Sayfa 18 Şubat 1996 Serxwebûn TAR‹H‹ ‹RDELEYECE⁄‹Z, ULUSAL S‹YASET‹ AYDINLATACA⁄IZ Başkan APO'nun Mamoste İbrahim Ahmet ve devrimci yazar Hawar'la yaptığı söyleşi Baştarafı 28. sayfada ke aralarında bir anlaşma yapmışlardı. Bu anlaşmaya göre “hasta adam” olarak isimlendirilen Osmanlı İmparatorluğu'nun topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardı. Yine bu anlaşmaya göre Musul'un Fransa'ya verilmesi de kararlaştırılmıştı. Bu arada bazı Kürt feodalleri Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasını ulusal açıdan kullanmak istediler. Bu dönemde Kürt hareketlerinin liderliğini yapan Şerif Paşa Osmanlı İmparatorluğu'nun İsveç'teki büyükelçisiydi. Şerif Paşa savaştan başarıyla çıkan müttefiklerin, Ermeni ulusal hareketini daha fazla destekleyeceklerini göz önüne alarak (Çünkü Ermeniler Hıristiyan'dı), Ermenilerle yardım ve dayanışma içerisine girdi. Şerif Paşa, Ermeni hareketinin liderleriyle ilişkilerini güçlendirerek, Kürt ve Ermeni uluslarının haklarının garantisini müttefiklerden istedi. SEKP Anlaşması'nda her iki ulusun bazı hakları dile getirildi. Yine bu anlaşmada Kürtlere bazı nisbi haklar da tanındı. Sevr Anlaşması'nın 3. maddesinin 61, 62 ve 63. bendleri Kürtlerin sorunlarıyla ilgiliydi. Bu anlaşmaya göre; Kuzey Kürdistan'da bir Kürt devletinin kurulması kabul edildi. Ancak kurulacak Kürt devletinin müttefiklerin himaye ve koruması altında kısa bir dönem kalması öngörülüyordu. Bundaki amaç şuydu; Kürtlerin kendi kendilerini yönetebilecekleri bir aşamaya geldikleri kanaatine vardıklarında müttefikler, Kürtlere bağımsızlıklarını vereceklerini ifade ediyorlardı. Ancak Fransa'ya bağlanan parça ve Musul için bağımsızlık değil de, otonomi verilmesi öngörüldü. Bu özerklik içerisinde yaşayan Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeyi başardıklarında Kuzey'de oluşturulan bağımsız Kürdistan'la birleşebileceklerini kabul ediyorlardı. Ancak tarihe bakıldığında bu Kürt hareketlerinin Kürdistan toprakları dışında, Avrupa'da oluştuğu görülür. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu içerisinde yaşayan Kürtlerin imparatorlukla bağları ve ilişkileri devam etmekteydi. Kürtler parçalanan Osmanlı İmparatorluğu'nun eski konuma gelebileceği kanaatini taşıyorlardı. Kürt hareketi feodal ve aşiretçi olduğundan aşiretler, İslam halifeliğinin yıkılmasından sonra Kürt ulusal hareketinin gereksiz olduğuna; şayet olacaksa bile, bu hareketin Kürtler için değil, Osmanlı İmparatorluğu için olması gerektiğine inanıyorlardı. Bu- “Ulusal kurtulufl için güçlü bir strateji oluflmufltur. Strateji var, hareket var, Kürtlerin ulusal birli¤i de giderek büyüyor. Kürtler baz› parçalarda federasyonlara kavuflabilir, bu mümkündür. Haz›rl›klar›m›z ve savafl›m›m›z bu yönlü h›zla devam ediyor.” devletinin oluşmasını isteyen unsurları etkisizleştirmek amacıyla Kürtler'den bir güç oluşturup kendi amaç ve önderliği altında savaştırdı. M. Kemal Kürtleri yalnız bunlara karşı