MiSAK-l Milli ve KÜRTLER

advertisement
1
1
1
1
1
1
or
g
MiSAK-l Milli ve KÜRTLER
ur
iv
ak
rs
.a
w
w
1
Ahmet Alim • Fikret Başkaya • Koray Düzgören • İbrahim Güçlü • Ahmet Zeki Okçuoğlu
w
1
1
1
1
1
1
1
1
d.
1
1
1
1
1
1
Sayı: 1 • Kasım 1998 • 2.5 Milyon Tl.
Aylık Siyasi Fikir Dergisi
Devletsiz Uluslar Gidon Gottlieb
Amerika' daki Kürt Antiaşması Alan Makovsky
Modern "Uius-Devlet"in Paradoksu: Ben ve "Öteki" Osman Tunç
1
Hepimiz' leşrnek Biz', Öteki'ler ve Digerleri' Doğu Ergi/
1
1
1
1
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
lr
r
c~"
'
'
İÇİNDEKİLER
1
1
2
Serbesti
4
Kürdistan Feciere Devleti Ahmet Zeki Okçuoğlu
8
Amerika'daki Kürt Andaşması Alan Makovsky
12
DOSYA
15-65
Kürtler ve Türklerin Misak-ı Millisi Ahmet Zeki Okçuoğlu
15
ı
1
1.
•
or
1
g
Editörden
Kimin Misak-ı Millisi'ydi? Pikret Başkaya
Yanlış Yanlıştır
Koray Düzgören
d.
Misak-ı Milli ve Kürtler İbrahim Güçlü
41
Kürdistan Şemseddin Sami
43
Türkler'le Kürtler Ziya Gökalp
47
Tarihi Belgeler
49
Kafkasya'da Ermenilerin Kürt Soykırımı Mehrdad R. Izady
67
Sayın
70
Devletsiz Uluslar Gidon Gottlieb
71
Kürt Çatışmasının Çözümüne Yönelik Öneriler WKI
77
Modern Ulus-Devletin Paradoksu: Ben ve "Öteki" Osman Tunç
85
'Hepimiz'leşınek 'Biz', 'Öteki'ler ve 'Diğerleri' Doğu Ergil
88
rs
iv
Hetav-i Kurd Gazetesi Kurucularına Mevlanzade Rıfat
.a
Dünyada ve Türkiye'de
Sığınınacı
Sorunu Ali Arayıcı -
Nüfus Sayımlarında Kürtçe ve Kürtler -I- Fuat Dündar
Bir Sesli
Düşünme
92
96
99
Yaprak Dökümü Mustafa Aydoğan
101
Fırat'ın Ölümü Eren Keskin
102
Susan Meiselas- Röportaj: "Tarihin Gölgesinde Kürdistan" Holly Metz
103
w
Denemesi A. Fethi
w
w
38
ve "Misak-ı Milli" Ahmet Alim
ak
ur
"Kurtuluş Savaşı"
29
Ayın
Kronolojisi
107
Doz Basım ve Yayıncılık Şirketi Adına Sahibi ve Yazıişleri Müdürü Ahmet Zeki Okçuoğlu.
Yayın Yönetmeni Mehmet Sanrı - Redaksiyon ibrahim Güçlü, Suud Kılıç, Ahmet Zeki Okçuoğlu - idari Müdür Ali Rıza Vural
Hukuk Danışmanı Eren Keskin, Fatma Karakaş.
Görsel Tasarım Fuat Dündar- Dizgi Nadire Işık -Baskı Ceylan Matbaası.
Abone Koşulları Yurtiçi: 30 Milyon TL., Avrupa: 15$, 90$ (6 Ay), 180$ (1 yıl), Amerika: 20$, 125$ (6 ay), 250$ (1 yıl).
Posta Çeki Hesap No 105 10 90. Banka Hesap No iş Bankası Beyoğlu Şubesi 1011 304210 142 07 94
Adres istiklal Cd. Orhan Adli Apaydın Sk. No:11-13/4 80050 Beyoğlu/istanbul- E-mail [email protected]. - Tei./Fax (212) 292 56 05.
Dergide yayımianmış makalelerden yazarı sorumludur. Makaleler, yayınlanmasa da yazarına iade edilmez.
1
1
1
Editörden
1
Serbesti
ışığında
Misak-i Mil-
tl'nin okurları için tarihi belgelerin
li konusun u değerlendirdiler.
ve yazar Rene Char'ın deyişiyle 'Bu mirası bize vasiyet eden olmadı.' Geçmişin ileriye itiş gücüyle, farklı bir zamanda ve farklı bir kulvarda bu mirası,
devral dık.
Arnavut kökenli Osmanlı aydını Şemseddin Sami'nin
1889-18 98 yıllarında yazdığı 'Kamus' ul-A'lam ' in Kürdistan maddesini bu dosya kapsamında yayınlamaya değer bulduk.
iyisi mi, siz önceki Serbest!' nin ve şimdiki Serbestl'nin
hikayesini, bir sonraki 'Serbest!' yazısında okuyun.
Misak-i Milli ve Kürt ana yurdu
or
Devletsiz uluslar, Kürtler ve Washing ton
w
w
w
.a
rs
iv
Gidon Gottlieb 'in 'Devletsiz Uluslar' makalesinde,
20. yüz yılda büyük güçlerin, toprakların adil bölüşümü
Uygarlıklar beşiği olan Mezopotamya'nın en eski kaiçin etnik ilkelere baş vurduklarını, ancak bu yaklaşımm
vimlerinden olan Kürt halkının temel insani taleplerini bi.da ulusal sorunları haletmediğini, belirtiyor. Wilson
le, Türkiye Cumhur iyeti Devleti, kuruluşundarı bu yana,
prensiplerinin bugünkü ulusal sorunların çözümüne yet'Misak-ı Milli bir bütündü r bölünem ez' teranesiyle, elinin
mediğini belirten Gottlieb , ulusal sorunların çözümü
tersiyle itiyor, bastırıyor, Kürtlüğe dair her şeyi hala ret
için, devletler artı-uluslar çerçevesini önerirken, sınırların
ediyor. Türk resmi tarih ve resmi ideoloji kuramcıları,
değişmesinin gerekli olmadığını belirtiyor ve devleti olTürk medyası bügüne kadar, Kürt sorunun u hep bir 'dış
mayan ulusal grupların da, Avrupa Konseyi ya da AGİK
mihrak' , bir 'eşkıyalık' meselesi olarak lanse etmeye çagibi platform larda yer almalarının önünde hiçbir engelin
lıştılar. Oysa tarihi belgeler gösteriyor ki 'milli mücadele'
olmadığına işaret ediyor. Gottlieb , sorunlu uluslara bir
boyunca, hep Türkleri n ve Kürtlerin kardeşliğinden söz
takım bölgesel statüleri n verilmesi, onların sorunun a çaedilmiş ve söz konusu olan Misak-ı Milli'nin hem Kürtlere olacağını düşünüyor. .. Kürt sorunun u da kısmen bu
rin hem Türkleri n misak-ı millisi olduğu her defasında
kapsamd a ele alan Gottlieb, Güney Kürdistan'ın duruvurguianmış ve resmi kayıtlara geçirilmiştir.
muna değinirken, Kürtleri n uluslararası hiçbir güvencelerinin bulunmadığını ve bütünüy le 'Türkiye 'nin iyi niyetiİki halkın kardeşliği konusun da Kürtlerin bugün de
terk edildiğini vurguluy or.
ne'
bir sıkıntısı yok.
Gottleib 'in yaklaşımı bir çok yönüyle tartışılabilir,
Bu nedenle, Serbesti olarak Misak-i Milli'yi bir dosya
Kürtler açısından eksik bulanab ilir ya da kimileri, 'Amekapsaınında araştırdık. Yaklaşık iki ay arşiv çalışması
biçimi olarak değerlendirebilir. Anyaparak , o döneme ait yüze yakın gazete ve mecmuayı rikancı' bir yaklaşım
Kürt sorunun a ilişkin gerekse
gerek
,
amacımız
cak bizim
tarayıp, kaynak olabilece k belgeleri günümü z Türkçek arz eden konulard a farklı
benzerli
la
sorunuy
si'ne çevirdik. Misak-ı Milli ile ilgili belgeleri bir dosya de Kürt
ktır. Uluslararası hukuk
yansıtma
görüşleri
deki
halinde, konuyla ilgili bir çok kişiye gönderdik. Serbes- cepheler
, Amerika Dış iliş­
Gottlieb
Gidon
ü
Profesör
si
tl'nin sayfaları arasında yazılarına yer vermekten gurur ve diploma
yayınladı­
konseyin
bu
üyesidir;
misafir
'nin
Konseyi
kiler
duyacağımız, kimi değerli bilim adamı ve siyasetçi vakit.
yazarıdır
de
derginin
adlı
Affairs
Foreign
lerinin olmadığı gerekçesiyle, bu konudak i talebimizi ye- ğı
rine getiremediler.
Washing ton Kürt Enstitüs ü, geçen yaz Kürtlerin keniyle çatışmalarını ve bu çaDoç. Dr. Fikret Başkaya, Koray Düzgören, İbrahim di içlerinde ve bölge devletler
alan bir forum düzenlekonu
Güçlü, Ahmet Alim ve Ahmet Zeki Okçuoğlu Serbes- tışmaların çözüm yollarını
Scrbesti
1
Etnik-ulusal problemler ya da Giden Gottlieb'in deyimiyle 'devletsiz uluslar' sorunu, dünya çapında, geniş bir
coğrafyada hala kanayan bir yara olarak orta yerde duruyor ve öyle anlaşılıyor ki ulusal-etnik sorunlar, gelecek yüz
yılın da, uluslararası ilişkilerinde ve ülkelerin iç gündeminde en temel sorun olarak yerini almaya devam edecektir.
ak
ur
Serbest!, dünden bugüne, bugünden yarına uzanacak
uzun bir süreç. Serbest!' nin gücünü aşan herhangi bir vaadi
yok. Ancak şunu taahhüt edebilir: Serbest!, ilgi alanına giren her konuda, sözünü serbest, direkt ve açık söyleyecek.
d.
Fransız şair
1
1
g
Serbesti, Mevlanz ade Rıfat'tan bize kalan çok değer­
li bir miras.
2
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Kürt
Soykırımı
g
Susan Meiselas, bir savaş fotoğrafçısı. Daha önce Nikaragua ve El Salvador'cla yaşanan savaşları görüntülcmişti. Şir,ndi de Tarihin Gölgesinde Kürdistan, (Kiirdistan: In the Sahadow of History) adlı çalışmasıyla adeta
Kürtlerin son yüz yılına ışık tutuyor. Yüzlerce yazılı belge ve yüzlerce fotoğraf, gizli rapor, misyoner günlükleri,
savaş, direniş ve entrikalar. .. kitlesel kırımlar. .. Kırılan
yerde yenielen yeşeren özgürlük umudu ... Bütün bunlar,
Mieselas'in Tarihin Gölgesinele Kürtclistan adlı çalışma­
sında, gerilimi yüksek belgesel bir filmin, her karesi dondurulmuş hali gibidir.
Ulusal bellek yitimine karşı her Kürclün başucunda
gereken bir kitap.
bulundurması
ak
ur
Washington'da yapılan Kürt antlaşmasının, 'Federe
Kürt Devleti'nin bir ön adımı olarak değerlendiren yazarımız Ahmet Zeki Okçuoğlu, Türk yönetiminin bir türlü
anti-Kürt histerisinden kurtulamadıklarını vurgularken,
Türk yönetiminin iki blok arasındaki soğuk savaş döneminde sürdürdüğü Kürt politikasını yeni dönemde aynı
rahatlıkla sürdüremeyeceğine dikkat çekiyor.
Kürt Belgeseli
or
Ortadoğu'yu yakından bilen ve Türkiye'nin dostu
olarak bilinen Amerikalı politik gözlemci Alan Makovsky, Washington'da sağlanan Kürt antlaşmasının kritiğini yaparken, Amerika'nm Kürtlere yeni bir taahhütte
bulunduğunu, ancak Kürtlerin bugüne kadar Amerika 'nın kararlarından daha çok taahhütlerine önem verdiklerİli yazıyor ve bu yüzden hep hayal kırıklığına uğra­
dıklaını belirtiyor. Makovsky, Kürt andaşmasında Kürtleri Saddam'dan koruyacak uluslararas.ı yasal güveneelerin sağlanmasının gerekliliğine ve bu yasal güvenceleri
sağlamanın zorluklarına dikkat çekiyor.
birlikte hareket etmelerinin elzem olduğundan söz ediyor
ve Ermenilerin varolma çabalarını saygıvla karşılıyor.
Neredeyse bir asır sonra Ermeniler, 21. yüzyılın eşiğinde,
tarihte başkaları tarafından kendilerine yapılanın daha
beterini, Kürtler'e karşı yapıyorlar. Tarihin ironisi işte
burada. Ama her türelen tersİnınelerin yaşandığı bir ortamda, entellektüel vicdan yine ele doğru olanı görüyor.
d.
di. Bu foruma Kürtlerden ve başka millet ve devletlerden
çok savıda sivasi gözlemci, akademisyen ve Kürt sorunu
konusunda uzman kişi katıldı. Kürt·sorununu uluslaraarası platformlarda tartışmak ve çözüm yollarını arama
yönünde çok önemli bir adım olduğunu düşündüğümüz
bu forumun fina] değerlendirmesinin tam metnini Serbesri'nin sayfalarından ilgiyle okuyabilirsiniz.
ve entellektüel vicdan
İngilizce çıkan
'Progressiıre' dergisinden Hooly
Susan Meiselas'la yaptığı bir röportajı, Nuray
Mestci Serbesti'nin okurları için çevirdi.
Metz'ın
Makaleler
Osman Tunç, 'Modern Ulus-Devletin Paradoksu: Ben
ve Öteki' başlıklı makalesinde, İslami bir bakış açısıyla
felsefi olanla nebevl olanın değerlendirmesini yaparak,
modern ulus-devletin yetmezliklerine elikkat çekiyor. Profesör Dr. Doğu Ergi!, "Biz ve "Öteki"ler ve Diğerleri" tanımlamalarının bir analizini yaparak, nasıl "Hepimiz"leşebileceğimizin imkanlarına elikkat çekiyor. Profesör Dr.
Ali Arayıcı, 'Dünyada ve Türkiye'de Göçmen ve Sığınma­
cılar Sorunu' adlı incelemesinde, genel olarak dünyacin
göçmenlerin karşılaştığı sorunlar ve özellikle Türkiye'den, siyasi nedenlerden dolayı çeşitli Avrupa ülkelerine
sığınmak zorunda kalan insanların sorunlarını ele alıyor.
rs
iv
Bundan altı yıl önce, Koçeryan'ın (bugünkü
Ermenistan Devlet Başkanı) öncülüğünde Ermeni birliklerin, "Kızıl Kürdistan" da Kürtler' e karşı bir soykırım
düzenlediği ve bu soykırımdan kaçan yüzbine yakın bir
Kürt kitlesinden 15 .OOO'nin kar altında kalarak yaşamı­
nı yitirdiğini kaç kişi biliyor? Halepçe'nin üç katı bir kitlesel katliam!
w
.a
Mehrdad R. lzady, belki bugüne kadar görülmemiş
entellektüel bir vicdanla, Ermenilerin 1992'de Kaf
kasya'da Kızıl Kürdistan Kürtlerine karşı düzenlenen
soykırımı gözler önüne seriyor. Kızıl Kürdistan'da Kürtler soykırımdan geçirilirken, dünyanın kılı kıpırdamı­
yor. .. Kürt hareketleri ele Ermeni desteği ne ve lobisine ihtiyaç duydukları için, Ermenilerin Kürtler'e karşı düzenlediği soykırıma karşı sessiz kalıyorlar. .. Ermeniler ise,
içinde bulundukları ironinin farkında değiller.
lzady'nin "Kafkasya' da Ermenilerin Kürt Soykırımı"
makalesi, Kürtlerin hala yaşadığı kara bahtın, trajedinin göstergesi.
w
adlı
Tarihin asıl Kürcl'e ait olan yüzüne ve bugünkü cilvesine bakın; Ermenilerin Osmanlılar tarafından soykırım­
dan geçirildiği tarihe elenk düşen bir zamanda, o dönemin ünlü Kürt entellektüeli ve Serbesti gazetesinin sahibi
Mcvlanzade Rıfnt, Hetav-i Kürt'te yayınlanan yazısında:
Osmanlıların Yilayati-i Şarkiye'ye yönelik ıslah girişimle­
rinden kaygı duyduğunu belirtiyor. Ermeniler ile Kürtlerin ırkclaş olduklarını, bu nedenle Kürtler ile Ermenilerin
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
c;erbesti
Serbest! Kürsüsü'nde A. Fethi, 2000 yılların siyasetine ilişkin bir sesli düşünme ekıersizini ynpıyor.
Nüfus sayımı ve anadil konusunun, siyasi iktidarlarca nasıl çarpıtıldığını Fuacl Dündar'ın dikkat çekici
araştırma yazısında bulabilirsiniz.
Mustafa Aycloğan'ın 'Yaprak Dökümü' yazısını, Serbestl'de, gerilimi azaltan bir nefes gibi, şiir tadında okuyabilirsiniz.
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Eren
Keskin'in yalın kaleminelen Fırat'ın ölümünü okuyunca,
eminim sizin de içiniz burkulacak.
Dopdolu yeni bir sayıda buluşmak clileğiyle.
Mehmet
Kasım
1993
Sanrı
ÇlKARKE N
Serbesti
g
Kürt meselesi, modern Kürt miliyetçiliğinin ortaya
çıkışıyla tarihlendirilirse, bu akımın başlangıcı olarak
kabul edilen "Kürdistan" gazetesinin çıkışıyla (1898),
tam yüz yıldan beridir -onbeş yıldan bu yana T.C. Devleti'nin bölgesel ve uluslararası ilişkilerini belirleyecek
boyutlarda sıcak bir içsavaşa dönüşmüş olarak- gündemdeki yerini korumaktadır. Daha da vahim olanı,
meselenin bu gidişle daha bir süre bu vehametini korumaya devam edeceği ve bu nedenle toplum ve bireyler
olarak daha pek çok bedel ödemek zorunda kalacağımız
gerçeğidir. Böylesine güncel, böylesine müzmin ve böylesine yakıcı bir sorun, bir değil, birden çok Serbestl'yi
bir peryodikin ilk sayısında
çıkış neden(ler)ini, dünya görüşünü okuyucusuna açık­
laması, adettendir. Bu yerleşik kural gereğince, Serbest!
de, siz değerli okuyucularının huzuruna, bir takdim ya-
or
Yayın hayatına başlayan
zısıyla çıkmaktadır.
d.
Söze, Serbesti'nin çıkış öyküsünü kısaca anlatarak
Serbest!, bir yılı aşkın bir projenin ürünü
olarak yayın hayatına başlıyor. Bu projeyi hayata geçirbaşlayalım.
önce, pek çok
kişinin görüşüne başvuruldu. Baş­
ak
ur
nıeden
tutumunun, atmaya hazırlandığı­
olduğunu söylemek ne yazık
edici
teşvik
adamı
bu
mız
ki mümkün değil.
vurduğumuz kişilerin
Başlangıçta
gerekli
rs
iv
girmiş
Kürtçe bir sözcük; "liberti-özgürlük" anlamına geliyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz kısa çıkış öyküsünden ve kelimenin sözlük anlamın­
dan yola çıkarak Serbest! hakkında bir ön kanaate var-
.a
Serbest!, T-ürkçe'ye de
mümkün. Ancak Serbesti''nin kimliği, üstlendiği
misyon ve vermek istediği mesajların yeterince anlaşılma­
sı için daha fazla açıklamaya ihtiyaç olduğu muhakkak.
w
nıanız
Günümüze Serbesti
Türkiye basını, Serbest! adıyla ilk defa tanışmıyor.
lik Serbest!, bundan tam doksan yıl önce, yine İstan­
bul'da, Kürt aydını Mevlanzade Rıfat tarafından haftalık bir gazete olarak (6.1.1908-1913) yayınlandı ve II.
Meşrutiyet'in ilanından (23.7.1908) sonra İttihat ve Terakki Partisi'nin örtülü iktidarına karşı yürütülen muhalefetin yayın organı niteliğini kazandı. Pembe renkli
kağıdı, nitelikli baskısı ve önemli olaylar nedeniyle verdiği eklerle ilgi odağı oldu. Başyazarı Hasan Fehmi baş­
ta olmak üzere, yazarlarının İttihat ve Terakki'nin ba-skıcı tutumuna karşı yönelttikleri sert eleştiriler, gazetenin halk arasında çok tutulmasına yol açtı. Hasan Fehmi'nin İttihat ve Terakki'ye karşı düzenlediği bir mitin-
tercih edilir olmadığı noktasında yoğunlaşıyordu.
Neden Serbesti?
kılmaktadır.
Geçmişten
Kürtçe-Türkçe bir dergi öngörülüyordu.
Böylece, hem anadilimiz Kürtçe'ye bir işlerlik kazandıra­
cak, hem de "resmi dilimiz" Türkçe'yle mesajlarımızı daha yaygın duyurma olanağına sahip alacaktık. Ancak gelen eleştiriler, iki dilde çıkan bir yayının okuyucu bakı­
mından
w
w
gin hemen öncesinde tabancayla vurularak öldürülmesi
(5.4.1909) üzerine gazetenin halk üzerindeki etkisi daha
da arttı. Daha sonra, Şerif Paşa'nın maddi katkısıyla
Serbestl'nin yayın odağında genel olarak demokrasi, · (1912-13'te) birkaç sayısı Paris'te çıkan Serbest!, Mevözel olarak da Türkiye ve Ortadoğu'nun başta gelen lanzade Rıfat'ın Şerif Paşa ile anlaşmazlığa düşmesi neproblemi olan Kürt meselesi yeralmaktadır. Serbest! bu deniyle, 19.2.1913'te yayınma son verdi ve bir süre sonnıeselelerle ilgili gelişmeleri izleyerek bu gelişmeleri ve
ra Mısır'da Mevlanzade'nin yönetiminde tekrar yayını­
bunların yorumlarını düzenli olarak okuyucusuna sunnı sürdürdü. Mondros Mütarekesi (30. 10. 1918) sonmak ve bu meselderin tartışılmasına bir platform oluş­ rasında gene Mevlanzade Rıfat tarafından Radikal
turarak çözüme kavuşturulmalarında, çerçevesiyle sınır­ Avam Fırkası'nın yayın organı niteliğinde, günlük olalı, katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
rak yayınlandı. 1920'de yayınma artık kesin olarak son
Serbest!
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
4
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
g
or
d.
Kürt Politikası
Evet biz, eskimiş bir yönetİmı~ eskimiş kanunları, eskimiş örgütii, yine eskimiş devlet biiyükleriyle onarmaya çalışmak gibi boşıma vakit kaybettirecek bir yola
sapmak istemiyordıık.
Kürt varlığını inkar ederek, onu eritmeyi önüne koyan Cumhuriyet yönetimi, bütün çabalarına rağmen başarıya ulaştıramadığı bu politikasını, Cumhuriyet'in yetmişbeşinci yılını~ kutlandığı şu sırada da inatçılıkla sürdürmektedir. Ulusal kimliklerini terketmelerinin dışında
Kürtler'e şans tanımayan bu politikanın temsilcileri, sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliği altında
yaşayan Kürtler'in "kaderini" etkilemekle kalmamakta,
başta Ortadoğu'nun diğer devletlerinin egemenliği altın­
da yaşayan Kürtler olmak üzere, dünyamn dört bir tarafına yayılan Kürtler'in kaderine de müdahale etmektedir.
T.C. Devleti'ni yönetenler, dünyanın neresinde olurlarsa
olsunlar başkalarının sahip olduğu hakların Kürtler' e tanınmasını, ya da onların koşullarında yapılacak küçük
Evet biz, bütün yönetim örgütiimiizü_, bütün kanıın­
larımızı temelinden değiştirmek ve böylelikle ilerlemeyi
sağlamak arzusunda bulunan bütün milletler gibi sosyal
ve idari kıırallarımızı yeniden sağlam temeller üzerine
kurmak istiyorduk.
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
ak
ur
1
rs
iv
1
.a
1
tam doksan yıl önce/ yine istanbuV da/ Kürt aydını Mevlanzade Rıfatta­
verdi. Dönemin önde gedevi'nin; Konya 'da bululen bir Kürt aydını olan rafından haftalık bir gazete olarak (6.1.1908-1913t yayınlandı ve ll. nan bir Türk ile SiileymaMevlanzade Rıfat, Jako- Meşrutiyefin ilanından (23.7.1908) sonra Ittihat ve Terakki Partisrnin niye'de
bulunan
bir
ben İttihat Terakki PartiKürd'ün; Adalar'da hızlıı­
örtülü iktidarına karşı yürütülen muhalefetin yayın organı niteliğini kasi'nin karşısında liberalnan bir Rıım 'la Van 'da
demokrat hareketin aktif zandı. Pembe renkli kağıdı/ nitelikli baskısı ve önemli olaylar nedeniyle bulunan bir Ermeni'nin
remsilcilerinden biriydi. verdiği eklerle ilgi
sosyal ve ruhsal durumu,
odağı oldu.
Gerek Serbestl'de ve o dögelenek ve görenekieri bir
nem İstanbul'da çıkan diğer Kürt yayınlarında pek çok değildir. Merkezi yönetim, bir kanun hükmünü bıı çeşit­
makalesi yayınlanan Mevlanzade Rıfat'ın aynı tarihler- li unsurlar üzerinde aynı etki ve kuvvetle uygulama kade İstanbul'da Kurulan Kürt Öğrenci Derneği'nin (He- biliyetine sahip değildir.
vi) yayın organı "Roje Kurd" de yayınlanan çok değerli
bir yazısını Serbestl'nin bu sayısında yeniden yayınlıyo­
Evet biz, kammların, kavimlerin örE ve adetleri göruz. Mevlanzade Rıfat, daha çok gazeteciliği ve siyasi zönüne alınarak dü:z€nlenmesini ve bütün unsurların
mücadelesiyle ilgili tanıklıklarını içeren anılarından olu- yalnız "Osmanlı" yüce adı altmda köklü surette bağla­
şan birçok kitap yazdı. Bunlardan üçü birkaç yıl önce İsnarak birleştirilmesini ve bu suretle öteden beri var olan
tanbul'da latin harflerine çevrilerek yeniden yayınlandı. kavimler arası anlaşmazlıklarm giderilmesini istiyor, kaLozan Andiaşması'ndan sonra adının ünlü 150'likler vimleri birliğine göre vilayet dairelerinin genişletilmesi,
arasında yeralması nedeniyle Türkiye'yi terk ederek Suona göre de kanunlar düzenlenmesini esas bulııyorduk.
riye'ye yerleşmek zorunda kalan Mevlanzade Rıfat,
1927'de kurulan Kürt Hoybun Cemiyeri'nin kurucuları
Evet biz, her kavmin, her unsurun bu suretle İstİdadı­
arasında yer aldı ve 1930'da Suriye'nin Halep şehrinde
na göre hür bırakılmasını, sosyal çevresinde ilerleme ve
hayata gözlerini yumdu. Bölücülükk suçlanarak, yurt- gelişme isteğini istediği gibi gerçekleştirmesini istiyorduk.
dışında yaşamak zorunda bırakılan Mevlanzade Rıfat'ın
gerçek fikirlerini çarpıcı bir biçimde ifade eden ve buEvet biz, milleti hükümet adına kullanılagelen şid­
gün için de geçerli olan şu satıriarına yer vermeden ge- detten kurtarmak için çalışıyorduk. Çünkii biz, tarihiçemiyeceğiz:
mizden kuvvetle, zorla zaprettiğimiz milletleri ve kavimleri yönetme adına ve ancak tahsildarlık yalıında kııl­
"Evet biz, eski unsurları tümüyle tasfiye etmek ve landığımız şiddetle çok şey kaybetmiş olduğumuzu anlı­
devletin idari işlerini yeni ıınsıırların elinde görmek is- yor ve görüyorduk."
tiyorduk.
w
1
Türkiye basını/ Serbestl adıyla ilk defa tanışmıyor. ilk Serbeslll bundan
w
1
1
1
1
Evet biz, göriiyordıık ki, Yakova 'da bulunan bir Arnavut ile Necd'de bıılunan bir Vahabi'nin; İstanbul'da
bulunan efendi ile Yemen'de bulıman bir Zeydi'nin; Selanik'te bulunan bir Yahudi'yle Hicaz'da bulunan bir Be-
Serbest!
5
Kasım
199S
Türkiye' de Kürtlerin hak talepleri bugüne kadar iki gerekçeyle bastırıldı:
Birincisi, ayrılıkçı taleplerle ortaya çıktıkları; ikincisi de, bu amaçlarına
bir iyileşmeyi, Türkiye
Cumhuri yeti Devleti'n in ·ulaşmak
için şiddete başvurdukları ... Resmi çevrelerin ileri sürdüğü bu
"milletiyle ve ülkesiyle bö- gerekçelerden yola çıkarak, TC'nin ayrılıkçı olmayan ve şiddete başvur­
lünmez bütünlüğü"ne yömayan Kürtler' e farklı bir yaklaşım içinde olacağı, meselelerini demoknelik düşmanca bir eylem
olarak nitelendir mekte, bu
gelişmeleri engellemek için
çok uzağında
bulunan TC. Devleti'nin
yürürlükt eki mevzuatı bakımından, Kürt meselesini
demokras i ve hukuk ku-
kavramların
resi ve hukuk kuralları çerçevesinde ortaya getirmeleri halinde, Kürtlerin ralları çerçevesinde ortaya
getirmekle, onun şiddetle
devlet tarafından kabul görecekleri hükmüne varmak mümkün.
şiddetle cezalandırılmaktadır.
19. yy'ın sonlarından itibaren bu coğrafyada yaşa­
nan milliyetçiliklere bakıldığında ayrılıkçı eğilimi, Kürtler'in de içinde yer aldığı yerli milliyetçiliklerden daha
çok, egemen Türk milliyetçiliğinin temsil ettiği görülür.
Bu paradoks , bağımlı milliyetçiliklerle egemen Türk
d.
sona ermesind en sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'n in Kürt politikasını bundan böyle sürdüremeyeceğini düşünerek, bu politikasını değiştireceği­
ni umanların beklentileri gerçekleşmedi. Sistem kendisini tüketineeye kadar Kürt politikasını sürdürme ktc kararlı görünüyo r. Bir dönem Sovyetler 'in yeniden dirilecek, "soğuk savaşı" bıraktığı yerden sürdüreceğini ve bu
farktan ileri gelmektedir. Batılı
anlamda özgürlükç ü temelde ortaya çıkan milliyetçilik
akımını, egemen Türk milliyetçiliği değil, bağımlı milliyetçilikler temsil ediyordu. Farklı dinsel ve ulusal toplulukların eşit koşullarda uzlaşarak bir arada yaşama taleplerinin karşısına şiddetle çıkmayı tercih eden Türk
milliyetçiliği arasındaki
ak
ur
Soğuk savaşın
hiçbir ayırım
suçlusu sayılarak
g
çözmeye çalışma arasında
gözetilmemekte, her iki eğilim birlikte terör
or
almaz çabalar içine
girmektedirler. Bir Avusturalya radyosun da haftada sadece bir saat Kürtçe yaym yapılmasını engellemek için
Türkiye Devleti'n in gösterdiği çaba hatırlardadır.
akıl
komünist partilerin in ve gençlik örgütlerin in desteğine
sahip Sovyetler Birliği'nin kazanamadığı bu savaşı, Türkiye Devleti'n i yönetenle r, tek bir destekçileı-i olmadan,
kazanmayı ummaktadırlar.
ve Şiddet
Türk milliyetçiliğinin bölücü karakteri nin altında
yatan neden, kurgusun daki oryantali st faktörde aranmalıdır. Bu akımı kurgulay an oryantali zm, onun aracı­
lığıyla, bir yandan Osmanlı'yı İslam'ın jandarmalığın­
.a
Ayrılıkçılık
yerli milliyetçiliklerin birlikte yaşama eği- ·
!iminin ayrılıkçılığa dönüşmesi için elinden geleni yapı­
yordu. Osmanlı yönetimin in diğer milliyetçiliklerden
daha çok Türk milliyetçiliğine karşı katı bir tutum izlemesinin nedenin onun bu bölücü özelliği olsa gerek.
milliyetçiliği,
rs
iv
sayede de Kürt politikasını eskiden olduğu gibi yürütmeyi hayal eden T.C. yönetim çevreleri, bunun artık
mümkün olmayacağını anlayınca, beklentisi içinde oldukları soğuk savaşı kendileri ilan ettiler. Dünya'nın en
geniş mpraklarına ve sınırsız doğal kaynaklarının üzerinde oturan ve bir dizi uydu devletle, dünyanın hemen
her ülkesinde en organize militan muhalefe t güçleri olan
w
w
Türkiye'd e Kürtlerin hak talepleri bugüne kadar iki
gerekçeyle bastırıldı: Birincisi, ayrılıkçı taleplerle ortaya
çıktıkları; ikincisi de, bu amaçlarımı ulaşmak için şidde­
te başvurdukları ... Resmi çevrelerin ileri sürdüğü bu gerekçelerden yola çıkarak, TC'nin ayrılıkçı olmayan ve
şiddete başvurmayan Kürtleı·'e farklı bir yaklaşım içinde
olacağı, meselelerini demokras i ve hukuk kuralları çerçevesinde ortaya getirmeleri halinde, Kürtlerin devlet tarakabul görecekleri hükmüne varmak mümkün.
Ancak bu hükümde n cesaret alarak birtakım insanların
Kürt meselesini ortaya getirmelerinin ne büyük bir yanıl­
gı olduğunu anladıklarında, çoğu zaman iş işten geçmiş
olmaktadır. Çünkü demokras i ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlı devletler için geçerli olan bu tutumun, bu
dan uzaklaştırmaya çalışırken, bir yandan da ona, batı
milliyetçiliklerinin özgürlükç ü fikirlerinin yerine ırkçılı­
ğı enjekte ederek, çok ulusin ve çok dinli Osmanlı toplumunu oluşturan farklı etnik ve dinsel unsurlar arasın­
daki tutumunu yok ederek imparatorluğu parçalam a
misyonun u da yükledi. Türk milliyetçiliğinin her yükseldiği dönemde , devletin parçalanm a tehlikesiyle karşı
karşıya gelmesi anlamlıdır. Onun toplumu oluşturan
farklı din ve etnik toplulukları kendi içinde çatıştırmada
ne kadar başarılı olduğunu, günümüz de yaşanan olayla-
w
fından
Serbesti
ra bakarak kolayca anlayabiliriz.
demokras i zemininde
savunula cak bir yanının olmadığını bilen egemen güçler, Kürtleri bilinçli olarak şiddete yöneltme ktc ve daha
Sürdürdüğü
6
Kasım
199fl
1
1
1
1
1
Kürt
politikasının
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
ti, Mütoreke döneminin onoyasal düzenlemelerini bir yana iterek,
lerle Kürtler'in dışlanması
konusunda mutabakata
varılması üzerine Ankara
yaşoyan Kürtler bakırnındon do
Hükümeti, Mütareke döneminin anayasal düzenlemelerini bir yana iterek, devletin ikinci asli unsuru Kürtler'le yaptığı sözleşmeyi tek taraflı feshetti. Irak, İran ve
Suriye'de yaşayan Kürtler bakımından da aynı akibet
sözkonusu oldu. Kürt varlığının bölgeden dışlanması koımsunda bölgesel ve uluslararası güçlerin tam bir mutabakat içinde olmalarına rağmen bu politika, bölgede şid­
detli bunalımiara yol açtı, Kürtler'le onların kaderine
hükmeden güçler arasında silahlı çatışmalar hiç dinmedi.
aynı okibet sözkonusu oldu.
rakmaya çalışmakradırlar. Türkiye'de yaşanan şiddet
hareketleri ile ilgili yapılacak bir incelemede, bu hareketlerin ortaya çıkmasında ve onlarca yıl sürmelerinde
devletin büyük bir role sahip olduğu görülecektir. Kürtler yetmiş üç yıl önce sahnelenen Şeyh Said trajedisini
doğru tahlil edebilselerdi, bugünü anlamakta zorluk
çekmezlerdi. Sadece Kürtler için değil, Türk sol hareketi için de geçerli bir durumdur bu. Şimdi de sıra islamcı­
larda. İşin farkında olan bir köşe yazarı geçenlerde,
"Türkiye'de islamcılar şiddete başvururlar mı?" sorusuna şu cevabı veriyordu; "Eğer devlet isterse o da olur".
or
feshetti. Irak, iron ve Suriye'de
g
devletin ikinci asli unsuru Kürtler'le yaptığı sözleşmeyi tek taraflı
Egemen Türk milliyetçiliğinin karşısına yerli milliyetçiliklerin, herşeye rağmen binlerce yıldır birlikte sahib oldukları toprakların parçalanmasını değil, dinsel ve etnik
haklarının modern hukuk normları çerçevesinde yeniden
düzenlenerek güvence altına alınmasında ısrar etmeleri, bu
coğrafyada yaşanan bir başka, ama güzel bir paradoks.
Uluslararası
yıldan
beridir bölge devletleri Kürt politİkalarını uluslararası güçlerin kendilerine sağladıkları
meşruiyetten yoksun olarak sürdürmek zorunda kalmış­
lardır. Kürtler'in kaderini ellerinde bulunduran Türkiye
Yaklaşık
on
ve diğer bölge devletleri, uluslararası güçlerin politik ve
askeri desteğiyle zorlukla sürdürebildikleri Kürt politikasını bundan böyle, bu güçlere rağmen, sürdürmektc ne ölçüde başarılı olabilecekler? Bunun mümkün olamıyacağı­
nı 1991 Körfez bunalımından bu yana Irak'ta yaşanan
gelişmeler göstermiştir. Irak yönetimi yetmiş yıla yakın
süredir Kürtler üzerinde sürdürdüğü kontrolü, bir operasyonla yitirdi ve Kürtler'in üzerinde yaşadığı topraklar
de facto olarak bağımsız bir statüye kavuştu. Bu gelişme­
ler karşısında ne Irak yönetimi, ne diğer Arap devletleri,
ne İran, ne de Türkiye Cumhuriyeti Devleti etkin bir mu-
Durum
Araplar, Farslar ve Türkler'le birlikte Kürtler, Ortadoğu'nun dört temel unsurundan biridir. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de Kürtler'i hesaba katmadan
bölgede politik istikrar tesis edilemez. Son yüzyılda
uluslararası güçlerle bölgesel güçlerin el ele vererek uyguladıkları, Kürt varlığını inkar politikasının bölgede
yol açtığı sıkıntılar bunun kanıtıdır. Bu yanlış politikanın sonucu olarak bölgede bir yüz yıldır silahlar hiç susma dı; Kürt varlığına yer vermeden girişilen demokrasi
halefet gösterebildi.
Demokrasi ve Modernleşme
elenemeleri tam bir
Türkiye'de modernleşmenin öyküsü Tanzimat'la baş­
lar. Cumhuriyet modernleşmenin ikinci kilometre taşıdır.
Batı, Tanzimat ve Cumhuriyet'le, sadece Türkiye bakı­
mından ·değil, bölgesel olarak da sonuçlar elde etmeği
planlamıştır. Gelinen noktadan dönüp geriye bakıldığın­
da, modernleşme yolunda pek fazla bir mesafe alınmadı­
başarısızlıkla sonuçlandı.
1920'lerde Osmanlı İmparatorluğu dağılıp yokolmak
tehdidiyle karşı karşıya kalelığında Osmanlı!rürk yönetimi, Osmanlı toplumunun iki temel unsuru olan Türklerin ve Kürtlerin birliğine yaslanarak uluslararası güçlere
karşı çıktı. Başta Amasya Protokolü ve Misak-ı Milli olmak üzere, Mütareke döneminin anayasal belgeleri, bir
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
vuruyorlar" diyerek, haklı
davalarını gölgeleyip onları, destekten yoksun bı-
ması konusunda mutabakata vonlması üzerine Ankara ~üküme­
"Türk-Kürt Cumhuriyeti"
öngörüyorclu.
proıesını
Lozan'da uluslararası güç-
d.
1
1
konuşmuyor, şiddete baş­
sini öngörüyordu. lozan' do uluslarorası güçlerle Kürtler'in dışlan­
ur
1
sonra da bu gerekçeyle
onları ezmekle kalmamakta, "görüyorsunuz iş­
te, Kürtler meselelerini
.a
rs
iv
ak
1
döneminin onoyasal belgeleri, bir "Türk-Kürt Cumhuriyeti" proje-
w
1
Boşta Amasya Protokolü ve Misok-ı Milli olmak üzere, Mütoreke
w
1
1
1
Serbest]
görülür. Bunun nedeni Ortadoğu'da modernleşmenin
batıdakinden farklı olarak demokrasiden yoksun gerçekleştirilmeye çalışılmasıdır. Demokrasi olmadan modernleşmenin de olamayacağını Octavio Paz şu sözlerle açık-
ğı
7
Kasım
199))
1
Kürtler de diger toplumlar gibi,
lıyor: "Modernleşme
dedibirile
demokrasi
şey
ğimiz
eşit mensupları
olarak
gibi ana dileriyle
insanlık
yaşamak
konuşup,
1
ailesinin özgür ve
istemektedirler. Herkes
onunla okumak ve yazmak; ço-
mayı
yasaklayanlar onlara,
sözetmelerini
haklarından
1
1
rnek istiyorlar.
Referanslarımız
d.
ka bir deyişle onları katmaniaşmış toplumlar, hiyerarşik
kast toplumları haline getirir." Bu nedenle gönümüzde
aslına rücu etme eğilimiyle karşı karşıya bulunan Türkiye
ve Ortadoğu'da modernleşmeyi kurtarmanın, demokrasiyi hayata geçirmekten başka bir yolu bulunmamak
or
g
likte doğmuştu. Demokrasi cuklarına kendi adlarını koymak; düğünlerinde kendi şar­ de yasaklaınaktadırlar.
olmadan bilim, teknoloji,
kılarını söylemek; hangi kimlikle kiminle birlikte, nasıl
Kürtler de diğer topsanayi, kapitalizm, işçi sı­
nıfı veya orta sınıf olmaz yaşayacaklarına kendileri karar vermek; bir diger deyişle lumlar gibi, insanlık ailesinin özgür ve eşit mensupdemektir. Demokrasi ol- geleceklerini kendileri tayin etmek istiyorlar.
ları olarak yaşamak istemadan büyük bir siyasal ve
askeri makinenin, Rusya'da olduğu gibi kurulabileceği mektedirler. Herkes gibi ana dileriyle konuşup, onunla
okumak ve yazmak; çocuklarına kendi adlarını koymak;
doğrudur. Ama, Rus halkının ödemiş olduğu toplumsal
düğünlerinde kendi şarkılarını söylemek; hangi kimlikle
faturanın çok yüksek ve acı olması olgusu bir yana demokrasisiz bir modernleşme, toplumların teknolojik bu- kiminle birlikte, nasıl yaşayacaklarına kendileri karar
vermek; bir diğer deyişle geleceklerini kendileri tayin etluşlarına katkıda bulunctr, fakat onları değiştirmez. Baş-
1
1
ur
mücadele" döneminin bu belgeleri karşısında hesabını
vermeye hazırız. Bu temel düzenlemelere rağmen yürürlüğe koydukları yasalarla bu belgelerin tanıdığı hakları bize yasaklayanlar, bize yaptıklarının hesabını vermeye hazır olduklarını aynı rahatlıkla söylemeye hazır mıdırlar?
dile getirdiğimiz çerçevede ileri sürülen taKürtler bütün bir toplum olarak ağır
bedeller ödediler. Herşeyin bilinçli olarak birbirine karıştırıldığı, demokrasiyi savunmanın suç sayıldığı bugün
de söz söylemenin riskleri olduğunu biliyoruz. Ancak
yapılacak başka bir şey yok; "Demokrasiye sahip olabilmek için, onu İstemek gerekiyor".
Yukarıda
w
karşılığında
Ne !stiyoruz?
Hegel, "özgürlük ancak hayatın ortaya konulmasıy­
la elde edilebilir. Hayatını riske etmeyen birey kuşkusuz
kabul görebilir; ama o, bağımsız bir özbilinç olarak kabul görmenin hakikatına ulaşamaz", diyor.
insanlık
tarihinin bilinen en eski zamanlarından beridir yaşadıkları topraklar üzerinde, yaklaşık
yüz yıldır kimliklerinden ve her türlü haktan yoksun yaşamaktadırlar. Kürtlere kimliklerini ve haklarını kullan-
w
Kürtler,
1
1
1
lepler
temle, bu sisteme karşı mücadele adına ortaya çıkarak demokrasi güçlerini yanlış İstikamedere sevkeden ve onları
sistemin payandaları durumuna düşüren güçleri de içine
alan geniş bir perspektifle yürütülmesi gerekmektedir.
1
Dergimizin ilk sayısının dosya konusu olarak milli
mücadele döneminin anayasal belgelerini konu alırken,
sadece Kürtler'in uğradıkları tarihi bir haksızlığı gözler
önüne sermeyi amaçlamakla kalmıyor, bu belgelerin bugün de çıkış noktamız olduğunu vurgulamak istiyoruz.
Biz söylediğimiz her sözün, yazdığıınız her satırın, "milli
.a
rs
iv
ak
Türkiye'de demokrasinin dört dinamiği var: Aydınlar, Kürtler, Aleviler ve İslami hareket. Aydınların çok sınırlı bir kesimi demokrasiden yana. Yine bunların içinde
çok sınırlı bir kesim demokrasi mücadelesi veriyor. Demokrasinin son üç dinamiğini oluşturan güçler ise aı}tide­
mokratik sistemin mağdurları olmalarına rağmen, onlara
öncülük eden güçler, sisteme karşı mücadeleyi değil,
onunla uzlaşmayı tercih etmektedirler. Demokrasi dinamiklerini kontrol eden güçlerin bu tutumu, onları, sistemin payandaları durumuna düşürmekte, bu sayede sistemin kendisini üretmesine olanak sağlamaktadırlar. Bu
nedenle de demokrasi mücadelesi anti-demokratik sis-
1
w
REDAKSİYON
1
1
1
1
1
1
1
s~rbesti
8
Kasını ı '!'!S
1
1
1
1
1
1
Ahmet Zeki
Okçuoğlu 17 Eylül1998'de ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'in aracılıgtyla, Kürt liderleri Mesut Bar-
Türk
1
1
1
çevreleri ve
medyası tarafından başlangıçta,
antlaşma
iki Kürt lideri arasındaki anlaşmazlıgtn
nin bunun ötesinde bir anlam ifade etti~ onlar da kabul ediyor artık.
esas olarak, batı ren ABD, Türkiye'nin devre dışı bırakılması koşuluyla onları Washington'da yeniden bir araya
dünyasının öngördüğü, "yeni dünya düzeni" temelinde, Ortadoğu'nun yeniden yapılandıolması getirdi. Antlaşma'nın imzalanmasından kısa bir
ve bu çerçevede, bölgede Kürt meselesinin çözü- süre önce, Washington'da yeniden başlatılan süme kavuşturulması çabaları doğrultusunda atıl­ recin beklenenden de kısa bir sürede sonuçlandı­
mış bir adım olduğu konusunda pek çok kimse · rılması, Kürtlerin aralarındaki ihtilafların ne kahemfikir. İlk adım Körfez Savaşı'yla atıldı, ikin- dar sunni olduğu, iyi niyetle yaklaşıldığında bu
ihtilafları kolayca aşabilcliklerini ortaya koyması
cisi de bu antlaşmayla atılmış bulunmaktadır.
bakımından da dikkate değerdir.
Gözlerden kaçınlmaya çalışılan bir diğer huABD'de -atılan tarihi adımı görmemezliktcn
sus, ABD'nin bu antlaşmadaki konumudur.
Medya'da yer alan değerlendirmelerde, ABD'nin gelen çevreler, daha sonra hep bir ağızdan, bu
bu antlaşmaya, gözlemci sıfatıyla katıldığı biçi- defa da "ABD kukla Kürt devleti kuruyor" teraminde yansıdıysa da; basma yansıyan metnin- nesi)!le atılan bu adımı karalama taktiğine baş­
den, ABD'nin bu antlaşmacia garantör sıfatıyla vurmaya başladılar. Bosna'da ve Kosova'da Sırp
saldırılarına karşı ABD'nin müdahalesini lurayer aldığını söylemek daha doğru olur.
retle savunan bu çevreler, Saddam 'ın katliamiaGüney Kürdistan'ın en büyük iki siyasi parti- rına hedef olan Kürtler sözkonusu olunca buna
tepki gösteriyorlar.
sı arasındaki ihtilafa son verilmesi adı altında
yürütülen, gerçekte ise Kürtlerin bölgedeki statüsü konusunda, uluslararası arayışlar olarak taABD başta olmak üzere, uluslararası güçlerin
nımlanması gereken süreç, 1995'te, ABD'nin önçok daha kiiçük anlaşmazlıklar karşısında duyarcülüğünde Dublin'de başlatıldı. Ancak Türkilılık göstererek, bu anlaşmazlıkların çözümü koye'nin de dahil olmak istemesi üzerine süreç, nusunda köklü önlemlere başvunırken, onyıllar­
Ankara'ya taşmdı. Türk resmi şahsiyetlerinin de dır toplu katliamlara hedef olan Kürtler için, buaçıkça ifade ettikleri gibi Türkiye, sürece meselegüne kadar kayda değer bir adım atmadılar . Bosnin çözümü amacıyla değil, bu çabaları engelle- na'ya, Kosova'ya saldırdığı için Sırplaı·a silahlı
mek için dahil olduğudan, Ankara sürecinden müdahaleele bulunmaktan çekinmeyen uluslarabir sonuç almak mümkün olmadı ve bu nedenle rası güçler, Kürtler sözkonusu olunca şimdiye kade görüşmelere son verildi. Bölge devletlerini ele dar insani taleplerde bulunmakta bile tereddüt
arkasına alan Türkiye'nin engelleme çalışmaları­
ederken, nihayet Kürtler için arılmaya başlanan
na karşın, Kürt licle,·h-iyle görüşmelerini sürdü- adımlara karşı farklı inanç ve ideolojik çevrelerin
Söz konusu
.a
r
si
v
ak
antlaşmanın
w
w
w
1
1
Dışişleri
Sözkonusu
çözümlenmesiyle sınırlı bir gelişme biçiminde yansıtılarak sıradanlaştırılmaya çalışıldıysa da, hadise-
1
1
1
1
1
1
1
anlaşma imzalandı.
zani'yle Celal Talabani arasmda Washington'da tarihi bir
ur
d.
1
1
1
1
or
g
l{ürdistan Federe Devleti
Serbesti
9
Kasını
] 9lJS
1
1
Kürt meselesi, ABD'nin dışpolitika portföyüne, 1. Dünya
Savaşı döneminde Amerikan boşkanı Woodrov Wilsoıı un
avnı ağızdan saidırmaları­
ünlü 14. Nokta'sıyle girdi.
yeceği,
1
1
1
1
1
1
1
1
w
w
w
.a
r
si
v
ak
ur
d.
or
g
meselenin bölgesel
nın ortak bir nedeni var;
ABD'yi daha kapsamlı bir paketle Avrupa'nın izleyecegi düzeyde çözüme kavuştu­
Kürt düşmanlığı.
rulması gerektiği bilinitahmin ediliyor. Bütün bu gelişmelerden sonra, dünyanın
yor. Yine bu nedenle Kürt
geriye kolon önde gelen diger devletlerinin de onayıyla, meselesini çözmeye yöneBaşkaları için hızla işleyen uluslararası meka- Kürt meselesinin Birleşmiş Milletler gündemine getirilme- lik her çabanın bölgenin
nizmalar, çok yavaş da olönde gelen devletlerinin
si hiç de sürpriz olmayacak.
sa artık Kürtler için de işsert tepkisini göğüslemeyi
lemeye başladı. Kim ne kadar engellemeye çalışırsa ça- gerektirmektedir. Bu durumda tek çare, bölge devletlcrinin, bu tutumlarını değiştirmelerini beklemek kalıyor.
lışsın, Kürt meselesi hergün biraz daha dünyanın gündenıine giriyor. Gelişmelerin Washington'da atılan bu
Bu, bölge devletlerinin kendiliğinden çözüm noktasına
adımla sınırlı kalmayacağı daha şimdiden belli. ABD'yi
gelmeleri anlamında bir bekleme değil; toplumsal, ekodaha kapsamlı bir paketle Avrupa'nın izleyeceği tahmin nomik ve siyasal istikrarsızlaştırmalar, iç savaşlar ve
ediliyor. Bütün bu gelişmelerden sonra, dünyanın geri- bölgesel savaşlada ekonomik yaptırımlar gibi, uzun vaye kalan önde gelen diğer devletlerinin de onayıyla, deli ve karmaşık stratejilerle değişimin zamana yayılma­
Kürt meselesinin Birleşmiş Milletler gündemine getiri!- sı anlamında bir bekleme.
nıesi hiç de sürpriz olmayacak.
ABD ve Avrupa, Körfez Savaşı'ndan hemen sonra,
Kürt meselesi, ABD'nin dışpolitika portföyüne, I. uygulamaya koymak istedikleri Ortadoğu'nun yeniden
Dünya Savaşı döneminde Amerikan başkanı Woodrov yapılandırılması projesini, bölgedeki müttefikleri TürWilson'un ünlü 14. Nokta'sıyla girdi. Daha sonra Sov- kiye ile birlikte gerçekleştirmekte ısrarlıydılar. Ancak
yetler'in uluslararası ilişkileri altüst etmesi ve II. Dünya Türkiye Turgut Özal'ı ve O'nun izlediği politikalan tasSavaşı'nı izleyen "soğuk savaş" ve bunun yolaçtığı
fiye etmekle batılılarla değil, bölgenin totaliter rejimleriyle birlikte olmayı tercih etti. Türkiye'nin bu tutumu
bloklaşma; diğer batılı dwletler gibi ABD'nin de, bölgenin en hassas konusu haline gelen Kürt meselesinden projenin uygulamaya konulmasını bir süre engelledi.
ABD'nin Türkiye'ye rağmen Kürt liderlerini Washingolabildiğince uzak durmasına neden oldu. İran Şahlı­
ğı'nın 1961'dc Irak'ta Mustafa Barzani'nin öncülüğün­
ton'da bir araya getirerek onlarla birlikte aldığı tarihi
de başlayan silahlı direnişe, destek sağlaması İran'la ya- karar, diğer yandan son zamanlarda Avrupa'nın Kürt
kın ilişki içinde olan ABD'nin de bir ölçüde Kürtler'e
meselesine ilişkin radikal adımlar atabileceği konusunyaklaşmasına olanak sağlamıştı. İran, Kürtlerin gücünda verdiği mesajlar, batılıların bölgenin yeniden yapı­
den yararlanarak, Irak yönetimini Şatt-ül Arab'da talep landırılmasını Türkiye'yle birlikte gerçekleştirme fikrini
en azından şimdilik rafa kaldırdıklaı·ı anlamına geldiği­
ettiği foprakları kendisine vermeye mecbur bırakmak
istiyordu. ABD ise Sovyet Bloku'nun önde gelen taraf- ni söylemek mümkün. Washington Antiaşması'yla ilgili
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklamalarda, Sadtarı Irak'ın bölgedeki etkisini zayıflarmak ve Ortadoğu'nun en dinamik toplumu olan Kürtlerin o dönemde
dam rejiminin tasfiyesinden sözedilmesi ve bu konuda
vaygın "sovyetizm"in etkisi altına girmesini önlemek
ayrılan bütçenin ABD Temsilciler Meclisi'nde onaylanamacındaydı. İran gibi, ABD'nin de, o dönemde Kürtması, Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılması projesinler için bir projesi yoktu. İran'ın 1974'de Irak yöneti- de Irak ınuhalafet hareketine öncülük verildiği anlamı
miyle in1Zaladığı Cezayir Andaşması'yla istediği sonucu çıkarıla bilir.
elde etmesine karşılık, Kürt hareketine verdiği desteği
çekmesi, ABD'nin Kürtler ilc kurduğu zayıf ilişkinin de
Körfez Savaşı sadece Irak bakımından değil, tüm
sonu oldu. ABD'nin Kürt meselesini yeniden dile getir- bölge devletleri bakımından I. Dünya Savaşı'yla eşleşti­
nıesi için Körfez Savaşı'nın patlak vermesini beklemek
rebileceğimiz yeni bir dönemin başlangıcını oluştur­
gerekmiştir.
maktadır. Körfez Savaşı'nı izleyen yıllar ise, Mütareke
dönemini andırıyor. Bu savaşla sadece Saddam rejimine
Kürt meselesi şu ya da bu ülkeyle sınırlı değil, böl- değil, bölgedeki anti-demokratik tüm rejimiere ağır bir
gesel bir nıesele. Bu nedenle herhangi bir ülkede gidile- darbe indirildi. I. Dünya Savaşı'yla Ortadoğu modercek çözümle bu meselede kalıcı sonuçlar elde edileme- nizme adımlar attı; Körfez Savaşı'yla da II. Dünya Sa-
Serbest!
10
Kasım 199~
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Körfez
Savaşı'nı
1
1
1
izleyen
yıllar
andırıyor.
Bu savaşla sadece Saddam re-
ak
ur
d.
or
g
ise, Mütareke dönemini
w
1
1
başlangıcını oluşturmaktadır.
liderleriyle birlikte alınan
kararlara karşı, Türkiye'nin
Saddam yönetijimine değil, bölgedeki anti-demokratik tüm rejimiere agır bir
miyle yakınlaşma siyasedarbe indirildi. 1. Dünya Savaşı'yla Ortadoğu modernizme adım­ tine, Saddam'ın gösterdilar attı; Körfez Savaşı'yla da ll. Dünya Savaşı'ndan sonra sözko- ği tepki, Onun canı istedinusu edilen, ancak "soğuk savaş" nedeniyle ertelenen demokra- ğinde bölge devletlerini
peşine takarak batıya kasiye geçiş süreci yeniden işlemeye başladı. Kim ne derse desin fa turmasının eskisi kadar
önümüzdeki birkaç yıl, Ortadoğu'nun ve Kürtlerin tarihinde yep kolay olamayacağının
açık bir göstergesidir. Esgıcı olacaktır.
yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.
kiden Türkiye batı ile
Öngörülen değişim programının yürürlüğe konması bölge devletleri arasındaki çatışmada, batılılara yaslaiçin Ortadoğu'nun koşulları günümüzde, Körfez Sava- narak bölge devletlerine, bölge devletlerine yaslanarak
da batılılara karşı çıkıyor, böylece rejimini ayakta tutşı'nı izleyen günlerden daha elverişli görünüyor.
mayı başarıyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu anKendi içlerinde ihtilaflı olan Araplar'ın, İsrail-Arap da kelimenin tam anlamıyla, "hem camiden hem de kiliseden olımış durumda".
savaşlarıyla başlayan, Filistin silahlı mücadelesiyle süren batıdan kopuş süreci, Körfez Savaşı'yla daha da ileModernizm Ortadoğu'ya Türklerin öncülüğünde
ri boyurlara ulaştı. Araplar'ın tek çatı altında birleştiril­
mesi iddiasıyla ortaya çıkan Saddam'ın, 1991'de Ku- girdi ve Türkler hep bunun avantajını kullandılar. Bölveyt'e saldırması ve bunu izleyen ABD'nin öncülüğünde gede demokrasinin de öncülüğünü yapma şansına herkesten daha çok sahip olmalarına rağmen, bunu elleribatılı Müttefik Güçlerin Irak'a karşı saldırısı ile Arap
nin tersiyle itiyorlar.
dünyası içindeki ihtilaflara daha ileri boyutlar kazandırdı. Tarihlerinin en silik dönemini yaşayan Arapİran-Irak savaşıyla hızını yitiren, Hatemi'nin Cumlar'ın, bölgeye yapılacak bir müdahale karşısında caydı­
lllırbaşkanı
seçilmesiyle de çözülme evresine giren Iran
rıcı bir güç olarak varlığını hisseninneleri şu anda
İslam rejimi, diğer yandan bir oldu bitti sonucunda karmümkün görünmüyor.
şı karşıya geldiği Afganistan'la bir dış çatışmanın eşiği­
ne
gelerek bölgedeki etkinliğini büyük oranda yitirmiş
Bölgenin diğer iki büyük gücü, Türkiye ve İran'ın
durumu da şu anda Araplar'dan çok parlak değil. Böl- durumda.
genin yeniden yapılandırılması ve bu çerçevede Kürt
Soğuk savaşın sona ermesiyle, dünyada esen değişim
meselesinin çözüme kavuşturulması konusunda, Irak'ta
gidilecek rejim değişikliği karşısında Türkiye'nin, eski- rüzgarına karşı clayanışarak, Ortadoğu'yu bu aleıma kaden olduğu gibi, caydırıcı bir rol aynaması kolay olma- patmaya çalışan bölgenin totaliter rejimleri, gelinen
yacak. Karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve siyasi noktada, bu tutumlarını sürdürmektc artık zorlanmakkriz, Kıbrıs sorunu ve bunun yol açtığı bölgesel ve ulus- tadırlar.
lararası gerilimler, PKK'ye karşı kolay elde edilmiş bir
Kürtler'le Yahudilerin yaşadığı kaderleri birbirine
zafere rağmen, siyasal, toplumsal ve ekonomik nedenlerle Kürt meselesinin, yeni patlamalara son derece elve- benziyor: İkisi ele tarih boyunca acılar çekti. Çektikleri
rişli bir durumda olması, uyuşturucu ticaretiyle bağlan­
acılara rağmen, ikisi de diğerleri tarafından hep görmemezlikten gelineliler ve dışlanclılar. Bu iki toplumun acı­
tılarının ayyuka çıkması ve bu nedenle uluslararası yaptırımlada karşı karşıya gelen bir Türkiye ile Turgut
ları gibi tarih sahnesine çıkışları da aynı: İkisi de tarihin
en büyük iki katilinin elinden utanç verici uygulanıala­
Özal'ın Türkiyesi'nin gücünü kıyaslamak bile mümkün
değil. Diğer yandan Türkiye'nin batının yerine ikame
ra hedef olduktan sonra insanlığın gündemine girmeyi
etmek üzere İsrail'le giriştiği askeri ve politik ittifak, başarabildiler; biri Hitlerin elinden gaz odalarında, diOnun bölge devletleriyle ilişkilerini eskisi gibi sürdür- ğeri Saddam'ın elinelen Halepçeler'de yaşadı bu utanç
mcsine olanak bırakmamaktadır. Washington'da Kürt verici sahneleri.
va ş ı 'ndan sonra sözkonusu edilen, ancak ''soğuk
savaş" nedeniyle ertelenen demokrasiye geçiş
süreci yeniden işlemeye
başladı. Kim ne derse desin önümüzdeki birkaç
yıl,
Ortadoğu'nun
ve
Kürtlerin tarihinde yep
yeni bir dönemin başlan­
rs
iv
1
1
1. Dünya Savaşı'yla eşleştirebilecegimiz yeni bir döne-
.a
1
1
1
1
min
tüm bölge devletleri
w
1
bakımından
bakımından değil,
w
1
1
Körfez Savaşı sadece Irak
Serbcsti
11
Kasını
19%
1
1
1
1
Kürt Antlasmas1
Yeni Amerikan Taahhüdünün
Bir Göstergesi
or
Türkiye'nin bu hafta sonunda (Eylül ayı) Saddam Hüseyin ile büyükelçilik düzeyinde diplomatik
baglarını
ton' da
yeniden kurma
kararı,
öteden beri
imzalamış oldukları antlaşmaya
kanlı bıçaklı
Kürt liderlerinin bu ay
ha önemli bir rolün i.istlenmesi; Saddam sonrası
Irak'ında "federatif temele" dayalı bir destek. Bu
di.izlemdeki önemli gelişme, KDP'nin barış sürecine yönelik ilk adım olarak gönüllü, bir biçimde
kendi gelirlerini KYB ile paylaşmaya hazır olduğunu ifade etmiş olmasıdır.
ak
ur
rs
iv
Arka plan
Washington mutabakatı, 1994'te gruplar
had safhaya çıktığı karşıt Kürt
partileri arasında (Mesud Barzani'nin KDP'si ile
Celal Talabani'nin KYP'si) imzalanmış olan bir
dizi antlaşmanın sonuncusu oluyor. Bu antlaşma,
daha önceki mutabakatlardan daha ayrıntılı olmasına rağmen, gerçekten çok daha fazla müzakereler gerektirecek prensipiere ilişkin bir deklerasyon niteliği taşıyor. Bu antlaşma, çok daha
önceki paktlarda yer almış bulunan; gelir paylaşımı, seçimler de dahil olmak üzere güçlerin böli.işi.imi.i ve güvenliğe ilişkin düzenlemeler (Kuzey
Irak'ı Türkiye karşıtı PKK'ye kullandırtmamaya
yönelik güvence) gibi kimi ögeler içeriyor. Yine
bu durum, bir dizi pürüz yaratıyor: Bir organizasyon, antlaşmaya yönelik yoğun takvimin aşa-
w
w
w
.a
arası çatışmaların
Eııstirii-
sii Yakııı Doğu Sira- malandırılması;
seri, Si_ı·asi Gözlemci
Washing-
yönelik yaygın bölgesel muhalefeti gösteriyor.
Söz konusu antlaşma; Irak'lı Kürtlerin, partileri arasındaki çatışmaların ciddi boyutlara ulaş­
madan önlenmesi ve Saddam'ın Kürtlerin almış
oldukları bölgelere geri dönmesinin engellenmesine yönelik taleplerini dile getiriyor. Dolayısıyla
bu düzlemde; adı geçen mutabakatın söz konusu
hedeflere destek mi yoksa köstek mi olacağı veya
Irak'lı Kürtlere Amerika'nın -belki de ilgili antlaşmayı olanaklı kılan- sözlü taahhüdünün güvenilir olup olmadığı oldukça tartışılırdır.
\\7.1slıiııgron
başmda
d.
Alan Makovsky
yeni rejimin stabilize edilmesi
konusunda uluslararası topluluk bağlamında da-
1
1
g
1
Antlaşmanın desteklenmesine yönelik başka
bir faktör de, antlaşmayla ilgili olmamakla birlikte söz konusu antlaşmanın sonuçlarına önemli bir biçimde etki etmektedir. Amerikan deklerasyonu, Saddam Hüseyin'i Kürtlere saldırmak­
tan caydırmayı amaçlamaktaydı. Bu Amerikan
güvencesi, Kürt liderlerini söz konusu antlaşma­
yı imzalamaya ikna etme konusundaki en ön~nı­
li faktör idi. Amerikan Hükümet Sözcüsü ve Dı­
şişleri Bakanı Madelaine Albright, Amerika'nm
BM Güvenlik Konseyi'nin 688 sayılı kararına
ilişkin geçmişteki desteğini açıkça yineleyerek;
Irak'ın Kürtler'e yönelik gerçekleştirdiği 1980'li
yılların sonundaki kimyasal silah saldırısı ve yine
1991 yılındaki konvansiyonel saldırılar, benzeri
yeni suçlar işlemesine müsamaha göstermeveceklerine dair güvence verdi. Yine Albright muğlak
olduğu kadar teamiiliere de aykırı bir uyarıyla
Amerika'nın, Saddam'ın, Irak'ın hızevinde de
olsa Irak halkına yönelik bir tehdide yönelmesi
durumunda buna cevap verebileceğini, açıkladı.
Göründüğü kadarıyla Albright'ın sözleri gizli
mahfillerde daha da etkili olmuş. Görüşmelere
katılan yüksek seviyeli Kürt görevlilerin anlattık-
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
~
Scrbesti
12
Kasını
!99S
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
or
g
tutabiimiş
ve de Saddam'ııı
Amerika'ya bir
nıisilleme yapmaya provake etmemiş oluyor. Bu
haber doğruysa, Alhrıglıt'ııı lıukuıneti, sekreter yardım­
cısı Robert Pelletrau'nun 1996 tarihli Kongre'de Iraklı
Kürtlerin yerleşim bölgelerinin korunmasına ilişkin ifadesinden dönecek demektir.
1
l,
Kürt
birliğini Saddam
Hüseyin'e karşı
desteklemeye yönelik politikasını
güçlendi recek.
Her iki parti de
günümüze dek;
Bağdat ile ayrı
ayrı bir takım elivaloglar gerçekleştiriyorlardı ve
dolayısıyla da bu durum, Saddam'ın bir tarafı diğerinin
aleyhinde kullanmasına olanak tanıyordu. Dahili Kürt
birlikteliği de bölgede kararlılık ve barış koşulları yaratabilir, yine söz konusu birliktelik ardışık bir ,biçimde
Irak'ın muhalifetine karşı, Irak Kürdistan'ındaki nüfuzunu arttırmaya yönelik bir muhalefet tabanı geliştire­
bilir. Bunlar şu an için muhtemel kartlar değiller. Ancak
her iki Kürt partisi de Irak'ın muhalefetiyle ciddi bir biçimde karşı karşıya gelmekten korkup bundan kaçın­
mak istemekte. Oysa bu durum, sadece Saddam'ı provake edecek ve Irak'ın, Kürtlerin almış oldukları bölgelere yeniden saldırması veya .çeşitli yollarla Kürtler üzerinde baskı uygulaması olasılıklarını arttıracaktır.
rd
.
ABD'nin
Bu süreçte ironik olan şey, söz konusu antlaşmanın
da Kürtlerin nisbi bir huzur ve güven ortamına sahip oldukları bir zamana rastlamış olmasıdır. Çünkü
bölgede 1997 kasımından beri bir ateşkes sağlanmış ve
BM Güvenlik Konseyi'nin 986 ve 1153 sayılı kararları
(yiyecek karşılığı petrol), bölgedeki yoksulluğu hafiflermiş ve bu durum Talabani'nin, Barzani'nin bölgesinden
geçen Türk kamyonlarından (bilindiği gibi kamyonlar
Talabani'nin bölgesinden geçmiyorlar.) aldığı karlı vergileri paylaşmayı istememesinden kaynaklanan kırgınlı­
ğını da azaltmıştı. 1994 mayısında gruplar arası çatış­
maların başladığı günlerden önce varolduğu ve yine
Washington antlaşmasının bunun yinelenmesi gerektiğini öngördüğü gibi; Kürtler'in elindeki alanların, iki lider kontrolünde iki farklı bölüme ayrılmış olmasına
rağmen, yine bölgede bulunanlara göre bölgenin şimdi
daha iyi yönetilmekte olduğuna inanmakta.
tanı
w
1
1
1
gibi
ku
1
öngörüldüğü
gerçekleştirilirse,
va
1
şında
Antlaşriıa,
rs
i
1
Potansiyel
Kazançlar
.a
1
bir rekabet
tesis etti.
ortamı
w
1
1
göre, Albright Kürt liderlere "Amerika Küvevt'i savunduğu
gibi sizleri de savunacaktır" diverek; Kürt liderlerin veni antlaş­
macia mutabakata var ma I arı ıı ı
sağlamış,
Saddam'ın askerlerini şu anda Künlcrin elinde bulunan alanların dı­
w
1
lıklı
!arına
inifak durumunda her parti her bakanlığı paylaşmış
ve sürekli bir biçimde birbirlerini alt etmeye çalışmışlar­
dı. Sürekli bir ayırım, dahili çekişmeleri elimine ettiği gibi yine kimi kanıtiara göre bu durum taraflar arasında,
daha büyük yönetsel etkinliği göstermeleri açısından sağ-
Serbest!
Güçlükler
Bölgesel reaksiyon, Türkiye'nin Bağdat ile diplomatik ilişkilerini geliştirmeye yönelik kararı, kuşkusuz
Kürt antlaşmasına cevap niteliğincieki bir protesto olup
temel problemi ortaya koyuyor. Sadece Türkiye değil,
İran, Suriye ve kuşkusuz Irak gibi bölgedeki diğer komşu devletler de, Kürt antlaşmasmı ciddi bir biçimde redderek söz konusu mutabakatı baltalamaya çalışacaldar­
dır. Tüm bu devletler, geçen yılki statükoyu yani Kürtlerin bölünmüş bir yapı içerisinde barışsever olmalarını
tercih ediyorlar. Kürtler Amerika'da güçlü bir hamiye
sahip olmakla birlikte, söz konusu bu koruyucu Kürtlere oldukça uzak. Washington bu düzlemde komşu dev-
13
Kasım
19n
1
1
Sadece Türkiye değil, iran, Suriye ve kuşkusuz Irak gibi
bölgedeki diger komşu devletler de Kürt antlaşmasını
den dolayı, büyük bir oladikkatsizlik ve yanlamaya çalışacaklardır. Tüm bu devletler, geçen yılki sta- lış yönlendirilmiş olmaktükoyu yani Kürtlerin bölünmüş biryapı içerisinde barış­ tan kaynaklanıyor. Öncelikle, Kürtler daima kensever olmalarını tercih ediyorlar. Kürtler Amerika' da
dilerini yanlış hesaplamagüçlü bir hamiye sahip olmakla birlikte, söz konusu bu lara yöneltecek ve sonuçkoruyucu Kürtlere oldukça uzak. Washington bu düzlem- ta çeşitli hayal kırıklıkia­
rına uğratacak bir biçimde komşu devletlerin bölgesel yakınlık ve ivedi hassaside; Amerikan taahhüdleyetlerine sahip değil. Türkiye kendi açısından, Irak'ta rine Amerikan kararların­
hız verebileceği kanısında.
Türkiye bu yüzden, Irak'ta bağımsız veya otonom bir Kürt mevcudiyetinden ciddi bir dan daha fazla önem veriyorlar. Geçmişe ilişkin bu
uzun vadede bir federaskaygı duyuyor.
yon kurmaya ve de öngödeneyim, ABD diplomasisinin Kürtlere söz verirrülmüş olan uluslararası
topluma yüksek profilli bir rol biçmeye yönelik yeni ken olabildikçe realist ve minimalist olmasını gerektiriyor. İkinci! olarak ABD, Kürtleri Irak tecavüzlerinden
antlaşmadaki referanslara sert bir biçimde karşı koydu.
Ankara'nın değerlendirmelerine göre bu durum, Kürt
koruma amacıyla Kuzey lrak'a müdahale etmeyi istese
mevcudiyetini ulus.lararasılaştıracaktır. Türkiye yine, bile bu düzlemde lojistik, politik ve diplomatik bir dizi
Kürtler arası diplomaside de zaten oldukça karmaşık problemle karşılaşacaktır. Bu türden bir müdahale, kaolan söz konusu antlaşmanın maddeleri konusunda radan asker çıkarmayı da içerebilecek uzun süreli bir
kendisine danışılmadığından dolayı son derece de ra- askeri harekatı da gerektirecektir. Böyle bir harekat,
Ankara hükümetinin muhalefetine rağmen, ancak Türhatsız.
kiye' den gerçekleştirile bilir.
Güç Uygulama
Hemen hemen tüm dünya ve kuşkusuz "rehabilite
Antlaşma çok yoğun bir takvim içeriyor: Ortak hüedilmiş bir Saddam arzusundaki Fransa, Rusya ve Arap
kümetin hazırlanması için üç ay ve de 1 Haziran'daki se- dünyası da Kuzey Irak'ın legal olarak Bağdat'ın egeçimler için geçici hükümet kadrolarının belirlenmesi menliği altında bulunduğu gerekçesiyle bu müdahaleye
karşı çıkacaktır. Ancak Saddam'ın Kürtlere yeni bir
amacıyla altı ay. Gelirlerin paylaşımı ve güç bölüşümü­
ne ilişkin tüm detaylar üzerinde uzlaşılmış olsaydı -ki he- kimyasal saldırıda bulunması gibi rolere edilemez kimi
nüz böyle bir durum söz_ konusu değil- bu program koşullar hariç -hatta belki bu durumda bile- söz konuumut verici olurdu. Örneğin söz konusu süreç başladı­ su koşullar, ABD'nin Kürtler için bir müdahalede bulunması konusunda aşılması oldukça güç bir takım enğında (gelecek haftadan itibaren), KDP'nin KYP'ye akgeller yaratacaktır.
taracağı paranın miktarı ne olacak? Hangi parti hangi
bakanlığı denetleyecek? Ayrıca bu müzakerelerin, uzun
Washington'un taahhüdü, Saddam'ı sadece kenarda
bir süreden beri devam edegelen önemli bir güvensizlik
tutmaya yönelik bir blöf ise, bu oyun uzun vadede dearkaplanına rağmen gerçekleştirileceği de gözardı edilmemeli. Taraflar söz konusu zamanlar konusundaki ğil de kısa bir süre için işe yarayabilir. Söz konusu taahhüt gerçekse bunun yerine getirilmesi (en azından Kürtkarşılıklı suçlamaları aşarlarsa, her taraf İzak Rabin'in
Oslo görüşmeleriyle ilgili "zamanlamaya ilişkin hiçbir lerin algıladıkları biçimiyle), uzun süreli kredibiliresi
son vakit, kutsal değildir" biçimindeki özdeyişini benim- için Washington'un üstlenmek zorunda olduğu, çok
önemli diplomatik ve muhtemelen askeri kimi bedeller
ser bir biçimde iyi niyet göstermek zorunda kalacaklar.
gerektirecektir. Amerikan taahhüdünün gerekçesi her
ne olursa olsun, tarih gösteriyor ki, Saddam er ya da geç
Washington'un Taahhüdü
kendi gücünün limitlerini sınamak isteyecektir.
