preoperatif uygulanan oral karbonhidrat solüsyonlarının cerrahi

advertisement
TC.SAĞLIK BAKANLIĞI
DR.LÜTFİ KIRDAR
KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
1.ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ
ŞEF: Dr. Zuhal ARIKAN
PREOPERATİF UYGULANAN
ORAL KARBONHİDRAT SOLÜSYONLARININ
CERRAHİ OLARAK OLUŞAN
STRES YANITA ETKİLERİ
(Uzmanlık Tezi)
Dr. Şakir Poyraz
İstanbul - 2005
1
TEŞEKKÜR
Onur yaşamdaki herşeyin özü olmalıki onun ışığıyla egoizmin bireysel
şiddeti yokolsun.
Gelişim için paylaşmak lazım,her noktadan her hücreye kadar.Paylaşmayı
istemezsen bunun adı ihanettir…Hayata…Kendine…Bilime.
1. Anestezi ve Reanimasyon kliniği şefi Sn. Dr. Zuhal ARIKAN ve tüm
onuruyla paylaşanlara. Dostlar sağolsun.
2
İÇİNDEKİLER
1- Amaç …………………………………………………4
2- Genel bilgiler………………………………………….7
3- Materyal metod……………………………………….24
4- Bulgular………………………………………………..28
5- Tartışma………………………………………………45
6- Sonuç…………………………………………………58
7- Özet…………………………………………………..59
8- Kaynaklar……………………………………………...61
3
Kısaltmalar
CRP : C-reaktif protein
ACTH: Adrenokortikokotropik hormon
CRH : Corticotropin releasing hormon
GİS : Gastrointestinal sitem
GH : Growth hormon
AT-2 : Anjiotensin-2
KAH : Kalp atım hızı
SAB : sistolik arter basıncı
DAB : diastolik arter basıncı
OAB : ortalama arter basıncı
NİAB : Noninvaziv arter basıncı
SpO2 : Periferik oksijen satürasyonu
EKG : elektrokardiografi
ASA : American anesteziologlar derneği
AVP : Arjinin vazopresin
4
AMAÇ
Genel anestezi altında elektif şartlarda opere edilecek yetişkin
hastalar, klasik olarak 6-8 saat aç bırakılırlar. Bu şekilde orotrakeal
entübasyon sırasında mide içeriğinin akciğerlere aspirasyonunun
önlenmesi amaçlanır.
Cerrahi travma, organizmada nörohormonal yanıta neden olup
katabolik bir süreç başlatır. İnsülin duyarlılığı azalır, karbonhidrat
depolanması azalır, kan şekeri artar, lipid ve protein yıkımı artar.
Sodyum ve su retansiyonu meydana gelir (1). Oluşan bu stres yanıtın
düzeyi, preoperatif açlık süresi, uygulanan anestezi ve cerrahi
tekniğinin türü ve süresi, peroperatif kan kaybı, postoperatif analjezi
düzeyi ile ilişkilidir ve bu süreç hastanede kalış süresini etkiler(2).
Son yıllarda özellikle çocuklarda dehidratasyona ve açlığın
meydana getirdiği organizma için olumsuz olaylara mani olmak
amacıyla
operasyondan
iki
saat
öncesine
kadar
oral
glukoz
solüsyonları kullanılmaktadır.Bu solüsyonların mideden geçiş zamanı
genelde iki saatten kısadır. Preop glukoz solüsyonları postop susama
hissi ve dehidratasyon yanında, baş ağrısı ve bulantıyı azaltmaktadır.
Preoperatif açlığın azalması, cerrahi travmanın oluşturduğu katabolik
yanıtı
baskılayabilir.Katabolik
yanıtın
baskılanması
iyileşmeyi
hızlandırıp hastanede kalış süresini kısaltır.(3)
Çalışmamızda, gastrointestinal sistem(GİS) ile ilgisi olmayan
lomber ve servikal disk hernisi nedeniyle opere edilecek hastalarda
5
ameliyattan iki saat öncesine dek oral karbonhidrat solüsyonu
alımının cerrahi stres yanıtı azaltıp azaltmayacağını araştırdık.
6
GENEL BİLGİLER
Travmaya Organizmanın
Sistemik Cevabı
Organizmadaki homeostazı bozan her etken bir travma,
dengedeki her değişimse bir hasardır. Cerrahi, travmatik veya
infeksiyöz
nedenlerle
gelişen
hasara
karşı
organizmada
bazı
değişiklikler ortaya çıkar. Vücutta oluşan bu değişimlerin tipi ve
şiddeti arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Organizma hasara
karşı, endokrin, immün ve metabolik olarak üç ana yanıt olarak cevap
verir.(4,5,6)
Travmaya endokrin cevap:
Homeostazda ortaya çıkan her değişim bir uyarandır ve bu
konuda özelleşmiş reseptörler tarafından algılanır. Reseptörlerde
uyaran, bir nöral girdiye çevrilir ve özel sinir yollarıyla santral sinir
sistemine ulaştırılır. Santral sinir sisteminde çok sayıda reseptörden
çıkan sinyaller derlenir, yorumlanır ve bir nöral çıktıya çevrilir. Bu
sinyal organizmadaki çok sayıda nöroendokrin uygulayıcıya uyarma
veya baskılama olarak ulaşır. Homeostazdaki bozukluğu giderecek
değişimler bu uygulayıcıların doğrudan etkisi veya katkısıyla, sonorganlarda meydana getirilir.(4,6)
Bir refleksin ortaya çıkabilmesi için uyaranın reseptör
tarafından algılanması ve santral sinir sistemine elektrik akımı olarak
7
ulaşması gerekir. Nöroendokrin refleksin başlatılmasında etkili çok
sayıda uyaran vardır .Bunlar ;
1-Effektif dolaşım hacminde değişimler,
2-02, C02 ve kan-doku H+ yoğunluklarında değişmeler,
3-ağrı.
4-Emosyonel uyaranlar (korku, heyecan, endişe),
5-substrat (glukoz) miktarında değişmeler.
6-Vücut ve çevre sıcaklığında değişmeler.
7-Sepsis.
8-Cerrahi özellikler.
Cerrahi travma ile birlikte oluşan refleks nöroendokrin
cevabın efferent ayağında iletim yolu yer alır. Bunlar a)Otonom
cevap, b)Endokrin cevap, c)Bölgesel doku cevabı, d)Vasküler
endotelyal hücre sistemi cevabıdır (5,6).
Endokrin cevap; a) hipotalamo-hipofizer yoldan salınan
hormonlar,
kortikotropin
adrenokokortropik
serbestleştirici
hormon(ACTH),
kortizol,
hormon(CRH),
tiroksin,
büyüme
hormonu(GH) ve vazopressin ile b) otonom sinir sistemi kontrolunda
salınan hormonlar (insülin, glukagon ve katekolaminler) olarak ikiye
ayrılır.(6,7)
Hipotalamo-Hipofizer Sistem Kontrolündeki Hormonlar
CRH-ACTH.
Ağrı, korku, cerrahi stres, endişe ve duygusal
hipotalamustaki
paraventriküler
nükleusu
uyarır
ve
uyaranlar
kortikotropin
8
serbestleştirici hormon(CRH) salınımını başlatır. CRH, hipotalamohipofizer portal dolaşımdan ön hipofize gelir. Bazı proinflamatuvar
sitokinler ve arjinin vazopressin’de CRH salınımını artırır. CRH, ACTH
salınımını artırıcı bir etkiye sahiptir. CRH, cerrahi stresin şiddetiyle doğru
orantılı olarak daha çok salınan bir hormondur. ACTH, CRH uyarısı ile ön
hipofizde üretilir, depolanır ve aynı uyarı ile salınır. Cerrahi stresi
bulunmayan sağlıklı insanlarda ACTH salınımı, gün içindeki fizyolojik
uyarılar ile düzenlenir. ACTH'nin en yüksek salınımı gece yarısındadır, bu
seviye sabaha doğru düşer. Doku hasarının hemen tamamı CRH ve ACTH
salınımını artırır(5,7,8). Ağrı ve endişe, ACTH salınımının en belirgin
uyaranları olmakla birlikte diğer mediatörler de bu artışta önemli bir rol
oynarlar. Katekolaminler, vazopressin ve anjiyotensin II ile kolesistokinin ve
vazoaktif intestinal peptid gibi diğer bazı mediatörler ACTH salınımı
üzerinde bu pozitif etkiye sahiptir(7,8,9). Dolaşımdaki ACTH, adrenal
korteks zona fasikülata bölgesinden glukokortikoid sentez ve salınımını
sağlar.
9
Kortizol.
Adrenal korteksin zona fasikülatasından salgılanan steroid yapıda
katabolik
bir
hormondur.
Salınımını
hipofizden
salgılanan
adrenokortikotropik hormon (ACTH) düzenler. Plazmada transkortine
bağlanarak taşınır. Kortizol, metabolizmanın önemli uyarıcılarından biridir.
Glukagon ve epinefrinin etkilerini potansiyalize ederek kan şekerinin
yükselmesine yol açar. Karaciğerde glukoneogenezi aktive ederken periferde
kas ve yağ dokularında insülinin reseptörlere bağlanmasını inhibe eder.
Kaslarda proteoliz ve laktat üretimini artırır. Açığa çıkan asit ve laktat
karaciğerde glukoneogenez için kullanılır. Kortizolun yağ dokusundaki net
etkisi lipoliz ve glukoz alınımının baskılanmasıdır(6,8). Ayrıca ACTH,
epinefrin ve glukagonun lipolitik etkilerini de güçlendirir. Glukokortikoidlerin bir diğer etkisi de bağışıklık sitemini baskılamasıdır. Kortizol
verilmesiyle lenfopeni, nötrofili, monositopeni ve eozinopeni gelişir(2.6,9).
Kandaki kortizol düzeyi diurnal bir ritm gösterir ve en yüksek değerine
sabah saatlerinde ulaşır. Cerrahi travma sonrası ilk altı saatte bu ritm
değişebilir fakat tamamen ortadan kalkmaz. Kortizol düzeyi cerrahi veya
travma sonrası ilk yarım saatte artmaya başlar, ikinci saatte maksimum
düzeye ulaşır ve yirmi dört saatten sonra normale döner (1).
Büyüme hormonu (GH):
Anabolik etkiye sahip bir hormondur. Etkisini IGF-I (insüline
benzer büyüme faktörü I), üzerinden gösterir. IGF-I bağlayıcı protein
düzeyi cerrahi sırasında artar, IGF-I düzeyi ise cerrahi travma sonucu
10
değişmez, IGF-I bağlayıcı protein düzeyi arttığından, IGF-I'in serbest
fraksiyonu azalır. Bu nedenle cerrahi sonrası insülin gibi büyüme
hormonuna da direnç gelişir. IGF-I bağlayıcı proteini karaciğerde
glukagonun etkisiyle sentezlenir (10,11).
Otonomik sistem
kontrolündeki hormonlar:
Glukagon.
Pankreasın
alfa-adacık hücrelerinden salınır. Otonom sinir
sistemi uyaranları glukoz, aminoasit ve yağ asitleri salınımını artırır.
İnsülinin tersine katabolik etkiye sahiptir. Glukagon salınımını en
kuvvetle artıran iki faktör kan glukoz düzeyi ve fizik çalışmadır.
Glukagon hepatik glikojenoliz ve glukoneogenez yanısıra ketogenez
ve yağ dokusunda Iipolizi de artırır. Cerrahi streste glukagonun
plazma yoğunluğu önce düşer ve daha sonraki üç gün boyunca yüksek
seyreder(6,8).
İnsülin.
İnsülin, pankreastaki beta-adacık hücrelerinden salınır.
Salınımın temel uyaranı glukozdur. Bazı amino ve serbest yağ asitleri
ve ketonlar da salınımında etkilidir. Bu substratlar dışında otonom
sinir sistemide kan insülin düzeyini kontrol eder. Stres sırasında
değişen hormonal ve nöral etkiler insülinin normal seyrini bozar.
Epinefrin ve sempatik uyarı insülin salınımını inhibe eder. Cerrahi
streste
insulin
somatostatin,
salınımının
salınımını
betaendorfin
baskılanmasının
azaltan
ve
diğer
interlökin
net
sonucu
hormonlar
1’dir
glukagon,
(IL-1).
insülin
hiperglisemidir(4,9).