savaştırmakla kalmadı, aynı zamanda Türk-Yunan çelişkisinde de kullandı. O dönemde Yunanlılar, İzmir ve çevresini ele geçirip Yunanistan'a katmak istiyorlardı. M. Kemal bunlara karşı Kürtleri savaştırdı. Buna karşı da M. Kemal, Kürtlere federasyon vb. hakları tanıyacağına dair muğlak ve belirsiz bazı talepler ifade etmişti. Kürtler M. Kemal önderliği altında müthiş direndiler ve çok kan döktüler. Bu o kadar ileri boyutlara ulaştı ki, meçhul asker anıtı yapılırken M. Kemal'in meşhur bir sözü vardır; “Kayıp meçhul asker büyük ihtimalle Kürt'tür” der. Bu bizzat M. Kemal'in söylediği bir söz olmakla birlikte, bunu M. Kemal adına gelen bir temsilcisinin de Sakarya'da sarfettiği bilinmektedir. Bu durum ulusal hareketimizi yitirmenin yanısıra Sevr rılabildi. Bununla birlikte Kürdistan'ın diğer parçalarında da İngilizlerin bağımsız Kürt devleti kurmak diye bir istekleri yoktu. Dünya savaşı sonrası Madrit'te ulaşılan ateşkes döneminde İngilizler Kürdistan'ın birçok yerini denetimleri altına almamışlardı. İngilizler Şeyh Mahmut'la belli bir uzlaşma sağladıktan sonra Süleymaniye'ye girebildiler. Ardından hakları olmadığı halde Güney Kürdistan'ın Musul eyaletinin diğer kısımlarını işgal etmeleri sonucu, İngilizlerle Türkler arasında Musul eyaleti üzerinde bir anlaşmazlık başladı. Türkler İngilizlere “1. Dünya Savaşı sırasında ele geçirilmeyen toprakları savaş sonrası ele geçirme hakkınız yoktur” diyorlardı ve bu çelişkilerin artmasından dolayı İngilizler, Kürtler içinde var olan ulusal bilinci istismar edip, Türklere karşı harekete geçirmek istediler. Buna karşın yurtsever olan Şeyh Mahmut, Osmanlılardan kalan bu Kürdistan parçası üzerinde bağımsız bir Kürt devleti kurmak istiyor- du. Buna karşın İngilizler, var olan Kürt çelişkisini çözemiyorlardı. Her ne kadar bazı yöntemlerle çözmek istediyseler de başaramadılar. Bundan dolayı Şeyh Mahmut'u tekrar Bağdat'a getirip Kürdistan'ın hükümdarı olarak kabul ettiler. Ama bir şartları vardı: Şeyh Mahmut'un İngiliz müsteşarları kabul etmesini istediler. Şeyh Mahmut ise İngilizlerin bu isteğini başlangıçtan itibaren kabul etmedi. Ardından Süleymaniye'ye dönerek bir hükümet kurdu. Kendini Kral Mahmut olarak ilan ederek bakanlar kurulunu oluşturdu. Sonra da çeşitli hükümet kurumlarıyla beraber bayrak ordusunu oluşturdu. Postahane ve pul çıkardı. Böylece bir Kürt devleti kurdu. Kurulan bu Kürt devleti, İngilizlerin kurmak istedikleri Arap devletine, dolayısıyla İngiliz çıkarlarına ters düşüyordu. Bunun üzerine İngilizler Kürtlere karşı büyük bir vahşetle ve bütün silahlarıyla Kürdistan'a saldırdılar. Hatta Süleymaniye İngilizlerin yeni silahlarını denedikleri Antlaşması'nın yitirilmesi de oldu. Sevr Antlaşması'nın uygulanmasını asgari de olsa desteklemek için bir istek vardı, fakat bu fırsat kaybedildi. Bu M. Kemal için bulunmaz bir fırsat oldu. Dolayısıyla bu durum Kürtlerin çıkarlarına uygun olmayan savaşların içine girmesine neden ol- du. Ve