1 1 1 1 1 1 or g MiSAK-l Milli ve KÜRTLER ur iv ak rs .a w w 1 Ahmet Alim • Fikret Başkaya • Koray Düzgören • İbrahim Güçlü • Ahmet Zeki Okçuoğlu w 1 1 1 1 1 1 1 1 d. 1 1 1 1 1 1 Sayı: 1 • Kasım 1998 • 2.5 Milyon Tl. Aylık Siyasi Fikir Dergisi Devletsiz Uluslar Gidon Gottlieb Amerika' daki Kürt Antiaşması Alan Makovsky Modern "Uius-Devlet"in Paradoksu: Ben ve "Öteki" Osman Tunç 1 Hepimiz' leşrnek Biz', Öteki'ler ve Digerleri' Doğu Ergi/ 1 1 1 1 w w w .a rs iv ak ur d. or g 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 lr r c~" ' ' İÇİNDEKİLER 1 1 2 Serbesti 4 Kürdistan Feciere Devleti Ahmet Zeki Okçuoğlu 8 Amerika'daki Kürt Andaşması Alan Makovsky 12 DOSYA 15-65 Kürtler ve Türklerin Misak-ı Millisi Ahmet Zeki Okçuoğlu 15 ı 1 1. • or 1 g Editörden Kimin Misak-ı Millisi'ydi? Pikret Başkaya Yanlış Yanlıştır Koray Düzgören d. Misak-ı Milli ve Kürtler İbrahim Güçlü 41 Kürdistan Şemseddin Sami 43 Türkler'le Kürtler Ziya Gökalp 47 Tarihi Belgeler 49 Kafkasya'da Ermenilerin Kürt Soykırımı Mehrdad R. Izady 67 Sayın 70 Devletsiz Uluslar Gidon Gottlieb 71 Kürt Çatışmasının Çözümüne Yönelik Öneriler WKI 77 Modern Ulus-Devletin Paradoksu: Ben ve "Öteki" Osman Tunç 85 'Hepimiz'leşınek 'Biz', 'Öteki'ler ve 'Diğerleri' Doğu Ergil 88 rs iv Hetav-i Kurd Gazetesi Kurucularına Mevlanzade Rıfat .a Dünyada ve Türkiye'de Sığınınacı Sorunu Ali Arayıcı - Nüfus Sayımlarında Kürtçe ve Kürtler -I- Fuat Dündar Bir Sesli Düşünme 92 96 99 Yaprak Dökümü Mustafa Aydoğan 101 Fırat'ın Ölümü Eren Keskin 102 Susan Meiselas- Röportaj: "Tarihin Gölgesinde Kürdistan" Holly Metz 103 w Denemesi A. Fethi w w 38 ve "Misak-ı Milli" Ahmet Alim ak ur "Kurtuluş Savaşı" 29 Ayın Kronolojisi 107 Doz Basım ve Yayıncılık Şirketi Adına Sahibi ve Yazıişleri Müdürü Ahmet Zeki Okçuoğlu. Yayın Yönetmeni Mehmet Sanrı - Redaksiyon ibrahim Güçlü, Suud Kılıç, Ahmet Zeki Okçuoğlu - idari Müdür Ali Rıza Vural Hukuk Danışmanı Eren Keskin, Fatma Karakaş. Görsel Tasarım Fuat Dündar- Dizgi Nadire Işık -Baskı Ceylan Matbaası. Abone Koşulları Yurtiçi: 30 Milyon TL., Avrupa: 15$, 90$ (6 Ay), 180$ (1 yıl), Amerika: 20$, 125$ (6 ay), 250$ (1 yıl). Posta Çeki Hesap No 105 10 90. Banka Hesap No iş Bankası Beyoğlu Şubesi 1011 304210 142 07 94 Adres istiklal Cd. Orhan Adli Apaydın Sk. No:11-13/4 80050 Beyoğlu/istanbul- E-mail [email protected]. - Tei./Fax (212) 292 56 05. Dergide yayımianmış makalelerden yazarı sorumludur. Makaleler, yayınlanmasa da yazarına iade edilmez. 1 1 1 Editörden 1 Serbesti ışığında Misak-i Mil- tl'nin okurları için tarihi belgelerin li konusun u değerlendirdiler. ve yazar Rene Char'ın deyişiyle 'Bu mirası bize vasiyet eden olmadı.' Geçmişin ileriye itiş gücüyle, farklı bir zamanda ve farklı bir kulvarda bu mirası, devral dık. Arnavut kökenli Osmanlı aydını Şemseddin Sami'nin 1889-18 98 yıllarında yazdığı 'Kamus' ul-A'lam ' in Kürdistan maddesini bu dosya kapsamında yayınlamaya değer bulduk. iyisi mi, siz önceki Serbest!' nin ve şimdiki Serbestl'nin hikayesini, bir sonraki 'Serbest!' yazısında okuyun. Misak-i Milli ve Kürt ana yurdu or Devletsiz uluslar, Kürtler ve Washing ton w w w .a rs iv Gidon Gottlieb 'in 'Devletsiz Uluslar' makalesinde, 20. yüz yılda büyük güçlerin, toprakların adil bölüşümü Uygarlıklar beşiği olan Mezopotamya'nın en eski kaiçin etnik ilkelere baş vurduklarını, ancak bu yaklaşımm vimlerinden olan Kürt halkının temel insani taleplerini bi.da ulusal sorunları haletmediğini, belirtiyor. Wilson le, Türkiye Cumhur iyeti Devleti, kuruluşundarı bu yana, prensiplerinin bugünkü ulusal sorunların çözümüne yet'Misak-ı Milli bir bütündü r bölünem ez' teranesiyle, elinin mediğini belirten Gottlieb , ulusal sorunların çözümü tersiyle itiyor, bastırıyor, Kürtlüğe dair her şeyi hala ret için, devletler artı-uluslar çerçevesini önerirken, sınırların ediyor. Türk resmi tarih ve resmi ideoloji kuramcıları, değişmesinin gerekli olmadığını belirtiyor ve devleti olTürk medyası bügüne kadar, Kürt sorunun u hep bir 'dış mayan ulusal grupların da, Avrupa Konseyi ya da AGİK mihrak' , bir 'eşkıyalık' meselesi olarak lanse etmeye çagibi platform larda yer almalarının önünde hiçbir engelin lıştılar. Oysa tarihi belgeler gösteriyor ki 'milli mücadele' olmadığına işaret ediyor. Gottlieb , sorunlu uluslara bir boyunca, hep Türkleri n ve Kürtlerin kardeşliğinden söz takım bölgesel statüleri n verilmesi, onların sorunun a çaedilmiş ve söz konusu olan Misak-ı Milli'nin hem Kürtlere olacağını düşünüyor. .. Kürt sorunun u da kısmen bu rin hem Türkleri n misak-ı millisi olduğu her defasında kapsamd a ele alan Gottlieb, Güney Kürdistan'ın duruvurguianmış ve resmi kayıtlara geçirilmiştir. muna değinirken, Kürtleri n uluslararası hiçbir güvencelerinin bulunmadığını ve bütünüy le 'Türkiye 'nin iyi niyetiİki halkın kardeşliği konusun da Kürtlerin bugün de terk edildiğini vurguluy or. ne' bir sıkıntısı yok. Gottleib 'in yaklaşımı bir çok yönüyle tartışılabilir, Bu nedenle, Serbesti olarak Misak-i Milli'yi bir dosya Kürtler açısından eksik bulanab ilir ya da kimileri, 'Amekapsaınında araştırdık. Yaklaşık iki ay arşiv çalışması biçimi olarak değerlendirebilir. Anyaparak , o döneme ait yüze yakın gazete ve mecmuayı rikancı' bir yaklaşım Kürt sorunun a ilişkin gerekse gerek , amacımız cak bizim tarayıp, kaynak olabilece k belgeleri günümü z Türkçek arz eden konulard a farklı benzerli la sorunuy si'ne çevirdik. Misak-ı Milli ile ilgili belgeleri bir dosya de Kürt ktır. Uluslararası hukuk yansıtma görüşleri deki halinde, konuyla ilgili bir çok kişiye gönderdik. Serbes- cepheler , Amerika Dış iliş­ Gottlieb Gidon ü Profesör si tl'nin sayfaları arasında yazılarına yer vermekten gurur ve diploma yayınladı­ konseyin bu üyesidir; misafir 'nin Konseyi kiler duyacağımız, kimi değerli bilim adamı ve siyasetçi vakit. yazarıdır de derginin adlı Affairs Foreign lerinin olmadığı gerekçesiyle, bu konudak i talebimizi ye- ğı rine getiremediler. Washing ton Kürt Enstitüs ü, geçen yaz Kürtlerin keniyle çatışmalarını ve bu çaDoç. Dr. Fikret Başkaya, Koray Düzgören, İbrahim di içlerinde ve bölge devletler alan bir forum düzenlekonu Güçlü, Ahmet Alim ve Ahmet Zeki Okçuoğlu Serbes- tışmaların çözüm yollarını Scrbesti 1 Etnik-ulusal problemler ya da Giden Gottlieb'in deyimiyle 'devletsiz uluslar' sorunu, dünya çapında, geniş bir coğrafyada hala kanayan bir yara olarak orta yerde duruyor ve öyle anlaşılıyor ki ulusal-etnik sorunlar, gelecek yüz yılın da, uluslararası ilişkilerinde ve ülkelerin iç gündeminde en temel sorun olarak yerini almaya devam edecektir. ak ur Serbest!, dünden bugüne, bugünden yarına uzanacak uzun bir süreç. Serbest!' nin gücünü aşan herhangi bir vaadi yok. Ancak şunu taahhüt edebilir: Serbest!, ilgi alanına giren her konuda, sözünü serbest, direkt ve açık söyleyecek. d. Fransız şair 1 1 g Serbesti, Mevlanz ade Rıfat'tan bize kalan çok değer­ li bir miras. 2 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Kürt Soykırımı g Susan Meiselas, bir savaş fotoğrafçısı. Daha önce Nikaragua ve El Salvador'cla yaşanan savaşları görüntülcmişti. Şir,ndi de Tarihin Gölgesinde Kürdistan, (Kiirdistan: In the Sahadow of History) adlı çalışmasıyla adeta Kürtlerin son yüz yılına ışık tutuyor. Yüzlerce yazılı belge ve yüzlerce fotoğraf, gizli rapor, misyoner günlükleri, savaş, direniş ve entrikalar. .. kitlesel kırımlar. .. Kırılan yerde yenielen yeşeren özgürlük umudu ... Bütün bunlar, Mieselas'in Tarihin Gölgesinele Kürtclistan adlı çalışma­ sında, gerilimi yüksek belgesel bir filmin, her karesi dondurulmuş hali gibidir. Ulusal bellek yitimine karşı her Kürclün başucunda gereken bir kitap. bulundurması ak ur Washington'da yapılan Kürt antlaşmasının, 'Federe Kürt Devleti'nin bir ön adımı olarak değerlendiren yazarımız Ahmet Zeki Okçuoğlu, Türk yönetiminin bir türlü anti-Kürt histerisinden kurtulamadıklarını vurgularken, Türk yönetiminin iki blok arasındaki soğuk savaş döneminde sürdürdüğü Kürt politikasını yeni dönemde aynı rahatlıkla sürdüremeyeceğine dikkat çekiyor. Kürt Belgeseli or Ortadoğu'yu yakından bilen ve Türkiye'nin dostu olarak bilinen Amerikalı politik gözlemci Alan Makovsky, Washington'da sağlanan Kürt antlaşmasının kritiğini yaparken, Amerika'nm Kürtlere yeni bir taahhütte bulunduğunu, ancak Kürtlerin bugüne kadar Amerika 'nın kararlarından daha çok taahhütlerine önem verdiklerİli yazıyor ve bu yüzden hep hayal kırıklığına uğra­ dıklaını belirtiyor. Makovsky, Kürt andaşmasında Kürtleri Saddam'dan koruyacak uluslararas.ı yasal güveneelerin sağlanmasının gerekliliğine ve bu yasal güvenceleri sağlamanın zorluklarına dikkat çekiyor. birlikte hareket etmelerinin elzem olduğundan söz ediyor ve Ermenilerin varolma çabalarını saygıvla karşılıyor. Neredeyse bir asır sonra Ermeniler, 21. yüzyılın eşiğinde, tarihte başkaları tarafından kendilerine yapılanın daha beterini, Kürtler'e karşı yapıyorlar. Tarihin ironisi işte burada. Ama her türelen tersİnınelerin yaşandığı bir ortamda, entellektüel vicdan yine ele doğru olanı görüyor. d. di. Bu foruma Kürtlerden ve başka millet ve devletlerden çok savıda sivasi gözlemci, akademisyen ve Kürt sorunu konusunda uzman kişi katıldı. Kürt·sorununu uluslaraarası platformlarda tartışmak ve çözüm yollarını arama yönünde çok önemli bir adım olduğunu düşündüğümüz bu forumun fina] değerlendirmesinin tam metnini Serbesri'nin sayfalarından ilgiyle okuyabilirsiniz. ve entellektüel vicdan İngilizce çıkan 'Progressiıre' dergisinden Hooly Susan Meiselas'la yaptığı bir röportajı, Nuray Mestci Serbesti'nin okurları için çevirdi. Metz'ın Makaleler Osman Tunç, 'Modern Ulus-Devletin Paradoksu: Ben ve Öteki' başlıklı makalesinde, İslami bir bakış açısıyla felsefi olanla nebevl olanın değerlendirmesini yaparak, modern ulus-devletin yetmezliklerine elikkat çekiyor. Profesör Dr. Doğu Ergi!, "Biz ve "Öteki"ler ve Diğerleri" tanımlamalarının bir analizini yaparak, nasıl "Hepimiz"leşebileceğimizin imkanlarına elikkat çekiyor. Profesör Dr. Ali Arayıcı, 'Dünyada ve Türkiye'de Göçmen ve Sığınma­ cılar Sorunu' adlı incelemesinde, genel olarak dünyacin göçmenlerin karşılaştığı sorunlar ve özellikle Türkiye'den, siyasi nedenlerden dolayı çeşitli Avrupa ülkelerine sığınmak zorunda kalan insanların sorunlarını ele alıyor. rs iv Bundan altı yıl önce, Koçeryan'ın (bugünkü Ermenistan Devlet Başkanı) öncülüğünde Ermeni birliklerin, "Kızıl Kürdistan" da Kürtler' e karşı bir soykırım düzenlediği ve bu soykırımdan kaçan yüzbine yakın bir Kürt kitlesinden 15 .OOO'nin kar altında kalarak yaşamı­ nı yitirdiğini kaç kişi biliyor? Halepçe'nin üç katı bir kitlesel katliam! w .a Mehrdad R. lzady, belki bugüne kadar görülmemiş entellektüel bir vicdanla, Ermenilerin 1992'de Kaf kasya'da Kızıl Kürdistan Kürtlerine karşı düzenlenen soykırımı gözler önüne seriyor. Kızıl Kürdistan'da Kürtler soykırımdan geçirilirken, dünyanın kılı kıpırdamı­ yor. .. Kürt hareketleri ele Ermeni desteği ne ve lobisine ihtiyaç duydukları için, Ermenilerin Kürtler'e karşı düzenlediği soykırıma karşı sessiz kalıyorlar. .. Ermeniler ise, içinde bulundukları ironinin farkında değiller. lzady'nin "Kafkasya' da Ermenilerin Kürt Soykırımı" makalesi, Kürtlerin hala yaşadığı kara bahtın, trajedinin göstergesi. w adlı Tarihin asıl Kürcl'e ait olan yüzüne ve bugünkü cilvesine bakın; Ermenilerin Osmanlılar tarafından soykırım­ dan geçirildiği tarihe elenk düşen bir zamanda, o dönemin ünlü Kürt entellektüeli ve Serbesti gazetesinin sahibi Mcvlanzade Rıfnt, Hetav-i Kürt'te yayınlanan yazısında: Osmanlıların Yilayati-i Şarkiye'ye yönelik ıslah girişimle­ rinden kaygı duyduğunu belirtiyor. Ermeniler ile Kürtlerin ırkclaş olduklarını, bu nedenle Kürtler ile Ermenilerin w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 c;erbesti Serbest! Kürsüsü'nde A. Fethi, 2000 yılların siyasetine ilişkin bir sesli düşünme ekıersizini ynpıyor. Nüfus sayımı ve anadil konusunun, siyasi iktidarlarca nasıl çarpıtıldığını Fuacl Dündar'ın dikkat çekici araştırma yazısında bulabilirsiniz. Mustafa Aycloğan'ın 'Yaprak Dökümü' yazısını, Serbestl'de, gerilimi azaltan bir nefes gibi, şiir tadında okuyabilirsiniz. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Eren Keskin'in yalın kaleminelen Fırat'ın ölümünü okuyunca, eminim sizin de içiniz burkulacak. Dopdolu yeni bir sayıda buluşmak clileğiyle. Mehmet Kasım 1993 Sanrı ÇlKARKE N Serbesti g Kürt meselesi, modern Kürt miliyetçiliğinin ortaya çıkışıyla tarihlendirilirse, bu akımın başlangıcı olarak kabul edilen "Kürdistan" gazetesinin çıkışıyla (1898), tam yüz yıldan beridir -onbeş yıldan bu yana T.C. Devleti'nin bölgesel ve uluslararası ilişkilerini belirleyecek boyutlarda sıcak bir içsavaşa dönüşmüş olarak- gündemdeki yerini korumaktadır. Daha da vahim olanı, meselenin bu gidişle daha bir süre bu vehametini korumaya devam edeceği ve bu nedenle toplum ve bireyler olarak daha pek çok bedel ödemek zorunda kalacağımız gerçeğidir. Böylesine güncel, böylesine müzmin ve böylesine yakıcı bir sorun, bir değil, birden çok Serbestl'yi bir peryodikin ilk sayısında çıkış neden(ler)ini, dünya görüşünü okuyucusuna açık­ laması, adettendir. Bu yerleşik kural gereğince, Serbest! de, siz değerli okuyucularının huzuruna, bir takdim ya- or Yayın hayatına başlayan zısıyla çıkmaktadır. d. Söze, Serbesti'nin çıkış öyküsünü kısaca anlatarak Serbest!, bir yılı aşkın bir projenin ürünü olarak yayın hayatına başlıyor. Bu projeyi hayata geçirbaşlayalım. önce, pek çok kişinin görüşüne başvuruldu. Baş­ ak ur nıeden tutumunun, atmaya hazırlandığı­ olduğunu söylemek ne yazık edici teşvik adamı bu mız ki mümkün değil. vurduğumuz kişilerin Başlangıçta gerekli rs iv girmiş Kürtçe bir sözcük; "liberti-özgürlük" anlamına geliyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz kısa çıkış öyküsünden ve kelimenin sözlük anlamın­ dan yola çıkarak Serbest! hakkında bir ön kanaate var- .a Serbest!, T-ürkçe'ye de mümkün. Ancak Serbesti''nin kimliği, üstlendiği misyon ve vermek istediği mesajların yeterince anlaşılma­ sı için daha fazla açıklamaya ihtiyaç olduğu muhakkak. w nıanız Günümüze Serbesti Türkiye basını, Serbest! adıyla ilk defa tanışmıyor. lik Serbest!, bundan tam doksan yıl önce, yine İstan­ bul'da, Kürt aydını Mevlanzade Rıfat tarafından haftalık bir gazete olarak (6.1.1908-1913) yayınlandı ve II. Meşrutiyet'in ilanından (23.7.1908) sonra İttihat ve Terakki Partisi'nin örtülü iktidarına karşı yürütülen muhalefetin yayın organı niteliğini kazandı. Pembe renkli kağıdı, nitelikli baskısı ve önemli olaylar nedeniyle verdiği eklerle ilgi odağı oldu. Başyazarı Hasan Fehmi baş­ ta olmak üzere, yazarlarının İttihat ve Terakki'nin ba-skıcı tutumuna karşı yönelttikleri sert eleştiriler, gazetenin halk arasında çok tutulmasına yol açtı. Hasan Fehmi'nin İttihat ve Terakki'ye karşı düzenlediği bir mitin- tercih edilir olmadığı noktasında yoğunlaşıyordu. Neden Serbesti? kılmaktadır. Geçmişten Kürtçe-Türkçe bir dergi öngörülüyordu. Böylece, hem anadilimiz Kürtçe'ye bir işlerlik kazandıra­ cak, hem de "resmi dilimiz" Türkçe'yle mesajlarımızı daha yaygın duyurma olanağına sahip alacaktık. Ancak gelen eleştiriler, iki dilde çıkan bir yayının okuyucu bakı­ mından w w gin hemen öncesinde tabancayla vurularak öldürülmesi (5.4.1909) üzerine gazetenin halk üzerindeki etkisi daha da arttı. Daha sonra, Şerif Paşa'nın maddi katkısıyla Serbestl'nin yayın odağında genel olarak demokrasi, · (1912-13'te) birkaç sayısı Paris'te çıkan Serbest!, Mevözel olarak da Türkiye ve Ortadoğu'nun başta gelen lanzade Rıfat'ın Şerif Paşa ile anlaşmazlığa düşmesi neproblemi olan Kürt meselesi yeralmaktadır. Serbest! bu deniyle, 19.2.1913'te yayınma son verdi ve bir süre sonnıeselelerle ilgili gelişmeleri izleyerek bu gelişmeleri ve ra Mısır'da Mevlanzade'nin yönetiminde tekrar yayını­ bunların yorumlarını düzenli olarak okuyucusuna sunnı sürdürdü. Mondros Mütarekesi (30. 10. 1918) sonmak ve bu meselderin tartışılmasına bir platform oluş­ rasında gene Mevlanzade Rıfat tarafından Radikal turarak çözüme kavuşturulmalarında, çerçevesiyle sınır­ Avam Fırkası'nın yayın organı niteliğinde, günlük olalı, katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. rak yayınlandı. 1920'de yayınma artık kesin olarak son Serbest! 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 4 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 g or d. Kürt Politikası Evet biz, eskimiş bir yönetİmı~ eskimiş kanunları, eskimiş örgütii, yine eskimiş devlet biiyükleriyle onarmaya çalışmak gibi boşıma vakit kaybettirecek bir yola sapmak istemiyordıık. Kürt varlığını inkar ederek, onu eritmeyi önüne koyan Cumhuriyet yönetimi, bütün çabalarına rağmen başarıya ulaştıramadığı bu politikasını, Cumhuriyet'in yetmişbeşinci yılını~ kutlandığı şu sırada da inatçılıkla sürdürmektedir. Ulusal kimliklerini terketmelerinin dışında Kürtler'e şans tanımayan bu politikanın temsilcileri, sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliği altında yaşayan Kürtler'in "kaderini" etkilemekle kalmamakta, başta Ortadoğu'nun diğer devletlerinin egemenliği altın­ da yaşayan Kürtler olmak üzere, dünyamn dört bir tarafına yayılan Kürtler'in kaderine de müdahale etmektedir. T.C. Devleti'ni yönetenler, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar başkalarının sahip olduğu hakların Kürtler' e tanınmasını, ya da onların koşullarında yapılacak küçük Evet biz, bütün yönetim örgütiimiizü_, bütün kanıın­ larımızı temelinden değiştirmek ve böylelikle ilerlemeyi sağlamak arzusunda bulunan bütün milletler gibi sosyal ve idari kıırallarımızı yeniden sağlam temeller üzerine kurmak istiyorduk. w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ak ur 1 rs iv 1 .a 1 tam doksan yıl önce/ yine istanbuV da/ Kürt aydını Mevlanzade Rıfatta­ verdi. Dönemin önde gedevi'nin; Konya 'da bululen bir Kürt aydını olan rafından haftalık bir gazete olarak (6.1.1908-1913t yayınlandı ve ll. nan bir Türk ile SiileymaMevlanzade Rıfat, Jako- Meşrutiyefin ilanından (23.7.1908) sonra Ittihat ve Terakki Partisrnin niye'de bulunan bir ben İttihat Terakki PartiKürd'ün; Adalar'da hızlıı­ örtülü iktidarına karşı yürütülen muhalefetin yayın organı niteliğini kasi'nin karşısında liberalnan bir Rıım 'la Van 'da demokrat hareketin aktif zandı. Pembe renkli kağıdı/ nitelikli baskısı ve önemli olaylar nedeniyle bulunan bir Ermeni'nin remsilcilerinden biriydi. verdiği eklerle ilgi sosyal ve ruhsal durumu, odağı oldu. Gerek Serbestl'de ve o dögelenek ve görenekieri bir nem İstanbul'da çıkan diğer Kürt yayınlarında pek çok değildir. Merkezi yönetim, bir kanun hükmünü bıı çeşit­ makalesi yayınlanan Mevlanzade Rıfat'ın aynı tarihler- li unsurlar üzerinde aynı etki ve kuvvetle uygulama kade İstanbul'da Kurulan Kürt Öğrenci Derneği'nin (He- biliyetine sahip değildir. vi) yayın organı "Roje Kurd" de yayınlanan çok değerli bir yazısını Serbestl'nin bu sayısında yeniden yayınlıyo­ Evet biz, kammların, kavimlerin örE ve adetleri göruz. Mevlanzade Rıfat, daha çok gazeteciliği ve siyasi zönüne alınarak dü:z€nlenmesini ve bütün unsurların mücadelesiyle ilgili tanıklıklarını içeren anılarından olu- yalnız "Osmanlı" yüce adı altmda köklü surette bağla­ şan birçok kitap yazdı. Bunlardan üçü birkaç yıl önce İsnarak birleştirilmesini ve bu suretle öteden beri var olan tanbul'da latin harflerine çevrilerek yeniden yayınlandı. kavimler arası anlaşmazlıklarm giderilmesini istiyor, kaLozan Andiaşması'ndan sonra adının ünlü 150'likler vimleri birliğine göre vilayet dairelerinin genişletilmesi, arasında yeralması nedeniyle Türkiye'yi terk ederek Suona göre de kanunlar düzenlenmesini esas bulııyorduk. riye'ye yerleşmek zorunda kalan Mevlanzade Rıfat, 1927'de kurulan Kürt Hoybun Cemiyeri'nin kurucuları Evet biz, her kavmin, her unsurun bu suretle İstİdadı­ arasında yer aldı ve 1930'da Suriye'nin Halep şehrinde na göre hür bırakılmasını, sosyal çevresinde ilerleme ve hayata gözlerini yumdu. Bölücülükk suçlanarak, yurt- gelişme isteğini istediği gibi gerçekleştirmesini istiyorduk. dışında yaşamak zorunda bırakılan Mevlanzade Rıfat'ın gerçek fikirlerini çarpıcı bir biçimde ifade eden ve buEvet biz, milleti hükümet adına kullanılagelen şid­ gün için de geçerli olan şu satıriarına yer vermeden ge- detten kurtarmak için çalışıyorduk. Çünkii biz, tarihiçemiyeceğiz: mizden kuvvetle, zorla zaprettiğimiz milletleri ve kavimleri yönetme adına ve ancak tahsildarlık yalıında kııl­ "Evet biz, eski unsurları tümüyle tasfiye etmek ve landığımız şiddetle çok şey kaybetmiş olduğumuzu anlı­ devletin idari işlerini yeni ıınsıırların elinde görmek is- yor ve görüyorduk." tiyorduk. w 1 Türkiye basını/ Serbestl adıyla ilk defa tanışmıyor. ilk Serbeslll bundan w 1 1 1 1 Evet biz, göriiyordıık ki, Yakova 'da bulunan bir Arnavut ile Necd'de bıılunan bir Vahabi'nin; İstanbul'da bulunan efendi ile Yemen'de bulıman bir Zeydi'nin; Selanik'te bulunan bir Yahudi'yle Hicaz'da bulunan bir Be- Serbest! 5 Kasım 199S Türkiye' de Kürtlerin hak talepleri bugüne kadar iki gerekçeyle bastırıldı: Birincisi, ayrılıkçı taleplerle ortaya çıktıkları; ikincisi de, bu amaçlarına bir iyileşmeyi, Türkiye Cumhuri yeti Devleti'n in ·ulaşmak için şiddete başvurdukları ... Resmi çevrelerin ileri sürdüğü bu "milletiyle ve ülkesiyle bö- gerekçelerden yola çıkarak, TC'nin ayrılıkçı olmayan ve şiddete başvur­ lünmez bütünlüğü"ne yömayan Kürtler' e farklı bir yaklaşım içinde olacağı, meselelerini demoknelik düşmanca bir eylem olarak nitelendir mekte, bu gelişmeleri engellemek için çok uzağında bulunan TC. Devleti'nin yürürlükt eki mevzuatı bakımından, Kürt meselesini demokras i ve hukuk ku- kavramların resi ve hukuk kuralları çerçevesinde ortaya getirmeleri halinde, Kürtlerin ralları çerçevesinde ortaya getirmekle, onun şiddetle devlet tarafından kabul görecekleri hükmüne varmak mümkün. şiddetle cezalandırılmaktadır. 19. yy'ın sonlarından itibaren bu coğrafyada yaşa­ nan milliyetçiliklere bakıldığında ayrılıkçı eğilimi, Kürtler'in de içinde yer aldığı yerli milliyetçiliklerden daha çok, egemen Türk milliyetçiliğinin temsil ettiği görülür. Bu paradoks , bağımlı milliyetçiliklerle egemen Türk d. sona ermesind en sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'n in Kürt politikasını bundan böyle sürdüremeyeceğini düşünerek, bu politikasını değiştireceği­ ni umanların beklentileri gerçekleşmedi. Sistem kendisini tüketineeye kadar Kürt politikasını sürdürme ktc kararlı görünüyo r. Bir dönem Sovyetler 'in yeniden dirilecek, "soğuk savaşı" bıraktığı yerden sürdüreceğini ve bu farktan ileri gelmektedir. Batılı anlamda özgürlükç ü temelde ortaya çıkan milliyetçilik akımını, egemen Türk milliyetçiliği değil, bağımlı milliyetçilikler temsil ediyordu. Farklı dinsel ve ulusal toplulukların eşit koşullarda uzlaşarak bir arada yaşama taleplerinin karşısına şiddetle çıkmayı tercih eden Türk milliyetçiliği arasındaki ak ur Soğuk savaşın hiçbir ayırım suçlusu sayılarak g çözmeye çalışma arasında gözetilmemekte, her iki eğilim birlikte terör or almaz çabalar içine girmektedirler. Bir Avusturalya radyosun da haftada sadece bir saat Kürtçe yaym yapılmasını engellemek için Türkiye Devleti'n in gösterdiği çaba hatırlardadır. akıl komünist partilerin in ve gençlik örgütlerin in desteğine sahip Sovyetler Birliği'nin kazanamadığı bu savaşı, Türkiye Devleti'n i yönetenle r, tek bir destekçileı-i olmadan, kazanmayı ummaktadırlar. ve Şiddet Türk milliyetçiliğinin bölücü karakteri nin altında yatan neden, kurgusun daki oryantali st faktörde aranmalıdır. Bu akımı kurgulay an oryantali zm, onun aracı­ lığıyla, bir yandan Osmanlı'yı İslam'ın jandarmalığın­ .a Ayrılıkçılık yerli milliyetçiliklerin birlikte yaşama eği- · !iminin ayrılıkçılığa dönüşmesi için elinden geleni yapı­ yordu. Osmanlı yönetimin in diğer milliyetçiliklerden daha çok Türk milliyetçiliğine karşı katı bir tutum izlemesinin nedenin onun bu bölücü özelliği olsa gerek. milliyetçiliği, rs iv sayede de Kürt politikasını eskiden olduğu gibi yürütmeyi hayal eden T.C. yönetim çevreleri, bunun artık mümkün olmayacağını anlayınca, beklentisi içinde oldukları soğuk savaşı kendileri ilan ettiler. Dünya'nın en geniş mpraklarına ve sınırsız doğal kaynaklarının üzerinde oturan ve bir dizi uydu devletle, dünyanın hemen her ülkesinde en organize militan muhalefe t güçleri olan w w Türkiye'd e Kürtlerin hak talepleri bugüne kadar iki gerekçeyle bastırıldı: Birincisi, ayrılıkçı taleplerle ortaya çıktıkları; ikincisi de, bu amaçlarımı ulaşmak için şidde­ te başvurdukları ... Resmi çevrelerin ileri sürdüğü bu gerekçelerden yola çıkarak, TC'nin ayrılıkçı olmayan ve şiddete başvurmayan Kürtleı·'e farklı bir yaklaşım içinde olacağı, meselelerini demokras i ve hukuk kuralları çerçevesinde ortaya getirmeleri halinde, Kürtlerin devlet tarakabul görecekleri hükmüne varmak mümkün. Ancak bu hükümde n cesaret alarak birtakım insanların Kürt meselesini ortaya getirmelerinin ne büyük bir yanıl­ gı olduğunu anladıklarında, çoğu zaman iş işten geçmiş olmaktadır. Çünkü demokras i ve hukukun üstünlüğü ilkelerine bağlı devletler için geçerli olan bu tutumun, bu dan uzaklaştırmaya çalışırken, bir yandan da ona, batı milliyetçiliklerinin özgürlükç ü fikirlerinin yerine ırkçılı­ ğı enjekte ederek, çok ulusin ve çok dinli Osmanlı toplumunu oluşturan farklı etnik ve dinsel unsurlar arasın­ daki tutumunu yok ederek imparatorluğu parçalam a misyonun u da yükledi. Türk milliyetçiliğinin her yükseldiği dönemde , devletin parçalanm a tehlikesiyle karşı karşıya gelmesi anlamlıdır. Onun toplumu oluşturan farklı din ve etnik toplulukları kendi içinde çatıştırmada ne kadar başarılı olduğunu, günümüz de yaşanan olayla- w fından Serbesti ra bakarak kolayca anlayabiliriz. demokras i zemininde savunula cak bir yanının olmadığını bilen egemen güçler, Kürtleri bilinçli olarak şiddete yöneltme ktc ve daha Sürdürdüğü 6 Kasım 199fl 1 1 1 1 1 Kürt politikasının 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ti, Mütoreke döneminin onoyasal düzenlemelerini bir yana iterek, lerle Kürtler'in dışlanması konusunda mutabakata varılması üzerine Ankara yaşoyan Kürtler bakırnındon do Hükümeti, Mütareke döneminin anayasal düzenlemelerini bir yana iterek, devletin ikinci asli unsuru Kürtler'le yaptığı sözleşmeyi tek taraflı feshetti. Irak, İran ve Suriye'de yaşayan Kürtler bakımından da aynı akibet sözkonusu oldu. Kürt varlığının bölgeden dışlanması koımsunda bölgesel ve uluslararası güçlerin tam bir mutabakat içinde olmalarına rağmen bu politika, bölgede şid­ detli bunalımiara yol açtı, Kürtler'le onların kaderine hükmeden güçler arasında silahlı çatışmalar hiç dinmedi. aynı okibet sözkonusu oldu. rakmaya çalışmakradırlar. Türkiye'de yaşanan şiddet hareketleri ile ilgili yapılacak bir incelemede, bu hareketlerin ortaya çıkmasında ve onlarca yıl sürmelerinde devletin büyük bir role sahip olduğu görülecektir. Kürtler yetmiş üç yıl önce sahnelenen Şeyh Said trajedisini doğru tahlil edebilselerdi, bugünü anlamakta zorluk çekmezlerdi. Sadece Kürtler için değil, Türk sol hareketi için de geçerli bir durumdur bu. Şimdi de sıra islamcı­ larda. İşin farkında olan bir köşe yazarı geçenlerde, "Türkiye'de islamcılar şiddete başvururlar mı?" sorusuna şu cevabı veriyordu; "Eğer devlet isterse o da olur". or feshetti. Irak, iron ve Suriye'de g devletin ikinci asli unsuru Kürtler'le yaptığı sözleşmeyi tek taraflı Egemen Türk milliyetçiliğinin karşısına yerli milliyetçiliklerin, herşeye rağmen binlerce yıldır birlikte sahib oldukları toprakların parçalanmasını değil, dinsel ve etnik haklarının modern hukuk normları çerçevesinde yeniden düzenlenerek güvence altına alınmasında ısrar etmeleri, bu coğrafyada yaşanan bir başka, ama güzel bir paradoks. Uluslararası yıldan beridir bölge devletleri Kürt politİkalarını uluslararası güçlerin kendilerine sağladıkları meşruiyetten yoksun olarak sürdürmek zorunda kalmış­ lardır. Kürtler'in kaderini ellerinde bulunduran Türkiye Yaklaşık on ve diğer bölge devletleri, uluslararası güçlerin politik ve askeri desteğiyle zorlukla sürdürebildikleri Kürt politikasını bundan böyle, bu güçlere rağmen, sürdürmektc ne ölçüde başarılı olabilecekler? Bunun mümkün olamıyacağı­ nı 1991 Körfez bunalımından bu yana Irak'ta yaşanan gelişmeler göstermiştir. Irak yönetimi yetmiş yıla yakın süredir Kürtler üzerinde sürdürdüğü kontrolü, bir operasyonla yitirdi ve Kürtler'in üzerinde yaşadığı topraklar de facto olarak bağımsız bir statüye kavuştu. Bu gelişme­ ler karşısında ne Irak yönetimi, ne diğer Arap devletleri, ne İran, ne de Türkiye Cumhuriyeti Devleti etkin bir mu- Durum Araplar, Farslar ve Türkler'le birlikte Kürtler, Ortadoğu'nun dört temel unsurundan biridir. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de Kürtler'i hesaba katmadan bölgede politik istikrar tesis edilemez. Son yüzyılda uluslararası güçlerle bölgesel güçlerin el ele vererek uyguladıkları, Kürt varlığını inkar politikasının bölgede yol açtığı sıkıntılar bunun kanıtıdır. Bu yanlış politikanın sonucu olarak bölgede bir yüz yıldır silahlar hiç susma dı; Kürt varlığına yer vermeden girişilen demokrasi halefet gösterebildi. Demokrasi ve Modernleşme elenemeleri tam bir Türkiye'de modernleşmenin öyküsü Tanzimat'la baş­ lar. Cumhuriyet modernleşmenin ikinci kilometre taşıdır. Batı, Tanzimat ve Cumhuriyet'le, sadece Türkiye bakı­ mından ·değil, bölgesel olarak da sonuçlar elde etmeği planlamıştır. Gelinen noktadan dönüp geriye bakıldığın­ da, modernleşme yolunda pek fazla bir mesafe alınmadı­ başarısızlıkla sonuçlandı. 1920'lerde Osmanlı İmparatorluğu dağılıp yokolmak tehdidiyle karşı karşıya kalelığında Osmanlı!rürk yönetimi, Osmanlı toplumunun iki temel unsuru olan Türklerin ve Kürtlerin birliğine yaslanarak uluslararası güçlere karşı çıktı. Başta Amasya Protokolü ve Misak-ı Milli olmak üzere, Mütareke döneminin anayasal belgeleri, bir w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 vuruyorlar" diyerek, haklı davalarını gölgeleyip onları, destekten yoksun bı- ması konusunda mutabakata vonlması üzerine Ankara ~üküme­ "Türk-Kürt Cumhuriyeti" öngörüyorclu. proıesını Lozan'da uluslararası güç- d. 1 1 konuşmuyor, şiddete baş­ sini öngörüyordu. lozan' do uluslarorası güçlerle Kürtler'in dışlan­ ur 1 sonra da bu gerekçeyle onları ezmekle kalmamakta, "görüyorsunuz iş­ te, Kürtler meselelerini .a rs iv ak 1 döneminin onoyasal belgeleri, bir "Türk-Kürt Cumhuriyeti" proje- w 1 Boşta Amasya Protokolü ve Misok-ı Milli olmak üzere, Mütoreke w 1 1 1 Serbest] görülür. Bunun nedeni Ortadoğu'da modernleşmenin batıdakinden farklı olarak demokrasiden yoksun gerçekleştirilmeye çalışılmasıdır. Demokrasi olmadan modernleşmenin de olamayacağını Octavio Paz şu sözlerle açık- ğı 7 Kasım 199)) 1 Kürtler de diger toplumlar gibi, lıyor: "Modernleşme dedibirile demokrasi şey ğimiz eşit mensupları olarak gibi ana dileriyle insanlık yaşamak konuşup, 1 ailesinin özgür ve istemektedirler. Herkes onunla okumak ve yazmak; ço- mayı yasaklayanlar onlara, sözetmelerini haklarından 1 1 rnek istiyorlar. Referanslarımız d. ka bir deyişle onları katmaniaşmış toplumlar, hiyerarşik kast toplumları haline getirir." Bu nedenle gönümüzde aslına rücu etme eğilimiyle karşı karşıya bulunan Türkiye ve Ortadoğu'da modernleşmeyi kurtarmanın, demokrasiyi hayata geçirmekten başka bir yolu bulunmamak or g likte doğmuştu. Demokrasi cuklarına kendi adlarını koymak; düğünlerinde kendi şar­ de yasaklaınaktadırlar. olmadan bilim, teknoloji, kılarını söylemek; hangi kimlikle kiminle birlikte, nasıl Kürtler de diğer topsanayi, kapitalizm, işçi sı­ nıfı veya orta sınıf olmaz yaşayacaklarına kendileri karar vermek; bir diger deyişle lumlar gibi, insanlık ailesinin özgür ve eşit mensupdemektir. Demokrasi ol- geleceklerini kendileri tayin etmek istiyorlar. ları olarak yaşamak istemadan büyük bir siyasal ve askeri makinenin, Rusya'da olduğu gibi kurulabileceği mektedirler. Herkes gibi ana dileriyle konuşup, onunla okumak ve yazmak; çocuklarına kendi adlarını koymak; doğrudur. Ama, Rus halkının ödemiş olduğu toplumsal düğünlerinde kendi şarkılarını söylemek; hangi kimlikle faturanın çok yüksek ve acı olması olgusu bir yana demokrasisiz bir modernleşme, toplumların teknolojik bu- kiminle birlikte, nasıl yaşayacaklarına kendileri karar vermek; bir diğer deyişle geleceklerini kendileri tayin etluşlarına katkıda bulunctr, fakat onları değiştirmez. Baş- 1 1 ur mücadele" döneminin bu belgeleri karşısında hesabını vermeye hazırız. Bu temel düzenlemelere rağmen yürürlüğe koydukları yasalarla bu belgelerin tanıdığı hakları bize yasaklayanlar, bize yaptıklarının hesabını vermeye hazır olduklarını aynı rahatlıkla söylemeye hazır mıdırlar? dile getirdiğimiz çerçevede ileri sürülen taKürtler bütün bir toplum olarak ağır bedeller ödediler. Herşeyin bilinçli olarak birbirine karıştırıldığı, demokrasiyi savunmanın suç sayıldığı bugün de söz söylemenin riskleri olduğunu biliyoruz. Ancak yapılacak başka bir şey yok; "Demokrasiye sahip olabilmek için, onu İstemek gerekiyor". Yukarıda w karşılığında Ne !stiyoruz? Hegel, "özgürlük ancak hayatın ortaya konulmasıy­ la elde edilebilir. Hayatını riske etmeyen birey kuşkusuz kabul görebilir; ama o, bağımsız bir özbilinç olarak kabul görmenin hakikatına ulaşamaz", diyor. insanlık tarihinin bilinen en eski zamanlarından beridir yaşadıkları topraklar üzerinde, yaklaşık yüz yıldır kimliklerinden ve her türlü haktan yoksun yaşamaktadırlar. Kürtlere kimliklerini ve haklarını kullan- w Kürtler, 1 1 1 lepler temle, bu sisteme karşı mücadele adına ortaya çıkarak demokrasi güçlerini yanlış İstikamedere sevkeden ve onları sistemin payandaları durumuna düşüren güçleri de içine alan geniş bir perspektifle yürütülmesi gerekmektedir. 1 Dergimizin ilk sayısının dosya konusu olarak milli mücadele döneminin anayasal belgelerini konu alırken, sadece Kürtler'in uğradıkları tarihi bir haksızlığı gözler önüne sermeyi amaçlamakla kalmıyor, bu belgelerin bugün de çıkış noktamız olduğunu vurgulamak istiyoruz. Biz söylediğimiz her sözün, yazdığıınız her satırın, "milli .a rs iv ak Türkiye'de demokrasinin dört dinamiği var: Aydınlar, Kürtler, Aleviler ve İslami hareket. Aydınların çok sınırlı bir kesimi demokrasiden yana. Yine bunların içinde çok sınırlı bir kesim demokrasi mücadelesi veriyor. Demokrasinin son üç dinamiğini oluşturan güçler ise aı}tide­ mokratik sistemin mağdurları olmalarına rağmen, onlara öncülük eden güçler, sisteme karşı mücadeleyi değil, onunla uzlaşmayı tercih etmektedirler. Demokrasi dinamiklerini kontrol eden güçlerin bu tutumu, onları, sistemin payandaları durumuna düşürmekte, bu sayede sistemin kendisini üretmesine olanak sağlamaktadırlar. Bu nedenle de demokrasi mücadelesi anti-demokratik sis- 1 w REDAKSİYON 1 1 1 1 1 1 1 s~rbesti 8 Kasını ı '!'!S 1 1 1 1 1 1 Ahmet Zeki Okçuoğlu 17 Eylül1998'de ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'in aracılıgtyla, Kürt liderleri Mesut Bar- Türk 1 1 1 çevreleri ve medyası tarafından başlangıçta, antlaşma iki Kürt lideri arasındaki anlaşmazlıgtn nin bunun ötesinde bir anlam ifade etti~ onlar da kabul ediyor artık. esas olarak, batı ren ABD, Türkiye'nin devre dışı bırakılması koşuluyla onları Washington'da yeniden bir araya dünyasının öngördüğü, "yeni dünya düzeni" temelinde, Ortadoğu'nun yeniden yapılandıolması getirdi. Antlaşma'nın imzalanmasından kısa bir ve bu çerçevede, bölgede Kürt meselesinin çözü- süre önce, Washington'da yeniden başlatılan süme kavuşturulması çabaları doğrultusunda atıl­ recin beklenenden de kısa bir sürede sonuçlandı­ mış bir adım olduğu konusunda pek çok kimse · rılması, Kürtlerin aralarındaki ihtilafların ne kahemfikir. İlk adım Körfez Savaşı'yla atıldı, ikin- dar sunni olduğu, iyi niyetle yaklaşıldığında bu ihtilafları kolayca aşabilcliklerini ortaya koyması cisi de bu antlaşmayla atılmış bulunmaktadır. bakımından da dikkate değerdir. Gözlerden kaçınlmaya çalışılan bir diğer huABD'de -atılan tarihi adımı görmemezliktcn sus, ABD'nin bu antlaşmadaki konumudur. Medya'da yer alan değerlendirmelerde, ABD'nin gelen çevreler, daha sonra hep bir ağızdan, bu bu antlaşmaya, gözlemci sıfatıyla katıldığı biçi- defa da "ABD kukla Kürt devleti kuruyor" teraminde yansıdıysa da; basma yansıyan metnin- nesi)!le atılan bu adımı karalama taktiğine baş­ den, ABD'nin bu antlaşmacia garantör sıfatıyla vurmaya başladılar. Bosna'da ve Kosova'da Sırp saldırılarına karşı ABD'nin müdahalesini lurayer aldığını söylemek daha doğru olur. retle savunan bu çevreler, Saddam 'ın katliamiaGüney Kürdistan'ın en büyük iki siyasi parti- rına hedef olan Kürtler sözkonusu olunca buna tepki gösteriyorlar. sı arasındaki ihtilafa son verilmesi adı altında yürütülen, gerçekte ise Kürtlerin bölgedeki statüsü konusunda, uluslararası arayışlar olarak taABD başta olmak üzere, uluslararası güçlerin nımlanması gereken süreç, 1995'te, ABD'nin önçok daha kiiçük anlaşmazlıklar karşısında duyarcülüğünde Dublin'de başlatıldı. Ancak Türkilılık göstererek, bu anlaşmazlıkların çözümü koye'nin de dahil olmak istemesi üzerine süreç, nusunda köklü önlemlere başvunırken, onyıllar­ Ankara'ya taşmdı. Türk resmi şahsiyetlerinin de dır toplu katliamlara hedef olan Kürtler için, buaçıkça ifade ettikleri gibi Türkiye, sürece meselegüne kadar kayda değer bir adım atmadılar . Bosnin çözümü amacıyla değil, bu çabaları engelle- na'ya, Kosova'ya saldırdığı için Sırplaı·a silahlı mek için dahil olduğudan, Ankara sürecinden müdahaleele bulunmaktan çekinmeyen uluslarabir sonuç almak mümkün olmadı ve bu nedenle rası güçler, Kürtler sözkonusu olunca şimdiye kade görüşmelere son verildi. Bölge devletlerini ele dar insani taleplerde bulunmakta bile tereddüt arkasına alan Türkiye'nin engelleme çalışmaları­ ederken, nihayet Kürtler için arılmaya başlanan na karşın, Kürt licle,·h-iyle görüşmelerini sürdü- adımlara karşı farklı inanç ve ideolojik çevrelerin Söz konusu .a r si v ak antlaşmanın w w w 1 1 Dışişleri Sözkonusu çözümlenmesiyle sınırlı bir gelişme biçiminde yansıtılarak sıradanlaştırılmaya çalışıldıysa da, hadise- 1 1 1 1 1 1 1 anlaşma imzalandı. zani'yle Celal Talabani arasmda Washington'da tarihi bir ur d. 1 1 1 1 or g l{ürdistan Federe Devleti Serbesti 9 Kasını ] 9lJS 1 1 Kürt meselesi, ABD'nin dışpolitika portföyüne, 1. Dünya Savaşı döneminde Amerikan boşkanı Woodrov Wilsoıı un avnı ağızdan saidırmaları­ ünlü 14. Nokta'sıyle girdi. yeceği, 1 1 1 1 1 1 1 1 w w w .a r si v ak ur d. or g meselenin bölgesel nın ortak bir nedeni var; ABD'yi daha kapsamlı bir paketle Avrupa'nın izleyecegi düzeyde çözüme kavuştu­ Kürt düşmanlığı. rulması gerektiği bilinitahmin ediliyor. Bütün bu gelişmelerden sonra, dünyanın yor. Yine bu nedenle Kürt geriye kolon önde gelen diger devletlerinin de onayıyla, meselesini çözmeye yöneBaşkaları için hızla işleyen uluslararası meka- Kürt meselesinin Birleşmiş Milletler gündemine getirilme- lik her çabanın bölgenin nizmalar, çok yavaş da olönde gelen devletlerinin si hiç de sürpriz olmayacak. sa artık Kürtler için de işsert tepkisini göğüslemeyi lemeye başladı. Kim ne kadar engellemeye çalışırsa ça- gerektirmektedir. Bu durumda tek çare, bölge devletlcrinin, bu tutumlarını değiştirmelerini beklemek kalıyor. lışsın, Kürt meselesi hergün biraz daha dünyanın gündenıine giriyor. Gelişmelerin Washington'da atılan bu Bu, bölge devletlerinin kendiliğinden çözüm noktasına adımla sınırlı kalmayacağı daha şimdiden belli. ABD'yi gelmeleri anlamında bir bekleme değil; toplumsal, ekodaha kapsamlı bir paketle Avrupa'nın izleyeceği tahmin nomik ve siyasal istikrarsızlaştırmalar, iç savaşlar ve ediliyor. Bütün bu gelişmelerden sonra, dünyanın geri- bölgesel savaşlada ekonomik yaptırımlar gibi, uzun vaye kalan önde gelen diğer devletlerinin de onayıyla, deli ve karmaşık stratejilerle değişimin zamana yayılma­ Kürt meselesinin Birleşmiş Milletler gündemine getiri!- sı anlamında bir bekleme. nıesi hiç de sürpriz olmayacak. ABD ve Avrupa, Körfez Savaşı'ndan hemen sonra, Kürt meselesi, ABD'nin dışpolitika portföyüne, I. uygulamaya koymak istedikleri Ortadoğu'nun yeniden Dünya Savaşı döneminde Amerikan başkanı Woodrov yapılandırılması projesini, bölgedeki müttefikleri TürWilson'un ünlü 14. Nokta'sıyla girdi. Daha sonra Sov- kiye ile birlikte gerçekleştirmekte ısrarlıydılar. Ancak yetler'in uluslararası ilişkileri altüst etmesi ve II. Dünya Türkiye Turgut Özal'ı ve O'nun izlediği politikalan tasSavaşı'nı izleyen "soğuk savaş" ve bunun yolaçtığı fiye etmekle batılılarla değil, bölgenin totaliter rejimleriyle birlikte olmayı tercih etti. Türkiye'nin bu tutumu bloklaşma; diğer batılı dwletler gibi ABD'nin de, bölgenin en hassas konusu haline gelen Kürt meselesinden projenin uygulamaya konulmasını bir süre engelledi. ABD'nin Türkiye'ye rağmen Kürt liderlerini Washingolabildiğince uzak durmasına neden oldu. İran Şahlı­ ğı'nın 1961'dc Irak'ta Mustafa Barzani'nin öncülüğün­ ton'da bir araya getirerek onlarla birlikte aldığı tarihi de başlayan silahlı direnişe, destek sağlaması İran'la ya- karar, diğer yandan son zamanlarda Avrupa'nın Kürt kın ilişki içinde olan ABD'nin de bir ölçüde Kürtler'e meselesine ilişkin radikal adımlar atabileceği konusunyaklaşmasına olanak sağlamıştı. İran, Kürtlerin gücünda verdiği mesajlar, batılıların bölgenin yeniden yapı­ den yararlanarak, Irak yönetimini Şatt-ül Arab'da talep landırılmasını Türkiye'yle birlikte gerçekleştirme fikrini en azından şimdilik rafa kaldırdıklaı·ı anlamına geldiği­ ettiği foprakları kendisine vermeye mecbur bırakmak istiyordu. ABD ise Sovyet Bloku'nun önde gelen taraf- ni söylemek mümkün. Washington Antiaşması'yla ilgili ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı açıklamalarda, Sadtarı Irak'ın bölgedeki etkisini zayıflarmak ve Ortadoğu'nun en dinamik toplumu olan Kürtlerin o dönemde dam rejiminin tasfiyesinden sözedilmesi ve bu konuda vaygın "sovyetizm"in etkisi altına girmesini önlemek ayrılan bütçenin ABD Temsilciler Meclisi'nde onaylanamacındaydı. İran gibi, ABD'nin de, o dönemde Kürtması, Ortadoğu'nun yeniden yapılandırılması projesinler için bir projesi yoktu. İran'ın 1974'de Irak yöneti- de Irak ınuhalafet hareketine öncülük verildiği anlamı miyle in1Zaladığı Cezayir Andaşması'yla istediği sonucu çıkarıla bilir. elde etmesine karşılık, Kürt hareketine verdiği desteği çekmesi, ABD'nin Kürtler ilc kurduğu zayıf ilişkinin de Körfez Savaşı sadece Irak bakımından değil, tüm sonu oldu. ABD'nin Kürt meselesini yeniden dile getir- bölge devletleri bakımından I. Dünya Savaşı'yla eşleşti­ nıesi için Körfez Savaşı'nın patlak vermesini beklemek rebileceğimiz yeni bir dönemin başlangıcını oluştur­ gerekmiştir. maktadır. Körfez Savaşı'nı izleyen yıllar ise, Mütareke dönemini andırıyor. Bu savaşla sadece Saddam rejimine Kürt meselesi şu ya da bu ülkeyle sınırlı değil, böl- değil, bölgedeki anti-demokratik tüm rejimiere ağır bir gesel bir nıesele. Bu nedenle herhangi bir ülkede gidile- darbe indirildi. I. Dünya Savaşı'yla Ortadoğu modercek çözümle bu meselede kalıcı sonuçlar elde edileme- nizme adımlar attı; Körfez Savaşı'yla da II. Dünya Sa- Serbest! 10 Kasım 199~ 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Körfez Savaşı'nı 1 1 1 izleyen yıllar andırıyor. Bu savaşla sadece Saddam re- ak ur d. or g ise, Mütareke dönemini w 1 1 başlangıcını oluşturmaktadır. liderleriyle birlikte alınan kararlara karşı, Türkiye'nin Saddam yönetijimine değil, bölgedeki anti-demokratik tüm rejimiere agır bir miyle yakınlaşma siyasedarbe indirildi. 1. Dünya Savaşı'yla Ortadoğu modernizme adım­ tine, Saddam'ın gösterdilar attı; Körfez Savaşı'yla da ll. Dünya Savaşı'ndan sonra sözko- ği tepki, Onun canı istedinusu edilen, ancak "soğuk savaş" nedeniyle ertelenen demokra- ğinde bölge devletlerini peşine takarak batıya kasiye geçiş süreci yeniden işlemeye başladı. Kim ne derse desin fa turmasının eskisi kadar önümüzdeki birkaç yıl, Ortadoğu'nun ve Kürtlerin tarihinde yep kolay olamayacağının açık bir göstergesidir. Esgıcı olacaktır. yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır. kiden Türkiye batı ile Öngörülen değişim programının yürürlüğe konması bölge devletleri arasındaki çatışmada, batılılara yaslaiçin Ortadoğu'nun koşulları günümüzde, Körfez Sava- narak bölge devletlerine, bölge devletlerine yaslanarak da batılılara karşı çıkıyor, böylece rejimini ayakta tutşı'nı izleyen günlerden daha elverişli görünüyor. mayı başarıyordu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti şu anKendi içlerinde ihtilaflı olan Araplar'ın, İsrail-Arap da kelimenin tam anlamıyla, "hem camiden hem de kiliseden olımış durumda". savaşlarıyla başlayan, Filistin silahlı mücadelesiyle süren batıdan kopuş süreci, Körfez Savaşı'yla daha da ileModernizm Ortadoğu'ya Türklerin öncülüğünde ri boyurlara ulaştı. Araplar'ın tek çatı altında birleştiril­ mesi iddiasıyla ortaya çıkan Saddam'ın, 1991'de Ku- girdi ve Türkler hep bunun avantajını kullandılar. Bölveyt'e saldırması ve bunu izleyen ABD'nin öncülüğünde gede demokrasinin de öncülüğünü yapma şansına herkesten daha çok sahip olmalarına rağmen, bunu elleribatılı Müttefik Güçlerin Irak'a karşı saldırısı ile Arap nin tersiyle itiyorlar. dünyası içindeki ihtilaflara daha ileri boyutlar kazandırdı. Tarihlerinin en silik dönemini yaşayan Arapİran-Irak savaşıyla hızını yitiren, Hatemi'nin Cumlar'ın, bölgeye yapılacak bir müdahale karşısında caydı­ lllırbaşkanı seçilmesiyle de çözülme evresine giren Iran rıcı bir güç olarak varlığını hisseninneleri şu anda İslam rejimi, diğer yandan bir oldu bitti sonucunda karmümkün görünmüyor. şı karşıya geldiği Afganistan'la bir dış çatışmanın eşiği­ ne gelerek bölgedeki etkinliğini büyük oranda yitirmiş Bölgenin diğer iki büyük gücü, Türkiye ve İran'ın durumu da şu anda Araplar'dan çok parlak değil. Böl- durumda. genin yeniden yapılandırılması ve bu çerçevede Kürt Soğuk savaşın sona ermesiyle, dünyada esen değişim meselesinin çözüme kavuşturulması konusunda, Irak'ta gidilecek rejim değişikliği karşısında Türkiye'nin, eski- rüzgarına karşı clayanışarak, Ortadoğu'yu bu aleıma kaden olduğu gibi, caydırıcı bir rol aynaması kolay olma- patmaya çalışan bölgenin totaliter rejimleri, gelinen yacak. Karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve siyasi noktada, bu tutumlarını sürdürmektc artık zorlanmakkriz, Kıbrıs sorunu ve bunun yol açtığı bölgesel ve ulus- tadırlar. lararası gerilimler, PKK'ye karşı kolay elde edilmiş bir Kürtler'le Yahudilerin yaşadığı kaderleri birbirine zafere rağmen, siyasal, toplumsal ve ekonomik nedenlerle Kürt meselesinin, yeni patlamalara son derece elve- benziyor: İkisi ele tarih boyunca acılar çekti. Çektikleri rişli bir durumda olması, uyuşturucu ticaretiyle bağlan­ acılara rağmen, ikisi de diğerleri tarafından hep görmemezlikten gelineliler ve dışlanclılar. Bu iki toplumun acı­ tılarının ayyuka çıkması ve bu nedenle uluslararası yaptırımlada karşı karşıya gelen bir Türkiye ile Turgut ları gibi tarih sahnesine çıkışları da aynı: İkisi de tarihin en büyük iki katilinin elinden utanç verici uygulanıala­ Özal'ın Türkiyesi'nin gücünü kıyaslamak bile mümkün değil. Diğer yandan Türkiye'nin batının yerine ikame ra hedef olduktan sonra insanlığın gündemine girmeyi etmek üzere İsrail'le giriştiği askeri ve politik ittifak, başarabildiler; biri Hitlerin elinden gaz odalarında, diOnun bölge devletleriyle ilişkilerini eskisi gibi sürdür- ğeri Saddam'ın elinelen Halepçeler'de yaşadı bu utanç mcsine olanak bırakmamaktadır. Washington'da Kürt verici sahneleri. va ş ı 'ndan sonra sözkonusu edilen, ancak ''soğuk savaş" nedeniyle ertelenen demokrasiye geçiş süreci yeniden işlemeye başladı. Kim ne derse desin önümüzdeki birkaç yıl, Ortadoğu'nun ve Kürtlerin tarihinde yep yeni bir dönemin başlan­ rs iv 1 1 1. Dünya Savaşı'yla eşleştirebilecegimiz yeni bir döne- .a 1 1 1 1 min tüm bölge devletleri w 1 bakımından bakımından değil, w 1 1 Körfez Savaşı sadece Irak Serbcsti 11 Kasını 19% 1 1 1 1 Kürt Antlasmas1 Yeni Amerikan Taahhüdünün Bir Göstergesi or Türkiye'nin bu hafta sonunda (Eylül ayı) Saddam Hüseyin ile büyükelçilik düzeyinde diplomatik baglarını ton' da yeniden kurma kararı, öteden beri imzalamış oldukları antlaşmaya kanlı bıçaklı Kürt liderlerinin bu ay ha önemli bir rolün i.istlenmesi; Saddam sonrası Irak'ında "federatif temele" dayalı bir destek. Bu di.izlemdeki önemli gelişme, KDP'nin barış sürecine yönelik ilk adım olarak gönüllü, bir biçimde kendi gelirlerini KYB ile paylaşmaya hazır olduğunu ifade etmiş olmasıdır. ak ur rs iv Arka plan Washington mutabakatı, 1994'te gruplar had safhaya çıktığı karşıt Kürt partileri arasında (Mesud Barzani'nin KDP'si ile Celal Talabani'nin KYP'si) imzalanmış olan bir dizi antlaşmanın sonuncusu oluyor. Bu antlaşma, daha önceki mutabakatlardan daha ayrıntılı olmasına rağmen, gerçekten çok daha fazla müzakereler gerektirecek prensipiere ilişkin bir deklerasyon niteliği taşıyor. Bu antlaşma, çok daha önceki paktlarda yer almış bulunan; gelir paylaşımı, seçimler de dahil olmak üzere güçlerin böli.işi.imi.i ve güvenliğe ilişkin düzenlemeler (Kuzey Irak'ı Türkiye karşıtı PKK'ye kullandırtmamaya yönelik güvence) gibi kimi ögeler içeriyor. Yine bu durum, bir dizi pürüz yaratıyor: Bir organizasyon, antlaşmaya yönelik yoğun takvimin aşa- w w w .a arası çatışmaların Eııstirii- sii Yakııı Doğu Sira- malandırılması; seri, Si_ı·asi Gözlemci Washing- yönelik yaygın bölgesel muhalefeti gösteriyor. Söz konusu antlaşma; Irak'lı Kürtlerin, partileri arasındaki çatışmaların ciddi boyutlara ulaş­ madan önlenmesi ve Saddam'ın Kürtlerin almış oldukları bölgelere geri dönmesinin engellenmesine yönelik taleplerini dile getiriyor. Dolayısıyla bu düzlemde; adı geçen mutabakatın söz konusu hedeflere destek mi yoksa köstek mi olacağı veya Irak'lı Kürtlere Amerika'nın -belki de ilgili antlaşmayı olanaklı kılan- sözlü taahhüdünün güvenilir olup olmadığı oldukça tartışılırdır. \\7.1slıiııgron başmda d. Alan Makovsky yeni rejimin stabilize edilmesi konusunda uluslararası topluluk bağlamında da- 1 1 g 1 Antlaşmanın desteklenmesine yönelik başka bir faktör de, antlaşmayla ilgili olmamakla birlikte söz konusu antlaşmanın sonuçlarına önemli bir biçimde etki etmektedir. Amerikan deklerasyonu, Saddam Hüseyin'i Kürtlere saldırmak­ tan caydırmayı amaçlamaktaydı. Bu Amerikan güvencesi, Kürt liderlerini söz konusu antlaşma­ yı imzalamaya ikna etme konusundaki en ön~nı­ li faktör idi. Amerikan Hükümet Sözcüsü ve Dı­ şişleri Bakanı Madelaine Albright, Amerika'nm BM Güvenlik Konseyi'nin 688 sayılı kararına ilişkin geçmişteki desteğini açıkça yineleyerek; Irak'ın Kürtler'e yönelik gerçekleştirdiği 1980'li yılların sonundaki kimyasal silah saldırısı ve yine 1991 yılındaki konvansiyonel saldırılar, benzeri yeni suçlar işlemesine müsamaha göstermeveceklerine dair güvence verdi. Yine Albright muğlak olduğu kadar teamiiliere de aykırı bir uyarıyla Amerika'nın, Saddam'ın, Irak'ın hızevinde de olsa Irak halkına yönelik bir tehdide yönelmesi durumunda buna cevap verebileceğini, açıkladı. Göründüğü kadarıyla Albright'ın sözleri gizli mahfillerde daha da etkili olmuş. Görüşmelere katılan yüksek seviyeli Kürt görevlilerin anlattık- 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ~ Scrbesti 12 Kasını !99S 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 or g tutabiimiş ve de Saddam'ııı Amerika'ya bir nıisilleme yapmaya provake etmemiş oluyor. Bu haber doğruysa, Alhrıglıt'ııı lıukuıneti, sekreter yardım­ cısı Robert Pelletrau'nun 1996 tarihli Kongre'de Iraklı Kürtlerin yerleşim bölgelerinin korunmasına ilişkin ifadesinden dönecek demektir. 1 l, Kürt birliğini Saddam Hüseyin'e karşı desteklemeye yönelik politikasını güçlendi recek. Her iki parti de günümüze dek; Bağdat ile ayrı ayrı bir takım elivaloglar gerçekleştiriyorlardı ve dolayısıyla da bu durum, Saddam'ın bir tarafı diğerinin aleyhinde kullanmasına olanak tanıyordu. Dahili Kürt birlikteliği de bölgede kararlılık ve barış koşulları yaratabilir, yine söz konusu birliktelik ardışık bir ,biçimde Irak'ın muhalifetine karşı, Irak Kürdistan'ındaki nüfuzunu arttırmaya yönelik bir muhalefet tabanı geliştire­ bilir. Bunlar şu an için muhtemel kartlar değiller. Ancak her iki Kürt partisi de Irak'ın muhalefetiyle ciddi bir biçimde karşı karşıya gelmekten korkup bundan kaçın­ mak istemekte. Oysa bu durum, sadece Saddam'ı provake edecek ve Irak'ın, Kürtlerin almış oldukları bölgelere yeniden saldırması veya .çeşitli yollarla Kürtler üzerinde baskı uygulaması olasılıklarını arttıracaktır. rd . ABD'nin Bu süreçte ironik olan şey, söz konusu antlaşmanın da Kürtlerin nisbi bir huzur ve güven ortamına sahip oldukları bir zamana rastlamış olmasıdır. Çünkü bölgede 1997 kasımından beri bir ateşkes sağlanmış ve BM Güvenlik Konseyi'nin 986 ve 1153 sayılı kararları (yiyecek karşılığı petrol), bölgedeki yoksulluğu hafiflermiş ve bu durum Talabani'nin, Barzani'nin bölgesinden geçen Türk kamyonlarından (bilindiği gibi kamyonlar Talabani'nin bölgesinden geçmiyorlar.) aldığı karlı vergileri paylaşmayı istememesinden kaynaklanan kırgınlı­ ğını da azaltmıştı. 