11
Hiperglisemi ise cerrahi stresle birlikte ortaya çıkan katabolik
metabolizmanın çok önemli bir ayağını oluşturur. Cerrahi stresle
birlikte insülin salınımındaki değişme iki aşamalıdır. Cerrahi stresin
ilk birkaç saatini oluşturan ilk aşamada insülin belirgin miktarda
düşer. Bu katekolamin salınımı ve sempatik aktivite sonucudur.
İkinci aşamada insülin kan düzeyi normale yaklaşır. Buna karşılık
hiperglisemi bu dönemde de sürer. İnsülinin dokulardaki anabolizan
etkilerinin blokajıyla açıklanan bu tablo insülin rezistansı olarak
bilinmektedir(4,8,9).
İnsülinin vücuttaki temel etkisi anabolizmayı artırmasıdır.
İnsülin, bilinen en önemli anabolik hormondur. Glukozun insülin
duyarlı dokulara alınmasını sağlayıp, karaciğerde glukoz sentezini
baskılar. Glikogenez ve glikolizi artırır, tüm vücut dokularında
glukozun hücre içine girmesini sağlar, protein sentezini destekler.
Yağ
dokusunda
lipogenezi
artırır(12,13).
İnsülinin
T-lenfosit
proliferasyonu ve sitotoksisiteyi artırıcı etkisi de gösterilmiştir. Diyabet tanısıyla ilk kez insülin tedavisi başlanan hastalarda B ve Tlenfosit sayılarında artış olur. İskelet kasında, hücre içine glukoz
transportunu
sağlayan
protein
GLUT-4'tür.
İnsülin,
GLUT-4
translokasyonunu arttırarak hücre içine glukoz alınmasını sağlar
(14,15).
Cerrahi travma, geçici olarak insülin direncine neden olur.
İnsülin direncine neden olan mediatörler tam olarak bilinmemektedir.
Sağlıklı
gönüllülerde
yapılan
çalışmalar,
kortizol,
adrenalin,
12
glukagon infüzyonunun travma sonrası oluşan insülin direncine
benzer bir durum oluşturduğunu göstermiştir (16,17). İnsülin direnci,
kortizol, katekolamin, glukagon artışı olmadan da gözlenebilir.
İnsülin direnci daha çok ekstrahepatik dokulardan özellikle iskelet
kasından
kaynaklanmaktadır.
GLUT-4
proteininin
translokasyonundaki azalma, glukozun hücre içine alınımını azaltır;
bu da insülin direncine neden olur.(18,19). Bu mekanizma tip II
Diabetes Mellitusun patofizyolojisi ile benzer özellik gösterir.İnsülin
direnci, glukozun hücre içine alınımını önlediğinden kanda glukoz
düzeyi artar. İnsülinin antilipolitik etkisi azalır, sonuçta lipid
oksidasyon hızı azalıp
dolaşımdaki serbest yağ asidi ve gliserol
miktarı artar. Protein yıkımı sonucu nitrojen kaybı artar ve negatif
nitrojen dengesi oluşur (20).
Oluşan insülin direncinin düzeyi; preoperatif açlık süresi,
uygulanan anestezi ve cerrahi tekniğinin türü ve süresi, peroperatif
kan
kaybı,
postoperatif
immobilizasyon
ile
ilişkilidir
(21).
Preoperatif nütrisyon insülin direncini azaltmaktadır. Epidural
anestezi gibi sempatoadrenal yanıtın baskılandığı anestezi türlerinde,
postoperatif insülin direncinin baskılandığı gösterilmiştir . Üst karın
cerrahisi sonrası 5 gün boyunca insülin duyarlılığının azaldığı ve
normale dönüşün 3 hafta aldığı gösterilmiştir (22). Peroperatif kan
kaybı fazla olan hastalarda insülin direnci artmaktadır. Yapılan
hayvan çalışmaları, subletal düzeyde hemoraji sonucu oluşan insülin
direncinin, GLUT-4 proteinindeki değişiklikten kaynaklandığını
13
göstermişlerdir(23).
Postoperatif
insülin
direnci,
karbonhidrat
depolanmasını sınırlar ve glukozun insüline bağımsız dokular
tarafından (beyin, böbrek, eritrosit) kullanımını sağlar. İnsüline
duyarlı dokular ise öncelikle yağı enerji kaynağı olarak kullanır. Bu
bakımdan
travma
sonucu
gelişen
insülin
direnci
yaşam
için
esansiyeldir.Yapılan hayvan çalışmalarında, kanama sonucu glukozun
plazma
konsantrasyonunun
konsantrasyonunun
artması,
arttığı
plazma
gösterilmiştir.
osmolalitesini
Glukoz
arttırarak
intravasküler volümü korumaya yardımcı olur. Vücutta insülin
direnci sadece uzun süren açlık, cerrahi ve travma sonucu gelişmez.
Vücudun diürnal ritmi içinde de yer alır. Gece uyku süresince oluşan
açlık, kahvaltı öncesi insülin duyarlılığını azaltır(24,25).
Katekolaminler(epinefrin,norepinefrin)
Stres ve travmaya karşı organizmanın gösterdiği fizyolojik cevabın
oluşmasında katekolaminlerin rolü büyüktür. Travmanın hemen peşinden
gelişen hipermetabolik tablo adrenerjik aktivite sonucudur. Her iki temel
katekolamin, epinefrin ve norepinefrin travmadan sonraki ilk dakika içinde
plazmadaki normal düzeyinin birkaç katına çıkar. Tepe değerlere 24-48
saatte ulaşır ve daha sonra yavaş bir hızla normal değerlere doğru alçalır.
Norepinefrin bir nörotransmitterdir, plazmadaki norepinefrinin çoğu
sempatik sinir sistemi aktivitesi sırasında sinapslardan sızar. Plazmadaki
miktarı artınca hormon gibi fonksiyon görür. Epinefrin ise adrenal
medulladaki kromaffin hücrelerden salınır ve bir hormon olarak görev
14
yapar. Katekolamin salınımına yol açan çok sayıda uyaran vardır.
Hipovolemi, hipoglisemi, hipoksemi, ağrı ve korku katekolamin salınımına
yol açar. Katekolamin salınımıyla en iyi korelasyonu hipovolemi gösterir.
Katekolaminlerin hormon olarak önemli metabolik etkileri vardır.
Bunlar:
Karaciğerde
glikojenoliz
(alfa-1
reseptörleri
aracılığıyla),
glukoneogenez (alfa-2), lipoliz (beta-1), iskelet kasında glikojenolizdir (alfa1). Ve insülin ile uyarılmış glukoz transportu baskılanmasıdır (alfa-1 ve
beta-2). Bütün bu etkilerin bir sonucu olarak hiperglisemi gelişir(4,6).
15
TRAVMADA METABOLİK CEVAP
Travmada metabolik cevap; hastanın yaralanmadan önceki
genel durumuna, yaşına, cerrahi stresin tipi ve şiddetine, cerrahi
strese
bağlı
açlık
ve
immobilizasyona
ve
homeostatik
mekanizmaların başarısına bağlı olarak değişir. Lipid, karbonhidrat
ve
protein
metabolizmaları,
nörohümoral
ve
doku/yara
mediatörlerinin etkisiyle büyük değişim gösterir. Bu değişim uzun
süre aç kalmış bir hastadakinden
oldukça değişiktir. Açlığa karşı
metabolik cevap bir adaptasyondur ve hastanın uzun bir süre boyunca
hayatta kalmasını sağlar. Açlıktaki bu değişimler cerrahi stresli
hastalardaki bazı metabolik değişikliklerinde temelini oluşturur(6).
Açlık sonucu oluşan metabolik cevap: Yetişkin sağlıklı ve
istirahatta 70 kg ağırlığında bir erkekte günlük enerji ihtiyacı 17001800 kcal'dır. Enerji sağlayan kaynaklar içinde glukozun miktarının
ayrı bir önemi vardır. Günde ortalama 180 gram glukoz diyetle
alınmış olmalıdır. Bunun 144 gramı santral sinir sistemi, 36 gramı ise
zorunlu anaerobik metabolizma yapan eritrosit, lökosit, kemik iliği
ve renal medulla tarafından tüketilir. Metabolizmanın kusursuz
işlemesi için hergün yeterli miktarda aminoasit ve yağ asitlerinin de
diyetle alınması gerekir. Aç kalan insanda birinci günün ilk
saatlerinde barsaklarda mevcut olan ekzojen glukoz tüketilir. Bu
kaynağın tükenmesiyle birlikte kan şekeri düşmeye başlar. Kanda
16
insülin düşerken glukagon yükselir. Ayrıca GH, katekolaminler,
AVP, ve AT-II salınımı da artar. Glukagon ve epinefrin cAMP'yi
artırarak glikojenoliz yolunu aktifleştirir. Kortizol ve glukagon da
glukoneogenezi başlatır. Bütün bu etkilerin net bir sonucu olarak
açlıkdaki bir insanda mevcut ihtiyacı karşılamak üzere glukoz
üretimi başlar. Karaciğerde depolanmış olan 70 gram glikojen
glukoza dönüştürülerek dolaşıma verilir. Glikojenoliz 8.saatte tepe
değere ulaşır. Daha sonraki saatler içinde dolaşıma sağladığı glukoz
miktarı azalır ve 28-30. saatte tamamen kaybolur. Glikojenoliz
santral sinir sistemi ve diğer bağımlı dokular için yeterli glukoz
sağlayamaz. Şiddetlenen nöroendokrin cevabın etkisiyle katabolik
hormonların salınımı artar. İnsülinin kan düzeyi daha da azalır ve
periferik dokularda insülin bağlantılı glukoz alımı bloke olur(26).
Açlığın 4. saatinde başlayan glukoneogenez ise gün boyu aktifleşir ve
birinci gün sonunda ve ikinci günde temel glukoz üreteci konumuna
gelir. Birinci gün sonunda tek glukoz kaynağı glukoneogenezdir.
Glukoneogenez için ise karaciğere glukozun karbon yapısına benzer
ancak üç karbonlu öncül ürünlerin gelmesi gereklidir. İnsanda
glukoneogenezde kullanılan öncül ürünler; laktat, gliserol ve bazı
amino asitlerdir (alanin ve glutamin)(4,6,7).
Hasta beslenmediği sürece nöroendokrin refleksin baskısıyla
lipoliz, protein yıkımı(negatif nitrojen dengesi) ve glukoneogenez
olanca hızıyla sürer. Organizma kendisinin en önemli yapı taşı olan
proteinlerini yıkarak enerji üretiminde kullanır. (4,6) Hızlı protein
17
yıkımı organizmanın canlılığını tehdit eden çok önemli bir tehlikedir.
Santral sinir sisteminin şiddetli glukoz talebinden kaynaklanan bu çok zor
metabolik ortamda bazı korunma mekanizmaları giderek etkili olur ve
protein yıkımı yavaşlar. Protein koruyucu etkiler olarak bilinen bu
mekanizmalarla nöroendokrin refleks zayıflar ve aşırı protein yıkımı önlenir.
Organizma açlıkta bir süre hayatta kalmayı başarır bu mekanizmalar:
1-Cori döngüsü
2-Glikoz-alanin-glikoz döngüsü
3- Ketoadaptasyon
4-Yağasitlerinin kullanımı
5-İstirahatte enerji ihtiyacının azalması.
Laktatın temel kaynağı kaslar ve aerobik glikolizle glukozu laktata
çeviren kırmızı ve beyaz kürelerdir. İskelet kasları endojen glikojen
kaynaklarından bir miktar laktat üretir. Ayrıca kendisine ulaşan glukozun
glikolizi sırasında da laktat oluşur. Açlıktaki laktatın bir diğer kaynağı
eritrosit ve lökositlerdir. İnsüline ihtiyaç duymadan transport ettikleri
glukozu normal koşullarda bile yalnızca laktata çevirerek dolaşıma geri
verirler. Krebs döngüsüne sokmayarak glukozun C02 ve H20'ya kadar
metabolize olmasını önleyen bu mekanizma ile kan hücreleri iki ATP
kazanır. Ayrıca travma ve sepsiste hakim olan anaerobik şartlara kan
hücrelerinin uyumunuda sağlar. Laktat, yağ metabolizmasından gelen enerji
desteğiyle karaciğerde glukoneogeneze girerek glikoza çevrilir. Cori
döngüsü olarak bilinen bu mekanizma açlıkta önemli bir glukoz kaynağıdır.