Amerikan taahhüdünün daha yüksek bir seviyeye
çıkmış olması bir sürpriz gelişme olup, çeşitli nedenlerÇev. Yasin DEMiRKIRAN
sılıkla
1
1
1
or
g
ciddi bir biçimde redderek söz konusu mutabakatı balta-
w
w
w
.a
rs
i
va
ku
rd
.
letlerin bölgesel yakınlık
ve ivedi hassasiyetlerine
sahip değil. Türkiye kendi
açısından, Irak'ta bağım­
sız veya otonom bir Kürt
mevcudiyetinden ciddi bir
kaygı duyuyor. Ankara
böyle bir durumun kendi
ülkesindeki Kürtler arasın­
da da ayrılıkçı duygulara
Scrbesri
14
Kas ı m 1 9 ':!S
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
l{ürtler ile Türklerin Misak-1 Millisi
Ahmet Zeki Okçuoğlu
Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuşlardı. I. Dünya
ladığı
ünlü 14 Nokta'smda,
"Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk olan kı­
fakat Türk
olmayan milliyedere muhtar gelişme imkam verilecek". Wilson bir uluslararası barış örgütünün (Milletler Cemiyeti} oluşturulmasını ve bu
örgüt aracılığıyla imparatorlukların tasfiye edilerek yerine milliyetler esasına dayalı devletlerin kurulmasını öneriyordu. I. Dünya Savaşı'nm
açık­
Osmanlı İmparatorlu~'nun geleceğiyle ilgili şu sözler yer alıyordu:
sımlarının egemenliği sağlanacak,
Neulliy (27 Kasım 1919), Macaristan ile Trianon (6 Haziran 1920), Osmanlı Devleti'yle
Sevr (10 Ağustos 1920) antlaşmaları izledi.
Osmanlı İmparatorluğu'yla yapılacak barış
antlaşmasının esasları
San Remo Antlaşma­
(24 Nisan 1920) belirlenmişti. Bu antlaş­
maya göre Padişah İstanbul'da oturacaktı. Rusı'yla
sona ermesiyle savaşın tarafları arasında
birbirini izleyen bir dizi mütareke (ateşkes) ant-
meli ve Boğazlar bölgesini İtilaf Devletleri birlikte işgal edecekti. Deniz çıkışı olan bır Erme-
Iaşması imzalandı. Osmanlı
ni Devleti kurulacaktı. Bu devletin sınırlarını
Amerika Birleşik Devletleri belirleyecek ve
onun koruması altında olacaktı. Osmanlı İm­
.a
yönetimiyle yapı­
lan Mondros Mütarekesi'n de (30 Ekim 1918)
yer alan hükümler, Osmanlı Devleti'ni nasıl bir
sonun beklediğine işaret ediyordu.
w
Savaşın başlamasından önce dünyanın yeni
siyasi haritası konusunda gizli antlaşmalar yapan İtilaf Devletleri, savaşın fiilen sona ermesiyle (Kasım 1918 ), çoktan üzerinde karara
vardıkları "yeni dünya düzeni"ni resen ilan etmek üzere Paris Barış Konferansı'nı (18 Ocak
1919) topladılar. Konferans'ın çalışmaya baş­
w
w
1
Devletleri Başkanı Woodrow Wilson'un 8 Ocak 1918'de Kongre'de verdiği söylevde
d.
leşik
1
1
1
1
1
1
1
Rusya, Avusturya-Ma-
caristan, Almanya İmparatorlukları gibi Osmanlı İmparatorlu~'nun da sonu oldu. Amerika Bir-
1
1
1
1
1
1
Savaşı
or
Almanya'ya yaslanarak yeni bir Türk-İslam İmparatorlu~ kurma hayaliyle I. Dünya Savaşı'na
giren ittihatçılar, Osmanlı İmparatorlu~'nu dağılma noktasına getirmişlerdi; diğer bir deyişle,
ak
ur
1
1
1
g
1
rs
iv
1
1
D O SYA
lamasından
sonra öncelikle, ABD'nin isteğine
uygun olarak Milletler Cemiyeri'nin kurulması­
na karar verildi. Dört ay süreyle çalışmalarını
sürdüren konferansta, mağlup devletlere uygu-
lanacak barış koşullarının esasları saptandı.
Konferansı sırayla; Almanya ile Versailes (28
Haziran 1919), Avusturya- Macaristan ile Saint Germain (10 Eylül 1919), Bulgaristan'l a
St:rbcsri
15
paratorluğu,
Suriye, Filistin, Irak, Arabistan ve
Ege Adaları'nı terk edecekti. Bu antlaşmada,
Kürtler de söz konusu edilmişti. Diğer yandan
San Remo'da Müttefik Devletler tarafından belirlenen bu koşullar Sevr'de Osmanlı yönetimine kabul ettirildi.
Mondros Mütarekesi'n den bir süre sonra İti­
laf Devletleri, zararlı faaliyetler yapıldığı gerekçesiyle, Mütareke sınırları içinde kalan Osmanlı
topraklarının
Aynı
büyük bir kısmını da işgal ettiler.
günlerde bir yandan I. Dünya Savaşı
yıllarında Çarlık Rusya'nın ordularıyla
Kürdis-
tan'ı işgal eden ve Bolşevik ihtilali'nden sonra
Rus birlikleriyle geri çekilmek zorunda kalan
Ermeniler, İtilaf Devletleri'nin vaad ettiği top-
Kasım
1 99S
1
1
Istanbul'dan bir gemiyle ayrılan Mustafa Kemal Erzurum' o Kürtler'le, eşitlik temelinde oluşturulacak yeni bir
devlet projesiyle gidiyordu. Mustafa Kema'lin kafasının
giltere' nin egemenliği altında kurulac ak Irak Devleti arasında bölünüy ordu.
1
1
ak
ur
d.
or
g
raklara dönmek için sabır­
sızlanırken, diğer yandan içindeki bu proje kısa bir süre sonra kongre kararlarına,
Osmanlı toprakları üzerinprotokollere, bildirilere, Millet Meclisi kararlarına, ana- Öngörü len barış antlaşmade hak iddia eden Yunani ssı bu nedenle Türkler gibi,
tan ordusu, İzmir'e çıkar- yasalara dönüşmeye başladı.
Kürtler in bölgedeki varlığını da te.hdit ediyordu. Bu proma yaparak (15 Mayıs 1919), Ege'de ilerliyordu.
jeye bağlı olarak daha sonra imzalan an Sevr Antlaşma­
sı'ndan Kürtler in duyduğu rahatsızlığı İsmet İnönü şu
Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiye edilerek yerine
a dile getirecektir: "Sevr Muahad esi ile Kürtler,
bir dizi ulus-devletin kurulması projesi, koca Osmanlı satırlad
Türkler gibi kendi vatanlarını tehlikeye maruz gördüler.
a
İmparatorluğu'na son vermekle kalmıyor, son yüzyıld
Sevr Muaah adesi hüküml erine göre Doğu Anabu İmparatorluğun tek sahibi olduğu fikrine iyiden iyi- Çünkü
Ermeni stan hududu birişiğinde bir Kürdistan
ye kendisini inandıran Osmanlırfürk bürokra sisi için dolu'da
Devleti kurulacaktı. Kürtler Türk vatanının kendileriyle
İmparatorluğun bakiyes inden ayrılan pay, ona, bölge
beraber , bilhassa Doğu'da, Ermeni tehlikesine maruz
coğrafyasında kalıcı olma şansını dahi vermiy ordu.
kalacağını biliyorlardı. Milli Mücade le sürecinde canla
lik gösterdiler. Sonra Lozan muahedesi ya20. yy.'ın başında Türklü k kavramı farklı iki kesimi başla beraber
en pılırken de Kürtler vatanse ver olarak Türkler 'le beraber
tanımlıyordu: Birincisi, farklı etnik ve dinsel kökend
şlardı. Kürtler Ermeni ler gibi Lozan'a gelip bigelerek İslam dinine intisap etmiş ve Tanzim at'tan son- bulunmu
at etmediler. Hatta biz Lozan'd aki konuşma­
ra toplum un Türk ulusal formuyla yeniden şekillendiril­ ze müraca
a, milli davalarımızı 'biz Türkler ve Kürtler ' dimesi çabalarının ürünü olarak etnik bir kimlik kazana n larımızd
millet olarak mudafa a ettik ve kabul ettirdik ." (lsve daha çok İstanbul'da kümelenen, bürokr at ve aydın­ ye bir
Hatıralar. 2. Kitap, Bilgi Yayınları, sh. 202,
lardan oluşan elit kesim; ikincisi de Anadol u'nun çeşitli met İnönü,
Birinci baskı, İstanbul).
bölgelerine dağılan ve daha çok Orta Anadol u'da yo- 1987,
1
ulusal bir forma sahib olmaya n, yarı' yerleşik
Türkme n aşiretleri. impara torluk yönetmiş bürokra si,
Orta Anadol u'da hiçbir geleceği olmaya n kÜçük bir
bozkır
rs
iv
ğunlaşan
devletiyle yetinemezdi.
.a
Uygulamaya konan bu tasfiye planından batılıları
vazgeçmeye zorlam ak için, karşıianna bir sivil direniş
hareketi (gayrı nizarnİ savaş) ile çıkmak gerektiği fikri,
Osmanlırfürk yönetim çevrelerinde ağırlık kazanıyordu.
Daha sonra Türk ulusal kurtuluş savaşı olarak nitelendirilen bu direniş hareket i, Ermenileı·'e karşı Kürtlerin, Yu-
w
Çerkezlerin, Pontusl ular'a karşı Lazlar'ın
gücüne dayana rak gerçekleştirilmesi planlanmıştı.
nanlılar'a karşı
w
Kürtler'le yeni Bir Birlige Doğru
w
Mondro s Mütare kesi ile gündem e geldiği biçimiyle
Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiye projesin den rahatile
sızlık duyan bir başka kesim de Kürtler 'di. Bu proje
Kürtlerin üzerinde yaşadığı toprakların büyük bir bölümünün üzerinde, Ermeni stan Devleti 'nin kurulması öngörülüy ordu. Kürdistan'ın geriye kalan toprakları ise,
yine keyfi olarak, Osmanlırfürk egemenliği altında kurulması öngörü len küçük bir Özerk Kürt Devleti ile, İn-
Serbest!
yönetimi, milliyetçilik akımının hızla
yayıldığı bir dönemd e, ittihatçıların ırkçı politikasının
kopma noktasına getirdiği Kürtleri, ulusal hakları teslim edilmeden, yeniden birlikte yaşamaya ikna etmenin
mümkü n olmadığını biliyordu. Bu nedenle, Yunani stan
Osmanlırfürk
ordusu nun İzmir'e ayak basmasından bir gün sonra, iş­
galci güçlere karşı sivil direniş hareketi örgütleme göreviyle, İstanbul'dan bir gemiyle ayrılan Mustaf a Kemal,
Erzuru m'a Kürtler 'le, eşitlik temelinde oluşturulacak yeni bir devlet projesiyle gidiyordu. Mustaf a Kemal'in kakafasının içindeki bu proje kısa bir süre sonra kongre
kararMeclisi
rarlarına, protoko llere, bildirilere, Millet
larına,
anayasa lara dönüşmeye başladı.
Mondro s Mütare kesi'nin imzalanmasından yaklaşık
bir ay sonra (Kasım 1918) İstanbul'da, Vilayat-ı Şarki­
ye Müdafa a-i Hukuk -u Milliye Cemiyeri (VŞMHMC)
kuruldu . Diyarbe kir eşrafından birkaç kişinin İstan­
bul'da bir araya gelerek kurduğu bu cemiyetin kurulm a
nedeni, Mondro s Mütare kesi'nin 24. maddesinin güvenlik gerekçesiyle izin verdiği "Vilayat-ı Sitte" adı verilen Kürdist an topraklannın büyük bölümü nün Ermenler'e verilmesi tehdidiyle karşı karşıya gelmesiydi. Kürt
16
Kasını
19%
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
da, VŞMHMC Erzurum
Nazifin kuruluş çalışmala­
yetlerini, Anadolu ve Rumeli Müdefaa-i Hukuk Cemiyeti Şubesi ile TMHMC'nin
birleştirilmesi üzerine kuönderlik ettiği Cemiye(ARMHC} adı altında birleştirmekle attı.
rulan ŞAMHC'nin aynı tatin başkanı Harputlu Nedim Bey'di. Başlangıçta pek bir varlık göstermeyen Ce- rihte yapılan kongresinde alınan bir numaralı kararla,
miyetin, Mustafa Kemal'in Erzurum'a gönderilmesi fik- topluımı oluşturan farklı unsurların "etnik", "toplumrinin kesinlik kazanmasıyla, Erzurum'da bir şube aç- sal" ve "coğrafi" özelliklerinden doğan haklarına vurgu
arak (Mart 1919) faaliyetlerini canlandırmaya başladığı yapılarak, bu konularda daha sonra Sivas Kongresi ve
görülüvor. O sırada İstanbul'da hemen hemen tüm Kürt ARMHC beyannameleriyle Amasya Protokolü ve Miaydınlarını çatısı altında toplayan Kürdistan Teali Cesak-ı Milli vd. anayasal belgelere temel oluşturacak
miyeti de aynı rahatsızlıkları yaşıyordu. Devletin aynı esaslar tespit edildi. ŞAMHC Erzurum Kongresi Beyanzamanda Kürdistan Teali Cemiyeri'ne karşı bir misyon- namesi'nin söz konusu karar maddesi şöyleydi:
la kurdurduğu anlaşılan VŞMHMC, gelecekte Kürt mesclesinin çözümü doğrultusunda adımlar atılması söz
Vilayat-ı Şarkiye ve Trabzon Vilayeti ve Canı1: Sankonusu olduğunda, Kürtlerin temsili misyonunu üstlen- cağı birbirinden aynlmasımiimkiin olmayan ve Osmanmesi öngörülüyordu. Osmanlı yönetimi adına Erzu- lı camiasımn temel direği olarak bir biitiin olııştunır:
rum'a gelen Mustafa Kemal, VŞMHMC Erzurum Şube­
si Kongresi (10 Temmuz 1919) vesilesiyle Kürdistan'ın
Trabzon Vilayeti ve Canik Sancağı, Vilayat-ı Şarkiye
çeşitli bölgelerinden çağrılan Kürt ileri gelenlerini bir
admı taşıyan Erzıınım, Sivas, Diyarbekir, Mamııratiila­
araya toplayarak, gelişmeler konusunda onların düşi.in­ ziz, Van, Bitlis ve bıı bölgedeki bağımsız sancaklar, hicelerini almak ve devletin yeniden yapılandırılacağı pro- çbir sebep ve bahane ile birbirinden aynimaları diişiinii­
jesine onları inandırarak, desteklerini sağlamak istiyor- lemiyecek bir biitiin olııp, kıvançta ve tasada tam bir bedu. Mustafa Kemal VŞMHMC Erzurum Şubesi'nin raberliği kabııl ve gelecekleri hakkında aynı amacı bekongresinden beklenen sonucu elde etmekle kalmadı, nimserler. Bıı bölgede yaşayan biitiin İslam ımsıırlar
Cemiyet'in bu şubesiyle, kurulması söz konusu edilen karşılıklı saygı ve fedekarlık dııygıısıı ile dolıı olııp, hirPontus Rum Devleti'ne karşı, yine yönetim çevreleri ta- birlerinin etnik ve toplumsal özelliklerine ve coğrafik
rafından kurulan Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye
koşullaı-ma saygılı öz kardeştirler.
Cemiyeri'nin (TMHMC) kendilerini fesh ederek, Şarkİ
Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeri (ŞAMHC) adı alŞAMHC Nizamnamesi'nde Cemiyet'in, devletin yetında birleşmelerini de sağladı. Erzurum'da Kürtlerin ve
niden yapılandırılması düşüncesinin uygulamaya konulLazlar'ın desteğini arkasına alan M. Kemal, ikinci- adı­
ması amacıyla kurulduğu şu sözlerle dile getiriliyordu:
mını da Sivas'ta, ŞAMHC ile Mütareke sınırları içinde
kurulan çeşitli müdafaa-i hukuk ceıniyetlerini, Anadolu
Madde 2: Cemiyet'in amacı: Vilayat-ı Şarkiye 'de
ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeri (ARMHC) adı yerleşik tiim unsurların milli ve siyasi haklannın özgiir
d.
or
g
rına
altında birleştirmekle attı.
gelişimini sağlayacak
VŞMHMC Nizamnamesi'nin amaç maddesinde
(mad.2), Viiayar-ı Şarkiye'de oturan tüm unsurların
milli ve siyasi haklarının özgürce gelişmesini sağlaya­
cak, yasal yollara başvurmak ve sözü edilen vilayetlerin
İslam halkının tarihsel ve milli hukuklarını, gerektiğin­
de uygar dünya karşısında savunmak" sözleriyle KürtTürk birliğinin ilk mesajları verilmeye çalışılıyordu.
VŞMHMC Erzurum Şubesi'nin 17 Haziran 1920'de
açıklanan raporunda ise, "Vilayat-ı Şarkİyemiz'deki çoğunluğu oluşturan ve Kürt'le Türk'ten oluşan bir millet" ifadesi yer alıyordu. Mustafa Kemal'in başkanlığın-
w
1
1
1
1
1
sınırları içinde kurulan çeşitli müdefaa-i hukuk cemi-
ak
ur
1
ke
rs
iv
1
asıllı şair-yazar Süleyman
.a
1
M. Kemal, ikinci adımını da Sivas'ta, ŞAMHC ile Mütare-
w
1
Erzurum'da Kürtlerin ve Lazların desteğini arkasına alan
w
1
1
1
1
1
1
Scrbesrl
yasal yollara başvurmak ve sözii
edilen vilayetlerin İslam halkmm tarihsel ve milli haklaı-mı gerektiğinde ııygar diinyanın karşısmda savunmak ve sözii edilen vilayetlerde söz konıısıı olan ziilıım
ve cinayetierin nedenlerini ve bıı suçları işleyenleri ve
neden olanlar hakkmda tarafsız olarak sanıştıırma yaparak sııçlıılann hızla cezalandırılmalarını talep ve ıın­
sıırlar nazanndaki yanlış anlaşılmalann giderilmesi, eskiden oldıığıı gibi iyi geçinmenin koşııllarmın sağlam­
laştınlmasmdan ve savaş halinin adı geçen vilayetlerde
yol açtığı sefalete karşı hiikiimet nezdinde girişimlerde
bıılıınmak suretiyle olabildiğince çöziim bıılmalwın
ibarettir.
17
Kasını19'JS
(... )devlet için milli yeni bir sınır kabul ettik. (... ) Bu sı­
nır ordumuz tarafından silohio savunulduğu gibi aynı za-
manda Türk ve Kürt unsurlarının yerleşik bulunduğu va-
Osmanlı Deırleti'yle İtilaf Devletleri arasmda
niden yapılandırılması konusunda bu dönemde yayınla­
nan her anayasal belgede temel düzenleme olarak yer
alan şu satıriara yer veriliyordu:
Devleti'nin özellikle Arap çoğıınlıığımıın
yerleşik bıılımdıığıı 30 Ekim 1918 tarihli Miitareke'nin
imzalandığı sırada eliişman ordularmm işgali altında kalan bölümlerin kaderi, halkm serbestçe gidecekleri referandımıa bağlı olarak belirlenmesi gerekeceğinden, söz
konusu Miitareke sınırlannm içinde ve dışmda dinsel,
kültürel ve amaç bakımdan birlik olııştıırmıış ve biribirlerine karşı karşılıklı saygı ve feciekadık duygıılarıyla
dolıı ve etnik ve toplıımsal haklanyla coğrafik konumlanna biitiiniiyle saygılı Osmanlı islam çoğıınluğıınım
yerleşik bulıındıığıı bölümlerin toplamı gerçekte veya
yasal olarak hiçbir nedenle ayırım yapılması miimkiin
olmayan bir bütündiir.
Osmanlı
ak
ur
akdedilen Mütareke Antiaşması 'n m imza olımdıığıı 30 Ekim
1918 tarihindeki sımrlanmız içinde kalan ve her noktası ezici İslam çoğımlıığıı tarafından yerleşik bıılıımılan
Osmanlı iilkesi ımsıırfan biribirlerinden ve Osmanlı camiasmdan böliinmesi miimkiin olmayan ve hiçbir sebeple aynlımız bir biitiin olııştımırlar. Adı geçen ülkelerde yaşayan biitiin İslam ıınsıırlar, biribirine karşı karşılıklı saygı ve fedekarlık dııygıılanyla dolıı ve emik,
toplumsal ve coğı·afı"k haklarma biitiiniiyle saygılı öz
kardeştirler.
Kürt-Türk birliği çalışmaları proğrama uygun olarak yürüyordu. Erzurum ve Sıvas'ta atılan adımlardan
sonra, gelişmeler ve alınan kararlar hakkında İstanbul
Hükümeti'ni bilgilendirme k ve bu kararları yönetimin
onayından geçirerek ulusal kararlara dönüştürmek iç-
.a
rs
iv
in, Anadolu ve ve Rumeli Temsil Heyeti'ni oluşturan
Mustafa Kemal Paşa, Rauf ve Bekir Sami Beyler ile İs­
tanbul Hükümeti'ni temsilen Bahriyc Nazırı Salih Paşa
Amasya'da bir araya gelerek, ünlü Amasya Protokolleri imzaladılar. Amasya Protokolleri ile çerçevesi çizilen
Misak-ı Milli'nin Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda görüşülerek ilan eelilmesi konusunda da tarafların Amasya'da, mutabakata varmış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Yönetimin bu yasal iki odağının önde gelen temsil-
w
cilerinin imzalarıyin ilan edilen Il. Amasya Protokolü
ile ilgili rutanakta söz konusu Protokol'ün devletin sı­
ımlarının Kürtlerin ve Türklerin smırlarını tespit ettiği
belirtilmekte dir:
w
w
1. Beyannamenin birinci maddesinde Osmanlı Devleti'nin diişiiniilen ıre kabııledilen smırlan, Tiirk ve Kürtler'le yerleşik olan topraklan kapsadığı ve Kürtlerin Osmanh toplıılıığıından a.vnlmasmm imkansızlığı açıklan­
dıktan sonra bıı smırlann en asgari bir taleb olmak üzere ele geçirilmesinin gerekli oldıığıı hep birlikte kabııl
edildi. Bımıınla beraber yabancılar tarafından Kürtlerin
bağımsızlığı göriintiisii altmd~ı yiiriitiilmekte olan yalan
dalaniann öniine geçmek için de bıı hıısıısıın kesin olarak Kiirtler tarafından bilinmesi gerektiği anlatıldı. (... )
S..:rbcsri
1
1
1
1
g
düzenlenen Sivas Kongresi'nde yaymlanan Beyanname'd e de (11 Eylül1919) aynı bakış açısı şu satırlarda ifadesini buluyordu:
tında birleştirilmesi amacıyla
or
tan topraklarını belirler.
Erzurum'da·n yarı sivil
bir insiyatif olarak başlatı­
lan ve Amasya'da İstanbul
Hükümeti temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa'nın imzasıyin açık ve resmi bir nitelik kazanan devletin Mütareke sınırları içinde yeniden yapılandırılması projesi, Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın da onayma sunularak Misak-ı Milli (Ahd-ı Milli) adıyla Türkiye hukuk ve siyaset
tarihinin en önemli belgesi kabul (28 Ocak 1920) ve ilan
edildi (17 Şubat 1920). Bir "toplum sözleşmesi" niteliğinde olan Misak-ı Milli'nin I. maddesinde devierin ye-
d.
Yönetim çevrelerinin
örgüdediği muhalefet güçlerinin ARMHC çatısı al-
1
1
1
Sevr süreci karşısında kendisini yanlız hisseden Osmanlı Türk yönetiminin tek müttefiki Ki.!rtler'di.
Bu nedenle Kürtleri hoş tutmak için Mustafa Kemal,
devletin Kürt-Türk temelinde yeniden yapılandırılacağı
vaadine sık sık vurgu yapmak gereğini duyuyordu:
Gelişen
(... )devlet için milli yeni bir smır kabul ettik. (... ) Bıı
sımr ordıımıız mrafından silalıla savıınııldıığıı gibi aynı
zamanda Tiirk ve Kiirt ımsıırfannın yerleşik bulıındıığıı
vatan topraklarım belirler. (28 Aralık 1919, Atatürk'ün
Söylev ve Demeçleri. ll. s. 12.)
...
İşte kongre {Erzurum Kongresi) ıılıısal sımdan çiz-
(... ) Bıı sınırlar içinde samlmasın ki, İslam ıınsıır­
lanndan sadece bir millet vardır. Çerkez vardır ve diğer
İslam unsurlar vardır. İşte bu sımrlar iç içe girmiş bir bi-
miştir.
18
Kasım
l99S
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
g
or
d.
•
Genel olarak lcııral şudur; milli sınırlar olarak belirdaire içinele yaşayan farklı İslam ıınsudar karşılıklı etııik, yöresel, ahlaksal bütün lıaklanm gözeten
öz kardeşlere/ir.
lediğimiz
w
1
1
1
1
1
1
ak
ur
1
1
kez vesair biitiin lnı islam
çiarını tamamen birleştir- lerin yerleşik oldugu bölgede ise hem iç politikamız ve ıınsıırlar ortak çıkariara
sahiptir. Beraber çalışma­
miş kardeş milletierin milli
hem de dış politikamız gereğince yavaş yavaş yöresel bir ya karar ırermişlerdir. (... )
sınırlandır (hepsi İslam 'dır
Hiç şiipbe etmeyiniz h
sesleri). Bıı sınırlar meselesi- yönetim kurulmasını gerekli görüyoruz.
ni tespit eden maddenin içerisinde biiyük bir esas vardır. Kiirt, Laz vs. oyu sorıılclıığııncla, bıı doğrultııda oy ı·cre­
Fazla olarak o da bu vatanlll smırlan içinde yaşayan İs- ceklerdir. (3 Temmıız 1920, TBMM Gizli Cclse Zabırlam ıınsıırlannm herbirinin kendisine ait olan coğrafyası- lan, 1. s. 73.)
na, adetlerine, ırkına özgii ayrıcalıklan samimi olarak ve
•
karşılıklı bir biçimde kabul edilmiş ve onaylanmıştır. Doğal olarak bıına ait ayrıntılar ve açıklamalar yoktıır.
Türkiye halkı etnik olarak Yey;ı dinsel ve kiiltiirel
Çiinkii bıı ayrıntılar ve açıklamalara girmenin zamam da olaı·ak birlik olııştıırmuş, biri birine karşı karşılıklı saydeğildir. İnşallah varlığımız güvence altma alındıktan gı ve fedekarlık duygularıyla c/olu ve kaderleri ve çıkarsoma (inşallah sedalan) kardeşler arasında çözümlenece- lan ortak olan bir topluluktur. Bu toplulııkta etnik haleğinden, bırakılmış ve ayrmtıya girilmemiştir. Fakat esas larm, toplumsal hakiann ve yerel özelliklerinin gözetilolarak bu, maddede içkindir. (24 Nisan 1920. Ata- mesi iç politikamızm esas noktalanndandır. İç yönetim
türk'ün Söylev ve Demeçleri. I. cilt, II. baskı, s. 30).
teşkilatımızcia bu esas nolctanm halk yönetiminin en geniş anlamıyla layık olduğu gelişme eliizeyine vardınlma­
sı politikamızm gereklerindendir. Ancak dış diişmanla­
Yüce meclisinizi oluştııran şahsiyetler yalmz Türk de- ra karşı her zaman birlik içinde ve ııyıınılıı olmak zonın­
ğildir, yalnız Çerkez değildir yalnız Kürt değildir, yalnız
ludıır. (1 Mart 1922, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, l.
Laz değildir. Fakat hepsinin bileşkesi İslam ıınsııdandır. cilt, 2. baskı, s. 221.).
Samimi bir toplııluktıır. (. .. ) İşte milli sınırlanmız budur
dedik! Oysa Kerkük'ün kuzeyinde Türk olduğu gibi
Misak-ı Milli ve diğer anayasal belgelerle, devletin
Kürt de vardır. Biz onları ayırmadık. Bu nedenle konı­ "çok etnili", "çok toplumlu" ve "çok bölgeli" temelde
maya ve savunmaya çalıştığımız mı1let doğal olarak bir yeniden yapılandırılması projesinin oluşturulan fikri teıınsıırdaıı ibaret değildir. Farldı İslam unsurlardan oluş­ melleri, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun çıkarılma­
maktadır. Bıı birliği oluştııran her İslam unsunı bizim sı ile yasal bir zemine oturtuldu. Mustafa Kemal'in Bükareleşimiz ve ortale çıkariara sahip vatanclaşlanınızclır
yük Millet Meclisi Vekiller Heyeti adına "Kürdistan
ve yine kabul ettiğimiz ilkelerin ilk satırlarında bıı farklı hakkında" başlığı altında El-cezire Cephesi Kumandanİslam unsurları ki: Vatanclaştırlar, karşılıklı saygılıdırlar lığı'na gönderdiği "talimat", bu projenin sözde kalmave biri diğerinin her tiiı-lü hakkma; etnik, toplumsal, coğ­ dığı, uygulamaya konması yönünde adımların da atıldı­
raf] hakianna daima saygılı olcluğunıı tekı-arlaclık ve ğını göstermektedir:
cloğrıılaclık ve hep birlikte bugün saınimiyetle kabul ettik. Bıı nedenle çıkarlanınız ortaktır. Elde etmeye çalıştı­
Kiirdistan Hakkmda Biiyük Millet Meclisi Vekiller
ğımız birlik, yalmz Tiirk, yalmz Çerkez değil, hepsinin
Heyeti'nin El-cezire Cephesi Kıımandanlığı'na Talimatı­
karışımı İslam ımsıınıdur. (1 Mayıs 1920, Atatürk'ün
dır:
Söylev ve Demeçleri I. cilt, 2. baskı, s. 73-74).
1
.
rs
iv
1
netimierin oluşturulması, iç politikamız gereğidir. Kürt-
çimde vaşayan, büriin ama-
.a
1
de ve doğrudan doğruya ilgili ve etkili oldugu yerel yö-
w
1
1. Yavaş yavaş bütün ülkecıe, halk kitlesinin geniş ölçü-
w
1
1
1
nedenle onlarm istekleri dışmda bir şey yapmayı
arzıı etmeyiz. Bizce kesin olarak belidenmiş bir
ırarsa, o da milli sınırlar içinde Kiirt, Tiirk, Laz, Çer-
1. Yavaş yavaş biitiin iillcede, halk kitlesinin geniş
ölçiide ve doğnıdan doğrııya ilgili ve etkili old11ğıı yerel
yönetimlerin olııştıınılması, iç politikamız gereğidir.
J(iirtlerin yerleşik oldıığıı bölgede ise hem iç politikanıız
ve hem de dış politikamız gereğince y:waş yavaş yöresel
bir yönetim kıınılmasını gerekli göriiyorıız.
Bıı
biz ele
şey
Serbest!
19
2. Milletierin kendi kaderlerini kendilerinin ta.ı·in
kabul edilen bir prensiptir. Biz de
hakkı bütiiıı diiııyada
Kasım J 991'
ittihat ve Terakki Portisi iktidorıylo birlikte, devletin resmi ideolojisi olorok benimsenen ırkçı Türk milliyetçiligi,
tarafımız­
mek zorunda kalındı. Resmi söylernde ittihotçı ırkçı pervosızlık yerini, etnik farklılıkları gözeten aşırı bir hosso-
siyete bırokmıştı. lttihotçılorın dillerinden düşürmedikle­
ri, "Türk", "Türkiye" gibi Türk milliyetçiliğini çogrıştıro·
cogı endişesiyle yerini, "Osmanlı", "onosır-ı Islam" söz-
ve cüklerine bırokmıştı.
verecekleri zaman
kendi kaderlerine zaten sahip olduklarmı, Tiirkiye Biiyiik Millet lvieelisi yönetimi altmda yaşamaya aday olduklarını ilan etmelidirler. Kiirdistan 'daki biitiin meselenin bıı amaca dayanan politikaya yönlendirilmesi Elcezire Cephesi Kumandanlığı 'na aittir.
kazamlmış olması
ve özellikle Irak
smırında İngilizlere karşı diişmanlığmı silahlı çatışma ile
diizeltilmesi miimkiin olmayacak boyutlara vardırmak ve
yabancılarla Kiirtlerin antlaşınalarına engel olmak, yavaş
ya va ş yerel yönetimlain kunılmasmm koşullarım oluş­
tıırmak ve bu suretle kalben bize bağlanınalarmı sağlaın­
laştınmk gibi genel prensipler olarak lfabul edilmiştir.
politikası,
.a
mandanlığı 'dır.
w
S. El-cezire Cephe Kııınandanlığı, idari ve adli veya
mali değişiklikler ve iyileştirmelere gerek gördiikçe, bunıın uygulanmasmı hiikiimete önerir.
Tıığgeneral Nilıad Paşa
w
El-cezire Cephe Kumandam
Hazretleri 'ne.
Kişiye
özel.
w
Bii.viik lviillet Meclisi Vekiller Heyeti tarahndaıı zat-ı
devletlerine malısus olmak iizere Kiirdistaıı hakkında diizenlenen talimat yukarıda olduğu gibi tebliğ olunur. (Bü-
Kültür
bir başka önemli
tarihsel belge niteliğindedir:
Ahmet Emin Bey: K iirt meselesine
değinmiştiniz.
Kiirtliik meselesi nedir? İç bir mesele olarak değinirseniz
çok iyi olıır.
Kiirt meselesi, bizim yani Tıirklerin çıkar­
Janna rağmen olarak kesinlikle söz konıısıı olamaz. Çiinkii bildiğiniz gibi bizim milli smırlarımız içinde mevcut
Kiirt ımsıını öyle bir biçimde yerleşmiştir ki, smırlı bazı
yerlerde yoğunluk olııştıırmaktadır. Fakat yoğıııılııklan­
IJI yitire yitire ve Tiirk unsurunun içine gire gire öyle bir
sınır ohışmııştıır ki, Kiirtliik adına bir sınır çizmek İste­
nirse Tiirkii ve Tiirkiye'yi mahvetmek gerekir. Faraza,
Erzıınım'a kadar giden, Erzincan'a, Sivas'a kadar giden,
Haıpııt'a kadar giden bir smır aramak gerekir. Ve lıatt<ı
Konya çöllerindeki K iirt aşiretleı-ini de gözden ıızak tutmamak gerekir. Bıı nedenle başlı başma bir Kiirtliik diişiinmektense Bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanıınıı gereğince
zaten bir neıri yerel özerklikler olıışwnılacaktır. O halde
hangi vifayetin halkı Kiirt ise onlar kendi kendilerini
özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Tiirkiye'nin halkı söz konıısıı edildiğinde onları da birlikte ifade etmek gerekir. İfade edilmedikleri zaman, bundan
kendilerine ait mesele ortaya çıkarmalan her zaman söz
konıısııdıır. Şimdi Tiirkiye Biiyiik Millet Meclisi, hem
Kiirtlerin, hem de Tiirklerin yetki salıibi vekillerinden
alıışmaktadır ve bu iki unsur biitiin çıkarlarmı ve kaderlerini birleştirmiştir. Yanİ onlar bilirler ki bıı ortak bir
şeydir. Ayrı bir smır çizmeye kalkışmak doğru olmaz.
Gazi
Paşa:
(16-17 Ocak 1923, İstanbul Gazetecileri'yle İzmit Kasrı
Görüşmesi, Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmala­
rı [1923]. Kaynak Yayınları, 1993).
Türk Milliyetçiliğinden Geri Adım Anlıyor
vük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal. 22 Temmuz
1922 TBMM Gizli Celse Zabıtları, c: 3, sh: 551, işbanka­
sı
meselenin çözümüne ilişkin
"muhtariyetçi '' görüşünü
rs
iv
Elcezire Cephesi Kumandanlığı tarafından olııştıınılacak ve yönetilecektir.
Cephe Kıımaııdanlığı bu koııııda Biiyiik Millet Meclisi
Başbnlığı ile ·ilişki kurar, vilayetler taı·ahndan izlenecek yolu diizenleyip oluştııracağmdan, idari yöneticilerin bu hususta başvuracakları makam da Cephe Ku4. Kiirdistan'm iç
Gazeteci Ahmet Emin
Bey'in (Yalman) Kürt meselesiyle ilgili sorusuna verdiği cevap, yönetimin bu
ak
ur
Fransızlar
yaptığı
İzmit Kasrı görüşmesinde
yansıtan
oylarını
3. Kiirdistan 'da Kiirtlerin
bul gazetecileriyle
or
dan
Mustafa Kemaliıı İstan­
Serbes tl
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
İttihat ve Terakki Partisi iktidarıyla birlikte, devletin
resmi ideolojisi olarak benimsenen ırkçı Türk milliyetç-
Yayınları.).
1
1
1
1
1
g
doğrııltusıında
Mütoreke döneminde terk edildi; doho doğrusu terk edil-
d.
bu prensibi kabul ediyoruz.
Tahmin edileceği gibi,
Kiirtlcrin bu zamana kadar
vercl yönetimlerine ilişkin
örgiitlenmelerini tamamlamış ve liderlerinin ve niifıızlu kişilerinin bu amaç
20
Kasını
! '1'1,'-;
't
1
1
1
1
1
or
g
ur
d.
ak
sözlerle dile
getirmişlerdi:
Kavramı
Arapça "milel"de n gelen Türkçe'd eki "millet" sözMilli birlik, İttihat ve Terakki fikrinin memleke tte cüğü, "bir inanca, bir dine mensup
olan topluluk" anlatekrar uyanınası hatta bazı belirtilerinin öne çıkması si- mına gelmektedir. Gelenekse
l Osmanlı sistemind e Müsyasette aldııkça zararlıdır, çiinkii İtifal Devletleri'yle li.imanlar, Hırıstıyanlar ve Yahudile
r farklı milletler sagayrı miislim teb'a bu meslek ve bıı likriıı aleyhindediryılıyorlardı. Biribirind en kalın duvarlarl a ayrılan Hıris/er ve bıı halin vatan için lelaket nedeni olacağı ve kon- tıyan mezhepleri de zamanla,
Osmanlı millet sistemi içferansa olıımsıız etki yapacağını temsilciler ortak bir dil- inde farklı millet statüsüne sahip
oldular. Tanzimat sisIc açıklanüıktadırlar. Bölgede koşullar yalana, tahrilata teminde, Hıristıyan mezheple
rinin de ayrı millet statüve yanlış anlamaya aldııkça elverişli oldıığımdan en sünde sayılmasıyla kalınmadı
, aynı mezhebin içindeki
ııfak bir hareket ve davranışran dahi sakııımak gerekir.
farklı etnik guruplar da bu statüden yararlandırıldılar.
Millet kavramı batıda olduğu gibi Tanzima t dönemind e
Farklı din ve etnik toplulukl ardan oluşan bir impaOsmanlı'da da dinsellikt en emisiteye doğru bir evrim
ratorluk devleti olan Osmanlı'nın etnik bir kimliği yok- yaşadı.
tu. Osmanlı'nın resmi dini İslam'dı, ama "ehl'i kitab"
dinlere, İslam'ın "zimmet akdi" çerçevesinde varlıkları­
Osmanlı sistemind e millet kavramı, toplumun İslam
nı sürdürme lerine imkan veriliyord u. İttihatçılar Oskesimi bakımından resmi olarak, geleneksel anlamını .
manlı toplumun un tarihten gelen dengeleri ni altiist etkorurken , Batı'da gelişen milliyetçilik akımı, Osmanlı
mişlerdi. Devletin resmi ideolojisi olarak benimsen en
islam toplumun u oluşturan farklı etnik toplulukları da
Türk- İslam sentezi, tarih boyunca aynı topraklar üze- etkiliyordu. 19. yy. sonlarınd
a Araplar, Arnavutl ar ve
rinde barış içinde birlikte yaşayan farklı dinsel ve etnik Kürtler arasında "İslam
ınilleti" kavramını zorlayan
unsurların koca İmparatorluğun çatısı altında barınma­
milliyetçi gelişmeler, etkisini duyurma ya başladı. Bu gelarına imkan bırakmıyordu. I. Dünya Savaşı İttihat ve
lişmeler karşısında bazı Osmanlı aydınları ve bürokrasi ,
Terakki yönetimi gibi onun ideolojisinin de sonu oldu. "Türk-İslam Sentezi"
adı altında alternatif milliyetçilik
Mondros Mütareke si imzalandığıncia Osmanlı İmpara- akımını geliştirdil
er. Yerel milliyetçilikler
w
1
yarlılıklarını şu
si
v
1
iliği, Mütareke dönemind e ve diğer etnik unsurları kendisine çekmek için, 187 6 Konutorluğu sadece dış nedenterk edildi; daha doğrusu n-i
Esasisi'nde yer cılcın, "Devletin resmi dili Türkçe' dir" dü- lerle değil, iç nedenlerle de
terk edilmek zorunda kaparçalanm a noktasına gelzenlemesine (mod. 18), 1921 Teşkilot-ı Esasiye Konulındı. Resmi söylernde ittimiş bulunuyo rdu.
hatçı ırkçı pervasızlık yeri- nu'ndcı dcı yer verme cesaretini göstermemişti.
ni, etnik farklılıkları gözeIrkçı Türk milliyetçiliğiten aşırı bir bassasiyere bırakmıştı. İttihatçıların dillerin- nin faturası o kadar ağır olmuştu
ki, OsmanlıD"ürk yöneden düşürmedikleri, "Türk", "Türkiye " gibi sözcükler timi, ittihatçıların uzaklaştır
dığı Ki.irtler'i ve diğer etnik
Türk milliyetçiliğini çağrıştıracağı endişesiyle yerini, unsurları kendisine çekmek
için, 1876 Kanun-i Esasisi'n"Osmanlı", "anasır-ı İslam" sözcükler ine bırakmıştı.
de yer alan, "Devletin resmi dili Türkçedi r" düzenlemesi"Türk" adı ancak diğer etnik İslam unsurlarıyla birli- ne (mad. 18), 1921 Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu'n da da yer
kte, onlar!.~ qit bir statüde ve oldukça sınırlı bir biçim- verme cesaretini göstermem
işti. Teşkilat-ı Esasiye Kanuele kullanılıyordu. Yönetim çevreleri benimseelikleri bu nu'nun Bazı Mevadının Tavzihan
Tadiline Dair Kanun'la
yeni üslupla, bir yandan ittihatçıların ürküttükl eri fark- (29 Ekim 1923), 1921 Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu'n da delı etnik İslam unsurları yenielen kazanma ya çalışırken,
ğişiklik yapılarak, Türkçe'ni n resmi dil olarak yeniden
bir yandan da ittihatçılara şiddetle karşı olan İtilaf Dev- Anayasa'ya konması için,
Lozan'da uluslararası güçlerin
letleri'ni hoş tutmaya çalışıyorlardı. İstanbul Hükümet i Tiirk milliyetçiliğine yeniden
vize vermelerini ve Türkadına Bahriye Nazırı Salih Paşa ile ARMHC Temsil Heçe'nin devletin resmi dili olduğu düzenlemesine Lozan
yeti üyeleri Mustafa Kemal Paşa, Rauf ve Bekir Sami Antiaşması'nda zikredilmesini
(24 Temmuz 1923) bekleBeyler arasında imzalana n I. Amasya Protokol ü'nün bi- meleri gerekmişti.
rinci maddesin de yönetimin her iki kanadı, İttihat ve
Terakki Partisi ve onun ideolojisi karşısındaki ortak duMisak-ı Milli' de Millet
.a
r
1
Osmanlı/Türk yönetimi, ittihcıtçılcırın uzaklaştırdığı Kürtleri
w
1
1
1
lrkçı Türk milliyetçiliginin faturası o kcıdcır ağır olmuştu ki,
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
başlangıçta
Scrhcsti
21
Kasım
199:--;
Mütareke dönemi anayasal belgelerinde iç içe geçmiş iki
millet kavramının yer aldığı görülür: Birincisi, etnik teranbul'da kurulan VŞMHratik bir içerikle gelişirken, ikincisi din temeline dayalı "geleneksel milletin" (Islam MC'nin, aceleyle Erzurum
Şubesi'ni kurması ve şube­
egemen Türk milliyetçiliği,
Mütareke dönemi anayasal belgelerinde din esa- nin kongre kararı alarak
milleti).
ırk esasına dayalı olarak,
bir yandan geriye kalan sına dayalı geleneksel millet kavramı ile modern millet Mustafa Kemal 'in İstan­
bul'dan bu kongreye katılOsmanlı topraklarını etnik
kavramlarının bir arada yer aldığı, söylenebir.
mak üzere yola çıkması,
farklılıklardan arındırmaya
n gerekleriydi. Erzusenaryonu
düzenlenen
önceden
çok
çalışıyor, bir yandan da Rusya'nın egemenliği altındaki
sonucunda yayınlanan bilTürk-İslam toplumlarını çatısı altına alarak yeni bir ci- rum'da VŞMHMC Kongre'si
diri ıin birinci maddesind e dile getirilen ve yukarıda söhan İmparatorluğu hayali peşinde koşuyordu.
züni.İ ettiğimiz devletin "çok etnili", "çok toplumlu" ve
mele dayalı modern millet" (Türk Mileti, Kürt Milleti),
"çok bölgeli" bir temelde yeniden yapılandırılacağına
ilişkin tarihi karar, daha sonra bu dönemde kabul edilen anayasal belgelerin ve 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanu-
ur
d.
İttihat ve Terakki Partisi'nin resmi ideoloji olarak
kabul ettirdiği "Türk-İslam sentezi", Osmanlı-İslam
millet sisteminden bir uzaklaşmaydı. İttihat ve Terakki
Partisi ideologlarının, Türk milliyetçiliğini öne çıkara­
rak İslam'a egemen kılan bu teorisi, Osmanlı-İslam toplumu bakımından da millet kavramının emisiteye doğru
evrilmesinin bir örneğiydi. Emperyal bir zihniyeti temsil
eden "Türk-İslam sentezi"nd e Osmanlı toplumund a
(gayrimüslim- İslam ayırımı gözetilmek sizin) hiçbir
farklı etnik unsurun varlığına izin verilmiyor du.
nu'nun temelini
oluşturdu.
ak
Mütareke dönemi anayasal bel _;elerinde iç içe geçmiş
iki millet kavramının yer aldığı görülür: Birincisi, etnik
temele dayalı "modern millet" (Türk Mileti, Kürt Milleri), ikincisi din temeline dayalı "geleneksel millet" (İs­
lam milleti). Mütareke dönemi anayasal belgelerinde
din esasına dayalı geleneksel millet kavramı ile modern
millet kavramlarının bir arada yer aldığı, söylenebilir.
yürütülen soykırımlar, Arap aydınlarına
karşı Şam'da Cemal Paşa'nın gerçekleştirdiği cinayetler,
ittihatçıların ve savundukları ırkçı "Türk-İslam sentezi"nin sonuçlarıydı. Kısa sürede kendisini toparlayar ak
vaziyete yeniden el koyan Osmanlıffürk bürokrasis i bu
zihniyetle, dağılma noktasına gelen devleti yeniden to-
.a
r
sünde
mümkün olmadığını görüyordu .
w
parlamanın
bürokrasis inin, dağılmaya yüz tutan
Osmanlı toplumlarını birarada tutmak için ittihatçıların
Türk-İslam Sentezi adı altında egemen kıldıkları ırkçı
milliyetçiliği terk ederek "çok etnili", "çok toplumlu"
ve "çok bölgeli" yeni bir toplum ve devlet modeli benimsendiğini ilan etmesi için en uygun yer, önemli bir
Kürt Merkezi olması, I. Dünya Savaşı yıllarında etnik
w
w
Osmanlıffürk
sahne olması ve Kürdistan' da kurulması
düşünülen Ermeni Devleti'ne karşı ortak duruş mesajı­
mn verilmesi bakımından Erzurum'd u. Mustafa Kemal'in İstanbul'dan ayrılmasından kısa bir süre önce, İsboğuşmalara
Sn best!
1
1
1
1
1
1'
Mütareke döneminin "millet sistemi"nin Tanzimat'tan ayrılan bir diğer özelliği de "gayrimüsl imler"in
statüsüdür . Tanzimat sisteminde gayrimüslim toplumlar
millet statüsünde sayılırken, Mütareke ve onu izleyen
cumhuriye t sisteminde bu topluluklar "azınlık" statü-
si
v
Büyük .hayallerle katıldıkları I. Dünya Sava~ı'ndan
mağlup çıkan ve bu nedenle Osmanlı İmparatorlu­
ğu'nun dağılma noktasına getiren İttihatçılar, sadece
uluslararası ilişkiler bakımından değil, Osmanlı toplumunun iç ilişkilerinde de telafisi imkansız zarariara yol
açmışlardı. Ermenileı·'e ve Kürtler'e karşı I. Dünya Savaşı yıllarında
1
or
g
batıda olduğu gibi demok-
22
sayıldılar.
Misak-ı
Milli'den Verilen Tavizler
yönetimi içerde olduğu gibi uluslararası ilişkilerinde de çatışmacılıktan uzak duruyordu . Bu
nedenle de Mondros Mütarekes i'nin sınırlarını devletin
yeni sınırları kabul ederek uluslararası güçlerle uzlaşma­
cı bir tutum içine girdi. Her ne kadar Misak-ı Milli'de,
Mütareke sınırları içinde yer alan topraklar için, "Osmanlı İslam çoğunluğunun yerleşik bulunduğu toprakların tümü gizli olarak ya da hükmen hiçbir nedenle ayOsmanlıffürk
1
1
!
kabul etmez" ifadesi yer alıyorduysa da, bizzat
Misak-ı Milli'nin metninde bu sınırlar konusunda da
çok ısrarlı olunmadığı anlaşılmaktadır. Birinci maddesinden Misak-ı Milli sınırları içinde sayılan Arap toprakları ve ikinci maddesind e yer alan "Elviye-i Selase"
(Üç Liv'1; Kars, Batum, Ardahan) için, bu bölgelerde re-
rılmayı
Kasım
1998
l
1
1
1
1
1
ı Milli'nin bu hükmüne de
edus" sözcüğüyle eş anlamlı. Latince bu sözcükten türe-
sadık kalmadığını,
yen "federalizm" ise, işbirliği yapmak üzere birlik oluş­
turma anlamıncı gelmektedir. Misok-ı Milli'yi, Milletler
Yönetim Misak-ı Milli sınırları içi-nde yer alan Kürda yasal prosedür içinde ayrılmasını redetıni­
vordu. Mustafa Kemal'in yukarıda aktardığımız, El-cezire Cephe Kumandanı Nihat Paşa'ya, "Kürdistan Hakdistan'ın
kında Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyeti'nin El-cezire Cephesi Kumandanlığı'na Talimatıdır" başlıklı kararın ikinci berıdinde, miletierin kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkı bütün dünyada kabul eelılınesi nedeniyle kendilerinin de bu prensibi kabul ettiklerini bu nedenle de Kürtlerin ilerde kendi geleceklerini özgürce tayin etmeleri için referandum yapılacağı belirtilmektedir.
Osmanlı/Türk
yönet'mi, bir kısım Anadolu toprakları­
nın Yunasitan'a verİlmesı ve İstanbul'un uluslararası bir
statüye kavuşturulması ile Viiayarı Şarkiye (Kürdistan)'ın bir kısım toprakları üzerinde baıiımsız bir Ermenistan Devleti'nin kurulmasıyla, yine Kürdistan toprakları'nın
1
L
rulan Türkiye Devleti'ne
bırakılması
karşılığında,
Misak-ı
g
Milli'nin ayrılmaz
olarak yorumlcıncıbilir.
bir parçası olarak kabul
edilen Musul Vilayeti olarak adlandırılan Güney Kürdistan toprakları İngiltere'nin egemenliğindeki Irak Devleti'ne bırakıldı.
Kürtlerin Statüsü
Başkan Wilson'ın 14 Nokta'sında savunduğu uluslakaderlerini tayin hakkı ilkesine göre, "imparatorlukdevlet''lerin tasfiye edilerek yerine, ulus-devlet"lerin kurın
ak
ur
nisran'a verilmişti. Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan
bu toprakları daha sonra yapılan Moskova (16 Mart
192J) ve Kars (13 Ekim 1923) antlaşmalarıyla Kars ve
Ardahan Ermeniler'den geri alınırken, Batum Gürcistan'a bırakıldı.
Kuzeyyeni ku-
or
ka bul ediliyordu. Nitekim
sözleşmesi federal sözleşme
daha sonra Türk yönetimi
Lozan'da, referanduma dahi gitmeden Arap toprakları­
nın tamamen ayrılmasını kabul etti. Mondros Mütarekesi ile Banım Gürcistan'a, Kars ve Ardahan da Erıne­
batı Kürdistan'ın
d.
yana
o,· kullanmaları halinde,
bu toprakların Osmanlı
Devleti'nden ayrılabileceği
bir kısmının Irak Devleti'ne bağlanmasına şid­
detle karşı çıkıyordu. Osmanlı/Türk yönetimi eğer Kürdistan topraklarının ille de ayrılması söz konusu olacaksa, bu topraklarda Ermenistan Devleti'nin yerine, Kürdistan Devleti'nin kurulmasını tercih ediyordu.
Musul 'Vilayeti'nin İngilizlerin isteği üzerine Irak
Devleti'nin egemenliğine bırakılması, Misak-ı Milli sınır­
larının
bir başka ihlaliydi. Yönetim, her vesilerle bu toprakların Kürtler'e ait olduğunu ve Kürtler'le Türklerin
"dinen, irfanen ve emelen" (dinsel, kültürel ve amaçları
bakımından) birlik oluşturduklarını savunarak, "Os-
w
1
1
1
h::ılkının ayrılmaktan
yor. Misak ise sözleşme anlamında. Miscık latince "fo-
rulması görüşü,
I. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası
bir ilke olarak benimsendi. Bu ilke gereğince Almanya,
Avusturya-Macarista n İmparatorluğu gibi Osmanlı İm­
paratorluğu'nun tasfiyesi de gündemdeydi. Bu uluslararası tercihin karşısında imparatorluğu ayakta tutmanın
artık mümkün olmadığını çok iyi bilen Osmanlı yönetimi, hiç değilse Mondros Mütarekesi'yle çizilen sınırlar
içinde kalan toprakları elde tutmak istiyordu; çünkü bu
toprakların
da ulus-devlet esasına göre bölünmesi söz
konusuydu. Mütereke sınırları içinde kalan Vilayat-ı
Şarkiye'de (Kürdistan), Bağımsız Ermenistan ve Özerk
Kürdistan devletlerinin kurulması; Izmir ve dolaylarınm
özel bir statüye kavuşturulması, hatta daha sonra Yunanistan'a bağlanması, İstanbul'un uluslararası bir statüye
rs
iv
1
ferandum yapılmasını ve
.a
1
1
1
li, "millete ait", "milletle ilgili", "ulusal" anlamıncı geli-
w
1
Misok-ı Milli Arapça iki sözcükten oluşan bir terkip; mil-
w
1
1
1
1
1
manlı İslam çoğunluğunun yerleşik bulunduğu
bu topraklar, bir bütün olarak gizli ya da hükmen hiçbir biçimde ayrılma kabul etmez" deniyorsa da, yönetimin Misak-
Serbest!
kavuşturulması;
Karadeniz'de bir Pontus Devleti'nin
Bu projelerin gerçekleşmesi
ise Türk varlığının sonu olacaktı. Savaştan yenik çıkmış,
orduları ve yönetim mekanizması çökmüş, toprakları
büyük oranda işgal edilmiş bir devletin, kendisini bekleyen bu sondan kurtarmasının tek yolu, farklı etnik unsurlardan oluşan İslam toplumların ortak bir tutum benimsemelerini sağlamak için, bu toplumların, etnik,
toplumsal ve bölgesel farklılklarından doğan haklarının
tanınınası ve bu hakların güvence altına alınmasıyla
mümkün olabilirdi. Misak-ı Milli işte bu ihtiyacın sonukurulması planlanıyordu.
CLında doğmuştu. Misak-ı
Milli Arapça iki sözcükten
bir ter kip; milli, "millete ait", "milletle ilgili",
"ulusal" anlamına geliyor. Misak ise sözleşme anlamın­
da. Misak latince "foedus" sözcüğüyle eş anlamlı. Latince bu sözdikten türeyen "federalizm" ise, işbirliği
yapmak üzere birlik oluşturma anlamına gelmektedir.
oluşan
Kasını
19':.1S
.
·
1
.
Mütoreke dönemi onoyasal belgeleriyle, Mustafa Kemol'in açıklamoları birlikte değerlendirildiklerinde, ku-
federal sözleşme
olarak yorumla nabilir.
sözleşmesi
pılanma modelinin söz konusu edildiğini tespit ediyoruz:
Birincisi Federal bir yapılanma; ikincisi yerel ve sınırlı bir
bölgesel özerklik; üçüncüsü sadece viloyetlere ve nohiyelere tonınan yerel yönetim.
nün ne olacağı konusun da ayrıntılı ve net bir belirlemeye gitmedi. Mustafa Kemal, yukarıda aktardığımız bir
konuşmasında bunun nedenin i şöyle açıklıyor: "Doğal
olarak buna ait ayrıntılar ve açıklamalar yoktur. Çünkü
dir: "Milli Misakımız bize etnograf ik bir sınır çiziyor.
Bu sınırın içine alınan yerler nerelerdir? İki milletin, yani Türkler' le Kürtleri n yerleşik oldukları yerler. Bu yazısında "Kürt Milleti" , "Türk Milleti" ayırırnma da vurgu yapan Ziya Gökalp de Amasya Protoko lü'nde ve
Mustafa Kemal'i n çeşi:di konuşmalarında belirttiği, iki
milleti bünyesin de barındırai1 bir devletten sözediliyordu; bu da federal bir devlet modelin e tekabül ediyordu .
ak
ur
bu ayrıntılar ve açıklamalara girmenin zamanı da değildir. İnşallah varlığımız güvence altına alındıktan sonra
(inşallah sesleri) kardeşler arasında çözümleneceğinden,
bırakılmış ve ayrıntıya girilmemiştir. Fakat esas olarak
bu madded e içkindir ". Yönetim , öne sürüldüğü gibi vakti olmadığı için mi, yoksa ilerde atılan bu adımları geri
kol'ün bu ilkesine sık sık
vurgu yapıldığını görüyoruz. Türk Milliyetçiliği'nin
kurucus u Ziya Gökalp bir
yazısında bu doğrultuda
şu satıriara yer vermekt e-
or
yönetim i
hiçbir zaman Kürtleri n ve
diğer islam etnik ve toplumsal unsurların statüsüOsmanlı(fürk
Mustafa Kemal'in çeşitli
Protokonuşmalarında
g
rulocağı vadedilen yeni devlet bünyesinde Kürtlerin stotüsü konusunda dönemin üç ayrı evresinde, üç farklı ya-
Milletle r
d.
Misak-ı Milli,
için mi ayrıntıya girmemişti? Bizce
ikincisi doğru. Ancak Mustafa Kemal'in ifade ettiği gibi
ayrıntılar dönemin anayasa l belgelerinde ve kendisin in
almayı düşündüğü
benimsemek zorunda
kalmıştı. Bu nedenle de şartlar elverdiği ölçüde yeniden
geleneksel politikay a dönmey i gözeten yönetim, adımla­
rını hesaplay arak atıyordu. Bir yandan Kürtlerin ayrıla­
rak bağımsız devletlerini kurmalarından ya da devletin
yeniden yapılandırılarak Kürtleri n eşit haklar temelinde
rarası gelişmelerin zorlamasıyla
rs
iv
ve diğer önde gelen devlet adamlarının açıklamalarında
''içkindi r". Bu belgeler den yola çıkarak belirlemelerde
bulunma k mümkün .
yönetim i, geleneksel devletin yerine,
devletin farklı etnik, toplums al ve bölgesel özellikleri gözeten anlayışı, demokra si ve hukuk anlayışının sonucunda değil, Mustafa Kemal'i n El-cezire Cephesi Kumandanlığı'na gönderdiği Talimat 'ta da zikrettiği gibi uluslaOsmanlırrürk
Mütarek e dönemi anayasa l
belgeleriyle, Mustafa Kemal'i n açıklamaları birlikte değerlendirildiklerinde, kurulacağı vadedile n yeni devlet
bünyesin de Kürtleri n statüsü konusun da dönemin üç
ayrı evresind e, üç farklı yapılanma modelin in, söz konuYukarıda aktardığımız
w
yönetim .
.a
su edildiğini tespit ediyoruz : Birincisi Federal bir yapı­
lanma; ikincisi yerel ve sınırlı bir bölgesel özerklik;
üçüncüs ü sadece vilayetlere ve nahiyelere tanınan yerel
w
w
Erzurum ve Sivas Kongrel eri bildirileri, Amasya Protokolü ve Misak-ı Milli birlikte incelend iklerinde , bu
anayasa l belgelerin farklı etnik ve toplums al unsurlad a
bölgeler arasındaki ilişkileri ele alınış biçimi, federal bir
devler biçimine denk düşen bir anlayışı yansıttığı görülür. Bu belgeler de hiçbir etnik ya da toplums al unsura
ayrıcalık tanınmamakta, Türkler ve Kürtler ve diğer İs­
lam etnik topluml ar aynı statüde sayılmaktadırlar. Yukarıdada aktardığımız Amasya Protoko lü'nde "Osman Devleti' nin düşünülen ve kabul edilen yeni sınırları­
nın, Türk ve Kürtleri n yerleşik oldukları toprakla n kapsadığı" belirtilm ektedir. Yine yukarıda aktardığımız
lı
Serbest!
onun bünyesin de yer almalan ndan söz ederken diğer
yandan onların politik bir güç olarak ortaya çıkmalarını
engellemek için her türlü yönteme baŞ vurmakt an geri
kalmıyordu.
1921'e gelindiğinde yönetim , kendisini 1919'da olduğundan daha az baskı altında hissettiy ordu. Mustafa
Kemal, Anadolu ve Kürdista n'a gelmesinden kısa bir
sonra buradak i tüm muhalef et odaklarını kontrol altına
aldı. Erzurum Kongres i'nde önde gelen Kürt feodal-dinsel temsilcileriyle bir kısım Kürt kökenli aydınların desteğini alan Mustafa Kemal, bu yerel güçlere Millet Meclisi'nde temsil olanağı sağlayarak, onların aracılığn·la
Kürdista n'da insiyatifi ele geçirmişti. Uluslararsı ilişkiler
de artık eskisi kadar olumsuz değildi, Sovyetlerin sağla­
dığı koşulsuz maddi ve manevi destek sayesinde kemalist Ankara yönetim ini artık herkes hesaba katmak zoyandan işgalci güçler, gerek kendi içlerindeki çıkar çatışmaları, gerek Sovyetlerin uluslararası
rundaydı. Diğer
24
Kasır.1
I 99:-.:
1
1.
1
1
1
1
1
1
1
'j
'
1
-~~
1
1
oluşlar, gerekse Anadolu ve
Kanunu' nda oldugu gibi, ikili bir özerklik sistemi söz ko-
uluslararası
vilayetler ve nohiyeler temelinde uygulonocak "yerel
kasaba da bir nahiyc" sa-
özerklik"; ikincisi, Kürdistan'da uygulonocak "bölgesel
özerklik".
güçlere oldukça önem veriyor ve antlaşmazlıkları onlarla uzlaşarak çözmek istiyordu. Olayların ne getirip ne
götüreceği kestirilmediği için yönetim her konuda olduğu gibi, Kürt meselesi konusunda da köklü geri adımlar
atmaktan kesinlikle uzak duruyordu. Ankara yönetimi
Sevr'i kabul etmemişti ama henüz yürürlükteydi. Bu iç
ve dış politik koşullar altında yürürlüğe konan 1921
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile Erzurum ve Sivas Kongreleri bildirileriyle Amasya Protokolü ve Misak-ı Milli'de
federatif bir yapılanma tarif eden devlet projesinin yerine, vilayet ve nahiyelerin yerel yönetimi ile bunun üstünde "umumi müfettişlik" adı altında merkeze sıkı sıkıya
bağlı bölgesel bir özerklik biçiminde ifadesini bulan da-
1
1
1
l
(mad. 21).
1921 Teşkilat-ı Esasiye
Kanunu'nda Vilayet, Kaza ve Nahiye'den oluşan idari
birimlerin dışmda "umumi müfettişlik" adı altında bir
bölgesel idari sisteme de yer verildiği görülmektedir
(Mad 22). Söz konusu düzenlemeele vilayetler "ekonomik ve toplumsal ilişkileri itibariyle birleştirilerek umumi müfettişlik birlikleri oluşturulur" 111 demektedir. Bu
bölgelerde "genel olarak güvenliğin sağlanması, kamu
işlemlerinin denetlenmesi, umumi müfettişlik bölgesindeki vilayetlerin ortak işlerinde uyumun düzenlenmesi
görevleri umumi müfettişiere veriliyordu. Umumi milfertişlerin devletin genel görevleriyle bölgesel yönetimlere ait kararları sürekli denetleyeceği (mad. 23) düzenleniyordu.
Mü.tareke döneminde Kürtler'e bölgesel özerklik verilmesi konusunda vaadierin hayata geçirilmesi doğrul­
tusunda bazı adımların atıldığını tespit ediyoruz. Millet
Meclisi Vekiller Heyeti adına Meclis Başkanı sıfatıyla
Mustafa Kemal'in Kürdistan'da "bölgesel yönetim"in
kurulma~ı için gerekli hazırlıkların yapılması için El-ce-
va
ha geri bir çözüm öngörülüyordu.
yılıyordu
g
çektiği
köyden
or
~ını
"Nahiye bir veya birkaç
oluşacağı gibi bir
nusu edilmektedir: Birincisi, oşamalı olarak tüm ülkede
rd
.
Kemalistler herşe­
ve rağmen İngiltere'nin bayorlardı.
larla düzenlenmesi öngö(mad. 20).
rülüyordu
ku
Kürdistan 'daki kıpırdan­
malar nedeniyle kendilerini
eskisi kadar rahat hissetmi-
1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'na göre vilayet, kaza ve nahiye'den oluşan idari örgütlenme sisteminde, vilayet ve nahiyeye özerklik tanınıyordu. Bu Kanunu'na
göre "yerel işlerde manevi şahsiyere ve özerkliğe sahip"
olacak olan vilayet, "dış ve iç siyaset, şer'i, adli ve askeri işler, uluslararası ekonomik ilişkiler ve hükümetin genel önerisiyle birden fazla vilayeti ilgilendiren hususlar
ayrık olmak üzere; Büyük Millet Meclisi tarafından çı­
karılacak kanunlar gereğince Vakıflar, Üniversiteler,
Milli Eğitim, Sağlık, Ekonomi, Ziraat, Baymdırlık, Sosyal Yardımlaşma, işlerin düzenlemesi ve yönetilmesi,
kurulacak olan vilayet meclislerinin yetkisi içinde" (
m ad. 11) olacaktı. İdari ve güvenlikle ilgili bir idari birim sayılan kazalar vilayetlere tanınan bu statünün dı­
şında tutulmaktaydı (mad. 15). Vilayetlerle birlikte
özerk bir statü tanınan nahiyeler, "özel yaşamında özerkliğe sahip bir manevi şahsiyet" (mad. 16.) olarak kabul
edilen "Nahiye'nin bir meclisi ve bir yönetim kurulu ve
bir de müdürü" olacaktı (mad. 17.). Nahiye meclisi, nahiye halkınca doğrudan doğruya seçilen üyelerden oluşacaktı (m ad. 18. ). "Yönetim kurulu ve nahiye müdürü
ise nahiye meclisi tarafmdan belirlenecekti (mad.). "Nahiye meclisi ve yönetim kurulu idari, iktisadi ve mali
yerkilere sahip olup, bu yerkilerin derecesi özel kanun-
w
1
1
1
1
sıdır. Talimat'ın birinci bendinde, 1921 Teşkilot-ı Esasiye
rs
i
1
1
1
1
ilişkilerde yol açtığı altüst
.a
1
1
1
rak esasına dayalı olarak özerklik temelinde ele olınmo­
w
1
1
Talimat'ta göze çarpan ilk özellik, Kürt meselesinin top-
w
1
1
s~rbesti
zire Cephesi Kumandanlığı'na gönderdiği "talimat",
Mütareke döneminde Kürdistan'a özerklik tanınması
doğrultusunda-atılan resmi adımların günümüze kalabilen belki de en önemli belgesidir.
Mustafa Kemal vekiller heyeti adına El-cezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa'ya Kürdistan'da bölgesel
özerklik çalışmasmı başlatması doğrultusundaki talimaEsasiye Kanunu'nun 22. maddesinin
yetkiye dayamyordu.
tı Teşkilat-ı
ğı
tanıdı­
Talimat'ta göze çarpan ilk özellik, Kürt meselesinin
toprak esasına dayalı olarak özerklik temelinde ele alın­
masıdır. Talimat'ın birinci bendinde, 1921 Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu'nda olduğu gibi, ikili bir özerklik sistemi söz konusu edilmektedir: Birincisi, aşamalı olarak
tüm ülkede vilayetler ve nahiyeler temelinde uygulanacak "yerel özerklik"; ikincisi, Kürdistan'da uygulanacak
"bölgesel özerklik". Vilayetler ve nahiyeler düzeyinele
Kasım 1 Y':JX
ingilizlerle tüm ihtilaflarına rağmen Mütareke döneminde onlarla küçük bir silahlı çatışmaya girmekten dahi kauygulanacak yerel özerkliği n "iç siyasetin gereği olarak" benimsendiği belirti-
çınan Kemalistler Kürt liderleri Mahmut Berzenci'yi ve
Simko'yu silahiandırorak ingilizler' e saldırtması bu po li-
tikanın ürünüydü.
lirken, "Kürdistan" a tanınacak bölgesel özerkliğin, "hem iç hem de dış siyaset gereği" olarak benimsendiği belirtilmektedir.
Talimat'ta, Kürdistan'ııı
iç politikasının Elcezire
Cephesi Kumandanlığı tarafından oluşturulacağı
ve
yönetileceği ifade edilelikten sonra, Cephe Kumandanlı­
ğı'nın bu konularda Büyük Millet Meclisi ile ilişki kura-
gütlenmesinin tamamlanmasını ve yöresel liderlerin ve
nüfuzltı kimselerin desteğinin alınması için çaba göstebelirtilmekte; referanduma gidildiğinde
halkın, kaderlerini belirleme hakkma zaten sahip olduğunu söyleyerek, bu nedenle de Türkiye Büyük Millet
gerektiği
likler ve iyileştirmelere gerek gördükçe, bunun uygulanmasını hükümete önerir" denmektedir.
Talimat'tan açıkça anlaşıldığı gibi yönetim, vilayetlere ve nahiyelere tanıdığı demokratik işleyiş hakkını,
Umumi Müfettişlik adı altında Kürdistan'da oluşturula­
cak özel "özerk" yapıdan esirgemekte ve onun, yetkilerini halktan almayan ve merkezi otoriteye bağlı, geniş
yetkilerle donatılmış bir asker tarafından sıkıyönetim ya
da günümüzdeki Olağanüstü Hal Bölgesi statüsünde yönetilmesini öngörüyordu.
va
rilmesi
or
liyordu. Öyle ki yönetim, milletierin kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkının gereği olarak Kürtlerin, ayrı mı birlikte mi yaşamaktan yana olduklarına karar
vermeleri için, referanduma gidileceğinden, serbest iracleleriyle birlikte yaşamayı tercih etmeleri için, Kürdistan 'da referandum yapılınca ya kadar yerel yönetim ör-
Cephe Kumandanlığı olduğu belirtildikten sonra "talimat"ın beşinci bendinde El-cezire
Cephe Kumandanlığı'nın, "idari, adli veya mali değişik­
vuracakları makamın
rd
.
ilkesinin evrensel olarak benimsendiğini, bu nedenle kendilerinin de bu ilkeyi benimsediklerini belirten
"M. Kemal, Cumhuriyet'in ilanından sonra yürürlüğe
konan politikalardan çok uzak, batı dünyasının ulaştığı
demokrasi ve hukuk anlayışına uygun bir anlayışı sergih;:ıkkı
oluşturacağından, idari yöneticilerin bu konularda baş­
ku
2. bendinde milletierin kaderlerini tayin
Kürtlerin İngiliz ve Fransızlar'la işbirliği yaparak aydevlet kuracakları korkusunun bugün olduğu gibi o dönemde de yaygın olduğunu bu dönemde
yayınlanan -belgelerden tespit ediyoruz. Mustafa Kenıal'in bu herkesi şaşırtan ince demokrasi ve hukuk an-
.a
rılıp bağımsız
bu korkunun ürünüydü. Aynı korku ve kaygılara
Mustab Kemal'in El-cezire Cephe Kumandanlığı'na yazdığı "talimat"ta da yer verildiğini görüyoruz. Talimat'm
4. bendinde bu korku şu sözlerle dile getirilmektedir:
"Kürdist;:ın'da Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak smı­
rıı'ıda İngilizler'e karşı düşmanlığını, silahlı çatışma ile
w
w
layışı
Mustafa Kemal'in İzmit Kasrı'nda gazetecileric yaptı­
ğı "mulakat"ta Ahmet Emin Yalman'm Kürtler'le ilgili
sorusuna verdiği cevap, M. Kemal'in El-cezire Cephe Kumandanı'na Kürdistan'da özerkliğin tesis edilmesiyle ilgili talimatından itibaren geçen altı ay içerisinde Kürt me-
rs
i
Meclisi yönetimi altında yaşamayı tercih edeceklerdir,
diyecek ölçüde incelmiş bir demokrasi anlayışı sergiliyorclu Mustafa Kemal.
selesi konusunda yönetimin geçirdiği fikri değişimi görmemiz bakımından ilginçtir.
Mustafa Kemal, El-cezire Cephesi Kumandanı Nihat
Paşa'ya gönderdiği Talimat'ta, Kürdistan'da oldukça sı­
nırlı bir özerklik sisteminden sözederken, İzmit Kasrı
Kürtlerin bölgesel bir yoğunluk oluştur­
madıkları gerekçesiyle, Kürt meselesinin bölgesel olarak
değil, vilayetlere tanınacak özerklik çerçevesinde çözükonuşmasında,
me
kavuşturulacağı
belirtilmektedir.
Mustafa Kemal'in El-cezire Cephesi Kumandanlı­
ğı'na gönderdiği "talimat"ta belirtildiği gibi, yönetim
Kürt meselesi konusundaki politikasını, uluslararası ge-
Kemalistler, Kürt liderleri Mahmut Berzenci'yi ve
Simko'yu silahlandırarak İngilizleı·'e saldırtması hangi
söz konusu olduğu koşullarda Kürtler'e karşı alabildiği­
nce tavizkar bir tutum izleyen bu çevreler, uluslararası
ilişkilerinde iyileşmeler söz konusu oldukça geri adımlar
atarak, daha sınırlı çözümlerden sözediyordu. Mustafa
w
düzeltilmesi mümkün olmayacak boyutlara vardırmak
ve yabancılada Kürtlerin antlaşmaianna engel olmak".
İngilizlerle tüm ihtilaflarına rağmen Mütareke döneminele onlarb küçükbir silahlı çatışmaya girmekten dahi kaçınan
politikanın
ve hesapların ürünü
olduğunu şimdi
daha iyi
anlıvoruz.
Serbesti
lişmelere göre belirliyordu. İmparatorluğun tasfiyesinin
26
Kasım 1 LJ'JS
1
1
1
1
1
1
1
g
cağı ve vilayetler tarafından izlenecek yolu düzenleyip
Talimat'ın
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
F
1
i
1
1
1
1
1
1
1
listlerin, Mütoreke döneminde Kürtler' e verdikleri sözleri unutmoları zor olmadı.
