ile 6 hasta (%19) testoderm TTS ile ve 4 hastaya (%12) intramuskuler testosteron enetat ile terapötik testosteron seviyelerine ulafl›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Sorgulama formlar› de¤erlendirilmesinde, IIEF- erektil fonksiyon domain de¤erleri 1. ayda ilk de¤erlendirmeden anlaml› farkl›l›k gösteren düzeye ulaflm›fl. Ayr›ca, ilk de¤erlendirmedeki libido sorgular› da anlaml› farkl›l›k göstermifltir. EDITS skorlar›nda ise 1-3 ve 1-6 aylar aras›nda fark vard› ve 3 ve 6. ay de¤erleri, 1. aydan daha düflüktü. Schultheiss ve arkadafllar›n›n yapt›klar› çal›flmaya göre ED’si olan hipogonadal erkeklerin transdermal testosteron ile tedavisi sonucu hastalar›n 1/3’de erektil disfonksiyonda düzelme oldu¤u belirtilmifltir. Reiter ve arkadafllar›n›n yapt›klar› çal›flmaya göre ise sa¤l›kl› ögonadal erkeklerde intramuskuler testosteron kullan›m› ile seksüel iliflki, mastürbasyon, ejakulasyon, nokturnal ereksiyon s›kl›¤›nda ve libidoda artma belirtilmifltir. Bu çal›flmada ise istatistiksel olarak anlaml› farkl›l›k bafllang›çtan ilk bir ayl›k süreye kadar olan bölümde IIEF domain skoru ile ve tedavi sonras› IIEF libido skoru ile ortaya konmufltur. EDITS skorunda 1-6 ayl›k dönemlerde azalma istatistiksel olarak anlaml› olabilecek bir seviyede gerçekleflmifltir. Ancak, ED ve hipogonadizmi olan erkeklerde serum testosteron seviyelerinin normale getirilmesi ile erektil fonksiyon ve seksüel tatminde sadece k›sa süreli bir iyileflme sa¤lanabildi¤i ortaya konmufltur . Sadece 6. ayda düzelen parametre olarak hastan›n libidosunda olan art›fl karfl›m›za ç›kmaktad›r. Bu hasta gruplar›nda testosteron tedavisi tart›flmal› bir konu olarak görülmektedir . Çeviri: Dr. H. Ça¤atay Mert, Doç. Dr. M. Murad Baflar K›r›kkale Üniversitesi T›p Fakültesi, Üroloji AD Güncel Makale Özeti ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Diyabetik ratlarda erektil fonksiyona Aminoguanidin’in koruyucu etkisi tedavinin zamanı ile ilişkili değildir Usta MF, Bivalacqua TJ, Koksal IT, Toptas B, Surmen S, Hellstrom WJ. BJU Int. 2004 Aug;94(3):429-32. Penil dokuda ileri glikolizasyon son ürünleri (AGE) birikimi ile diyabete ba¤›ml› ED geliflimi aras›nda yak›n bir iliflki vard›r. DM ve kronik böbrek yetmezli¤i gibi sistemik hastal›klarda AGE oluflumu yayg›nd›r. AGE oksidatif ve nonoksidatif reaksiyon serilerinden oluflur ve vasküler dokularda, özellikle endoteliyal ve düz kas hücrelerinde birikir. Yap›lan bir çal›flmada, streptozosin (STZ) ba¤›ml› diyabetik ratlarda penil dokuda, kavernozal dokuda, glikoz, AGE ve galektin-3 düzeylerinde art›fl bildirilmifltir. Bu bulgular, bozulmufl erektil fonksiyonla birliktelik gösterir. STZ-diyabetik ratlar diyabet oluflturulduktan hemen sonra, kavernozal AGE oluflumu ve galektin-3’ü azaltan selektif bir AGE inhibitörü olan, aminoguanidin (AG) ile tedavi edilmifllerdir ve bu hayvanlarda erektil fonksiyon yeniden sa¤lanm›flt›r. Bu çal›flman›n amac›, diyabete ba¤›ml› ED’nin düzeltilmesinde ve AGE oluflumunun engellenmesinde AG’nin etkisinin zamanla de¤iflimini de¤erlendirmektir. 18 ile 20 haftal›k, 250-300 gr a¤›rl›¤›nda erkek Harlan Sprague-Dawley cinsi ratlar 4 gruba ayr›ld›. Birinci gruptaki 10 rat normal kontrol grubu olarak oluflturuldu. Di¤er 4 grupta, 60 mg/kg intraperitoneal STZ enjeksiyonu ile diyabet oluflturuldu. ‹kinci gruptaki 10 rata standart diyet uyguland›. Üçüncü gruptaki 10 rat, diyabet oluflturulduktan hemen sonra içme suyuna konulan (1g/L/gün) AG ile tedavi edildiler. Dördüncü gruptaki 7 rat ise, diyabet oluflturulduktan 1 ay sonra ayn› doz AG ile tedavi edildiler. Vücut a¤›rl›klar› ve kan glikoz düzeyleri STZ enjeksiyonu öncesi ve sonras›nda ve çal›flma boyunca 2 hafta ara ile kontrol edildi. Kan flekeri 2.0g/L üzerinde olan ratlar diyabetik olarak kabul edildiler. Diyabet oluflturulmas›ndan 2 ay sonra in vivo intrakavernozal bas›nç (IKB) ve karotid arterden ortalama sistolik arteriyel bas›nç (OAB) ölçüldü; penil doku AGE düzeyi tüm ratlarda de¤erlendirildi. AGE düzeyi grup 1, 2, 3 ve 4’de s›ras› ile 16.7, 27.1, 14.7 ve 38.8 nmol/mg kolajen idi. Grup 2 ve 4’de penil doku düzeyleri anlaml› yüksekken, grup-3 grup-1’e benzemekteydi. AGE tedavisinin erektil fonksiyona etkisi de¤erlendirildi¤inde, IKB/OAB düzeyi grup-2’de grup1’den istatistiksel anlaml› olarak düflüktü. Bununla birlikte, STZ-diyabetik ratlarda oluflan grup-3 ve grup-4’de bu de¤erler grup-1’e benzerdi. STZ-diyabetik rat penisinde glikosyon düzeyi ve AGE’nin artt›¤› daha önce gösterilmifltir. AG tedavisi, bu hayvanlarda, erektil fonksiyonda önemli düzelme ile devam eden, glikasyon ve AGE düzeylerinde önemli azalmaya neden olur. Bu çal›flmada, AG tedavisi diyabet oluflturulmas›ndan hemen sonra bafllanm›fl ve amaç erektil fonksiyonda AG’nin koruyucu etkisini kan›tlamak olmufltur. Çal›flmada, AGE düzeyi STZ-diyabetik ratlarda artm›fl ve bu durum kavernozal sinir stimülasyonuna yan›tta IKB/OAB ve total IKB ile de¤erlendirilen DM’a ba¤l› ED’nin varl›¤› olarak de¤erlendirilmifltir. AG selektif bir AGE inhibitörüdür ve retinopati, nöropati, vaskulopati ve nefropati gibi diyabete ba¤l› komplikasyonlarda koruyucu rolü oldu¤u bildirilmifltir. Diyabetik komplikasyonlar›n gelifliminin önlenmesinde AG’nin etkisi tart›flmal›d›r. Son olarak yap›lan bir faz-3 çal›flmas›nda, AG tedavisi optimal olarak tedavi edilen tip- DM’lu hastalardaki diyabetik retinopati ve nefropatinin ilerleyiflini azaltm›flt›r. Sonuç olarak, glikolizasyon ve AGE diyabetik rat penil dokusunda artar ve AG tedavisi ile önemli oranda azal›r. Bu çal›flma, diyabetik rat penil dokusunda AGE’nin birikiminin görülmesi ile sonuçlanan önceki çal›flmay› desteklemektedir ve erektil fonksiyonda AG etkisinin, tedavinin bafllama zaman›ndan ba¤›ms›z oldu¤unu göstermektedir. Bununla birlikte, AGE düzeylerine AG’nin etkisi zamana ba¤›ml› gibi görünmektedir. Bu zaman ayr›l›¤›n›n verilmesi, artm›fl AGE düzeyine ra¤men erektil fonksiyonun korunmas› gibi, STZ-diyabetik ratlarda erektil fonksiyonun AG ile düzeltilmesinin tam mekanizmas› henüz tan›mlanmam›flt›r. Bu heyecan verici konu üzerinde yap›lacak ileri çal›flmalar diyabete ba¤l› ED hakk›ndaki bilgilerin geliflmesine yard›mc› olacakt›r. Çeviri: Doç. Dr. Murad Baflar K›r›kkale Üniversitesi, Üroloji AD 299 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Güncel Makale Özeti ABD’deki sigortalı erişkinlerde sildenafil kullanım paterni: 1998-2002 Delate T, Simmons VA, Motheral BR. Int J Impot Res. 2004 Aug;16(4):313-8 Sildenafil (Viagra) 1998’de, seksüel disfonksiyonlu erkeklerde kullan›lmak üzere FDA (U.S. Food and Drug Administration) onay› alm›fl ilk oral impotans ajan›d›r. Klinik çal›flmalara göre erektil disfonksiyon (ED) bulgular›n› hafifletmede yaklafl›k %70 olguda etkili oldu¤u bildirilmifltir. Tan›t›m kampanyalar›yla Sildenafil, toplumun ED tan› ve tedavisi konusunda bilinçlenmesine katk›da bulunmufltur. Bafllang›çta yafll› erkekleri hedef alan bu kampanyalar›n, daha sonralar› gençlere de yönelmesi sa¤l›k planlama sponsorlar›n›n ilaç bütçelerini etkilemeye bafllam›flt›r. Bu çal›flmada 1998-2002 y›llar› aras›nda, sigortal› eriflkinlerde Sildenafil kullan›m›n›n profilini ortaya ç›karmak amaçlanm›flt›r. Olgular ED geliflmesini etkileyebilecek yaflam evrelerine göre gruplanm›flt›r (18-45, 46-55, 56-65, >65 yafl). Eczane kay›tlar›ndan toplam 5,083,582 eriflkin sürekli kullan›c› 5 y›ll›k inceleme için uygun bulunmufltur. Çal›flman›n sonucunda Sildenafil kullan›m› mutlak prevelans›n›n 1998’den 2002’ye kadar olan sürede %84 artt›¤› gözlenmifltir. Çal›flma sürecinde erkeklerde prevelans artarken, kad›nlarda prevelans›n azald›¤› kaydedilmifltir. Mutlak prevelanstaki en büyük art›fl 46-55 yafl aras› erkeklerde gözlenirken, en fazla düflüfl 56-65 yafl aras› kad›nlarda saptanm›flt›r. En h›zl› büyüyen kullan›c› kesiminin 1845 yafl aras› erkekler oldu¤u tespit edilmifltir. 1999 y›l›nda, 18-45 yafl aras› erkekler hariç tüm kullan›c› gruplar›nda azalma gözlenmifltir. Bu azalman›n, organik nitratlarla beraber kullan›ld›¤›nda Sildenafil’in kardiyak ölümlere neden olabilece¤ine iliflkin yay›nlarla efl zamanl› oldu¤u saptanm›flt›r. Çal›flma sürecinde kullan›c› bafl›na düflen Sildenafil tableti miktar›nda azalma tespit edilmifltir. Bu reçetelerin çok büyük bir k›sm›n›n 56 yafl üzeri erkeklere ait ol- 300 du¤u kaydedilmifltir. Sildenafil ile birlikte reçete edilen direkt ED geliflimine yol açan ilaçlar (antidepresan, Parkinson ilaçlar›, antikolinerjik, antihistaminik, fenotiyazin vs.) ve ED ile sonuçlanan hastal›klarda kullan›labilen ilaçlar (antidiabetik, beta bloker, digoksin, tiyazid diüretikleri vs.) incelenerek, altta yatan etyolojiye yönelik Sildenafil kullan›m prevelans›n›n ay›rt edilmesine çal›fl›lm›flt›r. Befl y›ll›k çal›flma sürecinde bu prevelansta azalma gözlenmifltir. Hastal›¤a ya da ilaca ba¤l› geliflen ED tedavisi için Sildenafil kullanan hastalar›n oran›n›n azalmas›, bu ilac›n pekifltirici madde (enhancement/recreational agent) olarak kullan›ld›¤›n› a盤a ç›karm›flt›r. Ayr›ca bu çal›flmada Sildenafil reçetelerinin büyük ço¤unlu¤unun birinci basamak doktorlar› taraf›ndan reçete edildi¤i ve bu durumun çal›flma sürecinde artarak sürdü¤ü kaydedilmifltir. Sildenafil’in ürologlar taraf›ndan reçete edilmesi çal›flma sürecinde neredeyse yar› yar›ya azal›rken, di¤er branfllarda çal›flan hekimler taraf›ndan reçete edilmesinde hafifçe artma gözlenmifltir. Yap›lan araflt›rmalara göre 40-70 yafl aras› erkeklerde ED prevelans› %11-35 olmas›na ra¤men, 56-65 yafl erkeklerde Sildenafil kullan›m prevelans› sadece %7’ye ulaflmaktad›r. Bu bulgular impotans ilaçlar›n›n genel kullan›m›n›n zamanla artaca¤›n› ve bu kullan›m›n altta yatan etyolojik nedeni olmayan, daha genç erkek ve kad›n kullan›c›lar aras›nda art›fl gösterece¤ine iflaret etmektedir. Çeviri: Dr. Emrah Okulu, Op. Dr. Ali Fuat Atmaca Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 2. Uroloji Klini¤i Güncel Makale Özeti ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Erektil disfonksiyonlu olgularda Tadalafil’in etkinliği ve hasta memnuniyeti Skoumal R, Chen J, Kula K, Breza J, Calomfirescu N Eur Urol. 2004 Sep;46(3):362-9 Tadalafil bir fosfodiesteraz tip5 inhibitörü olup korpus kavernosum düz kaslar›nda relaksasyon oluflturarak ereksiyon sa¤lamaktad›r. Bu çok merkezli, randomize, çift kör, paralel grup, plasebo kontrollü çal›flman›n amac› orta ve ciddi erektil disfonksiyonlu olgularda ihtiyaç an›nda al›nan tadalafilin etkinli¤i ve hasta memnuniyetini araflt›rmakt›r. Bu çal›flmaya en az 3 ayl›k erektil disfonksiyon (ED) hikayesi olan olgular dahil edilmifl olup, prematür ejakulasyona ba¤l› erektil disfonksiyonu olan olgular, endokrin nedenlere ba¤l› olaylar, radikal prostatektomi gibi pelvik cerrahi sonras› olaylar, penil deformiteler, ciddi böbrek ve karaci¤er yetmezlikleri, kontrol edilemeyen diyabet mellitus olgular›, unstable kardiovasküler hastal›¤› olan erektil disfonksiyon olgular› dahil edilmemifltir. Hastalar erektil disfonksiyon fliddetine göre International Indeks of Erectile Function (IIEF) skoru kullan›larak hafif derecede ED (IIEF skoru >17), orta derecede ED (IIEF skoru 11-16 aras›) ve fliddetli ED (IIEF skoru 1-10 aras›) olarak 3 gruba ayr›lm›flt›r. Çal›flmaya kat›lan her 4 hastadan 3’üne tadalafil verilirken birine de plasebo verilmifltir. Hastalara 12 hafta süreyle 20 mg tadalafil veya plasebo verilmifl ve en az 4 kez cinsel iliflkiye girmeleri söylenmifltir. Tadalafilin etkinli¤i IIEF bafllang›ç skoruna göre yükselme, 5 adet evet veya hay›r tarz›nda soru yöneltilerek yap›lan “Sexual Encounter Profile (SEP)” günlü¤ü, çal›flman›n bitiminde yap›lan ve “Tadalafil ereksiyonlar›n›z›n kalitesini düzeltti mi” ve “cinsel aktivitenizi düzeltti mi” tarz›nda 2 sorusu olan “Global Assesment Questions (GAQ)” ile, tedavi memnuniyeti ise “Erectile Dysfunction Inventory of Treatment Satisfaction” (EDITS) skoru ile 0 (çok düflük) ile 100 (çok yüksek) aras›nda bir de¤er verilerek de¤erlendirildi. IIEF skoru normalin alt s›n›r› olarak kabul edilen 26’ya yükseldiyse baflar› olarak kabul edildi. SEP yüzdeleri de tedavi öncesi ve sonras› karfl›laflt›r›ld›. Çal›flmaya kat›lan 409 hastan›n randomize olarak 305’ine tadalafil, 104’üne ise plasebo verildi. Ortalama hasta yafl› 52 (21-82) olup, tadalafil grubunda uygulama öncesi IIEF skoruna göre hafif, orta ve fliddetli ED oranlar› s›ras›yla %48, %29 ve %23 bulunurken; plasebo grubunda %47, %30 ve %23 olarak bulunmufltur. Erektil fonksiyon, cinsel iliflki memnuniyeti, orgazm fonksiyonu, cinsel istek ve genel memnuniyet parametrelerini içeren IIEF skoru tedavi sonras› tadalafil grubunda plaseboya oranla önemli derecede yüksek bulunmufltur. IIEF skoru olarak 26’ya yükselme tadalafil grubunda %64, plasebo grubunda ise %16 olarak bulunmufltur. GAQ de¤erlendirmesinde ereksiyonda düzelme tadalafil verilen grupta %86, plasebo grubunda %33 olarak bulunmufltur. Tedavi memnuniyeti 185 hastada EDITS skoru ile de¤erlendirildi¤inde ve EDITS skorunda 50’nin üzeri normal kabul edildi¤inde, tadalafil grubunda memnuniyet %87, plasebo grubunda %46 olarak bulunmufltur. EDITS skoruyla IIEF skorunun erektil fonksiyon, cinsel iliflki memnuniyeti ve genel memnuniyet aras›nda yüksek korelasyon olmas›na karfl›n orgazm fonksiyonu ve cinsel istekle EDITS skoru aras›nda düflük korelasyon tespit edilmifltir. Yan etkiler yönünden incelendi¤inde tadalafil grubunda bafl a¤r›s› oran› %7,2, plasebo grubunda %1,9, flushing oran› tadalafil grubunda %4,6 plasebo grubunda %0 bulunmufltur. Sonuç olarak erektil disfonksiyon olgular›nda 20 mg tadalafil plaseboya oranla erektil fonksiyonu önemli oranda düzeltmekte, yüksek memnuniyet sa¤lanmakta ve iyi tolere edilmektedir. Bu çal›flma ayr›ca Avrupa’da çok merkezli olarak yap›lan ve EDITS skorunun kullan›ld›¤› ilk çal›flma olmas›yla da önemlidir. Çeviri: Prof. Dr. Ahmet Metin A‹BÜ ‹zzet Baysal T›p Fakültesi, Üroloji AD Doç. Dr. Önder Kay›gil Ankara Atatürk E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 2. Üroloji Klini¤i 301 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Güncel Makale Özeti Fosfodiesteraz inhibitör ‘savaşı’ Wyllie MG. BJU Int. 2003 Apr;91(6):573-4 Sildenafilin ED tedavisi için piyasadaki yerini almas›ndan 5 y›l sonra tadalafil (Eli Lilly/ICOS) ve vardenafil (Bayer/GSK) gibi ciddi rakipler çeflitli ülkelerde gelifltirildi. Sildenafil sonras› di¤er PDE5 inhibitörlerinin gelifltirilmesi birbiriyle iliflkili olmufltur. Tadalafilin erken evre klinik çal›flmalar›, eski bir Pfizer görevlisi Dr.Bill Pulman taraf›ndan yap›lm›flt›r. Orijinal patenti de GSK taraf›ndan doldurulmufltur; fakat daha sonra molekül geliflimini sonland›rma karar› verilmifltir. Sildenafil Pfizer’in en baflar›l› ilac› haline gelmifltir ve Coca-Cola ve Big Mac markalar› gibi tan›n›r olmufltur. Sadece 2002 y›l›nda 1.7 milyar $ sat›fla ulaflm›flt›r. Hafif, orta, ciddi ED’li hastalar›n sildenafile cevab›, %50-85 gibi yüksek orandad›r. Bu de¤er, BPH tedavisinde yayg›n olarak kullan›lan alfa blokerler için %35’dir. Di¤er PDE5 inhibitörlerinin sildenafile üstünlü¤ünü gösteren tam karfl›laflt›rmal› çal›flmalar olmamas›na ra¤men bunlar›n sildenafile üstün olaca¤›n› gösteren klinik bilgi ve teorik nedenler de yoktur. Doktorlar, ilaçlar›n›n klinik profile üstünlü¤ünü iddia eden cinsel sa¤l›k ürünleri pazarlayan flirketler konusunda dikkatli olmal›d›rlar. Etkin bir ilaç için, doktora devams›zl›k oran› belirleyicidir. Bir çok ürolog, PDE5 inhibitörü kullanan hastalar›n›n %65’ini tekrar görmedi¤ini belirtmektedir. Sildenafil, vardenafil ve tadalafilin PDE5/PDE6 selektivite oran› in vitro olarak belirlenmifl olup; vardenafil ve tadalafilin, sildenafile göre daha selektif oldu¤u ve klinik olarak daha az görme bozuklu¤u yapabilece¤i düflünülmektedir. Görme bozuklu¤unun d›fl›nda, 3 molekülün de bafl a¤r›s›, yüz k›zarmas›, rinit, dispepsi ve miyalji yan etkilerinin benzer oldu¤u görülmüfltür. Pfizer’in pre-klinik yay›nlar›nda tadalafilin, reproduktif sistemde bulunan PDE11 üzerine yüksek oranda selektif oldu¤u; fakat bunun klinik olarak herhangi bir patolojiye yol açmad›¤› kayde- 302 dilmifltir. Sildenafilin kardiovasküler etkileri bafllang›çta merak konusuydu, bunun için uzun dönem klinik çal›flmalar› yap›ld›. Bütün PDE5 inhibitörlerinin vazoaktif etkileri mevcuttu ve özellikle de di¤er vazoaktif ajanlarla birlikte kullan›ld›¤›nda belirgin hemodinamik de¤ifliklikler yapabilece¤i gösterildi. Bunun içindir ki; orta ve yüksek kardiovasküler riskli hastalarda PDE5 inhibitörlerinin kullan›m› için bir kardiyologla iflbirli¤i önerilmektedir. Peki tadalafil ve vardenafil, sildenafilden farkl› olarak ne getirir? Nitrat kullan›c›lar›nda yine kontrendikasyonlar› vard›r. Sadece etki bafllang›ç süresinde, do¤all›¤›nda veya fiyat yap›s›nda farkl›l›k olabilir. Üç ajandan da karl›l›k oran› en az %85 olmas›na ra¤men, fiyat konusunda bir farkl›l›k görmeyebiliriz. Vardenafilin h›zl› etki bafllang›c› ve tadalafilin uzun T1/2’sinden ötürü do¤all›¤›yla ilgili çok fley yap›lm›flt›r; ama tadalafilin gerekmedi¤i zaman sistemik at›l›m› ile ilgili soru sorulabilir. ED’li hastalar›n az bir k›sm› doktora baflvurmakta ve sildenafilden fayda görmektedir. En az›ndan tadalafil ve vardenafilin, di¤erlerine fayda sa¤layabilece¤i veya onlar›n doktora baflvurma cesaretini artt›raca¤› umulabilir. Çeflitli firmalar, özellikle Japonlar yeni molekül aray›fllar› içindeler. Johnson ve Johnson (Alzo teknoloji) h›zl› etkili ve gereksiz sistemik at›l›m› olmayan do¤all›¤› olan bir ajan gelifltirebilirler; Faz 2 çal›flmalar› beklenmektedir. Endojen cGMP art›fl›n› sa¤layacak alternatif yaklafl›mlarda firmalar›n di¤er ilgi alan›d›r (Örn.: Aktive edilmifl çözünebilir guanilat siklaz). PDE5 inhibitörlerinin di¤er hastal›klardaki potansiyeli araflt›r›lmaktad›r. Pulmoner hipertansiyon ve kad›n seksüel disfonksiyonunda kullan›m› ile ilgili çal›flmalar devam etmektedir. Çeviri: Op. Dr. Ünsal Özkuvanc›, Dr. Mert Ali Karada¤ Haseki E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, Üroloji Klini¤i Güncel Makale Özeti ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Spinal kord yaralanması olan hastalarda erektil disfonksiyonun primer ya da sekonder tedavisinde sublingual apomorfin kullanımı Strebel RT, Reitz A, Tenti G, Curt A, Hauri D, Schurch B. BJU Int. 2004 Jan;93(1):100-4 Literatürde spinal kord yaralanmas› (SKY) olan erektil disfonksiyonlu (ED) olgular›n tedavisinde etkinli¤ini bildiren bir çal›flman›n sonucu mevcut de¤ildir.Bu yüzden prospektif bir çal›flma ile, SKY olan hastalarda ED’nun primer ya da sekonder tedavisinde apomorfinin potansiyel etkisini ve bu etki üzerinde klinik, ürodinamik ve nörofizyolojik bulgular›n rolünü de¤erlendirmek amaçlanm›flt›r. Çal›flmaya nörojenik ED’u olan 22 SKY’l› olgu dahil edilmifltir. Olgular›n fizik muayene bulgular› ve video-ürodinamik de¤erlendirme sonuçlar› kaydedilmifl, pudendal sinirin uyar›lm›fl somatosensör potansiyelleri, palmar ve plantar sempatik cilt yan›tlar› ve bulbokavernöz refleks de¤erlendirmesinden oluflan nörofizyolojik muayeneleri yap›lm›flt›r. Hastalar›n tamam›nda travmatik SKY en az 6 önce meydana gelmiflti. Kardiyovasküler hastal›¤›, periferik nöropatisi, erektil disfonksiyonu SKY d›fl›nda bir nedenden kaynaklanma olas›l›¤› olanlar çal›flma d›fl›nda tutulmufltur. ED nedeni ile baflka bir tedavi alanlardan ise en az 8 hafta öncesinden bu tedaviyi kesmeleri istenmifltir. Çal›flmaya bu özelliklere uyan ortalama yafl› 38 olan 22 SKY olan erkek al›nm›flt›r. Çal›flman›n bafllang›c›nda tüm olgulardan tam cinsel öykü al›nm›fl ve Uluslararas› Erektil Fonksiyon ‹ndeksi (IIEF) sorular›n› yan›tlamalar› istenmifltir. Daha sonra hastalara 3 mg’l›k sublingual apomorfin tabletlerinden sekizer tane verilerek kullan›m› tarif edilmifltir. Sekiz haftal›k bir süre içinde bu tabletlerden en az 6 tanesinin kullan›lmas› ve bir forma ereksiyonun bafllama zaman›, sertlik derecesi ve penetrasyona yetip yetmedi¤inin kaydedilmesi istenmifltir. Sekiz hafta sonunda son bir vizitle tüm hastalardan, ilaç ile sa¤lanan tatmin oran› sorgulanm›fl, yan etkiler ve e¤er ald›larsa önceki medikasyonun sa¤lad›¤› yarar ile karfl›laflt›rmalar› istenmifltir. Çal›flmaya al›nan 22 SKY’l› hastadan 11’inde üst motor nöron (ÜMN) lezyonu (6 komplet, 5 inkomplet), 8’inde afla¤› motor nöron (AMN) lezyonu (7 komplet, 1 inkomplet) ve üçünde mikst lezyon mevcuttu. Befl hasta daha önce ED için medikasyon almam›fl iken, 12’si sildenafil, 5’i ise intrakavernozal alprostadil kullanm›flt›. Dokuz hasta RE ve PE, 6 hasta sadece RE, 3 hasta sadece PE tarif etmekteydi. ‹statistiksel olarak anlams›z olmakla birlikte ÜMN lezyonu olan hastalarda RE daha s›k olmakta idi. Hastalara da¤›t›lm›fl olan toplam 176 tedavi dozundan 124’ü kullan›ld›. Yedi hasta ilac›n iliflkiye yetecek kadar sertlik sa¤lad›¤›n›, 2 hasta ilac›n ‘oldukça’, 5 hasta ‘çok az’ yard›mc› oldu¤unu bildirmifllerdir. AMN lezyonu olan 8 hastadan 4’ünde, ÜMN lezyonu olan 11 hastadan 2’sinde ve 3 mikst lezyonlu hastadan birinde pozitif yan›t al›nm›flt›. Elektrofizyolojik ve ürodinamik bulgular›na göre komplet lezyonu olan bu 7 hastadan sadece 2’si ED için apomorfin SL tedavisinin kendisi için devaml› kullanabilece¤i, yeterli bir tedavi oldu¤unu belirttiler. Yan›t al›nan 7 hastadan 5’i daha önce sildenafil, 1’i ise alprostadil kullanm›flt›. Tedaviye al›nan yan›t ile nörofizyolojik ve ürodinamik bulgu de¤iflkenlerinin aras›nda anlaml› bir iliflki yoktu. Lezyonun AMN’da olmas› ile de apomorfin ile al›nan ereksiyon yan›t› aras›nda anlaml› bir iliflki yoktu. IIEF skorlar› gerek tüm grup için, gerekse pozitif yan›tl› grupta önemli bir fark göstermedi. Dokuz (%41) hasta hafif-orta derecede yan etkilerden yak›nm›fl, 2 hasta ilk dozdan sonra tolere edilemeyen yan etkiler nedeni ile (bulant›, kusma, bafl a¤r›s›, yüksek tansiyon ve çarp›nt›) ilac› b›rakm›fllard›r. ‹ki hasta da ilac›n tad›ndan yak›nm›flt›r. Sonuç olarak, bir dopamin agonisti olan apomorfin heterojen SKY’l› bir grup hastada, herhangi bir ürodinamik ya da elekrofizyolojik de¤iflkenle ilgisi olmaks›z›n ereksiyonu indüklemifltir. ÜMN lezyonu olan hastalarda al›nan zay›f orandaki erektil yan›t spinal kordda varoldu¤u ratlarda gösterilen D2 reseptörlerine atfedilebilir. Bu çal›flman›n plasebo kontrollü olmamas› ve olgu say›s›n›n k›s›tl› olmas› nedeni ile sonuçlar›n›n genellenmesi mümkün de¤ildir. Bu sonuçlara göre apomorfin, SKY olan olgularda kullan›m› çok k›s›tl› olabilecek, ancak, önceki ED tedavisinden yan›t al›namayan ya da yan etki, kullanma güçlü¤ü gibi nedenlerle önceki tedavi fleklini b›rakmak zorunda kalanlar için alternatif olabilecek bir ajand›r. Çeviri: Doç. Dr. Hakan K›l›çarslan Cumhuriyet Üniversitesi T›p Fakültesi, Üroloji AD 303 ERKEK CİNSEL SAĞLIĞI Güncel Makale Özeti Vasküler endotelyal büyüme faktörü ile nörotrofinlerin major pelvik ganglion üzerindeki etkileri Lin G, Chen KC, Hsieh PS, Yeh CH, Lue TF, Lin CS. BJU Int. 2003 Oct;92(6):631-5 Ereksiyon, kavernozal sinirler taraf›ndan tafl›nan adrenerjik, kolinerjik ve noradrenerjik-nonkolinerjik nöroeffektörler taraf›ndan kontrol edilmektedir. Pelvik bölge operasyonlar› ile sinirler zarar görmekte ve ED oluflmaktad›r. Bu durum sinir onar›m›n› art›ran ve iyileflme sürecini h›zland›ran tedavi alternatiflerine ihtiyac› ortaya koymaktad›r. Nöronal yaflam› sa¤layan nörotrofinlerden olan Brainderived Nörotrofik Faktör (BDNF) de¤iflik nörodejeneratif hastal›klar›n tedavisinde denendi¤i gibi, BDNF tafl›yan adenovirüs enjeksiyonu ile de erektil fonksiyon sa¤land›¤› gösterilmifltir. Ayr›ca iskemik dokularda yeni damar oluflumunu indükleyen VEGF’nin arteriyojenik empotansta, beklenen anjiyogenik etkisinin yan›nda erektil dokudaki sinir morfolojisinde olas› nörotrofik etkileri de izlenmifltir. Baflka bir çal›flmada ise fareden elde edilen dorsal root gangliyan›n (DRG), VEGF’nin nörotrofik etkisinin araflt›r›lmas› için kullan›labilece¤i gösterilmifltir. Bu çal›flmada, VEGF, BDNF, NT3 ve NT4’ün kalitatif ve kantitatif olarak nörotrofik etkilerinin ratlarda major pelvik gangliya (MPG) üzerinde gösterilmesi amaçlanm›flt›r. 5 haftal›k erkek Sprague-Dawley ratlardan bilateral torakotomi ile MPG elde edildi. MPG çiftlerinden birisi kontrol iken, di¤erine ise insan VEGF 165 ile muamele edildi. Bölünmüfl MPG kültürleri oluflturularak VEGF ve BDNF büyüme faktörleri eklendi. Gerekti¤inde ise NT3/ NT4 eklendi. ‹nkübasyon sonras› %2’lik formaldehit ve pikrik asit solüsyonu eklenerek NOS boyamas› uyguland›. Ard›ndan ganglion parçalar›na asetilkolinesteraz boyamas› uygulan›p mikrofoto¤raflar› çekilerek büyüyen aksonal liflerin uzunlu¤unu ve boyanma yo¤unlu¤unu belirlemek için analiz edildi. ‹ki erkek s›çandan elde edilen iki çift MPG’den sol taraftaki VEGF ile, di¤eri ise kontrol olarak PBS ile muamele edildi. VEGF tedavisi alan MPG’deki liflerin, kontrol grubuna göre anlaml› oranda büyüdü¤ü görüldü. MPG kültürünün yaln›zca büyüme faktörünün nörotrofik etkisini de¤erlendirmede kullan›labilece¤i düflünülerek, histolojik analiz 304 için spesimenlerin boyutunu küçültmek ve kültür ortam›n› iyilefltirmek gerekti¤i gözlendi. Spesimen boyutunu küçültmek için de penis innervasyonu için en önemli bölüm olan MPG’nin kavenozal lobu disseke edildi. VEGF‘li ortamda, de¤iflik tip nöroeffektörleri tan›mlayan NOS, tirosin hidroksilaz (TH) ve asetilkolinesteraz için boyand›. Büyüyen sinir lifleri VEGF’li ortamda en uzunken, BDNF’li ortamda ise en k›sa olarak saptand›. NOS, AChE ve TH ekspresyonu VEGF+BDNF ile en kuvvetli iken, VEGF ve BDNF tek bafllar›na NOS ve TH içeren lifleri indüklemede benzer bulundu. BDNF’nin AChE içeren lifleri daha zay›f indükledi¤i görüldü. NT3’nin NT4 yada BDNF’den daha kuvvetli nörotrofik etkisinin oldu¤u ve sadece VEGF’nin NT3 yada NT4’e yard›mc› etkisinin oldu¤u izlendi. Büyüme faktörlerinin, ürogenital organlar› innerve eden MPG üzerindeki nörotrofik etkisini araflt›rabilen alternatif kültür ortam› ile VEGF ve NT’lerin MPG kültürü üzerindeki nörotrofik etkisinin belirlenmesinin yan›nda, rat MPG’nin bölünerek de büyüme faktörü stimülasyonuna cevap verece¤i gösterilmifltir. Spesimenlerin küçültülmesi ile boyama ajanlar›n›n penetrasyonu ve mikroskopide optik geçiflin uygun olmas› sa¤lanmaktad›r. Gelifltirilmifl olan MPG kültür sistemi, VEGF, BDNF, NT3 ve NT4’ün nörotrofik etkilerinin kantitatif olarak karfl›laflt›r›lmas› için yeterli olmufl ve büyüyen sinir liflerinin tiplerinin belirlenmesine de izin vermifltir. VEGF’nin di¤er büyüme faktörleri ile birlikte kullan›ld›¤›nda yard›mc› etkisinin olmas›, VEGF ve NT’lerin nöronlardaki farkl› mekanizmalar üzerinden birbirini tamamlay›c› etkisinin oldu¤unu düflündürmüfltür. Çeviri: Op. Dr. Cevdet Kaya, Op. Dr. Metin ‹. Öztürk Doç. Dr. M. ‹hsan Karaman Haydarpafla Numune E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 2. Üroloji Klini¤i İNFERTİLİTE Derleme Sperm kromatin hasarının tespit edilmesinde kullanılan yöntemler Kimyager Gülşen Aktan, Dr. Öner Şanlı, Prof. Dr. Ateş Kadıoğlu İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Androloji Bilim Dalı ‹nfertil çiftlerin yaklafl›k %50’sinde erkek faktörü rol oynamaktad›r (1,2). Erkek infertilitesinin nedenleri aras›nda gen mutasyonlar›, anöploidi, infeksiyon hastal›klar›, ejakülatör kanal obstrüksiyonlar›, varikosel, radyasyon, kemoterapi ve erektil disfonksiyon say›labilir (3). Bu hastalar aras›ndan, yard›mla üreme yöntemlerine yönlendirilenlerdeki gebelik oran›ndaki baflar›s›zl›¤›n nedenleri, insan sperm kromatin kalitesinin de¤erlendirilmesi ile aç›klanmaya çal›fl›lmaktad›r (4,5). Sperm kromatin yo¤unlaflmas›, spermatogoniadan matür sperm oluflmas›na kadar geçen sürede (spermatogenez), proliferasyon ve hücre farkl›laflmalar›n›n oldu¤u kompleks ve dinamik bir süreçte meydana gelmektedir (6). Spermatogenezis, mayoz, mitoz, sitoplazmik yap›daki de¤ifliklikler, round spermatidlerde haploid geçifl proteinleri ile somatik histonlar›n yerde¤iflimi ve takiben geçifl proteinleri ile protaminlerin elongated spermatidde yerde¤iflimi olaylar›n› da içermektedir. Pozitif yüklü protamin ve negatif yüklü DNA iskeleti aras›nda, moleküller aras› kuvvetli etkileflim DNA’n›n bazik karakterli protamine ba¤lanmas›n› kolaylaflt›rarak kromatin yo¤unlaflmas›na sebep olur (7). Anormal kromatin organizasyonu infertil erkeklerde, fertil erkeklere göre daha s›k görülmektedir (8,9). Sperm kromatin hasar›n›n oluflmas›n› sa¤layan üç mekanizma oldu¤u düflünülmektedir. • Spermatogenesis süresince oluflan defektif kromatin yo¤unlaflmas›, yani protamin gen kompleksindeki de¤ifliklikler. • Artan apoptozis • Reaktif oksijen türleri Sperm kromatin hasar›n›n belirlenmesinde DNA kromatin maturitesine/DNA bütünlü¤üne bak›lmaktad›r (7). Bu ifllem için gelifltirilmifl olan testlerin temelini kromatin yap›s›ndaki defektlerin DNA yaps›ndaki kararl›l›¤› artarak bozmas›na ve denatüre eden strese olan duyarl›l›- ¤›n artmas› sebep olmaktad›r. ‹nfertil erkeklerde sperm anormalileri, kötü paketlenen DNA, artan DNA zincir k›r›klar› ve asitle indüklenen DNA denaturasyonuna olan duyarl›l›k fertil erkeklerin spermatozoalar›ndan daha fazlad›r. Günümüzde yayg›n olarak DNA fragmantasyonu de¤erlendirilmesinde TUNEL, SCSA, Comet ölçümü kullan›lmaktad›r (10). Bunun yan›nda in situ translation analizi, acridine orange (metakromik boya), dperm chromatin dispersion, elekton mikroskop, enzim linked immunosorbent assay (ELISA), FISH ve likit kromatografi kullan›lmaktad›r (2,11,15). Ayr›ca DNA yap›s›n› belirlemede kullan›labilecek anilin mavi ve metil yeflil, gimsa CMA3 gibi boya yöntemleri de bulunmaktad›r (16). Bu derlemede yukardaki metotlardan befli ele al›nacakt›r. TUNEL Normal spermatogenezisin geliflimi ve kontrolü için programlanm›fl hücre ölümü gereklidir. Ancak a¤›r testiküler germ hücre apoptozisi, yard›mla üreme tekniklerinden elde edilecek baflar›y› düflürür. Hasarl› spermatozoalar›n apoptozisin göstergesi oldu¤u bilinmektedir. TUNEL tekni¤i apoptotik oldu¤una inan›lan semendeki sperm populasyonunun tan›mlanmas› için ilk defa Gorczya ve arkadafllar› taraf›ndan uygulanm›flt›r (17). Bu yöntemde, DNA k›r›klar›n›n 3’-OH ucu reaksiyonunu katalizleyen exojen terminal deoksinukleotidiltransferaz (TdT) enzimi ba¤lanarak iflaretlenir ve bu k›sma (tek ve çift DNA zincir k›r›klar›) uridintrifosfat (dUTP) ba¤lanarak biotinlenir. Biotinlenmifl DNA steptavidin ile birleflerek suda çözünmeyen renkli bir ürün ortaya ç›kar›r (2). Bu konudaki verilere göre, TUNEL sonuçlar› ile IVF sonuçlar› aras›nda korelasyon bulunmufltur. Bunun yan›nda TUNEL assay ile sperm konsantrasyonu, motilitesi ve normal morfoloji yüzdesi aras›nda da yüksek olmamakla beraber korelasyon mevcuttur. 305 İNFERTİLİTE Derleme keklerde hem DNA fragmantasyonu, hem de DNA denatürasyonu fertil gruba göre daha yüksektir ve ayr›ca, DNA fragmantasyonu ve denatürasyonu yüzdeleri aras›nda anlaml› bir korelasyon bulunmufltur. Comet ölçümü (tek hücre jel elektroforezi) Resim 1. Hasarlanm›fl DNA Sperm kromatin yap› hasar› analizi (SCSA) SCSA, flowsitometrik bir yöntemdir (2). Normal sperm kromatini denaturasyon induksiyonuna oldukça duyarl›d›r (18). Denature olan DNA ›s› veya asit ile muamele edildikten sonra metakromik bir boya olan acridin orange ile çift zincirli DNA kelat oluflturarak yeflil flöresans (normal DNA), tek zincirli DNA k›rm›z› flourescence (hasarl› DNA) vermektedir. SCSA’n›n en s›k kullan›lan parametresi DFI (DNA deformity indeks)’d›r. Normal DFI < %30 olarak belirlenmifltir (19). Virro ve arkadafllar› 249 infertil çifte IVFICSI uygulam›fllar ve DFI ile fertilizasyon ve gebelik oranlar› aras›ndaki iliflkiyi de¤erlendirmifllerdir (20). Bu çal›flman›n verilerine göre, DFI < %30 olan 178 çiftin gebelik oran› %43, DFI ≥ %30 olan grupta ise %28 olarak bulunmufltur. Fertilizasyon oranlar› aras›nda ise anlaml› bir fark görülmemifltir. Zini ve arkadafllar›n›n fertil (n: 7) ve infertil (n: 33) toplam 40 çifti de¤erlendirdikleri çal›flmada gradient yöntemi ile y›kanm›fl spermler DNA fragmantasyonu (TUNEL), DNA denatürasyonu (acridine orange + flowsitometri) ile incelenmifltir (21). DNA denatürasyonu fertil grupta %10.2±2.3, infertil grupta 25.4±3.0 olarak bulunurken, DNA fragmantasyonu fertil grupta 13.3±2.5, infertil grupta 27.6±2.5 olarak tespit edilmifltir. ‹nfertil er- Tek ve çift zincirdeki hasar›n belirlenmesinde kullan›lan elektroforetik bir testtir. Spermler DNA’ya ba¤lanan boya ile boyan›r ve ortaya Comet (kuyruklu y›ld›z) ç›kar. Comet’in yorumlanmas›nda nukleus çap› ve kuyruk uzunlu¤u esast›r. Çift DNA zincirindeki k›r›klar Comet’in bafl k›sm›nda yo¤unlafl›rken, çift ve tek DNA zincirindeki k›r›klar Comet’in kuyru¤unda yo¤unlaflarak uzama gösterir (6). Comet yöntemi, Ostling ve Johanson taraf›ndan radyasyonla indüklenen sa¤lam hücrelerde oluflan DNA k›r›klar›n› de¤erlendirmek için gelifltirilmifltir (22). Bu çal›flmada nötral ortamda Comet yöntemi uygulanm›flt›r. Tek hücre jel elektroforezinde ejakülat sperminin DNA fragmantasyonunun tespiti alkali koflullarda yap›ld›¤›nda, hem tek hem de çift DNA zincir k›r›klar› belirlenebilmekteyken, nötral koflullarda ise yaln›zca çift zincir k›r›klar› tespit edilebilmektedir. DNA fragmantasyon sonuçlar›na bak›ld›¤›nda, hem alkali, hem de nötral koflullarda semen parametreleri anormal olan erkeklerin DNA fragmantasyon yüzdeleri normal semen parametresine sahip olanlardan yüksektir (6). Resim 3. A. Hasarlanmam›fl DNA, B. Hasarlanm›fl DNA Resim 2. Hasarlanmam›fl DNA: Yeflil flöresans normal (çift zincirli DNA), Hasarl› DNA: K›rm›z› flöresans (tek zincirli DNA) 306 Comet pahal› olmamas›na karfl›n, hassas ve DNA hasar› belirlenmesinde güvenilirli¤i olan bir yöntemdir (23). Baz› çal›flmalara göre sperm DNA k›r›klar›n›n incelenmesinde SCSA ve TUNEL’e göre daha duyarl› bir analiz yöntemidir. Ayr›ca Comet, Çin hamster over hücrelerinde apoptosisin erken dönemindeki DNA fragmantasyonunun belirlenmesinde flowsitometriden daha duyarl›d›r (24). Morris ve arkadafllar›n›n 60 infertil çift üzerinde yapm›fl oldu¤u bir ça- İNFERTİLİTE Derleme l›flmada Comet assay ile DNA hasar› tespit edilen erkeklerin fertilizasyon ve gebelik oranlar› incelenmifl ve bu grupta alt› gebelik yakalanmas›na karfl›n canl› do¤um gerçekleflmemifltir. Toplamda ise, altm›fl çiftin 15’inde gebelik ve 12 canl› do¤um olmufltur. Donelly ve arkadafllar›n›n yapm›fl oldu¤u çal›flmada ise, donma öncesi ve sonras› fertil ve infertil erkeklerin ejakülat sperminin DNA hasar› (Comet) ve DNA fragmantasyonu (TUNEL) aras›nda pozitif bir korelasyon oldu¤u görülmüfltür (24). Aravindan ve ark’lar› ise 23 infertil erke¤in semeninde TUNEL, SCSA ve Comet ile sperm DNA’s› de¤erlendirmifl ve bu üç yöntem sonuçlar› aras›nda korelasyon oldu¤u görülmüfltür. In situ translation (NT) ölçümü DNA polimeraz I enzimi taraf›ndan katalizlenen reaksiyonda deoksiuridin trifosfat (dUTP) tek DNA zinciri ile birleflir (25). Klinik olarak kullan›m› k›s›tl›d›r ve in vitro fertilizasyon sonuçlar› ile NT sonuçlar› aras›nda korelasyon bulunmamaktad›r (6,26). NT yöntemi ile yap›lan nükleer bütünlük de¤erlendirmesindeki sonuçlar ile sperm konsantrasyonu, motilitesi ve morfolojisi aras›nda net bir iliflki oldu¤u görülmüfltür. Acridine Orange (AO) SCSA’n›n basitlefltirilmifl fleklidir. Pahal› olmayan ve iyi yetiflmifl bir teknisyene gerek olmayan bir yöntemdir. Acridine orange, spermatozoan›n yorumlanmas› ve mikroskopik incelenmesi s›ras›nda renklerin çabuk solmas›, heterojen boyanman›n görüntüyü kötülefltirmesi güçlük yaratmaktad›r. Baz› laboratuarlar AO testini erkek infertilitesinin de¤erlendirilmesinde kullanmaktaysa da, al›nan neticeler tart›flmal›d›r. Buna ra¤men bu yöntemin klinik önemi AO test ile TUNEL sonuçlar› aras›nda pozitif bir korelasyon olmas›ndan kaynaklanmaktad›r. Ayr›ca sperm motilitesi ve AO testi aras›nda negatif bir korelasyon da vard›r (6). Sperm Chromatin Dispersion (SCD) Son zamanlarda tan›mlanan bu yöntem, DNA frag- mantasyonu için basit ve pahal› olmayan bir tekniktir. Testin temeli, k›r›kl› DNA’ya sahip spermlerin asit denatürasyonu sonras› ve nükleer proteinlerin a盤a ç›kmas›n› takiben aquase agarozda karakteristik bir halo vermesidir (6). Oluflan bu halonun küçüklü¤ü veya yoklu¤u yo¤un DNA fragmantasyonunu gösterir. Fernandez ve arkadafllar›n›n 20 infertil ve 10 fertil erke¤in spermleri ile yapt›klar› çal›flmada, DNA fragmantasyonunun de¤erlendirilmesinde SCD yönteminin sonuçlar› spesific DNA Breakage Detection– Fluorescence in situ Hybridization (DBD-FISH) yöntemi ile konfirme edilmifltir. SCD de¤erleri, infertil grupta fertil donör gruba göre daha yüksek bulunmufltur (14). Sperm DNA bütünlü¤ü ve yard›mla üreme teknikleri sonucu ortaya ç›kan gebelik oranlar› ve embryo geliflimi aras›nda s›k› bir iliflki vard›r. Bunun yan› s›ra anormal semen parametreleri bulunan erkeklerin spermlerinde DNA hasar›n›n yüksek oldu¤u bilinmektedir. Sperm DNA hasar›n›n tespiti için kullan›lan yöntemler özel ekipman ve iyi yetiflmifl teknisyen gerektiren pahal› ifllemler olmas›na karfl›n, yard›mla üreme tekniklerinin sonucunu tahmin etmede invaziv olmayan bir yoldur. Yayg›n olarak kullan›lan TUNEL, SCSA ve Comet assay sonuçlar› aras›nda korelasyon vard›r ve DNA hasar› yüksek olan grupta gebelik oranlar›n›n düflük oldu¤u tespit edilmifltir. DNA hasar› ile ilgili olarak gebeli¤i elde etmek için gerekli olan minimal eflik de¤erinin belirlenmesi gerekmektedir. Bir çok çal›flmada bu de¤erin %27 veya %30 oldu¤u belirtilmifl ve bu de¤erin üzerinde fertilite ve gebelik potansiyelinin azald›¤› belirtilmifltir. Sonuç Yard›mla üreme teknikleri ile do¤an çocuklarda, kromozom anomalisi ve malformasyon oranlar›n›n normale göre artt›¤› bilinmektedir. Bu art›flta önemli ölçüde spermle tafl›nan genetik anormalilerin etkisi vard›r. Yard›mla üreme teknikleri ile fertilizasyon ve canl› do¤um oranlar›n›n artmas› ve do¤an çocuklarda kromozomal anomali ve malformasyon oranlar›n›n azalmas› için IUI, IVF veya ICSI uygulanmadan önce DNA hasar›n›n varl›¤› mutlaka araflt›r›lmal›d›r. 307 İNFERTİLİTE Derleme Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. World Health Organisation Laboratory Manual for the Examination of Human Semen and Sperm-Cervical Mucus Interaction. 