endodontik kaynaklı enfeksiyonlarda mikroflora

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Dişhekimliği Fakültesi
Diş Hastalıkları ve Tedavisi
Anabilim Dalı
Endodonti Bilim Dalı
ENDODONTİDE FARMAKOLOJİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Dişhekimi Gülin UĞUR
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Necdet ERDİLEK
İZMİR-2006
1
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ.........................................................................................................................4
1. GİRİŞ......................................................................................................................5
2. ANTİBİYOTİKLER..............................................................................................6
2.1. Endodontik enfeksiyonlar.............................................................................10
a) Enfeksiyonların gelişme yolları....................................................................10
b) Endodontik enfeksiyonların mikroflorası...................................................11
c) Endodontik kökenli enfeksiyonların tedavisinde antibiyotiklerin yeri....14
2.2. Antibiyotik türevleri......................................................................................14
a) Penisilinler.....................................................................................................14
b) Ampisilin.......................................................................................................17
c) Amoksisilin....................................................................................................17
d) Sefalosporinler..............................................................................................20
e) Aminoglikozid grubu....................................................................................21
f) Linkozamid grubu........................................................................................21
g) Makrolid grubu.............................................................................................23
h) Tetrasiklinler.................................................................................................23
ı) Nitroimidazol grubu antibiyotikler.............................................................24
2.3. Antibiyotik etkileşimleri................................................................................25
2.4. Endodontide antibiyotik kullanımı...............................................................26
a) Topikal antibiyotikler ve endodonti..........................................................28
b) Endodontide profilaktik amaçlarla antibiyotik kullanımı......................29
3. ANALJEZİKLER..................................................................................................30
3.1. Non-narkotik Analjezikler............................................................................31
a) Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar........................................................31
1-Salisilatlar..................................................................................................34
2-Para-Aminofenol Türevleri......................................................................37
3-Pirazolon türevleri...................................................................................37
4-Profenler (fenilpropionik asit türevleri).................................................39
5-Fenilasetik asit türevleri...........................................................................40
6-İndol türevleri...........................................................................................40
7-Fenomik asit türevleri..............................................................................41
8-Oksikamlar ve diğeri................................................................................41
2
3.2. Narkotik Analjezikler....................................................................................42
a) Opioid agonist analjezikler..........................................................................42
b) Opioid agonist / antagonist analjezikler.....................................................43
3.3. Diş hekimliğinde kullanılan analjezikler.....................................................43
4. ANKSİYETE FARMAKOLOJİSİ........................................................................45
4.1. Benzodiazepinler...............................................................................................45
4.2. Non-benzodiazepin anksiyolitikler..................................................................46
4.3. Benzodiazepin Antagonistleri..........................................................................46
5. SONUÇ.....................................................................................................................47
6. KAYNAKLAR.........................................................................................................48
3
ÖNSÖZ
Bu çalışmanın hazırlanmasında değerli yardımlarını esirgemeyen hocam Prof. Dr.
Necdet ERDİLEK ’ e ve en zor zamanlarımda yanımda olan, bana yol gösteren, hiçbir
fedakarlıktan kaçınmayan aileme teşekkürü borç bilirim.
4
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Diş hekimliğinde en yaygın görülen klinik durumlar ağrı, anksiyete ve enfeksiyondur.
Ağrıyla mücadelede değişmeyen bazı temel ilkeler vardır. Ağrı sağaltımı; ağrı nedeninin
saptanıp ortadan kaldırılması ve ağrı belirtilerinin giderilmesini sağlayan analjeziklerin
kullanımı ile yapılabilir.
Bazı hastalar korku ve endişeden dolayı tedavi sırasında daha fazla acı çekebilirler.
Aşırı korku duyan hastalardaki anksiyeteyi gidermede hekimlerin yapacakları çok şey vardır.
Bu korku psikolojik rahatsızlığa neden olacak duruma gelirse anksiyete giderici ilaçlar
kullanılabilir.
Zararlı mikroorganizmaların olduğu, taşıyıcı direncin düşük olduğu ve hastada ateşle
birlikte genel durumun bozuk olduğu durumlarda kullanılan antibiyotikler tedavinin ana
ilkesini oluştururlar.
Tedavi sırasında ağrı kontrolü sağlamak ve hasta konforunu arttırmak için lokal
anestezi yöntemleriyle anestezik preperatların kullanımı önemlidir.
Bu derlemede endodontide kullanılan antibiyotik, analjezik, ve anksiyeteyi giderecek
ilaçlardan
bahsedilecektir.
Bu
ilaçların
etki
mekanizmaları,
farmakokinetik
ve
farmakodinamik özellikleri, uygun doz ve kullanma süreleriyle yan etkileri ve ilaç
etkileşimleri anlatılacaktır.
5
2. ANTİBİYOTİKLER
İlk kez Miller’in enflame pulpal dokudaki mikroorganizmaları araştırdığı 1890
yılından
bu
yana
mikroorganizmaların
endodontik
enfeksiyonlarla
ilişkili
olduğu
bilinmektedir. Pulpal doku nekrotik hale geldiğinde ve kan desteğini kaybettiğinde kök kanal
sistemi, mikroorganizmalar ve onların ürünleri için bir rezervuar haline dönüşür çünkü
nekrotik pulpanın sirkülasyonu yetersizdir yani kök kanalı vücudun normal konak direnç
mekanizmasından izole edilmiştir.
Antibiyotikler,
konağı
yenen
mikroorganizmaların
eliminasyonunda
konak
savunmasına yardım etmek amacıyla kemoterapötik ajan olarak ele alınırlar. Bu ilaçların
“bakteriyostatik“ ve “ bakterisid ”olmak üzere iki çeşit etki mekanizmasından söz edilir.
Bakteriyostatik etkili antibiyotikler:
Bakteri hücresinin üreme ve gelişimini inhibe ederek bakterilerin konağın savunma
sistemi tarafından ortadan kaldırılmasını sağlarlar. Bakteriyostatik ilaç verilirken dikkat
edilmesi gereken faktör yeterli ve sürekli oranda kanda bulunmalarını sağlamaktır.
Bakteriyostatikler:
Eritromisinler
Sülfonamidler
Tetrasiklinler
Kloramfenikol
Oksitetrasiklin
Klortetrasiklinler
Streptomisinler
Bakterisid etkili antibiyotikler:
Hücre duvarını ve bakteriyel nükleik asit sentezini bozan antibiyotikler doğrudan
mikroorganizmayı tahrip ederler ve bakterisid etki gösterirler. Bakterisid antibiyotikler her
6
zaman daha etkilidirler ve etkileri daha kısa sürede ortaya çıkar. Bu nedenle antibiyotik
tedavisinde bakteriyostatiklere tercih edilirler. Bu antibiyotiklerle düzenli zaman aralıklarına
bölünmüş uzun tedaviler yapılabileceği gibi kısa süreli yüksek dozda pulse tedavilerde de son
derece iyi sonuçlar elde edilir.
Bakterisidler:
Tüm penisilinler
Sefolosporinler
Metranidazol
Klindamisin (yüksek dozda)
Linkomisin
Vankomisin
Aminoglikozitler
Antibiyotiklerin etki mekanizmaları
1. Bakteri hücre duvarı sentezini inhibe ederler.
2. Stoplazmik membranın geçirgenliğinin değiştirilmesi.
3. Protein sentezi ve hücre çekirdeğine etki edenler.
4. Bakteri metabolizmasıyla etkileşen ilaçlar.
5. Esansiyel metabolitlerin bozulması (Bakteri folik aside muhtaçtır. Folik asit
esansiyel metabolit (PABA) şeklindedir.sülfanomid PABA’nın yerine geçer.)
Antibiyotiklerin etkinliğini belirleyen diğer faktörler:
 Bakterisid veya bakteriyostatik aktivite
 Antibakteriyel spektrum
 Bakteriyel rezistansın derecesi
 Antibiyotiğin enfeksiyon alanındaki konsantrasyonu
 Enfeksiyon süresi, tipi ve yayılımı
 Hastaya bağlı faktörler
7
Antibiyotik spektrum
Spesifik bakteri grupları üzerindeki etkinlikleri, antibiyotiklerin spektrumunu belirler.
Sanılanın aksine dar spektrumlu antibiyotikler, duyarlı mikroorganizmalar üzerinde geniş
spektrumlulardan daha etkilidir. Yıllardan beri düşünülenin aksine orodental enfeksiyonlarda
gram pozitif aeroplar değil, anaeropların etkili olduğu son yıllarda pek çok araştırmacı
tarafından ortaya konmuştur.
Bu noktadan hareket ederek orodental enfeksiyonların tedavisinde dar spektrumlu ve
anaeroplar üzerinde spesifik etkili antibiyotiklerin kullanılması önerilmektedir.
Yıllardan beri odontojen enfeksiyonların tedavisinde başarılı sonuçlar veren penisilin
ve eritromisinin anaeroplar üzerinde etkili dar spektrumlu antibiyotikler dikkat çekicidir.
Dar spektrumlular
Klindamisin
Kloksasilin
Dikloksasilin
Eritromisin
Linkomisin
Penisilin G,V
Vankomisin
Spiramisin
Geniş spektrumlular
Amoksisilin
Ampisilin
Bakampisilin
Sefalosporin
Karbenisilin
Streptomisin
Çok geniş spektrumlular
Tetrasiklin
Sülfonamidler
Tablo1: Sık kullanılan antibiyotiklerin etki spektrumları
Bakteriyel rezistans
Bazı bakteriler antibiyotikle ilk temasa geçtiklerinde ilaca karşı duyarlı olduğu halde
ilacın tekrar verilmesinde uygun terapotik kan düzeyinin elde edilmemesi bakterilerin DNA
şifresini değiştirmesi, çeper kabuğunu değiştirmesi nedeniyle o ilaca karşı dirençli hale
gelirler buna kazanılmış direnç denir.
Bir antibiyotiğe karşı direnç kazanan bakteri türü benzer kimyasal yapıdaki diğer bir
antibiyotiğe karşı da direnç gösterebilir, buna çapraz direnç denir.
Bakteriyel direncin önlenmesi için alınabilecek önlemler:
1.Öncelikle antibiyotikler yalnızca gerekli oldukları durumlarda kullanılmalıdır.
2.Topikal antibiyotik uygulamalarından kaçınılmalıdır; böylelikle hem rezistans hem
de alerji problemi azaltılmış olur.
3.Tedavi uygun dozda başlatılmalı ve yeterince sürdürülmelidir.
8
4.Akut enfeksiyonların tedavisinde uzun süreli (5-7 günlük) antibiyotik tedavileri
yeterliyken, profilaktik uygulamalarda kısa süreli(1-2 günlük) tedaviler tercih
edilmelidir; çünkü sanılanın aksine kısa süreli uygulamalarda bakteriyel rezistans
gelişmez. Dirençli bakterilerin üremesi ancak 3-4 günlük bir tedaviyi takiben duyarlı
bakterilerin yok olması ve ortamın dirençlilere kalmasıyla olur.
5.Kültür antibiyogramlar yaygınlaştırılmaya çalışılmalıdır. Mümkün olan her olguda
özellikle tedaviye cevap vermeyen olgularda enfeksiyon odaklarından örnek alınarak
etken mikroorganizmaların belirlenip hangi antibiyotiklere duyarlı oldukları
belirlenmelidir. Aksi taktirde antibiyotiklerin sürekli profilaktik kullanımları sonucu
rezistans geliştirmiş suşlar üremeye devam edecektir; ancak kültür için uygulaması
pratik standart kültür yöntemlerinin ülkemizde henüz yaygınlaşamaması bu
uygulamayı pratisyen hekim için zorlaştırmaktadır.
Kültür antibiyogram endikasyonları:
A-Kültür yapılmalıdır

Eğer ilk antibiyotik tedavisi uygulaması ilk enfeksiyon kontrol altına
alınamamışsa,

Palpasyonda enfeksiyonun baş, boyun bölgesindeki lojlara yayıldığı izlenimi
varsa,

