1 TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER-YAPILANMA MERKEZ –YEREL YÖNETİM İLİŞKİLERİ Prof. Dr.Zerrin Toprak DEÜ İk. İd. Bil.Fak, Kamu Yönetimi Bölümü [email protected] Yerel yönetimler, gerek demokratik hayatta oynadıkları roller, gerekse kamu hizmetlerinin halka sunulmasında ve erişiminde yüklendikleri fonksiyonlar sebebiyle yerel halkın yönetime katılmasının ilk aşamasıdır. Yerel yönetimlerin kuruluş yasalarıyla tanımlanmış bütün görevleri, kendileri tarafından yerine getirilmesi esası kabul edilmiştir. Bazı hizmetleri ihale vb yöntemlerle yaptırabilme nihai kontrol yetkisi ile birlikte kendisindedir. Böylelikle yerel birimlerin yerinde karar verme kapasitelerinin geliştirilmesi beklenmektedir. Merkez-yerel hizmet bütünlüğü ve yerelde yaşam kalitesi göstergelerine optimal düzeyde erişmek için hizmetlerde verimliliğin sağlanması, karar süreçlerine halkın katılımı ve hemşerinin yerel ve müşterek isteklerinin önem kazanması yerel mevzuatta öncelikle vurgulanmaktadır. Aşağıda “İl Özel İdaresi”, “Köyler” ve “Belediyeler” tanımlanması içinde yer alan yerel yönetim birimlerimizin örgütsel yapılanmaları ile bu örgütsel yapılanmanın içindeki demokrasinin işleyişine ilişkin ortaklıklar incelenmektedir. Hizmetlerde etkinliğin sağlanmasında örgüt mü önemlidir yoksa örgütün etkileri mi sorgulaması tercihinde “örgüt yapılanması” cevabı öne çıkmıştır. A. HUKUKİ DAYANAKLAR 1982 Anayasası idari yapılanma(1982,md.126) ve yerel yönetimlerin tiplerinin özelliğini (1982, md. 127) belirlemiştir. Buna göre;“Türkiye, merkezî idare kuruluşu bakımından, coğrafya durumuna, ekonomik şartlara ve kamu hizmetlerinin gereklerine göre, illere; iller de diğer kademeli bölümlere ayrılmaktadır. İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanır. Kamu hizmetlerinin görülmesinde verim ve uyum sağlamak amacıyla, birden çok ili içine alan merkezî idare teşkilatı kurulabilmektedir. Bu teşkilatın görev ve yetkileri kanunla düzenlenmektedir”(1982, md.126). “Mahallî idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir. Mahallî idarelerin 2 kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir” (1982, md. 127) hükmü ile 3 tip içinde yapılandırılmıştır. 1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 1984 tarihli ve 2972 sayılı Mahalli İdareler İle Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, 1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu, 2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu, 2004 tarihli ve 5393 sayılı Büyükkent Belediye Kanunu ve 1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu, 2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu, yerel yönetimlere yönelik temel kanunlardır. B.YEREL YÖNETİM TİPLERİ ve KURULUŞ FELSEFESİ Türkiye’de yerel yönetim birimleri 1982 Anayasası hükümlerine göre; il özel idaresi, belediyeler (büyükkent ve belde belediyeleri) ve köylerdir. İl özel idareleri kanunla il kurulduğunda ayni anda kurulmaktadır. İlin yüzölçümü ile ayni alanda ve il idaresiyle organik bağlantılı bir modele dayandırılmıştır. Bu nedenle kanunla kurulan il sayısına eşit olarak 81 il özel idaresi bulunmaktadır. Köy sayısı 2008 yılı itibariyle 34.349'dur. Yerel yönetimler, seçimle tüzel kişilik kazanmaktadır. 2010 yılı itibariyle, Büyükkent Belediyesi 16, Büyükkent İlçe Belediyesi 143, İl Belediyesi 65, İlçe Belediyesi 749, Belde Belediyesi 1.978 ve toplamda 2.951 belediye bulunmaktadır. Belediye nüfusu, doğumlar ve daha çok kentsel alanlara göçlerle artarak değişmektedir. Türkiye’nin yerel yönetimleri içinde belediyeler ağırlıklı olarak küçük belediyelerdir. Yerel yönetimlerin büyük ölçeklere yayılması, idarenin hizmet etkinliği yanında iktidarın sahipliğinin de sorgulandığı bir alan yaratmıştır. Bu konu ayni zamanda seçmenin tercihinin seçimlere daha fazla yansıması ile de ilişkilendirilebilir. Ancak nihai tahlilde, öne çıkan, tekçi (uniter) yapılanmalarda, merkezi yönetimin atama yoluyla yönetici tayinini önemsemesidir. Bu şekilde politik çekişmelerin hizmet etkinliğini ortadan kaldırmaması ve halkın demokratik tercihlerinin özellikle meclisin önemsenmesi ile daha fazla “yerel yönetime” yansıması istekliliği öne çıkarılmaktadır. 1990’lı yıllardan bu yana artan oranda gelişen ve Avrupa Konseyi üye ülkelerindeki yerel yönetimlerin yapılanmasında dikkati çeken husus, cumhuriyetle idare edilen ülkeler kadar, geleneksel olarak krallığın hüküm sürdüğü ülkelerde de, başkan ve meclis yapılanmalarının oluşturduğu yerel örgütlenmelerde daha çok siyasi güç olarak meclislerin öne çıkması eğiliminin başkanlarla dengelenmesidir. 3 Ancak, başkanların da hizmette lider olması konusu öne çıkmaktadır. Hizmetlerde birlikte sorumluluk yine yerel siyasetin biçimlenmesinde öne çıkan bir konudur. Türkiye için de belediye başkanlarının siyasi lider mi yoksa hizmet lideri mi olması gerektiği tartışılmalıdır. Yasal olarak hizmete odaklı bir yapı öngörülmekle birlikte, siyasi lider rolü oynayan yerel yöneticiler bulunmaktadır. Kent yönetim sisteminin temelinde, "hizmetlerde etkinlik" ve "demokratik katılımın" ve “sorumluluk” ilkelerinin yürürlüğünün sağlanması için gerekli koşulların yaratılması önem taşımaktadır. Günümüzde demokratik yerel yönetimlerden beklenen, sadece seçime iştirak eden belde halkının diğer katılım yollarını da kullanarak kent yönetiminin içinde yer almasına izin vermek değil, aynı zamanda heterojen yapıya sahip kent halkının seçilenler eliyle temsil edilebilmesi ve meclis içinde de demokratik yapılanmanın en geniş anlamıyla gerçekleştirilebilmesidir. Siyaset ve yönetimin ortaya çıkardığı ve geliştirdiği, partizanca siyasi müdahaleden uzak "yönetsel etkinlik kavramı", yönetim dünyasını temsili demokrasinin ilkeleriyle bağlayan bir bağ ve entelektüel bir araç olmuştur. Etkinlik; rekabet, akılcılık, tarafsızlık ve planlamayı temsil etmektedir. Kent yönetiminin sahibi durumundaki yerel yönetim yapılanmalarına yönelik son yıllardaki en önemli gelişme, yönetimi beldeye ait teknik işlerin yerine getirilmesinde politikadan mümkün olduğu kadar arındırılarak, çağdaş iş teknikleri ve yönetim düzenlemelerinin uygulanmasını sağlayacak mekanizmalara yönelmedir. Türkiye’de yerel yönetimlerde belediye örgütlenmesi ve seçim modelleri, 2004 ve 2005 yıllarındaki mevzuat kısmı değişikliklerine rağmen hala “güçlü başkanlık” sistemi etkisini sürdürmektedir, kuşkusuz dayanağı bulunmaktadır. Bağlantılı olarak Lijphart’ın tartıştığı gibi 1 meclisin tipi, yürütme ve yasama organları arasındaki ilişkiler ağı, parti yapılanması ve seçim sistemleri itibariyle Türkiye’nin demokrasisi, toplumsallaşmanın teşvik edildiği bir demokrasi tipine (consociational democracy) tam olarak yatkın değildir. Bu yapı, kuşkusuz kentsel hizmetlerin tercihinde katılımcı mekanizmaları yürürlüğe sokan yasal düzenlemelere rağmen, seçimlerden sonraki yönetim sürecinde de etkili olmaktadır. Başka bir ifadeyle seçim sonrasında da rekabetçi demokrasinin toplumda yarattığı alışkanlık, katılıma çok yönlü etkide bulunabilecek eylemleri belirleyecek “fikir demokrasisini” olumsuz etkilemektedir. 1 Arend LIJPHART (2002); “Negotiation democracy versus consencus democracy: Parallel conclusions and recommendations”, European Journal of Political Research, 41, s.107-108, 112. 