(4,6) Protein yıkımını azaltıcı etkisinden dolayı protein koruyucu
18
mekanizmaların başında sayılır. Ancak Cori döngüsü tek başına glukoz
homeostazını karşılayamaz. Santral sinir sisteminin glukoz talebinin
sürmesiyle protein, karaciğere glukoneogenik amino asitlerin sağlanması
amacıyla yıkılır. Başta alanin ve glutamin olmak üzere serbestleşen amino
asitler karaciğerde glukoza çevrilir. Kastaki glikoliz sırasında oluşan
piruvat, glutamatla transaminasyona girerek alanine dönüşür. Alanin ve
glutamin karaciğerde glukoza çevrilirken önemli bir glukoz kaynağı daha
yaratır. Glukoz-alanin-glukoz döngüsü olarak bilinen bu mekanizma da
vücut proteinlerinin korunmasına destek sağlar (6).
Normal sağlıklı koşullarda bir insanın idrarla Çıkardığı azot miktarı 5-7
g/gün'dür. Bu miktarın bir bölümü diyetle alınan proteinlere aittir. Açlıktaki
bir insanda ise ilk 2-4. günlerde idrarla atılan azot miktarı 8-11 g/gün'e
çıkar. Bu kaybın tamamı endojen kaynaklıdır. Açlıkta yıkılan proteinin
çoğunluğu kaslardandır. Ancak ilerleyen günler içinde diğer dokulardan
artan miktar ve önemde protein yıkılmaya başlar. Karaciğerde protein yıkımı
selektiftir. Önce üre ve serum proteinleri sentezinde görevli enzimler
kaybolur. Sindirim sistemi enzimleri de yok olur ve aç olan kişide besinIere
intolerans başlar. Bir yandan proteoliz, öte yandan üre metabolizmasının
durması ortamda amonyum tuzu birikimine yol açar. Glutamin, amonyum
tuzu ile a-amino nitrojen bileşiği oluşturur. Böbreklere gelen bu bileşik
burada glukoneogeneze girerek glukoz oluşumu sağlar. Böbreklerin
glukoneogenezdeki payı açlığın ilerleyen günlerinde %45'e ulaşır.
Sağlıklı, istirahatta ve aç durumdaki 70 kg ağırlığında bir erkek hastada
yağ dokusundan günde 160 g trigliserit mobilize olur. Bu lipoliz ile
19
karaciğere glukoneogenez için enerji ve prekürsör sağlanırken, nöral
transmisyon ve myokard kontraksiyonu için de ortama yağ asitleri çıkar.
Yağ asiti sentezini, insülinin azalması ile glukagon, katekolamin, GH ve
ACTH'ln yükselmesi stimüle eder. Açlıkta istirahat enerji ihtiyacı %30 azalır. Bu ihtiyaç azalması da glukoz talebini ve protein yıkımını azaltır(5).
Travmada metabolik cevap: Travmada metabolik olaylar, açlıktaki
değişimlerden bazı önemli farklılıklar gösterir. Açlıkta salınan hormon ve
mediatörler bu farklılığın sinyallerini taşır. Travmadan sonra gelişen olaylar
iki evrede toplanır. Bunlar git (ebb) ve gel (flow) evreleridir. Travma ile
başlayan ve birkaç saat süren git evresinde bir çekilme söz konusudur.
Enerji tüketimi azalmış, kan şekeri yükselmiştir. Hacim kaybının
karşılanması ve doku perfüzyonu sağlanmasından sonra başlayan gel fazı;
hipermetabolizma, negatif azot dengesi, hiperglisemi ve ısı üretimi ile
karakterizedir. Bu evre birkaç günden birkaç haftaya değin sürebilir. Gel
evresinin erken dönemi katabolik, geç dönemi ise anaboliktir. Anabolik faz
genellikle oldukça uzun sürer(6).
Hasar sonucu immobilizasyon, açlık ve doku onarımı birlikte gelişir.
İlk ikisi enerji ihtiyacını azaltırken, onarım artırır. Hasarda net enerji ihtiyacı
hasarın şiddetiyle doğru orantılı olarak artar. Elektif bir ameliyat olan
sağlıklı insanda enerji tüketimi %10, vücut travmalarında ise %10-25
yükselir. Febril komplikasyonlar enerji tüketimini çok artırır. Enerji
ihtiyacındaki artış intraabdominal apse ve generalize peritonitlerde %20-75,
büyük yanıklarda %100 artar. Enerji tüketimindeki artış katekolamin ve
20
sempatik sistem aktivitesine bağlıdır. Katekolaminler hücre membranının
sodyum geçirgenliğini artırır. Hücre içine giren sodyumu dışarı atmak üzere
daha aktif çalışan Na-K pompası, enerji tüketimini artırır. Bu tüketim,
hasara maruz kalan kişinin cüssesi, yaralanma öncesi genel durumu ve yağ
asitlerine bağlıdır.Hasarla birlikte salınımı artan ACTH, kortizol, hasardan
sonra primer enerji kaynağı serbest yağ asiti, katekolaminler, glukagon ve
büyüme hormonu ve yüksek sempatik aktivite ile azalmış insülin düzeyi
lipolizi artırır. Bunlar içinde lipazın temel uyaranı katekolaminlerdir. Strese
karşı lipolitik cevab oluşmasında katekolaminler ve sempatik aktivite
önemli rol oynar. Git fazındaki lipoliz, serbest yağ asiti ve gliserol sentezini
artırır. Ancak yağ asitlerinin, yüksek laktat konsantrasyonuna karşın,
reesterifiye olması ortamdaki net yağ asiti miktarını azaltır. Çalışmalar
travmayla birlikte laktat üretimi ve lipolizin başladığını, gliserolün ortamda
arttığını, buna karşılık serbest yağ asiti yoğunluğunda, açlıktaki bulguların
tersine, bir değişme olmadığını göstermiştir. Asidoz ve hiperglisemi
travmada yağ asiti sentezini daha da bloke eder. Bazı anestezik ajanlar
hasardaki yağ metabolizmasını etkilemektedir. Örneğin pentobarbital
anestezisi lipolizi doğrudan inhibe etmektedir. Hemorajisi nedeniyle
ameliyata alınan bir hastada pentobarbital anestezisi kullanıldığında serbest
yağ asiti ve keton yoğunluğunda belirgin düşme olmaktadır(4,6).
Gel döneminde net lipoliz devam eder. Serbest yağ asiti üretim ve
tüketimi artmıştır. Bu evre sırasında ortamda oksijen varsa ve normal asitbaz dengesi ile yağ asitleri myokard ve iskelet kasları tarafından enerji
üretmek üzere metabolize edilebilir. Hafif ve orta travmaların gel evresinde
21
glikolizin
baskılanmasının
nedeni
ortamdaki
yüksek
yağ
asitleri
konsantrasyonudur. Ancak bu mekanizma ağır travmalarda, hemoraji, yanık
ve sepsiste geçerli değildir(4,6).
Açlıkta nöroendokrin döngüyü başlatan temel uyaran hipoglisemidir.
Travmada ise tam tersine hiperglisemi vardır. Hiperglisemi travmayla
birlikte gelişir ve gel evresinin anabolik dönemine değin sürer. Plazma
glukoz yoğunluğu, travmanın şiddetiyle doğru orantılıdır. Bu yükselmenin
bazı önemli faydaları vardır. Hazır bir enerji kaynağı olarak glukoz; santral
sinir sistemi, kırmızı küreler ve yara tarafından kullanılır. Bu dokular glukoz
kullanımında insüline bağımlı değildir. Erken hipergliseminin bir etkisi de
intertisyum osmolaritesini yükseltmesidir. Bu yolla hücre içi suyu hücre
dışına çekilebilir. Osmotik etki olarak bilinen bu mekanizmayla damar içine
doğru net bir sıvı geçişi olur. Yaralanmış, dolaşımı bozulmuş ve inflame
dokularda lökositlerin sayısı ve işlevi artar. Hiperglisemi, lökositlerin enerji
ihtiyacının karşılanmasında da önemli bir rol oynar. Travmada hipoglisemi;
terminal travmayı veya geç irreversibl septik şoku akla getirmelidir.
Yanıklar, travmatize ve enfekte dokularda glukoz alımı artmış, laktat
üretimi hızlanmıştır. Bu durum travmalı hastanın diğer dokularındaki
durumun tam tersidir. Diğer periferik dokulardan farklı olarak yaralı dokuda
hücrelerin insüline bağımlı olmadan glukoz kullanabilmeleri inflamatuvar
hücre infiltrasyonu ile doğrudan ilişkilidir. Yaralı dokuda yüksek glukoz
alımı kısmen fosfofruktokinaz enzim aktivitesi artışına da bağlıdır.
Ortamdaki
inflamatuvar
hücrelerin
glukoza
bağımlılığı
septik
komplikasyonlarla daha da pekişir. Doku hasarında hiperglisemi zorunluğu
22
ve artmış enerji ihtiyacı daha fazla glukoz üretimi için bir uyarandır. Şiddetli
proteolize yol açan bu uyarı travmada enerji metabolizmasının temelini
oluşturur. Açlıktaki bir insanda ise enerji ihtiyacının azalması tam tersi bir
etkiyle bu uyarıyı zayıflatır(6).
23
PREOPERATİF NÜTRİSYONUN ÖNEMİ
Preoperatif açlık süresi uzadıkça açlığın oluşturduğu katabolik
cevap ve insülin direnci artmaktadır. Son yıllarda preoperatif
nütrisyon amacıyla geliştirilen oral glukoz solüsyonları operasyondan
iki saat öncesine kadar kullanılabilmektedirler. Nutricia preop, %
12.5
oranında glukoz içeren oral karbonhidrat solüsyonudur. Bu
solüsyonun mideden geçiş zamanı 90 dakikadır. Osmolalitesi 285
mosm/kg/H2O olup her 100 mL'sinde 50 kcal. bulunmaktadır. 0,46
mg/ml sodyum, 1,93 mg/ml potasyum içerir. Nutricia Preop elektif
cerrahiden önceki gece 800 mL ve operasyondan 2 saat önce 400 mL
olarak
uygulanmaktadır.
kullanımının
insülin
Bu
solüsyonun
direncini
azaltıp
operasyon
öncesi
katabolik
süreci
baskılayabileceği ileri sürülmektedir (2).
24
MATERYAL VE METOD
Bu çalışma, Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma
Hastanesi merkez ameliyathanesinde 21/11/2003 ile 18/9/2004
tarihleri arası yapıldı. Hastalar çalışma hakkında bilgilendirilip,
yazılı onayları alındı.
Çalışma, elektif şartlarda, lomber ve servikal disk hernisi
sebebiyle opere edilecek ASA I-II grubundan erişkin hastalarda
yapıldı. Metabolik, endokrin, karaciğer hastalığı, obezite, ateş ve
infeksiyonu olan olgular çalışma dışı bırakıldı. Çalışma toplam 60
hasta üzerinde prospektif olarak rastlantısal seçim ile 20'şer kişilik
üç grup oluşturularak yapıldı. Gruplardan birine (Grup 1=KH, n=20),
elektif cerrahiden önceki gece saat 24:00'da 800 ml ve operasyondan
2 saat öncesaat 06:00'da 400 ml %12,5 glukoz içeren oral glukoz
solüsyonu (Nutricia preop) içirildi. Operasyon öncesi başka bir
grubada (Grup
2=SU,n=20) iki saat öncesine kadar su içirildi.
Operasyondan 8 saat önce aç bırakılan diğer grupta (Grup 3= AÇ,
n=20) saat 24:00 den itibaren yiyecek ve su yasaklandı.