Hastada septisemi işaretleri ve semptomları varsa,

Hastanın bağışıklık sisteminde bir bozukluk varsa (diabet, immünsupresif ilaç
kullanımı,AİDS...vs.)
B-Kültüre gerek yoktur
 Enfeksiyon küçük ve yumuşak dokularda lokalize ise,
 Eğer kültür için alınan örnek ağız florası ile kontamine olmuşsa,
 Enfeksiyon spontan olarak eksternal bir drenaj yolu (fistül) bulduysa,
Eliminasyonu karaciğerden olan antibiyotikler
-Kloramfenikol
-Tetrasiklin
Doksisilin
Minosiklin
-Eritrimisin
9
-Linkomisin
-Klindamisin
-Rifamisin
-Sefalotin
-Penisilin
-Kloksasilin
-Dikloksasilin
-Nafsilin
Eliminasyonu böbrekten olan antibiyotikler
Nefrotoksik etkisi az olanlar ----Penisilinlerin çoğu
---- İzoniazid
---- Sülfonamidler
(Sülfizokzasol ve Sulfametoksazol)
Nefrotoksik etkisi güçlü olanlar ----Aminoglikozitler
Kanamisin
Gentamisin
Steroptomisin
----Tetrasiklin
Doksisiklin ve minoksiklin dışındakiler
----Sefaloridin
----Nalidiksikasit
----Nitrofurantion
----Sefaloridin
2.1. ENDODONTİDE ENFEKSİYON
a) Endodontik enfeksiyonların gelişme yolları
İltihaplı pulpa dokularında mikroorganizmaların varlığı ilk kez 1890 yılında Miller
tarafından bildirilmiştir. Endodontik enfeksiyon mikroorganizma ilişkisi 1965 yılında
Kakehashi ve arkadaşlarının, sıçan dişlerinin pulpalarını ağız boşluğuna açarak, pulpa
nekrozunun ve periapikal lezyonların sadece mikroorganizmaların varlığında oluşturduklarını
göstermelerinden sonra kanıtlanmıştır. Endodontik enfeksiyon çeşitli yollarla gelişmektedir.
10
Açık pulpa: Mikroorganizmaların pulpaya ulaşmasının en yaygın yolu, dişin kronunda
bulunan ve pulpaya kadar uzanan çürük lezyonudur. Mikroorganizmalar pulpaya ya travma
sonucu ya da diş hekiminin uyguladığı işlemler sırasında pulpanın açılmasıyla ulaşabilirler.
Dentin kanalları: Mikroorganizmalar pulpada bir açıklık oluşmadan koruyucu mine
tabakasının ortadan kalkmasıyla açığa çıkan dentin kanallarından pulpaya ulaşabilirler. Dentin
kanalları çürük, travma ya da diş hekiminin uyguladığı işlemler ile açığa çıkabilir.
Lateral kanallar ve furkasyon kanalları: Lateral kanallar ya da furkasyon kanalları,
mikroorganizmaların dişin kök kanal sistemine penetre olabilmeleri için giriş kapısı işlemini
yerine getirebilirler. Periodontal enfeksiyonlar sonucu oluşan derin cepler, bu kanalları çok
sayıda bakteriye açık hale getirir. Periodontal lezyonlara komşu dişlerin dentin kanallarında,
bu lezyonlardan kaynaklı bakteriler bulunabilir.
Diğer yollar: Komşu dişten kaynaklanan enfeksiyonun genişlemesiyle ya da kan dolaşımı
yoluyla da mikroorganizmaların pulpaya erişmesi mümkündür.
Pulpa dokusu nekroze olunca kan dolaşımını yitirir. Böylece kök kanal sistemi,
mikroorganizmalar ve onların ürünleri için uygun bir rezervuar oluşturur. Nekrotik pulpada
kan dolaşımının olmaması, kök kanalını vücudun normal savunma mekanizmalarından
yoksun kılmaktadır.
Pulpa nekroze olduğunda kök kanal sistemindeki mikrobiyal enfeksiyon; lokalize
periapikal enflamatuar lezyon, selülit ya da abse haline dönüşebilir. Kök kanal sisteminde
mikroorganizmaların çoğalması ve ürünlerinin periapikal dokuları irrite etmesi, irritasyona
sebep olan mikroorganizmalar ortamdan uzaklaştırılıncaya kadar devam etmektedir.
Bakteriler vücut savunmasını aşarak periapikal dokuları işgal edebilirler. Bu olay
gerçekleştiğinde enfekte kök kanal sisteminde bulunan bakterilerileri, endodontik kaynaklı
abselerden alınan
materyallerden üretmek mümkündür. Bununla beraber, bakterilerin
doğrudan işgali olmaksızın, ürettikleri bol miktardaki toksik atık, apikal ya da lateral kanallar
yoluyla periapikal dokulara geçebilirler ve böylece spesifik ve nonspesifik enflamatuar
reaksiyonların başlamasına neden olurlar. Enflamatuar yanıt, koruyucu ve immunopatojenik
etkileri arttırır. İrritanlara karşı oluşan periapikal enflamatuar reaksiyonun gelişmesi
istenmeyen belirti ve semptomların ortaya çıkmasına ve komşu dokuların yıkılmasına neden
olabilir. Vücudun savunma gücüne bağlı olarak ciddi enfeksiyonlar gelişebilir
b) Endodontik enfeksiyonların mikroflorası:
11
Kök kanalındaki mikrobiyal ekosistem oldukça karmaşıktır ve tam anlaşılamamıştır.
Anaerobik kültür tekniklerinin gelişmesiyle enfekte kök kanal sistemindeki belirleyici
floranın zorunlu anaeroplardan oluştuğu gösterilmiştir. Anaerobik enfeksiyonlar, nekrotik
dokunun olduğu yerlerde, uzlaşılmış kan elemanlarının ve aerop ve fakültatif anaerop
mikroorganizmalardan
kaynaklanan
enfeksiyonun
takibinde
oksidasyon-redüksiyon
potansiyelinin azaldığı dokularda görülürler
Zorunlu anaerobik türler: Prevotella, Porhyromonas, Peptostreptococcus, Eubacterium,
Fusobacterium, Actinomyces, Veillonella, Propionibacterium,
Lactobacillus(anaerobik)
Fakültatif anaerobik türler: Streptococcus, Enterococcus, Lactobasillus (aerobik)
Staphylococcus
Tablo2: Endodontik enfeksiyonlarda sıklıkla izole edilen mikroorganizma türleri
Enfekte kök kanalları doğadaki birçok üstün anaerobik mikroorganizmayla beraber
polimikrobiyaldir. Çoğunluğu anaerobik olan bakteriler enfekte kök kanalına yerleşirken çok
sayıda fakültatif mikroorganizma da bulunabilir.
Antibiyotik tedavisi sistemik yayılım olduğunda veya enfeksiyonun komşu fasiyal
boşluklara yayıldığı kanıtlandığı zaman önerilir. Sistemik yayılımı veya ilerleyen enfeksiyon
varlığını onaylayan belirti ve semptomlar, 37,8 C ’nin üzerinde ateş, kırgınlık, yumuşak doku
enfeksiyonu, açıklanamayan trismus, yumuşak damağı, ağız tabanı veya anatomik boşlukları
etkileyen şişliğin yanı sıra basit mukozal büyüme olasıdır
Hastalar antibiyotik difüzyonunu sınırlandıran bariyerlerin kompanze edilmesi için
2’den 8’e kadar olan faktörler tarafından minimum inhibitör konsantrasyonu (MİK) aşacak
dozda antibiyotik almalıdır. Bu tip bariyerler, drenaj için ensizyonun antimikrobiyal tedaviye
eşlik etmesiyle denkleştirici olabilir. Antibiyotikler, anatomik bir boşluğa akümüle olan
ödematöz sıvı ve pürülan eksuda boyunca difüzyon katsayısı aracılığıyla ilerler. Drenaj için
ensizyon yapılmasıyla bakteri içeren pürülan materyal, bakteriyel ürünler, parçalanmış
enflamatuar medyatörler ortamdan uzaklaştırılmış olur. Böylece bölge dolaşımı düzelir ve
alana antibiyotiğin MİK ’ de ulaşma olasılığı artar.
12
Endodontik kökenli enfeksiyonlar polimikrobiyal olduğundan tek bir antibiyotiğin
enfeksiyondaki mikroorganizma türlerinin tamamına etkisizdir. Bunun sonucunda eğer bir
antibiyotik bazı türler üzerinde etkili ise mikrobiyal ekosistemi ayıracaktır.
Enfeksiyonun klinik belirti ve semptomları tanı ve tedavi başlangıcından sonraki 2-4
gün içinde önemli oranda azalmalıdır. Hastalar enfeksiyon kontrol altına alınana kadar takip
edilmelidir. Eğer hastanın genel sağlığıyla ilgili bir sorun varsa veya hastanın durumu
kötüleştiyse uzman hekimle konsültasyon önerilir. Klinisyenler verdikleri antibiyotiklerle
yakından ilişkide olmalıdırlar. Kontraendikasyonlar veya immunosüpresif hastalar için dozaj
Düzenlemeleri veya ajanların diğer ilaçlarla olan etkileşimleri mutlaka soruşturulmalıdır.
Göstergeler
Belirtiler ve semptomlar
Sistemik yayılım
37,8 C den yüksek ateş
Kırgınlık
Lenfadenopati
Trismus
İlerleyen şişlik
Artan şişlik
Yumuşak doku enfeksiyonu
Osteomyelit
Tablo 3: Yardımcı antibiyotikler için göstergeler – antimikrobiyal terapi
Tedavi yaklaşımı
Klinik bulgular
Basit endodontik lezyon
-Etiyolojisinde dengenin sağlanamadığı konak -Kök kanal sistemi debridmanı
-Kanal boyunca drenajla ağrı çözülür.
savunması vardır.
-Antibiyotik önerilmez
-Ağrı var.
-Şişlik yok.
Endodontik kökenli yumuşak doku şişliği
-Lokalize şişlik mevcut
-Ateş, kırgınlık veya yumuşak doku
enfeksiyonu gibi belirtiler yok.
-Kök kanla debridmanı
-Drenaj için yumuşak doku ensizyonu
-Antibiyotik önerilmez.
13
Endodontik lezyon / yumuşak doku şişliği
-Ateş, kırgınlık veya yumuşak doku
enfeksiyonun yayıldığı gösteren belirtiler
mevcut
-Kök kanal sistemi debridmanı ve drenaj için
ensizyon
-Sistemik antibiyotikler önerilir.
Tablo 4:Endodontik kökenli enfeksiyonların tedavisi
Hastayı değerlendirmek ve enfeksiyonun kaynağını tam olarak belirlemek son derece
önemlidir. Konak savunmasını değerlendirmek, hastalıklı alanları ve ya tedaviye zıt etki
yapabilecek ilaçları belirlemek yine oldukça önem taşır. Şu hastalarda antibiyotiğe gerek
yoktur:

Sistemik belirti ve semptomların olmadığı, endodontik kökenli, lokalize, fluktuan,
intraoral şişliğin olduğu hastalar