4 Türkiye’de yeniden yapılanma tartışmaları daha çok kentsel hizmetlerin yerine getiriliş yönü, sorumluluk ve kontrol gibi konular üzerinde yoğunlaşmaktadır. Buna karşılık, gerek büyükkentler gerekse diğer beldelere ilişkin mevzuat düzenlemelerine göre çalışan belediye meclisi ve başkanın çalışmalarının yönü, etkinliği, meclis ile ilişkileri pek fazla işlenip geliştirilmemiştir.. C. YEREL YÖNETİMLERDE SEÇME VE SEÇİLEBİLME HAKKI 1982 Anayasası'nda karar organlarının (il encümeni, belediye encümeni ve köy ihtiyar meclisi) seçimle oluşturulacağı ifadesi yer almaktadır. Yerel yönetimlerde, yürütme görevi yapan vali, belediye başkanı ve muhtar gibi kimselerin karar organı tanımına girmemesi, bu yürütme organlarının seçimden başka yöntemlerle de, yani atama ile işbaşına getirilmeleri yolunu açık tutmaktadır. Aslında bu düzenleme “vali”nin atanmış olmasında kaynaklanan stütü farklılığına, karar tanımını uydurma anlamında da yorumlanabilir. Yerel yönetimlerde seçimler beş yılda bir, serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılır. İl genel meclisi ve belediye meclisi üyelikleri için yapılan seçimlerde, onda birlik baraj uygulamalı nispi temsil sistemi, belediye başkanlığı seçiminde ise çoğunluk sistemi uygulanmaktadır. Ancak milletvekili genel veya ara seçiminden önceki veya sonraki bir yıl içinde yapılması gereken yerel yönetim organlarına veya bu organların üyelerine ilişkin genel ve ara seçimler milletvekili genel veya ara seçimiyle birlikte yapılmaktadır. 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşı seçme ve halk oylamasına katılma hakkına sahiptir (298, md.6, Değişik 4125, 1995) 2 . 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11. maddesinde belirtilen sakıncaları taşımamak şartıyla 25 yaşını dolduran her Türk vatandaşı belediye başkanlığına, il genel meclisi ve belediye meclisi üyeliğine seçilebilir (2972, md. 9/1, Değişik 3950, 1993). Seçme ve seçilebilme koşullarında( oylama hakkı), o yerleşimde belirli bir süre oturma kuralı bulunmamaktadır. Oysa olmalıdır. Mevcut düzenleme bir taraftan seçimlerde adayların “oy toplama” amaçlı etik olmayan eğilimleri nedeniyle gecekondulaşmayı teşvik ederken, diğer yönüyle özellikle Büyükkentlerde diğer kentlerden “belediye başkanı ithali” konusunu teşvik ederek yerel halkta huzursuzluk yaratmaktadır. Belediyelerde seçme ve seçilme hakkının doğması için en az bir yıl gibi “ o beldede oturma” koşulunun uygulanması 2 Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun ile Siyasi Partiler Kanunu ve Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin 1995 tarihli ve 4125 sayılı Kanun. 5 tartışılmaya değerdir. Onda birlik baraj sisteminin düşürülmesi örneğin beşte bire dönüştürülmesinin önünde yatan engeller nelerdir? Genelde karşı duruş, mecliste bir partinin çoğunluğunun sağlanamamasının meclisin çalışmalarını sekteye uğratacağı doğrultusunda gelişmektedir. Aslında meclisin çalıştırılmamasına karşı, meclisi “hizaya sokan” hükümler bulunmaktadır. Ayrıca çoğunluğun birlikte el kaldırması her zaman demokrasi anlamına gelmemektedir. Aslında temsili yaygınlaştıracak bu tercih desteklenebilir bir nitelik taşımaktadır. İl Özel İdaresinin Organlarının Seçimi Vali Vali, İl'de genel yönetimin başı, dolayısıyla merkezi yönetim ile il özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Vali, merkezi yönetim tarafından atanmaktadır. İl Genel Meclisi İl özel idarelerinin karar organı olan, il genel meclisi üyeleri seçimi için her ilçe bir seçim çevresidir. Seçimler serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında yapılmaktadır. İl genel meclisi üyelikleri yapılan seçimlerde, onda birlik baraj uygulamalı nispi temsil sistemi uygulanmaktadır. İl Encümeni İl encümeni seçilmiş ve atanmış üyelerden oluşmaktadır. İl encümeni valinin başkanlığında, il genel meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği beş üye ile biri malî hizmetler birim amiri olmak üzere valinin her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş üyeden oluşmaktadır. İl özel idarelerinin yürütme organı valinin seçimle değil de atama yoluyla işbaşına gelmesi yerel yönetimlerin özerkliği(idari ve mali) ilkesine uymadığı için, uzun zamandır tartışma konusu yapılmıştır. Çeşitli toplantılarda valinin seçimle gelmesi doğrultusunda tartışmalar sürerken, Türkiye'nin kamu yönetimi stratejisinde, valinin seçim yerine atama yoluyla işbaşına gelmesinin daha isabetli olduğu görüşü savunulmaktadır. Belirtilen konuda görüş birliğinin bulunmaması hatta kamu yönetimi yapılanma tartışmalarında atanmış valinin öne çıkması ve ilin özel idaresinin örgütsel yapılanmasının içinde yer almasının ısrarla korunduğu dikkate alınırsa, “valinin” seçimle gelmesi tartışmalarının gündemden düştüğünü söyleyebiliriz. Öte yandan Valinin İl Özel İdaresinin başından yürütme organı olarak ayrılmasına ilişkin düzenleme yapılamamıştır. İl Genel Meclisinin içinden organ sıfatı 6 olmayan “meclis başkanının” seçilmesi ile yetinilmiştir. Buna karşılık denetleme görevi ise erozyona uğratılmıştır. Bu konu denetleme bahsinde incelenecektir. Bu gelişmeler Valinin ikili fonksiyonunun gelecek senaryosunda biterek, yürütme görevinin il genel idaresi ile sınırlanacağı görüşüne bizi yaklaştırmaktadır”. Bugünkü haliyle her ne kadar Valinin meclisin kararlarına karşı yargıya başvuru imkânı ortadan kalsa da, encümenin başı ve kontrol eden statüsü ile valinin, uygulamada engelleyici bir rol alabileceği tartışılmaktadır. Türkiye’nin Kamu Yönetimi teşkilatlanması içinde yeni bir yerel ya da merkezi birim kurmak yerine giderek “il idaresi” modeli içinde ve bağlantılı değişiklikler yapmak, stratejik açıdan, daha kabul edilebilir bir tercih olarak öne çıkmaktadır. Bu planlamada valinin devletin gözü olarak, İl Genel İdaresinin başında olması önemini korumaktadır. Türkiye’de il özel idarelerinin çalışmalarının il ve bölgede yarattığı katma değere yönelik genel bir değerlendirme yapılmamaktadır. Aslında bölgelerarası dengesizliğin yol açtığı, önemli gelir farklılıkları ile sosyo-kültürel unsurların da etkisi ile belediyelerin hizmet sunumunda yetersiz kaldığı bilinmektedir. Özellikle geri kalmış yörelerimizde, il özel idareleri faaliyetleri gözden kaçtığı için kurumun önemi vurgulanamamaktadır. Bu hususu plan raporlarında da fark etmek mümkündür. il özel idarelerinin çalışmalarını takip eden envanter çalışmaları yeterli değildir. Buna karşılık, büyük ölçekli hizmet birimleri, hizmetlerde etkinlik ve demokratik katılımın sağlanmasında giderek artan oranda bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır. İl Özel İdarelerinin bu yeni konuma uygun, bölgede merkez-yerel yönetim ilişkilerinin gelecek senaryosu tekrar yazılmalıdır. Valinin kontrolünde büyük ölçekli alanlardaki kalkınmaya yönelik kurgulanan, Kalkınma Ajansları ile İl Özel İdareleri ve Belediyeler ilişkileri üzerinde durulması gereken bir konudur. Bu karma örgütlenmede vali(valilerin) rolünün “ağabey vali” olduğu da önemsenmelidir. Belediye Yönetiminin Organlarının Seçimi Belediye Yönetiminin organları belediye başkanı, belediye meclisi ve encümenidir. Belediye Başkanı Belediye başkanı seçimi için, her belde bir seçim çevresidir. Büyükkent Belediye Başkanı Büyükkent belediye başkanının seçiminde, seçim çevresi Büyükkent belediye sınırları içidir. Büyükkent belediye sınırları içindeki ilçe belediye başkanlarının seçim çevreleri, ilçe belediyesinin sınırları içidir. 7 Belediye Meclisi Belediye meclis üyeleri seçimi için, her belde bir seçim çevresidir. Büyükkent Belediye Meclisi Büyükkent Belediye Meclisi; İlçe belediyesi olarak Büyükkent belediye sınırları içine katılan belediyelerde, Büyükkent belediye meclisinde seçiliş sıralarına göre tespit edilecek ilçelerden beşte bir, oranında gelen meclis üyeleriyle oluşmaktadır 3 . Büyükkent içindeki diğer ilçe belediyelerinin başkanları, Büyükkent belediye meclisinin doğal üyesidir. 