İmparntorInQu

advertisement
Bozkır
İmparntorInQu
Attila/Cengiz Han/Timur
HENE GROUSSET
OTüKEN
Bozkır
Imparatorlu{ju
·
Attila/Cengİz Han/Timur
RENE GROUSSET
ÇEViRE�:Dr. M.Reşat UZMEN
[iJ
ÖTÜKEN
e l eoZkır Imparatorluğu
hiç de küçümsenmiyecek hareketlerdir. Bu kitabın başlığında
yazılmış üç kudretli ismin etrafında ve onları anlatarak, on
asırlık tarih boyunca Çin sınırlarından Batı'nın sınırlarına yü­
rüyen büyük göçebeler kavmini hatıra getirmek istedim.
Fakat meseleyi açıklamakta yarar vardır. Klasik dünya­
nın kendi toprakları üzerinde barbar olarak tanınan çok çe­
şitli kavimler vardır, yani komşu kavimler tarafından o şekil­
de nitelendirilmiş kavimleri kastediyorum. Keltler uzun za­
man Romalılar için, Germenler Galya için ve Slav dünyası
Germenler için barbar olarak bilinmişlerdir. Aynı şekilde şim­
diki Güney Çin, San Nehrin civarındaki esas Çin için bir bar­
bar ülkesi olarak kabul edilmiştir. Ancak, coğrafi şartları ta­
rım hayatını gerektiren bu değişik bölgelerdeki kavimler, ne
kadar geri kalmış olurlarsa olsunlar böyle bir mevcudiyet tar­
zına yavaş yavaş girmişler, böylece Orta Çağ'ın ortalanndan
itibaren Avrupa'nın hemen hemen tamamı,
Ön Asya, tran,
Hindistan ve Çin aynı maddi medeniyet seviyesine uzun za­
mandan beri kavuşmuş durumdaydılar.
Buna rağmen hala önemli sayılabilecek bir saha bu ha­
reketin dışında kalmıştı. Bu, Mançurya sınırından Budapeşte'
ye kadar Avrasya'nın merkezinde ve kuzeyinde uzanan geniş
bantın, yani bozkır sahasının kuzey sınınnda Sibirya orman­
ıarı başlıyordu. Orada, coğrafi şartlar, ancak birkaç tanm ada­
cığı dışında tanm hayatına müsaade. etInediğinden, kavimleri
ebediyyen çoban hayatı, göçebe hayatı sürmeye mahkum et­
mişti, tıpkı bundan binlerce yıl önce, neolitik çağın sonunda
insanlığın diğer kısmının yapmak zorunda olduğu gibLDaha
kötüsü, bu aşiretlerin bir kısmı, ormanıık bölgelerde yaşıyan­
lar, Madlen'deki tarih öncesi avcıların kültür seviyesinde kal­
mıştı. Böylece bozkır ve orman sahası bir barbarlık müzesi
haline gelmişti; pek tabii (ve katiyyen yanlış anlaşılmay.alım)
orada bulunan kavimler diğerlerine nazaran insani meziyetle­
ri itibariyle asla aşağı değiIlerdi; barbarlık derken, diğer ta­
raflarda uzun zamandır terkedilmiş olan maddi ·mevcudiyet
şartlarını devam ettirdiklerini göz önüne almaktayız.
Asya'nın geri kalan kısmı uzun zamandan beri en ileri bir
tarım mevkiine gelmiş iken, çobanlık mevkiinde kalmış olan
bu insan kitlelerinin mevcudiyetlerini sürd'lirmesi, tarihin dra­
mını büyük ölçüde etkilemiştir. Bu durum komşu kavimler ara­
sında bir nevi kronolojik kayma meydana getirmişti. M.O. II.
binin insanları, M.S. XII. asrın insanları ile bir arada yaşıyor­
du. Birinden diğerine geçmek için Yukarı Moğolistan'dan Pe­
kin'e inmek, Kırgız bozkırından tsfahan'a çıkmak yetiyordu.
Tehlikeler ile dolu, ani bir kopma karşısındaydık. Çin, tran
veya Avrupa yerleşikleri için Moğol, Türkmen veya Hun, bir­
kaç gösteri ile gözü korkutulacak, birkaç boncuk veya ünvan
Bozkır Imparatorluğu ! ?
ile oyalanacak, itaat altında bulundurularak işlenmiş toprak­
lardan uzakta tutulacak vahşilerdi. Göçebelere gelince, duygu­
larını tahmin etmek güç değildir. Kurak yıllarda, bozkırın sey­
rek otlakları üzerinde, tarım sahalarının sınırlarına kadar bir
damla su bulabilmek için maceradan maceraya koşan yoksul
Türk-Moğol çobanları,
Peçili veya Maveraünnehir'in kapıla­
rında, şaşkınlık içinde, yerleşik medeniyetin mucizesini, bere­
ketli mahsulü, ağzına kadar tahıl olan köyleri, şehirlerin ih­
tişarnını seyretmektedir. Sabırlı çiftçinin bu insan kovanları­
nı yaratmak için sarfettiği çabayı, bu mucizeyi, daha doğrusu
bu mucizenin sırrını Hun anlıyamazdı. Kar fırtınası olduğun­
da çiftliklere yaklaşan kurt gibi -onun totemidir- gözleri ka­
maşmaktadır: çünkü çitin öte tarafında avını görmüştür. Onun
da binlerce yıllık alışkanlığı, ansızın ortaya çıkmak, yağma­
lamak ve ganimetiyle kaçmaktır.
Taı::.ımla uğraşan bir insanlığın yanında çobanlık ·ve hay­
vancılık ile uğraşan bir insanlığın mevcudiyeti, veya
başka
bir ifadeyle, çobanlık durumunu muhafaza etmiş ve kurak yıl­
larda bozkır hayatını pençesine almış korkunç açlık buhran­
larını hisseden kavimlerin yanırı.da gitgide daha zenginleşen
tarım ce'miyetlerinin gelişmesi, en şiddetli iktisadi zıddiyete
sık sık en vahşi içtimai zıddiyeti ilave etmiştir. Tekrar ede­
lim, bu beşeri coğrafya meselesi içtimai bir mesele haline gel­
miştir. Yerleşik ile göçebenin birbirlerine
karşı duydukları
duygular, aynı modern bir şehirde bulunan kapitalist bir ce­
miyet ile proleteryanın birbirlerine duyduğu duyguların aynı­
sıdır.
Isterse Kuzey Çin'in sarı
bahçelerini,
isterse
Kiev'in
tarım cemiyetlerinin
topraklarını, isterse Iran'ın
zengin
çevresinde,
kara topraklarını işletsin
çoğunlukla korkunç iklim
şartlarına sahip, her on yılda bir su kaynaklan kuruyan, ot­
lakları yok olan, hayvanları ölen fakir otlaklar kuşağı bulu­
nuyordu.
Bu şartlar altında, göçebelerin işlenm� topraklara yaptı­
ğı akınlar bir tabiat kanunu niteliğindedir. Şunu ilave edelim
ki, Türkler veya Moğollar, zeki, dengeli, pratik bir ırka men­
sup olup, ortamın sert gerçekleri altında yetişerek tabii bir şe­
kilde kumanda etmeye hazırlanmışlardı.
Çoğun lukla çöküş
halinde olan yerleşik ce'miyetler darbenin tesiri altında derhal
çözülüyorlar, göçebe şehre giriyor ve ilk katliam saatleri geç­
tikten sonra, büyük bir çaba sarfetmeden devirdiği hükümdar­
ların yerine geçiyordu. Hiç çekinmeden en ulvi tahtlara yer­
leşiyordu. Işte Çin'in Büyük Kağanı, Iran'ın Şah 'ı, Hindistan'
ın Imparatoru, Rum'un Sultanı... O zaman ortama uyuyordu.
Pekin'de yarı Çinli, Isfahan veya Rey'de yarı Iranlı oluyor­
du.
81Bozkır Imparatorluğu
Mukadderat bunun için, bozkır ile tarım sahalan arasın­
daki bu uzlaşma için mi tesbit edilmişti? Asla. Beşeri co�af­
yanın insafsız kanunları hükmünü sürdürmeye devam ediyor­
du. Çinlileşmiş veya İranlılaşmış Han yavaş veya ani bir yer­
li tepki ile bertera! edilmemişse, sınırlannın ötesinde, bozkır­
da ortaya çıkan, yine aç ve muhtaç yeni aşiretler, eski kuzen­
lerinde bir Tacik veya Tabgaçı -yani bir İranh veya bir Çin­
li'yi- görinekte ve onun aleyhine aynı maceraya yeniden baş­
lamaktadır1ar.
Bu maceranın hemen hemen daima başanya ulaşması, on
üç asır boyunca -Runların Lo'yang'a girmesiyle Mançuların
Pekin'i işgal etmeleri sirasında on üç yüz yıl geçmiştir- aynı
ritmin tekrarlanması nereden gelmektedir? Çünkü, bütün bu
zaman boyunca, maddi kültür açısından oldukça geri kalan
göçebe, askeri bakımdan muazzam bir ilerleme, bir üstünlük
kazanmıştır. Göçebe okçu süvaridir. Yeni çağlarda topun Av­
rupa'ya sağladığı üstünlüğe hemen he'men eş değerde bir «si­
lah» olan şaşmaz okçulardan meydana gelmiş akıı almaz de­
recede hareketli süvariler yerleşik üzerinde kendisine büyük
bir üstünlük sağlıyordu. Göçebenin sahip olduğu bu silahı Çin­
li de, İranh da bilmiyor değildi. M.O. ni. asırdan itibaren Çin­
liler, süvari birlikleri 'kurabilmek için elbiselerini değiştirmiş­
lerdi. İran'a gelince, Part'lardan beri, gözden
kaybolmakta
olan süvarilerin attığı ok bulutunun ne demek olduğunu bil­
mekteydi. Ancak ne Çinli, ne İranlı, ne Rus, ne Polonyali, ne
de Macar bu sahada Moğol'a yetişebilirdi. Çocukluğundan be­
ri bozkırın uçsuz bucaksız topraklarında, dört nala geyik sü­
rülerini sıkıştırmaya mecbur kalarak yetişmiş, görünmeden
ve sabırlı bir şekilde pusuda 'beklemeye, yiyeceği için, yani
hayatının idamesi için gerekli, avcının bütün tuzaklarına alış­
mış olarak bu sahada asla erişi1mez bir mevkide idi. Düş'man
ile sık Sık karşılaşmıyordu, fakat tam tersine onu gafil avhya­
rak kuşatıyor, ortadan kayboluyor,
yeniden ortaya çıkıyor,
onun saldırmasına müsaade etmeden
kendisi saldırıyor, tır­
panlıyor, yoruyor ve zorlanmış bir av hayvanı gibi çok bitkin
bir vaziyette işini bitiriyordu,
Bu süvarilerin başdöndürücü
hareketliliği, beklenmedik anda ortaya çıkışları, Çengiz Han'
ın iki meşhur kumandanı, bir Cebe veya bir Sübötey'in elle­
rinde bir nevi topçu sınıfı değerinde oluyordu. Bunun geliş­
mesini gören Plan Carpin ile Rubrouck bu kesin teknik üs­
tünlüğü çok iyi bir şekilde belirtmişlerdir. Makedonya veya
Roma'nın siyasi teşekkülünde yer almış olan, bütün Devletler
teşkilatlanmış Devletlerin
gibi, doğan, yaşıyan ve kaybolan
metodlu eseri olan Falaj ve Lejyon'lar kaybolmuşlardı. Boz­
kırın okçu süvarisi on üç asır boyunca Avrasya'ya hakim ol­
muştu, çünkü bizzat toprağın yarattığı, açlığın ve sefaletin oğ-
Bozkır Imparatorluğu l 9
lU; kıtlık yıl1arı�da tamamen yok olmamak için göçebelerin
tek çaresi olmuştu. Çengiz Han'ın daha sonraları dünyayı fet­
hetİneyi başarması, yetim olarak Kerulen çayırında terkedildi­
ğinde, genç kardeşi Kaplan Cöçi ile birlikte, açlıktan ölme­
rnek için her gün yeterince av hayvanı yakalamayı başarma­
sından ileri gelmektedir.
Ortaya çıkan, ok atan ve gözden kaybolan okçu süvarinin
oku Eski ve Orta Çağlar için,· topçularımızın kendi çağların­
daki aşırtma atışları kadar tesirli ve moral bozucu olmuştur.
Bu üstünlük neden yok oldu? Neden XVI. asırdan itiba­
ren göçebe yerleşiklere hakim olamadı?
Çünkü yerleşikler
Dna karşı topçu kuvvetini çıkarmışlardı. Az zamanda, böylece
binlerce yıllık münasebetleri ters yüz eden suni bir üstünlük
kazanmışlardır. Korkunç Ivan'ın Altın Ordu'nun son varisleri­
ni dağıtan, Çin imparatoru K'ang-hi'nin Kalmukları korkutan
topçu ateşi dünya tarihinde bir dönemih sonunu işaret etmiş­
tir. lık defa olarak, ama artık ebediyyen askeri teknik taraf
değiştirmiş, medeniyet barbarlıktan daha kuvvetli olmuştur.
Birkaç saat içinde göçebenin ananeviüstünlüğü inanılmaz bir
geçmişe itilmiş ve Rus Çan i. Aleksandr'ın 1807'de Napoleon'a
karşı muharebe meydanında ç;karttığı Kalmuk okçuları, tarih
öncesi avcılann ortaya çıkması kadar demode gözükmüştür.
Halbuki aynı okçular daha üç asır önce dünya fatihleri
olmaktan çılanışlardı.
R. GROUSSET
YAZAR HAKKINDA BILGI
1 885 yılında Aubais (Fransa) de doğan Rene G rousset Doğu ülkelerinin
tari h ' ve sanat tetkiki üzerinde ihtisas sahibi olmuştur. Uzun yıllar Doğu
Dilleri Okulunda (Ecole des Langues Orienta!es) tarih ve coğrafya öğretmiş
ve Tibet'e, Hindistan'a, Iran'a, Japonya'ya, Çin 'e, v.s.ye ilmi geziler yapmıştır.
Aynı zamanda Paris'teki Cernuschi ve Guimer M üzelerinin müdürlüğünü yap'
mış ve «Journal ASiatique .. in sekreterliğinde bulunm·uştur.
Tarih sahasındaki derin vukufu ve yazarlık kabiliyeti ile Rene Grousset,
modern Doğu tetkikieri için temel teşkil edecek önemli eserler bırakmıştır.
Bunlar arasında şunları sayabiliriz: Histoire de l 'Asie (Asya Tarihi) (1 922),
Histoire de J'Extreme-Orient (Uzak-Doğu tarihi, 1 929), Histoire des Croisades
et du royaume franc de Jerusalem (Haçlılar ve Kudüs Frank Krallığı Tarihi,
1 933-1936), L'Empire des Steppes (Elinizde tuttuğunuz Bozkır imparatorluğu,
1939), Le Col)querant du Monde (Dünya Fatihi, 1944) . . .
1 946 yılında Fransız Akademisine seçilmiş olan Rene Grousset 1952 yı­
lında Paris'te ölmüştür. Yukarda saydığımız eserleri ve diğerleri kendi saha­
larında bire r otorite sayılmaktadır.
G I R IŞ
BOZKIR VE TARIH
Şu anda bize göründüğü şekliyle, Yukarı Asya, yeryüzü tarihinin en
muazzam jeolojik dramının izlerini taşımaktadır. Bu uçsuz buca kSIZ kara
parçasının ortaya çıkışı ve tecrit olması, yaşları farklı iki ayrı dev dağ sil­
silesinin birleşen taarruzu sôyesindedir; bir tarafta Tanrı Dağları ile eski
Sibirya düzlüğü Angara'nın kenarlarını çevrel iyen Altay dağları, diğer ta­
rafta da, eski «Avrasya» denizinin yerini işgôl eden miosen çağının Hi­
malaya kıvrımları bu iki dağ silsilesini teşkil eder. Kuzey-batıda Tanrı ve
Altay dağlarının içbükey yayı ile buna karşı bir yay çizen güneydeki Hi­
malaya'lar Türkistan ile Moğolistan'ı kuşatmışlar ve tecrit ederek burala­
rı çevredeki ovaların üstünde asılı gibi bırakmışlardır. Denizlerin uzaklığı,
deniz seviyesinden yükseklik bu yüksek ü l kelerin yazın aşırı sıcak, kışın
aşırı soğuk çok sert bir i klime sahip elmasını sağlamışlardır; Moğolistan'
daki Urga'da +38 ile -42 dereceler arasında değişen sıcaklık farkları
görülmektedir. Yü ksekliği sebebiyle neredeyse kutup bitki örtüsüne sa­
hip olan Tiber dağları ile aynı sebeplerden Alp iklimine sahip Altay ve
Tanrı dağları yarım dairesi dışında bütün Yukarı Asya, kışın d inlenen ya­
'
zın kuruyan otlaklara sahip bozkırlarla kaplıdır. Su lan
canlı, çölleşme yolundaki merkezi vahalarda g itgide can çekişen otlak­
bozkırlar Mançurya'dan Kırım'a, Yukarı Moğolistan'daki Urga'dan Merv
ve Belh bölgesine kadar uzanıp gitmektedirler; zaten orada da Kuzey'in
Avrasya otlak-bozkırları, Akdeniz iklimi etkisine giren jran ve Afganistan'
ın kurak subropikal bozkırı ile devam etmektedir.
Kuzeyde Avrasya bozkırlarının
l..z unlamasına sürüp g iden bölgesi,
doğrudan doğruya Orta Rusya ve S ibirya'yı kaplıyan, Sibirya iklimli kuzey
ormanıarı bölgesi i le MoğOlistan ve Mançurya'nın kuzey kısımları i le kay­
naşır. Orta kısmında hissedilmeyen bir şekilde sahralaşma yolunda olan
üc merkezde cöle geçmektedir; bunlar, Kızıl-Kum ve Kara-Kum çölleri. Ta­
rım kapalı havzasındaki Takla-Makan cölü ve nihayet güney-batı i le ku­
zey-doğu arasında. Gobi'nin Takla-Makan ile birleştiği yer olan Lob'nor'
dan, Mançurya sınırlarında Kingan'a kadar uzanan Gobi cöıüdür. Bunlar
orada tarih öncesi çağlardan beri durmadan genişliyen ve otla klı bozkır­
ları kemiren kanserl i hücreler g ibidir. Gobi çÖlünün. Baykal ormanıarı Or-
12 1 Bozkır Imparatorluğu
.
hon ve Kerulen bozkırları ve Kuzey Moğolistan ile Alaşan, Ordos, Cakha r'
ve Jehol bozkı rlarıyla birlikte Güney Moğol istan arasına sıkışması, eski
çaOlardaki Hunlar'dan, orta çağlardaki Gök-Türkler'e kadar Türk-Moğol
imparatorlu klarının uzun sü re yaşamasını daima engelliyen devamlı se­
beplerden biri olmuştu r. Tarım havzasına, şimdiki Cin Tü rkistan'ına ge­
lince, bozkınn çöl tarafından isti lô edilmesi oraya özel bir mukadderat
çizmiştir. Otlakların göçebe hayatını terkederek (ki çoğu zaman kuzey ka­
vimlerinin tehdidi veya kontrolu altında yaşamıştır). kervanlann geçtiji
vahalarda şehirci ve ticari hayata geçmiş ve bu vahjl dizileri sôyesinde
Akdeniz, i ran, Hint gibi Batı'nın yerleşi k medeniyetlerini Uzak-Doğu 'nun,
Cin'in büyük yerleşik ı:nedeniyetine aktarmıştır. Kuzeyde Tuen-Huang, H'Jmi, Turfan, Karaşahr, Kuça, Kaşgar, Fergana ve Maveraünnehir, güneyde
Tuen-Hu ang, Hotan, Yarkand, Pamir vôdileri ve Baktriya ile devam eden
yay şeklindeki bu iki yol, sık sık çöller ve dağlar ile kesintiye uğralTlaslna rağmen Cin kitleleri i le Hint-Avrupa kitlelerinin asgari teması soğla­
masına yetmiştir. Ticaret ve dinin, Makedonyal ı i skender'in haletlerinin
Yunan sanatı ile Afganistan'ııi atlı budist misyonerlerinin geçtiği ipek veya hac yolu işte bu yoldur. Ptolemeus tarafından bahsedilen Yunan-Roma
tüccarları o yoldan Cin 'in i pek balyalarına ulaşmaya çalışıyor, yine aynı
yoldan i kinci Han'ların Cinli genera lleri i ran dünyası ve Doğu Roma ile
tp.mas imkônları a rıyorlard ı . Dünya ticaretinin b u büyü k yolunun açık tu­
tulmasını temin etmek, Han'lardan Kubiloy'a kadar, Cin siyasetinin ezeli
erıdişelerinden b i ri olmuştur.
Fakat bu dar medeniyet YOlunun kuzeyinde yer alan bozkı r, göçebe­
Im için çok daha değişik karakterde, sayısız geçitiere sahip sonsuz bir
yol sunuyordu. Göçebe atlı müfrezelerinin O rhan kıyılan ile Balkoş gölü
a rasında at koşturmalannı hiç bir şey engelliyemiyordu; y stelik Balkoş
gölü civarında Büyük Altaylar ile Tanrı Dağlarının kuzey s' ı rtları bi rbirleri­
ne yaklaşır gibiyseler .de, Tarbagatay'da Imıl ve Cuguçak taraflarında ye­
terli genişl i kte geçit vard ı r; aynı şekilde, Moğol istan'dan gelen atlıla rın
geçip uçsuz bucaksız Kırgız ve Rus bozkı rlarına ayak bastıkları Yulduz,
i li ve IsI k-Kul (Göl) havzasının kuzey-dokusundaki geçiti de işaret etmek
gerekir. Tarbagatay'ın, Ala-tav (dağlın ve M uzart'ın bu geçitierinden do­
ğ u bozkırının kavimleri geçerek batı bozkırl a rında bahtlarını denemişler­
dir. Tarih . öncesi çaOlarda ters yönde bir hareket meydana geldiyse, ô ri .
ırktan göçebelerin, yani Yunan tarihçileri ta rafından i skit ve Sarmat, i ran
yazılarına göre Saka diye adlandırılan
Hint-Avrupalıların kuzey-doğuda
çok uzak yörelere, Pasınk ve Minusinsk taraflarına gitti kleri, başka Hint­
Avrupalıların Kaşgar'dan Kuça'ya kada r, Karaşahr, Turfon, belki de Kan­
su 'ya kadar Tarım havzasının vahalarını işgôl etti kleri izlenimi var ise,
Milôttan hemen .. sonra kavimlerin hareketinin doğudan batıya yöneldiği
kesind i r. Fakat bu Hint-Avrupalı kavimler, Tokhar'ca denilen Doğu i ran
lehçelerini geleceğin Doğu Tü rkistan vahalarında hô kim k ılamamışlard ı r;
(1)
Bazı özel isimlerde eski türkçedeki ·kalın .. h .. ve
.. kh .. harflerini kullandık.
..
ht .. sesini verebilmek için
'
.
Bozkır imparatorluğul1 3
. halbuki H u n adındaki i l k Türk kavmi Gü ney Rusya ve Macaristan'da b i r
T ü rk i mpa ratorluğu k u rmuş, H u nlardan son ra Orta Asya'dan Gök-Tü rk­
l e rin baskısıyla kaçan Apar'lar Vi ıncı asırda aynı yerlerde, ya n i önce
Rusya'da sonra Macaristan'da. yerleşmişler; VII. inci ası rda Hazar Tü rk­
leri, Xi i nci asırda Peçenek Türkleri, XII i ncide Kuman T ü rkleri hep aynı
yolu takip etmişler, nihayet XIIi ü n cü asırda Cengtz Han'ın Moğolları boz­
kırı n sentezini yapmışlar, Peki n'den Kiev'e bozkı rı n yarattığı adamı mey­
dana getirmişlerd i r2•
Bozkı rı n dah ili tari h i , en güzel otlakları ele gelirmek için itişip, ka­
kışan ve bôzı hallerde gezi n meleri asırlar s ü ren hayvan sü rülerini yaylôk
ve kışlaklar a rasında get i rip götü ren Tü rk-Moğol kavimleri n i n tari h i nden
i barettir; tabiat b u kavi mlere o engin bozkıriarda at s ü rmek için gerekli
her şeyi , fiziki yapıyı ve hayat tarzı n ı vermeyi de i h mô l etmemiştir. Sarı.
Nehir ile Budapeşte a rası nda devam eden b u sonsuz gidiş-gelişlerden,
yerleşi k kavimler tarafından yazılan tarih çok az şey kaydedebil m i şti r,
o da en son olaylardan . . . Yerleşik kavimler Ta-t'ong veya Silistre önle­
ri nde, Büyük Sedleri n, e veya� Tuna istih kômlarına gelip çarpan büyü k dal­
gala rı kaydetmişlerd i r. Fakat Tü rk-Moğol kavimleri n i n iç kaynaşmalarından
hangisi bize b i rşey öğretmektedi r? Ka rabalgas u n ve Karakorum i m pa ra­
to rl u k bölgesinde, yani Orhon nehri n i n çıktığı Yukarı Moğol ista n'da diğer
kavimleri hôkim iyeti a ltına almak isteyen göçebe kavimleri n , s ı rasıyla Mi­
lôUan önce H uı:ıları n , M . S. III ü ncü a s ı rda Sien-pi'lerin (Tabgaç). V inci
asırda Juan-juan'ları n (Aporların). Vi ıncı ası rda
Gök-Tü rkleri n , VIII inci
ası rda Uyg u r Tü rkleri n i n ; iX u ncu asırda K ı rgız T ü rkleri n i n , X u ncu ası r­
da K'i-tan'lar, XII nci asırda Nayman l a r, n i hayet XIIi ü ncü asırda Ceng iz­
o�ul l a rının hôkimiyet k u rd u kları mô lumdur. Diğer boyl ar üzerinde üstü n ­
l ü k sağlıyan boyların kimlikleri n i b i lmemize rağmen, başlangıçta büyü k
a kraba grupları olan T ü rklerin, Moğolları n ve Tung uzların mütekabil da­
ğıl ımları ha kkında fikir sah i bi değ i l iz.
Şu anda Tunguz'ların Kuzey Mam...u rya ile Doğu Sibirya'nın büyük b i r
.
kısm ı n ı , ayrıca merkezi S i b i rya, üç Tung uzka n e h ri üzerinde orta Yenisey'
in doğu kıyıla rın ı , MoğOl ların tarihi Moğol ista n ' ı ve T ü rklerin de Batı S i­
birya ve iki T ü rkistan'ı işgôl etti kleri b i l i n mektedi r; Tü rklerin Tü rkistan'a
en son gelenler olduğu, Altay'da Tü rkleşmen l n M . S . i. asırda, .Kaşgar böl­
gesinde iX. ve Mavera ü nnehir'de X i . asırda başladığı, Kaşgar'da Olduğu
gibi Semerkand'da da şehi r halkının Tü rkleşmiş b i r i ran temeline otu rd u ­
ğ u kayda değer bir vôkıadır. Fa kat di�er taraftan tarih bize Cengiz Han­
Iıların esasta T ü rk olan, Altay'daki Nayman'lar, Gobi'deki Kerai t'ler, Cak­
har'daki Ong ut'lar gibi aşiretleri Moğollaştırd ı klarını bildi rmektedi r. Bütü n
bu aşiretle ri n Cengiz hônedanı ta rafından Gök Moğollar bayrağı altında
toplanmasından önce şimdiki Moğol istan'ın bir kısmı Tü rkle r tarafından
(2)
Beşert coğrafya tetkiki olarak kabul edilen Türk-Moğol imparatorlukları tarihi
üzerinde fikTr edinmek için Owen Lattimore'un The Geographical Journal ( Lon­
don) XCi, 1 January 1 938 sayısında çıkan ..The Geographical Factor in Mongol
History.. adlı makalesine bkz.
141 Bozkır Imparatorluğu
işgôl ediliyordu ve şimdi dohi Sibirya'hın Kuzey-doğusunda, Lena, Indıgır­
ka ve Kolima havzalarında, Tunguzların kuzeyinde bir Türk aşireti o lan
Yakut'lar yaşamaktadırlar. Moğolların ve hattô
Tunguzların kuzeyinde,
Kuzey Buz Denizi'nin kenarında Behring Boğazı doğrultusunda bu Tü rk
kütlesinin mevcudiyeti bizi, «ilk» Türk, Moğol ve Tunguzların itibari d u ­
rumları h akkında ç o k ihtiyatlı davranmaya dôvet etmektedir3• Bu d u rum
karşısında, başlangıçta, Türk, Moğol ve Tunguz kütlesinin Kuzey-doğu'da
olmaları gerektiğini, çünkü, sôdece şimdiki Kaşgar bÖlgesi değil, Sayansk
( Minusinsk) dağlarının Kuzey yamaçlemnın ve Büyük Altay'ların, Güney
Rusya «ortak Hint-Avrupa» kaynağından gelmiş Hint-Avrupalılar tarafın­
dan işgôl edildiğini d üşünme fırsatı elde etmiş oluyoruz. Böyle bir fara­
ziye, Altay (Türk, Moğol, Tunguz) dilleri ile U ral'larda çekirdekleşmiş Fin­
Ugur dilleri arasında, yeterli bir ispata kadar, menşe bakımından bir or­
taklık olduğunu reddeden Pelliot ve Guillaume de Hevesy gibi d i lcilerin
görüşleri ile de uyum sağlama ktadır'. Diğer taraftan, ortak menşeleri olan
ve ortak hôkimiyetleri döneminde (ki medeniyet terimlerinin sık ve kar­
şılıklı alınması buradan gelmektedir) iyice kaynaşan Tü rk, Moğol ve Tun­
guz d illerinin bugün arzettiği farklılık, Kuzey-doğu Asya'nın enginliklerin­
de bu üç kavmin bi rbirlerinden yeteri kada r uzakta yaşamış olmalarını
düşündürmektedirs.
Türk-Moğol aşiretlerinin tarihi, hayvanl . a r
le yaptıkları gezintiler ve meçhul mut";arebelerden ibaret olsaydı, h i ç ol­
mazsa bizi bu roda ilgilendirdiği kadarıyla pek basit bir şey olurdu. i nsan­
lık tari hinin en önemli olayı bu göçebelerin Güney'deki yerleşik impara­
torluklar üzerinde yaptıkları baskı olup, bu baskı birçok defalar fetihe
kadar varmıştır. Göçebelerin inişi bozkır şartlarının mecbur ettiği adetô
(3) Yakulların Kuzey'e göçmen olarak geldikleri ve menşelerinin Baykal Gölü
taraflarında aranması gerektiği sanılmaktadır. Şimdiki ülkelerinde ren geyiğinden
başka bir şey kullanmamalarına rağmen törenlerinde, Moğol bozkırlarında ge­
çirdikleri günlerin hdtırası olarak Mill at kafatası kullanmaktadırlar. Bu zıt du­
rum Pasırık'taki mezarlarla ortaya çıkmıştır. Bk. O. Lattimore, «Geogr. Journ....
1938,1.8
(4) «Tetkiklerin şu anki durumunda. Fin-Ugur ve Samoyed dilleri ile Türk. Moğol
ve Tunguz dillerini içine alacak bir Ural-Altay dil ailesinden bahsetmekten akıl­
lıca vazgeçilmiştir... (Pelliot, Les mots a Hinitiale. aujourd 'hui amuie. dans le
mongol des Xllle ve XIVe si�cles. J.A. 1 925. 1 93).
(5) Poppe iptidai Türkçe, Moğolca ve Tunguzca'nın kaynaklandığı bir ön Altay
dilinin varlığını kabul etmektedir. Yine Poppe ile Barthold .. Türk dillerinin Moğol
dillerine nazaran deha ileri bir gelişme seviyesinde olduklarını, Moğol dünya�
sının herhangi bir yerindeki Moğolcanın bilinen en eski Türk dillerinden bile
daha geri bulunduğunu, fonetik bakımdan yazılı Moğolcanın iptidar Altay dili
gelişme seviyesinde olduğunu.. öğretmektedirler. Bk. N. Poppe, «Ungarische
Jahrbücher.. , Vi. 98. «Topluluk.. meselesinin durumu: Jean Dany, «Langues
turques. mongales et tongouzes.. ; « Langues du Monde .. da, Meillet et Cohen.
185.
Bozkır Imparatorluğu [ 1 5
fiziki b i r kanundur". Ormanıık yerlerdeki yalnızlıklarının başka işlenecek
toprakların varolduğu kavramının yerleşmesine engel olduğu kapalı top­
luluklar olan -ve kara ve göl avcılığı ile yetinen XII. asır C ü rçerleri, Cengiz
Han'a kadar «orman Moğollam> gibi 8aykal ve Amur civarındaki orman­
ıık bölgeye çakılı _kalan Türk-Moğol aşiretlerinin iptidai kalması bulunduk­
ları çevrenin d ışına çıkamamala rından ileri gelmektedi r. Fakat hayvancı­
Iıkla meşgul o lmalarından mecburen göçebe olan ve ot arayan s ü rünün
peşindeki adam durumundaki bozkır Türk-Moğolları için d u rum böyle ol­
mamıştır. Üstelik bozkır atın da vatanıdır'.
Bozkır adamı doğuştan süvaridir. Bosporos Kimmerlerinin vazola rın­
da gösterilen iskit süvarilerinin figü rleri veya M.Ö. ııı. asırda süvarilere
karşı süvarileri çıka rtmak isteyen Cinlilerin Hunlardan öğrendiği gibi etek­
ii elbiseyi terkederek pantalonu yerleştirmesi bozkır insanının batıda i ran
asıllı, doğuda Türk asıllı olarak daima süvari olduğunu ispat etmektedi r.
Sü ratli a kınıarın süvarisi aynı zamanda düşmanı uzaktan deviren atlı bir
o kçu olup kaçarken ok atmakta -Partların okları aslında i skitlerin ve Hun­
ların oklarıdır- ve ok ve kement ile av hayvanı veya kısrak kovalar g i bi
muharebeyi sürd ü rmektedir. Halbuki bu uzun kovalamacaların sonunda
bozkırın bitip yeni yerleşik hayatın başladığı yerlerde hırs ve merakı b i r­
denbire uyarılmakta, ona yeniden kuvvet vermektedi r. Kendi ülkesinde
dondurucu kışlar olmaktadır, o zaman bozkır Sibirya taygasının bir kısmı
haline gelmekte, sonra kurak yazlar başlayınca bozkırı Gobi çölünün b i r
devamı olmakta ve sürülerine taze o t bulmak isteyen göçebe, Kingan, Al­
tay veya Tarbagatay dağlarının yamaçlarına
tırmanmaktadır. Bozkırın
rengarenk çiçeklerle bezenmiş yemyeşil bir çayır haline gelmesi sadece
ilkbaharda gerçekleşmekte ve bu mevsim hem onun, hem de sü rüleri için
bayram vesilesi olmaktadır. Bunun dışında, özellikle kışın, Güney'in ılım­
lı topraklarına bakmakta, güney-batıda Isık-kul (Sıcak Göl), güney-doğuda
Huang-ho'nun verimli toprakları onun için çekici olmaktadır. Aslında eki­
li toprağı o haliyle beğendiği için istiıa etmemekiedir. I şgale uğrayan eki­
li alanlar içgüdünün etkisiyle verimsiz nadas toprağı haline gelmekte, tar­
lalar, koyun ve atın istediği otlakıt bozkırlara dönüşmektedir. Nitekim Xııı.
asırda bile Pekin bölgeSini işgaı eden Cengiz-Han darı tarlalarının otlak
yapmak uğruna kaldırılmasını buyurmuştur. Ancak Kuzeyin adamı çiftçi­
likte anlamıyorsa (Türkistan ve Rusya Cengizoğulları XiV. asrın ortasına
Bunun için 39 ve 89. sayfalardaki Çin tarihçileri tarafından Hunların ve Latin
tarihçileri tarafından Attila Hunlarının fiziki tanımlarına bakınız; aynı şekilde ile­
rideki sayfalarda Çin, Arap ve- Hıristiyan yazarlara göre Çengiz Han Moğolla­
rının portreleri verilmiştir.
(7) Sibirya ormanıarının ren geyiğiriin yerine bozkır atının gelmesi durumu, ki Pa­
sırık mezarlarında kurban atlarınm ..ren geyiği.. şeklinde tebdil edilmesi (Tannu
Tuva, Sibirya Altayı, M.O. 100 yılları) orman avcılığından hayvan yetiştirici gö­
çebeliğe geçmekte olan bir aşlreti gözlerimizin önüne sermektedir. Bk. O. Lat­
timore, «Geographical factor in Mongol history.. , Geographical Journaı, London,
ocak 1938, 8.
(6)
.ıl OnnanIık bölge
iiiii çayırlar
� Kurak bozkırlat
��i#:i;'H?:1 ÇöUer
_ Tibet yaylası
Avrasya'da bozkır
1 . Avrasya 'da hozkır bölgeleri
Bozkır imparatorluğu l 17
kadar tamamen göçebe olarak. kalmışlarsa, budalaca kendi şehirlerini
yağmaladılarsa ve çiftçilerin en ufa k itirazlarında toprağı mahvetmek için
sulama kanallarının yolunu değiştirdilerse) bile yağma ve gasp için şehi r
medeniyetinin mamul maddelerine v e çeşitli ziynet eşyalarına değer ver­
mektedir. Kuzeyin adamı yeni iklimierin, yine de izati sayılan letafetine
kapı lmaktadır; mesela Pekin'in sert iklim i Cengiz-Han'a çok gevşetici gel­
miş olmalıdır ki, her seferden sonra yazı geçirmek için Baykal Gölü ci­
varına gitmekteydi . Aynı şekilde Celaleddin'i mağlup ettikten sonra ayak­
larının altında uzanıp giden Hindistan'ı daima ihmal etmiştir, çünkü AI­
tay'ların adamı için Hindisian cehennemin kazanıdır. Üstelik, mecieni ha­
yatın koıaylıklarından nefret etmekte haklı çıkacaktır, zira, torunlarının
torunları Pekin veya Kırım saraylarında yerleş i k hayata alıştıklarında
derhal dejenere olacaklardır. Fakat göçebe, göçebe ruhunu muhafaza et­
tiği sürece yerleşiği kendi çiftçisi, şehi ri ve tarlaları kendi çittıiği ve ç ift­
çileri de daima baskı yapılacak insanlar olara k görmektedi r. Böylece yer­
leşik eski imparatorlukların sınırlarında dolaşmakta, bunların az veya çok
rızasıyla muntazam vergi toplamakta, yerleşik verg iyi reddedecek kadar
tedbirsiz davrandığında da ani a kınlarla açık şehi rleri yağmalamaktadır;
tıpkı, geyik sü rüleri civarında dolaşıp sırasında saldırmak veya geride ka­
lanları, yaralıları yok etmek isteyen kurt sürüleri g ibi . . . (zaten kurt Türk­
lerin eski totemi değil midir?)B. Göğün Oğulları9 tarafından « hayırsever
hediye» olara k süslü bir adla anılan muntazam bir vergi ödenmesine da­
yanan bu karşılıklı yağmalama rejimi M.Ö. i i . yüzyıldan M.S. XVii. yüzyı­
la kadar Cin ile Türklerin a rasındaki ilişkilerin esas kaidesi olmuştur.
Buna rağmen, bazen göçebeler arasında yerleşik i mparatorlu kların
saray entri kalarına vakıf, fevka lade zeki kudretli bir şahsiyet ortaya çık­
maktadır. Bu adam Cin'deki taraflardan birini diğerine karşı desteklemek­
te, yanına bertaraf edilmiş. bir saltanat mera klısını alarak bir Cin kırallığı
ile birlikte diğer kırall ıklara saldırmaktadır. Ordusu ile birlikte jmparator­
luğa fedem hale geldiğini idd ia etmekte ve ImparatorluOu müdataa etme
bahanesiyle sınır eyaletlerine yerleşmektedir. Bir, iki nesil sonra eşikten
geçebilecek kadar Cin kültürü ile haşır neşir olan torunları zahmetsizce
Göğün Oğlu 'nun tahtına oturabilmektedir. Bu bakımdan XIIi. asırda Ku­
bilay'ın macerası LV. asırda Lieu · Tsong'un, V. asırda Topa'ların macera­
larının bir tekrarından başka bir şey değildir. iki veya üç nesil daha geç­
ti kten sonra (eğer yabancıyı Cin Seddi'nin dışına çıkarmak için m illi bir
Cin ayaklanması olmamışsa ), göçebe mizacının sertliğini muhafaza ede­
meden yerleşik medeniyetin sadece gevşekl i k ve kusurlarını benimseyen
bu Cinlileşmiş yabancıların kendileri de bir nefret kaynağı hal ine gelmek­
te, toprakları da, bozkırda göçebe ve muhtaç kalmış olan başka kavimle­
rin göz diktiği yerler olmaktadır. Ve macera yeniden başlamaktadır. Tü-
(8) Türk-Moğol kavimlerinin mitolojik atasının beyaz benekli kızıl kurt olduğunu
hatırlatalım: «Gizli Tarih»te Moğollar için Börte-ç(no, veya Oğuzname'deki « boz
yeleli, boz renkli erkek kurt� olan Kök-böri.
(9) Çin imparatorları (M.R.U.)
18 j Bozkır imparatorluğu
kenmeye yüz tutmuş Hu nların ve Tabgaç'ların (Siyen-pi) sırtına, V. asır­
da onları imha eden ve yerlerine geçen Topa Türkleri çıkmıştır. X. yüz­
yıldan beri Pekin'in barışçı efendileri olan, aşırı derecede Cinlileşmiş Mo­
ğollar Ki-tan'ların kuzeyinde Xii. yüzyılda, büyük şehri bir kaç ay içinde
ellerine geçiren Cürcerler dikilmiş, başlangıçta bir hayli vahşi olan bu
Tunguz'lar da Cinlileşip uyumaya başlayınca, tam bir asır sonra Cengiz­
Han tarafından yok edilmişlerdir.
Doğu'da gerçek olan Batı'da da gerçektir. Asya bozkırlarının devamı
olan Rus bozkırlarında arka arkaya Ati lla'nın Hunlarını, Bulgarları, Avar­
ları, Macarları (aSlında Fin-Ugur olmaları na rağmen Hun a ristokrasisi ta­
rafından yönetiliyorlardı), Hazarları, Peçenekleri, Komanları, Cengizoğul­
larını görmekteyiz. Aynı şekilde islôm toprakları nda, Cin i mparatorlUğu'
nun fôtihleri Türkler, Moğollar veya Tunguzlarda görülen Çinlileşmenin
tam9men benzeri olarak, iran ve Anadolu'nun fôtihleri Türklerde de is­
lômlaşma ve i roniılaşma hareketi görü lmüştür. Cin'de Göğün Oğlu olan
Han, burada sultan veya padişah olmaktadır. Ve yine orada olduğu g ibi
burada da yerini bozkırlardan çıkmış daha sert bir Han'a bırakmak zo­
runda kalmıştır. Böylece iran'da birbirlerini imha eden ve arka arkaya
gelen Türk Gaznevileri, Türk Selçukluları, Türk Harzaml ileri, Türk-Moğol
Cengizoğullarını, Türk Timuroğullarını,
Moğol Şeybanileri görmekteyiz;
pek tabii islôm topraklarının en ucuna kadar eriştikten sonra Anadolu'da
can çekişmekte olan Selçukluların yerine geçen ve oradan, duyulmamış
bir talihle Bizans'ı fetheden Osmanlı Türklerinden hiç bahsetmiyoruz.
Bu şekilde, Yukarı Asya, Jornandes'in . iskandinavya'sında olduğun­
dan daha ileri derecede, Asya'nın Germanya'sı gibi, eski yerleşik i mpa­
ratorluklara sultanlar ve Göğün Oğullarını veren bir kavimler dölyatağı,
«vagina gentium» olmuştur. Hanlarını zaman zaman C'ang-ngan, Lo-yang,
K'ai-fong veya Pekin, Semerkand, isfahan ve Kırım, Konya veya istan­
bul tahtlarına oturtan bozkır kavimlerinin bu istilôsı tarihin coğrafi ka­
nunlarından biri olmuştur. Ancak, tersine işleyen ve eski yerleşik ülkeler
tarafından göçebe istilôcıları yutan bir kanun daha va rdır: bu olayın iki
vechesi mevcuttur: birincisi, nü fus çokluğuna dayanan ve dağınık asil­
�ôde topluluğu hôline gelen göçebe süvarilerin yoğun insan kütleleri ara ­
sında boğul ması v e kaybolması, ikincisi de, kültü re bağlı olan v e sert efen­
dilerini sarhoş eden, uyutan, yokeden mağlup Cin veya Fars medeniye�
tinin mevcudiyetidir. Coğu zaman fetihten elli yıl sonra sanki öyle bir şey
olmamış g ibi gözükmektedir. Cinlileşmiş veya Farslaşmış yabancı yeni
göçebe kavimlerinin saldırı dalgalarına karşı tek başına yerleşik medeni­
yeti korumaya başlamaktadır. V. asırda, Lo-yang'ın efendisi olan Topa
Türkleri, aynı maceraya yeniden başlamak isteyen bütün Moğol aşiretle­
rine, Tabgaç veya Avar Türklerine karşı Cin kültü r ve toprağını koruma
durumuna geçmişlerdir. Yine, XLI. yüzyılda, bütün Oğuz boylarına veya
Aral ile ili Kara-Kıtaylarına karşı, Amuderya ve Sirderya üzerinde Selçuk­
lu Sançar silôhlarını kuşanmıştır. Clovis i le Charlemagne'nın tarihi böyle­
ce Asya tarihinin her sayfasında tekrarlanmıştır. Sakson ve Norman Ger-
Bozkır imparatorluğu l 19
menliğine karşı direnebilmek i ç i n Frank enerjisinde yeniden kuvvet bulan
Roma medeniyeti gibi, Cin kültürü de V. asırdaki Topa'lar veya Arap-Fars
islômı da demin bahsettiğimiz kah raman .Sançar kadar mükemmel daya­
naklar bulamazdıla r. Daha fazlası, eski Şehinşahların veya Göğün Oğul­
larının eserlerini bu Cinlileşmiş veya Farslaşmış Türk-Moğol kavimleri ta­
mamlamıştır. Hiç bir Hüsrev'in, hiç bir Halife'nin başaramadığı şey olan,
«basileis»lerinıo tahtına oturmanın, Aya Sofya'ya girmenin şanı ve şerefi,
onların tahmin edilmeyen haiefieri olan XV. yüzyıı Osmanlı Padişahına na­
sip olmuştur. Aynı şekilde büyük Cin hanedônları Han ve T'ang-Iarın bü­
tün Asya hôkimiyeti hülyôsı, XIII.-XIV. ası rlarda Yunan imparatorları, Ku­
bilay ve Temür Olcayto tarafından Pekin. Rusya'nın, Türkistan'ın, iran'ın,
Anadolu'nun, Kore'nin, Tiberin ve H indiçin'in hôkim başşehri yapılmak
suretiyle gerçekleşti rilmiştir. Türk-Moğol kavimleri, sonunda kılıcını hiz­
metlerine sunmak üzere eski medeniyetleri dize getirmiştir. Kısacası, mil­
letlere h ükmetmek için eski yerleşik medeniyetleri, töreleri ve bin yılfık ih­
tiraslarından yararlanarak yönetmiş, KubiJay'dan K'ang-hi ve K'ien-Iong'a
kadar, Asya'da Cin emperyalizminin programını yerine getirmek için Cin'i
idare etmiş, Sôsônilerin ve Abbasilerin İstanbul'un altın kubbelerine doğ­
ru olan ilerleyişini sona erdirmek için Arap-Fa rs dünyasına hakim olmuş­
tur.
Kumandanı ı k özelliğine sahip ırkıar, imparatorlu k milfetleri pek fazla
değildir. Romalıların yanında Türk-MoğoIJar da bunlardandır.
2. Türk-Moğ.ılların şimdiki dağılımı
(10) Bizans imparatoru (M.R.U.)
(Je.n neııy'y... göre)
BiRiNC i FASIL
xln. YUZYILA KADAR YUKARI ASYA
1 . BOZKı RLARıN ESKi TARiHi: iSKiTlER VE HUNLAR
Bozkır Medenivetinin Esk.iliği
Asya'dan Avrupa'ya açılan ilk yol Kuzey bozkırlarından geçmektedir.
Bu yol sôyesinde paleol itik çağdan itibaren «Au rignacı> kültürü ' Sibirya'
da yayılmış -yukarı Anga ra'da irkutsk'dan fazla uzak ol mıyan Malta'da
bir kadın heykeH bulunmuştur- ve oradan, Teilhard de Chardin'in lös top­
rağı içinde gömülü olarak mevcudiyetlerini
işaret ettiği Şuei-tong -ku,
( Kan-su eyaletinde) ve Siara-oso-göl (Şen-si'nin kuzeyinde) «Aurignac»
tipi merkezleriyle Kuzey Cin'e geçmiştir. Aynı şekilde «Magdalenıı çağı
da hem Sibi rya'da' (Yukarı Yenisey), hem Mançu rya (Dolon-nor, Mançuli,
Khailar) ve hem de Ho-pei'de (Pekin yakınlarında ki Şeu-k'u-tien mağara­
sındaki süs eşyci ları ve iskelet . . . ) ten:ısil edil mektedir1•
Neolitik çağda, daha doğrusu neolitik çağın sonlarına doğru bozkır­
ların Sibirya yolu, «tarak» ile yapılmış çizgili süslü serami klerin Asya'yı
isti !ô etmesine de yaramıştır (Al manlar'ın «Kammkeramik»i, ıngilizler'in
«camb pottery»si ) ; bu seramik ceşidi III Cü binin ilk yarısında Orta Rus­
ya'da gelişmiş ve Sibirya topraklarının bir kısmına geçerek, Kan-su eya­
letindeki Ts'-ikia-ping ön-Cin seramiğini yavaş yavaş etkiliyebil miştir. Ay­
nı şekilde, daha sonraki dönemde, yani i i . bin yılın başlarında, Sibirya yo­
l u ile Ukrayna'dan Cin'e, helezon; kurdelô tezyinatlı zarif serami kler inti­
kal etmişti r; bu seramiklerin Kiev civarındaki Tripol i e, Bukovina'da Şipe(1 )
Bk. Teilhard de Chardin, "Esquisı;e de la pn3histoire chinoise» Bulletin catho­
litique de Pekin, mars 1 934; Tolmaçov, "Sur le paleolithique de la Mandchourie.. ,
Eurasia septentrionalis antiqua, LV, Helsinki, 1 929. M.C. Burkitt, «Some reflexions
on the Aurignacian culture and its temale statuettes», Eurasia septentrioneilis'
Antlqua, iX, 1 934, 1 13. Anderson, .. Der Weg über die Steppen», Bull. Museum of
Far East. Antiq., Stockholm, 1929.
221 Bozkır
Imparatorluğu
nitz, Beserabya'da Petreni ve Boğdan'da Cucuteni'de i l k defa görüldü kleri,
daha sonra 1 700'lere doğru ( M.Ö.) Cin toprağı olan Ho-non'doki Yong-şoo­
ts'uen'de, so nra Kon-su'daki Pan-şan'da yeniden o rtaya çıktıkları beli rlen­
m iştir. N ihayet, Tallgren'e göre, Batı Sibirya'da bronz cağı 1500 yılların­
da, aynı çağdaki büyü k Tuna bronz çağı ile bağlantılı olarak başlamış,
halbuki, Orta Sibi rya'da, Minusinsk'de bronz ancak üç yüzyıl sonra o r­
taya çıkmıştır (1200 yılla rına doğru ). Cin'de taklit edilen Batı-Sibirya bal­
taları ile mızrak uçları Max Loehr'ü bronz tekniğinin Sibirya'dan Cin'e o
çağlarda geçtiğini düşü nmeye zorlamıştı r.
Bozkırın eski tarihinin en büyük olayı, göcebelerin lüksü sayılan
bronz, altın veya gümüşten mamul techizat pıa kaları veya koşum takım­
larını süslemeye yarıyan son derece orijinal, gittikce bel i rli bir sti le ka­
vuşan bir hayvan sanatının teşekkülüdü r. Bu sanat Kuban'da, Maykop
mezarında, kesin şekilde Asur-Babil etkisi taşıyan hayvan (boğalar, as­
lanlar, vs . . . ) tasvirlerini gösteren som altın veya gümüşten heykelcikler
ile hafif bir alaşımdan yapılmış bir vazonun bulunmasıyla ortaya çıkmış­
tır. Hepsi birden Orta Minoen ile cağdaş olduğundan, Tallgren'e göre,
M.Ö. 1 600-1 500 yıllarına ait olmalıdır2• Bu Asur-Babil etkisinin, M . Ö. Vi.
asra kadar meşhur Kelermes baltasında devam ettiğini ilerde göreceğ iz.
Tallgren M.Ö. 1200 � ıllarında Karadeniz'in kuzeyindeki Rus bozkırı­
nın, Trokya-Frigya ı rkından bir kavim olduğu sanılan Kimmerle� tarafın­
dan istiıa edilmeye başlandığını tahmin etmeye hazırdır; bu Hint-Avrupa
kavmi belki Macaristan veya Romanya'dan gelmişti r, belki de, daha za­
yıf bir faraziye ile Romanya veya Macaristan'da da bulunmaktadır4. Son
zanianlarda Dniepr ve Kuban bÖlgesinde o cağlar için yapılmış kazılarda
o rtaya çıkan cok sayıda eşyanın hiç olmazsa bir kısmının Kimmerlere ait
olduğu meşhur Fin arkeologu Tallgren tarafından öne sürü lmüştür. Sözü
gecen buluntuların başl ıcaları şunlardır: Borodi(lo hazinesi ( 1 300- 1 1 00 yıl­
ları?). bronz tırpanlar ile Ştetkovo hazinesi (1400- 1 1 00?), Nikolayev bronz
dökümhanesi ( 1 1 00 civarı?), Abromovka bronz tı rpanları ( 1 200 civarı?),
ayrıca aşağı Tuna ve aşağ ı Dniepr'de yapı lmış bütün kazılar, Staromişas­
tovskaya'daki som gümüşten öküz ve altın pıakalar ( 1 300 civarında?) , Te­
rek üzerinde Piatigorsk kurganl a rı ( 1 �00?) ve Kuban'ın başlangıcında ka­
Iıntılar (saf bronz cağı , 1 200-1 000?) . Bütün bu Güney Rusya Kimmer sa­
natı, geometrik hayvan süsleri taşıyan zarif bronz küpelerin bulunduğu
Gence-Karabağ Kafkas kültü rü ne (ki bu kü ltür 1 400 ve 1 250 yılları ara-
(2)
Maykop'un mukayeseli bir kronoloji denemesi AV. Schmidt tarafından teklif
edilmiştir, «Kurgane der Stanica Konstantinovskaia», Eurasia Septentrionalis
antiqua, iV, 1 929, 18.' Çeşitli tarihler ve anlaşılmaz farklar için Ta' l Igren'e bkz .
.. Caucasian monuments, ibid (E.S.A.), V, 1930, 180.
(3) Herodot tarafından iskiller üzerinde yazılan efsanelerin bir kısmında geçen Trak
isimleri (E. Benveniste, Communication a la Societe Asiatique, 7 Nisan 1938)
(Rostovtze!f, «iranians and Greeks», s.39)
(4) Bk. A. M. Tallgren, .. La Pantide prcscthique apres I'introduction des melaux",
.
E.S.A., ii. Helsinki, 1 926 s. 220.
,
Bozkır Imparatorluğu I 23
sında başlamış ve daha sonra Viii. asırda son bulmuştur) ve bronz cağı­
nın 1 200 yıllarında ortaya cıktığı Taliş kültürüne bağlanmaktadır'.
Bu sırada. Volga ile Ural dağları arasında Pokrovsk mezarı ( 1 3001 200 yılları) Tü rkistan'a doğru ilerlemekte olan Kimmer bronz medeniye­
tini göstermektedir. Seyma'da, Nijni Novgorod yakınlarında, özelli kle de­
likli baltalar ile bakır ve bronzdan müteşekkil daha fakir bir kültür orta­
ya cıkarılmıştır (1300-800) . Kazakistan'da da Andronovo kültürü denilen
benzer bir kültür Minusinsk'e kadar uzanmaktadır. (ve 1000 yılına kadar
Karasuk kültürü ile devam edecektir) . Delikli baltaları ile biri nci Sibirya
bronz cağı, Şang'ların Cin'inde Seyma tipi mızrak ve . düz namlulu han­
cerler ile Ngan-yang boltalarını etkilemiş gözükmektedi r; bunların tama­
men geometrik süslert Kafkas hayvan sanatının oralara kadar girmediği­
ni göstermektedir. Daha kuzeyde. Yenisey üzerindeki Krasnoyarsk'da. sl­
ğın ve atları temsil eden taş üstüne yapılmış' di kkate değer heykellerin
doğmasına sebep olacak eneolitik görünümlü bir sanat ile karşılaşacağız.
1 1 50 ile 950 arasında Kimmer medeniyeti Karadeniz'in kuzeyinde ge­
l işmeye, devam ediyordu. Novogrigorievsk hazinesinin (bronz delikli bal­
talar) ve Bug üzerinde Nikolayev bronz dökümhanesinin cağının o döne­
me isabet etmesi i htimali vardır ( 1 1 00?) . Terek bozkırlarında Kuban saf
bronz cağı Gürcistan'daki Lelvar medeniyeti ile i lgi cekici il işkileri açığa
çıkarmaktadır; bize av ve çiftcilik sahneleri içinde geometrik hayvan ve
insan şekilli bronzdan tuhaf kemerler veren ve demi rin göze çarptığı Lel­
var medeniyeti bozkıra nazaran daha ileri seviyede idi. (1 000-900). Diğer
taraftan. Samara ve Sa ratov arasında Pokrovsk'da bulunan ve Khvalinsk'e
kadar devam eden mahalli bronz kültürü Tallgren'e göre iskitlere aittir;
böylece, Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlarda hôkimiyeti Kimm'3rlerden
a lmaya başlıyan iskitlerin bu ortaya i l k cıkışları olmaktadır.
900 ile 750 arasında Kimmer kültürünün son safhasına şahit olmak­
tayız. Bu çağın buluntuları arasında, meşhur altın tacı i le Galicya'daki
Mihalkova hazinesi (BOO-700?) . Kafkas etkileri taşıyan Kiev'in gü neyinde­
ki Podgortsa hazinesi (BOO?); Odesso'nın doğusunda Koblevo'da bronz
delikli baltalar ve güney Rusya'da çok bol bulunan namlusu çift tırtıllı
mızrakfar sayılabilir.
Kimmer bronz kültürü, Boğdan'da Bordei-Herastrau ve M ü res, Eflôk'
ta Vartopu kü ltürleri ile Romanya'da görülmekte ve Macar bronzu ile de­
vam etmektedir. Gü ney-Doğu'da Kafkasya'nın ve Avusturya'da Hollston'
ın demir çağını yaşadığı sıralarda (Hallstatt i, 900-700) Kimmer i le Trak­
lar'ın, hôlô bronz çağında bulunduklarını, Tallgren'in de işaret ettiği gibi
hatı rlatma kta yarar vardır. Diğer ta raftan, iskitlerin öncüleri olarak ka­
bul edilen ve bize Sosnovaya Maza bronz .dökü mhanelerini bırakan (900
(5)
Franz Hanear XLV. ve VIII. asırlar (M.Ö.) arasındaki Genee-Karabağ Kafkasya
kültürlerini bir tarafa, Lelvar ve Taliş kültürlerini başka tarafa koyarak, balta­
ların şekli kadar kemer plakalorı ve seramik için de bütün bunların çağdaş Ön
Asya kültürlerine doğru yönlendiğini işaret etmektedir ( Kaukasus-luristan, Eura­
sia septentrionalis antiqua, iX, 1934, 1 07)
1
24 Bozkır Imparatorluğu
yılları). Volga ve Ural dağları arasındaki Khvalinsk grubu da yine bronz
çağında gecikmiştir. BU 'slralarda, Ta"gren'e göre 1 000 ilô 500 yılları ara­
sında Sibirya'da, Minusinsk'de, çift gözlü delikli baltaları ile bronz çağı­
nın ikinci dönemi gelişiyord u ; süsleme sanatı hôlô geometrik şekillerde
olup, şüphesiz hançer kabzası olarak işe yarayan ender hayvan figü rle­
rine de raslanmıştı �.
Rus bozkın Kimmer bronz sanatının son safhasında, Avustu rya'daki
Ha"statt ve Kafkasya demi r medeniyetleri ile i lişkide o lduğunu hatırlat­
mak gerekmektedir. N itekim Hallstatt stil i demir bıçaklar son Klmmer ka­
zılarında olduğu kadar isk it çağının ilk kazılarında da bulunmuştur7•
ıskitler
Yunan tarihçilerinin kaydettiğine göre, M.Ö. 750 ile 700 yılları ara­
sında Kimmerler, Türkistan'dan ve Batı Sibirya'dan gelen iskitler tarafın­
dan G üney Rusya bozkırlarının dışına çıkarılmışlardır. Yunanlılar tarafın­
dan iskit (Skuthoi) adıyla anılan kavim Asurlular tarafından «Ash kl!zai » ,
Persler ve Hintliler targfından da «Saka» veya «Caka» adlarıyla bilinmek­
teydi 8• Özel adlar bilimi (onomastik) nin de gösterdiği gibi iskitler iran
ırkına mensuptular.
Bunlar, «iran anavatanı» şimdiki Rus Türkistanı bozkırlarında göçe­
be olarak kalmış Kuzey Iranhlar o!up, daha Gü neyde iran düzlüğü nde yer­
leşmiş yerleşik soydaşları Medler ve Perslerin kuvvetlice h issettikleri Asur
ve Bôbil maddi medeniyetinin tesirlerinden kurtulabilmişlerdir9• ıskitler,
(6)
'
Tallgren ve Merhart'a göre Minusinsk üzerinde eserin sonundaki ekimize bkz.
Kimmerler hakkında burada sadece Tallgren'in neticelerini özetledik: .. La Pon­
tide prlı-soythique apres I'introduction des metaux .. , Eurasia S. A., II, Helsinki,
1926. Kimmerlerln göçü hakkında, Franz Hancar, .. Kaukasus-Luristan .. , E.S.A.,
iX, 1 934-47. Bu makalede, Kafkasya'nın kuzeyindeki Koban'daki hayvan sa­
natı ile Luristan'daki bronzların Vii. asırdaki Kimmer ve ıskit göçü Ile olan
bağlantısı bulunmaktadır. Aynı konuda aynı yazarın bir başka eseri: Franz
Hanea.r, aProbleme des Kaukasischen Tierstils�, Mitteil d. Anthropologishcen
Gesellschaft en Wien, Bd. LXV, 1935, s 276.
Bk. N . Makarenko, .. la civilisation des Scythes et HalistaU .. , E.S.A. V, 1930, 22.
Ahmen Pers is!mlendirmesinde şunlar<ı rastlanmaktadır:
1
Bizim esas Saka dediğimiz ve Fergana ile Kaşgar civarında oturan .. Saka
Haumavarka ..
2
Aşağı SiroDerya üzerinde Aral'a doğru bir yerlerde bulunmaları ieap eden
-Saka Tigrakhauda .. ;
3
Bizim tarihi ıskitlerimiz olan Güney Rusya'daki «Deniz-aşırı.. «Saka Ta­
radraya
Bk. W. Miller, «Die sprache der Osseten.. , Grundriss der iranischen Philologie;
Miller, Güney Rusya ıskit yazıtlarını tasnif ederken, bölgelere göre % 1 0, 20,
50 ve 60 oranlarında değişen Iran unsurları tesbit etmiştir. Diğer taraftan
Emile Benveniste, Herodol tarihinde, (IV, 5) Avesta ve Ahmen iranlılarında
rastlanılan aynı içtimai _sınıfları, yani savaşçılar, rahipler ve çiftçileri bulmak­
tadır. (Societe Asiatique, 7 n isan 1938).
.
(7)
(8)
-
-
-
•.
(9)
Bozkır Imparatorluğu!25
diğer soydaş.ları Sarmaflar gibi, Med-Pers inançlarını yavaş yavaş değiş­
tirecek olan ta rihi Zerdüşt dinine, Zerdüştlüğün yar:attığı yenili klere ya­
bancı kalmışlardır. Bu iskitlerden bize Kul-oba ve Voronej'de adetô konu­
şan portreler resmedilmiş
Grek-ıskit vazoları kalmıştır. Persepolis'teki
kardeşleri Saka'lar gibi sakall ı ' ve düzgün saçlı , kulaklarını bozkırın sert
rüzgôrından koruyan sivri uçlu külô hlı, kuzenleri Medler ve Persler gibi
bol elbisel i, iç gömlekli ve geniş pantalonludurlar. Yayın en fazla tercih
ettikleri silôh olması gibi at da -Certomlik kurganında bulunan gümüş tes­
ti üzerine resmedilmiş hôrika bozkır atı- yanlarından ayrılmayan a rkadaş­
larıdır'o. �u atlı okçuların tıpkı 1 900 yıl sonra M.S. Xi ii. ası rda aynı Rus
bozkırlarına inen Cengizoğ ullarında
olduğu gibi a raba konvoyla rından
meydana gelmiş «seyyar şehirleri» sayılmazsa «şeh irleri yoktu ». işte bu
a rabalar üzerine kadınlarını ve mücevherlerden, eyer takımı plôkaların­
dan, şüphesiz halıla rından meydana gelen servetlerini . yüklüyorlardı; bü­
tün bu eşyaların yapılması, bi r az sonra i lerde göreceğimiz « iskit sanatı­
nı» doğu racak Ve bu sanatın umumi yönlenmesini ve tarzını tesbit ede­
cektir. Böylece, M.Ö. Vii. asırdan iii. asra kadar Rus bozkırının tek hô­
kimleri olarak kalacaklard ı r.
Hôlen dilcilerin düşündüğü gibi iskitler iran halkları a rasında tasnif
edilirken -Hint-Avrupa ailesi, Hinı:iran veya Aryen grubu- hayat tarzla rı,
aynı çağlarda Cin sınırlarında, bozkı rın öteki ucu nda kaynaşmaya başlı-
3. M . Ö. VIII. asırda Kiınmer sahası
(10)
Bkz. Minns, «Scythians and Greeks , 48-49. Rostovtzelf, «Ira nian s and Greeks
in Saul Russia XXi ve XXII 'nci resimler. Iskit-Hun bozkı r atları ırkıarı ve
bunların sanatta temsili hususunda bkz. Andersson, « Hunting magic and the
animal style.. , Bulletin of the Museum of Far Eastern Anti quities, Stockholm,
No. 4, 1932, s. 259.
..
..
26 ! Bozkır Imparatorluğu
yan Tü rk-Moğol ı rkından Hun aşiretlerinin hayat tarzıyla hemen hemen
aynıydı. Aslında Bozkırdaki göçebe hayatının şartları Karadeniz'in veya
Hazar Denizi'nin kuzeyi ile Moğolistan'da hatta bu son bölgede biraz da­
ha şiddetli bir şekilde, birbirlerine benzemektedir. Fiziki tip ve dil olayla­
rı bir tarafa, Yunan tarihçilerinin bize anlattığı veya Yunan-iskit vCızoları­
nın bize gösterdiği iskiUer' in, Cinli tarihçilerin tasvir ettiği veya Cinli sa­
natka rla rın çizdiği Hunlar, Gök-Türkler ve Moğollar'a kültü r durumu ve
' umumi yaşayış tarzı bakımından benzediklerini gördüğümüzde şaşırma­
mak gerekir, Bu iki g rup a rasında birçok törenin ortak olduğunu görmek­
teyiz, bu, gerek aynı hayat tarzının iskitlere ve Hunlara aynı çözüm yol­
larını sağlamasından. ( Meseıa Hun atlı okçusunda olduğu gibi iskit atlı
okçusunda da, Akdenizl inin veya i lkel Cinlinin enta risi yerine pantolon ve
çizme ve hatta üzengininll kullanılması). gerekse isk it toplul u kları ve Hun
topluluklarının aynı kültür sahası ile olan coğrafi temaslarının aynı uy­
gulamaları vermesindendi r (meseıa, Ön Asya'da ve Cin'de Ur ve Ngan­
yang mezarlarından beri çok uzun zaman önce kaybolmuş cenaze töre­
nine ait kurbanların Türk-Moğollarda olduğu gibi iskitlerde de daha uzun
süre devam etmesi) '2.
Böylece, M.Ö. 750 ile 700 yılları a rasında iskitler (veya hiç olmazsa
ıskit-Saka kavimlerinin bir kısmı, çünkü Saka'ların büyük kısmının Tanrı
Dağları çevresinde, Fergana ve Kaşgor'da kaldıkla rı malumdur) Tu rgay
bölgesinden ve U ral nehrinden geçerek Güney Rusya'ya gelmişler ve ora­
daki Kimmerleri kovmuşlardır'3. Bunun üzerine Kimmerlerin bir kısmının,
(1 1 ) üzengi meselesi en önemli meselelerden biridir, Üzenginin icadı Kuzeyin gö­
çebelerine uzun süre yerleşik süvarilere nazaran bir üstünlük sağlamıştır. Çer­
tomlik'te bulunan meşhur Yunan-iskit vazosu bize daha o zaman «kolan ka­
yışından çıkan halka şeklinde bir üzenginin» varlığını göstermektedir. (W. W,
Arendt, Sur I'apparition de I'�trier chez les Scythes, Eurasia S. A., iX, 1 934 , s.
208), Arendt, bugün Moskova Müzesinde' bulunan Nova Aleksand rovka yakın­
larındaki Kozel kurganından çıkarılan malzemenin tetkikinin de bunu doğru la­
dığını kaydetmektedi r. Aynı şekilde Hunlarda üzengi M. Ö, ı ırüncü asırdan
beri bilinmektedir. Buna mukabil Han dönemi Çin kabartmalarında izine bile
raslanmamaktadır. üzengiye Oyrotin (Altay) eyerlerinde de raslanmaktadır
(M. Ö. I'inci asır). Batıda ne Yunanlılar, ne de Romalılar üzengiyi bilmektey­
diler, onu VI'ncl asırda Avarların yaygınlaştırdığı sanılmaktadır.
(12) iskiUerdeki cenaze törenleri için bkz, Herodot Tarihi, iV, 71 (ölüye şeref sağ­
lamak üzere kolların, alnın ve burnun boydan boya yarılması, cesedin etra­
fına hizmetkarlarının ve atlarının kurban edilerek gömülmesi). Orta Asıa Hun­
ları için Chavannes tarafından özetlenen «Ts'ien-Han şu», ..Memoires de
Se-ma Ts'ien " , I, s. LXV, Nihayet Vl'ncl asır Türkleri için Stanlslas Julien'in
«Documents sur T'ou-K'iou.. Journal Asiatique, 1 864, 332: ,«Göz yaşları ile
birlikte ,kanın da aktığını göstermek için yüzün bıçakla kesilmesi .. .
( 1 3) Herodol'a göre (IV, 3) iskillerin Avrupa'ya doğru göçü Doğu'dan veya daha
doğrusu Kuzey-doğu'dan gelen başka kaVimlerin baskısı neticesinde olmuş­
tur; iskiller, kendilerini iten Arimasp'ların zorladığı isedonlar tarafından göçe
zorlanmışlardır. Herodol'un tarifine göre isedonların Fin-ugur olmaları muh­
temeldir. Klasik çağ için Benveniste tarafından Ural taraflarında, meseıa Eka-
Bozkır Imparatorlüğu l 27
terinenburg'da aranmışlardır, Daha doğuda, Irtiş ve Yenisey'de yerleşmiş ol­
maları gereken Arimasp'lar, iskiııer gibi i ran kavimlerinden geliyorlard ı : Ben­
veniste'in ..Ariamaspa.. (aııarın dostu) adının menşei hakkındaki iddiaları bunu
doğrulamaktadır, Aral gölünün G üney-doğu kıyıla rındaki Masaget'lere gelince,
Herodo: onları iskit kavmi olarak görmekte ve .. Masiyagata.. olan adları da
Iranca .. avcılar.. anlamına gelmektedir (I, 201) (J, Marquart, .. Skizzen zur
geschichııichen Völkerkunde von M itlelasien�, Festschrift Friedrich Hirth, 1 920,
292). Bazı yazarlar mesela Dion Cassius ve Arrien gibi, Masaget'lerde Alan'
ların Sarma! kavminin atalarını görmektedirler. Göçebe Iskillerin (gerçek is­
killer) şüphesiz vergi kaldırdıkları �çiftçi ıskitler.. hakkında bkz. Sçerbakivski,
zur Agathyrsenfrage, Eurasia S. A., iX, 1 934, 208.
281 Bozkır
Imparatorluğu
o sıralar Trakiario akraba halkların otuı duğu Macaristan'a kaçmak zorun­
da kaldığı sanılma ktadı r; işte bu kaçakların Szilagy yakınla rındaki Mihaeni
ve Heves yakınlarındaki Fokuru ve hattô Gal içya'daki Mihalkova « hazi­
nelerini» gömmüş olmalcrı gerekmektedir. Kimmerlerin geri kalanı Trak·
ya yolu (Strabon'a göre) veya Azerbaycan yolu ile ( Herodol'a göre) Ana­
dolu'ya göçmüşler, Frigya'da (M.Ö. 720). sonra Kapadokya ve Kilikya'da
(650) dolaşmışlar ve nihayet Doğu Karadeniz'e gelmişlerdir (630). iskitler'
in bir kısmı bunların peşine düşmüş (720-700'den itibaren), fakat, Hero·
dol'un anlattığına göre, yollarmı şaşıra rak Derbend'de Kafkasya'yı aş­
mışla r · ve kıralları işpakay' lI1 başarısızlıkla biten saldırısı ile Asur impa­
ratorluğu ile temas etmişlerdir (678'e doğru). Da ha ku rnaz olan bir baş­
ka iskit h ükümdarı Bartatuva, kendileriyle aynı düşmana sahip olan ve
impa ratorluğun sın:rlarını Kilikya ve Kapadokya'da tehdit eden Kimmer­
lere karşı Asurlulara yaklaşmıştır. Asu ı- siyaseti ile hemfiki r olan bir is­
kit ord usu Doğu Karadeniz'de a rta kalan son Kimmerleri ezmek için ha­
rekete geçmiştir (638'e doğru ). On yıl sonra, Hemdot tarafından Madyes
Med'ler tarafından iŞgôl edilen
olarak adlandırılan Bertatuva'nın oğlu,
Asurlulann yardımına koşmuş ve Medya'yı boyunduruğu altına almıştır
(628'e doğru ) ; fakat Med'ler aya klanmakta gecikmemişlerdir; önderleri
Kiaksar, iskit ileri gelenlerini katıetmiş ve a rta kalan iskitler Kafkasya
yolu ile Güney Rusya'ya kaçmışlordır. O rada, en fazla di kkati çeken sô­
dece birkaç ıskit istilô menkıbesi Ön Asya'yı yetmiş yıl boyunca dehşete
düşürmeye yetmiştir. Hint-Avrupalı büyü k göçebeler bütün bu zaman bo­
yunca eski dünyaya korku salmışlardır. Atlıları yağma uğruna Kapadok­
ya'dan Medya'ya, Kafkasya'dan
Su riye'ye durmadan at koşturuyo rdu.
Yankısı ısrail peygamberlerinde bile görü!en kavimlerin bu geniş kaynaş­
masının, Güney'in eski meden iyetlerinin ortasında Kuzey bozkırı göçebe­
lerinin ilk pat!aması olarok, yaklaşık 'yirmi asır 'boyunca yenilendiğini gö­
receğiz.
Persler, Asurlulann, Bôbill ilerin ve Medlerin Ön Asyo 'daki hôkimiyet­
lerine son verdikten sonra yerleşik i ran'ı dış i ran'ın yeni seferlerinden
korumak işiyle meşgul oldular. Herodol'a göre, Büyük Ki rus son seferini
Masagetıere, yani Hiyve'nin doğusundaki Iskitlere karşı yapmıştır (529).
Y ine Büyük Dô rô ( Da rius) ilk büyük seferini de Avrupa ıskitlerine karşı
tertiplemiştir (51 4-51 2). Trakya ve şimdiki Besarabya yol u ile bozkıra g i r­
miş, göçebelerin her zamanki taktiği ile ıskitler önünde geri çeki lerek onu .
ıssız yerlere sürü klemişlerdir. Zamanında geri dönmek bilgeliğini göster­
mesini bilmiştir.- Herodot bu «Rusya seferini» Imparatorun bir cılgınlığı
olarak göstermek meylindedir. Aslında bu, Ahemenid'ler için oldukça ta­
bii bir siyasi düşünceyi gerçekleştirme isteği idi: düşü nceleri dış iran'ı
Persleştirmek, i ran birliğini kurmaktı. Teşebbüs boşa çıkıp ıskitler Pers­
l ileşti rilmekten kurtulunca Güney Rusya'da daha üç yüzyıl boyunca tek
hôkim olarak kaldılar. Dôrô'nın seferinin en önemli neticesi Ön Asya'yı
keSin şekilde göcebe akınıarındon kurtarmak olmuşturu.
(14) i skit
tarihinin devam' üzerinde, özellikle Yunan dünyasına yaptığı etki üzerin­
de bkz. Max Ebert, «Süd-Russland in Allerthum, Leipzig 1 921.
Boz� r imparatorluğul29
iskit sanatı üzerinde yapılan kazılar (daha ilerde yine temas edece­
ğiz) Tallgren Ile birlikte Rusya'daki ıskit istiıasının kaydettiği gelişmeleri
gözlememize yardımcı olacaktırIs. Başlangıçta, 700 ila 550 arasında, ıs­
kit kültür merkezi Güney-doğu bozkırlarında, Kuban'a ve Taman yarı­
madasına doğru toparlanmıştı. Martonaşa ve Melgunov kazılarının ispat
ettiği gibi, şüpheSiZ iskitler güney U krayna'da, aşağı Dniyepr ve aşağı
Bug arasında da, dağlıJık bir şekilde olmakla birl ikte hakimiyet kurmuş­
lardı. Tallgren'e göre, ancak 550 ila 450 Yilları arasında ıskit kültürü şim­
diki Ukrayna'da gelişeb! ımiş ve aşağı Dniyepr'de, Certomlik, Aleksandro­
pol, Solokha, Denev, vs. kurganlarının gösterdiği gibi 350-250 yıllarında
zirvesine çıkabilmişti r. i skit yayılmasının batıda erişebiidiği en kuzey uç,
kuzeydeki ormanıık bozkırların sınırı, Voronei yö,.esi olmuştur.
Kuzey-doğuya doğru ıskit yayılmusı Volga boyunca yukarı çıkarak
Saratov bölgeSine erişmiştir; o bölgede önemli kazılar yapılmış ve Tallg­
ren Savromat adını verdiği bir iskit boyunun orada yerleşmiş olduğunu
belirtmiştir. Bu arada ıskit/erin Güney Rusya'da, Tra i<-Frig asıllı bir Kim­
mer aristokrasisinin yerine gececek tir aristokrasiyi asla yoratamamış
olması muhtemeldir. Benveniste, Herodona (iV, 5-10) saf Iran asıl lı özel
isimler bilimi ionomastik) ni ortaya koyan iskit menşeli bilgilerin yanın­
da, Trak-Frik onomastiğ'ini ortaya koyan Yunan menşeli bi!gilere de ras­
ladığını acıklamaktadırl". Dil biliminden arta kalanlar arkeoloji k kalıntıla­
rı doğrulamaktadır. Tallgren şöyie yazmaktadır: <dskitli k ve Yunanlılık sağ­
lamlaşırken bile, HallstaU tipi Kimmer bronz kültürü Ukrayna'da bir köy­
lü kü ltürü olara k yaşamaya devam etmekteydi� 1 7 , Nihayet iskit bölgesinin
kuzeyinde, Herodot tarafından Melanklen ve isedon olarak adlandırı lail
ve Fin-Ugur ırkından olması gereken ıskit olmıyan başka kavimler yaşı ­
yordu. Tallgren Androfaj diye adlandırılan kavmin Cernigov'un kuzeyinde
ve Melanklen'lerin de Voronej'in kuzeyinde yerleş miş olduğunu iddia et­
mektedir. Bu iki kavmi n Dara'nın isti fasın! geri pÜSkürtmek için iakitlerle
birleştlğini biliyoruz. isedonlara gelince Ben'v'eniste onları Ekatari nenbu rg
taraflarında Urol'larda aramaktadır. Tal lgren'in Androfaj'lara ve Melank­
len'lere yani iskitler'in Fin-Ugur komş:.ı lanna, kalıntıları Desna ve Oka'da
bulunan Mordov kültürünü izafe ettiğini de iıave edeli m 18.
_
ıskit Sanatı
VI l .ci asırdaki Kafkasya'ya. Anadolu'ya, Medya'ya ve Asur impara­
torluğu'na yapılan büyük ıskit a kınıarı sadece siyasi tarihi ilgilendirme­
mektedir. ittifak halinde, federasyon halinde oldukları Asu r d ünyası ile i l k
(15) Tallgren, "Sur I'origine des antiquites dites mcrdviennes .. , E . S. A., X i , 1 937,
123. Bkı. K. Sehetold, "Skytisehe Tierslil in Süd-Russland, 8.g.e., XII, 1 936.
(16) E m i l e Benveniste, Communieation a la Soei/lte Asiatique, 7 nisan 1936.
(17) Tallgren, a.g.e., 126.
(18) A.g.e., 127.
3oi Bozkır imparatorluğu
iskit teması bir asır boyunca sü rmüş olup kanaatimizce Bozkı r Sanatını
tetkik edecek'lerin üzerinde durmaları gereken son derece önemli bir
olaydır. Önce, Vii ci asırda Ön Asya'ya yaptıkları akınlar sırasında iskit­
Ierin bronz çağını bırakarak demi r çağına geçmiş olmaları çok muhte­
meldi r. Bu arada hemen şunu i lôve etmekte yarar vardır: iskit sanatının
başlangıcı, Kelt-Tuna bölgesindeki Hallstatt demi r tekniğinden de etkilen­
mekten kurtulmamıştı r ( Hallstatt 1 000 veya 900 ilô 500 veya 450 yılları
a rasında, iskit 700 ilô 200 yılları arasında) 19. Fakat, esasında VII ci asırda­
ki kavimlerin kaynaşması Kafkasya ve Med ülkesinde -yani Luristan'da­
iskitlerin sıkı i l işkiler ku rmasını sağlamıştır.
Viyana'lı meslekdaşı F. W. König ile hemfikir olan ' Franz Hancar,
Kafkasya'da Kuban'da bulunan bronzların büyük kısmının, Luristan bronz­
larının bi r kısmının VII .ci asra ait olduğunu öne sürmektedi r. F. Hancar
için Koban bronzları ile Luristan bronzlarının önemli kısmı Kimmerlere
aittir20• Kesin olan bir şey vardır, o da, aynı bölgelerde o çağlarda at koş-o
turan Kimmer ve iskit istilôcılarının iskit sanatı başlangıcındaki karşılık­
lı i lişkileridir. Diğer taraftan, Asur-Bôbil Mezopotamya'sının iskit sanatı­
nın i l k eserleri ü zerinde yarattı kları doğrudan etkinin inkôr edi lemiyen bir
deliline sah ibi�: gerçekci bir tarzda i şlenmiş, Asu r hayvan sanatından il­
ham aldığı bell i olan, ama süsleme usulü ile özel ıskit sanatının izlerini
taşıyan, hayat ağacı çevreSinde dikilmiş iki dağ keçisini temsil eden es­
ki Asu r- Bôbil tema'sı ile Kuban'da bulunan Vi. asır Kelermes altın ve de­
mir baltası.
Bu hareket noktasından giderek bütü n iskit hayvan sanatının Asu r
(veya Yunan) natü ra l izminin süsleme gayeSine döndürülmesiyle meyda­
na geldiğini görmüş oluruz. Bu sanat, Kostromskay� mezarında bulunan
altından geyik heykelleri ve tahta oyrr,acılığının helezon stilini almasıyla
kesin tarzını bulmuş gibidir. Böylece Bozkır estetiği asırlar boyunca Gü­
ney Rusya'ya yerleşecek ve Doğu'ya doğru Moğolistan ve Cin'e kadar ge­
lişmesini izleyebileceğimiz çok kesin temayüllere sahip olacaktır. Başlan­
g ıçtan beri i ki akım kendisini göstermişti r: şüphesiz bir taraftan Asur­
Aharnenid, diğer taraftan Hellen kaynaklarının devir devir sağladıkları
. katkılarla gelişen natüralist akım ve daha önce bel i rttiğimiz gibi bu akı­
mı tamamen süsleme amaçlarına göre eğen, şekl ini değiştiren ve yolun­
dan saptıran süslemeci (dekoratif) akım21• Atları ehlileştiren ve avcılık
yapan bu kavmi n hiç bir zaman gözden uzak tutmadığı hayvan real izmi
süsleme stil ierinin desteği ve bahanesinden başka bir şey olmıyacaktır.
(19) Bkz. N. Makarenko, «La civilisation des Scythes et Halistat!, E. S. A., V,
1 930, 22.
(20) F. Hancar, .. Gürtelschliessen aus dem Kaukasus .. E .SA, V I I , 1 931 , 146, ve
yine .. Kaukasus-Luristan .. , a.g.e., iX, 1 934, 47.
(21) Rostovtzeff'in «Animal style in South Russia and China .. , 1 929 eserinde tipik
resimler mevcuttur. Rostovtzeff, .. Le centre de l'Asie, la Russie, la Chine et
le style animal .. , Seminarium Kondakovianum, Prag, 1 929. G. Sorovka, "Skythian
art , New-York, 1 928.
,
..
Bozkır Imparatorluğu ! 31
ister Batıda iskit-Sarmat, isters� Do d uda Hunlar olsun böyle bir te­
mayül göçebe hayatının şartlarıyla bile rahatlıkla açıklanabil i r. Ne sabit
yerleşme merkezlerine, ne de rahat evlere sahip o lon bu kavimler Için,
reol ist bir sanat gerektiren heykeltraşlı k, kabartmo sanatı ve resim ta­
mamen yabancı kalmıştır.
Bütü n lüksleri elbise ve kuyumculuk, techizat veya koşum takımı
parçaları yapımından ibaretti. Halbuki, kemer kopçası ve takası, kılıç tas­
ması, eyer için halkalar, a raba süsleri, her tü rlü bayrak direği , pek tabii
Noyin-Ula'daki halılar gibi bütün bu eşyalar sanki a rzu edilmişçesine be­
l i rli bir stil e hattô arma sanatına doğru meyletmiştir. Daha önce de söy­
lediğimiz gibi, ister iski tl er gibi iran ırkından olsun, isterse Hunlar gibi
Türk ı rkından olsun Kuzey göçebeleri. geyik veya yaban eşeği sü rü lerini
sı kıştırmak, ıssız bucaksız çayırla rda ceylônları kovalıyon kurtla rın hare­
ketlerini gözlernek şeklinde bütün hayatlarını at üstünde, o bozkı r haya­
tında geçiriyorlardı. Lüks ola rak saydı kları şeylerin özel karakteri olduğu
kadar hayat tarzlarından dolayı Asur-Bôbil'den a rma sanatı temaları ve
stil leştirilmiş hayvan mücadeleleri derslerinden başka bir şey almamış ol­
maları pek tabiidir. Nihayet, J . G. Andersson'un işaret ettiği g ibi bu hay­
van figürlerinin bozkır avcılarında kesin bir şekilde sihri bi r a rzu yarat­
mış olması gerekmektedir22•
Sôdece konu bakımından iskit, fakat, gerek Kırım'daki Yunan kolo­
nileri için, gerekse Bozkır h ü kümdarları için çalışan Yunan sanatkôrları­
nın eserleri olan Yunan-iskit kuyumcul u k pa rçaları bir tarafa bırakılırsa,
iskit sanatında, sırf süsleme amacına dönük sistemli bir geometri içinde
hayvan şeki l leriyle karşılaşmaktayız. Schefold:a göre M . Ö. V ci asra ait
Kostromskaya sanatında, aynı çağda El izavetovskaya'da, 450-350 yılla rı­
na ait Kırım'daki Kul-oba'da, M.S. 1 . asra ait Sarmat çağını temsil eden
ve Batı Sibirya'dan gelen Del i Petro'nun hazinesinde, M ilôdın i l k yıl larına
ait Baykal civarındaki Verkhne-udinsk'de bul unan Hun sanatının eserle­
rinde geyiklerin boynuzları, atların yeleleri, hattô kedi cinsi hayvanların
pençe tırnakları, bôzen hayva nların boyunun iki misline varan halkalar ve
helezonlar hôlinde gelişmişti. Atın üst dudağı helezon şeklinde dönüyor­
du. Batı-Si birya iskit-Sarmat sanatında ve aynı eğilimde Ordos Hunları­
nın geliştirdiği sanatto hayvan şekillerinin stilleşmesi bôzen o kadar mü­
kemmel oluyor, o kadar birbirleri içine gi riyor ve karışıyor ki, geyik, aı.
ayı veya kaplan başlarında muhafaza edilen rea lizme rağmen hayvanı
a rkadaki dekordan ayırdetmek için bir hayli zahmet sarfetmek gerekiyor­
du. Hayvanların boynuzları ve kuyrukları ağaç yaprakları şeklinde son bu-
(22) Andersson, ..Hunting magie in the animal sıyle», Bulletin ot the Museum of
Far Eastern Antiquites, Stockholm, No. 4, 1932: Aynı çalışmada 259'uneu
sayfada ve davamında Ordos bronzları üzerine resmedilmiş tipler ile at cinsi,
geyik cinsi, vS.nin tasnifleri görülebilir. Bozkır sanatında süslema. motirıeri­
nin sihri menşei hakkında bkz. O. Janse, .. Le eheval eornu et la boule ma­
gique, .. Ipek, 1 935, i, s . 66 ve Potapott, «Caneaptians totemiques des Altaiens»,
R.A.A., 1937, 208.
32 l Sozkır ' imparatorluğu
l uyor veya çeşitli kuş şekillerine dönüşüyor23, hayvan rea ıizmi kendisin­
den doğan süsleme içinde bozuluyor ve kayboluyordu.
Böylece Bozkır sanatı yerleşik komşu toplulukların sanatı ile, ıskit
sanatı Asur-Ahemenid sanatı, Hun sanatı, Cin sanatı i le, av sahneleri ve
hayvan mücadeleleri gibi en fazla birbirlerine yakınlaştı klan d u rumlarda
bile zıtlaşıyorlardı. Bir tarafta Asu rl ulann ve Ahemenidlerin hayvan şekil­
lerindeki klôsik tarzları, diğer tarafta Bozkır sanatının kuşatmaları, çevir­
meleri, burmaları kadar birbirine zıt bir şey olamaz. Asu rlular ve Aheme · nidler gibi Han'ların Cin 'inde de, basit ve havadôr bir dekorun içinde bir­
birlerini kovalıyon veya tehdit eden hayvanlara raslanmaktadır. iskit veya
Hun, Bozkır sanatkôrları, çoğunlukla ormanlardaki sarmaşıklar gibi, ölü­
müne birbirleriyle mücadeleye girmiş hayvanları temsil ediyorlardı. Uzuv­
ların ezilmesi, yırtıcı hayvanların, a kbabaların veya ayııarın pençelerinde
kıvranan geyikler ve atlar d ra matik sanatın hoşlandığı konulardı. Burada,
yerleşik topluluklar sanatında görülen kovalamacalar, koşan hayvanlar
yer almıyordu. Coğunlukla kurbanın da cellôdını ölüme sü rüklediği izleni­
mini bırakan sabırlı ve metodlu boğazlama sahneleri va rdı', Buna karşı lık,
bu «ağırlığQ» rağmen bir iç dinamizm de h issed ilmektedir.
Bozkır sanatının çeşitli bileşenleri ve eği l imleri Odessa'dan Mançur­
ya ve Sarı Nehir'e kadar uzanan muazzam sahada eşit ol mıyan bir şekil­
de dağılmıştır. Yuka rı Volga ormanıık bölgesine doğru ilerliyen bozkır Is·
kit sanatı, şü phesiz Fin-Ugu r menşeli olan,_ Kazan civarındaki Ananina
medeniyetini etki lemiştir (M.Ö. 600-?OO yılları); bu medeniyete ait mezar­
larda her zamanki bronz baltalar ve hançerler ile, iskit izleri taşıyan, an­
cak oldukça basitleşti ri lmiş ve fa kir bir çerçeve içinde birbirine girmiş
hayvan temaları bulunmuştur. Buna rağmen, Tallgren'in işaret ettiği üze­
re, iskit hayvan süslemesi Ananimo'da ancak kısmen ku l lanılmış ve süs­
lemelerin fonu geometri k motiflere dayanmakta devam etmişti r". Orta Si­
birya'da, M inusinsk'de bu duru m pek öyfe değildir. Altay'ın bu öneml i me­
talüri i k merkezinde tam bronz çağı ' (VI -III cü asırlar) yine sırf geometrik
süslemeli delikli baltalar vermekte devam ediyordu (meselô Krasnoyarsk'
daki «acılı» süsleme). fakat, diğer bölgelerdeki karışıklık ile zıt bir durum
yaratan ve Borovka'nın Bozkır sanatının topografik ve k ronolo i i k menşe­
ini a rayacağı aynı çağ bronzlarında hayvan şekil lerinin stilierinde bir ba­
sitleşme ve sadeli k görü lmektedir. Böylece ortaya çıkan meselenin öne­
mi anlaşılmaktadır. Karadeniz ile Peçili Körfezi'nin o rtasında bulunan Mi­
nusinsk'deki Bozkır sanatı, güney-batıda iSkitierde, Asur-Ahemenid tesi­
ri, güney-doğuda Hunlarda, Cin tesiri ile zeng inleşecek olan, önceleri hay- _
van temaları bakımından basit ve fakir, Altay demi rcilerinin çekiçleri ile
gelişti rilmiş bir sanat mıdır ( Borovka'nın savı)? Veya tam tersine, Minu­
sinsk'deki hayvan şekillerinin fakirfiği iskit sanatı nın tıpkı ormanıık böl -
(23) Sk. Josef Zykan, «Der Tierzauber." Artibus Asie, V, 1935, 202.
(24) Tallgren, «Sur I'origina des antiquites dites mordviennes», Eurasia Septentrio­
nalis Antique, Xi, Hefsinki, 1937, 133.
Bozkır Imparatorluğu l 33
gelere ilerlerken Ananino'da olduğu gibi, Sibirya ormanıarına doğru iler­
lerken fakirleşmesinden mi ileri gelmektedi r ( Rostovtzeff'in savı ) ? Bu du­
rumda Ananino ile M i nusinsk, Rus bozkınnın zayıflamış bir yankısından
başka bir şey olamaz.
Zaten, başlangıcta, yani VU -vı Ci asırlardan itibaren Güney Rusya'da
dahi hayvan şekilleri stilleşmesinde yeterince sôdelik göründüğünü ilôv�
etmek gerekir; bunu özelli kle, Kuban'daki Yedi-Ka rdeş, Kelermes, Ulski ve
Kostromskaya, Kiev civarındaki Cigirin, Kırım'da Kere ve Kul-oba, (V.-IV.
asırlar) kurganlarında cıkan bronzlarda görmekteyiz. Melitopol yakınların­
daki Solokha'da oldu�u gibi, iskit temalarının üzerindeki zarif Yunan ku­
yumculuğunun yanında hayvan şekillerinin birbirlerine girmesini, karak­
teristik dallanmaları ve aşırı yüklemeleri gördü kten sonra V -IV cü asırlar­
da stil leşmeni n gitgida karmaşık bir hôle geldiğini sanmaktayız; oymaiı
bronz üzerindeki clceklenmeler ve dallanmalar ila aynı durumu Aıak De­
nizi yakınındaki Elizavetovskaya'da görmekteyiz. ( Kitabın sonundaki re­
simlere bkz. )
Sannatlar
ve
Batı Sibirya
M.Ö. LV cü yüzyıla ait, U ral dağları tarafında, Orenburg vilôyetinde
Prokhorovka'da, mızrak depoları ile tanınmış mahalli bir kültü re rasIan­
mıştır. Mızrak Sarmatlara has bir silôh olduğundan Rostovtzeff'e göre,
Prokhorovka mezarları bu kavmi n Avrupa Rusya'sında i l k görü nüşüdü r2s•
Her ne ise, M .Ö. l U cü yüzyılda iskitlerle aynı ırka mensup, onlar gibi Ku­
zeyli göcebe lranlılar olan ve o zamana kadar Aral Denizi'nın kuzeyinde
oturan Sarmatlar Volga'yı aşmışlar ve iskitler'i Kırı m'a doğru iterek Rus
bozkınnı istilô etmişlerdj2'. Polybe (XXV, 1) ilk defa M. Ö. 1 79 yılında on­
lardan bir güC olarak bahsetmiştir. Hem göcebe, hem de aynı soya men­
sup kavimler olmalarına ra�men21 yeni gelenler eskilere nazaran hemen
bir farklılık gösteriyorlardı . Daha önce gördüğü müz gibi /skitler külôhIı,
geni� elbiseli, Yunan kültü rü ile cilôlı olan ve değişik stilieri boyunca na-
(25) Buna rağmen M. O. V. asırda Herodot (IV, 1 1 6), iskit dilini kO'TIuşan ıskitler
ile Amazonların melezi olan ve Don nehriniA denize döküldüğü yerin doğu­
sunda yaşıyan .. Savromat"lıırdan bahsetmektedir. Acaba bunlar henüz Hazar
Denizi'nin kuzeyinde göçebe hayatı süren esas Sarmat kütlelerinin, göçmeye
başlıyan ıskitleri takip eden öncüleri olabilir mi? (Bkz. Max Ebert, «Süd-Russ­
land im Alterthum .. , 339-340). Ancak Rostovtzeff, Yunanlıların Savromatlarda
müşahede ettikleri ana-erkilliğin Sarmallarda izine bile rasıanmadığını işaret
etmektedir. Bu iki kavmin birbirleriyle hiç ilgisi olmadığını düşünmektedir
(Iranians and Greeks, 1 1 3).
(26) Iskitlerin o sıralarda, bir tarafta Asya'dan gelen Sarmallar, diğer tarafta, Ma­
caristan ve Romanya'da bir imparatorluk kurmakla meşgul, Trak-Frigya ırkın­
dan Cet'lerin (Dak'ların ataları) arasında sıkışmış olmaları gerekmektedir.
(27) Strabon, X i 'inci kitap, II. bahis.
341 Bozkır imparatoriuğu
türalist heykeltraşçılığın izlerini daima taşıyan bir hayvan sanatına sahip
oklu süvariler olara k kendilerini gösteriyorlardı. Sarmatlar ise esas ola­
rak konik külôh ve zırh etekliği glymekte olan mızraklı süvarilerdi. Teme­
l inde yine hayvanlara dayanan sanatları geometrik stilleşme ve süsleme
açısından ıskit sanatına nazaran daha ısrarlı bir zevke sahiptir; maden
içinde çok renkli emaye kakmalara karşı da özel bir merak duymaktadır;
kısacası, Yunan-Roma heykeltraşlığı nda stilleşmiş çiçek süslemesine kar­
Şı aşırı bir «Doğulu» tepkiyi ortaya koymaktadır. Bu sanat, Sarmatlar ta­
rafından Gotlara ve onlar tarafından da bütün «Völkerwanderung» Ger­
menlerine a ktarılacak ve Avrupa'da bizim Ön Orta-Cağ sanatımızın gö­
rünmesine sebep olacaktır.
ıskit sanatının M . Ö. i i i . yüzyılda Sa rmat sanatına geçişi E katerinos­
lav yakınlarındaki AleksandrapoJ'daki büyük buluntular sôyesinde anlaşıl­
mıştır. Sarmat sanatının, M.Ö. III cü ve ii ci yüzyıllarda Güney Rusya'da .
yerleşmesini Kuban'daki Buerova Mogila, Akhtanizova, Anapa, Stavropol,
Kazinskoye ve Kurdzhips mücevherleri i le bir atı parçalıyan bir a kbabayı .
gösteren Maykop emayeli gümüş kuşağı göstermektedir. Aynı stil bir son­
raki çağ Sarmat plôkaları üzerinde de görülmektedir; bunlar Don nehri­
nin ağzında Taganrog ve Fedulovo'da, Kuban nehrinin ağzında Siverska­
ya'da ( M.Ö. i i ci ve i ci yüzyılla r) ve Azak yakınlarında Novoçerkask'da,
, yi ne Kuban'da Üst Labinskaya'da, Zubov'da ve Armavir'de bulunmuştur2e•
Bu g ruba, özellikle Maykop kuşağının plôkasına, bugün « Deli Petro'
nun Hazinesi »ni teşkil eden ve a kbabalar ile otlar, kaplanlar ile atlar, a k­
babalar ile yak'lar, kartallar ile kaplanlar, vS.nin kavgalarını çok stilieş­
'
miş ve dallanmış bir tarzda gösteren Batı Sibirya altın ve gümüş plô kala­
rı bağlanmaktadır. !;lütün bu Sibirya plôkaları Borovka tarafından oldukça
eski bir tarihe ( M.Ö. III cü ve ii ci ası rlar) mal edilmişse de bunların Mer­
hert'in dediği gibi M.Ö. i ci asra, yahut daha doğrusu Rostovtzeff'in ileri
sürdüğü gibi M.S. i. ci asra ait olmaları gerekir29•
Sovyet a raştırmacılarının son olara k yaptıkları çalışmalarda Minu­
sinsk yakınlarında Oglakti'de buldukları o çağa ait insan kafatasıarı Türk-
(28) Etnik bakımdan şüphesiz Fin-Ugur bölgesi olan bir sahada bulunan karak­
teristik Sarmat bronzlarına misal olarak Güney Ural'ların Batısında Uta'dakiler
va Uta ile Perm arasında Ekaterinovka hazinesindekiler sayılabilir
(Tallgren'a
'
göre bunlar M.O. 300 ilA 100 yılları arasına aittir) (Tallgren, .. Etudes sur la
Russie orientale durant ancien I'iige du fer", E.S.A., V i i , 1 932, 7). Yine, Perm'in
kuzey-doğusunda Gliadenovo'da bulunan ve Tallgren'e göre MilAd 'ın başla­
rında olan .. birbirine sarılmış hayvan .. ıı plAkaların da Sarmat havasında olduOu
sanılmaktadır. Deli Petro'nun Batı Sibirya'da bulunan hazinesine gelince, ora­
daki pliikaların iskit sanatı ile Sarmat sanatı arasındki geçiş dönemine ait
olduğu ileri sürülmektedir. Buna rağmen tarih itibariyle Sarmat çaOında olduk­
ları kesindir. Bk. Joachim Werner, «Zur Stellung der Ordosbronzen», E.S.A.,
iX, 1934, 260.
(29) Rostovlzeff'in «Iranians and Greeks» adlı eserindeki roprodüksiyonlar; Bo­
rovka, «Skythian Art», s. 46-48; ve eserin sonundaki 7-8'inci şekillerimiz.
Bozkır imparatorluğu l 35
Moğol unsu rundan ziyôde iskitler, Sarmatlar ve Sakalar ile i rtibatlı H int­
Avrupa topluluklarına ait olduğundan daha batıda bulunan Batı Sibirya
kuyumculuk plôkalarının Sa rmat toplulu klarına ait olması daha büyük ih­
timal kazanmaktadır (Bkz. Tallgren, «Oglakty» , E . S.A. 1 937, 7 1 ) .
,
Altay ıık Türk Kültürleri
Vukarı Venisey üzeri ndeki Minusinsk metalüri i merkezi V ci asrın baş­
,
larından itibaren yeni bir faaliyete sahne olm uştulO. Ta llgren e göre işte
o zamanlar, Merhart'ın «tam bronz» çağı dediği III cü bronz çağına isabet
eden dönemde (M.Ö. 500-300 veya 200 yılları) taştan di kdörtgen muha­
fazalar içinde çukurlu mezarlar ortaya çıkmaktadır. Bu dönem özell ikle
yatan, ayakta duran, arkasına bakan ve yine Tallgren'e göre Gü ney Rus­
ya'dan gelen kıvrılmış geyik motifleri başta olmak üzere hayvan motifle­
rinin zenginliği ile di k kati çekmekted i r.
500 ile 300 yıl ları arasında i l k Sibi rya bronz hançer ve bıçakları ü re­
timi meydana gelmiş olup bunlar M inusi nsk'den itibaren bir tarafta Hun
çağı Ordos'una, diğer tarafta Büyük Isti lôlar Macaristan'ına yayılacaklar­
dır. ince, hafifçe eğik, kabzası çoğunlukla irice işlenmiş geyik kafası ila
biten Minusinsk ve Tagarskoye bıçakları Hun çağı Ordos'una kada[ bü­
tün Moğolistan'a yayılmıştır. M.Ö. 300-200 yıllarında demir çağı Minu­
sinsk'de, kısmen bronz, kısmen demi r mızraklı baltalar ve büyük toplu
mezarlar ile en ihtişamlı çağ ını yaşamıştır. Diğer taraftan Mi nusinsk bi­
ze, Merhart'a göre M.Ö. ii -I . ci asırlara ait. boynuzlaşan boğalar veya dö­
vüşen atları gösteren bronzdan süsleme plôkaları vermiştir; bütün bu
plôkalarda hayvanların kulakları,
ayakla rı, kuyrukları, adaleleri, kılları
«yonca yaprağı» şekli nde işlenmiş olup bu işleme tarzı kesin şekilde Gü­
ney Rusya ve Batı Sibirya Sarmat sanatının bağlantısını o rtaya koymak­
tadır; yine bu tarzın, bir çok a rkeOlog un düşündüğü gibi, Minusinsk'den
Ordos Hun sanatına a ktarıldığı da sanıl maktadır.
Mi nusinsk Sayansk dağlarının kuzey eteklerinde yer almaktadır. Bü­
yü k Altay'ların kuzey eteklerinde, daha gü ney-batıda, Ob ve Khatu n ne­
h i rlerinin kayna kları ya kınındaki Pasırık'da Griaznov'un ekibi 1 929 yılın­
da M.Ö. 1 00 yıl ına ait « ren geyiği şeklinde» maskelenmiş at cesetleri I le
dolu mezarları ortaya çı karmıştırJ1 (bu durum, ren geyiği yerine atı kul­
lanmaya başlamış toplu lukların mevcudiyetini ispat etmektedIr). Bu at
maskeleri ile meşin, tahta ve altından yapılmış koşum ta kımları, süratle
koşan dağ keçisi ve geyi kler, bir dağ keçisini öldüren akbaba, geylk ve
(30) Bkz. Tallgren, �Colleetion Tovostine pes antiquitites de Minoussinsk.. , Helsing­
tors, 1 917. - Merhar!, «Bronzezei! am lenissesi .. , Vienne 1 926. - Tepluhov
.. Essai de elasslfiea!ion des anelennes clvilisations mfıtalllques de la region
de Minoussinskn, Materlalii po Etnografi, LV, Leningrad, 1 929.
(31) Hükümdarın cesedinin etrafına gömülen aııar hakkında: Herodot, LV. 72. Sur la
renne, Acad, Cul!. Mater., şubat 1 931 .
'
361 Bozkır i m paratorluğu
dağ keçilerinin üzerine atlıyan parslar, yerde bir' geyıgın üzerinde yırtıcı
kuşlar, dövüşen horozla r gösteren stilleşmiş hayvan motifleriyle süslü­
dür. Daha sonraki süsleme karmaşıklıği söz konusu olmaksızın bütün bu
motifler iskit ve hatta Yunan-isk it hayvan realizmine oldukça yakındır.
Düzenli ve sade olan stilleşme göz kamaştırıcı bir süsleme etkisi bırak­
maktadır. Pasırık'da, i lhamı büyük bir ihtimalle Yunan etkisindeki Bospo­
ros Kimmer'lerinden gelen Yunan-Roma menşeli, ' kemer süsü olara k kul­
lanılan sakallı bqş resimleri de bulunmuştur. Aynı Yunan-Roma baş re­
simlerine M inusinsk topluluğunda (Trifonova, Bateni, Beja, Koli, Znamen­
ka, vs.) da- raslanmıştır (M.Ö. ii -I ci yüzyıııa�2) . Altay toplul uğuna gelin­
ce, şüphesiz M.Ö. i . yüzyıla ait ve Sarmat tesiri altında olan, Pasırık'dan
başka Şibe, Karakol ve Oyrotin kurganlarını da içine almaktadır. Şibe
grubunun parçaları, hôıa aynı sade stili gösteren ve reaJizme yakın olan
aynı hayvan sanatını ortaya koymaktadır. M.Ö. 86-48 yılları na a it olduğu
kesinlikle bilinen bir Cin lôk'ı bu merkezin tari h i hakkında bize kesin fi­
kir vermektedirıı.
M.S. i. yüzyıla ait Altay kültürü, bize boynuzları kuş başları şeklinde
çiçeklenen geyiklere karşı ayııarın saldırısını gösteren tahta eşyalar, stil-
S. Sibirya ve Moğolistan'da bozkır sanatı
(32) Pasınk, Şibe, Katanda, vs. topluluğu üzerinde b kz. Griaznov, «American Jour­
nal of Archeology.. , 1 933, s. 32. - KiseleH, «Fouilles de 1934 dans I'Alıai, terc.
«Revue des Arts asiatiques-, X, 4, 1 937, s. 206 L. Morgenstern, «L'exposition
d'art iranien a Leningrad et les d�couvertes de Passyryk, a.g.e., s. 199. J.
Werner, E .S.A . IX, 265. Sur les mascarons de Passyryk, Salmony, "Chinesiche
Schmuckform in Eurasien, a.g.e., 329.
(33) Grieznov, «American Journal of Archeology., 1 933.. s. 32. Taııgren, .. Oglakty»;
E . SA, Xi, 1 937: 69.
-
-
-
Bozkır i m paratorluğu I 37
leşmiş hayvan motifleri taşıyan bronz plôkalar ile dokuma parçaları (ki
üzerlerindeki akbaba ve geyik dövüşleri aynı çağa ait Moğolista n'daki No­
yin-Ula'daki Hun motiflerini andırmaktadır)
veren Katanda kurganı ile
temsil edilmektedir. Noyin Ula'nın bize, Bosporos Kimmer'lerinden geldi­
ği muha kkak olan bir Yunan dokuması vermesi gibi, M i nusinsk yakınla­
rındaki Tes kurganı da Büyük Istilôlar cağına kadar devam eden, özellik­
le Karadeniz izlerini taşıyan küpelerde aynı menş �H Yu nan-Roma etkileri­
n i ortaya koymuştur.
M.S. ilk iki yüzyıla ait olan ve Teplu khov'u n Taştık küıtürü dediği bir
geCiş kültürünün M inusinsk civarında canlandığını görmekteyiz; Minu­
sinsk'in 60 km kuzeyinde Oglakti köyünde bulunan bu buluntuların tari h i
ikinci Han'lar dönemine a i t güzel hayvan resimleri ile süslü b i r C i n ipeğı
sôyesinde tespit edilmiştir.
Bir müddet sonra iskit-Sarmat izleri taşıyan bu Altay ve Minusinsk
kaynaklarının kuruduğu, daha doğrusu değ işmeye başladığı sanılmakta­
dır; bu değişikliği T'ang hanedô nına ait Cin paraları ile tarihi bel irlenen
M . S. Vi i ci YOzyıl bronz' süslemelerini vermesi i le anlamaktayız. M inusinsk
yöresin in, Cinlilerin V cl yüzyılda bahsettii:ji Kırgızların atası Türk boyları
tarafından istilô edi lmiş olması gerekmektedi ru. Teplukhov'c göre, M i nu­
sinsk'de Sarmat etkisindeki H int-Avrupa aristokrasisinin yerine Kırgız'la­
rın geçmesi M . S. i i i . yüzyılda meyqana gelmiş o lmalıdı�s. Ancak. M inu­
"
si nsk, Pasırık ve Katanda kü ttür merkezleri ortadan kaybolmadan önce,
stilleşmiş hayvan sanatı nı, Bozkır .sanatını Moğolistan ve Ordos Hun ka­
vimlerine aktarmakta gösterdikle ri katkıyla muazzam bir rol oynamışlar.,.
dır.
(34)
Bel ki de orada bir ı rklar kaynaşması meydana gelmiştir. Gardizi kendi zama­
nında Kırgızların beyaz ten li ve kızıl saçlı olduklarını belirtmektedi r. Diğer
taraftan Yenisey Kırgızları başlangıçta Türk menşeli bir dile sahip değildiler
(Radloff, «AHtürk. I nschriften .. , s. 425).
(35) Moğolistan 'a kadar Sibirya'da (Minusinsk yakınlarındaki Oglakti dağı, KIzıl­
Kaya, Sulek, Yukarı Yenisey'deki Uriangkhay, Morosova ve nihayet Orhon üze­
rinde D u rbelci ve i l khe-Alık) bulunan kayalar üzerine yapılmış çok garip re­
simlerin bir kısm ı n ı Sarmat sanatına -veya hiç olmazsa Sarmatlardan tü reyen
«Spatantike'lere- bağlamak belki yerinde bir hareket olacaktır. U riangkhay .
(Tann u Ula) freskıeri en m ü kemmel Yunan-iskit sanatını hatırlatan lineer ha­
reketi Mlinde, di kkati çeken b i r realizmde geyik ve ayı taslaklarını gözler
önüne sermektedir. (Bul u k, Kedrala, Tsağan-göı). Diğer taraftan, Minusinsk
yakınları ndaki Su lek'teki kayalar üzerinde resmedilmiş kon i k küıahlı, yay ve
uzun mızrak taşıyan süvariler Kırı m 'daki Kerç Roma-Sarmat freskıerini hatır­
latmaktadır. Sulek'te " Rün.. harfleri ile yazılmış yazılar bulundu�undan bu
resimlerin M .S. Vii. yüzyıla ait olmaları ihtimal i beli rmiştir. Bkz. Tallgren, '' 'nner
Asiatic and Siberian rocks pictures, .. E.S.A. , V I I i , 1 933, 1 75-1 97. - Diğer ta­
raftan Fettich, M.S. V i I . asır . Min usinsk kü ltürün ü n ..Yeved .. çağı ön-Macar sa­
natı Ile ilişkilerini ortaya koymuştur, .. Die Reiternomaden kültür von Minus­
sinsk .. , « Metallkunst der Landnehmenden Ungarn .. dergisinde, 1 937, s. 202.
3S I Bozkır Imparatorluğu
Hiyong-Nu'lann (Hunlann) Menşei. Hun Sanatı
I ran ırkından göçebeler, ıskitler ve Sarmatlar Güney Rusya'yı ve
şüphesiz Bozkır bölgesinin batı kısmında Batı-Sibirya ve Turgay'ı işgôl
ederlerken, doğu kısmı Türk-Moğol kavimlerinin
hôkimiyeti altındaydı.
Türk-Moğol kavimlerinin a rasında hôkim mil let de Cinliıerin Hiyong-Nu,
Romalıların Hunni ve Hintl ilerin HOna diye adlandırdıkları Hun milleti idiM.
Bu Hlyong-Nu'larm (bu isim Cin tarihlerinde Ts'in'lerden sonra, M.Ö. I I I cü
asırda açık bir şekilde geçmeye başlamıştır) Cinliler tarafından iX -Vıı ı ci
asırlarda « Hien-Yum) ve daha önce Hiun-Yu veya daha müphem bir şe­
kilde sôdece «Hw) diye bahsedilen kavimlerle aynı kavim olduğu kuvvet­
le sanılma ktadır. Tarihin karanlı kları yeni aydınlanırken Cinliler tarafın­
dan «Hu»lar diye adlandırılan kavim o zamanki Cin sınırı olan, Şan-si'nin
ve Ho-pei'nin kuzeyinde Ordos'da oturuyordu. H. Maspera « Kuzey Jang».
larının, Pei-Jong'ların şimdiki Pekin'in batısında ve kuzey-batısında yer­
leşmiş bir Hu aşireti olduğunu tahmin etmektedir. M.Ö. LV cü asırda di­
ğer aşiretler Cao kıra ll ığı Cinlileri tarafından boyunduruk altına alınmış­
tı. Cao'nun kıralı Wu-Ling (325-298) Hiyong-Nu'ların elinden Şan-si'nin en
kuzey ucunu (Ta-t'ong bölgesi) yani şimdiki Ordos'un kuzeyini bile almış­
tı (M.Ö. 300 yılları). Bu göçebelerin saldırılarını önlemek için Ts'in (Şen-si)
ve Cao (Şan-Si) kırallıkları Cinlilerinin ağır savaş arabalarını hareketli Sü­
veri birli kleri hôline döndürdükıeri bilinmektedi r; askeri alanda yapılan
bu i nkılôp sonunda ananevi Cin elbisesi değişmiş, eski çağların eteklikli
elbisesi yerine göçebelerin süvari pantalonu alınmış ve Cin savaşçıları
sorguçlu külôhı, «üç tuğW) ve « Muharip Kırollı klanı denen sanatta çok
büyük bir rol oynamış olan kemer tokalarını da göçebelerden görerek be­
nimserıişlerdiy37. Yine Hunlara karşı kendilerini savunmak isteyen Cao
kırallığı ve komşu devlet Cinlileri kuzey sınırlarında ilk müstahkem mev­
kileri inşa etmeye başlamışlar, bunların daha sonraları Ts'in Şe Huang-ti
tarafından bi rleşti rilip tamamlanmasından sonra ortaya Büyük Cin Seddi
çıkmıştır.
Cin tarihçiSi Sö-ma Ts' in'e göre M .Ö. I I I cü yüzyılın i kinci yarısında
Hunlar birleşmiş ve kudretli bir millet olara k gözükmeye başlamışlardır.
Başlarındaki hükü mdara «şan-yw) , Cince tam Hôdesiyle «çengli ku-tu
şan-yu» deniyordu; bu ünyanı «Göğün Yüce Oğlu» şeklinde çevirmek
mü mkündür, aynı zamanda Gök anlamına gelen «çengli» kelimesinin
Tü rkçe ve Moğolca'da aynı anlama gelen Tengri kel imesinden geldiği an-
(36) .. Hiyong-Nu, Hun ve Hüna kelimeleri birbirlerinden tamamen bağımsız üç ayrı
isimlendirme olamaz mı? Ilk bakışta bu çok mümkün gözükmektedir" (Peliiot,
«A propos des Comans", J. A. 1920. 141).
(37) Bu elbise inkıldbının resmi teşvikçisi, Sö-ma Ts'ien'e göre, Çao kralı Wu-ling'
tir (M.O. 307). Chavannes tere. V., 73.
Bozkır I mparatorluğu l 39
laşllrnaktadı r38• «Şan-yw) n u n a ltında « i k i büyük rütbel i , « t'u-ki» k ı ra l l a rı,
ya n i sağı n ve so l u n bilge k ı ra l la rı » b u l u n uyo rd u ; b u radaki «t'u - k i » n i n Cin­
ce yazılış şekli Tü rkçe « doğru» keli mesi n i n yaz ı l ışına yaklaşma ktadır.
Esasen göçebe olan b i r kavi m için sabit yerleşi m merkezlerinden ba hse­
d i lebifdiği ölçüde «şan-yu » , cok daha so n raları Cengiz H a n l ı l a rı n başşeh­
ri Ka rakum'un yü kseleceği y u ka rı Orhon üzerinde dağ l ı k bölgede yaşar­
d ı . Prensip olara k veliahtı n kendisi o l a n sol ta ra f bilge hü kü mda rı doğu­
da, herhalde y u ka rı K e rulen'de b u l u n u rd u . Sol taraf bilge h ü kümdarı, AI­
bert Herma n n ' ı n düşüncesine göre, Kangay dağla rında, şimdiki Ulyasutay
tarafları nda b u l u n uyordu39• H u n h i yerarşisinde daha son ra sağ ve sol u n
« ku - I i » kıra l ları, sağın v e so l u n başkomutanları, sağın v e so l u n büyü k va­
I i leri, sağı n ve sol u n büyük «ta ng-h u » l a rı, sağın ve solu n büyük « ku-tu»
ları, binbaşıı a r, yüzbaşılar ve onbaşl l a r4° geliyord u . Bu göcebeler m i l leti,
b u y ü rüyüş halindeki kavim bir ordu gibi teşkiıatlanmıştı. Tü rk-Moğol tar­
zında u mu mi yön tayini g üneye doğru dönülerek a l ın ı rd ı ; H u n l a rı n to run­
l a rında; M . S . iV Ci yüzyıl Türkleri n de ve Cengizh a n l ı l a r'da da aynı şekil­
de devam etmişti r.
,
Hunlar Cinliler ta rafı ndan, daha sonra k i
Tü rkl e rde ve Moğol l a rd a
gördüğümüz ka ra kteristik esasla rıyla tasvir ed i l m işlerd i r. Wiegn e r bunla­
rı şöyle özetlemektedir: « kısa boy l u olup bod u r vücutl u yd u l a r: kafaları yu­
varlak ve cak i ri , yüzleri geniş, elmacık kemi kleri c ı kık, burun kanatları
yayık, oldu kça sı k bıyıklı, cenede b i r tutam k ı l h a ric tutu l u rs a sakalsız,
del inmiş ve halka geçi ri lmiş uzun kulakl ıydılar. Saçları coğ u n l u kla tama­
men kesi l m iş o l u p, tam tepeleri nde bir percem sac b u l u n u rd u·!. Kaşla rı
kal ı n , gözleri badem gibi, gÖZbebekleri cak kızıldı. Kenarlarından y ı rtmac­
lı. uçları sa rka n bir ke merle belden sıkılan, bacakları n yarısına kada r i n e n
b i r uzun g ö m l e k giyerlerd i . Şiddetli soğ uklar yüzünden gömleğin kol l a rı
bileklerde sımsıkı büzülm üştü. Kü rkten kısa b i r pele rin omuzla rı örterdi.
Yine kü rkten börkleri başları n ı ö rterd i . Cizmeleri deridendi. Geniş panto­
lonları tokalı bir kemerle tuttu ru l u r ve kapatı l ı rd ı : Kemerlerine bağ l ı olan
sadokları bellerinden aşağı doğru sarkard l . »
Gördüğümüz g i b i b u elbisenin bir c a k ayrıntısı, bilhassa kemerle s ı ­
kılan panto lon H u n l a r ile i skitlerde orta ktı r. A y n ı şekilde p e k ca k adet de
öyled ir, meseıa H u n l a rda olduğu gibi ıskitlerde de h ü kü md a rı n mezarı
(38) B kz. Chavannes, « Les memoi res de Sse-ma Ts'ien", i, s . LXV. Kurakişi Ş i ra­
tori "şal'1-yu» kelimesini Çince « s ı n ı rsız en g i n l i k " , etimolojisi ile açıklamak­
tadır. (K. Şi ratori, «A study on t h e tilles of khagan and khatun", MemQirs of
t h e Toyo B u n ko, i, s. 1 1 ve On the territory of the Hsiung-nu, a.g.e., V, s. 7 1 ) .
(39) Albert H e rman n , «Die G o b i i m Zeita d er d e r H u n nenherrsc haft.. (Geografiska
Annaler 1 935, Sven Hedin). s. 1 31 .
(40) C h avannes, «Sse-ma Ts'ien», a.g.e.
(41 ) K. Şiratori H u n ların ö rgü saçları o l d u ğ u n a d ikkati çekmiştir. Aynı adetin başka
Türk-Moğol kavim lerinde, Topa ' l a rda, Avar ' l a rda, vs. d e yay ı l m ış o l d u ğ u da
m a l O m d u r. B kz. «The queue among the peoples of North Asia." Memoirs of
the Toyo B u n ko, No. 4, 1 929.
40 l Bozkır Imparatorluğu
üzerinde cariyeleri ve hizmetkôrları katledilirdi. Herodot ( IV, 65) iskitIe­
rin düşmanlarının kafatasıarını kaşlarının hizasından keserler, dışını kö­
seleyle, ieini altınla kaplarlar ve kupa niyetine kullanırlar diye yazmak­
tadır. Ts'ien-Han-Şu aynı ôdetin Hunlarda da olduğunu belirtir, nitekim
Hun Yabgusu Lao-şang, Yüe-ee hü kümdarının kafatasını böyle yapmış
ve iekisini bundan iemiştir'2. iskitler gibi Hunlar da zaten kafatası avcı­
larıdır. Herodot (IV, 64) iskit/erin savaş sonrasında elleriyle kestikleri düş­
man kel/elerinin derisini ganimet niyetine atlarının dizginlerine astıklarını
ve en fazla kafa derisi getirenin o kadar muteber olduğunu yazmaktadır. '
Hunlar'ın torunları olan Göktürkler'de ( M .S. Vi. yüzyıl) bir savaşeının kur­
ganını şeref nişôriesi olarak süsleyen taşların sayısı, hayatı boyunca öl­
dürdüğü düşman sayısı ile orantılı olurdu". Hint-Avrupa göeebesi ile Türk­
Motjol göeebesinde de hep aynı savaşeı ruh görülmekte, iskit düşmanı­
nın kanıyla bir tepe üzerindeki kutsal mezarı sulamakta; ilk öldürdüğ::.i
düşmanın kanından bir kupa dolusu icmektedir«. Bir andıaşmayı kut/a­
mak isteyen Hun, kafatası kupasında kan icmektedir 4'. Ölenin arkasından
ağlamak için hem ıskit. hem de Hun «kanın da gözyaşlarıyla birlikte ak­
ması» icin yüzlerinf bıcakla kesmektedirier, vs . . .
ıskItler gibi Hunlar d a esasda göcebedirler. At. sığır, koyun ve deve
sü rüleri mevcudiyet/erinin ahengini tôyin etmektedi r. Hunlar durmadan
yer değiştirirler, su ve yeni otlaklar peşinde sürüleri ile göçerlerdi. Etten
başka bir şey yemezler (cak daha fazla sebze yiyen Cinliıerin bu husus
dikkatini çekmiştir), deriden elbiseler giyerler ve pösteki üzerinde yatarlardl46• Konaklodıklarında kece çadırlarda kalırlardı. Dinlerine gelince, bu,
Tengri'ye tapma ve bôzı kutlu dağların hayranlığından ibaret belirsiz bir
şamanlzmdi. Yüce hükümdarları veya Yabgu'ları (Şan-yu), «atların yağlı
olduğu», sonbaharda kurultay toplar ve Insanlar ile sürüler sayılırdı. Bü­
tün Cinli tarihçileri Hunları ansızın ortaya cıkan, insanları, sürüleri ve
mal/arı silip süpüren, sonra ganimetIerini yü kleyerek düşmanın tepkisin­
den önce geri çekilen amansız yağmacılar olarak nitelemişti",7• Takip
edildikleri vakit uyguladıkları taktik, Cin birliklerini Gobi çölünün veya
bozkırının derinli klerine çekmek, doğrudan catışmaya girmekSizin ok atış­
larıyla düşmanı tırpanlamak ve nihayet açlık, susuzluk ve moralsizli kten
tamamen bitkin hôle gelen düşmana son ve �esin darbeyi vurmaktı. SÜ­
varilerine büyük hareket kaabiliyetini ve ok atmada büyük bir mahareti
veren bu taktik Bozkırın insanlarında, ilk Hunlar'dan Cengiz Han'a kadar
(42) ..Ts'ien-Han-Şu», Chavannes'da, ..Sse-ma Ts'ien .. I. s. LXV ve LXX.
(43) Stanislas Julien, «DocumenIs sur T'ou-kiue .. , J. A., 1864, 332.
(44) Herodot, LV, 62, 64.
(45) Ts'ien-Han· Chou, Chavannes'da, Sse-ma Ts'ien, i, LXV.
(46) A . g . e. , LXI I I , Bkz. De Groot, «Die Hunnen der vorchristlichen Zeit. 2 el sq.
(47) V i i . asırdaki büyük akınıarından sonra ı s kitler, Hunlar gibi büyük yağmacı
şöhretine sahip olamamışlardı, zira hem ülkeleri daha zengindi, hem de Ka­
radenlz'in kıyllsrında yaşıyan bu göçebe atlılar Ukrayna'nın Kars topraklarını
işleyen «çiftçi i s ki t lerin » sırtından geçiniyorlardı.
Bozkır Impa·ratorluğu/41
h iç değişmemişti r. Ayrıca, ister doğuda H u n , isterse batıda ı skit olsun
. bütün atlı okçu kavimlerde de b u taktik o rtaktır. Herodol'u n bize na klet­
tiği iskitlerin Dôrô'ya karşı uyguladıkları ta,ktik de bundan başkası değil­
d i r. Dôrô bunu zaman ı nda ayırdetmesini bilmiş ve bu « Rusya seferi» boz­
gun hôline gel meden o rdusunu d üzgün b i r şekilde ricôt ett i rm işti. Hunla­
rın sistemli saldı rıları n ı n Gobi çöl ünün deri n l i klerine çektiğ i pek çok i hti­
yatsız Cin k u mandanı o ralarda kendilerini katlettirmişlerd i r.
H u n l a rı n Tü rk-Moğol kavimleri içindeki dil bakımından yerine gelin­
ce, Kurakişi Ş i ratori gibi bôzı yazarlar onları daha ziyôde Moğol saymak
eğ ilimindedi rler'B. Pel l iot ise, Çi n transkriptlerin i n sôyesinde yaptığı bôzı
dil mu kayeseleri sonu nda daha ziyôde bir Türk kavmi -hiç olmazsa siya­
si kad ro l a r çerçevesinde- ile karşı karşıya olduğumuzu düşün mektedir.
, H unlar, kılıç kuşağı plôkaları veya techizat ve koşu m ta k ı m ı bronz
plôkalar, kopçalar ve düğmeler ile temsil edilen son derece müşahhas b i r
sanata sahiptiler; bu bronz eşya n ı n üzerinde bel irli stilde hayvan motif­
leri b u l unuyo rdu, ayrıca dişi geyik şekli n de bayrak d i reği uçları da olduk­
ça karakteristik pa rça lard ı r. Bu sanat, M . S . XVi cı yüzyıldan beri buluntu­
ların oldukça bol olduğu Sarı Nehrin kıvrımında, Şen-si eyaletin i n kuze­
yi nde ye rleşmiş Moğof aşi reti Ordos'un adına izateten O rdos sanatı olarak
anı lmaktadır. Buradaki sanat zaten Bozkırın stilleşmiş hayvarı sa natı nı gös­
teren basit bir eyalettedir; daha önce de görüldüğü gibi bu hafif boyal ı
sanat Güney Rusya'da Asu r- l ran v e Yunan tesi ri nde kalmış, M l nusi n sk'e
ve Ordos'a g i rerken, Bozkır estetiğ i n in Cin sanatına, Cin estetiğ i n i n de
Ordos bronzları üzerine yaptı kla rı karş ı l ı kl ı etki ile, iste r o ri j inal kalsın,
isterse fa k i rleşmiş olsun, oldukça basitleşmiştir. Atla rın a rala rı nda, atla­
rın veya geyi klerin kaplanlara, ayılara, hayali hayvanlara karşı döğüşle­
rini gösteren plôkalar, dişi veya e rkek geyik şeklinde biten bayrak d i rek ·
leri i l e O rdos sanatı, pek tabii daha fazla zengi n l i k ve fantezi ile M i n u ­
s i n s k sanatını hatı rlatmaktadır.
_
Arkeologların yaptıkları son a raştı rma lara göre Moğol istan ve Ordos
H u n sanatı i skit sanatı kadar eski gibi gözü kmektedir. I sveçli a rkeolog
T. J. Arne 1 933 yılında, Luan-ping ve Siuon-hua Ordos bronzları n ı n yaşı­
n ı M. Ö . iII cü asrın i l k yarısı na hattô M , Ö . LV cü asrın i ki nci ya rısına ka­
dar cıka rmaktadı r'9. 1 935'de O rd o s sanatının, « M u ha ri p K ı ral lıklanı denen
Cin sti l i n i n o l uşması n ı derin bir şekilde etkilediğini düşünen Japon . a rke­
ologu Süeii U mehara bu sti l i n M . Ö . " ci asırda en parlak çağ ı n ı yaşadı­
ğ ı n ı gözönüne alarak , i l k O rdos bronzla rı n ı n b u döneme ait olduğ u n u be­
l i rtmektedi r'o. Son zamanlarda I sveçli s i nolog Karlgren M uharip K ra l l ı k-
(48)
Şiratori, .. Sur !'origine des Hiong-nou", J. A., 1 923, i, 71 . Fakat aynı yazar
başka dil delilleri yuzünden Hunların Türklüğünü de desteklemiştir: "über die
Sprachen der Hiung-nu und der Tung-hu Stömme", Bulletin de !'Academie
Imperiale des Sciences 1 902, XVi i , 2.
(49) T. J. Arne.. .. Die Funde von Luan-p'ing und Hsuan-hua". Bu". Mus. of Far
Eastern Antiquities, Stockholm; V, 1 933, 1 66.
(50) S. Umehara, «Şina kodo seikwa", I I I, Yamanaka ed. 1 935.
K.
�21 Bozkır
Imparatorluğu
ar Cin sanatı n ı n o rtaya çı kışı n ı daha da geriye götü rüp, M . Ö. -650
mda o rtaya çıktığını öne s ü rerken Bozkır sa natı n ı n , özellikle Ordos
ıatının, teması i le O rta-Ceu denen Cin deko ru n u n estetiğ i n i değiştir
liğine göre, çok daha öncele ri mevcut olduğ u n u da ispat etmiş 0 1 1
'
Bozkır Imparatorluğu l 43
tadı rs , . Hepsi b i rden Ordos sanatı n ı n ,
diğer dahili gelişim kaideleri ile
birlikte, Orta-Ceu denen eski Cin bronz süslemes i n i n M u ha rip Kıra l l ı k l a r
sti l i n e geçişi nde rol oynıyan faktörlerden b i ri o l d u ğ u n u kabul etmektedi rs'.
Bel li başlı Hun b u l u ntuları Baykardan Hop-pei, Şan-si ve Şen-si sı­
n ı rına kadar uza n ma ktadı r. Bunla rı şöyle sırol ıyabi l i riz:
1
Merhart'ın M . Ö . II-I inci asırl a ra ait olduğunu söylediği Kuzeyde,
Baykal gölü civarında Cita meza rları ve M . Ö . 1 1 8 yıllarında tedavüle Çı­
karılmış H a n devri Cin pa raları ile b i rli kte Sibirya pıakaları n ı n b u l u nduğu
Yu karı Moğolistan'da Kia khta ' n ı n kuzey inde,
Troizkosavsk Derestuisk
mezarlarıs3;
-
2
Kozlov'un ekibi n i n Bozkır sanatı bronzla rı , şahane resimli y ü n
dokumalar (bir a kbaba n ı n b i r sığın ile, bir yabani ked i n i n bir yak öküzü
ile dövüşleri n i gösteren Sa rmat-Altay tarzı işlenmiş figürler _ile) , bıyıklı
bir şahsı gösteren bir Yunan kumaşı ve m utlaka bir Bosporos Kimmer sa­
natkarından gelen küçük çalgılar ( hepsi b i rden M . S. 2 yılına ait b i r Cin
ıa kı i l e kapl ıdır) bulduğu bir H u n teg i n i n e ait Dış Moğolistan 'da, U rga ya­
k ı n l a rında, Noyi n - U la mezarıs.. Buradan pek fazla uzak olm ıyan O rhon
üzerindeki D u rbelci ve i l ke Al ı k'ta b u l u na n ve tari h i kestirilemiyen ama
haıa Sarmat-Altay tes i rleri n i taşıdığı c.nlaşılan geyik tasvirleri n i gösteren
freskıeri de b u g ruba bağlamak belki mümkün olabilirss.
-
3
Ordos'da, şimdiki Suei-yuan, Cakhar ve Jehol eyaletlerin i n ge­
ri kalan kısmı nda Ordos bronzları veren pek çok mevki vard ı r, bilhassa
şunlar sayıl a b i l i r: Jehol ya kınlarında Luan-ping; Kalgan'ı n kuzeyinde, 00lon-nor' u n batısında, Hattinsum ve Hdllong-oso; Pekin yol u üzerinde, Kal­
gan'ın güneyinde Siuan-hua; Ordos' u n ve kuzey Şen-si ' nin s ı nırında Yu­
lin ve Suei-yuan ya k ı n l a rı nda Kuei -hua-çeng. Siuan-hua b u l u ntufa rı n ı n
b i r kıs m ı n ı n , M . Ö . 480 i ı a 250 yılla rı a rasında M u h a ri p K ı ra l l ı klar çağında
C i n 'de kullanılan bir tipe ait olan ve «t'U» karakteri ni taşıyan bir Cin «pa -
(51 ) Karlgren, «New studies on Chinese bronzes», Bull. Mus. of Far Eastern Anti­
quities, Stockholm, iX, 1937, s. 97.
(52) Bkz. O. Janse, «Le st yle de Houai et ses affinites», Revue des Arts asiatiques
V i i i , 1 934, 1 59. Kronolojik açıdan ortaya konan görüşler hakkında, Joachim
Werner, «Zur Stellung des Ordos-Bronzen», ES.A., i X , 1 934, 259 ve Herbert
Kühn, «Zur Chronologie der Sino-Siberischen Bronzen .. , Ipek, 1 934.
(53) Ordos tarzına sıkı sıkıya bağlı başka bulunlu lar, Talko-Hryncewicz tarafından
aşağı Çita'da Tultu'da ve Selenga havzası, Çilok üzerinde, Biçurskoye yakın­
larında bulunmuştur. Bkz. Joachim Werner, «Zur Stellung des Ordos-bronzen»,
a.g.e., 261 .
(54) Borovka, «Comptes rendus des expeditions pour I'exploralion du nord de la
Mongolie», Leningrad, 1925. Trever, «Excavations in Northern Mongolia», 1 9241925, Memoirs of the Academy of Material Culture, Leningrad, 1932. - Bkz.
J. Werner, E.S.A., 1934, 264.
(55) Bkz. Andersson, «The Altai rock carvings .. , H unting magic in animal slyle, 308
sayfa. Tallgren, « Inner Asiatic and Siberian rocks pictures», E.S.A., Vi i i ,
1933, 1 75.
441 Bozkır Imparatorluğu
ra-bıcağıı ı n mevcudiyeti ile ta ri hleri n i n tesbit edildiği n i ilôve edelimS6• Bü­
tünü itibariyle Ordos bronzları n ı n
b Ü yük b i r kısmı, yôn i ic Moğolistan
Hun bronzları Muharip Kırallıklar Cin dönemi ile cağdaş ( M . Ö. V -III cü
. a s ı rlar) ise, Noyin-Ula'da bulunan yaşı belli eşyaları n d a ispatladığı gibi,
aynı sanat Dış Moğolistan'da bütü n Han dönemi ( M . Ö. i i ci a srın başından
M .S. i i i cü asrı n başına kadar) sırasında d a veri mli eserler vermeye de­
vam etmiştir. Diğer ta raftan Ordos'ta acık b i r şekilde o çağa ait olan
çok başlı hayvan resimleriyle süslü bronz plôkclarının mevcudiyeti ile bi­
zim koleksiyonla rımızda ( Musee Cernuschi, collection Coiffard, collection
loo) bulunan ve Cin Han sülôlesinin sanatkôrları tarafından Hun tema­
l a rından kopye edildiği a cı k bir şekilde belli olan bronzdan Cin kopçalan
b u n u doğrulamaktad ı r'7. C i n 'de Altı Hônedôn denilen ( M . S . LV - v ı cı asır­
lar) bir sonraki dönemde Ordos sanatı yine burmalı C i n bronzla rı n ı ve
gitti kce «hayali» hôle gelen hayvan dövüşleri sahnelerin i etkilemeye de­
vam etmiştir, tıpkı aynı çağda Bozkır sanatının Büyü k I stilôlar sırasında­
ki Batı d ünyasında yapılan elbise tokaları n ı , plôkaları ve ziynet eşyalarını
etkilemesi gibi. .. Diğer taraftan Arne. M.S. iX cu asra kadar Bozkır eski
hayvan stilini muhafaza eden Batı Sibirya bronzlarının mevcudiyeti n i işa­
ret etmektedi rsa. Yine aynı sanat. belki Cengizhanlıla r dönemi Öngüt'üne
kadar. O rdos'un ve çevre bölgelerin toprağından bol m i ktard a çıkan kü­
çük nestu rı bronzları n da -nesturi haçları, güvercinler. ruhGlkudüs tasvir­
leri- devam edecektirS? Tamamen Ordos'a ait plôkalar tam si-hia çağında
i môl edilmiş olmal ıdırlar (Xi -Xıı ci asırları; pek tabii Alfred Salmony' ni n
d i kkatini çeken si-hia h a rfleri n i n o çağda yeniden yazılmamış veya çok
raslan m ıyan si-hia kopyaları olmaması hôlinde60
• • •
(56) B kz. Guide to the exhibitions 'of the Museum of Far Eastern Antiquities Stock­
holm-, 10 Eylül 1 933, s. 40.
(57) Bkz. Solange Lemaitre. .. Les agrafes chinoisesn, Revue des Arts asiatiques,
X i , 1 938.
(58) Arne, .. Vastsibirsk kültür für 1 000 ar sedan .. - "Etudes archeologique!ı dediees
au Prince Heritier Gustave Adolphen, Stockholm, 1931 , s. 351-367.
(59) Pelliot, ..Sceaux-amulettes de bronze avec croix et colombes", Rev. des Arts
aslaııques, V i i , 1931 .
(60) A. Salmony, uSino-siberian art in the Collection Loon, 1 933, s. 93-94. - Oku­
yucularımıza tavsiye edeceğimiz Ordoe sanatı üzerinde yayınlanmış son iki
eserin şunlar olduğunu hatırlalırız : V. Griessmaier, .. Sammlung Baron von
der Heydt, Ordos Bronzen, vs.", Viyana, 1 936 ve .. Entwickelungsfragen der
Ordos-Kunst.. , Artibus Asiae, VII, Leipzig, -1937 (1938), 1 22.
..
Bozkır imparatorluğu l 45
Hunların tık Baskısı ve Yüe-çi'lerin Göçü
Hunlar tari hte ilk defa korkulu bir güC o larak M . Ö . I I I cü asrı n so­
nunda, ta m Cin'in Ts 'in Mneda nı (221 -206) altında birliğini sağlad ığı an­
da ortaya çı kmaktadırlar". Tehl i kenin \ehditini an lıya n Ts' in 'lerin kurucu­
su imparatar Ts'in Şe Hua ng-Ti (221 -210) ve başkomutanı Mong T'ien Cin
topraklarını Hunlardan koru mak icin (21 5'den beri) Büyü k Cin Seddi'ni ta­
mamlamışlar ve 21 4'e doğru Mong T'ien Hu nları şimdiki Ordos ülkesinin,
yani Sarı Nehrih büyük kıvrı mının dışına çıkarmıştır. Fakat diğer taraftan
H u nlar da Yabgu'ları Teoman dönemi nde (210-209 yılları ) . ilerde yeniden
bahsedeceğimiz batı Kansu'da yerle]miş bulunan Yüe-çi 'lere saldıra rak
genişlemeye başiamışlardı. Teoman'ın oğlu ve halefi Mete (çi nce Mao­
tuen veya Mei-tei) (209-1 74) Mancu rya sınırı ndaki başka bir kavim olan
Tong-h u'ları mağlup etm işti. Cin'de Ts'in ha nedanının düşüşü (206) ve Han
ha nodanının ortaya çıkışı (202) sı rasında meydana gelen ic savaştan ya­
rarlanarak Şan-si eyaletini 201 yıl ında isti ıa etm iş ve eyalet merkezi rai­
yuan'ı kuşatmıştı. Han hô nedônının ku rucusu imparatar Kao'ti ya rdıma
koşmuş, Hunları geri çekil meye zorla mış, ancak Pai-teng yaylôsı yakının­
da Pi!1g-ceng'te - (şimdiki Ta'tong bölgesi) H u nlar tarafından kuşatılmak­
tan kurtulamamış ve düşmanlarını aldattığı bir müza kere sonu nda bu kö­
tü durumdan sıyrılabilmiştj . Yabg u 'ya zevce olarak bir prenses veya Sa­
ray hizmetcis'i eş olara k verilmiş; o zamandan beri Cinli şairler « Moğo­
l istan'ın vahşi kuşuno» tesl im edilen zavallı « kekliğ» i terennüm etmişler­
dir. -Diğer taraftan 1 77 veya 1 76 yıllarında Mete, boyunduruğu altına ol­
makla övündüğü Yüe-çi'lere Batı Kansu'da ilk büyük yen ilgiyi tattırmış­
tır. Oğlu ve halefi Lao-şang ( 1 74-1 61 ) Yüe-çi'lerin işini tamamen bitirmJş,
hü kümdarlarının kafatasından kupa yaptırmış, hepsini Kansu'dan kov­
muş ve batıya doğru göC etmeleri n i sağlıyarak tarihin Yukarı Asya'da
bahsettiği i l k kavimler hareketi ni başlatmıştl �2.
Yüe-çi adı bize -hıc olmazsa bu şekliyle- sadece Cin yazıları ndan
intikal etmişti�3; fakat uzun zamandan beri pek çok şarkiyatçı onları
To khar'lar olarak ka bul etmeyi tekli f etmektedir; Tokho r'lar, M . Ö . ii ci
yüzyı lda Türkistan'dan Baktriya'ya Hint-iskirıer i le birlikte göC etmiş 0 1 -
(61 ) Bu dönem hakkında J.-J.-M. de Groot, �Die Hunnen der vorchristlichen Zeiten .. ,
1921 ve O. Franke'nin Ostasiat. Zeitschrift, 1920-1921 , 144'deki makalesi (Wie­
dergabe fremder Völkernamen durch die Chinesen). - Bkz. G. Haloun, .. Seit
wann kannten die Chinesen die Tocharer oder Indogermanen überhaupt .. , Asia
Major, Leipzig, 1926.
(62) Bkz. Chavannes, .. Les Memoires de Se-ma Ts'ien , i, s. LXX.
(63) Gustav Haloun ..Yü e-çi .. Çince kelimesinde iskit demek olan �Zguca .. diye eski
bır telaffuzu bulmaya çalışmaktadır (Asur dilinde ıskit, «AşkuzaH. Bkz. G. Ha­
loun, .. Zur Ue-tsl Frage», - Zeitschrift der deutschen morgenlandischen Ges­
.selschaft, cilt 91 , 2, ' 1937, s. 316. - Bu makalede Kuzey ve Batı Kansu hari­
tasında Yüe-çi'lerin ilk yerleşme yeri hakkındaki denemeyi de görmek gerekir.
..
46 1 Bozkır Imparatorluğu
ması gereken Yunan tari hçilerinin bahsettiği bir kavim olup, Tokha r ve
Hint- iskit adları, ıskit özelliğinde bir kavmin i ki ayrı mevcudiyet dönemin­
de aldı!;!ı adlar olara k düşünülmelidir. Bu h üviyet tesbiti, şu andaki Cin'in
batı Kansu eyaletinin, Cinli tarihçilerin bildirdiğine göre, M . Ö. lI.ci yüz­
yılın başlarında Yüe-çi'lerin vatanı olduğu vakıasına dayanmakta, ayrıca
coğrafyacı Ptolemeus, M.S. i i ci asırda «Thaguroi» diye bir topluluk, bir
«Thaguronıı da!;!ı, bir «Thogara» şehrinin varl ığını işaret etmektedi�·. Di­
ğer taraftan, Cinli tarihçilerin göç ederek «Ta-hia!) sınırlarına yani Bakt­
riya'ya Yüe-çi'lerin geldiğini yazdıkları anda Strabon Yunanlıların elinden
Baktriya'yı a lan kavimlerin arasında «Tokharoi» lerin de bulunduğunu
kaydetmektedi r's. Kanaatimizce böylesine sabit bir paralellik Cin tarihle­
rindeki Yüe-çi'lerin Yunan tarihçilerinin «Tokharoi» leri , sanskritçe yazı­
ların Tukhôra'ları, Roma çağının Hint-iskitleri ile aynı kavim olduğu hak­
kındaki iddiayı destekliyecek niteli ktedir'". Ayrıca, Yüe-çilerin ilk yerleşim
a lanı değilse bile (çü n kü onların vatanı olarak Kan-su eyaleti gösterilmiş ­
tir) h iC olmazsa az, ç o k akraba aşiretlerin yaşadığı Tarım havzasının ku­
zeyindeki vahalarda, yani Turfan, Karcşahr ve Kuça'da, yakın Orta Cağ'
da V -Vı ı ı ci asırlarda hôlô H int-Avrupa dillerinin konuşulduğu, dilcilerin
bunlara Tokharya dilleri dediği, şimdi ise bu dillerin değişik ağızlarına
Kuça'ca, Karaşahri. vs. dedikleri de malumdur. Şu hôlde, tarihin daha
ilk zamanları nda Hin-Avrupa kavimlerinin Uzak Doğu yönünde, doğu ta­
rafına itiimiş olmaları gerekmektedir. Batı Sibirya'nın. belki de Minusinsk
bölgesinin M ilôd'dan önceki asırlarda iskit-Sarmat asıllı kavimler tarafın­
dan işgôl edildiği. yine Ahemenid'ler çağında Tanrı Dağları'nın Fergana
ve Kaşgar eteklerinde Saka'ların, yani doğu-iranlıların, bulunduğu vôkıa­
ları bizi bu faraziyeyi desteklemeye götürmektedir. Bu durumda şimdiki
Türkistan'ın büyük bir kısmının, Kaşgar taraflarında Doğu-iranlı, Kansu'
daki Kuça taraflarında « Tokhara»1ı ırkıardan H int-Avrupa kavimleri tara­
fından işgôl edilmiş olması lôzımdır; Yüe-çi'ler de işte bu son dala men­
suptular.
Ancak Cin tari hlerinin bize verdiği i l k bilgiler bu i leri ka rakollarda
bulunan «Hint-Avrupalıl ığın» i l k talihsizliklerini sergilemektedir. Daha
(64) Ptolemeus, Vi, 16. iX. asır Soğdak yazıları Beşbalığ, Turfan, Karaşahr, v.S. gibi
yöreleri ",Dört Tughri.. olarak isimlendirmektadir (W. B. Henning, ..Argi and
the Tokharians.. , Bull. of the School of Oriental Studies, 1 938, 560).
(65) Strabon, Xi, 8, 2 ve «Ts'ien Han Şu.. Haneda Toru'nun terc . .. Builetin de la
maison franco-japonaise , iV, I, Tokyo, 1933, s. 7-8.
(66) Zıt tezlerin ve bibliografinin gözden geçirildiği 1920 tarihli Tokhara mese­
lesini 'açık bir şekilde ortaya koyan bir makale Sigmund Feist'ın .. Der gegen­
wartlge Stand des Tocharerproblems» adlı yazısında mevcuttur: Festschrift
tür Friedrich Hirth, Berlin, 1920, s. 74. Bu tarihten sonra meydana gelen görüş
deOişiklikleri Için bkz. R. Grousset, .. L'orientalisme et les �tudes historiques» ;
Revue historique, Bulletin critique, t. CLXXX, fas. i, ocak-mart 1937. (Bu ma­
kalede Balley'in, .. Ttaugara» ; Bull. of the school of orienlal studies, London,
Viii, 4, 1 936 ve Pelliot'nun ..A propos tu tokharien.., T'ung-pao, XXii, 4, 1 936
makaleleri de dikkate alınmıştır) ve Tam, .. Greeks in Bactria and India", 1938.
..
Bozkır imparalorluğu l 47
önce gördüğümüz gibi, H u nlar, Vabguları M ete (209- 1 74) döneminde Yüe­
çi 'lere ağır bir mağl ubiyet tattı rmışlardı. Ondan sonraki Yabgu Lao-şang
( 1 74-1 61 ) Yüe-çi 'lerin h ü kümdarını öldürmüş, kafatasından bir kupa yap­
mış61 ve bu kavmi Kansu'yu terke ve batı tarafına, kuzey Gobi yönüne
göçmeye zorlamıştl68. Cinliler tarafından Küçük YÜ e-çi 'ler (Siao Yüe-çi)
adıyla bilinen Yüe-çi' lerin bir bölümü Na n-şan dağlarının güneyine Tibet­
Ii lerin a rasına yerleşmiş ve Ts'ien Han-Şu'nun bize naklettiğine göre, iki
buçuk asır sonra Tibet dilini beni msemişlerdi�9. Cinliler tarafından Bü­
yük Yüe-çi'ler diye tanınan diğer Yüe-çi aşiretleri ili vadisine ve Isık-kul
hClvzasına yerleşmeye çalışm ışlar, aneak oradan Wu-suen veya Wu-sun
( U-sun diye - okunur) lar tarafından kovu lmuşlardır'o. Bu Wu-suen'leri Cin
tarihçileri bize mavi gözlü, kızıl sakallı olarak tanıtmaktadır. U -sun ismi­
ni, diğer bir Sarmat halkı olan Alanların bir başka ismi «Asianoi» veya
«Asioiııye yaklaştıran Jarl Charpentier, Wu-suen 'lerin Alanların ataları
veya a krabaları olarak görmektedir1 1 • Eğer bu taraziye doğru Ise, YÜ e-çi'
leri n ve Hu nların maruz kaldıkları baskı gibi bunlar da Güney Rusya'ya
doğru itiimiş olmalıdırlar, ki, bizi ilgilendiren çağdan bir az önce, iskitlerin
Gü ney Rusya'da yerlerin i yavaş yavaş Sarmat toplulukları na terketti kle­
rini görüyoruz.
Bu yeni faraziye ne netice veri rse versin bilinen şudur ki, Hunlar ta­
rafından Kansu'dan kovulan Yüe-çi'ler batıya doğru çeki lişierinde, ili ci­
varında Wu'suen'lerin üzerine atılmışlardır. Bunlar, o an için yeni gelen­
,ler tarafından boyunduruk altına alınmı'şlar, fakat çOk geçmeden ve Hun
yardımı alarak başkaıdırmışlard ı r. O zaman Yüe-çi'ler batıya doğru ola:ı
yürüyüşlerine devam etmişlerdir. Böylece Cin coğrafyaeılarının Ta-yuan
ded!klerl ve Ts'ien Han-Şu'nun da gel işlerini bildirdiği Fergana eya letin­
deki Si r-derya kıyılarına erişmişlerd i r. Yunan-Baktriya kıralı Evkratides'in
şü phesiz o sıralarda hakimiyetini kaybettiği Baktriya Yunan kırallığının
sınırlarına dayanmış oluyo r!ardı ( M . Ö . 1 60 yılı civa rı).
(67) Aynı adet Herodot tarafından iskitlerde de teşhis edilmiştir ( I V, 65).
(68) Bkz. Chavannes, «Memoires de Se-ma Ts'ien», I, s. LXX.
(69) Pelliot, J. A., 1 934, I, 37.
(70) Nitekim Wu-suen'lerin de ili bölgesine göçerek geldikleri, yine Yüe-çi'ler gibi
Hunlar tarafından Çin 'In kuzey-doğu sınırlarından, mesela. Albert Hermann'ın
«Atlas of China», harita 1 7'de gösterdiği gibi Sobo-nor ve Sogog-nor'dan veya
K. Şiratori'nin gösterdiği gibi daha güneyde Kan-çeu'dan veya daha batıda
Tuen-huang yakınlarında Kua-çeu'dan kovulmuş olmaları gerekmektedir. - Bkz.
K. Şiratori, «On the territory of the Hsiung-nu Prince Hsiu-t'u Wang and his
metal statues for Heaven-worship�. Memoirs of the Research Department of
Toyo Bunko, No. 5, 1930, 16-20. - Güney Rusya'yı iskitlerin olinden alan Sar­
matların göçünün Yüe-çi'lerin baskısıyla olup olmadığı merak edilmektedir.
Kronoloji bu farazlyeyi doğrular gibi gözükmektedir. - Bkz. Rostovtzef!, .. Recueil
Kondakov.. , Prag, 1 926, 239. N. Fettich. «Archeologia Ungarica», XX i , 1937, 142.
(71) J. Charpentier, .. Die elhnographlsche Stellung der Tocharer .. : Zeitschr. d.
deutseher morgenlander Gesellschaft, 71 Bd., 1917.
481 Bozkır Imparatorluğu
HUAlann Ilk Zaferlerinin Tepkileri
Afganistan'da Yunan Hakimiyetinin Düşmesi
Taşkent. Fergana ve Kaşgar bölgelerinde, Cinliler tarafından Ssö (es­
ki telaffuzu ile Ssök). Persler ' ve iranlılar tarafından Saka, Yunanlılar ta­
rafından Sakai diye bilinen iskitler yaşıyordu. Daha önce de görü ldü�ü
üzere, aslında bu halk büyü k . iskit-Sarmat ailesine yani kuzey-batı boz­
kırları iran göçebelerine ait bir daldı. Lüders'in çalışmalarından sonra
bunlara ait olduğu ispatlanan dil, yani Au rel Stein'in seferi sırasında Ho­
tan'da bulunan ve uzak O rta-çağ'a ait el yazısı kitaplardaki «Saka» dili,
«doğu irancQ» nın bir lehçesinden ibarettir. Sa.ka toplu lukları içine Yüe-çi'
lerin girmesi bunların yerlerinden ayrılmalarını sağlamış bunun sonunda,
Makedonyalı iskender'in haiefieri Yunan kıralları tarafından Baktriya'da
kurulmuş kırallık göçebe toplulukların istilasına marı.ı.z kalmıştır. W.
Tarn'a kadar çoğunlukla kabul edilen faraziyeye göre Yüe-çi'lerin baskı­
sı altındaki Saka'lar Yunanlıları kovarak önce Soğdak ü l kesine sonrCl
Baktriya'ya yerleşmişlerdir. Böylece 140 i la 1 30 yılları arasında Baktriya,
Strabon'un Sir-derya'nın kuzeyindeki ü l kelerden geldiğini söylediği «Asioi,
Pasianoi, Tokharoi ve Sakarauloi» adlarındaki göçebe aşiretleri tarafın­
dan Yunanlı kıral Heliokles'i n elinden alınmıştır. Bu aşireterin esas kim­
l iğini tesbit etmek aslında oldukça zordur. Daha önce belirtti!)im gibi,
Jarl Charpentier, Trogue Pompee'nin «Asianoi» dediOi bu «Asioii lerde,
Cinliıerin Ili eyaleti Wu-suen'lerini teşhis etmiştirn, «Sakaraulai»ler veya­
hut «Saraucae»ler (Saka Rawaka) bir eski saka aşiretini andı rmaktadır.
Tokharoi'lere gelince, halen H. W. Bailey tarafından desteklenen farazi­
yeye göre bunlar Yüe-çi toplu luğunun esas nüvesidi rler7J•
M.Ö. 1 28 yılında Cin elçiSi Cang K'ien Yüe-çi'leri ziya rete geldiğinde
Cin tari hçiSi Ssö-ma Tsien onları SOğdak ü l kesini istila ve işgal etmiş
olarak ( (Wi nehrinin kuzeyindeki» ü l ke yani Amu-Derya'nın kuzeyi) gös­
termiş ve «Tsien Han-Şu» da oradaki başşehirlerinin Kien-şe adında bir
şehir olduğunu belirtmişti r; bu şehir isminin, Marakanda veya Semerkand'
ın kısaitıimış şekli Kanda'ya fonetik bakımdan yakın olduğu Haneda Toru
tarafından ileri sürülmüştür74. iki Cinii tarihçi Yüe-çi'lerin «Ta-hia» ülke­
sini, yani Baktriya'yı hôkimiyetleri altına aldıklarını ama belki o tarihte
henüz işgal etmemiş olduklarını da kaydetme�tedi rler75. Tarns Yüe-çi'ler
(72) Asioi kelimesinin Türk-Moğol dillerinde Alan kelimesine yaklaştığı anlaşıldık­
tan sonra (As kökünden, Asod moğolca çoğul olmaktadır), Jarl Charpentier
Wu-suen'lerin Alanların Sarmal halkı (yani . kuzey-iranlı) alaları olduğuna
hükmelmektedir (Die etnographische Stellung der Tocharer, Ost asiat. Zeilschr.,
t. 71, 1917, 357-361).
(73) Bul!. Sch. Or. Slud., Viii, 4, s. 91 6, 1 936. Tarn, .. Greeks in Baclrian, 290.
(74) Haneda, «A propos des Ta Yu e-tc he el des Kouei-chouang-; Bull. Maison
franco-japonaise, 1933, s. 13.
(75) Bkz. O. Franke, -ı<Das alte Ta-hia der Chinesen, ein Beilrag zur Tocharer
Frage- : «Feslsehrift !ür Friedrich Hirth, Berlin, 1920, 1 1 7.
Bozkır Imparatorluğu l 49
tarafından mağlup ed ilen Baktriya'nın sahiplerinin, Sakaların henüz ora­
dan atamadıkları 'Yunanlılar olup olmadığını kendi kendine ( ha ksız bir şe­
kilde) sormaktadır. Her hôlükôrda pek çok şarkiyatçı, çok az bir zaman
sonra, meselô 1 26 yıl larında Yüe-çi'lerin Baktriya üzerindeki hôkimiyetle
yetinmeyerek Amu-Derya'yı aştı klarını ve nihayet bütün ü l keyi iŞgôl et­
tiklerini düşünmektedir. Bu düşüncelerini Heu-Han Şu'nun Baktriya'ya ge­
len Yüe-çi 'lerin ü l keyi beş h ü kümdar veya « hi-hew) (yabgu) arasında pay­
laştırdıkları hususundaki satırlarından oluşturmaktadırlar. Olaylara daha
yakın olan bir başka tarihin, «Tsien-Han şw)nun bu konuda daha kapal ı
olduğu da b i r hakikattir. Bize sôdece, « Ta-hia'ların (yani Baktriya halkı­
nın) büyük hükü mdarlara değil, şehir veya bölge h ükümdarlarına sahi p
olduğunu; b u halkın zayıf v e harpten kaçan bir h a l k olduğunu ( b u du­
rumda bunlar maceraperest Yunanlılar olamaz) ve Yüe-çi'ler gelir gelmez
hepsinin boyun eğdiğini» nakletmektedi r76• Görüldüğü gibi bu metin ka­
ranlık ve müphem ifôdeler taşımakta olup belirl i bir yönde anlam vermek
mümkün değildir. Fakat çok daha kesin bir ifôde i htiva eden bir başka
metinde, Heu-Han Şu ' nun metninde, M.S. 84 yılında Cin genera l i Pan
C'ao'nun Yüe-çi kıralından Soğdak kıralına resmen itirazda bulunması
için talepte bulunduğu yazılmaktadırn. Şu hôlde Soğdak ile Yüe-çi üike­
si o sıralarda birbirinden tamamen ayrı �i ü l ke idi ve Yüe-çi'ler de daha
güneyde, Baktriya taraflarında bulunuyorlardı. Amu-Derya'nın kuzeyinde
bir müddet kalan Yüe-çi'ler nehri aşarak Sakaları Baktriya'nın dışına Çl­
karmışlardır. Tarn'a -göre (ki biz burada o görüşte değiliz) Baktriya'yı he­
men hemen doğrudan Yunanlılardan a lmışlardır78• Her ne olursa olsun,
bu, kavimlerin u mumi bir sarsıntısını, göçebelerin Doğu Iran'a doğru bir
hareketinin ilk işaretidir. Yüe-çi 'ler tarafından güneye itilen Sakolar Seis­
tan'ı ve Kandaharı işgôl etmişlerdir. Bu işgôl nihai yerleşmeleri olmuştur
zi ra bu eyaletlere Iran isimlendirmesinde ondan böyle «saka ü l keleri» an­
lamına gelen Sakasthôna denmiş bu da modern farsçoda Seistan olmuş­
tur.
Oradan bütün bu göçebeler Part ımparatorluğu'nun üzerine uşuş�
müşler ve nerdeyse onu do yok etme noktasına gelmişlerdir. Medya'da
Suriye Selevkos kıralı Vi i . Antiochus'un fetih tehdidi ile karşılaşan Port
kıralı ii. Fraate ( 1 29) bu göçebelerin bir kısmını yardımına çağırmak ih­
tiyatsızlığını işlemiştir. Onun yardımına koşmuşlar, ancak bir müddet son­
ra dönerek Fraate'yi yenmişler ve öldü rmüşlerdir (128-1 27). Bir başka
Part kıralı i i . Artaban, Trogue Pompee'nin kaydettiğine göre, Tokhar'lara
karşı yaptığı bir taarruzda öldürücü bir ya ra almıştı ( 1 24 veya 1 23). bu Cin
(76) Haneda, «Bull. Maison franco-japonaise .. , 1. C . , s. 8 tercümesi.
(77) Chavannes: «les pays d'Ossident d'apres le Heou-Han chou, 1'an9 pao.. , 1906,
s. 230'daki tercümesi.
(78) W. Tarn, ..G reeks in Bactria and i ndia.. , 1 938, s. 283'de, Strabon'un Xi, Vi ii,
4'te bahsettiği Baktriya'daki Saka fethinin ii. asra değil, Vii. asra ait oldu­
ğunu işaret etmektedir. Bkz. Przyluski, «Norveaux aspects de I'histoire des
Scythes», Revue de I'Universite de Bruxelles, f!vrier-avril, 1937, s. 3.
501 Bozkır i mparatorluğu
tarihinin yüe·çi 'lerinin -tahmin ettiğimiz gibi gerçekten Yu nan tarihinin
Tokharları iseler- · o çağdan itibaren Baktriya'ya yerleşip onu «Tokharis­
tan» yaptıklarını da ispat etmektedir. Part kıralı I I . Mitridat { 1 23-88) ın
göçebelerin istilôsını durdurduğu ve hatta Seistan Sa ka'la rına hô kimiye­
tini kabul ettirdiği bir hakikattir. Buna rağ men 77 yılında Sakalar Iran'da
oldukça güçlü olduklarından Partların Arsakes tahtına kendi · korudukları
Sanatroikes adında birini geçi rmeye muvaffak olmuşlar, fakat aleyhleri­
ne dönen bu kıral onlarla yaptığı bir savaşta hayatını kaybetmiştir ( M .Ö.
ıO).
Sakaların ve Yüe-çi 'lerin daha sonraları o bölgelerde yaptıkları iran
ve Hint tarihinin konusu içine girmektedir. Burada sadece, Saka'ların Se­
istan ve Kandehar'dan Kabul ve Pencab'a doğru yayıldıklarını, sonra bu
ülkeler Yüe-çi'ler tarafından işgal edilince, Malva ve Gucerat'ta M.S. iV
cü asra kadar Saka satraplarının iŞ başında kaldıklarını hatırlatmakla ye­
tinelim. Baktriya'da kalan Yüe-çi'lere gelince, Cin ta rih i onların M.S. ı.
asırda büyük bir hanedan olan Kuşan'ı (çince: Kuei-Şuang) kurduklarını
yazma ktadır79• Ts' ien-Han;Şu bu Kuşan'ların M . Ö. 1 28 yılına doğru Bakt­
riya'yı paylaşan beş aşiretten biri olduğunu açıklamaktadır.
Heu-Han Şu, K-ieu-tsieu-kie'nin, yani paralar üzerindeki Ku i ula Kad­
fises'inoo, Kuşan'ların önderi olara k diğer Yüe-çi aşiretlerini Kuşan impa­
ratorluğu içinde nasıl erittiğini anlatmaktadır; bu imparatorl u k Yunanlılar
ve Romalılar tarafından Hint-iskit imparatorluğu olara k tanınma ktadır.
Kuşan i mparatorlarından kuju la veya Kujolo Kadfises veya ı . Kadfises (30
ile 91 veya 92 arası), Vima Kadfises veya i i . Kadfises (92 ile 1 32 arası)
Kanişka ( 144 ve 1 72 a rası). Huvişka ( 1 72-21 7'e doğru) ve Vasudeva (21 7244'e doğru) Kabil'deki i ktidarlarını Kuzey Hindistan'ın bir kısmına ( Pen­
côb ve Mathurô) yaymışlardı,oı. Ayrıca budizmin Orta Asya'da yayıl masın­
da Kanişka'nın oynadığı mühim rol de bilinmektedir. Burada önemli olan
ilk Hun baskısının Asya'nın kaderi üzerine sağladığı muazzam a kisleri
göstermektedir. Hunlar Kansu'dan yüe·çileri çıkardıktan sonra bu olayın
geri tepmeleri Ön Asya'nın eşiğinde ve Hindistan'da h issedi lmiştir. Yu-
(79) Heu-Han Şu o andan itibaren Yüe-çi'ler son derece güçlü bir hale geldiler.
Bütün değişik krallıklar onları Kuei·şuang (Kuşan) diye tanımlarken, sadece
Han M,nedanı eski isimlerini muhafaza ederek onlara Yüe·çi diyordu .. demek­
tedir. (Heu'Han Şu, Chavannes ..roung pao", 1 907, 192 tercümesi).
(80) Pelllot'nun tashihi: «Tokharien et koutcMen , J. A., 1934,. i, 30.
(81) G hirsman tarafından teklif edilen yeni bir kronöloji: «Fouilles a Begram.. , J. A.
1943-1944, s. 70·71. Yine, La Vallee-Poussin "L' i nde au temps des Mauryas
et des Barbares.., s. 343. Sayısız dil benzetmeleri ve etnik faraziyeleri Sten
Konow, "Beitrag zur Kenntnis der Indoskythen.. , Festschr. für Friedrich Hirth,
1920, 220'de bulabilirsiniz. Fakat, ..Asioi .. kelimesi diye tanımlanan ve TOkhar­
lara verilen ..Arçi.. kelimesine karşı bilhassa şu görüşleri dikkate almak gere­
kir: La Vallee-Poussin (a.g.e.) ve H. W. BaHey'in, ..Ttaugara.. , Bujı' Sch. Orient,
Stud., Viii, 4, 1 936'daki makalesi. Ayrıca, Henning, ..Argi and the Tokharians.. ,
a.g.e., iX, 3, 545.
..
..
Bozkır Imparatorluğu ! 51
nan kültürü Afganistan'ı kaybetmiş, Makedonyalı ıskender'in bu bölgeler­
deki fetih le rinin son kalıntıları yıkılmış, Part hôkimiyetindeki Iran bir müd­
det sarsıntı geçirmiş ve Kansu'dan Qelen kabileler Kôbil ve Kuzey-batı
H indistan'da beklenmiyen bir i mparatorluk kurmuşlardır. « Bizi ilgilendiren
tarih boyunca' bu hep böyle olacaktır. Bozkırın en ucunda meydana ge­
len en ufak bir sarsıntı, bu muazzam göç sahasının dört bir köşesinde
en beklenmiyen neticelerini de ara lıksız sürükleyecekti r. »
Hunlann ıık Han'lar Ile Olan Mücadelesi
Batı Hunlarının Ayrtlması
Yüe-çi'lerin bertaraf edilmesi ve göç etmesi Hunların önemini arttır­
mıştı. Artık Gobi çölünün her iki tarafına, Yabgu'larının Cin Seddi'nin he­
men dibinde iç Moğolistan'da bir merkezi olduğu gibi geleceğin Karako­
rum'u yakınlarında bir başka merkezi olan Dış Moğolistan'a da h ü kmedi ­
yorlardıa2• Şimdi H u n birli kleri C i n topraklarına cüretli akınlar yapıyordu.
1 67 yılında Şen'si'ye girerek Huei-çong'a (Cin başşehri Cang-ngan'ın ba­
tısında) kadar ilerlemişler ve o rada bir imparatorluk sarayını yakmışlar ve
1 58 yılında Wei'ye tekrgr gelerek doğrudan Cang-ngan'ı tehdit etmişlerdi.
1 42'de Şan-si 'nin kuzeyinde Ta-tong yakınları nda Yen-men tarafından Cin
Seddi'ne saldırmışlardı. Han tahtına büyük bir i mparator olan Wu-ti ( 1 4087) çıktığı nda Cin sınırları her tarafta tehdit altındaydıu.
Yukarı Asya i mparatorluğu o zamanlar Hunlara aitti. Yabgularının
esas merkezi -pek tabii bu göçebelerin bir merkeze sahip olmaları dere­
cesinde- veya hiç olmazsa yazın kullandığı ikômet yerlerinden biri Orhon
neh rinin kaynağına' yakındı. Cinliler tarafından Long adıyla anılan mer­
kezlerinden bir diğeri, düşüncemize göre, daha güneyde, Gobi'de, Ongkin'
in aşağı taratlarında a ranmalıdır. imparator Wu-ti Hunları bu merkezlere
kadar sürmek, kovalamak düşü ncesindeydi. Fakat mücadeleye atılmadan
önce, o sıralar Soğdak ülkesinde bulunan Yüe-çi'lerle birleşerek Hunları
gafil avlamak istedi. Bu gaye ile Yüe-çi'lere elçiSi Cang Kien'i gönderdi.
1 38 yılınaa Cin'den yola çıkan elçi Cang Kien yolda hemen Hunlar tara­
fından yakalandı ve doğru Kün-çen Yabgu'nun huzuruna çıkarıldıS.. Hun­
ların yanında o n gün gözaltında yaşadıktan sonra, fırsatını bulup kaçabiI­
di ve Fergana kıralının yanına geldikten son ra Soğdak ülkesine geçti. Fa­
kat yeni ülkelerinden memnun olan Yüe-çi'ler Gobi m-eseleleri i le artık il­
gilenmiyorlardı. Cang Kien dönmek zorunda kaldı. Yeniden Hunlar tara­
fından tutsak edilip bir yıl yanlarında kaldıktan son ra nihayet 1 26 yılındı]
(82) Bkz. Albert Hermann, «Die Gobi im Zeitalter der Hunnenherrschaft.. , Geogra­
fiska Annaler, 1 935, s. 1 30.
(83) Wu-ti'nin muharebeleri hk.: Chavannes, "M�moires de Sse-ma Tsien.. I, s.
LXI I - LXXXVIII. Avant; .. Hist. of Former Han .. , trad. Dubs, 1 938.
(84) Kün-çen, M.O. 161 yılında babası meşhur Lao-şang'ın yerine geçmişti.
521 Bozkır Imparatorluğu
Cin'e dönebildiBs. ( 1 1 5 yılında aynı Cang Kien, ili bölgesinde bulunan Wu­
suen'lere benzer bir ziyarette bulunmuş anca� Hunlarla mücadeleyi göze
a lamıyan Wu-suen'ler tarafından geri çevri l miştir) .
Yüe-çi'ler beklenen oyalama hareketine itiba r etmeyince imparator
Wu-tl Hunlara karşı tek başına sefere başlamıştı. Hunlar ise o sıralarda
şimdiki Pekin yönünde bir akın başlatmışlardı ( 1 29) . Şan-si'nin kuzeyinde
Ta-tong bölgesinden hareket eden Cin generali Wei Ts'ing Gobi'yi Ong­
kin üzerinde Long'a kadar katetmiş ve H unları ger: çekil meye zorlamıştı.
1 27 yılında Cin, Sarı Nehri n büyük kıvrımını emniyet altına almak m\Jk­
sadıyla Sarı Nehir üzerinde Ordos ile Ala-şan arasında Şo-fang'da bir as­
keri koloni kurmuştu. 1 24 yılında H unlar Şo-fang karakol unu işgaı edince
Wei Ts'ing yeniden harekete geçmiş ve onları geri çıkarmıştı. 1 2 1 'de Wei�
Ts'ing'in yeğeni genç kahraman Ho K'iu-ping 1 0.000 atlının başında, eski­
den Yüe-çi'ler ve Wu-suen'ler tarafından i şgaı edilmiş olan Kan-su bölge­
sinin şimqiki Leang-çeu , Kan-çeu ve Kau-çeu şehirleri tarafından Hunları
çıkarmıştı. Bu ü lkeye sahip olan Hunların iki boyu, Kan-çeu taraflarında­
ki H uen-si'ler ile Leang-çeu taraflarındaki Hieu-çu'lar, Yabgu'nun hizme­
tinden çıkarak Cin imparatorunun tarafına geçmişler ve Cinliler tarafın­
dan federe aşiretler olarak Nan-şan'ın kuzeyine yerleştirilmişlerdi86• 1 20
yılında Ordos'ta kalabalık bir Cin kolonisi teşekkül ettirilmişti. 1 1 9 yılın­
da, Şan-si'nin kuzeyinde Kuku-khoto bölgesinden hareket eden Wei-Ts'ing
ile Pekin'in kuzey-batısında, Siun-hua yakınlarında Şang-ku 'dan hareket
eden Ho k'iu-ping Gobi aşmışlar ve Hun imparatorluğunun merkezi Dış
Moğolistan'a erişmişlerdi. Wei-TS'ing, Albert Hermann'ın teklif etti�i üze­
re, Ongkin nehrinin yukarı taraflarına kadar çıkmış olmalıdır. Yi-çi-si Yab­
gu'yu gafil avlıyarak, gü neyden esen ve kumları 'Hunların yüzüne atan bir
fırtınanın ortasında onları geri çekilmeye mecbur etmişti. Ölen veya tut­
sa k düşen Hunların sayısı 1 9.000'e erişmişti. Daha cüretli bir yÜrüyüş ya­
pan Ho K'iu-ping Dış Moğolistan'a 1 000 km. girerek yukarı Tula ve yuka­
rı Orhon'un yakınlarına kadar gelmişti. Seksenden fazla Hun asilini ele
geçirmiş ve Hun ülkesinin kutsal dağlarında kurbanlar vermişti. Ho K'iu­
ping dönüşü nden bir müddet sonra ölmüştü ( 1 1 7) . Bu büyük süvarinin
H ien-yang'taki (Şen-si) mezarı üzerine bir Hun'u ezen bir atı temsil eden
yüksek kabartmadan sağlam bir heykel yapılmıştırBT.
Hunlar Yukarı Moğonstan'dan bir defa çıkartıldıktan sonra Impara­
tor Wu-ti 1 27 ila 1 1 1 a msında Kan-su'da bir seri askeri tımarlar teşkil
ederek geri dönmelerini önlemek istemişti; bu tımarlar. a rasında ' Wu-wey
(85) Bkz. Chavannes, .. Mernaires de Sse-ma Ts'ien .. , i, LXXI - LXXII.
, (86) Chavannes, "Mernaires de Sse-ma Ts'ien.., LXVII - LXVIII K. Shiratori, «On
the territory of the Hsiung-nu prinee Hsiu-t'u Wang and his metal statules for
Heaven worship .. : Memoirs of the Toyo Bunko, 5, Tokyo, 1930.
(87) Sseu-ma Ts'ien, ap. Chavannes, a .g.e. LXVIII. Bkz. Albert Hermann, «Atlas of
China.. , harita 1 7, 2. Lartigue, .. Mission Segalen, Lartigue, de Voisins .. , I, pl. 1 .
Lartlgue, .. L'art funerairE a I'epoque Han , 1 935, s . 33 . ZoUan d e Takaes,
\
..The manumen! of Ho Ch'ü-ping", Budapest, Dis. Ed. Mahler, 1937.
..
Bozkır Im paratorluğu I S3
541Bozkır Imparatorluğu
( Leang-çeu ya kınlarında) , Cang-ye ( Kan-çeu yakınlarında). Tsieu-tsiuan
(Su -çeu yakınlarında) ve Tuen-huang Lan-çeu'dan Yu-men kuan geçidine
kadar eski Yüe-çi ülkesini tarıyor ve ipek yolunu gözıüyorduoo. 1 08 yılın­
da Cin generali Cao P'o-nu kuzey-batıya doğru daha Ileriye gitmiş ve
Lob-nor'daki Leu-Ian ve şimdiki Turfon'daki Kiü -şe kırallıklarına kadar
dayanmıştı. Leu-Ian hü kümdarını tutsak etmiş ve Kiü-şe hükümdarını da
mağlup etmiştio9. Bir kaç yıldan beri Cin, ş Üphesiz Doğu Iranlılar vey'J Sakalar tarafından işga l edilen Fergana i le ticari i lişkiler içine girmişti;
oradan Cin'e safkan atlar gönderiliyordu. 1 05'e doğru bu at taleplerin-.
den sıkılan Ferganal ılar Cin elçisini katl�tmişlerdi. 1 02 yılında Cin generali Li kuang-li altmış bin kişiyle duyulmamış cürette bir yürüyüşle Tuen­
huang'tan Fergana'ya gelmişti. Bu ül keye geldiğinde o rdusunda otuz bin
kişi kalmıştı. Ülkenin başşehrini -şimdiki U ra-tepe olan Usruşna olma ih­
timali vardır- su kana llarının yolunu değişti rerek dize getirmiş ve haraç
olarak üç bin at almadan geri çekilmemişti90.
Bu arada kuzeyde Hunlar silahlarını bırakmamışlardı ve Wu-ti'nin
saltanatı son zamanlarında büyük bir bozgunu taUı. Li Ling adında genç
bir Cinli komutan Yukarı Moğolistan'a bir sefer yapmayı teklif etmişti. Ya­
nına 5000 piyade almış ve Eçin-görün a lt taraflarında Kiü-yen'den Cin'i
terketmişti; otuz gün boyunca kuzeye doğru, Ongkin istikametinde yürü ­
müştü. Siyün-ki dağına -herhalde şimdiki Tüpşi dağı- geldiğinde birliğini
kuşatan ve durmadan ok atan 80.000 Hun atlısı ile karşılaşmıştı. Bozgun
halinde Cin sınırına doğru geri çekili rken göçebeler peşini bırakmıyorlar­
dı. « Bi r gün içinde Cin ordusu 500.000 ok attı ve böylece elindeki bütün
cephaneyi bitirmiş oldu. Arabalar terkedildi ve yürümeye başlandı. Geri­
de 3000 kişi kalmıştı. Piyadeler araba oklarını ellerine almışlar kılıç gibi
(88) Chavannes, 8.g.e., LXXXVII.
(89) Ch8vannes, a.g.e., LXXIV - LXXV.
(90) Chavannes, a.g.e., ' LXXV - LXXVII. - Perceval Yetts'in gayet güzel belirttiği
gibi . Çiniiierin Fergana'ya yaptığı sefer asla gösteriş veya debdebe uğruna ·
yapılmış bir sefer niteliği taşımıyordu. Çin, sık sık sınırlarına dayanan küçük
Moğol atları üzerine binmiş muhteşem Hufl okçularına karşı mücadele etmek­
te büyük zahmet çekiyordu. Aynı atların üzerine binen ama o kadar iyi sü­
vari olmayan Çinliler düşmanlarına nazaran zayıf kalıyorlardı. Halbuki komşu
Soğdak ülkesinde olduğu gibi Ferg'ln a 'da da daha iri bir at türü bulunuyordu ;
belki Yunanlıların Medya'da tanıdıkları bu at türüdür. Çinliler süvari kuwet­
lerinin bir kısmını bu atlara bindirerek Hun atlarına üstün gelebilecekleri dü­
şüncesine kapılmışlardı. Böylece kendilerini göçebelere karşı üstün getire­
cek bir amaç uğru na Fergana'ya sefer düzenlemişlerdir. (Nitekim, ikinci Han'
lar dönemine ait kabartmalarda küçük Moğol atı yanında iri Fergana atlarının
resimleri görülmektedir). Son olarak, Fergana'nın son Yunan-Baktriyalılara ait
olup olmadığı şeklinde bir soru tevcih edilmiştir; buiıu da Çiniiierin o ülkeye
«Ta-yuan- demesinin, Yunanlılara Hint-Iran dilinde «yavana« dEmmesine ben­
zediğinden dolayı sormuşlardır. Perceval Yetts'in ..The horse, a factor in
early Chinese histor/", Eurasia septentrionalis antiqua, iX, 1 934, 231 'deki güzel
makalesine bkz.