1994 mayısında gruplar arası çatış­ maların başladığı günlerden önce varolduğu ve yine Washington antlaşmasının bunun yinelenmesi gerektiğini öngördüğü gibi; Kürtler'in elindeki alanların, iki lider kontrolünde iki farklı bölüme ayrılmış olmasına rağmen, yine bölgede bulunanlara göre bölgenin şimdi daha iyi yönetilmekte olduğuna inanmakta. tanı w 1 1 1 gibi ku 1 öngörüldüğü gerçekleştirilirse, va 1 şında Antlaşriıa, rs i 1 Potansiyel Kazançlar .a 1 bir rekabet tesis etti. ortamı w 1 1 göre, Albright Kürt liderlere "Amerika Küvevt'i savunduğu gibi sizleri de savunacaktır" diverek; Kürt liderlerin veni antlaş­ macia mutabakata var ma I arı ıı ı sağlamış, Saddam'ın askerlerini şu anda Künlcrin elinde bulunan alanların dı­ w 1 lıklı !arına inifak durumunda her parti her bakanlığı paylaşmış ve sürekli bir biçimde birbirlerini alt etmeye çalışmışlar­ dı. Sürekli bir ayırım, dahili çekişmeleri elimine ettiği gibi yine kimi kanıtiara göre bu durum taraflar arasında, daha büyük yönetsel etkinliği göstermeleri açısından sağ- Serbest! Güçlükler Bölgesel reaksiyon, Türkiye'nin Bağdat ile diplomatik ilişkilerini geliştirmeye yönelik kararı, kuşkusuz Kürt antlaşmasına cevap niteliğincieki bir protesto olup temel problemi ortaya koyuyor. Sadece Türkiye değil, İran, Suriye ve kuşkusuz Irak gibi bölgedeki diğer komşu devletler de, Kürt antlaşmasmı ciddi bir biçimde redderek söz konusu mutabakatı baltalamaya çalışacaldar­ dır. Tüm bu devletler, geçen yılki statükoyu yani Kürtlerin bölünmüş bir yapı içerisinde barışsever olmalarını tercih ediyorlar. Kürtler Amerika'da güçlü bir hamiye sahip olmakla birlikte, söz konusu bu koruyucu Kürtlere oldukça uzak. Washington bu düzlemde komşu dev- 13 Kasım 19n 1 1 Sadece Türkiye değil, iran, Suriye ve kuşkusuz Irak gibi bölgedeki diger komşu devletler de Kürt antlaşmasını den dolayı, büyük bir oladikkatsizlik ve yanlamaya çalışacaklardır. Tüm bu devletler, geçen yılki sta- lış yönlendirilmiş olmaktükoyu yani Kürtlerin bölünmüş biryapı içerisinde barış­ tan kaynaklanıyor. Öncelikle, Kürtler daima kensever olmalarını tercih ediyorlar. Kürtler Amerika' da dilerini yanlış hesaplamagüçlü bir hamiye sahip olmakla birlikte, söz konusu bu lara yöneltecek ve sonuçkoruyucu Kürtlere oldukça uzak. Washington bu düzlem- ta çeşitli hayal kırıklıkia­ rına uğratacak bir biçimde komşu devletlerin bölgesel yakınlık ve ivedi hassaside; Amerikan taahhüdleyetlerine sahip değil. Türkiye kendi açısından, Irak'ta rine Amerikan kararların­ hız verebileceği kanısında. Türkiye bu yüzden, Irak'ta bağımsız veya otonom bir Kürt mevcudiyetinden ciddi bir dan daha fazla önem veriyorlar. Geçmişe ilişkin bu uzun vadede bir federaskaygı duyuyor. yon kurmaya ve de öngödeneyim, ABD diplomasisinin Kürtlere söz verirrülmüş olan uluslararası topluma yüksek profilli bir rol biçmeye yönelik yeni ken olabildikçe realist ve minimalist olmasını gerektiriyor. İkinci! olarak ABD, Kürtleri Irak tecavüzlerinden antlaşmadaki referanslara sert bir biçimde karşı koydu. Ankara'nın değerlendirmelerine göre bu durum, Kürt koruma amacıyla Kuzey lrak'a müdahale etmeyi istese mevcudiyetini ulus.lararasılaştıracaktır. Türkiye yine, bile bu düzlemde lojistik, politik ve diplomatik bir dizi Kürtler arası diplomaside de zaten oldukça karmaşık problemle karşılaşacaktır. Bu türden bir müdahale, kaolan söz konusu antlaşmanın maddeleri konusunda radan asker çıkarmayı da içerebilecek uzun süreli bir kendisine danışılmadığından dolayı son derece de ra- askeri harekatı da gerektirecektir. Böyle bir harekat, Ankara hükümetinin muhalefetine rağmen, ancak Türhatsız. kiye' den gerçekleştirile bilir. Güç Uygulama Hemen hemen tüm dünya ve kuşkusuz "rehabilite Antlaşma çok yoğun bir takvim içeriyor: Ortak hüedilmiş bir Saddam arzusundaki Fransa, Rusya ve Arap kümetin hazırlanması için üç ay ve de 1 Haziran'daki se- dünyası da Kuzey Irak'ın legal olarak Bağdat'ın egeçimler için geçici hükümet kadrolarının belirlenmesi menliği altında bulunduğu gerekçesiyle bu müdahaleye karşı çıkacaktır. Ancak Saddam'ın Kürtlere yeni bir amacıyla altı ay. Gelirlerin paylaşımı ve güç bölüşümü­ ne ilişkin tüm detaylar üzerinde uzlaşılmış olsaydı -ki he- kimyasal saldırıda bulunması gibi rolere edilemez kimi nüz böyle bir durum söz_ konusu değil- bu program koşullar hariç -hatta belki bu durumda bile- söz konuumut verici olurdu. Örneğin söz konusu süreç başladı­ su koşullar, ABD'nin Kürtler için bir müdahalede bulunması konusunda aşılması oldukça güç bir takım enğında (gelecek haftadan itibaren), KDP'nin KYP'ye akgeller yaratacaktır. taracağı paranın miktarı ne olacak? Hangi parti hangi bakanlığı denetleyecek? Ayrıca bu müzakerelerin, uzun Washington'un taahhüdü, Saddam'ı sadece kenarda bir süreden beri devam edegelen önemli bir güvensizlik tutmaya yönelik bir blöf ise, bu oyun uzun vadede dearkaplanına rağmen gerçekleştirileceği de gözardı edilmemeli. Taraflar söz konusu zamanlar konusundaki ğil de kısa bir süre için işe yarayabilir. Söz konusu taahhüt gerçekse bunun yerine getirilmesi (en azından Kürtkarşılıklı suçlamaları aşarlarsa, her taraf İzak Rabin'in Oslo görüşmeleriyle ilgili "zamanlamaya ilişkin hiçbir lerin algıladıkları biçimiyle), uzun süreli kredibiliresi son vakit, kutsal değildir" biçimindeki özdeyişini benim- için Washington'un üstlenmek zorunda olduğu, çok önemli diplomatik ve muhtemelen askeri kimi bedeller ser bir biçimde iyi niyet göstermek zorunda kalacaklar. gerektirecektir. Amerikan taahhüdünün gerekçesi her ne olursa olsun, tarih gösteriyor ki, Saddam er ya da geç Washington'un Taahhüdü kendi gücünün limitlerini sınamak isteyecektir. Amerikan taahhüdünün daha yüksek bir seviyeye çıkmış olması bir sürpriz gelişme olup, çeşitli nedenlerÇev. Yasin DEMiRKIRAN sılıkla 1 1 1 or g ciddi bir biçimde redderek söz konusu mutabakatı balta- w w w .a rs i va ku rd . letlerin bölgesel yakınlık ve ivedi hassasiyetlerine sahip değil. Türkiye kendi açısından, Irak'ta bağım­ sız veya otonom bir Kürt mevcudiyetinden ciddi bir kaygı duyuyor. Ankara böyle bir durumun kendi ülkesindeki Kürtler arasın­ da da ayrılıkçı duygulara Scrbesri 14 Kas ı m 1 9 ':!S 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 l{ürtler ile Türklerin Misak-1 Millisi Ahmet Zeki Okçuoğlu Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmuşlardı. I. Dünya ladığı ünlü 14 Nokta'smda, "Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk olan kı­ fakat Türk olmayan milliyedere muhtar gelişme imkam verilecek". Wilson bir uluslararası barış örgütünün (Milletler Cemiyeti} oluşturulmasını ve bu örgüt aracılığıyla imparatorlukların tasfiye edilerek yerine milliyetler esasına dayalı devletlerin kurulmasını öneriyordu. I. Dünya Savaşı'nm açık­ Osmanlı İmparatorlu~'nun geleceğiyle ilgili şu sözler yer alıyordu: sımlarının egemenliği sağlanacak, Neulliy (27 Kasım 1919), Macaristan ile Trianon (6 Haziran 1920), Osmanlı Devleti'yle Sevr (10 Ağustos 1920) antlaşmaları izledi. Osmanlı İmparatorluğu'yla yapılacak barış antlaşmasının esasları San Remo Antlaşma­ (24 Nisan 1920) belirlenmişti. Bu antlaş­ maya göre Padişah İstanbul'da oturacaktı. Rusı'yla sona ermesiyle savaşın tarafları arasında birbirini izleyen bir dizi mütareke (ateşkes) ant- meli ve Boğazlar bölgesini İtilaf Devletleri birlikte işgal edecekti. Deniz çıkışı olan bır Erme- Iaşması imzalandı. Osmanlı ni Devleti kurulacaktı. Bu devletin sınırlarını Amerika Birleşik Devletleri belirleyecek ve onun koruması altında olacaktı. Osmanlı İm­ .a yönetimiyle yapı­ lan Mondros Mütarekesi'n de (30 Ekim 1918) yer alan hükümler, Osmanlı Devleti'ni nasıl bir sonun beklediğine işaret ediyordu. w Savaşın başlamasından önce dünyanın yeni siyasi haritası konusunda gizli antlaşmalar yapan İtilaf Devletleri, savaşın fiilen sona ermesiyle (Kasım 1918 ), çoktan üzerinde karara vardıkları "yeni dünya düzeni"ni resen ilan etmek üzere Paris Barış Konferansı'nı (18 Ocak 1919) topladılar. Konferans'ın çalışmaya baş­ w w 1 Devletleri Başkanı Woodrow Wilson'un 8 Ocak 1918'de Kongre'de verdiği söylevde d. leşik 1 1 1 1 1 1 1 Rusya, Avusturya-Ma- caristan, Almanya İmparatorlukları gibi Osmanlı İmparatorlu~'nun da sonu oldu. Amerika Bir- 1 1 1 1 1 1 Savaşı or Almanya'ya yaslanarak yeni bir Türk-İslam İmparatorlu~ kurma hayaliyle I. Dünya Savaşı'na giren ittihatçılar, Osmanlı İmparatorlu~'nu dağılma noktasına getirmişlerdi; diğer bir deyişle, ak ur 1 1 1 g 1 rs iv 1 1 D O SYA lamasından sonra öncelikle, ABD'nin isteğine uygun olarak Milletler Cemiyeri'nin kurulması­ na karar verildi. Dört ay süreyle çalışmalarını sürdüren konferansta, mağlup devletlere uygu- lanacak barış koşullarının esasları saptandı. Konferansı sırayla; Almanya ile Versailes (28 Haziran 1919), Avusturya- Macaristan ile Saint Germain (10 Eylül 1919), Bulgaristan'l a St:rbcsri 15 paratorluğu, Suriye, Filistin, Irak, Arabistan ve Ege Adaları'nı terk edecekti. Bu antlaşmada, Kürtler de söz konusu edilmişti. Diğer yandan San Remo'da Müttefik Devletler tarafından belirlenen bu koşullar Sevr'de Osmanlı yönetimine kabul ettirildi. Mondros Mütarekesi'n den bir süre sonra İti­ laf Devletleri, zararlı faaliyetler yapıldığı gerekçesiyle, Mütareke sınırları içinde kalan Osmanlı topraklarının Aynı büyük bir kısmını da işgal ettiler. günlerde bir yandan I. Dünya Savaşı yıllarında Çarlık Rusya'nın ordularıyla Kürdis- tan'ı işgal eden ve Bolşevik ihtilali'nden sonra Rus birlikleriyle geri çekilmek zorunda kalan Ermeniler, İtilaf Devletleri'nin vaad ettiği top- Kasım 1 99S 1 1 Istanbul'dan bir gemiyle ayrılan Mustafa Kemal Erzurum' o Kürtler'le, eşitlik temelinde oluşturulacak yeni bir devlet projesiyle gidiyordu. Mustafa Kema'lin kafasının giltere' nin egemenliği altında kurulac ak Irak Devleti arasında bölünüy ordu. 1 1 ak ur d. or g raklara dönmek için sabır­ sızlanırken, diğer yandan içindeki bu proje kısa bir süre sonra kongre kararlarına, Osmanlı toprakları üzerinprotokollere, bildirilere, Millet Meclisi kararlarına, ana- Öngörü len barış antlaşmade hak iddia eden Yunani ssı bu nedenle Türkler gibi, tan ordusu, İzmir'e çıkar- yasalara dönüşmeye başladı. Kürtler in bölgedeki varlığını da te.hdit ediyordu. Bu proma yaparak (15 Mayıs 1919), Ege'de ilerliyordu. jeye bağlı olarak daha sonra imzalan an Sevr Antlaşma­ sı'ndan Kürtler in duyduğu rahatsızlığı İsmet İnönü şu Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiye edilerek yerine a dile getirecektir: "Sevr Muahad esi ile Kürtler, bir dizi ulus-devletin kurulması projesi, koca Osmanlı satırlad Türkler gibi kendi vatanlarını tehlikeye maruz gördüler. a İmparatorluğu'na son vermekle kalmıyor, son yüzyıld Sevr Muaah adesi hüküml erine göre Doğu Anabu İmparatorluğun tek sahibi olduğu fikrine iyiden iyi- Çünkü Ermeni stan hududu birişiğinde bir Kürdistan ye kendisini inandıran Osmanlırfürk bürokra sisi için dolu'da Devleti kurulacaktı. Kürtler Türk vatanının kendileriyle İmparatorluğun bakiyes inden ayrılan pay, ona, bölge beraber , bilhassa Doğu'da, Ermeni tehlikesine maruz coğrafyasında kalıcı olma şansını dahi vermiy ordu. kalacağını biliyorlardı. Milli Mücade le sürecinde canla lik gösterdiler. Sonra Lozan muahedesi ya20. yy.'ın başında Türklü k kavramı farklı iki kesimi başla beraber en pılırken de Kürtler vatanse ver olarak Türkler 'le beraber tanımlıyordu: Birincisi, farklı etnik ve dinsel kökend şlardı. Kürtler Ermeni ler gibi Lozan'a gelip bigelerek İslam dinine intisap etmiş ve Tanzim at'tan son- bulunmu at etmediler. Hatta biz Lozan'd aki konuşma­ ra toplum un Türk ulusal formuyla yeniden şekillendiril­ ze müraca a, milli davalarımızı 'biz Türkler ve Kürtler ' dimesi çabalarının ürünü olarak etnik bir kimlik kazana n larımızd millet olarak mudafa a ettik ve kabul ettirdik ." (lsve daha çok İstanbul'da kümelenen, bürokr at ve aydın­ ye bir Hatıralar. 2. Kitap, Bilgi Yayınları, sh. 202, lardan oluşan elit kesim; ikincisi de Anadol u'nun çeşitli met İnönü, Birinci baskı, İstanbul). bölgelerine dağılan ve daha çok Orta Anadol u'da yo- 1987, 1 ulusal bir forma sahib olmaya n, yarı' yerleşik Türkme n aşiretleri. impara torluk yönetmiş bürokra si, Orta Anadol u'da hiçbir geleceği olmaya n kÜçük bir bozkır rs iv ğunlaşan devletiyle yetinemezdi. .a Uygulamaya konan bu tasfiye planından batılıları vazgeçmeye zorlam ak için, karşıianna bir sivil direniş hareketi (gayrı nizarnİ savaş) ile çıkmak gerektiği fikri, Osmanlırfürk yönetim çevrelerinde ağırlık kazanıyordu. Daha sonra Türk ulusal kurtuluş savaşı olarak nitelendirilen bu direniş hareket i, Ermenileı·'e karşı Kürtlerin, Yu- w Çerkezlerin, Pontusl ular'a karşı Lazlar'ın gücüne dayana rak gerçekleştirilmesi planlanmıştı. nanlılar'a karşı w Kürtler'le yeni Bir Birlige Doğru w Mondro s Mütare kesi ile gündem e geldiği biçimiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiye projesin den rahatile sızlık duyan bir başka kesim de Kürtler 'di. Bu proje Kürtlerin üzerinde yaşadığı toprakların büyük bir bölümünün üzerinde, Ermeni stan Devleti 'nin kurulması öngörülüy ordu. Kürdistan'ın geriye kalan toprakları ise, yine keyfi olarak, Osmanlırfürk egemenliği altında kurulması öngörü len küçük bir Özerk Kürt Devleti ile, İn- Serbest! yönetimi, milliyetçilik akımının hızla yayıldığı bir dönemd e, ittihatçıların ırkçı politikasının kopma noktasına getirdiği Kürtleri, ulusal hakları teslim edilmeden, yeniden birlikte yaşamaya ikna etmenin mümkü n olmadığını biliyordu. Bu nedenle, Yunani stan Osmanlırfürk ordusu nun İzmir'e ayak basmasından bir gün sonra, iş­ galci güçlere karşı sivil direniş hareketi örgütleme göreviyle, İstanbul'dan bir gemiyle ayrılan Mustaf a Kemal, Erzuru m'a Kürtler 'le, eşitlik temelinde oluşturulacak yeni bir devlet projesiyle gidiyordu. Mustaf a Kemal'in kakafasının içindeki bu proje kısa bir süre sonra kongre kararMeclisi rarlarına, protoko llere, bildirilere, Millet larına, anayasa lara dönüşmeye başladı. Mondro s Mütare kesi'nin imzalanmasından yaklaşık bir ay sonra (Kasım 1918) İstanbul'da, Vilayat-ı Şarki­ ye Müdafa a-i Hukuk -u Milliye Cemiyeri (VŞMHMC) kuruldu . Diyarbe kir eşrafından birkaç kişinin İstan­ bul'da bir araya gelerek kurduğu bu cemiyetin kurulm a nedeni, Mondro s Mütare kesi'nin 24. maddesinin güvenlik gerekçesiyle izin verdiği "Vilayat-ı Sitte" adı verilen Kürdist an topraklannın büyük bölümü nün Ermenler'e verilmesi tehdidiyle karşı karşıya gelmesiydi. Kürt 16 Kasını 19% 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 da, VŞMHMC Erzurum Nazifin kuruluş çalışmala­ yetlerini, Anadolu ve Rumeli Müdefaa-i Hukuk Cemiyeti Şubesi ile TMHMC'nin birleştirilmesi üzerine kuönderlik ettiği Cemiye(ARMHC} adı altında birleştirmekle attı. rulan ŞAMHC'nin aynı tatin başkanı Harputlu Nedim Bey'di. Başlangıçta pek bir varlık göstermeyen Ce- rihte yapılan kongresinde alınan bir numaralı kararla, miyetin, Mustafa Kemal'in Erzurum'a gönderilmesi fik- topluımı oluşturan farklı unsurların "etnik", "toplumrinin kesinlik kazanmasıyla, Erzurum'da bir şube aç- sal" ve "coğrafi" özelliklerinden doğan haklarına vurgu arak (Mart 1919) faaliyetlerini canlandırmaya başladığı yapılarak, bu konularda daha sonra Sivas Kongresi ve görülüvor. O sırada İstanbul'da hemen hemen tüm Kürt ARMHC beyannameleriyle Amasya Protokolü ve Miaydınlarını çatısı altında toplayan Kürdistan Teali Cesak-ı Milli vd. anayasal belgelere temel oluşturacak miyeti de aynı rahatsızlıkları yaşıyordu. Devletin aynı esaslar tespit edildi. ŞAMHC Erzurum Kongresi Beyanzamanda Kürdistan Teali Cemiyeri'ne karşı bir misyon- namesi'nin söz konusu karar maddesi şöyleydi: la kurdurduğu anlaşılan VŞMHMC, gelecekte Kürt mesclesinin çözümü doğrultusunda adımlar atılması söz Vilayat-ı Şarkiye ve Trabzon Vilayeti ve Canı1: Sankonusu olduğunda, Kürtlerin temsili misyonunu üstlen- cağı birbirinden aynlmasımiimkiin olmayan ve Osmanmesi öngörülüyordu. Osmanlı yönetimi adına Erzu- lı camiasımn temel direği olarak bir biitiin olııştunır: rum'a gelen Mustafa Kemal, VŞMHMC Erzurum Şube­ si Kongresi (10 Temmuz 1919) vesilesiyle Kürdistan'ın Trabzon Vilayeti ve Canik Sancağı, Vilayat-ı Şarkiye çeşitli bölgelerinden çağrılan Kürt ileri gelenlerini bir admı taşıyan Erzıınım, Sivas, Diyarbekir, Mamııratiila­ araya toplayarak, gelişmeler konusunda onların düşi.in­ ziz, Van, Bitlis ve bıı bölgedeki bağımsız sancaklar, hicelerini almak ve devletin yeniden yapılandırılacağı pro- çbir sebep ve bahane ile birbirinden aynimaları diişiinii­ jesine onları inandırarak, desteklerini sağlamak istiyor- lemiyecek bir biitiin olııp, kıvançta ve tasada tam bir bedu. Mustafa Kemal VŞMHMC Erzurum Şubesi'nin raberliği kabııl ve gelecekleri hakkında aynı amacı bekongresinden beklenen sonucu elde etmekle kalmadı, nimserler. Bıı bölgede yaşayan biitiin İslam ımsıırlar Cemiyet'in bu şubesiyle, kurulması söz konusu edilen karşılıklı saygı ve fedekarlık dııygıısıı ile dolıı olııp, hirPontus Rum Devleti'ne karşı, yine yönetim çevreleri ta- birlerinin etnik ve toplumsal özelliklerine ve coğrafik rafından kurulan Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye koşullaı-ma saygılı öz kardeştirler. Cemiyeri'nin (TMHMC) kendilerini fesh ederek, Şarkİ Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeri (ŞAMHC) adı alŞAMHC Nizamnamesi'nde Cemiyet'in, devletin yetında birleşmelerini de sağladı. Erzurum'da Kürtlerin ve niden yapılandırılması düşüncesinin uygulamaya konulLazlar'ın desteğini arkasına alan M. Kemal, ikinci- adı­ ması amacıyla kurulduğu şu sözlerle dile getiriliyordu: mını da Sivas'ta, ŞAMHC ile Mütareke sınırları içinde kurulan çeşitli müdafaa-i hukuk ceıniyetlerini, Anadolu Madde 2: Cemiyet'in amacı: Vilayat-ı Şarkiye 'de ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeri (ARMHC) adı yerleşik tiim unsurların milli ve siyasi haklannın özgiir d. or g rına altında birleştirmekle attı. gelişimini sağlayacak VŞMHMC Nizamnamesi'nin amaç maddesinde (mad.2), Viiayar-ı Şarkiye'de oturan tüm unsurların milli ve siyasi haklarının özgürce gelişmesini sağlaya­ cak, yasal yollara başvurmak ve sözü edilen vilayetlerin İslam halkının tarihsel ve milli hukuklarını, gerektiğin­ de uygar dünya karşısında savunmak" sözleriyle KürtTürk birliğinin ilk mesajları verilmeye çalışılıyordu. VŞMHMC Erzurum Şubesi'nin 17 Haziran 1920'de açıklanan raporunda ise, "Vilayat-ı Şarkİyemiz'deki çoğunluğu oluşturan ve Kürt'le Türk'ten oluşan bir millet" ifadesi yer alıyordu. Mustafa Kemal'in başkanlığın- w 1 1 1 1 1 sınırları içinde kurulan çeşitli müdefaa-i hukuk cemi- ak ur 1 ke rs iv 1 asıllı şair-yazar Süleyman .a 1 M. Kemal, ikinci adımını da Sivas'ta, ŞAMHC ile Mütare- w 1 Erzurum'da Kürtlerin ve Lazların desteğini arkasına alan w 1 1 1 1 1 1 Scrbesrl yasal yollara başvurmak ve sözii edilen vilayetlerin İslam halkmm tarihsel ve milli haklaı-mı gerektiğinde ııygar diinyanın karşısmda savunmak ve sözii edilen vilayetlerde söz konıısıı olan ziilıım ve cinayetierin nedenlerini ve bıı suçları işleyenleri ve neden olanlar hakkmda tarafsız olarak sanıştıırma yaparak sııçlıılann hızla cezalandırılmalarını talep ve ıın­ sıırlar nazanndaki yanlış anlaşılmalann giderilmesi, eskiden oldıığıı gibi iyi geçinmenin koşııllarmın sağlam­ laştınlmasmdan ve savaş halinin adı geçen vilayetlerde yol açtığı sefalete karşı hiikiimet nezdinde girişimlerde bıılıınmak suretiyle olabildiğince çöziim bıılmalwın ibarettir. 17 Kasını19'JS (... )devlet için milli yeni bir sınır kabul ettik. (... ) Bu sı­ nır ordumuz tarafından silohio savunulduğu gibi aynı za- manda Türk ve Kürt unsurlarının yerleşik bulunduğu va- Osmanlı Deırleti'yle İtilaf Devletleri arasmda niden yapılandırılması konusunda bu dönemde yayınla­ nan her anayasal belgede temel düzenleme olarak yer alan şu satıriara yer veriliyordu: Devleti'nin özellikle Arap çoğıınlıığımıın yerleşik bıılımdıığıı 30 Ekim 1918 tarihli Miitareke'nin imzalandığı sırada eliişman ordularmm işgali altında kalan bölümlerin kaderi, halkm serbestçe gidecekleri referandımıa bağlı olarak belirlenmesi gerekeceğinden, söz konusu Miitareke sınırlannm içinde ve dışmda dinsel, kültürel ve amaç bakımdan birlik olııştıırmıış ve biribirlerine karşı karşılıklı saygı ve feciekadık duygıılarıyla dolıı ve etnik ve toplıımsal haklanyla coğrafik konumlanna biitiiniiyle saygılı Osmanlı islam çoğıınluğıınım yerleşik bulıındıığıı bölümlerin toplamı gerçekte veya yasal olarak hiçbir nedenle ayırım yapılması miimkiin olmayan bir bütündiir. Osmanlı ak ur akdedilen Mütareke Antiaşması 'n m imza olımdıığıı 30 Ekim 1918 tarihindeki sımrlanmız içinde kalan ve her noktası ezici İslam çoğımlıığıı tarafından yerleşik bıılıımılan Osmanlı iilkesi ımsıırfan biribirlerinden ve Osmanlı camiasmdan böliinmesi miimkiin olmayan ve hiçbir sebeple aynlımız bir biitiin olııştımırlar. Adı geçen ülkelerde yaşayan biitiin İslam ıınsıırlar, biribirine karşı karşılıklı saygı ve fedekarlık dııygıılanyla dolıı ve emik, toplumsal ve coğı·afı"k haklarma biitiiniiyle saygılı öz kardeştirler. Kürt-Türk birliği çalışmaları proğrama uygun olarak yürüyordu. Erzurum ve Sıvas'ta atılan adımlardan sonra, gelişmeler ve alınan kararlar hakkında İstanbul Hükümeti'ni bilgilendirme k ve bu kararları yönetimin onayından geçirerek ulusal kararlara dönüştürmek iç- .a rs iv in, Anadolu ve ve Rumeli Temsil Heyeti'ni oluşturan Mustafa Kemal Paşa, Rauf ve Bekir Sami Beyler ile İs­ tanbul Hükümeti'ni temsilen Bahriyc Nazırı Salih Paşa Amasya'da bir araya gelerek, ünlü Amasya Protokolleri imzaladılar. Amasya Protokolleri ile çerçevesi çizilen Misak-ı Milli'nin Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda görüşülerek ilan eelilmesi konusunda da tarafların Amasya'da, mutabakata varmış olmaları kuvvetle muhtemeldir. Yönetimin bu yasal iki odağının önde gelen temsil- w cilerinin imzalarıyin ilan edilen Il. Amasya Protokolü ile ilgili rutanakta söz konusu Protokol'ün devletin sı­ ımlarının Kürtlerin ve Türklerin smırlarını tespit ettiği belirtilmekte dir: w w 1. Beyannamenin birinci maddesinde Osmanlı Devleti'nin diişiiniilen ıre kabııledilen smırlan, Tiirk ve Kürtler'le yerleşik olan topraklan kapsadığı ve Kürtlerin Osmanh toplıılıığıından a.vnlmasmm imkansızlığı açıklan­ dıktan sonra bıı smırlann en asgari bir taleb olmak üzere ele geçirilmesinin gerekli oldıığıı hep birlikte kabııl edildi. Bımıınla beraber yabancılar tarafından Kürtlerin bağımsızlığı göriintiisii altmd~ı yiiriitiilmekte olan yalan dalaniann öniine geçmek için de bıı hıısıısıın kesin olarak Kiirtler tarafından bilinmesi gerektiği anlatıldı. (... ) S..:rbcsri 1 1 1 1 g düzenlenen Sivas Kongresi'nde yaymlanan Beyanname'd e de (11 Eylül1919) aynı bakış açısı şu satırlarda ifadesini buluyordu: tında birleştirilmesi amacıyla or tan topraklarını belirler. Erzurum'da·n yarı sivil bir insiyatif olarak başlatı­ lan ve Amasya'da İstanbul Hükümeti temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa'nın imzasıyin açık ve resmi bir nitelik kazanan devletin Mütareke sınırları içinde yeniden yapılandırılması projesi, Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın da onayma sunularak Misak-ı Milli (Ahd-ı Milli) adıyla Türkiye hukuk ve siyaset tarihinin en önemli belgesi kabul (28 Ocak 1920) ve ilan edildi (17 Şubat 1920). Bir "toplum sözleşmesi" niteliğinde olan Misak-ı Milli'nin I. maddesinde devierin ye- d. Yönetim çevrelerinin örgüdediği muhalefet güçlerinin ARMHC çatısı al- 1 1 1 Sevr süreci karşısında kendisini yanlız hisseden Osmanlı Türk yönetiminin tek müttefiki Ki.!rtler'di. Bu nedenle Kürtleri hoş tutmak için Mustafa Kemal, devletin Kürt-Türk temelinde yeniden yapılandırılacağı vaadine sık sık vurgu yapmak gereğini duyuyordu: Gelişen (... )devlet için milli yeni bir smır kabul ettik. (... ) Bıı sımr ordıımıız mrafından silalıla savıınııldıığıı gibi aynı zamanda Tiirk ve Kiirt ımsıırfannın yerleşik bulıındıığıı vatan topraklarım belirler. (28 Aralık 1919, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. ll. s. 12.) ... İşte kongre {Erzurum Kongresi) ıılıısal sımdan çiz- (... ) Bıı sınırlar içinde samlmasın ki, İslam ıınsıır­ lanndan sadece bir millet vardır. Çerkez vardır ve diğer İslam unsurlar vardır. İşte bu sımrlar iç içe girmiş bir bi- miştir. 18 Kasım l99S 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 g or d. • Genel olarak lcııral şudur; milli sınırlar olarak belirdaire içinele yaşayan farklı İslam ıınsudar karşılıklı etııik, yöresel, ahlaksal bütün lıaklanm gözeten öz kardeşlere/ir. lediğimiz w 1 1 1 1 1 1 ak ur 1 1 kez vesair biitiin lnı islam çiarını tamamen birleştir- lerin yerleşik oldugu bölgede ise hem iç politikamız ve ıınsıırlar ortak çıkariara sahiptir. Beraber çalışma­ miş kardeş milletierin milli hem de dış politikamız gereğince yavaş yavaş yöresel bir ya karar ırermişlerdir. (... ) sınırlandır (hepsi İslam 'dır Hiç şiipbe etmeyiniz h sesleri). Bıı sınırlar meselesi- yönetim kurulmasını gerekli görüyoruz. ni tespit eden maddenin içerisinde biiyük bir esas vardır. Kiirt, Laz vs. oyu sorıılclıığııncla, bıı doğrultııda oy ı·cre­ Fazla olarak o da bu vatanlll smırlan içinde yaşayan İs- ceklerdir. (3 Temmıız 1920, TBMM Gizli Cclse Zabırlam ıınsıırlannm herbirinin kendisine ait olan coğrafyası- lan, 1. s. 73.) na, adetlerine, ırkına özgii ayrıcalıklan samimi olarak ve • karşılıklı bir biçimde kabul edilmiş ve onaylanmıştır. Doğal olarak bıına ait ayrıntılar ve açıklamalar yoktıır. Türkiye halkı etnik olarak Yey;ı dinsel ve kiiltiirel Çiinkii bıı ayrıntılar ve açıklamalara girmenin zamam da olaı·ak birlik olııştıırmuş, biri birine karşı karşılıklı saydeğildir. İnşallah varlığımız güvence altma alındıktan gı ve fedekarlık duygularıyla c/olu ve kaderleri ve çıkarsoma (inşallah sedalan) kardeşler arasında çözümlenece- lan ortak olan bir topluluktur. Bu toplulııkta etnik haleğinden, bırakılmış ve ayrmtıya girilmemiştir. Fakat esas larm, toplumsal hakiann ve yerel özelliklerinin gözetilolarak bu, maddede içkindir. (24 Nisan 1920. Ata- mesi iç politikamızm esas noktalanndandır. İç yönetim türk'ün Söylev ve Demeçleri. I. cilt, II. baskı, s. 30). teşkilatımızcia bu esas nolctanm halk yönetiminin en geniş anlamıyla layık olduğu gelişme eliizeyine vardınlma­ sı politikamızm gereklerindendir. Ancak dış diişmanla­ Yüce meclisinizi oluştııran şahsiyetler yalmz Türk de- ra karşı her zaman birlik içinde ve ııyıınılıı olmak zonın­ ğildir, yalnız Çerkez değildir yalnız Kürt değildir, yalnız ludıır. (1 Mart 1922, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, l. Laz değildir. Fakat hepsinin bileşkesi İslam ıınsııdandır. cilt, 2. baskı, s. 221.). Samimi bir toplııluktıır. (. .. ) İşte milli sınırlanmız budur dedik! Oysa Kerkük'ün kuzeyinde Türk olduğu gibi Misak-ı Milli ve diğer anayasal belgelerle, devletin Kürt de vardır. Biz onları ayırmadık. Bu nedenle konı­ "çok etnili", "çok toplumlu" ve "çok bölgeli" temelde maya ve savunmaya çalıştığımız mı1let doğal olarak bir yeniden yapılandırılması projesinin oluşturulan fikri teıınsıırdaıı ibaret değildir. Farldı İslam unsurlardan oluş­ melleri, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun çıkarılma­ maktadır. Bıı birliği oluştııran her İslam unsunı bizim sı ile yasal bir zemine oturtuldu. Mustafa Kemal'in Bükareleşimiz ve ortale çıkariara sahip vatanclaşlanınızclır yük Millet Meclisi Vekiller Heyeti adına "Kürdistan ve yine kabul ettiğimiz ilkelerin ilk satırlarında bıı farklı hakkında" başlığı altında El-cezire Cephesi Kumandanİslam unsurları ki: Vatanclaştırlar, karşılıklı saygılıdırlar lığı'na gönderdiği "talimat", bu projenin sözde kalmave biri diğerinin her tiiı-lü hakkma; etnik, toplumsal, coğ­ dığı, uygulamaya konması yönünde adımların da atıldı­ raf] hakianna daima saygılı olcluğunıı tekı-arlaclık ve ğını göstermektedir: cloğrıılaclık ve hep birlikte bugün saınimiyetle kabul ettik. Bıı nedenle çıkarlanınız ortaktır. Elde etmeye çalıştı­ Kiirdistan Hakkmda Biiyük Millet Meclisi Vekiller ğımız birlik, yalmz Tiirk, yalmz Çerkez değil, hepsinin Heyeti'nin El-cezire Cephesi Kıımandanlığı'na Talimatı­ karışımı İslam ımsıınıdur. (1 Mayıs 1920, Atatürk'ün dır: Söylev ve Demeçleri I. cilt, 2. baskı, s. 73-74). 1 . rs iv 1 netimierin oluşturulması, iç politikamız gereğidir. Kürt- çimde vaşayan, büriin ama- .a 1 de ve doğrudan doğruya ilgili ve etkili oldugu yerel yö- w 1 1. Yavaş yavaş bütün ülkecıe, halk kitlesinin geniş ölçü- w 1 1 1 nedenle onlarm istekleri dışmda bir şey yapmayı arzıı etmeyiz. Bizce kesin olarak belidenmiş bir ırarsa, o da milli sınırlar içinde Kiirt, Tiirk, Laz, Çer- 1. Yavaş yavaş biitiin iillcede, halk kitlesinin geniş ölçiide ve doğnıdan doğrııya ilgili ve etkili old11ğıı yerel yönetimlerin olııştıınılması, iç politikamız gereğidir. J(iirtlerin yerleşik oldıığıı bölgede ise hem iç politikanıız ve hem de dış politikamız gereğince y:waş yavaş yöresel bir yönetim kıınılmasını gerekli göriiyorıız. Bıı biz ele şey Serbest! 19 2. Milletierin kendi kaderlerini kendilerinin ta.ı·in kabul edilen bir prensiptir. Biz de hakkı bütiiıı diiııyada Kasım J 991' ittihat ve Terakki Portisi iktidorıylo birlikte, devletin resmi ideolojisi olorok benimsenen ırkçı Türk milliyetçiligi, tarafımız­ mek zorunda kalındı. Resmi söylernde ittihotçı ırkçı pervosızlık yerini, etnik farklılıkları gözeten aşırı bir hosso- siyete bırokmıştı. lttihotçılorın dillerinden düşürmedikle­ ri, "Türk", "Türkiye" gibi Türk milliyetçiliğini çogrıştıro· cogı endişesiyle yerini, "Osmanlı", "onosır-ı Islam" söz- ve cüklerine bırokmıştı. verecekleri zaman kendi kaderlerine zaten sahip olduklarmı, Tiirkiye Biiyiik Millet lvieelisi yönetimi altmda yaşamaya aday olduklarını ilan etmelidirler. Kiirdistan 'daki biitiin meselenin bıı amaca dayanan politikaya yönlendirilmesi Elcezire Cephesi Kumandanlığı 'na aittir. kazamlmış olması ve özellikle Irak smırında İngilizlere karşı diişmanlığmı silahlı çatışma ile diizeltilmesi miimkiin olmayacak boyutlara vardırmak ve yabancılarla Kiirtlerin antlaşınalarına engel olmak, yavaş ya va ş yerel yönetimlain kunılmasmm koşullarım oluş­ tıırmak ve bu suretle kalben bize bağlanınalarmı sağlaın­ laştınmk gibi genel prensipler olarak lfabul edilmiştir. politikası, .a mandanlığı 'dır. w S. El-cezire Cephe Kııınandanlığı, idari ve adli veya mali değişiklikler ve iyileştirmelere gerek gördiikçe, bunıın uygulanmasmı hiikiimete önerir. Tıığgeneral Nilıad Paşa w El-cezire Cephe Kumandam Hazretleri 'ne. Kişiye özel. w Bii.viik lviillet Meclisi Vekiller Heyeti tarahndaıı zat-ı devletlerine malısus olmak iizere Kiirdistaıı hakkında diizenlenen talimat yukarıda olduğu gibi tebliğ olunur. (Bü- Kültür bir başka önemli tarihsel belge niteliğindedir: Ahmet Emin Bey: K iirt meselesine değinmiştiniz. Kiirtliik meselesi nedir? İç bir mesele olarak değinirseniz çok iyi olıır. Kiirt meselesi, bizim yani Tıirklerin çıkar­ Janna rağmen olarak kesinlikle söz konıısıı olamaz. Çiinkii bildiğiniz gibi bizim milli smırlarımız içinde mevcut Kiirt ımsıını öyle bir biçimde yerleşmiştir ki, smırlı bazı yerlerde yoğunluk olııştıırmaktadır. Fakat yoğıııılııklan­ IJI yitire yitire ve Tiirk unsurunun içine gire gire öyle bir sınır ohışmııştıır ki, Kiirtliik adına bir sınır çizmek İste­ nirse Tiirkii ve Tiirkiye'yi mahvetmek gerekir. Faraza, Erzıınım'a kadar giden, Erzincan'a, Sivas'a kadar giden, Haıpııt'a kadar giden bir smır aramak gerekir. Ve lıatt<ı Konya çöllerindeki K iirt aşiretleı-ini de gözden ıızak tutmamak gerekir. Bıı nedenle başlı başma bir Kiirtliik diişiinmektense Bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanıınıı gereğince zaten bir neıri yerel özerklikler olıışwnılacaktır. O halde hangi vifayetin halkı Kiirt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Tiirkiye'nin halkı söz konıısıı edildiğinde onları da birlikte ifade etmek gerekir. İfade edilmedikleri zaman, bundan kendilerine ait mesele ortaya çıkarmalan her zaman söz konıısııdıır. Şimdi Tiirkiye Biiyiik Millet Meclisi, hem Kiirtlerin, hem de Tiirklerin yetki salıibi vekillerinden alıışmaktadır ve bu iki unsur biitiin çıkarlarmı ve kaderlerini birleştirmiştir. Yanİ onlar bilirler ki bıı ortak bir şeydir. Ayrı bir smır çizmeye kalkışmak doğru olmaz. Gazi Paşa: (16-17 Ocak 1923, İstanbul Gazetecileri'yle İzmit Kasrı Görüşmesi, Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmala­ rı [1923]. Kaynak Yayınları, 1993). Türk Milliyetçiliğinden Geri Adım Anlıyor vük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal. 22 Temmuz 1922 TBMM Gizli Celse Zabıtları, c: 3, sh: 551, işbanka­ sı meselenin çözümüne ilişkin "muhtariyetçi '' görüşünü rs iv Elcezire Cephesi Kumandanlığı tarafından olııştıınılacak ve yönetilecektir. Cephe Kıımaııdanlığı bu koııııda Biiyiik Millet Meclisi Başbnlığı ile ·ilişki kurar, vilayetler taı·ahndan izlenecek yolu diizenleyip oluştııracağmdan, idari yöneticilerin bu hususta başvuracakları makam da Cephe Ku4. Kiirdistan'm iç Gazeteci Ahmet Emin Bey'in (Yalman) Kürt meselesiyle ilgili sorusuna verdiği cevap, yönetimin bu ak ur Fransızlar yaptığı İzmit Kasrı görüşmesinde yansıtan oylarını 3. Kiirdistan 'da Kiirtlerin bul gazetecileriyle or dan Mustafa Kemaliıı İstan­ Serbes tl 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 İttihat ve Terakki Partisi iktidarıyla birlikte, devletin resmi ideolojisi olarak benimsenen ırkçı Türk milliyetç- Yayınları.). 1 1 1 1 1 g doğrııltusıında Mütoreke döneminde terk edildi; doho doğrusu terk edil- d. bu prensibi kabul ediyoruz. Tahmin edileceği gibi, Kiirtlcrin bu zamana kadar vercl yönetimlerine ilişkin örgiitlenmelerini tamamlamış ve liderlerinin ve niifıızlu kişilerinin bu amaç 20 Kasını ! '1'1,'-; 't 1 1 1 1 1 or g ur d. ak sözlerle dile getirmişlerdi: Kavramı Arapça "milel"de n gelen Türkçe'd eki "millet" sözMilli birlik, İttihat ve Terakki fikrinin memleke tte cüğü, "bir inanca, bir dine mensup olan topluluk" anlatekrar uyanınası hatta bazı belirtilerinin öne çıkması si- mına gelmektedir. Gelenekse l Osmanlı sistemind e Müsyasette aldııkça zararlıdır, çiinkii İtifal Devletleri'yle li.imanlar, Hırıstıyanlar ve Yahudile r farklı milletler sagayrı miislim teb'a bu meslek ve bıı likriıı aleyhindediryılıyorlardı. Biribirind en kalın duvarlarl a ayrılan Hıris/er ve bıı halin vatan için lelaket nedeni olacağı ve kon- tıyan mezhepleri de zamanla, Osmanlı millet sistemi içferansa olıımsıız etki yapacağını temsilciler ortak bir dil- inde farklı millet statüsüne sahip oldular. Tanzimat sisIc açıklanüıktadırlar. Bölgede koşullar yalana, tahrilata teminde, Hıristıyan mezheple rinin de ayrı millet statüve yanlış anlamaya aldııkça elverişli oldıığımdan en sünde sayılmasıyla kalınmadı , aynı mezhebin içindeki ııfak bir hareket ve davranışran dahi sakııımak gerekir. farklı etnik guruplar da bu statüden yararlandırıldılar. Millet kavramı batıda olduğu gibi Tanzima t dönemind e Farklı din ve etnik toplulukl ardan oluşan bir impaOsmanlı'da da dinsellikt en emisiteye doğru bir evrim ratorluk devleti olan Osmanlı'nın etnik bir kimliği yok- yaşadı. tu. Osmanlı'nın resmi dini İslam'dı, ama "ehl'i kitab" dinlere, İslam'ın "zimmet akdi" çerçevesinde varlıkları­ Osmanlı sistemind e millet kavramı, toplumun İslam nı sürdürme lerine imkan veriliyord u. İttihatçılar Oskesimi bakımından resmi olarak, geleneksel anlamını . manlı toplumun un tarihten gelen dengeleri ni altiist etkorurken , Batı'da gelişen milliyetçilik akımı, Osmanlı mişlerdi. Devletin resmi ideolojisi olarak benimsen en islam toplumun u oluşturan farklı etnik toplulukları da Türk- İslam sentezi, tarih boyunca aynı topraklar üze- etkiliyordu. 19. yy. sonlarınd a Araplar, Arnavutl ar ve rinde barış içinde birlikte yaşayan farklı dinsel ve etnik Kürtler arasında "İslam ınilleti" kavramını zorlayan unsurların koca İmparatorluğun çatısı altında barınma­ milliyetçi gelişmeler, etkisini duyurma ya başladı. Bu gelarına imkan bırakmıyordu. I. Dünya Savaşı İttihat ve lişmeler karşısında bazı Osmanlı aydınları ve bürokrasi , Terakki yönetimi gibi onun ideolojisinin de sonu oldu. "Türk-İslam Sentezi" adı altında alternatif milliyetçilik Mondros Mütareke si imzalandığıncia Osmanlı İmpara- akımını geliştirdil er. Yerel milliyetçilikler w 1 yarlılıklarını şu si v 1 iliği, Mütareke dönemind e ve diğer etnik unsurları kendisine çekmek için, 187 6 Konutorluğu sadece dış nedenterk edildi; daha doğrusu n-i Esasisi'nde yer cılcın, "Devletin resmi dili Türkçe' dir" dü- lerle değil, iç nedenlerle de terk edilmek zorunda kaparçalanm a noktasına gelzenlemesine (mod. 18), 1921 Teşkilot-ı Esasiye Konulındı. Resmi söylernde ittimiş bulunuyo rdu. hatçı ırkçı pervasızlık yeri- nu'ndcı dcı yer verme cesaretini göstermemişti. ni, etnik farklılıkları gözeIrkçı Türk milliyetçiliğiten aşırı bir bassasiyere bırakmıştı. İttihatçıların dillerin- nin faturası o kadar ağır olmuştu ki, OsmanlıD"ürk yöneden düşürmedikleri, "Türk", "Türkiye " gibi sözcükler timi, ittihatçıların uzaklaştır dığı Ki.irtler'i ve diğer etnik Türk milliyetçiliğini çağrıştıracağı endişesiyle yerini, unsurları kendisine çekmek için, 1876 Kanun-i Esasisi'n"Osmanlı", "anasır-ı İslam" sözcükler ine bırakmıştı. de yer alan, "Devletin resmi dili Türkçedi r" düzenlemesi"Türk" adı ancak diğer etnik İslam unsurlarıyla birli- ne (mad. 18), 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'n da da yer kte, onlar!.~ qit bir statüde ve oldukça sınırlı bir biçim- verme cesaretini göstermem işti. Teşkilat-ı Esasiye Kanuele kullanılıyordu. Yönetim çevreleri benimseelikleri bu nu'nun Bazı Mevadının Tavzihan Tadiline Dair Kanun'la yeni üslupla, bir yandan ittihatçıların ürküttükl eri fark- (29 Ekim 1923), 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'n da delı etnik İslam unsurları yenielen kazanma ya çalışırken, ğişiklik yapılarak, Türkçe'ni n resmi dil olarak yeniden bir yandan da ittihatçılara şiddetle karşı olan İtilaf Dev- Anayasa'ya konması için, Lozan'da uluslararası güçlerin letleri'ni hoş tutmaya çalışıyorlardı. İstanbul Hükümet i Tiirk milliyetçiliğine yeniden vize vermelerini ve Türkadına Bahriye Nazırı Salih Paşa ile ARMHC Temsil Heçe'nin devletin resmi dili olduğu düzenlemesine Lozan yeti üyeleri Mustafa Kemal Paşa, Rauf ve Bekir Sami Antiaşması'nda zikredilmesini (24 Temmuz 1923) bekleBeyler arasında imzalana n I. Amasya Protokol ü'nün bi- meleri gerekmişti. rinci maddesin de yönetimin her iki kanadı, İttihat ve Terakki Partisi ve onun ideolojisi karşısındaki ortak duMisak-ı Milli' de Millet .a r 1 Osmanlı/Türk yönetimi, ittihcıtçılcırın uzaklaştırdığı Kürtleri w 1 1 1 lrkçı Türk milliyetçiliginin faturası o kcıdcır ağır olmuştu ki, w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 başlangıçta Scrhcsti 21 Kasım 199:--; Mütareke dönemi anayasal belgelerinde iç içe geçmiş iki millet kavramının yer aldığı görülür: Birincisi, etnik teranbul'da kurulan VŞMHratik bir içerikle gelişirken, ikincisi din temeline dayalı "geleneksel milletin" (Islam MC'nin, aceleyle Erzurum Şubesi'ni kurması ve şube­ egemen Türk milliyetçiliği, Mütareke dönemi anayasal belgelerinde din esa- nin kongre kararı alarak milleti). ırk esasına dayalı olarak, bir yandan geriye kalan sına dayalı geleneksel millet kavramı ile modern millet Mustafa Kemal 'in İstan­ bul'dan bu kongreye katılOsmanlı topraklarını etnik kavramlarının bir arada yer aldığı, söylenebir. mak üzere yola çıkması, farklılıklardan arındırmaya n gerekleriydi. Erzusenaryonu düzenlenen önceden çok çalışıyor, bir yandan da Rusya'nın egemenliği altındaki sonucunda yayınlanan bilTürk-İslam toplumlarını çatısı altına alarak yeni bir ci- rum'da VŞMHMC Kongre'si diri ıin birinci maddesind e dile getirilen ve yukarıda söhan İmparatorluğu hayali peşinde koşuyordu. züni.İ ettiğimiz devletin "çok etnili", "çok toplumlu" ve mele dayalı modern millet" (Türk Mileti, Kürt Milleti), "çok bölgeli" bir temelde yeniden yapılandırılacağına ilişkin tarihi karar, daha sonra bu dönemde kabul edilen anayasal belgelerin ve 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanu- ur d. İttihat ve Terakki Partisi'nin resmi ideoloji olarak kabul ettirdiği "Türk-İslam sentezi", Osmanlı-İslam millet sisteminden bir uzaklaşmaydı. İttihat ve Terakki Partisi ideologlarının, Türk milliyetçiliğini öne çıkara­ rak İslam'a egemen kılan bu teorisi, Osmanlı-İslam toplumu bakımından da millet kavramının emisiteye doğru evrilmesinin bir örneğiydi. Emperyal bir zihniyeti temsil eden "Türk-İslam sentezi"nd e Osmanlı toplumund a (gayrimüslim- İslam ayırımı gözetilmek sizin) hiçbir farklı etnik unsurun varlığına izin verilmiyor du. nu'nun temelini oluşturdu. ak Mütareke dönemi anayasal bel _;elerinde iç içe geçmiş iki millet kavramının yer aldığı görülür: Birincisi, etnik temele dayalı "modern millet" (Türk Mileti, Kürt Milleri), ikincisi din temeline dayalı "geleneksel millet" (İs­ lam milleti). Mütareke dönemi anayasal belgelerinde din esasına dayalı geleneksel millet kavramı ile modern millet kavramlarının bir arada yer aldığı, söylenebilir. yürütülen soykırımlar, Arap aydınlarına karşı Şam'da Cemal Paşa'nın gerçekleştirdiği cinayetler, ittihatçıların ve savundukları ırkçı "Türk-İslam sentezi"nin sonuçlarıydı. Kısa sürede kendisini toparlayar ak vaziyete yeniden el koyan Osmanlıffürk bürokrasis i bu zihniyetle, dağılma noktasına gelen devleti yeniden to- .a r sünde mümkün olmadığını görüyordu . w parlamanın bürokrasis inin, dağılmaya yüz tutan Osmanlı toplumlarını birarada tutmak için ittihatçıların Türk-İslam Sentezi adı altında egemen kıldıkları ırkçı milliyetçiliği terk ederek "çok etnili", "çok toplumlu" ve "çok bölgeli" yeni bir toplum ve devlet modeli benimsendiğini ilan etmesi için en uygun yer, önemli bir Kürt Merkezi olması, I. Dünya Savaşı yıllarında etnik w w Osmanlıffürk sahne olması ve Kürdistan' da kurulması düşünülen Ermeni Devleti'ne karşı ortak duruş mesajı­ mn verilmesi bakımından Erzurum'd u. Mustafa Kemal'in İstanbul'dan ayrılmasından kısa bir süre önce, İsboğuşmalara Sn best! 1 1 1 1 1 1' Mütareke döneminin "millet sistemi"nin Tanzimat'tan ayrılan bir diğer özelliği de "gayrimüsl imler"in statüsüdür . Tanzimat sisteminde gayrimüslim toplumlar millet statüsünde sayılırken, Mütareke ve onu izleyen cumhuriye t sisteminde bu topluluklar "azınlık" statü- si v Büyük .hayallerle katıldıkları I. Dünya Sava~ı'ndan mağlup çıkan ve bu nedenle Osmanlı İmparatorlu­ ğu'nun dağılma noktasına getiren İttihatçılar, sadece uluslararası ilişkiler bakımından değil, Osmanlı toplumunun iç ilişkilerinde de telafisi imkansız zarariara yol açmışlardı. Ermenileı·'e ve Kürtler'e karşı I. Dünya Savaşı yıllarında 1 or g batıda olduğu gibi demok- 22 sayıldılar. Misak-ı Milli'den Verilen Tavizler yönetimi içerde olduğu gibi uluslararası ilişkilerinde de çatışmacılıktan uzak duruyordu . Bu nedenle de Mondros Mütarekes i'nin sınırlarını devletin yeni sınırları kabul ederek uluslararası güçlerle uzlaşma­ cı bir tutum içine girdi. Her ne kadar Misak-ı Milli'de, Mütareke sınırları içinde yer alan topraklar için, "Osmanlı İslam çoğunluğunun yerleşik bulunduğu toprakların tümü gizli olarak ya da hükmen hiçbir nedenle ayOsmanlıffürk 1 1 ! kabul etmez" ifadesi yer alıyorduysa da, bizzat Misak-ı Milli'nin metninde bu sınırlar konusunda da çok ısrarlı olunmadığı anlaşılmaktadır. Birinci maddesinden Misak-ı Milli sınırları içinde sayılan Arap toprakları ve ikinci maddesind e yer alan "Elviye-i Selase" (Üç Liv'1; Kars, Batum, Ardahan) için, bu bölgelerde re- rılmayı Kasım 1998 l 1 1 1 1 1 ı Milli'nin bu hükmüne de edus" sözcüğüyle eş anlamlı. Latince bu sözcükten türe- sadık kalmadığını, yen "federalizm" ise, işbirliği yapmak üzere birlik oluş­ turma anlamıncı gelmektedir. Misok-ı Milli'yi, Milletler Yönetim Misak-ı Milli sınırları içi-nde yer alan Kürda yasal prosedür içinde ayrılmasını redetıni­ vordu. Mustafa Kemal'in yukarıda aktardığımız, El-cezire Cephe Kumandanı Nihat Paşa'ya, "Kürdistan Hakdistan'ın kında Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyeti'nin El-cezire Cephesi Kumandanlığı'na Talimatıdır" başlıklı kararın ikinci berıdinde, miletierin kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkı bütün dünyada kabul eelılınesi nedeniyle kendilerinin de bu prensibi kabul ettiklerini bu nedenle de Kürtlerin ilerde kendi geleceklerini özgürce tayin etmeleri için referandum yapılacağı belirtilmektedir. Osmanlı/Türk yönet'mi, bir kısım Anadolu toprakları­ nın Yunasitan'a verİlmesı ve İstanbul'un uluslararası bir statüye kavuşturulması ile Viiayarı Şarkiye (Kürdistan)'ın bir kısım toprakları üzerinde baıiımsız bir Ermenistan Devleti'nin kurulmasıyla, yine Kürdistan toprakları'nın 1 L rulan Türkiye Devleti'ne bırakılması karşılığında, Misak-ı g Milli'nin ayrılmaz olarak yorumlcıncıbilir. bir parçası olarak kabul edilen Musul Vilayeti olarak adlandırılan Güney Kürdistan toprakları İngiltere'nin egemenliğindeki Irak Devleti'ne bırakıldı. Kürtlerin Statüsü Başkan Wilson'ın 14 Nokta'sında savunduğu uluslakaderlerini tayin hakkı ilkesine göre, "imparatorlukdevlet''lerin tasfiye edilerek yerine, ulus-devlet"lerin kurın ak ur nisran'a verilmişti. Misak-ı Milli sınırları içinde yer alan bu toprakları daha sonra yapılan Moskova (16 Mart 192J) ve Kars (13 Ekim 1923) antlaşmalarıyla Kars ve Ardahan Ermeniler'den geri alınırken, Batum Gürcistan'a bırakıldı. Kuzeyyeni ku- or ka bul ediliyordu. Nitekim sözleşmesi federal sözleşme daha sonra Türk yönetimi Lozan'da, referanduma dahi gitmeden Arap toprakları­ nın tamamen ayrılmasını kabul etti. Mondros Mütarekesi ile Banım Gürcistan'a, Kars ve Ardahan da Erıne­ batı Kürdistan'ın d. yana o,· kullanmaları halinde, bu toprakların Osmanlı Devleti'nden ayrılabileceği bir kısmının Irak Devleti'ne bağlanmasına şid­ detle karşı çıkıyordu. Osmanlı/Türk yönetimi eğer Kürdistan topraklarının ille de ayrılması söz konusu olacaksa, bu topraklarda Ermenistan Devleti'nin yerine, Kürdistan Devleti'nin kurulmasını tercih ediyordu. Musul 'Vilayeti'nin İngilizlerin isteği üzerine Irak Devleti'nin egemenliğine bırakılması, Misak-ı Milli sınır­ larının bir başka ihlaliydi. Yönetim, her vesilerle bu toprakların Kürtler'e ait olduğunu ve Kürtler'le Türklerin "dinen, irfanen ve emelen" (dinsel, kültürel ve amaçları bakımından) birlik oluşturduklarını savunarak, "Os- w 1 1 1 h::ılkının ayrılmaktan yor. Misak ise sözleşme anlamında. Miscık latince "fo- rulması görüşü, I. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası bir ilke olarak benimsendi. Bu ilke gereğince Almanya, Avusturya-Macarista n İmparatorluğu gibi Osmanlı İm­ paratorluğu'nun tasfiyesi de gündemdeydi. Bu uluslararası tercihin karşısında imparatorluğu ayakta tutmanın artık mümkün olmadığını çok iyi bilen Osmanlı yönetimi, hiç değilse Mondros Mütarekesi'yle çizilen sınırlar içinde kalan toprakları elde tutmak istiyordu; çünkü bu toprakların da ulus-devlet esasına göre bölünmesi söz konusuydu. Mütereke sınırları içinde kalan Vilayat-ı Şarkiye'de (Kürdistan), Bağımsız Ermenistan ve Özerk Kürdistan devletlerinin kurulması; Izmir ve dolaylarınm özel bir statüye kavuşturulması, hatta daha sonra Yunanistan'a bağlanması, İstanbul'un uluslararası bir statüye rs iv 1 ferandum yapılmasını ve .a 1 1 1 li, "millete ait", "milletle ilgili", "ulusal" anlamıncı geli- w 1 Misok-ı Milli Arapça iki sözcükten oluşan bir terkip; mil- w 1 1 1 1 1 manlı İslam çoğunluğunun yerleşik bulunduğu bu topraklar, bir bütün olarak gizli ya da hükmen hiçbir biçimde ayrılma kabul etmez" deniyorsa da, yönetimin Misak- Serbest! kavuşturulması; Karadeniz'de bir Pontus Devleti'nin Bu projelerin gerçekleşmesi ise Türk varlığının sonu olacaktı. Savaştan yenik çıkmış, orduları ve yönetim mekanizması çökmüş, toprakları büyük oranda işgal edilmiş bir devletin, kendisini bekleyen bu sondan kurtarmasının tek yolu, farklı etnik unsurlardan oluşan İslam toplumların ortak bir tutum benimsemelerini sağlamak için, bu toplumların, etnik, toplumsal ve bölgesel farklılklarından doğan haklarının tanınınası ve bu hakların güvence altına alınmasıyla mümkün olabilirdi. Misak-ı Milli işte bu ihtiyacın sonukurulması planlanıyordu. CLında doğmuştu. Misak-ı Milli Arapça iki sözcükten bir ter kip; milli, "millete ait", "milletle ilgili", "ulusal" anlamına geliyor. Misak ise sözleşme anlamın­ da. Misak latince "foedus" sözcüğüyle eş anlamlı. Latince bu sözdikten türeyen "federalizm" ise, işbirliği yapmak üzere birlik oluşturma anlamına gelmektedir. oluşan Kasını 19':.1S . · 1 . Mütoreke dönemi onoyasal belgeleriyle, Mustafa Kemol'in açıklamoları birlikte değerlendirildiklerinde, ku- federal sözleşme olarak yorumla nabilir. sözleşmesi pılanma modelinin söz konusu edildiğini tespit ediyoruz: Birincisi Federal bir yapılanma; ikincisi yerel ve sınırlı bir bölgesel özerklik; üçüncüsü sadece viloyetlere ve nohiyelere tonınan yerel yönetim. nün ne olacağı konusun da ayrıntılı ve net bir belirlemeye gitmedi. Mustafa Kemal, yukarıda aktardığımız bir konuşmasında bunun nedenin i şöyle açıklıyor: "Doğal olarak buna ait ayrıntılar ve açıklamalar yoktur. Çünkü dir: "Milli Misakımız bize etnograf ik bir sınır çiziyor. Bu sınırın içine alınan yerler nerelerdir? İki milletin, yani Türkler' le Kürtleri n yerleşik oldukları yerler. Bu yazısında "Kürt Milleti" , "Türk Milleti" ayırırnma da vurgu yapan Ziya Gökalp de Amasya Protoko lü'nde ve Mustafa Kemal'i n çeşi:di konuşmalarında belirttiği, iki milleti bünyesin de barındırai1 bir devletten sözediliyordu; bu da federal bir devlet modelin e tekabül ediyordu . ak ur bu ayrıntılar ve açıklamalara girmenin zamanı da değildir. İnşallah varlığımız güvence altına alındıktan sonra (inşallah sesleri) kardeşler arasında çözümleneceğinden, bırakılmış ve ayrıntıya girilmemiştir. Fakat esas olarak bu madded e içkindir ". Yönetim , öne sürüldüğü gibi vakti olmadığı için mi, yoksa ilerde atılan bu adımları geri kol'ün bu ilkesine sık sık vurgu yapıldığını görüyoruz. Türk Milliyetçiliği'nin kurucus u Ziya Gökalp bir yazısında bu doğrultuda şu satıriara yer vermekt e- or yönetim i hiçbir zaman Kürtleri n ve diğer islam etnik ve toplumsal unsurların statüsüOsmanlı(fürk Mustafa Kemal'in çeşitli Protokonuşmalarında g rulocağı vadedilen yeni devlet bünyesinde Kürtlerin stotüsü konusunda dönemin üç ayrı evresinde, üç farklı ya- Milletle r d. Misak-ı Milli, için mi ayrıntıya girmemişti? Bizce ikincisi doğru. Ancak Mustafa Kemal'in ifade ettiği gibi ayrıntılar dönemin anayasa l belgelerinde ve kendisin in almayı düşündüğü benimsemek zorunda kalmıştı. Bu nedenle de şartlar elverdiği ölçüde yeniden geleneksel politikay a dönmey i gözeten yönetim, adımla­ rını hesaplay arak atıyordu. Bir yandan Kürtlerin ayrıla­ rak bağımsız devletlerini kurmalarından ya da devletin yeniden yapılandırılarak Kürtleri n eşit haklar temelinde rarası gelişmelerin zorlamasıyla rs iv ve diğer önde gelen devlet adamlarının açıklamalarında ''içkindi r". Bu belgeler den yola çıkarak belirlemelerde bulunma k mümkün . yönetim i, geleneksel devletin yerine, devletin farklı etnik, toplums al ve bölgesel özellikleri gözeten anlayışı, demokra si ve hukuk anlayışının sonucunda değil, Mustafa Kemal'i n El-cezire Cephesi Kumandanlığı'na gönderdiği Talimat 'ta da zikrettiği gibi uluslaOsmanlırrürk Mütarek e dönemi anayasa l belgeleriyle, Mustafa Kemal'i n açıklamaları birlikte değerlendirildiklerinde, kurulacağı vadedile n yeni devlet bünyesin de Kürtleri n statüsü konusun da dönemin üç ayrı evresind e, üç farklı yapılanma modelin in, söz konuYukarıda aktardığımız w yönetim . .a su edildiğini tespit ediyoruz : Birincisi Federal bir yapı­ lanma; ikincisi yerel ve sınırlı bir bölgesel özerklik; üçüncüs ü sadece vilayetlere ve nahiyelere tanınan yerel w w Erzurum ve Sivas Kongrel eri bildirileri, Amasya Protokolü ve Misak-ı Milli birlikte incelend iklerinde , bu anayasa l belgelerin farklı etnik ve toplums al unsurlad a bölgeler arasındaki ilişkileri ele alınış biçimi, federal bir devler biçimine denk düşen bir anlayışı yansıttığı görülür. Bu belgeler de hiçbir etnik ya da toplums al unsura ayrıcalık tanınmamakta, Türkler ve Kürtler ve diğer İs­ lam etnik topluml ar aynı statüde sayılmaktadırlar. Yukarıdada aktardığımız Amasya Protoko lü'nde "Osman Devleti' nin düşünülen ve kabul edilen yeni sınırları­ nın, Türk ve Kürtleri n yerleşik oldukları toprakla n kapsadığı" belirtilm ektedir. Yine yukarıda aktardığımız lı Serbest! onun bünyesin de yer almalan ndan söz ederken diğer yandan onların politik bir güç olarak ortaya çıkmalarını engellemek için her türlü yönteme baŞ vurmakt an geri kalmıyordu. 1921'e gelindiğinde yönetim , kendisini 1919'da olduğundan daha az baskı altında hissettiy ordu. Mustafa Kemal, Anadolu ve Kürdista n'a gelmesinden kısa bir sonra buradak i tüm muhalef et odaklarını kontrol altına aldı. Erzurum Kongres i'nde önde gelen Kürt feodal-dinsel temsilcileriyle bir kısım Kürt kökenli aydınların desteğini alan Mustafa Kemal, bu yerel güçlere Millet Meclisi'nde temsil olanağı sağlayarak, onların aracılığn·la Kürdista n'da insiyatifi ele geçirmişti. Uluslararsı ilişkiler de artık eskisi kadar olumsuz değildi, Sovyetlerin sağla­ dığı koşulsuz maddi ve manevi destek sayesinde kemalist Ankara yönetim ini artık herkes hesaba katmak zoyandan işgalci güçler, gerek kendi içlerindeki çıkar çatışmaları, gerek Sovyetlerin uluslararası rundaydı. Diğer 24 Kasır.1 I 99:-.: 1 1. 1 1 1 1 1 1 1 'j ' 1 -~~ 1 1 oluşlar, gerekse Anadolu ve Kanunu' nda oldugu gibi, ikili bir özerklik sistemi söz ko- uluslararası vilayetler ve nohiyeler temelinde uygulonocak "yerel kasaba da bir nahiyc" sa- özerklik"; ikincisi, Kürdistan'da uygulonocak "bölgesel özerklik". güçlere oldukça önem veriyor ve antlaşmazlıkları onlarla uzlaşarak çözmek istiyordu. Olayların ne getirip ne götüreceği kestirilmediği için yönetim her konuda olduğu gibi, Kürt meselesi konusunda da köklü geri adımlar atmaktan kesinlikle uzak duruyordu. Ankara yönetimi Sevr'i kabul etmemişti ama henüz yürürlükteydi. Bu iç ve dış politik koşullar altında yürürlüğe konan 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile Erzurum ve Sivas Kongreleri bildirileriyle Amasya Protokolü ve Misak-ı Milli'de federatif bir yapılanma tarif eden devlet projesinin yerine, vilayet ve nahiyelerin yerel yönetimi ile bunun üstünde "umumi müfettişlik" adı altında merkeze sıkı sıkıya bağlı bölgesel bir özerklik biçiminde ifadesini bulan da- 1 1 1 l (mad. 21). 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda Vilayet, Kaza ve Nahiye'den oluşan idari birimlerin dışmda "umumi müfettişlik" adı altında bir bölgesel idari sisteme de yer verildiği görülmektedir (Mad 22). Söz konusu düzenlemeele vilayetler "ekonomik ve toplumsal ilişkileri itibariyle birleştirilerek umumi müfettişlik birlikleri oluşturulur" 111 demektedir. Bu bölgelerde "genel olarak güvenliğin sağlanması, kamu işlemlerinin denetlenmesi, umumi müfettişlik bölgesindeki vilayetlerin ortak işlerinde uyumun düzenlenmesi görevleri umumi müfettişiere veriliyordu. Umumi milfertişlerin devletin genel görevleriyle bölgesel yönetimlere ait kararları sürekli denetleyeceği (mad. 23) düzenleniyordu. Mü.tareke döneminde Kürtler'e bölgesel özerklik verilmesi konusunda vaadierin hayata geçirilmesi doğrul­ tusunda bazı adımların atıldığını tespit ediyoruz. Millet Meclisi Vekiller Heyeti adına Meclis Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal'in Kürdistan'da "bölgesel yönetim"in kurulma~ı için gerekli hazırlıkların yapılması için El-ce- va ha geri bir çözüm öngörülüyordu. yılıyordu g çektiği köyden or ~ını "Nahiye bir veya birkaç oluşacağı gibi bir nusu edilmektedir: Birincisi, oşamalı olarak tüm ülkede rd . Kemalistler herşe­ ve rağmen İngiltere'nin bayorlardı. larla düzenlenmesi öngö(mad. 20). rülüyordu ku Kürdistan 'daki kıpırdan­ malar nedeniyle kendilerini eskisi kadar rahat hissetmi- 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'na göre vilayet, kaza ve nahiye'den oluşan idari örgütlenme sisteminde, vilayet ve nahiyeye özerklik tanınıyordu. Bu Kanunu'na göre "yerel işlerde manevi şahsiyere ve özerkliğe sahip" olacak olan vilayet, "dış ve iç siyaset, şer'i, adli ve askeri işler, uluslararası ekonomik ilişkiler ve hükümetin genel önerisiyle birden fazla vilayeti ilgilendiren hususlar ayrık olmak üzere; Büyük Millet Meclisi tarafından çı­ karılacak kanunlar gereğince Vakıflar, Üniversiteler, Milli Eğitim, Sağlık, Ekonomi, Ziraat, Baymdırlık, Sosyal Yardımlaşma, işlerin düzenlemesi ve yönetilmesi, kurulacak olan vilayet meclislerinin yetkisi içinde" ( m ad. 11) olacaktı. İdari ve güvenlikle ilgili bir idari birim sayılan kazalar vilayetlere tanınan bu statünün dı­ şında tutulmaktaydı (mad. 15). Vilayetlerle birlikte özerk bir statü tanınan nahiyeler, "özel yaşamında özerkliğe sahip bir manevi şahsiyet" (mad. 16.) olarak kabul edilen "Nahiye'nin bir meclisi ve bir yönetim kurulu ve bir de müdürü" olacaktı (mad. 17.). Nahiye meclisi, nahiye halkınca doğrudan doğruya seçilen üyelerden oluşacaktı (m ad. 18. ). "Yönetim kurulu ve nahiye müdürü ise nahiye meclisi tarafmdan belirlenecekti (mad.). "Nahiye meclisi ve yönetim kurulu idari, iktisadi ve mali yerkilere sahip olup, bu yerkilerin derecesi özel kanun- w 1 1 1 1 sıdır. Talimat'ın birinci bendinde, 1921 Teşkilot-ı Esasiye rs i 1 1 1 1 ilişkilerde yol açtığı altüst .a 1 1 1 rak esasına dayalı olarak özerklik temelinde ele olınmo­ w 1 1 Talimat'ta göze çarpan ilk özellik, Kürt meselesinin top- w 1 1 s~rbesti zire Cephesi Kumandanlığı'na gönderdiği "talimat", Mütareke döneminde Kürdistan'a özerklik tanınması doğrultusunda-atılan resmi adımların günümüze kalabilen belki de en önemli belgesidir. Mustafa Kemal vekiller heyeti adına El-cezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa'ya Kürdistan'da bölgesel özerklik çalışmasmı başlatması doğrultusundaki talimaEsasiye Kanunu'nun 22. maddesinin yetkiye dayamyordu. tı Teşkilat-ı ğı tanıdı­ Talimat'ta göze çarpan ilk özellik, Kürt meselesinin toprak esasına dayalı olarak özerklik temelinde ele alın­ masıdır. Talimat'ın birinci bendinde, 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda olduğu gibi, ikili bir özerklik sistemi söz konusu edilmektedir: Birincisi, aşamalı olarak tüm ülkede vilayetler ve nahiyeler temelinde uygulanacak "yerel özerklik"; ikincisi, Kürdistan'da uygulanacak "bölgesel özerklik". Vilayetler ve nahiyeler düzeyinele Kasım 1 Y':JX ingilizlerle tüm ihtilaflarına rağmen Mütareke döneminde onlarla küçük bir silahlı çatışmaya girmekten dahi kauygulanacak yerel özerkliği n "iç siyasetin gereği olarak" benimsendiği belirti- çınan Kemalistler Kürt liderleri Mahmut Berzenci'yi ve Simko'yu silahiandırorak ingilizler' e saldırtması bu po li- tikanın ürünüydü. lirken, "Kürdistan" a tanınacak bölgesel özerkliğin, "hem iç hem de dış siyaset gereği" olarak benimsendiği belirtilmektedir. Talimat'ta, Kürdistan'ııı iç politikasının Elcezire Cephesi Kumandanlığı tarafından oluşturulacağı ve yönetileceği ifade edilelikten sonra, Cephe Kumandanlı­ ğı'nın bu konularda Büyük Millet Meclisi ile ilişki kura- gütlenmesinin tamamlanmasını ve yöresel liderlerin ve nüfuzltı kimselerin desteğinin alınması için çaba göstebelirtilmekte; referanduma gidildiğinde halkın, kaderlerini belirleme hakkma zaten sahip olduğunu söyleyerek, bu nedenle de Türkiye Büyük Millet gerektiği likler ve iyileştirmelere gerek gördükçe, bunun uygulanmasını hükümete önerir" denmektedir. Talimat'tan açıkça anlaşıldığı gibi yönetim, vilayetlere ve nahiyelere tanıdığı demokratik işleyiş hakkını, Umumi Müfettişlik adı altında Kürdistan'da oluşturula­ cak özel "özerk" yapıdan esirgemekte ve onun, yetkilerini halktan almayan ve merkezi otoriteye bağlı, geniş yetkilerle donatılmış bir asker tarafından sıkıyönetim ya da günümüzdeki Olağanüstü Hal Bölgesi statüsünde yönetilmesini öngörüyordu. va rilmesi or liyordu. Öyle ki yönetim, milletierin kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkının gereği olarak Kürtlerin, ayrı mı birlikte mi yaşamaktan yana olduklarına karar vermeleri için, referanduma gidileceğinden, serbest iracleleriyle birlikte yaşamayı tercih etmeleri için, Kürdistan 'da referandum yapılınca ya kadar yerel yönetim ör- Cephe Kumandanlığı olduğu belirtildikten sonra "talimat"ın beşinci bendinde El-cezire Cephe Kumandanlığı'nın, "idari, adli veya mali değişik­ vuracakları makamın rd . ilkesinin evrensel olarak benimsendiğini, bu nedenle kendilerinin de bu ilkeyi benimsediklerini belirten "M. Kemal, Cumhuriyet'in ilanından sonra yürürlüğe konan politikalardan çok uzak, batı dünyasının ulaştığı demokrasi ve hukuk anlayışına uygun bir anlayışı sergih;:ıkkı oluşturacağından, idari yöneticilerin bu konularda baş­ ku 2. bendinde milletierin kaderlerini tayin Kürtlerin İngiliz ve Fransızlar'la işbirliği yaparak aydevlet kuracakları korkusunun bugün olduğu gibi o dönemde de yaygın olduğunu bu dönemde yayınlanan -belgelerden tespit ediyoruz. Mustafa Kenıal'in bu herkesi şaşırtan ince demokrasi ve hukuk an- .a rılıp bağımsız bu korkunun ürünüydü. Aynı korku ve kaygılara Mustab Kemal'in El-cezire Cephe Kumandanlığı'na yazdığı "talimat"ta da yer verildiğini görüyoruz. Talimat'm 4. bendinde bu korku şu sözlerle dile getirilmektedir: "Kürdist;:ın'da Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak smı­ rıı'ıda İngilizler'e karşı düşmanlığını, silahlı çatışma ile w w layışı Mustafa Kemal'in İzmit Kasrı'nda gazetecileric yaptı­ ğı "mulakat"ta Ahmet Emin Yalman'm Kürtler'le ilgili sorusuna verdiği cevap, M. Kemal'in El-cezire Cephe Kumandanı'na Kürdistan'da özerkliğin tesis edilmesiyle ilgili talimatından itibaren geçen altı ay içerisinde Kürt me- rs i Meclisi yönetimi altında yaşamayı tercih edeceklerdir, diyecek ölçüde incelmiş bir demokrasi anlayışı sergiliyorclu Mustafa Kemal. selesi konusunda yönetimin geçirdiği fikri değişimi görmemiz bakımından ilginçtir. Mustafa Kemal, El-cezire Cephesi Kumandanı Nihat Paşa'ya gönderdiği Talimat'ta, Kürdistan'da oldukça sı­ nırlı bir özerklik sisteminden sözederken, İzmit Kasrı Kürtlerin bölgesel bir yoğunluk oluştur­ madıkları gerekçesiyle, Kürt meselesinin bölgesel olarak değil, vilayetlere tanınacak özerklik çerçevesinde çözükonuşmasında, me kavuşturulacağı belirtilmektedir. Mustafa Kemal'in El-cezire Cephesi Kumandanlı­ ğı'na gönderdiği "talimat"ta belirtildiği gibi, yönetim Kürt meselesi konusundaki politikasını, uluslararası ge- Kemalistler, Kürt liderleri Mahmut Berzenci'yi ve Simko'yu silahlandırarak İngilizleı·'e saldırtması hangi söz konusu olduğu koşullarda Kürtler'e karşı alabildiği­ nce tavizkar bir tutum izleyen bu çevreler, uluslararası ilişkilerinde iyileşmeler söz konusu oldukça geri adımlar atarak, daha sınırlı çözümlerden sözediyordu. Mustafa w düzeltilmesi mümkün olmayacak boyutlara vardırmak ve yabancılada Kürtlerin antlaşmaianna engel olmak". İngilizlerle tüm ihtilaflarına rağmen Mütareke döneminele onlarb küçükbir silahlı çatışmaya girmekten dahi kaçınan politikanın ve hesapların ürünü olduğunu şimdi daha iyi anlıvoruz. Serbesti lişmelere göre belirliyordu. İmparatorluğun tasfiyesinin 26 Kasım 1 LJ'JS 1 1 1 1 1 1 1 g cağı ve vilayetler tarafından izlenecek yolu düzenleyip Talimat'ın 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 F 1 i 1 1 1 1 1 1 1 listlerin, Mütoreke döneminde Kürtler' e verdikleri sözleri unutmoları zor olmadı. 