5216 sayılı kanunda, meclisin oluşmasına yönelik kısmı ilga söz konusu olduğundan yeniden düzenlenmelidir. Ayrıca Büyükkent Belediyelerinin kalabalık yapısı önemli bir konudur. İlçe belediye başkanlarının Büyükkent meclisi içindeki etkinliklerinin sorgulanması ve doğal üyesi sayılsa da meclis üyesi olarak özellikle Büyükkent Belediye Başkanının yeniden seçilmesinin gerekli olduğu durumlar ortaya çıktığında seçim yarışı içine girmesinin yasal olarak engellenmesine yönelik düzenlemeler süreleri itibariyle de tartışılmalıdır. Belediye Encümeni Belediye encümeni, belediye başkanının başkanlığında; - İl belediyelerinde ve nüfusu 100.000'in üzerindeki belediyelerde, belediye meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği üç üye, malî hizmetler birim amiri ve belediye başkanının birim amirleri arasından bir yıl için seçeceği iki üye olmak üzere yedi kişiden, - Diğer belediyelerde, belediye meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği iki üye, malî hizmetler birim amiri ve belediye başkanının birim amirleri arasından bir yıl için seçeceği bir üye olmak üzere beş kişiden oluşmaktadır. Büyükkent Belediye Encümeni Büyükkent belediye encümeni, belediye başkanının başkanlığında, belediye meclisinin kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği beş üye ile biri genel sekreter, biri mali hizmetler birim amiri olmak üzere belediye başkanının her yıl birim amirleri arasından seçeceği beş üyeden oluşmaktadır. 3 http://www.mahalli-idareler.gov.tr/Mahalli/BldYonetimi.aspx; erişim: 21.10.2010 8 Öncelikle son günlerde seçilmiş temsilcilerin başkan ve meclis üyelerinin tamamıyla her gün mahkemeye gitmesinin hukuki boyutundaki temel ilkeler gözden geçirilmelidir. Diğer önemli konu ise, meclis ve encümen arasındaki idari ilişkilerdir. İl encümeni tek başına yürütme organı olarak değerlendirilmekle birlikte, fonksiyonu itibariyle ağırlıklı olarak karar organı özelliği de taşımaktadır. Encümen seçilmiş ve atanmış üyelerden oluşmaktadır(5302, md.25). Oysa 1913 tarihli İl Özel İdaresi Kanunu’nda, 1987 yılında yapılan değişiklik ile encümende seçilmiş ve atanmış üyelerin oluşturulması Anayasa Mahkemesi’nin iptaline konu olmuştur. Anayasa Mahkemesi, İl özel idaresinin organlarından "il daimi encümenine tabii üye olarak" il özel idare müdürü ile köy hizmetleri il müdürü, bayındırlık ve iskân müdürünün katılmasını öngören fıkrayı iptal etmiştir (A.Y.M; 22.3.1988 gün E:1987/ 18, K:1988 / 23). Anayasa Mahkemesi'nin, bu kararında, İl özel idaresinin üç organından biri olan daimi encümenin bir görüşme, danışma, denetim, karar ve yürütme organı olduğu, ancak karar organı olmak niteliğinin ağırlık kazandığı belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin kararı, Anayasanın 127. maddesinde, yerel yönetim karar organlarının seçmenler tarafından seçilecekleri ilkesine dayandırılmış ve bu seçimin tek dereceli yapılacağı belirtilmiştir. Nihai değerlendirmede, encümen yürütme organı ise, seçilmiş meclis üyelerine gerek olmadığı ve memurlardan oluşmasının yeterli olduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır. Eğer karar organı ise, encümende atanmış üye olmamalıdır. Mahalle Yönetimi Belediye örgütlenmesi olan yerleşimlerde hizmetlerin yerine getirilmesi için ayrıca bir mahalle yönetimi bulunmaktadır. Mahalle ayrı bir tüzel kişiliğe sahip değildir. Ancak yönetimi seçimle oluşturulmaktadır. Mahalle muhtar ve ihtiyar heyeti, bir muhtar ile dört asil ve dört yedek azadan oluşmaktadır. Mahallelerde bir muhtar ve muhtarın başkanlığında bir ihtiyar heyeti bulunmaktadır. Yapılacak işler bakımından bir kaç mahallenin bir muhtar ve ihtiyar heyetine bağlanması veya bir mahallede birden fazla muhtar ve ihtiyar heyeti bulunması belediye meclisinin kararına ve o mahallin en büyük mülkiye memurunun tasdikine bağlıdır. Muhtarlarımızın yerelde yönetişim kurgusu içindeki yerleri netleştirilmelidir. İl Genel Meclisi ve Belediye Meclisi ihtisas komisyonlarında ve Kent Konseyinde, davete bağlı olmasa da, yer bulamamaktadırlar. 9 Köy Yönetimlerinin Organlarının Seçimi Köy yönetimlerinin organları muhtar, köy ihtiyar meclisi ve köy derneğidir. Muhtar Köy muhtarlığı seçimlerinde köy seçim çevresidir. Köy muhtarı, köyde altı aydan beri oturmakta olan 25 yaşını tamamlamış, Türkçe okuyup yazma bilen, kanunca seçilmesinde mani bulunmayan köylüler arasından çoğunluk usulüne göre genel, eşit ve gizli oyla seçilmektedir. Siyasi adaylık usulü yoktur. Köy muhtarını köy derneği seçmektedir. Süresi biten muhtar yeniden seçilebilir. Bu düzenleme tartışılmalıdır. İlkokul mezuniyeti gerekliliğinin yetersizliği üzerinde durmak gerekir. Siyasi adaylık usulüne Köy Yönetimlerinde, toplumsal huzur açısından bakmak gerekir. Yerinde olmadığı kanaatindeyim. Köy İhtiyar Meclisi Köy ihtiyar meclisi üyeliği seçimlerinde köy seçim çevresidir ve siyasi adaylık usulü yoktur. En az altı aydan beri o köyde oturmak şartıyla kanuni şartlara sahip, 25 yaşını dolduran her Türk vatandaşı, ihtiyar meclisi üyesi seçilebilir. İlkokul mezuniyeti şartı aranmaz, okur-yazar olmak yeterlidir. Süresi biten üyeler yeniden seçilebilir. Köy Derneği Köy muhtarını ve ihtiyar meclisi üyelerini seçmeye hakkı olan kadın ve erkek köylülerin tümünden oluşan Köy Derneği, Köy Kanununa göre altı aydan beri köyde oturmakta olan ve 18 yaşını tamamlamış kadın ve erkek seçmenlerden oluşmaktadır. Köydeki seçmenler, doğal üye olarak Köy Derneğini oluşturmakta ve doğrudan temsil ile köy yönetiminde söz sahibi olabilmektedir. Köy Derneğinin kaldırılarak, Belediye Encümeni benzeri bir yapıya dönüştürülmesi tartışılmaktadır. Belediyelerde Kent Konseyi uygulamalarına yönelirken, doğrudan demokrasiye örnek teşkil eden Köy Derneklerinin yapısını bozmamak gerekir. D. YEREL YÖNETİMLERDE EĞİTİM Giderek ihtisaslaşan bir alan olan Yerel Yönetimlerde özellikle belediye başkanları, meclis üyelerinin zorunlu eğitimi, eğitim alınacak konular, öğrenme çıktılarına dayanılarak belirlenmelidir. Personelin eğitimi de standartlaştırılarak koordine edecek bir kurum işbirliğinde istatistikî programlanmalıdır. bölgelerle uyumlu (NUTS 2) , üniversitelerle irtibatlı 10 E. VATANDAŞ KATILIMI VE BAŞVURU YOLLARI Yerel yönetim mevzuatında, temel olarak “halkın fikirlerinin dikkate alınması ve kurumlar arası işbirliği” gereğinin sağlanması öne çıkmıştır. Katılımın mekanizmaları aşağıda gösterilmektedir. Yerel Yönetimlerde Katılım Mekanizmaları • Muhtarlıklar • Belediyeler (Kent Konseyleri, İhtisas Komisyonları, Gönüllü Faaliyetler ve Ortak Projeler) • İl Özel İdareleri (İhtisas Komisyonları, Gönüllü Faaliyetler ve Ortak Projeler) Muhtarlıklar Mahalle yönetimleri öncelikle hemşehri hukuku hükümleriyle doğrudan bağlantılıdır. Mahalle sakinlerinin gönüllü katılımlarıyla mahalleye yönelik çalışmalar ile mahallenin yaşam kalitesinin geliştirilmesi, büyük ölçüde mahalle yönetiminin sorumluluğunu öne çıkarmaktadır. Muhtarın yerelde yapılandırılmış müzakere ortamlarına katılımı cesaretlendirilmeli ve kolaylaştırılmalıdır. Çalışmaların kaydını gösteren paydaş analizlerinde varlığı görünür kılınmalıdır. Kent Konseyi Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışmaktadır. Belediyeler kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin, varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasî partilerin, kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra mahalle muhtarlarının temsilcilerinin de katılımı düzenlemede yer almıştır. Bu şekilde muhtarlık yönetimi kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlayabilecektir. İhtisas Komisyonları Mahalle muhtarları ve ildeki kamu kuruluşlarının amirleri ile ildeki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler, sendikalar ve gündemdeki konularla ilgili sivil 11 toplum örgütlerinin temsilcileri, oy hakkı olmaksızın kendi görev ve faaliyet alanlarına giren konuların görüşüldüğü ihtisas komisyonu toplantılarına katılabilmekte ve görüş bildirebilmektedir. Stratejik Plân ve Performans Programı Sürdürülebilir belediye anlayışının sağlanması için belediye yönetimi mahalle ölçeğinden başlamak üzere stratejik planını katılımcı bir anlayışla hazırlamaktadır. Belediyelerde Acil Durum Plânlaması Kriz yönetimi planlaması, belediyelerin sınırlarının genişlemesi ve sorumluluklarının artması anlamında giderek önem kazanmaktadır. Belediye; yangın, sanayi kazaları, deprem ve diğer doğal afetlerden korunmak veya bunların zararlarını azaltmak amacıyla beldenin özelliklerini de dikkate alarak gerekli afet ve acil durum plânlarını yapmakta, ekip ve donanımı hazırlamaktadır. Acil durum plânlarının hazırlanmasında ilgili bakanlık, kamu kuruluşları, meslek