Bozkır Imparatorlu � u l 55
sallıyorlardı. Subayların ellerinde ise bir ayak uzunluğunda bıçaklar kal­
mıştı . » Geri çekilen birlik bütün bunlara rağmen Cin sınırına elli kilomet­
re mesafeye kadar erişmişti, fakat işte orada facia meydana geldi. «Bir
boğaza girilmişti. Hun Yabgusu boğazın çıkışlarını kapattırdı ve dağın
tepesine çıkarak oradan kaya parçaları yuvarlatmaya başladı. Subaylar
ve askerlerden çok sayıda ölen oldu. ilerleme imkônı kalmamışt(» 9 1. Artık
karanlık da çökmüştü. Karanlıktan yararlanıp Hu nların a rasına ' kayarak
Yabgu'yu öldürmek isteyen Li Ling'in teşebbüsü başarıya ulaşamamıştı.
Herkes canının derdine düşmüştü. Sôdece dört yüz Cinli hayatta kalmayı
ve Cin sınırını aşmayı başa rabilmişti . Geriye kalanlar Li Ling dôhil tutsak
düşmüştü. Bu haberler üzerine Imparator Wu-ti büyük bir hiddete kapı l ­
mış ve gözüpek Li . Ling'in şöhretini savunmak isteyen ta rih ci Sseu-ma
Ts'ien şiddetle cezalandırılmıştı. «Li Ling bozg unw> Cin'i bir müddet için
Dış Moğolistan'a karşı « karşı-akımlar yapmaktan vazgecirmişti. Bu ma­
nevi başarısızlığa rağmen (çünkü yok edi len aslında ikinci derecede bir
birl ikti ) Kan-su'nun . sınırları tehlikeye düşmemişti92.
Bu çağ için Baykal gölü civarından gelen Hun eski eserlerine sahip
olduğumuzu yeri gelmişken bel irtmek isteriz. Bu konuda, Troizkosavsk
yakınında Derestuisk mezarlarında, M.Ö. 1 1 8 yıllarında tedavüle çıka nI­
mış Cin paraları sôyesinde ta rihi bel i rlenen bronz Sibirya plôkalarına rast­
lan�ığını ve benzer eşyaların, Merhart'a göre M .Ö. I I - I inci asırlara ait Cita
mezarlarında bulu nduğunu yeniden hatırlatmakta yarar vardır.
Bir sonraki dönemde Büyük Cin Seddi veya Moğolistan'da doğrudan
doğruya çatışmaya gi rmeyen Hunlar ile Cinliler Tarım havzasının kuzey
vôhalarını, yani ipek Yolu 'nun kontrolunu çekişmeye devam etmişlerdi.
77 yılında, Lob-nor'da, Hunlar ile anlaşan Leu-Ian kıralı Cin hôkimiyetine
karşı başkaldırdıktan sonra idam edilmiş ve bu ülkedeki Yi-sun'a bir Cin
kolonisi yerleştirilmişti. Han hônedônı imparatorlarından Siyüan-ti'nin sal­
tanatı sırasında (73-49) Tarım havzasında Cin yayılması kesin bir hare­
ket kazanmıştı. Bu imparator «Han'lar kendilerine münhasır olan ve fô­
tihlere ait düstGrlara sahi pti r! » diyordu. 71 yıl ında Cin generali Cang Huei,
ili vôdisinde Hunlara karşı Wu-suen'lerin yardımına koşmuştu. Hunl.a rı n
etki a lanına girmiş olan Turfon kırallığı 6 7 yılmda Cin generali Ceng Ki
tarafından teslime mecbur bırakılmıştı. 65'de, bir başka Cin komutanı
Fong Fong-şe Yarkand kıralını devirmiş ve vahayı itaat altına almıştı. Bir
yıl sonra Turfan kırallığından Cin garnizonu çıka rtılmış ve hemen Hun
hÔkimiyeti başlamış, fakat 60 yılında Ceng Ki Turfan'ı yeniden işgôl et­
m işti . Karaşah r'ın gü neyinde, Kiyü-li'de öneml i bir askeri karargôh kuran
Ceng- Ki, Tarım'ın Koruyucusu sıfatıyla, Karaşahr ve Kuça arasında Wu­
ley'de yerleşerek bütün bölgeyi denetlemeye başlamıştı.
Böylece Cin, ipek Yol u'nun kontrolunu Huoların el inden koparmış
oluyordu. Hunların böylesine tesirsiz bir karşılık vermelerinin sebebi 60
(91) Chavannes, a.g.e., LXXV-LXXVIII.
(92) Ts'ien-Han-Şu, tere. Chavannes, «Sse-ma Ts'ien , I, XXXVIII.
..
561 Bozkır Imparatorluğu
yıllarından itibaren bir suru ic savaş gailesine düşmüş olmalarındandır.
H u-han-ye ve Cici adlarında iki taht heveslisi Yabgu'luğu cekişiyordu. 51
yılında Hu-han-ye bizzat Cang-ngan'o gelerek imparator Siyüan-ti'nin des­
teğini talep etmiş ve kend isine tôbi olmayı teklif etmişti. 49 yılından iti­
baren, Cin'in desteği i le rakibini alt etmeyi başarmış ve 43'de Orhon'da­
ki Hun merkezine galip Yabgu olara k otu rmuştu. 33'de iyice munis bir
h üviyete bürünen bu Hun, Göğün Oğlu'nun sarayına yeniden gelerek bağ­
l ılığını göstermiş ve göcebelerin en büyük arzusu olan bir Cln prensesi
ile evlenme bahtiyarlığına erişmişti.
Mağlup olana gelince, .e ski Moğolistan'ı Cin'in yeni tôbiine terkeden
CiCi, Batı'da, şimdiki Rus Türkistanı'nda bahtını denemeye gitmişti ( M. Ö.
44). Yol boyunca ili 'deki Wu-suen'leri yenmiş, ImiJ'deki Hu-kiye'leri, Aral
bozkırlarındaki Kien-ku'ları hôkimiyeti altına almış ve müttefik yapmış,
kendisine yardım etmek ihtiyatsızlığına düşen Soğdak sôkinlerini dahi
boyunduruk altına almaktan vaz gecmemiş ve nihayet Cu ve Talas boz­
kırlarına otağlarını kurmuştu. Bu Batı'da büyük bir Hun Imparatorluğu'
nun ilk işaretiydi. Fakat Cinliler onun ' bu imparatorluğu sağlamlaştırma­
sına fırsat vermediler. 36 yılında, general Ceng Tang, büyük bir cesaretle
Cu'ya kadar girerek CiCi'yi gafil avlamış ve kafasını ucurm uştu (36-35).
B u apansız fôciadan sonra CiCi'yi Aral'a doğru olan yürüyüşünde takip
etmiş olan Hun aşiretlerini tarih sahnesinde görememekteyiz. Bu Batı
H unları, Doğu Hunlarının yanındaki Cin gibi, bize kendileri hakkında bil­
gi verebilecek büyük bir yerleşik medeniyetin yanında olmadı klarından
bir tarihe de sahip değildirler. Ancak M . S. iV cü asırda Volga ve Don'u
aşarak Avrupa'yı istilôya gelen Balamir ve Attila ile onları bizim klôsik
ta rihimizde görebileceğiz.
Son Han'lar Hanedam Döneminde Çin'in Hunlarla Yaptığı
Mücadeleler - Güney Hunlanmn Aynıması
_
Batı Hu nlarının göcü ' ve Doğu H unlarının tarım meselelerinden elle­
rini cekmeleri Cin'e Orta Asya hôkimiyetini sağlamıştı. Bu durum Ön Han
hônedônının düşmesine sebep olan Cin'deki iC savaşlar sırasında az kal­
sın bozuluyordu (M.S. 8 i lô 25 yılları). Hun yabgusu bu durumdan yarar­
lanarak Tu rfan kırallığını C in hôkimiyetinden kurtarmış ( M . S. 1 0) ve sınır
eyaletlerini yağmalamıştı. Kozlov'un ekibi tarafından U rga ya kınlarında
Noyin-Ula'da o döneme ait Hun önderlerinden birinin mezarı bulunmuş­
tur93; bu mezardaki bulu ntular, Sibir-Sarmat bozkırlarına ve Altay sanatı­
na has özellikleri taşıyan stilleşmiş hayvan motifli dokumalar ve hem
Cin'den, hem de Grek-Roma Kırımından alınmış parcalar ile (M.S. 2 yılı-
(93) Bkz. Kozlov, Teplukhov, Borovka, Polinov ve Krizanovski, .. Comptes rendus
des exp�ditions pour I'exploration du nord de la MongoHe.., Acad�mie des
Sciences de I'URSS., Leningrad, 1 925.
Bozkır imparatorluğu / S7
;
na ait bir Cin lôkı ve Kimmer Bosporusu'ndan gelen Yunan dokuması)
Hun sanatın ı n ne du rumda olduğu hakkında bir fikir vermektedi r94•
Son Han'la r denilen ikinci Han haneda nı Cin tahtına çıktığında (M.S.
25) Tarım'da Cin hakimiyeti ni yeniden sağlamak gerekiyordu. Cin için bü­
yük bir tesadüf eseri Hunlar o sıralarda iç a nlaşmazlığa düşmüşlerdi. Gü­
neyin sekiz Hun boyu başlarında önderleri Pi olmak üzere 48 yılında Yab­
gu Pu-nu'ya başkald ırmışlar ve Cin'e gelerek tabi olmak istediklerini bil- .
dirmişlerdL Cin imparatoru Kuang Wu-ti, onları federe aşiretler olarak iç
Moğol ista n'a, Gobi'nin gü ney sınırı na, Kan-su ve Şan-si eyaletleri nin uç­
larına yerleştirmişti. Böylece, Cin kuvvetli olduğu sürece Imparatorluğun
sadık müttefikleri olarak kalacak, ama IV.Cü ası rda Cin zayıf düşünce
onu mahvetmeyi sabı rla bekl iyecek Gü ney Hun Hakanlığı doğmuş oluyor­
du. Roma sınır eyaletlerine yerleşen Germen topluluklarında da benzer
bir ta rih görülmektedir.
O an için Cin 'in tek düşmanı olarak Dış Moğolistan'da, Orhoıı nehri
civarındaki eski H u n Hakanlığını devam ettiren Kuzey Hunları kalmıştı.
Onları ıki taraftan çevirmek isteyen Leao-tang VGllisi Tsi Young, 49 yılı­
na doğ ru, üst Leao-ho Mvzasındaki (Mançu rya) Wu-huan'lar ile, bÜYÜk
Kingan ve Nonni ı rmakları tarafında göçebe hayatı süren ve büyük bir
ihtimalle MOğol ı rkından olan Sien-pi'leri kışkı rtmaya çalışmıştı. Gü ney
Hunlarının ayrıl ması ve Sien-pi'ler ile Wu-huan'ların yandan saldırısı kar­
şısında Kuzey Hunları tehlikeli ol maktan çıkmışla rdı.
Ipek Yolu
Cin bu du rumdan Ta rım vaha larını yeniden ele geçirmek suretiyle is­
tifade etm işti.. Daha önce görüldüğü gibi bu vahalar Ta rım'ın kuzeyinde
ve güneyinde çift dai re yayı teşkil ediyorlardı. Bunlar, kuzeyde, Tu rfan
(o za man Cinliler tarafından Ki ü-şe diye biliniyordu), Ka raşah r (Cince:
Yen-k'i ) , Kuça ( K'ieu-tsö). Aksu (Ku-mo) . U ç-Turfan (Wen-su) ve Kaşgar
(Şu-Iö) ; gü neyde, Leü-Ian, Lob- nor çevresi nde, Hotan (Yu-t'ien) ve Ya r­
kand'dı (So-kiü)·s. M.S. V i i ci asırda bile Karaşahr, Kuça ve şüphesiz Kaş�
gar'da haıa Hi nt-Avrupa lehçelerinin kon uşulduğu vakıası, Ta rım havzası
vqha larının h iç olmazsa bir kısmının aha l isinin Hint-Avrupa ırkıarına men­
sup olduğu düşü ncesini akla getirmektedir. VII .ci asırda bize intikal etti­
ği şekliyle Kuça Iisanı hem Hint-iran, hem HitiL. hem E rmenice ve hem
de Slôvca ile akrabalığı ' mevcut imiş gibi gözükmektedir. Sieg ve Sieg­
ling'in Alman ekolünün öğrettiği gibi, Tokharca'nın �uça ve Karaşa h r
(94)
Yunan paralarını (M.O. ı ı ı . asır) 191 5'de Çungarya'da Bor�tala'da
bulunduğunu hatırlatalım. Bkz. J. W e rn er E.S.A., Viii, 1 933, 249.
(95) Son Han'lar dönemine ait bu çeşitli krallıklar hakkında Çin moşografileri "Heli­
Han Şu .. da Clıavannes tarafından çevrilmiştir, .. Les pays d'Occident, T'oung
pao», 1 907, 1 68-221.
Panti kape
,
5S 1 Bozkır Imparaiorluğu
lehçelerine uymadığı kesin değilse bile Hint-Avrupa dil ai lesine bağlılığı
inkôr edilemez96• Avrupa 'daki Orta Cağ başlangıcı nda Tarı m'da bir Hint­
Avrupa istilôsını tahayyül etmek makul olam ıyacağı ndan, iskit-Sarmatla­
rın Batı Sibirya'da Yukarı Yenisey'e kadar ve Saka'la rı n Fergana ve Kaş­
gar arasıntia, Tanrı Dağları'nın iki tarafına birden yayılmaları a nı nda Ta­
rım'da eski bir Hint-Avrupa yerleşmesini kabul etmek mantıklı olacaktır.
Batı Kaşgar'daki Doğu iranca ile kuzeydeki Kuca'ca arasında bulunan li­
san a krabal ığı yanında etnograflar, kuzey-batı Kuça'da, ili W\.l-suen'lerinin
Cin tarihçileri tarafından mavi gözlü ve kızıl saçlı olarak tarif edildiğine
di kkati çekmektedi rier.
Cin ile Hint-iran ve Yunan dü nyası a rasında işleyen kervanları n yo­
lu, yan i ipek Yolu bu vahalardan geçtiği nden Ta rım'daki küçük kırallıkla­
rın son derece büyük bir i ktisadi önemi vardl97•
Bu yolu n mevcudiyeti coğrafyacı Ptolemee tarafından da doğrula�
mıştır. Selefi olan Tir'li Marin'den Ptolemee'nin öğrendiğine göre, Make­
donyal ı bir tüccar olan Maes Titianos adında biri, M.S. i. asırda, adam­
larına bu yolu n izini ve mesafe taşlarını buldurtmuştur. Roma Suriye'si­
nin başşehri Antakya'dan başlıyan ipek Yol u Hieropolis'te ( Menbic) Fı- .
rafı aşmakta, Part imparatorluğu'na g i rmekte, Partlarda Ekabatan'a (Ha­
madan ) , şimdiki Tah ra n yakınlarındaki Rey'e, Hekatompylos (Şahrud?)'a,
Merv'e uğramakta, o sıralarda Hint-iskitlere, yani, çok muhtemel bir şe­
kilde, Cinl iıerin Yüe-ci'lerine, Hintlilerin Tokhara'larına ait Belkh şehrine
(Baktr) dokunmaktaydı. ipek Yolu oradan Pamir'e geçiyordu. Ptolemee'
nin a nlattığına göre, bir Pamir vôdisinde, «Komeday dağları nımı etekle­
rinde taştan bir kule (lithinos pyrgos) vardı; bu kulenin dibi nde batıl!
kervancılar ile doğulu kervancılar mal mübadelesi yaparlardı. Albert Her­
man, Pamir vôdisi içindeki bu nOktayı, Yu karı Amu-Derya havzasından
Kaşgar vôdisine geçilen ve iki Alay dağı sırasının a rası ndaki Kızıl-su 010rak göstermektedir. Bu bÖlgeleri gezmiş olan Hackin'e göre bu taş kule,
daha önceden teklif edildiği üzere, Minteke boğazının kuzeyinde, Yar­
kand-derya'nın kaynağı ile Wakhan (KüçÜ k Pamir) a rasında, şimdiki Taşkurgan'da a ranmalıdır.
.
.
Kaşgar'da ipek Yol u i kiye ayrılıyordu. Kuzeey giden yoı, Albert Her­
man'a göre, iskender'in coğrafyacıları tarafından «Issedon Scythico» diye
adlandırılan Kuça'ya doğru ilerliyor, Karaşah r (onların «Damna»sı ) . Lob­
nor üzerinde Leu -Ian (onların Issedon Serica'sı) ve Yu-men kuan kapı-
(96) Sieg ve Siegling, «Tocharische Grammalik", Götıingen, 1 931 ve Sylvain Levi'
nin gözlemleri : «Fragmenls de textes kouleheens», Soeiete Asiatique, 1933.
Diğer Hint-Avrupa dillerine göre Kuça, vs. lehçelerinin mukayesesi, H. Pe­
dersen, «le groupement des dialectes indo-europeens», Kgl. danske Vid. seL.
his!. tiL. meddeleer, Xi, 3, 1 925.
(97) Bkz. Alberl Hermann, «Die alten Seidenslrassen zwisehen China und Syrien»,
Quell. U. Vorseh, Z . Alten Geseh. U. Geogr., Berlin, 1910 - Harmann, «Die
Seidenstrassen von China nach dem Römisehen Reieh". MiıL. Geogr. Ges . ,
Wien, 1 915, 472.
Bozkır Imparatorluğu l 59
sından - (Tuen-huang 'ın batısında, onların « Daxata»sı) geçiyordu. Güney
yolu ise, Kaşgar'dan Yorkand'a. Hotan'a . . Niya ve Miran'a (bu son şehi r
Lob-nor'daki Leu -Ian kırallığı içinde bulunuyordu) uğruyordu. H e r i k i yoı,
Yunan-Roma coğrafyacılarının «Threano» dedikleri Tuen-huang'da birle­
şiyordu. ipek Yolu daha sonra Ts'ieu-ts'iüan
(Yunan coğrafyacılarının
Drosakhe'si mi?) ve Cang-ye'de Cin'e giriyor ve Ptolemee'nin «Sera met­
repolis» dediği Cang-ngan veya Si-ngan'fu'da ve yine aynı kaynakların
« Sarago» veya «Thinae» dedikleri Lo-yang'da son buluyordu.
Tarım Havzasının Pan Çao Tarafından Fethedilmesi
Bu değişik isimler için Yunan-Cin kaynakları tarafı ndan verilen ad­
landırma ne olursa olsun, bir tarafta Roma Imparatorluğu ve Part Impa­
ratorluğu, diğer tarafta Han impa ratorluğu a rasındaki bu kıtalararası ipek
yolunun açılışından beri Tarım havzasının kuzeyinde veya güneyinde sıra­
lanmış vahalardaki bu küçü k Hint-Avrupa kırallıkları son derece önemli ti­
cari bir öneme kavuşmuşlard .. Tarım'ı Hunlar kuzeyde, Altay'ların üzerin­
den, Cinliler, doğuda, Tuen-h uang geçitierini ellerinde tutarak kontrol aL­
tına almak için a ralıksız mücadele ediyorlardı.
Tarım havzasının fethi -veya yeniden fethi- Son Han hônedônı impa­
ratorları olan Ming-ti (58-75), Cang-ti (76-88) ve Ho-ti (89-105) nin dö.
nemlerinde metodlu bir şekilde ta kip edilen bir iş olmuştu r. Bu eserin li­
yakatı birkaç büyük askere aittir. M.S. 73 yılında Cin generalleri Keng
Ping ( <<hızlı atla r komutanı»} ile Teu Ku önceden kuzey Hunla rına bir se­
fer düzenlemişler ve Hunların geri çekilmesini sağlamışlardl9B. «Sseu-ma"
veya süvari generali olup, Teu Ku'nun kumandanlarından ve Cin'in yetiş­
tirdiği en büyük askerlerden Pan Cao, Barkul civarındaki bir Hun aşireti
olan Hu-yen'lere karşı saldırıya geçmiş ve «çok sayıda düşmanın başını
kesmiştin) 99. Yine 73 yılında, Chavannes'ın Ha-mi, fakat Albert Hermann'
ın Lob-nor'un kuzeyinde, Leu -Ian ile Ying-p'an arasında gösterdiği Yi-wu'
da bir askeri Cin kolonisi yerleştirilmişti 'oo. 74 yılında Keng Ping ve Teu
Ku birlikte, o sıralar aynı hônedôn tarafından yönetilmekle birlikte, Tur­
fan civarında Ön-Kiü-şe ve daha kuzeyde, Ta nrı Dağları'nın öteki tara­
fında Son-Kiü-şe diye iki ikiz kıra llığa bölünmüş Turfan ü l kesine saldır­
mışlardı. Cüretli bir yü rüyüşten sonra Keng Ping önce en uzakta bulu­
nan, Ku-çeng Kiü-şe'sine saldırmıştı ; dehşete düşen bu ü lkenin kıralı
- Ngan-tö, muharebe etmemişti : «şehirden çıktı, şapkasını çıkarttı ve Keng
(98) «Biographie de Keng Ping.. Chavannes tarafından «Heu-Han ŞU .dan çevril­
miştir: «T'oung pao.., 1907, 222.
(99) Biographie de Pan Tch'ao, Pan Yong et Leang K'in Chavannes tarafından
«Hcou Han Şu..dan, «Trois g€meraux chinois de la dynastie des Han", adıyla
çevrilmiştir: T'oung pao, 1 906, 218.
(100) «Heou-Han chou .. , çev. Chavannes, «T'oung pao .. , 1 907, 1 56.
.
60 l Bozkır Imparatorluğu
�ing'in atının ayaklarına kapanarak Cin hôkimiyetini kabul etti)) 10 1 . B u
olayı duyan o kıralın oğlu, Turfan kıralı itirazsız C i n' i n h imayesine gir­
mişti. Biri . Son Kiü- �e'de (Ku-çeng) . Keng Ping'in Keng Kong adında ye­
ğeninin komutasında, diğeri esas Turfan'da. Lukcun'da i ki Cin garnizonu
bıra kllmıştı 102. Diğer taraftan, Pan Cao da « kaplanın inine gi rmeyenıerin
kaplanın yavrularını alamıyacağı)) düşüncesini
taşıyordu. Bir birlik ile
Leu -Ian'ın ve Lob-nor'un güney-batısındaki Şan-şan kırallığına keşif icin
g ittiğinde, bu ülkenin kıralının Cin'e karşı bôzı tertiplere girmek üzere
Hun elcisi i le anlaşma kta olduğunu kurnazlıkla öğrenmişti. Gece oldu-'
ğunda görüşlerini almak üzere subaylarını toplamıştı. Kendisiyle bi rlikte
gönderilmiş Cin sivil komiserin öğütlerini muntazaman ' dinlemek zorun­
daydı. Bu sefer sivil komisere bi r şey söylemek niyetinde değildi: «Bu as­
ker olmıyan basit bir memurdur. Eğer tasarıları mızı kendisine acarsak,
ihtiyatsızlığı başımızı derde sokar.
Kaderimizi hemen şimdi cizmeliyiz.
Şansız ölmek, kahraman insanların işi değildir!»
Gece yarısı Pan Cao ile kücük birliği Hun elçilerinin bul unduğu ca­
dı riarı ateşe vermişler, g ü rü ltü çıka ra ra k etrafa dehşet sacmışlar, niha­
yet Hunların tamamını katletmişlerdi. Bu iş bittikten sonra, Pan Cao Şan­
şan kıralının yanına çıkmak istediğini bildirmiş ve hükümdara elçinin ka­
fasını göstermişti; Cin'e ihanet etme noktasına kadar gelmiş olan hü­
kümdar korkudan titreyerek yeniden Cin'in vesôyeti altına girmişti, 03. Da­
ha sonra Pan Cao esas Kaşgar yöresinin meseleleri ile meşgu l ol maya
boşlamıştı.
Hunlar ile Cinli l�r iC işlerine karışmadıkları va kit Tarım'ın küçük Hint­
Avrupa kırallıkları aralarında mücadele
ediyorlardı. Cinliler tarafından
Hien adıyla tanınan Yorkand'ın bir kıralı (33-6 1 ) , Kuça (46), Fergana' ve
Hotan'ı eline geçi rerek bir müddet için bölgede tek hôkim olmuş, fakat
u mu mi bir ayaklanma sonunda kaybetm işti'G4. O zaman Kuca Hun hôki­
miyetine geçmiş ve Hotan kıralı Hien katledi!mişti (61 ) . Tarım'ın güneyin­
deki hôkimiyet Cinliıerin Kuang-tö adını verdikleri bu Hotan kıralının eli­
ne gecmiş, Yo rkond'ı da eline gecirmekte gecikmemişti: Tarı m 'ın kuze­
yindeki hakimiyet ise, Cinliıerin Kien adını verdikıeri ve tôbi olduğu Hun­
ların yardımıyla 73 yılında Kaşgar'ı olon Kuca kıralına geçmiştPos. Bütün
bu olaylar sonunda Imparator M ing-ti tarafından bölgenin meselelerini
hôlletmekle görevlendirilen Pan Cao Kaşgar bölgesine ayak basmıştı.
Önce Hotan'a gitmişti. Hotan kıralı Kuang-tö 106 elde ettiği başarılardan
kibire kapıımış olduğundan ve Hun elçisinin sözünün dışına cıkmadığın-
(101) «Heou-Han chou .., Biographie de Keng Ping. çev. Chavannes, «T'oung pao ,
1 907, 222-223.
(102) A-g.e., Biographie de Keng Konk, 226.
(103) «Heou-Han chou .. , Biographie de Pan Tch'ao, çev. Chavannes, «T'oung-pao
1 907, 218-220.
(104) Heou-Han chou, T'oung-pao, 1 907, 1 97.
(1 05) A.g.e., T'oung-pao: 1 907, 203-204.
(106) Bu isim bilinmeyen bir Hotan isminin Çin transkriptlerindeki şeklidir.
..
.. ,
�
Bozkır Imparatorluğu I 61
dan Cinl iye çok kötü muamele etmişti. Hiç beklenmiyen bir anda Pan
Cao, kıralın baş danışmanı olan büyücünün kafasını kesmişti. Dehşete
kapılan hükümdar Cin'in vesayetini talep etmiş ve samimiyetini ispat et­
mek için Hun elçilerini idam ettirmişti.. Daha sonra Pan Cao Kaşgar'a yö­
nelmişti. Hunların adamı olan Kuça kıralı Kien 'in Kaşgar'ı eline geçirdiği
ve bu şehrin tahtına Kuça soyundan olan kendi ku klasının yerleştirildiği
öğrenilmişti. Pan Cao büyük bir cüret örneği göstererek (zira yanında
pek az adam kalmıştı) kukla hükü mdan tutu klamış, tahttan indirmiş ve
Cin yazıla rında Cong adıyla tanınan eski Kaşgar hônedônının temsilcisini
tahta çıkarmıştı (74) 107 .
75 yılında, imparator Ming-ti'nin ölümü nden bir müddet önce, Tarım'
da Cin hôkimiyetine karşı, pek tabii Hunlar tarafından desteklenen umu­
mi bir isyan ' patlak vermişti. Karaşah r kıralı Cin elçisi, «umumi vali» Cen
M u'yu katletti rmişti. Kuça ve Aksu 'nun a halisi Kaşgar'da bulunan Pa n
Cao'yu kuşatmışlardı. Bir yıldan fazla bir sü're Cinli kahraman kuşatma­
cılara kafa tutmuştu. Bu arada, Hunlar son Kiü-şe kırallığını (Ku-çeng)
işgôl etmişler, Cin'e tôbi kıral Ngan-tö'yü öldürmüşler ve bölgedeki bir
kalede bulunan Cin generali Keng Kong'u kuşatmışlardı. Hayranı Pan Cao
gibi Keng Kong da kahramanca direndi. Yiyeceği tükendikten sonra, ya­
nında kalan bir avuç asker i le teçhizatının deri lerini kaynatıp yiyecek ya­
parak sonuna kadar dayanmıştı1oa• Buna rağmen yeni imparator Cang-ti,
Pan Cao ve Keng Kong'a Tarım'ı boşaltma emri vermişti. Cin sarayı bu
aralıksız isyanlardan ve Orta Asya hôkimiyetinin gerektirdiği fedakôrlık­
lardan dehşete düşmüştü. Ancak Pan Cao bu çekilmenin ül keyi Hunla­
rın eline düşüreceğini anlamıştı . Dönüş yolunda Hotan'a henllz gelmiş­
ken, almış olduğu emre rağmen, geri dönmüş ve Kaşgar'a girm işti. Kısa
yokluğu sırasında şehi r pek tabii Kuçal ılara yani Hun taraftarlarına geç­
mişti. Kuçalıların önderi ni idam ettirmiş ve bir daha hiç çıkmamacasına
Kaşgar'a yeniden yerleşmişti. 78 yıl ında, Kaşgar ve Hotan'dan gelen yar­
dımcı kuvvetlerin başında Aksu ve Uç-Turfan'ı eline geçirmiş «ve 700 kel­
le uçurmuştu lO9» . Bu arada Kansu'daki Cin h�iyonlan Hunların elinden Kiü­
şe kıra llığını, yani Turfan'ı geri almışlardı. «3.800 baş kestiler ve 37.000
hayvan kaldırdılar. Kuzeyin barbarları dehşet içinde kaçışıyorlardıl lo» .
imparator'a sunduğu bir muhtıroda Pan Cao Büyü k-Batı tecrübesinin
ıŞığı altında vesveseli Saray zihniyetini i kna etmeye çalışıyordu. Aydınla­
rın lüzumsuz olara k niteledikleri uzak ülkelerdeki seferlerini Cin kahra­
manı son derece iyi tertiplenmiş savunma hareketleri olara k gösteriyor­
du. Bu şekilde Cin topraklarını Hunların aralıklı saldırılarından korumuş ­
olacaktı : « (Orta Asya'nın) Otuz altı kırollığı ele geçi rmek Hunların sağ
(107)
(108)
(109)
(1 10)
..Heou-Han chou", çev. Chavannes, «r'oung-pao.., 1 907, 222.
«Heou-Han chou", T'oung-pao, 1 907, 226-229.
A.g.e., 1 906, 223-224.
Kg.e., T'oung-pao, 1 907, 230.
S2lBozkır Imparatorluğu
kolunu kesmek demekti r. » Uyguladığı metoda gelince, onu şu meşhu r
düsturu ile acıklıyordu: «barbarlara ' saldırmak i c i n barbarlardan yarar­
lanmak,). Nitekim, Ta rım'ın fethini, boyunduruk altına alınan her yeni va­
hanın vermek zorunda olduğu yerli askerler ile sağlama yoluna gitmiş­
ti. Esas Cinli unsurlar, Basamaklar'da (yani Tarım'da) kendilerine yeni
şerefler arıyan bir avuc maceraperest ile mahkumdan ibaretti. Ve hepsi
birden Hun ordularının dönmesinden korudukları ülkede yaşıyarlardı. ' Pan
Cao şöyle anlatıyordu: «Yorkand'da, Kaşgar'da işlenmiş toprak verimli ve
geniştir. Orada yerleştirilecek askerler Imparatorluğa h iç bir zaman yük
olmıyacaklardır» 1 1 1 . Roma j mparatoru Tra jan'ın bu çağdışı, askeri mese­
leierde Daçya fôtihi gibi (yani Tra j an) düşünüyordu.
En önemli amaç j pek Yolu'nun kontrolunu elinde tutarak malzeme te­
min eden ve zenginleşen Hunları Dış Moğolistan'dan atmaktı. Bu büyük
eseri yerine getirmek üzere nazariyelerini uygulamaya devam eden Pan
Cao Kaşgar'da (80, 87) , Yorkand 'da (88) meydana gelen yeni isyanları
bastırmış ve il i Wu-suen'lerini ittifakına dahil etmişti (83). Her seferinde
casusları vasıtasıyla haber alan ve düşmanla rı nın psikolojisini gayet iyi
tanıyan Pan Cao bunları gafil avlıyor ve cü ret örnekleri sergiliyordu. 84
yılında kendi adamı, kuklası Kaşgar kıralı Cong, Yorkand halkı, Soğdaklar
ve Yüe-ci'ler, yan i Hint-Iskitıer ile birlik olara k başkaldırmıştı. 87'de Pan
Cao tarafından Kaşgar'dan kovulunca, boyun eğer gibi yapmış ve bir
darbe yapmak a macıyla oldukça kuvvetli bir birlik ile Pan Cao'dan gö­
rüşme talep etmişti. Pan Cao'da bu hareketi kabul etmiş gibi davranmış,
ona bir ziyafet vermiş ve «şaraplar içildikten sonra,) , hükümdarı yakala­
ya rak başını uçurmuştu. Aynı anda, üzerlerindeki elbiseleri çıkarar<;ı k Cin
birl ikleri düşman askerlerinin üzerine atılmışlar ve hepsini kılıçtan geçir­
mişlerdi1l2• 88'de Yorkand önünde, Kuca ve civar şehi rlerden gelmiş 50.000
kişilik bir ordu önünde kendi birliğinin sayıca çok daha az olduğunu gö­
rünce kaçar gibi yapmış ve sonra geriye dönerek, zorlu bir yürüyüşten
sonra, şafak sökerken ansızın düşmanın üzerine atılara k beş bin kişiyi
kılıçtan geçirmiş ve Yarkorid'ı boyun eğmeye zorlamıştı ı t3• Geriye� isyan
hdlinde olan ve Cin'e karşı durmadan Hunlardan veya Yüe-çi'lerden yar­
dım arayan Kuça ve Karaşahr kalmıştı. gO'da, bir Cin prensesinin kendi­
sine zevce olara k verilmemesine h iddetlenen Hint- j skit kıralı, yani Afga­
nistan ve kuzey-batı Hindistan'da h ü kü m süren güçlü Kuşan imparatoru
-bu tarihte L.CI Kadfises olmalıdır- Pamir'in kuzey-doğusu na, Pan Cao-ya
karşı Kuça'ya yardım etmek üzere bir ordu yollamıştı. Pa n Cao bu ordu
ile Kuça . yönetimi arasında geçen bütün haberleşmeleri ve Kuşan o rdu­
suna yardım edeceklerini öğrenmişti; hemen Kuşan ordusunun önünde ne
varsa silip süpürmüştür. Kaşgar'ın uçsuz bucaksız düzlüklerinde yiye­
ceksiz, başı boş dolaşan Hint-iskitler feci bir bozguna uğramadan geri
(1 1 1 ) A.g.e., 1 906, 224-227.
(1 1 2) .. Heou-Han chou", T'oung-pao, 1906, 230-231 .
(1 13) A.g.e., 1906, 231 -232.
Bozkır imparaıorluğu l 63
çekilmeyi a kledebilmişlerdi. Cok kötü bir sonia bitmekten kıl payı kurtu­
lan bu tecrübeden gereken dersi alan Kuşan sarayı bundan böyle, Vüe-çi'
lerde ananevi hale gelen, Cin'le dostlu k siyasetine dönmüşlerdir. (90) 1 14.
Kuzeyde, Moğolistan'da, Teu Hien ve Keng Ping adlı generaller Ku­
zey Hunlar üzerinde büyü k bi r zafer · elde etmişlerdi (89-90) . Ku-çeng (son
Kiü-şe) ve Tu rfan (ön Kiü -şe) kıralla rı bunun üzerine hemen impa rator­
l u kla bağlarını kuvvetlendirmişlerdir. 91 'de Cin generali Keng Kuei Hun­
lara kanlı · bir bozgun daha tattırmıştı. Keng Kuei Dış Mo§olistan'a kadar
ilerlemiş, hatta Orhon'a bile girmiş, Vabgu'nun annesini ve bütün çevre­
sini tutsak etmiş ve onun yerine kardeşi Vu-çu-kien'i tahta geçirmişti.
- Bu yeni Hun yabgusu 93'de Cin'e başkaldırınca, Cin ona karşı Mançurya
sınırlarında yoşıyan Siyen-pi'leri öne sürmüştü ; Siyen-pi'lere mağlup olan
ve yabgularını kaybeden Kuzey Hunları artık bir daha tam�men doğru­
lamamışlardır.
Hunların ve Hint-iskitlerin yardımlarından mahru m kalan Ta rım'ın ku­
zeyindeki üç asi şeh i r Kuça, Aksu ve Uç-Tu rfan Pan Cao'ya boyun eğ­
m işlerdi (91 ). Cin fatihi imparatorl u k sarayının «Umumi koruyucuı> yani
pratikçe Orta Asya'nın umumi valil iği ünvanını almıştı. Merkezini, Kuça'
nın yakınında bir kasaba olan To-kien'e kura rken bir başka Cin generali
de Kaşgar'a yerleşiyordu. Sadece Karaşah r boyun eğmek bilmiyordu.
94'de Kuça ve Şan-şan ( Lob-nor)dan sağlanan yardımcı kuvvetlerle Pan
Cao, asi şehrin üzerine yürümüştü. Karaşah rl ılar Vulduz üzerindeki köp­
rüleri boşuna yıkmışlardı . . Pan Cao neh ri kemerine kadar suya girerek
aşmış ve Karaşahr önü ndeki bata klıklarda göiii kmüştü . Halkın bir kısmı
Bagraç gölünden kaçmış ama kıral teslim olmak ,zorunda kalmıştı. Eski
hareketlerin intikamını almak isteyen Pan Cao, on dokuz yıı önce Cin ge­
nerali Cen Mu'nun idam edildiği yerde kıralın kafasını uçurmuştu. « Pa n
Cao askerlerin yağma yapmasına izin verdi. 5000'den fazla insanı katIet­
tiler, 15.000 kişiyi köle olarak aldılar, at, sığır ve koyundan ibaret 300.000
baş hayvana el koydularm. » Bütü n Tarım havzası Cin hakimiyeti altına
girmişti. 97'de, Pan Cao komutanlarından Kan Ving'i Ngan-si üzerinden,
yani Arsaki Part Imparatorluğundan, Ta-tsin'e yani Roma imparatorluğu'
na yol lamıştı. Fakat, Partlar hakkında duyduğu rivayetlerden çekinen el­
çi hiçbir zaman onların topra klarına girmemiş ve Roma sınırlarına gel­
meden geri dönmüştü 6•
Pan Cao 1 02 yılında emekliye ayrılarak Cin'e dönmüş ve aynı yıl öl­
müştür. Büyük komutanın haiefieri onun, hem esnek hem de gerçekçi
olon yerli siyasetini takip etmeyi becerememişler ve 1 06-107 yıllarında Ta­
rım'da u mu mi bir isyan patlak vermişti. Cin generali Leang Kin, Kuça'da
halk ve komşu şehirlerin ahalisi tarafından kuşatllmıştl1 17• Bu kuşatmadan
büyük bir zaferle çıkmış a ma bu a ralıksız isyanlar önünde Cin sarayı ce-
(1 1 4)
(1 15)
( 1 1 6)
(1 1 7)
A,g.e., 233.
A.g.e., 235-236.
A.g.e., 1907, 178.
A.g.e., 1 906, 256-257 (Biographie de Leang Kin).
641 Bozkır Imparatorluğu
saretini kaybederek 1 07 yılında Ta rım'daki bütün garnizonlarını, hattô
Lukçun ve Yi-wu'dakiler de dahil olmak üzere geri çağırmıştı. E rtesi yıl,
o sıralar tamamen vahşi olan ve Kuku-nor'un batısında ve güneyinde gö­
çebe hayatı sü ren Tibetliler Kansu 'daki Cin postalarına hücum ederek
Tuen-huang yolunu tehdit altına sokmuşlardı. Leang Kin çok zorlu geçen
muharebelerden sonra Tibetl ileri püskürtmüştü ( 1 08). N ihayet 1 09 yılın­
da güney Hunları iç Moğolistan'da Cin'in sınır eyaletlerine girmişlerdir.
Leao-tong'un Cinli val isi Keng Kuei onlara karşı Siyen-pi birl i klerini sevk­
etmişti. Leang Kin Güney Hun yabgusunu barış yapmaya zorlayıncaya
kadar ( 1 08) Güney Hunları Şan-si eyaletinin kuzeyini az yağmalamamış­
lard ı r.
Cin, 1 1 9 yılında yeniden belini doğruitmaya başlayıncaya kadar sınır­
larını korumakta zorluk çe!<mişti; aynı yıl Yi-wu'daki Cin garnizonu yerine
yerleşmiş, Şan-şan (Lob-nor) ve Turfan kıralları yeniden Cin hôkimiyeti­
ne alınmışlar, fakat çok geçmeden Kuzey Hunların yabgusu i le son Kiü-şe
( Kuceng) , Yi-wu'daki Cin garnizonunu gafil avlamış ve hepsini katIetmiş­
ti. N ihayet, Pan Cao'nun oğlu Pan Yong babasının eserini yeniden inşa
etmiştir. 1 23'de Lukçun'da (Lieu-çong) askeri koloniyi yeniden yerleştir­
miş, 1 24'de Şan-şan kıra"nın sadô katini takviye etmeye gelmiş, Cin hô­
kimiyetini henüz kabul etmiş Kuça ve Aksu kırallarına göz dağı vererek
bunla rın temin ettiği yerli kıtaları ile Turfan'daki Hunları sürmüştü: 1 26'
da, Barkul (göl) u n kuzey-doğusuna yerleşmiş kuzey Hunlarının bir boyu
olan Hu-yen Hunlarını bir müddet boyunduruk altına almış ve müdahale
etmek isteyen Kuzey Hunlarını geri püskürtmüştü m. 1 27 yılında Kara­
şahr'a giren Cinliler Tarım'ın yeniden fethini tamamlamışlardır. 1 30'da
Kaşgar kıra"nın oğlu ile Fergana kıra"nın bir elcisi Cin başşehri Lo-yang'a
gelerek imparator Şuen-ti'ye saygılarını sunmuşlardı.
Daha sonraki yıllarda, sol veya doğu kanatton Güney Hunlu bir ön­
deri n sebep olduğu kısa isyan dışında ı " ( 1 40-144) . Cin için en büyük zôr­
l u klar daha ziyôde Barkul Hu-yen Hunlarından gelmiştir. 1 31 'de Hu-yen'
ler son Kiü-şe (Ku-çeng) ye saldırara k halkına kötü muamele etmişlerdi;
1 51 'de ise büyük zorl u kla kurtulabilen Yi-wu Cin askeri kolonisini az kal­
sın tamamen imha ediyorlardı. Buna rağmen 1 53'de son Kiü-şe'yi yine
Cin'in tôbii olara k görmekteyiz. 1 5ı 'de bir Cin komiserinin vahşi davra­
nışları Hotan'da halkın ayaklanmasına ve komiseri katletmesine sebep
olmuş, fakat daha sonra Khotan tarziye d ilemişti l20• 1 70'de dahi Cin ge-
(118) «Heou-Han chou�, Biographie de Pan Yong, çev. Chavannes, T'oung pao,
1906, 246-254.
(119) Bkz. Peter Boodberg, ..Two notes on the history of Chinese frontier», Har­
vard Journal of Asiatic Studies, 3-4, nOvember 1 936, 286.
(120) 1 55 sayılı başlık altında «Heou-Han chou» K'iü-ts'ö'de, veya Kuça'da bir Çin
garnizonunun yerleştiğini anlatmaktadır. Peter Boodberg burada söz konusu
olan yerin Muzart nehri Kuça'sı değil, fakat Yu-lin 'in kuzeyinde, Şen-si'ni'l
kuzey-doğusunda Kuça mahkQmları veya göçmenleri tarafından teşkil edilen
eski bir koloni olduğunu belirtme"tedir (Harvard journ. of Asiatic Studies,
november 1 936, 286).
Bozkır Imparatorluğu l 65
nercllerini ya nlarındaki Tu rfan, Karaşahr ve Kuça birlikleri i le, mahalli
mücadelelerde hakem sıfatıyla Kaşgar'a kadar şaşırtma harekôtına gi­
rişmiş olara k görmekteyiz. Diğer taraftan 1 68-1 69'da Cin genera l i Tuan
Kong, Tibetlilerin Kansu sınırlarına yaptıkları akınıarı bastırmıştı.
Tarım Vahalannın Ilk çağ Sonu ve Orta Çai Başlangıcında ­
Medenileşmesi
Son Han çağında Cin tarafından ipek Yolu üzerinde uyg ulanan kont­
rol, Tarım'ın kuzey ve güneyindeki vahalar zinci ri boyunca Ydpılan kıta­
lararası ticaretin güvenliğini sağlarken Buda dininin ve bunun sôyesinde
Hint edebiyatının ve Yunan sanatının nehrin havzasına yayılmasını teşvik
etmişti. Asl ında, Kaşgar yöreSinde ve Cin 'de budlzmi yaymaya gelen
Hintli misyonerler Ipek Yol u'nu seçtiklerinden, ticaret ve din, beraberin­
de Yunan-Roma sanatını da sürüklemişlerdi. Bu bakımdan Maes Titlanos'
u n a i anları da Buda'nın rahipleriyle aynı istikamette çalışıyordu. Bu çağ­
da en fazla takip edilen yol, gü neyden Yarkand ve Hotan'dan geçen yol­
du. Eski Hotan olan Yotkan'da Aurel Stein'ın ekibi Imparator Valens'e
(364-378) ait Roma paraları bulmuştur; Hotan'ın doğusunda, Rawak'ta ay­
nı ekip en saf Gandhar stilini temsil eden Yunan paraları ile Yunan-Buda
kabartmalarını ortaya çıkarmıştır. Biraz daha doğuda, N iya'd (Ni-yang)
bu I I I cü asmı sonunda terkediimiş şeh i rde, Roma mühürleri, Roma oyma i
taşla rı , Hint-iskit paraları da bulunmuştur. Lob-nor'un gü ney batısında
Miran'da yine o ekip, Buda'yı, rahiplerini, kanatlı meleklerini oldu kça be­
l i rgin bir Roma-Asya görüntüsüyle temsil eden Yunan-Buda freskleri, Hint
harfleriyle «Titm> adında biri tarafından imzalanmış freskler bulmuşturl21
(hepSi birden M . S. I I I-IV üncü asırlara ait gibi gözükmektedi r) .
Cin barışı döneminde aynı ipek Yolu 'ndan Cin'e büyük budist misyo­
nerleri gelmişti r: Cin'e 1 48'de gelen ve 1 70'de ölen bir Part olan Ngan
Şe-kao, her i kisi de 1 70'de gelen bir Hintli Cu Şo-fo ve bir Yüe-çi, yani
bir Hint-ıskit -Ce Can; bu son ikisi Cin başkenti Lo-yang'da b i r manastır .
acmışlardır. Bir asır sonra, Yüe-çi elçisinin oğlu olan Ce Kien, 223 ilô 253
arasında Cineeye bir çok budist eserleri çevirmişti r. Bu Yüe-çi'lerln mev­
cudiyeti oldu kça i lgi çekicid i r, zira o sıralar Afganistan, Gandhara ve Pen­
côb'a yayılmış olan Kuşan imparatorluğu'nun ipek Yolu aracılığı ile bu­
dizmi Ta rım havzası ve Cin'de yaymakta büyük katkısı olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu Kuşan veya Hintli misyonerlerin yanı nda, Yu karı Asya ve
Uzak Doğu'da din propagandası yapacak kadar budizmi benimsemiş Part­
ların mevcut olduğunu bi lmek de o derecede değerl idir. N i hayet, Cin «Tri(121 )
Röprodüksiyonlar: Aurel Slein, «Ancient Khotan , II, pl. XLV, ve sq., XLIX
ve LXXI. Aurel Stein, "Serindia , i. IV, pl. XL-XLII ve şek. 134, 136 ve
s. 517, 520 ve devamı. Aurel Stein, _ «On aneient Central-Asian traeks.. (1933) ;
pl. 54, 57. F.H. Andrews, "Central Asian wall paintings .. , Indian Arts and
Letters, Viii, I, 1934.
..
..
eS I Bozkır Imparatorluğu
pitaka»sı bize Ta rım yolu ile Cin'e çalışmak üzere gelen misyonerlerin ve
tercümanların listesini vermekteyse de, Tarım'da Doğu Iran'dan ve Kuzey­
batı Hi ndistan 'dan gelerek Sanskritçe kutsal kitapları, Doğu irancadan
Kuçacaya kadar bütün yerli lisanla ra tercüme eden rahiplerin mevcudi­
yeti de bir gerçektir. Meşh u r Kumaraciva 'nın (344-413) misô l i karakteris­
tik olup hatırlatılmoya değerdir.
Kumaraciva Kuça'da yerleşmiş Hint asıllı bir ai leye mensuptu. Atala­
rı bu ül kede yüksek görevler ifö etmişlerdi. Ateşli bir budist olan babası
manastır hayatına g i rebilmek için kendisine tevdi edi len şerefli işleri ge­
ri çevirmişti, fakat Kuça kıralı onun ayrılmasına izin vermemiş ve onu
kızkardeşiyle evlendirmişti. Bu birleşmeden Kumaraciva dü nyaya gelmiş­
tir. Küçük yaşlarından itibaren annesi onu Keşmi r'e götürerek Hint ede­
biyatını ve budizmi öğrenmesini sağlamıştı. Hindistan'dan geri donerken
Kumaraciva Kaşgar'dan geçmiş ve orada bir yıl kalarak «Abhidharmiı » yl
tetkik etmişti. Hayat hikôyesinin metnj122 bize Kaşgar'ın da Kuça kadar
Hintliliğin parlak merkezlerinden olduğunu, bu iki şehrin kırallarının, Ku-.
moraciva gibi genç olduğu kadar bilgin bir rahibi saraylarına dahil etmek
şerefine erişmek için tartıştıklarını bildirmektedi r. Kumaraciva Kuça'ya
döndüğü nde ü l kenin hü kümdarı onu selômlamaya gelmiş ( Cin yazılarına
göre Po Şuen) ve Yarkand kıralının iki torunu onun çömezi olmuştu. Ku­
maraciva, daha sonra göreceğimiz gibi, Kuça'yı işgôl eden Cin generali
Lü Kuang'ın onu alıp Cin'e götürmesine kadar (382-383 yıllarına kadar)
Kuça'da, Keşmir'den göç etmiş olan hocası Hintli Vimalaşka ile birli kte
kal mıştı. Lü Kuang'ın ta rihi, Cin fôti h inin hayran kaldığı Kuca sarayları­
nın ihtişamını teyit etmektedi r. Bu konuda gösterdiği şaşkınlık oradaki
yapıların ve eserlerin Cin 'den değil Hint ve iran sanatından taklit edildi­
ğini düşünmeye zorlamaktadır; ayrıca Hackin'in de gösterdiği üzere Kızıl
mağarasındaki ilk stil resimlerini o döneme ait bir tarihte başlatmak ge­
rekmektedir,
Benzer misallerle görü len Yuka rı Asya medeniyeti birbirinden kesin
şekilde farklı, i ki uzunlamasına bölgeye bölünmüştür, Kuzeyde, Karadeniz
Rusyası'ndan Mançu rya ve Ordos'a kadar, apl ik veya bayrak d i reği başı,
stilleşmiş hayvan sanatı, süslemeye olan meyil gibi özellikler taşıyan mü­
kemmel bir göçebe sanatı olarak gelişmiş Bozkır Sanatı. Güneyde, ipek
Yolu boyunca, Afganistan'dan Tuen-huang'a Tarım havzasını çevreliyen
çift vaha tesbi h i boyunca, bu kervan va halarında ki yerleşik halkta doğru­
dan Yunan, iran ve Hint sanatından kaynaklanan resim ve heykeller; bu
üç sanat da ipek Yolu'ndan gelirken aralarında Buda dini sôyesinde kay­
naşmışlar, budizmin icaplarına göre eser vermişlerdir.
ilk Cağ'ın sonunda Orta Cağ'ın' başında Tarım'daki bu sanatın men­
şei Afganistan'da aranmal ıdır. Orada, Kabil vödisinde, iV. asırda, son Ku­
şan hükü mdarları Sösônı, Pers'in etkisini derin şekilde hissetmeye baş­
lamışlar, Herzfeld ve Hacki n'in tetkik etti kleri Kuşan-Sasônı paralarında
(122) Sylvain L�vi tarafından ..Tokharien B, langue de Koutcha : J.A. 1913, II,
3SS'de yayınlanmış Tripitaka.. nın çevirisi.
..
«
Bozkır imparatorluğu l G7
da görü ldüğü gibi Pers imparatorluğu'nun yörüngesine girmişlerdir123• Bu
Hi nt-iran ülkeleri n i n sınırlarında bir sasani-Buda medeniyeti ve sanatı da
do{j muştu. Bu konuda sadece, iii cü asrın sonu ile bütün iV cü ası r bo­
yunca sıralanan Bamiyan ve Kakrak büyük freskleri ni gösterebi l iriz; bu­
rada, kişilerin tiplerinden ve elbiselerinden davranışlarına kadar her şey­
de Sasani etkisi çok bel i rgindir, buna mi sa ı olarak Hackin tarafından Ka·
bil ya kınlarında bulunan Hayı rhane'de ortaya çıkarılan Sasôni-Brahman
heykelleri, Kabi l-Belh yol u nda, Baktriya'nın va lisi bir Sasani şehzadesi­
ni temsil eden (V inci ası r) Dohtar-i Noş i rva n freskleri sayılabilir. O çağın
Afganistan'ını Hint dinleri ile Hi ndistan'ın edebi kültürü nün şapu r ve Hüs­
rev'ler dönemi Pers'inin maddi medeniyeti ile sı kısı kıya bağ lı olduğu bir
ü l ke olarak görmeyi öğreniyoruz"·.
Kumaraciva'yı örnek alan budist rah i pler işte bu Sasani-budist karı- '
şımı nı, onlar sayesinde vaız yolu hôline gelen ipek Yol u'nun değişik nok­
talarına, Tarım'ın bütün vahalarına götü rmüşlerdir. Bu Bômiyan, fresk­
lerine, açık bir tasvi r, çok tatlı ve uyumlu bir renk ahengi -gri, kurum si­
ya hı, kızıl kahve, koyu kahve, açık yeşil gibi- ile karakterize olmuş bir
stil olan Kuça'nın biraz batısı ndaki Kızıl freskleri i l k stili bağlanmak­
tadır. Ceşitl i dönemlerin kronolojisinin tôyinini borçlu olduğumuz Hackin
bu stili 450 iıa 650 arasına yerleşti rmektedi r12S• Bu ilk sti lde, zôten, Aeantô
güzel Hint çıplaklarını andıran Ca ndraprabha kıral içesinin dCinsl ile Hint
tesirleri ba rizd i r; fakat Sôsani etkisi de, tavus kuşları mağarasında ve
ressam mağarasında ( kendisini genç bir iran beyi nin çizgileriyle resmet­
miş olan ressam) bil hassa bel irgind i r; Madam Godard tarafından kopya
edilmiş bütün f resklerde görüldüğü üzere elbise teferruatı tamamen iran'
dan alınmıştır. 1 937'de Hackin ve Jean Cari tarafından Kabil'in batısında
Fondukistan'da bulunan şahane mermer ça murundan f reskler (II ci Hüs­
rev'e ait (590-628) paralar sayeSinde tarihleri bel i rlenmiştir) iran-budist
Afga nistan'ının Arap fütuhatına kadar Kuça cemiyetinin moda va e rkek
elbiselerini doğrudan etkilediğirıi açık bir şeki lde o rtaya koymaktadır.
( << Rev. d. Arts Asiat. XII, 1938) .
Kızıl'daki ikinci stil freskleri Hackin tarafından 650 iıa 750 a rasına
konma ktadır; bu a rkeologa göre tasvirin azalması, daha canlı renkler (ma­
vi, çiğ yeşil) ve elbiselerde Sasani etkilerinin üstünlük kazanması ila ka­
rakterize ol muştur. ş'u anda Berlin Müzesi'nde bulunan Kızıl ve Kumtara
budist freskleri erkek ve kadın bağışlayıeılerı ndan meydana gelmi9 ruha-
(123) Bkz. Herzfeld, «Kushano-sassanian coins», Mem. archeol. surv. india, No.
38, 1 930 Hackin, «Repartition des monnaies anciannes en Afghanistan»,
Jour. As., avril-juin 1 935, 287.
....
(1 24) Bkz. A. Godard, Y. Godard et Hackin, «Les antiquites bouddhiques da Ba­
miyan", Paris, 1 928 - J. Hackin, «Nouvelles recherchas archeologiques a Ba­
miyan, 1 933. - Hackin et Karl, «Recherckes archeologiques a Khair Khanah»,
1 936.
(125) Hackin, « L'art indien et I'art iranien en Asie Centrale .. : Histoire des Arts, L.
Reau, t. iV, s. 253 ve «Buddhist art in Central Asia .. : «Studies in Chinesa art
and soma Indian influences», India Society London, 1 938, 1 2.
-
6BI Bozkır imparatorluğu
i
ni o layları ile V ci asırdan V i i i ci asra kadar Kuca kırallarının saraylarını
bizim icin yeniden canlandı rmaktadır; böylece, şüphesiz Hint-Avrupa ı r- ,
kından olan bu parlak Kuca aristokrasisinin inanc ve edebiyatta Hintli­
leştiği kadar bütün maddi medeniyetinde ve giyim kuşamı.nda da kesin
bir şekilde l ranhlaştığını farketmeyiz. Bu saray elbiselehnin yanı sıra, Kı­
zıl'daki askeri sahneler ( meselô «mukaddes emanetlerin paylaşılması»
sahnesi) bize hem Sôsôni şövalyeleri ni, hem de Kırım'da, Kerc'de bulunan
fresklerdeki Sarmat süvarilerini hatırlatan külôhlı, demir zırhlı, zırh etek­
l i kl i ve uzun mızraklı Kuca «şövalyeleri»ni göstermektedir126•
Bu iran-budist karışımı Tarım'ın güney bölgesinde, bilhassa Hotan'ın
kuzey-doğusunda yer alan Dandônülik tahta panoları ü zerine yapılmış re­
simlerde yeniden ortaya cıkmaktadır (VI I ci asrın so.nu) ; burada yanyana,
Acanta cıplaklarına benziyen tamamen Hint tipinde bir « najiı) 'i le tama­
men bir Sôsôni beyi kılığında, çizmeli, pantalonlu, yeşil uzun kaza kiı, ba­
şında Pers tacı olan sakallı bir « bodhisattva» görülmektedir. N ihayet aynı
Iran etkilerini Turfan bölgesi Bazaklık, M urtuk, vs .. freskleri ve m inyatür­
lerinde bulmaktayız. Bazaklık'ta zırh taşıyan ilôhi şahsiyetler, Kızıl ve
Kumtara'da Sôsônı zırhı taşıyan Kuça şövalyelerini hatırlatmakta olup,
Hackin'in işaret ettiği üzere, Avalokitesvara ise tamamen Hint cazibesine
sahiptir. Murtuk'ta, tamamen Hintli kalmış Bodhisattva'ların yanında, Kı­
zıl'daki zırhların aynısından giymiş ve açık bir şekilde Sôsônı akrabalığı
gösteren açık kanatlı m iğferleri olan ilôhi şahsiyetler de vardırm. Diğer
taraftan, Sir Au rel Stein tarafından bulunmuş olan Karaşahr'daki mer­
mer harcından zarif kabartmalar etni k bir galeri görünümünde olup, bu­
gün Gui met M üzesi'nde ( Paris) bulunan Hadda'nın (Afganistan) tamamen
benz�r şekildeki Yunan-buda heykelciklerini andırmaktadır.
Böylece, «ülkenin Viii ci asrın i kinci yarısında Türk milleti tarafından
fethinden önce, Yorkand ve Hotan'den Lob-nor'a, Kaşger, Kuçe ve Ke­
raşahr'dan Turfan'a Tarım"ın kuzey ve güneyindeki H int-Avrupa vehaları
kültür bakımından Altay'a ve Bozkır medeniyetlerine değil, fakat Hindistan
(126) Von Le Coq, aBilderaııas zur Kunst und Kulturgeschichte Mittel-asiens ,.,
(1925), fig. 32, 33, 50. ' Rostovtzeff, «Iranians and Greeks in South Russia",
pl. 29.
(127) Kuça fresklerinin etkisinin kuzeyde çok uzaklara, Sibirya'ya kadar uzanmış
olmasının mümkün olacağını tahmin ediyorum. Bu konuda aKıZ11 şövalye­
leri.. tipinin Minusinsk yakınlarındaki Kara-yus (PIsannaya gora) vadisinde
bulunan Sulek kaya fresklerinde raslandığına işaret edeceğim; burada, Kızıl
«kutsal emanetler savaşı»nın suvarilerini hatırlatan zırhlı, konik külAhiı ve
uzun mızraklı süvariler görülmektedir. (Von Le Coq, .. Bilderatlas», s. 54, şek.
50). Tal1gren, Sl\sani ve Tang dönemi uçar gibi koşan at figürlerini hatır­
latan Sulek süvarl1erinin dört nala gid�n figürleri M.S. Vii. asra ail olmalıdır.
Yukarı Irtiş'te, Balkaş'ın kuzeyinde, Semipalatinsk yöresinde bulunan diki­
Iitaşlar üzerindeki kaba resimlerin Kuça SasanT merkezinin etkisini çok uzak­
tan da taşımasına rağmen o kadar uzağa gitmek gereksizdir. Bkz. Tallgren,
«Inner Asiatic and Siberian rocks pictures», ,Eurasia Septentrionalis An­
tiqua, VIIi, 193.
Bozkır i mparatorluğul69
ile iran'ı n medeniyetlerine bağ lıydılar. » Bunları Cin sınırına d"ğru uzan­
mış bir dış iran ve bir dış Hindistan olarak tasavvur edebiliriz , Dahası,
Pel liot ile Aurel Stein'ın gezi lerinde, Tuen-huang civarında ortaya çıkarı­
lan budist freskleri ile bayraklarının ortaya koyduğu gibi Hint ve Ira n'ın.
ipek Yol u 'nun Cin eyaleti Kansu'ya girdiği o no ktada Cin'e girdiği anlaşı l­
maktn rlı rl 2S
Moğolistan Imparatorluğunda Kuzey Hunlannın Yerİne
Siyen-pi'lerin Geçmesi
Ta�ım vahalarındaki yerleşi k ,halk arasında Yuna n-buda ve i ran-buda
medeniyeti sükOn içinde gelişi rken kuzey bozkı rında Tü rk-Moğol kavim­
leri birbirlerini imha etmeye ça lışıyorlardı, 1 55 yılına doğru, Yukarı Moğo­
I istan'da, O rhon bölgesine yerleşmiş olan Türk soyunda Kuzey Hunlan,
Moğol-Mancu toprak�a rının ucu nda, Klngan bölgesinde oturan Siyen-pi
kabileleri tarafından ezil mişler ve boyundu ru k altına alınmışlardı, Uzun
zaman Tunguz boyu olduğu sanılan Siyen-pi 'ler, Pelliot ve Tori i'nin a raş­
tırmalarına göre daha ziyôde Moğol soyu ndandıriarın, Böylece Türk ha­
kim iyetinin yerine bir Moğol hôkl miyeti geçmiş olara k kabul edilebilir, Cin­
liler tarafından Tan-şe-hue olarak adlandırılan Siyen-pi hü kümdarı Kuzey
Hunları yendi kten sonra ordularını Batı Moğolista n'a kadar sürmüş, ili
Wu-suen'lerini de dize getirmişti. Cin tarihçileri 1 66 yılında bu hü kümda­
rın Mançurya'dan Wu-suen ülkesine yani Bal kaş'a kadar hü kmettiğini bil­
dirmektedir; fakat bir mübalMa olduğu ve Siyen-pi hakimiyetinin o ta raf­
ta, şimdiki Bogdo-han (Tuşetu-han) ve Satserl ikmandal toprakların ı geç­
mediği kuvvetle muhtemeldir.
Böyle bir kudrete eriştikten sonra, Siyen-pi hü kü mdarr Hunları n Cin'e
(1 28) «Aneient Khotan (1907), ·"Ruins of deset Cathay (1912), "Ser-india (1921 ),
"Innermost Asia (1 929) gibi Sir Aurel Stein'in büyük eserleri aynı bilginin
yine resimli cildinde özetlenmiştir : "On aneient Central-Asian traeks.. (Mac­
millan, 1 933). Aynı şekilde von Le Coq'un "Buddhistische Spatantike in Mit ·
telsasien (1922-1 930) adlı eserinin içinde şu eserlerin özetleri bulunmak­
tadır: «Bilderaııas zur Kunst und Kulturgeschichte Mi!!elasiens .. (Berlin, D.
Reimer, ve E. Vohsen, 1 925) ve �Buried treasures of Chinese Turkestan ..
(Londra, Alien and Unwin, 1 928). Bundan başka, E. Waldschmidt, «Gandhara,
Kutscha, Turfan» ( Leipzig, Klinkhardt u. Biermann, . 1 925) ve Hackin, «Recher­
ches archeologiques en Asie Centrale .. , Rev, d. Arts Asiatiques, 1 936 (ve
aynı eserin, 1 938 baskısı).
(129) Tori!, ',Etudes areheologiques et ethnologiques, populations primitives de la
Mongolie orientale», Jour. of the College of Seience, Imperial UniverSity of
Tokyo, ı. XXXVi, s. 9 ve 1 9. Torii'ye göre Siyen-pi'ler son taş ve bronz de­
virlerini yaşayan oldukça geri kalmış bir toplumdu. Demir onlara ancak M.S.
II. yüzylda Çin kaçakları sayesinde girmişti (a.g.e., s. 70 ve 96). Pelliot Siyen-pi
Çin yazılarının Serbi, Sirbi veya Sirvi gibi bir isme. ait olduğunu sanmaktadır
(Tokharien et Koutcheen, J.A., 1 934, I, 35).
..
..
..
..
..
70l Bozkır Imparatorluğu
karşı duylifu kları eski hırslarına sahip çı kmıştı. 1 56'da, Tan-şe-hue şimdi­
ki adı Leao-tong olan Cin eyaletine hücum etmiş fakat geri püskürtülmüş­
tü. O zaman, Cin'in müttefiki olan iç Moğolistan'daki Güney Hunlarına
dönmüş, daha sonra onlarla anlaşarak birli kte Cin'in Şan-si ve Kansu
eyaletlerine hücum etmişler ama Cin ordusu önü nde geri çekilmek zo­
runda kalmışlardı ( 1 58) . Siyen-pi'lerin Leao-si, yani Mançurya'nın güney­
batısında, Leao-ho nehrinin batısındaki Cin eyaletine yaptıkları a kın da
1 77 yılında Cin generali Cao Pao tarafından durdurulmuştu r. Nihayet, Oö­
lay-nor ve Şaramüren bölgesinde göçebe hayatı süren Wu-huan'lar 207
yılında, şimdiki Jehol'da Cin generali Tsao Tsao tarafından imha edi ldi­
ler. 21 5-216'da Tsao Tsao Güney Hunlarından a rta kalanları Cin'in basa­
makları sayılan Şen-si, Şan-si ve Ho-pei eyaletlerinin tenha yerlerine yer­
leştirdikten sonra onları beş boya ayırmış her birinin başına bir Cin me­
muru tarafından denetlenen Hun önderlerini tôyin etmişti. Güney Hunla­
rının meşru Yabgusu ise ,Cin sarayında yarı esaret hôlinde tutuluyordullO.
Cin'de Han hônedônı iç savaşlar sonunda ortadan kalktığında (220)
bir önceki dönemde Cin lei yonları . tarafından vahşice ezilen kuzey bozkı­
rının göçebeleri yeni duru mdan istifade edemiyecek kadar çekingen ve­
ya zayıf bulunuyorlardı. Aynı şekilde Tarım'ın Hint-Avrupa vahalcrı, Han
hônedônının yerıne «Üç Kırallığın» geçmesini sağlıyan iç savaşlar sırasın­
da ' bu kırallı klardan başlıcası olan ve Cin'in kuzeyine hôkim olan Wei kı­
ral lığına (220-265) hürmetlerini sunmakta devam etmişlerdi. Böylece 224
yılında LOb-nor, Kuça ve Hotan Wei kıralı Tsao Pei 'ye bağlılıklarını bil­
dirmişlerdir. Aynı şekilde Wei ve diğer iki Cin kıralfığı Cin'i yeniden bir­
leştiren Tsin hônedônı tarafından yıkıldı ktan sonra Kuça kıralı, oğlunu ye­
tişmesi için Cin Impa ratorluk sarayına göndermişti (285). Kansu'ya Leang­
çeu taraflarında saldıracak kadar cesaretlenmiş olan Siyen-pi'ler ise Cin
generali Ma Long tarafından durdurulmuşlardı (279).
Cin'i bozkır tarafında tehdit edecek hiç bir tehlike kalmamış gibi gö­
züktüğü bir anda -Hun imparatorfuğu ortadan kalkmış ve yerlerine geçen
Siyen-pi'ler de Cin sınırlarına karşı saldırılara devam edebilecek kabili­
yette gözükmemişlerdi- Avrupa tarihindeki V ci asır Germen «Völ kerwan­
derungııuna benziyen, Uzak-Ooğu'da iV Cü asırda büyük göçebe istilôları
başladı. Buna rağmen, Avrupa'da olup bitenlerin tersine, yani Attila gibi
biri tarafından yerlerinden edilen kevimlerin baskısıyla meydana gelen is­
tilôlardan farklı olarak. Uzak-Ooğu'daki istilôlar sôdece Cin'in kudretinin
çökmesinden meydana gelmiştir; bu çökme bir « hava boşluğu» yaratmış,
o zamana kadar sını rlarda yerleşmiş olan federe göçebe kavimleri Cin'in
içine doğru a kmaya başlamışlardı.
(130) «San kouo tche.., Peter A. Boodberg'in «Two notes on the histoıy of the
Chinese frontier.., Harvard Journal of Asiatic Studies, 3-4, november, 1 936,
292'de özetlenmiştir.
Bozkır Imparatorluğu!71
IV.cü Asrın Büyük Istilaları
Kuzey Ç in'in Hunlar ve Siyen-pi'ler Tarafından Fethi
Hun ların kuvvetini zayıflatan arka arkaya gelen bölü nmeleri görmüş­
tük. M.Ö. iii cü asırdan beri, tercihan Orhon kıyılarında yerleşmiş bulu­
nan Yabgu'nun otoritesi altında Le ve Dış Moğolistan'a hükmettikten son­
ra M.Ö. 44 yılında, Moğolistan'daki eski ata topraklarından rakibi tarafın­
dan kOvulup Balkoş taraflarına göc eden Cici ile ilk bölünmeye uğramış­
lardı. Böylece, Moğolistan'da Cin'in düşmanı olarak kalacak Doğu Hunla­
rı ile Balkoş ve Aral arasında Roma dünyasının düşmanları olacak (Attila'
nın atalarıdırla r) Batı Hun larının ayrılması meydana gelmişti. M.S. 48 yı­
lında Doğu Hunları da pa rçalanmışlardı; Güney Moğolistan'ın veya Le Mo­
ğOlistan'ın «sekiz ordusUl) Orhon'daki Yabgu'ya sadık kalan boylardan
kopmuşlardl. Bu şekilde i ki yeni ve ayrı topluluk doğmuş oluyordu: Dış
Moğol istan'da Orhon üzerinde Kuzey Hunları ve ic Moğolistan'da Büyük
Cin Seddi'nin kuzeyinde Güney Hunları. Daha önce gördüğümüz gibi, 1 55
yılında Kuzey Hunları, Mançurya sınırlarında, Doğu Moğolistan'da Kingan'
da yaşıyan Moğol asıllı Siyen-pi'ler tarafından boyunduruk dltına alınmış­
lardı. Yine bahsettiğimiz gibi, Siyen-pi'ler Mançurya sınırından Hami ve
Barkul taraflarına kadar Moğolistan'a hakim olmuşlardı.
Bundan böyle yaln ızca onlardan ilgileneceğimiz Gü ney Hunlarına ge­
lince, Siyen-pi'lerin baskısıyla gitgide daha güneye itilmişler ve Cin'deki
Han hanedanının son zamanlarında Sarı Nehrin büyük kıvrı mına, Ordos
bozkırına ve Alaşan civarına kaçmışlar, Üç Kırallık döneminde (220-265)
oralara yerleşmişlerdi. iV cü asırda Roma sınırlarına yerleşen cok sayıda
Germen kabilesi nin oynadığı role benzer bir ta rzda Cin imparatorluğu'na
federe olarak yaşıyarlardı. Ordos federe Hunlarının önderleri ile Wei ha­
nedanının (220-265) ve daha sonra kuzeyin Tsin hanedanının (265-316)
imparatorları arasındaki münasebetler, IV .cü asırda Got, Frank veya Bur­
gond önderleri ile Konstantin veya Teodos hanedônından . Roma Impara­
torları a rasındaki mü nasebetlere oldukca benziyordu. Her ikı tarafta da
yabancı kavimlerin hükümdarları imparato rluk başkentleri olan Cang-ngan
veya Lo-yang ile Miıa na veya istanbul'u sık sık ziyaret ediyorlar, bu çö­
küş halindeki saraylarda samimi bir şekilde karşılanıyorlar ve aşiretlerinin
başına döndüklerinde gördüklerinden azami faydayı çıkarıyorlardı.
Böylece i mpa ratorluğun h izmetinde federe ordular olarak Güney Hun­
ları daima güneye doğru ilerl iyerek Büyük Seddin berisine yerleşmişler­
d i r131• Yabguları Hu-çu-siuan ( 1 95-21 6) Ping-yang'a, Şan-si'nin kalbine gi­
rerek yerleşmişti. O sırada Cin'de Han hanedanının son günlerinde, tam
.
(131) Batıdaki V. aSIJ kadar karışık olan bu dönem için bkz . .. Chih Louh Kouoh
Kiang Yuh Tchi", Histoire geographique des se ize royaumes", 304-307, çev.
Des Michels. M. Peter Bodberg, III.-IV. asır Hun Yabgularının kronolojisini
ve sülAle ağacını teessüs elmeye çalışmıştır. (Harvard Jour. of Asiatic Studies ,
nov. 1 936, 298).
721 Bozkır Imparatorluğu
iç savaşın ortasında bulunul uyordu . . Hu-çu-siuan tam zamanında eski ata­
larından birinin bir han prensesi olduğunu hatırlayarak kendi ailesine Cin
ımparatorluğu'nun büyük hdnedenlarından birini n ıakabı olan «Liew) adı­
nı verdi. Bir sürü taht zorbası sayesinde kaybediimiş olan meşruluk böy­
lece Hun yurtları a ltında yeniden doğuyordu. 304 yılında artık tamamen
31 S'e dogru lieu-Ts'ong Hun krallıgı
şe Hu Hun krallığı
J.ıO·a doğru
Ila. Çin
•• • • ••
_ ___
ve büyük isıilalar : M.S.
L V.
asrın ilk yarısında H u n krallıkları
370'den Öftcıe Yen'deki Mu-jon. kr.II'A'
3RO'e dopu Fu-kien kralbA'
ng
Bb. Çin ve büyük islilalar: IV. asrın ikinci yarısında Mu-jo
ve "Tanguı" krallık ları
Bozkır Imparatorluğul73
Han isimleri taşıyan Lieu Yuan adında bir Hun önderi, Te-yuan'a ' sağlam
bir şekilde yerleştikten sonra Tsin Imparatorlarından, Şan-si'de yerleşmiş
beş kabilenin Yabgusu ünvanını almıştı. 308 yılında 50,000 kişilik bir Hun
ordusunun başına geçen Lieu Yuan -kendisini Han'ların meşru varisi ola­
rak görerek Te-yuan imparatoru olduğunu iıan etmiştir. Bu Hun kıralı ta­
rafından kurulmuş olan hônedan ondan böyle Kuzey Han'ları - Pei Han­
veya Ön Cao-Ts'ien Cao- hônedô nı olarak adlandırılmıştır.
Lieu Yuan'ın oğlu ve halefi Lieu 'Tsong (31 0-318) Cin 'in Attila'sı ol­
muştur. 31 1 'de orduları Cin başkenti Lo-yang'ı ele geçirmişler, Impa rator­
luk sarayını yakmışlar ve- imparator Tsin Hu€Hi'yi tutsak etmişler, daha
sonra Cang-nga n'a kadar çıkarak orada halkın yarısını katletmişlerdir (312).
Tutsak imparator, Lieu Tsong'un merkezi Ping-yang'a gönderilmiş, idam
edildiği güne kadar Hun hükümdarına sô ki olarak h izmet etmiştir (313).
Cin'in yeni i mparatoru Tsin M in :ti (312-31 6) Hunların çekilmesinden son­
ra Ca ng:ngan'a yerleşmişti, fakat 31 6'da Hunlar geri gelmişler, şehri ku­
şatmışlar ve zayıf h ü kümdarı teslim olmaya zorlamışlardı. Ping-yang da
yeniden Hun kıra", tahtın'a oturmuş bir tarzda tutsak bir Cin imparatoru­
-nu daha h uzuruna kabul etmiş, onu «ziyafetlerde bardakları kıyamaya»
mecbur ettikten sonra yine idam etti rmişti (31 8). Cin'in kuzeyini yabancı
kavimlere karşı korumaktan vazgeçen Tsi n hanedanının bir üyesi Nan­
kin'e (o zamanlar Kien-kang) kaçarak orada, Güney Tsin'leri veya Doğu
Tsin'leri denen Ll<inci bir- Tsin hanedanı kurmuştu (31 7) , Aynı şekilde V ci
. ..... .. ----
398 'de To-pa (Wei)
470'de To-pa
krallığı
(Wei) kraUıği
8c. Çin ve büyük i stilalar : 398 ve 470'deki To-pa veya Wei krallığı
741Bozkır i mparatorluğu
asırda son Roma lılar Germen isti lôcılarına Batı eyaletlerini terkederek
Doğu impa ratorl uğu'na sığınmışlard ı r� Nankin, ' yaklaşık üç asır boyunca
(31 7-589), istanbul'un Roma ve Milôno'nun yerini tutması gibi, Ca ng-ngan'
ın ve Lo-yang'ın yerini tutmuştur.
Kuzey Cin'in Kun fôtih i Lieu Tsong bir müddet çok büyük bir rol oy­
namıştı. Merkezini Şan - si 'deki Ping-yang'da muhafaza etmesine rağmen
Lo-yang ve Cang-ngan gibi eski Imparatorluk şehirlerinin hô kimi olarak,
Şan-si'nin merkezinde ve güneyinde, Şen-si'de (Han havzası hariç). Ho­
nan'ın kuzeyinde ( Ka i -fong ha riç) , Ho - pei'nin güneyinde ve Şan-tong'un ku­
zeyinde h ü kü m sürüyo rdu . Göçebe ôdetlerine rağmen Cin kültürünü az
çok ta nıyan (Cin sa rayı nda yetişmiştil bu h ü kü mdarın sahip olduğu Hun
kıra llığının kuzeyinde, kelimenin tam anlamıyla göçebe törelerine sôdık
başka kavimler baskılarını a rttırıyorla rdı. Büyük bir ihtimalle Türk soyun­
dan gelen Tabgaç boyu, Cince T'o-pa 132, 260 yıllarına doğru Büyük Seddin
kuzeyinde. Şan-si'nin en kuzey ucuna yerleşmişti. Daha sonraki yıllarda
Tabgaç'lar Cin Seddi'nin güneyine, Şan-si'nin kuzeyindeki Yen-men ve
Tai adlarındaki eski Cin kara kollarına yerleşmişlerdi; 310 yılında bunları
Ta-tong eyaletinde tamamen intibak etmiş qir şekilde görmekteyiz133• Ni- ,
hayet Siyen-pi'lerin bir kabilesi olan Mu- i ong'lar, şimdiki Mançurya'nın
güney-batısında Leao-tong ve Leao-si'de yeni bir kırallık kurmuşlardı.
iV cü asırd a Cin'in kuzeyine yerleşen bu Türk-Moğol kırallıkları V ci
asırda Roma Batısına yerleşen ilk Germen kırallıkları gibi gayet dengesiz
oluyorlardı ve bunun sebebi de aynıydı: çünkü birbirlerini imha etmeye
çalışıyorlardı. Kuzey Cin'in Hun fôtihi Lieu Tsong 318 yıl ında öldü kten 80n­
r� vôrisferi topraklarının ancak kuzey-batısını ellerinde tutabiidiler (Cang­
ngan merkezleri olmuştu), bu a rada komuta nlarından olup fetihe susamış
bir önder olan Şe Ley, Ho-pei'nin güneyinde, şimdiki Şuen-tö'de, Siang­
kuo denen yerde kendine bir prensiik kurmakla meşguldü. 329 yılında,
Şe Ley, Lieu Tsong hônedônını tahttan indirmiş, (Tsien Cao veya Pei Han
hônedônı) ve 330'dan 350'ye kadar sürecek olan, Son Cao'lar (Heu Cao)
adıyla bilinen yeni bir Hun hônedô nı teessüs etmişti. Şe Ley, Lo-yang'ı
i kinci merkez olara k muhafaza ederek, Siang-kuo'nun biraz gü neyinde,
Ye şeh rini (şimdiki Cang-tö) başkent ilôn etmişti. Cin ta rihçilerine göre
h iç okuma yazma bilmeyen bu Hun, klôsik Cin meti nlerinin kendisine oku:
nup tercüme edilmesinden büyük bir zevk a lıyordu. Şe Ley' (ö. 333) in
ikinci halefi Şe Hu adında biri olup (334-349) , en gözde cariyelerini ateş­
te çeviren vahşi oğlunu katleden bir sefihdj13'. Bu göçebelerde yerleşik
(132) Çince T'o-pa kelimesinin eski Çince okunuşu T'ak-b'ufH olmalıdır (Peliiot,
«T'oung-pao», 1 91 2, 732).
(133) T'o-pa'ların menşei hakkında bkz. Pelliot, «T'oung-pao», 1 91 5, 689; J.A., 1 925,
i, 254-255, not 4; «T'oung-pao», 1 925-26, s. 79-93. - Peter Boodberg, The
language of the ro-pa Wei», Harvard J. of Asiatic Studies, 2, july 1 936, 1 671 85 : burada Çin transkriptleri sayesinde bize kadar intikal etmiş bazı topa
kelimelerinin Türkçe menşeli olduğu izah edilmiştir.
(134) Wieger, «Textes historiques», II, 943.
Bozkır I mparatorluğu 175
. medeniyetle i l k temasda gözlenen tenakuz burada da kendini göstermiş­
tir: Şe Hu budizmin en gayretli ko ruyucu la rından biri - olmuştur . . . Arazi ba­
kımından Hun hükümdarı, Cang-tö merkez olmak üzere Şen-si (gü ney Cin
Imparato rluğuna ait Han-cong hariC) . Şan-si (Tabgaçlara ait Ta-tong ha­
riC) , Ho-pei, Şan-tong, Ho-nan ve hattô Huai-ho tarafından sulanan Ki­
ang-su ve Ngan-huei'nin kuzey taraflarına da hükmediyordu.
Bu gen iş Hun Impa ratorluğu kurulduğu kadar kısa bir zamanda yı·
kıl mıştı. Şe Hu'nun ölümünden sonra (349) vôrisleri ve generalleri birbir­
lerini öldü rmeye başladılar. Siyen-pi soyundan olan Mu-jong'lar Leao-tong'
ta bir kırallık kurdu ktan son ra bu kargaşalıktan yararlanarak Hun ların
elinden bütü n Ho-pei'yi (350, 352), Şan-si ve Şan-tong'u al mışlardı. Galip
h ü kümdar Mu-jong TSiyun (349-360) merkezini önce Yen'e, yani şimdiki
Peki n 'e (350). sonra Ye (Cang-tö) şeh rine taşımıştı (357) . Hônedenı Ön
Yen'ler, Ts'ien Yen Cin adıyla bilinmektedi r (349-370) . 364 yılında halefi,
Lo-yang şeh rini işgaı etmiş (şehrin Imparatorluk askerleri tarafından kı­
sa bir işgalini tôkiben) . sonra Huai - ho neh rinin kuzey kıyısı nı eline geçir­
mişti (366) . Fakat bu Mu-jong haki miyeti önceki Hun hakimiyetierinden
daha kısa ömürlü olmuştu.
350 yılında Hun kıralı Şe Hu'nun hizmeti nde calışan Pu Hong adında
muhtemelen Moğol asıllı bir subay, Cang-ngan merkez olmak üzere Şen-si'
de bağımsızlığını i1ôn etm işti. Hônedanı -bütün bu kücük Türk kabile ön­
derleri hakiki Cin hônedanları kurmak iddiasındaydılar- Ön Ts'in, -Ts'ien
Ts'in- hôneda nı olarak adland ırılmıştır (350-394). Pu Hong'un torunu Fu
Kien (357-385) bu Türk-Moğol kıralları arasında en fazla di kkati cekenler­
dendir; Cin medeniyetine samimi bir şeki lde bağlanarak merhametli bir
yönetici ve budizmin büyük bir koruyucusu olarak kendini göstermiştir.
M u-jong'ların .eli nden önce Lo-ya ng 'ı (369) , sonra Tai-yuan ve n ihayet kı­
ralın da esir edildiği Mu-jong'ların başkenti Ye'yi (Cang-tö) al mıştı (370).
Böylece Mu -jong kırallığının bütünü -Ho-pei, Şan-si, Şan-tong, Ho-nan- Fu
Kien'e gecmi ştir (370). Daha önce Şen-si'ye hakim olduğundan bütü n Ku­
zey Cin'in tek hakimi olmuş ol uyo rdu. 376 yı lında Kan-su'daki Leang kı­
ra llığını da topraklarına katarak, 382'de komutanı Lü Kuang'ı Ta rım'ı bo­
yu ndu ru k altına almak üzere yollamıştı. Lü Kuang Lob-nor, Turfan ve Ka­
raşahr kırallarının saygılarını kabul etmişti. Kuca kıra l ı (Cinliler tarafından
Po Şuen diye adla ndırılmaktadır) direnmek isteyince mağlup edilmiş ve
ül kesinden kovulmuştu (383) . Lü Kuang Kuca'yı işgôl etmiş ve dönüşü nde
daha önce gördüğümüz gibi, Sanskritce eserlerin Cineeye tercü mesiilde
büyük yararı olan meşhur budist rahibi Kumaraciva'yı yanı nda götürmüş­
tü.
Fu Kien'in Cin'in kuzeyindeki bütün yabancı kırallıkları hakimiyeti a l­
tına aldıktan sonra gü neydeki milli Cin j mparatorluğu'nu eline geci rmek
ve sekiz asır sonra büyük Kubilay'ın yaptığı gibi bütün ülkeyi bi rleştirmek
yolu nda olduğu sa nılmaktadır. N itekim 383'de Huai-ho hattı üzerinde gü­
ney jmparatorluğuna saldı rmış, ancak neh rin- yukarı mecrasında karşılaş­
tığı büyük feıaketi yenemem işti. Siyen-pi'lerin eski kabilesi Mu-jong'lar-
761 Boz�ır I mparatorluğu
don gelen ve o zamana kadar kendi h izmetinde cal ışan Mu-jang Cuei is­
yan etmiş ve ondan Ho-pei ile Şan-tong'u almıştı; böylece Son Yen'ler
( Heu Yen) hônedônının elinde Ho-pei'de, Pao-ting 'in güneyinde Cong-şan
merkez olmak üzere, 384'den 407'e kadar sürecek yeni bir kırall ı k doğ­
muş o luyordu. Mu-jang a ilesinden b i r başkası da aynı sıralarda Şan-si'de
Batı Yen (Si Yen) hônedônını koruyordu (384) , fakat bu prenslip M u -jang
Cue! tarafından Son Yen'lere bağlanmıştır (394) . Nihayet Şen-si ile Ho­
nan'ın bir kısmı Fu Kienın hônedônından, Tibet ı rkından gelen Yao Cang
tarafından alınmış ve kurulan kırallık Cang-ngan başkent olmak üzere
384'den 417'ye kadar devam etmiştir. Türk veya Moğol soyundan başka
genera llerin Kan-su 'da i ki ayrı prensiik daha kurduklarını i lôve edelim:
Batı Ts'in'leri (Si Tsin) (385-400 ve 409-431 ) başkenti Lan-çeu ve Son Le­
ang'lar (Heu Leang) (386-403) ; · bu sonuncusu yukarda adı gecen Lü Ku­
ang tarafından kurulmuştur.
Türk Tabgaç (veya Topa) KıralIığl ve
Apar (Juan-juan) l\'Ioğol Hanlığı
Bir günlük kırallıkları arkası arkasına devrilen bütün bu kısa ömürlü
kabileierin yanı sıra kuzey Cin'de kalıcı bir hôkimiyet k u racak olan Tab- ·
gaçlar (Cince To-pa) gitgide büyüyarlardı. Nasıl ki Franklar Burgondlar­
dan, Visigotlardan ve Lombardıardan sonra onla rın harabeleri üzerinde
Karolenj Imparato rluğu'nu kurarak Roma geçmişini Germen mavcudiyeti
üzerine kaynaştırdılarsa, Tabgaclar da öyle yapmışlardır. Nitekim Tabgaç­
lar da Kuzey Cin'in Türk-Moğol devletlerini birleştirdikten son ra halk ve
hônedôn olarak büyük Cin kutlesi içinde erircesine onla rla birl i kte -Cinli­
leşmişlerdir; ü stelik budizme karşı duydukları bağlılık, Merovenjler i le Ka­
rolen i lerin hıristiyanl ığa karşı duydukları sevgiye çok benzemektedir. Ni­
hayet nasıl Franklar yeni Germen istilôsına karşı Romalılığı müdafaa et­
m işlerse, Tabgaçla r da Sarı Nehrin üzerinde, ana bozkırda kalmış göçe­
be kabileierin saldırılarına göğüs germişlerdir.
Şüphesiz Türk ı rkından olan TabgaCların M.S. III cü asırda Şan-si'nin
kuzeyinde, Ta-tong'da yerleşmiş olduklarını görmüştük. Gayretli bir h ü ­
kümdar olan Topa Kueyi (386-409) H e u Yen Mu- j ong'la rının elinden önce
Tsing-yang'ı (396). sonra Cong-şan'ı (397). nihayet Ye'yi (398) alarak Tab­
gacların kaderini değiştirmiştj13'. O zaman ailesine Cin hônedônlık isim­
lerinden Wei adını vermiş ve kabilesini Ta-tong'un 5 <dil) doğusunda Ping­
cen'e yerleştirmişti. Bu şekilde kurulan «Wei Topa» kıralfığı Şan-si'ye ve
Sarı Nehre kadar Ho-pei'ye sahipti.
(1 35) Mu-jongların veya Yen krallarının sahası Tabgaçların ani büyümesi sonunda,
bu ailenin iki kolunun lehine olarak iki parçaya bölünmüştü: 1) Kuzey Yen
Krallığı, başkenti Long-çeng, Yong-ping'in kuzeyinde 436'ya kadar yaşamış­
tır, 2) Güney Yen Krall ı�ı , Na;' Yen, Şan-tons'da, başkenli Kuang-ku, 39S'den
410'a kadar yaşamıştır.
Bozkır Imparatorıuğu ! 77
Tabgacların Türk Cin'i yeni bir istilô karşısında kalmıştı,; bunla r, Cin­
Iilerin küçü ltücü bir kelime oyu nu ile « hoş olmıyan ta rzda kaynaşan bö·
cekler» anlamına gelen J uan-Juan diye yazdı kları J u-Juan'lar (yani Cü·
cen veya Apar'lar)dan başkası deği ldi. Bu aşi ret bôzı dilci lerin iddiasına
göre Siyen-pi'ler gibi Moğol aslındandır. Bunları n önderlerinden Şö-Iuen
(Tolun) adındaki hü kümdar, Kobdo ve U rungu ta raflarında bulunan ve
Töleş ve Uygur Tü rkleri nin atalarını temsil ettiği sanılan Kao-kiyü denen
bir kabileyi 402'de boyu ndu ru k altına alara k kabilesinin kaderini çizmiş­
tir. O zaman Apa rlar bütün kuzey Gobi boyunca doğuda, Kore sınırında
Leao-ho ı rmağından, batıda yuka rı irtiş ve Karaşahr yakın larına kadar
uzanan bir sahaya hü kmediyorlardı. Apar hü kümdarları ile birlikte ilk de­
fa olarak Han ve Kağan ünvanıarının da ortaya cıktığını görmekteyiz;
böylece Hunların kullandığı ve dolayısıyla eski bir Türk ünvanı olan Yab·
gu (şan-yu) yerine bir MOğol ü nva nı olan bu keli meler kullanılmaya baş­
lanmıştır'36•
Bu yeni. göcebe impa ratorl uğunun teşkil ettiği tehdit karşısında Ku­
zey Cin'in Wei veya Tabgaç kırallerı bir sürü önleyici harekôtlar, Gobi'ye
tertiplenen karşı-a kınlar ile kararlı bir şekilde vôziyet alma akıllıl ığını gös­
ter mişlerdir. Topa Kueyi (386-409) Apar kağanı Şö-I uen'i( Tolun) Sarı Neh­
rin büyük kıvrımının ötesine atan ilk muzaffer seferi ile buna bir örnektir.
Topa Sseu (409-423) Aparlara karşı Büyük Cin Seddi'nin ya kınlarında ku­
zey tarafları korumaya devam ederken Güney milli Cin imparatorluğun­
dan Ho-nan ile birlikte büyük Lo-yang şeh rini alarak (423) gü neye doğru
genişlemişti. ' Babası Topa Sseu'dan sonra tahta geçen Topa Tao (423452) başlongıcta bir Apar tehdidi altı ndaydı, ama onları geri itmesini bi/­
m iştir (424). 425'de onlara karşı bir a kın tertipleyerek süvarileri ile Gobi'
yi güneyden ' kuzeye katetmiş (Apar Kağanı'nın merkezi büyü k bir ihtimal­
le Orhon taraflarında bulunuyordu). sonra Hu nların Ho-Iien aşi reti tara­
fından Şen-si'de kurulmuş Hia kırallığına saldırmış ve merkezlerine ani
bir baskın yapmJştı (Şen-si'nin kuzeyi nde Pao-ngan'ın yakınında Tong­
wan) (427); bu a rada komutanları Cang-ngan'ı sı kıştırıyorlardı (426) ; 431 'de
Ho-l ien'ler imha edilmiş ve Şen-si Tabgaç Imparatorluğu'na bağ lanmıştı.
436'da Topa Tao'nun orduları, Mu-jong'ların son kalıntısı, Pei Yen kıral­
lığını istilô etmişler ve imparato rluğa bağlamışlardır. 439'da Topa Tao
Kan-su'daki Pei Leang Devleti ni fethetmiştir (Ku-tsang veya Kan-çeu'nun
alı nması) . Tsö-kiyü 'nün sülôlesinden gelen ve 397'den beri . yerleşm� bir
Hun ailesi olan Pei Leang hônedônı- Turfan'a kaçmış ve o rada 442'den
460'a kadar hüküm sürmüştü.
Pei Leang'ın i1hakl ile Tabgaçlar Kuzey Cin'de kurulmuş olan Tü rk·
(136) Bkz. Marquart, «Historische Glossen .. , 1 96 ve «Eransahr, 53 et sq. Chavannes,
.. Oocuments sur les T'ou-kiu ·occidentaux.. , 221 , 229 - Pel/iot, «A Propos des
Comans .. , J. A., 1 920, I, 1 44, ..T'oung-pao�, 1 91 5, 68a ve 1 920, 328. - K.
Shiratori, «Khan and khagan», Proced. Jap. Acad, haziran 1 926.
78j Bozkır Imparatorluğu
Moğol kırallı klarının fethini tamamlamış oluyorlardl 137• Şimdi artık, Cin
usulü adıyla Wei kıral lığı veya Türk ırkından Büyük Tabgaç Kırallığı i le,
başkenti Nankin'in bize Bizans', hatırlattığı gü neydeki milli Cin impara­
torluğu'ndan başka bir şey kalmamıştı. Aynı şekilde Viii ci asırda, diğer
kırallıkları boyunduruk altına a iara k Batı 'yı ellerine geçirmiş Franklar i le
Doğu'nun efendisi olara k kalmış Bizans Imparatorluğu vardı.
Orta Asya kavimleri üzerinde bu fetihlerin bıraktığı tesir öylesine kuv­
vetli olmuştu ki, Kuzey Cin o zamanlardan beri rapo ü l kesi olara k ad­
Iandınlmış, Bizanslılar da aynı ismi kullanmışlardır; bu şekilde Kuzey Cin'e
Tü rkçede Tabgaç, Arapçada Tamğaç ve Ortaçağ Yunancasında Taugast
denmiştir138•
Kuzey Cin'i birleştiren Topa Tao Gobi'de Aparlara karşı büyük mu­
harebelere girişerek o rayı Apar birliklerine mezar yapmış (429) ve aynı
başarıyla 443'de yeni bir sefer daha tertip etmişti. 445'de bir Tabgaç o r­
d usu Batı yolunu kapadığı için Lob-nor'u cezalandırmaya gitmiş ve 448'de
Tabgaç generali Wan Tu-kueyi Karaşahr ve Kuça'yı vergiye bağlamıştı.
449'da Apa rların peşine düşen Topa Tao Gobi'ye üçüncü bir sefer daha
tertip etmiştir.
Topa Tao, eski Cin medeniyetini göçebe kalmış soydaşlarına karşı
büyük bir kahramanlıkla müdafaa etmiş bu Türk hônedônının en kuvvetli
şahsiyetlerinden biridir. Görü lmemiş bir' yiğitl i kle Aparlara kendisi için
kurtarıcı olan bir dehşet salmıştı; halbuki aynı Aparlar zayıf Cin hônedôn­
ları varken Cin 'in kuzey eyaletlerini yağmalamaktan hiç bir vakit vazgeç­
memişlerdi. Böylece büyük istilôlara bir nokta koymayı becerebiimiştir.
Kendisi yeterince Cinlileştiğinden, ordusunun Türk gücünü kaybetmemesi
için onun Cinlileşmesine izin vermemiştir.
Bu yüzden, bozkırın hemen
ucunda Şan-si'nin kuzey tarafında, Ta-tong yakınlarındaki eski Ping-çeng
karargôh ını terkederek, orduları ta rafından fethedilmiş eski Cin 'in tarihi
başkentleri olan Lo-yang veya Cang-ngan'a yerleşmeyi daima reddetmiş­
tir. Üstelik müstakbel a na kraliçenin m uhtemel hırsıarını, a rzularını veya
öc alma duygularını önlemek maksadıyla yeni bir Tabgaç hükü mdarı tah­
ta oturmadan annesi nin katledilmesi gibi eski ve i htiyatlı bir Türk-Moğol
töresini de devam ettirmiştir. Böyle bir zihniyet i le budizme karşı derin
bir antipati beslediğini söylemek yersizdir, zaten sert asker duyguları ile
çevresinin taoist kinleri bu konuda birleşiyordu. 438'de budist rahiplerin
«cismanileştirilmesini» emretmiş ve 446'da bunlara karşı bir baskı n iteli­
ği nde gerçek bir kanun çıkarmıştı.
Bu baskı, bir saray i htilôli sonunda yerine geçecek olan torunu To­
pa Siyün (452-465) zamanında son bulacaktır. Ta-tong yakınlarındaki Yun­
'
kong budist mağaralarında 41 4-520 arasında tanzim edilen en önemli hey­
keller Wei sanatının şöhretin i temsil etmekte olup bu döneme a ittir'39; Ta-
(137) Güney Çin Imparatorluğu tl'!rafından 410 yılında ilhak edilen Mu-jong kalın­
Iısı Şan-tong'taki Nan Yen krallığı istisna ıeşkil eder.
(138Y Pelliol, ..T'oung-pao .. , 191 2, 792.
(139) Bkz. Demieville, «l'inscription de Yun-kang», BEFEO, 1 925, 3-4, 449.
Bozkır imparatorluğu /79
rım vahalarından Gandhara tarafından inti kal etmiş eski Yunan-Buda fo­
nu üzerinde bizim Roma ve Goti k heykeltraşcılığı mızın ilk ı;;e killeri olarak
kabul edilebi lecek öyle tasavvufi eserler hep bu döneme ait dini şevkin
meyvalarıdır. Şüphesiz tamamen Cinli olan hônedônlar bile Hindistan'dan
gelen tasavvufi derslere kendi lerini tamamen terkedemiyecek kadar' mil­
li ön yargılar ve Konfücyus klôsikliği ile dolu olmalıydılar; Nankin'de cağ­
daş impa ratorluk hônedônla rının bud ist heykeltraşcılığı böyle bir d i ni şev­
ki göstermekten uzaktır. Yun-kang ve daha sonra Long-men'de ( Fransa'
daki) Chartres ve Reims'in eşdeğerini verebilme imtiyazı yabancı men şe­
li oldu klarından Tabgaclara, Uza k Doğu'nun Franklarına, kısmet olmuş­
tur; ve belki burada ' eski Cin'in bozkırın göcebeleri tarafından istilôsı nın
en beklen il meyen neticelerinden b i ri o rtaya cıkmış olmaktad ı r. Dahası,
Batı'da V. ası r Büyük istilôları, yabancı kavi mlerin yeterince h ı ristiyan­
laştıktan sonra cemiyetleri nin kurulduğu gün bize karanlık cağ ıardan son­
ra, aydınlık Orta-cağımızı ve rmişti r. Uzak Doğu'da iV cü asır Büyük isti­
lôları cok gecmeden benzer bir sonuc ve rmiş, bir ası r son unda Wei'rerin
Ci n'i budist dinine o kadar fazla sokulmuştur ki bize Yun-kang ve Long­
men büyük heykeltraşcılığını bıra kmıştır.
Tabgacların Ci nlileşmesi ve Buda din ine dönmesi bir müddet daha
onla rda Türk eneri isini örtememiştir. Topa Siyün'ün döneminde (452-465)
Tabgaclar Hami vahasını işgal etmişler (456) ve Gobi'de Apa rlara karşı
bir akın daha düzenlemışlerdir (458) . Diğer taraftan Apa rların Turfan'ı iş­
gdi etti kleri, o radaki Tsu-kiyü hônedônını tahttan ind i rip kendi lerine tô­
bi bir aileyi tahta oturttukları da bir gercektir (460) . Topa Hong dönemin­
de (465-471 ) Tabgacların fetihleri Güney'deki milli Cin imparatorl uğu'nun
aleyhine olmuştur: 466'da Peng-ceng 'in fethi, 467'de Huai-ho havzası nın
feth i, 469'da Şan-tong'un fethi gibi 470'de Tabgaçlar, asrın başından beri
Ku ku-no r'da ye rleş miş bir Siyen-pi aşireti olan Tu-yu-h uen'leri ceza lan-.
dırmışlardı.
Din ba kımından Topa Hong öyleSine sofu bir bud istti ki, rahip olmak
icin 471 yılında oğlu lehine tahttan feragat etm iştir. Topa Hong i i diye
adlandı racağımız bu oğul (471 -499) '·0 ergin yaşa geldi kten sonra budizme
karşı aynı sempatiyi göstermiş ve bu sevginin etkisiyle bütün ka nunları
daha mülôyim bir hôle geti rmişti. 494'de başkenti, Ping -çeng 'ten Lo-yang'a
taşıyarak Tabgacları Cinli leşti rmeye devam etm iş'" ve o zaman onun
verdiği ilham i le, Lo-ya ng'ın gü neyindeki Long-men bud ist mahzen leri tan­
zim ed il meye başlanmış, bu raya heykel lerin yerleştirilmesi 494 yıl ından
759 yılına kadar uzanmıştı r. Ancak tamamen Cin kültürünü ve Buda dini­
ni beni mseyen Ta bgaçla r Tü rk ataları nın kudretli askeri hasletlerini kay­
betmişlerdir. Gü neydeki milli Cin impa ratorluğu'nu boyu ndu ru k altına 0 1 0 -
(1 40) Metinde uygunluk sağlamak için böyle yaptık. Aslında babaya va oğula ait
Hong kelimesi latin harfleriyle aynı yazılışa sahipse de Çin yazısında ta­
mamen farklı yazılışa sahiptir.
(141) 'lo-yang Bizans ve Suriye coğ rafyasında bazen Tabgaç anlamına gelen ..Tau­
gast.. diye anılmaktadır.
801 Bozkır imparatorluğu
.
rak Cin'de birliği tesis etme gayretleri suya düşmüştür. Topa Kiao (4995 1 5) adındaki h ü kü mdarları son bir gayret daha yapmış, fakat iki i mpa­
ratorluğun sınırını te�kil _ eden Huai-ho hattını generalleri bir tü rl ü aşama­
mış, bu hattın arkasındaki Cong-Ii (Ngan-huei'deki Fong-yang) imparator­
l u k kalesi her saldırıyı geri püskürtmüştür (507).
Topa Kiao'nun ölümünden sonra dul karısı, kraliçe Hu 5 1 5 den 528'e
kadar Topa Imparatorluğu'nu yönetmiştir. Eski Tabgaçların bu va risi, ken­
disinde hala Türk gücü görülen hanedanın son simasıdır. Görül memiş bir
eneri l sahibi olan bu kadın, hunhar bir tabiata sahip olup müthiş bir I k­
tidar hırsına sahipti, bu arada fırsat buldukca budizmi de teşvi k etmiştir.
Long-men'deki mabedleri güzelleştirmiş ve o çağda Orta-Asya'nın duru­
mu ha kkında bize ilgi cekici hikayeler bırakan budist hacısı 80ng Yun'u
kuzey-batı Hindistan'a özel görevle yollamıştı. Song Yun Lob-nor, Hotan,
Pamir'den gecmiş ve daha ilerde göreceğimiz gibi, Badahşan'da Akhun'
ların Han'ı ile görüşmüştür. Daha sonra Uddiyana ve Gandhara'ya girmiş
( iç Kabil) oradan hükümdarına i lgisini çeken budist vesikaları yollamış­
tır (51 8-521 ) ,.2.
Tabgaçlar saray i htilallerine, aile paylaşmalarına, iç savaşa düşecek
kadar Cinlileşmişlerdi. 534 yılında iki kola ayrılmışlardır: şimdiki Cong-tö
başkent olmak üzere Ho-pei, Şan-si, Şan-tong ve Ho-nan'a sahip Doğu
Wei'leri (Tong Wei) (534-550) ile Cang-ngan merkez olmak üzere Şen-si
ve Kan-su'ya sahip Batı Wei'leri (Si - Wei) (534� 557). Birinci ve i kinci ha­
nedan da kendi vezirleri tarafından yok edilmiş ve böylece Cang-tö'de Do­
ğu Wei'leri yerine Pei Tsi haneda nı (550-577) ve Cang-ngan'da Batı Wei' ,
leri yerine Pei Ceu hônedanı (557-581) kurulmuştur. Artık tamamen Cinli
olan bu hanedanların Bozkır tarihi ile bir ilişiği kalmamıştır. Bu tarihi asıl
ilgilendiren, başlangıcta ilk Tabgaç kırallarında son derece keskin olan
Türk kudretinin Cin kütlesi içinde nasıl gevşediği, eridiği ve boğulduğu­
dur. Aynı h i kaye asırlar boyunca Kıtay'lar, Curçaı'lar, Cengizhanlılar,
Mançular ile tekrarlanıp duracaktır. Daha son ra Cengizhanlılar'da, hatta
daha yakın bir tarihte Khalkha'larda görüleceği üzere budizmin tesiri Tab­
goçların kudretlerini kaybetmede en bÜYÜ k rol ü oynamıştır. Bir defa bod­
h isattva'nın merham�tine değen bu eski fakat korkunç askerler «srama­
oa»ların insani bildirileri karşısında öylesine hassas oluyorlardı ki, sade­
ce soylarına a it savaşçılığı değil kendi öz varlı klarının savunmasını bile
unutuyorlardı.
'
Minusinsk'in Son Küıtüıji
Yukarı Asya bozkırlarında göçebe kalmış kavim lere dönebilmek için
tamamen Cinlileşmiş Türkleri kendi kaderlerine' bırakalım. Tabgaç bah­
sinde, bütün V ci asır boyunca ve VI cı asrın ilk yarısında dış Moğolistan'
(142) Bkz; Chavannes, .. Le voyage de Song Yun I'Udyclna et
1903, 379.
le
Gandhara.., BEFEO.
aozkır I mparatorluğu IS i
da hüküm süren ve Moğol aslı ndan olduğu san ılan Cücen'lerden (Apar- '
lardan) söz etmişti k. Bunların siyasi tarihinden bildiklerimiz Wei ve Suyei
hônedenlarının Cin tarihlerinde yazılanlardan ibarettir. Medeniyetlerinden
yara rl ı bir şekilde bahsedebi lmek için eski sahalarında metodlu araştır­
maların yapılmasını beklememiz gerekmektedir. BLi sahanın gerisinde ve
kuzey-batısında, onlara ait dönemde Minusinsk civarında, Sibirya'da, Ye­
nisey üzerinde yeni bir kültü rün eserler vermiş olduğunu işaret etmekle
�yetinelim. «Göçebe süvari ler» denen bu kültür bize, bugün M i nusinsk ve
Helsinki müzelerinde serg ilenen çok sayıda süsler, bronzdan kemer ple­
kaları, küpeler ve ziynet eşyası, at gemleri, üzengiler, bıça klar, hançer­
ler, kılıçla r, mızraklar, eyerler, vs . . . vermiştirl4l• Tyuçta köyünde Tang dö­
nemi başlangıcına ait (VII ci asır) Cin paraları bul unduğundan bu kültü­
rü n Cücenlere ait olduğu ve onlardan sonra da devam ettiği sanılma kta­
dır. Bu kültü r burada bizi özel likle i lgilendirmektedir zira , Nandor Fettich'
in de işaret ettiği gibi, Vı-Vııı ci ası r Macaristan Apar kültürü ve hatte
«h�bedien» denilen ' i l k- Macar kültürü ( IX. asır) ile çarpıcı benzerli kler ta­
ş ımaktadı rl44• Cücenleri Avrupa Aporlarının doğrudan ataları olduğunu
kabul edebilecek çok sağlam bir del i l teşkil etmeseler de, her iki kavrnin
aynı kültür merkezi çevresinde kaynaklandı�ını gösterecek bir delil teşkil
"etmektedi rlerus.
Cücenlerden (Apar) sonra, ay�ı çağda Batı Türkistan'a hekim olan
soydaş bir _başka kavimden Akhunlardan bahsetmek daha uygundur.
_
Heftalit Hunları: (Ak�unlar)
Akhunlar, bir Tü rk-moğol kabilesi olup, Song Yun'un dediğine göre
Altay dağlarından gelerek şimdiki Rus Türkistan'ının bozkırlarına inmişler­
d i r1 'o• Bizans ta rihçi lerinde Hephtalites, Pers tari hçisi Mirhond'da Hayet­
helit, Cin tarihçilerinde Ye-tai olan isimleri Hephta veya Ye-ta kıra l iyet
(143) Bkz. Tallgren, «Collection Tovostine.. , Helsingfors, 1 91 7. O dönem Minusinsk
sanatına ait buluntulann ele geçtiği önemli merkezler şunlardır: Anaş, Ayoş­
ka, Oiskaya, Bıskar. Goroçeskaya, Lugovskoye, Malyi-Terek, Protoçilovo, As­
kıs nehrinin kıyıları, Kazır ırmağının sağ kıyısındaki Tyuçta köyü ve Abakan
bozkırının değişik noktaları. Aynı stilde silahlar Rus Doğu Moğolistanı'ndan
bulunmuştur (Baykal'ın güneyinde, Biçura'da, Verkhne-Udinsk yakınında, Se­
lenginsk ve Troitsk'da). Bkz. N. Fettich, «Die Reiternomadenkultur von Mi­
nussinsk.. : «Metallkunst der Landnehmenden Ungarn ... Archaeologia Unga­
rica, V. 1 935, 202.
(144) Fettich, a.g.e., 205.
(145) Halbuki bugün Cücenlerin Apar, veya Avar dediğimiz Türk kavmi olduğu
ortaya çıkmıştır. Bkz. Y. Oztuna, Türkiye Tarihi, i, 1 963, s. 141 (Çeviren).
(146) Marquart, .. über das Volkstum der Komanen.. : ..Osttürkische Dlalekt-studien ..,
Abh. Akad. Wiss. Götlingen 1 920 ve Pelliot, aA propos des Comans , J A ,
1 920, i , 1 40.
..
821 Bozkır Imparatorluğu
aşiretinden gelmiş olmalıdır1H• Bizans tarihçileri onları, garip gelen Be­
yaz Hun (yani Ak-Hun) deyimi ile de adlandırmışlardır.
V .ci asrın başında, Moğolistan'a hôkim büyük Cücen (Apar) aşiretine
bağlı i kinci derecede bir kabi:eydiler. V,ci asrın i kinci çeyreğinde kudret­
lerini batıya doğru yayan Akhunlar büyük bir öneme kavuşmuşlardı. Do­
ğuda Yulduz'un yukarısında ( Karaşahr'ın kuzey-doğusu) başlıyan hôkimi­
yetıeri Isık-kul havzası, Cu ve Talas bozkırları ve Aral'a kadar Si r-derya
bölgesı üzerinde devam ederek Balkaş'a kadar ili havzası boyunca uza­
nıyordu. Bôzı kaynaklara göre Hanlarının merkezlerinden biri Talas şeh­
ri taraflarındaydı. 440 yılına doğru ayrıca Soğdak ve Semerkand bölgesi­
ni işgôl etmişler ve Bel h, Baktriya veya Toha ristan'ı da hôkimiyetlerine
almışlardır.
.
Pek . çok şarkiyatçı, bilhassa Noeıdeke Akhunları n Baktriya'ya yerleş­
melerinin Pers imparatoru Behrôm Guur (420-438) döneminde olduğunu
düşünmektedir. Hattô Sôsôni eyaleti Horasan'ı da istilô etmişler ve Beh­
rôm Guur, Merv yakınlarında Kusmehôn muharebesinde onları geri püs­
kürtmüştür. Bunun aksine Marquart, Behrôm Guur'un ve onun halefi i i .
Yezdigird'in (438-457) Akh unlara karşı değil, ama Merv'in kuzeyinde gö­
çebe hayatı süren bir başka Hun kabilesi olan Khionit'lere karşı kendile­
rini savunduklarına inanmaktadırU". Her ne ise, Sôsôni kıralı RfGz (459484) zamanında Horasan'a saldıran ve bu hükümdart yenerek öldürenle­
rin Akhunlar olduğu kesindir. Bu zaferi elde eden Akhun, hükümdarı Arap­
Fars tarihçileri tarafından Akşunwar veya Akşunwôz diye adlandırılmak­
tadır; bu ismin Soğdakça kıral anlamına gelen « Khşevan» ü n-.;anın bo­
zulmuş şekli olduğu sanllmaktadır1 H•
Rruz'a karşı kazandıkları bu zaferden sonra Akhunlar, şimdiye ka­
dar Sôsôni ımparatorluğu'nun kuzey-doğu 'daki sınır şehri olan Talekan'ı
( Beih ve Merv arasında batı Talekan) işgôl etmekle kalmayıp Merv ve
Herat'ı da topra klarına katmışlardır15o• Üstelik onları Pers'in Sôsôni hône­
dônı saray kavgalarıila da karışmış görmekteyiz. Nitekim Sôsôni kıralı
i . Kubôd, Ktesifon (Medôyin) deki tahtından indirildikten sonra Akhunla­
rın yanına kaçmış, Han'ın yeğeni ile evlenmiş ve bir Akhu n ordusuyla ge­
ri dönerek tacına kavuşmuştu (498 veya 499) . O zamanlar Akhunlar Orta
Asya'da korkulu bir güç hôline gelmişlerdi. «Leang şu» Akhun kıralı «Ye­
tai-i-li-t'o» tarafından Nankin'deki Cin sarayına gönderilen elçiden bah ­
setmektedir (516).
Imparator Rruz'un mağlubiyetine rağmen, Sôsôni devleti kendisini o
\
(147) "Pei-che, Leang-chou.. ve ..T'ang-ehou .. : Chavannes, ..T'ou-kiu oeciden­
taux.., 223. Bkz. Albert Hermann, .. Die Hephtaliten und ihre Beziehungen zu
Chlna.. , Asia Ma/or, 11, 3-4, 1925, 564·580.
(1 48) Noeldeke, .. Etudes hlstoriques sur la Perse ancianne.. , 1 61 , 1 63. Marquart,
.. Eransehahr.. , 57. Chrlstensen, .. L'lran so us les Sassanıdes.. (1936), 284.
(149) F. W. K. Müller, ..Soghdiscfıe Texte , I, 1 08. (Halbuki aynı kelimed� Türkçe
Akhun şekıl açıkça görülmektedir -çeviren-ı.
(1 50) Marquart, .. Eransehahr.. , s. 60-63 ve Ct:ıristensen, a.9.e., 289.
..
Bozkır Imparawrluğul83
kadar iyi m üdafaa etmiş olmalıdır ki Akhunlar bu ü l kenin fethi karşısında
tereddüte düşmüşlerdir. O zaman güney-doğuya Kabil tarafına dönmüş­
lerdi. Yaklaşmalarının ilk tepkisi olara k orada, son Kuşan 'lardan «Yüe-çiı)
veya tokhar ı rkından başka bir hanedan tarafından devrll mişlerdir (V. as­
rın o rtaları). Nitekim, i ran kaynakları o dönemde, Amu-Derya'nın güneyin­
de, Belh ve MervTST arasında yerleşmiş ye Sasaniler ile çatışmaya başla­
mış bir « kidaritn hônedônından söz etmektedirler. Aynı kaynaklara göre,
Sasani kıralı Fıruz -Akhunların kılıçları altında can verecek olan kıral- .
Kidarit h ü kü mdarları, adını kabilesine veren Kidara ve daha sonra onun
oğlu Kungkas ile dövüşmüş olmalıdı r. Fıruz önünde mağlup olduktan son­
ra Kungkas'ın Baktriya 'y� terketmiş olduğu (ki arkasından buraya Akhun­
lar gelmişlerdir). Hindukuş dağlarını aştıktan sonra Kabil taraflarına ine­
rek oradaki son Kuşan'ların yerine geçmiş olduğu sanllmaktadır152• Bu bil. giler Cinliler tarafından da doğrulanma ktadır, ancak birkaç yıllık tarih
farkı vardır ki bu da olayın sebebini değiştirmektedir. 436-451 yıllarından
haber verdiği sanılan Cin kaynakları « Po-Io»daki, yani burada Belh'deki
Tokhara'ların «Yüe-çi kıralının» . Akhunları n baskısı altında Baktriya'yı
terkettiğini ve Gandhara'ya göç ederek, Peşaver'deki kuzenleri, Kabil Yü e­
çi'lerine, yani son Kuşan'lara bağlandığını yazmaktadır. Cinliler bu kıralı
Ki-ta-lo diye adlandırmakta olup, bu tamamen bizim Kidara'ya tekabül et­
mektedirTs3• Şu halde Kidorit'lerin Sasani baskısı i le değil, Akhun baskı­
sıyla Baktriya'yı terkederek Kabil yöresine göç etmiş olmala rı gerekmek­
tedir. Zaten, Hindukuş dağlarını aşmakta gecikmeyecek olan Akhunlar ta­
rafından süratle takip edileceklerdir. Böylece bütün eski YÜ e-çi sahası
-Baktriya, Kabil ve Kandahar- Akhunların eline geçmiş olmaktadır, Daha­
sı, Kabil vadisinin yü ksek sahalarından · eskiden Kuşan'ların yaptığı gibi.
Akhunlar da Hindistan'ın fethi için a kınlar düzenlemiştir.
Hindistan'ın büyük kısmı -bütün Gan i havzası, Malva, Glic�rat ve
Dekan'ın kuzeyi- o zamanlar Gupta imparatorlarının milli büyük hanedonı
altında büyük bir Imparatorluktu; bu hanedan Kuma ragupta (414-455) zd.
manında zirveye çıkmış, bundan son ra yerine oğlu Skandagupta (455-4701
geçm:şti. Kuma ragupta'nın son yıllarında veya Skandagupta'nın dönemi­
nin başlarında, Sankrit yazılarında Hintliler tarafından « Hu na» olara k anı­
lan Akhunlar Kabi!'i fethettikten sonra Pencab'a inmişler ve Doab veya
Malva taraflarında G upta imparatorluğu'nun sınırlarına dayanmışlardı, Bu
defalık, ya yeni imparatar olmuş veya veliaht olara k bulunan Skandagup­
ta tarafından geri itilmişlerdiTs4•
Bu sonuncu faraziyede, Skandagupta'nın tahta geçmesinden sonra
•
.(151) Marquart ile hemfikir olan Christensen'in gösterdiği yer. «L'lran sons Ies
Sassanides�, harita.
(152) . Marquart, «Eranschahr», 55-57. Christensen, a.9.8., 287-288.
(153) Pel/iot, ..Tokharien et koutcheen», JA 1934, I, 42. Chavannes, «T'oung pao»,
1 907, 1 88.
(154) La Va"�e Poussin'in «Dynasties et histoire de l'lnde .. , 52-54, makalesinde
tartışılan oldukça şüpheli kaynaklardır.
84 1 Sozkır Imparatorluğu
yine püskürtülen yeni bir « Huna» saldırısı olmuş olması mümkündür, bu
olaydan sonra 460 yılındaki bir yazı ü lkenin sükuna kavuştuğu nu kaydet­
mektedir.
Buna rağmen Akhunlar Hindukuş'un iki tarafına, Baktriya'ya ve Ka­
bil'e sağlam bir şekilde yerleşm işlerdi. 520 yılında, Song Yun'un hac zi­
yareti esnasında Akhun Hanı Hi ndukuş'un kuzeyinde oturuyor, mevsime
göre, kışı geçireceği Baktriya'ya veya yazın merkezi olan Badakhşan'a
g idip geliyordu. Kabil'de, Kapisa ve Gandara eski Yunan-buda eyaletle­
rinde i kinci derecede bir Akhun şefi, bir «tegim) yerleşerek yeni bir he­
neden meydana getirmiş olup, 520 yılında bu henedenın I kinci hü kümda­
rı saltanat sü rmekteydi. Helenizmin ve budizmin bir a raya gelerek yeni bi r
budist Kutsal Toprağı yaratmış olan Gandara'daki bu yüksek kültür o r­
tamında Akhunlar gayet zalim davran ıyor, halkı katlediyor, özellikle bu­
dist topl ulukları eziyor, manastı r ve sanat eserlerini' imha· ediyor, o za­
manlar beş asırl ı k bir maziye sahip Yunan-Buda medeniyetini harabe ha­
line sokuyordu. Pers ve Cin metinleri l ss Akhunların zulüm ve baskısını teş­
histe birleşmektedirler.
aPei-şeıı ve Song Yun'un h i kayesi -Song · Yun'un, daha önce gördü­
ğümüz gibi 520 yılında Akhun Hanı'nı yazlık merkezi Badakhşan'da, son­
ra «tegim) i de Gandara'da ziyaret ettiğini bilmekteyiz- b u Hunları tama­
men göçebe olarak tasvir etmektedirlso; « (Akhunlar) şehirlerde oturmu­
yorlardı; h ü kumetierinin merkezi seyyar bir karargah idi. Elbiseleri keçe­
dendi. Su ve otlak aramak için yer değiştiriyorlar, yazın serin yerlere, kı­
şın ı l ımlı bölgelere göçüyorlardı. H ükümdarl a rı kenarı 40 adım uzunluğun­
da bir kare şeklinde büyük bir çadır di ktirmişti; her tarafında duvarla rda
yün halılar serilmişti. Hükümdar işlemeli ipekten elbiseler giymişti. Ayak­
ları dört altından anka kuşu ile temsil edilen altın bir yatakta oturuyor­
du. Hanımı da aynı şekilde işlemeli ipekten bir elbise giymiş olup etekleri
üç ayak boyunca yerde sürünüyordu. Başının üzerinde beş ayrı renkte
kıymetli taşlarla süslü sekiz ayak yüksekl iğinde uzun bir boynuz taşıyor­
du ( hanımı) . » Song Yun Akhunlarda kocası ölen kadının kayınbiraderleri
ile evlenmesi töresinden de bahsetmiştir. Nihayet budizme karşı duyduk­
ları nefretten de söz etmektedir. « Buda'nın kitabına asla inanmamaktalar
ve bir sürü tanrıya tapmaktadırlar. Canlıla rı öldü rmekte ve kanlı etleri ye­
mektedirler. » Hiüang-tsang'ın naklettiğine göre,
Akhunlar Ganda ra'da
halkın ü çte i kisini kılıçtan geçirmişler, geriye kalanları köle yapmışlar ve
budist manastırları ile (lstupa»la rının büyük bir çoğunluğunu yıkmışlar­
dırıs7,
Akhunlar, Kabil 'den Hindistan'ın zenginl iklerini gözlüyorlardı. Daha
önce görüldüğü üzere Hint Imparatoru S kandagupta tarafından geri püs­
kü rtü lmüş olduklarından uygun fırsatın doğmasını bekliyorlardı. Bu fırsat
(1 55) Tabari, çev. Zotenberg, II, 131 .
("156) $ong Yun, çev. Chavannes, BEFEO, 1 903, 402, 417.
(157) Bkz. Foucher, "Art greco-bouddhiques", II, 589.
Bozkır i mparatorluğu l 85
o h ü kümdarın ölümünden so nra (470) Hint imparatorluğu'nun iki ayrı Gup­
ta ha nedôn kolu tarafından paylaşılmasından, ya ni Budagu pta . (476-494)
ve Ba nugu pta (499-543) tarafından yönetilen Molva ve Puragupta Nara­
sımhagupta tarafından yönetilen Behar ve Benga l 'e ayrılıp imparatorluğun
çökmesiyle doğmuş oldu. Gupta gücünün bu çöküşü ile birl i kte Hindistan'
da Hun isti lôları da başlamakta geci kmemişti. Hun akıncılarını yöneten
komutan Hint edebiyatı tarafından Toraman (Toramôna) (ölümü 502) ola­
rak tan ınmakta olup söylendiği gibi Akh unların Hanı değil (bu Han gö­
rüldüğü üzere Hindukuş'un kuzeyinde, Baktriya'da ve Badakhşan'da ya­
şıyordu) fakat Kabil tegini idi. Salt Range'de (Pencôb'ın kuzey-batısı) Ku­
ra'da, Gwalior ve Eran 'da bul unan ona ait üç kitabe bu tegin'in sôdece
Indus havzasını deği l Malva'yı da fethettiğini ispat etmektedir. Bastırdığı
paralar çağdaş i Hint imparatoru Budagupta'nın kilerinin taklididi r15B•
Toraman 'ın Mihirakula adındaki -klôsik Sanskritçede «gü neş ı rk!» an­
lamına gelen bu ismi ancak Hint methiyelerinde görmekteyiz- oğlu ve ha­
lefi 502 iiô 530 yılları arasında hüküm sürmüş ve gerçekten Hindistan'ın
Attila'sı olm uştu r. Merkezini Doğu Pencôb'taki Sakala'ya (Sialkot) kur­
muştu. 520 yıl ında Cin hacısı Song Yun'un karşı laştığı Gandara tegin'i bü­
yük bir ihtimalle bu h ükümdar olmalıdır, ki daha sonra Kaşmi r'i fethet­
miş ve Gandara'ya dönerek büyük katl iam yapmıştır. Budist yaza rla r onu
di nlerinin ko rkunç bir düşmanı ola rak takd im ederler. Hiüan -tsang, Ma­
gadha veya Behar'ın Gupta hükümdarı Ba ıaditya 'nın (belki daha YU karda
bahsedilen Narasimhagupta'dı r) sôdece direnme cesareti gösterdiğini an­
latmaktadır. O zaman M i h i rakula düşmanını yakalamak için Hi ndistan'ın
Gan i bölgesine girmiştir. Balôditya'nın önce önü nden çekilip, ani bir bas­
kınla onu go til avla mış ve hattô esi r etmiş olduğu anlatılma ktad ı r. Metn in
gerisi uydu rma hi kôyedlr. Diğer taraftan, 5 1 0 yılına ait. bir başka Gupta
prensi nin, Bhanagupta'nın zaferleri ni an latan Eran kitabesi o rada da Ak­
h u n istilôeılarına karşı bÔzı zaferler kazanııdığı izlenimi vermektedi r. Ni­
hayet 533'de, Malva'da, Mandaso r raca'ları hônedônına bağlanan Yasod­
harman adında bir üçüncü Hint h ü kümdarı kitabelerinde Hu na'ları yendi­
ğini ve Mihiraku la'yı kendisine h ü rmetlerini bildirmeye zorladığını yazarak
övün mekted i r'59. Bu bozgunlardan sonra M i h i rakula'nın Kaşmi r'e çekilmiş
olması ve Gandara'daki ha�ktan sebebi tarafımızdan bilinmeyen ve Cin
hacıları tarafından nakledilen ko rkunç intikamı almış ol ması gerekmekte­
dir. Budist metinleri ya ptığı zulümden dolayı kendisine ko rkunç bir ölüm
di lemektedir.
Mihirakula'dan sonra Pencôb'ta yerleşmiş Hun aşiretlerinin ne oldu­
ğunu bilmemekteyiz. Komşuları için teh likeli olmasalar bile haıa endişe
verici olarak kaldı kları şüphesizdir, zira Vi cı asrın ikinci yarısında Tanes­
wa r Prabhakôra mihraeesinin (ö. 605) onlarla savaşmaktan şana ve kud(1 58)
(1 59)
Akhun paraları hk. J u n ker, « D i e hephtalitischen Münzinschriften , Sitz. pre ­
uss. Akad., 1 930. 64 1 . Morgan, N u m . o r., 1 936, 446-457.
M et i n lerin tartışması hakkında: La Vallee Poussin , «Dynasties et histoire de
..
I' i nde», 62-66.
861 Bozkır Imparatorluğu
rete eriştlğini öğrenmekteyiz160. 605 yılında oğlu Racyavardhana hôlô Ak­
h unlara karşı savaşıyordu; sonra gelen büyük Hint imparatoru Harşa Si­
lôditya (606-647) -tıynı Hana'lara karşı elde ettiği zaferlerinden dolayı şa­
irler tarafından göklere çıkarılma ktadır. Buna rağmen Vii ci asrın i kinci
yarısından itibaren Hint Hunları tarihte kaybolmaktadırlar. Aşiretlerinin
Pencôb kavimleri arasında eriyip gittiği veya imha edildiği sanılmaktadır.
Bôzı aşiretlerinin Hindu aristokrasisinde kendilerini kabul ettirdiği şüphe­
sizdir, meselô belki aynı menşeye sahip Gurcara'ların « Racput» aşireti
gibi.
Hunlar Avrupa'da: Attila
Batı Hunlarının izini, topluluktan kopan Yabguları Ci-çi'nin bir kısım
Hun aşiretlerini alara k yukarı Moğolistan'dan Aral ve Balkaş'ın kuzeyin­
deki bozkırlara göç ettikten sonra bir Cin ordusu tarafından takip edilip
öldürü ldüğü M.Ö. 35 yılında kaybetmiştik. Oralara götürülen aşiretler asır­
lar ' boyunca yerlerinde kalmayı başa rmı ş olmalıdırlar, ancak, hareketleri­
ni ve olaylarını nakledecek herhangi bir yerleşik medeniyete komşu olma­
dı klarından tarihleri hakkında hiçbir şey bilmemekteyiz. Avrupa'ya geçiş­
Ieri sırasında LV cü asırda Roma dünyası i le temasa geldiklerinde yeniden
onlardan bahsedildiğini duymaktayız161.
Karadenız'in kuzeyindeki Rus bozkırı, daha önce gördüğümüz gibi,
M.Ö. III cü yüzyılda Iskitlerin yerine geçen ve onlar gibi iran ırkının ku­
zey köluna mensup Sarmatlar tarafından işgal edilmişti. Sarmat kavmi­
nin büyük kısmı aşağı Volga ile Dn iester arasında göçebe hayatı sürü­
yordu. Bazı Sarmat kabileleri, Kuban'a kadar Terek bölgesindeki Alan­
lar, M.S. 62 yılından itibaren aşağı Don'un batısına yerleşmiş Roksolan'
lar ve nihayet, şimdiki Macaristan'ın kalbinde, Dak'lar ile Panonya eyale­
ti a rasında, Tiza ve, Tuna ovasını M . S. 50 yılından beri işgôl eden Yazig'
ler gibi muhtar bir hayata kavuşmuşlardı 162, Sarmatlar, Roma imparatoru
(160) Delhl'nin kuzey balısı. Thaneswar veya Thanesar'ın krallığının (Sanskritçe
Sthavisvara) yükselişi Hun istilasına karşı Ganj yöresini koruyan sınır eşiği
rolünü oynamasından ileri gelmektedir.
.
(161) Belki Türkoloji Asya Hunları ile Avrupa Hunlarır.ın bu eski ayrılışı hakkında
bize bazı bilgiler verebilir. N. Poppe'ye göre, Volga üzerinde Samara böl­
gesi ile Kazan arasında bulunan .şimdiki Çuvaşlar Batı Hunlarının torunları
olmalıdır. Halbuki Çuvaş dili. bütün diğer Türk dillerine nazaran apayrı, çok
özel karakterler taşımakla tanı n m a.ktad i r. Çuvaşçanın diğer Türk dillerinden
ayrılması, N. Poppe ve Barthold'a göre Milad'ın başlarında olmuştur. Bkz.
N. Poppe, ftAsia Major . , i, 775 ve «Ungarische Jahrbücher .. , VII, 151, ve
Barlhold, «Türks.. : Enc. I sı 948.
(162) Çengizhan'a ait Moğol tarihinde Asod adı altında yeniden karşımıza çıktığı
için özellikle Alan'larla ilgilendiğimizden bkz. Barlhaıd, ..Allan .. , Enc. Isı' i,
3 1 5, Tomaschek, «Alani» , ; Real Enkyklop. de Pauly-Wissova ve Minorsky,
«The Alan .. ; «Hudüd al-Alam , 444. Max Ebert, «M.O. i i . yüzyılın sonunda
.
'
..
Bozkır ImparatorluğuıS?
ı::
�
B
�
"'""'*'� """"" ' I
-y.......
-4'i\,'O:::I
:;
�
i
c
'go
?=
:ı
.il
c
"o
ol
§
�
;;,
o
:=>
OJ>
Alanlar hala Aral-Hazar bozkırında göçebelik yapıyorlardı. Oradan Don'a
doğru ilerlemişlerdir. Strabon'un döneminde Hazar Denizi ile Don arasında
bulunurlarken oradan harekeııe Part'lara ait Azerbaycan'ı yağmalamaya git­
mişlerdi.» diye yazmaktadır. Max Ebert, .. Süd-Russland im Alterıum". 3?5
Bkz. Marquart, .. Osleuropaische und Ostasialische Streifzüge», Leipzig 1 903,
1 64 et sq.
.
.
88 ; Bozkır Imparatorluğu
Tra ian'ın Dakya'yı fethetmesinden sonra bile ( 1 06), ilk «Drang nach Os­
ten»ini teşkil eden ve M . Ö. 200 yılından itibaren Karpal'ların kuzey etek­
leri boyunca Dn iester'i n ağzına kadar inen Doğu Germenieri Bastarn'lar
tarafından Roma imparatorluğundan ayrılmışlardı. M . S. 200 yılında aşağı
Vistül'den gelen Isveç menşeli Got baskısı Sarmal'ların güney Rusya ova­
larını elden kaçırmama k ' için mücadele vermelerine sebep olmuştu. 230
yılında Gol'lar göçlerinin sonuna gelmişler ve Karadeniz üzerinde Roma
şehri Olbia'ya saldırmışlardı.
O zaman Gü ney Rusya, aşağı Dnieper'in batısında Gol'lar ve doğu­
sunda Sarmat toplulukları (Alanlar vs . . . ) olmak üzere paylaşılmış, Kırım'
da ise Roma Imparatorlarına tabi bir Yunan-Roma kırallığı kurulmuştu.
Gotlar da kendi a ralarında aşağı Don'dan aşağı Dniester'e kadar Ostrogol'
lar ve aşağı Dniester'den Tunc'ya kadar Visigot'lar olara k böıünmüşlerdi.
Üçüncü Got kabilesi Gepid'ler 270 yılında Imparator Aurelien tarafından
boşaltılmış Dakya 'ya yerleşmişlerdi. Kiev'i n g üneyinde Cerniyakov ve aşa­
ğı Dnleper'de Kherson yakınlarında Ni kolayevka mezarları bu çağa a it­
tir (III cü yüzyıl). Sarmat tarafında kuyumcu pıakaları ve Sarmat sanatı­
na Ms tokaları ile Kuban tümülüslerinin (Tifliskaya, Vozdvi ienskaya. Ar­
mavir, Yaroslavskaya) de aynı döneme ait olduğu tesbit edilmiştir. Ku­
zeyde, doğu ve merkezi Rusya ormanıarında o sıra larda oturan Fin-Ugu r
halkları üzerinde Sarmat etkisi hôıa h issediliyordu, meselô Kazan yakın­
larında Piyanobor kültürü g ibi ( 1 00-300 veya 400 a rası); halbuki daha ba­
tıdaki Kaluga grubu Germen-Roma havasında tokalar i htiva etmektedir
(III -iV cü asırlar).
Hunların ' ortaya çıktığı an güney Rusya'nın durumu
böyleydi.
Batı Hunlarının torunları olan bu Hunların hangi sebeple Ara!'ın ku­
zeyindeki bozkırları terkederek Avrupa'ya girdikleri n i bilmiyoruz. 374 yı­
lına doğru, Jornandes tarafından, Balamir veya Balamber adıyla anılan
Hanlarının başkanlığında aşağı Volga'yı aştıktan son ra Don' u geçmişler,
Terek ve Kuban Alanlarını yenip, boyundurukları altına almışlardı; Dnie­
per'in batısında hücum ettikleri Ostrogotların yaşlı kıralı Ermanarik mağ­
lup oldu ktan sonra çareSizlikten intiha r etmişti. Ermanarik'ten sonra ge­
'
len Vithimer de yenilmiş ve öldürülmüştü. Ostrogotların büyük kısmı Hun
hakimiyetini kabul ederken, istilô önü nden kaçan Visigotlar Tuna'yı aş­
mışlar ve Roma imparato rluğu 'na girmişlerdi (376). Kuban ve Terek Alan­
larına geli nce, bunların, büyü k kısmı geçiCi � Iarak H unlara tabi olmak ve
X cu asırda Bizans hıristiyanlığına dönerek modern Osetlerin çı kmasını
sağlıyacak olan ü l kede yerleşmek zorunda kalmışlardı. Alanların geri ka­
lan kısmı Batı'ya göçmüş ve Batı Germenieri ile Büyük Istiıa'ya katılmış­
lardır; bazı aşiretleri aşağı Loire'da Galyo'ya yerleşmiş163, diğerleri ispan­
ya'ya geçerek Galişya'da Süevler i le karışmışlar veya Gotlar ile bir karı­
şım meydana geti rerek bulundukları ü l keye isimlerini, «Got-alan» veya Ka­
talonya'yı vermişlerdir(?).
(163) Bkz. L. Franchet, .. Une colonie scytho-alaine en Orleanais au Ve iseele. Les
bronzes causasiens en Vendomois». Revue scientifique, 8 ve 22 şubat 1930.
Bozkır Imparatorluğul89
Roma ve Germen dü nyasında Hunların ortaya çıkışının yarattığı deh­
şet havası Ammien Marcellin ve Jornandes ta rafından gayet iyi bir şekil­
de tasvir edil miştir. Ammien şöyle yazmaktaydı: «Hunlar vahşet ve zu lüm­
de hayôl edilebilecek her şeyi geçiyorlardı. Cocu klarının yüzüne yaralar
açarak sakal çı kmasını önlüyorlardı. Gayet uzun kolları ve uygun olm ıyan
bir irilikteki kafaları ile bodur gövdeleri onlara canavar havası veriyordu.
Zaten hayvanlar gibi yaşıyoriardı. Yiyeceklerini ne pişiriyorlar, ne de ba­
haratlıyorlardı, sôdece bitki kökleri ve eyerleri altında çürüttükIeri etler
i le besleniyorlardı. Sabanı, yerleşik yapılar olan evleri veya kulübeleri bil­
miyorlardı. Ezeli olarak göçebe hayatı sürdü klerinden çocukluklarından
beri soğuğa. açlığa, susuzluğa tahammüııüydüler. Ailelerinin bindirildiği
arabaların önünde hayvan sürü leri onlarla birlikte her tarafa göçerdi. Bu
adamlara nereden geldi kleri, nerede doğdukları sorulduğunda bilmedikle­
rini görürsünüz. Arabaların içinde karıları elbiselerini dokur ve dikerler,
doğ urur ve ergin yaşa kadar çocuklarını yetiştiri rler. Elbiseleri ketenden
uzun bir tünik ile hayvan postlarından yapılmış bir kazaktan ibaretti. Ko­
yu renkli tünikleri üzerlerinde çürü rdü. Ancak atacakları zaman bu elbi­
seyi değiştirirlerdi. Geriye doğru atılmış miğferleri veya külôhları ile kıllı
bacaklarına sardıkları keçi derileri giyilJl ta kı Illta rın i tamamlardı. Belirli
bir şekil veya ölçüye göre yapı lmamış kunduraları iyi yürü melerini sağlı­
yamazdı; bu yüzden piyade olara k dövüşmeye hiç alışkın değillerdi, bir
defa eyere oturduktan sonra, küçük ve çirkin ama yorulmak bilmeyen ve
yıldırım gibi giden atlarına sanki yapışık kalı rlardı. Bütün hayatlarını at­
ları üzerinde kôh bacakları nı ayırarak, kôh kadınlar gibi yan oturara k ge­
çirirlerdi. At üzerinde kuru ltay toplarlar, al ış-veriş yaparlar, yerler, içerler,
hattô atın boynuna doğru eğilerek uyurlar. Muharebelerde korkunç çığ­
lıklar atarak düşmanın üzerine çullanırlar. Bir direnme ile karşılaşınca he­
men dağılırlar, ama kısa bir zaman sonra aynı süratle gelerek önlerIne
çı kan her şeyi del ip geçerler. Buna rağmen bir müstahkem mevkii kuşa­
tıp, merdivenlerle ele geçirme sanatını bil mezler. Ancak şaşılacak kadar
uzak mesafelere attı kları ve demir kadar sert ve öldürücü sivri kemikten
uçlu oklarını atmada gösterdikleri maharete hiç kimse erişemezdi 164.»
Hunların fiziki tipini çocuklukta bilerek yapılan bir şekil değiştirme­
ye bağlıyan Sidoine Apollinaire bu yassı burunlu, ( <<şekilsiz ve yassı Çl­
kınt!» I , çıkık elmacık kemikli, bir mağa ra gibi duran göz boşluğunda kay­
bolmuş gözler, ( <<ve buna rağmen en uzak yerlere bile e rişen delici ba­
ktşlan> I
bozkırın ufkunda geyik veya yabani at sürülerini ayırdetmeye,
engin düzlükleri taramaya a l ışmış göçebe gözü ile bu brakisefal kafatas­
Iılardan az korku i le bahsetmiyordu. Ve aynı yazardan bozkırların süvari­
sini hoş bir şekilde tasvir eden şu mısra: «Hun ayakta durduğu zaman
orta boylu, atı üzerindeyken heybetli bir görünüşe sah iptir! »
-
(164) Ammien Marcellin. XXXi, 2 . Sidoine Apollinaire, gayet büyük bir yay ve
uzun oklarla mücehhez Hun'un hedefini asla şaşmadığını belirtmektedir;
okları ölüm tasıdıaından nisan aldıaı kimseve daima yazık olmusturF,
..
gO l BOzkır Imparatorlu!:ju
Cin ta rihçilerinin Hünlar ıçın bize bıraktıkları portre ile biraz önce
verdiğimiz portrenin karşılaştırması oldu kça ilgi çekicidi r: tip vo adetler
tamamen aynı olup, Xiii cü osırda Cin'in ve Hıristiyan dünyasının Moğol ­
l a r hakkında verdikleri portre d e tamamen bunlarla uyuşmaktadır. Hun,
Türk veya Moğol, iri başlı brakisefal , güçlü gövdeli, bacakları üzerinde kı­
sa, daima eyeri üzerinde göçebe, yerleşik kültürlerin eşiğinde dolaşan
Yukarı Asya'nın «atlı okçusu» ffozkır Adamı, yerleşik medeniyetlerin aley­
h ine on beş asırlık akınıarında hiç değişmemiştir.
Alanlar ile Ostrogotların hôkimiyet altına gi rişleri ve Visigotların gö-·
çü Hunları U rol'lardan Karpat'lara kadar bütün ovaların tek hôkimi kıi­
mıştı. Karpatların boğazlarından veya Eflôk ovasından geçerek daha son­
ra Macar ovasını işgaı etmişler, oradaki Gepid'ler kendilerine tôbi olduk­
tan başka Tuna'nın sağ kıyısına da geçmişlerdir (405, 406) . O sıralar­
da, Ruvas, Rugas veya Rugila, Muncuk veya M u ndiyuk ve Oktar adındcr
üç başbuğun emrinde üç ayrı ordu şeklinde, 425 yıllarında birlikte hüküm
sürüyorlordı, 434 yılında M uncuk'un oğulları ,? Ieda ve Attila tarafından yö­
netil irlerken Bleda Attila tarafından kısa zamanda saf dışı bırakılmıştı,
işte o zaman Attila fetihlerine başlamıştı. 441 'den itibaren Doğu Ro­
ma imparatorluğu'na harp ilôn etmiş, Tuno'yı aşarak, Sırp Morava'ya çık­
mış, Naisus'u (Niş) almış, Fi lipopolis'i yağmalamış va yakıp yıktığı ArMa­
diopolis ( Lü leburgaz) 'a kadar bütün Trakyo'yı ateşe bozmuştu. 448 barı­
şında Impa ratorl u k ono, şimdiki Belgrad'dan şimdiki Şistova'ya kadar
uzanan ve N iş'e erişen Tuna'nın güneyindeki sahayı terketmişti.
451 yılı ocak-şubat aylarında ordusunu Macar ovasında toplıyon At­
tila, yolu üzerindeki Ren nehrinin sağ kıyısında otu ran Germenieri de ya­
nına olarak Galyo'ya doğ ru ilerlemişti. Ren'i aştıkton ·s onra Roma patrisi
Aetius tarafından yönetilen Galyo'nın Roma'ya a.i t o lan kısmına girmişti.
7 nisan'da Metz şeh rini yokmış ve Orleans'ı kuşatmıştı . 14 haziran'da
Aetius'un ku mandasındaki Roma ve kıral Teodorik'in kumandasındaki Vi­
sigot ordularının gelmesiyle şehir kuşatmadon kurtulmuştu. Attila Troyes'e
doğru geri çekilmişti. Troyes'in batısında, «Campus Mauriaeus» denilen
yerde Roma ve Visigot orduları ile Hunlar kapışmışlar, kimin kazandığı
beli olmıyan bu muharebe Batı'nın kurtulmasında önemli bir rol oynamış­
tır. (451' haziranı sonu).
Bu başarısızlıktan son ra Attila Tuna 'ya kadar geri çekilerek kışı ora­
da geçirmişti. 452 i l kbaharında italya'yı istilôya başlamış, fakat Aqu ilea'
nın fethinde çok vakit kaybetmiş ancak sonunda şehri ele geçirip yakmış- ·
tı. Daha son ra M iıano'yu, Pavya'yı ele geçirmiş, III. Valentiyanus'un terk­
ettiği Roma üzerine yü rüme arzusunda olduğunu belirtmişti. Buna rağmen
dünyanın başkenti üzerine yürümek yerine kendisine büyük bir vergi ve
Imparatorun kızı Honoria'nın nişan yüzüğü nü teklif eden Papa Saint Leon
le Grand'ın sözlerine kanmıştır (6 temmuz 452). Yine Panonya'ya dönerek
453 yılında ölmüştür.
Got tari hçiSi Jornandes bize Atti la'nın heyecanlandırıcı bir portresini
bırakmıştır. Bu tipik bir Hunlunun portresidir. Kısa boylu ve geniş göğüs-
Bozkır Imparatorluğu l 91
l ü olup, iri bir başı, küçü k ve çökük gözleri, yayvan burnu, esmer derisi,
seyrek sakalı vardı. Hiddetlendiği zaman korkunç olur, korku ve dehşeti
siyasi bir çare olarak kullanırdı; Cin tarihçilerinin Altı-Hônedôn dönemin:
de Cin'i fetheden Hunlarda gösterdikleri hesaplı hareket ve kurnazlık ora­
nını aynen Attila'da bulmak müm kü ndü r. Hesaplı bir ifôde bolluğu göste­
ren nutukları, karanlık tehditleri hep stratejik hazırl ıklar idi, tıpkı sistem­
li yakıp yıkmalarının (yerle bir edilen Aqui lea, yolu üzerine bir daha · hiç di­
kilememiştir) bilhassa yaptığı katliamların her zaman düşmana ders ver­
mek amacını gütmesi gibi . . . Bunun yanında Jornandes ve Priscus Attila'
yı kendi adamlarına karşı son derece ôdil, h izmetkôrlarına karşı cömert,
samimi itaatte hoşgörülü, çevresinin debdebesi yanında basit hayatlı, ya­
kınlarının altın tabakları arasında tahta tabakla yemek yiyen biri olara k
d a tanıtmışlardır. Aynı kaynaklardan verilen diğer hususları d a sıralaya­
lım: derin bir h u rafecilik, şamanlara karşı vahşi bir inanç, törenlerin sar­
hoşluk sahneleri ile bitmesini sağlıyan alkole/ karşı gösterdiği düşkünlük;
aynı zamanda Oneges gibi Yunanlı, Oreste gibi Romalı, Edeco gibi Ger­
men vezir ve kôtiplerle birlikte çalışma arzusu da bunlar arasında sayıla­
bil ir. Bu göçebe ordusunun başkomutanında olması garip gelen, ' bilhas­
sa muharebede gösterdiği h ile ve siyaset dehôsı da zikredilmelidir. Mu­
harebe anında bir komutandan ziyôde insanları sevkeden bir özellik gös­
termekteydi. Ve daima bu gÇiçebede görülen ve hiç olmazsa zahiren ken­
disini haklı çıkarmak için ortaya koyduğu hukuk taraftarlığı, diplomatik
bahaneler yaratmak için hukuki 'dayanaklar araması oldukça ilgi çekicidir.
Bütün bu belirtilere bakılınca ister. istemez bir başka göçebe imparator­
luğunun kurucusu, bir başka bozkırın oğlunu, Cengiz Han'ı düşünmemek
elde değildir16s•
Moğol bayrağı çeken Cengiz Han'ın
imparatorluğu altında sôdece
(165) Bir Türk tarihçisi ve istanbul Üniversitesi profesörlerinden Dr. Reşid Saffel
Attila'ya ait ilgi çekici bir methiye yazısı "eşretmiştir: «Contribution a une
histoire sincere d'Attila", Paris, librairie Marcel Fresco ve Istanbul, impri­
merie Universum 1 934. Yukarı ASya'da ve Macaristan'da Hun sanatı üzerine,
bkz. A. Alföldi, «Funde aus der Hunnenzeit und ihre 'ethnische Sonderung .. ,
Archaeologia Ungarica, 1 932 ve loltan de Takacs, «Congruencies beıiNeen
the arts of Eurasiatic migralions periods", Artibus Asiae, V, fasikül 2-3-4, 1 77,
Leipzig 1 935 (ed. Hadi) bu kitabında l. Takacs önceki çalışmalarını tamam­
lamaktadır (Chinesische Ki.ınst bei den Hunnen .. , Ostasiat. leitschrift, 1 91 6,
1 74-186; «Chinesisch-hurınische Kuntsformen .. , Bull. de I'lnstitut ArcMolo­
gique Bulgare, 1 925, 1 94-229; "Sino-Hunnica», reed of the School of Orientat.
Studies, Alexis Petrovics Anniversary Volume, 1 934; "L'art des grandes mig­
rations en Hongrie et en Extreme-Orient", Revue des Arts Asiatiques, Paris,
1 931 , 32). Aynı çağ Doğu Rusya sanatı hakkında bkz. Schmidt, "Katchka,
Beitrage zur Erforschungen der Kulturen Ostrusslands in der leit der Völker­
wanderung», Eurasia Septentrionalis Antiqua, i , 1 927, 1 8. Macaristan'ın Sar­
mat, Hun ve Avar meselesinin bütünü hakkında bkz. Nandor Fellich «Die Met­
talkunst der Landnehmenden Ungarn», Archaeologia Hungarica, XXi, Buda­
pest, Magyar Törteneti Museum, 1 937 (ayrıca resimler cildi).
92 1 Sozkır Imparatorluğu
Moğol deği l bütün Yukarı Asya'nın Türk ve Tunguz göçebelerinin toplan­
ması gibi, Attila'nın imparatorluğu altında da, Hun çekirdeği etrafına, ya­
ni Türklerin etrafına, Ural ile Ren arasına dağılmış Sarmat, Alan, Ostro­
got, Gepid, vs. gibi bütün göçebe toplulu kları toplanmıştı. Ve bu impara­
torluğun esas zaafını teşkil eden de buydu. Attila vakitsiz olara k 453'de
ölü nce bu uygunsuz imparatorluk çökmüştü . Ostragotlar ve Gepidler he­
men ayaklanarok Panonya'da yapılan ve Büyük Fatihin oğlu Ellak'ın öl­
dürü ldüğü ' bir savaşta Hunları ezmişlerdir (454).
O zamanlar Hunlar, Attila'nın Dengizih veya Dinzigih adındaki bir diğer
oğlunun komutasında Rus bozkırına çekilmişlerdir. Atti la'nın diğer oğul­
ları Romalılardan toprak istemişler; onlar da Erna k'ı Dobruca'ya, diğer iki­
si Emnedzar ve Uzindur'u Mezya'ya yerleştirmişlerdir. Dengizih- bir defa
daha Hunları Doğu Roma imparatorluğu üzerine sürmüş, fakat aşağı Tu­
na tarafıprında yenilmiş, öldürü l müş ve kafası -Attila'nın oğlunun kafası- .
ıstanbu l 'da meydanın ortasında halka gösterilmişti (468).
Diğer Hun kabileleri Karadeniz'in kuzeyinde, Azak Denizi'nin kuzey­
batısında Kutrigur Hunları ve Don'un ağzında Uturgur veya Utrigur Hun­
ları olarak i ki ayrı kabile hdli nde göçebe hayatı sü rmeye devam etmişler­
di. Bu iki kabile, zaten Bizans diplomasisinin el altından beSlediği reka­
betle kısa zamanda birbirlerine düşman kesilmişlerdir. 545 yılına doğru
impa rator Jüstinyen Uturgul' kıralı Sandılk'ı rakip kabile üzerine sürmüş­
tü . Kutrigurlar Sandılk tarafından kılıçtan geçi rilmişler, ama kıral ları Zaber­
gan veya Zamergan döneminde kısa· zamanda kendilerine gelerek düşman
kardeşlerinin Jüstinyen'den sağladığı desteğin intikamını almak istemiş­
lerdir (548). 558-559 kışında Zabergan o rdUSU ile birlikte buz tutmuş Tu­
na'yı aşmış ve hiç beklenmiyen bir anda Istanbul'un surları önünde gö­
zükmüştü. Fakat Belisarius başkentini kurtarmış ve Don bozkırlarına dö­
nen Zabergan Sandıl k'a karşı mücadeleye başlamıştı:,. iki Hun kabilesi
arasındaki kardeş kavgası acımasız bir şekilde yeniden başlamış oluyor­
du . Asya'dan gelen bir üçüncü kabile o lan Avar'ların ortaya cıkıp her iki­
sini ezerek Rus bozkırlarındaki i mparatorluğa sahip cıkması sırasında bu
kardeş savaşı haıa devam ediyordu.
Bu yeni isti ıa Yukarı Asya'daki ihtiıa l lerin, daha doğrusu Gök-Türk­
lerin ortaya cıkışının tepkisinden doğuyordu.
2.
ÖN ORTA-CAG: GÖK-TÜRKLER, UYGURLAR VE KITAYLAR.
Gök-Türk Imparatorluğu
540 yıllarına doğru Bozkır imparatorl uğu üç muazzam Türk-Moğol
hakimiyeti arasında pay edi l mişti. Moğol soyundan geldiği sanılan Cüce n'
ler (Aparlar) Mançurya sınırından Turfan'a ve hatta Balkaş'ın en doğu
ucuna kadar ve Orhon'don Büyük Cin Seddi 'ne kadar Moğolistan'a hô­
kimdiler. Akhunlar, şimdiki Semirecye, Rus Türkistan'ı, Soğdiyan, doğu
Bozkır Imparatorluğu l 93
Iran ve Kabil , yukarı Yulduz'dan (Karaşahr'ın kuzeyi) Merv'e, Balkoş ve
Aral'dan Afganistan'ın kalbi ve Pencôb'a kadar i mparatorlukları nı yay­
mışlardı. Cücen'lerin ve Akh unların esas hôki m ", aşiretleri müttefik idiler.
520'ye dOğru Akhun Hanı Cücen Kağanı Anakuey'in teyzesi i le evlenmiş­
ti. Zaten, esas Moğolistan'ın efendileri olara k kalan Cücenlerin, güney­
batı eşiğinin efendisi olan Akhunlar üzerinde bôzi üstünlükler sağladığı
sanıl maktadır. Nihayet. bir az önce gördüğümüz g ibi, Azak Denizi ve Don
ağzı taraflarında, batıda Kutrigur Hunlarının, doğuda Uturgur Hunlarının
çekişmelerinin güçlerini sıfıra indirmesine rağmen şüphesiz Türk soyun­
dan gelen Avrupa Hunlan Rus bozkınnda hüküm sü rüyorIardı.
Cinlilerin belirttiğine göre, Cücenlerin tôbileri arasında, adını aynı dil
ailesine mensup bütün kabitelere veren Türk soyundan «Ju-kiyw) kabile­
si bulunuyordu. Pelliot, «Cince T'u-kiyu denen isim, tam anlamı kuvvetli
demek olan «türk» kelimesinin Moğolca çoğul eki i1ôve edilerek elde edi­
len «Türkübten gelmedir166» demektedir. Cin tarihlerine göre Gök-Türkle­
rin (Tu-kiyu) totemi ku rt'tu 167. Eski Hunların torunlarıydılar, bu da Pelliot'
un Hunlarda gördüğü ile (proto) Türk karakterine uymaktadır. Vi. yüz­
yılın başlarında Gök-Türklerin vatanı, metalürji i le, «demi reilik mesleği»
ile meşgul oldukları Altay bölgesi olmalıdır. Aparlara gelince, Doğu Apar
Kağanı Anakuey ile Batı Apar Kağanı Polomen'i karşı karşıya getiren
520'deki iç savaş yüzünden güçleri OldUkça zayıflamıştı.
Sonunda tek başına Kağan olara k kalan Anakuey Kağan (522-552)
tôbi Türk kabilelerinin itaatsizli kleri ile uğraşmak zorunda kalmıştı. Bu
kabilelerden Cinliıerin Kao-kiyü dedikleri, Uygurların ataları ol ması i hti­
mali olan Tölös veya Töleş'ler Altay'ın güneyinde Urungu tarafında göçe­
be hayatı sü rerlerken 50S'de Aporları bozguna uğratmışlar, ancak 51 6'da
başbuğları onlar tarafından öldürülünce yeniden boyun eğmek zorunda
kalmışlardı: 521 'de Tölös'ler Aparlar arasındaki iç savaştan yararlana­
rak kurtulma çarelerini boşuna aramışlardı. 546'dan biraz önce, aynı soy­
dan olmalarına rağmen, Apar kağanı Anakueyi'yi yani meşru h ükümdar­
larını uyaran Gök-Türkler Tölöslerin yeni bir ayaklanmasına engel olmuş­
lardı. Bu h izmetinin karşılığında Gök-Türk hükümdarı , -bu h ü kü mdarı n
h e m Tü rkçe ismini, «Bumu n » , hem d e Cince ismini, «TOmemı bilmekte-
. . (166) Bkz. PelUot, «l'origine de T'ou-kiue, nom chinois des Turcs", T'oung-pao,
1 91 5, 687. - V. Thomsen, ..Zeitsch. deut. morgenl. Ges. lXXVIII, 1 924, 122. ­
F. W. K. Müller, «Uigurica», II, 67, 97.
Marquart, «Untersuchungen zur
Geschichte von Eran , II, 252 (1905) - Barthoıd, art. «Türks, Encyclopedie de
I'islam, s. 948.
(167) GÖk·Türklerin atası bir dişi kurt tarafından emzirilmişli. Büyüdüklen sonra
onunla birleşmiş ve on oğlu olmuş, bunların hepsi analarının ininde doğ­
muştu (Slanislas Julien, «DocumenIs sur Tou-kiue, 326). «Gök·Türkler bay­
rak direklerinin ıepesine altından bir dişi kurt başı dikerler, Kağanlarının
adamlarına kurt adı veriiirdi. Bir dişi kurttan dünyaya geldiklerinden, eski
menşelerini unutmak istemezlerdi... (A.g.e., 331).
•
..
94j Bozkır Imparatorluğu
i
yiz_ bir Apar prensesi ile evlenmek isted iğini bildirm işti '68. Anakueyi �unu
reddetmi�ti . O zaman Bumun Si -Wei hônedanı -Tabgac soyundan, yani
Türk olan hônedan Cin'in kuzey-batısında, Cang-ngan 'da hüküm sürüyor­
du- ile anlaşmıştı. Tamamen Cinli leşmiş olmalarına rağmen Tabgac'lar
Türk soyundan gelen boylara karşı hissiz kalmıyorlardı. Aslında eski düş­
manları Aporları arkadan vuracak olan bu ittifaktan dolayı memnun ol­
maları gerekirdi; hemen Bumun'a hônedônlarından bir prensesi vermişler­
di (551 ) . Apo rları böylece kuşatmış olan Bumun onları tamamen ezmiş
ve Kağanları Anakueyi'nin 'intihar etmesine sebep olmuştu (552). Moğo­
I istan'ı Gök-Türklere terkeden Aparlardan arta kalanlar Cin sınırına kac­
mışlar ve orada Tong-Wei'lerden sonra gelen Pei-Ts'i hônedônı onları Cin'
i n eşiği nde muhafız olara k yerleştirm işti '69.
Moğolistan'ın eski i mparatorl u k topra kları böylece - Aparlardan Gök­
Türkler'e, yani Moğollardan . Tü rklere gecmiş oluyordu. imparatorluk ün­
vanı olan « Kağan»lık �umun'un eline gecmişti 170. Yen i i mparatorluğun
merkezi, Hunlardan Cengizhanlılara kadar, göcebe ordularının komutan­
lık mevkii olan, dağlık bölge Orhon bölgesi olara k m uhafaza edilm iştir'7'.
Türk kahramanı Bumun Kağan zaferinin meyvalarını görerneden ha­
yata gözlerin i yummuş (552) ye toprakları vôrisleri arasında payIaşılmış­
tı. Oğlu Mu-han (Türkce: Bağan) Kağan ünvan ıyla Moğolistan'a hakim' 01-.
muştu (553-572). Bu, Doğu Gök-Türk Kağanlığının başlang ıcı olmuştur.
Bumun'un kücük karqeşi istemi veya Şe-tie-mi (Cince) kıral anlamına ge­
len «Yabgwı ünvanıyia Cungarya'ya, Kara irtiş ve imil ü l kesine, Yulduz,
ili, Cu ve talas havzalarına sahip ol muştur (552-575) . Böylece Batı Gök­
Türkleri Kağan"ğı da doğmuş oldu l12•
/
(168) Bkz. Chavannes, «Documents sur les T'ou-kiue occidentaux», 221 (Pei che,
Tcheou chou ve Leang chou'ya göre).
(169) Bizans tarihçisi Teofilakt Simokata «Avar»lardan arta kalanların «Taugast»
ülkesine, yani Tabgaçların torunlarının bulunduğu ülkeye kaçtıklarını söyle­
yerek bu olayı doğrulamaktadır, Chavannes, «Documents», 246'da zikredil­
miştir.
(1 70) .. Chaganus magnus, despota septem gentium et dominus septem mondi
ellmatum» (TMophylacte Simocatta, Vii, 7). Daha önce gördüğümüz gibi
«Kağan» «Kha�» ünvanıarı Arap ünvanıarı olduğundan bunların aynı zaman­
da Moğolca olduğu sanılmaktadır. Bizim bilgimize göre Gök-Türkler bu ün­
vanları kullanan ilk Türk boyu olmuşlardır.
(171) Stanislas Julien Gök-Türklere ait olan, özellikle Doğu Gök-Türklerinden bah­
seden başlıca Çin metinlerini tercüme etmiştir (<<Souei chou, T'ang chou»,
vs) (Documents sur les Tou-kiue, Journal Asiatique, 1864). Chavannes bu
tercümelerin Batı Göktürkleri ile ilgili olanlarını almıştır (Documents sur les
T'ou-kiue occidentaux, St. Petersbourg 1903 ve «Notes additionnelles sur
les T'ou-kiue occldentaux; T'ang pao 1904, 1-1 1 0).
(172) Yab!\lu ünvanı Türklere eski Kuşar. veya Hlnt-iskit'lerden geçmiş gibidir. ı.
Kuşana Kadfises bu ünvanı paraları üzerinde taşıyordu. Bkz. Foucher, ..Art
gr�co-bouddhique du Gandhara», II, :?99. Marquart, «Eranschahr», 204. W.
Bang, «Ungarische Jahrbüeher», Vi, 102.
Bozkır imparatorluğu l 95
Talas tarafında Batı Gök-Tü rkıerinin Kağa nı istemi, Akhunlar ile ça­
tışmaya gi rmişti. Onları iki taraftan kıskaca almak isteyen ist�mi Kağan
ezeii düşmanları Perslere başvurarak , o sı,ra!ar saltanat sü ren ve Sasani
hanedônının en büyük hükümdarı olan Hüsrev Anuşlrvôn ile anlaş mıştı.
Kızlarından birini Hüsrev'e vererek andıaşmayı pe rçi nleştirmişti. Kuzey­
den Gök-Tü rkleri n, gü ney-batıdan Sôsônllerin saldırısına uğrayan Akh un­
lar ezi lmişler ve ta rih sahnesinden çekilmişlerdir (565'e doğru). içleri nden
bir kısmı , Aral tarafında kuzey-batıda göçebe hayatı sürenler batı istika­
metinde kaçmışlardır; Uvarkhonit veya Ava r adı altında Macaristan'da ye­
ni Hanlık kuranların bunlar olması (asıl Aparların a rta kalanları ndan ziyô­
de) mümkündür173; nitekim bir sonraki dönemde Asya 'dan kovulan ve Bi ­
zans ve Latin yazarlar tarafından Avar adı ile anılan bir kavmin Bizans
imparatorluğu n u ve Germen Batı dü nyası nı, Cha rlemagne tarafından im­
ha edi ldikleri güne kadar dehşete boğaca klarını göreceğ iz.
Akhunların toprakları Batı Gök-Türkleri ile Sôsaniler arasında payIa­
şılm ıştı. Gök-Türk Kağanı istemi kendisi için Soğd iyan'ı alırken Hüsrev
An uşirvô n, i ranIılığın «term i rredenta»sı olan Baktriya'yı topraklarına kat­
mış ve böylece bu ülke 565-568 arasında Sôsôni imparctorluğuna dahil
ol muştu. Bu yeni ilhak as!ında fazla sü rmeyecekti, zira Batı Göktürkleri
yen i müttefikleri Sôsônilerin eli nden Bel h ile Kunduz'u yô n i Baktriya'yı
çekip almakta gecikmeyeceklerdir.
. Orta-Cağ'ın başlangıcında iki Tü rk kıral lığının kesin yapısı şu şekilde
gözler önüne serilme);teydi: yuka rı Orhan'da, istikbalin Karakurum'unun
ya kınlarında merkezi olan Bağan Kağan tarafından Moğolistan'da kurul­
muş Doğu Gök-Türk Kağanlığı ve Batı Tü rkistan ile ili üzerinde, yazlık
merkezi Karaşa hr ile Kuça'nın kuzeyinde yukarı Yulduz'da ve kışlık mer­
kezi de, ya Talas vôdisinde, ya hut da Isık-kul kıyılarında o lan Batı Gök­
Türk Kağa nlığı. Esas itibariyle göçebe olan i mparatorluklara sınır tesbit
ed ilebildiği ölçüde, iki Kcğanlığın sınırınin Büyü k Altay' lar ile Ha-mi'n i n
doğ usundaki dağlardan geçtiği söylenebil i r.
Doğu Gök-Türkleri, Bağan Kağan (553-572) zama n ından beri kendi
bölgelerinde hiçbir rakip ile karşı laşmamışla rdı. V ci asrın ortalarından be­
ri Leao-ho'nun batı kıyısında yaşadığı sali ılan Moğol asıllı Kıtay'lar 560
yıl ında Bağan Kağan ta rafından mağlup edilmişlerdi. Kuzey Cin 'de, Cang­
ngan'daki Pei-Ceu kıralı mütevazi bir şekilde Bağan Kağan'ın kızıyla ev­
lenmek istediğini biidi rmişti. O sıralarda, Bağa n Kagan ise Tabgaç Im­
paratorluğu'nur. mir-asını paylaşan iki vôris kırallık arası nda hakemlik ya­
pıyordu (565'e doğru ) 174.
(173) Balkaş gölünün güneyinde Koçkar kemer süsleri ile Macaristan Ayar bronz­
larının akrabalığı hakkında bkz. Nandor Fellich, «Metallkunst der Landneh­
menden Ungern», 1 935, s. 21 1 ve 274.
(1 74) Kuzey Çin Ile olan ilk temaslarında orasının Tabgaçların elinde olduğunu
gören Gök-TürklGr ülkeyi bu isimle anmışlar, Blzanslılar da aynı kelimeyi
Taugast» şeklinde değiştirerek kullanmışlardı. Bkz, Thomsen, « Inscriptions
de !'Orkhon : Memoires de la societe finno-ouqrienne, c. V, Helsinqfors, 1 1196,
s. 26.
�
96 / Bozkır Imparatorluğu
552'den 575'e kadar saltanat süren Batı Gök-Tü rklerinin Yabgusu Is­
temi, Tabari tarafından Sincibu ve Bizans tarihçisi Menandros tarafından
da Silzibul adıyla anılmaktadı':; her iki şeki lde «yabgwı kelimesinin bozul­
muş hôlidir17s• Istemi Yabgu andıaşma yapması için Bizansıılardan teşvik
görmüştü . Nitekim, mademki şimdi Gök-Türkler Amu -Derya ü zerinde Sô­
sani Pers'inin yakın komşuları olmuşlardı. Bizansı ı la rın onlarla Pers'e kar­
Şı birleşmelerinde menfaatleri vardı. Diğer tarafta n, çok zeki bir şahsiyet
olduğu anlaşılan istemi, Cin sınırlarından Bizans sınırlarına kadar devam
eden ve Pers'den geçen yol boyunca ipek ticaretinde serb'e stli k elde et­
mek üzere Asya'nın yollar kavşağındaki durumundan azami faydayı te­
min etmeye çalışıyordu. Maniah adında bir Soğdak (Soğda klar o çağlarda
Orta Asya'da büyük kervancılardı) istemi tarafından ve bu amaçla Hüs­
rev Anuşirvôn'ın h uzuruna çıkmış, ancak yaptığı teklifler reddedilmişti;
Pers, Bizans imparatorl uğu'na ipek satışını kendi tekelinde tutmak isti­
yordu. O zaman istemi Pers'e karşı doğrudan Bizanslrlar ile anlaşmaya
karar vermişti. 567'de aynı Maniah'ı aşağı Volga ve Kafkasya yolu ile is­
tanbul'a yollamıştı. O sıralar tahtta bulunan imparator ii. Jüstin Türk elçi­
sinin teklifleriyle çok i lgilenmiş olmalıdır ki, dönüşünde onun yan ına Bizans
elçiSi Zemarkos'u da vermiştir (568). Zemarkos, istemi Yabgu tarafından,
Tanrı Dağları'ndaki Ak-tag'ın kuzeyinde, Karaşah r'ın kuzey-batısında, yu­
karı Yulduz vadisindeki yazlı k merkezinde kabul edilmişti. Türk yabgusu
ile Bizans elçisi a rasında ortak düşmanları Sôsani Pers'ine karşı sağlam
bir ittifak tesis edilmiştir. Bu olaylar sırasında gelen bir Sôsôni elçiSi is­
temi Yabgu 'yu Talas'ta görmesine rağmen, kaba bir şekilde baştan 'sa­
vulmuş ve Türk Yabgusu Pers'e savaş i lôn etmişti. 572'de Bizanslılar da
Pers i le savaşa başlıyacaklar ve bu savaş 20 yıl sürecektir (572-591 ) . Ay­
nı zamanda Batı Gök-Türkleri ile Bizanslılar a rasında çOk sıkı i lişkiler de­
vam ediyordu. Zemarkos aşağı Volga, Kafkasya yolu ile istanbul'a geri
dönerken istemi, Anankast adında ikinci bir elçiyi yola çıkarmıştı. Bizans­
Iılar da ona a rka a rkaya Evtukios, Valentinos, Herodyen ve Kilikyalı Pav­
lov adlarındaki elçilerini göndermişlerdir.
Bu çeşitli elçileri n Bizanslılara, Gök-Türklerin töreleri ve inançları
hakkında oldUkça kesin bilgiler vermiş olduğuna işaret etmekte yarar var­
dır. Teofilakt Simakatta «Tü rkler son derece olağanüstü bir tarzda ateşe
saygı gösteriyorlardı» demektedir. Gök-Türkler'de iran zerdüştlüğünün,
Hormuzda tan rısının kabulüne varacak kadar tesir ettiğ ini bilmekteyiz.
«Suya ve havaya da büyük saygı göstermektedi rler» , ve bu inanışın Cen­
gizhanlılarda akan suya karşı da saygı gösterilmesi şeklinde geliştiğini.
bu yüzden müslümanların abdest almasını veya bazı şartlar dışında elbi­
selerin yıkanmasını menettiklerini bilmekteyiz. « Fakat sôdece yerin ve gö-
(1 75) Bu ismin değişik şekilleri için bkz. Marquart «Historische Glosen zu den
alttürkische Inschriften», s. 185 ve (aynı yazarın) «Eranschahr», s. 216. is­
temi'nin tarihi, Chavannes tarafından Çin, Bizans ve Arap kaynaklarından ya­
rarlanılarak «Oocuments sur les T'ou-kiue occidentaux.. , 226 et sq. da ya­
zılmıştır.
eozk� r Imparatorluğu / 97
,
gun ypratıcısı olana taparlar ve Tanrı derler ve O'na at. sığır, koyun kur­
ban ederlenı; bütün eski Türk-Moğol topl ulu klarında ortak olan iıahi Gök
yani «Tengri» i nanışı işte budur. N ihayet Teofi lakt'ı n «geleceği bilir gibi
"- davranan din adamları» hakkında söyledikleri Cengizhanlılar zamanında
bile haıa etkili olan Türk-Moğol «şaman » larına tıpatıp uymaktadır'76.
576 yılında Bizans imparatoru ii. Tiberius yeniden Valentinos'u Batı
Gök-Türklerine el C i olara k göndermişti. Fakat elçi yukarı Yulduz'daki mer­
keze vard ığı nda istemi Yabgu yeni öl müştü. Oğlu ve haleti, Cinli ıerin Ta­
teu dedikleri hükümdar Tardu Kağan (575-603) elçiye karşı oldukça sert
davranmıştı, çünkü Istanbul sarayı Aparlar ile veya muhtemelen güney
Rusya'ya kaemış Akhunlar ile bir andıaşma yapmıştı. Andıaşmaya ihanet­
le sueladığı Bizans'ı cezalandırmak üzere Bohan diye bir komutanı n baş- kanlığı nda bir Gök-Türk birliğini Bizans'ın Kırı m'daki mevkii lerine karşı
yollamış, BOhan, son Uturgur Hunları h ü kü mdarı Anagay'ın da yardımıy­
la Kırım'da Kere yakı nları ndaki Bosporos adındaki Bizans şeh rini kuşat­
mıştı (576). 581 'de Gök-Türkler Kersonesos surları önünde de gözükmüş­
ler ve ancak 590'da ül keyi tamamen terk etmişlerdi r177•
Batı' Gök-Tü rkleri ile Bizanslılar arasındaki bu çcitışmalar Gök-Türk­
lerin Pers'e karşı sürdürdükleri savaşa ara vermemi�ti. 588-589'da Bakt­
riya'yı veya Toharistan'ı işgaı ederek Heral'a kadar ilerlemişlerdi. Pers ef­
sanesi ne göre Behrôm Cubin adındaki Pers kahramanı Gök-Türk i1erle­
mesini durdurmuş ama Behram ile ii. Hüsrev Perviz arasındaki kardeş
kavgası Gök-Türklerin işi na yaramıştır (590) . Hatta yenil maye başlıyan
Behra m sonun'da Gök-Türklerin yanına sığınma k zorunda kalmıştı . Gök­
Türklerin işte o sıralarda H indukuş'un kuzeyinde Toharistan'ın fethini ta­
mamladı kları sanılmaktad ı r. Her haı ü ka rda, 597-598 yıllarında, Bel h ve
Kunduz gibi merkezleriyle birlikte bu ü l kenin artık Perslere değil Batı
Gök-Türklerine ait olduğunu kesinli kle bilmekteyiz'78. 630'da oralara giden
bir Cin hacısı olan Hiyüan-tsang'ın beli rttiğine göre Toharistan Kunduz'da
oturan ve Batı-Gök-Türkleri Kağanı'nın oğlu olan bir tegin'in' hakimiyeti
altındaydı.
Uzak-Ooğu'da saf bii' Cin ha neda nı olan Suyei'lsr, üe YÜZYı l l ı k bir
parçalanmadan sonra Cin'in birliğini yeniden sağlarlarken (589) Yukarı
Asya, Cin Seddin'den Hami vahasına uzanan Doğu Gök-Türkleri ve Hami'
(1 76) Gök-Türklerin kültürü ve inançları hakkında: V. Thomsen, ..Aittürkische Insch­
riften aus der Mongolei»: ..Zeitsch. d. deu!. morgenland. GeseJlsch. rı . F. ..
Bd. 3. H. 2., 1 924, s. 1 31 .
(177) Bizans kaynakları (Menandros, Teofilaktos) ile Çin kaynakları Chavannes
tarafından «Documents» (s. 233-252) adlı eserinde mukayeseli bir tetkike tabi
tutulmuştur.
(178) Nitekim, Ermeni tarihçisi Sebeos Perslerin 597-598'de, Ermeni generali Sem­
pad Bagratuni'nin komutasında Belh'e kadar Türk ülkesine bir karşı saldırı
düzenlediğini söylemektedir. Bkz. Marquart, «E/anschahr», 65-66. Chavannes,
«Documents", 251 . Hiyüan�tsang, «Vie", Stanislas Ju/ien tarafından çevril­
miştir, 61 -66.
M I Sozkı r Imparaiorluğu
dEm Aral ile Pers'e kodar uzOMn ve Hindukuş'un kuzeyindeki Toharistan'ı
Türk hôkimiyet sahası içine alan, Amu-Derya ile Merv nehirleri arasından
gecen sınırı ile Batı Gök-Tü rkleri'nin teşkil ettiği iki muazzam Türk i mpa­
ratorluğu arasında paylaşılm ıştı.
Bir asır sonra 'ı(azı lacak olan Koşo-Saydam'daki Kül- Tegin yazıtları
en yüksek noktasına çıkmış Türklüğün .büyü kıüğünü destani bir ifôde ile
kutlamaktadı r. «Vukarda mavi gök ve aşağıda yağız yer ya ratıldığında,
bunların a rasında insanoğlu da yaratılmıştı. i nsnoğlunun üzerinde de atala­
rım Bumin Kağan ve istemi Kağan'lar yükseliyordu. Hükü mdar oldukıan
sonra Türk soyunun törelerini ve · devletini kurdular ve hüküm sürdüler.
Dü nyanın dört bir köşesinde çok düşmanları vardı, fakat o rduları ile üzer­
lerine yürüyerek, dünyanın dört bir köşesindeki pek çok kavmi yendi ler ve
barışa kavuşturd ular. Onların başlarını eğdirdiler ve dizlerini çöktürdüler.
Bizi doğuda Kadırhan ormanına ( Khingan dağları). geride (batıda) Demi r
Kapı'ya ( Môveraünnehir) kadar götürdüler: Birbirinden bu kadar uzak b u
i ki uç arasında Gök-Türkler hôkimdi. Bunlar bilge kağanlar, kahraman
kağanlardılar, bütün subayları da bilge ve kahramandı, hepsi soylu, bütün
kavim doğruyd u 179») .
Bu meşhur efsanevi sayfada sergilenen manevi ve ahlôki fikirl e r
Türk-Moğol şamanlığına temel teşkil eden eski yaradılışa ait anlayışlar­
dan kaynaklanmaktadır. V. Thomsen'in özetlediği bu anlayışlar son de­
rece basittj1eo. Kôinat bir sürü katların üstüste gelmeSinde oluşmuştu. Vu­
kardaki on yedi kat Aydınlı klar Kırall ığı olan Göğ'ü, alttaki yedi veya do­
kuz kat da Karanlıklar dünyasını teşkil ediyordu; bu ikisinin a rasında, üze­
rinde insanların yaşadığı yeryüzü vardı. Gök ve Ver, göğün en yüksek ka­
tında oturan ve kutsal Gök anlamında Tengri denen yüce bir yaratığa
itaat ederdj18'. Gök aynı zamanda faziletli ruhların barınağı, yer de kötü­
lerin cehennemi idi. Türk mitolo i isinde ayrıca birçok kutsal şahsiyet yer
alıyordu; meselô bunlardan cocukları koruyan U may'82 ile «Ver-Su'da»
oturan bir sürü cin, özellikle dağlarda ve kaynaklarda, kutsal yerlerde
(idük) bulunan cinler sayılabi lir; bu inanışın Cengizhanlılar zaman ında ve
yasasında devam ettiğini i lerde göreceğiz.
Gök-Türklerin fiziki portrelerine gelince bu bilgi bize Cin tarihçileri
tarafından sağlanmıştır. 581 yılında yazan bir tarihçi onları şu şeki lde tas­
vir etmektedir: «Saçlarını dalgalanmaya bırakırlar ve kece çadırlarda otu-
(1 79)
Thomsen, " Inscriptions de I'Orkhon», Fin-Ugur Cemiyetinin tebliğlerin­
den. V. Helsingfors, 1 896, 97-98.
(180) V. Thomsen, "Alttürkischen Inschriften aus der Mongolei», Zeitsch. d. Mor­
genland. Gesell., 1 924, 1 30.
(181) Tengri hem gö k, hem de «Tanrı» anlamına gelir. Pelliot, «Le mont Yü-lu-kin
(üıüken) chez les anciens Turcs.., T'oung-pao, 1 929, 4-5, 215-216.
(182) Umay aynı zamanda bir yer tanrıçası da olmalıdır; ölüken dağı ile kişilen­
dirilmiş olup, X i i i. yüzyıl Moğollarında Yer tanrıçası olarak gösterilen Elügen
veya Ilügen ile aynı tanrıça olmalıdır. Pelliol, «Le mon! Üıüken · chez les
anciens Turcs», T'oung-pao, 1 929, 4-5, 2 1 2-219.
V.
_.
Bozkır Imparatorluğu l 99
rurlardı. Su ve otlak bulmak üzere bir bölgeden bir bölgeye göçerlerdi.