4th Edition. Cambridge University Press, Cambridge, UK. 1999 Agarwal A, Said MT. Role of sperm chromatin abnormalities and DNA damage in male infertility. Hum Reprod Update. 2003 Jul-Aug;9(4): 33145. Ollero M, Gill-Guzman E, Lopez M, Sharma R, Agarwal A, Larson K, Evenson D, Thomas AJ, Jr and Alvarez JG. Characterization of subsets of human spermatozoa at different stages of maturation: implications in the diagnosis of male infertility. Hum. Reprod. 2001; 16:1912-1921 Bianchi PG, Manicardi GC, Urner F. Chromatin packaging and morphology in ejaculated human spermatozoa: evidence of hidden anomalies in normal spermatozoa. Mol. Hum. Reprod., 1996; 2: 139–144. Spano M, Cordelli E, Leter G, Lombardo F, Lenzi A, and Gandini L. Nuclear chromatin variations in human spermatozoa undergoingswim-up and cryopreservation evaluated by the flow cytometric sperm chromatin structure assay. Molecular Human Reproduction 1999; 5 (1): 29–37. Sakkas D, Moffatt O, Manicardi GC, Mariethoz E, Tarozzi T, Bizzaro D. Nature of DNA damage in ejaculated human spermatozoa and the possible involvement of apoptosis. Biology of reproduction 2002; 66: 1061–1067 Sakkas D, Mariethoz E, Manicardi G, Bizzaro D, Bianchi PG, Bianchi U, Origin of DNA damage in ejaculated human spermatozoa. Reviews of Reproduction 1999; 4:31–37 Evenson DP, Darzynkiewicz Z, Melamed MR. Comparison of human and mouse sperm chromatin structure by flow cytometry. Chromosoma. 1980 ;78:225-238 Hammadeh ME, Al-Hasani S, Doerr S, Stieber M, Posenbaum P, Schmidt W, and Diedrich K. Comparison between Chromatin condensation and morphology from testis biopsy extracted and ejaculated spermatozoa and their relationship to ICSI outcome. Hum. Reprod.,1999; 14: 363-367. Sharma RK, Said T, Agarwal A. Sperm DNA damage and clinical relevance in assessing reproductive outcome. Asian J Androl 2004; 6:139148 Fernandez JL, Mouriel L, Rivero MT, Goyanes V, Vasquez R and Alvarez, JL. The sperm chromatin dispersion test: a simple method for the determination of sperm DNA fragmentation. J. Androl. 2003; 24: 59-66 Zamboni L. Sperm structure and its relevance to infertility. Arch. Pathol. Lab. Med., 1992; 116: 325-344 Van Loon AA, Den Boer PJ, Van Der Schans GP, Mackenbach P, Grootegoed JA, Baan RA and Lohman PH. Immunochemical detection of DNA damage induction and repair at different cellular stages of spermatogenesis of the hamster after in vitro or in vivo. Exp. Cell Res.1991; 193: 303-309 308 14. Fernandez JL. and Gozalvez J. Application of FISH to detect DNA damage: DNA breakage detection-FISH (DBD-FISH). Methods Mol. Biol., 2002; 203: 203-216. 15. Floyd RA, Watson JJ, Harris J, West M and Wong PK. Formation of 8hydroxy-2-deoxyguanosine, hydroxyl free radical adduct of DNA in granulocytes exposed to the tumor promoter. Biochem. Biophys. Res. Commun.1986; 137: 841-846. 16. Esterhuizen AD, Franken DR, Lourens JGH, Prinsloo E, Van Rooyen LH. Sperm chromatn packaging as indicator of invitro fertilization rates. Hum Reprod 2000 March;15(3): 657-661 17. Gorcyza W, Gong J and Drazynkiewicz Z. Detection of DNA strand breaks in individual apoptotic cells by the in situ terminal deoxynucleotidyl transferase and nick translation assay. Cancer Res.1993; 53: 19451951 18. Drazynkiewicz Z, Traganos F, Sharpless T and Melamed MR. Thermal denaturation of DNA in situ as studied by acridine orange staining and automated cytoØuorometry. Exp. Cell Res., 1975; 90: 411-428. 19. Evenson DP, Larson KL and Jost LK. Sperm chromatin structure assay: its clinical use for detecting sperm DNA fragmentation in male infertility and comparisons with the other techniques. J. Androl., 2002; 23: 25-43 20. Virro MR, Larson-Cook KL, Evenson DP. Sperm chromatin structure assay (SCSA) parameters are related to fertilization, blastocyst development, and ongoing pregnancy in in vitro fertilization and intracytoplasmic sperm injection cycles. Fertil Steril. 2004 May;81(5):1289-95) 21. Zini A, Bielecki R, Phang D, Zenzes MT Correlations between two markers of sperm DNA integrity, DNA denaturation and DNA fragmentation, in fertile and infertile men. Fertil Steril. 2001 Apr;75(4):674-7. 22. Aravindan GR, Bjordahl J, Jost LK, Evenson DP. Susceptibility of human sperm to in situ DNA denaturation is strongly correlated with DNA strand breaks identified by single-cell electrophoresis. Exp Cell Res. 1997 Oct 10;236(1):231-7. 23. Morris ID, Ilott S, Dixon L, Brison DR. The spectrum of DNA damage in human sperm assessed by single cell gel electrophoresis (Comet assay) and its relationship to fertilization and embryo development. Hum Reprod. 2002 Apr;17(4): 990-8. 24. Donnelly ET, O'Connell M, McClure N, Lewis SE. Differences in nuclear DNA fragmentation and mitochondrial integrity of semen and prepared human spermatozoa. Hum Reprod. 2000 Jul;15(7):1552-61. 25. Manicardi GC, Bianchi PG, Pantano S, Azzoni P, Bizzaro D, Bianchi U and Sakkas D. Presence of endogenous nicks in DNA of ejaculated human spermatozoa and its relationship to chromomycin A3 accessibility. Biol. Reprod.1995;52: 864-867. 26. Irvine DS, Twigg JP, Gordon EL, Fulton N, Milne PA and Aitken RJ. DNA integrity in human spermatozoa: relationships with semen quality. J. Androl.2000; 21: 33-44. İNFERTİLİTE Derleme Azoospermide bir ilk tedavi seçeneği: Epididimovazostomi Prof. Dr. Kaan Aydos Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD, İnfertilite Araştırma Merkezi ‹nfertil çiftlerin yaklafl›k %2'sinde azoospermi bulunmaktad›r. Erkek populasyonu bak›m›ndan hesapland›¤›nda ise infertilite yak›nmas› olan erkeklerin %8'inde azoosperminin söz konusu oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Araflt›rma sonuçlar›na göre her 200 erke¤in biri azoospermi göstermektedir. Vazektomi yap›lanlar› da buna eklersek oldukça büyük bir populasyonun azoospermi problemi ile karfl› karfl›ya kald›¤› anlafl›l›r. ‹nfertilite nedeniyle incelenen erkeklerin yaklafl›k %36’s›nda ise epididim seviyesinde bir obstrüksiyon bulunmaktad›r. Epididimlerde t›kan›kl›k; vazektomiye ba¤l› olabilece¤i gibi, seminal kanallar›n konjenital yoklu¤u ya da hipoplazisi, enfeksiyon, cerrahi travma ya da idiyopatik etyolojide olabilir. Tan› s›kl›kla anamnezde enfeksiyon hikayesinden ya da fizik muayene s›ras›nda epididim üzerinde nodüler sertliklerin palpe edilmesiyle konulur. Kesin tan› ancak skrotal eksplorasyon ile mümkündür. Testislerinde normal spermatogenezin devam etti¤i azoospermik erkeklerde, vazal aspirasyonda ya da skrotal eksplorasyon yap›l›rken vazotomi s›ras›nda, vaz deferensler içerisinde sperm görülemiyorsa, epididimlerde bir obstrüksiyondan flüphelenilerek epididimovazostomiye karar verilir. Benzer flekilde, vazektomi sonras› yeniden rekonstrüktif anastomoz yap›l›rken e¤er testis taraf›nda vazdan sperm içeren s›v› gelmiyorsa yine vazoepididmostomi yap›l›r. Enteresan olarak, vazektomi sonras› vazovazostomi yap›lacak erkeklerde, vaz kesildi¤i zaman testis taraf›ndan s›v› ya da sperm gelmese bile vazovazostomi yap›lan olgular›n %80’inde ejakulatlar›nda sperm ç›kmaya bafllad›¤› gözlemlenmifltir (1). Her ne kadar epididimlere ait obstrüktif lezyonlar›n cerrahi tedavisinden s›kl›kla bahsedilmekteyse de, azoosperminin obstrüktif mi yoksa nonobstrüktif mi oldu¤unun tan›s› çok dikkatli yap›lmal›d›r. Aksi takdirde, nonobstrüktif bir olguda baflar›s›zl›kla sonuçlanacak bir epididimovazostomi operasyonu gereksiz yere yap›lm›fl olunur. Obstrüktif azoospermi olgular›n›n tedavi algoritmi oldukça farkl›d›r. Birkaç basit esas› iyi de¤erlendirilirse böyle bir güçlükle karfl›laflmam›fl olunur ve neticede de kesin bir preoperatif tan› konulabilir. E¤er hastan›n testis biyopsisi normal ise ve sperm analizinde azoospermisi varsa, bu olgunun obstrüksiyona ba¤l› azoospermisi bulundu¤u aç›kt›r. Bir de vaz deferensleri palpe edilebiliyorsa, bu hastan›n rekonstrüktif cerrahiden fayda görebilece¤ine de karar vermifl olunur. Böyle bir olguda di¤er verileri elde etmeye çal›flman›n gere¤i yoktur. Ancak olgunun obstrüktif olup olmad›¤›na karar vermek için önceden testis biyopsisi yap›lmas› do¤ru de¤ildir. Klinik olarak obstrüksiyondan flüpheleniliyorsa, skrotal eksplorasyon yap›lmal› ve bu s›rada, afla¤›da anlat›ld›¤› algoritm izlenilerek, gerekirse anastomoza geçilmelidir. Epididimovazostomi; testis biyopsisi ile spermatogenezin kantitatif olarak normal bulundu¤u epididimlere ait patolojilerde ilk seçilecek tedavi yaklafl›m› olmal›d›r. Kanal aç›kl›¤›n›n sa¤lanmas› bafll›ca obstrüksiyonun nedenine, süresine ve uygulanan cerrahi tekni¤e ba¤l› olarak de¤iflir (2). Obstrüktif azoospermide uzun süreli kanal aç›kl›¤›n›n sa¤lanmas› için ve maliyet bak›m›ndan mikrocerrahi uygulamas› öncelikle tercih edilmelidir (3). Ancak, kanal aç›kl›¤› sa¤lansa bile antisperm antikor oluflumuna ba¤l› olarak kanallarda sekonder bir t›kan›kl›¤›n geliflebilece¤i de tedaviden önce hastaya aç›klanmal›d›r. Vazoepididmostomi yap›l›rken testislerde aktif spermatogenezin varl›¤›ndan, vaz deferensin aç›k oldu¤undan ve epididimlerde bir t›kan›kl›k bulundu¤undan emin olunmal›d›r. Epididimde bir t›kan›kl›k oldu¤u her zaman anamnezden anlafl›lmayabilir veya muayene s›ras›nda vaz deferes agenezi ya da epididimlerde sertlik de hissedilmeyebilir. Ancak eksplorasyon s›ras›nda epididimde ya da tunikas›nda skar dokusu anlafl›labilir. Bu da genellikle önceden geçirilmifl inflamasyonlara ba¤l›d›r. Operasyon genel anestezi veya epidural/spinal anestezi alt›nda yap›lmal›d›r. Uzun süren olgularda lokal infiltrasyon anestezisinin etki süresi her zaman yeterli olmaya309 İNFERTİLİTE bilir. Operasyonun bafllang›c›nda testislerde spermatogenezin normal oldu¤undan emin olmak için küçük bir parça biyopsi al›narak lam üzerinde taze sürtme preparat› incelenebilir veya frozen section yap›larak spermatogenez gösterilebilir. Ayr›ca fikse edilmek üzere bir parça da uygun solüsyona aktar›l›r. E¤er vazoepididmostomi yap›lmay›p sadece biyopsi al›nmas› planlanm›fl ise, art›k vazlar›n aç›k olup olmad›¤› kontrol edilmez, çünkü bu ifllem için vaz›n kesilmesi gerekir ve travmatize olan vazda ileride anastomoz yap›l›rken güçlükle karfl›lafl›labilinir. Vaz›n aç›kl›¤› 30g i¤ne ile lümenine girilerek kontrol edilir. Bu s›rada 10-15 ml salin enjekte edilir. Zorlanmadan infüzyon gerçeklefliyorsa vaz›n aç›k oldu¤u anlafl›l›r. Bu s›rada %50 dilüe 5-8 ml kontrast madde de enjekte edilerek rontgen filmleri çekilebilir ve vaz›n aç›k oldu¤u gözle görülebilir. Vaz aç›ksa, art›k anastomoz haz›rl›klar›na bafllan›labilir. Anastomoz baflar›s›nda en önemli husus gerginli¤in olmamas›d›r. Vaz, epididimden itibaren ileri do¤ru mümkün oldu¤unca serbestlefltirilerek anastomoz s›ras›nda gerilme olmas› önlenmelidir. Epididimin de kuyruk ve mümkünse orta bölümlerinde yeteri kadar serbestlefltirilmeye çal›fl›lmal›d›r. Vaz çekilerek epididimin lateral yüzüne do¤ru yaklaflt›r›l›r. Daha sonra epididim kuyru¤una yak›n lokalizasyondan ama t›kan›kl›¤›n distalinden vaz transvers planda kesilir. Testis taraf›nda kalan ucu 6-0 naylon sütür ile ba¤lan›r. Di¤er ucu ise aç›k b›rak›l›r. Vaz›n kesik ucundan bir 6-0 naylon sütür geçirilerek, epididime yaklaflt›r›lmas›nda kolay manipülasyon olana¤› sa¤lan›l›r. Anastomozun sa¤lam olmas›, vaz ve epididim aras›nda afl›r› gerginlik olmamas›na ba¤l›d›r. Bu nedenle dokular mümkün oldu¤unca serbestlefltirilmeye çal›fl›lmal›d›r. Epididimovazostomide iki teknik uygulan›r: “uç-uç” ve “uç-yan”. Ancak s›kl›kla tercih edilen teknik “uç-yan; endto-side” anastomozdur. Uç-uca anastomoz özellikle t›kan›kl›¤›n distal epididimde oldu¤u olgularda tercih edilir. Çünkü distalde epididim tubülleri çevresinde daha bol kas dokusu bulunur ve bu haliyle vazovazostomiye benzer bir anastomoz görünümü verir. E¤er proksimalde epididim bafl› hizas›nda belirgin dilate epididim tubülü görülür ise “uç-yan” anastomoz yap›lmal›d›r. Uç-yan anastomoz s›ras›nda epididimin kanlanmas›n›n bozulma riski çok daha azd›r. “Uç-yan” anastomoz tekni¤inde bafllang›çta vaz defe- 310 Derleme rens izole edilir ve vazotomi yap›l›r. Testis taraf›ndan sperm içeren s›v› gelip gelmedi¤i kontrol edilir. Vaz›n distal bölümünün aç›k olup olmad›¤› ise vaz lümeninden içeri salin veya metilen mavisi verilerek kontrol edilir. Bu s›rada kontrast madde verilerek de lümenin aç›kl›¤› radyolojik olarak kontrol edilebilir. Ama kontrast maddelerin vaz lümenine zarar verme riski nedeniyle bu uygulama önerilmemektedir. Epididimovazostomi yap›lmas›na karar verilirse epididim ameliyat mikroskobu alt›nda incelenir. Obstrüksiyon nedeniyle dilate olmufl tubüller, içi bofl tubüllerden kolayca ay›rt edilebilirler. E¤er belirgin bir obstrüksiyon bölgesi lokalize edilemez ise kuyruk bölümünden bafllayarak epididimin bafl›na do¤ru spermatozoa aramaya devam edilir. Bu s›rada epididim iki parmak aras›nda s›k›ca tutularak tunikas› gergin hale getirilir. Yuvarlak uçlu bir mikrocerrahi bistüri ile tunika aç›l›r. Bu aç›kl›ktan dilate bir tubül d›flar› do¤urtulur (fiekil 1). fiekil 1. Epididim tunikas› üzerine yap›lan 0.5 cm’lik bir kesiden, dilate tubül d›flar› do¤urtulur (A). Daha önce haz›rlanm›fl vaz deferensin muskuler tabakas›ndan geçen bir sütür, epididim tunikas›na dikilerek vaz›n sabitlenmesi sa¤lan›l›r (B). Anastomoz ifllemine bundan sonra devam edilir. D›flar› do¤urtulan tubül, civar dokulardan künt diseksiyonla, mikroskop alt›nda serbestlefltirilir. Dilate tubül üzerinden bir mikrocerrahi bistürisi ya da makas› kullan›larak 0.5-1.0 mm’lik aç›kl›k oluflturulur. D›flar› ç›kan s›v› 24g anjiokatater yard›m›yla aspire edildikten sonra steril bir lam üzerine al›n›r, bir damla salin ile kar›flt›r›larak mikroskopta sperm varl›¤› araflt›r›l›r. Sperm görülmezse ya da sadece sperm bafl› veya parsiyel kuyruklu sperm görülürse epididimdeki kesi 0.5-1 cm daha proksimale kayd›r›larak kuyruklu, motil sperm bulunana kadar iflleme devam edilir. E¤er sperm görülürse tubül üzerinde oluflturulmufl olan aç›kl›¤›n kenarlar›ndan karfl›l›kl› olarak 3-4 adet 10-0 naylon sütürler geçilerek (d›fltan içe do¤ru) aç›kl›k kontrol al- Derleme t›na al›n›r (fiekil 2). Bu s›rada, elde edilen sperm dondurularak saklanmal›d›r, böylece anastomoz baflar›s›z olursa, ileride bu spermler ICSI’de kullan›labilirler. fiekil 2. Dilate tubül üzerinde oluflturulan aç›kl›¤›n arka kenar›ndan geçirilen 10-0 naylon sütürler, vaz›n lümeninde mukoza ve bir miktar da muskularisinden alacak flekilde yerlefltirilir (C). Mukoza anastomozu tamamland›ktan sonra vaz duvar›n›n muskuler tabakas› ve adventisyas›ndan geçirilen 9-0 naylon sütürler epididim tunikas›ndaki aç›kl›¤›n kenarlar›na dikilirler. Böylece anastomoz üzerinde bir gerginlik oluflmas› önlenilir (D). Vaz deferensin ucu epididime do¤ru yaklaflt›r›larak, vaz›n muskuler ve adventisiya tabakalar›ndan geçen 9-0 naylon bir ya da 2 adet sütür ile epididim üzerindeki aç›kl›kta tunikan›n kenar›na sabitlefltirilir. Böylece anastomoz yap›l›rken vaz sabit biçimde ve epididime yak›n pozisyonda kalarak anastomozda bir gerginlik oluflmas› önlenilmifl olunur. Ancak burada önemli olan nokta, bu son sütürlerin dilate tubül daha aç›lmadan önce yerlefltirilmifl olmas›d›r. Daha sonra epididimin aç›lm›fl tubülünün kenarlar›na konulmufl olan 10-0 naylon sütürler içten d›fla olacak tarzda vaz lümeninin mukozas›ndan, birazda muskularisinden geçecek flekilde yerlefltirilir. Toplam 6 sütür koymak yeterlidir. Sütürler seri halde ba¤lan›rlar. Mukoza anastomozu tamamland›ktan sonra, vaz duvar› ve epididim tunikas› 9-0 naylon destek sütürleriyle birbirlerine dikilir. Böylece vaz s›k›ca epididime tutturulmufl olunur. Ayr›ca vaz›n avasküler k›s›mlar›ndan geçirilen 2-3 adet 9-0 naylon sütürlerle vaz epididimin parietal tunikas›na dikilir. Bu sütürlerin faydas›, testisin skrotum içine yerlefltirilmesi s›ras›nda anastomozun bozulmas›n› önlemeye yöneliktir. Anastomoz tamamland›ktan sonra testis tunika vajinalis içerisine yerlefltirilerek 4-0 krome kat-gut ile tunika kapat›l›r. Bunun d›fl›nda “uç-uca; end-to-end” anastomoz tekni¤i de tan›mlanm›fl olmakla birlikte, burada epididimin transseksiyonunun gerekmesi ortam›n daha fazla kanl› ol- İNFERTİLİTE mas›na yol açarak, anastomozu güçlefltirebilir. Oysa uçyan anastomoz epididimin kan dolafl›m›na bir zarar vermemektedir. Di¤er yandan uç-uca anastomozda içinden s›v›n›n boflald›¤› tek bir epididim tubülünün a¤z›n›n ay›rt edilerek izolasyonu oldukça güçtür. Ayr›ca uç-yan anastomoz tekni¤inde vaz›n epididim tunikas›na sabitlefltirilmesi de daha rahat olmaktad›r. Bu nedenle s›kl›kla uç-yan anastomoz önerilir. fiekil 3. Triangulasyon tekni¤ine göre yap›lan epididimovazostomi. Önce dilate epididim tubülü üzerine bir kesi yapmadan 3 adet 10-0 naylon sütür üçgenin köflelerini oluflturacak flekilde yerlefltirilir (A). Arkas›ndan bu sütürlerin tam ortas›ndan tubül duvar› kesilerek bir aç›kl›k oluflturulur. Daha önce konulan sütürlerin her iki ucundaki i¤neler ile vaz lümeninden girilerek mukoza ve bir miktar musküler tabakay› içine alacak flekilde vaz tabakalar› geçilerek d›flar› ç›kar›l›r. Sütürler çekildi¤inde tubül de vaz lümeninden içeri girerek invajine olur (B). Arkas›ndan, vaz›n adventisyas› epididim tunikas›na dikilerek sabitlefltirilir (C). Bir di¤er tercih edilen teknik de tubülün vaz içerisine çekildi¤i “triangulasyon” uygulamas›d›r (4) (fiekil 3). Avantaj› sütür say›s›n›n az olmas› ve operasyon süresinin k›sal›¤›d›r. Ayr›ca teknik olarak da di¤er yöntemlerden daha kolayd›r. Burada yukar›da tan›mland›¤› flekilde epididim üzerinde dilate bir tubül bulunarak d›flar› do¤urtulduktan sonra, yine vaz›n muskuler tabakas› ve adventisiyas›ndan geçirilen 9-0 naylon sütürler ile vaz epididim üzerinde aç›lm›fl olan tunikan›n kenarlar›na sabitlefltirilir. Epididim tubülünü açmadan, 10-0 naylon 3 adet sütür tubül duvar›ndan dikkatlice geçirilir. Daha sonra bu üç sütürün aras›ndan tubül aç›l›r. Çift i¤neli sütürlerin her iki i¤nesi de vaz›n lümeninden sokularak muskuler tabakas›ndan ç›kacak flekilde geçirilir. Sütürler dikkatlice ba¤lan›rlar. Bu flekilde epididim tubülü vaz›n içerisine invajinasyon tarz›nda çekilmifl edilmifl olunur. Takiben, vaz duvar› epididim tunikas›n›n kenarlar›na 9-0 sütürlerle sabitlefltirilir. Vazoepididmostomiyi takiben olgular›n %50-80’inde ejakulatlar›nda sperm ç›kmaya bafllamaktad›r. Gebelik 311 İNFERTİLİTE oranlar› ise %13-56 aras›ndad›r. Ancak, 14 ay sonra olgular›n %25’inde tekrar t›kan›kl›k geliflebilmektedir (5). Bu nedenle operasyon s›ras›nda elde edilen ya da daha sonra ejakulattan ç›kan spermlerin, yukar›da belirtildi¤i gibi dondurularak saklanmas› önerilir. Mikrocerrahi anastomoz uygulamalar›nda ortaya ç›kabilecek komplikasyonlar; hematom, skrotal flifllik ve enfeksiyondur. Genelde yara yerine dren yerlefltirilmesi gerekmez. S›z›nt› varsa küçük bir dren b›rak›labilir ama ertesi gün al›n›r. S›kl›kla antibiyotik kullan›m› gerekmemektedir. ‹nternal spermatik arter travmatize olmuflsa testiste atrofi geliflebilir. Nadiren görülür ve özellikle sekonder olgularda rastlan›l›r. Operasyon s›ras›nda bipolar koter kullan›lmas›y- Derleme la dikkatli bir hemostaz yap›larak hematom, kanama ve testiküler arterin travmas› önlenilebilir. Geç dönemde olgular›n %5’inde anastomoz yerinde granülom, darl›k ve obstrüksiyon geliflebilir. Bafllang›çta kanal aç›kl›¤› temin edilmifl olsa bile 14 ay sonra epididimovazostomilerde %25 olguda geç dönem darl›klar› ortaya ç›kmaktad›r. Epididimovazostominin ilk tercih olmas›n›n nedeni baflar›s›n›n yüksekli¤ine dayanmaktad›r. Ama baflar› oran›n› etkileyen önemli bir faktörün mikrocerrahinin yap›ld›¤› merkeze ya da cerrah›n tecrübesine ba¤l› oldu¤u da unutulmamal›d›r. Tedavi edilen olgu say›s› artt›kça, elde edilecek baflar›n›n da artt›¤› birçok çal›flmada ortaya konmufltur (6). Kaynaklar: 1. 2. 3. Sharlip ID: Absence of fluid during vasectomy reversal has no prognostic significance. J Urol 155: 365A, 1996. Belker AM, Thomas AJ Jr, Fuchs EF, Konnak JW, Sharlip ID. Results of 1,469 microsurgical vasectomy reversals by the Vasovasostomy Study Group. J Urol 145: 505, 1991. Kolettis PN, Thomas AJ Jr. Vasoepididymostomy for vasectomy reversal: a critical assessment in the era of intracytoplasmic sperm injection. J Urol 158:467, 1997. 312 4. 5. 6. Berger RE: Vasoepididymostomy triangulation pull-through technique. Atlas Urol Clin North Am 7: 91, 1999. Matthews GJ, McGee KE, Goldstein M. Microsurgical reconstruction following failed vasectomy reversal. J Urol 157: 844, 1997. Schlegel PN, Goldstein M. Microsurgical vasoepididymostomy: refinements and results. J Urol 150:1165, 1993. İNFERTİLİTE Derleme İnhibin B sekresyonun kontrolü ve İnhibin B’nın klinik uygulamadaki yeri Dr. H. Cem Irkılata*, Prof. Dr. Murat Dayanç** *Mareşal Çakmak Askeri Hastanesi Üroloji Kliniği, **Gülhane Askeri Tıp Akademisi Üroloji AD ‹nhibin B Sekresyonunun Kontrolü ‹nhibinler ve ilgili proteinlerden sadece inhibin B erkek reprodüktif sisteminde rol oynar (1). Son y›llarda yap›lan çal›flmalarda inhibin B’nin spermatogenezin endokrin belirteci oldu¤u belirlenmifltir. Ancak inhibin B’nin çocukluk ve eriflkin dönemindeki kontrolü ve düzeyi farkl›l›klar gösterir. I. Çocukluk Dönemi ‹nhibin B düzeyi erkekte kordon kan›nda düflük fakat belirlenebilen düzeydedir (2). Hayat›n ilk aylar›nda di¤er reprodüktif sistem hormonlar› ile birlikte yükselir ve 3-6 aylarda pik yapar (3-7). 3-6 yafl aras› yavaflça azal›r ve 610 yafl aras›nda bazal bir düzeyde salg›lan›r (3-7). 15. aypuberte aras› dönemde testosteron, FSH ve LH ise oldukça düflük seviyede (kastrasyon düzeyinde) dir. Bu erken postnatal art›fl hipotalamik-pituiter-testiküler aks›n aktivasyonuna ba¤l› olup, Sertoli hücrelerinin proliferatif aktivasyonunu yans›t›r (3). ‹lginç olarak, postnatal dönemdeki inhibin B düzeyindeki art›fl FSH’dan çok LH ve testosteron ile korelasyon gösterir ve bu dönemdeki Sertoli hücre proliferasyonu da muhtemelen FSH’dan çok LH/testosteron ile iliflkilidir (4,8). 3-6 aylarda ortaya ç›kan inhibin B piki muhtemelen FSH/LH stimülasyonuna ba¤l› ortaya ç›karken, puberteye kadar olan sonraki dönemde inhibin B sekresyonu henüz bilinmeyen faktörler taraf›ndan stimüle edilmektedir (3). ‹nhibin B düzeyinin postnatal art›fltan sonra puberteye kadar belli bir düzeyde kalmas›, bu dönemde inhibin B sekresyonunun eriflkinlerden farkl› bir regülasyon ile oldu¤unu düflündürür. Her ne kadar prepubertal dönemde spermatogenezin olmad›¤› ve inhibin B sekresyonunun germ hücre proliferasyonundan ba¤›ms›z olarak yap›ld›¤› savunulmuflsa (3) da, son y›llarda yap›lan histolojik çal›flmalarda testiste 2 spermatogenez aflamas› tan›mlanm›flt›r. Birinci aflama 2-3. aylarda fetal gonositlerin adult dark spermatogonia’lara transformasyonu, ikinci aflama ise 45. yafllarda mayozun bafllad›¤›n› da yans›tan adult dark spermatogonia’lar›n primer spermatositlere dönüflümüdür (9-11). Bu nedenle prepubertal dönemdeki bu inhibin B sekresyonu yine de spermatogenezin erken safhalar› ile iliflkili olabilir. ‹nhibin B pubertede di¤er reprodüktif sistem hormonlar› ile birlikte ikinci art›fl›n› yapar (fiekil A). Sertoli hücre proliferasyonunun bafllad›¤› ilk puberte döneminde FSH’n›n etkisiyle bazal inhibin B düzeyi yavaflça yükselmeye bafllar ve bu dönemde FSH ile inhibin B aras›nda pozitif bir korelasyon vard›r. Tanner’in G3 ve G4 puberte dönemlerinde ise, FSH ve inhibin B düzeyleri negatif olarak koreledir ve art›k bu dönemlerde negatif feedback regülasyon ark› kurulmufltur (12-14). FSH’n›n stimüle edici aktivitesiyle Sertoli hücre proliferasyonunu sa¤lar ve inhibin sekresyonunun kontrolünde bask›n mekanizmad›r. Ancak bu dönemde LH’n›n inhibin B üretimi üzerine etkisi bilinmiyor. Spermatogenez tamamen bafllad›¤›nda inhibin B düzeyi germ hücre proliferasyon düzeyini yans›t›r ve bu sekonder olarak FSH’ya ba¤›ml›d›r. fiekil 1. A. Çocuklarda inhibin B düzeyi, B. Erkeklerde tüm hayat boyu inhibin B düzeyleri II. Eriflkin Dönemi ‹nhibin B’nin spermatogenezin endokrin belirteci oldu¤u belirlenmifltir (1,15-17). Yani inhibin B düzeyi düfltükçe, spermatogenetik potansiyel azalmaktad›r. Farkl› etiyo313 İNFERTİLİTE lojili birçok infertil hastada inhibin B düzeyleri düflük olarak gösterilmifltir (19). Bu çal›flmalarda inhibin B ile sperm say›s›, testiküler histoloji ve testis volümü aras›nda korelasyon oldu¤u belirlenmifltir. ‹nfertilite ve inhibin B iliflkisi afla¤›da ayr›nt›l› olarak tart›fl›lm›flt›r. Erke¤in reprodüktif olarak aktif oldu¤u dönem boyunca (15-45 yafl) inhibin B düzeyi yüksek kal›r. Bu düzey 45 yafl›ndan sonra yafl ilerledikçe orta derecede düfler (3) (fiekil B). Eriflkin erkekte FSH, hem spermatogenezi ve hem de inhibin B sekresyonunu stimüle eder. ‹nhibin B de selektif olarak FSH sentez ve sekresyonunu inhibe eder. FSH ile inhibin B’nin serum düzeyleri aras›nda hem sa¤l›kl› hem de testiküler hastal›¤› olan erkeklerde çok güçlü bir negatif bir korelasyon vard›r (1,15-18) LH-testosteron aks›ndan farkl› olarak inhibin B üretimi sadece FSH’ya ba¤›ml› de¤ildir. Puberteden sonra FSH’n›n varl›¤›nda inhibin B seviyelerinin ana düzenleyicisi spermatogenik durumdur. ‹nhibin B üretimi, inhibin B serum düzeyi ile sperm say›s› aras›ndaki do¤rudan korelasyona benzer flekilde, spermatogenezin miktar›yla do¤ru orant›l›d›r (17). Spermatogenez zarar gördü¤ünde, Sertoli cell-only (SCO) sendromu ve testiküler irradyasyon sonras› gibi, inhibin B düzeyi düfler ve FSH yükselir. Normal erkeklerde FSH inhibin B salg›lanmas›n› stimüle etse de (15), infertil erkeklerde inhibin B üretimi çok yüksek FSH düzeylerine dirençlidir. Bu nedenle FSH stimülasyonu ile inhibin B sekresyonu germ hücrelerinin yeterince varl›¤›n› gerektirir. Yetiflkinlerde FSH’n›n yeterli beta-B subüniti bulunmas› halinde, alfa subüniti ve dolay›s›yla inhibin B sekresyonunu stimüle etmesi mümkündür. Yani beta-B subünitinin varl›¤›, germ hücrelerinin kontrolü alt›nda dimerik bioaktif molekülün oluflumunda k›s›tlay›c› bir faktördür. Alfa ve beta-B subünitlerinin genlerinin transkripsiyonu farkl› mekanizmalar taraf›ndan düzenlenir (20). FSH alfa subünitinin mRNA oluflumunu uyar›rken, beta-B subünitininkini uyarmaz (21). FSH ayr›ca pro-alfa-C sekresyonunu da uyar›r (15) ve steril erkeklerde inhibin B düzeyi çok düflükken FSH ile birlikte pro-alfa-C düzeyi de çok yüksektir (22,23). Ratlarda inhibin alfa’y› kodlayan genin ekspresyonu bir cAMP mekanizmas› taraf›ndan regüle edilirken (20,24), inhibin beta-B subüniti geni klasik bir cAMP ikincil haberciye sahip de¤ildir (25) ve hipofizektomi veya FSH stimülasyunundan çok etkilenmez (26). Böylece inhibin B’nin negatif feed-back sinyalindeki azalma FSH, sekresyonunda düzenli 314 Derleme bir art›fla yol açar ve bu da inhibin alfa sekresyonunu uyar›r. Bu hipotez, alfa subüniti de içeren inhibin prekürsörleri ile kros reaksiyona giren Monash assay kullan›ld›¤› ve FSH ve inhibin aras›nda korelasyon olmad›¤›n›n savunuldu¤u görüflün nedenini aç›klar ve onu çürütür (22). ‹nhibin B regülasyonundan hangi germ hücre tipi sorumludur? Ratlar üzerinde yap›lan çal›flmalarda Sertoli hücrelerinden inhibin salg›lanmas›n›n pakiten spermatosit ve erken spermatidlerin etkileflimi ile düzenlendi¤i rapor edilmifltir (27,28). Ancak primatlarda spermatogonia’n›n da inhibin B’yi modüle edebilece¤ine iliflkin kan›tlar vard›r. Radyasyona maruz kalm›fl maymunlarda spermatogonia proliferasyonunun durmas› ve sonraki germ hücre tiplerinin varl›¤›nda bile ani ve önemli bir inhibin B düflüflüne yol açm›flt›r (29). Spermatogonia’n›n tek hücre tipi olarak var oldu¤u Riefenstein’s sendromu olan bir hastada normal inhibin B seviyeleri belirlenmifltir (30). Genel bir kural olarak; inhibin B düzeyi spermatogenik hasar›n art›fl›yla giderek azal›r ve SCO sendromu olan azoospermik erkeklerde belirlenemeyen düzeylerdedir (1,30,31). Ancak bireysel vakalarda spermatogenik hücre tipi, inhibin B ve FSH aras›nda kesin bir iliflki oldu¤unu göstermek mümkün olmayabilir (30,31). FSH, inhibin B ve spermatogenez aras›ndaki karmafl›k iliflkide hala bilinmeyen faktörler etkili olabilir ve bu da inhibin B’nin baz› bireysel hastalarda spermatogenezi yans›tmayan bir klinik belirteç olmas›na yol açar. ‹nhibin B’nin Klinik Uygulamadaki Yeri ‹nhibin B’nin erkekte fizyolojik olarak önemli inhibin formu oldu¤unun ortaya konulmas›ndan sonra (1), infertilite, hipogonadizm, kriptoflidizm, gonadotropin tedavisi, testiküler hasarla sonuçlanan radyoterapi ve kemoterapi gibi patofizyolojik durumlarda inhibin B ve di¤er endokrin parametrelerin belirlenmesine yönelik klinik çal›flmalar yap›lm›flt›r. Bu çal›flmalar inhibin fizyolojisi hakk›nda bilgi sa¤lam›fl ve FSH, inhibin B ve spermatogenez aras›ndaki iliflkiyi aç›klamada faydal› olmufltur. ‹nhibin B spermatogenez için ne ölçüde güvenilir ve klinik uygulamada faydal› bir belirteçtir? Prognostik de¤eri var m›d›r? • Hipogonadotropik Hipogonadizm Hipogonadotropik hipogonadizmli hastalar›n gonadotropin ve gonadotropin sal›c› hormon (GnRH) ile tedavisi s›- Derleme ras›nda inhibin B sekresyonunun belirlendi¤i çok az çal›flma var. ‹zole GnRH yetersizli¤i olan erkeklerde inhibin B düzeyi prepubertal düzeylerdedir ve pulsatil GnRH replasman tedavisi s›ras›nda anlaml› olarak normal yetiflkin düzeyine yükselir (32,33) ve inhibin B ile FSH aras›ndaki negatif korelasyonun fizyolojik pubertedekine benzer flekilde ortaya ç›kar (32). Uzun dönem GnRH tedavisi FSH düzeyini artt›rsa bile art›k inhibin B düzeyini daha fazla artt›rmaz (33). Kazan›lm›fl hipogonadotropik hipogonadizmli hastalara rekombinant FSH tedavisi (150 IU/gün,1ay) uyguland›¤›nda inhibin B düzeyi giderek artarken, ancak rekombinant LH tedavisinin hiçbir etkisi olmamaktad›r (64). • Erkek ‹nfertilitesi Spermatogenezi de¤erlendirmede semen analizi, FSH ve gerekirse testiküler biyopsi kullan›l›r. FSH’n›n diyagnostik do¤rulu¤u s›n›rl›d›r ve ancak spermatogenez yoklu¤unun son aflamalar›nda FSH düzeyi etkilenir ve artar. Fokal SCO ve hipospermatogenez gibi durumlarda FSH normal düzeylerdedir (34). Testiküler sperm ekstraksiyonu (TESE)’ye aday olacak azoospermik hastalar›n seçiminde FSH’n›n bir de¤eri yoktur (35,36). Potansiyel komplikasyonlar› ile birlikte testis biyopsisi invazif bir ifllemdir (37) ve genellikle heterojen bir yap›da olan infertil hastan›n testisinin bütününü temsil etmez (38). ‹nhibin B hormonunun spermatogenezin iyi bir belirteci oldu¤u ve FSH, testis volümü, sperm say›s› ile korale oldu¤u gösterilmifltir (1,3,26-29,30,32,39). Spermatogenez hasar› yapan farkl› etyolojili birçok durumda inhibin B düzeylerinin düfltü¤ü belirlenmifltir (19,30). Ayr›ca inhibin B’nin FSH ile kombine edilerek kullan›ld›¤›nda tek bafl›na FSH’dan daha sensitif bir belirteç oldu¤u rapor edilmifltir (30). Özellikle azoospermik hastalarda TESE öncesi spermatogenez varl›¤›n› belirlemek için bir belirteç var m›? Bu konu ile ilgili son y›llarda yap›lan birkaç çal›flma var: Bir çal›flmada nonobstrüktif azoospermik hastalarda inhibin B düzeyinin obstrüktif azoospermik hastalara göre daha düflük oldu¤u belirlenmifltir (40). Azoospermik hastalarda yap›lan 3 ayr› çal›flmada TESE (+) olan hastalarla TESE(-) olan hastalar›n hormonal düzeyleri karfl›laflt›r›ld›¤›nda, inhibin B düzeyinin (tek bafl›na veya FSH ile birlikte) TESE’de sperm varl›¤›n› önceden belirleyebilen en iyi belirteç oldu¤u belirtilmifltir (40-42). En az›ndan inhibin B düzeyinin düflüklü¤ü durumunda, TESE’de sperm bulabilme ihtimalinin çok daha düflük oldu¤u ve ek olarak sperm buluna- İNFERTİLİTE bilse bile embriyo transferiyle baflar› oran›n›n da düflük oldu¤u belirlenmifltir (42). Bu çal›flmalarda inhibin B’nin cutoff de¤eri çal›flmalar aras›nda farkl›l›klar olmamakla birlikte 15-40 pg/ml olarak belirtilmifltir (40,42). Di¤er taraftan baflka bir çal›flmada ise TESE (+) olan hastalarla TESE(-) olan hastalar›n inhibin B düzeyleri aras›nda herhangi bir korelasyon olmad›¤› ve inhibin B’nin ne tek bafl›na ne de FSH ile kombinasyonun TESE’de sperm varl›¤›n› önceden belirleyemeyece¤i ileri sürülmüfltür (43). ‹nhibin B düzeyi de FSH gibi, spermatogenez hasar› çok ileri düzeylere ulafl›ncaya kadar normal düzeylerde kal›yorsa da, testiste sperm bulma oran›n›n %50’lere yak›n düzeyde oldu¤u bildirilen azoospermik hastalarda, TESE karar›n› vermede hormonal parametreler, testiste sperm bulamama ihtimali konusunda önceden fikir verici gibi gözükmemektedir. Sonuçta inhibin B düzeyi düfltükçe TESE’de sperm bulabilme ihtimali azal›r ve sperm bulunsa bile embriyo transferiyle baflar› oran›n› düflüktür. • FSH Stimülasyonuna Cevap ‹nhibin B, FSH aktivitesinin farmakodinamik bir parametresi midir? (FSH ba¤›ml› Sertoli hücre fonksiyonunun bir belirteci midir?) E¤er böyleyse, FSH tedavisi uygulanan infertil hastalar›n tedaviden fayda görüp görmedi¤ini prospektif olarak ay›rt etmek mümkün olabilir. Normal erkeklerde FSH (3000 IU) enjeksiyonundan sonraki 24 saatte serum FSH düzeyinde önemli bir art›fl olur (15). ‹nhibin B düzeyinde k›smen doza ba¤›ml› benzer bir art›fl olur ve 1000 IU FSH yeterlidir (44). Plasebo kontrollü bir çal›flmada FSH tedavisi (150 IU/gün, 12 hafta) infertil erkeklerde inhibin B üretimini önemli ölçüde artt›ramam›fl ve spermiogram parametreleri ve gebelik oran›nda iyileflme olmam›flt›r (45). Di¤er taraftan FSH ve inhibin B düzeyleri normal oligozoospermili infertil hastalarda FSH tedavisi (75 UI/gün afl›r›, 3 ay) sonras› inhibin B düzeyleri tüm hastalarda anlaml› olarak artarken, sperm say›s› hastalar›n sadece yar›s›nda artm›flt›r (46). Böylece infertil hastalar›n hormonal tedavisinde inhibin B’nin prediktif de¤eri hala tart›flmal›d›r. • Radyasyon ve Antineoplastik Tedavi Radyasyona maruziyet sonras› serum inhibin B düzeyi h›zla düfler, FSH düzeyi artar, sperm say›s› ve testis volümü azal›r (29). Bu modele göre; inhibin B testiküler hasar›n erken belirtecidir ve muhtemelen premayotik germ hücre proliferasyonunun bir indeksidir. Ancak bu deney- 315 İNFERTİLİTE sel sonuçlar henüz insanda yap›lan benzer araflt›rmalarla desteklenmemifltir. Testis kanserli hastalarda orfliektomiden önce bile testiküler hasar›n var oldu¤u