teşekkülleriyle üniversitelerin ve diğer mahallî idarelerin görüşleri alınmaktadır. İl Özel İdarelerinde Acil Durum Plânlaması Acil durum planlaması ile ilgili olarak, il özel idaresi, yangın, sanayi kazaları, deprem ve diğer doğal afetlerden korunmak veya bunların zararlarını azaltmak amacıyla ilin özelliklerini de dikkate alarak gerekli afet ve acil durum plânlarını yapmakta, ekip ve donanımı hazırlamaktadır. Acil durum plânlarının hazırlanmasında ilgili bakanlık, kamu kuruluşları, meslek teşekkülleriyle üniversitelerin ve diğer mahallî idarelerin görüşleri alınmaktadır. İl Özel İdaresi ve Belediyelerde Gönüllü Katılım Sağlık, eğitim, spor, çevre, park, trafik, itfaiye, kütüphane, kültür, turizm ve sosyal hizmetlerle; yaşlılara, kadınlara, gençlere, çocuklara, özürlülere, yoksul ve düşkünlere yönelik hizmetlere gönüllü katılıma ilişkin, İl Özel İdaresi ve Belediye Hizmetlerine Gönüllü Katılım Yönetmeliği yürürlüğe girmiştir(2005). İl özel idaresi veya belediyeler, kendi özel kanunlarına uygun olarak aralarında yapacakları protokol çerçevesinde kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, dernekler, vakıflar, meslek odaları ve diğer yerel yönetim birimleri ile ortak çalışma ve işbirliği yapabilir. 12 Cumhuriyetin başlangıcından bu yana demokrasi adına herhalde ilk defa, seçimlerde oy verme dışında, yerel yönetimlerde halkın yönetime katılımını slogan olmaktan kurtarabilecek ciddi bir düzenleme yapılabilmiştir. Kaymakamlar ve ildeki kamu kuruluşlarının amirleri, ildeki kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversite ve sendikalar ile gündemdeki konularla ilgili köy ve mahalle muhtarları ile sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, oy hakkı olmaksızın kendi görev ve faaliyet alanlarına giren konuların görüşüldüğü ihtisas komisyonu toplantılarına katılabilecek ve görüş bildirebilecektir. Komisyon çalışmalarında uzman kişilerden yararlanılabilecektir. Ancak bugüne kadar bu konudaki performansı gösteren bilgilere ulaşılamamıştır. Gözlemler, ihtisas komisyonlarına toplumsal sermayenin katılımının iki taraflı(ilgi grupları ve belediye ile il özel idareleri yönüyle) sürekli bir programa oturtulmadığını göstermektedir. Ayrıca belediye başkanlarının kanunda aksi bir hüküm olmadığı için kent konseyleri başkanı olma heveslerini anlamak mümkün değildir, kent konseylerinin performans analizleri sorgulaması ilgili merkezi yönetim birimlerince yapılmamaktadır. İl Düzeyinde Katılımcı Bir Kalkınma Programı Olarak Kalkınma Ajansları Kalkınma Ajansları kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek, ulusal kalkınma plânı ve programlarda öngörülen ilke ve politikalarla uyumlu olarak bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak, bölgelerarası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak amacıyla kurulmuştur. Kalkınma Ajansları, kamu kurum ve kuruluşları ile özel kesim ve sivil toplum kuruluşlarının gönderecekleri temsilcilerden oluşmakta ve Yönetim Kurulu kararları için çalışma grupları aracılığıyla müzakereci modeller içinde çalışmaktadır. Ülkelerin yönetimi ve bölgelerin özelliklerine göre kalkınma ajansların yapılanması değişmektedir. Ajansları bazı ülkelerde şirket, bazı ülkelerde bölge yönetiminin altında bir yapılanma bazı ülkelerde de kamu, sivil, özel ortaklaşa girişimleri şeklinde görmek mümkündür. Kalkınma ajanslarının kent yönetimleriyle işbirliği ve uyumu değerlendirilmesi gereken bir konudur. Londra, Berlin, Paris, Stockholm, Moskova kalkınma ajansları başkent ajanslarıdır. Başkentin doğrudan ekonomik kalkınma hedefli stratejik planlamaların yanı sıra toplumsal sermayenin güçlenmesi ve yaşam kalitesi göstergelerinin geliştirilmesi, kent yönetimi ile irtibatlı çalışılması dikkati çeken önemli unsurlardır. Ülkemizde “Kalkınma Ajansı” karma örgütlenme ile oluşturulmuş bölgesel hizmet odaklı yapılanmalarda, endüstri, finans topluluklarının üst düzey yöneticileri karar alma ve politika oluşturmaya yönelik organlarda yer aldığı toplumsal sermayenin üst düzeyde işlevsel olması beklenen “siyaset 13 üstü” bir yapıda oluşturulmuştur. Mamafih, Türkiye’de Kamu Yönetiminin “merkezde karar alma”, “gizlilik”, “kapalılık” ve katılıma uzak duran klasik sorunlarının yereldeki yönetişim amaçlı yapılanmalarda bile zemin bulacağı endişesine karşılık, toplum merkezli ve katılımcı modellerin faydasının anlaşılabilirliğini sağlayacak bir kurumsal-toplumsal eğitim gerekliliği ortadadır. Ayrıca her iki Belediye Kanununda, Kalkınma Ajansı ile irtibatlı çalışma ilişkilendirmesi yapılması gereği bulunmaktadır. Kalkınma Ajanslarının çalışmalarına ilişkin mevzuatta da kent yönetimi ile ilişkilendirme zayıftır. Her iki kurumsal yapı mekansal ve kurumsal yapılar içinde ilişkilendirilmemiş ayrı ayrı yerlerde durmaktadır. Yerel Yönetim Kararlarına Karşı Başvuru Hakkı 1982 Anayasasına göre “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır”(md.125). Ayrıca 4982 Sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu(2004) ve ilgili yönetmelikler uyarınca bilgiye erişme konusunda sınırlı da olsa adımlar atılmıştır. Kanunun amacı; demokratik ve şeffaf yönetimin gereği olan eşitlik, tarafsızlık ve açıklık ilkelerine uygun olarak kişilerin bilgi edinme hakkını kullanmalarına ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir. Bilgiye Erişme Hakkı Kanunu; kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının faaliyetlerinde uygulanmaktadır. Türk vatandaşlarının kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikâyetleri hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yetkili makamlara yazı ile başvurma haklarının kullanılma biçimini Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun düzenlemektedir. Ayrıca Kamu Denetçiliği Kurumsallığı sağlandığında ileri bir idari kontrol sağlanacağı düşünülmektedir. Uygulamadaki kontrole yönelik belirtilen düzenlemeler çok etkili değildir. Nedeni ise, “devlet sırrı” kavramını netleştirecek mevzuat çalışmalarının gecikmesidir. Bağlantılı olarak “bilginin güncelleştirilmesi” ve istendiğinde “sağlanması” gibi Çevresel Bilgiye Erişme, Kararlara Katılım ve Yargıya Başvuru konularındaki hükümleriyle öne çıkan ve Türkiye’nin imzalamadığı (Aarhus Convention) Sözleşmede yer alan felsefi yaklaşıma, kamu yönetiminin yaklaşamamasının sorgulanması önem taşımaktadır. F. YEREL YÖNETİMLERDE DENETİM Yerinden yönetim ilkesinin uygulandığı yerel yönetimler, kamu tüzel kişiliğine sahip kuruluşlar olarak, merkezi yönetimin hiyerarşisi dışında ve ona karşı belirli ölçülerde bağımsız birimlerdir. Bununla birlikte sahip oldukları “idari ve mali özerklik” sınırsız özgürlük anlamına gelmemektedir. 14 Türkiye'de idari denetim; yerinden yönetim üzerinde vesayet seklinde yapılmaktadır. Merkezi yönetim, yerinden yönetimi, amirlik yetkisi bir ast - üst ilişkisi içerisinde denetleyemez. Yerine geçip onun yerine karar alamaz. Denetim hukuka uygunluk ve mali denetim olarak iki kısımda incelenmektedir. • Hukuka uygunluk ilkesi, yalnızca idari işlemlerin herhangi bir yasaya aykırı hüküm içermemesi anlamında değil, aynı zamanda hatta öncelikle mutlaka bir yasal dayanağa sahip olma şeklinde anlaşılmaktadır. • Yerel Yönetimler ilgili mevzuat hükümlerine dayanılarak mali yönetim ve kontrolü kapsamında da denetlenmektedir. Denetim; iç ve dış denetim olmak üzere iki kısımda incelenmektedir. İç Denetim İç denetim, kamu malî yönetiminin bir unsuru olarak, kamu idarelerinin malî işlem ve faaliyetlerine ilişkin tüm gelir, gider, varlık ve yükümlülüklerinin amacına ve mevzuatına uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi için uygulanan malî yönetim, harcama öncesi kontrol ile harcama sonrası iç denetim faaliyetleridir. Dış Denetim Dış denetim Sayıştay tarafından harcama sonrası yapılacak denetimdir. Dış denetimin amacı, genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, yönetimin malî faaliyet, karar ve işlemlerinin; kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlanmasıdır. Dış denetim sırasında, kamu idarelerinin iç denetçileri tarafından düzenlenen raporlar, talep edilmesi halinde Sayıştay denetçilerinin bilgisine sunulmaktadır. İl Özel İdarelerinde Denetim • Denetimin Amacı İl özel idarelerinin denetimi; faaliyet ve işlemlerinde hataların önlenmesine yardımcı olmak, çalışanların ve il özel idaresi teşkilâtının hizmetlerini önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre tarafsız olarak analiz etmek, karşılaştırmak ve ölçerek değerlendirmek, elde edilen sonuçları rapor hâline getirerek ilgililere duyurmayı amaçlamaktadır. 