1. bask!, 1998, Ankara). rg arada uluslararası ilişkilerde oldukça önemli gelişmeler yaşanmıştı. En önemli gelişme Ankara'daki yönetimin Osmanlı Devleti'nin tek reınsilcisi olarak Lozan Barış Konferansı'na (21 Kasım 1922) çağrılmış olmasıydı. Diğer yandan konferans açı­ lır açılmaz Kürt meselesi masaya getirilmiş ve Türkiye'nin yapılan gizli görüşmelerde Musul konusunda ta- Mustafa Kemal Paşa, meclisin ikinci toplantı yılını açarken (1 Mart 1921), yaptığı konuşmada devletin yeniden yapılandırılması konusunda Misak-ı Milli ve 1921 Teşilat-ı Esasiye Kanunu ile benimsenen "özerklik" esasının yeni İdare-i Vilayet Kanunu ile birlikte uy- ülkenin iç gelişme koşullarının oluşacağını ifade ediyordu. Mustafa Kemal Meclis'in üçüncü toplantı yılını açarken (1 Mart 1922) yaptığı açılış konuşmasında,"Türkiyc Büyük Millet Meclisi Hükonmasıyla, viz vermesi karşılığında Kürt meselesinin konferansın kapsamı dışına çıkarılması talebi kabul görmüştü. Kürt meselesi konusunda içerde insiyatifi elinde bulunduran Türk yönetiminin fazla endişeleneceği bir durum yoktu. gulamaya Sütten ağzı yanan Türk yönetimi yine de yoğurdu üfleyerek yiyor, ınesele üzerinde tam bir mutabakata varılma­ dan, Kürtlere yapılan taahhütleri bütünüyle geri almanın ki.imeti'nin iç idare ve siyasette prensibinin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun birinci ve Misak-ı Milli'nin birinci ve beşinci maddelerinde gösterilen ilkeler olduğunu, "yönetim biçiminin" bağsız, koşulsuz egemenliğine sahip olan halkın kaderini bizzat ve bilfiil belirlemesi esa- yanlış bir tutum olacağını düşünüyordu. vilayetlerin "yerel işlerde manevi şahsiyet ve tam özerkliğc sahip" oldukları savunuluyord u. Bu programda, vilayet meclisi üyelerinin, "beşbin kişiye bir üye olmak üzere söyleyerek, "özerklik" sisteminin uyiçin Müfettiş-i Umumilik Kamın Lagulamaya hiyası ile İdare-i Hususiye-i Vilayet ve İdare-i Nevahi (nahiyeler) Kanun Lahiyası adlı kanun tasarılarının meclise sunulduğunu belirttikten sonra meclisteki konuşmasını, devletin yeniden yapılandırılması konusun- genel oyla vilayet halkı tarafından seçilecek üyelerden oluşması" ilkesi kabul edilerek, vilayet halkına "tam daki "özerklikçi" görüşlerini vurgulayarak şu sözlerle devam ettirir: Mustafa Kemal ve arkadaşları, "özerklikçi" fikirlerini ilk olarak, "Halkçılık Programı"nda ortaya koymuşlardı. Halkçılık Programı'nda bu konuya ayrı bir yer verilerek, özerklik" verilmesi benimsenmişti. Halkçılık ~rogra­ mı'nın daha sonra Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'na dönüştü­ rülmesi ilc ilgili kurulan özel komisyonda da bu yaklaşım aynen benimsenmişti. Meclis'te yapılan görüşmelerde, "tanı özerklik" sözünden rahatsızlık duyan muhalefete Mustafa Kemal şu sözlerle cevap veriyordu: "Türkiye halkı etnik olarak, dinsel olarak ve kültür olarak birleş­ miş, biribirierine karşılıklı saygı ve feciekadık duygularıy­ In dolu, kaderleri ve çıkarları ortak olan bir sosyal topluluktur. Bu toplulukta etnik haklara, toplumsal haklara ve iç siyasetimizin esas noktaların­ dandır. İç idari yapımızcia bu esas noktanm, halk yönetiminin anlamına yaraşır gelişme düzeyine varclırılması siyasetimizin gereklerinden dir." Mustafa Kemal'in bu kabölgesel koşullara saygı, w 1 1 1 1 zetecilerle yaptığı konuşma arasında altı ay gibi kısa bir zaman geçmişti ama, bu sına dayandığını" konması (... )Efendiler! Tiirkiye hallo ırken veya dinen ve harsen, birlik halinde, biri birine karşı hırşJlıklı saygr ve fedekarhk dııygıılanyla dolıı ve kaderleri ve çıkarlan ortak olan bir sosyal toplıılııktıır. Bıı toplulukta etnik lıak­ laı~ toplumsal haklar ve yöresel koşullara saygı, iç siyasetimizin esas noktalanndandır. İç idari teşkihırımızm bıı esas noktanın, halk idaresinin en kapsamlı nnlamda layık olduğu gelişme diizeyine ulaştmlmasJ siyasetimizin gereğidir. (Prof. Dr. İhsan GÜNEŞ, Birinci TBMM'nin Düşünce Yapısı 1920-1923, sh.205, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, l. baskı, Temmuz 1997, Ankara). rarlı tutumu, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun bu düzenle- Türklerin ve Kürtlerin Misak-ı Milli' si, Türklerin Misak-ı Milli'sine dönüşüyor mesini önerildiği biçimde meclisten geçirmesi için yeterli olmamış, "tam özerklik" in "tam"ının metinelen çıkarı!masını kabul etmek zorunda kalmıştı. (Prot: İhsan GÜ- Her şeyin bir bedeli vardı. Çok istedikleri Kürdistan'ın bir parçası olan Musul'u vererek İngilizlcr'i, Kürdistan 'ın 1~ Sı:rbcsti l .o 1 1 1 menistan ve Kürdistan projelerinden vazgeçiren kema- Hiikiimeti ve Milli Miicadele, C II. Son Meşrııtiyet 1 19191920, Tiirkiye İş Bankns1 Kiiltiir yavııılan, sh. 204, ku rd 1 derdiği tarihle, İzmit'te ga- NEŞ, İstanbul iv a 1 riye kolon toprakları üzerinde kurulması düşünülen Er- "talimatı" rs 1 gön- !(emal'in .a 1 parçası olon Musul'u vererek ingilizler'i, Kürdistan'ın ge- w w 1 Her şeyin bir bedeli vardı. Çok istedikleri Kürdistan'ın bir 27 Kasını 19':!X geriye kalan toprakları üzerinde kurulması düşünülen Er- langıcıdır. Türk yönerimi Lozan'da aldığı uluslararası menistan ve Kürdistan projelerinden vazgeçiren kemalist- destekle. Mütareke döneminin anayasal belgeleri ilc be- lerin, Mütarcke döneminde Kürtler'e verdikleri sözleri nimsenen devlet ve millet anlayışından vazgeçerek ırkçı unutınaları Türk milliyetçiliğini yeniden devletin resmi ideolojisi zor olmadı. Güçlü bir Kürt muhalefetinin or- taya çıkmasını engelleyerek Kürt meselesinde insiv<ltifi cl- olarak yürürlüğe koydu. de tutmayı başarmıştı. ruruyordu. Bunun için bir yandan bu doğrultudaki faaliyetler yasaklanırkcn, diğer yandan da bu konulardaki mevcut ortadan belgelerin kaldırılması kampanyası başlatıldı. Bu kampanya çerçevesinele Misak-ı M illi dö- neminde Kürtler lehinde kabul eelilen düzenlenıelerin ve resmi yetkililerin açıklamaları ve yazılan yazıların orta- dan kaldırılması işlemleri da yürütüldü. Bir yandan, klitüphaneler ve özel arşivler Kürtler'le ilgili her türlü belgeden ve bilgiden adamları, takım yandan bilim ortadan kaldırılması mümkün olmayan bir belgelerin Misak-ı arındırılırken, diğer çarpıtılınası faaliyetini yürütüyordu. Milli bu belgelerin başında yer alıyordu Misak-ı Milli'nin ve dönemin diğer anayasal belgele- iv a rinin temelde bir Türk-Kürt devleti kurulmasına bağlı olarak çok etnili", "çok toplumlu" ve "çok bölgeli" bir millet ve devlet anlayışını ifade eden açık nıuhtevasına b- rar ve beyana rağmen, bir çoğu akademik karİyer sahibi Türk ve siyaset bilimeisi ve tarihçi, bilim adına bu belgesakınca görnıüyorlarclı. Misak-ı rs leri, Türk milliyetçiliğinin belgeleri olarak ilan etmektc Milli ve dönemin diğer anayasal belgelerini .a Türk milliyetçiliğinin belgeleri olarak ilan eden Türk bilim adamları, bu belgede yer al::ı n İslam unsurlarının karşılıklı olarak biribirlerinin "toplumsal hakları" ile "bölgesel koşullarına'' saygılı olunacağı i barclerindeıı w w birkaç sözle ele olsa sözeclerkcn, bu toplumların karşı­ lıklı olarak birbirlerinin "etnik haklar"ıııa saygılı oia- cakları ibaresinden hiç sözctmemekre, adeta bu sözcük- leri görmemczlikten gelmektedirler. 1921 Teşkihıt-ı Esasiye Kanunu'nun 22. maddesi konusundaki, kanunun elimizdeki latiıılıadlerinc çeıTilmiş bulıman metinle, J\!Jelımer .)ii kı-ii Seklıan 'm "Nlekrııb "u arasmda ki f:ırklılığm nereden k.wnaklandığmı tespit ermek için mernin :ıs/ma ulaşma çnh:ımız fayda sağlamadı. 1921 Teşkilar-ı Es;ısi­ ve K:ınıııw 'nun ilk m emi yer alması gereken A-l eclis Z:ıbıt Ccrideleri'nin as/mm mcvcıır olmadığmı tespit ettik. O dönemde lıeniiz l:ıtin alf:ılıcsi kabul edilmediği halde 1921 Teşkilar-ı Es:ısi_vr: z:ılıır ccridelerinin latin albbcsiyle b:ısılmış olması lıı1 ceridclcrin sonrad:w lı:ısıldığmı göstermektedir. 1921 Teşkilat­ ; Es:ısivc K:JJwıııı 'nda Loz:ın Antlaşm:ısı 'ndan sonr:ı yapılan d.:ğişiklik mcrninde ·'fisani.ı•e" sözciiğiiniin Anavas:ı merninden çık:ınldığın:ı dair lıir değişiklik kaFdm:ı r:ısrlam:ıdık. Bu dıırwııd:ı iki ilırimaldcn sözedilebilir: Birincisi Ana .ı-asa 'ımı Inı maddesinin meclisin gizli bir göriişmesinde değişikliğe ıığradJ­ ğı; ikincisi kaıııınıın orijiıwl merninin dilinin s:ıdeleşririlmesi :ı dı alrmd:ı içcrıl!;indc degişiklik ppıldığı. w Türk nıilletçiliğinin veniden sahneye çıkışının baş- 1 1 rg tarihi, kültürü, dili ve coğrafvasmın yok edilmesi oluş­ .o hareketinin bir boyunımı da Kürt ku rd Cumhuriyet'in ilanından sonr<l Klırtler'e kar~ı başla­ tılan kimliksizleştirme (1) Kiirdisrnn Ten/i Ct:miyeri'nin vöncticilcrindt:n Melımer Siikrii Sc k han Kalıirc 'den Divnrbckir lvlchırsu Ziilfii Bey vnsJrasıyln Tiirk yiinericilerinc, Kiirt meselesinin çöziilmesi için gönderdiği mckrupw. 1921 Teşkilnt-ı Esnsiye Kanww 'nun 22. maddesini aktanrken zikredilen hir sözciiğiin, anavasanm elimizdeki latin lındierine çcvrileıı merniııde .Yer nlmadığmı respir ettik. A,lcfımer Şiikrii Sekbaıı 'ın mektubunda Anayasa'mn bu maddesinde, "'umumi miiferrişlik "/erin kunılmnsmda yukarıda lıelirtrı/Y;imiz ··ekonomik'' ve "'roplumsnl" koşulların vnmnda "'dil" koşulıındnn d:ı sözedilmekredir. Söz konusu mckrupr:ı 1922 Teşkilnt-ı Esasiye Knnww 'nun 22. maddesiyle ilgili sözler avnen şöyledir: "1\llisak-ı Milli gayrı Tiirk bir camian m viicııciundan bizi haberdar ediyor. Bu c:ımianm şernit-i ictimnivcsi ayrı. O halde Teşkilar-ı Es:ısiye Kanwmamesi'ııin 22. mnddcsine miiracaat ilc; 'aralnnııd:ıki miinasab:ır-ı ikris.1diye ve icrimaı)·.: ıT lisaniycyc nnzaran vilayetleri birleştirerek Miiferriş­ i Umwııilik mHırıbfan ilıdas' edilir. 1\1esele basit. Ekseriyetfe Kiirtlcrin sakin olduklan lwvaliyi 22. maddenin tarifarı vechile birlcşrirelim, Miiferriş-i Umwııilik ilıd:ıs edelim (Açık-Giz­ li/R.esmi-Gaynresmi Kiirdoloji Belgeleri, hazırlayan Nlelımct Bayrak, Özgc Y:ıyml:ırı, 1994, Ankara, slı.37. Kiirtler Türkler'den ne isri_vorlar. Nafıa Vekili ve Divarhckir Nlehusu Fe.vzi Lit:_vc Doktor .)iikrii J\llclımer Bey'in Bir J\llekrııbu, Tabı ve N:ı­ şiri M.A .. Kalıirc,l923.) 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 •1 .{_:· ~ ~· ·~ -~.c ~; .;1. .. C.l\ ~- Kasım 199S ~ 1 D o s y A 1 Meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk degildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt degildir, yalnız Laz degildir. Fakat hepsinden mürekkep Anasır-ı İslamiye' dir. Samimi bir mecmuadır. İşte, hudud-u millimiz budur dedik ı Mustafa Kemal 1 Osmanlı İmparatorluğu w w w .a 1 l Aslında rs iv 1 1 1 1 1 transetnik bir impa- kovulma dönemine girildi. Gerilemenin, 'boprekapitalist dönemin tüm zulınanın' ve toplumsal çürümenin gerisinde imparatorlukları, krallıkları, devletleri transetde başlangıçta geçerli 'düzenden' uzaklaşılına­ nik sosyal formasyonlardı. Zaten, ulusçuluğun sının yattığı düşüncesi hakimdi. Dolayısıyla köhenüz tarih sahnesine çıkmadığı bir tarihsel dö- tü gidişten çıkışın da ancak 'Hülefayı Raşidin' nemde, söz konusu sosyal formasyonların tran- dönemine dönmekle mümkün olabileceği görüsetnik olmaları değil, olmamaları şaşırtıcı olur- şü hakimdi. Oysa tarihte geriye dönüş yoktur. du. Dolayısıyla farklı etnik, dini, kültürel men- Sorunun çözümünün 'geriye dönüşte' olmadığı subiyeti olan topluluklar, kavimler, "milletler" anlaşılınca da, 'yenilik hareketleri' de denilen bir arada yaşıyorlardı. Ancak ulus-devlet olgu- Batı'dan kurum ve kural ithal etme süreci baş­ sunun tarih sahnesine çıktığı 1648 'Westfalya latıldı ve işe ordu'dan başlandı. .. Ama, OsmanBarışı' sonrasında transetnik yapılar bir sorun lı yönetici bürokrasisin in (egemen sınıf) yapmaolarak algılanmaya başlandı. Osmanlı İmpara­ ya çalıştığı her 'yenilik' imparatorluğun sömürtorluğu tarihte eşine pek az raslanır bir etnik, geleşmesini hızlandırdığı, sömürüyü derinleştir­ din'i, kültürel çeşitliliği temsil ediyordu. Sultan diği için, halk çoğunluğunu oluşturan emekçi İkinci Mahmut'un ulusçuluğun giderek önem kitleler haklı olarak bu yenilikleri kendine yökazandığı XIX'uncu yüzyılın ilk yarısında bile: nelik bir saldırı olarak algılıyordu. Her 'yenilik' "Ben tebaamdaki din farkım ancak cami, lıavra toplumsal tepkiyi daha çok arttırdığı için Osve kiliselerine girdikleri zaman görmek isterim" manlı yöneticileri söz konusu "tanzimatları", dediği biliniyor. Osmanlı tipi sosyal formasyon"ıslahatları" hep kerhen yapmak zorunda kallarda transetnik yapı devlet ve egemenlik anla- dılar. Dolayısıyla, Osmanlı sosyal formasyoyışıyla çelişınediği gibi, egemenliğin yerleşip sürnuncia zaten mevcut olan köklü halk-yönetici dürülmesi için "arzulanır bir şey" olarak bile sınıf yabancılaşmasına ikinci bir 'yabancılaş­ görülüyordu. Söz konusu sosyal formasyonların ma' eklenmiş oluyordu. mantığının ve sürekliliğinin anlaşılmasında önemli olan bu sorun üzerinde burada daha fazBatıda ulusçuluğun gelişmesiyle, Doğu Avla durmamız gerekmiyor. rupa ve Balkanlar'da ki uluslar birer birer imparatorluktan koparken, Osmanlı yönetici kliği Osmanlı İmparatorluğu genişlemesinin ve bu süreci durdurmak, imparatorluğun bütünlü'yükselişinin' zirvesine XVI'ıncı yüzyılın ilk üç ğünü korumak için, önce bir 'Osmanlı Milleti' onyılının sonunda ulaştı (1529) ve o tarihten yaratma siyaseti benimsedi. Az çok Tanzimat sonra gerileme, toprak kaybı ve Avrupa'dan döneminde ( özeflikle Ali ve Fuar paşalar zamaratorluktu. ak ur 1 1 1 1 1 1 or Fikret Boşkaya g Kimin Misok-ı Millisi'ydi? Doç. Dr. Özgür Universire Rekrürii d. 1 1 1 1 Serbesti 29 Kasım J99S 1 1 impatarorluğun parçalanıp-yok olacağı paranoyasına kapılmış Jön Türkler, ama asıl onların ittihatçı kanadı, "Osmanlı Milleti" ve islam Birliği projelerinin başarısız Dinler cemiyerini ııında) geçerli bu siyaset, 'Pan-turancı' bir yerlerin işlerini düzenleyici dönemin genel ideolojik- kaldığı bir ortamda, ırkçılığa dayalı olmaktan vazgeçerek, kalbsiyasal anlayışıyla da örtü- çıkışla Batı'daki gerilerneyi Doğu'daki genişlemeyle lerin klavuzlıığuıw iizerlerişüyordu. Zira, başlarda ne alıyorlar. Ancak tanrı ile geçerli olan ulusçulu k an- ikame etme düşüncesine kapılmışlardı. kul arasmda bir vicdan bağı durumuna geliyorlar" layışı ırk ve soydan çok vicdanİ isteğe (genel irade) da(TTK, 1998, s 34) diye yazıyordu. İmparatorluğun paryandırılıyordu. En azından Büyük Fransız Devrimi 'nin çalanıp-yok olacağı paranoyasına kapılmış olan Jön mirasının bu tarz bir algılanışı söz konusuy du. (Elbette asıl onların İttihatçı kanadı, "Osmanlı bu anlayış ırk esasına dayalı bir ulusçuluğa giden yolu Türkler, ama Birliği projelerinin başarısız kaldığı bir bütünüy le kapatmıyordu ama, burada bu sorunu daha Milleti" ve İslam dayalı 'Paıı-turancı' bir çıkışla Bafazla tartışmamız uygun değil). O halde, farklı etnik ve ortamda , ırkçılığa yi Doğu'daki genişlemeyle ikame etme dini mensubiyeti olan çok sayıda halkı bir arada tutmak tı'daki gerileme kapılmışlardı. Dolayısıyla, tüm Türkleri için her ulus ve dini cemaate aynı hakların tanınması, düşüncesine içine alacak bir 'Türk Milleti' yaratma projesi özellikle farklı ırk, din ve kültürel kimliklerin eşit haklarda n yaİttihatçıların etkin üst-kadr osunun (Enver-Talat-Cemal rarlanıp, eşit yükümlü lükler altına alınması durumu nda sorumı haline gelmişti. Aslında bir 'Devlet-i Aliye-yi Osmaniy e'yi koruyup , yaşatmanın Paşalar, vb.) başlıca orluğun emperyalist savaşa sokulmümkün olabileceği düşüncesi hakimdi . Sonuçta tüm oldu-bittiyle İmparat de, esas itibariyle dünyanın yeniden 'tanzima tlara' ve 'ıslahatlara' rağmen, imparat orluktan masınm nedeni paylaşılması sürecine katılarak Türkleri n yaşadıkları kopuşlar devam etti. Mithat Paşa'nın düşüşü, "Osman Doğu'ya doğru İmparatorluğun etkinlik alanını geniş­ lı Milleti" siyasetinin de sonu olmuştu. Bunun üzerine ' letmekti. Elbette İttihatçıların ırk esasına dayalı bir imBatılılar tarafından panislam izm olarak adlandırılan bir İmparatorluğu) kurma projesinin de 'Müslüm an Birliği' (Tevhid-i İslam) oluşturma düşünce­ paratorl uk (Türk la gerçekleşme şansı yokt~ı. Dasi gündem e geldi. İmparatorluğa dahil olan ve olmayan maddi temeli, dolayısıy İmparatorluğu hiçbir şey kazantüm Müslümanları kapsaya cak bir "Birlik" düşüncesi ha da ötede, Osmanlı bir savaşa sokulınuş oluyordu. özellikle XIX'unc u yüzyılın son iki onyılında, Sultan ması mümkün olmayan II.Abdü lhamit zamanında 'hayata geçirilmek istendi' Eğer, Osmanlı yönetici kliğinin varlığını ve egemenama, bu tür bir siyasetin de gerçekleşme olasılığı yokliğini sürdüreb ilmesi ancak ırka dayalı bir ulusçulukla tu. (Burada daha fazla tartışmaya girmiyoruz). mümkün olacaksa , bu amaçla önce böyle bir projenin i engellerin hertaraf edilmesi Birinci Dünya Savaşı öncesinde imparat orluk Avru- gerçekleşmesinin önündek da ancak Türk olmayan unsurların taspa ve Balkanl ar'dan, Kuzey Afrika'd an, Mısır'dan, Kıb­ gerekirdi ki, bu fiyesi veya etkisizleştirilmesiyle mümkün olabilirdi. O rıs'tan v.b. kovuluş ve Osmanlı egemenliği altında baş­ unsur: Hem etnik olarak Türk olmayan ta Türkler olmak üzere, Suriye-Irak- Arabistan'ın Arap halde iki temel hem de müslüm an olmayan Rumlar ve Ermeniler, daha halkıyla, Kürtler, Anadolu Rumları, Erıneniler, bir de oluşturan Asur-Keldaniler'le, etnik Kafkas kökenli bir halk olan Lazlar, Asur-Keldaniler ve küçük bir topluluk olarak Türk olmayan ama Müslüm an olan Kürtler soŞeyh Şamil'in yenilgisi sonrasında Kafkasy a'dan kaçıp du. Esasen 'savaş ortamı' söz konuAnadolu 'nun değişik bölgelerine dağılmış durumd aki run olarak duruyor na uygun bir zemin de sunuyor Çerkesler kalmıştı. XX'inci yüzyılın başları, Avrupa' da su 'engellerin' aşılması du. Ermeniler 'ihanet' ettikleri, Rumlar da az-çok benırk esasına dayalı ulusculuğun güçlendiği bir dönemd i. zer nedenlerle (ama asıl Milli Mücadele döneminde iş­ Irkçı düşünceler Jön Türkler çevresinde de taraftar bulgalci Yunan Ordusu' yla işbirliği, vb. gibi gerekçelerle) muştu. 1932 Birinci Türk Tarihi Kongres i'ne başkanlık katliamıyla Ermeniler, az-çok eden ve daha sonra Türk Tarih Kurumu 'nun başkanlı­ tasfiye edildiler. Ermeni benzer yönteml erle de Anadolu Rumları ırk temeline ğını da yapan Yusuf Akçura 1904 yılında Üç Tarz-ı Si'sorun' olmakta n büyük ölçüde çı­ yaset başlığını taşıyan makalesinde: "Zamanımız tari- dayalı bir devlet için kenitiba riyle Türk olmıısa­ llinde göriilen umumi cereyan ırklarda dır. Dinler din ol- karılacaktı ... Fakat, etnikkö karşı biraz daha nuanmak bakımından, gittikçe siyasi ehemmiyetlerini, kuv- lar da, Müslüm an olan Kürtler'e geçerli olduğu anlaşılıyor. S'a vetlerini kaybediyorlar. İçtimai olmaktan ziyade şahsi­ se edilmiş bir yaklaşımın esi sonrasında ve'Milli MüMütarek nıyorum, Mondro s leşiyorlar. Cemiyetlerde vicdan serbestfiği din birliğinin 1 1 1 1 1 1 1 1 w w w .a rs iv ak ur d. or g alıyor. Serhesti 30 Kasım 199S 1 1 1 1 1 1 1 g or d. ur w 1 rası uygulamaların, politika ve tercihierin bu söylemle çelişiyor cadele yılları boyunca, kullenmelerini tamamlamış olmak bir yana, söz konusu söylemin inkarı oluşu nasıl açıkla­ ve liderlerinin ve niifıızlıı lanılan dil ve hakim retorikle 1923 Lozan Antiaş­ nabilir? Neden 'aniden' Misak-ı Milli ve Milli Mücadele dönemi kişilerinin bıı amaç doğ­ ması sonrası dönem aranıltıısıında tarafİmızdan politika ve yaklaşımları terkedilip Kürtler bir numaralı düşman sındaki uyumsuzluk ancak kazanılmış olması ve oylabu bütünlük içinde anlaşı­ ilan ediliyor? rını verecekleri zaman labilir. Zira, ırk esasına leendi ka derlerine zaten dayalı bir devlet kurma sorunu gündeme geldiğinde, sahip oldııklannı, Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetiİmparatorluğun arta kalan bölgesinde (1914 öncesinde) mi altında yaşamaya aday oldııklanm ilan etmelidirler. yaşayan Türk olmayan nüfus'un hiç değilse bir bölümüKürdistan 'daki bütün meselenin bıı amaca dayanan ponün "Türkleştirilebileceği" düşüncesinden hareket edi- litikaya yönlendirilmesi Elcezire Cephesi Kıımandanlı­ liyordu. Akçura, yukarıda sözünü ettiğimiz makalesin- ğı'na aittir. ( TBMM Gizli Celse Zabıtları. C. 3 s. 551, de: "Türk birliği ilkin Osmanlı İmparatorlıığıı' nda İş Bankası Yay.). Mustafa Kemal İstanbul gazetecileriyTürklerin, Türk olmadıklan halde az çok Türkleşmiş le 16-17 Ocak 1923'te yaptığı bir görüşmede de:" ... 0 olanlarm ve ıılıısal ıricdandan yoksım olanlarm bilinç- halde hangi vilayetin halkı Kürt ise onlar kendi leendilelendirilmesi ve Tiirkleştirilmesiyle başlayacaktır. Sonra rini özerk olarak idare edeceklerdir." diyordu .. (Kaynak Asya kıtasıyle Doğu A vnıpa 'da yayılmış olan Türklerin Yay. 1993, s 104-105) Daha önce Viiayar-ı Şarkiye birleştirilmesine geçilerek azametli bir siyasal milliyet Müdafa-yi Hukuk-u Milliye Cemiyeri Erzurum Şube­ meydana getirilecektir." (a.g.e.) diyor. si'nin 17 Haziran 1335 tarifili Kongre Raporu'nda da şu ifadeye yer veriliyordu: " ... İşte bıı tarihi ve hııkııki Milli mücadele boyunca Türk-Kürt kardeşliğine ve hakikatleri medeni cihanın ellear-ı ıımıımiyesine vazetkader birliğine aşırı vurgu yapıldığı görülüyor. Ve Mi- mek ve bııralarda asırlardan beri mütemadi bir sıhriyet­ sak-ı Milli'nin de hem Türklerin hem de Kürtlerin Mile kanları karışmış olan ve bir peygamberin iimmeti sak-ı Milli'si olduğu söyleniyor. Osmanlı Meclis-i Meolan !(iirt ve Türk'ten miir~lckep İslam ekseriyetinden busanı'nın 17 Şubat 1920 tarihli onbirinci oturumu başka hiçbir kııvvetin payidar olamayacağını ve hakka ikinci eelsesinde oybirliğiyle kabul edilen Misak-ı Mil- istinat etmeyen her istila ve fethin fani ve mevkııt aldıı­ li (Ahd-ı Milli) Beyannamesi'nin birinci maddesinde : ğıımı her türiii vesaiti ilmiye ve meşrııaya miiracaat ede"Dedet-i Osmaniye'nin münhasıran Arap ekseriyetiyle rek göstermek için yine bıı memleketlerin evladmdan nıeskıııı olup 30 Teşrinevvel 1918 tarihli Miitarekenin miirelckep olan Dersaadetteki heyet-i merkeziyemizin illıin-i aletinde mıılıasım ordııl<ınn işgali altmda kalan akmi esasatile iştiğal eylemek üzere miitarekeyi miiteakıj) sam mm mııkadderatı, ahalisinin serbestçe beyan ede- teşekkiil etti" deniyor. .. cekleri araya tevkifan tayw edilmek lazım geleceğinden meskıır hatt-ı miitareke dahil ve haricinde dinen, ırken, Ziya Gökalp Küçük Mecmua'nın I. sayısında (Haziemelen müttehit ve yekdiğerine karşı hürmet-i miiteka- ran 1922) yer alan Türkler'le Küreller başlığını taşıyan bile ve fedakarlık hissiyatiyle meşhım ve hııkıık-ı ırkıye makalesinde: "Milli Misak'ımız Tiirlder'le J(iirtlere ayve içtimaiyeleriyle şerait-i muhitiyelerine tamamiyle ri- 111 kıymeti, aym ehemmiyeti verdiğini gösteriyor ki, bıı ayetkar Osmanlı Islam eleseriyetiyle meskıın bulıman iki millet arasındaki vefa bağları sadakat rabıralan her aksamw hey'et-i mecmuası hakilcaten veya hiilcmen hiç- türiii tasavvıır fevkinde bir samimilikle maliktir." dibir sebeple teh-ik kabul etmez bir kiildür" deniyor. Bu- yordu. Mustafa Kemal bir başka yerde de, 28 Aralık radan açıkca Misak-ı Milli'nin sadece Türklerin Misak- 1919 da : "(... )devlet için milli yeni bir hııdııt kabııl etı Milli'si olmadığı anlamı çıkıyor. Kaldı ki, buradaki gecik. (.. .) Bıı hııdııt ordıımıız tarafından silahla ınüdafaa nel anlam ve retarikle örtüşen çok sayıda belge var. Bü- olııııdıığıı gibi aynı zamanda Türk ve K iirt ıınsıırlannın yük Millet Meclisi başkanı Mustafa Kemal, 22 Temmuz yerleşik oldıığıı vatan topraklarını sınırlar". demişti. 1922'deki meclis gizli oturumundaki konuşmasında: (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri.Il.s.12) Amasya Protolviilletierin kendi kaderlerini leendilerinin tayin halekı kolü'nden Erzurum Kongresi'ne, Mustafa Kemal'den biitiin dünyada kabul edilen bir prensiptir. Biz de bıı İsmet Paşa'ya, Rauf Orbay'a vb. bir dönem boyunca prensibi kabııl ediyonız. Tahmin edileceği gibi, Kürt- herkesin her yerde söylediği özetle şu idi : Türklerle lerin bıı zamana ],adar yerel yönetimlerine ilişkin örgüt- Kürtler aynı haklara sahiptir, kendi iradeleriyle istedik- .a rs iv ak 1 lerin ve Kürtlerin ortak eseri oldugu söylendiği halde, 1923 son- w 1 Misak-ı Milli'nin hiç bir şüpheye yer bırakmayacak kadar Türk- w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 l Serbest! 31 Kasını i99S Bu gün Misok-ı Milli'den 78 yıl sonra hala Misok-ı Milli ve Milli Mücadele dönemi söyleminin çok uzoğındoyız ve 1 1 1 .a rs iv ak ur d. or g diye bir sorunun varlığı egemenler ka- Milli Mücadelede Kürtleleri gibi yaşamaya ve ken- hala Kürt sorunu gücüne ihtiyaçladi kaderleri ni belirleme tında inkar ediliyor. .. Üstelik tüm dünyanın gözüne baka rin savaş rı vardı. Nitekim Kürtler hakkına sahiptirle r, Kürtbaka ... cephelerd e hep ön tüm lere yönelik asla bir ayrım saflarda savaşıyorlardı. söz konusu değildir, yurt Dolayısıyla 1918-192 3 dönemini n söylemi asıl niyetleri savunmasında çök önemli bir rol oynamışlardır, birlikla 1923 sonrasında te barış içinde yaşamamaları için hiç bir neden yoktur. .. ifade etmekten uzaktı. Dolayısıy sının "sunduğu fırsat" Bu durumu her halde en veciz bir biçimde Ziya Gökalp ama asıl Şeyh Sait ayaklanma siyasetini aralıksız sürifade etmişti: " (... ) Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa, sonrasında bağnaz Türkleştirme tercihin gerçekleşme­ politik bir böyle Aslında Türk değildir; Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt dürdüler. sinin maddi koşulları olmadığı gibi ( zira 1919'da Mideğildir". (a.g.e.) sak-ı Milli sınırları içinde kalan nüfus 13 ila 14 milyon civarındaydı ki, etnik olarak Türk sayılan nüfus da 4 Misak-ı Milli'nin hiç bir şüpheye yer bırakmayacak olarak Türk olmayan kadar Türklerin ve Kürtlerin ortak eseri olduğu söylen- milyon kadardı. Geri kalanı etnik unsurlard an oluşuyordu) Kürtler de bu politika ve uydiği halde, 1923 sonrası uygulamaların, politika ve teraçık kimi zaman örtülü bir dicihierin bu söylemle çelişiyar olmak bir yana, söz konu- gulamala ra kimi zaman Misak-ı Milli'den 78 yıl su söylemin inkarı oluşu nasıl açıklanabilir? Neden rençle cevap verdiler. Bugün Mücadele dönemi söy'aniden' Misak-ı Milli ve Milli Mücadele dönemi poli- sonra hala Misak-ı Milli ve Milli Kürt sorunu diye bir hala ve tika ve yaklaşımları terkedilip Kürtler bir numaralı düş­ leminin çok uzağındayız r katında inkar ediliyor. .. Üsman ilan ediliyor? İsmet İnönü 31 Mart 1969 tarihli sorunun varlığı egemenle baka baka ... Kürt sonımı Ulus gazetesinde: "Hatta biz Lozan'da ki konuşmaları­ telik tüm dünyanm gözline ya km zamana kadar Tiirkiye'nin, İran 'ın, Irak'm, Surimızda, miJli davalanmızı 'Biz Türkler ve Kiirtler' diye 1 1 1 bir miJlet olarak müdafaa ettik ve kabul ettirdik. Şeyh Sait İsyam Kürtlerin bu umumi tııtıımundan ayrılan bir sapma dır." diyor. . .İsmet Paşa'nın söylediği en iyi koşul­ larda şu anlama geliyor: "Kürtler hiçbir hak talebinde bulunmadıkları sürece birlikte "barış içinde yaşaya bilir- Milli konusund a olsun, kendi kaderlerini kendi özgür iradeleriyle belirleme bahsinde olsun, Milli Mücadele dönemini n başından sonuna ka- darki vaadler söylemler olsun aidatıldıklan , ihanete uğradıkları bir vakıa olmakla birlikte yukarda sorulan sorunun cevabını içermiyor. Öyleyse sorunun cevabını Misak-ı Milli ve Milli Mücadele söylemin den başka yerde aramak gerekiyor. Cumhuriy eti kuran İttihatçı kadro'nu n Birinci emperyal ist savaş öncesi dönemde benimsediği ve savaş boyunca da daha çok "inandığı" ırk temeline dayalı ulus oluşturma perspekti finden hiçbir zaman uzaklaşmadığı anlaşılıyor. Bir kere, Kürtler Misak-ı w dik"! Kürtlerin w etnik kökene sahip olsalar da, 'Türkleştirilebilir' sayıldıkları için Anadolu Rumları'ndan, Ermenile r'den, Asur-Kel daniler'de n "farklı" bir değerlendirmeye tabi rutuldula r. İkincisi; hem emperyal ist savaşta hem de w farklı Serbes tT ye'nin birer "iç sorunu", Kürtlerin böl ün üp parçalanmasmda başat rol oynayan emperyalist devletlerin ve diğerlerinin de bir "gizli diplomasi sorunu" olarak 'algılanıyordu " (... ) Ancak, şu da açıktır ki, büyük devletlerin Kürtlere ilişkin işlere sadece "gizli" yolJardan 'yer altından' - müdahil oldukları, müdahale ettikleri devir de artık kapanmıştıı·. Kürt meselesi, bundan böyle uluslararası diplamatların ajandalarında resmen yer alan sorunlardan biri durumunda, yani, tıpkı diğerleri gibi- neredeyse tam tamına- uluslararası bir sorundur". (Khris Kutscher a, Büyük Devletler ve Kürtler, Çev. Kadir Cangızbay., Özgür Üniversite Forumu, sayı 4, 1998) Sadece büyük devletlerin değil, isteseler de istemeseler de bölge devletlerinin gündemin e de bir daha hiç çıkma­ mak üzere çoktan girmiştir. Kürtler bu güne kadar başaramadılar ama hiçbir zaman da yenilgiyi kabul etmediler. .. Özgürlüğü için savaşanları yenmek mümkün olmadığına göre ... '' 1.5.1920, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 2. 73-74 Kasım 199H Baskı I. s. 1 1 1 1 -1 1 1 ~· ••• • 1 D O SYA Yıkılmaz sanılan Sovyet Devrimi 70 yıl sonra yıkıldı ... Sovyet imparatorluğu dagıldı... g 1 Yanlış yanlıştır, aradon 70 yıl geçse bile ... 1 1 Koray Düzgören 1 Proleteryanın özgürleştirilmesi 1 bir merkezil yapıyı 1 1 1 Ama yürümedi ... Aradan 70 yıl geçtikten sonra bu yapı çöktü .. . ve otoriter bir tek parti diktatörlügüne dönüştürdüler... 1 L ve bireyin özgürleştirilmesi yerine devleti daha da güçlü, daha da baskıcı yapan ak ur oluşturdular ... Çünkü gerçek hayatla uyuşmuyordu ... İnsan­ lar ortaya çıktılar ve refaha, özgürlü?e olan taleplerini haykırdılar ... yıl önce, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları üzerinde kuruldu ... Cumhuriy eti kuranlar, çok uluslu ve üç kı­ taya yayılmış imparatorluğun bu biçimde süremiyeceğini savunara k yeni kurulacak devletin rs iv Türkiye Cumhuriy eti de 75 bir 'ulusal, merkezi devlet' olması gerektiğini düşünüyorlardı ... bir coğrafya ile daha kolay başedebileceklerini ve bu coğraf­ yanın etnik açıdan daha mütecani s olacağını sanıyorlardı. .. Böylece yeni kurulacak cumhuriy e- w .a Sınırları aşağı yukarı belirlenmiş tin sonıniarı asgariye inmiş olacaktı. .. ve etnik olarak çizililirdi ... savunulab bir bölge daha kolay w Ayrıca sınırları coğrafi w 1 1 1 ve devletin nihai aşamada ortadan kaldırılması söylemini bir tarafa bı­ d. rakıp, proleteryanın 1 1 1 1 1 or 1 k, merkezi Marksizm 'i bayrak yapıp, 'proleterya diktatörlüğü' için yola çıkanlar, devrimi bürokrati miş Anadolu' da Milli Mücadele bu anlayışla bağlamış ve savaş sonrasında oluşturulacak devletin temel ilkeleri daha önceelen belirlenirken bu ana kriterler ortaya atılmıştı. .. İşte bu ana ilkelerin en önemlisi, 'Misaki Milli' adıyla anılan belgeclir ... Aslında 'Ahcl-i Milli Beyannam esi' olan bu bildiriyi Osmanlı Meclis-i Mebusan 'ı,· 28 Ocak 1920 tarihinele yaptığı son toplantısında kabul Asıl adı etmiştir ... Birinci Dünya Savaşı'nelan sonra yapılan Moncloros Mütareke si'nin şartlarını kabul etmeyerek Anadolu' da bir 'Milli Mücadele ' başlatan ulusal hareketin, önce Erzurum, arkasından da Sivas Kongreleri'nde teyid edilen ilkeleri, 'Alıci-ı Milli Beyannamesi'ne dönüşerek günümüzde de 'Ulusal devlet' anlayışının temelini oluşturmuştur ... Mustafa Kemal'in daha öğrencilik yıllarında (1907) teklif ettiği Misakİ Milli programı daha sonra Osmanlı Meclis-i Mebusan 'ı tarafından kabul edilenelen farklıydı ... Mustafa Kemal'in Ali Fuar Cebesoy' un aniartığına göre, bu program, Batı Trakya, Halep, Musul vilayetleri ve sahilleı·imizc yakın olan küçük ve büyük adalar hudutlarımız içinde bırakılmıştı ... Mustafa Kemal, " Gelecekte hiçbir hissiyara al- yakın arkadaşı danmacla n, kesin kararımız, Türk çoğunluğunun çizdiği hudut hem dış siyasetim izin hem de savunmamızın temel taşı olmalıdır" cliyorchı ... hükümeti , Sivas Kongresi'nde kuruluşu açıklanan ve Mondros Jvlütare· kesi koşullarına direnmey i amaçlaya n Anadolu ve Rumeli Müdafaa -i Hukuk Ccnıiyc'rinin kuru· Damat Ferit Paşa 1 1 Birinci Dünya Şevaşı'ndan sonra yapılan Mondoros Mütarekesi'nin şartlarını kabul etmeyerek Anadolu'da bir 'Milluşunu engelleyemeyince istifa etti. li Mücadele' başlatan ulusal hareketin, önce Erzurum, arkasından da Sivas Kongreleri'nde teyid edilen ilkeleri, Daha sonra göreve ge- mızdaıı teyid ve temin edilecektir. 'Ah d-ı Milli Beyannamesi'ne dönüşerek günümüzde de 1 1 bu esa.;lara Misak-ı 1 Milli ile Musul ve Kerkük hariç olmak üze- 1 edecek borçlarımızın ödeme şartlan aykırı olmayacaktır. ak ur re çizilen sınırlar belki bir coğrafi bütünlüğü belirtiyor- du ama bu sınırlar içinde ve ötesinde yaşayan ve çeşitli etnik, dini gruplara başlı farklı farklı topluluklar bulunmaktaydı. .. Misak-i Milli metninde aslında bu farklılıklar kabul edilmektedir. .. Nitekim Mustafa Kemal 24 Nisan 1920'de Meclis'te yaptığı bir konuşmada bu durumu teyid etmektedir. .. (Mustafa Kemal'in konuşmasını dergi- rs iv Madde 2- Halkı ilk serbest kaldıklan zamanda, genel oylanyla anavatana katılmış olan Elviye-i Selase için (Ara- nin belgeler bölümünde bulacaksınız.) pça 'İç liva' anlamında Batum, Kars ve Ardahan sancaklarının ortak adı. .. Ana Britannica, cilt 8, s. 147) gerekirsc tekrar serbest genel oya başvurulmasını kabul ederiz. Mustafa Kemal özetle, çizilen Misak-i Milli hudutla- rı içinde müslüman olanların sadece bir millete bağlı ol- madığını, değişik etnik grupların bulunduğunu ifade A;Jade 3- Türkiye barışına bağlanan Batı Trakya'nın tesbiti de orada atııranların tam bir özgüriiikle beyan edecekleri oylara başlı olarak gerçek- ne mahsus olan muhitine, adatına, ırkına mahsus olan lcşmelidir. imtiyazatı .a hızkuki durıımıınıın ediyor. .. Arkasından da, bu hudutlar içinde yaşayan etnik kökenieri farklı müslümanların 'her birinin kendisi- w Gerçi Mustafa Kemal yine aynı konuşmada, bu 'im- w w tın başkenti A;Jadde 5- İtilaf devletleri ile hasımları ve bazı ortaklan arasında kararlaştırılan anlaşma dairesinde azmiık­ ların lwkııku komşu memleketlerdeki miisliiman halkın da aym hııkııktan yararlanmalan güvencesiyle tarafi- St:rht:sti tiyazlar'la ilgili ayrıntılara, içinde bulunulan şartlar nedeniyle girilmediğini belirterek bunun, bağımsızlığın kazanılmasından sonra halledilecek bir mesele olduğunu ifade etmiş olsa da başka bir konuşmasında yine benzer şeyler söylemekten geri durmamıştır. 1 Mayıs 1920'de ise yine Meclis'te yaptığı bir konuş­ mada; "Meclis'i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değil­ dir, Yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız 34 Kasım 1; 1" 1 1 1 bütün samimiyede ve mukabilen kabul ve tasdik edilmiştir' diyor. .. Madde 4- İslam hilaleti'nin merkezi ve yüce saltanave Osmanlı hükümeti'nin merkezi olan İs­ tanbul şehri'ile Marmara Denizi'nin her türlü emniyeti korıınmalıdır. Bıı esas saklı kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğazlan'nın ticaret ve dünya trafiğine açıl­ ması hakkında bizimle diğer tüm devletlerin birlikte verecekleri karar geçerlidir. 1 da Tahakkıık d. Osmanlı Devleti'nin özellikle Arap çoğun­ lıığunıın oturduğu 30 Ekim 1918 tarihli miitarekenin yapıldığı anda hasım orduların işgali altında kalan kı­ sımlarınm geleceği, halkm serbestçe beyan edecekleri oylanı göre tayin edilmek lazım geleceğinden, adı geçen miitareke hattı içinde, dinen, ırken ve aslen birlik olmuş, birbirlerine karşı hürmet ve fedakarlık duygularıyla dolu ve sosyal durıımlanyla çevı·e şartlarına tamamen saygı gösteren Osmanlı-İslam çoğıınlıığıınun yerleşik bulıınduğıı kısımların tamamı, gerçekten veya hükmen hiç bir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütündür. Madde 1- or g Madde 6- Mali ve ikti'Ulusal devlet' anlayışının temelini oluşturmuştur ... tirilen ve Anadolu'dan sadi gelişmemiz imkan dagelen Temsil Heyeti'ne yairesine girmek ve daha kınlığı bilinen Sarciazam Ali Rıza Paşa'nın toplantıya çaçağdaş düzenli yönetim şeklinde yönetmede olabilmek ğırdığı Meclis, önce Erzurum Kongresi'ne kabul edilen, için, her devlet gibi bizim de gelişmemizi sağlayan sedaha sonra Sivas Kongresi'nde genişletilen ilkeleri kapsa- beplerde bağımsızık ve tüm serbestliğe mazhar olmamış yan metni gizli oturumunda kabul etti. Son Osmanlı hayat ve bekamızın temelidir. Bu sebeple, siyasi, adli, Meclis-i Mebusan'ında kabul edilen metin şöyleydi: mali gclişmemizi engelleyen kayıtlara karşıyız. 1 19LJS 1 1 1 1 1 1 miş, kimi sonsürlenerek farklı yayınlanmış, bazıları 1 yor. .. ise ise tümüyle tedavülden kaldırılmış olsa da tarih bu sözlerin -hangi gerekçeyle olursa olsunsöylendiğini belgeliyor... yınlanmış, bazıları bugün Türkiye'nin yaşadığı bunalımların, sorunların ve çatışmaların temelinde bu çelişki bulunuyor. .. Gerçi Mustafa Kemal'in gençlik yıllarında Ali Fuar Cebesoy'a söyledikleri biliniyor ama yine de Cumhuriyet'i kuranların, kuruluş yıllarında, aşağı yukarı çeİşte, aslında rçevesi çizilmiş bir toprak parçası içinde yaşayan farklı etnik ve kültürel kökenierden gelen toplulukların varlı­ ğını bir zenginlik olarak kabul ettikleri anlaşılıyor ... Sorun, bu kabulün şartlar gerektirdiği için mi yapıl­ Ya da bu kabulden yine bazı iç ve dış koşullar nedeniyle mi vazgeçildiği ... Kurtuluş savaşı ve sonrasında bu farklı etnik grupların desteğinin alınması zorunluluğunun, Cumhuriyet'in kurueniarım bu yolda açıklama­ dığı. .. biliniyor ... .a r ettiği Nitekim Cumhuriyet'in ilanını takip eden yıllarda anlayışın hızla değiştiği gözleniyor ... Kuşkusuz bu anlayışın değişmesinde başta Şeyh Sait isyanı olmak üzere Kürt isyanlarının da rolü bulunuyor ama, temel nedenin aslında Türkiye'yi sadece üniter bir devlet yapı­ w bu üniter bir etnik ve kültürel yapıya kavuştur­ ma endişesinden kaynaklandığı da anlaşılıyor ... sına değil, Cumhuriyet'in ilanını izleyen dönemde bir yandan üniter bir devlet yapısı oluşturulurken, bir yandan da farklı kültürel, dinsel ve etnik kökenierden gelen ya da farklı mezheplerden grupların hem Türkleştirilmesi hem de belli (laik) bir anlayış çerçevesinde islamlaştırılması yani, 'metecanis' bir hale getirilmesi için gerekli redbirler alınmıştı. Aslında Osmanlı Devleti'nden ulus devlete geçiş sü- Milli'nin oluşturduğu anlayış doğrultu­ milliyetçiliği şeklinde ortaya çıkan Türk sunda, bölgesel resmi politika, bir yandan devlet ve birey arasmdaki iliş­ kiyi etnik kökenden bağımsız bir vatandaşlık anlayışı üzerine inşa ederken, diğer yandan da kültürel yaklaşı­ mıyla, bu vatandaşlık anlayışını millileştirme ya da ulurecinde, Misak-ı saliaştırma çabasına girmişti ... Böylece Türk ulusçuluğu, Fransa'daki anlayış doğ­ rultusunda vatandağlık ölçütünü kabul ederken, diğer yandan da Türk dil ve kültürünü, kollektif kültürün w sak-i Milli'nin sadece Türklerin değil, Türkler ile Ki.irterin Misak-ı Milli'si olması gerekiyor ... Kürt sorununun, Türkiye'nin en önemli sorunu haline gelmesinde ve 14 yıldır yaşanan kanlı savaşta bu du- Serbest! yerleştirmiştir. merkezine Resmi ulusçuluğun, Şeyh Sait isyanı ve arkasından getirilen Takrir-i Sükun Kanunu dolayısıyla önem kazandığı bilinmektedir. O tarihlerde Başbakan İsmet İnö­ nü'nün yaptığı bir konuşma, bu zihniyetin anlaşılması açısından Oysa Misak-ı Milli Ziya Gökalp'e göre, 'etnografik l;ir hudut' çiziyor ... Bu sınırlar, Türklerle Kürtlerin birarada yaşadıkları bölgelerden oluşuyor. .. Dolayısııla Mi- w 1 1 1 1 1 1 Bu konuşmaların kimi daha sonraki yıllarda gözardı edil- Cumhuriyet'in Kürtler ile Türkler tarafından tümüyle tedavülden kaldırılmış olsa do tarih bu sözlerin müştereken kurulmuş olhangi gerekçeyle olursa olsun- söylendiğini belgeliyor ... duğu red edilince de, bu bu çerçevede yaptıkları konuşmalar, söyledikleri sözler inkar politikasının bir resmi ideolojiye dayandınlması kaçınılmaz hale geliyor ... O da 'tek devlet, tek millet' anlaarşivlerde duruyor. .. Bu konuşmaların kimi daha sonraki yıllarda gözardı edilmiş, kimi sansürlenerek farklı ya- yışı oluyor ... O yıllarda gerek Mustafa Kemal'in, gerekse İs­ met İnünü'nün ve gerekse diğer devlet yetkililerinin lara sevk 1 mektedir. rumun red edilmesinden kaynaklandığı artık bilini- or g 1 1 dir. Fakat hepsinden mürekkep Anasır-ı islomiye'dir" de- ur d. 1 Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep Anasır-ı Islamiye'dir" demektedir. ak 1 nız Çerkes degildir, yalnız Kürt degildir, yalnız Laz degil- si v •1 "Meclis'i olinizi teşkil eden zevot yalnız Türk degildir, Yal- önemli bir belge nitelişincledir: "Milliyet, yegane vasıra-i iltisakımızıclır. diğer anasır (unsurlar), Türk ekseriyeri karşısında haiz-i tesir değil­ dir. Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanlan behemehal Türk yapmaktır. Türklere ve Türkçülüğe muhalefet edecek anasın kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız evsaf herşeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü 35 Kasım olmasıdır." 199:-: 1 Farklılıkların eritilmesi kuşkusuz, farklılıkları eritilen insanların rızaları olonorak yapılmış degildir. .. Bu onlamda hükümetin İrticaya da en sert tedbirleri alacağını belirtmiştir. .. sında, karşı devletin baskıcı ve yasakçı yapısı ortoya çıkıyor ... Oysa Cumhuriyet'in ilan ediliğinden kısa bir süre önce, Cumhuriyet'ini kurucuları tarafındon daha farklı ocıklo­ molor, daha farklı yaklaşımlar sergilenmiş ve inönü'nün Böylece etnik kökenbağımsız bir vatan- Lozan'da belirttiği gibi, "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hü- !ara karşı mesafeli bir hoş­ görünün ürünü olan anlayış, içerde siyasal merkc- zin kendi çevresine karşı zaman zaman şiddetlencn tcdirginliği ilc yan yana varlığını lük, 'savunma milliyetçiliği' ya da 'tepki milliyetçiliği' gerekçesiyle, diğer milletierin ayrılıkçı taleplerine karşı bir tepki çerçevesinde kendisini tanımlarken, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren söz konusu tehdit ve dolayısıyla savunma ınotifi, İrticanın temsil ettiği 'kara tehlike' ve holşcvizmin temsil ettiği 'kızıl tehlike'ye karşı İşte bu 'gerçek ya da kurgusal tehdit' meselesi, Cum- huriyet'in günümüze kadar demokratik bir öze kavuşa­ mamasını açıklayan temel neden olmuştur ... Kuşkusuz söz konusu 'Tehdit' unsuru, Cumhuriyet'i kuranların, onu korumaya yönelik endişelerinden kaynaklanmakla birikte, bu endişe rejimin askeri, otoriter karakterini de ifade etmektedir ... ak yöneldi ... Çevrenin merkeze karşı din ve etniklik temelindeki tehditi olarak ortaya çıkan Şeyh Sait isyanı ise, siyasal anlamdaki yurttaşlığın kültürel anlamda bir yurttaşlıkla bütünleştirilmesi anlayışına hız verdi. Bu ur d. sürdürdü. Söz kümeti, Türklerin oldugu kadar, l<ürtlerin de hükümetidir" konusu tedirginliğin temedaşlık anlayışı, sistemli linde Osmanlı'dan Cumbir kültür politikasının da anlayışı o dönemde agırlık kazanmıştı. .. huriyet'c uzanan süreçte yardımıyla 'milli' ya da milliyetçiliği- kendini Türk sonra -daha Türkçülüğün 'ulusal' bir içerik kazanmıştır. gerçek ya da kurgusal bir tehdit aracılığı ile tanımlama­ önemli bir payı vardı." (Fiisıın iste], a.g.e, s.31) sının " Osmanlının son döneminde ortaya çıkan Türkçü- den eritti ... " (Fiisım istel, Tiirkiyc'nin K iirt Sorımıı, TiSES yayınlan, istanbul 1996) İşte Türkiye'nin bugün yaşadığı belki de bütün soanlayıştan kaynaklanıyor ... Farklılıkların .a r runlar bu eri- tilmesi kuşkusuz, farklılıkları eritilen insanların rızaları alanarak yapılmış değildir ... Bu anlamda devletin baskı­ cı ve yasakçı yapısı ortaya çıkıyor ... w Oysa Cumhuriyet'in ilan ediliğinden kısa bir süre w daha farklı önce, Cumhuriyet'ini açıklamalar, daha farklı yaklaşımlar sergilenmiş ve İnönü'nün Lozan'da belirttiği gibi, " Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin olduğu kadar, kurucuları tarafından w Kürtlerin de hükümetidir" kazanmıştı ... hiç anlayışı o dönemde Fakat daha sonra bu ve buna benzer ağıza alınmadığını biliyoruz ... ilk yılları boyunca, 'Yurtta barış dünyada barış' sloganıyla formüle edilen ve öteki ulus- Scrbestl 1. duygularının 1 baskı önlemleriyle, değişmez bir tepki gösteregeldiler. 1 "Türkiye'nin askeri ve bürokratk elitleri, Kürt ulusal herhangi bir şekilde ifadesinden daima rahatsızlık duydular. -Devlet güvenliğine karşı, komünizm dahil, algılanan tehditlere olduğundan daha acımasız Türk elirinin, Osmanlı İmparatorluğu'nun tedrici çöküşünün yarattığı travmadan kaynaklanıyor gibi görünen bir toprak bütünlüğü ve ulusal birlik sapiantısı vardır ... " (Martin van Bnıinessen, Kiirdistan lzerine Yazılar, s.339, istanbııl, iletişim Yayınlan 199S) Türkiye'nin yönetici sınıfının, Kürt etnik bilincinin ılıınlı bir biçimde ifade biçimlerine karşı dahi beslediği "Cumhuriyet'iıı 1 1 den sürekli olarak kuşkulanmış, onları baskı altında tutmuştur ... ağırlık açıklamaların 1 1 Rejim neredeyse Cumhuriyet'in iJk yıllarındaı;ı bu yana bölücülüğü Türkiye için en önemli bir 'tehdit' unsuru olarak görmüş, bu unsura bağlı olarak da Kürtler- si v süreçte tipik bir üniter devlet olarak T.C, ilerleme ve gelişme ideali adına farklılıkları yurttaş kimliği altında 1 1 or g İnönü aynı konuşma­ güçlü tepki Bruinessen'e göre, sadece stratejik kaygılar­ dan ya da yabancı bozgunculuğuna karşı duyulan korkulardan kaynaklanmıyor. .. "Ulusal birlik ideolojisi, Türkiye'de devlet iktidarının başta gelen meşruiyet kaynağı olarak elinin yerini almıştır. Bu ulusal birlik, Mustafa Kemal tarafından pekiştirildi ve Türk resmi tarihç- 36 Kasını ]99S t 1 1 1 1 1 1 1 L. nı geride bıraktılar. .. Bölgenin hayvan varlığı ve tarımsal Ama olmuyor... Gelinen noktanın artık bir lıkanmoyı gösterdiği, 75 yıl sonra 70 yıl önce yapılan yanlışların potansiyeli neredeyse yok oldu ... İnsan varlığı ise heba oldu ... or g olarak varlığını sürdürmek istiyor. .. Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti devleti her yıl 8 milyar doların üzerinde bir parayı bölgedeki kanlı savaş için harcamayı sürdürüyor. .. Türkiye'nin üçte biri kadar büyüklükteki bölgenin ekonomik kaybı ise 40-50 milıar dolar olarak ifade ediliyor. .. "Cumhuriyet'in ilk yılları boyunca, dini ya da aşiret otoritelerinin ve birkaç aydının önderliğinde çok sayıda ciddi Kürt isvanı ortaya çıktı. 1930 sonlarına gelindiğinde, doğu illerinde sükunet sağlandı. Belirli büyüklüğe sahip her Kürt köyü, bir jandarma karakolu tarafın­ dan kontrol altına alındı. Kürt dili, Kürt giyimi, Kürt folkloru tümüyle yasaklandı. .. Balkanlardan gelen Türk göçmenler Kürdistan'da iskan _edilirken, binlerce Ki.irt de ülkenin diğer kısımlarına sürgün edildi ... Hükümetin zora dayalı asimilasyon politikası ürünlerini verdi. Küçük şehir ve kasabalarda herkes Türkçe konuşmaya ve milliyetçi duygularını yitirmeye başladı. .. " (Bnıinessen, a.g.e, s.340) ur d. iyice gözler önüne serildiği anlaşılıyor ... Ulusal ekonomi, çözülmek istenmeyen Kürt sorunu ve devam eden savaş nedeniyle sürekli bunalım geçiriyor. Enflasyonun sadece bu nedenle yüzde 50 daha yüksek olduğu uzmanlarca ifade ediliyor. Devletin toplumsal uzlaşmayı reddeden ve farklılık­ görmezden gelen anlayışı nedeniyle Türkiye krizden kurtulamıyor. Demokrasiye ve refaha ulaşamıyor. Hukuk devletini gerçekleştiremiyor... Bir baskı ve korku rejimi olarak varlığını sürdürmek istiyor ... ları Bu çaba uzun vadede tabii ki geçerli olamadı. Yasaklar baskılar bir süre sonra ters tepti ... Kürtler bütün engellemelere rağmen kimliklerinden vazgeçmediler. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra askeri yönetimin Kürtçe konuş­ ma yasağı getirmesi de bir işe yaramadı ... Turgut Özal, başbakanlığı döneminde bu gerçek dışı ve asla uygulanamayan yasağı yürürlükten kaldırmak zorunda kaldı ... Ama olmuyor ... Gelinen noktanın artık bir tıkanma­ yı gösterdiği, 75 yıl sonra 70 yıl önce yapılan yanlışla­ rın iyice gözler önüne serildiği anlaşılıyor. .. İşte şimdi, " Yanlış yanlıştır, aradan 70 yıl bile geç- se!.." demenin tam Kürtlerin Cumhuriyet'in dışlanarak kuruluş yıllarından ve isyanlar da gerekçe gösterilerek baskı atı­ Türkiye'de toplumsal uzlaşmanın bir türlü sağlanamaması gibi bir durum ortaya çıkardı. .. Özellikle de PKK'nin 1984'te silahlı mücadeleye başlamasıyla bölge kanlı bir savaş ortamına sürüklendi ... Geçen 14 yıl boyunca 30 bine yakın insan öldü ... 3000 kadar köy ve mezra boşaltıldı. .. Yüzbinlerce Kürt, bölgedeki ya da Ege, Trakya ve Akdeniz'deki büyük kentlere kasabalara son derece zor şartlarda göç etmek zorunda kaldı. .. Kürt köylüleri bütün ekonomik varlıklarını, olanaklarına alınması zamanı. .. sonraGeçmişteki yanlışları bir tarafa bırakalım ... Önümü- ze bakalım ... Savaşı bitirip, farklılıklarımızdan zenginlikler çı­ kartmasını bilelim ... Gerilim yerine uzlaşmayı, kriz yerine refahı kovalayalım ... Hedefimiz ise insan haklarına ve hukuka dayalı bir rejim olsun ... Türkiyle, Kürdüyle, Türkiye'de kiyelilerle birlikte. w 1 Türk oldukları 'kanıtlarak', buna bilimsel bir taban olu?turmak istendi:.. " (Bnıinessen, a.g.e, s.339) devletini gerçekleştiremiyor. .. Bir baskı ve korku rejimi ak 1 1 1 lında tulamıyor. Demokrasiye ve refaha uloşomıyor. Hukuk si v 1 ileri tarafından, başka şey­ lerin yanısıra Kürtlerin as- .a r 1 görmezden gelen anlayışı nedeniyle Türkiye krizden kur- w 1 1 Devletin toplumsol uzlaşmayı reddeden ve farklılıkları w 1 1 1 ~ı:rbesti 37 Kasım 199S yaşayan bütün Tür- t D O SYA 1' 1~ 1 "Misak-ı Milli ve Kürtler" gibi yanyana getirilen iki önemli, sosyolojik, etnik, ulusal ve tarihsel kavramı yeniden yoruma tabi tutmanın, derli-toplu bir tanım-sentezler, kategoriler bütünlügüııe varma- nın, zamanının geçmekte oldu~u görmek gerekiyor. kavram ve sosyolojik bilim kategorilerine açıklık getirirken, bunlara temel oluşturan analık ve ebelik yapan bir geçmiş olduğunu da unutmamak gerekiyor. Bu geçmiş, Osmanlı toplumsal gerçekliği, o dönemin çok uluslu, çok dilli, çok kültürlü ve çok dinli yapısıdır. ak Kürt sorununu çözümleme nin sırrı, bu iki kavramcia gizli. "Misak-ı Milli"nin yeni bir içerik ve yorumla ele almak bize Kürt sorununun haledilmesinde çözümleyici bir anahtar sunacaktır. tarihsel kavram olan "Misak-ı Milli" ve "Kürtler"i n birlikte telafuz edilmesi, çözümleyici bir bakış açısını çağrıştırıyor. Bu tarih yorumu, 80 yıla varan yakın geçmişimize ait. Bu yakın geçmişteki yorumla, günümüzd eki resmileş­ tirilen, ideolojileştirilen ve uç noktalarda ulusallaştırılarak ırkçılığa vardırılan tarih yorumu arafarklılık bulunmaktadır. .a r kökten toplumsal yapısında, çok ulusluluk, çok dillilik, çok kültürlülük ve çok diniilik nesnel gerçekliği görmekle kalınmıyor, hukuki ve siyasi bir statüye de kavuşmuş bulunuyord u. Bu bağ­ lamda, Kürtlerin ulus olarak varlığı, ülkeleri Kürdistan, dilleri Kürtçe, kültürleri, tarihleri ve gelenekleri ile hukuki ve siyasi güvenceye sahipti. Osmanlı si v İki sında, önceki tarih yorumu, ulusal-etnik farklılıklara saygı duyan, ulusal toplulukların varlığını kabul eden; mutluluk, eşitlik ve adalete temel ola bilecek, demokrasi nin bir sistem olarak oluşumunu kolaylaştıracak, bir anlayışı yıl w Oysa 80 Yeni Türkiye Cumhuriye ti'nin kuruculan, işin başından böyle verilibir durumu devralmış­ rı; birlikte hareketi sağlamak için, Kürtlerin ve diğer ulusal toplulukların varlığını inkar yoluna gitme gibi bir akılsızlık, ilkel bir savaş anlayış içine giremezlerdi. Bu bağlamda, "Misak-ı Milli ve w temsil etmektedir . w 1 ur d. ibr Ohim GÜÇ 1Ü Günümüzd e yeniden Kürt meselesini, Misak-ı Milli ve dönemin tarihi bilgiler ve belgeleri ışığın­ da yorumlama çabası; isabetli, duyarlı ve sağdu­ yulu bir tutum olacak; nesnel bilgilerin ortaya çık­ masını sağlayacaktır. Bu belgelerin, eksik bilgilerle ve çarpıtılmış olarak bugüne taşınmış olabileceği ihtimalini de gözden uzak tutmamak gerekiyor. Kürtler" sorununu güncel gelişmelerin ışığında yeni bir yorum ve içerikle ele alırken, bu tarihsel arka planın görülmesi gerekmekte dir. Misak-ı Milli ve Ziya Gökalp Milli"nin kapsamı ve Kürtlerle iliş­ kisi hakkında belgelerin kısaca değerlendirirken, Türk milliyetçiliğinin fikir babası Diyarbakırlı "Misak-ı Milli ve Kürtler" sorununa; Türkiye Cumhuriye ti kuruluşu ile birlikte ortaya çıkan ' Ziya Gökalp'ın Kürtlerle Türklerin tarihsel sü- Serbest! 38 Kasım 1 1 or g Misak-1 Milli ve Kürtler "Misak-ı 199:-{ 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 l 1 1 L kalmasına rıza göstermiyorsa, hiçbir Kürt aşiretinin ya- hut köyün buradaki Kürt milletinden ayrı düşmesine de olamaz.". Ayrıca 1- Misak-ı 1 Milli "etnografik" tartışmasız sınırlar ortaya çiziyor. Mayıs or sınırların görüşleri başka çı­ 3 Temmuz 1920 tarihli TBMM toplantısında da aynı görüşler benimseniyor: " ... Bizce kat' i olarak nmayen bir şey varsa, o da milli sınırlar içinde Kürt, Türk, Laz, Çerkes vesair bütün bu İslam unsurlar ortak çıkariara sahiptirler. Beraber çalışmaya karar vermişlerdir. .. " 2 - Bu "etnografik sınırlar", Kürtlerin ve Türklerin bölgeleri; farklı nitelikleri ve tanımlarıyla ("Kürtlerin ülkesi" ve "Türklerin ülkesi") kapsamak- yaşadığı bu 1930 tarihli demecinele de Atatürk benzer bir vesile ile açıkça dile getirerek, Kürtlerin ırksal, ulusal, sosyal haklara sahip oldukları/ola­ cakları ve ülkelerinin benimsendiğini ifade ediyor. • Ziya Gökalp'ın görüşlerinden kan kategorik sonuçlar şunlardır: sınırların, "Kardeş milletler'in sınırları oliçinde yaşayan "kardeş millctler"in, topraklarına, adetlerine, ırkiarına ilişkin hak ve imtiyazların karşılıklı ve samirniyetle Erzurum Kongresi'nde karar altına alındığını, demecinele açıkça belirtiyor. duğu, Miliİ Misakımız bize etnografik bir hudut çiziyor. Bu hududıın içine alınan yerler, nerelerdir? İki millet vani Kiirtler'le Tiirklerin sakin oldukları yerler, milli veni arazimizin haricinde nasıl hiçbir . _ororrramımız b Tiirk köyiin kalmasına rıza göstermiyorsa, hiçbir Kiirt aşiretinin yahut köyiin buradaki Kiirt milletinden ayrı diişmesine de razı olamaz. J bu Bu açıkla­ maları teyit eden bir diğer konuşmasında tayin edilen sınırlar içinde, "Türk vardır. Çerkes vardır ve diğer islam unsurları vardır" demektedir. d. razı yapmaktadır. g mımız, ·yeni orozimizin haricinde nasıl hiçbir Türk köyün Ziya Gökalp, Misak-ı Milli'ye çok belirgin bir tanım getiriyor ve şöyle diyor: tadır. 3 - Kürtler ve Türkler farklı milletlerdir ve Milli'nin iki aslı unsurunu oluşturmaktadırlar. Şimdi diğer Mütareke dönemin de Atatürk'ün söylev ve demeç- ler incelendiğinde: sınırlar Hüseyin Rauf (Orbay), TBMM'de 25 1922'de Lozan Konferansı hakkındaki açıkla­ masında ve Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya meclis konuş­ masında (4 Ocak 1923) Atatürk'ün görüşlerine uygun Aralık açıklamalar yapıyor. tarihi bilgiler ve belgeler ne diyor, onlara bir bakalım. Bu belgelerin bir kısmı, Türkiye Cumhuriyeti 'nin kurucularınm açıklamalarını ve görüşlerini, bir kısmı da kurumsal görüşleri içeriyor. 1 - Devlet için yeni milli Atatürk, 1 Mart 1922 tarihindeki -bir demecinele de dile getiriyor. aynı görüşleri Başbakan Misak-ı Tarihi Bilgiler-Belgeler w 1 1 edemiyeceğim: Kürtler'le Türklerin sakin oldukları yerler, milli progro- ak ur 1 1 1 1 1 reçteki ilişkisini açıklayan ve Misak-ı Milli'ye- tanım getiren, 1922'de kaleme aldığı "Türkler'le Kürtler" başlıklı nezih makalesinden kısa bir alıntı yapmadan rs iv 1 hududun içine alınon yerler, nerelerdir? iki millet yani .a 1 1 Milli Misok-ımız bize etnogrofik bir hudut çiziyor. Bu w 1 11 w tr·· 1 1 1 1 1 kabul ediliyor; 2 - Bu sınırların, "Türk ve Kürt unsurların yerleşik olduğu vatan toprakları"nı kapsadığı, ifade ediliyor. Atatürk, 24 Nisan·1920 tarihli bir söylevinde Erzurum Kongresi'nin belirlediği sınır hakkında açıklamalar 'ı cr hes ri Türkiye Cumhuriyeti'ni n II. adamı İsmet Paşa, "TBMM Hükümeti'nin Türklerin olduğu kadar Kürtlerin hükümeti olduğunuda, çok sarih bir biçimde, Lozan Barış Konferansı'nda dile getiriyor. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeri Temsil Heyeti olarak adına Bekir Sami, Hüseyin Rauf ve Mustafa Kemal'in İstanbul Hükümet-i Temsilcisi Bahriye Nazırı Salih Paşa düzenledikleri "Amasya Protokoli.i Tutanağı"nda, kongrede tespit edilen hududla ilgili şu karara yer verilmektedir: "Beyannamenin birinci maddesinde Devlet-i Osmaniye'' nin düşünülen ve kabul edilen sınırları Türk ve Kürtlerin yerleşik olduğu toprakları kapsar." 39 Kasını 1 ':J'!S Bu noktaya kadar, aktardığım tarihi bilgiler-belgelerden daha önemli olan ve Misak-ı Milli" konusun da tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık olan ve Kürtlerin statüsün ü, "Mahall i Muhtari yet" çerçevesinde ele alan, TBMM kararı ve Atatürk 'ün görüşleridir. 22 Temmu z 1922'de TBMM başkanı sıfatıyla M, Kemal'in Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyeti adma "EI-cezire Cephesi Kumandanlığı'na" gönderdiği talimatta, "idare-i mahalliy eler"in Türkiye genelinde kurulacağını belirtilm ekte, bu kapsamd a, Kürt bölgesin de, Söz konusu talimatt a, bütün dünyada olduğu gibi, kendiler inin ele "Milleti erin kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkı" nı kabul ettiklerini, Kürtlerin istemeleri halinde bu "hakkı" kullanabileceklerini, belirtmektedi r. Ama, Kürtleri n Türkler' le "bölgesel özerklik " çerçevesinele birlikte yaşamalarının koşulunu yaratma - da belirtme kte, bunun için gerekli uygulamaların hayata geçirilmesini eınretmekteclir. hedefleri olduğunu talimatt a, Kürtleri n ülkesi tarihi olguya uygunluk içinele "Kürdis tan" olarak tanımlanınakta; Kürdistan' daki yönetim tarzı hakkında şunları söyleme ktedir: Aynı w .a "4. Kiirdistan 'm iç politikası, El-cezire Cephesi Kumandanlığı tarafından ohıştıınılacak ve yönetilecektir. Cephe Kıımandanlığı bu konuda Biiyiik Millet Meclisi Başkanlığı ile ilişki kurar, vilayetler tarafindan izlenecek yolıı diizenleyip olııştııracağmdan, idari yöneticilerin bıı husıısta başvuracaklan makam da Cephe Kıı­ w mandanlığı 'dır. .f El-cezire Cephe Kumandanlığı, idari ve adli veya ve iyileştirmelere gerek gördiikçe, uygulanmasını hiikiime te önerir. malı' değişiklikler w nıın I - Türkiye Cumhur iyeti kurucularının ifadelerinden, özellikle de M. Kemal'ın açıklamalarındaıı; Erzurum Kongresi ve Büyük Millet Meclisi kararlarından; Misak-ı Milli'nin , Türkleri n ve Kürtlerin ortak bir projesi olduğu ortaya çıkıyor. Bu da, Türk resmi tarihçile- rinin, Misak-ı Milli hakkmd aki yorumlarını dışlaınakta ve yalanlamaktadır. II- "Devleti n yenielen kuruluşu" belgelerinde, Kürtlerin Türkler gibi ayrı bir millet olduğu kabul görmektedir. Böyle olunca bu belgelerdeki Millet kavramı saclece Türk milletini değil, Kürtleri ele kapsamaktadır. bıı­ M. Kemal1 6-17 Ocak 1923'te, İstanbul Gazetecileriyle İzmit Kasrı'nda yaptığı görüşmeele gazeteci Ahmet Emin Bey, M. Kemal'e , "Kiirtliik Meselesi Nedir?" so- Serbesti 1 1: 1 Milli, Türkleri n ve Kürtlerin ülkesini kapsamaktadır. Belgelerelen ve özellikle de "mahalli muhtari yet"e ilişkin kararlar dan, Kürtlerin yaşadığı bölge, Kürdista n olarak tanımlanmaktadır. Misak-ı Milli'de ülke Türkiye +Kürdis tan anlamına gelmektedir. III. Yine Misak-ı rs iv nın ve Sonuçla r ak ur hem iç ve hem de dış siyaset açısından, "yerel bir yönetimin" kurulacağını iletilmektedir. Yargılar 1 1 1 1 g Kürtlere Yerel Özerklik ve Misak-ı Milli mektens e Bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanılilll gereğince zaten bir nevi yerel özerklikler olııştumlacaktır, O halde hangi vilayetin halkı Kiirt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir." or çerçeve görüş kabul ediliyor. rusuna M. Kemal eski görüşleriyle, Büyük Millet Meclisi kararlarıyla uygunlu k ve tutarlılık içinde şu yanıtı veriyor: "Bu nedenle başlı başına bir Kiirtliik diişiiıı­ d. Amasya Tamimi "nde de (17 Şubat 1920) Misak-ı Milli'ye ilişkin, yukarıda paragraf iarda dile getirdiğimiz Zaman içinde, taraflard an birinin temsilcileri, Türk tarafı, sözleşmeelen rücu etmiştir. Sözleşmeelen rücu, sı­ kıntıya, sert tepki hareketl erinin gelişmesine yol açmış­ tır: Kürt ayaklanmaları, günümü zdeki çeşitli renklereleki Kürt, tepkileri bunun sonucud ur. Kürtler ve Türkler arasındaki tarihsel sözleşmelerin şartlarına uyulması ve bunun ışığında Türkiye gerçeğine uygun; bütün ulusal etnik topluluk ların kimlikle rinin, varlıklarının tanımlandığı; hak ve özBundan dolayı, gürlükle rin tanınclığı siyasi ve toplums al yeni bir sözleş­ menin, yani yeni bir anayasanın yapılması gerekir. Bu anayasa ya uygun, sistemin her yönüyle (idari-siyasikültürel vb.) yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. böyle olmazsa , Türkiye 'nin bu ülkeele Kürt krizinde n kurtulması ve demokra sinin bir yaşam tarzı Eğer haline gelmesi, olanaksızdır. 