iyi bilinir (47) ve orfliektomi sonras› daha kötüye gider (48). Testiküler radyasyon uygulanan seminomlu hastalarda spermatogenik aktivitenin yoklu¤u ile beraber inhibin B’nin belirlenemeyen düzeyde oldu¤u saptanm›flt›r (49). Di¤er kanserler nedeniyle, örne¤in tiroid kanserinde radyoiyot (50) veya kemoterapi (51-52) spermatogenezde ve inhibin B düzeyinde düflüfle neden olur. • Yafllanma 60 yafl›n üzerindeki yafll› erkeklerde spermatogenezin varl›¤›n› gösteren çok az veri vard›r. Kontrollü çal›flmalarda sa¤l›kl› bir yafll› erkekte semen parametrelerinin mutlaka kötüleflmedi¤i (53) ve inhibin B düzeyinin orta derecede azald›¤› gösterilmifltir (54,55). Ancak semen analizinin yoklu¤u, bu düflüflü teyit etmemizi engellese de, birçok çal›flmada farkl› sebeplerle spermatogenezde azalman›n inhibin B düzeyinde azalmaya neden oldu¤u zaten gösterilmifltir. • Çocukluk Dönemi Son y›llarda çocuk yafl grubunda inhibin B ile ilgili özellikle kriptorflid hastalarda bbir kaç çal›flma yap›lm›flt›r. Bilateral palpe edilemeyen testisli hastalarda hCG stimülasyonu yerine basal inhibin B düzeyinin ölçümüyle testiküler doku varl›¤›n› gösterilebilmektedir (56) Ayr›ca baflka bir çal›flmada inhibin B düzeyinin takibi ile orfliopeksinin Sertoli-germ hücre fonksiyonlar› üzerine olan olumlu ortaya konulmufltur (57-58). Prepubertal hipogonadal erkek çocuklarda rekombinant FSH tedavisi ile inhibin B düzeyinin yükseldi¤i gösterilmifltir (59). • Hormonal Erkek Kontrasepsiyonu Hormonal erkek kontrasepsiyonunda testosteron esterleri ve onlarla kombine edilen gestejenler kullan›l›r. Bu tedavi serum gonadotropinlerinde h›zla düflmeye ve spermatogenezde azoospermiye kadar varan supresyona neden olur. Testosteron enantat (TE)’›n yaln›z olarak ve levonorgestrel ile kombine edilerek kullan›ld›¤› 2 farkl› çal›flmada inhibin B düzeyleri önemli ölçüde azalm›flt›r (6061). Buna karfl›n testosteron undeconat/levonorgesterel ve norethitestosteron enantat kullan›larak yap›lan 2 çal›flmada, gonadotropinler ve spermatogenezde azalma belirlenirken, inhibin B düzeyinde anlaml› bir düflme belirle- 316 Derleme nememifltir (62-63). ‹lk iki çal›flmada TE’›n gonadotropinleri bask›lamas› sonucu spermatogenetik proliferasyonun inhibin beta-B üretimini durduracak flekilde azald›¤› ileri sürülmektedir. Son iki durumda ise gestajenlerin eklenmesi direkt olarak inhibin beta-B transkripsiyonunu bafllatabilece¤i ve/veya spermatogenezin daha geç basamaklarda durdu¤u düflünülmektedir. Sonuç ‹nhibin B’nin ölçümü için spesifik ve sensitif assaylerin geliflimi inhibin B biolojisi ve FSH sekresyonu kontrolünü anlamam›zda çok önemli geliflmelere yol açm›flt›r. Ancak klinik uygulamada inhibin B’den beklenen fayda hayal k›r›c›d›r ve inhibin B düzeyinin ölçümü androloglar›n tan›sal yaklafl›mlar›na beklenen ölçüde katk›y› sa¤lamam›flt›r. Her ne kadar testisin histolojik durumunu veya biyopside sperm varl›¤›n› önceden belirlemede, inhibin B ve FSH birlikte ölçümü tek bafllar›na olduklar›ndan daha fazla sensitifse de, tam kesin sonuç veremezler. Bireysel bir hasta hastada bilinen diagnostik ve terapötik yaklafl›mlara inhibin B ölçümünün gerçekten katk›s› çok azd›r. Ayr›ca inhibin B de¤eri bazen di¤er parametrelerden farkl› sonuçlar vererek yorumlanamayan belirsizliklere yol açabilir. Son olarak inhibin B, idiyopatik infertilitede FSH duyars›zl›¤›n› belirleyemez ve hormonal erkek kontrasepsiyonu denemelerinde cevap verenlerle vermeyenleri ay›rt edemez. Böylece inhibin B klinik pratikte zaruri bir tan› arac› de¤ildir. Di¤er taraftan inhibin B düzeyinin spermatogenezin endokrin belirteci oldu¤u teorik olarak kabul edilir. Klinikteki en kesin kullan›m›; testiküler toksinlere ba¤l› meydana gelen akut hasar› en h›zl› olarak gösteren belirteç olmas›d›r. ‹nhibin B ile ilgili çal›flmalar, normal ve patofizyolojik durumlarda testisküler fonksiyon ve hipofizer-testiküler aks›n regülasyonu hakk›ndaki bilgilerimizi çok artt›rm›flt›r. Buna karfl›n inhibin fizyolojisinin birçok enigmatik yönü aç›klanmay› beklemekte ve daha fazla araflt›rma yap›lmas›n› gerektirmektedir. Son olarak metodolojik yönler önemsenilmemifl olabilir. fiu andaki konseptin oluflmas›ndaki verilerin tümü sadece tek ve ayn› kit kullan›larak elde edilmifltir. Di¤er protein hormon assayleriyle bugüne kadar kazan›lan deneyimler, standardizasyon, kullan›labilirlik ve yeni olan›n pazarlanmas› gibi konularda assayler aras›ndaki rekabetle birlikte baz› sürprizleri akla getirmektedir. Derleme İNFERTİLİTE Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. Illingworth PJ, GroomeNP, Byrd W, Rainey WE, McNeilly AS, Mather JP, Bremner WJ: Inhibin B: A likely candidate for the physiologically important form of inhibin in men. J Clin Endocrinol Metab 81: 1321-25. De Scheppers J, Verlinde F, Cortvrindt R, Callewaert M, Smitz J: Serum inhibin B in term-born male and female neonates during the first week of life. European J Pediatrics 159: 465-9, 2000. Andersson AM, Toppari J, Haavisto AM, Petersen JH, Simell O, Skakkeb_k NE: Longitudinal reproductive hormone profiles in infants: peak of inhibin B levels in infant boys exceeds levels in adult men. J Clin Endocrinol Metab 83: 675-81, 1998. Bergada I, Rojas G, Ropelato G, Ayuso S, Bergada C, Campo S: Sexual dimorphism in circulating monomeric and dimeric inhibins in normal boys and girls from birth to puberty. Clinical Endocrinology 51: 455-60, 1999. Andersson AM, Skakkeb_k NE: Serum inhibin B levels during male childhood and puberty. Molecular Cellular Endocrinology 180: 103-7, 2001 Crofton PM, Evans AEM, Groome NP, Taylors MRH, Holland CV, Kelnar CJH: Inhibin B in boys from birth to adulthood: relationship with age, pubertal stage, FSH and testosterone. Clinical Endocrinology 56: 21521, 2002. Raivio T, Dunkel L: Inhibins in childhood and puberty. Best Prac & Res Clin Endocrinol Metab 16: 43-52, 2002.. Borgato S, Giacchero R, Morpurgo P, Persani L, Beck-Peccoz P: Physiological secretion of gonadotropins and inhibin B during the first year of life in both sexes. 5th European Congress of Endocrinology, Turin/Italy, 2001, O-079 . Hadziselimovic F, Thommen L, Girard J, Herzog B: The significance of postgonadal gonadotropin surge for testicular development in normal and cryptorchid testes. J Urol 136: 274-6, 1986. Hadziselimovic F, Herzog B: Importance of early postnatal germ cell maturation for fertility of cryptorchid males. Hormone Research 55: 610, 2001. Huff DS, Fenig DM, Canning DA, Carr MC, Zderic SA, Synder 3rd HM: Abnormal germ cell development in cryptorchidism. Hormone Research 55: 11-17, 2001. Andersson AM, Juul A, Petersen JH, Muller J, Groome NP, Skakkeb_k NE: Serum inhibin B in healthy pubertal and adolescent boys: relation to age, stage of puberty, and follicle stimulating hormone, luteinizing hormone, testosterone and estradiol levels. J Clin Endocrinol Metab 82: 3976-81, 1997. Raivio T, Dunkel L: Inverse relationship between serum inhibin B and FSH levels in prepubertal boys with cryptorchidism. Pediatric Research 46: 496-500, 1999. Raivio T, Saukkonen S, Jaaskelainen J, Komulainen J, Dunkel L: Signaling between the pituitary gland and the testis: inverse relationship between serum FSH and inhibin B concentrations in boys in early puberty. European J Endocrinology 142: 150-6, 2000. Anawalt BD, Bebb RA, Matsumoto AM, Groome NP, Illingworth PJ, McNeilly AS, et al.: Serum inhibin B levels reflect Sertoli cell function in normal men and men with testicular dysfunction. J Clin Endocrinol Metab 82: 3341-5, 1996. Jensen TK, Andersson AM, Hjollund NH, Scheike T, Kolstad H, Giwercman A, Henriksen TB, Ernst E, Bonde JP, Olsen J, McNeilly A, Groome NP, Skakkebaek NE: Inhibin B as a serum marker of spermatogenesis: correlation to differences in sperm concentration and follicle-stimulating hormone levels. A study of 349 Danish men. J Clin Endocrinol Metab 82(12): 4059-63, 1997. Pierik FH, Vreeburg JTM, Stijnen T, Jong FHD, Weber RFA: Serum inhibin B as a marker of spermatogenesis. J Clin. Endoc. Metab., 83: 3110, 1998. Leifke E, Simoni M, Kamischke A, Gromoll J, Bergmann M, Niesclag E: Does the gonadotrophic axis play a role in the pathogenesis of Sertolicell-only syndrome? Int J Urol 20: 29-36, 1997. Bohring, C., Krause, W.: Serum levels of inhibin B in men with different causes of spermatogenic failure. Andrologia., 31: 137, 1999. Feng ZM, Li YP, Chen CL: Analysis of the 5’-flanking regions of rat inhibin alpha- and beta-B subunit genes suggests two different regulatory mechanisms. Molecular Endocrinology 3: 1914-25, 1989. Namiki M, Kondoh N, Matsumiya K, Sakoda S, Nishimune Y, Okuyama A: Hormonal regulation of human testicular inhibin alpha and beta B subunit messenger RNAs. J Urol 150: 1007-9, 1993. 22. de Kretser DM, McLachlan RI, Robertson DM, Burger HG: Serum inhibin levels in normal men and men with testicular disorders. J Endocrinol. 120(3):517-23, 1989. 23. Burger HG, Robertson DM: Editorial: inhibin in the male – progress et last. Endocrinology 138: 1361-2, 1997. 24. Eramaa M, Heikinheimo K, Voutilainen R: Developmental and cyclic adenosine 3',5'monophosphate-dependent regulation of inhibin subunit messenger ribonucleic acids in human fetal testes. J Clin Endocrinol Metab 75: 806-11, 1992. 25. Dykema JC, Mayo KE: Two messenger ribonucleic acids encoding the common beta B-chain of inhibin and activin have distinct 5'-initiation sites and are differentially regulated in rat granulosa cells. Endocrinology 135: 702-11, 1994. 26. Krummen LA, Toppari J, Kim WH, Morelos BS, Ahmad N, Swerdloff RS, Ling N, Shimasaki S, Esch F, Bhasin S: Regulation of testicular inhibin subunit messenger ribonucleic acid levels in vivo: effects of hypophysectomy and selective follicle-stimulating hormone replacement. Endocrinology 125: 1630-7, 1989. 27. Pineau C, Sharpe RM, Saunders PT, Gerard N, Jegou B: Regulation of Sertoli cell inhibin production and of inhibin alpha-subunit mRNA levels by specific germ cell types. Mol Cell Endocrinol 72: 13-22, 1990. 28. Allenby G, Foster PM, Sharpe RM: Evidence that secretion of immunoactive inhibin by seminiferous tubules from the adult rat testis is regulated by specific germ cell types: correlation between in vivo and in vitro studies. Endocrinology 128: 467-76, 1991. 29. Foppiani L, Schlatt S, Simoni M, Weinbauer GF, Hacker-Klom U, Nieschlag E: Inhibin B is a more sensitive marker of spermatogenetic damage than FSH in the irradiated non-human primate model. J Endocrinol 162: 393-400, 1999. 30. von Eckardstein S, Simoni M, Bergmann M, Weinbauer GF, Gassner P, Schepers AG, Nieschlag E: Serum inhibin B in combination with serum follicle-stimulating hormone (FSH) is a more sensitive marker than serum FSH alone for impaired spermatogenesis in men, but cannot predict the presence of sperm in testicular tissue samples. J Clin Endocrinol Metab 84: 2496-501, 1999. 31. Foresta C, Bettella A, Petraglia F, Pistorello M, Luisi S, Rossato M: Inhibin B levels in azoospermic subjects with cytologically characterized testicular pathology. Clin Endocrinol (Oxf) 50: 695-701, 1999. 32. Seminara SB, Boepple PA, Nachtigall LB, Pralong FP, Khoury RH, Sluss PM, Lecain AE, Crowley WF Jr: Inhibin B in males with gonadotropinreleasing hormone (GnRH) deficiency: changes in serum concentration after shortterm physiologic GnRH replacement--a clinical research center study. J Clin Endocrinol Metab 81: 3692-6, 1996. 33. Nachtigall LB, Boepple PA, Seminara SB, Khoury RH, Sluss PM, Lecain AE, Crowley WF Jr: Inhibin B secretion in males with gonadotropin-releasing hormone (GnRH) deficiency before and during long-term GnRH replacement: relationship to spontaneous puberty, testicular volume, and prior treatment--a clinical research center study. J Clin Endocrinol Metab 81: 3520-5, 1996. 34. Bergmann M, Behre HM, Nieschlag E: Serum FSH and testicular morphology in male infertility. Clin Endocrinol (Oxf) 40: 133-6, 1994. 35. Chen CS, Chu SH, Lai YM, Wang ML, Chan PR: Reconsideration of testicular biopsy and follicle-stimulating hormone measurement in the era of intracytoplasmic sperm injection for non-obstructive azoospermia? Hum Reprod 11: 2176-9, 1996. 36. Ezeh UI, Moore HD, Cooke ID: Correlation of testicular sperm extraction with morphological, biophysical and endocrine profiles in men with azoospermia due to primary gonadal failure. Hum Reprod 13: 3066-74, 1998. 37. Schlegel PN, Su LM: Physiological consequences of testicular sperm extraction. Hum Reprod 12: 1688-92, 1997. 38. Tournaye H, Verheyen G, Nagy P, Ubaldi F, Goossens A, Silber S, Van Steirteghem AC, Devroey P: Are there any predictive factors for successful testicular sperm recovery in azoospermic patients? Hum Reprod 12: 80-6, 1997. 39. Mahmoud AM, Comhaire FH, Depuydt CE: The clinical and biologic significance of serum inhibins in subfertile men. Reprod Toxicol 12: 591-9, 1998. 40. Ballesca JL, Balasch J, Calafell JM, Alvarez R, Fabregues F, de Osaba MJ, Ascaso C, Vanrell JA: Serum inhibin B determination is predictive of successful testicular sperm extraction in men with non-obstructive azoospermia. Hum Reprod 15: 1734-8, 2000. 317 İNFERTİLİTE 41. Bohring C, Schroeder-Printzen I, Weidner W, Krause W: Serum levels of inhibin B and follicle-stimulating hormone may predict successful sperm retrieval in men with azoospermia who are undergoing testicular sperm extraction. Fertil Steril 78: 1195-8, 2002. 42. Bailly M, Guthauser B, Bergere M, Wainer R, Lombroso R, Ville Y, Selva J: Effects of low concentrations of inhibin B on the outcomes of testicular sperm extraction and intracytoplasmic sperm injection. Fertil Steril 79: 905-8, 2003. 43. Vernaeve V, Tournaye H, Schiettecatte J, Verheyen G, Van Steirteghem A, Devroey P: Serum inhibin B cannot predict testicular sperm retrieval in patients with non-obstructive azoospermia. Hum Reprod 17: 971-6, 2002. 44. Kamischke A, Simoni M, Schrameyer K, Lerchl A, Nieschlag E: Is inhibin B a pharmacodynamic parameter for FSH in normal men? Eur J Endocrinol 144: 629-37, 2001. 45. Kamischke A, Behre HM, Bergmann M, Simoni M, Schafer T, Nieschlag E: Recombinant human follicle stimulating hormone for treatment of male idiopathic infertility: a randomized, double-blind, placebo-controlled, clinical trial. Hum Reprod 13:596-603, 1998. 46. Foresta C, Bettella A, Rossato M, La Sala G, De Paoli M, Plebani M : Inhibin B plasma concentrations in oligozoospermic subjects before and after therapy with follicle stimulating hormone. Hum Reprod 14: 90612, 1999. 47. Petersen PM, Skakkebaek NE, Vistisen K, Rorth M, Giwercman A: Semen quality and reproductive hormones before orchiectomy in men with testicular cancer. J Clin Oncol 17: 941-7, 1999. 48. Petersen PM, Skakkebaek NE, Rorth M, Giwercman A: Semen quality and reproductive hormones before and after orchiectomy in men with testicular cancer. J Urol 161: 822-6, 1999. 49. Petersen PM, Andersson AM, Rorth M, Daugaard G, Skakkebaek NE: Undetectable inhibin B serum levels in men after testicular irradiation. J Clin Endocrinol Metab 84: 213-5, 1999. 50. Wichers M, Benz E, Palmedo H, Biersack HJ, Grunwald F, Klingmuller D: Testicular function after radioiodine therapy for thyroid carcinoma. Eur J Nucl Med 27: 503-7, 2000. 51. Wallace EM, Groome NP, Riley SC, Parker AC, Wu FCEffects of chemotherapy-induced testicular damage on inhibin, gonadotropin, and testosterone secretion: a prospective longitudinal study. J Clin Endocrinol Metab. 1997 Sep;82(9):3111-5. 52. Grigg AP, McLachlan R, Zaja J, Szer J: Reproductive status in long-term bone marrow transplant survivors receiving busulfan-cyclophosphamide (120 mg/kg). Bone Marrow Transplant. 2000 Nov;26(10):108995 318 Derleme 53. Nieschlag E, Lammers U, Freischem CW, Langer K, Wickings EJ: Reproductive functions in young fathers and grandfathers. J Clin Endocrinol Metab 55: 676-81, 1982. 54. Mahmoud AM, Goemaere S, De Bacquer D, Comhaire FH, Kaufman JM: Serum inhibin B levels in community-dwelling elderly men. Clin Endocrinol (Oxf) 53: 141-7, 2000. 55. Bohring C, Krause W: Serum levels of inhibin B in men of different age groups. Aging Male 6: 73-8, 2003. 56. Kubini K, Zachmann M, Albers N, Hiort O, Bettendorf M, Wolfle J: Basal inhibin B and the testosterone response to human chorionic gonadotropin correlate in prepubertal boys. J Clin Endocrinol Metab 85: 134, 2000. 57. Irkılata C, Yıldırım I, Onguru O, Aydur E, Dayanç M: The influence of orchiopexy on serum inhibin B level: relationship with histology. J Urology 172(6 Pt 1): 2402-5. 58. Irkılata C, Yıldırım I, Onguru O, Muşabak U, Aydur E, Dayanç M: The Effect of HCG Stimulation Test on Inhibin B and other Hormones Before and After Orchiopexy XIVth ESPU Congress 2003, Madrid, Spain. 1215th March 2003; O-115. 59. Raivio T, Toppari J, Perheentupa A, McNeilly AS, Dunkel L: Treatment of prepubertal gonadotropin-deficient boys with recombinant human follicle stimulating hormone. Lancet 350: 263-4, 1997. 60. Zhengwei Y, Wreford NG, Royce P, de Kretser DM, McLachlan RI: Stereological evaluation of human spermatogenesis after suppression by testosterone treatment: heterogeneous pattern of spermatogenic impairment. J Clin Endocrinol Metab 83: 1284-91, 1998. 61. Anderson RA, Wallace EM, Groome NP, Bellis AJ, Wu FC: Physiological relationships between inhibin B, follicle stimulating hormone secretion and spermatogenesis in normal men and response to gonadotrophin suppression by exogenous testosterone. Hum Reprod 12: 746-51, 1997. 62. Behre HM, Kliesch S, Lemcke B, von Eckardstein S, Nieschlag E: Suppression of spermatogenesis to azoospermia by combined administration of GnRH antagonist and 19-nortestosterone cannot be maintained by this non-aromatizable androgen alone. Hum Reprod 16: 2570-7, 2001. 63. Kamischke A, Venherm S, Ploger D, von Eckardstein S, Nieschlag E: Intramuscular testosterone undecanoate and norethisterone enanthate in a clinical trial for male contraception. J Clin Endocrinol Metab 86: 303-9, 2001. 64. Young J, Couzinet B, Chason P, Brailly S, Loumaye E, Schaison G: Effects of human luteinizing hormone and follicle-stimulating hormone in patients with acquired hypogonadotropic hypogonadism: study of Sertoli and Leydig cell secretions and interactions. J Clin Endocrinol Metab 85: 3239-44, 2000. İNFERTİLİTE Derleme Hipogonadotropik hipogonadizmde rekombinant FSH ve LH tedavisi Doç. Dr. Ali Atan, Dr. Altuğ Tuncel Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 3. Üroloji Kliniği Gonadotropin azl›¤› hipofiz veya hipotalamus’un yap›sal veya fonksiyonel bozukluklar›na ba¤l› olarak meydana gelir. ‹nfertil erkeklerin %1’den az›nda bu durum vard›r. Erkek infertilitesinin spesifik tedaviye cevap veren nadir durumlar›ndan birisidir. Gonadotropinler ilk olarak 19. yüzy›l›n bafllar›nda hayvan ekstraktlar›ndan sa¤lanm›flt›r. Bu amaçla domuz hipofiz glandlar› ve k›srak serumlar› kullan›lm›flt›r. Daha sonra insan kadavralar›n›n hipofiz glandlar›ndan ekstraksiyon yoluyla gonadotropinler elde edilmifltir. Ancak hipofiz ekstreleri: a) Yavafl virüs enfeksiyonunu aktarma (Cruetzfeldt-Jacob hastal›¤›) riski tafl›malar›, b) Çok fazla miktarlarda ihtiyaç duyuldu¤unda elde etme zorlu¤u nedenlerinden dolay› art›k kullan›lmamaktad›r. 1970’lerden sonra ise menapozal kad›nlar›n idrar›ndan gonadotropin izolasyonu sa¤lanm›flt›r. ‹drar kökenli gonadotropinler y›llard›r klinikte kullan›lmaktad›r. Ancak idrar kökenli gonadotropinler idrar kökenli proteinler ile beraber eflit miktarlarda FSH ve LH içermektedirler. Daha saf idrar gonadotropini elde etmek amac›yla 1990 y›l›ndan sonra baz› saflaflt›rma yöntemleri gelifltirilmifltir. Saflaflt›rma yoluyla idrardan pürifiye FSH (FSH-p) ve yüksek oranda pürifiye FSH (FSH-hp) elde edilmifltir. FSH-p, spesifik antikorlar kullan›larak LH’n›n ço¤unlu¤unun hMG materyalinden uzaklaflt›r›lmas› yoluyla üretilir. FSH-hp elde etmek için spesifik antikorlar yoluyla FSH molekülleri ba¤lan›r. Böylece idrar proteinlerinin ve LH’n›n yaklafl›k tamam› FSH’dan ayr›l›r. Son olarak 1995 y›l›ndan sonra biyoteknolojik geliflmeler neticesinde rekombinant formlar üretilmifltir. Rekombinant formlar; Çin Hamster over hücrelerine transfekte edilen ekspresyon vektörleri içine gonadotropinlerin alfa ve beta subünitelerini kodlayan genlerin yerlefltirilmesi ile üretilirler (1). Hipogonadotropik hipogonadizmde tedavinin amaçlar›; 1-Virilizasyon, 2-Spermatogenez’dir. Hipogonadotropik hipogonadizmli kiflilerde testis volümü genelde 5 ml’den azd›r. Sadece virilizasyon sa¤lamak için testoste- ron tedavisi yeterlidir. Ancak normal spermatogenezin bafllat›lmas› için mutlaka ekzojen gonadotropin verilmesi gereklidir. Tedavi ya sadece hCG ile ya da hCG ve hMG kombinasyonu ile yap›l›r. Parsiyel gonadotropin eksikli¤i olan kiflilerde, önceden (peripubertal olarak) hCG kullanm›fl kiflilerde, normal spermatogenezi bafllam›fl ancak postpubertal olarak gonadotropin azl›¤› olan kiflilerde sadece hCG ile spermatogenez sa¤lanabilir. Yüksek doz hCG Leydig hücrelerini uyararak LH aktivitesi oluflturur ve 1000-3000 IU haftada 2-3 defa IM olarak verilir. Testosteron düzeyleri ayl›k olarak takip edilir. Yeterli düzeye göre doz ayarlamas› yap›l›r. Genelde 2-3 ayda yeterli testosteron düzeyi sa¤lan›r. 6-12 ayl›k sürede spermatogenez bafllamaz ise hMG-FSH (75 IU haftada 3 defa IM) ilave edilmelidir. hMG, FSH aktivitesi sa¤lar. FSH Sertoli hücrelerini uyararak spermatogenezin bafllamas› ve devam›nda faydal›d›r. Alt› ay sonra spermatogenez bafllamaz ise FSH dozu 150 IU’e (haftada 3 defa IM) artt›r›l›r. ‹kinci 6 ayl›k sürede gebelik olur ise hasta baflka gebelikler istiyor ise sadece hCG tedavisi ile devam eder. Ancak baflka do¤um istenmiyor ise hastaya sadece testosteron tedavisi yeterlidir. E¤er hCG’e karfl› antikor oluflmufl ve tedaviye cevab› önlüyor ise rLH kullan›labilir. Çok yeni bir konudur. Yeterli veri yoktur (2). Biyolojik etkinlik aç›s›ndan idrar kökenli FSH formlar› aras›nda ciddi bir farkl›l›k yoktur. Fark sadece LH ve idrar proteini içeri¤inden kaynaklanmaktad›r. hMG idrar proteinleri ile beraber eflit oranda FSH ve LH içerir. FSH-p %5’ten az, FSH-hp ise %1’den az LH içerir. Bu 2 formda da bir miktar idrar proteini vard›r. Sonuç olarak, idrar kökenli gonadotropinler uzun y›llard›r kullan›lmas›na karfl›n hala baz› endifleleri de beraberinde getirirler. ‹drar ürünleri istenmeyen proteinler ile kontaminedirler. Bu nedenle dokuda lokal reaksiyona yol açarlar ve IM uygulanmalar› gereklidir. Yüksek pürifiye formlar bile tamamen pür de¤ildir. Bunlar toplanm›fl idrardan elde edildikleri için her toplanan örnekten elde edilecek gonadotropin içerikleri 319 İNFERTİLİTE farkl› olabilir. Dünya çap›nda yayg›n olarak kullan›ld›klar› için çok fazla menapozal idrar›n toplanmas› ve pürifiye edilmesi gereklidir. Bu nedenlerle rekombinant formlar›n klinikte kullan›mlar› gündeme gelmifltir. Rekombinant gonadotropinler idrardan elde edilen formlara göre baz› avantajlara sahiptirler. Üretim ifllemi kesin bir kontrol alt›ndad›r, her defas›nda ayn› ürün elde edilir. Ürünler tamamen FSH ve LH aktivitesine sahiptir. ‹drar toplama s›k›nt›s› ortadan kald›r›l›r. Elde edilen ürün yüksek spesifikliktedir. Düflük immünojeniteye sahiptir ve hastaya subkutan self-enjeksiyonla uygulanabilir. Ürün enfeksiyöz materyal riskinden uzakt›r. ‹drarda bulunan ilaçlar ile beraber ekstrakte edilebilme riski yoktur (1). Rekombinant formlar ilk olarak Liu ve arkadafllar› taraf›ndan (1999) klinikte kullan›lm›flt›r. Bu çal›flmada, 10 hipogonadotropik hipogonadizmli erkek hastada rFSH’n›n spermatogenezi bafllatmada etkinli¤i ve güvenilirli¤i gösterilmifltir (3). Bu çal›flmada primer amaç, sperm say›s›n› 1.5 milyon/ml üzerine artt›rmak; sekonder amaçlar, testis volümünü artt›rmak, serum ‹nhibin B düzeyini artt›rmak, gebelik, 18 ay süre ile verilen rFSH’n›n güvenilirli¤ini belirlemektir. Tedavi ak›fl›nda ilk olarak hCG 3 ay süreyle haftada 2 defa 2000 IU SC olarak verilmifltir. ‹kinci ayda serum testosteron düzeyi normale yükselmez ise hCG dozu haftada 3 defa 2000 IU SC uygulanm›flt›r. Plazma testosteron normal ancak hala azoospermik olan hastalarda 6. ayda rFSH tedavisi eklenmifltir. rFSH haftada 3 defa subkutan 150 IU olarak 18 ay süreyle verilmifltir. Tedavi sonunda testis volümü 4.8 ml’den 9.6 ml’ye artm›flt›r. ‹ki hasta çal›flma d›fl› kalm›flt›r ve de¤erlendirilen 8 hastan›n 7’sinde 6 ay içinde ejakulatta sperm görülmüfltür, 5 hastada ise ortalama 9 ayda 1.5 milyon/ml üzerinde sperme ulafl›lm›flt›r. Testis volümü, spermatogenez ve gebelik ile ilgili elde edilen veriler idrardan elde edilen FSH ile rFSH n›n ayn› düzeyde etkili oldu¤unu göstermektedir. Bu çal›flmada rFSH+hCG tedavisi sonras›nda %13 oran›nda semende hiç sperm görülmemifltir. Bouloux ve arkadafllar› (4), 2002 y›l›nda hipogonadotropik hipogonadizmi olan 19 hastada rFSH’n›n etkinli¤ini araflt›rm›fllard›r. Hastalara 6 ay süreyle 2000 IU haftada 2 defa subkutan hCG verilmifl, 2. ay sonunda testosteron düzeyine göre hCG doz titrasyonu yap›lm›flt›r. Toplam 18 ay süreyle hCG ile beraber rFSH tedavisi 150 IU haftada 3 defa verilmifltir. Çal›flman›n primer amac› sperm say›s›n› 1.5 milyon/ml üzerine ç›karmakt›. Sekon- 320 Derleme der amaçlar ise testis volüm art›fl›, serum inhibin konsantrasyonu, ejakülat volümü, her ejakulattaki sperm say›s›, sperm morfolojisi ve motilitesi ve gebelikti. Hastalar›n %63.2’sinde sperm say›s› 1.5 mil/ml üzerine ç›km›flt›r, %15.8 hastada ise 1 milyon/ml civar›nda sperm elde edilmifltir, %20 hastada azoospermi devam etmifltir. Spermatogenezin bafllad›¤› ortalama süre 9 ayd›. Bu süredeki ortalama sperm say›s›ndaki art›fl 2.8 milyon/ml, normal sperm morfolojisi %39.1, sperm motilitesi %25.6 saptanm›flt›r. Motil sperm oran› 12. ayda ise %40’a ulaflm›flt›r. Bafllang›çta tamam› azoospermik ve 4 ml alt›nda testis volümü olan erkeklerde %80 spermatogenez bafllat›lm›fl ve testis volümü 10 ml üzerine ç›km›flt›r. rFSH iyi tolare edilmifltir ve alerjik reaksiyon ve antikor oluflturmam›flt›r. Tedaviye cevap süresi 9 ayd› ve bu süre standart hMG ile olan tedaviye cevaba göre çok k›sad›r. Genelde standart hMG dozu haftada 225-300 IU dir. Ancak rFSH ile bu doz haftada 4509 IU’e artt›r›labilmektedir. Ancak bir grup hasta yeterli süre verilmesine ra¤men rFSH tedavisine cevap vermemektedir. Bunun muhtemel nedenleri altta yatan azoosperminin gerçek nedeninin bilinmemesi (GnRH azl›¤›) ve/veya FSH’a duyarl›l›k azl›¤› (daha yüksek dozlar gerekebilir) olabilir. Bouloux ve arkadafllar›n›n (5) 2003 y›l›nda yapt›klar› çok merkezli, randomize etkinlik ve güvenilirlik çal›flmas›nda azospermik ve testis volümleri 4 ml alt›nda olan 32 erkek de¤erlendirilmifltir. Tedavi ak›fl›nda ilk olarak hCG SC olarak 1500 IU haftada 2 defa, 8 hafta sonra testosteron düzeyi yeterli de¤ilse doz 3000 IU haftada 2 defa verilmifltir. Toplam 16 hafta kullan›m sonras› testosteron düzeyi normal ancak azospermik olan hastalara randomize olarak ya haftada 3 defa SC 150 IU rFSH ya da haftada 2 defa SC 225 IU rFSH 48 hafta süreyle verilmifltir. Bu çal›flmada ortalama testis volümü 10 ml’nin üzerine ç›kmas›na karfl›n %47 oran›nda sperm say›s› 1 milyon/ml üzerine ç›km›flt›r. Bu oran önceki serilerde elde edilen sperm say›lar›ndan biraz daha düflük bir de¤erdir (3,6,7). Aradaki farkl›l›k tedavi süresinden kaynaklan›yor olabilir. Bu çal›flmada tedavi süresi 11 ayd›, di¤erlerinde 18 ay ve daha uzun süreler verilmektedir. Ancak 1 mil/ml sperm düzeyi elde etmek için gerekli süre 5,5 ayd›. Motil sperm oran› %35, normal morfolojili sperm oran› ise %24 idi. Bu süre di¤er çal›flmalardaki ile ayn› hatta daha k›sad›r. Ancak ço¤u hastalar çal›flma sonunda 20 milyon/ml alt›nda sperm say›s›na sahipti. Daha yüksek İNFERTİLİTE Derleme FSH’n›n verildi¤i çal›flmalarda vard›r (8,9). Dahil edilen hasta gruplar› oldu¤u için en yüksek etkili dozu belirlemek zordur. Haftada 450 IU standart uygulamad›r. Sonuç olarak; rFSH haftada 2 veya 3 dozda toplam 450 IU dozda spermatogenezi bafllatmada faydal›d›r. Güvenli ve iyi tolere edilmektedir. rFSH’n›n erkeklerdeki kullan›m› ile ilgili son y›llardaki verilere ra¤men rLH’n›n erkeklerdeki kullan›m› daha yeni uygulamad›r ve klinik bilgi çok azd›r. rLH gerçek LH aktivitesine sahip yüksek kaliteli bir üründür. rFSH gibi istenilen miktarlarda üretilebilir. Farmakokinetik özellikleri hipofizer ve idrar kökenli LH ile benzerdir. Yar› ömrü hCG’e göre daha k›sad›r (2.3 güne karfl› 1-5 saat). Kabaca 15.000-30.000 IU rLH 5000 hCG aktivitesi gösterir. Young ve arkadafllar›n›n 2000 y›l›nda hipogonadotropik hipogonadizmli erkek hastada yapt›klar› çal›flmada rFSH ve rLH’n›n pür FSH ve pür LH aktivitesi gösterdi¤i ortaya konmufltur. Ancak rLH’n›n k›sa yar› ömründen dolay› henüz yeterli dozu bilinmemektedir. Bu nedenle rLH kullan›m› ile ilgili yeni yap›lacak çal›flmalara gerek vard›r (1). SONUÇ ‹drar FSH’s›n›n kullan›ld›¤› önceki çal›flmalarda (3-8 ml) ve rFSH’n›n kullan›ld›¤› yeni çal›flmalarda (5 ml) testis volümü art›fl› yaklafl›k ayn›d›r. rFSH kullan›m› sonras›nda semende sperm görülme süresi yaklafl›k 6 ayd›r. ‹drar FSH’s›n›n kullan›ld›¤› çal›flmalarda da bu süre ayn›d›r. Önceki çal›flmalarda semende hiç sperm görülmemesi %21 civar›nda (%9-53) iken rFSH tedavisi sonras›nda bu oran %10-15 civar›ndad›r. Yani rFSH tedavisi ile semende sperm görülmeme oran› biraz daha azalm›flt›r. rFSH’n›n yan etkilerinin az oldu¤u, kilo art›fl›, kan bas›nc› de¤iflimi, kan kimyas› ve hematolojik parametreler üzerine etkisinin olmad›¤›, iyi tolere edildi¤i ve rFSH’a karfl› antikor oluflumunun olmad›¤› bildirilmektedir. Birim fiyatlar› biraz daha pahal› olmas›na karfl›n toplam maliyet aç›s›ndan de¤erlendirildi¤inde arada fark yoktur. Çünkü daha k›sa süreli kullan›m yeterli olabilmektedir. Yeni yap›lacak çok merkezli, randomize çal›flmalar ile rFSH ve rLH’n›n infertil erkeklerdeki etkinli¤i ve güvenilirli¤i aç›s›ndan daha fazla bilgi sahibi olunacakt›r. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. McClamrock HD. Recombinant gonadotropins.; Clin Obs Gynecol 2003;46(2):298-316. Anderson RJ, Bergman DA, Garber JR, Hamilton CR, Hershon KS, Jovanovic LG, Kleerekoper M, Mechanick JI, Palumbo PJ, Peters AL, Rettinger HI, Rodbard HW, Rubenstein HA, Seibel JA, Tourtelot JB. American Association of Clinical Endocrinologist Medical Guidelines for Clinical Practice for the Evaluation and Treatment of Hypogonadism in Adult Male Patients-2002 Update. ; Endocr Pract. 2002;8(6):440-456. Liu PY, Turner L, Rushford D, McDonald J, Baker HWG, Conway AJ, Handelsman D. Efficacy and safety of recombinant human follicle stimulating hormone (Gonal-F) with urinary human chorionic gonadotrophin for induction of spermatogenesis and fertility in gonadotrophin-deficient men.; Human Reproduction 1999;14(6):15401545. Bouloux P, Warne DW, Loumaye E. Efficacy ans safety of recombinant human follicle-stimulating hormone in men with isolated hypogonadotropic hypogonadism.; Fertility ans Sterility 2002;77(2):270-273. Bouloux P, Nieschlag E, Burger HG, Skakkebaek NE, Wu FCW, Handelsman DJ, Baker GHW, Ochsenkuehn R, Syska A, Mclachlan RI, Giwercman A, Conway AJ, Turner L, Van Kuijk JHM, Voortman G. Induction of spermatogenesis by recombinant follicle-stimulating hormone (Puregon) in hypogonatotropic azoospermic men who failed to respond to human chorionic gonadotropin alone.; Journal of Andrology 2003;24(4):604-611. 6. 7. 8. 9. European Metrodin HP Study Group. Efficacy and safety of highly purified urinary follicle-stimulating hormone with human chorionic gonadotropin for treating men with isolated hypogonadotropic hypogonadism.; Fertility and Sterility 1998;70(2):256-262. Burgues S, Calderon MD, The Spanish Collaborative Group on Male Hypogonadotropic Hypogonadism. Subcutaneous self-administration of highly purified follicle stimulating hormone and human chorionic gonadotrophin for the treatment of male hypogonadotrophic hypogonadism.; Human Reproduction 1997;12(5):980-986. Kirk JM, Savage MO, Grant DB, Bouloux PM, Besser GM. Gonadal function and response to human chorionic and menopausal gonadotrophin therapy in male patients with idiopathic hypogonadotrophin hypogonadism.; Clin Endocrinol 1994;41(1):57-63. Saal W, Glowania HC, Hengst W, Happ J. Pharmacodynamics and pharmacocinetics after subcutaneous and intramuscular injection of human chorionic gonadotropin.; Fertil Steril 1991;56(2):225-229. 321 TÜRKİYE’DEKİ ANDROLOJİ YAYINLARI 1.8.2004-31.10.2004 ULUSLARARASI KAYITLI ‹NDEKSLERDE YER ALAN TÜRK‹YE ADRESL‹ ANDROLOJ‹ VE KADIN-ERKEK C‹NSEL SA⁄LI⁄I ‹LE ‹LG‹L‹ YAYINLAR L‹STES‹ PubMed ve Ulakbim veri taban›na dayan›larak haz›rlanm›flt›r. Eseri yay›nlanm›fl, ancak bu listede olmayan araflt›rmac›lar›n yay›n künyelerini [email protected] adresine iletmeleri rica olunur. 1. Cam K, Simsek F, Yuksel M, Turker L, Haklar G, Yalcin S, Akdas A: he role of reactive oxygen species and apoptosis in the pathogenesis of varicocele in a rat model and efficiency of vitamin E treatment. Int J Androl 2004 Aug; 7 (4): 28-33. 2. Akcar N, Turgut M, Adapinar B, Ozkan IR: Intratesticular arterial resistance and testicular volume in infertile men with subclinical varicocele. J Clin Ultrasound 2004 Oct; 2 (8): 89-93. 3. Paskaloglu K, Sener G, Ayangolu-Dulger G: Melatonin treatment protects against diabetes-induced functional and biochemical changes in rat aorta and corpus cavernosum. Eur J Pharmacol 2004 Sep 24; 99 (3): 45-54. 4. Jozwiak EA, Ulug U, Mesut A, Erden HF, Bahceci M: Prenatal karyotypes of fetuses conceived by intracytoplasmic sperm injection. Fertil Steril 2004 Sep; 82 (3): 628-33. 5. Akdogan M, Ozguner M, Kocak A, Oncu M, Cicek E: Effects of peppermint teas on plasma testosterone, follicle-stimulating hormone, and luteinizing hormone levels and testicular tissue in rats. Urology 2004 Aug; 64 (2): 394-8. 6. Resim S, Sahinkanat T, Karabiber H: High-flow priapism of unknown etiology in a prepubertal boy. Pediatr Int 2004 Aug; 46 (4): 492-3. 7. Abasiyanik A, Dagdonderen L.: Beneficial effects of melatonin compared with allopurinol in experimental testicular torsion. J Pediatr Surg 2004 Aug; 39 (8): 1238-41. 8. Soylu A, Yilmaz U, Davarci M, Baydinc C: Bilateral disruption of corpus cavernosum with complete urethral rupture. Int J Urol 2004 Sep; 11 (9): 811-2. 9. Uguralp S, Bay Karabulut A, Mizrak B, Kaymaz F, Kiziltay A, Hasirci N: The effect of sustained and local administration of epidermal growth factor on improving bilateral testicular tissue after torsion. Urol Res 2004 Aug 28 [Epub ahead of print]. 10. Kilinc F, Kayaselcuk F, Aygun C, Guvel S, Egilmez T, Ozkardes H: Experimental varicocele induces hypoxia inducible factor-1alpha, vascular endothelial growth factor expression and angiogenesis in the rat testis. J Urol 2004 Sep; 172 (3): 1188-91. 11. Guvel S, Pourbagher MA, Torun D, Egilmez T, Pourbagher A, Ozkardes H: Calcification of the epididymis and the tunica albuginea of the corpora cavernosa in patients on maintenance hemodialysis. J Androl 2004 Sep-Oct; 25 (5): 752-6. 12. Yeni E, Gulum M, Selek S, Erel O, Unal D, Verit A, Savas M: Comparison of oxidative/antioxidative status of penile corpus cavernosum blood and peripheral venous blood. Int J Impot Res 2004 Oct 14 [Epub ahead of print]. 13. Aydilek N, Aksakal M, Karakilcik AZ: Effects of testosterone and vitamin E on the antioxidant system in rabbit testis. Andrologia 2004 Oct; 36 (5): 277-81. 14. Soygur T, Filiz E, Zumrutbas AE, Arikan N: Results of dorsal midline plication in children with penile curvature and hypospadias. Urology 2004 Oct; 64 (4): 795-8. 15. Deveci S, Aygun C, Agildere AM, Ozkardes H: Bilateral double by testis: evaluation magnetic resonance imaging. Int J Urol 2004 Sep; 11 (9): 813-5. 16. Derman O, Kanbur NO, Tokur TE: The effect of tamoxifen on sex hormone binding globulin in adolescents with pubertal gynecomastia. J Pediatr Endocrinol Metab 2004 Aug; 17 (8): 1115-9. 