sAHABi . . . . .. OTORITESININ KAYNAGI VE NITELIGI İSLAM HUKUKUNDA ..., UPON THE AUTHORITATIVENESS . . OF ...., sAHABi IN ISLAMIC LAW OSMAN TAŞTAN DR. ANKARA ÜNIVERSITESIILAHIYAT FAKÜI-TESIISI.AM HUKUKU ANABil-IM DAl-I. ANKARA Fuka~amn çoğunluğu tarafından Sah<!bi sözü ve davranışı Islam hukukunun kaynaklanndan biri olarak telakki edilir. Bu kısa makale Sahabilerin fukaha nez- dinde nasıl kutsal bir otorite kazanıp İslam hukukuna kaynak olduklanna ışık tutmayı amaçlamaktadır. * * * * * Usul-u Fı kıh'taki Sahabe konusu İslam hukukundaki otorite ve meşrulukla yakından alakalıdır. Hz. Peygamber. döneminde Sahabe çok iyi biliyordu ki · gücün ve meşruluğun nihai kaynağı Kur'an (Allah) ve Süonet (Peygamber) idi ve bu sürekli böyle olacaktı. Bu durumda, İslam toplumunun önderliği için iki şeyi başarmak çok önemliydi: Biri, Kur'an'ın .yegane ve ebedi bir ilahi metin şekline konması; diğeri ise, Peygamberin otoritesi kendisine yapılabilecek sahte atıftarla istismar edilmesin diye kamunun Peygamber'den çok sayıda hadis rivayet etmeye karşı uyarılması huc;ı,ısu. Birincisi, geleneksel olarak bilindiği üzere, şu veya bu şekilde resmi bir mesele olarak algılanmış ve buna binaen de siyasi ve dini önderliğin sorumluluğu kapsamında muamele gÖrmüştür. İkincisi ise biraz daha gayr-ı resmi addedilmiş ve tümüyle yönetici elitin kontrolünde olan bir konu olmamıştır. Böylece, Kur'an'ı teşkil edecek olan malzeme Peygamberin ilk dönem siyasi halefierinin izlediği resmi politika çerçevesinde ele alınmış, ve sonunda yegane bir nüsha haline getirilmiştir. Öte yandan, Peygamberin geride bıraktığı zengin hadis . ve sünnet mirası ne kolayca ve taıriamen Müslümaniann hafızasından çıkarılıp sisternalize edilebilecek ve ne de Kur'an örneğinde olduğu şekliyle yegane bir metine indirgenebilecek durumdaydı, çünkü hemen hemen Peygamberi görüp ona arkadaşlık eden herkes ondan birşeyler nakletmeye veya onun hakkında birşeyler söylemeye muktedirdi. Buna ilave olarak, Kur'an'ın metninin ve otoritesinin muhafaza edilmesi hususunun aldığı özel vurgu, Sahabilerin sünnet kon usunda daha rahat davranabilmeleri ve çok daha az bir kontrol altında olmaları alternatifini doğui:uyordu. Sonraki . yüzyıllarda ' zaman geldi, hadis ve sünneti sonraki nesil~ !ere aktarma konusunda Sahabilerin tarihi önceliği Fıkıh Usulu teorisinde bir tarihi üstünlük olarak yorumlandı. Fukaha nezdinde, Sahabiler ya Peygamberin sünnetiniri kendilerinde aranabiieceği bizatihi bir kaynak, ya da sünneti sonraki nesillere aktarmak için kaçınılmaz olan sade bir araç, veya İcma'ya tartışmasız olarak kaynaklık yapacak yegane bir kuşak değerinde olacaktı. Bu nedenle, Sahabe İslam hukukçularına göre şu veya bu şekilde bir hukuk kaynağı olarak ele alınmak durumundaydı . . . . .. . .. Tabiidir ki, bütün bir nesil olarak Sahabenin ~ahip olabileceği hukuki otorite. konusu sahabe dönerninden sonraki nesiller tarafından tartışı.Iacaktı. Peygamber veya Sahabe döneminde, Müslüman toplumun bireyleri kirnin görüşünün hukuki değer bakımından daha geçerli olduğunu bir hukuk usulü konusu olarak tartışma ihtiyacını duyamazlardı, çünkü ~istematik