Semptomatik pulpitis, semptomatik apikal periodontitis veya drenajın sağlandığı
fistülün olduğu sağlıklı hastalarda. Bu tip vakalarda, enfeksiyon için rezervuar
olan kök kanal sistemi debridmanı ile hem yumuşak hem de sert dokunun kombine
drenajı bir tedavi seçeneğidir
Antibiyotikler , kök kanal debridmanı ve yumuşak-sert doku drenajının yerine
geçemez.
c) Endodontik kökenli enfeksiyonların tedavisinde antibiyotiklerin yeri
Endodontide sistemik veya lokal antibiyotik kullanılmasını gerektiren durumlar
sınırlıdır.
Endodontik
kökenli
enfeksiyonların
tedavisindeki
amaç
patojenik
mikroorganizmaların onların, onların ürünlerinin uzaklaştırılması ve lezyonun çözülmesi için
uygun ortamın hazırlanmasıdır. Bu ortamın hazırlanmasında antibiyotik kullanımı bir amaç
değil bir araç olarak görülmelidir.
Bu tip hastalara mümkünse dar spektrumlu antimikrobiyaller
verilmelidir çünkü
genişletilmiş veya geniş spektrumlu antibiyotikler daha fazla alanda oluşan etkiyle sonuçlanan
normal bağırsak florasının daha fazla değişkenlik gösterdiği bir durumu oluştururlar. Buna ek
olarak, genişletilmiş veya geniş spektrumlu antibiyotikler rezistan mikroorganizmalar için
seçilirler.
Penisilin
VK,
metranidazol,
klindamisin,
ve
eritromisin
analogları
(kloritmisin,azitromisin) içeren dar spektrumlu antibiyotikler endodontik enfeksiyonlar için
kullanışlıdır. Uygun
antimikrobiyalin hassasiyet testleri yapılmadan seçimi endodontik
enfeksiyonların sıklıkla içerdiği organizmaların bilinmesine dayanır.
14
2.2. ANTİBİYOTİK TÜREVLERİ
a) Penisilinler
Endodontik kaynaklı enfeksiyonlar karışık (mikst) enfeksiyonlar olduğu için tedavide
Seçilecek antibiyotiğin olası mikroorganizmaların çoğuna etkili bir kısmının penisilinlere
karşı duyarlı olmasından ve penisilinlerin iyi tolere edilmesinden dolayı penisilinler,
endodontik kaynaklı enfeksiyonlarda ilk seçilebilecek antibiyotiklerdir.
Penisilinler güçlü bakterisid etkileri yanında, nispeten düşük toksisiteye sahip ve sık
kullanılan doğal yada yarı sentetik antibiyotiklerdir.
Penisilin molekülü tiazolidin halkası, beta-laktam halkası ve bir yan zincirden oluşur.
Penisilinin hangi gruptan olduğu ve molekülün farmakokinetiği yan zincire bağlıdır.
Doğal penisilinler
Penisilinaza dirençli penisilinler
Aminopenisilin
Karboksipenisilinler
Asilüreidopenisilinler
Amdinopenisilinler
Penislin G, V, Propisilin, Penetisilin
Nafsilin, Oksasilin, Eloksasilin, Dikloksasilin
Fluksasilin, Metasilin
Ampisilin, Amoksisilin, Episulin,
Bakampisilin
Karbenisilin, Ticarsilin, Karindasilin,
Karfesilin
Azlasilin, Mezlasilin, Piperasilin, Apalsilin,
Pivmesilinam, Amdinosilin, Pirbenisilin
Tablo 5: Taşıdığı yan zincire göre penisilinlerin sınıflandırılması
Penisilinler, bakteri hücre duvarı sentezini bozarak etki gösterirler. Ancak
penisilinlerin antibakteriyel etki gösterebilmeleri için beta-laktam halkasının parçalanmamış
olması gerekir. Bu nedenle bakterilerin penisilinlere karşı ana savunma mekanizması, betalaktam halkasını parçalayan beta-laktamaz enzimidir. Bu enzim sayesinde penisilinleri etkisiz
hale getirir.
Enfekte kök kanalı içinde bulunabilen pek çok kanal patojeni (özellikle gram-pozitif
anaeroplar) penisiline yeteri kadar duyarlıdır. Penisilinler lipidlerde kolay çözünmez,
lökositlerin içine giremezler; fakat apse içerisinde yeterli konsantrasyonlar oluştururlar. Diğer
tüm antibiyotikler gibi penisilinlerde pulpa odasına giremezler.
Penisilin G (Benzil Penisilin)
15
Penisilin G mide asidine dayanıklı olmaması nedeniyle oral yoldan uygulanmaz. İ.M.
veya İ.V. enjeksiyonu takiben tüm vücut dokularına yayılır. İ.M. enjeksiyondan 30-60 dakika
sonra maksimum plazma konsantrasyonuna ulaşır. Uygulanan dozun büyüklüğüne göre 3-6
saatte plazmadan kaybolur. Büyük kısmı böbreklerden değişmemiş ilaç şeklinde itrah edilir.
Böbrek fonksiyonu yetersiz hastalarda doz azaltılmalıdır.
Penisilin G’ nin etki spektrumu ; Actinomyces, Bifidobacterium, Eubakterium,
Peptococcus, Peptostreptococcus’lar gibi anaerobik gram pozitif mikroorganizmaları, bazı
Bacteroides
türleri,
Fusobacterium,
Veillonella’lar
gibi
anaerobik
gram
negatif
mikroorganizmaları ve duyarlı Streptococcus, Pneumococcus, Meningococcus, Gonococcus
ve bazı Staphylococcus’ları kapsamaktadır.
Penisilin G’ nin etkisini uzatmak için farklı formüller geliştirilmiştir. Penisilin prokain
ile kombine edilir ve İ.M. uygulanır. Bu form yavaş çözünür ve 4 milyon ünite 36 saat
boyunca patojenleri inhibe edebilir. Benzatin penisilin, çok daha az çözündüğünden, yaklaşık
4 hafta kadar yeterli serum konsantrasyonları sağlar. Streptokoksik tonsillofarenjitin
tedavisinde ve
-hemolitik streptokoklarla sürekli reenfeksiyon tehdidi altında olan
romatizmal ateşli hastaların profilaksisinde, benzatin penisilin B ; 600,000-1,200,000 İ.Ü. ’lif
dozlarda İ.M uygulanır.
Penisilinler kullanılan antibiyotikler arasında en az toksik antibiyotikler olarak
düşünülebilir. Alerjik reaksiyonlar oluşturma özelliği tüm penisilinlerde vardır. Çok nadir
olmakla beraber en ciddi alerjik reaksiyon akut anaflaktik reaksiyondur ve uygulananların
%0,015-0,04’ünde oluştuğu bildirilir. Penisilinler alerjik reaksiyonlar dışında bulantı, kusma,
Diyare gibi gastrointestinal yan etkiler daha çok oral yoldan kullanılan penisilinlerle ilgilidir.
Penisilin V (Fenolsimetil Penisislin)
Mide asiditesinden etkilenmeyen ve oral yolla verildiğinde, penisilin G ’nin parenteral
uygulanmasıyla elde edilen kan konsantrasyonlarına yakın değerler oluşturabilen bir
penisilindir. Oral uygulamadan sonra 60 dakikada en yüksek kan düzeyine ulaşır ve 4 saat
süreyle kanda tespit edilir. Orta şiddetteki yumuşak doku enfeksiyonlarında; 125-150mg. (650
mg. Penisilin V ,yaklaşık 1 milyon üniteye eşittir.) günde4-6 kez uygulanır. Tedaviye 7-10
gün devam edilir. Akut romatizma profilaksisinde 125-250 mg.’lık tabletleri 12 saat ara ile
verilebilir.
Azodosilin
16
Geniş spektrumlu yarı sentetik penisilindir. Gram pozitif mikroorganizmalara penisilin
G ve penisilin V kadar etkilidir. Mide asitlerine dirençsizdir. Penisilin ve sefalosporinlerle
çapraz duyarlılık söz konusudur.
b) Ampisilin
Hem oral hem de parenteral uygulanabilen semi-sentetik bir penisilindir. Ampisilin
mide-bağırsak kanalından yaklaşık yarısı emilir. Emilimi besinler tarafından önemli ölçüde
azaltılmaz. Oral uygulamadan sonra en yüksek serum düzeyine 2 saatte ulaşır. 500 mg.
Ampisilin oral uygulamayı takiben 2 saatte, 4 mcg / ml ’lif serum konsantrasyonuna ulaşır.
Ciddi enfeksiyonlarda yüksek dozlarda parenteral verilmesi gerekir. Absorbe dozun yaklaşık
yarısı böbreklerden itrah edilir. Oral ve parenteral uygulanan ampisilin, penisilin G ’ nin
spektrumu bir çok E.coli, Haemophilus influenza, Proteus mirabilis, Salmonella, Shipella ve
Listeria türlerine etkili olacak şekilde genişletilmiştir. Ampisilinin oral dozu enfeksiyonun
şiddetine göre 1-4g’dır. Bu doz 4’e bölünerek 6 saat ara ile verilir. Eşit dozda uygulanan
ampisilin esterleri daha yüksek dozda kan ve doku seviyeleri oluşturduğu için günlük dozları
ampisiline göre daha düşüktür.
c) Amoksisilin
Kimyasal yapı hem de bakteriyel aktivite olarak ampisiline çok benzer. Amoksisilin
mide-barsak kanalında %90’a yakın emildiğinden aynı dozlarda uygulandığında ampisilinin
iki katına eşdeğer kan düzeyi elde edilir. İlacın iyi emilimi nedeniyle diyare oluşturma riski
daha düşüktür. Doku penetrasyonu mükemmeldir, değişmeden idrarla atılır.
Fropilis
haricinde Bacteriodes türlerinin %50’si amoksisilin ile inhibe edilir. Odontojen enfeksiyonlar
için 8 saatte bir 500mg. önerilir. amoksisilin, penisiline duyarlı oral anaerobiklere karşı
Penisilin G ve penisilin V ’ den daha potentdir. Odontojenik absesi olan hastalarda tek doz
500mg. amoksisilinin oral olarak verilmesinden sonra yapılan ölçümlerde amoksisilin
konsantrasyonu 1,5 saat sonra serumda 5,92 mcg/ml., abse materyalinde 0,90 mcg/ml. Olarak
tespit edilir. Bu elde edilen konsantrasyon odontojenik enfeksiyonlarda izole edilen
bakterilerin çoğu için gerekli minimum inhibitör konsantrasyonun üzerindedir.
-Laktamaz inhibitörleriyle kombine edilmiş penisilinler
17
Orofarengeal anaeropların, -laktamaz üreten suşların arttığı ve -laktamaz üreten bu
bakterilerim orofasiyal enfeksiyonların klasik penisilinlerle tedavisinde başarısızlığa neden
olduğu belirtilmektedir. Bu nedenle klavulanik asit ya da sulbaktam gibi
-laktamaz
inhibitörleriyle kombine edilerek güçlendirilmiş amoksisilinin orofasiyal enfeksiyonlarda
kullanılması yaygınlaşmaktadır.
Amoksisilin / Klavulanik Asit Kombinasyonu
Klavulanik asit,
-laktamaz enzimleri inhibe eden bir maddedir. Amoksisilin ile
kombine edilen klavulanik asit, amoksisilinin antibakteriyal etki mekanizmasını etkilemez
ancak bakteriler tarafından hidrolize edilerek inaktive olmasını önler. Böylece amoksisilin
-laktamaz salgılayan bazı bakteriler üzerinde de bakterisid etki gösterir.
Amoksisilin ve klavulanik asit, oral yoldan uygulandıktan sonra süratle absorbe
olurlar. 500mg. amoksisilin / 125mg. klavulanik asit oral yoldan uygulamayı takiben yaklaşık
bir saat içinde 8,0/9,7 mcg / ml ’ lif bir amoksisilin serum konsantrasyonları oluşturur,
dişetinde ise 0,7 mcg / ml ’ lif konsantrasyon sağladığı gösterilmiştir.
Amoksisilin / klavulanik asitin absorbsiyonu besinler, süt veya antasitlerden
etkilenmez. Ana eliminasyonu böbrekler yoluyladır. Oral uygulamadan 6 saat sonra
amoksisilin /klavulanik asit kombinasyonu, amoksisilinin etki spektrumunda
-laktamaz
üreten Bacteroides, Staphylococcus, H.influenzae, E.coli, Moraxella catarrhalis, indol(+)
Proteus’lar ve Klebsiella gibi bakterileri de dahil etmiştir.
Endodontik kaymaklı enfeksiyonlardan en sık izole edilen Porphyromonas ve
Provetella türlerinin
-laktamaz üreten suşlarının oranı arttırılmış ve Provetella suşlarının
%21’i ve Porphyroraonas suşlarının %37’sinin
-laktamaz ürettiği saptanmıştır. Pyojenik
dental enfeksiyonlarda amoksisilin / klavulanik asitin , amoksisilin / metranidazol
kombinasyonu kadar etkili olduğu ve odontojenik enfeksiyonlardan izole edilen anaerobik