40 Kasım 19'! :-, 1 1 1 ' 1 t ~i 1 "l{urtulus Savas1" ve "Misak -1 Milli" düşünüyor ve analizlerimizi buna göre yapıyoruz. Özellikle tarih ile 1 1 "Kurtuluş Savaşı" kavramını ele alalım: Kurtuluş ve Bağımsızlık gibi sıfatlarla nitelenen 1919-1922 savaşı gerçekten bu tanımlama­ ya uymakta mıdır? Bu savaşla ne, kimden kurtarılmıştır? Savaşı gerçekleştirenlere göre ülke yabancı işgalinden kurtarılmıştır. Ama ülke niçin Bilindiği üzere ·Osmanlı İmparatorluğu Enver, Talat ve Cemal Paşaların idaresinde, Almanya'nın yanında Birinci Dünya Savaşı'na katıldı. Bu katılımdaki amaç, 1820'lerde Yunanistan'la başlayan Balkan ülkeleri bağımsızlık savaşları­ dır. Birinci Dünya Savaşı'na gelindiğinde tüm Balkan ülkeleri bağımsızlıklarını kazanmış bulunuyordu. Diğer yandan Kuzey Afrika'daki Osmanlı sömürgeleri Avrupalı güçler arasında paylaşıldı. Ayrıca Araplar, Ermeniler ve Kürtler arasında da milliyetçi ve bağımsızlıkçı eğilimler öylesine gelişınİştİ ki, bu nedenle yeni bazı gelişim­ l€r kaçınılmaz hale gelmişti. rs iv .a 1 1 L w Dolayısıyla o zamanki İttihat ve Terakki yönetimi kaybedilen bölgeleri geri alabilmek ve kaybetmek üzere olduklan toprakları elde turabilmek için Almanya'nın yanında büyük savaşa girdi. Eğer Almanya savaşı kazanmış olsaydı, Osmanlı İmparatorluğu toprakları işgale eelilen taraf değil, işgalcı olacaktı. Bu neden bir savaş mağlubu olarak bazı bedeller ödemesi son dcrecc doğalclı. Almanya ile Avusturya-Macaristan imparatorlukları imzaladıkları anlaşmalarla istenen bedelleri ödemişlerdi. w w 1 1 yerine geririlmesi durumunda bundan zararlı çıkacak Osmanlı bürohasisi bu durumu içine sincliremeyerek bir muhalefet ve sınırlı bir savaş örgütlemiştir. savaş neden bürokrasinin sava.~ıclır? Bilin- diği üzere savaştan yenik çıkan Osmanlı İmpara­ 1 1 1 nın koşullarının Bu işgal edilmişti? 1 1 ilgili kavramlardaki çarpıklıklar bugünü anlamamızı da engellemekte ve/veya yanlış anlamlara yol açmaktadır. 1 1 1 1 Öncelikle bazı kavramlar üzerinde durmak istiyorum; çünkü kavrarnlara yüklediğimiz anlamlarla g Ahmet Alim 1 d. 1 1 or 1 ak ur 1 D O SYA Sonuç olarak, işgal ve fetih amacıyla girilen bir savaşta mağlup olan taraf bazı bedeller öcler. Osmanlı İmparatorluğu da mağlup taraf olarak bazı bedeller ödemek üzere galip güçlerle bir ateş­ kes anlaşması imzalamıştır. Bu ateşkes anlaşması- Scrbcsti 41 torluğu imzalanan Monclros Ateşkes Antlaşma­ göre orduları dağırnııştır. Orducia görev yapmaktan başka bir işi olmayan askeriye, kendi varlık nedenleri olan bu kurumu ayakta tutma arayışları içine girdi. Mustafa Kemal dağılma durumunda olan ve yenielen bir güç olmak isteyen sivil ve askeri bürokrasiyi bir araya getirmeyi başardı. Bu organizasyoncia halk faktörü resmi ideolojinin ileri sürelüğü gibi aktif değildir. Yıllardır süren savaşlardan bıkan halk normal bir yaşanı sürmek istiyordu. En azından 10 yıl­ dan beridir aralıksız süren savaşlarda, Osmanlı ordularının asker kaynağı Anadolu (bu coğrafik terimi başka bir yazanızcia daha detaylı olarak ele alacağız) kısmi olarak da Kürdistan ve güneydeki Arap ülkeleri idi. Anadolu halkı yılların verdiği savaş zorluklarını ve yaralarını henüz sarmamıştı. Bu nedenlerden dolayı da, halk bu savaşın daha fazla sürmesini istemiyordu. Bir anlamda savaşın sürmesinde çıkarı bulunmuyorclu. sı'na Savaşı sürdürmektc çıkarı olan ikinci grup, sa- vaş sırasında İttihat ve Terakki hükümetlerinin uyguladığı "milli iktisat" politikaları çerçevesinde Trakya, Anadolu ve Kürdistan'da kovulan ve öldürülen azınlıkların mal, mülk ve _arazilerini gasp eden kimselerden oluşuyordu. Bunlar önce yerel Müclafa-i Hukuk Cemiyetleri'ni, Sivas Kongresi'nden sonra da bütün bu yerel örgütler birleşti­ rilerek Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Ccmiyeti'ncle örgi.itlendilcr'. Mondros Mütarckcsi'n- Kasım 199:-: 1 1 Medis-i Mebusan toplantılarına giden milletvekilleri Ankara'ya uğrayarak Mustafa Kemal ile uzun görüşme­ ler yaptılar. Bu görüşmeler de, Mustafa Kemal milletvekilierine Sivas ve Erzurum kongrelerinde alınan kararlara uygun kararların almmasını telkin etti. Milli ve Cumhuriyet Kavramları Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı, açılışından iki hafta sonra, 28 Ocak 1920'de Sivas ve Erzurum kongreleri kararlarına benzeyen kararları, Misak-ı Milli adlı belgede toplayarak onayladı ve ilan etti. Misak-ı Milli ile Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı anda henüz işgal edilmemiş olan Osmanlı topraklarının bölünmez bir bütün olduğuna karar verilmiştir. Mondros Mütarekesi'nin imzalandığı anda henüz işgal edilmemiş olan Musul'un Misak-ı Milli sınırları içinde olduğu iddia edilmiştir. Musul sorunu Misak-ı Milli kararlarınm esas alınması nedeniyle doğmuştur. Arap ülkelerinin durumu söz konusu olduğunda, bu bölgeler halklarının kendi kaderlerini belirlemeleri istenmektedir. 1878'den beri Rusya tarafından iş­ gal edilmiş olan Kars, Ardahan ve Batum vilayetlerinin versailles ve Trianon antlaşmaları hükümlerinin azınlık­ lara uygulanmasma, Boğazların İstanbul'un güvenliğinin sağlanması kaydı ile uluslararası trafiğe açık olması istenmiştir. Ayrıca, Türk ulusunun tam egemenliği ve bağım­ sızlığının galip güçlere tanıması istenmektedir. or Milli kavramını anlamak için Misak-ı Milli'ye giden süreci açmak gerekmektedir. Mustafa Kemal Sivas Kongresi'nin hemen sonrasında Ali Galip ve İngi­ liz Binbaşı Noel'in, Daınacl Ferid'in emri ile kendisine karşı bir suikast hazırladıklarını ve bunun başarısızlığa uğrarıldığını belirterek Damad Ferid hükümetiyle bir telgraf savaşına girişti. Bu süreçte İstanbul Hükümeti'ni tanımadıklarını belirten Mustafa Kemal telgraf hatları­ na el koydu, vergileri toplamaya başlayarak, İstanbul hükümeti'ne bağlı memurların yerine kendi memurları­ nı atadı ve karşı gelenleri tasfiye ederek bir anlamda fiili olarak alternatif hükümet oluşturdu. ak ur Misak-ı d. Misak-ı Dikkat edilirse, Misak-ı Milli belgesi kararları, Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli kurucu belgelerinden ve politikalarından birisi; son işgal altındaki Osmanlı baş­ kenti İstanbul'da alınmıştır. İlginç olan, gerek işgalci güçler, gerek padişah bu kararın alınmasına engel olmamışlardır. Misak-ı Milli'nin bir başka özelliği de Osmanlı imparatqrluğu'nun imzaladığı Mondros Mütarekesi rs iv Üç haftalık kriz sonucunda işgalci güçlerin de soruna çözüm istemesi sonucu Padişah Vahdettin Damad Ferid Hükümeti'ni 2 Ekim 1919'da azlederek, yerine Ali Rıza Paşa'yı Sadrazam olarak atadı. Yeni hükümetin üyeleri çoğunlukla Kemalist harekete ılımlı bakan kişilerden oluşuyordu. Bir anlamda bir ulusal uzlaşma hükümeti göreve başladı. Ali Rıza Paşa göreve başlar başlamaz yeni seçimlerin yapılarak en kısa sürede yeni parlamentonun göreve başiayacağını açıkladı. w w .a Bunun üzerine Mustafa Kemal ve ekibi ile milliyetçiler bu parlamentoda yer almak üzere seçim hazırlıkla­ rına girdiler. 1919 yılı Aralık ayında sonuçlanan seçimlerde Erzurum'da aday olan Mustafa Kemal de milletvekili seçildi. Mustafa Kemal milletvekili olmasına rağ­ men Meclis-i Mebusan'ın İstanbul yerine Anadolu'nun güvenli ve kendi kontrollerinde olan bir kentte toplanmasında diretti ise de çoğunluk İstanbul'a gitmekten yanaydı. Neticede çoğunluğun kararına göre Meclis'in İs­ tanbul'da toplanmasma karar verildi. Avnı yılın Aralık ayında Mustafa Kemal, İstanbul'a w gitmeden kontrolü elinde tmabilmek için karargahını Sivas'tan Ankara'ya taşıdı. Ankara şu stratejik nedenlerden dolayı seçilmişti: Batıyı Kürdisran'a, Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan yollar üzerinde olması, özellikle de İstanbul'u İzmir'i Kürdistan ve Akdeniz'e bağlayan demiryolu üzerinde yer alması. Bu konumu ona stratejik bir önem sağlıyordu. Diğer yandan Ankara önemli bir haberleşme, özellikle de telgraf merkeziydi. İstanbul'a Serbest! 1 1 1 g deki ilgili maddeler gereği azınlıkların kendi bölgelerine dönüp eski mal, mülk ve arazilerini geri almaları öngörülmüştü. Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri azınlıkların malIarına el koyanlar tarafından, esas olarak kendi çıkarla­ rını korumak üzere kurulmuşlardı. sırasında işgal edilmemiş toprakların bölünmezliğini esas almasıdır. Mustafa Kemal sınırları belirlerken Mondros Mütarekesi'ni ve savaş sonundaki fiili durum esas almıştı. Bibliografya BENOİST-MECHIN, "Kurt ve leopar: Mustafa Kemal veya bir ölümü" Le loup et le leopard. Mustafa Kemal oLı lamort d'un empire, Editions Albin Michel, Paris, 1954. DUMONT Paul, "1919-1924 Yüzyılın anısı l'vlustafa Kemal" 1919-1924 La Memoire du Siecle Mustafa Kemal, Edition Complexe, Bruxelles, 1983. JMOR Salah, "Kürt sorununun kökeni" L'origine de la question kurde, Edition L'Harmattan, paris, 1994. MOURAD Kenize, "Ölü prensesin tarafından" De l::ı part de b princesse morte, Edition Livre Poche, Paris, 1997. İNÖNÜ İsmet, "Lozan Antiaşması II, Cumhuriyet, İstanbul, 1998. MANTRAN Robert, "Türkiye Tarihi" Histore de la Turquie, Que sais-je, Paris, 199 3. imparatorluğun 42 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 }'"~ '1 1 1 ··~ 1 ~· 1 D O SYA 1 tan Eyaleri bu adla . Bu adlandırılan ülkenin bütününü kapsamadığı gibi, Kürtler de dağınık ve başka olarak diyebiliriz ki: ur laşık d. halklarla karışık bulunduklarmdan, Kürdistan'ın sınırlarını tümüyle belirlemek güçtür. Ancak, yak- ve belirleyici dayanağı halde, Kürtler yalnız bu ülkeyle sınırlı değildir."' Cezire'nin kuzey bölümünde, Şam ve Halep yörelerinde, Anatali'nin her tarafında, Rusya'ya bağlı olan Kafkasötesi eyaletlerinde ve İran'ın her tarafnıda, hatta Horasan'da, Afganistan'da ve Belücistan'da bile birçok Kürt aşiretleri bulunuyor.'''' Bir yandan da, sınırları anlatılan Kürdistan'ın içinde Arap, İranı Türk ve başka soylardan gelen topluluklar da vardıı·. 171 Yalnız çoğunluk gözönüne alınarak, sözü edilen sınırlar belirlenebilir. Kürdistan'ın ayıncı Kürdistan, Urmiye ve Van göllerinin kıyıla­ rından Kerhe (Kerxe) ve Diyale ırmaklarının kaynaklarına ve Dicle'nin akış yarağına dek uzayıp, kuzeybatıya doğru sınırları Dicle'nin akış yatağını izleyerek, Fırat'ı oluşturan Karasu yarağına ve oradan kuzeye doğru, Aras havzasını Fı­ rat ve dicle havzasından ayıran su ayırımı çizgisine kadar halkının ulaşır. Bu itibarla, Osmanlı imparatorluğunda, Musul vilayetinin büyük bölümü, yani Dicle'nin solunda bulunan yerleri ve Van ve Bitlis vilayetleriyle Diyarbekir ve Mamurerulaziz vilayetlerinin birer parçası ve Dersim sancağı Kürdistan'dan sayılırY' İran'da da Kürdistan adıyla bilinen eyaIetle Azerbaycan eyalerinin yarısı, yani güneybatı bölümü, Kürdistan'dır. w Böylece Kürdistan, kuzeydoğu yönünden Azerbaycan, doğudan Irak-ı Acemi (Acem Irakı), güneyden Loristan ve Irak-ı Arabi (Arap lrakı), güneybatı yönünden Mezopotamya, kuzeybatı yönünden de Anatali ile sınırlıdır.''' Bu sınırlar içinde, 34 ile 39. kuzey enlemleri ve 37 ile 46. doğu boylamları arasında uzayıp, büyük bir üçgen, ve daha doğrusu, sivri tarafı kuzeybatıya doğru dönmüş olan bir armut biçini gösterir. Fı­ rat'ı oluşturan Karasu ile Muı·ad Çayının birleş­ tiği yerde olan en kuzeybatı noktasından Loristan sınırlarına dek olan en büyük uzunluğu yaklaşık olarak 900 kilometre ve genişliği 100 ile 200 kilometre arasındadır.'·" w w 1 1 l adıyla adlandırılmıştır."' ad, idari ve siyasi bölümlenmeye girmeyip, vaktiyle bizde Kürdistan Valillgi ve şimdi İran'da Kürdis- 1 1 1 Asya'da, en büyük bölümü Osmanlı lmparatorlu~'nda ve bir bölümü lran'a baglı büyük bir ülke olup, orada yaşayan insanlarm çogunlugunu oluşturan Kürt haJkı 1 1 1 1 1 1 1 1 Batı g Sami or Şemseddin soyu olduğu rs iv ak 1 1 Kürdistan .a 1 1 Serbest i 43 İran'ın Loristan eyalerinin halkı olan Larllerin de Kürtlerle ilişkileri ve soyca akrabalıkları olduğu halde, dillerinde bir ölçüde değişiklik! ve aralarında karşılıklı nefret bulunduğundan, Loriler kendilerini Kürtlerden saymak istemiyorlar; Kürtler de Lorlleri kendi soylarına kabul etmeye eğilim göstermiyorlar. Genellikle Kürtlerin miktarı, iki buçuk milyona yakın tahmin edilip, bir buçuk milyonu Os7500'ü İran'da imparatorluğunda, manlı gerieyaletlerinde, Kafkaötesi Rusya'nın 13000'i başka ve ye kalanları da Afnanistan, Belücistan yörelerde dağınık bir durumda bulunuyorlar.''' ::· tarafı dağlık ve yüksek yerler olup, yalnız ırmak vadilerinde bazı dar ovaları vardır. En düz ve engin yöresi, güneydoğu bö- Kasını Kürdistan'ın 1998 her lünıü, yani Şehrezor ve Süleymaniye sancaklarıyla ınazı, fıstık İran'daki Kürdistan olup, o yörede dağlar daha alçak, ve kuzeybatıdan güneydoğuya doğru birkaç sıra oluşturarak uzayıp giden dağlar ise, yüksek olmakla birlikte, çoğunlukla taşlık ve çıplaktır. Sözkonusu toprakların o yöresi, gerçekten barınmaya elverişli olamayacak ölçüde sert ve çetin bir yerdir. 1' 1 Anlatılan toprak parçasının akarsuları çok olup, Fı­ en büyük kolu olan Murad Çayı ve Dicle, adı geçen toprak parçasının dağlarından doğup aktıklaı·ı gibi, Dicle'ye dökülmek üzere kuzeyden başlayarak Batman suyu, Bitlis ve Siirt çayları, Habur (Xabür), Yukarı Zab, Aşağı Zab, edhem ve Diyale ırmakları da güneybatıya akarak, adı geçen ırmağa dökülürler ve sözü edilen toprak parçasının dağlarından inen birçok çayların suları­ nı roplarlar. or oluşturan Kürtler çoğunlukla aşiret halinde yaşayıp, mevsime göre otlak bulmak için yer değiştirdikleriııden, tarımla pek de uğraşmayıp, başlıca geçim kaynakları evcil hayvanları, sanatları da çobanlıktır; koyun ve tay satışm­ dan kazandıkları parayla geçinirler. Bunun için kışın köylerinde kalıp, evleri ve tarlaları var ise de, yazın tarıma çok önem vermeyip, çoğunluğu çadırlada sürüleri arkasından yaylalara çıkarlar. Sözkonusu toprak parçasında yerel sanayi, kilim ve halı ile kaba bez ve keçe türünden çul vesaire yapımından, yerel ticaret ise zahire ve hayvan alım-satımından ibarettir. Taşıma araçları, Dicle'de çalıştırılan kcleklerden ibaret olup, bu da pek güçlüklerle doludur ve kışın üç ay, eşya taşınması büsbütün durur. d. Osmanlı imparatorluğu ile İran arasındaki sınırları ve yağ çıkarmaya yarar çeşitli hububat ile ve tiftik gibi nuhsular ihraç ederler. rar'ın ur Kürtlerin asıl ve kökeni ve ne zamandan beri oralarda sakin bulundukları tarİhçe bilinmemektc ise de, eski zamanlarda söz konusu bölgenin güney tarafı "Asuriye" ismiyle bilinirdi, kuzeydoğu tarafı da 'Medya'dan sayılırdı. Eski Medyalılar'ın soyu bilinmemektc ve Turanlı halklardan, yani Türk soyundan oldukları sanıl­ makta(ll) ve Asur!leı·'in ise, Sam! halklardan bulunmuş oldukları ve Keldanilerle akraba oldukları bilinen bir gerçektir. 1121 Oysa Kürtler, Ari halklardan olup, İranlı­ lada pek yakın akrabalıkları olduğu dillerinden ve diğer durumlarından anlaşılıyor. Bundan dolayı Kürtlere, ne Medyalılar'ın ve ne de Asuriler'in torunları gözüyle hakılıp, doğu yönünden, yani Horasan ve Herat taraflarından oralara gelmiş bir halk olduklarından kuşku yoktur. 113 1 Ancak, şimdi bulundukları yerlere ne zaman göç ettikleri malum değildir. rs iv ak İran'daki sözkonusu toprak parçasının ise, yalnız kuzey yönündeki Korur Irmağı, Kur aracılığıyla Hazar Denizine dökülen Aras Irmağına ve pek çok olan diğer ırmakları da Urn1iye Gölüne dökülür. Van Gölüne dökülen Aras Innağına ve pek çok olan diğer ırmakları da Urn1iye Gölüne dökülür. Van Gölüne dökülen bir hayli ırmakları dahi vardır. Söz konusu toprak parçası, yer aldığı enlemler bakı­ hayli sıcak olacak bir derecede iken, konumunun yüksek o!masından dolayı havası genellikle soğuk olup, kışları uzun ve pek serttir; ve kar aylarca dağlarını örter. Yalnız Dicle vadisine yakın olan alçak yerlerinde kışın hava ılımlı ve yumuşak, yazın da hayli sıcaktır. Yüksek yerlerinin otlalları yazın pek güzeldir ve bazı yöreleri çam ağaçlarını kapsayan ormanlıktır. Daha alçak yörelerinde meşe, kestane ve çınar ağaçları, daha aşağı­ da da arpa, buğday, keten, kenevir, mısır, tütün, üzüm ve çeşitli meyveler, en alçak yerlerinde ise pamuk, pirinç vesaire elde edilir. Bir nevi bodur meşe yapraklarından alınan kudret helvası, şeker yerine kullanılır. Kürt aşiret­ leri büyük miktarda koyun, at, deve ve keçi sürüleri beslerler. Dağlarda ayı, domuz, pars, vaşak, geyik, yabankeçisi, karaca, çakal, tilki ve başka yaban! hayvanlar ve ki.içük av hayvanları bol miktarda bulunur. Kuzey tarafındaki dağlarda demir, bakır, kurşun ve başka madenler bulunduğu saptanmışsa da, çıkarılan maden yoktur. Güney taraflarında, petrol ve taşyağı bulunur. 1101 Kürtler w w w .a mından Sn best! 1 1 g vadiler daha geniş ve ovalar daha çoktur. En yüksek yerleri, kuzeyinin ucundaki Hazar Denizi ile Basra Körfezine eğilim arazisi arasında bir sular dağılımı çizgisini oluşturan dağlardır. Ancak bunların ormanlar ve otlaklada örtülü güzel yayla ve etekleri ve tarıma elverişli vadileri çoktur. yapağı 1 1 1 İsa'nın Miladı'ndan 401 sene evvel, yani bundan 2300 yıl önce, askerle o tarafa gitmiş ve yenilgiden sonra perişan bir durumda dönmüş ve yolculuk anılarını yazmış olan eski ünlü Yunan yazarlarından "Eksonofon" ,1HI bugünkü sözkonusu toprak parçasının Di yar bekir, Mamuretulaziz ve benzeri yerlerinin her tarafından 'Kardux' (Karduh) adıyla isimlendirdiği halka mensup topluluklara rast geldiğini bildiriyor. 'Kardux' isminin ise 'Kurd' isminin bir Yunanlı ağzında aldığı değişiklik­ ten meydana gelmiş bir yanlış biçimi olduğundan kuşku yoktur. Bu sebeple, 2300 yıl önce dahi oraları Kürtlerle meskün idi. Şu halde, diyebiliriz ki Ninaeva'da ve Dicle· Vadisi'nde, kuşkusuz Babil taraflarından gelmiş olan Asuriler ve Midya'da yani Azerbaycan ve Irak-ı Acemi taraflarında, belki Ceyhun ve Seyhun vadilerinden gelmiş olan Midyalılar hüküm sürmekte iken, yine dağlar­ da Kürt aşiretleri dolaşarak yarı bağımsız bir halde bulunuyorlardı.''-'' Nitekim bugün dahi Musul ve Diyarbe- 44 Kasım 199S 1 1 1 1 1 1 1 Her ne kadar Kürt bilginleri öteden beri Arapça ve Farsça ilc uğraşıp, kendi dillerine önem vermediklerinden, Kürtçe'nin edebiyatı bulunduğu iddia edilemezse de, eskiden beri bu dilde de bir hayli şiirler söylenmiş­ tir. Bu dilin de Farsça gibi Arap harfleriyle yazılışı kolay olduğundan, bazı şiir kitapları ile diğer edebi kitapları vardır. Avrupalılar, Kürtçe'nin dilbilgisi kurallarını ve sözcüklerini dahi olabildiğince toplayıp elde etmiş ve kendi dillerine çevrilmiş dilbilgisi kuralları ve sözlük kitapları yayınlamışlarsa da, İslami dillerimizde, bu dilin kurallarına, sözlük ve edebiyatma ilişkin henüz hiçbir şey yazılmamıştır .''"' Kürtler, genellikle cesur ve savaşkan, binicilikte de pek becerikli ve usta adamlar oldukları gibi, bilim ve eğitime ve uygarlığa da olağanüstü yetenekleri vardır. "Kürt" isminin Farsça'da " yiğit, kahraman, bahadır" anlamıyla kullanılan bir sıfat olup, "Şahname"de bu manada pek sık kullanıldığı bilinmektedir. 11 ' 1 Bu ismin Kürtlere, doğal cesaretleri dolayısıyla başlangıçta bu anlamda verildiği, sonradan da ad olduğu anlaşılıyor. Kürtler, hemen hemen tümüyle Müslüman ve Sünni olup, çoğunluk olarak Şafii mezhebine bağlıdırlar. İçle­ rinde yalnız 50 bin Yezidi vardır. Pek az miktarda da Kızılbaş bulunur.'ıs) O yörelcı·de Nasruri ve Keldani topluluklarına mensup bazı kimseler bulunursa da, bunlar eski Keldaniler'in ve Süryaniler'in torunlarından olup, w 1 1 1 1 1 li Serbest! l d. or g Tarihin elde edip kaydedebildiği zamanların en eskisinde Nineva'daki Asuriler'in egemenliği altında görülüp, Asuriler'in egemenliğinin sona ermesinden sonra da Nineva ile birlikte Medya hükümdarlarının ve sonra da Keyhüsrev'in egemenliği altına geçmişlerdirY01 Hatta Keyhüsrev'e yardım edip, başka ülkeleri ele geçirmesinde asker arasında hizmet etmiş oldukları dahi rivayet edilmektedir. Keyaniyan devleti yıkılınca, İskender'e ve onun halefieri olan yöresel krallara, onlardan sonra da Eşkaniyeye ve daha sonra da Sasaniyeye bağlanıp, Kadisiye zaferinden sonra İslam Halifeliği'nin egemenliği altına girmişler ve İslam dinini kabul etmişler idiY" ak ur 1 Kürt soyundan değillerdir. O bölgede bulunan büyük şehirler, örneğin Diyarbekir, Musul, Bağdad, Hemedan, Tebriz, Kürdi~tan'ın kenarlarına ve dışına rastlayıp, sözkonusu yörelerin asıl içinde bulunan ve Kürtlerle meskun olan yerleşim merkezlerinin başlıcaları, Süleymaniye, Kerkük, Rewanduz, Erbil, Siirt, Bitlis, Van, Urmiye, Kermanşah vesairedir.''." Abbas! Halifeliği'nin zaafa uğramasıyla, İslam ülkelerinin her tarafında bir takım beyler ve krallar ortaya çıkmaya başladığı sırada, Kürt liderlerinden de birçok adamlar Musul, Diyarbekir ve Cezire taraflarında birer kale ya da memleket ele geçirip birçok küçük hükümetler kurmuşlarsa da, anlatılan toprak parçasının bütününü bir yönetim altına alarak, soy temeline dayalı bir hükümet kurmayı düşünmemişlerdir. Nihayet, bu soya mensup olan ünlü Salahaddin-i Eyyubi Mısır'da devlete sahip olup, kendisinin ve evlatlarının Şam, Halep, Hicaz ve Yemen'de hüküm sürdükleri, evlat ve akrabalarının kendi yönetimleri altında birçok seçkin hükümetler kurdukları zaman dahi, egemenlik ve nüfuzlarının rs iv 1 1 1 1 Bu hususta acialetli ve doğru tanık sayılmaya değer olan dillerine baktığımızda, gerçi Asuri ve Keldani dillerinden alınmış oldukları anlaşılan birçok kelime görüyorsak da, Pehlevi dilinde dahi bulunan bu sözcükler, Asurilerle Keldaniler'in hükümetleri zamanında ve bunların uygarlığının etkisiyle kabul edilmişlerdir. Bu sözcükler, istim'dan sonra Kürtçe ve Farsça'nın aldıkları Arapça sözcüklerle kıyaslanabilirler. Bu sözcüklerin varlığı, Kürtler'in Asuriler'in soyundan olduklarına değil, tersine, o zamandan beri oralarda sakin bulunmuş ve Asurilerle birlikte yaşamış olduklarına kanıt oluyor. Kürt dili, Farsça'ya ve belki de ondan daha çok, eski Pchlevice'ye benzer. Ancak telaffuzu Farsça'daki gibi nazik olmayıp, dağ adamlarına ve öyle bir göçebelik durumunda yaşayan aşiretlere yakışacak biçimde sert ve kabadır ve boğazdan telaffuz edilen harfleri çoktur. .a 1 w 1 kir'de Araplar, Tebriz ve Hemedan'da İranlılar bulunduğu halde, iç tarafları hemen salt Kürtlerle meskilndur. Kürtler Ari halklardan oldukları halde, ne Astıri­ ler'in ve ne Midyalılar'ın torunları olabilirler. w 1 dışında kalmıştır. Cengiz'in ortaya çıkmasında), öbür İslam ülkeleri gibi Moğolların zulüm ve saldırıları altında çiğnenmiş­ tir.123' Sonra da birçok Türk ve Türkmen aşiretleri gelerek bazı taraflarına sokulmuşlardır. Akkoyunlular ve Karakoyunlular'ın yolaçtıkları kargaşalıklardan ve hepsine taş çıkartan Timur'un ortaya çıkmasından sonra büyük kısmı Şah İsmail-i Safevi'nin eline geçmiştir.'""'' Bu durumdayken, Yavuz Sultan Selim Han'ın adı geçen Şah'ın üzerine gerçekleşen seferinde, Kürt !iderleri, Sünni mezhebinden olmaları tesiriyle ve ünlü idris-i Bitlisi'nin çaba ve himmetiyle, gönüllü olarak Osmanlı devletinin tarafına dönüp, o zamandan beri en büyük bölümü bu devletin yönetimi altında bulunmaktadır. Yalmz doğu bölümü, daha sonra belirlenen sınır çizgisinin ötesinde kalıp,' 2 ' 1 mezhep değişikliğinden dolayı 45 Kasım 199S 1 1 İranlılarla aralarında karşılıklı nefret bulunmakla birlikte, İran yönetimi altında bulunmaktadır. (Kanusül Alam, Cilt 5, sayfa 3:-J43, yayın yılı: 1896). Sadeleştirerek transkripsiyomınu konusunda çok ayrıntılı bir araştırma yazan Kürt tarihçi ve dilbilimeisi Halil Hayali, bu araştırmasını 1919 yılında, "Kurdiye Bitlis! (Bidisli Kürt) takına adıyla ve "Kürtler İran! Değil midir?" başlığı altında bir dizi yazı olara ".Jin" dergisinde yayınlamıştır. Bakınız: "Jin ", ci lt 4. sayı 18, 19, 20; Arap harflerinden Latin harflerine çeviren: M. Emin Bozarslan, Deng Yayınevi, Uppsala-İsveç, 1987. Ve cilt 5, sayı 21; Arap harflerinden Latin harflerine çeviren: M. Emin Bozarslan, Deng Yayınevi, Uppsala-İsveç, 1988. 12) Keldaniler: Miladdan bin yıl kadar öncesine dek Basra Körfezinin batısında yaşamış bir halk. 13) Herat: Afganistan'ın kuzeybatısında yer alan bir kent. 14) Eksenofon: Günümüzde "Kscnefon" adıyla bilinen ve adı Batı dillerinde "Xenephon" biçiminde yazılan ünlü Yunan yazar. M.Ö. 427-355 yılları arasında yaşamıştır. Burada sözü edilen anılarının yeraltığı ünlü kitabının adı, "On Binierin Dönüşü" anlamına gelen "Anabasis"tir. 15) Ceyhun ve Seyhun: Orta Asya'da iki ırmak. Ceyhun'a "Amuderya", Seyhun'a "Siriderya" da denir. 16) Burada sözü edilen "İslami dillerimiz'den maksadın Arapça, Farsça ve Türkçe olduğu anlaşılıyor. 17) "Şahname": Firdevsl tarafından yazılan ve İran'ın Arap fethine kadarki eski dönemlerini konu alan ünlü kitap, Şairin şiirsel olan ve Fars ulııs:1l destanı olarak bilinen bu kitabı 36 yılda yazdığı söylenir. 18) "Kızılbaş"lardan maksat Alevilerdir. Aslında bu sözcüğün "Alevi" anlamında kullanılması yanlıştır. Çünkü bu Osmanlı­ Safevi savaşları sırasında, başlarına kırmızı bant saran İran askerlerine Osmanlılarca verilmiş olan bir addır; o da tarihte kalmıştır. Ölümsüz Ehmede Xani de, Kürt ulusal destanı "Menı ü Zin" de, bu sözcüğü, Botan Beyi"nin ağzından savaşla ilgili olarak kullanmıştır. Ünlü Kürt şair ve yazarı Hejar da, o sözcüğü, "Safeviler zamanındaki silahlı" diye tanımlamıştır. Bu nedenle, o sözcüğün Alevller için kullanılması yalnıştır. Biz, "Mem lı Zln"in yeni baskısında bu sözcük üzerine uzunca bir dipnot yazdık. Bakınız: "Mem lı Zin", sayfa 383, dipnot sayısı 378; Wergere tipen Erebi Cı Kurdiya xwerCı: M. Emin Bozarslan, Weşanxana Deng, Uppsala-İsveç, 1995. Ve "Mem ü Zin", safya 212, dipnot sayısı 191; Kürtçeden Türkçeye Çeviren: M. Emin Bozarslan, Deng Yayınları, İstanbul 1996. 19) Burada Diyarbekir ve Musul'un da Kürdistan'ın kenanna ve dışına rastlayan kentler arasında gösterdilmesinin, bilgi eksikliği sonucu yapılan bir yanlışlık olduğu anlaşılmaktadır. Belki de Osmanlı resmi makamları, yazara mahsus olarak bu yanlış bilgiyi vermişlerdir. 20) Nineva: Musul yakınlarında buluna Asuri başkenti. M.Ö. 612 yılında Medyalılada Babiliiierin ortak saldırısı sonucunda düşmüştür. 21) Kadisiye: Irak'ın Necef kentinin batısında düşen ve 635 yılında Arap İslam ordusuyla Sasani ordusu arasındaki savaş­ la ünlenmiş olan bir yer. O savaş, Sasani ordusunun yenilgisiyle sonuçlanmış, öylece İran, Araplar tarafından fethedilmiştir. 22) "Kürdistan, egemenlik ve nüfuzlarının dışında kalmış­ tır" demek istiyor. 23) "Kürdistan çiğnenmiştir" demek istiyor. 24) Bu cümledeki "taş çıkartan" deyişi, orjinal metindeki "kapak koyan" deyişinin karşılığında kullanılmıştır. Anlaşılan, Osmanlılar zamanında böyle durumlarda o deyiş kullanılırdı. 25) Burada sözü edilen sınır çizgisinden maksat, Kürdistan'ı bölüp paylaşmak amacıyla, 1639 yılında Osmanlılarla İran arasında imzalanmış olan ünlü Kasr-ı Şirin Antlaşması'dır. 1 1 1 ak ur 1) Bu cümle de ve ilerdeki paragrafiarda kullanıbn Osmanlı İmparatorluğu deyişi, orijinal metindeki Memalik-i Osmaniye" nin karşığında kullanılmıştır. Osmanlılar döneminde "imparatorluk" deyişi ilgi görmediği için onun yerine, sözlük anlamı "memleketler" olan Arapça "melalik" deyişi kullanılmış­ tır. "Kamüs'ul-A' lam"da da Osmanlı imparatorluğu, "Memalik-i Osmaniye" maddesiyle verilmiştir. Biz de "Memalik-i Osmaniye"yi, günümüzde yaygın olan "Osmanlı imparatorluğu" biçiminde çevirdik. 2) Mamuretulazi z: Elaziz. Sancak: Osmanlılar zamanında ilçe ile il arasında yer alan ve "mutasarrıf" denilen bir yönetici tarafından yönetilen bir yö- d. Dipnotlar: or g yapan Mehmet Emi.ı~ Bozarslan Medyalılar hakıkndaki bu sanı, Medyalıların Kürt olKürtler arasında var olan yaygın kanıyla çelişmektedir. Kürtlerin eski tarihi, İran ve Medya ile ilişkileri 11) dukları yalıında w w w .a rs iv netim birim. 3) Mezopotamya : Dicle ile Fırat ırmakları arasmda yer alan ve eski Arap coğrafyacılarınca "Elcezire" adıyla adlanıdrılan topraklar. Yazar da hem burada, hem de ansiklopedinin birçok yerinde o bölgeyi "Elcezire" adıyla almıştır. Ancak, söz konusu bölge günümüzde "Mezopotamy a" adıyla bilindiği için, biz burada ve diğer maddelerde "Elcezire" adını hep "Mezopotamy a" diye çevirdik. Öte yandan, yazar burada ve "Kürdistan" maddesinin ilerdeki bazı paragrafiarda bu toprakları Kürdistan'ın dışında göstermişse de, bu saptama, ancak Cezire"nin Araplada meskfın olan en güney bölümü için geçerlidir. Orta ve kuzey bölümleri ise, Kürtlerle meskün olduğu için, Kürdistan toprakları içindedir. 4) Anlaşıldığına göre Kürdistan'ın uzunluğu ve genişliği konusunda o zaman bilgi eksikliği olduğu için burada böyle yazılmıştır. Gerçekte ise uzunluğu ve genişliği bu miktardan çok çok fazladır. 5) Burada geçen, ilerdeki paragrafiarda da bazen yer alan "soy" sözcüğü, orjinal metindek "cinsiyet" sözcüğünün karşı­ lığnıd akullanılmıştır. Arapça olan "cinsiyet" sözcüğü, 0>manlıcada hem bugünkü anlamda, hem de "aynı çeşitten olmak, aynı soydan olmak" anlamında kullanılırdı. 6) Horasan: İran'ın bir eyaleti. Belücistan: İran ile Pakistan arasında yer alan ve o iki devletçe bölünüp paylaşılmış olan bir ülke. 7) Kürdistan'ın asli sakinleri olmayan bu topluluklar Abbasi, Osmanlı ve Safevi dönemlerinde dışardan Kürdistan'a gelip yerleşmiş olan azınlıklardır. 8) Burada gösterilen İran'la ilgili 7500 ve Kafkasötesi'yle ilgili 13000 sayılarının baskı yanlışlığı sonucu böyle çıktığı, doğrusunun 750.000 ve 130.000 olduğu ortadadır. 9) Bu paragrafta Kürdistan'ın ovaları ve tarıma elverişli toprakları çok az gösterilıiıiştir. Oysa dağlık yerlerin dışında kalan ve halk arasında "fakir fukaranın anası" diye anılan Diyarbekir Ovası, Kürtçede "Beriya Merdine" adıyla tanınan Mardin Ovası ve "Deşta Müşe" denilen Muş Ovası, çok geniş ve verimli olan ovalardır. Başka ovalar da vardır. 10) Taşyağı: Gazyağı. Osmanlılar zamanında böyle denilirdi. Serbest! 46 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 D O SYA 1 Ziya Gökalp Milli Misak'ımız bize etnografık bir hudut çiziyor. Bu hududun içine alınan yerler nerelerdir? İki millet yani Kürtler'le Türklerin sakin oldukları yerler, milli programımız, yeni arazinrizin haricinde nasıl hiçbir Türk köyün Kürt milletinden ayrı kalmasına rıza düşmesine de 1 1 razı olamaz. 1 Milli Misak'ımız Türkler'le Kürtler'e aynı gösteriyor ki, bu iki millet arasındaki vefa bağları, sadakat rabıtaları her türlü tasavvur fevkinde bir samimilikle ma!iktir. Filhakika Meşrutiyet'ten beri devletimiz Kürtler yüzünden hiçbir rahatsızlığa uğ­ ramadı. Zira aşiret kavgalarından zarar gören yalnız aşiretlerdir. Bu kavgalar zannolduğu gibi, ne hükümete karşı isyan, ne de ahaliye karşı şa­ kavet mahiyetind e değildir. Balkan Harbi gibi, Mi.itareke zamanları gibi en felaketli günlerimizde, bize dostluk elini uzatan, bizimle samimi derd ortaklığını yapan bu vefalı millet değil miydi? Bugünkü istiklal mücadelesine de bütün heyetiyle iştirak edip, Türkler'le beraber "hep yahud hiç!" diyen bu sadaka di millet değil midir? Türk nasıl olur da bu kadar samimi bir kardeşin, bu kadar hukukperv er bir arkadaşın emsalsiz vefakarlığını, sayısız fedakarlığını unutabilir? kıymeti, aynı cheınıniyeti verdiğini .a r 1 w w w 1 1 Vaka'ı 1 1 L aynı Kürd bu sadakat yolunda yürümekle , zamanda kendi varlığını, kendi harsını, ken- Scrbcsrl 47 aşiretinin yahud köyün buradaki di istikbalini de muhafaza yurdu başka ülkeler gibi etmiş oldu. Mübarek düşmanların murdar ayakları altında çiğnetmedi. Burası da doğru olmakla beraber, bu neticeyi Kürdün cihanmerd ane sadakatine atfetmeyip de yalnız, akılane ihtiyarkarlığına isnad etmek hiçbir vechile reva değildir. Tarih gösteriyor ki, muvaffakiy et daima doğruluğun mükafatıdır. Kürd zeki olduğu kadar, doğru imanlı, dost vicdanlıdır da. Bunu ispat için yalnız şu on seneyi değil, on asırlık müşterek maziyi hatırlamamız icab eder. Bundan on asır mukaddem , bugünkü Yunanlılar'la, İngilizlerin, Fransızların dedeleri, "Ehl-i Sali b" sürüleri şeklinde İslam ülkelerine akın etmeye başladılar. Bunları İslam yurdundan kovmak için el ele veren hangi milletler, hangi hükümdarlar oldu? Türkler'le Kürtlerin o zamanki müşte­ rek cihadı hiç unutulabili r mi? Kara Boğalar, Alparslan'lar , Kılıçarslan'lar, Nureddin Şehid'ler bu cihadda ne kadar uğraştılarsa Selahaddin-i Eyyubi'ler de o derecede çalışmadılar mı? O asır­ larda vatan, harici tehlikeye maruz olduğu kadar, din de dahili muhatarala rla (tehlikelerle) tehdid ediliyordu. Türkler, "Babekiyye" "Batiniye" gibi İlhad'ları ortadan kaldırmaya çalıştıkla­ rı sırada Selahaddin -i Eyyübiler de Fatımiye Rafıziliği'ne nihayet vermedi mi? Daha sonraları Safeviye kızılbaşlığı zuhur edince, bu bid'ate de beraberce mani olmak için bütün Kürt beyleri Bitlisli Molla İdris'i elçi yaparak- ihtiyarlarıyla, arzularıyla Sultan Selim'e bi'at etmediler mi? İş- ak si v 1 1 1 göstermiyorsa, hiçbir Kürt Bundan dolayıdır ki Musul'da, Bağdat'ta Kürtler'le yahud Türkler'le meskun ne kadar sancak, kaza varsa hepsini anavatana kavuşturmak, varani vazifelerimizin en mühimleri ndendir. Bugün anavatand an uzak düşmüş bir "Kürd Irak'ı" ile bir "Türk Irak'ı" var: Bunlar Anadolu içtimai uzviyetinin kopanlması mümkün olmayan canlı uzuvlandır. 1 1 or g Türkler'le Kürtler ur d. 1 1 1 1 Kasım 199i-l 1 1 Kürtler'le Türklerin aşi­ ret hayatından kurtulabilmesi, yalnız bir suretle kabil olabilirdi: O da aşiretler le çöldeki te bu tarihi misaller gösteriyor ki, Türkler'le Kürtler muazzez vatanımızı düş­ manlardan, mukaddes dinimizi fesaddan esirgemek için, daima birlikte cihada atıl­ mış iki dost millettir. Türkler nasıl daima dini, ahlaki mefkureler için Ç(llışmışlarsa, Kürdlerin de rehberi her zaman iman ile vicdan olmuştur. Bu iki millet, bin seneden beri aynı toprakta, aynı mefkureler için, el ele vererek mücadele eylemişlerdir. Bu hakikati kim inkar edebilir? arasında bunların or g Çin Sed di gibi bir yapmaktı. duvar Fakat evvelce imkansız olan bu iş 1 1 1 şimdi kendiliğin­ ak ur d. den mümkün bir lıale girdi. Her fel.ıketten bazen iyi hir netice de çıkabi­ lir. Çölün bir çok mamurelerle beraber elimizden çıkması büyük bir felakettir. Hususiyle Arap milleti gibi bir din kardeşinden - velcvki muvakkaten olsun ayrı düşmemize ne kadar escf etsek azdır. Fakat çöl ile vatanı­ ınız <arasında askeri bir hududun vücud bulması, aşiretlerin hazarlığa geçmesine çok faydalı olacaktır. Zira askeri bir hudud canlı bir seddir. Ki Çin'in meşhur seddinden daha fazla mukavemetlidir. Gerek EI-Cezire'de, gerek lrak'da, çöl ile Kürtler ve Türkmenler arasında blok havzalar yapılacak olursa, az zamanda da bütün aşiret­ ler kendiliğinden hazarlığı isteyeceklerdir. Zaten büyük millet meclisi de bu aşiretlerin iskanına karar vererek, hükümeti İcrasına marnur etmiştir. w .a r si v Türkler'le Kürtlerin içieri birbirine benzediği gibi, dışları da benzer. Türk yahud Kürd milletine mensub bir adamı gördüğümüz zaman, bunun Kürd mü, yoksa Türk mü olduğunu simasından tanıyamazsınız. Halbuki başka milletlerden bazılarına mensup fertlerin ilk bakışta hangi kavimden olduğunu, simalarından pek kolay anlayabilirsiniz. Simaların birbirine benzemesi, yek diğerine karşı kan kaynaması için başlıca şeydir. Kendimize benzeyen bir çehre, kendimize benzeyen bir ruh demek değil midir? Karşılıklı bir itimadın doğması için, kalplerimizdeki mefkürelerin müşterek olması kafi değildir. Simaların da aynı mizaca mensup bulunması lazımdır. Tabiatın saf evlatları geyikler, kuşlar, balıklar da kendi nev'ilerinden olanlarla olmayanları yalnız şekillerinden tanı­ w mıyorlar mı? w Kürtlerin medeniyetçe bir kusuru varsa, bazı kısım­ larımn hala aşiret kalmasıdır. Fakat Türkler'den de henüz aşiret hayatını yaşayanlar yok mudur? Gerek Kürtlerin gerek Türklerin aşiret şeklinden henüz kurtulamamaları, "çöl" ile temasta bulunmalarının neticesidir. Çölde daima seferber halde aşiretler bulundukça, onlara komşu bulunan alıalilerin de göçebe ve silahlı bir halde kalmaları zaruridir. Zira başka suretle ırzlarını, hayatlarını, servetlerini koruyamazlar. 'ınhestl Hulasa, Türkler'le Kürtler bin senelik, müşterek din, tarih, müşterek bir coğrafya neticesi olarak, hem maddi, hem manevi surette birleşmişlerdir. Bugün ise müşterek di.işmanlar, müşterek tehlikeler karşısında bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak müşterek bir azim ile kurtulabilirler. O halde büyük bir kanaade diyebiliriz ki bu iki milletin, birbirini sevmesi, her iki taraf için de hem dini hem siyasi bir farizedir: KÜRTLERİ SEVMEYEN BİR TÜRK VARSA, TÜRK DEGİLDİR; TÜRKLERİ SEVMEYEN BİR TÜRK VARSA, KÜRT müşterek DEGİLDİR. Küçük Mecmua, sayı I, sah. 7, 5. Haziran.1338 (1922). 48 Kasını 199S 1 1 1 1 1 B E L G E L E R 1 1 1 1 1 1 Madde 6 - İlk kongrede bulunacak aza meyanıncla mezkure ahalisinelen olanlar mensup oldukları kasabanın şube heyerini temsil ederler. vilayat-ı Madde 7- Meclis-i idare Cemiyet'in muhtaç olduğu nukuclu erbab-ı hamiyetren ve cemiyat-ı hayriye ve siyasiyeden teberru suretiyle tedarik ederler. Her nevi sarfiyar-J meclis-i idarenin karariyle icra olunur. Sarfiyat-ı vakıaclan dolayı meclis-i idare kongreye karşı mesuldür. Madde 8 - Cemiyet'in varidat ve masarifatını suret- muntazamacla tesbit ve muamelat-ı hesabiyenin bilemn cereyanı için meclise idare redabir-i mükteziyeyi ·· ifaya mecburclur. Madde 3 - Cemiyet'in merkez-i idaresi İstanbul şeh­ ri olup vilayat-ı mezkurenin her kasabasında şubeler tesis olunabilecektiL Madde 4- Cemiyet'in aza sı iki kısımdır. 1) Aza yi ta- biiye, 2) Azayi amile. Maksacl-ı Cemiyet'in husuli.ıne olacak surette nakten ve ilınen muavenette bulunanlar ile vilayat-ı mezkure ahalisinden olanlar azai tabiyeelen ve bilfiil hiclematı cemiyeri ifa edenler azayi amileden maclutturlar. Madde 9 - Meclis-i idare ikinci maddede muharrer olan maksad-ı Cemiyet'in husulü için kavanini devlete muhalif olmamak şartiyle her türlü tedabir ve harekatında ve emval-i Cemiyet'in idare ve sarfında salahiyeri vasıa-i mutlakayı haizclir. hadiın w 1 1 1 1 1 imihap olunur. Şu kadar ki kongrenin inikadına kadar umur ve muamelat müessirler tarafından müntehap bir heyeti iclareyi muvakkate tarafından temşit olunur. .a rs iv ak 1 1 w 1 Madde 2- Cemiyet'in maksadı Viiayar-ı Şarkıye'de müremekkin bilcümle anasınn milli ve siyasi Hukuk-unun serbesti inkişafını temin edecek esbab-ı meşruaya teşebbüs ve vilayat-ı mezkure ahaiii islamiyesinin Hul<nk-u tarihiye ve milliyelerini indelhace alem-i medeniyet huzurunda müdafaa ve vilayat-ı mezkurede vaki olan mezalim ve cinayatın esbab-ı ve avalimi faili ve müsebbipleri hakkında bitarafane tahkikat icrasiyle mi.icrimlerin müsareaten tecziyetlerine talep ve anasır beynindeki suitefehhümün izalesiyle kemafıs sabık revabıtı hasenenin teyidine gayret etmekten ve hali harbin viiayar-ı mezkurecle tevlit ettiği sefalete hükümet nezdinde teşebbüsatta bulunmak suretiyle mümkün mertebe çaresaz olmaktan ibarettir. w 1 Viiayar-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milleye Cemiyeri namiyle bir cemiyet teşkil edilmiştir. Madde 1 - ur Nizcımncımesi 1 d. Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti 1 1 or 1 g Vilayat-ı Şarkıye Madde S - Cemiyet'in on iki zattan ibaret bir meclisi idaresi ve her iki kısım azadan mürekkep bir kongresi vardır. Meclis-i idarenin reisi ve azası kongre tarafından Serbest! Madde 10 - Cemiyet'in feshi veya maksaclı Cemiyet'in husuliyle infisahı halinele meclis-i idare elerhal kongreyi içtimaa clavetle keyfiyeri ve netice-i mesaisini ve ahval-i hesabiyeyi kongreye arza mecburdur. Ahvali mebsute vukuuncla Cemiyet'in malik olduğu emval kongrece tesbit olunacak bir ciheti hayre ita ve tahsis olunur. 49 Kasım !99,\ 1 B E L G E L E R 1 1 1 ur d. or Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi'nin 17 Haziran 1919 Kongresi Raporu' dur vet ve ihtilalleri tezvir ve igfalla müslümanların defter-i amaline kaydettirerek ayrıca bir hakkı mazlumiyet talep etmektedirler. .a rs iv ak Beş yıl devanı eden devletler mücadelesinde her gün daha mLikemmel vesaitle çalışan ölüm makineleri ancak Amerika efkar-ı umumiyesinde doğan ve harsi, iktisadi, idari varlığını isbat etmiş olan milletierin haiz-i ekseriyct oldukları yerlerde hakımİyer haklarının tasdiki ve ekaliyerlerin de serbestçe inki~,ı flarının temini sözleriyle hülasa edilebilen bir h.ıkk düsturu önünde susmuşlar ve bugüne kadar bükLım süren kuvvet siyaseti yerine bir hakk ve adalet düsturu kaim olacağı kanaari hasıl olmuştu. Biz hakkı çiğnemekle değil, hakka hürmetle memur ve meluf olduğumuzdan bu düsturu en evvel kameli hürmctlc karşılamaktayız. w w w Fakat; beşeriyetİn haLisını istihdaf eden bu ulvi düsturun ruh ve mcfhumuna muhalif olarak Ermeni milleti vilayat-ı şarkıyiınizdeki ekseriyeti teşkil eden ve Kürtle Türkten mürekkep bir milleti vahice olan müslümanların hakk-ı hayatını baltalayarak, yedi vilayet ve Kilikya'nın talebi, Ermenistan'a intikal edecek olan arazide mevcut Türk, Tatar ve sair ecnasın bu araziyi tahliycsi, yağmalara iştirak edenlerle emval-i mctrükcden istifade edenlerin tardı, tecziyesi, asayişi ihlal eden asi milletierin memleket baricine teb'idleri gibi iddialarla bir taraftan buralardaki müslümanların imhasından ibaret olan emellerini sulh konferansına terviç ettirmeğe çalışmakta, diğer taraftan da daima kendi teşebbüs ve tekaddümleriyle vukua gelen şeka- Serbest! Vilayat-ı Şarkıyemizde - burada bast ve ityanına lüzum görmediğimiz- tarih, nüfus, arazi, memleket ve servet esaslarına istinat eden sarnil ve sarih bir hakkı­ mız vardır. İşte bu tarihi ve hukuki hakikatları medeni cihanın efkar-ı umumiyesine vazetmek ve buralarda asırlardan beri mütemadi bir sıhriyetle kanları karışmış olan ve bir peygamberin ümmeti olan_Türk ile Kürtten mürekkep islam ekseriyetinden başka hiçbir kuvvetin paidar olamayacağını ve hakka istinat etmeyen her istila ve fethin fani ve mevkut olduğunu her türlü vesait-i ilmiye ve meşruaya müraccat ederek göstermek için yine bu memlekctlerin evladından mürekkep olan Dcrsaadetteki heyet-i merkeziyemiz ilmi esasat ile iştigal eylemek üzere müta'ekeyi müteakıp teşekkül etti. Hükümet silahlarının bikudret kaldığı ve milli sedaların her sesin fevkinda bir makes bulduğu bir günde dünyanın bütün cemiyetleri varlıklarını idrak ederken buraların kendi Hukuk-unu bizzat müdafaadan vazgeçmesi mümkün değildir. Binaenaleyh Ermeni hakimiyetinin ne demek olduğunu bireeriibe öğ­ renen memleketimiz halkı derhal lüzum ve ihtiyacı müdrik olarak milli kuvvetlerin varani bir gaye etrafında toplanabilmek için 3/Mart 335 tarihinde Erzu- 50 Kasını 199S 1 1 g Viloyot-ı Şarkiye Müdofoo-i Hukuk-u 1 1 1 1 1 1 1 1 t B E L G E L E R 1 1 1 1 1 1 Tarihçe-i Mesai Herhangi bir müessesenin mesaisinin müntici muvaffakiyet olması için hukuk ve menafiini müdafaaya azmettiği kitleyi istinaden mümkün bulunduğunu nazar-ı dikkate alan heyetimiz evvelemird e vilayetimiz mülhakatından şubatı küşadına teşebbüs etti. malum ve müsellem olan hamiyer ve gayreti vataniyesin in muaveneti yle bu vazifei müllisinde muvaffak oldu. Mülhakatımızın savvur edilen kara günlerin yaklaştığını gösterdiğin­ den bir taraftan yine ilmi mesaiye devam etmekle beraber diğer taraftan çiğnenmek istenen hukuk-u varanın ancak hemhayat ve mükadder at olan diğer altı vilayetle birleşerek muhtazar felaketiere müttahit bir kitle halinde karşı çıkmalda mukaveme t mümkün ola- Heyetimiz bugün yürekleri aynı endişeyi vatanla çarpan mühlakatın muhterem mümessillerini aynı gaye etrafında toplanmış görmekle mübahidir . İzmir hadisesinin zuhuruna kadar Amerika Reisicumh urunun "bugünkü Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk aksamında hakimiyet- i Osmaniyen in ipka ve temin edileceği" d üsturu esasisinin tatbikinde n inhiraf edilmeyerek an'anat ve nefahir-i milliyesi ve bugün bile layıkı ihmal olmayan bir kuvveti bulunan koca bir kavmin buralardak i bahir Hukuk-un un bütün Viiayar-ı Şarki­ ye'de zayif bir akaliyetin keyfine kurban edilmek ve bu suretle kanlı ihtilaflara yol açılmak istenilmeyeceğini cemiyerimiz bugünkü galip zümrenin basiret ve kiasetinden beklemekte, bunun için mesaisini bilhassa milletin ce bin 'i pakine sürülmek istenilen lekeyi temizlcmeye hasretmek te idi. Bu memlekett e elli seneden beri kan ve ateşle çalışan Ermeniler yalnız çar ordularının çekilmesin den Osmanlı askerlerini n Erzurum'a girdiği güne kadar süren devri hakimiyetl erinde viia- bizce kanaat hasıl oldu. Bunun için merkezımiz derhal merkez-i umumiye ve kardeş vilayetlcrc revhid-i mesai hususunu teklif etti. Felaket karşısında bütün Viiayar-ı Şarkıye eviadının kalbierini aynı gaye etrafına toplamağa muvaffak olarak Erzurum'u n tarihi şerefine yeni bir fasıl daha ilave edildi. cağına !şte bugüne kadar mesaimiz muhtarasa n arzedildi. Fimabaat faaliyetimizin müsmür olabilmesi için iktiza eden esaslara nakil kelam ediyoruz. Bütçe w 1 ur d. 1 Binaenaleyh bu ülkenin zalim bir unsuru değil mazlum bir ırkı olduğumuzu ve Ermeni müddeiyatı­ nın bir efsaneden ibaret bulunduğunu cihancfkar-ı umumiyesi ne göstermek için açık bir alınla merkezimiz tarafından davet edilen bi-taraf heyetierin vürudıında pek az devam eden Ermeni idaresinin kanlı mezaliminin na kabili red vesaikle isbatı hususlarını ilmi esaslarla ihzara çalışmakta idi. Fakat her türlü hukuk ve bilhassa Wilson desatir-i aliyesi hilafına olarak yapılan İzmir işgali ve bugünkü elim vaziyer-i siyasiye karşısında hükümetim izin buralara bir muhtariye t verilmesi hakkındaki teklifi viiayar-ı şarkiyemiz için ta- ak 1 1 1 1 ettikleri gibi bir zamanlar olan binlerce köyümüzü ve ve ilmiyemizi tahrip ve ihbalig müslüman servetini si v 1 mahveylemişlerdir. .a r 1 Bu heyet şimdiye kadar - kan, din alakalariyl e merbut bulunduğumuz camiayİ Osmaniye dahilinde kalmak esasında inhiraf ermeksizin - hillasasını arzedeceğimiz milli vazifelerin ifasına zama~1 ve imkanın müsaadesi nisbetinde çalıştı. w 1 rak veyahut yararak şehit birer refah ve saadet ocağı bir çok müessesat-ı diniye rak etmiş ve milyonlara rum merkez şubesini ahali tarafından müntehap bir heyet-i idareyi muvakkete ile teşkil etti. w 1 1 or g 1 1 yat-ı müstevliyede takriben bir milyon müslümanı yaş ve cins farkına bile bakmaksızın baltalarla parçalaya- Serbest! kadar cemiyerimiz yalnız ilmi esaser ilc iş­ tiğal ettiği için pek cüz'i olan masarifatını mahdut zevatın tebürrüariy le kapatmıştı. Bugünden itibaren ccmiyetiıniz bütçesine, vesaik celp ve cem'i ve neşri, merkezi umumiye, nakdi muavenet, viiayar kongresi Şimdiye 51 Kasım J99S 1 B E L G E L E R 1 1 1 Müstakbel Mesai Binaenaleylı si v Bundan sonra cemiyerimize terettüp eden vazifenin ifası ancak Erzurum merkezindeki heyetin bütün vilayet efkar-ı umumiyesine istinat etmesiyle mümkündür. Şarki .a r heyetimiz şimdiye kadar ifasına çalış­ vazife-i vataniyisini bugünden itibaren kongre heyetinin imihap edeceği ve bu veçhile tamamen vilayetimizi temsil edecek olan heyete devredecektir. tığı w Anadolu'nun ittifak-ı tammı ile 10-23 Temmuz yıl 1335 tarihinde Erzurum'da akdolunan ilk kongrenin mukarreratıdır. (... ) w "Mevad-i Esasiye" Makam-ı Saclaret-i Uzmaya, Erzurum 12133-724 1 - "Vilayat-ı Şarkıye ve Trabzon Vilayeti ve Ca- w nik Sancağı gayrı kabili infikak ve Camiayİ Osmaniye'nin bir rüknü olmak üzere bir kül teşkil eder": 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Trabzon Vilayeti ve Canik Sancağı ile Vilayat-ı Şarkiye namını taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbekir, Mamuretülaziz, Van, Bitlis ve bumeyandaki elviyeyi Serbest! 1 1 or g 2 - "Her türlü işgal ve müdahaleyi Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf olarak telakki edeceği­ mizden müttehiden müdafaa ve mükavemet esası kabul edilmiştir": Vatanımızcia öteden beri birlikte yaşa­ dığımız bil-cümle anasır-ı hıristiyaniyenin kavaıüni Devleti Aliyeyi Osmaniye ile müeyyet hukuk-u müktesebelerine tamamen riayetkarız. Bunların mal, can ve ırzlarının masuniyeti muktaziyer-ı diniye, ananat-ı milliye ve esasatı kanuniyemizden olmağla bu esas kongrenin kanaat-i umumiyesiyle de t~krar edilmiştir. Ancak Rum ve Ermeniterin bizzat veya bil-vasıra hafi ve celi her ne şekli ve surette olursa olsun hakimiyet-i osmaniye ve hukuk~i islamiyeyi ve mevcudiyet-i milliyemizi muhil bir vaziyet almalarına katiyen müsaade edilmeyecektir. Millet ve vatanımızın zararını müeddi her nevi teşebbüslerine karşı milletimiz bil cümle vesait-i maddiye, maneviyesiyle mudafaa ve mukabelede kendini sahib-i hak ve selahiyer telakkİ eder. Bu bapta düvel-i İtilafiyenin herhangi bir suretle vukubulacak teşebbüsatını aynı gayenin husulüne matuf bir sebep telakki eyleyeceğimizden bu takdirde dahi hukuk ve mukaddesatımızı bütün varlığımızla müdafaada katiyyen tereddüt edilmeyecektir. İcap eden esbap ve tedabir-i tedafüiye ittihazı zaruri görülmüştür. ak Bilhassa müstakbel mesaimizin müsmir olabilmesi için teşkilat nizamnamesi ahkamı muktezas!nca teşek­ kül edecek olan nahiye şubelerinin tamim ve takviyesine hasr-ı mesai edilmesinin elzem bulunduğuna nazar-ı dikkatinizi celbeder ve bihlassa esaslı bir derdimiz olan hicret hakkında matbu raporumuz kısm-ı mahsusunun ehemmiyetle telakki ve tatbikınİ akc•:mi vezaiften gördüğümüzü arzederiz. müstakille hiçbir sebep ve bahane ile yekdiğerinden ayrılmak imkanı tasavvur edilemeyen bir kül olup saadet ve felakette iştirak-i tammı kabul ve mukadderatı hakkında aynı maksadı hedef ittihaz ederler. Bu mıntakada yaşayan bil cümle anasır-ı islamiye yekdiğerine karşı hürmet-i mürekabile ve hissi fedakarİ ile meşhun ve vaziyer-i ırkıye ve içtimaiye ve şerait-i muhitiyelerine riayetkar öz kardeştirler. ur d. masarifi, istitlaat vasıtaları tedariki, icar, müstahdemin maaşı, kırtasiye ve ımıhaberat-ı telgrafiye ücreti gibi ağır ve oldukça haiz-i ehemmiyet masarifat ithaline mecbur olduğunudan ve Moskof çizmesi, Ermeni baltası altında ezilmiş olan şehrimiz yalnız başına bu fedakarlığı ifa kudretine malik olmadığından kazalarımız ahalisinin hamiyyetine de müracaat etmek mecburiyetindeyiz. Kasım 1998 1 ,;.; 1 1 1 Şorki Anadolu Vilayeti 1 Erzurum Kongresi Beyannamesi 1 1 1 1 1 L ri için kuvva-yi milliyeyi amil ve idareyi milliyeyi hakim ur d. kılmak esastır. 3 - Her türlü işgal ve müdahale, Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine matuf telakki edileceğinden müttehiden müdafaa ve mükavemet esası kabul edilmiştir. Hakimiyet-i siyasiye ve muvazene-i içtimaiyeyi muhil olacak surette anasır-ı hıristiyaniyeye yeni bir takını imtiyazat ita,ı;ı kabul edilmeyecektir. iv ak 4 - Hükümet-i merkeziyenin bir tazyik-i düveli karşısında buraları terk ve ihmal ıztırannda kalması ihtimaline göre makam-ı hilafet ve saltanata merbutiyeti ve mevcudiyet ve hukuk-u milliyeyi kafi! tedabir ve mukarrerat ittihaz olunmuştur. ötedenberi birlikte yaşadığımız müslimenin kavanini devlet-i osmaniye ile müeyyet hukuk-u müktesebelerine tamamiyle riayetkarız. Mal ve can ve ırzlarının masuniyeti zaten mukraziyar-ı diniye, ananat-ı milliye ve esasat-ı kanuniyemizden olmakla bu esas kongremizin kanaat-ı umumiyesiyle de teyit olunmuştur. 5 - Vatanımızcia anasır~ı gayrı 6 - Düvel-i itilafiyece mütarakenin imza olunciuğu 30 Teşrinievvel sene 1334 tarihindeki hududumuz dahi- 1 - Trabzon Vilayeti ve Canik Sancağı ile Viiayar-ı Şarkiye namını taşıyan Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Mamuretilaziz, Van, Bitlis vilayeti ve bu saha dahilindeki elviye-i müstakille hiçbir sebep ve bahane ile yekdiğe­ rinclen ve camia-i Osmaniyeden ayrılmak imkanı tasavvur eelilmeyen bir küldür. Saadet ve felakette iştirak-i tamı kabul ve ımıkadderatı hakkında aynı maksad-ı hedef ittihaz eyler. Bu sahada yaşayan bil-cümle anasır-ı islamiye yekdiğerine karşı mürekabil bir hiss-i fedakarİ ile meşhun ve vaziyer-i ırkiye ve içtimaiyelerine riayetc kar öz kardeştirler. linde kalan ve her mıntıkasında olduğu gibi Şarki Anadolu vilayetlerinde ele ekseriyet-i kahireyi islamlar teşkil eden ve harsi, iktisadi tefevvuku müslümanlara ait bulunan ve yekdiğerinden gayr-i kabili infikak öz kardeş olan din ve ırktaşlarımızla meskun memalikimizin mukasemesi nazariyesinelen bil-külliye sarf-ı nazarla mevcudiyetimize, hukuk-u tarihiye, ırkıye ve diniyemize riayet eelilmesine ve bunlara mugayir teşebbüslerin terviç olunmamasına ve bu suretle tamamİyle hak ve adle müstenit bir karara intizar olunur. w 1 rs 1 .a 1 1 1 w 1 Mütarekenin akdini müteakıp gittikçe artan ahid şi­ kenane muamelat ve İzmir, Antalya, Adana ve havalisi gibi aksam-ı mühimmei memalikimizin fiilen işgali ve Aydın Vilayeti'nde ika edilen tahammülsüz Yunan fecaayi ve Ermenilerin Kafkasya dahilinde hudutlarımıza kadar dayanan katliam ve imha-yı islam siyaseti ile istila hazırlıkları ve Karadeniz sahilinde Pontos hayalini tahaki(Lik ertirmek gayesiyle hazırlıklar yapılması ve sırf bu maksatla Rusya sahillerinden akın, akın muhacir namı altında gelen yabancı Rumların, bumeyanda da müsellah eşkiya çetelerinin sevk ve eelbedilmesi gibi hadisat karşısında mukaddes varanın inkisam ve inhilal tehlikesini gören milletimiz, hiçbir irade-i milliyeye istinat etmeyen hükümet-i merkeziyemizin bu alam ve fecayie çare olmayacağına emsal-i meşumesi ile kani ve bir çok müessirat tahtında ihtimal ki daha elim ve gayri kabili hazmü kabulül-fehm ve kabiil-i mukarrerata da serfüru edeceğinden tamamİyle endişenak bulunuyor. Binaenaleyh kendini en yakın ve en luınin tehlikeler karşısında gören Şarkı Anadolu viiayar-ının mukaddesatını bizzat muhafaza gayesi ile her taraftan vicdan-ı milliden doğ-muş cemiyerlerin iştiraki ile ahiren münakit olan Erzurum Kongresi 7 Ağustos sene 1335 tarihinele mesaisine hitanı vererek bilütfihitaala berveçhiati mukarreratı ittihaz etti. w 1 1 1 1 or 1 g B E L G E L E R 7 - Milletimiz insani, asri gayeleri tebcil ve fenni, nai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh devlet ve milletimizin dahili ve harici istiklal ve va- 2 - Osmanlı vatanının tamamİyeri ve İstikial-i millimizin temini ve makam-ı saltanat ve hilafetin masuniye- Scrbcsti sİ­ 53 Kasını 199ii B E L G E L E R men ve bila ifatei zaman toplanınası ve bu suretle nıu­ kadderat-ı millet ve memleket hakkıııda ittihaz edilecek bil-cümle mukaneran meclis-i millinin murakabesine arzetmesi mecburidir. tamamisi mahfuz kalmak şartıyle altıncı maddede musarrah hudut dahilinde milliyet esaslarına riayetkar ve memleketİnıize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin fenni, sınai, iktisadi muavenetini memnuniyetle karşılarız. Ve bu şerait-ti adile ve insaniyeyi muhtevi bir sulhtın da acilen tekarrürü selamet-i beşer ve sukün-u alem nanıma ahassi amal-i milliyemizdir. tanımızın tarafından or mukadderatını bizzat tayin ettiği bu tarih-i devirde hükümet-i merkeziyemizin de irade-i milliyeye tabi olması zaruridir. Çünkü irade-i milliyeye gayrı müstenit herhangi bir heyet-i hükümetin indi ve şahsi mukarreran milletçe mutağ olmadıktan baş­ ka haricen de muteber olmadığı ve olmayacağı şimdiye kadar mesbuk efa! ve netayiç ile sabit olmuştur. Binaenaleyh milletin içinde bulunduğu hal-i zacret ve endişeden kurtulmak arelerine bizzat tevessülüne hacer kalmadan hükümet-i merkeziyemizin meclis-i milliye he- müntehip bir (heyet-i temsiliye) kabul ve bunlardan bil-itibar vilayet merkezine kadar mevcut teşkilat-ı milliye tevhit ve teyit olunmuştur. 10 - Kongre ur d. 8 - Milletierin kendi Kongre Heyen' ak Sivas Kongresi Beyannamesi iv Bütün milletçe malum olan mehaliki hariciye ve ciahiliyenin tevlit etmiş olduğu intihabı milllden doğan kongremiz kararı atiyeyi ittihaz etmiştir: 1 - Devleti Aliyeyi Osmaniye ile Düveli İtilafiye aramünakid mütarekenamenin imza olunciuğu 30 Teşrinievvel 1334 tarihindeki hududumuz dahilinde kalan ve her noktası islam ekseriyeti kahiresi ile meskun olan memaliki Osmaniye aksamı yekdiğerinden ve Camiai Osmaniyeden gayri kabili tecezzi ve hiç bir sebeple iftirak etmez bir kül teşkil eder. Mamaliki mezkurede yaşayan bilcümle anasın İsla_miye, yekdiğerine karşı hürmeti mürekabile ve fedakarlık hissiyan ile meşhun ve hukuku ırkiye ve içtimaiyeleriyle muhitlerine tarnamiyle riayetkar öz kardeştirler. w .a rs sında w w 2 - Camiai Osmaniyenin tamamİyeri ve İstikiali millimizin temini ve makamı muallayı Hilafet ve Saltanatın masuniyeti için Kuvayı Milliyeyi amil ve İradei Milliyeyi hakim kılmak esası kat'idir. 3 - Memaliki Osmaniyenin herhangi bir cüz'üne karvaki olacak müdahele ve işgale ve bilhassa vatanımız dahilinde müstakil bir rumluk ve ermenilik teşkili gayesine matuf harekata karşı Aydın, Manisa, Balıkesir cephelerinde mücahedan milliyede olduğu gibi müttehiden müdafaa ve mukavemet esası meşruu kabul edilmiştir. şı Serbest! 