kurulacak bir devletin de İngilizlerin denetimi altında olmasını istemiyordu. Bundan dolayı Şeyh Mahmut'la İngilizler arasında çelişkilerin doğması savaşın çıkmasına neden oldu. Çıkan savaşın içinde bizzat Şeyh Mahmut da vardı ve bu savaşta yaralan- bir yer oldu. Böylece İngilizler ikinci sefer Süley-maniye'ye girmiş oldular. Arap ordusu da ilk defa Süleymaniye'ye 1924 yılında girmiş oldu. Bu giriş; İngiliz danışmanları, askeri, silah ve destekleriyle oldu. Ve İngilizler işgali onayladılar. Bunun üzerine İngiliz ve Türkler arasında Musul eyaleti üzerindeki çelişkiler daha da arttı. Bundan dolayı İngilizler, Kürtlerin bir bütün olarak ezilmesini istemiyorlardı. Çünkü Kürt kartının Türklere karşı kendileri tarafından kullanılması söz konusuydu. Şeyh Mahmut Kürdistan'da hükümranlığını sürdürdüğünde (ikinci kanun) 24 Kasım 1922'de İngiliz-Irak ortak bildirisinde kurulan Kürt devletini tanıdıklarını ancak bir Kürt heyetinin sınırlarının belirlenmesinin yanısıra ticari ve ekonomik ilişkilerini İngiliz ve Irak'la görüşmesini talep ediyorlardı. Yalnız gerçekte bu bildiride hedefledikleri siyasetle Türkleri korkutmak ve Türklerin Musul'dan vazgeçmelerini istiyorlardı. Nitekim olan da bu oldu. Sonra Türkler zorunlu olarak Birleşmiş Milletler'den bir heyet isteyerek, heyetin burayı denetlemesini talep ettiler. Bunun üzerine Türkler İngilizlerle uzlaşmaya vararak somut “‹ngilizlerin fieyh Sait hareketinde parmaklar› vard›. Ancak bu destek hareketin zafere gitmesinden çok yenilgiye u¤ramas› içindi. Bafllang›çta hareket ‹ngilizlerden habersiz ve onlar›n onay› olmadan bafllay›p güçlenmiflti, sonras›nda ‹ngilizler buna müdahale edip yenilgiye götürdüler. Yaln›z bu de¤il, ‹ngilizlerin bütün Kürdistan'da geliflen hareketlerin yenilgiye u¤ramas›nda ve bast›r›lmas›nda parmaklar› vard›r.” (İ. Ahmet) nu çok iyi bilen M. Kemal bu noktayı ustaca istismar ederek bundan faydalandı. Ardından M. Kemal Kürdistan'a geçerek, “Türklük adına İslamın kurtuluşu” şiarını öne sürerek birçok yeri gezip, toplantılar yaparak Kürt aşiret reislerini, şeyhlerini ve ileri gelenlerini birleştirmekte başarılı olmuştu. M. Kemal bu güce dayanarak, hem müttefikleri, hem de Kürt du. Tıpkı bugün Kürtlerin çıkarlarına olmayan gibi, Türkler için yürütülen savaşların içine çekildiği gibi. O günkü koşullarda yitirilen umudumuz neydi? İngilizler bilinçli olarak sergiledikleri oyunlarla Fransa'yı ikna edebilirlerdi. Suriye'ye bağlı olan Hatay, İskenderun ve çevresinin Fransa'ya bırakılmasına karşılık, Musul'un bırakılması başa- ması sonucu İngilizlerin eline esir düştü. Daha sonra Bağdat'ta askeri bir mahkemede idam cezası verildi. Ancak daha sonra bu ceza, müebbet hapse çevrilerek, bazı arkadaşları ve yakın akrabalarıyla birlikte Hindistan'a sürgün edildi. Bu sürgün sonrası Güney Kürdistan'da bazılarının ulusal bilinç ve istemleri vardı. Bu da çelişkilerin sürdüğünü gösteriyor- gerçekliğin Birleşmiş Milletler tarafından incelenmesini