bir hukuk teorisi o zaman zaten yoktu ki böyle bir konuyu da kapsamına alsın. Anc'ak, zaman geçtikçe, tarih hükmünü veı;ıneye başladı : Sahabe toplumu İslam toplumunun bütün zamanlar için ideal ve model toplumu olarak algılanmaya başlandı. Oldukça eşitlikçi bir hukuki yaklaşım öngören Ebu Hanife'ye (Ö.I50/767); Peygamber'den bize ne gelirse onu .kabul ederiz; ancak sahabilere gelince onlar da insan biz de insanız. [onları niçin üstün görelim ki?] 1 şeklinde bir ifade atfediliyorsa da, O bile birçok yerde daha çok şunu söylemiş olmasıyla anılır: Biz Peygamberden bize sika raviler vasıtasıyla gelen şeyleri kabul ederiz; Sahabeden [ihtilaf halin- JOURNAL OF ISLAM lC RESEARCH VOL: 8, NO: 2, SPRING 1995 l lS 1 iSLAM HUKUKUNDA SAHABIOTORITESININ KAYNAGI VE NITELIÖI miştir.5 Yine Peygamberin (alkollü) içki içenlere karşı ceza olarak kırk celde uyguladığı rivayet edilir. Bu uygulama Ebu Bekir döneminde de aynen devam eder, ancak Ömer bu cezayı kendi döneminde iki katına çıkanp seksen celde olarak uygular. Bu konudaki uygulamanın böylece değiştiğini anlatan Ebu Yusuf, kendi arkadaşlannın, yani Irak ekolü hukukçularının, Ömer'in uygulaması olan seksen celde üzerine ittifak ettiklerini söyler.6 deyken] gelen şeylerin topyekun dışına çıkmayız [onlardan bizce uygun olanını seçeriz]; Tabiinden gelen şeyleri ise biz nazar-ı dikkate alinayız.2 Ebu Hanife'ye atfedilen bu ikinci ifadeden göre fukaha nezdinde Sahabeye re'y'den daha öncelikli bir otorite atfedilmişti. Sahabe ittifak halinde ise, bu onlann icma'ı olarak anlaşılacak ve dolayısıyla bunun baglayıcı bir otoritesi olacaktı. Eger Sahabe ihtilaf halinde ise, Ebu Hanife onlann farklı görüşlerinden istegini seçebilecekti. anlaşılelığına Ebu Hanife farklı birçok görüşten birini nasıl seçecekti? Birçok görüşten birini seçmek için yapılacak herhangi bir teşebbüs kaçınılmaz olarak bir akıl yürütme ve hukuki anlamda bir layas metodunu içerecekti. Belki de fakihin kendi hukuki metodlanndan hareketle vardığı görüş Sahabilerden birinin görüşüyle örtüŞecekti ve Sabahiye atfedilen otorite aslında oorninal bir değere sahip olacaktı, yani asıl belirleyici olmayacaktı. ·Ancak . yine de fakih bu farklı görüşlerin tamamının dışında bir görüş sahibi olamayacaktı. İşte tam bu noktada Irak ekolü hukukçulannın Sahabe ile Peygamber ilişkisini nasıl kurduklannı veya algıladıklarını izlemek gerekiyor. Bağlayıcı otoritesi olan Sahabe mi yoksa Peygamber mi? Bunun basit bir cevabı şu olabilir : Sahabe uygulaması Peygamberin hadislerinin muhtevasını ve şümulunu tahsis etme otoritesine sahiptir. Ancak hakikat şudur ki, Irak ekolü hukukçuları için Sahabenin ihtilafı kendilerine kendi metodlaona göre bir görüş tesbit edip ihtilaf halindeki · görüşlerden onu seçmeleri imkanını verdiği için bir nimet olarak algılanmıştır. Sahabi sözü ve sünneti konusunda Ebu Yusuf (Ö.1821798) da hocası Ebu Hanife ile aynı görüşe sahipti.3 Hanefi mezhebinde Sahabe sünnetinin layasa tercih edildiği görülüyor. Han~filerde genelde kabul gören bir husus şudur : Eğer Sahabinin pratiği Peygamberin telaffuz edilen hadisine, sünnetine veya layasa aykırı ise, bu