15 • Denetimin Kapsamı ve Türleri İl özel idarelerinde iç ve dış denetim yapılmaktadır. Denetim, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, malî ve performans denetimini kapsamaktadır. İç ve dış denetim Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre yapılmaktadır. Ayrıca, il özel idaresinin malî işlemler dışında kalan diğer idarî işlemleri, idarenin bütünlüğüne ve kalkınma plânı ve stratejilerine uygunluğu açısından İçişleri Bakanlığı, vali veya görevlendireceği elemanlar tarafından da denetlenir. İl özel idarelerine bağlı kuruluş ve işletmeleri de benzer şekilde denetlenmektedir. Denetime ilişkin sonuçlar kamuoyuna açıklanmakta ve meclisin bilgisine sunulmaktadır. İl Özel İdaresi Kanunu’ndaki önemli değişikliklerden birisi de valinin, vesayet makamı olarak meclis kararlarındaki onay yetkisinin kaldırılmasıdır. Buna karşılık, İl genel meclisi tarafından alınan kararların tam metni, en geç beş gün içinde valiye gönderilecektir. Valiye gönderilmeyen meclis kararları yürürlüğe girmemektedir. Bu düzenleme aslında bir bakıma “gizli vesayet” değerlendirmesine alınabilir. Valiye kararların gönderilmesinin temel mantığı, hukukilik kontrolüne dayanmaktadır. Ancak valinin bilgilendirilmesini, yalnızca meclisin kararlarından haberdar edilmesi olgusu ile sınırlandırmamak gerekir. Bağlantılı olarak valinin, hukuka aykırı gördüğü kararlar aleyhine doğrudan 60 gün içinde idari yargıya başvurması önem taşımaktaydı. Bu düzenlemeye göre valinin il genel meclisinin kararları üzerinde hukuka uygunluk açısından, açıkça belirtilmiş, denetimi bulunmaktaydı.(5302 sk. md.15) Kesinleşen il genel meclisi karar özetleri toplantıyı izleyen en geç yedi gün içinde çeşitli yollarla halka duyurulmaktadır. Belirtilen bu gelişme sayılabilecek değişiklik, önceki bölümlerde açıklanan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın hizmetlerde yerindelik kontrolünün yerel meclislere ait olmasına ilişkin ilgili temel ilkeleriyle bu haliyle uyumludur ancak hukuki denetimin durdurulması ve devletin hukuk yoluyla sürdürülebilirlik rolünün zedelenmesi hatta ortadan kalkması yönüyle uyumsuzdur. Valinin il genel meclisinde sağlayamadığı kontrolü, encümenin görevleri ve sahip olduğu yetkileri kullanarak sağlayabilir olması , isterse “engellemeci” olabileceği gibi “negatif” değerlendirilmeye açıktır. Nitekim, Bu maddenin ikinci fıkrasında yer alan “ ... ile yeniden görüşülmesi istenip de il genel meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğuyla ısrar edilen kararlar …” ifadesi ile üçüncü 16 fıkrası Anayasa Mahkemesinin 18/1/2007 tarihli ve E.:2005/32, K.:2007/3 sayılı Kararıyla iptal edilmesi, böylece yedi gün içinde gerekçesini de belirterek yeniden görüşülmek üzere il genel meclisine iade edebileceği ve meclisin kararlarında salt çoğunlukla ısrar etmesi halinde kabul edilmesi düzenlemesi, 29/12/2007 tarihinden başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girecek şekilde hükme bağlanarak, yürürlükten kaldırılmıştır. Bu durumda uygulamaya göre Vali, ancak İl Genel Meclisine kararlarını gözden geçirmeyi hatırlatacak ve o aşamayı tamamladıktan sonra yargıya başvuramayacaktır. Bu durumda, idarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine tabi olur ilkesi gereğince zarar görenler mahkemelere müracaat edecektir. Valinin “devletin gözü olma fonksiyonunu”, rasyonel ölçüler konusu netleşmediği için zedelenmektedir. Hangi kararların mülkü amir tarafından yapılacak hukukilik denetimine esas olacağına ilişkin “onay” konusunun gözden geçirilerek, zamanında müdahale yapılmasının belirlenmesinin gerekli olduğu ve “devletin/toplumun gözü” rolünün zedelenmemesi kanaatini taşımaktayım. Bu düzenlemenin daha da hizmet sorunu yaratacak hali Belediyeler için hükme bağlanmıştır. Aşağıda bu konu kendi bölümünde incelenmiştir. Belediyelerde Denetim • Denetimin Amacı Belediyelerin denetimi; faaliyet ve işlemlerde hataların önlenmesi, çalışanların ve belediye teşkilâtının gelişmesi, yönetim ve kontrol sistemlerinin geçerli, güvenilir ve tutarlı duruma gelmesini sağlamak amacıyla; hizmetleri mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere, performans ölçütlerine ve kalite standartlarına göre tarafsız olarak analiz etmek, karşılaştırmak ve ölçerek değerlendirmek ve elde edilen sonuçları rapor hâline getirerek ilgililere duyurmaktır. Denetimin kapsamı ve türleri Belediyelerde iç ve dış denetim yapılır. Denetim, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, malî ve performans denetimini kapsamaktadır. İç ve dış denetim Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre yapılır. Ayrıca, belediyenin malî işlemler dışında kalan diğer idarî işlemleri, hukuka uygunluk ve idarenin bütünlüğü açısından İçişleri Bakanlığı tarafından da denetlenmektedir. - Belediye İşletmelerinin Denetimi Belediye Bütçesi dışında yer alan işletmelerin( belediyelere bağlı mezbaha, tamirhane, huzurevi vb müesseselerle, belediye meclis kararı ile kurulan ve ayrı bir tüzel kişiliği olmayan, ancak belediyeden ayrı bir bütçesi olan belediye işletmeleri ile özel kanunlarla 17 kurulan İZSU(İzmir Su İdaresi), İSKİ(İstanbul Su Ve Kanalizasyon İdaresi) gibi belediyelere bağlı idareler, belediye ve il özel idareleri ile bunların kendi aralarında veya diğer yerel idareler ile birlikte oluşturdukları tüzel kişiliği haiz birliklerin, dış mali denetimi Sayıştay tarafından yapılmaktadır. - Yerel Yönetim Birliklerin Denetimi Yerel yönetim birliklerinin denetimi İçişleri Bakanlığınca yapılır. Valiler ve kaymakamlar gerekli gördüklerinde ülke düzeyinde kurulan birlikler dışındaki birlikleri denetleyebilmektedir. Belediyelerin veya il özel idarelerinin üye oldukları yerel idare birliklerinin mali işlemlerinin dışındaki denetimler Mülkiye Müfettişleri tarafından yapılmaktadır. Kır Birlikleri Sayıştayın denetiminde değildir. Meclis kararlarının kesinleşmesi (5393, md.23), yöntemindeki değişiklik Belediye Kanunu’ndaki önemli yeniliklerden birisi olarak önemsenmektedir. Meclis tarafından onaylanan kararlar kesinleştiği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yerelin en büyük mülkî idare amirine gönderilmekte ve mülkî idare amirine gönderilmeyen kararlar yürürlüğe girememektedir. Kesinleşen meclis kararlarının özetleri yedi gün içinde uygun araçlarla halka duyurulmaktadır. Bu düzenlemedeki felsefi dayanak, yerindelik denetiminin dışına çıkarak, kararların yalnızca hukuka uygunluğunun “devletin ve hükümetin temsilcisi” olarak mülki amirler tarafından kontrolünü sağlamak olduğu açıkça görülmektedir. İlk düzenlemede, meclisin kabul ettiği ve kesinleşen ancak mülkî idare amirinin hukuka aykırı gördüğü kararlar aleyhine 60 gün içinde idari yargıya başvurabilmesi öngörülmüştü. Ancak görülen durum, mülki amirin hukuka aykırı gördüğü kararlara ilişkin vesayet görevini nasıl kullanacağı konusunun ülkemizde sıkıntılı gündem özelliği taşımasıdır. Yeni düzenleme ile, Büyükkent ve belediye meclislerinin aldığı kararları, vali veya kaymakamların mahkemeye götürme yetkisini dolayısıyla vesayet yetkisini kaldırılmış(5393, md.23/5), mülki amirlerin mahkemeye başvurmasını önleyen kararın bir yıl sonra yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır 4 . Bir yıl içinde yasal düzenleme yapılmaması durumunda, belediye meclislerinde alınan kararlar üzerinde idarenin vesayet yetkisi bulunmayacaktır. Bu durum bu haliyle hukuki kontrolü ortadan kaldıracağı için duruma “yerel özerklik” ilkesi üzerinden bakılmasını haklı 4 Bu fıkra, Anayasa Mahkemesi’nin 4/2/2010 tarihli ve E.: 2008/27, K.: 2010/9 sayılı Kararı ile iptal edilmiş olup Kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı 22/6/2010 tarihinden başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi hüküm altına alınmıştır. 