Sabah saat 7:30-8:30 arasında ameliyathane hazırlık odasına
alınan hastalara,kalp atım hızı(KAH), elektrokardiyografi(EKG),
noninvaziv arter basıncı(NİAB), periferik oksijen satürasyonu(SpO2)
monitörizasyonu uygulandı. Lokal anestezi uygulanarak sağ el radial
artere 22 numara İ.A kanül takıldı. Bu kanül her örnek alımından
25
sonra 1 mL heparinli serum fizyolojikle yıkandı. Tüm ölçümler için
arter kanı kullanıldı.
Ameliyat masasına alınan hastalara, operasyon sırasında
(EKG), (NİAB), (KAH), (Sp02), ve bunlara ilaveten indüksiyondan
sonra soluk sonu karbondioksit basıncı (etC02) ölçümleri yapıldı.
Değerler operasyon süresince beş dakikada bir kaydedildi.
Tüm hastalara anestezi indüksiyonu için 7 mg/kg tiopental
sodyum, 2 µg/kg
fentanil, 0,1 mg/kg veküronyum i.v. verildi.
Hastalar, %100 oksijen ile 3 dakika preoksijenasyon uygulanarak,
orotrakeal olarak entübe edildiler. Orotrakeal entübasyonu takiben,
tidal volüm 6-8 ml/kg, solunum frekansı 12/ dakika, %50 oksijen
azot protoksit karışımı ayarlanarak mekanik ventilasyona (AMS
2000) başlandı. Anestezi idamesi, % 0.8-1 isofluran, ile sağlandı.
İndüksiyondan sonra operasyon
süresince
kalp
atım hızı ve
ortalama arter basıncı kontrol değerinin %20' sini aşınca 1
µg/kg’dan fentanil tekrarlandı. Operasyondan sonras nöromüsküler
blok, 0.015 mg/kg atropin, 0.03 mg/kg
neostigmin uygulanarak
sonlandırıldı.
Peroperatif dönemdeki sıvı replasmanı %0.9 NaCl ile yapıldı.
Hastaların saatlik sıvı ihtiyacı 4-2-1 kuralına göre, hastanın ilk on
kilosu 4 ml ile, ikinci on kilosu 2 ml ile kalan kilosu 1 ml ile
çarpılarak hesaplandı. AÇ grubundaki hastaların 8 saatlik açlık
süresi göz önünde tutularak ilave olarak bulunan değer 8'le çarpılıp
peroperatif dönemde verildi.Grup 1(KH) ve Grup 2 (SU) grubundaki
26
hastaların
ise
sadece peroperatif sıvı ihtiyaçları giderildi.
Postoperatif dönemde
İv sıvı replasmanlarında dengeli elektrolit
solüsyonları kullanıldı. Peroperatif ve postoperatif dönemde kan
replasmanı gerekecek kadar kanayan olgular çalışmadan çıkarıldı.
Tüm hastalardan, kan şekeri, insülin kortizol düzeyi tespiti
için operasyondan önce (preop), indüksiyon sonrası 1.dk, insizyon
sonrası 1.dk, insizyon sonrası 5.dk ve postop 15.dk kan alındı. Aynı
dönemlerde kaydedilen KAH, SAB, DAB, OAB değerleri istatistiksel
analizde kullanıldı.
Biokimya
ölçümlerinde,
kortizolün ölçümü için Modular
analytics E 170 (Roche) cihazı kullanıldı. sabah:171-536 nmol/l,
öğleden
sonra
64-340
nmol/l
arası
sınırlar
normal
kabul
edilmiştir.İnsülin için Modular analytics E 170 (Roche) cihazıyla
yapılan ölçümlerde, insülin değeri 3-17 uU/ml arası normal sınırlar
olarak kabul edildi. Glukoz için Modular analytics P 800 cihazı ile
yapılan ölçümlerde 76-110 mg/dl arasındaki değerler normal sınırlar
olarak kabul edildi.
Tüm serum örnekleri Kartal Dr.Lütfi Kırdar Eğitim ve
Araştırma hastanesi Klinik mikrobiyoloji ve enfeksiyon hastalıkları
ile Klinik biyokimya labratuarlarında çalışıldı.
27
İstatistiksel İncelemeler
Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler
için SPSS (Statistical Package for Social Sciences) for Windows 10.0
programı
kullanıldı.
Çalışma
verileri
değerlendirilirken
tanımlayıcı
istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma) yanısıra niceliksel
verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren parametrelerin gruplar
arası karşılaştırmalarında Oneway Anova testi kullanıldı. Normal dağılım
göstermeyen parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Kruskal Wallis
testi
kullanıldı.
Normal
dağılım
gösteren
parametrelerin
grup
içi
karşılaştırmalarında paired sample t testi, normal dağılım göstermeyen
parametrelerin grup içi karşılaştırmalarında ise Wilcoxon işaret testi
kullanıldı.
Niteliksel
verilerin
karşılaştırılmasında
ise
Ki-Kare
testi
kullanıldı. Sonuçlar % 95’lik güven aralığında, p<0.05 düzeyinde anlamlı
p<0.01 ileri düzeyde anlamlı olarak değerlendirildi.
28
BULGULAR
1- HASTA VE AMELİYATLA İLGİLİ ÖZELLİKLER
Tablo 1:Çalışmaya alınan hastaların demografik özelliklerin
karşılaştırılması
Grup1=KH
Grup2=SU
Yaş
50,67 ±11,81
51,30 ±13,16
51,37 ±13,32
0,965
Kilo
76,08 ±13,10
74,38 ±12,07
72,55 ±10,65
0,427
Operasyon
süresi
74,50 ±16,78
73,50 ±12,72
70,50 ±14,66
0,408
8 ±40,0
11 ±55,0
11 ±55,0
Kadın
Grup3=AÇ
Cinsiyet
p
0,549
Erkek
12 ±60,0
9 ±45,0
9 ±45,0
Yaş ortalamalarına, kiloya, operasyon süresi ve cinsiyet dağılımına göre
gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır
(p>0.05).
29
Tablo 2: Sistolik arterbasıncı (SAB) ölçümlerin gruplar arası ve
grupiçi karşılaştırmaları
SAB
(mmHg)
Grup1=KH
Grup2=SU
Grup3=AÇ
p
Pre-op
138,95 ±20,73
143,50 ±21,24
136,45 ±19,97
0,553
İndüksiyon
sonrası 1.
dk.
120,55‡ ±23,11
119,50 ‡ ±25,27
119,55 ‡ ±20,43
0,987
İnsizyon
sonrası 1.
dk.
113,85 ‡ ±16,12
117,70 ‡ ±20,43
118,80 ‡ ±14,94
0,640
İnsizyon
sonrası 5.
dk.
112,65 ‡ ±15,89
119,75 ‡ ±15,20
116,40 ‡ ±14,90
0,349
Post-op 15.
dk.
119,55 ‡ ±12,11
124,10 † ±18,35
118,70 ‡ ±20,61
0,576
†
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.05 düzeyinde
anlamlı
‡
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.01 ileri düzeyde
anlamlı
Preoperatif, indüksiyon sonrası 1. dk, insizyon sonrası 1. dk,
insizyon sonrası 5. dk. ve postoperatif 15. dk. lardaki SAB
düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
Grup1=KH; preoperatif SAB düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk., insizyon sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5. dk ve
postoperatif 15. dk. SAB düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
30
Grup2=SU; preoperatif SAB düzeyine göre indüksiyon sonrası
1. dk., insizyon sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5. dk SAB
düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlı iken (p<0.01); başlangıç SAB düzeyine göre postoperatif 15.
dk. SAB düzeyinde görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlıdır
(p<0.05).
Grup3=Aç
grubunda;
preoperatif
SAB
düzeyine
göre
indüksiyon sonrası 1. dk., insizyon sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5.
dk ve postoperatif 15. dk. SAB düzeylerinde görülen düşüşler
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
SAB (mmHg)
150
145
140
135
130
125
120
115
110
105
100
Pre-op
İndüksiyon
sonrası 1. dk.
Mama Grubu
İnsizyon sonrası İnsizyon sonrası Post-op 15. dk.
1. dk.
5. dk.
İçme Suyu Grubu
Aç Grup
Şekil 1:Grupların sistolik arter basıncı (SAB) ölçümlerine göre
dağılımı
31
Tablo 3: Diastolik arter basıncı (DAB) ölçümlerin gruplar
arası ve grupiçi karşılaştırmaları
DAB
(mmHg)
Grup1=KH
Grup2=SU
Grup3=AÇ
p
Pre-op
82,40 ±12,60
86,20 ±14,16
84,00 ±14,93
0,689
İndüksiyon
sonrası 1.
dk.
77,35 ±18,11
79,20 † ±14,94
79,55 ±15,89
0,901
İnsizyon
sonrası 1.
dk.
75,15 † ±14,83
76,45 † ±14,70
78,95 ±10,92
0,670
İnsizyon
sonrası 5.
dk.
76,50 ±12,81
77,75 † ±11,49
77,05 † ±10,39
0,943
Post-op 15.
dk.
75,05 † ±8,47
77,65 † ±10,58
73,20 † ±12,46
0,419
†
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.05 düzeyinde
anlamlı
Preoperatif, indüksiyon sonrası 1. dk, insizyon sonrası 1. dk,
insizyon sonrası 5. dk. ve postoperatif 15. dk. lardaki DAB
düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
KH grubunda; preoperatif DAB düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. ve insizyon sonrası 5. dk DAB değerlerinde düşüş
görülmekle birlikte bunlar istatistiksel olarak anlamlı bulunmazken
(p>0.05); preoperatif DAB düzeyine göre insizyon sonrası 1. dk. ve
32
postoperatif 15. dk. DAB düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel
olarak anlamlıdır (p<0.05).
SU grubunda; preoperatif DAB düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk., insizyon sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5. dk ve
postoperatif 15. dk. DAB düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel
olarak anlamlıdır (p<0.05).
AÇ grubunda; preoperatif DAB düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. ve insizyon sonrası 1. dk. DAB değerlerinde düşüş
görülmekle birlikte bunlar istatistiksel olarak anlamlı bulunmazken
(p>0.05); preoperatif DAB düzeyine göre insizyon sonrası 5. dk. ve
postoperatif 15. dk. DAB düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel
olarak anlamlıdır (p<0.05).
33
DAB (mmHg)
90
85
80
75
70
65
Pre-op
İndüksiyon
sonrası 1. dk.
İnsizyon
sonrası 1. dk.
Mama Grubu
İnsizyon
sonrası 5. dk.
İçme Suyu Grubu
Post-op 15. dk.
Aç Grup
Şekil 2:Grupların diastolik arter basıncı (DAB) değerlerinin
ölçüm zamanlarına göre dağılımı
Tablo 4: Ortalama arter basıncı (OAB) ölçümlerin gruplar arası
ve grupiçi karşılaştırmaları
OAB (mmHg)
Grup1=KH
Grup2=SU
Grup3=AÇ
Pre-op
103,30 ±12,60
106,75 ±15,23
102,75 ±16,95
0,662
İndüksiyon sonrası 1.
dk.
92,11 † ±17,73
93,95 ‡ ±17,83
94,15 † ±17,41
0,927
İnsizyon sonrası 1. dk. 89,95 ‡ ±15,12
91,90 ‡ ±16,34
94,10 † ±11,41
0,664
İnsizyon sonrası 5. dk. 89,55 ‡ ±13,44
94,15 ‡ ±12,63
92,25 † ±11,73
0,515
Post-op 15. dk.
93,40 ‡ ±11,58
88,50 ‡ ±14,32
0,384
†
89,52 ‡ ±8,19
Grupiçi
başlangıç
değerine
göre
yapılan
karşılaştırmalarda
P
p<0.05
düzeyinde anlamlı
‡
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.01 ileri
düzeyde anlamlı
34
Preoperatif, indüksiyon sonrası 1. dk, insizyon sonrası 1. dk,
insizyon sonrası, 5. dk. ve postoperatif 15. dk. lardaki OAB
düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
KH grubunda; preoperatif OAB düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. OAB düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş
görülürken (p<0.05); preoperatif OAB düzeyine göre insizyon sonrası
1. dk., insizyon sonrası 5. dk ve postoperatif 15. dk. OAB
düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlıdır (p<0.01).