bakterilere karşı amoksisilin / klavulanik asitin yeterli bir aktiviteye sahip olduğu
bildirilmiştir. Amoksisilin / klavulanik asit, halen diş hekimliğinde en kullanışlı antibiyotikler
arasında sayılmaktadır.
Erişkinlerde oral yoldan günde 3 kez 625 mg. (500mg. amoksisilin / 125mg.
klavulanik asit, tablet) dozunda uygulanabilirken, çocuklarda ise günde 3 kez 312,5mg.
dozunda (forte oral süspansiyon) ya da 156,25mg. (125mg. amoksisilin/31,25mg. klavulanik
asit, pediatrik oral süspansiyon) dozunda uygulanabilir.
18
Bacteroides
Fusobacteria
Amoksisilin
32 mcg / ml
16 mcg / ml
Amoksisilin / kalvulonik asit 0,5 mcg / ml
0,5 mcg / ml
Metronidazol
4,0 mcg / ml
4,0 mcg / ml
Tablo 6: -laktamaz üreten Bacteriodes ve Fusobacteria türlerine karşı çeşitli antibiyotiklerin
MİK değerleri
Ampisilin / Sulbaktam Kombinasyonu
Semi sentetik bir
-laktamaz inhibitörü olan sulbaktamın ampisiline eklenmesi ile,
aropisilinin antibakteriyel spektrumu,
-laktamaz üretmeleri nedeniyle ampisiline dirençli
olan Bacterioides, Staphylococcus, H. İnfluenza, E.coli, Horaxella catarrhalis, Klebsiella ve
Prosteus türü bakterileride içine alacak şekilde genişlemiştir.
Parenteral tedavi için ampisilin / sulbaktam İ.M. veya İ.V. yoldan uygulanmak üzere
parenteral formda kombine edilmiştir. Ancak sulbaktam oral yoldan verildiğinde absorbe
olmadığı için oral yoldan uygulanmak üzere ampisilin ile sulbaktamın ester bağıyla
bağlanması yoluyla elde edilen sultamisilin ince bağırsakların duvarlarında hidrolize olarak
sulbaktam ve ampisiline ayrılır. Bu 2 komponent aktif ilaç şeklinde kan dolaşımına dahil olur.
Sulbaktam ve ampisilinin farmokinetik özellikleri arasında yakın benzerlik vardır. Her ikisi de
oral kullanımsan sonra 1 saatte doku plazma konsantrasyonuna ulaşır. Her iki ilacında
eliminasyon profilleri birbirine çok benzer. Sultamisilin , yalnızca sulbaktamın oral yoldan
emilimini saklamakla kalmayıp, aynı zamanda ampisilinin biyoyararlanımını da %40’dan
%90’a yükseltir.
Sulbaktam ve ampisilin idrardan değişmeden atılır. Gıdaların ve antiasitlerin ampisilin
ve sulbaktamın üriner eliminasyonuna önemli bir etkisi yoktur. Yan etkileri arasında bulantı,
kusma, diyare şeklinde gastrointestinal yan etkiler sayılabilir. Oral yoldan yetişkinlerde 375750 mg. sultamisilin günde 8 defa uygulanır. Bu kombinasyonun anaerop bakteriler üzerinde,
in vitre olarak test edilen antibiyotikler arasında en yüksek etkinliğe sahip olduğu
saptanmıştır.
Odontojenik enfeksiyonlarda; ağrı, kötü koku ve şişlik gibi semptomlardan büyük
ölçüde sorumlu olan siyah pigmentli anaerobik basiller üzerine değişik antibiyotiklerin in
vitre etkinliğinin (MİK değerleri) araştırıldığı bir çalışmada tablo-7 de sunulan sonuçlar
alınmıştır.
19
Antimikrobiyal İlaçlar
Penisilin Cad
Ampisilin
Ampisilin+sulbaktam
Siprofloksasin
Eritromisin
Porphyromonas türleri
0,12 mg / L
0,12 mg / L
0,06 mg / L
1,0 mg / L
0,5 mg / L
Tablo 7
Provetella türleri
0,06 mg / L
0,25 mg / L
0,12 mg / L
2,0 mg / L
0,5 mg / L
Penisilinlerin önemli yan etkileri
A-Toksik etki:
Antibiyotikler içinde en az toksik olan penisilinlerdir. Renal yetmezlik söz konusu
olmadıkça toksik reaksiyonlar görülmez. Ayrıca ilacın dozu azaltılarak bu reaksiyonlar
önlenebilir.
B-Aşırı duyarlılık reaksiyonları
Erken reaksiyon: En şiddetli seyreden ve ölümle sonuçlanan reaksiyonlardır.
Anafilaktik reaksiyonlar da denir. Anjionörotik ödem, vazomotor kollaps, solunum güçlüğü,
alınamayan nabız anafilaktik reaksiyon bulgularıdır. Tedavisinde İ.M. %0,1’lik 0,2-0,5 cc
adrenalin verilmeli, tablo hala düzelmezse adrenalin İ.V. olarak perfüzyon ile yavaş yavaş
zerkedilmelidir. Ayrıca antihistaminik ve kortikosteroidlerin parenteral uygulaması da bu
durumun geçmesinde yardımcı olur.
Geç reaksiyonlar: Ateş, eklemlerde şişlik, deri lekeleri, ödemle karakterizedir.
Genellikle difendidranin gibi antihistaminiklerin verilmesiyle hafifler.
Diş hekimliği yönünden penisilinin önemli yan etkileri; göz kapakları ve dudaklarda
Quincke ödemi, dil ödemi, dilde tüylenme, ağız florası baskılanması ve stomatitis venata’dır.
d) Sefalosporinler
Yapı , etki mekanizması ve etkinlik olarak penisilinlere çok benzerler. Birinci kuşak
sefalosporinlerin (cephradine, cefaclor, cefadroxil vb.) penisilinlere hiçbir üstünlüğü yoktur.
İkinci kuşak sefalosporinler ise ( ceforoxim) dental enfeksiyonların tedavisinde düşünülebilir
ancak bunların da yüksek fiyatları göz önüne alındığında kullanımı sorgulanabilir.
Spektrumları penisilinlerden geniş olan ikinci kuşak sefalosporinler, gram pozitif ve gram
negatif aeroplara etkilidirler ve penisilinaza dirençlidirler. Penisiline duyarlı kişilerde tercih
edilebilirler ancak çapraz duyarlılığın olabileceği göz önüne alınmalıdır. Üçüncü kuşak
olanlar ise genellikle alt ve üst solunum yolu enfeksiyonlarında tercih edilirler.
20
Penisilinden daha toksiktirler. Yan
etkileri;
aşırı
duyarlılık reaksiyonudur.
Aminoglikozidlerle kombine verildiğinde nefrotoksik etkiyi arttırırlar, ayrıca heparin ve
aspirin ile birlikte kullanıldığında kanama riski artar.
e) Aminoglikozid grubu
Streptokoklar ve anaeroplar haricinde bir çok mikroorganizmaya etkili geniş
spektrumlu antibiyotiktir. Kök kanalı patojenlerinin çoğu anaerobik bakterilerden oluştuğuna
göre endodontik amaçlı kullanımı uygun değildir; ancak penisilinle beraber kullanıldığında
bakterisid etkilidir.
f) Linkozamid grubu
Linkomisin ve klindamisin oral anaerop suşların (bacteriodes) neden olduğu tehlikeli
kemik enfeksiyonlarında ilk tercihtir. Protein sentezini bozarak bakteriostatik etki yapan bu
antibiyotikler yüksek dozlarda bakterisid etkilidir. en önemli avantajları kemiğe çok iyi
penetre olabilmeleri, en önemli dezavantajları ise süperenfeksiyona bağlı pseudomembranöz
kolite neden olmalarıdır.
Linkomisin
En belirgin özelliği gram pozitif fakültatif koklar üzerinde etkili olmasıdır. S.aureus
osteomyelitinde, pnomökok, streptokok ve diğer stafilokoklara bağlı enfeksiyonlarda bu
antibiyotiğin kullanımı uygun olabilir. Makrolidler ve kloramfenikol ile antagonizma
gösterirler. Anaerop spektrumu yeterince geniş değildir bu nedenle endodontik lezyonlarda ilk
tercih olmazlar. Linkomisin ciddi gastrointestinal rahatsızlıklara yol açabilir.
Klindamisin
Yarı sentetik bir linkozamiddir. Bakterilerin 50S ribozomal alt birimine bağlanıp
protein sentezini inhibe ederek bakteriostatik etki gösterir. Klindamisin HCL mide-barsak
kanalından emilimi tama yakındır. 300 mg. klindamisin oral uygulamadan sonra serumda 3-5
mcg/ml ’lik konsantrasyona ulaşır. Besinlerle birlikte alınabilir, dokulara iyi dağılır.
21
Karaciğerde metabolize edilir ve safradan atılır. Karaciğer fonksiyonlarında azalma olan
hastalarda doz azaltılmalıdır.
Esas olarak gram pozitif aerop ve anaerop bakteri türlerinin çoğuna ve gram negatif
anaerop bakterilerin bazı türlerine karşı etkilidir. klindamisin gram negatif bakterilerden
Bacteriodes türlerine güçlü bir etkinlik gösterir.
Klindamisin kullanan hastaların %10-20’sinde diyare şeklinde yan etki görülür. En
ciddi yan etkisi; C.difficile isimli anaerop bakterinin çoğalması ve bu bakterinin toksinlerinin
neden olduğu pseudomembranöz kolittir. Pseudomembranöz kolitin başlıca belirtileri; sulu
bazen mukuslu ve kanlı diyare, kolit tarzında karın ağrısı, ateş ve lökositozdur. Ciddi diyare
oluştuğunda ilaç kesilmeli ve hasta gözlenmelidir. Pseudomembranöz kolit oluştuğunda, oral
olarak günde 500mg. – 2gr. Vankomisin 3-4 seferde verilmelidir.
Klindamisinin deri ve dental enfeksiyonlarda kullanılması gerektiği; ancak bir uzman
tarafından etiyolojisi bilinen enfeksiyonlarda seçilen ilk antibiyotiğin başarısız olduğu
durumlarda kullanılabileceği bildirilmiştir.
Klindamisinin oral kaynaklı aerop ve anaerop bakterilere karşı iyi aktivite gösterdiği
bilinmekle beraber, daha az toksik ilaçların kullanılamadığı ciddi enfeksiyonlar için
kullanılması önerilmektedir.
Sistemik olarak kullanılan klindamisin; benzil penisilin, amoksisilin, ampisilin,
eritromisin, metranidazolde olduğu gibi periapikal kemikte, periapikal eksudada ve kök
kanallarında tespit edilmiştir.
Özel Talimatlar
İlk tercih edilen ajan
Penisiline alerji olmadığı
onaylı
Medikal sorunlu hastalar için
Penisilin VK ’ın alternatif
olarak ve hemen desteklenmiş
serum düzeyi isteniyorsa
Etkiyi artırmak için penisiline
ilave, yalnızca anaeroplara
etkili
Dozaj
Başlangıç dozu=1000mg
Devam dozu=500mg, her 4-6
saatte
Başlangıç dozu=1000mg
Devam dozu=500mg, her 8
saatte
Klindamisin
Ciddi enfeksiyonu olan,
penisiline karşı alerjisi olan
hastalarda kullanılır.
Başlangıç dozu=600mg
Devam dozu=300mg, her 6
saatte
Kloritromisin
Penisilin alerji hastalar için
Başlangıç dozu=500mg,
Ajan
Penisilin VK
Amoksisilin
Metronidazol
22
Başlangıç dozu=1000mg
Devam dozu=500mg, her 6
saatte
alternatif antibiyotik
Devam dozu=500mg, her 12
saatte
Tablo 8: Endodontik enfeksiyonların ilave tedavileri için sistemik antibiyotikler
g) Makrolid grubu
Eritromisin
Eritromisin, makrolid grubunda yer alan bir antibiyotiktir. Bakteri ribozomlarının 50 S
alt birimine bağlanıp protein sentezini inhibe edip bakteriostatik etki gösterir. Güvenli bir
antibiyotik olan eritromisin özellikle penisiline alerjisi olan hastalarda penisiline yeterli bir
alternatiftir.
Baz eritromisin aside dayanaksızdır, ağızdan verildiğinde önemli bir kısmı inaktive
edilir. Eritromisinin oral yoldan emilimini arttırmak için eritromisinin ağızdan kullanımamına
özgü stearat tuzu ve iki esteri yapılmıştır. Bunlar etilsülsinat ve estolat şeklidir. Eritromisin
baz şekli ise rektal yoldan uygulanır.
Oral olarak alındıktan sonra, 1 ile 4 saat sonra pek çok vücut dokusunda yeterli
konsantrasyonlarına ulaşır. Atılımı idrar ve safra ile olmaktadır.
Eritromisin invitro olarak pek çok streptococcus türüne, Staphylococcus aereus’a,
Moraxella catarrhalis ve Captocytophaga türlerine karşı etkilidir. bunlara ek olarak;
Eubacteriua,
Propionbacterium,
Biphide
bacterium,
Lactobacillus,
Actinomyces,
Peptostreptococcus ve bazı gram negatif bakterilere de etkilidir.