18 çıkarmamaktadır. Belirtilen değişikliğin, Devletin sürdürülebilirliği ile birlikte değerlendirilmesi gerekir. Mülki amirlerin hukuka aykırı olsa bile meclis kararlarını yargıya taşıyamamasına karşılık, Belediye başkanı hukuka aykırılık iddiası ile meclis kararlarını, gerekçesini de belirterek yeniden görüşülmek üzere beş gün içinde meclise iade edebilir. Belediye başkanının kabul ettiği ile yeniden görüşülmesi istenip de belediye meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğuyla ısrar edilen kararlar kesinleşmektedir. Bu düzenleme ile bir bütün olarak mülki amirler onay mercii olmaktan çıkarılmış, mülki idare amiri olarak vali ve kaymakama uygun görülmeyen belediye meclisinin hukuka aykırı kararlarına karşı idari yargıya başvurma yetkisi, siyasi hüviyeti olan belediye başkanına tanınmıştır(?). Esasen idarenin her türlü eylem ve işlemlerinin yargı denetimine konu olması bağlamında, yerel meclislerin kararlarının kamuoyunun kontrolünde olduğu söylenebilirse de, gerek yargı mekanizmalarının işleyiş hızı gerekse baskı gruplarının yargıya başvuruya ilişkin tercihlerinin yönü her zaman rasyonel gelişmeyebilir. İl Özel İdareleri ve Belediyelerin karar alma süreçlerindeki denetimine ilişkin gelişmeleri özetlemek gerekirse, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun karar alma süreçlerinin kesinleşmesini düzenleyen 15/2 nci maddesi Anayasa Mahkemesinin 29.12.2007 tarihinde resmi gazetede yayınlanan kararıyla iptal edilmiştir. 5 Kararın uygulanması bir yıl ertelenmiştir. 30.12.2008 yılında öngörülen süre dolmuştur. Ancak kanun koyucu iptal edilen kısımlar için yeniden düzenleme yapmamıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 22.06.2010 tarih ve 27619 Sayılı Resmi Gazete’de ilan edilen ve uygulaması bir yıl ertelenen kararıyla belediye meclislerinin karar alma süreci değişmiş bulunmaktadır. 6 Anayasa Mahkemesine 5216 sayılı Büyükkent Belediyesi Kanununun 14/5 nci fıkrasını 7 26.06.2010 tarih ve 27619 Sayılı Resmi Gazete’de ilan edilen ve uygulaması bir yıl ertelenen büyükkent belediye meclislerinin karar alma süreçleri değişmiş bulunmaktadır. Artık belediye ve büyükkent belediyeleri meclislerinin kararlarının valinin onaylaması ve yargıya götürülme imkânı kalmamıştır. 26. 06.2011 tarihine kadar kanun koyucunun iptal edilen kısımlara ilişkin yeniden düzenleme yapması gerekmektedir. 5 Anayasa Mahkemesi, T. 18/01/2007 ve E. 2005/32, K. 2007/3. , R.G. , 29.12.2007 tarih ve S. 26741.,http://www.anayasa.gov.tr/index.php?l=manage_karar&ref=show&action=karar&id=2499&content=, (16.06.2010) 6 Anayasa Mahkemesi, T. 22.06.2010, E.2008/27, K.2010/29,; R.G. , T. 22.06.2010, 27619 S. ; http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/amk2008-27.htm, 7 Anayasa Mahkemesi, T. 22.06.2010 ve E. 2008/28, K. 2010/30, R.G. , 22.06.2010 S. 27619, http://www.kazanci.com/kho2/ibb/files/amk 2008-28.htm, (22.07.2010). 19 Ancak İl Genel Meclisi için öngörülen sürede düzenleme yapılmaması, idarenin “niyetinin olmadığını” ? görüşüne bizi yaklaştırmaktadır. Köy İdarelerinin Denetimi Görevini gereği gibi yapmayan muhtarlar, köyün bağlı olduğu yönetim kurulu kararı ile görevden uzaklaştırılabilir. Muhtarların köy yararına olmayan kararları da kaymakam veya vali tarafından bozulabilir. Fakat idare amirleri, vesayet ilkesi gereğince, muhtarların yerine karar alamazlar. Kaymakam veya vali, köy muhtarının kararını bozarken, bozma kararını gerekçeli olarak yazmak, kararın hangi noktadan köy yararına ve yasalara aykırı olduğunu belirtmek zorundadır. Vali veya kaymakam, belli bir konuyu veya görüşü köy muhtarına zorla kabul ettirmeye yetkili değildir. Etik Denetim Kamu hizmetlerinde etkinlik ile ilgili önemli konulardan birisi de, personelle ilgili etik değerler konusudur. Hizmetleri yürütürken karşılaşılan güven açığını azaltmak ve ortadan kaldırma ihtiyacı giderek daha fazla önem kazanmıştır. Bağlantılı olarak, kamuda etik değerlerin yerleştirilmesi amaçlı çalışmalar ve kurumsallaşmalar başlatılmıştır. Kamu yönetiminde artan yolsuzluk, kural hâkimiyetini, demokrasi ve insan haklarını, sosyal adaleti, iyi yönetişimi, rekabeti, iktisadi büyümeyi, demokratik kurumların istikrarını ve toplumun ahlaki temellerini çürütmekte ve genel olarak devlet yönetiminde kriz algısını yoğunlaştırarak demokratik meşruiyeti zaafa uğratmaktadır. Etiğin dayandığı temel değerler içinde, giderek geliştirilen haklar kullanımı bulunmaktadır. Yönetsel etik, “yönetim sürecinde kararların verilmesinde adil, tarafsız, varlık haklarına saygı ve toplumsal bütünlüğü koruma, barışı sağlama gibi” demokrasinin temel değerlerinin geliştirilmesine açık ve tartışılarak kabul edilmiş bu değerlere uygun hareket edecek bir anlayış yerleştirmek ve uygulanmasını sağlamayı hedeflemektedir. Amaçların gerçekleşmesinde en temel araç kamu hizmetini üretecek, yürütecek olan personeldir. Kamu görevlisidir. Yerel yönetimlerin yürütmekten sorumlu oldukları yerel ve müşterek nitelikteki kamu hizmetlerinin etkinliği ve verimliliği, istihdam ettikleri kamu personelinin taşıdıkları çalışma ahlakı ve kişilik özellikleriyle doğrudan ilişkilidir. Hizmetlerin planlanmasından kontrolüne kadar olan süreçte etik değerler içinde hareket etmek, devletin yerelde temsilcisi durumundaki yerel yönetimlere olan güveni artıracak ve hukuki düzenlemelerde yer alan katılım konularının işlevselliğini sağlayacaktır. Kamu yönetiminde yaşanan güven açığının giderilmesi için etik kuralların oluşturulması ve 20 etik kültürünün yerleşmesi için uluslar arası kuruluşlar tarafından çalışmalar yapılarak yol gösterici, tanımlayıcı hukuki metinler hazırlanmıştır. Bu çalışmalardan birisi de, Birleşmiş Milletler tarafından 1996 yılında kamu hizmetlerinin ve kamu görevlilerinin faaliyetlerinin şeffaflığını sağlamak amacıyla “Yolsuzluğa Karşı Eylem ve Kamu Görevlileri İçin Uluslararası Davranış Kuralları” ismiyle kabul edilen bir bildiridir. OECD tarafından da “Kamu Yönetiminde Etik İlkeler” ismi altında üyelerine kamu hizmetlerinde etik davranış ilkelerini hayata geçirmeleri için 1998 yılında yayınlanan tavsiye kararı bulunmaktadır. Avrupa Konseyinin de personele yönelik temel çalışmaları bulunmaktadır. Konsey, 2000 yılında tüm kamu görevlileri tarafından uyulması gereken temel etik davranış kurallarını içeren “Kamu Görevlileri İçin Davranış Kuralları” isimli belgeyi kabul etmiştir. Avrupa Ombudsman Enstitüsü tarafından 1999 tarihinde, etik davranış kurallarını içeren “İyi Yönetim İçin Davranış Kodu” adlı belge kabul edilmiştir. Avrupa’da yeniden yapılanma çalışmaları ve katılımcı yönetim temelli çalışmalarla bağlantılı etik kurallara yönelik faaliyetler devam ederken ülkemizde de gecikme ile de olsa paralel çalışmalar başlatılmıştır. 08.06.2004 tarihli 25486 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5176 sayılı Kamu Görevlileri Etik Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Kamu Görevlileri Etik Kurulu oluşturulmuştur. 13.04.2005 tarihli 25785 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik ile de kamu görevlileri etik davranış ilkeleri belirlenmiştir. Kanunun amacı, kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkeleri belirlemek ve uygulamayı gözetmek üzere Kamu Görevlileri Etik Kurulunun kuruluş, görev ve çalışma usul ve esaslarının belirlenmesidir. Bu Kanun, genel bütçeye dâhil daireler, katma bütçeli idareler, kamu iktisadi teşebbüsleri, döner sermayeli kuruluşlar, “yerel yönetimler ve bunların birlikleri”, kamu tüzel kişiliğini haiz olarak kurul, üst kurul, kurum, enstitü, teşebbüs, teşekkül, fon ve sair adlarla kurulmuş olan bütün kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan; yönetim ve denetim kurulu ile kurul, üst kurul başkan ve üyeleri dâhil tüm personeli kapsamaktadır. Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin bilgi verme, saydamlık ve katılımcılık başlığı altında düzenlenen 19 ve yöneticilerin hesap verme sorumluluğu başlığını taşıyan 20 nci maddeleri denetim açısından önemlidir. Yerel yönetimler ve bunların birliklerinin üst düzey personeli Kamu Personeli Etik Kurulunun denetim yetkisi içerisindedir. Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında 21 Yönetmeliğinin Ek- C bendinde Kamu Görevlileri Etik Kurulu yetki alanına giren “Mahalli İdarelerde; Büyükkent Belediye Başkanı, İl ve İlçe Belediye Başkanları, Büyükkent Belediyesi Genel Sekreteri ve Genel Sekreter Yardımcıları, Büyükkent Belediyesi ve Bağlı Kuruluşları Genel Müdürü, Büyükkent Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanı, İl Belediye ve İl Özel İdare Birlikleri ile bunların Üst Birlik Başkanları, Büyükkent Belediye Şirketleri Genel Müdürleri, Yönetim ve Denetim Kurulu Üyeleri, Büyükkent sınırları içindeki Belediye Başkanlarını” Kanun ve yönetmelikteki hususları ve usulleri göz önünde bulundurmak suretiyle denetleyebilir. Kurulun faaliyet raporlarında yerel yönetimlerde görev yapan yukarıda sayılan görevliler hakkında verilmiş kararlar bulunmaktadır. “Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin” 2. Bölümünde 18 etik ilke belirlenmiştir (Madde 5-Madde 22). Bu ilkeler: • Görevin yerine getirilmesinde kamu hizmeti bilinci • Halka hizmet bilinci • Hizmet standartlarına uyma • Amaç ve misyona bağlılık • Dürüstlük ve tarafsızlık • Saygınlık ve güven • Nezaket ve saygı • Yetkili makamlara bildirim • Çıkar çatışmasından kaçınma • Görev ve yetkilerin menfaat sağlamak amacıyla kullanılmaması • Hediye alma ve menfaat sağlama yasağı • Kamu malları ve kaynaklarının kullanımı • Savurganlıktan kaçınma • Bağlayıcı açıklamalar ve gerçek dışı beyan • Bilgi verme, saydamlık ve katılımcılık • Yöneticilerin hesap verme sorumluluğu • Eski kamu görevlileriyle ilişkiler • Mal bildiriminde bulunma olarak belirtilmiştir. Türkiye’de ikamet eden yabancılara Kamu Görevlileri Etik Kuruluna başvuru hakkı tanınmıştır. Yerel yönetimlerin idari alanlarında ikamet eden ve yaşayan yerleşik yabancılar açısından da bakıldığında etik düzenlemelerin yaygın etkisi bulunmaktadır. 22 Aslında denetimin kod adı, “ etik kurallar” olarak ifade edilebilir. Denetimin en önemli unsurları içerisinde şeffaflık, katılımcılık ve hesap verme sorumluluğu yer almaktadır. Yeni kamu yönetimi anlayışının da en belirgin vasıflarını ifade etmektedirler. İdari ve mali sorumlulukların gereği gibi yerine getirilmesi için 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile kamuda oluşturulan yeni mali yönetim ve denetim anlayışının tüm unsurlarıyla hayata geçirilebilmesi için bütün kontrol sistemlerinin sağlıklı bir şekilde kurulması, iç ve dış denetimin etkin ve koordineli bir şekilde çalışması esastır. İdarece öngörülen tedbirler şunlardır: • 5018 sayılı Kanunla uyum sağlayacak şekilde etkin bir dış denetim için Sayıştay ile ilgili gerekli yasal düzenlemeler yapılması, • Sayıştay’ın denetim kapasitesinin artırılması için eğitim faaliyetlerine ağırlık verilmesi, • Mali disiplinin sağlanması ve kamu harcamalarının verimliliğinin artırılması amacıyla Sayıştay’ın uluslararası standartlarda denetim faaliyetlerinin kamuda yaygınlaştırılmasının sağlanması, • Sayıştay’ın denetim faaliyetlerinden beklenen verimin sağlanabilmesi için tüm kamuda iç kontrol sistemlerinin uluslararası standartlarda kurulmuş ve iç denetimin de işlerlik kazanmış olması gerekliliğinden hareketle, kamuda iç kontrol sistemleri ve iç denetimin sağlıklı bir şekilde çalışması yönünde Sayıştay tarafından gerekli girişimlerde bulunulması, • Kamu kurum ve kuruluşlarında yönetimin sorumluluğunun güçlendirilmesi için gerekli mali yönetim, iç kontrol ve iç denetim faaliyetlerinin etkin bir şekilde uygulanmasına yönelik tedbirlerin güçlendirilmesi, • Kamuda atanabilecek iç denetçi sayısını artırabilmek amacıyla eğitim ve sertifika verme faaliyetlerine hız kazandırılmasıdır. 23 G. YEREL YÖNETİMLERDE SEÇİLMİŞLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE ÖZLÜK HAKLARI • İl Özel İdareleri İl Genel Meclis Başkanı “Meclis Başkanı” meclisin içinden ve meclis üyeleri tarafından seçilmektedir. Meclis toplantılarına katıldıkları her gün için il genel meclisi başkanına yasal olarak belirlenmiş huzur hakkı ödenir. İl Genel Meclis Üyeleri İl genel meclisi üyeleri, görevleri süresince ve görevlerinin sona ermesinden itibaren iki yıl süreyle il özel idaresi ve bağlı kuruluşlarına karşı doğrudan doğruya veya dolaylı olarak taahhüde girememekte, komisyonculuk ve temsilcilik yapamamaktadır. Meclis toplantılarına katıldıkları her gün için meclis üyelerine yasal olarak belirlenmiş huzur hakkı ödenir. İl Encümeni İl encümeni seçilmiş ve atanmış üyelerden oluşmaktadır. Encümen başkanına ve üyelerine mevzuatta belirlenen miktarda aylık brüt ödenek verilir. Encümenin memur üyelerine encümen üyeleri için belirlenen gösterge rakamının yarısı ödenir. Vali Vali, il özel idaresinin başı ve tüzel kişiliğinin temsilcisidir. Vali atamayla gelmektedir ve il encümenine başkanlık eder. Devletin en yüksek memuru olarak maaş alır. • Belediye Yönetimleri Belediye kanununda, meclis üyelerinin huzur ve izin hakları, encümen üyelerine verilecek ödenek, belediye başkanlarının özlük hakları idari vesayete konu edinilmeden düzenlenmiştir. • Meclis Başkanı ve Meclis üyeleri Meclis başkan ve üyelerine, meclis ve komisyon toplantılarına katıldıkları her gün için meclis tarafından belirlenecek miktarda huzur hakkı ödenir. Huzur hakkı ödenecek gün sayısı yasal olarak ödemelerin yapılacağı belirtilen toplantı günü sayısından fazla olamamaktadır. Meclis üyelerine aynı gün için birden fazla huzur hakkı ödenemez. 24 Meclis üyeleri hastalıkları süresince izinli sayılır. Ayrıca mazeretleri durumunda, bir yıl içindeki toplantı süresinin yarısını aşmamak şartıyla istekleri üzerine meclis tarafından izin verilebilir. • Belediye Encümeni Üyeleri Belediye ve Büyükkent belediye encümeninin başkanı ve seçilmiş üyelerine, yasal olarak belirlenmiş aylık brüt ödenek verilir. Encümenin memur üyelerine bu miktarın yarısı ödenir. • Belediye Başkanı Belediye Başkanına aylık brüt ödenek ödenmektedir. Belediye başkanının görevli, izinli ve hasta bulunduğu sürelerde ödeneği kesilmez. • Başkan Vekili Başkan vekiline, görev süresince başkana ödenen aylık brüt ödeneğin gün hesabı üzerinden ödenek verilir. Yerel Yönetimlerde, toplantıların tek gayesi gibi gösterilmemesi gereken huzur hakkının sorgulanmasını kaldırmak için sabit bir rakama bağlanmalıdır. Encümenin memur üyeleri için, ilave bir ödeme yapılmamalıdır. İki kademeli yönetsel yapının hakim olduğu büyükkent belediyelerinde, belediye meclislerinin doğal üyesi durumundaki ilçe belediye başkanlarının devamsızlıkları incelemeye değerdir. Diğer bir konu da, İlçe belediyelerinden belirli oranlarda büyükkent belediye meclisinin oluşturulmasındaki felsefe, gerek ilçe belediyesi idari alanındaki görevler gerekse büyükkent belediyesinin görevlerinin etkinliğinin sağlanmasında bütünleşik hareket edebilmenin koşullarını oluşturmaktır. Görülen odur ki ilçe belediyeleri temsilcileri, ilçe odaklı hareket etmeye eğilimlidir. Bir bakıma “birbirlerinin kararlarına müdahale etmeme üzerinden geliştirilmiş politikalar” büyükkent adına rasyonel hareket etmeyi zorlaştırmaktadır. Bu değişim Büyükkent belediye meclislerinin 100’lü rakamlara ulaşmasının ne kadar demokratik olduğunun sorgulamasını da yanında getirmektedir. Bu konuda 25 üyeli Büyük Londra Meclisi gibi bir yapılanma örnek alınabilir 8 . 8 Zerrin Toprak(2010); Yerel Yönetimler, İzmir. 