SU grubunda; preoperatif OAB düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk.,
insizyon sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5. dk ve
postoperatif 15. dk. OAB düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
AÇ grupta; preoperatif OAB düzeyine göre indüksiyon sonrası
1. dk.,
insizyon sonrası 1. dk. ve insizyon sonrası 5. dk OAB
düzeylerinde görülen düşület istatistiksel olarak anlamlı iken
(p<0.05); preoperatif OAB düzeyine göre postoperatif 15. dk. OAB
düzeylerinde
görülen
düşüş
istatistiksel
olarak
ileri
düzeyde
anlamlıdır (p<0.01).
35
OAB (mmHg)
110
105
100
95
90
85
80
Pre-op
İndüksiyon
sonrası 1. dk.
İnsizyon sonrası İnsizyon sonrası Post-op 15. dk.
1. dk.
5. dk.
Mama Grubu
İçme Suyu Grubu
Aç Grup
Şekil 3:Grupların ortalama arter basıncı( OAB) değerlerinin
ölçüm zamanlarına göre dağılımı
Tablo 5: Gruplar arası ve grupiçi kalp atım hızı (KAH)
değerlerinin karşılaştırılması
KAH (dk.)
Grup1=KH
Grup2=SU
Grup3=AÇ
P
Pre-op
80,70 ±10,59
82,55 ±16,77
85,75 ±18,53
0,591
İndüksiyo
n sonrası
1. dk.
76,70 ±11,09
76,60 ±13,37
84,75 ±14,32
0,084
İnsizyon
sonrası 1.
dk.
69,75
69,30 ‡ ±10,02
74,95 ‡ ±17,11
0,323
İnsizyon
sonrası 5.
dk.
66,35 ‡ ±9,89
67,20 ‡ ±7,90
72,10 ‡ ±16,79
0,279
Post-op 15.
dk.
67,70
71,15 ‡ ±9,26
72,30 ‡ ±13,29
0,349
‡
‡
±10,97
±7,64
36
‡
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.01 ileri
düzeyde anlamlı
Preoperatif, indüksiyon sonrası 1. dk, insizyon sonrası 1. dk,
insizyon sonrası, 5. dk. ve postoperatif 15. dk. lardaki nabız
düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
KH grubunda; preoperatif nabız düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. nabız düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş
görülmezken (p>0.05); preoperatif nabız düzeyine göre insizyon
sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5. dk ve postoperatif 15. dk. nabız
düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlıdır (p<0.01).
SU grubunda; preoperatif nabız düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. nabız düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş
görülmezken (p>0.05); preoperatif nabız düzeyine göre insizyon
sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5. dk ve postoperatif 15. dk. nabız
düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlıdır (p<0.01).
AÇ grupta; preoperatif nabız düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. nabız düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim
görülmezken (p>0.05); preoperatif nabız düzeyine göre insizyon
sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5. dk ve postoperatif 15. dk. nabız
düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde
anlamlıdır (p<0.01).
37
Nabız (dk.)
90
85
80
75
70
65
60
Pre-op
İndüksiyon
sonrası 1. dk.
Mama Grubu
İnsizyon sonrası İnsizyon sonrası Post-op 15. dk.
1. dk.
5. dk.
İçme Suyu Grubu
Aç Grup
Şekil 4: Grupların (KAH) değerlerinin ölçüm zamanlarına
göre dağılımı
Tablo 6: Glukoz değerlerine göre gruplar arası ve grupiçi
karşılaştırmaları
Glukoz (mg/dl)
Grup1=KH
Grup2=SU
Grup3=AÇ
p
Pre-op
96,90 ±14,13
105,25 ±32,32
105,60 ±32,81
0,731
98,70 ±16,30
93,95 ±26,99
0,845
İndüksiyon sonrası 1.
95,20 ±12,65
dk.
İnsizyon sonrası 1. dk.
102,35 ‡ ±14,44
105,05† ±15,43
117,75† ±43,40
0,761
İnsizyon sonrası 5. dk.
101,75 † ±14,10
104,40† ±12,47 117,10† ±40,62
0,703
38
122,60 ‡ ±36,25
Post-op 15. dk.
†
Grupiçi
başlangıç
139,25‡ ±50,11 126,15† ±48,33
değerine
göre
yapılan
karşılaştırmalarda
0,477
p<0.05
düzeyinde anlamlı
‡
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.01 ileri
düzeyde anlamlı
Preoperatif, indüksiyon sonrası 1. dk, insizyon sonrası 1. dk,
insizyon sonrası, 5. dk. ve postoperatif 15. dk. lardaki glukoz
düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
KH grubunda; preoperatif glukoz düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. glukoz düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir
değişim görülmezken (p>0.05); preoperatif glukoz düzeyine göre
insizyon sonrası 1. dk. ve postoperatif 15. dk. glukoz düzeylerinde
görülen artışlar istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
Preoperatif glukoz düzeyine göre insizyon sonrası 5. dk. glukoz
düzeyinde görülen artış istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05).
SU grubunda; preoperatif glukoz düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. glukoz düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir
değişim görülmemiştir (p>0.05). Preoperatif glukoz düzeyine göre
insizyon sonrası 1. dk. ve insizyon sonrası 5. dk. glukoz düzeylerinde
görülen artışlar istatistiksel olarak anlamlı iken (p<0.05); preoperatif
glukoz düzeyine göre postoperatif 15. dk. glukoz düzeyinde görülen
artış istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
39
AÇ grupta; preoperatif glukoz düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. glukoz düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir
değişim görülmemiştir (p>0.05). Preoperatif glukoz düzeyine göre
insizyon sonrası 1. dk., insizyon sonrası 5. dk. ve postoperatif 15. dk
glukoz düzeylerinde görülen artışlar istatistiksel olarak anlamlıdır
(p<0.05).
Glikoz
160
140
120
100
80
60
40
20
0
Pre-op
İndüksiyon
sonrası 1. dk.
Mama Grubu
İnsizyon sonrası İnsizyon sonrası Post-op 15. dk.
1. dk.
5. dk.
İçme Suyu Grubu
Aç Grup
Şekil 5:Grupların glukoz değerlerinin ölçüm zamanlarına
göre dağılımı
40
Tablo 7: Kortizol değerlerine göre gruplar arası ve grupiçi
karşılaştırmalar
Kortizol
(nmol/l)
Grup1=KH
Grup2=SU
436,10 ±229,51
447,60 ±156,73
399,05 ±166,53
0,694
İndüksiyo
n sonrası 438,65 ±233,75
1. dk.
444,65 ±146,54
405,45 ±153,12
0,765
İnsizyon
sonrası 1. 383,30 † ±207,21
dk.
359,80 ‡ ±131,26
357,15 ±133,83
0,853
İnsizyon
sonrası 5. 369,05 † ±177,23
dk.
330,00 ‡ ±89,52
330,90 † ±122,15
0,581
Post-op
15. dk.
791,00 ‡ ±380,75
652,60 ‡ ±334,77
0,365
Pre-op
678,40 ‡ ±244,36
†
Grupiçi
başlangıç
değerine
göre
Grup3=AÇ
yapılan
karşılaştırmalarda
p
p<0.05
düzeyinde anlamlı
‡
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.01 ileri
düzeyde anlamlı
Preoperatif, indüksiyon sonrası 1. dk, insizyon sonrası 1. dk,
insizyon sonrası, 5. dk. ve postoperatif 15. dk. lardaki kortizol
düzeylerine göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulunmamaktadır (p>0.05).
41
KH grubunda; preoperatif kortizol düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. kortizol düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir
değişim görülmezken (p>0.05); preoperatif kortizol düzeyine göre
insizyon sonrası 1. ve 5. dk. kortizol düzeylerinde görülen düşme
istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). Preoperatif kortizol düzeyine
göre postop
15. dk. kortizol düzeyinde görülen artış istatistiksel
olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
SU grubunda; preoperatif kortizol düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. kortizol düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir
değişim görülmezken (p>0.05); preoperatif kortizol düzeyine göre
insizyon sonrası 1. ve 5. dk. kortizol düzeylerinde görülen düşüşler
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01). Preoperatif
kortizol düzeyine posop 15. dk. kortizon düzeyinde görülen artış
istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01).
AÇ grupta; preoperatif kortizol düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. ve
insizyon sonrası 1. dk kortizol düzeyinde
istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmezken (p>0.05);
preoperatif kortizol düzeyine göre insizyon sonrası 5. dk kortizol
düzeyinde görülen düşüş istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05).
Preoperatif kortizol düzeyine göre postoperatif 15. dk. kortizol
düzeyinde görülen artış istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır
(p<0.01).
42
Kortizol
900
800
700
600
500
400
300
200
100
0
Pre-op
İndüksiyon
sonrası 1. dk.
İnsizyon sonrası İnsizyon sonrası Post-op 15. dk.
1. dk.
5. dk.
Mama Grubu
İçme Suyu Grubu
Aç Grup
Şekil 6:Grupların kortizol değerlerinin ölçüm zamanlarına
göre dağılımı
Tablo 8: İnsülin değerlerine göre gruplar arası ve grupiçi
karşılaştırmalar
İnsülin (mg/dl)
Grup1=KH
Pre-op
14,2 ±4,02
Grup2=SU
Grup3=AÇ
p
9,61 ± 4,22
9,39 ± 4,53
0,009#
İndüksiyon sonrası 1. 11,78 † ±5,83
dk.
6,90
‡
±5,01
7,45 ‡ ±6,33
0,414
İnsizyon sonrası 1. dk. 6,62 † ±2,29
6,04
‡
±3,75
5,67 † ±4,40
0,511
İnsizyon sonrası 5. dk. 6,42 ±2,72
6,27
‡
±3,15
5,45
0,598
Post-op 15. dk.
11,63 ± 13,74
14,68 ±7,92
†
±4,41
10,72 ±5,37
0,046+
43
†
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.01 ileri
düzeyde anlamlı
‡
Grupiçi başlangıç değerine göre yapılan karşılaştırmalarda p<0.05 düzeyde
anlamlı
#
Guruplar arası karşılaştırmada p<0.01 ileri düzeyde anlamlı
+
Gruplar arası karşılaştırmada p<0.05 düzeyde anlamlı
Preoperatif, indüksiyon sonrası 1. dk, insizyon sonrası 1. dk,
insizyon sonrası, 5. dk. ve postoperatif 15. dk. lardaki insülin
düzeylerine göre gruplar arasında sadece mama grubu başlangıç
düzeyine göre yüksek olan değer ileri düzeyde (p<0.01) ve postop 15.
dk p<0.05 düzeyinde anlamlıdır. Diğer gruplar arasında istatistiksel
anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05).
KH grubunda; preoperatif insülin düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk. ve
insizyon sonrası 1. ile 5. dk insülin düzeyinde
görülen düşüş istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı bulunmuştur
(p<0.01). Postop 15.dk fark bulunmamıştır.
SU grubunda; preoperatif insülin düzeyine göre postoperatif
15. dk. insülin düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir değişim
görülmezken (p>0.05); preoperatif insülin düzeyine göre indüksiyon
ve insizyon sonrası 1. ve 5. dk. insülin düzeyinde görülen düşüş
istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05).
Aç grupta; preoperatif insülin düzeyine göre indüksiyon
sonrası 1. dk.
insülin düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir
düşüş görülürken (p<0.01); preoperatif insülin düzeyine göre
insizyon sonrası 1. ve 5. dk. insülin düzeyinde görülen düşüş
44
istatistiksel
olarak
ileri
düzeyde
anlamlı
(p<0.01)
olarak
görülmektedir.
İnsülin
16
14
12
10
8
6
4
2
0
Pre-op
İndüksiyon
sonrası 1. dk.
Mama Grubu
İnsizyon sonrası
1. dk.
İnsizyon sonrası
5. dk.
İçme Suyu Grubu
Post-op 15. dk.
Aç Grup
Şekil 7: Grupların insülin değerlerinin ölçüm zamanlarına göre
dağılımı
45
TARTIŞMA
Elektif şartlarda operasyona hazırlanan hastalar klasik olarak
operasyondan önce, 8-10 saat süreyle aç bırakılırlar. Bu şekilde genel anestezi
sırasında mide içeriğinin aspirasyonunun
cerrahisinden
sonra
gastrointestinal
önlenmesi
amaçlanır. Batın
sistemde gelişen paralizi nedeniyle
postoperatif günlerde de enteral beslenme kesintiye uğrar.