Başlıca meşgul iyetleri hayvan yetişti rici liğ i ve avcıl ı ktı. Yaşlılara pek iti­
bar göstermezlerl8l ve gençl iğin verdiği ' kudrete göre i nsanlara ' büyü k
hayranlık duyarlardı. Ne ibôdeti, ne de adaleti ta nımadıklarından, eski
Hun lara benze'riıektedirle rI84• Soyluları n qldı kları rütbeler şunla rdı: ye-pu
(yabgu) . şe (şad) . te- k' in (tegin). su-li-pat ve to,tun -pat (tudun). Bütün
resmi memurlar birbi rinden fa rkl ı 29 sınıf oluştu ru rlardı. Bütün rütbeler
babadan oğula geçerdi. Silôh olarak, yay, ok, ıslık çıkara n ok, zırh, m ız­
rak, kılıç ve hançer kullanırlardı. Kemerlerinde kaba rtmalı, ,oymalı süs­
ler bulunurdu. Bayrak direkleri nin tepesine altından bir dişi kurt başı
asarlardı. Hü kümdarlarının silôhlı muhafızlarına kurt (böri ) denirdi. Bi� er­
kek öldüğü nde akrabalarının her biri bir at veya koyun keser ve ' bunları
kurban niyetine ölünün çadırının önüne sererdi. Atlarıyla yedi defa çadı­
rın etrafı nda dolaşırlar ve artık kapının önü nde durduklarında, göz yaş­
larıyla birli kte kan akmasını da istedi kleri nden yüzlerini bıçaklarıyla çi­
zerl�rdi . . . Cenazenin gömü leceği gün, ölünün akrabaları ve yakınları b i r
kurban verirler, atlarıyla koşarlar v e tıpkı i l k günde olduğu g ibi bıçakla­
rıyla yüzlerini çizerlerdi. Ölü gömüldükten sonra meza rının yanına, ölünün
hayatında öldürdüğü düşman sayısı kadar taş konurdu. Bir babanın, bü­
yük kardeşin veya amcanın ölümünden sonra , oOul, ortanca kardeş ve
yeğenler dul eşler ile evlen irlerdi. Kağan' ın atağı, güneşin doğduğu yere
saygı maksadıyla doğu tarafına açı l ı rdı. Şeytanıara ve ruhlara saygı du­
ya rlar ve şamanların dedi kleri ne inanırlardı. Muharebe esnasında öl mek­
ten büyü k şeref duyarlar ve hastalıktan ölmekten çok uta nirlardl 1 B5
Gök-Türk Imparatorluklannın Parçalanması
Cifte Gök-Türk imparatorluğu uzun za man bu yüksek kudretin i sü r­
'dürememişti. Koşa Saydam yazıtlarında bahsedilen büyük kağanların ha­
lefleri onlar gibi bilge çı kmamıştı. «Bunların küçük kardeşleri ve oğulları
da kağan oldular,. ancak küçük kardeşler ağabeyleri gibi, oğullar babala­
rı gibi ya ratılmamışlard ı . Bi lge ve kahraman olmıyan kağanlar tahta Çı­
karak Türk i mparatorl uğunun dağ ılmasına sebep 0Idular1 96.»'
Aslı nda Gök-Tü rklerin kudreti ni yok eden şey, Orhan üzeri ndeki Do ..
ğu Kağanlığı ile Isık-kul ve Ta las üzerindeki Batı Kağanlığı arasındaki re­
kabettir. Mançurya'dan Horasan'a kadar Asya'nın yarısını ellerinde tı.itan
ikiz Türk imparatorl ukları, Doğu Gök-Tü rklerin hükümdarı n ı n daha üstün
bir ünvan olan Kağan ünvanını ve Batı Gök-Türk hükümdarının yabgu ün-
(1 83) , Tonyukuk misali Çinlilerin yaptığı bu ithamın gerçek temellere oturmadığını
göstermektedir, Daha ilerdeki bahislere bak.
(1 84) S. Julien, .. Documents», J. A., 1 864, 331 .
(185) Burada Çinlilerin Gök-Türklere karşı , çok düşmanca ve hissi düşünceleri ile
karşı karşıyayız (çeviren).
(166) Thomsen, « Inscriptions de l'Orkhon», 98-99.
0
..
�
;;
::i
....,
:;
3
Ei
Q
,
C-
"'"
c
I El [i
�.
..
."
'"
.�
�
3
5
ır
ii
o
3"
Ö
eci."
=
"
�
"
i
;;
::j
:;
3"
il
�
ö
:!.
C
Q."
=
Bozkır Imparatorluğu l 101
vanını muhafaza ettikleri 552'deki birleşme temellerini sürdürebilselerdi
karşılarında hiç bir güç duramazdı. Fakat Bağan Kağan'ın kücük kardeşi
ve halefi olan Tapar Kağan (573-581) Batı Gök-Tü rklerinin de tanıdı�ı son
Büyük Kağan 0Imuştur'·7. 582 ve 584 arasında, Valentinos'un da yazdığı
üzere Batı Gök-Türklerinin yabgusu Tardu oldukca sert bir tabiata haiz
olup Doğu Kağanı i le bağlarını ' koparmış ve kendisi de kağan ünvanını
a lmıştı. Orta Asya'da Han hdnedanının faal siyasetini benimsemiş görü­
nen Cin'in o zamanki hanedönı Suyei'ler, Türk gücünü ikiye bölen Tardu
Kağan'ın bu başkaldırışını desteklemişlerdi. Nitekim bu tarihten sonra
Doğu ve Batı Gök-Türkleri bir daha hiC birleşememişler, hatta tam tersI­
ne çoğu zaman birbirlerine düşman kal mışlardı r'··.
Böylece, Cin 'in birliğini sa ci ladığı sıralarda Türkler kendi birliklerini
yok ediyorlardı. Bu tjeğişiklik Türklerin aleyhine olarak Suyei ve Tang he­
nedenları altında (Vii -IX cu asırlar) Yukarı Asya'da Cili emperyalizminin
muzaffer olmasını sağl ıyacaktır.
Doğu Gök-Türkler sadece Batıdaki kardeşlerinin Büyük Koğanlık yü­
zünden isyan etmelerini değil, kendi iclerinde bölünmelerini de görecek­
Ierdi. Yeni koğanları işbara'·9 (581 -587) Moğolistan'daki iktidarına ye­
ğenleri Yen-lo ve Ta-Io-pien'in ortak cıkmaya yeltendi klerini görmüştür.
Aynı zamanda Batı Gök-Türkleri nin yeni kağanı Tardu batıdan taarruz
ederken, doğudan Leao-si Kıtaylarının saldırısına meruz kalmıştı, Fakat
Cin siyaseti bu duru mdan endişeye d üşmüştü, zira bu birlik Moğolistan'
daki Türklerin gücünü tamamen kı rı p Tardu'ya cak fazla kudret verecek­
ti. Onun da, kendi menfaatine de olsa yeniden Türk birliğini sağlama ma­
sı gerekmekteydi. Suyei hanedanının kurucusu Cin hü kümdarı Yang Kien
beklenmedik bir anda ilişkilerini keserek Tardu'vo karşı Doğu Kağan� lş­
bara'nın yardımına koşmuştu (585). Aslında kendi iC kavgalarına dalmış
- olon Doğu Gök-Türkleri artık eskisi kadar korkulu değillerdi. işbara Ka­
ğanın kardeşi ve halefi Cur Bağa Kağan, Kağanların düşmanı Ta-Io-piEln'i
öldürmüş (587), ancak kendisi de fazla yaşamamıştı ve ondan sonra ge­
len Tunga Turan Kağan (Tu-Ian) (587-600) karşısında Cin'in desteklediği
ru-Ii adında bir ra kip bulmuştur. Tunga Turan Kağanın bu ra kibini ülkeden
kovduğu bir gerçektir (599) ama imparatar Yang Kien ru-Ii ile ta raftar­
larını kendisine müttefik olarak kabul ederek Ordos taraflarına yerleştir­
mekte acele etmiştir. Böylece Doğu Gök-Türkleri bir daha düzelemiyecek
bir tarzda parçalanmış oluyorlardı.
Tunga Turan'ın ölümünden sonra Batı Kağanı Tardu, Doğu Gök-Türk­
leri kendi hdkimiyeti altına almak, Türkistan'a olduğu gibi Moğolistan'a
(187) Tapar Kağan'ın Çin 'den kovulan Gandani misyoneri Jnanagupta'yl 575'den
585'e kadar misafir ettiğini ve onun larafından budist yapıldığını işaret elmek
isteriz. Bk. Chavannes, «Jinagupta;" T'oung-pao, 1905, 334 ve 346 (..Siu kao
seng tchouan ..dan çevrilmiştir).
(188) Bkz. Chavannes tarafından Tardu'mın yeniden teşkil edilen hayat hikayesi:
. .. Oocumenls .. , 48, N. 1 ve 241 .
.
(189) Bk. Pelliot, .. Quelques monts d'Asie Centrale.. , a.g.e., 2 1 1 .
1 02 / Bozkır Imparatorluğu
da hü kmetmet ve Türk birliğini yeniden sağlamak üzere Doğu Gök-Türk­
lerinin möneviyatını kırmağa teşebbüs etmişti 190• M'uhtemel bir Cin müda­
halesine önceden möni olmak maksadıyla Cinlileri sindirme YOluna git­
mişti. 601 'de Cin başkenti Cang-ngan'ı kuşatmış; .602'de Cinlilerin koru­
duğu T'u-li'ye Ordosla saldırmıştı. Fakat Cin siyaseti g izliden g izliye ça­
l ışıyordu. 603 yılında hiç beklenmedik bir anda, Tarbagatay, U rungu ve
Cungarya taraflarında yaşıyan ve Uygurları n ataları olan Tölös Türk boy­
ları başkaldırmışlardı; kendi topraklarında tehdit altında kalan Tardu Kuku­
nor'a kaçmak zorunda kalmış ve orada kay�ol muştu (603). Ve, bir za­
manlar Pers ve Bizans'ı korkudan titreten, Cin başkentini kuşatan güçlü
Batı Gök-Türk Kağanlığı parçalanmıştır. Tardu'nun torunu Taşkent ile
birlikte imparatorluğun en batı kısmını eline geçirmiş, bu sırada bir baş­
ka rakibi olan Cu-lo ili taraflarında hakimiyet kurmuştu. Aslında Cu-lo
Tardu'nun eserini devam ettirmek istiyordu, fakat Cin ' siyaseti onu za­
manında durdurmasını bilmişti: imparatorluk komiseri P'ei Kiü el altın­
dan rakibi Şe-Kuyei'yi destekliyordul9l• Caresiz kalan Cu-lo Cin sarayının
h izmetine girdi (61 1 ) . Diğer taraftan, başarısını Cin siyasetine borçlu olan
Şe-kuyei Cin'e karşı hiç bir harekette bulunmamış olarak gözü kmektedi r.
Bu arada Doğu Gök.-Türklerinde iktidar Cinlilerin h i mayesinde olan T'u-Ii
( Kimin Türe) Kağana (ö. 609) ve sonra oğlu Şe-pi (Şibi) Kağan'a (609-61 9)
kal mıştı. Moğolistan'da olduğu kadar Batı Türkistan'da da Suyei hönedô:­
nının Cin 'i büyük savaşlar yapmadan, södece alışageimiş entrikalarla
Türk'ün kudretini dağıtmış, dik kClfalı Kağanları yok etmiş ve tahta ken­
di üstü nlüğünü kabul edecek Kağanları geçirmişti.
Kuku-nor'da da benzer şeyler oluyordu. Şüphesiz Moğol asıllı oları
Siyen-pi kabilesi üç asırdan beri Kan-su'daki Cin postalarını rahatsız et­
tiğinden 60S'de Cin lei yonları tarafından ezilmiş ve Tibet'e kaçmak zorun­
da kalmıştl192• Aynı 608 yılında Cin. Ha- m i vahalarını yeniden işgöl etmiş­
ti. 609'da Turfon kıralı K'iü Pa i-ya imparator Yang-ti'ye hü rmetlerini sun­
m uştu.
Bütün bu bina, Suyei hönedönının itibarını mahveden Yang-ti'nin Ko­
re'ye yaptığı başarısız seferler sonunda (612-614) yıkılmıştır. Doğu Gök­
Türk kağanı Şibi isyan etmiş ve imparator Yang-ti'yi, Şan-si'nin kuzey­
batısında, Yen-men kalesinde sıkıştırdıktan sonra elinden kaçırmıştı (61 5).
O sıralarda Cin'de- patlak veren iç savaş (61 6-62 1 ) ve Suyei höneı;iônının
yok olması (618) Gök-Tü rklere yeniden cü ret kazandı rmıştı. Yeni bir Cin
(190) O çağlarda, 598 yılında, Tardu. istanbul"a, imparator Moris'e bir elçilik heyeti
göndererek bir mektup vermişti ; bu mektupta kendisini açık olarak yüce Ka­
ğan olarak, «yedi soyun ve yedi .iklimin büyük önderi.. olarak tanıimıştı.
(Theophylacı�, Chavannes: «Documents», 246).
(191) Bk. «Souei chou» : çev. Chavannes, «DocumenIs sur les T'ou-kiue occiden­
taux», s. 15-20. - F. Jager, «Leben und Werke des P'ei-Kin, chineschische
Kolonial geschichle», Ostasiat. Zeitsch., Ocl. 1921 .
. (192) Bk. Pelliot, "Note sur l.es T'ou-yu-houen et les Sou-p'i», T'oung pao, 1 920,
323.
Boz k ı r
I mparatorluğu i 1 03
hônedônı olan T'ang 'lar bütün ra kiplerini yenip Cin tahtına çıktıklarında
Suyei'lerin eseri yeni baştan yapılmak durumuna gelmişti. Bozkır, Şen-si
eyaleti nin merkezine ordularını yoll uyordu. 624'de yen i Doğu Gök-Türk
kağanı Hie-Ii ( Kara Kağan) (620-630). iç savaşın meydana getirdiği kar­
gaşalıktan yararlanarak, ordularının başında Cin Imparato rluk başkenti
Cang-nga n'ı kuşatmaya gelmişti.
Tang hônedônının talihine, genç yaşına rağmen hônedô nın tahta geç­
mesinde büyük rolü olan Li Şe-min gibi bir askeri dehô bulunuyordu. Li
Şe-min büyük bir cesaretle Türklerin üzerine yü rü müş, King-ho üzerinde
Pi n-çeu'da onlarla muharebe etmiş ve sindirmeyi başarmıştı. Türk ordu-,
su nda ki subaylar bir müddet tartışmışlar, sonra geri çekil meye başlamış­
lardı. Birkaç saat sonra şiddetli bir yağmur bastırmıştı. Li Şe-min derhôl
komutanlarını toplamış, yağmurun
bozkırı bir deniz hôline getirdiğini,
Türkleri n ok atamad ıkları za man teh likesiz olduklarını ve kılıÇ, balta ile
aralarına dolmak suretiyle onları kısa sürede saf dışı bırakocaklarını söy­
lemişti . Aynen söylediği gibi yapılmıştı. Gün ışırken Türk karargôhı kal­
dırılmış, Cin süvarisi Kağanın otağına kadar sokulabil mişti. Kara Kağan
,
mütareke te klif etmiş ve Moğolistan'a çekil mişti '93. Bu yıldırı m harekôtından az bir müddet sonra, o sıralar yirmi yedi yaş ında olan Li Şe-min Cin
tahtına çıkmış ve tarih onu T'ai-tsong imparatorluk adıyla tanımıştır (626) .
Doğu Gök-Türk Kağanlığının Imparator T'ai-tsong
tarafından yok edilmesi
imparator T'ai -tsong (627-649) Yukarı Asya'da Cin'in üstünlü g ünü ger­
çekten kuran kişidir. Doğ u Gök-Türk kağanlığını yok etm iş, oğlunun ölü­
mü nden sonra feth ini ta mamlıyocağı Batı Gök-Türk kağan lığının parça­
lanmasına sebep olmuş ve Ta rı m'daki Hi nt-Avrupa vahalarını Cin hima­
yesine almıştı.
Tai-tsong'un tahta çıktığı yıl Doğu Kağanı Kara Kağan Cang-ngan
surlarına kadar dayanan yeni bir akın tertiplemişti. 23 eylül 626 ta,ıih inde
yüz bin kişilik ordusuyla, şehrin kuzey kapısı nda Pen-kiao köprüsü üze­
rinde gözükmüştü. Kara Kağan kendisine vergi veril mesi ni aksi ta kdirde
şehri yakacağın ı söyıüyp rdu. Yanı nda fazla askeri olmadığı san ılan Tai­
tsong cesaret gösterisinde bulunmaktan başka çare görmemişti. Elinin
altı nda buldu klarını dışarı çıkartmış ve kapıların ön üne dizmiş, kendisi' de
bir avuç süvari ile Wei ı rmağı boyunca ilerlemiş ve düşmanın karşısında
du rmuştu . Cesareti karşısında etki lenen Gök-Türk komutanları atları nda n
inerek kendisini seıômlamışlardı. O s ı rada Cin ordusu i mparatorun arka­
sındaki ovada «güneş altında zırhlarını ve bayraklarını parı ldatarak» top­
lanıyordu. Tai-tsong sesini duyurabileceği bir mesafeye kadar Türk karar_
(1 93)
E p i k bir tarzda anlatılan bu destanyari olayın Çincesi, Stan islas Ju lien'in "Do­
cu ments sur les T'ou-k i u » , J. A., 1 864, I I, 2 1 3-219'da tercüme edilmişiir.
1 04!Bozkır Imparatorluğu
gôhına yaklaşmış ve Kağan ile başbuğlarını mütarekeyi bozmakla sucla­
yan bir · konuşma yapmıştı. Tesir altında kalan Kara Kağan (Hie-l i ) . beyaz
bir atın ananevi kurbanından sonra hemen ertesi gün barış ' yapmıştl194
Kara Kağan'ın kudretini kırma k isteyen Tai-tsong kendisine karşı, is­
yan hôlinde olan muhalif iki Türk boyu, Torbagatay taraflarına yerleşmiş
Tölös'ler ile Kobdo taraflarında bulunon Sir Tarduşları destekl iyordu (627628)195. Aynı zamanda Tai-tsong, Doğu Moğolistan'da Kara Kağan'a karşı
baş kaldırmış olan Kimin Türe'nin muhalefetini de destekliyordu (628). Bu
şeklide Kara Kağan'ı bir düşmanlık cemberi i le eevirmeyi başaran Tai­
tsonk, Li Tsing ve Li Şe·tsi to rafından kumanda edilen Cin o rdusunu 630yılında harekete gecirmiş, Şan-si'nin kuzeyinde Le Moğolistan'da Türkle­
rin kararga hına saldırarak onları dağıtmıştı. Koro Kağan bile tutsak edil­
mişti.
Elli yıl boyunca Doğu Gök-Türk Kağanlığı Cin'e bağlı olarak yaşamış­
tır (630-682). Koşo Sayda m'daki Türk yazıtıarı şöyle demektedi r: «Soylu
Türklerin oğulları Cin halkının kölesi olmuş, kızları cariye edi lmişti. Soy­
lu Türkler Türk ünvanıarını terkederek ve Cin ü nvanıarı alarak Cin Kağa­
nına boyun eğmişler ve elli yıl boyunca ona kuvvetlerini hasretmlşlerdir.
. Onun adına doğan güneş tarafına olduğu kadar batıda Demir Kopı'ya ka­
dar akınlar yapmışlardır. Fakat Cin Kağanına imparatorluklarını ve ku­
rumlarını devrediyorlardl196.11
Böylesine güClü yardımcıları olan Tai-tsong Moğolistan Türklerini ez­
dikten sonra, yirmI yıl boyunca Türkistan Türklerini de boyunduruk altı- .
na almış ve Gobi'deki Hint-Avrupa vahalarını eline geeirmiştir. Onunla
birlikte beklenmiyen bir Cin, destanlar Cin'i şaşkınlığa düşen . Asya 'da
kendisini gösteriyordu. Göcebeler ile uzlaşmak, a ltın vererek geri eekil­
melerini sağlamak yerine onlara dehşet sacıyordu. ÜC yüzyıl boyunca
bunca Türk Istilasına tahammü l etmek zorunda " kalmış Cin halkı muzaf­
fer o rduları yutmuştu. Onların kanı i le beslenmiş ve kuwet kazanmış ve
şimdi onlardan aldığı bu kudrete binlerce yıllık yerleşik medeniyetinin üs­
tünlüğünü de iıave ederek Bozkırın adamlarına doğru yönelmişti.
•
Batı Gök-Türk Kağanhğının Yokedilmesi
Ordos bölgesi ve Le Moğolistan gibi basamak-sınır bölgelerini yolu­
na koyduktan sonra TaHsong (630) Batı Gök-Türkleri ile ilgi len meye baş­
lamıştı. Batı Gök-Türkleri ise, daha önce görüldüğü gibi Şe-kuyei (Şigüy)
Kağan lehine birliklerini sağlom ışlardı. Sir Tarduş'un Altay'da boyun eğ(194)
(1 95)
(1 96)
Stanislas Julien tarafından "Oocuments sur les T'ou-kiu , J. A., 1 864'de ter­
cüme edilmiş Çin kaynakları.
"T'ang Chou .. , çev. Chavannes, «Oocuments , 95.
Bk. Thomsen, « Inscriptions de l'Orkhon�, 99. Daha önce tercüme edilmiş
Çin kaynakları : Gaubil, Histoire de la g rande dynastie des Tang .. , Memoires
Concernant les Chinois, XV, 441 .
..
..
..
.
Bozkır Imparatorluğu l 105
mesini sağladı k.ta n sonra yazın Tekes ve Yukarı Yu Id uz taraflarında otu­
ran Şigüy Kağan, Altay'dan Haza r Denizi'ne ve Hindu kuş dağlarına ka­
dar uzanan bir sahada hüküm sü rüyordu (61 1 ile 618 arasında ). Karde­
şi ve halefi Tong . Şe-hu; yani Tung Yabgu Kağan (61 8-630) kudretini da­
ha da a rttırmıştı. Kuzey-doğuda Töleş'leri yendi kten sonra, güney-batıda
Toharestan veya Baktriya ile Ta rım'ın bir kısmı üzerinde hôkimiyetini kur-mayı başarmıştı.
.
Cinli hacı Hiyüan-tsang'ın yolculuğu sırasında, 630 başlarında Tok­
mak'ta karşılaştığı Tung-Yabgu Kağan kudretinin zi rvesindeydi. Mevsim­
lere göre, selefinin yaptığı gibi Yukarı Yuldi.ız vôdilerinde yazı geçiriyor,
ISlk * u ı (Sıcak-göl) kıyılarında ise kışlıyordu. Bôzen daha batıya, ş imdiki
Ulye-Ata 'nın yakınıarında, Talas'a pek uzak ol mıyan «bin kaynak» mev­
kiine da konaklamaya gidiyordu. Tu rfon kıralı kendisine tôbi idi ve öz oğ­
lu Tardu -Şad, Kunduz'da oturuyor ve Toharestan'ı yönetiyordu. «T'ang
ŞU», « . . . Batı ülkeleri üzerinde kes in bir hôkimiyet kurmuştu. Batı Barbar­
ları hiç bir zaman bu kadar güçlü olmamışlardım», demektedir. O sıra­
larda Doğu Gök-Türklerini sindirmekle meşgul olan imparator Tai-tsong,
«yakın olonlara karşı uzak olanlarla birleşrnek lôzım» diye düşü nüyordu;
böylece Turig-Yabgu ile andıaşma yapmıştı.
Hiyüan-tsang'ın T\Jng-Yabgu Kağan hakkında yazdıkları bize Atti la'yı
veya Cengiz Han'ı hatırlatmaktadır. « Bu barbarların atları sayılmayacak
{<adar çoktu. Kağan yeşi l satenden bir manto giymekte Olup saçlarını ol­
duğu gibi gösteriy<?rdu; sôdece alnının çevresini on ayak boyunda ipek
bir şerit ile sarmış ucunu da arkadan sarkıtmıştı. Cı;ıvresinde sırrnaiı ipek
kumaştan montolar giymiş ve örgülü saçlı iki yüz. kadar subay bulunu­
yordu. Birl iklerin geri kalanı develer veya otlar üzerine bindirilmiş, kürk,
i nce yün dokuma giyinmiş ve uzun mızraklar, bayraklar ve düz yaylar ta­
ş ıyan süvarilerden meydana gel mişti. O kadar kalabalıktılar ki, bakıldı­
ğında sonlarını görmek mümkün olmuyordu198 . »
Tung-Yabgu C i n hacısını fevkôlôde i y i karşılamıştı. Zaten budizme
karşı son derece hoşgörü lü davranıyordu. Bir kaç yıl önce Prebhôkara­
mitra adında bir Hintli misyoner, Cin'de rahiplik yapmaya gitmeden önce
Gök-Türkleri budizme döndürmeye azmetmiş (626) 199 ve bu kağan tara­
fından kabul edilmişti. Aynı şekilde Tokmak'taki otağında Hiyüen-tsang'ı
kabul etmiş, o da bu kabulün renkli bir tasvirini bize bırakmıştır: « Kağan,
parlaklığı göz alan altından çiçeklerle bezenmiş büyük bir çadırda otu­
ruyordu. Subayları önüne uzun hasırlar . yaydırmışlar v'e iki sıra ' hôlinde
otu rmuşlardı; . hepsi nin üzerinde sırmal ı ipekten parlak elbiseler vardı. Bu
hükümdar keçe çadırda oturan bir barbar h ükümdarı olmasına rağmen
kendisine bir saygı h issi duyulmadan bakmak mümkün olmuyordu.» Bu_
satırları okurken, batılı seyyahların Cengizoğl u Hanları n önünde de aynı
(1 97) ..Kieou T'ang chou», çev. Chavannes, .. Oocuments». 24-25. «T'ang chou..,
a.g.e., 52-.§3.
(198) Hiuan-tsang, «Vie», çev. Stanislas Julien, 55.
(199) Chavannes, "Oocuments-, 1 92 (Siu kao seng tchouan'dan çevrilmiştir).
1061 Sozkır Imparatorluğu
izlenimleri duymuş olduğunu düşünmek oldukça gariptir. Rubrouck'ta,
XIII. asır Moğolları mü nasebetiyle verilen bir tasvirde elçi lerin kabulü sı­
rasında içkili alemlerin yapıldığı anlatılmaktadır. Hiyüan-tsang'ın o rada
kaldığı sırada Tung-Yabgu Cin'in ve Turfon kıralının elçilerini kabul et­
mişti. « Kağan elçileri oturmaya davet etti ve musiki a letlerinin eşliğinde
şarap ikram etti. O zaman dôvetli ler, giderek daha canlı oldular ve her
içki ikramına katılarak taslarını içkiyle doldurup tokuşturarak içmeye
başladılar. Bu sırada, Doğu ve Batı Barba rlarının melodileri işitiliyordu.
Bunlar yarı vahşi havalar ise de kulağa hoş geliyor ve kalplere neşe ve­
riyordu. Bir müddet sonra yeni yemekler geti rildi; bunlar, davetl ilerin önü­
ne yığılan haşlanmış koyun ve dana butlarıyd!.»
Hiyüan-tsang'ın uğramasından bir kaç ay son ra bu güçlü Batı Gök­
Türk imparatorluğu yıkılıyordu. Aynı 630 yılında, Balkaş'ın doğu ucunda
ve Tarbagatay'da Cuguçak bölgesinde göçebe hayatı süren Batıdaki Türk
aşiretlerinden Ka rluk'lar Tung-Yabgu'ya karşı başkaldırmışlar ve Kağanı
da katletmişlerdj2°o. Batı Gök-Türk Kağanlığı sôdece Cince transkriptle­
rinden tanıdığımız iki ayrı grupa ayrılmıştı; batıda ve Isı k-kul 'un güney­
batısında N u-şe-pi aşiretleri ile bu gölün kuzey-doğusunda Tulu aşif"et­
leri. N u-şe-pi ve Tulu aşiretleri karanlık savaşlarıo güçlerini kaybediyor­
lardı. Kendi adı da Tulu o lan Tulu 'ların bir kağanı (638-651 ) bir ara her
iki grubu da bi rleştirmeyi denemiş, daha sonra Ha-mi'deki Cin askeri ko­
lonilerine saldırmış fakat Cin generali Kuo Hiao-k'o onu Kuçeng ve şim­
diki U rumçi arasındaki Boğdo-ula dağları yakınında bozguna uğratmıştı
(642'ye doğru). Ayrıca imparator Tai-tsong ona karşı Nu-şe-pi aşiretlerini
kışkırtıyordu ve her iki tarafta bozg una uğrayan Kağan Baktriya'ya kaç­
mak zorunda kalmış ve orada tarihin sayfalarından çı kmıştı r (651 FOI
Tang'ların Zamanında' Tarım'ın Hint-Avrupa Vahaları
Gök-Türklerin gücünü iyice kıran imparator Tai-tsong Cin hakimiye­
tini, Ta rım'ın kuzeyde Turfon, Karaşahr, Kuça, Kaşgar, güneyde Lob-nor,
Hotan ve Yarkand gibi hiç olmazsa Hint-Avrupalı o lan vahalarında yeni­
den sağlıyobilir duruma gel mişti.
' Cin, Iran ve Bizans dü nyası arasında ipek yolunun oldukça önemli
bağlantı noktaları olan bu eski kerva n şehirleri, Cin'den Afganistan ve
Hindistan'a giden Budist hacılar bakımından da hac yolu olması sebebiy­
le az önemli değil lerdi. Bu sonuncu konu açısından, 629 yılında Kan-su'
dan hareket eden ve gidişinde (629-630) kuzey yol unu (Turfon, Karaşahr,
Kuça, Aksu ve oradan Tokmak, Talas, Taşkend ve Semerkand) ve 644'de­
ki dönüşünde gü ney yolunu ( Pamir, Kaşgor, Yorkand, Hotan, Lob-nor ve
Tuen-huang) seçen Cin hacısı Hiyüan-tsang tarafından o şeh irler olduk-
(20) .. Kieou T"ang chou .. ; Chavannes, «Documenls», 25-26, T"ang chou, a.9,e., 53.
(201 ) «Ki'ieou T"ang chou", a.g,e., 27-32. T"ang chou, a.g.e., 56-58.
Bozkır imparatorluğu ! 1 07
ca iyi anlatılmıştır. Hiyüan-tsang'ın anlattığına göre o çağlarda budizm
bu küçük Tarım kırallıklarını tamamiyle fethetmiş, yanında getirdiği Hint
kü ltürü öylesine yayılmıştı ki, Sanskritçe, mahalli Hint-Avrupa dilleri olan
Turfanca, Karaşahri ve Kuçaca ve sôdece Hotan civarında konuşulduğu
sanılan Doğ u iranca ile birlikte bölgen in dini l isanı hôl ine gelmiştiloı.
Pel l iot. Aurel Stein ve Von Le Coq 'un gezilerinde o rtaya çıkarılan e l
yazması kitaplar budist metinlerin Sanskritce'den bu mahalli H int-Avrupa
lehçelerine tercüme edildiğini gösterirken, Buhara ve Semerkand ker­
vancıları ' tarafından sokulan bir başka Hint-Avrupa lisanı olan Soğdakca
Tanrı Dağları'ndan Lob-nor'a kadar bütün konaklama yerlerinde kon uşu­
luyordu; Pelliot Lob-nor'da Vii ci asra ait bu Soğdak kolonilerinin birinin
kalıntılarını bulmuştur203• Bir taraftan ipek Yolu'nun kervancı ve tüccar­
larının, diğer taraftan budist misyonerlerin, yani Hint-iran sınırlarından
koparak Tarım vahalarına gelen bu insanların aynı anda iran'ın ve Hint'
in sanatlarını oralarda yerleştirmek ve Buda dininin tesiriyle garip bir
. sentezin o luşmasında katkıda bulunmak durumunda olduklarını görmüş­
tük. Bu konuda Kuça yakınlarında Kızıl fresklerinde görülen ve Hackin'e
göre Kızıl ilk stili (450-650 yılları) . veya ikinci stili o larak (650-750 yılları )
tarif edilen G re k-Buda, Hint-Gan; veya iran-Buda katkılarından söz etmiş­
ti kıo4. Ayrıca, Hotan'ın doğusunda Dandan-uyluk tahta panoları üzerinde
Buda resimleri nde özellikle Sôsôni tarzının varlığını işaret etmiştik (650'
ye doğru) . Nihayet. Kızıl Sôsôni-Buda ikinci stil inin, Acanta'yı hatırlatan
, H int etkilerine pa ralel .olarak Turfon grupu, Bezekl i k, Murtuk ve Sengim'
de devam ettiğini de görmüştü k. Bu Hint, Herren ve iran etkilerinin yanı
sıra, Hackin'in de işaret ettiği gibi, Cin etkisi Kuça yakınlarında Kumtu­
ra'da ve pek tabii Bezeklik ve Turfan grupu fresklerinin diğer merkezleri
gibi Cin sınırına en yakın grupta kendisini göstermiştir20S•
Hiyüa n-tsang'ın seyahati sırasında (630) bu medeniyetler kavşağı kül­
türü , özell ikle Kuça'da zirvesine çıkmıştı. Gobi'nin ,bütün Hint-Avrupa va­
haları arasında Kuça, Pel l iot. Stein ve Le Coq 'un seferleri sırasında Çı­
karılan ' Kuça dilinde çok sayıda budist edebiyatı sôyesinde Hint-Avrupa­
Iılığın en fazla · tanımış olanıdır. Kuça isminin Sanskritçe ( Kuçi) ve Cince
(202) Bk. Pelliot, ...Tokharien et Koutcheen .. , J . k , 1 934, I, 52. - Dil ilmine dal­
madan ve tesadüfi olarak seçtiğimiz bazı Kuça ve komşu lisanların keli­
melerinin Hint-Avrupa görünüşünde olduğunu ilave etmek isteriz; «st.. ve
«nessi.. ; olmak; «sle .. ; -dır; .. patar.. , .. malar.. ; baba, anne; .. pracer.. , «fraler» :
erkek kardeş; «se .. : oğu l ; .. ikacer.. : kız; .. okso .. : öküz; «yakwe .. , «equus .. : at;
«nem .. : isi m ; .. knan .. : bilmek; «klautke .. , .. kaklau .. : daire ; «salyi .. : luz; «mal k­
wer.. : sül; «wek.. : ses; ..ek.. göz; ..ırai .. : üç; ,·okl .. : sekiz; «ikam .. : yirmi;
.. kante .. : yüz; .. mene .. : ay; "pest.. : sonra, vs.
(203) Pelliot, .. Le Cha-Ichou Tou fou t'ou king el la colonle sogdienne du LOb-nor.. ,
J. A., 1 916, I, 1 20.
(204) Hackin, a.g.e., bilhassa .. Histoire des arts.. , collect. Reau, iV, 253 (Colin)
1938 ve «Buddhisl art in Central Asia.. vs, India Society, 1 938, s. 12.
(205f Bk. Hackin, .. Recherches archeologiques en Asie Centrale... Revue des Arts
Asiatiques, 1 936.
1 08 : f30zlkr Imparatorlu$ u
( Kiyeu-tsö) transkriptleri, mahalli isim olon veya bir za'manlar Tokharca'
do söylendiği şekliyle Kütsi ismine büyük bir yakınlık gÖStermektedi r2o'.
Budizmin etkisiyle; bir zamanlar müsteşrikler tarafından «B Tokharcasıı)
diye adlandırılan ve şimdi sadece Kuçaca denilen kuça ağzı, yani özel
bir Hint-Av�upa . lehçesi edebi bir dil haline gelmiş ve V ci asırdan VII ci
asra kadar Sanskritçe i lahilerin bir kısmı o dille yazılmıştır. Böy!ece bır
yandan budist medeniyetinin yardımından -Hindistan'ın bütün fikri" mira51-, diğer yandan maddi medeniyetini ta klit ettiği iran ile olon kervan bağ­
lantısının sağladığı zenginlikten yararlanan Kuça cemiyeti, Kızıl ve Kum­
tura'daki fresk ve metinlerin gösterdiği gibi, bize garip bir başarı, hatta
zaman ve mekan içinde bir zıt durum gibi gözü kmektedir. Bu zo rır ve
ince cemiyeti n, Orta Asya'da a ri ırkın bu müstesna çiceğinin her türlü
göçebe istilasına müsait bir yerde, Türk-Moğol aşiretlerinin hemen yakı­
nında geliştiğini düşünmek bir h ülya gibi . gelmektedir. Bozkırın hemen
ucunda sadece çöl tarafından muhafaza edilen, her an göçebelerin acı­
masız taarruzuna maruz kalabilecek olon Kuca cemiyetinin bu kadar uzun
zaman yoşıyabilmesi ise bir mucize gibi gözükmektedir.
Kızıl fresklerinin ortaya koyduğu kadarıyla parlak Kuça şövalyeleri
herhangi bir Pers m inyatüründen çıkmış gibi durmaktadır: gayet düzgün
oval' yüzler, uzun düzgün burun, Timur dönemine ait herhangi bir Şeh­
name'den cıkmış gibi ince uzun vücutlar, hafif bir bıyığın haricinde itina
ile tıraş edilmiş çeh reler; buradaki tipler açık bir şekilde ironiıdır. Elbise­
ler de en az o kadar iran tarzını hatırlatmaktadır. Önce saray elbiseleri­
ni görelim: belde madeni bir kemerle sıkıimış ve Afganistan'da Bamiyan
Sasani fresklerinde' de tesbit edilmiş .olan göğüs üzerinde geniş yakası
olon düz, uzun elbiseler, ayrıca şerit. i nci ve her cağda mevcut olon iran
süslemesinden alınmış küçük çiçekler. M uharebe elbiselerine gelince, bu-roda do Sôsanı Persini görmek mümkün olmaktadır: konik miğferleri, zırh
gömlekleri, uzun mızrakları, ince uzun kılıçları. Nihayet. belde� sıkıimış
korseleri ve kabarık etekleri · ile Kızıl ve Kumtura fresklerindeki güzel ha­
nımlar, budist etkisine rağmen Kuça'nın, ipek yolunun diğer noktaları ve
Tarım'ın zengin kervan şehirleri arasında bir zevk şehri olarak ün yap­
tığını ve Cin'e kadar her ta rafta müzisyenlerinden, dansözlerinpen ve soy­
lu fahişel�rinden bahsedildiğini bize hatırlatmaktadır.
(206) Bk. Pelliot, «Note sur les anciens noms de Koutcha, d'Aqsu et d'UtchTurfan», T'oung pao 1 923, 127 ve «Tokharien et Koutcheen." J. A., 1 934,
86-87. Lüders. «Weitere Bejtrage zur Geschichte und Geographie von Ost­
türkistan»,
Sitb. Pr. Ak. Wiss .. 1 930, 1 7. Sieg, «A Tokharcası» metinlerde bu
·
dili belirtmek üzere «Msi» kelimesine dikkati çekmiş bu kelimenin «Asioi,
Wu-suen, Alan, vs.» kelimeleriyle olan bağlantısını ortaya sürmüştü. Halbuki
Bailey, burada yanlış bir yorumlama olçluğunu göstermiş, «arsi» kelimesinin,
Sanskritçe «arya.. kelimesinin Praskrilçe «arsa» ya dönüşmesinin Tokhar
dilinde uğradı(ıı değişiklik olduğunu ispat etmiştir. Bk. Bailey, «Ttaugara»,
Bu". School Orient. Stud. Viii, 4, 1 936, 912.
Bozkır imparatorluğu l 109
Tarım Bölgesinde Tang mıkimiyetinin Yerleşmesi
Buda dininin düzgün örtüsü altı nda, Kuca, maddi medeniyet bakımın­
dan daha iranlı olarak kalırken, Turfan (Kao-cang) bu hususta Cin tara­
fından daha etkilenmiş gözükmektedir207• Bu konuda ikna olmak icin, Kı­
zırdaki gibi Kuca bölgesi freskleri ile Murtuk, Sengim, ve Bezeklik'teki gi­
bi Turfan bölgesi fresf<lerini karşılaştırmak yeterli olacaktır. Kuca'dan ge­
len Hint-Avrupa hôtıraları Turfon'da yavaş yavaş Tang estetiği icinde eri­
mektedir. Cin'in yakınlığı ile tarih bu kaymayı acıklamaktadır. Turfan ü l ­
kesi SOTden beri C i n menşeli Kiü hônedônı tarafından yönetiliyordu. 609'
da Turfan kıralı Kiü Pai-ya Cin imparatoru Yang-ti'ye h ü rmetlerini sun­
maya gelmişti. Onun halefi Kiü Wen-tai (620-640 yılları) Cinli hacıyı bü­
yük gayretkeşl i k ile karşılamış, haUô bu gayretkeşliğinde o kadar i leri g it­
m işti ki, az kalsın m isafirinin gitmesine müsaade etmiyecekti (629 sonu,
630 başı) . Bu olav h ü kü mdarın Cin kültürüne duyduğu hayranlığı ve btI­
d izme karşı gösterdiği bağlı lığı o rtaya koymaktadır. Aynı yıı Kiü Wen-tai
imparator Tai-tsong'a hürmetlerini sunmaya gitmiş, ancak saltanatının
son yıllarında Tang hakimiyetine karşı isyan etmişti (640). Toi-tsong ona
general Heu Kiün-tsi'yi göndermişti. Cin ordusunun yaklaştığını duya n
K i ü Wen-tai heyecandan ölmüştü. Turfon işgôl edilmiş, bağımsızlığına son
verilmiş ve bir Cin vilôyetinin merkezi hôline getiril miş, daha sonra Ngan­
si Cin hü kümetinin merkezi olmuştu (640).
Karaşahr (Sanskritce Agni, Cince Yen-ki) kırallığı da, en az Kuca ka­
dar Hint-Avrupalılığın parlak merkezlerinden biri gibi gözükmektedir. Ku­
ca 'da olduğu gibilOS, budizm sôyesinde dini medeniyet Hindistan'dan, mad­
di medeniyet kısmen iran'dan , sanatın önemli bir kısmı Grek-Buda Afga­
nistanından alınmıştı: Berlin Müzesi'ndeki Karaşahr kabartmaları, Guimet
Müzesi'ndeki Hadda kabartmalarına şaşılacak derecede benzemektedi r.
Fakat orada da Tang 'ların Cin'i askeri kudretini göstermekte gecikme­
mişti. 632'den itibaren Karaşahr Imparator Tai-tsong'un hôkimiyetini ta­
nımıştı, fakat 640'da, Cince Tu-ki-ce diye adlandırılan h ü �ümdar, mutlaka
(207) Tang'lar döneminde Turfan krallığının merkezi şu andaki Turfan'ın yerinde
değil, daha doğuda idikut-şahri (eski Kara-hoca) de idi. Şu halde şimdiki
Kara-hoca ile de çakışmamaktadır. Sk. Pelliot, «Kao-tch'ang�, Qotcho, Houo­
tcheou et Qara-khodja», J. A., 1 912, i , 579. Turfan hk. Çin kaynakları Cha­
vannes tanitından çevrilmiştir. «Documents», 1 01-1 10 ve S. Levi tarafından
özetlenmiştir.
(208) Sanskrit transkriptlerinde Agni olarak geçen Karaşa�(ın «Tokharca» ve Soğ­
dakça ismi (Arg ve Ak?) hakkında bk. Pelliot, «A propos du tokharien»,
Toung pao XXX, 4, 26� (1937) ve Henning, «Mgi and the Tokharians», B.S.O.S.
1938, 564. Karaşahr üzerinde Çin kaynakları Chavannes tarafından çevril­
miştir: « Documents», 1 1 0- 1 1 4 ve Sylvain Levi tarafından özetlenmiştir: «Frag­
ments», 8-15. Karaşahr için Agni adının kullanılmış olduğunun ispatı Lü­
ders'de mevcuttur: «Weitere Beitrage Zur Geschichte und Gepgraphie von
Osttürkistan», 1938, 20. ·
1 1 0 ! Bozkır imparatorluğu
Turfan'ın ilhak edilmesinden endişelenmiş olacak k,i , Batı Gök-Türklerine
bağlanmış ve Cin'e isyan etmişti. Tai-tsong ona karşı general Kuo Hiao­
ko'yu göndermişti. Cin generali, akıllı bır askeri yürüyüşten sonra gece­
den istifade ederek Yulduz tarafından Karaşahr'c:ı yaklaşmış, son ra şa­
fak sökerken ansızın şehre saldırmış ve ele geçirmişti. Tahta, Cin taraf­
tarı olan ve Li-po-çuen adını taşıyan kıralın kardeşini geçirmişti (640). Bir
kaç yıl sonra, Li-po-çuen, Kuçalıların ve Gök-Türklerin desteklediği Si e-po
Anaçe adında bir kuzeni tarafından tahttan indiriimiştir. Cin I mparator­
l u k generallerinden Açena Cöl (Tang'ların h izmetine g i rmiş bir Türktür)
dsi şehrin işini biti rmesi için Tai-tsong tarafından görevlendirilmişti. Ge­
neral Karaşahr'ın üzerine yürümüş, tahtı ele geçiren hükümdarın kafası­
nı vurdurmuş ve tahta kıraliyet , ailesinden b i r başka birisini g�çirmişti
(64S) .
Karaşahr'dan sonra sıra Kuça'ya gelmişti209•
Kuça, Kuçaca Swarna (Sanskritçe Suvarna, Cince Su-fa) ailesi, ya­
ni Altın Aile denen bir hdnedôn tarafından yönetiliyordu. Cince Su-fa
Pu-şe (Sanskritçe Suvarna Puşpa, yani Altın Ciçek) diye adlandırılan kı­
ral 61 8'de Cin Imparatoru Yang-ti'ye bağlılığını bildirmişti. Onun oğlu, Ku­
çaca Swarnatep, Çince Su-fa Ti ve Sonskritçe Suvarna Deva denen hü­
kümdar çok ateşli bir budist olup, ayrı mezhepten olmasına rağmen Cin'
hacısı Hiyüan -tsang'ı 630'da şdhdne bir şekilde karşllamıştl21o• Aynı 630
yılında Swarnatep imparator Tai-tsong'un tdbiiyi olmayı kabul etmi ş, fa­
kat daha sonra, Tang'ların istildcı siyasetinden ' memnun olmadığı için
Cin'e karşı Batı Gök-Türklerine yanaşmışt/. 644'de vergisini vermemiş ve
Cin'e karşı isyanlarında Karaşah rlılara yardım etmişti. Cin tarafından ce­
zalandırılamadan ölmüş ve yerine Cinlilerin Ho-Ii Pu-şe-pi dedikleri, Sans­
kritçe « lldhi çiçek» anlamına gelen Hari Puşpa adındaki kardeşi geçmiş­
ti 2 l 1• Fırtınanın yaklaştığını h isseden yeni kıral, Cin sarayına bağl ılık bil­
dirileri ulaştı rmakta acele etmişti (647). Artık çok geçti. Cin 'in h izmetin­
deki Türk prensi Açena Cöl Cin, Gök-Türk ve Töleş askerlerinden oluşan
bir ordu ile batıya yürümeye başlamıştı.
Açena Cöl , Kuçeng yakınlarındaki Cu-yü ve Manas civarındaki Cu-mi
adlarındaki iki Türk aşiretinin Kuça'ya yardım yapacağını hesab ederek
işe önce onları ezmekle başlamıştı. Oradan Kuça'ya inmiş, kıral Hari
Puşpa ordusu i le b i rli kte surların dışına çıkınca eski bozkır taktiğini uy­
g ulayan Açena Cöl geri çekilir gibi yapmış, Kuca ordusunu çöle cekmiş
ve orada imha etmişti. Cin'in h izmetindeki Türk prensi Kuça'ya muzaf­
fer olara k g i rmiş ve kıral Hari Puşpa batıya, Aksu'ya . kaçmı ş olduğundan
orayı da kuşatmaya gelmiş ve kıralı esir almıştı. Bu arada, Cin transkript-
(209) Kuça üzerinde Çin kaynakıarı. Chavannes tarafından çevrilmiştir: «Docu­
ments», 1 1 4-121 ve Sylvain Levi tarafından özetlenmiştir: «Le Tokharien B,
langue de Koutcha», J. A. eylül-ekim 1913.
(21 0) Hiuan-tsang, «Vie», çev. Julien, 48.
(21 1 ) Kuçaca çiçek «pyApyo.. diye söylenirdi (Sylvain Levi, «Fragments de textes
koutcheens», Sac. As. 1933, 1 40).
Bozkır Imparatorluğu ! 1 1 1
lerinde adı Na-Ii olarak geçen bir Kuçalı asilzôde Gök-Türklerden yardım
isternek üzere gittiği yerden ansızın memleketine dönmüştü, şehrin işgôl
edilmiş olduğunu hayretle gÖrünce ilk tepki olarak Cin generali Kuo H iao­
ko'yu öldürmüştü. Bu defa müthiş bir katliam yapılmıştı r. Açena Cöı 1 1 .000
kelle kestirmişti. «Çok sayıda erkek ve kadın ile birlikte beş büyü k şehri
imha etti. Batı'daki ülkeleri müthiş bir korku aldı» (647-648). Tutsak kıral
Hari Puşpa Cang-ngan'da imparator Tai-tsong'un önünde yeri öpmüştür.
Bu kıralın kardeşi «yabgw) ünvanıyla Cinliler tarafından Kuça tahtına ge­
çirilmiş fakdt son derece sıkı bir gözetierne altına a lınmıştı.
Neticede Kuça ve Kızıl'ın parlak Hint-Avrupa cemiyeti bu felôketten
sonra bir daha doğrulamamıştı. Bir asırlı k Cin hôkimiyetinden sonra, Viii
ci asrın i kinci yarısında Cin yeniden Kuça'yı kendi hôline bıraktığında a r­
tık orada eski H int-Avrupa asilzôdeleri iktidarı el lerine geciremiyecekler­
di; orası da Turfan gibi Uygur Türklerinin eline geçmişti. Bu eski Hint­
Avrupa ü l kesi, bu dış iran a rtık bir Doğu Türkistan hôline gelmişti.
Tarım'ın batısında, eski Saka'ların torunları olması gereken ve aşağı
yukarı doğu iran lehcelerinden birini konuşan kişilerin oturduğu Kaşgar
-Cince Şu-Iö- kırallığı uzanıyordu. Cin hacısı Hiyüan-tsang Kaşgarilerin
mavi gözlü cilduğunu veya kendi deyimiyle, «yeşil gözbebekli» olduğunu
işaret etmesi. bu halkın sürekli olarak «aryem) olduğunu öne süren Al­
man yazarları için değerli bir delil olmuştur. Hiyüan-tsang Kaşgari yazı­
sının Hint menşeli olduğunu ve Sôsôni zerdüştlüğünün taraftarları bulun­
masına rağmen hôkim dinin « hinayeına» budizmi olarak yerleştiğini be­
lirtmiştir. Yorkand -Cince So-kiü- kırallığında ise tam tersine hôkim din
budizmin maheıyeına mezhebi idi. Nihayet Hotan -Cince Yü -tien- vahası,
ipek böceği kurdu için yetiştirdiği dutluklar, halı fabrikaları ve yeşim taşı
ü retimi sôyesinde iyice zenginleşmiş olup aynı zamanda mahayana mez­
hebinin hôkim olduğu ve Sanskritçe'nin büyük bir zevkle tetkik edildiği
önemli bir budist merkezi durumuna gelmişti. Hakim hônedôn hakkında
sadece Cince transkriptlerindeki ismi bil mekteyiz: Wei-cö.
Imparator Tai-tsong'un tahta geçmeSinden hemen sonra bu üc kıral­
l ık, Kaşgar ve Hotan 632'de, Yorkand 635'de Cin'e tabi olduklarını bildir­
mişlerdi. Yine 635 yılında Hotan kıralı oğlunu Cin sarayına göndermişti.
64S'de Kuca'yı eline geçiren Açena Cöl, subayı Si Wan-pei komutasında
hafif bir süvari birliğini Hotan'a sevketmişti. Cince Fu-şö Sin olarak ad­
landırılan Hotan kıralı dehşete kapılınca kendisini Cin'e dôvet etmişler,
Cang-ngan'da yeni ü nvanlar ve imtiyazla r alarak ülkesine geri dönmüş­
tüm.
(212) Çin kaynakları (T'ang chou) Chavannes''CI a: Documents, 121-128. Sk. Sten
Konow, «Khotan studies .. J RAS, 1 914, 339. Sylvain Levi, «Les rois Fou-tou de
Khotan.., a.g.e., 1020. F. W. Thomas, «The language of ancient Khotan.., ASia
Major, II, 2, 1 925, 251 .
1 12 1 Sozkır I mparatorluğu
Yukarı Asya'ya Hakim Olan Tang' Dönemi Çin'i
Bu fetihler sôyesinde Cin 'in doğrudan otoritesi Pamir'e erişmiŞ1i. Yu­
karı Asya'nın fôtihi imparator Tai-tsong'un kibri gözler önündedir. «rang­
şu»da onun ağzından şu cümleler yazılmıştır: « Eskiden Barbarları hôki­
miyet altına alanlar yalnız Tsin Şe H uang-ti ve Han Wu-ti idi. Fakat üç
a ya k uzunluğundaki kılıcımı elime a lara k Iki Yüz Kırallığı boyunduruk al­
tına aldım, Dört Denize sükuneti götürdüm ve uzaktaki Barbarlar bir biri
arkasından gelerek bağlılıklarını bildirdilerF'3» Türkler arasında da itiba­
rı son derece yüksekti. Onları yenmiş ol masına rağmen, kendisine müt­
tefik olmalarını, şahsına Türk-Moğol usulünce sadakat bağı i la bağlan­
malarını temin etmiş ve bir asır sonra Koşo-Saydam 'daki Türk yazıtların­
da söylendiği üzere «C'in Kağanı» o lmayı başarmışt!. Şahsına olan bu
Türk bağlılığının en belirgin örneği «Tang şu» da anlatılan Açena Cöl Ti­
g in'in h ikôyesidir. Doğu Gök-Türk i mparatorluk a i lesine mensup olan bu
Tegin (Culuk Kağan'ın kardeşidir) 636 yılında Cin'in hizmetine geçmişti.
'
Tai-tsong'un en mükem mel generallerin'tlen biri olmuş, onu mükôfatlan­
dırmak isteyen imparator, Tang hônedônından bir prensesla evlendirmiş­
ti. Cin fetih lerinde ( Karaşahr, Kuça, vs.. ) ne kadar önemli bir katkıda bu­
l unduğunu okuduk. Tai-tsong'a bağlılığı öylesine kuvvetliydi ki, impara­
torun ölümünde, mezarı üstünde eski Türk töresine göre kendişini de öl­
dürmek istemiştir.
Yukarı Asya'daki bütün bu eski silôh arkadaşlarını hatırına getiren
, şair Li Tai-po'nun « Basamakların Adamı» üzerine yazdığı şu meşhur m ıs­
ralarını okuyalım: « Basamakların Adamı bütün hayatı boyunca bir tek kitap okumaz fakat avda çok mahir olup, kurnaz, akıllı ve gözüpektir. Son­
baharda, bozkırın otu en mükemmel olduğundan atı, ya!':jlıdı r. Dört nala
koştuğunda ne m uhteşem ve ne kibirli bir havası vardır! Islık çıkaran kır­
bacı kara vurur veya yaldızlı sadakında tınlardı. Kuvvetlice içki a ldıktan
sonra doğanını çağırır ve uzaklara giderdi. Güçlü bir gayret sonucu ge­
rilen yayı hiç bir ' zaman boş yere boşaltılmazd!. Islık çalan oklarıyla vu­
rulan kuşlar yerlere döküıürdü. Gobi'de kahramanlığı ve savaşçı tabiatı
iyi bilindiğinden herkes önünde saygı i le eğilirdi. »
Tai-tsong'un oğlu v e halefi imparator Kao-tsong (650-683) saItanatı­
nın ilk kısmında babasının eserini tamamlamıştır. Isık-kurun g üney-batı­
sındaki N uşepi ve kuzey-doğudaki Tulu kabilelerine ayrılmış bulunan Ba­
tı Gök-Türkleri üzerinde faaliyetlerini yoğunlaştırmışt!. Bu Gök-Türk bö­
lü nmesi pek tô bii Cin siyasetinin eseriydi. Tul u 'lara mensup Ulu� lşbara
Kağan (Cince: Ho-lu) (651 -657) bir müdpet Nuşepi'ler tarafından da Ka­
ğan olara k tanındığından Batı imparatorl uğu'nu yeniden kurmuş sayıl­
maktadır. O zaman Cin hôkimiyetine baş kaldırmakta h iç tereddüt etme­
m işti. Cinliler, Kangay taraflarındcı yaşıyan ve Hanlarının Cin siyasetini
(213) T'ang chgu : çev. Chavannes, .. Oocuments.., 121.,
__
Bozkır Imparatorluğu / 1 13
benimsemekte tereddüt etmiyeceği Uygur Türklerinin ittifakını sağlamak- .
la işe başladılar. Bu yardımın temin ettiği cesaretle Cin generali Su Ting­
fang kuzey batının sert i kl iminde sefere girişti. Kış yaklaşıyordu, yerde
iki ayak derinliğinde kar vardı. Cin generali askerlerine şöyle diyordu:
«Sis her tarafın loş kalmasını sağlıyor. Rüzgar dondurucu. Barbarlar bu
mevsimde sefer yapabileceğimizi tahmin edemezler:. Haydi gayret edin
onları gafil avlıyalım! Nitekim Uluğ Kağanı, Cungarya'da, Ebinor'un ya­
onları gafil avlıyalımb) N itekim Uluğ Kağanı, Cungarya'da, Ebinor'un ya­
kınlarında Borotola ı rmağının yanında gati! avlamış, sonra onu Isı k-kul'
masını sağlamıştı (657). Bu Uluğ Kağan'ın son u oldu, zira Taşkentliler
onu Cin'e teslim ettiler214• O zaman Cin sarayı Eçine Mi-çö (657-662) adın­
da bir Tulu Türkünü kendisine yakın olduğu için tahta geçirmiştir. Diğer
taraftan N uşepi aşiretleri bir başka Cin taraftarını kendi Hanları ilan et­
m işlerdi ( Eçine Pu-çen, 659-665) .
Gök-Türk Kudretinin Son Dirilişi-Kapağan Kağan
Tang 'ları n· Cin'i Yukarı Asya'da bütün amaçlarına ulaştığını sandığı
bir anda a nsızın d urum değişti. Haremindeki entrikaların tutsaOI olan za­
yıf hükümdar, ilT!parator Kao-tsong saltanatının ikinci döneminde, 665'den
683'e kadar Yukarı Asya'da . Cin nüfuzunun gerileyişine şah it olmuştu. 665'
den itibaren Batı Gök-Türkler Cin tarafından tayin edilmiş Kağanlarına
karşı ayaklanmışlar ve bağımsızlıklarını yeniden elde etmişlerdi. O za­
manlar hemen hemen vahşi bir kavim olan Tibetliler2'S Tarım havzasında
varlıklarını ortaya koymuşlar ve Cin'in elinden, o zamanlar «dört garni­
zon» denen Karaşahr, Kuça, Hotan ve Kaşgar'ı almışlard ı (670). Fakat,
630'da imparator Tai-tsong tarafmdan yıkılmış olan Doğu Gök-Türk Ka­
ğanlığı asıl büyük bir gelişme yaparak, Koşo-8aydam'daki Türk yazıtla­
rında Ilteriş Kağan olarak kutlanan ve eski i mparatorluk ailesinden Kut­
luk Kağan sayesinde yeniden eski hüviyetine kavuşmuştu.
Kutlu k Kağan'ıri öz oğlu tarafından yazılan yazıt Orhan Türk Kağan­
I ığı:nın yeniden kuru lmasının bir çeşit milli duygudan doğduğunu ispat et­
mektedirm. «Türk halkı her tarafta şöyle konuşuyord u : ben, kendi i mpa- .
r�torluğu olan bir halktım . Nerede şimdi beni m imparato rl uğum? Ben,
kendi Kağanına sahip bir halktım. Nerede şimdi benim kallanım? Böyle
konuşuyorlardı ve böyle söyliyerek Cin kağanının düşmanı haline geldiler
ve yeniden birleşmek ve teşki ıatlanmak ü midine kapıldılar. O zaman Cin-
(214) «Kieou T'ang chou» : Chavannes, ,�Documents», 32-38. «T'ang chou», a.g.e.,
59-66.
(215) Pelliot tarafından Tuen-huang'dan ·getirilen ve J. Bacot tarafından tetkik
edilen Ti �et vesikaları, şimdiye kadar Vii. asır Tlbel krallarına izafe edilen
Tibet'in umumi budistleşmesinin daha sonraki dönemde olduğunu ispat et­
miştir (Bacot'nun Asya Cemiyetine verdiği tebliğ, 1 937),
(216) Thomsen ,«Inscriptions de I'Orkhon», 1 00.
.
_ çin
_ Sasiıni Pers Imparatorluğu
i cC " '1 Bizans Imparatorluğu
_ En yaygın balinde
__ iki Göktürk kağan1ığt
i ı . Gök-Türk
Imparatorluğu ( Vi. asır sonu ve VII. asır başı)
c
tO·
C
[
iD
'o
III
3"
�.
....
....
.j>.
ID
o
Bozkır Imparatorluğul1 1 5
I iler şöyle dediler: Türk kavmini imha edeceğiz ve onları nesilsiz bıraka­
cağız ve Cinliler Türkleri yok etmek için harekete geçtiler. Ancak, yukar­
da, Gökte bulu nan Türkleri n Tanrısı ile Türklerin su ve yer kutsal cinleri
şöyle yaptılar: Türk kavminin hiçbir zaman imha olmaması için babam
ilteriş Kağanı ve annem ilbilge Hatun'u yü kselterek, Göğün zirvesinde
tuttular.» Doğu Kağanlığının yeni kurucusu yazıtlarında belirttiği gibi ön­
ce basit bir oymak reisi gibi işe başlamıştı. « Babam olan Kağan yirmi ye­
di adamla yola çıktı, sonra yetmiş kişi oldular. Tanrı babama kuvvet ver­
diğinden babamın ordusu kurtlara, düşmanları ise koyun sürülerine ben­
ziyordu. Yedi yüz kişi olduktan sonra, başıboş gezen aşiretleri kendisine
bağladı ve Hanlarını indirdi, başka kavimleri boyunduruk altına. aldı, hep­
sini atalarımızın törelerine göre yeniden düzenledi ve onlara heyecan ate­
şini götürdü. Güneyde Cin kavmi bizim düşmanımızdı, kuzeyde DOkuz
Oğuzlar bizim düşmanımızdı, Kırgızlar, Kurikan'larm, Otuz Tatarlar, Kıtay'
lar bize düşmandı. Babam Kağan kırk yedi defa sefere çıktı ve yi rmi mu­
harebede dövüştü. Tanrı .onu uygun görmüş olduğundan o, imparatorlu­
ğu olanları imparatorsuz kıldı; kağanı olanları kağansız kıldı. Düşmanla­
rını sindirdi, onlara diz çöktürdü ve başlarını eğdi218.ıı
Böylece Doğu Gök-Türk Kağanlığı ananevi merkezi olan Örhon kay­
nakları ve Ötüken dağlarında . yeniden kurulmuş 0luyordü219• Kutluk Kağan
bu eseri yaratırken yanında kendisine büyük yardımları dokunan ve aile­
si bir zamanlar Cin'de, Şan-si'nin kuzeyinde Yun-çong vilôyetinde idari
görevler yapmış mahir bir siyasetçi olan Tonyukuk bulun uyordu. 1 897 yı­
lında yukarı Tula vôdisinde, Bayın-Sokta'da Naleşa ile ırmağın sağ kıyı­
sı arasında bulunan Tonyukuk'un mezar taşı yazıtı sôyesinde, «1'ang şu»
nun sağladığı ilôve bilgilerle bu merak uyandıran şahsiyetin ana hatları­
nı anlamak mümkün 0lmaktadır22o• Tai-tsong'un döneminde pek çok soy­
lu Türk gibi Tonyukuk da Cin eğitiminden geçmişti, fakat Kulluk Kağan
Tijrk bağı msızlığını yeniden kurtar�aya başladığında onunla birleşmiş.
onun müşaviri ve en iyi komutanlarından biri olmuştu; pek tabii Cin ôdet­
leri, zihniyeti ve siyaseti ile saray entrikalarına kapılmış imparator Kao­
tsong'un zayıf noktalarını yeni Kağanının h izmetine sunmuştu. 682'den
itibaren Kutluk Kağan ile Tonyukuk, Şan-si'nin kuzeyini tahrip ederek
Cin'e savaş ilôn etmiş oldular. 683 martında Kutluk Kağan Kuei-ceu kan­
tonunu yağmalamıştı ı Pekin'in kuzey-batısında, Nan-keu geçidinin kuze-
(217) Kurikan'ların Baykal gölü batı kıyısında oturduğu sanılmaktadır.
(218) Thomsen, «Inseriptions de l'Orkhon», 101 - 1 02.
(219) Bilge Kağan yazıııarında «Imparatorluğun yönetildiği merkez Otükeıı orman­
larıydı» diye yazılmaktadır. (Thomsen, .. Inseription de l'Orkhon», 1 16). Thom­
sen tarafından Ötüken Kangay dağlarında olarak teklif edilmiştir: Zeitsehr. d:
D. morgenl. Gesell. LXXVII, 1 924.
(220) Radloff, « Die altıürkisehen Insehriften der Mongolei», ", 1 899 (Radloff, Die
Insehrift des Tonjukuk; Fr. Hirth, .. Naehworte zur Insehrift des Tonjukuk»,
W. Barthold, .. Die alttürkisehen Insehriften und die arabisehen Quellen»).
1 161 Bozkır Imparatorluğu
yinde Hue-Ie-hien)22 1. Ve a rtık her \,11 Şan-si veya Ho-pei eyaletlerinin sı­
nır bölgelerine bir akın düzenleniyordu. 683 nisanında Kutluk ve Tpnyu­
kuk Şan-yu vilôyetini yakıp yıkmışlardı. Haziran ayında Yü-çeu (Ta-ton'
un güney-doğusunda Ling-kiü) valisini öldürmüşler. Fong-çeu (Şen-si'nin
kuzeyinde Yü-lin) val isini tutsak almışlar ve Şan-si'nin kuzey-batısında ki
Lan-çeu bölgesini yağmalamışlardır222• 684 sonbaharında So-çeu (Şan-si'
nin kuzeyinde Şo-ping) taraflarına akın düzenlenmişti. 685 mayısında. bir
Cin birliğinin mağlup edildiği. Tai-yüan'ın kuzeyinde Hin-çeu'ya kadar
uzanan akınıar. 687 nisanında Pekin'in kuzey-batısında Cang-ping'e ya­
pılan sefer. Nihayet 687 sonbaharında. Şan-si·de. Şo-ping tarafına taar­
ruz eden Türkler bir mağlubiyet i le karşılaşmışlardı.
Bu arada imparator Kao-tsong'un ölümü üzerine (26 a ralık 683) Cin
sarayındaki iktidar. h içbir a hlôki endişesi olmıyan. son derece zalim fa­
kat enerjik ve devlet yönetme kabiliyetine sahip dul karısı Wu Heu (veya
Wu Tsö-tien) ya geçmişti (684-705). içte uyguladığı zulüm ne olursa olsun
Cin Siyasetinin belini -doğrultmasını sağlamıştı. Meselô. Tarım'da general­
leri Tibetljlerden Dört Garnizonu. Ka raşah r ve Kuça (692) ile Kaşgar ve
. Hotan'ı (694) geri almışlard ım. Görüldüğü üzere. aşağı yukarı her yıl Şan­
si ve Ho-pei gibi sınır eyaletlerini yağmalayan Doğu Gök-Türk Kağanı Kut­
luk'a karşı pek başarılı .olamamıştı. Ona karşı. ili ı rmağının aşağı tarafla­
rında. bugünkü · Semi reçye taraflarında yaşıyan Türk boyu Türgeş'leri des­
teklemeye karar vermlşti2l•• Bu teşebbüs boşa gitmiş zira Tü rgeş Hanı
Wu-çe-Iö Kutluk Kağan tarafından mağlup ve tutsak edilmişti (689) 225.
Kutluk ' Kağan 691 yılının ağustos ve kasım ayları a rasında ölmüştü 226•
Yerine oğullarından biri değil, Orhon Yazıtlarında Kapağan-Kağan olarak
anılan kardeşi geçmiş ve ' Doğu Gök-Türklerini kudretin zirvesine çıka r­
"mıştı (691 -716) 227. Tang sarayında cereyan eden berbôd entrikalarda ken­
disini hakem olarak kabul ettirmiş ve büyük maharetle tahtı zorla ele ge­
çirmiş olan Imparatoriee Wu Heu'ya karşı Tang'ların haklarını . savunur
duruma gelmişti. Imparatoriee öz yeğenini Türk Kağanının kızıyla evlen­
direrek uzlaşmak istiyordu; bu amaçla hareket eden gene Cinli, bugünkü
(221)
(222)
(223)
(224)
Bk. Radloff. ..Alttürk. Inschr.... II . 31 .
Fr. Hirth tarafından teşhis edilen yerlerdir. a.g.e 56-58.
T'ang chou: Chavannes. «Documents .. , 1 1 9.
Türgeş şekli Uygurca'da ifade edilmiştir; mesela bk. A. von Gabain . «Die
uigurische Übersetzung der Biographie Hüen-tsangs». Sitzungsber. d. preuss.
Akad. d. Wiss phil. hist. KI.. 1935. Vii . s. 24.
(225) "Kieou T'ang chou»: Chavannes. «Documents . 43. «T'ang chou». a.g.e 79
(burada Türgeş Hanının iki merkezi belirtilmektedir: Tokmak vadisinde "Bü­
yük Karargılh» ve lIi'nin kuzeyinde. Kong-yü'de "Küçük Karargah». Bk. Cha.
\
vannes'ın, 283. say.daki noııarı).
(226) Pelliot. «Neuf notes sur des questions d'Asie Centrale» T'oung pao 1929.
4 ve
.
S, s. 206-207.
(227) Bk. S. Julien . .. Documents sur les T'ou-kiue .... J. A 1864. II, 413-458. Mo-ço:
Bel<-çor (yani Kapağan) için bk. Pelliot. .. T'oung pao� . 1914. 450.
.•
.•
..
.•
.•
Bozkır Imparatorluğu l 1 1 7
Sayın Noyan'ın gü neyinde Kara-Kum'da bulunan Kağan'ın h uzuruna çık­
mış, fakat Kapağan Kağan evlenme isteğini geri çevirmişti (698) : kızı Wu
Heu 'nun yeğenine değil, zorba kıral içe tarafından bertaraf edilen meşru
Imparatora layı ktı (703). Ayrıca, imparatoriçe'nin Tang sülalesini tahttan
uzaklaştırması halinde orduları ile birlikte . bütü n Cin'i istila edeceğini bildirm i şti.
Ta ng'ları korkunç zorba kadına korşı müdafaa ed�r gibi davranma­
sına rağmen Kapağan Kağan Cin topraklarında akınıara devam ediyordu.
B94'de Ni ng-hia yakınında Ling-çeu vilayetin i ve 69a'de Pekin'in batısın­
da, Siüan-hua ve Ling-kiü arasındaki Wei-çeu bölgesini yağmalamıştı. Bu
arada, Yongoping taraflarında Cin eyaletlerine yayıl maya başlıyan ve
Leao,si ile Jehol'de yaşıyan bir Moğol boyu olan Kıtay'lara karşı Cin sa­
rayı ile işbirliği yapmıştı. 696 yılında Kıtay'lann önderi Li Tsin-çong Han
bu bölgede bir Cin o rdusunu mağlup etmişti. Bu Han Kapağan Kağan'a
bağl ı idi. Bir müddet sonra ölü nce Kıtay'lar onun oğlunu kovmuşlar ve
Tqrklerle olan ittifaklanndan ayrılmışla rdı. Kapağan Kağan kovulan oğ­
lunu yeniden başa geçirmek icin Kıtay ülkesine g i rmiş fakat başarıya ula­
şamamıştı. işte o zaman Kıtay'lara karşı müşterek harekata girişmek üze­
re Cin ile anlaşmıştı. Bu iş için Ci n'den ipek kumaşlar, tonlarca pirinCJ
siıah, zırh , vs. şek�inde oldukca fazla bir vergi almıştı. Kapağan Kağan
ile ü l kelerini işgal eden Cinliler a rasında kalan Kıtay'lar tamamen ezil­
mişlerdi (696-697) .
Kapağan Kağan'ın artık Cin'in dostu olarak kalacağını sanan impa­
ratoriçe Wu Heu yardımlarından dolayı Kağana i ltitatlar etmişti. Cevap
olarak Kağan, N ing-hia yakınındaki Ling-wu vilayetini yağ malamışiı. Aşı­
rı taleplerini reddeden Cin'e karşı Siüan-hua 'ya karşı korkunç bir akın
tertiplemiş, Wei-çeu'ya (belki burada Ta-tong'un gü ney-doğusundaki Ling­
kiü 'dür) saldırmış, Paa-ting ve Ceng -ting arasındaki, Ho-pei'nin merkezi
sayılan Ting-şeu'yu ta hri p etmiş, Cao-çeu'yu almış ve geri çekilmeden ön­
ce idam ettirdiği binlerce tutsak kaldırdıktan sonra dönmeye razı olmuş­
tu228• 702'de, Şan-si'nin k·u zeyinde Tai-ceu vilayetini yakıp yı kmıştı. 706'
da, Tuen-huang'ın doğusunda Ming-şa-şan'da Cinli general Şa-ca Cong­
yi 'yi . paramparca ettirmiş ve şimdiki N ing-hia yakını ndaki Ling-çeu sınır
kapısını kuşatmıştı. Ming-şa-şan zaferi, bu muharebeye katılan Kapağan'
ın yeğeni Kül-tegin'i anlatan Koşo-Saydam'da ki yazıt üzerinde destanva­
ri ifadelerle hikaye edilmiştir: «şa-ca sengun'a karşı savaştık. Önce o
( Kül-tegin) Tadıkıng-cur boz atına bindi ve saldırdı. O at o rada öldü. ikin­
ci boz atı lşbara-Yamatar'a bindi ve saldırdı. O at orada öldü. Ücüncü
doru atı Kediml ig'e bindi ve saldırdı. Zırhının üzerine düşmanın yüzden
fazla oku saplanmıştı. Ey soylu Türkler onun saldırısı çoğunu�un hatırın­
dadır. Fakat o orduyu (Cin) yok ettikp29».
Artık Kopağan Kağan yaşlanıyordu. Sert disipl i ni, · zalim davranışları
Türkleri yormaya başlamıştı. BirçOk Türk önderi Cin h izmetine geçmişti.
(228) Slan. Julien, "DocumenlS", J. A., 1864, II, 420.
(229) Thomsen, «Inscriptions de /'Orkhon n , 1 09.
1 1 8 ; Bozkır Imparatorluğu
Yuka rı Kerulen'deki Bayırku'lar baş kaldırmışlardı. Kapağan Kağan Tula
ı rmağının kıyılarında onları darmadağın etmiş, fakat dönüşünde bir o r­
mandan gecerken düşmanlarının saldırısına uğramış ve öldürülmüştü (22
temmuz 7 1 6). Kafası Bayırku'lar tarafından Cin elcisine verilmiş, o da bu­
n u Cang-ngan'a yollamıştı .
. Kül-Tegin ve Bilge Kağan
Kapağan Kağan'ın ölümü Türkler arasında büyük kargaşalık doğur­
muştu. Yeğeni. Kutluk Kağan'ın oğlu Kül-Tegin gercek bir saray ihtilali
yapmıştır. Zaferlerinin kendisine sağladığı büyük nüfuzdan yararlanarak
(amcasının komutanı olarak oynadığı rolü görmüştük) Kapağan'!n oğlu
Bögü'yü, bunun bütün ailesini ve hatta Kağan'ın bütü n mü şavirlerini öl­
dürtmüştü 23o• Kül-Tegin'in kaynatası olduğundan sadece Tonyukuk ölüm­
den kurtulmuştu.
Kül-Tegin kendisini Kağan ilan etmemiş, ağabeyi Bilge'yi (Cin trans­
kriptlerinde Mo-ki-lien) Kağan yapmıştı; o da 7 1 6 yıl,mdan 734'e kadar
hüküm sü rmüştü231•
Bu arada Kapağan Kağan'ın ölümünden ve daha sonraki aile facia­
larından yararlanmak isteyen bütün tabi boylar Orhon hanedanına karşı
isyan etmişlerdi. Kül-Tegin ile Bi lge Kağan onları itaat a ltına almak icin
cok gayret sa rfetmişlerdir. Bilge Kağan tarafından Kül-Tegin'in şerefine
dikilen Koşo-Saydam'daki taş, o rta Kerulen'de yerleşmiş Dokuz Oğuzla­
ra, yine Kerulen'in aşağısında bulunan Otuz Tatarlara232, Uygur ve Karluk­
lara233 karşı · yapılan kanlı muharebeleri sıralamaktadır, « Dokuz Oğuz kav­
mi benim I<avmimdi. Gökte ve yerde her şey altüst olduğundan onlar bi­
zim düşmanımız oldular. Bir yılda beş defa savaştık. Azman adlı beyaz
atına biomiş olan Kül-Tegin saldırdı, Altı adamı devirdi. 'Kargaşalık icin­
de yedinci adamı da öldürdü. Galip geldik, ama Türk kavmi yorgun düş­
müştü ve moralini kaybediyordu.» Bu kanlı savaşlar arasında Doğu Gök­
Türkleri Batı Gök-Türkleri üzerindeki hakimiyetierini gevşettilerse de Or­
hon'daki imparatorluklarını muhafaza etmişlerdir. Bilge Kağan 'ın Kül-Te­
gin yazıtı üzerinde memnuniyetle belirttiği de odu r: « t:ğer kardeşim Kül­
Tegin ile anlayış icinde bu kadar fazla calışmasaydık Türk kavmi kaybe­
derdj234. »
(230) Bk. Pelliot, «La fiile d e Mo-tcho qaghan e t ses rapports wec Kül-tegin».
T'oung pao, 1 91 2, 301 .
(231) Bilge Kağ an amcası Kapağan tarafından, Kobdo' taraflarındaki Sir Tarduş
Türk kabilesinin Hanı olarak seçilmişti.
(232) Az ilerde Otuz Tatarlar vardır. Bk. Thomsen, «Inscriptions de I'Orkhon», 1 40.
(233) Eski Töleş'ler olan Uygurlar Altay sıradağlarının güney-batısında Tarbaga­
tay'da ve Karluk'lar da Balkaş gölünün doğu ucunda yerleşmiş olmalıdırlar.
Karluklarda olduğu gibi Uygurlarda da önderler1nı=! ..ellebir» denirdi. Sk.
Thomsen, a.g.e., 1 27 ve 1 28.
(234) Thomsen, .. Inscriptions», 1 1 2, 1 25-126.
Bozkır
I rnparator l u ğ u l 1 1 9
.
I ç savaşın yaralarını sarmak için Bilge Kağan o sıralarda yetmiş ya­
şı nda olan yaşlı Tonyu kuk'un öğütleri ni dinlem işti. Bilge Kağan saltana­
tının i l k icraatı olarak Cin'e taarruz etmek istiyordu, Tonyukuk onu bu
tasarıdan vazgeçirm işti. Gerçekten Tang ta htına Hüa n-tsong adında bü­
yük bir i mpa rator geçmişti (71 3-755) . Şahsen Büyük Tai�tsong'un askeri
değeri ne sahip olmaksızın ve saray hayatı ndan tamamen uzaklaşmaksı­
zın (o sıralar Ca ng-ngan sarayında görülmemiş .b i r dönem, altın çağ ya­
şan ıyordu) yeni Göğün Oğl u zafer ve şana büyük bir arzu duyuyor ve
Yukarı Asya'da Cin hôkimiyetin i yeniden yerleştirmek istiyordu, Cin iç si­
yaseti nden daima iyi haber alan Tonyu kuk, Kağanına iç savaşta yorul­
muş Türkleri n -dağılmış sü rüler, zayıflamış atlar, açl ı k ve kıtlık- mükem­
mel bir inkişaf içinde olan Tang'lara saldırması nın büyük bir i htiyatsızlık
olacağı nı ispat etmişti. Bir aşırılıktan diğerine geçen Bilge Kağan, Türk­
leri göçebelikten vazgeçirip yerleştirmek, Orhon üzerinde Cin usulü bir
başkent i nşa ettirmek, budist ve taoist ta pınaklar ve manastırlar yaptır­
mak istemişti. Tonyukuk bunun da büyük bir hatô olduğunu göstermişti r.
Türklerin en büyük avantajı, her uygun fı rsatta baskın yapmalarını ve '
başarısız durumlarda kolayl ıkla düşman takibinden kurtul malarını sağlı­
yan göçebelikleri, hareket se rbestl ikleriyd i. Cin ta rihçisi Koca Kurdun ağ­
zı ndan şöyle demektedi r: «Gök-Tü rkler Cinlilerin yanında bire yüz bile de­
ği llerdir. Otlak ve sulak yerleri ara rlar, avla nırlar, sabit evleri yoktur ve
daima muharebe tal i m i yaparlar. Kendilerini güçlü hissetti kleri anda ileri
atılı rlar. Kendilerini zayıf hissetti klerinde kaçarlar ve saklan ı rlar. Böylece
Cinlilerin sayıca üstünlüklerini, ki bu onlara h içbir şey sağlamaz, teıafi
, ederler. Eğer Gök-Tü rkleri surla rla çevri li bir şeh re yerleştiri rseniz ve bir
defa Cinli lere yenilirsen iz onların tutsağı olursun uz, Buda ve Lao-tsö'ye
gelince, bu nlar insanlara yumuşaklık ve tevazu öğreti rler; böyle şeyler
savaşçılara göre deği ldi rF35 » ,
Ayn ı dersleri -Tü rk gücü nün sı rrı - Bilge Kağan Koşo-Saydam'daki taş
üzerine kazarak gelecek nesi l lere bırakmıştı r. Bu konuda önceki yüzyılda
Cin ôdetleri nin Doğu Tü rkleri üzerinde bıraktığı kötü tesirleri hatırlatmak­
tadır. «Bize za h metsizce bu nca altını, gümüşü, ipeğ i veren Cinlilerin ça­
ğırısı çok hoştu. Hoş dôvetleri ve zenginli kleri ile Cinliler Türkleri çekti ler,
Bu tatlı dôvetleri geri çeviremiyen pek çok Tü rk öldü. Ka ranlık o rmanla­
n terkeden pek çoğu Gü neye bakarak şöyle diyordu: «ovada yerleşmek
istiyorum.» Ve Bilge Kağan Tü rkleri Tü rk kalmaya davet ediyordu: «Ey
Türk milleti o ül keye gidersen öleceksin! Yo k eğer, zenginliğin ve en dişe­
nin olmadığı Ötüken orman ıa rında
ka l ı rsan ebedi Devletini muhafaza
edersin!. . . Sana söyliyeceğim her şeyi ebedi taş üzeri ne yaztlı m236» .
Bu arada Tonyukuk'un tavsiyesi üzeri ne Bilge Kağan Cin'e barış tek­
lif etmişti (718) . jmparator Hüan -tsong bu talebi geri çevirmiş ve Türk(235)
«Mernoires concernant l es c h i nois,., XVi, I I . Sk. Marquart, «Skizzen zur
geschichtlichen Völkerkunde des M ittela!:ien und Siberien.. Festschrift für
Friedrich H irth, 1 920, 291 .
(236) Thornsen, « I nsc riptions de I ' Qrkhon,., 1 1 7-1 18.
•
,12°1 Bozkır Imparatorluğu
lere seldırılması nı emretmişti. Ku-çeng bölgesindeki Türk aşireti Basmıl '
lar ile Leao-si ve Jehol'daki Kıtay'lar Cinle birlikte ha reket ederek güney­
batı ve güney-doğudan Gök-Türkler'e saldıraceklardı. Bilge Kağan endi­
şeleniyordu. Yaşlı Tonyukuk, Basmılların, Cinliıerin ve Kıtayların aynı an­
da hareköta geçemiyecek kadar birbirlerinden büyük mesafelerle ayrıl­
mış olduklarına di kkati çekerek Kağanı rahatlatmıştı. Böylece Bilge Ka­
ğan Kansu'da Kan-çeu ve Leang-çeu gibi Cin şehirlerini yağmalamadan
önce" (720) Ku-çeng'de Basmı l ları perişan edecek zamanı bulmuştu. Ni­
hayet 721 -722'de barış yapılmıştı . O zaman Gök-Türkler ile Cin Imparatorluğu arasında dostöne ilişkiler kurulmuştur237•
Kağanlığı borçlu olduğu kardeşi Kül-Tligin'in ölü müriden sonra (73 1 )
Bilge Kağan Karakurum'un 60 km. kuzeyinde Koşa Saydam gölü v e Kök­
şün Orhon arasında bulunan mezarına bir taş diktirinişti; fırsat geldlkçe
YUka rda parçalar verdiğimiz bu yazıtta Kül-Tegin'in methiyesi yanısıra
eski Türklerin kahramanlık destanları da yer almıştır. Imparator Hüan­
tsong, i ki devletin dostluğunun nişanesi olarak o raya Cince bir kitabe
yerleştIrmiştir (732j 238.
Türk edebiyatının bil inen en eski anıtı olan bu kitöbeler «Rün» alfa­
besini andıran ve eski Soğdak alfabesi aracılığı ile Ara mi alfabesinden
tü reyen bir yazı ile yazıl mıştır (Barthold bu şekillerin bir kısmının bağım­
sız bir menşei olduğunu ve «tersimi» bir karakter gösterdiğini beli rtmiştir). Aynı harflerle yazılmış başka Türk kitöbelerine Sibirya'da, Yenisey
havzasında raslanmıştır. Barthold bu ilk Türk yazısında M.S. VII., hattö
Vi. asra kadar cıkobileceğini öne sürmektedir.
ilerde göreceğimiz gibi
VIII ci asırda Türklerin arasında Uygur alfabesi yerleşecektir; bu alfabe
de Soğdakça aracılığı ile güney sömi alfabelerinden tü remiştir.
•
\
Doğu Gök-Türk Imparatorluğunun Yıkılışı
Uygur Imparatorluğunun Ilk Zamanları
' Orhon kitöbelerinin ve Göktürk a lfabesinin o lduğu kadar Bilge Ka­
ğan'ın yumuşak davranışlarından da anlaşıldığı üzere Doğu Gök-Türkleri,
Bilge Kağan vezirlerinden biri tarafı ndan zehirlenerek öldürü ldüğü sırada
büyük medeniyetler akımına girmek üzereydi (734). Onun ölümüyle Gök­
Türk imparatorluğu'nun tamamen çökmesine sebep, olacak bir sürü o lay­
lar meydena gelmiştir. Oğlu Içen (Cin transkriptlerinde Yi- ian) bir müd­
det sonra ölmüştü. Içen'in yerine kardeşi Tengri Kağanm geçmiş fakat
(237) Bilge Kağan'ın ölümünde Hüan-tseng, imparatorluğa karşı gerçekten dürüst
ve dostça davranan bu Kağanı büyiJk methiyeler ile anmak zorunda kal­
mıştır. Bk. Pellion, «L'inscription chinoise de Bilga qaghan». T'oung pao
1 929, 4-5, s. 238.
(238) Bk. Pelliot, .. Les funerailles de Kül-tegin", T'oung-pao, 1929, 4-5, s. 246,
(239) Bu isimde bir Gök-Türk kağanının o tarihlerde tahta çıktığına raslamadık.
O yıllarda tahtta olan kağanırı adı Bilge Kuııug'dur (M.R.U).
Bozkır imparatorluğu ! 121
genç olduğundan Bi/ge Kağan'ın dul eşi ile birlikte yöneNme katılmıştı;
Tengri Kağan 741 yılında, Doğu Şad'ı olan Ozmiş adında bir subayı ta­
rafından öldürülmüş, bu · kişi de kendisini Ozmiş Kağan adı ile hükü mdar
ilan etmişti. Bu, Gök-Türk imparatorluğu'nün sonu olmuş, zira Ozmiş Ka­
ğan tahta geçer geçmez imparatorluğa tabi başlıca üç büyük Türk bo­
yu olan Basmıllar, Uygurlar ve Karluklar baş kaldırmışlardı. O sıralarda
Basmılların şimdiki Kuçeng civarında, Uygurların Kobdo ve Selengo a ra­
sında ve Karlu kların Balkaş gölünün doğu ucunda, Imıl taraflarıncla ya­
şadıkları sanılmaktadır. Ozmiş Kağan 744 yılında BasmllllJr tarafından öl­
dürülmüş ve kafası Cang-ngan sarayına gönderi lmişti. Doğu Gök-Türkle­
rinin kıraliyet aşireti Cin'e sığınmıştır (743)240.
Orta Asya imparatorluğu kendisine yeni bir sahip bekliyordu. �Bas­
mıllar Imparatorluğun sahibi olmaya teşebbüs etmişler ama çok zayıf ol­
duklarından başaramamışlardır (744). Görü nüşe göre Karlukların yardı­
m ıyla Uygur/.ar Gök-Türkler'den boşalan yere oturmuşlardır. Cin trans­
kriptlerinde Ku-Ii Pei -Io olara k adlandırılan Uygur Kağanı Kutluk Bi/ge
adıyla tahta oturmuştu (Ku-ta-lu Pei-kia kiü) . Tahta geçişi Tang sarayı
tarafından kabul edilmiş ve Imparator · Hüan-tsong kendisine Huai- ien ün­
vanını vermişti. Tang tarihçi/eri bu Kağanın Altay'dan Baykal'a kadar uza­
nan bölgede saltanat sürdüğünü bildirmektedi r. Bazı kaynaklara göre er­
tesi yı l (745) , diğer kaynaklara göre ise 756 yılında ölmüştür, fakat eseri
kendisinden sonra daha uzun müddet ayakta kal mıştır.
Böylece Doğu Gök�Türk impa ratorluğu yerine Uygur imparatorluğu
doğmuş oluyordu. Bu Imparatorluk bir asır boyunca · yaşamıştır (744-840).
Aslında · bu, Orta Asya hakimiyetinin birbirıerine ı;:ok yakın akraba bir
Türk boyundan diğer Türk boyuna geçmesinden başka ' birşey deği/dir.
Buna rağmen, Cin'in sık sık teh likeli komşuları olan Gök-Tü rklere karşılık
Uygurlar Tang hôneda nının önce sadık dostları, sonra yararlı müttefikle­
ri ve nihayet, gerçekten lüzumlu zamanlarda değerli koruyucuları olmuş­
lard ır.
Uygur Kağanlarının başşehri, o zamanlar Ordu -balıg denen ve Hun
Yabguları ile Gök-Türk eski merkezleri ile m üstakbel Cengizhanlıların
merkezi Ka rakurum'un . yakınında, Yukarı Orhon · üzerinde bulunan Kara­
balgasun şehri idi2<1.
(240) Pelliot, ',L'inseription ehinoise de Bilga qakhan», T'oung pao 1929, 229-246.
(241) Türkologlar arasında en fazla münakaşa edilen noktalardan biri de Uygurlar
ile Oğuzlar arasında ortaya konması gereken ayniyet veya farklılıktır. Bu meş­
hur münakaşanın unsurlarını veriyoruz. -Ayniyet savı Thomsen tarafından ileri
sürülmüştür (.. Inscriptions de I'Orkhon", 1 47 ve Marquart ..Chronologie der
alltürkisehen Insehriften", 23 ve Streifzüge, 91). Barthold bu sava karşı çık­
mıştır ( Toghuz-ghuz", Ene. Isı., 848 ve ..Vorlesungen", 53). En az bu kadar
hassas olan I;>ir diğer konu da, Viii. asır· Gök-Türk kitabelerinde ve iX. asır
Uygur kitabelerinde bahsedilen Dokuz Oğuzların kesin mevkiidir. Barthold
onları son derece farazi bir tarzda Otüken'in kuzeyine yerleştirmektedir
(Barthoıd, ..TürkS", Ene. ısı. 948) : Albert Hermann'ın takipçisi diğer türko­
ıoglar ise onları orta Kerulen'e yerleştirmektedirler ("Atlas of China", 35,
<<
1 22 1 Bozkır imparatorluğu
Tang'ların En Parlak Devri : Batı Türkistan'ın Ele Geçirilişi
Bafı Gök-Tü rklerin tarafında Cin h izmetindeki Türk kom utanı Açena
Hien, 714 yıl ında Isı k-kul 'un batısında Tokmak'ta büyük tesir yaratan bir
. zafer kazanmış böylece Cungarya'daki Tulu aşiretleri ile Imıl ve Tarba­
gatay'ın Ka rluk Türkleri Cin hôkimiyetine girm işlerdi. Semireçye'de, Bal­
kaş'ın gü neyinde ili deltası taraflarında yaşadığı sanılan Türgeş Tü rkleri
daha dirençli çıkmıştı. Kağanları Sulu (71 7-738) Cin'e karşı Tibetl iler ve
iran -Maveraü nneh i r taraflarında o rtaya ansızın çıkan yeni istilôcı bir ka­
vim Araplarla ittifak yapmıştı. Bu yeni unsurdan Orta Asya ta rihinde ye­
niden bahsedeceğiz. Burada sôdece Sulu Kağan'ın, müslüman birliklerin
ya klaşmasından dolayı, 692-694'den beri Cin hi môyesinde bulunan Ta rım'
da o rtaya çıkan kargaşalıktan yararlanarak bölgeyi işgô l ettiğini, Aksu
39). Uygurlar ile Dokuz Oğuzların ayniyeti taraftarı olanlar şu delilleri ortaya
sürmektedirler: 1) Orgötü kitabesinde Uygur Kağanı Bayunçur (Mo-yen-ço)
kendi milletini «On Uygur-Dokuz Oğuz.. olarak adlandırmıştır (fakat belki
bu iki unsurun bir federasyonu söz konusudur). 2) «Oğuzname'de Oğuzlara
adını ver�n Oğuz"Han şöyle demektedir: «Ben Uygurların Kağanıyım» (Pel­
liot tarafından belirtilmiştir: «Sur la legende d'Oghouz-khan en ecriture
ouigour.. , T'oung pao, 1930, 4-5, s. 351). Fakat Pelliot Oğuzname'nin «Turfan
Uygurcası ile 1300 yılına doğru yazılmış olduğunu» ileri sürmektedir; şu
halde zikredilen husus sadece mahalli, geç kalmış ve üslub icabı bir ilave
olmalıdır. 3) M'asudi, Gardizi ve Yakut, Dokuz Oğuzların bir zamanlar Mani
dininden olduğunu söylemektedirler, böylece 763 ile 840 arasında Mani di­
nine girmiş olan Uygurlar ile aynı boy olmaları icap etmekfedir (bütün me- .
sele bu üç yazarın, sözlü bir benzerliğin sebep olduğu, Uygur ve Oğuz
kelimeleri arasında bir karıştırma yapıp yapmadıklarıdır). Zıt delil Bar!hold'
dan gelmektedir: Dokuz Oğuzlar Uygurlar ile değil Gök-Türkler ile ayniyet
göstermektedir; nitekim Koşo-Saydam'daki kitabede Bilge Kağan Doğuz
Oğuzlar için «benim halkım.. demektedir. Buna rağmen aynı Orhon kitabe­
leri Dokuz Oğuzların kısmen muhtar olduklarını belirtmektedir, çünkü onla­
rın çıkardığı isyanları bastırmak için Bilge Kağan ile Kül-tegin'in seferlerin­
den bahsetmektedir. Görüldüğü üzere Uygurların ve Dokuz Oğuzların ayniyeti
kesin olmaktan çok uzaktadır. Hatta VII I .-IX. yüzyılda Orhon kitabelerinde
zikredilen Dokuz Oğuzların, mesela X. yüzyılda HudOd al-Alam iran coğraf­
yasında yazılan Dokuz· Oğuzlar ve diğer Guzlar ile aynı boyu temsil ettikleri
de kesin değildir. Nitekim o çağda ve bu metine göre Dokuz Oğuz olarak
adlandırılan Türkler Balkaş'ın güneyinde şimdiki Semireçye'de, Ili, Çarin,
Tekes ve Muzart taraflarında oturuyorlardı (Minorsky, «HoudOd al-Alam», 263279 ve s. 279'daki harita) ve . Guz adı verilen diğer Türkler ise bugün Kırgız­
Kazakların bulundukları bölge olan Balkaş'ın . batısı ve Aral'ın kuzeyi, Sarı­
su, Turgay ve Emba bozkırlarında yaşıyoriardı (Minmsky, a.g,e. 31 1 ve ha­
rita, s. 307). Kırgız bozkırının bu Guzlarının -Semireçye Dokuz Oğuzlarının
bir dalı olmaları gerekmektedir, yine bu Guzlardan Xi. asırda Güney Rusya'
nın Uz'ları (Uzoi), aynı asırdaki Pers'in Selçuk Türkleri ve şimdiki Türkmen­
ler çıkmıştır. Fakat ke�inlikle bildiğimiz şeyler ancak bu kadardır.
Bozkır Imparatorluğu l 123
şehrini kuşattığını (717) ve aylarca Cin'in « Dört Garn izonw) Karaşahr, Ku­
ça, Kaşgar ve Hotan'a akınlar tertiplediğini söyleyeceğiz, Üraları zapte­
dememiş olsa bile, Isık-kul'un kuzey-batısında bulunan ve uzun zaman
Cin 'in Türkistan'daki ileri kara kolu olarak kalan Tokmak mevkii elinde
kalmış, Ciı'!'in komutanlarından Açena H ien'in seferi bile başarıl ı ·o lama­
mıştı (719), Her türlü tecavüze açık bu ileri karakolları elinde tutamıya­
cağını anlıyan Cin sarayı Sulu Kağan'a ü nvan ve rütbeler sağlıyara k
onunla anlaşma yol u na gitmişti (722) . Buna rağmen bu cetin savaşcı 726
yılında hôlô Cin'in « Dört Garnizom) topraklarını yağmalıyordu. N ihayet
736'da, Ku-ceng civarında Pei-ti ng'in valisi olan Cinli general Kai Kia-yün
Kağanı büyük bir bozguna uğratmış ve Sulu Kağan 738 yılına doğru, Bal­
kaş'ın gü ney-doğusunda Türgeş ve Ka rl uk ülkeleri arasında göçebe ha­
yatı süren Cu-mu-kuen adındaki kücük bir Türk aşi retinin .«kul-cun) u Ba­
ğa Tarkan tarafından öldürülmüştür2< 2.
Bağa Tarkan, Cin generali Kai Kia-yün i le birleşerek Sulu'nun oğlu
Tu-ho-sien'in ü stünlük sağlamasını önlemişti (739); fakat. Batı Gök-Türk
birliğini kendi ya rarlarına kurmak isteyen bütün bu kücük Türk HanIarı­
nın ta rihi daima aynı sonucu veriyordu; bir müddet sonra Bağa Tarkan
Cin ile bağlarını koparmış ve Cinlilerin Türgeş ülkesine h ü kümdar nôibi
'
olarak gönderdikleri Cinl i leşmiş Tü rk komutanı Acena Hien'i öldürmüştü
(742) 243. Bu defa da Cin son sözü söylemiştir. 744'de Cin generali Fu-mong
Ling - ça Bağa Tarkan'ı yenmiş ve .başını vurdu rmuştuw. Bu zafer Cin'i
yeniden ili vôdisini.n ve Isık-kul bölgesinin hôkimi yapıyordU. 748'de Cin
generali Wang Ceng-kien'in, Isık - kul'un kuzey-batısı nda, yukarı Cu üze­
rinde Tokmak'ta bir Cin tapınağı yaptırdığını görmekteyiz24s• 751 'de bir
başka Cin generali meşhur Kao Sien -ce, Tang sarayına tutsak edilmiş bir
Tü rgeş önder.i ni teslim etmiştF·".
Tarım'da Cin birlikleri tarafından işgôl edilmiş (Dört Garnizon) Ka­
raşa hr, Kuca, Hotan ve Kaşgar sôdık kücük kırallıklar olarak devam edi�
yorlardı. 728'de Kaşgar kıralına (Cin · transkriptlerine göre Pei hônedônı)
ve Hotan kıralına · (Cin transkriptlerine göre Wei-çö Fu-şö hônedônı) Cin
ünvanıarı ihsan edildiğini hatırlatalım241• Tarım'ın bu eski Hint-Avrupa top­
lulukları eskiden Cin hôkimiyetine baş kaldı rırlarken şimdi büyük bir is­
tekle ona bağl ı kalmak istiyorlardı, zira Cin h imayesi onları Arap ve Ti­
betl i lerin çift istilôsından koruyordu.
(242) «Kieu Tang şU", Chavannes, «Doeuments.. , 44-46; ·«T'ang ehou.., a.g.e. 81 -83.
Bağa Tarkan, Marquar1'ın gösterdiği gibi Tabari'nin KOrsul'udu r (kOrsOl:
kul-çur). Marquart, «Chronologie der alttürkisehen Insehrilten .. 38 N. i. Bart­
hold, «Alltürkisehen Insehriften und arabisehen Quellen .., s. 27.
(243) «Tse tehe I'ong kien .. Chavannes, «Doeuments.. , 286, n , 1 .
(244) A.g.e
(245) «T'ang chou .. Chavannes, «Doeuments», 45 n. 1 ve 143.
(246) Chavannes, 286, n. 1 .
(247) «Kieou T'ang ehou», Chavannes, .. Doc.» 1 27 ve «Tch'e fou yuan kouei .. a.g.e.,
S. 207.
� 24l Bozkır Imparatorluğu
Pamir'in Batısında Araplar İle Çin Arasındaki Rekabet
Aşağı yukarı bir asır önce Pers .Sôsôni Imparatorluğu Arapların dar­
besi altında yıkılıp gitmişti. Kadısiye (637) ve Nehôvend (642) muharebe:
lerinde g üClü Sôsôni tahtı devriimiş ve batı lron fethedilmişti. 651 'de He­
rat Araplar tarafından işgôl edilmiş ve son Sôsôni h ü kümdarı ııı. Yezdi­
gird Merv'de ölmüştü; 652'de Araplar Belh'e kadar girmişlerdi. Bütün es­
ki Sôsôn; imparato rluğu'nun fethedi lmesinden memnun olan Araplar o za­
man icin Horasan'dan öteye gitmemişlerdi. Viii ci asrın başlarında i leri ­
ye doğru yürüyüşlerini, 705'den 71 5'e kadar Emevi Halifesi adına Hora­
san val il iği yapan Kutayba ibn Müsl im yönetiminde yeniden başlatmış­
lardl248• 705'de Kutayba, Batı Gök-Türklerin hônedôn ailesine bağlı budist
Türk Teginlerinin yönetimindeki eski Baktriya'ya, Toharistan'a bir sefer
düzenlemişti; Hiyüan-tsang'ın bel irttiğine göre bu Türk Teginleri geneııik­
le Kunduz yakınlarında bulunurlardı. Daha sonra Kutayba mahalli catış­
maları bahane ederek Harzem ve Soğdak ü l kesine ka rışmıştı. 706-709 yıl­
larında Buhara'daki iran-Türk kırall ığı ile kücük muharebeler yapmış ve
sonunda (709) ülkeyi kendisine bağlamıştı. Buhara tahtına kıraliyet aile­
sinin vôrisi olan ve önce Arapların sôdık bir müttefiki, görünüşte bile ol­
sa islômiyete bağlı Tugsada adında biri geciri lmişti (710'dan 739'0 kadar
saltanat sürmüştür)249. '
Semeı:kand'da mahalli «tarkan» vergi vermek ve rehineleri iade et­
mek karşılığında 709'da Kutayba'dan barışı sağlamıştı, anca k alcaklığın­
dan bıkan kendi halkı onu devirmiş yerine de ikşed Gurek'i getirmişti.
Semerkand'ı uzun süre kuşatan Kutayba, mağl up olan Taşkent Türkleri­
nin ve Ferganalıların müdahalesine rağmen Gurek'i 'teslim olmaya mec­
bur etmişti (712).
Buharalıidr, 707'de ve Semerkandlılar 712 'de, o zamanlar bütün Mo­
ğol istan'ın tek hôkimi olan Doğu Gök-Türk Kağanı Kapağan'ı yardımları­
na cağırmışlardı. Her iki seferinde Kapağan Kağan Soğdaklıların ya rdı­
mına, yeğenIerinden birinin komutasında, muhtemelen Kül Tegin'in komu­
tasında bir 'o rdu göndermiştF50 . 7q7'de Kutaybo'nın Kağan'ın yeğen ini Bu­
hara ve Merv arasında yenip geriye cevirmiş olması gerekir, 71 2'de Gök­
Türkler bütün Soğdak ülkesini işgô l etmişler, Arapların elinde sôdece Se­
merkand kal mıştı, ancak sonunda Kutoyba onları geri cekilmeye zorla­
mıştı (713), Galip Kutayba Semerkand'da Gurek'i tôbi kıral olara k muha­
faza etmiş fakat şehre bir Arap garnizonu yerleştirmişti. 71 2-71 3'de Gök'
(248) Bu dönem için müslüman kaynakların tenkiti için bk. Barthoıd, «Turkestan..,
1 84-196.
(249) ' Barthoıd, «Turkestan .. , 1 84-185, Tabari ve Balad huri'ye göre.
(250) Bk. Marquart'a göre «Die chronologie der alttürkischen Inschriften .. , s, 8 ki
Barthold tarafından tenkit edilmiştir: .. Die alttürkischcn Inschriften und die
arabischen Quellen , 10; burada Kağanın yeğeninin Kül-Tegin olması şart
..
c!-e-;':c:r
denmek!edir.
Bozkır i mpAratorluğu l 125
Türkleri geri çekilmeye zorladı ktan son ra Taşkent'e karşı bir misilleme
seferi düzenlemiş ve kendisi de Hocent istikametinde Fergana'ya yü rü­
müştü . 71 4'de Taşkent'te idi. 71 5'de Halifelikle ilgili iç mücadeleler yü­
zünden kendi askerleri tarafından katledildiği sırada Kutayba Fergana'ya
ikinci bir sefer başlatmıştı. (Tabari'ye göre Kutayba Kaşgar'a da erişmiş
olmalıdır, ama bu h usus çok şüphelidir2S ' ) .
0 / dönemde gerçekten Orta Asya'yı fethetmek isteyen tek Arap ko­
mutanı olan Kutayba'nın ölümü ' ve son Emevilerin ça'ğında devam eden
iç mücadelelerin Halifeliğin gücünü kı rması Soğdaklılara vakit kazandır­
mıştı. Aynı zamanda, Moğolistan'da, Ili ve Tarım'da impa rator H iyüan­
tsong döneminde . yeniden Cin kudretinin yerleşmesi Soğdaklılara o ta­
rafta bir destek sağlama ü midi vermişti. 71 2'den beri Araplar tarafından
Fergana'dan kovulan kıral Kuca'ya yerleşmiş, yeniden tahtına kavuşmak
icin Cin'in yardımını talep etmiştP". 71 5'de, şüpheSiz Kutayba'nın ölümün
den hemen sonra Cin generali Cang Hiao-song Fergana'ya gelerek Arap­
lar. tarafından yerleştirilmiş kıralı indirmiş yerine eski kıralı geçirmişti253•
Tahta Arapların tasvibi ile geçmiş olmasına rağmen Buhara kıralı Tugşa­
da, 7 1 8-71 9'da kendisini Cin 'in tôbii i lôn etmiş, Cin'in müdahalesini sağ­
lamak üzere 726'da kardeşi Arslan'ı imparator Hiyüan-tsong'un sarayına
göndermişti. Arap hôkimiyetini ta nımak zorunda kalmış olmasına rağmen
Semerkand kıralı Gurek de bircok defa yeni efendilerine karşı Cin 'in yar­
dımını istemiştir (719, 731 )254. Daha güneyde Toharistan'ın ( Kunduz ve
Belh ) Türk- yabgusu (orijinal metinde aynen böyle geçmektedir. C.) da ay­
nı şekilde' Araplara karşı Cin 'in h imayesini istemiştim (7 19, 727).
imparator Hiyüan-tsong'un topraklarını yayma a rzusuna rağmen Cin
Soğdak ülkesine veya Baktriya'ya bir ordu göndermekte, Emevi halifesi
i le açıkca mücadeleye girmekte tereddüt ediyordu. Semerl<gnd, Buhara
ve Kunduz'un Tü rk-iranlıları tarafı ndan müslüman istilôsının geriye itilme­
si için tek çare olarak görülen Halife'nin ordularının Cang-ngan o rdu/arı
ile umumi bir mücadeleye gi rmeleri, hiç olmazsa 751 yılından önce, bir
türlü gerçekleşmedi. imparator Hiyüan-tsong şeref beratları ve dip/oma­
lar göndererek Soğdaklıları n ve Toharilerin direnişini cesaretlendirmekle
yetiniyordu. Daha önce bahsettiğimiz Türgeş kağanı Sulu'nun (71 7-738)
(251) Kaşgar'da muhtemel bir Arap işgali üzerinde bk. HAR. Gibb, The Arab
conquests en Central Asia", Bull. Sch. of Oriental Studies, I I, 1923. - Arap
kaynaklarına göre (Tabari, Baladhuri) olayların düzenlenmesi Barthold tara­
fından verilmiştir: ..Turkestan .. , 185-1 88. Çin kaynakları ("T'ang chou, Tch'e
fou yuan kouein) Chavannes tarafından tercüme edilmiştir: ..Oocuments..,
203, 294.
(252) Fergana: Tang'ların coğrafya isimlerinde Ning-yüan olarak geçer.
(253) ..Tse tc he I'ong kien» Chavannes'de: "Oocuments .. , 1 48.
(254) ..T'ang chou» Chavannes'da: .. Oocumenls", 1 36, 138.
(256) 719'da Toharistan'ın Teş (Tiş-şö) adındaki kral naibi Çin sarayına astronomi ·
ile meşgul bir maniheisl göndermişii (Chavannes ve Pelliot, "Un traile
manicheen retrouve en Chine . ; J. A. 1 913, i, 1 53). Çin beratları için : Cha­
vannes T'ang-chou ...
..
-
.
.
1261Bozkır Imparatorluğu
bölgeye yakın olmasından iili üzerinde hüküm sü rüyordu) islam hakiıiıi­
yetine karşı mahalli isyanı destekled iği bir gerçektir. Bütün bu destek le­
rin veya cesa ret vermelerin sayesinde 728 yılında Arap hakimiyetine kar­
Şı umumi bir ayaklanma baş göstermiş ve bir yıı boyunca (728-729) Bu­
hara halkı Türklerin desteği ile (özellikle Türgeşlerin desteği) isyan halin­
de kalmıştı . 730-731 'den itibaren Semerkand kırolı Gurek de Türgeşlerin
desteği ile isyan etmişti. Semerkand asilerin ve Tü rklerin elinden kesin
olarak ancak 737-738'de · geri alınabilmiştir2s6•
=-
�
c
C.
�
.�
c
;g
�
..
�
...
:;
::;;;
.;
co
�
�
�
""
'"
�
::<
Bozkır i mparatorluğu l 1 27
Pamir'de Cinliler (747-750).
imparator H iyüen-tsong neticede Buhara ve Semerkand'ın dış müda­
hele olmaksızın Arap hakimiyetine girmesine göz yummuş oluyordu. Bu­
nun sebebi kendilerine daha yakın bölgede, Kan-su ve Ta.rım'da Cinlilerin
Tibetli ler gibi bir düşmanla mücadele etmek zorunda kalmış olmaların­
dandır.
700 yılında Cin generali Tang H iu-ying tarafından mağlup edilen Ti­
betliler- barış istemişler (702) fakat kısa zaman sonra muharebeler yeni­
den başlamıştı. 737'de Cin, Tibetl ilere karşı Kuku-nor'da büyük bir zafer
elde etmiş ve 746'da Cin generali Wang Cong-tsö onları aynı bölgede zor
durumlara düşürmüştü. Bu tarafta mücadelenin hedefi, Kan-su sınırı üze­
rinde, Si-ning'in yakınında Tibetl ileriri elinden Cin generali Li Yi tarafın­
dan alınan, bir müddet sonra yine Tibetlilerin eline geçen, tekrar 749'da
Cinli general Ko Şu-han tarafından geri a lınan Şe-pu-çeng kalesi idi. Ti­
bet'in öteki ucunda, Tibetliler Pami r'deki Gilgit (Cince küçük Pu-Iu). Bal­
tistan (Cince büyük Pu-Iu) ve Wakhan (Cince Hu-mi) gibi küçü k kırallık­
ları tehdit ediyorlardı; bu bölgenin önemi Cirl'ın himayesindeki Tarım'dan
Hindistan'a giden yol un buradan geçmesiydi. Halbuki, Hint dü nyasına ti­
cari bağlar ve hac yolları ile bağlı olan Tang'ların Cin'i Pamir'in bu yük­
sek vadilerindeki geçidini daima serbest tutmak istiyordu. Kaşmir kıral­
ları olan Candrapida (ö. 733) ve M uktapida (733-769) Tibet çetelerine kar­
ŞI kendilerine çeşitli beratlar gönderen Cin sarayının sadık müttefikleriy­
d iler (720, 733). Aynı duru m, Kapisa üzerinde Kabil vadisinde hüküm sü­
ren budist Türk haneda nı Şahi'ler için de geçerliydi (bağımlılığa kabul be­
ratlan Cin tarafından 705, 720, 745'de yollanmıştır)m. Tibetliler Gilgit üze­
rinde hakimiyet kurduklarından Kuça'nın vali yardımcısı general Kao Si­
en-çe 747'de Pamir'i aşmış, Baroghil boğazından Gilg it'e inmiş ve Tibet­
Iilere tabi kıralı esir almıştı (747) . 749'da, Toharistan yabgusu, yani Kun­
duz'daki budist Türk kıralı (Cinliler tarafından Şe-l i-mang-kia-lo, Sanskrit­
çe Sri Mangala). Gilgit ile Kaşmir a rasındaki u laşımı aksatan Tibetlilerin
m9ttefiki küçÜk bir dağ kırallığının hü kümdarını Cin'e şikayet etmişti. Kao
Sien-çe bir defa daha Pamir'i ordusuyla birlikte aşmış ve Tibetlileri kov­
muştu (750) 258.
Kao Sien-çe'nin Pamir'in batısına yaptığı iki sefer Tang hanedô­
nı döneminde Cin 'in Orta Asya'daki yayıl masının en güçlü durumunu
gösterir. O tarihte Cin bütün Tarım havzasının, Ili havzasının, lsık-kul böl­
gesinin ve Taşkend'in hakimi duru mundaydı; Pamir vadilerine hükmedi-
(256) Barthold, «Turkestan», 189·192 (Tabari'ye göre) ve Chavanne.s «Oocuments»,
203-207.
. (257) «T'ang chou» : Chavannes, «Oocuments .. , 1 32, 166, «Tch'e fou yuan kouei .. ,
aynı eser, 209, 213.
(258) «T'ang chou .. , aynı eser, 151 ve 214 (a.g.e., 151 -152, «Kieou T'ang chou ..ya
göre Kao Sien-çe'nin hayat hikayesi) ve Chavannes'ın yeni düzenlemesi, 296.
128 1 Bozkır I mparatorluğu ·
yor, Toharistan, Kabul, Kaşmir'i himayesi altına alıyordu. Kuça'daki mer­
kezinde Ka,o Sien-çe Orta Asya'da adeta kıral naibi gibi yaşıyordu.
Cin ordularını bu kadar uzaklara götüren aynı Kao Sien-çe'nin yü­
zünden birden herşey çökmüştü . . .
-
Yukarı Asya'da Tang Hakimiyetinin Sonu (751)
Taşkent'in Türk kıralı veya «Tuduo>ı u (Cince Kiyü -pi-şö) birçok defa­
lar Cin'e h ü rmetlerini i letmişti (743, 747, 749). Buna rağmen 750 yılında,
Kuça'dq mparato rlu k komiseri veya valisi olara k bulunan Kao Sien-çe
kendisine Basamakların iyi muhafızlığını yapmadığı şeklinde ithamda bu­
lunmuştu. Kao Sien-çe ' Taşkent'e g itmiş, «Tuduo>ı u n kafasını vurdurmuş
ve hazinesini ele geçirmişti. Bu şiddet gösterisi Batı'nın ayaklanmasına
sebep olmuştu. Katledilen Tudun'un oğlu, Balkaş'ın 90ğu ucundan irtiş'e
kadar, Tarbagatay ve U rungu nehri üzerinde yaşıyan Karluk Türklerinin
ve Soğdak ülkesindeki Arap lejyonlarının desteğini sağlamıştı. Buhara 'da
son bir ayaklanmayı bastırmaktan dönen Ziyad ibn-Salih adlı Arap komu­
tanı güneyden koşarken Karlu klar kuzeyden iniyorlardı. 751 temmuzunda
Kao Sien-çe bu birleşik kuvvetler karşısında Talas ı rmağı kıyılarında, şim­
diki Ulye-Ata yakınında ezilmişti. ' Söylendiğine göre Ziyad ibn-Sal i h Se­
merkand'a binlerce Cinli esir getirmiştir2S9• Barthold'un işaret ettiği üzere
bu tarihi gün Orta Asya'nın kaderini çizmiştir. Böylece, olayların gelişi­
minin Orta Asya'nın Cinlileşeceğini gösterdiği bir anda bu ülke isıamIaş­
mıştır. Karluklara gelince, bu zaferden sonra hakimiyetierini bütün ili böl­
gesine, Balkaş'ın güneyine ve Isık-kul'un kuzeyine yaymış olmalıdırlar.
Batı Gök-Türklerinin eski kıraliyet merkezleri Karlukların eline geçmiş ve
h ü kümda rları da Uygurların Kağanını gücendirmemek için Yabgu ü nva­
nıylo yetinmlştj260.
Belki Talas'taki Cin bozgunu teıafi edilebilirdi, ancak Cin 'de Hiyüan­
tsong'un saltanatının sonunu getiren isyanlar, iç mücadeleler ve i htiıaller
yüzünden tamiri mümkün olmamıştır. Sekiz yıl süren bir kardeş kavgası­
nın kurbanı olan Çin (755-763) bir anda Yukarı Asya mparatorl uğu'nu elin­
den kaçırmıştır.
Uygur Türk Imparatorluğu
Tang hanedanının nerdeyse devrilmesine sebep , olacak isyanın ba­
şında Ngan Lu-şan adında Cin'in h izmetinde çalışan bir Kıtay, yani bir
Moğol vardı. Bu maceraperest a rka arkaya iki Cin başkentini, Lo-yang'ı
ve Cang-ngan'ı (755) fethederken Imparator Hiyüan-tsong Sö-çuan'a kaç-
(259) Chavannes, .. Documents», 1 42 ("T'ang chou» terc.) ve 297. Barthoıd, ..Tur­
kestan», 195-196.
(260) Bk. Barthold, ..Türks» Enc, Isı' 948-949.
Bozkır Imparatorluğu l 129
mıştı. Hiyüan-tsong'un oğlu imparator Su -tsong (756-762) kaybettiği yer­
leri yeniden ele gecirmek istemişti. O zaman Moğolistan'a hüı<meden Uy­
gur Türklerini yardımına cağırmıştır26 1 •
744 yılında Uygur Türklerinin
Moğolistan Imparatorluğu'nda Doğu
Gök-Türklerin yerini almış oldu klarını görmüştük. Cinliler tarafından Mo­
yen-co262 veya Ko-lo Kağan olarak adlandırılan Uygur kağanı (745-759)
(Tü rkce Bayıncur) imparator Su-tsong'un isteğini kabul etmiştI. Kendisi­
ne müka fat olara k bir Cin prensesi eş olarak veri lmişti.' Moğolistan'dan
i nen bir Uygur o rdusu imparatorl u k kuvvetleriyle birleşerek Lo-yang'ın
asilerin elinden alınmasında onlara büyük yardımlarda bulunmuştu (757).
Imparator . Su-tsong Uygur komutanlarına şükranlarını sunmuş, kendile­
rine çeşitli ü nvanlar vermiş ve yılda 20.000 balya ipek vereceğini va 'adet­
mişti. Ancak Cin 'de iç savaş henüz tamamen son bulmamıştı. Diğer asi­
ler Tang hanedanının tahtını ciddi tehli kelere atmışlardı. Bayıncur"dan
sonra gelen ve Cinliler tarafından Teng-Ii Meu-yü (Tü rkce il-Tutmuş Alp­
Külüg Bilge Kağan) diye adlandırılan yeni Kağan (759-780) asilerin elci­
leri tarafından aidatıimış olduğundan önce Tang'ların icine düştüğü sı­
kıntıdan yara rlanmayı düşünmüştü. Hatta asilerle birlikte hareket etmek
düşüncesiyle ordusunu alarak Cin'e yönelmişti26J, fakat yolda kurnaz bir
Cinli d iplomat onu i kna etmeyi başarmış, Kağan da imparatorun yardı­
mına gelerek Lo-yang'ı asilerin elinden almıştı (20 kasım 762). Bununla
beraber şehri bilerek yağmalatmıştır. Tang hanedanını kesin şekilde teh­
l i keden kurtarmış olmakla birl i kte biraz can sıkıcı bir koruyucu ve yete­
rince tehlikeli bir müttefik olmuştu. N ihayet 763 martında Moğolistan'ın
yolunu tuttu.
Uygur Kağanı'nın Lo-yang'ta uzun süre kalması manevi acıdan önem­
li neticeler doğurmuştu. Orada, Soğdak oldukları sanılan Manihaist mis­
yonerler ile tanışmış, kendisini Mani dinine sokan bu misyonerleri berabe­
rinde Moğolistan'a götürmüştü. Zerdüştl ü k ve Hıristiyanlığın garip bir bir­
leşmesinden doğmuş olan bu eski Pers dini, I ra k ve iran'da Araplar ta­
rafından baskı altına alınmıştı; Moğolistan'ın hakimi, Cin'in müttefiki va
(261) Hotan kralı Wei-çö (Wei-çö Mnedanından) de bir birlik ile gelerek Tang'la"
için asilerle mücadele etmiştir.
(262) Mo-yen-ço şeklindeki bu Çin transkriptinden Schlegel tarazi olarak Moyun-çur
diye bir Türk ismi çıkarmıştır, halbuki Pelliot bunun daha ziyade Bayan-çor o/­
ması gerektiğini belirtmektedir (Peliiot, HA propos des Comans», J . A, 1 920, i,
1 53). Aynı hükümdarın Uygur Türkçesindeki asıl ismi ve ünvanıarı şöyledir:
«Tengride kut bulmış il etmiş kagan ... Orhon ve Selenga ırmakları arasında Or­
götü vadisinde Gök-Türk alfabesiyle kitabesi olan mezarına da rasııanmıştır.
Bk. Ramstedt, «Zwei uigurischen Runenischriften in der Nor-Mongolei», Soc.
finno-ougrienne, Helsingfors, XXX, 1913 ve Chavannes, «T'oung-pao» 1 91 3,
789.
(263) Bu Kağan bir Manihaist parçada ve 820 yıllarına ait Kara-Balgaaun kitabe­
sinde bir sürü ünvanlar ile tlırif edilmektedir: «Uluğ ilig, tengride kut bulmış,
erdemin il tutmış, alp, kutiuğ, külük, bilge». (F. W. K. Müller, «UIgurica
II, 95.)
..
130l Bozkır I mparatorluğu
kudretinin zi rvesinde Uygu r Kağanı'nı kendi tarafına kazandırarak bekle n­
miyen bir anda talihlnin akışını değiştirmişti. Manihaizm gitgide Uygur
Devlet!'nln resmi dini olmuştur. Kara-Balgasun'daki kitabelerde bu Kağan
için «mani'nin . tezahürü», «zahag i Mani» denmektedir. Cince « mu-şö» ,
So�dckça (lmo i ak» ve Pehlevi lehçesinde « moie» denen yüksek rütbeli
bir Mani rahibi Uygur ü l kesine yen i Devlet dininin başkanı olara k yerleş­
miştj264. Mani ruhban sınıfının siyasi etkisi süratle önemli boyutlara ulaş­
mıştı. O döneme ait bir Cin metninde « Uygurların hükumet meselelerinde
daima Mani rah iplerine danıştıkları» bel i rtilmektedir.
Aşa�ıda adlarını verdiğimiz Kağanlar döneminde Uygur imparatorlu­
ğu Yukarı Asya'nın tek gücü olara k kalmıştır. Cinlilerin Ho Ko-tu-Iu dedi­
ği Alp Kutl u k Kağan (780-789) bir Cin prensesine talip olmuş ve onunla
evlenmişti. Cin, düşmanlıılının kendisini yok edeceği, ittifa kının kendisini
kurtardığı ve şimdiye kadar Cinliler i le barbarla r(!) a rasında ilk defa ras­
lanan bir şe.kilde, eşitlik düzeyinde müzakereler yaptığı bu Türklerin hiç
bir isteğini geri çevirmezdj26s. Kara-Balgasun'daki kitabede benzer ünvan­
ıarı olan başka Kağanlar da sayılmaktadır: Tengride Külüg Bulmış Bilge
(789-790), Tengride Bulmış Alp Kutluğ Uluğ Bilge (795-805). Tengri Bilge
(805-808). Ay Tengride Kut Bul mış Alp Bilge (808-82 1 ) . Bu Kağanın döne­
minde, onun methiyesini i htiva eden ve bu bilgileri elde ettiğimiz meşhur
ü ç dildeki, Tü rkçe, Cince ve Soğdakça kitabe, Orhon ı rmağının sol kıyı­
sında, Kara-Balgcsun yakınında diki l miştir266. O da bir Cin prensesine td­
IIp olmuştu. Gecikme sonunda bu prenses o Kağan'ın oğlu ve halefi Kün
Tengride Uluğ Bulmış Küçlü k Bilge Kağan (82 1 -824) ile evlenmiştir.
Hıristiyanlık ve Zerdüştlü k felsefesi unsurları ile i ran sanatını i htiva
eden Mani dini Uygu rların medenileşmesini sağ lamış olmalıd ı r. Kara-Bal ­
gasun kitabeSt bize «vahşi ddetleri olan v e kan seline boğul muş bu ülke­
nin sebzeyle besleni len bir ülke hdline geldiğini, insanların öldürüldüğü o
yerin Iyilik yapmanın teşvik edildiği bir yer 0lduğunu»267 söylemektedi r.
Birçok defalar (710, 711 , 807) Uygur elçileri Tang'ların sarayında, Cin'de
yerleşmiş veya yerleşecek olan Manihaist toplulukların koruyuculuğunu
(264) Bk. Chavannes ve Pelliot, «Un traite manicheen retrouve en Chine», J. A.
1913, I, 190, 1 95-196.
(265) Aynı eser, 276. Çin o dönemde Tibetlilere karşı Uygur yardımına büyük bir
ihtiyaç duyuyordu. 787'ye doğru Tibetliler Kuça'yı Tang'ın son garnizonları­
nın elinden almışlardı, fakat daha sonra oradan Uygurlar tarafından çıkarıl­
dılar. 791 'de, Kan-su 'da, Ning-hia yakınında Ling-wu Çin karakoluna saldır­
mışlar ve yine Uygurların yardımıyla geri atılmışlardı. 783'den 849'a kadar ve
ikinci defa 860'da, Kan-su'nun güney-batısında Si-ning ve Lin-çeu bölgesini
ısrarla Istill etmişlerdir.
,
(266) Bk. Radloff, «Atlas der Altertümer der Mongolei , 1892, pl. xxxı-xxxv.
Radloff, ..Antlquites de l'Orkhon�, Soc. finno-ougrienne, Helsingfors, 1892.
(267) HayvancllıOın ve kımızın bir hayli revaçla olduğu bu .ülkede süt ve tereya­
ğını yasaklıyan Manlhalzm, sebze yenmesini istediğinden Uygurları çoban
hayatından tarım hayatına döndürmüş olmalıdır. (Bk. Chavannes ve Pelliot
«TraitA manichlıen , J. A., 1 913, 1, 268.
..
-
•.
..
Bozkır i mparatorluğu l 131
Cstlenmişlerdir. 76S'den itibaren Uygur Kağanı Cin imparatoru'ndan Cin'
de . Mani dininin vaızı için bir kararnôm e çı karttı rmayı başarmıştı; Uygur
vatanqaşları için Hu�pei 'nin Ki ng-Ceu'sunda, Kiang-su'nun Yang-çeu'sun­
da Cö-kiang'ın Şao-hing'inde ve Kiang-si'nln Nan-çang'ında Manl tapı. nakları inşa edilmişti (771 ) . B07'deki Uygur elçisi lo-yang ve Tai-yüa n 'da
diğer Mani tapınaklarının kurulması için izin istemişti.
Uygur imparatorluğu'na dahil olan Turfan ül kesj26', Von le Coq'un
seferinde özellikl e idikut-şehri'nde ortaya çıkarılan bu dine ait fresklerin
ve minyatürlerin de gösterdiği gibi gelişme gösteren Manihaist topluluk­
lara sahip olmuştur. Minyatürler üzerinde Uygur asıllı müminlerin yanın­
da beyaz elbiseleri içinde Mani rah iplerinin portrelerine de raslanmakta
olup bu m inyatürleri bilinen ilk Pres minyatü rlerine benzetebiliriz269• Nite­
kim bu Mani veızları Pers'ten dinleri ile birl ikte, haklı olarak, mükemmel
bir propaganda aracı 019rak gördükleri bu resim tekniğini de beraberle­
rinde getirmişlerdi. Özel likle M u rtuk-Bezekl ik'te olmak üzere Turfan g ru­
bu budist treskıerinin bôzısında yine Uygur müminlerinin resimleri görül­
mektedir210• Merasim elbiseleri içinde, başlarında bir çeşit sivri külahları,
çiçek sunan hanımları, h izmetkôrları ve musikişinesları ile bu Uygurlar
Uygur kültürünün zenginliğini ve i htişamını göstermektedirler. Bu budist
fresklerinde biraz uzakta görülen Tü rk-I ran tipinde, şimdiki Kaşgarilere
benziyen, düz miğferli, arkalarında develeri ve katırları ile Soi:)dak kervan­
cıları, Uygur imparatorluğu'nun bunlar aracılığı ile l ran'ın dinleri ile tema­
sa geldiğini gözlerimiz önüne sermektedirm. Nihayet Uygur Turfan'ında
güzel Nasturi fresklerine de rastlanmıştır. Fakal. daha sonraki dönemde,
840'dan sonra, iX cu asrın i kinci yarısında ve X cu asrın başlarında Uygur­
lar Moğolistan'dan çıkarılıp kitleler helinde Turfan'a gelerek yerleştikten
sonra asıl bu UyguroTurtan sanatı, bil hassa M urtuk-Bezeklik'te gelişme
göstermiştir. Nitekim, bölgenin en güzel Uygur fresklerl bu döneme alt
gibi gözükmektedirm.
Uygurlar iran'dan veya Dış Iran'dan Mani dinini aldıkları gibi, aynı
bölgeden, özellikle Maveraünnehir'den Soğdak altabesini de a lmışlar ve
bundan özel bir Uygur altabesi geliştirerek, eski . Orhon Türk altabesinin
yerine IX cu asırdo kai m etmişlerdirm. Bu yeni yazı sayesinde milli bir
(268) Kara-Balgasun, Beşbalıg, Turfan, Karaşahr, vs. deki Soğdak kitabaleri· 4
Tuğrı»nın 800 yıllarına doğru Uygurların hAkimiyetine geçtiğini belirtmekte
dir. Henning, «Argi and the TOkharians», B.S.O., 1 938, 550.
(269) Bk. von Le Coq, «Buddhistische Spatanlike in Mittelasien . II, «Manichaische
Miniaturen» (Berlin, 1 923) ve «Chotscho.., resim 1 -6.
(270) Von Le Coq, «Chotscho», resim 30-32 ve «Buddhistische Spatantike .. , res.
1 7. E. Waldschmidt, «Gandhıira, Kutscha, Turfan». res. 1 6-21.
(271) Waldschmidt, «Gandhfıra, Kutscha, Turfan». şek. 18.
(272) X. asırda Turfan'lı bir Uygur beği olan Buğra Salı Tutuk. Bezeklik'teki fresk­
lerden biri üzerinde temsil edilmiştir.
(273) Bk. Von Le Coq, « Kurze Ei nführung in die uigurische Schriftkunde Mitleil.
Sem. f. oriental. Sprach., Berlin, 1919. s. 93-109. .
..
­
..
... .
1 32 ! B oz ı k r
i mp aratorl u ğu
edebiyat gel iştirerek, ilk Türk edebiyatı n ı n eserleri n i vermişlerd i r; böylece
i ranca'dan bi rcak Mani metn i , Sanskritce, Kucaca veya Ci nce Budist me­
tin leri cevirmişlerdi r2T4. Bu şekilde Uygurlar diğer Türk-Moğol aşiretlerine
naza ra n cok büyük bir ilerleme kaydetmişler ve Cengiz-Ha n ' ı n çağına ka­
dar bu aşiretlerin eğiticiliğini yapmışlard ı r.
Fakat şüphe götürmeyen bir h u sus va rsa o da Uygu rla rın b i r taraf­
tan medenileşirken diğer taraftan zayıf düştükleri d i r. 840'da başkentleri
Kara -Balgasun, göçebe olara k kalmış Türkler olan Yukarı Yenisey ( M i ­
nusinsk ile Kasa-göl a rasında ) Kırgızları ta rafından e l e geciri lmiş, Kağan­
ları öldürülmüş ve i mpa ratorl u kları yıkl l m ı ştır275• Bir yüzyıl boyunca bu
cak güClü müttefikleri önünde korkudan ti tremiş olan Cin sarayı düşüş­
leri nden yara rlanara k Uyg u rların h i mayesinde bulunan Mani d i ninden ki­
. şilere düzenli b i r baskıya ba�lam ı ştl (843) .
13. 754 -1140 arası.
Man; dininde. Uygur Türk Imparalorlugu
Kırgızlar, yukarı. Orlıon üzerinde, şimdiki Kara-Balgasun i le şimdiki
Karakurum arasındaki « imparatorluk Moğolistanı»na Uygurların yerine yer­
leşmişlerdL Fakat bu Sibirya aşiretleri Moğolistan'ı Uygur medeniyetinden
uzaklaştırmışlardır. Kırgızlar 920 yıllarına doğru Kıtay'lar tarafından mağ­
lup edilerek Yenisey bozkırlarına sürülmüşlerdi.
Uygurlara gelince, Moğolistan'daki i mpa ratorluktan mahrum kalınca
(274) Mesela Annemarie von Gabain, "Die uigurische Übersetzung der Biographie
Hüen-tsangs», Berlin. Akad. d. Wiss , 1 935.
(275) Son Uygur Kağanlarından Wu-kiai (Oge Kağan) daha ziyade bir macera­
perest gibi davranarak, hem Kırgızlara, hem de Çiniilere karşı savaşarak
Gobi'de bir müddet daha kalmayı denemişti. 84Tye doğru Altaylarda meçhul
bir şekilde ölmüştür.
Boz k ı r
I m paratorluğu l 1 33
Ta r i m ' ı n kuzeyi ndeki vaha lara , Karahoca veya Khoco'ya, Tü rklerin eli nde
Beşbalıg olan Dzimsa'ya, Karaşa,h r'a ve Kuca'ya276 · gelip yerleşmişlerdi
(843). S a rı-Uygur adıyla ta nınan bir başka Uyg u r topluluğu ise 860 veya
866 yılları n a doğru Batı Kansu'ya, Kan-ceu'nun cevresine yerleşmiştim.
Kan-ceu 'daki Uyg u r beğliği Ta ngut'lar tarafı ndan ele gecirildiği 1 028 yılı­
na kadar yaşamıştır. (X cu asırda Tuen- h uang'da budizmin gel işmesi bu
Uyg u r topl u l uğunun Maniha izmi terkederek mahalli budizme gectiğini gös­
termektedi r278.) Beşba lıg- Kuca Uyg u r Hanlığ ı X i i i cü asırda Cengizha n l ı la­
rın en parlak dönemine kadar devam etmiştir. Orada, eski «Tokhan) , da­
ha doğrusu Kuca, yani Hi nt-Avrupa temeli üzerinde, s ü rekli olara k Kuca
kü ltürü nden faydalanan Uyg u rl a r odlukca ilgi cekici bir Budist, Nesturı
ve Manihaist kü ltü rü geliştirmişlerd i r.
Ta rım'daki eski H i nt-Avrupa merkezlerin i n
Tü rkleşmesini sağl ıyan
Uyg u rların Turfo n ve Kuca ü l kesine yerleşmesinde Tü rkleşme safha saf­
ha olmuş ve Uyg u rları n yerl i hal k ile karışması son u nda bel ki b i r m ü ddet
halk iki dile birden sahip olmuştu r. i sıam kayna kları n ı n Uyg u r ü l kesi ha l ­
kın.ın Tü rkce y a n ı n d a kendi a ra l a rında konuştu kları b i r başka lisana sahip
o! duğunu bildirmeleri n i n sebebi böylece anlaşılmaktad ı rm. Her ne ise, Uy­
g u rlar « Tokhan) dünyasının edebı mi rasından ya rarlanmışlar ve o n u de­
vam ettirm işlerd i r; şimdiki Doğu Tü rkistan (Sinkiang) da Alman, Fransız
ve i ngiliz a raştı rma ekiplerince bulunan el yazması veya tahta basması
Uygur edebiyatı ü l kenin Tü rkleşi rken eski edebı faaliyeti n i devam ettirdi­
ği ni acı kca göstermektedi r2Bo• Böylece Uyg u rl a r Altay'da n Orhon'a bütün
Tü rk-Moğol devletleri n i n , XII ci asırdaki Naymanların ve X ı ı ı . cü asırdaki
Cengizhan l ı l a rı n « medeniyet hocala Y/)) olma hakkını elde etmişler, onlara
katipler, yazma sanatı ve alfabe tem i n etm işlerd i r.
Şa-t'o (Çöı) Türkleri
907'de yı kılacak olan Tang h a nedanı B80'de H uang Cao adında biri ­
n i n önderl iği nde başlıyan ka n l ı isyan l a r sonu nda y ı k ı l m a teh l i kesi atlat­
mıştı. i mpa ratorl uk başkenti Cang-ngan ile büyük şehi rlerden Lo-yang bu
asinin eline gecm iş, bunun üzerine Cin sarayı tra nskriptlerinde C' u-yü di(276)
(277)
(278)
(279)
(280)
B k. Barthoıd, « Beshbalı ko>, Enc. Isı' 746.
Kan-çeu 'daki Uygu r h ükümd arları Kağan ü nvanına sahip ç ı km ışlard ır. (Cha­
vannes ve PeliidI, «Un traile manicheen o>, J . A., 1 91 3 , I , 1 79).
Tuen-huang'taki Bin Buda Mağaraları'ndaki b i r çok Buda panosu üzerin­
deki Kan-çeu Uyg u rları «Gök Kağano> larl ifadesi. doğrulanmış olmaktadı r.
Chavan nes ve Pel liot, .. Un traite manicheen . . . o> 1 91 3, I, 303.
Barthoıd, «Tü rks .. , Enc. Isı', 952. Ku-çeng bölgesinde Uygu rlardan önce (VI I.
asırda) yerleşmiş olan Basm ı l la r T ü rkçe ' n i n yan ı n d a kendi özel d i l lerini d e
konuşuyorlardı (aynı eser) .
M esela, X. asrın ikinci çeyreğ inde yazılan ve Matmazel von Gabain tarafın­
d a n yeni çevri lmiş o l a n H i )'üang-tsan g ' ı n Hayat ı ' n ı n Uygu rca tercL'ımesini z i k­
red ebili riz. (<< U i g u rische Obersetzun g d e r Biographie Hüen-tsangso>, Sitıbo d .
p reuss. Akad. Wiss. 1 935, V I I ) .
1 34[ Bozkır Imparatorluğu
ye geçen ve Çince tercü mesi «kum çöl ü i nsanlarnı anlamında olan Şa-fo,
yani Çöı Türklerini yardıma çağırmak zorunda kalmıştll8'.
Barthold Çöl 'lerin veya Şa-foların. hiç olmazsa bir kısmı X cu ve
XII ci asırlarda Aral gÖlünün kuzeyinde göçebe hayatı yaşıyan Doğuz Oğuz
aşiretlerinden çıktığını ileri sürmektedi rm. N itekim Çöl'ler, Vii c i asırdan
itibaren Barkul'un (Bar-gölü) doğusunda yaşamak üzere Batı Gök-Türkle­
rinin büyük kısmından ayrılmışlardı. 71 2'de Tibetli çeteler Barkul civarını
yakıp yıkmaya başl ayınca Cöl'ler hafifçe batıya, Ku-çeng istikametine doğ­
r!L çekilmişlerdi. 808'de yine Tibet a kınıarı sonunda bu bölgeden de çe�
kilmek zorunda kalınca Cin'in himayesini istemeye gel mişlerdi. Tang sa­
rayı anları federe aşiret olarak Ling-çeu'nun (Ning-hia yakınında) kuzey­
doğusuna, Ordos'un kuzeyine yerleştirmişti.
Cöl'ler 878 yılına kadar hiç çıkmamacasına O rdos'ta yaşadılar. O yıl
Cin ' i kasıp kavuran iç savaş yüzünden Cöl'lerin önderlerinden Li K'o-yang
(Cince transkript) Şan-si 'nin kuzeyinde Ta-t'ong Basamağını eline geçire­
rek ' Cin 'deki anarşiye müdahale edebilecek bir duruma gelmişti. Aslında,
88Q'de Huang Cao tqrafından yönetilen korkunç isyan Tang 'ların elinden
başkentieri Cang-ngan'ı aldığından onlar da li K'o-yong' u yardıma çağ ı r­
mışlardı. Genç önder (o zaman 28 yaşındaydı) Cin ta rihçileri tarafından
bize kahraman ve sddık olara k tanıtılmaktadı r. Tang'ları kurtarma rolü­
n ü büyük bir ciddiyetle ü slendiğini ve sadakatinin hiç bir zaman bozul­
madığını söyliyeblliriz. Cang-ngan'dan dsi leri kovmuş (883) ve mükdfat
olarak kendIsine kurtardığı imparatorluk hükumeti nin vezirliği verilmişti.
Kendisi için asıl önemli olan şey aynı zamanda Tai-yüan, ya ni şimdiki
Şan-si'nin valiliğinin verilmesidır. Bir an bu Cinlileşmiş Türkün can çekiş­
mekte olan Tang hdneddnının yerine geçeceği ve böylece Cin tahtına Çı­
kacağı düşünülmüştü. Fakat sadakati bunu önlemiştir. Bir zamanlar Tang'
lara bağlanmış olan Cu Wen adındaki aşiret--.Qaşkanı son Tang Imparato­
runu devirmiş ve kendisini Heu-leang hdneddnının kurucusu . o larak im­
paratar ildn etmişti (907). Buna rağmen Li K'o-yong Şan-si'nin h ükümdarı
olara k kalmış ve ölümünden sonra (908) oğlu Li Ts'un-hiu (ö. 926) . Tai­
yüan başkent olmak üzere Tsin kıralı olara k o rada h ü kü m sürmüştü. 923'
de Li Ts'un-hiu Heu-leong hdneddnını devirmeyi başarmış ve ancak ·on
üç yıl hüküm sürebilen kısa ömürlü Heu-Tang hdneddnının (923-936) ku­
rucusu olarak Cin'in Imparatoru ( lo-yang başkent) olmuştu. 936'da son
(281) Barthold, ftToghuz ghuz.. Enc. Isı', 848 ve «Türks.. a.g.e., 949. Buna rağmen
Chavannes tarafından verilen Çin kaynakları Şa't'o'lar ile Ç'u-yü'ler arasında
yakın akrabalık ilişkilerini teyit ederlerken birincilerin Vii. asırda doğuda,
ikincilerin ise Barkul'un batısında yaşadıklarını belirterek aralarında bir fark
. olduğunu söylemektedirler.
(282) Barthold, «Toghuz ghuz .. makalesi. Aynı şekilde «Türks.. makalesi, s. 948, Enc.
Islam. Bk. Minorsky, «Hudud al-'Alam», 266. · Chavannes tarafından (Docu­
ments, 96) çevrilen «Tang-chou.. Şa-t'o'ların Batı Göktürk ve özellikle VII"
VI I I . asırlarda Ku-çeng ile Barkul arasında yaşıyan Ç'u-yü'lerin akrabası ol­
duğunu söylemektedir.
Bozkır i mpa ratorlu ğ u l 135
Heu-Tang imparatoru, yine Cöl (Şa-t'o) Tü rkü olan general Şe King-fan
tarafından Kıtay'la nn yardımıyla devriimiş ve general kendisini K'ai-fong
başkent olmak üzere Heu-tsin hônedônının kurucusu Cin Impa ratoru i l an
etmişti. Fakat bu hônedô n ötekinden de kısa ömürlü olmuş ve ancak on
yıl yaşıyabilmişti (936-946) . 946'da nerdeyse tamamen Cinlileşmiş olan bu
Türkler gerçek göçebeler oian, Moğol soyundan Kıtay'lar tarafından dev­
rilmişlerdir.
Kıtaylar
K'i-tan'lar (Cin transkriptleri) veya Kıtay'lar (Arap-fars transkriptleri)
veya Kıtat' ( Moğolca) lar, şimdiki Jehol'da, Leao-ho'nun batısında, bu ır­
mak ile onun kolu olan Şara-muren arasında yerleşti kle ri dönem olan
405-406'dan beri Cin tarihçileri tarafından işaret edilmişlerdi r83, Mo�ol
ai lesine mensup olup di lleri «Tunguz ağızlarının teması ile damak dili hcl­
line gelmiş bir Moğol lehçesidir,s4)) . 696'da Şan-hai-kuan geçidi üzerinden
Ho-pei'ye, Yong-p'ing'e ve hattô Pekin ovasına kadar bir a kın tertiplemiş­
ler fakat Tang sa rayı (o sırada tahtta bulunan Imparatorice Wu Heu) on­
lara karşı kudretinin zirvesinde bulunan Gök-Türk Kağanı Kapağan'ı yar­
dıma çağırmış, Gök-Tü rk'lerin tersten çevirmesi sonunda uğradıkları mağ­
lubiyet Kıtay'ların istilôsını üç yüzyıl geciktirmişti (697) . Kıtaylar ile Cln­
liler arasında 734-735 yıllarında yapılan bir sınır savaşı durumu değlştir­
memişti. 751 'de Kıtay'lar Ping-Iu'nun (Şimdiki Ping-ts'üan) kuzey-doğusun­
da, Cin'in hizmetine girmiş ve Tang imparatoru Hüan-tsong'un gözdesi
haline gelmiş kendi ı rkıarından Ngan Lu-şan adındaki bir generalin ko­
mutasında bir Cin istilô ordusunu bozguna uğratmışlardı. Yine o Ngan
Lu-şan daha sonra imparator Hüan-tsong'u devirmek icin, teşebbüste bu­
lunmuştur (755).
X cu asırda Ye-liü ( kabileSinin ismi) A-pao-ki (ö. 926) adındaki ener­
, i ik bir başkan Kıtayları teşkilôtlandınp, Hanlığı kendi kobi/esi olan Ye-IIü'
·
lere geçirdi§inde Kıtaylar Leao-ho'nun kuzey-batısındaki havza ile onun
(283) Kıtaylar hakkında, Gabalentz, «Geschichte der grossen Liao.. (<<Leao-che»nin
tercümesi), Petersburg, 1877. - Bretschneider, «Mediaeval researches�, i, 209.
Chavannes, «Voyageurs chinois chez les Kh i t an et les Joutchen", J. A., 1897,
i, 377. - J. Mullie, «Les anciennes villes de I'empire des Grands Leao au
royaume Mongol de Barin .. , T'oung-pao, 1 922, 1 05. Moğolca'da tekil: Kitan,
çoğul: Kitat.
(284) Pelliot, «A propos des Comans .. , J. A., 1920, i, 1 46-1 47. Raşid ed-din'in
(<<apud" d 'Orhsson, i, 1 13) « Kıtay dilinin Moğolların dili ile büyük' bir uyum
gösterdiğini .. işaret ettiğini belirtelim. Yine bk. . Willy Baruch, �Writing and
language of the K'Han", in Salmony 8ino-siberian art.. (Loo ed iteu r, Pa­
ris, 1 933), s. 24 ve W. Kotwicz, «Les Khitai et leur ecriture , Rocznik Orjen­
talistyczny, Lwow 1 925, 248. P. Mostaert Kritan'ın Moğolca K ıtay ı n çoğ u lu
.olduğuna inanmıştır. (Mostaert, «Bulı. 9 Cath. Peking», s. 40 «1934 ) .
-
.
..
..
'
..
136 / Bozkır imparatorluğu
kol u Şara-muren'in bölgesinde oturuyorlardı. Daha sonraki tarihEifere gö­
re A-pao-ki aşiretini sathi olarak Cinlilsştirmeye başlamış olmalıdır; on­
dan sonra gelen Han 947'de Leao hônedônlık, ismini benimseyecek ve
Kıtaylar bundan böyle Cin tari hinde bu adla anılacaklardır. 924'te Moğo­
I istan'a g irmiş, yukarı Orhon'a kadar cıkmış, Kara-Balgasun'a girmiş, 840'
dan beri bu bölgeyi işgôl eden · Kırkız Türklerini o radan kovmuş ve onları
yukarı Yenisey ile Batı bozkırlarına sürmüştüm. Batı Kan-su'da yaşıyan
Uygur Türklerine bir zamanlar Uygur Kağanlarının (743'den 840'a kadar)
sahibi olduğu Orhon ülkesine gelip yerleşmelerini teklif etmesi oldukca
gariptir; fakat a rtık yerleşik hayata girmiş olan Uygurlar göcebe hayata
dönüş demek olan bu teklifi geri çevirmişlerdi286• Doğu tarafında A-pao-ki
(bu sefer sırasında ölecektir) 926'da Kuzey Kore'yi ve Leao-tong'un doğu­
sunda Mancurya'yı (Harbin ve Vladivostok'tan Port Arthur'e kadar) içine
alan Po-hai Tunguz-Kore kırallığını yıkmıştı.
Kuzey-doğu Mancurya'da,
Usuri ormanıarında yaşıyan Cürcet Tunguz'ları Kıtayların tôbileri olmuş­
lardı.
A-pao-ki Cin'i kana boyayan iC savaştan faydalanarak Ho-pei'yi al­
mak üzere teşebbüste bulunmuş fakat Pao-ting'in güneyinde, daha önce
Heu-Tang hônedônının kurucusu olarak gördüğümüz Li-Ts'un Hiu tarafın­
dan geri püskü rtülmüştü (922).
A-pao-ki'nin ölümü üzerine (926) , dem i r iradesinde bir Hatun olan
dul eşi pekcok Türk-Moğol dul hatunları gibi (dahq sonraları Cengiz-Han'
ın annesi gibi) oğulları arasında tercih ettiği ikinci oğlunu Han seçmiş­
ti28'. Kurultay'ı toplamış, büyük oğlu Tu-yü ile kücük oğlu Tö-kuang'ı (Cin
transkriptlerine göre) atlarına bindirmiş ve daha önceden i kaz edilmiş
soyluIara şöyle demişti: «Burada olan iki oğlumu da aynı derecede sev­
mekteyim ve bir karara varamıyorum. Size hangisi daha lôyık görünüyor­
sa onun dizgininf tutun!» Pek tabii soylular Tö-kuang'ın dizginindfm tut­
muşlar ve Tö-kuang Han olmuştu (927-947) . Başlangıcta annesi onunla
birlikte, kendi usulüne göre yönetmişti. Subaylardan biri hoşuna gitme­
diği zaman onu «müteveffa kocasına haber göndermeye» yolluyordu. Böy­
lece A-pao-ki'nin mezarı başında nöbet tutan muhafızlar haberciyi bu
dünyadan öteki dünyaya yoll uyorlardı. Bir seferinde böyle bir görev ve­
rilen Cao Sseu-wen adındaki bir Cinli soylu böyle bir şerefin önce d u l
Hatun'a a i t olduğunu acıklamıştı. Hatun, n e yazık k i , kendi hayatının aşi­
retine lüzumlu olduğunu söyleyerek cevap vermiş, buna rağmen bileğini
(285) Bk. Chavannes, «Voyageurs chinois chez les Khitan et les Joutchen», JA
1 897, mayıs-haziran, 382. Bretschneider, «Mediaeval researches», i, 265.
(286) Uygurların Kıtaylar üzerinde kültür tesirinin oldukça fazla olduğu sanılmak­
tadır. Kıtayların iki yazı yüründen biri Uygur yazısından diğeri Çin harfle­
rinden gelmektedir. (Marquart, "Guwaini's Bericht über die Bekehrung der
Uiguren», 500-501 . Chavannes ve Pelliot, "Un traiı� manicheen retrouv(ı en
Chine», J. A. 1 91 3, 1, 377).
(287) Çin transkriptlerinde Şu-Iü Şe olan "Şu-Iü klanı».
Bozkır Imparatorıuğu l 137
keserek intihar etmiş ve kocasının yanına gömülmüştüm. Burada, iskit­
Ierden Hunlara ve Moğollara kadar devam eden Bozkırın unutulmaz tö­
resi olan hü kümda nn ölümü nde a ilenin topluca intihar etmesi töresinin
garip bir uzantısını görmekteyiz. Bu göcebe törelerine rağmen, Kıtayları
medenileştirmeye calışan Cinli vezir Han Yen-hueyi daima Hatun'un gü­
venini kazanmıştır.
Yeni Kıtay Hanı Ye-liü lö-kuang bir müddet sonra Cin 'in işlerine ka­
nşma fı rsatı bulmuştu. 936'da Cin generali Şe King-t'ang'ı h imayesine al­
mış, onunla birlikte 50.000 kişinin başında Ku-pei-k'eu gecidinden Ho-pei'
ye inmiş ve Şe King-tang'ın Heu -lang hônedônını ezmesine ve Heu-lsin
hô nedô nının .' kurucusu olarak Cin tahtına oturmasına yardımcı ol muştu.
Kıtay'lann sôyesinde Cin imparatoru olan Şe King-tang onlara kar­
Şı duyduğu şükran borcunu, Yeu-ceu, Pekin dahil olmak üzere Ho-pei'nin
kuzeyini' ve Yün-ceu ile birl ikte. şimdiki la-t'ong'u Şan-si'nin en kuzey
kısmını bırakarak ödemişti (936). Bu, göcebe kavimlerin Büyük Seddin iCi ­
ne, artık bütün Cin siyasetini kontrol edebilecekleri kuzey Basamakıarına
yerleşmesi demekti. Şe King-tang'ın ihaneti ile eski imparatorluğun bü­
tünü icinde ilk catlak meydana geliyo rdu; bu catlak ilerde daha genişle­
yerek XII ci asırda göcebe kavimlerin kuzey Cin 'i, XIIi cü asırda do bütün
Cin'i fethetmelerini sağl ıyacaktır. lö-kuang tarafından fethedilen Pekin
Kıtay'lardan Cürcet'lere, Cürcet'lerden Cengizhanlılara gececek ve böy­
lece 936'dan 1 368'e kadar .göcebelerin elinde kalacaktır. 938'de lö-kuang
Pekin'i gü ney merkezi (nan king) yapmış -kuzey merkezi Mancurya 'da,
Şara-muren üzerindeki Lin-huang'tı- ve doğu merkezi olarak da Leao­
yang'ı secmiştPB9.
Kıtay'lann sôyesinde Cin imparatoru olan Şe King-tang ölümüne ka­
dar (942) onların sôdık dostu olarak kalmış, ama yeğeni ve halefi Şe Cong­
kuei (943-946) bu bağımlılıktan kurtulmak istemişti. Kıtay'lar Ho-kien-fu
tepelerinde i mparato rlu k kuvvetlerini bozguna uğratmışlar. Sarı Nehri aş­
mışlar ve i mparatorluk başkenti i<'ai-fong (o zamanki la-Ieang) önünde
gözü kmüşlerdi; nihayet 947 yılının ilk günü Hanlon lö-kuang şehre gir­
miştir.
Pek tabii Han kendisini Cin imparatoru ilôn etmeği düşünmüştü. Bu
bakımdan fethedilmiş K'ai-fong'da Cin kıyafetine girmişti. Fakat a rkasın­
da Cin halkı isyan etmiş, yalnız kalmış Kıtay topluluklarını katliama baş­
lam ıştı (bilhassa Cang-tö'de). lö-kuang Cang-tö'nün ahalisini katletmeye
g itmiş, sonra gittikce umumileşen isyan karşısında, a rkasında esir ettiği
bütün Cin soyluları ile birlikte Jehol'uıı yolunu tutmuştu. Cen-ting tepe­
lerine geldiğinde ölmüş, ve bu ölüm Kıtaylar arasında karışıklığı başlatır­
ken aynı zamanda onları Cin'in fethinden mahrum kılmıştı (947) .
(288) Wieger, «Textes historiques .. , II, 1 537-1 538.
(289) Bk. Mullie, «Les anciennes villes de I'empirc des Grands Leao .. , T'oung pao,
1 922, 105. 1044'den itibaren Ta-t'ong batı merkezi, «si-king.. mertebe&ine
erişmiştir.
1 381 Bozkır imparatorluğu
Kıtayların geri çekilmesi sırasında, Şan-si 'de bul unan ve aslında Şa-fo
(Cöl) Türkü olan bir Cin generali, Lieu Ce-yüan kendi birlikleri tarafından
impa ratar i lôn edilmişti (947 şubatı). Cin halkı tarafından hara retle des­
teklenen bu general aynı yılın nisan ayında Heu-Han hônedônının kuru­
cusu olarak K'ai-fong'ta Cin tahtına çıkmıştı r.
Tö-kuang'tan sonra Ye-liü Yüan (947-95 1 ) ve Ye-liü King (951 -968) gi­
bi Hanlara sahip olan Kıtaylar, Cinliler tarafından kendilerine verilmiş bir
fırsat olmasaydı Cin 'in i ç işlerine karışma imkônını kaybetmiş olacaklar- .
dı. 951 'de, Heu-Ceu denen yeni bir hônedôn tarafından tahttan kovu lan
Heu-Han imparatorluk ailesi merkezi Şan-si'de yerleşmiş ve o rada, mer­
kezi 1'ai-yüan olon ve 951 'den 979'0 kadar yaşıyan, Pei-Han adında bir
prenslik ku rmuşlardı. Böylece, bir ta rafta K'ai-fong'ta hüküm süren im­
paratorluk hônedônları ile -önce Heu-Ceu'lar (951 -960) . sonra Song'lar
(960) - 1'ai -yüan'da h ü küm süren merkezi Şan-si 'deki Pei-Han kıralları ara­
sında sürekli bir savaş patlak vermişti. Kendilerini tahttan edenlere karşı
'
duydukları öc a lma h issi ile Şan-si 'deki küçük, kırallıklarını koruma isteği
Pei-Han'ları Kıtay'ların himayesi altına sokmuştu. Pek tabii Kıtaylar oyu­
nun içine gi rmekte tereddüt etmemişler ve her seferinde imparatorl u k
kuvvetleri 1'ai-yüan'l almak için teşebbüs ettiğinde Kıtay orduları Pei­
Han'ların ya rdımına koşmuştu.
Bu duru m devam ederken Cin tahtına büyük b,ir milli hOnedôn olan
Song'lar gelmiş (960) ve bunlar, 1'ai-yüan'daki Pei -Han kırallığı dışında
Cin devletlerinin birliğini yeniden sağlamışlardı.
Song hônedônının ku rucusu büyük Imparator 1'ai -tsu (asıl ismiyle
Cao K'uang-yin) 968'de 1'ai-yüan'l almayı denemiş, her defasında olduğu
gibi yardıma koşan Kıtaylar tarafından engellenmişti. ikinci Song impa­
ratoru 1'ai-tsong daha talihli çıkmıştı. 979'da, Kıtayların müdahelesine
rağmen 1'ai-yüan'l ele geçirmeyi ve Şan-si 'deki Pei-Han kırallığını ilhak
etmeyi başarmıştı. O zaman 936'dan beri Kıtayların e l inde bulunan Bü­
yük. Seddin güneyindeki Ta-t'ong ve Pekin'i geri a lmaya karar vermişti.
Ancak o !lırada hüküm süren Kıtay hükümdari Ye-liü Hien (968-982) ile .
komutanları Cin fetih teşebbüsü ne karşı büyük bir direniş göstererek Cin
saldırısını kırmışlardı. Cin hükü mdarı Pekin'e ' (o zaman Yeu-çeu veya Yen­
king deniyordu) kadar ilerlemiş ve kuşatmaya başlamış, fakat Pekin'in
kuzey-batısında Kao-Ieang-ho nehrinin yakınlarında Kıtay komutanı ' Ye­
liü Hieu-ko tarafından mağlup edilerek Pekin YOl u üzerindeki Co-çeu" ya
kadar bozgun hôl inde geri çekilmek zorunda kalmıştı.
986'da imparator 1'ai-tsong yeni bir teşebbüste bulunmuştur. Kıtay
Hanı Ye-liü Hien ölmüş yerine, dul Hatun Siao-şe'nin naipliğlnde Ye-liü
Long Siü adında (983-1031 ) on iki yaşında bir çocuk geçmişti. Fırsat uy­
gun gözüküyordu. Ts'ao Pin, P'an Mei ve Yang Ye adlarındaki general­
'ler tarafından yönetilen Cin o rdusu birçok kola ayrı lmış bir kısmı 1'a­
tong'a, d iğerleri Pekin'e yürüyüşe geçmişti . Soldaki kollar 1'a-tong yöre­
sini ele geCi rmekte başarılı olmuşlar, fakat sağdakiler Co-çeu'yu aşama­
mışlar ve sonunda Kıtay generali Ye-liü Hieu-ko tarafından, Co-çeu'nun
Bozkır Imparatorluğu l 139
güney-batısında Ki-keu-kuan'da mağlup edilerek Pekin i le Pao-ting a ra ­
"
sındaki Kiü -ma-ho nehrine kadar çekilmişlerdj2�o, «T'ong-klen-k 'ang-mu»
denen Ye-liü Hieu-ko onlara Ceng-ting ve Ho- kien-fu'nun kuzeyindeki Şa­
ho geçidinde yetişmişti. Cinlileri nehre dökerek pek çoğunun ölmesine
sebep ol muştu. Kıtaylar Şen-çeu'yu (Ceng-ting'in yakınında) . Tö-çeu'yu
ve Şuen-tö'yü ele geçirmişler, fakat daha güneye doğru inmeyerek Cin'i
büyük bir felôketten kurta rmışlardı (986), Sôdece 989'da Cinliler kuvvet­
lerini toparlıyarak Kıtayları Pao-ting-fu yakınlarında yenebilmişlerdir,
Tangutların yüzünden Cin'in sıkıntıları daha da artmıştı.
1 4 . ı;. i
la,,'lar i Kııaylar! döııeminde ( Xi . asır! Kuzey Çin
Tibet ırkından olan Tangutlar Xi ci asrın başlarında Ordos ve Alaşan'
da, Cin'in Şen-si eyaleti için sürekli bir tehl ike teşkil eden Si-hia Kırallı­
ğın/ kurmuşlardı, Bu devletin kurucusu olan Cao Pao-ki veya diğer ismiy­
le li Ki-tsien (ö. 1 003) . o sıralar bütün doğu Gobi'nin göçebelerine h ü k­
meden Kıtaylar tarafından 990 yılında S i-Hia kıralı olarak tanınmıştı. 1 001
yılında Cin'in el inden Ning-hia yakınlarındaki ling�çeu'yu veya ling-wu'yu
almışlardı. Buradan pek uzak o lmıyan Halaçar'da Si-Hia kırallarının baş­
kenti vardı, Böylece Song'ların Imparafcrluğu hem kuzey-doğu 'da Kıtay­
lar, hem de kuzey-batıda Si-hia'lar tarafından tehdit altına a lınmış oluyor­
du�
Üçüncü 80ng imparatoru Cen-tsong zamanında Kıtay Hanı Ye-liü
(290) «Ki-keu Ço-çeu'nun 30 "Ii.. güney-batısında bulunmaktadır. T'ang haneda­
nının son zamanlarında oraya bir «engel .. (kuan) yapılmıştı. Tefsirci Hu San­
şeng'e göre bu engel kaynağını Si-ling'in kuzey-batısındaki bölgeden alan
Kiü-ma nehrinin kuzeyinde bulunuyor ve Yi-çeu'nun hafifçe güneyinden geçi­
yordu... (Des Rotours'un notu).
140 l Bozkır imparatorluğu
Long-siü 1 004 yılında Ho-pei 'nin güneyine bir sefer düzenlemiş Pao-çeu'
yu (şimdiki Pao-ting). Kie-çeu'yu (Ta-mir:g) . hattô Cin başkenti K'ai-fong'
un karşısında olan ve ancak Sarı Nehrin yatağı i!e birbirinden ayrılan
Ts'ing-fong-h ien'j almıştı. K'ai-fong'da korkak dal kavuklar imparatar Cen­
tsong'a başkenti Nankin veya Ssö-çu'an'a al masını tavsiye ediyorlardı.
imparator bu teklifleri reddetmekle kalmamış ayrıca oldukça cüretkô r bir
işe başlamıştı. Sarı Neh rin kuzey kıyısında Şen-çeu veya Cen-şeu denen
müstahkem mevki hôlô dayanıyordu291• Bu mevkide Kıtaylar tarafından
kuşatılmış o lan gözüpek bir Cinli yüzbaşı olan Li Ki-Iong onları hazırla­
dığı bir tuzağa çekmiş ve pek çok Kıtaylının ölmesini sağlamıştı. Şen-çeu'
nun Kai-fong'un yolunu kapadığını anlamak için bir haritaya bakmak ye­
terlidir. Eğer bu' şehir düşseydi Kıtaylar Kai-fong'un tam karşısındaki Sa­
n Nehre i neceklerdi. imparator Cen -tsong Kai-fo:ıg'dan çıka ra k «ateş hat­
tındaki» Şen-çeu'nun istihkômlarına gelme cesaretini göstermişti. Bu
azimkôr davranışı Kıtayların aynı şeh irde barış imzalamalarını sağlamış­
tı ( 1 004) . Sınır 936'daki şekliyle kabul edilmiş, böylece Pekin ve Ta-tong
Kıtaylara, Pao-ting ve Ning-wu Cinlilere kalmıştı . Bu sınır Ho-pei'yi, Cin 'in
elinde kalan Pa-çeu'da ve Şan-si'yi, dağları yine Cin topra klarında kalan
Wu-t'ai-şan'ın kuzeyinde kesiyordu292•
1 004 yıl ındaki barış bir aSır boyunca devam etmiştir. Pekin ve Ta­
tong'a sahip olmaktan memnun olan Kıtaylar bununla yetinirlerken o iki
şehir hariç bütün Cin'e sahip olan Song'lar da eski topraklarını geri al­
maya teşebbüs etmemişlerdir. Kıtaylar i htiraslarını Kore ve Gobi'ye taşı­
mışlardı. Kore tarafında saldırıları geri püskürtülmüştü cünkü Koreliler on­
lara karşı Usuri'li Tunguz halkı olan Cürcet'lerin desteğini sağlamışlardı
( 1 014). Gobi tarafında Kıtaylar 1 009'da Uygurların elindeki Kan-çeu ve Su­
çeu gibi batı Kan-su şehirlerini almışlardı. 101 7'de, daha ilerde görülece­
ği üzere islômlaşmış bir Türk boyu olan Karahanlıların elinde olan Kaş­
ga rya ve IsI k-kul ülkesinin feth ine kalkışmışlardır. Isık-kurun batıs:ndaki
yukarı Cu üzerinde Karahan başkentlerinden Bclasagun'a sekiz gün me-
(291) Des Rotours, Şen-çeu'nun teşhisinin önce Mailla, daha sonra Cordier tara­
fından tamamen karıştırıldığını söylemektedir. Mailla (VIII, 1 47) Kıtayların
Tan-yüan'ın kuzeyinde konakladıklarını söylemektedir. Des Rotc\.lrs burada,
Song'lar zamanında Şen-çeu'nun diğer ismi olan Şen-yüan'ın Mailla tarafın­
dan kötü okunuşuna dikkati çekmektedir. Cordier'ye gelince (<<Histoire gene­
rale de la Chine", ", 87). Şen-çeu'yu Mailla'nın Tan-yüan'ından tamamen ayrı
bir şehir yaparak her şeyi karıştırmıştır: «Kıtaylar bugün K'ai-çeu denen
Tan-yüan'ın veya T'ai-çeu'nun kuzeyinde konaklıyarak Çen-çeu'yu kuşattılar..
("Histoire generale de la Chine .. , II, 87). Aslında bir tek ve aynı şehirden
başka bir şey yoktur: Song'ların Şen-çeu, Şen-yü2n veya Çen-çeu'su, XVII .,
XVIII. ve XiX. asırların K'aı-çeu'su, Çin Cumhuriyetinin Pu-yang-hien'j hep
aynı şehirdir. Des Rotours benim için Mailla ile Cordier'nin hatalarını düzelt­
miştir.
('292) · Bk. Chavannes, «Voyageurs chinois chez les Khitan et les Joutchen , J. A.,
1897, I, 414. Bretschneider, "Mediaeval researches", i, 209. Hermann, «Atlas
of China", 43, 44.
..
Bozkır i rı:ıparatorluğu ı 141
safeye kadar ya klaşmışlar fakat Kaşgar'daki Karahan Hanı Tuğhan tara­
fından geri püskürtül müşlerdi293• Si-Hla'daki Ta ngut'lar da Batı'ya doğru
yönelmişlerdi. Kıral ları Cao Tö-ming ( 1 006-1 032) 1 02S'de Uygurların elin­
den Kan-çeu'yu almıştı ( 1 D09'daki seferlerinden sonra Kıtaylar da bu şeh­
ri almışlar ancak fazla tutunamamışlardı ) . Onun oğlu Cao Yüan-hao ( 1 0321 048) da 1 036'da Tibetlilerden Su-çeu ile Tuen-huang'ı almıştı. 1 044'de bu
h ü kümdar Ordos tarafından gelen Kıtayların bir sa ldırısını durdurmuştu.
Bunun saltanat döneminde Tangutlar, Cin yazısı ndan türeyen yeni bir Si­
Hie eltebesi meydana geti rmişlerdi. 1 905'de, eski Yi-tsi-nai 'de Marko Po­
lonun Etzina'sında, Kan-su'nun kuzeyinde Kara-khoto'da Kozlov'un tertip
ettiği gezide Si-Hia yazısı ile yazılmış çok sayıda bası l ı ve el yazması
eser ele geçirilmiştir294•
Diğer taraftan Kıtaylar da kendi lerine hôs bir yazı gel iştirm iş lerdir;
ancak bugüne kadar bu yazı ile yazılmış bir esere raslanmamıştım. Hal­
buki 1922'de Moğolistan'da bu Kıtay yazısı ile yazılmış ve XII ci asrın i l k
yıllarına a i t iki kitabe bulu nmuşturl9<
Cürçetler
Kıtayların elinden Pekin ve Ta-tong bölgelerini geri almak hü lyôsı Cin
imparatorl uğu'nda zihinleri meşgul etmeye devam ediyordu. imparator
Huei-tsong ( 1 1 01 -1 1 25) (Song hônedônının en pe rlak h ü kümdarlarından bi­
ri olup büyü k bir sanetsever ve bizzat ressamdı) « Barbarlara karşı Bar­
barları çağırmak, yakın o!anlara karşı uza kta kilerin yardımını istemek»
hôtôsına düşmüştü. Burada, bil hassa Tang'ların ilk dönemlerinde Büyük
rai-tsong tarafından başarıyla uygulanen ezeli Cin taktiğini görmekte­
yiz. Şimdiki özel durumda bu bir hôtô oluyordu. Uysal laşmış, yerleşik ha­
yata geçmiş ve yeterince Cinli /eşmiş Moğollar olan bu Kıtaylar tahemmül
edilir komşular durumuna gelmişlerdi. Onların arkası nda, Usuri ormanla­
rır�da, Mançurya'nın kuzey-doğusu nda ve şimdiki deniz kıyısındaki Rus
eyeletinde Cin transkriptlerinde Ju-çen, Arap-Fa rs transkriptlerinde ise
(293) Bk. Marquart, «Osltürkische Dialektstudien», 5.54. Baı thold, .. Qara- Khitai",
Enc. Isı', 782 ve ..Turkestan down to the Mongol invasion», s.279.
(294) Bk. Pelliot. · «Les documents chinois trouves par la mission Kozlov» J. A ,
mai-juin 1 91 4, 503 ve «T'oung-pao», 1 925, 6, 399. - Ivanav, .. Les monuments
de I'�cr iture tangout», J. A., 1 920, I, 1 07. - Willy Baruch, «The writing and
language or the Si-Hia and K'i-tan», Paris 1934 (<<Sino-Siberian art», Sal­
mony, C. T. Loo edite:.Jr). Si-Hia sanatı üzerine, A. Bernhardi, "Buddhis!.
Bilder der Glanzzeit der Tanguten» Ostas. Zeitschrift, octobre, 1917.
(295) Barthoıd, «Encycl. ISI.", I I , 782.
(296) Peltiot et L. Ker, .. Le Tombeau de I'empereur Tao-tsong des Leao (1 0551 1 01 ) et les premieres incriptions connues en ecriture K'i-tan», T'oung-pao,
oc!. 1 923, 292. - W. Kotwicz, .. Les Khitai et leur ecriture», Rocznick Orient.
1 925, 243.
1 42 1 Bozkır Imparatorluğu
Curçe diye adlandırılan bir Tunguz boyu olan Cüreetler yaşıyordu297• 1 1 241 1 25 yıllarına ait Cin elcisi Hiü K'ang-tsong'un h i kayesinde Cürçetler ka­
tıksız barbarlar olarak gösterilmektedirm. Han'ın otağının çevresınde ot�
laklar ve sürüler bulunuyordu. Bu merkezde ne bir sur, ne caddeler, ne
sokaklar vardı, yalnızca Han'ın çadırının hemen etrafında daire şeklinde
bir hendek mevcuttu. Han on iki kaplan postu serilmiş bir tahtta oturu­
yordu. içki ici/diği, müziğin, vahşi dansların, av ve muharebe gösterileri­
nin yapı ldığı .. seyircilerin üzerine ışık yansıtan aynalarla eeşitii oyunlar
yapan kadınların bul unduğu barbarca kutlama töreni yapılıyordu (ayna­
larla yapılan oyun yıldırım iiahesinin oyunu olup Amaterasu'nun kahrama­
nı olduğu Japon sahneleri ile benzerlik göstermektedi r) . Koreli elçilerin
Cin sarayına «ku rtlardan ve kaplanlardan daha beter» dedikleri işte bu
katıksız barbarlar iie o Cin sarayı Kıtayları imha etmek üzere bi rleşiyor­
du; halbuki Kıtaylar arkalarındaki bu barba r dünyaya karşı Cin icin kal­
kan vazifesi görüyorlardı.
Tam o sıralarda kıral iyet aşireti Wan-yen'den gelen eneri ik başkan
A-ku-ta Cürçetleri teşkiıatlandırıyordu ( 1 1 1 3-1 1 23)21>9. 1 1 14'te, şimdi çok
Cinli ieşmiş olan Kıtay Hanları 'nın gizli zayıfl ığını keşfetmiş olduğundan
hükümranlıklarına karşı başkaıdırmış ve Kıtay topra klarını fethetmek üze­
re ordusunu seferber etmiştI. Do �uz yılda Kıtayların elinden, kuzeyden
güneye pekçok yeri a lmıştı : 1 1 1 4'de Ning-kiang (şimdiki Harb,in'in güne­
yinde. Su ngari'nin kollarından birinin üzerinde). 1 1 1 6'da Leao-yang, bu
şehrin düşmesiyle şimdiki bütün Maneurya Cüreetlerin eline geçmişti,
1 1 20'de Kıtayların kuzey başkenti Lin-huang (şimdiki Jehol'un kuzeyinde
Şara-muren üzerinde) 1 1 22'de Kıtayların merkezi başkenti Ta-ting (Jehol'
un kuzeyinde, Tsi-feng'e doğru) ve aynı yıl Şan-si 'nin kuzeyinde Ta-tong
Cüreetlerin eline geçmişti. Cin imparatoru Huei-tsong ile Cürçetler ara­
sında ihtiyatsızca kabul edilen andıaşmaya göre Kıtay imparatorluğu'nun
paylaşılmasında Pekin Cin'e ait olacaktı. Cinliler Pekin bölgesini almakla
beceriksiz davran.dıklarından Cürçetler bu işi yapmışlar ( 1 1 22) ve hor gö­
. --- rerek Pekin'i Cin'e hediye etmişlerdi ( 11 23). Son Kıtay Hanı Ye-liü Yen-hi
K u ku-khoto taraflarına kaemış, Wu-çeu'da (Şo-p'ing-fu yakınlarında) di­
renmek istemişti, sonunda Cüreet birlikleri tarafından esir ediimiştir ( 1 1 25).
Böylece Kıtay kırallığını fetheden Cüreetler, Wan-yen kıraliyet aşire­
tinin akıllı yönetimi sayesinde Cinli bir veche taşıyan muntazam bir dev­
let teşkil etmeye gayret gösteriyoriardı. Asıl adı Wan-yen olan hanedan-
(297) Pelliot'ya göre bu Cürçet kelimesi orijinal kelimedir; bk. «T"oung-pao», 1 930,
s. 297 ve 336; «Ju-çen aslında Cürçerin kötü bir şeklidir...
(298) Bk. Chavannes, «Voyageurs chinois chez les Kitan et les Jou-tchen .. , J. A ,
1 897, i, 378. Wieger, «Textes historiquesn, II, 1 621.
(299) Kraliyet ailesi tarafından' taşınan Wan-yen adı Çince kral veya hükümdar
demek olan «wang» kelimesinin Tunguz transkriptlerindeki şeklinden başka
bir şey olmaması kuwetla muhtemeldir. Pelliot, «Sur quelqu8s mots d'Asie
Centrale.., J. A., mars-avril 1913, 467_
Bozkır imparatorluğu ! 1 43
larına Tunguz dilinde Alçun, · Cince Kin denilen Altın adını verdiler; bun­
dan böyle Cin tarihi i le birlikte onları Kın adıyla a naca!1lz30o,
Savaşçı mizacının bütün şiddetini haıa muhafaza ederı bu Tunguz
halkı uysal ve yerleşi k hayata alışmış Kıtayların yerine geçer geçmez ken­
dilerini ihtiyatsızca davet etmiş olan Cinliıere karşı harekete geçmişti.
Şanının zirvesinde ölen Kin kıralı A-ku-ta'nın ( 1 1 23) yerine �ndan daha
i htiraslı olan kardeşi Wu-ki-mai gelmişti
(saltanat dönemi: 1 1 23-1 1 35).
Cin sarayı Pekin'in kuzeyinde bulunan birkaç sınır şehri için huzursuzlu k
çıkarmak hatasını işlemiş, hatta e l altından Cürçetlere karşı yapılan is­
yanları desteklemişti. Bunun sonucunda savaş patlak vermiştir.
Birkaç
ay içinde Kin generali N ien-mo-ho Cinıııerin elinden Pekin'i ve Ho-pei ova­
sını, daha sonra Tai-yüan'ı ve Şan-si 'nin merkezini almıştı ( 1 1 25, 1 1 26).
B i r başka K i n generali olan Wa-li-pu, b i r müddet sonra yanına N ien-mo­
ho 'yu da alara k Sarı Nehri aşmış ve Cin başkenti K'ai-fong önlerine da­
yanmıştı; şehrin müdafileri başlarında zavallı imparator Huei-tsong ve oğ­
lu Kin-tsong olmak üzere teslim olmuşlardı ( 1 126 sonu). iki talihsiz hü- .
kümdar bütün maiyetleri, eşyaları, hazineleri ile, Mançurya'nın ucunda,
Harbin'in güneyindeki Kin başkenti Ning-kiang'a götürülmüştü ( 1 1 27'nin
başl)30ı.
Song hanedanından Kao-tsong adında biri feıaketten
kurtulmuştu.
Güney'de, Nankin'de, Yang-tseu engelinin muhafazasında imparator iıan
edilmişti ( 1 1 27). Bu arada Kin'ler Kuzey Cin'de haıa Song'ların elinde olan
son yerleri almakla meşguldüler; böylece Ho-pei'de Ho-kien ve Ta-ming,
Şan-tong'da Tsl-nan, Ho-nan'da Cang-tö, Şan-si'nin güney-batı köşesin­
de Ho-çung (Pu-çeu) Kin'lerin eline gecmişti; tabii bu arada Ki!'f garnizo­
nunun yokluğundan istifade ederek Song birliklerinin eline geçen ve Kin'
ler tarafından yeniden fethedilen K'ai-fong'u da saymak gerekir (bu tarz
savaş yapma usulünü Cengizhan'da ve aynı yerlerde yine göreceğiz.) -Kuzey'den sonra sıra merkeze gelmişti. 1 1 29'da Kin'ler, Nien-mo-ho'
nun komutasında aşağı Huai-ho ile aşağı Yung-tseu nehirleri arasında ka­
lan toprakları fethetmişlerdi. Kısa bir dinlenmeden sonra aşağı Yang-tseu
hattına i ki orduyla birden saldırıya geçmişti; batıdaki ordu; neh ri Ho-pei'
deki Huang-çeu'da aşmış, Po-yang gölü kuzeyinde Kiang-çeu'ya (Kiang­
si 'deki Kieu-kiang) ve gölün güneyinde Hung-çeu'ya inmiş, oradan ilerle-
(300) Bk. Pelliot, «T'oung pao-, mayıs-temmuz 1 922, 223. De Harlez, «Histoire de
I'empire kin ou empire d'or, traduit de l'Aisin Gurun» 1887.
(301) Bu savaşa ait bir teferruat Hıristiyanlığı da ilgilendirmektedir. istilaları sıra­
sında Kin'ler, Şan-si'nin kuzeyinde Tokto civarında bulunan ve bir kısım
aşiretlerinin Kan-su'nun güneyinde Lin-tao'ya göçmüş olduğu Türk aşireti
öngüt'lerin bAzı mensuplarını da esir etmişlerdi. Kin'ler bunları . Güney Man­
çurya'ya sürmüşlerdi. Halbuki bu öngüt'ler nesturl mezhebinden olup Kin
kralı Wu-ki-mai'nin, öngütlere ait olan bir ikonenın sebep olduğu söylenen
bir rüyAsı sAyesinde serbest bırakılmışlar ve yine Kin'ler tarafından Sari
Nehrin kuzeyine Tsing-çeu'ya yerleştlrilmişlerdi (Pelliot, «Chretiens d'Asie
Centrale et d'Extrltme-Orient», T'oung-pao 1 91 4, 630).
144j Bozkır Imparatorluğu
yişinin en uc noktası olan Kien-ceu'ya (Kiang-si'nin gü neyinde Kan-ceu)
v a rmıştı. Böylece dolu dizgin güney Cin'i kuzeyden güneye aşmış oluyor­
lardı. Bir asır sonra Moğol lar bile bu kadar hızlı gidemiyeceklerdir. Aşağı
Yang-tseu nehri üzerinde faal iyet gösteren ikinci Kin ordusu nehri rai­
ping civarında aştıktan sonra Nankin'i düşü rmüştü. i mparatar Kao-tsong,
1 S. 1 1 SO'ye
doğru Kin krallığı
Bozkır imparatorluğu / 1 45
Ning-po (o zaman Ming-ceu) ya kocmış, sonra Cö-kiang'ın gü neyinde
Wen-ceu l imanına gecmişti. Onun izini süren Kin generali Wu-cu Nankin'
den hareket ettikten sonra Hang-ceu ve Ning-po'yu aımıştı ( 1 1 29 sonu1 1 30 başı).