1. bask!, 1998, Ankara).
rg
arada uluslararası ilişkilerde oldukça önemli gelişmeler yaşanmıştı. En önemli gelişme Ankara'daki yönetimin Osmanlı Devleti'nin tek
reınsilcisi olarak Lozan Barış Konferansı'na (21 Kasım
1922) çağrılmış olmasıydı. Diğer yandan konferans açı­
lır açılmaz Kürt meselesi masaya getirilmiş ve Türkiye'nin yapılan gizli görüşmelerde Musul konusunda ta-
Mustafa Kemal Paşa, meclisin ikinci toplantı yılını
açarken (1 Mart 1921), yaptığı konuşmada devletin yeniden yapılandırılması konusunda Misak-ı Milli ve
1921 Teşilat-ı Esasiye Kanunu ile benimsenen "özerklik" esasının yeni İdare-i Vilayet Kanunu ile birlikte uy-
ülkenin iç gelişme koşullarının
oluşacağını ifade ediyordu. Mustafa Kemal Meclis'in
üçüncü toplantı yılını açarken (1 Mart 1922) yaptığı
açılış konuşmasında,"Türkiyc Büyük Millet Meclisi Hükonmasıyla,
viz vermesi karşılığında Kürt meselesinin konferansın
kapsamı dışına çıkarılması talebi kabul görmüştü. Kürt
meselesi konusunda içerde insiyatifi elinde bulunduran
Türk yönetiminin fazla endişeleneceği bir durum yoktu.
gulamaya
Sütten ağzı yanan Türk yönetimi yine de yoğurdu üfleyerek yiyor, ınesele üzerinde tam bir mutabakata varılma­
dan, Kürtlere yapılan taahhütleri bütünüyle geri almanın
ki.imeti'nin iç idare ve siyasette prensibinin Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu'nun birinci ve Misak-ı Milli'nin birinci
ve beşinci maddelerinde gösterilen ilkeler olduğunu,
"yönetim biçiminin" bağsız, koşulsuz egemenliğine sahip olan halkın kaderini bizzat ve bilfiil belirlemesi esa-
yanlış bir tutum olacağını düşünüyordu.
vilayetlerin "yerel işlerde manevi şahsiyet ve tam özerkliğc sahip" oldukları savunuluyord u. Bu programda, vilayet meclisi üyelerinin, "beşbin kişiye bir üye olmak üzere
söyleyerek, "özerklik" sisteminin uyiçin Müfettiş-i Umumilik Kamın Lagulamaya
hiyası ile İdare-i Hususiye-i Vilayet ve İdare-i Nevahi
(nahiyeler) Kanun Lahiyası adlı kanun tasarılarının
meclise sunulduğunu belirttikten sonra meclisteki konuşmasını, devletin yeniden yapılandırılması konusun-
genel oyla vilayet halkı tarafından seçilecek üyelerden
oluşması" ilkesi kabul edilerek, vilayet halkına "tam
daki "özerklikçi" görüşlerini vurgulayarak şu sözlerle
devam ettirir:
Mustafa Kemal ve arkadaşları, "özerklikçi" fikirlerini
ilk olarak, "Halkçılık Programı"nda ortaya koymuşlardı.
Halkçılık Programı'nda bu konuya ayrı bir yer verilerek,
özerklik" verilmesi benimsenmişti. Halkçılık ~rogra­
mı'nın daha sonra Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'na dönüştü­
rülmesi ilc ilgili kurulan özel komisyonda da bu yaklaşım
aynen benimsenmişti. Meclis'te yapılan görüşmelerde,
"tanı özerklik" sözünden rahatsızlık duyan muhalefete
Mustafa Kemal şu sözlerle cevap veriyordu: "Türkiye
halkı etnik olarak, dinsel olarak ve kültür olarak birleş­
miş, biribirierine karşılıklı saygı ve feciekadık duygularıy­
In dolu, kaderleri ve çıkarları ortak olan bir sosyal topluluktur. Bu toplulukta etnik haklara, toplumsal haklara ve
iç siyasetimizin esas noktaların­
dandır. İç idari yapımızcia bu esas noktanm, halk yönetiminin anlamına yaraşır gelişme düzeyine varclırılması siyasetimizin gereklerinden dir." Mustafa Kemal'in bu kabölgesel
koşullara saygı,
w
1
1
1
1
zetecilerle yaptığı konuşma
arasında altı ay gibi kısa bir
zaman geçmişti ama, bu
sına dayandığını"
konması
(... )Efendiler! Tiirkiye hallo ırken veya dinen ve harsen, birlik halinde, biri birine karşı hırşJlıklı saygr ve fedekarhk dııygıılanyla dolıı ve kaderleri ve çıkarlan ortak olan bir sosyal toplıılııktıır. Bıı toplulukta etnik lıak­
laı~ toplumsal haklar ve yöresel koşullara saygı, iç siyasetimizin esas noktalanndandır. İç idari teşkihırımızm
bıı esas noktanın, halk idaresinin en kapsamlı nnlamda
layık olduğu gelişme diizeyine ulaştmlmasJ siyasetimizin
gereğidir. (Prof. Dr. İhsan GÜNEŞ, Birinci TBMM'nin
Düşünce Yapısı 1920-1923, sh.205, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, l. baskı, Temmuz 1997, Ankara).
rarlı tutumu, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun bu düzenle-
Türklerin ve Kürtlerin Misak-ı Milli' si, Türklerin
Misak-ı Milli'sine dönüşüyor
mesini önerildiği biçimde meclisten geçirmesi için yeterli
olmamış, "tam özerklik" in "tam"ının metinelen çıkarı!masını kabul etmek zorunda kalmıştı. (Prot: İhsan GÜ-
Her şeyin bir bedeli vardı. Çok istedikleri Kürdistan'ın
bir parçası olan Musul'u vererek İngilizlcr'i, Kürdistan 'ın
1~
Sı:rbcsti
l
.o
1
1
1
menistan ve Kürdistan projelerinden vazgeçiren kema-
Hiikiimeti
ve Milli Miicadele, C II.
Son Meşrııtiyet 1 19191920, Tiirkiye İş Bankns1
Kiiltiir yavııılan, sh. 204,
ku
rd
1
derdiği tarihle, İzmit'te ga-
NEŞ, İstanbul
iv
a
1
riye kolon toprakları üzerinde kurulması düşünülen Er-
"talimatı"
rs
1
gön-
!(emal'in
.a
1
parçası olon Musul'u vererek ingilizler'i, Kürdistan'ın ge-
w
w
1
Her şeyin bir bedeli vardı. Çok istedikleri Kürdistan'ın bir
27
Kasını 19':!X
geriye kalan toprakları üzerinde kurulması düşünülen Er-
langıcıdır. Türk yönerimi Lozan'da aldığı uluslararası
menistan ve Kürdistan projelerinden vazgeçiren kemalist-
destekle. Mütareke döneminin anayasal belgeleri ilc be-
lerin, Mütarcke döneminde Kürtler'e verdikleri sözleri
nimsenen devlet ve millet anlayışından vazgeçerek ırkçı
unutınaları
Türk milliyetçiliğini yeniden devletin resmi ideolojisi
zor olmadı. Güçlü bir Kürt muhalefetinin or-
taya çıkmasını engelleyerek Kürt meselesinde insiv<ltifi cl-
olarak yürürlüğe koydu.
de tutmayı başarmıştı.
ruruyordu. Bunun için bir yandan bu doğrultudaki faaliyetler yasaklanırkcn, diğer yandan da bu konulardaki mevcut ortadan belgelerin kaldırılması kampanyası
başlatıldı.
Bu kampanya çerçevesinele Misak-ı M illi dö-
neminde Kürtler lehinde kabul eelilen düzenlenıelerin ve
resmi yetkililerin
açıklamaları
ve
yazılan yazıların
orta-
dan kaldırılması işlemleri da yürütüldü. Bir yandan, klitüphaneler ve özel arşivler Kürtler'le ilgili her türlü belgeden ve bilgiden
adamları,
takım
yandan bilim
ortadan kaldırılması mümkün olmayan bir
belgelerin
Misak-ı
arındırılırken, diğer
çarpıtılınası
faaliyetini yürütüyordu.
Milli bu belgelerin başında yer alıyordu
Misak-ı Milli'nin ve dönemin diğer anayasal belgele-
iv
a
rinin temelde bir Türk-Kürt devleti kurulmasına bağlı
olarak çok etnili", "çok toplumlu" ve "çok bölgeli" bir
millet ve devlet anlayışını ifade eden
açık nıuhtevasına
b-
rar ve beyana rağmen, bir çoğu akademik karİyer sahibi
Türk ve siyaset bilimeisi ve tarihçi, bilim adına bu belgesakınca görnıüyorlarclı.
Misak-ı
rs
leri, Türk milliyetçiliğinin belgeleri olarak ilan etmektc
Milli ve dönemin diğer anayasal belgelerini
.a
Türk milliyetçiliğinin belgeleri olarak ilan eden Türk bilim adamları, bu belgede yer al::ı n İslam unsurlarının
karşılıklı
olarak biribirlerinin "toplumsal hakları" ile
"bölgesel koşullarına'' saygılı olunacağı i barclerindeıı
w
w
birkaç sözle ele olsa sözeclerkcn, bu toplumların karşı­
lıklı
olarak birbirlerinin "etnik haklar"ıııa saygılı oia-
cakları
ibaresinden hiç sözctmemekre, adeta bu sözcük-
leri görmemczlikten gelmektedirler.
1921 Teşkihıt-ı Esasiye Kanunu'nun 22. maddesi konusundaki, kanunun elimizdeki latiıılıadlerinc çeıTilmiş bulıman
metinle, J\!Jelımer .)ii kı-ii Seklıan 'm "Nlekrııb "u arasmda ki
f:ırklılığm nereden k.wnaklandığmı tespit ermek için mernin
:ıs/ma ulaşma çnh:ımız fayda sağlamadı. 1921 Teşkilar-ı Es;ısi­
ve K:ınıııw 'nun ilk m emi yer alması gereken A-l eclis Z:ıbıt Ccrideleri'nin as/mm mcvcıır olmadığmı tespit ettik. O dönemde
lıeniiz l:ıtin alf:ılıcsi kabul edilmediği halde 1921 Teşkilar-ı
Es:ısi_vr: z:ılıır ccridelerinin latin albbcsiyle b:ısılmış olması lıı1
ceridclcrin sonrad:w lı:ısıldığmı göstermektedir. 1921 Teşkilat­
; Es:ısivc K:JJwıııı 'nda Loz:ın Antlaşm:ısı 'ndan sonr:ı yapılan
d.:ğişiklik mcrninde ·'fisani.ı•e" sözciiğiiniin Anavas:ı merninden çık:ınldığın:ı dair lıir değişiklik kaFdm:ı r:ısrlam:ıdık. Bu
dıırwııd:ı iki ilırimaldcn sözedilebilir: Birincisi Ana .ı-asa 'ımı Inı
maddesinin meclisin gizli bir göriişmesinde değişikliğe ıığradJ­
ğı; ikincisi kaıııınıın orijiıwl merninin dilinin s:ıdeleşririlmesi
:ı dı alrmd:ı içcrıl!;indc degişiklik ppıldığı.
w
Türk nıilletçiliğinin veniden sahneye çıkışının baş-
1
1
rg
tarihi, kültürü, dili ve coğrafvasmın yok edilmesi oluş­
.o
hareketinin bir boyunımı da Kürt
ku
rd
Cumhuriyet'in ilanından sonr<l Klırtler'e kar~ı başla­
tılan kimliksizleştirme
(1) Kiirdisrnn Ten/i Ct:miyeri'nin vöncticilcrindt:n Melımer
Siikrii Sc k han Kalıirc 'den Divnrbckir lvlchırsu Ziilfii Bey vnsJrasıyln Tiirk yiinericilerinc, Kiirt meselesinin çöziilmesi için
gönderdiği mckrupw. 1921 Teşkilnt-ı Esnsiye Kanww 'nun 22.
maddesini aktanrken zikredilen hir sözciiğiin, anavasanm elimizdeki latin lındierine çcvrileıı merniııde .Yer nlmadığmı respir
ettik. A,lcfımer Şiikrii Sekbaıı 'ın mektubunda Anayasa'mn bu
maddesinde, "'umumi miiferrişlik "/erin kunılmnsmda yukarıda
lıelirtrı/Y;imiz ··ekonomik'' ve "'roplumsnl" koşulların vnmnda
"'dil" koşulıındnn d:ı sözedilmekredir. Söz konusu mckrupr:ı
1922 Teşkilnt-ı Esasiye Knnww 'nun 22. maddesiyle ilgili sözler avnen şöyledir: "1\llisak-ı Milli gayrı Tiirk bir camian m viicııciundan bizi haberdar ediyor. Bu c:ımianm şernit-i ictimnivcsi ayrı. O halde Teşkilar-ı Es:ısiye Kanwmamesi'ııin 22. mnddcsine miiracaat ilc; 'aralnnııd:ıki miinasab:ır-ı ikris.1diye ve icrimaı)·.: ıT lisaniycyc nnzaran vilayetleri birleştirerek Miiferriş­
i Umwııilik mHırıbfan ilıdas' edilir. 1\1esele basit. Ekseriyetfe
Kiirtlcrin sakin olduklan lwvaliyi 22. maddenin tarifarı vechile birlcşrirelim, Miiferriş-i Umwııilik ilıd:ıs edelim (Açık-Giz­
li/R.esmi-Gaynresmi Kiirdoloji Belgeleri, hazırlayan Nlelımct
Bayrak, Özgc Y:ıyml:ırı, 1994, Ankara, slı.37. Kiirtler Türkler'den ne isri_vorlar. Nafıa Vekili ve Divarhckir Nlehusu Fe.vzi
Lit:_vc Doktor .)iikrii J\llclımer Bey'in Bir J\llekrııbu, Tabı ve N:ı­
şiri M.A .. Kalıirc,l923.)
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
•1
.{_:·
~
~·
·~ -~.c ~;
.;1.
..
C.l\
~-
Kasım
199S
~
1
D
o s
y A
1
Meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk degildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt degildir,
yalnız Laz degildir. Fakat hepsinden mürekkep Anasır-ı İslamiye' dir. Samimi bir mecmuadır. İşte,
hudud-u millimiz budur dedik ı Mustafa Kemal
1
Osmanlı İmparatorluğu
w
w
w
.a
1
l
Aslında
rs
iv
1
1
1
1
1
transetnik bir impa- kovulma dönemine girildi. Gerilemenin, 'boprekapitalist dönemin tüm zulınanın' ve toplumsal çürümenin gerisinde
imparatorlukları, krallıkları, devletleri transetde başlangıçta geçerli 'düzenden' uzaklaşılına­
nik sosyal formasyonlardı. Zaten, ulusçuluğun sının yattığı düşüncesi hakimdi. Dolayısıyla köhenüz tarih sahnesine çıkmadığı bir tarihsel dö- tü gidişten çıkışın da ancak 'Hülefayı Raşidin'
nemde, söz konusu sosyal formasyonların tran- dönemine dönmekle mümkün olabileceği görüsetnik olmaları değil, olmamaları şaşırtıcı olur- şü hakimdi. Oysa tarihte geriye dönüş yoktur.
du. Dolayısıyla farklı etnik, dini, kültürel men- Sorunun çözümünün 'geriye dönüşte' olmadığı
subiyeti olan topluluklar, kavimler, "milletler" anlaşılınca da, 'yenilik hareketleri' de denilen
bir arada yaşıyorlardı. Ancak ulus-devlet olgu- Batı'dan kurum ve kural ithal etme süreci baş­
sunun tarih sahnesine çıktığı 1648 'Westfalya latıldı ve işe ordu'dan başlandı. .. Ama, OsmanBarışı' sonrasında transetnik yapılar bir sorun
lı yönetici bürokrasisin in (egemen sınıf) yapmaolarak algılanmaya başlandı. Osmanlı İmpara­ ya çalıştığı her 'yenilik' imparatorluğun sömürtorluğu tarihte eşine pek az raslanır bir etnik,
geleşmesini hızlandırdığı, sömürüyü derinleştir­
din'i, kültürel çeşitliliği temsil ediyordu. Sultan diği için, halk çoğunluğunu oluşturan emekçi
İkinci Mahmut'un ulusçuluğun giderek önem
kitleler haklı olarak bu yenilikleri kendine yökazandığı XIX'uncu yüzyılın ilk yarısında bile:
nelik bir saldırı olarak algılıyordu. Her 'yenilik'
"Ben tebaamdaki din farkım ancak cami, lıavra toplumsal tepkiyi daha çok arttırdığı için Osve kiliselerine girdikleri zaman görmek isterim" manlı yöneticileri söz konusu "tanzimatları",
dediği biliniyor. Osmanlı tipi sosyal formasyon"ıslahatları" hep kerhen yapmak zorunda kallarda transetnik yapı devlet ve egemenlik anla- dılar. Dolayısıyla, Osmanlı sosyal formasyoyışıyla çelişınediği gibi, egemenliğin yerleşip sürnuncia zaten mevcut olan köklü halk-yönetici
dürülmesi için "arzulanır bir şey" olarak bile sınıf yabancılaşmasına ikinci bir 'yabancılaş­
görülüyordu. Söz konusu sosyal formasyonların ma' eklenmiş oluyordu.
mantığının ve sürekliliğinin anlaşılmasında
önemli olan bu sorun üzerinde burada daha fazBatıda ulusçuluğun gelişmesiyle, Doğu Avla durmamız gerekmiyor.
rupa ve Balkanlar'da ki uluslar birer birer imparatorluktan koparken, Osmanlı yönetici kliği
Osmanlı İmparatorluğu genişlemesinin ve
bu süreci durdurmak, imparatorluğun bütünlü'yükselişinin' zirvesine XVI'ıncı yüzyılın ilk üç
ğünü korumak için, önce bir 'Osmanlı Milleti'
onyılının sonunda ulaştı (1529) ve o tarihten
yaratma siyaseti benimsedi. Az çok Tanzimat
sonra gerileme, toprak kaybı ve Avrupa'dan döneminde ( özeflikle Ali ve Fuar paşalar zamaratorluktu.
ak
ur
1
1
1
1
1
1
or
Fikret Boşkaya
g
Kimin Misok-ı Millisi'ydi?
Doç. Dr. Özgür Universire
Rekrürii
d.
1
1
1
1
Serbesti
29
Kasım
J99S
1
1
impatarorluğun parçalanıp-yok olacağı paranoyasına
kapılmış Jön Türkler, ama asıl onların ittihatçı kanadı,
"Osmanlı Milleti" ve islam Birliği projelerinin başarısız
Dinler cemiyerini
ııında) geçerli bu siyaset,
'Pan-turancı' bir yerlerin işlerini düzenleyici
dönemin genel ideolojik- kaldığı bir ortamda, ırkçılığa dayalı
olmaktan vazgeçerek, kalbsiyasal anlayışıyla da örtü- çıkışla Batı'daki gerilerneyi Doğu'daki genişlemeyle
lerin klavuzlıığuıw iizerlerişüyordu. Zira, başlarda
ne alıyorlar. Ancak tanrı ile
geçerli olan ulusçulu k an- ikame etme düşüncesine kapılmışlardı.
kul arasmda bir vicdan bağı durumuna geliyorlar"
layışı ırk ve soydan çok vicdanİ isteğe (genel irade) da(TTK, 1998, s 34) diye yazıyordu. İmparatorluğun paryandırılıyordu. En azından Büyük Fransız Devrimi 'nin
çalanıp-yok olacağı paranoyasına kapılmış olan Jön
mirasının bu tarz bir algılanışı söz konusuy du. (Elbette
asıl onların İttihatçı kanadı, "Osmanlı
bu anlayış ırk esasına dayalı bir ulusçuluğa giden yolu Türkler, ama
Birliği projelerinin başarısız kaldığı bir
bütünüy le kapatmıyordu ama, burada bu sorunu daha Milleti" ve İslam
dayalı 'Paıı-turancı' bir çıkışla Bafazla tartışmamız uygun değil). O halde, farklı etnik ve ortamda , ırkçılığa
yi Doğu'daki genişlemeyle ikame etme
dini mensubiyeti olan çok sayıda halkı bir arada tutmak tı'daki gerileme
kapılmışlardı. Dolayısıyla, tüm Türkleri
için her ulus ve dini cemaate aynı hakların tanınması, düşüncesine
içine alacak bir 'Türk Milleti' yaratma projesi özellikle
farklı ırk, din ve kültürel kimliklerin eşit haklarda n yaİttihatçıların etkin üst-kadr osunun (Enver-Talat-Cemal
rarlanıp, eşit yükümlü lükler altına alınması durumu nda
sorumı haline gelmişti. Aslında bir
'Devlet-i Aliye-yi Osmaniy e'yi koruyup , yaşatmanın Paşalar, vb.) başlıca
orluğun emperyalist savaşa sokulmümkün olabileceği düşüncesi hakimdi . Sonuçta tüm oldu-bittiyle İmparat
de, esas itibariyle dünyanın yeniden
'tanzima tlara' ve 'ıslahatlara' rağmen, imparat orluktan masınm nedeni
paylaşılması sürecine katılarak Türkleri n yaşadıkları
kopuşlar devam etti. Mithat Paşa'nın düşüşü, "Osman Doğu'ya doğru İmparatorluğun etkinlik alanını geniş­
lı Milleti" siyasetinin de sonu olmuştu. Bunun üzerine '
letmekti. Elbette İttihatçıların ırk esasına dayalı bir imBatılılar tarafından panislam izm olarak adlandırılan bir
İmparatorluğu) kurma projesinin de
'Müslüm an Birliği' (Tevhid-i İslam) oluşturma düşünce­ paratorl uk (Türk
la gerçekleşme şansı yokt~ı. Dasi gündem e geldi. İmparatorluğa dahil olan ve olmayan maddi temeli, dolayısıy
İmparatorluğu hiçbir şey kazantüm Müslümanları kapsaya cak bir "Birlik" düşüncesi ha da ötede, Osmanlı
bir savaşa sokulınuş oluyordu.
özellikle XIX'unc u yüzyılın son iki onyılında, Sultan ması mümkün olmayan
II.Abdü lhamit zamanında 'hayata geçirilmek istendi'
Eğer, Osmanlı yönetici kliğinin varlığını ve egemenama, bu tür bir siyasetin de gerçekleşme olasılığı yokliğini sürdüreb ilmesi ancak ırka dayalı bir ulusçulukla
tu. (Burada daha fazla tartışmaya girmiyoruz).
mümkün olacaksa , bu amaçla önce böyle bir projenin
i engellerin hertaraf edilmesi
Birinci Dünya Savaşı öncesinde imparat orluk Avru- gerçekleşmesinin önündek
da ancak Türk olmayan unsurların taspa ve Balkanl ar'dan, Kuzey Afrika'd an, Mısır'dan, Kıb­ gerekirdi ki, bu
fiyesi veya etkisizleştirilmesiyle mümkün olabilirdi. O
rıs'tan v.b. kovuluş ve Osmanlı egemenliği altında baş­
unsur: Hem etnik olarak Türk olmayan
ta Türkler olmak üzere, Suriye-Irak- Arabistan'ın Arap halde iki temel
hem de müslüm an olmayan Rumlar ve Ermeniler, daha
halkıyla, Kürtler, Anadolu Rumları, Erıneniler, bir de
oluşturan Asur-Keldaniler'le, etnik
Kafkas kökenli bir halk olan Lazlar, Asur-Keldaniler ve küçük bir topluluk
olarak Türk olmayan ama Müslüm an olan Kürtler soŞeyh Şamil'in yenilgisi sonrasında Kafkasy a'dan kaçıp
du. Esasen 'savaş ortamı' söz konuAnadolu 'nun değişik bölgelerine dağılmış durumd aki run olarak duruyor
na uygun bir zemin de sunuyor Çerkesler kalmıştı. XX'inci yüzyılın başları, Avrupa' da su 'engellerin' aşılması
du. Ermeniler 'ihanet' ettikleri, Rumlar da az-çok benırk esasına dayalı ulusculuğun güçlendiği bir dönemd i.
zer nedenlerle (ama asıl Milli Mücadele döneminde iş­
Irkçı düşünceler Jön Türkler çevresinde de taraftar bulgalci Yunan Ordusu' yla işbirliği, vb. gibi gerekçelerle)
muştu. 1932 Birinci Türk Tarihi Kongres i'ne başkanlık
katliamıyla Ermeniler, az-çok
eden ve daha sonra Türk Tarih Kurumu 'nun başkanlı­ tasfiye edildiler. Ermeni
benzer yönteml erle de Anadolu Rumları ırk temeline
ğını da yapan Yusuf Akçura 1904 yılında Üç Tarz-ı Si'sorun' olmakta n büyük ölçüde çı­
yaset başlığını taşıyan makalesinde: "Zamanımız tari- dayalı bir devlet için
kenitiba riyle Türk olmıısa­
llinde göriilen umumi cereyan ırklarda dır. Dinler din ol- karılacaktı ... Fakat, etnikkö
karşı biraz daha nuanmak bakımından, gittikçe siyasi ehemmiyetlerini, kuv- lar da, Müslüm an olan Kürtler'e
geçerli olduğu anlaşılıyor. S'a
vetlerini kaybediyorlar. İçtimai olmaktan ziyade şahsi­ se edilmiş bir yaklaşımın
esi sonrasında ve'Milli MüMütarek
nıyorum, Mondro s
leşiyorlar. Cemiyetlerde vicdan serbestfiği din birliğinin
1
1
1
1
1
1
1
1
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
alıyor.
Serhesti
30
Kasım
199S
1
1
1
1
1
1
1
g
or
d.
ur
w
1
rası uygulamaların,
politika ve tercihierin bu söylemle çelişiyor
cadele yılları boyunca, kullenmelerini tamamlamış
olmak bir yana, söz konusu söylemin inkarı oluşu nasıl açıkla­ ve liderlerinin ve niifıızlıı
lanılan dil ve hakim retorikle 1923 Lozan Antiaş­ nabilir? Neden 'aniden' Misak-ı Milli ve Milli Mücadele dönemi kişilerinin bıı amaç doğ­
ması sonrası dönem aranıltıısıında tarafİmızdan
politika ve yaklaşımları terkedilip Kürtler bir numaralı düşman
sındaki uyumsuzluk ancak
kazanılmış olması ve oylabu bütünlük içinde anlaşı­ ilan ediliyor?
rını
verecekleri zaman
labilir. Zira, ırk esasına
leendi ka derlerine zaten
dayalı bir devlet kurma sorunu gündeme geldiğinde,
sahip oldııklannı, Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetiİmparatorluğun arta kalan bölgesinde (1914 öncesinde)
mi altında yaşamaya aday oldııklanm ilan etmelidirler.
yaşayan Türk olmayan nüfus'un hiç değilse bir bölümüKürdistan 'daki bütün meselenin bıı amaca dayanan ponün "Türkleştirilebileceği" düşüncesinden hareket edi- litikaya yönlendirilmesi Elcezire Cephesi Kıımandanlı­
liyordu. Akçura, yukarıda sözünü ettiğimiz makalesin- ğı'na aittir. ( TBMM Gizli Celse Zabıtları. C. 3 s. 551,
de: "Türk birliği ilkin Osmanlı İmparatorlıığıı' nda İş Bankası Yay.). Mustafa Kemal İstanbul gazetecileriyTürklerin, Türk olmadıklan halde az çok Türkleşmiş le 16-17 Ocak 1923'te yaptığı bir görüşmede de:" ... 0
olanlarm ve ıılıısal ıricdandan yoksım olanlarm bilinç- halde hangi vilayetin halkı Kürt ise onlar kendi leendilelendirilmesi ve Tiirkleştirilmesiyle başlayacaktır. Sonra rini özerk olarak idare edeceklerdir." diyordu .. (Kaynak
Asya kıtasıyle Doğu A vnıpa 'da yayılmış olan Türklerin Yay. 1993, s 104-105) Daha önce Viiayar-ı Şarkiye
birleştirilmesine geçilerek azametli bir siyasal milliyet
Müdafa-yi Hukuk-u Milliye Cemiyeri Erzurum Şube­
meydana getirilecektir." (a.g.e.) diyor.
si'nin 17 Haziran 1335 tarifili Kongre Raporu'nda da
şu ifadeye yer veriliyordu: " ... İşte bıı tarihi ve hııkııki
Milli mücadele boyunca Türk-Kürt kardeşliğine ve hakikatleri medeni cihanın ellear-ı ıımıımiyesine vazetkader birliğine aşırı vurgu yapıldığı görülüyor. Ve Mi- mek ve bııralarda asırlardan beri mütemadi bir sıhriyet­
sak-ı Milli'nin de hem Türklerin hem de Kürtlerin Mile kanları karışmış olan ve bir peygamberin iimmeti
sak-ı Milli'si olduğu söyleniyor. Osmanlı Meclis-i Meolan !(iirt ve Türk'ten miir~lckep İslam ekseriyetinden
busanı'nın 17 Şubat 1920 tarihli onbirinci oturumu
başka hiçbir kııvvetin payidar olamayacağını ve hakka
ikinci eelsesinde oybirliğiyle kabul edilen Misak-ı Mil- istinat etmeyen her istila ve fethin fani ve mevkııt aldıı­
li (Ahd-ı Milli) Beyannamesi'nin birinci maddesinde : ğıımı her türiii vesaiti ilmiye ve meşrııaya miiracaat ede"Dedet-i Osmaniye'nin münhasıran Arap ekseriyetiyle rek göstermek için yine bıı memleketlerin evladmdan
nıeskıııı olup 30 Teşrinevvel 1918 tarihli Miitarekenin
miirelckep olan Dersaadetteki heyet-i merkeziyemizin illıin-i aletinde mıılıasım ordııl<ınn işgali altmda kalan akmi esasatile iştiğal eylemek üzere miitarekeyi miiteakıj)
sam mm mııkadderatı, ahalisinin serbestçe beyan ede- teşekkiil etti" deniyor. ..
cekleri araya tevkifan tayw edilmek lazım geleceğinden
meskıır hatt-ı miitareke dahil ve haricinde dinen, ırken,
Ziya Gökalp Küçük Mecmua'nın I. sayısında (Haziemelen müttehit ve yekdiğerine karşı hürmet-i miiteka- ran 1922) yer alan Türkler'le Küreller başlığını taşıyan
bile ve fedakarlık hissiyatiyle meşhım ve hııkıık-ı ırkıye makalesinde: "Milli Misak'ımız Tiirlder'le J(iirtlere ayve içtimaiyeleriyle şerait-i muhitiyelerine tamamiyle ri- 111 kıymeti, aym ehemmiyeti verdiğini gösteriyor ki, bıı
ayetkar Osmanlı Islam eleseriyetiyle meskıın bulıman iki millet arasındaki vefa bağları sadakat rabıralan her
aksamw hey'et-i mecmuası hakilcaten veya hiilcmen hiç- türiii tasavvıır fevkinde bir samimilikle maliktir." dibir sebeple teh-ik kabul etmez bir kiildür" deniyor. Bu- yordu. Mustafa Kemal bir başka yerde de, 28 Aralık
radan açıkca Misak-ı Milli'nin sadece Türklerin Misak- 1919 da : "(... )devlet için milli yeni bir hııdııt kabııl etı Milli'si olmadığı anlamı çıkıyor. Kaldı ki, buradaki gecik. (.. .) Bıı hııdııt ordıımıız tarafından silahla ınüdafaa
nel anlam ve retarikle örtüşen çok sayıda belge var. Bü- olııııdıığıı gibi aynı zamanda Türk ve K iirt ıınsıırlannın
yük Millet Meclisi başkanı Mustafa Kemal, 22 Temmuz yerleşik oldıığıı vatan topraklarını sınırlar". demişti.
1922'deki meclis gizli oturumundaki konuşmasında: (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri.Il.s.12) Amasya Protolviilletierin kendi kaderlerini leendilerinin tayin halekı kolü'nden Erzurum Kongresi'ne, Mustafa Kemal'den
biitiin dünyada kabul edilen bir prensiptir. Biz de bıı İsmet Paşa'ya, Rauf Orbay'a vb. bir dönem boyunca
prensibi kabııl ediyonız. Tahmin edileceği gibi, Kürt- herkesin her yerde söylediği özetle şu idi : Türklerle
lerin bıı zamana ],adar yerel yönetimlerine ilişkin örgüt- Kürtler aynı haklara sahiptir, kendi iradeleriyle istedik-
.a
rs
iv
ak
1
lerin ve Kürtlerin ortak eseri oldugu söylendiği halde, 1923 son-
w
1
Misak-ı Milli'nin hiç bir şüpheye yer bırakmayacak kadar Türk-
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
l
Serbest!
31
Kasını
i99S
Bu gün Misok-ı Milli'den 78 yıl sonra hala Misok-ı Milli
ve Milli Mücadele dönemi söyleminin çok uzoğındoyız ve
1
1
1
.a
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
diye bir sorunun varlığı egemenler ka- Milli Mücadelede Kürtleleri gibi yaşamaya ve ken- hala Kürt sorunu
gücüne ihtiyaçladi kaderleri ni belirleme tında inkar ediliyor. .. Üstelik tüm dünyanın gözüne baka rin savaş
rı vardı. Nitekim Kürtler
hakkına sahiptirle r, Kürtbaka ...
cephelerd e hep ön
tüm
lere yönelik asla bir ayrım
saflarda savaşıyorlardı.
söz konusu değildir, yurt
Dolayısıyla 1918-192 3 dönemini n söylemi asıl niyetleri
savunmasında çök önemli bir rol oynamışlardır, birlikla 1923 sonrasında
te barış içinde yaşamamaları için hiç bir neden yoktur. .. ifade etmekten uzaktı. Dolayısıy
sının "sunduğu fırsat"
Bu durumu her halde en veciz bir biçimde Ziya Gökalp ama asıl Şeyh Sait ayaklanma
siyasetini aralıksız sürifade etmişti: " (... ) Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, sonrasında bağnaz Türkleştirme
tercihin gerçekleşme­
politik
bir
böyle
Aslında
Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt dürdüler.
sinin maddi koşulları olmadığı gibi ( zira 1919'da Mideğildir". (a.g.e.)
sak-ı Milli sınırları içinde kalan nüfus 13 ila 14 milyon
civarındaydı ki, etnik olarak Türk sayılan nüfus da 4
Misak-ı Milli'nin hiç bir şüpheye yer bırakmayacak
olarak Türk olmayan
kadar Türklerin ve Kürtlerin ortak eseri olduğu söylen- milyon kadardı. Geri kalanı etnik
unsurlard an oluşuyordu) Kürtler de bu politika ve uydiği halde, 1923 sonrası uygulamaların, politika ve teraçık kimi zaman örtülü bir dicihierin bu söylemle çelişiyar olmak bir yana, söz konu- gulamala ra kimi zaman
Misak-ı Milli'den 78 yıl
su söylemin inkarı oluşu nasıl açıklanabilir? Neden rençle cevap verdiler. Bugün
Mücadele dönemi söy'aniden' Misak-ı Milli ve Milli Mücadele dönemi poli- sonra hala Misak-ı Milli ve Milli
Kürt sorunu diye bir
hala
ve
tika ve yaklaşımları terkedilip Kürtler bir numaralı düş­ leminin çok uzağındayız
r katında inkar ediliyor. .. Üsman ilan ediliyor? İsmet İnönü 31 Mart 1969 tarihli sorunun varlığı egemenle
baka baka ... Kürt sonımı
Ulus gazetesinde: "Hatta biz Lozan'da ki konuşmaları­ telik tüm dünyanm gözline
ya km zamana kadar Tiirkiye'nin, İran 'ın, Irak'm, Surimızda, miJli davalanmızı 'Biz Türkler ve Kiirtler' diye
1
1
1
bir miJlet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik. Şeyh
Sait İsyam Kürtlerin bu umumi tııtıımundan ayrılan bir
sapma dır." diyor. . .İsmet Paşa'nın söylediği en iyi koşul­
larda şu anlama geliyor: "Kürtler hiçbir hak talebinde
bulunmadıkları sürece birlikte "barış içinde yaşaya bilir-
Milli konusund a olsun, kendi
kaderlerini kendi özgür iradeleriyle belirleme bahsinde
olsun, Milli Mücadele dönemini n başından sonuna ka- darki vaadler söylemler olsun aidatıldıklan , ihanete
uğradıkları bir vakıa olmakla birlikte yukarda sorulan
sorunun cevabını içermiyor. Öyleyse sorunun cevabını
Misak-ı Milli ve Milli Mücadele söylemin den başka
yerde aramak gerekiyor. Cumhuriy eti kuran İttihatçı
kadro'nu n Birinci emperyal ist savaş öncesi dönemde
benimsediği ve savaş boyunca da daha çok "inandığı"
ırk temeline dayalı ulus oluşturma perspekti finden hiçbir zaman uzaklaşmadığı anlaşılıyor. Bir kere, Kürtler
Misak-ı
w
dik"! Kürtlerin
w
etnik kökene sahip olsalar da, 'Türkleştirilebilir'
sayıldıkları için Anadolu Rumları'ndan, Ermenile r'den,
Asur-Kel daniler'de n "farklı" bir değerlendirmeye tabi
rutuldula r. İkincisi; hem emperyal ist savaşta hem de
w
farklı
Serbes tT
ye'nin birer "iç sorunu", Kürtlerin böl ün üp parçalanmasmda başat rol oynayan emperyalist devletlerin ve
diğerlerinin de bir "gizli diplomasi sorunu" olarak 'algılanıyordu " (... ) Ancak, şu da açıktır ki, büyük devletlerin Kürtlere ilişkin işlere sadece "gizli" yolJardan 'yer altından' - müdahil oldukları, müdahale ettikleri
devir de artık kapanmıştıı·. Kürt meselesi, bundan böyle uluslararası diplamatların ajandalarında resmen yer
alan sorunlardan biri durumunda, yani, tıpkı diğerleri
gibi- neredeyse tam tamına- uluslararası bir sorundur".
(Khris Kutscher a, Büyük Devletler ve Kürtler, Çev. Kadir Cangızbay., Özgür Üniversite Forumu, sayı 4, 1998)
Sadece büyük devletlerin değil, isteseler de istemeseler
de bölge devletlerinin gündemin e de bir daha hiç çıkma­
mak üzere çoktan girmiştir. Kürtler bu güne kadar başaramadılar ama hiçbir zaman da yenilgiyi kabul etmediler. .. Özgürlüğü için savaşanları yenmek mümkün olmadığına
göre ...
'' 1.5.1920, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 2.
73-74
Kasım
199H
Baskı
I. s.
1
1
1
1
-1
1
1
~·
•••
•
1
D O SYA
Yıkılmaz sanılan
Sovyet Devrimi 70 yıl sonra yıkıldı ... Sovyet imparatorluğu dagıldı...
g
1
Yanlış yanlıştır, aradon 70 yıl geçse bile ...
1
1 Koray Düzgören
1
Proleteryanın özgürleştirilmesi
1
bir merkezil yapıyı
1
1
1
Ama yürümedi ... Aradan 70 yıl geçtikten
sonra bu yapı çöktü .. .
ve otoriter bir tek parti diktatörlügüne dönüştürdüler...
1
L
ve bireyin özgürleştirilmesi yerine devleti daha da güçlü, daha da baskıcı yapan
ak
ur
oluşturdular ...
Çünkü gerçek hayatla uyuşmuyordu ... İnsan­
lar ortaya çıktılar ve refaha, özgürlü?e olan taleplerini haykırdılar ...
yıl
önce, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları üzerinde kuruldu ... Cumhuriy eti kuranlar, çok uluslu ve üç kı­
taya yayılmış imparatorluğun bu biçimde süremiyeceğini savunara k yeni kurulacak devletin
rs
iv
Türkiye Cumhuriy eti de 75
bir 'ulusal, merkezi devlet' olması gerektiğini
düşünüyorlardı ...
bir coğrafya
ile daha kolay başedebileceklerini ve bu coğraf­
yanın etnik açıdan daha mütecani s olacağını sanıyorlardı. .. Böylece yeni kurulacak cumhuriy e-
w
.a
Sınırları aşağı yukarı belirlenmiş
tin
sonıniarı
asgariye
inmiş olacaktı. ..
ve etnik olarak çizililirdi ...
savunulab
bir bölge daha kolay
w
Ayrıca sınırları coğrafi
w
1
1
1
ve devletin nihai aşamada ortadan kaldırılması söylemini bir tarafa bı­
d.
rakıp, proleteryanın
1
1
1
1
1
or
1
k, merkezi
Marksizm 'i bayrak yapıp, 'proleterya diktatörlüğü' için yola çıkanlar, devrimi bürokrati
miş
Anadolu' da Milli Mücadele bu anlayışla
bağlamış ve savaş sonrasında oluşturulacak devletin temel ilkeleri daha önceelen belirlenirken bu
ana kriterler ortaya atılmıştı. ..
İşte
bu ana ilkelerin en önemlisi, 'Misaki
Milli' adıyla anılan belgeclir ...
Aslında
'Ahcl-i Milli Beyannam esi' olan bu
bildiriyi Osmanlı Meclis-i Mebusan 'ı,· 28 Ocak
1920 tarihinele yaptığı son toplantısında kabul
Asıl adı
etmiştir ...
Birinci Dünya Savaşı'nelan sonra yapılan
Moncloros Mütareke si'nin şartlarını kabul etmeyerek Anadolu' da bir 'Milli Mücadele ' başlatan
ulusal hareketin, önce Erzurum, arkasından da Sivas Kongreleri'nde teyid edilen ilkeleri, 'Alıci-ı Milli Beyannamesi'ne dönüşerek günümüzde de 'Ulusal devlet' anlayışının temelini oluşturmuştur ...
Mustafa Kemal'in daha öğrencilik yıllarında
(1907) teklif ettiği Misakİ Milli programı daha
sonra Osmanlı Meclis-i Mebusan 'ı tarafından
kabul edilenelen farklıydı ... Mustafa Kemal'in
Ali Fuar Cebesoy' un aniartığına
göre, bu program, Batı Trakya, Halep, Musul vilayetleri ve sahilleı·imizc yakın olan küçük ve büyük adalar hudutlarımız içinde bırakılmıştı ...
Mustafa Kemal, " Gelecekte hiçbir hissiyara al-
yakın arkadaşı
danmacla n, kesin kararımız, Türk çoğunluğunun
çizdiği hudut hem dış siyasetim izin hem de savunmamızın temel taşı olmalıdır" cliyorchı ...
hükümeti , Sivas Kongresi'nde kuruluşu açıklanan ve Mondros Jvlütare·
kesi koşullarına direnmey i amaçlaya n Anadolu
ve Rumeli Müdafaa -i Hukuk Ccnıiyc'rinin kuru·
Damat Ferit
Paşa
1
1
Birinci Dünya Şevaşı'ndan sonra yapılan Mondoros Mütarekesi'nin şartlarını kabul etmeyerek Anadolu'da bir 'Milluşunu
engelleyemeyince
istifa etti.
li Mücadele' başlatan ulusal hareketin, önce Erzurum, arkasından da Sivas Kongreleri'nde teyid edilen ilkeleri,
Daha sonra göreve ge-
mızdaıı
teyid ve temin
edilecektir.
'Ah d-ı Milli Beyannamesi'ne dönüşerek günümüzde de
1
1
bu esa.;lara
Misak-ı
1
Milli ile Musul ve Kerkük hariç olmak üze-
1
edecek
borçlarımızın
ödeme
şartlan
aykırı olmayacaktır.
ak
ur
re çizilen sınırlar belki bir coğrafi bütünlüğü belirtiyor-
du ama bu sınırlar içinde ve ötesinde yaşayan ve çeşitli
etnik, dini gruplara başlı farklı farklı topluluklar bulunmaktaydı. ..
Misak-i Milli metninde aslında bu farklılıklar kabul
edilmektedir. .. Nitekim Mustafa Kemal 24 Nisan
1920'de Meclis'te yaptığı bir konuşmada bu durumu teyid etmektedir. .. (Mustafa Kemal'in konuşmasını dergi-
rs
iv
Madde 2- Halkı ilk serbest kaldıklan zamanda, genel
oylanyla anavatana katılmış olan Elviye-i Selase için (Ara-
nin belgeler bölümünde bulacaksınız.)
pça 'İç liva' anlamında Batum, Kars ve Ardahan sancaklarının ortak adı. .. Ana Britannica, cilt 8, s. 147) gerekirsc tekrar serbest genel oya başvurulmasını kabul ederiz.
Mustafa Kemal özetle, çizilen Misak-i Milli hudutla-
rı
içinde müslüman olanların sadece bir millete bağlı ol-
madığını, değişik
etnik grupların bulunduğunu ifade
A;Jade 3- Türkiye barışına bağlanan Batı Trakya'nın
tesbiti de orada atııranların tam bir
özgüriiikle beyan edecekleri oylara başlı olarak gerçek-
ne mahsus olan muhitine, adatına, ırkına mahsus olan
lcşmelidir.
imtiyazatı
.a
hızkuki durıımıınıın
ediyor. .. Arkasından da, bu hudutlar içinde yaşayan etnik kökenieri farklı müslümanların 'her birinin kendisi-
w
Gerçi Mustafa Kemal yine aynı konuşmada, bu 'im-
w
w
tın başkenti
A;Jadde 5- İtilaf devletleri ile hasımları ve bazı ortaklan arasında kararlaştırılan anlaşma dairesinde azmiık­
ların lwkııku komşu memleketlerdeki miisliiman halkın
da aym hııkııktan yararlanmalan güvencesiyle tarafi-
St:rht:sti
tiyazlar'la ilgili ayrıntılara, içinde bulunulan şartlar nedeniyle girilmediğini belirterek bunun, bağımsızlığın kazanılmasından
sonra halledilecek bir mesele olduğunu
ifade etmiş olsa da başka bir konuşmasında yine benzer
şeyler
söylemekten geri durmamıştır.
1 Mayıs 1920'de ise yine Meclis'te yaptığı bir konuş­
mada;
"Meclis'i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değil­
dir, Yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız
34
Kasım
1;
1"
1
1
1
bütün samimiyede ve mukabilen kabul ve
tasdik edilmiştir' diyor. ..
Madde 4- İslam hilaleti'nin merkezi ve yüce saltanave Osmanlı hükümeti'nin merkezi olan İs­
tanbul şehri'ile Marmara Denizi'nin her türlü emniyeti
korıınmalıdır. Bıı esas saklı kalmak şartıyla Akdeniz ve
Karadeniz Boğazlan'nın ticaret ve dünya trafiğine açıl­
ması hakkında bizimle diğer tüm devletlerin birlikte verecekleri karar geçerlidir.
1
da
Tahakkıık
d.
Osmanlı
Devleti'nin özellikle Arap çoğun­
lıığunıın oturduğu 30 Ekim 1918 tarihli miitarekenin
yapıldığı anda hasım orduların işgali altında kalan kı­
sımlarınm geleceği, halkm serbestçe beyan edecekleri
oylanı göre tayin edilmek lazım geleceğinden, adı geçen
miitareke hattı içinde, dinen, ırken ve aslen birlik olmuş,
birbirlerine karşı hürmet ve fedakarlık duygularıyla dolu ve sosyal durıımlanyla çevı·e şartlarına tamamen saygı gösteren Osmanlı-İslam çoğıınlıığıınun yerleşik bulıınduğıı kısımların tamamı, gerçekten veya hükmen hiç
bir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütündür.
Madde 1-
or
g
Madde 6- Mali ve ikti'Ulusal
devlet'
anlayışının
temelini
oluşturmuştur
...
tirilen
ve Anadolu'dan
sadi gelişmemiz imkan dagelen Temsil Heyeti'ne yairesine girmek ve daha
kınlığı bilinen Sarciazam Ali Rıza Paşa'nın toplantıya çaçağdaş düzenli yönetim şeklinde yönetmede olabilmek
ğırdığı Meclis, önce Erzurum Kongresi'ne kabul edilen, için, her devlet gibi bizim de gelişmemizi sağlayan sedaha sonra Sivas Kongresi'nde genişletilen ilkeleri kapsa- beplerde bağımsızık ve tüm serbestliğe mazhar olmamış
yan metni gizli oturumunda kabul etti. Son Osmanlı hayat ve bekamızın temelidir. Bu sebeple, siyasi, adli,
Meclis-i Mebusan'ında kabul edilen metin şöyleydi:
mali gclişmemizi engelleyen kayıtlara karşıyız.
1
19LJS
1
1
1
1
1
1
miş, kimi sonsürlenerek farklı yayınlanmış, bazıları
1
yor. ..
ise
ise tümüyle tedavülden kaldırılmış
olsa da tarih bu sözlerin -hangi gerekçeyle olursa olsunsöylendiğini belgeliyor...
yınlanmış, bazıları
bugün Türkiye'nin yaşadığı bunalımların, sorunların ve çatışmaların temelinde bu çelişki bulunuyor. .. Gerçi Mustafa Kemal'in gençlik yıllarında Ali
Fuar Cebesoy'a söyledikleri biliniyor ama yine de Cumhuriyet'i kuranların, kuruluş yıllarında, aşağı yukarı çeİşte, aslında
rçevesi çizilmiş bir toprak parçası içinde yaşayan farklı
etnik ve kültürel kökenierden gelen toplulukların varlı­
ğını bir zenginlik olarak kabul ettikleri anlaşılıyor ...
Sorun, bu kabulün şartlar gerektirdiği için mi yapıl­
Ya da bu kabulden yine bazı iç ve dış koşullar nedeniyle mi vazgeçildiği ... Kurtuluş savaşı ve sonrasında
bu farklı etnik grupların desteğinin alınması zorunluluğunun, Cumhuriyet'in kurueniarım bu yolda açıklama­
dığı. ..
biliniyor ...
.a
r
ettiği
Nitekim Cumhuriyet'in ilanını takip eden yıllarda
anlayışın hızla değiştiği gözleniyor ... Kuşkusuz bu
anlayışın değişmesinde başta Şeyh Sait isyanı olmak
üzere Kürt isyanlarının da rolü bulunuyor ama, temel
nedenin aslında Türkiye'yi sadece üniter bir devlet yapı­
w
bu
üniter bir etnik ve kültürel yapıya kavuştur­
ma endişesinden kaynaklandığı da anlaşılıyor ...
sına değil,
Cumhuriyet'in ilanını izleyen dönemde bir yandan
üniter bir devlet yapısı oluşturulurken, bir yandan da
farklı kültürel, dinsel ve etnik kökenierden gelen ya da
farklı mezheplerden grupların hem Türkleştirilmesi hem
de belli (laik) bir anlayış çerçevesinde islamlaştırılması
yani, 'metecanis' bir hale getirilmesi için gerekli redbirler alınmıştı.
Aslında Osmanlı
Devleti'nden ulus devlete geçiş sü-
Milli'nin oluşturduğu anlayış doğrultu­
milliyetçiliği şeklinde ortaya çıkan
Türk
sunda, bölgesel
resmi politika, bir yandan devlet ve birey arasmdaki iliş­
kiyi etnik kökenden bağımsız bir vatandaşlık anlayışı
üzerine inşa ederken, diğer yandan da kültürel yaklaşı­
mıyla, bu vatandaşlık anlayışını millileştirme ya da ulurecinde,
Misak-ı
saliaştırma çabasına girmişti ...
Böylece Türk ulusçuluğu, Fransa'daki anlayış doğ­
rultusunda vatandağlık ölçütünü kabul ederken, diğer
yandan da Türk dil ve kültürünü, kollektif kültürün
w
sak-i Milli'nin sadece Türklerin değil, Türkler ile Ki.irterin Misak-ı Milli'si olması gerekiyor ...
Kürt sorununun, Türkiye'nin en önemli sorunu haline gelmesinde ve 14 yıldır yaşanan kanlı savaşta bu du-
Serbest!
yerleştirmiştir.
merkezine
Resmi ulusçuluğun, Şeyh Sait isyanı ve arkasından
getirilen Takrir-i Sükun Kanunu dolayısıyla önem kazandığı bilinmektedir. O tarihlerde Başbakan İsmet İnö­
nü'nün yaptığı bir konuşma, bu zihniyetin anlaşılması
açısından
Oysa Misak-ı Milli Ziya Gökalp'e göre, 'etnografik
l;ir hudut' çiziyor ... Bu sınırlar, Türklerle Kürtlerin birarada yaşadıkları bölgelerden oluşuyor. .. Dolayısııla Mi-
w
1
1
1
1
1
1
Bu konuşmaların kimi daha sonraki yıllarda gözardı edil-
Cumhuriyet'in Kürtler ile Türkler tarafından
tümüyle tedavülden kaldırılmış olsa do tarih bu sözlerin müştereken kurulmuş olhangi gerekçeyle olursa olsun- söylendiğini belgeliyor ...
duğu red edilince de, bu
bu çerçevede yaptıkları konuşmalar, söyledikleri sözler inkar politikasının bir resmi ideolojiye dayandınlması kaçınılmaz hale geliyor ... O da 'tek devlet, tek millet' anlaarşivlerde duruyor. .. Bu konuşmaların kimi daha sonraki yıllarda gözardı edilmiş, kimi sansürlenerek farklı ya- yışı oluyor ...
O yıllarda gerek Mustafa Kemal'in, gerekse İs­
met İnünü'nün ve gerekse
diğer devlet yetkililerinin
lara sevk
1
mektedir.
rumun red edilmesinden
kaynaklandığı artık bilini-
or
g
1
1
dir. Fakat hepsinden mürekkep Anasır-ı islomiye'dir" de-
ur
d.
1
Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep Anasır-ı
Islamiye'dir" demektedir.
ak
1
nız Çerkes degildir, yalnız Kürt degildir, yalnız Laz degil-
si
v
•1
"Meclis'i olinizi teşkil eden zevot yalnız Türk degildir, Yal-
önemli bir belge
nitelişincledir:
"Milliyet, yegane vasıra-i iltisakımızıclır. diğer anasır
(unsurlar), Türk ekseriyeri karşısında haiz-i tesir değil­
dir. Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanlan behemehal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet
edecek anasın kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf herşeyden evvel o adamın Türk
ve Türkçü
35
Kasım
olmasıdır."
199:-:
1
Farklılıkların eritilmesi kuşkusuz, farklılıkları eritilen insanların rızaları olonorak yapılmış degildir. .. Bu onlamda
hükümetin İrticaya
da en sert tedbirleri
alacağını belirtmiştir. ..
sında,
karşı
devletin baskıcı ve yasakçı yapısı ortoya çıkıyor ...
Oysa Cumhuriyet'in ilan ediliğinden kısa bir süre önce,
Cumhuriyet'ini kurucuları tarafındon daha farklı ocıklo­
molor, daha farklı yaklaşımlar sergilenmiş ve inönü'nün
Böylece etnik kökenbağımsız bir vatan-
Lozan'da belirttiği gibi, "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hü-
!ara karşı mesafeli bir hoş­
görünün ürünü olan anlayış, içerde siyasal merkc-
zin kendi çevresine karşı
zaman zaman şiddetlencn
tcdirginliği ilc yan yana
varlığını
lük, 'savunma milliyetçiliği' ya da 'tepki milliyetçiliği'
gerekçesiyle, diğer milletierin ayrılıkçı taleplerine karşı
bir tepki çerçevesinde kendisini tanımlarken, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren söz konusu tehdit ve dolayısıyla savunma ınotifi, İrticanın temsil ettiği 'kara tehlike' ve
holşcvizmin
temsil
ettiği 'kızıl
tehlike'ye
karşı
İşte bu 'gerçek ya da kurgusal tehdit' meselesi, Cum-
huriyet'in günümüze kadar demokratik bir öze kavuşa­
mamasını açıklayan temel neden olmuştur ... Kuşkusuz
söz konusu 'Tehdit' unsuru, Cumhuriyet'i kuranların,
onu korumaya yönelik endişelerinden kaynaklanmakla
birikte, bu endişe rejimin askeri, otoriter karakterini de
ifade etmektedir ...
ak
yöneldi ... Çevrenin merkeze karşı din ve etniklik temelindeki tehditi olarak ortaya çıkan Şeyh Sait isyanı ise,
siyasal anlamdaki yurttaşlığın kültürel anlamda bir
yurttaşlıkla bütünleştirilmesi anlayışına hız verdi. Bu
ur
d.
sürdürdü. Söz
kümeti, Türklerin oldugu kadar, l<ürtlerin de hükümetidir" konusu tedirginliğin temedaşlık anlayışı, sistemli
linde Osmanlı'dan Cumbir kültür politikasının da anlayışı o dönemde agırlık kazanmıştı. ..
huriyet'c uzanan süreçte
yardımıyla 'milli' ya da
milliyetçiliği- kendini
Türk
sonra
-daha
Türkçülüğün
'ulusal' bir içerik kazanmıştır.
gerçek ya da kurgusal bir tehdit aracılığı ile tanımlama­
önemli bir payı vardı." (Fiisıın iste], a.g.e, s.31)
sının
" Osmanlının son döneminde ortaya çıkan Türkçü-
den
eritti ... " (Fiisım istel, Tiirkiyc'nin K iirt Sorımıı, TiSES
yayınlan,
istanbul 1996)
İşte Türkiye'nin bugün yaşadığı belki de bütün soanlayıştan kaynaklanıyor ... Farklılıkların
.a
r
runlar bu
eri-
tilmesi kuşkusuz, farklılıkları eritilen insanların rızaları
alanarak yapılmış değildir ... Bu anlamda devletin baskı­
cı ve yasakçı yapısı ortaya çıkıyor ...
w
Oysa Cumhuriyet'in ilan
ediliğinden kısa
bir süre
w
daha farklı
önce, Cumhuriyet'ini
açıklamalar, daha farklı yaklaşımlar sergilenmiş ve
İnönü'nün Lozan'da belirttiği gibi, " Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin olduğu kadar,
kurucuları tarafından
w
Kürtlerin de hükümetidir"
kazanmıştı ...
hiç
anlayışı
o dönemde
Fakat daha sonra bu ve buna benzer
ağıza alınmadığını biliyoruz ...
ilk yılları boyunca, 'Yurtta barış
dünyada barış' sloganıyla formüle edilen ve öteki ulus-
Scrbestl
1.
duygularının
1
baskı önlemleriyle, değişmez bir tepki gösteregeldiler.
1
"Türkiye'nin askeri ve bürokratk elitleri, Kürt ulusal
herhangi bir şekilde ifadesinden daima rahatsızlık duydular. -Devlet güvenliğine karşı, komünizm
dahil, algılanan tehditlere olduğundan daha acımasız
Türk elirinin, Osmanlı İmparatorluğu'nun tedrici çöküşünün yarattığı travmadan kaynaklanıyor gibi görünen
bir toprak bütünlüğü ve ulusal birlik sapiantısı vardır ... "
(Martin van Bnıinessen, Kiirdistan lzerine Yazılar,
s.339, istanbııl, iletişim Yayınlan 199S)
Türkiye'nin yönetici sınıfının, Kürt etnik bilincinin
ılıınlı bir biçimde ifade biçimlerine karşı dahi beslediği
"Cumhuriyet'iıı
1
1
den sürekli olarak kuşkulanmış, onları baskı altında
tutmuştur ...
ağırlık
açıklamaların
1
1
Rejim neredeyse Cumhuriyet'in iJk yıllarındaı;ı bu
yana bölücülüğü Türkiye için en önemli bir 'tehdit' unsuru olarak görmüş, bu unsura bağlı olarak da Kürtler-
si
v
süreçte tipik bir üniter devlet olarak T.C, ilerleme ve gelişme ideali adına farklılıkları yurttaş kimliği altında
1
1
or
g
İnönü aynı konuşma­
güçlü tepki Bruinessen'e göre, sadece stratejik kaygılar­
dan ya da yabancı bozgunculuğuna karşı duyulan korkulardan kaynaklanmıyor. .. "Ulusal birlik ideolojisi,
Türkiye'de devlet iktidarının başta gelen meşruiyet kaynağı olarak elinin yerini almıştır. Bu ulusal birlik, Mustafa Kemal tarafından pekiştirildi ve Türk resmi tarihç-
36
Kasını
]99S
t
1
1
1
1
1
1
1
L.
nı
geride bıraktılar. .. Bölgenin hayvan varlığı ve tarımsal
Ama olmuyor... Gelinen noktanın artık bir lıkanmoyı
gösterdiği, 75 yıl sonra 70 yıl önce yapılan yanlışların
potansiyeli neredeyse yok oldu ... İnsan varlığı
ise heba oldu ...
or
g
olarak varlığını sürdürmek istiyor. ..
Öte yandan Türkiye
Cumhuriyeti devleti her yıl
8 milyar doların üzerinde bir parayı bölgedeki kanlı savaş için harcamayı sürdürüyor. .. Türkiye'nin üçte biri
kadar büyüklükteki bölgenin ekonomik kaybı ise 40-50
milıar dolar olarak ifade ediliyor. ..
"Cumhuriyet'in ilk yılları boyunca, dini ya da aşiret
otoritelerinin ve birkaç aydının önderliğinde çok sayıda
ciddi Kürt isvanı ortaya çıktı. 1930 sonlarına gelindiğinde, doğu illerinde sükunet sağlandı. Belirli büyüklüğe sahip her Kürt köyü, bir jandarma karakolu tarafın­
dan kontrol altına alındı. Kürt dili, Kürt giyimi, Kürt
folkloru tümüyle yasaklandı. .. Balkanlardan gelen Türk
göçmenler Kürdistan'da iskan _edilirken, binlerce Ki.irt
de ülkenin diğer kısımlarına sürgün edildi ... Hükümetin
zora dayalı asimilasyon politikası ürünlerini verdi. Küçük şehir ve kasabalarda herkes Türkçe konuşmaya ve
milliyetçi duygularını yitirmeye başladı. .. " (Bnıinessen,
a.g.e, s.340)
ur
d.
iyice gözler önüne serildiği anlaşılıyor ...
Ulusal ekonomi, çözülmek istenmeyen Kürt sorunu
ve devam eden savaş nedeniyle sürekli bunalım geçiriyor. Enflasyonun sadece bu nedenle yüzde 50 daha yüksek olduğu uzmanlarca ifade ediliyor.
Devletin toplumsal uzlaşmayı reddeden ve farklılık­
görmezden gelen anlayışı nedeniyle Türkiye krizden
kurtulamıyor. Demokrasiye ve refaha ulaşamıyor. Hukuk devletini gerçekleştiremiyor... Bir baskı ve korku
rejimi olarak varlığını sürdürmek istiyor ...
ları
Bu çaba uzun vadede tabii ki geçerli olamadı. Yasaklar baskılar bir süre sonra ters tepti ... Kürtler bütün engellemelere rağmen kimliklerinden vazgeçmediler. 12 Eylül
1980 darbesinden sonra askeri yönetimin Kürtçe konuş­
ma yasağı getirmesi de bir işe yaramadı ... Turgut Özal,
başbakanlığı döneminde bu gerçek dışı ve asla uygulanamayan yasağı yürürlükten kaldırmak zorunda kaldı ...
Ama olmuyor ... Gelinen noktanın artık bir tıkanma­
yı gösterdiği, 75 yıl sonra 70 yıl önce yapılan yanlışla­
rın iyice gözler önüne serildiği anlaşılıyor. ..
İşte şimdi, " Yanlış yanlıştır, aradan 70 yıl bile geç-
se!.." demenin tam
Kürtlerin Cumhuriyet'in
dışlanarak
kuruluş yıllarından
ve isyanlar da gerekçe gösterilerek baskı atı­
Türkiye'de toplumsal uzlaşmanın bir türlü
sağlanamaması gibi bir durum ortaya çıkardı. .. Özellikle de PKK'nin 1984'te silahlı mücadeleye başlamasıyla
bölge kanlı bir savaş ortamına sürüklendi ... Geçen 14
yıl boyunca 30 bine yakın insan öldü ... 3000 kadar köy
ve mezra boşaltıldı. .. Yüzbinlerce Kürt, bölgedeki ya da
Ege, Trakya ve Akdeniz'deki büyük kentlere kasabalara son derece zor şartlarda göç etmek zorunda kaldı. ..
Kürt köylüleri bütün ekonomik varlıklarını, olanaklarına
alınması
zamanı. ..
sonraGeçmişteki yanlışları bir tarafa bırakalım ... Önümü-
ze
bakalım ...
Savaşı
bitirip, farklılıklarımızdan zenginlikler çı­
kartmasını bilelim ... Gerilim yerine uzlaşmayı, kriz yerine refahı kovalayalım ... Hedefimiz ise insan haklarına
ve hukuka dayalı bir rejim olsun ...
Türkiyle, Kürdüyle, Türkiye'de
kiyelilerle birlikte.
w
1
Türk oldukları 'kanıtlarak', buna bilimsel bir
taban olu?turmak istendi:.. " (Bnıinessen, a.g.e,
s.339)
devletini gerçekleştiremiyor. .. Bir baskı ve korku rejimi
ak
1
1
1
lında
tulamıyor. Demokrasiye ve refaha uloşomıyor. Hukuk
si
v
1
ileri tarafından, başka şey­
lerin yanısıra Kürtlerin as-
.a
r
1
görmezden gelen anlayışı nedeniyle Türkiye krizden kur-
w
1
1
Devletin toplumsol uzlaşmayı reddeden ve farklılıkları
w
1
1
1
~ı:rbesti
37
Kasım
199S
yaşayan
bütün Tür-
t
D O SYA
1'
1~
1
"Misak-ı Milli ve Kürtler" gibi yanyana getirilen iki önemli, sosyolojik, etnik, ulusal ve tarihsel kavramı
yeniden yoruma tabi tutmanın, derli-toplu bir tanım-sentezler, kategoriler bütünlügüııe varma-
nın, zamanının
geçmekte
oldu~u
görmek gerekiyor.
kavram ve sosyolojik bilim kategorilerine açıklık
getirirken, bunlara temel oluşturan analık ve
ebelik yapan bir geçmiş olduğunu da unutmamak gerekiyor. Bu geçmiş, Osmanlı toplumsal
gerçekliği, o dönemin çok uluslu, çok dilli, çok
kültürlü ve çok dinli yapısıdır.
ak
Kürt sorununu çözümleme nin sırrı, bu iki
kavramcia gizli. "Misak-ı Milli"nin yeni bir içerik
ve yorumla ele almak bize Kürt sorununun haledilmesinde çözümleyici bir anahtar sunacaktır.
tarihsel kavram olan "Misak-ı Milli" ve
"Kürtler"i n birlikte telafuz edilmesi, çözümleyici bir bakış açısını çağrıştırıyor. Bu tarih yorumu, 80 yıla varan yakın geçmişimize ait. Bu yakın geçmişteki yorumla, günümüzd eki resmileş­
tirilen, ideolojileştirilen ve uç noktalarda ulusallaştırılarak ırkçılığa vardırılan tarih yorumu arafarklılık bulunmaktadır.
.a
r
kökten
toplumsal yapısında, çok ulusluluk,
çok dillilik, çok kültürlülük ve çok diniilik nesnel
gerçekliği görmekle kalınmıyor, hukuki ve siyasi
bir statüye de kavuşmuş bulunuyord u. Bu bağ­
lamda, Kürtlerin ulus olarak varlığı, ülkeleri Kürdistan, dilleri Kürtçe, kültürleri, tarihleri ve gelenekleri ile hukuki ve siyasi güvenceye sahipti.
Osmanlı
si
v
İki
sında,
önceki tarih yorumu, ulusal-etnik farklılıklara saygı duyan, ulusal toplulukların varlığını kabul eden; mutluluk, eşitlik ve adalete temel ola bilecek, demokrasi nin bir sistem
olarak oluşumunu kolaylaştıracak, bir anlayışı
yıl
w
Oysa 80
Yeni Türkiye Cumhuriye ti'nin kuruculan,
işin başından böyle verilibir durumu devralmış­
rı; birlikte hareketi sağlamak için, Kürtlerin ve
diğer ulusal toplulukların varlığını inkar yoluna
gitme gibi bir akılsızlık, ilkel bir savaş anlayış içine giremezlerdi. Bu bağlamda, "Misak-ı Milli ve
w
temsil etmektedir .
w
1
ur
d.
ibr Ohim GÜÇ 1Ü
Günümüzd e yeniden Kürt meselesini, Misak-ı
Milli ve dönemin tarihi bilgiler ve belgeleri ışığın­
da yorumlama çabası; isabetli, duyarlı ve sağdu­
yulu bir tutum olacak; nesnel bilgilerin ortaya çık­
masını sağlayacaktır. Bu belgelerin, eksik bilgilerle ve çarpıtılmış olarak bugüne taşınmış olabileceği ihtimalini de gözden uzak tutmamak gerekiyor.
Kürtler" sorununu güncel gelişmelerin ışığında
yeni bir yorum ve içerikle ele alırken, bu tarihsel
arka planın görülmesi gerekmekte dir.
Misak-ı
Milli ve Ziya Gökalp
Milli"nin kapsamı ve Kürtlerle iliş­
kisi hakkında belgelerin kısaca değerlendirirken,
Türk milliyetçiliğinin fikir babası Diyarbakırlı
"Misak-ı Milli ve Kürtler" sorununa; Türkiye Cumhuriye ti kuruluşu ile birlikte ortaya çıkan ' Ziya Gökalp'ın Kürtlerle Türklerin tarihsel sü-
Serbest!
38
Kasım
1
1
or
g
Misak-1 Milli ve Kürtler
"Misak-ı
199:-{
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
l
1
1
L
kalmasına rıza göstermiyorsa, hiçbir Kürt aşiretinin ya-
hut köyün buradaki Kürt milletinden ayrı düşmesine de
olamaz.".
Ayrıca
1-
Misak-ı
1
Milli "etnografik"
tartışmasız
sınırlar
ortaya
çiziyor.
Mayıs
or
sınırların
görüşleri başka
çı­
3 Temmuz 1920 tarihli TBMM toplantısında da aynı görüşler benimseniyor: " ... Bizce kat' i olarak nmayen
bir şey varsa, o da milli sınırlar içinde Kürt, Türk, Laz,
Çerkes vesair bütün bu İslam unsurlar ortak çıkariara
sahiptirler. Beraber çalışmaya karar vermişlerdir. .. "
2 - Bu "etnografik sınırlar", Kürtlerin ve Türklerin
bölgeleri; farklı nitelikleri ve tanımlarıyla
("Kürtlerin ülkesi" ve "Türklerin ülkesi") kapsamak-
yaşadığı
bu
1930 tarihli demecinele de Atatürk benzer
bir vesile ile açıkça dile getirerek, Kürtlerin ırksal, ulusal, sosyal haklara sahip oldukları/ola­
cakları ve ülkelerinin benimsendiğini ifade ediyor.
•
Ziya Gökalp'ın görüşlerinden
kan kategorik sonuçlar şunlardır:
sınırların, "Kardeş
milletler'in sınırları oliçinde yaşayan "kardeş millctler"in,
topraklarına, adetlerine, ırkiarına ilişkin hak ve imtiyazların karşılıklı ve samirniyetle Erzurum Kongresi'nde karar altına alındığını, demecinele açıkça belirtiyor.
duğu,
Miliİ Misakımız bize etnografik bir hudut çiziyor.
Bu hududıın içine alınan yerler, nerelerdir? İki millet
vani Kiirtler'le Tiirklerin sakin oldukları yerler, milli
veni arazimizin haricinde nasıl hiçbir
. _ororrramımız
b
Tiirk köyiin kalmasına rıza göstermiyorsa, hiçbir Kiirt
aşiretinin yahut köyiin buradaki Kiirt milletinden ayrı
diişmesine de razı olamaz.
J
bu
Bu açıkla­
maları teyit eden bir diğer
konuşmasında tayin edilen
sınırlar içinde, "Türk vardır. Çerkes vardır ve diğer
islam unsurları vardır" demektedir.
d.
razı
yapmaktadır.
g
mımız, ·yeni orozimizin haricinde nasıl hiçbir Türk köyün
Ziya Gökalp, Misak-ı Milli'ye çok belirgin bir tanım
getiriyor ve şöyle diyor:
tadır.
3 - Kürtler ve Türkler farklı milletlerdir ve
Milli'nin iki aslı unsurunu oluşturmaktadırlar.
Şimdi diğer
Mütareke dönemin de Atatürk'ün söylev ve demeç-
ler incelendiğinde:
sınırlar
Hüseyin Rauf (Orbay), TBMM'de 25
1922'de Lozan Konferansı hakkındaki açıkla­
masında ve Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya meclis konuş­
masında (4 Ocak 1923) Atatürk'ün görüşlerine uygun
Aralık
açıklamalar yapıyor.
tarihi bilgiler ve belgeler ne diyor, onlara bir bakalım. Bu belgelerin bir kısmı, Türkiye Cumhuriyeti 'nin kurucularınm açıklamalarını ve görüşlerini,
bir kısmı da kurumsal görüşleri içeriyor.
1 - Devlet için yeni milli
Atatürk, 1 Mart 1922 tarihindeki -bir demecinele de
dile getiriyor.
aynı görüşleri
Başbakan
Misak-ı
Tarihi Bilgiler-Belgeler
w
1
1
edemiyeceğim:
Kürtler'le Türklerin sakin oldukları yerler, milli progro-
ak
ur
1
1
1
1
1
reçteki ilişkisini açıklayan
ve Misak-ı Milli'ye- tanım
getiren, 1922'de kaleme
aldığı "Türkler'le Kürtler"
başlıklı nezih makalesinden kısa bir alıntı yapmadan
rs
iv
1
hududun içine alınon yerler, nerelerdir? iki millet yani
.a
1
1
Milli Misok-ımız bize etnogrofik bir hudut çiziyor. Bu
w
1
11
w
tr··
1
1
1
1
1
kabul ediliyor;
2 - Bu sınırların, "Türk ve Kürt unsurların yerleşik
olduğu vatan toprakları"nı kapsadığı, ifade ediliyor.
Atatürk, 24 Nisan·1920 tarihli bir söylevinde Erzurum Kongresi'nin belirlediği sınır hakkında açıklamalar
'ı cr hes ri
Türkiye Cumhuriyeti'ni n II. adamı İsmet Paşa,
"TBMM Hükümeti'nin Türklerin olduğu kadar Kürtlerin hükümeti olduğunuda, çok sarih bir biçimde, Lozan
Barış Konferansı'nda dile getiriyor.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeri
Temsil Heyeti olarak adına Bekir Sami, Hüseyin Rauf
ve Mustafa Kemal'in İstanbul Hükümet-i Temsilcisi
Bahriye Nazırı Salih Paşa düzenledikleri "Amasya Protokoli.i Tutanağı"nda, kongrede tespit edilen hududla
ilgili şu karara yer verilmektedir: "Beyannamenin birinci maddesinde Devlet-i Osmaniye'' nin düşünülen ve kabul edilen sınırları Türk ve Kürtlerin yerleşik olduğu
toprakları kapsar."
39
Kasını
1 ':J'!S
Bu noktaya kadar, aktardığım tarihi bilgiler-belgelerden daha önemli olan ve Misak-ı Milli" konusun da
tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık olan ve Kürtlerin statüsün ü, "Mahall i Muhtari yet" çerçevesinde ele
alan, TBMM
kararı
ve Atatürk 'ün
görüşleridir.
22 Temmu z 1922'de TBMM başkanı sıfatıyla M,
Kemal'in Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyeti adma
"EI-cezire Cephesi Kumandanlığı'na" gönderdiği talimatta, "idare-i mahalliy eler"in Türkiye genelinde kurulacağını belirtilm ekte, bu kapsamd a, Kürt bölgesin de,
Söz konusu talimatt a, bütün dünyada olduğu gibi,
kendiler inin ele "Milleti erin kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkı" nı kabul ettiklerini, Kürtlerin istemeleri halinde bu "hakkı" kullanabileceklerini, belirtmektedi r. Ama, Kürtleri n Türkler' le "bölgesel özerklik "
çerçevesinele birlikte yaşamalarının koşulunu yaratma -
da belirtme kte, bunun için gerekli uygulamaların hayata geçirilmesini eınretmekteclir.
hedefleri
olduğunu
talimatt a, Kürtleri n ülkesi tarihi olguya uygunluk içinele "Kürdis tan" olarak tanımlanınakta; Kürdistan' daki yönetim tarzı hakkında şunları söyleme ktedir:
Aynı
w
.a
"4. Kiirdistan 'm iç politikası, El-cezire Cephesi Kumandanlığı tarafından ohıştıınılacak ve yönetilecektir.
Cephe Kıımandanlığı bu konuda Biiyiik Millet Meclisi
Başkanlığı ile ilişki kurar, vilayetler tarafindan izlenecek yolıı diizenleyip olııştııracağmdan, idari yöneticilerin bıı husıısta başvuracaklan makam da Cephe Kıı­
w
mandanlığı 'dır.
.f El-cezire Cephe Kumandanlığı, idari ve adli veya
ve iyileştirmelere gerek gördiikçe,
uygulanmasını hiikiime te önerir.
malı' değişiklikler
w
nıın
I - Türkiye Cumhur iyeti kurucularının ifadelerinden, özellikle de M. Kemal'ın açıklamalarındaıı; Erzurum Kongresi ve Büyük Millet Meclisi kararlarından;
Misak-ı Milli'nin , Türkleri n ve Kürtlerin ortak bir projesi olduğu ortaya çıkıyor. Bu da, Türk resmi tarihçile-
rinin, Misak-ı Milli hakkmd aki yorumlarını dışlaınakta
ve yalanlamaktadır.
II- "Devleti n yenielen kuruluşu" belgelerinde, Kürtlerin Türkler gibi ayrı bir millet olduğu kabul görmektedir. Böyle olunca bu belgelerdeki Millet kavramı saclece Türk milletini değil, Kürtleri ele kapsamaktadır.
bıı­
M. Kemal1 6-17 Ocak 1923'te, İstanbul Gazetecileriyle İzmit Kasrı'nda yaptığı görüşmeele gazeteci Ahmet
Emin Bey, M. Kemal'e , "Kiirtliik Meselesi Nedir?" so-
Serbesti
1
1:
1
Milli, Türkleri n ve Kürtlerin ülkesini kapsamaktadır. Belgelerelen ve özellikle de "mahalli
muhtari yet"e ilişkin kararlar dan, Kürtlerin yaşadığı bölge, Kürdista n olarak tanımlanmaktadır. Misak-ı Milli'de ülke Türkiye +Kürdis tan anlamına gelmektedir.