Eritromisin hafif ve orta derecede enfeksiyonlarda 250-500 mg. dozunda günde 2, 3 ya
da 4 kez alınır. Pediatrik oral günlük doz 30-50 mg/kg ’dır.
En önemli yan etkisi yaklaşık %20 oranında gastrointestinal rahatsızlık oluşturmasıdır.
Eritromisin dişhekimliği alanında penisiline alerjik hastalarda ve penisiline alerjik
hamile kadınlar ve çocuklarda, enfekte kalp hastalığı riski altındaki hastalarda profilaktik
olarak kullanılabilir.
Kloritomisin
23
Antimikrobiyal spektrumu eritromisine benzer. Endodontik enfeksiyonlarda izole
edilen bazı bakterilere karşı etkili bir spektrumu vardır. Gram pozitif koklara eritromisinden
daha etkilidir.
h) Tetrasiklinler
Antimikrobiyal etkinlikleri geniş olmakla birlikte (gram pozitif ve gram negatif aerop
ve anaeroplar) günümüzde ender olgularda kullanılan bir antibiyotiklerdir.En büyük
dezavantajları geniş spektrumlarına bağlı hızlı rezistan gelişmesidir. Akut nekrotizan ülseratif
gingivitis ve jüvenil periodontitis gibi periodontal hastalıklarda ilk tercihtir.
Penisilinle beraber kullanıldıklarında bakterisid etkilidirler; ancak tek başlarına
bakteriostatiktirler. Tetrasiklinlerin dezavantajları:
1. Tetrasiklinlere hassas olmayan mikroorganizmaların aşırı çoğalması,
2. Diğer ilaçlarla antagonizma gösterme riski yüksektir,
3. Dişlerde renklenmeye sebep olabilirler,
4. Penisilin ve eritromisine göre yan etkileri daha fazladır.
I) Nitroimidazol grubu antibiyotikler
Metranidazol
Metranidazol, anaerop bakterilerin pek çoğuna etkin olan ancak aerop bakterilere karşı
etkinliği bulunmayan, nitroimidazol grubuna ait bu antibiyotikler, bakteri hücresinin DNA
sentezini engelleyerek etkili olur. Metranidazol oral yoldan iyi emilir, pek çok dokuya
kolayca ulaşır. 500mg. metranidazol oral olarak alındıktan 2 saat sonra, serumda 11 mcg/ml.
konsantrasyonuna ulaşır. Metranidazolün yarılanma ömrü 9,5 saattir. Atılımı genellikle
böbreklerdendir.
Bacteroides, Fusobacterium, Clostridium türlerinin tamamına yakınına etkilidir.
Peptococcus,
Peptostreptococcus,
Eubacteriun
türlerine
genellikle
etkili
olurken;
Propionibacterium, Actinomyces, Lactabacillus, mikroaerifilik streptokoklara genellikle
etkisizdir.
Metranidazol erişkinlerde, genellikle oral yoldan, günde 1-2 gr. dozunda kullanılır. Bu
doz 6 ya da 12 saat arayla 500 mg. olarak verilir. Alkolle beraber alındığında karın krampları,
bulantı, yüz kızarması gibi disülfran benzeri reaksiyonlar oluşabilir. Bunun nedeni etil alkol
metabolizmasının metranidazol tarafından inhibe edilmesidir. Metranidazolu uzun süre,
yüksek dozlarda kullananlarda nöropati ve ensefalopati görülebilir.
24
Odontojen kaynaklı ciddi anaerobik enfeksiyon geçiren, penisiline alerjik hastalarda
yada daha önce uygulanan penisilin tedavisine yanıt vermemiş hastalarda kullanılabilir.
Genellikle dental ya da periodontal kaynaklı enfeksiyonu olan ve penisiline alerjik hastalarda
kullanılması önerilir. Akut nekrotizan ülseratif gingivitis ve ilerlemiş inatçı periodontitis gibi
bazı özel durumlarda duyarlı suşların bulunduğu tespit edilirse kullanılabilir.
Ornidazol
Diş hekimliğinde anaeropların sebep olduğu enfeksiyonların tedavisinde sıkça
kullanılır. Oral uygulama sonrası hızla ve hemen hemen tamamen absorbe edilir. Anaeroplara
etkisi nedeniyle özellikle eritromisin gibi makrolid grubu antibiyotiklerle kombine
kullanılması endodontik enfeksiyonlarda çok iyi sonuçlar vermektedir.
2.3. ANTİBİYOTİK ETİLEŞİMLERİ
Birden çok antibiyotik kullanımı tek antibiyotik kullanımından daha iyidir.
Kombinasyonlar doğru seçildiklerinde tek antibiyotikten daha yararlı olduğu sıklıkla bildirilir.
Tercih edilen uygun antibiyotik kombinasyonları:
1. Etken mikroorganizmalar bilinmediğinde antimikrobiyal spektrumu genişletmek.
2. Spektrum tüm bilinen ve ya tahmin edilen patojenlere yeterli değilse.
3. Antibiyotiklere ilaveyle bakteriostatik ve bakterisid etkilerini arttırmak.
4. Süperenfeksiyonlar bekleniyor ve önlenmesi isteniyorsa kullanılır.
Birlikte kullanılan antibiyotikler birbirlerine iki şekilde davranabilirler:
1-Sinerjizm:
İkisinin
kullanımında elde edilen antimikrobik etki tek tek
uygulandığından elde edilen etkiden daha üstündür. Antibiyotik ilavesi veya sinerjizm çok
kompleks bir durumdur, birkaç özel endikasyonla karakterize edilir. Primer klinik endikasyon
organizmayı tehdit eden şiddetli enflamasyonların nedeni bilinmediğinde ve antibiyotik
terapisi kültür ve hassasiyet testlerinden hemen önce uygulandığında major sonuçlar
oluşturmaktadır.
Sinerjik etki gösteren antibiyotikler:
1. Penisilin G + Streptomisin
2. Eritromisin + Sulfonamid
25
3. Gentamisin + Ampisilin
4. Diğer aminoglikozitler + Penisilin
5. Rifampisilin + Penisilin
6. Kloramfenikol + Tetrasiklin
7. Metronidazol + Eritromisin
2-Antagonizma: İki antibiyotik birlikte kullanıldığında birbirinin etkilerini azaltıyorsa
antagonizmadan söz edilir. Antagonist etki gösteren antibiyotik kombinasyonları:
1. Eritromisin + Linkomisin
2. Eritromisin + Kloramfenikol
3. Linkomisin + Kloramfenikol
4. Penisilin + Tetrasiklin
5. Penisilin + Kloramfenikol
Antibiyotiklerin başarısızlık nedenleri
Uygun olmayan antibiyotiklerin seçilmesi sonucu yapılan tedaviler başarısızlıkla
sonuçlanmaktadır. Antibiyotiklerin kandaki konsantrasyonlarının çok düşük olması onları
yeteri kadar etkili olmalarını engellemektedir. Etki gösterecekleri alana penetrasyonlarının
düşük olması istenmeyen bir durumdur. Ayrıca antibiyotiklerin başarısızlık nedenleri arasında
uygun olmayan lokal faktörler ve antibiyotiklerin hasta savunmasını bozması da sayılır.
Antibiyotikler arasında antagonizma varlığı antibiyotiklerin ekinliğini azaltıcı bir faktördür.
Antibiyotiğe dirençli mikroorganzimalar tekrarlayan enfeksiyonlarda, süperenfeksiyonlarda
ortaya çıkar. Hastaların düzensiz antibiyotik kullanımı, ensizyon ve drenajdaki bozukluklarda
başarısızlığa neden olabilmektedir.
2.4. ENDODONTİDE ANTİBİYOTİK KULLANIMI
Antibiyotikler sadece gerekli oldukları zaman reçetelendirilmelidir ve hasta tarafından
kullanılmalıdır; aksi halde hasta üzerinde tedavi edilmeye veya önlenmeye çalışılan
enfeksiyona
göre
daha
etkileşimleri,mikroorganizmaların
fazla
ilaca
risk
oluşturacaktır.
karşı
rezistans
Antibiyotikler,
göstermesi,
mide
ilaç
bulantısı,
gastrointestinal problemler, mortalite potansiyeli olan alerjik reaksiyonlar ve antibiyotiklerin
eşlik ettiği kolit gibi pek çok yan etkiden sorumludurlar.
26
Endodontik enfeksiyonların primer tedavisi enfeksiyonun nedenini ortadan kaldırmak
için drenajı sağlamak ve devam ettirmektir. Günlük uygulamada drenaj her zaman mümkün
olmayabilir; bu nedenle terapötik antimikrobiyaller için olası iki endikasyon vardır:
1-Operatif Tedaviye Yardımcı Olmak
Sağlıklı bireylerde endodontik enfeksiyonların pek çoğu erken sağlanan drenaj ve
problemin nedeninin ortadan kaldırılması ile tedavi edilebilir. Örneğin: enfekte kök kanal
kompleksinin temizlenmesi ve kök dışındaki enfeksiyonun cerrahi yöntemlerle ortadan
kaldırılmadı gibi. Akut dentoalveoler enfeksiyonu bulunan bazı hastalarda,diffüz yayılım
gösteren enfeksiyonun ve sistemik tutulumun bulunması nedeniyle antibiyotik kullanılması
gerekli olabilir. Antibiyotikler dental girişime alternatif olarak değil tedaviye yardımcı olmak
amacıyla kullanılır.
Tıbbi olarak desteklenen bazı hastalarda, konak savunma mekanizmasının yeterli
olmadığı düşünülebilir ve bunun sonucunda da akut dentoalveoler enfeksiyonların tedavisi
antibiyotiklerle desteklenebilir. Bir hastanın enfeksiyona karşı direnci, aldığı ilaçlardan
(kortikosteroidler, antimetabolitler) veya lösemi, HIV, kontrolsüz tip 1 diabet gibi sistemik
hastalıklardan dolayı düşmüş olabilir. Bu nedenle her hasta çok iyi değerlendirilmeli ve eğer
gerekliyse antibiyotik reçete edilmelidir.
2-Olasılık Tedavisi
Nadiren görülen bazı durumlarda drenaj sağlanamaz ve etken operatif tedavi ile
ortadan kaldırılamaz. Bu durumda antibiyotiklerin artı bir yarar sağladığına dair herhangi bir
kanıt yoktur, nihai tedavi kesinlikle gereklidir. Antibiyotik reçetelemenin temel prensibleri:
enfeksiyonun lokal yayılımını engellemek, sistemik enfeksiyonun önüne geçmek ve
semptomatik rahatlama sağlamaktır.
Örneğin; iyi tutunmuş bir intradiküler post yerleştirilmiş olan dişte akut periapikal
enfeksiyona selülitisin eşlik ettiği durumlarda terapötik antibiyotikler gerekli olabilir. Bu
durumda enfeksiyonun drenajı ne yumuşak dokunun ensizyonu ile ne de kolayca kanal
enstrumentasyonu ile sağlanamaz. Bu nedenle bu gibi durumlarda antibiyotik tedavisi nihai
tedaviden önceliklidir. Çekimi yapılacak olan abseli bir dişte eğer anestezi sağlanamıyorsa
akut periapikal enflamasyonun giderilmesi için yine antibiyotiklerin reçete edilmesi
gerekmektedir. Anksiyete gösteren, diş hekimi fobisi olan ve sedasyon olmadan dental
tedaviyi kabul etmeyen akut periapikal enfeksiyonlu hastalarda terapötik antibiyotikler
27
kullanılabilir. Böyle durumlarda sedasyon sağlanana kadar kanal tedavisi ertelenebilir. Benzer
olarak fiziksel veya öğrenme bozukluğu nedeniyle koopere olmayan mental reterdasyonlu
hastalarda acil tedavi olarak terapötik antibiyotikler verilebilir. Bazı kaynaklar pulpitislerde de
ilk tedavi seçeneği olarak antibiyotik verilmesini önermektedir ; ancak bu yöntem bugün
tercih edilmemektedir ve operatif tedaviye alternatif bir yöntem değildir.
Hangi Antibiyotiği Kullanalım?
Ekstraradiküler ve kanal içi endodontik enfeksiyonlarda oral fakültatif flora ve
anaeropların bulunduğu bilinmektedir. Bunun yanında bazı enterik gram negatif bakteriler de
bulunmuştur. Birbirleri arasında sinerjik ilişkileri olduğu düşünülen yaklaşık 70 bakteri türü
kök kanalında izole edilmiştir. Enfekte ve semptomatik kök kanal florasının büyük kısmını
anaeroplar oluşturmaktadır. Bu nedenle bakteri çeşitlerinin sayısı arttıkça açığa çıkan
semptomlar çeşitlilik gösterecektir. Ayrıca başarısız bir endodontik tedavi geçirmiş olan bir
dişin florası ile tedavi edilmemiş bir dişin florası arasında da belirgin farklar olması
kanıtlanmıştır.