Buna rağmen tamamen süvarilerden meydana gelmiş Kin ordusu, ba­
taklık dolu, nehi rler, ırmaklar, celtik tarlaları ve kanallarıo kesilmiş bu
Güney Cin topraklarında fazla oyalanmış, etrafındaki muazzam Cin top­
lulu kları kendilerini durmadan hırpalamışlardı. ,Kin ordusunun komutanı
Wu-cu kuzeye dönmek istediği vakit. icinde Cin gemilerinin dolaştığı de­
niz gibi geniş Yang-tseu nehri tarafından durduru lmuştu. Sonunda Cinli
bir hain, Nankin'in doğusunda, Cen -kiang taraflarında nehrin nasıl aşı­
lacağını onla ra göstermişti ( 1 1 30). Güney, Kin'lerden kurtulunca impara­
tor Kao-tsong 1 1 32'de Hang-ceu'ya dönmüş ve bu şeh i r Moğol istiıasına
kadar Cin' in başkenti olarak kalmıştır.
Kin'ler başarısızlık karşısında şaşkınlığa düşmüşlerdi. Cin generalle­
ri, Yang-tseu nehri ile Sarı Nehir arasındaki yerleri geri almaya başlamış­
lardı. Bu generallerden en tanınmış olanı Yo Fei, Kin'lerin elinden önem­
li Siang-yang şehrini almıştı. 1 1 38'de bu general K'ai-fong üzerine yürü ­
meye başladığı sırada, zayıf b i r şahsiyeti olan v e bu savaştan bıkmış olan
Imparator Kao-tsong Kinler ile barış yapmıştı. Kuzeni Wu-ki-mai'nin yeri­
ne gecmiş olan yeni Kin kıralı Ho-lo-ma ( 1 1 35- 1 1 49) da aslında bu barışı
istiyordu cünkü kuzeyde yeni bir tehlike başgöstermişti: burada, hic ol­
mazsa tarihi isimleri ile Moğollar sahneye cıkıyor, Kabul Han yönetimin­
de birleşerek Kin'leri iki ateş a rasında bırakmaya başlıyordu; Moğol bas­
kısı bilhassa doğu Gobi taraflarında kendisini öyle şiddetle h issettirmiş­
ti ki ( 1 1 35, 1 1 39), nihayet 1 1 4Tde Kin'ler onlara bircok sınır viıayetini
terketmek zorunda kalmışlardl302•
.
Bu şartlar altında Kin kırallığı ile Song'ların Cin Imparatorluğu ara­
sında barış kolaylıkla sağlanmıştır ( 1 1 38) . i ki devlet a rasındaki sınır Huai­
ho nehrini takip ediyor, sonra Sarı Nehir ile yukarı Han havzaları a rasın­
daki hattan, Sarı Nehir' havzasından ve Kin'lere kalan Wei ile Cinlilere ka­
lan Han havzaları a rasından geCiyordu. Böylece Kin'lerin elinde Ha-pei,
Şan-tang, Şan-si, hemen hemen bütün Şen-si, yine bütün Ho-nan ve Ngan-huei ile Kiang-su'nun bazı kuzey bölgeleri kalıyordu. Ş u halde Cin'
de sahip oldukları alan kendilerinden önceki Kıtay'ların sahip oldukları
a landan cok daha fazla oluyordu.
Böylece Cin, güneyde Hang-ceu başkent olmak üzere Song'ların mil­
li Cin ImparatorlUğu -ile kuzeyde Kin'lerin Cürcet kırallığı a rasında payla­
şılmış oluyordu. Kin'ler önce kuzey başkentlerini (Cince: «pei-king» ) cok
kuzeyde, Mancurya'da, Harbin'in yakınında olan ve 1 1 53'e kadar kıralla­
rının başlıca başkenti olan H uei-ning olarak muhafaza etmişler, şimdiki
Pekin ise onların ikinci ve güneydeki başkentleri (Cince: « nan-king») ol­
muş, merkezi başkentleri ise ( << cong-king») Jehol'ün kuzeyinde Ta-ting
olara k tesbit edilmişti. 1 1 53'de Kin kıralı Ti-ku-nai Pekln'i en önemli mer-
(302) Bk. Barthoıd, ..Turkestan , 381 . Pelliot, J. A., 1, 1 920, 1 46.
..
146 1 Bozkır imparatorluğu
kez hôline sokmuştu. Bu ta ri hten itibaren Jehol'daki To-ting kuzey baş­
kentleri, Leao-yang doğudaki başkent. Ta-tong batıdaki başkent. Pekin
merkez başkenti ve K'al-fong güney başkenti olara k kabul edilmiştir.
Kin kırallığının teşkilinde krallyet ai lesinden mahir bir devlet adamı
olan ve nüfuzunu kısmen şaman özelliğine borçlu olan Wan-yen Wu-şe'
(Cürçet Tunguzcasında Goşi olması gerekir) nin oynadığı role işaret et­
mek gerekmektedi r303• Cin harflerini Tunguzca'nın seslerine uydurarak
Cü rçet «büyü k harflerinin» yaratıcısı odur. Kıral Ho-Io-ma'da şüphe uyan­
dırdığından dolayı 1 139 yılında idam edilmiştir.
Selefi Ho-Io-ma'yı ve kıraliyet ailesinin bir kısmını katlederek Kin tah ­
tına çıkmış olan Ti-ku-nai medeniyet tarafından bozulmuş bir göçebe,
hiddeti eski Cü rçetleri hatırlatan kaba bir adamdı; zevk ve sefôya olan
düşkünlüğünden ilk Kin 'lerin Mançurya'daki ormanlar içindeki merkezini
terkederek Pekin saraylarına yerleşmişti. Tata rla rın ve Moğol la rın Man­
çurya taraflarına g itgide a rtan qkınlarının devam ettiği bir sırada bu ha­
reketi büyük bir hôtô, nerdeyse ihanet olmuştu . ASlında Ti-ku-nai'nin ih­
tirası gerçek bir Cin imparatoru olmak ve bunun için Song'ların güney­
deki Cin Imparatorluğunu fethetmekti . 1 1 61 'de Song'lara hücum etmiş,
aşağı Yang-tseu'ya kadar ilerlemiş, nehri şimdiki Cen-kiang şehrinin ya­
kınında, Kin-şan adasının bulunduğu yerde gecmek istemiş, fakat o rada
müthiş bir bozguna uğramıştı . Zulmünden dolayı kendisinden nefret eden
askerleri kendisini katletmişler, bu a rada Leao-yang'da Wu-Io adında bir
başkası kıral ilôn edilmişti ( 1 1 61 ) .
Yeni Kin hü kümdarı Song'la rın Cin'i ile eski «stotu q uo» dahilinde
bir barış yapmakta gecikmemişti ( 1 1 63-1 165 müzakeresi). Tarihler ken­
disinden bilge ve mülôyim bir hükümdar ve Pekin'deki sarayında vatanı
kuzey Mançurya ormanıarını özleyerek yaşıyan b i r kimse olarak bahse­
derler. Bir hayli yaşlanıp öldükten sonra tahtını torunu Ma-ta-ku'ya bı­
rakmıştı ( 1 1 89).
Cin tarihlerinden öğrendiğimize göre Ma-to-ku ( 1 1 89-1 208) Cü rcet
halkının askeri disiplinini gevşetmiştir; bu disiplinsizliğin sonuçlarını, ken­
d isinden sonraki h ükümdar döneminde başlıyan Moğol istilôsı sırasında
göreceğiz. Buna ragmen 1206 yılında Song'lar ihtiyatsız bir şekilde savaşı
başlattıklarında Kin'ler, iki devlet a rasında sınırı çizen Huai-ho nehrini
aşmışlar ve Yang-tseu'ya kadar girmişlerdir. Ma-to-ku harbi çıkaran Cin
vezirinin kellesini istemiş ancak toprak «stotu quo» sunu muhafaza et­
mekle ve Cin tarafından her yıl Kin'lere v�rilen gümüş ve ipekliden ibaret
verginin m iktarını arttı rmakla yetinmiştir ( 1 208) . Onun halefi Cong-hei
( 1 209-1 21 3) zamanında Moğol istilôsı başlamıştı.
Moğol tarihine geçmeden önce ve zaten bu tarih Uzak Doğu'yu oldu­
ğ u kadar Müslüman-Tü rk dünyasını da ilgilendirdiğinden, Xi ci asırdan
beri Islôm topraklarına yerleşmiş Türklerin tarihine kısa bir dönüş yap­
makta yarar vardır.
•
(303) Pelliot, .. Chaman , J. A., mart-nisan 1913, 468. W. Grube, .. Nole pr6liminair�
sur la langue et 1'6criture des Jou-tchen .. , T'oung-pao, 1 894, 334.
..
-
Bozkır imparatorluğu / 1 47
3.
x.
XIII. ASRA KADAR TÜRKLER VE ISLAM
Asra . Kadar Türk Dünyasının Önündeki Iran Engeli: Samaniler
751 'de Talas muharebesi sonunda Môveraünnehi r'de' Arap hôkimiye­
tinin zayıflaması bir asır sonunda iran ırkına yaramıştı. Môveraünnehir'
den gayrimüsl i m-Tü rk ve Cin tehlikesini uzaklaştıran Araplar sôdece ken­
di hôkimiyetleri, Halife için çalıştı klarını sanmışlardı. Fakat ertesi yüzyı­
lın üçüncü çeyreği içinde Buhara ve Semerkand'da i ktidar Arap ' fôtihle­
rinden, tarihi Sağdakiardan gelen y� rli lranlılara geçmişti. Belh yakınla­
rında Sômôn'da ortaya çıka n tamamen iranlı SômônHer, Buhara başkent
olmak üzere B75'den 999'a kadar Môveraü nnehir'in hôkimi olmuşlardır. Bu
iktidar koyması, daima saygı duyulan Halife'nin hü kümranlığının dışına
çıkmadon islam cemiyetinin - içinde ihtilôlsiz ve şiddetsiz gerçekleşmişti.
SômônHer mütevazi Emir rütbesiyle yetinmişler, Bağdad Halifesi'nin tem­
silcilerinden başka bi rşey olmadıklarını ifôde etmişlerdir. Aslında herşey
sanki tamamen bağımsızlarnıışçasına oluyordu; ü stelik, eski Pers kı ra ii
Behrôm CCıbin'e bağlanma istekleri. en koyu islômcılık örtüsü altında mil­
li ironiıliğın ihyası demek olan gerçek karakteri ortaya koymaktadır*.
Sômônı hCinedônının büyüklüğü 874-875'de Nôsr ibn Ahmed'in Halife
Mu 'tamid'den Semerkand merkez olma k üzere Môvera ünnehir'i tımar ola­
rak almasıyla başlamaktadı r30s; Aynı yıl Nôsr kardeşi ismôil'i Buhara vd­
lisi olara k ilôn etmiştir. Môveraünnehir'deki hônedônların ezeli kusuru
olan şey yeniden tekerrür etmiş, iki kardeş a rasında az zaman sonra sa­
vaş patlak vermişti (885, 886). Nôsr'ın ölümü ile (892) ismôil Môveraün­
nehi r'in tek hôkimi . olara k kalmış ve Buhara da bundan böyle Sômdnı
başkenti olmuştu.
·
ismôil ( ismôil ibn Ahmed) (892-907) büyük bir h ükümdar olmuştur.
Belh civarında ordularının 900 yılı il kbaharında Horasan beği Saffari Amr
ibn el -Leyt'e karşı kazandıkları zafer sôyesinde Iran tarafında toprakla­
rını iki misline çıkarmıştl306• Bu zafer sonunda Horasan'ı kendi toprakla­
rına katmıştl.. 902'de bir başka hônedôndan Rey ve Kazvin dahil olmak
üzere Tabaristan'ı almıştı. Kuzey-doğu tarafında 893'den itibaren Türk ül­
kesine, Talas yöresine seferler düzenlemişti. Hattô T91as şehrini eline ge­
çirmiş, orada, bulduğu bir H ıristiyan topluluğun (muhtemelen Nesturi) ki­
liselerini camiye döndürmüştüıo7• iranlı h ükümdar Türk bozkırına yaptığı
(304)
(305)
(306)
(307)
Mirkhond, «Histoire des Samanides.., Defremery'nin tercümesi, 1 13.
Tabari: Berthold'da «Turkestan", 210.
Bu tarih Barthold'un eserinde tartışılmıştır, ..Turkestan", 225. .
Barthoıd, a.g.e., 224. Narşahi, Tabari ve Mes'udi'ye göre. Bu son kaynağa
göre Samaniler tarafından zorıa döndürülen bu Nasturi Türklerinin Karluk
olması gerekmektedir.
148! Bozkır imparatorluğu
bu seferden atlar, koyunlar ve develerden meydana gelmiş muazzam bir
ganimetfe dönmüştü. Eski Sasanı kıralları tarafından Amu-Derya'nın ku­
zey kıyılarında sürdürü len koruyucu nitelikteki eski karşı-akınlar siyase­
tini yeniden başlatmış olması ilgi çekicidir. SiroDerya üzerinde yerleşmiş
olan bu kuvvet şimdi, Şoman veya Nesturı Türk dünyasına karşı iran is­
lamlığını temsil etmek gibi dinı bir h üviyete bürünmüştü. Sınir bölgesin­
deki Türkler iSlôm dinine geçince durum değişecektir. Sô rnônı hônedônı­
nın bunca gayretle uğraştığı Türklerin islômlaşması, sanunda kendi aley­
h ine tecelli etmiş, zaten Türklere islôm cemiyetinin bütün büyük kapıla­
rı nın açılmasından başka bir gôyeleri olmıyan Türk bağlerinin arzusu ger­
çekleşmişti. Sômônilerin topra klarının en geniş oldüğu dönem II. Nôsr i bn Ahmed'
in saltanat dönemine rastlar (914-943) . Guzeyde, Taşkent. kuzey-doğuda
Fergana, güney-batıda Rey (bu şeh ir 928'e kadar) Sômônı Devleti'nin top­
rakları içine giriyordu. Fakat Nôsr'ın şiiliğe geçmesi ağır karışıklıkların
çıkmasına sebep olmuş ve sonunda tahttan feragat etmek zorunda kal ­
mıştı . Môveraünnehir'deki lranlılar o çağlardan beri koyu sünni olup, asıl
Farslardan kendilerini bu şekilde ayırıyorlardl30a.
I . Nuh ibn Nôsr (943-954) döneminde Sômônilerin çöküşü başlamış­
tır. i ranlı asker ôsilzôdeler durmadan ayaklanmaları teşvik ediyorlardı.
Güney-batıda Sômöniler, Batı iran'a sahip olan bir başka iranlı hônedôn
Büveyhiler ile savaşa girmişlerdi; Sômônller sünni, Büveyhller şii olduğun­
dan bu savaş mezhep ayrı lı klarından büsbütün canlanıyo rdu. Savaşın asıl
amacı ve bahanesi birkaç defô el değiştiren Rey şehrine kimin hôkim ola­
cağı meselesiydi. Bu yeknesôk savaş pek tabii i ran'ın kendi tarihini il­
gilendirmektedir, ancak islôm olan ve paralı asker olara k Môveraünnehir'
de oturma hakkına, iran şehirlerinin içine girme imkônına sahip olan Türk
boylarının bulunduğu bir sırada Sômanilerin zayıflaması bakımından önem
taşımaktadır.
M üstakbel Gaznelller'in durumu bunu göstermektedir. Samani hü­
kümdarı i . Abd el-Melik'in döneminde (954-961 ) bir köle i ken muhafız ko­
mutanı olan Türk asıllı Alp Tegin Horasan valiliğine getirilmişti (961 ocak­
şubat). Ondan sonraki Sômônı h ükümdarı, i. Mansur ibn Nuh döneminde
(961 -976) valilikten indirilmiş, fakat Belh'e getirilmiş, oradan da kovulduk­
tan sonra Afganistan'da Gazne şehrine kaçmıştı (962)30? Ailesi Gazne'de
ancak Samani hakimiyetini tanıyarak yerleşme imkanına kavuşmuştu.
Müslüman i ran topra klarında ilk Türk Devletinin bunlar olduğunu söyle­
mek h iç de gerçeğe aykırı olmaz. Cok geçmeden Alp Tegin ölmüştü (963'e
doğru ) . Alp Tegin'in Gozne'de kurduğu ve tamamen isıam olan küçü k
devletinin başına 977'den itibaren yine esRi bir köle olan Sebük Tegin
geçmiş, bu hükümdar Toharistan'ın (Belh-Kunduz) ve Kandahar'ın ha ki­
mi olmakta gecikmemiş, Kabil'in fethine de başlamıştl3 lo.
(308) Barthoıd, ..Turkestan .. , 243.
(309) A.g.e., 249-251 .
(310) Barthold, ..Turkestan», 261 , 262.
Bozkır imparatorluğu ! 1 49
Sômôni hükü mdarı I I . Nuh ibn Mansur döneminde (977-997), iran as­
keri soylularının bağımsızl ık zihniyetinden ileri gelen derebeyli k kargaşa­
sı sırasında Abu Ali adında bir soylu 992'de kendi hü kümdarına karşı, Cu
nehri üzerinde Balasagun 'da hüküm süren Karahan h ükümdarı Buğra-Han'
ın yardımını istemişti. Buğra Han askeri bir sefer düzenlemiş ve 992 ma�
yısında Buhara'ya girmişti, ama orada kalmamıştır. Bütün bu isyanlara,
Karahan Türklerinin tehdidi ne karşı ii. Nuh, o sıralar gayretli Sebü k Tegin'in
hôkimiyetinde olan Gazneli TÜrklerinir. yardımını istemişti (995) . Gozne'
den hemen yola çıkan Sebi,ik Tegin, Sômôni hônedônını h imayesine al­
mış, fakat Horasa n'ı kendi topraklarına katmakta gecikmemişti31 1• Böylece
iran h ü kümdarlığı, Afganistan i le Horasan'a sah ip Gazneli Türkleri i le Cu,
ili bozkırları ve Kaşgarya'ya sahip Korahanh Türkleri arasında Môveraün­
nehir'de sıkışıp kalmıştı. Artı k bütün mesele bu iki Türk devletinden han­
g isinin Sômônilere son darbeyi vuraca!;jına kalmıştı.
Samani h ü kümdarı II. Abd el-Melik döneminde j999 yılı şubat-ekim
orası) son darbe, hem de: her iki ta raftan birden gelmişti. Sebük-�Tf'in
oğlu ve holofi Gazneli Mahmud, Sômôni h ükümdarını Merv yakınlarında
_-bozguna u!;jratmış ve Horasan'ı tamamen bırakmasını sağlamıştı (16 ma­
, yıs). Sonbaharda do Fergana'da Uzkend h ü kü mdarı olara k saltanat sü ren
Ka rahanlı Arslan ileg Nôsr tarafından Môverôünnehi r işgô l edilmişti; aynı Türk hü kümdarı 23 ekim 999 tarihinde Buhara'ya girerek Abd el-Melik'i
esir etmiş ve Mô �eraünnehir'i Karahan Imparotorlu!;ju'na bağlamıştl312• Do­
ğu iran ve Môveraünnehir iran kıra"ığı böylece iki müslüman Türk Dev­
leti arasında paylaşılmış oluyordu: Kaşgarya'daki Korohan Hanları Mô­
veraünnehir'i, Afganistan'daki Gazneli Sultanlar da Horasan'ı almışlardı.
-Şimdi bize düşen, bu iki bölgenin kesin Türkleşmesinde son derece önem­
li rolleri olan bu iki Türk devletinin tarihlerini özetlemektir.
Kaşgarya ve Maveraünnehir'in Tiirkleşmesi:
Karahanlılar
Moğolistan 'dgr<i hôkim!yetlerinin düşmesinden sonra Tarım'ın kuze­
yinde Koca (furfan). Beşbalıg (bugünkü Cimse ) . Karaşahr ve Kuça'ya
yerleşen Uygur Türkleri bu eski «Tokhar» ü l kesini Türkleştirmişler, fakat
hiç olmazsa Budist ve nesturi karakterine saygı göstermişlerdi. Tam ter-
,'
(31 1 ) A.g.e., 268 (bu tarih Gardizi'ye göredir.)
'-;--;o ı u olan Yagma Türkleri tarafın­
(312) Aynı çağda Kaşg a r, Dokuz Oğuzı
. s n n ilk çeyreği?). Bu aşiretin ismi için bk.
dan işgal edilmiş . olmalı
T
�i i ,
«
e
'-Q.ı.ı,n g-p a". , 1 930, 1 , 1 7. Yine Minorsky, «HGdud
v
.. ilen Karah anlıla n n
al-Alam», 277. Şimdiye kadar son---Q�ece kaf i
'. ' ",,,,,:10
kaynaklıınn...
değerlendır
Doğu
bütün
Barthold'un
V.
tarihi
down to the Mongoı invasionn adlı eserinde aç iki lM kavuşmuştur. B u es erin
ingilizcesi «Gibb Memorial new series» V, 1 928, � et sq. da yayınlan­
mıştır.
.
•
c
1 501 Bozkır Imparatorluğu
sine, e rtesi asır Kaşgarya'nın batı ve gü ney-batısı na, Ili ve Isık-kul böl­
gesine yerleşen Karahanlı Türkleri islômiyete döndüklerinden ü lkenin l<a­
rekterini derin şekilde değiştirmişlerdir. Türkleşmeye ilôve olan Islômlaş­
ma ile Orta Asya'nın o kısmında geçmişe ait h içbir şey ayakta kalmamış­
tı r.
Kaşgarya'da X. asrın ortasından XIII. asrın başlarına kadar hüküm
sürecek Karahanlı hônedônının menşei hakkında ne yazık ki fazla bilgimiz
yoktur. Barthold'un gösterdiği gibi, Balasagun bölgesini ( Isık-kuı'un batı­
sı) Karluk'larıom el inden alan Dokuz Oğuz boyunun bu Karahanlılar ol­
ması ihtimali mevcuttur. Müslüman kaynaklarında bahsedilen ilk Kara­
hanlı, 955 yılında ölmüş olan ve kendi boyunun islômlaşmasını sağlıyan
Kaşgar hükümdarı Satuk Buğra Han'dir. X. asrın geri kalan kısmında ve
bütün Xi. asır boyunca, Cu ve Talas ovalarıyla birlikte Batı Tarım vaha­
larının, çoktan müslüman olmuş Karahanh prensieri arasında paylaşılmış ol­
duğunu .görmekteyiz. iSlôm olmalarına rağmen Karahanlılar, Türk'ün Iran­
Ir'ya karşı olan ırsi mücadelesini unutmamışa benzeii'lekteydiler ve, sünni
müslümanlığın resmi önderliğini y�pan, Orta Asya 'nın eşiğindeki Môvem-=--.
ünnehir Sômôni emirlerine karşı mücadele etmekte beis görmemektey­
diler.
Cu üzerinde, Balasagun'da hüküm süren Ka rahanlı Buğra-Han Harun'
un, 992 mayısında Buhara'ya kadar uzanan bir seri Türk istilôlarına ba�­
ladığını görmüştük, fakat bu akınıarın a rkası gelmemişti31•• Fergana'da,
Uzkend'de hüküm süren bir başka Karahanlı, Arslan ilek (veya ilig) Nasr
(ö. 1012 veya 1013) daha talihli çıkmıştı3ls• 23 ekim 999 tarihinde muzaf­
fer bir şekilde Buhara'ya girmiş, son Sômöni, II. Abdel-Melik'i esir almış
ve Môveraünnehir'i ilhôk etmişti.
_
Daha önce bel irtildiği gibi, Amu-Deryô 'nın . güneyinde, Sôm�ni'lerin
diğer mirası Horasan, Kuzey-Batı Hindistan'ın fôtlhi , meşhu r Sulta n · Mah­
mud tarafından (998-1 030) temsil edilen bir başka Türk hônedônı Gazne­
l l lerin eline düşmü ştü. Hem Türk, hem de müsl ü man olan bu iki hône­
dônın münasebetleri önce dürüst ve hattô dostça olmuştu. Buhara fôtihi
(313) Aynı dönemde Kaşgar, Dokuz Oğuzların bir başka boyu olan Yağma'lar ta­
rafından istiıa edilmişti (X. asrın ilk çeyreği ?) . Bu boyun adı hakkında,
. Peın�, 1 920, ı, 1 35 ve "T'oung-pao» 1 930, i , 1 7. Aynı şekilde, Mi­
norsky, "Huoc...ı ",1. Jl h ı m...
Bugiine kadar son derece karanlık olan
Karahanlı tarihi, "Turkestan dow
adlı eserinde
Mongol invasion»
. ..
(Gibb Memorial new ' series, V. 1 92B, 25
1<a'l" " " ,araf:n
lrt
�
dınl
/<avuşturulmuştur.
lğa
larını veren _�
.
.
(�5B'25�;
�. - �
---'
(315) Pelliot, Barthold'ı.ı<f" "ilek»ini, Uygur Türkçesinde kral anlamına ge/en "i/ig..
şeklinde okumylı teklif etmektedir ("Notes sur le Turkesttm, T'oung-pao,
1930, i, 16).
· Bozkı r Imparatorluğu l 1 51
Arsltın ilek-han Nasr kızını Mahmud ile evlendirmişti, fakat anlaşma hôli
pek uzun sürmemişti . Yerleşmiş bir hônedôn olan ve Kaşgarya'dan başka
ili ve Cu'daki eski Gök-Türk ü lkelerinin de hôkimi olan Kara hanlı 'lar, es­
ki köleleri Gaznelileri sonradan ortaya cıkmış olarak görüyorlardı, Ve Af­
gan ve Horasan'daki sahalarına Pencôb'ı da eklemiş olan ( 1004-1 005)
Gazneli Mahmud, H indistan'ın hazineleri i le zeng inleşmiş, iyice /ranlı/aş­
m ış ve kudretinin zirvesine cıkmış o lduğundan, kendisinin hôriku lôde
H int-Iran imparatorluğu 'na yapı/an akınıarı endişe ile karşılıyor ve kuze­
yin yokSul bozkırlarındaki geri kalmış Karahanlı Türklerini barbar kuzen­
leri olara k kabul ediyordu, Bu hususta pek de haksız de�i1di. l 006'da J:lin­
distan'da meşgul i ken, Karahanlı Arslan Ilek Nasr Horasan'ı istilô etmiş,
Belh ve Nişapur'u yağmalamışt/. iran'dan dönen Gaznell Mahmud, ilek
Nasr'ı, Belh ya kınlarında Şarkiyôn'da mağlup etmiş (4 ocak 1008) ve onu
eyaletten kovmuştu316, Bu mücadele sırasında ilek Nasr, kuzeni, Hotan
Tegini Kadir-han Yusuf'un yardımını görmüştü; buna karşılık, Ilek Nasr'ın
öz kardeşi olon bir ücü ncü Karahanlı, Tugan-hôn Gazneli Mahmud'un ta­
rafına geçmişti.
Bu a i le içi kavgalara ilôveten, Amu-Oeryô hattında Gazneli Mah­
mud'a karşı savaşan Karahanlılar, 1017 yılı nda Kaşgarya'ya bir ordu gön­
deren Pekin Kıtay'lan tarafından arkadan vurulmuş oluyorlardı, Buna rağ- "
men, bu istilô Kaşgar Ka rahanlısı Tugan-han tarafından geri püskü rtül­
müştür, Minorsky, Pekin Kıtayları tarafından Gazneli Mahmud'a gönde­
rilmiş bir elCiye ait izleri bul muştur; her hôlde Kıtaylar Kara hanlılara kar­
Şı Gazneli Mahmud ile anlaşmak istiyorlardl317, Gazneli Mahmud ise, ım­
paratorluğunun öteki ucundaki" H indistan 'ın feth i ile çOk fazla meşguldü
(Thanesvar'ın alınması, 1 014, Mathura'nın yağmalanması, 1019, GvalYQr'
un kuşatması, 1 020-1021 , Somnôth'ın yağmalanması, 1 025) , 1025'te Impa­
ratorluğu Ganj ve Malva'ya kadar uzandıktan sonra, o sıra/ar Buhara ve
Semerkand'da hüküm süren Ka rahaniı Ali-tegin i le hesaplaşmaya ge/miş­
ti. Gaznelilerin karşısında dayanamıyan AIi-tegin bozgun hôlinde geri çe­
kilmiş ve Sultan Mahmud Semerkand'a girmiştir, Aynı sırada Maveraün­
nehir'e, bir başka Karahanlı, Kaşgar hükü mdarı Kadir-han Yusuf da giri­
yordu, Kadir-han ile Sultan Mah mud Semerkand önlerinde, ülkeyi paylaş­
mak üzere nôzik bir görüşme yapmışlardır ( 1 025) , Aslında her i kisi de bu
işte başarıya ulaşamamışt/ . Su ltan Mah mud Horasan'a döner dönmez
Ali-Tegin, Buhara ve Semerkand'ı işgôl etmişti (1 026)31 8, MahmOd'un oğ­
lu ve halefi Gazneli Mes'ud ( 1 030- 1 040). Ali-tegi n 'e karşı bir ordu gön ­
dermiş, Buhara'yı işgôl eden bu ordu orada fazla tutunamamıştı r (1 032),
Ali-tegin ölümüne kadar Môveraünnehir'in hükü mdarı olarClk kalacaktır
( 1 032) , Ölü mü nden bir müddet sonra Môveraünnehir, bir başka daldan
geçen eserinde (2'13) Gardizi'nin verdiği tarih. Ma h müd'un
Karahanlılar üzerindeki galibiyeti Hint sava;. 1:lIeri sayesinde olmuş gibidir.
(317) Academie des Inscriptions'a verilen tebliğ, 1937.
(318) Barthoıd, 285-286, Gardizi'ye , göre.
(316)
Barthold'un adı
1 521 Bozkır I mparatorluğu
gelen, Tamgaç-han denen Buri-tegin'e geçecek, o da Buhara 'da 1 041 'den
(veya 1 042) 1 06B'e kadar saltanat sÜrecekti�19.
Bu arada, i lerde göreceğimiz üzere, Doğu iran'da ciddi bir i htilöl pat­
'Iak vermişti. 22 mayıs 1040 tarihinde Gazneliler, Merv yakınlarındaki Dan­
danakan muharebesinde bir başka Türk boyu olan Selçuklular'a mağlup
olmuşlar, Horasan'ı kaybederek, Afganistan ve Hindistan'a çekilmek zo�
runda kalmışlardı. Selçuklu Hanı Toğrıl veya Toğrul-beğ Dandanakan za­
ferinden sonra bütün i ran'ı eline geçirmiş, 1 055'te Bağdat'a girmiş ve Ab­
basi Halifesi tarafından Doğu'nun ve Batı'nın Sultanı plarak ilön edilmiş­
tir. Bir müddet sonra Amu-Deryö'dan Akdeniz'e kadar uzanacak olan b u
muazzam Türk imparatorluğu, Möveraünnehi r'deki küçük Karahanh beğ­
l i klerinin bağımsızlıklarına tahammül edemezdi. Buri'nin oğlu ve halefi
olan ve Buhara i le Semerkand'da 1 068'den 10BO'e kadar h ü kü m süren
Karahanlı Şems el-Mülk Nasr, 1 072'de ikinci Selçuklu Sultanı Alp-Arslan'
ın istilösına möruz kalmıştı. Bu sefer sırasında Alp-Arslan ölünce yerine
geçen oğlu Büyük Sultan Melik-Şah Semerkand üzerine yürümüş, fakat
töbii olmayı kabul eden Şems el-Mülk'ün barış teklifine uymuştur (1074).
1 0B9'da Melik-Şah yeniden gelmiş, Buhara'yı işgöl etmiş, Semerkand', ele
geçirmiş ve Şems el-Mülk'ün yeğeni ve ikinci halefi Karahanlı Ahmed'i
esir almıştı. O tarihten sonra Ka rahanlı prensieri Buhara ve Semerkand'
da hüküm sürmüşlerse de, bu, Selçuklu kumandanıarı nömı altı nda olmuş­
tur. Artık Möveraünnehir Selçuklu Türk impa rato rl uğu'nun basit bir vilö­
yeti olmuştu .
Möveraünnehir'deki Karahanlı dalı böylece mücadele edip düşerken,
ili ve Kaşgarya'daki Karahanlılar, büyük tarihi faciaların dışında, daha
karanlık bir kaderi takip ediyorlardı. Bunlardan biri olan Kadir-han Yusuf,
gördüğümüz gibi, Balasagun, Kaşgar ve Hotan gibi, bu a ilenin bütün top­
raklarını birleştirmişti. Ölümünden sonra iki oğlundan Arslan-Han Balasa­
gun, Kaşgar ve Hotan'a ( 1 032-1 055). diğeri Muhammed Buğra-han, Talas
bölgesine sahip çıkmıştı ( 1 032-1057). 1 055'e doğru i kinci oğul, Arslan-han'
ın elinden Kaşgarya'yı alarak ülkeyi yeniden birleştirmiş, ancak bu birleş­
meden sonra yeni parçalanmalar meydana gelmiştir. Xi. asrın sonunda,
Balasagun, Kaşgar ve Hotan, Karahanlı Buğra-han Harun (ö. 1 1 02) tara­
fından yeniden birleştirilmişti; Balasagun'lu Yusuf Hös Höcib'in 1 069'da
yazdığı meşhu r Tü rkçe eseri « Kudatku-Bilik» bu hükü mdara ithaf edilmiş
olmalıdır.
1 1 30 yılında bu bölgeler Karahanlılann elinden, Pekin'den gelen Mo­
ğol ve «köfin> Kıtay'lar tarafından alınırken, Kaşgarya ve Isı k-kul havzası,
Karahanlılar söyesinde derin şekilde müslüman-Türk hökimiyetine girmiş­
ti. Fakat bu ihtilöli anlatmadan önce Ön Asya'daki Selçuklu Türklerinin
tarihine kısaca ba kmak yerinde olacaktır.
(319) Tamgaç-Han, yani «Kuzey Çin Hanı» (Tabgaç) ünvanı hakkında bkz. Barthoıd,
..Turkestan», 304. Bu hükümdarın müslüman sofuluğu hakkında, aynı eser,
31 1 (ıbn al-Athir'e göre). Kısacası, yerleşik olmuş, iyi idareci Türk tipi.
Bozkır Imparatorluğu;153
Türk Tarihinde Selçukluların Rolü
X. asırda Fars coğrafyası « H udud al'-Alam» bize şimdiki Kırgız Kazak
ü l kesinin, yani Sarı Su, Turgay ve Emba bozkırının Bizanslı tarihçilerin
«Ouzoi» adıyla tan ıdıkları Oğuz veya Guz Tü rkleri tarafından işgal edil­
diğini göstermektedirJ20• D ilciler bu Oğuzları, orta
Yenisey veya Obi'de
oturan eski Kimek'ler, gü ney Rusya'ya göçmüş eski Kıpçak'lar ve şimdiki
Kırgızlar ile özel bir Tü rkçe grubu içine sokmaktadır: bu grupun diğerle­
rinden farkı kelimelerin başındaki «y» harfinin «c» harfiyle yer değiştir­
mesinden ileri gelmektedir321• Yine bu Oğuzlar Cengiz Han döneminden
beri Avrupalılar tarafından «turcaman» olarak bilinen Türkmen'ler olarak
tanınmıştırm.
Xi. asırda Oğuzlar bize, şimdiki Türkmenlerin
olduğu gibi oldukça
gevşek bağlarla birbirine bağlı ve her biri kendi hesabına mücadele veren
aşiretler topluluğu olara k gözükmektedir. Xi. asrın i kinci çeyreğinde Oğuz
aşiretl�ri n i n bir kısmını Gü ney Rusya'da, diğer kısmı n ı i ran 'da tali h le ri n i
denerken görmekteyiz.
Güney Rusya
tarafında Rus tarihçilerl i l k defa .
10S4'de Oğuzların mevcudiyetin i kaydetmektedirler; bir başka Türk boyu
olan, orta Irtiş veya Obi'nin Kimeklerinin bir dalı olan Kıpçaklar tarafın ­
d a n itilen, Bizanslıların Uz dediği (Ouzoi) bu Türkler aşağı Tuna'ya kadar
girmişler, Tuna'yı aşmışlar ve sonunda mağlup oldukları Bal kan'lara gel­
mişlerdi ( 1 065) . Bir başka Oğuz aşireti Selçu klular bir başka yönde ga­
rip bir şekilde parla k bir tal ihle karş ı laşmışlar, iran'ı ve Tü rkiye'yi fethet­
mislerdi.
,
Duka k'ın
oğlu
Temiryalığ
(Demir yay) olara k tanınan
Selçukluların
'
efsanevi kahramanı, Selçuk Oğuzların önde gelen aşiretlerinden Kınık'la­
rın beği idi323• 98S'den önce aşireti ile birlikte Oğuz aşiretleri topluluğun­
dan ayrı l m ış ve şimdiki Perovsk ' u n ya kınında, Cend tarafında aşağı Sir­
Derya' n ı n sağ kıyısı üzerinde konaklamıştı . Oğulları n ı n adlarından - M i kô ' I I ,
Musa, Isrô'iI- Nestu ri dininden olduğu iddia edilmişti r. B u faraziyenin o l ­
d u kça yan l ı ş olduğu sanılmaktadır zira b u Ahd-; Atik'e ait isimler müslü­
man isimleri olara k da kullanılma kta ve Sômôni Môveraünnehir'inin sınır­
l a rı na yerleşen Selçuk'un aşiretinin Tü rklerin eski şaman d i n i n i terkede­
rek islômiyete geçmiş olmaları çOk daha mô k u l o l m a ktadır.
O s ı ra l a rda Môvera ü n nehir'deki Sômônı hônedô n ı Isı k-kul ve Kaşgar
K a ra h a n l ıl a rı n a
k a rşı
kendileri n i zorl u kla
koruyab i liyOrlardı. Selç u k l u l a r
a k ı l lı davranarak kendi soydaşlarına karşı lran/ı h ük ü mdarın tarafını tut-
(320)
Minorsky, « H udad al'-Alam .., 31 1 . harita, s. 307.
(32 1 )
Sarthoıd, « Kıpçak», Enc. Isı', 1 082.
(322)
Sk. Sarthoıd, « G h u z .. , Enc.
Isı', I I ,
1 78 ve "Turkmenes», a.g.e., 943;
J. Deny,
« G ram maire de la langue turque .. , 1 92 1 , s. 326'da « men .. «mübaıaga .. eki­
nin Türkçede ş i ddet/e nd i ri ci bir mıma taşıdığını, Türkmen'in .. saf kan Türk ..
anlamına gelebileceğ ini anl a tı r.
(323)
Sk. Barthoıd, «Turkestan», 257.
1 54/Bozkır Imparatorluğu
muşlardı. Barthold 'un da işaret ettiği gibi, bir ası rl önce islômlaşmış ve bir
taraftan Sômôni'lerin diğer taraftan Uygurların çifte tesiriyle oldu kça dü­
zenli bir hayata kavuşmuş Ka rahanlılara nazaran, Sarı Su ve I rgız boz­
kırlarından henüz çıkmış ve daha yakın zamana kadar şaman olan bu
OğUZların çok daha sert ve katı oldu kları hiç de inka r edilemez.
Sômanilerin yıkılmasından sonra bıraktıkları miras Môveraünnehi r'de
yerleşmiş Ka ra hanhlar ile Horasan'a hakim olmuş Gazneliler arasında bö­
lüşüldüğü nde sağda solda dolaşan SelçUk Türkleri u mumi kargaşalıktan
faydalanarak Maverünnehir'in kalbine gelip yerleşmişlerdi; 985 yılında Bu­
hara'nın kuzey-doğusuna çadırlarını diktikleri tesbit edilmişti rl2•• 1 025'e
doğru Selçuk beğlerinden, Yabgu ünvanı taşıyan Arslan (Tü rkçe ismi) Is­
rôil (Müslüman ismi) mahalli Karahan hükü mdarı Ali , Tegin'e, Gaznel i
Mah mud'a karşı yardım etmiştir. Mahmud Arslan'ı esir almış v e çok sert
bir baskı uygulaya rak aşireti boyunduruk altına almak istemişti. Fakat,
hayat tarzları sôyesinde bu göçebeler yerleşik devletlerin faaliyet imkôn­
larından kurtulabiliyorlardı. Sonunda Gazneli Sultanı Karahanlı Ali .Tegin'i
Môveraünnehi r'in hü kümdarı olarak tan ımak zorunda kalmıştı. 'Ali Tegin'
in ölümü üzerine ( 1 032). sonuna kadar onlara sôdık kalacak gibi gözü ken
Selçuklular Ali Tegin'in oğul larına karşı başkaldırmışlar ve artık ondan
sonra hep kendi hesaplarına savaşmışlardır. Başta Tuğrul Beğ olmcik
üzere Selçuk beğleri Gazneli Sultan Mes'Od'a başvurarak kendilerine Ho­
rasan'da toprak verilmesini istemişlerdi. Sultan'ın bu isteği geri çevirme­
si üzerine Tuğrul Beğ Nişapur'u Gaznelilerin elinden almış ( 1 038 ağustosu )
v e M e rv yakınlarında Dondanaka n'da GazneJi leri feci b ı r bozguna uğrat­
m ıştı (22 mayıs 1 040). Bu bozgunun sonunda Gaznel iler Afganistan'dan
çıka rılmış ve bütü n Horasan'ı Selçukoğulları'na bırakmak zorunda kalmış­
lardl325•
Geçmişi olmıyan bu Oğuz boyu, yeni islômlaşmış göçebe aşiretler
içinde en zayıf kalmış olan Selçu klular birden bire Doğu i ran'ın tek hô­
kimi durumuna gelmiş oluyorlardı. Yerleşik medeniyetler için bir felôkete
sebep olabilecek bu umulmayan değişiklik, Arap-Fa rs kü ltü rünün üstün­
lüğünü sezen ve bunu i mha etmekten se muntazam bir şekilde hükmet­
mek için savunucuları duru muna gelmeyi tercih eden bilge ve zeki Selçuk
önderleri sayeSinde değişik bir mecraya dökülmüştür. Nişapur'a girdiğin­
de Tuğrul Beğ kendi adına hutbe okutarak islôm müesseselerinin mun­
tazam çerçevesi içine girdiğini ilôn etmiş oluyordu. Fetih ise hep bozkı r
usulü olara k devam ediyor, ailenin h e r mensubu kendi hesabına fetih
(324) Barthold, «Turkestan down to the Mongol invasion», 257.
(325) Selçuk tarihi üzerine, ı bn al-Athir, «Kamil li't Ta·rikh,. kısmi terc. «Historiens
orientaux des eroisades» kitabında bulunmaktadır. - Houtsma, "Recueil des
textes. relatifs a ( , Histoire des Seldjoucides" Leyda, 1 886-1 ZL02. «Histoire
des Seldjoucides et a des Isma€diens (Tarikh-i Güz1da", çev. Defremery,
J. A. 1 848, - Houtsma, "Tughril-beg Enc, Isı ' , 872 ve "Malik shah», a.g.e.,
225. - Barthold, "TurkesIan", 302 et sq.
-
1 6. Sama nı. Emirleri döneminde
Doğu Iran
ta<
c
.....
tJı
tJı
�
Ô
.,
e­
"o
o>
3"
.,
cl
o
N
?5"
156 / Sozkır Imparatorluğu
yapmaya çabalıyordu. Tuğrul Beğ 'in üstünlüğünü ta nımakla beraber kar­
deşi Cağrı Beğ, amcaoğlu Kutulmuş ve dayıoğlu ıbrahim ibn inal hep bu
şekilde davranıyorlardı. Bunlardan bilhassa Cağrı Beğ Harzem'i eline ge·
çirmişti ( 1 042-1 043) . ibrahim ibn inaı, Rey bölgesine yerleşmişti, ancak
göçebe mizacı galebe çaldığı ndan aşiretinin mensupları o kadar ileri git­
m işlerdi ki sonunda Tuğrul Beğ bizzat gelerek nizamı sağlamak zorunda
kalmıştır. Tuğrul Beğ Arap-Fa rs dünyasında daha içeri girdikçe bu eski
yerleşik medeniyetli ülkelerin idari kavramlarından istifade ediyordu; kı­
sa zamanda aşiret beğliğinden devlet adamı niteliğine kavuşmuş, nizam
taraftarı ve mutlak bir hükümdar olurken akrabası olan diğer beğlar üze­
rinde otoritesini sağlamıştı.
Batı i ran uzun zamandan beri tamamen i ranlı olan Büveyhi hônedô­
nının elinde bulunuyordu (932-1 055). Bu hônedôn o derece ironlılık güdü­
yordu ki, iran'ın muhalif islôm mezhebi şiiliğe dört elle sarılmışlardı; üs­
telik Büveyhi hükü mdarları Bağdad'daki Sünni Halife'nin sarayında «Emir
el-umerô» ü nvanıyla oturuyorlar ve Halife'yi tamamen istedikleri' yönde
kullanıyorlardı. Fakat Xi. asırda Büveyhilerde çöküş başla mıştı. 1029'da
Gazneli Su ltan Mahmud ellerinden Irak-ı Acem'in büyük bir kısmını 01mıştı. Selcu k istilôsı sırasında Büveyhilerin sonuncusu olan ve yine «Emir
el-umerô » ü nvanı taşıyan Hüsrev Fıı'ilz--et"-Rohim-BağQgt ile I rak-ı Arab'Ç!,.
Şiraz i le Fars'a ve kardeşlerinden biri de Kirmôn'a sahipti.-XI '- asırdaki
Türk feth inin öncesinde bu son i ran hükü mdarının Sôsôni Pers'inln en
büyük iki hükümdarının birden ismini taşıması oldukça gariptir . . .
irak-ı Acem'de kargaşalığın sürüp gitmesine rağmen Selçuk göçebe
birlikleri henüz şeh irleri ele geçirmesini bilmediklerinden Tuğrul Beğ ül­
keyi fethetmekte biraz gecikmişti. Isfeman bir yıl süren kuşatma sonunda
açlık yüzünden teslim olmuştu ( 1 051 ) . Yerleşik hayatın côzibesine kapı­
lan Tuğrul Beğ isfahan'ı başkenti yapmıştı. Siyasi teşkilôtın bozulduğu,
feodal parçalanmalann ve fikri anarşinin h ızlandığı bu ülkelerde, ne kadar
sôde olursa olsun Türk, fazla pişmanlık duyulmadan itaat edilen bir ni­
zam prensibini temsil ediyordu. 1 054 yılında Tuğrul Beğ Azerbaycan beğ­
lerinin bağlılık yeminlerini kabul etmiştir. Büveyhi hikayesinden kurtulma­
yı arzulayan Abbasi Halifesi EI Kaim ile onun kumandanlarından Besôsiri
tarafından Bağdad'a dôvet edilmişti. Bütün bu anlaşmazlıkları kendi ya­
rarına kullanan Tuğru l Beğ Bağdad'a girmiş son Büveyhi hükü mdarı Hüs­
rev Rruz'u tahtından indirmiştir ( 1055).
1 058 yıl ında Halife, Tuğrul Beğ'i Doğu 'nun ve Batı'nın Sultanı ilôn
ederek kendi vekili yapmıştı. Bu duyulmamış pôyeye eriştiği sırada Tuğ­
rul Beğ Besôsiri ile birleşmiş olan yeğeni ıbrahim ibn ınal ile müc�le
ediyordu. Selçu klular arasında devam eden mücadeled�ynraau nan -ge­
sasiri geçiCi bir sü re için Bağdad'ı işgô l etmiş, SelçukluIara yakınlığı ile
bilinen Halife EI Kaim'i devirmiş ve şiiliğe bağıaridığını açıklamiştı ( 1 058
aralığı). Bu teh like karşısında Tuğrul Beğ soğı ıkkanlılık ve kararlılık ör­
neği göstermiştir. Önce ibrahim ibn-inal'a 1iönmüş, onu Rey civarında
yenmiş ve idam ettirmişti; sonra Besôsıri'yi Bağdat önlerinde bozguna
Bozkır ImparaıorluğU / 157
uğratınış ve öldü rmüş, Hal ife'yi muhteşem bir törenle başkentine sok­
muştu ( 1 060 başı) . Böylece küçük Oğuz boyu beği sadece boyunu, ordu­
sunu, ailesini disiplin altına almak, nizam içinde bir devlet başkanı olmak­
la kalmamış Abbas! Halifesinin resmi temsilcisi olarak kendini kabul et­
tirmiş, Halife'yi kurtaran ve yerine iôde eden bir kimse olarak Sünnı dün­
yasının hayranlığını kazan mıştı.
Bunun sonucunda Türk Sultanlığı, Fars Emirliği'nin yerine geçerek
Halife'ni n temsilciliğini elde etmiş oluyordu; her ne kadar yeni islômiyete
geçmiş olsalar da şii iro nlıla rı n tersine sünni olmalarından bu temsilciliği
uzun süre muhafaza edebileceklerdir. Sünniliği seçmiş olmaları mutaas­
sıp olmalarından ileri gelmekteydi. Şaman Yabgu la rın sülôlesinden gelen
ilk Selçuk Sultanları bu çeşitli dini ideolo i ilere kapılmayacak kadar temiz
ve müspettiler. Fakat batıya doğru yeni topraklar fethetmek zorunda ol­
duklarından eski Türk yayılmasını kutsal islôm ci hadı bahanesiyle meş­
rulaştırmayı uygun bulmuşlardır.
Tü rk'ün geldiğinde karşısında yorgun bir cemiyet bulması sonunda
heılıen hemen hiç çatışmasız olaro k ve aşırı şiddet göstermeksizin Türk
imparatorluğu Arap imparatorluğu'nun yerini almış, onu imha etmeden
ona taze kudretini vermiş ve ondan içtimai idrakini ve meşruluğunu al­
mıştır.
Tuğrul Beğ'in yeğeni ve halefi Cağrı Beğ oğlu Alp-Arslan ( 1 063-1072)
tahta çıkar çıkmaz, muntazam bir devlet hölinde sabit kalmadan nefret
ettiklerini açıkça bel irten aile mensuplarının başıbozuk alışkanlıklarına
son vermekle işe başlamıştı. Böylece Sultan Alp-Arslan yeğeni Kutul­
muş'u öldürtmüş ( 1 063-1 064) ve Kirmön taraflarında başkaldıran amcası
Kavurd ' u mağlup etmiş, fakat onu bağışlamıştı ( 1 064) . Batı tarafında Ha­
lep'teki Mirdaı:;i ha nedanını kendisine bağlamıştır ( 1 070) . islam tarihinde
eriştiği en şanlı ü nvana Doğu Anadolu'da, Malôzgirt'te Bizans Imparato­
ru Romen Diogenes'i 19 ağustos 10n 'de mağlup edip esir almasıyla ka­
vuşmuştu r326• Bu tarihi olay uzun bir süre içinde Anadolu'nun Türkler ta­
rafından fethine yol açmıştır. O an için Malazgirt muharebesi sadece Do­
ğu Anadolu'nun Selçuklular tarafından fethini sağ!amıştı. Alp-Arslan esir
Bizans Imparatoru'na büyü k bir merdlikle muamele yapmış ve bir müd­
det sonra kendisini serbest bırakmıştı.
Alp-Arslan Maveraünnehi r'deki
Karahan Imparatorluğu'na son vermek üzere giderken 1 072 yılında öldü­
rülmüştür. «Talihsiz ve muhtemelen okuma-yazma bilmeyen» bu Oğuz be­
ğ i devletinin başında büyü k i ranlı vezir Nizam el-Mülk'ü bırakmak basi­
retini göstermişti.
Alp-Arslan'ın oğlu ve halefi Sultan Melik-Şah (1 072-1092) tahta geç­
tiğinde henüz 17 yaşındaydı. ilk seferini, Saltanat değişikliğinden istifade
ederek Doğu Horasan'ı istiia eden ve Belh'i ele geçi ren Korohan hü küm-
(326) Bk. Claude Cahen, (,La campagne de Manlzikerl d'apres les sources mu­
sulmanes», «Byzantion-, iX, 2, 1 934, 61 3.
1 58 / Bozkır Imparatorluğu
dan Şems el-Mülk'e karşı yapmıştır. Melik-Şah Semerkand'a yaklaştığın­
da Karahan hü kümdan af dilemiş ve Selçukluların tôbiyi olmayı kabul et­
mişti. Melik-Şqh, Oğuz töresine göre hareket ederek Belh şehrini karde­
şi Tukuş'a emanet etmiş, o da başkaldı rmakta gecikmemişti. Sultan ona
karşı iki sefer yapmak zorunda kalmış ve _ sonunda ka rdeşinin gözlerini
oydurtmuştu ( 1 084). Meli k-Şah'ın amcası Kavurd da Kirmôn'da isyan et­
mişti, bunun üzerine onunla da savaşmak zorunda kal ınmış, esir alınan
Kavurd idôm edilmişti ( 1 078) .
Buna benzer olaylar N izôm el-Mü lk'ün bilge yönetimine rağmen Me­
lik-Şah'ın komutanı olduğu Oğuz aşiretlerini, Sultanı olduğu Arap-Fars
ımparatorluğu'nun çerçevesi içine sokmakta güClük çektiğini göstermek­
tedir. N izôm el-Mülk ve Fars bürokrasisi esas Tü rk unsurunu teşkil eden
Türkmen aşiretlerini, X. asırda eski Halifelere ve Buveyhi . �mirlerine h iz­
met etmiş Türk muhafız birl ikleri hôline getirmek" istiyorlardı; fakat yeni
Sultan'ın mücadeleci soydaşlarinı itaat altına almak, bu ezeli göçebeleri
toprağa bağlamak son derece - hassas bir iş - oluyordu327• Sôdece Sultan,
veziri Nizôm el-Mülk'un Selcuk macerasını «nizam» altına almak, eski
aşireti a nanevi tip bir Fa rs imparatorluğu hôline getirmek üzere yerleşik
yapmak ve i ranlılaştırmak düşüncesine iştirak ediyordu. Kendisi ise baş::"
kenti i sfahan'da debdebeli bir saray çevr�si içinde eski iran'ın şeh inşah­
Iannın çizgiSini açık bir şekilde takip ediyordu.
Daha önce gördüğümüz gibi, kuzey-doğu tarafında Meli k-Şah Şems
el-Mülk'ün yeğerii ve halefi Ka rahanlı Ahmed'e karşı Môveraünnehi r'de
i kinci bir sefere başlamıştı ( 1 089) . Önce Ahmed'i esir almış, fakat onu
Semerkand'a yollıyarak kendine tôbi bir hükümdar yapmıştı. Batıda, Me­
lik-Şah'ın saltanat dönemi sırasında fakat ondan bağımsız olarak 1 081
yılına doğru, yeğeni Kutulmuşoğlu Süleyman Anadolu'ya yerleşmiş, ken­
d isini iç mücadeleleri için yardıma çağırmak gafletini işlemiş, J;lizanslıla­
rın aleyhine iznik şehrin i zaptetmişti; bu önce izni k'i başkent olara k alan
( 1 081 -1097) - sonra Konya'ya yerleşen ( 1 097-1 302) ve 1 081 'den 1 302 yılına
kadar devam eden Selçu k ROm Sultanlığı'nın başlangıcı olmuştu r328•
Kısacası yerleşi k bir güç olarak Selçuk Devleti iran'dan başka yere
hükmedemiyordu. Anadolu'da, 1 080'den beri istilô altında olan Bizans'ın
eski topraklarında, Kutulmuşoğlu Süleyman gibi Selçuk beğlerinin veya
1 084'den beri Kapadokya'daki Sivas ve Kayseri'ye hôkim Dônişmend
emirleri gibi daha az önemli Türk beğlerinin komutasında Oğuz aşiretleri
harekôt hôlindeydi. Bu eski yerleşik medeniyetin toprakları tıpkı Kırgız
bozkırlarında olduğu gibi bu aşiretlerin tesadüfi yer değiştirmelerinde
payiaşılıyordu. Bütün bu tarih i özetlemek isteyen Barthold fevkôlôde bir
şekilde ifôde ettiği üzere «Oğuzlar veya Türkmenler kısmen kend i arzu­
larına bağlı çeteler hôlinde, kısmen de beğlerinin kumandasında (Selçuk­
lular) Cin Türkistan'ından M ısır'ın ve Bizans imparatorluğu'nun sınırları-
(327) Barthoıd, 309.
(328) Bk. J. Laurent, "Byzance et les Seldjoucides .. , 96-98.
Bozkır Imparatorluğul 159
na kadar uzanan ülkelerde at koşturuyorlardIJ29.» Barthoıd, Selçuk Sul­
tanıarının «ele avuca sı�maz kardeşlerinden» kurtu lmak ve onların kendi
güzel Iran topra klarında kötül ü k yapmalarını önlemek için bu disiplinsiz
Oğuz aşiretlerini tercihan Imparatorlu klarının Basamakları olan Anadolu'
ya gönderdikleri nazariyesin i ileri sü rmektedi r. Bu olay, Anadolu'nun yeni
bir Türkistan olurken, iran'ın Türkleşmekten kurtulduğun u izah etmekte­
dir.
Aşi ret beğleri a rtık ganimet için dövüşüyorlardı. Anadolu'nun önemli
bir kısmını fethettikten sonra Kutulmuşoğl u Süleyman, Suriye'ye inmişti
( 1 086) . Orada, ,1 079'dan beri kendisine Şam'da bir beyli k kurmuş olan Me­
l i k-Şah'ın küçü k kardeşi Tutuş ile çatışmıştl, Halep'in asil sahibini tesbit
etmek üzere iki ordu arasında şehrin önlerinde büyük bir muharebe ce­
reyon etmişti. Süleyman bu muharebede ölmüş ve Tutuş Halep'i kendi
beyliğine ilôve etmişti ( 1 086) . Kendisine hôs bir Selçuk kırallığını Halep'
te kurmak üzereyken ağabeyi Sultan Melik-Şah Su riyı;ı'ye girmiş, Tutuş'u
Şam'a dönmeye mecbur etmiş, kendisi Halep'te bir toplantı yaparak
beyliklerin komutanları arasında yeniden dağıtımını esaslara bağlamıştı
( 1 087) 330.
Kısacası Melik-Şah hayatını, kendinden öncekiler gibi Batı'daki Türk
fethini düzenlemekle geçirmiştir. Bu fetih, Suriye tarafında Fatımi toprak­
larında, Anadolu tarafında Bizans topraklarında birdenbire ortaya çıkan,
göçebe hayatın tesadüfieri ile sağa sola dağılan, ötede Bizans toplumu­
nun, beride Arap toplumunun iç kargaşalığından yararlanan küçük Oğuz
aşiretlerinin sürekli baskısı şekl ini alıyordu. iran'da mevcut olari sözde
birl i k vezir N izôm el-Mülk'ün Arap-Fars tarzındaki yönetiminden, doğuda
ve Suriye'de ise Meli k-Şcıh'ın kılıcı sôyesinde sağlanıyordu. Anadolu 'da
ise ne biri ne öteki işin içindeydi, bunun neticesinde Oğuz anarşisi doğ�
. muştu.
Meli k-Şah 1 092'de öldükten sonra (veziri kendisinden önce ölmüştü)
anarşi her ta rafa yayıl mıştı. Melik-Şah'ın bÜYÜ k oğlu BerkiyôrOk ( 1 0931 104) bütün a krabalarının isyanları ile u�raşmak ' zorunda kalmıştı. B u
arada Şam'dan başka yine Halep'i işgal etmiş olan amcası Tutuş, iran'ı
elinden almak üzere ü stüne yürümüş fakat Rey ya kınlarında yapılan mu­
harebade yenilerek öldürülmüştü (26 şubat 1 095) , BerkiyôrOk'un geri ka­
lan saltanatı öz kardeşleri ile mücadele içinde geçmiş ve sonunda onlar­
,la birli kte iran'ı paylaşmıştı. O andan itiba ren Selçuk hôkimiyetindeki top­
raklar üç ayrı kısma ayrılmış ol uyordu: BerkiyarOk ve kardeşlerinin yö­
netimindeki iran Sultanlığı; Tutuş'un oğulla rının hôkimiyetindeki Halep ve
Şam kırallı kları; Sü leyman'ın oğlu Kılıç Arslan'ın hôkimiyetinde Anadol u
Sultanlığı.
Bu üç ayrı ,S elçuk h ü kümdarlığının kaderleri de farklı olmuştur. Su­
riye'deki ( Halep ve Şam) Selçuk kırall ıkları süratle Araplaşmaktan kur-
(329) Barthold, «Ghouz.. , Enc. Isı', II, 1 78.
(330) Bibliyografi için bk, Zettersteen, «Sulaiman», Enc, Isı', 559 ve Houtsma
«Tutush.., a,g,e" 1 034. Rene Grousset, «Histoire des Croisades», I, XiV.
160l Bozkır imparatorluğu
tulamamış, üstelik, Tutuş'tan çıkan bu iki aile kendi köleleri olan ve yine
Türk olan başka kimseler tarafından bertaraf ed ilmişlerdi; bu olay ne
yazık ki tarihin hafızasında pek fazla yer etmemiştir33 1. Anadolu'daki Sel­
çuk Sultanlığı tam tersine iki asır sürmüş ve günün birinde tarihi Türkiye
bundan doğduğu için garip bir şekilde süreklilik n itel iğ i taşıdığını ispat
etmiştir. iran'da, Türklerin oluşturduğu merkezlere rağmen (Horasan,
Azerbaycan, Hemedan gibi), ilerde görüleceği üzere halkın esas temeli
iranlı olarak kal mıştır. Suriye'de, Antakya ve iskenderun dışında Tü rk un­
suru Arap kitlesine galebe çalamıyacak kadar geçici olmuştu.
Anadolu 'da ise, aksine, ül kenin sadece Siyasi bakımdan fethine de­
ğil toprağın esaslı bir şekilde Türk unsurunun eline geçmesiyle karşı kar­
şıya kal ınmaktadır. Türkmen çoban Bizans köylüsünün yerini almıştır. Bu­
nun sebebi Anadolu yaylasının irtifa, iklim, bitki örtüsü bakımından Yu­
karı Asya bozkırla rının bir devamı olmasından ileri gelmektedir. Strabon,
şimdiki Konya yöresi olan Likaonia'dan bir bozkır o larak bahsetmekte­
diy332. Bu yöre ile Kırgız bozkırından gelmiş göçebeler a rasında önceden
yerleşmiş bir ahenk vardı. Orada kendilerini öz yu rtlarında hissettikleri
için yerleşmişlerdi. Daha ileriye gidip onları, şuursuzca tarım alanlarını
otlak haline getirmekle suçlayabilir miyiz? Ara"ın ıssız bozkırından çık­
mış Oğuzların Kapadokya ve Frigya'nın eski vilayetlerini işgal ederek sa­
dece ü lkenin Türkleşmesini değil fakat oranın « bozkırlaşmasını» da sağ­
ladıkları bir gerçektir. Ve Osmanlılar ile Türk fethi Trakya'ya da geçince
bozkır onları orada da takip etmiştir; Edirne'nin kapılarından itibaren ba­
kımsız topraklar ve deve kervanları ile karakteristik yüzüne rastlamamış
mıydık? Aslında biraz önce bahsettiğimiz Strabon'un müşahedeleri Orta
Anadolu havzasının Selevkos'la r, Romalılar çağından beri yarı çöl görü­
nümü nde bir bozkır olduğunu ispat etmektedir. Trakya'nın perişanlığına
gelince, bu daha ziyade a rasının ezeli bir muharebe alanı olmasından ile.
ri gelmektedir.
Tamamlamak için şunu ilave etmek zorundayız ki, Anadolu'nun Türk­
leşmesi Selçuk hanedanının eseri olmaktan ziyade, Selçuk ha nedanına
sık sık başkaldıran Türkmen aşiretlerinin ve küçük emirliklerin eseridir.
Mesela kültür açısından Anadolu Selçukluları i ran'daki kuzenlerl kadar
açık bir şekilde Iranlılaşma isteği gösteriyorlardı. O zamanlar Batı Asya'
da edebi Türk dili mevcut olmadığından Konya'daki Selçuk Sarayı resmi
(331 ) Bk. ibn al-Kalfınasi, «Damascus chronicle.. çev. Gibb, 1932. Halep (Rıdvan)
ve Şam (Dukak) Selçuklularının oldukça kısa tarihini "Histoire des eroi­
sades.. adlı eserimin i . cildinde anlattım. Okuyucunun oraya müracaat etme­
sini rica ederim.
(332) ..likaonia yaylaları çok sayıda yaban eşeğinin oııadığı, fakat içecek su bu­
lamadığı soğuk ve çıplak bölgelerdir. Su azlığı bütün bu yörede hayvancı­
lığın son derece verimli bir şekilde sürdürülmesine hiçbir surette engel de­
ğildir. Sürülerin yününün biraz sert olduğu gerçektir. Burada tuzlu göller
mevcuttur. Bu çorak bölgeden daha verimli bir yerde, vs ..... (Strabon, X i i .
Kitap, Fas ı ı v ı , Böıüm ı, edition Tardieu, s. 533).
Aleksi Komnenus döneminde
1f:�:lni
1 7. 1 094 'e
tarafından geri alınan topraklar
veya i . Haçlı Seferinde Bizanslılar
l 094 'de Selçuklu Sultanlığı
..
doğru Selçuklu SuItanbğı
......
o>
......
E...
cc<
;il
Ö
.,
e-
"o
il>
3"
15"
ID'
o
N
162 ! Bozkır i mparatorl_uğu
dil alarak Fa rsça'yı kabul etmişti ( Farsça bu durumunu 1 275 yıllarına ka­
dar muhafaza etmiştir). Böylece XII.-XIII. asır Selçuk Türkiye'si bize Türk­
men temeli üzerine yapıştırılmış sathi bir Fars kültürü göstermektedir.
Keyhüsrev ve KeykObôd'ın çevreSinde Farsça konuşuluyor ve daha ziyô­
de yazılıyordu; tıpkı Lehistan ve Macaristan'da Latince'nin konuşulması
gibi. . . Az çok sathi gözüken bu yapıştırma Kapadokya, Frigya ve Galat­
ya'nın Oğuz aşiretleri tarafından derinlemesine Türkleşti rildiği h ususunu
gözlerimizden kaçırmamal ı veya bizi olmıyacak hayôllere sevketmemeli­
dir.
Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi iran'da, Fars kültür ve soyu ül­
kenin tamamen Türkleşmesine izin vermiyecek kadar güçıüydü. Tam ter­
sine, Türk istilôcılar yavaş yavaş Fa rslılaşmışlar, hônedônlar hemen Fars
etkisine girerken aşiretler bi rkaç nesil beklemişlerdir. Fakat siyasi bakım­
dan I ran a rtık tamamen parçalanmış ve bütün bozkır iran'ın üzerine bo­
şalmıştı. 1 040-1 055 arasındaki Selçuk fethi ü lkenin kapılarını göçebelere
açmıştı. Bir defa Müslümanların S,:,ltanl, Arapların Melik'i ve iranlıların
Şahı olan Selçuk hükümdarları, kendilerinin gösterdiği örneği takip et­
mek, aynı maceraya atılmak isteyen Yukarı Asya'nın bütün Moğol-Türk
boylarına kapıyı kapamak, kilidi vurmak, yol u kapamak istemişler a ma
hepsi boşa çıkmıştı. iranlı olan SelçUklular Iran'ı Türk kalmış olan Türk­
lere karşı koruyamamışlardır. Bütün iyi niyetlerine, Amu-Deryô üzerinde
kurdukları savunma hattına rağmen Harzem, CengiZ, Timur istilôları kar­
şısında iôşe subayı gibi kalmışlardır.
Selçuk sultanları yapıcı gayretlerinde başarıya u laşamamışlarsa, Xi.
asırda Abbasi ımparatorluğu'nun tesis ettiği, Fa rs Sôsôni Devleti'nin sağ­
lam çerçevesini kendi kazançlarına yeniden kura madılarsa, bunun sebe­
bini, Türkmen geçmişlerinin mirası olan iyileşmez aile anarşisinde ara­
mak ıôzımdır. Tuğrul Beğ'in ve Meli k-Şah'ın şahsi başarılarına rağmen
sürekli bir şekilde Arap-Fars devlet mefhu mu na erişmekte yetersiz kal­
mışla rdır; tıpkı Charlemagne'nın parlak zekôsına rağmen Fransız Karolen i
hônedônının Roma devlet mefhumuna ulaşamaması gibi33J . . .
Berkiyôruk'un kardeşi ve halefi Sultan Muhammed ( 1 1 05-1 1 1 8) Arap
Halifesi'nin üstü örtülü isyanı ile karşı karşıya kalmıştı. Isfahan'daki Sel­
çuk Sarayı ile Bağdad'daki Abbasi Sarayı arasında resmen samimi olan
ilişkiler hemen nôhoş bir hôle bürünmüştü ; Halifeler sinsi sinsi sultanların
vesayetinden kurtulmak istiyorlardı, buna ancak XII. asrın i kinsi yarısın­
da, o da Irak-ı Arabi'ye ait küçük sahada kavuşmuşlardır. Tuğrul Beğ'in
bir daha çözülmeyecek bir şekilde bi rleştirmeye çalıştırdığı Türk Sultanlı­
ğı i l e Arap Halifeliği'nin yavaş yavaş ayrılması başlıyordu. iç savaşların
içinde saltanat süren Mahmud ibn Muhammed ( 1 1 1 8- 1 1 3 1 ) , Mes'ud ( 1 1 331 152) gibi daha sonraki Selçuk Sultanları döneminde çöküş daha da hız­
lanmıştırl:W. Coğunlukla Hemedôn'da oturan bu Sultanlar gerçek anlam-
(333) Türk tarihinde ilk üç Selçuklu hükümdarının şahsiyellerinin rolü hakkında
bk. Barthold : ..Turkestan .. , 305.
(334) Bk. ibn al-Athir, «Historiens orientaux des Croisades", ı. içinde.
Bozkır imparatorluğu l 1 63
da I rak-ı Acemi'den başka bir yere sahip değillerdi. Azerbaycan, M usul,
Fô rs . . . vs. gibi eyaletler, temsilcilerinin «atabeğ» ler olarak tanındığı as­
keri Türk hônedonlarının eline geçmişti. Bu atabeğler arasında Azerbay­
can atabeğleri son Selçukluların sarayında saray kohyalığına kadar yük­
selmişlerdir. Meseıa Azerbaycan atabeği Ildegiz (ö. 1 072) Sultan Arslan­
Şah'ın yanında, sonra ildegiz'in oğlu atabeğ Pehlivan (ö. 1 1 86) Sultan III.
Tuğrul'un yanında ( 1 1 75-1 1 94) bu görevi yapmışlardır. iii. Tuğrul, atabeğ­
lerden kurtulmak isteyince Pehlivan'ın kardeşi ve halefi Kılıç Arslan onu
hapsetmişti ( 1 1 90) . Kılıç Arslan'ın ölümünden sonradır ( 1 1 91 ) ki, eski Sel­
çukluların haşmetinden bir şeyler muhafaza etmi ş gibi 'gözüken iii. Tuğrul
Irak-ı Acemideki toprakları üzerinde nihayet bağımsızlığına kavuşabilmiş­
tir. Fakat bu geç ve son derece mahdut bir toprak parçası üzerinde ye­
niden sağlanan Selçuk hôkimiyeti oldukça kısa ömürl ü olacaktı�. Ilerde
göreceğimiz gibi 1 1 94'den itibaren ııı. Tuğruı, Orta Doğu Imparatorlu­
ğu'nda Selçuklular'ın yerini alacak olan Harzem Türkleri'nin darbeleri al­
tında yok olacaktırm.
Sultan Sançar ve Amu-Derya Üzerindeki Nöbet
Sultan Melik-Şah'ın en küçü k oğlu, son büyük Selçuk hükü mdan Sul­
tan Sançar, hanedanının çöküşünü durdurmak icin son bir gayretle hare­
kete geçmişti. Kahraman, mert ve a licenap bir hükümdar olan Sultan
Sançar, «Şehname»nin şahsiyetlerinden biri olarak efsanevi kahramanla­
rından biri olduğu Fars medeniyetinin koruyucularından, Ironiılaşmış Türk'
ün en mükemmel tipini teşkil eder.
Melik-Şah'ın oğulları a rasındaki paylaştırma sırasında, henüz çok
genç olan (on veya on iki yaşındaydı) Sançar, Merv merkez olmak üze­
re Horasan hü kümetini almıştı ( 1 096) .. 1 1 02 yılında, kırallığını Kaşgar Ka­
rahan Hanı Kadir-Han Cebrail'e karşı müdataa etmek zorunda kalmış,
yaptığı muharebede onu yenmiş ve öldürmüştü, sonra mahalli Karahan
beği, Arslan Han'ı Môveraü nnehir'e tabi olarak yerleştirmiştj336. 1 130'da
himayesindeki Arslan-Han ile bozuşmuş, Semerkand'ı a lmış, Han', tah­
tından indirmiş ve yerine Hasan Tegin, sonra Rükneddin Mahmud gIbi (bu
sonuncu 1 1 32-1 1 4 1 arasındadır) Karahan prensIerini geçirmiştir337• San­
çar, Afganistan'daki Gazneli prensIeri a rasındaki m ücadelelere de karış­
maktan geri kalmamıştır. 1 1 1 7'de, Gazneli Arslon-Şah'a k.g.rşı vôzlyet 01-
(335) Bibliyografya: Zettersteen, "Kizil-Arslan», Enc. Isı', 1 1 13. Bk. Houtsma, «Tugh­
ril 1 1 / » , a.g.e., 871 . Selçukluların sonu için daha ilerdeki bahislere bakınız.
(336) Bk. Barthold, ..Turkestan", 319.
(337) Arslan Han, Buhara ve Semerkand'ın işlerinde git gide daha büyük bir önem
kazanan sünni müslüman din adamlarının entrikaları sonunda tahttan ind;­
rilmiştir. Din adamlarının bu hakimiyeti Mı\veraünnehir'de önce Harzem-Şah­
lar döneminde, sonra, Cengiz istilAsı geçince, Temüroğu"arı ve özbekler
zamanında büsbütün artacaktır.
1 64j Bozkır Imparatorluğu
m ış, Gazne'yi ele geçirmiş ve tahta Gazneli hônedôônından Behrô m-Şah'ı
geçirmişti. O çağda demek ki, Gaznelilerin haki miyetindeki Afganistan,'
Karahan etkisindeki Maveraünnehir ve iran'ın doğusunda geniş bir saha­
nın tek hôkimiydi.
Sançar'ın tôbileri a rasında Türk olan Harzem Şahı Atsız ( 1 127-1 1 56)
bulunuyordu. Bağımsızlığına kavuşmak isteyen Atsız, Hezarasp'ta Sançar
tarafından mağlup edilmiş ve kClvulmuştu ( 1 138) . Ancak, Atsız bir müddet
sonra geri dönmüş ve Sultan'ın affına mazhar olmuştu ( 1 1 4 1 ) . Ama, Sul­
tan Sança r için a rtık talihsizlikler baş gösteriyordu . Aynı yıl, ilerde de gö­
receğimiz gibi, Cin'den, Isık-kul yöresinden göç eden Kara Kıtay'lar Ma­
veraü nnehir'i istilô etmişlerdi; bu Moğol ırkından gelen komşular daima
« kafin) yani budist olarak kaldıklarından islam dünyası için son derece
endişe verici oluyorlardı. Sançar her zamanki yiğitliği ile Kara-Kıtayların
ü zerine atılmış, fakat 9 eylül 1 1 41 tarihinde Semerkand yakınlarında Kat­
van'da ağır bir .mağl ubiyete uğramış ve Horasan'a kaçmak zorunda kal­
m ıştl338• Bütün Maveraünnehir Kara-Kıtay'ların eline düşmüştü. Harzem
Şahı Atsız durumdan yararlanarak isyan etmiş, Horasan'a girmiş, bir m üd­
det için Merv ve· Nişapur'u ele geçirmiş, fakat Sançar'ın karşı taarruzu
önünde tutunamıyarak geri çekilmişti. Sultan Sançar iki defa Harzem'j iş­
gal etmiş ( 1 1 43-1 1 44 ve 1 1 47) ve ikinci seferinde U rgenc surları önünde
Atsız'ı zorla tabii olmaya mecbur etmişti. La kin genç Sultan'ın kahra­
manlığı durmadan ortaya çıkan zorl uklar önünde artık tükeniyordu. Bir
müddet sonra beklenmiyen bir tehl ike baş göstermişti. Selçuklular ile ay­
nı boydan gelen Oğuz aşiretleri, kendi lerini Fars yönetimi ve môli kaide­
lerine sokmak isteyen Sançar'a karşı ayaklanmışlar, Sultan'ı hapsederek
Merv'i, N işapur'u ve Horasan'ın diğer şehi rlerini yağmalamaya başlamış­
lardı ( 1 1 53) . Sultan ancak 1 1 56 yılında kurtulabiimiş ve ertesi yıl eserinin
tamamen yıkılmasından hemen önce hayata gözlerini yummuştu339•
Sançar Iran'ın doğusunda sürekl.i bir Selçu k Devleti kurma gayretle­
rinde yenik düşmüştü. Oğuz ayaklanması, Selçuk'un aşireti ile birlikte
iran'ın fethine girişen göçebe aşiretleri Arap-Fars idari çerçevesi içine
sokmanın ne kadar zor olduğunu ispat etmiştir. Selçuklular tarafından
benimsenen ve muhafaza edilen Fars gelenekli idari kadrolar bu haneda­
nın çeşitli dallarının çöküşünden sonra yaşıyamamışlardır (Doğu iran'da
1 1 S7'de, I rak-ı Acemi'de 1 1 94'de, Anadolu'da 1 302'de). Bir defa bu dekor
düşünce, yeni-Fars (neo-persan) Sultanlığı kaybOlunca, 1 040'daki iran,
1 072-1080'deki Anadolu fetih lerinden geriye Türkmen aşiretlerinin göçün­
den başka birşey kalmamıştır; bu Türkmenlerden, 1 053'deki Oğuzlar, XV.
asırd.aki Kara Koyunlu ve Ak Koyunlu, Osmanlı ve Karamanlı aşiretleri,
(338) Barthold, ..Turkestan», 326-327'de (Cuvayni ile) ibn al-Athir tarafından Har­
zem Şah i Atsız'ın Kara Kıtay'ları Sançar'a karşı çağırdığı ithamını çürül­
mekledir; halbuki galip 'gelen Kara Kılay'lar Harzemlilerin karargahını da yağ '
malamışlardı. Ilham, Sançar'ın mağlQbiyetinin büyük ölçüde Atsız'ın işine ya­
ramamasından ileri gelmektedir:
(339) Cuvayni'ye göre Sançar 8 mayıs 1 1 57 tarihinde ölmüştür, bk. Barthoıd, a.g.e.,
332.
Bozkır imparatorlu!ju l1 65
bir taraftan iran'!. diğer taraftan Anadolu'yu, Yukarı Asya'nın bozkırları n­
da bütün eski aşiretler gibi paylaşmışlardır. Süratle ve derinlemesine iran­
Itlaşan Türkler olan Selçuklular'ın kültür ba kımından bütün iyi niyetlerine
rağmen Ariadolu'da olduğu gibi iran'daki m uzafferiyetlerinin iktisadi ve ie­
timai neticesinin iran'ı da Anadolu gibi bozkırm bir uzantısı yapmak oldu­
ğu söylenebilir mi? Burada da beşeri coğrafya bitki coğ rafyasına korkunç
bir şekilde tesir etmiştir. Göçebelik tarım ı yok eder, toprağın şeklini de­
ğişti rir. Anadolu için dediklerimiz i ran için de gecerl idir. Taeik, şehirlerini
1 66 j Bozkır Imparatorluğu
çevreleyen vahaları, Ömer Hayyam ve Sddi'nin terennüm ettikleri servi
ve gül bahçelerini yapmaya devam edebiimiştir. Bu şehirlerin kapısında
son bahçeler de bitince, kara sürü lerin i güden ve pınarların başına kara
çadırı! seyyar köylerini diken göçebe aşiretleri ile bozkır başlıyordu. Özel­
l ikle zeki bdzı aşiret önderleri, iç mücadeleleri önlemek başarısını göste­
rerek yerleşik halkın kıralı durumuna gelebilirdi, zira bütün bu Türklerde
doğuştan hükmetme duygusu mevcuttur. Şeh irl i yerleşik Tacik cemiyeti
ile kara çadırlı göçebe cemiyeti bir müddet için « kaynaşın> gibi olurlar;
sonra her şey bozulur. aşiretlerın göçü yeniden başlar, devlet kavramı
unutulur, nihayet bi rkaç göçebe aşiret hükümdarlık hdnedd nını teşkil et­
mek üzere yerleşik düzene geçince tarih tekerrür etmeye başlar. Böylece
çevrim h içbir zaman kapanmaz. Bu çevri mi dışardan yenilemek üzere, X i .
asırdan XVi. asra kadar bel i rli dönemlerde, Kırgız veya Türkmen bozkırı­
nın eşi�inde yeni göçebelerin ortaya çıktığını, Taciklerle yapılan ikili oyun­
daki rollerini istediklerini göreceğiz.
Bu çift olay Sultan Sançar hayatta iken zaten meydana gelmiştir. On­
dan sonra, Selçuklular gibi Türk ırkından gelen Harzem Şahları da, aske­
ri çerçeve bakımından Türk, yönetici kadrolar bakımından Fars, iran'ın
do�usunda bÜYÜk bir Türk-Fars Imparatorluğu kurmak üzere teşebbüse
geçmişlerdi. Aynı anda, Uzak Doğu'dan gelen, fakat Türk değil Moğol
olan Kara Kıtay'lar Doğu Türkistan'ı ellerine geçiriyorlardı; bunla rın ge­
l işi yüz yıl öncesinden Cengizhanlı Moğolların seferberliğini ilcn ediyor­
du.
Asya tarihinin bu yeni safhasına geçmeden önce Selçuk mecaresının
etnik bildncosunu çıkaralım. Bu bildnço, kısacası, oldukça tenakuzludur.
iran'ın sultanları olan Türkmen Selçu klu ların I ran'ı Türkleştirmemiş olma­
larının sebebinin bunu bilhassa istemediklerinden ileri geld iği di kkat çe­
kici bir husustur. Tam tersine, gördüğümüz üzere kendilerini isteyerek
iranlı yapmışlar ve eski Sôsôn; hükü mdarları gibi, iran hal klarını Oğuz
aşiretlerinin yağmalarından korumak, iran kültürünü Türkmen tehdidinden
kurta rmak için gayret sarfetmişlerdi r340• Buna rağmen ve belki 1 1 53'de
Sançar'ın Oğuzlar tarafından yeni lmeSinin kalıcı neticelerinden biri ola­
rak, bu Türkmenler'in aşağı Amu-Deryô'nın güneyine, Üst-Yurt yaylôsı ile
Merv arasına büyük kitleler hôlinde yerleşmesine engel olamamışlar, o
ta rihten sonra da bu bölge etnik açıdan tamamen i ran unsu rundan te­
mizlenmiş ve Türkmenistan olmuştur. Diğer taraftan Selçuk beğleri tara­
fından Anadolu yaylôsına sevkedilen Türkmen aşiretleri bu eski Bizans
topraklarını öylesine gerçekten Türkleştirmişlerdir ki, Konya Su ltanların­
dan Osmanlılara ve Mustafa Kemal Atatürk'e kadar uzanan tarihi Türki­
ye'yi yaratmışlardır.
(340)
Selçuklular iran kültürünü Anadolu'ya d3 götürmüşlerdir. Konya Selçukluları
Farsçayı resmi dil olarak kabul etmişlerdi. Farsça daha önce gördüğümüz
gibi 1 275 yılına kadar sarayda yaşamıştır. (J.H. Kramers, «Karamanoghlu»,
Enc. Isı', 793).
Bozkır Imparatorluğu l 1 67
Kara Kıtay Imparatorluğu
XII. asrı n ikinci çeyreğ inde Doğu Türkistan'da meydana gelen kar­
gaşalığı anl ıyabilmek için aynı dönemde Cin'in kuzeyinde meydana gelen
i htilôllere kadar uzanmak gerekmektedir. 936'dan 1 1 22'ye kadar, Moı:;iol
ırkından olup, Leao-ho neh rinin batı kıyısından gelen Kıtaylar'ın, zaten
sahip oldukları Jehol ve Cakar dahil olmak üzere Pekin'de, Ho-pei ile Şan­
si'nin kuzey bölgelerinde hü kmettiklerini hatırlamaktayız. 1 1 1 6 i le 1 1 22
a rasında Kıtaylar, Kuzey Ci n'in hôkimiyetini ellerinden alan, Tunguz ır­
kından Cürçetler veya Kin'ler tarafından durmadan sıkıştırılmışlardı.
Kıtay halkının büyük çoğunluğu, bu halkın ilk sahası olan güney-batı
Mançurya ile şimdiki Jehol'ün doğusunda Kin'lere tôbi olarak yaşamaya
devam ediyordu. Fakat Kıtaylar'ın bir kısmı Batı taraflarında talihlerini de­
nemek istem'işlerdi; böylece Tarım 'ın kuzeyinde Turfon, Beşbalıg ve Kuça'
da yaşıyan Uygurlar bunların hôkimiyetlerini tanımışlardı. Buradan hare­
ketle ilk Kıtay ordusunun 1 1 28'de Kaşga r -bölgesine girdiği, ancak Kaşgar'
daki Karahanlı Arslan Ahmed Han tarafından püskürtü ldüğü sanılmakta­
dır. Kıraliyet ailesinden Cinliler'in Ye-liü Ta-şe dedikleri hükümdarlarının
başkanlığında kuzey'-batıya giden Kıtay göçebeleri daha mutlu olmuşlar
ve orada, şimdiki Cuguçak'ın yakını nda Tarbagatay'da imil şehrini kur­
muşlard l 341 , Isık-kul'un batısında, Balasagun'da3u saltanat süren Karahan­
lı hükümdarı o dönemde, hem aşağı ili Karluk Türkleri, hem de Aral'ın ku­
zeyindeki Kanklı Türkleri tarafından tehdit ediliyordu. Bunun üzerine Kı­
tay hükü mdarı Ye-liü Ta-şe'yi yardımına çağırmıştı. Yardıma koşan Kıtay
h ükümdan ihtiyatsız Karahanlı'yı tahtından indirmiş ve yerine geçmişti.
Böylece Balasag un, Türk imparato rluk ünvanı olan ve kôinatın Hanı de­
mek o lan «Gur-han» ünvanını alan Ye-liü Ta-şe'nin başkenti olmuştu. Bır
müddet son ra yen i Gur-han , . Kaşgar ve Hotan'da hüküm süren mahalli
Karahanlılan da hôkimiyeti altına almıştır3•3. Doğu Tü rkistan'da bu şekil­
de ku rulan yeni Kıtay impa ratorluğu islôm ta rih i tarafından Kara-Kıtay im­
paratorluğu olarak tanınmış olup biz de aynı ismi kullanacağız.
Daha önce de söylendiği gibi Kıtaylar Moğol ırkındandı. Pekin'deki
iki asırlık hôki miyetleri sırasında hissedilir şekilde CinlileşmişlerdiJ.... . Tü r­
kistan'da müslüman Türk topl ul ukları a rasında yerleşen Kıtay göçebeleri,
. (341) «Leao-che»ye göre Ye-liü Ta-şe 1 1 23 yılında Beşbalıg yönünde Pekin'den
kaçmışt.. Bk. Pelliot, J. A., nisan-mayıs 1 920, 1 74. Ta-şe ismi belki Çince
prens anlamına gelen "T'ai-tseu» veya "büyük eğitici .. anlamındaki «T'ai-şe»
ünvanıarından gelmektedir. (Pelliot, «Noles sur le Turkestan», T.R., 1 930, 45).
(342) Bu isim hakkında, Bretschneider, .. Mediaeval researches», i, 18 ve Pelliot,
«Notes sur le Turkestan», 1 8.
(343) Bu olaylar hakkında, Cuvayni, «Ta'rih-i cahan kuşai» d 'Ohsson'da çevril­
miştir. «Histoire des Mongols», i, 441 ve Breıschneider, «Mediaeval rese­
arches», i, 225.
(344) Sk. Pelliot, "Notes sur le Turkestan» , ..T'ou �g pao», 1 930, 49 . .
1 6B 1 B ozkır imparatorluğu
müslümanların « katin> olarak ta nımladıkları Cin medeniyetine, budizme
veya Kontüçyüs dinine meyilli olarak, Arap-Fars kültürü ne olduğu kadar
islômiyete de mua�ız olara k kalmışlardır. Vergi alımı, Cin'de . olduğu gibi
hanelerin önemine göre tesbit edilmişti. Diğer göçebelerin aksine, Gur- .
han kendi aile üyelerine beğlik ve tı marlar dağıtmamıştı; bu, Cin idari
kavramlarını n devamlılığını gösteren görünür bir delil gibi kabul edilmek­
tedir. Barthold'un düşüncesine göre belki idari dil Cince idi. Kara- Kıtay
Impar.atorluğu'nda budizmin yanı sıra hıristiyanlığın da geliştiğini işaret
edelim. «O çağda Kaşgar'da. bir hı ristiyan metropoliti bulunuyordu; Cu
bölgesinin en eski hıristiyan kitabeleri yine o döneme aittirl·'.
Böylece Kara-Kıtay imparatorluğu'nun kurulması, Karahanlılar tara­
fından tamamlanan isıamıaşma eserine karşı bir t�pki olarak ortaya çık­
maktadır.
ilk Kara-Kıtay Gur-han'ı Ye-liü Ta-şe ( 1 1 30-1 1 42 ) , Doğu Karahanlı­
lar'ın aleyh ine IsI k-ku i ve Kaşgarya bölgesinde hakimiyetini sağlamlaştır­
dıktan sonra, Maveraünnehir'e yerleşmiş Batı Ka rahanlılar'a ve onların
arkasından Sançar'ın başında bulunduğu Doğu iran'daki Selçuk Sultanlı­
ğı'na taarruz etmişti. 1 1 37 mayıs-haziranında Fergana'da, Hocenne, Se­
merkand Karahanlısı Rü kneddin Mahmud'u mağlup etmiştir. Maveraünne­
hir'deki tabııerinin yardımına koşan Su ltan Sança r da, Semerkand'ın ku­
zeyinde Katvan'da Kara-Kıtaylar'a yenilmişti (9 eylü l 1 1 41 ) . Buhara ve
Semerkand Selçuk hakimiyetinden Gur-han hakimiyetine geçmiş oldu; bu
a rada Gur-han, Semerkand'da mahalli �a rahanlılar'ı tabi olarak bırakmış­
tı 3-44. Aynı 1 1 41 yılında Kara-Kıtaylar Harzem'i de işgaı etmişlerdi. Harzem
Şahı Atsız da tabi hü kümdar olmayı kabul etmek zorunda kal mıştı'. Atsız'
ın holefi Harzem Şahı Arslan ( 1 1 56- 1 1 72 ) . Doğu iran'da Selçuklular'ın ye­
rini almayı düşünmesine rağmen hemen hemen hayatının tamamında Gur­
han'ın tabii olarak kalmıştır:M7.
Kara-Kıtay imparatorluğu şimdi Ha-mi 'den Aral ve Hocenre uzanı­
yor, hôkimiyeti yukarı Yenisey'den Amu-Derya'ya kadar yayılıyordu. Bu,
isıamiyet görüş açısından ağır bir gerileme ve müslüman Türk toprakla­
rında kafir Moğol bir hanedônın hakimiyeti olara k büyük bir rezaletti. Ka­
ra-Kıtaylar ise haıa müslüman dünyasına değil kültürlerini aldıkları Cin'e
bakıyorlardı. Kara-Kıtaylar içinde birinci sayılabilecek olan Ye-liü Ta-şe ,-­
güçlü bir Cin edibi olarak tanınmaktadır. Arap-Fa'rs tarihleri Kara-Kıtay­
lar'ı biraz küçü mseme ile işlerlerken, Cin ise Pekin'in eski kıral larının to-
(345) Barthold, ..Zur Gesehichle des Christentums in Mittelasien bis zur Mongo­
lisehen Eroberungen .. , Tübingue, 1901 , s. 58.
'
(346) Rükneddin Mahmud mağlup Selçuk ordusu ile kaçmış, fakat Tamgaç-han
ibrahim (ö 1 1 56) adında bir başka Karahaniı Semerkand beği olmuştur. On­
dan sonra bu şehirde, yine Karahanlı olan ve Kara-Kıtayların tabii olarak
kalan Çağrı-han Celaleddin Ali saltanat sürmüştür (1 1 56-1 1 63). Yerine oğlu
Kılıç Tamgaç-han Mes'ud (1 163- 1 1 78) geçmiştir.
(347) Bk. Barthold ..Turkestan.. , 332-333, ibn al-Athir ve .Cuveyni'ye göre.
Bozkır Imparatorluğu / 1 69
ru nları ile ilgilenmeye devam ediyordu. Bunun neticesinde onları sadece
Cin transkript isimleri olarak tanımaktayız. Gur-han Ye-liü Ta-şe'nin öLü­
münden sonra - ( 1 1 42 şu batına doğru ) . dul karısı Tu-pu-yen imparatorlu k
naibi olmuştu ( 1 1 42-1 1 50). Ondan sonra o ğ l u Ye-liü Yi-lie'nin ( 1 1 50-1 1 63)
saltanatı gelmiştir. Yi-lie'nin ölümünden sonra kızkardeşi Ye-liü Şe, veya
Pu-su-wan'ın naibliği görülmektedir ( 1 1 63-1 1 78); bunun naibliğr sırasında
bir Kara-Kıtay ordusu Horasan'a girerek Belh ' i yağmalamıştır ( 1 1 65). Ni­
hayet Yi-lie'nin oğlu Ye-liü Ce-lu-ku tek başına 1 1 7S'den 121 1 'e kadar sal­
tanat sürmüştür. Bu son Kara-Kıtay hü kümdarı döneminde Kara-Kıtay im­
paratorluğu tabiieri ' olan Harzem Şahları ile çatışmaya girmiş, Cengiz
Han'ın fetihleri çağına raslıyan bu çatışma ise, kısa dönemde, sadece
Moğolların lehine her iki tarafında kaybına sebep 0lmuştu r4B,
Harzem Imparatorluğu
Cinlileşmiş ve « kafin) Moğol Kara-Kıtay imparatorluğu karşısında,
şimdiki H ıyve'de, Harzem Şahları, bil hassa yerrne geçecek kimse bırak­
madan ölen Sultan Sançar'dan sonra ( 1 1 57) Müslü man-Türk dünyasını
temsil ediyordu. Aslında, Sança r'ın eski kırallığı Horasan biraz efendisiz
bir ü l keydi; 1 1 53'de umulmayan zaferlerinden sonra Oğuz beğleri, az, çok
Harzem Şahla rın hakimiyetini tanıyorak o rada hüküm sürüyorlardl349•
Ha rzenı Şahı Arslan'ın ölümünden son ra ( 1 1 72) iki oğlu Takaş ve Sul­
tan Şah taht için mücadeleye başlamışlardıl'o• Bertaraf edilen Takoş, Ka­
ra-Kıtaylar'a sığ ınmıştı. Koro Kıtay naibi Ye-liü Şe kocasının bir ordu ile
Har�em'e gitmesini, Sultan-Şah'ı kovarak Takaş'ı tahta geçirmesini iste­
miş ve bu emri hemen yerine getiril mişti ( 1 1 72 aralığı) . Fakat. tahtını Ka­
ra-Kıtaylar'a borçlu olmasına rağmen Takaş, vergi ödeme yüzünden on­
lara karşı isyan etmekte geci kmemiş ve onu deviren Kara-Kıtaylar karde­
şi Sultan Şah 'ı desteklemişferdi. Onu Ha rzem tahtına geçirmeyi başara­
madılarsa da kendisine verdi kleri bir ordu ile Horasan'ı fethetmesini sağ­
lamışlardır (Merv, Serakhs ve ThOs'un feth i, 1 1 81 ) . Bu şekilde Sultan Şah
1 193 yı lındaki ölü müne kadar Horasan'da saltanat sürmüştür. Sultan Şah
öldü kten sonra Takaş bütün Horasan'ı Harzem topraklarına
katmıştır
( 1 1 93).
Henüz Horasan'ın efendisi olmuş i ken Takaş Ira k-ı Acemi'yi istila et­
miştL Daha önce de görüldü!;jü gibi, bu eyalet son Selçuk Sultanı i i i . Tuğ­
rul'un kıraliyet sahası o luyordu. Rey yakınlarında 19 Mart 1 1 94 tarih inde
_
(348) Barthaıd, «Kara-Khıtai», Enc. Isı', 784, Semireçye tarihini özetlemektedir
(Rusça) (1898), II, 1 02 et sq.
(349) Defremer/, Mirkhond'un «Histaire des chahs du Kharezm» (1 882) j' tecrüme
etmiştir. Dağu kaynaklarının tamamı, Barthald «Turkestan down to the Mon­
go.l invasion» adlı eserinde verilmiş ve tenkit edilmiştir; 322 et sq.
(350) Barthoıd, «Turkestan», 337-340, ibn _ el-Alhir, Cuveyni ve Mirkhand'a göre . . .
1 70 1 Bozkır Imparatorluğu
cereyan eden son muharebede Takaş Tuğrul'u yenmiş ve öldü rmüştüm.
iroo 'da Selcuk hakimiyetine son veren bu muharebe Harzem Şahına, Rey
.
ve Hemedan ile Irak-ı Acemi'yi bırakmıştı.
Takaş'ın oğlu Alaeddin Muhammed babasının yerine gecmişti (12001 220) . Alôeddin Muhammed, Orta Asya'nı n hôkim devleti hôline getirdiği
Harzem imparatorl uğu'nu kendi döneminde kudretin zi rvesine cıkarmıştı.
Ilk yaptığı iş Afgan istan'ı fethetmek üzere Guri'lerin üzerine yü rümesidir.
Aslında, Muhammed'in iki selefi Amu-Deryô üzerinde Harzem ımpara­
torluğu'nun temellerini atarlarken Afganistan'da bir başka büyük islôm
imparatorluğu kuru luyordu. Bu ülke o zamana kadar, H indistan'da Pen­
côb'ı da icine alan Türk Gazneli hônedônına aitti. 1 1 S0'ye doğru Afgan
Suri aşireti, Herat ve Bemiyôn arasında Ghor dağlarında Gazneli SuItan­
Iarına başkaldırmıştı . . Guri beği Cihôn Soz o yıldan itibaren Sultan'ın baş­
kenti Gazne'yi yağmalamış, sonunda Guri beği Gıyaseddin tarafından şe­
h i r 1 1 73'de kesin şekilde fethedilmişti. Gazneli Sultanları, Afganistan'ı Gu­
riler'e bırakarak Pencab'ta Lôhor'a kacmışlardı. Meşhur Şehabeddi n Mu­
hammed Guri'nin döneminde ( 1 1 63-1206) Guri imparatorluğu Doğ u'da ola ·
ğanüstü bir genişliğe kavuşmuştu; Muhammed Pencôb'ı ilhak ederek
( 1 1 86) son Gazneli ler'i tahttan indirmiş ve H indu Racalarından Gan; hav­
zasını almıştı ( 1 1 92-1203) . Şanının bu zi rvesinde adaşı Harzem Şah ı Mu ·
hammed'in taarruzu ile ka rşllaşmıştır352.
iki Muhammed arasında, Amu-Deryô üzerinde meydana gelen ilk mu­
harebe, Harzem'i yağmalamaya gelen G u ri'nin lehine dönmüştü ( 1 204) .
Harzemli Muhammed, efendisi Kara-Kıtay Gur-han'ını yardıma cağı rmıştı.
Gur-han da kendisine Tayanku-Taraz ve diğer tabisi Semerkand hüküm­
darı Karahanlı Osman'ın ku mandasında bir ordu göndermfşti.
Bu yardımlar ...sa yeSinde Harzem Şahı, Gurileri Hezarasp'ta mağlup
etmiş ve ülkeden dışarıya cıkarmıştı ( 1 204) . Kara-Kıtay'lar Guri Muham­
med'i takip etmişler ve Belh'in batısında Andkhui'de kesin bir zafer ka­
zanmışlardı ( 1 204 eylül-eki m). Bu zafer ile Harzemlilerin Guriler üzerinde
kesin üstünlüğü sağlanmış oluyordu3S3• Buna rağmen, Guri M u hammed'in
ölümünden son ra ( 1 3 mart 1 206) ancak Harzemli M uhammed Gurilerin
el inden Herat ve Gor şehrini alabilmişti ( 1 206 aralık)3s4. 1 21 5'de Harzem
Şahı Gazne'yi el lerinden alarak Afganistan'ın fethim tamamlamıştı r.
Harzemli Muhammed Guriler üzerindeki zaferini tÔbi i olduğu Kara­
Kıtay Gur-han'ına borcluydu. Fakat şükran duyguları uzun sürmemişti .
Kudretin bu derecesine erişti kten sonra müslümanların imparatoru (o cağ­
'da Sultan ünvanını almıştı) ve iran'ın ücte ikisine sahip olarak halô bu
«kafir» Moğollara tabi olması tahammül edilmez bir şeydi. Semerkand'ın
(351) ıbn al-Athir'in verdiği tarihtir (Barthoıd, 347).
(352) 1 1 75-1 1 76'da Guriler Hera!'ı işgal edince Harzem Şahların tabii düşmanı
haline gelmişlerdir (<<Turkestan .. , 338).
(353) Bk. Barthoıd, «Turkestan .. , 350-351 .
(354) Cuveyni'nin tarihi (Barthoıd, 353).
Bozkır imparatorluğu ! 1 71
Karahanlı hü kümdarı Otman ibn ibrahim ( 1 200-1 212) Kara- Kıtayların tôbii
olarak aynı duyguları taşıyordu. 1 207'de, onunla anlaşan Harzemli Muham­
med, Buh.ara ve Semerkand'ı işga l ederek Kara-Kıtay hôkimiyetini kaIdır­
mış ve oraları kendi h imayesine almıştı . Böylece Harzem imparatorlui:!u
bütün Môveraünnehir'e sahip olmuştu. Bu arada Kara-Kıtay'lar da tepki
göstermekte gecikmemişlerdi. Cuveyni'ye göre Semerkand'a dahi girmiş ·
lerdir, ancak komutanları Tayanku, ya Fergana'da Andican yakınları nda
ilamişi bozkırında, ya da Talas bozkırında yapılan bir inuharebede Har­
zemlilere esir düşmüştü ( 1 21 0)355.
Harzemli Muhammed, sadakatini Gur-han'dan kendisine taşıyan Se­
merkand hükümdarı Karahanlı Otman'ın ya rdımıyla Kara-Kıtaylar'ı geri çe­
kil meye zorla mıştı. Fakat. 121 2'de Harzeml i ler'e itaat etmekten bıkan Ot­
man isyan etmişti. Muhammed Semerkand'ın üzerine yürü müş, şehri zap­
tetmiş, askerlerinin yağmalamasıno müsaade etmiş ve Otman'ı idam et­
mişti. Böylece, iki asırdır Türkistan'ı yöneten Karahan hônedônının ' son
temsilcisi de yok oluyordu (121 2)356.
Nihayet Harzemli M uhammed 1 21 7'de Iran içlerine muzaffer bir sefer
düzenlemişti; bu sefer sırasında, iran eyaletlerini yöneten Atabeğ'ler ken­
d isine bağlılıklarını bildirmişlerdir. Zagros'ta Holvôn'a kadar ilerlemiş, Abba ·
si Halifesi'nin I rak-ı Arabi sınırlarına kadar dayanmıştı . Halife ile çatışın­
ca Bağdad'a yürümeye karar vermiştim. Harzemlilerin seferinde adımları­
nı atmadıkları Azerbaycan Atabeğ 'i dahi ansızın kendisinin Harzem Dev­
leti'ne bağlı oldummu ilôn etmişti. 1 2 1 7 yılında Harzem Türk Imparator­
luğu kuzeyde Sir-Deryô hattı, doğuda Pamir ve Veziristan dağları, batıda
Azerbaycan, Luristan ve Kuzistan dağları ile sınırlanmış olup Mdveraün­
nehir'i, bütün Afganistan'ı ve hemen hemen bütün iran'ı içine alıyordu.
Işte tam o sırada Cengiz Han ortaya çıkmıştır.
Daha önce olanlardan akılda tutulması gereken, Moğol sa!dırısına
môruz kaldığında Harzem imparatorluğu'nun yeni teşekkül etmiş, son şek­
line ancak bi rkaç yıl önce kavuşmuş olmasıdı r. Henüz istikrar sağlıyabi­
lecek vakit bulamamış, tamamen teşkilôtsız bir durumda yakalanmıştı. Bu
hazırlı ksız bünye i l k darbede kôğıttan kaleler gibi yıkıldıysa Cengiz Han
stratei isi önü nde hayranlık çığlıkları atmanın' hiç de yeri yoktur. Harzem
Imparatorluğu'na bağ l ı olduğ u söylenen çeş itli kısımların arasında Sultan
Muhammed'in şahsından başka bağlayıcı bir unsur yoktu , üstelik bu hü­
kümdar da uzun zaman kendisine yardımcı olan bir talihin oldukça fazla
şişirdiği, heyecanlarında olduğu kadar cesaretin i kaybetmede de aceleci
(355) Cuveyni bu olaylar hakkında iki değişik açıklamada bulunmuştur. Bunların
metnini ve tenkidini, ibn al-Athir tarafından verilmiş bilgilerle birlikte Bart·
hold, ..:rurkestan .. , 3SS-360'da bulabilirsiniz.
(356) Barthoıd, «Turkestan .. , 365-366 (Cuveyni ve ibn al-Athir'e göre).
(357) Muhammed Sultan ile Halife arasındaki kopma üzerine kaynakların (ıbn
al-Athir, Nesavi ve Cuveyni) karşılaştırılması Barthoıd, 373-37S'tedir.
1 72 i Bozkır imparatorluğu
görünen zayıf iradeli doğulu bir hü kümdardı. Cengii Han'ın bu impara­
torluğu ,fethatmeye başladığında Buhara ve Semerkand 'in sekiz yıldır Har­
zerlilerin elinde olduğunu ve dahası Semerkand'ı n a n i bir hücum ve kat ·
liamla ele geçirildiği ni; Afganistan'ın Cengiz istilôsından dört yıl ön­
ce Harzem'e tamamen bağlandığını (Gazne 1 2 1 6'da) ; Batı iran 'ın üç yıl
önce Harzem hôkimiyetine girdiğini düşünmek gerekir ( 1 21 7) . Gerçekte,
ta rihçilerin ifôdesinin aksine Cengiz Han'ın istilôsı sırasında bir Harzem
Imparatorluğu yoktu, onun yerine her türlü devlet teşkilôtından mahrum
bir imparatorluk hücresi, tomurcuğu vardı. Yoksa, Kuzey Cin'deki Kin kı­
rallığı gibi bir imparatorluk olsaydı Cengiz Han'ın işi çok daha zor olur­
du. . .
4.
Vi. ASıRDAN Xiii. ASRA KADAR RUS BOZKIRI
Avarlar
Gü ney Rusya bozkırları coğrafyaci için Asya bozkırlarının devamı n ·
dan başka birşey değildir. Aynı şey tarihçi için d e geçerlidir. Antik çağda
bunun böyle olduğunu iskitler, Sarmatlar, Hunlar bahsinde görmüştük. Ay­
nı şey Orta Cağ'da Avarlar'dan Cengizhanlılar'a kadar do ' söz kon usudur.
Avarlar'ın Yukarı Asya'dan Güney Rusya'ya göçleri bize Bizans ta­
rihçisi Teofilakt Simocatta tarafından naklediimiştir, Simocatta gerçek
Avarlar ile sahte Avarlar ded iği iki ayrı topluluktan bahsetmiştir. Marqu­
a rt'ın işaret ettiği üzere gerçek Ava rlar olarak, Gök-Türkler tarafından 552
yıl ında ezilen ve bütün V. asırda Moğolistan'ın efendisi olan Moğol ırkın ­
d a n Cücenler'i (Juan- i uan) kastetmektedir. «Sahte Avan) ( Pseudavaroi)
olarak da, Avar adının şöhretinden ya rarlanan Avrupa Orta Cağı'nın Avar­
lar'ını nitelemektedir: Bu sonuncu Avarlar, Avar adının çıktığı Uvar (veya
War) ve Hun eti moloj isinden geldiği sanılan Kunni veya Huni adları nda
iki ayrı boydan meydana gelmiş olmalıdırlarls8• Uvar ve Khuni adları ayrı
ayrı Ava r ve Hun demek olmaktadır. Diğer taraftan, Biza nshların « Uvark­
honitai» yaptıkları bu Uvarlar ve bu Khuni'ler, yine aynı Bizans kaynak­
larına göre, i�i OgGr boyu, yan i bôzı Şarkiyatçıların düşündüğü şekliyle
Uygur boyu olmalıdır. Ancak tarihı Uygurlar Türktürler, halbuki Avrupa
Avarları 'nın Moğol olduğu sanılmaktadır. N itekim Albert Herrmann atlası­
nın haritalarından birinde War ve Khuni'lerin Cücen'ler (yani Juan- i uan)
i le aynı kavim oldu klarını bel irtmektedir ki, J uan- i uan'lar Moğoldu3s9• As­
lı nda, Minorsky'nin de işaret ettiği gibi, «Gerçek Avar»lar ile « Pseudavar»
arasındaki fark bir tek Bizans kaynağına dayandığından oldukça nôzik
bir h usustu rldO, Veya, Albert Herrma nn'ın da öne sürdüğü gibi, Vi. asrın
_
(3S8) Marquart'ın faraziyelerinin («Osttürkische Dialektstudien", 1 91 4 PelHot tara­
fından tartışılması için bk. «A propos des Comans , J: A., 1 920, i, 1 4 1 .
(359) «Atlas o f China", 32.
(360) Minorsky; «Hudud al-Alam", 448 (1937).
..
Bozkır Imparatorluğu l 1 73
iki nci yarısında Avrupa'ya göçen Ava rla r Cücen değilse3", bunların Ak­
hun olması gerekir. V. asırda Ili, Môveraünnehir ve Baktriya'Y<:J sahip olan
Cücen lar gibi Mpğollar'dan gelen Akhu nlar'ın, Cücenler'den bir müddet
sonra, 565'e doğru, onlara karşı Sôsôni Pers'i ile ittifak yapan Gök-Türkler
tarafı ndan ezildiği hatırlanmaktadırl62.
Bu ta rtışmanın sonucu ne olursa olsun Bizans Imparatoru Jüstinyen'
in (ö. 565) hôkimiyeti nin son zamanlarında Avarlar'ın -Yunanca: Abares,
Abaroi, Lôtince: Avari, Avares- Simocatta'nın bize anlattığına göre, önle­
rine «Hunugur ve Sabir ve diğer Hun aşiretleri » ni katarak Avrupa'ya göç
ettikleri bilinen bir şeydir. Bizansl ıları n Sarosios dedikleri Alan kıral ı on­
larla iyi geçinmesi ni bil mişti. Avarla r'ın görünüşü Bizanslılar'a Hunlar'ı ha­
tırlatıyordu, şu farkla ki, - Avarlar'da sırtlarına inen iki saç örgüsü vardı.
Onların şaman di ninden olduklarını bilmekteyiz; Simocatta büyücülerin­
den birini sözkonusu etmektedir (Avarlar büyücüye bokolabras demekte­
dir ki, · bunun Moğolca büyücü demek olan «böge» den geldiği sanı l mak­
tadı r)363. Avar elçisi Kandıkh Jüstinyen 'in h uzuruna çıkmış ondan toprak
ve vergi istemişti (557). Jüstinyen daha son ra onlara kendi elçisi Valen­
tinos'u (daha ileri ta rihte Gôk-Türkler'e giden elçi) göndermiş ve Kağan­
ları nl36( Hunugur ve Sabir gibi kavimleri ezmesi için teşvik etmiş, bir müd­
det sonra istediği de gerçekleşmişti. Ava rlar, Attila'nın kavminden inen
ve Azak Denizi 'nin kuzeyinde göçebelik yapan Kutrigur Hunları ile Don
nehrinin ağzında yerleşmiş Uturgur rlunl.a rını da ezmişlerdir. Bu Hunları
kendi orduları içine dahil etmişlerdi. Adı geçen Hunlar, Türk ve bizim Avar­
lar da Moğol sayıldığına göre, bir defa daha, Türk-Moğol ırkının iki büyü k
temsilcisinin birinin kurduğu imparatorluğa diğerini de dahil etti�ini de
böylece görmekteyiz. Avarlar, Bizans'ın hesabına, federe devlet olara k ha­
reket ederek bu Hun kırallıklarını yok etmişlerdi. 560'da hôkimiyet saha­
ları şimdiden Volga'dan Tuna'nın ağzına kadar uzanıyordu. Kağanları ara­
balardan meydana gelen karargôhını Tuna'nın kuzey kıyısına kurmuştu. Ku­
zeyde Slôv kabileleri o lan Ant'ları, Sloven 'leri ve Vend'leri eımiş; ' batıda
Germanya'ya girmiş ve nihayet Thüringen'de Austrasya Frank kıralı, Clo­
vis'in torunu Sigebert tarafından mağlu"p edilmişti (562}365.
Bir müddet sonra Avar tahtına, Pelliot'nun özelli kle Moğol ismine
benzettiği Bayan adında oldu kça kabiliyeti i bir Kağan çı kmıştı (565 civa­
rıp66. Bayan, kendisinden önce Atti la, kendisinden sonra Cengiz-Han gi-
(361 ) ..Atlas of China», 30.
(362) Bk. Pelliot, BEFEO, 1903, 99; Chavannes aOOcuments_ sur les T'ou-kiue occi­
dentaux», 229-233; Pelliot, «Propos des Comans�, J. A., 1 920, '" 141. Ju-an­
juan'ların Bizans tarihçilerinin .. Kermikhion»ları olması gerekir_
(363) Teofilakt Simocatta, I, 8.
(364) Teofilakt şöyle yazmaktaydı : «Principem suum chagana, honoris causa. nomi­
narunt». Ve Gregoire de Tours da şöyle demektedir: «Vocabatur gaganus;
omnes enim reges gentis illius' hoc appellantur nomine».
(365) Gregoire de Tours, LV, 23.
(366) Pelliot, «L'origine de T'ou-kiue», T'oung pao, 1 91 5, s. 689.
1 741 Boikır Imparatorluğu
bi, bir strateji uzmanı ol maktan ziyôde hesaplı ve kurnaz bir siyasetçiydi.
56Tde, Panonya'da yerleşmiş bir Germerı kavmi olan Lombard'larla bir­
leşerek, Macerristan ve Erdel'e yerleşmiş bir başka Germen kavmi olan
(Got ırkından ) Gepidler'i imha etmiştiJ61. Macaristan Avarla r tarafından
işgal edilmiş ve Bayan, Attila'nın eski başkentinin yakınına karargôhını
kurmuştu. Tarih Içinde Asya bozkı rlarının daima en son uzantısı olara k
beli rlenmiş bu Macar ovasınd a Türk· Moğol Imparatorlu klarının zinciri ka­
panmış oluyordu. Avarlar şimdi Volga'dan Avusturya'ya kadar hükmedi­
yorlardı. Gök-Türkler'in elinden kaçan Cücenler'in veya Akhunlar' ın bu
. u mulmadık yayılması Gök-Türkler'in hiç hoşuna g itmemişti. Jüstinyen ile
Avarlar arasında varılan anlaşmadan dolayı Bizanslılar'a şikôyetlerini bil­
dirmişlerdi. Batı Gök-Türk Kağanı Tardu, 575-576 yılında Kuça'nın kuzeyin­
de, yukarı Yulduz üzerinde Bizans ElçiSi Valentinos'u kabul ettiğinde bu
h ususu acı bir dille tenkit etmiştir. Me�andr06J68 onun ağzından şöyle de­
di rtmektedir: « Bu Uvarkh uni 'ler (Varchonitae) benim süvarilerimi cesaret­
le beklesinier, kırbaçlarımızı görür görmez yerin dibine gireceklerdir! Bu
köle ırkını kılıcıarımızla değil, atlarımızın nalları ile sefil karıncalar gibi
ezeceğiz3'
•• » Avarlar'la olan münasebetlerinden dolayı Bizanslılar'ı ceza­
.
landırmak isteyen Gök-Türkler 576 yılında Bakhan adında bir komutanın
başkanlığında bir süvari birl iği göndermişler, bunlar da son Uturgur Hun­
ları Başkanı Anagay i le birleşerek, Kırı m'da, Azak Denizi'nin girişinde şim­
diki Kere yakınlarında Bosporos adlı Bizans şehrine saldırmışlardır31o.
582'de Bayan Kağan Bizanslılar'a karşı savaşa başlamış, Sava neh ri
üzerinde köprübaşı olan Sirmium ( M itrovitsa) u almıştı. Ava rlar'ın baskısı
altında kalan, Türk ırkından ve bel ki Kutrigu r Hunları'ndan gelen Bulgar­
lar'ın bir kısmı Besarabya ve Eflôk'a yerleşmiş, daha sonra Macarlar'ın
gelişiyle Mezya'ya göç ederek orayı bir Bulgaristan hôline getirmişti. Ba­
tı tarafında Bayan Kağan -Gregoire de Tours'un söylediği tarzda, Moğol
ü nvanıyla «gaganus»- 570 yıllarına dOğru Frankla r'a karşı yeniden savaşa
başlamış ve bu defa Austrasya'nın kıralı Sigebert'i mağlup etmişti. Son­
ra Bayan yeniden Bizans impa ratorluğU'na hücum etmiş, Singidum'u
(Belgrad) almış ve Anchialos'o (Burgaz yakınları) kadar bütün Mezyo'yı
kasıp kavurmuştu371•
(367) Nandor Fettich ile birlikte Lombardiya italya'sının sanatında, tesirini Po neh­
rinden, Kırım'da Kama'ya ve Kuzey Kafkasya'ya kadar hissettiren Martinovka
kültürünün (Kiev yakınlarında) tesirinin görüldüğünü belirtmek ilgi çekicidir.
Martinovka kuyumculuğu üzerinde, bk. Fettich, .. Die Metallkunst der Land­
nehmenden Ungarn .. , 1 937, 282 et sq.
(368) Exe. leg., s.162.
(369) Burada Sözü geçen sefil karınca «formicarum instar.. deyiminin Çinlilerin
Cücenler için taktıkları Juan-juan . (kaynaşan böcekler) dan ileri gelip gel­
mediğini kendi kendime sormaktayım.
(370) Chavanrıes, «Documents.. , 241 .
(371 ) Sadowetz'de buluntular zaten Bulgaristan'ın kuzeyinin Bayan'ın nüfuz saha­
sına girdiğini ispat etmektedir. (N. Fettich, «Metallkunst der Landnehmenden
Ungarn, Archaeologia Ungarica, 1 937, s. 290).
Bozkır imparstorluğu/175
587'de Edirne yakınları nda Bizanslılar tarafından mağlup edil ince bir
müddet sôkin kalmıştı, 592'de Bayan yeni bir «;ıkın düzenliyerek Anchia­
loş'u almış ve Tzurulu'ya (Çorlu) kadar bütün Trakya'yı yakıp yı kmıştı,
Kabiilyetli bir Bizans �enerali olan Priskus daha sonra Kağanı mağlubi­
yete uğratmış, hattô Tuna'yı aşarak ona ,imparatorluğunun kalbi . Maca­
ristan'da taarruz etmiş ve Bayan'ın dört oğlunu birden kaybettiği Theiss
nehri kıyılarındaki muharebede Avarları perişan etmişti (601 ) , Bu felôket­
ten az son ra Bayan da ölmüştü (602) ,
Avar tahtına geçen yeni Kağan önce Lombardların elinde olan ital­
ya'ya karşı dönmüştü, Avarlar daha önceden, Lombardlar'ın Panonya'dan
italya'ya göçünden faydalan'arak Panonya'yı işgôl etmişlerdi. 61 6'da Avar
Kağanı, Friul şeh rini almış ve yağmalamıştl372, 619 yılı nda Trakya Ereğli'
sinde bir görüşmeyi fırsat bilerek imparator Herakliyus'a tuzak kurmuş,
son ra gafil avlıyarak istanbul'u düşürmek istemişti. Tuzak ve istanbul ku - ,
şatması başarıya ulaşamamıştı. Fakat, Pers Kıralı I I . Hüsrev'in Bizans im­
paratoru'na karşı sürdürdüğü mücadele Avarlar'a umulmadık bir fırsat ya­
ratmıştı, Persler ve Avarlar istanbul'u kuşatmak üzere an laşmışlardı;
Ava rlar Trakya 'dan, Persler de Anadolu'dan geleceklerdi. 626 haziran­
temmuz aylarında, Pers generali Şa hrvarôz Anadolu'yu baştan başa geç­
tikten sonra Boğaziçi'nin girişinde Kadıköy'de karargôhını kurarken, Avar
Kağanı da istanbul surlarının dibinde vôziyet almıştı. imparator Hera!<li­
yus Kafkasya cephesinde olduğundan istanbul Patris Bonus tarafından
savunuluyordu. 626 yılının 31 temmuzundan 4 ağustosuna kadar Ava rlar
şehri düşürmek iCin h ücum üstüne hücum tertip etmişlerdi. Bu, batı me­
deniyetinin uzun zamandan beri karşılaştığı en bÜYÜk tehlike idi. Bu Mo­
ğal kavminin o ta rihte hıristiyanlığın başkentine yerleşmesi hôl inde neler
olabilirdi? Fakat, Boğazici'ne hôkim olan Bizans filosu Ava r ve Pers bir­
liklerinin ortaklaşq hareket etmelerini engell iyordu, Her hücumunda ağır
kayıplar veren Kağan kuşatmayı kaldırmış ve Macaristan'a dönmüştü,
Bu başa rısızlık Avarlar'ın itibarı na ağır bir darbe vurmuştu, Bu başa­
rısızlığı tadan Kağan'ın ölümü nden son ra (630), şimdiye kadar Avarla r'a
tôbi ü l ke olarak değil müttefik olarak yardım etmiş olan Bulgarlar Kağan­
lığın kendi Hanları Kubrat'a geçmesi gerektiğini ileri sürmüşler ve bunun
üzerine Avarlar silôh zoruyla bu üstü nlük iddiasını bastırmak zorunda
kaldılar, Buna rağmen Avarlar, Bulgarlar'ı şimdiki Eflôk ile Balkanla r'ın
kuzeyindeki Bulgaristan'da hôkim olarak bırakmak zorunda kalmışlar ve
Slôvların (Hırvat. . , vs) Tuna ile Sava a rasındaki ülkeyi işgôl etmelerine
engel olamamışlardı. Kendileri de Macar ovasında Vi i i . asra ka d.ar kal­
mışlardı.
Bu göçebe kavmin işini görmek Charlemagne'na nôsip olmuştur, 791
ağustosunda tertiplediği ilk seferde ordularının başında Avar Kağanlığı' nı
(372) Amlldee Thierry'nin iddia ettiği gibi bu tarih
Avars .. , J.R.A.S., 1889, 719.
616
deği ld i r Sk.
.
H o wo rt h «The
,
1 76 i Sozkır Imparatorluğu
Işgaı etmiş ve Tuna ile Raab'ın birleştikleri yere kadar girmiştir. 795'de
oğlu Pepin, yan ında Fri ul Dükü Eric ile Ava rlar'ın müstahkem mevkileri
sayılan «ring»e hücum etmiş ve iki asır boyunca Bizans dü nyasında ya­
pılan yağmaların sonucu toplanmış olan Kağa nlar'ın hazinesinin bir kıs­
mını ele geçirmiştir. 796'da üçüncü bir sefer sonunda Pepin «ring » i ta­
mamen i mha etmiş ve hazinenin geri kalan kısmını kaldı rmıştır. Eski Türk­
Moğol ü nvan ı «tudun»u taşıyan Avar başkanlarından biri 795'de Aix-Ia­
Chapelle'de vaftiz olmuştu373• 799'da bu Tudun Frank hakimiyetine baş­
kaldırmış, fakat bu onların son direnmesi olmuştur; onun cezalandırı lma­
sından sonra Zodan adında yeni bir Avar başkanı 803'de tamamen teslim
olmuştur. 805 yılında Avarlar'ın başında Charlemogne'nın tabii olarak Te­
odor adıyla vaftiz olmuş bir Kağon görül mektedir.
Fakat bunca feıaketten sonra Ava rlar a rtık Slôvlar'ın ve Bu lgarlar'ın
çifte baskısına dayanamıyacak duruma gelmişlerdi. Charlemagne'nın son
zamanları nda ve onun müsaadesiyle, Kağanlar'ı Teodo r'un buyruğu altın­
da, Carnantum i le Sabario a rasına, batı Pananya'ya yerleşmek üzere T..ı­
na'nın kuzey kıyısını terketmişlerdir. iX. asrın sonunda eski Avar ü l kesi
şu şekilde paylaşılmıştı: Bohemya'dan Panonya'yı da içine a lan Sviato­
polk'un (ö. 895) Büyük Moravya deni ıen sıav Imparatorluğu ve Gü ney Ma­
caristan'ı, Eflôk ve Balkanlar'ın kuzeyinde Bulgaristan'ı işgaı eden Bulgar
Türk Hanlığı. Belki Maca ristan'a ismini verecek 01an31• Onoğundur veya
Onugur adlı bir Bulgar kabilesi özellikle Karpat dağlarının doğusunu ve
güneyin i işgôl ediyordu375,
i
Macaristan'da yapılan son araştırmalar sonucu ortaya çıkan bulun­
tular, Avarlar'ın hiç de önemsenmiyecek bir sanata sahip olmadı kları nı is­
pat etmektedir. Sözkonusu olan Ava r sanatı . bozkır · sanatının bir devomı
olup, parçalanmış hayvan motifleri, bilhassa bitki motifleri veya zarif bir
şekilde örülmüş helezoni geometrik şekiller ve sağlam bir süsleme etkisi
veren bir sanat olarak gözükmektedir. Coğunlukla bronzdan olan temsili
parçalar, . burada da, kemer toka ları ve plôkaları, eyer takımı veya techi­
zat parçaları, kopça ve kancalardan ibarettir. Bozkır medeniyetinin devam­
l ıl ığının teşhisi bakımından Macaristan'daki Avar bL!luntuları i le Ordos'ta,
Sarı Nehrin büyük kıvrımında bulunan ve Hun, Cücen (Avar) ve Gök-Türk
·
çağlarını temsil eden bronz parçalar ara sındaki a krabalığı göstermek ilgi
çekici olmaktadır. Macar kazı yerleri arasında en zenginleri şunlardır:
Keszthely, Csuny ve Nemesvolgy, Pah ipuszta, Csongrad ve Szentes, Szi-
(373) Su ünvan eski Gök-Türk kitabelerinde vardır. Sk. W. Radloff, «Die alttür­
kisehen Insehrilten der Mongolei», 1 97, 257, vs.
(374) Maearistan'a Avrupahların, özellikle Fransızların «Hongrie.. dediklerini ha­
tırlatmak isterim (Çeviren).
(375) OnolJundur meselesi hk. bk. J. Moravesik ..Zur Gesehichte der Onoguren .. :
Ungar. Jahr bücher X, ·Heft 1 -2, 1 930, 53 ve M inorsky, «HudOd al-Alam .. (Gibb
memorial new seriesk, XI). 1 937, 467.
Bozkır Imparatorluğu l l 77
logyi-Sornlio, Dunapentele, Ullö ve Kiskörös376• Nandar Fettich'in işaret et­
tiği g ibi Avar sanatı göçebe süvarifer denen Minusinsk son Sibirya stili­
ne özellikle bağlanmaktadır. Fettich'in bu stif ile M indszent, Fenek ve
Pusztatoti buluntuları arasında tesis ettiği mukayese gerçekten son de­
rece açı k ve kesindir. BL:! arada Batıya üzenginin Avarlar tarafından so­
kulmuş olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu belirtmek isteriz.
Bulgarlar
ve
Macarlar
Avarlar'ın çöküşünden sonra Türk- Moğol Avrupası'nda biri nci dere­
cede önem bir müddet için Bulgarlar'a geçmişti377• Türk menşeli olduğu
sanılan ve Kutrigu r H unları'na bağlanan bu kavim V i i . asrın i kinci çeyre­
ğinde Kafkasya'nın kuzey-batısında, Kuban ile Azak Denizi arasında Onu­
gur Bulgar aşiretine bağlı Kubrat Han (ö. 642) zamanında güçlü bir kıral­
lık kurm uştu. Kubrat'ın ölümü nden sonra Hazarlar'ın ilerleyişi Bulgar aş i­
retlerin i ikfye bölmüştü. Bir kısmı Kubrat'ın oğullarından Bayan'ın idare­
sinde Hazar hôkimiyetini tanıyorak ülkede kalmıştı (bu daldan gelenler
daha sarira Kama ve Kazan taraflarına çıkmış, o rada, Xiii. osırda Cengiz­
hanlrlar tarafından yı kılacak olan Büyük Bulgaristan', kurmuş olmalıdır­
lar; bunların son temsilcilerinin şimdiki Cuvaşlar olduğu sanılmaktadı r) .
Diğer Bulgar topluluğu, Kubrat'ın diğer o ğ l u Asparuh�un başkanlığında
batıya doğru ilerlemiş, 679'da Tuna'yı aşmış ve eski Mezya'da yerleşmiş­
tir. Asparuh Han'ın halefi Terbel Han'ın Bizans iç savaşlarında yardımın,
almış olan Bizans imparatoru ii. Jüstinyen (705-71 1 ) Bulgar Türkleri'nin o
topra klar üzerindeki hôkimiyetini resmen tanımıştı. Bir asır sonra, Mezya
Bulgarları, başlarında Hanları Teletzes olduğu hôlde Istanbul üzerine yü­
rümüşler, fakat Bizans imparatoru V. Konstantin onları şimdiki Burgaz'ın
(376) Bk. N. Fettich, .. Ober die Erforschung der Völkerwanderungskunst in Un­
garn�, Revue Ipek. - N. Fettich, "Das Kunstgewerbe der Avarenzeit in Un­
garn.., Archaeologia Hungarica, 1 926. - N. Fettich, ..Der zweite Schatz von
Szilagysomlio», a.g.e., 1932. - N. Fettich, «Die Metalfkunst der Ulndneh­
menden Ungarn .., Archaeologia Ungarica, 1 937 ' (bilhassa s. 148 ve 205).
A. Marosi ve N. Fettich, ..Trouvailles avares de Dunapentela», a.g.e., 1936. D. v. Bartha, "Die avarische Doppelschalmei von ' Janoshida», a.g.e., 1 934. Tibor Horvalh, .. Die avarischen Graberfelder von Ullo und Kiskörös 8.g.e.,
1 935. - Andreas Alföldi, «Zur historischen Bestimmung der Avarenfunde .. ,
Eurasia septentrionalis antiqua, iX, 1 934, 285. Rusya'da kalmış Fin-Ugur halk­
larının sanatları hakkında, bk. Tallgren, .. les provinces culturelfes finnoises
de I'age recel1t du fer dans la Russie du Nord .. (900-1200).., Eurasia septen­
trionalis antiqua, III, 1 928.
(377) J.-J. Mikkola, «Die Chronologie der türkischen Donaubulgaren» : Journal de
la Socıete finno-ougrienne, XXX, 1918, fasik. 33. - Barthold, «Bulghar.. , Enc.
Isı', 805 (bibliyografya ile). - Minorsky, «HudOd al-Alam .. , 467. - A. Lombard,
.. Constanlin V", 41 . - Rambaud, ..Constantin Porphyrogenete.. , 315. - N.
Mavrodinov, «l'industrie d'art des Protobulgares».
-
.. , ·
1 78 1 Bozkır imparatorluğu
yakınları nda Ankialos'da perişan etmiştir (30 haziran 762) . 81 1 'de, bir baş­
ka Bu lgar Hanı Kuru m, Imparator i. Ni kefor'u mağlup etmiş ve öldürmüş,
kafatasından da, eski Hun töresine uygun olarak kupa yapmıştır; ancak
81 3'de istanbul'u kuşatmaya geldiği nde Avarlar gibi başarısızlığa uğramış­
tı. Ondan sonra tahta çıkan Omu rtag Han, Bizanslılar ile sulh ya pmıştı.
iX. asrın ortasında Boris Han'ı n hı ristiyanlığa geçmesi ve Bu lgarlar'ı n sü­
ratle Slôvlaşmasl bu kavmi Türk milletleri toplu luğu ndan kopararak hıris­
tiyan Avrupa'Y<:J bağlamıştır.
Avarlar'ın eski topra kları iX. asrın sonlarında Macarlar ta rafından iş­
gal edilmişti. Bifindiği üzere, Macar dili Türk-Moğol dil ai lesine değil, Fin­
Ugur dil ailesine lOb-Ugur kısmı! n i tti r. bugüne kadar hiçbir şey bu iki dil
a ilesini birleştirememektedirl78•
Buna rağmen bizi ilgilendiren dönemde
Macarlar'ın siyasi bakımdan bir Türk asilzade sınıfı tarafından teşkilat­
landırılmış olması mümkündür. «HudCıd al-Alam» ı n yazarı (982) ve Gar­
dızi ( 1 094) gibi Arap coğrafyacılar, biri, bugün Vogul 'ların' otu rduğu379 Ural
dağlarında kalmış, diğeri, önce Azak Denizi'nin kuzeyinde « Lebedya)) ya,
sonra aşağı Dnieper, Karpatlar, Sereth, Tuna deltası ve Karadeniz arasın­
da kalan «Atelkuzw) ovasına göç etmiş iki Maca r topluluğu tefrik ederler.
Aynı çağda yine o Arap coğrafyacılarının (zaten Konstantin Porfirogenet
de aynı görüştedir) « Macğariı) leri Türk olarak belirttiğini işaret edelim;
bunun sebebi, daha önce de dediğimiz gibi, U ra l 'daki Fin-Ugurların Kama
Bulgarları, Atelkuzu'daki Fin-Ugurlar'ın ise yine Bulgar olan ve iX. asırda
Karpatlann güney-doğusuna yerleşmiş olan Onogur Tü rkleri tarafından
teşkilatlandınımış olmaları ndan i leri gelmektedir3Bo• Macarlara veri len
« Hongrois)) ismi iX. asırda onlarla karışan Onugur'lardan gelmiş olabilir.
Başka kaynaklar Fin-Ugur Macarlar'a, Hazarlar'a mensup olan ve Macar­
lar'ın kıraliyet ailesi Arpad'ları veren Kabar Türk aşiretin i bağlamaktadı r.
Macarlar arasında bir Kabar veya Onugur Türk asi lzade sınıfının mevcu­
diyeti, Konstantin Porfirogenet zama nında, elçi mübadelesinde Macar baş­
kanlarına «Türk prensieri» , «arkhontes ton Tu rkon» denmesini izah et­
mektedir3BT•
(378) Bk. J. Deny, «Les langues du monde.. , s. 1 85 (1 924) ve Pelliot, «Mots a Hini­
tial dans le mongor..: J. A., 1 925, i, 193. Guillaume de Hevesy'nin araştır­
maları Fin-Ugur dillerini (bilhassa astiyak ve Vogul dillerini) Hindistan'ın
ön-aryen Munda dillerine yaklaştırma meyli taşımaktadır. Antropolojik bakım­
dan Türk-Moğolların brakisefal, Fin kavimlerinin ise dolikosefal olduklarını
hatırlatalım. (Deniker, «Races et peuples», s. 435 ve 459, ed. 1 926).
(379) Profesör J. Nemelh'e göre Ural Başkırları başlangıçla Macar olup sonra
Türkleşmiş bir aşirettir. Bk. J. Nemeth, «Magna Hungaria» : Mzik, «Beitrage ,
s. 92 et sq.
(380) Bk. Minorsky, «Revue de Hongrie», 1937 ve «HudQd al-'Alam», 31 7-324.
(381) Rambaud, «Constantin porphyrogenete», 352. Macarların menşei hk. B. Mun­
kacsi «Die Urheimat der Ungarn » : Keleli Szemle, Vi, 1 905. - J. Nemeth,
«Magna Ungaria»: Mzik, «Beitrage». - Nemelh Gyula, .,La prehisıoire hongro­
ise.. , Nouvelle Revue de Hongrie, haziran 1 932, 460. - A. Zakharov, und W.
Arendı, "Studia Levedica, Archaeologischer Beilrag zur Geschichte der AI..
Bozkır Imparatorluğu l 1 79
833 yıllarına doğru Macarlar Don ile Dniyeper nehirleri arasında Ha­
zar Büyük Türk imparatorluğu'na tabi olara k « LebedyC» da yaşıyorlardı.
850-860 yıl larında Lebedya'dan Peçenek Türkleri tarafından kovulunca
Atel kuzu'ya geçmişler ve 880'de Tuna deltasına erişmişlerdi. Bu yeni ül. kelerinde de haıa Hazar imparatorluğu 'na bağlıydılar ve Hazar Hanı'nın
onları n başına kıral olarak Kabar kabilesinden Arpad isminde bir soyluyu
seçmiş olması gerekmektedir. Bir müddet sonra, Bulgar Carı Simean i le
harp halinde olan Bizans impa ratoru Vi. Leon, Macarlar'ı yardımına çağır­
mıştı. Arpad'ın komutası altındaki Macarlar Tuna'yı aşmışlar ve Bulga­
ristan'ı kan ve ateşe boğmuşlardı. Fakat Bulgarlar, şimdi Rus bozkınnın
efendisi olan Peçenekler'i ya rdımlarına çağırmışlar ve Peçenekler Macar­
lar'a arkadan hücum ederek Arpad i le halkını Erdel dağlarına sığınmaya
mecbur etmişlerdi. O sırada, Germanya . Arnulf, Büyük Moravya (Cekos­
lovakya, Avusturya, Batı Macar:istan) kıralı Sviatopol k ile harp etmekte
olduğu ndan, onun da a kl ına Macarlar'ın yardımını isternek gelmişti. Ar­
pad yardıma koşmuş ve Sviatopolk'u mahvederek ölmesine sebep olmuş­
tu (895). Büyük Moravya yıkılmış ve Macarlar kendi isi mlerini alacak olan
ü l keye kesin şekilde yerleşmişlerdi (899). Oradan hareketle Macar a kınçı­
ları Batı'yı yağmalamaya g,fd iyorlardı: Pavya'ya kadar ıtalya istilaSi (900) ,
Macarlar'ın Ausburg ya kınlarında son Karolen i kıralı Louis I'Enfant'1 ez­
dikleri Almanya istiıası (91 0), Loren'e yapılan a kın (91 9) ; Pavya'nın yakı- ­
I ıŞI, Provence ve Bou rgogne Frank kıral lığına kadar uzanan Alplerin öte
tarafına yapılan akın (924), Champagne'da Attigny'ye kadar uzanan akın
(926) , Berry'ye kadar, Reims ve Sens bölgelerinde yapılan yağmalar (937).
Loren, Champagne, Burgonya'nın tah rip edil meSi (954) - sanki Attila'nın
günleri bir daha hiç bitmemecesine geri gelmişti-. Nihayet 10 ağustos
955'de, Germanya kıralı i. Otton Macarlar'ı Augsburg yakınları nda ezmiş­
ti; bu zaf� istiıalara bir son veriyordu. O gun Germenlik Avrupa'yı kur­
ta·rmış oldu.
Macar kıral ı Vayık'ın · Stefan (istvan, Etienne) adını alarak vaftiz ol­
ması bu mil letin kaderini değiştirecektir. «Saint Etienne» (AZiz Stefan)
nin (997-1 038) döneminde Macaristan için yeni bir yol açılmıştır. O güne
kadar Batı dünyasının dehşeti olurlarken, artık bundan böyle Asya'dan
gelecek her türl ü saldırıya karşı en emin kale, «Hıristiyanlığın kal kanı»
olmuşlardır. XIII. asırdaki Moğol istiıasından XVi i. asırdaki Osmanlı iler­
leyişine kadar Macar .m illetinin hayatı artık uzun, kahraman ve şanlı bir
Haçlı seferi olacaktır.
tungarn im LX Jahrhundert.. , Archaologia Ungarica. - Nandor Fettich, «Der
Handel in Russland und das Ungartum von Levedien.. «Die Metallkunst der
Landnehmenden Ungarn .. da, Archaeologia Ungarica. 1 937, s. 162-20�. - Eski
Lebedia sanatı üzerine� Fellich, a.g.e., 280-293 (Kulturkreis der Pseudosch­
nallen).
180 l Bozkır i mparatorluğu
Hazarlar
v ı ı . asrın başlarında Rus bozkırının güney-doğusunda ve Dağıstal'}'da
Hazar Imparatorluğu doğuyordu.
Hazarlar, Barthold'un Batı Türkleri'nin veya daha doğrusu Batı Hun­
ları 'nın bir dalı olarak gördüğü bir Türk kavmiydiler382 - «Teng riıı ye tapar­
lar, « Kağanıılar ve «Tarkanıı lar tarafından yönetilirlerdi.- 626'da Hanları
Ziebil, Bizans imparatoru Herakliyus'un daveti üzerine Tiflis'te onu nla gö­
rüştükten sonra kendisine Pers'e karşı savaşmak üzere 40.000 kişilik bir
kuvvet vermiş, bu ordu Sôsôni eyaleti Azerbaycan'ı baştan başa yakıp
yıkmıştı; bu devlet o zaman bile kudretli olduğunu göstermişti r. Bizans
ile Hazar Devleti arasında tesis edilen birleşme hükümdarlık sayesinde
yapılan evlenmelerle birçok defa yenilenmişti. Imparator ıı. Jüstinyen iki nci
sürgünü sırasında (695-705) Hazarlar'a sığınmış ve sonradan « Basilisa»
Teodora olan Kağan'ın kızkardeşlerinden biriyle evlenmişti. Diğer taraf­
tan V. Konstantin 732'de Hazar Kağan'ın kızı ile evlenmiş bu kız, Basilisa
iren olmuş, bunların oğlu Imparator iV. Leon da Leon Hazar (775-760)
adıyla anılmıştır. Bu ittifak sistemi Araplar'la mücadelelerinde Bizanslı­
lar'ın çok işine yaramış, Hazarlar Kafkasya'da Araplar'a karşı mücadele
ederlerken (bilhassa 764'te) Bizans o rduları Araplar'ı Anadolu'da karşıla­
mışlardı.
Bizans sarayı tarafından Hazarlar'a duyulan sempatinin başka sebep­
leri de vardı. Nasıl Uygurlar Yukarı Asya Türkleri arasında en medenileş­
miş olanlarıysa, Hazarlar da Avrupa Türkleri arasında öyleydiler. Söylen­
diği gibi, çiftçi ve yerleşik olmadan, ticaretle zenginleşmiş, Bizans ve Arap
dünyası ile olan temas sayeSinde izati olarak medenileşmiş ahenkli bir
devlet meydana getirmişlerdi. Bu devletin merkezi önce Terek bozkırla­
rında olmalıdır. Hazarlar'ın ilk başı<enti Balancar Marquart tarafından, Te­
rek'in güney kolu olan Sulak'ın kaynağında a ranmıştır. 722-723'de bu şe­
hir Araplar tarafından tahrip edilince kıraliyet başkenti Araplar'ın el-Baida,
Beyaz Şehir dedikleri ve Marquart'ın Türkçe Sarığşar (veya daha iyisi,
Minorsky'nin düşündüğü gibi Saksın demek olan Sarığ-şin) olarak adlan­
dırdığı ve Volga'nın ağzında eski başkent itil'i a radığı yere taşınmıştır. Ya­
zın ataları Hunlar gibi bozkırlarda göçebelik yapıyorlardı (herhôlde Kuban
(382) Barthold, ..Türks», Enc. Isı', 949-951 'de Hazar Türkçesi ile Bulgarların eski
d ilinin, bugün Çuvaşça ile temsil edilen eski Batı Türkçesine ait olduğunu
düşünmektedir. Hazarlar üzerine Barthold'da «Khazar», Enc. Isı', 990 ve
Minorsky, «Hudüd al-'Alam", 450'de bibliyografya mevcuttur. Konstantin Por­
firogenet'in gösterdiği şekliyle Hazarl.a rın siyasi teşkilatında «khaganos" de­
nilen bir hükümdar ile bir çeşit saray kahyası olan «pekh» veya lşthakri ta­
rafından ..bek» bulunuyordu (bk. Minorsky, Hudud al-'Alam», 451 i. Hazarlar
ve Bizans üzerine bk. Chavannes, «Documents», 252; Drapeyron, « Heraclius»,
215; Lombard, "Constantin V», 31 ; Rambaud, .. Constantin Porphyrogenete»,
394; Chavannes, «Documents», 252-253.
Bozkır Imparalorluğu/181
taraflarında). 833'de, göçebe kavimlerin geçışı sırasında daha dayanıkl ı
bir başkente sahip olmak istediklerinden Bizans Imparator.u Teofil'den
surlarla çevrili bir başkent inşası için mühendisler istemişlerdir. Teafil
kendilerine, Don ağzında veya büyük dirseğinde yer alan Sarkel adlı üçün­
cü başkentlerini inşa etmede yardımcı olmak üzere mimar Petranas'ı gön­
dermiştirJ8J• Eski Fanagorya'nın harabeleri üzerinde, Taman yarımadasın­
da, Kırım'ın karşısında Hazarlar Matarka ticaret merkezini de kurmuşlar­
dır.
Hazar imparatorluğu faal bir ticaret merkeziydi. Bizans, Arap ve Ya­
hudi tüccarları Kuzeyin kürklerini aramak üzere Itil ve Sarkel'e akın akın
geliyorlardı. Onlarla birlikte hıristiyanlık, müslümanlık ve musevilik de ül­
keye girip yerleşmişti. 851 ile 863 arasında Bizans'ın gönderdi�i Havari Ki­
ril Hazarlar tarafından çok iyi kaı:�ılanmıştı. Aziz Kiril'e ait resimler bu
Havari'yi Kağan'ın sofrasında Yahudi hahamlarla tartışırken göstermek­
tedir. Vi. Leon'un döneminde Matarka'da, Hazar ülkesini hıristiyanlaştır­
mak üzere bir Bizans piskoposluğu kuru lmuştu. Aynı şekilde birçok Arap
tarafından temsil edilen müslümanlık da 690'dan itibaren pekcok kişinin
islômiyete geçmesini sağlamış ve SSS'den itibaren ve bilhassa 965'ten
sonra ülkenin hôkim dinlerinden biri olmuştur. Musevilik ise çok daha
. fazla ilgi görmüştü. 767'den beri isak Sangari Hazarlar arasında bu dini
yayıyordu. Mes'udi'nin ifôdesine göre Halife Harun er-Raşid'in dönemin­
de (786-809) Kağan ve Hazar asillerinin tamamı bu dini kabul etmiştir.
Bizans imparatoru Romen Lekaperi (91 9-944) tarafından Yahudilere karşı
uygulanan baskı, Hazar ü lkesine pekçok Yahudi'nin göçmesIne sebep ol­
muştu.
Ahd-i Atik'teki isimlerden Jozef adını alan Kağanlardan biri 948'de
Hazar ülkesinde M useviliğin gelişmesini anlatan bir mektub u Haham Şis­
day'a yazdığı sanılmaktadır, ancak Marqurat XI. ' asırdan önceye ait ol­
maması gereken bu mektubun doğruluğundan şüph� etmektedirlU. ibn­
Fadhôn'in. « Risôla» sına göre Kağan, umumi vali, Samandar prensi (Dağıs­
tan'da)lSS ve soylular o derece M useviliğe bağlıydılar ki, Islôm ülkelerin­
de havraların yıkılmasını protesto etmek için Kağan bir minareyi yıktır­
mıştır; buna rağmen halk arasında müslümanlar ve h ı ristiyanlar musevi-
(383) Sarkel Ruslar tarafındaA Bielaveja, Bielaveşi «Beyaz Şehir" yani Arapların
itil şehrine verdikleri el-Baida isminin anlamıyla bilinmektedir. Bk. Naftula
Fajner, «Annali del Institula sup. orientale di Napoli", 1936, III, s. 51. Mi­
norsky, "Hudüd al-'Alam" 453.
(384) Marquart, "Osleuropa:sche und Ostasiatische Streifzüge", Leipzig, 1 903, s. 5.
- Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi din adamlarının tartışmasından sonra, 740
yıllarına doğru, Bulan Kağan'ın Museviliği seçmesine dair efsane hakkın� a
bk. Naftula Fajner, .. Sul!' origine dei Chefsuri", Annali del Instituto superiore
orientale di Napoli, 1 936. XiV, s. 13.
(385) Marquart'a göre, diğer kaynakların Tarku'su ile aynı olması gereken Saman- .
'dar Pelrovsk'un güney-batısında, Terek ile Derbend arasında aranmalıdır
(<<östeuropaische . . . Streifzüge", s. 1 6).
.
1 821Bozkır Imparatorluğu
lerden daha fazlaydılar. 965 yıllarına doğru siyasi bir fırsatı değerlendir­
mek isteyen Kağanlardan biri iSlômiyeti kabul etmiş olmalıdır. 1 01 6'da Ta­
man yarımadasının Hanı bir h ı ristiyan Hazarlı olan «Georgios Tsulos»tu.
iX. asırdan itiba ren Hazarlar siyasi bakımdan gerilemeye başlamış­
lardı. Medenileşmiş ve musevileşmiş bu Türkler aynı ı rktan «kôfir» Ve gö­
çebe başka kavimler tarafından yok edileceklerdi. Bozkır yeniden kaynaşı­
yordu. Aral bozkırının Oğuz Türkleri (Bizans yazarlarının « Uzoiı)si) Emba
bölgesi ve Ural neh ri Peçeneklerini batıya doğru itiyorlardı. Peçenek Türkle­
ri Hazar Imparatorluğu'na bağlı toprakları aşarla rken 850-860 yıllarında, Ha­
zarlar'ın tôbii Macarlar'ı Azak Denizi'nin kuzey kıyılarından kovmuşlar, on­
lar da daha önce gördüğümüz gibi, Dniyeper i le aşağı Tuna arası ndaki Atel­
kuzu'ya gelmişlerdi. Bir müddet sonra, 889 i le 893 arasında Macarlar'a o
bölgede de saldırar) Peçenekler, onları o radan da çıkarmışlar ve kendileri
Don'un ağzından Boğdan'a kadar Rus bozkırının batı kısmını işgôl ederek
o raya yerleşmişlerdi. Hazarlar ise Don'un aşağı kısmını, aşağı Volga'yı ve
Kafkasya'yı ellerinde tutabilmişlerdi.
965'de Kiev Rus prensi Sviatoslav Hazarlar'a saldırmış ve Don'un bü­
yük d i rseğinde yer alan başkentleri Sarkel'i almıştı. Buna rağmen. Bart­
hold'un işaret ettiği üzere, Hazar Hanlığı bu felôketten sonra yaşamaya
devam etmişti; veya h iç olmazsa aşağı Volga, Kuban bozkırı ve Dağıstan
topraklarını muhafaza etmiştir. 1 01 6'da Bizans imparatoru ii. Basileus Ha­
zarlar'a karşı, Rus ordusunun da desteklediği bir donanma göndermişti.
. Müttefikler Taman yarımadasını ve Kırım'daki Hazar topraklarını ele geçir­
mişierdi. 1 030'da Hazarlar siyasi güç olarak yok olmuşlardır. Aslında Bi­
zanslılar, en medenileşmiş olan ve imparatorluklarının sôdık müttefiki olan
bu Türkleri Rusların yardımıyla yoketmekle yanlış bir iş yapmışlardır. Ha­
zarların yerine Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlara başka göçebe kavim­
ler yerleşecektir.
Peçenekler ve Kıpçaklar
Daha önce de görü ldüğü gibi Peçenekler ( Konstantin Porfirogenet'te­
ki « Patzanakitai», işthakri'de «Baçanak» J. Marqua rt'a göre, bir zamanlar
Batı Gök-Türk konfederasyonuna dahil olup, sonradan Karluklar tarafın­
dan aşağı Sir-Derya ve Aral Gölü taraflarına itilen bir Türk aşiretidir396•
Batıya doğ ru göçlerine devam ederlerken, Ural (Yayık) ve Volga (itil) ne­
hirleri arasında göçebe hayatı yaşıyorlardı; 9 1 3 yıllarına doğru ( Konstan­
tin Porfirogenet) bu ü lkeden Hazarlar'ın ve Oğuzlar'ın aynı anda başlıyan
bir saldırısı sonunda çıkmak zorunda kalmışlardır. Daha batıda, Azak De­
nizi'nin kuzeyinde Macarlar'ın oturduğu «Lebedya» böylece Peçenekler'in
eline geçmişti. Az zaman sonra, batıya doğru ilerleyişlerine yeniden baş-
(386) Bk. Pelliöt, «A propos des Comans», J. A., 1 920, i, 133. - J. Nemeth, «Zur
Kenntniss der Petschenegen .. : «Körösi Csoma Archivum.., 219-225.
Bozkır Imparatorlu ğ u I 1 83
I ıyan Peçenekler yine Macarlar'ı, bu sefer Oniyeper ile Don arasındaki
Rus bozkınnın batı tarafındaki Atel kuzu'dan çıkartmışlardı. 934'de Macar­
lar'ın Bizans imparatorluğu'na Trakya'da yaptıkları sefere ve 944'de Rus
prensi Igor'un yine Bizans'a yaptığı saldırıya katıl mışlardır; 1 026'da Tuna'
yı aşmışlar, fakat mahir bir kumandan olan Konstantin Oiyoi en tarafından
geri püskü rtü lmÜşlerdi. 1 036'da Kiev'in Rus prensi Yaraslav'ın Peçenek­
ler'e verdirdiği ağır ve kanlı yenilgi onların bozkırdaki hôkimi yetlerine son
vermiş, Peçenekler'i n yeniden Bizans tarafına dönmesine sebep olmuştu,
1051 'de bu baskının ve Oğuzlar'ın itmesinin son unda yine Imparatorluğu
işgôl etmişlerdir; 1 064'de onları Trakya'yı aşarak Istanbul önlerinde gör­
mekteyiz, Bu arada Bizans için dramatik bir olay cereyan etmişti; Bizans
Asya 'daki müslüman Türklere karşı Avrupa'daki putperest Türkleri ordu­
suna almıştı, a ncak bunlardaki Türk kanı «basileus» a karşı duyulan sada­
katten daha ağır basmıştı. Nitekim 1 071 'deki Malazgird muharebesinden
1 9. X . •sra doğru R us bozkın
önce Bizans impa ratoru Romen Oiyojen'in emrindeki Peçenek birliği Bi­
zans'ı terkederek Alp Arslan'ın tara fına geçmiştir, Avrupa'da, Aleksi Kom ­
nen'in dönemi nde Peçenekler 1 087'de yeni b i r istilô hareketine girişmiş­
ler, Trakya'yı Kule'ye (istanbul ve Aenos arasında) kadar işgôl etmişler,
f(lkat başkanları Celgü 'yü savaş meydanında bırakarak geri çekilmek zo­
runda kalmışlardı. Aleksi Komnen onları takip etmek hôtôsını işlemiş ve
Oristra (Silistre) de mağl up olmuştur ( 1 087 sonbaharı ) , Bizans Imparator­
luğu bir başka Türk boyu olan Kıpçaklar'ın veya Poloveçler'in gelişiyle
kurtulmuş, Peçenekler'in arkasında Rus bozkınnda ortaya çıkan bu yeni
Türk boyu Peçenekler'i Tuna'da mağlup etmişti. Fakat bütün bu boylar
Rusya'ya girdi kten sonra, Kıpcaklar'ın baskısı sonunda Peçenekler 1 0881 089'da yine Trakya'yı işgôl etmişler, Edirne'nin güneyindeki ipsala'ya ka-
'184!Bozkır Imparatorluğu
dar ilerliyerek Bizanslıları suiha zorlamışlardı. 1 090'da Peçenekler Meriç
vedisinden, �irne'den Istanbul'a saldırmak üzere Anadolu Selçukluları
ile a nlaşmışlardı, bu arada izmir'e hekim olan Selçuk donanması kıyılar�
tararken, ıznik'ten hareket eden Selçuk ordusu izmit'i tehdit ediyordu.
Bu, Herakliyus ile Avarlar'ın durumuna benziyordu, fakat bu sefer As­
ya'da olduğu kadar Avrupa'da Bizans'ın karşısında, ırk şuuru ile birleş­
miş müslüman Türkler ile putperest Türkler vardı. Peçenekler, Corlu'ya
kadar çekilmiş olan Bizan"s hatlarının önü nde Lüleburgaz'da kışı geçirmiş­
lerdi. Aleksi Komnen yeniden Kıpçaklar'ın ya rdımını ' istemiştir. Togortak
ve Maniak tarafından yönetilen Kıpçaklar Rusya'dan Trakya'ya inmişler
ve Peçenekler'i a rkadan vurmuşlardır. 29 nisan 1 091 ta rihinde birleşmiş
Bizans ve Kıpçak o rduları Leburnion ırmağı üzerinde Peçenek ordusunu
ezmişlerdir. Bunun sonunda Peçene�ler tam anlamıyla katliama uğramış­
lardır·3s7• Etlak'ta biraraya gelen Peçenek artıkları bir nesil sonra 1 1 21 'de,
Balkanlar'ın kuzeyinde, Bulgaristan'a kadar uzanan yeni bir saldırı teşeb­
büsünde bulunmuşlar, fakat 1 122 ilkbaharında imparator Jean Komnen
tarafından gafil avlanarak kılıçtan geçirilmişlerdir.
Rus bozkınnda Peçenekler'in yerini Kıpçaklar ve Oğuzlar almıştı.
Araplar'ın Guz dediği ve Asya'daki torunlarının Türkmen adı ile ta�
n ındığı Oğuzlar Hazar Denizi'nin kuzey-doğusunda, Aral Gölü'nün kuze­
yinde göçebe hayatı yaşıyorlardl3i8• Bu boyun bir kabilesi o lan SelçU klula r
X i . asırda isıamiyeti seçtikten sonra iran 'da ta lihlerini denemişler ve o ra ­
da Tuğrul Bağ'lerin, Alp·Arslan'ların v e Melik-Şah'ların büyük müslüman
Türk i mparatorluğu'nu kurmuşlardır. Oğuzlarm bir başka kabilesi, Bizans­
Iılar'ın Uzol dedikleri kabile eski dinlerinde kalmış ve yine Xi. asırda Rus
bozkınndaki Peçenek hakimiyetine son vermiştir. Rus tarihleri ifk defa
1 054'de, Poloveçler'in veya Kıpçaklar'ın ortaya çıktığı anda bu Oğuzlardan
sadece Tork adıyla bahsetmektedirler38'. Bizans tarihçilerine göre Impa­
rator X. Konstantin Dukas zamanında, 1 065 yılı nda bu Uzoi'ler 600.000 ki­
şilik bir kuvvetle Tuna'yı aşmışlar ve Kuzey Yunanistan ife Trakya'ya ka­
dar bütün Balkan bölgesini yakıp yıkmışlar, ancak bir müddet sonra Pe­
çenek ve Bulgarlar tarafından imha edilmişlerdir. Volga'nın batısına geç­
miş son Oğuz aşiretleri de sonunda Kıpça klar tarafından ya bertaraf edil­
mişler yahut onlar tarafından yutulmuşlardır.
Türkçe Kıpça k olarak adlandırılan boy, Ruslar'ın «Polovoçj», Bizans­
iılar'ın « Komonoi», Arap Coğrafya cı idrisı'nin « Kumôni» ve Macarlar'ın
« KOn» olarak ' adlandırdığı kavimdir3'o• Gardiz!'nin ifadesine göre bunlar
(387) Chalandon'da Bizans kaynakları, «Alexis Comnene", 2-5 ve 108-134.
(389) Bk. Barthold, «Ghuzz», Enc, Isı', II, 1 78.
(389) Bk. Minorsky, «Hudüd al-Alam», 316.
(390) Barthold, «Kipcak.. , Enc. Isı', II, 1 082. Rasovsky, «Polovolsi», Seminarium
Kondakovianum, Prag, 1935. - Marquarı, "Über das Volkstum der Komanen » ;
.. Os!türkische Dia,lektstudien .. , Abh. d. Gesellsch. d. Wiss, zu Göttingen, 1914,
25-238. - Pel/ioi, «A propos des Comans , J. A., 1920, i, 1 25.
-
..
Bozkır Imparatorluğu i 185
Sibirya'da, Orta Irtiş'te veya daha doğrusu Minorsky'nin düşü ndüğü g ibi
Obi'de yaşıyan Kimek Türkleri'ne mensup bir aşiretti391• Zaten Kimekler ile
Oğuzlar yakın akrabaydılar ( Kaşgari bunları n diğer Türk topluluklarından
kelime başlarındaki «y» nin «c» sesine dönüşmesiyle ayrıldıklarını kaydet­
mektedir). Xi. asrın ortalarına doğru, Kimekler'in büyük kısmından ayrılan
Kıpçaklar Avrupa'ya doğru göçetmeye başlamışlardı. Daha önce de belirt­
tiğimiz gibi, ilk defa 1054 yılında Rus tarihçileri Oğuzlar'ı önüne katmış
gelen Kıpçaklar'dan Oğuzlar'la birlikte bahsetmektedi r. Kıp�aklar, Oğuz­
lar'ın Peçenekler'i yenmesinden yararlanmışlar ve bunların Balkanlar'a
yaptıkları tal ihsiz istilôlar sonunda Bulgarlar ve Bizanslılar ta rafından kı­
rılmasından sonra ( 1 065 ve sonraki yıllar) Rus bozkınnın tek hôkimi olarak
kalmışlardır. 1 1 20-1 1 2 1 'de ıbn al-Athir onlardan Güreliler'in müttefiki ola­
rak söz etmektedir. O sıralarda Kıtaylar ile yakından akraba olan ve Kara
Kıtaylar'ın batıya göç etmesiyle yakından ilgili olan Moğol kabilelerinin
Cin-Mançurya sınırlarından gelip Kıpçak kütleleri içine, U ra l ve Volga ne­
hirleri bölgesine yerleştikleri, Kıpçaklar'ın da onları yönetici sınıf olarak
teşkilôtlandırdıkları sanılmaktadır; tokat bu Moğol kabileleri kısa zaman­
da yutulmuşlar ve Türkleşerek Kıpçak unsuru içinde erimişlerdir392• Kıpcak­
lar 1 222'de Cengiz Han'ın komutanları tarafındaQ işgôl edilineeye kadar
Rus bozkırının hôkimi olarak kal mışlardırm. O sıralarda Rusların etkisiyle
bôzı Kıpcak önderlerinin hıristiyan olduğunu göreceğiz. Yine, Kıpçaklar'ın
yok olduktan sonra Moğol istilôsı altındaki Rusya'ya isimlerini verdikleri­
ni göreceğ iz, zira o ülkede - kurulacak olan Cengiz hônedônından kırallı­
ğın adı Kıpçak Hanlığı olacaktır.
Bu tasla ktan akılda tutulması gereken şey, bunca asır sınırlarını dö­
ven çeşitli kavimlerin saldırılarına rağmen dayanabilmeyi beceren Bizans
imparatorluğu'nun meziyetidir. Attila'dan Oğuzlar'a, bütün bu Türk boy­
ları Hıristiyan' medeniyeti için 1 453'deki teh like kadar tesirli olmuşlardır.
(391) Barthold, Kimak�, Enc. Isı', II, 1 068. - Minorsky, aHudüd al-Alam», 305.
(392) Marquart, "Über das Volkslum der Korı;ıanen .. , 136. - Pelliot, A propos des
Comans-':, s. 149.
(393) Kiev şehrinin Kıpçak (Koman veya Poloveç)lar tarafından 1 204'de yağma­
Ianması ve kılıçtan geçirilmesi hakkında bk. Bruce Boswell, The Kipchak
Turks»,: Slavonic Review, vı, 1927, s. 70 et sq. Bk. a.g.e. Viii, 1 929, 342, C. A.
Macartney, ..The Pechenegs».
..
..
..
IKINCI
FAS I L
ÇENGIZ HAN'IN MOGOLLARı
1.
CENGIZ HAN
XII. Asırda Moğolistan
XII. asrın sonunda, daha önce gördüklerimize göre Asya'nın siyasi
coğrafyası şu şekli almıştı: Cin g üneyde, Hang-çeu başkent olara k Milli
Song imparatorluğu ile kuzeyde, Pekin başkent olarak Cü rçel. J u-çen veya
Kin Tunguz imparatorluğu arasında paylaşılmıştı. Cin'in kuzey-batı kıs­
mında, şimdiki Ordos ve Kan-su'da, Tibet ile akrabal ığ ı olan Si-Hia Tan­
gut kırallığı teşekkül etmişti. Tarım'ın kuzey-doğusunda, Turfon'dan Kuça'
ya uzanan bölgede, Budist ve Nesturi kültüründe, medeni ve yerleşik
Türkler olan Uygur Türkleri yaşıyordu. Cu nehrinin Isık-kul bölgesi i le Kaş­
garyo'da, Moğol ı rkından ve Cin kültüründen Kara-Kıtay'ların imparator­
luğu bulun uyordu. Môveraünnehir ve hemen hemen bütün iran, soyca
Türk, dince müslüman, kültü rce Arap-Fars etkisinde olan Harzem Sultan­
ları'na aitti. Onların arkasında müslüman Asya'nın geri kalan kısmı Bağ­
dad'daki Abbasi Halifeleri, Suriye ve Mısı r'daki Kürt ırkından, 'Arap kültü­
ründen Eyyubi Sultanları ve Anadolu Türk soyundan, son derece ilerle­
miş Iran kültüründen Selçuk Sultanları a rasında paylaşılmıştı.
Bu yerleşik medeniyeti temsil eden Asya idi. Ötede, daha kuzeyde
Sibirya-Moğolistan sınırlarında, Gobi 'nin kuzeyi ndeki bozkırlarda, Altay,
Kangay ve Kentey dağları na yakın kısımlarda Altay ırkının Türk, Moğol ve
Tunguz dallarına ait göçebe kalmış olan çok sayıda aşiret kaynaşıyordu.
Bu dil ayrılığına rağmen, aynı hayatı süren, aynı iklim altında yaşıyan Yu­
karı Asya'nın göçebelerinin büyük bir kısmında mevcut etnik a krabalık
havası bıltün seyyahların dikkatini çekmiştir. Grenard'ın anlar hakkında
çizdiği portre, Ammien Marcellin'in Rubruquis'nin ve Cinli tarihçilerinin­
kinden hiç de farklı değildir: «Geniş yüzleri, basık buru nları, çıkık elma­
cık kemikleri, çekik gözleri. kalın dudakları, seyrek sakalları . sert ve si-
Bozkır Imparatorluğul187
yah saçları, güneş, rüzgar ve soğuktan pişmiş koyu renkli derileri, kısa
boyları, çarpık bacakları üzerinde kaba ve ağır vücutları vardı.». Hun ve­
ya Moğol'un bu ezeli portresi Eskimo'nun ve Fransa'daki Causses köy­
lüsünün portresine çok yaklaşmaktadır, zira, kışın dondurucu, yazın bir
kaç haftasında kavurucu rüzgar tarafından sü pürülen bu engin saha, böy­
lesine bir tabiata karşı mücadele etmek için yeterince kuvvetli ı rkıara
aynı biçimsiz ve cılız kudreti kabul ettirir.
Bu aşiretlerden pek çoğunun tam mevkiini tesbit etmek oldukça zor­
dur ve ancak tahmin ile gerçeğe ya kın mevkiler teklif edilebilir.
Türk-Moğol aşiretlerinin en önemlilerinden biri olan Nayman'lar Ub­
sa-nor'dan, bir ta rafta Kara-irtiş ve Zaysan-nor'a, diğer mraftan yukarı Se­
lenga'ya kadar uzanan, şimdiki Kobdo eyaletinde yaşıyor olmalıdırlar.
« Isimleri Moğolca gibi gözükmesine ra!;jmen (nayman Moğolca sekiz de­
mektir) soyluları Tü rktü ve Naymanlar Moğollaşmış Türkler olabilirler'.J _
Nesturilik aralarında pekçok taraftar kazanmıştı.
«Cahan-kuşai» hatta
Nesturilerin çoğunluğu teşkil ettiğini ve özellikle XIII. asrın başında, kıral­
larının veliahtı meşhur Küçlüg'ün o bölgede eğitildiğini söylemektedir2•
Buna ra!;jmen «Gizli Tari h » , harp zamanında fırtına çıkararak müdahelede
bulunabildi klerini yazdığı «şaman» ların da Naymanlar arasında büyük bir
nii fuza sahip olduğunu göstermektedir. Naymanlar kültü rlerinin prensip­
lerini, gü neydeki komşuları Uygurlar'dan a lıyorIard/. XIII. asrın başında
Nayman kıralının mühürdarlığını ve saray katipl iğini T'a-t'a-t'ong·a ( Cin
transkriptlerine göre) adında bir Uygur aydın ı yapıyordu, aynı zamanda
Uygur Tü rkçesi Saray lisanı olarak kullanılıyordu. Pek tabii Cin 'in (bilhas­
sa Cürçet'lerin ve Kin'in Cin'i) onlar üzerinde büyük bir nüfuzu vardı; bu­
nu Cengiz Han zamanında Nayma n kıral larına verilen Cince «büyük kıral»
anla mındaki «ta-wang» kelimesinden tü reyen «tayang» ü nvanının mevcu­
diyeti ile anlıyoruz. Bir önceki nesilde, şimdi bahsettiğimiz tayang'ın ba­
bası Inanç-Bilge korkulan bir şöhret bırakmıştı.
Naymanlar'ın kuzeyinde, yukarı Yenisey üzerinde, b9şkanlarının « ınal»
ü nvanını taşıdığı ve 920 yılında Kıtaylar'ın bir akını sonucu Yukarı Orhon
bölgesinden kovulduktan son ra tarihte h içbir rol a lmamış Kırgız Türk aşi­
retleri yaşıyordu.
Kera it'ler onları hakimiyet altına almak için Naymanlar ile çekişiyor­
lardıl. Keraitler'in esas yerleri iyi tesbit . edilememiştir4. Birçok şarkiyatçı
onları, şimdiki Sayın-Noyan topraklarında Selenga'nın güneyinde, yukarı
Orlıon, Tula ve Ongkin nehirleri üzerinde yerleşmiş olarak gösterirler. Di­
ğerleri için Naymanlar daha doğuda, Kerait sahasının başlaması gereken
(1) Pelliot, «la Haute Asie», 28.
(2) .. Hist of the Moghuls ' of Central Asia..dan Denison Ross'un tercümesi.
(3) P. Mostaert'in «Suiletin no. 9 of the Catholic University of Peking.. 1 934, s. 52'
deki ..Ordosica..da teklif ettiği gibi ..Kereit.. . . , «Gizli Tarihin .. transkriptıerin­
deki şekil ..Kereyid.. dir (Moslaert, a.g.e., s. 33). Şimdiki şekil: K'erit.
(4) Pelliot, .. Chretiens d'Asie Central e el d'Exlreme-Orient.. , T'oung·pao, 1914, 629.
1611 ! Bozkır Imparatorluğu
Karakurum bölgesine doğru kaymış durumdadır. Genellikle Keraitler Türk
olarak kabul edilmektedi r. . « Moğollar'ın men�eine ait efsaneler Keraitler'
den hiç bahsetmemektedir ve Keraitler'i n şiddetli şekilde Türk etkisi al­
tında kalmış Moğollar mı, yoksa Moğoliaşma YOlu üzerinde Türkler m i
olduğunu söylemek oldukça zordur; h e r h ô l ü kôrda pek çok Kerait as ili
Türk olup Tuğrul bir Moğol adından ziyôde Türk adıdırs. » Süryôni vakônü­
vis Bor Hebraeus'un naklettiğine göre Keraitler'in Nesturiliğe geçişlerinin
1000 yılından hemen son raya tesadüf etmesi gerekmektedir. Bozkırda
kaybolan Kerait Hanı6 Aziz Sergis'in (Sen Seri ) ortaya çıkışı ile kurtul­
muştu. Ül kede bulunan h ı ristiyan tôcirlerin teşviki ile o zaman Merv'de
bulunan (Horasan) Nesturi Metropolit'I Ebecesü'den ya kendisinin, ya da
yol layacağı bir rah ibin gelip kendiSiyle birlikte kabilesini de vaftiz etme­
sini istemişti. 1009 yılına ait olan ve Bar Hebraeus tarafından bahsedilen
Ebecesü'nün Bağdad'daki Nestur; Patriği Vi. Jean 'a (ö. 1 01 1 ) yazdığı
mektupta 200.000, Kerait Türk'ünün Haniarı ile birlikte vaftiz olduğu yazıl­
maktadır7• XII. asırda Kerait kıraliyet ailesinin mensupları hôlô hıristiyan
adları taşıma kta devam ediyorlardı; bunun Batı'da « Rahip-Jeanıı efsane­
sinin kayna klarından biri olduğunu, diğer kaynağ ın Habeşistan Imparator­
larına ait olduğunu söyliyebili rizB• Cengiz Han'ın zamanından iki nesil ön­
ce Keraitler'in Marguz (yôni Marcus) Buyruk adını taşıyan Hanlarının, Ta­
tarlara ve pek tabii Pekin'in Kin kırallarına karşı Doğu Gobi'nin �ôkimi­
yetini özledlği sanılmaktadır. Fakat Tatarlara yenildikten sonra onlar ta­
rafından Kin'lere teslim edilmiş ve tahtadan bir mengene üzerine çivilen­
miştir. Dul karısı Tatar Hanını öldürtmek suretiyle kocasının intikamını al­
m ıştır. Marguz, Kurcakuz (Cyriacus, hıristiyan adı) ve Gur-han adında iki
oğul bırakmıştı. Tahta ,Kurcakuz oturmuştu. Kurcakuz'un ölümü üzerine
oğlu ve halefi Tuğrul. Kerait tahtına çıkmıştı. Naymanlar'ın kıralı Inanç'ın
desteklediği amcası Gur-Han'a karşı mücadele etmek zorunda kalmış ve
bir müddet a mcası tarafından ülkesinden kovulmuştu. Bu rekabetten mu­
zaffer bir şekilde çıkmış ve Cengiz Han'ın babası Moğol başkan ı Yeaügey'
in desteği sôyesinde, Gur-han'ı ü l keden kovmuştu·. 1 199'da Pekin'deki
Kin'lerin desteği ve onları n hesabına Tatarlar'ı yendiğinde Tuğrul bir müd­
det için Moğolistan'ın en güçlü hükümdarı oluvermişti. Pekin Sarayı Ke­
rait hü kümdarının otoritesini kendisine Clnce kıra l a nlamına gelen «wang»
ünvanını vererek tasdik etmiş, Tuğrul da bundan böyle tarihte Cince ve
Türkçe çift kıral iyet ünvanı olan «Wang-hanıı adıyla ta nınmıştır. ilerde gö-
(5) Pelliot. «la Haute Asie-, 25.
(6) Fakat Pelliot Kerait isminin burada Bar Hebraeus taralından bilhassa iktibas
edilip edilmediğini sormaktadır.
(7) Bar Hebraeus, «Chron. eccles .... III. 260-262.
(8) Kerait krallarının Hıristiyan adları üzerine bk. Pelliot, "Chretiens d'Asie Cent­
rale», a.g.e., 627.
(9) «Gizli Tarih .. e göre (Haenisch, 48) Tuğrul'un az kalsın Gur-han'a esir düşeceği
Karavun Kabçal'ın ve Yesügey'in yardımıy la Tuğrul'un Gur-han'ı yendiği Kur­
ban Telesüt'ün yerlerini tesbit etmek mümkün olmamıştır. Bk. d'Ohsson, I, 73.
Bozkır Imparalorluğu l 189
receğimiz gibi Cengiz Han bu hükümdarın yanında tôbi olarak siyasi ha­
yatına başlamıştır.
Keraitler'in kuzeyinde Selenga neh rinin aşağı taraflarında, Baykal
Gölü'nün güneyinde, iclerinde bôzı hı ristiyan unsu rlara rastlıyaeağımız
Türk veya Moğol ırkından Merkit'ler yaşıyordu lo. Merkitler'in daha kuze­
yinde, Baykal Gölü 'nün batısında MOğol ı rkından Oyrad veya Oyraı'lar
( Moğolea: konfederel yaşıyordull
Mancurya'nın kuzey ucunda Argun ve Amur nehirlerinin teşkil ettiği
«cep»te bugünkü Solonların ataları Tunguz ı rkından Solang'lar bulunu­
yordu. Daha güneyde, Kerulen nehrinin güney kıyısında, Buir-nor'a doğru
ve Khingan'a kadar, Pelliot'nun Tunguz olmadığını söylediği (uzun zaman
öyle sanıimıştır) , fakat «görünüşte Moğol dilinden» Tatarlar göcebe ha­
yatı yaşıyorlardl. Kôh « Dokuz Tatar», kôh «Otuz Tata n) şeklinde konfe­
derasyonlar teşkil eden Tata rlar, belki aşağı Kerulen bôlgeslnde '{OŞadık"
ları cağ olan Viii. asırda Koşo Saydam Türk kitabelerinde daha önce bah­
sedilmişlerdi12• Korkulu savaşeılar olan. Tatarlar XII, asırda en gözüpek
aşiretlerden biri olarak tanınıyorlardı. Mancurya taraflarında Kirl'lerin Cin­
Tunguz kırallıkları için ağır bir tehdit teşkil ediyorlardı. Onları kuzey-batı­
dan vurmak isteyen Pekin'deki Kin sarayı Cengiz Han'ın ilk başarılarını
teşvik edecektir.
Cengiz Han'ın a raları ndan cıkocağı, kelimenin tarihi ve dar anlamı ile
Moğollarl3 şimdiki Dış Moğolistan'ın kuzey-doğusunda, Onon ve Kerulen
nehirleri a rasında göçebe hayatı yaşıyorlardı. Görüldüğü gibi, tarih, Cen­
giz Han'ın ortaya cıkışı ile isimlerini bütün bir topluluğa verecek olan aşi�
retlerin varlığından cok önce benzer veya kesin şekilde Moğolea konuş­
tuğu a nlaşılan kavimlerin varlığını kaydetmektedir; tıpkı Gök-Türklerin or­
taya eıkışından önce Türk kavimlerinin mevcudiyetin i gördüğümüz gibi . . .
N itekim i i i . asır Siyen-pi'leri, V. asır Cücenleri ve Akhunları, Avrupa Avar­
ları (VI.-IX, asırlar) Moğolca konuşan kavimler arasına dahil edilmek üze­
re teklif edilmiştir; ve VIII. asırdan XII. asra kadar son derece önemli bir
(10) Bu Merkillerin, Vi. asırda Bizans yazarları tarafından bahsedilen Mukri'ler olup
olmadığı tartışılmıştır. (Bk. PelHot, «A. propos des Comans», J. A., 1 920, 145).
Başkaları Mukri'leri Çin tarihlerinin Mo-ho'larına, yani VII.-VIII. asır Amur
Tunguzlarına bağlamaktadır.
(1 1 ) Bu bölge, Koşo Saydam kitabelerinde zikredilen VIII. asır Oç Kurikan'larının
nazari bir şekilde yerleştirildiği bölgedir (Bk. Thomsen, «Inscriptions de
l'Orkhon .. , 98).
(12) Bk. Thomsen, alnscriptions de l'Orkhon", s. 140. Tatarca ve Ta-I'an'ca'nın
yanlış dil yakınlığı hakkında bk. Pelliot, J.A., 1 920, i, 145.
(13) Moğolların adının rang'ların çağından beri bilindiği sanılmaktadır: «rang
çağından beri Çin metinleri Şe-wei kabifeleri arasında (Aşağı Kerulen ve Ku­
zey Kingan) tamamen Moğolca konuşan Mong-wu veya Mong-wa adında bir
kabilenin varlığından bahsetmektedir; Moğol adının ilk defa burada ortaya
çıkmış olması kuwetle muhtemeldir... (Pelliot, «A propos des ComansO>, J. A . ,
1920, i. 146).
190 1 Bozkır imparatorluğu
rol oynamış olan Kıtaylar'ın, Tunguz dillerinin teması ile kuvvetlice «da­
maklaşan» (palatalise) bir Moğol lehçesi konuştuğu bilinmektedir!·, Fakat.
bu «ön-Moğoh> kavimlerinden bir çoğu geniş sahalarda hökimiyet kurma­
Iarına rağmen h i ç biri, esas Moğollar veya Cengiz Han'ın Moğolları gibi
dünya çapın'da bir hötıra bırakamamıştır.
Röşideddin tarafından toplanan Moğol efsanesine göre çok eski za­
manlarda Türkler tarafından mağlup edilen Moğol mil leti Ergenekoiı Dağ­
ları'na çekilmek zorunda kal mış. ironlı tari hçilerin iX. asra ait olduğunu
ileri sürdü kleri bir çağda Moğol lar'ın ataları E rgenekon'dah çıkarak Se­
lenga ve Onon nehirlerinin ovaları na inmişlerdi. Aynı efsaneler, kocası
Dubun-mergen'in ölümünden son ra efsanev; Ana Alan-koa'nın bir ışık huz­
mesinden gebe kalarak N irun Moğolları'nı dünyaya getirdiğini, bunlardan
olan Bodunçar'ın sekizinci nesilden Cengiz Han'ın atası olduğu nu söyle­
mektedir.
XII. asırda asıl Moğollar, Vladimirtsov'un, hem aşiret hem de küçük
m illet anlamına geldiğini söylediği�5 çok sayıda «ulus»a bölünmüştü. Bu
bağımsız uluslar hem kendi aralarında, hem de komşularına karşı, özel­
lilke Tatarlara karşı mücadele ediyorlardı. Cengiz Han'ın mensup olduğu
aile Borcigin kabilesinin (obok) , Kiyat oymağına (yasun) bağlıydı. Daha
sonra, Cengiz Han'ın zaferinden sonra Moğol aşiretlerini Kiyaflara men­
sup olanlar ve olmıyanlar diye ikiye ayırmak geleneği yerleşmiştir. Birin­
ciler, ışığın oğullarını, saf olanları, Nirun'ları teşkil ederken, d iğerleri, Dür­
l ükin'ler daha az bir şöhrete sahiptiler. N i run'lar arasında şu aşiretler yer
alıyordu: Taicigot, Tayici'ut veya Taicrut" (bunların esas Moğol toplulu­
ğundan biraz daha uzakta, Baykal'ın doğusunda yaşadığı sanılmaktadır).
U ru·ud, Mangkud, Cacirat veya Cuirat. Barulas veya Barlas, Ba'arin, Dör­
ben (bugün Dörböt), Salcigut veya Salci'ut ve Kadagin, Katagi n veya Ka­
takin'ler. Dürlü kin'ler arasında Arulat veya Arlad, Baya'ut, Korolas veya
Korlas. Süldüs. ikires ve Kongirat, Ongirat. Konkurat veya Kong rad'lar
(bunların daha güney-doğuda, Tatar ülkesine yakın Kinganları n kuzey ta­
rafında göçebe hayatı sürdükleri sanılmaktadır) bulunuyordu 17• Moğol ka­
bileleri arasında sayı lan ve yaklaşık olarak ya Khilok ve Selenga ırmak-
(14) Pelliot, J. A., 1920, I, 1 46-1 47.
(15) Vladimirstov, " Life of Gengis-han . , i. Diğer taraftan Vladimirstov "ulus .. ke­
limesini millet olarak çevirmekte, «irgen.. keıimesine aşiret demekte, "ulus­
irgen .. i Devlet anlamında kullanmaktadır. (IVadisnirstov, «Obschestvenniy stroy
Mongolov.. ; Mongolsky koçevoy feodalism .. , Leniııı grad Academie des Sciences,
1934, s. 59, vs. ve 98).