1 1 1 1 g 9- Vatanımızın maruz kaldığı alam ve hadisat ile ve tamamen aynı maksatla vicdan-ı milliden doğan cemiyederin ittihat ve ittifakından hasıl olan kitlei umumiye bu kere (Şarki Anadolu Müdafaay Hukuk Cemiyet) ünvaniyle revsim olunmuştur. işbu cemiyet her türlü fn·kacılık cereyanlarından hilliyen aridir. Bil-cümle islam vatandaşları, Cemiyet'in aza-yi tabiiyesindendir. 1 1 1 4 - Ötedenberi aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bilcümle enasırı gayri müslimenin her türlü masavan hukukiyeleri tamamİyle mahfuz olduğundan, anasın mezküreye hakimiyeti siyasiye ve muvazenei içtimaiyemizi ihlal edecek imtiyazat itası kabul edilmeycektir. 5 - Hükümeti Osmaniye bir tazyiki harici karşısında, memleketimizin herhangi bir cüz'ünü terk ve ihmal etmek iztirarında bulunduğu takdirde, Makamı Hilafet ve Saltanada vatan ve miletin masuniyet ve tamamiyerini kafi] hertürlü tedabir ve mukarrerat ittihaz olunmuştur. 6 - Düveli İtilafiyece mütarekenamenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel 1334 tarihindeki hududumuz dahilinde azİm ekseriyeti islamiye ile meskun olan ve harsi ve medeni faikiyeti müslümanlara ait bulunan vahdeti mülkiyemizin taksimi nazariyesinden bilkülliye feragatle, bu topraklar üzerindeki hukuku tarihiye, ırkıye, diniye ve coğrafyamıza riayet edilmesine ve buna mugayir teşebbüsatın iptaline ve bu suretle hakku adle müstenit bir karar ittihaz olunmasına intiza ederiz. 7 - Milletimiz insani, asri gayeleri tebcil ve fenni, sı­ nai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder. Binaenaleyh Devlet ve milletimizin dahili ve harici isriklal ve vatanımızın tamamisi mahfuz kalmak şartıyle 6. maddede musarraf hudut dahilinde milliyet esaslarına riayetkar 54 Kasım 19n 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ~· '" 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 g 10- Anadolu ve Rumeli Müdafaı Hukuk Cemiyetinin 4 Eylül 1335 tarihinde Sivas şehrinde inikad eden umumi kongresi tarafından maksadı mukaddesi takip ile tişkalıt umumiyeyi idare için birHeyeti Temsiley intihap edilmiş ve köylerden vilayet merkezlerine kadar bilcümle teşkilatı milliye takviye ve tevhid olunınuştur. Sivas Umumi Kongre Heyeti. rs iv .a Osmanlı kavminin hükümdarlarına karşı asırlardan beri muhafaza eylediideri rabıra-i kudsiye müttehide nıanız kaldığı son felaketler müvacehesinde bir kat daha kesb-ı kuver ermiş olup bütün alem-i islam için bugün dahi kavi ve mukaddes bir istinadgah ve yegane penah teşkil eylemektc olan Makam-ı Hilafet-i İslamiye ve Saltanat-ı Osmaniye'nin te'min-i beka ve mahafası gayesi Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyet'nin hedef-i asiisi olduğu müdelielen şerh ve rafsil edildikten sonra uımımi kongrenin fi l l Eylül 1335 tarihli beyannamesi mevaddının tezkirine başlandı. w 1 20 Tişrin-i eve] 1 22 Tişrin-i evel 1335 tarihine kadar Amasya'da Bahriye Nazırı Salih Paşa hazretleriyle Anadolu ve Rumeli Mudafa'ai Hukuk Cemiyeri Heyeti Temsiliyesi azasından Mustafa Kemal Paşa hazretleri, Rauf ve Bekir Sami beyefendiler hazaratı arasında ceryan eden müzakcratın zabıtnam_esidir: w 1 1 Bu cemiyet, her türlü fırkacılık cereyanlarından ve külliyen müberra ve münezzehtir. Bilcümle müslüman vatandaşlarımız bu cemiyetinazayi tabiiyesindendirler. ihtirasatı şahsiyeden Amasya Protokolü Tutanağı w 1 1 faai Hukuk Cemiyeri) unvanı ile revsim olunmuştur. or 8 - Milletierin kendi mukadderatını bizzat tayin ettiği bu tarihi devirde hükümeti merkeziyemizin de iradei milliyeye tabi olması zaruridir. Çünkü iradei milliveye gayri müstenit herhangi bir heyeti hükümetin indi ve şahsi mukarreratı milletçe muta olmadıkran başka haricen de muteber olmadığı ve olamayacağı, şimdiye kadar mesbuk efa! ve netayiç ile sabit olmuştur. Binaenaleyh, milletin içinde bulunduğu hali zecrat ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat tevessüle hacet kalmadan, hükümeti merkeziyemizin Mecliis Milliye hemen ve bilaifatei vakit toplanması vu bu suretle mukadderatı millet ve memleket hakkıcia ittihaz eyleyeceği bilcümle mukarreratı Meclisi Millinin murakabesine arz ermesi mecburidir. 9 - Vatan ve milletimizin maruz olduğu mezalim ve alam ve tamamen aynı gaye ve maksatla vicdanı milliden doğan vatanİ ve milli cemiyederin ittihacimdan mütehassıl kitlei umumiye bu kerre (Anadolu ve Rumeli Müda- d. 1 1 1 1 1 ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi devletin fenni, sınai, iktisadi muavenatını memnuniyetle karşılarız. Ve bu şeraiti adileve ihsaniyeyi muhrevi bir sulhün de acilen takarrürü, selameti beşer ve sükunu alem narnma ahassü arnali milleyemizdir. ak ur 1 1 - Beyannamenin birinci maddesinde Devlet-i Osmaniye'nin tasavvur ve kabul edilen hududu Türk ve Kürdlerle meskun olan araziyi ihtiva eylediği ve Kürdlerin Camiayİ Osmaniye'den ayrılması imkansızlığı izah edildikten sonra bu hududun en asgari bir taleb olmak Serbest! 55 üzere temin-i istihsali lüzumu müştereken kabul edildi. Maahaza ecanib tarafından Kürellerin İstikiali maksadı zahirisi altında yapılmakta olan tezviratın önüne geçmek için de bu hususun taheliden Kürdlerce malum olması hususu tebyin edildi. Halen ecnebi taht-ı işgalinde bulunan menatıktan Kilikyayı Fransız ve İngilizlerin Arabistan ile Türkiye arasında bir mevkiyi tampon vücuda getirmek maksadıyla ana vatandan ayırmak arzusunda bulundukları mevzu-ı bahs edildi. Anadolu'nun en koyu Türk muhiti ve en mahsuldar ve zengin bir mıntıkası olan bu kıt'anın hiçbir suretle ayrılmasına muvafakat edilmeyeceği Aydın'a gelince bununda daha kat'] bir ulviyetle ecza-yı vatandan gayr-ı kabul infikak olduğu esas-ı umumiyle kabul edildi. Trakya meselesine gelince burada da İngilizlerin ve Bulgarlar ile Türkler arasında atıyen bu iki devletin müştereken hareketlerine mani olmak maksadıyla, zahiren bir hükümet-i müstakile ve hakikatte bir müstemleke te'sisi ve bu halde Şarkı Trakya'dan dahi Midye-Enez hattına kadar olan mıntıkayı bizden ayır­ mak arzusunda olmaları dahi derpiş edildi. Fakat Edirne'nin ve Meriç hududunun bir hükümet-i nıüstakile-i İslamiyeye ilhak edilmek için dahi olsa hiçbir suretle Fransızların Kasını t9n 1 B E L G E L E R terkine rıza gösterilmem esi esas-ı müştereken tasvib edildi. Ma'ahaza bütün bu madde muhteviyatı hakkın­ da heyet-i teşri'iyenin vereceği en son kararı bit-tabi müta'dır. olması meşrut değildir. Mezkur dördüncü maddede mevzu-i bahs olan ve fazla imtiyazat verilmemesine hsal bir hedef olarak kabul lazımül-isti gaye olan ma'tuf babcia ve gerek hak-ı habu edilmiştir. Ma'ahaza gerek yatının müdafaası emrindeki metalib-i sairemize aid hususatında meclis-i millinin re'yi ve kararı mutadır. anasır-ı Hıristiyaniyeye mühalde ictima'ı muvafık görüldü. Meclis-i millinin ictima'ından sonra derece-i .emniyet ve mahfuziyet i tayin edeceğinden emniyet-i tamame görüldüğü takdirde cemiyet, heyet-i temsiliyesinin ilgasıyla teşkilat-ı hazırasının hedef-i mesa'isinin tayini maba'dehu tasrih olunciuğu vechile kongre makamına ka- w .a rs iv 3 - Beyannam enin yedinci maddesine nazaran istiklalimizi tamamen mahfuz kalmak şartıyla fenni, sınai ve iktisadi ihtiyacımızın suret-i tesviyesi hususu münakaşa edildi. Memleketi mize pek çok sermaye dökecek olan bir devletin umur-u maliyemiz üzerinde bir hak-ı mürakebeye malik olması zaruri olacağından derece-i şümu­ lü kestirileme yen bu hakkın mürakaben in istiklalimizi ve ınenafi-i hakikiye-i milliyemizi zarardicle etmeyecek vecihle mütahassıslarca esaslı bir surette düşünülerek tahdid ve teshitden sonra meclis-i millice tensib edilecek surerde kabulü tezekkür olundu. w 4 - ll Eylül 1335 tarihli Sivas Kongresi mükarrera tın mevad-ı sairesi de Meclis-i Mebusan'ın kabulünü iktaran eylemek şartıyla esası itibariyla müvafık görüldü. w 5 - Bundan sonra Sivas Kongre'sin i fi 4 Eylül 1335 tarihli mükarreratın teşkilat kısmına aid onbirinci maddesi ınühteviyatı olan Anadolu ve Rumeli Müdafaayi Hukuk Cemiyeri'n in vazını ve bundan sonraki şekl ve saha-i fa'aliyeti hususu mevzu-ı bahs oldu. im olacak olan ictiına'i mahsuscia kararlaştırılacaktır. Meb'usanın intihabında serbesti-i tam bulunması luzumu Hükümet-i seniyye'ce emr buyurulmuş olması hasebiyle intihabatın icrasında Cemiyet-i Heyet-i Temsiliyesi'nce edna bir müdahale vaki olmamaktadır. Meb'usan meyanında İttihat ve Terakkiye mensub ve o devrin siyasetinde zi-medhal eşhası bulunduğu takdirde bunların irilaf devletlerince iyi bir nazarla görülmeyeceği tabi'i olduğundan bu kabil eşhasın meb'us intihab edilmesine meydan verilmemek için Heyet-i Temsiliye'ce irşad suretinde suret-i münasebet e bazı telkinat yapılması muvaffık olacağı da düşünüldü ve müvaffık görüldü. Bu babcia kabulü arz olunan tarz merbuttur. işbu zabıtname iki nüsha olarak Amasya'da tahrir ve Bahriye Nazırı Salih Paşa hazretleriyle Heyet-i Temsiliye aza-yı mühtereme si arasında teati edildi. Bu madde de irade-i milliyeyi hakim kılacak olan meclis-i milli'nin hukuk-ı teşri'a ve mürakabes ine emniyet ve serbesti ile sahip olduktan ve bu emniyet meclis- Serbest! 1 1 g or Meclis-i Milli'nin İstanbul'da tamamen hal-ı emniyette serbest olarak icra-yı vazife edebilmesi şarttır. Bunun şerat-i hazıraya göre ne dereceye kadar temin edilebileceği teemül edildi. İstanbul'un ecnebi taht-ı işga­ linde bulunması hasebiyle meb'usanın vazife-i teşri'iye­ lerini hakkıyla ifaya pek müsaid olamayacağı fikri hasıl oldu. Yetmiş seferinde Fransız'ların Liyon' da ve ahiren Almanların ve Weimar'da yaptıkları vechle sulhün akdine kadar müvakkate n meclis-i millinin Anadolu'd a Hükümet-i Seniyye'nin tensib edeceği emin başka bir ak ur alınmıştır. Cemiyet'in programını kabul eden meb'usan Cemiyet'in nizamname sinde müşarrah olan müralıhas­ lar adüv telakki edilerek akdedecekl eri ictima-i malısu­ su kongre makamına kaim olabiliyor. d. 1 - Beyannam enin dördüncü maddesind e anasır-ı müslimeye hakimiyet siyasi ve müvazenet-i ictimaiyemizi ihlal edecek mahiyetde imtiyazat irasının kabul edilmeyeceğine dair olan fıkra ehemmiyetli bir surette tezekkür olundu. Bu kaydın istiklalimizi fi'len te'min için istihsali mubrem bir taleb mahiyetind e telakki edilmesi ve bundan yapılacak en ufak bir fedakarlı­ ğın istiklalimiz i esaslı bir suret'de rahnedar eyleyeceği dermeyan edildi. Anasır-ı gayr-ı müslimenin asırlardan beri haiz oldukları bazı imtiyazatın devletin bugünkü hattı acz ve ıztırarında ilgası müşkil olduğu da nazar-ı gayr-ı itibara i milliyece te'yid edildikten sonra Cemiyet'in şekli kongre kararıyla tayin edileceği mütadır. Burada mevzu-i bahs olan kongrenin şimdiye kadar vukubulan Erzurum ve Sivas kongreleri gibi hariçte ayrı bir kongre halinde 1 1 Anadolu ''e Rumeli !11üdafaa-.vi- Hukuk Cemiveri He.ı·er-i Temsiliyesi nanıma Bekir Sami, Hüseyin Rauf, Mustafa Kemal 56 Kasını 199}-1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1~ 1 1 B E L G E L E R 1 1 1 1 1 1 1 ur d. Madde 6- Milli ve iktisadi inkişafatımız dairei imka- na girmek ve daha asri bir idareyi muntazama şeklinde tedvir-i umura muvaffak olabilmek için her devlet gibi bizim de temin-i esbab-ı inkişafatımızda istikial ve serbesti-itamme mazhar olmamız üssülesası hayat ve bekamızdır. Bu sebeple siyasi, adli, mali ve saire inkişafatımı­ za mani kuyuda muhalifiz. Tahakkuk edecek duyunatı­ mız şeraiti tesviyesi de bu esasata mugayir olmayacaktır. 28 Kanunusanİ 1336 (1920). (Meclis-i Meb'usan Zabıt Ceridesi, Dördüncii Devre-i İntilıabiye, İçtima-i Fevkalade, 17 Şubat 1336 (1920) in'ikadı, s. 115). , (1} Misak-ı Milli'nin piyasada dolaşan latin harflerine çevrili metinlerinde bu sözciik "ırk en" olarak yer almaktadır. Bu da Millet Meclisi Zabıt Ceridesi'ndeki Misak-ı Milli metinlerinde sözciiğiin yanlış yazılmasından ileri gelmektedir. Sina Akşin Genelkurmay Askeri Tarih Başkanlığı'ndaki Atatürk Özel Arşivi'nde yer alan Misak-ı Milli'nin Mustafa Kemal'in el yazısı metinde bıı sözcii,ğiin "irfanen" olarak geçtiğini belirtiyor ve kitabında Misak-ı Milli metııinde bu sözcüğtı, ''irfanen" olarak yer veriyor (Sina AKŞİN, İstanbul Hükümetleri ve Milli Miicadele Cilt II. Son Meşrutiyet (1919-1920), slı. 317, İşbankası Kültür yayınları, 1998, Ankara). "Irken" sözcüğiine bir itiraz da Jvlete Tuncay 'dan gelmektedir. Mete Tuncay sözciiğii "Örfen" olarak okııyor (Mete Tuncay, "Misak-ı Milli'nin Birinci Maddesi İstüne", Birikim, Ağustos-Ey­ lii/1976, no. 18119, istanbul). Sözcüğiin Millet Meclisi Zabıt Ceridesi'ndeki yazımı esas almdığında, metin tüm anlamını yitirmektedir; çiinkii bu durumda "ırken" sözcüğü metinde aynı cümlede biri birini red eden anlamda iki defa yer almaktadır; birinc/sinde "hattı mütareke dahilinde dinen, ırken ve aslen miittelıit" sözleriyle, Misak-ı milli sımrlan içinde hiçbir ırk farklılığma yer verilınez­ ken; onu izleyen diğer kulammmda ise, "ve yekdiğerine hürmeti müregabile fedekarlık lıissiyatiyle meşlıun ve hukuku ırkiye ve ictiınaiyeleriyle şeraiti muhitelerine taınamiyle riayetkar" sözleriye aynı sınırlar içinde farklı Islam ırk ı'e toplumsal unsurların yarıuı­ da ve farklı bölgesel özelliklerin varlığmdan da söz edilmekte "e bıı farklı ırklara ve toplumsal özelliklere sahip toplulukların karşılıklı birbirlerinin bıı özelliklerinden doğan haklarına saygı gostereceklerindeıı söz edilmektedir. Bu nedenle biz, bu konuda resmi tarifıçi Sina Akşin 'e itibar ederek on un kira bın da yer verdiği ]\,iisak- Milli metııiııi esas alarak aktardık. si v kaldıkları zamanda ammeleriyle anavatana iltihak etmiş olan elviye-i selase için ledelicap tekrar serbestçe aray-ı amıneye müracaat edilmesini kabul ederiz. Madde 2 - Ahalisi ilk serbest aray-ı Madde 3 -Türkiye sulhüne talik edilen Garb-i Trakya vaziyer-i hukukeyesinin tespiti de sekenesinin kemal-i hurriyetiyle beyan edecekleri araya tebaan vaki olmalıdır. Madde 4 - Makarr-ı Hilafet-i İslamiye ve Payiraht-ı Seniyye ve Merkez-i Hükümet-i Osmaniye olan İstanbul şehri ile Marman-a Denizi'nin emniyeti her türlü halelden masun olmalıdır. Bu esas mahftız kalmak şamyle Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının ticaret ve münakalatı aleme küşadı hakkında bizimle sair bilumum alakadar devletlerin müttefikan verecekleri karar Saltanat-ı muteberdir. Serbest! or g İtilafiye ile muhasımları ve bazı tekerrür eden esasat-ı alıdiye ciairesinde ekalliyetler hukuk-u - memalik-i mütecaviredeki müslüman ahalinin de aynı hukuktan istifade etmeleri emniyesiyle- tarafımızdan teyit ve temin edilecektir. Madde 5 - Düvel-i müşerikleri arasında ak Madde 1 - Devlet-i Osmaniye'nin münhasıran Arap ekseriyetiyle meskun olup 30 Teşrinievvel 1918 tarihli Mütareke'nin hin-i akdinde muhasım orduların işgali altında kalan aksamının mukadderatı, ahalisinin serbestçe beyan edecekleri araya_tevfikan tayin edilmek lazım geleceğinden mezkur hatt-ı mütareke dahil ve haricinde dinen, irfanen 111 , emelen müttehit ve yekdiğerine karşı hürmet-i mürekabile ve fedakarlık hissiyariyle meşhun ve hukuk-u ırkiye ve içtimaiyeleriyle şerait-i muhitiyelerine tamamiyle riayetkar Osmanlı İslam ekseriyetiyle meskun bulunan aksamın hey' eti mecmuası hakikaten veya hükrnen hiçbir sebeple tefrik kabul etmez bir küldür. w 1 Meclis-i Meb'usan azalan, İstikial-i devlet ve istikbal-i milletin, haklı ve devamlı bir sulhe nailiyet için ihtiyar edebileceği fedekarlığın hadd-i azamisini mutazaının olan esasat-ı atiyeye temami-i riayetle mümkünüttemin olduğunu ve esasat-ı mezkure haricinde payidar bir Osmanlı saltanat ve Cemiyet'inin devam-ı vücudu gayr-ı mümkün bulunduğunu kabul ve tasdik eylemişlerdir: Osmanlı .a r 1 1 1 1 1 Meclis-i Meb'usanı'nın 17 Şubat 1336( 1920) onbirinci in'ikadının ikinci eelsesinde ittifakla kabul edilmiş olan metin). (Osmanlı w 1 1 1 1 Misak-ı Milli (Ahd-ı Milli Beyannamesi) w 1 1 1 57 Kasım 199X B E L G E L E R Madde 2- İcra kudreti ve teşri salahiyeri milletin yegane ve hakiki mümessili olan Büyük Milet Meclisinde tecelli ve temerkfız eder. Madde 3- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tairade olumır ve hükümeti "Büyük Millet Me- r~ıfından unvanını taşır. 1 selahiyettardır. İcra Vekilieri Heyeti içlerinden birini 1 Madde 9 - Büyük Millet Meclisi heyeti umumiyesi imihap olunan reis bir imihap devresi zarfın­ da Büyük Millet Meclisi reisidir. Bu sıfatla Meclis namı­ na imza vaz'ına ve Heyeti vekile mukarreratını tasdika kendilerine reis imihap ederler. Ancak Büyük Millet Meclisi reisi Vekiller Heyetinin de reisi tabiisidir. Madde 4 - Büyük Millet Meclisi, vilayetler halkınca mümehap azadan mürekkeptir. İdare Madde 10 - Türkiye, toğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet noktai nazarından vilayetlere, vilayetler kazalara münkaseın olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder. si v Madde 5 - Büyük Millet Meclisinin intihabı iki senede bir kere İcra olunur. imihap olunan azanın azalık müdderi iki seneden ibaret olup fakat tekrar imihap olunmak caizdir. Sabık heyet lahik heyetin içtimaına kadar vazifeye devam eder. Yeni imihabat İcrasına imkan görülmediği takdirde içtima devresinin yalnız birsene teındidi caizdir. BüyükMilet Meclisi azasının herbiri kendini imihap eden vilayetin ayrıca vekili olmayıp umum milletin vekilidir. .a r Vilayat Madde 11 - Vilayet, mahalli nınurda manevi şahsi­ yeri ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer'i , adil v~ askeri umur, beynelmilel iktisadi münasebet ve hükümetin umumi tekalifi ile menafii birden ziyade vilayata şamil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mi.icibince Evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti İçtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi Vilayet Şii­ ralarının salahiyeri dahilindedir. w Madde 6- Büyük Millet Meclisinin heyeti umumiyesi teşrinisani iptidasında davetsiz içtima eder. Ahidmı şer'iyenin tenfizi, umum kavanitadili, feshi, ve muahede ve sulh akti ve vatan müdafaası il:1m gibi hukuku esasiye Büyük Milet Meclisine aittir. Kavanın ve nizamat tanziminde muamelatı n::ısa erfak ve ihtiyacatı zamana evfak alıkarnı fıkhiye ve hukukiye ile adap ve muamelat esas ittihaz kılınır. Heyeti Vekilenin vazife ve mesuliyeti kanunu mahsus ile tayin edilir. Madde 7vaz'ı, Madde 12 - Vilayet Şuraları, vilayetler halkınca mümehap azadan mürekkeptir. Vilayet Şüralarının içtima devresi iki senedir. İçtima müdderi senede iki aydır. w w nin 1 tarafından ak cisi Hükümeti" sam eylediği devairi kanumı mahsub mecubince imihap kerdesi olan vekiller vasırası ile idare eder. Meclis, icrai hususat için vekiliere veçhe tayin ve ledelhace bunları tebdil eyler. ur d. Madde 1 - Hakimiyet bilakaydü şart milletindir. usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına ınüstenittir. İdare or g Teşkilat-ı Esasiye Kanunu 1 1 1 1 1 1 Madde 13 - Vilayet Şurası, azası meyanında İcra amiri olacak bir reis ile muhtelif şuabatı idareye memur azadan teşekkül etmek üzere bir idare heyeti imihap eder. İcra selahiyeti, daimi olan bu heyete aittir. 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Madde 8 - Büyük Millet Meclisi, hükümetinin inkı- Scrbesti 58 Kas ı nı )lJ ':!S 1 B E L G E L E R Madde 14- Vilayette Büyük Millet Meclisinin vekili ve mümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük ivlillet Meclisi Hükümeti tarafından tayin olunup, vazi- 1 1 1 1 1 Madde 16 - Nahiye, hususi hayatında muhtariyeti haiz bir manevi şahsiyettir. 1 Madde 17- Nahiyenin bir bir de müdürü vardır. 1 1 Madde 18 - Nahiye şürası, nahiye halkınca doğru­ dan doğruya müntehap azadan tekekküp eder. Kaza Nahiye bir idare heyeti ve or reran daimi surette murakabe ederler. Madde münferide İşbu kanun tarhi neşrinden itibaren meri olur. Ancak elyevm münakit Büyük Millet Meclisi 5 Eylül 1336 tarihli nisabı müzakere kanununun birinci maddesinde gösterildiği üzere gayesinin husulüne kadar müstemirren müçtemi bulunacağı cihetle işbu TeşkiLatı Esasiiye Kanunundaki 4., 5., 6. maddeler gayenin husulüne elyevm mevcut Büyük Millet Meclisi adedi mürettebiniıı sülüsan ekseriyetle karar verildiği takdirde ancak yeni intihabden itibaren meriyül icra olacaktır. .a rs iv ak şürası Madde 23- Umumi müfettişlik mıntıkalarının umumi surette asayişinin temini ve umunı devair muamelatımn teftişi, umumi müfettişlik mıntıkasındaki viiayetierin müşterek işlerinde ahengin tanzimi vazifesi umumi müfettişiere mevdudur. umumi n1üfettişler devletin umumi vezaif ile mahalli idarelere ait vezaif ve mukar- d. Madde 15 - Kaza yalnız idari' ve inzibati' cüzü olup manevi şahsiyeri haiz değildir. İdaresi, Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından mansup ve valinin emri altında bir kaymakama mevdudur. Madde 19 - İdare heyeti ve nahiye müdürü, nahiye şüra~ı tarafından imihap olunur. w Madde 20 - Nahiye şürası ve idare heyeti kaza!, iktisadi' ve mali' salahiyeri haiz olup bunların derecetı kavanini mahsusa ile tayin olunur. w 1 1 1 1 1 1 1 1 l Umumi müfettişlik Madde 22 - Vilayetler, iktisadi ve ictimai münasebetleri itibariyle birleştirilerek, umumi müfettişlik kıta­ ları vücuda getirilir. w 1 fesi devletin umumi' ve müşterek vezaifini ruyet etmektir. Vali, yalnız devletin umumi vezaifile mahalli vezaif arasında tearuz vukuunda müdahale eder. Madde 21 - Nahiye, bir veya birkaç köyden mürekkep olduğu gibi birkasaba da bir nahiyedir. ur 1 g 1 .~nhcsti 59 Kasıııı l '!'!.'; (Düstur, m, 1, s. 196, 199) 1 B E L G E L E R 1 1 or g 1 1 1 1 1 .a rs iv ak ur d. Kürtlere Mahalli Muhtariyet Ahmet Emin Bey- Kürt meselesine temas buyurmuş­ tunuz. Kürtlük meselesi nedir? Dahili bir mesele olarak temas buyurursanız zim 1 1 1 Esasiye Kanunu mucibince zaten bir nevi mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir. O halde hangi livanın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türki- çok iyi olur. Gazi Paşa - Kürt meselesi: Bizim yani Türklerin menfaatine olarak da katiyyen mevzubahis olamaz. Çünkü malumualiniz bizim hudud-u milliyemiz dahilinde mevcut Kürt anasır o surette tavattun etmiştir ki pek mahdut yerlerde haiz-i kesafettir. Fakat kesafetlerini kayb ede ede ve Türk anasırının içine gire gire öyle bir w ye'nin halkı mevzubahs olurken onları da beraber ifade lazımdır. ifade olunmadıkları zaman bundan kendileri- w ne ait mesele ihdas etmeleri daima variddir. hudut hasıl olmuştur ki Kürtlük narnma bir hudut çizmek isterse Türklüğü ve Türkiye'yi mahvetmek lazım­ dır. Faraza, Erzurum'a kadar giden, Erzincan'a, Sivas'a kadar giden, Harput'a kadar giden bir hudut aramak w Teşkilat-ı 1 1 Şimdi Tür- 1 bu iki unsur bütün menfaatlerini ve mukadderatlarını tevhid etmiştir. Yani onlar bilirler ki bu müşterek bir şeydir. Ayrı bir hudut çizmeye kalkışmak doğru olmaz. 1 lazımdır. İstanbul gazetecileriyle İzmit Kasrı Görüşmesi, .Mustafa Kemal, nazar-ı Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923)., Kaynak Yayınları. Birinci leyh başlıbaşına bir Kürtlük tasavvur etmekten ise bi- Serbest! Basım. 60 1 kiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin ve hem de Türklerin sahib-i selahiyer vekillerinden mürekkeptir ve 16-17 Ocak 1923 Ve hatta, Konya çöllerindeki Kürt aşairini de dikkatten hariç tutmamak lazım gelir. Binaena- 1 Kasım Haziran 1993. s. 104, 105. 1 1 J 998 1 B E L G E L E R 1 1 1 1 1 1 l d. ak ur mahalli idareler tesisi esbabını inzar etmek ve bu suretle kalben bize merbutiyetlerini temin etmek, Kürt rüesasının, mülki ve askeri makamada tavzif ederek bize merbutiyetlerini tarsin etmek gibi hutud-u umumiye kabul olunmuştur. rs iv .a 2 - Milletierin kendi mukadderatlarını bizzat idare etmeleri hakkı bütün dünyada kabul olunmuş bir prensiptir. Biz de bu prensibi kabul etmişizdir. Tahmin olunduğuna göre Kürtlerin bu zamana kadar idareyi mahalliyeye ait teşkilatlarını ikmal etmiş ve rüesa ve müteneffizanı bu gaye namına bizim tarafımızdan kazanılmış olması ve reylerini ihzar ettikleri zaman kendi · mukadderatlarına zaten sahip olduklarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi idaresinde yaşamaya talip oldukları­ nı ilan etmelidir. Kürdistan'daki bütün mesainin bu gayeye müstenit siyasete tevcihi El-cezire Cephesi Kumandanlığı'na aittir. w 1 1 1 1 1 1 1 - Tedricen bütün memlekette ve vasi mikyasta halk tabakatının alakadar ve müessir olduğu surette idareyi mahalliyeler ihdası siyaseti dahiliyemiz icabındandır. Kürtlerle meskun menatıkta ise hem siyaset-i dahiliyemiz ve hem de siyaset-i hariciyemiz noktayİ nazarından tedricen mahalli bir idare ihdasını iltizam etmekteyiz. doğrudan doğruya w 1 1 Kürdistan hakkında Büyük Millet Meclisi Vekiller Heyeti'nin El-cezire Cephesi Kumandanlığı'na talimatıdır: w 1 1 1 l<ürtlere Mahalli idare or g 1 1 3 - Kürdistan'da Kürdlerin Fransızlar ve tahsisen Irak hududunda İngilizlere karşı husumetini müsellah müsademe ile gayr-ı kabili tadil bir dereceye vardırmak ve ecnebilerle Kürtlerin itilafına mani olmak tedricen Scrbestl 61 4 - Kürdistan siyaseti dahiliyesi El-cezire Cephesi Kumandanlığı tarafından tevhid ve idare edilecektir. Cephe kumandanlığı bu babtaBüyük Millet Meclisi Riyaseti ile muhabere eder. Vilayetler tarafından takip olunacak hatt-ı hareketi tanzim ve tevhid edeceğinden rüesayı memurir-i mülkyenin bu hususta mercii de cephe kumandanlığıdır. S - El-cezire Cephe Kumandanlığı, idari ve adli veya mali tadilat ve islahata lüzum gördükçe bunun tatbikini hükümete teklif eder. El-cezire Cephe Hazretlerin'e. Kumandanı Mirliva Nihad Paşa Zata mahsustur. Büyük Millet Meclisi V ekiller Heyeti tarafından zatdevletlerine mahsus olmak üzere Kürdistan hakkında tanzim edilen talimat berveçhi, bela tebliğ olunur. ı Biiyiik Millet Meclisi Reisi. lviustaf?. Kemal, 22 -Temmuz 1922, TBMM Gizli Celse Zabıtları, C. 3. sh. 551, İş Bankası Yayınları. Kasını 199H 1 B E L.G EL ER 1 1 Türk ve Kürtlerin Vatanı ak ur d. or g Ulus ve Ulusal Sınıriorio ilgili Söylev ve Demeçler ve teferruata girmenin zamanı da değildir. inşallah, mevcudiyetimiz tahsil edildikten sonra (inşallah sedaları) kardeşler beyninde hal ve fasledileceğinden bırakıl­ mış ve teferruatına girişilmemiştir. Fakat esas olarak bu madde de mündemiçtir. rs iv (... ) devlet için milli yeni bir hudut kabul ettik. (... ) Bu hudut ordumuz tarafından silah la müdafaa olunduğu gibi aynı zamanda Türk ve Kürt anasırıyla meskun aksarnı vatanımızı tahdir eder. 24 Nisan 1920. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. I. 28 Aralık 1919 İkinci baskı, s. 30. .a Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. II. s. 12. Kardeş Kürtlerin Irki, İçtimai Coğrafi Hakları Milletierin Hudud-u Millisi Meclisi alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasın İslamiyedir. Samimi bir mecmuadır. ... İşte hudud-u millimiz budur dedik! Halbuki Kerkük şimalinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onları tefrik etmedik. Binaenaleyh muhafaza ve müdafaasiyle iştigal ettiğimiz millet bitta- w w w Serbest\ 62 1 1 1 1 1 1 1 Kongre (Erzurum Kongresi) bir hududu milli çizmiştir. (... )Bu hudut dahilinde tasavvur edilmesin ki, anasır-ı islamiyeden yalnız bir cins millet vardır. Bu hudut dahilinde Türk vardır. Çerkes vardır ve anasır-ı saire-i islamiye vardır. İşte bu hudut memzuç bir halde yaşayan bütün maksatlarını bütün manasıyla tevhidetmiş olan kardeş milletierin hudud-u millisidir (hepsi islam- bi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif anasır-ı İslamiyeden mürekkeptir. Bu mecmuayı teşkil eden her bir dır, kardeştir sesleri). Bu hudut meselesini tespit eden maddenin içerisinde büyük bir esas vardır. Fazla olarak unsur-u İslam bizim kardeşimiz ve menafii tamamen o da bu vatan hududu dahilinde yaşayan anasır-ı isla- · müşterek olan vatandaşlarımızdır ve yine kabul ettiği­ miyenin her birinin kendisine mahsus olan muhitine, miz esasatın ilk satırlarında bu muhtelif anasın İslami­ ye ki: Vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmet-i müreadatına, ırkına mahsusu olan imtiyazatı bütün samimiyetle ve mukabilen kabul ve tasdik edilmiştir. Bittabi kabile ile riayetkardırlar ve yekdiğerinin her türlü hukubuna ait teferruat ve tafsilat yoktur. Çünkü bu tafsilat kuna ırki, içtiınai, coğrafi hukukuna daima riayetkar İşte 1 1 1 Kasını l 'JLJS 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 i 1 yaşayamaz Mazide olduğu gibi isrikbalde de Türk ile tarih, aynı menfaat aynı hayat sahibi olakabul etmemek mümkün değildir. 00. aynı caklarını rg Baskı. I. s. 73-74. 17Haziran 1919 Şarkiyye Erzurum Kürtlerin Reyi Miidafai Hukuku Milliye Cemiye6 Şubesinin Kongreye Tevdi Eylediği Rapor .o Vilayet-i Erzurum Kongresi ile İlgili Belgeler, yayıma hazırla.ı•aıı Bekir Sıtkı Baykal, Tiirk İnkılap Tarihi Eıısritiisii Yayııı, s. 45. Hüseyin Rauf (Orbay) Heyeti Vekile Reisi Kürt Milleti va 3 Temmuz 1920 TBMM Gizli Celze ku Binaenaleyh onların arzuları hilafında bir şey yapbizde arzu etmeyiz. Bizce kat'i olarak nmayyen bir şey varsa, o da hududu milli dahilinde Kürt, Türk, Laz, Çerkes vesair bütün bu İslam unsurlar müşterekülmen­ faadır. Beraber çalışmaya karar vermişlerdir. (.oo) Hiç şüphe etmeyiniz ki Kürt, Laz vs. reyi sorulduğu zaman, bu reyi vereceklerdir. mayı rd Sureti umumiyede prensip şudur ki, hududu milli olarak çizdiğimiz daire dahilinde yaşayan anasın muhtelife-i İslamiye: yekdiğerine karşı ırki, muhiti, ahlaki bütün hukukuna riayetkar özkardeşlerdir. Zabırlan. I. s. 73. Karşılıklı Saygı (oo.) İngilizlerin Türkiye'de sakin Türk ve Kürtleri imha edebilmek için teşebbüsatlarının hepsi bu iki necip milletin vahdeti karşısında iflas etmiştir. Her türlü mefsedetleri din kardeşi, kan kardeşi, emel kardeşi olan insanların karşısında erinmiştir. Türkiye halkı ırken yekdiğerine karşı veya dinen ve harsen mi.ittehit, hürmet-i mürekabile . ve fedakarlık hissiyariyle meşhun ve ınukadderat ve menafii müşterek olan bir heyeti içtimaiyedir. Bu camiada hukuk-u ırkiy­ eye, hukuk-u içtimaiyeye ve şerait-i muhitiyeye riayeti siyaset-i dahiliyemizin esas noktalarındandır. Dahili teşkilar-ı idaremizele bu esas noktanın halk idaresinin bütün manayı şamiliyle layık olduğu derece-i inkişafa isal edilmesi siyasetiminin icabatındandır. Ancak, harici düşmaniara karşı daima ve daima müttehit ve mürenasit bulunmak mecrubiyeti de muhakkaktır. Türkler ("Kürtler" olacak) narnma söz söyleyecek yegane insanların bu Meclis-i Alide olduğnu pekala takdir ediyorlar. Ancak bu emellerinden sarfınazar etmiyorlar. Onun için her akalliyet mevzubahis oldukta, !isan akalliyeti, ırk akalliyeti, bilmem ne çıkarıyorlar. . Bizim murahhaslarımız bu hususu bir daha ihtar etmek istemişlerdir ki, Türkye halkı ile mukadderatları birdir, her şeyleri birdir, gayeleri, dinleri birdir. Akalliyetler bunlara teşmil olunamaz. Bugün Kürt için akalliyet mevzubahis etmek, Türk için akalliyet bahsetmek demektir. 25 Aralık 1922 Heyeti Vekile Reisi olarak, Lozan Söyleı• açıklaması 63 Ayrıca bkz. s. 1259). ve Demeçleri, I. 2. Basl(. s. 221. St:rbt.:sti Konferansı hakkıııdaki (TBMM Gizli Celse Zabıtları, II. s. 1153. 1 Mart 1922 Aratürk'ün (.oo) 00 w 1 ı Mayıs 1920 Ararürk'ün Söylev ve Demeçleri 2. Yaşayamaz oo· Yilayar-ı Şarkıyyede Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz si 1 1 1 1 1 Türk Kürtsüz Kürdün .a r 1 1 tekrar ve teyid ettik ve cümlemiz bugün samimiyetle kabul ettik. Binaenaleyh menafiimiz müşterektir. Tahsiline azınettiğimiz vahdet, yalnız Türk, yalnız Çerkes değil, hepsinden memzuç bir unsuru İslam dır. w 1 1 olduğunu w 1 1 B E L G E L E R Kasım 199:-: B E L G E L E R İsmet İnönü Yusuf Ziya Bitlis Mebusu Biz Türkler ve Kürtler Türk ve Kürtlerin Temsilcileri Milli Mücadele esnasında ve Lozan müzekareleri devam ederken. Kürtler umumi olarak Türk camiasında bulundular ve memleket birliğini muhfaza etmek, milli hükümeti kuvvetli bulundurm ak için arw ile vardırncı oldular. (... ) rg Lozan'dak i kurulumuz Türk ile Kürdün hepsini birden temsil etmektedir. 4 Ocak 1923 Goloğlu. .o Zabıt Geridesinden aktaran: Mahmut Sevr Muahedesiyle Kürtler, Türkler gibi vatanı tehlikeye maruz gördüler. Çünkü Sevr Muahedesi hükümlerine göre, Doğu Anadolu'd a Ermenistan hududu bitişiğinde bir Kürdistan Devleti kurulacaktı. Kürtler, Türk vatanının, bilhassa Doğu'da, Ermeni tehlikesine maruz kalacağını biliyorlardı. Milli Mücadelen in devamınca canla başla beraberlik gösterdiler. Sonra Lozan Muahedelesi yapılırken de, Kürtler vatansever olarak Türklerle beraber bulunmuşlardır. Kürtler, Ermeniler gibi Lozan'a gelip bize müracaat etmediler. Hatta biz Lozan'daki konuşmalarımızda milli davalarımızı "Biz Türkler ve Kürtler" diye bir millet olarak müdafaa ettik ve kabul. ettirdik. Şeyh Sait İsyanı Kürtlerin bu umumi rd Milli Mücadele Tarihi. 5. Türkiye Cumhuriyeti. s. 38. Yahya Kemal Urfa Mebusu Bayatlı va hiçbirşey durduramayacaktır. 23 Zabıt ku Kürt Bayraklan Bugün de, şu anda. Antakya ve İskenderun'da ve bütün o toprakların arkasında kalan Türk, Türkmen, Kürt bayraklarını görüyoruz. Ve bizim bu ülkümüzü Ağustos Geeidesinden aktaran: Mahmut 1923 tutumunda n Goloğlu. ayrılan bir sapmadır. Milli Mücadele Tarihi. 5. Türkiye Cumhuriyeti. s. 256. İnönü 'niin Hatıraları. si Ulus Gazetesi. 31 Mart 1969. .a r İsmet Paşa Türk ve Kürtlerin Hükümeti Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Türklerin olduğu kadar Kürtlerin de hükümetid ir. (... ) Dünya Savaşına ve Bağımsızlık Savaşına katılmış Türk Ordusunun bütün komutanlarının yurdun kurtuluşu için Kürt halkının yaptığı hizmetleri ve katlandığı fedakarlıkları saygı ve hayranlıkla belirttiklerini söylemeyi ödev bilmektedir. (... ) Kürtlerle Türkler tam bir işbirliği içinde w w w 1. Kitap 1. s. 348-349. Barış Konferansı, Takım A_vnı şekılde 1, cilt bkz: A. Naci Karacan, Lozan, s. 242-243 ve Mahmut Goloğlu. Türkiye Cumhuriyeti, s. 71-72. Scrbesti 1 1 1 1 1 1 1 1 1 çalışmışlardır. Seha L. Meray, Lozan 1 1 1 1 1 1 64 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 B E L G E L E R 1 1 1 1 1 1 1 1 11 Eylül 1 1 1 1 Mayıs Hazira n Temmuz Ağustos 1919 1919 1919 1919 1919 1919 Yunanlılar İzmir'e çıktı. Barış Konferansının açılışı. yöneticisi tutuklandı. İngilizlerin talebi üzerine 27 ittihad ve Terakk i Partisi Ermen i tehciri sırasında Bağazlıyan tarafından ölüme mahku m edildi. Eylül 7-8 12 28 17 16 Aralık 23 22 8 20 25 10 8 Ocak Ocak Şubat Mart 1919 1919 1920 1920 1920 1920 Nisan Hazira n Hazira n Temmuz Temmuz A~stos Eylül 3 Ekim 21 30 Ekim Ekim Kaymakamı Kemal Bey bir Türk mahkemesi Musta fa Kemal Samsu n'a çıktı. kongre toplamısı çağrısı. Amasy a Protok olü-Ta mimi. Musta fa Kemal 'in Sivas't a bir Paşaların ölüme mahku m edilmesi. İstanbul'da bir askeri mahkeme Enver, Talat ve Cemal Erzuru m Kongresi Beyannamesi yayınlandı. Kemal Rumeli ve Anado lu Müdaf a-i Hukuk Cemiyeri'nin Musta fa kurulması. 13 or g Mayıs d. 15 19 21 13 6 Ocak Paris parlam entosu nun feshi. ur Nisan Ocak Osmanlı ak 9 Aralık iv Kasım w 1 1 23 21 18 30 Musul 'un İngiliz general Marsh all tarafından işgali. devletleri adına işgali. Fransız genera l Franch et d'Esperay'ın istanbu l'a İtilat başkanlığında rs 1 1 Kasım Mondr os Sivas Kongresi Beyannamesi yayınlandı. s Picot ile görüşmesi. Musta fa Keınal'in Sivas'ta Fransa'nın Suriye temsilcisi George Son Osmanlı Meclis-i Mebusanın İstanbul'da açılış. Meclisi Mebus an Misakı Milli'yi kabul etti. .a 1 ı ateşkes anlaşmasının imzalanması. 1918 1918 1918 1918 1919 1919 1919 w 1 1 Ekim 30 w 1 Mütareke Dönemi Kronolojisi 1920 1920 1920 1920 1920 1920 1920 1920 1920 1920 Misakı Milli açıklandı. tutuklanıp Malaty a 'ya s ür güne İstanbul'un resmen işgali ve bazı milletvekillerinin gönder ilmesi. Meclisi Mebus an Ankar a'da toplandı. ir ve Bursa'y a doğru ilerlemeliri. Yunanlılar Milne hattı denen hatıt geçerek Eskişeh u. Yunanlılar Bursa'yı aldı. Yeşil Ordu'n un kuruluş Yunanlılar Doğu Trakya'yı işgal Yunanlılar Edirne'yi aldı. Sevr Andiaşması imzalanıyor. Rus altınlarının Konya ediyor. Erzuru m'a gelişi. Ayaklanması. Büyük Millet Meclisi Beyannamesi. Kars'ın Kazım Karabe kir tarafından yenide n Serbesri 65 işgali. Kasım 1~% B E L G E L E R 20 13 20 30 13 26 2 30 4 30 9 11 13 29 3 11 1 1 8 g Nisan Nisan Nisan w 23 24 28 w 17 20 24 4 17 27 or 5 d. 1 ur 9 19 ak 29 iv 25 16 1920 Gömrü'd e Türk-Ermeni barış anlaşmasının imzalanması. 1920 Çerkez Ethem Olayı. Ocak 1921 Büyük Millet Meclisi'nin Teşkilatı Esasiye Kanunu kabul etti. Şubat 1921 Gürcüler Ardahan ve Artvin'i Türkiye iade etmeyi kabul etti. Şubat 1921 Kemalistler Londra Konferansı'na katılıyor. Mart 1921 Türk-Sovyetik dostluk ve kardeşlik anlaşmasının imzalanması. Nisan 1921 Yusuf Kemal 4 milyon ruble ile Sarıkamış'a geldi. Haziran 1921 Fransız temsilcisi Franklin-Bouillon Ankara' ya Fransız-Türk görüşmeleri için geldi. Temmuz 1921 Yunanlılar Eskişehir'i işgal ediyor. Agıtstos 1921 Franklin-Bouillon Kemalistlerle bir anlaşma yapama dan Ankara'yı terk ediyor. Agıtstos 1921 BMM Mustafa Kemal'i tüm yetkilerle donatılmış baş kuman dan olarak tayin etti. Eylül 1921 Franklin-Bouillon Fransız-Türk görüşmeleri için Ankaray a ikinci defa geldi. Ekim 1921 BMM Trans-Kafkasya Sovyet Cumhuriyetleri dostluk anlaşmasını Kars'ta imzaladı. Ekim 1921 Fransız- Türk Ankara anlaşması. Ekim 1921 Fransız-Türk Ankara Andlaşması. Aralık 1921 Bolşevik partinin önemli liderlerinden Mikhail V. Frunze'n in Ankara'yı resmi ziyareti. Aralık 1921 Amerikan ticari ataşesi ]. Gillespie kemalistlerle görüşmelere başladı. Ocak 1922 BMM Ukranya ile bir işbirliği anlaşması imzalıyor. Ocak 1922 Soveyt büyükelçisi Aralov resmi görevle Ankara' ya aranıyor. Haziran 1922 Fransız temsilci Albay Mougin Ankaray a geliyor. Haziran 1922 ABD resmi temsilcisi Robert W. Imbrie Ankara' ya geliyor. Eylül 1922 Kemalistlerin İzmir'e girişi. Eylül 1922 Bursa'nın geri alınışı. Eylül 1922 İzmir'de büyük yangının başlangıcı. Eylül 1922 Mudany a Konferansı. Ekim 1922 Mudany a'da ateşkes görüşmeleri Ekim 1922 Ateşkesin imzalanması. Kasım 1922 Sultanlık kaldırıldı. Kasım 1922 Sultan Vahdettin İstanbul'u terk ediyor. Kasım 1922 Lozan Konferansının başlangıcı, İsmet Paşa temsil ediyor. Kasım 1922 BMM Abdulmecit'i halife olarak atıyor. Şubat 1923 Lozan Konferansı kesiliyor. Şubat 1923 İzmir İktisat Kongresinin başlangıcı. Mart 1923 Muhalefetin lideri Trabzon milletvekili Ali Şükrü Bey'in Topa! Osman tarafında rs 23 Aralık Aralık .a 2 29 20 w 13 29 3 20 3 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Temmuz Temmuz Ekim Ekim Mart Nisan Ekim 1923 1923 1923 1923 1923 1923 1923 1924 1924 1926 öldürülmesi. BMM kendini fesh ediyor. Kemalistler CHP ile seçim bildirgesini Lozan Konferansının Lozan Andiaşması imzalandı. yeniden açıkladı. toplanması. Cumhur iyet ilan edildi. BMM Ankara'yı Başkent yapan öneriyi kanunlaştırdı. Ankara resmen başkent. Cumhuriyet ilan edildi. Halifelik kaldırıldı. Teşkilatı Esasiye Kanunu yürürlüğe kondu. İlk Atatürk heykelinin İstanbul Saraybu rnu'nda resmi açılışı. 1 1 1 1 1 1 1 1 /";i Serbesti 66 Kasım 199il 1 1 ~· ~·:· 1 1 1 1 or g Mehrdad R. lzady 1998, daha önce soykırım kurbanı olmuş Ermenilerin işledi~ bir suçun, bir başka deyişle ur d. Ermenilerin Kafkasya'da Kürtlere karşı yaptıkları soykınmın altıncı yıldönümüdür. Ermeniler katli- am ve yıkıma giriştiler; bunu, Osmanhlapn 1915'teki Ermeni soykınmı sırasında kullandıkları yöntemlere benzer yöntemlerle tarihi örtbas edip yeniden yazma girişimi izledi. Militan Türki Azerbaycan' da vatandaşlık yoksun Hint-Avrupa i bir azınlık olan Kızıl Kürtler, etnik varlıklarını bile inkar eden bu Sovyet Cumhuriyeti 'nde 60 yıldan fazla bir süre marjinal, kırsal bir yaşam sürdüler. 1990'da Ermeniler ile Azeriler arasındaki düş­ manlıkların henüz başlamadığı sırada Kürtler, böylesine marjinalleşmiş bir nüfustan beklenebilecek kadar savunmasızdı. Stratejik topraklarına . göz diken ağır silahlı Ermeniler için kolay bir av w .a r haklarından oldular. 1991 Mayısın'da Kızıl Kürdistan'ın başkenti Laçin'e hücum edildi ve alındı. Şehir 15. 000 Kürt'ten temizlendi (Economist, 1. 9. 93; Helsinki Watcb Report, 1994). Şehri ele geçirenler adı­ nı Kaşatag olarak değiştirdiler ve "eski bir Erme- Hnrı·ard Doi;ıı Üniversitesi Dilleri ve Un;arlıkları Kiiı-siisü. ni şehri" ler, bölgedeki en biiyük Kürt şehri olan Kelbajar'a saldırdılar. Ermenistan'd an gelen yoğun bombardımanla Kelbajar topa tutuldu ve Karabağ'dan gelen birlikler ve ABD'den gelen Ermeni gönüllüler tarafından ele geçirildi. si va k Ermenilerin soykırım girişimlerinden etkilenen Kürtler, Azerbaycan Cumhuriyeti 'nde Ermenistan'ı Karabağ'dan ayıran topraklarda eski 'Kızıl Kürdistan' topluluğunu kurdular. Ermenistan'dan Karabağ'a ulaşmak için, Kızıl Kürdistan'dan geçmek gerekir. Ermeni birlikleri, düzensiz ve Amerikalı Ermeni gönüllüler 1991 sonlarında başlayarak, en az 2200 yıldır bölgede yaşayan Kürtleri ortadan kaldırmaya koyuldular. w 1 1 1 Kafkasya· do Ermenileri n Kürt Soykırımı w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 olarak ilan ettiler. izleyen aylarda Kızıl Kürdistan'ın kırsal kesimi sistematik olarak Kürt nüfustan ve tarihsel anıtlardan arındırıldı. 1993 Nisanı'nda Ermeni- Serbcsti 67 100.000 mülteciyle şişen Kelbajar ahalisi, ölümden kurtulmak için 10. 000 feet yükseklikteki Murov dağına kaçmak zorunda kaldı. New York Times'ın bir muhabiri, Kelbajar'daki gaddarlıklara tanık olan birkaç Batılı­ 'dan biriydi (New York Times, 4.7.93). Uluslararası KızılHaç, kaçan 15.000 sivilin kar altında Yaklaşık hayatını yitirdiğini hesapladı. Osmanlıların 1915'te. Ermeni siviilere yıı'ptığı gibi, 1993'te de Ermeniler mültecileri bombaladılar, kurtarma ve boşaltma araçlarına saldırdılar, sıradan sivilleri pusuya düşürüp öldürdüler (New York Times, 4.7.93; Kıırdisl1 Life, 9!1994; 13/1995; 1811996). Kelbajar yerle bir edildi ve "dağ şeh­ ri" anlamına gelen Kürtçe adı değiştirilip "Karvajar" yapıldı. Sonraki aylarda, Kızıl Kürdistan'a yönelik Ermeni yıkımı, doğal çevreyi de kapsayacak şe­ kilde genişledi. Örneğin, Kelbajar'ı11 etrafındaki bozulmamış ormanlar toptan kesime açıldı ve yakacak odun olarak Ermenilere satıldı (Armenian Reporteı~ 8. 7.93). 1993 sonbalıarına gelindiğinde Kızıl Kürdistan yerle bir edilmiş, Batılı ve Ermeni haberlerde Kasım 199:-l 1 1 etnik adlarıyla söz edilmcyen 15. 000 Kürt'ten etnik olarak temizlennışti. Kürt kasabası Zangelan'dan kaçan bir çoban, Kızıl Kürdistan'ın kaderini New York Times'ın bir muhabirine şöyle özetliyordu: Dah~ı önce çok az şeyimiz vardı, şimdi hiçbir şeyimiz yok kamla kardeşlerimizi ziyaret etmeyecek şekilde gerçekleştirilir." Ve şöyle devam ediyordu: "siz 'temiz- ll Bu nedenle, Kafkasya'da Kürtlere karşı bu soykırım hareketiyle ilgili haberlerin, Amerikan gazetelerinde 1915'teki Osmanlı gaddarlığının kurbanı Erınenilerin anılarıyla ilgili yazıların yanısıra görünmesi şaşırtıcı değildir. Açıktır ki bu durum, rahatsız olan Ermeni vicdanına "haklılık" ve rahatlama sağlıyor. Kızıl ll (New York Times, 9.4.93) ur d. Hayatta kalan Kürtler, o zamandan beri Azerbaycan'ın ve Rusya'nın ana kentlerine dağılmış durumdadırlar ve ekonomik olarak sıkıntı içinde olan bu devletlerde istenmeyen kişi­ ler olarak yaşıyorlar. Kızıl Kürtlerin kimliği ve kültürü, şimdi yok olmakla yüzyüzedir. si va k Kürtler de Kafkasya'daki akrabalarına karşı Ermeni kamuoyuna duyurmadılar. Kolektif olarak Kürtlerin, şu anda Türkiye ve Irak'taki Kürt mücadelesi için Batı'daki güçlü Ermeni lobisinin desteğine ihtiyaçları vardır. Türkiye'deki Kürt güçler 12 yıldır savaşmaktadırlar. 1994'ten beri bu savaş, Kürt anayurdunun ve kültürünün kapsamlı yıkımı ve onbinlerce Kürdün öldürülmesi biçiminde yoğunlaştı. Türkiye Kürtleri, komşu Ermenistan'dan yaşamsal önemde üs ve mali destek alıyor. ABD'de, Türkiye'li -etkili bir NATO müttefiki-Kürtlerin Washington'da önemli herhangi biriyle görüşebilme yollarından biri, eşit ölçüde etkili Ermeni lobisidir. Bu kişiler, Kafkasya'da kardeş Kürtlere karşı sürmekte olan Ermeni soykırımını eleştirmeyi fazla değerli görmüyorlar. gaddarlıklarını Ülkeyi temizleyen Ermeniler, bölgenin tarihini yeniden yazmaya koyuldular. 1996 baharında California'da Glendale'de, etnik olarak temizlenen Kızıl Kürdistan'm sözde Ermeni mirasını kutlayan sergiler açıldı. w w w .a r Kitlesel katliamlara, kovulmalara, yıkıma ve mirası­ nm çarpıtılmasına bu kadar aşina bir halk nasıl tamı tamına aynı suçu işieyebilir ve ironi yi görmeyebilir? Yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı birlikleri, Anadolu'yu etnik Ermeniler'den temizlemeye giriştiler. Bir milyondan fazla kişi yerlerini terk edip yollara koyulmak zorunda kaldı. Yerlerinde kalanlar, kasabalarıyla ve anıtlarıyla birlikte yok edildiler. Yollara düşenler kötü hava koşulla­ rına, açlığa ve hem askeri birliklerin, hem sivil eşkiyala­ rın yağmasına maruz kaldılar. Ermeni yer adları da dahil, Ermeni varlığının bütün izleri silindi. Ermenilerin Anadolu'daki tarihsel varlığını karartan ya da inkar eden bir sözde tarih üretildi. Osmanlıların Türk ardılla­ rı, 1915'teki bu Ermeni soykırımını ne kabul ettiler, ne de bunun için özür dilediler. Peki Ermeniler'in son beş yılda Kızıl Kürdistan'a yaptıkları da bu değil midir? Sadece adlar ve yerler değişmiştir. Ermeniler Türkler'den ne daha samimidirler ne de daha fazla pişmandırlar. Kı­ zıl Kürtlere yönelik soykırımı yorumlayan Zohrab Heghinian, 1 J Aralık 1993 tarihli Arı11enian Reporter International'da şunları yazıyordu: "Umarım, Anayıırtta siirmekte olan 'etnik temizlik,' gelecek 1 1 1 or g lik' diyorsıınıız; ben haklı olarak bizim olan şeyi 'geri istcmek' diyorıım." 1 1 yıllarda Kafkasya'daki Kürtlere yönelik soykırım, çok büyük olasılıkla cezasız kalacaktır. Sırpların Bosnalı komşuları- bir inti- Serhes ri Bireysel Kürtler, Ermenileri yüksek sesle eleştirme karşılığında mesleki ya da akademik misillemeden, hatta onlarca Türk diplamatını ve masum seyirciyi öldürmüş olan Ermeni suikastçiler tarafından öldürülmekten korkuyorlar (New York Times, 7. 29. 83). Ve Ermeni Iabilerinin epeyce nüfuzu vardır. Yakın zamanlarda Fransız hükümeti Princeton tarihçisi Bemard Lewis'in ülkeye girmesini yasakladı; çünkü Lewis, 191S soykırı­ mıyla ilgili ham belgelerden Ermeniterin istediğinden daha az kanlı sonuçlar çıkarıyordu. 1)8 K:ısıııı 199S 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 g or d. ur Bütün bunlarda hem Kaçaryan hem Karadzic, kendi ana devletlerinin, Ermenistan'ın ve Sırbistan'ın dikkafalı vekilleri olarak hareket ediyordu. Bu iki devletin yürütemeyeceği kirli bir savaşı yürütüyorlardı. Ne var ki, ikisi arasındaki benzerlik burada biter. ak olarak hem Karabağ'daki Ermeni nüfus, hem Bosna'daki Sırplar, öteki halklar tarafından meskun -Karabağ örneğinde Kürtler, Bosna-Hersek örneğinde Bosnalı Müslümanlar- topraklar arasındaki topraklarıyla ana ülkelerinden kopuk etnik adalardılar. Hem Ermeniler, hem Sırplar, aradaki toprağı ilhak edip yerli meskunlarından temizleyerek bu etnografik ve coğrafik uygunsuzluğu gidermek için harekete geçtiler. Ermeni ve Sırp yetkililer, temizlemek istedikleri masum insanları yıldırarak, yağmalayarak, yakarak ve öldürerek amaçlarına ulaşmak için eşkiyaları, kanun kaçaklarını ve suçluları hem silahlandırdılar, hem de teşvik etmeseler bile, izin verdiler. Bosna-Hersek'te yaklaşık iki milyon insan yerinden edildi, 200. 000 kişi öldü. Bosna'lı Sırplar kendilerinin iki katı büyüklükte bir nüfusu yerinden etmeyi ya da öldürmeyi becermişti. Karabağlı Ermeniler, daha da büyük bir tahribata ve yersizleşme­ ye yol açtılar. Kızıl Kürtler de dahil yaklaşık 900. 000 Azerbaycan vatandaşı, 150. 000 Karabağ Ermenisi için yurtsuzlaştırıldı ya da öldürüldü. Coğrafi w 1 1 1 1 bu iki kitlesel etnik temizlik ve soykırım örneğine daha \'akından bakalım. Karabağ Cumhurbaşkanı Kaçaryan (Ermenistan'ın şimdi­ ki cumhurbaşkanı -çn.) ile Bosna Sırp Cumhuriyeti'ni n Cumhurbaşkanı Dr. Radavan Karadzic arasında ilginç bir benzerlik vardır. Ne var ki, ABD'nin ve uluslararası çevrelerin bunlara yaklaşı­ mı, artık farklı olamaz. Her ikisi de, kendi azınlık grupları -Azerbaycan' da Ermeniler ve Bosna'da Sırplar- kendi kaderini belirleme temel haklarına saygı göstermeyen bir uluslararası hukuk sistemine karşı başkaldırdıkları bir sırada öne çıktı. Bu Ermeniler ve Sırplar -her ikisi de Ortodoks Hıristiyan- kendi iradelerine rağmen, yeni bağımsız Müslüman devletlere, sırasıyla Azerbaycan'a ve Bosna-Hersek'e dahil edilmiş­ tiler. Hem Ermeniler hem Sırplar, şu andaki eylemlerini hakkgöstermek için yakın tarihlerindeki soykırım olaylarını andılar. Ermeni karşıtı ve Sırp karşıtı önceki soykırımların sürdürücülerinin Müslüman Kürtler ve Müslüman Bosnalılar olmayıp, Türkler, Almanlar ve Hır­ vatlar olması onlar için fark etmiyor. Karazdic yönetimine dalaylı ve dolaysız yardımından ötürü sert uluslararası yaptırımlar uygulanırken, Ermenistan'a dış yardım ve sempati yağdı. Karadzic ve kurmayları uluslararası savaş suçlusu ilan edilip, Lahey'deki Uluslararası Mahkeme tarafından arandığı sırada, Kaçaryan ABD'de ve Avrupa'da resmi olarak ağırlanıyar ve Atiantik'in her iki yakasından da doğrudan dış yardım alıyor. Bosnalıların kanı Kürtlerinkinden daha kırmızı olduğu varsayılıyor olmalı, yoksa Kaçaryan ve yönetimi, savaş suçlusu damgasını Karazdic ve yönetimiyle paylaşırdı. Bosnalı Sırplar, Batı'nın Ermenilere sempatisine neden olan iki ögeden yoksundurlar: 1) Washington ve Paris'te güçlü Iabileri yoktur; 2) fanatik bir müslüman Ortadoğu denizinde mağdur bir Hıristiyan azınlık değildirler. Batı'nın Bosnalı Sırpların ve Karabağlı Ermenilerin benzer soykırım suçlarına yönelik bu çelişkili tutumu kısa sürede fazla ~ değişmeyecektir. Sırbistan'a, iv 1 keyi müslümanlarda n ve Hırvatlar'dan bütünüyle ve toptan arındırmaya giriş­ meyip, ayrık topraklarını Sırbistan'la birleştirmekle yetindiler. Kaçaryan güçleri ise, aksine, aradaki toprağı -Kızıl Kürdistan'ı- bütünüyle ve toptan temizlcdiler. Kızıl Kürdistan'ı yerli meskunlarından tamamen boşalttıktan sonra, Karabağ'ın etrafında geniş bir bölgeyi temizlemeye koyuldular. Bosnalı Sırplar, Bosna'da düşmanlıktan önce işgal ettikleri toprakla az çok aynı büyüklükte bir toprakla -etnik olarak temizlense deyetinirken, Karabağ kendi büyüklüğü­ nün üç katı toprağı ilhak etti. Yakın zamanların w .a rs 1 1 1 1 1 İronik bir şekilde Bosnalı Sırplar, ül- na karşı daha az bir suç işledikleri için, ekonomik yaptırım ve doğrudan NATO askeri müdahalesi biçiminde bir bedel ödemekte oldukları bir sırada bu oluyor. w 1 1 1 1 1 1 1 Serbest] Adolf Hitler'in bir keresinde "şimdi kim Ermenileri harırlıyor?" diyerek, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermeni soykırımıyla ilgili dünyanın kaygısız unutkanlığın­ dan sözettiği söylenir. Pekala Ermeniler öldürülen Ermenileri hatırladılar. Aynı şekilde bütün dünyadaki Ermenilere şu sorulmalıdır: "Kızıl Kürtleri kim hatırlayacak?" Çev: A. Fethi 69 Kasını 1991) TARİHTEN BİR YAPRAI< Sayın Hetav-i Kürt Gazetesi Kurucuianna Kürtlerin yükselmesi ve gelişmesi için, toplumsal varlıklarmı temin için "Hetav-i Kürt"ün çalışmaları takdire layıktır. Tabii olarak bu saygm yayın, çalışmalarını düzenleyip sürdürdüği.inde çalışmaları, Kürt milletini "ihya" edecek amacını da isbat etmiş olacaktır. g Mevlanzade Rıfat Şimdi biz Kürtlere düşen vazife; başımıçaresine bizzat bakmaktır. Bi-Tabi hiç bir Kürt, ırkmın ölmesini, beşeriyer içinde sönmesini, ırkdaşı tarafından yutulmasım olmasını istemez. Biıi.aenaleyh bu "başımızın çaresine bizzat bakalım" cümlesine her Kürdün katılması gerekir. d. or zın Bütün kavimleri görüyoruz. Hepsi bir milli çerçeve çizmişler, ilerleme ve yükselme faaliyetine koyulmuşlar: Milliyetini bilmeyen, milli ideal arkasından koşmayan milletlerinsan toplumu içinde ve pek geride, ruhsuz olarak kalmışlardır. Bir kavmin ruhsuz olmasını tasavur ediniz ne kadar acıdır. Medeni toplumlar içinde ölmeye, yutulmaya mahkum olmak ne kadar acıdır. Kürtleri uyandırmak, onlara varlıkla­ ve yaşam haklarını tanıtmak ve yükselme yoluna koymak neye mütevakkıfdır bağlıdır?... Muhterem Doktor Abdullah Cevdet beyle, ben aynı fikirde değilim: Ortada belli başlı bir amaç olmadan, Kürt gençlerini Anadolu'ya yaymak lüzuınsuz, seıneresiz, boş olur. Bu tavsiye pek erkendir. Evvela Kürtleri uyandırmak onlara varlık­ larını, hayat haklarına sahip olduklarını anlatmak, onlar~ Hetav-i Kürt gayet yüce bir vazife, gayet mukkades yükselme yoluna koymak için !isan lazımdır. Lisanı bir amacın yerine getirilmesine çalışıyor. Zavallı Kürtleri, düzenleme, amaca elverişli hale getirmek yayınla olur. bu altı yedi milyonluk kitleyi, unutulmaktan korumaya Kürt lisanını yazı diline ve kolay öğrenme ve öğretmeye gayret ediyor. Bundan dolayı girişimcilerine Kürtlük elverişli hale getirmek için geleneksel alfabemizin yeniden adına tebriklerimi bildinneyi görev bilirim. canlandırılmas, iyileştirilmesi gerekiyor. Günümüzde kullandığımız alfabe ile dilimize egemen olamayız. Bu nedenViiayar-ı Şarkiye'nin şu sırada ıslah edilmesi le amaca ulaşmak zordur, verimsizdir. Geleneklerimizi hakkındaki girişimler ve ciddi faaliyetler hissedilmektecanlandırıp iyileştirebilirsek ve alfabe ile ilkel bir yaşam dir. Irkdaşlarımız olan Ermeniler varolmaya çalışıyorlar. sürdüren toplumumuzun modern yöntemler çerçevesinde Bilindiği gibi Kürtler ve Ermeniler aynı bir kavmin, yani temel kitaplada bir sözlük hediye edebilirsek gayemize Urartu kavminin torunlarından. Bizim ve Ermenilerin ta- ulaştıracak yol açılmış olur. Bunları sağlamak zannolunrihini; Filistin dağlarından Revanduz dağlarına kadar duğu kadar güç değildir. Çok şükür bugün Kürtler arauzanan olan "Urartu" kavmi oluşturur. Biz ve Ermeniler sında bir çok bilgin, oldukça çok sayıda yabancı dil bilenbu "Urartu" kavminin çocuklarıyız. Harfleriıniz, edebi- imiz var. Bunlar bir araya toplanmalı bir bilim kurulu yat ve lisanımız, etnik geleneklerimiz aynı olduğu halde oluşturulmalıdır. Ümid ediyorum ki bu milli görev daha sonra Ermeniler Hıristiyanlığı kabul ettiler, bizden saygıdeğer "Hetav-i Kürt" kurucuları amaç olarak benayrı bir kimlik aradılar. Son zamanlarda ilerlediler, meçimserler ... Bu bilim kurulunun İstanbul'da oluşturulması hul bir amaç arkasından koşmaya başladılar. İşte bu gibi . daha yararlı ve akla uygundur. Buna Ermeni arkadaşları­ hareketlerdir ki bugün Ermenileri biz Kürtlerden ayrı bir mızı örnek olarak göstermek istiyorum. Onlar milli ve yolda bulunduruyor. toplumsal devrim ihtiyacını duyduklarında aydın gençlerini köylere, Anadolu'ya yaymadılar. Evvela Avrupa'nın Ben isterdim ki bu iki ırkdaş, Kürt Ermeni el ele ver- bir şehrinde bilim adamları toplandı yapacakları şeyleri sinler, aynı bir gaye arkasında çalışarak esaslı ve uyumlu düşündü ve karar verdiler ve sonra amaçlarını yaymak bir yaşam kursunlar. Evet Kürtler bir parça geride ... Er- için bölgemize koşuştular ... Biz de böyle yapalım önce meniler biraz gelişmiş durumda... Hiç bir zaman bu amacımızı belirleyerek uygun bir biçimde yansıralım ve dileğimize yanaşmazlar zannedilmesin ... Biz Kürtler kensonra Kürdistan'a gidelim. dimizi bir gösterdim, şüphesiz zaman onları ve bizi bir- w w w .a rs iv ak ur rını leştirir. "Hetav-i Kürt, Osnıanlıca'dan Serbest! 70 Kasım Sayı- 2 -Sayfa 2-3. 21 çeviren Halis Çanakçı 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Teşrinisani 1329. 1 1 1 i 1 Devletsiz Uluslar 1 1 Gidon Gottlieb 1 1 or g 1 Yirminci yüzyılda büyük güçler, Wilsoncu kendi kaderini belirleme ilkesi temelinde toprakları bölüş­ türup yeni devlederin ortaya başvurdular. çıkmasına izin verdiler. Topraklarm adil bölüşümü için etnik ilkelere Bu yaklaşımdaki temel öge, topraklarm bölünmesiydi. Yine de bugün yerli yerinde du- ran pek çok ulusal ve etnik çatışma, her ulusal topluluga kendisine ait bir devlet vermek üzere dev- w 1 1 rs iv ak 1 1 1 Travmatik ayrılma cerrahi müdahalesi olma- güçlerin yükselişini yönlendirmek için de fazla bir dan, için için yanan etnik kargaşa ateşini söndür- şey yapmadılar. Büyük güçler şimdi bir kez daha meye meyilli devletler, huzursuz uluslar için ya- barışı tehdit eden ulusal sorunlarla yüzyüzedirler. Woodrow Wilson'ın ilkelerinin başarısızlığa uğ­ bancı bir yönetim olmadan yaşamlarını sürdürmeyi olanaklı hale getirmelidirler. Kendi kaderini radığına göre, yeni bir çerçeve gereklidir. belirleme ilkesi, nitelik olarak daha az topraksal Topraksal Yaklaşımm Ötesi ve kapsam olarak daha bölgesel olan yeni bir şe­ mayla tamamlanmalıdır. Böyle bir "devletler-artı­ Liberal ulusçuluk ve her ulusun kendi devletiuluslar" yaklaşımı, devlet sınırlarını kesen işlevsel ne sahip olması gerektiğine dair ilke, soyut olamekanları ve özel işlevsel alanları, tarihsel topraklarda ulusal rejimierin yaratılmasını, kendine rak iyi savunulabilir. Homojen ulusal bün.yelerin ait devleti olmayan ulusal topluluklara tanınmış barışçı demokrasilere evrilme olasılıkları, sert dilsel ve kültürel uzlaşmazlıklarla parçalanmış bir statü vermeyi, halklar arasında birliklerin topraklardan ayrı olarak- tasarlanmasmı, ulusal devletlerden daha fazladır. Baskıcı çok-uluslu kimlik ve haklar konularına ulusallık ile devlet bünyelerin barışçı parçalanması, doğan yeni devletler nitelik olarak liberal olurlarsa, arzu edilibivatandaşlığını birbirinden ayırt eden bir yaklaşı­ mı gerektirir. "Devletler-artı-uluslar" çerçevesi, . !ir. Ne var ki, pratikte sınırların revizyonu, bütün topraksal uzlaşmaları engellemez; topraksal deği­ bölgeleri Yugoslavya savaşına benzer uğursuz bir hengame içine sokması olasıdır. Üstelik, smır deşiklikler yeterli olmadığında ya da bütünüyle devre dışı kaldığında seçenekler menüsünü genişletir. ğişiklikleri, coğrafi devamlılık olmaksızın bölgelere ve imparatorluklara dağılmış ulusal topluYirminci yüzyıldaki dünya haritası her üç bü- lukların derdine deva olmaz. yük çatışmadan iki dünya savaşı ve soğuk savaş­ Bugünün uluslarası düzeninde devletlik statütan, sonra değişti. Fakat sadece birinde, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda büyük güçler kolektif sü ile bütün öteki tali siyasal örgütlenme biçimleolarak bilinçli değişiklikler yaptılar. İkinci Dünya ri arasındaki keskin bölünme, topraksal bağım­ sızlığın değerini, başka türlü olabilenin ötesine Savaşı'ndan ve Soğuk Savaş'tan sonra, aynı güçUluslararas1 ler barışın şeklini değiştirmek için fazla bir şey ya- yükseltir. Devletlerin biçimsel eşitliği üzerine 1-!t~kuk ve vurgu, yöneticilerin bir şekilde papalara, imparaDiplomasi pro- pamadılar. İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, Yalta'da Sovyetler Birliği'nin nüfuz alanlarını be- torlara ya da zamanın öteki büyük hükümraniafesörii lirlediler. Soğuk Savaş sona ermeye yaklaştığında, rına bağlı olduğu tarihin daha önceki, zaman zaAmerika , . Dışilişkiler . , . t· Almanya'dan Kazakıstana kadar Avrasya'nın . man daha az şiddet içeren evreleriyle çelişir. DevK onseyı 1\11ısa ır haritasmı yeniden şekillendiren ulusalcı ve etnik letlik, ulusçuların nihayi ödülü oldu; bayrakları Uyesi w .a 1 çözümlenemez. w 1 1 1 1 degiştirerek ur d. let sınırlarını 1 1 1 Serbest! 