Beslenmeye bu şekilde ara verilmesi; tükrük ve diğer gastrointestinal
sistem sekresyonlarını azaltır. Gastrointestinal
motilite
ve splenknik
dolaşım azalır. Gastrointestinal mukozadaki floranın yapısı değişir,
patojenik özelliği artar. Kolon ve ince barsak mukozası incelir
böylece
normal floradaki mikroorganizmaların invazyon gücü artar(27). Enteral
nütrisyonun kesintiye uğramasının neden olduğu sonuçlar göz önünde
tutularak son yıllarda Avrupa ve Amerikada operasyon öncesi açlık
protokollerinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Katı gıdalar operasyondan 6
saat. öncesine dek, berrak sıvılar operasyondan 2-3 saat öncesine dek su ise
operasyondan 1-2 saat öncesine dek alınabilmektedir. Bu protokolün
kullanıldığı hastalarda mide içeriğinin aspirasyonunu önlemek amacıyla
H2-reseptör
blokerleri
ve
proton
pompa
inhibitörleri
rutin olarak
kullanılmamıştır. Ancak gastroözofageal reflüsü olanlar, gebeler gibi
aspirasyon riski yüksek hastalarda bu ilaçlar kullanılmaktadır (28).
Operasyon öncesi açlık süresindeki değişimlerle beraber preoperatif açlık
süresini kısaltmak amacıyla oral karbonhidrat solüsyonları geliştirilmiştir.
Bu solüsyonlar berrak, mideden geçiş süreleri kısa olup operasyondan 2 saat
46
önce kullanılabilmektedirler. Bu çalışmada, lomber ve servikal disk
hernisi nedeniyle opere edilen hastalarda, operasyon öncesi açlık ve
operasyon öncesi oral karbonhidrat solüsyonu alımının cerrahi stres
yanıta etkilerini karşılaştırdık.
Grup KH, Grup SU ve Grup AÇ'yi hemodinamik yanıt
açısından karşılaştırdığımızda kalp atım hızları ve ortalama arter
basınçları açısından üç grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
fark bulunmamıştır.
Sistolik arter basınçları açısından KH , SU ve AÇ grupları
arasında, başlangıçtaki yüksek sistolik arter basınçlarını protokol
gereği premedikasyon yapılmamış olmasına bağlı olarak oluşan
anksieteye yanıt olarak değerlendirdik. Başlangıca göre bütün
gruplarda indüksiyonun 1.dk, insizyonun 1. ve 5.dk larında görülen
istatiksel olarak ileri düzeyde anlamlı (p<0.01)düşmeyi anestezinin
cerrahi strese yanıtı olarak değerlendirdik. Başlangıca göre bütün
gruplarda postop 15.dk da görülen istatiksel ileri düzeyde anlamlı
(p<0.01) düşmeyi operasyonun bitiminden önce postop analjezi için
yapılan
analjezik
ilacın
stres
yanıtı
baskılaması
olarak
değerlendirdik.
Diastolik arter basınçları açısından gruplar arası istatiksel
olarak anlamlı fark yoktur. KH, SU ve AÇ gruplarında preop değere
göre, insizyonun 1.dk ve 5.dk istatiksel olarak anlamlı(p<0.05) düşüş
anestezinin cerrahi stresi baskılaması sonucu olarak oluştuğu
düşünülmüş, postop 15.dk da görülen anlamlı(p<0.05) düşüş postop
47
analjezik
yanıtın
cerrahi
stres
yanıta
etkisi
olarak
değerlendirilmiştir.
Kalp atım hızı açısından gruplar arası fark yoktur. Her üç
gruptada preop değerinin indüksiyonun 1. dk, insizyonun 1. ve
5.dk’ya göre istatiksel olarak ileri düzeyde anlamlı(p<0.01) yüksek
olan farkı protokol gereği premedikasyon yapmamamıza bağlı oluşan
anksieteye bağladık.Postop 15.dk olan ileri düzeyde anlamlı(p<0.01)
düşmeyi yapılan postop analjezik yanıt olarak düşündük.
Hastalarımızın kan glukoz düzeylerini değerlendirdiğimizde,
düzeyleri gruplar arasında,
hiçbir
dönemde
istatistiksel
olarak
anlamlı bir fark görülmezken, her üç gruptada postop 15.dk’daki
değerindeki grupiçi istatiksel olarak anlamlı yüksek olan farkı
(p<0.01)
klinik
olarak
değerlendirdik.Buna karşın
cerrahi
strese
olan
yanıt
olarak
İnsülin düzeyleri preoperatif dönemde
KH grubunda diğer gruplara göre
ileri düzeyde anlamlı yüksek
(p<0,01 )olan farkı sabah alınan glukoz solüsyonuna organizmanın
fizyolojik insülin cevabı olarak değerlendirirken,KH grubunda
indüksiyonun 1.dk,insizyonun1. ve 5.dk gözlenen ileri düzeyde
anlamlı(p<0.01) ile SU ve AÇ grubunda gözlenen anlamlı(p<0.05)
düşmeyi akut başlayan cerrahi strese bağlı sempatik sitemin etkisi
olarak değerlendirdik. Postop 15.dk hiçbir grupta fark yoktu.
Thorell ve ark. (29) açık kolesistektomi operasyonu geçirecek
hastalara operasyondan önceki gece yaklaşık 1500 mL %20 glukozu
intravenöz vermişler ve bu hastaların hepatik glikojen miktarlarının,
48
glukoz infüzyonu yapılmayanlara göre %60 arttığını göstermişlerdir.
Glukoz infüzyonu yapılan hastalarda operasyona başlamadan önce
insülin konsantrasyonlarının aç bırakılan gruba göre 4 kat fazla
olduğu gösterilmiştir. Plazma glukoz düzeyleri açısından iki grup
arasında fark gözlenmemiştir. Operasyondan önce glukoz infüzyonu
uygulanan grubun glukoz değerleri, aç bırakılan gruba göre düşük
seyretmiştir. Operasyon süresince insülin düzeyleri ise iki grup
arasında farklılık göstermemiştir.
Çalışmamız,
Thorell
ve
ark.'nın
çalışmasıyla
anestezi
indüksiyonu öncesi değerler açısından benzerlik göstermektedir, KH
grubundaki insülin değerleri
Thorell ve ark.’nın çalışması gibi
anestezi indüksiyonu öncesinde aç ve su gruplarına göre anlamlı
olarak yüksektir. Çalışmamızda indüksiyondan itibaren her üç
guruptada
yükselmiş
insülin değerleri operasyon bitiminin 15.ci dakikası
benzer düzeylere gelmiştir.
Her üç grubun insülin
değerlerinin eşitlenmesi cilt insizyonundan sonra yaklaşık olarak 2.
saatte
gerçekleşmiştir.
Thorell
ve
ark.
çalışmalarında
glukoz
infüzyonunu operasyondan önceki gece uygulamışlardır. Bizse
karbonhidrat solüsyonunun 800 mL'sini operasyondan önceki gece
verip 400 mL'sini de operasyon sabahı oral yoldan verdik. Sabah
alınan karbonhidrat solüsyonunun oluşturduğu hiperinsülinemi gece
alınan glukoz infüzyonundan daha uzun sürmüştür. Kan şekeri
değerleri ise Thorell ve ark’nın çalışmasında olduğu gibi her
dönemde üç grup arasında benzer seyretmiştir. Lomber ve servikal
49
disk hernisi operasyonlarının cerrahi stres açısından da
açık
kolsistektomi operasyonlarına göre pankreas ve gastrointestinal
sistem(GİS) manipülasyonları sonucu çalışmada bakılan hormon
düzeyleri
ve
etkilerinin
farklı
olabileceklerini
göz
önünde
bulundurmak gerekmektedir. Walsh ve arkadaşlarının(30) batın
ameliyatlarında yaptıkları çalışmada kan şekeri düzeylerinin özellikle
ameliyatın 40. dakikasından itibaren yükseldiği gösterilmiştir.
Jonatan Hausel ve ark.'ları (31) laparoskopik kolesistektomi
ve kolorektal cerrahi geçiren toplam 252 hasta üzerinde yaptıkları
çalışmada, hastaları üç gruba ayırmışlardır, birinci gruptaki hastalara
operasyon öncesi oral karbonhidrat solüsyonu içirmişler, ikinci
gruptaki hastalara plasebo içirmişler, üçüncü gruptaki hastaları
operasyondan önceki gece aç bırakmışlardır. Bu üç grubu Vizüel
Analog Skala (VAS) kullanarak operasyondan 1 hafta önce,
operasyon sabahı oral solüsyonu içmeden önce, içtikten 40 dakika ve
90 dakika sonra açlık, susuzluk, anksiyete açısından sorgulamışlardır.
Karbonhidrat grubunda açlık, susuzluk ve anksiyetenin daha az
olduğu gösterilmiştir. Aynı dönemlerde hastalardan venöz kan
örnekleri alarak glukoz ve insülin düzeylerini karşılaştırmışlardır.
Karbonhidrat solüsyonu almadan önce her üç grubun plazma insülin
ve
glukoz
konsantrasyonları
arasında
fark
bulunmamıştır.
Karbonhidrat solüsyonu aldıktan 40 ve 90 dakika sonra karbonhidrat
grubunda diğer iki gruba göre insülin ve glukoz konsantrasyonları
ileri
derecede
anlamlı
olarak
yüksek
bulunmuştur.
Anestezi
50
indüksiyonu sırasında karbonhidrat solüsyonu alan grupta; glukoz
düzeyi diğer iki gruba oranla düşük, insülin düzeyi ise anlamlı
derecede yüksek bulunmuştur.
Çalışmamızda, KH, SU ve AÇ grubu olarak üç grup hastayı
karşılaştırdığımızda, Jonatan Hausel ve ark.'nın çalışmasında olduğu
gibi anestezi indüksiyonu öncesi glukoz konsantrasyonları açısından
üç grup arasında fark bulunmazken, anestezi indüksiyonu öncesinde;
KH grubunun insülin düzeyi anlamlı olarak yüksek bulundu. Jonatan
Hausel ve ark.'nın çalışmasından farklı olarak anestezi indüksiyonu
öncesinde
glukoz
düzeyleri
açısından
üç
grup
arasında
fark
gözlemlenmemiştir.
Jonas Nygren ve ark. (2) elektif cerrahi uygulanacak 12
hastadan altısına operasyondan 4 saat önce 400 mL karbonhidrat
solüsyonu, altısına da su içirmişlerdir. Tc 99 m ile işaretlenmiş
solüsyonların mideden geçiş zamanını değerlendirmek için gama
kamera kullanmışlardır. Karbonhidrat solüsyonu alındıktan 90 dakika
sonra midenin tamamen boşaldığını göstermişlerdir. Karbonhidrat
solüsyonu aldıktan 5, 10, 20, 40, 60, 90, 120 dakika sonra plazma
glukoz ve serum insülin düzeyi tespiti için venöz kan örnekleri
almışlar, karbonhidrat ve su alan iki grup arasında bazal glukoz ve
insülin düzeyleri açısından fark yokken karbonhidrat alımından sonra
insülin ve glukoz düzeylerinin artığını gözlemlemişlerdir. İnsülin
düzeyi 40. dakikada en yüksek seviyeye ulaşmıştır (67±10 U/mL). Bu
düzeydeki insülin, karaciğerde glukoz yapımını güçlü bir şekilde
51
baskılamakta, glukozun periferde kullanımını arttırmaktadır. Standart
bir yemek sonrasında da insülin bu düzeye çıkmaktadır. Aynı
dönemde glukoz düzeyi de en yüksek seviyeye ulaşmakta ve 120.
dakikada bazal değerine dönmektedir. İnsülin değeri ise 120.
dakikada bazal değerine yaklaşmaktadır.
Çalışmamızda, Jonas Nygren ve ark’nın (2) çalışmasında
olduğu gibi karbonhidrat alımından 120 dakika sonra (indüksiyon
öncesi) insülin ve glukoz değerlerini bazal değerlere yakın bulduk.