III. Yine
Misak-ı
rs
iv
nın
ve Sonuçla r
ak
ur
hem iç ve hem de dış siyaset açısından, "yerel bir yönetimin" kurulacağını iletilmektedir.
Yargılar
1
1
1
1
g
Kürtlere Yerel Özerklik ve Misak-ı Milli
mektens e Bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanılilll gereğince zaten bir nevi yerel özerklikler olııştumlacaktır, O halde
hangi vilayetin halkı Kiirt ise onlar kendi kendilerini
özerk olarak idare edeceklerdir."
or
çerçeve görüş kabul ediliyor.
rusuna M. Kemal eski görüşleriyle, Büyük Millet Meclisi kararlarıyla uygunlu k ve tutarlılık içinde şu yanıtı
veriyor: "Bu nedenle başlı başına bir Kiirtliik diişiiıı­
d.
Amasya Tamimi "nde de (17 Şubat 1920) Misak-ı
Milli'ye ilişkin, yukarıda paragraf iarda dile getirdiğimiz
Zaman içinde, taraflard an birinin temsilcileri, Türk
tarafı, sözleşmeelen rücu etmiştir. Sözleşmeelen rücu, sı­
kıntıya, sert tepki hareketl erinin gelişmesine yol açmış­
tır: Kürt ayaklanmaları, günümü zdeki çeşitli renklereleki Kürt, tepkileri bunun sonucud ur.
Kürtler ve Türkler arasındaki tarihsel sözleşmelerin şartlarına uyulması ve bunun ışığında
Türkiye gerçeğine uygun; bütün ulusal etnik topluluk ların kimlikle rinin, varlıklarının tanımlandığı; hak ve özBundan
dolayı,
gürlükle rin tanınclığı siyasi ve toplums al yeni bir sözleş­
menin, yani yeni bir anayasanın yapılması gerekir. Bu
anayasa ya uygun, sistemin her yönüyle (idari-siyasikültürel vb.) yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır.
böyle olmazsa , Türkiye 'nin bu ülkeele Kürt
krizinde n kurtulması ve demokra sinin bir yaşam tarzı
Eğer
haline gelmesi, olanaksızdır.
40
Kasım
19'! :-,
1
1
1
'
1
t
~i
1
"l{urtulus Savas1" ve "Misak -1 Milli"
düşünüyor ve analizlerimizi buna göre yapıyoruz. Özellikle tarih ile
1
1
"Kurtuluş Savaşı" kavramını ele alalım:
Kurtuluş ve Bağımsızlık gibi sıfatlarla nitelenen 1919-1922 savaşı gerçekten bu tanımlama­
ya uymakta mıdır? Bu savaşla ne, kimden kurtarılmıştır? Savaşı gerçekleştirenlere göre ülke yabancı işgalinden kurtarılmıştır. Ama ülke niçin
Bilindiği üzere ·Osmanlı İmparatorluğu Enver, Talat ve Cemal Paşaların idaresinde, Almanya'nın yanında Birinci Dünya Savaşı'na katıldı.
Bu katılımdaki amaç, 1820'lerde Yunanistan'la
başlayan Balkan ülkeleri bağımsızlık savaşları­
dır. Birinci Dünya Savaşı'na gelindiğinde tüm
Balkan ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmış bulunuyordu. Diğer yandan Kuzey Afrika'daki Osmanlı sömürgeleri Avrupalı güçler arasında paylaşıldı. Ayrıca Araplar, Ermeniler ve Kürtler arasında da milliyetçi ve bağımsızlıkçı eğilimler öylesine gelişınİştİ ki, bu nedenle yeni bazı gelişim­
l€r kaçınılmaz hale gelmişti.
rs
iv
.a
1
1
L
w
Dolayısıyla o zamanki İttihat ve Terakki yönetimi kaybedilen bölgeleri geri alabilmek ve
kaybetmek üzere olduklan toprakları elde turabilmek için Almanya'nın yanında büyük savaşa
girdi. Eğer Almanya savaşı kazanmış olsaydı,
Osmanlı İmparatorluğu toprakları işgale eelilen
taraf değil, işgalcı olacaktı. Bu neden bir savaş
mağlubu olarak bazı bedeller ödemesi son dcrecc doğalclı. Almanya ile Avusturya-Macaristan
imparatorlukları imzaladıkları anlaşmalarla istenen bedelleri ödemişlerdi.
w
w
1
1
yerine geririlmesi durumunda
bundan zararlı çıkacak Osmanlı bürohasisi bu
durumu içine sincliremeyerek bir muhalefet ve
sınırlı bir savaş örgütlemiştir.
savaş
neden bürokrasinin
sava.~ıclır?
Bilin-
diği üzere savaştan yenik çıkan Osmanlı İmpara­
1
1
1
nın koşullarının
Bu
işgal edilmişti?
1
1
ilgili kavramlardaki çarpıklıklar
bugünü anlamamızı da engellemekte ve/veya yanlış anlamlara yol açmaktadır.
1
1
1
1
Öncelikle bazı kavramlar üzerinde durmak istiyorum; çünkü kavrarnlara yüklediğimiz anlamlarla
g
Ahmet Alim
1
d.
1
1
or
1
ak
ur
1
D O SYA
Sonuç olarak, işgal ve fetih amacıyla girilen
bir savaşta mağlup olan taraf bazı bedeller öcler.
Osmanlı İmparatorluğu da mağlup taraf olarak
bazı bedeller ödemek üzere galip güçlerle bir ateş­
kes anlaşması imzalamıştır. Bu ateşkes anlaşması-
Scrbcsti
41
torluğu
imzalanan Monclros Ateşkes Antlaşma­
göre orduları dağırnııştır. Orducia görev
yapmaktan başka bir işi olmayan askeriye, kendi varlık nedenleri olan bu kurumu ayakta tutma
arayışları içine girdi. Mustafa Kemal dağılma
durumunda olan ve yenielen bir güç olmak isteyen sivil ve askeri bürokrasiyi bir araya getirmeyi başardı. Bu organizasyoncia halk faktörü resmi ideolojinin ileri sürelüğü gibi aktif değildir.
Yıllardır süren savaşlardan bıkan halk normal
bir yaşanı sürmek istiyordu. En azından 10 yıl­
dan beridir aralıksız süren savaşlarda, Osmanlı
ordularının asker kaynağı Anadolu (bu coğrafik
terimi başka bir yazanızcia daha detaylı olarak
ele alacağız) kısmi olarak da Kürdistan ve güneydeki Arap ülkeleri idi. Anadolu halkı yılların verdiği savaş zorluklarını ve yaralarını henüz sarmamıştı. Bu nedenlerden dolayı da, halk bu savaşın daha fazla sürmesini istemiyordu. Bir anlamda savaşın sürmesinde çıkarı bulunmuyorclu.
sı'na
Savaşı
sürdürmektc
çıkarı
olan ikinci grup, sa-
vaş sırasında İttihat ve Terakki hükümetlerinin
uyguladığı "milli iktisat" politikaları çerçevesinde
Trakya, Anadolu ve Kürdistan'da kovulan ve öldürülen azınlıkların mal, mülk ve _arazilerini gasp
eden kimselerden oluşuyordu. Bunlar önce yerel
Müclafa-i Hukuk Cemiyetleri'ni, Sivas Kongresi'nden sonra da bütün bu yerel örgütler birleşti­
rilerek Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Ccmiyeti'ncle örgi.itlendilcr'. Mondros Mütarckcsi'n-
Kasım
199:-:
1
1
Medis-i Mebusan toplantılarına giden milletvekilleri
Ankara'ya uğrayarak Mustafa Kemal ile uzun görüşme­
ler yaptılar. Bu görüşmeler de, Mustafa Kemal milletvekilierine Sivas ve Erzurum kongrelerinde alınan kararlara uygun kararların almmasını telkin etti.
Milli ve Cumhuriyet Kavramları
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı, açılışından iki hafta
sonra, 28 Ocak 1920'de Sivas ve Erzurum kongreleri kararlarına benzeyen kararları, Misak-ı Milli adlı belgede
toplayarak onayladı ve ilan etti. Misak-ı Milli ile Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı anda henüz işgal edilmemiş olan Osmanlı topraklarının bölünmez bir bütün olduğuna karar verilmiştir. Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı anda henüz işgal edilmemiş olan Musul'un Misak-ı Milli sınırları içinde olduğu iddia edilmiştir. Musul
sorunu Misak-ı Milli kararlarınm esas alınması nedeniyle doğmuştur. Arap ülkelerinin durumu söz konusu olduğunda, bu bölgeler halklarının kendi kaderlerini belirlemeleri istenmektedir. 1878'den beri Rusya tarafından iş­
gal edilmiş olan Kars, Ardahan ve Batum vilayetlerinin
versailles ve Trianon antlaşmaları hükümlerinin azınlık­
lara uygulanmasma, Boğazların İstanbul'un güvenliğinin
sağlanması kaydı ile uluslararası trafiğe açık olması istenmiştir. Ayrıca, Türk ulusunun tam egemenliği ve bağım­
sızlığının galip güçlere tanıması istenmektedir.
or
Milli kavramını anlamak için Misak-ı Milli'ye giden süreci açmak gerekmektedir. Mustafa Kemal
Sivas Kongresi'nin hemen sonrasında Ali Galip ve İngi­
liz Binbaşı Noel'in, Daınacl Ferid'in emri ile kendisine
karşı bir suikast hazırladıklarını ve bunun başarısızlığa
uğrarıldığını belirterek Damad Ferid hükümetiyle bir
telgraf savaşına girişti. Bu süreçte İstanbul Hükümeti'ni
tanımadıklarını belirten Mustafa Kemal telgraf hatları­
na el koydu, vergileri toplamaya başlayarak, İstanbul
hükümeti'ne bağlı memurların yerine kendi memurları­
nı atadı ve karşı gelenleri tasfiye ederek bir anlamda fiili olarak alternatif hükümet oluşturdu.
ak
ur
Misak-ı
d.
Misak-ı
Dikkat edilirse, Misak-ı Milli belgesi kararları, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kurucu belgelerinden ve
politikalarından birisi; son işgal altındaki Osmanlı baş­
kenti İstanbul'da alınmıştır. İlginç olan, gerek işgalci
güçler, gerek padişah bu kararın alınmasına engel olmamışlardır. Misak-ı Milli'nin bir başka özelliği de Osmanlı imparatqrluğu'nun imzaladığı Mondros Mütarekesi
rs
iv
Üç haftalık kriz sonucunda işgalci güçlerin de soruna çözüm istemesi sonucu Padişah Vahdettin Damad
Ferid Hükümeti'ni 2 Ekim 1919'da azlederek, yerine
Ali Rıza Paşa'yı Sadrazam olarak atadı. Yeni hükümetin üyeleri çoğunlukla Kemalist harekete ılımlı bakan
kişilerden oluşuyordu. Bir anlamda bir ulusal uzlaşma
hükümeti göreve başladı. Ali Rıza Paşa göreve başlar
başlamaz yeni seçimlerin yapılarak en kısa sürede yeni
parlamentonun göreve başiayacağını açıkladı.
w
w
.a
Bunun üzerine Mustafa Kemal ve ekibi ile milliyetçiler bu parlamentoda yer almak üzere seçim hazırlıkla­
rına girdiler. 1919 yılı Aralık ayında sonuçlanan seçimlerde Erzurum'da aday olan Mustafa Kemal de milletvekili seçildi. Mustafa Kemal milletvekili olmasına rağ­
men Meclis-i Mebusan'ın İstanbul yerine Anadolu'nun
güvenli ve kendi kontrollerinde olan bir kentte toplanmasında diretti ise de çoğunluk İstanbul'a gitmekten yanaydı. Neticede çoğunluğun kararına göre Meclis'in İs­
tanbul'da toplanmasma karar verildi.
Avnı yılın Aralık ayında Mustafa Kemal, İstanbul'a
w
gitmeden kontrolü elinde tmabilmek için karargahını
Sivas'tan Ankara'ya taşıdı. Ankara şu stratejik nedenlerden dolayı seçilmişti: Batıyı Kürdisran'a, Karadeniz'i
Akdeniz'e bağlayan yollar üzerinde olması, özellikle de
İstanbul'u İzmir'i Kürdistan ve Akdeniz'e bağlayan demiryolu üzerinde yer alması. Bu konumu ona stratejik
bir önem sağlıyordu. Diğer yandan Ankara önemli bir
haberleşme, özellikle de telgraf merkeziydi. İstanbul'a
Serbest!
1
1
1
g
deki ilgili maddeler gereği azınlıkların kendi bölgelerine
dönüp eski mal, mülk ve arazilerini geri almaları öngörülmüştü. Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri azınlıkların malIarına el koyanlar tarafından, esas olarak kendi çıkarla­
rını korumak üzere kurulmuşlardı.
sırasında işgal
edilmemiş
toprakların bölünmezliğini
esas almasıdır. Mustafa Kemal sınırları belirlerken
Mondros Mütarekesi'ni ve savaş sonundaki fiili durum
esas almıştı.
Bibliografya
BENOİST-MECHIN,
"Kurt ve leopar: Mustafa Kemal veya bir
ölümü" Le loup et le leopard. Mustafa Kemal oLı
lamort d'un empire, Editions Albin Michel, Paris, 1954.
DUMONT Paul, "1919-1924 Yüzyılın anısı l'vlustafa Kemal"
1919-1924 La Memoire du Siecle Mustafa Kemal, Edition Complexe, Bruxelles, 1983.
JMOR Salah, "Kürt sorununun kökeni" L'origine de la question
kurde, Edition L'Harmattan, paris, 1994.
MOURAD Kenize, "Ölü prensesin tarafından" De l::ı part de b
princesse morte, Edition Livre Poche, Paris, 1997.
İNÖNÜ İsmet, "Lozan Antiaşması II, Cumhuriyet, İstanbul, 1998.
MANTRAN Robert, "Türkiye Tarihi" Histore de la Turquie,
Que sais-je, Paris, 199 3.
imparatorluğun
42
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
}'"~
'1
1
1
··~
1
~·
1
D O SYA
1
tan Eyaleri bu adla
.
Bu
adlandırılan
ülkenin bütününü
kapsamadığı
gibi, Kürtler de
dağınık
ve
başka
olarak diyebiliriz ki:
ur
laşık
d.
halklarla karışık bulunduklarmdan, Kürdistan'ın sınırlarını tümüyle belirlemek güçtür. Ancak, yak-
ve belirleyici dayanağı
halde, Kürtler yalnız bu ülkeyle sınırlı değildir."' Cezire'nin kuzey bölümünde, Şam ve Halep yörelerinde, Anatali'nin
her tarafında, Rusya'ya bağlı olan Kafkasötesi
eyaletlerinde ve İran'ın her tarafnıda, hatta Horasan'da, Afganistan'da ve Belücistan'da bile
birçok Kürt aşiretleri bulunuyor.'''' Bir yandan
da, sınırları anlatılan Kürdistan'ın içinde Arap,
İranı Türk ve başka soylardan gelen topluluklar
da vardıı·. 171 Yalnız çoğunluk gözönüne alınarak,
sözü edilen sınırlar belirlenebilir.
Kürdistan'ın ayıncı
Kürdistan, Urmiye ve Van göllerinin kıyıla­
rından Kerhe (Kerxe) ve Diyale ırmaklarının
kaynaklarına ve Dicle'nin akış yarağına dek uzayıp, kuzeybatıya doğru sınırları Dicle'nin akış
yatağını izleyerek, Fırat'ı oluşturan Karasu yarağına ve oradan kuzeye doğru, Aras havzasını Fı­
rat ve dicle havzasından ayıran su ayırımı çizgisine kadar
halkının
ulaşır.
Bu itibarla, Osmanlı imparatorluğunda, Musul vilayetinin büyük bölümü, yani Dicle'nin solunda bulunan yerleri ve Van ve Bitlis vilayetleriyle Diyarbekir ve Mamurerulaziz vilayetlerinin
birer parçası ve Dersim sancağı Kürdistan'dan
sayılırY' İran'da da Kürdistan adıyla bilinen eyaIetle Azerbaycan eyalerinin yarısı, yani güneybatı
bölümü,
Kürdistan'dır.
w
Böylece Kürdistan, kuzeydoğu yönünden
Azerbaycan, doğudan Irak-ı Acemi (Acem Irakı),
güneyden Loristan ve Irak-ı Arabi (Arap lrakı),
güneybatı yönünden Mezopotamya, kuzeybatı
yönünden de Anatali ile sınırlıdır.''' Bu sınırlar
içinde, 34 ile 39. kuzey enlemleri ve 37 ile 46.
doğu boylamları arasında uzayıp, büyük bir üçgen, ve daha doğrusu, sivri tarafı kuzeybatıya
doğru dönmüş olan bir armut biçini gösterir. Fı­
rat'ı oluşturan Karasu ile Muı·ad Çayının birleş­
tiği yerde olan en kuzeybatı noktasından Loristan sınırlarına dek olan en büyük uzunluğu yaklaşık olarak 900 kilometre ve genişliği 100 ile
200 kilometre arasındadır.'·"
w
w
1
1
l
adıyla adlandırılmıştır."'
ad, idari ve siyasi bölümlenmeye girmeyip, vaktiyle bizde Kürdistan Valillgi ve şimdi İran'da Kürdis-
1
1
1
Asya'da, en büyük bölümü Osmanlı lmparatorlu~'nda ve bir bölümü lran'a baglı büyük bir
ülke olup, orada yaşayan insanlarm çogunlugunu oluşturan Kürt haJkı
1
1
1
1
1
1
1
1
Batı
g
Sami
or
Şemseddin
soyu
olduğu
rs
iv
ak
1
1
Kürdistan
.a
1
1
Serbest i
43
İran'ın Loristan eyalerinin halkı olan Larllerin de Kürtlerle ilişkileri ve soyca akrabalıkları
olduğu halde, dillerinde bir ölçüde değişiklik! ve
aralarında karşılıklı nefret bulunduğundan, Loriler kendilerini Kürtlerden saymak istemiyorlar;
Kürtler de Lorlleri kendi soylarına kabul etmeye
eğilim göstermiyorlar.
Genellikle Kürtlerin miktarı, iki buçuk milyona yakın tahmin edilip, bir buçuk milyonu Os7500'ü İran'da
imparatorluğunda,
manlı
gerieyaletlerinde,
Kafkaötesi
Rusya'nın
13000'i
başka
ve
ye kalanları da Afnanistan, Belücistan
yörelerde dağınık bir durumda bulunuyorlar.'''
::·
tarafı dağlık
ve yüksek yerler olup, yalnız ırmak vadilerinde bazı dar ovaları vardır. En düz ve engin yöresi, güneydoğu bö-
Kasını
Kürdistan'ın
1998
her
lünıü,
yani Şehrezor ve Süleymaniye sancaklarıyla
ınazı, fıstık
İran'daki Kürdistan olup, o yörede dağlar daha alçak,
ve kuzeybatıdan güneydoğuya doğru birkaç
sıra oluşturarak uzayıp giden dağlar ise, yüksek olmakla birlikte, çoğunlukla taşlık ve çıplaktır. Sözkonusu
toprakların o yöresi, gerçekten barınmaya elverişli olamayacak ölçüde sert ve çetin bir yerdir. 1' 1
Anlatılan
toprak parçasının akarsuları çok olup, Fı­
en büyük kolu olan Murad Çayı ve Dicle, adı geçen toprak parçasının dağlarından doğup aktıklaı·ı gibi,
Dicle'ye dökülmek üzere kuzeyden başlayarak Batman
suyu, Bitlis ve Siirt çayları, Habur (Xabür), Yukarı Zab,
Aşağı Zab, edhem ve Diyale ırmakları da güneybatıya
akarak, adı geçen ırmağa dökülürler ve sözü edilen toprak parçasının dağlarından inen birçok çayların suları­
nı roplarlar.
or
oluşturan
Kürtler çoğunlukla aşiret halinde yaşayıp, mevsime
göre otlak bulmak için yer değiştirdikleriııden, tarımla
pek de uğraşmayıp, başlıca geçim kaynakları evcil hayvanları, sanatları da çobanlıktır; koyun ve tay satışm­
dan kazandıkları parayla geçinirler. Bunun için kışın
köylerinde kalıp, evleri ve tarlaları var ise de, yazın tarıma çok önem vermeyip, çoğunluğu çadırlada sürüleri
arkasından yaylalara çıkarlar. Sözkonusu toprak parçasında yerel sanayi, kilim ve halı ile kaba bez ve keçe türünden çul vesaire yapımından, yerel ticaret ise zahire
ve hayvan alım-satımından ibarettir. Taşıma araçları,
Dicle'de çalıştırılan kcleklerden ibaret olup, bu da pek
güçlüklerle doludur ve kışın üç ay, eşya taşınması büsbütün durur.
d.
Osmanlı imparatorluğu ile İran arasındaki sınırları
ve yağ çıkarmaya yarar çeşitli hububat ile
ve tiftik gibi nuhsular ihraç ederler.
rar'ın
ur
Kürtlerin asıl ve kökeni ve ne zamandan beri oralarda sakin bulundukları tarİhçe bilinmemektc ise de, eski
zamanlarda söz konusu bölgenin güney tarafı "Asuriye" ismiyle bilinirdi, kuzeydoğu tarafı da 'Medya'dan
sayılırdı. Eski Medyalılar'ın soyu bilinmemektc ve Turanlı halklardan, yani Türk soyundan oldukları sanıl­
makta(ll) ve Asur!leı·'in ise, Sam! halklardan bulunmuş
oldukları ve Keldanilerle akraba oldukları bilinen bir
gerçektir. 1121 Oysa Kürtler, Ari halklardan olup, İranlı­
lada pek yakın akrabalıkları olduğu dillerinden ve diğer
durumlarından anlaşılıyor. Bundan dolayı Kürtlere, ne
Medyalılar'ın ve ne de Asuriler'in torunları gözüyle hakılıp, doğu yönünden, yani Horasan ve Herat taraflarından oralara gelmiş bir halk olduklarından kuşku
yoktur. 113 1 Ancak, şimdi bulundukları yerlere ne zaman
göç ettikleri malum değildir.
rs
iv
ak
İran'daki sözkonusu toprak parçasının ise, yalnız
kuzey yönündeki Korur Irmağı, Kur aracılığıyla Hazar
Denizine dökülen Aras Irmağına ve pek çok olan diğer
ırmakları da Urn1iye Gölüne dökülür. Van Gölüne dökülen Aras Innağına ve pek çok olan diğer ırmakları da
Urn1iye Gölüne dökülür. Van Gölüne dökülen bir hayli
ırmakları dahi vardır.
Söz konusu toprak parçası, yer aldığı enlemler bakı­
hayli sıcak olacak bir derecede iken, konumunun yüksek o!masından dolayı havası genellikle soğuk
olup, kışları uzun ve pek serttir; ve kar aylarca dağlarını
örter. Yalnız Dicle vadisine yakın olan alçak yerlerinde
kışın hava ılımlı ve yumuşak, yazın da hayli sıcaktır.
Yüksek yerlerinin otlalları yazın pek güzeldir ve bazı yöreleri çam ağaçlarını kapsayan ormanlıktır. Daha alçak
yörelerinde meşe, kestane ve çınar ağaçları, daha aşağı­
da da arpa, buğday, keten, kenevir, mısır, tütün, üzüm
ve çeşitli meyveler, en alçak yerlerinde ise pamuk, pirinç
vesaire elde edilir. Bir nevi bodur meşe yapraklarından
alınan kudret helvası, şeker yerine kullanılır. Kürt aşiret­
leri büyük miktarda koyun, at, deve ve keçi sürüleri beslerler. Dağlarda ayı, domuz, pars, vaşak, geyik, yabankeçisi, karaca, çakal, tilki ve başka yaban! hayvanlar ve
ki.içük av hayvanları bol miktarda bulunur. Kuzey tarafındaki dağlarda demir, bakır, kurşun ve başka madenler bulunduğu saptanmışsa da, çıkarılan maden yoktur.
Güney taraflarında, petrol ve taşyağı bulunur. 1101 Kürtler
w
w
w
.a
mından
Sn best!
1
1
g
vadiler daha geniş ve ovalar daha çoktur. En yüksek
yerleri, kuzeyinin ucundaki Hazar Denizi ile Basra Körfezine eğilim arazisi arasında bir sular dağılımı çizgisini
oluşturan dağlardır. Ancak bunların ormanlar ve otlaklada örtülü güzel yayla ve etekleri ve tarıma elverişli vadileri çoktur.
yapağı
1
1
1
İsa'nın Miladı'ndan
401 sene evvel, yani bundan
2300 yıl önce, askerle o tarafa gitmiş ve yenilgiden sonra perişan bir durumda dönmüş ve yolculuk anılarını
yazmış olan eski ünlü Yunan yazarlarından "Eksonofon" ,1HI bugünkü sözkonusu toprak parçasının Di yar bekir, Mamuretulaziz ve benzeri yerlerinin her tarafından
'Kardux' (Karduh) adıyla isimlendirdiği halka mensup
topluluklara rast geldiğini bildiriyor. 'Kardux' isminin
ise 'Kurd' isminin bir Yunanlı ağzında aldığı değişiklik­
ten meydana gelmiş bir yanlış biçimi olduğundan kuşku
yoktur. Bu sebeple, 2300 yıl önce dahi oraları Kürtlerle
meskün idi. Şu halde, diyebiliriz ki Ninaeva'da ve Dicle·
Vadisi'nde, kuşkusuz Babil taraflarından gelmiş olan
Asuriler ve Midya'da yani Azerbaycan ve Irak-ı Acemi
taraflarında, belki Ceyhun ve Seyhun vadilerinden gelmiş olan Midyalılar hüküm sürmekte iken, yine dağlar­
da Kürt aşiretleri dolaşarak yarı bağımsız bir halde bulunuyorlardı.''-'' Nitekim bugün dahi Musul ve Diyarbe-
44
Kasım
199S
1
1
1
1
1
1
1
Her ne kadar Kürt bilginleri öteden beri Arapça ve
Farsça ilc uğraşıp, kendi dillerine önem vermediklerinden, Kürtçe'nin edebiyatı bulunduğu iddia edilemezse
de, eskiden beri bu dilde de bir hayli şiirler söylenmiş­
tir. Bu dilin de Farsça gibi Arap harfleriyle yazılışı kolay olduğundan, bazı şiir kitapları ile diğer edebi kitapları vardır.
Avrupalılar, Kürtçe'nin dilbilgisi kurallarını ve sözcüklerini dahi olabildiğince toplayıp elde etmiş ve kendi dillerine çevrilmiş dilbilgisi kuralları ve sözlük kitapları yayınlamışlarsa da, İslami dillerimizde, bu dilin kurallarına, sözlük ve edebiyatma ilişkin henüz hiçbir şey
yazılmamıştır .''"'
Kürtler, genellikle cesur ve savaşkan, binicilikte de
pek becerikli ve usta adamlar oldukları gibi, bilim ve
eğitime ve uygarlığa da olağanüstü yetenekleri vardır.
"Kürt" isminin Farsça'da " yiğit, kahraman, bahadır"
anlamıyla kullanılan bir sıfat olup, "Şahname"de bu
manada pek sık kullanıldığı bilinmektedir. 11 ' 1 Bu ismin
Kürtlere, doğal cesaretleri dolayısıyla başlangıçta bu
anlamda verildiği, sonradan da ad olduğu anlaşılıyor.
Kürtler, hemen hemen tümüyle Müslüman ve Sünni
olup, çoğunluk olarak Şafii mezhebine bağlıdırlar. İçle­
rinde yalnız 50 bin Yezidi vardır. Pek az miktarda da
Kızılbaş bulunur.'ıs) O yörelcı·de Nasruri ve Keldani topluluklarına mensup bazı kimseler bulunursa da, bunlar
eski Keldaniler'in ve Süryaniler'in torunlarından olup,
w
1
1
1
1
1
li
Serbest!
l
d.
or
g
Tarihin elde edip kaydedebildiği zamanların en eskisinde Nineva'daki Asuriler'in egemenliği altında görülüp, Asuriler'in egemenliğinin sona ermesinden sonra
da Nineva ile birlikte Medya hükümdarlarının ve sonra
da Keyhüsrev'in egemenliği altına geçmişlerdirY01 Hatta
Keyhüsrev'e yardım edip, başka ülkeleri ele geçirmesinde asker arasında hizmet etmiş oldukları dahi rivayet
edilmektedir. Keyaniyan devleti yıkılınca, İskender'e ve
onun halefieri olan yöresel krallara, onlardan sonra da
Eşkaniyeye ve daha sonra da Sasaniyeye bağlanıp, Kadisiye zaferinden sonra İslam Halifeliği'nin egemenliği
altına girmişler ve İslam dinini kabul etmişler idiY"
ak
ur
1
Kürt soyundan değillerdir.
O bölgede bulunan büyük şehirler, örneğin Diyarbekir, Musul, Bağdad, Hemedan, Tebriz, Kürdi~tan'ın kenarlarına ve dışına rastlayıp, sözkonusu yörelerin asıl
içinde bulunan ve Kürtlerle meskun olan yerleşim merkezlerinin başlıcaları, Süleymaniye, Kerkük, Rewanduz,
Erbil, Siirt, Bitlis, Van, Urmiye, Kermanşah vesairedir.''."
Abbas! Halifeliği'nin zaafa uğramasıyla, İslam ülkelerinin her tarafında bir takım beyler ve krallar ortaya
çıkmaya başladığı sırada, Kürt liderlerinden de birçok
adamlar Musul, Diyarbekir ve Cezire taraflarında birer
kale ya da memleket ele geçirip birçok küçük hükümetler kurmuşlarsa da, anlatılan toprak parçasının bütününü bir yönetim altına alarak, soy temeline dayalı bir hükümet kurmayı düşünmemişlerdir. Nihayet, bu soya
mensup olan ünlü Salahaddin-i Eyyubi Mısır'da devlete
sahip olup, kendisinin ve evlatlarının Şam, Halep, Hicaz ve Yemen'de hüküm sürdükleri, evlat ve akrabalarının kendi yönetimleri altında birçok seçkin hükümetler kurdukları zaman dahi, egemenlik ve nüfuzlarının
rs
iv
1
1
1
1
Bu hususta acialetli ve doğru tanık sayılmaya değer
olan dillerine baktığımızda, gerçi Asuri ve Keldani dillerinden alınmış oldukları anlaşılan birçok kelime görüyorsak da, Pehlevi dilinde dahi bulunan bu sözcükler,
Asurilerle Keldaniler'in hükümetleri zamanında ve bunların uygarlığının etkisiyle kabul edilmişlerdir. Bu sözcükler, istim'dan sonra Kürtçe ve Farsça'nın aldıkları
Arapça sözcüklerle kıyaslanabilirler. Bu sözcüklerin
varlığı, Kürtler'in Asuriler'in soyundan olduklarına değil, tersine, o zamandan beri oralarda sakin bulunmuş
ve Asurilerle birlikte yaşamış olduklarına kanıt oluyor.
Kürt dili, Farsça'ya ve belki de ondan daha çok, eski
Pchlevice'ye benzer. Ancak telaffuzu Farsça'daki gibi
nazik olmayıp, dağ adamlarına ve öyle bir göçebelik
durumunda yaşayan aşiretlere yakışacak biçimde sert
ve kabadır ve boğazdan telaffuz edilen harfleri çoktur.
.a
1
w
1
kir'de Araplar, Tebriz ve Hemedan'da İranlılar bulunduğu halde, iç tarafları hemen salt Kürtlerle meskilndur. Kürtler Ari halklardan oldukları halde, ne Astıri­
ler'in ve ne Midyalılar'ın torunları olabilirler.
w
1
dışında kalmıştır.
Cengiz'in ortaya çıkmasında), öbür İslam ülkeleri
gibi Moğolların zulüm ve saldırıları altında çiğnenmiş­
tir.123' Sonra da birçok Türk ve Türkmen aşiretleri gelerek bazı taraflarına sokulmuşlardır. Akkoyunlular ve
Karakoyunlular'ın yolaçtıkları kargaşalıklardan ve hepsine taş çıkartan Timur'un ortaya çıkmasından sonra
büyük kısmı Şah İsmail-i Safevi'nin eline geçmiştir.'""''
Bu durumdayken, Yavuz Sultan Selim Han'ın adı geçen
Şah'ın üzerine gerçekleşen seferinde, Kürt !iderleri, Sünni mezhebinden olmaları tesiriyle ve ünlü idris-i Bitlisi'nin çaba ve himmetiyle, gönüllü olarak Osmanlı devletinin tarafına dönüp, o zamandan beri en büyük bölümü bu devletin yönetimi altında bulunmaktadır.
Yalmz doğu bölümü, daha sonra belirlenen sınır çizgisinin ötesinde kalıp,' 2 ' 1 mezhep değişikliğinden dolayı
45
Kasım
199S
1
1
İranlılarla aralarında karşılıklı
nefret bulunmakla birlikte, İran yönetimi altında bulunmaktadır. (Kanusül
Alam, Cilt 5, sayfa 3:-J43, yayın yılı: 1896).
Sadeleştirerek transkripsiyomınu
konusunda çok ayrıntılı bir araştırma yazan Kürt tarihçi ve
dilbilimeisi Halil Hayali, bu araştırmasını 1919 yılında, "Kurdiye Bitlis! (Bidisli Kürt) takına adıyla ve "Kürtler İran! Değil
midir?" başlığı altında bir dizi yazı olara ".Jin" dergisinde yayınlamıştır. Bakınız: "Jin ", ci lt 4. sayı 18, 19, 20; Arap harflerinden Latin harflerine çeviren: M. Emin Bozarslan, Deng
Yayınevi, Uppsala-İsveç, 1987. Ve cilt 5, sayı 21; Arap harflerinden Latin harflerine çeviren: M. Emin Bozarslan, Deng Yayınevi, Uppsala-İsveç, 1988.
12) Keldaniler: Miladdan bin yıl kadar öncesine dek Basra
Körfezinin batısında yaşamış bir halk.
13) Herat: Afganistan'ın kuzeybatısında yer alan bir kent.
14) Eksenofon: Günümüzde "Kscnefon" adıyla bilinen ve
adı Batı dillerinde "Xenephon" biçiminde yazılan ünlü Yunan
yazar. M.Ö. 427-355 yılları arasında yaşamıştır. Burada sözü
edilen anılarının yeraltığı ünlü kitabının adı, "On Binierin Dönüşü" anlamına gelen "Anabasis"tir.
15) Ceyhun ve Seyhun: Orta Asya'da iki ırmak. Ceyhun'a
"Amuderya", Seyhun'a "Siriderya" da denir.
16) Burada sözü edilen "İslami dillerimiz'den maksadın
Arapça, Farsça ve Türkçe olduğu anlaşılıyor.
17) "Şahname": Firdevsl tarafından yazılan ve İran'ın Arap
fethine kadarki eski dönemlerini konu alan ünlü kitap, Şairin
şiirsel olan ve Fars ulııs:1l destanı olarak bilinen bu kitabı 36
yılda yazdığı söylenir.
18) "Kızılbaş"lardan maksat Alevilerdir. Aslında bu sözcüğün
"Alevi" anlamında kullanılması yanlıştır. Çünkü bu Osmanlı­
Safevi savaşları sırasında, başlarına kırmızı bant saran İran askerlerine Osmanlılarca verilmiş olan bir addır; o da tarihte kalmıştır. Ölümsüz Ehmede Xani de, Kürt ulusal destanı "Menı ü
Zin" de, bu sözcüğü, Botan Beyi"nin ağzından savaşla ilgili olarak kullanmıştır. Ünlü Kürt şair ve yazarı Hejar da, o sözcüğü,
"Safeviler zamanındaki silahlı" diye tanımlamıştır. Bu nedenle,
o sözcüğün Alevller için kullanılması yalnıştır. Biz, "Mem lı
Zln"in yeni baskısında bu sözcük üzerine uzunca bir dipnot
yazdık. Bakınız: "Mem lı Zin", sayfa 383, dipnot sayısı 378;
Wergere tipen Erebi Cı Kurdiya xwerCı: M. Emin Bozarslan, Weşanxana Deng, Uppsala-İsveç, 1995. Ve "Mem ü Zin", safya
212, dipnot sayısı 191; Kürtçeden Türkçeye Çeviren: M. Emin
Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul 1996.
19) Burada Diyarbekir ve Musul'un da Kürdistan'ın kenanna ve dışına rastlayan kentler arasında gösterdilmesinin, bilgi
eksikliği sonucu yapılan bir yanlışlık olduğu anlaşılmaktadır.
Belki de Osmanlı resmi makamları, yazara mahsus olarak bu
yanlış bilgiyi vermişlerdir.
20) Nineva: Musul yakınlarında buluna Asuri başkenti.
M.Ö. 612 yılında Medyalılada Babiliiierin ortak saldırısı sonucunda düşmüştür.
21) Kadisiye: Irak'ın Necef kentinin batısında düşen ve 635
yılında Arap İslam ordusuyla Sasani ordusu arasındaki savaş­
la ünlenmiş olan bir yer. O savaş, Sasani ordusunun yenilgisiyle sonuçlanmış, öylece İran, Araplar tarafından fethedilmiştir.
22) "Kürdistan, egemenlik ve nüfuzlarının dışında kalmış­
tır" demek istiyor.
23) "Kürdistan çiğnenmiştir" demek istiyor.
24) Bu cümledeki "taş çıkartan" deyişi, orjinal metindeki "kapak koyan" deyişinin karşılığında kullanılmıştır. Anlaşılan, Osmanlılar zamanında böyle durumlarda o deyiş kullanılırdı.
25) Burada sözü edilen sınır çizgisinden maksat, Kürdistan'ı
bölüp paylaşmak amacıyla, 1639 yılında Osmanlılarla İran
arasında imzalanmış olan ünlü Kasr-ı Şirin Antlaşması'dır.
1
1
1
ak
ur
1) Bu cümle de ve ilerdeki paragrafiarda kullanıbn Osmanlı
İmparatorluğu deyişi, orijinal metindeki Memalik-i Osmaniye" nin karşığında kullanılmıştır. Osmanlılar döneminde "imparatorluk" deyişi ilgi görmediği için onun yerine, sözlük anlamı "memleketler" olan Arapça "melalik" deyişi kullanılmış­
tır. "Kamüs'ul-A' lam"da da Osmanlı imparatorluğu, "Memalik-i Osmaniye" maddesiyle verilmiştir. Biz de "Memalik-i Osmaniye"yi, günümüzde yaygın olan "Osmanlı imparatorluğu"
biçiminde çevirdik.
2) Mamuretulazi z: Elaziz.
Sancak: Osmanlılar zamanında ilçe ile il arasında yer alan ve
"mutasarrıf" denilen bir yönetici tarafından yönetilen bir yö-
d.
Dipnotlar:
or
g
yapan
Mehmet Emi.ı~ Bozarslan
Medyalılar hakıkndaki bu sanı, Medyalıların Kürt olKürtler arasında var olan yaygın kanıyla çelişmektedir. Kürtlerin eski tarihi, İran ve Medya ile ilişkileri
11)
dukları yalıında
w
w
w
.a
rs
iv
netim birim.
3) Mezopotamya : Dicle ile Fırat ırmakları arasmda yer alan
ve eski Arap coğrafyacılarınca "Elcezire" adıyla adlanıdrılan
topraklar. Yazar da hem burada, hem de ansiklopedinin birçok yerinde o bölgeyi "Elcezire" adıyla almıştır. Ancak, söz
konusu bölge günümüzde "Mezopotamy a" adıyla bilindiği
için, biz burada ve diğer maddelerde "Elcezire" adını hep
"Mezopotamy a" diye çevirdik.
Öte yandan, yazar burada ve "Kürdistan" maddesinin ilerdeki bazı paragrafiarda bu toprakları Kürdistan'ın dışında
göstermişse de, bu saptama, ancak Cezire"nin Araplada meskfın olan en güney bölümü için geçerlidir. Orta ve kuzey bölümleri ise, Kürtlerle meskün olduğu için, Kürdistan toprakları içindedir.
4) Anlaşıldığına göre Kürdistan'ın uzunluğu ve genişliği konusunda o zaman bilgi eksikliği olduğu için burada böyle yazılmıştır. Gerçekte ise uzunluğu ve genişliği bu miktardan çok
çok fazladır.
5) Burada geçen, ilerdeki paragrafiarda da bazen yer alan
"soy" sözcüğü, orjinal metindek "cinsiyet" sözcüğünün karşı­
lığnıd akullanılmıştır. Arapça olan "cinsiyet" sözcüğü, 0>manlıcada hem bugünkü anlamda, hem de "aynı çeşitten olmak, aynı soydan olmak" anlamında kullanılırdı.
6) Horasan: İran'ın bir eyaleti.
Belücistan: İran ile Pakistan arasında yer alan ve o iki devletçe bölünüp paylaşılmış olan bir ülke.
7) Kürdistan'ın asli sakinleri olmayan bu topluluklar Abbasi, Osmanlı ve Safevi dönemlerinde dışardan Kürdistan'a gelip
yerleşmiş olan azınlıklardır.
8) Burada gösterilen İran'la ilgili 7500 ve Kafkasötesi'yle ilgili 13000 sayılarının baskı yanlışlığı sonucu böyle çıktığı,
doğrusunun 750.000 ve 130.000 olduğu ortadadır.
9) Bu paragrafta Kürdistan'ın ovaları ve tarıma elverişli toprakları çok az gösterilıiıiştir. Oysa dağlık yerlerin dışında kalan ve halk arasında "fakir fukaranın anası" diye anılan Diyarbekir Ovası, Kürtçede "Beriya Merdine" adıyla tanınan
Mardin Ovası ve "Deşta Müşe" denilen Muş Ovası, çok geniş
ve verimli olan ovalardır. Başka ovalar da vardır.
10) Taşyağı: Gazyağı. Osmanlılar zamanında böyle denilirdi.
Serbest!
46
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
D O SYA
1
Ziya Gökalp
Milli Misak'ımız bize etnografık bir hudut çiziyor. Bu hududun içine alınan yerler nerelerdir? İki millet yani Kürtler'le Türklerin sakin oldukları yerler, milli programımız, yeni arazinrizin haricinde nasıl
hiçbir Türk köyün
Kürt milletinden ayrı
kalmasına rıza
düşmesine
de
1
1
razı
olamaz.
1
Milli Misak'ımız Türkler'le Kürtler'e aynı
gösteriyor ki,
bu iki millet arasındaki vefa bağları, sadakat rabıtaları her türlü tasavvur fevkinde bir samimilikle ma!iktir. Filhakika Meşrutiyet'ten beri devletimiz Kürtler yüzünden hiçbir rahatsızlığa uğ­
ramadı. Zira aşiret kavgalarından zarar gören
yalnız aşiretlerdir. Bu kavgalar zannolduğu gibi,
ne hükümete karşı isyan, ne de ahaliye karşı şa­
kavet mahiyetind e değildir. Balkan Harbi gibi,
Mi.itareke zamanları gibi en felaketli günlerimizde, bize dostluk elini uzatan, bizimle samimi
derd ortaklığını yapan bu vefalı millet değil miydi? Bugünkü istiklal mücadelesine de bütün heyetiyle iştirak edip, Türkler'le beraber "hep yahud hiç!" diyen bu sadaka di millet değil midir?
Türk nasıl olur da bu kadar samimi bir kardeşin,
bu kadar hukukperv er bir arkadaşın emsalsiz vefakarlığını, sayısız fedakarlığını unutabilir?
kıymeti, aynı cheınıniyeti verdiğini
.a
r
1
w
w
w
1
1
Vaka'ı
1
1
L
aynı
Kürd bu sadakat yolunda yürümekle ,
zamanda kendi varlığını, kendi harsını, ken-
Scrbcsrl
47
aşiretinin
yahud köyün buradaki
di istikbalini de muhafaza
yurdu başka ülkeler gibi
etmiş
oldu. Mübarek
düşmanların murdar
ayakları altında çiğnetmedi. Burası da doğru olmakla beraber, bu neticeyi Kürdün cihanmerd ane sadakatine atfetmeyip de yalnız, akılane ihtiyarkarlığına isnad etmek hiçbir vechile reva değildir. Tarih gösteriyor ki, muvaffakiy et daima
doğruluğun mükafatıdır. Kürd zeki olduğu kadar, doğru imanlı, dost vicdanlıdır da. Bunu ispat için yalnız şu on seneyi değil, on asırlık
müşterek maziyi hatırlamamız icab eder. Bundan on asır mukaddem , bugünkü Yunanlılar'la,
İngilizlerin, Fransızların dedeleri, "Ehl-i Sali b"
sürüleri şeklinde İslam ülkelerine akın etmeye
başladılar. Bunları İslam yurdundan kovmak
için el ele veren hangi milletler, hangi hükümdarlar oldu? Türkler'le Kürtlerin o zamanki müşte­
rek cihadı hiç unutulabili r mi? Kara Boğalar, Alparslan'lar , Kılıçarslan'lar, Nureddin Şehid'ler
bu cihadda ne kadar uğraştılarsa Selahaddin-i
Eyyubi'ler de o derecede çalışmadılar mı? O asır­
larda vatan, harici tehlikeye maruz olduğu kadar, din de dahili muhatarala rla (tehlikelerle)
tehdid ediliyordu. Türkler, "Babekiyye" "Batiniye" gibi İlhad'ları ortadan kaldırmaya çalıştıkla­
rı sırada Selahaddin -i Eyyübiler de Fatımiye Rafıziliği'ne nihayet vermedi mi? Daha sonraları
Safeviye kızılbaşlığı zuhur edince, bu bid'ate de
beraberce mani olmak için bütün Kürt beyleri Bitlisli Molla İdris'i elçi yaparak- ihtiyarlarıyla,
arzularıyla Sultan Selim'e bi'at etmediler mi? İş-
ak
si
v
1
1
1
göstermiyorsa, hiçbir Kürt
Bundan dolayıdır ki Musul'da, Bağdat'ta
Kürtler'le yahud Türkler'le meskun ne kadar
sancak, kaza varsa hepsini anavatana kavuşturmak, varani vazifelerimizin en mühimleri ndendir. Bugün anavatand an uzak düşmüş bir "Kürd
Irak'ı" ile bir "Türk Irak'ı" var: Bunlar Anadolu
içtimai uzviyetinin kopanlması mümkün olmayan canlı uzuvlandır.
1
1
or
g
Türkler'le Kürtler
ur
d.
1
1
1
1
Kasım
199i-l
1
1
Kürtler'le Türklerin aşi­
ret hayatından kurtulabilmesi, yalnız bir suretle
kabil olabilirdi: O da
aşiretler le
çöldeki
te bu tarihi misaller gösteriyor ki, Türkler'le Kürtler
muazzez vatanımızı düş­
manlardan, mukaddes
dinimizi fesaddan esirgemek için, daima
birlikte cihada atıl­
mış iki dost millettir. Türkler nasıl daima dini, ahlaki
mefkureler için Ç(llışmışlarsa, Kürdlerin de rehberi her
zaman iman ile vicdan olmuştur. Bu iki
millet, bin seneden
beri aynı toprakta,
aynı mefkureler için, el
ele vererek mücadele
eylemişlerdir. Bu hakikati kim inkar edebilir?
arasında
bunların
or
g
Çin Sed di gibi bir
yapmaktı.
duvar
Fakat evvelce imkansız olan bu iş
1
1
1
şimdi
kendiliğin­
ak
ur
d.
den mümkün bir
lıale girdi. Her fel.ıketten bazen iyi
hir netice de çıkabi­
lir. Çölün bir çok
mamurelerle beraber
elimizden çıkması büyük bir felakettir. Hususiyle Arap milleti gibi
bir din kardeşinden - velcvki muvakkaten olsun ayrı düşmemize ne kadar escf
etsek azdır. Fakat çöl ile vatanı­
ınız <arasında askeri bir hududun
vücud bulması, aşiretlerin hazarlığa
geçmesine çok faydalı olacaktır. Zira askeri
bir hudud canlı bir seddir. Ki Çin'in meşhur seddinden
daha fazla mukavemetlidir. Gerek EI-Cezire'de, gerek
lrak'da, çöl ile Kürtler ve Türkmenler arasında blok
havzalar yapılacak olursa, az zamanda da bütün aşiret­
ler kendiliğinden hazarlığı isteyeceklerdir. Zaten büyük
millet meclisi de bu aşiretlerin iskanına karar vererek,
hükümeti İcrasına marnur etmiştir.
w
.a
r
si
v
Türkler'le Kürtlerin içieri
birbirine benzediği gibi, dışları
da benzer. Türk yahud Kürd milletine mensub bir adamı gördüğümüz zaman, bunun Kürd mü, yoksa Türk mü olduğunu simasından tanıyamazsınız. Halbuki başka milletlerden bazılarına mensup fertlerin ilk bakışta hangi kavimden olduğunu, simalarından pek kolay anlayabilirsiniz.
Simaların birbirine benzemesi, yek diğerine karşı kan
kaynaması için başlıca şeydir. Kendimize benzeyen bir
çehre, kendimize benzeyen bir ruh demek değil midir?
Karşılıklı bir itimadın doğması için, kalplerimizdeki
mefkürelerin müşterek olması kafi değildir. Simaların
da aynı mizaca mensup bulunması lazımdır. Tabiatın
saf evlatları geyikler, kuşlar, balıklar da kendi nev'ilerinden olanlarla olmayanları yalnız şekillerinden tanı­
w
mıyorlar mı?
w
Kürtlerin medeniyetçe bir kusuru varsa, bazı kısım­
larımn hala aşiret kalmasıdır. Fakat Türkler'den de henüz aşiret hayatını yaşayanlar yok mudur? Gerek Kürtlerin gerek Türklerin aşiret şeklinden henüz kurtulamamaları, "çöl" ile temasta bulunmalarının neticesidir.
Çölde daima seferber halde aşiretler bulundukça, onlara komşu bulunan alıalilerin de göçebe ve silahlı bir
halde kalmaları zaruridir. Zira başka suretle ırzlarını,
hayatlarını, servetlerini koruyamazlar.
'ınhestl
Hulasa, Türkler'le Kürtler bin senelik, müşterek din,
tarih, müşterek bir coğrafya neticesi olarak,
hem maddi, hem manevi surette birleşmişlerdir. Bugün
ise müşterek di.işmanlar, müşterek tehlikeler karşısında
bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak müşterek bir azim
ile kurtulabilirler. O halde büyük bir kanaade diyebiliriz ki bu iki milletin, birbirini sevmesi, her iki taraf için
de hem dini hem siyasi bir farizedir: KÜRTLERİ SEVMEYEN BİR TÜRK VARSA, TÜRK DEGİLDİR;
TÜRKLERİ SEVMEYEN BİR TÜRK VARSA, KÜRT
müşterek
DEGİLDİR.
Küçük Mecmua, sayı I, sah. 7, 5.
Haziran.1338 (1922).
48
Kasını
199S
1
1
1
1
1
B E L G E L E R
1
1
1
1
1
1
Madde 6 - İlk kongrede bulunacak aza meyanıncla
mezkure ahalisinelen olanlar mensup oldukları
kasabanın şube heyerini temsil ederler.
vilayat-ı
Madde 7- Meclis-i idare Cemiyet'in muhtaç olduğu
nukuclu erbab-ı hamiyetren ve cemiyat-ı hayriye ve siyasiyeden teberru suretiyle tedarik ederler. Her nevi sarfiyar-J meclis-i idarenin karariyle icra olunur. Sarfiyat-ı
vakıaclan dolayı meclis-i idare kongreye karşı mesuldür.
Madde 8 - Cemiyet'in varidat ve masarifatını suret-
muntazamacla tesbit ve muamelat-ı hesabiyenin bilemn cereyanı için meclise idare redabir-i mükteziyeyi
·· ifaya mecburclur.
Madde 3 - Cemiyet'in merkez-i idaresi İstanbul şeh­
ri olup vilayat-ı mezkurenin her kasabasında şubeler tesis olunabilecektiL
Madde 4- Cemiyet'in aza sı iki
kısımdır. 1)
Aza yi ta-
biiye, 2) Azayi amile. Maksacl-ı Cemiyet'in husuli.ıne
olacak surette nakten ve ilınen muavenette bulunanlar ile vilayat-ı mezkure ahalisinden olanlar azai
tabiyeelen ve bilfiil hiclematı cemiyeri ifa edenler azayi
amileden maclutturlar.
Madde 9 - Meclis-i idare ikinci maddede muharrer
olan maksad-ı Cemiyet'in husulü için kavanini devlete
muhalif olmamak şartiyle her türlü tedabir ve harekatında ve emval-i Cemiyet'in idare ve sarfında salahiyeri
vasıa-i mutlakayı haizclir.
hadiın
w
1
1
1
1
1
imihap olunur. Şu kadar ki kongrenin inikadına kadar
umur ve muamelat müessirler tarafından müntehap bir
heyeti iclareyi muvakkate tarafından temşit olunur.
.a
rs
iv
ak
1
1
w
1
Madde 2- Cemiyet'in maksadı Viiayar-ı Şarkıye'de
müremekkin bilcümle anasınn milli ve siyasi Hukuk-unun serbesti inkişafını temin edecek esbab-ı meşruaya
teşebbüs ve vilayat-ı mezkure ahaiii islamiyesinin Hul<nk-u tarihiye ve milliyelerini indelhace alem-i medeniyet huzurunda müdafaa ve vilayat-ı mezkurede vaki
olan mezalim ve cinayatın esbab-ı ve avalimi faili ve
müsebbipleri hakkında bitarafane tahkikat icrasiyle
mi.icrimlerin müsareaten tecziyetlerine talep ve anasır
beynindeki suitefehhümün izalesiyle kemafıs sabık revabıtı hasenenin teyidine gayret etmekten ve hali harbin
viiayar-ı mezkurecle tevlit ettiği sefalete hükümet nezdinde teşebbüsatta bulunmak suretiyle mümkün mertebe çaresaz olmaktan ibarettir.
w
1
Viiayar-ı Şarkiye
Müdafaa-i Hukuk-u
Milleye Cemiyeri namiyle bir cemiyet teşkil edilmiştir.
Madde 1 -
ur
Nizcımncımesi
1
d.
Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti
1
1
or
1
g
Vilayat-ı Şarkıye
Madde S - Cemiyet'in on iki zattan ibaret bir meclisi idaresi ve her iki kısım azadan mürekkep bir kongresi
vardır. Meclis-i idarenin reisi ve azası kongre tarafından
Serbest!
Madde 10 - Cemiyet'in feshi veya maksaclı Cemiyet'in husuliyle infisahı halinele meclis-i idare elerhal
kongreyi içtimaa clavetle keyfiyeri ve netice-i mesaisini
ve ahval-i hesabiyeyi kongreye arza mecburdur. Ahvali mebsute vukuuncla Cemiyet'in malik olduğu emval
kongrece tesbit olunacak bir ciheti hayre ita ve tahsis
olunur.
49
Kasım
!99,\
1
B E L G E L E R
1
1
1
ur
d.
or
Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi'nin
17 Haziran 1919 Kongresi Raporu' dur
vet ve ihtilalleri tezvir ve igfalla müslümanların defter-i amaline kaydettirerek ayrıca bir hakkı mazlumiyet
talep etmektedirler.
.a
rs
iv
ak
Beş yıl devanı eden devletler mücadelesinde her
gün daha mLikemmel vesaitle çalışan ölüm makineleri
ancak Amerika efkar-ı umumiyesinde doğan ve harsi,
iktisadi, idari varlığını isbat etmiş olan milletierin haiz-i ekseriyct oldukları yerlerde hakımİyer haklarının
tasdiki ve ekaliyerlerin de serbestçe inki~,ı flarının temini sözleriyle hülasa edilebilen bir h.ıkk düsturu
önünde susmuşlar ve bugüne kadar bükLım süren kuvvet siyaseti yerine bir hakk ve adalet düsturu kaim
olacağı kanaari hasıl olmuştu. Biz hakkı çiğnemekle
değil, hakka hürmetle memur ve meluf olduğumuzdan
bu düsturu en evvel kameli hürmctlc karşılamaktayız.
w
w
w
Fakat; beşeriyetİn haLisını istihdaf eden bu ulvi
düsturun ruh ve mcfhumuna muhalif olarak Ermeni
milleti vilayat-ı şarkıyiınizdeki ekseriyeti teşkil eden
ve Kürtle Türkten mürekkep bir milleti vahice olan
müslümanların hakk-ı hayatını baltalayarak, yedi vilayet ve Kilikya'nın talebi, Ermenistan'a intikal edecek olan arazide mevcut Türk, Tatar ve sair ecnasın bu
araziyi tahliycsi, yağmalara iştirak edenlerle emval-i
mctrükcden istifade edenlerin tardı, tecziyesi, asayişi
ihlal eden asi milletierin memleket baricine teb'idleri
gibi iddialarla bir taraftan buralardaki müslümanların
imhasından ibaret olan emellerini sulh konferansına
terviç ettirmeğe çalışmakta, diğer taraftan da daima
kendi teşebbüs ve tekaddümleriyle vukua gelen şeka-
Serbest!
Vilayat-ı Şarkıyemizde - burada bast ve ityanına
lüzum görmediğimiz- tarih, nüfus, arazi, memleket ve
servet esaslarına istinat eden sarnil ve sarih bir hakkı­
mız vardır. İşte bu tarihi ve hukuki hakikatları medeni cihanın efkar-ı umumiyesine vazetmek ve buralarda asırlardan beri mütemadi bir sıhriyetle kanları karışmış olan ve bir peygamberin ümmeti olan_Türk ile
Kürtten mürekkep islam ekseriyetinden başka hiçbir
kuvvetin paidar olamayacağını ve hakka istinat etmeyen her istila ve fethin fani ve mevkut olduğunu her
türlü vesait-i ilmiye ve meşruaya müraccat ederek göstermek için yine bu memlekctlerin evladından mürekkep olan Dcrsaadetteki heyet-i merkeziyemiz ilmi esasat ile iştigal eylemek üzere müta'ekeyi müteakıp teşekkül etti. Hükümet silahlarının bikudret kaldığı ve
milli sedaların her sesin fevkinda bir makes bulduğu
bir günde dünyanın bütün cemiyetleri varlıklarını idrak ederken buraların kendi Hukuk-unu bizzat müdafaadan vazgeçmesi mümkün değildir. Binaenaleyh Ermeni hakimiyetinin ne demek olduğunu bireeriibe öğ­
renen memleketimiz halkı derhal lüzum ve ihtiyacı
müdrik olarak milli kuvvetlerin varani bir gaye etrafında toplanabilmek için 3/Mart 335 tarihinde Erzu-
50
Kasını
199S
1
1
g
Viloyot-ı Şarkiye Müdofoo-i Hukuk-u
1
1
1
1
1
1
1
1
t
B E L G E L E R
1
1
1
1
1
1
Tarihçe-i Mesai
Herhangi bir müessesenin mesaisinin müntici muvaffakiyet olması için hukuk ve menafiini müdafaaya
azmettiği kitleyi istinaden mümkün bulunduğunu nazar-ı dikkate alan heyetimiz evvelemird e vilayetimiz
mülhakatından şubatı küşadına teşebbüs etti.
malum ve müsellem olan hamiyer
ve gayreti vataniyesin in muaveneti yle bu vazifei müllisinde muvaffak oldu.
Mülhakatımızın
savvur edilen kara günlerin yaklaştığını gösterdiğin­
den bir taraftan yine ilmi mesaiye devam etmekle beraber diğer taraftan çiğnenmek istenen hukuk-u varanın ancak hemhayat ve mükadder at olan diğer altı vilayetle birleşerek muhtazar felaketiere müttahit bir
kitle halinde karşı çıkmalda mukaveme t mümkün ola-
Heyetimiz bugün yürekleri aynı endişeyi vatanla
çarpan mühlakatın muhterem mümessillerini aynı gaye etrafında toplanmış görmekle mübahidir . İzmir hadisesinin zuhuruna kadar Amerika Reisicumh urunun
"bugünkü Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk aksamında hakimiyet- i Osmaniyen in ipka ve temin edileceği" d üsturu esasisinin tatbikinde n inhiraf edilmeyerek an'anat ve nefahir-i milliyesi ve bugün bile layıkı
ihmal olmayan bir kuvveti bulunan koca bir kavmin
buralardak i bahir Hukuk-un un bütün Viiayar-ı Şarki­
ye'de zayif bir akaliyetin keyfine kurban edilmek ve
bu suretle kanlı ihtilaflara yol açılmak istenilmeyeceğini cemiyerimiz bugünkü galip zümrenin basiret ve
kiasetinden beklemekte, bunun için mesaisini bilhassa
milletin ce bin 'i pakine sürülmek istenilen lekeyi temizlcmeye hasretmek te idi. Bu memlekett e elli seneden
beri kan ve ateşle çalışan Ermeniler yalnız çar ordularının çekilmesin den Osmanlı askerlerini n Erzurum'a
girdiği güne kadar süren devri hakimiyetl erinde viia-
bizce kanaat hasıl oldu. Bunun için merkezımiz
derhal merkez-i umumiye ve kardeş vilayetlcrc revhid-i mesai hususunu teklif etti. Felaket karşısında bütün Viiayar-ı Şarkıye eviadının kalbierini aynı gaye etrafına toplamağa muvaffak olarak Erzurum'u n tarihi
şerefine yeni bir fasıl daha ilave edildi.
cağına
!şte bugüne kadar mesaimiz muhtarasa n arzedildi.
Fimabaat faaliyetimizin müsmür olabilmesi için iktiza
eden esaslara nakil kelam ediyoruz.
Bütçe
w
1
ur
d.
1
Binaenaleyh bu ülkenin zalim bir unsuru değil
mazlum bir ırkı olduğumuzu ve Ermeni müddeiyatı­
nın bir efsaneden ibaret bulunduğunu cihancfkar-ı
umumiyesi ne göstermek için açık bir alınla merkezimiz tarafından davet edilen bi-taraf heyetierin vürudıında pek az devam eden Ermeni idaresinin kanlı mezaliminin na kabili red vesaikle isbatı hususlarını ilmi
esaslarla ihzara çalışmakta idi. Fakat her türlü hukuk
ve bilhassa Wilson desatir-i aliyesi hilafına olarak yapılan İzmir işgali ve bugünkü elim vaziyer-i siyasiye
karşısında hükümetim izin buralara bir muhtariye t verilmesi hakkındaki teklifi viiayar-ı şarkiyemiz için ta-
ak
1
1
1
1
ettikleri gibi bir zamanlar
olan binlerce köyümüzü ve
ve ilmiyemizi tahrip ve ihbalig müslüman servetini
si
v
1
mahveylemişlerdir.
.a
r
1
Bu heyet şimdiye kadar - kan, din alakalariyl e
merbut bulunduğumuz camiayİ Osmaniye dahilinde
kalmak esasında inhiraf ermeksizin - hillasasını arzedeceğimiz milli vazifelerin ifasına zama~1 ve imkanın
müsaadesi nisbetinde çalıştı.
w
1
rak veyahut yararak şehit
birer refah ve saadet ocağı
bir çok müessesat-ı diniye
rak etmiş ve milyonlara
rum merkez şubesini ahali tarafından müntehap bir
heyet-i idareyi muvakkete ile teşkil etti.
w
1
1
or
g
1
1
yat-ı müstevliyede takriben bir milyon müslümanı yaş
ve cins
farkına
bile
bakmaksızın
baltalarla parçalaya-
Serbest!
kadar cemiyerimiz yalnız ilmi esaser ilc iş­
tiğal ettiği için pek cüz'i olan masarifatını mahdut zevatın tebürrüariy le kapatmıştı. Bugünden itibaren ccmiyetiıniz bütçesine, vesaik celp ve cem'i ve neşri,
merkezi umumiye, nakdi muavenet, viiayar kongresi
Şimdiye
51
Kasım
J99S
1
B E L G E L E R
1
1
1
Müstakbel Mesai
Binaenaleylı
si
v
Bundan sonra cemiyerimize terettüp eden vazifenin ifası ancak Erzurum merkezindeki heyetin bütün
vilayet efkar-ı umumiyesine istinat etmesiyle mümkündür.
Şarki
.a
r
heyetimiz şimdiye kadar ifasına çalış­
vazife-i vataniyisini bugünden itibaren kongre heyetinin imihap edeceği ve bu veçhile tamamen vilayetimizi temsil edecek olan heyete devredecektir.
tığı
w
Anadolu'nun ittifak-ı tammı ile 10-23 Temmuz yıl 1335 tarihinde Erzurum'da akdolunan ilk
kongrenin mukarreratıdır.
(... )
w
"Mevad-i Esasiye"
Makam-ı
Saclaret-i Uzmaya,
Erzurum 12133-724
1 - "Vilayat-ı Şarkıye ve Trabzon Vilayeti ve Ca-
w
nik Sancağı gayrı kabili infikak ve Camiayİ Osmaniye'nin bir rüknü olmak üzere bir kül teşkil eder":
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Trabzon Vilayeti ve Canik Sancağı ile Vilayat-ı
Şarkiye namını taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbekir,
Mamuretülaziz, Van, Bitlis ve bumeyandaki elviyeyi
Serbest!
1
1
or
g
2 - "Her türlü işgal ve müdahaleyi Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf olarak telakki edeceği­
mizden müttehiden müdafaa ve mükavemet esası kabul edilmiştir": Vatanımızcia öteden beri birlikte yaşa­
dığımız bil-cümle anasır-ı hıristiyaniyenin kavaıüni
Devleti Aliyeyi Osmaniye ile müeyyet hukuk-u müktesebelerine tamamen riayetkarız. Bunların mal, can
ve ırzlarının masuniyeti muktaziyer-ı diniye, ananat-ı
milliye ve esasatı kanuniyemizden olmağla bu esas
kongrenin kanaat-i umumiyesiyle de t~krar edilmiştir.
Ancak Rum ve Ermeniterin bizzat veya bil-vasıra hafi
ve celi her ne şekli ve surette olursa olsun hakimiyet-i
osmaniye ve hukuk~i islamiyeyi ve mevcudiyet-i milliyemizi muhil bir vaziyet almalarına katiyen müsaade
edilmeyecektir. Millet ve vatanımızın zararını müeddi
her nevi teşebbüslerine karşı milletimiz bil cümle vesait-i maddiye, maneviyesiyle mudafaa ve mukabelede
kendini sahib-i hak ve selahiyer telakkİ eder. Bu bapta düvel-i İtilafiyenin herhangi bir suretle vukubulacak teşebbüsatını aynı gayenin husulüne matuf bir sebep telakki eyleyeceğimizden bu takdirde dahi hukuk
ve mukaddesatımızı bütün varlığımızla müdafaada
katiyyen tereddüt edilmeyecektir. İcap eden esbap ve
tedabir-i tedafüiye ittihazı zaruri görülmüştür.
ak
Bilhassa müstakbel mesaimizin müsmir olabilmesi
için teşkilat nizamnamesi ahkamı muktezas!nca teşek­
kül edecek olan nahiye şubelerinin tamim ve takviyesine hasr-ı mesai edilmesinin elzem bulunduğuna nazar-ı dikkatinizi celbeder ve bihlassa esaslı bir derdimiz olan hicret hakkında matbu raporumuz kısm-ı
mahsusunun ehemmiyetle telakki ve tatbikınİ akc•:mi vezaiften gördüğümüzü arzederiz.
müstakille hiçbir sebep ve bahane ile yekdiğerinden
ayrılmak imkanı tasavvur edilemeyen bir kül olup saadet ve felakette iştirak-i tammı kabul ve mukadderatı hakkında aynı maksadı hedef ittihaz ederler. Bu
mıntakada yaşayan bil cümle anasır-ı islamiye yekdiğerine karşı hürmet-i mürekabile ve hissi fedakarİ ile
meşhun ve vaziyer-i ırkıye ve içtimaiye ve şerait-i muhitiyelerine riayetkar öz kardeştirler.
ur
d.
masarifi, istitlaat vasıtaları tedariki, icar, müstahdemin maaşı, kırtasiye ve ımıhaberat-ı telgrafiye ücreti
gibi ağır ve oldukça haiz-i ehemmiyet masarifat ithaline mecbur olduğunudan ve Moskof çizmesi, Ermeni
baltası altında ezilmiş olan şehrimiz yalnız başına bu
fedakarlığı ifa kudretine malik olmadığından kazalarımız ahalisinin hamiyyetine de müracaat etmek mecburiyetindeyiz.
Kasım
1998
1
,;.;
1
1
1
Şorki Anadolu Vilayeti
1
Erzurum Kongresi Beyannamesi
1
1
1
1
1
L
ri için kuvva-yi milliyeyi amil ve idareyi milliyeyi hakim
ur
d.
kılmak esastır.
3 - Her türlü işgal ve müdahale, Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf telakki edileceğinden müttehiden müdafaa ve mükavemet esası kabul edilmiştir. Hakimiyet-i siyasiye ve muvazene-i içtimaiyeyi muhil olacak surette anasır-ı hıristiyaniyeye yeni bir takını imtiyazat ita,ı;ı kabul edilmeyecektir.
iv
ak
4 - Hükümet-i merkeziyenin bir tazyik-i düveli karşısında buraları terk ve ihmal ıztırannda kalması ihtimaline göre makam-ı hilafet ve saltanata merbutiyeti ve
mevcudiyet ve hukuk-u milliyeyi kafi! tedabir ve mukarrerat ittihaz olunmuştur.
ötedenberi birlikte yaşadığımız
müslimenin kavanini devlet-i osmaniye ile
müeyyet hukuk-u müktesebelerine tamamiyle riayetkarız. Mal ve can ve ırzlarının masuniyeti zaten mukraziyar-ı diniye, ananat-ı milliye ve esasat-ı kanuniyemizden
olmakla bu esas kongremizin kanaat-ı umumiyesiyle de
teyit olunmuştur.
5 -
Vatanımızcia
anasır~ı gayrı
6 - Düvel-i itilafiyece mütarakenin imza olunciuğu
30 Teşrinievvel sene 1334 tarihindeki hududumuz dahi-
1 - Trabzon Vilayeti ve Canik Sancağı ile Viiayar-ı
Şarkiye namını taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbakır,
Mamuretilaziz, Van, Bitlis vilayeti ve bu saha dahilindeki elviye-i müstakille hiçbir sebep ve bahane ile yekdiğe­
rinclen ve camia-i Osmaniyeden ayrılmak imkanı tasavvur eelilmeyen bir küldür. Saadet ve felakette iştirak-i
tamı kabul ve ımıkadderatı hakkında aynı maksad-ı hedef ittihaz eyler. Bu sahada yaşayan bil-cümle anasır-ı
islamiye yekdiğerine karşı mürekabil bir hiss-i fedakarİ
ile meşhun ve vaziyer-i ırkiye ve içtimaiyelerine riayetc
kar öz kardeştirler.
linde kalan ve her mıntıkasında olduğu gibi Şarki Anadolu vilayetlerinde ele ekseriyet-i kahireyi islamlar teşkil
eden ve harsi, iktisadi tefevvuku müslümanlara ait bulunan ve yekdiğerinden gayr-i kabili infikak öz kardeş
olan din ve ırktaşlarımızla meskun memalikimizin mukasemesi nazariyesinelen bil-külliye sarf-ı nazarla mevcudiyetimize, hukuk-u tarihiye, ırkıye ve diniyemize riayet eelilmesine ve bunlara mugayir teşebbüslerin terviç
olunmamasına ve bu suretle tamamİyle hak ve adle
müstenit bir karara intizar olunur.
w
1
rs
1
.a
1
1
1
w
1
Mütarekenin akdini müteakıp gittikçe artan ahid şi­
kenane muamelat ve İzmir, Antalya, Adana ve havalisi
gibi aksam-ı mühimmei memalikimizin fiilen işgali ve
Aydın Vilayeti'nde ika edilen tahammülsüz Yunan fecaayi ve Ermenilerin Kafkasya dahilinde hudutlarımıza
kadar dayanan katliam ve imha-yı islam siyaseti ile istila hazırlıkları ve Karadeniz sahilinde Pontos hayalini tahaki(Lik ertirmek gayesiyle hazırlıklar yapılması ve sırf
bu maksatla Rusya sahillerinden akın, akın muhacir namı altında gelen yabancı Rumların, bumeyanda da müsellah eşkiya çetelerinin sevk ve eelbedilmesi gibi hadisat karşısında mukaddes varanın inkisam ve inhilal tehlikesini gören milletimiz, hiçbir irade-i milliyeye istinat
etmeyen hükümet-i merkeziyemizin bu alam ve fecayie
çare olmayacağına emsal-i meşumesi ile kani ve bir çok
müessirat tahtında ihtimal ki daha elim ve gayri kabili
hazmü kabulül-fehm ve kabiil-i mukarrerata da serfüru
edeceğinden tamamİyle endişenak bulunuyor. Binaenaleyh kendini en yakın ve en luınin tehlikeler karşısında
gören Şarkı Anadolu viiayar-ının mukaddesatını bizzat
muhafaza gayesi ile her taraftan vicdan-ı milliden doğ-muş cemiyerlerin iştiraki ile ahiren münakit olan Erzurum Kongresi 7 Ağustos sene 1335 tarihinele mesaisine
hitanı vererek bilütfihitaala berveçhiati mukarreratı ittihaz etti.
w
1
1
1
1
or
1
g
B E L G E L E R
7 - Milletimiz insani, asri gayeleri tebcil ve fenni,
nai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh devlet ve milletimizin dahili ve harici istiklal ve va-
2 - Osmanlı vatanının tamamİyeri ve İstikial-i millimizin temini ve makam-ı saltanat ve hilafetin masuniye-
Scrbcsti
sİ­
53
Kasını
199ii
B E L G E L E R
men ve bila ifatei zaman toplanınası ve bu suretle nıu­
kadderat-ı millet ve memleket hakkıııda ittihaz edilecek
bil-cümle mukaneran meclis-i millinin murakabesine
arzetmesi mecburidir.
tamamisi mahfuz kalmak şartıyle altıncı maddede musarrah hudut dahilinde milliyet esaslarına riayetkar ve memleketİnıize karşı istila emeli beslemeyen
herhangi devletin fenni, sınai, iktisadi muavenetini memnuniyetle karşılarız. Ve bu şerait-ti adile ve insaniyeyi
muhtevi bir sulhtın da acilen tekarrürü selamet-i beşer ve
sukün-u alem nanıma ahassi amal-i milliyemizdir.
tanımızın
tarafından
or
mukadderatını
bizzat tayin ettiği bu tarih-i devirde hükümet-i merkeziyemizin de irade-i milliyeye tabi olması zaruridir. Çünkü irade-i milliyeye gayrı müstenit herhangi bir heyet-i hükümetin indi ve şahsi mukarreran milletçe mutağ olmadıktan baş­
ka haricen de muteber olmadığı ve olmayacağı şimdiye
kadar mesbuk efa! ve netayiç ile sabit olmuştur. Binaenaleyh milletin içinde bulunduğu hal-i zacret ve endişeden kurtulmak arelerine bizzat tevessülüne hacer kalmadan hükümet-i merkeziyemizin meclis-i milliye he-
müntehip bir (heyet-i temsiliye) kabul ve bunlardan bil-itibar vilayet merkezine kadar mevcut teşkilat-ı milliye tevhit ve teyit olunmuştur.
10 - Kongre
ur
d.
8 - Milletierin kendi
Kongre Heyen'
ak
Sivas Kongresi Beyannamesi
iv
Bütün milletçe malum olan mehaliki hariciye ve ciahiliyenin tevlit etmiş olduğu intihabı milllden doğan
kongremiz kararı atiyeyi ittihaz etmiştir:
1 - Devleti Aliyeyi Osmaniye ile Düveli İtilafiye aramünakid mütarekenamenin imza olunciuğu 30
Teşrinievvel 1334 tarihindeki hududumuz dahilinde kalan ve her noktası islam ekseriyeti kahiresi ile meskun
olan memaliki Osmaniye aksamı yekdiğerinden ve Camiai Osmaniyeden gayri kabili tecezzi ve hiç bir sebeple iftirak etmez bir kül teşkil eder. Mamaliki mezkurede yaşayan bilcümle anasın İsla_miye, yekdiğerine karşı
hürmeti mürekabile ve fedakarlık hissiyan ile meşhun
ve hukuku ırkiye ve içtimaiyeleriyle muhitlerine tarnamiyle riayetkar öz kardeştirler.
w
.a
rs
sında
w
w
2 - Camiai Osmaniyenin tamamİyeri ve İstikiali millimizin temini ve makamı muallayı Hilafet ve Saltanatın
masuniyeti için Kuvayı Milliyeyi amil ve İradei Milliyeyi hakim kılmak esası kat'idir.
3 - Memaliki Osmaniyenin herhangi bir cüz'üne karvaki olacak müdahele ve işgale ve bilhassa vatanımız
dahilinde müstakil bir rumluk ve ermenilik teşkili gayesine matuf harekata karşı Aydın, Manisa, Balıkesir cephelerinde mücahedan milliyede olduğu gibi müttehiden
müdafaa ve mukavemet esası meşruu kabul edilmiştir.
şı
Serbest!
1
1
1
1
g
9- Vatanımızın maruz kaldığı alam ve hadisat ile ve
tamamen aynı maksatla vicdan-ı milliden doğan cemiyederin ittihat ve ittifakından hasıl olan kitlei umumiye
bu kere (Şarki Anadolu Müdafaay Hukuk Cemiyet) ünvaniyle revsim olunmuştur. işbu cemiyet her türlü fn·kacılık cereyanlarından hilliyen aridir. Bil-cümle islam
vatandaşları, Cemiyet'in aza-yi tabiiyesindendir.