durum Sahabinin hadisi yorumlamak veya layası terketmek için bir delile sahip olduğunu gösterir.4 Mesela, Ebu Hureyre'nin köpeğin yaladığı kabın nasıl temizleneceği konusundaki uygulamasının, Peygamber'den kendisinin rivayet ettiği hadise aykırı olduğu görülüyor: Hadise göre, biri toprakla olmak üzere yedi defa yıkanması gereken kabı, Ebu Hureyre sadece üç kez yıkamakla yetinmiştir. Irak ekolü hukukçulannın Ebu Hureyre'nin rivayetine karşı uygulamasını tercih ettikleri tesbit edil- Malik (ö.l79/795) için fıkhın aslı Medine geleBuna binaen, Sahabilerin bireysel olarak sahip oldukları görüşler Medine'deki Müslüman toplurnun pratik ve geleneğine tabi olarak değerlendirilmek durumundaydı. Mesela, Malik'in bir arazi sulama konusunda daha önce Halife Ömer'in verdiği bir hükmü, [Medine] amel[in]e uygun olmadığı gerekçesiyle kabul etmediği rivayet edilmektedir.? Aynı şekilde, Malik Sahabilerin namazlan cem' etme konusundaki uygulamalannı anlatırken, buna Medine'nin hava koşullannı (yağmurlu günlerini) gerekçe olarak gösterir.8 Muhalif öğrencisi Leys İbn Sa'd'a (Ö.l 751791) yazdığı mektupta da Malik, Medine toplumunun prototip İslam toplumu olduğunu ve bunun da Medine geleneğinin İslam hukukunda otorite sahibi olmasına yeterli bir sebep olduğunu belirtir.9 Şihab ed-Din Ebu el-Abbas Ahmed İbn Muhammed lbn Ahmed İbn Abd el-Gani el-Harrani ed-Dımışki, el-Müsevvede 'İlrniyye, neğiydi. fi Usuli'l-Fıkh, Matba'at'ül-Medeni, Kahire [ı983], s. 302. ed-Dımışki, el-Müsevvede, s. 302; benzer bir . İbn Kayyim el-Cevziyye, f'lam'ulMuvakkiin 'an Rabbil-'Alemin, Daru'I-Ceyl, Beyrut, 1973, c. 2el-Harrani versiyon için bkz. IV, s. ı23; · 3Ebu Yusuf, Kitabu'l-Harac, el-Matba'atu's-Selefiyye, Kabire, 1396 h., s. 181. 4 Kıyas'a aykin olan Sahabi sözünün yorumu için bkz. Serahsi, Usulu's-Seralısi, thk. Ebu'l-Vefa el-Efgani, Lecnetu Ihyai'l-Mearif el-Nu'maniyye, Haydarabad, t. y. [1372 h.), c. ll, ss. ll O-ll ı. 116 Şerhu Mean'iy'il-Asar, Daru'l-Kutub elthk. Muhammed Zuhri en-Neccar, Beirut, 1987, c. I, 5et-Tahavi, 1 s. 23; Muhammed el-Hudari Beg, Usulu'l-Fıkh, eı­ Mektebetu't-Ticariyye el-Kübra, Mısır, ı96911389, s. 227. 6Ebu Yusuf, Kitabu'l-Harac, s. ı 78. 7bkz. Sahnun, el-Müdevvenetü'l-Kübra, Matba'atu'sSeade, Kahire, 1323 h., c. XV, ss. 192-193. • 8 Malik, el-Muvatta', thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, Daru İhyai'l-Kütübi'I-'Arabiyye, b.y. [Kahire], ı95111370, c. ı, s. ı44. Muhammed Yusuf Musa, "İmam Malik ile Leys İbn lhtilaf ve Yazışma", tre. Abdülkadir Şener, Anfaıra Vniversitesi Ilahiyat Fakültesi Dergisi, sayı XVI (ı 968), s. ı 32. 9bkz. Sa'd Arasındaki ISlAMi ARAŞTIRMALAR ClLT: 8, NO: 2, BAHAR OÖNEMI1995 . ' OSMAN TAŞTAN Tabii ki, Malik'in bu tavrının altında yatan şey, Medine'nin İslami geleneğinin temelinde· Peygamberin önderliğinde organize olan bir Sahabe topluluğu fa~törünün bulunması hususudur. Ancak burada Malik'in yaklaşımından anlaşılan önemli bir husus şudur : Hukuki otorite, Medine'de İslami geleneği üreten ve nakleden bir Sahabe topluluğuna aitti ve Sahabi'nin bireysel bir görüşü topluluğun görüşünü aşabilecek kadar bir otoriteye