Potansiyel patojenlerin çeşitlilik göstermesi ve ilaç duyarlılıklarından dolayı
endodontik planlamada antimikrobiyal ajanların reçetelenmesi problemlidir. Kültür yapılması
ve duyarlılık testleri yapılması endodontik prosedürde önerilmektedir. Basit kontaminasyon
riskinden dolayı enfekte kök kanal bölgesinde mikrobiyolojik araştırma yapmak oldukça
zordur. En çok reçete edilen antibiyotik eritromisin, amoksisilin, penisilin ve metranidazol’
dur. Endodontik lezyonlardan izole edilen bazı aneroplar penisiline dirençlidir buna rağmen
bazı ciddi enfeksiyonlar metranidazol ve penisilin kombinasyonu ile tedavi edilebilir.
Sefalosporinler ve klindamisin endodontik enfeksiyonlar için daha az reçete edilir.
Sefalosporinler kemiğe iyi penetre olmalarından dolayı bazı durumlarda kullanılabilir.
Sefalosporinler bazı oral anaeroplara ve fakültatif bakterilere karşı aktiftirler. Klindamisin
ciddi yan etkiler oluşturduğundan dolayı endodonti pratiğinde rutin olarak kullanılması
önerilmektedir.
Akut dentoalveoler enfeksiyonlarda antibiyotik tedavisinin ne kadar sürdürüleceği
konusunda kesin bir bilgi yoktur. Diş hekimliğindeki genel uygulamada 3-5 gün sürdürülen
bir antibiyotik tedavisi uygun olmaktadır. Uzun süreli antibiyotik kullanımı ise yerleşik
florayı yok eder ve koloni direncini ortadan kaldırır bu nedenle sistemik antibiyotik verilmesi
hedefe yönelik olmalıdır.
28
Son zamanlardaki çalışmalar antibiyotiklerin sonuna kadar kullanılmasının gerekli
olmadığı görüşünü desteklemektedir. Bir çalışma akut dentoalveoler tedavisinde iki doz
verilen antibiyotiğin 5 gün
boyunca etkili olduğunu göstermiştir. Hastaların büyük
çoğunluğunun 2-3 gün süre ile oral antibiyotik kullanmasının yeterli olacağı tüm yazarların
ortak görüşüdür. Alternatif olarak penisiline alerjisi olmayan hastalarda 3 gr. amoksisilinin 2
doz şeklinde uygulanmasıda önerilebilir.
a) Topikal Antibiyotikler ve Endodonti
Antibiyotik
içeren
preparatlar
endodontik
tedavilerde
topikal
olarak
da
kullanılmaktadır; ancak dar spektrumları, bakteriyel rezistans için potansiyel teşkil etmeleri,
ilaç hassasiyeti riskinin olması ve bazı etiyolojik nedenler kullanım alanlarını sınırlamaktadır.
Topikal antibiyotiklerin kök kanal tedavisinde kullanılmalarıyla ilgili belirgin bir bilimsel
kanıt da yoktur.
b) Endodontide Profilaktik Amaçlarla Antibiyotik Kullanımı
Bakteri hücresinin enfeksiyon odağından kalkarak kan dolaşımına katılmasına
bakteriyemi denir. Bakteri hücresinin enfeksiyon odağında kaldığı halde toksin ve enzimlerini
dolaşım yatağına salmasına ise septisemi denir. Endodontik tedavilerde bakteriyemi ve
septisemi riski vardır, bundan dolayı kan dolaşımına katılabilecek mikroorganizmaların
elemine edilebilmesi için antibiyotik kullanımı gerekebilir.
Aşırı enstrumentasyon yapıldığında enfekte kök kanalı içinde bulunan bakteriler
periapekse ve dolaşıma katılabilir; ancak sağlıklı kişilerde bu miktardaki bakteriyemi bir
sorun oluşturmaz. Akut enfeksiyon odağına enfeksiyon yapılması, intraligamental, intrapulpal
enjeksiyonlarda piston basıncı ile fazla miktarda bakteri dolaşıma itilebilir.
Bütün bu sebepler bir mikrobakteriyemiye neden olur ancak bu durum profilaksi
gerektirmez.
Bakteriyemi profilaksisinin endike olduğu durumlar:
1. Hastanın immün savunmasının yetersiz olduğu biliniyorsa bakteriyemi profilaksisi
gereklidir. Kanser , sitostatik kullanımı, ağır travmalar, radyoterapi, kortikosteroid
kullanımı, AİDS, lökopeni, ağır şeker hastalığı, ağır kalp ameliyatları sonrası, kalp
kapak protezleri, geçirilmiş endokardit, romatizmal kalp hastalıkları, akut eklem
romatizması, subakut bakteriyel endokardit,böbrek transplantasyonu gibi daha pek
çok hastalık durumunda endodontik girişim gerekiyorsa,
29
2. Böyle hastalarda önceden olmayan bir periapikal duyarlılık endodontik girişimi
takiben başlamışsa ve belirli bir endodontik nedene bağlanamıyorsa,
3. İntraoral ve ekstraoral abse drenajı yapıldığında,
4. Akut apikal absede pürülan kanallar açılacaksa pürülan kanallar açılacaksa,
5. Travma nedeniyle avülse olan dişlerin reimplantasyon işlemi sırasında profilaktik
amaçlara antibiyotik verilebilir.
Durum
Standart profilaksi
Antibiyotik
Amoksisilin
Oral ilaç alınmıyorsa
Ampisilin
Penisilinlere alerjisi varsa
Klindamisin
Sefaleksin veya Sefadroksil
Azitromisin veya
Klaritromisin
Penisilinlere alerji varsa ve
oral ilaç alamıyorsa
Klindamisin
Sefazolin
Doz
Yetişkin: 2gr; çocuk:
50mg/kg oral
İşlemden 1 saat önce
Yetişkin: 2gr; çocuk:
50mg/kg İ.M., İ.V.
İşlemden önce 30 dakika
içinde
Yetişkin:600mg; çocuk:
20mg/kg oral
İşlemden 1 saat önce
Yetişkin: 2gr; çocuk:
50mg/kg oral
İşlemden 1 saat önce
Yetişkin: 500mg; çocuk:
15mg/kg oral
İşlemden 1 saat önce
Yetişkin: 600gr; çocuk:
20mg/kg. İ.V.
İşlemden önce 30 dakika
içinde
Yetişkin: 1gr; çocuk:
25mg/kg İ.M., İ.V.
İşlemden önce 30 dakika
içinde
Tablo 9: Amerikan Kalp Birliği’nin 1997 yılında önerdiği antibiyotik premedikasyonu
30
3. ANALJEZİKLER
Ağrı diş hekimleri için çoğu zaman hastalığı tanımlamakta bir araç olsa da bazı
hallerde başa çıkılması zor bir durum olarak belirir. Pulpitis ve apikal periodontitisin neden
olduğu ağrılarda yapılan endodontik tedavi analjezikler uygulamadan çekilmez hale gelebilir.
Kanalların genişletilmesinde, doldurulmasında ayrıca apikal formun bozulmasında ve cerrahi
prosedürlerde ağrıyla karşılaşabiliriz. Ağrı kişiye bağlı olarak değişir ve önceden kazanılmış
yaralanma deneyimi, ağrıya programlanma, hissi statü ve korku ile anksiyeteye bağlıdır.
Analjezikler bilinç kaybı olmaksızın ağrının kabul edilebilir boyuta getirilmesi için
kullanılırlar. Periferal ve santral etkili olmak üzere iki tipi vardır. Periferal etkili ajanlar lokal
humoral faktörleri bloke ederek (prostoglantin sentezi inhibisyonu) sinir sisteminin periferine
etki eder. Bu hafif ağrıdan orta dereceli ağrıya kadar etkili olur ve anestetik etkisine ek olarak
antipiretik ve aynı zamanda antienflamatuar amaçlı kullanılabilirler.
Santral etkili ajanlar beyindeki ağrı algılayışım değiştirirler. Bu ilaçlar narkotik
analjezikler ve antagonistleridir. Bunların analjezik etkisine ilaveten lokal ve genel
anestetiklerle kullanıldığında sedasyon ve hipnoz sağlayabilirler. Antipiretik veya
antienflamatuar etkileri yoktur. Bu grubun tatbiki fiziksel ve psikolojik bağlılıkla
sonuçlanabilir. En az zararlı potansiyeldeki analjezikler yeterli gelecekse, güçlü narkotikler
verilmemelidir. Bu ajanlar orta şiddetteki ağrılara etkilidir.
Narkotik ve narkotik olmayan ilaçların kombinasyonları analjeziklerin popüler
formlarıdır. Her komponentin sinerjik etkisi olarak ilacın tek başına kullanıldığından daha
yüksek oranda analjezi sağlayacağı düşünülmüştür. Bu yolda, santral ve periferal etkili
sonuçlar için kombine edildiler. Kombinasyon, ilacın bir dozu ağrıyı elimine etmek için
arttırıldığında zararlı etki doğuracak ilave değerlere sahiptir. Bu ilaçlar orta dereceli ve
şiddetli ağrılar üzerine etkilidir.
Bugünkü analjezik preperatlarda büyük çeşitlilikler vardır. Hekim hastaya yararlı olan
ajanların tam fizyolojik aktivite, terapötik değer ve yan etkilerini bugünkü farmakoloji
kitaplarından takip etmelidir.
Analjeziklerin Sınıflandırılması:
Non-narkotik Analjezikler
a. Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar
b. Nonantienflamatuar antipiretikler
Narkotik Analjezikler
31
a. Opioid agonist analjezikler
b. Opioid agonist / antagonist analjezikler
3.1. Non-narkotik Analjezikler
a) Nonsteroidal antienflamatuar ilaçlar (NSAI)
Analjezik etkileri: Antienflamatuar analjeziklerin ağrı kesici etkileri büyük ölçüde
periferik etkilerine bağlıdır. Ağrı yapıcı kimyasal veya mekanik etkenlerin periferde
prostoglandinlerin sentezini arttırdığı ve periferik afferent sinir uçlarının ağrı uyarılarına karşı
duyarlılığını arttırdıkları bilinmektedir. NSAI ilaçların pek çoğunda bulunan ortak bir özellik
dokularda araşidonik asitten prostoglandinlerin ve diğer bazı eikozanoidlerin oluşmasını
katalize eden siklooksijenaz (COX-1 ve COX-2) enzimlerini inhibe etmeleridir. Narkotik
analjezikler bu maddelerin sentezini inhibe ederek ağrı kesici etki yaparlar.
Antipiretik etkileri: Ateş, immunolojik sataşmaya bağlı olarak vücut temperatürünün
yükseltilmesi olarak tanımlanır. Enfeksiyon hastalıklarının kardinal semptomudur. Ancak
ateşe neden olan immunolojik faktörler sadece enfeksiyon etkenlerinden salıverilenler
değildir. Enfeksiyöz olmayan iltihap olayları, kanser, greft reaksiyonu ve benzeri durumlarda,
salıverilen projen maddeler nedeniyle ateşe yol açarlar.
Antipiretik ilaçlar artmış olan vücut temperatürünü düşürürler, normal vücut
temperatürünü etkilemezler. Bu ilaçların temperatürü düşürmeleri ısı kaybını artırmalarına
bağlıdır. Isı kaybı ise ciltte vazodilatasyon ve terleme oluşturmak suretiyle arttırılır.
Antienflamatuar etkileri: Aspirin ve bu gruptaki diğer ilaçların antienflamatuar etki
mekanizmaları tam olarak bilinmemektedir. Durumun karanlık kalmasının başlıca nedeni
enflamasyonun erken (vasküler dönem) ve geç (hücresel dönem) olarak oluşan ve düzenli bir
sıraya göre gelişen çok çeşitli olaylardan meydana gelmesi ve bunlar sırasında çok sayıda
mediyatör veya modülatör endojen maddelerin salıverilmesidir.
Ağrı yapıcı etkenler; dokudaki tahriş ve zedelenme ayrıca immunolojik reaksiyonlar;
lokal araşidonik asitten prostasiklin ve prostoglandinlerin sentezi arttırırlar. Ayrıca iltihaplı
dokuda araşidonik asitten lipooksijenaz enzimleri tarafından oluşturulan hidroperoksi yağ
asitlerinin, monohidroksi yağ asitlerinin ve lökotrienlerin miktarı da artar.
Antienflamatuar analjezikler siklooksijenaz enzimlerini inhibe ederler, fosfolipaz A2‘
ye dokunmazlar. Böylece sadece siklooksijenaz ürünlerinin değil, aynı zamanda lipooksijenaz
ürünlerinin de sentezini azaltırlar.
32
Antienflamatuar analjezikler, prostoglandinlerin bazı doku yıkıcı etkilerini de
(enflamasyon sırasında osteoklast hücrelerinin aktivasyonuna bağlı kemik rezorbsiyonu
artması gibi) önleyebilir.
NSAI İlaçların Sınıflandırılması
1. Salisilatlar