1
1
1
4 - Ötedenberi aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız
bilcümle enasırı gayri müslimenin her türlü masavan
hukukiyeleri tamamİyle mahfuz olduğundan, anasın
mezküreye hakimiyeti siyasiye ve muvazenei içtimaiyemizi ihlal edecek imtiyazat itası kabul edilmeycektir.
5 - Hükümeti Osmaniye bir tazyiki harici karşısında,
memleketimizin herhangi bir cüz'ünü terk ve ihmal etmek iztirarında bulunduğu takdirde, Makamı Hilafet ve
Saltanada vatan ve miletin masuniyet ve tamamiyerini
kafi] hertürlü tedabir ve mukarrerat ittihaz olunmuştur.
6 - Düveli İtilafiyece mütarekenamenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel 1334 tarihindeki hududumuz dahilinde azİm ekseriyeti islamiye ile meskun olan ve harsi ve medeni faikiyeti müslümanlara ait bulunan vahdeti mülkiyemizin taksimi nazariyesinden bilkülliye feragatle, bu topraklar üzerindeki hukuku tarihiye, ırkıye,
diniye ve coğrafyamıza riayet edilmesine ve buna mugayir teşebbüsatın iptaline ve bu suretle hakku adle müstenit bir karar ittihaz olunmasına intiza ederiz.
7 - Milletimiz insani, asri gayeleri tebcil ve fenni, sı­
nai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh Devlet ve milletimizin dahili ve harici isriklal ve vatanımızın tamamisi mahfuz kalmak şartıyle 6. maddede
musarraf hudut dahilinde milliyet esaslarına riayetkar
54
Kasım
19n
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
~·
'"
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
g
10- Anadolu ve Rumeli Müdafaı Hukuk Cemiyetinin 4 Eylül 1335 tarihinde Sivas şehrinde inikad eden
umumi kongresi tarafından maksadı mukaddesi takip
ile tişkalıt umumiyeyi idare için birHeyeti Temsiley intihap edilmiş ve köylerden vilayet merkezlerine kadar
bilcümle teşkilatı milliye takviye ve tevhid olunınuştur.
Sivas Umumi Kongre Heyeti.
rs
iv
.a
Osmanlı kavminin hükümdarlarına karşı asırlardan
beri muhafaza eylediideri rabıra-i kudsiye müttehide
nıanız kaldığı son felaketler müvacehesinde bir kat daha kesb-ı kuver ermiş olup bütün alem-i islam için bugün dahi kavi ve mukaddes bir istinadgah ve yegane penah teşkil eylemektc olan Makam-ı Hilafet-i İslamiye ve
Saltanat-ı Osmaniye'nin te'min-i beka ve mahafası gayesi Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyet'nin
hedef-i asiisi olduğu müdelielen şerh ve rafsil edildikten
sonra uımımi kongrenin fi l l Eylül 1335 tarihli beyannamesi mevaddının tezkirine başlandı.
w
1
20 Tişrin-i eve] 1 22 Tişrin-i evel 1335 tarihine kadar Amasya'da Bahriye Nazırı Salih Paşa hazretleriyle
Anadolu ve Rumeli Mudafa'ai Hukuk Cemiyeri Heyeti
Temsiliyesi azasından Mustafa Kemal Paşa hazretleri,
Rauf ve Bekir Sami beyefendiler hazaratı arasında ceryan eden müzakcratın zabıtnam_esidir:
w
1
1
Bu cemiyet, her türlü fırkacılık cereyanlarından ve
külliyen müberra ve münezzehtir.
Bilcümle müslüman vatandaşlarımız bu cemiyetinazayi
tabiiyesindendirler.
ihtirasatı şahsiyeden
Amasya Protokolü Tutanağı
w
1
1
faai Hukuk Cemiyeri) unvanı ile revsim olunmuştur.
or
8 - Milletierin kendi mukadderatını bizzat tayin ettiği bu tarihi devirde hükümeti merkeziyemizin de iradei milliyeye tabi olması zaruridir. Çünkü iradei milliveye gayri müstenit herhangi bir heyeti hükümetin indi
ve şahsi mukarreratı milletçe muta olmadıkran başka
haricen de muteber olmadığı ve olamayacağı, şimdiye
kadar mesbuk efa! ve netayiç ile sabit olmuştur. Binaenaleyh, milletin içinde bulunduğu hali zecrat ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat tevessüle hacet kalmadan, hükümeti merkeziyemizin Mecliis Milliye hemen ve bilaifatei vakit toplanması vu bu suretle mukadderatı millet ve memleket hakkıcia ittihaz eyleyeceği bilcümle mukarreratı Meclisi Millinin murakabesine arz
ermesi mecburidir.
9 - Vatan ve milletimizin maruz olduğu mezalim ve
alam ve tamamen aynı gaye ve maksatla vicdanı milliden
doğan vatanİ ve milli cemiyederin ittihacimdan mütehassıl kitlei umumiye bu kerre (Anadolu ve Rumeli Müda-
d.
1
1
1
1
1
ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin fenni, sınai, iktisadi muavenatını memnuniyetle karşılarız. Ve bu şeraiti adileve ihsaniyeyi muhrevi bir sulhün de acilen takarrürü, selameti beşer ve sükunu alem narnma ahassü arnali milleyemizdir.
ak
ur
1
1 - Beyannamenin birinci maddesinde Devlet-i Osmaniye'nin tasavvur ve kabul edilen hududu Türk ve
Kürdlerle meskun olan araziyi ihtiva eylediği ve Kürdlerin Camiayİ Osmaniye'den ayrılması imkansızlığı izah
edildikten sonra bu hududun en asgari bir taleb olmak
Serbest!
55
üzere temin-i istihsali lüzumu müştereken kabul edildi.
Maahaza ecanib tarafından Kürellerin İstikiali maksadı zahirisi altında yapılmakta olan tezviratın önüne geçmek için de bu hususun taheliden Kürdlerce malum olması hususu tebyin edildi. Halen ecnebi taht-ı işgalinde
bulunan menatıktan Kilikyayı Fransız ve İngilizlerin
Arabistan ile Türkiye arasında bir mevkiyi tampon vücuda getirmek maksadıyla ana vatandan ayırmak arzusunda bulundukları mevzu-ı bahs edildi. Anadolu'nun
en koyu Türk muhiti ve en mahsuldar ve zengin bir
mıntıkası olan bu kıt'anın hiçbir suretle ayrılmasına
muvafakat edilmeyeceği Aydın'a gelince bununda daha
kat'] bir ulviyetle ecza-yı vatandan gayr-ı kabul infikak
olduğu esas-ı umumiyle kabul edildi.
Trakya meselesine gelince burada da İngilizlerin ve
Bulgarlar ile Türkler arasında atıyen bu iki
devletin müştereken hareketlerine mani olmak maksadıyla, zahiren bir hükümet-i müstakile ve hakikatte bir
müstemleke te'sisi ve bu halde Şarkı Trakya'dan dahi
Midye-Enez hattına kadar olan mıntıkayı bizden ayır­
mak arzusunda olmaları dahi derpiş edildi. Fakat Edirne'nin ve Meriç hududunun bir hükümet-i nıüstakile-i
İslamiyeye ilhak edilmek için dahi olsa hiçbir suretle
Fransızların
Kasını
t9n
1
B E L G E L E R
terkine rıza gösterilmem esi esas-ı müştereken tasvib
edildi. Ma'ahaza bütün bu madde muhteviyatı hakkın­
da heyet-i teşri'iyenin vereceği en son kararı bit-tabi
müta'dır.
olması meşrut değildir.
Mezkur dördüncü maddede mevzu-i bahs olan ve
fazla imtiyazat verilmemesine
hsal bir hedef olarak kabul
lazımül-isti
gaye
olan
ma'tuf
babcia ve gerek hak-ı habu
edilmiştir. Ma'ahaza gerek
yatının müdafaası emrindeki metalib-i sairemize aid hususatında meclis-i millinin re'yi ve kararı mutadır.
anasır-ı Hıristiyaniyeye
mühalde ictima'ı muvafık görüldü.
Meclis-i millinin ictima'ından sonra derece-i .emniyet ve mahfuziyet i tayin edeceğinden emniyet-i tamame
görüldüğü takdirde cemiyet, heyet-i temsiliyesinin ilgasıyla teşkilat-ı hazırasının hedef-i mesa'isinin tayini maba'dehu tasrih olunciuğu vechile kongre makamına ka-
w
.a
rs
iv
3 - Beyannam enin yedinci maddesine nazaran istiklalimizi tamamen mahfuz kalmak şartıyla fenni, sınai ve
iktisadi ihtiyacımızın suret-i tesviyesi hususu münakaşa
edildi. Memleketi mize pek çok sermaye dökecek olan
bir devletin umur-u maliyemiz üzerinde bir hak-ı mürakebeye malik olması zaruri olacağından derece-i şümu­
lü kestirileme yen bu hakkın mürakaben in istiklalimizi
ve ınenafi-i hakikiye-i milliyemizi zarardicle etmeyecek
vecihle mütahassıslarca esaslı bir surette düşünülerek
tahdid ve teshitden sonra meclis-i millice tensib edilecek
surerde kabulü tezekkür olundu.
w
4 - ll Eylül 1335 tarihli Sivas Kongresi mükarrera tın mevad-ı sairesi de Meclis-i Mebusan'ın kabulünü iktaran eylemek şartıyla esası itibariyla müvafık görüldü.
w
5 - Bundan sonra Sivas Kongre'sin i fi 4 Eylül 1335
tarihli mükarreratın teşkilat kısmına aid onbirinci maddesi ınühteviyatı olan Anadolu ve Rumeli Müdafaayi
Hukuk Cemiyeri'n in vazını ve bundan sonraki şekl ve
saha-i fa'aliyeti hususu mevzu-ı bahs oldu.
im olacak olan ictiına'i mahsuscia kararlaştırılacaktır.
Meb'usanın intihabında serbesti-i tam bulunması
luzumu Hükümet-i seniyye'ce emr buyurulmuş olması
hasebiyle intihabatın icrasında Cemiyet-i Heyet-i Temsiliyesi'nce edna bir müdahale vaki olmamaktadır.
Meb'usan meyanında İttihat ve Terakkiye mensub
ve o devrin siyasetinde zi-medhal eşhası bulunduğu takdirde bunların irilaf devletlerince iyi bir nazarla görülmeyeceği tabi'i olduğundan bu kabil eşhasın meb'us intihab edilmesine meydan verilmemek için Heyet-i Temsiliye'ce irşad suretinde suret-i münasebet e bazı telkinat
yapılması muvaffık olacağı da düşünüldü ve müvaffık
görüldü. Bu babcia kabulü arz olunan tarz merbuttur.
işbu zabıtname iki nüsha olarak Amasya'da tahrir
ve Bahriye Nazırı Salih Paşa hazretleriyle Heyet-i Temsiliye aza-yı mühtereme si arasında teati edildi.
Bu madde de irade-i milliyeyi hakim kılacak olan
meclis-i milli'nin hukuk-ı teşri'a ve mürakabes ine emniyet ve serbesti ile sahip olduktan ve bu emniyet meclis-
Serbest!
1
1
g
or
Meclis-i Milli'nin İstanbul'da tamamen hal-ı emniyette serbest olarak icra-yı vazife edebilmesi şarttır. Bunun şerat-i hazıraya göre ne dereceye kadar temin edilebileceği teemül edildi. İstanbul'un ecnebi taht-ı işga­
linde bulunması hasebiyle meb'usanın vazife-i teşri'iye­
lerini hakkıyla ifaya pek müsaid olamayacağı fikri hasıl
oldu. Yetmiş seferinde Fransız'ların Liyon' da ve ahiren
Almanların ve Weimar'da yaptıkları vechle sulhün akdine kadar müvakkate n meclis-i millinin Anadolu'd a
Hükümet-i Seniyye'nin tensib edeceği emin başka bir
ak
ur
alınmıştır.
Cemiyet'in programını kabul eden meb'usan
Cemiyet'in nizamname sinde müşarrah olan müralıhas­
lar adüv telakki edilerek akdedecekl eri ictima-i malısu­
su kongre makamına kaim olabiliyor.
d.
1 - Beyannam enin dördüncü maddesind e anasır-ı
müslimeye hakimiyet siyasi ve müvazenet-i ictimaiyemizi ihlal edecek mahiyetde imtiyazat irasının kabul edilmeyeceğine dair olan fıkra ehemmiyetli bir surette tezekkür olundu. Bu kaydın istiklalimizi fi'len
te'min için istihsali mubrem bir taleb mahiyetind e telakki edilmesi ve bundan yapılacak en ufak bir fedakarlı­
ğın istiklalimiz i esaslı bir suret'de rahnedar eyleyeceği
dermeyan edildi. Anasır-ı gayr-ı müslimenin asırlardan
beri haiz oldukları bazı imtiyazatın devletin bugünkü
hattı acz ve ıztırarında ilgası müşkil olduğu da nazar-ı
gayr-ı
itibara
i milliyece te'yid edildikten sonra Cemiyet'in şekli kongre kararıyla tayin edileceği mütadır. Burada mevzu-i
bahs olan kongrenin şimdiye kadar vukubulan Erzurum
ve Sivas kongreleri gibi hariçte ayrı bir kongre halinde
1
1
Anadolu ''e Rumeli !11üdafaa-.vi- Hukuk Cemiveri He.ı·er-i
Temsiliyesi nanıma
Bekir Sami, Hüseyin Rauf, Mustafa Kemal
56
Kasını
199}-1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1~
1
1
B E L G E L E R
1
1
1
1
1
1
1
ur
d.
Madde 6- Milli ve iktisadi inkişafatımız dairei imka-
na girmek ve daha asri bir idareyi muntazama şeklinde
tedvir-i umura muvaffak olabilmek için her devlet gibi
bizim de temin-i esbab-ı inkişafatımızda istikial ve serbesti-itamme mazhar olmamız üssülesası hayat ve bekamızdır. Bu sebeple siyasi, adli, mali ve saire inkişafatımı­
za mani kuyuda muhalifiz. Tahakkuk edecek duyunatı­
mız şeraiti tesviyesi de bu esasata mugayir olmayacaktır.
28 Kanunusanİ 1336 (1920). (Meclis-i Meb'usan Zabıt Ceridesi,
Dördüncii Devre-i İntilıabiye, İçtima-i Fevkalade, 17 Şubat 1336
(1920) in'ikadı, s. 115).
,
(1} Misak-ı Milli'nin piyasada dolaşan latin harflerine çevrili metinlerinde bu sözciik "ırk en" olarak yer almaktadır. Bu da Millet
Meclisi Zabıt Ceridesi'ndeki Misak-ı Milli metinlerinde sözciiğiin
yanlış yazılmasından ileri gelmektedir. Sina Akşin Genelkurmay
Askeri Tarih Başkanlığı'ndaki Atatürk Özel Arşivi'nde yer alan
Misak-ı Milli'nin Mustafa Kemal'in el yazısı metinde bıı sözcii,ğiin
"irfanen" olarak geçtiğini belirtiyor ve kitabında Misak-ı Milli
metııinde bu sözcüğtı, ''irfanen" olarak yer veriyor (Sina AKŞİN,
İstanbul Hükümetleri ve Milli Miicadele Cilt II. Son Meşrutiyet
(1919-1920), slı. 317, İşbankası Kültür yayınları, 1998, Ankara).
"Irken" sözcüğiine bir itiraz da Jvlete Tuncay 'dan gelmektedir.
Mete Tuncay sözciiğii "Örfen" olarak okııyor (Mete Tuncay,
"Misak-ı Milli'nin Birinci Maddesi İstüne", Birikim, Ağustos-Ey­
lii/1976, no. 18119, istanbul). Sözcüğiin Millet Meclisi Zabıt Ceridesi'ndeki yazımı esas almdığında, metin tüm anlamını yitirmektedir; çiinkii bu durumda "ırken" sözcüğü metinde aynı cümlede
biri birini red eden anlamda iki defa yer almaktadır; birinc/sinde
"hattı mütareke dahilinde dinen, ırken ve aslen miittelıit" sözleriyle, Misak-ı milli sımrlan içinde hiçbir ırk farklılığma yer verilınez­
ken; onu izleyen diğer kulammmda ise, "ve yekdiğerine hürmeti
müregabile fedekarlık lıissiyatiyle meşlıun ve hukuku ırkiye ve ictiınaiyeleriyle şeraiti muhitelerine taınamiyle riayetkar" sözleriye
aynı sınırlar içinde farklı Islam ırk ı'e toplumsal unsurların yarıuı­
da ve farklı bölgesel özelliklerin varlığmdan da söz edilmekte "e
bıı farklı ırklara ve toplumsal özelliklere sahip toplulukların karşılıklı birbirlerinin bıı özelliklerinden doğan haklarına saygı gostereceklerindeıı söz edilmektedir. Bu nedenle biz, bu konuda resmi
tarifıçi Sina Akşin 'e itibar ederek on un kira bın da yer verdiği ]\,iisak- Milli metııiııi esas alarak aktardık.
si
v
kaldıkları zamanda
ammeleriyle anavatana iltihak etmiş olan elviye-i
selase için ledelicap tekrar serbestçe aray-ı amıneye müracaat edilmesini kabul ederiz.
Madde 2 - Ahalisi ilk serbest
aray-ı
Madde 3 -Türkiye sulhüne talik edilen Garb-i Trakya vaziyer-i hukukeyesinin tespiti de sekenesinin kemal-i
hurriyetiyle beyan edecekleri araya tebaan vaki olmalıdır.
Madde 4 - Makarr-ı Hilafet-i İslamiye ve Payiraht-ı
Seniyye ve Merkez-i Hükümet-i Osmaniye
olan İstanbul şehri ile Marman-a Denizi'nin emniyeti
her türlü halelden masun olmalıdır. Bu esas mahftız kalmak şamyle Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının ticaret
ve münakalatı aleme küşadı hakkında bizimle sair bilumum alakadar devletlerin müttefikan verecekleri karar
Saltanat-ı
muteberdir.
Serbest!
or
g
İtilafiye ile muhasımları ve bazı
tekerrür eden esasat-ı alıdiye ciairesinde ekalliyetler hukuk-u - memalik-i mütecaviredeki müslüman ahalinin de aynı hukuktan istifade etmeleri emniyesiyle- tarafımızdan teyit ve temin edilecektir.
Madde 5 - Düvel-i
müşerikleri arasında
ak
Madde 1 - Devlet-i Osmaniye'nin münhasıran Arap
ekseriyetiyle meskun olup 30 Teşrinievvel 1918 tarihli
Mütareke'nin hin-i akdinde muhasım orduların işgali altında kalan aksamının mukadderatı, ahalisinin serbestçe
beyan edecekleri araya_tevfikan tayin edilmek lazım geleceğinden mezkur hatt-ı mütareke dahil ve haricinde dinen, irfanen 111 , emelen müttehit ve yekdiğerine karşı hürmet-i mürekabile ve fedakarlık hissiyariyle meşhun ve
hukuk-u ırkiye ve içtimaiyeleriyle şerait-i muhitiyelerine
tamamiyle riayetkar Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskun
bulunan aksamın hey' eti mecmuası hakikaten veya hükrnen hiçbir sebeple tefrik kabul etmez bir küldür.
w
1
Meclis-i Meb'usan azalan, İstikial-i devlet ve
istikbal-i milletin, haklı ve devamlı bir sulhe nailiyet için
ihtiyar edebileceği fedekarlığın hadd-i azamisini mutazaının olan esasat-ı atiyeye temami-i riayetle mümkünüttemin olduğunu ve esasat-ı mezkure haricinde payidar bir
Osmanlı saltanat ve Cemiyet'inin devam-ı vücudu gayr-ı
mümkün bulunduğunu kabul ve tasdik eylemişlerdir:
Osmanlı
.a
r
1
1
1
1
1
Meclis-i Meb'usanı'nın 17 Şubat 1336( 1920) onbirinci in'ikadının ikinci eelsesinde ittifakla
kabul edilmiş olan metin).
(Osmanlı
w
1
1
1
1
Misak-ı Milli (Ahd-ı Milli Beyannamesi)
w
1
1
1
57
Kasım 199X
B E L G E L E R
Madde 2- İcra kudreti ve teşri salahiyeri milletin yegane ve hakiki mümessili olan Büyük Milet Meclisinde
tecelli ve temerkfız eder.
Madde 3- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tairade olumır ve hükümeti "Büyük Millet Me-
r~ıfından
unvanını taşır.
1
selahiyettardır. İcra Vekilieri Heyeti içlerinden birini
1
Madde 9 - Büyük Millet Meclisi heyeti umumiyesi
imihap olunan reis bir imihap devresi zarfın­
da Büyük Millet Meclisi reisidir. Bu sıfatla Meclis namı­
na imza vaz'ına ve Heyeti vekile mukarreratını tasdika
kendilerine reis imihap ederler. Ancak Büyük Millet
Meclisi reisi Vekiller Heyetinin de reisi tabiisidir.
Madde 4 - Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkınca
mümehap azadan mürekkeptir.
İdare
Madde 10 - Türkiye, toğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet noktai nazarından vilayetlere, vilayetler kazalara
münkaseın olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder.
si
v
Madde 5 - Büyük Millet Meclisinin intihabı iki senede bir kere İcra olunur. imihap olunan azanın azalık
müdderi iki seneden ibaret olup fakat tekrar imihap
olunmak caizdir. Sabık heyet lahik heyetin içtimaına
kadar vazifeye devam eder. Yeni imihabat İcrasına imkan görülmediği takdirde içtima devresinin yalnız birsene teındidi caizdir. BüyükMilet Meclisi azasının herbiri
kendini imihap eden vilayetin ayrıca vekili olmayıp
umum milletin vekilidir.
.a
r
Vilayat
Madde 11 - Vilayet, mahalli nınurda manevi şahsi­
yeri ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer'i
, adil v~ askeri umur, beynelmilel iktisadi münasebet ve
hükümetin umumi tekalifi ile menafii birden ziyade vilayata şamil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mi.icibince Evkaf,
Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti İçtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi Vilayet Şii­
ralarının salahiyeri dahilindedir.
w
Madde 6- Büyük Millet Meclisinin heyeti umumiyesi teşrinisani iptidasında davetsiz içtima eder.
Ahidmı şer'iyenin tenfizi, umum kavanitadili, feshi, ve muahede ve sulh akti ve vatan
müdafaası il:1m gibi hukuku esasiye Büyük Milet Meclisine aittir. Kavanın ve nizamat tanziminde muamelatı
n::ısa erfak ve ihtiyacatı zamana evfak alıkarnı fıkhiye ve
hukukiye ile adap ve muamelat esas ittihaz kılınır. Heyeti Vekilenin vazife ve mesuliyeti kanunu mahsus ile
tayin edilir.
Madde 7vaz'ı,
Madde 12 - Vilayet Şuraları, vilayetler halkınca
mümehap azadan mürekkeptir. Vilayet Şüralarının içtima devresi iki senedir. İçtima müdderi senede iki aydır.
w
w
nin
1
tarafından
ak
cisi Hükümeti"
sam eylediği devairi kanumı mahsub mecubince imihap
kerdesi olan vekiller vasırası ile idare eder. Meclis, icrai
hususat için vekiliere veçhe tayin ve ledelhace bunları
tebdil eyler.
ur
d.
Madde 1 - Hakimiyet bilakaydü şart milletindir.
usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare
etmesi esasına ınüstenittir.
İdare
or
g
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu
1
1
1
1
1
1
Madde 13 - Vilayet Şurası, azası meyanında İcra
amiri olacak bir reis ile muhtelif şuabatı idareye memur
azadan teşekkül etmek üzere bir idare heyeti imihap
eder. İcra selahiyeti, daimi olan bu heyete aittir.
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Madde 8 - Büyük Millet Meclisi, hükümetinin inkı-
Scrbesti
58
Kas ı nı
)lJ ':!S
1
B E L G E L E R
Madde 14- Vilayette Büyük Millet Meclisinin vekili ve mümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük
ivlillet Meclisi Hükümeti tarafından tayin olunup, vazi-
1
1
1
1
1
Madde 16 - Nahiye, hususi hayatında muhtariyeti
haiz bir manevi şahsiyettir.
1
Madde 17- Nahiyenin bir
bir de müdürü vardır.
1
1
Madde 18 - Nahiye şürası, nahiye halkınca doğru­
dan doğruya müntehap azadan tekekküp eder.
Kaza
Nahiye
bir idare heyeti ve
or
reran daimi surette murakabe ederler.
Madde münferide
İşbu kanun tarhi neşrinden itibaren meri olur. Ancak elyevm münakit Büyük Millet Meclisi 5 Eylül 1336
tarihli nisabı müzakere kanununun birinci maddesinde
gösterildiği üzere gayesinin husulüne kadar müstemirren müçtemi bulunacağı cihetle işbu TeşkiLatı Esasiiye
Kanunundaki 4., 5., 6. maddeler gayenin husulüne elyevm mevcut Büyük Millet Meclisi adedi mürettebiniıı
sülüsan ekseriyetle karar verildiği takdirde ancak yeni
intihabden itibaren meriyül icra olacaktır.
.a
rs
iv
ak
şürası
Madde 23- Umumi müfettişlik mıntıkalarının umumi surette asayişinin temini ve umunı devair muamelatımn teftişi, umumi müfettişlik mıntıkasındaki viiayetierin müşterek işlerinde ahengin tanzimi vazifesi umumi
müfettişiere mevdudur. umumi n1üfettişler devletin
umumi vezaif ile mahalli idarelere ait vezaif ve mukar-
d.
Madde 15 - Kaza yalnız idari' ve inzibati' cüzü olup
manevi şahsiyeri haiz değildir. İdaresi, Büyük Millet
Meclisi Hükümeti tarafından mansup ve valinin emri
altında bir kaymakama mevdudur.
Madde 19 - İdare heyeti ve nahiye müdürü, nahiye
şüra~ı tarafından imihap olunur.
w
Madde 20 - Nahiye şürası ve idare heyeti kaza!, iktisadi' ve mali' salahiyeri haiz olup bunların derecetı kavanini mahsusa ile tayin olunur.
w
1
1
1
1
1
1
1
1
l
Umumi müfettişlik
Madde 22 - Vilayetler, iktisadi ve ictimai münasebetleri itibariyle birleştirilerek, umumi müfettişlik kıta­
ları vücuda getirilir.
w
1
fesi devletin umumi' ve müşterek vezaifini ruyet etmektir. Vali, yalnız devletin umumi vezaifile mahalli vezaif
arasında tearuz vukuunda müdahale eder.
Madde 21 - Nahiye, bir veya birkaç köyden mürekkep olduğu gibi birkasaba da bir nahiyedir.
ur
1
g
1
.~nhcsti
59
Kasıııı
l '!'!.';
(Düstur, m, 1, s. 196, 199)
1
B E L G E L E R
1
1
or
g
1
1
1
1
1
.a
rs
iv
ak
ur
d.
Kürtlere Mahalli Muhtariyet
Ahmet Emin Bey- Kürt meselesine temas buyurmuş­
tunuz. Kürtlük meselesi nedir? Dahili bir mesele olarak
temas
buyurursanız
zim
1
1
1
Esasiye Kanunu mucibince zaten bir nevi
mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir. O halde hangi livanın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türki-
çok iyi olur.
Gazi Paşa - Kürt meselesi: Bizim yani Türklerin
menfaatine olarak da katiyyen mevzubahis olamaz.
Çünkü malumualiniz bizim hudud-u milliyemiz dahilinde mevcut Kürt anasır o surette tavattun etmiştir ki pek
mahdut yerlerde haiz-i kesafettir. Fakat kesafetlerini
kayb ede ede ve Türk anasırının içine gire gire öyle bir
w
ye'nin
halkı
mevzubahs olurken
onları
da beraber ifade
lazımdır. ifade olunmadıkları zaman bundan kendileri-
w
ne ait mesele ihdas etmeleri daima variddir.
hudut hasıl olmuştur ki Kürtlük narnma bir hudut çizmek isterse Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek lazım­
dır. Faraza, Erzurum'a kadar giden, Erzincan'a, Sivas'a
kadar giden, Harput'a kadar giden bir hudut aramak
w
Teşkilat-ı
1
1
Şimdi
Tür-
1
bu iki unsur bütün menfaatlerini ve mukadderatlarını
tevhid etmiştir. Yani onlar bilirler ki bu müşterek bir
şeydir. Ayrı bir hudut çizmeye kalkışmak doğru olmaz.
1
lazımdır.
İstanbul gazetecileriyle İzmit Kasrı Görüşmesi, .Mustafa Kemal,
nazar-ı
Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923)., Kaynak Yayınları. Birinci
leyh
başlıbaşına
bir Kürtlük tasavvur etmekten ise bi-
Serbest!
Basım.
60
1
kiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de
Türklerin sahib-i selahiyer vekillerinden mürekkeptir ve
16-17 Ocak 1923
Ve hatta, Konya çöllerindeki Kürt aşairini de
dikkatten hariç tutmamak lazım gelir. Binaena-
1
Kasım
Haziran 1993. s. 104, 105.
1
1
J 998
1
B E L G E L E R
1
1
1
1
1
1
l
d.
ak
ur
mahalli idareler tesisi esbabını inzar etmek ve bu suretle kalben bize merbutiyetlerini temin etmek, Kürt rüesasının, mülki ve askeri makamada tavzif ederek bize
merbutiyetlerini tarsin etmek gibi hutud-u umumiye kabul olunmuştur.
rs
iv
.a
2 - Milletierin kendi mukadderatlarını bizzat idare
etmeleri hakkı bütün dünyada kabul olunmuş bir prensiptir. Biz de bu prensibi kabul etmişizdir. Tahmin
olunduğuna göre Kürtlerin bu zamana kadar idareyi
mahalliyeye ait teşkilatlarını ikmal etmiş ve rüesa ve
müteneffizanı bu gaye namına bizim tarafımızdan kazanılmış olması ve reylerini ihzar ettikleri zaman kendi
· mukadderatlarına zaten sahip olduklarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresinde yaşamaya talip oldukları­
nı ilan etmelidir. Kürdistan'daki bütün mesainin bu gayeye müstenit siyasete tevcihi El-cezire Cephesi Kumandanlığı'na aittir.
w
1
1
1
1
1
1
1 - Tedricen bütün memlekette ve vasi mikyasta
halk tabakatının alakadar ve müessir olduğu surette idareyi mahalliyeler ihdası siyaseti dahiliyemiz icabındandır. Kürtlerle meskun menatıkta ise
hem siyaset-i dahiliyemiz ve hem de siyaset-i hariciyemiz noktayİ nazarından tedricen mahalli bir idare ihdasını iltizam etmekteyiz.
doğrudan doğruya
w
1
1
Kürdistan hakkında Büyük Millet Meclisi Vekiller
Heyeti'nin El-cezire Cephesi Kumandanlığı'na talimatıdır:
w
1
1
1
l<ürtlere Mahalli idare
or
g
1
1
3 - Kürdistan'da Kürdlerin Fransızlar ve tahsisen
Irak hududunda İngilizlere karşı husumetini müsellah
müsademe ile gayr-ı kabili tadil bir dereceye vardırmak
ve ecnebilerle Kürtlerin itilafına mani olmak tedricen
Scrbestl
61
4 - Kürdistan siyaseti dahiliyesi El-cezire Cephesi
Kumandanlığı tarafından
tevhid ve idare edilecektir.
Cephe kumandanlığı bu babtaBüyük Millet Meclisi Riyaseti ile muhabere eder. Vilayetler tarafından takip
olunacak hatt-ı hareketi tanzim ve tevhid edeceğinden
rüesayı memurir-i mülkyenin bu hususta mercii de cephe kumandanlığıdır.
S - El-cezire Cephe Kumandanlığı, idari ve adli veya
mali tadilat ve islahata lüzum gördükçe bunun tatbikini hükümete teklif eder.
El-cezire Cephe
Hazretlerin'e.
Kumandanı
Mirliva Nihad
Paşa
Zata mahsustur.
Büyük Millet Meclisi V ekiller Heyeti tarafından zatdevletlerine mahsus olmak üzere Kürdistan hakkında
tanzim edilen talimat berveçhi, bela tebliğ olunur.
ı
Biiyiik Millet Meclisi Reisi. lviustaf?. Kemal, 22 -Temmuz 1922,
TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. 3. sh. 551, İş Bankası Yayınları.
Kasını
199H
1
B E L.G EL ER
1
1
Türk ve Kürtlerin Vatanı
ak
ur
d.
or
g
Ulus ve Ulusal Sınıriorio ilgili
Söylev ve Demeçler
ve teferruata girmenin zamanı da değildir. inşallah,
mevcudiyetimiz tahsil edildikten sonra (inşallah sedaları) kardeşler beyninde hal ve fasledileceğinden bırakıl­
mış ve teferruatına girişilmemiştir. Fakat esas olarak bu
madde de mündemiçtir.
rs
iv
(... ) devlet için milli yeni bir hudut kabul ettik. (... )
Bu hudut ordumuz tarafından silah la müdafaa olunduğu gibi aynı zamanda Türk ve Kürt anasırıyla meskun
aksarnı vatanımızı tahdir eder.
24 Nisan 1920.
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. I.
28 Aralık 1919
İkinci baskı,
s. 30.
.a
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. II. s. 12.
Kardeş
Kürtlerin Irki, İçtimai Coğrafi Hakları
Milletierin Hudud-u Millisi
Meclisi alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir,
yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz
değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasın İslamiyedir.
Samimi bir mecmuadır. ... İşte hudud-u millimiz budur
dedik! Halbuki Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi
Kürt de vardır. Biz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh
muhafaza ve müdafaasiyle iştigal ettiğimiz millet bitta-
w
w
w
Serbest\
62
1
1
1
1
1
1
1
Kongre (Erzurum Kongresi) bir hududu milli
çizmiştir. (... )Bu hudut dahilinde tasavvur edilmesin ki,
anasır-ı islamiyeden yalnız bir cins millet vardır. Bu hudut dahilinde Türk vardır. Çerkes vardır ve anasır-ı saire-i islamiye vardır. İşte bu hudut memzuç bir halde yaşayan bütün maksatlarını bütün manasıyla tevhidetmiş
olan kardeş milletierin hudud-u millisidir (hepsi islam- bi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı İslamiyeden mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden her bir
dır, kardeştir sesleri). Bu hudut meselesini tespit eden
maddenin içerisinde büyük bir esas vardır. Fazla olarak unsur-u İslam bizim kardeşimiz ve menafii tamamen
o da bu vatan hududu dahilinde yaşayan anasır-ı isla- · müşterek olan vatandaşlarımızdır ve yine kabul ettiği­
miyenin her birinin kendisine mahsus olan muhitine, miz esasatın ilk satırlarında bu muhtelif anasın İslami­
ye ki: Vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmet-i müreadatına, ırkına mahsusu olan imtiyazatı bütün samimiyetle ve mukabilen kabul ve tasdik edilmiştir. Bittabi kabile ile riayetkardırlar ve yekdiğerinin her türlü hukubuna ait teferruat ve tafsilat yoktur. Çünkü bu tafsilat kuna ırki, içtiınai, coğrafi hukukuna daima riayetkar
İşte
1
1
1
Kasını
l 'JLJS
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
i
1
yaşayamaz
Mazide olduğu gibi isrikbalde de Türk ile
tarih, aynı menfaat aynı hayat sahibi olakabul etmemek mümkün değildir.
00.
aynı
caklarını
rg
Baskı.
I. s. 73-74.
17Haziran 1919
Şarkiyye
Erzurum
Kürtlerin Reyi
Miidafai Hukuku Milliye Cemiye6
Şubesinin
Kongreye Tevdi
Eylediği
Rapor
.o
Vilayet-i
Erzurum Kongresi ile İlgili Belgeler, yayıma hazırla.ı•aıı
Bekir Sıtkı Baykal, Tiirk İnkılap Tarihi Eıısritiisii Yayııı, s. 45.
Hüseyin Rauf (Orbay)
Heyeti Vekile Reisi
Kürt Milleti
va
3 Temmuz 1920
TBMM Gizli Celze
ku
Binaenaleyh onların arzuları hilafında bir şey yapbizde arzu etmeyiz. Bizce kat'i olarak nmayyen bir
şey varsa, o da hududu milli dahilinde Kürt, Türk, Laz,
Çerkes vesair bütün bu İslam unsurlar müşterekülmen­
faadır. Beraber çalışmaya karar vermişlerdir. (.oo) Hiç
şüphe etmeyiniz ki Kürt, Laz vs. reyi sorulduğu zaman,
bu reyi vereceklerdir.
mayı
rd
Sureti umumiyede prensip şudur ki, hududu milli
olarak çizdiğimiz daire dahilinde yaşayan anasın
muhtelife-i İslamiye: yekdiğerine karşı ırki, muhiti,
ahlaki bütün hukukuna riayetkar özkardeşlerdir.
Zabırlan.
I. s. 73.
Karşılıklı Saygı
(oo.) İngilizlerin Türkiye'de sakin Türk ve Kürtleri
imha edebilmek için teşebbüsatlarının hepsi bu iki necip
milletin vahdeti karşısında iflas etmiştir. Her türlü mefsedetleri din kardeşi, kan kardeşi, emel kardeşi olan insanların karşısında erinmiştir.
Türkiye
halkı ırken
yekdiğerine karşı
veya dinen ve harsen mi.ittehit,
hürmet-i mürekabile . ve fedakarlık
hissiyariyle meşhun ve ınukadderat ve menafii müşterek
olan bir heyeti içtimaiyedir. Bu camiada hukuk-u ırkiy­
eye, hukuk-u içtimaiyeye ve şerait-i muhitiyeye riayeti
siyaset-i dahiliyemizin esas noktalarındandır. Dahili
teşkilar-ı idaremizele bu esas noktanın halk idaresinin
bütün manayı şamiliyle layık olduğu derece-i inkişafa
isal edilmesi siyasetiminin icabatındandır. Ancak, harici düşmaniara karşı daima ve daima müttehit ve mürenasit bulunmak mecrubiyeti de muhakkaktır.
Türkler ("Kürtler" olacak) narnma söz söyleyecek
yegane insanların bu Meclis-i Alide olduğnu pekala takdir ediyorlar. Ancak bu emellerinden sarfınazar etmiyorlar. Onun için her akalliyet mevzubahis oldukta, !isan
akalliyeti, ırk akalliyeti, bilmem ne çıkarıyorlar. . Bizim
murahhaslarımız bu hususu bir daha ihtar etmek istemişlerdir ki, Türkye halkı ile mukadderatları birdir, her
şeyleri birdir, gayeleri, dinleri birdir. Akalliyetler bunlara teşmil olunamaz. Bugün Kürt için akalliyet mevzubahis etmek, Türk için akalliyet bahsetmek demektir.
25 Aralık 1922
Heyeti Vekile Reisi olarak, Lozan
Söyleı•
açıklaması
63
Ayrıca
bkz. s.
1259).
ve Demeçleri, I. 2. Basl(. s. 221.
St:rbt.:sti
Konferansı hakkıııdaki
(TBMM Gizli Celse Zabıtları, II. s. 1153.
1 Mart 1922
Aratürk'ün
(.oo)
00
w
1
ı Mayıs 1920
Ararürk'ün Söylev ve Demeçleri 2.
Yaşayamaz
oo· Yilayar-ı Şarkıyyede Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz
si
1
1
1
1
1
Türk Kürtsüz
Kürdün
.a
r
1
1
tekrar ve teyid ettik ve cümlemiz bugün samimiyetle kabul ettik. Binaenaleyh menafiimiz müşterektir. Tahsiline azınettiğimiz vahdet, yalnız Türk, yalnız
Çerkes değil, hepsinden memzuç bir unsuru İslam dır.
w
1
1
olduğunu
w
1
1
B E L G E L E R
Kasım
199:-:
B E L G E L E R
İsmet İnönü
Yusuf Ziya
Bitlis Mebusu
Biz Türkler ve Kürtler
Türk ve Kürtlerin Temsilcileri
Milli Mücadele esnasında ve Lozan müzekareleri
devam ederken. Kürtler umumi olarak Türk camiasında bulundular ve memleket birliğini muhfaza etmek,
milli hükümeti kuvvetli bulundurm ak için arw ile vardırncı oldular. (... )
rg
Lozan'dak i kurulumuz Türk ile Kürdün hepsini birden temsil etmektedir.
4 Ocak 1923
Goloğlu.
.o
Zabıt
Geridesinden aktaran: Mahmut
Sevr Muahedesiyle Kürtler, Türkler gibi vatanı tehlikeye maruz gördüler. Çünkü Sevr Muahedesi hükümlerine göre, Doğu Anadolu'd a Ermenistan hududu bitişiğinde bir Kürdistan Devleti kurulacaktı. Kürtler, Türk
vatanının, bilhassa Doğu'da, Ermeni tehlikesine maruz
kalacağını biliyorlardı. Milli Mücadelen in devamınca
canla başla beraberlik gösterdiler. Sonra Lozan Muahedelesi yapılırken de, Kürtler vatansever olarak Türklerle beraber bulunmuşlardır. Kürtler, Ermeniler gibi Lozan'a gelip bize müracaat etmediler. Hatta biz Lozan'daki konuşmalarımızda milli davalarımızı "Biz
Türkler ve Kürtler" diye bir millet olarak müdafaa ettik
ve kabul. ettirdik. Şeyh Sait İsyanı Kürtlerin bu umumi
rd
Milli Mücadele Tarihi. 5. Türkiye Cumhuriyeti. s. 38.
Yahya Kemal
Urfa Mebusu
Bayatlı
va
hiçbirşey durduramayacaktır.
23
Zabıt
ku
Kürt Bayraklan
Bugün de, şu anda. Antakya ve İskenderun'da ve
bütün o toprakların arkasında kalan Türk, Türkmen,
Kürt bayraklarını görüyoruz. Ve bizim bu ülkümüzü
Ağustos
Geeidesinden aktaran: Mahmut
1923
tutumunda n
Goloğlu.
ayrılan
bir
sapmadır.
Milli Mücadele Tarihi. 5. Türkiye Cumhuriyeti. s. 256.
İnönü 'niin Hatıraları.
si
Ulus Gazetesi. 31 Mart 1969.
.a
r
İsmet Paşa
Türk ve Kürtlerin Hükümeti
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin
olduğu kadar Kürtlerin de hükümetid ir. (... ) Dünya Savaşına ve Bağımsızlık Savaşına katılmış Türk Ordusunun bütün komutanlarının yurdun kurtuluşu için Kürt
halkının yaptığı hizmetleri ve katlandığı fedakarlıkları
saygı ve hayranlıkla belirttiklerini söylemeyi ödev bilmektedir. (... ) Kürtlerle Türkler tam bir işbirliği içinde
w
w
w
1. Kitap 1. s. 348-349.
Barış Konferansı, Takım
A_vnı şekılde
1, cilt
bkz: A. Naci Karacan,
Lozan, s. 242-243 ve Mahmut
Goloğlu.
Türkiye
Cumhuriyeti, s. 71-72.
Scrbesti
1
1
1
1
1
1
1
1
1
çalışmışlardır.
Seha L. Meray, Lozan
1
1
1
1
1
1
64
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
B E L G E L E R
1
1
1
1
1
1
1
1
11
Eylül
1
1
1
1
Mayıs
Hazira n
Temmuz
Ağustos
1919
1919
1919
1919
1919
1919
Yunanlılar İzmir'e çıktı.
Barış Konferansının açılışı.
yöneticisi tutuklandı.
İngilizlerin talebi üzerine 27 ittihad ve Terakk i Partisi
Ermen i tehciri sırasında Bağazlıyan
tarafından ölüme mahku m edildi.
Eylül
7-8
12
28
17
16
Aralık
23
22
8
20
25
10
8
Ocak
Ocak
Şubat
Mart
1919
1919
1920
1920
1920
1920
Nisan
Hazira n
Hazira n
Temmuz
Temmuz
A~stos
Eylül
3
Ekim
21
30
Ekim
Ekim
Kaymakamı
Kemal Bey bir Türk mahkemesi
Musta fa Kemal Samsu n'a çıktı.
kongre toplamısı çağrısı.
Amasy a Protok olü-Ta mimi. Musta fa Kemal 'in Sivas't a bir
Paşaların ölüme mahku m edilmesi.
İstanbul'da bir askeri mahkeme Enver, Talat ve Cemal
Erzuru m Kongresi Beyannamesi yayınlandı.
Kemal
Rumeli ve Anado lu Müdaf a-i Hukuk Cemiyeri'nin Musta fa
kurulması.
13
or
g
Mayıs
d.
15
19
21
13
6
Ocak
Paris
parlam entosu nun feshi.
ur
Nisan
Ocak
Osmanlı
ak
9
Aralık
iv
Kasım
w
1
1
23
21
18
30
Musul 'un İngiliz general Marsh all tarafından işgali.
devletleri adına işgali.
Fransız genera l Franch et d'Esperay'ın istanbu l'a İtilat
başkanlığında
rs
1
1
Kasım
Mondr os
Sivas Kongresi Beyannamesi yayınlandı.
s Picot ile görüşmesi.
Musta fa Keınal'in Sivas'ta Fransa'nın Suriye temsilcisi George
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanın İstanbul'da açılış.
Meclisi Mebus an Misakı Milli'yi kabul etti.
.a
1
ı
ateşkes anlaşmasının imzalanması.
1918
1918
1918
1918
1919
1919
1919
w
1
1
Ekim
30
w
1
Mütareke Dönemi Kronolojisi
1920
1920
1920
1920
1920
1920
1920
1920
1920
1920
Misakı
Milli
açıklandı.
tutuklanıp Malaty a 'ya s ür güne
İstanbul'un resmen işgali ve bazı milletvekillerinin
gönder ilmesi.
Meclisi Mebus an Ankar a'da toplandı.
ir ve Bursa'y a doğru ilerlemeliri.
Yunanlılar Milne hattı denen hatıt geçerek Eskişeh
u.
Yunanlılar Bursa'yı aldı. Yeşil Ordu'n un kuruluş
Yunanlılar Doğu Trakya'yı işgal
Yunanlılar
Edirne'yi
aldı.
Sevr
Andiaşması imzalanıyor.
Rus
altınlarının
Konya
ediyor.
Erzuru m'a
gelişi.
Ayaklanması.
Büyük Millet Meclisi Beyannamesi.
Kars'ın Kazım Karabe kir tarafından yenide n
Serbesri
65
işgali.
Kasım 1~%
B E L G E L E R
20
13
20
30
13
26
2
30
4
30
9
11
13
29
3
11
1
1
8
g
Nisan
Nisan
Nisan
w
23
24
28
w
17
20
24
4
17
27
or
5
d.
1
ur
9
19
ak
29
iv
25
16
1920 Gömrü'd e Türk-Ermeni barış anlaşmasının imzalanması.
1920 Çerkez Ethem Olayı.
Ocak
1921 Büyük Millet Meclisi'nin Teşkilatı Esasiye Kanunu kabul etti.
Şubat
1921 Gürcüler Ardahan ve Artvin'i Türkiye iade etmeyi kabul etti.
Şubat
1921 Kemalistler Londra Konferansı'na katılıyor.
Mart
1921 Türk-Sovyetik dostluk ve kardeşlik anlaşmasının imzalanması.
Nisan
1921 Yusuf Kemal 4 milyon ruble ile Sarıkamış'a geldi.
Haziran 1921 Fransız temsilcisi Franklin-Bouillon Ankara' ya Fransız-Türk görüşmeleri için
geldi.
Temmuz 1921 Yunanlılar Eskişehir'i işgal ediyor.
Agıtstos
1921 Franklin-Bouillon Kemalistlerle bir anlaşma yapama dan Ankara'yı terk ediyor.
Agıtstos
1921 BMM Mustafa Kemal'i tüm yetkilerle donatılmış baş kuman dan olarak tayin etti.
Eylül
1921 Franklin-Bouillon Fransız-Türk görüşmeleri için Ankaray a ikinci defa geldi.
Ekim
1921 BMM Trans-Kafkasya Sovyet Cumhuriyetleri dostluk anlaşmasını Kars'ta imzaladı.
Ekim
1921 Fransız- Türk Ankara anlaşması.
Ekim
1921 Fransız-Türk Ankara Andlaşması.
Aralık
1921 Bolşevik partinin önemli liderlerinden Mikhail V. Frunze'n in Ankara'yı resmi ziyareti.
Aralık
1921 Amerikan ticari ataşesi ]. Gillespie kemalistlerle görüşmelere başladı.
Ocak
1922 BMM Ukranya ile bir işbirliği anlaşması imzalıyor.
Ocak
1922 Soveyt büyükelçisi Aralov resmi görevle Ankara' ya aranıyor.
Haziran 1922 Fransız temsilci Albay Mougin Ankaray a geliyor.
Haziran 1922 ABD resmi temsilcisi Robert W. Imbrie Ankara' ya geliyor.
Eylül
1922 Kemalistlerin İzmir'e girişi.
Eylül
1922 Bursa'nın geri alınışı.
Eylül
1922 İzmir'de büyük yangının başlangıcı.
Eylül
1922 Mudany a Konferansı.
Ekim
1922 Mudany a'da ateşkes görüşmeleri
Ekim
1922 Ateşkesin imzalanması.
Kasım
1922 Sultanlık kaldırıldı.
Kasım
1922 Sultan Vahdettin İstanbul'u terk ediyor.
Kasım
1922 Lozan Konferansının başlangıcı, İsmet Paşa temsil ediyor.
Kasım
1922 BMM Abdulmecit'i halife olarak atıyor.
Şubat
1923 Lozan Konferansı kesiliyor.
Şubat
1923 İzmir İktisat Kongresinin başlangıcı.
Mart
1923 Muhalefetin lideri Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey'in Topa! Osman tarafında
rs
23
Aralık
Aralık
.a
2
29
20
w
13
29
3
20
3
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Temmuz
Temmuz
Ekim
Ekim
Mart
Nisan
Ekim
1923
1923
1923
1923
1923
1923
1923
1924
1924
1926
öldürülmesi.
BMM kendini fesh ediyor.
Kemalistler CHP ile seçim bildirgesini
Lozan
Konferansının
Lozan
Andiaşması imzalandı.
yeniden
açıkladı.
toplanması.
Cumhur iyet ilan edildi.
BMM Ankara'yı Başkent yapan öneriyi kanunlaştırdı. Ankara resmen başkent.
Cumhuriyet ilan edildi.
Halifelik kaldırıldı.
Teşkilatı
Esasiye Kanunu
yürürlüğe
kondu.
İlk Atatürk heykelinin İstanbul Saraybu rnu'nda resmi açılışı.
1
1
1
1
1
1
1
1
/";i
Serbesti
66
Kasım
199il
1
1
~·
~·:·
1
1
1
1
or
g
Mehrdad R. lzady
1998, daha önce soykırım kurbanı olmuş Ermenilerin işledi~ bir suçun, bir başka deyişle
ur
d.
Ermenilerin Kafkasya'da Kürtlere karşı yaptıkları soykınmın altıncı yıldönümüdür. Ermeniler katli-
am ve yıkıma giriştiler; bunu, Osmanhlapn 1915'teki Ermeni soykınmı sırasında kullandıkları yöntemlere benzer yöntemlerle tarihi örtbas edip yeniden yazma girişimi izledi.
Militan Türki Azerbaycan' da vatandaşlık
yoksun Hint-Avrupa i bir azınlık
olan Kızıl Kürtler, etnik varlıklarını bile inkar
eden bu Sovyet Cumhuriyeti 'nde 60 yıldan fazla
bir süre marjinal, kırsal bir yaşam sürdüler.
1990'da Ermeniler ile Azeriler arasındaki düş­
manlıkların henüz başlamadığı sırada Kürtler,
böylesine marjinalleşmiş bir nüfustan beklenebilecek kadar savunmasızdı. Stratejik topraklarına
. göz diken ağır silahlı Ermeniler için kolay bir av
w
.a
r
haklarından
oldular.
1991 Mayısın'da Kızıl Kürdistan'ın başkenti
Laçin'e hücum edildi ve alındı. Şehir 15. 000
Kürt'ten temizlendi (Economist, 1. 9. 93; Helsinki Watcb Report, 1994). Şehri ele geçirenler adı­
nı Kaşatag olarak değiştirdiler ve "eski bir Erme-
Hnrı·ard
Doi;ıı
Üniversitesi
Dilleri ve
Un;arlıkları Kiiı-siisü.
ni
şehri"
ler, bölgedeki en biiyük Kürt şehri olan Kelbajar'a saldırdılar. Ermenistan'd an gelen yoğun
bombardımanla Kelbajar topa tutuldu ve Karabağ'dan gelen birlikler ve ABD'den gelen Ermeni gönüllüler tarafından ele geçirildi.
si
va
k
Ermenilerin soykırım girişimlerinden etkilenen Kürtler, Azerbaycan Cumhuriyeti 'nde Ermenistan'ı Karabağ'dan ayıran topraklarda eski
'Kızıl Kürdistan' topluluğunu kurdular. Ermenistan'dan Karabağ'a ulaşmak için, Kızıl Kürdistan'dan geçmek gerekir. Ermeni birlikleri, düzensiz ve Amerikalı Ermeni gönüllüler 1991 sonlarında başlayarak, en az 2200 yıldır bölgede yaşayan Kürtleri ortadan kaldırmaya koyuldular.
w
1
1
1
Kafkasya· do Ermenileri n
Kürt Soykırımı
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
olarak ilan ettiler.
izleyen aylarda Kızıl Kürdistan'ın kırsal kesimi sistematik olarak Kürt nüfustan ve tarihsel
anıtlardan arındırıldı. 1993 Nisanı'nda Ermeni-
Serbcsti
67
100.000 mülteciyle şişen Kelbajar
ahalisi, ölümden kurtulmak için 10. 000 feet
yükseklikteki Murov dağına kaçmak zorunda
kaldı. New York Times'ın bir muhabiri, Kelbajar'daki gaddarlıklara tanık olan birkaç Batılı­
'dan biriydi (New York Times, 4.7.93). Uluslararası KızılHaç, kaçan 15.000 sivilin kar altında
Yaklaşık
hayatını
yitirdiğini
hesapladı.
Osmanlıların
1915'te. Ermeni siviilere yıı'ptığı gibi, 1993'te de
Ermeniler mültecileri bombaladılar, kurtarma ve
boşaltma araçlarına saldırdılar, sıradan sivilleri
pusuya düşürüp öldürdüler (New York Times,
4.7.93; Kıırdisl1 Life, 9!1994; 13/1995;
1811996). Kelbajar yerle bir edildi ve "dağ şeh­
ri" anlamına gelen Kürtçe adı değiştirilip "Karvajar" yapıldı.
Sonraki aylarda, Kızıl Kürdistan'a yönelik
Ermeni yıkımı, doğal çevreyi de kapsayacak şe­
kilde genişledi. Örneğin, Kelbajar'ı11 etrafındaki
bozulmamış ormanlar toptan kesime açıldı ve
yakacak odun olarak Ermenilere satıldı (Armenian Reporteı~ 8. 7.93).
1993 sonbalıarına gelindiğinde Kızıl Kürdistan yerle bir edilmiş, Batılı ve Ermeni haberlerde
Kasım
199:-l
1
1
etnik adlarıyla söz edilmcyen 15. 000 Kürt'ten etnik
olarak temizlennışti. Kürt
kasabası Zangelan'dan kaçan bir çoban, Kızıl Kürdistan'ın kaderini New York
Times'ın bir muhabirine
şöyle özetliyordu:
Dah~ı
önce çok az şeyimiz vardı,
şimdi hiçbir şeyimiz yok
kamla kardeşlerimizi ziyaret etmeyecek şekilde gerçekleştirilir." Ve şöyle devam ediyordu: "siz 'temiz-
ll
Bu nedenle, Kafkasya'da
Kürtlere karşı bu soykırım hareketiyle ilgili haberlerin, Amerikan gazetelerinde 1915'teki Osmanlı
gaddarlığının kurbanı Erınenilerin anılarıyla ilgili yazıların yanısıra görünmesi
şaşırtıcı değildir. Açıktır ki
bu durum, rahatsız olan Ermeni vicdanına "haklılık"
ve rahatlama sağlıyor.
Kızıl
ll
(New York Times, 9.4.93)
ur
d.
Hayatta kalan Kürtler, o
zamandan beri Azerbaycan'ın ve Rusya'nın ana
kentlerine dağılmış durumdadırlar ve ekonomik olarak sıkıntı içinde olan bu
devletlerde istenmeyen kişi­
ler olarak yaşıyorlar. Kızıl
Kürtlerin kimliği ve kültürü, şimdi yok olmakla yüzyüzedir.
si
va
k
Kürtler de Kafkasya'daki akrabalarına karşı Ermeni
kamuoyuna duyurmadılar. Kolektif olarak Kürtlerin, şu anda Türkiye ve Irak'taki Kürt mücadelesi için Batı'daki güçlü Ermeni lobisinin desteğine ihtiyaçları vardır. Türkiye'deki Kürt güçler 12 yıldır savaşmaktadırlar. 1994'ten beri bu savaş, Kürt anayurdunun ve kültürünün kapsamlı yıkımı ve onbinlerce Kürdün öldürülmesi biçiminde yoğunlaştı. Türkiye Kürtleri, komşu Ermenistan'dan yaşamsal önemde üs ve mali
destek alıyor. ABD'de, Türkiye'li -etkili bir NATO müttefiki-Kürtlerin Washington'da önemli herhangi biriyle
görüşebilme yollarından biri, eşit ölçüde etkili Ermeni
lobisidir. Bu kişiler, Kafkasya'da kardeş Kürtlere karşı
sürmekte olan Ermeni soykırımını eleştirmeyi fazla değerli görmüyorlar.
gaddarlıklarını
Ülkeyi temizleyen Ermeniler, bölgenin tarihini yeniden yazmaya koyuldular. 1996 baharında California'da
Glendale'de, etnik olarak temizlenen Kızıl Kürdistan'm
sözde Ermeni mirasını kutlayan sergiler açıldı.
w
w
w
.a
r
Kitlesel katliamlara, kovulmalara, yıkıma ve mirası­
nm çarpıtılmasına bu kadar aşina bir halk nasıl tamı tamına aynı suçu işieyebilir ve ironi yi görmeyebilir? Yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı birlikleri, Anadolu'yu etnik
Ermeniler'den temizlemeye giriştiler. Bir milyondan fazla kişi yerlerini terk edip yollara koyulmak zorunda kaldı. Yerlerinde kalanlar, kasabalarıyla ve anıtlarıyla birlikte yok edildiler. Yollara düşenler kötü hava koşulla­
rına, açlığa ve hem askeri birliklerin, hem sivil eşkiyala­
rın yağmasına maruz kaldılar. Ermeni yer adları da dahil, Ermeni varlığının bütün izleri silindi. Ermenilerin
Anadolu'daki tarihsel varlığını karartan ya da inkar
eden bir sözde tarih üretildi. Osmanlıların Türk ardılla­
rı, 1915'teki bu Ermeni soykırımını ne kabul ettiler, ne
de bunun için özür dilediler. Peki Ermeniler'in son beş
yılda Kızıl Kürdistan'a yaptıkları da bu değil midir? Sadece adlar ve yerler değişmiştir. Ermeniler Türkler'den
ne daha samimidirler ne de daha fazla pişmandırlar. Kı­
zıl Kürtlere yönelik soykırımı yorumlayan Zohrab Heghinian, 1 J Aralık 1993 tarihli Arı11enian Reporter International'da şunları yazıyordu: "Umarım, Anayıırtta
siirmekte olan 'etnik temizlik,' gelecek
1
1
1
or
g
lik' diyorsıınıız; ben haklı
olarak bizim olan şeyi 'geri
istcmek' diyorıım."
1
1
yıllarda
Kafkasya'daki Kürtlere yönelik soykırım, çok büyük
olasılıkla cezasız kalacaktır. Sırpların Bosnalı komşuları-
bir inti-
Serhes ri
Bireysel Kürtler, Ermenileri yüksek sesle eleştirme
karşılığında mesleki ya da akademik misillemeden, hatta onlarca Türk diplamatını ve masum seyirciyi öldürmüş olan Ermeni suikastçiler tarafından öldürülmekten
korkuyorlar (New York Times, 7. 29. 83). Ve Ermeni
Iabilerinin epeyce nüfuzu vardır. Yakın zamanlarda
Fransız hükümeti Princeton tarihçisi Bemard Lewis'in
ülkeye girmesini yasakladı; çünkü Lewis, 191S soykırı­
mıyla ilgili ham belgelerden Ermeniterin istediğinden
daha az kanlı sonuçlar çıkarıyordu.
1)8
K:ısıııı
199S
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
g
or
d.
ur
Bütün bunlarda hem Kaçaryan hem
Karadzic, kendi ana devletlerinin, Ermenistan'ın ve Sırbistan'ın dikkafalı vekilleri olarak hareket ediyordu. Bu iki devletin yürütemeyeceği kirli bir savaşı yürütüyorlardı. Ne var ki, ikisi arasındaki benzerlik burada biter.
ak
olarak hem Karabağ'daki Ermeni nüfus,
hem Bosna'daki Sırplar, öteki halklar tarafından meskun -Karabağ örneğinde Kürtler, Bosna-Hersek örneğinde Bosnalı Müslümanlar- topraklar arasındaki topraklarıyla ana ülkelerinden kopuk etnik adalardılar.
Hem Ermeniler, hem Sırplar, aradaki toprağı ilhak edip
yerli meskunlarından temizleyerek bu etnografik ve
coğrafik uygunsuzluğu gidermek için harekete geçtiler.
Ermeni ve Sırp yetkililer, temizlemek istedikleri masum
insanları yıldırarak, yağmalayarak, yakarak ve öldürerek amaçlarına ulaşmak için eşkiyaları, kanun kaçaklarını ve suçluları hem silahlandırdılar, hem de teşvik etmeseler bile, izin verdiler. Bosna-Hersek'te yaklaşık iki
milyon insan yerinden edildi, 200. 000 kişi öldü. Bosna'lı Sırplar kendilerinin iki katı büyüklükte bir nüfusu
yerinden etmeyi ya da öldürmeyi becermişti. Karabağlı
Ermeniler, daha da büyük bir tahribata ve yersizleşme­
ye yol açtılar. Kızıl Kürtler de dahil yaklaşık 900. 000
Azerbaycan vatandaşı, 150. 000 Karabağ Ermenisi için
yurtsuzlaştırıldı ya da öldürüldü.
Coğrafi
w
1
1
1
1
bu iki kitlesel etnik temizlik ve soykırım örneğine daha
\'akından bakalım. Karabağ Cumhurbaşkanı Kaçaryan (Ermenistan'ın şimdi­
ki cumhurbaşkanı -çn.) ile Bosna Sırp
Cumhuriyeti'ni n Cumhurbaşkanı Dr.
Radavan Karadzic arasında ilginç bir
benzerlik vardır. Ne var ki, ABD'nin ve
uluslararası çevrelerin bunlara yaklaşı­
mı, artık farklı olamaz. Her ikisi de, kendi azınlık grupları -Azerbaycan' da Ermeniler ve Bosna'da Sırplar- kendi kaderini
belirleme temel haklarına saygı göstermeyen bir uluslararası hukuk sistemine
karşı başkaldırdıkları bir sırada öne çıktı. Bu Ermeniler
ve Sırplar -her ikisi de Ortodoks Hıristiyan- kendi iradelerine rağmen, yeni bağımsız Müslüman devletlere,
sırasıyla Azerbaycan'a ve Bosna-Hersek'e dahil edilmiş­
tiler. Hem Ermeniler hem Sırplar, şu andaki eylemlerini
hakkgöstermek için yakın tarihlerindeki soykırım olaylarını andılar. Ermeni karşıtı ve Sırp karşıtı önceki soykırımların sürdürücülerinin Müslüman Kürtler ve Müslüman Bosnalılar olmayıp, Türkler, Almanlar ve Hır­
vatlar olması onlar için fark etmiyor.
Karazdic yönetimine dalaylı ve dolaysız
yardımından ötürü sert uluslararası yaptırımlar uygulanırken, Ermenistan'a dış yardım ve sempati yağdı. Karadzic ve kurmayları uluslararası savaş suçlusu ilan edilip, Lahey'deki Uluslararası Mahkeme tarafından arandığı sırada, Kaçaryan ABD'de ve Avrupa'da resmi olarak ağırlanıyar ve Atiantik'in her iki yakasından da
doğrudan dış yardım alıyor. Bosnalıların kanı Kürtlerinkinden daha kırmızı olduğu varsayılıyor olmalı, yoksa Kaçaryan ve yönetimi, savaş suçlusu damgasını Karazdic ve yönetimiyle paylaşırdı. Bosnalı Sırplar, Batı'nın Ermenilere sempatisine neden olan iki ögeden
yoksundurlar: 1) Washington ve Paris'te güçlü Iabileri
yoktur; 2) fanatik bir müslüman Ortadoğu denizinde
mağdur bir Hıristiyan azınlık değildirler. Batı'nın Bosnalı Sırpların ve Karabağlı Ermenilerin benzer soykırım
suçlarına yönelik bu çelişkili tutumu kısa sürede fazla
~
değişmeyecektir.
Sırbistan'a,
iv
1
keyi müslümanlarda n ve Hırvatlar'dan
bütünüyle ve toptan arındırmaya giriş­
meyip, ayrık topraklarını Sırbistan'la
birleştirmekle yetindiler. Kaçaryan güçleri ise, aksine, aradaki toprağı -Kızıl
Kürdistan'ı- bütünüyle ve toptan temizlcdiler. Kızıl Kürdistan'ı yerli meskunlarından tamamen boşalttıktan sonra, Karabağ'ın etrafında geniş bir bölgeyi temizlemeye koyuldular. Bosnalı Sırplar,
Bosna'da düşmanlıktan önce işgal ettikleri toprakla az çok aynı büyüklükte bir
toprakla -etnik olarak temizlense deyetinirken, Karabağ kendi büyüklüğü­
nün üç katı toprağı ilhak etti.
Yakın zamanların
w
.a
rs
1
1
1
1
1
İronik bir şekilde Bosnalı Sırplar, ül-
na karşı daha az bir suç işledikleri için,
ekonomik yaptırım ve doğrudan NATO
askeri müdahalesi biçiminde bir bedel
ödemekte oldukları bir sırada bu oluyor.
w
1
1
1
1
1
1
1
Serbest]
Adolf Hitler'in bir keresinde "şimdi kim Ermenileri
harırlıyor?" diyerek, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni soykırımıyla ilgili dünyanın kaygısız unutkanlığın­
dan sözettiği söylenir. Pekala Ermeniler öldürülen Ermenileri hatırladılar. Aynı şekilde bütün dünyadaki Ermenilere şu sorulmalıdır: "Kızıl Kürtleri kim hatırlayacak?"
Çev: A. Fethi
69
Kasını
1991)
TARİHTEN BİR
YAPRAI<
Sayın Hetav-i Kürt Gazetesi Kurucuianna
Kürtlerin yükselmesi ve gelişmesi için,
toplumsal varlıklarmı temin için "Hetav-i
Kürt"ün çalışmaları takdire layıktır. Tabii
olarak bu saygm yayın, çalışmalarını
düzenleyip sürdürdüği.inde çalışmaları,
Kürt milletini "ihya" edecek amacını da
isbat etmiş olacaktır.
g
Mevlanzade Rıfat
Şimdi
biz Kürtlere düşen vazife; başımıçaresine bizzat bakmaktır. Bi-Tabi hiç
bir Kürt, ırkmın ölmesini, beşeriyer içinde sönmesini, ırkdaşı tarafından yutulmasım olmasını istemez. Biıi.aenaleyh bu
"başımızın çaresine bizzat bakalım"
cümlesine her Kürdün katılması gerekir.
d.
or
zın
Bütün kavimleri görüyoruz. Hepsi bir
milli çerçeve çizmişler, ilerleme ve yükselme
faaliyetine koyulmuşlar: Milliyetini bilmeyen, milli ideal arkasından koşmayan milletlerinsan toplumu içinde ve pek geride, ruhsuz olarak kalmışlardır. Bir kavmin ruhsuz olmasını tasavur
ediniz ne kadar acıdır. Medeni toplumlar içinde ölmeye,
yutulmaya mahkum olmak ne kadar acıdır.
Kürtleri uyandırmak, onlara varlıkla­
ve yaşam haklarını tanıtmak ve yükselme yoluna koymak neye mütevakkıfdır
bağlıdır?... Muhterem Doktor Abdullah
Cevdet beyle, ben aynı fikirde değilim: Ortada
belli başlı bir amaç olmadan, Kürt gençlerini Anadolu'ya yaymak lüzuınsuz, seıneresiz, boş olur. Bu tavsiye
pek erkendir. Evvela Kürtleri uyandırmak onlara varlık­
larını, hayat haklarına sahip olduklarını anlatmak, onlar~
Hetav-i Kürt gayet yüce bir vazife, gayet mukkades yükselme yoluna koymak için !isan lazımdır. Lisanı
bir amacın yerine getirilmesine çalışıyor. Zavallı Kürtleri, düzenleme, amaca elverişli hale getirmek yayınla olur.
bu altı yedi milyonluk kitleyi, unutulmaktan korumaya Kürt lisanını yazı diline ve kolay öğrenme ve öğretmeye
gayret ediyor. Bundan dolayı girişimcilerine Kürtlük elverişli hale getirmek için geleneksel alfabemizin yeniden
adına tebriklerimi bildinneyi görev bilirim.
canlandırılmas, iyileştirilmesi gerekiyor. Günümüzde kullandığımız alfabe ile dilimize egemen olamayız. Bu nedenViiayar-ı Şarkiye'nin şu sırada ıslah edilmesi
le amaca ulaşmak zordur, verimsizdir. Geleneklerimizi
hakkındaki girişimler ve ciddi faaliyetler hissedilmektecanlandırıp iyileştirebilirsek ve alfabe ile ilkel bir yaşam
dir. Irkdaşlarımız olan Ermeniler varolmaya çalışıyorlar. sürdüren toplumumuzun modern yöntemler çerçevesinde
Bilindiği gibi Kürtler ve Ermeniler aynı bir kavmin, yani
temel kitaplada bir sözlük hediye edebilirsek gayemize
Urartu kavminin torunlarından. Bizim ve Ermenilerin ta- ulaştıracak yol açılmış olur. Bunları sağlamak zannolunrihini; Filistin dağlarından Revanduz dağlarına kadar duğu kadar güç değildir. Çok şükür bugün Kürtler arauzanan olan "Urartu" kavmi oluşturur. Biz ve Ermeniler sında bir çok bilgin, oldukça çok sayıda yabancı dil bilenbu "Urartu" kavminin çocuklarıyız. Harfleriıniz, edebi- imiz var. Bunlar bir araya toplanmalı bir bilim kurulu
yat ve lisanımız, etnik geleneklerimiz aynı olduğu halde oluşturulmalıdır. Ümid ediyorum ki bu milli görev
daha sonra Ermeniler Hıristiyanlığı kabul ettiler, bizden saygıdeğer "Hetav-i Kürt" kurucuları amaç olarak benayrı bir kimlik aradılar. Son zamanlarda ilerlediler, meçimserler ... Bu bilim kurulunun İstanbul'da oluşturulması
hul bir amaç arkasından koşmaya başladılar. İşte bu gibi . daha yararlı ve akla uygundur. Buna Ermeni arkadaşları­
hareketlerdir ki bugün Ermenileri biz Kürtlerden ayrı bir mızı örnek olarak göstermek istiyorum. Onlar milli ve
yolda bulunduruyor.
toplumsal devrim ihtiyacını duyduklarında aydın gençlerini köylere, Anadolu'ya yaymadılar. Evvela Avrupa'nın
Ben isterdim ki bu iki ırkdaş, Kürt Ermeni el ele ver- bir şehrinde bilim adamları toplandı yapacakları şeyleri
sinler, aynı bir gaye arkasında çalışarak esaslı ve uyumlu düşündü ve karar verdiler ve sonra amaçlarını yaymak
bir yaşam kursunlar. Evet Kürtler bir parça geride ... Er- için bölgemize koşuştular ... Biz de böyle yapalım önce
meniler biraz gelişmiş durumda... Hiç bir zaman bu amacımızı belirleyerek uygun bir biçimde yansıralım ve
dileğimize yanaşmazlar zannedilmesin ... Biz Kürtler kensonra Kürdistan'a gidelim.
dimizi bir gösterdim, şüphesiz zaman onları ve bizi bir-
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
rını
leştirir.
"Hetav-i Kürt,
Osnıanlıca'dan
Serbest!
70
Kasım
Sayı-
2 -Sayfa 2-3. 21
çeviren Halis Çanakçı
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Teşrinisani
1329.
1
1
1
i
1
Devletsiz Uluslar
1
1
Gidon Gottlieb
1
1
or
g
1
Yirminci yüzyılda büyük güçler, Wilsoncu kendi kaderini belirleme ilkesi temelinde toprakları bölüş­
türup yeni devlederin ortaya
başvurdular.
çıkmasına
izin verdiler. Topraklarm adil
bölüşümü
için etnik ilkelere
Bu yaklaşımdaki temel öge, topraklarm bölünmesiydi. Yine de bugün yerli yerinde du-
ran pek çok ulusal ve etnik çatışma, her ulusal topluluga kendisine ait bir devlet vermek üzere dev-
w
1
1
rs
iv
ak
1
1
1
Travmatik ayrılma cerrahi müdahalesi olma- güçlerin yükselişini yönlendirmek için de fazla bir
dan, için için yanan etnik kargaşa ateşini söndür- şey yapmadılar. Büyük güçler şimdi bir kez daha
meye meyilli devletler, huzursuz uluslar için ya- barışı tehdit eden ulusal sorunlarla yüzyüzedirler.
Woodrow Wilson'ın ilkelerinin başarısızlığa uğ­
bancı bir yönetim olmadan yaşamlarını sürdürmeyi olanaklı hale getirmelidirler. Kendi kaderini radığına göre, yeni bir çerçeve gereklidir.
belirleme ilkesi, nitelik olarak daha az topraksal
Topraksal Yaklaşımm Ötesi
ve kapsam olarak daha bölgesel olan yeni bir şe­
mayla tamamlanmalıdır. Böyle bir "devletler-artı­
Liberal ulusçuluk ve her ulusun kendi devletiuluslar" yaklaşımı, devlet sınırlarını kesen işlevsel
ne sahip olması gerektiğine dair ilke, soyut olamekanları ve özel işlevsel alanları, tarihsel topraklarda ulusal rejimierin yaratılmasını, kendine rak iyi savunulabilir. Homojen ulusal bün.yelerin
ait devleti olmayan ulusal topluluklara tanınmış barışçı demokrasilere evrilme olasılıkları, sert
dilsel ve kültürel uzlaşmazlıklarla parçalanmış
bir statü vermeyi, halklar arasında birliklerin topraklardan ayrı olarak- tasarlanmasmı, ulusal devletlerden daha fazladır. Baskıcı çok-uluslu
kimlik ve haklar konularına ulusallık ile devlet bünyelerin barışçı parçalanması, doğan yeni devletler nitelik olarak liberal olurlarsa, arzu edilibivatandaşlığını birbirinden ayırt eden bir yaklaşı­
mı gerektirir. "Devletler-artı-uluslar" çerçevesi, . !ir. Ne var ki, pratikte sınırların revizyonu, bütün
topraksal uzlaşmaları engellemez; topraksal deği­ bölgeleri Yugoslavya savaşına benzer uğursuz bir
hengame içine sokması olasıdır. Üstelik, smır deşiklikler yeterli olmadığında ya da bütünüyle devre dışı kaldığında seçenekler menüsünü genişletir. ğişiklikleri, coğrafi devamlılık olmaksızın bölgelere ve imparatorluklara dağılmış ulusal topluYirminci yüzyıldaki dünya haritası her üç bü- lukların derdine deva olmaz.
yük çatışmadan iki dünya savaşı ve soğuk savaş­
Bugünün uluslarası düzeninde devletlik statütan, sonra değişti. Fakat sadece birinde, Birinci
Dünya Savaşı'nın sonunda büyük güçler kolektif sü ile bütün öteki tali siyasal örgütlenme biçimleolarak bilinçli değişiklikler yaptılar. İkinci Dünya ri arasındaki keskin bölünme, topraksal bağım­
sızlığın değerini, başka türlü olabilenin ötesine
Savaşı'ndan ve Soğuk Savaş'tan sonra, aynı güçUluslararas1
ler barışın şeklini değiştirmek için fazla bir şey ya- yükseltir. Devletlerin biçimsel eşitliği üzerine
1-!t~kuk ve
vurgu, yöneticilerin bir şekilde papalara, imparaDiplomasi pro- pamadılar. İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde,
Yalta'da Sovyetler Birliği'nin nüfuz alanlarını be- torlara ya da zamanın öteki büyük hükümraniafesörii
lirlediler. Soğuk Savaş sona ermeye yaklaştığında, rına bağlı olduğu tarihin daha önceki, zaman zaAmerika
,
.