sahip değildi. Malik Medine'nin İslami mirasını vurgularken, Şafı'i (Ö.204/819), hukukun temel kaynağını tanım­ lamak için dikkatini rivayet edilen nasslarda topladı. Sahabi nin rivayet ettiği haberu'l-vahid'i haberu'l-hassa olarak niteledi ve Sahabenin fazilet ve şerefini sebep göstererek bunun hukuki otoritesini tanıdı ve savundu. Bununla da yetinmeyep Şafı'i, bu konuda kendisiyle tartışan "muhalif' olarak iıitelediği bir fakihin, Sahabinin rivayet ettiği Jıaberu'l-vahidi reddettiğini iddia etti ve onu, bunu yaparken Sahabinin hataya düşebileceğine inanınakla suçladı.IO Bunun yanında Şafı'i, muhtemel diye nitelediği birden çok anlama gelebilen Kur'an nasslarının hukuki bir "yorumuna ulaşmak için Sahabe sözlerine müracaat etti. Onun bu husustaki yaklaşımı aşağıdaki ifadesinde oldukça net~: Bir hususta [Peygamber'in] sünnet[i] yoksa ve Kur'an [nasslan] da muhtemel ise bize Resulullah'ın ashabının sözüne ve ilim ehlinin muhtemel olan Kur'an lafzının manalanndan bazısına karşı sadece bazısına delalet eden icma'ı'na bakanz. Onlann Allah'ın kitabını daha iyi bileceklerini ve sözlerinin Allah'ın kitabına -· İnşallah - muhalif ol~ mayac~ğıru düşünürüz. Ne bir .sünnet, ne Resullalah'ın ·ashabının sözü ve ne de mulıtemel olan Kur'an ·lafzıiıın manalanndan bazısına karşı diğer bazısına delalet eden ilim ehlinin icma'ı bulunmayan bir husustaki Kur'an nassı zuhuru ve umumu nasılsa olduğu gibi kalır. Ondan birşey bırakılıp da birşey tahsis edilemez [alınamaz]. Resulullah'ın ashabının ihtilaf ettiği bir husus [söz konusu] ise, biz tenzilin [Kur'an nassının] zahirine daha yakın olanını alınz.ll terkedilmesinin gerektiği görüşünü taşır. Serahsi "Sahabi kıyasa aykırı bir görüş taşırsa; bu, onun bu görüşünü [Peygamber'den] duymuş olduğu anlarnma gelir" diyerek bu konudaki tavrını daha net bir şekilde ortaya koyar.l2 Serahsi'nin bu yaklaşımının temelinde sanki Sahabe'nin bir konuda nass bulamayınca kıyasla amel ettiği; ve Sahabe nezdinde, kıyasın terkedilmesini gerektiren altematifın mutlaka nass olduğu faraziyesi vardır. Öte yandan, Gazali (Ö.505/1 11 1) kesin bir tavırla Sahabe sözlerinin hukuki otorite taşıdığı anlayışını reddeder.l3 Ona göre, eğer Sahabinin söylediği birşey onun Peygamber'den duyduğu birşey olsaydı bunu mutlaka belirtirdi. Sahabi sözünün onun kendi şahsi görüşü olmasının veya bireysel bir temayül ürünü olmasının daha büyük bir ihtimal olduğunu söyleyen Gazali, hukuki otoritesi olan ·yegane insan sözünün Peygamber'den rivayet edilen haberler olduğunun altını çizer.14 Ancak, Sahabe sözünün hukuki otorite taşı~asına karşı en keskin muhalefet Zahiri hukı.ık ekolünün ünlü teorisyeni İbn Hazm'ın (Ö.456/1063) şu ifadelerinde yer alır: Sahabe ve onlarla çağdaş olan Tabün'in hepsi, bir sorun olduğunda bunun Sahabiye sorulduğu ve Sahabinin görü~ünün alındığı hususuncıa metteflktirler. Ancak, Sahabe'ye sorulan . şeylerden maksat, Peygamber'in o hususta Allah'tan aldığı emrin ne olduğunu öğrenıİıekti. Yoksa, onlardan [Sahabilerden] hiÇbiri hiçbir zaman dinde Allah'ın cevaz vermediği bir şer'i ihdas etmek iştemerniştir.IS [Konuyu] araştırdığırruzda, [Maliki fukaha'nın) çoğu kez Sahabilerin rivayetlerini bırakıp fetva- Ianna sanldıklannı, veya fetvalannı bırakıp rivayetlerine sanldıklannı görürüz. Çünkü, kavmin [fukaharun] yaptığı şey sadece karşılaştıkl!Ul bir sorunu kolayca çözebilmek için, başka meseleleri yıkmak pahasına olsa bile, işlerine geldikleri gibi da~ranmak olinuştur.