sağladılar. Hatta Birleşmiş Milletler'in belgelerinde, Güney Kürdistanlı Kürtlerin ne Türkiye'yle, ne de Irak'la birlikte yaşamak istediklerini belgelemişti. Ancak o dönemde dünya devletler topluluğu İngilizlerin hakimiyeti altındaydı. Nasıl ki, günümüz Birleşmiş Milletleri üzerindeki hakimiyet ABD'nin ise o zaman da İngilizlerindi. Daha sonra dünya devletler topluluğundan 25 Aralık 1925'te Kürtlerin Irak devleti içinde bazı şartlarla kalmaları, ancak yaşam, dil ve kültürlerinin korunması kararı alındı. Aynı gün bu karardan hareketle bir şenlik yapıp toplanan Irakİngiliz toplantısında, İngiliz heyeti sorumlusu şunu söyledi: “Türklerin Kürtleri Türkleştirmek istedikleri gibi, Kürtleri Araplaştırmamanız gerekir. Kürtler Türklerin uyguladıkları zora dayanamayıp Türkleşebilirler ancak Türkler de şapka ve ceketle Avrupalı olamazlar.” Yani hiçbir suretle Kürtlerin Türk olmayacakları gibi Türklerin de şapka ve ceketle Avrupalı olamayacağını belirtiyordu. Irak kralı Melik Faysal bu İngiliz görüşünü yerinde bir görüş olarak gördü ve devamla Arapların Kürtleri Kürt olarak görmeleri, Kürtlerin de kendi kültürlerine bağlı olmaları ve Kürt olmaları gerektiğini belirtti. Bu dönem sonrası Şeyh Mahmut hareketi bitti ve yenildi. Bir şeyi daha hatırlatayım: Lozan Anlaşması'nın bir maddesi Musul'un yönetimine ilişkindi. Nasıl ki, o dönemdeki İngilizlerin ve tarihi gerçeğin de söylediği İngilizlerle Türkler arasında bir anlaşma vardı. Ve bu anlaşma Türklerin Rus dostluğundan vazgeçmeleri koşuluna karşın, İngilizler de Kürt ulusal hareketine desteklerini çekme konusunda anlaşmışlardı. Daha sonra Kürtler aldatıldıklarını anladılar. Böylece hem Kuzey, hem de Güney Kürdistan'da yeniden mücadelelerine başladılar. Bu mücadelelerde bazı aydınlar olsa da, öncüler daha çok şeyh, molla ve ağaydılar. Bu hareketlerden biri de Piranlı Şeyh Sait hareketiydi. Hem açık olmanın, hem de günümüz modern koşullarında davamızın zafere ulaşması açısından itiraf ediyorum ki, İngilizlerin Şeyh Sait hareketinde parmakları vardı. Ancak bu destek hareketin zafere gitmesinden çok yenilgiye uğraması içindi. Başlangıçta hareket İngilizlerden habersiz ve onların onayı olmadan başlayıp güçlenmişti, sonrasında İngilizler buna müdahale edip yenilgiye götürdüler. Yalnız bu değil, genelde İngilizlerin bütün Kürdistan'da gelişen hareketlerin yenilgiye uğramasında ve bastırılmasında parmakları vardır. Bu dönem sonucunda, ne yazık ki, Kürt ulusu herhangi bir umuduna ve hakkına ulaşamadı. Daha sonra Kürt hareketi yeni bir sistem temelinde tekrar başladı. Bazı aydınlar tarafından partiler kuruldu. Oluşturulan partiler dışarıdan aydınlara yönelik bazı yardımlarla ve birtakım talepler doğrultusunda kurulmuş partilerdi. Özellikle İngilizlerin bu yönlü talep ve desteklerinden bahsetmek gerekiyor. Çünkü İngilizler muhtemelen bir Arap ulusal hareketinin kendilerine karşı gelişebileceğini hesaplayarak, Kürt kartını Irak'ta sürekli elinde bulundur-