17. Otcu S, Karnak I, Okur HD, Tanyel FC: The effects of orchidopexy and orchidectomy on testes of rats subjected to ipsilateral abdominal testis with vas deferens obstruction. Pediatr Surg Int 2004 Aug; 20 (8): 614-7. Epub 2004 Aug 27. 322 KONGRE TAKVİMİ 5-8. 12. 2004 London United Kingdom 7th Congress of the European Society for Sexual and Impotence Research (ESSIR) Tel: +49 40 67 08 820 Fax: +49 40 67 03 283 E-mail: [email protected] Website: www.essir2004.org 1-3. 12.2004-11-23 Barcelona, Spain Fundacio Puigvert XII Course in Andrology Health, Sexuality and Reproduction. Man of the new millenium. Information: Secretaría y Comunicación Fundació Puigvert Cartagena, 340 08025 Barcelona Tel: +34 93 416 9732 Fax: +34 93 416 9730 E-mail: [email protected] Website: www.fundació-puigvert.es 6-10. 12. 200 Rotterdam, Netherlands Basic Semen Analysis Courses Hans Romijn: [email protected] 323 İNFERTİLİTE Derleme Non-obstrüktif azoospermili (NOA) erkeklerde testiküler sperm ekstrasyonu (TESE) ne zaman yapılmalı? Uz. Dr. Levent Emir*, Doç. Dr. M. Murad Başar** *S. B. Ankara Eğitim Hastanesi, 1. **Üroloji Kliniği, Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji A. D Testiküler yetmezlik tüm erkek populasyonun yaklafl›k %1’ini; infertilite nedeni ile baflvuran erkeklerin ise %10’unu ilgilendiren bir sorundur. Bu hastalardaki testiküler histopatoloji hafif, orta veya ciddi hipospermatogenez, komplet veya inkomplet matürasyon arresti ve komplet veya inkomplet Sertoli cell only sendromu (SCOS) olarak s›n›fland›r›l›r (1). IVF-ET(In Vitro Fertilizasyon ve Embriyo Transferi) ile 1978’de kad›n infertilitesinde önemli bir aflama elde edilmifl olmas›na ra¤men; testiküler yetmezli¤i olan erkekler için sorunun çözümü kolay olmam›flt›r (1). Schoysman ve arkadafllar›n›n 1992’de tan›mlad›klar›, testiküler spermler ile uygulanan intra-sitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) sonras› elde edilen gebelikler, ciddi sperm sorunu olan infertil erkeklere biyolojik baba olma flans›n› vermifltir (3). Günümüzde ICSI ile canl› do¤um oran› %35-52 de¤iflmektedir (4-6). olan erkeklerde sperm elde etme oran› ortalama %60-70 aras›nda de¤iflmektedir. Di¤er taraftan bak›ld›¤›nda ise, NOA’l› erkeklerin %40-60’›nda (%5-80) TESE s›ras›nda spermatozoa elde edilememektedir (7, 11-16). ICSI uygulanacak çiftlerde çeflitli sperm elde etme yöntemleri mevcuttur (7-9): • Testiküler yetmezli¤i veya obstrüktif azoospermisi olan bireylerde testiküler (TESE=Testiküler Sperm Ekstraksiyonu, TESA=Testiküler Sperm Aspirasyonu, TEFNA=Testiküler ‹nce ‹¤ne Aspirasyonu), • Obstrüktif azoospermisi olan bireylerde epididimal (MESA=Mikro-Epididimal Sperm Aspirasyonu, PESA=Perkutan Epididimal Sperm Aspirasyonu) • fiiddetli morfoloji ve motilite sorunu olan bireylerde ejakulat spermleri, • Retrograd ejakulasyonu olan hastalarda mesane irrigasyonu ile elde edilen spermler, Ancak, tüm bu haz›rl›klara ve yap›lan ifllemlere karfl›n TESE ifllemi baflar›s›z sonuçlan›rsa, baflka sorunlar ortaya ç›kmaktad›r: • Spermatozoa elde edilemedi¤i için kad›na gereksiz OHS uygulanmakta ve gereksiz ilaç kullan›lmaktad›r. Ayr›ca, OHS’na ba¤l› olarak ortalama %3-10 oran›nda ortaya ç›kan OHS Sendromu geliflme riski vard›r. Vasküler permeabilite art›fl›na ba¤l› olarak, abdominal ve plöral effüzyon seyirli olan bu klinik tablo %3-5 oran›nda hafif-orta, %1-2 oran›nda ciddi formda geliflmektedir. Yine, OHS’ye ba¤l› olarak afl›r› ve çok say›da follükül geliflimi olabilmekte ve bu nedenle OPU yap›lmas› gerekebilmektedir (18,19). • Oosit geliflimini izlemek için gereksiz ultrasonografi ve hormon düzeyi ölçümleri yap›lmaktad›r (18). • Kad›n gereksiz yere anestezi ve cerrahi giriflime maruz kalmaktad›r. OPU ifllemi sedasyon veya genel anestezi alt›nda yap›labilir. Hangi yöntem olursa olsun anesteziye ba¤l› olas› komplikasyonlar›n geliflme riski var- TESE ve ICSI’nin tan›mlanmas› ile NOA’l› olgularda testis biyopsisinin anlam› de¤iflmifltir. Günümüzde kabul edilen görüfl “Testis biyopsisi sadece bir tan› yöntemi de¤il, ayn› zamanda bir tedavi yöntemidir.” oldu¤u fleklindedir (10). TESE ile non-obstrüktif azoospermisi (NOA) 324 ICSI için haz›rlanan çiftlerde erkekten spermatozoa eldesi yan› s›ra, kad›ndan da oosit elde edilmesi gerekmektedir. Bu ifllem için ise kad›na bir tak›m uygulamalar›n yap›lmas› gerekmektedir. Bunlar flu flekilde özetlenebilir (17): • Yeterli oosit geliflimini sa¤lamak için GnRH analoglar›, hMG veya FSH ile Ovariyel Hiperstimülasyon (OHS) • Folikül geliflimini izlemek için ultrasonografik kontrol ve östrodiol (E2) düzeyi ölçümü, • Oositlerin eldesi için anestezi alt›nda Ovarial Pick-up (OPU) ifllemi. Derleme d›r. Ayr›ca, iflleme yönelik olarak oosit zedelenmesi, overe komflu organlarda yaralanma (mesane, barsak, damarlar gibi) ve geç dönemde pelvik enfeksiyon ve apse geliflimi olabilmektedir (18). • ICSI’nin maliyeti resmi ve özel sa¤l›k kurumlar›nda 1000-2500 $ aras›nda de¤iflmektedir. Ayr›ca, protokollere göre de¤iflmek üzere uygulanacak OHS’nin ortalama maliyeti de 1000-1500 $ aras›ndad›r. Dolay›s› ile bir ICSI seans›n›n maliyeti 2000-4000 $ aras›nda de¤iflmektedir. Erkekte spermatozoa bulunamad›¤› durumlarda, ICSI ücreti al›nmamakla birlikte, TESE ücreti ve OHS’ye ait maliyette herhangi bir de¤ifliklik olmamaktad›r. Dolay›s› ile hastan›n 1500-2500 $ aras›nda geri dönüflümsüz maddi kayb› olmaktad›r. • Tüm bunlar›n yan›nda aile büyük bir psikojenik travma ile karfl› karfl›ya kalmaktad›r. Anne olmak umudu ile ameliyathaneye giren ve anestezi alan kad›na, eflinden spermatozoa bulunamad›¤› için ICSI yap›lamayaca¤›n›n söylenmesi gerekmektedir. Baflar›s›z TESE uygulamalar›nda ifllemin belli bir süre sonras›nda tekrarlanmas› önerilmektedir. ‹kinci TESE zaman› konusunda net bir bilgi yoktur. Schlegel 6 aydan önce ve sonra ikinci TESE yap›lan olgularda spermatozoa elde etme oranlar›n› s›ras› ile %25 ve %80 olarak belirtmifltir (20). Amer ise 3 aydan daha önce ve sonra yap›lan iki uygulamada ayn› oranlar› s›ras›yla %75 ve %94.7 olarak bildirmifltir (21). ‹kinci uygulamalarda ICSI maliyetinde belirli bir oranda indirime gidilmektedir. Ancak, bunun d›fl›ndaki di¤er uygulamalarda herhangi bir de¤ifliklik olmamaktad›r. Kad›na yine OHS ve OPU yap›lmas› gerekmektedir. Ayr›ca, çiftler bekleme zaman›n› ilk baflar›s›zl›¤›n etkisi alt›nda geçirmekte ve daha yo¤un psikolojik sorunlar yaflamaktad›rlar. Bununla birlikte, tekrarlayan testis biyopsilerinin de baz› olumsuzluklar› vard›r. Schlegel testis biyopsisinden 3 ay sonra yapt›¤› Doppler incelemede, %82 oran›nda testis dokusunda hematom rezidivleri, 6 ay sonra yapt›¤› incelemede ise %64 oran›nda parankimal kalsifikasyonlar ve lineer skarlar saptam›flt›r (20). Amer ise %30 olguda fokal ekojenik lezyonlar izlemifltir (21). Yap›lan bir baflka çal›flmada ise, testis biyopsisi yap›lan 15 olgunun 6-12 ay sonra kontrol edilen kan testosteron düzeyleri subnormal düzeylerde bulunmufltur (22). Bu sonuçlar, tekrarlayan testis biyopsileri ve TESE ifllemleri ile testiküler dokudaki fonksi- İNFERTİLİTE yon kayb›n›n önemli düzeyde oldu¤unu göstermektedir. Tüm bunlar›n yan›nda tekni¤e ait de baz› sorunlar vard›r: • TESE ile elde edilen spermatozoan›n motilitesi yeterli olmayabilir. Elde edilen dokuda di¤er tüm spermatogenetik seri hücreleri yan› s›ra, Sertoli hücreleri, eritrosit ve lökositler de vard›r. Buna ba¤l› olarak, spermatozoan›n motilitesi etkilenmektedir. ICSI ifllemi için spermatozoan›n karakterlerinin önemli olmad›¤› ileri sürülse de, normal özelliklere sahip spermatozoalar ile yap›lacak ifllemin sonuçlar›n›n daha baflar›l› olaca¤› aç›kt›r (14,23,24). • Testisin spermatozoa içeren özel bir bölgesi yoktur. Yap›lan çal›flmalarda, SCOS ve Kleinfelter’li bireylerde bile fokal spermatogenez alan› varl›¤›na ba¤l› olarak spermatozoa elde edilebilece¤i gösterilmifltir. Ancak, yap›lan ilk TESE ifllemi s›ras›nda bu alan bulunamayabilir veya ilk TESE’de bu alan ç›kart›ld›¤›nda sonraki TESE’ler için spermatozoa elde etmede sorunlar yaflanabilir (23,25). • TESE ifllemi s›ras›nda testisten çok say›da biyopsi almak gerekmektedir. Bu flekilde doku ç›kart›lmas› küçük testislerde her zaman kolay olmayabilir. Ayr›ca, normal boyutlardaki bir testiste ise, büyük oranda doku kayb›na neden olunabilir (22,23), • Çoklu ve tekrarlayan biyopsi ifllemi ile testiküler mikrovaskülarizasyon hasarlanmaktad›r (22). Dokuda iyileflme fibrozis ile olmakta, bu da art›k testis dokusunun fonksiyonunu etkilemektedir (20-21). • Al›nan biyopsiler ile kan-testis bariyeri bozulmakta ve oto-immün yan›t uyar›labilmektedir (23). • Daha az invazif oldu¤u düflünülen TESA ve TEFNA uygulamalar›nda ise fokal spermatogenez alan› bulunamayabilir (8,9), Ortaya ç›kan olumsuzluklardan kaç›nmak ve negatif TESE oran›n› azaltmak amac› ile erke¤in yafl›, FSH düzeyi, testosteron düzeyi, testis volümü, seminal plazma antimülleriyen hormon düzeyi, testiküler doku telomeraz aktivitesi, ejakulatta spermatid veya spermatosit varl›¤›, inhibin-B düzeyi, eski biyopsi sonucu gibi çeflitli prediktif parametreler araflt›r›lm›flt›r (26,27). Elde edilen sonuçlar erkek yafl›, FSH ve testosteron düzeyleri ve testis volümünün TESE sonuçlar›na etki et- 325 İNFERTİLİTE medi¤ini göstermektedir (28,29). Serum inhibin-B düzeyi ile ilgili veriler çeliflkilidir. Baz› araflt›rmac›lar ‹nhibin-B düzeyi ile TESE sonuçlar› aras›nda iliflki oldu¤unu ileri sürerken, baz› araflt›rmac›lar tersini savunmaktad›rlar (30,31). Bunun yan›nda FSH ile birlikte ‹nhibin-B düzeyinin anlaml› oldu¤unu ileri süren yay›nlar da vard›r (32). Seminal plazma antimülleriyen hormon düzeyi ve testiküler doku telomeraz aktivitesi daha ziyade SCOS vakalar› için kullan›lan parametrelerdir ve bu olgularda spermatid varl›¤›n›n göstergesi olarak ele al›nmaktad›rlar (33). Ejakulattaki spermatid veya spermatosit varl›¤› ise TESE’de spermatozoa elde edilebilece¤inin en önemli göstergesidir (34). Ancak, esas sorun olan ejakulatta spermatositik seriye ait hücrelerin izlenemedi¤i NOA’l› olgular için prediktif bir parametrenin varl›¤›d›r. Bu parametreler aras›nda TESE sonuçlar› ile en çok iliflki gösteren testis histopatolojisinin sonuçlar›d›r. Yap›lan bir çal›flmada, Chen histopatolojik bulgular ile korele olmak üzere, TESE ile NOA’l› erkeklerde %17.1 spermatozoa, %51.2 spermatid elde edilebildi¤ini belirtmifltir (35). Tournaye ise bu oran› ortalama %50 olarak belirtmektedir (11). Su ve arkadafllar› yapt›klar› bir çal›flmada; hipospermatogenezli erkeklerde %79, matürasyon arresti olanlarda %47, SCOS olanlarda ise %24 oran›nda TESE ile spermatozoa saptanabildi¤ini belirtmifltir (36). Sousa ve arkadafllar› ise, hipospermatogenezli olgularda %97.7, komplet matürasyon arrestinde %53.3, inkomplet matürasyon arrestinde %65.6, komplet SCOS’da %2.9, inkomplet SCOS’da %72.7 TESE ile spermatozoa elde etme oranlar› bildirmifltir (37). Tüm bu sonuçlar, histopatolojik sonucun spermatozoa varl›¤› ile net olarak iliflkili olmasa da, hastaya gelecekteki olas›l›klar konusunda bilgi vermede yol gösterici oldu¤unu ortaya koymaktad›r. TESE ile elde edilen spermatozoan›n motilitesine yönelik çal›flmalarda, al›nan spermatozoan›n kültüre edildi¤inde motilitesinin artt›¤›n›n gösterilmesi, TESE’nin OPU’dan 24 saat önce yap›larak, spermatozoan›n kültür ortam›nda tutulmas›n› gündeme getirmifltir. Hu yapt›¤› bir çal›flmada, non-motil spermatozoalar› 24 saat kültür ortam›nda bekletmifl ve ertesi gün ICSI uygulam›flt›r (38). Bu yöntem ile %55 fertilite oran›, %33 klinik gebelik ve %33 devam eden gebelik saptam›flt›r. Levran ise, taze spermatozoa ve 24 saat kültüre edilmifl spermatozoa kullanarak yapt›¤› ICSI uygulamalar›nda, motil spermatozoa oran›n›n kültür ile artt›¤›n› (%60.9 / %62.5). Ancak; fertili- 326 Derleme te, klinik gebelik ve devam eden gebelik oranlar›n›n istatistiksel olarak anlaml› olmasa da taze spermatozoa kullan›lan grupta daha yüksek oldu¤unu saptam›flt›r (S›ras› ile taze ve kültüre spermatozoa fertilite oran› %61.7 / %58.9; klinik gebelik %34.8 / %29.2; devam eden gebelik %26.1 / %21.7) (39). Yirmi dört saat önce yap›lan TESE’nin avantajlar› ve dezavantajlar›na bakt›¤›m›zda: • Spermatozoa elde edilemedi¤i zaman gereksiz OPU yap›lmas› önlenmektedir. Ancak, OHS’na ba¤l› olarak afl›r› ve çok say›da follikül geliflimi oldu¤u durumlarda yine de OPU gerekebilece¤i unutulmamal›d›r. • Kad›na yine OHS uygulanmas›, bu amaçla ilaç kullan›m› ve follikül geliflimi için izlemi gerekmektedir. Beraberinde OHSS geliflme riski vard›r. • Hastan›n ilaç ve tetkik maliyeti devam etmektedir. ICSI’ye haz›rlanan çiftlerde yukar›da s›ralanan olumsuzluklardan kaç›nma, baflar›s›z TESE ve ICSI oranlar›n› azaltmaya yönelik çal›flmalar›n yan› s›ra, TESE ile elde edilen ve kullan›lmayan spermatozoalar›n korunmas›na yönelik araflt›rmalar y›llard›r devam etmektedir. Spermatozoan›n dondurulduktan sonra kullan›labilece¤ine ait ilk sonuçlar 1996’da Gil-Salom taraf›ndan bildirilmifltir (40). Literatürde, dondurulmufl spermatozoalar ile yap›lan ICSI uygulamalar›n›n sonuçlar› hakk›nda pek çok çal›flma vard›r (41-44). Ben-Yosef taze ve dondurulmufl spermatozoa kullanarak yap›lan ICSI uygulamalar›n› karfl›laflt›rd›¤› çal›flmas›nda, fertilizasyon, klinik gebelik ve devam eden gebelik oranlar›n› taze ve dondurulmufl spermatozoalarda s›ras›yla %59.2 / %60.9; %26.7 / %21.7 ve %20 / %13 olarak saptam›fl ve her iki yöntem aras›nda istatistiksel olarak anlaml› fark olmad›¤›n› belirtmifltir (45). Huang ise taze ve dondurulmufl spermatozoalarda yap›lan ICSI uygulamalar›nda, dondurulmufl spermatozoalar ile elde edilen sonuçlar› daha baflar›l› olarak tespit etmifltir (fertilizasyon %66 / %67; klinik gebelik %28 / %37 ve devam eden gebelik %28 / %37) (46). Bu sonuçlardan sonra, ayn› araflt›rmac› 24 hastaya sadece dondurulmufl spermatozoalar ile ICSI uygulam›fl ve fertilizasyon oran›n› %84, klinik gebelik oran›n› %44 ve devam eden gebelik oran›n› %37 olarak belirtmifltir. Funaga ise eflit say›da hasta içeren (n=28) karfl›laflt›rmal› çal›flmas›nda, fertilizasyon ve gebelik oranlar›n› taze İNFERTİLİTE Derleme ve dondurulmufl-çözülmüfl spermatozoalar ile %58.1 / %54.5 ve %32.1 / %29.2 olarak belirtmifltir (24). Ayn› araflt›rmac›, testis histopatolojisinin taze ve dondurulmufl spermatozoa ile elde edilen gebeliklere etkisini de¤erlendirdi¤inde ise her iki grup aras›nda hipospermatogenez, matürasyon arresti ve SCOS olan hastalardaki gebelik say›lar› aras›nda fark saptamam›flt›r. Windt ise, dondurulmufl spermatozoa kullanarak yap›lan ICSI uygulamalar›nda elde etti¤i sonuçlar› taze spermatozoa kullan›lan olgulardan daha baflar›l› olarak belirtmifltir (Fertilizasyon oran› %64 / %69.7; klinik gebelik %30.1 / %30.4, devam eden gebelik %20.4 / %30.4) (47). Dondurulmufl spermatozoalar ile elde edilen bu sonuçlara ra¤men, kriyoprezervasyon ile de ilgili baz› endifleler vard›r. Kriyoprezervasyon iflleminin spermatozoa üzerine fiziksel ve kimyasal stres yaratt›¤› ve bunun sonucunda sperm mitokondri fonksiyonu ve fertilizasyon için önemli iki parametre olan motilite ve akrozom reaksiyonunun etkilendi¤i ileri sürülmektedir. Ayr›ca, dondurulmufl spermatozoa ile yap›lan ICSI ifllemleri sonucunda transfer edilen embriyo oranlar›n›n azald›¤› belirtilmektedir (48,49). O’Connell ve arkadafllar›, 50 olgunun dondurulmufl semenini çözerek yapt›klar› bir çal›flmada, mitokondrial fonksiyonlardaki bozulman›n göstergesi olarak: RI 123 (Rhodamin) uptake ve boyanma yo¤unlu¤unda s›ras›yla %36 ve 47 azalma oldu¤unu; normal morfolojik formlar›n %37 oran›nda azald›¤›n›; CASA ile spermatozoa motilitesinde %16-41 azalma oldu¤unu ve Eosin Y boyas› ile sperm canl›l›¤›nda %31 azalma saptand›¤›n› belirtmifller- dir (50). Friedler ise, dondurulmufl spermatozoalar ile yap›lan ifllemler sonras› abortus oran›n›n daha yüksek oldu¤unu ileri sürmüfltür (51). Bununla birlikte, kriyopreverzasyonun sonuçlar› hakk›nda olumlu sonuçlar da vard›r. Literatürde taze ve dondurulmufl spermatozoalar ile yap›lan ICSI ifllemlerinde fertilizasyon, transfer edilen embriyo oran› ve klinik gebelik oranlar› aç›s›ndan fark olmad›¤›n› ileri süren çal›flmalar da mevcuttur (45,46,52,53). Ayr›ca, gerek kriyoprezervasyon gerekse çözdürme ifllemleri konusundaki araflt›rmalar devam etmekte ve spermatozoa üzerine daha az kimyasal ve fiziksel stres yaratacak yöntemler gelifltirilmektedir. Tüm bunlar›n yan›nda, NOA’l› hastalarda TESE uygulama zaman› konusunda tart›flmalar halen daha devam etmektedir. Bu konunun çözümünde, son y›llarda daha farkl› bir uygulama yöntemi araflt›r›lmaya bafllanm›flt›r (5457). Bu yöntemde, menstrüel siklusun 1. günü TESE ifllemi yap›lmas› ve e¤er spermatozoa saptan›rsa bunun FSH içeren kültür ortamlar›nda saklanmas›; bu arada LHRH antagonistleri ile 6 günlük OHS uygulanmas› yap›lmaktad›r. Ancak, bu yöntemde uygulanacak OHS’nin maliyeti yüksek olmaktad›r. Ayr›ca, elde edilen sonuçlar henüz yeterli de¤ildir. Sonuç olarak, TESE ve ICSI NOA’l› erkek hastalar›n baba olabilmeleri konusunda büyük geliflme sa¤lam›fl olsa da, uygulama yöntemleri ve baflar›s›zl›k durumlar›nda sorunun çözümü halen daha tart›flmal›d›r. Bu konudaki, gelecek çal›flmalar elde edilen spermatozoan›n kalitesini art›rmaya yönelik ortamlar›n haz›rlanmas› veya spermatozoa elde edilemeyen durumlarda donör spermlerinin kullan›m› konusunda a¤›rl›k kazanacakt›r. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. Lee SE, Choo MS: Flow-cytometric analysis of testes in infertile men: a comparison of the ploidy to routine histopathologic study. Eur Urol 1991; 20: 33-38. Kieffer GH: IVF- in vitro fertilization. Am Biol Teach 1980; 42: 211-218. Schoyman R, Vanderzwalmen P, Nijs M, Segal L, Segal-Bertin G, Geerts L, van Roosendaal E, Schoysman D: Pregnancy after fertilization with human testicular sperm. Lancet 1993; 342: 1237. Devroey P, Van Steirteghem A: A review of ten years experience of ICSI. Hum Reprod 2004; 10: 19-28. Nicopoullos JD, Gilling-Smith C, Almedia PA, Ramsay JW: The results of 154 ICSI cycles using surgically retrieved sperm from azoospermic men. Hum reprod 2004; 19: 645-658. Vernaeve V, Bonduelle M, Tournaye H, CAmus M, Van Steirghem A, Dovroey P: Pregnancy outcome and neonatal data of children born after ICSI using testicular sperm in obstructive and non-obstructive azoospermia. Hum Reprod 2003; 18: 2093-2097. 7. Schlegel PN, Palermo GD, Goldstein M, Menendez S, Zaniovic N, Veeck LL, Rosenwaks Z: Testicular sperm extraction with intracytoplasmic sperm injection for non-obstructive azoopspermia. Urology 1997; 49: 435-440. 8. Ernest NHY, Lan YL, Biu SY, Ki SW, Chor TP, Chung HP: Testicuşar sperm extraction and intracytoplasmic sperm injection in non-obstructrive azoopsermia. Chin Med J 2000; 113: 246-250. 9. Tournaye H: Surgical sperm recovery for intracytoplasmic sperm injection: which method is to be prefered? Hum Reprod 1999; 14 (Suppl-1): 71-81. 10. Jow WW, Steckel J, Schlegel PN, Magid MS, Goldstein M: Motile sperm in human testis biopsy specimens. J Androl 1993; 14: 194-198. 11. Tournaye H, Verheyen G, Nagy P, Ubaldi F, Goossens A, Silber S, Van Steirghem AC, Devroey P: Are there predictive factors for succesful testicular sperm recovery in azoospermic patients? Hum Reprod 1997; 12: 80-86. 327 İNFERTİLİTE 12. Ostad M, Liotta D, Ye Z, Schlegel PN: Testicular sperm extraction for nonobstructive azoospermia: results of a multibiopsy approach with optimized tissue dispersion. Urology 1998; 52: 692-696. 13. Turek PJ, Givens CR, Schirock ED, Meng MV, Pedersen RA, Congahan J: Testis sperm extraction and intracytoplasmic sperm injection guided by prior fine-needle sapiration mapping in patients with nonobstructive azoospermia. Fertil Steril 1999; 71: 552-557. 14. Silber S: Microsurgical TESE and the distrubition of spermatogenesis in non-obstructive azoospermia. Hum Reprod 2000; 15: 2278-2284. 15. Sousa M, Fernandes S, Barros A: Prognostic factors for succesful testiscle spermatid recover. Mol Cell Endocrinol 2000; 166: 37-43. 16. Devroey P: Testicular sperm extraction and intracytoplasmic sperm injection. Hum Reprod 1998; 13: 2045-2046. 17. Vicdan K, Isık AZ: Oosit toplama (OPU), inseminasyon (IVF) ve mikroenjeksiyon (ISCI) işlemleri. In: İn vitro fertilizasyon ve mikromaniplasyon uygulamalarında laboratuar.IVF kitabı.Çağdaş Medikal Litabevi, Ankara, 1998, pp 111-128. 18. Practice Committe of the American Society for Reproductive Medicine: Ovarian hyperstimulation syndrome. Fertil Steril 2003; 80: 1309-1314. 19. Dicker D, Ashkenazi J, Feldberg D, Levy T, Dekel A, Ben-Rafael Z: Severe abdominal complications after transvaginal ultrasonographically guided retrieval of oocytes for in vitro fertilization and embryo transfer. Fertil Steril 1993; 59: 1313-1315. 20. Schlegel PN, Su LM: Physiological consequences of testicular sperm extraction. Hum Reprod 1997; 12: 1688-1692. 21. Amer M, El Haggar S, Moustafa T, El-Naser TA, Zohdy W: Testicular sperm extraction: impact of testicular histology on outcome, number of biopsies to be performed and optimal time for repetition. Hum Reprod 1999; 14: 3030-3034. 22. Manning M, Junemann K, Alken P: Decrease in testosterone blood concentrations after testicular sperm extraction for intracytoplasmic sperm injection in azoospermic men. Lancet 1998; 352: 37. 23. Tash JA, Schlegel PN: Histologic effects of testicular sperm extraction on the testicle in men with nonobstructive azoospermia. Urology 2001; 57: 334-337. 24. Fukunaga N, Haigo K, Kyono K, Araki Y: Effciency of using frozenthawed testicular sperm for multiple intracytoplasmic sperm injections. J Assist Reprod Genet 2001; 18: 634-637. 25. Tournaye H, Staessen C, Liebaers I, Van Assche E, Devroey P, Bonduelle M, Van Steirteghem A: Testicular sperm recovery in nine 47XXY Klinefelter patients Hum Reprod 1996; 11: 1644-1649. 26. Tournaye H, Liu J, Nagy PZ, Camus M, Goossens A, Silber S, Van Steirteghem AC, Devroey P: Correlation between testicular histology and outcome after intracytoplasmic sperminjection using testicular spermatozoa. Hum Reprod 1996; 11: 127-132. 27. Hauser R, Botchan A, Yogev L, Gamzu R, Den-Yosef D, Lessing JB, Amit A, Yavetz H: Probability of sperm detection in nonobstructive azoospermic men undergoing testicular sperm extraction procedures unrelated to clinical parameters. Arch Androl 2002; 48: 301-305. 28. Gil-Salom M, Remohi J, Minguez Y, Rubio C, Pellicer A: Pregnancy in an azoospemric patient with markedly elevated serum follicle-stimulating hormone levels. Fertil Steril 1995; 6: 1218-1220. 29. Amer M, Elnasser TA, El Haggar S, Mostafa T, Abdel-Malak G, Zohdy W: May Grunwald-Giemsa stain for detection of spermatogenic cells in the ejaculate: a simple predictive parameter for successful testicular spem retrieval. Hum Reprod 2001; 16: 1427-1432. 30. Bellesca JL, Balasch J, Calafell JM, Alvarez R, Fabregues F, Martinez de Osaba MJ, Acsaso C, VAnrell JA: Serum inhibin B determination is predictive of successful testicular sperm extraction in men with nonobstructive azoospermia. Hum Reprod 2001; 15: 1734-1738. 31. Vernaeve V, Tournaye H, Schiettecatte J, Verheyen G, Van Steirteghem A, Devroey P: Serum inhibin –B cannot predict testicular sperm retrieval in patients with non-obstructive azoospermia. Hum Reprod 2002; 17: 971976. 32. Bohring C, Schroeder-Printzen I, Weidner W, Krause W: Serum levels of inhibin B and follicle-stimulating hormone may predict succesful sperm retrieval in men with azoospermia who are undergoing testicular sperm extraction. Fertil Steril 2002; 78: 1195-1198. 33. Schrader M, Muller M, Sachsinger J, Heicappell R, Berge B, Krause H, Miller K: Telomerase activity in testicular biopsy material. Hum Reprod 2000; 15: 2057-2059. 328 Derleme 34. Ezeh UIO, Moore HDM, Cook ID: Correlation of testicular sperm extraction with morphological, biophysical and endocrine profiles in men with azoospermia due to primary gonadal failure. Hum Reprod 1998; 13: 3066-3074. 35. Chen CS, Chu SH, Lai YM, Wang ML, Chan PR: Reconsideration of testicular biopsy and follicle-stimulating hormone measurement in the era of intracytoplasmic sperm injection for non-obstructive azoospermia? Hum Reprod 1996; 11: 2176-2179. 36. Su LM, Palermo GD, Goldstein M, Veeck LL, Rosenwaks Z, Schlegel PN: Testicular sperm extraction with intracytoplasmic sperm injection for nonobstructive azoospermia: testicular hystology can predict success sperm retrieval. J Urol 1999; 161: 112-116. 37. Sousa M, Cremades M, Silva J, Oliveira C, Ferraz L, Teixeira da Silvia J, Viana P, Barros A: Predictive value of testicular histology in secretory azoospermic subgroups and clinical outcome after microinjection of fresh and frozen-thawed sperm and spermatids. Hum Reprod 2002; 17: 1800-1810. 38. Hu Y, Maxon WS, Hoffman DI, Ory SJ, Licht MR, Eager CS: Clinical application of intracytoplasmic injection using in vitro cultured testicular spermatozoa obtained the day before egg retrieval. Fertil Steril 1999; 72: 666-669. 39. Levran D, Ginath S, Fahri J, Nahum H, Glezerman M, Weissman A: Timing of testicular sperm retrieval procedures and in vitro fertilization-intracytoplasmic sperm injection outcome. Fertil Steril 2001; 76: 380-383. 40. Gil-Salom M, Romero J, Minguez Y, Rubio C, De los Santos MJ, Remohi J, Pellicer A: Pregnancies after intracytoplasmic sperm injection with cryopreserved testicular spermotozoa. Hum Reprod 1996; 11: 13091313. 41. Oates RD, Lobel SM, Haris D, Pang S, Burgess CM, Carson RS: Efficacy of intracytoplasmic sperm injection using intentionally cryopreserved epididymal sperm. Hum Rprod 1996; 11: 133-138. 42. Freidler S, Raziel A, Soffer Y, Strassburger D, Komarovsky D, Ron-el R: Intracytoplasmic injection of fresh and cryopreserved testicular spermatozoa in patients with nonobstructive azoopsermia – a comparative study. Fertil Steril 1997; 68: 892-897. 43. Palermo GD, Schlegel PN, Harisprashad J, Ergun B, Mielnik A, Zaninovic N, Veeck LL, Rosenwaks Z: Fertilization and pregnancy outcome wih intracytoplasmic sperm injection for azoospermic men. Hum Reprod 1999; 14: 741-748. 44. Habermann H, Seo R, Cieslak J, Niederberger C, Prins GS, Ross L: In vitro fertilization outcomes after intracytoplasmic sperm injection with fresh or frozen-thawed testicular spermatozoa. Fertil Steril 2000; 73; 955-960. 45. Ben-Yosef D, Yogev L, Hauser R, Yavezt H, Azem F, Yovel I, Lessing JB, Amit A: Testicular sperm retrival and cryopreservation prior to initiating ovarian stimulation as the first line approach in patients with nonobstructive azoospermia. Hum Reprod 1999; 14: 1794-1801. 46. Huang FJ, Chang SY, Tsai MY, Kung FT, Lin YC, Wu JF, Lu YJ: Clinical implications of intracytoplasmic sperm injection using crypreserved testicular spermatozoa from men with azoopsermia. J Reprod Med 2000; 45: 310-316. 47. Windt ML, Coetzee K, Kruger TF, Menkveld R, van der Merwe JP: Intracytoplasmic sperm injection with testicular spermatozoa in emn with azoospermia. J Assist Reprod Genet 2002; 19: 53-59. 48. Küpker W, Al-Hasani S, Johannisson R, Sandmann J, Ludwig M, Jocham D, Diedrich K: The use of cryopreserved mature and inmature testicular spermatozoa for intracytoplasmic sperm injection: risk and limitations. Semin Reprod Med 2002; 20: 25-35. 49. Agca Y, Critser JK: Cryopreservation of spermatozoa in assisted reproduction. Semin Reprod Med 2002; 20: 15-23. 50. O’Connell M, Mc Clure N, Lewis SE: The effects of cryopreservation on sperm morphology, motility and mitochondrial function. Hum Reprod 2002; 17: 704-709. 51. Friedler S, Raziel A, Strassburger D, Schachter M, Soffer Y, Ron-el R: Factors influencing the outcome of ICSI in patienst with obstructive and non-obstructive azoospermia: a comparatiğve study. Hum Reprod 2002; 17: 1314-1321. 52. Nikolettos N, Al-Hasani S, Demirel C, Küpker W, BAls-Pratsch M, Sandmann J, Fornara P, Schöpper B, Sturn R, Diedrich K: Outcome of ICSI cycles using frozen-thawed surgically obtained spermatozoa in poor responders to ovarian stimulation: cancellation or proceeding to ICSI? Eur J Obstet Gynecol Reprod Biol 2000; 92: 259-264. Derleme 53. Gianaroli L, Magli MC, Selman A, Colpi G, Belgrano E, Trombetta C, Vitali G, Ferraretti AP: Diagnostic testicular biopsy and cryopreservation of testicular tissue as an alternative to repeated surgical openings in the treatment of azoospermic men. Hum Reprod 1999; 14: 1034-1038. 54. Nakagawa K, Yamano S, Tsutsumi Y, Matsumoto M, Hınokıo K, Irrahara M, Aono T, Naroda T, Kagawa S: The scheduled ovarial hyperstimulation method makes it easy to perform ICSI with fresh testicular sperm (ICSI/TESE). Arch Androl 2002; 48: 329-336. İNFERTİLİTE 55. Nakagawa K, Yamano S, Senuma M, Myogo K, Yamazaki J, Aono T: Avoidance of oocyte retrieval on the weekend trough the use of scheduled ovarian hyperstimulation for in vitro fertilization and embryo trasfer. Fertil Steril 1997; 68: 787-790. 56. Goto S, Takakura K, Takebayashi K, Masuda Y, Nakanishi K, Hirose M, Kimura T, Akiyama M, Noda Y, Yamamoto Y, Kita N: The scheduled method of ovarian hyperstimulation for in vitro fertilization and embryo transfer was useful for avoiding oocyte retrieval on the weekend. Adv Obstet Gynecol 2000; 52: 115-119. 57. Gurur Polat: City Hospital sonuçları (Kişisel veriler). 329 İNFERTİLİTE Derleme Doğal ve yapay spermatosellerin yardımcı üreme tekniklerindeki yeri Doç. Dr. İzzet Koçak Adnan Menderes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Üroloji AD Spermatosel ekstratestiküler kistlerin epididimal yerleflimli s›k görülen bir tipidir. Etyolojisi ve patogenezi yaln›zca farelerde araflt›r›lm›fl olup yafllanman›n etkisiyle rete testis ve efferent kanallar›n aglutine germ hücreleri ve seminal epitelle t›kanmas› sonucunda olufltu¤u öne sürülmüfltür (1). Lezyon s›kl›kla kaput epididimis yerleflimlidir ve yaflla birlikte görülme s›kl›¤› artmaktad›r. Genelde çap› 1-2 cm’den küçüktür, ancak büyüyerek rezeksiyon gerektiren palpabl kitle ve nadiren a¤r› semptomlar›na yol açabilir (2). Spermatosel ile epididim kistlerinin klinik olarak ay›r›c› tan›s› güçtür. Spermatosel ile k›yasland›¤›nda epididim kistleri daha berrak sar› bir mayi ve nadiren sperm içermektedir. Etyolojisinde konjenital nedenler ve edinsel olarak travma rol oynayabilir (3). Klinik olarak spermatosel testisten ayr›, mobil ve yumuflak kitle olarak palpe edilir ve transiluminasyon verir. Lezyon genelde uniloküler iken bazen multiloküler de olabilir. Yavafl büyüyen, a¤r›s›z kitle öyküsü ve fizik muayene ile tan› koymak genelde mümkündür. Enfeksiyon riski nedeniyle tan›sal aspirasyonun bir de¤eri yoktur. Ultrason de¤erlendirmesinde iyi s›n›rl› hipoekoik, düzgün konturlu, posterior akustik art›fl veren kistik kitle izlenir (4). Histolojik olarak kistler fibromusküler bir duvarla çevrili olup küboid epitelle döflelidir (5). Yayg›n görünmelerine ve skrotal ultrason uygulamalar›nda %30’a varan oranda saptanmalar›na karfl›n literatürde epididim kist ve spermatoselle ilgili yay›nlar azd›r. ‹nternette pubmed ile tarama yap›ld›¤›nda toplam 228 yay›n mevcuttur ve bunlar›n bir k›sm› yapay spermatoseller ile ilgilidir. Bu durum nispeten küçük olan boyutlar›na, y›llar boyu a¤r› ve infeksiyon semptomu göstermemelerine ba¤lanm›flt›r. Bu kistlerin antibakteriyel özellik gösterdi¤i de bilinmektedir. Biyokimyasal olarak içerdi¤i düflük protein ve yüksek klor spermatosellerde bakteri ço¤almas› için uygunsuz bir ortam haz›rlamakta ve y›llarca enfeksiyon geliflmeden asemptomatik kalmas›n› sa¤lamaktad›r (6). Ayr›ca spermatoseller ve epididim kistleri nötrofil ve 330 makrofaj gibi inflammatuar hücreler içermemelerine karfl›n belirgin olarak pro-inflammatuar sitokin aktivitesi göstermektedir. Bu sitokin aktivitesinin kayna¤› olarak bu kistlerin içerdi¤i sperm gösterilmifltir (3). Yapay spermatosellerin infertil olgularda sperm rezervuar› olarak kullan›m› Henley’in 1955 y›l›ndaki ilk raporunun yay›mlan›fl›ndan bu yana çeflitli materyal ve teknikler kullan›larak yapay spermatosel implantasyonu yap›lm›flt›r. Endikasyon olarak konjenital vas deferens yoklu¤u, Young sendromu ve nadiren inflammatuvar vazal obstrüksiyon vakalar› belirtilmifltir. Vaz deferens ve epididim lokalizasyonlu ve s›kl›kla silikondan yap›lanlar kullan›lm›flt›r (7,8). Takihara epididmovazostomi sonras› seminal trakt›n 30. haftadaki aspirasyonu ile spermatozoa elde edebilmifl, epididimde ise bu sürenin 7 ila 11. hafta aras›nda oldu¤unu göstermifltir. Bu nedenle epididime yapay spermatosel uygulamas› ile aspirasyon için bekleme dönemi k›salm›flt›r. Hareketli sperm bulunma oranlar› ise epididimde %20-40 iken üst seminal traktta %50 olarak bulunmufltur. Buna karfl›n spermatoselden aspire edilen spermin inseminasyonu ile gebelik elde etme oranlar› çok düflük kalm›flt›r (9). Belker ve arkadafllar›n›n çal›flmas›nda yapay spermatosel uygulanan bilateral vazal agenezili 91 olguda, aspire edilen spermin inseminasyonu ile gebelik oranlar› %7.7 (7 olgu) olarak bulunmufltur. Cerrahi esnas›nda elde edilen spermin hareketi %20’den düflük bulundu¤unda gebelik elde edilemedi¤inden, yapay spermatosel implantasyonunu epididimde % 20’den fazla hareketli sperm saptan›rsa önermifllerdir (10). Daha 10 y›l öncesine kadar obstrüktif azospermili hastaya ilk tedavi yaklafl›m› seminal trakt›n mikrocerrahi rekonstrüksiyonu iken, konjenital bilateral vazal agenezide alloplastik yapay spermatosel uygulanmas› gündemde idi. 1990’ l› y›llardan günümüze kadar geçen süreçte ya- İNFERTİLİTE Derleme pay spermatosel yerlefltirmenin yerini epididimden sperm aspirasyonu (MESA; PESA, vb.) ile kombine yard›mc› üreme tekniklerinin (YÜT) ald›¤› görülmektedir. Ancak gelecekte materyallerin ve konfigürasyonun gelifltirilmesi ile YÜT için yapay spermatosel kullan›m› tekrar gündeme gelebilecektir. Hastalara getirece¤i sosyal ve ekonomik yük göz önüne al›nd›¤›nda MESA, PESA uygulamalar›na alternatif olarak yapay spermatoselin gelece¤ine yönelik araflt›rmalar›n yap›lmas› gerekmektedir.Ayr›ca yapay spermatoselin sperm fonksiyonlar›na olan etkisi de biyolojik yönden araflt›r›lmay› beklemektedir. semen analizi tekrarland›. Tüm spermatosellerde canl› sperm (say› 54-326 milyon) ve %80 olguda motil sperm mevcuttu. Percoll gradiyent ifllemi sonras›nda sperm motilite de¤erleri anlaml› oranda artm›flt›. Kriyoprezervasyon sonras› sperm motilite ve canl›l›¤› azalmakla beraber tüm olgularda motil ve canl› sperme ulafl›labildi. Çal›flman›n sonucunda YÜT için yeterli olabilecek miktar ve kalitede sperm içeren spermatosel s›v›lar› gelecekte kullan›lmak üzere saklanabilir ve YÜT için ek bir kaynak olabilir sonucuna var›ld› (13). Sonuç Do¤al spermatosellerin infertil olgularda sperm rezervuar› olarak kullan›m› Alloplastik spermatoseller irreversibl obstrüktif azospermili olgularda uzun bir dönem teorik olarak bir çözüm gibi görünse de klinik uygulamalarda baflar›l› bulunmam›fllard›r (9). Buna karfl›n son y›llarda do¤al olarak oluflan spernatoseller YÜT için bir do¤al rezerv olabilir mi? sorusu gündeme gelmifltir. Do¤al spermatosellerden spermin aspire edilerek YÜT uygulamalar›nda kullan›m›na yönelik yay›nlar mevcuttur. ‹lk kez Wittemer ve arkadafllar› spermatosel aspirasyonunu takiben previtellin alana injeksiyon ile baflar›l› gebelik ve do¤um bildirdiler (11). Hirsh ve arkadafllar› yard›mc› üreme için refere edilen irreversbl obstüktif azospermili olgular›n %4’ünde spermatosel saptam›flt›r. Saptanan spermatosellerden 3 tanesinde invitro fertilizasyona yetebilecek sperm elde edilebilmifltir. Sonuç olarak ICSI ve embriyo transferi ile 1 olguda baflar›l› gebelik ve sa¤l›kl› bebek dünyaya gelmifltirr (12). Fischer ve arkadafllar› 20 olguda elektif spermatoselektomi öncesi aspire edilen içerikte %70 Percoll gradiyentini takiben semen analizi yapt›lar. Y›kama sonras› örneklere kriyoprezervasyon uyguland› ve daha sonra çözünen örneklerde YÜT ile elde edilen geliflmeler günümüzde erkek infertilitesi tedavisindeki yaklafl›mlar› büyük oranda de¤ifltirmifltir. Bu teknolojiler subfertil erkekte sperm elde etmede aç›k ve perkütan tekniklerin geliflimini h›zland›rm›flt›r. Sperm elde etmede uygun metod ifllemin endikasyonuna, maliyetine, laboratuvar olanaklar›na, kriyoprezervasyonun uygulanabilirli¤ine ve en önemlisi spermi içeren doku veya reservuara nas›l ulafl›labilece¤ine ba¤›ml›d›r. Minimal invaziv ve düflük maliyetli sperm elde etme yöntemleri di¤er tekniklere karfl› avantajl› duruma gelecektir. Pahal› ve baflar› oranlar› nispeten düflük yapay spermatosel uygulamalar›n›n yerine, do¤al spermatosellerden perkütan olarak elde edilen spermin IVF uygulamalar›nda kullan›labilece¤i ve dondurulabilece¤i belirlenmifltir. Bu yöntemin alternatif sperm elde etme yöntemlerine göre daha az travmatik ve a¤r›l› olaca¤› ve özellikle ülkemiz koflullar›nda daha ekonomik bir ifllem olaca¤› aflikard›r. Toplumda %30’a varan s›kl›kta saptan›rken, infertil obstrüktif azospermili olgularda bildirilen % 4 spermatosel s›kl›¤› ve YÜT’ de baflar›l› kullan›mlar› infertil erkekteki spermatosel ve epididim kistlerini de¤erli ve ucuz bir sperm deposu haline getirecek gibi görünmektedir. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. Itoh M, Li XQ, Miyamoto K, Takeuchi Y. Degeneration of the seminal epithelium with ageing is acause of spermatoceles? Int J Androl. 1999 22:91-96. Goldstein M. Surgical Management of male infertility and other scrotal disorders. In Campbell’s Urology, 7th edn, Vol. II. Walsh PC, Retik, BA, Vaughan ED, Wein AJ (eds) Philadelphia, Saunders Co., USA, 1998 1354. Koçak İ, Dündar M, Yenisey Ç, Serter M, Günaydin G. Pro-inflammatory cytokine response of the fluid contents of spermatoceles and epididymal cysts. Andrologia 2002 34, 112-115. Rifkin MD, Kurtz AB, Goldberg BB: Epididymis examined by ultrasound. Correlation with pathology. Radiology 1987 163: 537. 5. 6. 7. 8. Srigley JR, Artwick RW. Tumors and cysts of the paratesticular region. Pathol Annu. 1990 25: 51-54. Gunaydın G, Ozyurt C, Kocak I, Badak Z, Girgin F. Anti-bacterial activity of the fluid contents of spermatoceles and epididymal cysts. Br J Urol. 1995 75:68-70. Grantmyre, JE, Thomas AJ Jr, Falk RM, Wazzan W, Houlihan D, Coburn M, Lipshultz LI, Belker AM, Nagler HM. Development of a new alloplastic spermatocele demonstrating successful sperm retrieval in an animal model. Fertil Steril 1995 Jul;64(1):179-84. Miura K, Matsuhashi M, Takanami M, Ishii N, Shirai M. Clinical experience and successful impregnation using an artificial spermatocele. Urol Int. 1991;47(3):149-52. 331 İNFERTİLİTE 9. Takihara H. The treatment of obstructive azoospermia in male infertility--past, present, and future. Urology 1998 May;51(5A Suppl):150-5. 10. Belker AM, Jimenez-Cruz DJ, Kelami A, Wagenknecht LV. Alloplastic spermatocele: poor sperm motility in intraoperative epididymal fluid contraindicates prosthesis implantation.J Urol. 1986 Aug;136(2):408409. 11. Wittemer C, Arbogast E, Moreau L, Ohl J, Feger B, Plumere C, Dellenbach P. Pregnancy by micromanipulation in a case of excretory azoospermia associated with a natural spermatocele J Gynecol Obstet Biol Reprod (Paris). 1993;22(5):467-470. 332 Derleme 12. Hirsh AV, Dean NL, Mohan PJ, Shaker AG, Bekir JS. Natural spermatoceles in irreversible obstructive azoospermia--reservoirs of viable spermatozoa for assisted conception. Hum Reprod. 1996 Sep;11(9):1919-1922. 13. Fischer MA, Grantmyre JE. Retrieval and cryopreservation of sperm from spermatocele fluid. Urology 2003 Feb;61(2):417-420. İNFERTİLİTE Derleme Testisin vasküler anatomisi Uz. Dr. Necati Gürbüz Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği Testiküler-skrotal arter sistemi: Testisler, vazal ve kremasterik arterlerin katk›lar›yla esas olarak testiküler arter taraf›ndan kanlanmaktad›r. Böylece üç ayr› arteriyel sistem taraf›ndan emniyet alt›na al›nm›flt›r. 1. ‹nternal spermatik (Testiküler) arter 2. Eksternal spermatik (Kramesterik) arter 3. Deferensiyel (Vazal) arter ‹nternal spermatik (Testiküler) arter: Ana testiküler arterdir, testis kan ak›m›n›n 2/3’sini sa¤lar. Abdominal aortadan, renal arterin hemen alt›ndan anteriolateral yüzden ç›kar, posterior olarak periton d›fl yüzünde ilerler, üreter ve eksternal iliak arterin alt k›sm›n› çaprazlayarak inguinal kanal iç halkas›nda spermatik korda kat›l›r, kordda internal spermatik fasya içinde seyreder, testise girmeden önce skrotal seviyede yüksek oranda k›vr›lma ve dallanma gösterir ve epididimal dallar› verir. Testis orta polde, posteriorda, epididimisin alt›nda tunikay› oblik olarak geçerek testise girer. Tunika albuginea kontraktil yap›s›n›n testis kan ak›fl› üzerine rolü olup olmad›¤› aç›k de¤ildir. ‹nsan testiküler parankimi 100 mg dokuya yaklafl›k 9 ml/dk kan sa¤lar (1). Metabolik ihtiyaca göre kan ak›fl› de¤iflkenlik göstermektedir. ‹nternal spermatik arter testise girdikten sonra subtunikal olarak testiküler parenkimin posterior yüzeyi boyunca anteriora uzanan transvers dallar vererek inferior olarak iner, alt pol üzerinde anterior olarak ilerler, daha sonra parankimal dallar› vererek ön yüzey boyunca superior olarak seyreder ve üst polde end arter özelli¤i göstererek sonlan›r. Bu traseyi gösteren major süperfisial bir arterin %98 oran›nda bulundu¤u ortaya konmufltur (2). Orfliopeksi ve testis biopsisi esnas›nda arterin kesintiye u¤ramamas›na dikkat edilmelidir. ‹nternal spermatik arter alt polde deferensiyel ve kremasterik arterlerle (2.3), üst polde deferensiyel arterle (2) anastomoz yapar. Eksternal spermatik (Kremasterik) arter: Testis kan ak›m›n›n 1/6’ini sa¤lar, esas olarak tunika vajinalisi besler. A. iliaka eksterna’n›n dal› olan a. epigastrika inferior’dan internal inguinal ring içinde ayr›l›r, testiküler mediastinumda internal spermatik ve deferensiyel arterlerle anastomoz yapar, tunika vaginalis üzerinde a¤ yaparak sonlan›r. Deferensiyel (Vazal) arter: Testis kan ak›m›n›n 1/6’ini sa¤lar, a. iliaka interna’n›n uç dal› olan a. vezikalis süperior veya inferior’dan ç›kar, vaz deferens ve epididimisin globus minör’ünü besler, testise yak›n yerde int. spermatik arterle anastomoz yapar. ‹nternal spermatik arter ba¤lan›rsa kremasterik arterinde katk›s›yla testis kan ak›m›n› art›rarak regülasyon sa¤lar. Bu regülasyon testis atrofisini önlemede yeterli olsa bile spermatogenezi desteklemek için yeterli olmayabilir. Varikoselektomide testis arterini koruma konusunda tam bir görüfl birli¤i olmamas›na karfl›n insan ve hayvan modellerinde arter ligasyonuna ba¤l› testis iskemisinin germinal epitel ve spermatogenez üzerindeki bozucu etkilerini gösteren kan›tlar vard›r (4-6). Testiküler-skrotal venöz sistem: Testiküler venöz drenaj dört ayr› sistemle olmaktad›r. 1. ‹nternal spermatik (Testiküler) ven, 2. Eksternal spermatik (Kremasterik) ven 3. Deferensiyel (Vazal) ven 4. Gubernekuler ven ‹nternal spermatik (Testiküler) ven: ‹nternal spermatik artere efllik eder, solda renal vene dik olarak, sa¤da v. cava inferiora oblik olarak aç›l›r. ‹nce duvarl› ve zay›f muskülerize oldu¤u için durgunlaflma e¤ilimi gösterir, sol internal spermatik ven daha yüksek konumu ve sol testisin daha afla¤› pozisyonu nedeniyle sa¤dakinden 8-10 cm daha uzundur, inferior vena cava’n›n daha fazla akmas›yla olan bir çekifl etkisiyle sa¤daki drenaj› artt›rd›¤› düflünülmektedir (10). Deferensiyel (vazal) ven: Vaz deferense efllik eder, sup-inf. vezikal ven’ler yoluyla internal iliak ven’e dökülür. Eksternal spermatik (kremasterik) ven: Spermatik kordun posteriorunda yer al›r, eksternal inguinal ring bölgesinde yüzeyel ve derin inferior epigastrik venlere ve yüzeyel eksternal ile derin pudental venler yoluyla eksternal iliak vene aç›l›r. 333 İNFERTİLİTE Gubernakular ven: Eksternal pudental ven, safen ven yoluyla eksternal iliak ven’e dökülür. Pleksus pampiniformus: ‹ntratestiküler küçük venler, testis yüzeyel venlerine ve rete testis’de hiler venlere aç›l›rlar, daha sonra testis ve epididimden kaynaklanan venler, mediastinumdan ç›kar ve ductus deferens önünde ve testiküler arter çevresinde 8-12 venden oluflan bir flebeke halinde serbest anastomoz yapan 3 ayr› ven grubu pampiniform pleksusu oluflturur. Pampiniform pleksustaki vasküler yap›, baz› alanlarda sadece damar duvarlar›n›n kal›nl›¤›yla ayr›lan karfl›l›kl› akan arter ve venlerle, ›s›n›n ve küçük moleküllerin de¤iflimini kolaylaflt›r›r (7). Testosteron konsantrasyon gradientine göre pasif diffüzyonla venden artere tafl›n›r (8). Spermatik kordda, ›s›n›n karfl›l›kl› ak›mla de¤iflimi, normal bireylerde rektal ›s›dan 2-4°C daha düflük olan testise kan sa¤layarak ›s› regülasyonuna katk›da bulunur (9). Pampiniform pleksus, epididim ve skrotal duvar›n drenaj›n› sa¤layan kremasterik pleksus ve deferensiyel ven sistemi aras›nda, scrotum ve inguinal kanal seviyesinde birbirleriyle anastomozlar vard›r, pleksuslar tekrar kendi aralar›nda birleflerek venleri olufltururlar, böylece deferensiyel ve kremasterik gruplar, internal spermatik ven grubunun ligasyonundan sonra testisten venöz dönüfl için kollateral yol sa¤lam›fl olur. Venöz Sistem Anostomozlar›: Venöz drenaj iki anastomotik sistem yoluyla meydana gelmektedir. Bunlar testiküler, kremasterik, deferensiyel, skrotal, gubernakular, superfisial epigastrik, eksternal pudental, superfisial circumfleks, safenöz, femoral venler yoluyla olan bir yüzeyel sistem ve penil, krural, üreteral, obturator, renal kapsüler, kolonik, lumbar venler yoluyla olan bir derin sistemden oluflmaktad›r. Ayr›ca sa¤-sol aras›nda üreterik (L3-5), spermatik, skrotal, retropubik, sakral seviyelerde anastomozlar oluflmaktad›r (4,11-16). Detayl› anatomik çal›flmalar, sa¤ ve solda tekbir gövde olan spermatik venlerin L4 seviyesinde medial ve lateral bölümlere ayr›ld›¤›n› ortaya koymufltur. Medial parça, sa¤da vena cava inferiora, solda renal vene aç›l›r, medialde üreteral venlerle anastomoz yapar ve kontralateral spermatik venlerle L3 seviyesinde çapraz iliflki kurar (%55). Lateral parça, kolonik venlerle (%76), renal kapsüler venlerle (%100) anastomoz yapar ve perinefrik ya¤l› dokuda sonlan›r. Ana trunkus bifurkasyonu L4 seviyesindedir, L4 seviyesi üzerinde yap›lan uygulamalar spermatik venin dallanmalar› nedeniyle nüks için yüksek risk tafl›r. ‹deal varikosel 334 Derleme oklüzyon/ligasyon alan› L4 alt› olmal›d›r, yüksek ligasyon alan› bu bölgeye uymaktad›r (15). ( Resim 1) Resim 1. Venöz Sistem Anostomozlar› Varikoselin tedavi riskini en aza indirmek için çok de¤iflken olan testis venöz anatomisinin iyi bilinmesi gerekir. Varikoselektomi sonras› nükslerin %89’unun cerrahi veya perkütan oklüzyon bölgesini by-pass yapan kollaterallere ba¤l› oldu¤u gösterilmifl (17), ‹nternal spermatik ven dallar›n›n %60, eksternal spermatik venin %30 ve gubernakuler venin %0-10 oranlar›nda rekürrenslerden sorumlu olduklar› bildirilmifltir (17-19). Ayr›ca testiküler atrofi arteriyel oldu¤u gibi, testis venöz dolafl›m›n›n tümünün kesilmesine ba¤l›da olabilir, post-op erken dönemde görülen epididimit tablosu gösteren vakalar›n venöz yada arteriyel infarkt oldu¤u düflünülmelidir. Bu da sonuçta testiküler atrofi ile beraber semen kalitesinde bozulmaya yol açar. Testisin arteriyel ve venöz üçlü kan ak›fl sisteminin bilinmesi ve mikrocerrahi yaklafl›m vasküler hasara ba¤l› testiküler atrofiyi ve nüksü önlemek için gereklidir. Optik büyütme tüm kord yap›lar›n›n belirlenmesine imkan verir, arter ve lenfatiklerin korunmas›n› sa¤lar ve rekürrens riskini azalt›r (13,20). AUA Best Practice Policy Committee varikoselektomi s›ras›nda anatomik yap›lar› etkin bir flekilde belirleyebilmek için optik büyütme kullan›lmas›n› tavsiye etmektedir (21). SPERMAT‹K KORD M‹KROANATOM‹S‹ ‹nguinal ve subinguinal disseksiyonlarda optik büyütme kullan›larak spermatik kord yap›lar› afla¤›da anlat›ld›¤› Derleme İNFERTİLİTE flekilde bulunmufltur. Gubernakuler ven: ‹nguinal disseksiyon s›ras›nda %79, subinguinal’de %71 oran›nda bulunmufltur. ‹nguinal ve subinguinal seviyelerde sol/sa¤ bulunma oranlar› (%) s›ras›yla (86/64) (70/60)’dir. ‹nguinal disseksiyonda yar›çap› ≥2mm ven %48, subinguinal’de %40 bulunmufltur (13,22). Eksternal spermatik ven: ‹nguinal disseksiyon s›ras›nda yar›çap› ≥2mm ven %74, subinguinal’de %93 oran›nda bulunmufl (p<0.05), yar›çap› ≥5mm ven inguinal seviyede belirlenmemifl, subinguinal’de %5 bulunmufltur. Eksternal spermatik venin, inguinal kanal medial taban›ndan %37 oran›nda ayr›ld›¤› gözlenmifl, bunlar›n ancak testis do¤urtulmadan önce %19’u belirlenebilmifltir (13). Subinguinal’de ise her kordda yar›çap› ≥5mm ven say›s› 0.05, 2-5mm aras› yar›çapl› ven say›s› 1.1, yar›çap› ≤2mm ven say›s› 4.2, toplam ven say›s› 5.4 adet olarak bulunmufltur (22). ‹nternal spermatik ven: ‹nguinal seviyede her kordda yar›çap› ≥5mm (büyük) ven say›s› 1.9, 2-5mm aras› yar›çapl› (orta) ven say›s› 2.2, yar›çap ≤2mm (küçük) ven say›s› 4.7 olarak, subinguinal seviyede s›ras›yla 0.4, 2.8, 7.9 olarak bulunmufl, toplam ven say›s› inguinal seviyede 8.7 iken subinguinal’de 11.1 olarak bulunmufltur. ‹nguinal seviyede büyük ven say›s› subinguinal seviyenin yaklafl›k 5 kat› kadar iken, küçük ven say›s› yar›s› kadard›r. Subinguinal seviyede her kordda ortalama maksimum ven boyutu 4.4mm olarak bulunmufl, maksimum ven boyutunun klinik varikosel derecesi ile korele olmad›¤› ancak yar›çap› ≥2mm olan internal spermatik ven say›s›n›n korelasyon gösterdi¤i bildirilmifltir (p<0.001). seviyesinde intraoperatif doppler kulanarak %81 iki arter oldu¤unu, kadavradan histolojik çal›flmalar›n tümünde ise 2.4 arter bulundu¤unu gösterdiler (27). Histolojik kesitlerde bulunan arterlerin int. spermatik, kramesterik ya da testise kan sa¤lamayan bir arter olup olmad›¤› aç›k de¤ildir (13). Histolojik olarak arter say›s›n›n fazla bulunmas› korda ait olmayan arterlerin tesbitinden kaynaklanabilir. Spermatik kord karekteristi¤ini inceleyen bir çal›flmada inguinal seviyede her kordda %69 tek arter, %27 iki arter, %4 üç arter bulunmufl, tek arterlerin %50’si büyük internal spermatik bir venin posterior yüzeyine komflu, %20’i büyük venden ayr› olarak ve %30’u yo¤un bir ven kompleksi içinde çevrili olarak, %27 oran›nda bulunan iki arter’in %51’i her arter ayr› bir ven kompleksi içinde olacak flekilde bildirilmifltir (13). ‹nternal spermatik arter ve venler, spermatik kordda, internal spermatik faysa içinde, arter merkezde ve venlerle çevrelenmifl durumda seyreder, arter yar›çap› 0.5-1mm aras›ndad›r. Vaz deferens ve onun damarlar› eksternal spermatik faysa içindedir (Resim-2) (13). Spermatik arterler Eksternal spermatik arter inguinal seviyede bulunmazken, subinguinal seviyede %55 oran›nda bulunmufltur. Subinguinal seviye: ‹nternal spermatik arterin, %57 tek, %35 iki, %8 üç veya daha fazla, eksternal spermatik arterin %38 tek, %11 iki, %6 üç veya daha fazla oldu¤u gösterildi. Subinguinal seviyede bulunan bir korddaki tüm arterler hesaba kat›ld›¤›nda %25 tek, %42 iki, %33 üç veya daha fazla arter olarak ortaya ç›kt›¤› ve %95’inin yo¤un bir ven kompleksi ile çevrili oldu¤u bulunmufltur (22). ‹nguinalde, her kordda ortalama 3.6 lenf bulunmufl ve bunlar›n yar›s›n›n orta veya büyük venlere bitiflik oldu¤u gösterilmifl (13), subinguinalde ise lenf say›s› 3.2 olarak bulunmufltur (22). ‹nguinal seviye: Klasik bilgi, internal spermatik arterin skrotum seviyesinde dallanmaya bafllad›¤› ve kord içinde sadece bir arter oldu¤u yönündedir (23,24). Kormano ve Suoranta taraf›ndan otopsi spesmeni anjiografisiyle %56 tek, %31 iki, %13 üç veya daha fazla arterin skrotuma girdi¤i bildirilmifl (25). Ogle ve arkadafllar› ‹ntraoperatif doppler ve optik büyütme kullanarak internal ve eksternal arter ayr›m› yapmadan spermatik kordda, %31 tek arter, %44 iki, %25 üç arter oldu¤unu bildirmifllerdir (26). Jarow ve arkadafllar› internal ring seviyesinde internal spermatik arterin dallanmaya bafllad›¤›n› ve proksimal spermatik kord Resim 2. Spermatik kord mikroanotomisi 335 İNFERTİLİTE Özetle inginalden, subinguinale inildikçe arter ve ven say›s› artarak yar›çaplar› küçülmektedir. ‹nguinalde tek arter %69 iken subinguinalde %25’e (p<0.003) düflmekte, iki ve daha fazla arter %31’den %75’e artmaktad›r. Spermatik arterlerin yo¤un bir ven kompleksi ile çevrili olmas› inguinalde %30 iken subinguinalde %95 (p<0.001) ol- Derleme maktad›r, bu durum kordun subinguinal k›sm›n›n anatomisinin inguinalden daha kompleks oldu¤unu ortaya koymaktad›r. Subinguinalde eksternal oblik aponörozunu açmama, postop a¤r› azl›¤› ve iyileflme sürecinin k›sa olmas›na ra¤men bu kompleks oluflum subinguinal bölgedeki cerrahiyi inguinalden daha zor ve usand›r›c› hale getirir. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. Pettersson S, Soderholm B, Persson JE,et al: Testicular blood flow in man measured with versus occlusion plethysmopraphy and xenon-133. Scand J Urol Nephrol 1973;7:115-119. Jarow JP. Intratesticular arterial anatomy. J Androl. 1990;11(3):255-9. Fowler R, Stephens FD. The role of testicular vascular anatomy in the salvage of high undescended testes. Aust New Zeal J Surg. 1959;29:92106. Chehval MJ, Purcell MH. Deterioration of semen parameters over time in men with untreated varicocele: Evidence of progressive testicular damage. Fertil Steril. 1992;57(1):174-7. Silber SJ. Microsurgical aspects of varicocele. Fertil Steril. 1979;31(2):230-2. Steinberger E, Tjioe DY. Spermatogenesis in rat testes after experimental ischemia. Fertil Steril. 1969;20(4):639-49. Harrison RG: The comparative anatomy of the blood supply of the mammalian testis. Proc Zool Soc London 1949a;119:325-344. Bayard F, Boulard PY, Huc A, Pontonnier F; Arterio-venous transfer of testosterone in the spermatic cord of man. J Clin Endocrinol Metab 1975;40:345. Agger P: Scrotal and testicular temperature: Its relation to sperm count before and after operation for varicocele. Fertil Steril 1971;22:286-297 Shafik A, Moftah A, Olfat S, Mohi-el-Din M, el-Sayed A. Testicular veins: anatomy and role in varicocelogenesis and other pathologic conditions. Urology. 1990;35(2):175-82. Coolsaet BL The varicocele syndrome: venography determining the optimal level for surgical management. J Urol. 1980;124(6):833-9. Dennison AR, Tibbs DJ. Varicocele and varicose veins compared. A basis for logical surgery. Urology. 1986;28(3):211-7. Beck EM, Schlegel PN, Goldstein M. Intraoperative varicocele anatomy: a macroscopic and microscopic study. J Urol. 1992;148(4):1190-4. Wishahi MM. Anatomy of the venous drainage of the human testis: testicular vein cast, microdissection and radiographic demonstration. A new anatomical concept. Eur Urol. 1991;20(2):154-60. Wishahi MM. Detailed anatomy of the internal spermatic vein and the ovarian vein. Human cadaver study and operative spermatic venography: clinical aspects. J Urol. 1991;145(4):780-4. 336 16. Turek PJ, Lipshultz LI. The varicocele controversies. I. Etiology and pathophysiology. AUA update series, Vol.14, Lesson 13. Baltimore: American Urological Association; 1995. P.106-11. 17. Murray RR Jr, Mitchell SE, Kadir S, Kaufman SL, Chang R, Kinnison ML, Smyth JW, White RI Jr. Comparison of recurrent varicocele anatomy following surgery and percutaneous balloon occlusion. J Urol. 1986;135(2):286-9. 18. Tefekli A, Cayan S, Uluocak N, Poyanli A, Alp T, Kadioglu A. Is selective internal spermatic venography necessary in detecting recurrent varicocele after surgical repair? Eur Urol. 2001;40(4):404-8. 19. Goldstein M, Gilbert BR, Dicker AP, Dwosh J, Gnecco C. Microsurgical inguinal varicocelectomy with delivery of the testis: an artery and lymphatic sparing technique. J Urol. 1992;148(6):1808-11. 20. Marmar JL, DeBenedictis TJ, Praiss D. The management of varicoceles by microdissection of the spermatic cord at the external inguinal ring. Fertil Steril. 1985;43(4):583-8 21. Jarow JP, Sharlip ID, Belker AM, Lipshultz LI, Sigman M, Thomas AJ, Schlegel PN, Howards SS, Nehra A, Damewood MD, Overstreet JW, Sadovsky R; Male Infertility Best Practice Policy Committee of the American Urological Association Inc. Best practice policies for male infertility. J Urol. 2002;167(5):2138-44 22. Hopps CV, Lemer ML, Schlegel PN, Goldstein M. Intraoperative varicocele anatomy: a microscopic study of the inguinal versus subinguinal approach. J Urol. 2003;170(6 Pt 1):2366-70. 23. Warwick R, Williams PL: Angiology. İn: gray’s anatomy, philadelphia: W.B. Saunders Co., chapt.6, p 666, 1973. 24. Woodburne RT: Essentials of Human Anatomy. 6th ed. Newyork: Oxford Üniversity Press, p 456, 1978. 25. Kormano M, Suoranta H. An angiographic study of the arterial pattern of the human testis. Anat Anz. 1971;128(1):69-76 26. Ogle A, Kaspar J, Hopkins M, Jarow JP. analysis of testicular artery arborization within the spermatic cord. J Urol, suppl,145: 283A, abstract 282, 1991. 27. Jarow JP, Ogle A, Kaspar J, Hopkins M. Testicular artery ramification within the inguinal canal. J Urol. 1992;147(5):1290-2. İNFERTİLİTE Derleme İnmemiş testis: Desensus ve maldesensus teorileri Doç. Dr. Tarkan Soygür A.Ü.T.F. Üroloji AD, Çocuk Ürolojisi BD Normal spermatogenezin meydana gelebilmesi için intrabdominal geliflen testislerin normal vücut ›s›s›ndan daha serin bir ortam olan skrotuma inmeleri gerekmektedir. Gier ve Marion 1969’da testiküler inifli 3 faz halinde tarif etmifllerdir (1). Bunlardan ilki intaruterin (‹U) 7-8. haftalardaki mezonefrozun dejenere olmas› ile geliflen nefrojenik yer de¤ifltirme faz›, ikincisi 21. haftaya dek süren ve metanefroz seviyesinden internal inguinal ringe kadar inifli içeren transabdominal faz ve sonuncusu ise 28. haftada bafllayan ve prosesus vajianlis ile birlikte inguinal kanaldan geçifli içeren transinguinal fazd›r. Bugün için de kabul gören bu fazlardan; transabdominal geçiflte, lomber vertebralar›n ve pelvisin h›zl› büyümesi nedeni ile testisin rölatif olarak internal ring seviyesine geldi¤i kabul edilir. 28. haftadaki h›zl› inguinal geçiflten sonra testis 30-32. haftalara kadar ekstrakanaliküler geçiflini de tamamlay›p skrotuma inmifl olur. Bu inifl s›ras›ndaki zamanlamalar ve ana hatlar birçok yazar taraf›ndan kabul görse de 23. haftadan sonraki olaylar›, yani internal ring seviyesinden skrotuma kadar inifli aç›klayabilen tek bir teori yoktur. Endokrin Faktörler Toppari ve Kaleva 1999’daki çal›flmalar›nda testiküler inifl için normal çal›flan hipotalamo-hipofiz-gonad aks›n›n vazgeçilmez oldu¤unu ortaya koymufllard›r (2). Gonadotropin sentezindeki, androjen biyosentezindeki ya da androjen etkisindeki defektler inmemifl testis ile sonuçlanabilir. Androjenler: Testesteron (T) ve dihidrotestesteron (DHT) direk ya da indirek olarak testiküler iniflte rol oynamaktad›r. Genel olarak bak›ld›¤›nda intrauterin T yetersizli¤i; GnRH yetersizli¤ine ya da LH reseptörlerindeki defekte ba¤l› LH yetersizli¤ine, veya T biyosentezindeki proteinlerin fonksiyonel mutasyonlar›na ba¤l› geliflebilir. Hutson 1994’de T ve DHT’nun nöroendokrin mekanizma ile genitofemoral sinirden (GFS) kalsitonin gen ile iliflkili pep- tid (KG‹P) sal›nmas›n› uyard›¤›n› ortaya koymufltur (3). Özellikle androjen insensitivite sendromlu hastalarda testislerin bilateral olarak internal ring seviyesinde kalmalar› bu teoriyi destekler niteliktedir (4). Hutson ve Shono’nun çal›flmalar› ise transabdominal geçiflte androjenlerin rolünün olmad›¤›n›, yetersiz androjenizasyonun özellikle transinguinal geçiflte etkili oldu¤unu ortaya koymufltur (5). Lim ve arkadafllar›n›n 2000 y›l›ndaki çal›flmas›nda, DNA örneklerinde androjen reseptörü çal›fl›lm›fl ve inmemifl testisli olgularda ekson-1 bölgesindeki CAG trinükleotidinde farkl›l›klar oldu¤u saptanm›fl ve bunun androjen reseptörlerini etkileyerek inmemifl testis patogenezinde rol oynayabilece¤i belirtilmifltir (6). Di¤er taraftan Hadziselimovic’in yapt›¤› çal›flmalarda androjenlerin, özellikle intrauterin dönemde, gonosit’lerin Ad spermatogonia’lara transformasyonuna yol açt›klar›, yetersiz ‹U- LH, FHS ve T piklerinin bu transformasyonun yetersiz olmas›na rol açt›klar› ve bu durumun da gelecekteki fertilite potansiyeli ile yak›ndan ilgili oldu¤u gösterilmifltir (7). Bu görüflten hareketle baz› merkezlerde inmemifl testisli olgularda post-natal ilk 6 ay içinde GnRH nasal spreyleri uygulanmaktad›r. Bu tedavi flekli ile testisler skrotuma inmese dahi gonosit transformasyonunun sa¤lanaca¤› ve gelecekdeki fertilite potansiyelinin artt›r›labilece¤i öne sürülmektedir. Mülleriyen ‹nhibe Edici Faktör (M‹F): Normalde M‹F seviyeleri postnatal ilk y›lda, 4-12. aylarda, pik yapar ve daha sonra düfler. Yamanaka ve arkadafllar› inmemifl testisli olgularda olmas› gereken M‹F pikinin olmad›¤›n› ortaya koymufllard›r (8). M‹F’in özellikle intrabdominal inifl faz›nda rol oynad›¤›n› ve bilateral inmemifl testisli olgularda, unilateral olgulara göre M‹F eksikli¤inin daha anlaml› oldu¤unu göstermifllerdir. Ancak M‹F’den yoksun farelerde de testiküler iniflin gerçekleflmesi, M‹F afl›r› ekspresyonu olan difli farelerde ovaryen iniflin gözlenmemesi ve intraabdominal testisli olgular›n ço¤unda di¤er müller kanal› art›klar›n›n olmay›fl› M‹F’in testiküler iniflteki rolünü sor337 İNFERTİLİTE gular nitelikteki bulgulard›r (9). Östrojenler: Östrojenlerin hatal› testiküler iniflte rol oynayabilecekleri üzerinde durulmaktad›r. Baz› hayvan çal›flmalar›nda, prenatal östrojen uygulan›mlar›n›n transabdomianl testisküler inifli durdurdu¤u gösterilmifltir (6). Skakkebaek ve arkadafllar› inmemifl testis, hipospadias ve yetersiz semen kalitesi insidans›n›n giderek arrt›¤›n› ve buna neden olan temel olay›n da çevresel östrojenlere afl›r› maruziyet oldu¤unu iddia etmifllerdir (10). Buna karfl›n inmemifl testisli olgular›n anneleri ile kontroller aras›nda, hamilelik döneminde, anlaml› bir östrojen fark›n›n olmad›¤› da gösterilmifltir (11). Desendin: Gubernakular geliflimde androjen sitümülasyonunun rolü üzerine çeliflkili birçok sonucunun ortaya konmas›, gubernakular geliflimde desendin ad› verilen, androjenden ba¤›ms›z, gubernakuluma spesifik bir büyüme faktörünün rol oynad›¤› hipotezinin ortaya at›lmas›na yol açm›flt›r. Fetal domuz modellerinde yap›lan çal›flmalarda intraabdominal geçifl faz› s›ras›nda gubernakular hücre büyümesini uyaran, düflük molekül a¤›rl›kl› bir faktörün salg›land›¤› gösterilmifltir (12). Bu parakrin büyüme faktörünün desendin oldu¤u, testisten sal›nd›¤› ve androjenlerden ba¤›ms›z olarak gubernakular hücre büyümesini ve birlikte glikozaminoglikan, hyaluronik asit ve kollajen sentezini artt›rd›¤› belirtilmifltir (12). Derleme Genitofemoral Sinir ve Kalsitonin Gen-‹liflkili Peptid ‹lk olarak Hutson GFS’in testiküler inifli ve gubernakular farkl›laflmay› indükledi¤ini ortaya koymufltur (14). Burada androjenler önemli bir rol oyanarak GFS hücrelerini artt›rmakta ve bunlar da KG‹P yolu ile gubernakular migrasyonu uyarmaktad›r. Gerçekten daha sonra yap›lan çal›flmalar KG‹P’nin GFS ve dallar›nda aktif nörotransmitter olarak görev yapt›¤›n› göstermifltir (15). Cain, daha sonra intrauterin dönemde, maksimal androjen aktivitesi bafllamadan hemen önce, lomber spinal kord seviyesinde, kremaster nükleusuna yak›n androjen reseptörlerinin varl›¤›n› göstermifl ve bu reseptörlerin androjenlerce uyar›lmas› ile gubernakulumun ritmik kontraksiyonlar ile yüksek derecede motilite gösterdi¤ini belirtmifltir (16). Buradan haraketle, androjenlerin, testiküler inifl s›ras›nda KG‹P yolu ile seksüel olarak dimorfik olan GFS’in geliflmesini ve morfolojisini regüle ettikleri hipotezi ortaya at›lm›flt›r. Ancak bu görüflün karfl›s›nda olan ve KG‹P sal›n›m›n›n, tam tersi, androjen çekilmesi ile artt›¤›n› ve kremaster nükleusunun androjen ba¤›ml› olmad›¤›n› öne süren görüfller de mevcuttur (17,18). Ayr›ca Heyns, gubernakulumun kas komponenti içermedi¤ini ve bu nedenle GFS ve KG‹P’in testiküler inifl s›ras›nda bir rolü varsa bile bunun gubernakulum üzerinden de¤il, kremaster kas› üzerinden olabilece¤ini belirtmifltir (19). Gubernakulum Epididim Gubernakulumun testiküler inifldeki rolü hakk›nda pek çok teori ortaya at›lm›flt›r. Bunlar aras›nda, gubernakulumun testise k›lavuzluk ederek inifli kolaylaflt›rmas›, fliflerek inguinal kanal› geniflletmesi, gubernakulumun kontraksiyonu, traksiyonu ve involusyonu say›labilir. Bu teorilerden hiçbirisi tek bafl›na inifli aç›klamasa da gubernakulumun testiküler iniflte major bir rol oynad›¤› kesindir. Gubernakulum ile skrotum aras›nda tam fikse bir yap›flma söz konusu de¤ildir. Gubernakulum inifl s›ras›nda testisi eksternal ring seviyesinde tutmaktad›r. Böylelikle embriyonun diferansiyel büyümesi s›ras›nda böbrekler kraniale do¤ru giderken, testis kaudal bir migrasyon göstermektedir. Bu migrasyon s›ras›nda aç›k olan prosesus vajinalis testisin abdominal geçiflini kolaylaflt›rmaktad›r (13). Gubernakulumun bu fonksiyonu s›ras›nda bir çok hormon, transkripsiyon faktörü ve nöral faktor rol oynamaktad›r. Bunlardan önemli bir tanesi KG‹P’dir. 338 ‹nmemifl testisli olgularda s›kl›kla epididimal anomalilerin de birlikte görülmesi, testiküler inifl ile epididim aras›nda bir ba¤lant› olabilece¤ini düflündürmektedir. Bu anomalilerin inmemifl testise yol açan bir sebeb mi yoksa inmemifl testisin bir sonucu mu oldu¤u ise belli de¤ildir. Normal testiküler inifl için mutlaka epididime gereksinim oldu¤u hipotezi, epididimal eliminasyonun ya da epididimal agenezinin testiküler inifli engellemedi¤inin ortaya konulmas› ile çürütülmüfltür (20,21). Genel olarak kabul edilen görüfl, inmemifl testis ile birlikte görülen epididimal füzyon anomalilerine, inmemifl testise yol açan benzer faktörlerin neden oldu¤u yönündedir. Gerçekten, inmemifl testisli olgularda %36 ile %90 aras›nda de¤iflen oranlarda epididimal ve vazal anomaliler bildirilmektedir (22,23). Ektopik testislerin ise %39’unda ciddi epididimal anomaliler saptan›rken, %33 olguda sadece epididimal İNFERTİLİTE Derleme elongasyon saptanm›fl ve kalan %29 olguda ise epididim normal olarak bulunmufltur (23). Epididimal anomaliler ile birlikte görülen inmemifl testisli olgularda ise patent prosesus vajinalis oranlar› normal inmifl testislere göre (%34) oldukça yüksek (%72) bulunmufltur (24). Elder, patent prosesus vajinalisi olan herni ya da hidroselli olgular›n %50’sinde epidimal anomali saptarken, prosesusu kapal› olgularda bu oran› %10 olarak rapor etmifltir (25). ‹nmemifl testisli olgular incelendi¤inde ise e¤er prosesus vajinalis kapanmam›flsa, epdidimal anomali oran› %71 iken, prosesusu kapanm›fl olgularda bu oran %16 olarak bulunmufltur (25). Sonuç olarak; inmemifl testisler ile birlikte bulunan epididim anomalilerinin en önemli etkisi bu olgular›n gelecekteki fertilite potansiyelleri üzerine olmaktad›r. ‹nmemifl testisli olgular erken yaflta tedavi edildiklerinde spermatogenez korunurken var olan duktal füzyon anomalileri infertiliteye yol açabilmektedir. ‹ntraabdominal Bas›nç Konjenital olarak abdominal kas geliflimi yetersiz ya da agenetik olan ve bu nedenle düflük intraabdominal bas›nc› olan; Prune-Belly Sendromlu, Kloakal Ekstrofili, Omfaloselli ya da Gastroflisizli olgularda inmemifl testis s›kl›kla görülmektedir. ‹ntraabdominal bas›nc›n, intraabdominal inifl faz›nda yard›mc› bir rol üstlendi¤i ancak, transinguinal geçiflte oldukca önemli bir rol oynad›¤› düflünülmektedir (13,26). ‹ntrauterin dönemdeki patent prosesus vajinalis, muhtemelen artan intraabdominal bas›nç ile birlikte rol oynarak transinguinal geçifli kolaylaflt›rmaktad›r. Kaynaklar: 1. Gier HT, Marion GB: Development of mammalian testes and genital ducts. Biol Reprod. 1969 1:Suppl 1:1-23. 2. Toppari J, Kaleva M: Maldescendus testis. Horm Res. 1999, 51(6):261-269. 3. Hutson JM, Baker M, Terada M, Zhou B, Paxton G: Hormonal control of testicular descent and the cause of cryptorchidism. Reprod Fertil Dev. 1994;6(2):151-6. 4. Ahmed SF, Cheng A, Dovey L, Hawkins JR, Martin H, Rowland J, Shimura N, Tait AD, Hughes IA: Phenotypic features, androgen receptor binding, and mutational analysis in 278 clinical cases reported as androgen insensitivity syndrome. 5. Shono T, Ramm-Anderson S, Goh DW, Hutson JM: The effect of flutamide on testicular descent in rats examined by scanning electron microscopy. J Pediatr Surg. 1994, 29(6):839-44. 6. Lim HN, Chen H, McBride S, Dunning AM, Nixon RM, Hughes IA, Hawkins JR: Longer polyglutamine tracts in the androgen receptor are associated with moderate to severe undermasculinized genitalia in XY males. Hum Mol Genet. 2000, 22;9(5):829-34. 7. Hadziselimovic F: Cryptorchidism, its impact on male fertility. Eur Urol. 2002 41(2):121-3. 8. Yamanaka J, Baker M, Metcalfe S, Hutson JM: Serum levels of Mullerian inhibiting substance in boys with cryptorchidism. J Pediatr Surg. 1991 26(5):621-3. 9. Behringer RR: The in vivo roles of mullerian-inhibiting substance. Curr Top Dev Biol. 1994;29:171-87. 10. Jensen TK, Jorgensen N, Punab M, Haugen TB, Suominen J, Zilaitiene B, Horte A, Andersen AG, Carlsen E, Magnus O, Matulevicius V, Nermoen I, Vierula M, Keiding N, Toppari J, Skakkebaek NE: Association of in utero exposure to maternal smoking with reduced semen quality and testis size in adulthood: a cross-sectional study of 1,770 young men from the general population in five European countries. Am J Epidemiol. 2004, 1;159(1):49-58. 11. Key TJ, Bull D, Ansell P, Brett AR, Clark GM, Moore JW, Chilvers CE, Pike MC: A case-control study of cryptorchidism and maternal hormone concentrations in early pregnancy. Br J Cancer. 1996, 73(5):698-701. 12. Fentener van Vlissingen JM, Koch CA, Delpech B, Wensing CJ: Growth and differentiation of the gubernaculum testis during testicular descent in the pig: changes in the extracellular matrix, DNA content, and hyaluronidase, beta-glucuronidase, and beta-N-acetylglucosaminidase activities. J Urol. 1989, 142(3):837-45. 13. Hutson JM, Hasthorpe S, Heyns CF: Anatomical and functional aspects of testicular descent and cryptorchidism. Endocr Rev. 1997 18(2):25980. 14. Beasley SW, Hutson JM: The role of the gubernaculum in testicular descent. J Urol. 1988,140(5 Pt 2):1191-3. 15. Hutson JM, Williams MP, Attah A, Larkins S, Fallat M. Undescended testes remain a dilemma despite recent advances in research. Aust N Z J Surg. 1990, 60(6):429-39. 16. Cain MP, Kramer SA, Tindall DJ, Husmann DA: Expression of androgen receptor protein within the lumbar spinal cord during ontologic development and following antiandrogen induced cryptorchidism. J Urol. 1994, 152(2 Pt 2):766-9. 17. Barthold JS, Mahler HR, Newton BW: Lack of feminization of the cremaster nucleus in cryptorchid androgen insensitive rats. J Urol. 1994, 152(6 Pt 2):2280-6. 18. Barthold JS, Mahler HR, Sziszak TJ, Newton BW: Lack of feminization of the cremaster nucleus by prenatal flutamide administration in the rat and pig. J Urol. 1996, 156(2 Pt 2):767-71. 19. Heyns CF: The gubernaculum during testicular descent in the human fetus. J Anat. 1987 Aug;153:93-112. 20. Frey HL, Rajfer J: Incidence of cryptorchidism. Urol Clin North Am. 1982, 9(3):327-9. 21. Hutson JM, Williams MP, Fallat ME, Attah A: Testicular descent: new insights into its hormonal control. Oxf Rev Reprod Biol. 1990;12:1-56. 22. Koff WJ, Scaletscky R: Malformations of the epididymis in undescended testis. J Urol. 1990 143(2):340-3. 23. Mollaeian M, Mehrabi V, Elahi B: Significance of epididymal and ductal anomalies associated with undescended testis: study in 652 cases. Urology. 1994 43(6):857-60. 24. Barthold JS, Redman JF: Association of epididymal anomalies with patent processus vaginalis in hernia, hydrocele and cryptorchidism. J Urol. 1996 156(6):2054-6. 25. Elder JS: Epididymal anomalies associated with hydrocele/hernia and cryptorchidism: implications regardind testicular descent. J Urol 1992a, 148:624-26. 26. Attah AA, Hutson JM: The role of intra-abdominal pressure in cryptorchidism. J Urol. 1993, 150(3):994-6. 339 İNFERTİLİTE Güncel Makale Özeti Yardımcı üreme tekniklerinde gebeliği öngörme için bir algoritm Lewis SE, O'Connell M, Stevenson M, Thompson-Cree L, McClure N. Hum Reprod. 