bir kolaylaştırıcı faktör olarak türkiye`nin kktc`ye su

advertisement
HİDROPOLİTİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
KIBRIS’TA SU YÖNETİMİNDE YENİ BİR DÖNEME DOĞRU:
BİR KOLAYLAŞTIRICI
FAKTÖR OLARAK
TÜRKİYE’NİN KKTC’YE SU
TRANSFERİNİN ETKİLERİ
Adaya götürülen suyun yönetimine ilişkin model ile hem suyun maliyetinin kullanıcı ve
kirleticilerden etkin biçimde tahsil edilmesi güvence altına alınacak ve böylece su çok daha
verimli biçimde kullanıma sunulacak; hem de katılımcılık ve yerindenlik ilkeleri gereğince,
Kuzey Kıbrıslı paydaşlar da suyun yönetiminde söz sahibi olacaklar.
Vakur SÜMER
T
ürkiye Cumhuriyeti ve
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) arasında, adaya yeni ulaşan suyun yönetilmesi ile ilgili müzakerelerde
en son aşama, Aralık ayı başında
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun
Kıbrıs’a yaptığı gezide gerçekleşti.
Bu gezi sonrasında, suyun yönetilmesi ile ilgili taraflar arasında uzlaşıya varıldığı yönünde haberler
basına yansıdı. Her ne kadar söz
konusu haberler henüz doğrulanmasa da, yaşanan tartışmalar, Türkiye’nin KKTC’ye gerçekleştirdiği
su transferinin, Kuzey Kıbrıs’ta su
yönetiminin akılcı ve bütüncül bir
temele oturtulmasını şimdiden teşvik ettiğini işaret etmektedir. Bu
durum, yani Kıbrıs’ta su yönetiminin yeniden yapılanması, en az
suyun getirilmesi kadar önemli bir
konudur.
70
Başbakan Davutoğlu, ziyareti
sırasında yaptığı açıklamada, suyun yararının, yalnızca adadaki su
bütçesine yapacağı katkıdan ibaret
olmadığını şu ifadelerle vurguladı: “Çünkü bu bizim için herhangi
bir ekonomik proje değil, stratejik
ve psikolojik boyutu son derece
derin, çok önemli bir mesaj projeydi, Anadolu ile Kıbrıs Adası’nı
tekrar bağlamak. Barış açısından da
önemli proje. Çünkü biz daha ilk
günden gelecek suyun sadece Kıbrıslı Türklere değil, Kıbrıslı Rumlara da zamanla iletileceğini ve bir
barış projesi olduğunu da gündeme
getirdik.” Bu yaklaşım, Davutoğlu hükümetinin suyu, kapsamlı bir
barış unsuru olarak inşa etmek istediğini göstermesi açısından büyük
önem taşımaktadır. Uluslararası
ilişkiler bağlamında bu yaklaşım,
salt Kıbrıs sorununun çözümüne
sunulan katkıyı değil, aynı zamanda daha geniş bir coğrafyada, yani
Doğu Akdeniz’de son dönemde gerilen ilişkilerin daha sağduyulu ve
barışı hedefleyen bir düzleme çekilmesi sürecini de sembolize etmektedir. Kıbrıs’ta su eksenli bir barış
diyaloğunun tesisi, etkileri yalnızca ada ile sınırlı kalmayacak bir
yumuşama döneminin ilk dalgası
olabilir. Böyle bir diyalog, başarıya
ulaştığı takdirde, adadaki tarımsal
üretimin ciddi biçimde artmasını
ve üretilecek gıda fazlasının da bölge ülkelerine pazarlanması sürecini tetikleyebilir. Sonuç itibariyle
Kıbrıs, Doğu Akdeniz havzasının
tamamını besleyen bir kilit bölge
haline dönüşebilir. Sahip bulunduğu nitelikli iklimsel ve topografik
özellikler ile tüm Doğu Akdeniz
Havzası’ndaki önemli merkezlere
yakınlığı sayesinde, Kıbrıs adasının
Ocak-Şubat 2016 Cilt: 8 Sayı: 72
tümünün böyle bir hedefe ulaşması
önündeki başlıca engelin aşılması, açık ifadeyle adada kapsamlı ve
adilane bir çözümün bulunması gerekiyor. Bu nihai hedef, bir
yandan gerçekleştirilmesi ciddi
fedakârlık ve uzlaşı isteyen, ancak
öte yandan yaratacağı etkiler bakımından oldukça iddialı ve istek
uyandırıcı bir hedeftir.