(16) "Gizli Tarih.. in (Haenisch) 10. sayfasındaki transkriptlerde Taiyiçi'ut veya Ta­
yiç'iut şeklindedir. Bk. Pelliot, «T'oung-pao .. , 1930, 54. - Nirun ve Dürlükin
kabilelerinin listesi Raşideddin'den naklen tafsilatlı olarak (Fars transkript�
leri ile) Erdmann, «Temudschin .. , 168 ve 194-230'da verilmiştir.
(17) Raşideddin-d'Ohsson, .. Histoire des Mongols .. , i, 426. Gizli Tarih'te (Histoira
Secrate, ed. Haenisch, s. 8) verilen şekil : Onggirat. Pelliot, Cacirat ve Kon­
girat'ların, Merkifler ile birlikte Kıtay'ların Çince t.a rihinde bahsedildiğini söy­
lemektedi r (1123-1 1 24'ten itibaren) ("A propos des Comans.. , J.A., 1920, i, 146).
.
Bozkır i mparatorluğu l 1 91
larının birleştikleri kısmın güneyinde, ya da Onon'a daha yakın bir yerde
yaşadıkları ileri sürü len Celayi r'ler belki Moğollar tarafından hakimiyet al­
tına -alınmış ve Moğol efsanevi kahramanı Koydu zamanında Moğollaşmış
bir Türk kabilesidir'8.
Sürdü kleri hayat tarzı bakımından XII. asır sonu Moğol kabileleri, boz­
kır tarafında hayvancılık ile uğraşanlar ve orman tarafında kara ve su av­
cılığı ile uğraşanlar olmak üzere i kiye ayrılmıştı. Bu Moğol-Sibirya sınır­
larında Moğollar'ın yetişme tarzlarının, güneydeki bozkır (daha sonra çöl)
sahası i le kuzeydeki orman sahası a rasında at üzerinde olduğunu hatır­
latmak gerekmektedir. Grenard, başlangıçta Moğollar'ın bir bozkır ırkı ola­
rak değil, fokat ormanıık dağların ırkı olara k kendisini gösterdiğini tahmin
etmektedir. «Ormanıık bölgede yaşadıklarına dair deli l tahtadan orabalar
yapmakta gösterdikleri ustalıktan anlaşılmaktadır. Bugün dahi Moğollar,
bozkınn Kazaklarının tersine, deriden tulumlar yerine tahtadan fıçıları ter­
cih etmektedirler. » Özellikle göçebe olan bozkır kabileleri, yenı otlakların
peşinde beli rli dönemlerde göçerlerdi. Konakladıkları yerlerde bizim yurt
dediğimiz (aSlında yanlış olarak kullandığımız) keçeden çadırlarını diker­
Ierdi. Ormanıık yerlerde yaşıyan kabileler ise kayınağacı kabuğundan ku­
lübelerde otururlardı.
Barthold ve Vladimi rstov hayvancılıkla uğraşan kabileierin -daha zen­
gin kabilelerdir- başında son derece etkili olan ve şu ü nvanıarı taşıyan
önderleri teşhis etmektedirler: « bağatur» veya «ba'atun) ve «noyan» (şef
anlamında) ve ayrıca «seçen» veya «setsem> ( Moğolca bilge anlamında)
ve «bilge» , n ihayet «İ'ai-tsi» veya «taişi» (Cin ü nvanı: prens). Vladimirstov
şöyle yazmaktadır: « Bu bağatur ve noyan asil/erinin en büyük endişesi
otlak sahaları ( <<nutuk») bulmak ve sürü leri ile çadırlarının bakımı için ge­
rekli adamları ve köleleri temin etmekten ibaretti'9.» Bu asiller sınıfı diğer
sosyal sınıflara h ükmediyordu, bunlar a rasında şunlar bulu nuyordu: ta­
mamen serbest adamlar olan savaşçılar veya sadıklar « <nöküd» ) , avam ve­
ya aSil ol mıyan sınıf ( ( karaçu», «arad» ) ve nihayet köleler ( << boguh» . Bu
son kısma girenler arasında sadece tek tek köleler söz konusu değildi, fa­
kat galip kabileiere yenilerek onların tabii veya kölesi olmuş, sürülere ba­
kan, muharebelerde yardımcı kuvvet olarak görev alan, vs. şeklinde mağ­
lup kabileler de mevcuttu. » Barthold ve Vladimirstov gibi Rus Moğolbilim­
cilerine göre ormanda avcılık yapan kabileler ( (hoyin-irgen») arasında
asiller sınıfının yeri bozkırda hayvancılıkla meşgul kabileiere ( ( ke-erun-ir­
gem» nazaran çok daha az önemliydi. Bu bilginlere göre o rman kabile­
leri şamanların özel nüfuzu altında bulunuyordu. Vladimirstov'un düşün­
cesine göre birleştikleri zaman şamanların sihri kudretlerinin hakimiyetine
(18) d'Ohsson, I, 29.
(19) 8 . Vladimirstov, " Life of Chingis-khan .., s. 3. XIII. asırda Moğol cemiyetinin
feodal karakteri üzerine bk. B. Vladimirstov, "Obşestvenyi stroy Mongolov;
Mongolskiy koçevoy feodalism (Moğolların sosyal rejimieri ; göçebe feoda­
lizmi»>. Leningrad, Ac. des Sciences, 1 934 (Ru�a) Madam Olav Janse bunu
bana tercüme etme nezaketini göstermiştir.
192 i Bozkır i mparatorluğu
«beki» veya «begi » , adı veriliyordu; bunu Cengiz Han döneminde Oyrat
ve Merkit şefieri nin taşıdığını göreceğiz20• Her ne ise, bütün Türk-Moğol
kavimlerinde bu şamanların veya büyücü lerin ( Eski Türkçede « kam», Mo­
ğolcada «böge» ve «şama n » , Tunguz-juçen Cin transkriptlerinde «şan­
man» ) önemli bir rol oynadığı açıktır2'. Cengiz Han'ın i mparatorl uğunun
'
ku rul masında şaman Kökçü 'nün oynadığı rolü de göreceğ iZ.
Aslında hayvancılık yapanlarla ormanda yaşıyanlar a rasında mevcut
bu isimlend i rmenin gösterdiğinden çok daha az mutlak bir ayrılık \lardı.
Meselô esas Moğollar a rasında sayılan Taici'uı'lar orman avcıları a rasın­
da sayllırla rke!! Q��gi�_.Han bir çoban kabilesinden çıkmıştır. Diğer taraf­
tan bütün bu avcı Türk-Moğollar değişik ünvanlar altında avcılık yapıyor­
lardı; kemi kten veya tahtadan22 patenleri üzerinde ormanda yaşıyanlar kı­
şın en soğuk günlerinde bile samur ve sincap avlayıp bunların ticaretini
yapıyorlardı; hayvancılıkla uğraşanlar da uçsuz bucaksız bozkırda kement­
le veya yayla geyikleri veya sağanları kovalayıp avlıyorlardı. « Bozkır asil­
zôdeleri» ise doğan ile avcılık yapıyordu. Göçebe hayatın ortaya çıkardı­
ğı macburiyetler karşışında bir kabile bir hayat tarzından ötekine gecebi ­
Iirdi. Gençl iğinde, babasından kalan sü rüsünü baba tarafından akraba­
ları na kaptıran müstakbel Cengiz Han, at ve koyun sürülerini yeniden teş­
kil edinceye kadar an nesi ve kardeşleriyle b irl ikte sefil bir kara v'e su
avcılığı hayatı sü rmek zorunda kalmıştı.
__
Ormanıık yerlerde yaşıyan kabileler medeni dünya ile ancak göçebe
kabileierin teşkil ettiği perdeyi aşarak temasta bulundukla rından umumi­
yetfe daha vahşi görünüyorlardı. Göçebe olanlar ise, tam tersine merke­
zi Gobi'deki Uygurların, Leao-ho'daki Kıtay'ların veya Pekin'deki C ü rçet'
lerin komşuluğundan yararlanıyorlardı. Şehi rleri yoktu, ama hayvan sü­
rüleri peşinde göçederlerken gr�plar hôl inde (ayıı hôl inde) konaklama yer­
leri, tekerlekli a rabalara yüklenmiş keçeden yurtlar « <gen» ( << kara'utai ter­
gen, kasak-tergenı» teşkil ediyorlar ve bunları daire şeklinde birleşti riyor­
lardı ( << ku riyen»), böylece müstakbel şehirlerin taslağı olan geçici yerleş­
me merkeLleri meydana gel iyordull. Etnograflar ormandaki fakir Moğol
kulübesinden, katlaması ve a rabaya yüklemesi kolay «ger»e veya göçe­
beni n keçe yurduna geçişteki terakkiye işaret ederler; bu keçe çadırlar
XIII. asırda Cengiz'in sülôlesinden gelen Büyük Hanlar zamanında, kürk
ve halı yığınları ile öylesine geniş ve konforlu olacaktı ki, gerçek bir sey­
yar saray hôline gelecekti. Fakat Moğollar'ın çöküşünden beri, yeni çağ­
larda « gen) iyice fakirleşmiştir: Xiii. asırda baca ve havalandırma deliği
(20) Bu nazariye hk. bk. Pelliot, «Notes sur Le Turkestan», T'oung pao 1930, 50.
(21) Pelliot, «Sur quelques mots d'Asie Centrale», III, «Çhaman , J.A. ' 1913, mart­
nisan, 466.
(22) «Iyi şeklide parlatılmış küçük kemikleri ayaklarına bağlıyan ve bununla buz
ve kar üzerinde son derece süratle koşup hayvanları avlıyan Orengay (Uri­
yangkay)lar da vardır... (Rubrouck fasıı XX,X IX).
(23) Vladimirstov, �Obşestvenniy stroy Mongolov," s. 34, 41 ve 39, 1 28.
..
Bozkır imparatorluğu j 193
vazifesini gören küçük borudan başka birşey günümüzdeki çadırlara in­
tikal etmemiştir24•
N ihayet Moğol ırkının orman avcıları ve bozkır göçebeleri şeklinde
ikiye ayrılması i ki büyük çeşit çadırın farklılığından i leri gelmekteydi :
1 -) Büyük m iktarda sırık v e tahtadan lôta icap ettiren v e orman­
ıık bölgeye ilk temasta taşıyan bir topluluğu işaret eden daha önce bah­
settiğimiz yuvarlak keçe çadır olan «gen) (yanlış olara k yurt adı verilen);
2-) Ormansız bozkı rda yaşıyan göçebeler için i môli basit olan
geniş . . a lça k ve yünden çadır «mai khan». Cengiz Han zamanında keçe
çadırların sık sık a rabalara yü klendiğini, böylece, hic olmazsa ovalarda
ulaşımın kolaylaştığını ve görü ldüğü üzere «göcebe şehi rlerinin» gerçek
yer değiştirmesinin sağlandığını ilôve edel im'S.
Buna rağmen umumi bir görüşle X i i . asırda Moğolistan'ın iX. asra
nazaran gerilediğini söyl iyebiliriz. Orhon nehri üzerindeki hôkimiyetleri
sırasında Gök-Türkler ve bilhassa Uygurlar oralarda zirai merkezleri ge­
l i ştirmeye başlamışlardı'·; bu teşebbüsler 840'dan beri Kırgız hôkimiyetiy­
le o rtadan kaybolmuş ve ülke yeniden bozkır hayatına dönmüştü. Orhon'
daki Gök-Türk ve Uygur kitabeleri, Cengiz Han'ın tarihinde bir daha bu­
lamıyacağımız bir medeniyetin izati tesirini göstermektedi r". 840'ta ü lke­
nin Kırgız istilôsına uğramasıyla Manihaistlerin önderliğini yaptığı Sür­
yani-Soğdak kültürü tamamen sönmüştü . 920'de Kırgızlar'ın çıkarılmasın­
dan sonra. daha önce gördüğümüz gibi, Uygurlar'ın Orhon'a geri dönüş­
leri de mümkün olmayınca ülke tamamen kargaşalığın kucağına itilmişti.
Hôlô sızıp gelebilen medeniyet kı rıntıları da o sıralarda daha güneyde,
Beşbalıg (bugünkü Cimse) ve Turfan'da bulunan Uygurlar'dan kaynakla­
nıyordu; yine oradan Nesturi propagandası da gel iyordu, ancak bu Nes­
turilik, Rubrouck'un yazısında da belirtildiği üzere Moğolistan'da iyice ge­
rilemiş, yerini Moğol şefierinin güvenini kazanmaya çalışan şamanizme
bırakmıştı.
(24) A.g.e., s. 41 .
(25) Bk. Owen Laltimore, «The geographical factor in Mongol history), Geograp­
hical journaı, London, ocak 1 938, s. 9.
(26) Owen Lattimore, «bir önceki makale � s. 14-15.
(27) Türkçeden Moğolcaya geçmiş çok sayıda medeniyet ve askerlikle ilgili ke­
limeler Türklerin Moğollara nazaran kültür üstünlüğünü ortaya koymaktadır.
Bk. Vladimirstov, «Zapiski vos!. otd. imp. rUSK. arkheol. ob.", XX, 191 1 . Mo­
ğollara nazaran Türklerin fikri alanda ilerlemesi iki dilin mukayesesi ile or­
taya çıkmaktadır. Poppe'yi özetleyen Barthold şöyle demektedir: «Umumi­
yetie Türk dilleri Moğol dillerine göre daha ileri derecede gelişmiştir. Dün­
yanın neresinde olursa olsun herhangi bir Moğolc8 Türkçenin bilinen en eski
şekillerinden bile daha arkai.ktir. Yazılı Moğolca, fonetik bakımdan iptidai
Altay (Türk-Moğol) dilinin gelişme derecesinde kalmıştır. ..
..
194 1 Bozkır Imparatorluğu
Moğollar Arasında Ilk Birleşme Te'jebbüsı�ri
Destanların naklettiğine göre, belki X i i . asırdan önce Moğollar ara - _
sında teşkiıatlanmış b i r millet (ulus-irgen) kurmak üzere i l k teşebbüsler
ol muştur. . Kaydu adındaki bir Moğol önderi rakip aşiret Celayir'leri mağ­
lup etmiş ve çevresine değişik kabi lelerden bazı aileleri toplamayı başa r­
mış olarak d ikkati çekmişti. Esasında onun küçü k torunu olan ve zaten
kıraliyet ü nvanına sahip olan (Kabul-Han) ve hatta ölümünden çok son ra
«Gizli Ta rih » te i mparatorluk ünvanına erişen ( Kabul-Kağan)2B Kabul, kud­
retli Cürçet h ü kümdarları, Kin kırallan gibi Kuzey Cin'e sahip olanlarla
mücadele etmek cesaretini gösterebilmişti. Moğol efsanesi onu bize, Pe­
kin sarayında Kin kıralı tarafından medeni dünyaya gelmiş bir vahşi o.la­
rak tanıtmakta ve Kin'lerin tabii olduğunu bel i rtmektedir. Acaip iştahı ve
çok içmesiyle Kin kıralını şaşkınlığa düşürmüş, hatta sarhoş olunca hü­
kümdarın sakalını çekmişti. Kin h ü kü mdarı onun bu hareketini bağışlamış
ve kendisine zengin hediyeler ihsan etmişti. Ancak ilişki leri kısa zaman­
da bozulmuştu. Kin'ler tarafından esir edi len Kabul Han peşinden gelen
askerleri öldürerek ellerinden kurtulmuştu. Bu h i kayelerin, Kin'lerin 1 1 351 1 39'da Moğolistan'daki göçebelere karşı sü rdürmek zorunda kaldığı mü­
cadelelerin efsaneleşmiş şel<li olması muhtemeldir; bu mücadeleler sıra ­
sında K i n generali H u-şa-hu bozkıra girmiş fakat « Mong-ku»lara öyleSine
mağlup ol muştu ki, 1 1 47 yılında Pekin sarayı Moğol lar'a beli rli sayıda Si­
ğır, koyun ve belli miktarla rda hububat vermek suretiyle barış yapabilmiş­
ti. Cin-Juçen kaynakları bu şartlarla barış yapan Moğol önderinin ismini'
Ngao-Io po -ki-lie olarak vermekte olup Pelliot bunun Oro bögile olduğun­
dan emindir29 Barthold ise bu ismi, Kabul'un dördüncü oğlu olup Moğol
destanlarında şöhretli bir şahsiyet olan Kutula Kağan'a yaklaştırmak is­
temektedifo.
Kutu la Kağan da (burada kullanılan Kağan ünvanının çok daha son­
raları «Gizli Tarihııin yazıldığı 1 240 yıl larında izafe edi ldiğini hatırlatalım)
bir destan kahramanı idi. «Sesi dağlarda gökgürültüsü gibi yankılanıyor,
ayı pençeleri gibi olan elleriyle insanları ok kırar gibi ikiye böıüyordu. Kış
geceleri büyük kütüklerden meydana gelmiş ateşi n ya nı nda çıplak olarak
yatıyor, vücudu üzerine düşen kıvılcımları ve kor parcalarını h iç duymu­
yor, bu ya nıkları uykusunda böcek ısırması olara k kabu l ediyordu3' . » Fa­
kat bu efsanevi çizgilerin yanısıra destanda kardeşlerinden Okin -barkak
ile v.eğenlerinden Ambakay'ın Tatarların eline düştü kten sonra onlar ta-
(28) «Manğol-un niüka tabka'an» ed. Haenisch, 1937, 6.
(29) Pelllot, "Notes sur le Turkestan», T'oung-pao, 1 930, 24.
(30) Barthold, «Turkestan», 381 . .. Gizli Tarih ..te Kabul'un oğulları şunlardır: Okin­
barkak, Bartan Bağatur, Kutuktu-mungur, Kutula-Kağan, Kada'an ve Tödöyen­
oçigin (Haenisch'in transkriptleri, s. 6).
(31 ) D'Ohsson, i, 33.
Bozkır Imparatorluğu l 195
rafından Kin'lere teslim edildiğini, Kin'lerin de onları, «asi göçebelere»' uy­
gulanan ceza olan tahta mengene üzerine çivilediğini de okumaktayız; bu­
nun üzerine Kutula intikam a lmak üzere Kin topraklarında yağmalar yap­
mıştı. Cin tarihlerine göre 1 1 61 'de, Moğollar'ın yağma hareketlerinden
sonra Kin imparato ru'nun onlara karşı bir sefer düzenlediğini öğreniyoruz.
Diğer taraftan Moğol destanı, Moğolların Buir-nor taraflarında birleşik
Kin ve Tatar ordusuna yenildiklerinden bahsetmektedir. Moğol gücünı]
kırmak isteyen Pekin sarayının Tatarları yardıma çağırdığı ve müttefikle­
rin amaçlarına ulaştıkları anlaşılmaktadır. Kutula'nın oğUllarından Cöçi ve
Altan'ın fiilen hiçbir· gerçek kırallık sıfatı yoktu ve, her ne kadar hônedôna
ait devamlılık bahislerinde şüpheliyse de «Gizli Ta rih » te Altan'a h içbir
zaman Kağanlık ü nvanı verilmemiştir. Kin'ler ve Tatarlar tarafından imha·
edilen ilk Moğol kırallık re i imi yerini aşiret. kabile ve abalardan müte­
şekkil bir parçalanmaya bırakmıştı.
Cengiz Han destanı, babası Yesügey'i eski kıra lların soyuna bağla­
maktadır. Kabul Kağan'ın i kinci oğlu olan Bartan Bağatur'un oğludur.
Barthold'un bu soy kütüğü hakkında şüpheci davranması belki haksız ye­
redir, zira kendileri için bu kadar yakın bir zamanda meydana gelmiş
olaylar üzerine «Gizli Tarih». in, Yüan-şe'nin ve Raşideddin'in her p ususu
uydurmaları oldukça zor bir i htimaldir. Kesin olan bir şey va rsa o da Ye­
sügey'in ne kağan, ne de Han ünvanına hiçbir zaman sahip olmam.asıdır,
kendisi sôdece mütevazi Bağatur ünvanıyla Kiyat kabi lesinin şefiydi. Ken­
disi gibi o lan şeflerle birlikte Moğol lar'ın ezeli düşmanı hôline gelen Ta­
tarlarla mücadele ediyordu. Maceraları yiğit bir kabile şefininkilerden hiç
de farklı değildi. Keraitlerin taht kavgasında Tuğrul'un a mcası Gur-han'a
karşı Tuğrul'a yardım etmiş bu ilişki i lerde Cengiz Han'a çok değerli bir
dostlu k kazandırmıştır. Bir Merkit şefinin genç karısı Ölün'ü kaçırarak ev­
lenmiş ve bundan oğlu Temüçin, yôni bizim Cengiz Han doğmuştur. Öl­
meden önce genç Temüçin'i bir Kongirat önderinin kızı ile nişanlamıştı
( Moğollar daima kabile dışından evlenirlerdi). 1 1 67'ye doğru, bozkırda ye­
nen bir yemek sırasında Tatarla r Yesügey'i zeh irlerneyi başarmışlardı.
çengiz Han'ın Gençliği
Yesügey'in büyük oğlu, bir gün Cengiz Han diye anılacak olan Te­
müçin 1 167 yıllarına doğru, «Dülün-Boldak32 bölgesinde, Ono n ırmağının
sağ kıyısında, şimdi Rus topraklarında G reenwich'e göre 1 1 5° Doğu boy­
lamında33» dünyaya gelmişti. Cinli Cao Hong ve lranlı Cuzcôni sôyesinde
dış görünüşü hakkında bôzı bilgilere sahibiz: uzun bir boyu, sağlam bir
gövdesi, geniş alnı, « kedi gözleri» ve hayatının son zamanlarında uzun
(32) ..Gizli Tarih» transkriptlerinde Deli'ün boldak, ed. Haenisch, s. 8. Tarih için
ileri sayfalara bk.
(33) Barthoıd, «Turkestan», 459, ve «Gingiz-khan», Enc. Isı', 877. .
196 i Bozkır imparatorluğu
bir sakalı vardı. Gençliğinde karşılaştığı heyecanlı olaylar, en korkunc so­
ğuklara karşı olduğu gibi en boğucu sıca klara karşı direnme gücü, (lu­
yulmamış sabır ve tahammülü, yaralara olduğu kadar, bozgun, geri çeki l­
me veya esarette maruz kaldığı kötü muamelelere karşı itidali, olağanüs­
tü canlılık kudreti hakkında bir fikir vermeye yeter sanırız. Ufak yaşların­
dan itibaren ' en kötü mahrumiyetler, berbad bir iklim, en kötü şaı�lar al­
tında sertleşmiş vücudu ile başlangıctan beri tecrübeyle işlenmiş zekdsı
onu dünyayı titreten demir adam yapacaktır.
On iki yaşlarında yetim kaldığında ( l 1 79'a doğru) onu cok zayıf gören
kabilesi kendisine itaat etmeyi reddetmişti. Annesi Ölün-eke'nin bütün
gayretine rağmen babasının son a rkadaşları da sürülerini alarak onu terk­
etmişlerdP·. Baba akrabaları tarafından böylece terkedilen çoçuk, annesi,
üç erkek kardeşi Kasar's, Kaci'un ve Temüge ve iki üvey kardeşi ( başka
anneden olan) Bekter ve Belgütey ile yalnız kalmıştı. Sefalete mahkum
olan küçük aile, o zamanlar Burkan Kaldun diye adlandırılan, Onon ırma­
ğının kaynağındaki Kentey dağla rında kara ve su Qvcılığı ile yaşamaya
mecbu r kalmıştı. Temücin'in yerine ve onun aleyhine Borcigin'ler a rasın­
da yönetim, Ambakay'ın oğulları ve Tayiçi'ut kabilesinin başkanları olan
Targutay Kırıltuk36 ve kardeşi Tödöyen-Girte tarafından talep edilmişti; as­
lında bunların 1 161 feıaketinden sonra kırallıktan ü midini kesmiş olan Mo­
ğol Hanı Kaydu'nun sü ıalesi olması ihtimali cok daha kuvvetlidir.
Buna rağmen Kentey dağlarında Temücin ve kQrdeşleri ihtiyacıarını
avcılıkla g ideriyorlardı. Üvey kardeşi Bekter kendisinden bir tarla kuşu ile
balık aşırmıştı. Kücük kardeşi Kasar'ın yardımıyla Bekter'i okla vurarak
öldürmüştü; Bu son derece sert hayat tarzı sonunda Temücin ve kardeşi
Kasar sağlam ve gözüpek birer genc olmuşlardı. Tayici'ut şefi Kiriltuk on­
ların sefaletten öldüğünü sanarken yaşamaya karşı gösterilen bu sebat­
tan endişeye düşmüştü. Temüçin'i Kentey dağlarında kovalatmış, onu yae
kalamayı başarmış ve işkence masası kanga koymuştu. Temücin, Süldüs
şefi Sorkan-şira ve onun oğulları Cila'un ve Cimbay'ın işbi rliği sayesinde
kurtulmuştu; kendisinden daha mükemmel bir okeu olan kardeşi Kasar
ile birl ikte ailesinin meselelerini bizzat halletmeye başlamıştı. «Şimdi do­
kuz atı olmuştu!ıi Bunlardan sekizi bozkırdaki serseriler tarafından ealın­
mıştı. Atlarını Arulat şefinin oğlu Boğoreu'nun yardımıyla geri almıştı; a r·
tık Boğorçu onun en yakın dostu olmuş, en mükemmel generallerinden
biri olmak Için de şanlı günlerini beklerneye başlamıştı. Böylece sefalet­
ten kurtulunca, kendisine çocukluğu ndan beri vadedilmiş olan Kongirat
(34) Olün-eke: Oı ün-ana. Olün ismi için bk. Pelliot, «Mots a Hinitiale dans le
Mongol», J.A., 1925, 230. «Gizli TBrih ..te Hö'eıün.
(3S) Cöçi-Kasar. Çengiz Han'ın büyük oğlu Cöçi ile karışmaması için bunu bil­
hassa Kasar adıyla anacağız.
(36) Erich Haenisch'in (1937) «Gizli Tarih.. ile ilgili olarak verdiği son transkript­
lere göre tam olarak Targutay-Kırıltuk'tur (s. 12 v,e 35).
Bozkır Imparatorluğu l 1 97
şefinin kızı genç Börte'yi istemişti37• Kongirat şefi Day-Seçen samu rdan
bir kürk çeyiz i le kızını Temüçin'e vermişti. Bir müddet sonra çadırlarını
Ono n kaynaklarından Kerulen kaynaklarına · taşımıştır.
Keraiderin Tabii Çengiz Han
Samur kürkleriyle Temüçin, Tula kıyısındaki Keraitler'in güçlü kıralı
Tuğrul'a h ü rmetlerini ve bağlılığını bildirmeye gitmişti ( 1 1 75'e doğru) . Vak­
tiyle Temüçin'in babası tarafından yardım gördüğünü hatırlayan Tuğrul
genç adamı teveccü h ile karşılamış ve onu h imayesine a lmıştı: Tuğrul i le
Temüçin ondan böyle artık müttefik olmuşlar, o ma Temüçin kesin şekilde
Tuğrul'un tabii olmuştu. Bu bağlılık, Temüçin'in Kerait kıralına yaptığı ve
aşağıda verdiğimiz hitapta kullandığı «babam Han» ü nvanı ile açık bir şe­
kilde belirl idir.
Bir müddet son ra Temüçin, başlarında kumandanıarı Toktoğa-beki31
olan bir Merkit çetesi tarafından baskına uğramış ve ellerinden ancak
karısı Börte'yi bırakarak kurtulabilmişti (Burkan-kaldun veya Kentey dağ­
larına doğru39). Temüçin karısını kaçıranlara karşı kendi yaşında bir Mo­
ğol şefi, Cacirat kabilesinin şefi Camuka'nın ve Kerait kıralı Tuğrul'un yar­
dımlarını sağlamıştı. Üçü birden Merkit'leri Selenga'nın kol u 8uğura üze­
rinde yenmişler ve Böke'yi kurtarmışlordı. Böylece genç kadın aıle oca­
ğındaki şerefl i yerini almış ve bir müddet sonra dünyaya getirdiği Cöçi'
nin -resmen çocuklarının en büyüğü- kendisinden mi, yoksa karısını kaçı­
ran Merkiflerden birinden m i (özell i kle Merkit Cilger-bökö) olduğunu Temü­
çin h içbir zaman incelemek istememiştir. Buna rağmen Cöçi'nin doğumu
üzerindeki bu üstü kapalı şüphe daha sonraları «büyük kardeş dalıı) nın
şefinin veya daha doğrusu onun süıalesinin Cengizoğulları hanedanında
birinci derecede bir rol oynamamasına sebep olmuş olabilir.
Bu a rada, kan kardeşi, «anda»40 olan Temüçin ile Camuka bozuşmak­
to gecikmemişlerdi. Her biri eski Moğol kırallığına sahip çıkmak, Han ola­
rak iıan edilmek sevdasıno düşmüştü.
«Gizli Tarih», bir buçuk yıl birlikte göçebe hayatı sürdü kten sonra iki
önderin Onon üzerinde Korkanak cubu� ı do nasıl ayrıldıklarını anlatmak-'
tadır; son Moğol Hanı Kutula'nın seçimini k utladığı yer olan orası her hôl­
de iki genç önderin ihtiraslarını uyandırmış olmalıdır. Temüçin dağa doğ­
ru, Camuka da nehre doğru giderek konaklamışlardı. Ca'm u ka'nın, «Dağla­
rın eteklerinde at yetişti rici lerinin çadırları; nehrin kıyısında koyun çoban­
ları için otlak!» demesinden Barthold ve Vladimirstov hemen Temüçin'in
(37) Börte-ücin, prenses Börte.
(38) Bu adın asıl. şeklinin Toktagha olması gerekir (pelliot, JA, 1 920, I, 1 64).
(39) "Gizli Tarih»in meraklı kısmının Pelliot tarafından tercümesi: .. La Haute
Asie», s. 26.
(40) Asıl metinde aynen o şekilde yazılmıştır {M. R. U.l.
(41 ) Haenisch tarafından yayınlanan .. Gizli Tarih»teki transkriptlere göre Korkonah
cubur, "Manghol ün niüka tobka'an», s. 22.
1 98 1 Bozkır imparatorluğu
süvariler, yan i «bozkır asi lzadeleri » tarafı nda n ve Camuka'nın yoksu l co ­
banlar, « karacUl> halkı tarafından desteklend iğine hü kmetmişlerdir'2. Da­
ha ilerde «Gizli Tarih» bize Camu ka'nın «yenifi kleri sevdiğini ve törelerden
nefret ettiğini» söylemektedir. Vladimirstov bundan onun bir nevi demok­
rat parti temsilcisi o lduğunu, halbu ki Cengiz Han'ın soylula rı temsil etti­
ğini söylemektedi r ki bu, tamamen tesadüfi bir ya kıştırma o lmaktadır. j ki
Rus ôliminin kurmak istedikleri sistem ne olursa olsun. Temüçin ile Ca­
muka'nın ayrıl masından sonra Temücin'i «Celayir, Kiyat ve Ba'arin kabi­
lelerinin adamları» takip etmişlerdi; ve müstakbel Cengiz Han, amcası Da.
rıtay Oçigin, meşhur Kabul Kağan'ın büyük oğul kolu olan ve Kabu l'un
küçü k torunu·3 ile Jurkin kabilesinin şefi44 Seçe-beki, Kutula Kağan'ın oğ­
lu Altan-Oçigin gibi son iki Moğol h ü kümdarınıri vôrisleri olmak üzere Mo­
ğol asilzôdelerinin en yü ksek temsilcilerinin kend isine bağlandığını gör­
müştü. «Gizli Tarih»in bir kısmını yorumlayan Vladimirstov, yeni bir kıral­
l ı k rejimi için eski kıralhğın temsilcilerinin daha gelenekçi gördü kleri ve
daha uysal olara k tahmin ettikleri Temüçi n'i, aynak mizaçlt ve yenilikci
Camuka'ya tercih ettiklerini söylemektedir. Şüphesiz zamana uyma düşün­
celeri içinde olan eski kıral lığın meşru varisi Altan Han ünvanını reddet­
miş ve hanedôn taraftarı olara k kabul edilebilecek kişilerin oylarını tered­
düt etmeksizin Temücin'e tevcih ettirerek onun seçifmesini sağlamıştı·s•
Altan ve Sece-beki ilk olara k Temüçin'i Han ilan edenler olmuşlardı; bu
seçimden on yıl kadar sonra, 1206'da aynı Temüçin Yukarı Asya'nın bü­
tün Türk-Moğol kavimlerinin Büyük Kağan'ı olara k seçilecekti. Kıral ola­
rak Temüçin Cinggiz-khan adını almıştır; bu adın gerçek anlamı hôla Mo­
ğol tarihini i nceleyenler arasında ta rtışllmaktadı r'6.
(42) Vladimirstov, .. Life of Chingis khan», 33 ve Barthoıd, «Cingiz khan», a.g.e., 878.
(43) Aynı zamanda Okin-barkak'ın küçük oğlu.
(44) . «jurki», «jurkin .. (veya «yurkin») şeklinde okunuş «Gizli Tarih»ten alınmıştır
(ed. Haenisch, ' s. 28). Hammer (<<Gesch. d. Gold. Horde,» 61) tarafından
doğru şekilde kabul edilmiş, fakat bu yüzden Erdmann tarafından «Temudss­
chin» de ayıplanmış!ı (s. 386). Halbuki bunun «burkin. diye yazdığı şey yazı
hatasından ileri geliyordu.
(45) Daha sonra Temüçin'de hesap ettiği uysalfığı bulamıyan Altan hareketinden
dolayı pişmanlığa kapılmış, sonradan ortaya çıkmış birisi olarak gördüğü
Han'a karşı ayaklanmıştı, fakat artık çok geçti . . .
(46) Pelfiot, Çinggiz'in Türkçe «tengiz» (Uygurca) veya «dengiz» (deniz, Osman­
lıca) in tıpkı Moğolca «dalay» gibi «damaklaşmış» şekli oldu g unu düşün-­
mektedir. «Burada, tıpkı lama-derya anlamına gel�n «dal ay-lama» Moğol-Tibet
kelimesinin oluşumu vardır. Vatikan'ın bir mektubundan Cengiz Han'ın ikinci
halefi Güyük Han'ın ünvanının Derya Hah anlamına geldiği anlaşılmaktadır
(<<dalay kaan» Moğolca, «Taluy kaan.. Türkçe). Diğer taraftan kudretli, güçlü
anlamına gelen Moğolca «çingga» kelimesinden başka etimolojiler aranmış­
tır.» Bk. Pelfiot, «Les Mongols et la Papaute», Rev. de I'Orient chretien, 1 9221 923, No. 1 -2, s. 25. Raşideddin'in Cinkiz: kuvvetli şeklindeki düşüncesi Erd­
mann, «Temudschin»de, s. 601 'de tercüme edilmiştir. - Nihayet Vladimirstov
Çinggiz'in şamanlar tarafından sayılan bir ışık ruhunun adı olduğunu düşün­
mektedir (<<Chingis-khan», 37-38).
Bozkır i mparatorluğu l 199
Siyasi hesapların yanı sıra , bir başka «dini» faktör bu secimi teşvik
etmiştir. Bir zaman önce Ba'arin şefi Korci şöyle demişti: «Tengri T�mü­
cin'in bizim Hanımız olması nı istiyor. Ruh bana bunu söyledi, ben de size
söylüyoru m . » Aynı şekilde bir de «Mukali'nin keramethı denen bir olay
vardır. Bir gün Temücin Korkanak Cubur'da konaklodığında Ceıayir M u ­
koli kendisine aynı yerde, aynı ağacın altında, Han ünvanıno sahip olan .
son Moğol hükü mdarı Kutula'nın cal ıp oynadığını ve onun Han oluşunu
tahmin ederek kutladığını hatırladığını söylem işti. «O zamandan beri Mo­
ğollar hep kötü günler yaşamışlar ve iclerinden h ic kimse Han olmamış­
tı. Fakat Ulu Gök-Tengri kavmini , Kutula ailesini u nutmamıştı. Moğollar
arasından bir yiğit cıkocak, korkulu bir Han ol a cak ve milletine yapılan
hakaretlerin intikamını alacaktır" . . » Bu metinlerin sezmeğe calıştığı dini
havadan bağımsız olarak Cengiz Han'ın secilmesi bir savaş ve av önde­
ri olmasından ileri gelmektedir. «Gizli Tarih» in naklettiği şekliyle Cengiz
Han'ın «seçiciı) leri olan Altan, Kucar ve Sece-beki'nin yeminleri oldukca
i lgi cekicidir: «Seni Han olarak ilcn etmeye karar verdik. Muharebede en
ön saflarda gideceğiz; eğer kadın ve kızları kaçırırsak onları sana vere­
ceğiZ. Avda da en önde gideceğiz; vurduğumuz avları sana vereceğiz�8» .
.
Bu yeni iktidardan birisi endişe duyabilirdi v e duymalıydı. B u , eski
tebcsının kendisine eşit duru ma geldiğini gören Kerait Hanı Tuğruı 'du.
Fakat ileri görüşlü olmıyan, kararsız ve zayıf hükü mdar TuğrUl olayın ne
gibi sonuclar verebileceğini anlıyamadı. Zaten yeni Cengiz Han her za ­
mankınden daha fazla kendisini sadık ve itinalı bir tabi göstermekte bü­
yük ihtimam göstermişti. Tuğrul icin rahat nefes aldırıcı bir duru m olarak
Cengiz Han'ın o sıralarda esas Moğolları birleşti rmekten cak uza k oldu­
ğunu hatırlatalım. Karşısında olon Comuka, tarafta rlarıyla hôıa gÜCıüydü.
Nihayet Kerait kıralının Cengiz Han ile ortak düşmanları Tata rla r vardı .
Daha önce gördüğümüz/ ve Cengiz Ha n'ı Han ol maya teşvik eden Ce­
lôyir Mu kal i'·, «Gizli Tari h » i n naklettiğine göre, Moğolları'n Tatarlar'a kar­
ŞI duyduğu eski intikam hissin! ileri sü rerek Cengiz Han'ı Han yapmıştı r.
Moğolların eski kıraliyet ailesinin iki mensubunu aşağılatıcı bir tarzda ce­
zalandırılmak üzere · Kin'lere tesl im edenler, yine Kin 'lerle anla.ş orak 1 1 61
de ilk Moğol kırallığını yıkanlar, ni hayet bozkırda dostane bir yemek sı­
rasında zehi rli yiyecekler vererek Cengiz Han'ın babası Yesügey'j 1 1 61'de
öldü renler hep o Tata rlardı: « Ey Temücin, . düşmanlarımız Tata rlar'dan inti­
kamımızı almak icin Han olacaksın ve Moğol şonını göklere cıkarocak­
s ı n ! » Beklenen fırsat ortaya cıkmıştı. Görün üşe göre Tata rlar Moğollar'ı
Pekin'deki Kin'lerin yardımı olmaksızın h ic yenememişlerdi. Fa kat bu ba­
şarı sonunda bir defa Doğu Gobi'nin efendi leri olunca Kin kırallığının sı­
nırlarını ta lan etmekten uzak kalmamışlardı. ittifak sistemini değişti rmek
(47) Vladimirstov, "Chingis-khan", 32'de naklediimiştir.
(48) A.g.e., 36-37.
(49) Mukuli değil Mukali. "Gizli Tarih" (Haenisch'in transkriptleri, s. 65) Mukali
olarak vermektedir.
200/ Bozkır Imparatorluğu
isteyen Pekin sarayı onlara karşı Kerait Hanı Tuğrul 'u desteklemeyi ve
ileri sü rmeyi kararlaştı rmıştı. Ezeli düşman larından ni hayet intikam alabi­
leceı;ıi icin mutlu olan Cengiz Han, sôdık tôbi olarak bu savaşta Kerait
Hanına katılmıştı , Gü ney-doğuda Kin 'ler, Kuzey-batıda Kerait'ler ve Cen­
g iz Han a rasında kalan Buir-nor Tatarları feci şeki lde mağlup edilmişler­
dir. «Gizli Ta ri h » in an lattığına göre, Ulca ırmağı boyunca ilerl iyen Kerait
t-, ü kü mdarı ve Cengiz Han, Tatar Hanı Megücin Se'ültü'yü öldü rmüşlerd!
( 1 1 98'e doğru) . Pekin sarayı Tuğrul'a Cin ünvanı wa ng'ı (kıral veya hü­
kümdar) vererek onu mükôfatlandırmıştı, bundan böyle biz de onu takın­
dığı bu ünvanla, Wang-han olarak anacağız. Cengiz Han da bir Cin ün­
vanı almıştı, fakat cok daha mütevazi olan bu ünvandan o tarihte Pekin
srırayının Cengiz Hanı henüz müı;ıhem b ir Kerait tôbii olarak gördüğünü
anlıyoruz.
Vladimirstov'un düşüncesine göre, kendisiyle birlikte Tata rla r'a karşı
Wang-han'ın yanında muharebeye gelmek istemiyen eski Moğol haneda­
nının birçok mensubunu Cengiz Han daha sonra şiddetle ceza landırmış­
tır. Büyük Kaburun küçük to runu ve Ju rki veya Ju rkin kabilesinin şefi Se­
çe-beki ve diğer iki prens Taiçu ve Buri -bökö ida m ed ilmişlerdi. Wang­
han'a yaptığı meşhur şikôyetinde Cengiz Han «bu çok sevgili kardeşleri»
Keraitler'in garazına kurban ettiğini söyleyerek bahane a ramaktadır. As­
l ında « Moğol hanedônının meşru temsi lci leril) n i bertaraf etmek için bul­
duğu bu mükemmel bahaneden dolayı oldukca memnun olması gerekir.
Resmi Cengiz Han tarihini esas kabul edersek Cengiz Han ile Wang­
han a rasında kurulan ittifaktan Wang-han'ın en büyük faydayı temin et­
tiği . anlaşılmaktadır. Her ne ise, eğer başlangıçta Wang-han'ın himayesi
Cengiz Han'ın düşmanlarından kurtu lmasını sağladıysa da bir müddet son­
ra Moğol kahramanı benzer /:Iizmetleri efendisine görmüştür. Iyi tesbit
edilemiyen bir tarihteso Wang-han, Nayman kıra" Inanç-bilge'nin destek­
lediği öz kardeşi Erke-kara51 tarafından tahtından edilmişti. Güney-batıya,
Cu nehrine kadar kaçarak Kara-Kıtay'lcra sığınmış ve boş ye re onla rın ken­
disini desteklemesini beklemişti. Kara-Kıtay hü kümdarı Gur-Han ile bozu­
şunca Gobi'de sefil bir şekilde dolaşmaya başlamıştı. iyice ü midini kaybetti­
ği bir sı rada Cengiz Han'a sığınmıştır. Cengiz Han küçü k fakat haris bir­
l iğini derhal harekete geçirerek Kerait ülkesini yeniden ele geçi rmesinde
yardımcı olmuştu. Daha son ra Cengiz Han kaba ve sôde l isanı i le ona
bunu hatırlatacaktır: «Tıpkı ha raretsiz bir a lev gibi açlıktan zayıflamış bir
hôlde i lerliyordun. Sana koyun, at, eşya verdim. Cok zayıftın. Ve on beş
gün sonra seni yeniden semirttim . » Wang-han'ın diğer kardeşi CagambuS2
(50) O'Ohsson (i, 54) kaçak ve bitkin Wang-han'ın Çengiz Han'ın yanına gelişini
1 1 96 ilkbaharı olarak düşünmekledir.
(51) «Gizli Tarih .. , Haeniseh'in transkripli (s. 36, 48) Erke-kara'yI Erge-kara olarak
vermektedir.
(52) Gizli Tarıh, s. 36'da Caka-gambu olarak vermektedir. Her halde Tibel-Tan
gut'a ait olan bu ünvan hakkında bk. Pelliot, «Notes sur le TurkesIan ..,
T'oung-pao, 1930, 1, 50-51.
Bozkır Imparatorluğu [ 201
Kin ımparatorl uğu nezdinde yardım aramaya gitmişti . Yolunu gözleyen
Merkitler'e karşı bir birl ik gönderen Cengiz Han onu da yakalıyorak ya­
nına almıştı. Böylece Wang-han'a «işte sana yaptığım ikinci Iıizmet» di­
yebi lmiştirs3•
Tek taraflı olduğu zamanlarda bile gercek olayları saklamamak için
çok ayrıntı l ı olan Cengiz Han Ta rihine dayanırsak gcrürüz ki, Wang-han
bütü n bu hizmetlere karşı bazen oldukça şükran duygusundan uzak dav­
ranıyor, keyfine göre askeri an laşmayı bozuyordu. Cengiz Han'a hiç ha­
ber vermeden Merkit'lere karşı başarılı bir akın yapmış, Merkit şefi Tokto'
a'nın Selenga'nın ağzından Baykal'ın gü ney-doğu kıyısına kadar ( << Gizli
Ta rihıı e göre Barghu, Barkucin veya Bargucin ülkesi) kaçmasına sebep
ol muş, Tokto'a'nın oğulları ndan birini öldürmüş, bir diğerini esi r almış,
cok sayıda insan, hayvan ve ganimet toplamış ve bunlardan hiçbir suret­
te Cengiz Han'a vermemişti. Sadık bir müttefik olan CEilngiz Han, Wang­
han onu Nayma nlar'a karşı bi r sefer� cağırdığı nda gitmemezlik etmemiş­
ti . Halbuki fı rsat oldukça uygun gözüküyordu. Nayman kıralı inanc-bilge'
nin ölü münden, sonra, bir cariyeye sahip olma yüzünden iki oğlu, Taybuka,
Taybuğa veya Baybuka (Cince ünvanı i le « t'ai-ya ng» veya «t'ai-wangıı ve­
ya Moğolca «tayangı» ile Buyıruk a rasında bir anlaşmazlık patlak vermiş­
ti. Taybuka, mu htemelen Kobdo eyaleti gölleri tarafında, ovadaki kabi­
lelere hü kmederken, Buyıruk Altay tarafındaki dağlık bölgelere hü kmedi­
yordu. Bu ayrılı ktan istifade eden Wang-han ile Cengiz Han Buyıruk'un
sahasını yağmalamışlardı. Buyıruk bozgun halinde U rungu ı rmağına cekil­
mişti . «G izl i Tarihııe göre Kızıl-baş gölüne -şüphesiz U rungu'nun dökül­
düğü Ulu ngur gölü olmalıdır- kadar kovalanmış ve n ihayet o!ada katlediI­
miştir. (Buna rağ men, «Yüan-şe» tarafından da doğ rulanan Raşideddin,
Buyıruk'un Yukarı Yenisey tarafında Kırgız ülkesine sığındığını yazmak­
tadı r). Fakat ertesi kıŞ, Buyı ruk'un komutanlarından Nayman generali Kök­
segü (veya Kökse'ü) Sabrak, iki müttefike karşı ani bir ka rşı-sa ldı rıda
bulun muştus4• Darbe cok şiddetli olmuştu. Gece yarısı Wang-han Cengiz
Han'a, yine haber vermeden cekil miş, öteki ise teh l i keli bir ricat yapmak
zorunda kalmıştı. Eğer resmi Cengiz Han ta rihine inanmamız gerekirse, bir
nevi ihanet olan bu harekete karşı Cengiz Han metbuuna duyduğu bağ lı­
I ıktan hicbir şey kaybetmemiştir. Naymanlar Kerait ülkesi ni yağmalama­
ya gelip Wang-han'ın kardeşini (Cagambu) ve oğlunu (Sengün) kocma k zo­
runda bırakınca, Kerait hükü mdarı kücümsediği Cengiz Han 'dan yardım
istemişti. Cengiz Han ona derhaı «dört büyük savaşeısını» ( <<dörben külü'
üd») Bo'orçu. Mukall Borokul ve Cila'un'u gÖll demuş. _on lar da Sengün'ü
kurtarmışıar, Kerait ül kesinden Naymanlar'ı kovmuşlar ve çalınan hayvan
(53) Bk. d'Ohsson, I, 53 ve 74.
(54) .. Gizli Tarih.. bu harekatı Bayidarah-belçir civarında mevkilendirmektedir ki
Howarth (..The Kireis .. , 400) burayı, kuzey-güney doğrultusunda Kangay'dan
inen ve küçük Bunçagan gölüne dökülen Baydarık ırmağı taraflarında ara­
maktadır. - .. Gizli Tarih .. in (Haenisch, 49) Kökse'ü Sabrah veya Sabrak de­'
diği d'Ohsson'da (I, 75) Gögüsü Sayrak olmuştur.
202[ Bozkır Imparatorluğu
sürü leri ni geri almışlardıss. Cengiz Han'ın kardeşi Kasar, Navmanlara kar­
ŞI kazandığı büyük bir zaferle seferi tamamlamıştı.
«yüan-şe»s. bu muharebeden sonra Cengiz Han ve \\,ang-han'ın bir:
likte Tayici'ut'lara karşı bir sefer düzenlediklerini ve onları yukarı Ono n
üzerinde bozguna uğrattıklarını yazmaktadır. O zaman, Cengiz Han'ı ço­
cukluğundan beri rahatsız eden, eski düşmanı Tayiçi'ut şefi Tarğutay-ki­
ri ltuk kah ramanı Cila'un'un eliyle öldürülmüş 0lmalıdırs7.
«Yüan-şe» nin
kronoloj isinde daha sonra, Navmanlar'ın mağlubiyetinden dehşete düşen
çeşitli kabileierin bir ittifak, daha doğrusu bir suikast birli�i yaptıkları gel­
mektedir. Bu ittifaka Katakin'ler, Salci'utlar, Dörbenler, Tatarlar'ın geri
kalanları ve Kongiratlar girmişlerdir. Beyaz damızlık bir hayvan kurban
ettikten sonra hepsi Cengiz Han'ı ve Wang-han'ı ansızın bastı raca kları na
dair yemin etmişlerdi. Fakat, kayın-atası Kongirat Day-Seçen tarafından
zamanında uyarılan Cengiz Han, birleşen kabileleri Buyur gölü yanında
'
ezmişti. Daha sonraları Fôtih'in Wang-han'a YOlladığı meşhur şairône me­
saiında imô ettiği, büyük bir ihtimalle bu seferdir: «Bir doğan gi bi dağla­
rı aştım ve Buvur gölünü geçtim; senin için mavi ayaklı ve boz tüylü tur­
na kuşlarını, yô ni Dörbenler ile Tata rlar'ı avladım; sonra Kölö gölünü ge­
çerek yine mavi ayaklı turna kuşlarını, ya ni Katakinler'i, Salci'utlar'ı ve
Kongiratlar'ı aviadımsB. »
Wang-han Moğolistan'ın en kudretli hükümdarı gibi gözüküyorsa da, ik­
tidarı zayıf temeller üzerine kurulmuştu. Kendi ai leSi içinde dahi ihanete
uğramıştı. Kerait tahtını amcası Gur-han'dan koparıp aldığını, yine tahtı
kardeşi Erke-kara ile çekiştiğini görmüştük. « Yüan-şe», daha önce söyle­
diğimiz ittifak eden kabileler üzerinde kazanılan zaferden sonra Wang­
han'ın kardeşi Cagambu tarafından tahtından edi lmesine ramak kaldığı­
nı, son anda komplosunun ortava cıktığını gören Cagambu'nun Nayman­
lar'a sığındığını ilôve etmektedirs�.
Moğolistan o sıralarda tam bir kaynaşma içine girmişti. Wang-han ile
Cengiz Han'ın ortaklaşa ku rmaya çalıştıkları hôkimiyete karşı Cacira� şefi
Camuka bir karşı ittifak kı;ı rmuştu. Tehlikeli ve aynak bir düşman olan
Camuka çevresine sôdece Cengiz Han'a düşman olan asıl Moğol kabile­
lerini -Caciratlar, Tayiçi'utlar, Kongiratlar, ikiresier, Körlaslar, Dörbenler,
(55) "Yuan che .. çev. Krause ("Cingis Ha., .. , 17). Gizli Tarih transkriptıeri (Haenisch,
s. 40). Yine Gizli Tarih'in Howarth, «Kireis .. te çevirisi·: a.g.e., 400-401 .(56) Krause, «Cingis Han .. , 1 7.
(57) O'Ohsson, i, 60: «Targutay, Selduz Şeburgan Şire'nin oğlu Çilaokan'ın elinden
ölümü buldu". O'Ohsson'un Şeburgan Şire'si Gizli Tarih'in (Haenisch, s. 34
ve 72) Sorkan-şira'sıdır. Bir başka Tayiçi'ut şefi olan Kudu'udar Targutay ile
aynı zamanda öldürülmüştür. Aynı kabilenin üçüncü şefi Akuçu veya A'uçu
kaçabilmiştir.
(58) «Apud» d'Ohsson, I, 75-76.
(f,9) Gizli Tarih Wang-Iıan'ın, Cagambu'nıın üç suç ortağı Elkulur, Kulbar ve
Arin-tayze'yi işkence masasına koydurtıuğunu anlatır. Apud Howarth «The
Kireis.., ete. 396.
Bozkır Imparatorluğu!203
Katakinler ve Salci'utlar- toplamakla kalmamış, Merkitler'i, Oyratlar'ı, Nay­
mantar'ı ve Tatarlar'ı da yanına al mıştı. 1 201 yılında Argun'un kıyılarında
(Kerülen'in atağı kısmı) Alkui-bula'o'da toplanan büyük kuruıtayda ken­
disini «gur- han» , yani Moğolistan'ın imparatoru i lôn ettirmişti.
Böylece Moğol imparato rluğu yeniden gerçekleşiyordu. Merak edilen
husus iki rakipten, Cengiz Han ve Camuka'dan hangisinin gal ibiyeti so­
nunda kurulacağı idi. Bu mücadelede Cengiz Han'ın siyasi zekôsı, inatçı­
Iığı, doğru olanı kendi tarafına çekme sanatı ve başlangıçta, henüz kade ·
re tesir edici olan, Keroit hükümdarı Wang-han'ın desteği vardı. Camuka
ise, görünüşe göre, takdi re. lôyık bir canlılık, oynak bir zekô, entrika duy­
gusuna sah ipti. Ancak, -Cengiz Han'ın tarih kaynaklarına inanırsak- Ca­
muka pek emin olmıyan bir müttefik olup, kendi tarafındaki kabileleri yağ­
malamaktan geri kalmıyordu. Tam tersine Cengiz Han kendisine inana­
rak bağlananıara karşı son derece sôdık bir koruyucu oluyor gibiydi.
ikisi a rasında terazinin kefesini ağır bastıron Wang-han olmuştur.
Cengiz Han'ın yardımına koşmuş, onunla birlikte Köyiten'de60 Oyrat ve
Nayman şamanlarının sebep olduğu fı rtınaya rağmen Camuka'yi bozmuş
ve aşağı Argun'a çeki lmeye zorlamıştı. Bu seferden sonra Cengiz Han'ın
düşman kardeşleri Tayiçi'utlara karşı son bir sefer yaptığını Vladimirs­
tov'dan öğrenmekteyiz, yine ondan «Celme'nin bağlılığı»na ait meşhu r
menkıbeyi d e okumak fırsatı bulacağız: ilk h ücumda geri püskürtülen, hat­
tô yaralanan Cengiz Han, yarasındaki pıhtılaşmış kanı emen sôdık Celme
tarafından tedavi edil mişti. Bu çeşitli sefe rleri n kronolojik sırası ne olur­
sa olsun, Cengiz Han Tayiçi'utlar'ı tamamen mağlup etmiş, bir çoğunu kı­
l ıçtan geçirmiş ve geri kalanları kendisine itaate zorlıya rak Borc igin aşi­
retinin birliğini yeniden sağlamıştır. Genç bir Tayiçi'ut. daha doğrusu Ye­
süt savaşçısı tek bir okla Cengiz Ha �'ın atını vurduğunda n idam ediimeyi
bekliyordu. Cengiz Han onu bağışlamıştı. Cebe, yani «ok» adı altında he­
def şaşmaz okçu Cengiz Han'ın en m ükemmel ku mandanlarından biri 010caktl�l. Şanlı a rkadaşı Sübötey ile birlikte Moğol destanının en meşhu r
tÔbiyeci komutanı olarak kendini . gösterecekti�2.
Artık Cengiz Han babası nın kaatil leri, Moğollar'ın eski düşmanları Ta­
tarlar. Cağan Toto r ve Alçı Totor� ile hesaplaşabilirdi. Askeri harekôtı
daha iyi yönetebilmek maksadıyla ferdi yağmaları yasaklamıştı. Mağlup
(60) Howarth, «The Kireis and Prester john.. (J.R.A.S., 1889, 395), Gizli Tarih'in
Köyiten'ini, Kerülen ve Argun arasında kuzey Dalay-nor'da aramaktadır.
(61) Daha önceki adı Cirko'aday'dı (Gizli Tarih, Haenisch, s. 35).
(62) Sübötey 1 l 76'da doğmuş ve 1 248'da ölmüştür. ..Moğolcada Sübegetey olarak
yazılmaktadır; ..yüan ça'o pi-şe» Moğolca melninde Sübü'etey olarak geç�.
mektedir; tam telaffuzunun Sübötey veya Sübütey olması gerekir .. (Pelliot'ya
göre, J . A., 1920, i , 163). Hayal hikayesi .Remusat tarafından tercüme edilmiştir:
« Nouveaux Melanges Asiatiques», II, 97. Süböley'in ait olduğu Uryangkul'la­
rin Mogol-Dürlükin kabilesinin adı XVi i . asırda, yukarı Yenisey'de ren geyiği
yetiştiren ve avcılıkla geçinen bir Türk topluluğu olan Uryangkay'lar arastrıda
yeniden ort aya çıkmıştır. (Courant, «L'Asie Centrale", 78).
204 ! Bozkır i mparatorluğu
edilen Tatarlar kitle hôlinde katledilmiş, geri kalanla rı ise Moğol aşiret­
leri arasında dağ ıtılmıştı ( 1 202) . Cengiz Han, Yesüy ve Yesügen adında
�
iki güzel Tatar kızı nı- keridisı için satın al mıştı . Cengiz Han'ın a krabası
olan, eski Moğol Hanı Kutula'nın oğlu eski Moğol kıral iyet ailesinin soy­
lu dalından Altan, Kuçar ve Cengiz Han 'ın dayısı Da rıtay kendileri için
yağma yaparak buyrukla ra karşı gelmişlerdi. ' Hemen ellerinden gani met­
Ieri geri .alınmıştı. Altan ye Kuçar, hattô Da rıtay o zaman Fatih'ten kop­
maya başlamışlar ve� bir müddet sonra onun düşmanları ile bi rleşmekte
tereddüt etmemişlerdi. Tatarla r'dan daha doğuda bulunan Nonni ırmağı­
nın Solonları vergi vererek Cengiz Han'a bağlılıklarını bi ldi rmişlerdi.
« Yüan-şe» , Tata rların ezilmesinden sonra, Baykal gölünün .gü ney-do­
ğu tarafından, Bargu ülkesinden gelen Merkit kıralı Tokto'a'nın Cengiz
Han'a yeniden saldırdığını, fakat yen ik düştüğünü bize göstermektedirıı.
Yine «Yüan-şeıınin teklif ettiği olaylar sırasına göre, daha son ra Tokto'a
Nayman ta htı ra kibi Buyıruk i le birleşmiş, bunla rın bayrağı a ltında Dör­
benler'in, tatarlar'ın, Katakinler'in ve Salci 'utlor'ın ka lıntıları da toplanmış­
tı. Bu yeni ittifak, Wang -han ve Cengiz Hpn'ın birleşik kuvvetlerine karşı
dağlarda, Yüan-şe'nin dediğine göre Nayman şamanlarının yaptığı ka r fır­
tınaları a rasında harekat yaparak savaşıyordu. Bütün bu seferlerin yeri
ve tarihi her ne kadar pek belirli değilse de, mücadeleleri sırasında mev­
'
simlik seferler için birleşip, başarılı bir akın sonunda çözülen ittifaklar
yapan kabileierin Büyük Altaylar'dan Kingan'a kadar bütün Moğolistan'da
durmadan yer değiştirebildiklerini anlamaktayız. Bu geçici hevesli, tutar­
sız davranışlı şefler arasında sadece Cengiz Han sabit bir eksen teşkil
ediyordu; bunu, zihninde önceden 'hesapladığı gecikmiş fetih programın­
dan ziyade kuvvetli şahsiyetinin bu sürekli g�rilla savaşını kendi lehine
kullanmasını bi lmesine borçluydu.
Cengiz Han'ın Wang-han'dan Kopması
�
Kerait Ülkesinin Fethi
o zamana kadar Wang-ha n'ın kendisine yaptığı bazı haksızlı klara rağ­
men Cengiz Han ona daima sadık "kalmıştı. Bir tabinin yapması gereken
bütün görevleri yerine geti rdiğine inanan Cengiz Han oğlu Cöçi için Ke­
rait hü kümdarının kızı Ca'ur-beki'yi6� istemişti . Wang-han'ın bu isteği geri
çevirmesi, Gizli Ta rih 'e göre kahramanı derin şekilde ya ralamıştı.
Kerait kıralı kendi tabiinde müstakbel bir rakip görememiş olma ktan
ve o kendisini 1 1 96 yıllarında Han iıan ettirdiğinde onu yoketmemekten do­
layı haksızdı. Wang-han şüphelenmeye başladığında a rtık çok geçti. Ken­
disine atfedilen bazı düşüncelere göre belki müphem bir şekilde bunun
(63) Krause'nin çev. .. Cingis Han", 19. Daha önce görüldüğü gibi Tokto'a'nın Ba�­
ğu veya Barkuçin ülkesine kaçmasını zorlıyan Wang-han'dır. Bargut kelimesi
üzerinde bk. A. Mostaert, «Ordosica.. , Bull. 9, Cath. Un. Pekin, 1 934, s. 37.
(65) «Gizli Tarih», 1-laenisch, s. 41 , 42 transkriptleri.
Bozkır Imparatorluğu / 205
şuuruna erişmişti; saclarına ak düşüp iyice yaşlanmış olduğundan son
günlerini h uzur iCinde geci rmeyi a rzuluyo rdu, ancak I I ka veya Nılka adın­
daki o�lu (Cin ünvanı ile «tsian-kiün», MOğolca ��Jıaü n65) onu bağ ları ko­
parmaya teşvik etmiştir. Sengün babası Wang-han'a Cengiz Han'a karşı
Camu ka'yı desteklemesini · öğütıüyordu. Onun teşvikiyle kısa kırallığı so­
nunda başa rılı olamıyan ve Kerait sarayına sığınan Cam uka'nın ' şahsına
karşı büyü k bir bağlı lık duyuyordu. Sengün ile anlaşmış olan Camuka da,
Cengiz Han'ı bir ihanet hazırlamakla suçlayarak Wang-han'ı ona karşı kış­
kırtmaya devam ediyordu. Wang-han'a «ben iyi mevsimde olduğu kadar
kötü mevsimde de aynı yerde kalan tarla kuşu gibiyim. Cengiz Han kışın
kocan yaban ördeğidi �',» diyordu. Eski Moğol hanlarının meşru varisi
olan ve kıral lığı bi r sonradan görmeye terkettiği için teselli ed il mez bir
duru mda bu lunan Altan da Wang-han'a sığınmış ve onu eski müttefikine
karşı savaşması için kışkırtmaya başla mıştı.
1 203'de Cengiz Han ile Wang-han 'arasında kopma iyice su yüzüne
çıkmıştı. Bu kopma Moğol kahramanının hayatında bir dönüm noktası teş­
kil ediyordu. Şimdiye kadar Wang-han'ın yanında parlak bir komutan 010rak savaştıktan sonra şimdi yalnız kendisi icin ve hükü mdarlık icin sa­
vaşacaktı.
Sengün'ün tavsiyelerine uyan Keraitler Cengiz Han'ı sahte b i r barış­
ma toplantısına çağırarak kendisinden kurtul mak istemişler, ama tuzak
ortaya cı kınca onu gafil avlamak üzere ani bir baskın düzenlemişlerdi.
Kerait generali Veke-çeren'in kendi ada mları na yapacakları işler hakkın­
da verdiği tali matları duya n Kişilik ve Baday adlarında iki coban Cengiz
Han'ı uyarmışlardı. Cengiz Han (sonradan bu iki cobanı payelendirecek­
ti r)67 derhôl muharebe tedbi rleri ni aldırmıştır. ' Gizli Ta rih'in anlattığına gö­
re önce kücük bir karakol bıraktığı Mao'undur tepelerinin yakınına cekil­
miş, sonra ertesi gün, «Vüan-şe»nin «A-Ian», Raşideddin'e göre « Khalal­
cin-alt», Hyacinthe'in « Khalagun-ola» ve Gizli Ta rih'in « Kalakalcit-elet»
dediği kum tepeleri tarafına gitmişti; burası Khal ka-göl kaynağı yakının­
da Kingan sıra dağlarında tabii istihkamlar gibiydi'S. Hayvanlara ot temin
eden adamları (Alçıday-noyan'ın adamları) sayesinde zamanında düşma­
nın yaklaşmasını öğrenmiş olmasına rağmen Cengiz Han askerlik haya­
tının en çetin kısmı ile karşı karşıya kalmıştı. Catışma çok şiddetli olm uşr
(65) "Yüan-şe»nin çev. Krause, 20. Nılka veya IIka adı için bk. Pelliot, «A propos
des Comans�, J.A., 1 920, I, 1 76 ve «Notes sur le Turkestan», T'oung-pao,
1930, i, 22-24. «tşiang-kiün» : sengün ünvanı için bk. Pelliot, J.A., 1925, I, 261 :
(Türk-Moğol dillerindeki diğer Çin ünvanıarı : «tu-tu» Türkçe «tutuk.. olmuş­
tur; imparatorluk prensi «t'ai-tsö.. Moğolcada «taici» olmuştur).
(66) yüan-şe�, çev. Krause, s. 20. .
(67) Onlara, yanlarında sadak (<<korçin») bulunduran muhafız kıtalarına sahi p olm3
imtiyazı ile «Tarkan» ünvanı verilmiştir. Bk. Pelliot, «T'oung-pao», 1930, 32.
(68) ..YUan-che.. , çev. Krause (<<Cingiz Han», 21), d'Ohsson, i, 70. I lgili kısmın
.. Gizli Tarih»ten tercüme edilmesi : Howarth, «The Kireis and Prester John».
J. of the Royal Asiaıle Society, 1889, 405. Haenisch'in transkriptleri: «Monghol
ün Niüka Tobka'an», 44.
..
.
206 1 Bozkır imparatorluğu
tu. Cengiz Han'ın komutanları, Uru'ud kabilesinin beği yaşfı Cürcedey No­
yan ile Mangkud kabilesinin beği Kuyıldar-secen hari kalar yaratmışlardır.
Kuyıldar, «tuğ » unu düşman hatlarını boydan boya katettikten sonra düş­
manın a rkasındaki bir tepeye dikmek yiğitliğini göstereceğine dair yemin
etmiş ve yeminini yerine getirmiştir. Cürçedey bir okla Kerait Sengün'ü
yüzünden yaralamıştı. Ancak Keraitler'in sayıca üstünlüğü karşısında Cen­
giz Han gece yarısı muharebe meydanını terketmişti . Üçüncü oğlu Ögödey
ile en sadık iki komutanı Bo'orçu ve Borokul çekilme emrine bir türlü
uymuyqrlardı. Nihayet Cengiz Han'a ulaştı klarında Borokul, kucağında
boynundan bir o kla yaralanmış Ögödey' i tutuyordu. Gizli Tarih, bu görü­
nüş karşısında demir yürekli adamın gözyaşlarını tuta madığını söylemek­
tedi�9.
Düşman kuvvetlerinden açı kça zayıf durumda bulunan Cengiz Han
Khalkha-göJTo . boyunca, Bui r-nor ve Dalay-nor'un kuzeyi yönünde, «Yüan­
şe» 7 1 nin Cince isimlendirmesinde «Tong-ko» olara k geçen gölün yakını­
na kadar bozgun halinde geri çekilmişti. Khalkha-göl 'ün ağzında Bui r-nor'
da Cengiz Han'ın karısının kabilesi olan Kongiratlar yaşıyordu. Moğol kah­
ramanı bu a krabafığı ileri sürerek yardımlarını istemiş ve çok geçmeden
Kongiratlar'ın kendisine katıl malarını sağlamıştı.
Cengiz Han'ın, yararlandığımız bütün kaynaklarda aynen alınmış ve­
ya özetlenmiş olan ve geçmiş yıllardaki dostluklarını ve kendisine yaptığı
iyifikleri sıralayarak eski metbuunu duygulandırmayı hedef alan Wang-han'a
yolladığı şifahi haberin işte bu Buir-nor ve Dalay-nor bölgesinde73 söylen­
miştir. Bu haberinde, kendisini atfettirmekten başka birşey istemediğini
söylüyordu (Sengün ise Wang-han'ın uyanıklığını örtmekten başka bir şey
istemediği şeklinde yorumla mıştı r). Wang-han'a babam diye, « khan eçige»
. diye h itab ederek, tabi olara k görevlerini daima itin"ci " ife�yeiine getirdiği­
ni beli rtiyordu. Saltanata sadık karakteri, daima hak, hukuk içinde kalma
endişesi bu meşhur parçanın değişik şekillerinde, tuhaf bir tarzda hep
kendini göstermektedir. Aynı zihniyet içinde, düşmanlarının safına geçmiş
eski Moğol hanlarının torunu Altan'a da, kendisi Cengiz Han olara k Han-
(69) Vladimirstov'un çev. .. Ch ing is khan», 51. Ve Howarth'da, «The Kireis, 407».
(70) Gizli Tarih, Çengiz Han'ın Ulkui-silugelcit nehri boyunca (Doğu Gobi'de kü­
çük bir göle akmak üzere Kingan'lardan çıkan şimdiki Olkhui nehri) sonra
Kkalkha-göl kıyısını takiben çekildiğini söyler. (Bk. Howarth, ..The Kireis and
Prester John», a.g.e., 408, Haenisch'in transkriptıeri; s. 46).
(71 ) .. Yuan che», Krause ( ..Cingiz Han», s. 21 ) nin çevirisi.
(72) Bk. d 'Ohsson, i, 73 ve Howarth, ..The Kireis and Prester John», 409. «L'His­
toire secrete des Mongols», .. Yuan-tch'ao-pi-che» bir taraftan, .. Cheng-wou­
ts'in-tcheng-Iou» ve Raşideddin diğer taraftan, "Çengiz Han'ın şikayeti» konu­
sunda birbirini tutan m etinler vermernE:ktedir. Aslında, d'Ohsson'un da farkına
vardığı gibi her iki kaynak grubu bu konuda birbirlerini tamamlamaktadır.
(73) Gizli Tarih'e göre, daha doğrusu Tüngge veya Tüngeli ırmağı yanında, ki Ho­
warth bunun Onon'un bir kolu olduğunu sanmaktadır, fakat belki Khalkha'nın
bir koludur ( ..The Kireis and Prester John», 408).
Bozkır i mparatorluğu!207
I ığı kabul ettiyse, bunu Altan ' ı n ve diğer k ı ral iyet a i lesi mensupları n ı n hü­
kümdarl ığı kabul etmiyerek kendisini seçmelerinden dolayı olduğunu ha­
tırlatmaktad ır74 • Bir nevi manzum deyişin destani ve I i rik üslObu içi nde Mo­
ğol Hanı, eski metbu una insan ve müttef i k olara k doğru luğunu tasd i k eden
bir kan u ni ta h ki k i m ka n ı v.e rmiş ol uyord u . Siyasi görüş açısından, eski
tabi n i n güçlü şahsiyeti n i ço k geç ta h mi n edebi imiş olan Wang -han'ın bu
kudretli adamı başlangıçta koruyarak i htiyatsızlık etme hatasına düştü­
ğünü itira f etmeliyiz. Fakat geçerli bir bahane olma ksızın, Cengiz Han'ı
iha netle suçlayara k onunla bağla rını koparması Moğol Hanı'na kendi ba­
şına hareket etme hakkı veriyord u . Ve b u oyun içinde zayıf i radeli, ka­
rarsız, bitkin, korka k. çevresi tarafı ndan sağa sola c.ekilen, eğer sonu n a
kadar g itmezse o ğ l u Sengün'ün isya n ı tehdidi a ltında b u l u n a n Keraitler' i n
yaşlı hükümdarı Cengi z Han ile başa çıkacak ölçüde değildi.
Buna rağ men, o a n için, Kalakalcit-elet'teki mağlubiyeti nden sonra ta­
rafta rlarından bir kısmı tarafı ndan terked ilen Cengiz Han, sa ltanatı nın en
zor saatlerini yaşıyord u . M utla k şekilde sayıca düşmanından eksik ola rak,
kuzeyde, Sibirya tarafında çok i leri lere çeki lmek Moğol ü l kesinin en uç
sınırl a rı n a atılmak zorunda kaldığını görüyord u . Bir avuc sad ı k adamıyla
şimdiki Mançurya ' n ı n kuzeyine, Arg u n 'dan pek uzak olmıyan75 ve çamur­
lu suyu n u içmek zoru nda kaldığı Balcu na'nın küçÜ k bir bataklığının7' ya­
nına çekil m işti. 1 203 yazını Balcuna üzerinde geçi rmişti . Kendisiyle birl i k . .
te bu acı günl e ri yaşıyan sadık adamları , « Balcu nalılan> daha sonra ları
parl a k bir şekilde mü kafatlandırı l mıştır.
Bu a rada Cengiz Han'a karşı teşkil edi len ittifa k bir defa daha ken­
diliğ i nden dağılıyordu, cünkü bu ka ra rsız göçebeler a ncak mevs i m l i k sa­
vaş a nlaşmalarından başka birşey düşünemiyorla rd ı . Raşideddin'e göre,
Cengiz Han'a ka rş'l kin duyora k Wang-han'a sığınan, Dorıtay, Kuçar.- Al­
tan, Camuka gibi Moğol beğleri Kereit h ü kümdarı n ı katletmek üzere g izli bir tertibe g i rişmişlerdir. Zamanında haber alan Wang-han onları n üze­
rine yüklenm iş, onlar ka çarlarken_ yü �leril1i yağm.olamışt ı r"_C a lTl u ka.ı Ku­
çar ve Altan Naymanlar'a sığ ı n ı rla rken. Da rıtay yen iden Ceng iz Han'ın'-­
buyruğu altına g i rmişti r.
Böylece 1203 sonbaharında Balcuna'dan Onon'a doğru taarruza ka lk­
tığında d u ru m Cengiz Han'ın fevkaıade lehinde idi. Wa ng-han'ın güven­
sizl iğini örtmek için, ai lesi Kera itler' i n eline düşmüş olan kardeşi Kasar
a racılığı ile sahte h aberler yolluyordu. Bu teminatla ra konan Wa ng-han
sadakat yemi n i etmekte k u l la nılacak olan «öküz boynuzu içi nde kan» yol­
I ıya ra k Cengiz Han ile barış görüşmelerine başlamıştı. Ayn ı anda, iyice
gizli tutu lan bir yürüyüş sonunda Cengiz Han tamamen şaşı ra n ve dağı­
lan Kerait ordusu üzerine i n ivermişti. Gizli Tari h ' i n şüphesiz Tula ve Ke-
(74) "Gizli Tarih .. in çev. Howarth, "The Kireis .. , 410.
(75) Bk. Grenard, "Gengis-khan .. , 46.
(76) Balcuna "Yüan-şe-nin Pan-çu-ni ırmağıdiL (Krause'ni n çev. "Cingis Han .. ,
23). Fakat Gizli Tarih bunun bir göl veya su birikintisi olduğunu açıklıkla
belirtmektedir: "Balcuna na'ur, yani Balcuna naL" (ed. Haenisch, s. 51).
2081 Bozkır Imparatorluğu
rülen ırmaklarının kaynakları arasından bulunan Cece'er Undur'da dedıği
yerde ( <<Yüan-şe»njn « Ce-ce yün-tu » su»j 18 meydana gelen bu muharebe
Cengiz Han'ın kesin zaferiyle sonuclanmıştır. Wang-han Tuğrul ve oğlu
Sengün batıya doğru kocmışlardır. Nayman ü l kesine geldiklerinde Wang­
tion, kendisini tanımayan Korusübeci adında bir Nayman subayı tarafın­
dan katledilmiştir79• Kellesi Tayang'a yollanmıştı ve Tayang'ın annesi Gür­
besü bu hazin ganimet önü nde ölünün ruhu için bir kurban vermiş ve
« hôtırasına müzik çaldırmıştını . Sengün'e gelince, Gobi'yi aşmış, Si-Hia
kırallığının sınırlarında, Etsin-göl civarında bir müddet eşkıyalık yapmış
ve nihayet Kuça'da, Uygurlar arasında karanlık bir şekilde öldürülmüş­
türB°.
Kera i t halkı Cengiz Han'a tÔbi olmuş ve o zamandan sonra kendisi­
ne sadakatle hizmet etmiştir. Buna rağmen Cengiz Han onları iyice eri­
tebilmek için Kerait unsurunu çeşitli Moğol kabileleri a rasında dağıtmış­
tır. Cagambu'nun (Wang-han'ın kardeşi) kızı Ibaka-beki8 1 ile evlendiğil'iden
ve en genç oğlu Toluy da yine Cagambu'nun bir başka kızı ile hayatını
birleştirdiğinden (bu kızın adı Sorgaktanı' olup Cengiz Han'ın sülalesinde
çok önemli rol oynadığını i lerde göreceğiz) Cengiz Han bu prensin yakın­
larına karşı özel muamelede bulunmuştur.
Nayman U1kesinin Fethi
Moğolistan'ın Cengiz Han Tarafından Birleştirilmesi
Keraitler Cengiz Han tarafından itaat altına alındıktan sonra Moğo­
l istan'da, hükümdarları Tayang'ın yönetiminde Nayman kırallığı tek ba­
ğ ımsız güç olara k kal mıştı. Daha doğrusu, 1 203 yılının sonunda, Cengiz
Han Moğolistan'ın doğusUnda hakim i ken Tayang Batı Moğolistan'a h ü k­
mediyordu. Daha önceki muharebelerin mağlupları, C�ngiz Han'ın ezeli
düşmanları olan Cocurat beği CamuKa, Merkit beği Tokto'a-beki 82, Oyrat
beği Kutuka-beki, Dörben, Kotakin, Tatar, Salci'ut, hatta Keraitler'in asi
bir aşireti de tabii bir sevk ile Tayang'ın çevresinde toplanmışlardı. Hepsi
Cengiz Han'a karşı savaşa hazırlanıyordu. Cengiz Han'ı arkadan vurmak
isteyen, Tayang, şimdiki Şan-si Cin eyaletinin kuzeyinde, Süeyi-yüan eya-
(77) Alb. Herrmann, ..Atlas of China», 49, F. 2. Howarth, .. Kireis and Prester John..,
417'de Cerkabçıkay geçidi ve Cece'er Undur tepeleri aşağı 'Kerülen üzerinde
gösterilmiştir.
(78) «HIstoire secrete.. , trans. Haenisch, 52. «Yuan che.. , çev. Krause (Cingis
Han, 24).
(79) «Historre secrete .. , çev. Pelliot, J.A., 1920, i, 1 76.
(80) Peltiot'ya aittir: J.A., nisan-haziran"1920, I, 1 83-184.
(81) Daha sonra, gördüğü bir rüy{ının etkisiyle Çengiz Han Ibaka-beki'yi en kah­
raman komutanlarından Uru'ud kabilesinden Çurçedey'e bırakmıştır.
(82) Tokto'a'nın adı hakkında bk. Pelliot, J.A., nisan-haziran 1 920, I, 164 ve
«T'oung-pao», 1930, i , 24.
.
Bozkır
Imparatorluğul209
letinde Tokto civarında bulunan Kin imparatorluğu hesabına sınır muha­
fızlığı yapan ve aynı zamanda Nesturı olan Öngüt Tü rkleri'nin yardımını
elde etme çalışmaları yapıyordu. Cengiz Han'a karşı bir şaşı rtma taarru­
zu yapması için teşvik edilen Öngüt hükümdarı Alakuş-tegin Moğol Fo­
tihi'ni kısa sürede uya rmış ye o andan itibaren onun buyruğu altına gir­
mişti8J•
«Gizli Tari hııe göre Naymanlar'a karşı savaşa gitmeden önce Cengiz
Han Moğol Ordusunun ve Devletinin teşki lôtlanması maksadıyla çeşitli ni­
zamnômeler neşretmiştir ( i lerki sayfalarda « keşikı) denilen m u hafız kıta­
sı için denileniere bakınız·') . Naymanlar'ın saldı rısının önüne geçmeye ka­
rar verdikten son ra, 1 204 il kbaha rında Yüan-şe'nin Tie-mai-kai, «Gizli Ta­
rih » in Temeyen-ke'er dediği ı rmağın yan ında kom utanlarını Kurultay'a ça­
ğırmıştı. Komutanların çoğu bu mevsimde atların zayıf olduğunu, hôreka­
tın sonbahara karlar geciktirilmesinin uygun olacağ ını düşü nüyordu. Cen­
s;ıiz Han'ın en küçü k kardeşi Temüge ile dayısı Darıtay-noyan, anı baskı­
nın şaşkınlığından faydalanmak için hemen saldı rıya geçilmesi tarafta rıy­
dılar. Cengiz Han heyecan ve şevkierini övdükten sonra harekete geçmiş
ve Nayman ü l kesine yaklaşmıştı, ancak <<Yüan-şe» gibi bôzı kaynaklar he­
men çatışmaya girdiği şeklinde bir izlenim veriyoriarsa da, başka kay­
naklar yine sonbaharda Nayman ül kesine girmiş olacağını düşünmekte­
dirier. Tayang yanı nda müttefikleri Camu ka, Tokto'a-beki, Kutuka-beki ve
bütün Noy rnan, Cacirat, . Merkit ve Oyrat kuvvetleriyle, «Yüan-şe» nin de­
diğine göre, Altaylar'dan Khangay'a Moğollar'ın karşısına çıkmak üzere
hazırlanmıştı. Catışma Khangay'da şimdiki Karakurum'un yakınında ola. caktı. Bu mUharebeyi Altay'ın bir ı rmağı yakınında -Altay-su- oldu�unu
söyleyen Abul Gôzl'ye inanırsak ve bu Altay-su'yu, Albert Herrmann'ın
yaptığı gibi Kobdo veya Kara-su gölli nden pek fazla uza k olmıyan Kobdo
ı rmağı yakın ında ararsak hatô yapmış 0Iu ruz8'. Tayang'ın, uzun yürüyüş­
lerle Moğol ordusunu yormak ve sonra herhangi bir geçitte işini bitirmek
maksadıyla Altay' ın arkasına çekilmeyi düşü ndüğü gerçektir. Kom utan ı
Kori-sübeçi ihtiyatından dolayı Tayang'a çıkışmıştı: babası, eski Nayman
hü kümdarı ina nç-bilge düşmanına hiçbi r za man ne sırtını, ne de atı nın
sağ rısını göstermişti! Bu haka ret karşısında h iddete kapılan Tayang hü­
cum emrini vermiştir.
Korkunç bir çatışma ol muştu. Moğol ordusunun merkezine kumanda
eden Cengiz Han'ın kardeşi Kasar, mükemmel bir komutan olarak hare­
ket ediyordu. Akşama doğru Moğollar kesin şekilde galip gelmişlerdi. Ağı r
(83) Elçilerin gönderilmesi (Ongütlere Yükunan, Çengiz Han'a Torbitaşi) hem «Gizli
Tarih .. le (Haenisch, 55) ve hem de Raşideddin'de (Erdmann, 299-300) anlatılmış­
tır. Alakuş-tegin-kuri'nin soy kütüğü hakkında b. Pelliot. «Chrlltiens d'Asie Cent­
rale et d'Extreme-Orienl.. T'oung-pao, 1 91 4, 631 . "Gizli Tarih»te (Haenisch, 55)
Alakuş-tegin-kuri'den bahis vardır. Öngüt'lerin Nesturillği XII. asırdan beri bilin­
mektedir. (bk. «supra», s. 1 90 ve Pelliot, "Chrlltiens d'Asi� Centrale.. , 1 30).
(84) Barthoıd, «Turkestan.. , 383-384'le Gizli Tarih'in özeli.
(85) Alb. Herrmarın, «Atlas of China.. , 49, E. 2.
210 ! Bozkır imparatorluğu
şekilde yaralanan Tayang, kendi . adamları tarafından bir tepeye kaçırıl­
m ıştı. Burada «Gizli Tarih»in üslCıbu bir destan havasına bürün mektedır.
Tayang yakınında kilere, «bizi sürü kovalıyan kurtlar gibi koval iyonlar kim­
ler?» diye soruyordu. Camuka, «Bunlar kardeşim Temüçin'in dört köpe­
ğidir; insan etiyle beslenirler ve zincirle bağlıdırlar; kafaları tunçtan, diş­
leri kayadan oyulmuş, dilleri kılıÇ, kalpleri demir gibidir. Kırbaç yerine
eğik kılıç kullanırlar; şebnem içerler ve rüzgarla birlikte at koştururlar;
savaşlarda insan eti yerler. işte şimdi zincirlerinden boşanmışlardır, sal­
yaları a kıyor ve neşe içindeler. Bu dört köpek Cebe, KUbilay, Celme, SÜ�
bötey'di r!» diye cevap vermiştir. Tayang yine sormaktadı r: «Geride duran '
bir doğan gibi ileriye atılan kim?» - «Bu, demir zırh ını giymiş adam Te­
müçin'dir. Moğol gelir gelmez onu bir kuzu gibi yiyeceğini, bir parça et
bile bırakmıyacağını söyıüyordun. Halbuki şimdi . . . !86 » Son kalan sadık
adamları, Gizli Tarih'e göre, Tayang'a ne yapması gerektiğini boşuna tek­
rarlıyorlardı. Artık o ölmek üzere olan bir adamdı.. Onu canla_ndırmak için
Kori-sübeçi korılarıyla a n nesi Gürbesü'nün81 onu çadı rda beklediğini söy­
lüyordu, ama çabalar yararsızdı. Kan kaybından iyice halsiz düşen Tayong
yerden kalkamıyardu. O zaman Karu-sübeçi başta olmak üzere son fe­
daileri ölmek üzere yeniden muharebeye girmişlerdi. Bunların ü mitsiz ce­
saretlerine hayran kalan Cengiz Han onları kurtarmak istediyse de h iç
biri tesl im olmamış ve dövüşerek ölmüşlerdi. Tayang'ın oğlu Küçlüg88 bü­
yük bir i htimalle lrtiş tarafına kaçmayı başarmıştı. Bu sürgünlerin dışın­
da Nayman halkının büyük bir kısmı Cengiz Han'a boyun eğmek zorun­
da kalmıştır.
Merkit beği To1<to'a-beki Küçlüg i le birlikte kaçmıştlB9• Merkitler'in
i kinci derecede beğlerinden Dayı r Usun birdenbire Cengiz Han'ın hôki­
miyetini tanımış ve kızı güzel Kulan'ı Cengiz Han'a vermişti. G izli Tarih
tarafından anlatılan, Kulon 'ı hçıydut da lu topra klardan geçirerek Cengiz
Han'a götüren genç Moğol subayı Naya'nın menkıbesi zamanın basit ve
(86) Vladimirstov'un terc. «The life of Chingis-khan", 60. . Daha sade olan "Yüan­
şe" Moğol ordusunun kudretinden dehşete düşen Camuka'nın Tayang'ı ter­
kedip Cacirat'ları ile birlikte muharebeden kaçtığını söylemektedir (Krause'
nin çevirisi, «Cingis Hann, . 26) ki bu kaçış Raşideddin tarafından da doğru­
lanmaktadır (Erdmann'ın çevirisi, "Temudschin�, 302).
(87) Gizli Tarih (Haenisch, 54 ve 60) "Tayang ün eke GÜrbesü.. diye yazmak­
tadır. D'Ohsson'da (I, 89) Haşideddin onu Tayang'ın gözde karısı olarak gös­
termektedir.
(88) Gizli Tarih (Haenisch, 61) transkriptıerinde Guçuluğ.
(89) Yüan-şe'ye (Krause'nin çev. 26) inanmak gerekirse Küçlüg ve Tokto'a-beki,
Çengiz Han tarafından eskiden yukarı Yenisey taraflarına sürülmüş olan Ta­
yang'ın kardeşi Buyıruk'u aramaya gitmişlerdi. Raşideddin ve Yüan-şe'nin
tersine Gizli Tarih'in Buyıruk'u Moğollar tarafından mağlup edilmesinden az
sonra Urungu taraflarına kaçarken ölmüş olduğunu söylediğini görmüştü i<;
(Howarth, "The Kireis", s. 398). Ancak merkezden biraz uzakta cereyan eden
seferler söz konusu olduğunda Gizli Tarih'in hiç iyi haber vermediği farke­
dilmektedir.
Bozkır imparatorluğu l 21 1
ham ôdetleri ni göstermesi bakımı ndan oldu kça tuhaftı r9o• «Yüan-şe», Ta­
yang'ın kardeşi Bayıru k'u,n hôlô Küçlüg, Tokto'a-beki ve Camuka ile yu­
karı IrtiŞ taraflarında, Zaysan gölü ve Uluğ-tağ'a dOğru, yô ni Sibirya AI­
tayları, Tarbagatay ve Cingiz dağlarının teşkil ettiği dağ lık , yörede harp
hôl inde olduğunu kesi n şekilde söylemekted ir. Dördü de birer birer öl­
müşlerdi, Buyıruk Ul uğ-tağ ya kınlarında avlanırken Çengiz Han'ın birli k­
leri tarafından kıstırılmış ve öldü rü lmüştü (Vüan-şe'ye göre 1 206'da9 1) .
1208 yılı sonbaharında92 bizzat Cengiz Han son «ôsilerin» işini bitirmek
üzere Yuka rı irtiş'e sefere çıkmıştı. Yolda, kendisine karşı direnemiyecek
durumda olduğu için kendisine katılan ve rehber görevi yapan Oyrat beği
Kutuka-beki'nin sadakat yeminini kabul etmişti. irtiş kıyılarında hücuma
môruz kalan Küçlüg ve Tokto'a-beki tamamen ezi lmişlerdir. Tokto'a mu,
harebe meydanında öl müştü. Küçlüg kaçrnayı başa rm ış ve i lerde yeniden
karşılaşacağımız Kara-Kıtay imparatorl uğu'na sığın mıştı. Caci rat beği Ca­
m uka 'ya gelince, artık eşkiyalık yapmaya , başlıyan kacak--arkadaş iCiri - i1e
tam bir maceraperest hayatı sürerken kendi adamları tarafından -Cengiz
Han'a teslim edilmişti. D'Ohsson bu olayın Tayang'ın ölümü neten )ıemen '
sonra, ' 1204'de cereyan etmesi gerektiğini düşünü rken, Raşideddin her-­
hangi bir ta rih vermemektedi r. Aksine, «G izli Ta rih»in sırasını ta kip eden
Vladimi rstov, Camuka'nın ölümünü Tokto'a'nın ölümünden hemen sonra­
y q, 1208 yılına koymaktadır_ Anda olduklarını hatı rlayan Cengiz Han onu
prensiere yapıldığı gibi, kanını yere dökmeden öldürtmüştür. Vladimirs­
tov, « şaman inancına göre i nsanın ruhu kanında bulunduğuna göre bu
bir lütuftwı demektedir. Raşideddin tarafından an latılan ana neye göre Ca­
muka 'nın muhafazası -veya daha doğrusu katı i - ile görevlendirilen Cen­
giz Han'ın yeğeni Alcıday' ın tutsağın uzuvlarının bütün mafsa l la rını birer
birer kırarak işkence etmesi iyice hikôyeleştirilmiş gibidir. Cengiz Han'a
du rmadan karşı çıkan Camuka'nın sonu nda hi lekôr olduğu kadar a/çakça
davrandığını da i/ôve edelim. Arka a rkaya Keraitler'i ve Nayma nlar'ı raki­
bine karşı savaşa sürüklemiş, her defôsında, önce Wa ng-han'ı, sonra Ta­
yang'ı tam muharebe anında bırakıp kaçmıştı . Fôtih'in bu şahsi düşmanı
ona nazaran kara kterce olduğu kadar savaşçı ö1arak da daha aşağıdı r.
Son Merkit çeteleri bir müddet sonra Moğol generali SüböteyU ta­
rafından tamamen ezi lmiştir. N ihayet Yuka rı Yenisey (Tannu Ola ve Mi-
(90) Bk. Grenard, «Gengis-khan", 57.
(91) Krause'nin çevirisi, "Cingis Hanu, s. 28. Zıt ifadeler: "supra", s. 261.
(92) Barthold, "Turkestan .. , 361 . Yüan-şe'de de aynı tarih vardır (Krause'nin çev
"Cingis Han", 29).
(93) Son Merki! çetelerine karşı, Çengiz Han'ın damadı Tokuçar'ın da bulunduğu
Sübötey'iıi son seferi "Şeng wu ts'in çeng lu" tarafından 1217 yılında konul­
maktadır halbuki Gizli Tarih'te bu 1 206 olarak verilmektedir; ancak, MOğol­
ların dahili tarihi için hayati olan bu kaynak biraz uzaktaki seferler söz konusu
olduğunda çok zayıftır (Bk. Pelliot, J.A . 1 920, i , 163-1 64). Sübötey tarafın­
dan Merkitlerin bozguna uğratıldığı yer, Barthold'un Batı Uyguristan'da (ve
Bretschneider'in Yukarı Irtiş yakınında) aradığı Çem veya Cem ırmağı üzerin­
de tahmin edilmektedir. Bk. Barthoıd, «Turkestan .. , 362.
.
.
212 ! Bozkır Imparatorluğu
nusinsk bölgesi) Kırgızları 1 207'de muharebesiz Cengiz Han'a bağlanmış­
lardı,
Artık bütün Moğol istan itaat a ltına alınmıştı. Dokuz a levi i beyaz bay­
rak bütün Türk-Moğolların bayrağı olacaktır.
Naymanlar'ın mağlup olduğu sıralarda Tayang·ın sa ray katibi Uygur
T'a-t'a-t'ong-a'nın 1 204 yıl ında Moğolların eline ge�erek Cengiz Han'ın h iz­
metine g irmiş olduğunu hatırlatmakta yarar vardır'4. Böylece Moğol Fati­
hi'nin yanında Uygur asıllı «kürsülen)de bir Moğol mühürdarlığının nüve­
si meydana gelmiş o luyor
Imparator Çengiz Han
Cengiz Han i ktida rının kabileler tarafından kayıtsız şartsız kabul edil­
mesi için son katılmaları veya idamları beklemem işti. 1 206 i lkbaharında
Onon ırmağının kaynağı yakınında daha önce kendisine bağlanmış bütün
Türk-Moğol kabilelerini, daha açıkçası şimdiki Dış Moğolistan'ın göçebe­
lerini büyük Kurultay'da'5 biraraya getirmişti. Bu vesile ile Moğol ve Türk
kabilelerinin tamamı tarafından, Gizli Tarih'in « Kağam) kelimesi ile ter­
cüme ettiği Yüce Han iıan edilmişti; bu şekilde V. asırda Cücenler'den,
Vi. asırda Gök-Türkler'e ve Viii. asırda Uygurlar'a geçen ! Moğolistan'ın
bütün büyük hükümdarlarına verilen ünvana kavuşmuş 0Iuyordu9&. Plan
Carpin, Rubrouck, Marco Polo, Odoric de Pordenone gibi Batılı seyyah ­
ların «Büyü k H a n » olara k tercüme etti kleri ünvan budur.
84Q'da Uygurlar'ın düşmesinden sonra Bozkır imparatorl uğu pratik
anlamda varissiz kal mıştı. Kendisini «bütün keçe çadırla rda otu ranların»
kağanı o la ra k i1ôn ettirmekle Cengiz Han, sırasıyla -Türkler (HunlarJ , son­
ra . Moğollar'ın ataları (Cücenler ve Akhunlar) , sonra yeniden Türkler (GÖk­
Türk ve Uygur) tarafından sahip çıkılan bu eski imparatorluğun artık Mo­
ğollar tarafından yeniden ve kesin şekilde kurulduğunu iıan etmiş dluyo r(94) «T'a-t'a-t'ong-a.. adını ancak bu Çince transkripti ile bilmekteyiz. Pelliot,
Barthold tarafından teklif edilen Taşatun şeklini reddetmektedir (Barthoıd,
..Turkestan .. , 387; Pelliot, .. Notes sur le Turkestan», T'oung-pao, 1930, i. 33).
(95) Pelliot. Barthold ve Vladimirstov'un Kurultay dedikleri bu kelimenin Kurıltay
şeklinin daha doğr-u olduğunu düşünmektedir'- ("Notes sur le Turkestan ...
T'oung"pao, 1 930, 52 ve "Sur la legende d'Utuz-khan», a.g.e., 347).
(96) «Kağan», Vi. asrın ikinci yarısında Cücen imparatorluğunu yıkıp · yerine kendi
imparatorluklarını kuran Gök Türkler'in de kUtlandığı bir Cüce n (yani Moğoi)
ünvanıdır. «Gizli Tarih»te Çangiz Han Moğolcasındaki şekli .. kahan.. olu o
(Haenlsch'in transkriptleri), başka metinlerde .. kaan» şeklinde geçmektedir
(Modern .Ordos'çada «kan», Mostaert, "Ordosica.. , Bull. Catholic University
Peking, No. 9, 1934, s. 73). Pelliot, "Çengiz Han·ın kağan ünvanını hiç kul­
lanmadığını sanmaktayım. Gerçek ünvanının Çingis-kan veya Çinggiz-kan şek­
linde olması gerekir» demektedir. (Pelliot, «Notes sur le Turkestan», T'oung­
pi:lO, 1930, i, 26). Yine Pelliot'nun «Les Mongols ·et la Papaute", Revue da
1'.Orient Chretien, 1923, 19.
Bozkır Imparato.rluğu l 21 3
du. Moğollar gi bi Türkler de böylece yeni Moğol .milliyeti (<< Monğoı ulus»,
« Monğolcin ulus») iCine alınıyorlar ve ister mağ lup, ister galip Bo rcigin­
ler gibi Keraitler ve Naymanlar da « kece cadırlar ici nde yaşıyan bütün
.
nesillenı olarak anılacak ve bundan böyle bu ad a ltı nda şan ve şeref arı­
yacaklardır97,
Bu 1 206 Kurultay'ında, Teb-tengri91 diye de bilinen şaman ı<ökcü'nü ıı
hissesi pek iyi bili nmemekted ir. Kökcü 'nün babası yaşlı v e bilge Münglik
Cengiz Han'ın hayatında cok önemli bir rol oynamış ve sonunda Cengiz Han'
m dul an nesi Ölün-eke'; i le evlenmiştir (?), Sihirl i gücünün cevresinde hu­
rafeci bir cekinme yarattığı -bakla kın bir atı o göğe cıkıyor ve ruhlarıo
konuşuyordu- Kökcü Kurultay'da, Ulu Gök Tengri'nin Cengiz Han'a kôina­
tm kağanlığını verdiğini ilôn etmişti. Bu i lôhi tasdik yeni imparatora oto­
ritesinin temel ini sağlamtştı, Ezeli Göğün kudreti, nizamı veya kuvvetiyle
Kağon (daha doğrusu Kon) ünvanını almıştı ( << mongka tengri-yin kücün­
dür) ve haletlerinde, meselô Papa iV, In nocent'a yazdığı mektupta toru­
nu Güyük- Kağan'ın mührü ' üzerinde aynı i bareyi gÖrmekteyizlao,. Vladlmirs. tov Cengiz Han'ın dokuz yak kuyruklu loı Beyaz Tu!':juna özel bir hörrıı et
duyulduğ unu işa ret etmekte bu Tuğun imparatorluk kabi/esi, altın kabile­
nin (<<altan uruk») sembolü ve muhatız cinin (sülde») evi olarak tasavvur ·
(97) Çengiz Han'ın Moğolları kendilerine bazen Gök (Kök) Moğollar (yani Mavi
Moğollar) demişlerdir (Bk. Sanang Setsen, çev. Schmidt, s, 70). Daha önce,
Koşo-Saydam kitabeleri üzerinde eski Gök Türkler'de de aynı sıfatı görmüş­
tük (Kök Türk), Bk. Thomsen, «Inscriptions de I'Orkhon", s. 98. Burad3ki
"Gök" sıfatı, önce Gök Türk, daha sonra Çengiz soyundan kağan ların tem­
silcileri ve vekilleri, kendilerini dünyaya gönder'e n (<<cayagatu" veya «caya'
atu .. ) «Tengri ..den yani Gök-Tengri'den alınmıştır. Moğolların yanlış yere Ta-­
tar veya Tartar diye adlandırıldıkları bilinmektedir; bu konuda XII I·. asır batılı
seyyahlara itirazlarda bulunmuşlardır. Rubrouck, ..Moğollar kendilerine Tartar
denmesini hiç istememektedirler, zaten Tartarlar, öğrendiğim şekliyle dnla­
tacağım üzere bir b2.$ka milletdirier," demektedir (Rubrouck, fasıı XVI I I).
(9Sr E. Haenisch Teb-tengri'yi ("Gizli Tarih..teki transkriptlerinp, göre Teb-tenggeri\
Almanca "ganz göltlich" übergott, Erzgott» şeklinde tbrcüme etmektedir
( .. Monghol un niLıca tubca'an .. , s. 1 1 9) . .. Gizli Tarih .. teki yazılış şekli Kö­
köçü'dür.
-
(99) Yesügey ve Ölün eke'nin güvenilir adamı olan Münglik, Yesügey'in ölümün­
den sonra genç Temüçin'i Kongiradıarda aramaya yollanmış ve mutlu bir
tesadüf eseri · onu ailesinin yanına geri getirmiştı ' Fakat bir zaman sonra,
aynı Münglik on üç yaşındaki Temüçin'i terkederek kabilenin son sürülerini
de götürmüştü. Çengiz Han'ın ilk başarılanndan sonra Münglik geri gelmekte
gecikmemiştir. Wang-han'ın teklif ettiği ve Sengün tarafından hazırlanmış olan
bir tuzağı gizleyen buluşmadan sakınması için Çengiz Han'ı zamanında uya­
'
ran yine Münglik olmuştur. Bu arada Mü nglik'in dul Ölün-eke ile evlenmiş
olması doğrudur.
(1 00) Pelliot, .. Les Mongols et la Papaute», Revue de l'Orient chretlen, 1 923, 9. 22.
(101 ) . Bk. Pelliot, .. Notes sur le Turkestan .. , T'oung-pao, 1930, s. 32.
214 : Bozkır Imparatorluğu
edildiğini i ıave etmektedir. Vladimi rstov, «Tuğun cini «sülde» Moğolları
dü nyanın fethine sevkediyordUl) , demektedi r.
Şaman Kökçü, Cengiz Han'a i ktidarının «dini>; temel lerini atmasına .
yardımcı olmuştu. Hem sihirli gücü ve hem de imparatorluk ailesi içinde
babası Münglik'in durumundan dolayı kend isinin dokunulmaz olduğunu
sanarak çok geçmeden küstahça davranmaya, tabiatüstü nüfuzundan ya­
rarlanarak ımparatoru ve i mparatorluğu yönetmeye kal kışmışt/, Cengiz
Han'ın kardeşi Kasar ile kavga etmişti. Düşmanını yok etmek maksadıy­
la Han'a garip ve garazkar bir vahiyde bulunmuştu : «Ruh bana Gök Teng­
ri'nin bir buyruğunu vahyetti. Önce Temüçin hüküm sürecek ve ondan
sonra Kasar gelecek! Kasar'ı yok etmezsen tehlikedesinll) N itekim bu söz­
ler Cengiz Han'ın ruh unda kuşku uyandırmış, kumandanlık işaretleri olan
börkünü ve kemerini alara k kardeşini tutuklattırmıştır. Duru mdan haber­
dar edilen Ölü n-eke koşup gelmiş, Kasar'ı kurtarmış, son ra Gizli Tarih'te
anlatıldığı gibi dokunaklı bir hareketle göğüslerini göstermi ş ve şöyle de­
miştir: « Işte size süt verdiğim göğüsler. Kasar ne suç işledi ki kendi ca­
nının parçasını yok etmek istiyorsun? Sen Temüçin şunu emmiştin, diğer
kardeşlerin Kaçi 'un ve Oçigin bunu emdiler. Sôdece Kasar her i kisini ,bi r­
den emdi. Temüçin'in dehası varsa, Kasar'ın da kuvveti vardır ve o en
iyi okçudur: Kabileierin her ayaklanışında yayı ve oklarıyla onlara diz çök­
türmüştür! Şimdi düşmanlar yok edildi kten sonra ona hiç i h tiyaç yok!» 102
Karışık duygular içinde kalan Cengiz Han, Kasar'a ünvanıarını ve rütbe­
lerini geri vererek, birkaç adamını yanından almakla yetinmişti. Fakat şa·
man i mpa ratorlu k ailesini keyfince idare etmek isteğinden hiç de vaz­
geçmiş g ibi görünmüyordu. Şimdi Cengiz Han'ın en küçük kardeşi Te­
müge Oçigin ile bozuşmuş ve ona herkesin içinde hakaret etmişti. Cengiz
Han'ın karısı bilge Börte . kocasını i kôz etmişti. « Eğer sen hayattayken
kardeşlerine hökaret edilirse, ölü mü nden sonra mil let çocuklarına baş­
kaldırı r!» Bu defa Cengiz Han d urumu anlamış ve Temüge'ye şamandan
kurtulması için müsaade etmişti . Bi rkaç gün sonra Kökçü babası Münglik
ile Cengiz Han'ın ziyaretine geldiğinde Temüge büyücü nün gırtlağına sa­
rılmıştl . Cengiz Han her ikisine meselelerini dışarda halletmeleri için emir,
vermişti. Kökçü dışan çıkar çıkmaz, Cengiz Han'ın üstü kapal ı muvafakati
ile Temüge tarafından vazifelendirilmiş üç muhafız « kanını dökmeden»
bel kemiğini kırmışlardır. Oğlunun öldüğünü anlıyan Münglik itiraz etme­
mişti: «Ey Kağan, sana çok önceleri hizmet ettim, şimden sonra da h iz­
met etmeye devam edeceği m . . . » Cengiz Han, Kökçü'nün yerine «beyaz
at ve beyaz elbise» ile «beki» olarak, Ba'arin kabilesinin en yaşlı üyesi ve
büyük bir şaman olan Usun'u seçmiştirI Ol.
(1 02) Vıadimirstov'dan çev. �.Life of Chingis-khan , 83. Grenard, .. Gengis-khan ,
63.
Az bir zaman önce, 1 204'de Naymanların Tayang'ına karşı yapılan
nihai muharebede Kasar Moğol ord usunun merkez komutanı olarak gözük­
müşlü.
(103) Barthoıd, "Turkesıan�, 391 .
..
-
..
Bozkır imparatorluğul21 5
Böylece bozkırda, keçe çadırlar içinde şaman ile kağan a rası nda bir
nevi i m paratorl Uk ve ruhban sınıfı kavgası olmuştur. Fakat, Büyük Han
bizzat şamanın ölümünü hazı rlayarak bu kavgayı kısa zamanda sonuçlan­
dırmasını bilm işti r.
Yenİ Moğol Imparatorluğu - Devlet ve Ordu
Şaman Kökçü'nün bertaraf edilmesi yeni Cengiz Han imparatorl uğu'
nun dini temel üzeri ne, az çok Zerdüşt ve Cin unsurları taşıyan eski Türk­
Moğol animizmi üzeri ne otu rması nı engell iyememişti.
Cengiz Han 'ın teza hürü olduğu i lôhi güç, ilôhi gök veya gö� ilôhı ola­
rak tôrif edilebi lecek olan « Tengri» idi; Tengri bôzı bakımıardan Cinl ilerin
T'ien'ine benziyordu, tabii iranlılar'ın Hormuzd'undan gelen bôzı tesirler- '
den bahsetmiyoruz'o.. Uza k-Doğu'da tamamen Cinlileşmemiş, TGrkistan,
iran veya Rusya'da tamamen Islômlaşma mışsa Cengiz Han'ı!,! bütün . ha­
lefleri kendilerini Tengri'nin yeryüzündeki temsilci leri olarci k görmüşler,
buyrukları Ta nrı buyruğu, onlara karşı isyan Ta nn'ya karşı isyan olarak
kabul edilmiştir.
Bizzat Cengiz Han'ın, Onon ırmağının kayna klarında şimdiki Kentey
dağı olan Burkan Kaldun dağı nda otu ran ilôhi kudrete karşı özel bir taas­
supla bağlı olduğu anlaşıl maktad ır. ilk za manlarda karısı Börte'yi kaçıran
.
Merkitler'den atının çevikliği sôyesinde kaçıp ku rtulduğu nda oraya gizlenm işti . Bir hac ziyareti gibi dağın üstüne çıkmış, bağlılığının ifôdesi olarak,
Moğol usu lü nce börkü nü çıkarmış, kemerini omuzlarına asmış, dokuz de­
fa yere diz vurmuş ve kımız ôyini yapmıştı. Daha son raları , yine, Pekin'de­
ki Kin im paratorluğU'na karşı büyük « m i l li» savaşı başlatmadan önce Bur­
kan -kaldun hoccı nı yapacak, aynı hü rmetkôr tavı r içinde, kemeri boyn una
ası lı, « Ey ölü msüz Tengri, Kin 'lerin alça kça öldürdü kleri atalarımın ka nının
intikamını. olmak üzere siıôhlandım. Eğer ben i tasvip ediyorson, bana kuv­
vetinin yardı mını esirgeme,. » diyecektir. Raşideddin kendisini bu şekilde
konuşturmaktadır; 'd iğer kaynaklar bu sefer öncesinde kend isinin üç gün
boyunca çadırına Ruh ile başbaşa kapandığını, bu arada çevredeki hal­
kın «Teng ri ! Tengri ") diye Göğe ya kardı klarını yazmaktadır. Dördüncü
gün Tengri'nin gücü Han ni hayet çad ırından çıkmış ve Ölümsüz Tengri'
nin kendisine zaferi va'dettiğini açıklamıştır'os.
Zirvelere ve kaynaklara duyulan dini h ü rmeti i le bu eski ani mist din­
den, h ı ristiyan misyonerler tarafından olduğu kodar müslüman yaza rlar
tarafından , da işaret ed ilen dini h ü kü mler çı kacaktır: Tengri'ye ya klaşmak
(1 04)
Bu konuda Çeng iz Han, VII.-VI I I . asır Gök Türk kağanlarının zihniyetini de­
ğilse bile Koşo-Saydam kitabelerinde görüldüğü şekliyle Protokol mektup­
larını kendi lehine yeniden canlandırmıştır: «Tengriteg Tengri yaratmış Türk
Bilge kağan .. (Thomsen, "Inscriptions de l'Orkhon . 1 22),
Raşideddin, «apud .., d'Ohsson, i , 1 23, Vladimirstov, " Life of Chingis khan , 92.
.
(1 05)
..
21 Si Bozkır Imparatorluğu
ve onun yardımını istemek üzere, Kağan'ın ön ünde yapıldığı gibi bir itaat
nişônesi .o larak börkün çıka rılması ve kemeri !,,! omuzlara asıl ması ndan
son ra kutlu dağların zirvelerine çıkmak; gök gürlediği zaman, yôni
«Tengri» hiddeti ni ifôde ettiği zaman saklanmak; cinlerin oturduğu kay­
nakları, akarsuları yıkanarak veya elbiseleri yıkayarak ki rletmemek (gün­
de beş vakit abdest alan müslüman cemiyeti ile başlang ıçtaki a nlaşmaz­
lıklar ciddi bir sebep olmuştu rı.
c
..
:ı:
'"
'ii>
c
�
,=
c
!!
�
o
'00
o
::;:
6
N
Bozkır imparatorluğu/21 7
MOğolla rın Göğe ve sihirli düstUrlara karşı duydukları h u rafeci endi­
şeden dolayı sôdece kendi şamanları ile değil, fakat tabiatüstü güçl�ri
tutması mümkün bütün din başkanları ile anlaş manın ihtiyatlı olacağına
hükmetmiş olduklarını ilôve edelim (din adamları a rasında Kerait ve Ön­
g ütler a rasında buldu kları Nesturi rahipleri, Uygur ve Kıtaylar'ın budist
rahipleri, Cin'in taoist sihlrbazları, Tibetli lamalar, fransisken misyoner­
ler, müslüman mollalarıo61. Bu değişi k inanışların temsilcilerine karşı gös­
terdikleri iyi niyet «Tengri»ye karşı kendileri için o kadar teminIlt oluyor­
du. Hurafeci u mumi bir çekinme böylece u mumi bir hoşgörü yaratacaktı.
Türkistan ve iran'da korkakca hurafeciliklerini terkettiklerinde Cengiz
Han'ın torunları tahammülsüz olma yol una sapacaklardır.
Bu prensipler üzerine. kurulan Moğol Devleti, Uygur Türkleri'nden me­
deriiyet/erinin ôletleri olan yazıhanelerinin yazısını ve dilini almışlardır.
1 204 yılında Nayman kırallığının cöküşünde Cengiz Han'ın ölen Tayang'ın
mühürdarı olan Uygur T'a-t'a-t'ong-a'yı kendi h izmetine aldığını görmüş­
tük. T'a-t'a-t'ong-a Cengiz Han'ın oğullarına Uygur yazısıyla Moğolca yaz­
masınl107 öğretmek, aynı zamanda vezirlik makamının taslağı sayılabile­
.
cek · resmi yazıların a ltına damga ( (tamgho>l ) 108 vurulara k resmi hôle gel­
mesini göstermek üzere vazifelendirilmişti. 1 206 yılından itibaren Cengiz
Han. karısı aörte ile . .birl ikte kücük yaşta yanlarına alıp büyüttükleri bir
T(]taLolan . Şigi-Kutuku'ya büyük yargıç yetkilerini vermişti. Şigi-Kutuku
mahkeme kararları ile hükümlerini ve Moğol asillerinin a rasında çeşitli
kabileierin dağılışını « mavi defterler»e ( << kökö debter») işleyerek bir nevi
kanunlar düsturu meydana getirmiştP09
Kelimesi kelimesine düzen demek olan . «yasak», diğer anlamıyla Cen­
giz yasaları ile taslağına (veya imparatorluk bünyesinde ilk kullanılışına)
1 206 kurultayında kavuşmuşturı ıo. «Yasak» ile, «Tanrı'nın gücü» Kağan
orduya olduğu gibi asker ol mıyan cemiyete de (aslında bunlar birbirleriy­
le kaynaşmışlardı) Gök tarafından istenen sert bir disiplin uygulardı. Ge­
rektiği takdirde oldukca acımasız bir kanun oluyordu: cinayet. a�ır hır­
sızlı k, tertip edilmiş yalan, zina. cinsi sapıklıklar, büyü ile Kötülük yap­
mak, calınmış mal saklamak, vs. idam ile cezalandırılıyordu. Sivil ve as-
(106) «Çengiz Han'ın muhteşem kanunlarında şöyle deniliyordu : ..tıo-şang..l ardan
(budist din adamları) olanlar, «ye-li-k'o-wen .. ler (Nesturi rahipleri), «sien­
şeng .. ler (taoist rahipler) ve .. ta-şe-man..lar (isıam din adamları) ne arazi
vergisi, ne ticaret vergisi, ne de herhangi bir vergiye tabi değildirler, onlar­
dan · istenen sadece Göğün yardımını istemeleri ve kağanının mutluluğunu
dilemeleridir-. (imparator Kubilay'ın Kanunu, 1 275, Chavannes, «inscriptions
et pieces de. chancellerie.. , T'oung-pao, 1 908, 377-378).
(107) Pelliot, .. Notes sur le Turkestan», T'oung-pao, 1 930, 34.
(108) Tamgha- hakkında (Türkçe kelime olup, Moğolca transkripti «tamagha..
dır), b. Pelliot, T'oung-pao .. , 1 930, 35
(1 09) Pelliot, «T'oung-pao .. , 1930, 38, 40 et. sq.'da Barthold ve Vladimirstov.
(1 10) «Casak .. veya «Casa .. Moğolca, ..Yasak .. veya «Yasa.. Türkçe «düzenlemek,
tesbit etmek... Bk. Pelliot, J.A. Nisan-mayıs 1 913, 458 va nisan-hazıran 1 925,
256.
Q
21 S l Sozkır Imparatorluğu
keri itaatsizlik ôdi suçlar hukuku içi nde mıltôlea . ediliyor, «yasak» hem
sivil ve hem de idari kanunnôme olarak halkın yönetiminde geçerli olu­
yordu. Hukuk ilmine gelince, bugün «yasak» gibi kaybolmuş olan Cengiz
Han'ın «bilib leri ile tamamlanıyordu.
Bu Moğol disiplininin neticesi Batılı seyyahların şaşkınlığına sebep
olmuştur. 1206 Kurultayı'ndan kırk yıl kadar sonra Moğolistan'dan dönen
fransisken rahibi Plan Carpin şöyle diyordu: «Tatarlar (yôni Moğollar) bi­
zim din adamlarımızın üstlerine olduğundan çok daha fazla itaatkôôr olup,
dünyanın en itaatli milleti denebilir. Üstlerine sonsuz ' saygı gösterir ve
onlara asla yalan söylemezler. Aralarında h içbir surette itirôz, anlaşmaz­
· l ık ·veya cinayet yoktur. Sôdece önemsiz hırsızlıklara raslanma ktadı r. içl erinden biri bi rkaç hayvanını kaybederse, onları bulan hayvanları kendi
sürü lerine katmaktan dikkatle kaçınır ve hattô çoğu hôllerde sahibine gö­
türüp teslim eder. Kadınla rı eğlendikleri zamanlarda bile son derece if­
fetlidir. » Bu tabloyu Cengiz Han'ın fethinden önceki Moğol ülkesinde kar­
gaşalık veya Moğol halkının ş imdiki manevi durumu ile karşılaştıracak
olursak, Cengiz Han 'ın «yasağ» ının Moğol toplu munda nasıl derin bir de­
ğişiklik yaptığını anlarız"'.
ietimaı yapının zirvesinde, başkanı «kağan veya kaôn» ve prensieri
de kağanın oğulları ( << köbegün») olan Cengiz Han ailesi veya Altın aile
(<<altan uru k?» bulunuyordu. Fôtihin ataları anavatanlarında o küçük top­
raklarına nasıl sahip oldularsa bu Altın aile de fethedilmiş muazzam ü l ­
kelere öyleSine sahip çıkıyo rdu. Cengiz Han'ın dört oğluna verilmiş olan
otlaklar ( << nutuk, yurt» ) i lerdeki Cengizhanlı Hanlıklarının ilk nüveleri ola­
caktı . Moğol cemiyeti, daha doğrusu Türk-Moğol cemiyeti, -zira daha ön­
ce görüldüğü gibi Cengiz Han Altay'daki pekçok Türk aşiretini imparator­
l uğuna katmıştı - aristokrat teşkilôtını muhafaza ediyordu. Bu, Barthold ve
Vladi mirstov tarafından tetkik edilen eski «bozkır a ristokrasisi» , yiğitler
(<<ba'atur,» çoğul : «ba'atuİ» ) ve «noyan » la r"2 a ristokrasisi olup çeşitli ic­
timaı sınıfları içine almaya devam ediyordu; bu sınıflar, tamamen hü r ki­
şiler olan savaşçılar veya sôdıklar « mökür» , çoğul «nöküd» ) , avamı teş­
kil eden asil olmıyan kimseler (<<araİ» , « ka raçw» , nihayet esas olara k
Moğol ol mıyan ırkıardan gelen köleler ( <<unağan boğol») den meydana
(1 1 1 ) Fransisken misyonerlerinin raporlarına dayanarak Joiıwille (ed. Wailly, 263)
«yasak- hakkında bildiklerini şöyle özetliyordu : «Çengiz Han'ın onlara ver­
diği müesseseler halkı barış ve huzur içinde tutmak içindi; ve bunlar o
dereceye vardı ki, elini kaybetmek istemiyen kin:ıse ne başkasının malına el
uzattı, ne de vurmaya kalktı; ve elini veya hayatını kaybetmek istemiy/:m
kimse başkasının ne ·karısı, ne de kızıyla ilişki kurmadl. Huzuru sağlamak
için on.lara başka iyi müesseseler de verdi. ..
(1 12) «Hua ' yi yi yü .. lügatinde (1 389) «noyan .. asil demek olan «kuei .. nin karşılığı
olarak verilmektedir. Şimdiki telaffuzu ..noyon .. olup, Orta Çağ 'daki yaban­
cılar tarafından «noyin .. olarak anlaşılmış gibidir... (Peıliot, .. Revue de rOrient
chretien.., 1 924, s. 306, 1 1 0). Çoğulu «noyad .. veya «noyal»tır.
Bozkır Imparatorluğu/21 9
gel mişti. Vladimirtsov burada, kademelerinin kendi aralarında, hiyerarşi '
nin çeşitli derecelerinde, nesilden nesile geçen şahsi sadakat bağı ile bir­
Ieştiği
feodal bir cemiyetin bütü n unsurlarını görmektedi r,
'
Orduda, askeri hiyerarşinin çeşitli derecelerinde aynı feodal prensip
hüküm sürmektedir; aynı şahsi sadakat bağ ı «arba n» (on kiş i ) . «caghun»
(yüz kişi). . « m i ngğan» (bin kişi). «tümen» (on bin kişi) komutan larını bir­
leştirmekteydi. Yüz, bin ve daha yüksek sayıda ki birliklerin komutanları
« noyan» asil /eri a rası ndan �eçil iyordu. Bu nların altında ordunun çerçeve­
si eski Türk ünvanı olan «tarkhan » ı taşıyan (Moğolca «darkan» ) küçü k
asil/erden tamamen hür insanlardan teşkil ed ilmişti; bunlar büyük avlar­
da avladıkları hayvanları olduğu gibi, savaşlarda paylarına düşen ganime­
ti alma hakkına sahip kimselerdi1 1J• Pek çok tarkan ispat ettikleri l iyôkat­
leri ile « noyam ı l ığa yükselmişlerdi.
Vladimirstov'un tôbiriyle «a ristokrat bir şekilde teşkilôtlanmış bu or­
du, Kağan'ın şahsi mu hafız kıtası olan seçme birliğine de sahipti. Muha­
fız kıtası ( << keşi k») on bin kadar insandan meydana gelmişti. Bu kıtanın
askerleri (tekil « keşiktü » , çoğul « keşi ktem» naza riyatta gündüz m uhafız�
ları ( <<turghak» , çoğul «turgha'ut») ve gece muhafızları ( << kebteül», çoğul
( kebtewüt» veya. « kebte'üt» ) diye ikiye ayrı l m ıştl1 14• Bunlara «korçin» leri
veya «sadok taşıyan» okçuları da ilôve etmek gerekmektedir. « Kebte'üt»
lerin sayısı aOO'den 1 000'e, « korçin» lerin sayısı 400'den 1 000'e, «tu rka'ut»
larınki de 1 000'e çıkarılmıştı . Kıtanın mevcudu 1 0.000 kişiyi bulmuştu1 l5» .
Buraya sôdece asil/er veya tamamen hür insanlar ( <<tarkhat», «darkat»)
girebilirdi. Muhafız kıtasının basit bir neferi ordunun başka tarafında bir
binbaşıdan daha üstün olup, Cengiz Han bel / i başl ı komutanlarını hep bu
muhafız kıtasından seçerdi.
Prensip olarak Moğol ordusu yüzü güneye çevril m iş üç ayrı · kısımdan
müteşekki ldi: doğuda, önce Celayir MukoWnin kom utasındaki sağ kanat
( <<cegün-ghan> , «ce'ün-ghan> , «cü n-ghan> ) 1 16 ; Ba'arin Naya'nın komutasın­
da olup, Cengiz Han tarafmdan alıkonan ve oğlu gibi yetişti rilen genç bir
Tangut olan Caga n'ın bin seçme m uhafızı yönettiği merkez ( << kö/ıı ) ; Aru­
lot Bo'orçu veya Bog u rci ta ra fından komuta edilen sağ kanat ( ( baraggun­
ghan> , «bara'un-kan> , «barun-ghan» "7. Cengiz Han'ın ölüm ünde Moğol or­
dusu mevcudunu 1 29.000 kişiye çıkaracaktır; askeri za ruretler neticesi n-
(1 1 3) Tarkhan veya darkan prensip olarak, ..vir immunis.. , vergiden mualtır (Mos­
taert, ..Ordosica», s. 38) . .. Nökür" üzerine, Ralph Fox, .. Genghis-khan.. , 1 09.
(1 14) Barthoıd, ..Turkestan», 383 ve Chavannes, ..T.p ... , 1 904, 429-432'yi düzelten
ve bu terimler hakkında bilgi veren Pelliot, .. Notes sur le Turkestan.., T'oung ·
pao, 1 930, 28 et sq.
( 1 1 5) Barthold, «Turkeslan». 384, 1 0.000 kişilik birliğin "tümen" adını aldığını gör­
dük; 1 00.000 kişilik birliğe ise .. luk (tuğ) denil iyordıı.
(1 16) Tam anlamıyla ..sol e i » .
(1 1 7) Tam anlamıyla .. sağ el�.
..
220 1 Bozkır Imparatorluğu
de sol kanat 62.000 kişiye ve sağ kanat da 38.000 kişiye çıkacak, geri ka­
lanlar ise merkez ve ihtiyat kuvvetlerini teşkil edecektirl l
Yüzün güneye doğru çevrilmesi Mo!101 fütuhatının hedeflerine yönd­
meye tekabül etmektedir; şöyleki Cin'in fethi «sol tarafa » , Türkistan '"e
'Doğu i ran'ın fethi merkeze, Rus bozkırının fethi ise «sağ tarafa» ait 'o lp­
yordu.
Bu destanın kahramanı Moğol s�vaşçısı, Cao Mong-fu ekolü ne men­
sup Cinli ressamlar tarafından hôrikulôde bir şekilde resmedilmiştir; ayrı­
ca Cengiz Han'ın tarihini yazan Fernand G renard'ın Moğolistan'a yaptığ.ı
gezilerinin sonunda bu askerler için verdiği tasviri okurken sanki o eski
usta ressamların eserlerine ba kınılıyormuş intibaı uyandırmaktadır. G ren::ırd
şöyle demektedir: «Ordugôhta asker:. kulaklı klı kü rkten . b�r börk, keçe ço­
raplar ve çizmeler, dizin altına ' kadar inen kürk taşimaktadır. Muharebede
ensesini örten meşinden bir mi � fer g iymekte, . sırtına siyah boyalı düz
meşin parçalarından meydana gelmiş sağlam ve yumuşak bir zırh a lml'Jk­
tadır. Taarruz silôhları olarak adam başına i ki yay ve iki sadok, eğik 1;llıÇ,
bir küçü k balta ve eyerden sallanan demirden gürz, süvarileri düşürmek
için kancalı bir mızrak, at kılından bir kement bulunmaktadırm.» Moğol
askeri pek tabii Moğol atına biniyordu. Zaten aynı bozkınn cocukları o la­
rak, aynı toprakta, aynı i klimde yetişmiş, axnı tecrübelerden gecmiş 0;0rak birbirlerine benziyorlardı: Moğol küçük, bodur, sağlam kemikli, iri ya­
pılı, kaba görünüşlüydü; kücük ve bodur olan Moğol atı da zerafetten
uzak, « kısa boyunlu, biraz iri bacaklı, sık tüylü , fakat diriliği, g ücü, ,daya­
nıklılığı, sebatı, ayağının emin basışı ilel20» hôrika bir attı. Kuzeyin göce­
belerinin bu atı şü phesiz ta rihin ilk dönemlerinde ' «atı ehlileştirem) Hint­
Avrupalıların üstü nlüğünü sağlamıştır. Yine o at. Batılıların Antik Cağı'nın
sonunda Hunları Cin ve Roma imparatorlu kları'nın fethine götürmüştü. Iş­
te yine, Orta Cağ'ın iCinde yeni bir hamle bozkırın bütün süvarilerini Pe­
kin'in, Kırım'ın ve Kiev'in altın saraylarına boşaItmıştı.
Moğol taktiği hakkında çOk şey yazılmıştır. Bu I I, Frederic veya Na­
'
poleon'un taktiği ile mukayese edi lmek istenmiştir. Cahun'e göre sözko­
nusu taktik, üstün insanların harp konseyinden günün birinde çıkmış hô­
rika dehô kavra mlarıdır. Aslında Moğol taktiği, H unlar'ın ve Gök 1 cJrlder'in
ni ü kemmelleşmiş eski taktiği olup, yerleşik kültürlerin sınırlarında akin ve
•
(118) Barthold ("Cinghiz-khan .. , Enc. i s ı , 881 ) bütün Moğol ordusu için 1 29.000
kişi . kabul etmektedir. Yukarda verilen ayrı sayımlar Raşideddin'den alın­
mış olup d'Ohsson'da bulunmaktadır (II, 3-5). Erdmann (Temudschin, 455)
yine aynı Iran kaynaklarına dayanarak farklı sayılar vermektedir: muhafı!
kıtası 1 000 kişi, merkez 1 01 .000, sağ kanat 47.000, sol kanat 52.000, impara­
torlu k ailesinin, prensierin muhafızları 29.000, hepsi birden 230.000 kişi.
(119) Grenard, «Genghis-khan , 76. Plan Carpin 1 246 tarihinde bu silAhları, özel­
likle süvariyi yakalamak ve eyerden alaşağı etmek için kullanılan kancah
mızrağı hakikate çok yakın bir şekilde bize tasvir etmektedir.
(1 20) Grenard, a.g.e., Fermante olmuş kısrak sütü .. kumız.. ın, Moğolların en sev­
diği içki olduğunu hatırlatalım. · Bk. Pelliol, JA, 1920, I, 1 70.
'
..
Bozkır imparatorluğu l 221
bozkırda büyü k av seferleri alışkanlığı ile yoğru lmuş göçebelerin ezeli
taktiğinden başka bi rşey değildir. Efsane Cengiz Han için ' şöyle demek­
tedir: « Gündüz yaşlı bir kurdun uyanıklılığı geceleyin karganın gözleriyle
gözetler, muharebede bir doğan gibi avı rıın üzerine otlar.» Geyik sürüle­
rini beklerken kurulan sabırlı pusu göçebelere, ilerde, hayvanlara veya
düşmana gözü kmeyecek sessiz, bir izci hattının oluşturulmasını öğretmiş­
'
ti, 'Avda ağ kullanıl ması onlara, tıpkı çayı rda kaçan hayvan sürüsünün
önünün kesilmesi gibi, düşman ordusunu iki kanatla çevirerek ortaya al­
mayı sağlıyan dolama�: ((tulugmo» ) hareketinin pratiğini öğretmiştir.
Böylece göçebeler hareketli süvarileri sôyesinde düşman üzerinde
ani bir şaşı rtma ve beklenmedik yerde �rtaya çı kma etkisi yaratarak her
türlü harekattan · önce moralini bozarla�. Eğer düşman ·. güçıüyse ve iyi
dayanıyorsa Moğöl taburları hiç ısrar etmezler, hemerı dağllırlaJ ve bü­
tün bozkır savaşçıları g} bi ortadan kaybolurlar; ama Cinli ' mızraklı asker,
Harzemli memlOk veya Macar şövalyesi gözetlemeyi gevşetir, gibi 'olduğu
an yeniden düşman üzerine çullanmaya hazı rdırlar:' Eğer düşman Moğol
süvarisini sözde çeki lmesinde kovalamak hatasına düşerse, ' esas karar­
gôhından uzaklara tehlikeli araziye çekilir ve kurulan bir pusuda hayvan
sürüsü gibi kuşatılarak i mha edilir. Ön saflara ve kanatlara yerleşti rilmiş
olan hafif Moğol süvarisi, düşman saflarında korkunç boşluklar yaratan
ok atışlarıyla düşmanı h ı rpalamak görevini yüklenmiştir. Moğol da, eski
Hun gibi at üstündeki okçu olup (-at üstünde doğmuş, çocukluğundan be­
ri ok atmış-) şaşmaz oku 200, 400 metreden bir adamı devirebilir. Erişil­
mez çevikliğine bu üstün taktiği de iıave eden Moğol o çağ için rakipsiz
kalmış oluyordu. Bu üstünlü kten dolayı tem iıiat - altına alınmış olan öncü­
ler, her «salvo»dan sonra ortadan kaybolan takimlar halinde münavebey­
le iş görüyorlar ve düşman yeterince uzağa çekilip bu uzaktan ok atışl a ­
rıyla iyice morallerini kaybedince merkezde yerleşmiş ağır süvariler kı­
Iıçlarını çekip düşmanın üzerine dal)yorlar ve herşeyi imha ediyorlardı. Bü­
tün bu 'ha reketlerde Moğollar fiziki yapılarının, çirkinl iklerinin, pis kokula­
'
rının uyandırdığı dehşet havasında n fevkaıade istifade ediyorlardı. Ansı­
zın ortaya çıkıyorlar, toplanıyorlar, ufku kapatıyorlar, tesir edici bir ses­
sizlik içinde tınsta giden atlariyla yaklaşıyorlar, bütün hareketlerini bağır­
madan sancak işaretleri ile yapıyor/ardı. Sonra bi rden bire yü klenme anın­
da bütün bu atl ı ordu cehennemi naralar atarak düşmanın üzerine atı/ı­
yordul21•
Burada, hayvanı çı/gına çevirerek kendi zevkine göre yakalama alış­
kanlığına sahip avcının ı rsi h ile/erini görmekteyiz. Moğol ve atı tıpkı ge­
yik veya kaplan avlar gibi Cinli'yi, i ranl ı'yı, Rıis'u ve M a car'ı avlıyacaktır.
Moğolistan'ın okçusu uçmakta olan kartalı vurduğu gibi zırhı olmıyan sü­
valJyi de devi rmekteydi. En «güzel Moğoı sefer/eri» Môveraünnehir sefe­
ri, Macaristan seferi, bitkin «avı» çılgına çe,-:i rmek, kuşatmak ve avı me-
(121) Bk. Altunian, "Die Mongolen und ihra Eroberungan .. , s. 74 (<<Kriegs-kunst
und Taktik der Mongolen»), Berlin, 1 91 1 .
222 : Bozkır Imparatorluğu
todlu bir katl iamla sona erdirmek şekl inde cereyan eden muazzam sürek
avlan görünümünü alacaktır.
Bütü n bu taktik, tanıklığı çOk değerli olan zeki gözlemçi Plan Carpin
tarafından yeterince aydınlığa kavuşturulmuştu r: « Düşmanı görü r görmez
derhaı harekete geçerler ve her biri üç, dört ok atar. Bu şekilde düşmanı
çözemiyeceklerini anlayınca kendi taraflarına doğru çekilirler, ama bu ken­
dilerini takip ettirmek ve böylece düşmanı önceden hazırladıkları bir tu­
zağa çekmek içindir. Düşman ordusunun daha kuvvetli olduğunu anlar­
larsa, bir, iki günlÜk uzaklığa giderler ve komşu viıayetleri yağmalarlar. . ,
Veya gayet iyi seçilmiş b i r mevkiye yerleşirler v e düşman ordusu geçme­
ye başlayınca ansızın ortaya çıkarlar . . . Savaş hileleri çok fazladır. Süva­
rilerin ilk yü klenmesinde esirlerden ve yabancı birliklerden oluşmuş bir
hatla karşı koyarlar; ordularının büyük kısmı ise, düşmanı çevirmek üze­
re sağ ve sol kanatlarda vaziyet al ı rlar, bu durumda düşman onların ol­
duğ undan daha kalabalık olduğunu sanır. Eğer düşman kendisini iyi sa­
vunuyorsa, geçmesi ve kaçması için kendi 'hatlarını açarlar. son ra peşi­
ne düşerek mümkün olduğu kadar fazla düşman askeri öldürü rler. (Bu
taktik Sübötev tarafından 1 241 yıl ında Macarlar'a karşı Sayo muharebe­
sinde kullanılmıştır) . Ancak göğüs göğüse dövüşe mü mkün olduğu kada r
az girerler, sôdece ok atışlarıyla insanları ve atları yaralamaya çalışırlar. »
Rubrouck'un Moğol av seferlerinde gösterdiği aynı taktikle karşı karşıya­
yız: «Avlanmak istedi klerinde, vahşi hayvanların bulunduğunu bildikleri
yerlerin yakınlarına kalabalık bir şekilde toplanırlar ve hayvanları ağ içi­
ne alır gibi yavaş yavaş yaklaşarak ok atışlarıyla hepsini i mha ederler.»
Kuzey Çin'in Çengiz Han Tarafından Fethi
Moğolistan'ın birliği temin edilince Cengiz Han Kuzey Cin'in fethi ne
başlamıştı.
Önce, Ala-şan ve ürdos'ta, Kan-su'nun icinde Tibet ı rkından, Budist
dini.nden olup Cin etkisiyle belirli bir kültür seviyesine erişen ve özellikle
Cin harflerinden- kendilerine hôs bir yazı gelişti ren TangUt'lar tarafından
kurulmuş Si-Hia kıra llığına h ücum etmiştir. Si-Hia'lara karşı yapılan bu
savaş Moğolla r'ın yerleşik ve medeni bir millete karşı yaptıkları ilk mü­
cadeleydi. Cengiz Han, eski Cin 'in topraklarını paylaşan üç devletten en
zayıfına hücum ederek ordusunun değerini deniyordu'. Üstelik, Si-Hia top­
raklarına hakim olarak Cin'den Türkistan'a giden yolu kontrolu altına a lı
yor, aynı zamanda Moğollar'ın ananevi düşmanı olan Pekin'deki Kin kı­
rallığını batıdan kuşatmış oluyordu. Faka t. acık a razide düşman kuvvet­
lerini i mha etmek için mükemmel bir şekilde teşkilôtlanmış olan Moğol­
la rın müstahkem mevkileri almakta oldukça acemi oldukları belliydi. Bu
duru m bütün acıklığı ile Kin'lere karşı yaptıkları sefer sırasında ortaya
çıkacaktır. Yine bu durumu, Cengiz ' Han'ın birçok defalar ( 1 205-1207, 1 209)
ülkeyi baştan başa ya kıp yıkmasına rağmen Tangut başkentleri Ning-hia
Bozkır imparatorluğu I 223
ve ling-çeu 'yu alamadığı Si-Hia seferinde de gördük. Si-Hia kıra i ı Li -Ngan­
ts'yüan ( 1 206-121 1 ) kendisini tabi olara k ilan ' ederek geçici olarak tahtını
kurtarmıştı, ama 1 209'da Cengiz Han geri dönerek, şimdiki Ning - h ia olan
Cong-hing'i kuşatmış ve Huang-ho nehrinin mecrasını değiştirerek şeh ri ­
düşü rmeye çalışmıştı. Buna rağmen mecra değiştirme çalışmaları Moğol­
lar için ço k ka rmaşık bir iş olduğundan su basması istenen yönde olma­
mıştı. Kıral Li Ngan-ts'yüan kızlarından birini Cengiz Han'a vererek yeni­
den barışı sağ lamıştır ( 1 209) 12 2.
Si-Hia bir defa boyunduruk altına alındı ktan sonra Cengiz Han, Kin
·
imparatorluğu denen Kuzey Cin'in Cürçet kıra llığına dönmüştü. Bu Dev­
lerin Mançurya ve Han ile Huai'nin kuzeyinde Cin'i içine alan geni ş top­
raklarını ve başlıca merkez Pekin, ikinci derecede başkentler Jehol 'da Tating, Şan-si'de Leao-yang, Ta-rong ve- Ho-nar\'da K'ai-fong-fu olduğunu
daha önce görmüştük. Yine Cengiz� Han'ın gençl iğinde Kerait'ler ile birlik_ te Pekin'in hesabına Tatarlar'a karşı savaştığını da görmüştük. Şu halde
paralı askeri olarak çalıştığı ve h izmetlerinin karşılığında kendisine müte­
vazi bir Cin ünvanı veren Kin'lerin adamı ve tabiyi olmuştu. Fakat ken­
d isine bu bağımlılık bağını hatırlatabilecek olan Kin. kıra l ı Ma-to-ku ( 1 1891 208) o sıralarda ölmüştü. Cengiz Han, bu kıral ın halefi Cong-hei'nin
( 1 209-1 21 3) tahta çıkışından yararlanarak sadakat bağını koparmakta ge­
cikmemişti. Kin elçisi bir tabi olarak Cengiz Han'ın diz çökerek yen i efen­
disinin tahta çıkışının iıanını dinlemesini istiyordu. Fatih büyük bir h id- '
dete kapılmıştı : «Cong-hei gibi bir budala tahta ıayık mıdır ve onun önün­
de ben diz mı çökcceğim?» demiş ve «gü neye doğru tükürmüştü» . Aslın­
da Cong-hei otoritesiz, itibarsız, muktedir olmıyan, general lerinin oyunca­
ğı zava llı bir hükümdardl. Daha sonra Harzem imparatorl uğu 'nda olacağı
gibi burada da, Cengiz Han karşısında kork9k veya haddinden fazla şi­
şirilmiş düşmanlar buıma ta lihine sahip olmuştu.
Büyük Cin Seddi'nin, Şan-si 'nin kuzeyinde, Moğolistan tarafları olan
kuzey kısımları , bir hı ristiyan mezhebi olan Nesturi Öngüt Tü rkleri tara­
fından Kin'lerin hesabına korunuyordu12J• Moğol istan'daki kabileler ara­
sında ki mücadelede, 1204'den beri Öngüt başbuğu Alakuş-tegin'in Cengiz
Han'ın tarafını tuttuğunu görmüştük. Alakuş ailesinin Cengiz Han'a olan
bağlılığı, Fatih'in Kin'lere karşı olan mücadelesinde istila yollarını açmak,
Öngüt'lerin muhafazasında olan sınır eyoletlerini teslim etmek suretiyle
tezahür etmiştir ( 1 21 1 ) . Cengiz Han kızlarından Alağay-beki'yi Alakuş'un
oğlu Po-yao-ho'ya vererek Öngüt'leri mükafatlandırmıştır1 24•
Cengiz Han Kin'lere karşı Moğo!lar'ın mücadelesini bir nevi milli sa-
(122) "Yuan-che", çev. Krause, .. Cingis Han», s. 28.
(123) Sk. PelHot, "Chretiens d'Asie Centrale et d'Extreme-Orient.. , T'oung-pao,
1914, s. 630.
(124) "Enerjik bir kadın olan Alağay-be"<i kocasının ölümünden sonra kabilesini
yönetmeyi bilmiştir.. (Pelliot, ..Chretiens d'Asie centrale, a.g.e., 631 .)
224TSozkır .I mparatorluğu
vaş haline sokmuştur1 25• Ihtişamlı bir şekilde Tengri'yi yardımına çağırmış,
Cürçet'ler tarafmdan mengeneler üzerin e çivi/en en ve kazığa geçirilen
eski Moğol hanlarını hatırlatmıştı. « Ey Gök Tengri! Kin'lerin alça kça kat­
lettikleri. amcalarım Okin-barkak ve Ambagay'ın kanının intikamını almak
üzere siıôhlandım. Eğer beni destekliyorsan bana yu kardan kolunun kud­
reti ni i hsan eyle!» Cengiz Han aynı zamanda, Kin'ler tarafından devrilen
Pekin'in eski eferjdileri Kıtaylar'ın da intikamcısı olara k kendini takdim
ediyordu. Diğer taraftan Kıtay'lar da onun dôvôsını büyük bir şevkle ku­
caklıyorlardı. Bunlardan bir prens olan Ye-liü Liu-ko -eski kıraliyet ai/esi
Ye-liü'ye mensup- Cengiz Han'ın lehine Leao-ho'daki eski Kıtay ülkesinde
( Ma"n çurya'nın gü ney-batısı) baş kaldırmıştı ( 1 212). BugQn Kıtay'ların Mo­
ğolca konuştuklarını bilmekteyiz. Onlarla Cengiz Han a rasında, Pekin'de­
ki Tunguz hônedqnına karşı milli bir' dayanışmanın olması tôbidir. Cengiz
Han Ye-liü Liu-ko'nun sadakat yeminini kabul ettikten sonra Noyan Ce­
be'nin komutasında bir orduyu yardımına yollamıştı. 1213 ocağında, Cebe
Liu-ko'nun Kin'lerin elinden Leao-yang'ı almasına ve atalarının eski top­
raklarında, Moğol hakimiyeti altında «Leao kıralu) olara k yerleşmesine
yardımcı olmuştu. Ölümüne kadar ( 1 220) eski Kıtay kırallarının bu torunu
Moğol Imparatoru'nun en �adık tabii olara k kalmıştır. Böylece Kin'leri n
sınırları kuzey-batıda olduğu g i b i kuzey-doğuda d a , Öngüt tarafında
' olduğu gibi Kıtay tarafında da iyi�e parçalanmış oluyordu.
Cengiz Han'ın Kin'lere karşı 121 1 'de başlattığı savaş, kısa müta re­
kelerle ölümüne kadar ( 1 227) uzamış, ancak halefinin saltanatı sırasında
son bulmuştur ( 1 234). Bu, gayet hareketli süvarileri ile düzlük yerlerde
ve açık şehirlerde fevkaıade üstün olan Mc;>ğollar'ın, Cinli m ü hendisler ta­
rafından savunulan müstahkem mevki/eri düşürme sanatını uzun zaman
öğrenemediklerini göstermektedi r. Üstelik Cin 'deki savaşı bozkırda oldu­
ğu gibi, sık sık tekrarlanan a kınlar şeklinde sürdü rüyorlar, ganimetieri ile
geri çekildiklerinde Kin'ler şehirlerini yeniden işgôl ediyor, gedikleri ona­
rıyor, istihkômları kuvvetlendi riyorlardı; böylece bu savaş boyunca Moğol
generallerinin aynı yerleri iki, ü ç defa yeniden fethetmek zorunda kaldık­
ları görülmüştür. Nihayet. bozkırdaki Moğol lar mağlupları kitle halinde
öldürmek veya sürmek veya Beyaz Sancakları altında topluca silah a ltı­
na alma k suretiyle işlerini bitirmeye alışmışlardı. Yerleşi k ü lkelerde, bil­
hassa Cinliler'in karınca gibi kaynaştığı bu ü l kede, isteni ldiOi kadar kat­
liam yapılsın daima hayatta kalanlar oluyordu; adeta ölüler yeniden «bi­
tiyorlardı». Eski Cürçetler olan Kin'lerin bir yüz yıldır ancak yerleşik ha­
yata alıştıklarını, haıa Tu nguz kanının bütün kudretine sahip olduklarını,
böylece Moğollar'ın alışık olmadığı kuşatma savaşının sıkıntılarının yanı
sıra, hem Cinli lTiühendislerin bilgisi ve hem de Tunguz savaşçılarının
knhramanlığı ile karş ılaştıklarını ilôve edelim. Zaten görüleceği üzere Cen ­
giz Han bu savaşın ancak başlarında bizzat ordularına nezaret etmiştir.
(125) Moğolların Kin imparatorunu Altan-han olarak belirttiklerini hatırlatalım (Mo­
ğolca .. altan», Çince .. kin» kelimesinin karşılığı olup altın demektir).
Bozkır imparatorluğu l 225
Savaşı yoluna koyduktan sonra ( 1 21 1 - 1 21 5) ordu larının büyük kismını Cin'
den cekerek Türkistan'ın fethine başlamıştı. Gidişinden sonra generalle­
ri, şüpheSiz Kin kuvvetlerini mahvedecek, fakat Kin Devleti'ne son öldü­
rücü darbeyi bir türlü vuramıyacak yavaşlatılmış bir savaşa girmişlerdi.
Buna rağmen Moğol Fatihi'nin mevcut olduğu sürece harekatı her
zamanki se batı Jle sürdürdüğünü inkar etmek doğru olmaz12'. 1 21 1 -1212
yıllanna ait onun tarafından yönetilen harekatta metodlu bir şekilde Şan­
si'nin en kuzeyindeki Ta-1'ong bölgesi (Kin kırallarının Si-klng'i), Ho-pel'
nin kuzeyindeki Siyüan-hua (o zamanki Siyüan-tö) ve Po-ngan gibi sını r
eyaletleri tahrip edi lmiştir. Ülke sistemli bır şekilde yakılıp yıkıl mış fakat
müstahkem mevkiler dire nmişti. 121 2'de Maneurya'nın güneyinde Cengiz
Han'ın en mükemmel generallerinden olan Cebe, sahte bir ceki liş yapa­
rak Leao-yang'ı gafil avlıyara k düşürmüşse bile Şan-si'nin kuzeyinde bu­
l unan Cengiz Han'ın kendisi Ta-1'ong'u ele gecirmeyi bir türlü başarama­
mıştı. Moğol lar'ın, düşman sarayının bulunduğu Pekin'i sistemli bir şekU­
de kuşatmayı akıı edememiş olmaları kuvvetle muhtemeldir. 1 21 3'de niha­
yet Siyüan-hua'da hakim olan Cengiz Han ordu larını üC kola ayırmıştı.
Oğulları Cöci, Cağatay ve Ögödey komutasındaki birinci o rdu merkezi
Şan-si 'ye girmiş ve T'ai-yüan ve P'ing-yang şeh irlerine erişmişti; «Yüan­
şe)) ye göre bu ordu o şehi rleri istiıa etmiş fakat ganimetini kuzeye nak­
letmek üzere boşaitmıştı. Cengiz Han'ın en gene oğlu Tuluy'u başına ge­
cirdiği merkez ordusu Ho-pei ovası boyunca inmiş orada Ho-kien-fu'yu al­
mış ve Şan-tong'a girerek Tsi-nan'ı fethetmişti. Bu istiıa karşısında, Pe­
kin'in dışı nda Ho-pei'deki Cen-ting ve Ta-ming gibi bi rkac m.ü stahkem
mevki dayanabilmişti. Moğol istilası Şan-tong'un güney sınırına kadar bo­
şalmıştı. Nihayet Cengiz Han'ın kardeşi ve ordunun en şaşmaz okcu6u
Kasar ile en genç kardeşleri Temüge Ocigin'in emrindeki ücüncü ordu,
Yong-p'ing ve Leao-si eşiğ inde Pecil i körfezi boyunca uzanmıştım.
Bu üelü seferden sonra Cengiz Han kuvvetlerini Pekin önüne toplı­
yarak hie ol mazsa bir ablukaya teşebbüs etmek istemişti ( 1 214) . Orada
bir saray dramı Kin ha neda nını sarsmıştı. Kin kıralı Cong-hel Hu-şa-hu
adındaki SUbaylarından biri tarafından katledilmiş ( 1 213) . verine yeğeni
Wu-tu-pu getiri lmişti. Yeni kıral ( 1 21 3-1223) ne yazık ki, selefi kadar ikti­
darsız bir hükümdardı. Buna rağmen Cengiz Han muntazam bir kuşatma­
yı sürdü recek şekilde yetişmemişti. Daima ihtiyatlı olarak generallerinin
sabırsızlığına rağmen Wu-tu-pu 'nun barış isteğini ka bul etmişti. Kin'ler
muazzöm bir harp tazminatı ödemişler -altın, ipek, ÜC bin at, gene erkek
ve kızlar, Cengiz Han'ın kendisi için bir Cü rcet prensesi- ve Moğol Fatihi
ganimetiyle bi rl ikte Kalgan ülkesinden Moğolistan'ın yolunu tutmuştu
( 1 214).
(126) Çengiz Han'ın bu seferi için kaynak "yüan-şe.. olup Krause'nin "Cingis
Han... s. 30-31 'de çevrilmiştir; umumi sadeligi içinde bu eserde topoğrafi
bilgileri son derece kesindir.
(127) «Yüan-şe� çev. Krause. «a.g.e .... s. 32.
.
226! Bozkır Imparatorluğu
Moğollar g ider gitmez Peki n'i tehlikelere karşı çok açık olara k gören
Kin kıralı WıHu-pu başkenti terkederek K'ai-fong-fu'ya yerleşmeye git­
mişti (1214). Bu bir kaçma demekti . Cengiz Han bu gidişi harbin yakın­
da yeniden başlıyacağı şekli nde yoru mlamış ve bundan istifade ederek
bizzat kendisi m ütarekeyi bozmuştu. Yeniden Ho-pei 'yi istila etm iş ve Pe­
kio'i kuşatmıştı . Bir Kin destek o rdusu erzakı ile birlikte Pekin ile Ho-kien­
fu a rası nda Pa-çeu'da dağıtıl mıştı . Ümitsizliğe kapılan Pekin va lisi Wan­
yen Ceng-huei intihar etmişti. Moğollar şeh ri işga l etmişler. insanları kat­
letmişler. evleri yağmalamışlar. sonra ateşe vermişlerd i ( 1 2 15) 128, Tah rip
bir ay sü rmüştü, Pek tabii göçebeler i ktidarla rının sağlamlaştı rıl ması ve
geliştirilmesi için büyük bir şehi r ile ne yapaca klarını. onu nasıl kullana­
caklarını bilmiyorlardı. Burada beşeri coğrafya ile uğraşanların i lgilene­
bilecekleri bir durum meydana gel mişti : hiç bir geçiş dönemi olmaksızın.
tesadüfen eski şehir medeniyetlerinin ü l kelerine sahip olan bozkı r i nsan­
larının kararsızlığı. Yakıp. yıkmaları ve öldürmeleri sadfst duygulardan de­
ğil. şaşı rmış olmala rından ve daha iyisini yapmayı bilmedik:erinden ileri
gelmektedir. Moğcl başbuğlarının. h iç ol mazsa «yasa k » a sadık kalanla. nn bu yağma ile hiç i lgi lenmediklerini işaret etmemiz gerekmektedir. Ge­
neral Şigi Kutuku. Kili hazinesinden kendisine bir pay verilmesini kesin­
l ikle reddetmiştir129•
Medeniyet için felaket buradan gelmektedir. Metinlerin bize tanıttığ ı
şekliyle v e özel hayatları gözönüne alındığında Ceng iz Han'ın Moğolları
hiçbir surette. kötü insanlar ola rak gözükmemekted ir; şeref ve namusun
düsturu olan bir «yasak»a itaat etmekteydiler. Ne yazık ki kendile rinden
önce gelen eski kavimlerden. özellikle X. asır Kıtay'la nndan ve X i i . ası r
Cürçet'lerinden garip bir şekilde geri kalmışlardı. Bunlar asgari katliam
ile. hiç olmazsa yendikleri hanedanlann yerine mesul iyeti yü klenmişler ve
artık kendi malları olan şeylerin tah rip olmasına engel olm uşlardı. Ken­
dilerinden önce gelenlerden hiç şüphesiz daha az zalim olan Cengiz Han'
ın Moğolları ( <<yosak» ları sayesinde daha mükellef ve Cengiz Han'ın şah­
siyetinden dolayı çok daha fazla ağırbaşlı ve ahıaki kaidelere daha bağ­
Iıydılar) çok daha fazla tahribat yaptılarsa bu sadece daha fazla barbar
olduklarından ve Hu nlar. Cücenler. Gök-Türkler ve Uygurlar'dan son ra
Barbarlığın son temsilcisi olduklarındandır13o•
(128) yüan-şe. ..a.g.e.... s. 33. Fakat katliamdan hiç söz edilmemektedir. «Gizli
Tarih .. in (Haenisch. s. 86) metninde Pekin Moğolca Cungdu olarak geçmek­
tedlr ki. Çince Çong-tu'dan gelmektedir.
(129) Şigi Kutuku Çengiz Han'a şöyle demişti: «Şehirde (Pekin) olan herşeyi n
fetihten sonra sana ait olduğunu ve senden başka hiç kimsenin onlara sahip
çıkma hakkına sahip olmadığını düşündüm... Bu meselede. · bir taraftan Şigi
Kutuku·nun. diğer taraftan Onggur ve Arkay'ın tutumları i ran kaynaklarına
göre Erdmann tarafından anlatılmıştır. «Temudschin» 329. bk. «Histoire
Secr�te... ed. Haenisch. 86.
(130) Çengiz Han'ın . ordusu tarafından Çin'de ve bilhassa Pekin'de yapılan vahşet.
toprak 'üstünde . çürüyen ceset parçaları. insan kemikleriyle kaplı tarlalar.
bu ceset yığınlarından çıkan salgın hastalıklar hakkında bk. bizzat olaylara
Bozkır impara!orluğu ! 227
Cengiz Han tarihinin paradoksu, kendisinin ve çevresinin bütün dav­
ranışını en sağlam, a klıselim ve hak anlayışının vecizeleri i le düzenliyen
bir Cengiz Han'ın h ükmetmekte gösterdiği bilge, ağırbaşlı ve ahıaki ka­
rakteri ile iptidai vahşetten yeni çıkmış, düşmanlarının boyun eğmesin i
genelleştirilmiş bir dehşet sisteminde a nyon bir kavmin kaba tepkileri a ra­
sındaki tenakuzdadır; bu öyle bir kavimdir ki, onun için' insan hayatının
h iç kıymeti yoktur ve esas olara k göçebe olduğundan, doğduğu bozkır­
da bulunmayan yerleşik insanların hayatı, şehir yaşayışının şartları, tarım
yapılan yerler hakkında en ufak bir kavram sahibi değildir. Cağımızın ta­
rihçisinin şaşkınlığı temelde, önderin bilge hali, hatta şahsi itidali i le eğl­
timinde, ırsi tepkilerinde, çevresinin törelerinde görülen vahşetin karışımı
önünde Raşideddin veya «Yüan-şe� nin yazarlarının duyduğu şaşkınlıktır.
Pekin'in alınışından sonra ele geçen esirler veya Moğol hôkimiyetine
bağlananlar arasından Cengiz Han, «uzun boyu, güzel sakalı, bilgeliği ve
sesinin tesiri» bakımından hoşuna giden Ye-liü C'u-ts'ai adında bir Kin
prensini seçmişti. Bu prens Hükümdarın yanında danışman olarak göreve
başlamıştı. Bu iyi bir seçimdi, zi ra �ağlam Cin kültürü ile Ye-li ü C'u-ts'ai
devlet adamı niteli klerine sah ipti . Bu, Uygur katibi 1'a-1'a-1'ong'a gibi As­
ya'nın yeni efendisine lôzım olan bir danışmandı. o' tarihte Cengizhanlılar
doğrudan Cinliler tarafından verilen Cin kültürü derslerini anlıyamıyorlar­
dı. Tersine Ye-li ü C'u-ts'ai gibi Cinlileşmiş bir Türk-Moğol -Kıtay olduğun­
dan Moğol ırkındandı- geçiş dönemleri ni iyi kullanabilir ve Cengiz Han'a,
sonra onun halefi Ögedey'e, yerleşik medeniyetlerde yapıldığı şekliyle si­
yasi hayatın ve yönetimin u nsurlarını öğretmeye başlıyabilirdi.
Şimdi Kin kıra lfığı Ho-nan'daki yeni başkenti K'ai-fong-fu ve Şen-si'
deki birkaç şehire sıkışıp kalmış gibiydi. 1 21 6'da Moğol generali Samuka
Bağatur131, Sarı Nehir vadisine o yerde h ükmeden 1'ong-kuan müsta h kem
mevkiini ele geçi rerek Ho-nan'ı Şen-si 'den ayırmıştı, ancak bir müddet
sonra bu müstah kem mevki yine Kin'lerin eline geçecektir. Nitekim, görü­
leceği üzere, Türkistan meselesi ile meşgu l olan Cengiz Han, Cin sava­
şına ancak a ralıklı olara k dikkatini verebiliyor ve bundan yararlanan Kin'
ler de eyaletlerinin büyük bir kısmını, Moğollar'ın elinde kalan Pekin böl­
gesi hariç, geri a lıyorlardı.
Buna rağmen, Batı'ya dönmeden önce Cengiz Han Cin 'deki hôrekôtı
en mükemmel komutanlarından biri olan Mukuli veya M ukali'ye emanet
etmiş, o da nisbeten azalmış mevcuduyla ( Moğol ordusunun yarısı olan
tanık olan Harzem elçisi BaMeddin Rfızi'nin «Tabaka!-ı Nasıri.. (Barthoıd,
«Turkestan .. , 393-394). Moğol fatihini ölümünden çok sonra bir Çin Impara­
toru yerine koyan "yüan-şe.. ed ep ve terbiye dahilinde bu olayları ört bas
etme eğilimindedir. .
Yazar bu kitabı yazdığı yıllarda devam eden II. Dünya Savaşı'nda o me<:leni (I)
Avrupalı Hıristiyanların nasıl barbarlık yaptığını görmezlikten ' geliyor. Haçlı
duygusu en aydın Avrupalı (veya Batılı)nın içinde atamadığı bir duygudur.
(M.R.U.)
(131) Salci'ut aşiretinden (Erdmann, 326).
228 i Bozkır imparatorluğu
23.000 kişt. Moğol ve yerli yardımcı kuvvetlerden müteşekkil. . . ) 1J7 sebat
ve metod örneği göstererek muazzam başarılar elde etmiş ve yedi yıl ara­
lıksız süre n seferler sonunda ( 1 2 1 7 - 1 223) yeniden Kin kırallığını Ho-nan'a
hepsetmeye muvaffak olmuştu133• 1 2 1 7'de Ho-pei'nin güneyinde. bizzat
Cengiz Han'a direnmiş olan Ta-ming'i 134 almıştı. 121S'de Kin 'lerden Şan-si:
n i n ' başkentleri T'ai-yüan ve P'ing-yang'ı ve 1 220'de Şan-tong'un başken­
ti Tsi-nan'ı düşü rmüştü. Sarı Nehrin kuzeyinde Ho-nan bölgesinde komu­
tonlarından biri Cang-tö'yü ele geçirmişti ( 1 220) . 1 22 1 'de, Kin'lerin elin­
den kuzey Şen-si'nin Pao-ngan ve Fu-çeu gibi pekçok şeh rini kurtarmış­
tı. 1 222'de Wei'nin güneyinde, Şen-si'n i n eski başkenti Cang-ngan'ın onun
elinde olduğunu !ilörüyoruz. 1 223'de, Moğollar'ı ,gafil avlıyarak ele geçir­
dikleri, Sarı Nehrin dirseğinde Şan-si 'nin gü ney-batı köşesindeki Ho-çong'u
(şimdi P'u-çeu) Kin'lerden geri aldığında yorgunluktan bitkin bir şekilde
ölüm döşeğinde yatıyordu. Ölümünden sonra Ho-çong bir defa daha Kin'
lerin eline geçecek, tabii istihkamlarla dolu i nsan kaynıyan bu ü l kede
mücadele bitmek tükenmek bilmeyen bir kuşatma savaşına dönüşecekti.
Ilk tereddütlerden son ra Moğollar'ın bu yen i tür .harekôta a lıştı klarını, o r­
du saf:a;'ına Kıtay yard:mcı kuvvetlerini, Cürcet müttefi klerini ve Cinli mü­
hendisIeri aldıklarını ilave edel im135•
Eski
Kara-Kıtay ımparatorluğu'nun MoğolIar Tarafından Fethi
. Cengiz Han Kuzey Cin'in fethine başladığında, şahsi düşmanlarından,
son Nayman kıralının oğl u Küçlüg, Orta Asya'da bir başka i mparatorlu ­
ğ u n , Kara-Kıtay'ların Gu r-11on imparato rluğuna hôkim oluyordu.
Kuzey Cin 'deki Kıtay'ların bir kolu olan ve tarihte Kara-Kıtay adı ile
tan ınan kavim tarafından Ili. Cu. Talas nehirleri üzerinde ve Kaşgarya'da
kuru lan bu devletin tarihini daha önce görmüştük. Yine bunların, bölge­
deki müslüman Türk halkı üzerinde hôkimiyet kuran Cin kü ltüründe ve
Moğol ırkında bir kavim olduğunu .(daha doğrusu bir asil/er sınıfı oldu­
ğunu) da görmüştük, Başkentleri, Isık-kul'un batısında Balasagu n olan
ve Türkçe «Gur-hanıı ü nvanını taşıyan Kara-Kıtay hükümdarlarının tôbi­
leri şunlardı: 1 - doğuda. budist ve nesturi dinlerinde, Beşbalıg (bugün
Cimse) , Turfon, �araşahr ve Kuça'34 bölgelerinde oturan Türk kavmi Uy-
(132) Barthold'un tahminine göre
kişi (<<Cinghiz-khan .. , Enc. Isı', 882).
;-38.
(133) "Yuan-che.. çev. Krause, a"
i bir şekilde Ta-min�'� işgAl etmemişlerdi,
(134) Fakat burada da Mo{ıolla
defa almak zorunda kalmıştır (Krause, 36).
zira Mukali orayı .1 220'de
'ayı olan Ming-ngan, yine. Moğol hizmetin(135) Moğollara bağlanan bir K
n fethinde Samuka'nın
yanında hizmet gördeki bir Cürçet birliği ile
'
müştü. Bk. Erdmann, ..Temudschin .. , 328.
(136) Çengiz Han döneminde Uygur krallarının taşıdığı «idik-kut.. veya .. idikur..
ünvanı, aynı Beşbalığ bölgesine Viii. asırda yerleşmiş Basmıl Türkleri tara­
fından kUlljlnılıyordu. Bk. Barthold, «Türks", Enc. Isı', s. 949.
Bozkır Imparatorluğu l 229
g u rlar; 2
kuzeyde, aşağı ili'de" bulunan kısmen nesturi diğer Türkler
olon Karlu klar; 3
gü ney-batıda, tarih lerinj özetlediğimiz Môveraünnehir
ve Doğu Iron'da hôkim olon müslüman Türkler, Harzemşahlar. G u r-han
Ye-liü Ce-lu-ku ( 1 1 78-1 21 1 ) zaman ında Kara-Kıtay imparatorluğu çöküşe
uğramıştı. C iddi durumlarda enerii ve cesareti eksik ol mıyan bu h ü küm­
dar hayatını eğlence ve av seferlerinde geçirdiğinden imparatorluğunun
çözülmesini önliyememişti. 1 209'da, Uygur hü kümdon idikut Borçuk, Ka­
ra-Kıtay h ü kümranlığından çıkara k Cengiz Han'a bağlanmıştı. Gur-han'ın
Uygur ül kesindeki temsilcisi -Turfon veya Kara-hoca'da oturan Şôukam
adında biri- idam edilmiştim. Uygurlor'a karşı daima sempati beslemiş 01�duğu sanılan Cengiz Han, Uygurlar'ın <ddikut» ları na kızı Araltun veya AItun-beki'yi eş olarak vermeyi vadetmişti130• Böylece Kara-Kıtay bölgesının
bütün kuzey-doğusu Moğol hakimiyetine geçmiş oldu. 121 1 'de, aşağı Ili'
nin (başkenti Kayalığ) Karlu k kıra l ı Arslan ile yuka rı ili üzerinde Almalığ'
da (şimdiki Kuca'nın yakınında) kendini hükümdar ilan eden Türk mace­
rape resti Buza r aynı şekilde Cengiz Han'ın hakimiyetine geçmek üzere­
Kara-Kıtay hüküm ranlığını reddetmişlerdi; bu şekilde birleşmiş Moğolis­
tan'ın, Gobi ve Balkaş'ın bu küçük Türk prensieri üzerindeki etkisinin ne
kadar güçlü olduğu anlaşılmaktadır. Buna rağmen Kara-Kıtay'lara son
darbeyi Cengiz Han değil, fakat tam tersine, onun şahsi düşmanlarından,
Naymanlar'ın son «Tayang>> !nın oğlu Küçlüg vuracaktı.
-
-
Cengiz Han'ın zaferinden sonra ata toprağı Büyük Altay'lardan kovu­
lan Küçlüg, babasının ölümünden ve halkının ezilmesinden sonra, eski
müttefikleri, Merkit'lerin a rta kalanları ile Doğu Türkistan'da talihini de­
nemeye g itmişti. Merkifler Uygur ülkesine yerleşmek istemişler ancak idi­
kut Barcuk bunları geri cevirmişti 139• KüClüg daha tal ihli cıkmıştı. Yaşlı
Gur-han Ce-lu-ku kend isini Balasagun'da kabul etmiş, kendisine tamamen
itimat etmiş ve kızıyla evlendirmişti ( 1 208) . Fakat Nayman prensi bir an
'
önce hükümdar olmak istiyordu.
Kayın-babasının zayıflığını anladı ktan
sonra, ondan gördüğü hüsnü kabule rağmen yerine geerneğe karar ver­
mişti. Kara-Kıtay'ların eski tabiierinden Harzem sultanı Muhammed i le
Gur-han'ı devirmek ve Kara-Kıtay topraklannı paylaşmak üzere anlaşmış­
tl 140• Ilk olarak Harzemliler- hücuma gectiklefınde Kara-Kıtay'lar şiddetle
karşı koymuşlar ve hatta Semerkand'ı işga ı etmişlerdi ( 1 21 0). Fakat bu
orada. Ili tarafında. KüClüg Gur-han'a karşı başkoıdırmış ve bu h ü küm­
darın Özkenne. Fergana·daki hazinesini yağmaladı ktan sonra Kara-Kıtay
başkenti Balasagun üzerine yü rümeye başlamıştı. Hayaı ô leminden uya­
nan Gur-han direnmeye başlamış ve hatta Balasagun yakınlcirında Küç­
l üg'ü mağlup etmişti, fakat diğer cephede Talas ya kınlarında kumandanı
Tayanku Harzemlilere esir düşmüştü. Geri cekilen Kara-Kıtay o rdusu baş-
(137)
(138)
(1 39)
(1 40)
Cuweyni'ye göre (Barthoıd, .<Turkestan», 362).
"Gizli T�rih"te AI·altun.
Bk. Barthoıd . .. Turkestan», 362. n. 4.
Barthoıd . ..a.g.e.... 356, Cuweyni'ye göre . . .
2301 Bozkır Imparatorluğu .
kentleri
kından
gelmiş
üzerine
şehi rde
Balasagun'un kapılarının yüzlerine kapandığını görmüştü : Türk ı r­
olan şehi r halkı herhalde Kıtay hakimiyetinden kurtulma anının
olduğunu görmüşler ve i hanet etmekte gecikmemişlerdi. Bunun
h iddetlenen Kara-Kıtay'lar hücum ederek Balasagun'u a lmışlar ve
yağma ve katliam yapmışlardıu,.
Bu kargaşalık icinde Gur-han Ce-lu-ku nihayet gafil avionorak Küç­
lüg tarafından esir edilmişti ( 121 1 ) . Bununla beraber Küçlüg kayınbaba­
sına h ü rmet ve insaniyetle muamele etmiş, iki yıl sonraki ölümüne kadar
yaşlı adamı tek hükümdar olarak kabul eder gibi davranmıştı. Aslında, i l k
günden beri o n u n a d ı altında hep kendisi' hü kmetmişti.
Kara-Kıtay imparatorluğU'nun kesin şekilde hü kümdarı olduktan son­
ra, sınırların tesbiti h ususunda Nayman prensi az kalsın eski müttefiki
Harzem Sultanı Muhammed i le döğüşecekti. Belirli bir süre için Sultanın
hôkimiyetinin SiroDerya hattının kuzeyine, Otrar'a, Şah'a (Taşkent) ve Say­
ram'a çıktığını görüyoruz; fakat bu yerlerin savunmasının çok zor oldu­
ğunu anlayınca bir müddet sonra halkını nehrin güneyine çekmişti.
Küçlüg'ün Kara-Kıtay ImparatorlUğu üzerindeki fiili veya h u ku ki ha­
kimiyeti 1 21 1 'den 1 21 8'e kada r sü rmüştür. Coğu nlukla yerleşik ahalinin
bulunduğu bir imporatorluğa sahip olan bu Altay göçebesi onları iyi ida­
re edemiyordu. Bilindiği üzere, Karahanlı küçük müslüman Türk kırallık­
larının hakim olduğu Koşgarya, Kara-Kıtay Imparatorl uğu'na aitti. Düşü­
şünden bir müddet önce Gur-han Ce-l u-ku Kaşgar'ın Karahanlı Hanı'nın
oğlunu hapsetmiştj142. Küçlüg bu genç prensi serbest bırakmış ve kendi
temsilcisi olarak onu Kaşgar'ı yönetmeye yol lamıştı, ama Kaşgarlı Emir­
ler onu reddetmişler ve öldürtmüşlerdi ( 1 21 1 'e doğ ru) . O zaman Küçlüg
iki, üç yıl boyunca kendi adamlarına Kaşgarya'yı yağmalatmış ( 1 2 1 1 -1213
veya 1 21 4) ve ortaya çıkan kıtlık Kaşgarlıları onun otoritesini kabul et­
meye zorla mıştl 143• Pek cok Nayman gibi daha ziyade nesturi olması ge­
reken Küçlüg daha son ra bölgede zalim bir dini baskı uygu lamıştı. Cok
geçmeden karısı, Gur-han'ın kızı Kara-Kıtay prensesinin etkisiyle (heyecan­
lı bir budist olması kuvvetle muhtemeldir), Kaşgar ve Hotan müslümanla­
rını, h ı ristiyanlık veya budizm a rasında bir tercih yaporak din değiştirme­
lerini istemiştir. Hotan imamlarının başkanı itiraz etmek isteyince onu
medresenin kapısında hoca gerdirtmişti. Benzer vahşet o laylarından son­
ra, esaslı bir surette müslüman olan Koşgarya, Moğolları ku rta rıcı olara k
kabul edecektir.
Küçlüg, ili bölgesi halkıyla da iyi gecinememişti. Daha önce belirtti­
ğimiz g ibi, Almalığ'ın ( Ku lco) kıralı Buzar, Cengiz Han'a bağlılığını bildir-
(141) Burada belli başlı kaynak olan Cuweyni olayların iki değişik şeklini daha
vermektedir. Bunun tartışması için bk. Barthoıd, «Turkestan", 358, 362, 367.
(142) Bu Han'ın adı Arslan-han Abul Muzaffer Yusuf idi (ö. 1205). Oğlu olan, son
Karahanlı'nın adı ise Arslan-han Abul Fath Muhammed idi (ö. 121 1 ). Bk.
Barthoıd, «Turkestan", 363 ve 366 (Cuweyni ve Cemal Karşi'ye göre) .
(143f Barthoıd, «a.g.e.", 368.
Bozkır Imparatorluğu l 231
mişti. KüClüg onu avlanırken gafil avlamış ve öldürtmüş144, ancak Buza r'ı n
dul eşi Salbak-Turkan tarafından müdafaa edilen Almalığ'ı bir türlü e l e
gecirememişti. Buzar v e Salbak'ın oğulları Suknak-tegin .o n a karşı Cengiz
Han'ın en gayretli taraftarlürından biri o!acaktır14s•
Nitekim Cengiz Han eski düşmanını Kara-Kıtay kırallığının h ükümda­
rı olara k bıra kamazdı. 1 2 18'de en başarılı komutanları ndan Noyan Cebe'
yi yirmi bin kişilik bir kuvvetle kıral lığın üzerine yolladı. Cebe önce Alma­
Iığ'ı ve Suknak-tegin'in ata toprakla rını savunmak üzere emir almıştı, fa­
kat oraya geldiğinde KÜClüg, Kaşgarya'ya kocmak üzere ü l keyi terketmiş­
ti. Balasagun ve şimdiki Semireçi d i renme göstermeksizin Moğollar'a tes­
lim olmuştu. Cebe Kaşgarya'ya indiğinde, son yapılan baskıları iyice bi­
len müslüman halk onu kurtarıcı olarak karşılamıştır. Zaten Cebe birlik­
lerine cok sıkı bir disiplin uygulamış, her türlü yağmayı yasaklamış ve Cu­
weyni'nin ifôdesine göre, gectiği yerlerde halk tarafından Allah'ın bir lüt­
fu olara k selômlanmıştı u6• Pamir taraflarına kacan KüClüg ise Cebe'nin
akıncıları tara fından yakalanmış ve Sarık-göl yakınlarında öldürülmüştür147
( 1 218).
ili, Isık-kul , Cu ve Talas bölgeleri ile bütün Doğu Tü rkistan Moğol im­
paratorluğu'na bağlanmış oluyordu.
Harzem ımparatorluğu'nun Çengiz Han Tarafından Imhası
Artık Cengiz Han'ın imparatorluğu, Harzem imparatorluğu'nun hemen
komşusu duru muna gel mişti 14e•
Cengiz Han'ın tarafında Moğol istan'ın şaman, budist ve nesturi Mo­
ğol ve Türk halklarının tamamı, üstelik, Kara-Kıtay bölgesinin fethiyle din­
ce müslüman fa kat kültürce sôf bır şekilde Türk Kaşgarya bulunuyordu.
Bunun a ksine Harzemli Muhammed Sultan'ın tarafında, derin şekilde lran­
Iılaşmış müslü man bir Türk hônedô nı, Môveraü nnehi r'de Türk-Iran toplu ­
l u lukları, sonra Horasan, Afganistan ve I rak-ı Acem tarafında sôf iran
hal kları vardı. Şahsiyetıeri bakımından da, dengeli, ihtiyatlı, sebatlı, me­
todlu bir m izaca sahip Cengiz Han ile ateşli, fakat hafif, dengesiz, yol,
yöntem bilmez, Ghuriler ve Kara-Kıtay'lar üzerindeki galibiyetıerin kibir­
le şişirdiği ve ilk bozgunda bütün çôrelerini kaybetmeye, gözüpek kahra­
mandan zavallı bir ada m, hattô bir korkak olmaya hazır bir Harzemli Mu-
(144) Cemal Karşi'ye göre 1 21 1 , Cuweyni'ye göre 1 21 7-1 21 8'e doğru. Bk. Barthoıd,
«Turkestan .. , 401 (ve 368).
(145) Burada da Cuweyni ve Cemal Karşi'nin farklı anlatımları vardır. Bk. Barthold,
«Turkestan», 401 .
(146) Bk. Barthoıd, «Turkestan .. , 402 (Abul Gazi'nin tenkidiyle Cuweyni ve Raşi­
deddin'e göre, çev. Desmaisons, 1 02).
(147) Pelliot, «Notes sur le Turkesıan .. , 55.
(1 48) «Gizli Tarih.. in Moğolcasında Harzemliler Sart olarak, «Sarla'ul, Sarlaghol ..
olarak adlandırılmıştır (Haenisch, 87).
2321 Bozkır Imparatorluğu
hammed'in teşkil ettiği tenakuz mevcuttu. ikisinden, göçebe olanı tam
bir devlet acJaır,I, Irenlılaşm!ş Türk, islôm ve yerleşi k ül keierin sultanı ise
gezIci şövalye ruh u taşıyan bir adamdı.
Aslında, Cengiz Han'ın 1 220'de ortadan kaldıracağı bu Harzem Impa­
ratorluğu en erken 1 1 94'den beri mevcuttu; Muhammed S ultan Semer­
kand'ın son Karahanlısı Osman'ı öldürdü kten sonra ancak 121 2'de başken­
tini U rgenc'den ( Hiyve yakınlarında) Semerkand'a taşımıştı� Bu, hazırlı ks!z
ortaya çıkmış bir h ükümdarın emrinde yeni gelişme içinde, geçmişi .olmı­
yan bır imparatorlu ktu. Son derece kara rsız olan hôkimiyetini destekliye­
cek Cengiz Han'ın «yasaklı ına benzer hiç bir şeye sahip değildi; üstelik
yeniden kurulan eski «Kağan» ların imparatorluğunun o muazzam itibarını
sağlıyabilecek bir imkônı da yoktu. Etni k bakımdan, bir tarafta şehirlerin
ve tarımın I ranlı halkı Tacikler ve diğer tarafta orduyu teşkil eden Türkler
a rasında Harzem Imparatorluğu teh likeli bir duru m içindeydi. Bir zaman­
lar Selçuklular'da o lduğu gibi, iSlômiyete geçmiş ve Atabek'ler denen as­
keri derebeyler çıkarabilecek bir Türk boyu üzerine de dayanmıyordu. Har:
zem hônedônı, a rkalarında herhangi bir boy olmaksızın S�lçuk soylu aile­
,
I�rinden türemişti. Harzem, H iyve .ülkesi bile sağlam bir Türkmen dere­
beyliğini beSiiyebilmek icIn oldukca küçüktü. Bunun neticesinde Ordu, Kır­
gız bozkırının bütün Oğuz ve Kanklı boylarından tesadüfen seçil miş pa­
ralı askerlerden meydana geliyordu; saltanata sadakatten yoksun bu un­
surların da bü yü k Ceng i z O rdusunda kendilerini kabul ettirmek iCin ihanet
etmekten başka düşüncesi yoktu. Sultanın a ilesi nin kefareti cekilmemiş
klnlerle bölünmüş olduğunu da ilôve edelim. Sultan'ın annesi korkunc
Turkan-hatun, Muhammed Sultan'ın en beğendiği oğlu ve yıkılacak olan
hônedônın icinde tek yürekli insan olan öz torunu Celôleddin'den nefret
ediyor ve kuyusunu kazıyordu.
Bütün bu uygvnsuz ve a henksiz unsurların yanı sıra islômiyet bir bir­
lik ve kaynaşma sağlıyabitirdi. Büyük Selcuklular"ı n vôrisi olara k -kendisi­
ni Sultan Sanca r ile mu kayese ederdi- Harzemli Muhammed Sultan'ın oy­
nayacağı önemli bir rol vardı. Kendisini islôm'ın temsilcisi olara k göster­
mesi, putperest. budist veya nesturi Moğol'a karşı «Cihôd» ilôn etmesi
yetecekti. Fakat budalalığın son haddine erişmiş olan ve Büyük Selcuk­
lular g ibi işe başlamayı, onlar gibi islômiyetin Sultanı olmayı a rzu layan
bu · h ü kü mdar, 1 2 1 7 yılında saldırıya geçecek kadar Bağdad Halifesi ile
ölümüne catışmaya girmişti. Halife en-Nôsır ( 1 180 - 1 225) onu en kötü düş­
manı olarak görüyordu ve · haUô Moğolları ona tercih edebil irdi. Sultan
ile Halife'nin bu ölümüne düşmanlığı Moğol istilôsı karşısında islôm ôle­
mini bölü nmüş ve gücsüz bırakacaktır"'.
(149) Maveraünnehir'de bile Muhammed Sultan'ın, 1 21 6'da Sufi KubFavi tarikatın­
dan Şeyh Mecideddin Bağdadi'yi idam ettirerek müslüman din adamlarının
düşmanlığını çekmiş olduğunu ilave edelim. - islam dünyasında Moğol isti­
ıası tarihi için Arap-Iran kaynaklarının tenkidini Ba�thold'un «Turkestan down
to the Mongol invasion:, s. 38-S8'de bulmak kabiı dir. Belli başlı üç kaynağın
şunlar olduğunu hatırlatalı m : 1241 ·de Arapça olarak hayatını anlattığı Har-
Bozkır Imparatorluğu ! 233
Cengiz Han ile Harzemliler arasında meydana gelen kopma Harzem­
/iler'in yüzünden olmuştur. Cengiz Han Harzem imparatorluğu ile dürüst
ticari ve siyasi ilişkiler kurmayı denemiştir. Halbuki, 121S'de Moğoı im­
paratorluğu'ndan gelen ve Moğol elçisi Ukuna'nın dışında tamamen m üs­
l ümanlardan meydana gelen bir kervan, Harzem imparato rl uğu'nun orta
Sir-Oeryd üzerinde sınır şehri olon Otrdr'da durdurulmuş, malları yağma­
Ianmış ve mensupları (yüz kişi kadar) . Kadir-han ndmıyla da tanınan Har­
zem vdl isi inalçık tarafından öldürülmü ştü ı so. Cengiz Han bunun tazmin
edi lmesini istemişti. Kendisine cevap veril meyince savaşa hazırlanmıştl151•
Moğol ordusunun toplanması 1 21 9 yazında YUl<orı irtiş üzerinde ol­
muştur. Sonbaharda Cengiz Han, Balkoş gölünün güney-doğusunda Ka­
yalığ'a gelmiş, oradaki Karluk hü kümdarı da kendisine katılmıştı. Yine
orada kendisine, Almalığ'ın yeni kıraiı Suknak-tegin ile Uygur kıralı Idikut
Barçuk da katılmışlardır. Barthold'un tahminlerine göre Moğol ordusu
1 50-200.000 k işiden meydana geliyordu; b u . kuvvet Harzem o rdusundan
sayıca az, fakat çOk . daha fazla disipl inli ve ahenkli bir «kurmay heyeti!)