71 Kasım 1998 Liberal ulusçuluk ve her ulusun kendi devletine sahip olması gerektiğine dair ilke, soyut olarak iyi savunulabilir. Homojen ulusal bünyelerin 1 1 1 w w w .a rs iv ak ur d. or g kendi kaderini belirleme- barışçı demokrasilere evrilme olasılıkları, sert dilsel ve kültürel uzlaş- uzak düşen bu Ruslar, 4 Moskova'nın egemenliğin­ dir, talepleri topraksaldır. mazhklarla parçalanmış devletlerden daha fazladır. Baskıcı çok-uluslu den kurtulmak için sabır­ Tabilik ile eşitlik, bağımsız­ lık ile özerklik arasıda hiç- bünyelerin barışçı parçalanması, doğan yeni devletler nitelik olarak li- sızianan halklar arasında istenmeyen bir azınlık stabir ara konak yoktur. Yine beral olurlarsa, arzu edilebilir. tüsüne düşmüşlerdir. Rusde, siyasal bakımdan balar, Büyük Oyun'un heyheyli günlerinde ve bu yüzyılda ğımlı özerklik ile topraksal hükümranlık arasında, devletsiz ulusların dünya topluluğunun geri kalan kesimiy- Stalin'in Ruslaştırma politikasmın ardından, Orta Asya'nın uzak topraklarına gelmeye başladılar. Bu Rus nüle ilişkisini rahatlatabilen ara bir statü olmalıdır. fusun durumu, eski Sovyet devletleri arasında ciddi bir Ulusçuluk ve etnik tutkular dalgası, Orta Avru- siirtüşme haline gelmiştir; fakat sınır değişiklikleri, onlapa' dan Asya 'nın kalbine kadar uzanan geniş bir alanda rı barışçı bir şekilde Rusya'ya geri getiremez. Böylesi her hala yükseliş halindedir. Geçen Aralık'taki seçimlere ka- değişiklik, zorunlu olarak yeni devletleri insansızlaştırır­ dar Rus ulusçuluğunun yoğunluğu, Balkanlar'da ve dı ve Rusya'yı yeniden dirilen emperyalizm yoluna soKafkaslar'da savaş halindeki küçük ulusların çatışmala­ kardı. Bu konu ihmal edilirse, eski Sovyet cumhuriyetlerine yoğun bir Rus müdahalesine kıvılcım çakabilir. rıyla gölgelendi. Büyük güçlerdeki ulusçu şevk, yok olmaktan çok uzaktır; daha küçük etnisitelerle sınırlı deBalkanlar'da, Sırp ulusçuların sürdürdüğü savaşın ğildir. Vladimir Jirinovsky'nin aşırı ulusçu partisine verilen önemli miktarda oy, Rusya'nın kırılgan demokra- iğrenç vahşiliği, kendi anayurdu saydığı ülkede yeni sı­ tik kurumlarına ve komşularının güvenliğine gölge dü- nırlarla bölünmüş bir ulusun acımasız tutkularını aydın­ latır. Bu sınırlar, Müslümanların çoğunlukta olduğu şürüyor. Önümüzdeki yıllarda etnik çalkantılar, Doğu Avrupa'da, Balkanlar'da ve eski Sovyetler Birliği'nde Bosna'nın bağımsızlıkla birlikte miras aldığı sınırlardır. artmaya devam edecektir. Bu eski komünist toprakları Sırbistan'ın Bosnalı Sırplara yardımı, onları, Bosna içinde Büyük Sırbistan'ın parçası olarak kendi devletlerini Batı ile daha yakın bağlar içine sokma çabalarını bastı­ cesaretlendirdi; ülkeyi, içinden çıkmanın heyaratmaya rabilir. Süregiden etnik çalkantı, bu ülkeleri Batı'nın siyasal uygarlığıyla bağdaşmayan vahşi bir yabancı düş­ nüz görünürde olmadığı yıkıcı bir savaşa sürükledi. manlığı, ırkçılık ve nefret kültürüne saplayabilir. DeTopraksal yaklaşımın başarısızlığı, eski Avusturyamokrasinin derin kök salmadığı ülkelerde ulusçuluk, İmparatorluğu'nda da ortadadır. Sırhis­ Macaristan sonuçlarıyla uluslararası barış bakımından iç karartıcı Arnavutların ve Macaristan'a sınır ülkeetnik otoriter yönetim için yeni bir örgütlenme ilkesi olarak tan'daki lerin Macarlarının elverişsiz koşulları, Birinci Dünya Saortaya çıkıyor. vaşı'nın barış anlaşmasından kaynaklanır. Bunlar bütün azınlıkların zorla transferine başvurmadan bu yaralı hüeski Hapsbmgların ve Osmanlıların Çarların, haritasını yeniden yapacak daha fazla sınır toprakların kümranlık alanlarındaki ulusallıkların tutkularını alevlendiren çetin koşullar, diplomatların haritalardaki çiz- değişikliğiyle halledilemezler. gileri izlemesiyle ya da kendilerine ait bir devletten yokBenzer şekilde, eski Osmanlı İmparatorluğu'nda da sun olan toplulukları korumak iÇin karmaşık hukuksal yaklaşım, Balkanlar'dakinden daha fazla umut topraksal rejim görüşmeleriyle halledilemez. Azınlıkların korunvaat etmez. Kürt halkı da barış antlaşmalarının kurbanı­ masına dayanan rejimler başarısızlığa uğradılar ve iki dünya savaşı arasında itibardan düştüler. Homojen dır. Kürt ulusal özlemleri, Osmanlı topraklarının tanziulus, devletler yaratmak için sınırlar izlenemedi; ulusal mini ele alan Sevr Antiaşması'nda kabul ediliyordu. Anttopluluklar, baskıya eğilimli devletler içinde sıkışmış laşma hiç bir zaman yürürlüğe girmedi; yerini, 1923'te Sevr'in vaatlerini gözardı eden Lozan Antiaşması aldı. halde bırakıldılar. Kürtlere hiçbir zaman bir devlet verilmedi; bugün, TürBirçok büyük ulusal topluluk, kendi ulusal devletleri- kiye, Irak, İran ve Suriye arasında paylaşılmış bir topraknin dışında, anayurdarının yanıbaşındaki ülkelerde sıkı­ ta yaşıyorlar ve kendilerini ortadan kaldırmaya ya da boyun eğdirmeye meyilli ülkelerin arasında berbat koşul­ cı koşullarda yaşamaya devam ec;!iyorlar. Eski Sovyet cumhuriyetleri bağımsızlık ilan edince ortaya çıkan sınır­ larda yaşamlarını sürdürüyorlar. Türklere, Iraklılara ve lada beklenmedik bir şekilde Rusya'dan ayrı düşen eski İranlılara karşı süregiden didişmeler, yeni bir devletin yaSovyet cumhuriyetlerinde yaşayan yaklaşık 25 milyon ratılmasıyla halledilemez. Bu adım, Yakın doğu'nun haRus'un kaderi budur. Anayurtlarınnı · korumasından ritasında ve jeopolitikasında, bölgenin güçlü devletleri- 1 1 1 Serbest! 72 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ku rd .o rg İşievsel Mekanl ar ve Bölgeler: Yum uşak işlevsel me- iv a 1920'le ön barış antlaşmalanndan beri görülmeyen türden yeni düşünüşlere gerek var. Yeni bir çabanın, Woodrow Wilson'ın yeni ulus-devletler şemasını güncelleş­ tirmenin zamanıdır. Birleşmiş Milletierin ve NATO 'nun ş Sırp etnik ulusçuluğunun sadıniarı karşısında Birleşmi ğünü bütünlü Milletler'in bir üyesi olan Bosna'nın toprak larkoruyamaması, ya da Bosna halkını barbarc a katliam bir nın, ihtiyacı eştirme güncell bir , dan koruyamaması . belirttir i önemin 'sunun devlet sistemi aggiorn amento kanlar, sınırlı amaçlarla mevcut sınırlara eklenen örtülerdir. Uluslararası düzeyde kabul edilen sınırları zayıflat­ maz ya da değiştirmez. Örneğin Avrupa Birliği'nde sosyal politikayı, göçü ve serbest dolaşımı yöneten değişik "mekan " kümeleri vardır. Pasaportsuz uluslararası sını­ sı, rları geçerek serbest dolaşımla ilgili Schengen anlaşma maz. uygulan e üyelerin bütün nin Birliği' örneğin, Avrupa bugünk ü devlet ilişkile­ rinin bir özelliğidir. Her tür otorite için yumuşak yetki, ulusal yaşamın bir karakteristiği olagelmiştir: New York Liman Yönetimi gibi kuruml ar, New York ve New Jarsey eyalerlerinin sınırlarını içine alan yetkileri kullanırlar. Serbest ticaret alanlarının yaratılması, devletler arasındaki engellerin sırıırlı kadınlmasını gerektirir. Pek çok devlet arasında, düşünce ve enform asyon Katı sınırların yapıbozumu, Başkan Wilson'ın Ondört İlke'si, Rus, Osmanlı ve Avustu rya-Ma caristan imparatorluklarının çöküşünün fazmirası olan sorunları, bugün 75 yıl öncekin den daha la çözemez. "Halkla r ve bölgeler, bir oyunda ki piyonla r ya da mal gibi takas edilmemelidirler;" toprak sorunları "söz konusu ahalinin çıkarlarına uygun" halledilmelidir ve "iyi tanımlanmış ulusal unsurla r, yeni ya da süregelen eski uyumsuzluk ve uzlaşmazlık unsurları yaratm adan kendilerine verilebilecek en fazla memnu niyet"e ulaşma­ lıdırlar, türünde n ilkeleri, artık hiçkimse savunm uyor. Sorun, çok sayıda ülkeyi huzursu z eden etnik çatışma ve ulusçu özlemler konularını kimsenin ele almamasıdır. w 1 1 1 1 olmaya n bir uluslar sistetopraks al düBir çakışmaz. a çoğunlukl a sınırlarıyl devletin bir sınırları, n anayurdu mi, hüküm ran otoritelerini ze Ir me ler! e halledilemeyen e tutöteki çatışmalar, rakip halkı kendi toprağına bağlayan duygu bagları duyarlıkla ele alınmalı kıskançlıkla ellerind tarar devletle isteyen mak ulusların kendi ulusal yurtve başka bir halkın aynı topraklario bağlarını tanımayı engellemeye- fından resmi bir ifade veları olduğunu iddia ettikleri rilmemiş olsa da, tarihin tarihsel toprakl ada ilgilidir. cek şekilde kabul edilmelidir. büyük bir bölümü nde var Haklar konusu, her zaman Filistin eski , olmuştur. Bu sistem, sınırları ve kıtaları kesen akrababir sınır meselesine indirgenemez. Örneğin süre lık, duygu, yakınlık, kültür ve sadaka t bağlarıyla birbiMandası'nın tahsis edilmemiş toprakları üzerind e gelen çekişme, ülkenin basit bir taksimatıyla halledile- rine bağlı uluslard an oluşur. mez; böyle bir taksima t İsraillilerin ya da Filistiniiierin Batı Avrupa kaynaklı olan topraks al sınırlar, hüdevlet sınırlarının ötesinde, kendi tarihsel anayurtların­ ık ve bağımsızlıkla ilgili katı kavramların yapı­ daki haklarının meşruiyetini inkar ederdi. Benzer bir so- kümranl ve bozumu ve yeniden düzenlenmesi, homoje n ulus-devletnın Kosova 'da da vardır; buradak i Sırp kiliselerinin n ler yaratmanın söz konusu olmadığı Doğu'da bir zorunmanastırlarının kaderi, bölgede çoğunlukta buluna gelmiştir. Bu yapıbozum, "yumuşak" çöMüslüm an nüfusun arzularına göre belirlenemez. Koso- luluk haline yol açar; uluslararası sınırların değiştirilmesini va Sırp Patrikliği'nin merkez iydi ve Osmanlıların zümlere bağımsız devletlerin yaratılmasını gerektir1389'da Kosova Polje'de Sırp Çarı Lazar'ı mağlup ettiği ya da yeni sa- mez. Ulusal toplulukların duruşunu bir iç anayasal ve savaş alanıydı. Müslüm an egemenliği çağını başlatan an- bir de uluslararası diplom atik düzlemde, aşağıda anavaş alanı, yabancıların anlama kta güçlük çektiği bir hatları çizilen doğrultularda yeniden düzenler. · lamla yüklüdür. Sıradan rs 1 1 1 1 ülke düşüncesinin taşınmaz mal düşüncesiyle harmanlandı­ örgütlenmemiş uluslar a ğı laik toplumlarda kolayca anlaşılmaz. Ulusal bir yurt, tarihte, kültür- yer açacak şekilde genişle­ tilmesi gerekir. Toprak sal de ve mitte kökleri bulunan bir kavramdır. Ulusal ya da tarihsel bir .a 1 mistik anlamını yitirdiği ve w 1 nin karşı çıkacağı önemli değişiklikleri gerektirirdi. w 1 1 1 1 1 1 1 1 bağı, toprağın Bir ulusun tarihsel bir anayurtla derin Devletler, -Artı- Uluslar Çerçevesi Toprak sal devletlerle sınırlı olan yüzyıllık uluslararası düzenin, topraks al olarak bağımsız devletler şeklinde Serbesü 73 akışını engelleyen sınırlar yoktur. Tarıhsel Anayurtlar: Özgül bir rejimin uluslararası bir sınırın ötesine geçen tarihsel bir anayurt ta ulusal ya da 'etnik bir toplulu kla ilgili fikri, devletler arasındaki toprakların yeniden düzenle nmesin i gerektir meyen yumuşak bir ulusal hakk kullanımına izin verirdi. Bir ulusun tarihsel bir anayur da derin bağı, toprağın mistik anlamını yitirdiği ve ülke düşüncesinin taşınmaz Kasını 1998 Kendilerine ait devletleri olmoyan uluslar ve etnik topluluklar için resmal düşüncesiyle harmanlandığı laik toplumlarda kolayca anlaşılmaz. Ulusal bir yurt, tarihte, kültürde ve mitte kökleri bulunan bir kavramdır. Ulusal ya da tarihsel bir anayurdun sı­ nırları, bir devletin sınırla­ mi uluslarorası stotünün yoklugu, tanınma mücadelelerinde sürekli bir kaygı olagelmiştir. Bu mücadelede söz konusu olon, ulusol bir topl~lu- amaçlarını onaylamayan bir çok devletle diplomatik ğun stotüsünün tanınmasından örtük olon toprak iddialarına destek ve ilişki kurmuştur. etkilenen devletlerle ilişkiler üzerinde bunun yorottğı gerginliktir. Fo- Kendi devletlerine sahip olmayan uluslara. topraksal olmayan resmi bir dikten sonra, tanınma daha kolay gelir. statü ve devletlerin konumundan farklı da olsa, uluslararası düzeyde tanınan bir rıyla çoğunlukla çakışmaz. Bir halkı kendi toprağına konum verilmelidir. Topraksal hükümranlığa sahip olbağlayan duygu bağları duyarlılıkla ele alınmalı ve baş­ ka bir halkın aynı topraklada bağlarını tanımayı engel- mayan toplulukların uluslararası konumdan yoksunlulemeyecek şekilde kabul edilmelidir. Bu konu, Kudüs ğu, Avrupa'nın çeşitli bölgelerinin Avrupa ~pluluğu kentinde ve her iki ulusun en kutsal hak iddiasında bu- kurumlarında ve Maastricht anlaşmasına göre elde ettiklerine benzer ayrıcalıklar tanıyan yumuşak bir yaklaşım­ lunduğu bir ülkede, Araplada Yahudilerin ilişkilerini bozuyor. Bir ulus ile anayurdu arasmdaki bağların duy- la hafifletilebilir. Dahası, uluslararası pratikte topraksal gusal özelliği, bu bağları yasal hakk iddialarına ve bazen olmayan toplulukların temsilcilerine, Avrupa Konseyi ya da Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGiT) gibi bunları inkar etmek için ileri sürülen meşruiyet ve çoğu­ nluk yönetimine bağışık hale getirir. Bir bölgenin devlet- bölgesel örgütlerde yer vermeyi önleyen hiçbir şey yokleri arasındaki topraksal anlaşmaya zarar vermeden bu tur. Birçok Katalik devletle resmi diplomatik ilişkilerini uzun süre sürdürmüş olan Malta Şövalyelerinin Hükümbağlara ifade kazandırmak için, uluslararası düzeyde taran Düzeni renkli bir emsaldir ve topraklar üzerinde hunınan bir rejim tasarlanmalıdır. kuksal yetkiden yoksun olan topluluklara diplomatik ayBir anayurt rejimi, bir topluluğun kendi tarihsel ya rıcalıklar ve dokunulmazlıklar verilmesini destekler. da ulusal yurdu saydığı, o topluluğu ikiye ayıran ulusla- Modern devet yönetimi, devletlerin dışındaki toplulukrarası sınırları içine alan alanlarda kullanabileceği haklarla ilişkiler yürütmek konusunda oldukça esnektir. ları tanımlar. Bu topluluk bölgede bir çoğunluk oluştur­ Örneğin Kürtlerle ilgili olarak, yumuşak bir uluslasa da oluşturmasa da bu yapılabilir. Bir anayurt rejimi, rarası duruş, onlara bugünkü güç bağıntıları içinde elde ulusal geleneklere, kültürel haklara, bireysel güvenliğe etmeleri mümkün olanın en fazlasını sunabilir; Irak devve toprak kullanımı sorunlarının yerel düzeyde, halline vurgu yapmak için tasarlanabilir . Bütün ulusların söz letinin resmi bütünlüğünü parçalamada n Kuzey Irak'takonusu yere yerleşme hakkı olmasa da, hiçbir ulusun ki güvenliklerine destek olur. Buradaki Kürtlerin istikkendi ulusal yurdunda bir yabancı statüsüne sahip ol- rarsız ve karmaşık bir statüsü vardır. Bağımsızlıktan ve devletlikten epey uzak, bütünüyle Türkiye'nin iyiniyetimamasını sağlayabilir. Bu özelliğe sahip bir rejim, sınır­ ne bağlı olan önemsiz bir ulusal varoluşa sahiptirler. ları kesen yumuşak mekanların kurulmasının yanı sıra, bir ölçüde yerel yönetimi de gerektirirdi. Kurulduğu Irak askerlerinden arınmış, fakat BM destekli güvenlik devletlerin otoritesini aşırı ölçüde kırpmayacak şekilde şemsiyesince korunabildiği sürece güvenli olan bir bölölçülü olmak zorundadır. Bosna gibi, iki ya da daha faz- gede geniş bir öz-yönetime sahiptirler. Türkiye, İran ve la halkın aynı toprak için mücadele ettiği yerlerde, bir Suriye'nin Kürt bağımsızlığına muhalefeti o kadar ileri tek bölgede birarada var olan ulusal anayurt rejimleri boyuttadır ki, iddiaya göre Saddam Hüseyin, bölgenin öteki devletlerinin bağımsız bir Kürt devletini hoşgör­ yaratılabilir. meyeceğini bildiği için Kürtlerin ayrılmasına izin verUlusların Statüsü miştir. Türkiye'de Kürt dilinin kullanımı zar zor hoşgö­ rülmektedir ve Kürt ulusal hakları tanınmaz. İran ve SuKendilerine ait devletleri olmayan uluslar ve etnik riye' de Kürtler baskıcı yönetimin katılıkiarına maruztopluluklar için resmi uluslararası statünün yokluğu, ta- durlar. Bu yüzden talihsiz Irak Kürtleri, kendilerine karnınma mücadelelerinde sürekli bir kaygı olagelmiştir. Bu şı bir soykırım savaşı yürüten bir devletin resmi kucağı­ mücadelede söz konusu olan, ulusal bir topluluğun statü- na mahkum edilmişlerdir. Uzun süreden beri acı çeksünün tanınmasından örtük olan toprak iddialarına des- mekte olan bu topluluğun, güvenlik ve temel ihtiyaçlatek ve etkilenen devletlerle ilişkiler üzerinde bunun ya- rın sağlanması için işlevsel olacak olan topraksal düzenrattığı gerginliktir. Fakat uluslararası pratik bu tür imalalemelerden vazgeçmesi beklenemez; fakat Kürt toprakrın mazur görülmemesini yerleŞtirdikten sonra, tanınma larına karşılık gelen uluslararası sınırlara da meydan daha kolay gelir. Örneğin, Filistin Kurtuluş Örgütü, onun okumamalıdır. 1 1 1 1 1 1 w w w .a rs iv a ku rd .o rg kat uluslarorası pratik bu tür imaların mozur görülmemasini yerleştir• 1 1 Serbest! 74 Kasını 19% 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 g or d. w 1 1 1 1 1 1 ur 1 1 ak 1 iv 1 Eski SSCB'deki Haklar: dan söz ermeyi "Sudeten ulusçu gerilimler ve Kafkas- Kuzey Irak'taki güvenliklerine destek olur. Buradaki Kürtlerin isAlmanlarını koruma soruya ile eski Yugoslav ya'daki tikrarsız ve karmaşık bir statüsü vardır. Bağımsızlıktan ve devlet- nuyla işe başlayan Hittrajik savaşlar, uluslararası likten epey uzak, bütünüyle Türkiye' nin iyiniyeline bağlı olan ler"le karşılaştıracak kasınırlarla ayrılmış uluslar dar ileri gitti. Oluşan geriiçin ulusal hakların merke- önemsiz bir ulusal varoluşa sahiptirler. Irak askerlerinden arınmış, limleri yatıştırmak için yuziliğini aydınlatır. Ulusal şemsiyesince korunabildiği sürece gü- muşak bir çözüm, Rusgüvenlik destekli BM fakat kimlik ve vatandaşlık meseya'nın ve komşularının çı­ leleri, büyük bir heyecansal venli olan bir bölgede geniş bir öz-yönetime sahiptirler. karınadır. Uyruklar ile vave dilsel karmaşıklıkla örtüstatü ayrıınları, farklı türde lüdür. Ulusal kimlik, sık sık devlet vatandaşlığıyla karışt­ tandaşlar arasında karışık haklara yer açarekonomik ve l toplumsa siyasal, sivil, ırılır. Bu konular, ayrı fakat birbirini kesen söylem alaneski SovRusya'nın r. elverişlidi ken yapıcı bir kullanıma larını, sosyal-ps ikolojik ve hukuksal söylem alanlarını tan çok, çıkarmak hakkını öne gerektirirler. Bir ulusal kimlik iddiası siyasal ve kültürel yet devletlerine müdahale diplomat ik korumayı genişlet­ bir görüngüd ür. Buna, her zaman hukuksal olarak belir- bizzat Rusya'nın içinde için, çifte vatandaşlıktan tanımak ar ayrıcalıkl ve mek lenen vatandaşlıktan ayrı bir resmiyet verilmelidir. Ulutanınması tasarlanab ilir. unun uyrukluğ ayrı olarak Rus sallık ve vatandaşlıkla ilgili yasalar, ülkeler arasında zengin ve değişik kullanırnlara tanıklık ederler. Büyük BriEski Yugoslav ya'da devletlerin, uluslara ve halklara, tanya'nın yasaları, Birleşik Krallık vatandaşlarının hakuluslararası sınırları kesen ortak bir kültürel kimliği ve ları ile Britanya tebasının hakları arasına ayrım koyar; :ıkrabalığı onaylama olanağı verınesi gerektiği ortaya Britanya tebasının statüsü, kendi başına Britanya' ya yer~·ıkmıştır. Devletler , bir bölgede ağırlıkta olan azınlık leşme hakkını vermez. Birleşik Deverler' de bütün "uy1•ir topluluğun arzularını karşılamak için sınırlarını deruklar" vatandaş değildir. ğiştirmek zorunda değildirler. Devletler , ulusal ve etnik ve yetkilerinin yanı sıra siRus azınlıkların kaderi Rus siyasetinde bir sorun ha- toplulukların toplumsa l hak de kabul etmelidirler. Fakat line gelmiştir. Bu konu, parlamen to seçimlerinde Viladi- vil haklarının meşruiyetini farklı bir meseledir. Bir ası kullanılm hakların siyasal mir Jirinovsk y tarafından ustalıkla istismar edildi. Ulusi ilişkiyi, birbirinde n arasındak arı vatandaşl çu eleştirmenler, "sınır ülkelerde " yaşayan Ruslara kar- devlet ile ayrılmayan sadakade rine ve karşılıklı yükümlül üklerine şı ayrımcılık yapıldığı ve özelikle Orta Asya'nın yeni ül. kelerinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördükler i yerleşmiş bir ilişkiyi gerektirir suçlamasında bulundul ar. Bu ayrımcılık tam vatandaş­ Halkların Birliği ve Devletlerin Birliği: Uluslararası lık haklarını inkar eder, okullarda öııyargıları geliştirir, sınırlada bölünmüş ulusal toplulukl ar arasında yumuRusların mallarını ve işlerini tehlikeye sokar ve Rusları . birlik biçimleri, çıkınaza girmiş çatışmalardaki geriyerel dilleri öğrenmeye zorlar. Rusya'nın sınır ülkelerde- şak r. Bu tür birlikler, farklı ülkelerin vaki uyruklarının korunması için geleneksel uluslararası limleri azaltabili olan kişilere ortak bir ulusallık verebilir ve kihukukun zayıf iyileştirmeleriyle yerinmesi önerisinin, tandaşları vatandaşı olduğu devletin dışında siyasal hakların ulusçu ve yabancı düşmanı tutkularla dolu bir ülkede şinin kullanılmasına imkan tanıyabilir. Toprakla rdan çok intaraftar bulması olası değildir. sanları içine alan ve uluslararası sınırları olduğu gibi bı­ Aralık 1993'te, Bağımsız Devletler Topluluğu'nu rakan bir birlik biçimi, Balkanla r' daki, özellikle Koson­ toplantısı bir in liderlerin ülkenin 12 getiren va' daki gerilimlerin çözülmes ine yardım edebilir. meydana cumSovyet eski in, ts Yel is Bor Başkanı da Rusya Devlet Kosova'nın gizli sorunlarının irin bağlamasına ızın huriyeder inin sınırları içinde yaşayan Ruslara özel statü bu uzak Sırhistan vilayeti, verilmesini önerdi. Öneri, ulusal azınlıkların haklarını verilemez. Arnavutl uk'a sınır ve Arnavut ulusunun yakolan Arnavut etnik garanti etmeye ve Rusya'nın dışında yaşayan Ruslara yüzde 90'ı sahiptir. Vilayette nüfusa bir çifte vatandaşlık vermeye çalışıyordu; fakat Ukrayna ve laşık yarısını oluşturan i mücadele , Yunanista n ve Kazak muhalefe ti nedeniyle kabul edilmedi. Birçok kişi, Sırplada Arnavutl ar arasındak geniş bir Balkan savaşını çifte vatandaşlığın, içinde yaşadıkları devletlerin vatan- Türkiye'y i de içine çekebilecek Osmanlı Türklerin in ktedir. gösterme başlatma tehlikesi daşları olmaları statüsüne bakmaksızın Rusya'nın müeski Yugoslavyılda, dahale etmesine yasal dayanak sağlayacağından korku- son ayrılışından sonraki yetmiş sürtüşmesi soyordu. Kazakista n Devlet Başkanı Nursultan Nazarba- ya'daki Hıristiyan ve Müslüma n ahalinin w .a rs 1 1 Kürtlerle ilgili olarak, yumuşak bir uluslararası duruş, onlara bugünkü güç bağıntıları içinde elde etmeleri mümkün olanın en faz- yev, Kazakista n'da yaşa­ Ulusal Kimlik ve Ulusal losını sunabilir; Irak devletinin resmi bütünlüğünü parçalamadon yan Rusların korunmasın­ w 1 1 1 1 Serbest! 75 Kasım 199H Yumuşak ulusluk biçimleri, parçalanma güçlerini uzlaştırmaya yardım edebilir. Gerekli olan şey, kendi kaderini belirlemeyi ye- reci grupların NAFT A'ya muhalefeti, dünya ekonomisinin daha fazla bütünleşmesini reddeden İzolas­ yonİst güçleri besledi. GA TT antlaşmaları, bi ı: bütün olarak, çifçi grupları gibi toplulukların geleceklerini etkileyen kararlara katılmalarını en aza indirecek şekilde sonuçlanmıştır. Her iki süreç de, belirgin bir şekilde içe dönük ve ulusçu bir eğilimle iv ak ur d. or ele almaya istekli olmaktan; özerklik ile topraksal hükümranlık Kosova'nın etnik Arna- arasında farklı tipte ara statüleri benimsemekten; kendi devletvurları ile Arnavutluk halkı lerine sahip olmayan ulusal topluluklar ic.in yeni tür bölgesel koarasında yumuşak bir sınırlı birlik biçimi, Sırbıstan'ın nurnlar geliştirmekten fazla bir şey degildir. Bütün bunlar, çağsınırlarını değişmeden bıra- daş devlet adamlıgının menzili icindedir. kır. Bu birlik, Arnavutluk'u n etnik Arnavutlara vereceği koalisyonları yarattı. hak, yetki ve ayrıcalıklarla tanımlayabilir. Bu tür ayrıca­ Ulusçu duyguların yükselişi ile güçlü mali ve ticari lıkların emsalleri de vardır: İsrail'in geri dönüş yasası, çıkarlar karşıt yönlerde akıyorlar. Bu yükselişler, gelegöç eder etmez öteki ülkelerin Yahudi vatandaşlarına vaneksel olarak kendilerine ait olan otoriteye kıskançlıkla tandaşlık hakkı ve maddi yardım verir. Arnavutluk'u n sarılan hükümetlerin siyasal bakımdan itici güçlerine güçlüğü, anlamı haklar verme kapasitesidir. Yine de sını­ karşı gelişmektedir. Uzun süredir kendi kontrolleri alrın her iki tarafındaki Arnavutlar arasında bu tür bir birtında olan insanlardan ve faaliyetlerden vazgeçmede yaliğin, Arnavut halkı için simgesel bir anlamı olabilir. Bu vaş davranıyorlar. Ulusal sınırları kesen piyasa-itilimli birlik, etnik Arnavutlara Arnavut "uyrukluğu" verilerek "bölge devletler"in kendiliğinden ortaya çıkışı, hüküifade edilebilir. Bu tür bir Arnavut uyrukluğu, Kosomet eylemini ve müdahalesini daha da kısıtlamaktadır. va'nın etnik Arnavutlarının Sırhistan vatandaşlığını ortadan kaldırmaz. Sırp hükümranlığını ya da Sırbistanın Bölge devletler, devlet müdahalesin in en az olduğu yerbölgedeki tarihsel haklarını tehlikeye sokması gerekmez. lerde boy veren büyüme motorlarıdır. Bu köklü ve çatışmalı eğilimleri -devlet hükümranonayiayan siyasal ve ulusçu eğilimler, devletlerin daha geniş birliğini zorlayan ekonomik eğilimler ve devUlusçuluk sorunlarının üstesinden gelmek için yuletlerin birliğini tehdit eden etnik-itilimli parçalanma eği­ h1tışak bir yaklaşım, devler hükümranlığını aşındıran ve limleri uzlaştırmak, modern devlet adamlığının merkezi topraksallığın önemini azaltan köklü değişimlere de uygundur. Bu değişimler, sermayenin, teknolojinin ve en- görevidir. Yumuşak ulusluk biçimleri, parçalanma güçleformasyonun engelsiz aktığı küresel bir ekonominin ka- rini uzlaştırmaya yardım edebilir. Gerekli olan şey, kenrakteristik özelliğidir. İki çelişkili eğilim -devletlerin di kaderini belirlemeyi yeniden düşünmekten; öteki ulusal toplulukların dışlandığı, devletlerle sınırlı Westphalia bütünleşmesi ve parçalanması eğilimleri- aynı anda sistemini yeniden gözden geçirmekten; 1919-1923'ü n gerçekleşiyor. Devletleri daha yakın bütünleşmeye doğ­ ru iten serbest ticaret bölgelerinin yükselişi, ulusçuluğun barış antlaşmalarını, eski doğu imparatorluklarındaki ve etnik sürtüşmenin canlanmasını besleyen İzolasyonİst dağınık ulusal toplulukların hak iddialarını mevcut devgüçleri de kuvvetiendir mektedir. Öz-saygıya ve onura letlerin toprak bütünlüğüyle uzlaştıran bir şemayla güncelleştirmeye hazır olmaktan; ulusal talepleri, azınlıklara susamış etnik toplulukların ve dini grupların yakınlık­ kimlik tutkuları, ulusçuluğu körükler. Bu duygular, en mensup kişileri ve bireysel insan haklarını korumaktan çok, incinmiş onurlarıyla çöken imparatorlukların ka- daha geniş terimieric ele almaya istekli olmaktan; özerklik ile topraksal hükümranlık arasında farklı tipte ara ranlık köşelerinde kalanlar arasında güçlüdür. statüleri benimsemekten; kendi devletlerine sahip olmaDevletleri daha yakın ekonomik bütünleşmeye zor- yan ulusal topluluklar için yeni tür bölgesel konumlar layan çıkarlar, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Antiaş­ geliştirmekten fazla bir şey değildir. Bütün bunlar, çağ­ ması (NAFTA), Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği Forudaş devlet adamlığının menzili içindedir. mu (APEC), Gümrük ve Ticaret Genel Antiaşması Foreign Affairs, cift 73, no: 3 (GATT) ve Avrupa Birliği'nde cisimleşmiştir. İşçi ve çevÇer. A. Fethi lığını w w w .a rs Ulusçuluktan Öteye Serbest! 76 Kasım 1998 1 g niden düşünmekten; öteki ulusal toplulukların dışlandıgı, devletna ermemiştir. Kosova, bir anlamda, Yugoslavya'nın lerle sınırlı Westphalia sistemini yeniden gözden geçirmekten; 1919-1923'ün barış antlaşmalarını, eski doğu imparatorluklaparçalanmay a başladığı yerdir. 1987'de Slobodan rındaki dağınık ulusal toplulukların hak iddialarını mevcut devMiloseviç burada Arnavutletlerin toprak bütünlüğüyle uzlaştıran bir şemayla güncelleştir­ lara ve Müslümanla ra karşı meye hazır olmaktan; ulusal talepleri, azınlıklara mensup kişile­ Sırp üstünlüğünü onaylayari ve bireysel insan haklarını korumaktan daha geniş terimlerle rak popülerlik kazandı. 11 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 rg ton D.C. Carneige Endowment'ta "Kürt Çatışmasının Çözüm Forunıu" nu tertipledi. Bu forum, Dünya Barışı İçin Winston Vakfı'nın (Winston Foundation for World Peace) katkılarıyla gerçekleştirihrrişti. Bölge uzmanlarıyla beraber uyuşmazlık ve çözüm teknisyenleri; Irak, İran, Suriye ve Türkiye'deki savaşın çözümü için yerel, bölgesel ve uluslararası düzlemlerde kimi perspektifler sundular. Bu forum, Kürt sorununun aciliyetini vurgulayarak bir takım somut çözüm stratejilerini şernarize etmiş oldu. Ayrıca bu düzlemde, Kürt çatışmalarının karşılıklı bağlantılarının altı çizilerek çok sayıdaki bölgesel çatışmanın çözümü için kapsamlı bir tasarı sunuldu. rd ForKurdishPeopi•Worldwld• ton'a duyurmak için önemli bir araç olan Amerika'nın Sesi Radyosu'nun Kürtçe, Türkçe ve Farsça bölümlerinde ayrıntılı haberlerle verildi. Söz konusu forum, Washington'da Kürtlerle ilgili ilk önemli uluslararası konferans olduğu için de, büyük bir önem arz ediyordu. si va 1 1 .a r Washington'daki bu forumun katılımcıları, bölgesel çatışmaların çözümüne ilişkin dinamikler açısından ABD politikasının üstlenmiş olduğu önemli role değindiler. Katılımcılar, politikacıların, Kürtlere baskı yapan ülkelerle ikili ilişkiler düzleminde Kürt sorununu da gözönüne almaları gerektiğini vurguladılar. Ülkelere özgü problemierin tartışılarak müzakere edilmesinin yanısıra, katılımcılar, Kürt partilerinin rolleri, bölgesel hükümetler, dış güçler ve sivil toplum örgütleri gibi yaygın politik birimlere de işaret ettiler. Yine çatışmayla bağlantılı kimi yaygın bölgesel sosyo-ekonomik faktörlere ve İslam'ın bu düzlemdeki rolüne dikkat çekildi. Forum'a, ABD hükümet görevlileri, kongre üyeleri, sivil toplum kuruluşları, medya temsilcileri, Kürt ve diğer Ortadoğu topluluklarının üyeleri ile halk olmak üzere 200'ü aşkın insan katıldı. Bu forum, Kürt sorununu Washing- Serbest! 77 Türkiye: Söz ve Tehlike ilk panelde, en azından halkın %20'sini 15 milyonluk bir Kürt nüfusunun yaşadığı Türkiye'deki çatışmalar irdelendi. Sürgündeki Kürt Parlamentosu'nun bir temsilcisi olan Ali Yiğit de söz konusu foruma katılmayı tasarlamış; ancak ABD konsolosluk görevlileri tarafından, kendisi için gereken vizenin zamanında sağlanamayacağı konusunda bilgilendirilmişti. ABD'deki Türkiye büyük elçisi de davet edilmiş, fakat büyükelçi foruma katılmayı reddetmi~ti. Elçilik görevlilerinin foruma katıl­ mamış olmasına rağmen, Türkiye hükümeti Ümit Özdağ'ın forumdaki müzakerelere katıl­ oluşturan w w w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 .o 28-29 Haziran 1998 tarihinde, Washington Kürt Enstitüsü, uluslararası barış için Washing- ku 1 1 1 Kürt Cat1smas1n 1n Cözümüne Yönelik Forum , , , Özet ve Öneriler masını istemişti. Türkiye'nin Kürt çatışmaları konusundaki merkeziyeri yoğun bir biçimde dile getirildi. Katılımcılardan birinin deyimiyle: "Değişim olası­ lığına en açık olan t~k ülke, mükemmellikten uzak olmakla birlikte henüz başlangıç aşama­ sında". Türkiye'de nisbeten gelişmiş olan sivil toplum düzeyi bağlamında, devletin tepkileri Kasını 1998 1 1 ği", önerisind e bulundu. Ergi!, Kemalist devlet ve buna ilişkin merkezi kimi zayıflıkianna değindi. Ergi!, Türkisinin bürokrasi ye ve Kürtler arasındaki iletişim kopukluğu ve anlaş­ mazlığın, mevcut savaşın devam etmesinin temel nedenlerinden biri olduğu kanısında. Doğu Ergi!, TOSAV'ın Kürtler ve Türkler arasında iletişim ve diyaloğu artırma­ ya yönelik çabalarına değindi. Katılımcılar, genelde, politik şidd~t ve kimi kanuni kısıtlamaların; diyalog ile çatışmaları önlemeye yönelik strateji ve çabalar için kötü bir ortam yarattığı konusund a hemfikir idiler. Ergi! ve politik düzenlemeleri bağlamında yoğun münakaşalarda bulundu. Micheal Gunter, Suriye'deki Kürt gerilla lideri Abdullah Öcalan ile yapmış olduğu son görüşmesine değinerek, Middle East QuarÇatışmanın olası Türkiye panelinde n sonra, yapmış olduğu konuşma­ sında Californi a, San Diego bölgesi Demokra t Parti temsilcile rinden kongre üyesi Bob Filner; ABD'nin Kürtler karşısında Türkiye'y e yönelik politikalarını eleştire­ rek: "Biribirlerinin ardısıra işbaşma gelen hükümetler, bölgesel kararlılık ve demokrasi konusundaki kimi yapay müdaheleleriyle, aslında kararlı olan yapılan baltalamakta ve kararsızlığı da pekiştirmektedirler ... Bu düzlemlerde, Kürt bölgelerini tahrip eden, halkın dörtte birini yabancılaştıran ve Tüı·kiye'de politik İslam 'ın güçlenmesine sebebiyet veren askeri kampanyaların caydı­ nlmasma yönelik ciddi hiçbir adım atılamamıştır.", de- si kimi araştırmacılar, Türkiye'n in güneydoğusunda­ ki ekonomik tahribata ve çatışma dinamikle ri konusunda geleneksel Kürt aşiret yapılarının rolüne değindiler. .a r diğer w w Mehdi Zana, Türkiye'd eki Kürt politik hareketin in tarihçesini sundu. Zana, ABD ve İsrail hükümetl erinin, Türkiye'n in Kürt savaşı konusund a ekonomik açıdan desteklenmesine yönelik politikalarını yeniden gözden geçirmelerini istedi. Mehdi Zana, "çözümü n Türk halkının elinde olduğunu, onların Kürt realitesini ve Kürtlerin haklarını kabul etme konusund a kendi hükümetl erini zorlamaları gerektiğini; sorunun sadece "terörizm " biçiminde adiandınimaya devam edilmesi durumun da w herhangi bir çözümün sağlanamayacağını" vurguladı. Bu düzlemde bazı kimseler söz konusu çatışmaların çözümlenmesine yönelik pozitif adımlara ilişkin sorumluluğun Türkiye'y e ait olduğu kanısındayken; kimi katı­ lımcılar da onbeş yıllık bir savaştan sonra kendi hedeflerine ulaşamamış ve Türkiye'n in güvenlik güçlerine Serbest! 1 1 1 1 rg terly'de yayınlanmış olan ilgili ropörtajından kimi alın­ tılar sundu. Ümit Özdağ, Türk hükümeti nin, örgüt silahlarını bıraktığı takdirde, PKK ile müzakere lerde bulunabi.leceğini belirtti. Katılımcılardan bazıları da, PKK'nin hiçbir politik diyaloga girmemesi durumun da, gerçek anlamda Kürtlerin sorunlarının temsilcisi birtakım Kürt arabulucuların olabileceğini savundula r. va Doğu tışmaların etkinliğini sorgutadılar. .o çok yüksek bir sosyo-pol itik aktörlük sağladığına değin­ di. Türkiye'd eki çok boyutlu Kürt sorununu n en iyi biçimde tespit'i için, Bozarslan; "İslam, Alevilik ve Kürt sorununu n depolitize edilmesi, ordunun politikaya müdahale etmesinin engellenmesi, meşhur tabiriyle 'üniformalı çeteler', ölüm mangalan ve sözde istihbarat birimlerinin marjinali ze kaynakların entegre edilebilmesi için Türkiye Cumhuriy eti'nin yeniden tanımlanması gerekti- ciddi bir biçimde meydan okuyamamış silahlı ça- rd Harnit Bozarslan , Türkiye hükümeti ile Kürt hareketini karşı karşıya getiren bölgesel haskılara ilişkin bir perspekti f çizerek, Türkiye'd eki çatışmanın sosyo-politik bağlamını ortaya koydu. O, bu düzlemde politik İs­ lam'ın, geniş bir istihbarat ağıyla desteklen en orduya karşı ku genellikle duygusal yaklaşımlar içeriyor. Ancak Suriye, Irak ve İran için sözkonus u olmayan bu durum, batılı hükümetl erin Türkiye'n in bu konudaki politikalarını etkileyebileceği anlamına da geliyor. di. Filner, ABD siyasetinin, Irak Kürdistanında yapıcı bir takım roller üstlenmesini engelleyen kimi bariz çeliş­ kilerine de değinerek şu açıklamada bulundu: "Tiirki- ye'nin, Irak'taki Kürt bağımsızfığının kendi iilkesindeki Kürt milliyetçileri için de bir atlama tahtası olabileceği bağlaromdaki korkusun dan dolayı ABD, Kuzey Irak'taki Kürt yerleşim bölgelerine etkin ve yeterli insancıl, ekonomi k ve askeri yardımdan kaçınmak zorunda kalmıştır. Elverişli kaynakların yokluğundan dolayı, Kürtlerin demokrasi deneyimi daha en mahkum oldu." İran: baştan başarısızlığa Reformun Sınırları İkinci panelde, halkın % 15'ini oluşturan 8 milyon Kürdün yaşadığı İran'daki Kürt sorunu üzerinde duruldu. İran Komünis t Partisi'ni n Kürt kolu Komala'nın bir temsilcisi de daveti kabul etmiş olmasına rağmen, panele katılamadı. Birleşmiş Milletierin İran misyon temsilcisi de katılımcı olarak davet edilmiş olduğu halde toplantıya k::ıı-ılm:ıdı. 78 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 inaYine de genel olarak , bu yeni dönem in Kürt hareke tinin politik yaşamda daha etkin bir biçimde yer alması için, iyi bir fırsat sunduğu konusu nda hemfikir. İran hüküm etiİran politikaları ve bunların Türnin Kürt sorunu konusu ndaki olası kiye ve Irak'ın Kürt meselesi üzerinFor Kurdish People Worldwide pratik adımlar bağlamında ihtiyatlı deki etkileri de bazı panelistler tara·· bir iyimserlik vardı. Katılımcılardan birinin deyimiyle: fından dile getirildi. Rober t Olson, Irak Kürdistanı'nın "Yeni Hatemi hükümetı~ Kürt kültür ve edebiyatı konu- Türkiy e ve İran çıkarlarının rekabe t halinde olduğu küsıında daha esnek davranacağına benziy or... Ancak çük bir savaş alanı olduğu nu ve de her iki hüküm etin de rejimin politik bir takım ödünler veya daha da önemlisi sı­ bölgesel askeri opsiyonları, Kuzey Irak'ta ki yerli Kürt mrlı bir otonam iye sıcak yaklaşabileceği konusu nda mevcudiyeti ile çatışma düzleminde planladığını, ifade ciddi kuşkularım var". Graha m Fuller, Hatem i'nin etti. "şimdilik Kürt veya diğer etnik problemlere öncelik verIrak: Tehlikeli Flört meyeceğini; çünkü bu sorunları çözme k istese de üzerinde durması gereken çok daha öneml i meseleleri olduğ­ Dördü ncü panelin konusu , dört milyon luk Kürt halımu" belirtti. Katılımcılardan bazıları da, İran'ın kimi kının ülke nüfusu nun yaklaşık olarak %20'si ni oluştur­ Kürt siyasi muhale fet liderlerine suikast ler düzenlemeye devam ettiğini hatırlatarak, İran rejimine yönelik her makta olduğu Irak'ta ki Kürt çatışmalarıydı. KDP'n in temsilcisi, KDP politbü rosunu n kararıyla, söz konusu türlü iyimserliğe tepki gösterdiler. müzak ereleri n tarafsız olmayacağını gerekçe göstererek, Selahaddin Mohte di, İran Kürt partileri ile devlet bir gün önce paneld en çekildi. Katılımcılar bu karara yönelik tepkilerini ifade ettiler. Katılımcılardan birinin arasındaki ilişkilerin tarihse l arka planı ve çağdaş bir perspektifini sunara k; İran'daki Kürtle r ve diğer azınlık­ deyimiyle: "Bu forum sadece KDP ve KYB arasında aralar arasındaki temel bir ikileme değindi: "Ulusal prob- buluculuk yapma ya yönelik bir girişim değil; aynı zalemierin dile getirilmesi demokrasinin kurulması ile ta- manda bütün sorunların hep birlikte irdelendiği bir toplantı olmayı amaçlıyordu." nımlanmaksızın, demokrasi gelişim gösteremez." ak ur d. or g namİyorlardı. Panalistler, Kürtle r arasındaki rekabe tin, bağımsız Panelistler genelde, hüküm etin haskılarına karşı sibir Kürt mevcudiyetinin geliştirilmesine yönelik hassas lahlı direnişin, İranlı Kürtle ri olumlu hiçbir sonuca ulaş­ fırsatları heba ettiği konusu nda fikir birliği içerisinde tırmadığı konusu nda mutabık idiler. Abbas Vali;" silab- idiler. Katılımcılardan biri, "KYB ve KDP"d en olmak lı direniş stratejisinin sona erdiğine ilişkin argüm an, si- üzere bir çok Kürt, Irak'ta Kürt hareke tinin başınd a yelah bırakımı ve rejime teslim olma anlamında değildir. ni nesilden, Kürtle rin ulusal çıkarlarını partiza n çıkarla­ Tam tersine, bu argiiman, İran'da K iirt kimliğinin resrının üstünd e tutan açık fikirli ve vizyon sahibi liderler men tanmması neticesinde elde edilecek, sivil ve demokgörmeyi tercih eder" biçiminde görüş beyan etti. Oturacik hak ve özgürlükleri amaçlayan somut politik herum başkanı Jonath an Randa l panelin isminin "tehlik edefler takip etmeye yönelik aktif bir siyasettir", açıkla­ li flörtler " biçminde tayin edilmiş olmasına rağmen kenmasında bulund u. di kanaat ine göre bunun "başarısız riskler" şeklinde adlandırılması gerektiğini" ABD hüküm etinin Hatem i'ye cevabı, İran'daki "ılım­ lıların" geleceğine yönelik bir kritik biçiminde algılan mış ve bunun, hemen ardı sıra İranlı azınlıkları kimi taleplere yönelteceği düşünülmüştü. Bu düzlemde Bahriyar Emin: "Terörizm, nükleer büyüm eye ilişkin tehditler ve Ortadoğu barış sürecinde İran'm üstlenmiş olduğu rol, w 1 sızlıkla sonuçlanmayabileceğine rs iv 1 1 1 1 Amerika taratmdan İran 'la daha sı­ cak ilişkilerin kurulmasma yönelik engeller olarak tanımlandıklarmda; insan hakları, demokratikleşme ve de devlet ile halk arasındaki diyalog dile getirilmemektedir", çıkarımında bulund u. Hatem i'nin reformlarının hemen sonuç vereceğine veya başarı­ .a 1 1 1 1 1 Katılımcılardan hiçbiri İran cumhurbaşkanı w w 1 1 1 1 1 1 Serbest! ifade etti. Panalistlerden birinin; "Kürtl er arası çatışmaların müdah aleleri arttırdığını ve Kürtle rin gittikçe daha yaygın bir biçimde bölge devletlerinin elinde bir piyona dönüştüklerini" Iraklı 79 ifade etmesine rağmen; tartışmacılar, Kürt partile ri arasındaki çatışmalarda Irak, Tür- Kasım 1998 mında devletin Türkiye'de nisbeten gelişmiş olan siviltoplum düzeyi bagla Suriye, Irak ve rum Irak'm geleceği için tepkileri genellikle duygusal yaklaşımlar içeriyor. Ancak müd ahal eleri Türkiye'nin bu mev cut problemlerden Iran için sözkonusu olmayan bu durum, batılı hükümetlerin r. konudaki politikalarını etkileyebileceği anlamına da geliyo Pane lde, ABD hükü mesi gerektiği­ metinin Kür t partilerini bir arar aya getir Wel ch'in KDP ve ne dair yaygın bir kanı oluştu. Dav id getirmeye yöKYB liderlerini Was hing ton'd a bira raya biçiminde aladım nelik daveti, bu bağla~da olum lu bir etmesi; ateşkes, karşılıklı gılandı. Barış süre cinin deva m olmasına rağmen, güven ve esir değişimi ile sonuçlanmış aşımı, seçimler kimi panelistler bu düzlemde; gelir payl e tarzı gibi tartış­ ve gelecekteki hükü meti n biçimlenm z bırakılmış olduğuna malı temel sorunların çözü msü değindiler. çok daha ciddi sonm /ar yaratacaktır", d~·cii. evrilen rolü Panelde, PKK 'nin Irak Kürdistan'ında PKK'nin arta n de irdelendi. Katılımcılardan bazıları, ve PKK arasın­ politik ve askeri rolü ne değinerek KDP ttiler. Karoran daki önemli askeri çekişmelerden söze daki PKK problemi, iki Karadağı: "Ira k Kürdistanı'n ağr biçiminde Kürt partisi arasındaki bir gerginlik kayn şimdi prat ik ele alınarak çözülmeye çalışılmalıdır. PKK ı Kür t mevcudiolarak kendisinin temel bedefinin Irakl oluyor. Tiirkiye yeti yok etme k olduğunu dekiare etmiş keti, temel düş­ bir mevcudiyet kurdu, ancak Kürt hare da kendisini her man olarak Türkiye ve İsrail karşısın olma k zorunda yerde Suriye, Irak ve İran'la müt tefik Irakir bir Kürt hissediyor. Anc ak kusura bakmayın, ben Saddam olduolarak, temel düşmammın Türkiye değil 'yi nlar PKK eleştirmeyi, ğunu belirtmeliyim. Anc ak insa eklemekle aynı Ankara 'nın anti Kürt politikalannı dest irinden oldukça kefeye koymamalılar. Bu iki şey birb farklıdır", dedi. w w w .a rs iv ak ur ut) bir Irak Panelistlerelen bazıları da ABD'nin (som katılım­ kimi ettiler. Yine politikasının olmadığını ifade ı gere ken ABD polit ikala cılar, yapılacak veya yapılmas ın sözk onus u olduğunu rına yönelik çok sayıda varsayım tlerinin de göz anca k gerçekte belli bir takım güç limi Pane lde ABD'nin önün e alınması gerektiğine değindiler. Hüsey.in'in savaş am daha aktif bir rol üstlenerek, Sadd nı sağlaması konu sund a suçlarından dolayı yargılanması Suriye: Kürt Kartı Mah mud Osm an, da genel orta k bir kanıya nlaşıldı. akım şeyler yap"ABD, Irak muh alef için olumlu birt panel, Su29 Tem muz 'da gerçekleştirilen dörd üncü ciddi bir biçimde ı. Sumak istiyorsa, Kür t birliği bağlamında mışt nlaş yoğu üzerinde ler kapsamlı riye'deki Kürt lerin duru mu bubir arabuluculuk yapmaya. çalışmalıdır; Kürt ve turan riye'de topl am nüfu sun % 10'u nu oluş caklardır", dedi. Kitura oluş yapı bir iyi için t muhalefe Kür t yaşamaktadır. Suriye'ye l ikilemine de- çuk-iki milyon arasında ak mi panelıstler de; ABD politikasının teme l, Kürt ler arası çatışmaların genel olar İran'ın ya da Türk i- yöne lik pane Foğı ğinerek; ABD 'nin, hasım Irak veya konulaca çok daha çarpıcı bir biçimde orta ya istan'ındaki çaye'yi NAT O'da n dışlamadan Irak Kürd ye'nin Kürt taSuri ıştı. alınm haft a öneeye lara nasıl dest ek verece- · rum 'dan üç tışmaları çözmeye yöne lik çaba üyeli Kürt 1500 tahm inen banlı en büyü k parti si olan ve . diler getir dile ğini, zamanında vize Sosyalist Part isi'n in temsilcisi Rafe t Ali, katılmadı. Suriye pane linde temyöne tim yapı­ alamadığı için foru :na J?ehram Salih, Irak 'taki mev cut poli tik etlerin bildirileri de okun du. m ettiremeyeceğini, Irak sil edilen devl sının varlığını uzun süre deva girişim ve reali st olmahalkına yöne lik bir tüı;den bazı la birlikte, Suriİyi bir biçimde belgelenmiş olma mak nda bölü nme ye yan kimi dayatmaların, Irak !op} umu dik baskılar yayye'de Kürt ler ve diğer azınlıklara yön ra sebe biye t verdiğini mala plaş kutu n deri daha yönelik i organızasyonları da yasadışı sayılı­ cut Irak hükü meti de- gın olup, Kür t siyas açıkladı. Öme r Şeyhmus da, mev çalışan yedi tane yorlar. Suriye'de yarı-resmi seviyede yapı içerisinde Şiileri ve ğiştirilerek, federal bir polit ik eri 50 ile 1500 arasın­ met kuru lma- Kür t partisi var. Bu part ileri n üyel hükü bir tik okra dem eden in tatm Kürtleri arı ya da topr ak işgaline r arasında herh an- da değişiyor. New roz kutlamal dan, Kürt ler ve diğer Iraklı temsilcile yönelik çeşitli protesgüç olduğunu, be- ve çeşitli mall ara el konulmasına gi bir mür abak ata varmanın oldu kça birlikte, rejime yönelik eleş­ devamında: "K iirt tolar a izin veriliyor olm akla lirtti. Öme r Şeyhı:nus, konuşmasının çlanıyor. Öne mli n kurulmasında tiriler genellikle tutu klan may la sonu kuvvetleri, Irak'ta yeni bir hükü meti daki verimli v sadece Sünni insan hakları ihlallerinden birisi de, bura merkezi bir rol üstlenmelidirler. Bu göre Arap yerlen ştiri takdirde bu du- Ki.i.rt topraklarının işgal edilerek yerle Arap azınlığa bırakılmamalıdır. Aksi Serbest! 1 1 1 1 1 d. or g kiye ve İran nin nega tif bölgesel etkile~ rine işaret ettiler. 1 1 RO Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 meti ve PKK olmaktadır. Bu düzlemdeki kimi öneriler doğrudan bir biçimde ''araplaştırıl­ ruya bu tarafiara ması" dır. destegin Bu düzlemde önemli başka bir ihlal, yakLışık olarak 200.000 Kür- yöneltilmiştir. geliştirilmesine dün vatandaşlığmın yad- 1 van Kürtler ele hükümet veya eliğer scktörleı·clc önemli biiyiik bii· kara parçasi iizerindc .ı'er ;ı/ip Batı Asra 'mn en biiriik iki nehri ilc sulanan, zengin hir tarım, perrol ı'c wrizm bölgesi olan bağımsız bir Kiir- distan, sadece kendi a_nıklan iizeriııde durmakhı Lı/­ maz; ayııı zamanda çok miireHeh bir }'akm doğu İsviç­ re'sini de yaratır. Bu ii/kc, 15-30 milyoııhık ııiifıısııyla Birleşmiş Milletler iiyesi olan iilkelerin iiçte ikisinden dalw kalabalık olıır", varsayımında bulundu. N eza n, starüsüne sahip olmayan bu insanlar, rg mal ve mülklerini sarabilmektc ancak arsa alamayıp iş bul::ımanıaktadırlar. Genellikle, Baas Partisi üyesi olma- mevkilerele yer alamanıakraclırlar. pragmatik bir bakış açısıyla sözlerini şöyle sürdürdü: saflarına asker olarak almakta. Hükümet bu Kürtleri, "Geçen yetmiş yıllık bir tarihi siircç bizlere, K iirtleri bir halb döııiiştiirecck bir biçimdeki !<iirt bağımsızlık riiyası ve deırlet projesinin giiniimiiz diiııyasmda realist ol- PKK'ye katılmaları konusunda teşvik ederek PKK'yi bir madığmı öğretti." N eza n, Kürt çatışmalarının nirengi- bakıma noktasmın "olası bir geleceğe ilişkin bir bağımsızlık, ba- Suriye hükümeti, ülkesindeki genç Kürtleri aktif bir biçimde, Türkiye'de gerilla savaşı gerçekleştiren PKK ülkesindeki zorunlu askerlik için alternatif bir askeri güç şeklinde kullanmaktadır. Suriye hükümeti, rış ve başarı kazanması karşısında yer alan mevcut bas- Kürtleri Türkiye'de kendi kültürel ve politik hakları için kı, aşağılanma ve sefalcte ilişkin rcalitclcr <ırasında cid- di bir uçurumcia düğümlenmcktc olduğunu, belirtti. va ku savaşınaya teşvik ederken, Kürtlerin Suriye'deki benzer aktivitelerine ciddi ve sen bir biçimele karşı koymakta- Katılımcılar, Kürtlerin self-determinasyona yönelik dır. Suriye hükümeti, sadece Körfez Savaşı sonrasında meşru Kürtlerin açık bir biçimde Newrozu kutlamalarına izin verdi. Ancak bu durumda da üniversite sınavlarının bu su kutlamalara katılımı güçleşmişti. dular. Bu tam da Hazhir Timurian, "Kürt halkmın özel- likle de gençler olmak üzere büyük bir kısmına, ulusal haklarını elele etmek için barış çerçevesinde kalıp savaş­ tan kaçmmalarını önerirse, bizi dinlemeyeceklerdir. Dolayısıyla bu insanlar arasından, mevcut uluslararası sınır­ rs i Çatışma, Çözüm Yaklaşımları ve Öneriler lar çerçevesinde tam bağımsız bir Kürdistan yerine lokal Son panel, çatışma ve çözüm yaklaşımları üzerinde yoğunlaştı. Katılımcılar, Kürtler ilc onların bir arada ya- şamakta oldukları diğer halklar ve hükümetler arasında kanallarının arttırılması gerektiği ve sınırlı otonamiyi savunan ılınılı liderleri cesaretlendirme konusunda daha fazla çaba gösterme !iyiz", dedi. konusunda Koordinasyon stratejisi ve ilgili tavsiye ve önerilcrin .a iletişim tam bir fikir birliği içerisindeycliler. Yine temasların tüm uygulanınasına yönelik olarak David Philips, bu forum düzeyler ve çeşitli açılardan sürdürülmesi gerektiği öne- çerçevesinde, çatışmaların çözümü için bir görev gücünün -izlemesinin- belirlenmesi önerisinele bulund.n. Bu rilerek, ekonomik rcfahm söz konusu çatışmaların çözümü bağlamında güçlü faktörler sağladığı, biçiminde ge- w görev gücü, bölge dışında veya bölge içerisindeki Kürtle- nel bir kanıya ulaşıldı. Katılımcılardan biri bu bağlamda "Şimdi rin yaşamlarmı gözlcnıleyecck. Bu yapının daha etkin bir burada en azından Avrupa'da bir konsensus var, güce kavuşturulması için, çatışma-çözüm uzmanlarından ancak Kürt sorunu adil bir biçimde çözülmezsc Yakın­ oluşan uluslararası bir tavsiye komitesinin oluşturulması w doğu'da barış, güvenlik ve istikrar söz konusu olamaya- gerektiği önerisinde bulundu. Kürt çatışmalarının çijzü- cak" dedi. Kürt sorunu için ideal bir çözüm olarak, Kürt mü için görev gücü (Kürdish Conflict Resolution Task sorunuyla yakından ilgili dört ülkeyi de kapsayan ulusla- rarası bir Force) üyelerinin arabuluculuk, çözüm ve diyalog tek- yaklaşımın gerektiği vurgulandı. Her ülkenin uzmanları, çatışmalara ilişkin pratik de- ğerlendirmeler sunarak birtakım çözüm önerilerinde bu- nikleri konusunda eğitilmderi gerektiği de önemle vurgulandı. lundular. Katılımcılardan bazıları da, Kürt çatışmaları­ Aşağıdaki öneriler, Forum'a ilişkin özel ve genel oru- nın kökeninde yer alan self-determinasyon konusuna değindi ler. istekleriyle çatışma dinamiklerini uzlaştırmaya yö- nelik birtakını pragmatik ve realist yaklaşımları savun- tarihe rastgetirilmiş olması Kürt öğrencilerin söz konu- w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 uluslararası lum kuruluşları ve uluslararası kurumlar tarafından krilize edilecektir. sınnıası. Vatandaş 1 Sözkonusu öneriler için doğ­ yönelik uygulamalar, hükümetler, siviltop- 1 1 1 temel aktörler, Türkiye hükü- .o 1 leşinıcilerle buraların planlı çatışmalar bağlarnındaki rd 1 Türkiye' deki rumlardaki müzakereler sonucund::ı oluştu. Bu öncrilc- Bu bağlamda Kendal N eza n; "Fransa kadar Sn lı csri 81 Kasını 199S 1 - Kuzey Amerika'dak i nerwork'u; hem bu ülkedeki politik liderleri ve hem de uluslararası network ağıyla bölge liderlerini etkileyecek bir biçimde, güçlendirmek . - insani yardımların geliştirilerek, bu yardımlar konusundaki UN (BM)NGO (Sivil Toplum Kuruluşları) ça- leceğine inanıyor For Kurdish People Worldwide metotların tanımlanması. Aşağıdaki .o lışma gruplarınm kurulmasıyla çeşitli Genel Öneriler öneriler sadece belirli bir ülkeye ait olmayıp, çeşitli sivil toplum örgütleri ve bölge dışındaki kimi ülkelerin önerilerini de içermektedir. Bu tavsiyeler, uygulamalara ilişkin pratik adımların yanısıra çatışma ve çözüm çabalarının geliştirilmesine yönelik stratejileri de rd - Kürtlerin insan hakları koşullarını da içermek üzere azınlıklar özel raportörünün rolünün arttırılması. -Kürt dilinde yayın yapacak TV yayınlarının Voice of Amerika (Amerika'nın Sesi) aracılığıyla gerçekleştirilmesi. va ku Destek gruplarının güçlendirilere k, kamuoyunu etkileyecek bir etkinlikle çalışabilıneleri için bu grupların kapasitesinin geliştirilebilmesine yönelik çeşitli yolların tanımlanması. - İşbirliği için daha pratik yolları tanımaları amacıyla Kürtleri biraraya getirecek çeşitli seminerler tertiplemek. rs i - Çatışmaları çözümlemeye yönelik araçlar olarak elektronik medyayı geliştirmek. - Boykot kampanyalarını desteklemek. Türkiye'ye Yönelik Öneriler Türkiye'deki çatışmalar bağiamındaki temel aktörler, Türkiye hükümeti ve PKK olmaktadır. Bu düzlemdeki kimi öneriler doğrudan doğruya bu tarafiara yöneltilmiştir. Söz konusu öneriler için uluslararası desteğin geliştirilmesine yönelik uygulamalar; hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası kurumlar tarafından kritize edilecektir. - Politik bir araç olarak baskı ve şiddet kullanımın­ dan vazgeçilmesi. .a - insan haklarını ihlal eden rejimiere silah akışını sı­ nırlamak. w - Doğal kaynakları gözetleyen ve de bu doğal gelir kaynaklarının korunmasını amaçl:ıyan özel çalışma - Kürtlerin kültürel ifade hakları üzerindeki kimi kı­ sıtlamaları kaldırmak. -Kamuoyun a kolaylıkla aktarılabilecek sorumlulukların, daha etkin bir biçimde ifade edilmeleri için kırsal alanlardaki lobi faaliyetlerini geliştirmek. - Türkiye'nin güvenlik sorunlarının ülke sınırlarına tecavüz edilmemesi. w w - Gelecekteki bir PKK ateşkesi, karşılıklı olarak politik diyaloga uygun koşulların yaratılmasını .gerektirecektir. gruplarının kurulması. - Sosyal barışın tesisinin vurgulanarak lokal seviyedeki çatışmaların kurbanlarıyla direkt diyalog içerisine girme yollarının aranması. - Resmi bir çerçevede, Kürt sorunu ile ilgili uluslararası bir konferans tertipiemek ve süreli bir barış eğitimi Serbest! 82 tanınması ve bu - Türkiye'nin Güneydoğusu'ndaki olağanüstü halin kaldırılarak bölge valisinin, ifade özgürlüğü ve birlikteliğe yönelik sınırlamalar bağlaınındaki anormal seviyede yüksek yetkilerini azaltmak. - Hapisteki Kürt parlamenterl eri ile şiddet eylemlerinden dolayı tutuklanmamış olan mahkumların serbest Kasım 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 rg mesi, bölgesel çatışmaların azaltıl­ ve yaygın insan hakları ihlallerini engellemesine katkıda bulunabi- ması kapsamaktadır. 1 programını geliştirmek. rin, Forum'daki tüm katılımcı, müzakereci ve/veya oturum başkanları­ nın görüşlerini tamamen yansıtması gerekmiyor. Enstitü, gerçekleştirdiği uygulamalarının Kürtlerin yaşadık­ Lın yerlerdeki sivil toplumun geliş­ 1998 t" I ük ten kaldırılması. - "Kültürler 1 1 1 1 Arası Barışı" geliştirmeye yönelik Kürt- İran merkezleri kurmak. Bu merkezler, Kürdistan'da ve- - Özel okullarda Kürtçe'nin öğretilmesine müsaade ya dışarıda yaşayan Kürtler arasında olduğu gibi İran'daki Kürtler ile İran'ın dindar ve siyasi yazar ve aydınları arasında da uzlaşma, diyalog, kültür ve fikir alış­ verişine yönelik or etmek. g - Kürtçe radyo ve televizyon yayıniarına izin vermek. çalışmalarda bulunacaktır. - Kürtçe matbuata ilişkin kimi sınırlamaları kaldırmak. - Köy koruculuğu sisteminin dağıtılması. -Kürt hareketinin İran rejimine karşı silahlı mücadeleyi yeniden gözden geçirmesi konusunda cesaretlendirilmesi. ak ur - Şiddete başvurmayan Kürt tabanlı siyasi partilere vönelik yasakların kalkması ve çeşitli partilere yönelik resmi veya gayri resmi baskılara son verilmesi. d. - Kürtler ile İslam cumhuriyetinin resmi görevlileri ve politik partilerin temsilcileri arasında direkt diyalogların teşvik edilmesi. -Kürt ve Türk vatandaşlar arasında tüm seviyelerdeki diyalogları teşvik etmek. - Çatışmalara ilişkin barışçıl çözümler ve insan haklarına saygı konularındaki süreklilik için ABD askerinin Türk askeriyle birlikte çalışmasının teşvik edilmesi. bölgelerde barış ve çatışmaların çözümü için yerel sivil toplum kuruluşların çalışmalarının desteklenmesi. -İlgili insan hakları sözleşmelerine - Türkiye uyuncaya dek bu ülkeye yapılan silah satışlarının sınır­ uluslararası landırılması. -BM, OCDE ve Avrupa Topluluğu gibi uluslarararası kurumların insancıl düzlemlerdeki müdahelele~ini talep etmek. İran'a Yönelik Öneriler İran'daki koşullar Kürtlerin politik hareketlerine yönelik çetin engellemeler içeriyor olduğundan Forum'da; İran' da diyalog ve barışçıl çözümlere ilişkin koşulların oluşturulması ve çatışmaların giderilmesine yönelik uluslararası desteğin geliştirilmesine yönelik kimi öneriler dile getirildi. w 1 1 1 - İran rejimindeki anti-demokratik güçlere baskı uygulamak. - İran'da özelde Kürtleri etkileyen genel anlamdaki insan hakları ihlalleri konusundaki bilinç sevıyesını yükseltmek. - İran'daki özgür basının desteklenmesi ve son zamanlarda ılımlı gazetelerin kapatılarak diğer bazı yayın­ ların yasaklanmasının protesto edilmesi. rs iv 1 1 1 - 1982 Anayasası'nın değiştirilerek uluslararası insan hakları taahhüdleriyle çelişen kimi yasaların yürür- .a 1 1 yapıcı w 1 1 1 1 bir diyalog süreci oluşturmak. bırakıl maları. w 1 1 1 1 - İran'da demokrasi ve sivil topluma yönelik hareketleri desteklemek. -İran Kürdistanı'ndaki çeşitli Kürr grupları arasında Scrbcsri -İran ve Batı arasındaki kültürel ve akademik mübadelelerin geliştirilmesi. -İran rejiminin, muhaliflerine suikastler düzenlemek ve uluslararası terörizmi desteklemekten vazgeçmesi konusunda uyarılması. Irak'a Yönelik Öneriler lrak'a yönelik öneriler, iki temel çatışma noktası çerçevesinde dile getirildi. Bunlardan ilki Irak hükümeti ilc Kürt azınlık arasındaki mücadeleler iken diğeri de Irak Kürdistam'ndaki Kürt partileri arasındaki ilişkileri baz alıyordu. Bu düzlemde Amerika önderliğindeki uluslararası bir birliğin askeri gücünün kullanılarak Irak hükümetinin devrilmesi gibi, ABD politikalarına ilişkin kimi öneriler diie getirildi. Nisbeten az gelişmiş toplumlar; sivil-toplum örgütleri, medya ve uluslararası kuruluşla­ rın rollerini kısıtlamaktadJorlar. Bu yüzden ABD rejimi körfez savaşından sonra Irak'ta UNSCOM; UNHCR, BM Azınlıklar Yüksek Komiserligi ve Dünya Sağlık Organizasyonu gibi çeşitli kurumların çalışmaları için ge- 8') (J Kasım 1998 altyapıları oluşrurmuştu. - Irak'taki Kürt halkının güvenliğinin temini ıçın uluslararası toplumun teşviki. - Irak rejiminin Kerkük, Hanekin, Mehmur, Sincar ve Tuzhurmattı bölgelerindeki Kürt halkını göç ettirme ve etnik temizliğe yönelik sürekli politikalarına karşı uluslararası direnişi - Serbest Kürt bölgelerinin, Irak ordusunun güçlendirmek. saldırıla- rına karşı yasak bölgeler biçimine dönüştürülmesi. - Türkiye, İran ve Suriye hükümetlerinin, Irak Kürdistanı'na uluslararası arasıııdaki çatışmalara duğu 1994 tarihli Paris Mutabakatı yönelik kalıcı imzalamış yardıma izin vermelerinin sağlanmaya çalışılması. ol- -Serbest kuzey bölgelerd~ki altyapıların yeniden ku- çerçevesinele tespit rulmasına edilmesinin desteklenmesi. or - KDP ve KYB politik düzenlemelerin; her iki partinin de insani yönelik temel endüstriyel, zirai vb. ekipman- ların götürülmesine izin vermesi için Irak'a yönelik kimi müeyyidelerin yeniden tanziıni. d. - KDP ve KYB temsilcilerini biraraya getirecek politik bir çalışma sürecinin geliştirilmesi. Suriye'ye Yönelik Öneriler ak ur - KDP ve KYB arasında, gelir paylaşım ve dağılımını düzenieyecek bir yapının kurulması. - Müşterek bakanlıklar birimlerinin eşitliklerini Suriye hükümetinin, Kürtlere toplumda ve bu düzlemlerdeki hizmet oluşturulması. kazanabilmeleri için vatandaşlık haklarını vermeye yönelik bir takım yeni düzenlemelere gitmesinin sağlanması. Suriye'deki Kürt topluımı ile uluslararası topluluk arasmdaki iletişimin sağlanmasma yönelik görüşmelerin tertip edilmesi. - Demokratik bir Irak'ta Kürtlerin insani ve politik güvence altına alabilecek bir model olarak Fedüşünülmesi. - Demokrasinin geliştirilmesi lıklarla Suriye hükümetine tüm vatandaşlarının insan hakgöstermesi ve de Kürt ailelerini zorla ayır­ maya' yönelik politikalarından vazgeçmesi için baskı eliğer azın­ ve Irak'taki rs iv haklarını deralizmin larına saygı Kürtlere yönelik, insan hakları ihlallerinin sona erdirilmesi için BM Güvenlik Konseyi'nin 688 sayılı kararını vurgulamak.