Aspirin ve sodyum salisilat

Diflunisal
2. Para-aminofenol türevler
 Asetaminofen(parasetamol)
3. Pirazolon türevi ilaçlar

Propifenazon ve aminopirin

Metamizol sodyum ( dipiron)
4. Profenler (fenilpropiyonik asit türevleri)

İbuprofen

Naproksen

Fenbufen

Tiaprofenik asit

Ketoprofen

Fenoprofen kalsiyum
5. Fenil asetik asit türevleri

Diklofenak sodyum

Nabumeton

Fenklofenak
6. İndol asetik asit türevleri

İndometasin

Tolmetin

Ketorolak trometamol

Sulindak
7. Fenomik asit türevleri

Mefenamik asit

Flufenamik asit

Etofenamat
33
8. Oksikamlar ve diğer ilaçlar

Piroksikam

Tenoksikam

Prokuazom

Azopropazon

Metotrimeprazin
9. COX-2 inhibitörleri

Meloksikam

Nimesulid

Etodolak

Selekoksib

Rofekoksib
1-Salisilatlar
Aspirin ve Sodyum Salisilat:
Aspirin, NSAI ilaçlar içinde en fazla kullanılanı ve ucuz olanıdır. Genellikle ağız
yolundan alınır, parenteral pek uygulanmaz. Toksisitesi düşük bir ilaçtır. Antipiretik etkisi de
vardır.
Farmakokinetiği
Mide suyunun asit ortamında daha ziyade non iyonize durumda olduğundan mideden
absorbe olabilir. Bundan dolayı ilaç alındıktan 20 dakika gibi kısa bir sürede kandaki düzeyi,
minimum etkin düzeyin üstüne çıkar ve analjezik etki başlar. Absorbsiyon ince barsakta
devam eder.
Aspirin karaciğer ve kanda salisilata hidroliz edilir. İlaç alınışından sonra 1-2 saat
sonra plazmada ancak %25 oranında hidroliz edilmeden kalır.
Kullanılışı
Aspirin: Aspirin oral yolla, genellikle tablet şeklinde verilir. Ağrı kesmek için mutad
olarak 0,5-0,75 gr. dozunda alınır. Belirtilen dozlar, gerektiğinde 4-6 saatte bir tekrarlanır.
Analjezik olarak kullanışta günlük maksimal doz 4 gr. sınırını geçmemelidir.
Antitrombositik etkisi nedeniyle çeşitli kardiyovasküler hastalıkların tedavi ve
profilaksisinde, günde veya gün aşırı genellikle 80-325 mg. gibi küçük dozda kullanılır. Bu
dozda antienflamatuar etki gösteremez.
34
Sodyum salisilat: Barsak kaplamalı tabletler şeklinde kullanılır. Bu şekilde mide
barsak kanalından absorbsiyonu geç olduğu için çabuk tesiri istenen akut ağrılı durumlarda
tercih edilmez. Sodyum salisilatın İ.V. verilmeye özgü enjeksiyonluk solüsyonlarıda vardır.
Salisilik asit: Solüsyon veya pomad şeklinde kullanılır. Cilt üzerindeki uygulama
yerinden absorbe edilir. Bu şekli ile zehirlenmeye neden olabilir.
Salisilatların yan etkileri
a)Gastrointestinal kanal irritasyonu, kanaması ve ülserojenik etki:
Salisilatlar ve antienflamatuar analjezikler; başta mide olmak üzere gastrointestinal
mukozayı tahriş ederler ve çeşitli lezyonlara neden olurlar. Mide mukozasında epitel
dökülmesi, yüzeyel peteşiler yaparlar ve mideden gizli kan kaybını arttırırlar. Akut belirtileri
tedavinin 1. ve 2. haftası içinde ortaya çıkabilir. Tedavi uzarsa ülser meydana gelir. Bu
genellikle tedavinin ilk 3 ayından sonra ortaya çıkar. Söz konusu ilaçların yaptığı mukoza
lezyonlarının tümüne ‘analjezik gastroenteropatisi’ adı verilir.
Daha önce geçirilmiş peptik ülser veya gastrointestinal kanama öyküsü, dozun artması
ve kullanma süresinin uzaması, birden fazla NSAI ilaç kullanılması, diğer ülserojenik ilaçların
(glukokortikoidler, mukosit yapan kanser ilaçları) veya oral antikoagulanların birlikte
alınması , fazla alkol alımı, sigara tiryakiliği, genel durumun bozuk olması ilaca bağlı ülser
riskini arttırır.
Gastrointestinal yan tesir oluşturma potansiyeli bakımından NSAI ilaçlar 3 kategoriye
ayrılırlar;
i. Ketorolak, indometazin, azapropazon, piroksikam ve tolmetin en riskli olanlardır.
ii. Aspirin, naproksen, fenoprofen ve sülindak orta değer alırlar.
iii. İbuprofen, diklofenak, etodolak ve diflunisal daha az ve genellikle hafif
gastrointestinal tesir yapar.
b)Kan ve hemostaz:
Aspirin, düşük dozda alındığında trombositlerin agregasyonunu inhibe eder ve kanama
zamanını uzatır. Heparin ve oral antikoagulanların, antikoagulan etkisini potansiyelize eder.
K vitamini eksikliği, karaciğer hastalığı veya konjenital pıhtılaşma bozukluğu
olanlarda aspirin kullanımından kaçınılmalıdır.
c)Alerjik reaksiyonlar:
Seyrek olarak gelişir. Bunun başlıca iki tipi vardır. Birinci tipi astım nöbeti şeklinde
olur ve daha ziyade bronşiyal astım, vazomotor rinit ve burun polipozisi bulunan hastalarda
35
ortaya çıkar. Bu tip astım, literatürde ‘aspirine duyarlı astım’ olarak bilinmesine karşın,
prostoglandin sentezini inhibe eden diğer NSAI ilaçlarla da oluşmaktadır. Diğer tip alerjik
reaksiyonlar ise ürtiker veya anjioödem şeklinde olur.
d)Solunum:
Salisilatlar terapötik dozlarda alındıklarında solunum merkezini hafif stimule ederler.
Solunum sayısını ve daha az derecede olmak üzere ventilasyon hacmini arttırırlar.
e)Kardiyovasküler sistem:
Aspirin ve diğer NSAI ilaçların, prostoglandin sentezini inhibe edilmesine bağlı
antinatriüretik etkileri ve vazokonstrüksiyona eğilim yaratmaları nedeniyle hipertansiyonlu
hastalarda kan basıncını yükseltme olasılıkları artar.
f)Salisilizm:
Romatik ateş veya romatoid artrit olguları gibi yüksek dozda salisilat olan kimselerde
ortaya çıkan orta derecede bir salisilat zehirlenmesi tablosudur. Baş ağrısı, baş dönmesi,
uyuşukluk, görme bulanıklığı, işitme kaybı ve tinnitus, hiperventilasyon,bulantı, kusma ve
bazen diyare ile kendini gösterir.
g)Ürik asit ve glukoz metabolizması:
Salisilatlar ufak dozlarda verildiklerinde böbreklerden ürik asit itrahını azaltarak bu
maddenin kandaki düzeyini yükseltirler. Normal bir insanda yüksek dozda alınan salisilat
glikojenoliz, hiperglisemi ve glikozüri yapabilir. Çocuklarda ise salisilat intoksikasyonu
sırasında hipoglisemi oluşur.
h)Hepatotoksik etki:
Bu etkisi çocuklarda yetişkinlerden daha belirgindir. Diğer ilaçların hepatotoksik etki
potansiyeli ise, (fenilbutazon ve asetaminofen hariç) düşüktür.
ı)Antinatriüretik etki ve böbrek zedelenmesi:
Aspirin ve diğer NSAI ’lar böbrekte PGE2 ve prostasiklin sentezini inhibe ederek
glomerüler filtrasyon hızına ve böbrek kan akımını azaltabilirler. Böbrek tubuluslarında Na
ve su absorbsiyonunu arttırabilirler ve itrahını azaltabilirler (antinatriüretik etki). Bu etkilerine
bağlı olarak vücutta tuz ve su retansiyonu yapabilirler.
i)Aspirin ve gebelik:
Gebeliği sırasında uzun süre aspirin alanlarda anemi, antepartum hemoraji ve preeklampsi insidansı artar. Doğumdan birkaç gün önce aspirin alan kadınlarda doğum ve doğum
36
sonrası kanamaları artar, yeni doğanda intrakranial kanama insidansı yükselir ve doğum aletli
yapılmışsa yeni doğanın cildinde kolayca lokal ekimoz oluşabilir.
Kural olarak gebeliğin son 3 ayında bu ilaçlar alınmamalıdır; onların yerine
asetaminofen kullanılabilir. NSAI ilaçların alınması gerekliyse doğumdan önceki hafta
kesilmelidir.
j)Aspirin ve emzirme:
Emziren annelerin, aspirin ve diğer antienflamatuar analjeziklerin çoğunu kullanması
tavsiye edilmez. Uzun etki süreli analjeziklerin de (naproksen gibi) emzikli kadınlar
tarafından kullanılmaması gerekir. Buna karşılık ibuprofen, diklofenak veya flurbiprofen gibi
süte az miktarda geçen analjezikler kullanılabilir; ancak antienflamatuar analjeziklerin
emziren kadınlarda tümüyle sakınılması gerektiğini kabul eden tıbbi çevreler de vardır.
k)Reye sendromu:
Yağlı karaciğer dejenerasyonunun eşlik ettiği bir akut ansefalittir. Aniden baskı, viral
hastalıklar, uyuşukluktan birkaç gün sonra kontrol edilemeyen bulantı ile sürer. Karaciğer
büyümesi, koma ve olası ölüm takip eder. Asetaminofen uygun analjezik ve antipiretiktir.
2-Para-Aminofenol Türevleri
Bu grupta asetaminofen ve fenasetin bulunur. Asetaminofen, kronik kullanılışı halinde
bu grup ilaçların en az toksik olanıdır. Analjezik nefropatisinin baş sorumlusu olarak görülen
fenasetin 1960’lardan itibaren birçok ülkede, Türkiye dahil, yasaklanmıştır.
Asetaminofen( parasetamol )
Asetaminofen aspirininkine, yaklaşık olarak eşit derecede analjezik etki yapar.
Antipiretik etkisi de onunkine yakın güçtedir; fakat aspirinden farklı olarak, antienflamatuar
etkinliği oldukça düşüktür ve bu tür etkinlik gerektiren endikasyonlarda kullanılmaz. Ancak
antienflamatuar ilaçların analjezik etkisi arttırmak için onlarla birlikte kullanılabilir.
Antitrombositik etkinliği zayıftır.
Oral yoldan alındığında asetaminofen, çabuk absorbe edilir ve etkisi erken başlar;
plazma düzeyi ½-1 saat içinde maksimuma erişir.
Bir dozdan sonra analjezik etkisi3-4 saat kadar eder. Asetaminofenin büyük kısmı
karaciğerde glukuronik aside ve sülfatla konjuge edilir ve böbreklerden bu şekilde itrah edilir.
3-Pirazolon türevleri
37
Bu grupta: aminopirin, antipirin, dipiron, fenilbutazon ve oksifenbutazon bulunur. Bu
sınıf analjezikler daha uzun etkilidir ve akut eklem romatizmasında da daha tesirli, fakat daha
toksiktirler. Bu grubun en eski ve en az toksik olanı antipirindir ve en az kullanılanıdır. En
çok kullanılan ise fenilbutazondur.
Terapötik etkileri aspirininki gibidir.bunların hepsinin analjezik etkilerinin yanında
antienflamatuar ve antipiretik etkileri de vardır. Analjezik etki bakımından en güçlüsü
aminopirindir. Yan tesirlerinin fazlalığı nedeniyle, bazı kaynaklar bu ilaç sadece diğer
analjeziklerin etkili olmadığı ağrılı veya romatizmal durumlarda uygulanmalarını, gelişi güzel
kullanılmamalarını tavsiye ederler.
Pirazolon türevi ilaçların üç ciddi yan tesiri vardır:
1-Kemik iliği depresyonu: Bu ilaçlar kemik iliğini deprese ederek agranülositozi
trombositopeni ve aplastik anemi meydana getirirler. Bu yan tesirler nedeniyle ölüm olguları
dünyanın bir çok yerinde bildirilmiştir.
2-Peptik ülser: Özellikle fenilbutazon ve oksifenbutazon alanlarda meydana
gelmektedir. Midede kanama ve ülser sonucu peritonit oluşabilir.
3-Su ve tuz retansiyonu: Özellikle fenilbutazon ve oksifenbutazon alanlarda
görülmektedir. Bu ilaçların söz konusu yan etkisi nedeniyle plazma hacmini %50’ye kadar
varabilen bir oranda arttırdıkları, ödem yaptıkları, kalp yetmezliğine eğilimi olan kimselerde
yetmezliği belirgin hale getirdikleri ve akut akciğer ödemi yaptıkları bildirilmiştir.
Aminopirin
Aspirinden sonra en fazla kullanılan analjeziktir. Aminopirin mide barsak kanalından
çabuk absorbe edilir, maksimum kan düzeyi ilacın alınışından sonra 1-2 saat içinde oluşur.
Karaciğerde mikrozomal enzimler tarafından asitlenmek suretiyle inaktive edilir. Oral tek
dozu 0,3 gr. ’dır. yukarıda sayılan yan tesirlerden başka santral sinir sistemi eksitasyonu,
duyarlı kimselerde herpes labialis ve anjio ödem meydana getirdiği bildirilmiştir.
Dipiron (Novalgine)
Analjezik, spazmolitik, antiromatizmal, şiddetli ağrılı safra kesesi veya böbrek
kolitlerine karşı, kas ve eklem romatizması, lumbago ve nöralji de 0,5 gr. ’ lık tabletlerinden
38
günde 3-4 defa 1-2 tablet, 20-40 damla, 1-2 ampul veya 1 supposituar olarak alınabilir.
Enjeksiyon yoluyla kullanılabilen çok az sayıdaki nonnarkotik analjeziklerden birisidir.
Farmakolojik yönden yan tesirleri aminopirine benzer. Analjezik etkisi ondan zayıf
olduğu için daha yüksek dozda kullanılır.
Fenilbutazon
Antienflamatuar etkisi vardır, ancak ciddi toksik etkilerinin olması uzun süreli
tedavide kullanılmasını engellemektedir.
Fenilbutazonun antienflamatuar etkileri salisilatlarınkine benzer; ancak toksisitesi
ayrıcalık gösterir. Fenilbutazonun agranülositozis yapabilir. Romatizmal kökenli olmayan
ağrılarda analjezik etkisi salisilatlardan daha azdır. Toksik etkileri nedeniyle analjezik ve
antipiretik olarak kullanılmaz.
Oksifenbutazon
Fenilbutazonun başlıca aktif metabolitidir. Tesirleri, dozu ve yan tesirleri bakımından
fenilbutazondan farkı yoktur. Vücutta fenilbutazonun karaciğerde hidroksillenmesiyle oluşan
bir maddedir.
Fenilbutazon ve oksifenbutazonun sık ve ciddi yan tesirlere ve ölüme neden
olmasından dolayı bunların diğer ilaçlara cevap vermeyen ankilozan spondilit olguları dışında
kullanılmaması ve tedavi süresinin bir haftayı geçmemesi tavsiye edilir.
4-Profenler (fenilpropionik asit türevleri)
İbuprofen
Antienflamatuar etkisi nedeniyle klinikte kullanıma çıkarılmış ilk propiyonik asit
türevidir. Aspirin gibi ibuprofen de aynı etki mekanizmasına dayanan antienflamatuar
analjezik ve antipiretik etkilere sahiptir. İbuprofen sindirim kanalından iyi emilir. Karaciğerde
metabolize olur ve böbreklerden atılır.
Diş hekimliğindeki pek çok olayda etkili bir analjeziktir. İbuprofenin en önemli yan
etkisi mide barsak sistemi irritasyonudur.
Diş hekimliğinde büyük azıların çekiminden sonra gelişen ağrının önlenmesi için
ibuprofenin çekimden önce kullanılması önerilebilir.
Endodontik kökenli ağızlarda sıkça kullanımı tercih edilen
antienflamatuardır.
39
bir analjezik
Naproksen
Propiyonik asit türevleri içerisinde en uzun süreli etkili olanıdır. Analjezik
antienflamatuar ve antipiretik etkiye sahiptir. Aspirinden farklı bir mekanizmayla trombosit
agregasyonunu önler ve kanama zamanını uzatır.
Mide barsak kanalından çabuk absorbe edilir. Büyük bölümü idrarla az bir kısmı safra
ile atılır. Emziren annelerde süte geçer.
En sık ortaya çıkan yan tesirler gastrointestinal kanalda görülür, diğer nonnarkotik
analjeziklere göre daha az olsa da ülserojen etkisi bulunur.
Fenoprofen kalsiyum
Farmakolojik ve farmakokinetik özellikleri ve kullanılış yeri bakımından ibuprofene
benzeyen bir propiyonik asit türevidir.
Fenoprofen boş mideden hızla emilir ve plazmada maksimum düzeye 2 saat sonra
ulaşır. Önde gelen yan etkisi gastrointestinal irritasyondur. Deride kızarıklıklar, uyuklama,
çarpıntı, baş ağrısı ve tinnitus yapabilir.
5-Fenilasetik asit türevleri
Diklofenak sodyum
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkilidir. mide barsak kanalından tam ve
çabuk olarak absorbe edilir. Böbreklerden ve kısmen karaciğerden itrah edilir.
Erişkinlerde başlangıçta günde 3 kere 25-30 mg. dozunda verilir. Çocuklarda günlük
dozu 2-3 mg/kg.’ dır. Yan etkileri aspirin ve indometasininkilere benzer , fakat daha seyrek
görülür ve genellikle daha hafif olur.
6-İndol türevleri
İndometasin
Analjezik, antienflamatuar
ve antipiretik etkisi olan bir ilaçtır. Antipiretik etkisi
aspirin ve fenilbutazondan kuvvetlidir. Analjezik etki iltihap varlığında etkilidir.
Antienflamatuar etkisi de aspirin ve fenilbutazondan fazladır.
40
İndocin tablet 25-30mg. olarak piyasada bulunur, supposituar olarak da kullanılır.