Aç bırakılan ve su gruplarında ise indüksiyon öncesi dönemde insülin
değerlerini normal olması gereken serum düzeyi aralığının alt
sınırında bulduk. Her üç guruptada glukoz değerleri açısından fark
yoktu. Hiçbir hastamızda mide içeriğinin aspirasyonuna rastlamadık.
Mattias Soop ve ark. (32) oral karbonhidrat ve plasebo alan
total kalça protezi uygulanacak 15 hastalık iki grubu insülin
duyarlılığı açısından karşılaştırmışlardır.İnsülin duyarlılığını tespit
için
hiperinsülinemik,
normoglisemik
klemp
tekniğini
kullanmışlardır. İnsülin duyarlılığı operasyondan 1 hafta önce ve
operasyondan 1 saat sonra ölçülmüştür. Postoperatif dönemde her iki
grupta da insülin duyarlılığının azaldığı gösterilmiştir. İnsülin
duyarlılığındaki azalma plasebo alan grupta daha fazla olmuştur.
Ayrıca tüm hastaların operasyondan önce, preoperatif solüsyonları
aldıktan sonra, operasyon süresince ve postoperatif 2. saat’e dek her
10 dakikada bir kan glukoz düzeylerine, her 30 dakikada bir plazma
insülin
düzeylerine
bakılmıştır.
Ayrıca
preoperatif
dönemde,
52
preoperatif solüsyonları aldıktan sonra, operasyonun ortasında ve
postoperatif dönemde birer kez glukagon ve kortizol düzeyi ölçümü
yapılmıştır. Preoperatif oral solüsyonlar içildikten sonra karbonhidrat
grubunun
glukoz
gösterilmiştir.
ve
insülin
Operasyon
konsantrasyonlarının
süresince,
plasebo
çok
arttığı
grubunda
glukoz
konsantrasyonlarının preoperatif bazal değere göre yüksek seyrettiği
görülmüştür.
Karbonhidrat
grubunda
böyle
bir
artış
gözlemlenmemiştir. İnsülin düzeyleri operasyon süresince her iki
grupta da yavaşça artmıştır. Postoperatif dönemde ise her iki grubun
glukoz ve insülin konsantrasyonlarının preoperatif bazal değere göre
arttığı
gözlenmiştir.
konsantrasyonunun
Postoperatif
karbonhidrat
grubunda
dönemde
daha
glukagon
fazla
olduğu
görülmüştür. Kortizol konsantrasyonları açısından iki grup arasında
anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Çalışmamızda KH grubunda oral karbonhidrat solüsyonu
aldıktan iki saat sonra (anestezi indüksiyonu öncesi), insülin
değerlerini bazal değer aralığının üst seviyelere yakın bulunurken, aç
bırakılan ve su gruplarında insülin değerlerini bazal değer aralığının
daha
alt
seviyelerinde
anlamlı
olarak
düşük
bulunmuştur.
İndüksiyonun 1. dk. ve insizyonun 1. dk’sından sonra yaptığımız
ölçümlerde insülin değerleri KH grubunda aç bırakılan ve su
gruplarına oranla anlamlı olarak yüksek bulunmuş, KH grubunda, cilt
insizyonunun 5.dk’sından sonra yapılan ölçümlerde insülin düzeyi
preoperatif döneme göre anlamlı derecede düşük bulunmuştur. Aç
53
bırakılan ve su gruplarında ise indüksiyonun 1.dk, insizyonun 1 ve
5.dk’ları indüksiyon öncesi değerlerine göre düşük bulunmuştur. Kan
glukoz düzeyleri
her üç gruptada, anestezi indüksiyonu öncesinde
anlamlı olarak fark bulunmazken indiksiyonun 1.dk’sı her üç
gruptada istatikliksel olarak anlamlı olmayan düşme meydana
gelmiştir. Cilt insizyonunun 1. ve 5. dk’larındaki ölçümlerde ise her
üç grubun glukoz değerleri preoperatif bazal değerden istatikliksel
olarak anlamlı yüksek, postop 15. dk ise istatiksel ileri düzeyde
yüksek bulunmuştur. Kan glukozu ölçümlerinde tüm dönemlerin hiç
birinde, gruplar arasında anlamlı bir fark yoktu. Mattıas ve ark.'nın
total kalça protezi ameliyatlarında yaptıkları çalışmada operasyon
süreleri yaklaşık 2 saattir ve peroperatif dönemde ortalama 800-900
ml kan kaybı olmuştur. Gerek operasyon süresinin uzunluğu, gerekse
peroperatif kan kaybı miktarının fazla oluşu insülin direncini arttıran
faktörlerdir. Bizim çalışmamızda ise operasyonlar yaklaşık 2 saatın
altında sürmüş olup hiçbir olgumuzda peroperatif ve postoperatif
dönemlerde replasman gerektirecek kadar kan kaybı olmasada 400600 ml kan kaybı olmuştur. Bu açıdan bakıldığında lomber ve
servikal disk hernisi operasyonları cerrahi stresin daha az olduğunu
düşündüğümüz operasyonlardır. Mattias ark.'nın çalışmasında olduğu
gibi
postoperatif dönemde her üç grubun glukoz ve insülin
konsantrasyonlarının preoperatif döneme göre artması bu faktörler
gözönünde tutularak açıklanabilir.
54
Çalışmamızda, KH grubundan 1 hastada preoperatif dönemde
hipoglisemi gözlemlendi. Hipoglisemi entübasyon dönemi ve cilt
insizyonu dönemlerinde de sürdü. Cerrahi süresince kan şekerinin
artıcağını düşünerek glukoz infüzyonuna başlanmadı. Postop 15.dk
döneminde kan glukoz düzeyi normal sınırlarda seyretti,
grubunda
ise
preoperatif
dönemde
2
hastada
AÇ
hipoglisemi
gözlemlendi. Bu hastalarda sadece indüksiyon ve cilt insizyonunun 1.
dk’sında hipoglisemi devam etti. Diğer dönemlerde bu hastaların
glukoz düzeyleri normal bulundu.
Çalışmamızda, tüm olgulardan preop, indüksiyonun 1. dk,
insizyonun 1. ve 5. dk ile postop 15. dk’larında kortizol düzeylerine
baktık. Kortizolün serumdaki düzeyi sabah ve akşam saatlerinde
değişmektedir. En yüksek düzeyine sabah saatlerinde ulaşırken
öğleden sonra serumdaki düzeyi azalmaya başlar. Akşam saatlerinde
bu düzey daha da düşer.
Kortizol cerrahi veya travma sonrası
kandaki en yüksek düzeyine 2. saatte ulaşır.Her üç grupta da,
preoperatif bazal değere göre anestezi indüksiyonunun1. dk’sı ve cilt
insizyonunun 1. ve 5. dk sında istatiksel anlamlı bir düşme
görülürken postop 15. dk’daki istatiksel anlamlı yükselme cerrahi
strese yanıt olarak yorumlandı. Kortizol düzeyleri açısından üç grup
arasında hiçbir dönemde anlamlı bir fark saptanmadı.
Naygren ve ark. (33) elektif kolorektal cerrahi geçirecek
toplam 14 hastayı yedişer kişilik iki gruba ayırarak bir grubu
operasyon öncesi karbonhidrat solüsyonu ile besleyip bir grubu aç
55
bırakmışlardır. Hiperinsülinemik normoglisemik klamp tekniğiyle
insülin duyarlılığını ölçmüşler, karbonhidrat- grubunda postoperatif
insülin duyarlılığındaki düşüşün daha az olduğunu görmüşlerdir.
Kortizol ve glukagon konsantrasyonları açısından gruplar arasında
önemli bir fark saptamamışlardır.
Brandi LS ve ark.’ları(34) bir gurup nonobez glukoz toleransı
normal olan major elektif cerrahi geçirecek ve preop komplikasyonu
olmayan hastada insülin direncini ölçmüşler.Cerrahiden kısa süre
sonra normal insülin konsantrasyonuyla beraber hiperglisemiyi
insülin direnci olarak ortaya koymuşlardır.Ayrıca insülin karşıtı
hormonların artmış, tüm vücuttaki protein oksidasyonunun ikiye
katlandığını gösterirken, enerji harcamasının %18 artığını tespit
etmişlerdir.Bu hastalarda insülin direncini insülin klempleme tekniği
ile cerrahi sonrası ölçmüşler. 24 saat boyunca normoglisemi
sağlayarak TPN ile beslemişler,harcanan insülin miktarının cerrahi
öncesine göre 8 kat artığını tespit etmişlerdir. Cerrahiden sonraki
karbonhidrat oksidasyon uyarımı, lipit oksidasyonu, lipolizin ve
ketogenezisin
baskılanması
cerrahi
öncesine
göre
farklılık
göstermemiştir. Parenteral besinlerin içindeki glukozun hepsi okside
olmuş, aminoasitlerin hepsi endojen protein kaybını karşılamış(nötr
azot dengesi), lipitler depolanmıştır. İnsülin uygulaması oksijen ve
enerji tüketiminde bir artışa yol açmadığı görülmüştür.
Bizim yaptığımız çalışmadada Brandi SL ve arkadaşlarının
çalışmasındaki gibi her üç gruptada cerrahi sonrasındaki erken
56
dönemde
normal
insülin
değerlerine
karşı
yükselmiş
glukoz
değerlerini bulduk.
Thorell ve ark. (35) açık kolesistektomi geçirecek on hasta
üzerinde yaptıkları çalışmada hiperinsülinemik normoglisemik klamp
tekniğini kullanarak operasyondan önce, operasyondan 1, 5, 10 ve 20
gün sonra insülin duyarlılığını ölçmüşlerdir. İnsülin duyarlılığındaki
azalmanın en çok postoperatif 1. günde olduğunu, ve postoperatif 20
günde operasyon öncesi normal düzeye döndüğünü göstermişlerdir.
İnsülin
duyarlılığını
ölçtükleri
dönemlerde
glukoz,
C
peptid,
noradrenalin, glukagon, insülin, kortizol, adrenalin ve büyüme
hormonu
miktarlarını
glukoz, C peptid
ölçmüşlerdir.
Postoperatif
1. günde
noradrenalin ve glukagon konsantrasyonlarını
preoperatif döneme göre anlamlı olarak yüksek
bulmuşlardır.
Postoperatif 1. günde insülin, kortizol, adrenalin ve büyüme hormonu
miktarlarını:
postoperatif
dönemdeki
değerlerden
farksız
bulmuşlardır. D. C. Diabert ve R. A. De Fronzo (36) sağlıklı
gönüllülere
epinefrin
infüzyonu
uygulayarak
insülin
direnci
oluştuğunu göstermişlerdir. Robert A. Rızza ve ark. (37) 6 sağlıklı
gönüllüde yaptıkları çalışmada, olgulara 24 saat boyunca kortizol
infüzyonu uygulamışlardır. Kortizol infüzyoynu sonucu plazma
kortizol
konsantrasyonu 37
durumlarında
ulaşabileceği
microg/dl gibi çok
seviyeye
ciddi stres
yükseltilmiştir.
Kortizol
miktarındaki bu artış plazma glukoz ve insülin konsantrasyonlarını
arttırmıştır.
Karaciğerde
glukoz
sentezi
artmış,
monosit
ve
57
eritrositlerin insülin bağlama oranı
azalmıştır. Monosit ve
eritrositlerdeki insülin reseptörlerinin sayısı azalmıştır. Sonuçta
kortizol infüzyonunun karaciğer
ve
karaciğer
dışı
dokularda
insülin direncine neden olduğu gösterilmiştir.
Schafer H(38). ise eviserasyon ve nefrektomi uyguladığı bir
grup sıçanda cerrahi adrenelektomi diğer grubada propranolol
vererek
cerrahi
stres
sonrası
periferik
dokulardaki
glukoz
metabolizmasına ve insülin direncine etkilerini incelemiş. Her iki
gruptada semimembranöz kas içersindeki glikoliz ve bunun sonucu
olarak serbest glukozun % 34’e varan oranda baskılandığını ortaya
koymuş.Böylece
sempatik
bloğun
insülin
direncini
düşürdüğü
sonucuna varmıştır.