· - BM'nin 986 sayılı kararına göre, Bağdat'ın uygulanması. "Petrol Suriye'deki Kürtler ve diğer azınlıkların karşılaştık­ J(arşılığı Yiyecek" mübadelelerinde Irak Kürdistanı'nın ları payını duyarlılık oluşturmak. .a tümüyle vermesinin BM uluslararası topluluğu tarafından Washington Kürt Enstitüsü halkına karşı Saddam ilc Kürt liderlerini biraraya w uli.ıslararası vüzlerinin w saldırıların getireceği 1\ ·.ıslıinpuıı 1\.un/ı,/ı lmtıiLlfc' {ı(!; bir mahkeme kurmasının teşviki. uluslararası c; .'ırın·r, -~ll' Waslıingron, - Türk ordusunun Irak Kürdistanı'na kanunlara sivil halka zarar Fax: 202-484-0142 ve bu verdiğinin vurgulanması. \Veb Site: 1 1 1 1 1 1 1 1 1 lıtt:!!www.kurd.org/kurd 1 1 1 1 - Sınırları koruyabilecek bir biçimde kararlı bölgesel bir yönetimin kurulması amacıyla partiler arasındaki politik uzlaşımın geliştirilmesiyle, Türkiye'nin bölgeye ilişkin meşru güvenlik kaygılarının giderilmesi. SL'rbestl DC 20024. Tel: 202-484-0140 yönelik teca- aykırı olduğu 1 1 ger- olan soykırım ve diğer savaş suçlarından w çekleştirilıniş dolayı insan hakları ihlalleri konusunda uluslararası bir güvence altına alınması. - BM Güvenlik Konseyi'nin; Kürt 1 g rckli 1 1 1 84 Kasını 199<1 1 1 ~r< ' 1 1 1 11 Modern Uius-Devlet"in Paradoksu: Ben ve "Öteki" g 1 vardı yegane merkezi olarak ilan etti. va hakikatın Artık bundan böyle herşeye hükmeelecek olan, birey adına ona danışma ihtiyacı hissetmeden herşeye karar verecek olan merci, aklın kendisinde somutlaştığı ve devlet biçiminde tezahür ettiği devletti. Devletin gücü aklın gücü idi. Akıl herşeyi çözmeye yeterliydi. O halde devlette her sorunu çözebilirdi. Vahyin yerini akıl alınca artık bundan böyle felsefi gelenek için, nebevl gelenek "öteki" sayılırdı. Onu alt etmek için de her alanda aklın hakimiyeti adına hareket edebilecek, evrende mutlak hükümranlığın kaynağı ve referansı akıl olacaktı. Beşer kendine yeni bir ilah bulmuştu adeta. Fizik dünyadan tutun da sosyal ve idari mekanizmalara kadar uzanan geniş bir alanda mutlak söz sahibi olan bu yeni ilahın kişiselmerkezinde ene (ben), harici aleminde ise tabiat vardı. w w w .a 1 1 1 1 "ulus-devlet" kendini rs i 1 1 belki ama, yeni dönemde devlet düzeyinde belirleyici olmaya başladı. Modern çagda yeniden yapılanmaya başlayan 1 1 ile başlayan ve daha sonra adına Aydınlanma denilen yeni dönemde ilahl olanla arzi olan, nebevi olanla felsefi olan, vahyi olanla akli olan veriler çatıştı. Aslında bu çatışma öteden beri 1 1 1 1 Batı'da rönesans rd . Osman Tunç ku 1 1 1 or 1 Evreni ve olayları bir dizi çelişkilerle izah etme noktasından hareket edecek olursak, herşeyi iman ve küfür denklemi içerisinde mütalaa etmemiz mümkündür. İlk insandan günümüze dek sürüp gelmekte olan böyle bir çatışmanın temelinde nebevl ve felsefi iki anlayış vardır. Kuşku­ suz bunlardan her biri diğerini "öteki" kabul Serbest! 85 eder. Ve bu iki anlayış arasında sürekli bir çatış­ ma söz konusudur. Tabii ki, bu çatışmanın merkezinde de insan vardır. İnsanın kendi iç dünyasında da bu çatış­ manın tarafları vardır. İnsandaki ralımani ve şeytani/nefsani duygular arasında sürekli bir çatışma devam edip gider. Bu düalist yapı insanın olduğu gibi evrenin de yapısıdır. Gündüz geceye ne kadar muhtaçsa bunlar da birbirlerine o kadar muhtaçtır. Dünya imtihanının birer zembereği hükmüncieki bu zıtlar, aynı zamanda bir ahenk ve ölçülülük içerisinde devam ederler. Birini diğeriyle defetme olmasaydı, belki de evrendeki düzen bozulacak, herşey kaosa dönüşecek­ ri. Dolayısıyla bu çelişkiler bir noktada birbirlerinin ayrılmaz parçalarıdırlar. İşte evrendeki bu dinmek bilmeyen uyumlu çatışmanın bir benzerini beşeri ve toplumsal planda da miişahede etmek mümkündür. Nebevi olanla felsefi olanın mücadelesi intarihinin vazgeçilmez niteliğini oluşturur. Adem zamanında, şimdiye kadar iki büyük cereyanın, iki düşünce halkasının her tarafta ve insanlık Kasım 1'J'JS 1 1 Kendilerini adeta hakikatın ölçüsü olarak gören aydınlanmacılar · moderniteye, modern alana ve rönesansla birlikte ortaya atılan bu yeni degeriere karşı gelenler gayrı medeni anlamında barbar 1 1 1 seçkin ve entellektüel sıfatını yakıştıranlar, Aydılanma­ cılar halkın çoğunluğun u "öteki" kabul ederek geniş halk kitleleriyle aralarına duvar örmüşlerdir. Batılı Aydınlanmacıların bizdeki mukallideri de yetmişbeş yıldır kendilerini bu ülkenin birinci dereceden sahipleri sayarak, kendi dışında kalan halk çoğunluğunu daima "öte- va ti. Yani vicdaniara hapsetti. Bu dayatmayı ve ceberutl baskıyı yaparken de bilime ve akla sığındı. Yekpare bir toplum oluşturmak için kamusal alana müdahale ettiği gibi, kişinin özel dünyasına da el uzattı. Aslında bu, özgürlük adına özgürlüğe müdahale idi. Aydınlanmacıla­ rın özgürlük anlayışı, başkalarının özgürlüğüne tahammül edemeyen bir özgürlük anlayışıydı. Oysa medeni olmanın niteliği, icbar etmek değil ikna etmek olmalıy­ dı. Böylece görünürde medeni olanlar, görünmeyen yüzleriyle vahşi idiler aslında. Kendi görüşlerini paylaş­ mayanları "öteki" kabul ederek, bunları dönüştürmeyi ve asimile etmeyi bir metot olarak seçen Batı'nın modernleşmeci aydınları, modernleşmeyi Alain Tonraine'in deyimiyle "demokrasi karşıtı" biçiminde gerçekleştiı·diler. "Cumhuriyetl.er in ve modern ekonomilerin yaratıcıları, eğitimli yetişkin erkeklerden ve mal sahiplerinden oluşan bir seçkinler sınıfıyla, hepsi akılcılık dı­ şında tutulan düşük düzeyde öbeklerin çeşitliliğinden oluşan halk arasında bir karşıtlık kurmuşlardır." (A.Touraine, Demokrasi Nedir?) ku rd . or g dakilere, kendileri gibi ve "öteki" olarak nitelendikleri gibi, bizde de Cumhuriyelle bir- düşünmeyeniere hayat hakkı tanımamak tamalikte aynı şekilde gözü kapalı olarak bu degerieri kabule zor- men keyfi, küfri' ve cebri' lananların olumsuz tepkileri ise gericilik ve yobazlık olarak bir dayatma idi. Zıtların ve çelişkilerin olduğu bir değerlendirildi. Oysa böyle bir anlayış, yani kendi dışındakilere, dünyada yekpare, homotamatanımamak hakkı jen bir toplum üretmek ve hayat kendileri gibi düşünmeyeniere bunu belli kalıplara bağtarzı birbiriyle uyum içine men keyfi, küfrl ve cebri bir dayatma idi. ne derece medeni lamak girmiş ise, yani felsefe dine edemeyen, tahammül dışındakilere Kendi dehalet ederek ona itaat edip hizmet etmiş ise insanlık olabilirdi? benkendine parlak bir mutluluk çağını yaşamıştır. Ne vakit de ayrı onları zorla ve hile ile dönüştürmeye ve zetmeye çalışan ve bunu başaramadığı zaman da karşıgitmişler ise, bütün hayır ve nur nübüvvet ve din havzavahşi, barbar, gerici, çağdışı, gayrı medeni, smdakini sında toplanmış, şerler ve dalaletler ise felsefe halkasınm cahil ve ilkel olarak niteleyen bir anlayış çatışmacı ve etrafında kalmıştır" der. kavgacı bir anlayıştır. yeevreni düşünce Rönesansla birlikte aydınlanmacı "İsteyen inansın, isteyen inkar etsin" (Kefh: 29) hikniden keşfedip yorumlarken, dinin kendisine (Batı dünmetinden mahrum olanlar kendilerini "öteki" ni zorla yası için hıristiyanlığa) müdahaleyi kaçınılmaz kabul etdönüştürme yoluna sapmışlardır. Böylece kendilerine itdışına olanın ti. Dini devre dışı bırakarak, toplumsal her tabakasında dal budak salmış olduğu­ nu; bunlardan birini nübüvvetin (peygamberlik) diğerini ise felsefenin temsil ettiğini ifade eden Bediüzzaman Said Nursi', "Her ne vakit bu iki düşünce sanlığın w w .a rs i ki" olarak gördüler. w Kendilerini adeta hakikatın ölçüsü olarak gören aydınlanmacılar moderniteye, modern alana ve rönesansla birlikte ortaya atılan bu yeni değerlere karşi gelenler gayrı medeni anlamında barbar ve "öteki" olarak nitelen dikleri gibi, bizde de Cumhuriyet'le birlikte aynı şe­ kilde gözü kapalı olarak bu değerleri kabule zorlananların olumsuz tepkileri ise gericilik ve yobazlık olarak değerlendirildi. Oysa böyle bir anlayış, yani kendi dışın- Serbesti Tek doğrunun kendi kabulleri ve dogmaları olduğu­ nu, bunun dışında kalan her türlü düşünce ve davranı­ şın ise peşinen yanlış olduğunu iddia ettiler. Buradan hareketle tek tip insan yetiştirme geleneği bizde İttihat ve Terakki'nin milliyetçi ve ırkçı tutumuyla başladı. İt­ tihat ve Terakki politikalarına göre, Batı medeniyetine ulaşmanın biricik yolu tek ulus yaratarak, tektip insan yetiştirmekti. Bunun için de siyasette, kültürde, ekonomide, sanatta, milli politikalar üretmek suretiyle yeni bir toplum mühendisliğine soyundular. İttihat ve Terakki geleneğini sürdüren Cumhuriyet ise "on yılda on beş milyon genç yarartık" diyerek bu hedefine ulaşmış olduğunu söyleyecektir. Oysa, on beş yıldan beri kendi topraklarını bombalayarak "öteki" ni kendine benzetıneye çalışan, ya "cahil kal yahut benim giysilerimi e okula gel" diyerek on binlerce vatandaşını "öteki", "yabancı" ve "barbar" ilan eden bir anlayış, jakoben ve dayatmacı İttihat ve Terakki anlayışı değilse nedir? Unutulmamalıdır ki, "biz" ve "öteki" daima var olacaktır ve olmalıdır da. "Öteki" ni yok etmeye çalışa- 86 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ' ' ' ;~. -.~:- 1 li 1 1 1 1 1 rını apaçık bir şekilde teb- liğden başka birşey değil­ kendisiyle diğeri arasında bir iltibas ve benzeme or g dir." (Yasin: 17) "Sen, sevdiğini hidayete erdiremezolmasın. islam kültüründe "Öteki" ni barbar görme sin; bilakis Allah dilediğini geleneği yoktur. Kadim Yunan 'dan gelen bu gelenek hidayete erdirir." (Kas::ıs: aydınlanmacı Batı kültürüyle sunularak yeniden neşv u 56) Bunun gibi daha bir madı r. çok ayette belirtildiği üzenema bulmuştur. Dolayısıyla ben ve "öteki" sorunu modre, insanları zorla hıdayete Evrende herşey çifttir, ern ulus devletin sorunudur. erdirme, insanlara kendi çift olarak vardır. İnsanın görüş ve düşüncesini zorla kendi iç dünyasında, iç kabul ertirmek diye birşey yapısında bu böyle olduğu gibi, dış dünyada da, evrensözkonusu değildir. "Öteki" nin varlığını kabul ederek de de böyledir. Gece-günd üz, madde-ma na, dünya-ahi- bir arada yaşamanın formülü; "Sizin dininiz size, benimret, kalb-nefs, sevgi-nefret, beden-ruh vs. Bu objektif re- ki bana" dır. (Kafirun: 6) Bu noktada müslümanı n görealiteyi görmezden gelen Aydınlanmacı felsefe, çift para- vi ikrah, zor, cebir ve baskı yöntemini kullanmada n lellikleri teke indirgeyere k materyalis t dünya görüşünün inandığı doğruları "öteki" ne tebliğ etmektir. Peygamberalt yapısına malzeme yaptılar. Farklılığın bir zenginlik lerin ve onların ardılları olan müminlerin "öteki" ne tebolduğu unutuldu. Zıtlar arasmda ahengi temin edemeliğ etmeye çalıştıkları esas itibariyle dört ana ilkede topyenler tekçi-bencil bir anlayışla yekpare bir toplum mü- lanır: 1. Tehvid (Allah'ın birliği), 2. Nübüvvet, 3. Adalet, hendisliğine soyununca zıtlar arasında çatışma başlata­ 4. Ölümden sonra yeniden diriliş. rak toplumun huzurunu kaçırdılar. "Deccal gibi tek gözlü bir deha ile insanlığa cehennemİ bir hayat verilİslam'ın mümin-bif ir ayırımını yapması bir vakıayı miş oldu." kabul etmesi anlamına gelir. Yoksa onu zorla dönüştürmeye çalışması ve ortadan kaldırması anlamına gelmez. İnsanların kategoriler e ayrılması, renklerinin ve dilHatta onun "öteki" kimliğiyle görünmesin i özellikle islerinin farklı olması, din ve inanışlarının düşüncelerinin ter ki, kendisiyle diğeri arasında bir iltibas ve benzeme ayrı olması doğal bir hadise olduğu gibi, bu halleriyle olmasın. İslam kültüründe "öteki" ni barbar görme gebir arada bulunmaları, bir arada beraberce yaşamaları leneği yoktur. Kadim Yunan'dan gelen bu gelenek Ayda ihtiyaçtan kaynaklan an bir zarurettir. İslam kendi dınlanmacı Batı kültürüyle sunularak yeniden neşv u inanç havzası dışında kalanları elbette "kiifir" olarak nema bulmuştur. Dolayısıyla ben ve "öteki" sorunu niteler. Yani kendi iman ilkelerine inanmayanları "öte- modern "ulus- devlet''in sorunudur . Modern devlet, inki" olarak kabul eder. Ama hiç bir zaman "öteki" siz bir sanları Allah'a kul olmaktan çıkararak kendi kutsalladünyayı da hedef almaz. Çünkü böyle bir düşünüş tarrına kul etmiştir. Kendi heva ve heveslerini ilah edinen zı lsliim'ın kendi ilkelerine ters düşer. insanlar özgür olduklarını zannetmişlerdir. Modern devletin devasa yapısı karşısında apışıp kalan insanlar, İslam inancına göre bu dünya herşeyden önce bir im- ruhlarındaki manevi susuzluğu milli marşlar, milli lidertihan meydanıdır. Herkesin imtihanı başarı ile vermesi is- ler ve milli kurumlar yaratmakla gidermeye çalışmışlar­ tense bile bu, nihayetinde bir temenni olmaktan öteye dır. Şairin dediği gibi; geçmez. Onun içindir ki, İslam'ın tebliğcileri ve sunucuları olan peygamber ler sadece ilahi mesajı insanlara iletBeşerin türlü dalaletleri var mekle görevlidirler. "Bizim görevimiz Allah'ın buyruklaPutunu kendi yapar, kendi tapar. w 1 1 1 1 1 1 1 onun "öteki" kimliğiyle görünmesini özellikle ister ki, ur d. 1 çalışması ve ortadan kaldırması anlamına gelmez. Hatta rs iv ak 1 rak, yok ederek yaşamı­ mızı teke indirgeme, tek tir düşünce ve tek tip insan üretme eğilimi mürnklin olmadığı gibi fıtrata da aykırıdır. Belki de psikolojik ve ruhsal bir sap- w .a 1 etmesi anlamına gelir. Yoksa onu zorla dönüştürmeye w 1 1 1 islamın mümin-kafir ayırımını yapması bir vakıayı kabul Serbest] 87 Kasını 199R 1 1 Doğu Ergil T ahiilim de kullanacagım bir kaç aktör var: 1 1 or g 'Hepimiz' leşrnek 'Biz', 'Öteki'ler ve 'Diğerleri' 1 e kurula n kolektif kimlik. EtkenBiz: Özdev etözde benzer olan "ben"lerce olumlu nitelikler üzerin çoğul özne. ur d. lik ve egemenlikle donatılmış bir Bu diyalek tik ilişkinin olmadığı bir sosyal gerçek likte kimlik lerin ve kolektivitelerin oluş­ ması mümk ün değildir. Çünkü kimlik ler, "öteki"leri ne göre tanımlanır ve onlarla olan ilişkiler içinde biçimle nir. Kolekt if farklılıklar, kültürel rs iv ak karşıtı olumsu z olarak kurula n "öteki " kimliği, kuşku duyula n, "biz"in yaşam alanına müdah ale edebilecek potans iyel düşmandır. Bu nedenle denetimi, mümk ünse boyun duruk altında tutulması arzu edilir. çeşitliliğin b) Yakın Öteki veya Diğeri: Sosyal veya kültüre! olarak "biz" den olmaya n ama, coğrafi hatta sosyal yakınlık nedeniyle birçok niteliği bilinen, bu yüzden kendile rine duyula n kuşkuların korkuy a dönüşmediği birey veya kolektivite. Örneğin; aynı köyde veya kentte yaşadığımız Alevi, w .a olarak sürer. kümele rden kaynak lanan tehdidi gıderme nin iki (aslında üç) yolu vardır: Başka 1) Tehdit eden (veya ettiği sanılan) kümeyi ("ötek i"ni) yok etmek; w w Kürt veya Rum yurttaşlar/kümeler. Ögrcrim Üyesi TOSAV Başkanı Bu çalışmada ele alınacak aktörle rden olmasa da, bir "uzak- biz" katego risinde n de söz edilebilir. Örneğin; Orta Asya Türk dili toplulu klan rı veya Yunan istan ilc Bulgar istan'd a yaşaya Türk soylula r. .. 2) Özüml eyip "biz" içinde eritmek. Bu işlemin ilk aşaması, "öteki" ni, kendisinin tanımladığından farklı tanımlamaktır. 88 İkinci sınır­ onun olanaklarını, lamak; son aşamada da onu, "biz"leştirmek için özendi rmek amacıyla ona "biz'' içinde ver açmaktır. Bu, bir anlamd a "öteki "ni "diğeri"leştir aşaması, "biz" ve "öteki" olgularının yaratılması bir süreçti r. Her çoğul kimliğin tanımı ve birbirleriyle etkileşerek oluşacakları ortak bir tarih gerek- S..:rbcstl ürünüd ür. Bir sosyal mekan da "ben"d en veya "biz" den başka "öteki "ler de vardır. Bunların kimi ''uzak öteki"l er, kimi "yakın öteki"l er, yani "diğerlc­ ri"dir. Onların "öteki " olmasının nedeni , "ben"d en veya "biz"d en farklı olmalarıdır. Bu sa farklılık, birlikte yaşamayı mümk ün kılıyor tehbir , Değilse ilir. "öteki ", "diğeri"ne dönüşeb dir kaynağıdır ve yabancılığın nedenl erinden biri a) Uzak Öteki: Nitelikleri ve niyeti neredeyse hiç bilinm eyen, sosyal-kültürel veya coğrafi olarak uzak olan birey veya kolektivite. A.Ü. Sivasal Bilgiler Fakülte si 1 tiı·ir. olarak , bize göre(li) inÖzne değil, gekimiilc ı şa edilen çoğul yabanc neilikle nesne (tabi) olarak kurulu r veya kurulmak istenir. Nitelik lerinin çoğu bilinmediği için Öteki: "Biz" in Kasım l ':!':!S kapasitelerini 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 zilmiş sınırları kaldırarak, ortak yaşamın eşit özneleri olarak "HEPionları MIZ" leştirmektir. 1 şadığını benimsernek durumunda kalırız, kalıyoruz. Ya- şam pratiği, bu pratik içinde her gün karşılaştığımız, al- den oluşan geniş yaratır bir dün,·a ve farklılıkları, çe- şitliliği, yaş:ııııııı ği olarak ıtır~· bir ~crçe­ .. hiz"lerc kabul ettirir. gıladığımız kültürel çeşitlilik, kimlik çoğulluğu/ bize bu gerçeği ister istemez kabul ettiriyor. O zaman, bütün "biz"leri içine alan bir üst-kimlik gereği doğuyor. En azından, siyasal alanda , "biz"lerden ve "diğeri"lerden "H EPiMiZUi üretmek ihtiyacı beliriyor. "Biz" ve "öteki" arasmdaki yabancılık ve karşıtlık içeren diyalektik ilişki, karşılıklı önyargıların nefrete dönüşmesi engellenmediği takdirde, var olan farklılıklar, açık çatışmaların mazereti olabilir. Hele kcntleşmenin, göçün, sanayileşme­ nin, kültür değişiminin hızlandığı dönemlerde, aynı sosyal ve fiziki mekanbrda karşı karşıya gelen farklı ki.imeler ("biz"ler), kamu alanını bir kültürel çatışma alanına dönüştürebilirler. "Biz" ne kadar güçsi.izse, kültürel açıdan (siyasal ve ekonomik açıdan olduğu gibi) kendisini ne kadar kırıl­ gan hissederse, varlığını "öteki"lere karşıt, hatta düşman olarak tanımlar/kurar. "Düşmanlada" çevrili olduğu Bu mekanizm~wı bildik ögelerle örııeklersek: Özne "biz" olarak da, ''biz"im de heterojen ol- .o rg radan bldırmakla mümkündür. Üçüncü vol, "diğcr"leştirilmiş "öteki"ler :ırasında önyargılarla çi- veya olgusundan doğan duygusal alarm durumu, süreklilik atfedilen tehdit olgusuyla pekiştirilir. samısından duğuımız, mayan bizim gibi olTürklerin ol- farklı duğuııu; ayrıca, Türki- ye" de Türklerden başka Türkiyeli "diğeri"lerin yaşadığını benimsemek durumunda kalırız, kalıyoruz. Yaşanı pratiği, bu pratik içinde her gün karşılaştığınıız, algıh1dığımız kültürel çeşitlilik, kimlik çoğul! uğu, bize bu gerçeği ister istemez kabul ettiriyor. O zaman, bütün "biz"leri içine alan bir üst-kimlik gereği doğuvor. En siyasal alanda , "biz"lerden ve "(iiğeri"lcrden "HEPİMİZ"i üretmek ihtiyacı beliriyor. Ulus-devletin doğasında var olan birleştirme-bütünleştirme niteliği de azından, bu süreci etkiliyor. Çünkü, ulus-devletin merkezi karakteri, kaotik çeşitiilikle bağdaşmıyor. Ne var ki, ulusdevlet, farklılıkları bağdaştırmak yerine onları teklcştirm eye, tek-tipleştirmeye kadar gittiğinde toplumsal bürünlüğü tehlikeye atıyor. Çünkü toplumsal bütünlük, zora ve zorla korunan hiyerarşik ilişkilere dayanarak gerçekleşmiyar. Sürekli tehdit algılaması, "öteki"leri clüşmanlaştırır, şevtanlaştırır. Düşman veya şeytan artık her yercledir. Kadınımızdır, kardeşimizdir, komşumuzclur, hemşehri­ "Öteki"nin "diğeri" leştirilmesini ve "diğeri"lcrin, "biz"imle birlikte yaşamasını sağlamanın ön şartı, "ötc- mizelir veya yurttaşımızdır. Bu duygusal "olağanüstü hal" durumu, "biz"i içimize kapadığı kadar, bir "haçlı scfcri"ııe veya "cihad"a da çıkarabilir. .. ona müdahale etmeden ve değiştirmc­ ye (yeniden tanımlamaya) kalkmadan nasıl kurulduğu­ nun bilincinde (ve tabii bilgisinde olmamızı gerektiriyor: "Biz"in kendini soyutlaması, "öteki"ni de kültürel veva fiziki bir mekan;ı hapsetmesine neden olur. Bölümlenmiş bir algı ve kültür dünyası (dünyaları) doğar. Her bölüm veya "biz alanı" kendi içinele homojenleşnıe ve tck-tiplcşme eğilimi doğurur. "Biz" içine hapsolan "ben" (lik)lerin, kendi irade ve dinamikleriyle farklılıklar veya başka durumlar yararmaları, bizzat mensup olduk- a) "öteki"nin anlamlı kılınabilmesi ve enelişe kaynaolmaktan çıkarılması için onun/onların hakkıııda nesnel bilgi sahibi olmak gerekiyor. "öteki" bilinclikçc, yabancı ya da potansiyel düşman olmaktan çıkıyor. önlenebilir. Söz konusu ayrışma, "öreki"lerin. "diğeri", yani "yakın öteki" olmasını ve "lıiz"c yakınlaşmasını engeller. Bu durum, toplumsal dayanışma ve istikrar için sakıııcalı olduğu kadar ilginç bir çelişki ile maluldür (sakatlanmıştır) de: Sürekli olarak üretilen "öteki" ler, ister istemez "biz" için, "öteki" ler- b rı küme w 1 1 1 1 1 1 1 len (tüm ötekiler için geçerli olan) öıwargıları or- Türkiye"de Türklerden başka Türkiyeli "diğeri"lerin ya- ku rd 1 atfedi- si va 1 1 1 1 1 "diğeri"nc .a r 1 bizim gibi olmayan farklı Türklerin olduğunu; ayrıca, mek ve w 1 Özne "biz" olarak da/ "biz"im de heterojen olduğumuz, w 1 1 tarafından Sc:rhesti ki"ııin kimliğinin ğı b) "öteki"niıı özel bir yaşam çizgisi (tarih) olduğu, bu tarihsel serüvenele kendine özgü bir kültür geliştire­ bileceği gerçeği yadsınmamalıdır. Yani "öteki", sadece fiziksel (tözsel) olarak değil, kültürel (özsel) olarak da tanımlanabilmeliclir. c) "öteki" "biz"im kendimizi tanımlamamızcia ana dayanak, başat belirleyici olmamalı; olmakt;ın çıkarı!- 89 K;ısmı [')':JR 1 1 "Biz"i "öteki"nin yerine koymak ve empoti yoluyla "biz" ve malıdır. Aksi halde "biz", hep olumsuz olarak ve "iitcki"(lcri)ne göre tanımlanır ve düşmanlıklar­ "diğeri" orosındo önyorgı ile çizilen sınırı kaldırmak. Bu do yetmez. "öteki"nin, tarihinin bir döneminde çiddi bir duygusol düğümlenmeye yol oçon ve küme bilincin- "Biz''lerin ğer"lerinin ve "di(ya da "yakın öteki" !erin) "hepimiz" leş­ mesi, ancak kurucu ögelela bölünmüş, bölümlensiyaset bilimi dilinde "seçilmiş trovmo" odı verilen bir ri (ortakları) eşidemevi ıııi~ bir dünyada kendi amaçlayan demokrasi ilc oğlu vor olabilir. Eğer vorso, bu trovmo, kümede sürekli mümkün olabilir. Demokfarklılıklarımızııı esiri olarak yaşar gideriz. Ya da yos durumunun kaynağıdır. Bu nedenle muhokkok son- rasi, önce "biz" ler arası kendimizi tükctiriz. hukuki eşitliğin sağlanma­ londırılmolıdır. Aksi halde yos halini sürdüren küme, sı, sonra onların siyasi etd) "Biz"in ve "öte- kendini içe kopodıgı kodor, dışarı ("öteki"lere) karşı do kenliklerinin nispeten eşit­ ki"nin tanımını ideolojik kaygı ve korku ile yoşor. lenmesiyle işlerlik kazaolarak değil, antropolojik nır. Bu, pratikte "biz"lcve kültürel verilere dayanarak yaparsak, "öteki"ler rin korunmasını istediğimiz farklılıklarımızın, bir arada "biz"im için siyasi bir rakip değil bilgi nesnesi haline ve hiyerarşik bir diziliş içinde olmadan yaşatılması degel ir ve farklılıkları olağanlaşır. mektir. Şu halde demokrasi, sadece farklılıkları kabullenişle yetinmez. "Öteki"lerin, "biz"im farklılıklarımızı "Öteki", bilgi nesnesi olunca, kültürel alan bir savaş diğer kümelerin zararına olmayacak, kamu düzenini alanı olmaktan çıkar. Kültür, "biz"im farklı tekil ve çobozmayacak biçimde korumak için harcadığımız çabağul aktörlerle yani diğer özneleric tarih içinde etkileşe­ lan haklı görmeleri, hatta desteklemelerini de teşvik rek oluşturduğumuz anlam, değer ve maddi ürünlerin eder. Etmelidir. .. toplamı olduğu gerçeği benimsenir. kimliğinde merkezi bir konum kozanmış olduğu için 1 1 1 1 1 ku rd .o rg de/ 1 Demokratik terbiyenin (kültürün) esasları şunlardır: .a r si va O zaman kültür, anlam, değer ve maddi ürünlerin bütünü olarak tanımlanır. Bu da kültürün, hem farklı­ lıkların bütünü ve hem de farklılıkların öznelerinin, toplumun kurucu-ortağı olarak tanımlanmasına olanak sağlar. Benimsenen kültür, hem farklılıkları tanır; hem de farklılıkların öznelerini kurucu-öğe/yaratıcı olarak kabullenilir. Bu durumda "biz" ve "öteki"ler, bir bütünün parçaları, tarihin ortak özneleri (yapıcıları) olarak "HEPİMİZ"Ieşiriz. Farklılıklarımız, "anlamlı nüanslar", yaşam biçimleri (üslupları) yaratan çıkış noktaları, yaratıcı çeşitlilikler olarak görülür. w w w Böylece "öteki" artık "biz"e yabancı değil, "diğeri" haline gelir. Onu kendi özgün nitelikleriyle anlamaınız kolaylaşır. "diğeri"lerine yaklaşır, onları daha iyi tanı­ mak, "hepimiz"den biri olarak tanımlamak için çaba sarf ederiz. Bunu yaptığımız oranda, bizim farklı ama tck ve mutlak biçimde özgün olmadığımızı anlayabiliriz .. Niçin? Çünkü İNSAN EYLEMİ, FARKLILIK YARATMAK AMA CI T AŞIR. Yeter ki farklılık, diğerleri için ayrımcılık ve ayrıcalık soı:ucunu doğurınasın, ayrışnıaya, çatışmaya ve giderek şiddete yol açmasın. Bu tahlilin ışığında, farklılıkların olağanlaştırılması­ nı, bir arada yaşatılmasını ve gerilimlerin yönetilmesi için nelerin gerekli olduğunu tartışabiliriz: SL'rbesti A) UZAK ÖTEKi için daha iyi bilgilenme gereğini vurgulamak; "yakın öteki" nin ("diğeri"nin) kaygan, gezegen tanımını, onun hakkındaki somut bilgiyle yeniden tanımlanmasına ve olumlanmasına olanak sağlamak. B) "Biz"i "öteki"nin yerine koymak ve empati yoluyla "biz" ve "diğeri" arasında önyargı ile çizilen sını­ rı kaldırmak. Bu da yetmez. "öteki"nin, tarihinin bir döneminde ciddi bir duygusal düğümlenmeye yol açan ve küme bilincinde/ kimliğinde merkezi bir konum kazanmış olduğu için siyaset bilimi dilinde "seçilmiş travma" adı verilen bir oğlu var olabilir. Eğer varsa, bu travma, kümeele sürekli yas durumunun kaynağıdır. Bu nedenle muhakkak sonlandırılmalıdır. Aksi halde yas halini sürdüren küme, kendini içe kapadığı kadar, dışa­ rı ("öteki" !ere) karşı da kaygı ve korku ile yaş~r. Diğer kümelerden kendini az veya çok soyutlar. Bir kümenin yası, onun kolektif bilincinde taşıdığı mağduriyet duygusunun sonlandırılması ile biter. Bu da iki yolla olabilir. Ya mağdur küme, onun travmatik kaybının gerçek veya kurgusal faili olan kümeyi yenilgiye uğratır, yani intikamını alır. Ya da, travmaya yol açan kümenin önde gelen bir temsilcisi, yüzyıllarca sonra bile olsa, mağ­ dur kümeden özür diler ve yas durumuna son verir. Böylece düşınan ve yabancı "biz"ler, birbirine yaklaşır, 90 Kasım 19n 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 olumsuz enerjiyle fokurdamaya devam eder, düş­ manlık ve şiddet üretir. haline getirebilmek için, onlar ("bizler") arasında iletişimi ve ortaklık siyasal kültürünü geliştirmek gerekir. Bu da evrensel egitim, hukuksal eşitlik, siyasal katıl­ ma ve tüm bunları garanti altına alan fırsat eşitliginin kaynağı olan üretken bir ekonomi ile mümkündür. larla maluldür (s,ıkarLııı­ Bu sapmalar ulus rg gusuna son verilmezs e, bu kazan, içinde biriken ları bir efsanedir . Ulusal tarih ise efsanelerd en oluşturul­ muş bir gerçeklik rir. Hu nedenle miJlıyetçi sapm<ı­ nııştır). içinde olduğu kadar uluslararasında da düşıııanlık­ Lıra yol ;ıçar. O ııt:dcnlc .o Mağduriyet duy- veya siyasal kabiller mozaigine döner. "biz"leri siyasal kırılma hatları olmaktan çıkarıp kültürel özgürlük alan- tarih kitaplarından başla­ yarak tüm eğitim aşam;ıLı- C) "Öteki"n i yakından, hatta içinden tanımak amacıvla yaklaşılınca, genellikle onunla "biz" arasındaki benzerlik lerin, sürtüşme varatacak farklılılardaıı çok daha fazla olduğu görülür. İçeriden tanınan, bu yüzden artık kuşku ve endişe kaynağı olmayan bir bireyin veya kümenin "biz"imle yaşaması kolaylaşır. "Biz"lerin , "hepimiz"leşmesi mümkün olur. eşitsizliğe, ayrımcılığa ve önyargıya yol açacak hükümler temizlenm elidir. Çağ, milliyetçiliğin (ulusçuluğun) ayırıcı, düşmanlaştırıcı koşulLındırmalardaıı arındırıl­ mış (önce) yurttaş ve (sonra) insan yetiştirme çağıdır. Ulusçuluk ideolojisi yle değil, yurttaşlık bilinciyle, evrensel topluluğun bir üyesi olduğu bilgisiyle yetişen bi- rey, yer aldığı "biz" i de evrensel çoğulculuğun bir öğc­ si olarak görür. Yani kendisini ve diğerlerini siyasalda n va "Biz"lerin birbirini anlaması, özgünlük lerimizi yitirmeden, tarih içinele ortak bir yolculuğa çıknıamızın ilk rıııda, bütün kitaplar ve yöntemle ri gözden geçirilmel i ve toplums;ıl, dinsel, etnik açıdan farklı kültürel kümelerin arasında öğretim rd zandır. söz edilemez. Dünya, gerçek ku düş­ de kaynadığı isli bir ka- koşuludur. Bu anlayış, siyasette çoğulculuğun, kamu yaşamında çok-kültiirlülüğün tenıelidir. Ancak, bu te- mel üzerinde, merkezin e insanı alan çoğulcu evrenselli ğin inşası mümkün dür. Çünkü, "ben" veya "biz", kendi özümü(zü )n derin anlamını ararken tek başım(ız)a var olmadığımı(zı), var oluşu "öteki"le rle, "diğeri"le­ riyle paylaştığımı(zı) görürünı/görürüz. İşte bu benlik "gettosu" nu aşıp evrensel çoğulculuğa ("hepimiz " olgusuna) varınanın yolları genç kuşaklara ilk yıllardan beri öğretilınekle kalınamalı, hukuk sisteminin ruhunu da oluşturmalıdır. Bu hukuk sisteminin can verdiği siyaset, "öteki", özellikle "yakın öteki" üzerine egemenlik kurma anlayışından uzak olmalıdır. Çünkü egemenlik , eşitsizlik; eşitsizlik, içkin olarak şiddet doğurma potansiyeli olan ilişki biçimidir . Barışçı siyaset, egemenli k ve üstünlük değil, coexisrence (birlikte yaşama) felsefesi üzerine kurulabil ir. Farklılıklarla birlikte yaşamak, bir erdem olduğu kadar, bir eğitim sorunudu r da. Birlikte, barış içinde yaşayabil­ w 1 1 1 1 1 1 1 mağdurun dayanışmadan Tarih, genellikle gerçeklerden olu~turulııııı~ çok, kültürel olarak tanımlar. D) Her "biz", bir kültürel yaşanı alanı olduğu kadar bir kimlik alanıdır da. Kimlikler in, clı.~arıda "öteki"lcr i dışlayıcı, dünyaya his; içeride üyelerini küme içine hapseeler nitelikte olması, "bizler-arası" diyalog:ı da olanak rs i 1 1 Yaş, nıanlık duygularının ıçın­ dünyaya küs; içeride üyelerini küme için ehapseder nitelikte olması, "bizler-arası" diyaloga da olanak vermez. Bu durumda toplumsal engelleri kaldırır. dışlayıcı, "öteki"leri .a 1 1 1 1 kurulan ileti~im sağlıklı hilgilenm enin önündek i dışarıda w 1 Kimliklerin, w 1 1 1 1 mcnin ilk koşulu, toplumsa l kümeler arasında olduğu kadar, toplumla r arasında var olan önyargılara, basmakalıplara kaynaklık eden yanlı tarihi bilgilerin kitaplardan ayıklanıp düzeltilm esidir. vermez. Bu durumda toplumsa l clayanışmacLın si)z edilemez. Dünya, gerçek veya siyasal kabileler mozaiğ;iııe döner. "biz"leri siyasal kırılma hatları olmaktan çıkarıp kültürel özgürlük alanları haline getirebiim ek için, onlar ("bizler") arasında iletişimi ve ortaklık siyasal kül- türünü geliştirmek gerekir. Bu da evrensel eğitim, hukuksal eşitlik, siyasal katılma ve tüm bunları garanti altına alan fırsat eşitliğinin kaynağı olan üretken bir ekonomi ilc mi.imkün dür. Ancak bu yolla "öteki"lc r, '"di"biz" im anlam alanımız içine girer. "biz" ler ve "diğeri "leri, bi rhiri ın izi yaşam ortakları olarak gördüğümüz takdirde "hcpiıniz"leşiriz. ğeri"leşir; "cliğeri"leri, UNUTMAYALıM, KARŞıTLIKLAR ANCAK ''Dİ­ GERİ"NİN ANLAŞILMASI VE SORUN Ç0Z0J\1Ü N- DE ONUN "ORTAK " OLARAK !\.ABUL EDILMESİYLE AŞILABİLİR. Kasım J<i<)).; 1 1 1 1 1 Dünyada ve Türkiye' de Aroyıcı önemli bir sorun da, siyabirçok ülkesinde ve Türkiye' de güncelligini koruya n son derece ülkelerini terkederek baş­ mik ve diger birçok nedenlerden dolayı milyonlarca insanın kendi si, ekono ka bir ülkeden iltica talebinde bulunmalandır. lama geregini duydugumuzda, karşunıza .o Dünyanın Dünya daki sıgmmacı konusu nu tarihsel verilerle oidukça olumsuz ve karanlık bir tablon un çı.ktıgıru görürüz. ganista n, Irak, İran ve daha birçok ülke yer almaktadır. Sözü edilen bu ülkelerde yaşanmakta olan iç savaş nedeniyle, milyon larca insan kendi ülkelerini bı ra kara k başka bir ülkeye sığınma k zorund a bl•:ııışlardır. Bu arada, İsrail'in Filistin topraklarını işgal etmesi , nedeniyle, milyon larca Filistinli'nin çeşitli Arap ülkelerine göç etmesi, üzerinde önemle durulması gereken bir konudu r. Böylece, toplam sığınmacı sayısı bakımından Asya ülkeleri Afrika ülkeler inden sonra ikinci sırayı almaktadır. Avrup a ülkeler indeki sığınmacı durumun a gelince, özellikle Türkiy e'deki 12 Eylül ki, 1951 yılında dünyad aki ilticacı sayı­ a, sı 1 milyon iken; bu sayı 1960 yılında 2 milyon 1980 yılında 8 milyon a, 1989 yılında 12 milyon a ve 1991 yılı sonund a ise 17.5 milyona çıkmıştır. Bugün , dünyamızdaki sığınmacı konum unda olan insanların toplam sayısı, yaklaşık 20 milyon akadardır. Görüldüğü üzere yıllara göre dünyad tam ve ş ki ilticacı sayısında bir azalma olmamı tersine giderek te her geçen yıl sistemli bir şekilde artış göstermiştir. (Pariııgaııx, 1991) rs i sürekli bir va ku Şöyle Bu bağlamda, dünyad aki ilticacı sayısına - günümüz de dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibibir de ülkeler inde siyasi ve ekonom ik nedenlerden dolayı yer değiştirmek zorund a kalan dünya nüfusu nun %2'sin in siyasi nedenlerden dolayı doğmuş oldukları kendi ülkelerinin dışında; dünyadaki sığınmacıların büyük bir çoğunluğu, yani %80'i askeri diktatö rlükler le yönetilen Afrika ve sı­ Asya'nın çeşitli ülkeler inde bulunmaktadır. Bu ülkeleğınmacıların büyük bir çoğunluğu, kendi rine yakın olan sınırdaş -ve diğer bir deyimle komşu- ülkeler e sığınmışlardır. Dünya daki sığın­ macıların toplam sayısı bakımından, 7 milyon insanın kendi ülkeler inden başka bir ülkeye sığın­ ması ve 20 milyon insanın da can ve mal güven- .a 1980 askeri darbes inden sonra, 1990'\ı yıllarda Roman ya'dak i rejim değişikliğiyle ve eski-Yugoslavya Cumhu riyeti'n in dağılmasıyla birlikte yıl­ lardır birlikte yaşayan halklar ya da uluslar arasında yaşanan iç savaş nedenleriyle milyon larca insan kendi ülkelerini terk etmişlerdir. Bu durum da olan insanların büyük bir çoğunluğu, başta sı­ nırdaş ülkeler olmak üzere Fransa , Alman ya, Hollan da ve diğer birçok Avrup a ülkesine sığın­ n mışlardır. Böylece, Avrup a ülkelerinde buluna ülkeAsya ve Afrika sayısı, sığınmaetiarın toplam w w w Prof Dr. C:L\IAE C (Diinya J.:a ı· ş 1 Iaş rı rm al 1 E{;iriıııciler [\:onsey i) üresi UNESC O ı·e Paris S. Üııiı·ersiresinde araşr1rma göreı·lisi açık­ rd Ali Sorunu rg Sığınınacı lerinde n sonra üçüncü likleri nedeniyle kendi ülkelerinde yer değiştirme­ siyle birlikte toplam 2 7 milyonluk bir insan kitlesiyle ilk sırayı Afrika ülkeleri almaktadır. Buna paralel olarak , Asya ülkelerinde en çok sığınmacı sorunu nun olduğu ülkeler arasında Af- St:rbesti 92 1 99S 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 sırayı almaktadır. Son 20 yıl içinde, Türkiy e de sığınmacı sorununda n etkilen en ülkeler arasmd a bulunm aktadır. Özellik le 1980'l i yıllarda, Bulgar istan'd a Türk azınlığına uygula nan ırkçı politik alar nedeniyle burada n kaçan 400 bine yakın Türk kökenlinin; Körfez Savaşı sonrası Irak'ta ki Saddam rejimind en kaçan 450 binden fazla Kürt kökenlinin Kasını 1 1 1 1 1 1 1 1 1 g or d. ur ak w 1 1 1 iv 1 1 1 1 yaşanmakta olan "iç savaş" nedeniyle, milyonlarcbp;ılmasından sonra meydana gelen iç savaş nede- Kanımızca günümüzde Avrupa ülkelerinde iltica talebin- ca Kürt yurtsever ve deniyle ülkelerini terkeden de bulunan Türkiyeli e·mekçilerin toplam sayısı yaklaşık mokrat insanın yurtdışına çıkmak zorunda kalması Türk kökenli Boşnakların, 500 bin kadardır. Bu durumda olan insanlarımızın büyük sorunudur. Can ve mal Türkive 'ye sı ğınmak zobir çoğunluğu, bulundukları ülkelerin ya vatandaşları ol- güvenlikleri olmayan bu nında kalmaları da üzerininsanlar, başta Avrupa ülele önemle durulması gere- muş ya do vatandaş olmak için başvuruda bulunmuştur. keleri olmak üzere dünyaken bir konudur. Gerçeknın birçok ülkesinden iltiten de, bunların genel sonınlan ve durumları Türkiye için son derece önemli bir ca talebinele bulunmaktadır. Bu konuda, Avrupa Konsorun ol uşturmuşrur. Ancak, üzülerek belirtmek gerekir seyi'nin 3 Haziran 1998 yılında hazırladığı "Kuzey ki Türkiye'ye iltica talebinde bulunan gerek Irak Kürtle- Irak'ta ve Türkiye'nin Güney-Doğusu'nda yaşayan ri ve gerekse Türk asıllı Bulgarlar, Türkiye'deki ekono- Kürtlerin yerlerinden olmaları ve Kürt sığmmacıları dumik ve siyasi krizden bynaklanan çeşitli sorunlardan rumu" üzerine olan rapor, başta siyasi iktidarları olmak üzere; örgütlü sivil toplumsal güçleri, demokratik kişi dolavı süreç içerisinde perişan olmuşlar, işsiz kalmışlar, ekonomik açıdan zor durumda kalmışlar ve sonuçta gel- ve kuruluşları, siyasi partileri, aydınları, yurtseverleri, dikleri ülkeleri arar duruma düşmüşlerdir. Bundan dola- devrimcileri ve soruna duyarlı herkesi biraz di.işündür­ meliclir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Türkiye vıdır ki, içlerinden büyük bir çoğunluğu da belli bir süre sonra, her türlü politik riski göze alarak tekrar kendi ül- ilk kez Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler tarafından detaylı bir şekilde sorgulanmakta ve "sanık" sandalyesine kelerine dönmek zorunda kalmışlardır. ( OCDE, 1997) oturtulmaktaclır. Bu utanç verici tablodan Türkiye'nin Bunun yanında, dünyanın birçok ülkesinde olduğu kurtulabilmesi ve insan haklarını temel alan gerçek bir gibi Türkiye, bir yandan sığınmacı kabul ederken, diğer demokrasinin kurulabilmesi amacıyla, yetkililerin ve yandan da yurtdışına sığınmacı gönderen ülkeler ara- yöneticilerin, bu ortamı yaratan koşulları ortadan kalclırmak için köklü çözümler üretmesinin zamanı geleli sında yer almıştır. Son 30 yıl içinde, Türkiye'de 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden son- ve hatta geçmektedir. ra yaşanan siyasi ve ekonomik sıkıntılarından dolayı, Söz konusu eelilen bu rapora göre, günümüz Türki100 binlerce demokrat, yurtsever, emekten ve halktan yana olan insanımız Türkiye'yi terketmişlerdir. Bunlar, yesi'ndeki "iç savaş" nedeniyle Kuzey Irak'a sığınmak başta Federal Almanya, Fransa, Hollanda, İsviçre, İsveç zorunda kalan 10 binelen fazla"Kürt kökenli insanımız, olmak üzere ve Avrupa'nın birçok ülkesine sığınma ta- halen Kuzey Irak'ta zor koşullarda yaşamlarını sürdürlebinde bulunmuşlardır. (Amnesty international, 1992) mektedir. 1990 tarihinelen beri, kırsal yerleşim birimlerinden 3.185 köy ve mezracla yaşayan 364.742. kişi Ywtdışındaki Türkiyeli sığınmacıların sayısına ilişdoğmuş oldukları yerleri tamamen terk etmiştir. Devlekin olarak, ne ülkemizin ve ne de iltica talebinde bulun- tin yanlış politikaları sonucunda, bu yerleşim birimleri "insansızlaşmış", tamamen boşalmış ve otuı•,ılaınaya­ clukları ülkelerin doğru-dürüst istatiksel verileri mevcut değildir. Kanımızca günümüzde Avrupa ülkelerinele ilticak bir duruma gelmiştir. Devletten maaşlı Kürr kökenca talebinele bulunan Türkiyeli emekçilerin toplam sayı­ li SO binin üzerindeki köy "korucusu", PKK'ye karşı sası yaklaşık 500 bin kadardır. Bu durumda olan insanlavaşmak için bizzat devlet tarafından silahlandırılmıştır. rımızın büyük bir çoğunluğu, bulundukları ülkelerin ya Devletin siyasi taktiği Kürdü-Kürde ezdirmektir. Devlevatandaşları olımış ya da vatandaş olmak için başvuru­ tin politikası bu olmamalıdır. Son yıllarda, bu "koruda bulunmuştur. Bunların arasında çok az bir kesimi cu'larırı sayısı giderek daha da artarak bu yerleşim biise, sığınma talebinele bulundukları ülkelere uyum sağ­ rimlerinde, eğitim ve öğretim tamamen yapılamaz hale lamakta güçlük çektiklerinden ve özellikle de siyasi an- gelmiştir. 1992 tarihinden bu yana 122 öğretmen öldülamda tekrar dönüş yapmalarında bir sakınca olmadı­ rülmüş ve 17 öğretmen yaralanmıştır. Bu yerleşim biğından dolayı Türkiye'ye kesin dönüş yapmıştır. rimlerinde görevlendirilen binlerce öğretmen, istifasını vererek bölgeyi tamamen terk etmiştir. Böylece, öğretSon yıllarda, üzerinde durulması gereken önemlı i:ıir mensiz kalan 2.076 okul ramamen kapatılmış ve burasorunu da, Türkiye, Irak, İran ve eliğer birçok ülkeele lar "korucu 'la1·ın barınacakları yer haline dönüştürül- ülkelerin doğru-dürüst istatiksel verileri mevcut degildir. rs 1 1 eski-Yugoslavya'nın .a 1 1 1 rak, ne ülkemizin ve ne de iltiw talebinde bulundukları ve w 1 Yurtdışındaki Türkiyeli sığınmaeriarın sayısına ilişkin ola- w 1 1 1 1 Serbest i 93 Kasım J9n Anadilde öğretim yapmak bir insanın en temel hakkı değil midir? Unutmomak gerekir ki, ülkemizde Alevi inancındon olon insanlarla, Kürt kökenli insanlar devlet tara- fındon hep "ikinci sınıf" vatandaş gözüyle bokılmış, dev- letin kilit noktalarındon uzokloştırılmış ve insanlık dışı koşullara itilmiştir. Bugün, söz konusu edilen yerleşim birimlerinde 117 bin okul çağındaki çocuk en temel hakları olan eğitim ve öğretim olanaklarından mahrum bırakılmıştır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarından beri, anadilde ve kültürde eğitim ve öğretim yapmak hakları yasaklanmıştır. Anadilde öğretim yapmak bir insanın en temel hakkı değil midir? Unutmamak gerekir ki, ülkemizde Alevi inancın­ dan olan insanlarla, Kürt kökenli insanlara devlet tarafından hep "ikinci sınıf" vatandaş gözüyle bakılmış, maktadır. Askeri yetkililerin verilerine göre, 1984 yılından bu yana PKK ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasında meydana gelen 19 bin kişi yaşamını yitirmiştir. Bunlar arasın­ da, 3 bin güvenlik görevlisi, ll bin PKK yanlısı ve 5 bin sivil halk vardır. g savaşta, Süleyman Demirel ise, 1995'teki bir konuşmasında, yaşamını yitiren vatandaş sayısıııın 20.663 ve yaralananların sayısının 13.577 olduğunu belirtmiştir. Kürt kaynaklı verilere göre, bu "iç savaş'ta yaşamını yitirenleriıı sayısı 35 binden fazladır, bu sayı içinde en az 5 bin sivil ele yaşammı yitirmiştir. Durum böyle iken, sorunun temelden çözümüne ilişkin, köklü çözüm politikaları üretilmemektedi r. Hatta, bazı çevreCumhurbaşkanı ler ekonomik ve siyasi çıkarlarından dolayı, bırakıııız sorunun temelden çözülmesini; tam tersine bu savaşın sürmesini kolaylaştırmak için her türlü koşulları yaratmaktadır. Laik ve demokratik bir ülkede sorunsuz, barış içinde ve eşitlik temelinde yaşamak isteyen, insanlamı öldürülmesini istemeyen ve insan haklarını savunan bir avuç insan da dışlanmakta, horlanmakta ve gerekti- ak devletin kilit noktalarından uzaklaştırılmış ve insanlık insanL:ır oluştur­ or Kürt sorununa ilişkin çeşitli çözüm önerileri ileri sürmüşler. Ancak, iktidara geldiklerinde Kürt halkına verdikleri bu sözleri ya tamamen unutmuşlar ya da Kürtlerle alay eelereesine vurdumduymazlıktan gelmişlerdir. (Conseil de l'Europe, 1998) yoksul d. Siyasi partilerin temsilcileri, Kürt kökenli insanların oylarını alabilmek için "olağanüstü durum" ve "korucu'luk sisteminin kaldırılması ve ur müştür. dışı koşullara itilmiştir. Devlet Alevi inancından olanların "asimilasyona" için din dersleri, kuran kursları ve cami yapmalda Alevilere karşı son 50 yıldır "sünnileştirme" politikası uygulamış, onlara darbe vurmuş ve sıkıştığında da günümüzde olduğu gibi, Alevileri savunur duruma gelmiştir. Bazı Alevi kesimleri ise, "Diyanetin Pastası "ndan pay almak için, gerçekleri görmezlikten gelerek devletin uyguladığı bu oyuna gelmişlerdir. Devlet, Kürtleri, "dağ Türkleri" şeklinde yorumlayıp onların "kimliklerini" inkar etmiş ve anadilleri olan Kürtçe'yi yasaklamıştır. Devlet, eğitim ve öğretim kurumlarında Kürt ğinde işkenceyle öldürülmektedir . .a rs iv uğranıaları çocuklarına Türkçeyle Öğretim yaptırarak "Türkleştir­ politikasıyla onları "assimile" etmeye çalışmıştır. w me" Avrupa Konseyi'nin raporuna göre, son 20 yıl içinde 2,5-3 milyon Kürt, yüzyıllardır oturdukları yerleri değiştirmek zorunda kalmıştır. Bir örnek vermek gerekirse, bölgenin en büyük yerleşim birimi olan Diyarbakır'ın nüfusu 1990'da 380 bin iken; bu sayı 1996 yılında 1 milyonu geçmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye'de yaklaşık 8 milyon Kürt yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Bu sayı içinde, 10 milyon nüfusun yaşadığı İstanbul'a yerleşen Kürtlerin savısı 3 milyondan fazladır. Büyük kentlerin kenar mahallerinde -ve diğer bir deyimle gecekondularda - yaşa­ yan insanların büyük bir çoğunluğunu, Kürt kökenli w w Aynı şekilde, Serbest! 1 1 1 1 1 Bugün, Türkiye'de Kürtlerin can ve mal güvenliklerinin olmayışından dolayı, doğup-büyüdülderi yerleri terk etmek zorunda kalmaları nasıl önemli bir sorun olu~tu­ ruyorsa; bu insanların dillerini ve kültürlerini bilmedikleri yurtdışında çeşitli ülkelere göçü de, o derecede önenı­ li bir sorun oluşturmaktadır. Yurtdışmda yaşamak zorunda kalan Türkiyeiiierin toplanı sayısı günümüzde 3.5 milyondan fazladır. (Arayıcı, 1998) Bu sayı içinde, Kürt kökenli insanlarımızın sayısı 800-900 bin kadardır. Bunların, 600 bine yakını Almanya'da, 100 bine yakını Fransa'da ve 200 bine yakını da dünyanın diğer birçok ülkesinde bulunmaktadır. Son yıllarda, Türkiye'de yaşa­ yan "iç savaş" nedeniyle, 100 binlerce Kürt kökenli insammız yüzyıllardır yaşadıkları ülkeleri terketmek zorunda kalarak Yunanistan ve Italya üzerinden geçerek başta Fransa v~ Almanya olmak üzere Avrupa'riın diğer ülkelerine sığınma talebinde bulunmuşlardır. Günümüzde, hıı ülkelere sığınma talebinde bulunanların sayısı oldukça yüksektir. Bu insanlarımız, bir yandan evlerinden-yerlerinden olurken, diğer yandan da yurtdışına kaçak yoldan işçi götüren "işçi simsarları"na milyonlarca para kaptırnıakla ekonomik anlamda zarariara girmişlerdir. Bu durumda olan insanların, bulundukları ülkelerde bin- 94 Kasım 199~ 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 rı geldikleri ülkelere geri göndermekle, bunların en te- mel hakları olan sığınma haklarına saygı duymamakta- Sonuç olarak, dünyada ve Türkiye 'de son derece önemli bir sorun olan sığınmacı sorunun u temelden çözebilm ek için, yapılmaS1 gereken ilk etkinlik bu ortamı yaratan koşulları tamame n ortadan kaldırmaktır. Kanı- rs iv ak ur d. or g dırlar. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, sığınınacı Dünyad a en çok sığın­ kabul eden ülkeler arasında olan ve kendini "demokrasinıacı kabul eden ülkeler arasında Almanya , ABD, nin kalesi" olarak gören Fransa, 1989 yılına kadar iltica İngiltere, Kanada, Fransa talebinde bulunanların %80-90'ını kabul ederken; günüve diğer birçok Avrupa ülkesi yer almaktadır. Bu ül- müzde bu oranın %25' e kadar düştüğü görülmektedir. kelere gelen iltica akınının mızca, bu sorunların tebaşlamasında, bir yandan melini gerçek demokra si 1990'lı yıllarda Doğu Bloku ülkelerin in dağılmasından ve insan hakları oluşturmaktadır. Eğer, bir ülke temel sonra "milliye tçilik" ya da "ırkçılık" temelind e gelişen insan hakların a dayalı gerçek bir demokra siyle yönetilhalklar arasında yaşanan iç savaşların etkisi, diğer yan- miyorsa , o ülkede ne iç barış olur ne de dış barış olur. dan da ülkelerinde ulusal kurtuluş savaşı veren azınlık­ lar, son derece önemli bir rol oynamışlardır. Bir ülkeBugün, gerek Türkiye 'de ve gerekse dünyanın birden başka bir ülkeye gitmek zorunda kalan bu sağını11a­ çok ülkesinde yaşanan sıkıntıların kaynağını, insan cı akını, hiçbir zaman durmamış ve tam tersine giderekhaklarına dayalı barışçı ve gerçek demokra siyi hedeflete süreç içerisinde sürekli bir artış göstermiştir. Milliyet - yen laik ve demokra tik bir düzenin olmayışı oluştur­ çilik, ırkçılık, şövenistlik ve şeriatçıiık bazında gelişen iç maktadır. Gerçekte n, insan hakları ve demokra si sorunsavaşlar, askeri diktatör lükler ve bunların beraberi nde larını temelden çözmüş olan ülkelerd e bu tür sorunlar getirdikleri insan hakları ihlalleri olduğu sürece sığın­ olmaz. O halde ne yapılmalıdır? Yapılması gereken etmacı akını duramaz ve hiçbir zaman da clurmayacaktır. kinlikler nelerdİr? Soruna duyarlı herkesin; temel insan hakları, barış Bazı Avrupa ülkelerinele ele, son yıllarda başvuruda bulunan sığınmacıların talepleri nin karşılanmadığı ve süreç içinele tekrar kendi ülkelerine geri gönderilclikleri görülme ktedir. Böylesi utanç verici bir durum, temel insan haklarına tamame n aykırıdır. Bir insanın siyasi ve diğer birçok nedenlerelen dolayı, doğmuş olduğu ülkede vaşama olanağı kalmamışsa, bir başka ülkeye sığınma talebinele bulunması en doğal hakkıclır. Bu hak, temel insan haklarından biri ve en önemlisi olarak işlevini sürdürm ektedir. Söz konusu olan bu ülkeler, kendiler ine sığınan insanları geldikleri ülkelere geri gönderm ekle bunların en temel hakları olan sığınma haklarına saygı duymamaktadır. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, sığınmacı kabul eden ülkeler arasında olan ve kendini "demok rasinin kalesi" olarak gören Fransa, 1989 yılına kadar iltica talebind e bulunanların %8090'ıııı kabul ederken; günümü zde bu oranın %25'e kadar düştüğü görülme ktedir. Bu olguyu sayısal verilerle açıklamak gerekirse , 1991 yılında 100 binden fazla insan sığınma talebind e bulunmuş, bunlard an sadece 15.467 kişinin talebi kabul edilirken ; bu sayı 1995 yı­ lında giderek 4.742'le re kadar düşmüştür. Bu olgu, baş­ ta Almanya , İsviçre, Holland a olmak üzere öteki birçok batı Avrupa ülkesi için de geçerliliğini korumaktaclır. w 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 hir türlü sorunla karşılaş­ rı kb rı görülme ktedir. w .a 1 1 Söz konusu olon bu ülkeler, kendilerine sığınan insanlo- w 1 1 1 1 (Bruııer, 1998) ve eşitlik mücadel esi ve insan haklarını temel alan gerçek demokra si savaşımında etkin bir biçimde yer alması, bu sorunların yanıtını kısmen ele olsa bulmaya kolaylık sağlamış olacaktır. Kaynaklar: Amnesty İntemational, (1992), Rapport '92, "Tıırqııie'', ıı" 68, Temmıız, Paris 301-304). BRUNET , L. (1998), "Jmmigration: 2 persomıes sur 100 vivent en exil", Le Gııide de l'Actııalite 199711998, Les Phosplıore, Hors-Seri e, Paris, s. 104-1 OS). Conseil de l'Europe, (1998), Sitııationlııınıaııitaire des refıı­ gies et des personnes, deplacees kurdes dans le sııd-est de la Tıırqııie et le nord de l'lrak, Strasbourg, s. 8-37). OCDE, (1997), L 'observateıır de l'OCDE, en clıiffres-statis­ tiqııes sıır le pays menıbres, OCDE, Paris, s. 6). PARING AUX, R.-P. (1991), Refııgies: toııjoıırs plııs, Dossiers-Docıınıents, Le Nloııde, n": 190, Temmıız, Ağustos, Paris, s. 1). AR.il YICJ, A. (1998), Çocııklannm Sorunları, Serbest! 95 Kasım l99ıi Avnıpa 'daki Göçmen işçilerinin ve Doz Yayııılan !istanbul. 1 1 1 1 1 -1- l{ürtc,e ve l{ürtler Fuot Dündar "Nüfus Sayımı, harita ve müze 19. sömürgeleştirilmiş yüzyıl ortasından edilmiş olmakla birlikte, girmeleriyle birlikte biçim ve ça~ına bölgelerin yeniden üretim önce icat or g Nüfus Sayımlarında işlevini ur d. n coğrafyasmı, Bu 3 iktidar kurumu; sömürge topraklann mülkünü, bu mülkü etti~ derinden şekillendirdi." yönetilen insanlarm do~asını ve eskili~inin meşrulu~u nasıl hayal de~ştirmiştir. İstanbul} (Anderson, Beııedict; Hayali Ceııı;{ntler, Metis yaymlan, 1993, nan 3. Kongre , bundan ' böyle dil üzerine bir sorunun sayımlarda yer alması gerektiği yönün de tavsiye kararı alır; "Milliy etin hiç değilse nesnel anlamd a sayıya vurulu p grafiğe dönüştürülecek biricik boyuru olduğu" gerekçesiyle. rs iv ak 19. yüzyıla kai.lar gerçekleştirilen sayımlar nüfusu tesbit etmek amacıyla değil, daha ziyade toprak sayımı amacıyla yapılmış. Mısır, Bizans, k Osmanlı gibi imparatorlukların vergi ve askerli ni.ifunerkek sorunu nu çözme k amacıyla sadece sun kayıt edildiği sayımlar da yapılmıştır. Avrup a'da ilk nüfus sayımı 1749'd a İsveç'te yapılmış. Ameri ka kıtasında ise 1790 yılında A.B.D 'de yapılmıştır. Aile bültenleri kullanılmak suretiyle yapılan ilk bilimsel nüfus sayımı ıse 184Td e Belçik a'da yapılmıştır. iktidar da olan sayanl ar; sayılan­ lar içinde yeralan farklı kimlikleri kendi ideolojilerine göre kategorilendirmişlerdir. Örneğin; Ameri ka'dak i ilksayımda nüfus, "serbest olanlar" ve "serbest olmayanlar" diye tasnif edilmiş. Mütea kip sayımda, "beyazlar" ve "beyaz olmayanlar" diye grupla ra ayrılmış. Daha sonrak i sayımlarda ise·, sadece beyazl ar cinsiyetine göre ay- w .a Sayımlarda, Avrup a'da, devletlerin veya devletsiz halkların dilsel gerekçelerle toprak taleplerinde bulunduğunu görüyo ruz. Çünkü sınırlar, coğrafik koşullara göre değil, dilin yayıldığı alaBu w w Genel Miidiirliiğii Yaymla n No: 263 iııceleme­ ler:421, Ankara, 1947} I. Ulusl:irarası İstatistik Kongresi (185 3 ), nüfus sayımlarında "konıışma dili" üzerine bir soruya yer verilip verilemeyeceğini tartışır. 1860 2. Kongr e'de, bu sorunu n konulmasına her devletin kendi tercihi ne bırakılması kararı alınır. Ancak 1873 yılında Petersb urg'da topla- yılındaki Serbest! 96 1 1 1 1 1 1 na göre çiziliyordu. Alman Habsb urg istatikçileri, 1873 kararını esneterek; annele rinden ilk öğrendikleri dili değil, "aile dili" ni, yani bundan farklı olabilecek evde konuşulan dili sorarak , dilsel asimila syon için alan bırakmaya çalışmışlardı. (J-lobsbaıvm, E..f.; lıliil­ letler ve Milliyetçilik, Avnntı Yaymlan, 1993 İstanbul} Anadil ve Etnik Kimlik Arasındaki ilişki i, rılmıştır. (Yiiceulıığ, Ratip; Niifus Sayınılan Tarihçes İstatistik sıralar 1 Önceli kle şunu söylemek gerekir; nüfus sa, yımlarında sorula n anadili tespit amaçlı sorular doğrudan kişinin etnik kökeni ni ortaya çıkarma­ ya yönelik olmak tan çok, aile arasında konuşu­ lan dili ortaya çıkarır. Farklı etnik kimliğe ve anadile sahip bir aile, aile arasında "Resmi Dil"i konuşabilirler; böylece bu aile kayıtlara hakim etnik kimliğe sahipmiş gibi geçer. farklı Kasını 1 1 1 1 1 1 1 1 199S 1 anadili değil aile içinde konuşulan sayının altında sonuç dili Örneğin; 1971'de Kanada Nüfus Sayımı'nda, Palonya kökenli olduğunu iddia eden 3ı5 bin kişiden yalnız­ ca 135 bini anadilinin "Lehçe" olduğunu ileri sürerken bunlardan yalnızca 70 binin evinde fiilen Lehçe konuş­ tuğu ortaya çıktı. ( J-Iobsbawııı, E.]., sf.190} 1 1 1 1 yakındı. 1 1 1 tanbul'daki İngiltere, Fransa, İtalya ve ABD başkami­ serierine verilen bir muhtırada "(Aydın, Bursa, Edirne, İstanbul) vilayetlerinde hiçbir zaman Wilson Prensiplerinin uygulanamayacağı, bu illerin esaslı bir şekilde Türk oldukları ... Vilayet-i Şarkiyye, birbirleriyle sımsıkı birleşmiş ve karışmış olan Türk ve Kürtlerden meydana gelmiş İslam ahalisi olduğu ve bu bölgelerde büyük çoğunluğu teşkil ettiği " vurgulanmıştır. (Keskin, Mtıstafa; " A1illi Miicadele Başlarken Amıdolu 'nıın Demografik Yapısı ", Eı-­ s/.469-482 ) ak Fetihlerden ve taht değişikliklerinden sonra , ortalama her 30 yılda bir toprak yazımı yapılıyordu. Sayım­ da, her hanenin reisi ve bekar oğulları kaydediliyordu. "Ermeni Sorunu"nda tam bir nüfus sayımları savaşı yaşanmıştır. Ermeniler, kiliselerinin verilerine dayanarak 6 vilayette çoğunluğunun kendilerinde olduğunu söylerken, Osmanlı devleti de kendi yaptığı sayımları kanıt göstererek çoğunluğun Müslümanlardan meydana geldiğini söylemekteydi. Örneğin Van ili için İstan­ bul Ermeni Patrikliği 185 bin Ermeni 47 bin müslüman var derken, Osmanlı ise 313 bin müslüman 130 bin Ermeni olduğunu iddia etmekteydi. Paris Barış Konferansı Anadolu'daki çeşitli etnik grupların sayılarıyla aşırı ilgilendiği için, Ermeni Patrikliği Erzurum Vilayeti'nde 403 bin müslüman ifade etmiş, Türk tarafı ise tam 2 katı rakam ileri sürmüştür. ( McCharty) .a rs iv 1825 yılında yeniçeriliğin kaldırılmasının hemen ardından kurulacak orduya, asker bulmak için İstan­ bul'da nüfus sayımı yapılmış ancak Rus savaşı patlak verdiğinden sayım diğer bölgelere uygulanamamıştı. Gerçek sayım 183 ı yılırida yapılmıştır. ı 83 ı ve daha sonraki 1844 sayımlarından sonra askeri, mali ve idari reformlar yapılmıştır. Askeri kaygılarla yapılan bu sayımlar sırasında, askerlik çağındaki nüfusun yanına gizli işaret (mim) konularak halk tedirgin edilmemeye çalı­ şılmıştır. Daha sonra yapılan 1882, 1895 ve 1906 sayımlarının resmi sonuçları bugüne dek açıklanmadı. ] 856'da Anadolu ve Suriye özelinde de bir sayım yapı­ lır. Osmanlı Devleti, sayımlarda müslüm, gayrımüslüm, Yahudi, Fellah ve Çingeneler'i ayrı saymıştır. Sayımlar­ da, Yörük ve aşiretler de ayrıca belirtilmiştir. (Doğrıı, Haliıne; " Osmanlı Geçiş ve Devleti'nde Toprak Yazımmdan Niifııs Sayımma Bir Niifııs Sayımı Ömeği ", Anadolıı Üniversitesi Fen Edebiyat Fakiiiresi Dergisi C.l S.2, w 1 1 ı2 Şubat 1919'da Osmanlı Hükümeti tarafından İs­ ciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensititiisii Dergisi, 5.3, 1989, w 1 Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Nüfus Sayımları w 1 Sayanlar ve sayılanlar arasında farklı dil olduğu böylesi durumlarda, nüfus sayımları bir gerilim alanı haline dönüşüyor. Ve burada, sayanların bilinçli çarpıt­ maları ve yok saymalarına rastlanabiliniyor. masından sonra Osmanlı devleti, nüfus sayımiarına daha önemle eğilmiştir. Toprak talebinde bulunmanın en kuvvetli hukuki temeli nüfus çoğunluğunun kendilerinde olduğunu ispat etmektir. Sayımların hepsinde Müslümanların gayrımüslümlcrdan fazla çıktığını öne sürerek bağımsızlık taleplerini engellemek istemiştir. rg 1 Bir örnekte Türkiye'den verelim; 1965 sayımında anadilinin Yahudice olduğunu söyleyen 10 bin kişi olmasına rağmen, dinini Musevi gösteren nüfus 40 bine 1 1 1 1 Osmanlı-Rus savaşları aynı zamanda demografi savaşı da olmuştur. Taraflardan biri ele geçirdiği topraklara hemen kendi nüfusunu yerleştirerek çoğunluk sağlamak istemiştir. 1829'da Yunanistan'ın bağımsızlığını kazan- şek­ çıkmasına .o 1 Avrıca, linde sorulunca, gerçek neden oluyor. ur d 1 1 1 Osmanlı'nın Yıkılış Nüfus Eskişehir, 1983) Döneminde Sayımı Savaşları 1831'den sonraki tüm sayımlar İmparatorluğun toprak kayıplarını önleme mücadelesinin bir parçası olur. Serbest! Türkiye Cumhuriyeti Sayımları 1926'da İstatistik Teşkilatı'nın kurulmasıyla, ilk nüfus sayımı 28 Ekim 1927 yılında yapılmış. 