Dışilişkiler
. , . t· Almanya'dan Kazakıstana kadar Avrasya'nın
.
man daha az şiddet içeren evreleriyle çelişir. DevK onseyı 1\11ısa ır
haritasmı yeniden şekillendiren ulusalcı ve etnik
letlik, ulusçuların nihayi ödülü oldu; bayrakları
Uyesi
w
.a
1
çözümlenemez.
w
1
1
1
1
degiştirerek
ur
d.
let sınırlarını
1
1
1
Serbest!
71
Kasım
1998
Liberal ulusçuluk ve her ulusun kendi devletine sahip olması gerektiğine dair ilke, soyut olarak iyi savunulabilir. Homojen ulusal bünyelerin
1
1
1
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
kendi kaderini belirleme- barışçı demokrasilere evrilme olasılıkları, sert dilsel ve kültürel uzlaş- uzak düşen bu Ruslar,
4
Moskova'nın egemenliğin­
dir, talepleri topraksaldır.
mazhklarla parçalanmış devletlerden daha fazladır. Baskıcı çok-uluslu den kurtulmak için sabır­
Tabilik ile eşitlik, bağımsız­
lık ile özerklik arasıda hiç- bünyelerin barışçı parçalanması, doğan yeni devletler nitelik olarak li- sızianan halklar arasında
istenmeyen bir azınlık stabir ara konak yoktur. Yine beral olurlarsa, arzu edilebilir.
tüsüne düşmüşlerdir. Rusde, siyasal bakımdan balar, Büyük Oyun'un heyheyli günlerinde ve bu yüzyılda
ğımlı özerklik ile topraksal hükümranlık arasında, devletsiz ulusların dünya topluluğunun geri kalan kesimiy- Stalin'in Ruslaştırma politikasmın ardından, Orta Asya'nın uzak topraklarına gelmeye başladılar. Bu Rus nüle ilişkisini rahatlatabilen ara bir statü olmalıdır.
fusun durumu, eski Sovyet devletleri arasında ciddi bir
Ulusçuluk ve etnik tutkular dalgası, Orta Avru- siirtüşme haline gelmiştir; fakat sınır değişiklikleri, onlapa' dan Asya 'nın kalbine kadar uzanan geniş bir alanda rı barışçı bir şekilde Rusya'ya geri getiremez. Böylesi her
hala yükseliş halindedir. Geçen Aralık'taki seçimlere ka- değişiklik, zorunlu olarak yeni devletleri insansızlaştırır­
dar Rus ulusçuluğunun yoğunluğu, Balkanlar'da ve dı ve Rusya'yı yeniden dirilen emperyalizm yoluna soKafkaslar'da savaş halindeki küçük ulusların çatışmala­ kardı. Bu konu ihmal edilirse, eski Sovyet cumhuriyetlerine yoğun bir Rus müdahalesine kıvılcım çakabilir.
rıyla gölgelendi. Büyük güçlerdeki ulusçu şevk, yok olmaktan çok uzaktır; daha küçük etnisitelerle sınırlı deBalkanlar'da, Sırp ulusçuların sürdürdüğü savaşın
ğildir. Vladimir Jirinovsky'nin aşırı ulusçu partisine verilen önemli miktarda oy, Rusya'nın kırılgan demokra- iğrenç vahşiliği, kendi anayurdu saydığı ülkede yeni sı­
tik kurumlarına ve komşularının güvenliğine gölge dü- nırlarla bölünmüş bir ulusun acımasız tutkularını aydın­
latır. Bu sınırlar, Müslümanların çoğunlukta olduğu
şürüyor. Önümüzdeki yıllarda etnik çalkantılar, Doğu
Avrupa'da, Balkanlar'da ve eski Sovyetler Birliği'nde Bosna'nın bağımsızlıkla birlikte miras aldığı sınırlardır.
artmaya devam edecektir. Bu eski komünist toprakları Sırbistan'ın Bosnalı Sırplara yardımı, onları, Bosna içinde Büyük Sırbistan'ın parçası olarak kendi devletlerini
Batı ile daha yakın bağlar içine sokma çabalarını bastı­
cesaretlendirdi; ülkeyi, içinden çıkmanın heyaratmaya
rabilir. Süregiden etnik çalkantı, bu ülkeleri Batı'nın siyasal uygarlığıyla bağdaşmayan vahşi bir yabancı düş­ nüz görünürde olmadığı yıkıcı bir savaşa sürükledi.
manlığı, ırkçılık ve nefret kültürüne saplayabilir. DeTopraksal yaklaşımın başarısızlığı, eski Avusturyamokrasinin derin kök salmadığı ülkelerde ulusçuluk,
İmparatorluğu'nda da ortadadır. Sırhis­
Macaristan
sonuçlarıyla
uluslararası barış bakımından iç karartıcı
Arnavutların ve Macaristan'a sınır ülkeetnik
otoriter yönetim için yeni bir örgütlenme ilkesi olarak tan'daki
lerin Macarlarının elverişsiz koşulları, Birinci Dünya Saortaya çıkıyor.
vaşı'nın barış anlaşmasından kaynaklanır. Bunlar bütün
azınlıkların zorla transferine başvurmadan bu yaralı
hüeski
Hapsbmgların
ve
Osmanlıların
Çarların,
haritasını yeniden yapacak daha fazla sınır
toprakların
kümranlık alanlarındaki ulusallıkların tutkularını alevlendiren çetin koşullar, diplomatların haritalardaki çiz- değişikliğiyle halledilemezler.
gileri izlemesiyle ya da kendilerine ait bir devletten yokBenzer şekilde, eski Osmanlı İmparatorluğu'nda da
sun olan toplulukları korumak iÇin karmaşık hukuksal
yaklaşım, Balkanlar'dakinden daha fazla umut
topraksal
rejim görüşmeleriyle halledilemez. Azınlıkların korunvaat etmez. Kürt halkı da barış antlaşmalarının kurbanı­
masına dayanan rejimler başarısızlığa uğradılar ve iki
dünya savaşı arasında itibardan düştüler. Homojen dır. Kürt ulusal özlemleri, Osmanlı topraklarının tanziulus, devletler yaratmak için sınırlar izlenemedi; ulusal mini ele alan Sevr Antiaşması'nda kabul ediliyordu. Anttopluluklar, baskıya eğilimli devletler içinde sıkışmış laşma hiç bir zaman yürürlüğe girmedi; yerini, 1923'te
Sevr'in vaatlerini gözardı eden Lozan Antiaşması aldı.
halde bırakıldılar.
Kürtlere hiçbir zaman bir devlet verilmedi; bugün, TürBirçok büyük ulusal topluluk, kendi ulusal devletleri- kiye, Irak, İran ve Suriye arasında paylaşılmış bir topraknin dışında, anayurdarının yanıbaşındaki ülkelerde sıkı­ ta yaşıyorlar ve kendilerini ortadan kaldırmaya ya da
boyun eğdirmeye meyilli ülkelerin arasında berbat koşul­
cı koşullarda yaşamaya devam ec;!iyorlar. Eski Sovyet
cumhuriyetleri bağımsızlık ilan edince ortaya çıkan sınır­ larda yaşamlarını sürdürüyorlar. Türklere, Iraklılara ve
lada beklenmedik bir şekilde Rusya'dan ayrı düşen eski İranlılara karşı süregiden didişmeler, yeni bir devletin yaSovyet cumhuriyetlerinde yaşayan yaklaşık 25 milyon ratılmasıyla halledilemez. Bu adım, Yakın doğu'nun haRus'un kaderi budur. Anayurtlarınnı · korumasından ritasında ve jeopolitikasında, bölgenin güçlü devletleri-
1
1
1
Serbest!
72
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
ku
rd
.o
rg
İşievsel Mekanl ar ve Bölgeler: Yum uşak işlevsel me-
iv
a
1920'le ön barış antlaşmalanndan beri görülmeyen
türden yeni düşünüşlere gerek var. Yeni bir çabanın, Woodrow Wilson'ın yeni ulus-devletler şemasını güncelleş­
tirmenin zamanıdır. Birleşmiş Milletierin ve NATO 'nun
ş
Sırp etnik ulusçuluğunun sadıniarı karşısında Birleşmi
ğünü
bütünlü
Milletler'in bir üyesi olan Bosna'nın toprak
larkoruyamaması, ya da Bosna halkını barbarc a katliam
bir
nın,
ihtiyacı
eştirme
güncell
bir
,
dan koruyamaması
.
belirttir
i
önemin
'sunun
devlet sistemi aggiorn amento
kanlar, sınırlı amaçlarla mevcut sınırlara eklenen örtülerdir. Uluslararası düzeyde kabul edilen sınırları zayıflat­
maz ya da değiştirmez. Örneğin Avrupa Birliği'nde sosyal politikayı, göçü ve serbest dolaşımı yöneten değişik
"mekan " kümeleri vardır. Pasaportsuz uluslararası sını­
sı,
rları geçerek serbest dolaşımla ilgili Schengen anlaşma
maz.
uygulan
e
üyelerin
bütün
nin
Birliği'
örneğin, Avrupa
bugünk ü devlet ilişkile­
rinin bir özelliğidir. Her tür otorite için yumuşak yetki,
ulusal yaşamın bir karakteristiği olagelmiştir: New
York Liman Yönetimi gibi kuruml ar, New York ve
New Jarsey eyalerlerinin sınırlarını içine alan yetkileri
kullanırlar. Serbest ticaret alanlarının yaratılması, devletler arasındaki engellerin sırıırlı kadınlmasını gerektirir. Pek çok devlet arasında, düşünce ve enform asyon
Katı sınırların yapıbozumu,
Başkan Wilson'ın Ondört İlke'si, Rus, Osmanlı ve
Avustu rya-Ma caristan imparatorluklarının çöküşünün
fazmirası olan sorunları, bugün 75 yıl öncekin den daha
la çözemez. "Halkla r ve bölgeler, bir oyunda ki piyonla r
ya da mal gibi takas edilmemelidirler;" toprak sorunları
"söz konusu ahalinin çıkarlarına uygun" halledilmelidir
ve "iyi tanımlanmış ulusal unsurla r, yeni ya da süregelen
eski uyumsuzluk ve uzlaşmazlık unsurları yaratm adan
kendilerine verilebilecek en fazla memnu niyet"e ulaşma­
lıdırlar, türünde n ilkeleri, artık hiçkimse savunm uyor.
Sorun, çok sayıda ülkeyi huzursu z eden etnik çatışma ve
ulusçu özlemler konularını kimsenin ele almamasıdır.
w
1
1
1
1
olmaya n bir uluslar sistetopraks al düBir
çakışmaz.
a
çoğunlukl
a
sınırlarıyl
devletin
bir
sınırları,
n
anayurdu
mi, hüküm ran otoritelerini
ze Ir me ler! e halledilemeyen
e tutöteki çatışmalar, rakip halkı kendi toprağına bağlayan duygu bagları duyarlıkla ele alınmalı kıskançlıkla ellerind
tarar
devletle
isteyen
mak
ulusların kendi ulusal yurtve başka bir halkın aynı topraklario bağlarını tanımayı engellemeye- fından resmi bir ifade veları olduğunu iddia ettikleri
rilmemiş olsa da, tarihin
tarihsel toprakl ada ilgilidir. cek şekilde kabul edilmelidir.
büyük bir bölümü nde var
Haklar konusu, her zaman
Filistin
eski
,
olmuştur. Bu sistem, sınırları ve kıtaları kesen akrababir sınır meselesine indirgenemez. Örneğin
süre lık, duygu, yakınlık, kültür ve sadaka t bağlarıyla birbiMandası'nın tahsis edilmemiş toprakları üzerind e
gelen çekişme, ülkenin basit bir taksimatıyla halledile- rine bağlı uluslard an oluşur.
mez; böyle bir taksima t İsraillilerin ya da Filistiniiierin
Batı Avrupa kaynaklı olan topraks al sınırlar, hüdevlet sınırlarının ötesinde, kendi tarihsel anayurtların­
ık ve bağımsızlıkla ilgili katı kavramların yapı­
daki haklarının meşruiyetini inkar ederdi. Benzer bir so- kümranl
ve bozumu ve yeniden düzenlenmesi, homoje n ulus-devletnın Kosova 'da da vardır; buradak i Sırp kiliselerinin
n ler yaratmanın söz konusu olmadığı Doğu'da bir zorunmanastırlarının kaderi, bölgede çoğunlukta buluna
gelmiştir. Bu yapıbozum, "yumuşak" çöMüslüm an nüfusun arzularına göre belirlenemez. Koso- luluk haline
yol açar; uluslararası sınırların değiştirilmesini
va Sırp Patrikliği'nin merkez iydi ve Osmanlıların zümlere
bağımsız devletlerin yaratılmasını gerektir1389'da Kosova Polje'de Sırp Çarı Lazar'ı mağlup ettiği ya da yeni
sa- mez. Ulusal toplulukların duruşunu bir iç anayasal ve
savaş alanıydı. Müslüm an egemenliği çağını başlatan
an- bir de uluslararası diplom atik düzlemde, aşağıda anavaş alanı, yabancıların anlama kta güçlük çektiği bir
hatları çizilen doğrultularda yeniden düzenler.
·
lamla yüklüdür.
Sıradan
rs
1
1
1
1
ülke düşüncesinin taşınmaz mal düşüncesiyle harmanlandı­ örgütlenmemiş uluslar a
ğı laik toplumlarda kolayca anlaşılmaz. Ulusal bir yurt, tarihte, kültür- yer açacak şekilde genişle­
tilmesi gerekir. Toprak sal
de ve mitte kökleri bulunan bir kavramdır. Ulusal ya da tarihsel bir
.a
1
mistik anlamını
yitirdiği ve
w
1
nin karşı çıkacağı önemli
değişiklikleri gerektirirdi.
w
1
1
1
1
1
1
1
1
bağı, toprağın
Bir ulusun tarihsel bir anayurtla derin
Devletler, -Artı- Uluslar Çerçevesi
Toprak sal devletlerle sınırlı olan yüzyıllık uluslararası düzenin, topraks al olarak bağımsız devletler şeklinde
Serbesü
73
akışını
engelleyen
sınırlar
yoktur.
Tarıhsel Anayurtlar: Özgül bir rejimin uluslararası
bir sınırın ötesine geçen tarihsel bir anayurt ta ulusal ya
da 'etnik bir toplulu kla ilgili fikri, devletler arasındaki
toprakların yeniden düzenle nmesin i gerektir meyen yumuşak bir ulusal hakk kullanımına izin verirdi.
Bir ulusun tarihsel bir anayur da derin bağı, toprağın
mistik anlamını yitirdiği ve ülke düşüncesinin taşınmaz
Kasını
1998
Kendilerine ait devletleri olmoyan uluslar ve etnik topluluklar için resmal düşüncesiyle harmanlandığı laik toplumlarda
kolayca anlaşılmaz. Ulusal
bir yurt, tarihte, kültürde
ve mitte kökleri bulunan
bir kavramdır. Ulusal ya da
tarihsel bir anayurdun sı­
nırları, bir devletin sınırla­
mi uluslarorası stotünün yoklugu, tanınma mücadelelerinde sürekli bir
kaygı olagelmiştir. Bu mücadelede söz konusu olon, ulusol bir topl~lu-
amaçlarını onaylamayan
bir çok devletle diplomatik
ğun stotüsünün tanınmasından örtük olon toprak iddialarına destek ve
ilişki kurmuştur.
etkilenen devletlerle ilişkiler üzerinde bunun yorottğı gerginliktir. Fo-
Kendi devletlerine sahip olmayan uluslara. topraksal olmayan resmi bir
dikten sonra, tanınma daha kolay gelir.
statü ve devletlerin konumundan farklı da olsa, uluslararası düzeyde tanınan bir
rıyla çoğunlukla çakışmaz. Bir halkı kendi toprağına
konum verilmelidir. Topraksal hükümranlığa sahip olbağlayan duygu bağları duyarlılıkla ele alınmalı ve baş­
ka bir halkın aynı topraklada bağlarını tanımayı engel- mayan toplulukların uluslararası konumdan yoksunlulemeyecek şekilde kabul edilmelidir. Bu konu, Kudüs ğu, Avrupa'nın çeşitli bölgelerinin Avrupa ~pluluğu
kentinde ve her iki ulusun en kutsal hak iddiasında bu- kurumlarında ve Maastricht anlaşmasına göre elde ettiklerine benzer ayrıcalıklar tanıyan yumuşak bir yaklaşım­
lunduğu bir ülkede, Araplada Yahudilerin ilişkilerini
bozuyor. Bir ulus ile anayurdu arasmdaki bağların duy- la hafifletilebilir. Dahası, uluslararası pratikte topraksal
gusal özelliği, bu bağları yasal hakk iddialarına ve bazen olmayan toplulukların temsilcilerine, Avrupa Konseyi ya
da Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGiT) gibi
bunları inkar etmek için ileri sürülen meşruiyet ve çoğu­
nluk yönetimine bağışık hale getirir. Bir bölgenin devlet- bölgesel örgütlerde yer vermeyi önleyen hiçbir şey yokleri arasındaki topraksal anlaşmaya zarar vermeden bu tur. Birçok Katalik devletle resmi diplomatik ilişkilerini
uzun süre sürdürmüş olan Malta Şövalyelerinin Hükümbağlara ifade kazandırmak için, uluslararası düzeyde taran Düzeni renkli bir emsaldir ve topraklar üzerinde hunınan bir rejim tasarlanmalıdır.
kuksal yetkiden yoksun olan topluluklara diplomatik ayBir anayurt rejimi, bir topluluğun kendi tarihsel ya rıcalıklar ve dokunulmazlıklar verilmesini destekler.
da ulusal yurdu saydığı, o topluluğu ikiye ayıran ulusla- Modern devet yönetimi, devletlerin dışındaki toplulukrarası sınırları içine alan alanlarda kullanabileceği haklarla ilişkiler yürütmek konusunda oldukça esnektir.
ları tanımlar. Bu topluluk bölgede bir çoğunluk oluştur­
Örneğin Kürtlerle ilgili olarak, yumuşak bir uluslasa da oluşturmasa da bu yapılabilir. Bir anayurt rejimi,
rarası
duruş, onlara bugünkü güç bağıntıları içinde elde
ulusal geleneklere, kültürel haklara, bireysel güvenliğe
etmeleri
mümkün olanın en fazlasını sunabilir; Irak devve toprak kullanımı sorunlarının yerel düzeyde, halline
vurgu yapmak için tasarlanabilir . Bütün ulusların söz letinin resmi bütünlüğünü parçalamada n Kuzey Irak'takonusu yere yerleşme hakkı olmasa da, hiçbir ulusun ki güvenliklerine destek olur. Buradaki Kürtlerin istikkendi ulusal yurdunda bir yabancı statüsüne sahip ol- rarsız ve karmaşık bir statüsü vardır. Bağımsızlıktan ve
devletlikten epey uzak, bütünüyle Türkiye'nin iyiniyetimamasını sağlayabilir. Bu özelliğe sahip bir rejim, sınır­
ne bağlı olan önemsiz bir ulusal varoluşa sahiptirler.
ları kesen yumuşak mekanların kurulmasının yanı sıra,
bir ölçüde yerel yönetimi de gerektirirdi. Kurulduğu Irak askerlerinden arınmış, fakat BM destekli güvenlik
devletlerin otoritesini aşırı ölçüde kırpmayacak şekilde şemsiyesince korunabildiği sürece güvenli olan bir bölölçülü olmak zorundadır. Bosna gibi, iki ya da daha faz- gede geniş bir öz-yönetime sahiptirler. Türkiye, İran ve
la halkın aynı toprak için mücadele ettiği yerlerde, bir Suriye'nin Kürt bağımsızlığına muhalefeti o kadar ileri
tek bölgede birarada var olan ulusal anayurt rejimleri boyuttadır ki, iddiaya göre Saddam Hüseyin, bölgenin
öteki devletlerinin bağımsız bir Kürt devletini hoşgör­
yaratılabilir.
meyeceğini bildiği için Kürtlerin ayrılmasına izin verUlusların Statüsü
miştir. Türkiye'de Kürt dilinin kullanımı zar zor hoşgö­
rülmektedir ve Kürt ulusal hakları tanınmaz. İran ve SuKendilerine ait devletleri olmayan uluslar ve etnik riye' de Kürtler baskıcı yönetimin katılıkiarına maruztopluluklar için resmi uluslararası statünün yokluğu, ta- durlar. Bu yüzden talihsiz Irak Kürtleri, kendilerine karnınma mücadelelerinde sürekli bir kaygı olagelmiştir. Bu
şı bir soykırım savaşı yürüten bir devletin resmi kucağı­
mücadelede söz konusu olan, ulusal bir topluluğun statü- na mahkum edilmişlerdir. Uzun süreden beri acı çeksünün tanınmasından örtük olan toprak iddialarına des- mekte olan bu topluluğun, güvenlik ve temel ihtiyaçlatek ve etkilenen devletlerle ilişkiler üzerinde bunun ya- rın sağlanması için işlevsel olacak olan topraksal düzenrattığı gerginliktir. Fakat uluslararası pratik bu tür imalalemelerden vazgeçmesi beklenemez; fakat Kürt toprakrın mazur görülmemesini yerleŞtirdikten sonra, tanınma
larına karşılık gelen uluslararası sınırlara da meydan
daha kolay gelir. Örneğin, Filistin Kurtuluş Örgütü, onun okumamalıdır.
1
1
1
1
1
1
w
w
w
.a
rs
iv
a
ku
rd
.o
rg
kat uluslarorası pratik bu tür imaların mozur görülmemasini yerleştir•
1
1
Serbest!
74
Kasını
19%
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
g
or
d.
w
1
1
1
1
1
1
ur
1
1
ak
1
iv
1
Eski SSCB'deki
Haklar:
dan söz ermeyi "Sudeten
ulusçu gerilimler ve Kafkas- Kuzey Irak'taki güvenliklerine destek olur. Buradaki Kürtlerin isAlmanlarını koruma soruya ile eski Yugoslav ya'daki
tikrarsız ve karmaşık bir statüsü vardır. Bağımsızlıktan ve devlet- nuyla işe başlayan Hittrajik savaşlar, uluslararası
likten epey uzak, bütünüyle Türkiye' nin iyiniyeline bağlı olan ler"le karşılaştıracak kasınırlarla ayrılmış uluslar
dar ileri gitti. Oluşan geriiçin ulusal hakların merke- önemsiz bir ulusal varoluşa sahiptirler. Irak askerlerinden arınmış,
limleri yatıştırmak için yuziliğini aydınlatır. Ulusal
şemsiyesince korunabildiği sürece gü- muşak bir çözüm, Rusgüvenlik
destekli
BM
fakat
kimlik ve vatandaşlık meseya'nın ve komşularının çı­
leleri, büyük bir heyecansal venli olan bir bölgede geniş bir öz-yönetime sahiptirler.
karınadır. Uyruklar ile vave dilsel karmaşıklıkla örtüstatü ayrıınları, farklı türde
lüdür. Ulusal kimlik, sık sık devlet vatandaşlığıyla karışt­ tandaşlar arasında karışık
haklara yer açarekonomik
ve
l
toplumsa
siyasal,
sivil,
ırılır. Bu konular, ayrı fakat birbirini kesen söylem alaneski SovRusya'nın
r.
elverişlidi
ken yapıcı bir kullanıma
larını, sosyal-ps ikolojik ve hukuksal söylem alanlarını
tan çok,
çıkarmak
hakkını öne
gerektirirler. Bir ulusal kimlik iddiası siyasal ve kültürel yet devletlerine müdahale
diplomat ik korumayı genişlet­
bir görüngüd ür. Buna, her zaman hukuksal olarak belir- bizzat Rusya'nın içinde
için, çifte vatandaşlıktan
tanımak
ar
ayrıcalıkl
ve
mek
lenen vatandaşlıktan ayrı bir resmiyet verilmelidir. Ulutanınması tasarlanab ilir.
unun
uyrukluğ
ayrı olarak Rus
sallık ve vatandaşlıkla ilgili yasalar, ülkeler arasında zengin ve değişik kullanırnlara tanıklık ederler. Büyük BriEski Yugoslav ya'da devletlerin, uluslara ve halklara,
tanya'nın yasaları, Birleşik Krallık vatandaşlarının hakuluslararası sınırları kesen ortak bir kültürel kimliği ve
ları ile Britanya tebasının hakları arasına ayrım koyar;
:ıkrabalığı onaylama olanağı verınesi gerektiği ortaya
Britanya tebasının statüsü, kendi başına Britanya' ya yer~·ıkmıştır. Devletler , bir bölgede ağırlıkta olan azınlık
leşme hakkını vermez. Birleşik Deverler' de bütün "uy1•ir topluluğun arzularını karşılamak için sınırlarını deruklar" vatandaş değildir.
ğiştirmek zorunda değildirler. Devletler , ulusal ve etnik
ve yetkilerinin yanı sıra siRus azınlıkların kaderi Rus siyasetinde bir sorun ha- toplulukların toplumsa l hak
de kabul etmelidirler. Fakat
line gelmiştir. Bu konu, parlamen to seçimlerinde Viladi- vil haklarının meşruiyetini
farklı bir meseledir. Bir
ası
kullanılm
hakların
siyasal
mir Jirinovsk y tarafından ustalıkla istismar edildi. Ulusi ilişkiyi, birbirinde n
arasındak
arı
vatandaşl
çu eleştirmenler, "sınır ülkelerde " yaşayan Ruslara kar- devlet ile
ayrılmayan sadakade rine ve karşılıklı yükümlül üklerine
şı ayrımcılık yapıldığı ve özelikle Orta Asya'nın yeni ül.
kelerinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördükler i yerleşmiş bir ilişkiyi gerektirir
suçlamasında bulundul ar. Bu ayrımcılık tam vatandaş­
Halkların Birliği ve Devletlerin Birliği: Uluslararası
lık haklarını inkar eder, okullarda öııyargıları geliştirir,
sınırlada bölünmüş ulusal toplulukl ar arasında yumuRusların mallarını ve işlerini tehlikeye sokar ve Rusları .
birlik biçimleri, çıkınaza girmiş çatışmalardaki geriyerel dilleri öğrenmeye zorlar. Rusya'nın sınır ülkelerde- şak
r. Bu tür birlikler, farklı ülkelerin vaki uyruklarının korunması için geleneksel uluslararası limleri azaltabili
olan kişilere ortak bir ulusallık verebilir ve kihukukun zayıf iyileştirmeleriyle yerinmesi önerisinin, tandaşları
vatandaşı olduğu devletin dışında siyasal hakların
ulusçu ve yabancı düşmanı tutkularla dolu bir ülkede şinin
kullanılmasına imkan tanıyabilir. Toprakla rdan çok intaraftar bulması olası değildir.
sanları içine alan ve uluslararası sınırları olduğu gibi bı­
Aralık 1993'te, Bağımsız Devletler Topluluğu'nu
rakan bir birlik biçimi, Balkanla r' daki, özellikle Koson­
toplantısı
bir
in
liderlerin
ülkenin
12
getiren
va' daki gerilimlerin çözülmes ine yardım edebilir.
meydana
cumSovyet
eski
in,
ts
Yel
is
Bor
Başkanı
da Rusya Devlet
Kosova'nın gizli sorunlarının irin bağlamasına ızın
huriyeder inin sınırları içinde yaşayan Ruslara özel statü
bu uzak Sırhistan vilayeti,
verilmesini önerdi. Öneri, ulusal azınlıkların haklarını verilemez. Arnavutl uk'a sınır
ve Arnavut ulusunun yakolan
Arnavut
etnik
garanti etmeye ve Rusya'nın dışında yaşayan Ruslara yüzde 90'ı
sahiptir. Vilayette
nüfusa
bir
çifte vatandaşlık vermeye çalışıyordu; fakat Ukrayna ve laşık yarısını oluşturan
i mücadele , Yunanista n ve
Kazak muhalefe ti nedeniyle kabul edilmedi. Birçok kişi, Sırplada Arnavutl ar arasındak
geniş bir Balkan savaşını
çifte vatandaşlığın, içinde yaşadıkları devletlerin vatan- Türkiye'y i de içine çekebilecek
Osmanlı Türklerin in
ktedir.
gösterme
başlatma tehlikesi
daşları olmaları statüsüne bakmaksızın Rusya'nın müeski Yugoslavyılda,
dahale etmesine yasal dayanak sağlayacağından korku- son ayrılışından sonraki yetmiş
sürtüşmesi soyordu. Kazakista n Devlet Başkanı Nursultan Nazarba- ya'daki Hıristiyan ve Müslüma n ahalinin
w
.a
rs
1
1
Kürtlerle ilgili olarak, yumuşak bir uluslararası duruş, onlara bugünkü güç bağıntıları içinde elde etmeleri mümkün olanın en faz- yev, Kazakista n'da yaşa­
Ulusal Kimlik ve Ulusal
losını sunabilir; Irak devletinin resmi bütünlüğünü parçalamadon yan Rusların korunmasın­
w
1
1
1
1
Serbest!
75
Kasım
199H
Yumuşak ulusluk biçimleri, parçalanma güçlerini uzlaştırmaya
yardım edebilir. Gerekli olan şey, kendi kaderini belirlemeyi ye-
reci grupların NAFT A'ya
muhalefeti, dünya ekonomisinin daha fazla bütünleşmesini reddeden İzolas­
yonİst
güçleri besledi.
GA TT antlaşmaları, bi ı:
bütün olarak, çifçi grupları gibi toplulukların geleceklerini etkileyen kararlara katılmalarını en aza indirecek şekilde sonuçlanmıştır. Her iki süreç de,
belirgin bir şekilde içe dönük ve ulusçu bir eğilimle
iv
ak
ur
d.
or
ele almaya istekli olmaktan; özerklik ile topraksal hükümranlık
Kosova'nın etnik Arna- arasında farklı tipte ara statüleri benimsemekten; kendi devletvurları ile Arnavutluk halkı
lerine sahip olmayan ulusal topluluklar ic.in yeni tür bölgesel koarasında yumuşak bir sınırlı birlik biçimi, Sırbıstan'ın nurnlar geliştirmekten fazla bir şey degildir. Bütün bunlar, çağsınırlarını değişmeden bıra- daş devlet adamlıgının menzili icindedir.
kır. Bu birlik, Arnavutluk'u n etnik Arnavutlara vereceği
koalisyonları yarattı.
hak, yetki ve ayrıcalıklarla tanımlayabilir. Bu tür ayrıca­
Ulusçu duyguların yükselişi ile güçlü mali ve ticari
lıkların emsalleri de vardır: İsrail'in geri dönüş yasası,
çıkarlar
karşıt yönlerde akıyorlar. Bu yükselişler, gelegöç eder etmez öteki ülkelerin Yahudi vatandaşlarına vaneksel
olarak
kendilerine ait olan otoriteye kıskançlıkla
tandaşlık hakkı ve maddi yardım verir. Arnavutluk'u n
sarılan
hükümetlerin
siyasal bakımdan itici güçlerine
güçlüğü, anlamı haklar verme kapasitesidir. Yine de sını­
karşı gelişmektedir. Uzun süredir kendi kontrolleri alrın her iki tarafındaki Arnavutlar arasında bu tür bir birtında olan insanlardan ve faaliyetlerden vazgeçmede yaliğin, Arnavut halkı için simgesel bir anlamı olabilir. Bu
vaş
davranıyorlar. Ulusal sınırları kesen piyasa-itilimli
birlik, etnik Arnavutlara Arnavut "uyrukluğu" verilerek
"bölge
devletler"in kendiliğinden ortaya çıkışı, hüküifade edilebilir. Bu tür bir Arnavut uyrukluğu, Kosomet eylemini ve müdahalesini daha da kısıtlamaktadır.
va'nın etnik Arnavutlarının Sırhistan vatandaşlığını ortadan kaldırmaz. Sırp hükümranlığını ya da Sırbistanın Bölge devletler, devlet müdahalesin in en az olduğu yerbölgedeki tarihsel haklarını tehlikeye sokması gerekmez. lerde boy veren büyüme motorlarıdır.
Bu köklü ve çatışmalı eğilimleri -devlet hükümranonayiayan siyasal ve ulusçu eğilimler, devletlerin
daha
geniş
birliğini zorlayan ekonomik eğilimler ve devUlusçuluk sorunlarının üstesinden gelmek için yuletlerin
birliğini
tehdit eden etnik-itilimli parçalanma eği­
h1tışak bir yaklaşım, devler hükümranlığını aşındıran ve
limleri uzlaştırmak, modern devlet adamlığının merkezi
topraksallığın önemini azaltan köklü değişimlere de uygundur. Bu değişimler, sermayenin, teknolojinin ve en- görevidir. Yumuşak ulusluk biçimleri, parçalanma güçleformasyonun engelsiz aktığı küresel bir ekonominin ka- rini uzlaştırmaya yardım edebilir. Gerekli olan şey, kenrakteristik özelliğidir. İki çelişkili eğilim -devletlerin di kaderini belirlemeyi yeniden düşünmekten; öteki ulusal toplulukların dışlandığı, devletlerle sınırlı Westphalia
bütünleşmesi ve parçalanması eğilimleri- aynı anda
sistemini yeniden gözden geçirmekten; 1919-1923'ü n
gerçekleşiyor. Devletleri daha yakın bütünleşmeye doğ­
ru iten serbest ticaret bölgelerinin yükselişi, ulusçuluğun barış antlaşmalarını, eski doğu imparatorluklarındaki
ve etnik sürtüşmenin canlanmasını besleyen İzolasyonİst dağınık ulusal toplulukların hak iddialarını mevcut devgüçleri de kuvvetiendir mektedir. Öz-saygıya ve onura letlerin toprak bütünlüğüyle uzlaştıran bir şemayla güncelleştirmeye hazır olmaktan; ulusal talepleri, azınlıklara
susamış etnik toplulukların ve dini grupların yakınlık­
kimlik tutkuları, ulusçuluğu körükler. Bu duygular, en mensup kişileri ve bireysel insan haklarını korumaktan
çok, incinmiş onurlarıyla çöken imparatorlukların ka- daha geniş terimieric ele almaya istekli olmaktan; özerklik ile topraksal hükümranlık arasında farklı tipte ara
ranlık köşelerinde kalanlar arasında güçlüdür.
statüleri benimsemekten; kendi devletlerine sahip olmaDevletleri daha yakın ekonomik bütünleşmeye zor- yan ulusal topluluklar için yeni tür bölgesel konumlar
layan çıkarlar, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antiaş­ geliştirmekten fazla bir şey değildir. Bütün bunlar, çağ­
ması (NAFTA), Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forudaş devlet adamlığının menzili içindedir.
mu (APEC), Gümrük ve Ticaret Genel Antiaşması
Foreign Affairs, cift 73, no: 3
(GATT) ve Avrupa Birliği'nde cisimleşmiştir. İşçi ve çevÇer. A. Fethi
lığını
w
w
w
.a
rs
Ulusçuluktan Öteye
Serbest!
76
Kasım
1998
1
g
niden düşünmekten; öteki ulusal toplulukların dışlandıgı, devletna ermemiştir. Kosova, bir
anlamda, Yugoslavya'nın lerle sınırlı Westphalia sistemini yeniden gözden geçirmekten;
1919-1923'ün barış antlaşmalarını, eski doğu imparatorluklaparçalanmay a
başladığı
yerdir. 1987'de Slobodan rındaki dağınık ulusal toplulukların hak iddialarını mevcut devMiloseviç burada Arnavutletlerin toprak bütünlüğüyle uzlaştıran bir şemayla güncelleştir­
lara ve Müslümanla ra karşı
meye hazır olmaktan; ulusal talepleri, azınlıklara mensup kişile­
Sırp üstünlüğünü onaylayari ve bireysel insan haklarını korumaktan daha geniş terimlerle
rak popülerlik kazandı.
11
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
rg
ton D.C. Carneige Endowment'ta "Kürt Çatışmasının Çözüm Forunıu" nu tertipledi. Bu forum, Dünya Barışı İçin Winston Vakfı'nın (Winston Foundation for World Peace) katkılarıyla
gerçekleştirihrrişti.
Bölge uzmanlarıyla beraber uyuşmazlık ve
çözüm teknisyenleri; Irak, İran, Suriye ve Türkiye'deki savaşın çözümü için yerel, bölgesel ve
uluslararası düzlemlerde kimi perspektifler
sundular. Bu forum, Kürt sorununun aciliyetini
vurgulayarak bir takım somut çözüm stratejilerini şernarize etmiş oldu. Ayrıca bu düzlemde,
Kürt çatışmalarının karşılıklı bağlantılarının altı çizilerek çok sayıdaki bölgesel çatışmanın çözümü için kapsamlı bir tasarı sunuldu.
rd
ForKurdishPeopi•Worldwld•
ton'a duyurmak için önemli bir araç olan Amerika'nın Sesi Radyosu'nun Kürtçe, Türkçe ve
Farsça bölümlerinde ayrıntılı haberlerle verildi.
Söz konusu forum, Washington'da Kürtlerle ilgili ilk önemli uluslararası konferans olduğu
için de, büyük bir önem arz ediyordu.
si
va
1
1
.a
r
Washington'daki bu forumun katılımcıları,
bölgesel çatışmaların çözümüne ilişkin dinamikler açısından ABD politikasının üstlenmiş
olduğu önemli role değindiler. Katılımcılar, politikacıların, Kürtlere baskı yapan ülkelerle ikili
ilişkiler düzleminde Kürt sorununu da gözönüne almaları gerektiğini vurguladılar. Ülkelere
özgü problemierin tartışılarak müzakere edilmesinin yanısıra, katılımcılar, Kürt partilerinin
rolleri, bölgesel hükümetler, dış güçler ve sivil
toplum örgütleri gibi yaygın politik birimlere de
işaret ettiler. Yine çatışmayla bağlantılı kimi
yaygın bölgesel sosyo-ekonomik faktörlere ve
İslam'ın bu düzlemdeki rolüne dikkat çekildi.
Forum'a, ABD hükümet görevlileri, kongre
üyeleri, sivil toplum kuruluşları, medya temsilcileri, Kürt ve diğer Ortadoğu topluluklarının
üyeleri ile halk olmak üzere 200'ü aşkın insan
katıldı. Bu forum, Kürt sorununu Washing-
Serbest!
77
Türkiye: Söz ve Tehlike
ilk panelde, en azından halkın %20'sini
15 milyonluk bir Kürt nüfusunun yaşadığı Türkiye'deki çatışmalar irdelendi. Sürgündeki Kürt Parlamentosu'nun bir temsilcisi
olan Ali Yiğit de söz konusu foruma katılmayı
tasarlamış; ancak ABD konsolosluk görevlileri
tarafından, kendisi için gereken vizenin zamanında sağlanamayacağı konusunda bilgilendirilmişti. ABD'deki Türkiye büyük elçisi de davet edilmiş, fakat büyükelçi foruma katılmayı
reddetmi~ti. Elçilik görevlilerinin foruma katıl­
mamış olmasına rağmen, Türkiye hükümeti
Ümit Özdağ'ın forumdaki müzakerelere katıl­
oluşturan
w
w
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
.o
28-29 Haziran 1998 tarihinde, Washington Kürt Enstitüsü, uluslararası barış için Washing-
ku
1
1
1
Kürt Cat1smas1n
1n Cözümüne
Yönelik Forum
,
,
,
Özet ve Öneriler
masını istemişti.
Türkiye'nin Kürt çatışmaları konusundaki
merkeziyeri yoğun bir biçimde dile getirildi. Katılımcılardan birinin deyimiyle: "Değişim olası­
lığına en açık olan t~k ülke, mükemmellikten
uzak olmakla birlikte henüz başlangıç aşama­
sında". Türkiye'de nisbeten gelişmiş olan sivil
toplum düzeyi bağlamında, devletin tepkileri
Kasını
1998
1
1
ği",
önerisind e bulundu.
Ergi!, Kemalist devlet ve buna ilişkin merkezi
kimi zayıflıkianna değindi. Ergi!, Türkisinin
bürokrasi
ye ve Kürtler arasındaki iletişim kopukluğu ve anlaş­
mazlığın, mevcut savaşın devam etmesinin temel nedenlerinden biri olduğu kanısında. Doğu Ergi!, TOSAV'ın
Kürtler ve Türkler arasında iletişim ve diyaloğu artırma­
ya yönelik çabalarına değindi. Katılımcılar, genelde, politik şidd~t ve kimi kanuni kısıtlamaların; diyalog ile çatışmaları önlemeye yönelik strateji ve çabalar için kötü
bir ortam yarattığı konusund a hemfikir idiler. Ergi! ve
politik düzenlemeleri bağlamında
yoğun münakaşalarda bulundu. Micheal Gunter, Suriye'deki Kürt gerilla lideri Abdullah Öcalan ile yapmış
olduğu son görüşmesine değinerek, Middle East QuarÇatışmanın olası
Türkiye panelinde n sonra, yapmış olduğu konuşma­
sında Californi a, San Diego bölgesi Demokra t Parti
temsilcile rinden kongre üyesi Bob Filner; ABD'nin Kürtler karşısında Türkiye'y e yönelik politikalarını eleştire­
rek: "Biribirlerinin ardısıra işbaşma gelen hükümetler,
bölgesel kararlılık ve demokrasi konusundaki kimi yapay müdaheleleriyle, aslında kararlı olan yapılan baltalamakta ve kararsızlığı da pekiştirmektedirler ... Bu düzlemlerde, Kürt bölgelerini tahrip eden, halkın dörtte birini yabancılaştıran ve Tüı·kiye'de politik İslam 'ın güçlenmesine sebebiyet veren askeri kampanyaların caydı­
nlmasma yönelik ciddi hiçbir adım atılamamıştır.", de-
si
kimi araştırmacılar, Türkiye'n in güneydoğusunda­
ki ekonomik tahribata ve çatışma dinamikle ri konusunda geleneksel Kürt aşiret yapılarının rolüne değindiler.
.a
r
diğer
w
w
Mehdi Zana, Türkiye'd eki Kürt politik hareketin in
tarihçesini sundu. Zana, ABD ve İsrail hükümetl erinin,
Türkiye'n in Kürt savaşı konusund a ekonomik açıdan
desteklenmesine yönelik politikalarını yeniden gözden
geçirmelerini istedi. Mehdi Zana, "çözümü n Türk halkının elinde olduğunu, onların Kürt realitesini ve Kürtlerin haklarını kabul etme konusund a kendi hükümetl erini zorlamaları gerektiğini; sorunun sadece "terörizm "
biçiminde adiandınimaya devam edilmesi durumun da
w
herhangi bir çözümün sağlanamayacağını" vurguladı.
Bu düzlemde bazı kimseler söz konusu çatışmaların çözümlenmesine yönelik pozitif adımlara ilişkin sorumluluğun Türkiye'y e ait olduğu kanısındayken; kimi katı­
lımcılar da onbeş yıllık bir savaştan sonra kendi hedeflerine ulaşamamış ve Türkiye'n in güvenlik güçlerine
Serbest!
1
1
1
1
rg
terly'de yayınlanmış olan ilgili ropörtajından kimi alın­
tılar sundu. Ümit Özdağ, Türk hükümeti nin, örgüt silahlarını bıraktığı takdirde, PKK ile müzakere lerde bulunabi.leceğini belirtti. Katılımcılardan bazıları da,
PKK'nin hiçbir politik diyaloga girmemesi durumun da,
gerçek anlamda Kürtlerin sorunlarının temsilcisi birtakım Kürt arabulucuların olabileceğini savundula r.
va
Doğu
tışmaların etkinliğini sorgutadılar.
.o
çok yüksek bir sosyo-pol itik aktörlük sağladığına değin­
di. Türkiye'd eki çok boyutlu Kürt sorununu n en iyi biçimde tespit'i için, Bozarslan; "İslam, Alevilik ve Kürt
sorununu n depolitize edilmesi, ordunun politikaya müdahale etmesinin engellenmesi, meşhur tabiriyle 'üniformalı çeteler', ölüm mangalan ve sözde istihbarat birimlerinin marjinali ze kaynakların entegre edilebilmesi için
Türkiye Cumhuriy eti'nin yeniden tanımlanması gerekti-
ciddi bir biçimde meydan okuyamamış silahlı ça-
rd
Harnit Bozarslan , Türkiye hükümeti ile Kürt hareketini karşı karşıya getiren bölgesel haskılara ilişkin bir
perspekti f çizerek, Türkiye'd eki çatışmanın sosyo-politik bağlamını ortaya koydu. O, bu düzlemde politik İs­
lam'ın, geniş bir istihbarat ağıyla desteklen en orduya
karşı
ku
genellikle duygusal yaklaşımlar içeriyor. Ancak Suriye,
Irak ve İran için sözkonus u olmayan bu durum, batılı
hükümetl erin Türkiye'n in bu konudaki politikalarını etkileyebileceği anlamına da geliyor.
di. Filner, ABD siyasetinin, Irak Kürdistanında yapıcı
bir takım roller üstlenmesini engelleyen kimi bariz çeliş­
kilerine de değinerek şu açıklamada bulundu: "Tiirki-
ye'nin, Irak'taki Kürt bağımsızfığının kendi iilkesindeki
Kürt milliyetçileri için de bir atlama tahtası olabileceği
bağlaromdaki korkusun dan dolayı ABD, Kuzey Irak'taki Kürt yerleşim bölgelerine etkin ve yeterli insancıl,
ekonomi k ve askeri yardımdan kaçınmak zorunda kalmıştır. Elverişli kaynakların yokluğundan dolayı, Kürtlerin demokrasi deneyimi daha en
mahkum oldu."
İran:
baştan başarısızlığa
Reformun Sınırları
İkinci panelde, halkın % 15'ini oluşturan 8 milyon
Kürdün yaşadığı İran'daki Kürt sorunu üzerinde duruldu. İran Komünis t Partisi'ni n Kürt kolu Komala'nın bir
temsilcisi de daveti kabul etmiş olmasına rağmen, panele katılamadı. Birleşmiş Milletierin İran misyon temsilcisi de katılımcı olarak davet edilmiş olduğu halde toplantıya k::ıı-ılm:ıdı.
78
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
inaYine de genel olarak ,
bu yeni dönem in Kürt hareke tinin politik yaşamda daha etkin bir biçimde
yer alması için, iyi bir fırsat sunduğu
konusu nda hemfikir. İran hüküm etiİran politikaları ve bunların Türnin Kürt sorunu konusu ndaki olası
kiye
ve Irak'ın Kürt meselesi üzerinFor Kurdish People Worldwide
pratik adımlar bağlamında ihtiyatlı
deki etkileri de bazı panelistler tara··
bir iyimserlik vardı. Katılımcılardan birinin deyimiyle: fından dile getirildi. Rober
t Olson, Irak Kürdistanı'nın
"Yeni Hatemi hükümetı~ Kürt kültür ve edebiyatı konu- Türkiy e ve İran çıkarlarının rekabe t
halinde olduğu küsıında daha esnek davranacağına benziy or... Ancak
çük
bir
savaş
alanı
olduğu
nu
ve de her iki hüküm etin de
rejimin politik bir takım ödünler veya daha da önemlisi sı­ bölgesel askeri opsiyonları, Kuzey Irak'ta ki
yerli Kürt
mrlı bir otonam iye sıcak yaklaşabileceği konusu
nda mevcudiyeti ile çatışma düzleminde planladığını, ifade
ciddi kuşkularım var". Graha m Fuller, Hatem i'nin etti.
"şimdilik Kürt veya diğer etnik problemlere öncelik
verIrak: Tehlikeli Flört
meyeceğini; çünkü bu sorunları çözme k istese de
üzerinde durması gereken çok daha öneml i meseleleri olduğ­
Dördü ncü panelin konusu , dört milyon luk Kürt halımu" belirtti. Katılımcılardan bazıları da, İran'ın
kimi
kının
ülke nüfusu nun yaklaşık olarak %20'si ni oluştur­
Kürt siyasi muhale fet liderlerine suikast ler düzenlemeye
devam ettiğini hatırlatarak, İran rejimine yönelik her makta olduğu Irak'ta ki Kürt çatışmalarıydı. KDP'n in
temsilcisi, KDP politbü rosunu n kararıyla, söz konusu
türlü iyimserliğe tepki gösterdiler.
müzak ereleri n tarafsız olmayacağını gerekçe göstererek,
Selahaddin Mohte di, İran Kürt partileri ile devlet bir gün önce paneld en çekildi. Katılımcılar bu karara
yönelik tepkilerini ifade ettiler. Katılımcılardan birinin
arasındaki ilişkilerin tarihse l arka planı ve çağdaş
bir
perspektifini sunara k; İran'daki Kürtle r ve diğer azınlık­ deyimiyle: "Bu forum sadece KDP ve KYB arasında aralar arasındaki temel bir ikileme değindi: "Ulusal prob- buluculuk yapma ya yönelik bir girişim değil; aynı zalemierin dile getirilmesi demokrasinin kurulması ile ta- manda bütün sorunların hep birlikte irdelendiği bir toplantı olmayı amaçlıyordu."
nımlanmaksızın, demokrasi gelişim gösteremez."
ak
ur
d.
or
g
namİyorlardı.
Panalistler, Kürtle r arasındaki rekabe tin, bağımsız
Panelistler genelde, hüküm etin haskılarına karşı sibir Kürt mevcudiyetinin geliştirilmesine yönelik hassas
lahlı direnişin, İranlı Kürtle ri olumlu hiçbir sonuca
ulaş­
fırsatları heba ettiği konusu nda fikir birliği
içerisinde
tırmadığı konusu nda mutabık idiler. Abbas Vali;"
silab- idiler. Katılımcılardan biri, "KYB
ve
KDP"d
en
olmak
lı direniş stratejisinin sona erdiğine ilişkin argüm
an, si- üzere bir çok Kürt, Irak'ta Kürt hareke
tinin
başınd
a yelah bırakımı ve rejime teslim olma anlamında değildir.
ni nesilden, Kürtle rin ulusal çıkarlarını partiza n çıkarla­
Tam tersine, bu argiiman, İran'da K iirt kimliğinin resrının üstünd e tutan açık fikirli ve vizyon sahibi
liderler
men tanmması neticesinde elde edilecek, sivil ve demokgörmeyi tercih eder" biçiminde görüş beyan etti. Oturacik hak ve özgürlükleri amaçlayan somut politik herum başkanı Jonath an Randa l panelin isminin "tehlik edefler takip etmeye yönelik aktif bir siyasettir", açıkla­ li flörtler
" biçminde tayin edilmiş olmasına rağmen kenmasında bulund u.
di kanaat ine göre bunun "başarısız riskler" şeklinde adlandırılması gerektiğini"
ABD hüküm etinin Hatem i'ye cevabı, İran'daki "ılım­
lıların" geleceğine yönelik bir kritik biçiminde algılan
mış
ve bunun, hemen ardı sıra İranlı azınlıkları kimi taleplere yönelteceği düşünülmüştü. Bu düzlemde Bahriyar
Emin: "Terörizm, nükleer büyüm eye ilişkin tehditler ve
Ortadoğu barış sürecinde İran'm üstlenmiş olduğu
rol,
w
1
sızlıkla sonuçlanmayabileceğine
rs
iv
1
1
1
1
Amerika taratmdan İran 'la daha sı­
cak ilişkilerin kurulmasma yönelik
engeller olarak tanımlandıklarmda;
insan hakları, demokratikleşme ve
de devlet ile halk arasındaki diyalog
dile getirilmemektedir", çıkarımında
bulund u.
Hatem i'nin reformlarının
hemen sonuç vereceğine veya başarı­
.a
1
1
1
1
1
Katılımcılardan hiçbiri İran cumhurbaşkanı
w
w
1
1
1
1
1
1
Serbest!
ifade etti.
Panalistlerden birinin; "Kürtl er arası çatışmaların
müdah aleleri arttırdığını ve Kürtle rin gittikçe daha yaygın bir biçimde bölge devletlerinin elinde bir
piyona
dönüştüklerini"
Iraklı
79
ifade etmesine rağmen; tartışmacılar,
Kürt partile ri arasındaki çatışmalarda Irak, Tür-
Kasım
1998
mında devletin
Türkiye'de nisbeten gelişmiş olan siviltoplum düzeyi bagla
Suriye, Irak ve rum Irak'm geleceği için
tepkileri genellikle duygusal yaklaşımlar içeriyor. Ancak
müd ahal eleri Türkiye'nin bu mev cut problemlerden
Iran için sözkonusu olmayan bu durum, batılı hükümetlerin
r.
konudaki politikalarını etkileyebileceği anlamına da geliyo
Pane lde, ABD hükü mesi gerektiği­
metinin Kür t partilerini bir arar aya getir
Wel ch'in KDP ve
ne dair yaygın bir kanı oluştu. Dav id
getirmeye yöKYB liderlerini Was hing ton'd a bira raya
biçiminde aladım
nelik daveti, bu bağla~da olum lu bir
etmesi; ateşkes, karşılıklı
gılandı. Barış süre cinin deva m
olmasına rağmen,
güven ve esir değişimi ile sonuçlanmış
aşımı, seçimler
kimi panelistler bu düzlemde; gelir payl
e tarzı gibi tartış­
ve gelecekteki hükü meti n biçimlenm
z bırakılmış olduğuna
malı temel sorunların çözü msü
değindiler.
çok daha ciddi sonm /ar
yaratacaktır", d~·cii.
evrilen rolü
Panelde, PKK 'nin Irak Kürdistan'ında
PKK'nin arta n
de irdelendi. Katılımcılardan bazıları,
ve PKK arasın­
politik ve askeri rolü ne değinerek KDP
ttiler. Karoran
daki önemli askeri çekişmelerden söze
daki PKK problemi, iki
Karadağı: "Ira k Kürdistanı'n
ağr biçiminde
Kürt partisi arasındaki bir gerginlik kayn
şimdi prat ik
ele alınarak çözülmeye çalışılmalıdır. PKK
ı Kür t mevcudiolarak kendisinin temel bedefinin Irakl
oluyor. Tiirkiye
yeti yok etme k olduğunu dekiare etmiş
keti, temel düş­
bir mevcudiyet kurdu, ancak Kürt hare
da kendisini her
man olarak Türkiye ve İsrail karşısın
olma k zorunda
yerde Suriye, Irak ve İran'la müt tefik
Irakir bir Kürt
hissediyor. Anc ak kusura bakmayın, ben
Saddam olduolarak, temel düşmammın Türkiye değil
'yi
nlar PKK eleştirmeyi,
ğunu belirtmeliyim. Anc ak insa
eklemekle aynı
Ankara 'nın anti Kürt politikalannı dest
irinden oldukça
kefeye koymamalılar. Bu iki şey birb
farklıdır", dedi.
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
ut) bir Irak
Panelistlerelen bazıları da ABD'nin (som
katılım­
kimi
ettiler. Yine
politikasının olmadığını ifade
ı gere ken ABD polit ikala cılar, yapılacak veya yapılmas
ın sözk onus u olduğunu
rına yönelik çok sayıda varsayım
tlerinin de göz
anca k gerçekte belli bir takım güç limi
Pane lde ABD'nin
önün e alınması gerektiğine değindiler.
Hüsey.in'in savaş
am
daha aktif bir rol üstlenerek, Sadd
nı sağlaması konu sund a
suçlarından dolayı yargılanması
Suriye: Kürt Kartı
Mah mud Osm an,
da genel orta k bir kanıya nlaşıldı.
akım şeyler yap"ABD, Irak muh alef için olumlu birt
panel, Su29 Tem muz 'da gerçekleştirilen dörd üncü
ciddi bir biçimde
ı. Sumak istiyorsa, Kür t birliği bağlamında
mışt
nlaş
yoğu
üzerinde
ler kapsamlı riye'deki Kürt lerin duru mu
bubir
arabuluculuk yapmaya. çalışmalıdır; Kürt
ve
turan
riye'de topl am nüfu sun % 10'u nu oluş
caklardır", dedi. Kitura
oluş
yapı
bir
iyi
için
t
muhalefe
Kür t yaşamaktadır. Suriye'ye
l ikilemine de- çuk-iki milyon arasında
ak
mi panelıstler de; ABD politikasının teme
l, Kürt ler arası çatışmaların genel olar
İran'ın ya da Türk i- yöne lik pane
Foğı
ğinerek; ABD 'nin, hasım Irak veya
konulaca
çok daha çarpıcı bir biçimde orta ya
istan'ındaki çaye'yi NAT O'da n dışlamadan Irak Kürd
ye'nin Kürt taSuri
ıştı.
alınm
haft a öneeye
lara nasıl dest ek verece- · rum 'dan üç
tışmaları çözmeye yöne lik çaba
üyeli Kürt
1500
tahm inen
banlı en büyü k parti si olan ve
.
diler
getir
dile
ğini,
zamanında vize
Sosyalist Part isi'n in temsilcisi Rafe t Ali,
katılmadı. Suriye pane linde temyöne tim yapı­ alamadığı için foru :na
J?ehram Salih, Irak 'taki mev cut poli tik
etlerin bildirileri de okun du.
m ettiremeyeceğini, Irak sil edilen devl
sının varlığını uzun süre deva
girişim ve reali st olmahalkına yöne lik bir tüı;den bazı
la birlikte, Suriİyi bir biçimde belgelenmiş olma mak
nda bölü nme ye
yan kimi dayatmaların, Irak !op} umu
dik baskılar yayye'de Kürt ler ve diğer azınlıklara yön
ra sebe biye t verdiğini
mala
plaş
kutu
n
deri
daha
yönelik
i organızasyonları da yasadışı sayılı­
cut Irak hükü meti de- gın olup, Kür t siyas
açıkladı. Öme r Şeyhmus da, mev
çalışan yedi tane
yorlar. Suriye'de yarı-resmi seviyede
yapı içerisinde Şiileri ve
ğiştirilerek, federal bir polit ik
eri 50 ile 1500 arasın­
met kuru lma- Kür t partisi var. Bu part ileri n üyel
hükü
bir
tik
okra
dem
eden
in
tatm
Kürtleri
arı ya da topr ak işgaline
r arasında herh an- da değişiyor. New roz kutlamal
dan, Kürt ler ve diğer Iraklı temsilcile
yönelik çeşitli protesgüç olduğunu, be- ve çeşitli mall ara el konulmasına
gi bir mür abak ata varmanın oldu kça
birlikte, rejime yönelik eleş­
devamında: "K iirt tolar a izin veriliyor olm akla
lirtti. Öme r Şeyhı:nus, konuşmasının
çlanıyor. Öne mli
n kurulmasında tiriler genellikle tutu klan may la sonu
kuvvetleri, Irak'ta yeni bir hükü meti
daki verimli
v sadece Sünni insan hakları ihlallerinden birisi de, bura
merkezi bir rol üstlenmelidirler. Bu göre
Arap yerlen
ştiri
takdirde bu du- Ki.i.rt topraklarının işgal edilerek yerle
Arap azınlığa bırakılmamalıdır. Aksi
Serbest!
1
1
1
1
1
d.
or
g
kiye ve İran
nin nega tif bölgesel etkile~
rine işaret ettiler.
1
1
RO
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
meti ve PKK olmaktadır. Bu düzlemdeki kimi öneriler doğrudan
bir biçimde ''araplaştırıl­
ruya bu tarafiara
ması" dır.
destegin
Bu
düzlemde
önemli başka bir ihlal, yakLışık
olarak 200.000 Kür-
yöneltilmiştir.
geliştirilmesine
dün vatandaşlığmın yad-
1
van Kürtler ele hükümet veya eliğer scktörleı·clc önemli
biiyiik bii· kara parçasi
iizerindc .ı'er ;ı/ip Batı Asra 'mn en biiriik iki nehri
ilc sulanan, zengin hir tarım, perrol ı'c wrizm bölgesi olan bağımsız bir Kiir-
distan, sadece kendi a_nıklan iizeriııde durmakhı Lı/­
maz; ayııı zamanda çok miireHeh bir }'akm doğu İsviç­
re'sini de yaratır. Bu ii/kc, 15-30 milyoııhık ııiifıısııyla
Birleşmiş Milletler iiyesi olan iilkelerin iiçte ikisinden
dalw kalabalık olıır", varsayımında bulundu. N eza n,
starüsüne sahip olmayan bu insanlar,
rg
mal ve mülklerini sarabilmektc ancak arsa alamayıp iş
bul::ımanıaktadırlar. Genellikle, Baas Partisi üyesi olma-
mevkilerele yer alamanıakraclırlar.
pragmatik bir bakış açısıyla sözlerini şöyle sürdürdü:
saflarına asker olarak almakta. Hükümet bu Kürtleri,
"Geçen yetmiş yıllık bir tarihi siircç bizlere, K iirtleri bir
halb döııiiştiirecck bir biçimdeki !<iirt bağımsızlık riiyası ve deırlet projesinin giiniimiiz diiııyasmda realist ol-
PKK'ye katılmaları konusunda teşvik ederek PKK'yi bir
madığmı öğretti." N eza n, Kürt çatışmalarının nirengi-
bakıma
noktasmın "olası bir geleceğe ilişkin bir bağımsızlık, ba-
Suriye hükümeti, ülkesindeki genç Kürtleri aktif bir
biçimde, Türkiye'de gerilla savaşı gerçekleştiren PKK
ülkesindeki zorunlu askerlik için alternatif bir
askeri güç şeklinde kullanmaktadır. Suriye hükümeti,
rış ve başarı kazanması karşısında yer alan mevcut bas-
Kürtleri Türkiye'de kendi kültürel ve politik hakları için
kı, aşağılanma ve sefalcte ilişkin rcalitclcr <ırasında cid-
di bir uçurumcia düğümlenmcktc olduğunu, belirtti.
va
ku
savaşınaya teşvik
ederken, Kürtlerin Suriye'deki benzer
aktivitelerine ciddi ve sen bir biçimele karşı koymakta-
Katılımcılar, Kürtlerin self-determinasyona yönelik
dır. Suriye hükümeti, sadece Körfez Savaşı sonrasında
meşru
Kürtlerin açık bir biçimde Newrozu kutlamalarına izin
verdi. Ancak bu durumda da üniversite sınavlarının bu
su kutlamalara katılımı güçleşmişti.
dular. Bu tam da Hazhir Timurian, "Kürt halkmın özel-
likle de gençler olmak üzere büyük bir kısmına, ulusal
haklarını elele etmek için barış çerçevesinde kalıp savaş­
tan kaçmmalarını önerirse, bizi dinlemeyeceklerdir. Dolayısıyla bu insanlar arasından, mevcut uluslararası sınır­
rs
i
Çatışma, Çözüm Yaklaşımları ve Öneriler
lar çerçevesinde tam bağımsız bir Kürdistan yerine lokal
Son panel, çatışma ve çözüm yaklaşımları üzerinde
yoğunlaştı. Katılımcılar,
Kürtler ilc onların bir arada ya-
şamakta oldukları diğer
halklar ve hükümetler arasında
kanallarının
arttırılması
gerektiği
ve sınırlı otonamiyi savunan ılınılı liderleri cesaretlendirme konusunda daha fazla çaba gösterme !iyiz", dedi.
konusunda
Koordinasyon stratejisi ve ilgili tavsiye ve önerilcrin
.a
iletişim
tam bir fikir birliği içerisindeycliler. Yine temasların tüm
uygulanınasına yönelik olarak David Philips, bu forum
düzeyler ve çeşitli açılardan sürdürülmesi gerektiği öne-
çerçevesinde, çatışmaların çözümü için bir görev gücünün -izlemesinin- belirlenmesi önerisinele bulund.n. Bu
rilerek, ekonomik rcfahm söz konusu çatışmaların çözümü bağlamında güçlü faktörler sağladığı, biçiminde ge-
w
görev gücü, bölge dışında veya bölge içerisindeki Kürtle-
nel bir kanıya ulaşıldı. Katılımcılardan biri bu bağlamda
"Şimdi
rin yaşamlarmı gözlcnıleyecck. Bu yapının daha etkin bir
burada en azından Avrupa'da bir konsensus var,
güce kavuşturulması için, çatışma-çözüm uzmanlarından
ancak Kürt sorunu adil bir biçimde çözülmezsc Yakın­
oluşan uluslararası bir tavsiye komitesinin oluşturulması
w
doğu'da barış,
güvenlik ve istikrar söz konusu olamaya-
gerektiği önerisinde bulundu. Kürt çatışmalarının çijzü-
cak" dedi. Kürt sorunu için ideal bir çözüm olarak, Kürt
mü için görev gücü (Kürdish Conflict Resolution Task
sorunuyla yakından ilgili dört ülkeyi de kapsayan ulusla-
rarası
bir
Force) üyelerinin arabuluculuk, çözüm ve diyalog tek-
yaklaşımın gerektiği vurgulandı.
Her ülkenin uzmanları, çatışmalara ilişkin pratik de-
ğerlendirmeler
sunarak birtakım çözüm önerilerinde bu-
nikleri konusunda eğitilmderi gerektiği de önemle vurgulandı.
lundular. Katılımcılardan bazıları da, Kürt çatışmaları­
Aşağıdaki öneriler, Forum'a ilişkin özel ve genel oru-
nın kökeninde yer alan self-determinasyon konusuna
değindi ler.
istekleriyle çatışma dinamiklerini uzlaştırmaya yö-
nelik birtakını pragmatik ve realist yaklaşımları savun-
tarihe rastgetirilmiş olması Kürt öğrencilerin söz konu-
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
uluslararası
lum kuruluşları ve uluslararası kurumlar tarafından krilize edilecektir.
sınnıası. Vatandaş
1
Sözkonusu öneriler için
doğ­
yönelik uygulamalar, hükümetler, siviltop-
1
1
1
temel aktörler, Türkiye hükü-
.o
1
leşinıcilerle buraların planlı
çatışmalar bağlarnındaki
rd
1
Türkiye' deki
rumlardaki müzakereler sonucund::ı oluştu. Bu öncrilc-
Bu bağlamda Kendal N eza n; "Fransa kadar
Sn lı csri
81
Kasını
199S
1
- Kuzey Amerika'dak i nerwork'u;
hem bu ülkedeki politik liderleri ve
hem de uluslararası network ağıyla
bölge liderlerini etkileyecek bir biçimde, güçlendirmek .
- insani yardımların geliştirilerek,
bu yardımlar konusundaki UN (BM)NGO (Sivil Toplum Kuruluşları) ça-
leceğine inanıyor
For Kurdish People Worldwide
metotların tanımlanması.
Aşağıdaki
.o
lışma gruplarınm kurulmasıyla çeşitli
Genel Öneriler
öneriler sadece belirli bir ülkeye ait olmayıp, çeşitli sivil toplum örgütleri ve bölge dışındaki kimi
ülkelerin önerilerini de içermektedir. Bu tavsiyeler, uygulamalara ilişkin pratik adımların yanısıra çatışma ve
çözüm çabalarının geliştirilmesine yönelik stratejileri de
rd
- Kürtlerin insan hakları koşullarını da içermek üzere
azınlıklar özel raportörünün rolünün arttırılması.
-Kürt dilinde yayın yapacak TV yayınlarının Voice of
Amerika (Amerika'nın Sesi) aracılığıyla gerçekleştirilmesi.
va
ku
Destek gruplarının güçlendirilere k, kamuoyunu etkileyecek bir etkinlikle çalışabilıneleri için bu grupların
kapasitesinin geliştirilebilmesine yönelik çeşitli yolların
tanımlanması.
- İşbirliği için daha pratik yolları tanımaları amacıyla
Kürtleri biraraya getirecek çeşitli seminerler tertiplemek.
rs
i
- Çatışmaları çözümlemeye yönelik araçlar olarak
elektronik medyayı geliştirmek.
- Boykot kampanyalarını desteklemek.
Türkiye'ye Yönelik Öneriler
Türkiye'deki çatışmalar bağiamındaki temel aktörler, Türkiye hükümeti ve PKK olmaktadır. Bu düzlemdeki kimi öneriler doğrudan doğruya bu tarafiara yöneltilmiştir. Söz konusu öneriler için uluslararası desteğin
geliştirilmesine yönelik uygulamalar; hükümetler, sivil
toplum kuruluşları ve uluslararası kurumlar tarafından
kritize edilecektir.
- Politik bir araç olarak baskı ve şiddet kullanımın­
dan vazgeçilmesi.
.a
- insan haklarını ihlal eden rejimiere silah akışını sı­
nırlamak.
w
- Doğal kaynakları gözetleyen ve de bu doğal gelir
kaynaklarının korunmasını amaçl:ıyan özel çalışma
- Kürtlerin kültürel ifade hakları üzerindeki kimi kı­
sıtlamaları kaldırmak.
-Kamuoyun a kolaylıkla aktarılabilecek sorumlulukların, daha etkin bir biçimde ifade edilmeleri için kırsal
alanlardaki lobi faaliyetlerini geliştirmek.
- Türkiye'nin güvenlik sorunlarının
ülke sınırlarına tecavüz edilmemesi.
w
w
- Gelecekteki bir PKK ateşkesi, karşılıklı olarak politik
diyaloga uygun koşulların yaratılmasını .gerektirecektir.
gruplarının kurulması.
- Sosyal barışın tesisinin vurgulanarak lokal seviyedeki çatışmaların kurbanlarıyla direkt diyalog içerisine
girme
yollarının aranması.
- Resmi bir çerçevede, Kürt sorunu ile ilgili uluslararası bir konferans tertipiemek ve süreli bir barış eğitimi
Serbest!
82
tanınması
ve bu
- Türkiye'nin Güneydoğusu'ndaki olağanüstü halin
kaldırılarak bölge valisinin, ifade özgürlüğü ve birlikteliğe yönelik sınırlamalar bağlaınındaki anormal seviyede yüksek yetkilerini azaltmak.
- Hapisteki Kürt parlamenterl eri ile şiddet eylemlerinden dolayı tutuklanmamış olan mahkumların serbest
Kasım
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
rg
mesi, bölgesel çatışmaların azaltıl­
ve yaygın insan hakları ihlallerini engellemesine katkıda bulunabi-
ması
kapsamaktadır.
1
programını geliştirmek.
rin, Forum'daki tüm katılımcı, müzakereci ve/veya oturum başkanları­
nın görüşlerini tamamen yansıtması
gerekmiyor. Enstitü, gerçekleştirdiği
uygulamalarının Kürtlerin yaşadık­
Lın yerlerdeki sivil toplumun geliş­
1998
t"
I ük ten
kaldırılması.
- "Kültürler
1
1
1
1
Arası Barışı" geliştirmeye
yönelik Kürt-
İran merkezleri kurmak. Bu merkezler, Kürdistan'da ve-
- Özel okullarda Kürtçe'nin öğretilmesine müsaade
ya dışarıda yaşayan Kürtler arasında olduğu gibi
İran'daki Kürtler ile İran'ın dindar ve siyasi yazar ve aydınları arasında da uzlaşma, diyalog, kültür ve fikir alış­
verişine
yönelik
or
etmek.
g
- Kürtçe radyo ve televizyon yayıniarına izin vermek.
çalışmalarda bulunacaktır.
- Kürtçe matbuata ilişkin kimi sınırlamaları kaldırmak.
- Köy koruculuğu sisteminin dağıtılması.
-Kürt hareketinin İran rejimine karşı silahlı mücadeleyi yeniden gözden geçirmesi konusunda cesaretlendirilmesi.
ak
ur
- Şiddete başvurmayan Kürt tabanlı siyasi partilere
vönelik yasakların kalkması ve çeşitli partilere yönelik
resmi veya gayri resmi baskılara son verilmesi.
d.
- Kürtler ile İslam cumhuriyetinin resmi görevlileri
ve politik partilerin temsilcileri arasında direkt diyalogların teşvik edilmesi.
-Kürt ve Türk vatandaşlar arasında tüm seviyelerdeki diyalogları teşvik etmek.
- Çatışmalara ilişkin barışçıl çözümler ve insan haklarına saygı konularındaki süreklilik için ABD askerinin
Türk askeriyle birlikte çalışmasının teşvik edilmesi.
bölgelerde barış ve çatışmaların çözümü için yerel sivil toplum kuruluşların çalışmalarının desteklenmesi.
-İlgili
insan hakları sözleşmelerine
- Türkiye
uyuncaya dek bu ülkeye yapılan silah satışlarının sınır­
uluslararası
landırılması.
-BM, OCDE ve Avrupa Topluluğu gibi uluslarararası kurumların insancıl düzlemlerdeki müdahelele~ini
talep etmek.
İran'a
Yönelik Öneriler
İran'daki koşullar
Kürtlerin politik hareketlerine yönelik çetin engellemeler içeriyor olduğundan Forum'da;
İran' da diyalog ve barışçıl çözümlere ilişkin koşulların
oluşturulması ve çatışmaların giderilmesine yönelik
uluslararası desteğin geliştirilmesine yönelik kimi öneriler dile getirildi.
w
1
1
1
- İran rejimindeki anti-demokratik güçlere baskı uygulamak.
- İran'da özelde Kürtleri etkileyen genel anlamdaki
insan hakları ihlalleri konusundaki bilinç sevıyesını
yükseltmek.
- İran'daki özgür basının desteklenmesi ve son zamanlarda ılımlı gazetelerin kapatılarak diğer bazı yayın­
ların yasaklanmasının protesto edilmesi.
rs
iv
1
1
1
- 1982 Anayasası'nın değiştirilerek uluslararası insan hakları taahhüdleriyle çelişen kimi yasaların yürür-
.a
1
1
yapıcı
w
1
1
1
1
bir diyalog süreci oluşturmak.
bırakıl maları.
w
1
1
1
1
- İran'da demokrasi ve sivil topluma yönelik hareketleri desteklemek.
-İran Kürdistanı'ndaki çeşitli
Kürr grupları arasında
Scrbcsri
-İran ve Batı arasındaki kültürel ve akademik mübadelelerin geliştirilmesi.
-İran rejiminin, muhaliflerine suikastler düzenlemek
ve uluslararası terörizmi desteklemekten vazgeçmesi konusunda uyarılması.
Irak'a Yönelik Öneriler
lrak'a yönelik öneriler, iki temel çatışma noktası çerçevesinde dile getirildi. Bunlardan ilki Irak hükümeti ilc
Kürt azınlık arasındaki mücadeleler iken diğeri de Irak
Kürdistam'ndaki Kürt partileri arasındaki ilişkileri baz
alıyordu. Bu düzlemde Amerika önderliğindeki uluslararası bir birliğin askeri gücünün kullanılarak Irak hükümetinin devrilmesi gibi, ABD politikalarına ilişkin kimi öneriler diie getirildi. Nisbeten az gelişmiş toplumlar;
sivil-toplum örgütleri, medya ve uluslararası kuruluşla­
rın rollerini kısıtlamaktadJorlar. Bu yüzden ABD rejimi
körfez savaşından sonra Irak'ta UNSCOM; UNHCR,
BM Azınlıklar Yüksek Komiserligi ve Dünya Sağlık Organizasyonu gibi çeşitli kurumların çalışmaları için ge-
8')
(J
Kasım
1998
altyapıları oluşrurmuştu.
- Irak'taki Kürt halkının güvenliğinin temini ıçın
uluslararası toplumun teşviki.
- Irak rejiminin Kerkük, Hanekin, Mehmur, Sincar
ve Tuzhurmattı bölgelerindeki Kürt halkını göç ettirme
ve etnik temizliğe yönelik sürekli politikalarına karşı
uluslararası direnişi
- Serbest Kürt bölgelerinin, Irak ordusunun
güçlendirmek.
saldırıla-
rına karşı yasak bölgeler biçimine dönüştürülmesi.
- Türkiye, İran ve Suriye hükümetlerinin, Irak Kürdistanı'na uluslararası
arasıııdaki çatışmalara
duğu
1994 tarihli Paris
Mutabakatı
yönelik
kalıcı
imzalamış
yardıma
izin vermelerinin
sağlanmaya çalışılması.
ol-
-Serbest kuzey bölgelerd~ki altyapıların yeniden ku-
çerçevesinele tespit
rulmasına
edilmesinin desteklenmesi.
or
- KDP ve KYB
politik düzenlemelerin; her iki partinin de
insani
yönelik temel endüstriyel, zirai vb. ekipman-
ların götürülmesine izin vermesi için Irak'a yönelik kimi
müeyyidelerin yeniden tanziıni.
d.
- KDP ve KYB temsilcilerini biraraya getirecek politik bir çalışma sürecinin geliştirilmesi.
Suriye'ye Yönelik Öneriler
ak
ur
- KDP ve KYB arasında, gelir paylaşım ve dağılımını
düzenieyecek bir yapının kurulması.
-
Müşterek bakanlıklar
birimlerinin
eşitliklerini
Suriye hükümetinin, Kürtlere toplumda
ve bu düzlemlerdeki hizmet
oluşturulması.
kazanabilmeleri için vatandaşlık haklarını vermeye yönelik bir takım yeni düzenlemelere gitmesinin sağlanması.
Suriye'deki Kürt topluımı ile uluslararası topluluk
arasmdaki iletişimin sağlanmasma yönelik görüşmelerin
tertip edilmesi.
- Demokratik bir Irak'ta Kürtlerin insani ve politik
güvence altına alabilecek bir model olarak Fedüşünülmesi.