2004 Jun;19(6):1385-94 Spermin fertilite potansiyelini öngörmede sperm nukleer (n) DNA bütünlü¤ünün kullan›fll› bir indikatör oldu¤u kabul edilmektedir. ‹leri derecede nDNA hasar› olan spermlerin IVF ve ICSI’den sonra düflük fertilizasyon oran›na sahip oldu¤u gösterilmifltir. Sperm, DNA kayna¤› olarak nukleustan baflka mitokondriada da genoma sahiptir. Bir çok hastal›kta mitokondrial (mt) DNA mutasyonlar› tan›mlanm›flt›r. mtDNA delesyonu; yetersiz oksidatif fosforilizasyona ve yetersiz sperm motilitesine neden olabilir. mtDNA tamamen karakterize edilmifl de¤ildir ve yard›mc› üreme tekni¤i baflar›s›ndaki potansiyeli de henüz tam anlam›yla ortaya konamam›flt›r. Bu çal›flmada ICSI’de kullan›lan testiküler ve ejakulat spermlerindeki mtDNA delesyonu, nDNA fragmantasyonu ile fertilizasyon ve gebelik oranlar› aras›ndaki iliflki araflt›r›lmaktad›r. Ayr›ca, mtDNA ve nDNA hasarlar›n›n prognostik de¤erleri de incelenmekte. Bu amaçla ICSI planlanan ve obstruktif azoospermisi olan 28 kifliden 14G Trucut ile biyopsi al›narak içerisinden testiküler sperm ekstrakte edildi. 77 kifliden ise Puresperm gradient ayr›flt›rmas› yap›larak ejakulat spermi elde edildi. Long PCR tekni¤i kullan›larak spermdeki mtDNA delesyonu analize edildi. nDNA fragmantasyonunu ortaya koymak için ise alkalen Comet assay testi kullan›ld›. Sonuç olarak; testis spermi kullan›larak ICSI yap›lan 28 çiftin 14’ünde (%50) gebelik olufltu. Ejakulat spermi kullan›lan 77 çiftin 66’s›na embriyo transferi yap›ld› ve bunlar›n 26’s›nda (%39) gebelik olufltu. mtDNA delesyonu ve fertilizasyon oran› iliflkisine bak›ld›¤›nda ise testis ya da ejakulat spermindeki mtDNA delesyonu say› ve büyüklü¤ü ile fertilizasyon oran› aras›nda anlaml› bir iliflki saptanmad›. nDNA fragmantasyonu ile fertilizasyon aras›nda da anlaml› bir iliflki yoktu. Di¤er yandan, gebelik oluflmayan çiftlerin testiküler ve ejakulat sperminde daha fazla fragmantasyon mevcuttu (p<0.001). Testis spermine göre ejakulat sperminde daha fazla fragmantasyon izlendi. 340 mtDNA delesyonu ile ICSI baflar›s› aras›ndaki iliflki bak›m›ndan; gebelik oluflmayan çiftlerin testis ve ejakulat sperminde anlaml› derecede yüksek say›da mtDNA delesyonu saptand›. Ejakulat sperminde testis spermine göre daha genifl boyutta mtDNA delesyonu bulunmaktayd›. Gebelik oluflan çiftlerde spermin %26’s›nda wild-type (WT) mtDNA saptan›rken, gebelik oluflmayan çiftlerde bu oran %6.5 idi. Gebelik oluflan çiftlerin sperminde %37 tek delesyon, %18.5’inde multipl delesyon varken, gebelik oluflmayan çiftlerin sperminde %65 multipl delesyon mevcuttu. Ejakulat spermindeki mtDNA delesyonlar› incelendi¤inde ise gebe çiftlerin sperminde %16 tek, %62 multipl delesyon varken; gebelik oluflmayan çiftlerde %9 tek, %77 multipl delesyon gözlendi. mtDNA delesyon say›s› ile nDNA fragmantasyonu aras›nda anlaml› iliflki bulunmad›. Genel olarak de¤erlendirildi¤inde; testis ya da ejakulat spermi kullan›larak yap›lan ICSI’de ilk defa bu çal›flmada mtDNA ve nDNA incelenerek gebelik oranlar› bak›m›ndan öngörüde bulunulmufltur. Testis spermi ile yap›lan ICSI’deki gebelik oranlar› ile nDNA fragmantasyonu aras›ndaki ters iliflkiyi ortaya koyan ilk rapordur. Ejakulat spermi için de benzer bulgular elde edilmifltir. Mevcut veriler, spermin kökenine ve maturasyonuna bakmaks›z›n, sperm DNA kalitesinin bir prognostik test olabilece¤ini göstermektedir. Bu bulgu skor sistemi içine dahil edilerek klinisyenlere hasta takibinde yararl› bilgiler verebilir. Ayr›ca böyle bir algoritm sayesinde klinisyen çiftlere tedavi süresince gebelik flans› bak›m›ndan da daha kantitatif öngörüde bulunabilir. Yine de önerilen algoritmin validasyonunu test etmek üzere daha genifl prospektif çal›flmalara ihtiyaç bulunmaktad›r. Çeviri: Doç. Dr ‹zak Dalva Bay›nd›r Hastanesi Üroloji Bölümü, Ankara Güncel Makale Özeti İNFERTİLİTE Mikrodisseksiyon testiküler sperm ekstraksiyonu (Mikro TESE) ile azoospermik faktör (AZF) delesyonlu hastaların klinik analizi Tsujimura A, Matsumiya K, Takao Y, Miyagawa Y, Koga M, Takeyama M, Int J Androl. 2004 Apr;27(2):76-81 Y kromozomundaki AZF’nin (azoospermia faktor) mikrodelesyonu idiyopatik erkek infertilitesinin önemli bir genetik bilefleni olarak gösterilmektedir ve AZF delesyon vakalar› non-obsrüktif azoospermili (NOA) erkeklerde %15-20 aras›nda bildirilmifltir. Çeflitli çal›flmalarda AZF delesyonlu azoospermik hastalar›n ve delesyonu olmayan hastalar›n klinik karfl›laflt›rmas› net bir flekilde belirtilmemifltir. Testiküler sperm ç›kart›lmas›nda yeni bir teknik olan mikrodiseksiyon testiküler sperm ekstraksiyonu (Mikro TESE), NOA’l› hastalarda yayg›n bir flekilde kullan›lmaktad›r. Testiküler spermatozoa güvenli bir flekilde bulunmas›na ra¤men AZF delesyonlu hastalarda sperm ekstraksiyon oranlar› net bir flekilde bilinmemektedir. ‹ntrastoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) ile birlefltirilmifl TESE tedavisi flu anda NOA vakalar›nda ilk ad›m tedavi olarak kullan›lmaktad›r. Seminifer kanallar›n mikroskopla ay›rt edildi¤i bir mikro cerrahi TESE prosedürünün son zamanlarda kullan›ld›¤› bildirilmifltir. Mikroskopla direkt görüntüleme avantajl›d›r. Çünkü daha fazla spermatogenik olarak aktif germ hücreleri içerdi¤i tahmin edilen daha büyük, daha opak, beyaz›ms› tübüller ay›rt edilebilir. Spermatozoa e¤er testislerde mevcutsa böylelikle ay›rt edilebilir ve elde edilebilir. NOA’l› hastalarda Mikro TESE ile spermatozoa elde etme oran›n›n (%42.9) konvansiyonel TESE’den (%35.1) daha yüksek oldu¤u bildirilmifltir (Tsujimura ve arkadafllar›, 2002a). Bununla birlikte AZF delesyonlu NOA hastalar›nda Mikro TESE’nin etkinli¤i iyi bir flekilde dekümante edilmemifltir. Bu yeni çal›flmada NOA hastalar›nda AZF delesyonlar› analiz edilmifl ve sonra AZF delesyonlu ve delesyonsuz hastalar aras›nda Mikro TESE’den sonraki cerrahi sonucu da içeren çeflitli faktörlerin k›yaslamas› yap›lm›flt›r. Mikro TESE geçiren 60 hasta bu retrospektif çal›flmada yer alm›flt›r. NOA’l› bütün hastalar özgeçmiflleri, fizik muayene ve endokrinolojik profilleri temel al›narak de¤erlendirilmifltir. Bu hastalar TESE ve sperm dondurulmas› için programa al›nm›flt›r. Kromozom anomali¤i olan hastalar çal›flmaya dahil edilmemifltir. Hastalar 32.4 ± 4.6 yafllar›ndad›r ve infertilite süreleri 42.4 ± 31.0 ayd›r. AZF bölgesinin delesyonu 60 hastada genomik polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) amplifikasyonuyla analiz edilmifltir. Büyüklük, varikosel varl›¤›, histoloji, kanallar›n mikroskobik görünümü ve sperm elde etme sonucunu içeren testiküler özellikler AZF delesyonlu ve delesyonsuz hastalarda k›yaslanm›flt›r. Ayr›ca lüteinize hormon (LH), folikül-stimüle hormon (FSH), total testosteron (TT), serbest testosteron (FT), östradiol (E-2) ve prolaktini de (PRL) kapsayan endokrinolojik profiller de gruplar aras›nda k›yaslanm›flt›r. Genomik PCR, %10’luk bir delesyon oran› vererek 60 hastan›n 6’s›n›n AZF delesyonu oldu¤unu a盤a ç›kartm›flt›r. Bu 6 hastan›n 3’ü AZF bölgesinin birden fazla yerinde delesyon içermektedir. Halbuki geriye kalan 3 hastan›n hepsi sadece AZF’de yeralan tek bir delesyona sahiptir. AZF delesyonlu ve delesyonsuz iki grup aras›nda testis büyükü¤ü, varikosel oranlar› ve sperm elde etme oranlar› büyük farkl›l›klar göstermemektedir. Testiküler histoloji için sertoli cell-only sendrom (SCO) AZF delesyonlu hastalarda delesyonsuz hastalara nazaran daha yayg›nd›r. Cerrahi mikroskop alt›nda testiküler kanallar›n görünümü AZF delesyonlu 6 hastan›n 3’nün heterojen kanallara sahip oldu¤unu göstermifltir. Hormonal de¤erler de bu iki grup aras›nda k›yaslanm›fl fakat herhangi bir farkl›l›k görülmemifltir. Sonuç olarak gruplar aras›nda testis büyüklü¤ü, varikosel oranlar›, testiküler histoloji benzerlik göstermektedir. Endorinolojik profillerde ve sperm ekstraksiyon oranlar›nda büyük farkl›l›klar görülmemifltir. AZF delesyonlar› NOA hastalar›nda spesifik özellikleri ortaya ç›karm›fl görünmemektedir. Çeviri: Dr. Mehmet Çetinkaya ‹stanbul Üniversitesi Cerrahpafla T›p Fakültesi, Üroloji AD 341 İNFERTİLİTE Güncel Makale Özeti Sperm çekirdek DNA fragmantasyon düzeyine bağlı olarak dondurulmuş semen seçimi ve gebelik sonuçları Alvarez JG, Ollero M, Larson-Cook KL, Evenson DP. Fertil Steril. 2004 Mar;81(3):712-3 Bu vaka çal›flmas›nda, sperm chromatin structure assay (SCSA) test yard›m›yla sperm nükleer DNA fragmantasyon de¤erleri tespit edilmifltir. Dondurulmufl semen örnekleri nükleer DNA fragmantasyon de¤erlerine göre ayr›flt›r›larak bunlar›n yard›mc› üreme tekniklerindeki klinik sonuçlar› araflt›r›lm›flt›r. Çiftin (ikisi de 42 yafl›nda) 10 y›ll›k infertilite öyküsü vard›r. Erkek partnerin sperm konsantrasyon, motilite ve morfolojisi normaldir. Kad›n partner her 28 günde bir düzenli menstrüal siklusa sahip olup, normal ovarian rezervi gösterecek flekilde normal LH düzeyi (ev ovulasyon testi ile desteklenmifl), normal histerosalpingografi ve normal 3. gün serum FSH düzeylerine sahiptir. Çift idiyopatik infertilite tan›s› alm›flt›r. Yard›mc› Üreme Tedavisine (YÜT) bafllamadan önce tan›sal aç›dan SCSA test erkek partnerde tamamlanm›fl. SCSA test ile yüksek düzeyli DNA fragmantasyonlu sperm yüzdesi gösterilmifl (DNA fragmantasyon index, %DFI). Çal›flmalar göstermifltir ki %30’dan fazla DFI olan erkekler, gebelik ister do¤al yollarla, ister YÜT ile oluflmufl olsun, term bir gebeli¤i baflarmak aç›s›ndan daha büyük riske sahiptirler. 3 ayl›k bir periyotta bu erkekten toplanan semen örneklerinde DFI de¤erleri de¤iflti (%18.5-%36.9). Bu tip dalgalanma ilginçtir. Çünkü bir grup fertil erkekte SCSA parametrelerinin konvansiyonel serum parametrelerine k›yasla belirgin olarak daha stabil oldu¤u saptanm›flt›r. Yak›n zamanda yap›lm›fl baz› klinik çal›flmalar göstermifltir ki, infertil erkeklerin küçük bir yüzdesinde (yaklafl›k %5) SCSA de¤erleri k›sa bir zaman içersinde belirgin olarak dalgalanma gösterebilir. Klinisyenler dalgalanan DNA fragmantasyon düzeyleri olan erkekler için en etkin tedavi protokollerini nas›l gelifltirecekleri hakk›nda henüz bilgi sahibi de¤ildirler. Bu vakada baflar›s›z IUI ard›ndan, semen örnekleri (DFI %30’dan fazla) kullan›larak uygulanan ICSI ile de baflar›s›zl›k görüldü. Bu baflar›s›zl›klardan sonra daha önceden dondurul- 342 mufl düflük DFI’li sperm örne¤i ICSI kullan›m› için seçildi ve term ikiz gebelikle sonuçland›. Bu sonuçlar rölatif olarak idiopatik infertilitesi olan tipik yafll› çiftlerde YÜT’lerinde, yüksek düzeyli DNA fragmantasyonlu sperm kullan›ld›¤›nda baflar›s›z gebeli¤e neden olabilece¤ini göstermektedir. Buradaki erkek hastadan elde edilen semen örnekleri yaklafl›k 3 spermatogenik siklusluk periyotta DNA fragmantasyonunda belirgin de¤ifliklikler göstermifltir. Elde edilen 6 semen örne¤inden 3 tanesinde SCSA de¤erleri %30’dan fazla DFI efli¤ine sahip olup, infertilite aç›s›ndan istatiksel olarak belirgin risk göstermektedir. Böylece %30 eflik de¤erinden düflük DFI de¤erleri olan 3 semen örne¤inin seçilmesi ve dondurulmas› bu çiftin ART ile baflar›l› bir gebelik flans›n› art›rmaktad›r. SCSA de¤erlerinin aksine sperm morfoloji de¤erleri 6 örnekte de belirgin de¤iflkenlik göstermemifltir. Bu da hastalarda do¤ru prognostik bilgi elde etmek için SCSA testinin gereklili¤ini göstermektedir. Çok say›da örnek dondurulup SCSA testi ile de¤erlendirildi¤inde hastalar en düflük DNA fragmantasyon düzey ile sperm örne¤i seçme flans›na ve tam bir gebeli¤i sürdürmede en büyük olas›l›¤a sahip olabilirler. E¤er 2 veya 3 spermatogenik sikluslu semen örnekleri %30’dan fazla DFI de¤erlerine sahipse, çifte baflar›l› bir gebelik için düflük olas›l›¤a sahip oldu¤u bilgisi verilmeli ve donör sperm teklifinde bulunulmal›d›r. Bir veya daha fazla örnekte %30 daha düflük DFI de¤erleri olacak flekilde DFI de¤erlerinde dalgalanmalar oluyorsa, en düflük DNA fragmantasyon düzeyli dondurulmufl örnekler çiftin baflar›l› bir gebelik flans›n› art›rmak için seçilebilir. Çeviri: Dr. Fazl› Polat Gazi Üniversitesi T›p Fakültesi, Üroloji AD Güncel Makale Özeti İNFERTİLİTE Spermin morfolojik değerlendirmesinde değerlendirilen total sperm sayısının belirlenmesi Kuster CE, Singer RS, Althouse GC. Theriogenology. 2004 Feb;61(4):691-703 Spermatozoa’n›n morfolojik de¤erlendirilmesi, semen analizinin önemli bir komponentidir. Klinisyenler, androloji laboratuarlar›ndan tan› ve tedavi amaçl› yard›m al›rlar ve sperm morfolojisinin araflt›r›lmas› fertilite çal›flmalar›n›n bir parças›d›r. Morfolojik de¤erlendirmede sa¤l›kl› karar verebilmek için, spermatozoa say›s› önemlidir. Sa¤l›kl› karar örne¤in niteli¤i, gözlenen miktarda sperm örne¤inin güvenlik s›n›r› ve örnek miktar›n›n etkileflimi gibi temel istatistiksel prensiplerin uygulanmas›yla verilebilir. Bu yaz› spermatozoa’n›n morfolojik de¤erlendirmesiyle, bu istatistiksel prensiplerin uygulanmas› aras›ndaki iliflkileri ayr›nt›l› olarak belirtmektedir. Yaz›da, okuyucuya sperm morfolojisi de¤erlendirilirken gözlemlenen spermatozoa say›s›n›n önemi hakk›nda bilgi vermek ve bir k›lavuz oluflturarak, pratikte nas›l kullan›laca¤› hakk›nda bilgi vermek amaçlanm›flt›r. Baflar›l› bir fertilizasyon elde edilmesi ve erken embriyonik geliflimin devam›n›n sa¤lanmas› spermatozoaya ba¤l›d›r. Tek bir ejakülat›n potansiyel fertiliteyi belirlemedeki güvenilirli¤ini tek bir in vitro testle belirlemek güçtür. Dam›zl›k hayvan programlar›nda, sperm morfolojisinin eflik de¤erlerini bilimsel olarak tan›mlama ve bu eflik de¤erlerin uygulanabilirli¤i tart›fl›lm›flt›r. Günümüzde bir ejakülattaki morfolojik olarak normal sperm oran›n›n %70-80 oran›nda olmas›n›n, optimum fertilite için gerekli oldu¤u görüflü büyük oranda destek görmektedir. Bir ejakülattaki morfolojik olarak normal tahmin edilen spermatozoa yüzdesi normal hücrelerin, total spermatozoa say›s›na bölünmesiyle ve 100 ile çarp›lmas›yla elde edilir. Ejakülat, milyonlarca hücre içerdi¤inden spermlerin tek tek say›lmas› mümkün de¤ildir. Fakat güvenlik aral›¤› [Confidence Interval (CI)] olarak bilinen s›n›rlar›n uygulanmas›yla, istatistiksel olarak tahmini miktar› belirtebiliriz. Araflt›rmac›lar bilinen güvenlik aral›¤› ile klinik olarak normal yada anormal sperm say›s›n› tahmin edebilirler. Gü- venlik aral›¤› say›lan hücre say›s› ile iliflkilidir. Say›lan hücre say›s› artt›kça, güvenlik aral›¤› daral›r ve daha net sonuçlar al›n›r. Yeterli say›da say›lan sperm örne¤inde, normal morfolojiye sahip sperm oran› %75’in üzerinde ise ejakülat kalitelidir. Örne¤in; bir ejakülatta 50 sperm say›ld›¤›nda ve bunlar›n 43’ü (%85.1) normal morfolojiye sahip oldu¤unda, bu örnek normal kabul edilebilirken, toplam 10.000 sperm say›ld›¤›nda; bunlar›n 7571’i (%75.7) normal morfolojiye sahip oldu¤unda yine normal kabul edilmektedir. Bu da say›lan total sperm say›s› artt›kça eflik de¤erin düfltü¤ünü göstermektedir. Ara de¤erlerde ise daha fazla say›m yap›lmal›d›r. Laboratuarlar aras› k›yaslama problemleri olabilece¤inden, ayn› kaynaktan al›nan örnekler simültane olarak incelenmelidir. Ejakülat›n transferi, preparasyonu ve teknisyenin deneyimi sistematik hatalara yol açabilir. Laboratuarlar aras›ndaki klasifikasyon sistemlerinin farkl› olmas›, morfolojik alt kategorilerin belirlenmesinde farkl› sonuçlar do¤urabilir. Ki-kare testi yada güvenlik aral›¤› baz al›narak elde edilen sonuçlar, çeflitli nedenlere ba¤l› olarak farkl›l›k oluflturabilir. Bu nedenle laboratuarlar aras› ortak karara var›labilmesi için alternatif yaklafl›mlara gerek duyulmaktad›r. Her örnekte, minimum 50 hücrenin say›lmas› pratik olacakt›r. Normal morfolojiye sahip spermatozoa say›s› ara de¤erde ise saymaya devam edilir. Bu durumda 100 hücre say›lmas› uygun olacakt›r. 200’den fazla hücre say›lmas›, kesin bir karara var›lmas›n› netlefltirmesine ra¤men zaman al›c›d›r. Referans androloji laboratuarlar›ndan beklentilerin yüksek olmas›, sonuçlardaki kesinlik ve güvenilirli¤in laboratuar sonuçlar›na yans›mas›n› gerektirir. Çeviri: Dr. Engin Do¤antekin, Yrd. Doç. Dr. M. Murat fiaml› Afyon Kocatepe Üniversitesi T›p Fakültesi, Üroloji AD 343 İNFERTİLİTE Güncel Makale Özeti Sperm reaktif oksijen türevleri üretimi, sperm morfolojik defektleri ve sperm deformite indeksi arasındaki ilişki Aziz N, Saleh RS, Sharma RK, Jones IL, Esfandiari N Fertil Steril. 2004 Feb;81(2):349-54 Spermatozoan›n düflük miktarda üretti¤i reaktif oksijen türevlerinin (ROT) spermin kapasitasyon ve akrozom reaksiyonunda etkisi bilinmektedir. Seminal yüksek ROT düzeyleriyle, membran ya¤ asitlerinin peroksidasyonu sonucu sperm fonksiyonlar› ve canl›l›¤›n›n azald›¤› bildirilmektedir. ‹nfertil erkeklerin %40’›nda görülen yüksek ROT düzeylerinin IVF sonuçlar›yla ters orant›l› olup, düflük ROT bulunan infertil erkeklere göre befl kat az gebelik ihtimali bildirilmektedir. Sperm deformite indeksi (SDI), say›lan sperm bafl›na hesaplanan ortalama morfoloji kusurudur. Spermin morfolojik kalitesinin yeni say›sal ifadesi olarak sperm fonksiyonu ve in-vitro fertilizasyon baflar›s›n› öngörmede normal morfolojik kriterlere veya di¤er anomali indekslerine göre daha baflar›l› oldu¤u bildirilmektedir. Bu çal›flmada semen ROT düzeyleri ile sperm morfolojisi ve sperm deformite indeksi iliflkilendirilmeye çal›fl›lmaktad›r. Sperm konsantrasyonu 106/ml olan 39 infertil, 13 sa¤l›kl› fertil erkekten semen al›nmaktad›r. Peroksidaz pozitif lökositler myeloperoksidaz boyama ile test edilip, <106/ml lökosit normal kabul edilmektedir. Luminal prob ile kemiluminans assay yap›l›p, 39 infertil hastadan 14’ü düflük ROT ( 1 x106 cpm per 20 x106 sperm ), 25’ i yüksek ROT ( >1 x106 cpm per 20 x106 sperm ) grubunu oluflturmaktad›r. Morfoloji Eliasson ve arkadafllar›n›n modifiye etti¤i kesin sperm morfoloji kriterleri ile de¤erlendirilmifl. Burada anormal sperm birden fazla morfoloji kusuru gösteriyorsa birden fazla s›n›fa dahil edilip morfolojik bozuklu¤un tipine bak›lmaks›z›n tümü toplan›p say›lan sperme bölünerek SDI hesaplanmaktad›r. Bafl› hafif uzam›fl spermatozoa, yuvarlak bafla ve sa¤lam akrozoma sahip spermatozoa, normal bafla ve kal›nlaflm›fl orta parçaya sahip spermatozoa gibi ara formlar da anormal olarak kabul edilmektedir. Sa¤l›kl› donörler ve düflük ROT grubunda sperm ROT 344 üretimi farkl› olmay›p yüksek ROT grubunda lökosit say›s› önemli derecede yüksek bulunmufltur. Sa¤l›kl› donörler ve düflük ROT grubu, yüksek ROT grubuna göre anlaml› derecede yüksek sperm konsantrasyonu ve motilitesine sahiptirler. Sa¤l›kl› donörler ve düflük ROT grubunun sperm konsantrasyonu ayn› olup sperm motilite yüzdesinin fark gösterdi¤i tespit edilmifltir. Ortak analizde sperm ROT üretimi ve sperm konsantrasyonu ve sperm motilite yüzdesi aras›nda negatif korelasyon bulundu¤u belirtilmektedir. Seminal ROT düzeyleri ve amorf bafl, kusurlu akrozom, orta parça defektleri, sitoplazmik dropletler, kuyruk anomalileri ve SDI skorlar› aras›nda belirgin bir pozitif korelasyon görülmektedir. Ancak seminal ROT düzeyleri ve küçük bafl, büyük bafl, piriform bafl veya nükleer defektli spermatozoa say›s› aras›nda belirgin bir ba¤lant› bulunmam›flt›r. Sperm ROT üretimi ve sitoplazmik droplete sahip spermatozoa say›s› aras›nda pozitif korelasyon saptanm›flt›r. Artm›fl kuyruk defektli sperm say›s› ve yüksek sperm ROT üretimi aras›nda pozitif korelasyon bulunmufltur. Çoklu kuyruk anomalileri, cinsiyet kromozomlar›n›n anöploidisi dahil olmak üzere kromozomal anomalilere iliflkilendirilmifltir. Kuyruk bölgesindeki artm›fl sitoplazman›n artm›fl sperm ROT üretimiyle alakal› oldu¤u söylenebilir. Sonuç olarak sperm motilitesi, sperm morfolojisi ve SDI skorlar›n›n belirlendi¤i standart semen analizi, seminal ROT düzeylerini ölçmek için gerekli olanaklar›n bulunmad›¤› infertilite kliniklerinde, yüksek seminal ROT düzeyli infertil erkeklerin belirlenmesinde kullan›labilecek faydal› bir araç olarak belirtilmektedir. Çeviri: T›bbi Biyolog Asl› Karan, Uz. Dr. A. Arman Özdemir S. B. Zeynep Kamil Kad›n ve Çocuk Hastal›klar› Hastanesi İNFERTİLİTE Güncel Makale Özeti Yuvarlak hücre enjeksiyonundan sonra sitogenetik anomaliler ve gelişim duraklaması Benkhalifa M, Kahraman S, Biricik A, Serteyl S, Domez E, Kumtepe Y, Qumsiyeh MB. Fertil Steril. 2004 May;81(5):1283-8 Ogura Yanagimiachi ve Kimura-Yanagimachi ROS‹’nin olgun hayvan oositlerine enjeksiyonu yap›ld›¤›nda uygun embriyo geliflimini bafllatabildi¤ini rapor etmifllerdir. ‹nsan klinik araflt›rmalar› daha dikkat çekici ve kar›fl›k sonuçlar vermifltir. 1998 y›l›ndan önce al›nan bir literatür taramas›nda 648 oosit enjeksiyonu ve 80 siklusda sadece 10 hamilelik ve 9 do¤um gerçeklefltirilebilmifltir. Bu oran elonge spermatid enjeksiyonunun yar›s›ndan daha azd›r ama daha fazla klinik araflt›rmaya ihtiyaç vard›r. Ço¤u sa¤l›kl› do¤umlar›n geç dönem spermatid enjeksiyonunun sonucunda oldu¤u görülmüfltür. Kromozom ve gen defektleri erken geliflim döneminde implantasyon baflar›s›zl›klar›nda ve hamilelik kay›plar›nda önemlidir. Bu çal›flma ROSI’nin s›n›rl› baflar›s›n›n nedenini saptamak ve implantasyon öncesi gen taramas›ndan (PGD) sonra anöploidi olmayan implante embriyolar›n ak›betini saptamak için yap›lm›flt›r. Hastalar risklerine ve alternatiflerine dikkat edilerek uygun biçimde seçilmifllerdir. Prosedüre en az 3 ejekulasyon örne¤i ile saptanm›fl azoospermik hastalar dahil edilmifltir. Oositlerin al›nd›¤› ayn› günde lokal anestezi alt›nda aç›k biyopsi ile testiküler doku elde edilmifltir. Testiküler örnek içindeki yuvarlak spermatidler di¤er yuvarlak hücrelerden ayr›lm›flt›r. Spermatidlerin çaplar› 8-10 milimikron aras›ndad›r ve çekirde¤in periferinde yo¤unlaflm›fl materyel bulunmaktad›r. Overin hormon stimulasyonu ve oosit toplanmas› standart IVF protokolleriyle yap›ld›. Fertilizasyon enjeksiyondan 16-18 saat sonra de¤erlendirildi ve tam olarak 2 farkl› prekürsör nükleer cisim içeren pronükleusun bulunmas› normal olarak de¤erlendirildi. Embriyonun özelli¤i 24 saatlik kültürden sonra incelendi. Embriyo transferi PGD prosedürüne uygun biçimde kültürün 3. ve 4. gününde yap›ld›. Transferden sonra hamilelik B-hCG düzeyleri ile de¤erlendirildi. Çal›flmada 14 erke¤in genetik ve fenotip özelli¤i takip edildi. Bu non-obstrüktif azoospermik hastalar›n 2’sinde germinal aplazi, 4’ünde matürasyon duraklamas›yd›. Birinde 47XXY ve alt›s›nda G-band karyotipi saptand› (‹ki- sinde AZFc delesyonu).14 kad›ndan 143 oosit ç›kar›ld› ve bunlar sadece 7 erkekten al›nan yuvarlak spermatidlere enjekte edildi. 92 oositte fertilizasyon baflar›s›zl›¤› ve dejenerasyonu saptand› ve fertilizasyon oran› %36 olarak saptand›. Ancak biyokimyasal ve klinik hamilelik hiçbir hastada gerçekleflmedi. Erkek infertilite vakalar›nda ROSI ve ROSNI’den sonra geliflimin neden durdu¤unu aç›klayan birkaç bilgi var. Anormal veya hasar görmüfl sentrozom anormal i¤ formasyonuna ve geliflim duraklamas›na neden olmaktad›r. Ayr›ca mayoz eksiklikleri, cinsiyet kromozom anomalileri gibi genifl say›sal ve yap›sal rearanjmanlarla birlikte bulunabilir. Bu çal›flma daha çok erkek infertilite vakalar›nda ROSI’nin baflar›s›zl›¤›n› aç›klar. Olgunlaflmam›fl spermatid sitoplazmas› oositleri aktive etmeyebilir ve/veya genetik eksiklikler geliflimi engelleyebilir. Bu çal›flma yard›mc› üreme tekni¤i olarak ROSI’nin baflar›s›zl›¤›n›n sitolojik ve sitogenetik hastal›klarla iliflkili oldu¤unu göstermifltir. Bununla birlikte bu bilgi ne baflar›l› ROSI’den sonra artm›fl kromozom anomalilerini ne de imprinting anomalilerini aç›klamaz. Do¤al seleksiyon aç›k bir flekilde anormal zigotlar›n oositlerin ve embriyolar›n eliminasyonunda rol oynamaktad›r. PGD bu seleksiyon iflleminden kaçan embriyolar›n de¤erlendirilmesinde kullan›labilir. Bununla birlikte seçilmifl embriyolar›n transferi ve implantasyonu baflka flans› olmayan vakalarda ROSI’nin flans›n› artt›rmas›na ra¤men günümüzdeki bilgiler ›fl›¤›nda ROSI’nin uygun bir yard›mc› üreme tekni¤i oldu¤unu söyleyemeyiz. Çal›flmadan ç›kar›labilecek sonuç ROSI’nin alternatif bir seçene¤i olmayan çiftlerde denenmesi gerekti¤i, e¤er denenecekse dikkatlice seçilmifl embriyolar›n bu metotta kullan›lmas› zorunlulu¤udur. Çeviri: Dr. Mehmet Umul, Prof. Dr. Bülent Semerci Ege Üniversitesi T›p Fakültesi, Üroloji AD 345 İNFERTİLİTE Güncel Makale Özeti Ejakulasyon sıklığı ve zamanın semen kalitesindeki değişime etkisi Carlsen E, Petersen JH, Andersson AM, Skakkebaek NE. Fertil Steril. 2004 Aug;82(2):358-66 ‹nfertil erke¤in klinik de¤erlendirmesinde genellikle birden fazla semen örne¤inin incelenmesi daha sa¤l›kl›d›r. Bu konuda en önemli de¤iflkenlerden birisi cinsel perhiz süresi ve ejakülasyon s›kl›¤›d›r. Yine mevsimsel farkl›l›klara ba¤l› de¤iflikliklere ait yay›nlar da mevcuttur; yaz aylar›nda azalan semen kalitesi veya hiçbir de¤iflikli¤inin gösterilemedi¤i çal›flmalar gibi. Ateflin de semen kalitesini azaltt›¤› bilinmektedir. Buna artifisiyel vücut ve skrotum art›fllar› da dahildir. Kopenhag Üniversitesi’ne Mart 1998-Haziran 1999 tarihlerinde baflvuran 27 sa¤l›kl› erkek çal›flmaya dahil edilmifltir. Grubun ortalama yafl› 24.4 y›ld›r, 5 erkek daha önce fertil olduklar›n› bilmektedir ve di¤erleri bu konuda herhangi bir tedavi görmemifltir. Yine ortalama testis çaplar› sa¤ için 18.2 mL, sol için 18.4 mL olarak hesaplanm›flt›r. Çal›flma boyunca olgular›n ayl›k semen ve kan örnekleri al›nm›fl ve ejakülasyon say›lar› ile ateflli olduklar› dönemler kaydedilmifltir. Semen örnekleri WHO kriterlerine göre incelenmifltir. Tüm erkekler 11-17 semen örne¤i getirmifl ve toplam 419 örnek incelenmifltir. Sperm konsantrasyonu 4 günlük perhiz döneminde %25.2/gün art›fl gösterirken, 4-6 gün aras›nda %11/gün ve 6 günden sonra %6.7/gün art›fl göstermifltir. Semen hacmi ilk 4 gün için gün bafl›na %11.9, daha sonraki günler için %7.1 art›fl sa¤lamaktad›r. Yine total sperm say›s› ilk 4 gün için gün bafl›na %37.2, daha sonra ise %15.1 artmaktad›r. Motilite ve morfoloji ise cinsel perhiz süresinden etkilenmemektedir. Mevsimsel olarak da; istatiksel olarak anlaml› olmasa da May›s ay›nda Ekim’e göre daha yüksek sperm konsantrasyonu tan›m- 346 lanmaktad›r. Ayr›ca k›fla göre bahar aylar›nda ejakülasyon s›kl›¤›nda %18.4 daha fazla art›fl bulunmufltur. Atefl öyküsü olanlarda ilk 33-56 günde sperm say›s› %32.6 ve ilk 832 günde %35 azalmaktad›r. Yine ateflten sonra ilk 8-32 günlük dönemde normal morfolojideki sperm say›s› %7.4 azalmakta, immotil sperm ise %20.4 oran›nda art›fl göstermektedir. 27 sa¤l›kl› erkekte 17 ayl›k dönemde semen parametrelerindeki de¤ifliklikler incelenmifl ve tek bir semen örne¤i ile sperm parametrelerini de¤erlendirmenin yeterli olmayaca¤› görüflüne var›lm›flt›r. Buna göre en az 3 semen örne¤i ile de¤iflkenlere ba¤l› hatalar›n asgariye indirilebilece¤i görüflüne var›lm›flt›r. Sperm say›s›ndaki pik art›fl 35. günlerde sa¤lanmaktad›r, daha sonra ise anlaml› art›fl söz konusu de¤ildir. Bu çal›flmada perhiz süresiyle paralel say› ve hacim art›fl› gösterilmekle beraber, eldeki data optimum perhiz süresini belirlemeye yeterli de¤ildir. Motilite ve morfoloji ise hiçbir flekilde cinsel perhiz süresinden etkilenmemektedir. Bu çal›flmada vurgulanan veriler özellikle infertil erkek de¤erlendirilirken öyküde nelere dikkat etmemiz konusunda bir kez daha uyar›c› olmas› aç›s›ndan önemlidir. Yine ÜYT ile hastadan semen örne¤i al›n›rken, say› ve hacim aç›s›ndan cinsel perhiz süresinin belirleyicili¤i vurgulanmaktad›r. Çeviri: Doç. Dr. Bar›fl Altay Ege Üniversitesi T›p Fakültesi, Üroloji Anabilim Dal› İNFERTİLİTE Güncel Makale Özeti Yaşlı erkeklerde sperm miktarı Ng KK, Donat R, Chan L, Lalak A, Di Pierro I, Handelsman DJ. Hum Reprod. 2004 Aug;19(8):1811-5 Çiftlerin yaflla birlikte fertilitesindeki düflme, daha çok 30 yaflla birlikte bayan fertilitesindeki düflmeye ba¤l›d›r ve menopozla birlikte tamamen sonlan›r. Bayan fertilitesindeki bu h›zl› düflüfl, çiftlerin yafllar› birbirine çok yak›n oldu¤undan, erkeklerde de yaflla birlikte fertilite azalmas› olup olmad›¤›n› gölgelemekte ve bunu tespit etmek için yap›lan çal›flmalar› zorlaflt›rmaktad›r. Çok az say›daki çal›flmada, yafll› erkeklerdeki gerçek fertilite azalan kad›n fertilitesiyle birlikte ele al›narak çal›fl›lm›flt›r. Testiküler fonksiyonlarda yaflla birlikte, menopozdaki overlere benzer belirgin bir düflüfl olmamas›na ra¤men, yafll› erkeklerde testosteron üretiminde aflama aflama ve de¤iflken bir düflüfl görülmektedir. Yafll› erkeklerdeki sperm miktar›yla ilgili yap›lm›fl az say›da çal›flma, genel olarak infertilite klini¤ine baflvuran ve az say›daki 50 yafl üzeri erke¤e dayanmaktad›r. Bu nedenden dolay› sa¤l›kl›, infertil olmayan erkeklerdeki sperm miktar›, tespit edilmemifl prostat hastal›klar›n›n medikal taramas›n›n bir parças› olan prostat sitolojisi için verilen semen örneklerinde çal›fl›ld›. Seminal sitolojiye dayanan prostat kanser tespit çal›flmas› için, asemptomatik ve prostat biyopsisi gerektirecek yüksek PSA düzeyleri olan 55 yafll› erkek çal›flmaya al›nd›. Kat›l›mc›lar transrektal ultrason ve prostat biyopsisinden hemen önce ayn› gün tek semen örne¤i verdiler. Kontrol grubu 52 yafl alt›nda 409 sa¤l›kl› erkekten oluflmaktayd›. Standart semen toplama prosedürleri, fertiliteleri konusunda endifleleri olamayan bu yafll› erkekler için modifiye edildi. Cinsel iliflkisiz periyod belirtilmedi. Kifliler spesmenleri evlerinde verdiler. Örnek toplanmas› mevcut motiliteyi de¤erlendirmek için uygun olmad›¤›ndan sadece sperm konsantrasyon ve morfolojisi de¤erlendirildi. Sperm konsantrasyonlar› ve morfolojisi için, boyas›z örneklerde faz kontrast mikroskopisi kullan›ld›. Defektler; bafl defektleri, boyun ve orta parça defektleri ve kuyruk defektleri fleklinde s›n›fland›r›ld›. Sonuçta yafll› erkeklerin semen hacmi, sperm yo¤unlu¤u ve toplam sperm mikta- r› s›ras›yla %20, %22 ve %22 oran›nda daha düflük bulundu. Tamamen normal semen analizi olan erkeklerin miktar› yafll› erkeklerde (%30) genç erkeklere (%72) oranla belirgin flekilde düflüktü. Yafll› erkeklerin daha yüksek oranda anormal morfolojili sperm, daha düflük sperm canl›l›¤› ve daha yüksek oranda sperm kuyruk defekti, sitoplazmik at›k ve teratozoospermi indeksi mevcuttu. Bunun aksine, yafll› ve genç erkekler aras›nda sperm bafl ve boyun morfoloji defektleri yönünden fark yoktu. Bu çal›flmada, sperm konsantrasyonunun yaflla azalmad›¤›, semen hacminin yaklafl›k %50, total sperm miktar›n›n da %64 azald›¤› gösterilmifltir. Ek olarak, sperm morfolojisi ve canl›l›¤›, özelliklede sperm kuyruk defektleri daha s›k saptanm›flt›r. Sperm miktar›, ejekülat bafl›na toplam sperm say›s› fleklinde ölçülür ve net olarak yafll› erkeklerde azal›rken, sperm hacmindeki azalmaya ba¤l› sperm dansitesi korunmaktad›r. Normal sperm morfolojisi ve canl›l›¤› azalm›fl olarak gözlendi. Bu bozuk morfoloji en fazla kuyruk morfolojisinde belirgindi. Bu tür artm›fl defektler germinal epitel ve/veya spermatogenezi yöneten iç programdaki dejeneretif de¤ifliklikleri yans›tmaktad›r. Daha önce yap›lm›fl sadece iki çal›flmada 50 yafl üzeri infertil olmayan erkeklerde semen bulgular› incelenmifltir. Çocuk sahibi olmufl 60 yafl üzeri 23 erkekle 20 genç erkek karfl›laflt›r›ld›¤› örnek say›s› az olan bir çal›flmada semen hacminde anlaml› olmayan %20 azalma, sperm densitesinde anlaml› artma ve sperm miktar› ve morfolojisinde belirgin olmayan de¤ifliklik gözlendi. 97 sa¤l›kl› sigara içen erkekle, yafl› 50’nin üzerinde 47 sa¤l›kl› laboratuar çal›flan›n›n incelendi¤i baflka bir çal›flmada, özellikle 70 yafl üzerinde erkeklerde sperm dansitesinin aksine, semen hacmi ve toplam sperm miktar›nda artan bir düflüfl e¤ilimi gözlenmifltir. Bu sonuçlar yafll›l›¤›n testis boyutlar›na etkisinin sadece hayat›n 8. dekad›nda anlaml› oldu¤unu gösteren post mortem bulgularla örtüflmektedir. ‹nfertil olmayan yafll› erkekler genç erkeklerle karfl›laflt›r›ld›¤›nda; sperm dansiteleri azalmamakta fakat azalm›fl 347 İNFERTİLİTE semen hacmi toplam sperm miktar›ndaki azalmay› maskelemektedir. Sperm morfolojisi ve canl›l›¤› yaflla birlikte azalmaktad›r. Bununla birlikte, bu yafl ba¤›ml› azalmalar ciddi oranlarda olmamaktad›r. Artan ilerlemifl yafl evlilikleri, tekrar evlenme s›kl›¤› ve teorik olarak yaflam boyu baba olabilme kapasitesi olan erkeklerin uzun yaflam beklentisi gibi durumlar göz önüne al›nd›¤›nda, bu alandaki 348 Güncel Makale Özeti çal›flmalar›n yetersizli¤i dikkati çekmektedir. ‹nfertil olmayan erkeklerde daha detayl› çal›flmalar gerekmektedir. Çeviri: Yrd. Doç. Dr. Sedat Soyupek, Dr. Taylan Oksay Süleyman Demirel Üniversitesi, T›p Fakültesi, Üroloji AD, Isparta Güncel Makale Özeti İNFERTİLİTE Varikoselli infertil erkeklerde spermatozoadaki çekirdek hasarının değerlendirilmesi Saleh RA, Agarwal A, Sharma RK, Said TM, Sikka SC, Thomas AJ Fertil Steril. 