1935 yılın­ dan itibaren 1990 yılına kadar her 5 yılda bir sayımiara devam edilmiştir. Yalnız 1940 sayımı %0.5 örnekleme ile yapılmıştır. 1976 yılında toplanan Yüksek İstatistik Şurası'nda, nüfus sayımlarının 1980'den sonra, her ıo yılda bir yapılması kararlaştırılmış. Ancak 1990 yılın­ dan sonra bu karar. hayata geçirilmeye çalışıldı ise de 1997 yılında soruları dar kapsamlı tutulan bir sayım yapılmıştır. 97 Kasım 1998 Türk nüfus sayımlarının genel özellikleri şöyle özetlcnebilir; a) Dc-Facto (hazır-fiili), b) 5 yılda bir yapılması, c) 1 günde biririlmesi ve dışarı çıkma yasağı konulması, d) Sayımın bir milli görev sayılması, e)Toplan acak Niifus tahriri-28 TeşrİııİevFe/1927, Cilt 2, Aııka­ ra 1929, Başı•ekalet İstatistik Umum Miidiirliiğii Yaymlan, s{113) şıır/ar." (Umumi nıın yapılması. (Serper, Doç. Dr. Özer, Türkiye Demografisi, 192 7 ve 1935 sayımlarında 'aile araswda komışulan dil', 1940 sayımında 'ev içinde konuşulan dil', 1955'te 'ev l1alkının kendi aralarında koıwştıığu dil', 1960 ve Filiz KitabeFİ, 1978, İstanbul) 1965 bilgilerin kısa sonuçlarının alınacak şekilde sayı- sürede şulan Türk nüfus sayımlarında ise 'ev içinde ve aile arasmda konudil' sorularıyla, anadil belirlenmck istenmiştir! sayımlarında anadil gizlenmesinin en büyük etmenlerini şöyle sıralayabiliriz; .o kimlik kategorile ri daima listenin başında yer alıyor. 1927 sayımında 14 dil tesbit edilirken, bunlar alfabetik sıra ile diziimiş ve ayrıca bir kategorilendirme yapıl­ mamış. 1935 ve 1945'te bu sayı 31'e yükselmiş. 1950'de 28 dil gösterilmiş ve bunlar 3 gruba ayrılmıştır (A. Türkçe, B. Mahalli Diller, C. Yabancı Diller). 1955'te alfabetik sıra ile 25 dil gösterilmiştir. 1960'da 25 dil tam 7 gruba ayrılmıştır (A. Türkçe, B. İslam Azınlık Dilleri, C. Diğer Azınlık Dilleri, D. Angiasak son Dilleri, E. Latin Dilleri, F. İslav Dilleri, G. Diğer diller). 1965 sayımında ise bu gruplandırma aynen muhafaza edilmiş ancak tesbit ak 1) 1960'lı yıllarda uyanan ve gelişen Kürt hareketi (DDKO örgütlenm esi ve 49'lar olayı) 1927-65 yılları arası yapılan 8 sayımda tesbit edilen diller, bir istikrar sağlamıyor. Bir sayımda tesbit edilen bir dil, diğer sayımda gözükmü yor veya başka bir dilin alt grubu olarak gösteriliy or. Sayımcıların, sahte etnik kategorile r yarattığı da oluyor. Kategoriler şişiriliyor, parçalanıyor, yeniden birleştiriliyor, karıştırılıyor, yeniden düzenleni yor ama siyasal bakımdan güçlü olan ur d Anadili belirlemeye yönelik sorular 1985'e kadar yapılan l l sayıında sorulınuş. Ancak 1990 sayımı ile birlikte son 2 sayımda bu amaçlı sorular kaldırılmıştır. 1965 yılına kadar yapılan 7 sayımın sonuçları kamuoyu na açıklanmış, ancak sonraki 4 sayımın sonuçları bugüne dek gizlenmiştir. Sayım sonuçlarının kamuoyu ndan iv 2) Bu uyanışın sayımiara yansıması sonucu Kürtçe'nin giderek yükseliş trendine girmesi. Örneğin, 195055 arası artış %0 iken, 1955-60 arası %1.92 ve 196065 arası %2.17 oranında artmıştır. .a rs 3) 6-7 Eylül yağmalamaları ve 1964'te Rumların sı­ nırdışı edilmesi sonrası gayrimüs lim azınlığın nüfusundaki azalmayı dünya ve Türkiye kamuoyu ndan saklama amacı. amaçlı soruların Anadili tesbit etme biçimi w 192 7 ve 1985 yılları arasında yapılan tüm nüfus sayımlarında anadili tesbit etmeye yönelik sorular, sayılan her kişiye yöneltilmiştir. Ancak sorular 'Anadiliniz nedir?' şeklinde sorulmamıştır. Anadan öğrenilen dili değil, o sırada ev içinde konuşulan ve/veya aile arasında konuşulan dili yaramıştır. tespite w Örneğin, 1927'dek i ilk sayımda sayım memurlarına talimatna rnede sayım defterlerine yazılacakmalumatile ilgili 7. sütuna (anadil ile ilgiliolayönelik yayımlanan w nına) ilişkin " Bıı siinıııa hanesinde öneri şöyledir: analisa nı yazılır. Aııalisanıııdan çolıık çocıığıı maksat, o kimsenin ile konuştuğu dildir. Mesela; bir kısım ki Tiirk oldukları ı•e Tiirk- MııseFiler, Boşnaldar vesaİre Fardır çe bildikleri halde aileleri arasınd,1 Mıısevice Fe Boşnakça konu- Serbest! edilen dil sayısı 31 'e yükselmiştir. Abazaca, Boşnakça, Gürcüce, Hırvatça, Lazca ve Pomakça dilleri ilk sayım dışında tüm sayımlarda yer alıyorlar. Kıptice (Çingenece) 1935 ve 1945 sayımların­ da belirtilirken nedense daha sonraki sayımlarda yer almıyor. Aynı yoksaym aya Tatarca da uğruyor, ilk 3 sayımda yeralırken daha sonraki sayım sonuçlarında izine rastlanmıyor. Tabii en ilginç gelişme Kürtçe üzerinde oluyor. Sayanların, üzerinde durdukları ve devamlı değişikliğe uğ­ ratmaya çalıştıkları dil Kürtçedir. 1927-35- 45 savımia­ rında Kürtçe tek başına bir kategorid e gösterilirken. 1950 yılında Kürtçe 3 alt gruba ayrılmakta (A.KürtçeKirmanca , B. Kırdaşça, C. Zazaca). Böylece, Kırdasi de (Kırdaşça) denen Zazaca, ikiye bölünmek tc ve böylece yeni kategorile r uydurulm akta. 1955 ve 1960 sayımında bu ayrım gösterilmezken, 1965 sayımında bu çarpıtma daha da ileri götüröler ek 4 ayrı dil yaratılmıştır(!); Kürtçe, Kırmanca, Kırdaşça ve Zazaca. 98 Kasını 19% 1 1 1 1 rg Dillerin kategorite ndirilmes i Türk nüfus sayımlarında farklı kimlikleri tesbit etmeınize yarayan 2 soru biçimi vardır: anadil ve din. 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 t 1 s s E R B E K ü R T s ü 1 1 1 1 1 A. Fethi 2000 yılına yaklaştı~ bugünlerde, 2000 yılının sadece kronolojik bir başlangıç de~il, dünya tar- ihinin son 500 yılına damgasını vuran ve modernite olarak tarif edilen bir uygarlı~ bitişine de işaret dair yaygın bir kanı vardır. İnsanlığın bugün bir uygarlık kriziyle karşı bugüne kadar genel kabul gören toplumsal, kültürel, siyasal, ekonomik, ideolojik parametrel erin kökten değiştirilmesi gerektiği; aksi takdirde yakın gelecekte bir bütün olarak yaşamın s.ürdürülemez bir kerteye varabiieceği ileri sürülmekte dir. Üstelik, toplumsal bölünmelerin bütün kutupları, böyle bir tehlikenin varlı­ ğını dillendirme ktedirler. bütün kesimler mektedir. "kulvar değiştirmesi" tarafından geaz çok hissedil- .a Ancak ikna edici ve kapsamlı alternatifle rin sunulduğu ileri sürülemez. Sorunu ele alan her öbek, kendi doğrultusunda sorunun bir yanını eşelemektedir. Öyle ki herkesin söylediğinde bir doğruluk payı vardır;,ancak sorunun sadece bir yanını gördüğü için kısmidir ve bu nedenle de ikna edici olmaktan uzaktır. Uygarlık tartışmala­ rındaki yaygın eklektizmi n bir nedeni belizi de budur. w w w 1 rımlar, ak Kısaca, uygarlığın 1 1 1 söylenemez. Bilanço sonuçlarına göre yeni yatı­ herhalde önümüzdek i dönemin ana gündemi olacaktır. karşıya olduğu; reği, 1 1 ur ettiğine 1 1 1 1 1 d. or g Bir Sesli Düsünme Denemesi rs iv 1 1 1 1 2000'Ii Yıllarda Siyaset Ayrıca uygarlık ğerlendirmelerin kriziyle ilgili tartışma ve deana odağı, olumsuzlukların ya da karşı karşıya olduğumuz açmazların dökümünün yapılması biçiminde seyretmekt edir. İçin­ de bulunduğumuz dönem, deyim uygunsa, bir muhasebe dönemidir. Geçen 5000 yılın bilançosu çıkarılmaktadır. Bilançonun tamamlandığı Serbest! 99 Bugünün herhangi bir toplumsal hareketi, günümüzün bu temel gerçekliğini görmezlikten gelemez; sanki değişen hiçbir şey yokmuş gibi, yaşan­ mışlıklar üzerinden eski tarzda siyaset yapamaz, en azından başarılı bir siyaset yapamaz. Kendi gündemini ve programını oluştururken ve yürütürken, aynı zamanda insanlığın yüzyüze bulunduğu sorunlara çözüm imkanlarını da hesaba katmalıdır. Eninde sonunda bir toplumsal hareket olan ulusal hareketler de bundan kaçınamazlar. Bu durum ulusal hareketlere hem yeni güçlükler, hem de yeni imkanlar sunmaktadır. Yeni güçlükler sunuyor; çünkü bundan önce, ulusal hareketleri n esas sorunu siyasal mücadelenin başarısıydı. Siyasal mücadelenin başarısın­ dan sonra kurulacak siyasal ve sosyo-ekon omik model, az çok belliydi: Ulusal mücadelen in güç bileşkesine ve uluslararası bağlantıianna göre ya kapitalist-l iberal modernleşme modeli ya da kapitalist olmayan kalkınma yolundan modernleş­ me modeli. Ulusal hareketin entellektüel kapasitesinin, kurucu modeller üzerinde yoğunlaşması­ na pek gerek yoktu; sorun sadece tercih yapma ya da tercihe yön verme sorunuydu . Kasını 199R zanılmış bir siyasal mücadele açıkta kalabilir. İnsanlığın henüz muhasebe aşamasında olduğu bir ortamda, böylesine güçlü bir meydan okumanın güçlükler i ortadadır. yanda, bu durumun sunduğu yeni imkanlar da vardır. Yüz yıldır dünyanın siyasal yapılanmasını belirleyen ana yaklaşımın temel taşları yerinden oynamış­ tır. Hiç kimse kararlılıkla ve tutarlı bir şekilde bunları savunabil ir durumda değildir. Dolayısıyla ulusal hareket içerden ve dışardan moral bir dayatma altında olamaz. Seçenekler sınırlı değildir. Hemen hemen herkes sıkıştığı için, esneme katsayısı yüksektir . Yaratıcı alter- Daha da önemlisi, ulusal mücadele sinin seyri içinde önerdiği yeni parametre leriyle ulusal hareket, uluslararası kamuoyu nda heyecan yaratabil ir ve böylece bir yanda bir ilgi odağı olup desteğini güçlendir irken, diğer yanda tarihsel bir görevi yerine getirebilir. Örneğin, ulusal ya da etnik bir sorunla uğraşmayan bir devletin hemen hemen bulunmadığı bugünün dünyasında, Woodrow Wilson'ın ilkelerinin başarısızlığı ortadayke n, ulus-devlet çerçevesi dışında bir kendi kaderini tayin hakkı yaklaşımı heyecan yaratabili r ve birçok topluma nefes aldırabilir. Bu bağlamda, hala en temel ulusal haklarını elde etmek için çetin mücadele ler vermekte olan uluslar, Veblen'in sözünü ettiği "geriliğin avantajları"ndan yararlanabilirler . rs iv ak ur Diğer natiflere uygun bir ortam vardır. Model çözüm önerilerine kapılar açıktır. d. or g bu her iki versiyonu nun da artık ilerletici olmadığının ortaya çıktığı günümüz de, ulusal hareketle r da artık böyle bir "lüks"e sahip değildirler. Kendi mücadelelerini, yeni toplumsa l yaşam parametr eleri arayışının bir parçası olarak düşünmek zorundadır­ lar. Siyasal mücadele lerini yeni bir genel toplumsa l biçimlenme bağlamına oturtmalıdırlar. Aksi takdirde kaModernleşmenin .a w w w 1 1 1 Not: Postoyla adresine olfobe isteyenlerı posta pulu göndermeleri halinde bu hizmetten foydolonocoktır. 100 1 1 1 1 1 l<ürtlerin tarihi, müziği, coğrafyası, siyasi tarihi, dili, edebiyatı, etnografik ve etnolojik geçmişi ve genel olarak Kürt kültürü ile ilgili l<ürtçe ve Türkçe yazılmış kitapların yanısıra Kürtçe CD ve kasetleri bir arada bulabileceğiniz bir merkez ... Serbest! 1 1 1 1 1 Kasını 199:-ı 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 SE.RBESTİ 1 Yaprak Dökümü Mustafa Aydogan 1 1 1 iv ak ur d. Bana yabancılaşmış Hazanda bahçeler de burkan manzaraların yaşandığı bir mevsim. Hazan haçevreye bir daha bakmak yitirir rengini. Bahçeleri zindir derler, içine bir hüzün çöker bu mevsimi yaşageldi İçimden. Pınarın dudalaşmayı öteden beri seyanın, Bir yaşlının anılarının hüzün baglamasını andıdağındaki tebüssüm yeriverim. Çoğumuz bu dünne, derin bir hüzün. Sular yayı bir cennet bahçesi rır havası. eski şarkıların makamını yapmak için nelere katçıkarmakta yetersiz. Gözler buğulu, yuvalarında sinmiş lanmadı ki: Bu uçsuz bucaksız toprakların bir köşesin­ bir biçimde. Sessizliğe gömülmüş arzular. Güller ısır­ de de, özlemiyle yanıp tutuştuğum bir Kürt bahçesi duruyor; orada, boynu bükük, hazandan hazin. Bir bahar ganlara, yarpuz kokusu siyanüre terk etmiş "damızlan­ mış atların nallarıyla eşilmiş" bu toprağı. O ki ırmak arayışında. Kürt bahçesi balıara hasret. Çünkü, O, bugün balıarı değil güzü yaşıyor. Yapraklar sapsarı. Da- toprağa kollarını uzatmaktan aciz. Kuzular odayacak mera peşinde. Ulu ağaçlar boynunu bükmüş, çaresizliği­ lından düşen düşene. Her yerde bir yaprak dökümü. Ya praklar yerde yüzü koyun bir biçimde. Ya praklar iş­ ne çare arayışında. Rüzgar tüm şiddetiyle esiyor. Buna levsiz, yapraklar umutsuz. Yapraklar anlamını yitirme- karşın, kırılmayan fidanlar var. Geleceğin ulu ve görnin eşiğinde. Ve yapraklar yaşama sırtını dönmüş, ikii- kemli ağacı olmaya, rüzgarın sertliğine karşı koyma yürekliliğini göstererek hak kazanmış fidanlar ve Güneş min insafsızlığında insaf arayan bir halde. Yaşamdan ölgün. Ay sularımızda yıkanınayı unutmuş. Ve iklim intikam almak için güzün kimseyi dinlemez ve merhagüzü yaşayan bahçede, yürekleri çöle dönmek üzere metsiz kalesine sığınarak merhamet aramakta. olanlarla bir ölüm dansının sarhoşluğunda. rs 1 1 1 Hazan ya da güz, gözlerimin bugulandıgı, yüreğimi Ağaçlarda güz hüznü. Bulutlar dopdolu, ağlamamak için kendini zor tutuyor. Yıldızlar mavi göğü gölgeleyen dumana direnişin arayışı içinde. Yaprakların yürek karartan haline düşmemek için kaymamanın koşullarını .a 1 1 1 w 1 Mavilikleri aradı gözlerim. Kucaklaşmak istedim Mavilikler de bir hayal olma yolunda. Maviliklerde yaşamı arayanların gözlerinde öfke, yüreklerinde sevcianın gizemi ve beyinlerinde umudun düşü. Sular maviliğe hasret. Sular sessiz ve durgun. Sular kükreyen bir aslan gibi dağdan süzülerek inmenin özleminde. Gürül gürül akmayı unutmuş. Kanallar suya hasret. Pına­ rın başında bir ejderha. Ejderhanın ağzında lavlar, durmadan ateş püskürüyor etrafa. Pınarbaşının bundan böyle bir sevcia diyarı olmasına izin yok. Ağıtlar yakılı­ yor, gizlice. Artık bundan böyle suyun nasıl ve ne zaman akacağı ejderhanın insafına kalmış. doyasıya. w 1 w oluşturma çabasında. 1 1 1 1 1 or g 1 Serbest1 Duygularımla düşüncelerim arasındaki ınce hatta dayanabilmenin gücünü ölçmeye çalıştığım bir anda, bir kuş sesiyle uyandım. Sulardan içmek istiyordu gönlünce. Birden pınarı izledim acı duyarak. Suyu düşledim usulca, yakılan ağıtlara katılarak. Sonra maviliklere dalmak istedim yıkanarak sevdamın derin sularında. Yosunlada süzülmek istedim. Yüreğimin iki kolu arasında akmak istedim tüm, gücümle. 1 Güneş ışınlarının sıcaklığını tenimde duydum sonra. Dostluk ve sevecenlikle okşadılar bedenimi. Ölgünlüğü aşmış bu dost güneşin yarattığı bir ortamda, birden bir çocuk belirdi karşımda. Gözleri bir mutluluk pınarı, yüzü rengarenk çiçeklerle bezenmiş bir umut bahçesi. Gönül diyarım diyordu, iki ırmak arasında suya hasret bı­ rakılmış bu yıllanmış toprağa; korkma diyordu "yüreğim bir çeşme olup akmak üzere. Ve sonra gelsinler seyrine bağrından bereket fışkırmasının". 101 Kasım 'l9n İ 1 1 1 1 1 HAKLARI NSA N or g Fırat'ın Ölümü 1 Birgün Ülkede Gündem gazetesinde bir haber yayınlandı. Van'da 12 yaşmda bir çoçuk askeri "dur" ihtarına uymadı~ gerekçesi ile vurularak hiçbir gazetede yaymlanmadı ölmemişti... bu ur haber. Sanki Fırat hiç'yaşamamış ve hiç öldürülmüştü. Başka d. Eren Keskin Hemen mahalleli tarafından hastahaneye kaldı­ rıldı; ancak çocuk bedeni dayanmadı, kurşunla­ rın yarasma ve öldü. Sanki hiç yaşamamışçasma, unuttılarak öldü Fırat. Bir küçük gazete haberi bile olmayı haketmeden ... rs iv ak Oysa aynı günlerde tüm medya, İzmir'de gözaltına alınan dört küçük kızla ilgiliydi. Kızlar dans ederek, kimsesiz çoçuklara para topluyordu. Ellerinde taşıdıkları kartların renklerini, yanlışlık­ la san-kırmızı-yeşil seçtikleri için, bölücü olabilecekleri endişesi ile karakola götürtilerek sorgulanmışlardır. Tabii ki son derece vahim bir olaydı. Daha çok ilgilenmeyi hakediyordu. Haklı olarak bir çok örgüt ve kurum bu olayın çocukların psikolojisini nasıl etkilendiğini tartışıyor ve hep bir ağızdan çocuk haklarını haykırıyorlardı. .a yapıyordu. üzere Van'a gittiğimde tam bir dram ile karşılaştım, Son derece yoksul bir ailenin çocuğu idi Fırat. Babası başka bir kadınla evlenmiş ve Mersin'e yerleşmişti. O annesi ve dört kardeşiyle birlikte Van'da oturuyor, evine bakıyordu. Annesinin bir tanecik büyük oğluy­ du. Olay günü, yani 6. 9. 1998 pazar günü, yüzrnek için Van Gölü'ne girmişti. Akşam üstü saat 19.00 sularında, henüz havanın kararınadığı bir sırada, elinde ıslak külotunu koyduğu poşetle evine dönüyordu Fırat. Daracık bir sokakta bulunan askeri lojmanın önünden geçerken birden birkaç el silah sesi duyuldu. Fırat yere yıkılmıştı. w w Olayı araştırmak w ölümünden sonra Van'da askeri savonu vuran askere karşı sadece, "dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucunda ölüme sebebiyet vermek"ten dava açmıştı. 102 1 1 1 cılık ile konuyu konuşmak cevap çok ilginçti: Savcı Bu haklı tepkiyi gösterenler, aynı günlerde bir asker kurşunuyla ölen Fırat'ı görmemişierdi bile. Bir Kürt çocuğun ölümüne tepkisiz kalan bu toplum, çocuklar arasında dahi ayırırncılık Serbest! Fırat'ın 1 1 diği istediğimde ver- "İnsan Hakları Derneği'nin başka ilgilenecek bir konusu kalmadı da bu olayla mı ilgileniyor?" Evet resmi görüş bir kez daha hükmünü ver12 yaşındaki Fırat'ın ölümü ilgilenmeye değmeyecek kadar basit ve sıradan bir olaydı. mişti. Gizlenmek istenen Fırat'ın ölümü değil, Onun ölümüne neden olan, büyüklerin başlattığı ama en acımasız sonuçlarına Fıratlar'ın katlandı­ ğı savaştı. Kimilerince "terör", kimilerince "düşük yoğunluklu çatışma", kimilerince "savaş", diye tanımlanan şiddet ortamı, birçokları gibi Fırat'ı da aramaızdan, sessizce alıp götürmi.işti.i ... Kasım 199H 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Aynısı Nikaragua için de geçerliydi. seçerek Nikaragua : Haziran 1978- Haziran 1979 (Nicaragııa: ]ııne 1978-Jııne 1979) adlı kitabını hazırladı (Pantheon Books, 1981). Bundan on yıl sonra Sandinista zaferi sırasında geri döndü ve Devrim' den Resimler (Pictures from a Revolution) adlı filmin yardımcı yönetmenliğini yaptı. Bu filmde çevre insanlarının daha önceki hallerini gösteren fotoğrafları da kullanıldı. si va Meisetamamiyle kendine özgü olduğunu kabul ediyorlar ve çatışmalarda siviller ile askerler arasındaki sınırın çok net bir biçimde çizilemeyeceğini kabul ediyorlar. Meiselas gördükleri ni, görsel dökümanta syon haline getirirken bunların tamamını sosyal bir zemine oturttuyor . İlk projesi bol fotoğraflı soyağacı kitabı, Landa'nun Tarihi'ydi (History of Landa). Bu kitap, Güney Carolina'nın endüstriyel kasabalarından birinin kuruluşunun ikiyüz yılını kronolojik olarak anlatıyordu. Meiselas'ın, Karnaval Striptizcileri (Carnival Strippers) adlı çalış­ ması (Farra:r, Straus & Giroux, 1976), New England fuarında gösteri yapan kızları inceliyordu. Bu kitapla Meiselas, ülkenin en prestijli fotoğraf ajanslarından biri olan Magnum Photos'un dikkatini çekti. .a r w w w bilmiyordum. ki, bu tarz benim çalışma stilimi oluştu.rmuştu." Fotoğraf eleştirmenlerinden bazıları las'ın bakış açısının 1 1 1 1 1 kalaca~ımı Susan Meiselas, belki de dünyanın en çok taGenelde alıştığımızdan daha farklı bir tarzda savaş fotoğrafçılığı yapan Meiselas, Nikaragua ve El Salvador devrimlerini görüntülemişti. Savaş fotoğrafçıları genellikle bulundukları yerdeki çatışmaları görüntüler ler, oysa Meiselas ülkelerin savaştaki durumlarına tanıklık ediyor ve siviller için savaşın ne anlama geldiğini, onların bakış açısıyla veriyor. 1 1 1 1 zaman orada nınan savaş fotoğrafçısı. 1 1 1 gitti~im Sonraları farkına vardım 1 1 "Kürdistan'a ku rd 1Holly Metz .o rg 1 _R_o_··_P_O_R_T_A_J 1 1 Tarihin Gölgesinde 1 Kürdistan 1 Magnum, çeşitli dergilerle çalışıyordu. Bu dönemde Meiselas Nikaragua 'ya gitti. Ajans, Meiselas sayesinde, tüm dünyaya devrim savaş­ çılarının görüşlerini açıklama olanağını buldu. Meiselas, Nikaragua 'da bulunduğu yıl 5 binden fazla fotoğraf çekti. Bunlardan yetmişiki tanesini ·;erbesti 103 Meiselas'a göre bir fotoğrafçının görevi, geçbugün arasındaki farkı ortaya koymak. Meiselas'ın en son projesinin adı ise, Tarihin Gölgesinde Kürdistan (Kurdistan: In the Shadow of History) (Random House). mişle Meiselas, Kürdistan tarihine 1991 yılında Kuzey Irak'a yaptığı bir gezi sonrasında ilgi duymaya başlamış. Bu gezi sırasında, Saddam Hüseyin'in Kürtlere karşı giriştiği ölümcül kampanyanın "görülebile n kalıntılar"ını, yani mültecileri ve toplu mezarları görüntülemiş. "Kürdistan"ın önsözünde Meiselas, bunlailk toplu mezarlar olmadığını belirtiyor ve bu çalışması esnasında geçmişi çok fazla anlayamadığı için bugünü görüntüler ken kendisini garip hissettiğini belirtiyor. Yazısında , "Şimdi farkediyor um ki, bu mezarların örtülmesi, beni geçmişe yönelik kazı yapmaya yöneltiyor" diye yazıyor. rın, görüntüiediği Meiselas, MacArthu r'un desteğiyle, Kürt anayurdun un tarihini oluşturmak için altı yıldan fazla süre, döküman ve fotoğrafı biraraya getir- Kasını 199K KURD !STAJ '\ örnek olarak Türkiye verilebilir. Bu tür bilgiler ne okullard a öğretiliyor, ne de kitaplar da bulunuy or. Birinci Dünya Savaşı so· masında çizilen dünya haritasını inceledi. Coğrafik olarak pek çok Kürt -Türkiye gibi- farklı ülkelerde yaşıyor ve oralarda cezaların verdiği korku sebebiyle kültürlerine ve dillerine sahip çı­ çalıştı. ve Kürtler, Kürdistan'ın coğrafi olarak farklı bölümleri, bazı olaylar ve farklı peryodlar için detaylı tarihler yazmışlar. Ancak yazıya geçmemiş büyük bir tarih var. Bu bilgilerin çoğu durumu n farkında olan aileBatılılar kamıyorlar. bir arkadaşımla birlikte Meiselas'ın stüdyos unun bulundu· ğu Manhattan'ın küçük İtalya bölümün de endüstriyel bir okulun zemin katına gittik. Şubat ayında, doğru. Bazen insanlar birşeyler yapıyorlar ve geriye baktıklarında aradaki bağiantıyı ancak görüyorlar. "Lando" projesi benim için son derece erkendi, hayatıının başka bir dönemiydi; önce güney Bronx'd a daha sonra da güney Caro- Susan Meiselas: Evet, bu tesbitiniz fotoğraf öğretmenliği yapıyordum. Lando, güney Carolina 'da bir endüstriyel kasaba, okulda olmadığım bir haftason u, yedi ayrı jenerasyonun yaşadığı bu yeri keşfetmiştim. kulaktan kulağa aktarılan soyağa­ cını çıkarmak ve bunu fotoğraflada desteklemekti. Bu fikir aklıma oradayk en geldi, çünkü kasabanın en ilginç özelliği insanların kasabay a yerleşmeleri ve buradan takasabanın .a r Fikir, Kesinlikle. Bu durumd a Kürtler bizim onları gördüğümüz şekilde görünüy orlar. Bugün, onlar hakkında Saddam'ın kurbanları olarak konuşuyoruz. Amerika'nın Bağdat'ı bombaladığı sırada, Amerikan kamuoyunda kullanıldılar. Bu onların istediği bir durum değil, kimse onlar için neyin en iyi olduğunu düşünmüyor. Kürt tarihini aniattığınız kitabın bazı bölümleri Ba~ nlılar için oldukça karışık. Çünkü Banlılar kendi çarpıt­ tıkları konular üzerinden arşivlerini oluşturuyorlar. Bu kitap insanlar a farklı şeyler anlatıyor. Bunları görsel bölümle rde saprama daha zordur, herhalde ama !isan kesinlikle bu taraflılığı ortadan kaldıracaktır. Bu arada unutma mak gerek, Batılılar tarihin korunmasına yardımcı oldular. Konunu n sadece orada yaşayan insanların yaşadığı bölgeyle sınırlı kalmasını önlediler, bölgenin dışına çıkardılar ve Kürtlerin kendilerinin dahi sormadığı soruları sordular . İnsanların kendi tarihleri hakkında yazmaları gerektiğini anlamaları, önemli 1 1 1 1 1 1 1 1 İsveç'te18 bin- 20 bin arası , İngiltere'de 20 bin ve 1 1 1 tarihine 400 bin Kürt Almanya'da yaşıyor. Amerika'da da kendilerini Kürt olarak kabul eden 10 bin ile 15 bin arasında insan yaşıyor. Tabii ki bunlar yaklaşık sayılardır. 1 Evet. Özellikle kimi zaman yer değiştirme sebebiyle, kimi zaman başka nedenlerle tarihleriyle bağlantıları kalmaya n insanlar için. Bazen de bu durum devletlerin resmi baskıları sebebiyle ortaya çıkıyor. Böyle ülkelere Geçen yıl yaklaşık 4 bin Kürt, Guam'd an Amerika'ya getirildi. Bu insanlar Irak Kürdistanı'ndan geldiler. Bu insanlar ya insani yardım kuruluşlarında çalışmışlar ya da bir biçimde Saddam 'a karşı girişilen darbede rol almışlardı. Darbe başarısız olunca Amerika gitti ve Batı- şınmalarıydı. w w Önceleri işe kasabanın en yaşlılarının fotoğraflarını arayıp bulmakl a başladık. Soyağacı büyüdük çe, sadece kalanlar la ilgilenmeye devam ettik. Sonunda bu küçük kasabacia aileler arasındaki bağlantılar ve insanların bilmediği gizli öykülere ulaştık. w Kürdistan'da Banlılar tarafından üretilmiş pek çok imgelem kullanıyorsunuz. Kürtler, kültürlerinin dışmda bulunan başkaları tarafından anlatılıyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Belki de varoldukları bile kesin değil. si va lina ve Mississippi'de saklanmış. ku rd Holly Metz: Bana öyle geliyor ki, kaleme alınışları arasmda yirmi yıl bulunsa da "The History of Lando" ve "Kürdistan: In the Shadow of History" arasmda bir bağ bulunuyor. lerde sözsel olarak .o rg meye 1 1 1 1 1 Kürdista n projesi de, bu topluluk la lü tarihi ortaya çıkarma işiydi. çalışma ve örtü- Kürdistan' dan toplanan görüntüler temeller oluşturuyor değil mi? oranın Serbest! bir şeydir. Avrupa'da ve Amerika'da kaç tane Kürt yaşıyor? yaklaşık 104 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ları yerdeki çatışmaları savaştaki durumlarına tanıklık kapsıyor. Evet. Az önce burada bulunan hanımın adı Catherine' dir. Bana bir keresinde New York Üniversitesi'nde öğretmenlik yapan bir Kürt adamın dairesine gittiğinde gördüklerini anlatmıştı. Ahmet, Arapça öğreten bir dilbilimcidir. Catherine, Ahmet'in dairesine gittiğinde orada bir bavul görmüş. İçi de giysilerle doluymuş. 30 yıldan fazla süredir burada bulunmasına rağmen, bu adam psikolojik olarak bavulunu hazır tutuyor ve öyle oturuyormuş. Ülkede durum değişirse bir an önce Irak Kürdistanı'na gidip orada öğretmenlik yapmayı umuyormuş. edilmiş toplulukları değişik durumlarda taoldu. Bazı asimile olmuş insanlar var. Onlar kendilerini o anda yaşadıkları ülkenin vatandaş­ ları olarak kabul ediyorlar. Bazıları ise, kendi yaşam süreleri içinele varolup olamayacağını bilmedikleri bir yeri geçmişte kalmış bir rüya olarak görüyorlar. nıma olanağım Bazı durumlarda, birşeyleri hatıriamanın yeri cloldurulamaz. Bunlar, bazen bulundukları vadiyi ikiye ayıran bir dağ olduğu gibi, annesinin pişirdiği ekmek kadar basit olabilir. ·~ mı. Kitabımın, gelenekleri hatırlatınada büyük bir rolü Bu gelenekler en iyi biçimele ailelerin içinde yaşatılıyor. Kitabın etnografik bir yanı yok. Bu daha çok, tarihin farklı dönemlerde gelişen olayların, yaşamlarını nasıl şekillenclircliğini gösteren bir çalışma. w olacağını sanmıyorum. Kürtlerin tarihlerinde unutmak istedikleri pek çok bölüm bulunuyor. acı dolu w 1 1 1 1 1 1 genellikle bulunduk- ediyor ve siviller için geldiğini, onların bakış açısıyla Bu kitap sürgündekllerin hatıralarıru canlandırabilir 1 1 fo- görüntülerler, oysa Meiselas ülkelerin Netice olarak, projenizin bir bölümü, mecburi olarak, sürgünde bulunanları Sürgün savaş yapan Meiselas, Nikaragua ve El Salvador devrim- görüntülemişti. Savaş fotoğrafçıları ne anlama bir tarzda savaşın veriyor. Kur'an'ı taşıyor, diğeri ise tabanca. İkisi de farklı objeleri tutarak, ayakta dimdik duruyor. Bu fotoğrafı bana veren adam, onun kendisine g lerini farklı nasıl ulaştığını, fotOğrafta­ kilerin kim olduğunu hatırlamıyor. Niçin bu fotoğrafın kendisinde bulunduğunu da bilmiyor. Geçmişte bir mektup arkadaşı olduğunu büyük bir olasılıkla fotoğrafın ondan kendisine geçtiğini düşünüyor. Bu fotoğraf bence, hayattaki tercihleri tamamiyle sembolize ederek gösteriyor. or 1 toğrafçılığı daha d. öyle ya da böyle bir biçimde ilişkide bulunmuş bu insanları oradan aldı. Onlar potansiyel bir tehlikenin içindeydiler. alıştığımızdan tanınan savaş fotoğ­ Bu işe başladıgıruz zaman bir toplantı yapmayı dümü? şündünüz Bunu düşündüm, özellikle benim gibi Kürtler hakçok az bilgisi olan insanlar biraraya gelmeliydiler. Ancak kitap ortaya çıktıktan sonra bu kitabın daha çok Kürtleri ilgilendircliğini anladım. Ayrıca kitabıının fotoğrafçılardan daha çok antropologlar ya da tarihçiler için faydalı olduğunu fark ettim. kında ak 1 lılarla Genelde en çok Kürtlerin ba~ızlık çabalarmda, Amerika'nın rolü ne oldu? Kürtlerin tarihinde, Amerika'nın kendilerine ihanet yönünde bir duygu vardır. Aslında ABD politikası için biraz şaşkın diyebiliriz. Ancak diğer yandan Amerika, Kürtleri korumak için Kuzey Irak'ta uçuş yasağı getirmişti. Öte yandan Kürt gerillalarına karşı Kuzey Irak'ta yapılan Türk istilalarına ses çıkarılmamıştır. ABD; Kürtleri bir bütün olarak korumakla pek ilgilenmemiştir. Sözün kısası işimize yaradıkları zaman onları koruyor, eğer yaramıyorlarsa korumuyoruz. Türkiye'nin güneydoğusundaki Kürtlerin evleri yanarken, Irak'takileı-in eviw-ini onartan ABD, bu konuda çelişki içindedir. iv 1 rafçısı. w .a rs 1 1 1 1 dünyanın Susan Meiselas, belki de ur 1 Kitapta işittikleri ancak görmedikleri liderlerinin resimleri ve halktan profiller yeralıyor. Kitapta çok ilgimi çeken bir fotoğraf bulunuyor. Bu yirmili yaşlarının başında iki adam var. Bir tanesi elinele bize İncil E;ı,; görünen şeyi ama aslında fotoğrafta Serbes ri ettiği Bu tarz ihanetler onyıllardır sürmekte. 1970'lerin başında ABD, Şah yönetiminde İran'da yaşayan Kürtlerin Irak'a karşı ayaklanmalarını desteklemişti. Ancak 1975 yılında İran ile Irak, aralarında anlaşmaya varınca ABD, Kürtler'den tüm desteğini çekti. Bu olaydan sonra yüzlerce Kürt öldürüldü ya da sürgüne gitmek zorunda kaldı. O dönemde Henry Kissinger çok güzel bir laf etmişti; "Gizli hareketle misyonerlik çalışmaları birbirine karıştı­ rılmamalı" demişti. Bugün Amerika, yine aynı durumda. Sadece Amerika değil, Kürtler kendi komşuları ve diğer süper )Iüçier tarafından son yüzyıl boyunca piyon olarak 1 OS h.ullanıldılar. Kasını 19% Kürtlerin tarihinde, Amerika'nın kendilerine ihanet ettiği yönünde bir duygu vardır. Aslında ABD politikası için biraz şaşkın diyebiliriz. Bazı durumlarda, uzun Ancak diger yandan Amerika, Kürtleri korumak için Kuzey Irak'ta vadeli projeler sizi seçiyor, siz onları seçmiyorsunuz. uçuş }'(!Sağı getirmişti. Öte yandan Kürt gerillalarına karşı Kuzey Irak'ta yapılan Türk istilalarına ses çıkarılmamıştır. ABD; Kürtleri bir gittiğim sorunları bulunan güç durumdaki kişilerle ilgili uzun vadeli bir çalışma yapıyor. Ama bu çalışına­ ya kimse bakmak istemiyor. İşin aslı, fotoğrafçı­ lar bu tür çalışmaları yapmak istiyor ama bu tür işlerle dergiler ilgilen- 1 1 düşüncenin varolabilmesi, bizi bu insanlardan ayırıyor. ak Bir olayı yansıtmanın pek çok yolu vardır. Fotoğraf­ lar sorgusuz sualsiz Sandinistaların aniaşılmasını sağla­ dı. Ayrıca o fotoğraflar Sandinistaların kendilerini biçimlendirmelerine yardımcı oldu. O fotoğraf hakkında sık sık konuşuyorum. Orada bir tarih vardı ve o tarih konusunda haberim, hiçbir fikrim yoktu. Böyle bir şeyin olabileceğini ben aklıma bile getiremezdim. Ailemden bir kişi geceyarısı evden alına­ cak ve de uzaklara, bir yerlere götürülecek. Böyle bir ur Nikaragua'dayken çekti~ foto~aflar kısa bir süre sonra basılıyordu. Böylelikle asiler sonuçları hemen görüyorlardı. Foto~aflannızm daha iyi çıkması için size poz verdiklerini okumuştum. d. or g Kürdistan'a bütün olarak korumakla pek ilgilenmemiştir. Sözün kısası işimize zaman orada kalacağımı bilmiyordum. Bu Nikara- yaradıkları zaman onları koruyor, eğer yaramıyorlarsa korumuyogua için de geçerliydi. Bu ruz. Türkiye'nin güneydoğusundaki Kürtlerin evleri yanarken, bir şekilde benim çalışma stilim oldu. "Nikara- lrak'takilerin evlerini onartan ABD, bu konuda çelişki içindedir. mıyor. gua'ya 1978 yılının Haziran ayında gittim, savaş ise Ağustos'ta başladı. Ben sadeNikaragua'da çekti~ bir foto~afı gördükten ce enteresan bir yere gittiğimi sanıyordum. Birkaç ay için- sonra aklıma hep şu soru takıldı. Böyle bir gaddarlı~ de aniden savaş çıktı. Bu süre içinde orada nasıl yaşaya­ görüp, görüntüledikten sonra siz ne hale geldiniz? O fobileceğimi öğrenmiştim, böylelikle savaşta kolaylıkla orato~afta bir adam kesilmiş ve bir tepeye fırlatılmıştı. da kaldım." 1 1 1 w .a rs iv Nikaragua'da Sandinistaların kusursuz bir imajı vardı. Devrimden sonra pek çok insan o fotoğraflardan pul, kiliın, paster ve billboardlara ilan yaptı. Bu işlerden hiçbir zaman için telif ücreti alınayı düşünmedim, çünkü onlara göre bu çalışmalarıının hepsi kendilerine aitti. Bu durum karşısında kendimi çok iyi hissettim çünkü birşeyler üretiyordunuz ve insanlar gerçekten bunlara değer veriyordu. Diğer yandan elbetteki o fotoğraf, bakılması son derece güç bir görüntü. Ancak o,fotoğraftaki doğa güzelliği, o görüntüye ayrı bir kuvvet katıyor. Bu fotoğrafla ilgili insanların ne konuştuklarına çok fazla tanık olmadım. Ancak söyleyebileceğiın tek şey, ben orada neler olduğunu ve niçin olduğunu anlamaya ve bunları görüntülemeye çalıştım. 1970'lerde savaş foto~aflarınızda renk kullandıgı­ nız için eleştirilmiştiniz. Oysa şimdi renk gereklilik, hatta "New York Times" da bile foto~aflar renkli kullanı­ lıyor. Bir belgesel foto~afçı olarak başka ne tür degişik­ likler gördünüz? w w "Newsweek" ve "Time"ın dış haberlere ayırdığı sayfalar yirmi yıl öncesine göre çok daha az. Bence fotoğrafın siyah-beyaz ya da renkli olmasının hiçbir önemi yok, asıl önemli olan dış dünyaya olan ilginin bu kadar azalmış olması. Uzun dönemli belgesel çalışma yapan foto~afçılar kaldı mı? Yani, o foto~afı çekmek, aradaki boşlu~ görülebilir hale getirmek ve arada bir ha~ oluşturmaya çalışmak olarak açıklanabilir mi? Aradaki boşluğu doldurmaya çalışmak. Çok az insan dünyada neler olduğuyla ilgileniyor. Her iki tarafta da bulunmak son derece fazla acı verici bir olay. Kürdistan'da olduğu gibi sınırların uzakta olmasının hiçbir önemi yok. İnsanlar güney Bronx'da da, Kürdistan'da da olanları bilmek istemiyorlar. Bu nedenle belgesel fotoğrafçılar, insanlar arasındaki kopukluğu nasıl ortadan kaldıracaklarını bilmiyorlar. 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Bu görev sadece bir çalışmayla yerine getirilemez. Belki bir ömür çalışılarak insanlar arasında köprüler kurulabilir. 1 Çev: Nuray Mestçi Progressieve, Cilt 62- Sayı 4. Nisan 1998 1 Evet bazı fotoğrafçılar var. Örneğin Meryl (Meryl Levin, Meiseias'ın yardımcısı) güney Bronx'da sağlık Serbesti 1 1 106 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 d. 1 • Türkiye, Suriye ak sınırına askeri yığmak yaptı. KDP Lideri Mesud Barzani ve YNK Lideri Celal Talabani, Ankara sürecini geride bırakarak, ı 7 Eylül ı998'de Washington'da Amerika Dışişleri Bakanı Madlein Albright'ın aracılığıyla bir araya gelerek yaptıkları antlaşma ve İtalya Parlamento binasında 30 Eylül'de toplanan 'Sürgünde Kürt Parlamentosu'nun ardından, Türk devleti, uluslararası alanda kendini adeta bir Kürt kuşatmasında hissetti ve böyle bir atmosferde; Türk ordusu, Suriye'nin PKK'ye yardım ettiği gerekçesiyle, 618 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırında stratejik noktalara askeri birlikler kaydırdı. Türkiye Cumhurbaş­ kanı, konuya ilişkin TBMM'nin yeni yasama yılına başlaması nedeniyle yaptığı konuşmada, 'Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu ve sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum.' dedi. iv 1 rs 1 1 • Kürdistan Demokratik Partisi Lideri Mesud Barzani, KDP'nin Sesi _R.adyosu'nda yaptığı konuşma­ da, PKK'nin kendilerine yönelik ateşkes çağrısını önemli bulmadıklarını belirtti. Barzani, "Eğer PKK, kontrolümüzdeki bölgeyi tamamen terk eder ve bize saldırmazsa, biz de onunla uğraşmayız. Bize yönelik saldırgan tavırlarını sürdürdükçe biz de karşı koyarız." dedi. Bilindiği üzrere PKK, Türk devletine karşı J.984'ten beri yürüttüğü savaşta, ı Eylül ı998'de üçüncü kez tek taraflı bir ateşkes ilan etmişti. PKK'nin lideri ve PKK'nin üst düzey yetkilileri, yapılan ateşkesin KDP'yi ve Güney Kürdistan' ı kapsamadığını belirtmiş ve KDP ile olan çatışmalarını yoğunlaştırmıştı. Daha sonra, Eylül ayının sonlarında PKK, KDP'ye de ateşkes çağrısında bulunmuştu. .a 1 w 1 2 • Türk GenelKurmay 1 1 Başkanı açıklamasında Hüseyin Kıvrıkoğlu, "Suriye ile aramızda ilan edilmemiş bir savaş dubulundu. w rumu var" w 1 1 1 or EKiM 1 1 1 1 1 1 KRON OLOJi Si g AY I N ur 1 sınırında askeri tatbikat düzenlemeye başladı ve izinleri kaldırarak, bölgedeki askeri biriikiere 'üçüncü alarm' durumuna geçme emrini verdi. Başbakan Mesut Yılmaz, bir yandan bölgede yapılan tatbikatın NATO'nun Akdeniz tatbikatma bağlı olduğunu belirtirken, bir taraftan da 'Suriye sabrımızı taşırdı, ordu emir bekliyor'diyerek Suriye'ye gözdağı verdi. 3 • Türkiye, Suriye • Suriye, devlet radyosunda PKK'ye yardım ettiğini yalanladı. Türkiye'yi ikili görüşmelere çağırarak, sorunların diplomatik yollarla çözülmesinden yana olduğunu belirtirken, Baas Partisi'nin resmi vavın organlarında, "Türkiye'nin bu tutumu, Ankara ile Tel Avivarasındaki çok yönlü antlaşmanın, işbir­ liği ve koordinasyonun sonucudur. Türkiye'nin bu siyaseti de, Arap ve İslam ülkelerinin hegemonya- Scrbesti 107 Kasım 1998 1 sını kırmak isteyen İsrail'e hizmet ediyor" şeklinde yorumlar yer aldı. İsrail Devlet Başkanı Netan- yahu ise, Türkiye ile Suriye arasındaki gerginliğe taraf olmadıklarını açıkladı. • Öte yandan Türkiye 10.000 kadar askerden (Kuzey Irak) doğru harekete geçirdi. oluşan zırhlı askeri birliklerini Güney Kürdistan'a 1 4 • Irak, Türkiye'nin Kuzey Irak'a (Güney Kürdistan) 5 • Şam-Ankara krizinde, İran ve Arap Birliği, İsrail'i suçladı. Libya, Irak, Yemen, Katar, Umman ve Suudi Arabistan gibi Arap ülkeleri ise Suriye'ye desteklerini bildirdiler. 1 1 6 • Kriz üzerine Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, sorunun diplomatik yollarla çözümü için Hafız Esat'la yaptığı temaslardan sonra Ankara'ya gelerek, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile 1 or g saldırısını kınadı. görüştü. • Ankara, krize ilişkin Hüsnü Mübarek'e Türkiye'nin görüşlerini içeren bir dosya sundu. Dosyada esas olarak belirtilen şuydu: "Suriye'yi Türkiye'ye yönelik mevcut ve açık bir tehdit olarak algılı­ yor ve sözlü taahhütlerine güvenmiyoruz. Suriye, hiçbir zaman Öcalan'a barınma olanağı vermeyeceğini, Türkiye'ye karşı terör silahını kullanmayacağını söylemez. Ancak belli bir süreç sonunda Öcalan'ı, Türkiye'nin tatmin olacağı bir konuma soksun." ur d. 7 • Rusya, "Suriye'nin Türkiye ile dostça diyalog kurma çağrısını destekliyoruz" dedi. • Hüsnü Mübarek Ankara'daki temaslarını tamamladıktan sonra, tekrar Şam'a dönerek Hafız Esat'la görüştü. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, ABD yönetiminin Mübarek'in Suriye ile Türkiye arasındaki gerginliği gidermek için başlattığı girişimi memnunlukla karşıladığını ak 8 açıkladı. -Ankara kriziyle birlikte adeta savaş borazanlığı yapan Türk basının manşetlerinden, "Türkiye Ezer Geçer", "Bir ucundan girer, öbüründen çıkarız", "Blöf yapmıyoruz", "Ya Apo Ya Savaş", "Sümüklü Suriye, Apo'yu bize verecek" gibi başlıklar inmedi. Bu arada Ankara, krizin aşı!ması için Şam'a 45 günlük bir süre tanıdı. Şam • İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi, arabuluculuk amacıyla Şam'da yaptığı görüşmelerden sonra Türkiye'ye geldi. Harrazi'nin Süleyman Demirel'e "Üzerlerine gitmeyin; Suriye, Abdullah Öcalan ve PKK'lileri barındırmayacak." dediği bildirildi. .a 9 rs iv • w • Satellitik yayın yapan MED TV'nin yayın frekanslarına gönderilen çeşitli sinyallerle, yayın akı­ şına müdahale edilerek uzun aralıklarla MED TV'nin ekranları karartıldı. Sinyalierin Türk devleti tarafından MED TV'nin yayınını engellemek amacıyla uydularına gönderildiği belirlendi. w lO w 1 • İranlı Bakan'ın aracılığıyla Türkiye'ye iletilmek üzere, Hafız Esat'ın, 'Ülkesinde Kürtlerin de bulunduğunu, bunlardan bazılarının PKK sempatizanları olabileceği, dolayısıyla bunların hemen bitirilemeyeceğini ve şayet Türkiye kabul ederse süreç içerisinde bitirebilecekleri' şeklinde bir mesaj ilettiği bildirildi. karşı Başkanı tepkisi sert oldu . ZuGennadi A. Zuganov'un Türkiye'ye • Rusya Komünist Partisi ganov, "Biz Türkiye'nin saldırgan politikalarına şahidiz. Türkiye bu kirli politikalarını komşularına karşı sürdürüyor. Sadece Yunanistan, Kıbrıs krizi ve Irak'a yapılan saldırıların belirtilmesi yeterlidir. Türkiye'nin Çeçenistan'a yardım ettiği ve bu yardımlarını halen sürdürdüğü saklanacak bir durum değildir. Türkiye ile Suriye arasında yaşanan kriz elbette bizi de rahatsız ediyor. Dostumuz olan Suriye, Ortadoğu'daki sorunların doğru bir temelde çözümlenmesi için çaba gösteriyar ve elinden gelen ne varsa yapıyor. Bunun için Suriye, Türkiye'nin tehdit ve şantajianna Scrbc:stl 1 OS Kasını 199S 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 maruz kalıyor. Türkiye kendisine temel müttefik olarak İsrail'i seçmiş ve Suriye'ye karşı politika yürütüyo r. Türk devlet yöneticileri bunu iyi bilsinler ki Kürtlere karşı yürüttükl eri çalışmala r (politikalar) uluslararası camia tarafından kınanıyor. Dünya kamuoyu Kürt sorununu n uluslarara sı antlaşmalar ve ilkeler çerçevesinde çözülmesini istiyor. Biz biliyoruz ki Avrupa Parlamentosu Kürt sorunu üzerinde duruyor. Biz bu sorunda Suriye'nin tavrını doğru buluyor ve Suriye halkı­ nı tamamıyle destekliyoruz." dedi. 1 1 • 22 Arap ülkesi, Birleşmiş Milletler'de yayınladıkları bir bildiriyle, Türkiye'n in tehditleri ne Suriye'nin yanında olduklarını açıkladılar. • İstanbul başta olmak üzere, Türkiye'n in çeşitli illerinde, okullarda ve resmi kurumlar da başörtü yasağına karşı protesto yürüyüşleri düzenlendi. Yapılan gösteriler polis ve jandarma müdahalesiyle karşılaştı. 13 • İran İslam rejiminin Kürtlere yönelik etnik temizlik politikasından kaçarak ve Güney Kürdistan'ın Süleymaniye kentinin yakınlarına sığınmak zorunda kalan 4 bine yakın Kürt göçmenin açıkta kaldığı bildirildi. Kendi barınma, yiyecek ve sağlık soruların a çare bulmak ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyo nu'nun da ilgisizliğini kınamak için mültecilerin, Kürdistan Feciere Hükümet i'nin Başkenti Hewler(Erbil)'in yanısıra Süleymaniye'de bulanan UNHCR bürolarının önünde protesto eyleminde bulundukları öğrenildi. 14 • Kürdistan İşçi Partisi Başkanı Abdullah Öcalan, Suriye'yi terk ederek Rusya'ya gitti. (Jerusalem Post). 15 • ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Strobe Talbott, Washing ton Enstitüsü nün Turgut Özal anısına düzenlediği toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye'n in Kürt sorunu ve insan hakları konusunda izlediği politikayı eleştirdi. Talbott, "Türk dostlarımız, Kürt sorununa bakışımızı anlamalıd ır­ lar" açıklamasında bulunarak , "Sadece askeri politikaların Güneydoğu Anadolu' daki sorunları çözmeyeceği kanaatind eyiz" dedi. 16 • MED TV' de yapılan özel bir programa telefonla katılan PKK Lideri Abdullah Öcalan, kendisine yönelik bir komplon un yapıldığı ancak komplon un yarım kaldığını açıkladı. ak iv rs w • Almanya 'da kurulacak yeni koalisyon, çifte vatandaşlığa izin verme kararı aldı. Alınan kara göre sekiz yıl Almanya 'da yaşayan her yabancı, Alman vatandaşlığına geçebilecek. 17 • Türkiye ile Irak arasında ekonomik ve ticari bir heyet Irak'a gitti. ilişkileri başlatmak üzere, Ticaret Bakanı Mehmet w Batallı başkanlığında • ABD'nin Saddam'ı devirmek amacıyla, Irak muhalefetine ayırdığı $100 milyona yakın para yardımı sorun oldu. Irak Komünis t Partisi lideri Hamid Majeed Mousa , ABD yardımını kabul etmediklerini açıkladı. Mousa ABD tarafından yapılan yardımın Irak'ın demokratikleşmesin e değil ABD'nin Irak üzerinde hegemonyasını sağlamak amacıyla yapıldığı ve o nedenle yardımı kabul etmediklerini vurguladı. Daha önce, İslam Devrimi Yüksek Konseyi, Ayetiiilah Muhamed Baekr al Hakim tarafından da öngörüle n ABD yardımı reddedilmişti. w 1 1 d. 12 .a 1 1 1 1 1 1 1 1 1 karşı ur 1 1 or g 1 1 1 1 • Uluslararası Af Örgütü yayınladığı raporda, Türkiye'd eki polis ve jandarma ya bağlı özel rimierin gözaltında kayıp ve işkence olaylarında ABD'den sağlanan ekipmanları kullandığ ım belirtti. Raporda, bir ABD şirketinin 1998 yılının Nisan ayında Türk polisine verilmek üzere 10 bin adet elektrikli şok silahı pazadadığı kaydedildi. ll 18 • HADEP Genel Başkanı Murat Bozlak ve beraberindeki heyetin, Diyarbakır'a girişleri Olağanüs­ tü Bölge Valiliği'nin emriyle Olağanüstü Hal Yasası'nın 11-K Mad. uyarınca engellend i. Serbesti 109 Kasım 199S 1 1 tutuklandı. ı973 yılında Şili'nin sea'da • Şili'nin eski faşist cunta lideri Augusto Pinochet Londr Pikoyan el mine darbeyle devirerek Şili yöneti çilmiş sosyalist Devlet Başkanı Ailende'yi askeri n da faşist diktat örlükl e Şili'yi yönete Pinoche t'in suç dosyası kabarık. ı973-ı990 yılları arasın ık 4 bin kişinin ölümü ve kaybolmasın­ nochet, Ailende'nin öldürülmesi başta olmak üzere yaklaş dan sorum lu tutulu yor. 19 1 1 Barzani, Belçika'ya ülkelerinde üst düzey temaslarını sürdür en KDP Lideri Mesud entosu'nun bazı üyeleriyle görüştü. gitti. Barzani, Belçika'nın Dışişleri Bakanı ve Avrupa Parlam Avrupa'nın çeşitli • or 20 unda Mesut Yılmaz, Suriye'nin PKK'ye desteğini kesme konus açıkladı. attığını ve Abdul lah Öcalan'ı sınırdışı ettiğini • Türkiy e Başbakanı kararlı adımlar ur d. sonuçlandı. Suriye tarafı adına, Suriye Si• Suriye -Türkiye krizi Adana'da imzalanan bir antlaşmayla Türk tarafı adına da Türk Dışişleri Bayasi Güvenlik Başkanı Tüm general Adnan Badr Al-Hassan, imzalanan antlaşmada, Suriye'nin PKK'ye yardım kanı Müsteşar Yardımcısı Uğur Ziyai tarafından i yapacağını taahhü t ettiği belirtildi. etmeyeceğini ve PKK'ye karşı Türkiye ile işbirliğ 21 verdiği yayın Birliği ak habere göre Kürdistan Yurtseverler yapan Al-Ha yat gazetesinin • Londr a'da i. Suriye hükümetinin, Türkiye'ye Güney Lideri Celal Talab ani, beklenen Suriye gezisini erteled ve İran, Kürtlerin katılımı olmaksızın, kendi Kürdistan'ın durum u üzerine Suriye, Türkiy e, Irak Talame çağrısında bulunduğu ve bu nedenle Celal aralarında bir anlaşma sağlamak için görüş bani'n in gezisini ertdediği bildirildi. (Kurdistan Observer) kabul edilmeyen ancak varola n ve kadar varlığı devlet yetkilileri tarafından resmi olarak a ve mafyaya karışan JİTEM (Jandarma istihbaadı faili meçhul cinayetlere, gizli operas yonlar resmen kuruld u ve adı JİT olarak ilan rat Teşkilatı), Parlam ento İçişleri Komisyonu tarafından edildi. Şimdiye • 23 Partisi savunma politikası sözcüsü Angelika • Alman koalisyon hüküm etinin küçük ortağı Yeşiller klarını açıkladı. Beer, Almanya'nın Türkiy e'ye silah satışına karşı duraca rs iv 22 ve Saddam'ın zulmünden PakisMilletierin Irak üzerindeki ambar gosun dan etkilenen bir çoğunluğun Kürt olduğu, Iraklı mü!tan'a kaçan binlerce mülteci, ölümle pençeleşiyor. Büyük çöplerinarasında ekmek arayan mültecilere hiçbir yardım yapılamıyor. islama bad sokaklarında ıklarından öldüğü belirtiliyor. tecilerin çoğunun; temel yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamad Birleşmiş .a • m Gazetesi'ne ı ay kapatma cezası verdi. • İstanbul ı Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Ülkede Günde w 24 w 25 27 w 1 1 1 1 1 1 g e ile Suriye krizine ilişkin bir açıklama­ • Suriye Enformasyon Bakanı Muha mmed Salman, Türkiy ği , Hatay'ın Suriye için milli bir mesele da bulun arak, Suriye'nin asla haklarından vazgeçmeyece erini belirtti. olduğu ve bu konud a asla ödün vermeyecekl • • olmak üzere SOO' e yakın HADEP yanPolis, baŞta HADE P'in İstanbul il Başkanı Mahm ut Şakar !ısı göstericiyi gözaltına aldı. Genel Başkanı Akın Birdal'a verilen 1 yıl hapis ceYargıtay Genel Kurul u İnsan Hakları Derneği zasını onayladı. , r' şeklindeki açıklamalarına rağmen Rus resmi makamlarının 'Abau llah Öcala n Rusya 'da değildi Türkiy e'ye teslim edilmesi için Rusya'ya resmi • Türk devleti, PKK Lideri Abdullah başvuruda bulun du. Öcalan'ın • e gerginliği sırasınüçlü ittifakı yeniden canlandırmaya başladı. Suriye- Türkiy gelerneyen Kürt karşıtı üçlü zirveyi yeda arabul uculu k rolüne soyun an İran, üç yıldır bir araya İran, Kürt karşıtı Serbestl 110 Kasım 1998 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 niden toplamaya çalıştığı bildirildi. Üç ülkenin Güney Kürdistan' da bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına karşı olduklarını, daha önce dekiere etmişlerdi. Suriye, İran ve Türkiye Dışişleri Bakanları düzeyinde Güney Kürdistan' a karşı gerçekleşen zirve toplantıları, Suriye'nin PKK'ye desteğini kesmediği gerekçesiyle Türkiye'ni n isteğiyle üç yıldan beridir durdurulmu ştu. Bu arada Suriye Devlet Başkam Hafız Esat'ın, Dışişleri Bakanı Faruk Şara ile İran Devlet Başka­ nı Muhamme d Hatemi'ye İran'ın üçlü zirvenin toplanması isteğine verdiği cevabı da içeren bir mesaj gönderdiği öğrenildi. 1 1 1 Şirketi'yle imzaladı. 1 ur ak • Mesud Barzani ve Celal Talabani dün Londra'da bir araya geldiler. Yaklaşık bir saat süren Talabani ile Barzani görüşmesinde, yapılan antlaşmanın hayata geçirilmesi ve pratik sorunları ele aldıkları ve pratik adımlar için hemfikir oldukları belirtildi. Ayrıca, KDP sözcüsünün bildirdiğine göre, Mesud Barzani'nin başkanlık ettiği ve KDP'nin Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Hoşyar Zebari , Londra Temsilcisi Dilşad Miran ile Kürdistan Bölge Hükümeti Temsilcisi Siyamand Banna'nın da eşlik ettiği KDP heyeti, Sosyalist Enternasyonal'in Genel Sekreteri Louis Ayala ile görüştü. Görüşmede, Sosyalist Enternasyo nal'in her iki parti arasında yapılan antlaşmayı desteklediği ve Kürtlerin uzlaşması için yardımda bulunacağı vurgulandı. iv ı w .a rs 1 1 29 • Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 75. Yıldönümü devlet destekli ve abartılı bir şekilde kutlandı. 30 • Adana-An kara seferini yapan THY'nin Ayvalık uçağı, Kürdistan propagandası yaptığı ileri sürülen bir kişi tarafından kaçırıldı. Korsanm uçağı Lozan'a kaçırmak istediği, ancak yakıt sorunu nedeniyle Sofya'ya inmek gerektiğini söyleyen pilot, Sofya yerine, uçağı Ankara'ya indirdi. Uçak indikten sonra Türk güvenlik güçlerinin düzenlediği bir operasyonl a hava korsanı ölü olarak ele geçirildi. 31 • Edirne'nin Upsala Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yapan ve hakkında 2 yıllık cezası bulunan Prof. Dr. Yalçın Küçük, Edirne Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. kesinleşmiş hapis w w 1 1 1 • Washingto n'da yapılan antlaşmanın detaylarını görüşmek üzere, Batı Avrupa ülkelerinde üst düzey temaslarını sürdüren KDP lideri Mesud Barzani ile YNK lideri Celal Talabani, Washingto n buluşmasından sonra bir kez daha Britanya'n m Başkenti Londra'da bir araya geldiler. Bu arada Mesud Barzani, Britanya Dışişleri Bakam, Savunma Bakanı ve Çevre Bakanı ile Londra'da görüştü. Barzani'nin İngiliz üstdüzey yetkilileriyle Irak Kürdistanı'nın statüsü üzerine yaptığı görüş­ melerin sıcak bir atmosferde ve pozitif geçtiği bildirildi. 28 1 1 1 1 1 d. or • KDP Lideri Mesud Barzani Britanya'm n Ortadoğu ve Güney Asya'dan sorumlu Devlet Bakanı Derek Fatchett ile görüştü. Görüşmede, 17 Eylül'de Washingto n'da KDP Lideri Mesud Barzani ile YNK Lideri Celal Talabani arasmda sağlanan antlaşmanın pratik olarak nasıl gerçekleşeceği konusu ele almdı. Ayrıca Fatchett'in sağlanan antlaşmaya tam destek sunduğu ve her iki partinin arasında güven ve işbirliğinin derinleştirilmesine yönelik İngiltere'nin gereken katkıyı sunacağmı da söylediği belirtildi. 1 1 1 1 g • Türkiye Savunma Bakanlığı, Türk Hava Kuvvetlerine ait F-5 A/B savaş uçaklarının üç yıllık bir periyoda onarımı ve donanımı için, $70 milyon tutarmda bir mukaveleyi İsrail'in Hava Endüstri • Emniyet Müdürlüğü'nde bir gece tutulan Küçük, dün Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı Sabri Aydın tarafından, hakkındaki kesinleşmiş cezası vicahiye çevrilerek, Edirne Kapalı Cezaevi'ne konuldu. Küçük'ün avukatı Dursun Ermiş, yaptığı açıklamada, müvekkilinin Ankara ve İstanbul DGM'den 1 'er yıllık kesinleşmiş hapis cezasınm bulunduğunu belirtti . • Küçük'ün kesinleşmiş cezasının vicahiye çevrilmesinden sonra Edirne Kapalı Cezaevi'ne gönderildiğini belirten Ermiş, "Küçük'ün Ankara'da ki bir cezaevine naklini isteyeceğiz. Bu cezaevi büyük ihtimalle Haymana Cezaevi olacak. Küçi.ik'ün 1 hafta içerisinde Edirne'den , Ankara'ya naklini Serbestl lll Kasım 1':!98 i dedi. Edirne Adliyesi'ne getirilen Küçük, kesinleşmiş cezasınm vicahiye çevrildiğ süre görüştü. Görüş­ Edirne Başsavcılık Hazırlık Kalemi'nde, sanatçı Bilgesu Erenus ile kısa bir Küçük, en mutlu tı. kopmamış ndan meden sonra Erenus, "Küçük 'ün yurda dönmesi iyi. Toprağı a başladı" yaşamay da dönemle rinden birini yaşıyor. Toprağından kopmay an biri, yine toprağın sağlayacağız" diye konuştu. Tepkile r .... Tepkile r kulağıydı' or 'Küçük, devletin Kürt cephesindeki günde gitti, ur d. gelmişti. Bence görePKDW Başkanı Yaşar Kaya: Prof. Yalçın Küçük Avrupa' ya görevli olarak Küçük'ün Türk Yalçın vini tamamladı. Yurtdışına çıkmadan evvel profesör lük payesini almıştı. arasına karışıp gidesolu içinde bir yeri yoktu. Kürt Ulusal Hareket i olmasaydı O da isimsizler i normaldir. Bunlacekti. Kürt Ulusal Hareket i'ne dayanar ak biraz kendi adını yaşattı. Dönmes m. Bütün Kürt yazmıştı hakkında rın hepsi Cumhur iyetin çocuklarıdır. Ben daha önce kendisi deki kulağı ihtiulusal değerlerine, dostlarına saldıran adamdır. İnşallah devletin Kürt cephesin mali ortadan kalkar ben de bu konuda yanılmış olurum. 'Şovenizmin kabardığı anlamlıdır' nımak lazım. olsun sevdiklerine kavuşsun, Hep birlikte izleyeceğiz. şovenizmin doruğa çıktığı w .a rs lıdır. iv ak Zaten Suriye-Türkiye PKDW üyesi Y. Serhat Bucak: Küçük, aslında sol kemalist bir aydındır. dır. Kriz'de Kükrizinde rol oynayan Şam Büyükelçisi Cem Duatepe, Yalçın Küçük'ü n bacanağı bir kesimin ilerici içinde Ordusu çük'ün de bilgisi vardı. Özgür Politika 'da ve MED-T V'de Türk belirtiyor ve bunun Kürt sorunun u çöolduğunu söyleyip ordunun bir restoras yona uğrayacağını dumura uğratıyordu. Küçük'li iyi tazeceğini söylüyo rdu. Aslında bununla Kürt halkının beynini Hayırlı bir anda Türkiye'ye gidişi anlam- 'Komediyle bitti' olmaya özendi ki hüsCemi! Gündoğan (Yazar- Analist): 1990'ların dünyasında Doğan Avcığolu bir insanın yıllar sonranla bitmişti; Küçük'i inkine ise sadece acınabilir. Bu kadar birikimi olan sol cuntanın yönetibu ve si beklerne ra tekrar orduya ilişkin ümidere kapılması, bir sol cuntayı yılboyunca bunu mi işte kendisi gibi akıldanelere terkedeceğini hayal etti. Ki bu adam bir buçuk başkanı olmayacağının açıklan­ yaptı. 28 Şubat kararlarının ertesinde Çevik Bir'in genel kurmay trajediyle bitmişti, bununki sadece dığı döneme kadar bu pozisyon da bulundu. Avcıoğlu'nunki komediyle. {31 Ekim, Özgiir Politika Gazetesi) w 1 1 1 g PKDW üyesi Serhat Prof. Dr Küçük'ü n Türkiye 'ye dönüşüne ilişkin PKDW Başkanı Yaşar Kaya, Bucak ile araştırmacı-yazar Cemi! Gündoğan'ın görüşlerine başvurduk. 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 w 1 1 Serbest! 112 Kasım 1998 1 1 1 1 1 DOZ 1 1 Kürt Kültür Dünyası 1990'lı yıllarda yayın i K L ların bir kısmmı üstündeki ipotek/ere birçok ilke imza atmakla beraber bun- sürdürmesinde hem maddi ve hem de manevi bir çok engelle zavantajlı şartları yüzünden programma deki Serbesti dergisiyle Kürt Kültür vimiz, 2000'/i yılların Kürt Kültür Dünyası'na Yüzyılı aldığı bölümüne karşılaşan birçok projeyi de durdurmak zorunda bir de fikri anlamda yeni bir değerli katkıda hizmetler yapmaya Doz, bu de- kalmıştır. bulunmaya çalışan Elinizyayme- adaydır. DÜNDEN BUGÜNE DOZ 1 e e e e e e e e e ineila Luqa Kürdistan Tarihinde DERSIM 1 Dersinıli NURi w .a rs iv e Hatıralarını 1 Musa ANTER e Bir Kürt Aydınından İsmet İnönü'ye Mektup 1 Mustafa Remzi BUCAK e Bir Kürt Aydınından Mustafa Kemal'e Mektup 1Ceiadet BEDIR- XAN e Bekle Diyarbakır 1 Mehdi ZANA e Mustafa Kemal ve Kürtler 1 AbdurrJhman ARSLAN e Kürtlerin Kökeni 1 İhsan Nuri PAŞA e Danezana Gerdiınl ya Mafen Miravan e Zimane Çiya 1 Harold PINTER e BJ.Kurdi Naven Miravan (Kürtçe isimler) 1 Yusuf KAYNAK e Kürdistan Telili Cemiyeti 1 İsmail GÖLDAŞ e Said-i Nursi ve Kürt Sorunu 1 MALMiSANIJ e Kürdistan'da Türk Endüstrisi 1Ömer TUKU e Cer Hard Cıır Asmen 1 Kemal ASTARE e Paris Kürt Konferansı'ndan Notlar e Stockholm Kürt Konferansı'ndan Notlar e Li Kurdistane iı Li Rojbilata Navin Çeken Kimyayi, Biyolojiki iı Atomi 1 Dr. Celadet ÇELİKER Siya Evine 1 Mehmed UZUN w Rojek ji Roj en Evdale Zeynikc 1 Mehmed UZUN İngiliz Belgelerinde Kürdistan 1 A. MESUT w 1 1 rağmen d. hayatınm ur enel olarak Kürt kültür 1 1 1 1 1 1 R ak G 1 1 1 E Türkiye'de ilk Kürtçe Gazete Rojname 1992. Türkiye'de ilk Kürtçe Saatli Takvim 1996- '97- '98. Türkiye'de ilk Kürtçe Cep Sözlüğü 1998 1 1 1 L or 1 1 g faaliyetine başlayan Doz Yayınları, kurulduğu günden bu yana Kürt dili, kültürü, siyaseti, tarihi ve Kürt entellektüel dünyasına pek çok eser kazandırdı. e e HATIRATIM 1 Dersinıli NURi Kürdistan Tarihi I. Cilt 1Ethem XEMGİN Kürdistan Tarihi Il. Cilt 1 Ethem XEMGİN Kürdistan Tarihi III. Cilt 1 Ethem XEMGIN e Xnltika Zeyno 1Medeni FERHO e Alırnede Xani 1 Mil md CIWAN e Uygarlığın Paradoksları 1Hüsnü AKSOY e Kürtçe Dilbilgisi 1Celadet BEDIR • XAN. Roger LESCOT e Kolay Kürtçe 1 Kamüran BEDIR -XAN e Kürtler ve Kürdistan 1Th. BOİS, D.N. MACKENZİE. V. MİNORSKY e Ferheng, Za7.aki-Tırki, Tırki-Zazaki 1Tumn ERDEM e I. Dünya Savaşı'nda Kürdistan 1 Kemal Mazhar AHMED e Mem u Zin'de Kürt Milliyetçiliği 1 Ferhad ŞAKELİ e Video Gelin 1Mahmut BAKSİ e Harabeler 1 VOLNEY e Paradigmanın inasıl Fikret BAŞKAYA e Aryan Mitolojisi 1 Siraç BİLGİN e Gathalar 1 Simç BİLGİN Cinsel Şiddet • Gelecek Umudu Kalmadı/ Hollanda Kadın Sığınmacılar Komisyonu Avrupa'daki Göçmen hçilerin ve Çocuklarının Sorunları 1 Prof. Dr. Ali ARAYI CI Kürdistan'ın Kısa Tarihi 1 Ekrem CEMiL PAŞA Konuşma Kılavuzu ·İngilizce-Kürtçe 1Doz Yayınları Konuşma Kılavuzu • Türkçe-Kürtçe 1Doz Yayınları Cep Sözlüğü-Ferhenga Derike • Türkçe-Kürtçe·Kurdi-Tirki 1 Doz Yayınları Kürtler Arasında Doğal Yaşam 1 Major Frederick MILLINGEN Strancn Kurdi- Kürtçe Şarkılar 1 Doz Yayınları Albay Noel'in Kürdistan Günlüğü 1 Albay NOEL e e e e e e e e Çiroken Kurdi 1Feql Hüseyin SAGNIÇ e Elfabeya Kurdi Bingehen Kurdınanci 1Celadet Ali BEDIR • XAN Doz Yayınlan istiklal Cad. Orhan Adli Apaydın Sok. No: 11/13-4, 80050 Beyoglu-lstanbul. Tel./Fax: (0212) 292 56 OS, E-mail: [email protected] 1 1 d. or g Sözlüğü Cep iv ak ur 10.000 kadar Türkçe ve Kürtçe kelimenin gibi ilk günahka rlar yasağı delen Adem'le Havva değil. Bir ilk bulunac aksa, denilebi lir ki ilk günahka rlar, "düşünenler" di. w w w .a rs Sanıldığı Bu günahka rlar daha sonra düşünmeyle kalmayıp hiyerogl if ve çivi yazısını, ardından bildiğimiz ve bilmediğimiz alfabele ri yaratara k bu günahlarını (Mors alfabesini yapanla r hariç) yaydılar. Bazen de günahla r tersine işlendi. İlk önce yazıya, sonra konuşmaya ve daha sonra da düşünmeye günah engel olanlar işlediler. ak ve kara diye ikiye de ayırabiliriz. Bizim tercihim iz sarı Günahları olanıdır. Herkesi n günahı kendine ... 1 1 1 1 karşılığı Türkçe- Kürtçe Kurdi-T ir ki olarak iki bölüm 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1