- Demokrasinin
geliştirilmesi
lıklarla
Suriye hükümetine tüm vatandaşlarının insan hakgöstermesi ve de Kürt ailelerini zorla ayır­
maya' yönelik politikalarından vazgeçmesi için baskı
eliğer azın­
ve Irak'taki
rs
iv
haklarını
deralizmin
larına saygı
Kürtlere yönelik, insan hakları ihlallerinin sona
erdirilmesi için BM Güvenlik Konseyi'nin 688 sayılı kararını vurgulamak.·
- BM'nin 986
sayılı kararına
göre,
Bağdat'ın
uygulanması.
"Petrol
Suriye'deki Kürtler ve diğer azınlıkların karşılaştık­
J(arşılığı Yiyecek" mübadelelerinde Irak Kürdistanı'nın
ları
payını
duyarlılık oluşturmak.
.a
tümüyle vermesinin BM uluslararası topluluğu
tarafından
Washington Kürt Enstitüsü
halkına karşı
Saddam ilc Kürt liderlerini biraraya
w
uli.ıslararası
vüzlerinin
w
saldırıların
getireceği
1\ ·.ıslıinpuıı 1\.un/ı,/ı lmtıiLlfc' {ı(!;
bir mahkeme kurmasının teşviki.
uluslararası
c; .'ırın·r, -~ll'
Waslıingron,
- Türk ordusunun Irak
Kürdistanı'na
kanunlara
sivil halka zarar
Fax: 202-484-0142
ve bu
verdiğinin vurgulanması.
\Veb Site:
1
1
1
1
1
1
1
1
1
lıtt:!!www.kurd.org/kurd
1
1
1
1
- Sınırları koruyabilecek bir biçimde kararlı bölgesel
bir yönetimin kurulması amacıyla partiler arasındaki
politik uzlaşımın geliştirilmesiyle, Türkiye'nin bölgeye
ilişkin meşru güvenlik kaygılarının giderilmesi.
SL'rbestl
DC 20024.
Tel: 202-484-0140
yönelik teca-
aykırı olduğu
1
1
ger-
olan soykırım ve diğer savaş suçlarından
w
çekleştirilıniş
dolayı
insan hakları ihlalleri konusunda uluslararası bir
güvence altına alınması.
- BM Güvenlik Konseyi'nin; Kürt
1
g
rckli
1
1
1
84
Kasını
199<1
1
1
~r<
'
1
1
1
11
Modern Uius-Devlet"in Paradoksu:
Ben ve "Öteki"
g
1
vardı
yegane merkezi olarak ilan etti.
va
hakikatın
Artık bundan böyle herşeye hükmeelecek
olan, birey adına ona danışma ihtiyacı hissetmeden herşeye karar verecek olan merci, aklın kendisinde somutlaştığı ve devlet biçiminde tezahür
ettiği devletti. Devletin gücü aklın gücü idi. Akıl
herşeyi çözmeye yeterliydi. O halde devlette her
sorunu çözebilirdi. Vahyin yerini akıl alınca artık bundan böyle felsefi gelenek için, nebevl gelenek "öteki" sayılırdı. Onu alt etmek için de her
alanda aklın hakimiyeti adına hareket edebilecek, evrende mutlak hükümranlığın kaynağı ve
referansı akıl olacaktı. Beşer kendine yeni bir
ilah bulmuştu adeta. Fizik dünyadan tutun da
sosyal ve idari mekanizmalara kadar uzanan geniş bir alanda mutlak söz sahibi olan bu yeni ilahın kişiselmerkezinde ene (ben), harici aleminde
ise tabiat vardı.
w
w
w
.a
1
1
1
1
"ulus-devlet" kendini
rs
i
1
1
belki ama, yeni dönemde devlet düzeyinde belirleyici olmaya başladı. Modern çagda yeniden
yapılanmaya başlayan
1
1
ile başlayan ve daha sonra adına Aydınlanma denilen yeni dönemde ilahl olanla arzi
olan, nebevi olanla felsefi olan, vahyi olanla akli olan veriler çatıştı. Aslında bu çatışma öteden beri
1
1
1
1
Batı'da rönesans
rd
.
Osman Tunç
ku
1
1
1
or
1
Evreni ve olayları bir dizi çelişkilerle izah etme noktasından hareket edecek olursak, herşeyi
iman ve küfür denklemi içerisinde mütalaa etmemiz mümkündür. İlk insandan günümüze dek
sürüp gelmekte olan böyle bir çatışmanın temelinde nebevl ve felsefi iki anlayış vardır. Kuşku­
suz bunlardan her biri diğerini "öteki" kabul
Serbest!
85
eder. Ve bu iki anlayış arasında sürekli bir çatış­
ma söz konusudur.
Tabii ki, bu çatışmanın merkezinde de insan
vardır. İnsanın kendi iç dünyasında da bu çatış­
manın tarafları vardır. İnsandaki ralımani ve
şeytani/nefsani duygular arasında sürekli bir çatışma devam edip gider. Bu düalist yapı insanın
olduğu gibi evrenin de yapısıdır. Gündüz geceye
ne kadar muhtaçsa bunlar da birbirlerine o kadar muhtaçtır. Dünya imtihanının birer zembereği hükmüncieki bu zıtlar, aynı zamanda bir
ahenk ve ölçülülük içerisinde devam ederler. Birini diğeriyle defetme olmasaydı, belki de evrendeki düzen bozulacak, herşey kaosa dönüşecek­
ri. Dolayısıyla bu çelişkiler bir noktada birbirlerinin ayrılmaz parçalarıdırlar. İşte evrendeki bu
dinmek bilmeyen uyumlu çatışmanın bir benzerini beşeri ve toplumsal planda da miişahede etmek mümkündür.
Nebevi olanla felsefi olanın mücadelesi intarihinin vazgeçilmez niteliğini oluşturur.
Adem zamanında, şimdiye kadar iki büyük cereyanın, iki düşünce halkasının her tarafta ve insanlık
Kasım
1'J'JS
1
1
Kendilerini adeta hakikatın ölçüsü olarak gören aydınlanmacılar
· moderniteye, modern alana ve rönesansla birlikte ortaya atılan
bu yeni degeriere karşı gelenler gayrı medeni anlamında barbar
1
1
1
seçkin ve entellektüel sıfatını yakıştıranlar, Aydılanma­
cılar halkın çoğunluğun u "öteki" kabul ederek geniş
halk kitleleriyle aralarına duvar örmüşlerdir. Batılı Aydınlanmacıların bizdeki mukallideri de yetmişbeş yıldır
kendilerini bu ülkenin birinci dereceden sahipleri sayarak, kendi dışında kalan halk çoğunluğunu daima "öte-
va
ti. Yani vicdaniara hapsetti. Bu dayatmayı ve ceberutl
baskıyı yaparken de bilime ve akla sığındı. Yekpare bir
toplum oluşturmak için kamusal alana müdahale ettiği
gibi, kişinin özel dünyasına da el uzattı. Aslında bu, özgürlük adına özgürlüğe müdahale idi. Aydınlanmacıla­
rın özgürlük anlayışı, başkalarının özgürlüğüne tahammül edemeyen bir özgürlük anlayışıydı. Oysa medeni
olmanın niteliği, icbar etmek değil ikna etmek olmalıy­
dı. Böylece görünürde medeni olanlar, görünmeyen
yüzleriyle vahşi idiler aslında. Kendi görüşlerini paylaş­
mayanları "öteki" kabul ederek, bunları dönüştürmeyi
ve asimile etmeyi bir metot olarak seçen Batı'nın modernleşmeci aydınları, modernleşmeyi Alain Tonraine'in deyimiyle "demokrasi karşıtı" biçiminde gerçekleştiı·diler. "Cumhuriyetl.er in ve modern ekonomilerin
yaratıcıları, eğitimli yetişkin erkeklerden ve mal sahiplerinden oluşan bir seçkinler sınıfıyla, hepsi akılcılık dı­
şında tutulan düşük düzeyde öbeklerin çeşitliliğinden
oluşan halk arasında bir karşıtlık kurmuşlardır."
(A.Touraine, Demokrasi Nedir?)
ku
rd
.
or
g
dakilere, kendileri gibi
ve "öteki" olarak nitelendikleri gibi, bizde de Cumhuriyelle bir- düşünmeyeniere hayat
hakkı tanımamak tamalikte aynı şekilde gözü kapalı olarak bu degerieri kabule zor- men keyfi, küfri' ve cebri'
lananların olumsuz tepkileri ise gericilik ve yobazlık olarak bir dayatma idi. Zıtların
ve çelişkilerin olduğu bir
değerlendirildi. Oysa böyle bir anlayış, yani kendi dışındakilere,
dünyada yekpare, homotamatanımamak
hakkı
jen bir toplum üretmek ve
hayat
kendileri gibi düşünmeyeniere
bunu belli kalıplara bağtarzı birbiriyle uyum içine men keyfi, küfrl ve cebri bir dayatma idi.
ne derece medeni
lamak
girmiş ise, yani felsefe dine
edemeyen,
tahammül
dışındakilere
Kendi
dehalet ederek ona itaat edip hizmet etmiş ise insanlık olabilirdi?
benkendine
parlak bir mutluluk çağını yaşamıştır. Ne vakit de ayrı onları zorla ve hile ile dönüştürmeye ve
zetmeye çalışan ve bunu başaramadığı zaman da karşıgitmişler ise, bütün hayır ve nur nübüvvet ve din havzavahşi, barbar, gerici, çağdışı, gayrı medeni,
smdakini
sında toplanmış, şerler ve dalaletler ise felsefe halkasınm
cahil ve ilkel olarak niteleyen bir anlayış çatışmacı ve
etrafında kalmıştır" der.
kavgacı bir anlayıştır.
yeevreni
düşünce
Rönesansla birlikte aydınlanmacı
"İsteyen inansın, isteyen inkar etsin" (Kefh: 29) hikniden keşfedip yorumlarken, dinin kendisine (Batı dünmetinden mahrum olanlar kendilerini "öteki" ni zorla
yası için hıristiyanlığa) müdahaleyi kaçınılmaz kabul etdönüştürme yoluna sapmışlardır. Böylece kendilerine
itdışına
olanın
ti. Dini devre dışı bırakarak, toplumsal
her tabakasında
dal budak salmış olduğu­
nu; bunlardan birini nübüvvetin (peygamberlik)
diğerini ise felsefenin temsil ettiğini ifade eden Bediüzzaman Said Nursi', "Her
ne vakit bu iki düşünce
sanlığın
w
w
.a
rs
i
ki" olarak gördüler.
w
Kendilerini adeta hakikatın ölçüsü olarak gören aydınlanmacılar moderniteye, modern alana ve rönesansla birlikte ortaya atılan bu yeni değerlere karşi gelenler
gayrı medeni anlamında barbar ve "öteki" olarak nitelen dikleri gibi, bizde de Cumhuriyet'le birlikte aynı şe­
kilde gözü kapalı olarak bu değerleri kabule zorlananların olumsuz tepkileri ise gericilik ve yobazlık olarak
değerlendirildi. Oysa böyle bir anlayış, yani kendi dışın-
Serbesti
Tek doğrunun kendi kabulleri ve dogmaları olduğu­
nu, bunun dışında kalan her türlü düşünce ve davranı­
şın ise peşinen yanlış olduğunu iddia ettiler. Buradan
hareketle tek tip insan yetiştirme geleneği bizde İttihat
ve Terakki'nin milliyetçi ve ırkçı tutumuyla başladı. İt­
tihat ve Terakki politikalarına göre, Batı medeniyetine
ulaşmanın biricik yolu tek ulus yaratarak, tektip insan
yetiştirmekti. Bunun için de siyasette, kültürde, ekonomide, sanatta, milli politikalar üretmek suretiyle yeni
bir toplum mühendisliğine soyundular. İttihat ve Terakki geleneğini sürdüren Cumhuriyet ise "on yılda on beş
milyon genç yarartık" diyerek bu hedefine ulaşmış olduğunu söyleyecektir. Oysa, on beş yıldan beri kendi
topraklarını bombalayarak "öteki" ni kendine benzetıneye çalışan, ya "cahil kal yahut benim giysilerimi e
okula gel" diyerek on binlerce vatandaşını "öteki",
"yabancı" ve "barbar" ilan eden bir anlayış, jakoben ve
dayatmacı İttihat ve Terakki anlayışı değilse nedir?
Unutulmamalıdır ki, "biz" ve "öteki" daima var
olacaktır ve olmalıdır da. "Öteki" ni yok etmeye çalışa-
86
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
'
'
'
;~. -.~:-
1
li
1
1
1
1
1
rını apaçık
bir
şekilde
teb-
liğden başka birşey değil­
kendisiyle diğeri arasında bir iltibas ve benzeme
or
g
dir." (Yasin: 17) "Sen, sevdiğini hidayete erdiremezolmasın. islam kültüründe "Öteki" ni barbar görme
sin; bilakis Allah dilediğini
geleneği yoktur. Kadim Yunan 'dan gelen bu gelenek hidayete erdirir." (Kas::ıs:
aydınlanmacı Batı kültürüyle sunularak yeniden neşv u 56) Bunun gibi daha bir
madı r.
çok ayette belirtildiği üzenema bulmuştur. Dolayısıyla ben ve "öteki" sorunu modre, insanları zorla hıdayete
Evrende herşey çifttir, ern ulus devletin sorunudur.
erdirme, insanlara kendi
çift olarak vardır. İnsanın
görüş ve düşüncesini zorla
kendi iç dünyasında, iç
kabul ertirmek diye birşey
yapısında bu böyle olduğu gibi, dış dünyada da, evrensözkonusu değildir. "Öteki" nin varlığını kabul ederek
de de böyledir. Gece-günd üz, madde-ma na, dünya-ahi- bir arada yaşamanın formülü; "Sizin dininiz
size, benimret, kalb-nefs, sevgi-nefret, beden-ruh vs. Bu objektif re- ki bana" dır. (Kafirun: 6) Bu noktada müslümanı
n görealiteyi görmezden gelen Aydınlanmacı felsefe, çift para- vi ikrah, zor, cebir ve baskı yöntemini
kullanmada n
lellikleri teke indirgeyere k materyalis t dünya görüşünün inandığı doğruları "öteki" ne tebliğ etmektir.
Peygamberalt yapısına malzeme yaptılar. Farklılığın bir zenginlik lerin ve onların ardılları olan müminlerin
"öteki" ne tebolduğu unutuldu. Zıtlar arasmda ahengi temin edemeliğ etmeye çalıştıkları esas itibariyle dört ana ilkede topyenler tekçi-bencil bir anlayışla yekpare bir toplum mü- lanır: 1. Tehvid (Allah'ın birliği), 2.
Nübüvvet, 3. Adalet,
hendisliğine soyununca zıtlar arasında çatışma başlata­
4. Ölümden sonra yeniden diriliş.
rak toplumun huzurunu kaçırdılar. "Deccal gibi tek
gözlü bir deha ile insanlığa cehennemİ bir hayat verilİslam'ın mümin-bif ir ayırımını yapması bir vakıayı
miş oldu."
kabul etmesi anlamına gelir. Yoksa onu zorla dönüştürmeye çalışması ve ortadan kaldırması anlamına gelmez.
İnsanların kategoriler e ayrılması, renklerinin ve dilHatta onun "öteki" kimliğiyle görünmesin i özellikle islerinin farklı olması, din ve inanışlarının düşüncelerinin ter ki, kendisiyle diğeri arasında bir iltibas
ve benzeme
ayrı olması doğal bir hadise olduğu gibi, bu halleriyle
olmasın. İslam kültüründe "öteki" ni barbar görme gebir arada bulunmaları, bir arada beraberce yaşamaları leneği yoktur. Kadim Yunan'dan gelen
bu gelenek Ayda ihtiyaçtan kaynaklan an bir zarurettir. İslam kendi dınlanmacı Batı kültürüyle sunularak
yeniden neşv u
inanç havzası dışında kalanları elbette "kiifir" olarak nema bulmuştur. Dolayısıyla ben ve
"öteki" sorunu
niteler. Yani kendi iman ilkelerine inanmayanları "öte- modern "ulus- devlet''in sorunudur
. Modern devlet, inki" olarak kabul eder. Ama hiç bir zaman "öteki" siz bir sanları Allah'a kul olmaktan çıkararak
kendi kutsalladünyayı da hedef almaz. Çünkü böyle bir düşünüş tarrına kul etmiştir. Kendi heva ve heveslerini ilah edinen
zı lsliim'ın kendi ilkelerine ters düşer.
insanlar özgür olduklarını zannetmişlerdir. Modern
devletin devasa yapısı karşısında apışıp kalan insanlar,
İslam inancına göre bu dünya herşeyden önce bir im- ruhlarındaki manevi susuzluğu milli
marşlar, milli lidertihan meydanıdır. Herkesin imtihanı başarı ile vermesi is- ler ve milli kurumlar yaratmakla
gidermeye çalışmışlar­
tense bile bu, nihayetinde bir temenni olmaktan öteye dır. Şairin dediği gibi;
geçmez. Onun içindir ki, İslam'ın tebliğcileri ve sunucuları olan peygamber ler sadece ilahi mesajı insanlara iletBeşerin türlü dalaletleri var
mekle görevlidirler. "Bizim görevimiz Allah'ın buyruklaPutunu kendi yapar, kendi tapar.
w
1
1
1
1
1
1
1
onun "öteki" kimliğiyle görünmesini özellikle ister ki,
ur
d.
1
çalışması ve ortadan kaldırması anlamına gelmez. Hatta
rs
iv
ak
1
rak, yok ederek yaşamı­
mızı teke indirgeme, tek
tir düşünce ve tek tip insan üretme eğilimi mürnklin olmadığı gibi fıtrata
da aykırıdır. Belki de psikolojik ve ruhsal bir sap-
w
.a
1
etmesi anlamına gelir. Yoksa onu zorla dönüştürmeye
w
1
1
1
islamın mümin-kafir ayırımını yapması bir vakıayı kabul
Serbest]
87
Kasını
199R
1
1
Doğu
Ergil
T ahiilim de
kullanacagım
bir kaç aktör var:
1
1
or
g
'Hepimiz' leşrnek
'Biz', 'Öteki'ler ve 'Diğerleri'
1
e kurula n kolektif kimlik. EtkenBiz: Özdev etözde benzer olan "ben"lerce olumlu nitelikler üzerin
çoğul
özne.
ur
d.
lik ve egemenlikle donatılmış bir
Bu diyalek tik ilişkinin olmadığı bir sosyal
gerçek likte kimlik lerin ve kolektivitelerin oluş­
ması mümk ün değildir. Çünkü kimlik ler, "öteki"leri ne göre tanımlanır ve onlarla olan ilişkiler
içinde biçimle nir. Kolekt if farklılıklar, kültürel
rs
iv
ak
karşıtı
olumsu z olarak kurula n "öteki " kimliği, kuşku
duyula n, "biz"in yaşam alanına müdah ale edebilecek potans iyel düşmandır. Bu nedenle denetimi, mümk ünse boyun duruk altında tutulması
arzu edilir.
çeşitliliğin
b) Yakın Öteki veya Diğeri: Sosyal veya kültüre! olarak "biz" den olmaya n ama, coğrafi hatta sosyal yakınlık nedeniyle birçok niteliği bilinen, bu yüzden kendile rine duyula n kuşkuların
korkuy a dönüşmediği birey veya kolektivite. Örneğin; aynı köyde veya kentte yaşadığımız Alevi,
w
.a
olarak sürer.
kümele rden kaynak lanan tehdidi gıderme nin iki (aslında üç) yolu vardır:
Başka
1) Tehdit eden (veya ettiği sanılan) kümeyi
("ötek i"ni) yok etmek;
w
w
Kürt veya Rum yurttaşlar/kümeler.
Ögrcrim Üyesi
TOSAV Başkanı
Bu çalışmada ele alınacak aktörle rden olmasa da, bir "uzak- biz" katego risinde n de söz edilebilir. Örneğin; Orta Asya Türk dili toplulu klan
rı veya Yunan istan ilc Bulgar istan'd a yaşaya
Türk soylula r. ..
2) Özüml eyip "biz" içinde eritmek.
Bu işlemin ilk aşaması, "öteki" ni, kendisinin
tanımladığından farklı tanımlamaktır.
88
İkinci
sınır­
onun olanaklarını,
lamak; son aşamada da onu, "biz"leştirmek için
özendi rmek amacıyla ona "biz'' içinde ver açmaktır. Bu, bir anlamd a "öteki "ni "diğeri"leştir
aşaması,
"biz" ve "öteki" olgularının yaratılması bir
süreçti r. Her çoğul kimliğin tanımı ve birbirleriyle etkileşerek oluşacakları ortak bir tarih gerek-
S..:rbcstl
ürünüd ür.
Bir sosyal mekan da "ben"d en veya "biz" den
başka "öteki "ler de vardır. Bunların kimi ''uzak
öteki"l er, kimi "yakın öteki"l er, yani "diğerlc­
ri"dir. Onların "öteki " olmasının nedeni ,
"ben"d en veya "biz"d en farklı olmalarıdır. Bu
sa
farklılık, birlikte yaşamayı mümk ün kılıyor
tehbir
,
Değilse
ilir.
"öteki ", "diğeri"ne dönüşeb
dir kaynağıdır ve yabancılığın nedenl erinden biri
a) Uzak Öteki: Nitelikleri ve niyeti neredeyse
hiç bilinm eyen, sosyal-kültürel veya coğrafi olarak uzak olan birey veya kolektivite.
A.Ü. Sivasal
Bilgiler Fakülte si
1
tiı·ir.
olarak , bize göre(li) inÖzne değil, gekimiilc
ı
şa edilen çoğul yabanc
neilikle nesne (tabi) olarak kurulu r veya kurulmak istenir. Nitelik lerinin çoğu bilinmediği için
Öteki: "Biz" in
Kasım
l ':!':!S
kapasitelerini
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
zilmiş sınırları kaldırarak,
ortak yaşamın eşit
özneleri olarak "HEPionları
MIZ" leştirmektir.
1
şadığını benimsernek durumunda kalırız, kalıyoruz. Ya-
şam pratiği, bu pratik içinde her gün karşılaştığımız, al-
den
oluşan geniş
yaratır
bir dün,·a
ve farklılıkları, çe-
şitliliği, yaş:ııııııı
ği
olarak
ıtır~·
bir ~crçe­
.. hiz"lerc
kabul ettirir.
gıladığımız kültürel çeşitlilik, kimlik çoğulluğu/ bize bu
gerçeği ister istemez kabul ettiriyor. O zaman, bütün
"biz"leri içine alan bir üst-kimlik gereği doğuyor. En
azından, siyasal alanda , "biz"lerden ve "diğeri"lerden
"H EPiMiZUi üretmek ihtiyacı beliriyor.
"Biz" ve "öteki" arasmdaki yabancılık ve karşıtlık içeren diyalektik ilişki,
karşılıklı önyargıların nefrete dönüşmesi engellenmediği takdirde, var olan farklılıklar, açık çatışmaların mazereti olabilir. Hele kcntleşmenin, göçün, sanayileşme­
nin, kültür değişiminin hızlandığı dönemlerde, aynı sosyal ve fiziki mekanbrda karşı karşıya gelen farklı ki.imeler ("biz"ler), kamu alanını bir kültürel çatışma alanına dönüştürebilirler.
"Biz" ne kadar güçsi.izse, kültürel açıdan (siyasal ve
ekonomik açıdan olduğu gibi) kendisini ne kadar kırıl­
gan hissederse, varlığını "öteki"lere karşıt, hatta düşman
olarak tanımlar/kurar. "Düşmanlada" çevrili olduğu
Bu mekanizm~wı bildik ögelerle örııeklersek:
Özne "biz" olarak da,
''biz"im de heterojen ol-
.o
rg
radan bldırmakla mümkündür. Üçüncü vol, "diğcr"leştirilmiş "öteki"ler
:ırasında önyargılarla çi-
veya olgusundan doğan duygusal alarm durumu, süreklilik atfedilen tehdit olgusuyla pekiştirilir.
samısından
duğuımız,
mayan
bizim gibi olTürklerin ol-
farklı
duğuııu;
ayrıca,
Türki-
ye" de Türklerden başka Türkiyeli "diğeri"lerin yaşadığını benimsemek durumunda kalırız, kalıyoruz. Yaşanı
pratiği, bu pratik içinde her gün karşılaştığınıız, algıh1dığımız kültürel çeşitlilik, kimlik çoğul! uğu, bize bu gerçeği ister istemez kabul ettiriyor. O zaman, bütün
"biz"leri içine alan bir üst-kimlik gereği doğuvor. En
siyasal alanda , "biz"lerden ve "(iiğeri"lcrden
"HEPİMİZ"i üretmek ihtiyacı beliriyor. Ulus-devletin
doğasında var olan birleştirme-bütünleştirme niteliği de
azından,
bu süreci etkiliyor. Çünkü, ulus-devletin merkezi karakteri, kaotik çeşitiilikle bağdaşmıyor. Ne var ki, ulusdevlet, farklılıkları bağdaştırmak yerine onları teklcştirm eye, tek-tipleştirmeye kadar gittiğinde toplumsal bürünlüğü tehlikeye atıyor. Çünkü toplumsal bütünlük,
zora ve zorla korunan hiyerarşik ilişkilere dayanarak
gerçekleşmiyar.
Sürekli tehdit algılaması, "öteki"leri clüşmanlaştırır,
şevtanlaştırır. Düşman veya şeytan artık her yercledir.
Kadınımızdır, kardeşimizdir, komşumuzclur, hemşehri­
"Öteki"nin "diğeri" leştirilmesini ve "diğeri"lcrin,
"biz"imle birlikte yaşamasını sağlamanın ön şartı, "ötc-
mizelir veya yurttaşımızdır. Bu duygusal "olağanüstü
hal" durumu, "biz"i içimize kapadığı kadar, bir "haçlı
scfcri"ııe veya "cihad"a da çıkarabilir. ..
ona müdahale etmeden ve değiştirmc­
ye (yeniden tanımlamaya) kalkmadan nasıl kurulduğu­
nun bilincinde (ve tabii bilgisinde olmamızı gerektiriyor:
"Biz"in kendini soyutlaması, "öteki"ni de kültürel
veva fiziki bir mekan;ı hapsetmesine neden olur. Bölümlenmiş bir algı ve kültür dünyası (dünyaları) doğar. Her
bölüm veya "biz alanı" kendi içinele homojenleşnıe ve
tck-tiplcşme eğilimi doğurur. "Biz" içine hapsolan
"ben" (lik)lerin, kendi irade ve dinamikleriyle farklılıklar
veya başka durumlar yararmaları, bizzat mensup olduk-
a) "öteki"nin anlamlı kılınabilmesi ve enelişe kaynaolmaktan çıkarılması için onun/onların hakkıııda
nesnel bilgi sahibi olmak gerekiyor. "öteki" bilinclikçc,
yabancı ya da potansiyel düşman olmaktan çıkıyor.
önlenebilir. Söz konusu ayrışma,
"öreki"lerin. "diğeri", yani "yakın öteki" olmasını ve
"lıiz"c yakınlaşmasını engeller. Bu durum, toplumsal dayanışma ve istikrar için sakıııcalı olduğu kadar ilginç bir
çelişki ile maluldür (sakatlanmıştır) de: Sürekli olarak
üretilen "öteki" ler, ister istemez "biz" için, "öteki" ler-
b rı küme
w
1
1
1
1
1
1
1
len (tüm ötekiler için geçerli olan) öıwargıları or-
Türkiye"de Türklerden başka Türkiyeli "diğeri"lerin ya-
ku
rd
1
atfedi-
si
va
1
1
1
1
1
"diğeri"nc
.a
r
1
bizim gibi olmayan farklı Türklerin olduğunu; ayrıca,
mek ve
w
1
Özne "biz" olarak da/ "biz"im de heterojen olduğumuz,
w
1
1
tarafından
Sc:rhesti
ki"ııin kimliğinin
ğı
b) "öteki"niıı özel bir yaşam çizgisi (tarih) olduğu,
bu tarihsel serüvenele kendine özgü bir kültür geliştire­
bileceği gerçeği yadsınmamalıdır. Yani "öteki", sadece
fiziksel (tözsel) olarak değil, kültürel (özsel) olarak da
tanımlanabilmeliclir.
c) "öteki" "biz"im kendimizi tanımlamamızcia ana
dayanak, başat belirleyici olmamalı; olmakt;ın çıkarı!-
89
K;ısmı [')':JR
1
1
"Biz"i "öteki"nin yerine koymak ve empoti yoluyla "biz"
ve
malıdır.
Aksi halde "biz",
hep olumsuz olarak ve
"iitcki"(lcri)ne göre tanımlanır ve düşmanlıklar­
"diğeri" orosındo önyorgı
ile çizilen
sınırı kaldırmak.
Bu do yetmez. "öteki"nin, tarihinin bir döneminde çiddi
bir duygusol düğümlenmeye yol oçon ve küme bilincin-
"Biz''lerin
ğer"lerinin
ve "di(ya da "yakın
öteki" !erin) "hepimiz" leş­
mesi, ancak kurucu ögelela bölünmüş, bölümlensiyaset bilimi dilinde "seçilmiş trovmo" odı verilen bir ri (ortakları) eşidemevi
ıııi~ bir dünyada kendi
amaçlayan demokrasi ilc
oğlu vor olabilir. Eğer vorso, bu trovmo, kümede sürekli mümkün olabilir. Demokfarklılıklarımızııı esiri olarak yaşar gideriz. Ya da yos durumunun kaynağıdır. Bu nedenle muhokkok son- rasi, önce "biz" ler arası
kendimizi tükctiriz.
hukuki eşitliğin sağlanma­
londırılmolıdır. Aksi halde yos halini sürdüren küme,
sı, sonra onların siyasi etd) "Biz"in ve "öte- kendini içe kopodıgı kodor, dışarı ("öteki"lere) karşı do kenliklerinin nispeten eşit­
ki"nin tanımını ideolojik kaygı ve korku ile yoşor.
lenmesiyle işlerlik kazaolarak değil, antropolojik
nır. Bu, pratikte "biz"lcve kültürel verilere dayanarak yaparsak, "öteki"ler rin korunmasını istediğimiz farklılıklarımızın, bir arada
"biz"im için siyasi bir rakip değil bilgi nesnesi haline ve hiyerarşik bir diziliş içinde olmadan yaşatılması degel ir ve farklılıkları olağanlaşır.
mektir. Şu halde demokrasi, sadece farklılıkları kabullenişle yetinmez. "Öteki"lerin, "biz"im farklılıklarımızı
"Öteki", bilgi nesnesi olunca, kültürel alan bir savaş diğer kümelerin zararına olmayacak, kamu düzenini
alanı olmaktan çıkar. Kültür, "biz"im farklı tekil ve çobozmayacak biçimde korumak için harcadığımız çabağul aktörlerle yani diğer özneleric tarih içinde etkileşe­
lan haklı görmeleri, hatta desteklemelerini de teşvik
rek oluşturduğumuz anlam, değer ve maddi ürünlerin eder. Etmelidir. ..
toplamı olduğu gerçeği benimsenir.
kimliğinde
merkezi bir konum
kozanmış olduğu
için
1
1
1
1
1
ku
rd
.o
rg
de/
1
Demokratik terbiyenin (kültürün) esasları şunlardır:
.a
r
si
va
O zaman kültür, anlam, değer ve maddi ürünlerin
bütünü olarak tanımlanır. Bu da kültürün, hem farklı­
lıkların bütünü ve hem de farklılıkların öznelerinin,
toplumun kurucu-ortağı olarak tanımlanmasına olanak
sağlar. Benimsenen kültür, hem farklılıkları tanır; hem
de farklılıkların öznelerini kurucu-öğe/yaratıcı olarak
kabullenilir. Bu durumda "biz" ve "öteki"ler, bir bütünün parçaları, tarihin ortak özneleri (yapıcıları) olarak
"HEPİMİZ"Ieşiriz. Farklılıklarımız, "anlamlı nüanslar", yaşam biçimleri (üslupları) yaratan çıkış noktaları, yaratıcı çeşitlilikler olarak görülür.
w
w
w
Böylece "öteki" artık "biz"e yabancı değil, "diğeri"
haline gelir. Onu kendi özgün nitelikleriyle anlamaınız
kolaylaşır. "diğeri"lerine yaklaşır, onları daha iyi tanı­
mak, "hepimiz"den biri olarak tanımlamak için çaba
sarf ederiz. Bunu yaptığımız oranda, bizim farklı ama
tck ve mutlak biçimde özgün olmadığımızı anlayabiliriz .. Niçin? Çünkü İNSAN EYLEMİ, FARKLILIK YARATMAK AMA CI T AŞIR. Yeter ki farklılık, diğerleri
için ayrımcılık ve ayrıcalık soı:ucunu doğurınasın, ayrışnıaya, çatışmaya ve giderek şiddete yol açmasın.
Bu tahlilin ışığında, farklılıkların olağanlaştırılması­
nı, bir arada yaşatılmasını ve gerilimlerin yönetilmesi
için nelerin gerekli olduğunu tartışabiliriz:
SL'rbesti
A) UZAK ÖTEKi için daha iyi bilgilenme gereğini
vurgulamak; "yakın öteki" nin ("diğeri"nin) kaygan, gezegen tanımını, onun hakkındaki somut bilgiyle yeniden
tanımlanmasına ve olumlanmasına olanak sağlamak.
B) "Biz"i "öteki"nin yerine koymak ve empati yoluyla "biz" ve "diğeri" arasında önyargı ile çizilen sını­
rı kaldırmak. Bu da yetmez. "öteki"nin, tarihinin bir
döneminde ciddi bir duygusal düğümlenmeye yol açan
ve küme bilincinde/ kimliğinde merkezi bir konum kazanmış olduğu için siyaset bilimi dilinde "seçilmiş travma" adı verilen bir oğlu var olabilir. Eğer varsa, bu
travma, kümeele sürekli yas durumunun kaynağıdır. Bu
nedenle muhakkak sonlandırılmalıdır. Aksi halde yas
halini sürdüren küme, kendini içe kapadığı kadar, dışa­
rı ("öteki" !ere) karşı da kaygı ve korku ile yaş~r. Diğer
kümelerden kendini az veya çok soyutlar. Bir kümenin
yası, onun kolektif bilincinde taşıdığı mağduriyet duygusunun sonlandırılması ile biter. Bu da iki yolla olabilir. Ya mağdur küme, onun travmatik kaybının gerçek
veya kurgusal faili olan kümeyi yenilgiye uğratır, yani
intikamını alır. Ya da, travmaya yol açan kümenin önde gelen bir temsilcisi, yüzyıllarca sonra bile olsa, mağ­
dur kümeden özür diler ve yas durumuna son verir.
Böylece düşınan ve yabancı "biz"ler, birbirine yaklaşır,
90
Kasım
19n
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
olumsuz enerjiyle fokurdamaya devam eder, düş­
manlık
ve şiddet üretir.
haline getirebilmek için, onlar ("bizler") arasında
iletişimi ve ortaklık siyasal kültürünü geliştirmek gerekir. Bu da evrensel egitim, hukuksal eşitlik, siyasal katıl­
ma ve tüm bunları garanti altına alan fırsat eşitliginin
kaynağı
olan üretken bir ekonomi ile mümkündür.
larla maluldür (s,ıkarLııı­
Bu sapmalar ulus
rg
gusuna son verilmezs e, bu
kazan,
içinde
biriken
ları
bir efsanedir . Ulusal tarih
ise efsanelerd en oluşturul­
muş bir gerçeklik rir. Hu
nedenle miJlıyetçi sapm<ı­
nııştır).
içinde olduğu kadar uluslararasında da düşıııanlık­
Lıra
yol ;ıçar. O ııt:dcnlc
.o
Mağduriyet duy-
veya siyasal kabiller mozaigine döner. "biz"leri siyasal
kırılma hatları olmaktan çıkarıp kültürel özgürlük alan-
tarih kitaplarından başla­
yarak tüm eğitim aşam;ıLı-
C) "Öteki"n i yakından, hatta içinden tanımak amacıvla yaklaşılınca, genellikle onunla "biz" arasındaki
benzerlik lerin, sürtüşme varatacak farklılılardaıı çok
daha fazla olduğu görülür. İçeriden tanınan, bu yüzden
artık kuşku ve endişe kaynağı olmayan bir bireyin veya
kümenin "biz"imle yaşaması kolaylaşır. "Biz"lerin ,
"hepimiz"leşmesi mümkün olur.
eşitsizliğe, ayrımcılığa ve önyargıya yol açacak hükümler temizlenm elidir. Çağ, milliyetçiliğin (ulusçuluğun)
ayırıcı, düşmanlaştırıcı koşulLındırmalardaıı arındırıl­
mış (önce) yurttaş ve (sonra) insan yetiştirme çağıdır.
Ulusçuluk ideolojisi yle değil, yurttaşlık bilinciyle, evrensel topluluğun bir üyesi olduğu bilgisiyle yetişen bi-
rey, yer aldığı "biz" i de evrensel çoğulculuğun bir öğc­
si olarak görür. Yani kendisini ve diğerlerini siyasalda n
va
"Biz"lerin birbirini anlaması, özgünlük lerimizi yitirmeden, tarih içinele ortak bir yolculuğa çıknıamızın ilk
rıııda, bütün kitaplar ve
yöntemle ri gözden geçirilmel i ve toplums;ıl,
dinsel, etnik açıdan farklı kültürel kümelerin arasında
öğretim
rd
zandır.
söz edilemez. Dünya, gerçek
ku
düş­
de kaynadığı isli bir ka-
koşuludur. Bu anlayış, siyasette çoğulculuğun, kamu
yaşamında çok-kültiirlülüğün tenıelidir. Ancak, bu te-
mel üzerinde, merkezin e insanı alan çoğulcu evrenselli ğin inşası mümkün dür. Çünkü, "ben" veya "biz", kendi özümü(zü )n derin anlamını ararken tek başım(ız)a
var olmadığımı(zı), var oluşu "öteki"le rle, "diğeri"le­
riyle paylaştığımı(zı) görürünı/görürüz. İşte bu benlik
"gettosu" nu aşıp evrensel çoğulculuğa ("hepimiz " olgusuna) varınanın yolları genç kuşaklara ilk yıllardan
beri öğretilınekle kalınamalı, hukuk sisteminin ruhunu
da oluşturmalıdır. Bu hukuk sisteminin can verdiği siyaset, "öteki", özellikle "yakın öteki" üzerine egemenlik
kurma anlayışından uzak olmalıdır. Çünkü egemenlik ,
eşitsizlik; eşitsizlik, içkin olarak şiddet doğurma potansiyeli olan ilişki biçimidir .
Barışçı siyaset, egemenli k ve üstünlük değil, coexisrence (birlikte yaşama) felsefesi üzerine kurulabil ir.
Farklılıklarla birlikte yaşamak, bir erdem olduğu kadar,
bir eğitim sorunudu r da. Birlikte, barış içinde yaşayabil­
w
1
1
1
1
1
1
1
mağdurun
dayanışmadan
Tarih, genellikle gerçeklerden olu~turulııııı~
çok, kültürel olarak tanımlar.
D) Her "biz", bir kültürel yaşanı alanı olduğu kadar
bir kimlik alanıdır da. Kimlikler in, clı.~arıda "öteki"lcr i
dışlayıcı, dünyaya his; içeride üyelerini küme içine hapseeler nitelikte olması, "bizler-arası" diyalog:ı da olanak
rs
i
1
1
Yaş,
nıanlık duygularının ıçın­
dünyaya küs;
içeride üyelerini küme için ehapseder nitelikte olması,
"bizler-arası" diyaloga da olanak vermez. Bu durumda
toplumsal
engelleri kaldırır.
dışlayıcı,
"öteki"leri
.a
1
1
1
1
kurulan ileti~im sağlıklı
hilgilenm enin önündek i
dışarıda
w
1
Kimliklerin,
w
1
1
1
1
mcnin ilk koşulu, toplumsa l kümeler arasında olduğu
kadar, toplumla r arasında var olan önyargılara, basmakalıplara kaynaklık eden yanlı tarihi bilgilerin kitaplardan ayıklanıp düzeltilm esidir.
vermez. Bu durumda toplumsa l clayanışmacLın si)z edilemez. Dünya, gerçek veya siyasal kabileler mozaiğ;iııe
döner. "biz"leri siyasal kırılma hatları olmaktan çıkarıp
kültürel özgürlük alanları haline getirebiim ek için, onlar ("bizler") arasında iletişimi ve ortaklık siyasal kül-
türünü geliştirmek gerekir. Bu da evrensel eğitim, hukuksal eşitlik, siyasal katılma ve tüm bunları garanti altına alan fırsat eşitliğinin kaynağı olan üretken bir ekonomi ilc mi.imkün dür. Ancak bu yolla "öteki"lc r, '"di"biz" im anlam alanımız içine girer. "biz" ler ve "diğeri "leri, bi rhiri ın izi yaşam ortakları olarak gördüğümüz takdirde "hcpiıniz"leşiriz.
ğeri"leşir; "cliğeri"leri,
UNUTMAYALıM, KARŞıTLIKLAR
ANCAK ''Dİ­
GERİ"NİN ANLAŞILMASI VE SORUN Ç0Z0J\1Ü N-
DE ONUN "ORTAK " OLARAK !\.ABUL EDILMESİYLE AŞILABİLİR.
Kasım
J<i<)).;
1
1
1
1
1
Dünyada ve Türkiye' de
Aroyıcı
önemli bir sorun da, siyabirçok ülkesinde ve Türkiye' de güncelligini koruya n son derece
ülkelerini terkederek baş­
mik ve diger birçok nedenlerden dolayı milyonlarca insanın kendi
si, ekono
ka bir ülkeden iltica talebinde
bulunmalandır.
lama geregini duydugumuzda, karşunıza
.o
Dünyanın
Dünya daki sıgmmacı konusu nu tarihsel verilerle
oidukça olumsuz ve karanlık bir tablon un çı.ktıgıru görürüz.
ganista n, Irak, İran ve daha birçok ülke yer almaktadır. Sözü edilen bu ülkelerde yaşanmakta
olan iç savaş nedeniyle, milyon larca insan kendi
ülkelerini bı ra kara k başka bir ülkeye sığınma k
zorund a bl•:ııışlardır. Bu arada, İsrail'in Filistin
topraklarını işgal etmesi , nedeniyle, milyon larca
Filistinli'nin çeşitli Arap ülkelerine göç etmesi,
üzerinde önemle durulması gereken bir konudu r.
Böylece, toplam sığınmacı sayısı bakımından Asya ülkeleri Afrika ülkeler inden sonra ikinci sırayı
almaktadır. Avrup a ülkeler indeki sığınmacı durumun a gelince, özellikle Türkiy e'deki 12 Eylül
ki, 1951 yılında dünyad aki ilticacı sayı­
a,
sı 1 milyon iken; bu sayı 1960 yılında 2 milyon
1980 yılında 8 milyon a, 1989 yılında 12 milyon a
ve 1991 yılı sonund a ise 17.5 milyona çıkmıştır.
Bugün , dünyamızdaki sığınmacı konum unda
olan insanların toplam sayısı, yaklaşık 20 milyon
akadardır. Görüldüğü üzere yıllara göre dünyad
tam
ve
ş
ki ilticacı sayısında bir azalma olmamı
tersine giderek te her geçen yıl sistemli bir şekilde
artış göstermiştir. (Pariııgaııx, 1991)
rs
i
sürekli bir
va
ku
Şöyle
Bu bağlamda, dünyad aki ilticacı sayısına - günümüz de dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibibir de ülkeler inde siyasi ve ekonom ik nedenlerden dolayı yer değiştirmek zorund a kalan dünya
nüfusu nun %2'sin in siyasi nedenlerden dolayı
doğmuş oldukları kendi ülkelerinin dışında; dünyadaki sığınmacıların büyük bir çoğunluğu, yani
%80'i askeri diktatö rlükler le yönetilen Afrika ve
sı­
Asya'nın çeşitli ülkeler inde bulunmaktadır. Bu
ülkeleğınmacıların büyük bir çoğunluğu, kendi
rine yakın olan sınırdaş -ve diğer bir deyimle
komşu- ülkeler e sığınmışlardır. Dünya daki sığın­
macıların toplam sayısı bakımından, 7 milyon insanın kendi ülkeler inden başka bir ülkeye sığın­
ması ve 20 milyon insanın da can ve mal güven-
.a
1980 askeri darbes inden sonra, 1990'\ı yıllarda
Roman ya'dak i rejim değişikliğiyle ve eski-Yugoslavya Cumhu riyeti'n in dağılmasıyla birlikte yıl­
lardır birlikte yaşayan halklar ya da uluslar arasında yaşanan iç savaş nedenleriyle milyon larca
insan kendi ülkelerini terk etmişlerdir. Bu durum da olan insanların büyük bir çoğunluğu, başta sı­
nırdaş ülkeler olmak üzere Fransa , Alman ya,
Hollan da ve diğer birçok Avrup a ülkesine sığın­
n
mışlardır. Böylece, Avrup a ülkelerinde buluna
ülkeAsya
ve
Afrika
sayısı,
sığınmaetiarın toplam
w
w
w
Prof Dr.
C:L\IAE C (Diinya
J.:a ı· ş 1 Iaş rı rm al 1
E{;iriıııciler
[\:onsey i) üresi
UNESC O ı·e Paris
S. Üııiı·ersiresinde
araşr1rma göreı·lisi
açık­
rd
Ali
Sorunu
rg
Sığınınacı
lerinde n sonra üçüncü
likleri nedeniyle kendi ülkelerinde yer değiştirme­
siyle birlikte toplam 2 7 milyonluk bir insan kitlesiyle ilk sırayı Afrika ülkeleri almaktadır.
Buna paralel olarak , Asya ülkelerinde en çok
sığınmacı sorunu nun olduğu ülkeler arasında Af-
St:rbesti
92
1 99S
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
sırayı almaktadır.
Son 20 yıl içinde, Türkiy e de sığınmacı sorununda n etkilen en ülkeler arasmd a bulunm aktadır. Özellik le 1980'l i yıllarda, Bulgar istan'd a
Türk azınlığına uygula nan ırkçı politik alar nedeniyle burada n kaçan 400 bine yakın Türk kökenlinin; Körfez Savaşı sonrası Irak'ta ki Saddam rejimind en kaçan 450 binden fazla Kürt kökenlinin
Kasını
1
1
1
1
1
1
1
1
1
g
or
d.
ur
ak
w
1
1
1
iv
1
1
1
1
yaşanmakta
olan "iç savaş" nedeniyle, milyonlarcbp;ılmasından sonra meydana gelen iç savaş nede- Kanımızca günümüzde Avrupa ülkelerinde iltica talebin- ca Kürt yurtsever ve deniyle ülkelerini terkeden de bulunan Türkiyeli e·mekçilerin toplam sayısı yaklaşık mokrat insanın yurtdışına
çıkmak zorunda kalması
Türk kökenli Boşnakların,
500 bin kadardır. Bu durumda olan insanlarımızın büyük
sorunudur. Can ve mal
Türkive 'ye sı ğınmak zobir çoğunluğu, bulundukları ülkelerin ya vatandaşları ol- güvenlikleri olmayan bu
nında kalmaları da üzerininsanlar, başta Avrupa ülele önemle durulması gere- muş ya do vatandaş olmak için başvuruda bulunmuştur.
keleri olmak üzere dünyaken bir konudur. Gerçeknın birçok ülkesinden iltiten de, bunların genel sonınlan ve durumları Türkiye için son derece önemli bir
ca talebinele bulunmaktadır. Bu konuda, Avrupa Konsorun ol uşturmuşrur. Ancak, üzülerek belirtmek gerekir seyi'nin 3 Haziran 1998 yılında hazırladığı "Kuzey
ki Türkiye'ye iltica talebinde bulunan gerek Irak Kürtle- Irak'ta ve Türkiye'nin Güney-Doğusu'nda yaşayan
ri ve gerekse Türk asıllı Bulgarlar, Türkiye'deki ekono- Kürtlerin yerlerinden olmaları ve Kürt sığmmacıları dumik ve siyasi krizden bynaklanan çeşitli sorunlardan rumu" üzerine olan rapor, başta siyasi iktidarları olmak
üzere; örgütlü sivil toplumsal güçleri, demokratik kişi
dolavı süreç içerisinde perişan olmuşlar, işsiz kalmışlar,
ekonomik açıdan zor durumda kalmışlar ve sonuçta gel- ve kuruluşları, siyasi partileri, aydınları, yurtseverleri,
dikleri ülkeleri arar duruma düşmüşlerdir. Bundan dola- devrimcileri ve soruna duyarlı herkesi biraz di.işündür­
meliclir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Türkiye
vıdır ki, içlerinden büyük bir çoğunluğu da belli bir süre
sonra, her türlü politik riski göze alarak tekrar kendi ül- ilk kez Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler tarafından detaylı bir şekilde sorgulanmakta ve "sanık" sandalyesine
kelerine dönmek zorunda kalmışlardır. ( OCDE, 1997)
oturtulmaktaclır. Bu utanç verici tablodan Türkiye'nin
Bunun yanında, dünyanın birçok ülkesinde olduğu kurtulabilmesi ve insan haklarını temel alan gerçek bir
gibi Türkiye, bir yandan sığınmacı kabul ederken, diğer demokrasinin kurulabilmesi amacıyla, yetkililerin ve
yandan da yurtdışına sığınmacı gönderen ülkeler ara- yöneticilerin, bu ortamı yaratan koşulları ortadan kalclırmak için köklü çözümler üretmesinin zamanı geleli
sında yer almıştır. Son 30 yıl içinde, Türkiye'de 12
Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden son- ve hatta geçmektedir.
ra yaşanan siyasi ve ekonomik sıkıntılarından dolayı,
Söz konusu eelilen bu rapora göre, günümüz Türki100 binlerce demokrat, yurtsever, emekten ve halktan
yana olan insanımız Türkiye'yi terketmişlerdir. Bunlar, yesi'ndeki "iç savaş" nedeniyle Kuzey Irak'a sığınmak
başta Federal Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre, İsveç
zorunda kalan 10 binelen fazla"Kürt kökenli insanımız,
olmak üzere ve Avrupa'nın birçok ülkesine sığınma ta- halen Kuzey Irak'ta zor koşullarda yaşamlarını sürdürlebinde bulunmuşlardır. (Amnesty international, 1992) mektedir. 1990 tarihinelen beri, kırsal yerleşim birimlerinden 3.185 köy ve mezracla yaşayan 364.742. kişi
Ywtdışındaki Türkiyeli sığınmacıların sayısına ilişdoğmuş oldukları yerleri tamamen terk etmiştir. Devlekin olarak, ne ülkemizin ve ne de iltica talebinde bulun- tin yanlış politikaları sonucunda, bu yerleşim birimleri
"insansızlaşmış", tamamen boşalmış ve otuı•,ılaınaya­
clukları ülkelerin doğru-dürüst istatiksel verileri mevcut
değildir. Kanımızca günümüzde Avrupa ülkelerinele ilticak bir duruma gelmiştir. Devletten maaşlı Kürr kökenca talebinele bulunan Türkiyeli emekçilerin toplam sayı­ li SO binin üzerindeki köy "korucusu", PKK'ye karşı sası yaklaşık 500 bin kadardır. Bu durumda olan insanlavaşmak için bizzat devlet tarafından silahlandırılmıştır.
rımızın büyük bir çoğunluğu, bulundukları ülkelerin ya
Devletin siyasi taktiği Kürdü-Kürde ezdirmektir. Devlevatandaşları olımış ya da vatandaş olmak için başvuru­
tin politikası bu olmamalıdır. Son yıllarda, bu "koruda bulunmuştur. Bunların arasında çok az bir kesimi cu'larırı sayısı giderek daha da artarak bu yerleşim biise, sığınma talebinele bulundukları ülkelere uyum sağ­ rimlerinde, eğitim ve öğretim tamamen yapılamaz hale
lamakta güçlük çektiklerinden ve özellikle de siyasi an- gelmiştir. 1992 tarihinden bu yana 122 öğretmen öldülamda tekrar dönüş yapmalarında bir sakınca olmadı­ rülmüş ve 17 öğretmen yaralanmıştır. Bu yerleşim biğından dolayı Türkiye'ye kesin dönüş yapmıştır.
rimlerinde görevlendirilen binlerce öğretmen, istifasını
vererek bölgeyi tamamen terk etmiştir. Böylece, öğretSon yıllarda, üzerinde durulması gereken önemlı i:ıir mensiz kalan 2.076 okul ramamen kapatılmış ve burasorunu da, Türkiye, Irak, İran ve eliğer birçok ülkeele lar "korucu 'la1·ın barınacakları yer haline dönüştürül-
ülkelerin doğru-dürüst istatiksel verileri mevcut degildir.
rs
1
1
eski-Yugoslavya'nın
.a
1
1
1
rak, ne ülkemizin ve ne de iltiw talebinde bulundukları
ve
w
1
Yurtdışındaki Türkiyeli sığınmaeriarın sayısına ilişkin ola-
w
1
1
1
1
Serbest i
93
Kasım
J9n
Anadilde öğretim yapmak bir insanın en temel hakkı değil midir? Unutmomak gerekir ki, ülkemizde Alevi inancındon olon insanlarla, Kürt kökenli insanlar devlet tara-
fındon hep "ikinci sınıf" vatandaş gözüyle bokılmış, dev-
letin kilit noktalarındon uzokloştırılmış ve insanlık dışı
koşullara itilmiştir.
Bugün, söz konusu edilen yerleşim birimlerinde 117
bin okul çağındaki çocuk en temel hakları olan eğitim
ve öğretim olanaklarından mahrum bırakılmıştır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından beri, anadilde ve kültürde
eğitim ve öğretim yapmak hakları yasaklanmıştır. Anadilde öğretim yapmak bir insanın en temel hakkı değil
midir? Unutmamak gerekir ki, ülkemizde Alevi inancın­
dan olan insanlarla, Kürt kökenli insanlara devlet tarafından hep "ikinci sınıf" vatandaş gözüyle bakılmış,
maktadır. Askeri yetkililerin verilerine göre, 1984
yılından bu yana PKK ile
Türk Silahlı Kuvvetleri
arasında meydana gelen
19 bin kişi yaşamını yitirmiştir. Bunlar arasın­
da, 3 bin güvenlik görevlisi, ll bin PKK yanlısı ve 5 bin
sivil halk vardır.
g
savaşta,
Süleyman Demirel ise, 1995'teki
bir konuşmasında, yaşamını yitiren vatandaş sayısıııın
20.663 ve yaralananların sayısının 13.577 olduğunu
belirtmiştir. Kürt kaynaklı verilere göre, bu "iç savaş'ta
yaşamını yitirenleriıı sayısı 35 binden fazladır, bu sayı
içinde en az 5 bin sivil ele yaşammı yitirmiştir. Durum
böyle iken, sorunun temelden çözümüne ilişkin, köklü
çözüm politikaları üretilmemektedi r. Hatta, bazı çevreCumhurbaşkanı
ler ekonomik ve siyasi çıkarlarından dolayı, bırakıııız
sorunun temelden çözülmesini; tam tersine bu savaşın
sürmesini kolaylaştırmak için her türlü koşulları yaratmaktadır. Laik ve demokratik bir ülkede sorunsuz, barış içinde ve eşitlik temelinde yaşamak isteyen, insanlamı öldürülmesini istemeyen ve insan haklarını savunan
bir avuç insan da dışlanmakta, horlanmakta ve gerekti-
ak
devletin kilit noktalarından uzaklaştırılmış ve insanlık
insanL:ır oluştur­
or
Kürt sorununa ilişkin çeşitli çözüm önerileri ileri sürmüşler. Ancak, iktidara geldiklerinde Kürt halkına verdikleri bu sözleri ya tamamen unutmuşlar ya da Kürtlerle alay eelereesine vurdumduymazlıktan gelmişlerdir.
(Conseil de l'Europe, 1998)
yoksul
d.
Siyasi partilerin
temsilcileri, Kürt kökenli
insanların oylarını alabilmek için "olağanüstü durum" ve "korucu'luk sisteminin kaldırılması ve
ur
müştür.
dışı koşullara itilmiştir.
Devlet Alevi inancından olanların "asimilasyona"
için din dersleri, kuran kursları ve cami yapmalda Alevilere karşı son 50 yıldır "sünnileştirme" politikası uygulamış, onlara darbe vurmuş ve sıkıştığında
da günümüzde olduğu gibi, Alevileri savunur duruma
gelmiştir. Bazı Alevi kesimleri ise, "Diyanetin Pastası "ndan pay almak için, gerçekleri görmezlikten gelerek
devletin uyguladığı bu oyuna gelmişlerdir. Devlet, Kürtleri, "dağ Türkleri" şeklinde yorumlayıp onların "kimliklerini" inkar etmiş ve anadilleri olan Kürtçe'yi yasaklamıştır. Devlet, eğitim ve öğretim kurumlarında Kürt
ğinde işkenceyle
öldürülmektedir .
.a
rs
iv
uğranıaları
çocuklarına Türkçeyle Öğretim yaptırarak "Türkleştir­
politikasıyla onları
"assimile" etmeye
çalışmıştır.
w
me"
Avrupa Konseyi'nin raporuna göre,
son 20 yıl içinde 2,5-3 milyon Kürt, yüzyıllardır oturdukları yerleri değiştirmek zorunda kalmıştır. Bir örnek
vermek gerekirse, bölgenin en büyük yerleşim birimi
olan Diyarbakır'ın nüfusu 1990'da 380 bin iken; bu sayı 1996 yılında 1 milyonu geçmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye'de yaklaşık 8 milyon Kürt
yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Bu sayı içinde, 10
milyon nüfusun yaşadığı İstanbul'a yerleşen Kürtlerin
savısı 3 milyondan fazladır. Büyük kentlerin kenar mahallerinde -ve diğer bir deyimle gecekondularda - yaşa­
yan insanların büyük bir çoğunluğunu, Kürt kökenli
w
w
Aynı şekilde,
Serbest!
1
1
1
1
1
Bugün, Türkiye'de Kürtlerin can ve mal güvenliklerinin olmayışından dolayı, doğup-büyüdülderi yerleri terk
etmek zorunda kalmaları nasıl önemli bir sorun olu~tu­
ruyorsa; bu insanların dillerini ve kültürlerini bilmedikleri yurtdışında çeşitli ülkelere göçü de, o derecede önenı­
li bir sorun oluşturmaktadır. Yurtdışmda yaşamak zorunda kalan Türkiyeiiierin toplanı sayısı günümüzde 3.5
milyondan fazladır. (Arayıcı, 1998) Bu sayı içinde, Kürt
kökenli insanlarımızın sayısı 800-900 bin kadardır. Bunların, 600 bine yakını Almanya'da, 100 bine yakını
Fransa'da ve 200 bine yakını da dünyanın diğer birçok
ülkesinde bulunmaktadır. Son yıllarda, Türkiye'de yaşa­
yan "iç savaş" nedeniyle, 100 binlerce Kürt kökenli insammız yüzyıllardır yaşadıkları ülkeleri terketmek zorunda
kalarak Yunanistan ve Italya üzerinden geçerek başta
Fransa v~ Almanya olmak üzere Avrupa'riın diğer ülkelerine sığınma talebinde bulunmuşlardır. Günümüzde,
hıı ülkelere sığınma talebinde bulunanların sayısı oldukça yüksektir. Bu insanlarımız, bir yandan evlerinden-yerlerinden olurken, diğer yandan da yurtdışına kaçak yoldan işçi götüren "işçi simsarları"na milyonlarca para
kaptırnıakla ekonomik anlamda zarariara girmişlerdir.
Bu durumda olan insanların, bulundukları ülkelerde bin-
94
Kasım 199~
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
rı geldikleri ülkelere geri göndermekle, bunların en te-
mel hakları olan sığınma haklarına saygı duymamakta-
Sonuç olarak, dünyada ve Türkiye 'de son derece önemli bir sorun olan
sığınmacı sorunun u temelden çözebilm ek için,
yapılmaS1 gereken ilk etkinlik bu ortamı yaratan
koşulları tamame n ortadan kaldırmaktır. Kanı-
rs
iv
ak
ur
d.
or
g
dırlar. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, sığınınacı
Dünyad a en çok sığın­
kabul eden ülkeler arasında olan ve kendini "demokrasinıacı kabul eden ülkeler
arasında Almanya , ABD,
nin kalesi" olarak gören Fransa, 1989 yılına kadar iltica
İngiltere, Kanada, Fransa
talebinde bulunanların %80-90'ını kabul ederken; günüve diğer birçok Avrupa ülkesi yer almaktadır. Bu ül- müzde bu oranın %25' e kadar düştüğü görülmektedir.
kelere gelen iltica akınının
mızca, bu sorunların tebaşlamasında, bir yandan
melini gerçek demokra si
1990'lı yıllarda Doğu Bloku ülkelerin in dağılmasından
ve insan hakları oluşturmaktadır. Eğer, bir ülke temel
sonra "milliye tçilik" ya da "ırkçılık" temelind e gelişen insan hakların
a dayalı gerçek bir demokra siyle yönetilhalklar arasında yaşanan iç savaşların etkisi, diğer yan- miyorsa , o
ülkede ne iç barış olur ne de dış barış olur.
dan da ülkelerinde ulusal kurtuluş savaşı veren azınlık­
lar, son derece önemli bir rol oynamışlardır. Bir ülkeBugün, gerek Türkiye 'de ve gerekse dünyanın birden başka bir ülkeye gitmek zorunda kalan bu sağını11a­ çok ülkesinde
yaşanan sıkıntıların kaynağını, insan
cı akını, hiçbir zaman durmamış ve tam tersine giderekhaklarına dayalı barışçı ve gerçek demokra siyi hedeflete süreç içerisinde sürekli bir artış göstermiştir. Milliyet - yen laik ve demokra
tik bir düzenin olmayışı oluştur­
çilik, ırkçılık, şövenistlik ve şeriatçıiık bazında gelişen iç maktadır. Gerçekte
n, insan hakları ve demokra si sorunsavaşlar, askeri diktatör lükler ve bunların beraberi nde
larını temelden çözmüş olan ülkelerd e bu tür sorunlar
getirdikleri insan hakları ihlalleri olduğu sürece sığın­ olmaz. O halde
ne yapılmalıdır? Yapılması gereken etmacı akını duramaz ve hiçbir zaman da clurmayacaktır.
kinlikler nelerdİr? Soruna duyarlı herkesin; temel insan
hakları, barış
Bazı
Avrupa ülkelerinele ele, son yıllarda başvuruda
bulunan sığınmacıların talepleri nin karşılanmadığı ve
süreç içinele tekrar kendi ülkelerine geri gönderilclikleri
görülme ktedir. Böylesi utanç verici bir durum, temel insan haklarına tamame n aykırıdır. Bir insanın siyasi ve
diğer birçok nedenlerelen dolayı, doğmuş olduğu ülkede
vaşama olanağı kalmamışsa,
bir başka ülkeye sığınma
talebinele bulunması en doğal hakkıclır. Bu hak, temel
insan haklarından biri ve en önemlisi olarak işlevini
sürdürm ektedir. Söz konusu olan bu ülkeler, kendiler ine sığınan insanları geldikleri ülkelere geri gönderm ekle bunların en temel hakları olan sığınma haklarına saygı duymamaktadır.
Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, sığınmacı kabul eden ülkeler arasında olan ve
kendini "demok rasinin kalesi" olarak gören Fransa,
1989 yılına kadar iltica talebind e bulunanların %8090'ıııı kabul ederken; günümü zde bu oranın %25'e kadar düştüğü görülme ktedir. Bu olguyu sayısal verilerle
açıklamak gerekirse , 1991 yılında 100 binden fazla insan sığınma talebind e bulunmuş, bunlard an sadece
15.467 kişinin talebi kabul edilirken ; bu sayı 1995 yı­
lında giderek 4.742'le re kadar düşmüştür. Bu olgu, baş­
ta Almanya , İsviçre, Holland a olmak üzere öteki birçok
batı Avrupa ülkesi için de geçerliliğini korumaktaclır.
w
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
hir türlü sorunla karşılaş­
rı kb rı görülme ktedir.
w
.a
1
1
Söz konusu olon bu ülkeler, kendilerine sığınan insanlo-
w
1
1
1
1
(Bruııer,
1998)
ve eşitlik mücadel esi ve insan haklarını temel alan gerçek demokra si savaşımında etkin bir biçimde yer alması, bu sorunların yanıtını kısmen ele olsa bulmaya kolaylık sağlamış olacaktır.
Kaynaklar:
Amnesty İntemational, (1992), Rapport '92, "Tıırqııie'', ıı"
68, Temmıız, Paris 301-304).
BRUNET , L. (1998), "Jmmigration: 2 persomıes sur 100 vivent en exil", Le Gııide de l'Actııalite 199711998, Les Phosplıore, Hors-Seri e, Paris, s. 104-1 OS).
Conseil de l'Europe, (1998), Sitııationlııınıaııitaire des refıı­
gies et des personnes, deplacees kurdes dans le sııd-est de la
Tıırqııie et le nord de l'lrak, Strasbourg, s. 8-37).
OCDE, (1997), L 'observateıır de l'OCDE, en clıiffres-statis­
tiqııes sıır le pays menıbres, OCDE, Paris, s. 6).
PARING AUX, R.-P. (1991), Refııgies: toııjoıırs plııs, Dossiers-Docıınıents, Le Nloııde, n": 190, Temmıız, Ağustos,
Paris,
s. 1).
AR.il YICJ, A. (1998),
Çocııklannm Sorunları,
Serbest!
95
Kasım l99ıi
Avnıpa 'daki Göçmen işçilerinin ve
Doz Yayııılan !istanbul.
1
1
1
1
1
-1-
l{ürtc,e ve l{ürtler
Fuot Dündar
"Nüfus
Sayımı,
harita ve müze 19.
sömürgeleştirilmiş
yüzyıl ortasından
edilmiş
olmakla birlikte,
girmeleriyle birlikte biçim ve
ça~ına
bölgelerin yeniden üretim
önce icat
or
g
Nüfus Sayımlarında
işlevini
ur
d.
n coğrafyasmı,
Bu 3 iktidar kurumu; sömürge topraklann mülkünü, bu mülkü
etti~ derinden şekillendirdi."
yönetilen insanlarm do~asını ve eskili~inin meşrulu~u nasıl hayal
de~ştirmiştir.
İstanbul}
(Anderson, Beııedict; Hayali Ceııı;{ntler, Metis yaymlan, 1993,
nan 3. Kongre , bundan ' böyle dil üzerine bir sorunun sayımlarda yer alması gerektiği yönün de
tavsiye kararı alır; "Milliy etin hiç değilse nesnel
anlamd a sayıya vurulu p grafiğe dönüştürülecek
biricik boyuru olduğu" gerekçesiyle.
rs
iv
ak
19. yüzyıla kai.lar gerçekleştirilen sayımlar
nüfusu tesbit etmek amacıyla değil, daha ziyade
toprak sayımı amacıyla yapılmış. Mısır, Bizans,
k
Osmanlı gibi imparatorlukların vergi ve askerli
ni.ifunerkek
sorunu nu çözme k amacıyla sadece
sun kayıt edildiği sayımlar da yapılmıştır.
Avrup a'da ilk nüfus sayımı 1749'd a İsveç'te
yapılmış. Ameri ka kıtasında ise 1790 yılında
A.B.D 'de yapılmıştır. Aile bültenleri kullanılmak
suretiyle yapılan ilk bilimsel nüfus sayımı ıse
184Td e Belçik a'da
yapılmıştır.
iktidar da olan sayanl ar; sayılan­
lar içinde yeralan farklı kimlikleri kendi ideolojilerine göre kategorilendirmişlerdir. Örneğin;
Ameri ka'dak i ilksayımda nüfus, "serbest olanlar" ve "serbest olmayanlar" diye tasnif edilmiş.
Mütea kip sayımda, "beyazlar" ve "beyaz olmayanlar" diye grupla ra ayrılmış. Daha sonrak i sayımlarda ise·, sadece beyazl ar cinsiyetine göre ay-
w
.a
Sayımlarda,
Avrup a'da, devletlerin veya devletsiz halkların dilsel gerekçelerle toprak taleplerinde bulunduğunu görüyo ruz. Çünkü sınırlar,
coğrafik koşullara göre değil, dilin yayıldığı alaBu
w
w
Genel
Miidiirliiğii
Yaymla n No: 263
iııceleme­
ler:421, Ankara, 1947}
I. Ulusl:irarası İstatistik Kongresi (185 3 ), nüfus sayımlarında "konıışma dili" üzerine bir soruya yer verilip verilemeyeceğini tartışır. 1860
2. Kongr e'de, bu sorunu n konulmasına
her devletin kendi tercihi ne bırakılması kararı
alınır. Ancak 1873 yılında Petersb urg'da topla-
yılındaki
Serbest!
96
1
1
1
1
1
1
na göre çiziliyordu.
Alman Habsb urg istatikçileri, 1873 kararını
esneterek; annele rinden ilk öğrendikleri dili değil,
"aile dili" ni, yani bundan farklı olabilecek evde
konuşulan dili sorarak , dilsel asimila syon için
alan bırakmaya çalışmışlardı. (J-lobsbaıvm, E..f.; lıliil­
letler ve Milliyetçilik,
Avnntı
Yaymlan, 1993
İstanbul}
Anadil ve Etnik Kimlik Arasındaki ilişki
i,
rılmıştır. (Yiiceulıığ, Ratip; Niifus Sayınılan Tarihçes
İstatistik
sıralar
1
Önceli kle şunu söylemek gerekir; nüfus sa,
yımlarında sorula n anadili tespit amaçlı sorular
doğrudan kişinin etnik kökeni ni ortaya çıkarma­
ya yönelik olmak tan çok, aile arasında konuşu­
lan dili ortaya çıkarır. Farklı etnik kimliğe ve
anadile sahip bir aile, aile arasında "Resmi
Dil"i konuşabilirler; böylece bu aile kayıtlara
hakim etnik kimliğe sahipmiş gibi geçer.
farklı
Kasını
1
1
1
1
1
1
1
1
199S
1
anadili
değil
aile içinde
konuşulan
sayının altında
sonuç
dili
Örneğin; 1971'de Kanada Nüfus Sayımı'nda, Palonya kökenli olduğunu iddia eden 3ı5 bin kişiden yalnız­
ca 135 bini anadilinin "Lehçe" olduğunu ileri sürerken
bunlardan yalnızca 70 binin evinde fiilen Lehçe konuş­
tuğu ortaya çıktı. ( J-Iobsbawııı, E.]., sf.190}
1
1
1
1
yakındı.
1
1
1
tanbul'daki İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD başkami­
serierine verilen bir muhtırada "(Aydın, Bursa, Edirne,
İstanbul) vilayetlerinde hiçbir zaman Wilson Prensiplerinin uygulanamayacağı, bu illerin esaslı bir şekilde
Türk oldukları ... Vilayet-i Şarkiyye, birbirleriyle sımsıkı
birleşmiş ve karışmış olan Türk ve Kürtlerden meydana
gelmiş İslam ahalisi olduğu ve bu bölgelerde büyük çoğunluğu teşkil ettiği " vurgulanmıştır. (Keskin, Mtıstafa; "
A1illi Miicadele
Başlarken Amıdolu 'nıın
Demografik
Yapısı
",
Eı-­
s/.469-482 )
ak
Fetihlerden ve taht değişikliklerinden sonra , ortalama her 30 yılda bir toprak yazımı yapılıyordu. Sayım­
da, her hanenin reisi ve bekar oğulları kaydediliyordu.
"Ermeni Sorunu"nda tam bir nüfus sayımları savaşı
yaşanmıştır. Ermeniler, kiliselerinin verilerine dayanarak 6 vilayette çoğunluğunun kendilerinde olduğunu
söylerken, Osmanlı devleti de kendi yaptığı sayımları
kanıt göstererek çoğunluğun Müslümanlardan meydana geldiğini söylemekteydi. Örneğin Van ili için İstan­
bul Ermeni Patrikliği 185 bin Ermeni 47 bin müslüman
var derken, Osmanlı ise 313 bin müslüman 130 bin Ermeni olduğunu iddia etmekteydi. Paris Barış Konferansı Anadolu'daki çeşitli etnik grupların sayılarıyla aşırı ilgilendiği için, Ermeni Patrikliği Erzurum Vilayeti'nde
403 bin müslüman ifade etmiş, Türk tarafı ise tam 2 katı rakam ileri sürmüştür. ( McCharty)
.a
rs
iv
1825 yılında yeniçeriliğin kaldırılmasının hemen ardından kurulacak orduya, asker bulmak için İstan­
bul'da nüfus sayımı yapılmış ancak Rus savaşı patlak
verdiğinden sayım diğer bölgelere uygulanamamıştı.
Gerçek sayım 183 ı yılırida yapılmıştır. ı 83 ı ve daha
sonraki 1844 sayımlarından sonra askeri, mali ve idari
reformlar yapılmıştır. Askeri kaygılarla yapılan bu sayımlar sırasında, askerlik çağındaki nüfusun yanına gizli işaret (mim) konularak halk tedirgin edilmemeye çalı­
şılmıştır. Daha sonra yapılan 1882, 1895 ve 1906 sayımlarının resmi sonuçları bugüne dek açıklanmadı.
] 856'da Anadolu ve Suriye özelinde de bir sayım yapı­
lır. Osmanlı Devleti, sayımlarda müslüm, gayrımüslüm,
Yahudi, Fellah ve Çingeneler'i ayrı saymıştır. Sayımlar­
da, Yörük ve aşiretler de ayrıca belirtilmiştir. (Doğrıı, Haliıne;
"
Osmanlı
Geçiş ve
Devleti'nde Toprak
Yazımmdan Niifııs Sayımma
Bir Niifııs Sayımı Ömeği ", Anadolıı Üniversitesi Fen
Edebiyat Fakiiiresi Dergisi C.l S.2,
w
1
1
ı2 Şubat 1919'da Osmanlı Hükümeti tarafından İs­
ciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensititiisii Dergisi, 5.3, 1989,
w
1
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Nüfus Sayımları
w
1
Sayanlar ve sayılanlar arasında farklı dil olduğu
böylesi durumlarda, nüfus sayımları bir gerilim alanı
haline dönüşüyor. Ve burada, sayanların bilinçli çarpıt­
maları ve yok saymalarına rastlanabiliniyor.
masından sonra Osmanlı devleti, nüfus sayımiarına daha önemle eğilmiştir. Toprak talebinde bulunmanın en
kuvvetli hukuki temeli nüfus çoğunluğunun kendilerinde olduğunu ispat etmektir. Sayımların hepsinde Müslümanların gayrımüslümlcrdan fazla çıktığını öne sürerek
bağımsızlık taleplerini engellemek istemiştir.
rg
1
Bir örnekte Türkiye'den verelim; 1965 sayımında
anadilinin Yahudice olduğunu söyleyen 10 bin kişi olmasına rağmen, dinini Musevi gösteren nüfus 40 bine
1
1
1
1
Osmanlı-Rus savaşları aynı zamanda demografi savaşı
da olmuştur. Taraflardan biri ele geçirdiği topraklara
hemen kendi nüfusunu yerleştirerek çoğunluk sağlamak
istemiştir. 1829'da Yunanistan'ın bağımsızlığını kazan-
şek­
çıkmasına
.o
1
Avrıca,
linde sorulunca, gerçek
neden oluyor.
ur
d
1
1
1
Osmanlı'nın Yıkılış
Nüfus
Eskişehir,
1983)
Döneminde
Sayımı Savaşları
1831'den sonraki tüm sayımlar İmparatorluğun toprak kayıplarını önleme mücadelesinin bir parçası olur.
Serbest!
Türkiye Cumhuriyeti
Sayımları
1926'da İstatistik Teşkilatı'nın kurulmasıyla, ilk nüfus sayımı 28 Ekim 1927 yılında yapılmış. 1935 yılın­
dan itibaren 1990 yılına kadar her 5 yılda bir sayımiara
devam edilmiştir. Yalnız 1940 sayımı %0.5 örnekleme
ile yapılmıştır. 1976 yılında toplanan Yüksek İstatistik
Şurası'nda, nüfus sayımlarının 1980'den sonra, her ıo
yılda bir yapılması kararlaştırılmış. Ancak 1990 yılın­
dan sonra bu karar. hayata geçirilmeye çalışıldı ise de
1997 yılında soruları dar kapsamlı tutulan bir sayım yapılmıştır.
97
Kasım
1998
Türk nüfus sayımlarının genel özellikleri şöyle özetlcnebilir; a) Dc-Facto (hazır-fiili), b) 5 yılda bir yapılması, c) 1 günde biririlmesi ve dışarı çıkma yasağı konulması, d) Sayımın bir milli görev sayılması, e)Toplan acak
Niifus tahriri-28 TeşrİııİevFe/1927, Cilt 2, Aııka­
ra 1929, Başı•ekalet İstatistik Umum Miidiirliiğii Yaymlan, s{113)
şıır/ar." (Umumi
nıın yapılması. (Serper, Doç. Dr. Özer, Türkiye Demografisi,
192 7 ve 1935 sayımlarında 'aile araswda komışulan
dil', 1940 sayımında 'ev içinde konuşulan dil', 1955'te
'ev l1alkının kendi aralarında koıwştıığu dil', 1960 ve
Filiz KitabeFİ, 1978, İstanbul)
1965
bilgilerin
kısa
sonuçlarının alınacak şekilde sayı-
sürede
şulan
Türk nüfus
sayımlarında
ise 'ev içinde ve aile arasmda konudil' sorularıyla, anadil belirlenmck istenmiştir!
sayımlarında
anadil
gizlenmesinin en büyük etmenlerini
şöyle sıralayabiliriz;
.o
kimlik kategorile ri daima listenin
başında
yer
alıyor.