Sindirim sisteminden hızlı ve tam olarak emilir.Yan etkisi devamlı kullanmayı sınırlar. Mide
barsak bozuklukları, kemik iliği depresyonu, kan basıncı yükselmesi, hepatit, halüsinasyon ve
konvülsiyon yapabilir. Özellikle epilektiklerde epilepsi nöbetini sıklaştırabilir. Yan etkileri
çok olduğundan osteoartrit, romatizmal artrit, ankilozan spongilit gibi durumlarda
kullanılmalıdır.
Tolmetin
Yapısı yönünden indometasine benzer; fakat farmokolojik etki ve toksisite profili
bakımından ondan çok fenil propiyonik asit türevlerine yakınlık gösterir. Mide barsak
kanalından iyi absorbe edilir.
En sık görülen yan etkileri gastrointestinal bozukluklardır. Geçici lökopeni yapar,
nadiren agranülositoz yaptığı bildirilmiştir. Baş ağrısı, baş dönmesi ve sinirlilik ve uyuşukluk
gibi SSS ile ilgili yan etkiler oluşturur. Karaciğer ve böbrek fonksiyonlarını bozabilir.
Travmaya bağlı eklem ve eklem dışı ağrılı lokal lezyonlara karşı etkilidir.
Sulindak
Mideden ve ince barsağın üst kısmından çok çabuk bir şekilde absorbe edilir. Sulindak
başlangıçta günde iki kez 150 mg. dozunda verilir. Duruma göre bir kerelik dozu 200mg’a
çıkartılabilir. Çocuklarda jüvenil romatoid artrite karşı kullanılır; fakat çocuk dozu kesin
olarak belirlenmemiştir.
Gastrointestinal yan tesirleri aspirin ve indometosininkine benzer; ancak daha hafif
olurlar. Bu ilaçlardan farklı olarak, sık bir şekilde konstipasyon yapar. SSS ile ilgili etkileri
indometasine oranla çok azdır. Buna sulindakın indol grubu içermemesinin katkısı bulunur.
7-Fenomik asit türevleri
Mefanamik asit
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkisi olan bir ilaçtır. Aspirininkine eşit
derecede analjezik etki yapar. Mide barsak kanalından iyi absorbe edilir.
Osteoartritte de kullanılır. İlk dozu 500 mg.’dır; sonra 6 saatte bir 250 mg. verilir. İyi
bir ağrı kesicidir. Disepsi ve diyare, nadiren mide kanaması ve üre yükselmesi yapabilir.
İdrarla albumin, eritrosit, lökosit çıkartır. Ayrıca kemik iliği depresyonu ve cilt
döküntüleri yapması önemli yan etkileridir. Gebelerde kontrendikedir.
41
Flufenamik asit
Mefanamik asitten daha kuvvetli antienflamatuar etkiye sahiptir. Analjezik etkisi
mefanamik asitten zayıftır. Oral yoldan günde 400-600 mg. dozda verilir. Yan etkileri
mefanamik asitinkilere benzer. En sık görülenler disepsi, bulantı ve diyaredir.
8-Oksikamlar ve diğerleri
Piroksikam
Yapıca nonnarkotik analjeziklere benzemeyen ve vücuttan en yavaş elimine edilen, en
uzun etkili ilaçtır. Romatoid artrit, osteoartrit, ankilozan spongilit ve akut gut artritinde
kullanılır.
Oral yoldan günde 1 kez 20 mg. dozunda verilir. Bu doz romatoit artritte günlük 4,7
gr. aspirinin dozuna eşdeğer etkinlik gösterir.
En sık görülen yan etkileri gastrointestinal bozukluklardır. Benzer ilaçlar gibi su ve tuz
tutulmasına ve buna bağlı periferik ödeme neden olabilir. Kan üre düzeyini yükseltebilir.
Prokuazon
Analjezik, antienflamatuar ve antipiretik etkisi olan ve yapıca diğer antienflamatuar
ilaçlara benzemeyen ve asidik olmayan kinazolan türevi bir ilaçtır.
Prostoglandin sentezini bloke eder ve trombosit agregasyonunu inhibe eder. Romatoid
artrit, osteoartrit, ankilozan spongilit, akut gut artritinde ve tendinit, bursit,sinovit ve
tenosinovit gibi durumlarda kullanılır. Oral yolla günde 3 kez 200-300 mg. dozunda verilir.
3.2. Narkotik (opioid) analjezikler
Özellikle opioid, beyin reseptörlerine bağlanan ve morfinin bazı veya tüm etkilerini
gösteren doğal ya da sentetik ilaçlardır. Opioid ajanların 3 tipi, opioid reseptörlerle etkileşime
girer:
1- Agonistler
2- Antagonistler
3- Agonist / Antagonistler
Agonistler, antagonistle zıt olarak özel doku reseptörüne adapte olan ve psikolojik
değişikliğe neden olan ilaçlardır. Agonist ve antagonistler, analjezik ve sedatif etkileri, limitli
depresan etkileriyle bunlara bağlı durumlarda rol oynarlar.
42
a) Opioid agonist analjezikler
Tüm opioid agonist analjezikler morfinle benzer farmakolojik özellik gösterir.
Morfinin en büyük farmakolojik etkisi narkoz, sedasyon, bulantı, öksürük süpresyonu,
solunum depresyonu, ilaç bağımlılığıdır.
Kodeinin farmakolojik etkileri nitel olarak morfine benzer; nicel olarak ayrıdır.
Bağımlılık ve solunum depresyonu nadirdir. Meperidin ise morfinden daha az öksürük
önleyici; fakat daha fazla solunum depresanıdır. Ayrıca meperidin morfinde görülmeyen
antikolinerjik etki gösterir.
Tüm opioid agonist analjeziklerin zıt etkileri arasında; tiksinme ve bulantı, baş
dönmesi, terleme, kızarıklık, hipotansiyon ve ilaç bağımlılığı vardır. Solunum depresyonuna
tolerans limitlidir, bu nedenle her zaman öldürücü doz mevcuttur.
Alerjik reaksiyonları, mast hücreleri ve bazofillerin histamin salgılamasıyla
karşılaşılan anafilaktik reaksiyonlardır. SSS ve solunum depresyonu, alkol gibi solunum
depresanları ile sinerjik etkilidirler.
Oral absorbsiyon oranlarında çeşitlilik gösterirler; çünkü çoğu karaciğerden hızla
metabolize olur. Eliminasyon yarılanma ömürleri 2-4 saattir. Opioid aganistler analjezik
olarak kullanılabilirler. Oral meperidin kodeine benzer analjezik etkiye sahiptir ve en etkili
oral opioid analjeziktir. Kodein ve aynı cinste olanlar orofasiyal ağrılarda tercih edilen
analjeziklerdir. Aspirin, kodein ve diğer opioid analjeziklerin kontraendike olduğu ender
durumlarda propoksijen uygundur.
b)Opioid agonist /antagonist analjezikler
Günümüzde pentazosin, buprenorfin, butorfenol ve nalbufin üzerinde çalışmalar
yapılmıştır. Sadece pentazosinin oral kullanımı uygundur. Pentazosinin analjezik özellikleri
kodeine eşittir. Gece kabusu, halusinasyon görme gibi zıt etkileri vardır.
Butorfenol, nalbufine benzerdir;fakat kardiyak çalışmayı arttırır ve akut myokard
hastalarında dikkatli kullanılmalıdır.
Nalbufin, asetaminofenle ve aspirinle sinerjiktir. Analjezik fonksiyon gösterirken
solunum depresyonuna neden olan faydalı bir morfin antagonistidir. Akut myokard
enfeksiyonu geçiren hastalarda tercih edilir çünkü kardiyal çalışmayı arttırmaz.
3.3. Diş hekimliğinde endodontide sık kullanılan analjezikler
43
Ağrının başarılı kontrolü hem sanatsal hem de bilimseldir. Analjezik ajandan
kazanılan etkiler sadece ilaca bağlı değildir, aynı zamanda hastanın intrensek aktivitelerine,
ağrı tip ve kaynağına, yorgunluğuna, korku ve anksiyete ilişkisine, klinik hazırlığa, hastanın
medikasyonu ve tedavisine bağlıdır.
Sekonder akut pulpitiste acil tedavi seansı sonunda, pulpası nekroze, ağrılı dişlerde ve
endodontik tedaviye başladıktan sonra iki seans arası ortaya çıkan acil durumlarda
analjezikler kullanılabilir.
Hafif Ağrılar
Aspirin
Asetaminofen
Proposipen
Orta Şiddette Ağrılar
İbufrofen
Diflunisal
Kodein
Hidrokodon
Meperidin
Nalbufin
Pentazosin
Şiddetli Ağrılar
Oksikodon
Metadon
Hidromorfin
Tablo 10: Oral kullanım için uygun aneljezik ajanlar ve onların çeşitli ağrılardaki
etkinlikleri.
Ponstan (mefenemik asit): Diş ağrılarında, TME yangılarında ve TME disfonksiyon
sendromunda kullanılan bir analjeziktir, 6-8 saatte bir 1-2 kapsül verilir. Böbrek üzerinde
toksik etkilidir, gebelik ve lohusalıkda , 12 yaşından küçük çocuklarda kullanımı
kontraendikedir.
Vermidon: Asetaminofen 500 mg. ile 30 mg. caffein içeren bir analjeziktir. Diş ve
sinüzit ağrılarında 6 saatte bir 1-2 tablet veya 8 saatte bir 1-2 tablet; çocuklarda ise 6 saatte bir
yarım tablet verilir.
Apranax: Naproksen sodyum içeriği ile 500mg. (forte) ve 275 mg.‘ lık kapsüller
halinde bulunur. Analjezik ve antienflamatuar etkilidir. günlük doz başlangıçda 550 mg., daha
sonra her 6-8 saatte bir 275 mg.’ dır. Maksimum günlük doz 1375 mg. ‘ dır.
44
Nurofen: İbuprofen içerikli olup analjezik, antipiretik, antienflamatuar etkilidir.
günlük doz 4-6 saatte bir 1-2 drajedir. Maksimum günlük doz 2400 mg. ’ dır. Kural olarak
etkili olabilecek en düşük doz kullanılmalıdır.
4. ANKSİYETE FARMAKOLOJİSİ
4.1. Benzodiazepinler
Benzodiazepinler, dental tedavilerle birleşmiş anksiyete modülasyonu için tercih
edilen ilaçlardır. Benzodiazepin antagonistleri (flumdozonil) ve benzodiazepin ters
antagonistleri ( -karbonil) anksiyetenin anlaşılması büyük ölçüde arttırmıştır.
En yaygın olarak farmakokinetik özellikleri açısından sınıflandırılır. Bu özellikler:
1. Yarı ömürlerinin farklılıkları
2. Yağdaki çözünürlükleri
3. Etki süresi
4. Farmakolojik olarak aktif metabolitlerinin biyotransformasyonudur.
Tek Yetişkin Dozu
Benzodiazepin
(mg)
Aktif metabolitleriyle uzun süre kalanlar:
Diazepam
2-10
Klordiazepoksit
5-10
Halazepam
20-40
Flurazepam
15-30
Prazepam
7,5-15
Aktif olmayan metabolitleriyle kısa süre kalanlar:
Triazolam
0,125-0,50
Temazepam
15-30
Alprazolam
0,25-0,50
Lorazepam
2-3
Oksazepam
10-15
Estazolam
1-2
Kuazepam
7,5-15
45
Eliminasyon Yarı Ömrü
(saat)
4-100
5-30
14-65
1,5-5,5
9-13
12-15
10-20
5-20
10-24
39
Tablo 11: Oral benzodiazepinlerin sınıflandırılması, dozları ve yarı ömürleri
Farmakodinamik olarak:
1. Antianksiyete
2. Sedatif hipnotik
3. Antikonvülsant
4. Amnesik
5. İskelet kaslarını gevşetici etki gösterirler.
Sedasyon, heyecanlılık durumunun ve motor aktivitenin azalması ile dinginleşme,
hipnoz,uyuma halidir.
Benzodiazepinler GABA aktivitesini baskılayıcı etki gösterirler. Farmakokinetik
olarak hızlı ve tamamen oral yolla absorbe olurlar. Karaciğerde uzun aksiyon süresine sahip
aktif metabolitlere transforme olurlar.
Benzodiazepinlerle lakalı zıt ilaç reaksiyonları nispeten z ve genelde hafiftir. En sık
görüleni aşırı SSS depresyonlarıdır. Bunlar arasında: uyuşukluk, uyku hali ve motor
koordinasyonda azalma sayılabilir.
Benzodiazepinin kronik kullanımı fizik ve fiziğe bağlı sonuçlanmaktadır ve üç grup
altında semptomlar görülür.
1. tremor, anoreksiya, sıkıntı, terleme
2. taşikardi,
hipertansiyon,
görme,
dokunma,
duyma,
tatma
duyuları
ile
halusinasyonlar
3. paresteziler, fotofobi, abdominal veya muskuler ağrılar
Tüm SSS depresanları (alkol, barbitüratlar, opioidler) benzodiazepinle solunum
depresyonu nedeniyle sinerjik etki gösterirler. Benzodiazepinler alerjik hastalarda, dar açılı
glukoma ve porfirizm hastalarında kontraendikedir.
Oral yoldan dental farmakolojik sedasyon nedeniyle kullanılan benzodiazepinler; kısa
yarılanma ömrü olan ve aktif metabolit içermeyen (triazolam) ve yağ dokusuna hızlı
yayılanlardır (diazepam).
4.2. Non-benzodiazepin anksiyolitikler
Buspiron, benzodiazepinden kimyasal yapı, etki mekanizması ve bazı farmakolojik
özellikler
nedeniyle
farklılık
gösteren
non-benzodiazepin
anksiyolitiktir.
Hipnotik
antikonvülsan ve kas gevşetici etkilerden yoksundur. Sadece anksiyolitik aktivite gösterir.
46
4.3. Benzodiazepin Antagonistleri
Flumatezenil (aneksat), benzodiazepin reseptör antagonistlerinin rakibidir ve
midazolam diş hekimliğinde bilinçli sedasyon için kullanıldığından beri, SSS depresyonuna
sebep olmamak için başarıyla kullanılmaktadır. Flumazenil genel olarak İ.V. verilir, fakat oral
yoldan da iyi absorbe edilir ve karaciğerde metabolize olur.
SONUÇ
Endodontide kullanılacak ilaçlar klinik belirtiler, semptomlar ve laboratuar testleri ile
tanımlanmış sonuçlar göz önünde bulundurularak seçilmelidir. İlacın dozu ve kullanım süresi
iyi ayarlanmalıdır. Gereğinden fazla ilaç kullanımından kaçınılmalıdır. Bilinçsizce kullanılan
antibiyotiklere karşı bakteriyel direnç geliştiği unutulmamalıdır. İlaçların güvenli olup zarar
vermeyeceklerinin düşünülmesi, kötü performanstaki girişimlerin ilaç kullanılması ile
maskelenmesinin bir takım sekellere neden olduğu görülmüştür. Tüm bunların yanında
hastalarında dikkat etmeleri gereken bazı durumlar vardır. Özellikle antibiyotikleri uygun
zamanda kullanılmaları, antibiyotikleri hekime başvurmadan bilinçsiz, gelişigüzel ve yanlış
dozda almamaları gerekmektedir.
Endodontik tedavi uygulamalarında antibiyotik profilaksisi düşünülen hastaların sağlık
durumu, tıbbi statüsü, uygulanacak tedavi ve tedavinin hastanın sağlığı üzerinde olası
olumsuz
etkileri
değerlendirilmeli,
gerekli
durumlarda
hastanın
hekiminden
tıbbi
konsültasyon istenmeli; elde edilen bilgi ve bulgular ışığında gerekli görülen profilaksi
uygulanmalıdır. Penisilin, amoksisilin, eritromisin ve metranidazol endodontide sıkça
kullanılan antibiyotiklerdir.
Endodontik tedavi başlangıcı öncesinde, tedavi seansları arasında ve tedavi seansları
arasında ve tedavi tamamlandıktan sonra ağrı kontrolü amacıyla en çok tercih edilen
analjezikler ise aspirin, parasetamol, ibuprofen, dihidrokodein ve naproksen sodyumdur.
Dental tedavilerde hekimin karşılaşacağı olumsuzluklardan biri de anksiyetedir.
Anksiyete varlığı doğrudan hasta hekim ilişkisini,uygulanmak istenen tedavinin kalitesini ve
47
başarısını etkilediği için önemlidir. Anksiyetenin ortadan kaldırılması için diş hekimlerinin
sıkça başvurduğu ilaçlar triazolam ve diazepamdır.
Sonuç olarak endodontik tedavilerde kullanacağımız ilaçları dikkatli ve bilinçli
seçmemiz gerekmektedir.
KAYNAKLAR
1. Alaçam T.,Uzer İ.,”Endodonti”,Ankara;2000, S:349-369
2. Özalp A.E., Diş Hekimliği Kliniğinde Farmakoloji, Taş Matbaası, İstanbul, 1985.
3. Khan A.A., Dionne R.A., COX-2 Inhibitors for endodontic pain, Endodontic topics,
2002; 3:31-41
4. Kayaalp O., “Rasyonel
Tedavi Yönünden Tıbbi Farmakoloji”, 8. baskı, 1. cilt,
Hacettepe TAŞ Kitapçılık,Ankara, 1998, S:220-250.
5. Hangreaves M.K., Goodis E.H., Dental Pulp, 2002, Quintessence Publishing,S: 181200.
6. Ingle I.J.,Endodontics, USA,1994, S: 349-369, 641-671.
7. Albregtson T.O.,Bratthall D., Lindhe J.T. et all, Tissue Preservation in caries
treatment, Quintessence, 1998, S: 315-323.
8. Goodman G.A., Pharmacological Basio of Therapeotics, Mac Millian Publishing
Company, New York, 1985.
9. Harty F.J.,” Harty’s Endodontics in Clinical Practice”, Bristol, 1997; S: 12-14
10. Dural E.Ö., Farmakoloji- Gözden geçirilmiş, 2. baskı, Nobel Tıp Kitapevleri Ltd. Sti,
İstanbul , S: 154-170.
11. Şen B.H., “ Endodontide Acil Tedavi”, İzmir, 2000.
12. Weine S.F.,” Endodontic Therapy” Toronto,1989, S: 725-733.
13. Cohen S. & Burns R.C., Pathways of the pulp, Toronto, 1987; S: 382-391.
48
14. Şen B.H.,” Dental İşlemlerden Önce Premedikasyon Gereken Hastalarda Antibiyotik
Kullanımı”, Dentist, 2000; 1:1.
15. “ Diş Hekimliğinde Ağrı”, Türk Diş Hekimleri Birliği Dergisi, Ankara, 2002; 31-71
49
50
Download