Çalışan İçin İşyeri 'Aile Ocağı' Olamaz Bir işverenin çalışanlarına 'Biz bir aileyiz' demesi etik bakımdan doğru değil. İşveren işverendir, işçi işçidir. Bu, 'biz bir aileyiz' yaklaşımı aile şirketlerinden geliyor. Gelişmiş ekonomilerde, kurumsal yapıya kavuşmuş şirketlerde patron ve de patron ailesi olmadığı için, 'Biz bir aileyiz' masalı da olmuyor. İşyerlerinde işverenin tüm çalışanlarını kendi ailesinin üyesi olarak görmesi mümkün değildir. Bir işverenin çalışanlarına "Biz bir aileyiz. Sizlerin benim ailemin diğer üyelerinden farkı yok" demesi etik bakımdan doğru kabul edilemez. İşveren işverendir, işçi işçidir. İşveren işverenliğini, işçi işçiliğini bilmek zorundadır. İşyerlerinde aile yaklaşımının kaynağı, ‘aile şirketleridir’... Gelişmiş ekonomilerde, kurumsal yapıya kavuşmuş şirketlerde ‘patron’ ve de ‘patron ailesi’ olmadığı için, ‘Biz bir aileyiz’ masalına da yer yoktur. ‘Biz bir aileyiz’ yaklaşımı bir masal/bir kandırmaca olduğu için etik dışıdır. Aile işletmelerinde, patronun ve patron ailesinin yönetimde olduğu şirketlerde, patron ‘Biz bir aileyiz’ diyerek, işçi - işveren ilişkilerindeki dengesizliğin çalışanları rahatsız etmesini önlemeye çalışır. ‘Biz bir aileyiz’ yaklaşımıyla işveren, çalışandan ‘fedakârlık bekler’... Bu fedakârlık ‘daha az ücrete rıza gösterme’, ‘gelecek ve emeklilik konusunda bekleyişe girmeme, istekte bulunmama’, ‘çalışma koşullarının ağırlığına boyun eğme’, ‘şirketin başarısından ve kârdan pay istememe’ fedakârlığıdır. Çok küçük aile işletmelerinde ve eski dönemlerde ‘Biz bir aileyiz’ sözünün anlam taşıdığı görülmüştür. Eski dönemlerde, küçük aile işletmelerinde iş bulabilenler, ‘yanaşma’, ‘katip’ veya ‘ırgat’ olarak ailenin himayesine girmiş, aile bu kişilerin sadece çalıştıkları sürece değil, hayatta oldukları sürece sorumluluklarını omuzlamış, öldüklerinde arkada bıraktıklarına da sahip çıkmıştır. Ama günümüzde artık bu tip ‘Biz bir aileyiz’ yaklaşımıyla işverenin çalışanlarına sahip çıkmasına beklemek ham hayaldir. İşveren istese bile buna çok zor imkân bulabilir... İşte bu nedenle işverenin bunları bile bile ‘Biz bir aileyiz’ yaklaşımı içine girmesi etik bir davranış olamaz. Bu sayfada The Wall Street Journal gazetesinden aktarılan bir karikatür var. Bu karikatür, ‘Biz bir aileyiz’ yaklaşımına Batı toplumlarında da rastlandığını gösteriyor. Patronunun masasındaki ‘aile fotoğrafını’ gören çalışanı şaşkınlıkla patronuna soruyor: ‘Sizin kendi aileniz varmış... Ben ise 'Biz bir aileyiz' diye düşünüyordum...’ Bu karikatür ‘biz bir aileyiz’ yaklaşımının etik bakımdan ne kadar sakat bir yaklaşım olduğunu açıklıkla ortaya koyuyor. İşverenin etik sorumluluğu, çalışanları ‘biz bir aileyiz’ yaklaşımıyla memnun etmeye kalkacak yerde, işveren olarak gerçek ücret, sosyal güvence ve gelecek güvencesi konularındaki sorumluluklarını yerine getirmektir. İşçi-işveren (patron-çalışan) ilişkisinin kemiği katma değerin yapısıdır. İşçi işverene, işveren işçiye muhtaçtır. Katma değer denilen şey işverensiz, işçisiz olmaz. Katma değer yaratabilmek için: (1) Doğa olacak. Doğa katma değere katkısının payını kira/rant olarak alacak. (2) Sermaye olacak. Sermaye katma değere katkısının payını faiz olarak alacak. (3) Emek olacak. Emek katma değere katkısının payını ücret olarak alacak. (4) Sermaye/müteşebbis olacak. Katma değere katkısının payını kâr olarak alacak. Demek ki, işçi sermayenin kârına saygı gösterecek, sermaye sahibi işçinin hakkını verecek. Eğer işletmede kâr yok ise, zaten işletmenin devamı mümkün olamaz. Ama kâr var ise, o kârın ‘makul sınırları aşan bölümünde’ işçinin de hakkı vardır. İş etiği bakımından ‘makul sınırları aşan kârın tamamının’ sermaye sahibine ait olduğunu kabul etmek imkânsızdır. Bu, sermaye sahibinin kârını mutlaka işçilerine pay etmesi demek değildir. Makul sınırları aşan kârlılıkta emeğin de hakkının bulunduğunu kabul etmesidir. Eğer işveren/patron katma değeri bu şekilde yorumlar ise, o zaman ‘Biz bir aileyiz’ söylemine gerek kalmaz. Emekçiler/çalışanlar/işçiler kârın artışına paralel olarak (kârın artışına katkılarının dikkate alınacağını) kendi imkânlarının da artacağının huzurunu duyar. Çalışanların, emekçilerin nasıl ki katma değere katkılarının boyutunu aşan taleplerde bulunmaları haklı görülemez ise, işverenin/patronun çalışanın katma değere katkısını küçümsemesi, bütün başarıyı ve kârı, sermayeye ve teşebbüs kabiliyetine bağlaması iş etiği bakımından kabul edilemez.