~6 ***** Yukarıda zikredilen yaklaşımlaona bakıldığında, fukaha arasındaki görüş ayrılığı görünüşte Sahabe anlayışlan ile ilgili olsa bile, aslında bunun onların nass ***** Serahsi (Ö.483/1090), Sahabe'nin kıyasa aykırı olan görüşlerinin nasslar kadar hukuki bir otoriteye sahip olduğu ve kıyasın hu tür Sahabe görüşlerine karşı 10 Şafi'i, el-Umm, el-Matba'atu'l-Kubra el-Erniriyye, Bulak, 1321-1325 h., c. VII, s. 259. 11 Şafi'i, el-Umm, c. VII, s. 20. 12Serahsi, Usul, c. II, ss. ll0-11 ı. l3Gazali, el-Mustasfa Min llmi'l-Usul, el-Matba'atu'lEmiriyye, Bulak, 1322 h., c. l, ss. 260-2.61 v.d. 14Gazali, el-Mustasfa, c. I, ss. 265-266 v.d. 15Ibn Hazm, el-lhkiim fi Usuli~-A1ıkam, Matba'atu'sSaade, Mısır, 1345 h., c. I, s. 113. 16tbn Hazm, el-1hkAm, c. II, s. 20. JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 8, NO: 2, SPRING .1 995 lll iSLAM HUKUKUNDA SAHABiOTORITESINiN KAYNAGI VE NITELiGi ve otorite mefhumlanrun farklı olmasından kaynaklandığı görülür. Sahabenin tartışılan hukuki otoritesinin ise hukukun bizatihi bir kaynağı olmaktan ziyade, hukukun metodolojisini savunmak için fukaha tarafından sadece araçsal bir konumda farklı açılardan ele alınan bir husus olduğu görillüyor. Ebu Hanife Sahabe'nin görilşlerinin tamamının kendi hukuk anlayışına uygun bir seçeneği Sahabe'den birinin sözilyle temellendinne yolunu açık tutarken, Şafı'i ise nassları daha iyi anlamak için Sahabe'ye araçsal bir değer verdiğini açık bir şekilde ifade ediyor. Malik de Sahabenin bireysel bir görüşline karşı Medine teamtilünü daha öncelikli görüyor. Yine biliniyor ki, Ebu Hanife. re'y ağulıklı , Şafi'i nass ağırlıklı ve Malik Medine teamülü ağırlıklı bir fıkhi yaklaşıma sahiptir. Sonuç olarak, Sahabe sözlerinin fukaha'nın hukuk metodolojisine şekil vermesinden daha çok, fukaha'nın hukuk metodolojisi anlayışının hukuk usulündeki Sahabe kavramına şekil verdiği görülüyor. dışına çıkmamakla, İslam hukuku tarihinde Klasik dönernin başlan­ gıcından (5./11. y.y.) itibaren fukaha'nm, sahabenin hukuki otoritesi ile ilgili olarak daha önceki dönemde oluşan anlayışı savunmakamacıyla hukuk teorisini daha da besledikleri görillür. Serahsi, Hanefi hukuk metodolojisinin ekseni olan kıyas'ın kaynağını Sahabe'ye atfeder ve Sahabi'nin kıyas'a aykın olan görüşünün - onun kıyası ancak bir nass sebebiyle terketmiş olabileceği varsayımına dayanarak - Peygamber'in hadisi ile eşit dilzeyde hukuki otorite sahibi olduğunu vurgu!ar.l7 Serahsi'nin böyle düşünmesinin temelinde onun kıyas'a aykırı olan Sahabe sözlerirıin muhtevasında Peygamber'in hadislerinden birşeylerin - en azından mana olarak - bulunduğu varsayımı vardır. 