. ne sahip idi.
Harzemli Muhammed birliklerini Sir-Oeryd hattı ile Mdveraünnehir'in
müstahkem mevkileri arasında bölüştürmüş ve dağıtmıştı. Bunun netice­
sinde, sayıca üstünlüğüne rağmen her belirl i noktada sayıca az duru ma
düşmüştü. Cengiz Han Harzem Imparatorluğu'na orta Sir-Oeryd üzerinde
Otrdr yakınlarından girmişti. Cengiz Han'ın iki oğlu Cağatay ve Ögedey'
in komutasında bir Moğol tümeni Otrd r önünde bıra kılmıştı; bu şehir uzun
bir kuşatmadan sonra ele geçirilecektir. Fdtih'in büyü k oğlu Cöçi'r:ıirı ko­
mutasında bir başka tümen Sir-Oeryd boyunca inerek Siğndk (şimdiki
Tü rkistan şehrinin karşısında) ve Cend'i (şimdiki Perovsk'un yakınında)
ele geçirmişti. Yukarı Sir-Oeryd taraflarında ayrılan beş bin kişilik bir Mo­
ğol birl iği Benokefi almış (Taşkend'in batısında) ve valisi gayretli Timur­
meliğ'in başa rılı bir müdafaadan sonra Sir-Oerya üzerinde bir kayıkla ka­
çarak ku rtulduğu Hoceh!'i kuşatmıştı. Barthold bu hususta, bu savaşta
Müslümanlar arasında Moğollar'a nazaran daha fazla ferdi kahramanlık
zemli Celaleddin'in 1 223'de katibi olan Nesavi; 1 260'da Farsça «Tabakat-ı
Nasıri..yi yazan ve Moğol istilasından kaçmak için 1 227'de Afganistan'dan
Hindistan'a geçen Cuzcani; Moğol hizmetine girmiş bir Iranlının oğlu ola.,
ve gençliğinden beri onlara hizmet eden Cuweyni; 1 249-1251 'de ve yine
1 251 -1253'de Moğolistan'da gezi yapmıştı; 1 262'de Moğollar onu Bağdad Me­
liki ilan etmişlerdir; 1 260 yıllarında Çengiz Han'ln tarihini, «Tarih-i Cihiin-kuşai ..
yi yazmış, 1 283'de ölmüştür. Nihayet daha ilerde bahsedeceğiz, fakat o za­
man için kısmen Cuweyni'ye bağlı Raşideddin (1247-1 318) vardır.
(150) Bu isimler hakkında bk. Pelliot, «Notes sur le Turkestan .. , T'oung-pao, 1 930,
i, 52-53.
(151) Nesavi kervaneıların öldürülmesini inalçık'ın şahsi tamahına bağlamakladır.
Cuzcani üstü kapalı bir şekilde Muhammed tarafından tasvip gördüğünü dü- .
şünmektedir. ibn al-Alhir bu suçu tamamen Muhammed'in üzerine almak­
tadır. Cuweyni, inalçık'ın kendisine hürmette kusur eden bir kervancı ta­
rafından kızdınldığını naklelmektedir (Barthoıd, 398).
234!Boşkır Imparatorluğil
hareketlerinin görü ldüğünü, ancak zaferi sağlıyan teşkilôtlanma meziyet­
lerinin. kumanda birliqinin ve disipl inin Moğollar'da olduğunu haklı ola­
rak beli rtmektedi r.
Cengiz Han'ın kendisi, en kücük oğlu Tuluy ile ordunun esas kısmı­
nın başında doğruca Buhara üzerine yü rüyüşe geçmişti; 1 220 şubatında
Buhara'ya varmıştı. Türk gamizonu kuşatıcıların hattını del meyi denemiş,
fakat çok sayıda kayıp vermekten başka birşey yapamamıştı. Böylece sa ­
vunucuları tarafından terkedilen şeh i r a halisi teslim olmuştu . ( 1 0 veya 1 6
şubat 1 220) . içine dört yüz kişi kaçmış olan şeh i r kaiesi tırmanma i l e ele
geçi rilmiş ve savu nucularının tamamı kılıçtan geçirilmişti. Şehi r metOdlu
ve eksiksiz bir yağmaya tôbi tutul muştu. Halk malsız kalmış, kaba muô­
mele görmüş, her şekilde şiddete maruz kal mıştı, fakat idam edilenler
özellikle gal iplerin şiddet hareketlerine ve kutsal yerlere hakaret etmele·
rine karşı koyanlar olmuştu (bilhassa müslüman din adamları a rasından).
Barthold, Cuweyni tarafından anlatılan ve Cengiz Han'ın büyük bir camii·
ye gelerek kalabalığa h itap ederek kendisini Tanrı'nın gazabı olara k tak·
dim etmesini efsane olara k kabul etmektedi r1 s2. Buhara'yı tamamen ya­
kan yangının da kazcen çıktığını düşünmektedir.
Cengiz Han Buhara'dan son ra Semerkand'ın üzerine yürümüştü. Bu
şehir önünde, Otrar'ı fethettikten son ra gelen o�u! ları Cağatay ve Ögedey
ile buluşmuştu. Haıa kısmen iranlı oları Semerkand halkı kahramanca bir
çıkış hareekti denemiş, ancak . tamamen imha edilmişler ve Cuweyni'ye
göre şehi r beş gün sonunda teslim olm u ştu ( 1 220 martı). Işlemin daha
kolay yapı labi lmeSi icin halk şeh irden çıkartıldıkta n sonra Semerkand ta­
mamen yağmalanmıştı, hal ktan çoğu katledilmişti. Yararlı olarak kabul
edilenler, meseıa usta sanatkarlar Moğonstan'a sevkedilmişti. Hemen Mo­
ğollar'a bağlanmış olan Türk gernizonu da tumamen katled ilmekten kur­
tulamamıştı. Buhara'da olanlardan fa rklı oıarak müslüman din adamları
direnmeye teşebbüs etmediklerinden prensip olarak ku rtu lmuşlardl 153• Bu
şekilde hayatları bağışlanan kimseler nihayet Semerkand'a dönmek ıcın
izin alabi lmişler, fakat katl iam öylesine büyük olm uştu ki, ancak bir ma­
halleyi doldurabilecek kadar ahali bulunabilmişti.
. Harzem'in eski başkenti olan, şimdiki Hiyve'nin yakınındaki Urgenc,
Gurganc, Cengiz Han'ın' iki oğlu CöCi ve Cağatay'ı uzu:ı m üddet oyaladık­
tan ve hatta bunların Ögedey'i de yardıma çağırmalarına sebep oldu ktan
sonra 1 221 n isanında ele geçi rilebilmiştj 1s<. Moğolistan'a gönderilen sanat-
(1 52) Barthoıd, «Turkestan», 409-410.
(1 53) A.g.e., 413.
(1 54) Urgenc kuşatmasına, Çengiz Han'in muhafız kıtasının bir birliğini yöneten
Bo'orçu ile, sağ kanatta binbaşı olan Tolun-çerbi de katılmıştı ; her ikisi de
Moğol destanının meşhur savaşçılarıdır. Bu zor kuşatma sırasında Cöçi son
derece zayıf bir idare göstermişti. Koırarsızlığını tenkit eden çağatay ile yap­
tığı münakaşaları Çengiz Han'ı her ikisini bırden kardeşleri ögedey'in emri
altına sokmaya mecbur etmişti. Arap ve Fars kaynaklarına göre bu kuşatm"
hakkında (Nesavi, Cuweyni, Raşideddin, vs.) bk. Barthoıd, «Turkestan -,
433, 437.
Bozkır Imparatorluğu/235
.
kô rlar dışında .b ütün halk kıl ıcta n gecirilmişti. Moğollar Amu-- Oeryô'nın
.
sularına gömerek şehri tamamen ortadan kaldırmışlardır.
Môveraünnehir'in Moğollar tarafından feth i sırasında, hafifl iğinin ve
kibrinin sebep olduğu felôketten dehşete düşmüş olan ve en çılgın ken­
dini beğenmişl ikten en koyu yeise geçen Harıem li Sulta n Muhammed hiç
bir harekette bulunamamış, sonra Belh'e kaçmıştı . Oradan Batı Horasan'a
gecmiş, NişôpOr'a sığınmak istemiş, sonra daha fazla dehşete kapıldığın­
dan, topraklarının ııt ucu olan I rak-ı Acem'de Kazvin'e koşmuştu. Ancak
Cengiz Han peşine, en mü kemmel generalleri Cebe ile Sübötey'in komu­
tasında bir süvari birliği takmıştı. Bu cılgın bir takip olmuştU." Cebe ve
Sübötey'in yaklaştığ ını gören Bel h, bedel ini vererek teslim olmuş ve tô­
yin edilen valiyi kabul etmişti. N işôpO r da bir heyet göndererek işten sıy­
rı lmıştı; Cebe'nin orada kaybedi lecek vakti yoktu. Buna ka rşılık, ThOs,
Damghôn ve Semnôn Sübötey tarafı ndan tah rip edilm iştir. Daima M u ­
hammed'in peşinde o l a n i k i Moğol generali onu takip ederek I rak-ı Acem'e
girm işler ve Rey şehrini gati! avl ıyarak erkekleri katletm iş, kadın ve ço­
cukları esir almışlardı. DOludizgin Hamadôn'ın a ltından gecmişler ve M u ­
hammed'in az kalsın ellerine düşeceği KorOn'a e rişmişler, n ihayet o n u n
izini kaybetmişlerdi. Geri dönerken hırslarını Zencôn ve Kazvin'den cıkar­
mışlardı. Tali hsiz Muhammed ise, Haza r Denizi'nde, AbeskOn'un karşı­
sı nda bir adacığa sığınmıştı. Orada bitkin bir vaziyette 1 220 a ralığında
öl müştür. ilerde Cebe ve Sübötey'in Azerbaycan, Kafkasya ve Gü ney Rus­
ya'ya yaptıkları seferin deva mını göreceğ iz15S•
Harzem Sultanı ile işini bitirdikten so n ra Cengiz Han 1 221 i l kba harın­
da Amu-Deryô'yı aşmış ve Harzem kuvvetlerinden arta kolonlara karşı Af­
gari istan ve Horasan'ın fethine başlam ıştll56• Teslim o lması tamamen im­
ha olmasını (halkın kıl ıçtan geçi rilmesi, şehrin yakılması) engell iyemed iği
Belh'i işgô l etmişti. Horasan 'a yol ladığı oğlu Tul uy, Merv şehrini çatışma­
sız teslim almış buna rağmen bütün · ahali öldü rülmüştü. ( 1 221 şubat so­
n u ) . Ovada altın yaldızlı bir koltuğa otu ra n Tuluy bu katliam i seyretm iş­
ti. Erkekler, çocu klar, kadı nlar ayrılmış, sürüler hôlinde çeşitli birlikler ara ­
sında dağıtılmış v e başları vurulmuştu; «sôdece dört y ü z sanatkô r bağış­
lanm ışt!» . Sultan Sança r'ın türbesi yakılmış ve boşaltılmıştı (Efsaneye
göre, bu Olaydan sonra Merv civarında göçebelik yapan bir Oğuz aşi reti
Anadolu'ya göçmüş, Selçu klular'ın kend ilerine verdikleri topraklarda Os­
manlı imparatorl uğu'nun temel lerini atmışlardır.) Tuluy daha sonra, bir
müddet önce ( 1 220 kası mında) Cengiı Ha niin damadı Tokuçar'ı pÜSkürtüp
öldürmek talihsizliğine uğram ış olan N işô pOr'u cezalandırmaya gitmişti.
Bu defô Ni şapOr taa rruza daya namıyarak düşmüş ( 1 0 nisan 1 22 1 ) ve
tamamen tahrip edilmişti. Tokuçar'ın dul eşi katl iamı idare etmişti. Her.
•
(155) Bk. Barthold, «Turkestan», 420-426, Nesavi, Cuzcani ve CuweynJ'nin anlat ·
tıklarının tenkidi ile . . .
(1 56) Burada da, Nesavi, CuzdIni ve Cuweyni tarafından verilen unsurların tenkidi
açıklaması bulunan Sarthold'un «Tu rkestan .. ında 427-455. sayfalarındaki kro ·
nolojiyi ta'kip etmekteyim.
236: Bozkır Imparatorluğu
kese ders olsun diye cesetlerin başları kesilmiş, erkekler, kadınlar ve co­
cuklar icin ayrı ayrı kelle yığınları yapılmıştı; « köpeklere ve kedilere ka­
dar herkes öldürülmüştü . ıı ThOs yakınlarında Moğollar Harun er-Reşid'in
türbesini de yıkmışlardı. Sancor'ın, Harun er-Reşid'in türbeleri gibi bu
pa rlak Arap-Fa rs medeniyetinin şanını teşkil eden her şey sistemli bir şe­
kilde imha edilmiştir. Nihayet Tuluy Herafı almaya gitmiş, Harzemli gar­
nizon direnmiş, ancak sivil halkı kapıları acmıştı. Askerlerin hepSi kılıctan
geci ril i rken bu defô halkın hayatı bağışlanmıştı.
Daha sonra Tuluy Thôlekô n yakınlarında Cengiz Han ile buluşmuş­
tu. U rgenc'i aldıktan sonra dönen Cağatay ve Ögedey de Thalekan'da
babalarının ordusuna kotıl mışlardı.
Thalekan'ı tahrip ettikten son ra Cengiz Han Bômiyan'ı kuşatmak üze­
te Hindu kuş dağlarını aşmıştı. Bu kuşatma sırasında Cağatay'ın oğlu ve
Cengiz Han'ın pek sevdiği toru nu Mütügen ölmüştür. Moğol fatihi habe­
ri - bizzat oğluna bir yemek sırasında bildirmiş, «yasak» adına ölünün a r­
kasından ağlamasını menetmişti; ama kendisi kanlı bir cenaze töreni
yapmıştı. Şeh i rden hic bi r gani met kaldırılmamış, her şey yakı lıp yıkıI ­
m ı ş , hiC b i r esir a l ınmamış, « her canlı katledilmişti . » Ba miyan'ın kurulu
olduğu yer ıanetli şehi r adını almıştır1 57•
Buna rağmen, müteveffa Sultan Muhammed'in oğlu Harzem prensi
Ceıaleddin MengübertPS8, Maveraünnehir ve Horasan üzerine düşen feıa­
ketteıı'. Nesô yakınla rında kurulu Moğol hattını yara ra k kurt,ulmuştu. Gaz­
ne'ye kocmış, Afganistan dağlarının ortasında bir o rdu teşkil etmişti. Ka­
bil'in kuzeyinde Pervan'da Şigi-kutuku komutasında bir Moğol ordu birli­
ğini bozguna uğratmıştım. Komutanının intikamını almak için yanıp tutu-.
şan Cengiz Han Gazne'ye yürü müş, ancak Ceıaleddin onu beklemek ce­
saretini göstermemişti. Gazne hiç bir direnme göstermemiş, fakat Ceıa- .
leddin'e yetişme/< iCin acele eden Cengiz Han şehrin usul hal ine gelmiş
tah ribini daha son'raya atmıştı. Nihayet Indus nehri kıyılarında Harzemli
prensi yakalamış ve askerlerini kılıçtan geçirmiştir (Nesovi'ye göre 24
kasım 1221 ) . Ceıaleddin'in kendisi bütün ağırl ığı ile ok yağmuru altında
atıyla birlil<te neh rin sularına atlıyarak kurtulmuştu; sapasağlam karşı kı­
yıya varmayı başarmış, sonra Delh i Sultan'ının yanına sığınmıştır ( 1 221
rol ığı) 160. Zaten Moğollar do onu hemen Hint topraklarında ta kip etme­
mişlerdir. (Ancak ertesi yıl Noyan Celayir Bala'nın komutasında bir ke­
şif birl iği Multan 'a kadar ilerlemiş, oma aşı rı sıcaklar yüzünden geri çe'-
(157) · Cuweyni ve Raşideddin'e göre. - Cuzcani ve Nesavi' n in bu kuşatmadan hiç
bahsetmemesi, Çengiz Han'ı Thalekan'dan doğruca Gazne'ye gitmiş gibi
göstermeleri oldukça gariptir. Bk. Barthoıd, «Turkestan , 444.
(158) Türkçe Mengüberti «Tanrıverdi .. demektir. ,
(159) Raverty burada söz konusu olanın Pançir vadisinde yükselen Pervan olup
olmadığını sormaktadır. Kabil ırmağının kolu olan Lugar'ın kaynağına yakın
bir başka Pervan olduğunu düşünmektedir. (Raverty, «Tabakat-i Nasıri..nin
tercümesi, 288, 1 021).
(160) Nesavi, Hudas'ın tercümesi, 1 38-1 41 .
..
Bozkır imparatorluğu !237
kilmek zorunda kalmıştır). Ü stelik kendisi haric Ceıaleddin'in bütün ailesi
Mo�olların eline düşmüş, onlar da bütün erkek çocukları katletmişlerdir.
Buna karşıl ı k Pervan'daki Moğol mağl ubiyeti Doğu I ran 'da haıô ayak­
ta kalan son şeh irlerin cesaretini arttırmıştı. Cengiz Han önce Gazne hal­
kı ile olan �esabını görmüştür. Moğolistan'a sevkedi len sanatkôrlar dı­
şında bütün halk öldürülmüştü. Pervan muharebesinden sonra Herôt
ayaklanmıştı ( 1 221 kasıml)161. Moğol generali Alcig idey altı ay süren ku­
şatma sonunda Herô!'ı düşürmüştü (14 haziran 1 222) . Bütün halk öldü­
rü lmüş ve katliam bütün bır hafta sürmüştü. Merv'i yeniden doldurmaya
başlıyan «sağ kalanlan) Tuluy tarafından bırakılan Fars valiyi öldürmek
ve Ceıaleddin'in tarafına geçmek cılgınlığını yapmıştı. Son ferdierine ka­
dar amansız bir dakiklikle Şigi- kutuku tarafından boğazlan mışlardır. Kat­
liam sona erdikten sonra Moğollar geri çekilir gibi davranıyorlardı; biraz
şehi rden uzaklaşıyorıar, cevre mahalleiere veya mağaralara saklanmış
olan zavall ı lar birer birer ortaya cıkıp, düşmanın gittiğinden emin olma­
ya başladıkları bir anda Moğol ardçı kuvvetleri şeytani bir şeki lde orta­
ya cı kıyor ve son kalanları da kıl ıctan geçi riyordu.
Moğollar'ın Möveraünnehir_ ve Doğu . iran'da surlarıcı korunan şeh ir­
leri almakta Cin'e nazaran doha oz zorl u k çekmiş olmaları kayda değer
bir olaydır. Bu, kısmen müslüman ü l kelerde « kôfin> sıfatlarının -bugün
va hşi sıfatı diyebiliriz- doğurduğu dehşetin, komşulu klarına dlışmış olan
Cin ü l kesinde doğurabiJeceği dehşetten daha fazla olmasından i leri ge­
liyordu. Sonra burada, Cin'de olduğu ndan daha fazla yerli ahaliyi kul­
lanmaları da vardı. Bir şehri almak icin Moğollar çevre eyaletten, tarla­
lardan, açık şehi rlerden erkek a haliyi topluyorlar, bunları kılıç tehdidi al­
tında çukurlara ve surlara sürüyorlardı. Cesetler çuku rları doldurduktan
ve tekrarlanan saldırılar garnizonu tü kettikten sonra kendi soydaşları ta­
rafından katledi lmelerinin ne önemi olabil irdi? Bözen bu zavallılara Mo­
ğol kıyafeti giydi riyorlar, mangalara birer Moğol bayrağı veriyorlar, böy­
lece ovada bütün bu kalaba lığın hareket etmesini gören garnizonlar kar­
şılarında muazzam bir Moğol ordusu olduğunu sanıyorlardı. Bu savaş hi�
lesi sôyesinde bözen küçük bir Moğol birliği büyük· bir şehri teslim ola­
biliyordu. Daha sonra lüzumsuz höle gelen bu sürü boğazlanıyordu. Ge­
niş bir şekilde kullanılan, Moğol lar'ın disiplin ve teşkilôtlanma zih niyetini
en G st derecede mü kemmelleştiren bu çirkin uygulama, en fazla kullan­
dıkları takti klerden biri haline gelmiştir. Cengiz Han Buhara esirleri ile
Semerkand kuşatmasını sürdürmüştü; Semerkand esirleri ise U rgenc ku­
�atmasında kullanıl mıştır. Horasan'ın köy ahaliSini kısmen kullanmak su­
retiyle Tu luy Merv'i düşürmüştür. Dehşet, bitkinlik o dereceye gelmişti ki
ki mse direnmeyi düşünmüyordu. Nesö al ındıkta n sonra Moğol lar halkı
ovada toplamışlar ve herkesin birbirlerinin ellerini arkadan ba(;jlamalarını
emretmlşlerdi. Nesa'lı Muhammed şöyle yazmaktadır: « Hepsi itaat etmiş­
tir; eğer yakı ndaki dağlara doi:jru dağ ılarak kaçsaydılar coğu kurtulu rdu.
(161) Bk. Barthold, .. Turkestan .. , 446-449, Nesavi ve Cuweyni'ye göre.
238 1 Bozkır Imparatorluğu
Tamamen bağlandıktan sonra Moğollar çevrelerini sarmışlar ve erkek,
kadın, çocuk demeden hepsini oklarıo del ik deşik etmişlerdir.»
Ancak Moğollar'da idare etme duygusu, askeri düzen duygu�u hiç
bir zaman h ukuku _ kayb�tmerniştir._ Halkın beşte dördünü boğazladıktan
sonra geri kOTan l a rı idare etmek için «darugaçi» veya «daruka'çi» denen
'
sivil bir memur bırakıyorlardı; çOğun-ju kla Uygur, bôzen Iranil olan bu
memu rlar her iki dilde sicil ieri tutmak için kôtipleriyle birlikte iş görü­
yorlardı.
Doğu iran Cengiz Han' fırtınasından hiç bir zaman tamamen kurtula­
mamıştır, Belh gibi bir şehi r hôlô Moğol tahribatının izini taşımaktadır.
Bu bölgelerde, XV. asırdaki Şah-Roh, U luğ-beğ ve Hüseyin Baykara dö­
nemlerindeki Timur « rönesans» i alt üst olmuş bir toprağı tamamen dü ­
zenliyememiştir, Buna rağmen, Cengiz Han Arap-Fars medeniyetinin en
korkunç düşmanı, müslüman yazarlarının Mel'un ve Menfur diye nitele­
dikleri şekilde davrandıysa bile prensip olara k islômiyete karşı h iç bir
düşmanlığı yoktu. M üslümanlarda abdesti ve hayvan öldürme tarzını ya­
saklamış olması bunların MOğol hurafelerine veya ôdetlerine aykırı ol­
masındandır. Doğu iran'da, Fi rdevsi ve ibni Sinô'yı yetiştirmiş parlak şe­
hir medeniyetini tahrip ettiyse bu güney-batı basamaklarında bir nevi
«kimsesiz arôzi» (no man's Iand), imparatorluğuna sahra şivi olara k h iz­
met edecek suni bir bozkır yaratmak istemesinden ileri gelmektedir. işte
bu a maçla «toprağı öldürmüştür». Kendisinde hem bir dini savaşı kabul
edemiyecek, m uhakeme dolu bir Devlet adamı, hem de, yerleşik hayatı iyi
anlıyamadığından, şehi r medeniyetini yıkmaya, tarım alanlarını yok etme­
ye (Doğu iran'ı terkederken tohu m ambarlarını imha ettirmişti ) . tarlaları
bozkıra çevirmeye meyilli bir göçebe karakteri vardı; bu, bozkınn kendi
hayat tarzına daha iyi gitmesinden ve bO,z kınn yönetim sırasında daha
az ' zorluk çıkarmasındqn ileri geliyordu . . .
Cengiz Han uzunca bir süre Afganistan'da, Hindu-kuş'un güneyinde
kalmıştır. 1 222 mayısında, 1 220'de Cin'den çağırttığı ve Uygur ülkesi, AI­
malığ, Talas ve Semerkand'dan gelen meşhur taoist din adamı K'ieu
Cang-çu'en'i kabul etmişti. Aslında Moğol tôtihi taoist sihirbazların ölüm­
süzlü k i lôçlarını merak ediyordul62• Buna rağmen artık Moğolistan'a dön­
meyi tasarlıyordu. 1 222 sonbaharında Amu-Deryô'yı yeniden aşmış ve Bu­
hara'dan geçerken Islôm dininin belli başlı kaidelerinin kendisine anlatıl­
masını sağlamıştı ; hepsini tasvip etmiş ama bütün dünyanın Tanrı'nın
evi Olduğunu kabul ettiğinden ( <<Tengri» Türk-Moğollar'ın « Ezeli Göğü»
dür) Mekke'ye yapılan Hôc ziya retini uygun bulmamıştı. Semerkand'da,
(162) K'ieu ç'ang-çu'en'in diğer adıyla K'ieu Ç'u·ki'nin seyahatı hk. bk. Bretschnei·
der, .. Mediaeval researches", I, 35-1 08; A. Waley, «Travels of an alchimist.. ,
1 930; Pelliot, «T'oung·pao .. , 1930, I, 56. Ç'ang-ç'uen Çengiz Han'ın yanında
kaldıktan sonra ondan taoist manastırlarını koruyan bir emirndma almıştır.
Arkadaşı taoist rahibi Li Çe-çang 1 228'de gezisinin hikayesini yazmıştır. Bk.
Chavannes, « Inscriptions et pieces de Chancellerie chinOises.. , T'oung-pao,
1 908, 298.
Bozkır imparatorluğu l 239
Su ltan Muham med 'in yerini almış olduğunu bel irterek cuma hutbesi nin
kendi adına okunmasını emretmiştP63, Hattô müslüman din adamlarını,
imamları ve kadııarı vergiden muaf tutmuştu r; bu davranışı Islôm ôlemi­
ne karşı yaptığı vahşetin « harp olaylarD) olduğunu, bi r din savaşı yap­
madığını ispat etmektedir, Semerkand'da kışı geçirdi kten sonra, 1 223 ilk­
baharında Si r-Derya 'nın kuzeyine yerleşmişti. Taşkent yakınla rında, muh­
t�melen Cırçik vadisinde, kendisi altın bir ta ht üzeri nde oıturmuş olarak
«noyatıı larını ve « ba'atub larını çevresine toplamış, sonra (yine 1 223 i l k­
baharında) Kulan-başı bozkı rında oğulları ' i le bir « ku rultay)) düzenlemiş­
ti . Bu arada ordusu büyük miktarda av tıayvanı öldü rmekle IT)eşguldü,
Aynı şekilde 1223 yazını Ta las ve Cu bozkırlarında ve büyük bir ihtimal­
le 1 224 yazını da irtiş üzeri nde geçirmişti. 1 225 i l kbaharında Moğolistan'a
dönmüştür,
Cebe ve Sübötey'in İran ve Rusya'ya Yaptıkları Akınlar
Cengiz Han'ı Cin'e yaptığı son seferde takip etmeden önce, iki ge­
nerali, Cebe noyan ve Sü bötey Ba'atur'un Hazar Denizi çevresindeki se­
ferleri ni hatırlamak daha uygun olacaktır,
Moğol ordusunun en mü kemmel kumandanıarı olan bu i ki generalin
bir süvari kıt'ası ile -Grenard bu kıt'anın 25.000 kişi olduğunu tahmin et­
mektedir- Harzem li Mu hammed Sultan'ı iran içi nde ta kip etmekle görev­
lendirildiğini görmüştük. Sultan öldü kten sonra da Batı'ya doğru sefer­
lerine devam etm işlerdi, Şôhône resimli çiniler şeh ri Rey'i fethedip iyice
tahrip etti kten sonra ı6., Mi rkhond'un dediğine göre, bôzı sü nni müslü­
manların teşvikiyle şii müslümanların yuvası Kum şeh ri ni yok etmeye
büyük bir l ütOfkôrl ıkla gitmişlerdir, Hemedan tesl im olduğundan onu ha­
raca ba�lamakla yetinmişlerdi ; daha sonra Z6ncô n'l tah rip etmişler ve
Kazvin'e saldırarak bütün halkını ceza olarak katletmişlerdir. Azerbav­
can'ın son Türk Atabek'i yaşlı Özbeg -xıI. asrın sonunda Selçu klula r'ın
yerini alma fırsatını el inden kaçıran mahalli memlOk hônedô nındandır­
altınları sôyesinde onları Tebriz'den uza k tutmuştur, Kış ortasında, Cebe
(163) Asıl metinde aynen şöyle denmektedir: «Semerkand'da müslümanların toplu
ibadetinin kendi adına yapılmasını emretmiştir . (çeviren).
(164) Minorsky (<<Raiy", Enc, Isı', 1 184), Rey'in bütün halkının 1 220'de Moğollar
tarafından katledildiğini söyleyen ibn al-Athir'in mübalaga edip etmediğini
sormaktadır: üstelik ibn al-Aihir 1 224 yılında geri kalanların bir defa dah:ı
katliama uğradıtiını söylemektedir, Minorsky şunu işaret etmektedir: «Guwey­
ni yalnızca Moğol kumandanlarının Hv{ır-i Rey'de (şiilerin oturduğu kırlık
bölge?) çok insan öldürdüklerini, fakat Rey'de işgalcilere itaat eden kadı
(şati?) ile anlaşarak uzaklaştıklarını söylemektedir. Raşideddin Gebe ve Sü­
bötey'in Moğollarının Rey'de yağma ve katliam yaptıklarını kabul etmekte,
fakat şii halkının tamamen öldürüldüğü Kum ile Rey arasında bir tefrik yapar
gibi gözükmektedir.»
. .
.
»
2401 Bozkır Imparatorluğu
ve Sübötey Muğan ovasından geçerek Gürcüstan'a bir sefer düzenlemiş­
lerdi. O zamanlar ııı. Giorgi taşa veya Parlak ( 1 212-1223) tarafından yö­
netilen bu h ıristiyan kırallığı kudretinin zirvesindeydi, ancak iki Moğol
kumandanı Gürcü ordusunu Tiflis yakınlarında mahvetmişlerdi ( 1 221 şu­
batı) '.5. Oradan yine Azerbaycan'a dönerek her zamanki taktiklerini kul ­
lanara k Maraga'yı yağmalamışlardı: şehir kalesine ilk h ücumu yapmaya
zorlanan esirler, sonra şehrin düşüşünü takiben halkın kılıçtan geçiril­
mesi, kaçıp kurtulanlara güven veren sahte gidiş ve artçı kuvvetlerin bir
fırtına gibi geri dönerek bunları da yok etmesi ( 1 221 martı). O sıralar iki
Moğol kumandanı, Abbasi Halifeliği'ni yok etmek için Bağdad üzerine
yürümeye hazırdılar. Böyle bir ihtimal Arap . dünyası için korkunç olabilir­
di, zira tam o sıralarda, ibn a l-Athir'in de işaret ettiği gibi, Haçlılar Mısır'ı
i stilô edip, D imyat'ı ele geçirmişlerdi'··. Dakuka'da toplanmış olan küçük
Abbasi ordusu ile Irak-ı Arab'ı savunmak mümkün değildi. 1 221 yılında
Cebe ve Sübötey'i Bağdad'da ve kıral Jean de Brienne'i Kahire'de gör­
mek mümkün olabilirdi. Halife için ne mutlu ki Ce be ve Sübötey yeniden
Hemedan'ı haraca kesmeye gitmişlerdi. Bu defa şehir halkı direnmişti.
Moğollar h ücum ederek şehri düşürmüşler, bütün halkı katletmişler ve
şehri yakmışlardı. Oradan, yakıp yıktıkları Erdebil üzerinden iki Moğol
kumandanı yeniden Gürcüstan'a çıkmışlardır.
Gürcü şövalyeleri zamanın en mü kemmelleriydi. Sahte bir ricat ya ­
pan Sübötey, Gürcü �övalyelerini Cebe'nin bekled iği bir pusuya çekerek
tamamen imha etmişti. Gürcüler'in, Moğollor'a ü l kelerinin güneyin i yağ­
malamaya terkederek Tiflis'i kurtardıklarından dolayı kendilerini mutlu
saymaları . gerekiyordu. Moğollar daha sonra Şirvan'a geçmişler, orada
Şamaka'yı, sonra Derbend'i yağmalamışlar, Kafkasya'nın kuzeyindeki boz­
kırlara inmişlerdi. Orada bölge kavimlerinin birleşi k kuvvetleri ile karşı kar­
şıya kalmışlardır: bunlar Alanlar (eski Sarmatlar'dan i nen bu kavim or­
todoks h ıristiyan idi) '·', Lezgiler ve Cerkesler ( Kafkas ı rkından) ile Kıp- ·
çok Türkleri idi. Akıllıca davranan Ce be ile Sübötey Türk�Moğol kardeş­
liğini ileri sürerek ve ganimetierinden bir kısmını vererek Kıpçaklar'ın ken­
di taraflarına geçmelerini sağlamışlardı. O zaman diğer kavimleri ayrı ay"
rı yenmişler, sonra, Kıpçaklar'ın peşine düşerek verdikleri ganimeti zor­
la geri almışlardl'·B.
Buna rağmen Kıpçaklar Ruslar'ı ya rdımlarına çağırmışlardı. Kutan
adında Kıpcak Hanlarından biri damadı Rus prensi Galiç'li Mstislav'ın ve
(165) Ermeni vakAnüvis Kiragos'un ..Sabada Bahadur..un istilAsı hikAyesi için Du­
laurier'nin ..Jour. Asia!.-, 1 858, i , 1 97-200 ve Bosset'nin «Histoire de Geor9ie.. , i, 492'ye bkz.
(166) R. Grousset, .. Histoire des Croisades .. , III, 230 et sq.
(167) 1 253'de- Fransisken rahibi Rubrouck'a yaptıkları dokunaklı kabule bk. ("VO­
yage de Rubrouck.., fasıı XIII).
(168) O sıralar Kıpçaklar hırlstiyanlaşma yolunda idiler. 1223'de Moğollar tara­
fından öldürülen başkanlarından Yuri Konçakoviç bir hıristiyan ismi .taşıyor­
du (Pelliot, "A propos des Comans , JA, 1920, 1 49).
..
Bozkır Imparatorluğu / 241
d iğer Rus prensierinin Moğol lar'a karşı ortak müdahalesi ni sağlamıştı.
Galiç, Kiev, Cemigov ve Smolensk prensieri ta rafından yönetilen 80.000
kişi l i k bir Rus ordusu Dn iyeper'i inerek, Aleksandrov yakınlarında Khor­
titsa'da toplanmıştı. Moğollar geri çeki lmişler ve düşman yeterince yo­
ruldu ktan ve çeşitli kolorduları kôfi derecede birbirlerinden uzaklaştıktan
sonra muharebeye girmişlerdi. Catışma, Mari upol yakını nda Azak Deni­
zi'ne dökülen küçük kıyı ı rmağı Kalka veya Kalmius civarında olmuştuU'.
Galiç prensi ve Kıpçaklar Kiev ordusu nu beklemeden yüklenmişler, fakat
bozguna uğrayarak kocmaya başlamışlardı (31 mayıs 1222). Kiev prensi
Mstislav tek başına kaldığı karargôhında üç gün boyunca kendisini sa­
vunmuş ve şerefl i bir teslim yapmıştı, ancak adamlarıyla birlikte katIedil­
mekten kurtulamamıştl17o•
Bu i l k Rus bozgu n u o an için siyasi bir netice doğ urmamıştı. Üstelik,
Vladimi r'in Büyü k Düka'sı Vuri Kalko'ya yetişemediği nden ordusunu ay­
nen muhafaza ediyordu. Moğollar Kırım'da, Suda k'to ki Ceneviz ticaret
acentelerini yağ mala makla yeti nmişlerdir ( Moğol lar ile Venedikliler a ra­
sında bir a n laşma olduğu şeklinde Cahun'ün faraziyesini doğrulayacak
hiçbir şey yoktur) 171. Cebe ile Sübötey Volga'yı Caritsin ya kınlarında aş­
mışlar, Kama Bu lgarlarını, Ural'daki Kanklı Türkleri n i yenmişler ve b u ina­
nılmaz seferden sonra, Si r-Deryô 'nın kuzeyindeki bozkırlarda Cengiz Han'
ın esas ordusu ile birleşmişlerdir.
Çengiz Han'm Son Yılları
1 225 ilkbaharında Cengiz Han Moğolista n'a dönmüştü. 1 225-1 226 kı­
şını ve yazı, Orhon'un kol u Tula'daki karargôhı nda geçirmişti. Şimdi yet­
miş yaşından fazlaydı. Pekin 'den Volga'ya herşey önü nde titrlyordu. Aral­
Haza r bozkırları h ü kumetinde ayrılmış olan büyük oğlu Cöçl, son za­
manlarında, fôtihi endişelendirecek derecede ayrı bir siyaset güdüyo rdu;
1 227 şu batına doğru an laşmazlı k patlak vermeden ölmüştür.
Cengiz Han Kan-su'daki Si-Hia Tangut kırallığına karşı bir sefer da­
ha tertiplemişti . Nitekim, Moğol Imparatoru'nun tôbii olmasına rağmen ,
Si-Hia kıralı Harzem savaşında bir ordu gönderme mecburiyetinden ka­
çınmıştı. Bu konuda çağ ırılan Ta ngut soylu larından biri, Aşa-Gambu, «Giz­
li Tari h » i n naklettiğine göre, efendisi adı na, Cengiz Han'ın yeterince as­
keri yoksa yüce mevki i haketmediği yol u nda küstahç a bir cevap vermiş­
ti. Bunlar u n utulmayacak kabadayıl ı k gösteri leriydi. Bi r defa Harzemli ler'
in işi bitirildikten sonra fôtih bu hakaretin inti kamı n ı alacaktı. Ayrıca,
(1 69) Bretschneider, .. Mediaeval Researehes.. , 1, 297.
(170) Bk. Erdmann, ..Temudschin", 434 et sq.
(171) Hammer, .. Gesehiehte der Goldenen Horde .. , s. 87. Siyasi bakımdan Soldaia
(Sudak) o zamanlar Trabzon Rum Imparatorluğuna bağlıydı. (G. i . Bratianu,
..Commeree g€mois dans la mer Noire.. , s. 203).
242 1 Bozkır Imparatorluğu
Vladimirstov'un da belirttiği üzere, kumandanı Mukali'nin muharebe mey­
danında öldüğü Kuzey Cin'deki Kin kırallığının fethini iyi yapa bi lmek için
Moğollar'ın doğrudan Kan-su, Alaşan ve Ordos'a hakim olmaları gerek"
tiğini Cengiz Han'ın görmüş olması icap eder. Böylece 1 226 sonbaharın­
da sefere başlamış, yılın sonunda Ling-çeu'yu a lmış ve 1 227 il kbaharın­
da, şimdiki Ning-hia olan Si-Hia başkentinin kuşatmasına başlamıştl172•
« Moğol dehşeti» sistemi Afgan istan'daki kadar acımasız bir şekilde uy­
gulanmıştı. «Halk Moğol'un kılıcından kurtulmak için boş yere dağlarda
ve mağaralarda saklanıyordu. Tarlalar insan kemikleriyle dolmuştu.»
N ing-hia kuşatması sürerken Cengiz Han 1 227 yazını Ts'ing-şueyi ırma­
ğ ı bölgesinde ve şimdiki P'ing-Ieang'ın kuzey-batısında Long-tö kanto­
n unda geçirmişti. Işte o rada, ' P'l ng-Ieang'ın batısındaki kantonda yetmişiki
yaşında ( PeUiotl . 1 8 ağustos 1 227'de113 öl müştü. Bir müddet sonra, düş­
man başkenti Ning-hia nihayet düşü rü l müş ve Moğol imparatorunun ölü­
münden önceki emrine uyulara k bütün halkı öldürülmüştü. Tangut halkı­
nın bir kısmı, Cengiz Han'ın eşlerinden biri olan ve bu seferde ona refa­
kat eden imparatorice Yesüy'e verilmişti
Cengiz Han'ın ölüsü, bir zamanlar «Tengri»nin kendisine hitap ettiği ,
Onon ve Kerülen ırmaklarının kaynağındaki kutsal Burkan Kaldun -şim­
diki Kentey- dağının yakınına gömülmüştür. 1229 yılı nda halefi onun şe­
refine Moğol usulü büyük kurbanlar vermiştir. «Töreye göre üç gün bo­
yunca babasının kutsal ruhlarına yemekler veri l mesini buyurdu. Noyan'
ların ve kumandanların a i lelerinden kırk tane güzel kız sectirdi; hepsine
en güzel elbiseler giydiri ldi, en pahalı ziynet eşyaları taktırıldı ve Raşi­
deddin'in ifadesine göre, öteki dünyada Cengiz Han'a hizmet etmek üze­
re gönderiidiler., Bu vahşi hürmet gösterisine cok iyi otlar da ilave edil­
dj114. »
Çengiz Han'm Karakteri ve Eseri
Cengiz Han insanlığın felaketlerinden biri olara k tasavvur edilmiştir.
Kendisinde on iki asırlık eski yerleşik medeniyetle ri n bozkır göcebeleri
tarafından istilası özetlenmektedir. Fi'ilen kendisinden önce gelenlerden
hiç biri �öylesine dehşet veriCi bir nam bıra kmamıştı. Tedh işi bir hüku­
met etme sistemi ve katliamı metodl u bir müessese haline getirmiştir.
Doğu Iran'da yaptığı tahribat dehşet bakımından Avrupa'nın Attila'ya ve
H indistan'ın Mihirakula'ya izafe ettiklerin( aşmıştır. Buna rağmen zalim­
liğinin daha ziyade içinde bulunduğu ortamın, Türk-Moğol topluluklarının
en silik ve u nutulmuş köşesinin sertliğinden . geldiğini, I?unun ' bir çeşit
(1 12) ..Yuan-che.., Krause'nin tercümesi, .. Cingis Han .. , s. 40.
(113) "Yuan-che.. de verilen tarih.
(1 74) O'Ohsson, II, 1 2-13. Görüldüğü üzere, hizmetkar ve atların ölüye kurban
edilmesi, Herodot'un ıskitlerinden Çengiz Han'a kadar bozkırlarda değişme- '
,
den devam etmiştir (Herodot, iV, 71 -72).
Bozkır Imparatorluğu l 243
tabii bir " vahşet olduğunu hatırlatmakta yarar vardır (Bir başka katliamcı
olan Timur daha medeni o lduğundan, bu bakımdan daha fazla sorumlu­
dur17') . Moğol fôtihinin kitle hôlindeki katliamları bir savaş sistemine ait
olup, zamanında boyun eğmeyen ve bilhassa boyun eğdi kten sonra ayak­
lanan yerleşik halka karşı göçebenin bir silôhı idi. işin kötü tarafı bu
göçebe tarım ve şehir medeniyetinin iktisadını hiç bilmiyordu. Doğu iran'ı
ve Kuzey Cin'i fethettikten sonra, şeh irleri yerle bir ederek, işlenmiş top­
rakları tah rip ederek bu ü l keleri bozkırlaştırmayı gayet tabii olarak ka­
bul ediyordu . Bin yıllık göçebe mirası, yerleşik medeniyetlerin eşiğinde,
eski tarım ülkelerinin ufkunda yapılan akın/ar, en yüce sevinci tô rif et­
tiğinde şu şekilde dile geliyordu: «düşmanlarını deli k deşik etmek, onları
önünde kovalamak, mallarını almak, onların yakınlarını göz yaşları için­
de görmek, kollarında kadınlarını ve kızlarını sıkmak! 176» Ve bunun tersi­
ne, torunlarının bozkırın sert hayatını terkederek yerleşiklerin hayatına
geçeceği tahmin iyle ileriye sürdüğü mahzun düşüncesi : «Bizden sonra
.soyumuzdan gelenler yaldızlı elbiseler giyecekler, yağlı ve şekerli yemek­
ler yiyecekler, en iyi atlara binecekler, kollarında en güzel kadın/arı sıka­
caklar ve bütün bunları bize borçlu olduk/arını unutacaklar . mı
1 220- 1 223'de Moğol fôtihinin yanında bulunmuş olan meşhur K'ieyu
C'ang-ç'uen'e refakat eden rahip Li Ce-ç'ang'ın teşvikiyle kazılmış olan
1219 yılına ait bir taoist dikilitaşı, göçebe/er imparatorunun yaşama tar­
zı, eseri bakımından Cinli/er üzerinde bıraktığı intibaı taoizmin felsefi lü­
gôtına tuhaf bir şekilde çevirmektedir: «Gök, Cin 'in aşırı debdebesinden
bıkmıştı. Ben (Cengiz Han'ın ağzından verilmektedir), kuzeyin vahşi böl­
gesinde Qturmaktayım; sôdeliğe sığınıyorum ve itidô/e dönüyorum. Giydi­
ğim elbiseler veya yediğim yemekler, sığır çobanlarının ve ot uşakları­
nın eski elbiseleri veya yedikleri şeylerle aynı şeydir. Askerlere kardeş­
lerim g ibi muômele ederim. G i rdiğim yüz muharebede daima en ön saf­
ta bulundum. Yedi yıl boyunca büyü k bir eser meydana getirdim ve yer­
yüzünün altı yönünde herşey tek bir kurala boyun eğdi 17B».
Cengiz Han yaşama tarzı, çevresi ve ı rkı çevresi içinde muvazeneli
bir zekôya, sağlam bir a kl ıselime sahip, son derece dengeli, dinlemesini
bilen, sertliğ ine rağ men emin dostluğu olan cömert ve ka/bi sevgi dolu,
gerçek yönetici meziyetlerine sahip (burada sözü edilen göçebe toplu­
lukların yöneticiliği olup, i ktisadi hayatını iyi anlıyamadığı yer/eş/k toplu­
lu kların yönetimi değildir) bir kimse olarak bilinmektedir. Bu sınırlar için­
de düzen ve iyi yönetime karşı doğuştan bir meyli vardı. Barbar ve kor­
kunç duygularının yanısıra, kendisinde öylesine yüce ve asil taraflar var. .
(175) Çengiz Han sadece okuma yazma bilmez değil, ayrıca pek çok Moğoı ta­
rafından bilinen Türkçe'yi de bilmiyordu (Cuzcani'den, Barthold, «Turkestan ,
461 ve d'Ohsson, II, 95).
(176) Raşldeddin, d'Ohsson'da, I, 404.
(1 77) Raşideddin, d'Ohsson'da, I, 416.
(178) Chavannes, "Inscriptions et pleces de chancellerie chinoises de 1'6poque
mongole .. , T'oung-pao, 1 908, 300.
..
Bozkır Imparatorluğu ! 245
dır ki , bunlar sayesinde muslüman yazarların « Menfur» dediği şahsiyeti
ile insanlık içinde yerini almaktadır. Zih niyetinin en karakteristik husu­
siyetlerinden biri de hainlere karşı duyduğu insiyaki nefretidir. KötU duru­
ma düşmüş efendilerine ihanet ederek kendisine yoranocaklarını sanan
kimseleri derhal idam ettiriyordu179• Aksine, zaferden sonra, düşmanı olan
hükü mdarlara sonuna kadar sadık kalmış olanları ya kendi h izmetine alı­
yor veya . mükafatlandırıyordu. Raşideddin ve «Gizli Tarih», talihsiz ce­
sarete verdiği değer ile yönetiminin sağlam ahlôk zihniyetini gösteren
bu çeşIt pek çok özelliği ortaya koymaktadır. Bir defa h i mayesine aldı­
ğı yoksulları sonuna kadar koruyor ve- onları sarsıl maz bir bağlılıkla bü­
tün hayatlarında takip ediyordu. Öngüt'leri n başkanı Alakuş-tegin Nay­
manlar'a karşı kendi tarafını tuttuğu için öldürülmüştU. Onun ailesini top­
lamış, oğlunu himayesine almış, öz kızını bu genç adamla evlendirmiş ve
sülalesinin rahata kavuşmasın ı - sağlamıştı T ao. Eski muharebelerin mağ­
luplarındon Uygurlar ile Kıtaylar kendilerine hiç bir zaman · daha bağlı
bir koruyucu bulamamışlar, aynı şekilde daha sonra, Süryani h ı ristiyanlar
ile Ermeniler de to runlarından başka emin koruyucu bulamamışlardır.
Leao-tong'ta, ilk za manlardan kolon tabii Kıtay prensi Ye-liü Liu-ko, Har­
zam savaşı sırasında ölmüştü . Dul karısı Cengiz Han'ın Kan-su 'daki son
seferi sırasında onunla karşılaşmıştı. Bu kadını büyük bir iyi n iyetle ka­
bul etmiş, kendIsine ve iki oğluna en samimi, en babacan itinayı göster' mişti TeT• Her şart altında bu post g iymiş göçebede, halkları yok eden bu
adamda tabii bir ululuk, yü ksek bir nezaket. Cinlileri bile hayret içinde
bırakan bir asalet sembolü görü lmektedir. iyi bir a ileden gelen bu asil­
zöde, ruhen hükümdar olup h iç kimse onun başdöndürücü talihinden da­
ha az coşkun olamazdı.
Sert bir politikacı olon Cengiz Han yerleşik olanların tecrübelerine
karşı kayıtsız kalmıyordu. Yakın çevresine 1'a-t'a-t'ong-a gibi Uyg u r, Mah­
mud Yalavaç gibi müslüman, Ye-liy. C'u-ts'ai gibi Kıtoyları müşavir olarak al mıştı. Son Nayman kıralı yanında aynı görevleri yapan 1'a-1'a-1'ong-a
onun mühürdqrı olurken, oğullarının do Uygur yazısı hocası olmuştuTe2•
Mahmud Yalavaç Môveraünnehir halkı nezdinde onun temsilcisi olurken
ilk « moğol» valisi olmuşturTs3• Cinl ileşmiş Kıtay Ye-liü C'u -ts'ai'ye gelin­
ce, efendisine Cin medeniyeti hakkında sathi bilgi verebiimiş, hattô bö­
zen de katl iamları önlemişti r. Hayat h i kôyesinden öğrendiğimize göre,
meşguliyetlerinden biri Moğollar tarafından yakılıp tahrip edilen şeh i rler­
den değerli kitapları kurtarmaktı; bir başka çabası do açı kta duran ce-
(179) Mesela, 1 203'de Sengün'e ihanet eden silahları Kökçü'ni,in durumu gibi.
(<<Gizli Tarih", Pelliol'nun tercü. J.A., 1 920, i , 1 79-180).
(180) «Histoire des Yuan", Moule'nin tere . .. Christians in China», 235.
(181)· Mailla, iX, 78-1 26.
(182) Çengiz Han oğullarının Uygur yazısı ile Moğolea öğrenmelerini ona vermişti.
Bk. Pelliot, «Les sysl�mes d'�criture en usage ehez les anciens Mongols .. ;
«Asia Major», 11, 2 (1925), 287 ve «T'oung-pao», 1 930, I, 34.
(183) Bk. Barthoıd, .. Caghatai .. Ene. Isı', I, 832.
246 ! Bozkır Imparatorluğu
_
setlerden ortaya çıkan salgın hastalıkları önlemek üzere tıbbi i lôelar
araştırmasıydıu4. Üstelik, Moğol Devletine ve Cengiz Han'ın ailesine olan
sadakatinin yanı sıra, mahkGm edilmiş bir şehrin veya bir vilôyetin ba­
ğışlanmasının istendiğinde ızdırabını her zaman saklıyamadığını bilmek­
teyiz. Ögedey kendisine, «yine halk iein göz yaşı mı dökeceksin?» derdi.
ihtiyatlı ve makul müdahelesi eoğu zaman tamiri mümkün olmıyan ha­
reketleri engellemiştir. Remusat onun için şöyle diyordu: « Menşe olara k
Tatar. �kü ltür bakımından Cinli olmuş olan b u adam ezilenler i l e ezenler
arasında tabii bir mutavassıt idi ıes». Moğollarıo birlikte doğrudan doğru­
ya insanlığın davôsını müdafaa edemezdi; o takdirde kimse onu dinle­
mezdi. Onlara bağışlamanın iyi bir siyaset olduğunu ispat etmeye çalı­
şıyordu; asl ında iyi bir noktaya dokunuyordu, zira Moğolların ba rba rlığı
daha zlyôde cehaletten ileri geliyordu.
Cengiz Han'ın Kan-su'daki son seferinde bir Moğol generali kendi­
sine, savaşa yatkın olmadıklarından yeni tebası Cinliler'in hiç bir fayda­
sı olmadığını, bu bakımdan, atlıların otlak yapması iein faydalanabilecek
olan topraktan tam istifade edebilmek üzere bütün halkı -yaklaşık on
' mi lyon kişi- katletmenin yerinde olacağını belirtmişti. Tam Cengiz Han
bu teklifi n iyi bir sebepe dayandığını düşünü rken Ye-liü C'u-ts'ai feryat
etmişti ; « Moğollara verimli topraklar ve iş bilen halktan elde edilecek
faydaları gösterdi. Topraktan ve ticaret mallarından vergi a lınması hôlin­
de yılda 500.000 ons gümüş l86, 80.000 parça ipek ve 400.000 euval tahıl
alınacağını ispat etti» ve davôsını kazandl 1 87. Cengiz Han bu temeller üze­
rine vergi nispetlerini tesbit etmesi için Ye-li ü'yü görevlendirmişti.
Ye-liü C'u-ts'ai ve Cengiz Han'ın diğer Uygur müşavirleri sayesinde,
katliam ın içinde bile olsa bir Moğol yönetiminin kırıntıları gözü kmüştü.
Burada h ie şüphesiz Cengiz Han'ın şahsi teşvikinden daha fazlası mev­
cuttu, yani ortada kültüre karşı u mumi bir eğilim vardı. Cengiz Han'ın,
Türk-Moğol dünyasının en fazla medenileşmiş iki topluluğu olan Kıtaylar
ile Uygurlar'a hususi bir sempatisi var gibi gözükmektedir. Kıtaylar, Cen­
giz Han Imparatorluğu'nu gayrimilli yapmaksızın Cin kültü rüne sokabi­
lirlerdi; Uygurlar ise bu imparatorluğu Orhan ve Turfon eski Türk mede­
niyetine, Suryani, Mani-Nesturi ve Budist törelerin mirasına iştirak ettir­
m işlerdi. Nitekim Cengiz Han ile. onun i l k haiefieri sivil yönetimlerinin
kadrolarını ve saray yazısı i le dilini hep Uygurlardan ' istemişlerdir. Za­
ten pek az bir değişiklikle Uygur yazısı daha sonra Moğollar'a milli 01fabelerini sağlayacaktır.
Katliamlar unutulmuş, Cengiz disiplininin ve Uygur kctiplerinin yardı­
mıyla yaratılan idari eser kalmıştı. Ve bu eser baslanQıetaki bütün tah-
(184) Remusat. «Nouveaux melanges asiatiques», i, 64.
(185) A. Remusat, "Vie de Yeliu Thsoutsai.. : «Nouveaux melanges asiatiques.., II,
64. Bk. Bretsehneider, «Mediaevai researetles.., i, 9. - Ye-liü ç'u-ts'ai (1 1 901 244) 1 21 4-121 5'den beri Moğolların t.'zmetindeyCli.
(186) 1 ons: 30,5 gram. (çeviren)
(187) Bk. Deveria. «Notes d'epig raphie monqoıe ehinoise .. . J.A. . 1896. II. 122.
Bozkır Imparatorluğul247
ribôta rağmen ni hayet meden iyetten yara rlanmıştı. işte Cengiz Han çağ­
daş!arı tarafından bu görüş açısı altında değerlendirilmiştir. Marco Polo
«Tecrübe ve bilge sahibi bir insa n olduğundan ölümü çok fena olm uş­
tur» demiştir. Joinvil le, «Halkı barış içinde tuttU» demişti '!!. Bu hüküm
ancak görünüşte aykırı (paradoksal) dır. Bütün Türk-Moğol kavimlerin i
tek b i r imparato rl uk içinde toplıtorak, Pekin'den Hazar Den izi'ne kadar
sert bir disiplin uygulayarak, Cengiz Han aşiretler a rasındaki sü rekli mu­
harebelere son vermiş ve kervanlara şimdiye kadar görülmemiş bir gü­
ven sağlamıştı. Ebul Gôzi şöyle yazmaktadır: «Cengiz Han saltanatı dö­
nemi nde iran ile Turan arasındaki bütün ül kelerde öylesine bir sükOn var91 ki, hiç ki mseden en ufak bir şiddet gösterisi gelmeksizin , kafan ızın
üstünde altından bir tepsi ile Doğu'dan Batı'ya gitmeniz mü mkündü ' 8?»
«Yasak»ı neticede Moğolistan ve Türkista n'da, onunla birlikte hiç şüphe­
siz korkunç, fakat ondan sQ!1 ra gelenler dönemi nde daha yum uşayan ve
XiV. asırdaki büyük seyyah ların eseri n i mümkün kılan bir «Cengiz Han
Barışını» yerleştirmiştir. Bu bakımdan Cengiz Han Makedonyalı ıskender'
in göçebesi sayılabilir, çünkü onun gibi medeniyete yeni yollar açmış­
tı r'90 .
2.
CENGiZ HAN ' I N iLK ÜC HALEFi
İmparatorluğun Çengiz Han'm Oğullan Arasında Paylaşılması
Cengiz Han'ın dört oğlu da baba ları daha hayatta iken, bel irli sayı ­
da aşlreti toplıyan bir «ulus»a, bu aşiretleri n hayvancılık yaparak geçi n­
meleri ni soğl ıyocak bir bozkıra, bir tımara veya bir «yurd»a, ve yakın
çevresi ile adamlarının ihtiyacıarına göre tesbit ed ilmiş ve Cin, Tü rkistan
ve l ran'ın ele geçi rilmiş kısım larındaki yerleşik halkın öded iği vergi leri n
de içinde bul unduğu bir gel ire veya bir «i ncw>ya sahip olmuşlardl19 1 • As­
lı nda paylaşı locak olanın sôdece Tü rk-Moğol otla klarının, göçebelerin
işine yarıyacak bozkırların o lduğunu işaret etmek gerekir. Peki n'in veya
Semerkand'ın cevresinde işlenmiş toprak olarak fethedilen ülkeler impa-
(1 88) Marco Polo, ed. Pauthier, i , 183. - Joinville, ed. Wailly, s. 263.
(1 89) Ebul Gazi Bahadır Han, «Histoire des Mongols et des Tartares .. , Desmai­
sons'un terc. 1 04. "Çengiz Han'ın mükemmel kanunları, adalet hususunda
Moğolların gösterdiği tarafsızlık.. hakkında Gürcü vakayinamesinde denen­
Iere bkz. (Brosset, «Histoire de Georgie . , i , 486). Yine, Ermeni Hetun üzerin­
de Çengiz Han'ın bıraktığı ululuk, düzen, "ilahi hak.. intibaı n ı · işaret edelim
(" Documents armeniens des Croisades . , i i , 148-1 50). Aynı güçlü adalet, mü­
kemmel düzen intibaı Plan Carpin'de de vardır (makale IV).
(1 90) Harzem imparatorluğu ile savaştan önce aynı imparatorluk ile devamlı ti­
cari ilişkiler kurma gayretini hatırlayınız. Bir «Moğol.. kervanına yapılan
suikast kesin şekilde Sultan Muhammed ile ilişkilerin kopmasına sebep ol­
muştu (Barlhold, «Turkestan .. , 396).
(191) Bk. Barthold, «CinghiZ Khan .. , Enc. Isı ' , I, 882.
.
.
248 / Sozkır Imparatorluğu
ratorl u k toprağı olara k kalıyordu. Cengiz Han'ın oğullarının a klına, biri­
nin Cin Imparato ru, diğerinin Türkistan Hanı, bir başkasının iran Sulta­
nı olacak şekilde yerleşik milletlerin topraklarını paylaşmak üzere hesap­
laşma çizgisine girmek gelmemişti . 1 260'tlan son ra kendi haiefierinin dü­
şünceleri olaca k olan bu düşünceler onlara tamamen yabancıydı. N ite­
kim, düşüncelerine göre, otlakların paylaştırılması Cengiz Imparatorlu­
ğu'ndan h iç bir şeyi götüremezdi . Ka rdeşlerin anlaştığı ( <<concordia frat­
rum» ) bir rej i m altında Imparatorluk devam edecekti. Barthold'un işaret
ettiği üzere, göçebe hukukunda da, Kağanın mutlak hôkimiyetine rağmen,
Devlet onun şahsından ziyôde bütü n kıraliyet ai lesine aittir.
Cengiz Han'ın büyük oğlu CöçiIU kendisinden altı ay önce, 1227 şu­
batında Ara!'ın kuzeyindeki bozkırlarda ölmüştü. Cengiz Han onun do­
ğumu hakkında mevcut şüpheyi hiç bir zaman açıkça belli etmediyse bi­
le son zamanlarında ikisi arasında ayrılık iyice su yüzüne çı kmıştı. 12221 227 yıllarında, bizzat katıldığı Urgenç'in fethinden ( 1 221 nisan) itibaren
Cöçi, babasının terti plediği seferlere katılma,ksızın Turgay ve U raısk'daki
topra klarında ayrı kalmıştı. Bu hüzü nlü inzivaya çekilme, büyük oğlunun
kendisine karşı �ir şeyler tertiplediği hakkında Kağan'da bôzı endişeler
uyandırmakla sonuçlanmıştı; Cöçi'nin ölümü belki ciddi bir çatışmayı ön­
lemiştir.
Cöçi'nin oğullarından Batu, babasının topra klarının yönetimine geç­
mişti. Moğol tarihinde yumuşak ve bilge bir hükümdar (bu bakımdan Sa­
yın-Han ü nvanını almıştır) ve Ruslar tarafından da zalim bir fôtih olarak
takdim edilmiş, daha sonraları Cengizharılı ailesi içinde en kıdemli Han
olara k Imparatorl u k tahtı üzerindeki mücadelelerde çok önemli rol oy­
namış, bu mücadeleler içinde «büyük-hanlar yaratıcısı» olara k gözü kmüş­
türm. O an için diğerlerine nazaran yaşının küçüklüğü, babasının ölümü
ve a ilenin bu ' dalı üzerinde duyulan üstü kapalı şüphe (ICöçi hônedônına»
imparatorluğun işlerinde ancak silik bir rol oynatmıştı. Buna karşılık, bü­
yük oğullara babalarının merkezinden en uzak toprak parçasını veren
Moğol yasasına göre Cöçi'nin ailesi, Avrupa'nın karşısında Moğol impa­
ratorluğu'nun hareket hôlindeki kanadını teşkil ediyordu. Böylece Irtiş'in
batısındaki bozkırlara, « Moğal atlarının nalları altında çiğnenmiş kadar
uzaktaki» topraklara, yani Semipalatinsk, Akmolinsk, Turgay veya Akti­
yu bin sk, Uralsk, Adaj ve esas Harzem ( Hiyve), ayrıca Ce be ve Sübötey
tarafından başlatılmış Volga'nın batısında, Kıpçak ü l kesindeki bütün fet­
hedilen topraklara sahip olmuştu.
Cengiz Han'ın i kinci oğlu Cağatay194 (ö. 1242) , Moğol disipl ininin ve
(192) Bu ad için bk. Pelliot, «Sur quelques mots d ;Asie Centrale.. , J.A., 1 913, i,
- 459 (mümkün etimoloji : «coçin.. , misafir).
(193) Bk. Barlhold, «Balu-khan .., Enc. Isı ' , I, 699.
(194) Cağatay veya çağatay. Moğolca beyaz anlamına gelen «çağan .. dan mı gel­
mektedir? Sk. Sarthold, .;Caghatai-khan", Enc. Isı ' . 1 , 831 . Ben burada Fran­
sa'da klasik hale gelen çağatay-Türkçesindeki imlaya göre Cağalay'ı be­
nimsedim.
Bozkir Imparatorluğu l 249
yasasının uygulanmasıyla memur olup, aslında sert ve korkulan bir yor­
gılayıcı, Cengiz yasası nın dikkatli ve hattô cok titiz bir uygulayıcısı, dis-ip­
linli bir asker ve babasının en yüksek makama kücük kardeşi Ögedey'i
tercih etmesi karşısında bir tek söz söylemiyecek kadar da biraz dar
kafalı idi. Cağatay'a tllltar olarak eski Ka ra-Kıtay imparatorh.ığu 'nun, do­
ğuda Uygur ülkesinden batıda Buhara ve Semerkand'a kadar uzanan
bozkırları, yani esas olarak Ili, Isık-kul, yukarı Cu ve Talas havzası ile
i kinci derecede ( cünkü buraları yerleşik toplulukların sahası idi) Kaşgar­
ya ve Môveraünnehir verilmişti; bu sor. bölgede Semerkand, Buhara, vs . . .
gibi şehirlerin doğrudan Kağan'ın memurları tarafından idare edi ldiğini ha­
tırlatmak gerekir. C'ang-c'uen'in ifôdesine göre Cağatay'ın her zamanki
merkezi Ili'nin güneyindeydi.
Cengiz Han'ın ü cüncü oğlu olup i lerde tekrar döneceğimiz Ögedeyıvs.
Balkaş'ın doğu ve kuzey-doğusunda, Imıl ve Torbagatay, Kara irtiş ve
U rungu bölgelerini almıştı; bu son bölge eski Nayman ü l kesinin yakının­
daydı. Ögedey'in otağı coğun lukla Imıl üzerinde kuruluyordu.
Nihayet, Moğol töresine göre, Cengiz Han'ın en genc oğlu olan Tu­
luy196 ailenin koruyucusu, «ocigim> veya daha doğrusu «otcigin» olarak,
yani babadon kolon ilk toprakların mirascısı olarak Tula, yukarı Onon
ve yukarı Kerülen arasındaki topraklara sahip olmuştu. Tuluy bize son
derece gözüpek bir asker, fetihten başka birşey düşün meyen iyi bir ku­
mandan olarak gösteril miştir ( 1 232'de Ho-nan'a yaptığı seferi gayet iyi
yönetecektir) ; bunun dışında kendisini ickiye vermiş ( 1 232 ekiminde he­
nüz kırk yaşındayken ölecektir) ve büyü k fikirleri veya davranışları olma­
mıştı r. Ancak, eski Kerait kıral iyet ailesinden (son «wang-han»ın yeğeni),
bütün Keraitler gibi Nesturi, son derece zeki, Soyurgaktani veya Sorğôk­
tani adında bir prensesle evlenmiş ve bu kadın daha sonraları oğulları­
nın imparatorluğa sahip cıkmalarını sağlamıştı.
Ceng iz Han'ın iki kardeşi Kasar ve Temüge Ocigin'in ' ailelerinin de
tımar sahibi edildiğini, Kasar ailesinin Argun ve Kaylor Irma Q I taraflarını,
Temüge'nin ai lesinin ise Moğolistan'ın en doğu ucunu, şimdiki Gi ri n eya­
letinde �ski Cürcet ü l kesinin ya kınındaki sahayı aldıklarını ilôve etmekte
yarar vardır.
Yine Moğol töresine ve aile ocağının muhafızı sıfatıyla, Cengiz Han'
ın ölümünden sonra Tuluy, yeni Kağcin'ın secimine kadar saltanat naip­
l iği yapmakla yükümlüydü ( 1 227-1 229). Bu ünvanı aldıktan sonra baba­
sının codırlarına, «ordus» la ra ve 1 227'de Moğol ordusunun mevcudu olan
1 29.000 kişiden 101 .000'ine sahip olmuştu (geriye kolon 28.QQO kişi şöyle
dağıtılm ıştı: dörder bin kişi Cengiz Han'ın diğer oğullanna, 5.000 Cengiz
Hon'ın kücük kardeşi Temüge'ye, 3.000 Cengiz Han'ın diğer kardeşi Kaci'
_
(195) Veya Ogödey. �Moğolca, yüce anlamında ..ögede.. den mi? ..
(1 96) Bu ad için, Pelliol, .. Sur quelques mots d'Asie Centrale .. , J.A., 1913, i , 460.
(mümkün elimoloji: .. loli .. ayna). Bk. Raşideddin, Erdm ann'da «Temudschin .. ,
641 .
2501 Bozkır Imparatorluğu
un'un oğullarına, 1 .00 imparatorun üçüncü kardeşi Kasar'ın oğullarına ve
3.000 annesi Ölü n-eke'nin a i lesine).
Ancak 1 229 ilkbaharında Kerülen ı rmağı kıyılarında, Kağan'ı seçmek
üzere bir kurultay toplanmıştı. Bu kurultay, Cengiz Han'ın kendi yerine
geçmek üzere tesbit ettiği üçüncü oğlu Ögedey'in Kağan olmasını tas­
di kten başka bi rşey yapmamıştı rl97•
Ögedey'in Saltanatı (1229-124 1 )
Cengiz Han'ın kendi halefi olara k seçtiği Ögedey, oğulları Içinde e n
zeki olanıydı. Babasının dehôsından, h ü kmetme ihtirasından, canlılığın­
dan hiçbir şey almamış olmasına karşılık aklıselimini ve ciddiyetini teva­
rüs etmişti. Ağır tavırlı, biraz bön ve sarhoş, şen ve kolayca bağışıayıcı,
son derece cömert olup . büyük kudretinden zevkince içmek ve eğlenmek
üzere istifade etmiştir. Zaten Moğol imparatorl uğu'nun işleri tek başına,
«yasa » nın tek gücü ile yü rüyordu.
Ög�dey tercihan merkezini Karakurum'a yerleştirmişti. Bu y� rin se­
çimi tarihi bir önemi haizdi. Yukarı Orhon'un bu bölgesinde, eski çağ ­
ların Hunlarından orta çağın Gök-Türklerine kadar eski Türk-Moğol Im­
pa ratorl uklarının çoğunun «başkenti» bulunmuştu. Bunun ya kınında, V i i i .
asırda Kara-balgasun'da Uygur Kağanlarının «Ordu-balıg » ı kurulmuş ve
Cengizhanlıların başkenti de önceleri yine «Ordu-ba lıg» (Saray-şehri) adıy­
la anılmıştır. Daha önceleri. Cengiz Han döneminde, Kara-ku rum veya
yakl ? larındaki bir yer � 220'den itibaren şüphesiz nazari başkent olara k
.
tesbit edil miş, ancak Ogedey Kara-kurum'da 1 235'de yeni bir s u r inşa
ettirerek yeni imparato rluğun gerçek başkentini kurmuştu '··.
Aynı zamanda Ögedey Cinlileşmiş Kıtay Ye-liü C'u-ts'ai'ye tamamen
itimat etmişti. Ye-liü C'u-ts'ai Moğollar'ın bütü nüyle askeri imparatorlu­
ğuna Cin usulü idari bir imparatorluk daha ilôve etmek için gayret sar­
fetmiştir. Uygur aydi nlarıyla fikir birl iğinde olarak, Moğol mühürdarlığı­
na Cinli, Tangut, Uygur ve iranh (Uygu r uzun zaman birinci sırayı almış­
tır) - kôtipleri yerleştirmiştir. Moğollar i mparatorl uklarının askeri ihtiyaç­
ları için çok evvelden ' imparatorluk karakolları . sistemi kurmuşlardı. Ye­
liü C'u-ts'ai ve adamları bu maksatla kullanılan yollarda, tahıl ambarları
ihtiva eden mu ntazam menziller vücuda getirmişlerdir'··. Ye-liü C'u-ts'ai
(197) Bazı kaynaklara göre ögedey'in resmen tahta çıkışı 13 eylül 1 229 tarihine
raslamaktadır. Tuluy'a gelince, Ögedey'in seçilmeSinden üç yıl sonra, sal­
tanat naipliğinde başarı kazanarak, sadece kırk yaşındayken, 9 ekim 1 232
tarihinde ölmüştür.
(198) Şehrin Çince adı Ho lin olup, (Kara) kurum'un normal transkriptidir. Kurul­
masıyla ilgili olarak, Pelliot, "Note sur Karakorurn .., J.A., 1 925 I, 372, ve
Barthoıd, "Karakorurn .. , Enc . . Isı', II, 785. Karakurum'un yıkmlılarınm planı
Radloff'ta, ..Atlas der AIlerthümer der Mongolei .. , pl. XXXVi.
(199) Cuweyni ve Raşideddin, d'Ohsson'da, II, 63, Marco Polo, fas. 97.
Bozkır Imparatorluğu 1 251
Moğol imparatorl uğu'na bilhassa bir nevi sabit bütçe kazandı rmıştı; buna
göre, ailelere ta ksim edilmiş olarak, Cinliler gümüş, ipek kumaş ve tah ıl
olarak ve Moğollar da atla rı nın, sığırlarının ve koyunlarının % 1 0'unu ve­
rerek beli rli bir vergi sistemine bağlanıyo rla rdı. Bu maksatla, o zamana
kadar keyfi yağmalar için bel i rsiz bir saha olarak kabul edilen Cin 'den
fethedilmiş kısımlar 1230 başla rında, MOğol memurlar ve Cinli aydınlar­
dan meydana gelen yönetici bir kadronun el inde muntazam on eyalete
ayrılm ıştı. Ye-liü C'u -ts'ai Pekin ve P'i ng-yang'da genç Moğol beğ lerinin
« Konfüçyus» tarzı eğ iti mi için okullar açmış ve Moğol yöneti mine çok
sayıda ılmparatorluğa bağlı Cinlileri çekmişti. Ögedey'e, « imparatorluk at
üzerinde kuruldu, oma ot üzerinde, yönetilemez2°O» , diyordu.
Ye-liü C'u-ts'ai'nin yanısıra Ögedey, daha önce Cengiz Han tarafın­
dan farkedilen ve Plan Corpin tarafından impa ratorl uk mühürdan olarak
nitelenen nesturi Kerait Cinkay'a da itimat etmişti. Pell iot. « Kuzey Cin'de
h içbir ka nun Cinkoy'ın Uyg u r yazısı ile bir satır ilôvesi ol maksızın yü­
rü rl üğe konamazdı», demektedir201•
Askeri bakımdan Ögedey'in saltanat döneminde Moğollar. Kuzey Cin'
in, I ron'ın ve Güney Rusya 'nın feth ini tamamlamışlardır.
Kin Kırallığının Moğollar Tarafından Yıkılınası
Ci n'de yeni bir gayret göze çarpıyordu. Cengiz Han Batı'da meşgul
iken, Mukali'nin ölümü nden beri Kin'ler eski topraklarının bir kısmını ge­
ri almışlardı; Tunguz kanının henüz zaylflamadığı bu eski Cürçet halkı
şaşılacak bir canlılık örneğini gözler önüne seriyordu. Kin'ler sôdece, ye­
ni başkentleri K'a i-fong çevresinde, Ho-nan 'da tutu nmakla kalmamışla r,
Ho-nan'ın girişindeki önemli müstahkem mevki T'ong-kuan ile, Şan-si 'nin
güney-batı köşesinde Sarı Nehrin kuzeyindeki Ho-çong kalesi de dahil ol­
mak üzere, merkezi Şen-si 'de bütün Wei havzasını Moğoııar'dan geri ' a l­
mışlardı. Son Kin kıralı Nin- kia-su ( 1 2�3- 1 234) yeniden ümitlen meye baş­
lamıştl202•
(200) MaWa, iX, 32. Fakat belki de silik Moğol, hiç olmazsa Moğol m illetinin
menfaatinde Çinli müşavirinden daha ilerj görüşlÜdÜr. ögedey Çin'e müs­
lüman birlikler, Batı'ya da Uzak-DOğUlu birlikler göndermek istiyordu. Ye-liü,
böylesine uzun yürüyüşlerin sebep olacağı yorgunlukları ileri sürerek onu
bundan vazgeçirmiştir. Bunun neticesinde elli yıl sonra UzaK-Doğu'daki Mo­
ğollar Çinli, Batı'dakiler de Türk ve Fars oldular (Bk. Mailla, iX, 212).
(201 ) Pelliot, «Chretiens d�Asie Centrale et d'Extreme-Orient.., T'oung-pao, 191 1,
628. Pelliot Çinkay'ın iki oğlunun hıristiyan adları taşıdığını göstermektedir;
Yao-şu-mu (Yoşmut) ve K'uo-li-ki-seu (Georges).
(202) Çinli tarihçiler tarafından verilen Nin-kia-su adı, Moğolların Çinliler için kul­
landığı, «Nangkiyas.. veya .. Nang-kiyas» adından gelmektedir. (Miınçu dilinde
«nikasa.. ). Pelliot'nun düşüncesine göre Moğollar, Cürçetıerin veya Kin'lerin
Song'lara verdiklQri Çince Nan-kia, .,GÜneyin insanları� adını benimsemiş
olmalıdırlar. Bk. Pelliot, «Nankias», J. A., 1 913, I, 460-466, «T'oung-pao ..,
1 930, I, 1 7.
252 1 Bozkır Imparatorluğu
Moğollar 1 231 'de Wei havzasındaki, P'ing-Ieang, Fong-siang, vs. gibi
şehirleri alarak çatışmayı yeniden başlatmışlar, 1 232, yılı �eferi için muh­
teşem bir plôn tasarlamışlardl,03. T'ong-kuan geçidini zorlıyamadıklar ın­
dan kuzey-doğu ve güney-batı taraflarından dolaşara k onu aşmışlardı.
Ögedey ordunun büyü k kısmı ve savaş makinaları ile Ho-çong'u ele ge­
çirip Sarı Nehri a kıntı yönünde geçerken, 30.000 atlı ile kardeşi Tuluy
güney-batıda muazzam bir çevirme harekatını tamamlıyordu'�. Azimli bir
davranışla Son-g topraklarını çiğneyerek Wei vadisinden yukarı Hal). vô­
disine geçmiş, Song topraklarındaki Han-çong'u almış, Seu-çu'an'dan
Kia-l ing ırmağı vôdisine inmiş, orada Pao-ning vilôyetini yakıp yıkmış, son­
ra kuzey-doğu ya doğru yönelerek, orta Han havzasını katedip (Han'dan
31 oca k 1232 ta rihinde ikinci defa geçiyordu). Nan-yang taraflarında,
Ho-nan'ın güneyinde Kin topraklarında hiç beklenmedik bir anda ortaya
çıkmıştı. Aynı sıralarda Ögedey ile ordunun büyük kısmı Ho-çong'u al­
dıktan sonra Sarı Nehri aşıyor ve Ho-nan'ı kuzeyden istilô ediyorlardı
( 1 232 şubatı) . Iki Moğol ordusu, Tuluy'un birkaç gün önce Kin'lerl ezdı­
ği Kiyün-çeu'da (şimdiki Yü -çeu) Ho-nan'ın merkezinde kavuşmuştu.
Bu son savaşta Kin'ler sonuna kadar Moğol ku rmay heyetinin bile
hayranlığını çekecek bir cesaret örneği göstermişlerdi. Kin generalleri
Moğollar'a bağlanmaktansa idam edilmeyi tercih ediyorlardı. Fa kat du­
rumları hiç de ümit verici değildi. Kuzey-batıda Moğollar nihayet T'ong­
kuan'ı işgôl etmişlerdi ( 1 232 martı) . Ögeday, Iran ve Rusya galibi en Jyi
strateli uzmanlarından Sübötey'i Kin başkenti K'ai-fong-fu'yu kuşatmakla
görevlendi rmişti. Şehir ancak uzun bir direnmeden sonra 1 233 mayısın­
da düşmüştü. Artık şehir Moğol imparatorluğu'na dahil edilmiş sayıldı­
ğından Ye-liü C'u-ts'ai Ögedey'den şehrin tahrip edilmemesini sağlamış­
tır. Şehrin düşmesi nden önce Kin kıralı Nin-kia-su taşrada direnme ha­
reketini başlatmak üzere başkentini terketmişti. Önce Kuei-tö'ye, sonra
Ts'ai-çeu (bugün . Jü-ning)ya kaçmıştı. Moğolla r'ın son h ücuma kalktığı
bu şeh i rde intihar etmi ştir ( 1 234 şubat-ma rt)205. Eski düşmanları Kin'ler­
den intikamlarını almak isteyen Song'lar şeh rin alınmasında Moğollarıo
işbirliği yapan piyade birli kleri yollamışlardı.
Ts'ai-çeu'nun düşüşü Kin kırallığının Moğol imparatorluğu'na i lhakı­
nı sağlamıştı. Artık Moğollar Milli Cin imparatorluğu Song'ların yakın kom­
şusu oluyorlardı. Kin'lere karşı yapılan son mücadeledeki yardımlarından
dolayı Ögedey Song'lara , şimdiki Ho-nan'ın gü ney-doğu ucundan bazı vi-
(203) Moğol tarihi Kin'lerin işini bitirecek olan stratejik ' planı ölüm döşeğindeki
Çengiz Han'a izafe etmektedir.
(204) «Yuan-che»nin metni Mailla, iX, 1 33-155'de özetlenmiştir, - D'Ohsson'un I I ,
i 613'de Raşideddin'jn anlattıkları 'tercüme edilmiştir. - Bu sefer sırasında
Tuluy'un yanında babasının iki eski kumandanı Şigi-kutuku ve büyük Bo'orçu'
nun kardeşi Tukulku-çerbi 'bulunuyordu, Bk. d'Ohsson, II, 614 ve Erdmann.
«Temudschin .. , 207, 462.
(205) Mailla, iX, 1 56-207. Kin'lerin düşmesi sırasında kahramanca can verenler
arasında Pelliot nesturi Ma K'ing-siang'ı işaret etmektedir (O. 1 234).
Sozkır imparatorluğu;253
ıayetleri bırakmış, Song Imparatoru Li-tsong ( 1 225-1 264) veya daha doğ­
rusu onun hü kumeti, iyi mükafatlandın lmadıklarını düşü nerek ve bütün
Ho-nan'ı talep ederek, Moğollar'a saldırmak eılgınlığını ya pmışlardl206• Ilk
anda Cin birl i kleri mu harebesiz K'ai-fong'u ve Lo-yang'ı yeniden işgaı et­
mişlerdi (1 234 temmuz-ağ ustos). Pek tabii Moğollar ta rafından hemen
kovulmuşlar ve Karakurum'da toplanan bir Kuru ltay'da Ögedey Song im­
paratorl uğu'na karşı futü hata girişilmesin i kararlaştırmıştı ( 1 235).
Üe Moğol ordusu Song Imparato rl uğunu istiıa etmişlerdi. Ögedey'in
ikinci oğlu Godan'ın kumandasındakpo1 biri nci ordu Seu-c'uan'a girm iş ve
C'eng-tu'yu al mıştı ( 1 236 eki m i ) ; Ögedey'in diğer oğ lu Kueu'nun ve ge­
neral Temütay'ın emrindeki ikinci ordu Hu-pei'deki Siang-yan g 'ı işgaı et­
mişti ( 1 236 martı) ; Kün-bu ka208 ve general Cağan'ın emrindeki ücü ncü or­
du Yang-tseu nehri üzerinde, şimdiki Han- keu 'n:.ın altında kclan Huang­
eeu tepelerine kadar gelmiş, ama orada tutunamamıştı. Aynı şekilde
1239'dan itiba ren Siang-yang yeniden Song'ların eline gecmişti. Aslında
bu yeni başlıyan ve kırk beş yıl sürecek bir savaştı ( 1 234-1279) ve Öge­
dey bunun ancak başını görecekti. Dördüncü Moğol ordusu Kore'Yi isti­
ıa etmek üzere gitmişti. 1 231 aralığı ndan itibaren, şimdiki Seul'un kuzey­
batısındaki Köre başkenti Kai-syeng Moğollar'ın . eline geçmiş ve bunlar
72 «darugaei» ile ül keyi h imayeleri altına alarak yönetmeye başlamışlar­
dı, ancak ertesi yıldan itibaren bütün bu Moğol yöneticileri Kore kıralı
Ko-ti ong'un emriyle katledil miş, kıral da hemen, Seu l'un batısındaki Kang­
hua adasına sığınmıştı ( 1 232 temmuzıı). Ögedey tarafından gönderilen
yeni ordu Kore'yi sağlam bir şekilde işgaı etmişti ( 1 236); aslı nda Ko re
kıraliyet ailesi Moğol hakimiyetini reddederek otuz yıl kadar adaları üze­
rinde tutu nmuşlardır2o,.
____
İran'ın Moğollar Tarafından Fethi
Ögedey tahta eıktığında iran yeniden fethedilecek duruma gelmi.ş ti.
1 221 kasımında Cengiz Han'ın, Harzem Imparatorl uğu varisi Ceıaled­
din Mengüberti'yi Hindistan'a kaemaya zorlad ığını görmüştük. Delhi'nin
Türk su ltanı iltutmuş kaeağı kabul etm iş ve kızıyla evlendirmişti, fakat
Ceıaleddin ona karşı sui kaste girişince ülkeden kovulmuştu ( 1 223) . Cen­
giz Han ve büyü k Moğol ordusu Tü rkistan'a geri döndü klerinde arkala-
(206) Song'lardaki bu soydaşlarının bulunduğu yerlere yayılma siyasetinin tuhaf
b i r tanıklığı Chavannes'ın tercüme ettiği «Instruction d'un lutur empereur d e
Chine en 1 193 de bulmak mümkündür (<<Memoires concernant I'Asie Orien­
tale�, I, 1913, 28-29).
(207) ögedey'in o(ılu Godan ile altıncı oğlu Kada'an'ı karıştırmamak gerekir
(Pelilot, «Les Mongols et la Papauta", Rev. Orient chratien, 1 931 -1932, s. 63
(203).
(208) Pelliot, «Chretiens d'Asie Central e et d'Extreme-Orient .. , T.p. 1 91 4. 631 .
(209) Hulbert, «History ol Korea , 1 89, 1 95. Demiaville, «S.E.F.E.O.", 1 924, i, 195.
..
..
2541 Bozkır Imparatorluğu
rında tamamen harap olmuş, nerdeyse tamamen boşaimış, hiç bir mu n­
tazam yönetime sahip olmıyan bir nevi <mo man's Iand» hôline gelmiş
şehirleri ile Horasan ve Afganistan'ı bıra kmışlardı; Cebe ve Sübötey'in
a kınından son ra merkezi ve batı Iran ise hemen hemen anarşiye terke­
dilmişti. Bu tam anlamıyla bir fütuhat değildi, -düzgün bir şekilde hare­
ket eden düzgün bir o rdu söz konusu olmasına ve Moğol lar'ın üç yıl bo­
yunca orada kalmalarına roğmen- bu bir ordunun hortum gibi gelip geç­
mesine benziyordu.
Celôleddin, Moğollar'ın , artık bu ülke için gösterdi kleri i lgisizlikten
iran'a dönmek için yararlanmıştı ( 1 224)210. Moğol fırtınasından önce son
meşru i ktidarın temsilcisi olara k Kirman ve Fars Atabek'leri tarafından
kolaylıkla sultan olara k tanınmıştı (Kirman'daki Atabek, mahalli Kutluk­
han hônedônının kurucusu Burak Hacib, Fars'taki ise Salguri hônedônın­
dan Sa'ad ibn-Zengi « 1 1 95-1 226» idi). Şirôz'dan hareket eden Celôleddin ,
kendisine bir beğl i k kurmuş olan öz kardeşi Gıyôseddin' ( 1 224) den Is­
fahôn'ı ve l ro k-ı Acem'i almaya gitmiş, sonra Azerbaycan'ı hôkimiyeti al­
tına almak üzere hareket etmişti. 1 1 36'dan beri bu eyaleti elinde bulun­
duran güçlü Türk ailesinden gelen Azerbaycan Atabek'i Özbeg (12101225) yüklü bir haroç vererek Cebe ve Sübötey'in istilôsından kurtulabil­
mişti; Celôleddin'e karşı daha talihsiz o lmuştu; yeni Sultan Tebriz'i tes­
lim almış ve bütün eyalette tek hükümdar olara k tanınmıştı (1225) . Har­
zam hükümdarı buradan Gürcüstan'a hücum etmişti. Bu hıristiyan kıra/­
Iığı dört yıl önce Ce be ve Sübötey'in istilasını tanımıştı. ı l ı . Giorgi'nin kız­
kardeşi ve vôrisi meşhur kıraliçe Rusudan'ın döneminde ( 1 223-1247) zor­
lukla kalkınmaya çalışırken ortaya Celôleddin çıkmıştı. Sultan Gürcüleri
Karni veya Garni'de mağlup etmiş ( 1 225 ağustosu) ve ertesi yıl, i kinci
bir seferde, bütün kiliselerini yıktırdığı Tiflis'i tahrip etmişti (1226 martı);
1228'de üçüncü defô gelecek ve Lore yakınlarında Mindür'da başkuman­
dan ivane'nin Gürcü ordusunu yine yenecektir211• Kafkasya'ya yapılan bu
akınlar Celôleddin'in Azerbaycan'daki iktidarını sağlamlaştırmıştır.
Böylece Ceıaleddin Sultan, Kirman, Fars, /rak-ı Acem ve isfahan ile
Tebriz başkent olmak üzere Azerbaycan'ı içine alan bütün Batı Iran'ın
hü kümdarı olmuştu. Bu, eski Ha rzem ımparatorluğu'nun batıya doğru kay­
mış hôliyle ihyôsı demekti. Fakat bu parlak kumandanda ne yazık ki po­
l itik zihniyet yoktu. Kendisini islôm Aleminin en parlak si lôhşörlerinden
biri yapan cesareti ile Harzem Sultanlarının vôrisi Iran tahtı üzerinde ge­
zici şövalye gibi hareket etmekte devam ediyordu. iran'daki yeni kırallı­
ğını Moğol lar'ın dönüşüne göre hazırlamak yerine islôm müdafaasının
bu önde gelen askeri, tabii müttefikleri o lan Batı Asya'nın belli başlı mü s-
(210) Kaynaklar: Nesavi, Houdas'ın tere. .. Histoire du sultan Djelaleddin Manko­
birti», d'Ohsson... LV, 64 et sq. (Nesavi, Cuweyni, Novari ve ibn al-Athir'ye
göre). - Cuzcani, Raverty'nin terc. - Spuler, ..auellenkritik zur Mongoli!n­
geschiehte (rans-, Zeltschr. D. Mongenl. Ges., 1 938, 219.
(21 1) Sk. Minorsky, ..Tiflis», Enc. Isı', 795.
Bozkır i mparatorluğu l 255
lüman hükümdarlarıyla bozuşmuştu. Bağdad Halifesi'ni istilô ile tetldit et­
miş (1224) . sonra uzun bir kuşatmadÇIn sonra Şam'daki Eyyubi Sultan'ı
i
el-Eşref'e bağlı olan Hilôt'll1l (Van Gölü'nün kuzey-batısında) ele geçirmişti (Hilôt'ın alınışı, 2 nisan 1 230)2 1 3. Neticede el-Eşref ile Anadolu Sel­
çuklu hükümdarı i. Alôeddin KeykGbôd'ın kendisine karşı ittifak yapma­
Iarına sebep olmuştu. 1 230 ağustosunda iki hükümdar Erzincan ya kınla­
rında Celôleddin'i yenerek perişan olmasına sebep olmuşlardı. işte tam
bu sıralarda yeni bir Moğol istilôsı baş göstermiştt.
Ögedey Kağan, . Harzem ımparatorluğu'nun bu beklenmedik diril işine
kesin bir son vermek için nihayet noyan Cormaı;ıan veya Cormakan 2 14 ku­
mandasında 30.000 kişili k bir o rduyu iran'a yollamıştı. 1230-1231 kışı nda
Moğollar Horasan ve Rey yolu üzerinden yıldırım h ızıyla gelmişler ve Ce­
lôleddin 'in birli klerini toplamasına fırsat vermeden doğrudan Harzem Sul­
tanının oturduğu Azerbaycan'a yürümüşlerdi. Bu haber üzerine Sultan'ın
aklı başından gitmişti. Tebriz'i terkettikten sonra, Aras ve Kura ırmak­
larının döküldüğü yerdeki Moğan ve Arrôn ovalarına kaçmış, daha son­
ra daima peşinde Moğol öncüleri olduğu hô lde Diyarbekir'e geçmişti. Di­
yarbekir dağlarında bir Kürt köylüsü tarafından meçhul bir şekilde kat­
ledilmiştir ( 1 5 ağustos 1231 ).
Cormagan, iran'ın kuzey-batısında yerleşmiş olon Moğol ordusunun
başında, 1 231 'den 1 241 'e kadar on yıl kalmıştır. Bol otlaklı bozkırı süva­
rilerine uygun geldiğinden Kura ve Aras ı rmaklarının aşağı kısımlarında­
ki Moğan ve Arrôn ovalarında yerleşmişti"'. Aynı sebepler Moğan ve Ar­
rôn'ı, 1 256'dan sonraki iran'ın Moğol h ü kümdarlarının da tercih ettiği yer­
leşim merkezi yapacaktır. Azerbaycan'ın kuzey-doğusundaki bu otla klar­
dan Moğollar bir yü�yıl boyunca eski ye rleşik iran'ı ve ince şehir me­
deniyetini yöneteceklerdir.
Celôleddin ortadan kayboldu ktan sonra Cormagan küçük ordusunu
iran-Mezopotamya sınırlarını yağmalamaya göndermişti. Doğu Anadolu'
da Moğol lar Bitlis ve Erciş'in halkını katletmişlerdir. Azerbaycan'da ele
geçirdikleri Maraga'da her zamanki katl iam hareketlerine girişmişlerdi;
önceki örneklerden ders alan Tebrizliler Moğol lar'a boyun eğmişler, is­
tenen her şeyi vermişler ve Ögedey Kağan'a değerl i kumaşlar dokuyarak
Cormagan'ı saklnleştirmişlerdi ( 1 233) . Gü neyde Diyarbekir ve Erbil ü l kesi
feci şekilde yakıp yağmalanmıştır. ibn al-Athir bu katl iam sahneleri nden
bôzılarını görenlerin ağzından nakletmektedir. «Nisibin2'6 taraflarından bir
(212) Metinde bu şekilde geçen yer Ahlat olabilir (çeviren).
(213) Bk. Rene Grousset, «Histoi re des eroisades», i i i , 366.
(214) çormagun diye yazan d'Ohsson'a mukabil «Gizli Tarih»te bu şekilde yazıl­
maktadır. Bu kumandan hakkında bk. Pelliot, «Les Mongols et la Papaute»,
Revue de l'Orient chriıtien, 1924, 51 .
(215) (Karabağ'dan itibaren) ArrAn, Aras ile Kura'nın doğu taraflarının arasında
kalan ovadır; Moğan, Aras'ın kolu ile Hazar Denizi arasında Kura'nın aşağı
kısmının doğu ve güneyinde kalan ovadır.
(216) Metinde bu şekilde yazılan yerin Nusaybin olması ihtimali vardır (çeviren).
256 i Bozkır Imparatorluğu
adam saklandığı evin bir a ralığından dışarda olup bitenleri bana anlat­
mıştır; Moğollar birini öldürecekleri va kit (alay etmek için isıa min işareti
olan) «la iıaheilallah» diye bağırıyorlardı. Katliam bittikten sonra köyü
yağmalamışlar ve kadınları götü rmüşlerdir. Atlarının üzerinde gülüp oy­
nadıklarını görüyordum; kendi l isanlarında şarkı söylüyorlar, gül üyorlar­
du) Ve bir başka hi kaye daha yine ibn a l�Athir tarafından anlatılmıştı r:
« Bana inanılması son derece zor şeyler anlatılmış, Allah'ın kalplere ver­
diği korkunun ne kadar korku nç olduğu anlaşılmıştır. Meseıa bir Tatar
süvarisinin tek başına çok kalabalık bir köye girdiğini ve hiç kimse' kar­
ŞI koymağa cesaret edemeden köylüleri birbiri ardından öldürdüğünü ba­
na anlatmışlardır. Yine bir Tatar esir ettiği ki mseyi öldü rmek istemiş, fa­
kat yanında hiç bir silah olmadığı içi n o ki mseye yere yatıp beklemesini
söylemiş, kendisi bir kılıç arayıp bulmuş ve kımıldamadan bekleyen za­
val i ıyı öldü rmüştür. Bir başkası bana şunu anlattı: «On yedi kişiyle bir­
Ii�e yolda gidiyo rduk; bir Tatar süvarisi gördük, el lerimizi arkamızdan
bağlamamızı emretti. Arkadaşlarım sözlerine uyarak işe koyul maya baş­
ladılar; kendi lerine dedim ki, bu adam yalnızr onu öldürüp yolumuza de­
vam edebili riz. -hepsi, çok korkuyoruz, dediler. - Fakat bu adam hepini­
Zi öldürecek, dedim. Onu öldü rel im! Belki Allah imdadı mıza yetişir! </'ye­
min ederim hiç biri buna cesaret edemedi. O zaman bir bıça k darbesiy­
le onu öldürdüm, son ra kaçtık ve kurtU ldu km. »
Kafkasya tarafından Moğollar Gence'yi tah rip etmişler, Gürcistan'ı
istiıa etmişler ve kıraliçe Rusudan'ı Tiflis'ten Kutais'e kaçmaya zorlamış­
lardı ( 1 236'ya doğru) . Tiflis bölgesi Moğol himayesine geçmiş, Gürcü de­
rebeyleri muharebelerde Moğollar'a yardımcı kuvvetler vermek zorunda
kalmışlardı. 1 239'da Cormagan Doğu Anadolu'da, Gürcü başkumandanı
ivane:nin ailesine ait olan Kars ve Ani'yi alarak yağmalamıştl218•
Gürcü ve Ermeni ü lkelerinde görü len savaşa ait olaylara rağmen ak­
rabaları arasında Nesturiler olan Cormagan'ın hıristiyanlığa karşı pren­
sip olara k bir düşmanlığı gözü kmediğini iıave edelim2l9• Zaten onun ha­
k imiyeti sırasında, ( 1 233 ile 1 241 arasında) Ögedey Kağan Azerbayca n'a
onun yanına hıristiyan işleri ile meşg ul olması için, Rabban-atam denilen
Süryani hıristiyanı Simeon'u yollamış, o da özellikle Ermeı;ıi toplulu klarını
h imaye etmiştirm.
(217) ibn al-Athir, d'Ohsson'da, III, 70.
(218) Bk. G. Altunyan, "Die Mongolen und ihre Eroberungen in kaukasischen und
kleinasiatischen LAndern.., s. 35 et sq.
(219) Pelliot, "Les Mongols et la Papaute», Rev. de 1'0rient chn3tien, s. 246.
(220) Rabban-ata hakkında (Çince Lie-pien-a'ta), Pelliot, «Les Mongols et la Pa­
paute», s. 236 (41) et sq.
(221) Ermeni vakAnüvisl Gancak'lı Kirakos Rabban-ata'dan büyük methiyeler ile
bahsetmiştir: "O zamana kadar ısa'nın adının anılması bile yasaklanmış
olan Taclk (: müslüman) şehirlerinde kiliseler inşa ettirmişlı; mesela halkı­
nın özellikle hıristiyanlara düşman olduğu Tebriz ve Nahşivan şehirleri bu n­
lar arasında sayılabilir. Kiliseler yaptırdı, haçlar diktirdi, hıristiyan törenle-
Bozkır Imparatorluğy ! 257
Cormagan'ın yerine iron'daki (ya ni Moğa n ve Arran'daki) Moğol or�
dusunun başına, bu görevi 1 242'den 1256'ya kadar sürdürecek olan no�
yon Baycu getirilmiştim. Boycu, Konya Selçu klu Sultanlığı 'na saldırara k
,Moğol fütuhatında önemli b i r adım atmıştır. Sultan I I . Keyhüsrev'in ( 1 2371 245) hükümdarl ığı dltı nda bulunan bu büyük Anadolu Tü rk kırallığı kud­
retinin zi rvesinde görünüyordu, ancak Erzurum'u alıp yağ maladı kta n son­
ra Baycu ( 1 242) . bizzat Sultan'ın yönettiği Selçuklu ordusunu Erzincan
yakınlarında Kösedağ 'da ezm iş (26 haziran 1 243) ve bu zaferin arkasın­
dan zama nında teslim olarak sôdece yağmalanan Sivas'ı ele geçi rmişti.
Direnme gösteren Tokat ve Kayseri tamamen tahrip edilmişti. ii. keyhüs­
rev barış istemiş ve Kağan'a tô bi olmayı kabul ederek barışa kavuşmuş­
tu. Bu sefer Moğol Imparatorluğunu, Biza ns imparatorl uğu'nun sınırları"na kadar genişletmiş ol uyorduZ23•
Kilikya Ermeni Kırailığı'nın hükü mdarı i. Hetum ( 1 226-1 269) derhaı
Moğol tabiyetine geçme akıllılığını göstermişti, aynı politika haiefIeri ta- '
rafından da uygu lanacak böylece E rmen iler Selçuklu veya MemlOk Is­
ıa m'a karşı Asyo 'nın yeni efendilerinin h imayesine girmiş olaca klardır
( 1 244)22• . 1 245'de Baycu Hııat ve Amid'i işga ı ederek Doğu Anadol u'da Mo­
ğol hakimiyetini sağlamlaştırmıştı . Üstenk Moğollar Hııa!'ı Gürcü tabiieri
Ivane'nin ailesine bırakmışlardır. Hetum kadar ihtiyatlı po litikacı olon Mu­
sul Ata bek'i Bedreddin Lulu kendil iğinden Moğol hakimiyeti ni tanımıştır.
Batu ve Sübötey'in Avrupa'daki Seferleri
Bu sıralarda Ögedey Kağa n'ın buyruğu üzerine 1 50.000 kişilik bir Mo­
ğol ordusu Avrupa'da . faal iyet gösteriyordu. Bu ordu Aral ve U ral Hanı
Batu'nun resmi kuma ndası altındaydı; Batu Han'ın çevresinde Cengizoğ ul­
larının bütün dalları n ı n temsilcileri bulun uyordu: Batu'nun kardeşleri Or­
do, Berke ve Şeyban, Ögedey'i n i ki oğlu Güyük ve Kado'an ve toru nu
Koydu, Tuluy'un oğlu Mongka, Cağatay'ın oğlu ve torunu Boydar ile Bü­
ri225: Ordunun asıl kumandanı, o sıralar altmış yaşlarında bulunan, iran,
Rusya ve Cin'in muzaffer galibi Sübötey idi.
(222)
(223)
(224)
(225)
rinin incil, haç, kilise mumu ve şarkılarla birlikte kutJanmasınl' emretti. Karşı
gelenleri idam ettirdi. Bütün Tatar birlikleri kendisine hürmet gösteriyordu .
.. Tamgha»sına sahip adamları her tarafta rahatça dolaşıyordu, Hatta Tatar
general/eri bile kendisine armağanlar veriyordu . . . " (PeJliot, a,g.e" s. 244, 49).
Baycu hk. bk. Pelliot, .. Les Mongols . . . Rev, Or. chr., 1 924, 303.
O'Ohsson, III, 83 (Novairi, Bar Hebraeus ve Mahrızi'ye göre). Bk . .. Kaik­
husraw "", Enc. Isı' s, 679-680. Altunian, «Oie Mongolen und ihre Erobe­
rungen", s. 38.
Bk. Rene G rousset, .. Histoire des eroisades», i i i , 526.
Pel/iot tarafından tercüme ,edilen ..Yu an che-nin bir metnine göre Batu Av­
rupa'ya 1 234'de gönderilmiş ve Mongka ancak 123S'de ona katılma emrini
almıştır.
»
:258/ Bozkır Imparatorluğu
Müslüman kaynaklara göre sefer 1236 sonbaharında Kama Bulgar­
ları Türk kırallığının imhası ile başlamıştır. Sübötey, Volga'nın yakınında
Kama'nın kolunun güneyinde yer alan ticaret şehri ve ülkenin başkenti
Bolgar'ı yağma ve tahrip etmişti226 ( Rus kaynakları bu olayları 1 237 .sonbaharına atmaktadıriar) .
1 237 ilkbaharının başında Moğollar, Rus bozkırının putperest, göçebe
ve yarı vahşi Türkleri olan, müslümanların Kıpça k, Macarlar'ın ve Bizans­
I ılar'ın Kuman ve Ruslar'ın Polovetsi dedikleri kavme saldırm ışlardl227• Kıp ·
ça klar'ın bir kısmı boyun eğmişti; işte bu Türk unsuru daha sonra ü lke­
nin eski efendilerine izafeten « Kıpça k Hanlığıı) diye anılan, diğer adıyla
Altın Ordu Devleti olan ve Cöçi'nin sülôlesinden gelen Moğol Hanlığı'nın
temelini oluşturacaktır. Kıpçak önderlerinden Baçman d iye biri Volga kı­
yılarında bir müddet daha direnmişti. Nehrin aşağı taraflarında nihayet
kıstırılmış ( 1 236-1237 kIŞI)22B, Mongka onu i kiye bölmüştü . Raşideddin'in
anlattığına göre- 1238'de Berke'nin yaptığı son bir seferle Kıpçaklar ta­
mamen mağlup olmuşlardı. O zaman Kıpçak önderlerinden Kutan (Cebe'
nin 1 222'deki seferi sırasında bahsetmiştik) kırk bin çadırla göç etmiş ve
sığındığı Macaristan'da hıristiyanlığa geçmişti. 1239-1 240 kışı içinde, 1239
aralığına doğru Moğollar Mongka'nın kumandasında, Manghes, Mankas
veya Monkas denilen ve Alanların veya Ases'lerin (Moğolca Asod) baş­
kenti olması gereken şehri alarak Gü ney Rusya'daki hôkimiyetlerini per­
çinlemişlerdi229•
Güney Rusya bozkırlarında bu iki sefer arasında bizzat Rus prens­
I ikierine karşı yapılan seferler yer almaktadır. Bu prensiikierin ufak top­
raklara sahip olması Moğolların işini kolaylaştırmıştı. Riazan prensieri Yu­
ri ile Roman, birincisi Riazan'da, diğeri Kolomna'da müdafaaya çekilmiş­
.
lerdi. Riazan ele geçiril mi ş, Yuri öldürülmüş, bütün halk kılıçtan geçiril­
mlşti (21 a ralık 1237). Rus prensieri içinde. en kudretl isi olan Suzdalya'
nın Büyük Dükü I I . Yuri'nin Kolomna'nın savunması için gönderdiği bir­
likler bir işe yaramamıştı; Roman meydanda yapılan muharebede ezilmiş
ve öldürülmüş, Kolomna da ele geçirilmişti. O zamanlar i kinci derecede
bir şehir olan Moskova yağma ve tahrip edilmişti ( 1 238 şubatı). Büyük
Dük II. Yuri, Moğollar'ın Suzdal ve Vladimir şehirleri n i tahri p etmesine
engel olamamıştı. Suzdal yakılmıştı. 14 Şubat 1238'de saldırıya uğrayan
Vladimir dehşet dolu sahneler yaşamış, kiliselere sığınan halk alevler için­
de katledilmişti. II. Yuri de, MOloga ırmağının kol u Sita ve Siti üzerindeki
nihai muharebede yenilmiş ve öldürü lmüştü (4 mart 1 238). Başka Moğol
(226) «Bolgar'ın harabeleri, şimdi Kazan'a 1 1 5 km. güneyde ve Volga'nın sol kı­
yısına 7 km. uzaklıktaki, Spask vilayetinde şimdiki Bolgarskoye veya Us­
penskoye köyüne tekabül eder». (Minorsky, ..HudQd al-'Alam , 461 ).
(227) Daha önce yazılan kısma bakınız.
(228) Pelliot, ..propos des Comans», JA, 1 920, i, 1 66-167.
(229) Bk. Pelliot, «A propos des Comans , JA, 1 920, i, 1 69. Minorsky, .. HudOd
al-'Alam", 446.
..
..
Bozkır Imparatorluğu/259
kuvvetferi Yaroslav ve Tver'i yakıp, yağmalamışlardı. Kuzeyde Novgorod,
buzların çözül mesiyle kurtulabifmişti.
Yılın sonunda harekata yeniden başlanmış, bu sefer hedef olarak
. Ukrayna seçilmişti. Cernigov'u tahrip eden Moğollar, Kiev'i işgal edip he­
,
men hemen · tamamen imha etmişler (6 aralık 1240), sonra, prensi Danyel'
in Macaristan'a kaçtığı Galiç Rus prensl iğini yağmalamışlardı.
Bu seferler sırasında Moğol prensieri a rasında fikir ayrılı kları baş­
göstermişti. Ögedey'in oğullarından Güyük ve Cağatay'ın torunlarınpan
Büri, Batu 'nun rütbece üstü nlüğüne pek tahammül edemediklerinden ona
karşı öylesine itaatsiz bir şekilde davranmışlardı ki, sonunda Ögedey ta­
rafından geri çağınımışlardır. Hatta Büri, Batu ile ş iddetli bir münakaşa
yapmıştı. Tuluy'un oğl u Mongka da orduyu terketmişti, ancak Batu i le iyi
münasebetlerini devam ettiriyordu. Batu'nun Güyük ve Büri ile olan ça­
tışması ve Mongka'ya karşı duyduğu dostluk Moğol tarihinin devamı için
son derece önemli neticeler doğu rmuştur.
Baydar ile Kaydu'nun kumandasında Moğol ordusunun bir kısmı Uk­
rayna 'dan Polonya'ya saldırmıştl23o• 1 240-1241 kışında MoğOllar buz tut­
muş Vistü! nehrini aşmışlar ( 1 3 şubat 1 241 ). Sandomierz'i yakmışlar ve
Krakovi ·banliyösüne kadar i lerlemişlerdi. Şmielnik'te bir POlonya ordusu­
nu yenmişler ( 1 8 mart 1241 ) ve üzerine yürüdü kleri Krakovi 'deki Polon­
yalı prens ıv. Boleslas Moravya'ya sığınmak üzere kaçmıştı. Krakovi'yi
terkedilmiş bir halde bulan Moğollar şehri ateşe vermişlerdi. Polonyalı
tarihçilerin Peta dedikleri ve şüphesiz Baydar olan bir ku mandanın em­
rinde Silezya'ya girmişler, Ratibor'da Oder nehrini aşmışlar ve Polonya­
I ılar, Alman haçlıları ve Töton şövalyelerinden mürekkep Silezya'lı Henri'
nin komutasındaki 30.000 kişilik orduyla karşılaşmışlardı. 9 nisanda bu
ordu tamamen ezilmiş ve Dük, Liegnitz yakınlarında Wahlstadt'ta öldü­
rül müştü. Bu zaferden sonra Moğollar Moravya'ya geçmişler ve ü l keyi
baştan başa tah rip etmişler, fakat Sternberg'lı Yaroslav tarafından sa­
vunulan Olmütz şehrini alamamışlardı. Moravya'dan çıkan bu Moğol ko­
lordusu Macaristan'da faaliyet gösteren diğer Moğol ordularına katılmıştı.
Nitekim, bu sırada Moğol kuvvetlerinin geri kalanları Batu'nun ku­
mandasında ve Sübötey'in yönetiminde üç kol halinde Macaristan'a gir­
mişti: Şeyban'ın kumandasındaki birinci kol Polonya ve Moravya a rasın­
dan kuzeyden gelmiş; Batu'nun yönetimindeki i kincisi Galiçya'dan gele­
rek Unghvar ve Munkacz arasındaki Karpat geçitierini zorlayarak 12 mart
1241 'de oraları savunmakla görevli Kontu mağlup etmiş; Kada'an'ın ku­
mandasındaki üçüncü ordu Moldavya'dan gelerek Varadin ve ezanad'ı
almış, halkı büyük bir vahşet içinde tamamen katletmişti. Orduların, kıs­
men de olsa, toplanması 2-5 nisan arasında Peşte'nin karşısında olmuş-
(230) Bk. Strakosch-Grassmann, «Der Einfa/l der Mongolen ın Mittelauropa in der
Jahren 1241-1242.. , Innsbrück, 1 893. - Altunian, .. Die Mongolen und ihra
Eroberungen .. , Berlin, 1 91 1 . - eapitaine H. Morel, .. Les campagnes mon­
gols>;; «Revue Militaire Française.. , haziran-temmuz, 1 922.
260j Bozkır imparatorluğu
tu231• Peşte'de Macar kıral! LV. Bela sü ratle ordusunu topluyordu. 7 ni­
sanda muharebe için çıktığında Moğollar Sayo i le Theiss ırmaklarının
birleştiği noktaya kadar ağır ağır çekilmişlerdi. Nehirlerln kavşak nokta­
sının biraz ilerisinde, Mohi'nin güneyinde Sübötey 1 1 nisan 1 241 tarihin­
de en parlak zaferleri nden birini kazanmıştır. Cüveyni ve Raşideddin, Ba­
tu'nun muharebeden bir , gün önce, atası Cengiz Han gibi bir tepeye Çı­
kıp bir gün ve bii' gece durmödan Tengri'ye yakardığını kaydetmektedir.
.
iki o rdu Sayo ırmağının yatağı ile birbirinden ayrılmıştı. Nisan'ın 1 0'unu
1 1 'ine bağlıyan gece Sübötey ordusuna Girines ve Czeks arasında ırma­
ğı geçirtmiştim. Ertesi sabah kanatlarını hücuma kaldırarak düşman ka­
rargôhını Szakald tepelerine kadar kuşatmıştı . Cuveyni'ye göre nihai hü­
cum Batu'nun kardeşi Şey bo n tarafından yönetiliyordu. Macarlar tama­
men imha edilmişler, katlediimiş veya kaçmışlardı. Macar kıralı Bela, Ad­
riyatik tarafına kaçarken Moğollar Peşte'yi almışlar ve yakmışlardı. Hal k
tarifsiz işkencelere tôbi tutu lduktan sonra toplu hôlde boğazlanmıştı. « Ro­
gerii carmen miserabile» hep aynı feci sahnelerle doludur: iki yüzlü dav­
ranan Moğollar kaçan halkı bağışlandıkları na dair söz vererek evlerine
dönmeye i kna ederler; son ra bu zavallıların güvenini kazandıktan sonra
hepsini kılıçtan geçirirler, Başka yerlerde esirlerini kalelerin alınmasın­
da en ön safta sürerler, «Bu talihsiz insanları n arkasında du ruyorlar ve
düştü klerini gördü kçe gülüyo rlardı, kaçmaya kalkışanları ise kılıçtan ge­
çiriyorlard!)) . Köylüleri kendi emirleri altında kendileri icin ü rün kaldırma­
ya zorladıktan son ra hepsini boğazlıyorlardı; aynı şe.k ilde şehi rlerden Çı­
kard ıkları kadınlarla eğlendikten sonra yine hepsini katlediyorlardım. Tu­
na'ya kadar: o lan bütün ü lke Moğol boyunduruğuna girm işti, yalnız, iyi
dayanan Gran (Strigonia) ve Alba Julia gibi nôdir yerler istisna teşkil et­
mektedir. 1 241 temmuzunda Moğol a kıncıları Viyana yakınlarında Neus- ·
tadı'a kadar gelmişlerdi. Bizzat Batu 25 aralık 1241 tarihinde buz tutmuş
Tuna'yı aşmış ve G ran'ı düşürınüştü.
«Puszta)) da anavatanlarındaki bozkırı buton Moğollar 1 241 yazı ve
sonbaharında sakin kalmışlardı. 1242 başında, Hırvatistan'a kaçmış olan
kıral Bela'nın arkasından Kada'an'ı yollamakla yetinmişler, Moğol öncüleri ·
(231) D'Ohsson'a göre Kada'an'ın ordusu Sayo'daki toplanmada ve muharebede
yer almamıştır. Cahun'e göre, tam tersine muharebeye iştirak edecek vakti
bulmuştUi.' Aslında Iranlı tarihçiler tarafından verilen unsurlar çok bulanık­
tır. Cuveyni ve bilhassa Raşldeddin Batı hakkında yetersiz coğrafi bilgilere
sanip olduklarından, burada hissedilir şekiide olayları karıştırmışlardır. Olay­
lar , ne yazık ki Cahun'ün « La Tueuse .. adlı romanıyla bulaşmış olan tarihi
metnindeki g ibi apaçık ortada değildir.
(232) Mohi muharebesinin haritası Sprüner-Mencke'de verilmiştir: «Hand-atlas t.
d. Gesch. d. Miltelalters. vs.", harita 73.
(233) Cahun, «Introduction a I'histoiie de I'Asie.., s. 376'da ..Carmen miserabile»nin
bazı açıklamalarının manasını altüst ederek Macarlar ile Moğollar arasında
başlangıçta bir andıaşma varmış gibi göstermek istemektedir. Gerçekte, ve
her zaman olduğu gibi d'Ohsson doğru olanı söylemektedir (II, 1 46-155).
Bozkır imparatorluğu l 261
nin yaklaştığını d uyan kıral Bela ise Dal maçya takı madalarına geçmişti.
Kada'an Adriyatik üzerinde Spalato ve Cattaro'ya kadar i lerlemiş ve Cat­
taro'yu yağmaladı ktan s,onra Macaristan'a dönmüştü ( 1 242 martı ) .
Bu arada Moğolista n'da Ögedey Kağan 1 1 a ralık 1 241 ta rihinde öl­
müştü. Ta h.ta . kimin sahip çıkacağı meselesi Macaristan'ın Moğollar ta­
rafında:ı terkedi l mesine sebep olmuştu. Daha önce de görüldüğü gibi
Güyük ve Mongka Moğolistan'a dönmüşferdi; ordunun diğer kumandan­
lerı da hemen dönmek istiyorlardı. Bu d u rum Avrupa'yı Atti la'dan sonra
en ciddi tehlikeden kurtarmış ol uyordu. Böylece Moğollar geri çekilme­
ye başlamışlar; evlerine dönmek üzere serbe'st bırakılan esirleri bun la­
rın yen iden gel ip kendilerini kılıçtan geçirecekleri ne dair gü �ensizliği da­
ima duymuşlard ı r. Batu Bulgaristan üzeri nden ağır ağır Kara Deniz yo­
lunu tutmuş ( 1 242 il kbaharı) . 1 242-1 243 kışında E;flôk ve Boğdan'dan ge­
çerek aşağı Vo lga'dak i ka rargô hına erişmişti.
1 236- 1 242 yılları ndaki Moğol seferlerinin neticesinde Cöçi 'nin ailesine
ait Volga'nın batısındaki topra klar muazzam bir şekilde genişlemiş olu­
yordu. Cengiz Han'ın vôsiyetine göre bu « u lus» j rtiş'in batısında Moğol
atları nın çiğnediği bütün topra klara sahip olacaktı; işte şimdi atları n ı n
n a l izleri j rtiş'ten aşağı Dn iyester'e, hatta Tuna'nın deltasına kadar bü­
tün topraklarda vardı. Bu muazzam topraklar, 1 236-1 242 seferi ni ismen
de olsa yöneten Batu'nun da meşrü mülkü oluyordu. O za mandan sonra
fethettikleri ülkenin g dıyla, « Kıpçak Hanı» olarak tarihte anılacaktır.
Töregene'nin Naipliği ( 1242-1246)
Ögedey'in ölümü üzerine ( 1 1 aralık 1 24 1 ) naipl i k dul karısı enerj i k
Hatun Töregene'ye emanet ed ilmiştin,. i l k defa bir Merkit başka nı ile
evlenmiş ola n235 ve Merkit menşeli olduğu , söylenen, fakat muhtemelen
Nayman asıllı olan bu kıraliçe 1 242'den 1 246'ya kadar i ktidarı elinde tut­
muştu. Ögedey kend isinden sonra Kağanlık tahtı na üçü ncü oğlu Küçü'
yü tôyin etm işti, fakat Song'lora karşı ya pılan savaşta ölü nce ( 1 236) . Kü- ­
çü'nün büyü k oğlu Şiremön müstakbel Kağan olarak bel irıenmişti. Anca k
Töregene kendi oğlu Güyü k'ü Kağan olarak ilôn etmek istiyord u . Güyü k'
ün seçi lmesi için 'n aipliğinin süresi ni uzatmak zo runda kal mıştı .
Töregen e'nin naipliği Ögedey'in müşavi rlerinden bir çoğunun gözden
dü şmesi ile di kkati çekmektedir; bil hassa, müteveffa imparatorun mühür­
darı236 nesturı Kerait Cin- kay ile Ögedey'in nezd inde mal iye nôzı rı olara k
çalışmış olan Cinli leşmiş Kıtay Ye-liü C' u-tsa i bunlar arasındadır. Hatun
(234)
(235)
(236)
B u 'p renses hakkında bk. Pelliot, « Les Mongols et l a Papaute», Revue
de I ' Orient c h retien, 1 931 - 1 932, s, 53 (ayrı bas k ı n ı n 1 93, sayfası). Tokto'a-beki ' n i n o ğ l u Kudu i l e , .
Töregene'n i n öcünden kaçmakla kurtulmuştur. Töregene' n i n oğlu G ü y ü k' ü n
tahta çıkması, 1 246'da yen iden görevi n e dön mesini sağlamıştır.
.
262! Bozkır Imparatoriugu
Kıtaylı nôzırın yerine, kendisine vergi miktarını iki misline cıkaracağını
vaôdeden müslüman Abderrahmôn'ı getirmişti. 'Bilge i kôzlarının itibar gör­
medi�ini farkeden ve halkın sırtına binecek olan ağır vergi yükünü tah ­
min eden Ye-liü C'u-ts'ai, henüz e l l i beş yaşında i ken kederinden Kara­
kurum 'da hayata gözlerini kapamıştı ( 1 244 haziranı)_ Töregene iki büyük
idareciyi daha lşbaşından uzaklaştırmıştı: Türkistan ve Môveraünnehir
vôlisi müslüman Türk Mes'ud Yalavac'ı bir müddet icin ve öldürtüp ye­
rine Oyrat , Argun Ağa'yı2ll gecirdiği Doğu iran val isi Uygur Körgüz'ü ke­
sin şekilde görevden almıştır,
Yaşlı Cağatay tarafından himaye edilmekle beraber saltanat na ibi
Hatunun i ktidarı buna rağmen pek emin değildim_ iktidara gectikten
az sonra, topra kları, daha önce gördüğümüz gibi, Doğu Moğolistan'dan
Girin bölgesine kadar uzanan Cengiz Han'ın en kücük kardeşi Temüge
Ocigin ordusuyla birlikte imparatorluk «orduı>suna yürümüş, şüphe uyan­
dırmaktan cekinmemişti. Avrupa'dan dönen Güyük'ün gelişi bu kötü ta­
sarıları dağıtmıştı. Rusya seferi sırasında Güyük kendisine itaat etmeyi
reddedip geri cağırılınca Güyük'e karşı garaz dolu Kıpcak Hanı Batu'
nun ona karşı duyduğu düşmanlık cak daha ciddi idi. BatlJ elinden gel­
diğince Töregene'nin Güyük'ü sectireceği Kurultay'ı gecikti rmeye calış- ,
mış ve nihayet Kurultay toplandığında katılmamak icin bir hastalık ba­
hane etmiştim.
Güyük'ün Saltanatı ( 1246-1248)
Kurultay 1 246 il kbaharı ve yazında, Karakurum'dan pek uzakta olmı­
yan Orhan nehrinin kaynağında Köku-nor gölünün yanında toplanmıştı.
Orada Sırci-ordo denen cadırlardan bir şehir kurulmuş ve Batu'nun dışın­
da bütün Cengizhanlı prensier, ayrıca eyalet vaJileri ve tabi kıra llar top­
lanmışlardı. Bunlar arasında yeniden Türkistan ve Maveraünnehir valisi
olan Mes'ud Yalavac, iran val isi Argun Ağa, G ü rcü tahtının iki varisi Da­
vid Narin ve David Laşa, Rus Büyük Dükü Yarasıav, Ermenistan (Kilik­
ya) kıralı , I . Hetu m'un24o kardeşi başkumandan Sempad, Selcuk Sultanı
LV. KılıC Arslan (1 249'dan beri Anadolu Sultanı idi) . Kirman, Fars ve Mu­
sul atabekleri nin elcileri ve hattö Bağdad halifesinin bir temsilcisi vardı.
Töregene Hatun'un isteğine uygun bir şekilde Kurultay onun Ögedey'den
olan oğlu Güyük'ü Kağan secmiş, yeni Kağan 24 ağustos 1246 tari hinde
tahta oturmuştu'·'. Üstelik yeni Kağan i ktidarı Imparatorluk kendi aile­
sine ait olması şartıyla kabul etmişti. «O zaman Moğol prensieri börkle-
(237)
(238)
(239)
(240)
Daha önce yazılanlara bkz, . . .
Naipligi kendisine emanet eden çagatay zaten ertesi yıl ölmüştü (1242).
Sk. Barthoıd, «Batou-khan .. , Enc, Isı ' , I, 700,
Sk, «Cl\ronique de Kiragos , J A , 18S8, I, 452, «Historiens des Croisades,
Documents armeniens , I, 605,
(24,1 ) Töregene oğlunun seçilmesinden iki, üç ay sonra ölmüştür.
..
..
Bozkır i mparatorluğu l 263
rini çıkarttı lar, kemerlerini cözdüıer, Güyük'ü a ltından bir taht üzerine
otu rttu lar ve onu Kağan olarak seıômladılar. Ku rultay üyeleri dokuz defa
yere kapanarak yen i hükü mdara saygılarını bi ldirdiler ve ovaya yayı lmış
olan kalabalık, tôbi hü kümdarlar, yabancı elçiler aynı zamanda yüzleri
yere gelecek tarzda eğildiler242» .
1246 Kurultay'ı Fransisken rahi bi Jean du Plan Carpi n'in seyahat hi­
kôyesi sôyesinde tarafımızdan bilinmekted i r - Plan Carpin, Papa iV. In­
nocent tarafından Moğollar'a diğer mil letlere saldırmama ları ve h ı ristiyan
olmaları için yazılan mektupların gönderil mesi ile vazifelend iril mişti. 1 6
nisan 1 245 ta rihinde Lyon'dan hareket etmiş, Almanya, Polonya, Rusya'
yı katetmiş (Kiev'i 3 şubat 1 246 tari hi nde terketmişti) ve 4 nisan 1246
ta rihinde aşağ ı Volga'da Kıpçak Hanı Batu ta rafından kabul edilmişti.
Batu Han onu Kağa n'a, Balkaş'ın gü neyinden, eski Kara- Kıtay ve eski
Nayman ülkesinden yollam ıştı (al ışılagelmiş yol Otrar, aşağı ili ve Imıl'
dan geçiyordu). Plan Carpin 22 temmuz 1246 günü Karakurum'dan yarı m
gün mesafedeki impa rato rluk konağına ( <<sıra-ordo» ) vardığında Kurul­
tay toplanmıştı. Bize ca nlı bir portresi ni bıraktığı Güyü k'ün seçil mesini
görmüştü : «Seçildiği nde kırk civarında veya en fazla kırk beşinde vardı.
Orta yapıl ı olup, oldu kça bi lge, tedbirli. ciddi ve davranışlarıyla havası
gayet ağı rbaşlı idi. Hiç ki mse onun gü ldüğünü veya neşeye kapıldığı nı
görmemiştL» Dinı bakımdan Güyük nesturniğe meyilli gibi gözüküyordu:
Plan Ca rpin nesturilerin kilise ôyinlerini bu hükümdarın otağı önü nde yap­
tıklarını teyid etmektedi r. Zaten bel li başlı nôzırları, la lası Kadak ve Kera­
it mühürdarı Cinkay nestu rı idi243• Müşavi rlerinden bir diğeri «Süryani rab­
bam) Rabban-ata (Cince: Li-pian-a-ta ) olup «hükümdarın nezdinde kendi
din işleri ile yükümıüydü» 244. Plan Ca rpi n Cinkay ve Kadak'ın a racılığı ile
vazifesi nin gayesini Moğol büyüklerine an latmıştı. Buna rağmen Güyük'
ün Plan Carpi n'in getirdiği Papalık mesa i ına cevabı -ki bu cevap Pel l iot
tarafından yakın bir tarihte Vatikan a rşivleri a rasında bulunmuştu r- Hı­
ristiyanlık için hiç de cesa ret verici değildL Bu metinde Moğol Kağanı
tehdit edici bir edô ile, herhangi bir hıristiyan mezhebini kabul teşebbü­
sünden önce, Papa'yı ve diğer hıristiyan hü kümdarları kendi çadı rında,
kendisine bağlılıklarını ve saygı la rını bildirmeye çağı rıyordu. Zaten Güyük
iktidarına i lôhı hak olarak sahip olduğunu kabul ediyordu. Göğ'ün yüce
(242) D'Ohsson; II, 1 99.
(243) Pelliot, �Chretiens d'Asie Central e el. . . .. T'oung-pao, 1 914, 628.
(244) ' Pelliot, "Chretiens d'Asie Centrale et . . ... , T'öung-pao, 1 91 4, 628 ve "Les Mongols et la Papaute.. Revue de l'Orient chratien, 1 922-23, 3-4, 247 (51).
Pek · tabii nesturiliğe ne kadar. yakın olursa olsun Güyük ailesinin diğer
Moğ61 dinlerine karşı duydukları umumi .. huraleci hoşgörü..den hiç ayrıl­
mamıştır. Kan-su'da tımar sahibi olan kardeşi Godan'ı n (1251 'de Lan-çeu'da
ölmüştür) Saskya'd:ıki moşlıur Tibel mana!;tırınııı lomol:lrInl koruduğunu bi­
liyoruz. (bk. · Pelliot, "Les systemes d'ecriture chez les . anciens Mongols.. ,
Asia Major, i i , 1 , 1 925, s. 285).
-
264 ! Boşkır I m paratorluğu
temsilcisi ve çeşitli dinlerin hakemi olarak Ezeli Tanrı (Tü rkçe « Mengü
Tengri » , Moğolca « Mongka Tengri » ) adına konuşuyordu24s•
Güyük'ün cevabını a ldıktan sonra Plan Carpin Sıra-Ordo'yu 1 3 ka­
sımda terketmiş ve aşağı Volga ile Batu 'nun merkezi YOluyla ü l kesine
dönmüştü. 9 Mayıs 1247'de vardığı Batu 'nun merkezinden Kiev'e gelerek
Batı'ya kavuşmuştur.
Ermenistan kıralı (Kilikya) i. Hetum'un aynı dönemde Güyü k'e yolla­
dığı (seyahati 1 247'den 1250'ye kadar sürmüştür) kardeşi başkumandan
Sempad, hıristiyanlık için Moğol ittifakının önemini Plan Carpin'den - da­
ha iyi anlamışa benzemektedir. Güyük onu iyi bir şekilde ka rşılamış ve
kıral Hetum'a himayesi ile dostluğunu temin eden bir belgeyi kendisine
vermiştir. Bu seyahat · sırasında, Sempad'ın 7 şubat 1 248 ta rih inde ka­
yınbiraderi Kıbrıs kıralı i. Henri'ye yazdığı mektup elimizdedir. Bu mek­
tubunda . Moğol sarayı nda ve imparatorluğundaki nesturi unsurunun öne­
mine işaret etmiştir. Mektupta şu müşahedeler vardır: « Doğu h ı ristiyan­
ları, kendilerini büyük bir şerefle karşilayan, kendilerine büyük bir sami­
miyetle davranan ve onların ezilmesini kesinlikle yasakladığını açıklayan
Kağan'ın himayesine girmişlerdir2oU» ,
Güyük'ün Plan Carpin üzerinde bıraktığı sert ifôde Raşideddin tara­
fından da teyit edi lmiştir. Gayretli, otorite sahibi, iktidarına büyük bir kıs­
kançlıkla bağlı olan bu hükümdar, halim sel im olan Ögedey'i n devrinde
ve öz annesinin naipligi nde Devletin yaylarının oldukça boşaldığına ka­
rar vermiş ve atası Cengiz Han'ın döneminde olduğu şekliyle Kağan ve
prensierin karşılıklı durumlarını yeniden düzenlemeyi kafasına koymuştu.
Saltanat naibi olan annesine saldırmayı düşünmüş olan Temüge-Oçigin'
in oldu kça şüpheli durumunu soruşturmuş ve çevreSindekilere ceza ver­
m işti. Ili Han Cağatay ölürken (1242) mirasını torunu Kara-Hülegü'ye ( Bô­
miyôn kuşatmasında 1 222'de ölen Mütügen'in oğlu) devretmişti. Büyük
hôkim olara k bu «ulus» un işlerine karışan Güyük, bu gene adamın yeri­
ne, kendisinin şahsi dostu olan Cağatay'ın küçük oğlu Yisu-Mangu 'yu ge­
çirmişti (1247). iran'a, yü ksek komiser sayılabilecek g üvenilir bir adam
olan Elcigidey'i yollamış, o da, 1 247'den 1251 'e kadar, Moğan'daki Moğol
ordusu kumandanı Baycu'nun ya yerine geçmiş, yahut üstüne gelmiş­
tir247• Uzak-Doğu 'da, fethedilen Cin topraklarının mali yöneticiSi Abderrah­
môn vazifesini kötüye kullandığından idam edi lmiş yerine Mahmud Ya­
lavaç getirilmiştir. Plan Carpin'in bulunduğu sıralarda nesturi Kerai! Cin­
kay yeniden Imparatorluk mühürda rlığına getirilmişti. Tôbi prensiikierden
_
(245) Farsça metin, Türkçe başlangıç ve Moğol mührü: 8k. Pelliot, .. Les Mongols
et la Papaute", 1 922-1923, a.g.e., i , s. 21 (18).
(246) 8k. ..Historiens des Cro isades, Documents armeniens", i, 605 ve 651 . Nan­
gis, .. Vie de Saint Louis", Recueil des historiens de la France, XX, 361 -363.
R. Grousset, «Histoire des Croisades", III, 526-527.
(247) Baycu ile Elcigidey'in idari münasebetleri iyi bilinmemektedir. Pelliol'nun
ifadesine göre, buna rağmen Güyük'ün Elcigidey'e verdiği kudretin Baycu'
nunkinden yüksek olduğu bilinmektedir.
Bozkır I m parato rluğu / 265
Gürcüstan , Güyük ta rafından, tahtın iki ra kibi a rasında paylaştı rılmış, Da­
vid laşa Karth l ı 'yı, kı raliçe Rusudan'ın oğlu David Narin ise imeretya'yı
almıştı. Anadolu Selçuklu Sultanl ığı'nda Güyük Konya tahtı nı, o zamana
kadar Sultan olan ii. Keykôvus'dan a la ra k tercihan kardeşi iV. KılıC Ars­
lan'o vermiştir248•
Cengizoğu llarının diğer kol larının istifade ettikleri gitti kçe büyüyen
mu hta riyeti ön lemek isteyen Güyük, Cöçi kolunun başı i le, yani büyü k
ko lun başı Batu Han ile an laşmazlığa düşmüştü. 1 248 başında a ra ların­
daki mü nasebetler öylesine gergin leşm işti ki, birbirlerine karş ı muhare­
beye hazırlan ıyorlardı. Imı l'daki esas topra klarına yaklaşmak baha nesiy­
le Güyük, Kara kurum'u terkederek batıya doğru yürüyüşe geçmişti. Diğer
taraftan Batu, zaten prenses , Sorgaktani tarafından uyarıimış olduğundan,
Tu luy a i lesi nin başı olara k, Semi reçye'ye kadar ilerlemiş, Kayalık'a (şim­
diki Kopo l şeh rinin yakın ında) yedi gün mesçıfede Alakma k'a gelmişti;
Barthold burasının, hiç şüphe yok ki, ili ve IsI k-kul arasındaki Ala-tav ol­
duğunu düşünmektedir. Bir çatışmaya kaçı nılmaz gözü ile ba kılı rkan, iç­
ki ve kadın yüzünden vakti nden önce yıpranan Güyü k Beşbalıg'a bir haf­
ta mesafede, Barthold'un U rungu bölgesinde veya Pel l iot' un Beşba lıg'ın
kuzey-doğusunda ded @ yerde'" (1 248 nisanı nda olan bu ölümün tarihi
27 mart i,-e 24 nisan arasındadı r: Cin kayna kla rı) 250 henüz kı rküç yaşın­
dayken öl müştü r.
Bu ölümün Avrupa'yı korkunç bir teh likeden kurtarmış olması muh­
temeldir. Güyü k sôdece Kıpçak Ha nını ezmek istemiyordu, üstel ik, Plan
Carpin'in şehadetine göre hıristiyanlığı da dize getirmeyi hayaı ediyordu.
Her ne ise, batıya daha özel bir şekilde baktığı sa nılma ktadır. Tersine
Tuluy .ailesinin prensierinin, önce Mongka'nın, sonra bilhassa Kubi lay'ın
birinci pıana geçmeleri, MOğol fütu hatının başlıca gayretini Uzak-Doğ u'
.
ya cevirmiştir.
Oğul Kaymış'ın Naipliği
Güyük'ün ölümü üzerine, d'Ohsson'un düşü ncesine göre Oyrat do­
ğumlu, Pelliot'nun düzeltmesiyle Merkit doğu mlu olan dul karısı Oğul Kay­
mış tabii olarak naipliği üzerine almıştl251• 1 250'oe Imıl ve Kobak bölge­
sinde, Tarbagatay'da Saint-louis'nin elçileri olan üç do miniken rahibl
Cuveyni ve Raşideddin d ' Ohsson'da, II, 206 . .. C h ro n i q u e de Kirakos», J.A.,
1 858, I , 451 . B rosset, .. H ist de la Georgie .. , Add. i , 298.
(249) Barthoıd, .. Batou-khan .. , Enc. Isı', I, 700. Pelliot, .. Les Mongols et la Pa­
paute .. , Rev. O rient c h ret, 1 931 , 5 . 58 ve 61 (1 99).
(250) Bar Hebraeus'un G üyük'ün ö l ü m ü n ü 22 temmuz 1 249 olarak göstermesı
yanlıştı r.
(25 1 ) D ' Ohsson'un ( I I , 246) O ğ u l Kaymış'ı eski Oyrat kralı Kutuku-beki'nin kızı ola'
rak göstermesi b i r hata son u c u d u r (Pelliot b u hatayı d üzeltm iştir,. « Les Mon­
gol5 e t la Papaute .. , Rev. O rient. chret:, s . 61 (1 99).
(248)
266 i Bozkır Imparatorluğu
Andre de longjumeau, kardeşi Guy veya Guillaume ve Jean de Carcas­
sone'u (Tebriz ve Talas nehri yolundan gelmişlerdi) kabul eden bu Ha­
tun'dur. Fransa kıralının yolladığı hediyeleri bir vergi olara k kabul etm iş
ve cevaben yazdığı bir mektu pta kıralın daha açık bir şekilde kendisine
tabi olduğunu bildirmesini istemişti. Bu elçi heyeti dönüşte, 1 251 nisanın­
da veya daha erken, Kayseri'de Sai nt-louis i le buluşmuştur.
Oğul Kaymış tahtı ya Ögedey'in soyu ndan, Güyük'ün yeğeni Şire­
mön 'e252, yada, daha iyisi Güyük'ten olan kendi oğlu, daha çocuk yaşta­
ki Kuça'ya253 vermek istiyor olabi lirdi. Fakat şimdi Cengizoğ ulları arasın­
da en büyük olara k en önemli rolde olan Batu, Ögedey'in soyunu kesin
şekilde bertaraf etmekte kararlıyd!. Tuluy'un dul karısı Soyurgaktani veya
Sorğaktani ile birleşmişti. Doğuştan Kerait olan (Wang-han Tuğrul'un ye­
ğeni idi) ve bütün Keraitler gibi nesturi olan bu prenses zeki o:duğu ka·
dar 'kurnazdım. Bir zamanlar Güyük çeşitli Ceng izoğ lu prensierin Devle­
tin zararına iktidarlarını kötüye kulla ndıklarını görerek sert bir soruştur­
,
ma yaptırdığında, bu kadın sayeSinde Tuluy'un soyu nun tutumunun ga­
yet temiz olduğu ispat edilmişti255• Şimdi kendi a i lesinin zamanı geldiğini
tekrar ediyordu. Tuluy'dan sahip olduğu oğul la rdan en büyüğü olan Mong­
ka'yı Kağan yaptırması için Batu'yu ikna etmeyi becermişti256• Batu Han,
1250'de Isık-kul'un kuzeyindeki Alakmak adlı karargahında topladığı Ku­
rultay'a Mongka'yı teklif etmiş ve seçtirmiştir. Asl ı nda Mong ka'nın seçimi
sadece Cöçi ve Tuluy a i lelerinin seçkin şahSiyetleri a rasında kararlaştı rıl­
mışti, zira, Barthold'un işaret ettiği gibi, Ögedey ve Cağatay'ın temsilci­
leri, ya Kurultay'a gelmemişler, ya da işin halledil mesinden önce Alak­
mak'ı terketmişlerdir. Mongka'nın seçifdiğini öğrenince, Ku rultay'ın Cen­
gizoğulları Devleti'nin kutsal yerlerinden çok uza kta toplandığını ve bu
bakımdan bütün şartların yerine gelmediğinden bunu tasdik etmeyi ke­
sinlikle reddetmişlerdi. Bunun üzerine Batu istenen bölgede, Onon veya
Kerülen neh i rleri yanında ikinci bir Kuru ltay daha toplanmasına kara r
vermiş v e Ögedey i l e Cağatay ailesinin temsil ci lerini katılmaya davet et­
miş, fakat bu yönde yapılan bütün çağırılar pek tabii itibar görmemişti.
Bunları n tamamen a leyh ine dönen Batu, kardeşi Berke'yi Kurultay'ı
Kerülen üzerinde Ködeğe-aral veya Kötüğü-a ra l257 denen yerde toplama k­
la görevlendirm
işti. Ötekilerin imparatorluğu
müsaderesinii tasdi k etmeyi
..
..
reddeden Ogedey ailesi temsilcileri ile, Ogedey a ilesiniri tarafını tutan
Cağatay'ın ulusunun başka nı Yısu-Mangu'nun protestolarına rağmen Ber-
(252) Bu ad hakkında (belki Salamon'dur) bk. Pelliot, ..Les Mongols et la Papaute",
a.g.e., 63-64 (203-204).
(253) Bk. Pelliot, yukardaki eser, 1 931 , 1 96 (199).
(254) Sorğaktani, Wang-han'ın kardeşi Cagambu'nun kızıydı. Oğlu Mongka'nın tahta
geçmesinden bir müddet sonra 1 252 şubatında ölmüştür.
(255) O'Ohsson, II, 204.
(256) Moğolca «Mongka .. , Türkçe .. mengü.. veya .. mangu» Ezeli demektir. Bk.
Pelliot, .. Sur quelques mots d'Asie Centrale», J. A., nisan-mayıs 1 913, 451 .
(257) Pelliot'nun düzeltmesi, .. Les Mongols et . . . .. a.g.e., 1 931 , s. 62 (200).
Bozkır imparatorluğuI267
ke Mongka'yı Kağan olarak ilan etmişti (Cuveyni'ye göre 1 temmuz 1251 ) .
Böylece impa ratorluk Ögedey ailesinin elinden kesin şekilde Tuluy alle­
sihin eline geçm iş ol uyordu258•
Bu bir nevi hü kumet darbesi nin n isbeten kolaylıkla ta mamlanması
mükemmel şekilde güClü bir adam olan Mong ka karşısında meşru Öge­
deyl i 'lerin silik prensiere sahip olması ile açıklanabi lir; yine bu durumu
saltanat fası ıolarında, Ce ngiz Han ai lesi nin en kıdemlisi ve en büyük
oğul dalının başkanı sıfatlarından yara rlanarak di ktatörlüğe benzer bir
idare gösteren Batu Han'ın tutu muna da bağlıyabili riz. Ögedey ailesi nin
Tuluy ai lesi lehine tahttan i.Jzaklaştı rılmasının, meşru luğun kopması de­
mek olduğu ve birinci derecede, bu durumdan zarara uğ rayanların tepki
göstermeden kabul etmiyecekleri düşünülemezdi. Ögedeyli 'ler, bil hassa
Ş i remön, darbeden sonra bitmek üzere olan Kurultay'a sözde yeni Ka­
ğan'a saygılarını sunmak üzere katı lmışla rdı; aslı nda askerleri ile Kağa n'ı
şaşırtmak ve tahtından indirmeyi istiyor gibiydiler. Ancak niyetleri açığa
çıkmıştı. Askerleri nin silahla rı alınmış, mü şavirleri, bilhassa Kadak ve Cin­
kay, idam edilmiş259 ve k'endileri de tutu kla nmışlardı.
Mongka talihsiz yeğenierini acı masızca cezalandırmıştı. Nefret ettiği
eski naip Oğul Kaymış (Rubrouck'a «bir dişi köpekten daha rezi! bir ka­
dım demişti) sorguya çeki lmek icin elbiseleri çıkarıldıktan sonra bir cu­
vol içine konmuş ve suda boğduru lmuştu (mayıs- haziran 1 252) . Mongka'
nın küçük kardeşi Kubılay Şiremön'ü Cin ordusuna götürerek bir an icin
hayatını kurta rm ış, ancak daha sonra Mongka'nın tali hsiz !;Jenç adamı
boğdu rtmasını engell iyemem işti. Güyü k'ün genç oğlu Kuca, Ka rakurum'
u n batısında bir vilayete sürülmüştü. Derhal itaat etmiş olan Kada'an ile
Kaydu'nun öldürülmesine cesaret edilememişti. Her ikisi böylece Imıl'da­
ki Ögedey (c ulusunw) mu hafaza etmişlerdir. Kaydu'nun daha sonraları
Ögedey a ilesi nin tahtın meşru va risi olduğunu söyleyerek bayrak actığı­
n ı ve Mongka'nın ha lefine ko rkunc sıkıntılar yaşattığ ını göreceğiz. Niha­
yet Mongka, Cağatay (< ulusw) n u n başkanı olan ve kendisine karşı gelen
Yısu-Mangu'yu öldürtmüş ve yerine bir başka Cağatay'lı olan Kara-Hü­
legü'yü getirmiş, daha sonra Kara-Hülegü ölünce dul karısı prenses Or­
gana'yı başa gecirm iştir . ( 1 252) . Cağatay'ın diğer to ru n u Büri, Avrupa se­
feri sırasında hakaret etti!:)i Batu'ya teslim edilmiş ve onun tarafından
idam edilmiştir260 •
Mongka'nın Saltanatı (1251-12'59)
Tahta çıktığında kırküc yaşında olan Mongka, Cengiz Han'dan son ra
Moğol Kağa nlarının en di kkate değer olanıdır. Az konuşan, debdebe ve
sefahatın düşmanı olan, sadece av sırası nda dinlenen bu Kağan atası­
n ı n «yasQ» sına ve hükü mlerine bütün kudretini yen iden vermişti r, Gayret-
(258) D'Ohsson, I I , 249 et sq. (Cuveyni ve Raşideddin'e göre).
(259) Pelllot, a.g.e., 63 (201 ).
(260) Pelliot, «les Mongols eL .. , a.g.e., 1931 -32, 66 (204) ve 79 (21 7).
_
26S [ Bozkır imparatorluğu
ii bir başkan, sert ama ôdil bir yönetici (seiefieri tarafından i mzalanmış
ve ödenmemiş muazzam meblôğlara varan senetleri son vôdesine kadar
Ödemiştir'·'), katı, fakat zekı bir politikacı, iyi bir muharip olara k Cengiz
Han tarafından kurulmuş olan güClü · makinayı yeniden calıştırmıştır. I r­
kının ka rakterinden asla feragat etmeden (halefi Kubılay öyle yapmıştır)
Moğol imparato rluğu'na sağlam yönetici kadrolar vermiş ve gerçekten
mu ntazam büyük bir devlet o rtaya çıkarmıştı r. Saltanat döneminin başın­
da, Batu'ya karşı duyduğu minnet borcu ( Batu kelimenin tam anlamıyla
onu impa rator yapmıştı) huku ken deği/se bile fi'ilen bir nevi i ktida r ya­
ratmış, Batu Han Bal!{aş'ın batısında pratikce bağımsız kalmıştır262; ama
daha sonra, 1 255 yılında Batu'nun ölümü Mongka'yı yeniden Moğol im­
paratorluğu'nun tek efendisi yapmıştır. Ceşitli «ulus» veya tımar başkan­
ları kendilerini vergi vermekten veya merkezi idare memu rları ile tıma r­
larının geli rini paylaşmaktan muaf san ıyorlar, bunu bir hak olara k görü­
yorlardı. Mongka bu uyg u lamaları yasaklar:nıştı. Daha uzun süre yaşamış
olsaydı ve eğer haiefieri onun siyaseti n i devam ettirebilsel e rdi Moğol ım­
paratorluğu'nun, Uzak-Doğu, Türkistan, iran ve Rusya Hanlıkla rına bölü ­
neceğıne n isbeten birliğini m uhafaza etmiş bir Devlet ola rak kalacağı
muhakkçıktır.
Annesi nesturı Kerait prensesi Sorğaktan i'nin elinde yetişmiş olan
Mong ka, nesturiliğe özel bir h imaye göstermiştir. Mühürdar olarak bir nes­
turıyı, Kerôit Bolgay'ı secmiştim. Fakat aynı zamanda Budizme ve teo!zme
de teveccüh göstermiştir. ,1251 -1252'de kendi nezdinde Taoist Kil isesi'nin
bir başkanını ve budist « kı rallık efendisi»ni görevlend i rmişti. Birinci rah io
Li Ce-c'ang, ikincisi ise Na-mo adında « Batı ülkeler» laması idj264. O sıra­
larda bil hassa Li Ce-ç'ang hü kümdarın teveccühünü kazanmıştı. 1 255'de
Mongka Karakurum'da toplanan, budist rahip Na-mo i le taoistlerin zıt fikir­
leri ta rtıştıkları top!antıya nezaret etmiştF·'. 1 256'da Karakuru m'da kendi
sarayında bir nevi budist ruhani meclisi topla nmıştı. Rubrouck'a, «bütün din­
ler bir elin beş parmağ ı g ibidir» , demişti. Fakat budistlere, budizmin, diğer
din lerin parmak oldukları elin ayası dem işti. Neticede, budistler ile taoistler
a rası nda dengeyi iyi mu hafaza ettikten sonra, taoistlerin budizmin men şe-
(261 ) D'Ohs�on, II, 266 (Cuveyni ve Raşideddin'e göre) . .
(262) Rubrouck'a göre (XXV. fasıı) iki saha arasındaki sınır, Isık-kul'un kuzeyinde
Ala-tav taraflarında bulunuyordu. Aynı seyyaha göre Mongka ile Batu gerçek­
ten iki başlı bir saltanat sürüyorlardı, fakat bizzat Mongka'nın Rubrouck''i
, şöyle dediği sabittir: _ (cbaşta iki göz vardır ve, iki göz olmasına rağmen ba..
kışları hep aynıdır... Buna ra�men, atoriter rnizacı ve tasarruf zih!'liyetl ile
Mongka Batu'nun para isteklerini geri çevirmesini bilmiştir (D'Ohsson, II,
320-321 , "Yuan-che..ye göre) .
(263) Bk. Pelliot, «Chretiens d'Asie centrale et d'Extreme-Orient... T'oung-pao.
1914. 629.
(264 Bk. Chavannes, « Inscriptions et pieces de chancellerie chinoises... T'oung-pao,
1 904, 364, 374 ; 1 908. 356, 362.
(265) Bk. Bazin. «Recherches sur les ordres religieux chinois ... J.A 1856, 11. 138,
ve Chavannes. «Inscriptions . . . ... a.g.e., 1904. 367, 383.
.•
Bozkır imparatorluğul269
i ndeki şüpheleri yaymak üzere i kna edildiği 1255 toplantısından · sonra b!r
mi ktar budizmin tarafına meylettiği sanılma ktadır. Aslı nda Moğol h ü küm­
darı bütün dinleri kendi siyası amaçları doğrultusunda kullanıyordu. Işte bu
amaçla budistıere başkan olarak K'ai Yüan'ı ve taoistlere yine Moğol men­
faatlerine bağl ı bir başkanı seçtirmiştir.
Rubrouck'un Seyahati
Mongka'nın saltanat dönem!nde Sa int-louis Moğollar'ın yanına fran­
sisken rohibi Gu i llaume de Rubrouck'u yollamıştı (Cassel Yakınlarında}'66.
istanbul 'dan 7 mayıs 1 253 tarihinde hareket eden267 Rubrouck, Karade ­
niz yolu i le Kırım'daki ıtalyan ticaret merkezlerine varmıştı (Soldaia'ya 21
mayısta gelmişti ) . Kırım'ın ötesinde Rus bozkırına, yani Kıpçak Hanlığı 'na
giren Rubrouck bir başka aleme, göçebe hayatın dünyasına girdiği h issi­
ne kapılmıştı; eski Kıpçak Türkleri'nin kitle hali nde katlinden sonra bu ıs­
sız dünya, ufkunda ansızın Moğol süvari birli kierinin ortaya çıktığı bir ot­
lak çölü halindeydi. «Ve Tata rların · ortasında kendimi gördüğümde, bana
başka bir asra g itmişim gibi geldL ıı Rubrouck ta rafından Moğol topluluk­
larının tdsviri kıasik bir tasvir olara k kabul ed ilmektedir. «Sabit bir yer­
leri yoktu, zira Tuna'dan Uzak-Ooğu'ya kadar bütün ıskit ü l kesini arala­
rında paylaştırmışlardı; ve her kumandan, emrindeki adamların az veya
çok olmasına göre, senenin mevsimlerine göre nerede duracağını ve ot­
laklarının sınırını bil iyordu. Kış yaklaşırken Gü ney'e doğru daha sıca k ü l­
kelere iniyoriar; yazın Kuzey'e çıkıyorlard ı . » Yine Rubrouck arabalar üze­
rine bindirilmiş ve seyyar köyler hal inde bulunan Moğol keçe çadırlarını
iyice tasvir etmiştir. Moğollar'ın kendisin�- ise bu fransisken rahibinden
daha iyi tarif eden cıkrı:ıamıştır: «Erkekler başlarının üzerindeki kücük bir
kare teşkil edecek şekilde saClarını kazırlar, kalan saç!arını örgü haline
getirerek şokoklarından iki yana kulaklarının üzerine kadar sarkıtırlar.»
Kışın kürklere bürünüp, yazın Cin 'den gelmiş ipek kumaşlarla giyinirier.
Nihayet muazzam « kımız» ve şarap alemleri268 »
31 temmuzda Rubrouck, aşağı Volga'dan üç gün mesafede bulunan
Batu Han'ın oğlU Sartak'ın ordugahına varmıştı. Her ne kadar bizim fran­
sisken rah ibimiz Sa rtak'ın nesturı olduğunu anlamadıysa da Sartak'ın h u ­
zuruna «Coyat adında prensin yakını olan bir hıristiyan nesturı tarafın­
dan sokularak» takdim edilmiştir26.. Rubrouck'un Sartak'ın yanında bir
• • •
(266) R. Grousset, .. Histoire des Croisades», III, 522.
(267) Pelliot, Rubrouck'un istanbul'a gitmek üzere Filistin'i 1253 başında terketti ·
ğini, Rockhill'in söyledigi gibi 1 252'de terketmediğini düşünmektedir (<<Mon­
gols et Papaute.. , a.g.e., 1 931, s. 77 (221).
(268) Değişik «kımıı» çeşiııeri hakkında, Pelliol, J.A., 1920, I, 1 70.
(269) Nesturilere karşı Rubrouck'un ön yargıları biraz fazlaya kaçmış olmasına rağ­
men Sartak'ın r.esturiliği Ermeni vakanüvisi Kirakos (JA, 1858, I , 459) tara­
fından teyit edilmiştir. Rubrouck'un nesturi din adamlarının cahilliği hakkın_
Bozkır imparatorluğu I 271
«Templeıı şövalyesine rasladığı gerçek dışı da olsa bu prens Batı'daki
meseleleri gayet iyi biliyordu. Hıristiyanlığın en kudretli hü kümdarının im­
parator olduğunu söyleyen Rubrouck'a şu anda hôkimiyetin Saint Louis'
ye geçtiğini söyleyerek cevap vermişti. Sarta k'ın ordugôhından Volga'yı
aştıktan son ra Rubrouck, nehrin doğu kıyısında bulunan Batu'nun <<Ordw)
sunda kabul edilmişti. «Batu, üç basamakla çıkılan, tamamen yaldızl ı,
yü ksek bir koltuk veya bir yatak büyüklüğünde bir taht üzerinde oturu­
yordu; yanında kadınlarından biri bulunuyordu; diğer erkekler bu kadının
sağında ve sol unda oturmuşlardu) Batu da Rubrouck'u Mongka'nın ya­
nına sevketmişti. Fransisken rahibi Yayık veya U ral nehrini aştıktan son­
ra Asya bozkırlarına, «engin bir deniz gibi ıssız topraklara)) g i rmişti. Cu
nehri boyunca ilerlemiş, Talas'ta a ltı gün geçirmiş, ili'yi aşmış, Barthold'
un dôhiyöne il hömına göre Kaşgari'nin « i ki -ögüZl) Ü27o ile aynı şey olan ve
Farsça konuşan Taci kler'in oturduğu ili'nin kuzeyindeki «Equius)) şehrini
geçmişti; sonra, önemli bir nesturl topluluğu i le, Rubrouck'un «Om mani
padme)) yi ezbere okuduklarını duyduğu buqist Uygur topluluğunun ya­
şadığı «Cailac)) ( şimdiki Kapal'ın yakın ındaki Kayalıg) şehrine uğramıştı.
Uygurlar için Rubrouck bize «Tata rlar'ın ( = Moğolların) harflerini ve 01fabesini aldıklarını ve Han Mangu 'nun ( = Mongka) Majestelerine (Saint
Lou is) yolladığı mektupların Moğol dilinde, fakat Uygur harfleriyle yazıl dığınIl) söylemektedir.
.
30 kasım 1 253'de Rubrouck Kayalıg'ı terketmiş ve Balkoş gölünün do­
ğu ucunu dolaştıktan son ra, Altaylar'ın güney sıradağlarının içindeki es­
ki Nayman ü l kesinin başladığı Ögedeyliler'in tımarı olan Imıl veya Tar­
bagatay bölgesini geçmiş ve nihayet 4 ocak 1 254'de kendisinin h uzura
kabul edildiği Mongka'nın «ordu»suna erişmişti. «Saraya sokulduk ve ka­
pının önü ndeki keçe kaldırılmış Olduğundan, «A sol is o rtW) ilôhisini söy­
leyerek içeri girdik. Her taraf altın iplikle örtül müştü. Ortada, içinde di­
ken, pelin kökü ve tezek yakılan bir mangol vardı. Üzerinde, fok balığı
postu gibi kü rklü ve oldukça parla k bi r elbise taşıyan Büyük Kağan kü­
çük bir şilte üzerinde oturmuştu. Kı rkbeş yaşlarında, orta boylu , düz ve
düşü k burunlu bir adamdı. Kağan bize pi rinçten yapılmış ve beyaz şarap
kadar berrak ve hoş olan bir içki veri lmesini emretti; bundan son ra pek
çok çeşit av kuşu getirtti, elinin üstüne koyarak uzun zaman onlara dik­
katle baktı. Neden sonra bizim konuşmamızı buyurdu. Tercümanı bir nes­
turl idL ))
Mongka'nın «ordu»sunda, bu hükü mdarın nesturl eşlerinden birinin
h izmetinde Pôq uette adında Metz'li, Macaristan'dan getirilmiş bir Lorenli
kadını görmek Rubrouck'u şaşırtmıştı; bu kadın da mimar olarak hizmet
gören bir Rus ile evlenmişti. Rubrouck, Karakurum sarayında Gu illaume
daki görüşleri Polo'lar - tarafından da doğrulanmıştır; tikem Kubılay Kağan
kendi çevresine gerçek hıristiyan düşüncesini öğretmek üzere katalik diR
adamları yollaııı a sını Polo'lardan isteyerek bu durumu ortaya çıkarmıştır (Marea
Polo, «II Milione.. , ed. Senedetto, s. 70-71 ).
(270) Minorsky, «Hudüd al-'Alam .. , 276.
272 / Bozkır Imparatorluğu
Boucher adında Parisli bir kuyumcuya da raslamıştı; bu adam da sıra­
·sıyla Sorgaktani'nin, Mongka'nın en küçük kardeşi Arık-böge'nin h izme­
ti nde çalışmıştı, Rubrouck Saray'da yapılan büyük kutlama törenlerine,
Kağan'ın kupasını tasdik etmek üzere ilk o la ra k nesturi rahiplerinin, son­
ra müslüma n din adamlarının ve «putperesİ» rah iplerin, yöni budistlerin
ve taoistlerin girdiğini müşahede etmişti. Mongka bözen nesturi karısına
bu kil isenin öyinlerinde eşl i k ediyordu, «Kiliseye geldi, kendisine geti rilen
yaldızlı şilte üzerine kilise mihrabının tam karşısına gelecek şekilde karı­
sı, kraliçe ile birlikte oturdu271 , »
Rubrouck saray mensupları ile birli kte Karakuru m'a gitmiş, 5 nisan
1 254 tarihinde o raya varmıştı. Saray kuyumcusıı olara k gayet iyi mua­
mele gören G u illaume Boucher «onu bQ yük bir sevinçle» karşılamıştı. « Ka­
rısı qir Arap'ın kızı olup Macarista-n'da doğmuştu. Fransızcayı ve Koman
Türkçesini iyi konuşuyo rdu, Orada Basile adında, bir ingiliz'in oğlu olan
yine Macaristan'da doğmuş ve aynı dilleri konuşan bir adama da rasIa­
dık.» 1 254 Paskalya yortusu için Rubrouck Karakuru m'daki nesturi kil i­
sesinde öyini idare etmek üzere dövet edi lmiş, « kuyumcu Guillaume da
kil iseye Fransa usulü Meryem Ana'nın bir heykelini yapmışt!» , Nesturi
Kilisesi 'nin yanısıra Karakurum 'da iki cömi ve diğer «putperestlere» ait
on iki möbet bulunuyordu, Rubrouck dini öyin sırasında Arık-böge ile kar­
şılaşmak fı rsatı bulmuştu, «ve bize elini uzatırken, papazlarımızın yaptı­
ğı g ibi haç çıkarmıştır,» Bir gün Rubrouck'un önünde müslü manlar ile h ı ­
ristiyanlar a rasında bir tartışma çıkmış, hıristiyanlığa en fazla meyil gös­
teren imparatorl u k prensierinden �Arı k-böge açıkça hıristiyanların ta rafını
tutmuştur, ;
30 mayıs 1 254'de, Hamsin ( Pentecote) yortusundan bir gün önce
Mongka'nın töyi n ettiği üç hakemin önünde, u mu ma açık bir toplantıda
RUbro u ck, Tek Allah felsefesi (teizm) üzerinde Islöm din bilginleri ile Bu­
d ist filozoflara karşı büyük bir dini tartışmaya katllmıştl272,
1 8 ağustos · 1 254 ta rihinde Rubrouck, Mongka'nın Saint Louis'ye ce­
vabını götürmek üzere Ka rakurum'u terkediyordu: « Ezeli Göğ'ün buyruğu
böyledir, Gökte bir tek Tanrı ve yeryüzünde Tan rı'nın oğlu tek hükümda r
vardır, Cengiz Han!)) Ve Ezeli Tanrı ve Kağan'ın adına, yeryüzündeki tem­
silcisi olara k Mongka, Fransa kıralına kendisini metbu tanıması buyru-
(271) Rubrouck'a göre (XXXVI. Fasıı) bu nesturi ayinleri içki alemleri ile son bulu­
yordu. Yukarda zikredilen töreninin sonunda Mongka'nın karısı aşırı şekilde
sarhoş olmuştu: «Bize pirinçten yapılmış bir bira, hafif kırinızı şarap ve kımız
getirildi. Iyice dolu kupayı alan kadın diz çökerek takdis edilmesini istedi.
Rahipler iıaHi söylerken o da içti. .. .Akşama kadar gün böyle geçti. Nihayet
diğerleri gibi sarhoş olan kadın kendisine ait arabaya dönerken, yanında gi­
den rahipler şarkı söylemeye veya daha doğrusu ulumaya devam ediyorlardı.»
(272) Rubrouck'un ve di{Jer Batılı misyonerlerin budist rahiplera verdikleri «Tuinan,
Tuinp adı Çince "yolun adamları .. anlamına gelen ve «sramana.. ları tarif eden
..tao-jen .. adından gelmektedir.
Bozkır imparatorluğu/273
ğunu veriyordu273• Bu mektubu taşıyan Rubrouck, Karakurum'dan Volga'
ya iki ay altı gün süren bir yolculuk yapmıştı. Yolda, Kağan'a saygılarını
sunmaya giden Ermenistan kıralı i. Hetum'la karşılaşmış ve eylül ayın­
da, Saray'da ki yeni merkezine taşınmış olduğu sanılan Batu'nun «ordu»
suna erişmişti. Oradan hareketle Alan ü l kesinden ve Derbend geçidinden
gecen Rubrouck, iran'daki Moğol ordusu kumandanı Bayeu'nun h uzu ru ­
n a çıktığı Moğan'a varmış, bu arada tercü manı, iran'ın sivil yöneticisi
Argun-Ağa ile Tebriz'de karşılaşmıştı. Sonra, Noel'i kutladığı Nahçivan,
Erzincan, Kayseri ve Konya'daki Selçuk Sultanlığı'ndan geçerek Küçuk
Ermenistan'a gitmiş, Laiazzo'da174 gemiye binerek Kıbrıs Kırallığı'na git­
mek üzere ayrılmıştır.
trmenistan (yani Ermenileşmiş Kilikya) kıralı olan ve Rubrouck'un '
yolda karşılaştığı i . Hetum ondan daha iyi diplomat olduğunu ispat et­
miştirm. Rubrouck bir Moğol müdahaleSini tahrip etmek korkusuyla ya­
şamıştı. Bu müdahalenin hıristiyan aleminin lehine islôm ô lemine karşı
olması için kurnaz Ermeni hükümdarı elinden gelen her şeyi yapmıştır.
Bu gaye i le önce, i ran'daki Moğol ordusu kumandanı Baycu'nun o sıra­
lar bulunduğu ( 1 253) Kars'a gitmişti. Oradan, Derbend geçidi yoluyla,
aşağı Vı;ı 'ga'da Batu 'nUll ordugahına, sonra Kara kuru m yakınında Mong­
ka'nın «ordw>suna varmıştı. «Şanının ihtişamı içinde oturan» bu h üküm­
darın huzuruna 1 3 eylül 1254 tarihinde kabul edilmiştir.
Mongka bu tabi hükü mdara çok iyi kabul göstermiş ve kendisine bir
tımar teveihi ve himaye Imtiyaznamesi, bir «yarlıg» vermiştim; Kirakos'un
Ermeni vakayinamesi, «bu imtiyazname Kağan'ın mührünü taşıyor ve He­
tum 'un Devletine veya şahsına karşı her türlü teşebbüsü kesinlikle ya­
saklıyo rdu. Ona ayrıca ' kil iseleri himaye eden bir başka i mtiyazneme da­
ha vermiştir.» Bir başka Ermeni tarihçisi' olan rahip « Hayton» , « Flor des
estoires d'Orient» adlı eserinde Mongka'nın ziyaretçisine, kardeşi HÜlegü
Han'ın kumandasında büyük bir Moğol ordusunun Bağdad'a saldıracağı­
na, onların «can düşmanı» Halife'yi öldüreceğine ve Kutsal Toprakları .
hıristiyanlara vereceğine dair teminat verdiğini de Işaret etmektedir277• Bu
(273) Rahip Hetum veya aHayton�un cümlesi ile mukayese edin: «Changius Can,
empereor par le commandement de Deu .. (<<Historiens des Croisades, Docu. ments armeniens", II, 148-150).
(274) Ldzkiye limanı (çeviren) . .
(275) Grousset, .. Histoire des Croisades , III, 527, 636.
(276) Türkçe «yarlıg .. , Moğolca «carlık� imparatorluk kanunu demektir. 8k. Pelliot,
..T'oung-pao .. , 1930, 292.
(2n) Hayton, aDocuments armeniens des Croisades", II, 164-166. 8k . .. Chroniqua
de Kirakos , J.A., 1833, 279 ve 1858, I, 463-473. R. Grousset, -Histoira des
Croisades", III, 527-529. Ermeni tarihçilerinin istemiyerek garazkar olan ifa­
delerini düzellmekte yarar vardır. Mongka'nın Halife'ye karşı tasarıları sadece
polltikt!. Göründü{ıü kadarıyla Isıamiyete karşı hiç bir düşmanlı{ıı yoktu. Tam
tersine, Cuveyni'nin de ifade ettiği gibi hıristiyan veya di{jer dinlerin duala­
rını dinlerken gösterdiği hürmeti müslüman dualarına karşı da gösteriyordu.
..
..
274!Bozkır Imparatorluğu
vaad, neticede, kısmen de olsa gerçekleşecektir. Büyük bir güven içinde
ı. Hetum 1 Kasım günü Moğol sarayını terketmiş ve her zamanki yoldan
-Beşbalıg, Almalıg (Kulca yakınında) . Amu-Oeryô ve Iran- geçerek 1 255
temmuzunda Kiii kya'ya varmıştl278•
Mongka'nın Song Imparatorluğu'na Karşı Savaşı .
Ögedey' ! n ölümünden beri pratikçe durmuş ' olan Moğol fütuhatına
Mongka yeni bir hamle vermiştir. Bir taraftan, 1 253'de Onon'un kayna­
ğ ında toplanan Kurultay'da küçük kardeşi Hülegü'nün Bağdad Halifesini
ve Mezopotamya'yı boyunduruk altına alara k iran'ın fethini tamamlama­
sını, oradan Hülegü 'nün Suriye'yi fethetmesini kararlaştırırken, diğer ta­
raftan bizzat kendisi, diğer kardeşi Kubllay279 ile Song imparatorluğu'na
karşı süregelen savaşı canlandırmaya gidiyordu.
Nitekim, Cinl iler Han-çeu sarayının uyuşukluğ u , nôzırla rın becerik­
sizliği ve Song h ü kü mdarlarının şahsi zayıflığına rağmen Moğol istilôsı­
na karşı beklenmedik bir direnme gösteriyorlordı. Men Kong (ö. 1 246)
adında kahraman bir Cin generali Moğollar'ın elinden, Han nehrinin orta
kısımlarına hôkim önemli Siang-yang şehrini geri almış ( 1 239) ve Moğol­
lar tarafından iki defa yağmalanmış Ceng-tu'nun bulunduğu merkezi Seu ­
çuan'ı uzun zaman savunmuş, bölge ancak 1 241 'de Moğollar'ın eline
geçmiştPso. Bunca yerleşim merkezi, neh i r ve dağlar i le parçalanmış bu
insan kovanı Güney Cin'de savaş, bozkır süvarilerinin alışık olmadığı ku­
şatmalar savaşı şekl inde olmalıydı. Kuzey Cin'i fethetmeyi Cengizoğul­
ları'ndan önce, Hunlar, iV. asırda Siyen-pi'ler, V. asırda To-pa'lar, X . asır­
da Kıtoylar, Xii. asırda Kin 'ler gibi pekçOk Türk-Moğol kavmi başarmış­
tı. Güney Cin'i fethetmeyi ise, To-pa'lardan Kin'lere kadar hepsi bece­
rememişti. Güney Cin'i fethetmek için, çok m iktarda Cinli piyadelerden
meydana gelmiş birl ikler, Cinli veya Müslüman mü hendisler tarafından
kullanılan kuşatma makinalarından müteşekkil «topçu» birl ikleri kullana­
rak bir Cinli savaşı yapmak gerekiyordu.
Mongka, Moğol ordularının şimdiye kadar oldukca dağınık olan gay­
retlerini toparlamak maksadıyla bütün dikkatini Ci n'deki meselele re has­
retmişti. Oraya tôyin ettiği kardeşi Kubilay, özellikle Cin medeniyetinin
.
1 252 Bayramında Hocenfli kadı Cemaleddin Mahmud duasını ve ibadetini
onun «ordu .. sunda yapmıştır. «Mongka duayı bir çok defalar tekrar ettirmi ş
ve müslümanları armağanlara boğmuştur.»
(278) 8k. Bretschneider, «Mediaeval researches�, I, 168.
(279) Çengiz Han'ın kumandanı Kubılay ile Mongka'nın kardeşi Kubılay'ı karıştır­
mamak gerekir.
(280) O'Ohsson bize Moğolların Çeng-tu'Yi Ogedey'in öldüğü sene aldıklarını söy­
lemektedir (1241 aralığında ölmüştü). 1 252'de «T'ong-kien kGng-mu" Moğol­
ların hala Çeng-tu'yu yağmaiadıklarını göstermektedir ki bu, orada her,üz
yerleşmiş bir Moğol hakimiyeti olmadığını ispat eder.
Bozkır Imparatorluğu j 275
cazibesine kapılmış olduğu ndan ve daha o zamanlar talihini o tarafta de­
nemeyi kafasına koymuş gibi gözüktüğünden mesel ey i bütün kalbiyle be­
nimsemişti. 1 25 1 'de Mongka onu Cin'den fethedilen toprakların idaresi
ile görevlendirmiş, sonra kendisine tımar olarak Ho-nan'ı vermiş (bu mül­
ki idare şu anda aynı isimdeki Cin eyaletinden çok daha büyü ktü, zira
Sarı Nehrin eski yatağı ile 1 1 0° doğu boylamına kadar Yang-tseu a ra­
sındaki bütün toprakları ihtiva ediyordu281), son ra buna, şimdiki Kan-su'da
yukarı Wei'de Kong-çang vilayetini eklemişti. Bu görevleri sırasında Ku­
bılay, gençliğinde kendisine bir mi ktar Cin harflerini öğretmiş olan ıCinli
aydın Yao Şu'nun öğütlerinden yararlanmıştır. Ho-nan'daki tımonnda, sa­
vaş yüzünden mahvolmuş ziraati, köylülere tohum ve alet dağıtorak ve
bizzat askerleri çiftçi yaparak i hya etmeye gayret sarfetmişti.
Song imparatorluğu'na aşağı Yang-tseu'da cepheden saldıracağı yer­
de, Mongka'nın emri ile nehrin çevresini dolaşmıştı. Büyü k Sübötey'in oğ­
lu Uryangkatay282 ile 1252 ekiminde Şen-si'den hareket etmiş, Seu-çuan'ı
katetmiş ve Yun-nan'a girmiştir. O sıralar Cin'e yabancı olan bu ü lke
V i i i . asırdan beri Nan-çao veya Ta -Ii denen, lo-lo veya thay ırkından kim­
selerin teşkil ettiği bir kırallık olmuş, doğlık bölgeleri sayesinde tam bir
bağımsızlık içinde yaşıyabil mişti. Kubılay düşman başkenti Ta-li'yi ve Şan­
şan'ı (Yun-nan-fu veya Ping-ting-hiyang?) almıştı; bu son şehirde, Cinli­
ler'in Tuan H ing-çe dedikleri Ta-Ii kıralı bulunuyordu ( 1 253)283. Bu hüküm­
dan, «maharaca» olarak yerinde bırakmış, ama yanına « Moğol» bir yö­
netici olarak, Devlete sadık Cinli Lieu Şe-çong'u yerleştirmişti. Eski hö­
nedan yerinde tutulmasına rağmen bütün Yun-nan Moğol askeri tımar­
Iarına böıünmüştü284. Daha son ra U ryangkatay, Tibetliler'e saldırmış ve,
onlan -hiç olmazsa yakın çevredekileri- Moğol hôkimiyetini tanımaya
zorlamıştı.
1 257 sonunda Uryangkatay Annam kırallığına (başkenti Hanoy) kar­
ŞI taarruza kalkmıştı, Yun-nan'dan Ton-kin ovasına inmiş ve Hanoy'u yağ­
malamıştı ( 1 257 aralığı). Annam kıralı Tran ThaHong çok geçmeden Mo­
ğollar'ı metbu . tanımanın ihtiyatlı bir davranış olduğunu anlamıştı ( 1 258
martı) .
1258 eylülünde Moğolistan'da toplanan Kurultay'da Mongka, Song'
ların Cin imparatorluğu 'na karşı yü rütülen savaşı bizzat kendi yönetimi­
ne almaya karar vermişti. Esas Moğol ordusu ile Şen-si'den Seu -çuan'a
(281) Bk. Albert Hermann, «Aııas of China", harita 52.
(282) Bk. Pelllot, «Revue de l'Orient chretien.., 1931 , s. 77 (201). Farsça UriyAnk­
qadAi.
(283) Bk. Chavannes, " Inscriptions et pieces de chancellerie chinoises d'epoque
mongole.. , T'oung-pao, 1 905, 1 -7. «Nan-tchao ye-che.., Sainson, 1 09.
(284) Yun-nan hükümeti -eski hAnedanın yanısıra- Çengizhanlı prensl�re bırakıl­
mıştır, bunlar arasında Kubılay'ın oğlu ügeçi, Tuğluk ve Esen Temür vardır,
bu sonuncusu ügeçi'nin oğludur. Moğolların Yun-rian'daki siyaseııeri ve sAdık'
tabiler Mline gelen eski Ta-Ii krallarını kendilerine baı:)lamakta gösterdikleri
davranış için bk. Chavannes, «Inscriptions et pieces.. , s. 7 ve 31, ve «Nan­
tchao ye-che.., s. 1 1 0-1 1 2.
276; Bozkır imparatorluğu
girmiş (1258 ekimi) ve Pao-ning'i almış ( 1 258 a ralığına doğru ) . ancak, bü­
tün gayretlerine rağmen, Kia-ling-kiang nehri ve iki kolunun çatalında
mevkil itibariyle öneml i bir şehi r olan Ho-çeu'yu (şimdiki Ho-ts'yuan) ele
geçlrememiş ve bu şehir yakınlarında, kuşatma sırasında yakalandığı di­
zanteriden ölmüştü ( 1 1 ağustos 1 259) .
Mongka'nın ölümü sırasında kardeşi Kubılay, Ho-pei'den bir başka
Moğol ordusuyla indi kten sonra, Ho-pei'de, Han-keu'nun karşısında, or­
ta Yang-tseu nehri üzerinde Wu�çeu'ya (şimdiki Wu-çang) kuşatma koy­
mU'Ştu. Aynı zamanda, Tonkin'den Yun-nan'a 1 257 sonunda dönmüş olan
Uryangkatay, Yun-nan'dan Kuang-si'ye geçmiş, orada Kuei-lin'e hücum
etmiş ve nihayet Ho-nan'a gelerek Cang-şa'yı kuşatmaya başlamıştı�·s.
Mongka'nın ölümü kendilerine biraz vakit kazandıran Song Imparatorluğu
böylece hem kuzeyden, hem batıdan ve hem de güneyden saldırıya uğ­
ramış bulunuyordu. Nitekim Cengizhan tahtının dolduru lması meselesin­
de ellerinin serbest olmasını isteyen KUbllay, Song nazırı Kia Seu-tao ile '
bir barış veya mütareke a nlaşması yapmak için acele etmiş, bu anlaşma
ile Yang-tseu 'nehri i ki Imparatorluk a rasında sınır olurken kendisi de or­
dusuyla birl ikte Ho-pei'ye dönmüştü.
3.
KUBILAY VE CiN 'DE MOGOL HANEDANI
Kubılay lle Ank-böge'nin Rekabeti
Mqngka geride üç kardeş bıra kmıştı: Kubılay, Hülegü ve Arık-böge2�6.
1 256'dan beri Iran Hanı olan Hülegü, Impa ratorluktaki hakla rını kullana­
mıyacak kadar uzakta bulunuyordu. Geriye Kubılay ile Arık-böge kalıyor­
du. Arık-böge içlerinden en genç olanı olduğundan, anavatanın muhafa­
zasına, daha açık ifadesiyle, Moğol başkenti Kara ku rum'un hü kumet baş­
kanlığı ile görevlendirilmişti. Moğolistan'ı elinde bulundurduğu ndan, ken­
disini Kağan seçecek Kurultay'ın hazırlıkları içine girmişti. Ancak Kubılay
ondan baskın çıkmıştı. Ordusunu Wu-çang'tan kuzeye getirerek, bir müd­
det önce yazlı k merkezi haline getirdiği, Cin ile Moğolistan sınırı a rasın­
da, şimdiki K'ai-ping'te, Şang-tu'ya yerleşmişti (Cakar ve Jehol bölgele­
ri arasında şimdiki Dolon-nar'un yakınında) . Orada, 4 haziran 1 260 ta­
rihinde kendi tarafta rlarına, özellikle ordusuna kendisini Kağan iıan et­
tirmişti2i7• O sıralar kırkdört yaşındaydım.
(285) Sk. Chavannes, .. Inscriplions et pieces de chancellerie.. , T'oung-pao, 1 905.
s . 6 ve 29.
(286) «Gizli Tarih.in Moğolcasında Qubilay olarak okunmaktadır. Çince transkript­
fere göre Hu-pi-lie'dir. Farsça transkriptlerde ise QObilAy veya QObıay.
(287) Kubılay'ın seçiminde mevcut olan Çengizoğullarından sadece, ögedey'in oğlu
Kada'an ve Temüge Oçigin'in o{ılu Togaçar'ın adları geçmektedir. -Kubılay'ın
en gayretli taraftarları arasında öngüt prensieri olan Kün-buka ile Ay-buka
(her ikisi de nesturi idi) sayılabilir; ikisi birlikte 1 260 yılında Arık-böge'nin
generali Kara-buka'yı mağlup eimişlerdi. Sk. Moule, ..Christians in China», 236.
(288) Mailla, iX, 275-282.
Bozkır I mparaıorluğu l 277
Cengizhanlı hukukuna göre bu ani seçimin çok düzgün olmadığı açık­
tı. Kurultay töreye göre Moğolistan'da, önceden davet edilmiş dört Cen­
g izhanlı «ulus» un temsilcileri nezdinde toplanmal ıydı. Diğer taraftan, Ka­
ra kurum'da Arı k-böge de Kağan ünvanını almakta tereddüt göstermemlş­
ti; bu işte Mongka 'nın baş lıca nazı rıa rı ndan olan nesturi Kerait Bolgay'ın
teşvikleri vardı; Cin'de bi le, Şen-si ve Seu-çuan'daki Moğol ordu larının
Moğol genera lleri onun tarafına meylediyordu, ancak Kubılay bu iki eya­
leti n birli kleri ni kısa zamanda kendi tarafına çekmesini bilmiştir. Kan-çeu'
nun ( Kan-su) doğusu nda Kubılay'ın kumandanlarının Arık-böge'nin ku­
mandanıarına karşı elde ettikleri bir zafer Kubılay'ın Cin hôkimiyetini ke­
sinleştirmiş oldu. E lindeki üstü nlüğü kullanan Kubılay, 1 260 sonunda, Ka­
rakurum'un gü neyinde Ongkin neh ri üzerinde kışlamaya gelmişti; o sıra­
da Arık-böge yuka rı Yenisey'e çeki lmişti. O zaman Kubılay savaşı n bit­
tiğini sana ra k bir hata işlemişti. Karakurum'da basit bir garn izon bıra­
karak Cin'e dön müştü. 1 261 i l kbaharında Arı k-böge geri gelmiş, bu g a r­
nizonu kovmuş ve rakibini bulmak üzere i lerlemeye başlamıştı. Gobi'nin
sınırında iki muharebe meydana gelmiş, bi rincisinde galip gelen Kubılay
yine Arı k-böge'yi takip etmeme hatasını işlemiş, on gün sonra olan ikin­
ci muharebede Ise her iki tarafta şiddetle döğüşmüş, ama sonuç bel l i ol­
ma mıştı . . .