Tüm bu kapsamlı entegrasyon
planı için başlangıç noktası, suyun
öncelikle Kuzey Kıbrıs’ta etkin kullanımını teşvik edecek bir planlama mekanizması kurulmasından
geçmektedir. Unutulmaması gereken nokta, var olan sudan elde edilecek yararın, temelde, kullanıcının suya olan yaklaşımı tarafından
belirlendiğidir. Örneğin 300 litre
su ile arabanızı bir kez yıkayabilirsiniz, ya da bu suyu ailenizin bir
aylık içme suyu olarak değerlendirebilirsiniz. Harcanacak su miktarına bağlı olarak üretilecek faydadaki kritik denge, suyun kısıtlı
olduğu durumlarda çok daha fazla
önem kazanmaktadır. Bu konuyla
ilgili tüm dünyada bilimsel çabaların yoğunlaştığı alan, “en az su
kullanımı ile nasıl en fazla faydayı
yaratabiliriz?” eksenindedir.
Başbakanın şu ifadesi, suyun
getirilmesi ile hedeflenen yararın
ancak kısmen sağlandığını, esas
olanın, suyun en verimli biçimde
Ocak-Şubat 2016 Cilt: 8 Sayı: 72
kullanılmasını sağlayacak bir yönetim sistematiğinin kurulması olduğunu açıklar nitelikte: “Gelen
suyun en iyi şekilde yönetilmesi ve
Kıbrıslı soydaşlarımıza en iyi şekilde takdim edilmesi önem taşıyor.
Bu yönetim modeli suyun gelmesi
gibi önemlidir. Çünkü biz Türkiye’de daha önce yaşadığımız tecrübelerden de biliyoruz; suyun varlığı
ayrı bir şey, ama suyun yönetimi
konusunda doğru bir yöntem geliştirilmezse... 1994 öncesinde İstanbul’da su olmakla birlikte yönetilemediği için su kesintileri vardı.
Onun için bir model etrafında
çalışıyoruz.” İşte, Başbakan Davutoğlu’nun bahsettiği bu model,
eğer gerçekleştirilebilirse, Kıbrıs’ta
sadece Türkiye’den gelen suyun değil, aynı zamanda problemli yer altı
suları kullanımının da günümüzdeki su yönetim ilkeleri çerçevesinde yönetilmesini ve kullanılmasını
öngörüyor. Böyle bir model, ayrıca, Avrupa Birliği’nin su konusundaki temel yasal ve politik çerçevesi
niteliğindeki Su Çerçeve Direktifi
ile de uyum içinde bir yönetim anlayışını ifade ediyor. Dolayısıyla,
Kuzey Kıbrıs’ın Avrupa Birliği’ne
katılım sürecinde önünde bulunan
engellerden birini aşması anlamına
da geliyor. Zira Birliğe üye ülkelerin müktesebatı uygulama yükümlülükleri bulunuyor ve su konusu
da müktesebatın önemli ve maliyetli bir parçası durumunda.
Son iki aydır detayları yoğun
biçimde tartışılan böyle bir modelin nasıl şekillenebileceğine ilişkin
somut ifadeler ve detaylar, geçtiğimiz günlerde biraz daha net bir şekilde belirmeye başladı. Buna göre,
adaya götürülen suyun yönetimi,
kurulacak bir konsorsiyum eliyle
gerçekleştirilecek. Ancak bu konsorsiyumda, Kuzey Kıbrıslı firmalar da yer alacak. Böyle bir işletme
modeli, tam anlamıyla bir akılcı
orta yol anlamına gelmektedir.
Söz konusu model ile hem suyun
maliyetinin kullanıcı ve kirleticilerden etkin biçimde tahsil edilmesi
güvence altına alınacak ve böylece
su çok daha verimli biçimde kullanıma sunulacak; hem de katılımcılık ve yerindenlik ilkeleri gereğince,
Kuzey Kıbrıslı paydaşlar da suyun
yönetiminde söz sahibi olacaklar.
Suyun mümkün olan en verimli
biçimde kullanılmasını teşvik edecek bu model hakkıyla uygulanabilirse, Kuzey Kıbrıs’ın yükselen
sektörleri olan tarım, turizm ve
yükseköğretimde ciddi bir ilerleme yakalanabilir. Kuzey Kıbrıs’ın
ekonomik verilerindeki iyileşmenin bir yan faydası da hiç şüphesiz
Kıbrıs’ta çözüme yönelik çabaları
kolaylaştırmasında yatmaktadır.
Zenginleşerek bir cazibe merkezi
haline gelecek Kuzey Kıbrıs’ın, birleşme müzakerelerinde elinin çok
daha güçlü olacağını söylemeye
gerek yoktur. Sonuç olarak, suyun
faydalarının sinerjiye dönüştürüldüğü ve iki taraftaki birleşme ve
işbirliği iradelerinin harekete geçirildiği bir sürecin sonunda Kıbrıs,
Ortadoğu’da yeni bir merkezi aktör
olarak ortaya çıkabilir.
Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi,
ORSAM Danışmanı
71
Download