25 Mahalle Yönetimi Mahallelerde bir muhtar ve muhtarın başkanlığında bir ihtiyar heyeti bulunmaktadır. Mahalle muhtar ve ihtiyar heyeti, bir muhtar ile dört azadan oluşmaktadır. İhtiyar heyetinin ayrıca dört yedek azası vardır. Mahalle muhtarlarının ödenekleri karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığının bütçesine konulur. Mahalle muhtarları görevli oldukları sürece aylık ödenek alırlar. Hastalık, izin veya görevden ayrılma hallerinde bu ödenek vekillerine ödenmektedir. Köy İdareleri • Köy İhtiyar Heyeti Köy İhtiyar Heyeti üyeleri ücret almamaktadır. • Köy Derneği Köy Derneği üyeleri, köyde seçmen statüsündeki kadın ve erkek köy halkından oluşmaktadır, ücret almamaktadır. Köy Derneği, Köy İhtiyar Meclisi ve Muhtar yapılanmasının özünü oluşturan köy derneğinin doğrudan demokrasiye örnek teşkil eden bu demokratik yapılanmasından, belediye örgütlenmesi benzeri bir yapıya geçerek, yerel katılım ilgisini kıran ve meclise seçilenler ve seçilmeyenler arasında gelişecek parasal bir yarış ortamı köylerde yaratılmamalıdır. • Köy İdarelerinde Muhtar Köy muhtarlarının ödenekleri karşılığı her yıl İçişleri Bakanlığının bütçesine konulur. Köy muhtarları görevli oldukları sürece aylık ödenek alırlar. Hastalık, izin veya görevden ayrılma hallerinde bu ödenek vekillerine ödenmektedir. Bu ödeneğin dışında köy bütçesine ayrıca muhtar ödeneği konulabilir. Köy idarelerine yönelik yapılanma çalışmaları devam etmektedir. Ancak bu yapıda “ Köy Derneği” kaldırılmaya çalışılmaktadır. Oysa müzakere ortamı olan köy derneklerinin benzerleri belediyelerde “kent konseyleri” olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle köylerin belediye statüsüne geçme süreci de hatırlandığında, doğrudan demokrasiye öteden beri örnek teşkil eden bu uygulamadan vazgeçilmemesi gerektiğini düşünmekteyim. Ayrıca, toplumsal huzur yönüyle çok önemsenmesi gereken bir diğer konu da, köylerde yabancılara yerleşim ve mülk edinmeye ilişkin siyasi bağlantılı idari kolaylaştırmalar devam ederken, sadece gerçek kişilere ait tapu kadastro işlemleri yapılmış 26 taşınmazlar için konut ve işyeri edinme hakkı varken (maksimum 2,5 hektar), ticaret şirketleri için bu kısıtlamanın olmadığı görülmektedir. Hatta köylerin belediyelerin mahallesi durumuna dönüştürüldüğünde yabancıların yerleşmesinin izne bağlı olması da kalkmaktadır. Bu durum uluslar arası şirketlere direnmesi mali kısıtlar nedeniyle mümkün olamayacak küçük çiftçinin, idari olarak yıpratılması anlamına gelebilecektir. Türk çiftçisinin ileri tarım teknolojilerine ve bilgisine sahip uluslar arası şirketler karşısında rekabet etmesinin mümkün olmadığı çok açıktır. Çiftçi sendikaları başta genetiği değiştirilmiş ürünler(GDO) olmak üzere çeşitli nedenlerle küresel baskı ile zamanla çiftçilerimizin kendi topraklarında tarım işçisi durumuna gelmesinden söz ederken, ürün yanında teknolojik tehditler de söz konusu olabilecektir. Bu durumun önüne geçmek için köylerde tarım arazisi satın almak isteyen yabancı şirketlere arazi satımında sınırlamalar ve bölgede çiftçinin ekonomik gerilemesinin önlenmesine yönelik iktisadi tedbirler getirilebilir. Ayrıca tarım sektöründeki Türk vatandaşı girişimcilere finansman ve bilgi desteği sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Doğal afetlerden en çok etkilenen kırsal alanlar olduğu dikkate alındığında, köyün çevresiyle birlikte planlanması önem taşımaktadır. Bölgesel gelişme stratejileri yönüyle de, kır kent bütünlüğünün birlikte düşünülmesi ve eylem planlarının yapılması gereğini yeri gelmişken hatırlatılması yerinde olacaktır. SON SÖZ Kamu, özel ve sivil işbirliğinde(yönetişim) pratiklerini uygulayabilme önemli bir konudur. Siyasi erk merkezde tek karar verici ve yürüten olmamalıdır. Yerel yönetimlerin kapasiteleri geliştirilmediğinde, gerek yerel gerekse merkezi yönetimine yabancılaşma ve güvensizlik kaçınılmazdır. Sorunların çözümünde dayanışma, aktif katılım ve özellikle kurumlar arası işbirliği önem taşımaktadır. Bu bağlamda başta üniversitelerimiz olmak üzere, toplumun diğer yapısal unsurlarına çözümleyici roller düşmektedir. Yerleşimlerin sürdürülebilirliği, yerel yönetimler kadar, o yerleşimdeki bireylere de aittir. Yerelin başarması gereken önemli konu sağlıklı ve insan onuruna yakışan, kaliteli bir yaşam çevresini sağlayacak sorumluluğu oluşturmaktır. Bu sorumluluk, yerelden başlayan ve ulusala açılan bir gelişimdir. Bu yapı, kültürel çeşitlilikler içinde hoşgörülü, yeni katılımlara açık ve bu yöndeki ilgisini sürekli ayakta tutabilen uzlaşmacı bir topluluk/toplum gerektirir. Şüphesiz hükümet edenlerin de, yönetenler olarak toplumun demokratikleşmesinde ve birlikte yönetimi(governance) gerçekleştirmede önemli sorumluluğu bulunmaktadır. 27 Yerel yönetimler, halka en yakın kuruluşlar olarak halkla ilişkilerini geliştirmek zorundadır. Bu çalışmaların sonucunda iki önemli aşamaya dikkat çekmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu aşamalar; • Olumlu politik ve idari iklim oluşturarak halk ile yerel ve merkezi yönetim arasında anlayış işbirliğini iyi niyeti ve halkın güvenini sağlamak, • Yerel yönetimlerin halkın, hizmet beklentilerini de dikkate alarak yerel siyaseti biçimlendirmesine yerel katkıyı almaktır. Yerel halkın, yönetimin eylem ve işlemleri hakkında bilgi sahibi olması, kararların nasıl ve kimler tarafından alındığını bilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, yerelin bilgilenme ile yönetime katılması ve kamu yararının varlığını denetleyebilmesi mümkündür. Aynı zamanda bu gelişmeler bir bakıma halkın yönetime ve aslında kendisi olan yerele sahip çıkmasını da kolaylaştıracaktır Ülkemizde, güçlü merkeziyetçi yönetim modeli, işlerini merkezde bireysel, kendi adına ya da grup menfaatlerini kollamak için çözmeye çalışan, bu nedenle de toplumla uzlaşamayan “bürokratik toplum" yapısı ortaya çıkarmıştır. Katılım mekanizmalarının doğru işletilmesi bu kurguyu değiştirebilecek bir özellik taşımaktadır. Yerel yönetimlerde hizmet etkinliğinin sağlanması büyük ölçüde mali yapısıyla da yakından ilişkilidir. Yerelin mali yapısı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yürürlükteki Büyükkent Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu ve İl Özel İdaresi Kanunu dikkate alındığında, yönetimlere “idari ve mali özerklik” ilkesinin öne çıktığı görülmektedir. Ancak, bir taraftan yerel yönetimler henüz yetkilerinin farkında değil iken, diğer taraftan da özellikle mali konularda sınırlı özerklik yetkisinden bahsedilebilir. Ancak yerel kaynakların, gelirlerin ve cezaların(çevre gibi) merkezi yönetime tamamen gitmesi ve küçük yüzdelerle geri dönmesi veya hiç dönmemesi kabul edilebilir değildir. Hizmet etkinliğinin sağlanması için mali kademelenme konusu üzerinde çalışılmalıdır. Merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki ağır vesayetinin hafifletilmesine ilişkin geliştirilen çalışmalar ve desteklenen görüşlere karşın, yürürlüğe giren yerel yönetimlere ilişkin mevzuat düzenlemelerine bir bütün olarak bakıldığında idari özerklik açısından az çok bir gelişme görülmektedir. İdari ve Mali açıdan, “merkez bağımlısı” yerel yönetim anlayışından uzaklaşılabilmiş değildir. Ayrıca hükümet edenlerin az gelişmiş ülke yönetimlerinde rastlanan korku ve çıkar ilişkileri içinde oy toplama stratejilerine yüz vermemeleri gerekmektedir. Birlikte karar alma ve etkinlik için araçlar kurgulandığında her 28 zaman konu dönüp dolaşıp etik değerler ile doğal olarak ilişkilendirilmektedir. Yerel yönetimlerden başlayarak ulusal düzeye açılan kademelenmede, müzakereci demokrasinin varlığı ve demokratik yönetişim pratiklerinin yerleşmesi üzerinde durularak, Makyavelist yaklaşımın işaret ettiği “çıkar ve korku” yu uyuşturacak “politik atmosfer” oluşturabileceğini düşünmekteyim. Kuşkusuz demokrasi açılımlarındaki bu işbirliğinde yasal karar alıcılar ile karara iştirak edenlerin (toplum) karşılıklı sorumluluğu bulunmaktadır.