Arık-böge'nin ta rafında, Tarbagatay'da Imıl üzerinde hôkim olan Öge­
dey ailesinden prens Kaydu ile, kuzeni Organa'nın elinden alıp kendisine
verdiği Cağatay ulusunun prensi AIgu veya Alugu bulunuyordu. 1 262'nin
sonuna doğru AIgu, Arık-böge'den kopup Kubılay'a yaklaştığı sıralarda,
bu yardımlar sayesinde Arık-böge'nin kuvvetleri Kubılay'ınkilere ağır ba­
sıyordu. Bu beklenmedik ayrılma durumu değ iştlrmlşti. Kubılay, Moğol
başkentinden Arı k-böge'nin kumanda nlarını kovarak Kara kurum'u yeni­
den işgal ederken Arık-böge ili üzerinde AIgu ile savaşma k zorunda kal­
mıştı. iki düşman arasında kalan Arı k-böge sonunda Kubılay'a teslim ol­
muştu ( 1 264) . Kubılay kendisini bağışlamış, ama Içlerinde nesturi nôzırı
Bolgay olmak üzere bozı tarafta rlarını idam ettirmişti ( 1 264) 289. Arık-böge
1 266 yılındaki ölümüne kadar prati kce göz hapsi nde tutul muştur.
Song ımparatorluğu'nun Kubılay Tarafından Fethi
Aile rekabetlerinden kurtulan Kubı lay, Song imparatorl uğu'nun fethi­
ne yeniden başlıyabilirdi. Song Impa ratoru Tu-tsong ( 1 265-1 274) Kia Seu­
tao adında uğursuz bir nôzıra iti mat etmişti: bu adam istekli generalle­
rin gayretlerini sık Sık kesiyordu; ve Tu-tsong'un ölümü üzerine tahta ge­
cirdiği Kong-ti adında dört yaşında ki bir çocuğ un adına kendi hükü m sür­
meye başlam ıştı ( 1 275- 1 276) . Kubılay'a gelince, bu savaşta Bayan2'O ve
(289) Pelliot, .. Chretiens d'Asie Centrale et d'Extreme-Orient .. , T'oung-pao, 1914, 629.
(290) MoOolca Bayan zengin, talihli anlamına gelmektedir. Bu general Ba'arin aşire­
. line mensuptu. Çince Irans kripli, Po-yen.
,
278 1 Bozkır Im �aratorluğu
Uyg u r Arı k-kaya'nın yardım ettiği A-çu (Uryangkatay'ın oğlu ve Sü bötey'
in torunu) adlarında iki kabiliyetli kumandanı işbaşına getirmişti. 1 268'de,
A-çu, Ho-pei'de aşağı Han havzasını kontrol eden Siang-y(:mg ve Fan­
çeng adlarında iki şehrin kuşatmasına başlamıştı. Bu meşhur kuşatma
beş yıl sürmüştü r. ( 1 268-1273) . Cang Kue ve Cang Şuen adlarında iki kah ­
raman Cinli generale emanet edilen ve hayatlarına malolan, Siang-yang'a
s u temini gibi destani menkıbeler ile dolu bir kuşatma olmuştur ( 1 27 1 ) .
Siang-yang'ın kumandanı Liü Wen-huang d a az inatçı' bir d i renme göster­
miyor değildi. O zaman Arık-kaya Mezopotamya'dan Musullu Alôeddin
ve Hilla'lı Jsmôil adlarında iki meşhur müslüman mühendisi kuşatma ma­
kinaları i le birlikte getirtmiş ( 1272) , böylece kuşatılanların d i rencini kır­
mak mümkün olmuştu291• Fan-çeng 1 273 şubatında düşmüş ve martta, .
Song sarayındaki entri kalardan bı km ıŞ olan Liü Wen-huang Siang-yang ' ı
1
teslim etmişti.
Han nehrinin aşağı kısmına hôkim olan Bayan ve A-çu 1 275 yılında
Doğu Ho-pel'deki (Han-yang, Wu-çang ve Huang-çeu) , Ngan-huei'deki
( Ngan-king, Ci-çeu, Wu-h u , T'ai-ping ve Ning-kuo) ve Kiang-su'daki (Nan"
kin ve Cen-kiang) şeh irleri fethederek Yang-tseu nehri boyunca inmiş­
lerdim.
Daha sonra Bayan Cö-kiang'ı istilô etmiş, Cang-çeu'yu almış ve Song
başkenti büyü k şeh i r Hang-çeu'ya erişmişti. Naiplik yapan kıraliçe cesa­
reti n i kaybettiğinden şeh ri teslim etmişti ( 1 276 ocak-şubatı ) . Bayan tara­
fından Kubılay'a gönderilen küçük impa rator Kağan 'dan şefkatle mua­
mele görmüştü (25 şubat 1 276)293. Bu şekilde Cengiz Han'dan beri Mo­
ğol lar'ın katettiği safha gözler önüne seri lmektedir: iki nesil son ra Ono n
kıyılarının yarı-vahşi insanları eski medeni ı rkıarın seviyesine yüksel miş­
lerdi.
Geriye Cinliler'in sonuna kadar direndikleri esas Gü ney'in fethi ka­
lıyordu. Arık-kaya, Ho-nan 'da ki önemli şeh i r Cang-şa'yı ve Kuang-si'deki
Kuei-Iin'i almıştı ( 1 276). O sıralar Kubılay'ın Moğolistan'da yeğenierine
karşı sürdü rmek zorunda kaldığı savaş Song'ların boyun eğmez taraf­
tarlarına kısa bir nefes aldırmış ve derhôl Fu - kien ile Kuang-tong kıyıla­
rında yeniden teşkilôtlanmaya başlamışlardı. Ancak general Sögetü 'nün
(291 ) Marco Polo'nun bu makinaların imalini babasına ve amcasına izafe ettiğini
bilmekteyiz. (ed. Pauthier, [I, 470-476, Moule-Pelliot, 318).
(292) Moğollar tarafından Çen-çao'nun kuşatılması sırasında, Moğol ordusunun or­
todoks hıristiyan Alanlarından kurulu bir birlik, Çiniiierin ani bir dönüşü sıra­
sında, az çok haince gafil avlanmış ve tamamen kllıçt8.n geçirilmişti (1 275 ha­
ziranı). Hiddete kapılan Bayan şehrin n ihai düşü rülüşünde (1 275 aralığı) halkı
kaııederek ve Çen-çao'nun gelirini ailelerine vererek Alanların intikamını al­
mıştı. Bk. Mareo Polo, ed. Senedeıto, s. 141 ; ;Pelliot, «Chretiens d'Asie Cent­
rale et d'Extreme-Orient», T'oung-pao, 1914, 641 . Moule, ..Christian s in China",
1 40.
(293) Marco Polo, ed. Pauthier, 460, ed. Moule-Pelliot, 313. Sk. Moule, «Hang-ehou
to Shang-tou», T'oung-pao, 1 915, 393.
Bozkır Impar8torluğu ! �79
emrinde yeniden . dönen Moğollar Fu-kien ( Fu-çeu, Ts'yuan-çeu, 1 277) ve
i';:uang-tong ( Ka nto n, 1 277 ve Cao-çeu, 1 278) limanları birer birer almaya
, başlamışlordı. Son Cinli «vata nseverlen> , bir başka küçük Song prensi
olan dokuz yaşı nda ki Ti-ping ile gemi leriyle kaçmışlardı. Bu filo 3 n isan
1279 tarihi nde Yai-şan adacığı yakın ında Moğal filosu nun saldırısına uğ­
ra mış (Kanto n'un gü ney-batısı). tamamen i mha edilmiş, esir alınmış veya
kaybolmuş ve Ti-ping dalgalar a rasında boğulup gitmişti .
ilk defa olara k Gü ney dahil bütün Cin bir Tü rk-Moğol fôtih inin eli­
ne düşmüş ol uyordu. V. asırdaki To-pa Tü rkleri'nin, X I I . ası rda Tunguz
Cürçetlerin yapa madıklarını Kubılay nihayet yapabilmişti. On yüzyıldan
beri, sayısız göçebe nesillerinin a rdından, « keçe çad ı r içi nde yaşıyan her­
kesin» hayôl meyôl gördüğü hülyôyı gerçekleştiriyordu. Onunla birli kte
bzokırın geziCi çobanla rı, «Bozkurtun ve Dişi Geyiğin bütün oğulları» ni­
hayet Cin'in. yôni Asya'nın en kesit yerleşik ta rımcı topluluğunun efen­
disi oluyordu. Sôdece fetih oldu kça yavaş cereyan ettiğ inden en tehlike­
li neticeler ôdetô zayıflamış oluyordu. Nitekihı, Kubı lay' ı n şahsında göçe­
belerin torunları Cin'i fethettilerse, kendisi de Cin medeniyetine kaza n­
dırılmış oluyordu. Böylece şahsi siyaseti nin değişmez hedefini gerçekleş­
tirebilirdi: gerçek bir Göğ'ün Oğlu olmak, Moğol Imparatorl uğu'ndan b i r
C i n impa ratorluğu yaratmak. Bu bakımdan yol açıktı. Song'lar bir defa
ortadan kaybolu nca, on beş asırlık imparatorl uğun meşru efendisi olu­
yordu. Yuna hô nedô nı adını alan hônedô nı ( 1 280-1 368) , geçmiş çağların
XXii hônedônını devam ettirmekten başka bir şey istemiyordu. Bu Cinli­
leşmen in görünür işa retlerinden biri olarak, Karakuru m'u Arık-böge'den
a ldıktan sonra Kubılay'ın bir daha oraya hiç dönmediği gösterilebilir.
1 256- 1 257'den itibaren yazlık merkez olarak, Dolon-nor yakınında, şimdi­
ki Doğu Cakar'da, Şang-tu veya K'ai-ping 'te büyük bir saray ınşa ettir­
m işti. 1260'da başkentini Pekin'e yerleşti rmiştir. 1 267'de, eski Pekin şeh­
rinin kuzey-doğusu nda rai-tu, « Büyük Başkent» denen ve aynı zaman­
da Han şeh ri, Hanbalıg olarak tanınan yen i bir şehir kurdu rmuştu (Ba­
tılı seyyahların «Cambaluc' u » ) . Hanbalıg Moğol hükümdarlarının kışl ı k
merkezi olurken Şang-tu da yazlık merkezleri oluyordu29� .
Kubılay'ın Japonya, Hindiçini ve Java'daki Savaşları
Cin imparatoru olduktan son ra Kubılay, Cin 'in ananevı siyaseti ica­
bı, haklı haksız olara k tabii peykleri gördüğü Uza k-Doğu'nun diğer Dev­
letlerinden kendisi ni metbu ta nımalarını istemişti.
(294)
B k. B retsch neider, .. Recherches . . . sur Pekin", Harita I I I ve LV, s. 52 ve 84 .
.. O rd u - baiıg» gibi, « Han-bal ı g » ü nvanı Türk-Moğol kavimleri tarafından pek
çok defa kraliyet merkezleri n e veri lm iştir. H iyuan-tsan g ' ı n hac hayat ı nda!d
Uyg u r tarihinde, T'ang haned a n ı n a ait Çin im paratorları n ı n başkenti Çang-ngan
veya Si-ngan-fu aynı şekilde « Kan-balık» o l arak isimlendirilmiştir (A. von Ga­
bain, " U i g u rische Übersetz u n g der Biographie . Hüen-tsangs», Sitz. Preuss.
Akad. d . Wiss. 1 935, V i i , s . 30).
280 1 B.ozkır Imparatorluğu
Moğol garnizonları tara fından işgôl altında ol masına karşılık Kore sü­
rekli isyan hôlindeydi. Kore hônedônı, Seul'un karşısında, ceki/diği Kang­
hua adasında direnişi idare ediyordu2ts• Buna rağmen 1258'de yaşlı kıral
Ko-tjong, oğlu Wen-tjong'u Mongka'ya rehin olarak göndermayi kabul et­
mişti. Kubılay imparator olur olmaz genc prensi Kore'ye tahta oturmaya
göndermişti. Ayrıca bu h ü kümdarı damadı yaptığından, Kore hônedônı
Yuan hônedônına bağlanarak bundan böyle uysal bir tôbi hôline gelmiş­
ti296•
Kubılay Japonya'nın da kendi hôkimiyetini tanımasını istemişti. Ja­
pon na ibi, (şikken» Hojo Tokimune ( 1 251-1284) iki defa bu isteği geri ce­
virdiğinden (1268-127 1 ) Kubılay takımadolara karşı 1 50 parçalık bir filo i le
bir istilô birliği yollamış, bunlar da Tsuşima ve Ikişima adalarını tahri p
ettikten sonra, Şimonoseki boğazi yakınında Şikuzen eyaletinde, KyQ-şQ
adasında, Hakozaki koyuna çıkmışlardı ( 1 274). Ancak bu deniz seferleri
icin bozkır savaşçıları alışmadıkları bir ortam içindeydiler; üstelik, pek
muharip olmıyan Cinli ve Koreli yardımcı kuvvetlerin çoğunluğu teşkil et­
tiği isti/ô ordusunda ancak çekirdek birlik olarak bulunuyorlardı. M izuki
mevkiinin etrafında toplanmış olan Kyuşu « da iyo» la rı, Cin'in ateşli silôh­
ları karşısında ilk şaşkınlı ktan sonra, bize anlatıldığına göre, öyleSine şid­
detli bir direnme göstermişlerdir ki, istilôcıları yeniden gemilerine b inme­
ye zorlamışlardı r.
1 276'da Kubılay'ın yeni i htarına karşı Hojo Takimune yeniden red ce­
vabı vermişti. 1 281 haziranında uzun bir hazırlıktan son ra Kubılay, Japon­
ya'ya, söylendiğine göre. 45.000 Moğol ve 1 20.000 Cinli-Koreli taşıyan da- ·
ha güClü bir «ormada» göndermiş, bunlar da Hakozaki koyunda KyQşQ'ya
ve Hizen eyaletinde Takaşima ve Hirado odalarına cıkmışlord" Fakat bu
defa da gurbetteki Moğol birlikleri ve askeri değeri o lmıyan Cinli-Koreli
u nsurlar Japonlar'ın kızg ınlığına k&şı koyamamış!ardı. Bil hassa, 1 5
ağustos 1 281 tarihinde korkunc bir tayfun Moğol birliğini dağıtmış veya
yok etmişti. Üslerinden ayrı düşen Moğol o rdusu teslim a lınmış veya kat­
ledilmlşti297•
(295) Bk. Demieville, B.E.F.E.O., 1 924. 1 -2, s. 1 95. Kral Ko-Ijong Moğollara karc;ı.
sürdürdüğü direnişte, j 196'oan beri ırsi olarak sarayda yüksek dereceli me­
mur olarak çalışan bir ailenin son temsilcisi olan nazırı ç'eQ-U tarafından teş­
vik görüyordu.
(296) Couranı, «Kore o zamandan sonra yerli kral l ar yönetiminde bir Moğol eya­
lelinden başka bir şey olmadı. Moğol kadınları ile evlenen, Moğol annelerin
oğıılları olan, Moğol müşavirlere sahip olan bu krallar, Han'ın isteğine göre
Pekin'e çağrılıyor, sürülüyor, tahttan indiriliyordu. Yuan'ların dilini konuşuyor,
onların elbiselerini giyiyor, Koreli hiç bir şeye sahip olmuyorlardı,» diye yaz­
makladır.
(297) Bk. Murdoch and Yamagala, .. History of Japan", I , 491-592. Yine Yamada,
.. Ghenko, the Mongol invasion of Japan», (Japon kaynakları ve eserleri
bibliyografisi ile birlikte, s. 296). W. G. Asıon'da tercüme edilmiş (ftLitterature
Japonaise», S.- 1 70), «Taiheikinden alınmış kısımlar. Bu savaş ile ilgili Japo'l
resimleri için, Shizuya Fujikake, .. On the Scroll Painting of the Mongol in­
vasion», Kokka'da, 1 921 , No. 371 -379.
Bozkır Imparatorluğu ! 281
•
Kubılay, Hindiçini'de de pek mutlu olamamıştı -O sıralar Hindiçini
dört büyük Devlet arasında paylaşılmıştı : Cin kültüründeki ' Annam kıral­
Iığı (Ton kin ve ş imdiki Annam'ın kuzeyi); Malay-polinezya ırkından, Hint,
Bra hman ve Budist kültü ründen Campa kırallığı (şimdiki Annam'ın mer­
kezi ve güneyi) ; Mon-kmer ırkından, keza H i nt, Brahman ve Budist kül­
türünden Kmer veya Kamboçya Imparatorluğu; ve Bi rman-Tibet ırkından,
Hint kültü ründen ve Budist dininden, Mon-kmer ı rkından, budist dinin­
den Pegu'nun bağlı olduğu Bi rrnan imparatorl uğu. 1 280'de Campa maha­
racası, iV. Indravarman, Kubılay'ın elçileri nden çekindiğinden Moğol hi­
mayesini kabul etmiş, ancak halk ü l kenin Cin eyaletlerine bölünmesine
rıza göstermemişti ( 1 281 ) , O zaman Kubılay denizden, Kanton'dan Cam­
pa 'ya, Söğetü (Cince So-tu) kumandasında bir ordu göndermiş, o da
Campa başkenti, şimdiki Binh-dinh yanındaki Vicaya veya Şa-ban'ı almış
( 1 283) . ancak Campa gerillalarına karşı dayanamadığından geri dönmeye rii­
zı olmuştu. 1 285'de Kubılay Hindiçini'ye, bu defa Tonkin'den, Lang-son üze­
rinden daha kalabalık bir o rduyu oğullarından Togon veya Togan'ın ku­
mandasında . yol lamış ve Annamıılara h ücum ettirmişti. Bak-ninh ya kının­
da galip gelen Togon, Hanoy'a kadar girmiş, ama daha son ra Delta'da,
Şuong-duong'ta yenilmiş ve Cin'e geri dönmeye zorlanmıştı. Bu arada
Sögetü Tonkin'i arkadan, Gü ney'den almak istemişti; Campa'ya cıkmış,
Nghe-an ve Thanh-hoa neh i rleri boyunca ilerl iyerek Togon ile karşılaş­
mak istemiş, fakat gati! avIonorak Tay-kh3t Annamlıları tarafından kat­
ledilmişti ( 1 285) . 1 287'de, Tonkin'de yen i bir Moğol istiıası yine Hanoy'u
işgaı etmiş, fakat orada tutunamıyarak ülkeyi boşaltmak ,zorunda kal­
mıştır. Annam kıralı Tran Nhôn-ton (1 278-1293) bütü n saldı rılara karşı mu­
zaffer bir şekilde karşı koyduktan son ra başkentine büyük bir şan ile
geri dönmüştü; buna rağmen 1 288'den itibaren Kubılay'ı metbu tanıma­
nın i htiyatl ı bir hareket olacağını kabul etmişti; yine de bizzat Pekin'e git­
meyi reddettiğinden Kubılay elçiSi Dao-tu Ki'yi yollamamıştı ( 1 293) . Ku­
bılay'ın halefi Imparator Temür nihay�t eski «asi tabi» ile uzlaşacak
( 1 294) ve Campa kıralı da tabi olduğunu bildiren anlaşmayı imzalayacaktır29B•
Birmanya'da Moğollar 1 277'de, kendi lerine lrauaddi vadisini açan
Bhamo geçidini ele geçi rmişlerdi. ( Marco Polo, Moğol okçularının Birrnan
savaş fillerine karşı üstünlük kazandığı bu muharebeyi büyük bir canlılık
ile anlatma ktadır) . 1 283- 1 284'de ülkeyi yeniden istila etmişler ve Birrnan
hükü mdan, Pagan Narasihapati kıralı ( 1 254-1 287) başkentinden kaçmış­
tl. Buna rağmen ancak 1 287'de üçüncü bir sefer sırasında Moğollar ira­
uaddi vadisinden Birrnan başkenti Pagan'a kadar i nmişler ve şehri yağ­
malamışlardır. 1 297'de yeni Pagan kıralı Kyozwa, tahribatlarını durdur­
mak için Kubılay'ı metbu tanımıştı. 1300'de, Pagan kırallarının tahtını çe-
(298) Bk. Georges Maspero, Hisloire du Champa.. , T'oung-pao, 191 1 , 462 ve ayrı .
cilt 1928, s. 1 74-187. - Pelliot, B.E.F.E.O., II, 1 902, 1 40.
282! Bozkır Imparatorluğu
kişmekte olan küçük Şan başkanları a rasında nizamı sağlamak için Mo­
ğollar yeniden geleceklerdirm.
Moğol lar'ın nüfuzu Kamboçya'ya kadar kendisini hissettirmişti. 1 296'
da KubllIJy'ın halefi imparator Temür bu ülkeye, bize seyahatinin bir h i­
kôyesini bırakan Ceu Ta kuG :ı ' ı n da bulunduğu bir elçilik heyeti göndere­
cekti rloo. Hattô 1 294'den itibaren Ksieng-may ve Sokatay'daki iki Tay (Si­
yam) kırall ığı da bağımlılık anlaşması yapmış!ardır301•
Nihayet Kubılay 1 293 ocağında 30.000 kişilik bir kuvveti Ts'iüan-çeu'
dan Java'ya göndermiştir. Java'daki en önde gelen hükümdar adanın do­
ğusundaki Kediri kıralı idi. Cinli Şe Pi ve Kao Hing tarafından yönetilen
Mcğol ordusu, bir başka Jeva'lı başkan olan Raden Vicaya'nın yardımıy­
la bu kıralı Macapahlt yakınlarında yenmiştir. Moğollar düşman başken­
ti Kediri veya Daha'yı ele geçirmişlerdir. Anca k Raden Vicaya sorıra on­
ların aleyhine dönünce Java'yı terketmek zorunda kalmışlardır. Vicaya da
adanın kurta rıcısı olarak o zaman Macapahit i mparatorluğunun temelle­
ri ni atmıştırl°2•
Kubı1ay'ın Kaydu'ya I{arşı Mücadelesi
Bu «sömürge» seferleri, Ögedey ailesinin Imıl ırmağı ve Tarbagatay
dağlarındaki topraklarında hüküm süren Ögedey'in torunu Koydu'ya kar­
ŞI yaptığı mücadeleler yanında Kabılay için daha az önemi hôizdiJ03• Ir­
kının eski törelerine ve yaşama tarzına sôdık kalmış olan bu Moğol şim­
diden kısmen Cinlileşmeye başlıyan Ku bılay'ın karşısında canlı bir ·zıt-tez
o la ra k dikiliyordu. Hiç şüphe yok ki, pek çok Möğol ve Türk Imparator­
luğun mağlup Cin'e taşınmasını ve Büyü k Kağan'ın Göğ'ün Oğlu şeklini
a l masını hayretle karş:lamıştı. Bu muhalefetin ilk temsilcisi Arık-böge idi.
Koydu da, çok daha kuvvetli bir şahsiyet ve yenilmez bir gayret ile aynı
rolü üslenecektir. Kubılay'ın şahsında saf Cengiz töresini terketmiş gibi
gözüken Tuluy sülôlesine karşı, 1 251 'den beri imparatorl uktan uzaklaş­
tırılmış olan Ögedey sü lôlesinin talihini yeniden canlandırmayı, yani ken-
(299) Bk. Huber, ftla fin de la dynastie de Pagan», B.E.F.E.O., 1 909, 633-680. Harvey, «History of Burmah�, (1925), s. 64-69.
(300) ftÇen-Ia fon9 t'u ki» adındaki bu hikaye Pelliot tarafından tercüme ve tetkik
edilmiştir (Çeu Ta-kuan, «Memoire sur les coutumes du Cambodge.., çev.
Pelliot, B.E.F.E.O., 1 902, 123).
(301 ) Bk. Pelliot, KOeux itln�raires de Chine en l:ıde.. , B.E.F.E.O., 1 904. ' Coedes,
Kles o rigines de la dynastie de Sukhodaya», J.A., 1920, i. 242. Ksieng-mai
veya Lan-na ile Sokhotay krallıkları Çince de Pa-pe ve Sien krallıkları adıyla
bilinmektedir.
(302) Bi<. Mailla, iX, 452, Krom, ftHindoe-javaansche Geschiedenis .., s. 352-9. Java'
daki Moğol istilası sırasında. Sumatra'daki Maıayu raC8S1 da çekindiğinden
bir müddet için Moğolları metbu tanımıştır (G. Ferr:ınd, «l'empire Sum:ıt­
ranais de Çrivijaya.. , s. 231 veya 1 75.
(303) Kaydu, Güyük'ün küçük kardeşi Kaşi'nin oğlu idi.
Bozkır i mparatorluğu l 283
di şahsı nda-- meşru luğu ihya etmeyi tasarlıyordu; her hôl ü kôrda, ken­
disi ne, Moğolistan tarafı nda Kubılay'ın a leyh ine, Tü rkistan tara fı nda da
Cağataylılar'ın aleyh ine Yukarı Asya'da geniş bir Hanlık kurmak esas he­
def oluyo rdu,
Daha ilerde görüleceği üzere Koydu önce Cağatayl ılar'a karşı dön­
müştür , 1267 ile 1 269 a rasında Cağataylı Barak'ı yenmiş, onun elinden
ili ve Kaşgarya bölgesini a la rak sôdece Maveraünnehir'i bıra kmıştır, Ba­
ra k'ın ha iefieri, Kaydu 'nun keyfince işbaşına getirdiği veya uzla klaştırdı­
ğı basit tô bileri olmuştur, Artık Orta Asya'nın hôkimi hôline gelen Kaydu
Kağan ünva nını almış ve Kubılay'a taarruz etmişti .
Kubılay 4, oğlu prens Nomokan'IJO�, Almal ıg'a b i r ordu ile göndererek
Kaydu'ya karşı savaşmakla görevlendi rmişti ( 1 275) , Nomokan'ın ya nın­
da, içinde Mongka'nın oğl u ka rdeş çocuğu ŞirkiJ05 ve Toktemür'ün de bu­
lunduğu prensierden müteşekkil bir ku rmay heyeti de vardı. Fakat Kubı­
lay'dan memnun o lmıyan Toktemür Şirki 'yi de bir komploya sürü klemiş­
ti. Her ikisi Nomokan'a ihanet ederek onu esir almış ve Kaydu'nun ta­
rafına geçti klerini açıklamışla rdı. Nomo kan'ı, Kaydu'nun müttefiki Kıpça k
Hanı Mangu-Ti mur'a teslim etmişlerdi. Cağatay'ın ikinci oğlu Sarban'ı ve
diğer Cengizoğullarını da isyana katmışl a rdır, Kaydu Almalığ'tan, Karaku­
ru m'a kadar ilerlemişti ( 1 277) , Durum Kubılay için ciddi olmaya başla­
mıştı. Bunun üzerine Cin 'den en iyi kumandanları ndan 'Bayan'ı çağırmış­
tı. Bayan Şirki'yi Orhon üze rinde yenmiş ve Irtiş üzeri ne atmıştı; bu a ra ­
d a Tannu-ola'ya kadar ilerlemiş o l a n Toktemü r imparatorlu k kuvvetleri
tarafından gafil avla nmış ve Kırgız ülkesine kaçmak zoru nda kalmıştı,
Başarısızlıkları üzerine Şirki, Toktemür ve Sarban a ralarında kavgaya baş­
ladıl a r, Toktemü r Şirki ta rafından öldürül müştü; Şirki ile Sarban döğüş­
müşler ve birb i rini tutmaz hareketlerden son ra Şirki'yi esi r etmiş olan
Sarban esirini teslim ederek Kubı lay'a dönmüştü, Kubılay Sarban'ı ba­
ğışlamış, ama Şirki'yi bir adaya sürmüştü, Bunun arkasından prens No­
mokan serbest bırakılmıştı. Neticede Kubılay'ın düşmanlarının kabi l iyet­
Sizliği yüzünden b i rleşik cephe çökmüş oluyordu ,
Fakat Kaydu Kubılay'a ka rşı savaş halini muhafaza etmişti; hiç ol­
mazsa onda bir önder ruhu vardı. Imıl, ili ve Kaşgarya 'nın hôkimi, Mô­
veraünnehir'e sıkışmış kalan Cağataylılar'ın efendisi olarak, Uzak-Doğu'
nun Kağanı Kubılay'ın ka rşısı nda Orta ·Asya'nın gerçek Kağa nı idi. 1 287'
de, Cengiz Han'ın kardeşlerinden türeyen d iğer Moğol önderleri ile Ku­
bılay'a ka rşı yeni bir ortak cephe oluştu rmuştu. Bu cepheye Noyan, Şik­
tur ve Kada'an gibi prensler girmişti . Ceng iz Han'ın en küçük kardeşi
Temüge Oçigin'den veya üvey kardeşi Belgütey'den306 inen Noyan, Man­
çu rya tarafları nda tımar sahibi idi; kendisi nesturi olup Marco Polo'nun
ifôdesine göre «tuğ » U üzerine haç koydu ruyordu. Şiktur, Cengiz Han'ın
(304) Çince No-mu-han.
(305) Çince Si-li-ki.
(306) Raşideddin (d'Ohsson, II, 456) Nayan'ı Temüge'den indirmektedir. "Yuan-che4
ise Belgütey'de n geldiğini yazmaktadır.
284 ! Sozkır Imparatorluğu
•
ilk kardeşi Kasar'ın torunu idi. Kada'an ise Cengiz Han 'ın ikinci kardeşi
Kaçi'un 'dan iniyorduJ07. Onlar da Doğu Mo�olistan ve Mançurya taraflarında toprak sahibi idiler. Koydu, Orta Asya ve Batı Moğolistan birlikleri­
ni yanı nda getirerek, Noyan, Şiktur ve Kada'an'ın Mançurya taraflarında
topladıği birli klerle birleşebilirse durum Kubılay için tehlikeli olabilirdi.
Kubılay süratle hareket etmiştir. Koydu'yu durdurması için Bayan'ı
Karaku ru m bölgesinde vaziyet almaya yollamış, kendisi de bir ordunun
başında Mancurya'ya hareket etmişti. Yanında, atası Cengiz Han'ın en
sadık a rkadaşı Bo'orcun'un torunu general Yısu-Temür de bulunuyordu.
Aşağı Yang-tseu'daki Cin limanlarında kalkan imparatorluk filosu, Moğol
ımparatorluğu'nun gercekten kaderinin söi konusu olduğu bu sefer icin
cok miktarda erzakı Leao-ho nehrinin ağzına boşaitmıştı. -Noyan'ın o r­
d usu Leao-ho yakınlarında bulunuyor ve Moğol usUlü bir sıra arabayla
korunuyordu. Yetmiş iki yaşında olan Kubılay muharebeyi dört filin ta­
şıdığı veya cektiği bir tahta ' kule üzerinden tak i p etmişti. "Raşideddin gün
boyunca her iki tarafın da cok cekiştiğini söylemektedi r. Cin tarihinin be­
l i rttiğine göre sonunda Kubılay sayıca üstünlüğü sayesınde ve şüphesiz
Cin ve Moğol birli klerinin iyi kaynaşması sonunda zaferi elde etmiştir.
Noyan esir alınmıştı. Cengiz Han'ın kardeşinin torunu ile karşı karşıya
olduğundan Kubılay onu kece yastıklar icinde boğdurarak kanını akıtma­
dan idam ettirmişti ( 1 288). Noyan'ı desteklemiş olan nesturiler m lsilleme
yapılmasından cekinebilirlerdi, ancak Kubılay isyandan h ı ristiyanlığı -so­
rumlu tutmayı kabul etmemişti rlG!. Kubılay'ın torunu ve müstakbel halefi
Tem ü r Olcaytu, Kada'an'ı ezerek ve Mancurya ile komşu Moğol eyalet­
lerini yatıştırarak isyanı tamamen söndü rmüştü r.
Kaydu, Uzak-Doğu meselelerine karışmak ümidini kaybetmişti. Hat­
ta Kangay'ın batısında Batı Moğolistan'ın ve Tü rkistan'ın tek hakimi 01- .
ma ü midi de yavaş yavaş silinme tehl ikesi ile karşı karşıya idi. Kubı lay'
ın torunları ndan olup Kangay dağlarını Kaydu taraftarlarına karşı koru­
makla görevli prens Kamala309 Koydu tarafından mağlup edilmiş, Selen­
go nehri yakınlarında kuşatılmış ve ancak zorlukla kurtulabilmişti. iler­
lemiş yaşına rağmen Kubılay durumu düzeltmek icin bizzat kendisinin
müdahale etmesinin daha iyi olacai'jına karar vermişti (temmuz 1 289) .
Ancak Koydu göcebe usulü nce uzaklaşmıştı. Karakurum merkez olmak .
ü zere Moğolistan Imparatorluk ordusunun başında bırakılmış olan Bayan,
asinin birl iklerine karşı 1 293'de başarılı bir sefer tertip etmişti. Aynı yıl
Kubılay'ın torunu Temür kumandanıık mevkii nde onun yerini almıştı. Ku­
bılay'ın başvekili secilen Bayan, bir müddet son ra 1 295'de ölmüştür.
Kubılay, Koydu'ya karşı sürdürülen mücadelenin sonunu görememiş­
tir. Büyük Kağan 18 şubat 1 294 tarihinde öldüğünde Ögedey'in sülalesi
J
(307) Bk. D'Ohsson, 11, 456, ve Erdmann, «Temudschin., 569.
(308) Marco Polo. ed. Moule-Pelliot, 200; ed. Senedeıto, s. 69-70. Sk. Pelliot. .. Ch re­
tiens d'Asie Centrale" et d'Extreme-Orient.. , T'oung-pao, 1 914, 635.
(309) Çince: Kan-ma-Ia. Kubılay'ın ikinci oğlu olan Çınkim'in (Raşldeddin'in transk­
ripti) veya Çen-kin'in (<<Yuan-che»nin transkripti) oğlu idi.
Bozkır imparatorluğu i 28S
yine Kangay'ın batısındaki Moğolistan'da ve Orta Asya'da hakimdi. Ku­
bılay'ın torunu ve halefi Kağan Temür Olcaytu ( 1 295-1 307) mücadeleye
devam etmiştir. Koydu'nun o sıralar en öneml i mütteti ki ve tabii, Türkis­
tan'da Cağatay u lusunun başkanı olan Duva idi. 1 297-1 298 yılları içinde
Duva ansizın taarruza geçmiş ve Moğolistan'daki impa ratorluk orduları­
nın kumandanlığını yapan · Kağan Temür Olcaytu'nun damadı olan kah­
raman prens Öngüt Körgüz'ü (yani Georges, Öngüt'lerin nesturi olduğu
hatırlanmalıdır) esir almıştı l l O. Duva aynı şekilde Tangut ülkesi sınırır.ı
( Batı Kan-su) koruyan prens Ananda'nın ordusunu da gatil avlamayı de­
nemişti. Fakat kendisi gatil avlanmış ve kaçmıştı . Esiri Körgüz'ü idam
ettirerek inti kamını almıştır ( 1 298) .
1301 yılında Koydu imparatorl u k için son bir gayrette daha bulunmuş­
tu. Ögedey ve Cağatay sülalelerinin birçok prensi yanında olduğu ha lde,
Kağan Temü r'ün yeğeni Kayşan'ın emrindeki Karakuru m üzerine yürü­
müştü. 1 301 ağustosunda Kara ku rum ile, Orhon'un sol kolu Temir ırma­
ğı arasında cereyan eden büyük muhorebede Koydu yeniimiş ve geri çe­
kilişi sırasında ölmüştü .
Koydu'nun oğlu Ceper (veya çapar) Imıl üzerinde, Torbagatay'da,
Kubılay sülalesinin imparatorlu k haklarına karşı aynı rolü oynayarak Öge­
deyli u lusunun başına geçmişti. Cağatay ulusunun başı Duva önce ken ­
disini yine metbu olara k tanımaya devam etmiş, fakat daha sonra, i mpa­
ratorluğa karşı bitmek tükenmek bilmeyen savaşlardan bıktığından Ce­
per'i Kağan Temür'ü metbu tanımaya i kna etmişti. 1 303 ağustosunda iki
h ükümdarın elçileri Pekin sarayına saygılarını sunmaya gelmişlerdi; bu
davranışla Ögedey ve Cağatay'ın u lusları Tuluy'un u l usuna tabi olarak ye­
niden Moğol birliğini sağlıyorlardl. Sonra, il�rde görüleceği üzere Duva
ve Ceper a ralarında bozuşmuşlar; Duva Ceper'i yakalamış ve onu iki Tür­
kistan'ı kendisine bıra kmaya zorlamıştı ( 1 306'ya doğru) . Duva'nın ölümün­
den sonra ( 1 306-1 307'ye doğru) Ceper, Duva'(lın oğlu ve halef( Kebek
Han'a taarruz ederek Ögedey ulusunun Cağatay u lusu üzerindeki haki­
miyetini yeniden sağlamak istemiş ( 1 309'0 doğru) , ancak yenilince Cin'
de!<i Büyü k Kağan'a sığınmaktan başka çıkar yol bulamamıştı.
Böylece, Tarbagatay'da, Imıl'daki merkezinde kırk yıl kadar ( 1 2691 309) Orta Asya'ya hakim olan ve Kubrlay sülalesinin bahtını dengeleyen
Ögedey u l usunun sonu gelmiş oluyordu.
Kubılay'ın sülôlesi, Cin 'in Moğol hanedanı diğer Moğol hanlıklarının
tek hôkimi olarak kalıyordu. Pekin, Tuna ve Fırat'a kadar dünyanın baş­
kenti olmuştu.
Kubılay'ın sülôlesinin Koydu'nun sü lalesine olan mücadelesini Kubı­
lay'ın ölümünden on beş yıl sonraya kada r bile i nceliyerek sonucu gös­
termek zorunda kaldık. Şimdi Kubılay'ın «iç siyaseti» olara k adlandırabi­
'
leceğimiz kon u yu incelememiz gerekmektedir.
(310) Bk. Raşideddin, d'Ohsson'da, II, 513; ve "Yuan-che», çev. Moule, «Christians
.
In China», 237-238.
286[ Bozkır I mparatorluğu
Kubılay'ın Hükumeti: l\toğol Siyaseti ve Çin Siyaseti
Kubılay'ın, Cengiz Han'ın mirasçısı, Büyük Kağan olarak veya on do­
kuz Cin hanedanının halefi olarak mütalaa edilmesinde -ve kendisini öy­
le gördüğü sürece- çift siyasete sah ip olduğu anlaşılır. Moğol görüş açı­
sı ndan hareket edildiğinde, Cengiz imparato rluğu'nun manevi birliği ha­
kikatini değilse bile prensibini tamamiyle muhafaza etmiştir. Cengiz Han
ve Mongka'nın otoritesini devralmış Büyük Kağan olarak, mu htar HanIık­
lar haline gelmiş büyük Cengizhanlı tımarlannın itaatini istemekten bir
an bile vazgeçmemiştir. Bu itaati Ögedey'in ( Koydu) ve Cağatay'ın süla­
lelerine kabul ettirebilmek için hayatını Moğolistan'da savaş yapmakla
geçirmiştir. Kardeşi Hülegü'nün saltanat sü rdüğü iran ise onun için ba­
sit bir impa ratorluk eyaleti idi. I ran Hanları olan Hülegü ( 1 256-1 265). Aba­
ka ( 1265-1 28 1 ) ve Argun ( 1 284- 1 29 1 ) onun gözünde sade ilhan'lar, kendi­
sinden mansıp alan ve kendisiyle sıkı ilişki içinde bulunan yü ksek dere­
celi valiler idP". Bütün Cin'in tek hôkimi, Türkistan'ın ve Moğol Rusya'sı­
nın nazari efendisi, i ran'ın fiili efendisi olan KUbllay, Marco Polo'nun no­
tuna göre gerçekten «büyük imparata rı) , «Adem'den bugüne kadar yer­
yüzü ne gelmiş geçmiş insanların, ül kelerin ve hazinelerin en kudretli ada­
mı» olmuştum.
Asya'nın büyük bir kısmında Cengiz Han'ın mirasçısı olan Kubılay,
Cin'de on dokuz hônedanın sadık takipçisi olmak istiyordu. Hiçbir Göğ'
ün Oğlu onun gibi vazifesini kalpten kabu l etmemişti. Canlandırıcı yö­
neti mi bir yüzyıl süren savaşın ya ralannı iyileştirmişti. Song'ların düşme­
sinden sonra, yenik hônedanın idari kadrolarını ve müesseselerini muha­
faza etmekle kalmamış, görevi başında olan memurların şahsen impara­
torluğa bağlanmasını sağlamak üzere bütün di kkatini sarfetm iştir. Ülke­
yi fethettikten sonra zihinleri de fethetmesini bilmişti ve belki en büyük
şanı bütün Cin'i fetheden ilk insan olmaktan ziyade bu ülkeye barışı ge.
tiren ilk hükü mdar olmasıd ı r.
Muazzam imparato rluğun idaresi ve iaşesi için son derece önemli
olan u laşım meselesi Kubılay'ın endişe kaynağı olmuştur. impçıratorl uk
yol la rını düzeltmiş, prensip olarak kenarlarına ağaçlar diktirmiş ve bel i r­
l i mesafelere kervansaraylar i nşa ettirmişti. Değişi k konaklarda dağıtı l ­
IlJ I Ş olan i k i yüz binden fazla a t Imparatorluğun posta h izmeti için kul­
lanıl ıyordu. Pekin'in iaşesini sağlamak üzere, merkezi Cin 'in pirincini baş­
kente getiren büyü k impa rato rluk kanalını yoluna koymuş ve tamamlat­
mıştl3l3• Açlı kla mücadele etmek gayesiyle, Cin'de çok eski olan ve Song'
lardan K'ai-fong zam.an ında meşh u r Wang Ngan-şe tarafından daha iyi
bir hale geti rilen devletçi kanunları yürü rlüğe koymuştu. iyi geçen yıllar-
(31 1 ) Bk. Barthold, «Hulagu Enc. ısı., i i , 353.
(312) Ed. Pauthier, i, 236, ed. Moule-Pelliot, i, 1 92:
(313) Marco Polo, ed. Pauthier, 481 . Moule-Pelliot, i, 322.
...
Bozkır imparatorluğu ! 287
da ürünün fazlası Devlet tara fından satın alınıyor ve umumi a mba rlarda
depolanıyordu, Kıtlık ve fIyatların yükselmeSi durumu nda bu a mbarlar açı11yor ve tahıl bedava dağıtı lıyo rdu314, Diğer taraftan içtimai yardım yeni­
den teşkilôtlandırılmıştı, 1 260 yılına ait bir kanun ile umumi valilerin yaş­
l ı okumuşların, . öksüzleri n, hastaların, sakatların ihtiyaçlarını karşılamala­
rı emre� i l miştir, 1 271 tarihli bir başka kanun bakım evleri nin açılmasını
emrediyordu, Burada, Cin idari geleneğinin ötesinde, Kubılay'ın zihniyeti
üzerinde çok büyük olan budizmin etkisinin bir neticesi görül üyor gibi­
dir, Muhtac a ilelere pirinç ve darı yardımı muntazaman devam etmiştir,
Marco Polo'nun an lattığına göre, Kubılay'ın kendisi her gün 30,000 muh­
tacı doyuruyordu3l5,
Bu yönetimin daha az parlak olan görünüşü mali meseleye ait idi.
Song'ların müesseselerinde Kubılay, kôğıt para veya «ç'ao»nun kullanıl­
masına raslamıştı. Bunu genel leşti rmi ş ve mali siyasetinin temeli yapmış­
tı. 1 264'de, belli başlı mal ların kôğıt para olara k değeri ni tesbit eden ger­
çek bir azami fiyat niLilmnômesi yayınlamıştı. Maliye nôzırı müslüman
ve Buhara ası llı Seyid Ecel (ö, 1 279) para bası mını (emisyon) makul sı­
nırlar içinde tutmuştur31 6, Tedbirsiz davran ışlar daha sonraki nôzı rlar, ön­
ce Môveraünnehir'li Ahmed Fenô keti (ö, 1 282) . sonra Uygur Sanga za­
manında başlamıştır3l7, Her ikisi de zaptolunmaz bir entlôsyon pol itikası
uygulamış, bunun sonunda «ç'ao»nun değeri süratle dü şmüştür, Para bul­
mak için sık sık ta hvil çıka rmaya ve ağır inhisarlar koymaya başvu rmuş­
lardır, 1 282'de katledi len Ahmed, ölümünden sonra Kubılay tarafından
rütbece indirilmiştir, Zi mmetiııe para geçirdiği için Sanga 'da idama mah­
kum edilmişti r ( 1 291 I , Kubılay'ın döneminden sonra önceki em :syon ların
düşüşünü n durdurulmasından vazgeçrnek ve yine değerini kaybedecek
olan yeni kôğıt paralar basmak icap etmişti r ( 1 303),
(314) Marco Polo, Pauthier, 345. Moule-Pelliot, I, 250.
(315) Marco Polo, a.g.e., 346, M . Moule-Pelliot, I, 251 .
(316) Seyld Ecel Şemseddin ömer (Çince tra;ıskriptlerde Sai-tierı-ç'e Şen-seu-ting
Wu-ma-eul) 1210 yıllarına doğru doğmuş, 1 279'da ölmüştür.
Seyid Ecel 1 274'ten 1 279'a kadar Yun-nan'da yöneticilik yapm!ştı. Oğulları
Nasıreddin (ö. 1 292) ve Hüseyin aynı eyalette yöneticilik yapmaya devam
etmişler, bLl arada bu eyaletin islamıaşmasına katkıda bulunmuşlardır. Seyid
Ecel'in kendisi bu ülkede ilk iki camii inşa ettirmişlir. Bk. Vissiere ve Lepage,
«Documents sur le Seyyid Edjell .. , Vissi�re'de, "Mission d'Ollone, Recherches
sur les musulmans chinois.. , 191 i , s. 20-203, ve Vissiere, « Le Seyyid Edjel!»,
Revue du Monde musulman, LV, No , 2, şubat �908. Bretschneider, Mediaeval
researches .. , I, 271 . - Chavannes, .dnscripticns st pi�ces de chancellerie",
T'oung-pao, 1905, 1 9,
(31 7) Ahmed Fenakati'nın Çince transkripti A-ha-ma, 1 270'den, kat/edildiği 1 282'ye
kadar görev yapmıştır. Çince transkripti Sang-ko olan Sanga 1 288'lerde ma­
liyenin başına getirilmiş ve 1291 'e kadar kalmıştır. Bk. Moule-Pelliot, 214; 238.
288j Bozkır Imparatorluğu
Kubılay ve Haleflerinin Dini Siyaseti: Budizm
Marco Polo'nun bilhassa üzerinde durduğu gibiJlB, Kubılay bütün din­
lere karşı en büyük müsamahayı göstermiştir; kasaplık hayvanların öldü­
rülmesi hakkında Cengiz Han'ın yasaklarını bir müddet için yü rü rlüğe koy­
masına ve bir gün Kur'an'daki, «kôfirlere» karşı cihad-ı mukaddes mec­
buriyeti karşısında şiddetle h iddetlenmiş olmasına rağmen müsamahası
hiçbir zaman eksilmemiştirJ l O• Üstelik, budistıere karşı duyduğu yakınlık
bir müddet için, budizmin ananevi rakipleri taoistlere karşı şahsi düşman­
lığa dönüşmüştü. Nitekim budizm tamamen özel bir şekilde onun tevec­
cühü nden istifôde etmiştir. Moğol dini ananesinde bu görünüşüyle tanı­
nacaktır. Sofu bir budist olan Moğol tarihçisi Sanang Seçen, Kubılay'a
«kutuktw) (muhterem, l Iôhi) ve «ça kravartinı) (budist terimlerinde «kôina­
tın hükü mdarı » ) gibi ü nvanlar vermeye kadar iŞi vardırmıştıı·m. Tahta
geçmesinden önce, Mongka'nın döneminde Şang-tu 'da, budistıerin tao­
istıere karşı muzaffer olduğu bir tartışma konferansı toplamıştı ( 1 258) .
Bu meşhur toplantıda budist doktrini. daha önce Mongka önü nde konuş­
muş olan Na-mo ve genç Tibetli lama Fags-pa tarafından
temsil edil/
mişti. 1 255 toplantısında olduğu gibi budizmi taoizmin basit bir peyki yapan ispat edilmemiş hususların ortadan · kaldırılması için taoistler i kna
edilmiştir. Bu dini müna kaşadan sonra Kubılay, şüpheli eserlerin yakıl­
ması ve budistıerden zorla a lınmış olan manastırların taoistler tarafından
iadesi hakkında nizamnômeler çıka rmıştır ( 1 258, 1 261, 1 280, 1 281 nizôm­
nilmeleri)m. imparator oldu ktan sonra, Marco Polo'nun anlattığına göre,
Seylôn racası ta rafından gönderilen Buda'nın kalıntılarını büyük bir deb­
de be ile kabul etmişti.
Budizm sahasında Kubılay'ın en ya kın yardımcısı, 1 239 yıllarında
doğmuş ve 15 a ralık 1 280 tarih inde ölmüş olan Tibetli lama Fags-pa 01m uştl!.. Fags-pa, Tsang eyaletindeki Sa -skya manastırının rahibi meşhur
Sa-skya pandita'nın yeğeni ve halefi idi3•n. Bu şahsı Tiberten getirten Ku­
bılay onu hem Moğolları budizme döndü rmeye, hem de Tibetliler'in tôbi­
liğini teminat a ltına al maya yollamıştı. Eski Cin budizminden alınan bir
ü nvan olan «kırallığın efendisi» ( << kuo-şe» ) ü nvanını323 verdiği bu lamanın
ruhani başkanlığı altına Tibet eyaletlerini koymuştur ( 1 264'e doğru ) . Mo­
ğollar o zamana kadar sôdece Uygur alfabesini tanıyoriardı. Kubılay'ın
(318)
(319)
(320)
(321)
Mareo Po lo, «II Milione", ed. Benedetto, s. 70.
O'Ohsson, 11, 491, Raşideddin'e göre.
Sanang Setsen, çev. Sehmidt, �Gesehiehte der Ostmongolen", 1 13, 1 15.
Bk. Chavannes, « Inseriptions et pieees de ehaneellerie", T'oung-pao, 1 908,
s. 382.
(322) Bk. Huth, «Gesehiehte des Buddhismus in der Mongolei .. , II, 1 39. Sanan;ı
SetseIJ, çev. Sehmldt, "Gesehiehte der Ostmongolen., 1 15.
(323) Pelliot, -les Kouo-ehe ou maitres du royaume dans le bouddhisme ehinois..,
T'oung-pao, 191 1 , 671 .
Bozkır Imparatorluğu [ 289
talebi üzerine Fags-pa onlar iCin, Tibet alfabesinden esinlenen ve «dür­
beicin» (kare) denen yeni bir yazı meydana getirmişti ( 1 269) . Pell iot'nun
düşüncesine göre Fags-pa'nın bu h usustaki ro lü biraz abartılmış olup,
zaten kare a lfabe kısa bir başarı dönemi geçirdikten sonra Moğollar mil­
l i yazı ları hôline gelecek olan Uyg ur a lfabesinden taklit edilmiş bir a lfa­
be kullanmaya devam etmişlerdir (aradaki fark sôdece «el» farkı i le da­
ha keskin köşilli harflerdir); a rşivlerimizde bulunan Moğol nazırlıklarının
vesikaları Uygur harfleriyle yazılmıştırm. Pelliot bu konuda Uygur yazısı­
nın, XII. asırdaki Moğol dilinin sesleri ni tam bir şekilde yansıtamadığına
di kkati çekmekte, buna .Qrnek olarak «o» ile «u» sesi a rasındaki ses far­
kını veremediğini, başla rdaki « h » yi ihmaı ettiğini, vs. vermektedi r. Uygur
alfabesi en az fags-pa a lfabesi kada r gırtlak sesleri bakımından fakir­
d irm.
Kubılay'ın haiefierinin pek coğ u, başta torunu Temür olmak üzere
(1 294-1307) budizmin hararetli taraftarı olmuştur. Buna rağmen Kubılay'ın
bir başka to runu olan prens Ananda (esas olarak budist menşeli sans­
kritce adına rağmen) isıamiyete meylediyordu. « Kur'an'ı ezbere biliyor ,
Arap yazısını mükemmelen yazıyonı ve u mumi valisi olduğu Ta ngut ül­
kesinde heyecanla isıamiyeti yaymaya ça lışıyordu. Temür onu budizme
döndürmeye çalışmıştı; bunu başoramayınca, bir müddet icin onu hapset­
tirmişti . Temür'ün ölümü üzerine ( 1 0 şubat 1.307) Ananda tahtı ele gec i r­
meye teşebbüs etmiş, ancak yeğeni Kayşan onu bartaraf ederek öldürt­
müştü326• Saltanat dönemi sırasında (21 haziran 1 307-27 oca k 1 31 1 ) Kay­
şan oldukca mutaassıp bir budist olarak gözü kmüştür. Budist ahkamların­
dan bir çoğunu Moğolcaya tercüme ettirmişti. Kontücyus kültürü almış
Cinli aydı nlar lamolara gösterdiği teveccühten dolayı kendisini , tenkit et­
mişlerdir. Bu teveccühe belki de b i r tepki olarak yönetim, budlst ve tao­
istlerin intikali mümkün olmıyan malları üzerindeki vergi muafiyetini kal­
dırmıştır327, Kubılay'ın torununun çocuğu Yesun-Temür'ün döneminde (4
(324) Şimdiye kadar bilinen Moğol dilinde en eski anıt, Leningrad Asya Müzesinde
bulunan ve 1 425 yıllarına ait olduğu sanılan Çengiz Han taşı, Uygur yazısı ile
yazılmıştır. Pelliot .. elimize Çince transkripllerle tercümesi şeklinde gelerı
. .. Mongol-un ni'üça tobçi'an.. veya .. Moğolların Gizli Tarihi.. adlı 1 240 tari­
hinde yazılan destani tarihin belki de Uygur yazısıyla kaleme alındığını .. söy­
lemektedir. (Pelliot, «Asia Major», II, 1 925, 288). Pelliot tarafından Kan-su'da
1 908 bulunan 1362- tarihli büyük Moğol kitabesi - ile «Archives Nationales.. de
muhafaza edilen Philippe le Bel'e yazılan Iran Hanları Argun ve Olcaytu'nun
iki mektubu da Uygur yazısıyla yazılmıştır. Yine Güyük'ün papa iV. Innocent'a
yazdığı mektubun mühüründeki yazılar da Uygur a/fabesiyledir (1246). Bk
Pelliot, ..Les Mongols et la Papaute.. , Rev. de l'Orient chratien, 1 922-1 923, 3-30.
(325) Bk. Pelllot, «Les system es d'ecriture en usage chez les anciens Mongols.. ,
Asia Major, 1 925, I I , 2, s. 284. - Pelliot" .. Les mots a Hinitiale, aujourd'hui
amuie dans le mongol des XIIi et XLV sieecles .. , J.-A., 1925, 1 93.
(326) D'Ohsson, ii, 532, Raşideddin'e göre.
(327) Sanang Setsen, çev. Schmidt, .. Geschichte der Ostmongolen .. , 398. D'Ohsson.
II, 533,
_
�901 Bozkır imparatorluğu
ekim 1 323-1 5 ağustos 1 328) nôzır Cang Kuei, Konfücyus taraftarı cevre­
lerin adına, u muma acık bir şekilde lamaların gördüğü h imayeyi protes­
to etmişti. Bilhassa Şen-si'ye Tibetli rah ipler akın akın geliyordu. Zama­
nında yazılmış bir raporda şöyle denmektedir: « Kuşaklarında yaldızlı harf­
lerle yazılmış geciş belgeleri ile bu lamaların at sırtında batı eyaletlerin­
de dolaştıkları görülmektedir. Şehi rlere dağılıyorlar ve hanlarda kalacak­
larına, karılarına daha kOlay sahip olabilmek icin kocalarını evden kov­
dukları evlere yerleşiyorlar. Sefahata dolmaktan memnun olmamışlar gi­
bi bir de zaten halkın elinde pek az olan paraya da göz di kiyorlar. Ver­
gi memurlarından daha zalim olan bu halkı emen sülü klere mesuliyetleri­
ni hatırlatmak gerekmektedir32B. » Yesun Kağan lamaların esas Cin top­
raklarına girişini nizôma bağlamak zorunda kalmıştır.
Cinli aydınların Moğol hônedônını sorumlu tuttukları budist ruhban
sınıfının aşırılı klarının bu hônedônın düşüş sebebierinden birini teşkil et­
tiği şüphesiz doğrudur. Budistlerin Kubılay'ın sülô lesi üzerinde tatbik et­
tikleri aşırı tesirin, Cin topra kları üzerindeki Türk-Moğol hônedônları ta­
rihinde yeni bir olay olmadığını ilôve edelim. LV. asrın sonunda meşhur '
Fu Kien'in, Vi. asrın başında son To-po'ların durumu aynıydı . Bu sert gö­
cebeleri budizm önce yumuşatıyor, daha insani yapıyor, sonra uyutuyor
ve muhafaza reflekslerini tamamen kaybetmelerine sebep oluyordu. Bun­
lara môruz kalmış olan yaşlı Konfücyus Cin'i o zaman bu korkunç efen­
dilerinin müdafaasız kaldığını farkediyordu; bu duru mda ya onları To-pa'
lar gibi i cinde eritiyor, yada Cengizhanlılar gibi kovuyordu. 1307 yılında
Prens Ananda başarıya ulaşıp, Kubılay'ın hônedônı Islôm dinine girse idi
duru m çok daha ciddi olabilirdi. Islômın zaferi eski Cin medeniyeti icin kor­
kunç bir darbe olurdu. Uzun tarih i boyunca bu eski medeniyetin karşı­
sına çıkmı ş en büyük iki tehlike belki de 1 30J'deki Ananda'nın teşebbü­
sü ile 1 404 yılında ölüm yüzünden ô kim kalmış olan Aksak Timur'un is­
tildsıdır32'.
(328) Mailla, iX, 539. Quatremere'in Raşideddin bask.ısındaki noııarına bk. s. 189.
(329) Moğol rejimi hatta Çin 'de büyücü mezhepleri ve daha önce milli hAnedAnlar
tarafından sürülmüş olan gizli cemiyetleri de teşvik etmiştir. ..Song'lar tara­
fından az veya ço k takip ve taciz edilen muhalif cemiyetler yeni hAnedAna
yardım etmişler, o da onlara yalnızca ibadet hürriyeti değil, fakat resmi bir
kabul ve hiyerarşi sağlamıştır. Işte böylece XIII. asrın sonunda ve XiV. asrın
başında, «Yüan'ların Tarihi .. nde olduğu kadar "Yüan tien çang .. adlı nizam­
nılmelerin toplandığı kitapta, pek çok taoist mezheplerin ve nesluri ve ka "
tolik hırıstlyanlık, islAmiyet, musevilik gibi yabancı dinlerin dışında «Beyaz
Bulut.. , «Beyaz Lotüs", «DhOta» mezhebinin resmilikleri mesele edilmiştir.
, Chavannes ve Pelliot, ..Un traUe manicMen retrouve en Chine», J. A., 1913,
1 , 364.
Bozkır Imparatorluğu l 291
Kubılay ıle Haleflerinin Dini Siyaseti: Nesturilik
Kubılay'ın budizm icin gösterdiği tercihler onun nesturiliğe karşı duy­
duğu sempatiyi engellememiştir. Büyük h ı ristiyan törenlerinde, selefleri�
nin misalini takip ederek «ordu>ı suna bağlı nesturı ra hiplerinin kendisine
Incil ler sunmasına müsaade ediyor, bu kitapları hürmetle eline alarak 50tu bir h ı ristiyan gibi öpüyordu ( ( Marco Polo» , ed. ' Benedetto, 5. 70) . « 1 289'
da, bütü n Imparatorlu kta hıristiyan dininin idaresi ile yükümlü olan «ç'ong­
tu-seu» adında özel bir daire de kurmuştur. » Ögedey ve Mongka'nın ka­
nunlarında olduğu gibi onun kanunla rında da müslüman, budist ve tao­
ist din adamları kadar nesturı ra hipleri de vergiden muaf tutulmuşlar ve
birçok imtiyazdan yararlanmışlardır. Bu h ususta Moğollar'ın, Süryanı eti­
molojisine göre, h ı ristiyanları «tarsô» ve «erkegün» veya «erke'ün», çoğul
olarak «erkegüd» veya «erke'üd» (Cince ' transkriptlerde «ye-li-k'o-wen» ) ,
papaz v e rahiplere « rabban-erkegün» ve piskoposlaro «môr-hasiô» dedik­
lerini hatırlatalım330•
Moğol ve müttefik unsurlar arasında nesturılerin oldukça kalabalık
olduklarını, bil hassa Keraitler'de ve Öngüt Türkleri'nde bunun bir hayli
önemli olduğunu görmüştü k. Büyük Cin Seddi'nin kuzeyinde, şimdiki Şan­
si eyaletinin sınırında eski Şa-to Tü rkleri 'nin yerini tutan Öngüt'lerin sa­
hip oldukları özel isimler endeksi ( = onomastik). Ci nce transkriptlerden
geçmiş hôl iyle bile, pel liot'nun gösterdiği gibi nesturı karakteri ni göster­
mektedir. Şen-wen ( = Simeon). K'uo-li-ki-seu ( = Georges) . Pao-Iu.-seu
( = Pau l), Yo-nan ( = Jean). Ya- ku ( = Jacq ues) . T'ien-ho ( = Denha). Yi-şo
( = Işo, Jesus, isa) . Lu-ho ( = Luc) .
Öngüt halkının çoğunluğu, daha önce görü ldüğü üzere, şimdiki Suei­
yüan'da Tokto veya Kuei-hua-ç'eng viıayetinde oturuyordu, bu viıayet Mo­
ğol çağında Tang-şeng adıyla bili nmektedir; Pel l iot'nun düşü ncesine gö­
re, I I I , Mar Ya hballaha ve Rabban Sau ma'n ın «Hayatında» «To-şang» ola­
rak belirti len ve « Ko-şang» ola rak da kullanılan bu yerin adı Tong-şang'tan
(330) ögedey, Mongka ve Kubılay'ın kanunlarında, «ho-şang» ve «t'o-yin .. lere yani
budist rahiplere, «sien-şeng»lere yani taoist rahiplere, «ye-li-k'o-wen»lere yani
«erkegün .. lere, veya nesturl papazlara ve ..ta-şe-man.. lara yani "da.nişmend»le�
denen islam din adamlarına vergi muafiyeti ve imtiyaz hakkı verilmiştir. 8k,
Deveria, « Notes d'epigraphie
mongole-ehinoise» (Buyantu-han'ın kanunu),
'
J. A., 1 896, II, 396. Chavannes, «Inseriptions et pieees d e ehaneellerie»
T'oung-pao, 1904, 388. Pelliot, .. Chretiens d'Asie Centrale et d'Extreme­
Orient», T'oung-pao, 1 91 4, 637, Ordos Moğollarının bir kabilesi bugün dahi
Erküt adını taşımaktadır ki, bu isim orta çağdaki «erkegüd .. adının yeni şek­
lidir, Bu Erküt'leri tetkik etmiş olan P. Mostaert bunların ne şamanist ne da
budist olduklarını, haça (gamalı haç şeklinde) hürmet gösterdiklerini ve ne
olduğunu bilmeden hıristiyanlıktan müphem bhı şeyler Mtırladıklarını gör­
müştür. Buradan, onların Çenglz Han dö'neminden kalan öngüt ülkesi nes­
turıleri olduğunu çıkarmaktadır. (Mostaert, "Ordosica», Bull" no. 9 of the
Catholic University of Peking, 1 934).
2921 Boz kı r i n:ı paratorluğu
türemiştirm, Marco Polo tarafından aynı bölgeye verilen «Tanduc» (Tan­
dük) adı ise, yine bu bi lgine göre. aynı vilôyetin rang'lar dönemindeki
eski . bir adından gelmektedir (T'ien-tö, daha eski , telôffuzu Thien-tak)m,
Burası, nesturiliğe çok sıkı bağlı ve aynı zamanda Cengizhanlı ailesi ile
yakın akrabalık bağları bulunan Öngüt hônedônının esas topra kları idi.
Bu nesturi prensIere karşı Cengiz Han'ın ailesinin, unutmadığını gördü­
ğümüz bir şükran borcu vardı. Öngüt başkanı Alakuş-teginJll, hayati bir
anda Moğollar'a son de�ece önemli bir yardımda bulunmuştu; 1 204'de
Naymanlar tarafından Cengiz Han'a karşı kurulan , cepheye girmesi isten­
diğinde o, tam tersine Cengiz Han ile birleşmişti334, Üstelik bağlılığını ,ha­
yatıyla ödemişti. Naymanlar'a karşı savaşıp ü l kesine döndüğünde, Nay­
manlarıo ittifaka taraftar olan boyunun bôzı mensupları onu ve büyük
oğlu Buyan Şiban'ı katletmişlerdi. Dul karısı i kinci oğlu Po-yao-ho ile bir­
likte Yün-çong'ta hayatını kurtarabilmişti. Kin'leri yenen Cengiz Han Yün­
çong'a girdiğinde sôdık müttefikinin ailesini Öngüt ü lkesinin başına ge­
tirmeyi bütün kalbiyle arzuluyordu, Genç Po-yao-ho onunla birlikte Har­
zem seferine katılmıştı, Dönuşte Moğol fôtihi kendisine eş olara k öz kızı
Alağay-beki'yi vermişti. Po-yao-ho'nun ölümü üzerine, Cengiz Han'ın doğ­
rudan kızı olarak, Alağay-beki, gayretli bir tarzda Öngüt ü l kesini yönet­
meye başlamış, kocasının bir cariyeden olan üç oğlu, Kün-buka, Ay-buka
ve Colığ-buka'yı kendi öz oğulları gibi (çocuğu olmamıştı) benimsemişti.
Bu prensierin ilk i kisi de Cengizhan/ı prensesler i le evlenmişlerdi. Kün­
buka, Güyük Kağan'ın kızı prenses Yelmiş ile ve Ay-buka da Kubılay Ka­
ğan'ın kızı prenses Yürek ile evlenmişti335, Ay-buka'nın oğlu Körgüz veya
Görguz (yôni Georges) ise a rka arkaya, Kubılay'ın oğlu Cen-kin'in kızı
prenses Kutadmış ve Temür Kağan'ın kızı prenses Ayamış ile evlenmiş­
tir, Temür'ün hizmetindeyken 129S'de nasıl öldürüldüğünü anlatmıştlk336,
Bu nesturı prensi i k hônedônının MOğol hônedônına nasıl sıkıca bağ­
lanmış olduğunu görmüş bul unuyoruz, Halbuki Moğol hônedônı, umumi
Moğol hoşgörü sünün sınırları içinde hıristiyanlığın himayesi için tflrcihi­
n i kullanmaktan çekinmiyordu, Mar Yahballaha ve Rabban Sauma'nın ' ha­
yatı, bunların « Kudüsııe gitmelerinden önce Kün-buka ile Ay-buka'nın i ki
nesturi hacısına gösterdikleri h üsnü kabulü ve verdikleri armağanları gös­
termektedir331, Görgüz'e gel ince, hayatının son yıllarında Fransisken mis­
yoneri Jean de Montecorvino tarafından katolikliğe dönmüştür338,
Mar Yahballaha ile Rabban Sauma'nın hayat hikôyeleri, Moğol Cin 'i-
(331) Pelliol, .. Chr�tiens d'Asie Centrale et . ", T'oung-pao, 1 914, 634.
(332) Pelliol, yukarıdaki eser, 630.
(333) Alakuş-tegin (tekin) - .. Gizli Tarih»te (Haenisch'in transkripti) s, 55.
(334) Konu ile ilgili bölüme bk. ; A.C. Moule, .. Chrislians il'l China», 235,
(335) Pelliot, ..Chretiens d'Asie Centrale», 631 . Moule, ..Christians in China», 236.
(336) Marco Poıo" ed. Benedeıto, s. 60, 61 . O'Ohsson, I I, 513. Moule, «Christians
in Ch ina», 237.
(337) Moule, a.g e. 99.
(338) Moule, 206,
.
.
,
80zkır Imparatorluğu l 29�
nin kuzey sınırlarında nesturil iğin sôdece Öngüt ülkesine hôs olmadığını,
zira , Batı'ya doğru hareketlerinde Tangut ülkesi, yôni Kan-su'nun ve özel­
likle «Tangut şehrinin», yôni Ning-hia'nın hıristiyan unsurlarının kendile­
rine çok içten bir kabul gösterdiklerini anlatmaktadırll'. Nitekim bütün
o bölgede. Ning-hia. Si-ning. Kan-çeu. Su-çeu ve Tuen-huang'ta nesturı
toplulu kları yaşıyordu. Daha ilerde de görüleceği gibi, Marco Polo sôde­
ce Ning-hia'cfa üç nesturi kilisesinin va rlığını işaret etmektedir340.
Ancak nesturiler, şüphesiz T'ang hônedônı zamanından beri tutul­
dukları eski Cin'in bu dış Basamaklarında yerleşik olarak kalmamışlardı.
Cengizhanlı fethi sôyesinde Cin'in iç kısmı artık onlara açılmıştı. Hattô,
T'ang 'ların düşüşünden sonra Cin'den kovulan nestu riliğin Moğollar'dan
sonra yeniden Cin'e girdiği söylenebilir. 1 275'te Bağdat nesturı Patrik­
liği Pekin'de bir a rşeveklik kurmuştu . Moğollar'ın a rkasından nesturı inan­
cı aşağı Yang-tseu bölgesine bile girmiştir. 1 27p 'de Kubılay, şimdiki Ki­
ang-su 'da Cen-kiang ( Ma rco Polo'da « Cinghianfu» ) hükumetini Mar Ser­
gis (Cince transkriptlerde Ma Sie-li-ki-seu) adında birine verince, iSmin­
den de anlaşılacağı g ibi nestur; olon bu adam hemen orada bir kilise
yaptırmoya teşebbüs etmişti ( 1 281 }341. Başka nesturı kiliseleri Yang-çeu
ve Hang-çeu'da da inşa edilmişti�2.
Moğol nesturıliği hakkında ı ı ı . Mar Yahballaha ve Rabban Sauma'nın
. meşhur süryanice hayat h i kôyesi gibi bir veSikaya sahibiz.
Rabban Sauma (ö. 1 294) ve dostu, müstakbel Patrik Mor Yahballaha
(asıl adıyla Morkus) ( 1 245-1317) hiç olmazsa ikincisinin Öngüt olduğu i ki
nesturı idj343. Morkus'un babası. şimdiki Suei-yüan ve Şan-si'nin sınırın­
da. bugünkü Tokta şehri olon ve daha önce gördüğümüz gibi. Pelliot ta­
rafı ndan Tong-şeng şehri ile aynı olduğu o rtaya konan _Öngüt şehri Ko­
şang veya Toşang'ta başdiyakos idi. Rabban Sauma'ya gelince. Hanba­
Iıg veya Pekin'deki nesturı kilisesinin bir «ziyaretçisi» nin oğlu idi. Ilk ola­
rak Rabban Sauma manastır hayatına intisap etmiş. Pekin metropoliti
Mar Giwargis'in el lerinden katolik tıraşı olmuş ve Pekin'den bir gün uzak­
lıktaki bir dağda bulunan bir keşiş zaviyesine cekildikten bir müddet son­
,
ra yanına Markus gelmiştir. Markus'un teşviki ile iki rahip Kudüs'e hac­
ca g itmeye karar vermişlerdi. Onlar gibi nesturi olan iki Öngüt prensi
Kün-buka ile Ay-buka'yı, tasarılarından haberdôr etmek üzere Tokta şeh­
rinde ziya ret ettiklerinde büyük bir h üsnü kabul görmüşler. ancak iki
(339) Moule. 1 00.
....
(340) Mareo Polo. ed. 8enedetıo. s. 58, 60. ed . Moule-Pelliot, I . 1 8 1 .
(341 ) Marco Polo, ed. 8enedetıo. s . 1 41 . Pelliot . .. Chretiens d'Asie Cenlrale, a.g.9.,
637. Moule. a.g.e., 1 45.
(342) Odorie de Pordenone tarafından işaret edilen Yang-çeu'daki nesturi kilise­
lerinden biri X I I I . asrın sonlarında Abraham adında zengin bir tüccar tarafın­
dan irışa ettirilmişti. Pelliot. bu kilise ile ilgili 1 31 7 tarihli bir nizamname bul­
muştur (<<Chreliens d'Asie Centrale". a.9.e., 638).
(343) Pelliot. "Chretiens d'Asie Centra:e et. ..... T'oung-pao. 1914. 631 . Moule,
"Christians in China". 94-1 27.
294 1 Bozkır Imparatorluğu
prens, «Biz Batıdan gelen rahip ve piskoposları burada tutmaya gayret
gösterirken sizin Batıya gitmenizin ne manôsı var?» diyerek onları vaz­
geçirmeye çalışmıştır. Rabban Sauma i le a rkadaşının kara rlı olduğunu
gören Öngüt prensieri, Orta Asya'yı aşmak için gerekli atları, parayı ve
her türlü techizatı kendilerine vermişlerdir. Iki hacı adayı önce Tangut
ü l kesini, yan i nesturi toplulukların oldukça kalabalık olduğu N i ng-hia çev­
resinde, Kan -su Cin eyaletinin kuzeyini aşmışlardır. «Erkek, kadın, çocuk
herkes onları karşılamaya çıkmıştı; Tangu t'un sa kinlerinin imanı çOk şid­
detliydi». Lob-nor ve Tarım'ın güneyindeki yollardan Hotan'a , Cağatay sü­
ıalesinin topraklarına varmışlardı; Pelliot'ya göre 1 275- 1 276 yıllarında o l­
duğumuzdan o sırada tahtta bulunan Hanın Duwa olması gerekmekte­
d ir3-t4. Orta Asya'da Cengizoğulları a rasında devam eden savaş Rabban
Sauma ile Markus'un Kaşgarya'dan doğrudan iran'a geçmelerine müsaa­
d e etmemişti. Hotan'ı açlığın pençesinde, Kaşgar'ı savaş yüzünden bo­
şalmış, Kaşgar yolunu da batıya doğru kapa l ı olarak bulmuşlardı. Böyle­
ce kuzeye doğru çıkmışlar ve Ögedeyli Han Kaydu'nun konakladığı Talas
şehrine varmışlardI3•s. Kaydu Han kendilerini gayet iyi karşılamış ve res­
mi mühürlü mektuplar vererek muharebe hôlinde olan ordunun öncü bir­
l i kleri arasından kolaylıkla geçmelerini sağlamıştı; nihayet iki nesturi Aba­
ka Han'ın saltanat sürdüğü iran Moğol Hanlığı 'na erişmişlerdi. iran Han­
l ığ ı bahsinde hikayelerinin devamını göreceğiz.
Cin transkriptlerlnde Ngai-SIe; yani isa olara k adlandırılan ve şüphe­
siz Suriye'den gelmiş bir Arap olan bir nestu ri ( 1 227-1 308) Kubılay'ın ya­
n ında önemli görevlerde bulunmuştu. Hekim, astronom ve çok d i l bilen
bir kimse olara k Güyük Kağan'a h izmet etmişti: Kubılay onu astronomi
dairesinin başına müdür olarak getirmişti ( 1263 ) . Kubılay'ın Cin'de müs­
l üman propagandasını yasakladığı 1 279 emirnamesin i n teşvikçilerinden
birinin Isa olması m uhtemeldir. 1 284-1 285'de, i ran Han ı Arg un'un yanına
gönderilen çeng-siang Bolod adlı Moğol elçisine refokat etmiştir. Cin'e
döndüğünde hıristiyan dini için önce muvakkat vekil ( 1 291 ) , sonra ndzır
olmuştur ( 1 297) . Oğu l la rı, Elya, Denho, Hei-seu, Georges, ve Luc, kendisi
gibi nesturi o l u p Pekin sarayında yüksek memurlar olara k çalışmışlar­
dır3-t6.
Nihayet KLibllay i le haiefieri Pekin'deki özel m u hafız kıtalarında,
Mongka Kağan za manında Kafkasya'dan gelmiş olan ortodoks hıristiyan
30.000 Alan'ı beslemişlerdir. 1 275 haziranında, daha önce gördüğümüz
üzere bu Alanlar'dan bir birlik, aşağı Yang-tseu'nun kuzeyinde, Cen-ç'ao'
nun kuşatılması. sırasında Song'lar tara fından haince katledilmişti. O za­
man Cen-ç'ao şehrinin geliri Kubılay tara fından kendi hizmetinde canla(344)
(345)
(346)
..Duwa" süryani biyografisinde «Oko» olmuştur!
Moule, a.g.e., 101.
Pelliot, .. Chretiens d'Asie Centrale", T'oung-pao, 1914, 640 ve 1927, 159 va
«Les Mongols et la Papaute", Rev. Orient chretien", 1924, 3-4, s. 248 (52) .
Çeng-siang Bolod hakkında bk. Pelliot, «T'oung-pao" 1927, 159.
Bozkır Imparatorluğu l 295
nnı verm iş bu Alanlar'ın ai leleri ne verilmişti. Bu Alanlar'ın to runları 11
temmuz 1 336'da Papa XII. Benoit'ya bir bağlılık mektubu yazmışlardır.
1 338'de Avignon'da bulunan Papa'ya bu mektubu takdim eden elci l i k he­
yetinde Andre ve Gui llaume de Nassio ile birli kte Alan Togay da bulunu­
yordu:W7.
Pelliot. eski mani dininin, zaten Song'lar zamanı nda da varlığı işa­
ret edilen Fu- kieı:ı'de Moğol idaresi altında bir faal iyet kazandığını teşhis
etmişti r348•
Mareo Polo'nun Seyahati
Nicolo Polo ile kardeşi Maffeo Polo uzun zaman istanbul'da kalmış
iki Venedi kli tüccar ·idi. 1 260 yılında ticari bir' ziyaret amacıyla Kıpca k
Moğol Hanlığı yönetimindeki Gü ney Rusya'ya doğru gitmek üzere istan­
bul'dan hareket etmişlerdi. Aşağı Volga üzerinde Saray şehrinde. (Marco
Polo'n un «Tigre» şehri ) . Batı Han'ın kardeşi ve halefi Kıpçak Hanı Berke
(<<Borcaı») tarafı ndan ka rşılanmışlar ve ona mücevher takımı satmışlardı
( 1 262) . Daha sonra Harzem'den Buha ra'ya giden yolla Cağatay Hanlığı'
na gitmişler, dönüş yolu Moğol prensieri a rasındaki savaşlar yüzünden
kapalı olduğundan orada üc yıl kal mışlardı. Sonunda I ran Han ı Hülegü'
nün Ci n'deki kardeşi Kubı lay'a yolladığı bir elçilik heyetine refa kat etme­
yi kararlaştı rmışlardı. Bu elçi l i k heyetiyle, Sir-Derye üzerinde Otrer, ili
vôdisi nde Almalıg ve Beş-ba l ıg ile o za manlar Kara-hoca ( Marco Polo'da
«Carachoco » ) diye adlandırıla n Turfan ve Beşbalıg şehirlerinın bulundu­
ğu Uyg u ristan'ı ((loguristan») aşmak zorunda kalmışlard ı r:W9. N ihayet Ha­
m i ( Marco Polo'nun «Camul» u) ve Tuen-huang veya Şa-ceu 'dan (<<Sac­
hiu» ) gecerek Cin 'e girmişler ve Pekin veya Hanbalıg'a (<<Cambaluc» ) var­
mışla rdır. Kubılay onları cok iyi bir şekilde karşılamış ve' hareketlerinden
önce, Papa'dan yedi san'at dal ında yüz mütehassıs, bilgin yollaması için
kendi adına istekte bulunmalarını istemiştim. Polo'lar Cin'i 1 266 yılında
(347)
De la Ronciere ve Dorez, "Bibl. de l'Ecole des Chartes , LVI 1895, 29.
Pelliot, "T'oung-pao"';., 1914, 641. Pelliot, "Yu an-che .. de bu elçi heyetini yol­
Iıyan Pekin'li Alan başkanlarının bir çoğunun ismini bulmuştur: Fu-ting, Hiang·
şan ve Cayan-buka ki bunlar XII. Benoil'ya yazılan mektupta Fodim Jovens,
Chyansam ve Chemboga olmuştur.
(348) Pelliol: "Les traditions manicheennes au Fou-kien .. , T.p., 1923, 193. Marc·)
Polo tarafından, Fu-çeu'da tesbit edilen (Fugiu) kendilerine hıristiyan diyen­
ler, Pelliot'nun düşüncesine göre manihaistler olmalıdır. Sk. ed. Senedeııo.
158. Moule, "Christians in China .. , 143. Pelliot, "Journal des Savants .. , ocak
1929,42.
(349) Marco Polo "Carachoço .. da bir nesturi topluluğunun ("ii Milione .. , ed. Be­
nedeıto, s. 46, ed. Moule-Pe �liot, II, XX) ve "Chingintalas.. ta Seşbalıg'ın ku­
zeyinde amyant yataklarının mevcudiyetini işaret etmektedir.
(350) Marco Polo, ed. Moule-Pelliot, i, 79; ed. Benedetıo, s. 70-71.
..
..
2961 Bozkır
Im paratorluğu
terketmişlerdir. Akdeniz'e, Kilikya Ermeni kıra l lığının en önemli limanı
olan Layas, La iazzo veya Ayôs'ta erişmişler ve o radan, 1 269 nisanında
Saint-Jean d'Acre tarikiyle Roma'ya varmışlardır. Kubılay tarafından iste­
nen misyoner ve mütehası;ısları elde edemeden Saint-Jean d'Acre'a (Ak­
ka) hareket etmişler, oradan da 1271 sonunda Cin'e m üteveccihen yola
çıkmışlardır. B u ikinci yolcu l u kta yanlarında Nicolo'nun oğlu olan ve bi­
ze ölü msüz seyahat eserini bırakan Marco Polo'yu da almışlardı.
La i azzo'dan hareket ettikten sonra Marco Polo, babası ve a mcası
Anadolu Selçu klu Sultanhğı'nın içindeki Sıvas ·yolu ile iran Moğol Hanlı­
ğı'na gelmişlerdi. iran Hanı Abaka'nın, kendisine karşı Kaydu'nun tarafı­
na geçmiş olan Türkistan Cağataylı Haniarı alan kuzenleri ile yaptığı sa­
vaş üç Venedikli'ye Môveraü nnehir yol u n u kapatmıştı. iran'ı bir boydan
bir boya, Tebriz, Sultôniye ve Kôşan, sonra hiç şü phesiz Yezd ve Kir­
môn'dan, Ormu z'a kadar katetmişlerdirm. Herhôlde Ormuz'dan Cin'e geç­
meyi düşünüyorlardı, a ma, Pelliot'nun da işaret ettiği gibi, Güney Cin 'in
kenarları, Kanton'un büyük limanları, Ts'iüan-çeu� Fu-çeu ve Hang-çeu,
o tarihlerde hôlô Song'ların elindeyd i . Ormuz'a gelen Polo'lar çok geç­
meden fikirlerini değiştirmişlerdi. Uzak-Doğu 'ya deniz yol u ile gitmekten
vazgeçerek Horasan ( Marco Polo « Kuru Ağaç veya Yalnız Ağaç ü l kesi»
demektedirjl", Nişapur, Şeburgôn (<<Sapurga n » ) ve Belh (<<Bale» ) yol u ile
Yukarı Asya'ya doğru çıkmaya başlamışlardır.
iran Hanı ile Cağatay « u lus)) u arasında bitmek tükenmek bilmeyen
savaşlara sahne olan Môveraünn ehir'den geçmekten kaçınorak Polo'lar
Belh'den kuzey-doğuya doğru dön müşler, Badahşôn (<<Badasciam) ) dan
geçtikten sonra, Bolor'u n (<<Belor») kuzeyinde, Wahôn « (Vocam)) yaylô-·
sından Pamir'e (<<Pamien) ) tırmanm ışlardır. Eski ipek yol undan ( Ptolemee'
nin Taş kurgan'ı) , Marco Polo'nun güzel bahçe ve bağ ların ı olduğu ka.. dar halkının ticarete olan yatkınlığını da övdüğü Kaşgar'a inmişlerdir. Ay­
rıca Kaşgar'da bir kilise ile birlikte bir nestur! topl uluğunun mevcudiyeti­
ni işaret etmektedir. Buradan Polo'lar, daha az eski olmıyan ve Tarı m'ın
güneyinde Yorkend (<<Yarcam) ) . Hotan (<<Cotam). Kerya (<<Pem))) ve Cer­
çen (<<Charcham) veya Ciarciam) den geçen YOlu seçmişler ve Lob-nor
boyunca ilerlerken, Sir Aurel Stein'ın bugünkü Carkl ı k olarak teşhis et­
tiği « Lop» un bir şehrinden geçmişlerdirm. Daha sonra Tuen-huang veya
Şa-çeu (<<Saciw) ) ya gelmişler, sonra eski Tangut ü lkesinde, Kan-su'nun
Su-çeu'sunda (<<Succiw) ) 354 ve Venedikliler"in, Moğol sarayından gelecek
(351)
/ .
(352)
( �53)
(3Ş4)
Pelliot, Marco Polo·nun burada Musul ve Bağdad'dan bahsettiği yerlerde bu­
nu rivayet olarak duyduklarını tesbit etmiştir. Yule'nin (ed. Yule-Cordier, I, 19)
Venedikli seyyaha Musul, Bağdad, Basra güzergahını yaptırması bir hatadan
ileri gelmektedir. En doğru olan güzergah Sykes tarafından «Persia�, 262'de
belirtilen güzergahtır.
Ed, Yule-Cordier, i, 129; ed. Moule-Pelliot, i, 128.
«Serindia .., Fasıı iX, 318. Pem·in karşılığının Keıya olması Pelliol'nun dü­
şüncesidir.
Bk. . .. II Milione-, ed. Benedetıo, s. 48. Ed. Moule-Pelliot, i, 158 (.. Succiu.).
Pelliot, «Kao-tch'ang, Ootcho», J. A., 1912, I, 591.
Bezkır Imparatorluğu l 297
tal imatları bekierken bir yıla yakın bir süre kaldıkları önemli ticaret ka v­
şağı Kan-çeu'da dolaşmışlardır. Marco Polo nesturllerin Kan-çeu'da ü ç
kiliseleri Olduğunu v e tarafsız bır gözle faziletlerini övdüğü çok sayıda
budist rahibinin yaşadığını işaret etmektedir355•
Kan-çeu'da kaldıktan sonra Polo'lar doğuya doğru olan yürüyüşleri­
ne Leang-çeu (<<Ergi n u!» veya «Ergiuu!>, ) 356 ve Ni ng-hia357 üzerinden de­
vam etmişlerd i . Tangut'ların eski başkenti olan bu sonuncu şehirde hal­
kın çoğunluğu budist idi, ancak Marco Polo orada üç kilisesi ile bir nes­
t u ri toplul uğ undan bahsetmiştir, Seyyahlar daha sonra, Marco Pola'nün
«Tenduc» ü lkesi dediği ve merkezinin bugünkü Tokto veya Kuei-hua-çeng
tarafında aranması gereken Öngüt ü l kesine girmişlerdir. Marco Polo, Ön­
güt prensierinin nesturil iğini işaret etmeyi ihmaı etmemiştir ve bu yüzden
bunları «Rahip Jean» ın soyu, yani eski Kerait kıralları ile karıştırmış, ay­
nı hata Od oric de Pordenone tarafından da t e'krarlanmıştır. Onun geçişi
sırasında, Kağa n'ın ha k i miyeti altında Öngütleri yöneten «prens Georges»
( Körgüz)u ve Öngüt ailesi ile Moğol hanedanı arasındaki aile birleşmele­
ri ni anlatmıştır.
Öng ü t ü lkesinden çıkarken Po lo'lar esas Ci n'e, veya, daha doğrusu,
Marco Polo'nun Moğol usulü nce, Pekin'in Xi. asırdaki efendileri Kıtay'
ların ardından m ü lhem olarak «Cathay» dediği Kuzey Cin'e girmişlerdi.
Böylece Tokto bölgesinden Kubılay'ın yazlık merkezi Şang �tu 'ya (<<Cyan­
'
dw) , «Chandu » ) 1 275 mayısında vörmış oldular.
Polo'lar Kubılay'a Papa X. Gregoire'ın bir mektubunu takdim etmiş­
lerdir. Ma rca
'
Onu Hanbalıg'taki ( Pekin) kış sarayına götürmüştü. Marco Polo'nun da
bizzat söylediği gibi, onu Moğol yönetimi içine sokmuş ve ilerde görü le­
ceği üzere, i ti mat gerektiren pekçOk görev vermiştir. Buna rağmen Mar­
ea Polo' nun hiçbir za man, hiç ol mazsa iyi bir şekilde, Ci nce'yi öğrenme­
diği anlaşılma ktadır; buna karşıl ı k Fa rsça 'yı biliyordu ve Cin 'deki coğra­
fi yerle rin isi mlerini Farsça transki ptleriyle ku llanmıştırJ5B• Diğer taraftan
kendisi, babası ve amcasının yaptıkları görevlerin ha iz olduğu önem ken­
d i lerine atfen yapı lan yanlış yorumlara dayanmaktadır. Seyyahımızın tuz
madenieri işletmesi ha kkı nda verdiği bilgilerden Pelliot onun belki de Cin
tuz vergisi idaresinde çalıştığı sonucunu çıkarmaktadır. Işte bu ü nvan al­
tında Yang-çeu'da. mahalli kaymakamlı kta ü ç yıl boyunca yardımcı ola­
rak ça lışm ış olmalıdırJ59• Üstelik Marco Polo'nun babasına ve amcasına
1 268-1 273 arası Sia ng-yang merkezinde atfettiği görev Cin kaynaklarının
verdiği mal u mat ile bağdaşmamaktadır. Anca k meşhur Venedikli, a kra­
baları nın, tdli de olsa, görevlerini biraz mü baldğa ettiyse bile öneml i olan
(355) Ed. Pauthier, I, 203. Ed. Senedeıto, S. 48. Ed. Moule-P�IIiot, 159.
(356) Sk. Ed. Senedeıto, s. 52. Ed. Moule-Pelliot, 178 ( .. Ergiuul .. ).
(357) Sk. ed. Senedetto, s. 58. Ed. Moule-Pelliot, 181.
(358) .. Mareo Polo'nun çağında Farsça, Orta ve Doğu Asya için bir nevi
. franea.. olmalıydı . .. (Pelliot, J.A., 1913, II, 185).
(359) Ed. Senedeıto, s. 137. Sk. Pelliot, ..T'oung-pao.. , 1 927. i, 164-68.
..
Iingu::ı
298 1 Bozkır Imparatorluğu
h usus bu görevler sôyesinde belli başlı Cin şehi rleri n i gezip görme fır­
satı bulmuş o lmasıdı r.
Bu şekilde Marco Polo'nun kitabında, biri Pekin'den Yun-nan'a, di­
ğeri Pekin'den Fu-kien'e o la n iki yol tasvir edil mektedir, Birinci· yolda
şimdiki Şan-si'nin eyalet merkezi T'a i -yüan tu ( <<Taiantu» ) , eyaletin i kinci
şehri P'ing-yang fu «<Piantu»), o zaman Feng-yüan tu veya King-cao fu
(<< Quengianfw» ) olarak adlandırılan Si-ngan fu (ki Kubılay'ın Mangala adın­
daki oğlunun umumi val i olara k bulunduğu ( 1 272-1280) Şen-si eyaletinde­
dir) 360, sonra Seu-c'uan'daki C'eng-tu fu «< Sindufu» ) zikredilmektedir; bu­
radan yola cok fazla bir ayrıntı ile devam edilmekte olup Marco Polo'nun
fi'ilen bu taraflara görevli o larak gönderildiği anlaşılmaktadır, Yun-nan
tarafında veya eski Ta-li'de (<<Caraian» , «Caragian» ) ve Ta-Ii «< Caragi. a n » ) şehrini ve önemli bir müslüman topluluğunun yaşadığını söylediği
Yun-nan fu'ya (<<Yachy», «iaci» ) a nlatmıştırlO1• Yun-nan, Cengizoğulları'nın
gönderildiği ayrı bir valilik şeklindeydi; nitekim orada Kubılay'ın oğlu Üge­
çi'nin (1267). Ügeçi'n in oğulları Tuğluk ( 1 274) ve Esen veya Yesen Te­
m ü r'ün ( 1 280) arka arkaya valilik yaptığı bilinmektedir, Ma rco Polo seya­
hati sırasında Esen Tem ü r'ün (<<Essantemun») işbaşında olduğunu söyle­
mektedir, Venedikli seyyahın Moğol la r'ın Birmanya veya « Mien» ülkesin­
de yaptıkları savaşlar h akkında verdiği ayrıntı lar ( 1 277, 1 283-1 284 ve 1287
Moğol seferleri ) , Moğol o rdularının arkasından bu ü l kenin sınırına kadaı:
gitmiş olabileceğini düşündü rmektedir. Her hôl ü kôrda, Moğol okcula­
rının Pagan kıralının savaş fillerini ü rküttüğü ve yukao irauadi üzerinde
Bhamo gecidini zorladığı 1 277 muharebesinl ayrıntılarıyla tasvir etmekte
ve bize aynı zamanda, ancak 1 287'de vuku bulan, Moğol lar'ın Pagan'a
girişini anlatmaktadır362,
Marco Polo tarafından anlatılan i kinci yol , Cin Denizi'ne paralel ola­
rak Doğu Cin'i kuzeyden güneye katetmektedir. Pekin'den hareketle,
Marco P olo'nun «Caciantu» dediği363 Ho-kien tu'don, Ts'ang-Iu-çen'den
(<< Cianglw») , Tsi-yang'tan «< Cianglh») , Şan-tong'un Ts'i-ning'inden (<< Sin­
giumatu» ) , Huai-ho'nun ağzının yakınındaki Huai-ngan'dan (<< Coigan­
giwı ) 364, Yang -çeu'dan «<Vangiu» ) . Su-ceu'dan «< Sugiu» ) , Hang-çeu'dan
«< Quinsai» ) , Lan-k'i'nin gü neyindeki Cö-kiang'ın Wu-ceu'sundan (<<Vu­
g i u » ) ve hemen bunun ya kınındaki Cö-kiang'ın K'iü-çeu'sundan «< Ghiu­
giw») . yine Cö-kia ng'ta olan Cu-çeu'dan (<< Cugiw»). Fu-kien 'in Kien-ning
(360) Mareo Polo Quengianfu'da bir neslı.ıri topluluğundan bahsetmektedir (ed.
Benedeıto, s, 107-108, ed. Moule-Pelliot, 264).
(361) Bk. ed. Benedetıo, s. 115; ed. Moule-Pelliot, 277. "Caragian» hakkında Pelliot,
«Trois itineraires , B,E.F.E.O., 1904, 158.
(362) . Bk. Huber, .. La lin de la dynastie de Pagan , B.E.F.E.O., 1909, 633-680.
(363) Cacianfu haklı olarak Ho-kien-fu olarak teşhis edilmiştir; halbuki Charignon
(<<Le livre de Mareo Polo , III, 2) bu kelimeyi Çeng-ting-fu olarak kabul et·
mektedir! Bk. ed. Benedetıo, s, 128.
(364) Mareo Polo Sarı Nehre, Moğolea ismi
. olan Karamüren'den aldığı "Caramoran»
demektedir.
..
..
..
Botkır Imparatorluğul299
fu'sundan (<<Quen l i n fu» ). şimdiki Fu- kien 'in başkenti Fu-çeu'dan ((Fugiw»)
ve Ts'iüan-çeu'dan (<<Caitonı») geçmektedir. Bu yolun Ts'iüan-çeu'dan
daha aşağı in mediği dikkati çekmekte ve bundan dolayı Kanto n'un adı
hiç geçmemektedir.
Marco Polo'nun, Kubılay tarafından Campa'ya ((Ciambaıı, «Cyam­
txu):Us ve içinde Buda'nın meşhur Dişi olan budist kutsal kal ıntıları elde
etmek üzere Seyıan'a gönderilen iki Moğol elçilik heyetine katıldığı sa­
n ı lmaktadır. Seyldn'da Venedikli seyyah Buda Sakyamuni' nin hayatın ı
anlattırmış ((Sagamoni Burcan» ) 366, bu hayat hikayesinden bize aslına
çok sadık ve oldukça sevimli bir özet bırakmıştl�7.
1 291 i l kbaharında Marco Polo ile akrabaları Avrupa'ya hareket etme
fırsatı bulmuşlardı. Kubılay'ın küçük yeğeni olan Iran Hanı Argun Kubı­
lay'dan kendisine eş olarak Baya'ut aşi retinden bir Moğol prensesini is­
temiştL Kubılay kendisine bu aş iretten prenses Kökeçin'i ((Cocachin ıı )
yollamıştı. Ancak Orta Asya yo l ları Kubılqy ile Kaydu arasında devam
eden savaş yüzünden kesilmişti. Böylece Kubılay Polo'ları deniz yolu ile
iran'a Moğol nişanl ıyı götürmekle görevlendirmiş oluyordu. Aynı zaman­
da kendilerine Papa'ya, Fransa, ingiltere ve Kastilya kıral larına verilmek
üzere mektuplar vermişti. Polo'lar hiç şü phesiz Vicaya'da veya Şa-ban'da
(Binh-dinh'in yakınında) durmak zorunda kalmışlardır; sonra doğ rudan
Boğazlara doğru ilerlemişler, fakat beş ay m üddetle Sumatra kıyısında
rüzgarlar yüzünden gidememişlerdi. O çağın bütün den izcileri gibi, Tra­
vancore'deki büyük baharat pazarı olan Kulam veya quilon'da ((Coilum))
kalmışlar, Cambay körfezine kadar Dekhan ' ı n batı kıyıları boyunca ve
Basra Körfezi'nde yol almışlar ve Ormuz'da karaya çıkm ışlardı. Ormuz'
dan iran 'ın içine herhalde Kirman ((Chermanı») ve Yezd ((Yasdıı ) yolu ile
çıkmışlardır. i ran Hanı Argun bir müddet önce öl müştü. Polo' lar prenses
Kökeçin'i Argun'un oğlu olan ve Horasan'da vali olarak bulunan Gazan'a
teslim etmişler, sonra Tebriz'e, yeni iran Hanı Gaykatu'nun yanına git­
mişlerdir. Azerbaycan'da ü ç ay kal mışlar, daha sonra istan bul'a gitmek
üzere Trabzon'dan gemiye binmişlerdir. 1 295 yılında Venedi k'e dön müş­
lerdir.
Moğol Hakimiyeti Sırasında Çin'in Refahı
Marco Polo'nun kitabın ın en ilgi çekici k' ı sımlarından birisi de, eski
Kıtay'ların adından aldığı ((Cathayıı dediği Kuzey Cin i le' ((Manzi» diye
adlandırdığı Güney'deki eski Song imparatorlUğu olan iki Cin bölgesinin
ekonomik faaliyeti hakkında bize çizdiği tablodur. Ondan öğrendiğimize
göre Kuzey Cin'de köm ü r madenieri işletilmekteydi: ((dağlardan damar(365) Bk. G. Maspero" «T'oung-pao», 1 911, 476.
l366) Burkan, Buda'nın Moğolca ismidir.
(367) Ed. Pauthier, 588. Ed. Moule-Pelliot, 407.
300l Bozkır Imparatorluğu
lar şeklinde çıkartılan ve odun gibi yanan bir nevi kara taşlar yanma işin­
de o kadar iyi _idi ki, bütün Cathay'da başka bir şey yakılmıyordu» . Su
yollarınlIJ ulaşımda kullanılması da yine hayranlığını uyandırmıştı . Bilhas­
sa, Cin ekonomisinin can damarı olan Yang-tseu-kiang'ın (<<Quian» veya
«Kian » ) ticari önemi üzerinde durmaktadır. «Bu nehir üzerinde, hıristiyan
dü nyasının bütün nehirleri ve denizleri üzerinde dolaşan gemi ve yükten
çok daha fazlası dolaşmaktadır. » Marco Polo, «her yıl, i nenler söz ko­
nusu edilmeksizin iki yüz bin gemini!1 bu nehri çıktığını» ilôve etmekte­
d i r. Ayrıca Kubılay tarafından yeniden düzenlenen ve tamamlanan ve Pe­
kin'e aşağı Yan-tseu'nun pirincini taşıyan imparatorluk Kanal ı'nın ekono­
mik rolünü de anlatmaktad ır.
Bu muazzam i ç ticareti yönetmekte olduğu kadar Hindistan ve En­
donezya ile Flipinler'e mal getirip götürmek üzere merkezi Cin ve Kanton
bölgeSi liman larında 'güçlü tüccar loncaları oluşturulmuştu; bu loncalar
.
Flandres'ların «Metiers» ve Floransa'nın «Arts» loncaları i le boy ölçüşe­
bilecek nitelikteydi. «Quinsai» (Hang-çeu) loncalarından bahsederken
Marco Polo şöyle yazmaktadır: «Orada öyle cok ve Qylesine zengin tüc­
carlar vardı ki, yaptıkları ticaretin hacmini kimse tahm i n edemezdi. Ve
işletme şefieri olan meslek üstatları ile kadınlarının ellerini hiC bir şeye
sürmemelerine rağmen kırallar gibi son derece zengin ve zarif bir hayat
sürdüklerini de bilmeniz gerekir.» Marco Po· l o'nun hoş bir şekilde filozof
taşı o larak nitelediği kôğıt paranın her tarafta kullanılmas� ticari mua­
meleleri kolaylaştırıyordu: «Ve herkesin bunları ( kôğıt paraları) isteyerek
kabul ettiğini söylemek isterim , zira Kağan'ı n topraklarına giren her kim­
se tıpkı altın taşıyormuş gibi bu paralarıo istediğini alıp satabilir366. » Cin
ırkının hôrikulôde ticari yatkınlıkları bizim Venediklinin hayranlığını ka­
zanmıştı. Her an bütün bu zengi nliğin manzarasından bahsetmektedi r: ba­
harat. karabiber, zencetil, tarcın yüklü Hindistan'dan gelen gemiler; pi­
rinc taşıyan ve Büyük Kanalı cıkan veya Yang-tseu nehrinden inen conk­
lar ( nehir gemileri); ham ipek, dallı ipek, «camocanı) ve altın brokarlar,
«sami» veya ağır lüks ipekliler, «tartai re» ve satenler veya «Sayton» ku­
maşlarından elbiseler vs. gibi kıymetli maıkir dolu Hang-çeu veya Ts' i üan­
ceu mağazaları369•
Aynı düşü nce tarzı icinde ' Marco Polo belli başlı Cin pazarları hak­
kında bize bilgi vermektedi r: Kuzeyin merkezi «Camboluc» ( Pekin) (<<gün
yok ki oraya bin araba yükü ipek girmesin; bu ipekle cok m iktarda sır­
malı ve ipekli kumaşlar dokunmaktadırı»») - «cendals» imM eden ve Cin'in
i peklilerini Orta Asya'ya ih rac eden «SindifUl). (Seu-c'uan'da C'eng-tu)
-sırmalı kumaşlar imôl eden «Nangin» veya «Namghin» (Ngo n-king veya
K'a� fon g?) i le «Sugiu» (Kiang-su'da Su-ceu) - Aşağı Yang-tseu'da büyük
Edition. Pauthier, s. 325, ed. Moule-Pelliot, 239. Bk. Yule-Cordier;nin notu, I,
426-430. Yine ibn Batuta, edilion Defremery, iV, 259-260'a bk.
(369) Bk. Heyd, Furcy Raynaud'nun tercümesi, .. Histoire de commerce du Levant':,
II, 670, 693.
(368)
Bozkır Imparatorluğu l 301
pırınç pazarı «Yangiu» (Kiang-su'da Yang-çeu). Muazzam Moğol impara­
torluğu'nun ticareti içine dahi l edilmiş olduğundan ekonomik ca ,nlılığın­
dan hiç bir şey kaybetmemiş olan Song'ların eski başkenti «Quinsai>ı37o
(Cö-kiang'ta Hang-çeu) için özel bir yer tahsis edi lmiştir. Marco Polo onu
bize bir nevi Cin Venedik'i olarak tasvir etmektedir. Burası bilhassa bü­
yük bir şeker pazarı idi. Cok sayıda gemi oraya Hindistan'ın ve Endonez­
ya ile Fil ipinler'in baharatını taşıyor ve Hindistan ile Müslüman dünyası­
na ipekl ileri sevkediyordu. Nitekim orada oldukça kalabalık Arap, Fars
ve hı ristiyan tacirler bulunuyordu. Nihayet Fu-kien'de «Fuiiu» (Fu-çeu)
. ve «Zaytomı veya «Caiton» (Ts'iüan-çeu) gibi iki büyü k li man vardı. « Fu­
i iu» tacirlerinin elinde «muazzam zencefil stokları vardı. Ayrıca bu şehir­
de çok önemli miktarda şeker satılıyor ve Hindistan'dan gelmiş gemilerle
taşınan inci ve kıymetli taşlar için büyük bir pazar bulunuyordu . »
Moğol ha kimiyetindeki Cin'in en büyük tica ret merkezi yine Ts'ıüan­
çeu idi; burası için Marco Polo şöyle demektedir: «Caiton'a baharat, kıy­
metli taşlar ve inci yüklü gemiler Hindistan'dan gelmektedir. Bütün Cin
için büyük ithal merkezi olan bu limana « Manzi ıınin bütün tacirleri akın
akın gel mektedir. Ve size şunu söyliyeyim ki, Hindistan'dan iskenderiye'
ye veya hıristiyan dünyasının herhangi bir li manına giden baharat yüklü
her bir gemi için «Caitomıa yüz tane gelmektedir.» Bu bilgiler, 1 345 yıl­
la rındaki «Zayton»U bize anlatan Arap seyyahı ibn Batuta tarafından da
teyit edi l mektedi,a71.
Görü ldüğü üzere, Moğol çağında Cin pazarı Hint ve Malezya pazar­
la rına sıkı sıkıya bağ lıydı. Marco Polo'nun gördüğüne göre, Cin gemileri
sık sık Ca va limanlarına geliyorlardı; oradan «karabiber, ceviz, zencefil,
kebabe, karanfil tanesi ve diğer baharatı alarak» taşıyorlar, Caiton ta ­
cirleri ise bundan büyük servetler kazanıyorlardll72• Diğer taraftan Kubı­
lay ile haletlerinin Travankor ve Karnat raca ları ile gercek ticaret and­
laşmaları yaptıkla rını bil mekteyiz. Cin ticaret tiloları Kaveripatam, Kayal.
Kulam veya Quilon ve Seyıan ' a muntazaman ham ipek balyaları, çok renk­
li ipekli kumaşlar, satenler, «cendalııler ve sırma" brokarlar taşıyorlardı;
buna· ka rşılık Cin'e karabiber, zencefil , tarcın; hindistancevizi, muslin, Hin­
du dünyasının pamukluları, Hint Okyanusu'nun incileri ve Dekhan'ın pır­
lantalarını götürüyorlardı.
(370)
..Quinsai .. ismi veya çeşitli el yazmalarında ..Khansa.. , .. Khinsa.. , .. Khingsai .. ,
�Khanzai .. , ..Cansay .. , .. Campsay.. ..geçici başkent" anlamLndaki «king-tsai ..
den gelmektedir (Pelliot). 8k. Moule, .. Mareo PoJo deseriplion of Quinsay .. ,
T.p., 1937, 105.
(371) .. Zayton limanı dünyanın en büyük limanlarından birisidir. Hayır aldanıyorum,
bu dünyanın en büyük limanıdır ... (ibn 8atuta, Ed. Defremery, iV, 269). Zayton'
un yakınında, yine Fu-klen'de, Mareo Polo'nun seramiklerini övdüğü «Tingiu ..
. yani Tö-hua şehri bulunuyordu. (ed. Moule-Pelliot, 352. Bk. Heyd, «Histoire
du eommeree du Levant , II, 247).
(372) Ed. Pauthier, 561, MouJe-Pelliot, 368. Heyd, II, 644 ve G. Ferrand, .. Relations
de voyages et textes glıographiques arabes, persans et turks» I, 31.
"
..
3021 Bozkır Imparatorluğu
Ayrıca, I ran'da, Cin'deki Moğol hônedô nının bir kol unun hôki miyeti
ele �Iması iki ü lke a rcisında canlı bir ticaret akımını teşvik etmişti. Hüle­
gü soyundan gelen I ra n Hanları Islôm ortamında zevk bakımı ndan hôlô .
çok Moğol olara k kaldıklarından debdebelerin i meydana getiren unsu r­
ları , bilhassa ipeklileri ve porselenleri Cin 'den getirtiyorlardı; tabii Cinli
ustaların o çağ I ran minyatürü üzerine olan etkilerinden bahseüniyoruz.
Buna karşılık Moğol hôkimiyetindeki iran Cin'e halıların ı, eyer ta kımla­
rını, zırhlarını, bronzlarını ve emayeleriili sevkediyordu.
Nihayet, -Ma rco Polo'nun seyahatin i n ve PegoloW'nin «Pratica della
mercatu ra»373sının da o rtaya koyduğu gibi- Moğol fütuhatı Cin dünyasını
Avrupa ile temasa geçirmişti . Xiii. asrın son unda iki büyük kıtalararası
yol Batı ile Uzak-Doğu'yu birleşti riyordu . il k yol, Avrupalılar için, Kırım'
daki Ceneviz ve Venedik ticaret merkezlerinden veya daha doğrusu Don
neh rinin ağzındaki Tona'dan başlıyan Tuen-huang'taki Kıpçak yolu idi;
bell i başlı. konaklar arasında Kıpçak Moğol Ha n lığı'nın başkenti Saray, or­
ta Sir-Deryô'da Otrar, Isık-kul'un batısında Talas ve Balasagun vardı.
Isık-kul'dan son ra bir yol , ımıl, Kara irtiş ve U rungu üzerinden Moğolis­
tan'a doğru çı kıyor ve yukarı Orhon'da eriştiği Karakurum'dan Pekin'e
iniyo rdu. Yine Isık-kul'un (göl) batısındaki noktadan başlıyan diğer yoı,
yuka rı lli'de Almalıg'a, Beşbalıg'a (bugünkü Ci mse). Ha-mi ve Kan-su'da
Su-çeu'ya varıyor ve oradan Cin'e gi riyordu. ikinci yol iran Moğol Han­
Iığı'ndan geçiyordu. Karadeniz üzerinde, Rum kırallığının başkenti Trab­
zon'dan veya Frank hôkimiyetindeki Suriye'nin hemen yanındaki, Kilikya
Ermeni kı rallığının en faal l i manı La iazzo (Lôzkiye) den yola başla ma k
mümkündü. Her iki taraftan da, i ra n Moğol Hanlığı'na sıkı sıkıya bağl ı
o l a n Anadolu Selçuk Sultanlığı'nın doğu topraklarından geçerek, b u Han­
lığın başkenti gibi gözüken Tebriz'e varılıyordu. Tebriz'den sonra belli
başlı konaklar Kazvin, Rey, Merv, Semerkand, Taşkent (o zamanlar Şah
diye adlandırılıyordu). Kaşgar, Kuça , Turfon, Ha-mi ve Kan-su eyaleti idi.
Veya Merv, Belh, Badakşan, Kaşgôr, Hotan, Lob-nor ve Tuen-huang yol u
i l e gitmek de mümkündü. B u çeşitli kervan yollarından ·Uza k-Doğu'nun
malları doğrudan Avrupa'ya geliyord u .
Eski ipek yol una tekabül eden bu kıta yollarının yanı sıra, Moğol
fütuhatı deniz yolunu veya baharat yolunu yeniden açmıştı. Arap ve Sel­
çuk hôkimiyetindeki iran hemen hemen Batılılara kapalı kalmış iken, I ran'
ın Moğol Hanları, deniz yol u ile Cin'e g itmek isteyen hıristiyan tôcir ve
misyonerlere topraklarını serbestçe açmışlardı. Bağdad halifel iğinin dü­
şüşünden i ra n Hanlığı'nda iSlômiyetin kesin zaferine kada r Lôtin seyyah ­
lar Tebriz'den Ormuz'a kadar i ran'ı rahatça katetmişler, ilerde göreceğ i­
miz üzere Odoric de Pordenone misôlinde olduğu gibi Ormuz;dan Thana,
Quilon ve Zayton için gemiye · binm işlerdir. Tersine Cin 'in ipeklileri ile Hin­
distan ve Endonezya ile Fil ipinlerin baharatı Ormuz'a gemilerle · getirilip
(373) 1335-1343 arasında Floransa'da yazılmış olan esar. Bk. Heyd, .. Histoire du
commerca du Levant», i, s. XViii.
Bozkır i mparatorluğu ! 303
boşaltılıyor, oradan yü klenen kervanlar ile iran'ı tamamen katederek Teb­
riz'e geliyor, buradan da Trabzon ve Lôzkiye gibi hıristiyan l imanlarına
sevkediliyordu.
Bu, Moğol fütuhatının en önemli kazancı, bunca katliamın bedeli ol"
duğundan üzerinde ısrarla durma kta yarar vardır. Cin'in, Türkistan'ın,
i ran'ın ve Rusya'nın muazzam bir imparatorluk içinde toplanması, sert bir
«yasa» i le idare edilmesi, kervanları n emniyetine itina gösteren ve bütün
dinlere hOŞ9örü i le bakan h ü kü mdarların -bulunması, Antik çağı n sonun­
dan beri tıkanmış olan koro ve deniz kıtalararası yolların yeniden açılma­
sı nı sağlamıştı . Fakat Polo'ların seyahatleri, Maes Titianos'u n adının sem­
bolü hôline geldiği faaliyetten cok daha fazlasının mevcudiyeti ni ispat et­
mektedir. Aslında, tarihte. ilk defa olarak Cin, i ran ve Batı ciddi bir şe­
kilde temasa geciyordu ve bu, korkunç Ceng iz fütuhatının medeniyet için
mutlu olduğu kadar beklenmedik bir neticesiydi.
Moğol Hanedanı Sırasında Çin'de Katolik Mezhebi
Polo'ların seyahati bir istisna teşkil etmemişti. 1 291 'de Petris d e Lu­
colongo adında bir ıtalyan tüccarı, Hint Okyanusu yolu ile Tebriz'd�n
Cin'e gitmişti. Yerleştiği Pekin'de servet sahibi olmuş olması gerekmek­
tedir, zira 1 305'te Fransisken rahibi Jea n de Montecorvino'ya imparator­
,
luk sarayı yakınında bir arôzi vermiştir� Yirm i .yıl kadar _sonra Cenevizli
Andalo de Savignano yine Cin'e gitmiş ve Kağan'ın itimadını kazanmış­
tı. Moğol elçiSi olara k Botı'ya geri gelmiş, sonra 1 33S'de, muhtemelen
Tona yolu ile m yeniden Cin'e dönmüştü.
Bu gözüpek tüccarlarla birlikte misyonerler de akın etmeye başla­
mıştı. ilerde görüleceği üzere, Rabban Sauma'dan Moğol ImparatorlUğu
içinde pek çok yerli h ı ristiyan toplulukları n ı n mevcudiyetini öğrenmiş bu­
lunan Papa ıv. Nikola 1 289'da Uzak-Ooğu'ya, Iran Hanı Argun ve Kubı­
lay Kağan için mektuplar ile birlikte Fra nsisken rahibi Jean de Monte­
corvino'yu yollamıştı. Montecorvino bir müddet Tebriz'de Argun Han'ın
yanında kalmıştı . Tebriz'den 1 291 'de hareket etmiş ve Hindistan'a ge­
lerek Melyapu r'da tüccar Petrus de Lucalongo'nun yanında on üc ay bo­
yunca dinlenmişti. Bu şehi rden Cin'e doğru yola çıkmış, o rada Kubılay'ın
holeti ve toru n u Temür Kağan tarafından gayet iyi karşılanmıştı. Odoric
de Pordenone bu kon'Uda şöyle yazmaktadır: «imporotorun sarayında pis­
kopos· kardeşlerimizden biri bulunmaktadı r. imparator atla harbe gitti­
ğinde onu takdis etmekte ve o ise haçı çOk bÜYÜk bir hürmetle öpmek­
tedi r.»
Monlecorvino Pekin'de, kendisine Melyapur'dan beri refakat etmiş
olan italyan tôciri Petrus de Lucalongo'nun bağışı ile iki kil ise inşa et(374)
Heyd, .. Histoire du commerce du Levant», II, 21lı.
304 ! Sozkır I mparatorluğu
tirmişti (1305). B i r kaç yıl içinde <<iki binden fazla Tatarı». vaftiz. etmiş37S
ve cemaati a rasında kullanılan l isanlardarı birine Zebun'u ( Mezamir ki­
tabı) tercüme ·etmeye başlamıştı. Doğuştan nasturi olan Öngüt'lerin hü­
kümdarı Körgüz'ü katoli kliğe döndürmüştür376, Bu döndürmenin oldukça
önemli bir değeri· vardı. Tem ü r Kağan'ın damadı olarak saray çevresin ­
de büyük bir nüfuza sahip olduğundan misyonerleri daha etkili bir şeki l­
de himaye edebilecekti. Körgüz'ün genç oğlu Montecorvino ta rafından
Şu-ngan, Yô ni Jean adıyla vaftiz edilmiştir.
1307 yılında , Papa V. Clement Montecorvino'yu «Camboluc» başpis­
koposu olarak tayin etmişti. 1313 yılında bu şehre, yôni Pekin'e Monte­
corvino'un piskoposları olarak Andre de Peerause, Gerard ve Perregri­
no adlarında üç Fransisken gelmiştir377• Aynı dönemde Papa, Moğolla r'a
Thomas kardeşleri, Jerôme'u ve Pierre de Florence'ı da göndermişti. Je­
rôme, Kıpçak Hanlığı kaza dairesi olmak uzere Kırım ( << Gazario » ) met­
rapoliti olarak tayin edilmişti. Gerard, zengin bir Ermeni kadının bir ki­
l ise yaptırdığı Zayton'a (Ts'iüan-çeu) metropol it olmuştu. Ölümünden
sonra Zayton metropolitliği Peregrino'ya geçmiştir. Peregrino da 13221323'de ölünce yerine Andre de Peerause geçmiştir. Bu· misyonerlerin
Moğol hükumetinden gördükleri teveccüh Andre'nin Perause'daki manas­
tır büyüklerine Zayton'dan 1326 ocağında gönderdiği mektupta özellikle
beli rtilmiştir, 'Bu mektuptan öğrendiğimize göre Kağan -o zamanlar Ye­
sün Temü r idi- kendisine yüz florin altını tutarında maaş bağlatmıştır.
Andre, yine o mektupta, Zayton'un. yakınında yirmi iki rahip için bir ma­
nastır inşa ettirdiğini ve zamanını kilisesi ile. manastır a rasında paylaş­
tırdığını beli rtmektedir,
Montecorvino ile Andre de Perause'dan sonra Moğol hôkimiyetinde­
ki Cin'in en meşhur katolik misyoneri Fransisken Odoric de Pordenone'
.
dur (1265 civarında doğmuş, 1331'de ölmüştü r) , Odoric 1 314 yılında (bazı
yazarlara göre 1318 yılıdır) Venedi k'ten gemiye binmişti. Trabzon'da ka ­
raya çıkmış ve önce iran Moğol Hanlığı'na gitmiştir. Ticari önemini be­
l i rttiği Tebriz'i ziyaret etmişti; kendi ifôd �sine göre, bu şehi rin tek başı­
na Han'a verdiğini, bütün Fransa ancak kendi kıralına vermekteydi. Ay­
rıca Azerbaycan'daki kalabalık nesturi ve Ermeni topluluklarından bah­
setmektedir. Hindistan'a Doğu iran'dan geçerek gitmeyi düşünmüştü, a n­
cak Yezd'e geldikten son ra başka tarafa dönmek' zorunda kalmıştır; bu
taraflarda islam taassubu çok fazla uzlaşmaz görünüyord u , 1 313-1315
yıllarında Doğu Iran'ın bir kardeş savaşına sahne olduğunu hatırlatalım:
i ra n Hanı Olcaytu Türkistan'ın Cağataylı Hanı Esen-buka i le bunun ye­
ğeni Afganistan Beği Davud-Hoca'ya karşı savaşıyord u . Üstelik, 1305'de"
(3'15)
(376)
(377)
·
Pelliot, «Chretiens d'Asie Centrale et d'Extreme-Orient», T'oung-pao, 1914,
633.
Moule, «Ch ristians in China», 191.
Andre de Perouse'un Pekin'e geliş tarihi olarak mektubunda verdiği 1318
tarihi muhakkak bir hatAdan ileri gelmektedir ki Moule bunu 1313 olarak
okumayı teklif etmekted ir (<<Christians in China»), 191-2.
Bozkır imparatorluğu l 305
1 327'ye kadar, Çağatay kolundan gelen Türkistan Moğolları'nı n Pencob'
da tertipledikleri yağma a kınıarı Doğu i ran ile Hindistaiı arasındaki ulaşı, mı zorlaştırmıştı. Böylece Odoric batıya dönmüş, Irak-ı Arabi'de Basra'da
Ormuz'a doğru yelken almış ve oradan'da Hindistan icin yeniden deniz­
Iere 'acıımıştı. 1 322'de, belki 1 323 sonu veya 1 324 başında Bombay ya;
kı nlarında Thana'de karaya çıkmış ve orada, daha önce müslü manlar ta­
rafından katlediimiş (9-1 1 n isan 1 321 ) dört Fransisken'in kalıntıla rını tes­
li m almıştır; baharatın toprağı, karabiberin a navata nı olan Malabar kıyısı­
nı ziyaret etmiş ve devri n i n ticareti ni pek yakı ndan ilg ilendiren bu kon u
ha kkında bir kaç değerli not almıştır37B• San Thorne veya Melyapu(u zi­
yaret etmiş, özellikle putperest bir ortam içi nde eski nesturı topluluğu­
nun yozlaş masına dikkati çekmiş, bunların nerdeyse putlara tapar hale
geldiğini müşahade etmiştir. Rubrouck da Moğolistan'da şamanlar ile mü­
codele etmek isteyen nesturı d i n ada mların ı n onların seviyesine indikle­
ri ni belirtmişti. Mutaassıpları putların ı n arabaları altına atan h induluğun
canavarca sapıklıkları, kClflIı gösterileri bir zamanlar, Vii. asır budist ha­
cısı Hiyüan-tsang'a yaptırdığı gibi Odoric'e de isyan çığlığı attırmıştı. Da­
ha sonra Odoric Seylon, Cava'yı ziyaret etmiş ve C(]mpa'da konaklQdık­
tan sonra Cin içi n YOla çıkmıştı.
Odoric, Arapç,a ismi «Sinkalôn» veya «Sinikalôn» dan alarak «Si nca­
lan» dediği Kanton'da karaya çıkm ıştı. Büyük halk yoğunluğunu, ülke­
n i n zenginliğ ini, yiyecek maddelerin in bolluğunu ve ucuzluğunu, doğuş­
tan tüccar ve ince sanatlar işçisi olara k doğmuş halkının h ü n erli miza­
cını, halk tapınağının nasıl dolup taştığını işaret etmektedirm. EI yazısı ki­
tabında «Caiton» diye bahsettiği Ts'iüan-çeu veya Zayton 'da da tetkik­
lerde bulunmuş Fra nsisken ka rdeşleri tarafından i nşa edilmiş katedrali
ve dağdaki manastırı hayranlıkla seyretmişti. «Cansay» veya «Guinzai»
dediği Hang-çeu'ya çok daha fazla hayran kalmıştır. «Bizim Venedik gibi
iki göl, kanallar ve gölcükler arasında buluna n bu şehir dünyanın en bü­
yü k şehrid in> diye bize yazma ktadır3•o. Bu muazzam insan yığınları için­
d� bir a(ada yaşıyan, Cinli, Moğol, Budist. Nesturi, Müslüman, vs. gibi
unsurlar hususunda Odorlc Moğol yönetimin i takdirle anmaktadır. «Bun­
ca değişik ırkın barış içinde bir arada yaşıyabilmeleri ve aynı iktidar ta­
rafından yönetilebilmeleri bana dünya n ı n en büyük Mri kalarından biri
olara k gelmektedir.» Odoric'in Hang-çeu'da, (hiç şü phesiz nesturilikten)
katoli kliğe dönmüş bir Moğol yü ksek memu�u ile karşılaştığını, bu ada­
mın kendisine, Türkçe «baba» demek olan· «ata» diye hitap ettiğini işa­
ret edeli m381• Bu şahıs sôyesinde b'i r
(378)
(379)
(380)
'(381)
Odorie de Pordenone, ed, Cordier, s. 90.
.. Sinkalan .. ın önemi hakkında (bilhassa Hindistan.- ve Yemen'o sevkedilen Çin
seramikleri hakkında) bk, ıbn Batuta, çev. Defr�mery, iV, 272.
Sk. Moule, .. Christians in China.. , 241, - Moule, .. The ten thousand bridges
of Quinsai .. New China Review, 1922, s. 32.
Mareo Polo Hang-çeu'da bir nesturi kilisesinin varlığını daha önce işaret
etmiştir (ed. Senedetıo, s. 152).
30Gj Bozkır Imparatorluğu
bonzlar ile « ruhun bir cisimden başka bir cisme intikali» (tenasüh) me­
selesini tartışma imkönını bulmuştu.
Hang-çeu'dan Odoric «Guelinfow) yani Nan kin'e, son ra <danzu» ya
yani bir Fransiskan manastırının bulunduğu Yang-çeu'ya, sonra Mareo
Polo'nun «Singiumatwı dediği «Sunzumatu» ya yan i önemli bir ipek paza­
rının mevcut olduğu Şan-tong'un Ts'i-ning'ine gitmiştir. Nihayet «Khan­
baligh»a, yani Pekin'e varmıştı r. « Büyük Han, duvarlarının çevresi dört .
mil uzunluğunda olan ve içinde pek cok ikinci derecede saray bulunan
gayet tıüyük bir sarayın bulunduğu burada ( Peki n ) yaşamaktadır. Impa­
ratorl ut< sitesi iç ice b i rçok dai reden meydana gelmiş olup, bütün a i lesi
ve maiyeti ile birlikte Büyü k-Ha n ikinci dairede i kômet etmektedir. Daire­
n i n içinde esas sarayın inşa edildiği suni bir tepe bulunmaktadır. Son de­
rece güzel ağaclar dikili olduğundan Yeşil Tepe adını almıştır. Tepenin
·çevresinde bir göl ile bir havuz mevcuttur. Göl ü n ortasında uzanan köp­
rü, mermerin i n kalitesi ve mimarisinin inceliği bakımından gördüğüm en gü­
zel köprüdür. Havuz üzerinde ise bafıkçıl kuşlar, ördekler, kuğular ve ya­
ban kazıarından meydana gelmiş bir kalabalık göze çarpıyord u . Böylece,
av zevkini gidermek üzere Büyük-Han'ı n saraylarının dairesinden dışarı
çıkmasına ihtiyacı yoktu. Daire icinde ayrıca vahşi hayvanlar dolu ge­
niş bir park yer al ıyord u . »
Daha son ra Odoric Cengizhanlı sarayında kabul törenlerini tasvir et­
mektedir (söz konusu olan Kağan, Kubılay'ın oğlunun toru n u olup 4 ekim
1323'den 15 ağustos 1328'e kadar saltanat sü ren Yesün Temür'dür). «Bü­
yük Han, imparator olarak tahtına oturduğunda birinci impa ratoriçe (Ha­
tun) soluna bir derece aşağıya oturmaktadır; ondan sonraki üçüncü de­
receye d iğer üç karısı, sonra Han'ın kanını taşıyan kadınlar gelmektedi r;
Büyük-Han'ın sağında büyük oğlu bulunmakta, onun altında diğer hône­
dön prensieri yer almaktadır. II «Ve ben frere Odoric, üç buçuk yıl boyun­
ca, bu şehirde b i r manastırları ola n ve Büyü k-Han'ın sarayında bir mev­
ki ye sahip diğer kardeşlerim ile birli kte kaldım. Onu bözen takdis etme­
mizden faydalanarak bilg� toplamaya çalışıyor ve d ikkatle çevremi ince­
liyorum . . . Nitekim kardeşlerimizden biri (Jean de Montecorvi no) Saray'
da başpiskopos olup her geziye çıktığında Büyük-Han'ı takdis ve tebcil
etmektedir. Bir s
. eferinde bu hükümdar Pekin'e dönerken, başpiskoposu­
muz, ben ve diğer kardeşlerimiz şehirden iki gün uzaklıktaki yere gide­
rek kendisin i karşıladık. Arabası üzerindeki tahtında bulunan Han'a kar­
Şı i lôhiler söyliyerek ileriedik. Önümüzde uzun bir sı rığa dikilmiş bir haç
taşıyor ve «Veni, Sancte Spi ritus» i lôhisini söyıüyorduk. imparatorluk ara­
basırıın yakınına geldiğimizde sesimizi tanıyan Büyük-Han ya nına kadar
gelmemize müsaade etti. Haçımız yukarda yaklaşırken, paha biçil mez
şapkasını çıkararak bizi seıömladı. Baspiskopos kendisini takdis etti ve
Büyük-Han büyük bir hürmetle haçı öptü . O zaman buhurdanıık içine bu­
hurdanı koydu m ve başpiskoposumuz Büyük-Hanın önünde buhurdanlığı .
salladı. Ancak usule göre Büyük-Han önüne, kendisine bir a rmağan ver­
meksizin hic kimse cıkamıyacağından kendisine gümüş bir tepsi içinde
Bozkır imparatorluğu l 307
meyva ikram ettik, o da büyük bir nezaketle bunu aldı; hattô meyvalar­
dan birini tatmak inceliğini de gösterdi. Daha sonra h ü kümdan takip
eden süvari alayı tarafından yaralanmamak için geri çekildik ve bu alay
içinde daha önce vaftiz edilmiş yüksek derecel i şahsiyet/erin yanına git­
tik ( katolikliğe dönmüş nesturı Türkleri) ve onlar da bizim mütevazi . a r­
mağanımızı şahône bir şeymiş gibi kabul ettilerm.»
Odoric, Kağan tarafından Pekin'e yirmi gün mesafede bir impa rator­
luk ormanında tertip edilen büyük sürek avIon hakkında bize bilgi ver­
mektedir. Bir til üzerinde oturan Kağan, kendi renklerinde ok atan M o­
ğol beğleri ile sürek avının tasviri oldukça renklidir. « Hayvanların bağ­
rışları i le köpekleri n havlamaları öyleSine büyük bir gürü ltü yapıyordu ki.
insanların birbirini işitmesi mümkü n değildL» Daha sonra atası Cengiz
Han'ın sürek avlarında olduğu gibi, Yesün Temür «manzarayı» yeterli bu­
lunca avcılardan oluşan daireyi açma kta ve hôlô hayatta olan hayvan­
ları budist törelerine göre serbest bıraktırmaktadır.
Nihayet Odoric Moğol imparatorluğu'ndaki posta servisinin mükem­
melliğinden bahsetmektedir. «Ulaklar fevkôlôde süratli atlar üzerinde dört
nala gitmektedirler veya hecin develeri kullanırlar. Konak yerlerine yak­
laşırlarken gelişlerini bildirmek için boru çalarlar. Bu şekilde ikôz edilen mu­
hafızlar derhôl yeni bir ulak veya deveci hazı rlarlar. Bu postayı alır eye­
re atlar ve öteki konağa kadar dört nala koşturarak aynı şeyleri tekrarlar.
Bu şekilde Büyük-Han, normal olarak atla üç gün uzaklıkta bulunan yer­
lerden gelen haberleri yirmi dört saat içinde alın
Pekin'de iki veya üç yıllık bir ikô metten sonra Odoric de Pordenone
bu başkenti 1328 yıl/a rında terketmiş olmalıdır. Avrupa'ya Yukarı Asya
yolu ile dönmüştü. Nesturı Türkleri olan Öngüt ü l kesini katetmişti. Nes­
turiler söz konusu olduğunda kendisinden önce Marco Polo g ibi38J Odo­
ric de bu Öngüt prensIerini Kerait «Rahip Jean» ile karıştırmaktadır; an­
cak sık sık Cengizhanlı prensesler ile evlendiğini söylediği bu h ü kümdar­
lar pek tabii Öngüt h ükümdarlarıydı. Öngütler'in başkenti olarak göster­
diği «Thozon» şehri ise Pell iot'nun gösterdiği üzere Ortaçağdaki Tong­
şeng, bugünkü Tokto veya bel ki Sueyi-yüan'dı r. Öngüt ü lkesinden çık­
tıktan sonra Odoric « Kansanıı ü l kesine yôni Kan-su'daki Kan-çeu'ya git­
miş, bu büyük kervan YOlu üzerinde şehir veya kasabaların birbi rine çok
yakın old uklarını, birinden çıkar çıkmaz ötekinin surları ile karşılaşıldığ,
nı işaret etmiştir. Odoric daha sQnra Tarım'ın güneyinden veya kuzeyln
den geçen Gobi'nin yol/arından birini takip etmiş olmalıdı r; yol boyunca
Tibet ve Lama teokrasisi hakkında ilgi çekici bilgiler toplamış, kendisine
yanlış bir şekilde izafe edildiği gibi hiç bir zaman bu ü lkeye girmemiş-
(382) Odorie de Pordenone, ed. Cordier, 375. Kubılay'ın büyük hıristiyan bayram­
larında yaptıkları hakkında M area Polo'nun söyledikleri ile mukayese ediniz.
(383)
(«II Milione», ed. Benedeıto, s. 69,
Ed. 8enedeıto, s. 60-6 1 .
70) ..
3081 Bozkır Imparatorluğu
tir384• 1 330 mayısında Padova'ya - ayak basmış ve seyahatinin metnin i yaz­
d ı rd ıkton son ra 14 ocak 1331 tarihince ölmüştür.
Odoric'i kabul etmiş olan Pekin başpiskoposu Jean de Montecorvino,
Odoric'ln gidişinden bir müddet sonra, 1328 veya 1 329'da hayata gözle­
rini kapamıştl38'. 1 333 yılında Roma onun yerini ölması için, Orta Asya
yol u n u tercih eden N icolas adında bir din adamı daha yollamıştı. Ş i mdiki
Kulca'nın yakınındaki Almal ıg'a N icolas'ın eriştiği haberi Avrupa'ya 1 338
ta ri hinde gelmiştir, anca k Cin'e ulaşmadan öldü�ü sanllmaktadır3B1>. 1 339'
da Papa XII. Benait. Cln'e Fransisken Jean de Marignolli'yi göndermiş­
ti. 1339 mayısında Napoli'den istanbur'a varmış olan Marignoll i , Kırım'do­
ki Kefe limanı için gemiyle hareket etmişti. Önce Kıpçak Hanı Özbeg'in
yanında giderek kendisine Papa tarafından yollanan hediyeler vermişti.
1 340 ilkbaharında Kıpçak i linden Cağatay Hanlığı'ndaki Almalığ'a gitmiş,
orada bir yıl önceki takip ve zorlamalar yüzünden dağılmış olan h ı risti­
yanlığı derleyip toplamışt.. Sonra Orta Asya'yı aşmış ve 1 342'de Pekin'e
varmıştır. 1 9 ağustosta, Kubılay'ın onuncu halefi Toğan Temür _ Kağan:ın
huzuruna çıkmış ve kendisine getirdiği Batılı bir at b u h ü kümda r tara­
fından büyük bir ilgiyle kabul edilmiştir3B1• 26 a ralık 1 347'de Marignolli
Ts'iyüan-çeu'dan gemiye binmiştir. Geçerken' Hindistan kıyısında Kulam
ve Meliyapu r'da durm u ş ve bir yıl kalmıştır. 1 353'de Avignon'a geri dön­
müştüf88•
1 370'de Papa V. Urbain yine Pekin başpiskoposu olarak Paris Üni­
versitesi protesörlerinden G uillaurrie de Prato'yu tayin etm iş ve ertesi yıl
da bu ü l ke için Papalık elçiSi olarak Francesco de Podio'yu seçmiştir.
Ama Moğol hanedönı o sıralarda iktidardan düşmüştü. Muzaffer Cin liler
-Ming'ler- Moğollar tarafından sokulan veya teşvik gören bütün yaban­
cı doktrinler içine h ıristiyanlığı da almışlar ve hepsini şiddetle yasakla­
mışlardl. Aynı şeki lde 840'da Uyg u r Kağanlarının çöküşünde Manihaizm
. de Barbarlar tarafından zorla sokulmuş bir din olarak yasa klanmıştı.
Son Kubılaylılar - Moğollar'ın Çin'den Kovulması
'
Cin'deki Moğol Imparatorluğu 'ndaki çeşitli dinlerden bahsetmek ıçın
Kubılay hönedônının tarihini anlatmayı kesmek zorunda kalmıştık. Şim-­
di buna yeniden dönüyoruz:
Temür Kağan ( 1 294-1307) Cin'deki Moğol hônedanının son değerli
(384) Odoric, M. Cordier, s. 450. Bk. Laufer, "Was Odoric of Pordenone ever in
Tibet?.. T'oung-pao, 1914, 405.
(385) Pekin Alanlarının Papa'ya yazdıkları 11 temmuz 1336 tarihli mektubu Monte­
corvino'nun sekiz yıl önce öldüğünÜ söylemektedir (Moule, "Christians in
Chlna», 198).
,(386) Moule, .. Christians in China", 197.
(387) Pelliot, .. Chr�liens d'Asie Centrale», T'oung-pao, 1914, 642.
(388) Marignolli'nin «vakliyinamesini» Moule'da bkz., a.g�:, 254. '
_
Bozkır imparatorluğu l 309
adamı ol muştur. Ondan sonra şiddetli bir yozlaşma derhôl baş göster­
m iştir. Eğer kendisine izafe edilen söz gerçekten doğru ise, Cengiz Han'
ın çok önceden ta hmin ettiği gibi, bozkır avcıların ın torunları, Marea PO­
lo ile Odoric de Pordenone' u n tasvirleri sayesi nde gözümüzün önünde
ca nla � an bir ihtişamın ortasında, yerleşik hayatın zevk ve sefôsının için­
de basit menşelerini, kudretlerinin sebeplerini u n utmuşlardı. Son olarak
Mongka Kağan buna tepki göstermek, dünya fati hlerin i bazkır hayatın ı n
sadeliğine getirmek istemişti. Ondan sonra� Kubılay Kağan hô n edanını
kesin bir şekilde Cinlileşmeye, yerleşik hayatın zevklerine alıştırmaya yö­
neltmiştir. Kendisininki gibi bir şahsiyetle (veya halô torunu Temür'de ka­
lan bir şahsiyet) her şey bir kazançtı, zira kendisi nde taptaze kalan Mo­
ğol kuvvetine bütü n Cin kurnazlığını, maharetini dahil etmiş oluyordu . An­
cak daha sonra beceri ksiz ve zayıf i mparatorlar gelmiş, bu çiftelik yal­
nızca mahzurlar doğurmaya başlamıştı. Cin'in son Cengizoğulları Moğol
k udretinden bir şeyler m uhafaza ' edemiyecek kadar çok Cinllleşmlşler, sa­
ray hayatı, zevk ve aefô n ı n · aşırılığı ile çok fazla gevşemişler, dış dünya­
dan gözde, cariye, aydın ve bürokrat perdesi Ile çok ayrı kalmışlardı. Ta­
rih i n en korkunç fatih inin torunları ahmaklık, iktidarsızlık, göz yaşları ile
geçici hevesler ve feleket anında mersiyeler. ile son bulacaklardır. Dığer
taraftan m ücerret mahiyeti · itibariyle Cin'ln Devlet anlayışına hiç bir za­
man erişememişler, yalnızca bu konuda barbar kalmışlardır. Göğ'ün Oğ­
lu'nun tahtı üzerinde herkesin içinde birbirlerine söğen, iktidarı çekişen,
birbirleri ni yoketmeye çalışan bir kabile mensuplörı olarak kalacaklardır.
Cin ayaklanması başladığında öylesine aralarında bölünmüş olacaklardır
ki, karşılıklı olarak yardımlaşacaklarına tek tek Cinliler tarafından imha
edilmeleri ne göz yu maca klardır.
_
Üstelik vakitsiz zevkleri aşırı kullanmak suretiyle za mansız mezara
gi rmişlerdir. Kubılay 18 şubat 1 294 tarihinde 79 yaşındayken öl müştü. En
sevdiği oğlu ( i kincisi) Cen-kin - Raşideddin 'in Cinkim'i- 1286 ocağında öl­
müştür. Cen-kin'in oğlu Temür, Cengizoğ ullarında yerleşmiş olan ayyaş­
lıktan za manı nda kurtulmasını bilmişti. Atasının tah mi n edemiyeeeği ka­
dar m ü kemmel bir hükü mdar olarak kendisini gösterm iş, ancak 10 şubat
1307 tarihinde kırk i ki yaşındayken arkasında çocuk bırakmadan zamansız olarak ölmüştür. Daha önee görüldüğü üzere, taht Kubılay'ın bir to­
runu ile torunun çocu ğ u a rasında, Ta n!;Jut389 u m u m i valisi prens Ananda
ile Kangay sınırında Imparatorluğun en güçlü ordusuna komuta eden Ka­
rakurum ve Moğol istan u m u mi valisi prens Kayşan arasında çekişilmişti.
Kayşan gali p gelmiş ve ra kibi n i öldürtmüştür. Özellikle Kaydu'ya karşı ya­
pılan savaşlarda askeri değerini ortaya koyarak büyük ü m i t uyandırmış
iken içki ve kadın lara olan düşkü nlüğü nden otuz bir yaşı nda ölmüştür (27
ocak 131 1 ) . Kardeşi olan ve «yu muşak, iyi l i ksever, di kkatli» olarak tanınan
(389)
Kubılay tarafından 3. oğlu Mangala'ya veri len- bu umumi valilik daha sonra
Mangala'nın oğlu Ananda'ya geçmiş olup Şen-si 'yi de içine alıyor ve mer ­
kez olarak Si-ngan fu'yu veya çang-ngart:ı kabu l ediyordu . .
310iSozkır Imparatorluğu
'
Moğolları Cinli aydınla rın hazırıayacağı imtihandan gecirmek isteyen
Suyantu (Ayurpari-bhadra) da 35 yaşında öımüştü (1 mort 1 320) . Buyan­
tu'nun Oğl u Suddhipaıa 1 7 yaşındayken Moğoı beğıerinden meydana ge­
len bir dalkavuklar g ü ruhu tarafından üc yıl sonra katıediımiş ve yerine
yeğeni Yesün Temür gecirilmiştir (4 eyl ül 1 323) .
Moğolistan ordusuna başkumandanlık eden Yesün Tem ü r Kerülen kı­
yısındalci karargahında imparotor iıan edilmiş ve 1 1 aralık 1 323 tarihinde
ve
_ _
23. Çin-Moğol lmparaıorluğu; Kubilay Hanedanı
Bozkır Imparatorluğu 1311
muhteşem bir törenle Pekin 'de taç giymişti (otuz yaşında ) . fakat beş yıl
sonra sefahatın yıpratmasına dayanamıyarak ölmüştür (1 5 ağustos 1 328).
Cin tarihi onu ahmak, gayretten yoksun, kalabalık ve masraflı bir dalkavuk
güruhunun esiri bir hükü mdar olarak tasvir etmektedir. Ölümü üzerine iç
harp baş göstermiştir. Keyşan'ın oğlu Toğ Temür iktidarı ele geçirmiş (16
kası m 1 328) a ncak tahtı, Moğolistan umumi valisi ağabeyi Kusala'ya bı­
rakmıştır. Kusala ansızın 27 şubat 1 32�'da ölü nce Toğ Temür tahta çıkmış,
a ncak sefahata düşkünlüğü yirmi sekiz yaşında onu da mezara sürükIe­
miştir (2 ekim 1 332) 390. Kusa la'nın küçük oğlu Rinçenpal altı yaşındayken
i mparator ilôn edilmiş (23 ekim 1 332) ama iki ay sonra o da ölmüştür ( 1 4
a ralık). Rinçenpal'in ağabeyi Togan Temür on ü ç yaşındayken onun yerine
geçmiştir (19 temmuz 1 333) .
Togan Temür'ün saltanat döneminde
Moğol hönedönı düşmüştür.
Gençl iği sırasında Moğol beğleri saray faciaları a rasında iktidarı çekişip
durmuşlardır. Höki miyet önce Bayan adında Merkit men şe i i bir beğe geç­
mişti. Onun gözden düşüşü ve ölümünden sonra (1 340) Moğol kli kleri ara­
sındaki mücadeleler hônedönın itibarını mahvetmiş ve merkezi iktidarın oto­
ritesini tesirsiz höle getirmişti. Iradesiz, kararsız, södece çocukların ve Ti­
betli lamaların a rkadaşlığından hoşlanan, sefanot yüzünden aptallaşmış
Tegan Temür meseleler i le hiç ilgilenmiyordu. Güney'de uğuidamaya baş­
I ıyan milli Cin isyanına asla önem vermemişti.
Nitekim bu iktidarın içine düştüğü durum Cinli «vatanseverlere» ya­
bancı hökimiyetine karşı isyanlarında cesaret veriyordu . 1 9 1 2 yılında ol­
duğu gibi, ayaklanma asağı Yang-tseu'da ve Kanton bölgeSinde başlamış­
'
tı. Ansızın patlak veren ve süratle yayılan ayaklanmanın başın d a , Moğol­
lara karşı olduğu kadar birbirlerine karşı da mücadele veren yarısı vatan ­
sever, yarısı hayd u t C i n l i önderler bUlunuyordu . Moğolların elinden Han­
yang ve Wu-çang, Ho-pei'deki ikiz yerleşme merkezleri (1 352). sonra Siang­
yang'ı (1 356) alan ve nihayet iki Ho'nun (Ho-pei ve Ho-nan) ve Kiang�si'
nin hôkimi olan ancak kendi kumandanı C'en Yeu -Ieang tarafından yeri n ·
den edilen (1 359) S i ü Şeu-huei'nin durumu buna bir misaldir. Basit bir ba­
Iıkçının oğlu olan C'en Yeu-Ieang Po-yang gölünün kuzeyinde Kieu-kiang
merkez olmak üzere o zamanlar imparatorluğun birinci adayı hôline gel­
mişti. Kendi kendini Song 'ların halefi ilôn eden bir maceraperest olan
Lieu Fu-t'ong da bir müddet için K'a i-fong 'un hôkimi olmuş (1358) , ancav.
çok geçmeden oradan Moğol prensi Cagan Temür tarafından kovulmuş­
tur (1359 ) . Asilerin dördüncü başı Cang Şe-ç'eng, Yang-tseu'nun ağzında
Yang-çeu 'yu ele geçirmişti (1 356). Gözü pek bir korsan olan Fang Kuo-çen,
Cö-kiang ve Fu-kien kıyılarında dolaşıyordu.
Bütün bu maceroperestler, içlerinden en kurnazı olan ve Ming hône­
dônının kurucusu olara k Hong-wu adıyla imparator olacak olan Cu Yüan­
çang tarafından gölgede bırakılmıştır. Ngan-huei'nin fakir bir çiftçisinin oğ(390)
/
L. Ligeli, «Les noms mongols de Wen-tsong des Yuan», T'otlng-pao,
1930, 57.
Bk.
31 21Bozkır Imparatorluğu
lu ve bizzat bonz olan bu adam 1 355 ta rih i nde, aşağı Yang-tseu kıyıların­
da T'ai-ping taraflarında ba şkaldırmıştı. Başlangıçta bütü n rakipleri gibi
basit bır çete Jeisi iken, siyasi zihniyeti ve halkı ezmek yerine k�ndisine
bağlamayı beceren mahir iyilikseverllği ile diğerlerinden hemen farklı ol­
duğunu ortaya koymuştu . 1 356'da Moğolları n elinden aldığı Nankin'i mer- ,
kezi haline getirmiş ve her tarafta anarşi kol gezerken mu ntazam bir h ü ­
kumet kurmakta gecikmemişti. 1 363'�e rakibi C'en Yeu-Ieang'ı, Po'-yang
gölünün doğu kıyısında Jao-çeu yakınları nda yenmiş ve öldürmüş, böylec13
o n u n elindeki Ho-pei, Ho-nan ve Kiang-si'ye sahip çıkmıştı. Bu şekilde
Yang-tseu'nun bütü n aşağı havzasının tek hakimi o lmuştu. 1 367'de Cö­
kiang'ı diğer rakibi Cang Şe-ç'eng'in elinden almış ve 1 368'de Fu-kien Ii­
manları n ı korsan Fang Kuo-çen'den kurtarmıştı. Kanton ile iki Kuang zorl u "
çıkarmadan onun hakimiyetii n tanımışlardır ( 1 368) : M i ng'ler bütü n Güney'in
efendisi olmuşlardı.
Moğol sarayının, bir asır önce eski Song imparatorluğundan Kubılay
tarafından alı nan Gü ney Cin'in, Kağan'ın ahmak toru n u n u n gevşekliği yü­
zünden kaybedIImesine pek önem vermediği . a n laşılmaktadır. Cenglzoğu l ­
"
la�ı i l k fethettikleri topraklar o l a n ve h a l ô sakin d u ra n eski Kin kırallığı
Kuzey Cin ile çok daha fazla ilgileniyorlardı. Ancak o rayı da savu nabilmek
için asgari' kaynaşmayı göstermeleri gerekiyordu. Ha lbuki Moğol prensieri
hiç bir zaman bu kadar böıü n memişlerdi. 1 360'dan itibaren içlerinden er:
enerj i k olan i krsi, jmparatorluk ordularının en mü kemmel iki komutanı,
K'ai-fong'u yen iden tethetm iş olan Oagan Temür ile, Şan-si'de Ta-tong eya­
letl n i n valisi Bolod Temür, T'ai-yüan eyaletinin (o zamanki Tsi-n ing) va­
lisini tayin yüzünden az kalsın savaşa girişeceklerdi. Daha sonra Moğolis­
tan'da Ögedey soyundan gelen bir prens karışık d u rumlardan istifade
ederek Kubılay'ın hanedônını devirmek istiyord u ; Cin Seddi'ne yürümüs,
Şang-tu (Dolon-nor) yakınları nda bir imparatorl U k ordusunu yenmiş ve
a ncak iha net yolu ile öldürülmi,jştür (1 361 kasımı). imparato rl u k prenslerL
arasında bile iç savaş h ü küm sürüyordu. 1 363'de, imparatorl u k Gü ney Cin'i
kaybederken, Bolod Temür, T'ai-yüan eyaleti ni, yôni. Şan-si 'yi Cdgan'ın
vôrisl Kökö Temür'den si lah zoruyla al maya çalışıyordu. Veliaht Ayurşi­
ridhara Bolod'a karşı çıkmış ve Kökö Temür'ü Bolod ' u n eli nden Ta-tong
eyaletin i almak üzere vazifelendirmişti. Bolod o rdusun u n başında Pekin'e
girmiş (9 eylü l 1 364) ve veliaht. T'ai -yüan'da bulunan Kökö Temür'ün or­
dusun� sığınmaya kaçarken imparator Togan'ı kendisini başkumandan
ilôn etmeye zorlamıştı. Son u nda Bolod iki rakibi altetmeyi becerememi,?
ve 1 365 eylülünde, bizzat imparatorun da içi nde b ul u nduğu bir saray komp­
losu ile Pekin'de katlediimiştir. O zaman Kökö Temü r veliaht ile Pekin'e
dönmüş, kendisinin de gÖZden düştüğü güne kada r (1 367) başkumandanlık
yapmıştır. Moğol sarayının ve soyl ularının bu ka rdeş savaşları i le bu ka­
dar meşgul oldukrarı bir dönemde Cinli asileri n bütün Gü ney Cin'i ele ge­
çirmelerine hiç de şaşmamak ıôzımdır. Nihayet Ming'lerin başkanı mora­
l i n i kaybetmiş bir, düşmana karşı Kuzey Cin 'in feth ine başlamıştır.
Bu mu hteşem bir yürüyüş olmuştur. Cu Yüa n-çang 1 368 ağustosunda ,
Bozkır Impar l!torluğu ! 313
Nonkin'den hareket etmiş ve Ho-+ıei'ye Kuang-ping ve Şuen-tö'den gir­
mişti .. Mo�ol kumandanı Buyan Tem ü r Pekin yakınlarını savunmayı denemiş
ancak T'ong-çeu'da Ming'lerin en iyi kumandanı Siü To tarafından maO­
lup edilerek öldürül müştür. Veliaht Ayurşiridhara Moğolistan'a kaçmıştı .
Imparator Togan Temü r 1 0 eylül gecesi Şang-tu yolu ile (Dolon-nor) Pe­
kin'; terketmişti. Temür-buka adında bir Moğol prensi başkenti savunma­
ya devam ederek kahramanca ölmüştür.
Ming'ler n ihayet Pekin'e g i rmişlerdir. .
Bağımsız hükümdar gibi davranarak, bütün . kuvvetlerin i kendi toprak·
larını savunmada teksit etmek amacıyla Imparatoruna yardım etmeyi red­
deden T'ai-yüan'ın umumi valisi Kökö Tem ü r'ün kumandasında son bir
Moğol ordusu hôlô Şan-si 'yi işgôl altında tutuyordu. Ancak Siü Ta'nın ko­
m utasındaki Cin o rdusunun yaklaşmasıyla o da ezilmekten k urtulama­
mıştı. Kökö Temü r Kan-su'ya kaçarken T'ai-yüan düşüyordu. Acınaca�.
halde olan Imparator Togan Tem ü r ise kendisini Dolon-nor'da emniyette
hissetmediğinden, Şara-müren üzerindeki Ying-çang'a (K'ai-Iu) kaçmıştı.
Orada Cin imparatorl uğunu, veya daha doğrusu imparatorl u k günlerindeki
zevk ve sefalarını, «değişik bir ihtlşamla bezenmiş büyük şehrim Tai-tu
( Pekin), lôtit ve serin yazlık şehrim Şang-tu, ve ulu atalarımın zarif ve
huzurl u sarı çayırları! imparatorluğumu kaybetmek için ne kadar hôtô
yaptım ! ıı 391. Kaybetm;ş olmaktan duyduğu ü mitsizl i k içinde 23 mayıs 1 370
tarihinde ölmüştür.
Cengiz Han'ın haletleri tarafından Cin'de · kuru l m uş olan Hanlık Ku­
bılay'dan Togan Temür'e kadar bir asır sürmüştü. Türkistan'da kurduk­
ları benzer Hanlık çeşitli değişikli kler ile ve Timur tarafından sağlanan de­
vamlılık haline rağmen XVII . asra kadar devam edecektir.
4. CM3ATAY HANEDANI DÖNE MiNDE TÜRKiSTAN
çağatay Hanlığı: Umumi Hususiyetleri ve Başlangıt Dönemi
i Cengiz Han'ın i kinci oğlu Cağatay392 babasından kalan mirastan Isı k­
kul (göl) bölgesi, Balkoş göl ü n ü n güney-doğusunda i l i ırmağı havzası, ve
Cu ve Talas bozkırları veya hiç olmazsa doğu kısmını almıştı . Cuveyni'ye
göre kışlık karargôhı ili vôdisinde Marôvsik-ilô'da, yazlık karargôhı ise
Almalıg (şimdiki Kulca yakınlarında) yakınında Kuyôş'da bulunuyordu. Bir
taraftan Kaşgar ü l kesi, diğer taraftan Môverô ünnehir ona bağlıydı. Bu­
na rağmen Uygur ü l kesi nin, eski Beşbalıg Uygur ü lkesinin, Turfon'ın ( Kara­
hoca) ve Kuça'nın 1 260'da doğrudan Cağataylıları n hôkimiyetine geçişine
(391) Maurice Couranı, .. L'Asie Centrale aux XVi i et XVIII Siecles.. , s. 5.
(392) ..Gizli Tarih-le Ça'aday olarak yazılmaktadır. Pelliot ( .. T'oun g-pao-, 1930,
304 vs.) ve Barthold (.. TurkeSlan,,) da Cağatay» şekli kullanılmıştır.
••
314 ! Sozkır I mparatorl uğu
kada r Karaku,rum'daki Kağan'lara tôbi olduğunu hatırlatmakta yarar va r
. dır, Diğer tarafta n , Buhara ve Semerkand gibi Môveraün nehir şehirlerinin
bir müddet daha Karakurum sarayına bağlı olduğu da bir gerçektir.
Cağatay Han ülkeye adını veren kahraman olduğundan «Cağatay»
olarak adlandırılan Cağatay Han l ığ ı Kara-Kıtay « Gur-han» larının eski kıra l ­
Iıği i d L Tıpkı b i r zamanlarki Kara- Kıtay Devleti gibi b i r Türk ü lkesin i n üze ·
rine konmuş bir Moğol hôkimiyetidir; buna Türkistan Moğol Kırall ığ ı de­
nebilir. Fakat Kara-Kıtay « Gur-han» ları gibi ve hattô Vii. asırdaki Batı
Gök-Türk Kağanları gibi Cağataylılar da, bizim batılı kavramlara veya Cin
ve i ra n kavramlarına göre hôkimiyetleri n i gerçek bir Devlet şekli ne dönüş­
türme fikrine sahip olmamışlardı. Bunun için tarihi kadroları mevcut de­
ğildi. Cin 'de, i ra n'da, Kubılay hô nedônı ndan veya Hülegü hô nedôn ından
gelen kuzen leri eski merkezi imparatorlukların binlerce yıllık geleneklerini.
pek çOk saygıdeğer idari alışkan lıkla rını, «yamen» ve «divÔOl) larınl bul­
muşlar, bu m i rası kabul etmekten başka bir şey yapmamışlardı. Orada
Göğün Oğlu, burada Sultan olmuşlardı. Coğ rafi ve tarihi bakımdan sınırsız
olduğu kadar kültür bakımından gayet belirgin olan eski Devletler ile bütü n ­
leşebilirierd i . Cağatay'ın oğulları i ç i n durum hiç bir şekilde böyle değildi. Be­
l i rsiz sınırlara sahip kırallıklarını n merkezi olarak bir Peki n veya bir Teb­
.
riz değil, sôdece bir otla1< vardı. Kaşgar veya Hotan 'a , sürü leri ve atları
için çok dar olan kapalı bahçeler şeklindeki Tarım "ahalarına yerleşmek
fi kri akıl larına gelmemişti ; yine az çok i roniılaşmış Tacikler ve Türklerin
yaşadığı Buhara ve Semerkand'a, fikir münasebetinde bulunan m ü sl ü ­
man sofuluğunun v e fesatçı zihniyetin onların yerleşmiş göçebeliğini kü­
çümseyeceği bu kalabalık şehirlere yerleşmek de akıllarından geçmemişti.
Diğer «ulus»lardan kuzenlerinden çok daha uzun süre şehi r hayatı, ihti­
yaçla rı, faydası üzerinde kesin bir a n layışsızlığı muhafaza etmişlerdir. Bu­
nun neticesinde Barak Han Buhara ve Semerkand'ın, bir ordu teşki l i gibi
basit bir sebeple yağmafan masın ı e m retmiştiJ9l• Sonuna kadar, ya ni XV
asra kadar Cağataylılar i l i ve Talas a rasında göçebelik yapmaya, bozkınn
adamları olara k kalmaya devam etmişlerdir. Argun, Gazan ve Olcaytu,
. Kubılay ve Tem ü r gibi Devlet adamları çıkartmış bir aile içinde geri kal ·
mış Moğol tipini temsil etmişlerdir. Cinlileşmiş Kubılaylılar, ' I ra nlılaşll\ış
Hülegülülerden farklı olara k içinde bulundukları ortama direnme göster­
dikleri nden ötürü bu böyle ol mamıştır; b i r Türk ü l kesinde yaşadıklarından
XLV. asırdan son ra tamamen Türkleşmişler, bu kaynaşma öylesine ileri
gitmiştir ki Doğu Türk lehçesi onların adıyla, Cağatay Türkçesi olarak
adlandırılmıştır. Anca k, Moğolları n kendisi gibi eski Türgeş ve Karluk'farın
kalıntıla rı olan ili Türklerinin de bir kültü r geçmişi yoktu. Beşbalık'ın Bu­
dist-nesturi Uygur kültürü ile Buhara ve Semerkand'ın Arap-Fas kültürü
a rasında Cağatay hônedôn ı kenarda kalacak, seçim yapmasın ı bilemiye­
cektir. Başlangıçta hiç şü phe yok ki, bir zamanlar Cengiz Han'm olduğu
gibi, Uygur etkisinde, Buda ve Nesturi haçına sôdık kalmış Türklerin et(393) Vassaf, d'Ohsson'da, I I I , 436.
Bozkır I mparatorluğu l 315
kisinde kalmışlardır, So nra X i V , asrın başlarından itibaren Cağataylılar
isıamlaşacaklardır; ancak bu isıamıaşma Moğol usulünce olacak, ye ni
taassup ve edebiyat olmaksızın gerçekleşecek, öyle ki Semerka nd'ın sofu
müslüman larının gözünde yarı-kafir olacaklar ve T i m u r'un on lara karşı
yaptığı savaşlar m u kaddes ci had görü nümünü alacaktır.
Han l ığın kurucusu olan ve 1 227'den 1 242'ye kadar başında bulunan
Cağatay eski Moğol'un gerçek bir temsilcisi idi. Hayra n l ı k d uyduğu kadar
çekindiği babası Cengiz Han kendisinden «yasa ıı n ı n uyg u la n masını iste­
diğinden bütün hayatı nı bu kanunların uyg u la n masını di kkatle ta kip et­
mekle geçirmiştir, B i r g ü n , Kağan olan kardeşi Ögedey'i atla yaptıkları
bir yarışta geçmiş olduğundan ertesi gün bir suçlu g i bi gelip kendisi nden
özür dilem iştir394, Küçük kardeşin in' böylesine yü ksel mesi nden asla kuşku
d uymamıştı, zira babası böyle karar vermişti, Aynı sebepten, m ü s l ü man­
ların çoğ unlukta bulunduğu ü l kelere hakim olmasına rağ men, Kur'an'daki
abdest ve kasaplık hayvan ların kesil mesi ile i l g i l i kuralları Moğol töresine,
«yasaııya aykırı bulduğundan isıamiyete karşı oldukça düşmanca tavır ta­
kınmıştır395, Buna karş ı l ı k vezirlerinden bir tanesi. Kutb ed-din Habaş'-Amid
(ö, 1 260) müslümandl396, Diğer taraftan Cengiz Han Mavera ü n nehir şehir­
lerinde, Bu hara'da, Semerkand'da, vs, de yönetim ve mali ,işler için bir
başka müslümanı, Mahmud Yalavaç'ı görevlend irm iş, o da Fergana'da
Hocenfe yerleşm i şti. Bir gün Cağatay Mahmud Yalavaç'ı görevinden a l ­
mış, a n c a k bu a d a m Ögedey Kağa n'a bağ l ı olduğu ndan Cağatay H a n dav­
ranış ı n I n uygunsuzluğunu anlamış ve bu memuru eski görevine iade et­
miştir397, Mahm ud'dan sonra oğ l u Mes' ud Yalavaç veya Mes'ud beğ, Kağan
adına Môvera ünnehir şehirleri n i idare etmeye devam etmiş ve hatta Bart­
hold'un düşü ncesine göre, bu beğ Cin sınırı na kadar Cağatay' ın « medeni
eyaletlerindeıı de etkili olm uştur, Bu ünvanı ile 1 246 Kurultayı'nda yer a l ­
mış v e orada yetkileri tasd ik edilm iştir, 1 238-1 239'da b i r m ü s l ü m a n h a l k
hareketi hem h a k i m sınıflara v e h e m d e Moğol yöneti mine karşı Buhara '
da patlak vermişti : Mes' ud beğ ayaklan mayı ezmiş ve aynı zamanda
şehri Moğol birli klerinin intikamı ndan koru muştur39B,
Cağatay öl meden önce ( 1 242) tahtını toru n u Kara-Hü legi'ye bıra K­
mıştı : bu çocuk, 1 221 Bamiyan kuşatması sırasında ölen ve yakınları n ı
büyük acı lara boğan Cağatay'ın b ü y ü k o ğ l u Mitügen'in oğluydu, BöylecE;
Kara-Hü legü 1 242'den 1 246'ya kadar dul Hatun Ebüskü n'ün vesayeti al­
tında saltanat sürmüştür, 1 246'da yen i Kağan Güyük onun yerine Cağa­
tay'ın küçük oğ l u Yisu-Mangu 'yu399 geçirmişti; bu prens ayyaşlıktan iyice
(394)
(395)
(396)
(397)
(398)
(399)
Raşideddin , d'Ohsson 'da, I I, 1 0 1 - 1 02,
Raşideddin , d'Ohsson'da, I I , 1 00, Aynı eser, 93,
Bk. Barthoıd, .. Caghatai-khan», Enc. isı ' , 832.
Bk. Barthoıd, a.g,e,
Cuveyni, d'Ohsson'da, II, 1 02-107.
Moğolca .. Mongka., n ı n Türkçe «Mangu» ile aynı şey olduğu bilinmektedir,
Burada, ba6iste geçen çağatayıı ile 1 252'de onu tahttan indirecek
olan Ka.
ğan'ın karışmaması için i ki ayrı şekli bilhassa kullanmaktayım,
316: Bozkır Imparatorluğu
a h ma klaşmış olup kendi, yerine karısının ve Cuveynl'nin bilginlerin koru­
yucusu olara k övdüğü veziri müslüman Bahaeddin�oo Marginanl'nin ü l keyi
idare etm esine göz. yummuştu. Ancak Visu-Mangu da yine aynı sebepler­
den az bir zaman tahtta kalabilmiştir (1 246 - 1 252). Ka�anlığın başına geç­
me mücadelesinde bütü n Cengizoğu l la rı parçalanınca Mongka'nın aday­
lığına karşı açık bir şekilde Ögedey'in hônedônını tutmı.iştu. Tahtı ele ge­
çiren Mongka, Visu-Mangu'nun azledilmesini sağlamış ve yerine, Cağa­
tay « u l usu» nun Hanı olarak, Visu-Mangu'nun beş yıl önce. bertaraf ettiği
Kara-Hülegü 'yü tôyin etmiştir (1 252 ağustoşu ) . Hattô Kara-Hülegü i kti­
darı elinden aldığı Visu-Mangu'nun -öz amcası- öldürü l mesi ile görevlen··
d i rilmişti. Bu saray facialarının birbiri a rkasına gelmesiyle görülmektedi r
k i Cağatay u l usu o sıralarda h i ç bir su rette ' muhtar b i r hayata sahip de .
ği Idi , Karakuru m sarayına bağlı olara k mevcudiyetini sürdürüyor, . yukarda
meydana gelen aile ihtilô l lerinin bütün tepkilerini kendi içinde hIssediyor­
du; kısacası merkezi i ktidara sıkı sıkıya bağlı basit bir umumi valilik, Öge­
dey ve Tu luy hônedô nlarına nazaran ağabeyl i k hakkına rağmen küçük
�ardeş rrıuamelesi gören müttefikler gibiydi.
Bu a rada Kara-Hülegü ü l kesinir.ı idaresini a lmaya giderken yolda öl­
müştü ( 1 252), a ncak d u l hatunu O rgana, Kağan'ın buyruğunu yerine ge­
tirmiş ve Yisu-Mangu'yu öldürtmüştü�ol. Kara-Hülegü'nün taraftarı olara k
bilinen yaşlı vezir Habaş' Amid Visu- Mangu döneminde eziyet çektiğirı­
den Bahaeddin Marginôni'den intika mını almış ve onu katlettlrmişti�o2.
Organa' Cağatay Hanlığının idaresini ele almış ve dokuz yıl saltanat sü r­
müştü r ( 1252-1 26 1 ) .
Cağatay hônedônının hôkimiyeti altında mevcudiyetlerini sürdüren Cen
giz Han öncesi eski hônedônlar da Cağatayhlar gibi Karakuru m sarayının
ihtilôllerinden etkileniyorlardı. Beşbalı g , Turfon ve Kuça Uyg u r kırallığının
durumu buna bir misaldir. Uygur kıra l ı Barçuk'un bütün hayatı boyunca
Cengiz Han'a sôdık kaldığını, Harzem Şahına ve Si-Hia'lara karşı seferlerde
Küçlüg'ün yanında yer aldığını görmüştü k. Onu mükôfatla ndırmak isteyen
Cengiz Han kendisine Al'atun-beki veya Altun-beki adında en sevdiği kızını
vermek ıstemiş, a ncak bu evlilik önce Cengiz Han'ın daha sqn ra da pren­
sesin ölümü yüzünden bir türlü gerçekleşmemiştir. Barçuk da bir müddet
son ra öldüğünden yerine, U yg u r kıra " veya <ddikut» olara k oğl u Kişma ·
yın, Ögedey Kağan'ın sarayında tasdi knôme alara k geçmişti�o3. Aynı şe·
kilde Kişmayın'ın ölümü üzerine, Moğol Kağanlığına naipl i k eden Töregene
Hatun Uygur kırallığına müteveffanın kardeşi Salandı'nın geçmesini tas­
dik etmişti�o�. Budist olan Salandı müslümanlara karşı düşmanca davran ·
' .
(400)
(401)
(402)
(403)
O'Ohsson, 11. 204. Barthoıd, "Caghatai», a.g.e., 833-834.
O'Ohsson, II, 271.
Barthoıd, «Caghatai», 834.
Cuveyni'nin imlAsına göre · Kişmayın şöyle yazılmaktadır: Ksmain (<<Tarih-i
Cahan-güşa", ed. "Gibb memorial», I, 34) veya Kşmain (aynı kaynak, edition
Berezine, i, 1 65) .
. (404) Cuveyni'de Sfıindi, I, 34 ve Haşideddin'de, ed. Blırezine, I, 165 (Muhammed
Kazvini'nin tebliği).
Bozkır imparatorluğu l 317
mış olacak ki müslümanlar onun sert davranışlarını şikôyet etmişlerdir
Ögedeyliler ile MonQka arasında Moğol tahtını ele geçirme mücadelesi
devam ederken ( 1 251 ) Salandı'nın, hiç o lmazsa çevresindeki/erden bir kıs
mı Ögedeylilerin tarafını tutmuşlar . . Nitekim en önemli yakınlarından biri
olan Bala veya Bela'nın, muzaffer olan Mongka tarafından Oğu l Kaymış'
ın suç ortağı olması dOlayısıyla ölüme mahkum edildiğini ve ancak iesa­
düfen ölümden kurtulduğunu görmekteyiz. Bu hususta belki h uzurlu bir
vicdana sahip o lmıyan Salandı Mongka'ya h ü rmetlerini sunmakta acele
etmiş ( 1 252) ve imparatorluk «ordu» sundan dönerken bir olay patlak ver­
mişti. U ygur ü l kesi müslümanları onu kendilerin i katletmeyi tasarlamakla
suçluyorlord/. Onlara göre bu katliam Beşbal ıg ve ü lkenin diğer yerle­
rinde «bir cuma günü müslüma n cemaat namaz kılarkenı> olacaktı. Sey­
feddin adında Mongka'nın bir temsilcisi -pek tabii müslü mandı!- Beşba­
Iıg'ta bulunu rken suçlamayı kabul etmiş ve Salandı'nın Karakurum'a dö­
nerek mesel e hakkında Kağan'a hesap vermesi ni istemiştir. Bahtsız Uy­
gur h ü kümdarı sorguya çekilmiş, işkence yapılmış, sonunda istenen şeyi
i ti raf etmiştir. Mongka onu Beşba l ıg'a göndererek cezasının verilmesin i is·
temişti. O'Ohsson'un yazdığına göre, «bir cuma günü muazzam bir kala­
balık önünde öz kardeşi U kenc'in eliyle kafası uçuru lmuştur'05; görünüşe
göre müslümanlar Budist olan bu hükümdara karşı bu tertibi yapmış/ordu)
Aslında Sa/andı Ögedeylilerin taraftan olarak idam edilmiş, kardeşi U kenc
ise Mongka'nın taraftan olarak tahta geçmişti, ancak bu aıle kavgası Uy­
guristan'ın müslüman azınlığının ü lkeni n budist çoğunluğundan i ntikam
a/masın ı da sağlamıştl ( 1 252) -o6.
AIgu'nun Dönemİ - çağataylılar'm Bağımsızlıklarına Kavuşma
Teşebbüsü
Güzel, bilge ve t�dbirli bir prenses olarak tasvir edilen Organa Ca­
ğatay Hanlığını 1 252'den 1 261 'e kadar yönetmişti. Bu son yılda Hanlık,
Moğolistan'da Kağanlık tahtını ele geçirmek için sürdürülen mücadelele­
rin, özellikle Kubılay Kağan ile kardeşi Arık-böge arasındaki mücadele­
nin etkilerini hissetmeye başlamıştı. O sıralar Moğolistan'a hôkim olan
Arık-böge Cağatay Hanı olarak, Cağatay'ın torunu prens Alugu veya Algu'
yu (Baydar'ın oğıu ) tôyin etmiş ve kendisinden, iran Hanı H ü legü'nün Ku­
bllaY'Q yardım göndermemesi için Amu-Oeryô sınırın ı denetim altında tut­
masını istemişti. Böylece Algu Beşbal ıg'a gelmiş iktidarın prenses Orga­
na'nın elinden almış ve Almalıg'tan Amu-Oeryô'ya kadar kendisini Han
olarak kabul ettirmekte zorluk çekmemişti. Saltanatı 1 261 'den 1 266'ya
kadar devam etmiş, ama Arık-böge'nin tahmin ettiğinden çok farklı bir
tutum sergi/emiştir.
(405) Ukenc, Muhammed Kazvini'nin belirt�iğine göre Cuveyni'de Uknc olarak ya­
zılmaktadır (Cuveyni, i, 38).
(406) O'Ohsson, ıı, 271 -273, Raşideddin'e göre.
318 1 Bozkır I mparatorluğu
N itekim, Kubılay ile Arık-böge' a rasında devam eden mücadeleden
yararlanarak Algu, hanedanın tarihinde ilk defa olara k bağımsız bir Han
gibi davranmıştır. Metbuu olan Arık-böge kendisi ne, vergi toplamak, silah
ve hayvan sağlama k ü zere memurlar göndermişti. Bu mallara göz diken
Algu, Arık-böge'nin memurları n ı öld ü rtmüş, mallara el koymuş ve Kubı­
lay'ın tarafında olduğunu ilan etmişti (1 262'ye doğru) . Bu ihanetten h id­
dete kapılan Arık-böge onun ü zerine doğru yürüyüşe geçmişti. AIgu, düş­
man öncü kuvvetlerini, Sayrani ve Ebinor arasında Bolod veya Pulad'da
mağlup ederek Ilk başarısını elde etmişti, fakat, bu zaferden sonra ken ­
disini emniyette h issederek, birli kleri n i serbest bırakmak v e ili 'deki mer­
kezine sakin bir şekilde dönmek hatasını işlemişti. Bu sırada Arık-böge'
n i n bir başka kumandanı yeni bir orduyla ili havzası nı istila etmiş, AI­
malıg'ı alarak Algu'nun Kaşgar ve Hotan taraflarına kaçmasına sebep
olmuştu . Daha sonra, Algu Semerkand'a kadar çekilirken, Arık-böge bizzat
gelerek Almallg ü l kesinde, çağatay ulusunun kalbinde, kışlamıştı (1 2621 263) . Üstel i k Arık-böge bu g ü zel i l i havzasında öylesine vahşice davrar.··
mış, ü l keyi ya kıp yıkmış ve rakibi n i n bütün taraftarlarını öldürtmüştü r ki,
bir açlık başgöstermiş ve kendi subayları bile birlikleriyle birlikte kendi­
sini terketmişlerdir. Kendi ordusunun için icin eridiğini görünce AIgu ilc
barış yapmak istemişti. Tam o sırada Arık-böge'nin yanında, çağatay Han­
lığından bertaraf edilmesin i protesto etmek için gelmiş bulunan prenses
Organa vardı. Onu ve Mes'ud Yalavaç'ı, Semerkand'da bulu na n AIgu'ya
barış teklifleri n i iletmekle görevlendirmişti. Fakat burada garip bir olay ce·
reyon etmiştir. Organa AIgu'nun yanına gelince, Han Organa ile evlen
miş ve Mes'ud Yalavaç'ı mal iye nazırı olarak tayin etmiştir. Mes'ud'un
ke nd isine bağlanmasının büyük bir önemi vardı. Bu akıllı yönetic.i Buham
ve Semerkand'dan büyük meblôğlar toplamasını bilmiş ve Algu ile 01'­
gana'nın güçlü bir ordu kurmasın ı sağlamıştır. AIgu böylece Ögedeyl i
prens Koydu'n u n , kendi toprağı o l a n Imıl taraflarındaki istilasını önleyebil­
miş, ancak bu ilk seferinde yenik düşmüştü. Destekten mahrum kal a n
Arık-böge'ye gelince, batıdan Algu'nun, doğudan Kubılay Kağan'ın sa l ­
d ı rısı karşısında, daha önce görü ldüğü ü zere, Kubı lay'a tesli m olmuş­
tur ( 1264)407.
Bu olayların sonucunda çağatay Hanlığı o zamana kadar Kağanları rı
sürdürdüğü sıkı vesayetten h u kuken değilse bile li ' i le n kurtulmuş oluyor­
du. O zamana kadar Buhara ve Semerkand'ı Kağan 'ların adına yönetmiş
olan Mes'ud Ya lavaç (ö. 1 289) . o tarihten sonra bu şehirlerden AIgu Han·
ı n adına vergi toplamaya başlamıştı. Algu, Kıpçak Hanı Berke i le savaş
yaparak, tahrip ettiği Otrar'ı ve Harzem'i almış ve çağatay Hanlığının sı­
n ı rlarını da genişletmişti�o• .
Algu'nun ölümü üzerine ( 1 265-1 266) dul eşi Organa tahta, Kara-Hü·
(407)
(408)
D'Ohsson, I I , 352-354. çağatay Hanlığının tarihi üzerinde tafsilı'itıyla durdu­
ğum bu fasııda, Kubılay tarihi sırasında daha önce özeııediğim olaylara ye­
niden dönmek mecbu riyeti duydum.
Barthoıd, «Caghatai-khan , Enc. Is ı 833 ve «Berke.. , a.g.e. 726.
..
'
Bozkır i mparato rluğu l 319
legü ile olon ilk evliliğinden doğan oğlu M ü ba rek Şah'ı geçirmişti (Cemôl
Kureyşi'ye göre 1 266 ma rtında ) ; bu hükümdar Türkistan'ın etkisi ile müs­
l üman olon ilk Cağataylıdır. Fakat bir başka Cağataylı olon Mütügen'in
torunu Barak, Kubılay Kağan'dan aldığı bir «yarlığ)) ile yeğeni Müba rek'in
yanında ortak hükümdar seçilmişti409• ili'ye gelen Baral(' birl iklerin kendi
tarafına geçmesini sağlamış, Hocenne M übarek'i ele geçirmiş (Cemô l
Kureyşi'ye göre 1 266 eylülü) onu tahttan almış ve h ü kü mdar avcıbaşısı
mevkiine indirmiştir. Tahtını Kubılay'a borçlu olmasına rağmen Barak
onunla bozuşmaktan çekinmemiş, Kubılay'!n Cin Türkistanı'na tôyin et··
tirdiği Moğoltay adındaki valiyi kovmuş ve yerine kendi temsilcisini yol­
lamıştı. Kubılay kovulan valiyi yerine getirmek üzere 6.000 kişil i k bir sü
vari birliği yollamış, anca k buna 30.000 kişilik bir kuvvetle karşı çıkan
Barak, bu süvari birliğinin çatışmaya girmeden geri çekilmesini sağlamış ­
tı. Ayrıca Barak, Kubı lay'a vergi veren Hotan şehrini de yağmalatmıştır.
Kaydu'nun Hakimiyetinde çağatay Hanlığı
Barak Kaydu'ya karşı pek o kadar talihli olmamıştı. Daha önce gör­
düğümüz gibi; Tarbagatay'da, Imil üzerinde hüküm süren Koydu, Kub ı ­
lay'la rekabete girişerek Kağanlığı v e diğer Cengizoğulları ulusları üzerin­
de hôkimiyeti talep ediyordu. Önce Barçık'ın kendisine itaat etmesini is­
temiş ve ona hücum etmişti . Amu-Deryô kıyısında meydana gelen ilk sa­
vaşta Barak düşmanı bir tuzağa çekmiş, çok sayıdo esir a larak, gani­
met elde etmiştir. Fakat Koydu Kıpçak Hanı Mang u-Ti mur'un desteğini
sağlamış, o do Barak'a karşı prens Berkecar komutasında 50.000 kişilik
bir ordu yollamıştı. Büyük bir muharebe son unda mağlup düşen Barak Mô­
veraünnehir'e çekilmiş, Buhara ve Semerkand şehirlerinin zararına yeni
zorbalıklar yaparak o rdusunu yeniden techizatlandırmıştır. Koydu kendi­
sine qarış teklif ettiğinde o büyük bir savunmaya hazırlanıyordu; nitekim,
Moğolistan'da Kubılay'a karşı serbestçe davra nabilmek için Kaydu, Ba­
rok'ın ili ve Doğu Türkistan üzerindeki hôkimiyetini terketmesi kaydıyla
kendisine Môveraünnehir' i bırakmayı kabul ediyord u . Bu temeller üzerine,
Vassôf'a göre Semerkand'ın kuzeyinde Katvôn bozkınnda 1 267'de, Raşi­
deddin'e göre Talas üzerinde 1 269 i lkbaharinda büyük bir uzlaşma kurul­
tayı toplanmıştl�10_ Barthold'un yazdığıno göre, « Kubılay Kağan'dan ta­
mamen bağımsız bir imparatorluk Koydu'nun hôkimiyetinde Orta Asyo'da
(409)
(41 0)
Bu ismin .. Borak .. veya «Borrak.. şeklinde çoğunlukla kullanılan şekli islam­
Iaşmış şekli olup, Pelliot, Marco-Polo'nun «Barak.. ını ve .. Yuan-che"nin .. Pa­
la.. sını hatırlatarak Moğolcasının «Barak.. olduğunu söylemektedir. «Sur la
h�gende d ' Ughuz-khan .. , T.p., 1 930, 339) . Bu hükümdarın saltanat dönemi için,
d'Ohsson, II, 359-360 ve Barthold, «Burak .. , Enc. I sı' 84.
çağatayıllar üzerindeki galibiyetinden sonra Kaydu çoğunlukla Talas üzerin­
de otu ruyordu (Bk. Pelliot, .. T'oung-pao.. , 1 930, 272). Pekin'den I ran'a giden
Rabban Sauma ile Mar Yahballaha onu orada ziyaret etmişlerdir.
32°1 Bozkır
·
i mparatorluğu
kurulmuş oluyordu. ( Bu anlaşmada taraf olan) bütün hükü mdarlar karşı­
l ıklı olarak kan kardeşi, «anda» sayılacaklardı; kırl ı k ve şeh i rl i k yerıerde
yaşıyan halkın mülkleri korunacak, hükümdarla r bozkırlık veya dağlık yer­
lerdeki otlaklarla yetinecekler ve göçebelerin sürü lerini ekili yerlerden
u zakta tutocaklardı. Môveraünnehir'in üçte ikisi Barak'a bırakılacak, fa ·
kat oralarda da tarım bölgelerinin idaresi Koydu tarÖfından tôyin edilen val i
Mes'ud'a (Yalavac) emanet edilecek. »
Barak'ı Doğu Türkistan'dan uzaklaştırmak icin, metbuu olan Koydu,
onu Hülegü'nün oğlu Abaka Han'ı n hôkimiyetindeki i ran Hanlığı üzerine
sürmüştü. Bir defa daha Barak Han ordusunun ihtiyacını karşılamak üze­
re, Mes'ud Yolovac'ın itirazlarına rağmen Buhara ve Semerkand halkını
zorlamıştı ve eğer Mes'ud'un ricaları olmasa idi bu iki şehri tamamen
yağmalayocağı muhakkaktı. Sonra Amu-Deryô'yı gecmiş ve Cengizoğlu
prensierden meydana gelmiş kurmay heyeti i le ordugôhını Merv yakınla­
rında kurmuştu: bu prensler arasında kuzen i N i kpay Oğu l, diğer kuzeni
M übarek Şah (tahttan indirdiği selefi) , Büri ve diğerleri vardım. ilk he­
defi Afganistan'ın fethi idi (büyükbabası Mütügen'in Bômiyôn'ın alını­
ş ı nda 1 221 'de ölmesinden dolayı Afganistan üzerinde hak iddia etmiş 0 1 ması büyük bir ihtimal dahil indedir. ) .