2003 Dec;80(6):1431-6 Varikoselli birçok hastada renal ya da adrenal toksik metabolitlerin reflüsü, bozulmufl hormon dengesi, spermatik venöz hipertansiyon, testiküler hipoksiye sekonder staz ve anormal ›s› regülasyonu nedeniyle de¤iflken bir spermatogenez gözlenir. Bu faktörlerin nas›l sperm fonksiyonuna zarar verdi¤i konusu tam olarak anlafl›lamam›flt›r. Fujisava ve arkadafllar› varikoselli infertil erkeklerde DNA polimeraz düzeylerinde belirgin bir düflüklük bulmufllard›r. Sonuç olarak DNA polimerazdaki düflüklü¤ün bu hastalarda spermatogenezde delesyonel etkiler oluflturdu¤unu belirtmifllerdir. Bir di¤er faktör ise oksidatif strestir (OS). Hendlin ve arkadafllar› bir çal›flmas›nda seminal OS’in artm›fl reaktif oksijen türevleri (ROS) ve azalm›fl total antioksidan kapasite (TAC) ile saptanabilece¤ini göstermifllerdir. Sperm membran›n›n lipid peroksidasyonu, sperm metabolizmas›ndaki düzensizlikler, motilite ve fertilizasyon kapasitesini de içerecek flekilde sperm disfonksiyonu, artm›fl seminal OS düzeyleri ile korelasyon gösterir. Buna ek olarak OS, çift ya da tek iplikçikli DNA da k›r›klara neden olmakta, sperm kromatininin bütünlü¤ünü etkilemektedir. Mevcut bilgiler göstermektedir ki artm›fl sperm çekirdek DNA hasar›, güçlü ve negatif bir flekilde do¤al ve asiste fertilizasyonu etkilemektedir. Buna ek olarak sperm kalitesinin ölçümünde kromatin/DNA’n›n ba¤›ms›z bir ölçüt oldu¤u ve standart sperm parametrelerinden (konsantrasyon, motilite, morfoloji) daha iyi diyagnoz ve prognoz tayini yapabilece¤i belirtilmifltir. Çal›flmam›z›n amac›, sperm kromatin yap›sal incelemesi (SCSA) ve OS kullan›larak varikoselli infertil erkeklerin, varikoseli olmayan infertil erkeklerin ve normal sa¤l›kl› donörlerin karfl›laflt›r›ld›¤› gruplarda sperm nükleer DNA hasar›n›n araflt›r›lmas›d›r. Çal›flmaya 31 varikoselli infertil hasta,15 normal genital muayene bulgulu infertil hasta ve 16 normal fertil gönüllü kat›lm›flt›r. Bu gruplarda sperm parametreleri karfl›laflt›r›ld›¤›nda varikoselli infertil erkeklerde normal fertil kontrol gruplar›na göre belirgin düflüklük izlenmifltir. Ayr›ca, varikoseli olmayan infertil gruplara göre de belirgin düflüklük izlenmifltir. Varikosel grubunda TAC seviyesi belirgin olarak az bulunmufltur. Varikoselin sperm fonksiyonlar›n› negatif etkiledi¤ininin bilinmesine ra¤men kesin mekanizma henüz aç›klanamam›flt›r. Varikosel OS ile güçlü bir birliktelik göstermektedir. Bu birliktelik nitrik oksit düzeylerindeki art›fla, dilate venlerden sal›nan NO sentaz ve ksantin oksidaz’a ba¤lanabilir. Bir di¤er faktör ise seminal ve kan plazmas›ndaki antioksidan savunman›n azalm›fl olmas›d›r. Yüksek düzeydeki OS’in DNA fragmantasyonuna yol açt›¤› bilindi¤inden varikoselli infertillerde artan OS spermatozoadaki DNA hasar›n› aç›klamaktad›r. Suni olarak üretilen ROS, bazl› veya bazs›z alanlar› etkilemekte, delesyonlara, frame shift’lere ve DNA cross-linklerine hasar vermektedir. Çal›flmadaki varikoselli infertil hastalarda belirgin olarak artm›fl ROS, azalm›fl TAC ve düflük ROS-TAC skorlar› elde edilmifltir. Bu nedenle artan DNA hasar›n›n k›smi olarak OS ile ilgili oldu¤u söylenebilir. Baflka bir aç›klama ise artm›fl intratestiküler ›s› olabilir. Bu hipotez, seminifer tubul seviyesinde DNA’ya direkt termal hasar ile aç›klanabilir. Di¤er sonuçlara ek olarak çal›flmam›zda varikoselli hastalarda fertil donörlere oranla sperm motilitesi belirgin farkl›l›k göstermekte, ancak normal genital muayane bulgusu olan infertil hastalarla ise belirgin farkl›l›k saptanmam›flt›r. Varikoselektomi sonras›nda artan gebelik oranlar›n› aç›klamada belki de rutin semen analiz parametrelerinde olmayan bir faktör neden olabilir. DNA hasar› buna bir örnek olabilir. Çal›flmada varikoselsiz infertil erkeklerde, varikoselli gruba göre normal sperm parametreleri ve düflük seminal OS seviyelerinde belirgin farkl›l›klar saptan›rken, varikoselsiz grupla normal fertil grup aras›nda belirgin farkl›l›k saptanmam›flt›r. Bu bulgular ›fl›¤›nda tekrarlayan analizlerde normal sperm parametrelerine sahip infertil erkeklerde aç›klanamayan ya da idiyopatik olarak tan›mlanan zay›f fertilitenin nedeninin artm›fl DNA hasar› oldu¤u sonucu ç›kabilir. Bu 349 İNFERTİLİTE gözlem fertil ve infertil populasyonun farkl›l›klar›n› saptamada sperm DNA hasar›n›n yüksek bir potansiyele sahip oldu¤unu göstermektedir. Bir di¤er önemli nokta ise varikoselin mevcut DNA hasar›n› daha da artt›rd›¤›d›r. Sonuç olarak elde edilen yeni bulgu, varikoselli infertil erkeklerde belirgin olarak artm›fl DNA hasar› oldu¤udur. Sonuçlar varikoselli hastalar› ele al›rken artm›fl DNA hasar›n›n fertilite potansiyeline olumsuz etkilerinin önemini vurgulamaktad›r. Bu hastalardaki yüksek seminal OS, 350 Güncel Makale Özeti DNA hasar› patogenezinde rol oynamaktad›r. Ne var ki varikoselli erkekte DNA hasar›n›n spermatozoada nas›l artt›¤›n›, varikoselektomi sonras›nda bu hasar›n nas›l azalma gösterdi¤i gibi mekanizmalar› anlamada daha fazla çal›flmaya ihtiyaç duyulmaktad›r. Çeviri: Dr. Ça¤r› Güneri Gazi Üniversitesi, Üroloji AD Güncel Makale Özeti İNFERTİLİTE Adolesan varikosel ilerleyici bir hastalık mıdır? Diamond AD, Zurakowski D, Atala A, Bauer SB J Urol. 2004 Oct;172(4 Pt 2):1746-8 Adolesan varikosel baz› araflt›rmac›lar taraf›ndan ilerleyici bir hastal›k olarak tan›mlansa da, testiküler volüm de¤ifliklikleri ve s›n›rl› semen analizi verilerine dayal› olan bu konsept halen tart›flmal›d›r. E¤er adolesan varikoselde patolojinin ilerleyici oldu¤u konusunda kuvvetli klinik bulgular saptanabilirse, bunun tedavi prosedürünü etkileyece¤i kuflkusuzdur. Bu çal›flmada yazarlar adolesan varikoselli popülasyonda zaman içinde varikosel derecesinde ilerleme olup olmad›¤›n› veya testiküler hacim farkl›l›klar›n› de¤erlendirmifllerdir. Çal›flmaya 7.3 ile 19 yafllar› (ortalama yafl 13.7, SD 2.5) aras›nda belirli sürelerde izlenen 41 hasta dahil edilmifl. Bilateral varikoselli vakalar çal›flma d›fl› tutulmufltur. Hastalar ortalama 2 ile 4 kez muayene edilmifltir, 1 ve 2. muayeneler aras›nda ortalama takip süresi 16 ay idi. (ortalama 12, range 3-63, SD 11). Varikosel derecesi Dubin ve Amelar sistemine göre de¤erlendirilmifltir (I- Valsalva ile palpabl IIValsalva olmadan palpabl III- görülebilir). Ultrason ile hesaplanan testiküler hacim farkl›l›klar› ayn› radyolog taraf›ndan de¤erlendirilmifltir. ‹lk ultrason incelemesini takiben her iki testis aras›ndaki hacim farkl›l›klar› %10’dan az, %10 ve 20 aras› ve %20’den fazla olarak 3 kategoriye ayr›lm›flt›r. Seri hacim de¤iflikliklerini de¤erlendirmek için çift t testi, varikosel derecesindeki farkl›l›klar› karfl›laflt›rmak için ise nonparametrik Wilcoxon testi kullan›lm›flt›r. Çal›flmaya al›nan 41 hastan›n hepsi en az iki kez muayene edilmifltir. Varikosel derecesi 33 hastada sabit kal›rken, 4 hastada artm›fl (ikisinde grade 1’den 2’ye, ikisinde grade 2’den 3’e), 4 hastada azalm›fl olarak (grade 3’den 2’ye) ikinci muayenede tespit edilmifltir. Çal›flmaya kat›lan 41 hastan›n sadece 4’ünde ilerleme tespit edilmifltir (%10’dan az). Ultrasonla ölçülen hacim farkl›l›klar›, 41 hastan›n 20’sinde de¤iflmemifl, 13 hastada (%31) testiküler hacim farkl›l›¤› artarken, 8 hastada (%20) azalm›flt›r. Adolesan varikosel tedavisi için endikasyonlar varikoselli ve normal testis aras›nda belirgin hacim farkl›l›¤› ve birden fazla semen analizinde anormallik tesbit edilmesidir. Yazarlar ünitelerinde y›ll›k skrotal ultrason ve semen analizi ile adolesan hastalar› takip etmekte ve varikoselli hastalarda patolojinin ilerledi¤inin tesbiti durumunda proflaktik amaçl› spermatik ven ligasyonu uygulad›klar›n› bildirmifllerdir. Daha önce baflka araflt›rmac›lar da hacim ve semen parametrelerindeki de¤ifliklikleri de¤erlendirmifllerdir. Okuyama ve arkadafllar› tedavi edilmeyen hastalarda testiküler atrofinin %28’den %44’e artt›¤›n› bildirmifllerdir. Yamamoto ve arkadafllar› ise tedavi edilmemifl varikosellilerde testiküler hacim farkl›l›¤›nda art›fl tespit etmezken, tedavi edilen grupta %8’lik düzelme oldu¤unu bildirmifllerdir. Bu çal›flmada tedavi edilmemifl gözlem grubunun takibinde semen parametrelerinde belirgin bozulma saptanmam›flt›r. Tedavi grubunda ise sperm motilitesi ve morfolojisi d›fl›nda sperm konsantrasyonunda da düzelme tespit edilmifltir. Laven ve arkadafllar› varikoselli adolesanlar›n bir y›ll›k takibinde testis hacim farkl›l›klar›nda art›fl saptamam›fllard›r. Benzer flekilde, Paduch ve Niedzielski bir y›l takip ettikleri varikoselli adolesanlarda atrofi indeksinin (etkilenen ve etkilenmeyen testisler aras›ndaki ultrasonla hesaplanan hacim farkl›l›klar›) %0.8 azald›¤›n› bulmufllard›r. Bu çal›flmada yazarlar, zaman içinde istatistiksel olarak anlaml› testiküler hacim farkl›l›klar› ve varikosel derecelerinde ilerleme tespit etmemifllerdir. Yay›n›n zay›f taraf› bafllang›ç muayenesinde hastalar›n %54’ünde grade-3 varikosel bulunmas›d›r (41 hastan›n 22’si). Bu sonuçta tüm hastalar›n sadece %46’s›n›n varikosel derecesinde art›fl takibine olanak tan›m›flt›r. Ayr›ca ortalama takip süresi olarak 16 ay progresyon bulgular›n› tam olarak saptayabilmek için yeterli bir süre olarak kabul edilmeyebilir. Sonuç olarak, bu çal›flmada zaman içinde yap›lan muayenelerde varikosel derecesi ve testiküler hacim farkl›l›¤›nda istatistiksel anlaml› de¤ifliklikler tespit edilmemifltir. Bu bulgular varikoselin ilerleyici bir hastal›k oldu¤u fikrine karfl›d›r. Ancak daha uzun süreli takip ve tekrarlanan semen incelemelerini içeren çal›flmalara ihtiyaç vard›r. Çeviri: Op. Dr. Nurettin Cem Sönmez, Doç. Dr. Turhan Çaflkurlu fiiflli Etfal E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 1. Üroloji Klini¤i 351 BİR PORTRE Prof. Dr. Kadri Anafarta Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İbn-i Sina Hastanesi, Üroloji AD Kadri Anafart 1945’de Ankara’da do¤du. ‹lk ve Orta ö¤retimini Ankara’da yapt› ve 1964 y›l›nda girdi¤i Ankara T›p Fakültesini, 1970 y›l›nda bitirerek ayn› fakülteye üroloji asistan› oldu. Erkekte seksüel yetmezlik ve önemi adl› uzmanl›k tezi ile 1974’de uzman, Tübitak taraf›ndan desteklenen” “deneysel kronik piyelonefrit ve immünosupresyonla önlenmesi” adl› teziyle de 1979’da docentli¤e yükseldi. 1982 Kas›m’›nda yürürlü¤e giren YÖK yasas› nedeniyle 7 y›l süreyle Üniversite d›fl›nda serbest çal›flt› ve o y›llarda Obstrüktif infertilite olgular›nda mikroskobik vazo vazal ve vazo epididimal anastomoz ve alloplastik spermatosel uygulamalar› yapt›. Dr. Kadri Anafarta 1989 y›l› bafl›nda 7 y›l süren davalar sonucu Üniversiteye döndü ve 1990’dan bafllayarak And- 352 roloji’de yo¤unlaflt›. Dr. Kaan Aydos’la birlikte bir Androloji Ünitesi oluflturarak penil protez uygulamalar› ve günün heyecan veren bir yöntemi olarak yer alan dorsal ven ligasyonu uygulamalar›n› bafllatt›. Dr. Önder Yaman’›n kat›l›m›yla geniflleyen ünite, ayr› bir k›s›rl›k ünitesi aç›l›m›yla çal›flmalar›n sa¤lam bir temele oturttu. Dorsal ven ligasyonlar›n›n beklenen sonucu vermemesi sonucunda korpus kavernozum revuskülarizasyonu ameliyatlar›n› bafllatt›. Dr. Kadri Anafarta androloji konusunda çok say›da çal›flma gruplar›na kat›lm›fl, ülkenin çeflitli yerlerinde pratisyen hekimler ve farkl› uzmanl›k alanlar›nda çal›flan hekimlere erektil diskfonksiyon konusunda konferanslar vermifl, sempozyum ve kurslar düzenlenmifltir. Androloji Derne¤i çat›s› alt›nda günümüz androloglar›n›n yetiflmesine katk›da bulunmaktad›r. Derleme KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Kadında alt üriner sistem semptomlarının seksüel fonksiyonlar üzerine etkisi Uz. Dr. Mehmet Gülüm Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji AD Kad›nlarda yafllanmayla alt üriner sistemde yap›sal ve fonksiyonel de¤iflikliklere neden olabilen bir çok faktör alt üriner sistem semptomlar›na (LUTS) da neden olabilir (1,2). Kad›nlarda LUTS prevalans› ile ilgili çok s›n›rl› çal›flma mevcuttur. LUTS prevalans› iki Danimarka çal›flmas›nda %19 ve %22 gibi yüksek oranlarda tespit edilmifltir (4,5). Gerek kad›nlarda gerekse erkeklerde LUTS semptomlar›n›n yaflla birlikte ortaya ç›kma meyli baz› araflt›rmac›lar›n dikkatini çekmifltir. Bu ba¤lamda, ‹sviçre’de yafllar› 46-86 aras› 10.000 kad›n tarand› ve LUTS’un yaflla do¤rusal bir art›fl gösterdi¤i ortaya kondu. Bu çal›flmada 46 yafllar›nda LUTS prevalans› %12, 86 yafl›nda ise %25 olarak bulundu (6). Bu konuyla ilgili baflka bir çal›flmada 20 yafl›ndan sonra her bir dekat için LUTS’da ortalama art›fl %3.9 olarak bulundu. Erkekte ise bu oran %7.3 idi (3). LUTS; afla¤› üriner sistemin idrar› depolama veya boflaltma safhalar› s›ras›nda ortaya ç›kabilir. Boflaltma semptomlar› duraksama, zorlu, azalm›fl veya aral›kl› ifleme ve üriner retansiyon iken, dolma/depolama semptomlar› ise s›k s›k ifleme, acil ifleme ve idrar kaç›rmad›r (7). LUTS ile altta yatan patofizyoloji aras›ndaki iliflkinin pek korele olmad›¤› bilinmektedir (8). Bundan dolay› kad›nda LUTS’un teflhise yönelik de¤erlendirmesinde primer hedef altta yatan gerçek sebebin tespiti olmal›d›r. Ancak bu flekilde do¤ru tedavi seçilebilir (7). Alt üriner sistemin endoskopik muayenesinden baflka, LUTS’un araflt›r›lmas›nda primer metodlar; ürodinamik çal›flmalar, radyolojik görüntülemeler ve magnetik rezonans görüntülemedir (7). Kad›nda seksüel fonksiyon ve disfonksiyon üzerine çal›flmalar pek köklü olmad›klar› gibi say›lar› da oldukça s›n›rl›d›r. Kad›nlarda seksüel disfonksiyon prevalans› ile ilgili pek net bilgiler olmamakla beraber, kad›nlar›n %3050’sinin etkilendi¤i tahmin edilmektedir (9-12). Kad›nlarda LUTS ile seksüel problem iliflkisini ele alan çal›flma son birkaç y›lda ç›kan bir-iki makale hariç tutulursa hemen hemen hiç yok gibidir (13). ‹nkontinansl› kad›nlarda seksüel disfonksiyon prevalans %41-71 gibi genifl bir aral›kta bil- dirilir. Bu kad›nlar›n ço¤unlu¤u da urge inkontinansl›d›r (14). Salonia ve arkadafllar› (15) kad›nlarda üriner inkontinans ve LUTS ile seksüel disfonksiyon birlikteli¤ini araflt›rmak ve bunlar› genel kad›n popülasyonuyla karfl›laflt›rmak amac›yla üriner inkontinansl› ve/veya LUTS’lu 216 kad›n› de¤erlendirdiler. Çal›flma grubuyla ayn› yafl aral›¤›nda, 102 kiflilik kontrol grubu oluflturuldu. Hastalar›n %46’s›nda seksüel disfonksiyon tespit ettiler. Bunlar›n %34’ü hipoaktif seksüel arzu, %23’ü seksüel uyar› bozuklu¤u, %11’i orgazm bozuklu¤u ve %44’ü seksüel a¤r› bozuklu¤u (disparoni, vajinismus ve non-koital genital a¤r›) idi. Seksüel uyar› bozuklu¤u olanlar›n %60’nda ve seksüel a¤r› bozuklu¤u olanlar›n %61’nde tekrarlayan bakteriyel sistit bulundu. Orgazm bozuklu¤u olanlar›n %46’s›nda urge inkontinans tespit edildi. Hasta ve kontrol gruplar›nda FSFI de¤erleri s›ras›yla arzu için 2.0-3.2, p<0.01; uyar› için 2.8-3.6, p>0.05; lubrikasyon için 3.2-4.4, p=0.01; orgazm için 4.1-4.4, p>0.05; seksüel tatmin için 2.7-4.0, p<0.01 ve seksüel a¤r› için 1.8-4.0, p<0.001 olarak bulunmufltu. Sonuç olarak yazarlar üriner inkontinansl› ve LUTS’lu kad›nlarda seksüel disfonksiyonun genel popülasyondan daha yüksek oldu¤unu iddia ettiler. Bu konuyla ilgili bir baflka çal›flmada Hansen ve arkadafllar› (13) LUTS’un hem kad›nlarda hem de erkeklerde seksüel fonksiyonlar üzerine etkilerini araflt›rd›lar. Bu çal›flmada 7741 kifliyle anket yap›ld›. Ankete kat›lan 208 kad›n›n inkontinans› vard› ve bu kad›nlar›n %43’ü disparoni koitus s›ras›nda idrar kaça¤› ve gece ›slatmalar› nedeniyle daha az cinsel iliflkiye girdiklerinden, inkontinans›n kendi cinsel hayatlar›n› olumsuz etkilediklerine inan›yorlard›. Sonuç olarak yazarlar, 40-65 yafl aras› kad›n ve erkelerde LUTS’un seksüel fonksiyonlar üzerinde ba¤›ms›z bir risk faktörü oldu¤u kanaatine vard›lar. LUTS’lu kad›nlarda seksüel problemlerin yüksek oranda görülmesinin patofizyolojisi net olarak bilinmemektedir. LUTS ve seksüel disfonksiyon, östrojen seviyelerinin 353 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI azalmas›na ba¤l› olarak vajina, üretra, trigon epitelinin ve pelvik taban kaslar›n›n atrofisi sonucu olufltu¤u tahmin edilmektedir. LUTS; seksüel iliflki s›ras›nda ortaya ç›kabilen inkontinans, utanma, fiziksel s›k›nt›lara neden olarak da seksüel disfonksiyona neden olabilir (16). Sonuç olarak, kad›nlarda LUTS semptomlar› ciddiye al›nmal› ve bu semptomlara neden olabilecek patolojilere ihtiyatla yaklafl›lmal›d›r. Genel kanaat olarak LUTS, seksü- Derleme el disfonksiyon için bir risk faktörüdür. Ancak, LUTS’un etyo-patogenezinde rol oynayan kar›fl›k mekanizmalar›n anlafl›lmas›n› sa¤layan veriler henüz kesin olmad›¤›ndan, seksüel problemlere indirekt veya direkt yollarla etki etti¤ini bilmiyoruz. Belki de her iki hastal›¤a henüz ortaya koyamad›¤›m›z bir üçüncü etken/hastal›k neden olmaktad›r. Bu problemin ayd›nlat›lmas› için daha ileri çal›flmalara ihtiyaç oldu¤u ortadad›r. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Fultz NH, Herzog A. Epidemiology of urinary symptoms in the geriatric population. Urol Clin North Am 1996;23:1–10 Elbadawi A, Diokno AC, Millard RJ. The aging bladder: Morphology and urodynamic. World J Urol 1998;16(Suppl 1):10–34. Schatzl G, Temml C, Waldmüller J, Thurridl T, Haidinger G,Madersbacher S. A comparative cross-sectional study of Lower Urinary Tract Symptoms in both sexes. Eur Urol 2001;40:213–9. Hording U, Petersen KH, Sidenius K, Hedegard L. Urinary incontinence in 45-year-old women. Scand J Nephrol 1986;20: 183–6 Lam G, Foldspang A, Elving LB, Mommsen S. Urinary incontinence in women aged 39–59 years. An epidemiological study. Ugeskr Laeg 1990;152:3244–6. Molander U. Urinary incontinence and related urogenital symptoms in elderly women. Acta Obstet Gynecol Scand 1993;72:832–4. Rovner S, Eric, Wein Alan J.: Evaluation of lower urinary tract symptoms in females. Current Opinion in Urology 2003, 13:273–278 Summitt RL Jr, Stovall TG, Bent AE, Ostergard DR. Urinary incontinence: correlation of history and brief office evaluation with multichannel urodynamictesting. Am J Obstet Gynecol 1992; 166(6 Pt 1):1835–1840. 354 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. Berman JR, Berman L, Goldstein I.: Female sexual dysfunction: incidence, pathophysiology, evaluation, and treatment options. Urology 1999;54:385–91. Rosen RC, Taylor JF, Leiblum SR, Bachmann GA. Prevalence of sexual dysfunction in women: results of a survey study of 329 women in an outpatient gynecological clinic. J Sex Marital Ther 1993; 19:171–88. Read S, King M, Watson J. Sexual dysfunction in primary medical care: prevalence, characteristics and detection by general practioner. J Public Health Med 1997;19:387–91. Laumann EO, Paik A, Rosen RC. Sexual dysfunction in the United States. Prevalence and predictors. JAMA 1999;281:537–44. Hansen Bjarne Luhr: Lower UrinaryTract Symptoms (LUTS) and Sexual Function in Both Sexes. European Urology 46 (2004) 229–234 Fields M, Hilton P. The prevalence of sexual problems in women attending for urodynamic investigation. Int Urogynecol J 1993;4:212–5. Salonia Andrea, Zanni Giuseppe: Sexual dysfunction is common in women with lower urinary tract symptoms and urinary incontinence: Results of a cross-sectional study. European Urology 45 (2004) 642–648 Mauritsen L. Sex and urogynecological problems—a survey. Nordisk Sexologi 1997;15:89–98. Derleme Hemşire Çalışma Grubu / KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Kanserde cinsel sağlık Yrd. Doç. Dr. Gülbeyaz Can İstanbul Üniversitesi Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu, İç Hastalıkları Hemşireliği AD Cinsellik biyolojik, psikolojik, kiflileraras› ve davran›flsal boyutlar› olan çok boyutlu karmafl›k bir kavramd›r ve yafla, cinsiyete, kiflisel tutumlara, örf ve adetlere dayanarak her birey taraf›ndan farkl› flekillerde tan›mlanabilmektedir. Kanserin tan› ve tedavisinin cinsel sa¤l›¤a ve fonksiyonlara etkisini anlayabilmek için sa¤l›kl› insanlarda cinsel sa¤l›¤›n yan› s›ra neyin normal ve neyin anormal oldu¤unu bilmek gerekir. Sa¤l›kl› insanlarda cinsel yaflam yafl, cinsiyet, anksiyete durumuna ve kronik hastal›klara ba¤l› olarak etkilenmektedir. Di¤er hastal›klarda oldu¤u gibi kanserde de cinsel yaflam önemli ölçüde etkilenmektedir. Kanser hastalar›nda cinsel yaflam beklenmeyen kanser tan›s›na; yafla ba¤l› geliflen cinsel fonksiyonlardaki de¤iflikliklere (erkeklerde erektil disfonksiyonlar, kad›nlarda menopozal de¤ifliklikler gibi); kanser tedavilerinin neden oldu¤u vücut imaj›ndaki de¤iflikliklere, infertiliteye, yorgunlu¤a; a¤r›ya ve tan›dan önce partneri ile olan iletiflim sorunlar›na ba¤l› olarak etkilenebilir. Kanser hastalar›nda cinsel disfonksiyonlar tek etkenden çok, pek çok etkene ba¤l› olarak meydana gelebilir. Sa¤l›kl› popülasyonda kad›nlar›n %43’ünde, erkeklerin de %31’inde görülen cinsel disfonksiyonlar›n prevalans›, kanser hastalar›nda kanser türüne ve uygulanan tedavi yaklafl›m›na göre farkl›l›k göstermektedir. Kanser hastalar›nda genel anlamda %40-100 aras›nda olan cinsel disfonksiyonlar meme kanseri ve jinekolojik kanserlerde %50, prostat kanserinde radikal prostektomiden sonra %60-90, eksternal radyoterapiden sonra %67-85 ve Hodgkin Lenfoma’da ve testis kanserinde %25’dir. Kanser hastalar›nda en s›k ortaya ç›kan cinsel sorunlar kad›n ve erkeklerde cinsel istek kayb›, erkeklerde erektil disfonksiyon ve kad›nlarda disparonidir. Erkeklerde buna ek olarak anejekulasyon, retrograde ejekulasyon veya orgazm yetersizli¤i, kad›nlarda da orgazma ulaflma yetene¤inde azalman›n yan› s›ra a¤r› veya duyu kayb›na ve uyufluklu¤a ba¤l› genital duyarl›l›kta de¤ifliklikler görülebilir. Kanser hastalar›nda genellikle kanser ve tedavisine ba¤l› geliflen cinsel sorunlar di¤er fizyolojik yan etkilerinden farkl› olarak hastal›ks›z sürvide, ilk 1-2 y›lda çözülebilir veya hastada ciddi bir sorun olarak devam edebilir. Özellikle ilk tan› aflamas›nda anksiyete veya depresyon bu hastada s›k yaflanan sorunlard›r. Literatürde psikolojik distres düzeyi yüksek olan kanser hastalar›nda cinsel sorunlar›n daha fazla ifade edildi¤i ve bu hastalarda cinsel iliflkiye ilgide azalman›n, cinsel uyar›da azalman›n ve orgazma ulaflmada yetersizli¤in önemli sorunlar oldu¤u ileri sürülmektedir. Buna ek olarak hastal›¤a ba¤l› fiziksel fonksiyonlar›n bozulmas›, yorgunluk ve a¤r› cinsel fonksiyonlar› bozabilir ve partnerle olan iletifliminde meydana gelen sorunlar bu durumu daha da kötülefltirebilir. ‹lk tan›dan sonra bafllayan tedavi süreci ile hastalar›n cinsel fonksiyonlar› etkilenerek, cinsel yaflamlar› olumsuz yönde etkilenebilir. Cerrahi tedaviyi takiben birkaç hafta boyunca cinsel fonksiyonlar› etkileyen en önemli etkenler postoperatif a¤r› ve yorgunluktur. Buna ek olarak özellikle baflkalar› taraf›ndan görülebilecek yerde ise cerrahi tedaviye ba¤l› cinselli¤i etkileyecek vücut imaj›nda de¤iflikler (uzuv amputasyonu, memenin kayb›, radikal boyun diseksiyonu) de meydana gelebilir. Erkeklerde prostat, mesane veya rektal kanser tan›s› ile uygulanan cerrahi tedavi penis ereksiyonuna neden olabilir. Kad›nlarda mesane veya rektal kanser tan›s› ile uygulanan pelvis cerrahisi, vajinada skar dokusunun oluflmas›na, k›salmas›na ve daralmas›na neden olabilir. Testis kanseri tan›s› ile retroperitoneal lenfadenoktemi yap›lan retrograde ejekulasyon görülebilir. Erkeklerde radikal prostattektomiden ve radikal sistektomiden sonra prostat ve seminal vesiküllerin al›nmas› ile kuru orgazm meydana gelebilir. Tüm bu de¤ifliklikler hastalar›n cinsel yaflam›n›n farkl› boyutlar›n› etkileyebilir. Hem erkeklerde hem de kad›nlarda kemoterapi istek kayb›na ve cinsel iliflki s›kl›¤›nda azalmaya neden olabilir. Kemoterapiyi takiben meydana gelen bulant›-kusma, diyare, konstipasyon, stomatit ve tad/koku duyusundaki 355 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI / Hemşire Çalışma Grubu de¤ifliklikler bireyin kendisini aseksüel hissetmesine neden olabilir. Kemoterapiye ba¤l› geliflen alopesi (saçlar›n, kafllar›n, kirpiklerin, pubik ve aksiller k›llar›n dökülmesi) ve kilo de¤ifliklikleri (hastal›¤a veya tedaviye ba¤l› kilo kayb›, kortikosteroidlere ba¤l› kilo al›m›) cinsel aç›dan bireyin çekicilik ve özgüven duygusunu azaltabilir. Baz› ajanlar infertiliteye neden olabilir. Kad›nlarda sitotoksik ajanlar vajinal kurulu¤a, disparoniye, orgazma ulaflma yetene¤inde azalmaya neden olabilir. Kemoterapiye ba¤l› prematüur over yetmezli¤i ani östrojen yoksunlu¤una neden olarak vajinal atrofiye, vulva dokusunda ve vajinada incelmeye, doku elastikiyetinin azalmas›na, vajinal kayganl›kta azalmaya, s›cak basmalar›na, duygu durumda de¤iflikliklere, yorgunluk ve irritabiliteye neden olabilir. Erkeklerde özellikle sinir hasar›na neden olan baz› kemoterapötik ajanlar nadiren, kal›c› oldu¤u bildirilen geçici erektil disfonksiyonlara neden olabilir. Nörotoksik ajanlar prostat›n, sperm keseciklerinin kas›lmas›n› sa¤layan otonomik sinirlerin harabiyetine neden oldu¤undan orgazm s›ras›nda semen ejekulasyonu engellenebilir. Kemoterapiye benzer radyoterapi de cinsellik duygusunu azaltabilen yorgunluk, bulant› ve kusma, diyare ve baflka semptomlara neden olabilir. Radyoterapiye ba¤l› yorgunluk ve barsak al›flkanl›klar›ndaki de¤ifliklikler hem kad›nlarda hem de erkeklerde libido kayb›na ve cinsel aktivitenin azalmas›na neden olabilir. Kad›nlarda pelvik ›fl›nlamalar› vajinada de¤iflikliklere neden olabilir. Hem eksternal radyoterapi hem de uygulanan implantlar vajinal stenoza ve vasküler fibrozlara neden olan vajinal epitelde ve mukozan›n bazal tabakas›nda hasar yaratabilir. Bu etkenler uzun süreli cinsel disfonksiyonlara, disparoniye, olas› gonadal toksisiteye, infertiliteye sebep olabilir. Erkeklerde prostat veya mesane kanserlerinde primer pelvis ›fl›nlamas› cerrahide oldu¤u gibi ereaktil sinirin hasar›na neden olarak ereksiyona ulaflmada/sürdürmede zorlanmalara neden olabilir. Cerrahide bu sorun hemen ortaya ç›karken, radyoterapide 18-36 ay gibi uzun süre sonra, yavafl yavafl ortaya ç›kmaya bafllayabilir. Derleme Hormonoterapisinde en s›k kullan›lan ajan tamoksifendir. Breast Cancer Prevention Trial (BCPT) çal›flmas›n›n sonuçlar›na göre tamoksifen ve plasebo alan hastalar›n cinsel aktivitesinde azalma oldu¤u ve iki grup aras›nda cinsel disfonksiyon aç›s›ndan herhangi bir fark olmad›¤›n› bildirmektedir. Buna ek olarak vajinal ak›nt›da, genital kafl›nt›da ve cinsel iliflki s›ras›nda a¤r›da art›fl oldu¤u saptanmas›na ra¤men cinsel fonksiyonlar›n baz› alanlar›nda (cinsel ilgi, cinsel uyar›lma, orgazm) çok az de¤iflikli¤in oldu¤u bildirilmifltir. BCPT tamoksifen alan ve placebo grubu aras›nda cinsel aktivite aç›s›ndan bir fark olmad›¤› ifade edilse de, literatürde meme kanseri hastalar›nda tamoksifen kullan›m›n›n seksüel fonksiyonlar›na etkisini araflt›ran küçük çapl› bir çal›flmada, cinsel isteksizli¤in ve orgazm sorunlar›n›n artmad›¤›n› fakat hastalar›n 1/4’nin cinsel iliflki s›ras›nda a¤r›, yanma ve rahats›zl›k ifade etti¤ini ve kayganlaflt›r›c› kullanmak zorunda kald›¤›n› belirlemifllerdir. Hormonoterapide kullan›lan di¤er bir ajan megestrol acetate olup en önemli yan etkilerinden biri kilo art›fl›d›r. Kilo art›fl› vücut imaj›n›n bozulmas›na neden olarak hastalar›n cinsel yaflam›n› etkileyebilmektedir. Gonadotropinreleasing hormon analoglar› kullan›m›, kad›nlar›n erken menapoza girmesine neden olarak cinsel fonksiyonlar›n› sürdürmesini engellemektedir. Cinsellik Türk kanser hastalar›n›n da yaflam kalitesi kapsam›nda önemli bir sorun olmakla birlikte toplumsal özelliklere dayanarak genellikle kanser tedavi süreci içinde göz ard› edilen bir sorundur. Sa¤l›k uzmanlar› bu yönde hastalar› de¤erlendirmemekte veya uygun birimlere göndermemektedir. Hastalar›n cinsel yaflam› tedaviye ba¤l› etkilenmenin yan› s›ra ço¤u hastada önceden de cinsel yönde sorunlar yaflanmakta ve özellikle kad›nlar, kanser tan›s›n›n arkas›na gizlenerek cinsel yaflam›n› tamamen kesmektedir. fiunu belirtmekte de yarar var, e¤er hastalar›n cinsel yaflam› tedavi öncesi iyi ise, tedavi sonras› dönemde de iyi olmakta ve hastalar kanser tedavilerinin cinsel yaflama etkisi ile kolayl›kla bafla ç›kmaktad›r. Kaynaklar: 1. 2. Ganz PA, Litwin MS, Meyerowitz BE. Sexual Problems in Devita VT, Hellman S, Rosenberg SA (eds): Cancer: Principles and Practice of Oncology, 6th Edition, Lippincott Williams & Wilkins, pp. 3032-3049, 2001. Kanser Kemoterapi Rehberi ve Uygulamaya Yönelik Öneriler. Çev. G Can, Çev. Ed. Z Durna, A Aydıner, Nobel Tıp Kitapevleri 2003. 356 3. 4. Lamb MA. Sexuality and sexual functioning in McCorkle R, Grant M, Frank-Stromborg M and Baird SB (eds): Cancer Nursing - A Comprehensive Textbook, 2nd Edition. Philadelphia, W.B. Saunders Company, 1996, pp.1105-1127. Shell JA. Evidence-Based Practice for Symptom Management in Adults With Cancer: Sexual Dysfunction, Oncology Nursing Forum 29(1), 53-66, 2002. Derleme Hemşire Çalışma Grubu / KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Multipl skleroz (MS) ve seksüel disfonksiyon Araş. Gör. Zeliha Tülek1, Öğr. Gör. Zeynep Kurtuluş2 İÜ Florence Nightingale Hemşirelik Yüksekokulu, 2Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu 1 Santral sinir sistemindeki inflamasyon ve demiyelinizasyon süreçlerine ba¤l› aksonal hasar ile karakterize kronik ve progresif bir hastal›k olan multipl skleroz (MS), yaflam süresinin önemli bir bölümünü etkileyen, bireyin fiziksel, emosyonel, sosyal ve biliflsel fonksiyonlar›nda s›n›rl›l›klara neden olan önemli bir sa¤l›k sorunudur (1). Kad›nlarda erkeklere göre iki kat daha fazla görülmektedir. MS’in bafllama yafl› genellikle 15-50 yafl aras›d›r. Beyaz ›rkta daha s›k görülmekte ve insidans› özellikle ›l›man kuflakta (45-65. paraleller aras›nda - Kuzey Avrupa, Kanada ve ABD’nin kuzeyi) maksimuma ulaflmaktad›r (1). Etyolojisi tam olarak bilinmemekle birlikte, genetik yatk›nl›¤› olan kiflilerde viral bir enfeksiyona verilen otoimmün yan›t sonucunda hastal›¤›n ortaya ç›kt›¤› düflünülmektedir. Baz› kaynaklarda çevrenin de hastal›k oluflumunda etkili oldu¤u belirtilmekle beraber, üvey kardefllerde ve evlatl›k edinilen çocuklarda yap›lan çal›flmalar ile hastal›ktaki ailevi s›kl›ktan çevrenin de¤il, genotipin sorumlu oldu¤u sonucuna var›lm›flt›r (1,2). Relaps varl›¤› ve progresyon durumuna göre s›n›fland›r›lan MS’te, tutulan bölgeye göre de¤ifliklik gösteren serebellar, motor, duyusal, emosyonel, seksüel ve eliminasyona iliflkin semptomlar görülür. Semptomlar primer, sekonder ve tersiyer olmak üzere üçe ayr›labilir: Primer semptomlar, demiyelinizasyonun direkt sonucu olarak görülen yorgunluk, tremor, a¤r›, mesane/barsak disfonksiyonu, parezi, spastisite, görmede bozulma ve seksüel disfonksiyondur. Sekonder semptomlar altta yatan bozuklu¤un neden oldu¤u komplikasyonlar olan travma, günlük yaflam aktivitelerinde s›n›rl›l›k, uyku sorunlar›, üriner enfeksiyon, inkontinans, kontraktür ve ortam güvenli¤ine iliflkin sorunlard›r. Tersiyer semptomlar ise iflini kaybetme, rol de¤iflikli¤i, evlilik sorunlar›, finansal, sosyal sorunlar, depresyon gibi psikososyal ve rekreasyonel sorunlard›r (1-3). Semptom spektrumu oldukça genifl olan MS’te tedavi, ataklar s›ras›nda kullan›lan methylprednisolonedan; hastal›k seyrini de¤ifltirme, relaps oran›n› ve dizabilite progresyonunu azaltmada kullan›lan immunmodülatör ilaçlardan (interferonlar, glatiramer acetate); ve inkontinans, yorgunluk, depresyon, spastisite gibi semptomlar›n tedavisinde kullan›lan multivitamin, antiinflamatuvar, antikolinerjik vs ilaçlardan oluflmaktad›r (1,2,4). MS VE SEKSÜEL D‹SFONKS‹YON Bilindi¤i gibi, seksüel siklus endokrin ve vasküler faktörlerin yan›s›ra birçok santral ve periferal nöral sistemin kontrolü alt›ndad›r. Seksüalitenin nörofizyolojisinde etkili santral supraspinal sistemler limbik sistem (olfaktöryel çekirdek, medial preoptik alan, nucleus accumbens, amygdala, hippocampus), hipotalamus ve onun paraventriküler ve ventromedial çekirdekleridir. Nöral enformasyon beyin sap›, spinal kord ve otonom sinir sistemi (hipogastrik ve pelvik sinirler) ile pudendal sinirlerle inerve olan genital bölgeye tafl›n›r (5). MS’te bu nöral yap›larda meydana gelen hasar seksüel sa¤l›¤› etkilemekte ve hastalarda tedavi gerektiren düzeyde seksüel disfonksiyon görülebilmektedir. MS’te seksüel disfonksiyon primer, sekonder ve tersiyer olmak üzere üç flekilde görülebilmektedir (6): Primer → MS’in genital sinirlerde meydana getirdi¤i hasara ba¤l› olarak görülen sorunlard›r. Sekonder → MS’in neden oldu¤u fiziksel de¤ifliklikleri ve ilaçlar›n yan etkilerini ifade eder. Tersiyer → Seksüel fonksiyon üzerindeki psikososyal ve kültürel etkileri iflaret eder. Ço¤u kez disfonksiyonun nedenini izole olarak belirlemek güç olsa da, bu hastalarda disfonksiyon s›k görülmektedir. Birçok çal›flmada farkl› sonuçlar rapor edilse de genel olarak kad›nlarda seksüel ilgide azalma %29-86, genital duyuda azalma %43-62, orgazm kapasitesinde azalma %24-58, vaginal kuruluk %12-40, disparoni %640 oran›nda; erkeklerde libidoda azalma %37-86, ereksiyon sorunlar› %34-80, ejakülasyon sorunlar› %34-61 oran›ndad›r (7). Yap›lan çal›flmalar seksüel disfonksiyon ile di357 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI / Hemşire Çalışma Grubu zabilite, klinik seyir veya hastal›k süresi aras›nda iliflki olmad›¤›n›; ancak seksüel disfonksiyonun mesane/barsak fonksiyonlar›, alt ekstremite duyu ve motor fonksiyonlar›, MR lezyon yükü, depresyon ve biliflsel sorunlar ile korelasyon gösterdi¤ini bildirmektedir (7-9). SEKSÜEL D‹SFONKS‹YONDA TEDAV‹ VE BAKIM MS’te seksüel disfonksiyon tedavisinde vazoaktif/hormonal ajanlar›n oral, intraüretral, intrakavernöz yolla verildi¤i farmakolojik tedaviden; mastürbasyon, vibratör, klitoral/penil vakum cihazlar›, elektriksel stimülasyon yöntemlerinin kullan›ld›¤› nonfarmakolojik tedaviden ve ayr›ca psikososyal dan›flmadan yararlan›l›r. Eskiden daha s›k uygulanan cerrahi yöntemlerin kullan›m› ise oral tedavi seçeneklerinin artmas›yla s›n›rlanm›flt›r (7,10). Son y›llarda özellikle erektil disfonksiyon için birçok tedavi yöntemi gelifltirilmesine ra¤men kad›n seksüalitesi yeterince ilgilenilmeyen bir konu olarak kalm›flt›r. Kad›nlar›n erekte penisin pasif al›c›s› oldu¤u düflünüldü¤ünden ve kad›ndaki fizyolojik seksüel yan›t henüz tam olarak anlafl›lamam›fl oldu¤undan, kad›n seksüel disfonksiyonundaki tedavi lubrikan kullan›m›n› önermekten öteye geçmemektedir. Ancak görüntüleme ve di¤er tan› yöntemlerindeki geliflmeler ve erkeklerde etkili baz› vazoaktif ajanlar›n kad›nlarda da uygulanabilir görünmesi umut vaat etmektedir (8). Çok say›da ve kompleks bak›m gereksinimleri olan MS’li hastalarla her türlü ortamda karfl›laflabilecek olan hemflirenin hastay› de¤erlendirmede, hastan›n esenli¤ini sürdürmede (dinlenme/aktivite, diyet önerileri, kaç›n›lmas› gereken durumlar), akut alevlenme/idame tedavisinde (tedavi plan›na uyum), semptom yönetimi (yorgunluk, spastisite, barsak/mesane disfonksiyonu, biliflsel sorunlar›n kontrol alt›na al›nmas›) ve psikososyal destek, dan›flmanl›k /hasta e¤itiminde sorumluluklar› vard›r (1-3,6). MS’te hasta bak›m›, birçok hastan›n dile getirmede güçlük çekti¤i seksüel sorunlar›n ayr›nt›l› flekilde de¤erlendirilmesi ile bafllar. Sa¤l›k profesyonellerinde dahi görülen “dizabiliteli kiflileri seksüel varl›klar olarak görmeme” e¤ilimi hastalar›n seksüel sorunlar›n›n sorgulanmas›n› ve dolay›s›yla ortaya ç›kmas›n› engellemektedir. 44 hastada yap›lan bir çal›flmada MS’li hastalar›n %94’üne hastal›klar›na iliflkin seksüel sorunlar hakk›nda hiç soru sorulmad›¤› rapor edilmifltir (11). MS’li hasta ile görüflürken bu durum dikkate al›nmal› ve tüm süreç boyunca objektif olmaya ve mahremiyete 358 Derleme özen gösterilmelidir. Premorbid seksüel fonksiyonlar, mevcut seksüel yaflam özellikleri (seksüel ilgi, aktivite tipi, s›kl›k, dominans), seksüaliteyi etkileyebilecek özellikler ve psikososyal sorun varl›¤› (özellikle partneri ile iletiflimi) sorgulanmal›d›r. Kad›nda menstrüel siklus, vaginal lubrikasyon ve orgazm kapasitesi; erkekte ise ereksiyon ve ejakülasyon de¤erlendirilmelidir. De¤erlendirme ile hastan›n sorunlar›, gereksinimleri belirlendikten sonra seksüel sorunlar konusunda gerekli minimum bilgi verilmeli (s›n›rl› bilgilendirme), ard›ndan pozisyonlar ve stimülasyon teknikleri konusunda bilgilendirilmeli ve son ad›m olarak da spesifik medikal ve cerrahi tedavi yöntemleri uygulanmal›d›r. Sorunlar›n bak›m ve tedavisi için afla¤›da belirtilen giriflimlerde bulunulmal›d›r. Disfonksiyon tedavi süreci boyunca hastaya psikolojik destek sa¤lanmal› ve dan›flmanl›k/e¤itim verilmelidir (7). Primer Seksüel Disfonksiyon MS’in genital sinirlerde meydana getirdi¤i hasara ba¤l› olarak erkekte genital duyuda bozulma, erektil disfonksiyon, prematüre, gecikmifl, retrograd ejakülasyon; kad›nda libidoda azalma, genital duyuda de¤ifliklik, vaginal lubrikasyonda ve orgazm fliddet/frekans›nda azalma gibi sorunlar görülür. Libidoda azalma/artma: Kal›c› veya geçici olarak görülen libidoda azalma sorunu, miyelin hasar›na ba¤l› olarak görülmekle birlikte, yorgunlu¤a ve/veya depresyona ba¤l› olarak da ortaya ç›kabilir. Daha az olmakla beraber baz› hastalarda yeni serebral lezyon varl›¤›nda libidoda art›fl da görülebilmektedir (7). Genital/vajinal duyuda azalma: Genital/vajinal bölgede oluflan hipo/parestezi için çeflitli ilaçlar kullan›labilir. Baz› elektrodiagnostik testler (dorsal klitoral sinirin uyar›lm›fl potansiyelleri) ve klitorisin vibrasyon efli¤i ölçümleri ile kad›nlarda orgazm için pudendal somatosensoryel innervasyonun gerekli oldu¤u belirlenmifltir. Bunu sa¤lamak için vagina ön duvar›n›n direkt stimülasyonu önerilmektedir. Genital duyu kayb› için vibratör veya vakum cihaz› önerilebilir (7). Vajinal lubrikasyonda azalma: Cinsel iliflkide a¤r› yaflanmas›na neden olan bu sorunun çözümünde suda çözünen lubrikanlar kullan›labilir. Ereksiyon sorunlar›: Genellikle ereksiyon sorunlar› barsak mesane sorunlar›na efllik eder. Miyelin hasar›n›n direkt sonucu olarak pudendal sinir veya bulbokavernöz refleksteki fonksiyon bozulmalar›yla görülebilece¤i gibi, Derleme Hemşire Çalışma Grubu / kullan›lan ilaçlar ve stres de bu sorunu a¤›rlaflt›rabilir. Tedavide oral, intraüretral ve intrakavernöz yolla uygulanan vazoaktif/hormonal ajanlar kullan›l›r (12). Ejakülasyon sorunlar›: Ejakülasyon, genitallerden gelen afferent liflerin tafl›d›¤› impulslar›n ve supraspinal düzeydeki yüksek merkezlerden tafl›nan impulslar›n bir spinal merkezde toplanarak belli bir “orgazmik eflik de¤eri”ni aflmas›yla oluflur. Bu hastalarda penisten aferent impuls iletiminde sorun oldu¤undan bu eflik afl›lamaz. Bu durum ejakülasyon sorunlar›na neden olur. Ejakülasyonun nas›l kontrol edilebilece¤i kifliye özgü olup deneme yan›lma yoluyla ö¤renilebilir (12). Sekonder Seksüel Disfonksiyon MS’in neden oldu¤u fiziksel de¤ifliklikler (motor, duyu, barsak/mesane fonksiyonlar›nda de¤ifliklik, yorgunluk, serebral/mental de¤ifliklik) ve ilaçlar›n (steroidler, amantadine, antikolinerjikler, antidepresanlar) yan etkileri de seksüel yaflam› olumsuz etkileyebilir (1-3,6) Motor Fonksiyonlarda De¤ifliklik: Farmakoterapi, so¤uk uygulama, masaj, stretching; koitus s›ras›nda uygun pozisyon önerilebilir. Duyusal De¤ifliklik: Duyu kayb› olan bölgeleri partnerine söylemesi; body mapping (haz bölgelerinin belirlenmesi) önerilir. Barsak/Mesane Fonksiyonlar›nda De¤ifliklik: Kegel egzersizleri, iliflkiden 1-2 saat öncesinde s›v› al›m›n› azaltmas›, inkontinan ise genital bölge hijyenine dikkat etmesi önerilir. Yorgunluk: Order edilen ilac› düzenli olarak ve iliflkiden önce almas›, ›l›ml› egzersiz, ›l›k-so¤uk dufl, sedatiflerden kaç›nmas›; koitus öncesi yemekten/afl›r› alkolden ve fiziksel aktiviteden kaç›nmas› önerilir. Serebral/Mental De¤ifliklik: Gerekirse farmakoterapi denenebilir. KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Tersiyer Seksüel Disfonksiyon Primer ve sekonder sorunlar›n neden oldu¤u beden imaj›nda bozulma, reddedilme korkusu, performans kayg›s›, rol de¤iflikli¤i gibi psikososyal sorunlar da seksüaliteyi etkiler. Psikososyal sorunlar de¤erlendirilirken bunlar›n son derece bireysel oldu¤u unutulmamal›, hastalara sorunlar› hakk›nda konuflacak zaman tan›nmal›d›r. Görünümünü nas›l alg›lad›¤›, kendisine ve yak›nlar›na çekici görünüp görünmedi¤i, iliflkileri, beden imaj› ve öz sayg›s›, kabul görme duygusu gibi seksüaliteye iliflkin duygular›n› yeniden yap›land›rmada hastaya destek olunmal›d›r (11). Beden ‹maj›nda Bozulma: Partnerin deste¤inin önemli oldu¤u belirtilmeli, gerekirse profesyonel deste¤e yönlendirilmeli; beden imaj›n› güçlendirmek için eski giyinme ve hijyen al›flkanl›klar›na dönmesi sa¤lanmal›d›r. Reddedilme Korkusu: Efller aras›nda karfl›l›kl› anlay›fl ve etkili bir iletiflim ile üstesinden gelinebilecek bir sorundur. Performans Kayg›s›: Performans›n MS öncesi ile karfl›laflt›r›lmamas› gerekti¤i, performans kayg›s›n›n performans kayb›na yol açabilece¤i söylenmelidir. Rol De¤ifliklikleri: Partnerin kendine de zaman ay›rmas›, aksi takdirde tükenebilece¤i konusunda görüflülmelidir. Özetle, seksüel disfonksiyon MS’li hastalarda s›k karfl›lafl›lan ancak gözard› edilen bir sorundur. Seksüel sorunlar, motor sorunlar kadar günlük yaflam› zorlaflt›rmasa da hastalar›n yaflam›n› önemli ölçüde etkilemektedir. Tedavi ve bak›m protokollerinin sadece objektif laboratuvar sonuçlar›yla de¤il hastan›n subjektif ifadesiyle de de¤erlendirildi¤i yani yaflam kalitesinin de¤er kazand›¤› günümüzde, üstelik seksüel disfonksiyon tedavisinde epey yol al›nm›flken, MS’li hastalarda yaflam›n bu çok önemli boyutunun ihmal edilmesi kabul edilebilir bir yaklafl›m de¤ildir. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. Lewis SM, Collier IC, Heitkemper MM. Medical Surgical Nursing. Mosby, St.Louis, 4th Ed, 1996, pp.1766-70. Halper J. The evaluation of nursing care in multiple sclerosis. International Journal of MS Care 2000; 3:13-20. Lisak D. Overview of symptomatic management of multiple sclerosis. J Neurosci Nurs. 2001 Oct;33(5):224-30 IFNB Multiple Sclerosis Study Group. Interferon beta-lb is effective in relapsing-remitting multiple sclerosis. I. Clinical results of a multicenter, randomized, double-blind, placebo-controlled trial. 1993Neurology. 2001 Dec;57(12 Suppl 5):S3-9. Argiolas A, Melis MR. The neurophysiology of the sexual cycle. J Endocrinol Invest. 2003;26(3 Suppl):20-2. Costello K, Harris C. Differential diagnosis and management of fatigue in multiple sclerosis: considerations for the nurse. J Neurosci Nurs. 2003 Jun;35(3):139-48. 7. Lundberg PO, Ertekin C, Ghezzi A, Swash M, Vodusek D. Neurosexology guidelines for neurologists. European federation of neurological societies task force on neurosexology. European Journal of Neurology 2001;8 (suppl.3):2-24. 8. Sipski ML. Sexual function in women with neurologic disorders. Women’s Issues 2001;12:1; 79-90. 9. Hulter BM, Lundberg PO. Sexual function in women with advanced multiple sclerosis. J Neurol Neurosurg Psych 1995; 59; 83-86. 10. Berman J, Berman LA: Female Sexual Function and Dysfunction. 97th Annual Meeting of AUA Office of Education, USA, 29th May 2002. 11. Koch T, Kralik D, Eastwood S. Constructions of sexuality for women living with multiple sclerosis. J Adv Nurs. 2002 Jul;39(2):137-45. 12. Gallien P, Robineau S. Sensory-motor and genito-sphincter dysfunctions in multiple sclerosis. Biomed Pharmacother. 1999 Sep;53(8):380-5. 359 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI / Hemşire Çalışma Grubu Yayın Klimakterik dönemde vazomotor bozukluklar ve cinsel işlevleri ile ilgili yakınmalarda hemşirelik danışmanlığının etkisi Prof. Dr. Hediye Arslan, Öğr. Gör. Nevin Altınsoy Marmara Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, Kadın Hastalıkları ve Doğum Hemşireliği AD G‹R‹fi VE AMAÇ Günümüzde kad›nlar klimakteriumu,yafll›l›¤›n bafllang›c› ya da hayat›n sonbahar› olarak görmek yerine, kendilerine ve çevresine daha çok zaman ay›rabilecekleri ve s›k›nt›lardan uzak geçirebilecekleri bir yaflam dönemi olarak alg›lamaktad›r (1). Klimakteriumda östrojen eksikli¤ine ba¤l› olarak, kad›nlarda bir tak›m fiziksel ve psikolojik de¤ifliklik- ler meydana gelmektedir. ‹lk ve belirgin klimakterik rahats›zl›klar vazomotor de¤ifliklerdir. Kad›nlara en s›k görülen vazomotor semptomlardan biri de s›cakl›k basmalar›d›r. Bu dönemde ayr›ca ani östrojen çekilmesine ba¤l› olarak cinsel yaflamla ilgili sorunlar da ortaya ç›kmakla birlikte vajinal kuruluk,cinsel ilgi azl›¤› gibi semptomlar›n görülme s›kl›¤› artmaktad›r (2-4). S›cak basmalar›n s›kl›¤› ve süresi, klimakterik döneme ve kifliye göre de¤ifliklik göstermektedir. Hunter yapt›¤› çal›flmada, s›cak basmalar›n›n %18 premenopoz, %50 postmenopozda görülmekte oldu¤unu ileri sürmüfltür. Lindsay ve arkadafllar› s›cak basmalar›n› kad›nlarda %89 olarak saptam›fllard›r. Afl›r› yorgunluk, bireyin tolerans›ndan daha fazla aktivite, sigara, kafein, alkol, ya¤l› ve baharatl› yiyecekler ve çevresel faktörlerin s›cak basmalar›n›n artmas›nda uyar›c› rolleri vard›r. Bunun yan› s›ra kad›nlar›n heycanlanmas› a¤lamas› gibi emosyonel durumlar›n s›cak basmalar›na etkisi vard›r (5-8). Günümüzde yaflam standartlar›n›n giderek yükselmesi ile birlikte son yirmi-otuz y›lda ortalama yaflam süresinde belirgin bir art›fl olmuflt›r. Bu da klimakteriumla beraber yaflanan y›llar›n gittikçe art›¤›n› göstermektedir. Kad›nlar›n bu y›llarda da sa¤l›¤›n›n korunmas›, gelifltirmesi ve sürdürülmesi konusunda destek olunmal›d›r (9-11). Ülkemizde de 1990’l› y›llar›n bafllar›na kadar, klimakterium sadece psikososyal aç›dan de¤erlendirirken, günümüzde klimakterik kad›na ‘multidisipliner’ yaklafl›m›n gereklili¤ini ortaya konulmufltur. Kad›n›n bu dönemi biopsikososyal iyilik halinde geçirmesi için bu dönemde, göz360 lem ve destek, multidisipliner ekip taraf›ndan yap›lmal›d›r. Bu ekipte anahtar rolünü uzman hemflire oynamal› ve kad›n sa¤l›¤›n›n korunmas›, gelifltirilmesi ve sürdürülmesinde dan›flmanl›k,izlem yapmal›, bilimsel verilerin elde edilmesinde aktif görevler üstlenmelidir (12-14). Çal›flmam›z, klimakterium döneminde s›k görülen vazomotor bozukluklar ve cinsel ifllevleri ile ilgili yak›nmalar› saptamak, bu konuda kad›nlar› bilinçlendirmek ve hemflirelik deste¤ini sa¤lamak amac› ile planlam›flt›r. GEREÇ VE YÖNTEM Tan›mlay›c› olarak planlanan bu çal›flma; Eylül 2000Eylül 2001 y›llar› aras›nda kad›nlar›n klimak- terium döneminde s›k görülen yak›nmalar›n› belirlemek amac› ile oluflturulmufltur. Araflt›rman›n örnekleri 40-75 yafl grubu ‘basit rastlant›sal örnekleme’ yöntemiyle seçilen 300 kad›ndan oluflmufltur. Çal›flmam›zda olgular›n demografik ve klimakterik özelliklerine iliflkin 40 soruluk bir görüflme formu, Hotun’un Menopozal Yak›nma Tarama Listesi (MYTL), vazomotor bozukluklar› ve cinsel yaflamla ilgili sorunlar› olanlarla,derinlemesine görüflme tekni¤i ile veriler elde edildi. Olgular›n polikli¤ine baflvurduklar›nda bizzat araflt›rmac› taraf›ndan karfl›l›kl› görüflme yoluyla görüflme formu, MYTL uygulanarak veriler elde edilmifltir.Bu görüflme sonras›nda, araflt›rmac› taraf›ndan incelenen formlardan; Klimakteriumda s›k görülen yak›nmalar, s›cak basmalar› ve cinsel yaflamla ile ilgili sorunlar› olan kad›nlar belirlenerek 40 kiflilik bir grup oluflturuldu.Bu kad›nlarla telefonla teker teker görüflülerek 29 May›s Hastanesi’nde düzenledi¤imiz ’Klimakteriumda Kad›n Sa¤l›¤›’ konulu e¤itime davet edildi. Üç aflamadan oluflan e¤itime, 40 kad›n kat›ld›. Olgular›m›za,klimakteriumdaki s›k görülen yak›nmalara ve vazomotor semptomlara yönelik sorular sorulmufltur. Verilen e¤itim, ön test ve son test çal›flmas› yap›lm›fl olup,elde edilen veriler SPSS program›nda de¤erlendirilmifltir. Hemşire Çalışma Grubu / Yayın Tablo 2. Kad›nlar›n Günlük Al›flkanl›klar› BULGULAR: Araflt›rma kapsam›na al›nanlar›n ço¤unlu¤u (%49,8) 40-50 yafl grubunda idi ve %72’si evliydi (Tablo 1). Tablo 1. Kad›nlar›n Genel Özelliklerin Da¤›l›m› Özellikler KADIN CİNSEL SAĞLIĞI n % Yafl Da¤›l›m› • 27-39 yafl • 40-50 yafl • 51-61 yafl • 62-72 yafl 2 131 153 14 0,6 49,8 45,2 4,7 Medeni Durumu • Evli • Dul • Boflanm›fl • Bekar 216 43 22 13 72 14,3 7,3 4,3 n % Sigara Kullan›m› Evet Hay›r 83 217 27,3 72,3 Günlük Sigara Adedi 1-4 sigara 5-10 sigara 10 ve 10’dan fazla sigara 1 paketten fazla 19 18 17 30 6,3 6,0 5,7 10,0 Alkol Kullan›m› Evet Hay›r 5 293 2,4 97,6 5 2 - 1,7 0,7 - Çay ‹çme ‹çmiyorum 1-2 bardak 3-4 bardak 5 ve fazlas› bardak 14 82 96 118 4,7 24,0 32,0 39,3 Kahve ‹çme ‹çmiyorum 1-2 fincan 3-4 fincan 5 ve üzeri fincan 152 132 12 4 50,7 44,0 4,0 1,3 Günlük Alkol Miktar› 1-2 kadeh kullananlar 3-4 kadeh kullananlar 5 ve üzeri kadeh kullananlar Kad›nlar›n günlük al›flkanl›klar›na bak›ld›¤›nda: %27’si sigara kullan›yor ve kullananlar›n %10’u günde 1 paketten fazla tüketiyor, %2,3’si alkol kullanmakta, %39,3’ün günlük çay içme miktar› bak›ld›¤›nda 5 bardak ve üstü idi ve %50’si kahve içmezken, %44’ü 1-2 fincan kahve tüketmektedir (Tablo-2). Tablo 4’te elde edilen veriler sonucunda, kad›nlar›n büyük k›sm›; %31,3’ü s›cak basmalar›n›n terleme ve s›cakl›l›k hissi fleklinde meydana geldi¤ini, yine önemli bir k›sm› %30,7’si gün içinde s›cak basmalar›n›n 1-3 kez oldu¤unu ve %18,3’ü 1-3 dakika sürdü¤ünü bildirdiler. Vazomotor semptomlar› olan kad›nlar›n sorunlar›n› de- rinlemesine incelemek üzere sorular soruldu ve kad›nlar›n ortamdan etkilenme, duygusal durum de¤iflikli¤i, uyku de¤iflikli¤i yönünden bak›ld›¤›nda; “ortamdan etkileniyorum” diyen olgular›n e¤itim öncesi %25 iken e¤itim sonras› %62,5 oldu¤u, kad›nlarda olu- Tablo 3. Kad›nlar›n Günlük Al›flkanl›klar›n›n S›cak Basmalar›na Etkisi Kad›nlarda S›cak Basmalar› Günlük Al›flkanl›klar› P’nin ve x2’nin de¤eri Var Yok Sigara Kullanma Al›flkanl›klar› Evet Hay›r 57 177 25 100 p=0,26 0,01<p<0,05 x2=7,327 Var Yok Alkol Kullanma Durumu Evet Hay›r 5 168 2 124 p=0,720 p>0,05 x2=1,268 Var Yok Evet 166 120 Var Yok Kahve ‹çme Durumu Evet Hay›r 88 84 57 68 Çay ‹çme Durumu Hay›r 8 6 p=0,720 p>0,05 x2=1,340 p=0,348 p>0,05 x2=4,452 361 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI / Hemşire Çalışma Grubu Tablo 4. Kad›nlarda Görülen S›cak Basmalar›n›n Görülme fiekli, S›kl›¤› ve Süresi S›cak Basmalar› Görülme fiekli 1. Tekrarlayan Geçici K›zarma Periyotlar› 2. Terleme ve S›cakl›k Hissi 3. Titreme ve Çarp›nt›n›n Beraber Görüldü¤ü Durum 4. Gece Uyand›racak Kadar fiiddetli Olur n 53 94 7 % 17,7 31,3 2,3 24 8,0 S›cak Basmalar›n Gün Boyu Görülme S›kl›¤› 1 ile 4 aras› 92 4 ile 6 aras› 39 7 ile 9 aras› 26 10 ile 12 aras› 15 30,7 13,0 8,7 5,0 S›cak Basmalar›n Süresi 1 ile 3 dakika aras› 5 ile 10 dakika aras› 20 ile 30 dakika aras› 1 saat ve daha fazlas› 28,3 22,7 7,7 0,7 85 68 23 2 flan duygusal durum de¤iflikli¤inin, vazomotor semptomlara etkisi bak›ld›¤›nda; e¤itim öncesi %37,5 iken ,e¤itim sonras› %92,5 oldu¤unu, kad›nlar›n uyku düzenin vazomotor semptomlara etkisi bak›ld›¤›nda; e¤itim öncesi %42,5 iken,e¤itim sonras› %92,5 oldu¤u ve aralar›nda anlaml› iliflki oldu¤u saptanm›flt›r (p=0,000) (Tablo-5). Burada e¤itim sonras› oranlar›n yükselmesi olumlu geliflmeyi yans›tan, ‘hay›r’ yan›tlar›n de¤erlendirilmesiyle elde edilmifltir. Klimakteriumda cinsellikle ilgili sorunlara bak›ld›¤›nda; %44,3’ü cinsel ilginin azald›¤›n› %0,7’si cinsel ilginin artt›- Yayın Tablo 6. Klimakteriumda Cinsellikle ‹lgili Sorunlar Cinsellikle ‹lgili Sorunlar Cinsel ilgimin azald›¤›n› düflünüyorum Cinsel ilgimin artt›¤›n› düflünüyorum ‹liflki s›ras›nda a¤r› duyabiliyorum ‹liflki s›ras›nda kuruluk hissedebiliyorum n % 133 2 20 6 44,3 0,7 6,7 2,0 ¤›n›, %6,7’si iliflki s›ras›nda a¤r› duydu¤unu, %2’si iliflki s›ras›nda kuruluk hissetti¤ini bildirdi. (Tablo-6) Olgular›m›z aras›nda problemi olanlar›n yaln›zca %24’nün yard›m ald›klar› belirlendi. Cinsel yaflam›yla ilgili sorunlar› olan kad›nlara, problemlerini derinlemesine incelemek üzere “cinsel ifllevlerine yönelik sorular” soruldu ve kad›nlar iletiflim, cinsel performans, doyuma ulaflma, sosyal yaflamdan etkilenme yönlerinden de¤erlendirildi. Klimakterik dönemde cinsel sorunlar›n e¤itim öncesi ve sonras› karfl›laflt›r›ld›¤›nda ve kad›nlar›n bu sorunlar›n› artt›ran etkenlere bakt›¤›m›zda; iletiflimi iyi olan olgular›n e¤itim öncesi %37,5 iken, e¤itim sonras› %80 oldu¤u; cinsel performans düzeyinin, cinsel sorunlara etkisi bak›ld›¤›nda; e¤itim öncesi %25 iken, e¤itim sonras› %62,5 oldu¤u; cinsel iliflkide doyuma ulaflma düzeyine bak›ld›¤›nda, e¤itim öncesi %47,5 iken, e¤itim sonras› %85 oldu¤u ve aralar›nda anlaml› iliflki oldu¤u bulgulanm›flt›r (Tablo8). Elde edilen verilere göre kad›nlar›n ald›klar› e¤itim Tablo 5. Klimakterik Dönemde Vazomotor Semptomlar›n Verilen E¤itimlerle Karfl›laflt›r›lmas› Sorunlar E¤itim Öncesi n % Ortamdan etkilenme* Duygusal durum de¤iflikli¤i* Uyku düzeni* Giderici önlemler** 10 15 17 28 25 37,5 42,5 70 E¤itim Sonras› n % p’nin de¤eri 25 37 37 40 p=0,000 p=0,000 p=0,000 p=0,000 62,5 92,5 92,5 100 *Sorunlar›n giderildi¤ini yans›tan "hay›r" yan›tlar› de¤erlendirmeye al›nm›flt›r. **Sorunlar›n giderildi¤ini yans›tan "evet" yan›tlar› de¤erlendirmeye al›nm›flt›r. Tablo 7. Klimakterium Öncesi ve Klimakterium Sonras› Cinsel ‹liflki Durumu K.S K.Ö Klimakterium Öncesi Cinsel ‹liflki Durumu 362 Hiç girmiyor Haftada 1 kez Haftada 2-3 kez Haftada 3 ve üstü Klimakteryum Sonras› Cinsel ‹liflkide De¤iflme Durumu Evet Hay›r x2 ve p''nin de¤eri 49 131 31 x2=12,673 p=0,013 0,01<p>0,05 4 21 141 10 Hemşire Çalışma Grubu / Yayın KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Tablo 8. Klimakterik Dönemde Cinsel Sorunlar›n E¤itim Öncesi ve Sonras› Karfl›laflt›r›lmas› Sorunlar ‹letiflim* Cinsel performans* Doyuma ulaflma* Sosyal yaflam› etkileme** E¤itim Öncesi n % 15 10 19 17 37,5 25 47,5 42,5 E¤itim Sonras› n % p’nin de¤eri 32 25 34 37 p<0,001 P<0,01 P=0,000 p=0,001 80 62,5 85 92,5 *Olumlu geliflmelerin görüldü¤ünü yans›tan "evet" yan›tlar› dikkate al›nm›flt›r **Olumlu geliflmelerin görüldü¤ünü yans›tan "hay›r" yan›tlar› dikkate al›nm›flt›r sonras›nda,cinsel yaflamlar›nda sorunlar›n azald›¤› ve bu konuda bilinçlendikleri ortaya ç›km›flt›r. TARTIfiMA VE SONUÇ Klimakterik kad›nlar› çal›flmam›zda de¤iflik yafl gruplar› oluflturmakla birlikte en fazla (%49,8) 40-50 yafl grubunda ve %72’si evliydi. Olgular›m›z›n sigara,alkol,çay,kahve gibi uyar›c› ve serum östrojeni azaltan içeceklerin günlük tüketminin, s›k klimakterik yak›nmalar›n etkisine bak›ld›¤›nda, sadece sigaran›n s›cak basmalar›n› artt›rd›¤› saptanm›flt›r. Sigara içme oranlar›na bakt›¤›m›zda bu oran %27 olup, Hotun ve Özsoy’un çal›flma bulgular› ile paralellik göstermektedir. Araflt›rmam›zda, kad›nlar›n günlük al›flkanl›klar›n›n s›cakl›k basmas›na etkisi karfl›laflt›r›ld›¤›nda; alkol kullananlarda, çay ve kahve içenlerde bir iliflki yok iken, sigara kullananlarda, anlaml› iliflki saptanm›flt›r (0,01<p<0,05) (Tablo-3). Klimakterium döneminde, kad›nlar›n %58’inde s›cak basmalar›n›n görüldü¤ü bulgulanm›flt›r. Bu konuda ülkemizde yap›lan araflt›rmalar, Hotun’un %70, Uptan’›n %40 gibi benzer sonuçlar göstermekte ve en s›k yak›n›lan semptom olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Çal›flmam›z sonucunda menopozu alg›lama durumu kültüre göre de¤ifliklik göstermektedir. Japonya’da klimakterik kad›nlarda yap›lan çal›flmalarda, s›cak basmalar›n›n (%18,5) oran›ndan daha düflük oldu¤u saptanm›flt›r. Klimakteriumda cinsellikle ilgili sorunlara bak›ld›¤›nda; kad›nlar›n %53,7’sinin sorunu oldu¤u ve bunlardan %44,3’ü cinsel ilginin azald›¤›n›, %0,7’si cinsel ilginin art›¤›n›, %6,7’si iliflki s›ras›nda a¤r› duydu¤unu, %2’si iliflki s›ras›nda kuruluk hissetti¤ini bildirdi (Tablo-6). Bu dönemde östrojen azalmas›na ba¤l› olarak cinsel sorunlar›n artt›¤› düflünülmektedir. Bunun yan› s›ra yeni evlenen ve cinsel iliflkiyle yeni tan›flan kad›nlar›n,cinsel ilgilerinin fazla oldu¤u istisnai durumlar gözlendi (n=2, %0,7). Cinsel problemi olan olgular›m›zdan yaln›zca %24’ünün yard›m ald›klar› belirlendi. Bu sonuç ülkemizde cinsel sorunlar ile ilgilenen spesifik sa¤l›k personelinin olmamas›, olgular›n nereye baflvuracaklar› konusunda tereddüt içerisinde kalmalar›na yol açm›flt›r. Kad›nlar›m›z›n klimakterium ve bu dönemde s›k görülen yak›nmalar konusunda eksik ve yanl›fl bilgi sahibi olduklar›; bu dönemde yak›nmalar›na yönelik e¤itim almalar›n›n gerekli oldu¤u saptanm›flt›r. Yak›nmalar› olan kad›nlarda e¤itimler sonucunda bilgi ve davran›fl de¤ifliklikleri gözlenmifltir. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. Ertüngealp, E. Menopoz ve Osteoporoz, Form Hizmetleri, İstanbul, 2000;11-22. Calvin, N.: Menopause Digest, Volume 12, Issues, 2000. Şahin, N: Menopoz. Çevik Matbacılık, İstanbul,1998;24-32. Arslan, H., Can, Ö., Engin, F. ve ark.: Menopoz Dönemindeki Kadınların CinselYaşamlarının Değerlendirilmesi III.Ulusal Obstretik ve Jinekoloji Kongresi, İstanbul,13-16 Eylül 2001; Atasu, T., Şahmay, S.: Jinekoloji, Form Reklam Hizmetleri, İstanbul,1996;657-674. Archer, F.D, Pickar, Y.: Hormone Replacement Theropy Effect of Progestin Dose and Time Since Menopause On Endometrial Bleeding, Obstretic and Gynecology, 2000; December, 96:6. Hassa, H.: Klinikte Menopoz, Organon Yayınları, İstanbul, 1996;42-50. Ergöl, Ş.: Klimakterium Dönemindeki Kadınların Bakımlarına Yönelik Bilgi,Uygulama ve Tutumları,Yüksek Lisans Tezi, H.Ü.Sağlık Bilimleri Enstitüsü,1999. 9. Closkey, j. Bulleocherk,g.: IOWA İntervention Project,Nursing İnterventions Classfica-tion(NIC), 3edition, London,2000. 10. Hotun, N.: Kadınların Klimakterium Dönemine Özgü Gereksinimleri ve Hemşirenin Rolü, Doktora Tezi,İ.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü,İstanbul, 1996. 11. Chervenak., J, Santoro, N.: Prenopausal Changes: What are They and How Can We Manage the Symptoms and Problems,Infertılıty and Reproductive Medicine1999;10:2:343-358. 12. Oskay, Ü:Kadınların Menopoz Dönemi Sağlık Sorunların aİlişkin Bilgilein Belirlenmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1995. 13. Tekin.: İstanbul İlinde Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezlerine Başvuran Evli Kadınların Cinsel Sorunları ve Sağlık Ekibi Üyelerinin Konuya Yaklaşımı, Doktora Tezi, İstanbul, 1995. 14. Yürekli, A.: Menopoz ve Psikolojik Destek,Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi 1988; 4:2, 21-25. 363 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Kongre Özeti 18. Uluslararası Diyabet Federasyonu Kongre Raporu Doç. Dr. Rukiye Pınar Marmara Üniversitesi, Hemşirelik Yüksekokulu İç Hastalıkları Hemşireliği AD 18. Uluslararas› Diyabet Federasyonu Kongresi 24-29 A¤ustos 2003 tarihleri aras›nda Paris’te yap›ld›. Her üç y›lda bir yap›lan kongreye 105 farkl› ülkeden 15000’in üzerinde sa¤l›k çal›flan› kat›ld›. Kongrede 219’u sözlü bildiri, kalan› poster bildirisi olmak üzere 3218 bilimsel çal›flma sunuldu. Bu çal›flmalardan 8’i erektil disfonksiyon (ED) konusunda idi. ED prevalans›n›n incelendi¤i befl çal›flman›n ilkinde International Index of Erectile Dysfunction (IIEF-5) ile de¤erlendirilen ve yafl ortalamas› 54 olan 156 tip 2 diyabetlide total ED prevalans› %76.3 olarak bulunmufl, bu olgular›n da %40’›nda ciddi derecede ED saptanm›fl. Ayn› çal›flmada ED’nin hasta, hastal›k yafl› ve retinopati varl›¤› ile iliflkili oldu¤u bulunmufl (1). Ayn› konudaki di¤er çal›flma Kore’de yafl ortalamas› 49 olan 1266 diyabetlide IIEF-5 kullan›larak gerçeklefltirilmifl. Çal›flmada a¤›r derecedeki ED prevalans› yafla göre gruplanm›fl ve prevalans s›ras›yla 40, 50 ve 60 yafl›ndaki erkekler için %47.5, %67 ve %67 olarak bulunmufl, hasta, hastal›k yafl›, insülin kullan›m›, nöropati ve makrovasküler hastal›¤›n ED için risk oluflturdu¤u ortaya konulmufl (2). Bu çal›flman›n bir bölümü olarak yürütülen baflka bir çal›flmada ED prevalans› aç›s›ndan diyabetik ve nondiyabetikler karfl›laflt›r›lm›fl ve total ED prevalans›n›n diyabetiklerde nondiyabetiklere göre 2-3 kat fazla, a¤›r ED prevalans›n›n 5-24 kez daha fazla oldu¤u bulunmufltur (3). Özbekistan’da yap›lan çal›flman›n ad› her ne kadar “Diyabetes Mellituslu Erkeklerde Erektil Disfonksiyon ‹nsidans›” olsa da içerik incelendi¤inde bunun bir prevalans çal›flmas› oldu¤u görülmektedir. Yafllar› 24 ile 74 aras›nda de¤iflen 221 diyabetli erkekte yap›lan bu çal›flmada yine IIEF-5 kullan›lm›fl ve de¤iflen derecelerdeki ED prevalans› %59.3 olarak bulunmufl. Tip 2 diyabetlilerde prevalans %60.5, tip 1’de %43.1 olup, hasta, hastal›k yafl› ED prevalans› ile iliflkili bulunmufl (4). Prevalans çal›flmalar›n›n en kapsaml›s› Polonyal› araflt›rmac›lara ait idi. Büyük ço¤unlu¤unu tip 2 diyabetlilerin 364 oluflturdu¤u bu çal›flma, 2629 diyabetli ile yap›lm›fl ve prevalans tip 2 diyabetlilerde %72.4 olarak bulunmufl. Tip 2 diyabetlilerde tan›y› takiben yaklafl›k üç, tip 1 diyabetlilerde dokuz y›l sonra ED geliflti¤i, hasta ve hastal›k yafl›n›n ED ile iliflkili oldu¤u belirlenmifl. Koroner kalp hastal›¤›, serebrovasküler hastal›k, bacaklar›n vasküler hastal›¤›, retinopati, nefropati ve nöropatinin süresi ile ED varl›¤› aras›nda pozitif korelasyon saptanm›fl. Ayr›ca bu çal›flmadaki çarp›c› nokta, çal›flmaya kat›lan hastalar›n yaln›zca %33’ünün takip edildikleri, diyabet kliniklerinde bu konuda, hekimleri ile konufltuklar›n› belirtmeleridir (5). Israil’de %88’i tip 2 diyabetli olan 1043 erkekte yap›lan çal›flmada, diyabetik erkeklerdeki kardiyovasküler hastal›k ED için önemli bir risk belirteci olarak ele al›nm›fl. Bu çal›flmada olgular›n %63’ünün de¤iflen derecelerde, %29’unun ciddi derecede ED’ye sahip oldu¤u, kardiyovasküler hastal›kl› diyabetlilerin %82.2’sinin de¤iflen derecelerde, %44.9’unun ciddi derecede ED’ye sahip oldu¤u saptanm›fl. Çal›flman›n sonunda yafl, hastal›k süresi, nöropati gibi di¤er tüm risk faktörlerinden ba¤›ms›z olarak kardiyovasküler hastal›¤›n ED için risk belirteci oldu¤u ortaya konulmufltur (6). Kongredeki iki çal›flma ED’nin tedavisine yönelikti. ‹talya’da IIEF-5 puan› <20 olan 999 ED’li diyabetli erkekte yap›lan çal›flmada 50 mg ve 100 mg Sildenafil’in etkinli¤i ‘self-evaluation of coitus’ (Koitusun bireysel de¤erlendirilmesi) testi ile karfl›laflt›r›lm›fl. Çal›flmada öncelikte hastalara, koitustan bir saat önce 50 mg Sildenafil verilmifl, bu grubun %68.6’s›nda tedavi çok ileri derecede istatistiksel anlaml› fark yaratacak flekilde koitusu olumlu etkilemifl. 50 mg Sildenafil tedavisinin baflar›l› olmad›¤› geri kalan olgularda (%31.4) 100 mg Sildenafil uygulanm›fl ve bu grubun da %73.8’inde tedavi koitusu olumlu etkileyerek baflar›l› olmufl (7). Yine ‹talya’da yap›lan bir di¤er çal›flmada Sildenafil tedavisine baflar›l› yan›t veren olgularla (n: 55), tedaviye yan›t vermeyen ve daha sonra PGEI ile baflar›l› flekilde teda- KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Kongre Özeti vi edilen olgular (n: 69), otonom sinir sistemi de¤ifliklikleri aç›s›ndan karfl›laflt›r›lm›fl ve Sildenafil tedavisine yan›t vermeyen ve takiben PGEI ile tedavi edilen olgularda otonom sinir sistemi de¤iflikliklerinin daha fazla oldu¤u gösterilmifltir (8). Yukar›daki bildirilere ilave olarak kongrede, Bayer ve GlaxoSmithKline firmalar›n›n sponsorlu¤unda “Diyabette Erektil Disfonksiyon: Benim iflim mi, de¤il mi? (Erectile Dysfunction in Diabetes: It’s Not My Job, or Is It?) isimli sempozyum yap›ld›. Amerika Birleflik Devletleri, Kanada, ‹ngiltere ve Almanya’dan uzmanlar›n kat›ld›¤› sempozyumda ED’nin diyabetin göz ard› edilen komplikasyonlar›ndan biri mi yoksa majör belirtilerinden biri mi oldu¤u tart›fl›ld›, diyabette ED için risk faktörleri ve ED’nin patofizyolojisi, ED’nin getirdi¤i sosyo-ekonomik yük, ED’nin tedavisi konular›na yer verildi, olgu sunumlar› yap›ld›. Kaynaklar: 1. 2. 3. 4. 5. Ismail AA, Isa S, WanMohd.: High prevalence of erectile dysfunction among patients with diabetes in Northern Malaysia. Poster No: 2406 Ahn CW, Park JY, Lee HW, Chol DS, Park TS, Kim IJ, Ahn TY, Cho NH.: Epidemiologic study of diabetes erectile dysfunction in Korean population. Poster No: 2399 Choi DS, Lee HW, Park TS, Park JY, Kim IJ, Ahn TY, Cho NH.: Diabetes erectile dysfunction epidemiologic study in Korea: case-control study. Poster No: 1417 Mukhamedova FA, Akbarov AZ, Rakhimova GN.: Erectile dysfunction incidence in males with diabetes mellitus. Poster No: 2942 Dembe K, Jasic M, Kasnafel V.: Erectile dysfunction – the most frequent complication of diabetes. Poster No: 2398 6. 7. 8. Kalter-Leibovici O, Cohen J, Khanina H, Kish E, Norymberg C, Herzkovits TA, Roitman A, Abdul-Ghani MA, Zoabi M.: Cardiovascular Disease (CVD) in diabetic men: a significant risk marker for erectile dysfunction (ED). Poster No: 1437 Pata P, Smedile G, Glammusso B, Di Mauro M.: Trinacria Project: efficacy of Sildenafil (s) in Sicilian diabetic men with erectile dysfunction. Poster no: 2407 Bax G, Piarulli F, Sartore G, Fedele D.: Autonomic neuropathy evaluation and choices of therapeutic regimens for erectile dysfunction in Type 2 diabetes. Poster no: 2408 365 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI / Hemşire Çalışma Grubu Güncel Makale Özeti Meme kanseri ve cinsellik Henson HK . Sexuality and Disability 20 (4) 2002: 261-275 Meme kanseri bugün kad›nlar aras›nda en s›k görülen kanserdir. Meme kanseri teflhisinin ve tedavisinin kad›n›n cinsel yaflam› üzerine önemli etkileri vard›r. Meme kanseri, teflhisinden sonra 5 y›ll›k sa¤ kal›m oran›n›n %75 olmas› nedeniyle de en iyi yaflam süresine sahip olan kanserdir. Cinsellik, bireyin cinsel aktivite ile ilgili dokunma ihtiyac›, yeterlilik duygular› ve iletiflim için bir efl ihtiyac› gibi kavramlar› içine al›r. Kad›nlar için cinsellik arzu edilebilir olma, çocuk do¤urma kapasitesi, beden imaj› düflüncelerini kapsar. Cinsel iliflkide yeterlili¤in ötesinde emosyonel, entellektüel ve sosyokültürel bileflenleri de içine alan genifl bir kavramd›r. Patricia Ganz ve arkadafllar›, 1998’de meme kanserli 864 kad›n› cinsel fonksiyon yönünden incelediklerinde, sa¤ kalan meme kanserli hastalar›n iyi bir sa¤l›k alg›s› oldu¤unu, depresyon düzeylerinin de, düflük depresyon bulgular› gösteren yafll› kad›n (70 yafl ve üzeri) popülasyonuna benzer oldu¤unu ifade etmifllerdir. Schover (1997) meme kanserli hasta grubunda cinsel istekte azalman›n sebepleri olarak; meme dokusundaki kay›p, saçlar›n dökülmesi, a¤r›, beden imaj›nda, çocuk do¤urma kapasitesinde ve sa¤l›k durumunu alg›lamadaki de¤ifliklikleri göstermifltir. ‹lave olarak, ilaç uygulamalar›, hormonal de¤ifliklikler, afl›r› yorgunluk ve kad›nlarda nüks korkusunu da cinsel yaflam› olumsuz yönde etkileyen di¤er faktörler aras›nda ele alm›flt›r. Kennedy (1999), tedavi edilmemifl majör depresyon bozuklu¤u olan kad›n hastalar›n %50’sinde libido ve uyar›lmada azalma, %15’inde de orgazm olma güçlü¤ü ve cinsel istekte azalma bildirmifltir. Monoamine oxidase inhibitörleri, benzodiazepinler ve trisiklik antidepresanlar›n vajinal lubrikasyon ve libidoda azalmaya sebep olabilece¤ini vurgulam›flt›r. Etnik geçmiflleri ne olursa olsun, meme kanseri teflhisi konmufl kad›nlar›n, ölüm, kanser nüksü, tedavinin fiziksel ve maddi etkileri, efllerinin sadakatinin yok olmas›, reddedilme ve terkedilme korkular› yaflad›klar› bilinmektedir. Bunlar›n hepsi cinselli¤i olumsuz olarak etkilemekte, cinsel aktivite s›366 ras›nda beklenen a¤r›, rahats›zl›k ve baflar›s›zl›k korkusu da bu etkiyi fliddetlendirebilmektedir. Meme koruyucu cerrahi (MKC), beden imaj› ve özgüveni korumas› nedeniyle, radikal prosedürlere göre psikososyal aç›dan daha avantajl› bulunmaktad›r. Gerard (1982), rekonstrüktif cerrahi olanlarda, olmayanlara göre cinsel istek ve uyar›lman›n daha h›zl› oldu¤unu belirtmektedir. Al-Ghazal ve arkadafllar› (2000), geç ile acil rekonstrüksiyonun psikolojik etkilerini araflt›rd›klar›nda; acil rekonstrüksiyon yap›lan grupta anksiyete, depresyon, özgüven, cinsel çekicilik hissi ve doyumda anlaml› bir üstünlük oldu¤unu bildirmifllerdir. Rowland (2000) çal›flmas›nda, rekonstrüktif cerrahiyi tercih eden kad›nlar›n, modifiye radikal mastektomi (MRM) yap›lan kad›nlardan daha varl›kl›, cinsel iliflkisinde doyumlu, yüksek e¤itimli ve genç olduklar›n›, MKC olan kad›nlarda di¤er gruba göre cinsel yaflamlar› üzerine olumsuz etkisinin daha az oldu¤unu saptam›flt›r. Meme rekonstrüksiyonu operasyonunun enfeksiyon, a¤r›, skar oluflumu ve hastanede kal›fl süresinin uzamas› gibi risklerinin oldu¤u, ayr›ca memede hissizlik, meme bafl› yoklu¤u, memenin daha sert ve asimetrik olmas›n›n da uzun süreli psikolojik sorunlara neden olabildi¤i belirtilmektedir. Over yetmezli¤i, kemoterapi alan meme kanserli kad›nlarda yafla ve doza ba¤l› olarak de¤iflmekle beraber, %89 gibi büyük oranda görülebilmektedir. Ganz (1998), 50 yafl alt›ndaki kemoterapi uygulanan kad›nlarda en büyük riskin cinsel ifllev bozuklu¤u oldu¤unu, vaginal kuruluk, uyar›lamama, orgazm güçlü¤ü çektiklerini belirtmifltir. Young-McCaughan (1996), tamoxifen ile tedavi edilen kad›nlar› tamoxifen almayan kad›nlar ile karfl›laflt›rd›¤›nda, tamoxifen kullananlarda anlaml› düzeyde cinsel ifllev bozuklu¤u bildirmifltir. Meme kanseri tedavisinin bulant›, yorgunluk gibi sonuçlar›n›n, cinsel doyuma anlaml› düzeyde engel oldu¤u araflt›rmalarda vurgulanmaktad›r. Kemoterapi uygulanan meme kanserli hastalardaki yorgunluk düzeyinin, kemoterapi uygulanmam›fl hastalara göre Güncel Makale Özeti Hemşire Çalışma Grubu / daha fliddetli ve sürekli oldu¤u belirtilmifltir. Radyasyon tedavisi alt›ndaki kad›nlar›n %80’inde, tedavisi tamamlananlar›n da %30’unda yorgunluk rapor edilmifltir. Barni (1997-1998) çal›flmas›nda, sa¤ kalan meme kanserli hastalar›n, tedavi sonras› kötüleflme yoksa, ciddi bir hastal›k ortaya ç›kmad›ysa yaflam kalitesi aç›s›ndan yafl karfl›laflt›rmal› kontrollerden çok farkl› olmad›¤›n› vurgulam›flt›r. Meme Kanserli Hastalarda Cinsel Problemlerin Tedavisi Sa¤ kalan meme kanserli hastalarda cinsel ifllev bozuklu¤unun tedavisi, bir çok sebebinin olabilece¤i dikkate al›narak bireysel olarak yap›lmal›d›r. Baz› yazarlar, testosteron düzeyindeki azalman›n kad›n ve erkek hastalarda cinsel istekte azalmaya sebep oldu¤unu ve meme hastalar›nda da düflük doz testosteron kullan›labilece¤ini savunmaktad›rlar. Kaplan (1992), Kemoterapi uygulanan meme kanserli hastalarda testosteron replasman tedavisiyle cinsel istek ve orgazm düzeyinde geliflme bildirmifltir. Bu KADIN CİNSEL SAĞLIĞI hasta grubunda vajinal kurulu¤un tedavisinde, oral veya patch östrojen ilavelerinin dikkatli kullan›lmas› gerekmektedir. Östrojenin vajina duvar›ndan absorbsiyonunun s›n›rl› oldu¤u göz önüne al›n›rsa, vajinal östrojen veya yavafl östrodiol sal›n›ml› vajinal ring kulan›m›, atrofik vajina duvar›n›n olgunlaflmas› için bir seçenek olabilir. Ya¤l› jel, krem ve analjezik jeller vajinal lubrikasyon ve a¤r›y› en aza indirerek cinsel iliflkiyi kolaylaflt›rabilir. Sa¤l›k profesyonellerinin zaman s›n›rl›l›¤›, bilgi eksikli¤i, cinsel sorunlar› görüflme ile ilgili kiflisel anksiyeteleri hastalar ile bu konuyu konuflmalar›na ve çözüm üretmelerine engel olabilmektedir. Klinisyenlerin meme kanserli hastalar›n cinsel ifllev bozukluklar› ile ilgili bilgi alma, yönlendirilme ve tedavi gereksinimlerinin fark›nda olmalar› gerekmektedir. Çeviri: MSc. Dilek Aygin Sakarya Üniversitesi, Sa¤l›k Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu 367 KADIN CİNSEL SAĞLIĞI Güncel Makale Özeti Sistektomi ve ortotopik ileal neobladder: Kadın seksüalitesi üzerine olan etkisi Volkmer BG, Gschwend JE, Herkommer K, Sımon J J Urology, Dec 2004172, 2353–2357 ‹leal neobladderin amac› sistektomi sonras› vücut bütünlü¤ünü ve ifleme ifllevini koruyarak yaflam kalitesini artt›rmak olup, onkolojik sonuçlar› sistektominin radikalli¤ine ve pelvik lenfadenektomiye ba¤l›d›r. Sistektomi endikasyonlar›; kas invaziv mesane kanseri, mesaneyi dolduran malignensiler ve ilerleyici mesane disfonksiyonuna yol açan benign hastal›klard›r. Mesane kanseri, genital tümörler ve interstisyel sistit daha genç yafllarda görüldü¤ünden, sistektomi ile yüzleflen seksüel aktif kad›nlar›n say›s› da giderek artmaktad›r. Tümörlü hastalarda, uterus ve vajen ön duvar›n›n baz› bölümlerinin de ç›kart›lmas› standart iken, benign nedenlerden dolay› sistektomi yap›lan hastalarda iç genitallar korunabilir. Yüksek doz radyoterapi de iç genitallerin fonksiyonuna ek olarak zarar verebilir. Benign hastal›¤a sahip genç bayanlarda fertilitenin korunmas› ise, dikkate al›nmas› gereken di¤er bir konudur. Postoperatif kad›n seksüalitesi sadece cerrahi tekni¤e de¤il, ayn› zamanda partner potensi, onkolojik sonuç, efllik eden hastal›k, üriner inkontinans, psikolojik durum gibi faktörlere de ba¤l› oldu¤undan kad›n seksüalitesi çok faktörlü ve çok boyutlu bir durumdur. Bu çal›flmada sistektomi ve ileal neobladderin kad›n seksüalitesi üzerine olan etkisi araflt›r›lm›fl. Ocak 1990 ve Ekim 2003 aras›nda 86 kad›na üretra korunarak radikal sistektomi yap›lm›fl. Malign tümörü olan hastalarda uterus ve ön vajen duvar›n›n proksimal segmenti de ç›kar›lm›fl. Tüm hastalara sinir korumadan ve vajinal stump fiksasyonu yap›lmadan klasik Hautmann tekni¤i uygulanm›fl. 86 hastan›n 44’ü çal›flmaya uygun bulunmufl ve 29’u (%65.9) çal›flmaya kat›l›p anket formunu doldurmufl. Pre ve postoperatif kad›n seksüel fonksiyonunu de¤erlendirmek için kad›n seksüel fonksiyon indeksinden (FSFI) gelifltirilmifl bir anket kullan›lm›fl. Anket istek, uyar›lma, lubrikasyon, orgazm, tatmin ve a¤r› ana bafll›klar›n› içeren 19 soru içermekteymifl. Sorular›n cevaplar› her bafll›k için, FSFI skorlama sistemi kullan›larak hesaplanm›fl. Çal›flmaya kat›lan 29 hastan›n cerrahi geçirdikleri ortalama yafl› 61, mevcut ortalama yafl› ise 65’mifl. Alt› hastan›n benign, 23’ünün ise baflta mesanenin de¤iflici epitel karsinomu olmak üzere malign hastal›klar› mevcutmufl. 22’sinin sistektomi oldu¤u anda, 19’unun da çal›flma yap›ld›¤› süreçte partneri bulunmaktaym›fl. Çal›flmaya kat›368 lan hastalar›n 15’i (%51.7) günde en az bir kez aral›kl› temiz kateterizasyona ihtiyaç duymaktaym›fl. Befl hastan›n (%17.2) günde üç veya daha fazla ped gerektiren stres üriner inkontinans› mevcutmufl. Toplam FSFI skorlar›nda 16.1’den 11.9’a gerileme gözlenmifl. Tüm skorlarda azalma gözlense de anlaml› ölçüldü azalma lubrikasyon s›kl›¤› ve lubrikasyonu sürdürmede gözlenmifl. 29 hastadan 17’si sistektomi öncesinde seksüel olarak aktifmifl. ‹nterstisyel sistiti olan bir hasta postoperatif dönemde seksüel aktif hale geçmifl. Çal›flma yap›ld›¤› anda, 12 hasta seksüel olarak aktifken, alt› hasta postoperatif süreçte seksüel inaktif duruma geçmifl. 11 hasta ise sistektomi sonras›nda seksüel olarak inaktif durumlar›n› sürdürmüfller. Postoperatif FSFI skorlar›n›n. preoperatif seksüel durumdan veya mevcut andaki seksüel aktif (p=0.935) ve inaktif (p=0.739) durumdan etkilenmedi¤i görülmüfl. Mevcut anda seksüel olarak aktif 12 hastan›n neredeyse tüm FSFI skorlar›nda anlaml› olmasa da hafif yükselme gözlenmifl. Operasyon öncesinde seksüel olarak aktif olan alt› hasta, cinsel ilgilerini yitirdiklerini belirtmifller ve seksüel olarak inaktiflermifller. Bu de¤iflikli¤in sebebi üç hastan›n partner ölümü ve iki hastada partnerin prostat kanserine ba¤l› erektil disfonksiyonu olarak belirtilmifl. Bir hasta ileal neobladdere zarar verece¤i endiflesiyle seksüel aktiviteyi reddetmifl. Cerrahi yafl›n›n veya mevcut andaki yafl›n 60’tan düflük olmas›, tan› an›nda veya mevcut anda partner mevcudiyeti, bengin hastal›k ve sistektomi öncesindeki dört haftada ve anket s›ras›nda seksüel aktif olma, postoperatif kad›n seksüalitesini olumlu yönde etkileyen faktörler olarak gözlenmifl. Üriner retansiyon, stres inkontinans, hormonal tedavi, interstisyel sistit ve befl y›ldan uzun izlemin kad›n seksüalitesi üzerine ciddi bir etkisi olmad›¤› belirtilmifl. Anterior vajinal duvar›n üst k›sm›n›n rezeksiyonunun, lubrikasyonu, vajinal duyarl›l›¤› ve seksüel iliflki giriflimini etkilemedi¤i belirtilmifl. Sakral ageneziye ba¤l› benign mesane disfonksiyonu nedeniyle sistektomi olan bir hasta 10 y›l sonra hamile kalarak sezaryenle sa¤l›kl› bir erkek bebek do¤urmufl. Çeviri: Dr. Tuncer fienkul, Op. Dr. Memduh Ayd›n Taksim E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, 2. Üroloji Klini¤i