1927 sayımında 14 dil tesbit edilirken, bunlar alfabetik sıra ile diziimiş ve ayrıca bir kategorilendirme yapıl­
mamış. 1935 ve 1945'te bu sayı 31'e yükselmiş. 1950'de
28 dil gösterilmiş ve bunlar 3 gruba ayrılmıştır (A. Türkçe, B. Mahalli Diller, C. Yabancı Diller). 1955'te alfabetik sıra ile 25 dil gösterilmiştir. 1960'da 25 dil tam 7 gruba ayrılmıştır (A. Türkçe, B. İslam Azınlık Dilleri, C. Diğer Azınlık Dilleri, D. Angiasak son Dilleri, E. Latin Dilleri, F. İslav Dilleri, G. Diğer diller). 1965 sayımında ise
bu gruplandırma aynen muhafaza edilmiş ancak tesbit
ak
1) 1960'lı yıllarda uyanan ve gelişen Kürt hareketi
(DDKO örgütlenm esi ve 49'lar olayı)
1927-65 yılları arası yapılan 8 sayımda tesbit edilen
diller, bir istikrar sağlamıyor. Bir sayımda tesbit edilen
bir dil, diğer sayımda gözükmü yor veya başka bir dilin
alt grubu olarak gösteriliy or. Sayımcıların, sahte etnik
kategorile r yarattığı da oluyor. Kategoriler şişiriliyor,
parçalanıyor, yeniden birleştiriliyor, karıştırılıyor, yeniden düzenleni yor ama siyasal bakımdan güçlü olan
ur
d
Anadili belirlemeye yönelik sorular 1985'e kadar
yapılan l l sayıında sorulınuş. Ancak 1990 sayımı ile
birlikte son 2 sayımda bu amaçlı sorular kaldırılmıştır.
1965 yılına kadar yapılan 7 sayımın sonuçları kamuoyu na açıklanmış, ancak sonraki 4 sayımın sonuçları bugüne dek gizlenmiştir. Sayım sonuçlarının kamuoyu ndan
iv
2) Bu uyanışın sayımiara yansıması sonucu Kürtçe'nin giderek yükseliş trendine girmesi. Örneğin, 195055 arası artış %0 iken, 1955-60 arası %1.92 ve 196065 arası %2.17 oranında artmıştır.
.a
rs
3) 6-7 Eylül yağmalamaları ve 1964'te Rumların sı­
nırdışı edilmesi sonrası gayrimüs lim azınlığın nüfusundaki azalmayı dünya ve Türkiye kamuoyu ndan saklama
amacı.
amaçlı soruların
Anadili tesbit etme
biçimi
w
192 7 ve 1985 yılları arasında yapılan tüm nüfus sayımlarında anadili tesbit etmeye yönelik sorular, sayılan
her kişiye yöneltilmiştir. Ancak sorular 'Anadiliniz nedir?' şeklinde sorulmamıştır. Anadan öğrenilen dili değil, o sırada ev içinde konuşulan ve/veya aile arasında
konuşulan dili
yaramıştır.
tespite
w
Örneğin, 1927'dek i ilk sayımda sayım memurlarına
talimatna rnede sayım defterlerine
yazılacakmalumatile ilgili 7. sütuna (anadil ile ilgiliolayönelik
yayımlanan
w
nına) ilişkin
" Bıı
siinıııa
hanesinde
öneri
şöyledir:
analisa nı
yazılır. Aııalisanıııdan
çolıık çocıığıı
maksat, o kimsenin
ile konuştuğu dildir. Mesela; bir kısım
ki Tiirk oldukları ı•e Tiirk-
MııseFiler, Boşnaldar vesaİre Fardır
çe bildikleri halde aileleri
arasınd,1 Mıısevice Fe Boşnakça
konu-
Serbest!
edilen dil
sayısı
31 'e
yükselmiştir.
Abazaca, Boşnakça, Gürcüce, Hırvatça, Lazca ve
Pomakça dilleri ilk sayım dışında tüm sayımlarda yer
alıyorlar. Kıptice (Çingenece) 1935 ve 1945 sayımların­
da belirtilirken nedense daha sonraki sayımlarda yer almıyor. Aynı yoksaym aya Tatarca da uğruyor, ilk 3 sayımda yeralırken daha sonraki sayım sonuçlarında izine
rastlanmıyor.
Tabii en ilginç gelişme Kürtçe üzerinde oluyor. Sayanların, üzerinde durdukları ve devamlı değişikliğe uğ­
ratmaya çalıştıkları dil Kürtçedir. 1927-35- 45 savımia­
rında Kürtçe tek başına bir kategorid e gösterilirken.
1950 yılında Kürtçe 3 alt gruba ayrılmakta (A.KürtçeKirmanca , B. Kırdaşça, C. Zazaca). Böylece, Kırdasi de
(Kırdaşça) denen Zazaca, ikiye bölünmek tc ve böylece
yeni kategorile r uydurulm akta. 1955 ve 1960 sayımında
bu ayrım gösterilmezken, 1965 sayımında bu çarpıtma
daha da ileri götüröler ek 4 ayrı dil yaratılmıştır(!); Kürtçe, Kırmanca, Kırdaşça ve Zazaca.
98
Kasını
19%
1
1
1
1
rg
Dillerin kategorite ndirilmes i
Türk nüfus sayımlarında farklı kimlikleri tesbit etmeınize yarayan 2 soru biçimi vardır: anadil ve din.
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
t
1
s
s
E R B E
K ü R
T
s
ü
1
1
1
1
1
A. Fethi
2000 yılına yaklaştı~ bugünlerde, 2000 yılının sadece kronolojik bir başlangıç de~il, dünya tar-
ihinin son 500 yılına damgasını vuran ve modernite olarak tarif edilen bir uygarlı~ bitişine de işaret
dair yaygın bir kanı vardır.
İnsanlığın
bugün bir uygarlık kriziyle karşı
bugüne kadar genel kabul gören
toplumsal, kültürel, siyasal, ekonomik, ideolojik
parametrel erin kökten değiştirilmesi gerektiği;
aksi takdirde yakın gelecekte bir bütün olarak
yaşamın s.ürdürülemez bir kerteye varabiieceği
ileri sürülmekte dir. Üstelik, toplumsal bölünmelerin bütün kutupları, böyle bir tehlikenin varlı­
ğını dillendirme ktedirler.
bütün kesimler
mektedir.
"kulvar
değiştirmesi"
tarafından
geaz çok hissedil-
.a
Ancak ikna edici ve kapsamlı alternatifle rin
sunulduğu ileri sürülemez. Sorunu ele alan her
öbek, kendi doğrultusunda sorunun bir yanını
eşelemektedir. Öyle ki herkesin söylediğinde bir
doğruluk payı vardır;,ancak sorunun sadece bir
yanını gördüğü için kısmidir ve bu nedenle de ikna edici olmaktan uzaktır. Uygarlık tartışmala­
rındaki yaygın eklektizmi n bir nedeni belizi de
budur.
w
w
w
1
rımlar,
ak
Kısaca, uygarlığın
1
1
1
söylenemez. Bilanço sonuçlarına göre yeni yatı­
herhalde önümüzdek i dönemin ana gündemi olacaktır.
karşıya olduğu;
reği,
1
1
ur
ettiğine
1
1
1
1
1
d.
or
g
Bir Sesli Düsünme Denemesi
rs
iv
1
1
1
1
2000'Ii Yıllarda Siyaset
Ayrıca uygarlık
ğerlendirmelerin
kriziyle ilgili tartışma ve deana odağı, olumsuzlukların ya
da karşı karşıya olduğumuz açmazların dökümünün yapılması biçiminde seyretmekt edir. İçin­
de bulunduğumuz dönem, deyim uygunsa, bir
muhasebe dönemidir. Geçen 5000 yılın bilançosu çıkarılmaktadır. Bilançonun tamamlandığı
Serbest!
99
Bugünün herhangi bir toplumsal hareketi, günümüzün bu temel gerçekliğini görmezlikten gelemez; sanki değişen hiçbir şey yokmuş gibi, yaşan­
mışlıklar üzerinden eski tarzda siyaset yapamaz,
en azından başarılı bir siyaset yapamaz. Kendi
gündemini ve programını oluştururken ve yürütürken, aynı zamanda insanlığın yüzyüze bulunduğu sorunlara çözüm imkanlarını da hesaba katmalıdır. Eninde sonunda bir toplumsal hareket
olan ulusal hareketler de bundan kaçınamazlar.
Bu durum ulusal hareketlere hem yeni güçlükler, hem de yeni imkanlar sunmaktadır.
Yeni güçlükler sunuyor; çünkü bundan önce,
ulusal hareketleri n esas sorunu siyasal mücadelenin başarısıydı. Siyasal mücadelenin başarısın­
dan sonra kurulacak siyasal ve sosyo-ekon omik
model, az çok belliydi: Ulusal mücadelen in güç
bileşkesine ve uluslararası bağlantıianna göre ya
kapitalist-l iberal modernleşme modeli ya da kapitalist olmayan kalkınma yolundan modernleş­
me modeli. Ulusal hareketin entellektüel kapasitesinin, kurucu modeller üzerinde yoğunlaşması­
na pek gerek yoktu; sorun sadece tercih yapma
ya da tercihe yön verme sorunuydu .
Kasını
199R
zanılmış bir siyasal mücadele açıkta kalabilir. İnsanlığın
henüz muhasebe aşamasında olduğu bir ortamda, böylesine güçlü bir meydan okumanın güçlükler i ortadadır.
yanda, bu durumun sunduğu yeni imkanlar
da vardır. Yüz yıldır dünyanın siyasal yapılanmasını belirleyen ana yaklaşımın temel taşları yerinden oynamış­
tır. Hiç kimse kararlılıkla ve tutarlı bir şekilde bunları
savunabil ir durumda değildir. Dolayısıyla ulusal hareket içerden ve dışardan moral bir dayatma altında olamaz. Seçenekler sınırlı değildir. Hemen hemen herkes
sıkıştığı için, esneme katsayısı yüksektir . Yaratıcı alter-
Daha da önemlisi, ulusal mücadele sinin seyri içinde
önerdiği yeni parametre leriyle ulusal hareket, uluslararası kamuoyu nda heyecan yaratabil ir ve böylece bir
yanda bir ilgi odağı olup desteğini güçlendir irken, diğer
yanda tarihsel bir görevi yerine getirebilir. Örneğin,
ulusal ya da etnik bir sorunla uğraşmayan bir devletin
hemen hemen bulunmadığı bugünün dünyasında, Woodrow Wilson'ın ilkelerinin başarısızlığı ortadayke n,
ulus-devlet çerçevesi dışında bir kendi kaderini tayin
hakkı yaklaşımı heyecan yaratabili r ve birçok topluma
nefes aldırabilir.
Bu bağlamda, hala en temel ulusal haklarını elde etmek için çetin mücadele ler vermekte olan uluslar, Veblen'in sözünü ettiği "geriliğin avantajları"ndan yararlanabilirler .
rs
iv
ak
ur
Diğer
natiflere uygun bir ortam vardır. Model çözüm önerilerine kapılar açıktır.
d.
or
g
bu her iki versiyonu nun da artık
ilerletici olmadığının ortaya çıktığı günümüz de, ulusal
hareketle r da artık böyle bir "lüks"e sahip değildirler.
Kendi mücadelelerini, yeni toplumsa l yaşam parametr eleri arayışının bir parçası olarak düşünmek zorundadır­
lar. Siyasal mücadele lerini yeni bir genel toplumsa l biçimlenme bağlamına oturtmalıdırlar. Aksi takdirde kaModernleşmenin
.a
w
w
w
1
1
1
Not: Postoyla adresine olfobe isteyenlerı posta pulu göndermeleri halinde bu hizmetten foydolonocoktır.
100
1
1
1
1
1
l<ürtlerin tarihi, müziği, coğrafyası, siyasi tarihi, dili, edebiyatı, etnografik ve
etnolojik geçmişi ve genel olarak Kürt kültürü ile ilgili l<ürtçe ve Türkçe
yazılmış kitapların yanısıra Kürtçe CD ve kasetleri bir arada bulabileceğiniz bir
merkez ...
Serbest!
1
1
1
1
1
Kasını 199:-ı
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
SE.RBESTİ
1
Yaprak Dökümü
Mustafa Aydogan
1
1
1
iv
ak
ur
d.
Bana
yabancılaşmış
Hazanda bahçeler de
burkan manzaraların yaşandığı bir mevsim. Hazan haçevreye bir daha bakmak
yitirir rengini. Bahçeleri
zindir derler, içine bir hüzün çöker bu mevsimi yaşageldi İçimden. Pınarın dudalaşmayı öteden beri seyanın, Bir yaşlının anılarının hüzün baglamasını andıdağındaki tebüssüm yeriverim. Çoğumuz bu dünne,
derin bir hüzün. Sular
yayı bir cennet bahçesi
rır havası.
eski şarkıların makamını
yapmak için nelere katçıkarmakta
yetersiz.
Gözler
buğulu,
yuvalarında sinmiş
lanmadı ki: Bu uçsuz bucaksız toprakların bir köşesin­
bir
biçimde.
Sessizliğe
gömülmüş
arzular.
Güller ısır­
de de, özlemiyle yanıp tutuştuğum bir Kürt bahçesi duruyor; orada, boynu bükük, hazandan hazin. Bir bahar ganlara, yarpuz kokusu siyanüre terk etmiş "damızlan­
mış atların nallarıyla eşilmiş" bu toprağı. O ki ırmak
arayışında. Kürt bahçesi balıara hasret. Çünkü, O, bugün balıarı değil güzü yaşıyor. Yapraklar sapsarı. Da- toprağa kollarını uzatmaktan aciz. Kuzular odayacak
mera peşinde. Ulu ağaçlar boynunu bükmüş, çaresizliği­
lından düşen düşene. Her yerde bir yaprak dökümü.
Ya praklar yerde yüzü koyun bir biçimde. Ya praklar iş­ ne çare arayışında. Rüzgar tüm şiddetiyle esiyor. Buna
levsiz, yapraklar umutsuz. Yapraklar anlamını yitirme- karşın, kırılmayan fidanlar var. Geleceğin ulu ve görnin eşiğinde. Ve yapraklar yaşama sırtını dönmüş, ikii- kemli ağacı olmaya, rüzgarın sertliğine karşı koyma yürekliliğini göstererek hak kazanmış fidanlar ve Güneş
min insafsızlığında insaf arayan bir halde. Yaşamdan
ölgün. Ay sularımızda yıkanınayı unutmuş. Ve iklim
intikam almak için güzün kimseyi dinlemez ve merhagüzü yaşayan bahçede, yürekleri çöle dönmek üzere
metsiz kalesine sığınarak merhamet aramakta.
olanlarla bir ölüm dansının sarhoşluğunda.
rs
1
1
1
Hazan ya da güz, gözlerimin bugulandıgı, yüreğimi
Ağaçlarda
güz hüznü. Bulutlar dopdolu, ağlamamak
için kendini zor tutuyor. Yıldızlar mavi göğü gölgeleyen
dumana direnişin arayışı içinde. Yaprakların yürek karartan haline düşmemek için kaymamanın koşullarını
.a
1
1
1
w
1
Mavilikleri aradı gözlerim. Kucaklaşmak istedim
Mavilikler de bir hayal olma yolunda. Maviliklerde yaşamı arayanların gözlerinde öfke, yüreklerinde sevcianın gizemi ve beyinlerinde umudun düşü. Sular
maviliğe hasret. Sular sessiz ve durgun. Sular kükreyen
bir aslan gibi dağdan süzülerek inmenin özleminde. Gürül gürül akmayı unutmuş. Kanallar suya hasret. Pına­
rın başında bir ejderha. Ejderhanın ağzında lavlar, durmadan ateş püskürüyor etrafa. Pınarbaşının bundan
böyle bir sevcia diyarı olmasına izin yok. Ağıtlar yakılı­
yor, gizlice. Artık bundan böyle suyun nasıl ve ne zaman akacağı ejderhanın insafına kalmış.
doyasıya.
w
1
w
oluşturma çabasında.
1
1
1
1
1
or
g
1
Serbest1
Duygularımla düşüncelerim arasındaki ınce
hatta
dayanabilmenin gücünü ölçmeye çalıştığım bir anda,
bir kuş sesiyle uyandım. Sulardan içmek istiyordu gönlünce. Birden pınarı izledim acı duyarak. Suyu düşledim
usulca, yakılan ağıtlara katılarak. Sonra maviliklere
dalmak istedim yıkanarak sevdamın derin sularında.
Yosunlada süzülmek istedim. Yüreğimin iki kolu arasında akmak istedim tüm, gücümle.
1
Güneş ışınlarının sıcaklığını
tenimde duydum sonra.
Dostluk ve sevecenlikle okşadılar bedenimi. Ölgünlüğü
aşmış bu dost güneşin yarattığı bir ortamda, birden bir
çocuk belirdi karşımda. Gözleri bir mutluluk pınarı, yüzü rengarenk çiçeklerle bezenmiş bir umut bahçesi. Gönül diyarım diyordu, iki ırmak arasında suya hasret bı­
rakılmış bu yıllanmış toprağa; korkma diyordu "yüreğim bir çeşme olup akmak üzere. Ve sonra gelsinler seyrine bağrından bereket fışkırmasının".
101
Kasım
'l9n
İ
1
1
1
1
1
HAKLARI
NSA N
or
g
Fırat'ın Ölümü
1
Birgün Ülkede Gündem gazetesinde bir haber yayınlandı. Van'da 12 yaşmda bir çoçuk askeri "dur"
ihtarına uymadı~
gerekçesi ile vurularak
hiçbir gazetede
yaymlanmadı
ölmemişti...
bu
ur
haber. Sanki Fırat hiç'yaşamamış ve hiç
öldürülmüştü. Başka
d.
Eren Keskin
Hemen mahalleli tarafından hastahaneye kaldı­
rıldı; ancak çocuk bedeni dayanmadı, kurşunla­
rın yarasma ve öldü. Sanki hiç yaşamamışçasma,
unuttılarak öldü Fırat. Bir küçük gazete haberi
bile olmayı haketmeden ...
rs
iv
ak
Oysa aynı günlerde tüm medya, İzmir'de gözaltına alınan dört küçük kızla ilgiliydi. Kızlar
dans ederek, kimsesiz çoçuklara para topluyordu.
Ellerinde taşıdıkları kartların renklerini, yanlışlık­
la san-kırmızı-yeşil seçtikleri için, bölücü olabilecekleri endişesi ile karakola götürtilerek sorgulanmışlardır. Tabii ki son derece vahim bir olaydı.
Daha çok ilgilenmeyi hakediyordu. Haklı olarak
bir çok örgüt ve kurum bu olayın çocukların psikolojisini nasıl etkilendiğini tartışıyor ve hep bir
ağızdan çocuk haklarını haykırıyorlardı.
.a
yapıyordu.
üzere Van'a gittiğimde tam
bir dram ile karşılaştım, Son derece yoksul bir ailenin çocuğu idi Fırat. Babası başka bir kadınla
evlenmiş ve Mersin'e yerleşmişti. O annesi ve
dört kardeşiyle birlikte Van'da oturuyor, evine
bakıyordu. Annesinin bir tanecik büyük oğluy­
du. Olay günü, yani 6. 9. 1998 pazar günü, yüzrnek için Van Gölü'ne girmişti. Akşam üstü saat
19.00 sularında, henüz havanın kararınadığı bir
sırada, elinde ıslak külotunu koyduğu poşetle
evine dönüyordu Fırat. Daracık bir sokakta bulunan askeri lojmanın önünden geçerken birden
birkaç el silah sesi duyuldu. Fırat yere yıkılmıştı.
w
w
Olayı araştırmak
w
ölümünden sonra Van'da askeri savonu vuran askere karşı sadece, "dikkatsizlik
ve tedbirsizlik sonucunda ölüme sebebiyet vermek"ten dava açmıştı.
102
1
1
1
cılık
ile konuyu konuşmak
cevap çok ilginçti:
Savcı
Bu haklı tepkiyi gösterenler, aynı günlerde
bir asker kurşunuyla ölen Fırat'ı görmemişierdi
bile. Bir Kürt çocuğun ölümüne tepkisiz kalan
bu toplum, çocuklar arasında dahi ayırırncılık
Serbest!
Fırat'ın
1
1
diği
istediğimde
ver-
"İnsan Hakları Derneği'nin başka ilgilenecek
bir konusu
kalmadı
da bu olayla
mı
ilgileniyor?"
Evet resmi görüş bir kez daha hükmünü ver12 yaşındaki Fırat'ın ölümü ilgilenmeye
değmeyecek kadar basit ve sıradan bir olaydı.
mişti.
Gizlenmek istenen Fırat'ın ölümü değil,
Onun ölümüne neden olan, büyüklerin başlattığı
ama en acımasız sonuçlarına Fıratlar'ın katlandı­
ğı savaştı.
Kimilerince "terör", kimilerince "düşük yoğunluklu çatışma", kimilerince "savaş", diye tanımlanan şiddet ortamı, birçokları gibi Fırat'ı da
aramaızdan, sessizce alıp götürmi.işti.i ...
Kasım 199H
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Aynısı
Nikaragua için de geçerliydi.
seçerek Nikaragua : Haziran 1978- Haziran
1979 (Nicaragııa: ]ııne 1978-Jııne 1979) adlı kitabını hazırladı (Pantheon Books, 1981).
Bundan on yıl sonra Sandinista zaferi sırasında
geri döndü ve Devrim' den Resimler (Pictures from
a Revolution) adlı filmin yardımcı yönetmenliğini
yaptı. Bu filmde çevre insanlarının daha önceki
hallerini gösteren fotoğrafları da kullanıldı.
si
va
Meisetamamiyle kendine özgü olduğunu kabul ediyorlar ve çatışmalarda siviller
ile askerler arasındaki sınırın çok net bir biçimde çizilemeyeceğini kabul ediyorlar. Meiselas
gördükleri ni, görsel dökümanta syon haline getirirken bunların tamamını sosyal bir zemine
oturttuyor . İlk projesi bol fotoğraflı soyağacı kitabı, Landa'nun Tarihi'ydi (History of Landa).
Bu kitap, Güney Carolina'nın endüstriyel kasabalarından birinin kuruluşunun ikiyüz yılını kronolojik olarak anlatıyordu. Meiselas'ın, Karnaval Striptizcileri (Carnival Strippers) adlı çalış­
ması (Farra:r, Straus & Giroux, 1976), New England fuarında gösteri yapan kızları inceliyordu.
Bu kitapla Meiselas, ülkenin en prestijli fotoğraf
ajanslarından biri olan Magnum Photos'un dikkatini çekti.
.a
r
w
w
w
bilmiyordum.
ki, bu tarz benim çalışma stilimi oluştu.rmuştu."
Fotoğraf eleştirmenlerinden bazıları
las'ın bakış açısının
1
1
1
1
1
kalaca~ımı
Susan Meiselas, belki de dünyanın en çok taGenelde alıştığımızdan
daha farklı bir tarzda savaş fotoğrafçılığı yapan
Meiselas, Nikaragua ve El Salvador devrimlerini
görüntülemişti. Savaş fotoğrafçıları genellikle
bulundukları yerdeki çatışmaları görüntüler ler,
oysa Meiselas ülkelerin savaştaki durumlarına
tanıklık ediyor ve siviller için savaşın ne anlama
geldiğini, onların bakış açısıyla veriyor.
1
1
1
1
zaman orada
nınan savaş fotoğrafçısı.
1
1
1
gitti~im
Sonraları farkına vardım
1
1
"Kürdistan'a
ku
rd
1Holly Metz
.o
rg
1
_R_o_··_P_O_R_T_A_J
1
1
Tarihin Gölgesinde
1
Kürdistan
1
Magnum, çeşitli dergilerle çalışıyordu. Bu
dönemde Meiselas Nikaragua 'ya gitti. Ajans,
Meiselas sayesinde, tüm dünyaya devrim savaş­
çılarının görüşlerini açıklama olanağını
buldu.
Meiselas, Nikaragua 'da bulunduğu yıl 5 binden
fazla fotoğraf çekti. Bunlardan yetmişiki tanesini
·;erbesti
103
Meiselas'a göre bir fotoğrafçının görevi, geçbugün arasındaki farkı ortaya koymak.
Meiselas'ın en son projesinin adı ise, Tarihin
Gölgesinde Kürdistan (Kurdistan: In the Shadow
of History) (Random House).
mişle
Meiselas, Kürdistan tarihine 1991 yılında
Kuzey Irak'a yaptığı bir gezi sonrasında ilgi duymaya başlamış. Bu gezi sırasında, Saddam Hüseyin'in Kürtlere karşı giriştiği ölümcül kampanyanın "görülebile n kalıntılar"ını, yani mültecileri
ve toplu mezarları görüntülemiş.
"Kürdistan"ın
önsözünde Meiselas, bunlailk toplu mezarlar olmadığını
belirtiyor ve bu çalışması esnasında geçmişi çok
fazla anlayamadığı için bugünü görüntüler ken
kendisini garip hissettiğini belirtiyor. Yazısında ,
"Şimdi farkediyor um ki, bu mezarların örtülmesi, beni geçmişe yönelik kazı yapmaya yöneltiyor" diye yazıyor.
rın, görüntüiediği
Meiselas, MacArthu r'un desteğiyle, Kürt
anayurdun un tarihini oluşturmak için altı yıldan
fazla süre, döküman ve fotoğrafı biraraya getir-
Kasını 199K
KURD !STAJ '\
örnek olarak Türkiye verilebilir. Bu tür
bilgiler ne okullard a öğretiliyor, ne de
kitaplar da bulunuy or.
Birinci Dünya Savaşı so·
masında çizilen dünya haritasını inceledi. Coğrafik olarak pek çok Kürt -Türkiye gibi- farklı ülkelerde yaşıyor ve
oralarda cezaların verdiği korku sebebiyle kültürlerine ve dillerine sahip çı­
çalıştı.
ve Kürtler, Kürdistan'ın
coğrafi olarak farklı bölümleri, bazı
olaylar ve farklı peryodlar için detaylı
tarihler yazmışlar. Ancak yazıya geçmemiş büyük bir tarih var. Bu bilgilerin çoğu durumu n farkında olan aileBatılılar
kamıyorlar.
bir arkadaşımla birlikte Meiselas'ın stüdyos unun bulundu·
ğu Manhattan'ın küçük İtalya bölümün de endüstriyel
bir okulun zemin katına gittik.
Şubat ayında,
doğru.
Bazen insanlar birşeyler yapıyorlar ve geriye baktıklarında aradaki bağiantıyı ancak görüyorlar. "Lando" projesi benim için son derece erkendi, hayatıının başka bir dönemiydi; önce güney Bronx'd a daha sonra da güney Caro-
Susan Meiselas: Evet, bu tesbitiniz
fotoğraf öğretmenliği yapıyordum.
Lando, güney Carolina 'da bir endüstriyel kasaba,
okulda olmadığım bir haftason u, yedi ayrı jenerasyonun yaşadığı bu yeri keşfetmiştim.
kulaktan kulağa aktarılan soyağa­
cını çıkarmak ve bunu fotoğraflada desteklemekti. Bu
fikir aklıma oradayk en geldi, çünkü kasabanın en ilginç
özelliği insanların kasabay a yerleşmeleri ve buradan takasabanın
.a
r
Fikir,
Kesinlikle. Bu durumd a Kürtler bizim onları gördüğümüz şekilde görünüy orlar. Bugün, onlar hakkında
Saddam'ın kurbanları olarak konuşuyoruz. Amerika'nın Bağdat'ı bombaladığı sırada, Amerikan kamuoyunda kullanıldılar. Bu onların istediği bir durum değil, kimse onlar için neyin en iyi olduğunu düşünmüyor.
Kürt tarihini aniattığınız kitabın bazı bölümleri Ba~
nlılar için oldukça karışık. Çünkü Banlılar kendi çarpıt­
tıkları konular üzerinden arşivlerini oluşturuyorlar.
Bu kitap insanlar a farklı şeyler anlatıyor. Bunları
görsel bölümle rde saprama daha zordur, herhalde ama
!isan kesinlikle bu taraflılığı ortadan kaldıracaktır. Bu
arada unutma mak gerek, Batılılar tarihin korunmasına
yardımcı oldular. Konunu n sadece orada yaşayan insanların yaşadığı bölgeyle sınırlı kalmasını önlediler,
bölgenin dışına çıkardılar ve Kürtlerin kendilerinin dahi sormadığı soruları sordular . İnsanların kendi tarihleri hakkında yazmaları gerektiğini anlamaları, önemli
1
1
1
1
1
1
1
1
İsveç'te18 bin- 20 bin arası , İngiltere'de 20 bin ve
1
1
1
tarihine
400 bin Kürt Almanya'da yaşıyor. Amerika'da
da kendilerini Kürt olarak kabul eden 10 bin ile 15 bin
arasında insan yaşıyor. Tabii ki bunlar yaklaşık sayılardır.
1
Evet. Özellikle kimi zaman yer değiştirme sebebiyle,
kimi zaman başka nedenlerle tarihleriyle bağlantıları
kalmaya n insanlar için. Bazen de bu durum devletlerin
resmi baskıları sebebiyle ortaya çıkıyor. Böyle ülkelere
Geçen yıl yaklaşık 4 bin Kürt, Guam'd an Amerika'ya getirildi. Bu insanlar Irak Kürdistanı'ndan geldiler.
Bu insanlar ya insani yardım kuruluşlarında çalışmışlar
ya da bir biçimde Saddam 'a karşı girişilen darbede rol
almışlardı. Darbe başarısız olunca Amerika gitti ve Batı-
şınmalarıydı.
w
w
Önceleri işe kasabanın en yaşlılarının fotoğraflarını
arayıp bulmakl a başladık. Soyağacı büyüdük çe, sadece
kalanlar la ilgilenmeye devam ettik. Sonunda bu küçük
kasabacia aileler arasındaki bağlantılar ve insanların
bilmediği gizli öykülere ulaştık.
w
Kürdistan'da Banlılar tarafından üretilmiş pek çok
imgelem kullanıyorsunuz. Kürtler, kültürlerinin dışmda
bulunan başkaları tarafından anlatılıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Belki de varoldukları bile kesin değil.
si
va
lina ve Mississippi'de
saklanmış.
ku
rd
Holly Metz: Bana öyle geliyor ki, kaleme alınışları
arasmda yirmi yıl bulunsa da "The History of Lando"
ve "Kürdistan: In the Shadow of History" arasmda bir
bağ bulunuyor.
lerde sözsel olarak
.o
rg
meye
1
1
1
1
1
Kürdista n projesi de, bu topluluk la
lü tarihi ortaya çıkarma işiydi.
çalışma
ve örtü-
Kürdistan' dan toplanan görüntüler
temeller oluşturuyor değil mi?
oranın
Serbest!
bir
şeydir.
Avrupa'da ve Amerika'da kaç
tane
Kürt yaşıyor?
yaklaşık
104
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
ları
yerdeki
çatışmaları
savaştaki durumlarına tanıklık
kapsıyor.
Evet. Az önce burada bulunan hanımın adı Catherine' dir. Bana bir keresinde New York Üniversitesi'nde
öğretmenlik yapan bir Kürt adamın dairesine gittiğinde
gördüklerini anlatmıştı. Ahmet, Arapça öğreten bir dilbilimcidir. Catherine, Ahmet'in dairesine gittiğinde orada
bir bavul görmüş. İçi de giysilerle doluymuş. 30 yıldan
fazla süredir burada bulunmasına rağmen, bu adam psikolojik olarak bavulunu hazır tutuyor ve öyle oturuyormuş. Ülkede durum değişirse bir an önce Irak Kürdistanı'na gidip orada öğretmenlik yapmayı umuyormuş.
edilmiş toplulukları değişik
durumlarda taoldu. Bazı asimile olmuş insanlar var.
Onlar kendilerini o anda yaşadıkları ülkenin vatandaş­
ları olarak kabul ediyorlar. Bazıları ise, kendi yaşam süreleri içinele varolup olamayacağını bilmedikleri bir yeri geçmişte kalmış bir rüya olarak görüyorlar.
nıma olanağım
Bazı durumlarda, birşeyleri hatıriamanın yeri cloldurulamaz. Bunlar, bazen bulundukları vadiyi ikiye ayıran
bir dağ olduğu gibi, annesinin pişirdiği ekmek kadar
basit olabilir.
·~
mı.
Kitabımın,
gelenekleri hatırlatınada büyük bir rolü
Bu gelenekler en iyi biçimele ailelerin içinde yaşatılıyor. Kitabın etnografik bir yanı
yok. Bu daha çok, tarihin farklı dönemlerde gelişen
olayların, yaşamlarını nasıl şekillenclircliğini gösteren
bir çalışma.
w
olacağını sanmıyorum.
Kürtlerin tarihlerinde unutmak istedikleri
pek çok bölüm bulunuyor.
acı
dolu
w
1
1
1
1
1
1
genellikle bulunduk-
ediyor ve siviller için
geldiğini, onların bakış açısıyla
Bu kitap sürgündekllerin hatıralarıru canlandırabilir
1
1
fo-
görüntülerler, oysa Meiselas ülkelerin
Netice olarak, projenizin bir bölümü, mecburi olarak, sürgünde bulunanları
Sürgün
savaş
yapan Meiselas, Nikaragua ve El Salvador devrim-
görüntülemişti. Savaş fotoğrafçıları
ne anlama
bir tarzda
savaşın
veriyor.
Kur'an'ı taşıyor, diğeri
ise
tabanca. İkisi de farklı
objeleri tutarak, ayakta
dimdik duruyor.
Bu fotoğrafı bana veren adam, onun kendisine
g
lerini
farklı
nasıl ulaştığını, fotOğrafta­
kilerin kim olduğunu hatırlamıyor. Niçin bu fotoğrafın
kendisinde bulunduğunu da bilmiyor. Geçmişte bir mektup arkadaşı olduğunu büyük bir olasılıkla fotoğrafın ondan kendisine geçtiğini düşünüyor. Bu fotoğraf bence, hayattaki tercihleri tamamiyle sembolize ederek gösteriyor.
or
1
toğrafçılığı
daha
d.
öyle ya da böyle bir
biçimde ilişkide bulunmuş
bu insanları oradan aldı.
Onlar potansiyel bir tehlikenin içindeydiler.
alıştığımızdan
tanınan savaş fotoğ­
Bu işe başladıgıruz zaman bir toplantı yapmayı dümü?
şündünüz
Bunu düşündüm, özellikle benim gibi Kürtler hakçok az bilgisi olan insanlar biraraya gelmeliydiler.
Ancak kitap ortaya çıktıktan sonra bu kitabın daha çok
Kürtleri ilgilendircliğini anladım. Ayrıca kitabıının fotoğrafçılardan daha çok antropologlar ya da tarihçiler
için faydalı olduğunu fark ettim.
kında
ak
1
lılarla
Genelde
en çok
Kürtlerin ba~ızlık çabalarmda, Amerika'nın rolü
ne oldu?
Kürtlerin tarihinde, Amerika'nın kendilerine ihanet
yönünde bir duygu vardır. Aslında ABD politikası
için biraz şaşkın diyebiliriz. Ancak diğer yandan Amerika, Kürtleri korumak için Kuzey Irak'ta uçuş yasağı getirmişti. Öte yandan Kürt gerillalarına karşı Kuzey
Irak'ta yapılan Türk istilalarına ses çıkarılmamıştır.
ABD; Kürtleri bir bütün olarak korumakla pek ilgilenmemiştir. Sözün kısası işimize yaradıkları zaman onları
koruyor, eğer yaramıyorlarsa korumuyoruz. Türkiye'nin
güneydoğusundaki Kürtlerin evleri yanarken, Irak'takileı-in eviw-ini onartan ABD, bu konuda çelişki içindedir.
iv
1
rafçısı.
w
.a
rs
1
1
1
1
dünyanın
Susan Meiselas, belki de
ur
1
Kitapta işittikleri ancak görmedikleri liderlerinin resimleri ve halktan profiller yeralıyor.
Kitapta çok ilgimi çeken bir fotoğraf bulunuyor. Bu
yirmili yaşlarının başında iki adam var. Bir
tanesi elinele bize İncil E;ı,; görünen şeyi ama aslında
fotoğrafta
Serbes ri
ettiği
Bu tarz ihanetler onyıllardır sürmekte. 1970'lerin başında ABD, Şah yönetiminde İran'da yaşayan Kürtlerin
Irak'a karşı ayaklanmalarını desteklemişti. Ancak 1975
yılında İran ile Irak, aralarında anlaşmaya varınca ABD,
Kürtler'den tüm desteğini çekti. Bu olaydan sonra yüzlerce Kürt öldürüldü ya da sürgüne gitmek zorunda kaldı. O dönemde Henry Kissinger çok güzel bir laf etmişti;
"Gizli hareketle misyonerlik çalışmaları birbirine karıştı­
rılmamalı" demişti. Bugün Amerika, yine aynı durumda.
Sadece Amerika değil, Kürtler kendi komşuları ve
diğer süper )Iüçier tarafından son yüzyıl boyunca piyon
olarak
1 OS
h.ullanıldılar.
Kasını
19%
Kürtlerin tarihinde, Amerika'nın kendilerine ihanet ettiği yönünde
bir duygu vardır. Aslında ABD politikası için biraz şaşkın diyebiliriz.
Bazı durumlarda, uzun
Ancak diger yandan Amerika, Kürtleri korumak için Kuzey Irak'ta
vadeli projeler sizi seçiyor,
siz onları seçmiyorsunuz.
uçuş }'(!Sağı getirmişti. Öte yandan Kürt gerillalarına karşı Kuzey
Irak'ta yapılan Türk istilalarına ses çıkarılmamıştır. ABD; Kürtleri bir
gittiğim
sorunları
bulunan güç
durumdaki kişilerle ilgili
uzun vadeli bir çalışma
yapıyor. Ama bu çalışına­
ya kimse bakmak istemiyor. İşin aslı, fotoğrafçı­
lar bu tür çalışmaları
yapmak istiyor ama bu
tür işlerle dergiler ilgilen-
1
1
düşüncenin
varolabilmesi, bizi bu insanlardan ayırıyor.
ak
Bir olayı yansıtmanın pek çok yolu vardır. Fotoğraf­
lar sorgusuz sualsiz Sandinistaların aniaşılmasını sağla­
dı. Ayrıca o fotoğraflar Sandinistaların kendilerini biçimlendirmelerine yardımcı oldu.
O fotoğraf hakkında sık sık konuşuyorum. Orada
bir tarih vardı ve o tarih konusunda haberim, hiçbir fikrim yoktu. Böyle bir şeyin olabileceğini ben aklıma bile
getiremezdim. Ailemden bir kişi geceyarısı evden alına­
cak ve de uzaklara, bir yerlere götürülecek. Böyle bir
ur
Nikaragua'dayken çekti~ foto~aflar kısa bir süre sonra basılıyordu. Böylelikle asiler sonuçları hemen
görüyorlardı. Foto~aflannızm daha iyi çıkması için size poz verdiklerini okumuştum.
d.
or
g
Kürdistan'a
bütün olarak korumakla pek ilgilenmemiştir. Sözün kısası işimize
zaman orada kalacağımı
bilmiyordum. Bu Nikara- yaradıkları zaman onları koruyor, eğer yaramıyorlarsa korumuyogua için de geçerliydi. Bu
ruz. Türkiye'nin güneydoğusundaki Kürtlerin evleri yanarken,
bir şekilde benim çalışma
stilim oldu. "Nikara- lrak'takilerin evlerini onartan ABD, bu konuda çelişki içindedir.
mıyor.
gua'ya 1978 yılının Haziran ayında gittim, savaş ise Ağustos'ta başladı. Ben sadeNikaragua'da çekti~ bir foto~afı gördükten
ce enteresan bir yere gittiğimi sanıyordum. Birkaç ay için- sonra aklıma hep şu soru takıldı. Böyle bir gaddarlı~
de aniden savaş çıktı. Bu süre içinde orada nasıl yaşaya­ görüp, görüntüledikten sonra siz ne hale geldiniz? O fobileceğimi öğrenmiştim, böylelikle savaşta kolaylıkla orato~afta bir adam kesilmiş ve bir tepeye fırlatılmıştı.
da kaldım."
1
1
1
w
.a
rs
iv
Nikaragua'da Sandinistaların kusursuz bir imajı
vardı. Devrimden sonra pek çok insan o fotoğraflardan
pul, kiliın, paster ve billboardlara ilan yaptı. Bu işlerden
hiçbir zaman için telif ücreti alınayı düşünmedim, çünkü onlara göre bu çalışmalarıının hepsi kendilerine aitti. Bu durum karşısında kendimi çok iyi hissettim çünkü birşeyler üretiyordunuz ve insanlar gerçekten bunlara değer veriyordu.
Diğer yandan elbetteki o fotoğraf, bakılması son derece güç bir görüntü. Ancak o,fotoğraftaki doğa güzelliği, o görüntüye ayrı bir kuvvet katıyor. Bu fotoğrafla
ilgili insanların ne konuştuklarına çok fazla tanık olmadım. Ancak söyleyebileceğiın tek şey, ben orada neler
olduğunu ve niçin olduğunu anlamaya ve bunları görüntülemeye çalıştım.
1970'lerde savaş foto~aflarınızda renk kullandıgı­
nız için eleştirilmiştiniz. Oysa şimdi renk gereklilik, hatta "New York Times" da bile foto~aflar renkli kullanı­
lıyor. Bir belgesel foto~afçı olarak başka ne tür degişik­
likler gördünüz?
w
w
"Newsweek" ve "Time"ın dış haberlere ayırdığı
sayfalar yirmi yıl öncesine göre çok daha az. Bence fotoğrafın siyah-beyaz ya da renkli olmasının hiçbir önemi yok, asıl önemli olan dış dünyaya olan ilginin bu kadar azalmış olması.
Uzun dönemli belgesel çalışma yapan foto~afçılar
kaldı mı?
Yani, o foto~afı çekmek, aradaki boşlu~ görülebilir hale getirmek ve arada bir ha~ oluşturmaya çalışmak
olarak açıklanabilir mi?
Aradaki boşluğu doldurmaya çalışmak. Çok az insan dünyada neler olduğuyla ilgileniyor. Her iki tarafta
da bulunmak son derece fazla acı verici bir olay.
Kürdistan'da olduğu gibi sınırların uzakta olmasının
hiçbir önemi yok. İnsanlar güney Bronx'da da, Kürdistan'da da olanları bilmek istemiyorlar. Bu nedenle belgesel fotoğrafçılar, insanlar arasındaki kopukluğu nasıl
ortadan kaldıracaklarını bilmiyorlar.
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Bu görev sadece bir çalışmayla yerine getirilemez.
Belki bir ömür çalışılarak insanlar arasında köprüler
kurulabilir.
1
Çev: Nuray Mestçi
Progressieve, Cilt 62- Sayı 4. Nisan 1998
1
Evet bazı fotoğrafçılar var. Örneğin Meryl (Meryl
Levin, Meiseias'ın yardımcısı) güney Bronx'da sağlık
Serbesti
1
1
106
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
d.
1 • Türkiye, Suriye
ak
sınırına askeri yığmak yaptı.
KDP Lideri Mesud Barzani ve YNK Lideri Celal Talabani, Ankara sürecini geride bırakarak, ı 7 Eylül ı998'de Washington'da Amerika Dışişleri Bakanı Madlein Albright'ın aracılığıyla bir araya gelerek yaptıkları antlaşma ve İtalya Parlamento binasında 30 Eylül'de toplanan 'Sürgünde Kürt Parlamentosu'nun ardından, Türk devleti, uluslararası alanda kendini adeta bir Kürt kuşatmasında hissetti ve böyle bir atmosferde; Türk ordusu, Suriye'nin PKK'ye yardım ettiği gerekçesiyle, 618 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırında stratejik noktalara askeri birlikler kaydırdı. Türkiye Cumhurbaş­
kanı, konuya ilişkin TBMM'nin yeni yasama yılına başlaması nedeniyle yaptığı konuşmada, 'Tüm
uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı
mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu ve sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum.' dedi.
iv
1
rs
1
1
• Kürdistan Demokratik Partisi Lideri Mesud Barzani, KDP'nin Sesi _R.adyosu'nda yaptığı konuşma­
da, PKK'nin kendilerine yönelik ateşkes çağrısını önemli bulmadıklarını belirtti. Barzani, "Eğer
PKK, kontrolümüzdeki bölgeyi tamamen terk eder ve bize saldırmazsa, biz de onunla uğraşmayız.
Bize yönelik saldırgan tavırlarını sürdürdükçe biz de karşı koyarız." dedi. Bilindiği üzrere PKK, Türk
devletine karşı J.984'ten beri yürüttüğü savaşta, ı Eylül ı998'de üçüncü kez tek taraflı bir ateşkes
ilan etmişti. PKK'nin lideri ve PKK'nin üst düzey yetkilileri, yapılan ateşkesin KDP'yi ve Güney Kürdistan' ı kapsamadığını belirtmiş ve KDP ile olan çatışmalarını yoğunlaştırmıştı. Daha sonra, Eylül
ayının sonlarında PKK, KDP'ye de ateşkes çağrısında bulunmuştu.
.a
1
w
1
2 • Türk GenelKurmay
1
1
Başkanı
açıklamasında
Hüseyin Kıvrıkoğlu, "Suriye ile aramızda ilan edilmemiş bir savaş dubulundu.
w
rumu var"
w
1
1
1
or
EKiM
1
1
1
1
1
1
KRON OLOJi Si
g
AY I N
ur
1
sınırında askeri tatbikat düzenlemeye başladı ve izinleri kaldırarak, bölgedeki askeri biriikiere 'üçüncü alarm' durumuna geçme emrini verdi. Başbakan Mesut Yılmaz, bir yandan bölgede yapılan tatbikatın NATO'nun Akdeniz tatbikatma bağlı olduğunu belirtirken, bir taraftan da
'Suriye sabrımızı taşırdı, ordu emir bekliyor'diyerek Suriye'ye gözdağı verdi.
3 • Türkiye, Suriye
• Suriye, devlet radyosunda PKK'ye yardım ettiğini yalanladı. Türkiye'yi ikili görüşmelere çağırarak, sorunların diplomatik yollarla çözülmesinden yana olduğunu belirtirken, Baas Partisi'nin resmi vavın
organlarında, "Türkiye'nin bu tutumu, Ankara ile Tel Avivarasındaki çok yönlü antlaşmanın, işbir­
liği ve koordinasyonun sonucudur. Türkiye'nin bu siyaseti de, Arap ve İslam ülkelerinin hegemonya-
Scrbesti
107
Kasım
1998
1
sını kırmak isteyen İsrail'e hizmet ediyor" şeklinde yorumlar yer aldı. İsrail Devlet Başkanı Netan-
yahu ise, Türkiye ile Suriye arasındaki gerginliğe taraf olmadıklarını açıkladı.
• Öte yandan Türkiye 10.000 kadar askerden
(Kuzey Irak) doğru harekete geçirdi.
oluşan zırhlı
askeri birliklerini Güney Kürdistan'a
1
4
• Irak, Türkiye'nin Kuzey Irak'a (Güney Kürdistan)
5
• Şam-Ankara krizinde, İran ve Arap Birliği, İsrail'i suçladı. Libya, Irak, Yemen, Katar, Umman ve
Suudi Arabistan gibi Arap ülkeleri ise Suriye'ye desteklerini bildirdiler.
1
1
6
• Kriz üzerine Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, sorunun diplomatik yollarla çözümü için
Hafız Esat'la yaptığı temaslardan sonra Ankara'ya gelerek, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile
1
or
g
saldırısını kınadı.
görüştü.
• Ankara, krize ilişkin Hüsnü Mübarek'e Türkiye'nin görüşlerini içeren bir dosya sundu. Dosyada
esas olarak belirtilen şuydu: "Suriye'yi Türkiye'ye yönelik mevcut ve açık bir tehdit olarak algılı­
yor ve sözlü taahhütlerine güvenmiyoruz. Suriye, hiçbir zaman Öcalan'a barınma olanağı vermeyeceğini, Türkiye'ye karşı terör silahını kullanmayacağını söylemez. Ancak belli bir süreç sonunda Öcalan'ı, Türkiye'nin tatmin olacağı bir konuma soksun."
ur
d.
7
• Rusya, "Suriye'nin Türkiye ile dostça diyalog kurma
çağrısını
destekliyoruz" dedi.
• Hüsnü Mübarek Ankara'daki temaslarını tamamladıktan sonra, tekrar Şam'a dönerek Hafız
Esat'la görüştü. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, ABD yönetiminin Mübarek'in Suriye ile Türkiye arasındaki gerginliği gidermek için başlattığı girişimi memnunlukla karşıladığını
ak
8
açıkladı.
-Ankara kriziyle birlikte adeta savaş borazanlığı yapan Türk basının manşetlerinden, "Türkiye Ezer Geçer", "Bir ucundan girer, öbüründen çıkarız", "Blöf yapmıyoruz", "Ya Apo Ya Savaş", "Sümüklü Suriye, Apo'yu bize verecek" gibi başlıklar inmedi. Bu arada Ankara, krizin aşı!ması için Şam'a 45 günlük bir süre tanıdı.
Şam
• İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi, arabuluculuk amacıyla Şam'da yaptığı görüşmelerden sonra Türkiye'ye geldi. Harrazi'nin Süleyman Demirel'e "Üzerlerine gitmeyin; Suriye, Abdullah Öcalan ve PKK'lileri barındırmayacak." dediği bildirildi.
.a
9
rs
iv
•
w
• Satellitik yayın yapan MED TV'nin yayın frekanslarına gönderilen çeşitli sinyallerle, yayın akı­
şına müdahale edilerek uzun aralıklarla MED TV'nin ekranları karartıldı. Sinyalierin Türk devleti tarafından MED TV'nin yayınını engellemek amacıyla uydularına gönderildiği belirlendi.
w
lO
w
1
• İranlı Bakan'ın aracılığıyla Türkiye'ye iletilmek üzere, Hafız Esat'ın, 'Ülkesinde Kürtlerin de bulunduğunu, bunlardan bazılarının PKK sempatizanları olabileceği, dolayısıyla bunların hemen bitirilemeyeceğini ve şayet Türkiye kabul ederse süreç içerisinde bitirebilecekleri' şeklinde bir mesaj
ilettiği bildirildi.
karşı
Başkanı
tepkisi sert oldu . ZuGennadi A. Zuganov'un Türkiye'ye
• Rusya Komünist Partisi
ganov, "Biz Türkiye'nin saldırgan politikalarına şahidiz. Türkiye bu kirli politikalarını komşularına karşı sürdürüyor. Sadece Yunanistan, Kıbrıs krizi ve Irak'a yapılan saldırıların belirtilmesi
yeterlidir. Türkiye'nin Çeçenistan'a yardım ettiği ve bu yardımlarını halen sürdürdüğü saklanacak bir durum değildir. Türkiye ile Suriye arasında yaşanan kriz elbette bizi de rahatsız ediyor.
Dostumuz olan Suriye, Ortadoğu'daki sorunların doğru bir temelde çözümlenmesi için çaba gösteriyar ve elinden gelen ne varsa yapıyor. Bunun için Suriye, Türkiye'nin tehdit ve şantajianna
Scrbc:stl
1 OS
Kasını
199S
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
maruz kalıyor. Türkiye kendisine temel müttefik olarak İsrail'i seçmiş ve Suriye'ye karşı
politika
yürütüyo r. Türk devlet yöneticileri bunu iyi bilsinler ki Kürtlere karşı yürüttükl eri çalışmala
r (politikalar) uluslararası camia tarafından kınanıyor. Dünya kamuoyu Kürt sorununu n uluslarara
sı
antlaşmalar ve ilkeler çerçevesinde çözülmesini istiyor. Biz biliyoruz
ki Avrupa Parlamentosu
Kürt sorunu üzerinde duruyor. Biz bu sorunda Suriye'nin tavrını doğru buluyor ve Suriye
halkı­
nı tamamıyle destekliyoruz." dedi.
1
1
• 22 Arap ülkesi, Birleşmiş Milletler'de yayınladıkları bir bildiriyle, Türkiye'n in tehditleri
ne
Suriye'nin yanında olduklarını açıkladılar.
• İstanbul başta olmak üzere, Türkiye'n in çeşitli illerinde, okullarda ve resmi kurumlar
da başörtü
yasağına karşı protesto yürüyüşleri düzenlendi. Yapılan gösteriler
polis ve jandarma müdahalesiyle karşılaştı.
13
• İran İslam rejiminin Kürtlere yönelik etnik temizlik politikasından kaçarak ve Güney
Kürdistan'ın Süleymaniye kentinin yakınlarına sığınmak zorunda kalan
4 bine yakın Kürt göçmenin
açıkta kaldığı bildirildi. Kendi barınma, yiyecek ve sağlık soruların
a çare bulmak ve Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komisyo nu'nun da ilgisizliğini kınamak için mültecilerin,
Kürdistan
Feciere Hükümet i'nin Başkenti Hewler(Erbil)'in yanısıra Süleymaniye'de bulanan UNHCR
bürolarının önünde protesto eyleminde bulundukları öğrenildi.
14
• Kürdistan İşçi Partisi Başkanı Abdullah Öcalan, Suriye'yi terk ederek Rusya'ya gitti.
(Jerusalem
Post).
15
• ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott, Washing ton Enstitüsü nün Turgut
Özal anısına
düzenlediği toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'n in Kürt sorunu
ve insan hakları konusunda izlediği politikayı eleştirdi. Talbott, "Türk dostlarımız, Kürt sorununa bakışımızı anlamalıd
ır­
lar" açıklamasında bulunarak , "Sadece askeri politikaların Güneydoğu Anadolu' daki
sorunları
çözmeyeceği kanaatind eyiz" dedi.
16
• MED TV' de yapılan özel bir programa telefonla katılan PKK Lideri Abdullah Öcalan,
kendisine
yönelik bir komplon un yapıldığı ancak komplon un yarım kaldığını açıkladı.
ak
iv
rs
w
• Almanya 'da kurulacak yeni koalisyon, çifte vatandaşlığa izin verme kararı aldı. Alınan
kara göre sekiz yıl Almanya 'da yaşayan her yabancı, Alman vatandaşlığına geçebilecek.
17
• Türkiye ile Irak
arasında
ekonomik ve ticari
bir heyet Irak'a gitti.
ilişkileri başlatmak
üzere, Ticaret
Bakanı
Mehmet
w
Batallı başkanlığında
• ABD'nin Saddam'ı devirmek amacıyla, Irak muhalefetine ayırdığı $100 milyona yakın
para yardımı sorun oldu. Irak Komünis t Partisi lideri Hamid Majeed Mousa
, ABD yardımını kabul etmediklerini açıkladı. Mousa ABD tarafından yapılan yardımın Irak'ın demokratikleşmesin
e değil ABD'nin Irak üzerinde hegemonyasını sağlamak amacıyla yapıldığı
ve o nedenle yardımı kabul etmediklerini vurguladı. Daha önce, İslam Devrimi Yüksek Konseyi, Ayetiiilah
Muhamed
Baekr al Hakim tarafından da öngörüle n ABD yardımı reddedilmişti.
w
1
1
d.
12
.a
1
1
1
1
1
1
1
1
1
karşı
ur
1
1
or
g
1
1
1
1
• Uluslararası Af Örgütü yayınladığı raporda, Türkiye'd eki polis ve jandarma ya bağlı
özel rimierin gözaltında kayıp ve işkence olaylarında ABD'den sağlanan ekipmanları kullandığ
ım belirtti.
Raporda, bir ABD şirketinin 1998 yılının Nisan ayında Türk polisine verilmek üzere 10
bin adet
elektrikli şok silahı pazadadığı kaydedildi.
ll
18
• HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak ve beraberindeki heyetin, Diyarbakır'a girişleri
Olağanüs­
tü Bölge Valiliği'nin emriyle Olağanüstü Hal Yasası'nın 11-K Mad. uyarınca engellend
i.
Serbesti
109
Kasım
199S
1
1
tutuklandı. ı973 yılında Şili'nin
sea'da
• Şili'nin eski faşist cunta lideri Augusto Pinochet Londr
Pikoyan
el
mine
darbeyle devirerek Şili yöneti
çilmiş sosyalist Devlet Başkanı Ailende'yi askeri
n
da faşist diktat örlükl e Şili'yi yönete Pinoche t'in suç dosyası kabarık. ı973-ı990 yılları arasın
ık 4 bin kişinin ölümü ve kaybolmasın­
nochet, Ailende'nin öldürülmesi başta olmak üzere yaklaş
dan sorum lu tutulu yor.
19
1
1
Barzani, Belçika'ya
ülkelerinde üst düzey temaslarını sürdür en KDP Lideri Mesud
entosu'nun bazı üyeleriyle görüştü.
gitti. Barzani, Belçika'nın Dışişleri Bakanı ve Avrupa Parlam
Avrupa'nın çeşitli
•
or
20
unda
Mesut Yılmaz, Suriye'nin PKK'ye desteğini kesme konus
açıkladı.
attığını ve Abdul lah Öcalan'ı sınırdışı ettiğini
• Türkiy e
Başbakanı
kararlı adımlar
ur
d.
sonuçlandı. Suriye tarafı adına, Suriye Si• Suriye -Türkiye krizi Adana'da imzalanan bir antlaşmayla
Türk tarafı adına da Türk Dışişleri Bayasi Güvenlik Başkanı Tüm general Adnan Badr Al-Hassan,
imzalanan antlaşmada, Suriye'nin PKK'ye yardım
kanı Müsteşar Yardımcısı Uğur Ziyai tarafından
i yapacağını taahhü t ettiği belirtildi.
etmeyeceğini ve PKK'ye karşı Türkiye ile işbirliğ
21
verdiği
yayın
Birliği
ak
habere göre Kürdistan Yurtseverler
yapan Al-Ha yat gazetesinin
• Londr a'da
i. Suriye hükümetinin, Türkiye'ye Güney
Lideri Celal Talab ani, beklenen Suriye gezisini erteled
ve İran, Kürtlerin katılımı olmaksızın, kendi
Kürdistan'ın durum u üzerine Suriye, Türkiy e, Irak
Talame çağrısında bulunduğu ve bu nedenle Celal
aralarında bir anlaşma sağlamak için görüş
bani'n in gezisini ertdediği bildirildi. (Kurdistan Observer)
kabul edilmeyen ancak varola n ve
kadar varlığı devlet yetkilileri tarafından resmi olarak
a ve mafyaya karışan JİTEM (Jandarma istihbaadı faili meçhul cinayetlere, gizli operas yonlar
resmen kuruld u ve adı JİT olarak ilan
rat Teşkilatı), Parlam ento İçişleri Komisyonu tarafından
edildi.
Şimdiye
•
23
Partisi savunma politikası sözcüsü Angelika
• Alman koalisyon hüküm etinin küçük ortağı Yeşiller
klarını açıkladı.
Beer, Almanya'nın Türkiy e'ye silah satışına karşı duraca
rs
iv
22
ve Saddam'ın zulmünden PakisMilletierin Irak üzerindeki ambar gosun dan etkilenen
bir çoğunluğun Kürt olduğu, Iraklı mü!tan'a kaçan binlerce mülteci, ölümle pençeleşiyor. Büyük
çöplerinarasında ekmek arayan mültecilere hiçbir yardım yapılamıyor. islama bad sokaklarında
ıklarından öldüğü belirtiliyor.
tecilerin çoğunun; temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamad
Birleşmiş
.a
•
m Gazetesi'ne ı ay kapatma cezası verdi.
• İstanbul ı Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Ülkede Günde
w
24
w
25
27
w
1
1
1
1
1
1
g
e ile Suriye krizine ilişkin bir açıklama­
• Suriye Enformasyon Bakanı Muha mmed Salman, Türkiy
ği , Hatay'ın Suriye için milli bir mesele
da bulun arak, Suriye'nin asla haklarından vazgeçmeyece
erini belirtti.
olduğu ve bu konud a asla ödün vermeyecekl
•
•
olmak üzere SOO' e yakın HADEP yanPolis, baŞta HADE P'in İstanbul il Başkanı Mahm ut Şakar
!ısı göstericiyi gözaltına aldı.
Genel Başkanı Akın Birdal'a verilen 1 yıl hapis ceYargıtay Genel Kurul u İnsan Hakları Derneği
zasını onayladı.
,
r' şeklindeki açıklamalarına rağmen
Rus resmi makamlarının 'Abau llah Öcala n Rusya 'da değildi
Türkiy e'ye teslim edilmesi için Rusya'ya resmi
• Türk devleti, PKK Lideri Abdullah
başvuruda bulun du.
Öcalan'ın
•
e gerginliği sırasınüçlü ittifakı yeniden canlandırmaya başladı. Suriye- Türkiy
gelerneyen Kürt karşıtı üçlü zirveyi yeda arabul uculu k rolüne soyun an İran, üç yıldır bir araya
İran, Kürt karşıtı
Serbestl
110
Kasım
1998
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
niden toplamaya çalıştığı bildirildi. Üç ülkenin Güney Kürdistan' da bağımsız bir Kürt devletinin
kurulmasına karşı olduklarını, daha önce dekiere etmişlerdi. Suriye, İran ve Türkiye
Dışişleri Bakanları düzeyinde Güney Kürdistan' a karşı gerçekleşen zirve toplantıları, Suriye'nin
PKK'ye desteğini kesmediği gerekçesiyle Türkiye'ni n isteğiyle üç yıldan beridir durdurulmu
ştu.
Bu arada Suriye Devlet Başkam Hafız Esat'ın, Dışişleri Bakanı Faruk Şara ile İran Devlet Başka­
nı Muhamme d Hatemi'ye İran'ın üçlü zirvenin toplanması isteğine verdiği cevabı da
içeren bir
mesaj gönderdiği öğrenildi.
1
1
1
Şirketi'yle imzaladı.
1
ur
ak
• Mesud Barzani ve Celal Talabani dün Londra'da bir araya geldiler. Yaklaşık bir saat süren Talabani ile Barzani görüşmesinde, yapılan antlaşmanın hayata geçirilmesi ve pratik sorunları ele aldıkları ve pratik adımlar için hemfikir oldukları belirtildi.
Ayrıca, KDP sözcüsünün bildirdiğine göre, Mesud Barzani'nin başkanlık ettiği
ve KDP'nin Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Hoşyar Zebari , Londra Temsilcisi Dilşad Miran ile Kürdistan
Bölge Hükümeti Temsilcisi Siyamand Banna'nın da eşlik ettiği KDP heyeti, Sosyalist Enternasyonal'in Genel
Sekreteri Louis Ayala ile görüştü. Görüşmede, Sosyalist Enternasyo nal'in her iki parti arasında yapılan antlaşmayı desteklediği ve Kürtlerin uzlaşması için yardımda bulunacağı
vurgulandı.
iv
ı
w
.a
rs
1
1
29
• Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 75. Yıldönümü devlet destekli ve abartılı bir şekilde kutlandı.
30
• Adana-An kara seferini yapan THY'nin Ayvalık uçağı, Kürdistan propagandası yaptığı ileri sürülen bir kişi tarafından kaçırıldı. Korsanm uçağı Lozan'a kaçırmak istediği, ancak yakıt sorunu nedeniyle Sofya'ya inmek gerektiğini söyleyen pilot, Sofya yerine, uçağı Ankara'ya indirdi. Uçak indikten sonra Türk güvenlik güçlerinin düzenlediği bir operasyonl a hava korsanı ölü olarak ele geçirildi.
31
• Edirne'nin Upsala Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yapan ve hakkında 2 yıllık
cezası bulunan Prof. Dr. Yalçın Küçük, Edirne Kapalı Cezaevi'ne gönderildi.
kesinleşmiş
hapis
w
w
1
1
1
• Washingto n'da yapılan antlaşmanın detaylarını görüşmek üzere, Batı Avrupa ülkelerinde üst düzey temaslarını sürdüren KDP lideri Mesud Barzani ile YNK lideri Celal Talabani, Washingto n
buluşmasından sonra bir kez daha Britanya'n m Başkenti Londra'da bir araya
geldiler. Bu arada
Mesud Barzani, Britanya Dışişleri Bakam, Savunma Bakanı ve Çevre Bakanı ile Londra'da görüştü. Barzani'nin İngiliz üstdüzey yetkilileriyle Irak Kürdistanı'nın statüsü üzerine
yaptığı görüş­
melerin sıcak bir atmosferde ve pozitif geçtiği bildirildi.
28
1
1
1
1
1
d.
or
• KDP Lideri Mesud Barzani Britanya'm n Ortadoğu ve Güney Asya'dan sorumlu Devlet Bakanı
Derek Fatchett ile görüştü. Görüşmede, 17 Eylül'de Washingto n'da KDP Lideri Mesud Barzani
ile YNK Lideri Celal Talabani arasmda sağlanan antlaşmanın pratik olarak nasıl gerçekleşeceği
konusu ele almdı. Ayrıca Fatchett'in sağlanan antlaşmaya tam destek sunduğu ve her iki partinin arasında güven ve işbirliğinin derinleştirilmesine yönelik İngiltere'nin gereken katkıyı sunacağmı da söylediği belirtildi.
1
1
1
1
g
• Türkiye Savunma Bakanlığı, Türk Hava Kuvvetlerine ait F-5 A/B savaş uçaklarının üç yıllık bir
periyoda onarımı ve donanımı için, $70 milyon tutarmda bir mukaveleyi İsrail'in Hava Endüstri
• Emniyet Müdürlüğü'nde bir gece tutulan Küçük, dün Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı Sabri Aydın tarafından, hakkındaki kesinleşmiş cezası vicahiye çevrilerek, Edirne Kapalı Cezaevi'ne
konuldu.
Küçük'ün avukatı Dursun Ermiş, yaptığı açıklamada, müvekkilinin Ankara ve İstanbul DGM'den
1 'er yıllık kesinleşmiş hapis cezasınm bulunduğunu belirtti .
•
Küçük'ün kesinleşmiş cezasının vicahiye çevrilmesinden sonra Edirne Kapalı Cezaevi'ne gönderildiğini belirten Ermiş, "Küçük'ün Ankara'da ki bir cezaevine naklini isteyeceğiz.
Bu cezaevi büyük
ihtimalle Haymana Cezaevi olacak. Küçi.ik'ün 1 hafta içerisinde Edirne'den , Ankara'ya naklini
Serbestl
lll
Kasım
1':!98
i
dedi. Edirne Adliyesi'ne getirilen Küçük, kesinleşmiş cezasınm vicahiye çevrildiğ
süre görüştü. Görüş­
Edirne Başsavcılık Hazırlık Kalemi'nde, sanatçı Bilgesu Erenus ile kısa bir
Küçük, en mutlu
tı.
kopmamış
ndan
meden sonra Erenus, "Küçük 'ün yurda dönmesi iyi. Toprağı
a başladı"
yaşamay
da
dönemle rinden birini yaşıyor. Toprağından kopmay an biri, yine toprağın
sağlayacağız"
diye
konuştu.
Tepkile r .... Tepkile r
kulağıydı'
or
'Küçük, devletin Kürt cephesindeki
günde gitti,
ur
d.
gelmişti. Bence görePKDW Başkanı Yaşar Kaya: Prof. Yalçın Küçük Avrupa' ya görevli olarak
Küçük'ün Türk
Yalçın
vini tamamladı. Yurtdışına çıkmadan evvel profesör lük payesini almıştı.
arasına karışıp gidesolu içinde bir yeri yoktu. Kürt Ulusal Hareket i olmasaydı O da isimsizler
i normaldir. Bunlacekti. Kürt Ulusal Hareket i'ne dayanar ak biraz kendi adını yaşattı. Dönmes
m. Bütün Kürt
yazmıştı
hakkında
rın hepsi Cumhur iyetin çocuklarıdır. Ben daha önce kendisi
deki kulağı ihtiulusal değerlerine, dostlarına saldıran adamdır. İnşallah devletin Kürt cephesin
mali ortadan kalkar ben de bu konuda yanılmış olurum.
'Şovenizmin kabardığı
anlamlıdır'
nımak lazım.
olsun sevdiklerine kavuşsun,
Hep birlikte izleyeceğiz.
şovenizmin doruğa çıktığı
w
.a
rs
lıdır.
iv
ak
Zaten Suriye-Türkiye
PKDW üyesi Y. Serhat Bucak: Küçük, aslında sol kemalist bir aydındır.
dır. Kriz'de Kükrizinde rol oynayan Şam Büyükelçisi Cem Duatepe, Yalçın Küçük'ü n bacanağı
bir kesimin
ilerici
içinde
Ordusu
çük'ün de bilgisi vardı. Özgür Politika 'da ve MED-T V'de Türk
belirtiyor ve bunun Kürt sorunun u çöolduğunu söyleyip ordunun bir restoras yona uğrayacağını
dumura uğratıyordu. Küçük'li iyi tazeceğini söylüyo rdu. Aslında bununla Kürt halkının beynini
Hayırlı
bir anda Türkiye'ye
gidişi
anlam-
'Komediyle bitti'
olmaya özendi ki hüsCemi! Gündoğan (Yazar- Analist): 1990'ların dünyasında Doğan Avcığolu
bir insanın yıllar sonranla bitmişti; Küçük'i inkine ise sadece acınabilir. Bu kadar birikimi olan
sol cuntanın yönetibu
ve
si
beklerne
ra tekrar orduya ilişkin ümidere kapılması, bir sol cuntayı
yılboyunca bunu
mi işte kendisi gibi akıldanelere terkedeceğini hayal etti. Ki bu adam bir buçuk
başkanı olmayacağının açıklan­
yaptı. 28 Şubat kararlarının ertesinde Çevik Bir'in genel kurmay
trajediyle bitmişti, bununki sadece
dığı döneme kadar bu pozisyon da bulundu. Avcıoğlu'nunki
komediyle. {31 Ekim, Özgiir Politika Gazetesi)
w
1
1
1
g
PKDW üyesi Serhat
Prof. Dr Küçük'ü n Türkiye 'ye dönüşüne ilişkin PKDW Başkanı Yaşar Kaya,
Bucak ile araştırmacı-yazar Cemi! Gündoğan'ın görüşlerine başvurduk.
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
w
1
1
Serbest!
112
Kasım 1998
1
1
1
1
1
DOZ
1
1
Kürt Kültür Dünyası
1990'lı yıllarda yayın
i
K
L
ların
bir
kısmmı
üstündeki ipotek/ere
birçok ilke imza atmakla beraber bun-
sürdürmesinde hem maddi ve hem de manevi bir çok engelle
zavantajlı şartları
yüzünden programma
deki Serbesti dergisiyle Kürt Kültür
vimiz, 2000'/i yılların Kürt Kültür
Dünyası'na
Yüzyılı
aldığı
bölümüne
karşılaşan
birçok projeyi de durdurmak zorunda
bir de fikri anlamda yeni bir
değerli
katkıda
hizmetler yapmaya
Doz, bu de-
kalmıştır.
bulunmaya
çalışan
Elinizyayme-
adaydır.
DÜNDEN BUGÜNE DOZ
1
e
e
e
e
e
e
e
e
e
ineila Luqa
Kürdistan Tarihinde DERSIM 1 Dersinıli NURi
w
.a
rs
iv
e Hatıralarını 1 Musa ANTER
e Bir Kürt Aydınından İsmet İnönü'ye Mektup 1 Mustafa Remzi BUCAK
e Bir Kürt Aydınından Mustafa Kemal'e Mektup 1Ceiadet BEDIR- XAN
e Bekle Diyarbakır 1 Mehdi ZANA
e Mustafa Kemal ve Kürtler 1 AbdurrJhman ARSLAN
e Kürtlerin Kökeni 1 İhsan Nuri PAŞA
e Danezana Gerdiınl ya Mafen Miravan
e Zimane Çiya 1 Harold PINTER
e BJ.Kurdi Naven Miravan (Kürtçe isimler) 1 Yusuf KAYNAK
e Kürdistan Telili Cemiyeti 1 İsmail GÖLDAŞ
e Said-i Nursi ve Kürt Sorunu 1 MALMiSANIJ
e Kürdistan'da Türk Endüstrisi 1Ömer TUKU
e Cer Hard Cıır Asmen 1 Kemal ASTARE
e Paris Kürt Konferansı'ndan Notlar
e Stockholm Kürt Konferansı'ndan Notlar
e Li Kurdistane iı Li Rojbilata Navin Çeken Kimyayi, Biyolojiki iı Atomi 1
Dr. Celadet ÇELİKER
Siya Evine 1 Mehmed UZUN
w
Rojek ji Roj en Evdale Zeynikc 1 Mehmed UZUN
İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1 A. MESUT
w
1
1
rağmen
d.
hayatınm
ur
enel olarak Kürt kültür
1
1
1
1
1
1
R
ak
G
1
1
1
E
Türkiye'de ilk Kürtçe Gazete Rojname 1992.
Türkiye'de ilk Kürtçe Saatli Takvim 1996- '97- '98.
Türkiye'de ilk Kürtçe Cep Sözlüğü 1998
1
1
1
L
or
1
1
g
faaliyetine başlayan Doz Yayınları, kurulduğu günden bu yana Kürt dili, kültürü,
siyaseti, tarihi ve Kürt entellektüel dünyasına pek çok eser kazandırdı.
e
e
HATIRATIM 1 Dersinıli NURi
Kürdistan Tarihi I. Cilt 1Ethem XEMGİN
Kürdistan Tarihi Il. Cilt 1 Ethem XEMGİN
Kürdistan Tarihi III. Cilt 1 Ethem XEMGIN
e Xnltika Zeyno 1Medeni FERHO
e Alırnede Xani 1 Mil md CIWAN
e Uygarlığın Paradoksları 1Hüsnü AKSOY
e Kürtçe Dilbilgisi 1Celadet BEDIR • XAN. Roger LESCOT
e Kolay Kürtçe 1 Kamüran BEDIR -XAN
e Kürtler ve Kürdistan 1Th. BOİS, D.N. MACKENZİE. V. MİNORSKY
e Ferheng, Za7.aki-Tırki, Tırki-Zazaki 1Tumn ERDEM
e I. Dünya Savaşı'nda Kürdistan 1 Kemal Mazhar AHMED
e Mem u Zin'de Kürt Milliyetçiliği 1 Ferhad ŞAKELİ
e Video Gelin 1Mahmut BAKSİ
e Harabeler 1 VOLNEY
e Paradigmanın inasıl Fikret BAŞKAYA
e Aryan Mitolojisi 1 Siraç BİLGİN
e Gathalar 1 Simç BİLGİN
Cinsel Şiddet • Gelecek Umudu Kalmadı/ Hollanda Kadın Sığınmacılar
Komisyonu
Avrupa'daki Göçmen hçilerin ve Çocuklarının Sorunları 1 Prof. Dr. Ali
ARAYI CI
Kürdistan'ın Kısa Tarihi 1 Ekrem CEMiL PAŞA
Konuşma Kılavuzu ·İngilizce-Kürtçe 1Doz Yayınları
Konuşma Kılavuzu • Türkçe-Kürtçe 1Doz Yayınları
Cep Sözlüğü-Ferhenga Derike • Türkçe-Kürtçe·Kurdi-Tirki 1 Doz Yayınları
Kürtler Arasında Doğal Yaşam 1 Major Frederick MILLINGEN
Strancn Kurdi- Kürtçe Şarkılar 1 Doz Yayınları
Albay Noel'in Kürdistan Günlüğü 1 Albay NOEL
e
e
e
e
e
e
e
e Çiroken Kurdi 1Feql Hüseyin SAGNIÇ
e Elfabeya Kurdi Bingehen Kurdınanci 1Celadet Ali BEDIR • XAN
Doz Yayınlan istiklal Cad. Orhan Adli Apaydın Sok. No: 11/13-4, 80050 Beyoglu-lstanbul. Tel./Fax: (0212) 292 56 OS, E-mail: [email protected]
1
1
d.
or
g
Sözlüğü
Cep
iv
ak
ur
10.000
kadar
Türkçe
ve
Kürtçe
kelimenin
gibi ilk günahka rlar yasağı
delen Adem'le Havva değil.
Bir ilk bulunac aksa, denilebi lir ki ilk
günahka rlar, "düşünenler" di.
w
w
w
.a
rs
Sanıldığı
Bu günahka rlar daha sonra
düşünmeyle kalmayıp hiyerogl if ve
çivi yazısını, ardından bildiğimiz ve
bilmediğimiz alfabele ri yaratara k
bu günahlarını (Mors alfabesini
yapanla r hariç) yaydılar. Bazen de
günahla r tersine işlendi. İlk önce
yazıya, sonra konuşmaya ve daha
sonra da
düşünmeye
günah
engel olanlar
işlediler.
ak ve kara diye ikiye de
ayırabiliriz. Bizim tercihim iz sarı
Günahları
olanıdır.
Herkesi n
günahı
kendine ...
1
1
1
1
karşılığı
Türkçe- Kürtçe
Kurdi-T ir ki
olarak
iki
bölüm
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
1
Download