.
Sefer gayet iyi başlamıştı. Barak Han Herat yakınlarında. Abaka'nın
kardeşi ve Horasan val i si Bucin'i mağlup etmişti. Eyaletin bÜYÜk bir kıs­
mın! işgôl etmiş ( 1270 mayısı) Nişapur'u yağmalamış ve Herat meliki Şem­
seddin'i kendisine tabi olmaya ve vergi ödemeye mecbur etmişti. Fokaı
Iran Hanı Abaka, Azerbaycan'dan koşup gelmiş, onu Herat yakınlarında
bir tuzağa cekmiş ve 22 temmuz 1 270'de . feci şekilde mağlup etmiştir.
Barak ordusundan arta kalonlarla Môveraünnehir'e geri dönmüştür. At­
tan düşerek sakatlandıktan sonra kışı Bu hara'da gecirmiş ve o rada «SUl­
tan G ıyaseddin» adını alarak müslüman olmuştu.
.
·
·
Buna rağmen Ba rak'ın uğradığı felôket akrabası ve tabii prensierir.
kendisinden ayrılmasına sebep olmuştu, O zaman metbuu Koydu'nun yar·
dımını istemek üzere Taşkend'e dönmüştü r. O ise Barak'a yardım etmek­
ten ziyade kötü durumundan yararlanmak üzere 20.000 kişiyle ilerlemeye
başlamıştı. Söylendiğine göre, Barak Kaydu'nun gelmesine ya kın korku·
sundan ölmüştü -veya Koydu'nun adamları tarafından gizlice ortadan kal­
dırılmıştır- (9 atjustos 1271, Cemôl Kureysi'ye göreım,
Barak'ın ölümünden son ra dört oğlu Algu'nun iki oğluyla bi rleşerek
Môveraünnehir'i Koydu'nun ordularından kurtarmaya calışmışlar, ancak
her seferinde alt olmuşlardır. Onlar dahi, Mes'ud Yolovac'ın akıllı yöne­
timi sôyesinde yeniden canlanmaya başlıyan Môveraünnehir şehirlerini
fırsatton istifade ederek yağmalamışlardır. Üstelik Kağan, Môveraü nnehit
(41 1 )
O'Ohsson, III, 435 (Vassaf ve Raşideddin'e göre). Burada adı geçen Büri ile,
1 252'de Balu'yu idam ettiren Büri'yi karıştırmamak gerekir. -Nikpay'ın Negübey
olması gerekir (Peliiol, J.A., 1 927, I I , 266).
(412) O'Ohsson, 1 1 , 450-1 , I I I, 427-453 . Barlhold, "Burak.., Enc. I sı', 8 1 4.
.
Bozkır lmparatorluğu ! 321
Ha nlığını içleri nden birine değil, Nikpay Oğul adı nda bir başka Ceng izoğ ­
l u na vermişti (1 271 ) ; son ra, Nikpay Oğul boyunduruğunu silkelemeye ça ­
Iışı nca Kaydu on u öldürtmüş ve aynı ailenin bir başka prensi ve Büri'n i n
toru n u Tukd Ti m u r'u Han i ı a n etm işti (1 272 ? ) . Cok az sonra ölen Tuka
Timur'dan sonra Kaydu tahtı Barak'ın oğ l u Duva'ya ve rmişti r (1 274?)413.
Bu a rada, 1 270 sa ldırısını u n utmamış olan i ran Ha n ı Abaka intikam a l ma­
ya hazırla n ıyordu. 1 272 sonu nda Harzem ve Môvera ü n nehir'e yolladığı or­
du U rgenc, Hıyve'yi yağ malamış ve 29 ocak 1 273 tarihinde Buhara'ya g i r-
------
(41 3) D'OhssQn,
I I, 451 'de Raşideddin ve Vassaf Nikpay Oğul'un ölümünü 1 272 ola­
rak gösterirler,
322 ! Bozkır I mparatorlu ğ u
mişti. Yedi gün boyunca her şey yağmalanmış ve yakılmış ve kaçamayan
halkın büyük çoğunluğu kılıçtan geç i ri l miştir·'·. i ran'a dönen ordu ya n ı n ·
da 50.000 tutsak getirmişti.
Göçebelerin hôkimiyetinin yerleşik a haliye yaptığı korkunç hayat $art­
ları görülmektedir. Göcebe önderlerinin- tuta rsız aile kavgaları bahane
edilerek karşı tarafın elindeki şehirler zaman zaman ta hrip edil iyordu
hattô, görüldüğü üzere bôzen bunlar kendi ellerindeki şeh i rleri de yağ ·
malamaktan vazgeçmiyorlardı.
istilôcıları n g itmesinden son ra Mes'ud Yalavae, Moğolla rın ie savaş­
larının talihsiz Môveraünnehir şeh i rlerinde biriktirdiği yıkıntıları bir defa
daha kaldırmıştı. Bu işe 1 28g ekim-kasımındaki ölümüne kadar devam et­
miş ve eseri, arka a rkaya Buhara ve Semerkand ' ı yöneten üe oğlu tara­
fından sürd ü rü lmüştür: Ebu Bekir 1 298 mayıs-haziran 'o kadar, Satılmış
beğ 1 302-1 303'e kadar ve Suyunue o tarihten itibaren iş başında bulun­
muşlardır 's. Fakat onlar da Cağataylı ların başı üstünde bulunan Koydu'
ya ve Koydu'nun oğlu ve halefi Ceper'e bağlıydılar.
Seiefierinin durumundan öğrenmiş olaca k ki Duva, Koydu'nun munis
bir tôbii olara k davranmıştır. Uygur idikuı'u Kubılay Kağan'a sadakatindt'
ısrar ediyordu. 1 275'de Koydu ve Duva , idikut'un dönmesini sağlamak
üzere Uyguristan'ı işgôl etmişler ve Beşbalıg'a doğru ilerlemeye başla·
mışlardı, ancak tam zamanında yetişen bir imparatorl u k ordusu Uyg u r
ü l kesini kurtarmıştır'6. 1 301 'de Duva, Kubılay'ın halefi Temür Kağan'a
karşı, Karakurum'un batısında Kangay dağları tarafında, Kaydu'nun im­
paratorl u k ordularına karşı yürüttüğü mücadelede Koydu'nun parlak bi"
yardımcısı olarak görev a lmıştır. Böylece 1 298 eylü lünde Duva Temü r'ün
damadı Öngüt h ı ristiyan başkanı Körgüz'ü esir etmiş ve onu katlettirmek:
vahşetini göstermiştir. �Bu başarıdan sonra Duva, Tu rfon ile Kansu ara
sında Imparatorluk sınırı na bir taarruza hazırlanırken impara t{) rluk Of­
dusu tarafından gafil avlanmış ve feci bir bozguna uğratllmtştl417• O s ı ­
ralarda Koydu i le Duva, Balkaş'ın kuzey-batısında v e Ararın kuzeyinde
hüküm süren Ak Ordu Hanı (eöci hônedônının doğu dalı) Bayan veya
Noyan'ın arkadan gelen tehditi altında bulunuyordu. Nihayet Duva 1 30 1 '
d e , Karakurum'u Kubılay tarafta rlarının elinden almak için düzenlenen
'
seferde Koydu'yu takip etmiş ve impa ratorluk kuvvetleri n i n onu Kara­
kurum ile Temir arasında aynı yılın ağustos ayında uğrattıkları yen i Igi­
d e bulunmuştu rlB_ Koydu'nun geri çekilme sırasında öldüğünü bi lmek
teyiz.
(41 4)
(415)
O'Ohsson, I I I , 457-458, VassAf'a göre.
Bk. Barthold, ..Caghatal-khan», Enc. ISİ' I , 833.
O'Ohsson, I I , 451 -452 ve Cordier I I , 310-31 1 . 1 274'de Kaydu Kubılay'ın adam­
larını Kaşgar, Yarkend ve hattlLHotan 'dan kovmuştu. 1 276'da Kubılay Hotan'ı
yeniden işgAl etmişti (ve hatta b i r müddet için Yarkend ve Kaşgar'ı da._.)
(417) O'Ohsson, I I , 5 1 2-515.
(418) Mailla, iX, 479. O'Ohsson, 1 1 , 51 6-517.
(41 6)
•
Bozkır I mparaıorluğu l 323
Yüan'lar ta rih i mü nasebetiyle arada sırada ortaya çıka n Koydu'nun
oldukça di kkate değer bir hü kümdar, kuvvetli bir şahsiyet ve muzaffer
olamamış bir Güyük olduğu anlaşılmaktadır. Büyük Ögedeylilerin bu so ­
n u ncu temsilcisinde b i r hü kümda r kabil iyeti vardı. Môveraünnehir'deki ta­
rımla uğraşan halkın ve yerleşim merkezlerin i n korunması h ususunda AI­
gu 'ya kabul ettirdiği bilge tedbirler, göçebe yağmalarından öte ileriyi gör­
meyi iyi bildiğini ispat etmektedirm. Bizzat katıldığı kırk bir muhareb�
(ve 1 241 'de Polonya ve Macaristan büyük seferine katıl mıştı) onu ger­
çek bir komutan olarak göstermektedir-420; tek başına, kudretinin zirve­
sinde bulunan ve o n u hiç bir zaman tam olarak yenememiş olan Ku­
bılay'ın talihini tehlikeye sokmuştu. Nesturı hacıları Rabbon Sauma ve
Markus'a gösterdiği hüsn-ü kabul, Papa iV. Nikolas'a beslediği ümit (ki o
papa 1 3 temmuz 1 289 ta rihli mektubu ile onu katolik olmaya dôvet edi­
yordu) onun da bütün yaşlı Moğollar gibi h ı ristiyanlığa karşı sempati bes­
lediğini teyit etmektedi rm . Bütün bahtsızlığı, Kubılay C in 'de sağlam bir
şekilde yerleştikten, diğer Cengizhanlı hônedônlar o sıralarda zaten yarı
yarıya Cinlileşmiş, Türkleşmiş veya i roniılaşmış olduktan son ra ortaya
çıkmasındadır. Pek çok bakımıardan Yukarı Asya'nın bu sonuncu Hanı
aynı zamanda Moğolların do sonuncusudur.
çağatay Hanlığı'nın En Parlak Dönemi: Duva, Esen-b.uka ve Kebek
Görü ldüğü üzere Duva Kaydu 'yu ve tal ihini sonuna kadar takip et­
mişti. Cekinilen metbuun ölümünün onu bağımsız kılacağı açıktı. O do
zaten geçiş dönemlerini iyi idare etmesini bilmişti. Koydu'nun a rkası n ·
do bıraktığı oğlu Ceper (veya Copor) babasının bütün ü nvanıarına sa­
h i pti. Duva onun metbu luğunu tanımıştı, ancak büyük Ögedeyli'nin ha­
lefi, babası tarafından sun', şekilde yaratılan imparato rl uğ u muhafaza
edebilecek güçte değildi. Duva ono Temü r Kağanın metbuluğunu tanı­
moları için teklifte bul unmuştu, n i hayet 1 303 ağustosunda ikisi birden
Pekin'e tôbi olduklarını açıklayarak kırk yıldır Yukarı Asyo'yı ya kıp yıkan
i ç savaşa son vermişler ve son u nda Moğol birliği ni yeniden kurmuşlar­
dım. ı::a kat i mparatorluğun desteğinden emin olon Duva Ceper ile bağ­
larını koparmıştı. iki hükümdarın orduları Hocend ile Semerkand a ra­
sında karşılaştılar. Ceper'in ordusu önce mağlu p olmuş fakat ikinci b i r
muharebede Ceper'in kardeşi Şah-Oğ ul zaferi elde etmişti. O zaman
Duva . Ceper'e eski dostlu klarını yeniden kurmayı teklif etmiş ve Duva
ile Şah-Oğul'un bu gaye ile Taşkent'te bir görüşme yapmaları karar­
laştırılmıştı. Ancak Şah-Oğu l, göçebe �sCılünce, o rdularının b i r kısmını
(419)
Vassat şöyle demekted ir: «Maveraünnehir, adil v e insancıl hükü mdar Kaydu '
(420)
nun hakimiyetinde refaha kavuşmuştur. .. (d'Ohsson, I I I , 458).
O'Ohsson, I I , 5 1 7 ve I I I , 431 . Barthoıd, «Burak-khan", Enc. I sı' I, 814.
(421 )
Moule, «Christians in China", 1 01 .
(422)
O'Ohsson, I I , 518.
324 1 Bozkır I mparatorluğu
serbest bıra kmak hatasını işlemişti. Duva bütün kuvvetleriyle Taşkent'e
gelmiş, Şah Oğul'u gafi l dvlayarak onu, kaçmaya zorlamış ve son ra Ce­
per'e ait olan Benaket ve Talas şehirlerini ele geç i rmişti. O sıralarda
Kara Irtiş ve Yulduz arasında bulunan ve görünüşe göre bu ani yenilg i­
den haberdar olmayan Ceper'e yeni . bir darbe inmişti : Karakurum'dan
i nen Tem ü r Kağan'ın orduları Güney Altayları aşmış ve yan taraftan onu
gafil avlamıştı. Bahtsız Ceper Duva'ya sığınmaktan başka ç ı kar yol gö­
rememişti. Bu hükü mdar ona şanına ıayık bir şekilde muamele etmiş,
fa kat bütün topraklarına sahip çıkmıştı. Böylece, bir müddet Kaydu ha·
nedanı ta rafından Maveraünnehi r'e sıkışıp kalan Cağatayhlar, Kaydu a i le­
sinin elinden ili ve Kaşgarya'yı geri alara k atalarından kalan toprağın
bütünlüğünü sağlamış oluyorlardı ( 1 306'ya doğru)42J.
Duva'nın talihi kısa sürmüştü. 1306'nın sonlarına doğru ölmüştü. Bü­
yük oğl u Kuncur tahtta ancak bir buç u k yıl oturabilmişti . Ölümü üzerine
Bü ri' nin torunu Tallku iktidarı ele geç i rmiştir. D'Ohsson, « Bu m uhare­
belerde ömür tüketmiş bir hü kümdardı. isıamiyete geçmiş olduğundan
Moğolla r a rasında isıam dininin yayılması iç i n çallşmıştını· 2' demektedi r.
Ancak Duva a ilesinin taraftarları ona karşı isyan etmişler ve içlerinden
biri bir ziyafet sırasında onu öldürmüştür (1308-1309) . Suikastçılar o za­
man Duva'nın küçük oğlu Kebek'i Han iıan etmişlerdir. Buna rağmen bu
karışıklıklar, daha önce yenilmiş ve Duva tarafından elinden toprakları
alınmış Ögede,y li
miş, fakat yenilince, ili'yi geçerek, Cin 'in Moğol imparatoru Kayşan'ın
yanına kaç m ıştı. Ögedey hanedanının son ç ı rpınışlarına kesin
şekilde
son veren bu zaferden sonra Cağataylı prensler büyük bir kurultay ter·
tiplemişler ve o sıralarda Pekin'de bulunan Duva'nın oğulla rından Eserı­
buğa veya Esen-buka'yı Han iıan etmeye karar vermişlerdir. Vassaf'ır:
söylediğine göre, Esen-buka, kendi rızası ile tahtı bırakan kardeşi Kc ·
bek'ten hü kümdarlığı devralmaya gelmiştir. 1 320'ye doğru Esen-buka'nm
ölümü üzerine Kebek yeniden iktidarı ele gecirmiştirm.
Başlarındaki kişilerin değişmesine rağmen, Duva tarafından i hya edi ­
len Cağataylllar hakimiyetierini tam olarak kullanara k sınırlarının dışır.-.
da da nüfuz sahibi olmaya başlamışlardı. Kubılay haneda nının ha kim
Olduğu Cin, Cöci haneda n ı nı n hakim olduğu Aral-Hazar bozkırları ve Hü­
legü hanedanının sağlam bir şekilde oturduğu iran tarafları kendilerine
kesinlikle yasaklandığından genişlemek iç i n Afganistan ve H indistan ta­
rafına bakmak zorunda kalmışlardır. Sarayları i ran'ın bir ucunda, Azer­
baycan'da bulunan Iran Hanları Afgan meselelerine çok az ilgi gösteri­
vorlardı. Cağataylllar bundan yararlanara k Badahşan, Kabul ve Gazne'ye
yerleşmişlerdi. Batı Afganistan'da, Iran Moğol Hanları hakimiyetinde _ Kert'
lerin Afgan�Gu ri hanedön ı esnek ve kuvvetli b i r iktida r kurmuş ve he(423) O'Ohsson, I I , 519 ve I II, 557-558: Barthoıd, «Caghatai», Enc. Isı', 833.
(424) O'Ohsson, II, 520.
(425) O'Ohsson, II , 520-521 ve LV, 558-559, Vassaf'a göre.
Bozkır Imparatorluğu l 325
men hemen muhtar hôle gelmişti. Bu ta rafta hiç bir şey yapamıyan Ca­
ğatayl ı lar Doğu Afganistan'a doğru yayılmışlar ve oradan Kuzey-batı Hin­
distan'a kazançlı akınlar yapm ışlardır. 1297'de D uva Pencôb'ı yağ mala ·
mış, ama geri püskürtü lm üştü . Sultan Alôeddin Hılci'nin (1295-1315) hü­
küm sürdüğü Delhi i mparatorl uğu, Cağatayl ı ların' bütün saldırıların ın çar·
pıp kırıldığı güçlü bir askeri mona rşi idi, ama tehlikenin bir a ra çok en­
dişe verici boyutlara yükseldiği ve bunu bertaraf etmek için Sulta n ile
memlO kleri n i n bütün gayretleri n i sarfettikleri bi l i nen bir gerçektiC HaUô
çağdaş tarihçiler b i r ara, üç çeyrek asır son ra Hindista n'a Cengiz isti lô­
sının gerçekleşeceğini sanmışlardır.
D uva'nın oğul larından Kutlu k-hoca Doğu Afganistcin'a yerleşmişti.
Yeni tıma rına sahip o l u r olmaz Delhi kapı larına kadar yeni bir yağma se­
fertni başlatmıştı (1299-1 300 ?). 1303'de prens T u rgay tarafından yöneti·
len 120.000 kişiyle bir başka sefer tert i plenmişti 426• Moğo llar Delhi s u r­
ları önü nde o rdugô h ku rmuşla r ve i ki ay boyunca kuşatmayı s ü rdürmüş­
lerdi; sonra, bütü n bölgeyi yağmalayan b u muazzam ordu, belki de .ku­
şatma makinalarına ,sahip olamadığından geri çeki lmiş ve Afganistan'a
dönmüştü. 1304'de yeni bir akın yapılmıştı: 40.000 Moğol süva risi Lahor'
un kuzeyi nde Pencôb'ı yağmalamışlar, Delhi'ni n doğusu nda Amroha'ye
kadar' i lerledikten sonra n ihayet o rada, Su ltan Alôeddin'in kumanda n ı
Tuğluk taraf ı ndan ezi l mişlerdi. Dokuz bin Moğol tutsak filleri n ayakları
altında ezi l m işti . B u n la rın katli n i n inti kamını almak isteyen Cağatay pren"
si Kebek (müstakbel Han) M u ltan'ı yağmalamış, ancak dönüşte indus
neh ri kıyıları nda Tuğluk tarafı ndan gefil avlanmıştı; bunun so nunda pek
çok Moğol kıl ıçtan geç i ri l m işti (1305-1306) . Bu defa da tutsa klar filler
tarafından ezilmek üzere Delhi 'ye gönderi l miştim.
Bu arada Iran Hanları , Ku·tluk- hoca'nın yerine oğl u Davud - hoca'nın
geçtiği D. o ğu Afganistan'daki Cağatay beğliğinin teşekkülü nü bir tecavüz
olarak n itel iyo rlardı . 1313'de iran Hanı Olcaytu'nun gönderdiği bir ordu
Davud-hoca'yı oradan çıkarmış ve Môveraünnehir'e çeki lmeye zorlamıştı.
Davud-hoca amcası ve metbu u Cağatay Hanı Esen-buğa'nın ya rdımını
istemek zoru nda ka lm ıştı. Esen-buğa i ran Hanına karşı ka rdeşi Kebek
ve Davud-hoca 'nın kumandasında b i r ordu göndermiş, bunlar Am u-Der­
ya'yı geçerek M u rgôb ı rmağı üzerinde düşman ordusunu yen mişler ve
Herct ka pıla rına kadar Horasa n ' ı yağmalamışlardır ( 1 315) 420 . Ancak, . Ca ­
ğatay Hanlığı Cin Moğolları tarafından arkadan saldırıya uğradığı nden
fetihlerini yarım bırakmak mecburiyetinde kalmışlardı. Nitekim Esen-bu ·
ğa'nın başında Ci n Moğolları ile iki nci b i r savaş belôsı beli rmişti ; ç'eng·
siang Togaçi ku mandasındaki i m paratorl u k ordularına karşı «Tanrı dağ ­
ları ya kını nda», muhtemelen Kuça ile Isık-kul arasında mağlup o lmuştu .
intikam a l mak için, i ran'dan Pekin'e dönmek üzere yanı nda bul unan Ka·
(426) D'Ohsson, LV, 560.
(427) D'Ohsson, IV, 561.
(428) Hilfız-ı Abrü, Bayani'nin çev. s. 37-41.
326 1 Bozkır I mparatorluğu
ğan'ın elçileri n i idam ettirmişti (o sıralar bu elçi lerin arasında Buyant.,
veya Ayu rparibhadra bulunuyordu); bunun üzerinde imparatorl uk ordu ·
suyla birlikte Togaçi, Cağatay Hanlığını isti lô etmiş Esen-buğa'nın Isı k
kul üzerindeki kışlık merkezini ve Talas üzerindeki yaz l ı k merkezin i yer­
le bir etmişti. Sanki bütün bu karışıklıklar yetmezmiş gibi Yasavur adın
da bir çağatay beği Esen-buğa ve Kebek i'
çok sayıda B u ha ra l ı ve Semerkandlı olan taraftarlarıyla Amu-Deryô'Yi
aşmış ve iran Hanına sığınmışlardı, o da onları, zaten Cağataylılara ait
olan Doğu Afganistan (Belh, Badahşôn, Kabul ve Kandahar) tıma nna
yerleştirmişti ( 1 3 1 6)�29. Cok geçmeden V:asavur bu defci I ran Hanına kar­
Şı başkaıdırmış ve Horasan'ın bir kısmına sahip olmuştu ( 1 3 1 8) . Fakat
Cağatay Hanı Kebek (kardeşi Esen-buğa 'nın yerine geçmiştf ) Yasavur'
un şahsi düşmanı olduğundan onu ezmek için iran Hanına yardım teklif
etmişti. Böylece, Iran o rdusu Yasavur'a a rkadan saldı rırken, Cağatay
o rdusu da Amu -Derya'yı geçmiş ve karşıdan ona saldı rmaya başlamıştı.
Askerleri tarafından terkedilen - Yasavur kaçarken öldürü l müştü ( 1 320 ha­
Z i ranl)430.
Si kkelerin üzerindeki yazı lara göre Kebek'in 1 326'ya kadar saltanat
s ü rdüğü a n laşı l maktadır. Ba rthold'un işaret ettiğine göre, seletlerinden
en büyük farkı Maveraünnehir'in eski medeni ü l kesine, şehir hayatına i lgi
göstermesidir: « Nakşeb veya Naset'in yakınlarında (Semerkand'ın gü ney­
batısında) büyük bir saray inşa ettirmiş, orada daha sonra meydana
gelen şehi r, Moğolca saray a n lamına gelen Karşi adını a l m ıştı. Daha son·
raları « kebek!» diye söylenecek olan ve Cağatay Devletinin ilk resmi sikke­
leri olara k sayılabilen gümüş sikkeleri tedavüle çıka ra n odur. Daha es­
kiden her şehrin kendi başına veya mahalli hôneda nları n si kkeleri vardı.»
( Borthoıd, « Caghata i » , 834 ) . Buna rağmen, Môveroünneh i r hayatının ca­
zibesine karşıl ı k Kebek müslüman olmamıştır.
çağatay Hanlığı'nın Bölünmesi: Maveraünnehir ve Moğolistan
Kebek'in haiefieri kardeşleri E lcigidey, D uva-Timur ve Tarmaşirin ol­
muştu . i l k i kisi bir kaç ay saltanat sü rmüştü. Tarmaşirin'in saltanatı ol­
dukça önemli olmalıdır (1326-1 333 ?). 1 327'de Hi ndistan'a yapılan büyük
yağma seferleri geleneğini yeniden başlatmış, Del h i kapılarına kadar da·
yanmış ve bazı kaynaklara göre, ağır bir vergi a ldı ktan sonra çekilmiş·
tir. Başka kayna klara göre Del h i S u l tanı, Muhammed ibn -Tuğl u k onu
püskürtmüş ve Pencab'a kadar kovalamıştı�3'. D iğer taraftan, sanskrit·
çeden alınmış budist menşeli ismine rağmen (D harmasri) Tarmaşirin müs­
lüman olmuş ve Su ltan Aıaeddin adını a lmıştı r. Anca k bu isıamiyete geçiş
(429) Ha/ız-ı Abru, 43-46. O'Ohsson , iV, 563-565.
(430) Ha/ız-ı Abru, 67-74, 80-88. D'Ohsson, LV, 567-568, 61 8-624, 642-644.
(43 1 ) O'Ohsson, LV, 562.
Bozk ır Imparalorluğu ! 327
Môverqü nneh i r halkının hoşuna gittiyse de, bu d u ruma Cengiz 'yasası ·
nın açık bir ih:ôli olarak bakan Isık-kul ve ili göçebeleri n iq kızgınlığını
tah ri k etmişti. B u taraflarda Tarmaşirin'e karşı bir isyan patlak vermiş
( 1 333-1 334 yılları) ve ili vôdisinde 1 334'den 1 33S 'e kadar saltanat sü re­
cek olan D uva 'nın to runu Cen kç; Han o lmuştu. B u saltanat döneminin
belirgin özelliği olan müslüma n aleyhta rı tepki, Alma l ıg ve Pişpeg432 eski
h ı ristiyan bölgelerinde daima kalabalık olan nesturiler ile bir kaç ay iç[n­
de olsa vaaz verme ve kilise yapma imkônına kavuşan katolik misyoner­
Iere yaramıştır, HaUô Cenkçi Han'ın yedi yaşlarındaki bi r oğlu babası­
nın rızası ne Jean ismini alarak vaftiz olmuş olabilirm , 1 33S 'de Papo Xii.
Benait «Armalech»e, yô ni Almal ıg'a, Richard de Bourgogne adında bir
başpiskopos tôyin edebilmişti. Fakat hemen sonraL 1 339- 1 340 yıllarında,
Richard ve yol arkadaşları François d'Alexandrie, Pascal l'Espagnol.
Laurent d'Ancone, frare Pierre, tercüman l ı k yapan bir «yerli» frare ve tüc­
car G i lotto ili müslümanları tarafından katledilmişlerdirm , E rtesi yıl, Jean
de Marignoll i adında meşru bir piskoposun ili vôdisine geldiği bir gerçek­
tir_ Daha önce söylediğimiz gibi, Kıpça k Hanı ve Cağatay Hanının yanın­
da resmi görevini ifô etti kten son ra Kefe'den Pekin'e Kağan'ın yan ı na
dönüyordu. Almalıg'tan geçtiğinde va'az vermek, kilise i nşa ettirmek, bir
çok h ı ristiyan ı vaftiz etmek fırsatı nı bulmuştu43S• Kağan'ın nezdinde elçi
o lması, kendinden önce gelenlerin katledildiği yerde kendisine saygı
gösterilmesini sağlamış, fakat hareketinden hemen son ra Alma l ıg h ıris­
tiyar'l toplul uğu sü ratli bir yok olmaya mahkum olmuştu, ili'nin eski nes­
tur! ocağından geriye kalanlar Timur devri baskılarıyla tamamen silin­
miştir�36.
Emir Kazgan'm Döneminde Maveraünnehir
Daha sonra eski Cağatay Han l ığı kıral iyet hônedônının i ki kol u al­
tında, bir tarafta Môveraünnehir, diğer tarafta Talas ve Manas ırmakla­
rının a rasında IsI k-kul çevresindeki ülke olan Moğolistan olmak üzere ikiYf}
bölünmüştür,
Môveraünnehi r'de, Karşi merkez olmak üzere, Yasavur'un oğlu olan
ve «Zafernôme»nin bir zalim olarak tanıttığı Kôzôn Han ( 1 343-1 346) ın sal­
tanat. sürdüğünü görmekteyiz437, Nitekim, ke ndisini tahta çıkartan Türk
(432) 1 264'den 1 338 'e kadar Pişpek'in (Semireç i) Türkçe ve Süryanice mezar laş­
ları Guimel Müzesinded i r. (Nau, «Expansion neslorienne .. , a.g.e., 300. Sv. 40,
1 913).
(433) Sarlhold, "Caghatai .. , a.g.e., 834.
(434) Moule, .. Christian s in China .. , 255-256.
(435) Moule, a.g.e., 255,
( 436) 1 362'de, Zaiton'un yan i Fu-k ien eyalel i ndeki Ts'iyüan-çeu'nun başpiskoposu
olan' son uncu misyoner Jacques de Florence Orla Asya'da muhtemelen Ça ­
ğatay Hanlığında öldürülmüştür ( Moule, a.g.e., 1 97 ve 255),
(437) . Z�fername, Petis de la Croix'nın lerc., i, 2.
3281 Boz kır
Imparatorluğu
asilzôdeler inin itaatsizliğini ezmeyi denediği sanıl maktadır. Bu asilzade­
lerin başkanı o sıralar, tımarı Amu-Deryô'nın kuzey kıyısında, şimdiki Ka­
badyan'ın biraz güney-doğusunda, Kunduz'un tam kuzeyinde olan Emir
Kazgan'dı. Kôzôn Han'a karşı başkaldırmıştı ; Han, Ter mez ve Karşi ara­
sında, Demirkapı'nın kuzeyinde meydana gelen ilk m uharebede galip gel­
miş, hattô söylendiğine göre bir okla Kazgan'ın gözünü çıka rmıştı, an­
cak Kôzôn elindeki üstünlüğü kli ıranç:ıcağı yerde' Karşi'ye kışlamaya dön­
müş, bu arada bir l i kler i n i n bir kısmı kendisini terketmişti. Bu ihmôli ken­
disinin hayatına mal olacaktır. Yine Kazgan'ın saldırısına môr uz kalmış,
bu şeh i r yakınlar ındaki muharebede yenilerek öldürülmüştür ( 1 346-1 347)�38.
Môveraünneh ir'in gerçek hôkimi olan Kazgan, Môveraünneh i r tahtını
-ki zaten önemi kalmıyan bir taht idi- Dônişmendiya adında bir Ögedeyli'
y e vererek ( 1 346-1347'ye doğru) Cağatayhlar ı n taht üzer i ndeki haklarını
ihlôl etmekten çekinmemiş, ancak daha son ra kendi yarattığı h ü kü mdarı
öldürtarak, Duva'nın tor unu Buyan-Kulu'nun şahsında y.jne Cağatayhlara
dönmüştür ( 1 348-1 358) . «Zafer nôme» n i n Buyan-kulu'na yaptığı methiyeler
bu hükümdarın Kazgan'ın elinde uysal bir vasıto olduğunu ispat etmek"
tedi�39.
Aslında · Môveraünnehir Cağatayhları hiç bir işe yaramıyan hüküm­
darlardı, bütün I ktidar, önce Kazgan'da . .daha sonra Timur'da olduğu gibi
mahalli Türk asil/erinin eline geçmişti. Adı Moğol Hanliğı olan bu ü lke
artık bir Tür k kırallığı idi.
Kazgan'ın hükumeti ( 1 347- 1 357) şana kavuşmakta gecikmemişti.
Môveraünnehi r'in kuvvetini iran'da hissettirmeye başlamıştı. Hera!'ın
iranlı h ü kü mdarı Hüseyin Kert, Amu-Deryô'nın g üneyinde ol masına rağ�
men Môveraünnehi r'e ait olan Andhkoy ve. Şeburgôn bölgelerini, yağma­
lamakta bais görmemişti. Yan ına hiç bir işe yaramıyon Hanı Buyan- kulu'
y u da alan Kazgan, Hera!'ı kuşatmış ( 1 351 ) ve Kert'l kendilerini metbıı
tanımaya zor layarak bir müddet sonra Semer kand'a gelerek h ü rmetler ini
bildirmesini sağlamıştl+4o. Daha ilerde göreceğimiz gibi, lran'da Moğol
Hanlığının kaybolmaya yüz tuttuğu sıralarda Doğu iran'da beklenmiyen bir
şekilde lranlılı� ın yeniden ortaya ç ıkışında (Herarta Kert'ler, Sebzevôr'da
Sarbedarj 'ler, Ş i rôz'da Muzafferj'ler) Timur hareketine öncülük etmiş sa,
yılabilecek olan Kazgan'ın, Môveraür.neh i r asil/er i n i n başında Iran u n ­
suru üzerinde Türk u nsur unun hôkimiyetini sağlamak üzere harekete geç­
tiğini görmekteyiz.
Kazgan katledildi kten sonra ( 1 357)'�1 yer ine geçen oğlu M irza Ab­
dullah onun eser i n i devam ettirecek kabil i yette gözükmemişti. Buyan-ku·
lu Han' ı n karısına göz d i ken M irza Abdullah, ona sahip olmak için Se­
mer kand'da bu hü kümdarı öldürtmüş ( 1 358). fakat böylece Môveraünne·
(438)
(439)
(440)
(441)
Hicri 747 . Domuz yılı. Zatername, i, 4.
Zat ernAme, i, 4-5.
Zatername, Petis de la Croix'nın terc . i, 6-18.
Hicri 759, Köpek yılı (Zatername, i, 1 9) .
Bozkır Imparatorluğu I 329
h i r beğleri n i n , özellikle Bayan Selduz ve Semerkand'ın gü neyi nde şim­
diki Şah r-r Sebz olan K�ş beği Hacı Barlas'ın (Timur'un a mcası) nefretinı
çekmişti. Bu iki bei:j Abdullah'ı, Hindukuş'un kuzeyindeki Andereb'e kodaı
kova lamışlar ve Abdullah orada ölmü�tü�2. Môveraünneh i rli beğler a ra ·
sında sü regelen bu mücadeleler onları zayıfIatırken beklenmiyen bir Ca­
ğatay tepkisini .doğurmuştu r.
Tuğluk Timur: çağatay Birliğinin Yeniden Kurulması
N i tekim, Môveraünneh ir'deki Cağatay koluna mensup Hanlar mahal·
Türk; beğlerinin h izmetinde bir işe yaramıyon .hükümdarlar ailesi olarak
kalırlarken, « Moğolistan» yôn i Talas, yukarı' Cu, Isık-kul, ili, Ebinar ve
Manas göçebeleri b i r müddet kargaşa l ı k içinde yaşadıktan sonra yeniden
Cağatay nüfljzunu yerleştirmişlerdi. Bölgen i n en önemli Moğol kabilesi
Mooğlistan'dc IsI k-kul . çevresinde olduğu kadar, o zamanlar Altı-Şahr
olarak tanınan443 Kaşgarya'da da çok önemli sahalara sahip olan Duğlat
veya Du:':lat kabilesi idi. XiV. asrın ortalarında Duğlat'ları n başında, ü l ­
kenin gerçek efendileri o l a n Tuluk, Bulacı veya Pulaçı v e Kamar ed-din
adları nda üç kardeş vardı. «Tarih-i Raşidiııye göre 1345'e doğru Bulacı
Isık-kul'dan Kuça ve Bugur'a ve Fergana sınırından, Aksu merkez olmak
üzere Lob-nor'a kadar olan sahaya hükmediyordu..... . Môveraünneh i rl ilere
bağlı olmıyan b i r Cağatay ailesi mensubunu bularak onun şahsında ili
Hanlığını veya, o zama nlar söylendiği gibi, Moğolistan Hanlığını ihya
et.
meyi ilk olarak düşünen odur.
ii
Tam o sı�<ılarda, Esen-buğa'nın oğlu olduğu ileri sü rü len Tuğluk-Ti­
mur adında birı, pek çok romantfk maceradan sonra Moğolistan'ın doğu
kısmında adetô kimseden habersiz olarak hayatını sürdürüyordu. Bulacı '
n'ı n
bu idi....5 • Onu Aksu'da muhteşem bir şekilde karşılamış ve Han ilôn et­
miştir. Bulacı'nın ağabeyi Tul u k ise . «ulus-beği » , yôni Hanlığın b i rinci
emiri olmuştu.
Duğlat'lar. Môvera ü nneh i rl i le ri n Cağatay tahtına karşı sırf yeni bir
Cağatay hônedôn ı çıka rmak üzere isme n bir Ha n yaratmak istemiş olsa­
lardı belki hüsrana uğrarlardl. Tuğluk Timur'un her sahadQ kendini gös·
teren son derece kuvvetli bir şahsiyeti olduğu a nlaşılmaktadır. Saltanat
döneminin (1347-1363) son derece büyük bir önemi vardır. Bu önemi önce
din nokta-i nazarından tetkik edelim. Môveraünnehi r'in Tü rk-Tacikleri, Bu­
hara ve Semerkand'ın ahal isi sofu müslüman i ken Moğolistan'ın Tü rk-Mo­
ğolları, ili ve Aksu'nun yarı-göçebeleri .h ôıô çoğunlukla budist ve şaman
(442) Zafername, I, 21 -22.
(443) Bk. Barıhold, "Düghlal .. , Ene. isı' , I, 1 1 1 2.
(444) Te'rih-i Raşidi, Denison Ross'un tere., s. 7-8.
(445) Ta'rih-i Raşidi, s. 6-9.
330 1 Bozkır I mparatorluğu
idi. Fakat orada da islôm propagandası gitti kçe tesirini arttırıyordu. Daha
o zq mandan Duğlat'ların ağabeyi olan ve Kaşgar'da bulunan emir Tuluk
isıam olmuştu. Üç yıl sonra Tuğluk-Timur da, Tarih-i Raşidi'n i n ifôdesine
göre, sıkıntılı bir anında bulunduğu bir d i lek üzerine m üslüman ol muştu.
«Sünnet olmuş ve aynı -gü n 160.000 kişi saçlarını kazıtarak islôm olmuş ­
tur»4<•. Muhammed Haydar Duğlat'ın hatırôlarından öğrendiğimize göre Tuğ­
luk-Timur gayretli ve mahir b i r önderdi. ISlômiyetin onun üzerinde uyan­
d ı rdığı ruhi cazibeden bağı msız olarak islômiyete geçmesin i n Môveraün­
neh i r' i ele geçirmesindeki etkisin i ölcmüş olması gerekir. Buhara ve Se­
merkand islôm olup secdeye kapanmaya değerdi . . . Her hôl-ü kôrda, Mo­
ğolistan'da güclendikten son ra Tuğluk-Timur, eski Cağatay Hanlığının batı
kısmında haklarını kullanmayı tasavvur etmişti. Emir Abdullah ibn-Kazgan'
ı n sürü lmesinden son ra Môveraünneh i r bölünmüş ve kargaşalığa itilm!ş ­
ti, Abdullah'a karş ı galip gelmiş olan i ki emir Bayôn Selduz ve Hacı Barlos
tutarlı bir i ktidar sağlamakta beceriksiz davra nmışlardı.
Zaferna me'nin
bize «halim selim ve bağış laYICH) olarak takdim ettiği Bôyôn Selduz aşırı
derecede içkiye müptelô idi. Keş'deki tımarında sağlam bir şekilde yerleş­
miş olmasına rağmen Hacı Barlas daha sonraları zayıf bir şahsiyet olarak
gözükmüştü. Bunların haricinde Môveraünneh i r' i n geri kalan k ısmı ma­
halli Türk beğleri a rasında küçük parçalar halinde bölünmüştü. Tuğluk
Timur, zamanı kendisi için uygun görmüştü. 1360 martında Taş kent'ten
doğru Şehr-i Sebz'e g iderek Maveraünneh i r' i istilô etmiştir. Şehr-i Sebz
ve Karş i bi rlikleri ile Hacı Barlas önce direnmeye yeltenmi� , son ra düş·
manın üstünlüğü karş ısı nda Amu -Deryô 'yı aşarak Horasa n 'a çeki l m iştiw.
Tuğluk Timur'un başarısı öylesine kesin olmuştu ki Hacı Barlas'ın
öz yeğeni olan ve o za manlar yirm i altı yaş ında bulunan meşh ur Aksak
Timur da galibin tarafına geçmeyi daha ihtiyatlı bulmuştu, Timur'u övmek
için yazı l m ış olan Zafernôme, Timur'un bu boyunduruğu istilôya karş ı da­
ha iyi direnmek için, amcasının tasvibi ile kabul ettiğin i söylemekted i�·B .
Bu mahcup açıklamaların yalanlan ması bizzat bahanen in içindedir. Tuğ­
l u k-Ti mur'a bağlanması nın karşılığında Aksak Timur'a o zamana kadar
Hacı Barlas'ın mül kiyetinde olan Şehr-i Sebz tımar olara k verilmiştir. Tuğ­
luk-Timur'un bir müddet sonra Moğolistan'a dönmesinden sonra Hacı Bar­
las'ın Horasan'dan Maveraünneh i r'e gelmesi, Timur'u yenerek onu Şehr-i
Sebz'i iade etmeye zorlaması ve eski yerine dönmesine izin vermesi ge r­
çekti�·9. Anca k Tuğl uk-Timur Moğolistan'dan Môveraü nnehi r'e inmekte
gecikmemişti. Hocenfe döner dön mez Mdveraünnehir asilleri onu büyük
bi r itaotle karşıla mış lard ı r. Bdyo n Selduz onu Semerkand'a kadar uğur·
lamış ve bu defa Hacı Barlas hü rmetlerini bildirmiştir; fakat çok geçme­
den Han, Hocent emirini öld ü rttüğünden korkuya kapılan Hacı Barlos Ho(446) A.g.e., s. 1 0-1 5.
(4 47) Zaferna me, çev . Denison Ross, Tarih-i Raşidi'de n çevri lm iş k ısmı, 1 5.
(448) Zaferntl me, Petis de la Croi)( 'nın tere., s. 29-32.
(449) Petis'nin tere., 37-38.
Bozkır I mparatorluğu l 331
- rasan'a kocmış ve Sebzevar 'da haydutlar taraf ından katledilm iştirtSo. B u
facianın so nu nda Aksak T i m u r Barlos kabi lesi nin başı ol muş, a y n ı zaman­
da Şeh r- i Sebz' üzerindeki hakimiyeti Tuğluk-Timur Han'a kesin itaat i le
tem i nat a ltına al ın mıştı. Kazgan'ın to runla rından emir Hüseyin ad ında bir i
Afgan istan'ın kuzey-doğusunda, Hindikuş'un her iki tarafında Belh, Kun­
duz, Badahşan ve Kab u l dahil olmak üzere kendisine b i r yer ed i nmişti.
Tuğlu k-Tim u r bizzat ordusunun başınd a ona karşı y ü rümüş, Vakş nehri
üzer inde onu yenmiş, Kunduz'a girdikten sonra Hindikuş'a kadar i lerle­
miş ve a tası Cengiz Han misali, il kba har ve yazı bu ü l kede gecirmiştir.
B u seferden sonra Semerkand'dan gecerken, Maveraü nnehir beğlerinden
i leri gelen Bayan Selduz'u öldürtmüş ve Moğol istan'a gecerken Mavera­
ü n neh i r' i u m u mi val i olara k oğlu ilyas-hoca'ya bırakmış, onun yanına da
müşavir olarak Aksak Tim u r'u koym uştu r ki bu şeki lde Aksak Ti mur'un
davran ışını n tam yeni Han'ın isteğ ine göre olduğu a n l aşl l ma ktadırtS1•
Böylece eski Cağatay Hanlığının bir liği ener i ik ve kendisi nden ceki­
n i len bir Han'ın e l iyle yeniden bütün üyle sağlanmış o luyordu. O sı ra larda
hic kimse, Han'ın oğluna mürebbiye ve vezir olarak bırakılan o Timu r'ur
birkoc. yıl sonra bu Cağatay dir i lişine son ver i p yerine yeni bir impara­
torl uk kuracağını tah m i n edemezdi. Anca k Türkista n l ı tatihin h i kayesine
gecmeden önce geriye b i r dönüş yapara k iran'daki Moğol Hanlığının ' te­
şekkü l ve düşüşünü incelemekte yarar vardır.
5. MOGOL HA KiMiYETiND EKi iRAN VE HÜLEGÜ HA N EDAN ı,s2
Hülegü'nün Gelişine Kadar Iran'da Moğol Rejimi:
Cormağan, Baycu ve Elcigidey
lran'ın, Moğo llar ta raf ından kesin şekilde fethedilmesinden ve Celô
leddin taraf ından kur u l a n yeni Harzem kır a l l ığının yok edi l mesinden son­
ra (1231 ) gecici ve oldu kca bağlant ısız bir rejim a l tında kaldığı görü l ­
müştü. Arran v e Moğan bozkırında, aşağı Kur v e aşağı Aras kıyıla rında
yerleşmiş bulunan Batı Moğol o rdusu, önce Ceıaleddin kıra llığının yıkı ­
cısı Cor mağan (1231-1241 ) , sonra Anadolu Sel cukl u l a rı galibi Baycu (1242·
1 256) gibi tam yetki l i kumanda nların emri a ltında kal m ıştı. Moğol impa
rator luğunun Basamaklarındaki bu askeri yönetime, tabi Batı ü l keleri.
Gürcü prensieri, Anadolu Selcuklu Sultanları, Kilikya E rmen i kıra l l ar ı, M u­
sul Atabekleri ve hic ol mazsa başlangıctaki Latin dünyası ile yapı lan ir ­
ti batlar bağlı idi .
(450) Denison Ross'un terc., 5. 1 8.
(451 ) Zafernamc, Pôtis de ID. Croix'nın terc., 41 -45. Denison Ross'un terc., a.g.e.,
s. 20-22.
(452) Bk. Spuler, .. Quellen kritik z. Mongolengesch. Irans», Z.D.M.G. 92, 1 938, 219 .
332 1 Boz�ır Imparatorluğu
Pelliot'nun da bel i rttiğ i . üzere iki nesturı kayınbiradere sa h i p çor·
rnağan h ı ristiyanlığa oldukça meyilli b i risiydim. Kumandan lığı sırası ndo
Ögedey Kağan 1 233 ile 1 24 1 a rasında Tebriz'e Simeon adında bir Sü r­
yani h ı ristiya n ı yollamış, Rabban -ata edıyla tanınmış olan bu kişi daha
sonra Güyük Han nezdinde h ı ristiyan işlerini ta kip ile yükümlü memu r
olmuştu"·. Ögedey'den aldığı yetkilerle iran'a gelen bu Ra bba n-ata, Çor­
mağan'a Moğol otoritesi n i kabul etm iş b lan hı ristiyanları katletmeyi ya­
saklıyan impa ratorl u k imtiyazlarını sunmuştu. Gancak'lı Kirakos adlı Er­
meni tarihç isi, « Rabban-ata gelir gelmez h ı ristiyanlara rahat nefes aIdır­
mış, onla rı ölüm ve köleli kten kurtarmıştır. Daha önceleri ( Moğol lardan
önce) isa'nın adının bile telôffuz edilmesi yasak olan Tebriz ve Na hşivôn
gibi müslüman şeh i rlerinde kiliseler inşa ettirmiştir. Kiliseler yaptı rdık­
tan başka gece gündüz- çan çaldırtmış, ölü lerin ıncil, haç ve ilô hiler ile
gömülmesini emretmiştir. Tatar generaller bile kendisine hediyeler ver­
mişlerd i r» demektedi r. ' Rabban-ata'nın gelişiyle, başlangıçtaki katliamlar­
dan sonra Moğol re i imi Batı Iran h ı ristiyanla rına, o zamana kada r h i ç
tanımodıkları s o n derece uygun şartlar sağlamış ol uyordu.
Çormağan 1 241'e doğru felç olmuştu. 1 242'de yeri ne, geçen Baycu
belki h ı ristiyanlığa karşı o kada r meyilli değildim. Papa LV. I n nocent ta ­
rafından gönderilen Dominiken Ascelin ve dört a rkadaşına gösterdiği ka­
bulden bu neticeyi çıka rmak mümkün olabi l i r. Ascelin'in yanında Tiflis'ten
aldığı yen i a rkadaşı G u ichard de Cremone vardı ( 1 240'dan'beri Tiflis'te b i r
Dominiken manastırı mevcuttu ) . 2 4 mayıs 1 247 ta ri h inde Gökçe G ölünün
doğusunda, Aras neh rinin kuzeyinde, Arran tarafındaki Baycu'nun karar­
gôhına gelmişti,s6. Diplomatik bir incel i k kullanmaksızın Moğolları katliam­
ları n ı d u rdurmaya ve Papa 'nın manevi otoritesini kabul etmeye dôvet . et­
mlşti. Üstelik Han'ın temsilcisi olan Baycu'nun önünde üç defa diz çök·
meyi de reddetmişti. Hiddete kapılan Baycu beş . Dom iniken rah ib i n i idam
ettirmekle telıdit etmişti. Bu olaylar sırasında 1 7 temmuz 1 247 ta rihinde
Baycu'nun karargô hına Büyük Kağan tarafından YOllanan Elcigidey gel ­
m iştim. Baycu, 1 246 kasımında Güyük Kağan tarafından Plan Carpin'e
emanet edilmiş ve Elcigidey'i n metn ini bildiği mektuba bir cevap ekl iye­
rek bunu Papa'ya götürmesi iç in Ascelin'i görevlendi rmişti. Moğollar i lôhi
(453)
çormağan hakkında. Pelliot, «Les Mongols et la Papaute .. , Rev ue de I 'Orient
chretien, 1 924, s. 247 (51 ).
(454) Pelliot, a.g.e., s. 244 (49}
(455) Baycu hk., Pelliot, «Les Mongols et la Papaute ... Rev ue de I'Orient chrtWen,
1 92 4, S. 303 et. sq. (1 09 et sq.)
(456) Moğol genel ka rarga hının bu yazlık yeri Ermeni ve Latin kaynaklarında Sisian
� eya "Sitiens» olarak adlandırılmaktadır. Bu yeri "Gökçe Gölünün tam do­
ğusundaki dağlarda.. Siyuni ve· Artsakh arasında, Haband v ilayetinde mev­
kilendirmek doğru olacaktır. (Pelliot, «Revue de l'Orient chretien , 1 924, 302..
106).
(457)
Elcigidey hak. Pel liot, .. Les Mongols et la Papauıe .. , a,g.e., 1 931- 1 932 , s. 33
(171).
Bozkır
Imparatorluğu / 333
hak olarak dü nya i m pa ratorl uğuna sahip çıkıyorlar ve Papa'nın bizzat ge­
lerek Han'a h ü rmetlerini bildirmesi n i istiyorlardı , aksi ta kdirde kendisi ne
düşı:ıı a n olarak m uamele edeceklerdi. Ascelin 25 temmuz 1 247 t a ri h i nd'3
Baycu' n u n karargahı n ı terket m işti . �aycu onun yanına ikıi « Moğo!» elçisi
v�rmişti, birisi T ü rk isimli Aybeg -Pel l iot bunun Moğol hizmeti ne girmiş
bir Uygur bü rokrat ı ola bileceğini düşünmektedi r- diğeri, hiç şüphesiz nes­
t u ri olan Sergis adında bi r h ı rıstiyandım. Bu şekilde meydana gelmiş
olan kervan Tebriz. Musul, Halep, Antakya ve Akka yolunu takip etmiş­
ti. Akka'dan 1 248'de ' italya'ya müteveccihen gemiye binen Moğollar iV.
Innocent tarafından karşılanmışlardır. 22 kası m 1248'de Innocent onlara
Baycu'ya gönderi l mek üzere cevabını vermişt i r.
Ascelin elçi li k heyeti nin ol umsuz sonucuna rağmen, Baycu'ya naza­
ran H ı ristiyanlığa karşı daha meyi l li olan Elcigidey 1 248 mayısında Fransa
kıralı ıx. Louis'ye, ıatince tercümesine sah ip olduğumuz , m u htemelen fars­
ça yaz ı l mış ilgi çekici bir ' m
ğulu h ı ristiyan yollamıştı . Bu mekt u pta Elcigidey kendisi ne Güyük Ka­
ğan tarafından, Doğu h ı ristiyanlarını
m üslümanların boyundu ruğu ndan
kurtarmak ve serbestçe dini ibadetlerini yapabi l mek için verdiği görevden
söz ediyord u . «Yerin hü kümdarı» Kağan adına «oğlu» Fransa kıra l ına
Moğolların kilise ayı rdet meksizin ıat i n , g rek, ermeni, ri'est u ri ve yakubi
bütün h ı rist iyanları koruyacaklarını bildiriyordu. iX. Louis bu «elçiyi » , 1248
a ralığının ikinci yarısında Kı brıs'ta b u l u n u rken kabul et miştim . Bu elçilik
- heyet i ni n sahi h l iği her ne kadar şüpheliyse d.e , Pelliot'nun da tahmin et ­
tiği gibi, Elcigidey'i n 1248 yılında n itibaren Bağqad Halifesine saldı rmayı
düşündüğünü ve bu amaçla Mısır'da Arap dü nyasına saldıracak olan Saint
Louis'nin ( Fransa kıralı) haçlı seferi i l e i rt ibat ku rmayı tasarladığını gör­
mek mümkündür. 27 ocak 1249'da, Saint Louis'ye veda eden i ki « Moğol »
h ı rist iyanı yanlarında, Andre d e Longj u meau, ka rdeşi Guillaume v e Jean .
de Careassone Olduğu halde Lefkoşe'yi terket mişlerdi. M u htemelen 1 249
nisan-mayısına doğ ru E l cigidey'in karargôhına varan Andre ve arkaqaş­
ları onun t a rafından, Tarbagatay'daki eski Ögedeyli lerin toprağı I m ı l ve
Kobak'a 0. s ı rada naipl i k yapan Oğul-kaymış'ın sarayına gönderilmişt i . E n
erken 1 251 nisanında Kayseri 'de b u l unan Saint Louis'nin yanına dönmüş
bulunuyorlardl460•
Büyük Kağan' ın mutemet adamı olan Elcigidey Mongka'nın Kağan
seçi l mesinden sonra Ögedeylilerin ta raftarlarına uygu lanan baskıya mô·
ruz ka l m ıŞtım. 1 251 eki m i ile 1 252 şubatı a rasında Mongka onu tutuklat­
m ış ve idam etti rmiştim . Baycu, Basa makların askeri yöneti minde 1 255'
de Hülegü'nün gelişine kadar tek başına kalmış oluyo rdu.
(458) Aybeg ve Sergis..lık., Pelliot, aynı es e r, 1 924, s. 327 (13 1 ) .
(459) Pel/iot, «Les Mongols e t l a Papaute .., Rev. Orient c h ret., 1 93 1 -1 932, s . 172
R. Grousset, «Histoire des Croisades .., 1/1, 520.
(1 74) ve 1 93 (195).
(460) Pel/iot, a.g.e., 1 75 (1 77) et sq. - Grousset, 8.g.9., 521 .
(461 ) Mongka'ya karşı tertibe girişen oğlu Arğas,un' veya Harkasun daha önce Mo­
ğolistan'da idam edilmişti.
(462) Pel/iot, «Les Mongols et...», Rev. Or. Chret., 1 931 -32, s. 65 (203).
-
334 / Boz k ı r Imparatorluğu
Baycu'nun davranışı Gürcistan ve Anadolu
meselelerinde oldu kça
ağırlık kazanmıştır. Sonuna kadar Moğollara teslim o lmayı reddeden Gür"
cü kıral içesi Rusudan'ın ölümü nden sonra Gürcü tacının, müteveffa kıra­
l içenin yeğeni olan ve daha yumuşak başl ı gözüken David Laşa'ya veri l ­
mesını teklif etmişti. Ancak Kıpça k H a n ı Batu, Rusudan'ın o ğ l u David
Narin'i kendi himayesi altına almıştı. Her ikis i dôvô ları n ı Moğolistan'da
Güyük Kağan'ın huzurunda müdafaa et meye gitmişlerdir ( 1 246) . Kağan'ın
Karth li'yi Laşa'ya ve imeretye'yi Narin'e vererek meseleyi nas ı l hallettiği
görülmüştü�63.
Benzer bir hakemlik' Anadolu Selçuklu Sultanlığında meydana gelmiş­
ti. 1 246'da, Güyük Kağan, kendisini Moğolistan'a kadar gelip gören iV.
Kılıç Ars lan'a, ağabeyi ii. Keykôvus 'u bir kenara bırakarak Selçu klu tah­
tını vermişti . Aynı zamanda Güyük Kağan Selçukluların yıllık vergis ini tes ­
bit etmişti: « 1 .200.000 lira (hyperpres). 500 parça ipekli ve altın işlemeli
kumaş, 500 at, 500 deve, 5.000 küçÜk baş hayvan ve ayrıca , verginin
m i ktarı n ı iki misline çıkara n hediyeler. » 1 254'de Mongka Kağan Kızıl ı rma­
ğın batıs ında Kaykôvus 'un ve doğusunda Kılıç Ars lan'ı n hüküm sürme­
sini kararlaştı rmıştı; buna rağmen iki ka rdeş harp etmişler ve galip ge­
len Keykôvus kardeşini hapsetmiştir. 1 256'da, Keykôvus'un yıllık vergiyi
geciktirmesinden dolayı kızan Baycu ona saldırmış ve Aksaray ya kınla­
rında yenmişti, bunun üzerine Sultan iznik'te Bizans'a s ığınmış,. Moğollar
da yerine Kılıç Arslan'ı geçirmişlerdi. Cok geçmeden Keykôvus geri dön­
müş ve Mongka'nın hakemliği altında ka rdeşi ile Sultanlığı paylaşmıştır"4.
Kısacası bu g üney-batı Basamaklarında Moğol hôkimiyeti, ani dar­
beler ve a rkası ndan gelen harekets iz dönemler şeklinde kendisini ke­
sikli ve tuta rsız bir şekilde h issettirmiştir. Cormağan ve daha sonra Baycu,
güçlerini tôbi Devletlere şiddetle göstermekten çekin memişlerd i , ancak s ı k
sı k Karakurum sarayına başvurı:nak zorunda kalışıarı buranin uzakta olu­
şundan aylar boyunca kararların gecikmesine sebep olmuş ve gerek tôbi
h ü kü mdarlar, gerekse elçiler Cengiz hônedônının içinde s ü regelen aile
kavgalarının tesadüfüne göre dôvalarını savunmak zorunda kalmışlardır.
Hülegü'nün Gelişine Kadar Iran'daki Moğol Rejimi:
Körgüz ve Argun Ağa
Bu arada, Horasan ve I rak-ı Acem'de sivil bir yönetim tas lağı teşkil
ediliyordu. 1 231 'de Moğol kumandanı Cintimur Horasan'da son Harzem
direnme merkezlerinin i mhas ı n ı bitirirken, kuzey-batıda Cormağan Celô­
leddin'i yeniyordu. Ögedey Kağan'ın 1 233'de Horasa' n ve Mazenderôn va­
l isi olarak tôyin ettiği kimse işte o Cinti m u r'du·6'. As l ında, o tarihte yöne(463) Gürcü, Ermeni ve Cuveyni'ye ait bibl iyoğrafya Mi norsky'nin eserinde, "Tiflis",
.
E nc . Isı', 796,
(464) B k . "Kaika'as "", Enc. isı ' , 677-678,
(46 5) B k . O'Ohsson, III, 1 03-107 (Cuveyni'ye göre).
.
Bozkır imparatorluğu / 335
tim sadece vergi toplama işine i rca ol unmuştu; Kağan ve diğer Cengiz­
hanlı ü ç ulus arası nda paylaşılan vergileri n ge l i ri bu bahtsız eyaletten öy­
lesine kaba bir şekilde toplanıyordu ki geçen ' yı lların katliamları ve
tahribôtı toprağı tamamen mahvetm işt i . Buna rağmen Cintim u r gibi bir vali
bi le iraniı aydı nları kullanmaya başlamıştı; «sahib-i diva n» ı yani mali b ü ro
şefi tarihçi Cuveyni' n i n ba bası idi·66.
1 235'de ölen Cintim u r' u n yerine, kısa bir dönemden so nra, h ı rist iyan
adına rağmen bir budist olan Uyg u r Kö rgüz getirilm işti (Georges, 1 2351242). Beşbalıg civarı nda b i r yerden gelen Körgüz, Uygurlar arasında ay­
dın bir kimse olarak şöhret sahibi olmuştu ve bu özelliği nden dolayı Cen­
giz Han hayatta iken prens Cöçi tarafı ndan tercih edilm iş ve Büyü k fatih
tarafından ailesi n i n oğullarına Uygur yazısını öğretmekle görevlend iril­
m işti. Nesturi katip Cinkay'ın himayesi sayesinde Ögedey onu Horasan'da
nüfus yazımı yapm a k ve vergi toplamakla görevlendirm işti . «Elleri altında
'
bulunan bölgelerde her « noya n » , her subay verginin b Ü yük kısm ı n ı kendi­
leri ne ayı rıyorlardı. Körgüz b u uygulamaya son vermiş, onları aldı klarını
iadeye zorlam ıştı. Keyiflerince kelle vurd u rtamıyacak olan Moğol kuman­
danları nı n zulm ü ne karşı iranııları n canlarını ve malları n ı himayesi altına
a lm ıştır»·67. Budist olmasına rağmen müslüman unsuru n u n ham isi olm uş
ve son u nda kendisi de müslüman olm uştur. Hayat seviyesini yü kselttiği
TAs şeh rine yerleşen bu zeki, mahir ve gayretli Uygur Türkü, gerek iraniı
halkın, gerekse Moğol hazinesinin lehi ne olacak düzgün b i r rej im getir­
meye çalışm ış, bir nevi sivil b i r yönetim kurma çabası içine girm işti r. Bü­
yük çapta onun tesiriyle Ögedey Kağan 1 236'da Horasa n'ın ihya edilme­
sini buyurm uştu. işe Heraı'ın nüfusunu artı rmakla başlanm ıştı. Fakat Öge­
dey' in ölümü nden son ra, yağma yapmaları n ı engellediği Moğol subayları
onu naiplik yapan Töregene'nin önüne cı karmışlar, sonra, daha önce ha­
karet ettiği Cağatay' ı n to runu Kara-H ü legü 'ye teslim etm işler, o da onu idam
ettirmişti r (1242 )' 68.
Töregene Horasan ve I rak-ı Acem ' i n yönetim ini. Uygur yazısını bilen
ve bu yüzden Ögedey'in kôtiplik b ü rosu nda çalışmış olan Oyrat asıllı Ar­
g u n Ağa'ya teslim etm i şti r'6?, Yönetimi sı rasında (1243-1255 ) Körgüz g i b i ,
(466) Cuveyni'nin babası Bahaedd'in Muhammed TCıs'da Moğol kumandanı Kül-Bulat
tarafından esir edilmişti. Bu kumandan tarafından iyi muamele göre bu adam
Moğolların hesabına Horasan'ın .. sahib-i divan ..ı olmuş ve 1253'de islahan'da
ölünceye kadar görevinin başında kalmıştır, Bk. Barthold, .. Ojuwaini .., Enc.
Is/., i, 1100.
(467) O'Ohsson, III, 116-17 (Cuveyni'ye göre).
(468) O'Ohsson, III, 120 (Cuveyni'ye göre).
(469) Argun Ağa'nın hizmetinde babası ile birlikte çalışmış oian Cuvayni Uygur
aydınlarının Arap-fars aydınları yanındaki üstünlüğünü şiddetle tenkit etmek­
ten kaçınmamıştır: «Oünyayı alt üst eden ihtilalde, bilhassa Horasan gibi fi­
kirlerin kaynağı, ilim adamlarının buluştuğu yerde medreseler yıkılmış ve
alimler kat/edilmişti. Ülkede okumuş insanlar kılıçtan geçirilmişti. Onların ye­
rine geçen hiçden ortaya çıkmış yaratıklar yalnızca Uygur yazısı ve diline
dayanmaktadırlar... (Ap. d'Ohsson, �Hist. des Mongols , i, s. XXV.
..
336 1 Bozkır Impar atorluğu
Argun Ağa da iranlı halkı vergi aşırılıkları ve Moğol s ubaylarının eziyetin­
den korumaya gayret sarfetmiştir. Moğol hazinesini kendi şahıs ları için
kul lanmaları na meydan veren CengizhanI! prensierin ellerindeki kağıt pa­
raları, m uafiyetleri ve vergi toplama haklarını geri alara k Güyük Kağan'ın
gayet memnun olmasını sağlamıştır. Mongka Kağan'dan da h iç de aşağı
kalmıyan bir güvene mazhar olmuş ve 1251'de onun yanına gitmiştl. Talebi
üzerine Mongka Kağan bütün iran'da, fethin başlangıcında kullanılan dü­
zensiz vergi toplama s istemi yerine Maveraünneh i r'de Mahmud ve Mesud
Yalavae tarafından daha önce tatbi k mevkiine konmuş sistemi, yani mü­
kelleflerin ödeme gücüne göre ayarlanan şahsi vergi s is temini uygulatmış,
bu şahsi vergilerin gel i ri ordu ve impa ratorluk posta h izmetlerinin yü rütül­
mes i nde kullanılmak üzere tahsis edilmişti r. -Argun Ağa ileri yaşında 1218'
de Tus şehrinde ölmüş ve arkasında, -bir za manlar Horasan umumi vali ­
liği yapan meşhur emir Nevruz- b i r oğul bırakmıştır" o.
Diğer taraftan Mongka Kağan 1251 'de, harabelerinden yeni kurtulup
doğrulmaya başlıyan Herat eyaletin i , Moğolistan'a kadar gelip kendisine
saygılarını sunan, aslen Afgan ve sünni olan Gor bölgesi beği Şemseddin
M u hammed Kert'e emanet etmişti. Şemseddin Doğu Afganistan son G u ri
Sultanla rının h izmetinde bulunmuş bir asilin torunu idi ve 1 245'den beri
Gor bölgesini veraseten idare ediyordu. ( Melik (kıral) ünvanı taşıyan Kart
h ü kümdarları tedbirli ve ku rnaz davranmak maksadıyla Moğol efendileri­
ni memnun etmek, Cengizoğulları a rasında s ü regelen savaşların o rtas ın­
da batmadan yol alabilmek ve Moğol hakimiyetindeki küeük Herct kıral­
lıklarında yaşıyobilmek mecburiyetindeydiler ( 1 25 1 - 1 389) . Şemseddin'i n uzun
saltanat dönemi ( 1 25 1 - 1 278) haneda nının bu ülkedeki otorites ini sağlam
bir şekilde temin etmişti. Bu i ra n Guri yükselişi, Moğol hakimiyeti örtüs ü
a l tında ve onunla uyu tn içinde ol ması Kadar ilgi çekicidir''' .
Moğol lar, hiç ol mazsa başlangıçta, tabi olarak Kutluk Şah hanedô­
nının Kirman Atabeklerin i n ve Fa rs Salg u ri Atabeklerin i n yaşamas ına mü­
saade etmişlerdir. Kutluk Şah hanedô nı, Ceıaleddin 'in Harzemli hiddetin­
'
den kurtul masını bilmiş ku rnaz bir şahs iyet olan Borak Hacib ( 1 223-1235)
tarafından ku rulmuştu. Oğ ıu Rükneddin Hoca ( 1 235-1252) zamanında Mo­
ğolistan'daki Ögedey Kağan'a h ü rmetleri ni bildirmiş (1235) ve ondan son­
ra gelen Kutbeddin ( 1 252-1 257) Cin 'deki Moğol ordus unda h izmet gördük­
ten sonra Mongka Kağan tarafından Kirmön Atabekliğine getiri lmişti. Aynı
şekilde Ş i raz'da Salgu ri Ebu-Bekir (1231 - 1 260) tahtını kendis ine bağışla­
yan Ögedey ve sonraki Kağanları i kna etmes i n i becermiştir'72.
(470) Cuveyni ve Raşideddin, d'Ohsson, III, 1 21 - 1 28.
(471) O'Ohsson, I I I, 1 29-13 1 .
(472) O'Ohsson, I I I , 1 31 . - Minorsky, «Kutlugh-khan .. , Enc . I sı', 1 238. T . W . Haig,
«Salghurides", Enc . Isı 109.
',
Bozkır i mparator luğu / 337
Hülegü'nün Dönemi - İsmaili'lerin Yok Edilmesi
Bağdad'm Fethi ve Halifeliğin Yıkılması
iran'ın fethi nden yirmi yıl sonra Moğollar, Arran ve Moğan'dakl ta­
mamen askeri hü kumet ile Horasan ve I rak- ı Acem'deki vergi hükumeti
şeklinde devam eden i kili hükumet şeklini ve geçici rej i m i b ı rakmayı ve
yeri ne ikisini birleşti rerek m untazam siyasi b i r i ktidar ku rmayı düşünmüş·
lerdir. 1 251 k u rultayı nda Mongka Kağan i rc:ın umumi valiliğini küç ü k kar­
deşi Hülegü'ye emanet etmeyi kararlaştırmıştl473• Hü legü ayrıca Mongka'
dan I ra n'da haıa süregelen iki ruhani iktid� rı y ı kma ve Suriye'yi fethetme
buyruğunu almıştı : bunlar Mazenderôn'daki jsmaili Devleti ile Bağdad'daki
Abbasi Halifeliği idi. «Cengiz Han yasaların ı , töresin i Amu-Deryô 'nın kıyı­
larından Mısır ülkesin i n ucuna kadar yerl, e ştir. Buyrukları na boyu n eğen ve
itaat eden her kimseye iyil i k ve hoşgörü ile karşı lık ver. Sana başkaldıran
olursa onu rezil etm » .
Almalıg ve Semerkand'da konaklıyorak Moğolista n 'dan gelen Hü legü
2 ocak 1 256 ta rih inde Amu-Deryô 'yı aşmıştı. Nehrin I ran tarafında Herat
Meliki Şemseddin Kert ve Fars Atabeki Salg u ri Ebu Bekir, Anadolu Sel­
çU klu Sulta nları ii. Keykôvus ve iV. Kılıç -Arslan gibi tabiierinin temsilci­
leri tarafından coşkuyla karşılanmıştır. Mongka tarafından tesbit edilen
tasarıya göre önce, Mazenderôn, Meymunduz ve Alamut gib i kartal yuva­
ları nda yaşıyan ısmaililere hücum edecekti. ismallilerin büyük önderi Riik­
neddin Kurşah Maym unduz 'da bizzat Hü legü taraf ından kuşatı ldıktan son ­
ra 1 9 kasım 1 256 ta ri h inde teslim .olmuştum. Hülegü onu Moğolistan'da
bulunan Mongka Kağan'a yollamış, fakat yolda idam ed ilmiştir. Alamut
ka lesi müdafi leri 20 aralıkta tesl i m olmuşlardı. Selçu klu S u ltanlarının bü­
tün çabaları n ı boşa ç ı ka rtan, Sultanlığı ve Halifeliği dehşetten titreten,
bütün Asya isıam dü nyasında Mô neviyat bozan ve pa rçalan mava yol aç an
XII. asrı n korkunç mezhebi n ihayet ortadan kaldırı lmış oluyo rdl,l. . Bu, me­
deniyet ve düzen dôvasına Moğollar ı n yaptığı muazzam bir hizmet ol­
muştur.
Nihayet Hülegü, I rak-ı Arab'da küçük b i r toprak parçasına sahip olan
ve Sünni-islôm 'dünyası nı� ruhani önderi Bağdad, Abbasi Halifesine de
taarruz etmiştir.
O sırada saltanat süren Halife elc Musta'sim (1 242-1258) karaktersiz
bir insan ol up, kendisinden önceki halifelerin I ran'da hüküm süren Büvey­
hiler, Selç u kl u lar, Harzemliler ve hattô Moğollar ile yaptığı gibi Moğol
teh l i kesi n i kumazca davranarak oyalayabileceğini sanıyordum, Zama n ı n
(473) Moğolea Hülegü, "hüle» veya "üle» kö künden gelmiş o l u p . .üstün yaratık,.
manasındadır. Farsça Hulaku'dur (Peı l iot, «Les mots a Hinitial, aujourd'hui
amui, en mongol des XIIle, et XIVe sieeles,., J. A., 1 925, I, 236).
(474) Raşideddin, Quatremere'in tere. s. 1 45. O'Ohsson, III, 1 39.
(475) Sk. Raşideddin, Quatremere' in tere., 217, 219. O'Ohsson, III, 1 97.
(476) Sk. Ebu'l Fida, .. Historiens des Croisades, Historiens Orienlaux», I, 136. Ra­
şideddin, Quatremere'in tere., 247. D'Ohsson, III, 212 (Vassara göre). R.
Grousset, "Histoire des Croisades., III, 568.
$38! Bozkır
imparatorlu ğ u
h ü kü mdarları kendileri n i güçlü gösterdikleri vakit, ha life onla rı kendi ya­
nı nda kabul ederek -x. asırda Emir-ül ü mera Büveyhi'yi, Xi. asırdo Sel ­
çuklu Sultanını- geri çekil iyordu; bu kısa süreli hakimiyetler yıpranıncaya
kada r ruha n i görevlerinin baş ına dönerek bekliyordu. Zamanı geldiğinde
Halife doğruluyor, hükü mda rla rın kendi a ra la rındaki mücadelelerde ha kem­
l i k ya pıyor, son darbeni n vurulmasında ya rdımcı oluyordu. Bir günlük veya
asırl ı k kudretlerin üstünde ezeli bir özelliği olan ta mamen ilahi bir kudreti
temsi l ediyordu. Fa kat Tengri ta rafından tôyin edilmiş oldukların ı söyleyen
Cengizoğulları impa ratorlUğU ka nuna riayetsizli k istemiyorla rdı . Hülegü
Han ile Halife a rasında mektupla yapılan ve Raş ideddin'in naklettiği muha­
vere ta rihin kaydettiği en muhteşem muhaverelerden birisidir. Han. Abba ­
si hônedônını n otuz a ltı ha lifesinin vô risinden va ktiyle Bağdad'da Büveyhi
Emir-ül ümerô 'sına, sonra Büyük Selçuklu Sulta n ıa rı na emanet edilen geçi­
ci i ktidarı talep ediyo rdu: «Cengiz Han'dan beri Moğol ordularının dünyanın
kaderi üzerinde nasıl tesirli oldukla rın ı öğrendin. Yüce Ta nrı'nın ya rdı ­
mıyla Harzem Şahları, Selçuk Sulta n la rı, Deylem kıralları ve diğer Ata ­
bekleri ça rpan zillet dalgasını gördün! Ve bunlara rağmen Bağdad'ın ka­
pıları o rada hakimiyet kuran bu soyla ra h i ç bir zaman 'ka palı kalmamıştır.
Şu halde, bunca kuvvet ve i ktida ra sahip ola n bizlere bu şehrin girişi na ­
sil yasa k olabilir? Sancağa ka rş ı mücadele etmekten kaçın!m»
Cengizoğlunun bu muhteşem ihta rına Halife red ile cevap vermiştir.
Son Iran SelçUklula rından a tala rı tarafı ndan kaza n ı lan Abbasi hôkimiyet
sahasından bir tü rlü vazgeçmek istemiyordu. Ve dünyaya hakim Cengiz
Impa ra torluğuna karşı, yine kôi nata hakim ruhani ha kimiyetini ortaya ko­
y uyordu: «Qn günlük bir i kbal in baş ı n ı döndürdüğü mesleğinin başı nda k i
ey genç adam, Maşrıktan Mağribe kadar, Kıral/a rdan dilencilere kadar,
AI/ah'a inanan herkesin Ha lifeliğin kölesi olduğunu ve onla ra birleşme emri
verebileceğimi bilmiyor musun?08 » Bu tehditler pek tabii boşa gitmişti.
Suriye ve Mısı r'daki Eyyubi Sulta n lı kları Moğolla rın ya kınlığından dolayı
dehşete kapılmış olduğundan kıpırdamak istemiyorlardı. Şaman, budist
veya nestur; olan Hülegü ve kuma ndonları na gelince, Hal ife'nin kendile>
rine ka rş ı o rtaya koyduğu islami mucizelerin onla rda bir tesir bıra kması
mümkün değildi.
Moğol o rdula rının Bağdad üzerine i nmesi 1257 kasımında başlamış­
tım. Baycu'nun ordusu M usul üzerinden inere k Bağdad'ı Dicle'nin batı
kıyısından itiba ren ele geçirmeye ça lışıyordu. Hülegü'nün en mükemmel
kumandanlarından Nayman asıllı Kıtbuka ( nestur; idi) 501 ka nat ile Lu­
ristan yolu üzerinden Abbas! baş kentin e Y6nel mişti. N ihayet Hülegü bizzat
Hemedôn'dan hareketle Dicle üzerinden Kirmanşah ve Holvôn'dan i n iyor.
du. 18 ocak 1258 tarihinde Moğol kuvvetlerinin toplanması ta mamlanmış
(477)
Raşideddin, Quat remere'in tere., 231 .
(478) Raşideddin, d'Ohsson'da, III, 2 1 7.
(479) Sk. R. Grousset, « Histoire des Croisades .. , I II , 571 .
,
Bozkır Imparatorluğu /339
ve Hü legü ordugôh ı n ı Bağdad'ı n doğu banliyösünde ku rmuştu. Ordugôh ı n
kurulmasına karş ı ç ı kmak isteyen kücük Halifel ik ordusu tamamen kılıç­
tan geç i ril mişti (17 ocak) . 22 ocakta Moğol kumanda nıarı Baycu, Buka
Timur ve Sugu ncak veya Sunca k' Dicle'n i n batısında yer alan Bağdad'ın
kenar maha l lelerinde vôziyet alırken, diğer ta rafta H ülegü ve Kıtbuka ku­
şatmayı arttırıyordu. Moğolları yumuşatmak iç i n Halife onlara, koyu bir
şiı olan ve belki de iç inden Moğolları tutan vezi rini·Bo ve nesturı katho­
l i kos Makikha'yı göndermişti. Fakat art ı k çok geçti. Ş iddetli hücumlar is­
tihkômların doğu kısmının Moğol la rı n eline geç mesine sebep olmuştu (5-6
ş u bat) . Kuşatılanların teslim olmaktan başka çareleri kal mamıştı. Garn i­
zonun askerleri kaçmaya teşebbüs etmiş lerdi. Moğollar onları yakalamış ­
lar, birl i kleri a rasında dağıtmışlar v e son kişiye kada r hepsini öldü rmüş­
lerdi. 10 ş u batta bizzat Halife, H ü legü Han'a tesl i m olmuştur. Han, bütün
şehir halkının silôh ları n ı terkederek şehirden ç ı kması n ı Halife'den istemişti.
«Silahsız olara k gelen halk Moğollara teslim ol unca hepsi kılıçtan ' geç i ­
r i ldi"' » . Halifen in isteg i n i kabul etmemiş o l a n ahali iç in, şehre g i re n Mo­
ğollar yeni b i r katl iam yapmışlar ve şehri yakmış lard ı r (13 ş ubatım . Yağ­
ma ve katliam on yedi g ü n boyunca sü rmüştür. Doksan bin Bağdat'lı b u
şeki lde hayatını kaybetmiş oluyo rdu. Halifeye gelince, "h azineleri n i ver­
mesi iç i n zorlandıktan sonra, b u l u nduğu mevkii göz önüne alınarak, kan ı n ı
akıtmaktan çekinen Moğollar onu b i r ç uval iç ine sokmuşlar v e atlar ı n
ayakları altında çiğ netmişlerdir (20 ş u bat civarı)·B3. {(Şehrin büyük kısmı
k u ndaklan mış camiler ateşe veri lmiş ve Abbasilerin tü rbeleri tah rip edil­
mişti r. »
Hülegü'nün Hıristiyanlığa Duyduğu Yakınlık
Doğu hıristiya nları iç in Bağdat'ı n Moğollar ta raf ından alı nması i ıahi
b i r i ntikam g i b i gözü kmüştü. Üstelik, saflarında cok sayıda nesturi b u l u n­
duran Moğol lar (Khaçen'in Ermeni-Gürcü prensi Hasan Broş taraf ı ndan
yönetilen Gürcü ihtiyat kuvvetleri haı"iç ) . Bağdat'ın yağmalanması sırası n ­
d a sistemli bir şekilde h a l k iç i ndeki h ı ristiyan unsurları h imaye etmişlerdi.
Kantzag'lı Ki rakos adındaki Ermeni ta rihç i n i n yaZdığına göre, «Bağdat' ı n
alınmasında H ü legü ' n ü n nesturı o l a n eş i Dokuz-hatu n, nesturı veya . her­
hangi bir mezhepten h ı ristiyan ların bağış lanmasını ve canlarına dokunul­
mamasın ı istemişti. H ü legü onları n can ı nı bağışlamış ve mallarına da do­
kunmamış tl·B4 . » Vartan'ın da ifade ettiği gibi, şeh ri n düşüş ü sırası nda, Bağ­
datlı hıristiyanlar, nesturı Patriği Makikha ' n ı n tali matı üzerine bir kili seye
kapa nmışlardı: Moğollar kil iseye ve iç indeki h ı ristiyanlara saygı göstermiş(480) Abu'l Fida, «Historien des Croisades.., I, 136.
(481) Raşideddin, Quatremere'in terc., 299. Bk. Kirakos, DUl8urier'nin terc. J.A.,
1858 haziranı, 489.
(482) Bk. Kirakos, J.A., 1858, 491.
(483) Abu'l Fida, 137.
(484) Kirakos, J.A., 1858, 493 (ve 202).
340 1 B oz kır i mparatorluğu
lerdi�85, HaUô Hü legü Patrik Makikha 'ya Hal i felik sa raylarından küçük Devôt-dQr sarayını tahsis etmişti�·6,
.
Kantzag' l ı Kirakos, Bağdat'ın düşüşü üzerine bütün Doğu l u h ı ristiyan­
larda sevinç, hattô zafer izleni m i gördüğü n ü söylemektedir. « Bu şeh i r ku­
rulalı beş yüz on beş yıl geçmişti . imparatorluğun içinde b ulunduğu s ı ra­
larda, doyma k bilmeyen bir sülük misôli, bütün dünyayı yutmuştu. O za­
man aldığı her şeyi geri verdi DÖktüğü kan için, işlediği günah için ceza­
landırılmış oluyordu; haksızlıklarının ölçüsü taşmıştl. Müslüma nların zulmü
altı yüz kırk yedi yıı devam etriıişti�7, »
.
Böylece korkunç Moğollar, nesturilerin , yakubi lerin ve Ermeni lerin gö­
zünde zulmedii miş h ı ristiyanlığın intikamcıları, Gobi'nin dibinden gelip is­
lômı gatil avlıya rak onu temel l e rine kadar sarsan i lôhi kurtarıcılar olara k
gözüküyordu, Kim derdi ki, V I I . asırda Dicle n i n Selevkos'u ndan veya Beyt ·
Abe'den hareket ederek Doğu Tü rkistan ı n verimsiz topraklarında incil'in
toh u m la rını serpen mütevazi nesturı misyonerleri günün birinde böylesine
bir ü rün toplıyacakla r?488,
'
'
H ü legü 'den büyük çapta yardım gören h ı ristiyanl a rın b u n u h ü kü mda­
rın eşi Dokuz� h atun ' a borç l u oldu klarını görmüştük, -Dokuz- hatun, son Ke­
rait kıralı «wang-ham Tuğ rul'un öz yei:jeni olan bir Kerait prensesi idimo,
Bilgeliğine çok değer v�ren Mongka, Hülegü'den meselelerde onun fikrini
a l masını istemiştim. Raşideddın , « Keraifler çok eskiden beri h ı ristiyan
d in i ne geçmiş oldu klarından Dokuz-hatun daima hıristiyanlorı muhafaza
etmiş ve yaşadığı sü rece hıristiyanlar hep iyi bir duru mda yaşamışlardır.
Bu prensesi memnun etmek isteyen Hülegü hıristiyanlara iyilik yapmış ve
ihtimamını esirgememiştir, Öyle ki Hanlığının her tarafında her g ü n yeni
kil iseler inşa edilmiş ve Dokuz-hatun'un «ordu»su önünde daima bir m i h rap
bulu ndurulmuş ve çan çal ı nmıştl�91,» Ermeni rahi bi Vartan'ın teyi t ettiği
gibi, « I ra n Moğolları yanlarında daima bezden yapılmış kil ise şeklinde b i r
çadır taşırlardı. «Camahar» (çan yerine kullanılan tahtadan ôlet. cırcır) hı­
ristiyanları ibôdete çağırırdl. Dini ôyinler her gün rahipler ve diyakoslar ne­
zaretinde yapılıyordu, Orada her d ilden koşup gelmiş kilise adamları sükun
içinde yaşıyorlardı, Barış isternek için geldikleri bu yerden üsteli k hediye­
ler alarak dönüyorlardım,» Dokuz-hatun'un yeğeni ve Hü legü 'nün bir başka
eşi Tukiti-hatun da nesturi h ıristiyanlığına oldukça bağ l ı idi.
(485) Var tan, JA, Ü I60, II, 291 (486) O'OhssDn, III, 270. Rahip t-ıayton'un metnine bkz. «Historiens des Cr oisades»,
«Ooeuments ar meniens», II, 1 69-1 70: R. Grousset, .. Histoire des Cr oisades»,
III, 574-575,
(487) Kir akor , JA, haziran 1858, 492.
(488) R. Gr ousset, .. Histoir e des Cr oisades», III, 575-576,
(489) Cagambu veya Cakambu'nun (Wang-han'ın k ardeşi) k ız ı,
(490) Raşideddin, Quatr emere'ln ter c., 1 45,
(49 1 ) Raşideddin, Quatr emer e'in fer e., 94-95.
(492) Var tan , Oulaur ier'nin ter c., JA, 1 860, ii, 290 ve 309 . Histor iens des Cr oisa­
des», .. Ooeuments ar meniens», I, 433.
..
Bozkır imparatorluğu ! 341
Dokuz-hatun'da atadan kalma sempatiden başka şeyler de vardı. Aynı
rah ip Vartan'ın bize dediği gibi, (Vartan onun sırdaşı idi) «hıristiyanlığın
git gide daha parlak dönemler yaşıyocağı inancı içindeydi. Hıristiyanlığın
elde ettiği bütün kazançlar hep bu kadın sayesinde olmuştur» . Budist ol­
masına rağmen Hülegü de bu sempatiyi taşıyordu. Vartan'ın hikayesinin
devamında bunu aç ı k bir şekilde görmekteyiz. «1264'de il-han Hülegü beni,
«vartabed» Sar kis'i ve Kirkor'u ve Tiflis rahibi Avak'ı çağırdı. G üçlü hüküm­
darı n huzuruna Tatar yılının başlangıcında, temmuzda, kurultay zamanında
ç ı ktık. Hülegü'nün yanına alındığımızda Tatar töresine göre diz çöküp yere
kapanma merasimine uymamız istenmedi , ç ü n kü hıristiyanlar ancak Tanrı'
nın önünde secdeye varırlardl. Bize şarabı takdis ettirdiler ve elimizden iç­
tiler. Hülegü bana şöyle ded i : beni tanıyasın ve bütün kalbinle bana duIJ
edesin diye seni b u raya getirttim. Bizi oturttuktan sonra beraberimde ge­
len kardeşlerim i ıahiler okudular, G ü rcüler ile Suriyeli/er ve Yunanlılar ken­
di ibôdetlerini yaptılar. II-han bana dedi ki: Bütün bu rahipler beni ziyaret
etmek ve takdis etmek üzere her taraftan gelmişlerdir. Bu, Tanrı'nın be ­
nim tarafımı tuttuğunun deli lidir.m» Bir gün Hülegü Vartan'ın yanında an­
nesi. nesturı Sorğaktani'nln hatırasını anmıştır. «Bir gün yanındaki herkesi
dışarı ç ıkartmış ve geride sadece iki kişinin yanında benimle hayatındaki
olaylardan , çocukluğundan ve h ı ristiyan olan annesinden uzun uzun bah­
setmişti. » Hü legü hiç /ri r zamari hıristiyanlıı'ja geçmemiştir. Hep budist kal­
mış ve özellikle «bodhisattva» Maitreya'ya koyu bir şeki/de bağlanmıştır.
Ancak i ran'daki kırallığında budist yoktu, onun yerine nesturl. yakubı, E r­
meni ve G ü rcü h ı ristiyanlar boldu, böylece kendi dindaşiarının yokluğunda
annesinin ve eşinin dindaşiarına meyletmişti. Rahi p Vartan ile yaptığı gö­
rüşmelerde h ır istiyanlığa karşı duyduğu sempatinin kendisi ile yeğenieri,
G üney Rusya ve Türkistan Cengizoğullarının arasındaki uç u rumu açtığını
itiraf etmişti : « Bif: hıristiyanları seviyoruz, onlar ise müslümanları tutu­
yorlarm.»
Hülegü'nün Suriye Seferi
Bağdat'ın alınışı ve Halifeliğin yıkılışından sonra Hü legü Hemedan .
yolundan Azer baycan'a dönmüştü . KClndisinden önce i ran'ı yönetmiş olon
Moğol kumandanı Cormağon ve Baycu gibi hanedanının merkezini bu eya­
letin kuzeyinde yerleştirmişti. Daima göçebe kalmış olan bu ailenin şehi r­
lerin ya kınında kaldığı sürece Azer baycan 'ın Tebriz ve Marağa şehi rleri
başkenti rolü oynamıştır� Tercihan kaldığı U rmiye gölü ç�vresinde Hü­
legü bir çok bina yaptırtmıştır : « Ma rağa'nın kuzeyinde bir tepe üzerinde
'
b i r gözlemevi, Alatağ'da bir saray. Khoy'da putperest tapınakları ( <<butk­
hanaho » ) . » Bağdat'tan elde edilmiş gani met Gölün bir_adası üzerinde b i r
(493) Varlan, J.A., 1 660, I I , 300-301 .
(494) Vartan. JA, 1660. II, 300-301 . Raşideddin tarafından da teyid edilmiştir (Quat­
remere'in tercümesi.)
342 : Sozkır I mparatorluğu
kaleye konm uştum. Moğan ve Arran ovaları, daha önce Cormeğan ve
Baycu'nun yaptığı gibi, Hü legü ve haletlerine otlak ve kışlak olarak ya­
ram ıştır. Yazın Hü legü a ilesine m ensup beğler, Ağrı Dağı n ı n karşılığı olan
Alatağ'a çıka rlardı.
Bağdat' ı n düşüşü müslüman ôlem i n i dehşet içi nde bı rakm ıştı . · Aldığı
em i r üzerine Bağdatlı vezirlerin keileleri n i şehrinin surları üzerinde . teşh i r
etmekten pek mem n u n olmıyan yaşlı M usul Atabeki, seksen yaşın üzerin­
deki Bedreddin Lulu ( 1 233-1259). Marôğa'da bulunan Hü legü'ye bağlılığını
bildirmeye gelm işti. Daha sonra Fars Atabeki Ebu-Bekir oğlu Sa'd'ı Han'a
göndererek Bağdat'ın alın ışından dolayı tebrikleri n i bildirm işti . O sıralar
Tebriz ya kınlarında karargôh kurmuş olan Hü legü'ye Selçuklu Devleti n i n
i ki rakip kardeşi I I . Keykôvus ile i V . Kılıç Arslan aynı zama nda gelm iş­
lerdi. Keykôvus'un korkusu büyüktü, zira 1256'da kendi ordusu Aksaray'
da Moğol kumanda n ı Baycu'ya kafa tutmağa kalkışm ış ve ezilm işti . DuyuI­
mamış bi r dalkavukluk ile Hülegü 'nün h iddeti n i söndü rmeyi başarm ıştı.
Kendi resm i n i bir çift çizmenin taba nıarına resmettirdikten sonra bunları
Han'a vermiş ve şöyle dem işti : « Köleniz, hükümdarı n ın aydğını h izmetkô­
rın ı n başı üstü ne koyarak onu şereflendireceğini um it etmek cesareti n i
göstermektedirm.» B u olay Islam hükümdarları n ı n içine düştüğü alçalma
dereces i n i göstermektedirm.
Mongka Kağan ' ı n kendisine çizdiği tasarının tamam lanması için Hü­
legü'nün Suriye ve M ı sır'a yürümesi gerekmekteydi . Suriye Franklar ile
Eyyubi'ler a rasında paylaşı lmıştı . Frankları n elinde iki bel i rg i n sahada kıyı
bölgesi vard ı : kuzeyde Antakya prensliği ve Trablusşam Kon tluğu; her
i kisi de prens LV. Bohemond'a aitti; gü neyde ise, uzun zamandan beri
Kudüs şeh ri n i kaybetmiş, kırallık etkinliğini yitirerek Ti r Ba ronluğ u , Akkô
v ilayeti, Yafa Kontluğu gibi irili ufaklı Baronluklar federasyonu hôline gel­
m iş Kudüs Krallığı bulunuyordu •••. Antakya-Trablusşam prensi Vi. Bo­
hemond'un, kızıyla evlendiği Ermeni Kıralı J. Hetum ile ço k sıkı ittifak
içinde olduğunu ilôve edelim�99. Hetum 'un yaptı klarından örnek alara k
derhal Moğol ittifakı içine g i rm işti. B u h ı ristiyan Suriye'n i n karşısı nda, ü l ­
kenin iç tarafı, Halep v e Şam'ı içine a lan, Kürt menşeli , tamamen Arap­
laşmış, Büyük ?elôhadd i n tarafından kurulm uş Eyyubi hô nedô n ı na aitti; o
sırada Sultan olarak zayıf şahsiyetli Nôsır Yusuf bulunuyordu ve tô 1 258'
de Hülegü'ye öz oğlu E I-Aziz'i göndererek tôbi olduğunu ilôn etmişti'oo.
(495) Sarthoıd, "Halagıh, Enc. Isı', 353.
(496) Raşideddin, Quatremere'in terc., 225. Korikos, JA, 1858, I, 484. D'Ohsson,
111, 262.
(497) Yazarın bu satırlarda dile getirdiği Islam düşmanlığı dikkati çekmektedir.
Halbuki h ıristiyan hükümdarlarının islam-Türk Sunanları önünde düştüğü rezil
durumları hatırlayarak daha tedbirli bir cümle kullanması gerekirdi (çeviren).
(498) R. Grousset, " Histoire des Croisades», I I I , 549.
(499) R. Grousset, .. Croisades", I I I , 51 5.
(500) A.g.e., 579.
Bozkır Imparaıorluğu l 343
Bu bağlılık gösterilerine rağmen Hü legü Eyyubilerin elinden Batı Me­
zopotamya'yı ve müslü man Su riye'yi al maya kararlıydı. Seter, EI-Ka m i l
M uhammed adında bir Eyyubi prensinin elinde. bulunan, Diyarbekir'deki
Meyatôrikin Emirl iğine ka rşı mevzi bir saldırı ile başlamıştıSo,. Moğolları n
el-Kômil'e ka rşı ileri sü rdü kleri suçlamalardan biri, ülkesine Moğol « pasa­
portw) ile g irmiş olan bir yakubi hı ristiyanı ça rmıha gerdirtmesiydi. Hüle­
gü Meyôfôrikin' i , Hasan Broş adındaki Gürcü kumandanını n emrinde bu­
lunan Ermeni ve Gürcü birli klerinin de bulunduğu bir Moğol .ordusu i le
kuşattı rmıştı. Bu kuşatma sı rasında Kaçen'li Sevata adında bir Ermeni
prensi ölmüştü ; Ermeni ta rihçisi Vart a n bunu şöyle dile geti rmektedi r:
« . . . Dai ma Tan rı 'ya ve il-han'a sadık kalarak ölümsüz tacı giymiştir: kan­
larını isô için dökenlerin şanına katllmıştın) so2. Hıristiyan haçı ile Cengiz­
oğulları nı n Sancağı a rasındaki bu kaynaşma di kkate değerd i r: Doğu hı­
ristiyanları, Suriye müslümanları na karşı MoğOlları takip etmek suretiyle
bir nevi Haçlı seferine katıldıkları nı kabul ediyorlardı.
Uzun bir kuşatmadan sonra Meyôfôrikin düşmüş ve el-Kômil işkence
edildikten son ra öldürülmüştür. MoğOllar vücudundan kopardı kları et par­
çalarını ağzına zorla sokarak ölümüne sebep ol muşlardı. Bir m ızrağı n
ucuna dikilen kafası, Halep'ten Şam'a kadar müslüman Suri ye'nin büyük
şeh i rlerinde zafer nişanesi olarak Moğollar tarafından dolaştı nlmış, bu
alayların önünde davul çaldırarak, şa rkıcılar şarkı söylemişlerdir. Meyôfô­
rikin E m i rliğinin müslüman halkının büyük çoğunluğu kılıçtan geçi ri lmişti.
Şehir çok eski bir yakubi piskoposluğu ve bir E rmeni merkezi olduğun­
dan hıristiyan nütus oldukça kalabalıktı, hepSi katliamdan kurtulmu�tur.
Kantzag'lı Kirakos, « Ki liseler ile aziz Maruta tarafından toplanmış olan
m ukaddes emanetlere hiç dokunulmamıştı rSo3,» diye işaret etmektedi r.
Meyôfôkirin'in kuşatması devam ederken Hü legü müslü man Suriye'yi
tethetmişti.
Ermeni tarihçiSi- «Hayton» tarafından ileri sü rü ldüğüne göre Moğolla­
rın sefer plônı Hü legü ile sôd ı k tôbii Ermenistan (Kilikya) kıralı i. Hetu m'
u n yaptıkları bir görüşmede kara rlaştı rılmış idi. «Han, M u kaddes Toprak­
ları müslümanların el inden kurtarıp hıristiyanlara vermek maksadıyla Ku­
düs'e kadar inmek istediğinden Hetum'dan bütün Ermeni ordusuyla U rfa
yakınlarına gelmesini istemişti. Bu haberden cok memnun olan Hetum
büyük bir ordu toplamış ve Hülegü 'yle buluşmaya koşmuştu.» Diğer ta­
raftan, Vartan'ın ifôdesine göre, E rmeni patriği Han'ı takdis etmiştirSO• .
Böylece Cengiz Han'ın torununun seferi bir Ermeni-Moğol haçlı seferi gö­
rünümü almış oluyordu. Hattô bôzı bakımıardan ·buna Fra nk-Moğol haçlı
seferi de denebilir. N itekim, daha önce gördüğümüz üzere, Moğollarla
(501 ) A.9.e., 577-578.
(502) Vartan, J A , ekim 1 860, 294.
(503) Kirakos, J. A., 1 858, I, 496. Raşideddin, Qualremere'in lerc., 330-331 , 350-375.
(504) Haylon , « La flor des esloires d'Orient», Hisı. des Croisades, Doe. armeniens,
II, 1 70. Vartan, J A , 1 860, II, 293.
344 / Bozkır I mparatorluğu
olan mü nasebetinde Ermeni kıralı Hetum sôdece keındi adına değil, fakat
damadı , Antakya prensi ve Trablusşam Kontu iV. Bohemond adına da
hareket ediyordu. Tir Templier 'sinin «Gestes des Ch iprois» sında teyit
ettiği husus budur: « Ermenistan kıralı Hetum, damadı Bohemond lehine
Hülegü'ye çok bahsetmiş ve o zamandan sonra Beihemond Hülegü nez­
dinde büyük itibar sahibi olmuştursos.»
Büyük Moğol ordusu 1259 eylülü nde Azerbaycan'dan Suriye'ye doğru
yürüyüşe geçmişti. Bağdat'ın feth inde oynadığı rolü gördüğümüz nesturi
Nayman Noyan Kıtbuka öncü kuvvetlerle b irli kte gitmişti. Sağ kanat yaşlı
Baycu ve Sonkor, sol kanat Suguncak veya Sunca k, merkez ise, h ır istiy'a n
karısını yanına almış o l a n Hü legü tarafından yönetiliyordus06• Cezire için­
den , Güneydoğu Anadolu'dan geçtikten sonra Han, Nusaybi n'i fethetmiş,
Harran ve Urfa'yı almış ve direnen Sar uc halkını kılıçtan geçir mişti. EI­
Bira'yı işgal ettikten sonra Fırat'ı aşmış Menbic'i yağmalamış ve Halep'i
kuşatmıştı. Sultan En-nôsır direneceğine Şam'da kalmıştı. Halep'in yakubi
metropoliti, tarihçi Bar Hebraeus Hülegü 'ye saygılar ı n ı sunmak üzere Mo­
ğOllardan önce oraya gelmişti'°7.
1 8 ocak 1 260 , tarihinde bizzat Hülegü tarafından yönetilen ve kıral
Hetum'un Ermenileri ile iV. Bohemond'un Frankları tarafından desteklenen
Moğol ordusu, Turan-şah adında yaşlı bir Eyyubi beğinin müdafaa ettiği
Halep'i kuşatmaya başlamıştlSo8. «Batarya ha:inde yir m i mancınık kuııan­
mışlar ve bir anda işgal edilen şehre 24 ocakta gir m i şlerdi, sôdece iç kale
25 ocağa kadar dayanmıştır . » Cengi z H a n usulü nce itinalı v e metodlu bir
şekilde yapılan katliam tam altı gün sür müş, 30 oca kta Hülegü'nün bir
kelimesiyle son bulmuştur. Büyük Camii'yi ateşe veren Ermeni kıralı He­
tum olmuştur. Pek tabii yakutıi kilisesine doku nulmamıştır. Hü legü kıral
Hetum'a ganimetin bir kısmını ve Halepli müslümanların ' bir zamanlar
Ermeni kırallığından aldığı bir çok bölgeyi ve şatoyu vermiştir. Aynı şe­
kilde LV. Bohemond'a, Selôhaddin Eyyubi zamanından ber i Antakya prens­
liğinden alına n topraklar ı iade etmiştir'o"
Bütün müslüman Suriye'de muazzam bir pan i k baş göster m işti. Mo­
ğollar ı n gelmesini beklemeden pek çok müslüman geli p bağlı l ı klar ı n ı bil­
dirmişlerdir. Halep'te Hüleg ü , Hums'un eski hükümdarı olup yerinden
edilmiş olan Eyyubi EI-Eşref Musa'yı da kabul etmiş ve topraklarını ona
iôde_ etmiştir. Halep'in düşüşü Hamô'yı da sürü klemiş, şehir muharebe
olmaksızın tesli m olmuştur. Sultan En�nasır Yusuf Halep'i savunmadığı
g ibi Şam'ı da . savunmamıştır. Halep' i n düşüş haber i üzerine M ısır'a kaç­
mıştır. Müdôfileri tarafından ter kedilen Şam önceden tesli m oJmuştur.
(505) «Gestes des Chiprois .. , Oocuments armeniens, a.9.e., 751 ; Grousset, "Croisades , I I I , 581 .
(506) Bar Hebracus, ap d·Ohsson. ı ı Ç 316.
(507)' O·Ohsson. 11l, 308-309, Grousset. "Croisades III, 581 -582.
(508) Abul Fida. "His!. Or . I. 1 40.
(509) Abul Fida, a,9.e., Bar Hebraeus. "Chron icon syriacum ... 533. Hayton, «Oocu­
ments armeniens , II, 1 71 . Grousset, ..Croisades", 583.
..
.•
.. .
...
..
Bozkır Imparatorluğu ! 345
1 mart 1 260 tarihinde Kıtbuka, yanında Ermeni kıralı · ve LV. Bohemond
olduğu halde bir Moğol işgal kuvvetiyle şehre gelmiştir. Şam'ın yöneti­
mi. yanında üC Fars katip bulunduran bir Moğol valiye bırakılmıştır. Di­
renmeye devam eden ic kale 6 nisanda teslim olmuştu. Hülegü'nün buy­
ruğu ile Kıtbuka kendi elleriyle valinin kafasını ucurmuştur" o.
Ondan sonra gelen üC hafta icinde Kıtbuka müslüman Suriye'nin fet­
h ini tamamlamıştır. Moğollar Samarya'ya g i rmişler ve direndikleri icin Nap­
lus garnizonunu kılıctan geçirmişlerdir. GazaÖya kadar hiç bir engel ile
karşılaşmadan ilerlemişlerdir. Su ltan En-nasır Yusuf Belka'da esi r alın­
mıştır. Kıtbuka. · 'AclGn'un _ garnizonunu teslim a l mak için ondan yarar­
lanmış, sonra Hülegü 'ye yol la mıştı. Baniyas'ta hüküm süren Eyyubi beği
galiplerin tarafına geçmiştisı ı .
Moğolları n Şam'a girmesi, süryani-yakubi veya r u m mezhebi nden yer­
li hıristiyanlara. altı asırl ı k bir baskıdan sonra gerçek bir i ntikam olarak
gözükmüştür. Sokaklarda umumi a yi nler tertipliyorlar ve müslümanları
ayağa kaldırmaya zorlayarak. haçlar taşıyoriardı. Hatta «çanları calmaya
ve Emevilerin camiinde şarap dökmeye» dahi cesaret etm işlerdir. Tir
Templier'sinin a nlattığına göre E rmeni kıra l ı Hetum ve damadı Anta kya
prensi LV. Bohemond, Şam'ın alınmasında Moğollara yardım ettikten son­
ra Kıtbuka'dan bir camiin dönüştü rü lmesin i ; daha doğrusu müslümanların
cami yaptığı eski bir Bizans kilisesinin yeniden kil ise yapılmasını sağlamış­
lardı. Müslümanlar Kıtbuka'ya şi kôyette b u l u n u yorlardı. Fakat o, d u rmadan
çeşitli mezhepten papazları ve kiliseleri dolaşarak kendi ibadetine devam
ederken onların şikayetlerine hiç önem vermiyordum.
Fetihlerin artık kesinleştiği düşünülürken beklenmedik bir olay a kışın
yönünü değiştirmiştir. 1 1 ağustos 1 259 tarih inde Mongka Kağan Cin'de
ölmüş ve i ki kardeşi Kubılay ile Arık-böge arasında bir taht kavgası patlak
vermişti. Dördüncü kardeş olan HÜ legü, çok uzakta bulunduğundan ve
a rtık yeterince toprağa sahi p olduğundan tahta ortak- olmamıştı. ama
Kubılay'ın tarafına meylediyor ve her an desteğine veya hakemliğine baş­
vurulması ihtimal dahiline giriyordu. Diğer taraftan Hülegü, kendisini n hı­
ristiyanlığa olduğu kadar müslümanlığa meyleden yeğeni Kıpcak Hanı
Berke tarafından Kafkasya tarafında tehdit edildiğini biliyordu; üstel i k Ber­
ke Bağdat halkının katledi l mesini tenkit etmiştim. Bu çeşitli sebeplerden
dolayı Hülegü S u riye ve Filistin'de Kıtbuka'nın emrinde azaltılmış bir işgal
kuvveti bıra ka ra k -Kirakos'a göre 20.000. Hayton'a göre sadece 1 0 . 000
kişi- i ran'a dönmüştürm.
"
(510) Abuı Fida, 1 4 1 . "Gestes. des Chiprois .. . Ooc. arm. : II. 751 . Grousset . .. Croi­
sades.. . III. 586.
(51 1 ) Abul Fida, 1 43.
(51 2) � Abul Fida, a.g.e '.Chiprois ... a.g.e 751 . O'Ohsson. III . 325. Grousset. « C roi­
sades ... III. 589.
(513) O'Ohsson, III. 377. Barthoıd . .. Berke ... Enc. Is ı '. I. 725-726.
(514) Kirakos. J.A 1 858. I. 498. Hayton, «Ooc. arm . .. . II. 1 73.
.•
.•
.•
346 1 Bozkır I mparatorluğu
aöylece Moğol hakimiyetindeki Suriye ve Filistin va liliğini üstlenen
Kıt buka, sôdece nesturi oluşundan deği l, fakat. görünüşe göre, her iki
taraf için Fran k-Moğol işbirl iğinin sağl ıyacağı yararları anlamış olduğun·
dan hıristiyanlara karşı son derece iyi niyetler göstermişti rS IS. Ne yazık ki,
her ne kadar Antakya-Trablusşam prensi ıv. Bohemond bu konuda onun
görüşlerini kabul ediyorsa da, Akka baranları Moğolları, müslümanlara
tercih etmedikleri barbarlar olarak kabul ediyorlardısl6. Bu baranlardan
biri olan Sayda' lı Kont Julien bir Moğol müfrezesine saldırmış v.e Kıtbu­
ko'nın öz yeğenini öldü rmüştü. H iddete kapılan Moğollar Sayda'yı tahrip
etmişlerdi. Bu, Franklar ile · Moğollar a rasındaki zımni ittifakın sonu 0 1 .
muştur517•
Bu anlaşmazl ığı gören müslümanlar cesaret bul muşlardı. Her ne ka­
dar Halep-Şam Eyyubi Sultanlığı fethedildiyse de halô aya kta duran Mısır
MemlCık Sultanlığı gibi kudretli b i r müslü man devleti vardı. Bilind iği üzere
Mem lukla r, Mısır Eyyub( Sultanlığının ordularını teşkil eden ve çoğun lu kla
Türk menşeli olan para/ı askerlerdi ve 1 250 yılında bu hônedô nı devire­
rek ü l kenin tek hôkimi olmuşlar ve kumandanıarı da Sultan mertebesine
yükselmişti. O sırada Kah i re'de saltanat süren MemlOk Su ltanı Kutuz
( 1 259-1 260) şartların kendi lehlerine geliştiği n i farketmişti. Büyük Moğol
ordusu ile iran'a dönmüş olan Hülegü'den son ra en fazla yirmi bin kişi­
l i k ordusuyla Kıtbuka, yanında Frank desteği o lmaksızın fetih lerine de­
vam edemezdi. Madem ki Franklar ondan kopmuşlardı, MemlOklar mü­
dahale edebi l i rlerdi. 26 temmuz 1 260 tarihinde Emir Baybars tarafından
yönetilen öncü kuvvetleri Mısır'dan Filistin'e doğru ha rekete geçmişti.
Baydar'ın kumandasında Gaza'yı işgôl eden küçük Moğol b i rliği sayıca
üstünlük karşısında ezil i p gitmiştP'8. Akka Frankları Kıtbuka ile hemen
a nlaşacaklarına Meml Okların kendi topraklarından geçmesine, hattô Ak­
ka 'nın surları altında erzak temin etmelerine müsaade etm işlerdiSl9•
Franklara ait kıyı şeridi boyunca ilerlemek ve Franklar sôyesinde iaşe
tem i n ederek ordunun gücünü a rttırmak MemlOklara başlangıç için çok
önemli bir üstünlük sağlıyordu. Sayıca üstünlükleri de cabasıydı. Eski Cen­
giz çerilerinin yenilmezliğine itimat eden Kıtbuka kahramanca di ren mişti.
Frankların hi mayesi sayesinde Akkô önlerinde yeniden bir a raya gelen
Memlüklar Gal � le üzerinden Ü rdün nehrine doğru ilerlemişlerdi. Kıtbuka.
(51 5) Hayton, 1 74.
(51 6) Delaborde, .. Lettres des chretiens de Terre Sainte» , 1 260, Revue de l'Orient
latin, 1 894, II. 214. Grousset. "Croisades», III, 584.
Yazarın, bu cümle başında "ne yazık ki» ibaresini kullanması oldukça düşün­
dürücüdür. Halbuki. Akka baranları medeniyet ve insanlık açısından doğru
olanı yapmış değiller midir? Yazar bir türlü yobaz Haçlı duygusundan kurtu­
lamamıştır (çeviren).
(51 7) Hayton. a . g.e . , 1 74. "Chip rois», a.g.e., 752. G rousset, .. Croisades», III, 594.
(518) Raşideddin, Quatremere'in terc., 347.
(51 9) . Chiprois", 753 . Manuscrit de Rothelin», Historiens de Croisades, 637, Grous­
set, "Croisades», iii, 601 ·603.
.
..
Bozkır imparatorluğu l 347
süvarileri ve bir kaç Gürcü ve Ermen i birliği ile önlerine çıkmıştlSıo. Catışma, Zerin yakı n ında Ayn-CöIGd'da _3 eyl ü l 1 260 günü meydana gelmişt�.
Kıtbuka düşmanın sayıca üstü nlüğü karşısında ezilmiş fakat Cengiz'in
sancağının şerefini kurtarmıştır. Raşideddin, «Gayret ve cesareti ile sağa,
sola koşuyor, korkunç darbeler vuruyordu. Onu geri çekilmeye mecbur
eden teşebbüsler boşa gidiyordu. Bu tavsiyeyi şöyle reddetmişti : « Mutlaka
burada öl mek gerekiyor. » Birkaç asker Han'ın önüne ç ı kacak, Kıtbuka'nın
utanç verici bir çekilme isteğini reddederek görevi uğruna hayatın ı ver­
diğini söyliyecektir. Üstelik b i r Moğol ordusunun kaybı Han'a büyük elem
vermemelidir. Bir yıldır askerlerinin karılarının gebe kalmadığı n ı , hôrô­
larındaki kısraklarının doğurmadığını gözünün önüne getirmelidir. Han'a
mutlu ömürler!» diye yazmaktadı r. Sonra, «terkedildiğini anladı ktan sonra
dahi binlerce defa üstü n düşmana karşı dayanmış, fakat atı vurulup düş­
tüğünden esir alın mıştı . » El leri bağlandıktan sonra Kutuz'un yanı na ç ıka­
rılmış, o da Moğol kumanda nını küçümsemişti: «Bunca hônedô n ı devir­
d ikten sonra işte nihayet kapana kısıldın!» Moğol kumandanının cevabı
Cengiz destan ına lôyık bir cevaptı: « Eğer senin elinden ölürsem, bu senin
değil Tan rı'nın bir eseri olacaktır. Bir anlık bir başarıdan dolayı başın
dönmesin. Ölüm haberim Hülegü Han'ın kulağına gittiği a n hiddeti, dal­
galı bir deniz gibi kabaracektır. Azerbeycan'dan Mısır'a kedar bütün ülke
Moğol atlarının nalları altında ç iğ nenecektir! » Ve son bir çığlık i le, Moğol
bağlılığı, Cengiz ihtişamı ve töresi adına, tahtın yolunu kendisinden ön­
ceki hükü mdarları katletmek olarak kabul eden bu tesadüfi hükümdar­
lara, Memıuk Sultanıarına hakaret etmiştir. «Yaşadığım sü rece Han'ın kö­
lesi oldum; sizin gibi efendi m i n katil i deği lim!» - Bu sözler üzer�ne derhôl
- kaafsı vurulmuşturS2 1 •
Sultan Kutuz Şam'a büyük b i r zafer gösterisi içinde girmişti. Şeh rin
h ı ristiyanları Moğollara gösterdikleri sempatinin bedelini ödemişler, Fırat'a
kadar bütün m ü slüman Suriye Mısır Memluk Sultanlığına ilhak edilmiştir.
Hülegü bir teşebbüste daha bulunmuştur. 1 260 kasımının son günleri bir
Moğol birliği yeniden Suriye'ye girmiş ve b i r defa daha Halep'i yağma­
lamış, fakat Hums yakıhlarında müslümanlar tarafından geri püskürtül­
müş ( 1 0 a ralık) ve yine Fırat'ın doğusuna atılmıştır.
Hülegü'nün Son Yılları
Böylece Hülegü müslüman Suriye'yi boyunduruk altına alma teşeb­
büsünde başarılı olamamıştı r. Bunun sebebi, yeğeni Kıpçak Hanı Berke
tarafından ciddi şekilde tehdit edilmesinden ileri gel iyordu. Güney Rusya
bozkı rlarında hüküm süren, büyük kardeş kol u ndan gelen bu Cengizoğlu,
Hülegü'nün h ı ristiyanlığa gösterdiği teveccühten çok daha fazlasın ı islô­
miyete gösteriyordu. Bu bakımdan Hqlegü 'nün fetih leri onda dehşet ya(520) Kirakos, J.A., haziran 1858, 498.
(521) Raşideddin, Defremery'nin tere., 351 -353 .
348 1 Bozkır imparatorluğu
ratmıştı; iran Hanından bahseden Kıpçak Hanını konuşturan Raşideddin
şöyle yazmaktadır: « Bütün müslü man şeh i rlerini yakıp yı ktı (Hü legü) . ak­
rabalarından h iç kimseye danışmadan Halife'yi öldü rttü. Allah bana yar­
dımcı olursa ondan bunca masum k :ının hesabını soracağımm.» Bu duy. gular altında Berke, Moğollara düşman fakat islô m'ın koruyucusu olan
Memluklara, Moğol fütGhatının öncüsü, fakat hıristiya nların !<oruyucusıı
kuzeni iran Hanına karşı yanaşmakta tereddüt etmemiştir. Aslen Kıpçak
Türkü olan yeni Memluk Sultanı Baybars (1260-1277) bu ya kınlaşmayı teş­
vik ediyordu. 1262'den itibaren Berke Baybars ile karşılıklı elçi değiş-to­
kuşunda bulunmaya başlamış ve Hü legü'ye harp ilôn etmiştim. ' Aynı yılın
kası m-aralık ayında Hülegü taarruza geçmiş, Kafkasya'da iki Hanlıfi ın sı ­
n ırını teşkil eden Derbend' i aşarak Terek'in öte tarafında Kıpçak toprak­
larında ilerlemişti, fakat çok geçmeden Terek üzerinde, Berke'nin yeğeni
Nogay tarafından kumanda edilen Kıpçak ordusu ile ansızm karşılaşmış
ve Azerbaycan'a çekilmek zorunda kalmıştıS" . Başlangıcı ndan beri su üs­
tüne çıka n Kıpçak Hanlarının düşmanlığı ve daha sonra Cağatay kolu
Hanlar!nın düşmanlığı iran Hanlığını çembere alacak, Kafkasya veya Amu­
Deryô taraflarından a ralıksız saldırılarıo telce uğratacak, Su riye tarafın­
da herhangi bir genişleme i mkônından onu mahrum edecektir. Cengizo­
ğ ufları a rasındaki bu savaşlar Moğol fütGhatının kesin şekilde du rmasına
sebep olmuştur.
Bu a rada Hülegü pek çok eyalet hônedônını ortadan kaldı ra rak iran'ın
toprak bütünlüğünü sağlamıştır. M usul Atabeki yaşlı Bedreddin Lulu (12331259) Moğollara karşı gösterdiği bağlılık ile tahtını ku rtarmasını bilmiş­
ti, fakat oğulları Memlukların tarafı nı tutma k i h tiyatsızlığını gösterdikle­
rinden H ülegü Musul'u almış. yağmaladıktan son ra beğ l iği kendi toprak­
l a rına katmıştı (1262) 525. Aynı şekilde Fars Atabeki Selçuk-Şah ( 1 262-1264)
isyan ettiğ inden Kôzrun'un a lınışı sırasında Moğollar tarafından öldürül­
müşt.ıJ r (1264 a ralığı) . Hülegü, Fars tah tını, Salguri prensesi Abiş-hatun'a
verirken onu dördüncü oğlu Mangu Timur ile evlendirmiş, böylece beğliği
yine ilhak etmiştiS26• Hülegü'nün diğer oğlu ve halefi Abaka, Ki rmôn Kut­
luk-şah 'ları n vQrisi Pôdşô-hatun i le evlenecektir527•
ilgi cekici
husus Hülegü
d i r. Yalnızca,
Tibenen gelip
bir nokta olan ancak elimizde yeterince bilgi olmıyan bir
ve i l k haiefieri döneminde iran'da görülen budist faal i yeti ­
Hülegü cağında bôzı budist rah iplerin Uyguristan, Cin ve
i ran'a yerleştiğ i n i ve o rada, resim ve heykellerle süslü bi�
(522) A .g . e . 393. Bk. Vartan, J.A., 1 860, 11. 302.
(523) Bk. Barthold, .. Berke�, Enc. Is/., I, 726. Bk. Hayton, .. Ooc. arme . ... II. 1 76.
(524) Raşideddin, ed. Quatremere, 399. O'Ohsson, I I I , 380-381 .
(525) O'Ohsson, I I I . 362, 370-374. Raşideddin ve Bar Hebraeus'a göre.
(526) O'Ohsson, I I I, 397-404, Raşideddin ve Mirkhond'a göre. � k. T. W. Haig . .. 5aI9h u rides .. , Enc. Isı ' , " 1 09.
(527) Bk. Raşideddin, Quatremere'in terc., 403. Minorksy, «Kutlugh-khan�, Enc. Is/..
II, 1 238.
,
Bozkır imparatorluğu / 349
sürü budist tapınağı inşa ettirdiklerini bilmekteyiz528• Bilhassa. Hülegü'nün
torun u Argun Han'ın tapınakları resimlerle süslediğini ve bizzat kendi re­
simlerinin yapıldığ ı n ı göreceğizm. Yüan'ların Cin resimi üzerinde bildikleri­
miz, daha sonraki i ra n minyatürlerindeki bazı karakterleri izah edebilecek
tesire sahip o resimlerin yok olmasından dolayı bizi üzmektedir.
Nihayet, Bağdat'ın yağmalanmasından dolayı müslümanlar tarafından
Tarrrı'nın feıaketi olarak kabul edi len rlü legü i ranlı aydınları desteklemekte
hiç de geri kalmamıştır. Büyük iranlı tarihçi Aıaeddin Cuveyni bunun en
mükemmel bir örneğidir. Bu şahsiyetin babası olan Bahaeddin (ö. 1 2531.
N işapur ülkesinden bir aileden gelmekte olup, daha önce Moğol hizmetine
girmiş ve Horasan'ın mali işlerinde görevlendiril mişti. Cuveyni de idareci
mesleğini devam etti rmişti. 1 256'da Hülegü 'nün Alamut kalesinde ismaili'le­
rin toplamış olduğu zengin kütüphaneyi yakmasına engel olmuştu . iki defô
Moğolistan'a seyahat ederek ( 1 249-1251 , 1 25 1 - 1 253) ve Orta Asya mese­
lelerini yakından bilerek, 1 260 yıllarına doğru değerli eseri «Cihan Fatihinin
Tarihi» ( << Ta'rih-i Cahan-kuşôh» ni, yan i Cengiz Han'ın ve 1 258'e kadar ha­
letlerinin tarihini yazmıştır. 1262-1 263'de Hülegü bu ironiıy ı . Bağdat Meliki
olara k tôyin etmiştir. 1 268'de müslüman taassubun u n coştuğu bir d u rumda
nesturi patriği Mar Denha'nın onun evine sığındığını işaret edelimm. Kar­
deşi Şemseddin Cuveyni'nin , Hülegü, Abaka ve Tekuder Hanlarının, 1 263'
den 1 284'e kadar maliye nazırlığını ( <<söhib-i diva n » ) yaptığını bel i rtelim.
Abaka Han'ın Dönemi
Hülegü Marôğa yakınlarında 8 şubat 1 265 tarihinde hayata gözlerini
kapamış, hemen a rkasından Dokuz-hatun da ölmüştür. Mezarlarına Doğulu
hıristiyanların umumi üzüntülerini birlikte götürmüşler, yakubi Süryani Kili­
sesi adına Bar Hebraeus ve Ermeni Kilisesi adına Kantzag 'lı Kirakos onlar
için «hıristiyan inancının iki büyük yıldızı», «bir başka Konstantin ve bir
başka Helem> diye yazarak göz yaşi dökmüşlerdir531•
Hülegü'nün yerine büyü k oğlu Abaka geçmişti ( 1 265-1 282 ) . Yeni Harı
Azerbaycan'da oturmaya devam etmiş, ancak Hülegü zamanında Marôğa
başkent rolü oyna rken, bu defa Abaka Han döneminde Tebriz aynı rolü
oynamaya başlamış ve Sultaniye'nin başkent olduğu Olcaytu'nun dönemi
( 1 304- 1 316) hariç tutu l u rsa, hônedônının sonuna kadar bu ünvanını muha­
faza etmiştir. Abaka Han'ın, Hü legü misalini takip ederek, kendisini daima
Kubılay Kağan'ın basit bir kumandanı olara k gördüğünü ve onun isteği
üzerine Kubılay'ın ona bir tımar tevcihi «yarlığ»ı gönderdiğini hatırlatalım.
Her ne kadar budist ise de Abaka'nın babası gibi dahilde h ı ristiyan
toplu l u klara -Ermeniler, nesturiler ve y�kubiler-, dışarda ise Mısır ve Su(528)
(529)
(530)
(531)
O'Ohsson, LV, 148.
A.g.e., IV, 281 .
Barthold, «Djuwaini .. , Enc. Isı', I, 1 1 00.
Ap. d'Ohsson, III, 407-408.
350 1 Bozkır Imparatorluğu-
riye MemlOklarına karşı h ı ristiyanlık ile ittifaka taraftar olduğu bilinmek­
tedir. Tahta çıktığı yıl, Bizans imparatoru Mikhael Paleologos'un kızı «des­
pina» Maria ile evlenmişti. Sü ryan! tarafında Abaka, meşhur patrik Mar
Yahballaha'nın dostu olmadan önce bunun selefi nesturi patriği M a r Den­
ha'nın hamisi olmuştuS32•
Daha önce, biri Şan-si 'nin kuzeyinde Tokto bölgesinden, diğeri Pekin
bölgesinden Rabban Sau ma ve Markus adlarında iki nesturi rahibinin Ku­
düs'e yaptıkları hac seyahatinden bahsetmiştik. 1 275 ve 1 276 arası nda Kaş­
garya'dan geçti kten sonra onla rı n I ran'a geldiklerini görmüştü k. Süryanice
hayat h i kayeleri Moğol hakimiyeti altındaki iran'da nesturi Ki lisesinin öne­
mini göstermektedi r. Horasan'a geldi klerinde Tus ya kınlarında, Mar Sehyon
nesturi manastırını bulmuşlardl5" . Azerbaycan'da, Marağa yakınlarında, Mo­
ğol makamlarınca fevkalade itibar gören patrik Mar Denha ile karşılaş­
mışlardI514• Oradan, eski Selevkos adına bağlı kalmış nesturi Patrikliğin i n
merkezi o l a n Bağdat'a inmişler, son ra Erbil, Beth Garmay v e N izip gibi
meşh u r manastırların bulunduğu Kuzey Suriye ve Kuzey l rak'a çıkmışlar­
dı r535• Patrik Mar Denha onları Abaka Han nezdinde b i r göreve çağı rdığın­
da Rabban Sauma ile Markus, Nizib yakınlarında Saint-Michel de Tareb
manastırına çekilmişlerdi. Han onla ra büyük bir i lg i göstermekle ka lmamış
ayrıca Filistin'e yapacakları seyahati kolaylaştıracak geçiş mektupları da
vermiştir. Buna rağmen bir tarafta iran Hanlığı ile diğer tarafta Kıpça k
Hanlığı ve MemlOk Sultanlığı a rasında devam eden harp onların bu seya­
hati tamamlamasına engel olmuştur. O zaman Mar Denha Markus'u Öngüt
ü l kesi ve Kıtay ülkesi, yani Kuzey Cin metropoliti, Rabban Sauma'yı da
o n u n yardımcısı olarak tayin etmişm, ancak yeni görev bölgelerine hare­
ket etmeden önce Mar Denha ölmüştü (24 şubat 1 28 1 ) . Bağdat'ta toplanan
Nestu ri Konsili Ma rkus'u i i i . Mar Yahballaha adı ile Patrik olarak seçmiş­
tir. Bu seçimde siyaset elbette rol oynamıştl. Sofu ol masına rağmen yen i
patrik sürya niceyi az biliyor, a rapçayı i s e hiç bilmiyordu. Ancak kendisi
« Moğoh)du, ve her hal-ü ka rda prensieri Cengiz ailesine sıkı sıkıya bağlı
Öngüt-Türk halkından geliyordu. Nesturi rahipleri i ra n Hanı'na daha hoş
görünecek b i r patrik bulamayacaklarına inanmışlardı. N i tekim Mar Yahbal­
laha Abaka'dan patri klik müsaadesi istediğinde Moğol hükümdarı onu b i r
dost g i b i karşılamıştı. « Kendi sırtındaki mantoyu onun sırtına koymuş ve
küçük bir taht olan kendi koltuğuna onu oturtmuştu. Ooa ( patriğe ) bir şeref
şemsiyesi ve kıraliyet işaretlerini taşıyan altın bir tablet ile ( << paiza » ) pat­
rikli1< asasın ı vermiştim. » 2 kasım 1 281 tarihi nde Pekin'den gelmiş olan
(532) Mar Denha, 1 266'dan 1 281 'e kadar patriklik yapmış olup Makika'dan sonra.
gelmiştir.
(533) W. Budge, "The Monks ' of Kübıai-khan .. , 1 39-140.
(534) "Vi e de Mar Yahballaha .. , çev. Ghabot. Revue de I'Orient latin, 1 893, 593-594.
(535) Çin'den 1 275 yılların d a ayrılmışlar ve Mezopotamya'ya 1 278'de gelmişlerdir.
(Pelliot)
(536) Budge, a.g.e., 1 48.
(537) Chabot, a.g.e., Revıili de l'Orient latin, 1 893, 607-608.
Bozkır imparatorluğu l351
din adamı, Selevkos yakınında Mar Kôka katedralinde, Kudüs Metropol iti
Mar Abraham, Semerkand metropol iti Mar Jak ve Tangut metropol iti Mar
Jesusabran'ın huzurunda Nesturi Kilisesi 'Patriği olara k takdis edil m iştir5J8•
Dışta, Abaka Han babası tarafından Berke Han'a !<arşı yürütülen sa­
vaşı tamama erdirmişti. Berke Han'ın yeğeni Nogay 1 266 il kbaharında saidı­
nya gecmiş, Derbend gecidini ve Kur neh rini aşmış, fakat Aksu üzerinde
Abaka 'nın kumandanion tarafından yenilerek Şirvan'a atılmıştı. O zaman
Berke daha güçlü bir ' o rdunun başında · Derbend'i geçmişti, Kur'u aşmak
için bu nehir boyunca çıkarken ölmüştür ( 1 266) . Ölümü o rdusunun geri
çekil mesine sebep olmuştum.
Kuzey-doğuda, daha önce gördüğü müz gibi , Abaka Han, 1 269-1 270'
de Merv ve N işôpur'u işgôl ederek Horasan'ı istilô eden Türkistan Hanı
Cağataylı Barak Han'ın istilô tehdidi ile karşı karşıya idi. Yine bir sahte
cekiliş ile düşmana güven veren Abaka'nın Herat yakınlarında Barak'ı 22
temmuz 1 270'de bozguna uğrattığını görmüştük�O Bu vesile ile Herat Me­
l i ki Şemseddin Kert'in Moğollar arasındaki bu muharebeden gösterdiği
maharet ile nasıl sıyrıldığını beli rtelim. Cağataylıları n istilôsı karşısında
kurnaz Afganlı şehrini kurtarmak için onlara bağlılığını bildirmeyi kabul
etmiş, ancak Abaka Horasan'dan bir ordu ile çıkagelince Şemseddi n ye­
n iden ona bağlanmış ve Heral'ı müdataa etmek amacıyla i ra n Honı'nın
düşmanlarını ezdiği tuzağa çekmesine müsaade etmişti. 1 273 ocağında
Abaka öcünü iyice alma fırsatı bulmuştu; savaşı Türkistan'a taşımış ve Bu·
hara'yı yağmalamak üzere bir ordu göndermişti. 1 270'de Herat Melikinin
gösterdiği bağlılığa rağmen Abaka ona pek güvenmiyo rdu. Ona ünvan VE
çeşitli n işanlar vermesine rağmen, 1 277'de davet ettiği Tebriz'de gizliCE
zeh irletmişti ( 1 278 ocağı) . Buna rağmen 1 279'da Herat Meliki olarak kur·
banının oğlu Rükneddin'i i i . Şemseddin olarak Jahta çıkarmıştl5-41.
Batıda, Abaka babası tarafından başlatılmış olan ve şimdi slıdece M ı ·
sı r'a değil, a m a müslüman Suriye'ye d e hôkim olan Memlu klar ile savaşı
sürdü rniek zorundaydı. Dü nyada isıam ôleminin savunucusu ve zamanının
en korkul u savaşçılarından biri olan Memluk Su ltanı Baybars ( 1 260- 1 277).
Moğolların dostu ve yakın müttetiki Kili kya Ermeni Kırallığını bir çok kere·
ler tah ri p eden saldırılara g i rişmişti. 1 275 nisanında Adana, Tarsus ve Lôz·
kiye gibi önemli şehi rleri yağmalamış ve o ndan sonra Anadolu Selçuklu
Sulta nlığının işlerine karışmaya başlamıştı. Bu Devlet. daha önce görüldüğü
üzere, iran Hanlığına sıkı bir şekilde bağlıydı; genç Sultan i i i . Keyhüsrev ' i n
çocukluğu nda ( 1 265-1 283) Moğol h i mayesinde, «pervôneıı (başvezir) M u i ·
neddin Süleyman tarafından yönetiliyordu. Bu entrikacı vezirin Sultan Bay·
bars ile Selçuklu Sultanlığını Moğol boyunduruğundan kurtarması icin g iz·
l ice temasta bulunduğu sanılmaktadır. 1 277'de Baybars Selçuk topraklarına
(538)
(539)
(540)
(541)
Chabot, a.g.e., 609-6 10.
O'Ohsson, III, 418-419.
O'Ohsson, III, 432-449 (Raşideddin'e göre).
O'Ohsson, 111, 441-442, IV, 179-1 83.
352 1 Bozkır I mparatorluğu
girmiş ve 18 nisanda, Orta Anadolu'da Elbistan'da Moğol işgôl ordusunu
yenmişti, bu a rada, Moğol 'ordusu içinde bulunan ve « pervane» n i n kuman­
da ettiği Selçuk birli�i meydandan kaçmıştı. Baybars Kayseri'ye muzaf­
ferône bir şekilde girmiş (23 nisan) ve son ra Suriye'ye dönmüştü.
Bu bozgunu duyan Abaka Anadol u'ya gelmiş ( 1 271 temmuzu) ve Islô­
miyete olan bağlıl ıkları Cengiz yasasına olan bağlılıklarından ağır basan
Selçu k Türkleri n i muharebede gevşek savaştıklarından dolayı şiddetle
soruşturmadan sonra da « pervône» yi idam ettirmiştir (2
cezalandırmış,
ağustos)S42.
Abaka'nın MemlCıklara karşı Lôtin Devletleri i le sıkı bir ittifak kurmak
istediği sanılmaktadır. Ta 1 273'de bu yönde Papaya ve ingiltere kıralı I .
Edward'a mektup yazmıştı. O n u n tarafından gönderilen i k i elçi heyeti 1 274
mayıs-haziranında X. Gregoi re ve Lyon Konsili önüne çıkmışlardı. Aynı Han'
ı n elçileri 1 276 kasımında ıtalya'da (Jean ve Jacques VaseJius) . sonra -in­
giltere'de ı . Edward'ın nezdinde görülmüştür. Ancak ne Papalı k, ne Ingil­
tere, 'ne de Fransa Moğolların isteklerine cevap vermeye karar vereme­
mişlerdir54�
Abaka tek başına hareket etmeye karar vermiştir. 1 271 ekiminin so­
nunda Halap eyaletinin topraklarını yağmalaması için on bin süvari yol la­
mıştı. 1 280 eylül-ekiminde daha güçlü bir ordu yollamış, bunlar: iç kalı')
hariç Halep şehrini bir müddet işgôl etmişler ve cômileri yakmışlardır (20
eki m ) . Bunlar sôdece keşif niyetiyle yapılan seferlerdi. 1 281 eylülü nde
50.000 kişil i k bir Moğol ordusu -Su riye'ye girmişti. Babası Hetum kadar
Moğollara sôdık olan Kilikya Ermeni kıralı iii. Leon'un birl ikleri de Moğol­
lara katıl mıştı. Böylece 50 . 000 Moğola 30.000 kişi l i k Ermeni, Gürcü ve Frank
da katılmış oluyordu. Bütün bu kuvvetlerin başında Abaka 'nın kardeşi Man­
gu Timur bulunuyordu. 30 ekim 1 281 tarihinde bu o rdu Hums yakınlarında
'
Sulta n KalavCın tarafından kumanda edi len MemlCık o rdusu ile karşııaşmıştı. Ermeni ve Gürcü birl i kleri ile ı l ı . Leon'un bulunduğu Moğol sağ kanadı
karşılarındaki düşmanı püskürtmüş, ancak merkezde bulunan Mangu Ti­
mur yaralandığından muharebe meydanını terkedince kendi birlikleri boz­
g u na uğramıştı. Bir defa daha Moğollar Fırat'tan geri dönmek zorunda kal­
mışlardl544. Abaka Han bu mağlubiyetten az zaman son ra ölmüştür ( 1 nisan
1 282).
(542) Abu'l Fida, a.g.e., 1 55. Hayton, a.g.e., 1 80. O'Ohsson, III, 481 -488. Grousset,
«Croisades», III, 694.
(543) Bk. Hayton, a.g.e., 180-1 8 1 .
(544) S k . Abu'l Fidıl, a.g.e., 1 58-159. Hayton, 1 83-184. B a r Hebraeus, a.g.e., 592-593.
O'Ohsson, III, 524. RÖhricht, «Les batailles de Hims», Archives de l'Orient lati n .
I, 638. Grousset, RCroisades», I I I , 699.
Bozkır Imparatorluğu l 353
Argun Han'm Dönemİ
Abaka Han'ın kardeşi olan Teküder54s tahta geçince (6 mayıs 1 2821 aile­
sinin ananevı siyasetini terketmişti . Belki nesturı bir annenin oğlu olma­
sına (prenses Kutuy-hatunl ve rahip Hayton'un .beli rttiğine göre çocu klu­
ğunda vaftiz edilmesine rağmen tahta geçince müslüman olarak Ahmed
adını almış, Sultan ü nvan ı ile iran Hanlığının yeniden islômlaştırılmasına
başlamıştır. « Bütün zekôsını Tatarları M uhammed'in yanlış inancına getir­
meye sarfediyordu» diye rah i p Hayton yazmaktadırS4". 1 282 ağustosunda
MemlQkla�a bir barış ve ittifak çağrısında bulunmuştu . Budist ve nesturı
«eski-Moğol» partisi, Teküder'in a mcası ve resmen iran Hanlığının metbuu
Cin Kağanı Kubılay nezdinde bu durumu protesto etmişti. Marco Polo'nun
şehadetine göre, sert b i r şekilde hoşnutsuzluğunu beli rten Kubılay duru­
ma müdahale etmek tehdidini savurmuştu. Teküder, Pekin Sarayına yapı­
lan bu şikôyetlerden Nesturi Kilisesi başkanları patrik i i i. Mar Yahballaha
ile yardımcısı Rabban Saumo'yı sorumlu tutmuştur. Patrik hapse atılmış
ve ana-kıral içe Kutuy-hatunun müdahalesi ile kurtulabilmişti�1.
Buna rağmen bütün gayri memnunlar, budist ve nesturı yaşlı Moğol
partisi, Abaka'nın oğlu ve l:lııntş_Q1L�alisLArııun'un. etrafında toplanmıştı.
Teşebbüsün hedefi önemliydi; i ra n Moğol Hanlığının Moğol olarak ka/­
ması mı, yoksa basit bir müslüman Sultanlık mı olacağı, içte nasturi ve
yakubileri, dışta E rmeni ve Frankları destekleyeceği mi, yoksa Memluklar
ile ittifaka g i receği m i meselesiydi. Mücadele önce Argun'un aleyhine dön­
müştü. Horasan'da isyan bayraj:Jınl açmış, o radan I rak-ı Acem'e yü rümüş,
ancak Kazvin ya kınlarında Ak-hoca'do, 4 mayıs 1 284 ta rih i nde yenik düş­
müş ve Teküder'e teslim olmak zoru:ıda kalmıştı. Buna rağmen generalle­
rin tertiplediği bir saray i htilôli patlak vermişti. Birli kleri tarafından terke­
dilen Teküder 10 ağustos 1 284 tarihinde öldürülmüş ve ertesi gün Argun
tahta çıkmıştı.
Arg u n I ra n Hanlığın ı n islômlaşmasını d u rd u rmuştur. Şahsen, Abaka
ve Hülegü gibi budist olmasına rağmen birçok sivil makamı, özellikle mali
işleri h ıristiyanlara veya yahudilere teslim etmiştir. Maliye nôzırı ve baş­
danışman olarak yahudi hekimi Sa'ad ed-Devle'yi seçmiş, bu hekim 1 288
yılından Argun'un son hastalığına kadar (şubat' 1 291 i h ü kü mdarın daima
itimadına mazhar olmuştu r. Zeki, esnek, Türkçe ve Moj:Jolcayl gayet i"y i
konuşan, becerikli bir dalkavuk olan bu hekim ( kendisine ilgi duyulma­
sını h ü kü mdara verdiği bir müshile borçluydul Argun'un gözüne g irmeyi
becermiş, Devlet menfaatine olan bdglılığı ayrıca Han'ın takdirini kazan­
mıştır. M ü mtaz bir yönetiCi olara k maliyeye çeki düzen vermiş ve beğlerin
yağmaları n ı önlemiştir. Askerı kumandanları n mahkeme kararlarına karşı
(545) Moğoleada Teghüder.
(546) Hayton, a.g.e., 1 85.
(547) «Mar Yahbaııaha.., Chabol'nun lere. Rev. de l'Orient latin 1 893, 75-77.
Bozkır Imparatorluğu/353
Argun Han'ın Dönemİ
Abaka Han'ın kardeşi olan TeküderS4S tahta geçince (6 mayıs 1 282) aile­
sinin ananevi siyasetini terketmişti. Belki nesturi bir annenin oğlu olma­
sına (prenses Kutuy-hatun ) ve rahip Hayton'un .belirttiğine göre çocuklu­
ğunda vaftiz edilmesine rağmen tahta geçince müslüma n olarak Ahmed
adını a l mış, Sultan ü nvanı ile iran Hanlığının yeniden islômlaştırılmasına
başlamıştır. «Bütün zekôsını Tatarları M uhammed 'in yanlış i nancına getir­
meye sarfediyordw) diye rahip Hayton yazmaktadır5�6. 1 282 ağustosunda
MemlCıkla�a bir barış ve ittifak çağrısında bulunmuştu. Budist ve nesturi
«eski-Moğol» partisi, Teküder'in amcası ve resmen iran Hanlığının metbuu
Cin Kağan ı Kubılay nezdinde bu durumu protesto etmişti. Marco Polo'nun
şehadetine göre, sert bir şekilde hoşnutsuzluğunu bel i rten Kubılay duru ­
ma müdahale etmek tehdidini savurmuştu. Teküder, Pekin Sarayına yapı­
lan bu şikôyetlerden Nesturi Kilisesi başkanları patrik i i i. Mar Yahballaha
ile yardımcısı Rabban Saumo'yı sorumlu tutmuştur. Patrik hapse atılmış
ve a na-kıraliçe Kutuy-hatunun müdahalesi ile kurtulabilmişti�1.
Buna rağmen bütün gayri memnunlar, budist ve nesturi yaşlı Moğol
partisi, Abaka'nın oğlu ve ..l::kınıı:ı an _ 'lalisLArguo.:.uo . etrafında toplanmıştı.
�
Teşebbüsün hedefi önemliydi; I r�� M �ğol Hanlığının Moğol olarak ka!­
ması mı, yoksa basit bir müslüman Sultanlık mı olacağı, içte nasturi ve
yakubileri. dışta Ermeni ve Frankları destekleyeceği mi, yoksa MemlCıklar
ile i ttifaka gireceği m i meselesiydi. Mücadele önce Argun'u n aleyhine dön­
müştü. Horasan'da isyan bayrağını açmış, o radan I rak-ı Acem'e yürümüş,
ancak Kazvin yakınlarında Ak-hoca'da, 4 mayıs 1 284 ta rih inde yenik düş­
müş ve Teküder'e teslim olmak zoru:1da kalmıştı . Buna rağmen general/e­
rin tertiplediği bir saray i htilôli patlak vermişti. Birl ikleri tarafından terke­
dilen Teküder 10 ağustos 1 284 tarih inde öldürülmüş ve ertesi gün Arg u n
tahta çıkmıştı.
Argun Iran Hanlığının islômlaşmasını durdurmuştur. Şahsen, Abaka
ve H ü legü g ibi budist olmasına rağmen birçok sivil makamı, özellikle mali
işleri hıristiyan la ra veya yahudilere tesli m etmiştir. Maliye nôzırı ve baş­
danışman olara k yahudi hekimi Sa 'ad ed-Devle'yi seemiş, bu hekim 1 288
yılından Argun'un son hastalığına kadar (şubaı- 1 29 1 ) hükümdarın daima
itimadına mazhar olmuştur. Zeki, esnek, Tü rkçe ve Moğolcayı gayet i"yi
konuşan, beceri kli bir dalkavuk olan bu hekim ( kendisine ilgi duyulma­
sını h ü kü mda ra verdiği bir müshile boreluydu) Argun'un gözüne girmeyi
becermiş, Devlet menfaatine olan baglılığı ayrıca Han'ın takdirini kazan­
mıştır. M ümtaz bir yönetiCi olara k maliyeye çeki düzen vermiş ve beğlerin
yağmaları n ı önlemiştir. Askeri kumandanların mahkeme kararlarına ka rşı
(545). Moğoleada Teghüder.
(546) Hayton, a.g.e., 1 85.
(547) n Mar Yahballaha", Chabot'nun tere. Rev. de l'Orient latin 1 893, 75-77.
354 1 Bozkır Imparatorluğu
çıkmaları n ı önlemiş, büyük beğlerin halktan aşırı vergi toplamaları nı ya­
saklamış, kısacası aşırılı klarla mücadele etmiş ve Moğolların tamamen as­
keri olan yönetimini muntazam sivil bir yönetim haline sokmaya çalışmış­
tır, Isıam dinini i ncitmekten kesi nlikle kaçınmış, müslümanlar arasındaki
dôvaların şeriat hükümleri ne göre yapılmasını, Moğol töresinin uygulan­
mamasın ı sağlamış, isıam vakıflarının gelirini artırmış, alimleri ve edipleri
destekliyerek teşvi k etmiştir. Müslümanlar onu anca k önemli sivil ma­
kamları dindaşları yahudilere vermek ve bilhassa, akrabalarına vergi top­
lama iltizamını temin etmek ile suçlayabilmişlerdir. Ne olursa olsun yahudi
nazır korkunç düşmanlı klara hedef ol muştu. Moğol beğleri yağmaları ön­
lendiğinden dolayı ona kin besl iyorlar ve sofu müslü manlar onun Argun
ile birlikte yeni bir din kuracağını, müminleri «putperest» olmaya zorlaya­
cağını, Kabe'yi putlarla dolu bir tapınak haline getireceğini -herhôlde bu­
dist tapınağı kastediyorlardı-, v.s. i leri sürüyoriardı. Pek tabii bu suçla­
malar zırvaydı, ama uzun bir zaman dönemi sonunda bu büyük devlet ada­
mının kaybedilmesine yol açacaktI5�o.
Argun'un eşlerinden biri olan Kerait doğumlu ve müteveffa kıraliçe
Dokuz-hatun'un yeğeni Uruk-hatun nesturı idi. 1 289 ağustosunda oğulla­
rından biri n i , müstakbel Han alcaytu'yu, Papa ıv. N ikolas'ın şerefine N i ko­
las adıyla vaftiz ettirmişti. Rah i p Hayton, «Argun h ı ristiyanları çok sevi­
yor ve yüceltiyordu. Teküder'in yıktırdığı kil iseleri yeniden yaptırmıştır,»
demektedir. Nesturı patriği Mar Yahballaha'nın hayat h i kayesinden Argun
Han'ın, içlerinde M a rağa'daki Mar Şal ita kilisesi de olan pek çok eski ki­
I iseyi yeniden inşa ettirdiğini bil mekteyız.
Rabban Sauma'nın Batıya Yaptığı Seyahat
MemlCıklara karşı yeniden mücadeleye başlamak i steyen Argun, Hıris­
tiyan dünyası ile ittifak arıyordu. MemlCıklara karşı ortak bir taarruz teklif
ediyor, müslüman Suriye'n i n Moğol ordusu tarafından istiıası sırasında bir
Haçlı seferi Akka veya Dimyat'ta kıyıya çıkacak, sonra sıra Su riye ' n i n pay­
laşmasına gelince, Halep ve Şam Moğollara, Kudüs Haçlılara kalacaktı. Bu
amaçla Arg u n 1 285'de Papa ıv. Honorius'a bir mektup göndermiş olup
bunun ıatince tercümesi Vatikan'da muhafaza edilmekte ve ayrıntılı bir
programı i h tiva etmektedir. Bu meşhur vesikada, iran Hanı , «Tatarların
atası» Cengiz Han'ın adını anıp, büyük amcası, metbuu ve müttefiki Cin
imparatoru Kubılay Kağan'ın adını zikretmekte ve hıristiyanfığı Cengiz so­
yuna bağlıyan bağları hatırlatmaktadır; annesi, h ı ristiyandı; büyükbabası
Hülegü, babası Abaka, hepsi h ı ristiyan hamisiydi; nihayet Kubılay Kağan
onu « h ı ristiyanların toprağını» kurta rmak ve h imayesine almakla görevlen­
dirmişti. Ve mektubunu, kendisi Suriye'yi istiıa ederken Haçlıları n çıka rtmci
yapmasını isteyerek bitirmişti. « Müslümanların toprağı sizinle bizim a ra-
(548) Bk. O'Ohsson, LV, 31 -38, 49-57 (VassM'a göre).
Bozkır Imparatorluğu / 355
mızda olduğundan, onu kuşatacak ve boğacağız . . . Müslümanları Tan rı 'nın,
Papa'nın ve Kağan'ın yardımıyla kovacağızs�,.»
1 28Tde aynı a maçla Argun Han Batıya, nesturi din adamı Rabban
Sauma'nın başkanlığında bir elçi heyeti göndermişti. Pekin yakınlarında
doğmuş bu Öngüt veya Uygur rahibinin Cin'den iran'a kadar olan heye­
can l ı seyahatne mesini görmüştük. Rabban Sauma Karadeniz'de, muhte­
melen Trabzon'da gemiye binmiş ve istanbul'da i nmişti. Bizans imparatoru
i i . Andronik ( 1 282- 1 328) . Bizans imparatorl uğu'nun komşusu olan Selçu klu
Sultanlığı ira n Hanlığına bağlı Olduğundan Argun'un elçisine büyük bir
karşılama töreni yapmıştırsso• Aya-Sofya'da ibadetin i yaptıktan sonra Rab­
ban Sauma italya'ya yelken açmış ve Napoli'ye çıkmıştı; orada 23 haziran
1 287 tarihinde körfezde Anju ve Aragon filolan a rasındaki bir deniz muha­
rebesine şahit o lmuştum. Napoli 'den de Roma'ya gitmişti. Ne yazık ki
Papa LV. Honorius yeni ölmüş (3 nisan 1 287) ve halefi henüz seç i lmemişti.
Rabban Sauma mevcut kardinaller tarafından ka rşılanmıştı. Onlara Moğol
h ı ristiya n l ığının önemini hatırlatmıştı: «Biliniz ki Pere'lerimizden ( rahipler)
pek çoğu (VII. asırdan beri mevcut nesturi misyonerleri) Türklerin, Moğol­
ların ve Cinliıerin ü l kelerine gelmişler ve onları eğitmişlerdir. Bugün çok
sayıda Moğol h ı ristiyandır; aralarında vaftiz olan ve isô'ya i nanan Han
ve Hatun çocukları vardır. Ordugehlarında kendi kiliseleri vardır. Arg u n
Han Patrik ile dostluk bağlarıyla kaynaşmıştır. Suriye'yi e l e geçirmek iste­
mektedi r ve Kudüs'ü kurtarmak için sizin yardımınızı talep etmektedirm.»
Saint-Pierre Kilisesinde ve Roma'daki başka kiliselerde ibadet eden
Rabban Sauma Cenova'dan geçerek Fransa'ya gitmiştir. Kırım ve Trabzon '
d a çok sayıda ticaret merkezleri bulunan v e Moğol hôkimiyetindeki Iran 'da
oldukça fazla tüccara sahip olan Cenevizliler de Argun Han'ın elçiSine hoş
görünmek için ellerinden geleni yapmışlardırSSl. 10 eylül 1 287 tari h i nde Pa­
ns'e gelen Rabban Sauma, Phil ippe le Bel tarafından karşılanmış ve onun
şerefine Sainte-Chapelle açılmıştır. Sorbonne'dan Saint-Oenis'e kadar Pa­
ns'i gezen Rabban Sauma, Bordeux'da bulunan ingiltere kıra l ı i. Edward'
ın huzuruna çıkmıştı (ekim sonu, kasım başı ) . Fransa kıralı gibi o da Mo­
ğol elçisine büyük bir ilgi göstermiş, fakat hiç biri elçin i n ümid ettiği her­
hangi bir askeri andıaşmayı imzalamamıştırSS4• Biraz ümidini kaybetmiş
olan Rabban Sauma, nihayet 20 şubat 1 288 tarihinde LV. N i kolas adında
bir Papa seçmiş olan Vatikan'a dönmüştür. N ikolas Moğol din adamını
bÜYÜk bir ilgi ve sevgi ile din lemiş, onu kutsal hafta ôyinlerine kabul et­
miş. -kendisini yanında şerefli bir yere oturtmuştur. Rabban Sauma teselli
(549) Chabot, .. Relations du roi Argoun avec I'Occiden!», Rev. de I'Orient latin,
1 894, 571 . Moule, .. Christians in China», 1 06. Grousset, .. Histoire des Croisa­
des», "I, 71 1 .
(550) .. Revue d e I'Orien! latin», 1894, 82-83.
(551) Revue de I'Orient latin, 89.
(552) Yukarıdaki eser, 91. Bk. Grousset, .. Croisades», " i, 71 5-716.
(553) Chabot, ..Revue de I'Orient latin», 1 894, 1 04.
(554) Yukarıdaki eser, 1 06-1 1 1 . Grousset, .. Chroisades», 11l, 7 1 7-718.
356 j Bozkır imparatorluğu
dolu olara k Roma'yı terketmişti; göreviyle i lgili hikayesi oku nduğu nda Pe­
kin yakınında doğmuş olan din adamının dini ve h issi ba kımda n şimdiye
kadar böylesine tatmin olmadığı anlaşılmaktadırm. Ancak siyasi bakım­
dan görevinde başarılı olamamıştı. Batılı Güçler, iran Moğol o rdusu i le bir­
l ikte Suriye'deki Frank kolonilerini kurtarabilecek olan bir Haçlı seferini
yapmaya karar verememişlerdi. Rabban Sauma'nın Cenova'dan ikinci ge­
çişinde Tuscul u m kardinaline yaptığı şikayetler dikkat çekicidir: «Aziz ve
asil kardeşim sana ne diyeceğim? Mgu n Han'ın ve Kudüs Patriğinin adına
buraya geldim. işte bir yıl a kı p geçti . . . Döndüğümde Moğollara ne diye­
ceğim, ne cevap vereceği m?556»
Rabban Sauma iran'a, Mgun Han'o yazı lmış ıv. Nikolas'ın, Philippe le
Bel'in ve i. Edward'ın mektupiarı ile dönmüştü rm. 1 288 yazı sonuna doğru
I ra n sarayına gitmiş olmalıdır. Argun Han ona teveccüh göstermiş ve onu
nesturi rahibi olara k «ordu» suna bağlamıştır: «Argun Han otağının hemen
yanına bir çadır-kilise diktirmişti, bun lar öylesine yakındı ki ipleri birbiri ­
nin içine g i riyordu. V e b u kilisede ç a n sesinin eksik olmamasını emret­
mişti5S8.»
Paskalya yortusundan sonra ( 1 0 nisa n 1 289) Mgun, Papa ıv. N iko­
las'a, Philippe l e Bel'e ve i. Edward'a yeni elçisi Cenevizli Buscarel de
Gisolf'u yollamıştı. Buscarel Roma'ya 1 5 tem m uz-30 eylül 1 289 tarihleri
a rasında varmıştı. Önce N i kolas, son ra (kasım-aralık) Philippe le Bel tara­
fından ka rşılanan Buscarel onlara Kutsal Toprakların kurtarılması içiıı
h ü kümdarının taarruz ittifakı teklifini tekrar etmiştir. Philippe le Bel'e Mo­
ğolca ve U yg u r harfleriyle yazılmış olan mektubun metnini bil mekteyiz:
« Mengü-Tan rı'nın kudreti ve yüce Kağan'ın (Kubılay) h i mayesiyle işte sö­
zümüz: Fransa kıralı, Pars yılının son kış ayında ( 1 291 ocağı) sefere çık­
manı ve ilkbaharın ilk ayının 1S'inde ( 1 29 1 , 20 şubatına doğru) Şam önün­
de karargah kurman ı teklif ediyoruz. Tesbit edilen zamanda o rdula rını gön­
derirsen biz Kudüs'ü alacağız ve sana vereceğiz. Fakat bul uşmaya gel­
mezsen birliklerimizi hareket ettirmemiz imkansızd ı r. » Fra nsızca yazılmış
ilave bir vesikada Argun, Philippe l e Bel'e, bir Fransız haçlı o rdusu Suri­
ye'ye çıka rsa o na gerekli ikmali yapacağını ve 30.000 binek atı vereceğ i n i
taahhüt etmektedirm. 1 290 yılında Argun H a n , ıv. N ikolas'a, Philippe l e
Bel'e v e i . Edward'a, Cagan veya Zagan adında, Andre ismiyle vaftiz edil­
miş dördüncü bir elçi göndermişti, bu elçiye ikinci defa göreve çıkan Bus­
carel de Gisolf refakat ediyordu5do. Fakat bu defa da Batılı Güçler pro(555) Chabot, 8.g.e., 1 1 3- 1 2 1 .
(556) Chabot, a.g.e., 1 1 2. Grousset, .. Croisades�, 1 1 1 , 720.
(557) Chabot, .. Relations du roi Argoun avec l'Occidenl", Rev. Or. lat., 1 894, 576591 .
(558) Ch8bot, a.g.e., 1 21 - 1 22. Rabban Sauma daha dört yıl yaşamış, 1 0 ocak 1 29-l'
de Bağdat'ta ölmüştür.
(559) Chabot, a.g.e., 604, 61 1 , 612. - Moule, "Chrislians in Ch ina", 1 1 7-1 1 8. Grousset,
.. Croisades , I I I, 724.
(560) Chabot, a.g.e., 617-61 8 .
..
Bozkır Imparatorluğu / 357
tokola uygun cevaptan başkasın ı vermemişler ve MemlOklara karşı Frank­
Moğol ortak seteri hic b i r zaman gercekleşmemiştir.
Argun Han·a. Horasan ve Kafkasya'daki kuzey sınırları n ı korumak için
harekete gecmekten başka bir şey kalmamıştı. Horasan vaı fli�ini büyül(
oğlu Gazan'a vermiş. onun yanına başkumandan olarak. Oyrat asıllı yö­
netici Argun Ağa'nın oğlU Emir NevrOz'u tayin etmiştir. Daha önce gör­
düğümüz üzere Argun Ağa 1 243-1255 a rasında Doğu ve Merkezi i ran'ı
Kağan'ın adına. nerdeyse tek yetkili olara k idare etmişti ve hatta Hülegü
hanedanının ortaya cıkışından sonra bile . 1 278'de TOs yakınla rındaki
ölümüne kadar büyük bir otoriteye sahip olmuştu. Şan ve şeref icinde bü­
yüyen NevrOz Horasan'a biraz da kendi m ü l kü gibi bakıyordu. 1 289'da
isyan etmiş ve prens Gazan eline düşmekten zorlukla kurtulmuştu ; fakat
i l k başarısından son ra Argun Han'ın orduları tarafından takipten kurtula­
mayınca. Tü rkistan·a. Ögedey hanedanının önderi Koydu Han'ın yanına sı­
ğınmıştı ( 1 290j561. Kafkasya tarafında Kıpcak Hanı Derbend gecidinde Iran
Hanlığının sınırlarına g i rmiş. fakat Argun'un kumandanıarı düşman öncü
kuvvetlerin i 1 1 mayıs 1 290 tarihinde Cerkezistan'daki Kara-su'da yenmişlı:ır
ve istiıa başarıya ulaşamamıştlı·5 62 •
Gaykatu ve Baydu Ranların Dönemleri
Argun Han'ın merkeziyetci siyasetine karşı tepki son hastalığı sıra­
sında başgöstermişti. 7 mart 1 29 1 tarihinde ha'yata gözlerini kapamıştı.
Daha 30 şubatta saraydaki yakınları yahUdi vezir Sa'ad ed-Devle'yi kacır­
mışlar ve idam etmişlerdi. En etkili olan kumandanlar Han olarak. Argun'un
o sıralarda Anadolu Selçuklu topraklarında valilik yapan kardeşi Gayka­
tu'yu seçmişlerdi. Bu, beceriksiz. şarap. kadın ve oğlanlara düşkün. c l l­
gınqasına müsrif. hiç bir idarecilik vastı olmayan bir hük � mdardı. Veziri
Sadr-cihôn Ahmed el-Hôl idi i le I ran'a 1 294 mayısında. Cin'de Kubılay Ka­
ğan'ın misaline uygun olarak. kağıt parayı veya «cao »yu sokmak gibi ta­
lihsiz tikrin sahibi olmuştur563• ilk para baskısı aynı yılın 12 eylülünde Teb­
riz'de yapılm ıştı. Netice Cin'dekinden daha feci olmuştur. Tacirlerin bır
nevi grevi ve çarşı esnafının ayaklanması üzerine kağıt- paradan vazgeçil ­
miştir.
Din bakımından. ı ı ı . Mar Yahballaha'nın hayatı Gaykatu'nun bu Patriğe
ve Rabban Sauma'ya büyük bir yakınlık gösterdiğini ve bu iki nesturi ta­
rafından M a rôğa'da i nşa edilmiş Nestu r; Kilisesini büyük bir memnuni­
yetle ziyaret ettiğini bize öğretmektedi r564• Buna rağmen. Moğol emirleri n i
(561 ) D 'Ohsson. LV. 42-49.
(562) Yuk. eser. 42. Bk. Barthoıd, «Mangu-Timur». Enc. Isı'. 260. bu makale Enc.
Isı ' 435. sayfadaki «Argun .. üzerine yazılanları düzellmektedir.
(563) D 'Ohsson. IV. 1 0 1 - 1 06. Barthoıd, «Gaikhatu
Enc. Isı'. II, 1 35. - Gaykatu
"çao»yu, Kubılay'ın Iran'a yolladığı elçi ç'eng-siang Bol,od'dan öğrenmişti.
(564) Chabot, «Rev. Or. Lat . . 1 894. 1 27-1 28.
••
..
358! Bozkır
Imparatorluğu
Devlet yönetiminden uzaklaştırmak isteyen kudretli vezi r, Sadr-cihan'ın
siyaseti, Barthold'un işaret ettiği üzere, özellikle müslü manların işine ya­
ramıştır.
Gaykatu, sapık eğilimlerinden memnun olmıyan bir grup Moğol beği
tarafından devriimiştir. 21 nisan 1 295 tarihinde Moğan'daki çadırında, « kanı,
yere a kmaması için» bir yay kirişi ile boğulmuştur. Beğler yerine, Hülegü'
nün bir başka torunu ve onun kardeş çocuğu Baydu'yu geçirmişlerdir.
Yeni Han, i ktidar ancak zorla kendisine kabul ettirilecek kadar önemsiz
bir kimseydi. Ba r Hebraeus'un şehadetine göre h ı ristiyanlığa karşı büyü k
bir yakınlık göstermiştir. «Aba ka'nın eşi Bizans prensesinin çevresinde hı­
ristiyanlar hakkında iyi bir kanaat edinmiş ve onlara kil ise yapmalarına
ve «ordw>sunda çan çalmalarına izin vermişti. Hatta onlara hıristiyan oldu­
ğunu söylüyor ve boynunda bir haç taşıyordu, ama hıristiyanlığa olan ya­
kınlığını açıkça belirtmekten kaçınıyord u . . . Müslümanlar, onun devrinde
pek çok sivil mevkiiyi ellerine geçiren hıristiyanlara karşı duyduğu ya kın­
lıktan az şikayetçi olmamışlar� l r5U . »
Gaykatu 'ya karşı, babasının tahtına göz diken Argun'un o ğ l u ve Hora­
san'ın valisi Gazon başkoldırmıştı. Gazan'a, ta 1 294'de onunla barışmış
olan ve ona yine başkumandanlık yapan Emir Nevruz destek o luyordu.
Sofu bir müslüman olan Nevruz, Gazan'ın budizmi terkederek islam olma­
sını temin etmişti ; üstelik bu davranışın siyasi bir yan ı da vardı, zira mü­
cadele ettikleri Beydu h ı ristiyan u nsur ta rafından desteklendiğinden, Ga­
zan'ın müslüman olmasıyla iranlı u nsur hal iyle onu destekliyecektiS66• Baydu
zaten kendi merhametinin kurbanı olmuştu. Gazan i le yaptığı b i r görüş­
me esnasında taraftarları bu prensi yok etmesi için kendisine baskı yapı­
yorlard ı ; eski bir sevgiye bağlı kalarak bu teklifi geri çevirmişti. Düşman­
larında ise benzer duygular yoktu. Nevruz'un entrikaları sayesinde yavaş
yavaş kendi taraftarlarınca terkedilmiş ve muharebesiz mağlup olmuştur.
Azerbaycan'dan Gürcüstan'a kaçmayı denemiş, ancak Nahşevan yakın­
,
larında yakalanara k idam edilmişti r (5 ekim 1 295).
Gazan Han'ın Dönemİ
Gazan nihayet babasının ölümünden beri özlediği tahta çıkmıştı. islam
olmasına rağmen saf bir MOğol özelliğini hala devam ettiriyordu. Onu
bize kısa boylu, çirkin yüzlü -bu bakımdan ordusu içinde en tal ihsiz ola­
rak o gözüküyordu-, müthiş gayretli, kurnaz, içinden pazarlıklı, sabırlı
-Nevruz'a karşı gösterdiği davranış bunu ispat edecektir-, düşmanlarına
karşı amansız, siyasetini gerçekleştirmek söz k9nusu olduğunda insan ha­
yatını h içe sayan, fakat iyi duygularla dolu bir yönetiCi ve bu bakımdan
insansever bir kimse olarak 'tanıtmaktadırlar; nihayet iyi bir kumandan ve
(565)
(566)
Bar Hebraeus, «Chronicon syriacum
D'Ohsson, IV, 1 32.
..
, 609.
Bk. d'Ohsson,
iV, 1 41 .
Bozkır Imparatorluğu / 359
yiğit bir asker (bu özelliği, askerleri kaçarken adeta tek başına kazandığı
Hums muharebesinde gözükecekti r) , kısacası çağlar ötesinden bira z atası
Cengiz Han'ı hatırlatan bir şahsiyetti. Üstelik oldukça zeki ve bilgili idi;
Raşideddin, « Moğolca kendi anadili idi, ama biraz Arapça, Farsça, Hintçe,
Tibetçe, Ci nce ve Frankça biliyordu. Sah i p olduğu en iyi şey, kendi so­
yundan gelenler gibi büyük değer verdiği Moğol tari hi idi. Bolod Ağa dışın­
da, hiç bir Moğol 'un bilmediği kadar atalarının ve bütü n Moğol başkan
ve kumandanlarının soy kütüğünü ezbere biliyorduS.',» demektedir. Hiç bir
Cengizo$jl u onun kadar ı rkının şuuruna varmamıştı, ama şartların gereği
islamıaşma yoluna g i rince bilmeden, halkının kendi milli özelliklerinden
uzaklaşmasını sağlamıştır.
Nitekim, saltanatın ı n ilk yıllarında Gazan Han kuvvetli şahsiyetine rağ­
men kendi politikasını değ i l , taraftarlarının politikasını uygulamak zorunda
kalmıştı. Emir Nevruz'un ve müslüman partisinin desteği sayesinde tahta
çıktığından önce onları tatmin etmek duru munda kal mıştı. i ra n Moğol
Devleti resmen islamıaşmıştı. Bu inkılabın görünür beli rtisi Moğolla rı n sa­
n k taşımaya başlamasıdır. Nevruz tarafından ilham edilen şiddetli bir
müslüman tepkiSi Hülegü, Abaka ve Argun'un siyasetleri n i n zıddı olarak
gelişiyordu. Başkenti Tebriz'e g i rer g i rmez, taraftarlarının isteğine boyun
eğen Gazan Han, h ı ristiyan kiliselerinin, yahudi havralarının, zerdüşt ve
budist tapınaklarının imhasını emretmişti. Kırılan ve bir a raya sarılan bu­
dist putları i l e h ı ristiyan ikonaları Tebriz sokaklarında yerlerqe sü �ü klen­
mişti. Budist rahipleri iSlamiyete geçme buyruğunu almışlardı. Gazan'ın
babası Argun kendi portresi n i bir budist tapınağının duvarına resmetti rmiş­
ti. Gazan Han bu resimleri de i mha etmekten geri kalma mıştırs6e. H ı ris­
tiyanlar i le yahudiler halk içi nde ayrı bir elbise giymeden gözükmeyecel(­
lerdi. Hükümdarının em irleri n i aşan Nevruz budist ve h ıristiyan rah i plerin
katline kadar işi vard ı rmışt.. Bu yüzden çok sayıda budist rahibi din de­
ğiştirmek zorunda kalmıştı. Nesturi patriği i i i . Mar Yahballaha, ilerlemiş
yaşına ve « Moğol» menşeine rağmen M a rağa'daki i kametgahında tutuk­
lanmış, hapsedi lmiş, boşaşağı asılmış, dövülmüş idi, bu a rada müslüman
halk Mar Şalita nesturi tapınağ ı n ı yağmalıyordu. Nevruz'un öldürmek is­
tediği Mar Yahballaha, o sırada Tebriz'de bulunan Ermeni kıralı i i i . He­
tum'un� Gazan Han nezdinde yaptığı müracaat sayesinde kurtulabilmişti r.
Baskının şiddetine rağmen, MemlUk Sultanlığı sınırında imparatorl Uğu mü­
da fao eden sadık Ermeni h ü kümdarının isteği Moğol sarayı tarafından
geri çevrilememişti. Gazan Han bir daha dönmemek üzere islamiyete geç­
mişti; herhalde müslüman ülkede hüküm sürebil mek için haneda n ı n d i n
değiştirmesini uygun görüyorduS6�, a m a veziri Nevruz'un dini kinleri nin
h i ç birini paylaşmıyordu; bu bakımdan yeterince Moğol'du. Davran!şların(567) Raşideddin, d'Ohsson'da, iV, 359-360.
(568) Raşideddiıi, d'Ohsson'da, LV, 281 -282.
(569) Hiç bir şekilde fanatik olmıyan Raşideddin, tahta çıkmadan çok önceleri G a­
zan'ın biJdist "putları .. terkederek islam dinine geçme isteg i gösterdiği hak­
kında teminat vermektedir.
360 l Bozkır Imparatorluğu.
da daha serbest hôle gelince, Moğol asıl l ı olmasın ı n onda uyandırdığı
sempatiden hareket ederek Mar Yahballaha 'ya eski şeref ve mevkiini iade .
etmiştir (mart-temmuz 1 296) . Buna rağmen, ertesi yıl yine ayaklanan müs­
!ümanlar Marağa'da nestu ri katedralini ve Patrikhaneyi yağ malamışlard ı r
(mart 1 297) . Aynı zamanda, Nevruz'un adamları tarafından kışkırtı lan dağ lı
Kürtler nesturilerin sığındığı Erbil kalesini kuşatmışlardl57o•
Bütün bunlara rağmen, kuvvetli şahsiyetli ve otoritesine cok bağl ı
olan Gazan, Nevruz'un . diktatörlüğünü a ğ ı r bulmakta gecikmemişti. Nev­
rOz ise kendisinin her şeyi yapabileceğini sanıyordu. Doğu iran'ın hemen
hemen m u tlak valisi olmuş bir Moğol'un oğlu olarak, üstelik kıraliyet aile­
sinden bir prensesle, Abaka Han'ın kızıyla evli olduğundan Gazan Han'ı
tahta cıkardığından beri kendisini her şeyin üstünde görüyordu. Yaptığı
h izmetlerin karşılığ ı olarak Gazan kendisine imparatorluğun gercek başku­
mandan l ığını vermişti. Şimdi Emir'in azamet ve küsta hlığı sını r tanımı­
yordu. Ansızın hükümdarın eli onun üzerinde patladı. 1 297 martında Ga­
zan, hiç beklen medik bir anda Nevruz'un sarayda bulunan bütün adamla­
rını tutuklattı ve derhal idam ettirdi. Horasan ordusunun başında buluna n
Nevruz i s e H a n taraftarı birliklerin saldırısına uğradı v e N işapu r tarafların­
da yeniidi. Herat'a, Rükneddin'in oğlu ve halefi bu şehrin Meliki Fah reddin
Kert'in yanına sığınarak ondan medet u m m uştu. Ancak Kert'leri n politi­
kası, Moğolların savaşları ortasında bul unarak, daima kuvvetl inin tarafın­
da alma ktı. Akıl l ı Afganl ı aile gözden düşmüş bir vezir icin Cengizoğlu'na
karşı mı cıkacaktı? imparatorluk ordusu Nevruz'u a lmak icin Heral'ı ku­
şatmaya geldiğinde Fah reddin utan mazca kacağı teslim etmiş, o da derhaı
idam edilmişti ( 1 3 ağustos 1 297)571.
Nevruz'un vesayetinden kurtulan Gazan Han artık kendisin i gösterebi­
l i rdi. Gördüğümüz gibi, islam ol masına rağmen Moğolluğuna cak bağlı ola­
rak gayretli ve hem aydın hem de sert bir yönetici olmuştur. Bazen basit
bir şüphe sonucunda, i radesine karşı cıkan kendi kanından prensieri, emir­
leri veya görevlileri acımasızca idam ederek merkezi iktidarın otoritesini
yeniden ku rmuştu r. Barthold, «Hükümdar ve kanun yapıcı olarak, dar do!)­
matizmden tamamen uzak olara k büyük b i r faaliyet göstermişti r. Devletin
mali işlerine, özellikle paraya büyük bir önem vermiştir. Sikkeler üzerinde
üç l isanda yazılı (Arapca, Moğolca ve Tibetce) tuğralarda Gazan Han se­
letleri gibi Pekin'deki Kağan'ın temsilcisi olarak değil Tan rı'nın l ütfuyla
h ükümdar olmuş olarak gözükmektedir ( << Tengri-yin kucundur» )572. Oysa,
bu tam hükümranlık ifadesine karşılık Gazan'ın Cin'deki elcileri Temür Ka­
ğan'a Cengiz a i lesinin başkanı olarak bağlılıklarını bildi rmeye devam edi­
yorlardı.
Gazan Han büyüklerin tertiplerine ve ihtiraslarına karşı acımasız olu­
yorsa da uyanık yönetimi « köylüleri aşırı vergilerden ve eziyetlerden h ima(570)
Vie de Mar Yahballaha", çev. Chabot, Rev. Or. lat., 1 894, 1 34-1 42, 239-251l.
(57 1 ) O'Ohsson, iV, 1 74-190 (Raşideddin ve Mirkhond'a göre).
(572) Barthoıd, Ghazan", Enc. Isı', II, 158.
..
..
Bozkır Imparatorluğu / 361
ediyordu.» Bir seferinde subaylarına şöyle demişti: «Tacikleri yağmala- .
monıza izin vermemi istiyorsunuz. Ciftçinin öküzlerini ve toh umlarını yok
etti kten son ra ne yapaca ksınız? Eğer o zaman bana gelip ne yiyeceği mizi
sororsanız, sizi şiddetle cezalandırırımım» Bunca yağma ve tahribattan
sonra Horosan ve I rak-ı Acem'in işlenebilir toprağının büyük bir kısmı kıraç
olmuştu. Göçebelerin hakimiyeti toprağı öldürüyordu. Raşideddin, «To�­
roklonn büyük bir kısmı ekilmemişti. ister kamuya, isterse özel şahıslara
ort olsun, emek ve para sarfettikten sonra o .toprakları işler hale getirdik­
ten sonra elinden alınacağı korkusuyla hiç kimse o raları düzenlemeye ce­
saret edemiyordu,» diye işaret etmektedir. Gezan Han toprağı verim l i hale
getinneye karar vermişti. Raşideddin, « bu çeşit teşebbüsü cesaretlendi rme
gereğini a nlamıştı · ve çıkarttığı b i r kanun ile çiftçilerin emekleri n i n karşı­
lığını eşit bir şekilde alma teminatı vermiştir. Uzun yıllar işlenmemiş olarak
kalmış topraklar onları işlernek isteyenlere verilecek ve kendilerinden i l k
yıl için vergi alınmayacaktı. Sah ipli topraklara gelince, belirli b i r süre ter­
kediimiş olanlar bu kanun çerçevesi içine alınıyor, eski sahiplerinin rızası
olmaksızın isteyen çiftçilere devredi liyordus7',» · d iye devam etmektedir. Bü­
yu k memurların suistimalieri üzerine yapılan sıkı kontrollar Devlerin geli­
rin i 1 700'den 2100 toman'a çıkartmıştır.
,.e
Gazan Han'ın veziri büyük l ranlı tarihçi Raşideddin olmuştu ( 1 247 yıl ­
larında doğmuş, 131 S'de ölmüş, 1 29S'de � Sadr» ünvanına kavuşmuş He ­
medôn'lı Fadl Allah Raşideddin Tabib)57S. Raşideddin'den Moğolları n ta ri­
hini yazma talebi Gazan'dan gelmiştir. Böylece meşhur a l i m ölümsüz
«Cami'et-Tavôrih» adlı eserine başlamıştır. Daha önce gördüğümüz gibi,
milletinin geçmişini fevkaıade bir şekilde bilen Gazen ile Cin 'deki Kağan'ın
Iran sarayına gönderdiği çeng-siang Bolod, Raşideddin 'in en büyük haber
kaynakları olmuşlardır.
N ihayet. Gazan başkenti Tebriz'i muhteşem yapılar, camiier, medre­
seler. vakıflar, vs. ile rloldurmuştur. Raşideddin' i n ifadesine .göre, «şim­
diye kadar yıkmaktan başka bir şey yapmamış olan Moğollar i nşa etmey�
�aşlamışlard ı . » N i tekim Gazan Han'ın dönem i . bu ezeli göçebelerin iran'
da yavaş yavaş yerleşik hale geçmeleriyle dikkati çekmektedir. N e yazık
ki bu «yerleşikleşme» karşıtını da beraberinde getirmekteydi. Gitgide ta­
rikatçı bir iSlômiyeti kabul etmek üzere ( Raşideddin 'in idam edilmes i n i
düşünüyorum) evrensel hoşgörüleri n i terkeden iran Moğolları, m i l li özel­
l iklerini, değerlerini kaybetmekte g ecikmeyecekler, ortam tarafından yu­
tularak, yok olacaklardır.
Bu kötü neticeleri n hiç biri gayretli hü kümdar Gazan ' ı n dönemi nde
ortaya çıkma zamanı ve ortamı bulamamıştır. Meseıa Anadolu'da, mer­
-kezin tahakkümü nden kaçma eği l imlerine karşı bu h ü kü mdar şiddetle kar­
Şı koymuştu r. Sulamış adında Noyan Baycu'nun bir torunu, Karaman ha(573) Raşideddi n , d ' Ohsson'da, LV, 367.
(574) Raşideddin, CI 'Ohsson'da, IV, 417-418.
(575) Berthels, «Rashid al-Din Tabib .. , Enc. Isı', 1 202.
362 1 Bozkır I m paratorluğu
nedônının gerçek kurucusu Türkmen Emiri Mahmud Beğ'in yardımıyla
Anadolu'da bağımsız bir Beğlik kurmaya heveslenmişti. 27 nisan 1 299
tari h i nde bu isyan, Erzincan yakınlarında Akşehir'de Imparatorl u k ordusu
tara fından bastı rıl mıştır. Tebriz sarayının keyfine göre tahta çıkartılan
veya indirilen son Selçuklu Sultanıanna gelince, herhangi bir Moğol ku­
mandanından daha fazla otoriteleri kalmamıştı. Bu şekilde Gazan'ın I I .
Sultan Mes'ud'u tahtından indirdiği ( 1 295) . yerine ii. Sultan Keykubôd'ı
çıkardığı ( 1 297 ) , son ra onu da indiri p ( 1 300) tahta bu şerefli hônedônın
son hükümdarı olan i i . Sultan Mes'ud'u (ö. 1 304) geçirdiği görü lmüştür.
Hülegü i le Abaka'nın dış siyasetin i benimseyen Gazan Han, bunun
tabii bir sonucu olarak Suriye'de Memlu k Sultanlığına karşı yeni bir istilli
hareketine g i rişmiştir. Iç kale hariç Halep'i işgôl etmiş ( 1 2 a ralık 1 299) .
Hums önünde Memluk ordusunu bozmuş (22 a ralık) ve Şam'a girmişti
(6 ocak 1 300) . Moğolların daima sôdık bir müttefiki olarak kalmış olan
Ermeni (Kilikya) kıralı i i. Hetum'un kendi birl iklerini bu muharehelere gön­
dermiş olduğunu hatırlatalım. Ancak, bir taraftan son Frank h ü kümdar­
Iıklarının düşmüş olması, diğer taraftan iran Moğollarının kesin şekild�
islômiyete geçmesi bu Moğol zaferlerine büyük bir önem verdirmiyordu.
Zaten, bu parlak seferden son ra Gazon Han hemen iran'a dönmüş ( 1 300
şubatı) ve Memluklar Suriye'yi yeniden işgôl edebilmişlerdir.
Doğu iran'da Cağataylıların sahte bir taarruzunun bir defa daha iran
Hanlığını felce uğrattığı doğrudur. Türkistan Hanı Duva'nın oğlu olan ve
Afganistan'da, Gazne ve Gor'da kendisine bir hükümdarl ı k yaratmış olan
Kutlu k-hoca, Gazan'ın Suriye se�eri sırasında, Kirmôn ve Fa rs'ı yakıp yık­
mıştı. 1 303 il kbaharında Gazan Suriye'ye yeni bi r ordu göndermiş, ancak
o rdunun başına koyduğu Kutluk-şah , Şam yakınlarında Marces-Soffar'da
Memluklara mağlup olmuştu (21 nisan 1 303) . Bu, Moğolların Suriye'ye
yaptıkları son müdahale olmuştur.
Sonuçta Gazan Han, içte tamamen islômi bir politika ile dışta Hü­
legü, Abaka ve Argun'un politikalarını bağdaştırmasını bilmiştir. islôm'a
dönmüş olmasının samimiliği ve kesin görünüşü ha kkında şüpheye düş­
meni n yeri yoktur, zaten bu konuda Raşideddin yeterli teminatı vermek­
tedir. Bu hususta budizm ile, yani ailesinin dini ile, geri dönmiyecek şekild�
köprüleri yıkm
Download