58
SONUÇ
Operasyon öncesi oral karbonhidrat solüsyonu alımının stres
yanıta etkisini değerlendirdiğimiz çalışmamızda, gruplar arasında
hasta ve ameliyatla ilgili özellikler, KAH,SAB,DAB,OAB,kan
şekeri,kortizol açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunamadı.
İnsülin değerleri açısından incelediğimizde operasyon öncesi ve
postop 15. dk’ye göre KH grubunda istatikliksel olarak ileri düzeyde
anlamlı yüksek sonuçlar
bulduk. Bu yüksek olan değerler yakın
zamanda alınan karbonhidrat solüsyonunun oluşturduğu fizyolojik
insülin cevabı olarak değerlendirdik. Ancak insizyonun 1. dk.
insizyonun
1. ve 5.dk’larda istatikliksel olarak anlamlı
saptanamaması
anestezinin
stres
yanıta
etkisi
fark
olarak
değerlendirilebilir.
Elde edilen istatikliksel verilere göre lomber ve servikal disk
hernisi
operasyonlarında,
operasasyon
öncesi
oral
karbonhidat
solüsyonu ile beslenmenin, cerrahi stres yanıt üzerinde anlamlı bir
etkisi olmadığı sonucuna varılmıştır.
59
ÖZET
Ameliyattan iki saat öncesine dek oral karbonhidrat solüsyonu
alımının cerrahi stres yanıta etkisini inceledik.
Çalışma elektif şartlarda, lomber ve servikal disk hernisi
sebebiyle opere olacak olan ASA 1-2 grubunda 60 erişkin hastada
yapıldı. Metabolik ,endokrin, karaciğer hastalığı, obezite, ateş, ve
enfeksiyonu olan olgular çalışma dışı bırakıldı.Toplam 60 hasta
raslansıtal seçim ile 20’şer kişilik üç gruba ayrıldı. Gruplardan birine
(grup 1= KH,n=20), cerrahiden önceki gece saat 24:00’da 800 ml ve
operasyondan 2 saat önce saat 06:00’da 400 ml %12,5 glukoz içeren
oral karbonhidrat solüsyonu (Nutricia preop) içirildi. Diğer bir gruba
ise(Grup 2= SU,n=20) gece saat 24:00’a kadar oral beslenme serbest
bırakılarak sabah saat 06:00’da 400 ml içme suyu içirildi. Son gruba
ise (grup 3= AÇ, n=20) operasyondan önceki 8 saat öncesine kadar
gıda alımı serbest bırakıldı. Sabah saat
07:30-08:30
arasında
operasyona alınan hastalara, rutin monitörizasyon yapılarak aynı
anestezi yöntemi uygulandı. Tüm hastalardan, kan şekeri, insülin,
kortizol
düzeyi tespiti
için operasyona başlamadan önce,
indüksiyonun 1. dk, insizyonun 1. ve 5. dk ile postop 15. dk’lar kan
örneği alındı.
Gruplar arasında
hasta ve ameliyatla ilgili özellikler,
hemodinamik veriler, kan şekeri, kortizol değerleri açısından anlamlı
fark bulunmadı.İnsülin değerleri; preoperatif ve postop 15. dk’lar
60
açısından hem su grubu hemde aç gruba göre KH grubunda anlamlı
olarak yüksek bulundu.
Sonuç olarak cerrahi stres üzerinde bilinen ve bilinmeyen
birçok faktörün etkilediği karmaşık bir süreç olduğu ve bu doğrultuda
lomber ve servikal disk hernisi operasyonlarındada, operasyon öncesi
oral
karbonhidrat
solüsyonu
ile
beslenmenin,
anestezinin
baskılayacağı cerrahi stres yanıt üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı
sonucuna varılmıştır.
61
REFERANSLAR
1-
Charles Weissman. The Metabolic Response To Stress: An
Overvievv and Update Anesthesiology 1990; 73:308-27.
2- Jonas Naygren, Anders Thorell, Hans Jacobsson, Stig Larsson,
Per-Olof Schnell, M. Sc,LottaHaylen,R.N.and Olle Ljungqvist.
Preoperative
Gastric
Emptying Effects
of
Anxiety and
Oral
Carbonhydrate Administration : Annals of Sugery Vol. 222 , N O . 6,
728-734 1995.
3-S. Fasting, E. Soreide, J. C. Raeder. Changing preoperative fasting
policies; ımpact of an national consensus. Acta Anaesthesiol
Scandinavica 1998;42:1188-1191.
4- Wallash B.Trauma. Shoemaker WC.Textbook of critical care,4nd
edition.London:WB Saunders company;1998,1230-1321.
5- Oh TE. Endocrine disorders.In: Oh TE. Intensive care manuel. 4
nd edition. Oxfort:A division of reed educational and professional
publishing Ltd;1997,565-614.
6- Malazgirt Z. Travmaya nöroendokrin,immün
ve metabolik
cevaplar.
sorunları
Şahinoğlu
AH.
Yoğun
Bakım
ve
tedavileri.Ankara:Türkiye klinikleri; 2003,2(25):305-330.
7- Lin E, Lowry SF, Calvano SE. The systemic response to
injury.In:Principles of surgery Schwartz SI, Shires GT, Daly JM,
Fischer JE, Gallovay AC (eds) Mgraw-Hill New York, 7th ed,
1999;3-51.
62
8- Bessey PQ, Walters JM, Aoki TT, and Wilmore DW.Combined
hormonal infusion simulates the metabolic response to injury.Ann.
Surg., 1984; 200:264.
9-
A Carpenter,B Plum. Cecil essentials of medicine,Diabetic
disorders.4 nd edition.London.WB Saunders company;2000,533-545.
10- Casanueva FF. Phisiology of grovvth hormone secretion and
action.
Endocrinol Metab 1992; 21:483-517.
11- Hilding A. Brismar K. Thoren M. Hail K. Glucagon stimulates
insulin-like grovvth factor binding protein-1 secretion in healty
subjects, proteins vvith pituitary insuffciency and patients with
insulin-dependent diabetes mellitus. J Clin Endocrinol Metab 1993;
77:1142-1147.
12- Hirshman MF. Goodyear U. VVardzala U. Horton ED.
Hoıton ES. Identification of an
transporters from basal and
intracellular pool
of
glucose
insulin stimulated rat muscle. J. Biol
Chem1990;265:987-991.
13- Klip A. Ramlal T. Young D. Holloszy LO. Insulin- induced
translocationofglucose transporters in rat hindlimb muscle. FEBS
Left 1987;224:224-230.
14- Goodyear U. Hirshman MF. Napoli R. Callers J. Marcuns JF.
Ljungqvist
O.Horton
ES.
Glucose
ingestion
causes
GLUT-4
translocation in humanskeletal muscle. Diabetes 1996; 45:1051-1056.
63
15- Guma
A.
Zierath
JR.
VValIberg-Henkiksson
H.
Klip
A. Insulin induces translocation of GLUT-4 glucose transporters in
human skeletal muscle.Am J Physiol 1995; 268:E613-E622.
16- Pacy PJ. Cheng KN. Ford G. C. Halliday D. Influnce of glucagon
on protein and leucine metabolism in man: a study in fasting man
vvith induced insulin
resistance. Br J Surg 1990:77:791-794.
17-
Kollind M. Adamson U. Lins PE. Efendic S. Diabetogenic
action-of GH and cortisol in insulin- dependent diabetes mellitus.
Aspects of the mecanisms behind the Somogyi phenomenom. Horm
Metabol Res 1987; 19:156-159
18-King PA. Horton ED. Hirsman MF. Horton ES. insulin resistance
in obese Zucker rat (fa/fa) sceletal muscle is associated with a failure
of glucose transporter translocation. J Clin Invest 1992.90.15681575.
19-Thorell A. Nygren J. Nair S. Hirshman M. Horton ES. Goodyear
L. Ljungqvist O. Insulin
reduction
of
infusion
restores
surgery-induced
insulin-stimulated glucose uptake vvithout increasing
substrate oxidation or translocation of GLUT-4. Clin Nutr 1996:15
(suppl): 04. pl.
20- Thorell A. Essen P. Ljungqvist O. Mc Nurlan MA. Calder AJ.
Garlick PJ. Wernerman J. Postperative insulin resistance and muscle
protein synthesis rate.clin Nutr 1992;ll(Suppl):48
64
21-Nygren J. Thorell A. Brismar K. Karpe F. Ljungqvist O. Shortterm hypocaloric nutrition but not bed rest decrease insulin
sensitivity and IGF-1 bioavalilability in healthy subjects: the
importance of glucagon. Nutrition 1997; 13-945-951.
22-A. Thorell, S. Efendic, M. Gutniak, T Haggmark, O. Ljungvist.
insulin resistance after abdominal surgery. British Journal of Surgery.
1994. 81.59-63.
23- Klip A., Paguet MR. Glucose transport and glucose transporters
in muscle and their metabolicregulation. Diabetes Care 1990; 13:228242.
24- Aligobevic A.
Ljungqvist O. Pretreatment vvith glucose
infusion prevents fatal outcome after hemorrhage in food deprived
rats. Cric Shock 1993; 39:1-6.
25- Ljungvist. O. Sandberg E. Nylender G. Ware J. Glucose kinetics
in hemorrhagic hyperglicemia. Circ Shock 1989; 24:247-
56.
26- Stuart C. Shangravv R. Prince M. Peters E. VVolfe R. Bed- rest
induced insulin resistance occurs primarily in muscle. Metabolism
1988; 37:802-806.
27- S. Bengmark, R. Andersson, G. Mangiate. Uninterrupted
perioperative enteral nutrition. Clin. Nutrition(2001) 20(l):ll-19.
28- L. I. Eriksson, R. Sandın. Fasting guidelines in different
countries.Acta Anaesthesiol Scandinavica 1996;40:971-974.
29- Thorell
of
A.
Alston-
Smith
preoperative carbonhydrate
J.
Ljungqvist
loading
O.
on
The
effect
hormonal
65
changes,
hepatic
glucogen
and glucoregulatory enzymes during
abdominal surgery. Nutrition 1996; 12:696-699.
30- Walsh ES, Traynor C, Paterson JL, Hail GM. Effect of differrent
intraoperative fluid regimens on circulating metabolites and insulin
during abdominal surgery.Br. J. Anaest. 55, 135, 1983.
31- Jonatan Hausel, Jonas Nygren, Micheal Lagerkransel, Per M.
Hellstörm, Folke Hammarqvist, Casia Almstörm, Annika Lindh,
Anders Thorell, Olle Ljungqvist. A carbonhydrate rich drink reduces
preoperative discomfort in elective surgery patients. Anesth Analg
2001;93:1344-50.
32- Mattias Soop, Jonas Nygren, Peter Mygrenfors, Anders Thorell,
Olle Ljungvist.Preoperative oral carbonhydrate treatment attenuates
immediate postoperative insulin resistance. Am J Pyhsiol Endocrinol
Metab. 280:E576-E583, 2001.
33-
J. Nygren, M. Soop, A. Thorell, S. Efendic, K. S. Nair, O.
Ljungvist. Preoperative oral carbonhydrate administration
reduces
postoperative insulin resistance.Clinical Nutrition (1998) 17: 65-71.
34- Brandi LS, Frediani M, Oleggini M, Mosca F, Cerri M, Boni C,
Pecori N, Buzzigoli G, Ferrannini E.
Insulin resistance after
surgery:normalization by insulin treatment.Clin Sci (London). 1990
Nov;79(5):443-50.
35- Schafer H. Adrenal function and the action of propranolol in
surgical stressmediated insulin resistance of glucose utilization by
66
peripheral tissues in vivo.Inhibition of glucose accumulation in
skeletal muscle.Eur J Pharmacol. 1984 jun 1;101(3-4):169-76.
36-
Diabert DC. De Fronzo RA. Epinefrine-induced insulin
resistance in man. J Clin Invest 1989; 65:115-122.
37- Rizza RA. Mandarino U. Gerich JE. Cortizol induced insulin
resistance in man:impaired supression of glucose production and
stimulation of glucose utilation due to a postreceptor defect in
insulin action. J Clin. Endocrinol Metab 1982; 54. 1:131-138.
67
Download