18 Bu yaklaşımın karşısında bulunan GazaJil9 ve İbn Hazm•a20 göre Sahabe sözlerinin muhtevası tamamen kendilerine ait olup, bunlarda Peygambere ait bir ,şey olsaydı bunu mutlaka belirtirlerdi; ve bundan dolayı, Sahabe sözlerine hukuki otorite atfetmek mümkün değildir. Sonuçta şu anlaşılıyor: Serahsi Sahabi'yi bir Hanefi hukukçusu gibi, Gazali bir Şafı'i hukukçusu gibi, İbn Hazm da bir Zahiri hukukçusu gibi görüyor. T abii'dir ki, Sahabe döneminde andıgunız bu hukuk ek~llerinden 17 Serahsi, Usul, c. ll, ss. 110-11 ı. ısserahsi, Usul, c. II, ss. ı 10- ll 1. 19 Gazali, el-Mustasfa, c. I, ss. 265-266. 0bkz. lbn Hazm, el-flıkam, c. I, s. ı 13. 2 hiçbirinin kuruıniaşmış şekliyle ne rastlamak mümkün değildi. adına ne de izine Yine Gazali, Sahabe ihtilaf halindeyken ve bu ihtilaf Hulefa-i Raşidin arasında da vaki olmuşsa, Şafı'i'nin , faziletlerine binaen Ebu Bekir.ve Ömer'in görüşünü tercih ettiğini söyleyerek onu yorumlar.21 Şafıi'nin , elUnzm adlı killiiyatında başta Ömer olmak üzere, sık sık Hulefa-i Raşidin'e atıfta bulunduğu bir gerçek olmakla birlikte,22 Gazali'nin söylediği şeyi n asıl ilginç olan yönü, onun daha sonra Sahabi sözünün veya daha spesifik anlamda Hulefa-i Raşidin sözünün hukuki otoritesinin tarihi ve kronolojik öncelik sırasına bağlı olarak yorumlanacağı İbn Kayyim el-Cevziyye'nin (Ö.75111350) eseri !'lanıu'l-Muvakki'in'deki yorumlara adeta zihinleri hazırlamasıdır. İbnu'I-Kayyirn, İbn Abbas'ın suasıyla önce Kjtab'a (Kur'an'a], sonra [Peygamber'in] Sünnet [in]'e, sonra Ebu Bekir'in uygulam asına, sonı:a Ömer'in uygulamasına ve anılan bu metotlarla çözüm bulamadığı bir konu için en son olarak da kendi re'y'ine müracaat ettiğini ileri sürerek Gazali'nin Şafi'iye atfettiği böyle bir hukuk metodolojisi anl ay ışını İbn Abbas'a atfederek rneşrulaştırır.23 İbnu'l-Kayyim;in f'lam'ında re'y'e ancak en son · çare olarak başvurulur, ve Ebu Bekir'e24, Ömer'e,25 Osman•a26 ve Ali'ye27 atfedilen bazı ifadelerde adeta hataya yol açabilecek olan yegane şeyin re'y oldugu vurgulanır. İbnu'l-Kayyim Sahabe'ye i;işkin olarak esasen "İmam Ahmed"e (İbn Hanbel'e (Ö.241/855)] ait olduğunu söylediği şu görüşü benimseyerek net bir şekilde şöylece ortaya koyar: Sahabenin ihtilafı halinde, Hulefa-i Raşidin'in taraf oldu~u görüş tercih edilmelidir. E~er Raşidin'in dördü de aynı tarafta ise doğru olan kuşkusuz onların taraf olduğu görüştilr. Eğer onların [Raşi­ din'in] ekseıiyeti bir tarafla yer alıyorsa, yine büyük bir ihtimalle o tarafın görüşü doğrudur. Eğer onlann ikisi bir ikisi de bir diğer tarafta yer alıyorsa, Ebu Bekir ve Ömer'in yer aldığı tarafın görüşü do~ruya daha yakındır. E~er [son olarak] Ebu Bekir ve Ömer ihtilaf halinde iseler, Ebu Bekir'in görüşü doğrudur.28 21 Gazali, el-Mustasfa, c. I, s. 272. Şafı'i, el-Unuıı, c. VII, ss. 218-220 v.d. 231bnu'l- Kayyim, /'lam, c.IV, s. 143. 24 lbnu'J- Kayyim, !'lam, c.I, s. 82. 251bnu'l -Kayyim, {'lam, c.l, s. 54. 261bnu'l -Kayyim, !'lanı, c.I, s. 58. 27 1bnu'l -Kayyim, /'lam, c.l, s. 58. 281bnu'I-Kayyim, {'Lam, c.IV, s. 119. 22 ···' 118 ISLAMi ARAŞTIRMALAR ClLT: 8, NO: 2, BAHAR DÖNEMI 1995 OSMAN TAŞTAN Ebu ·Bekir'in goruşunun nıçın nisbeten en doğru görüş olduğunu da İbnu'l-Kayyim şöyle açıklar: ...Sıddık'ın bir tek nass'a bile muhalif davrandığı vaki değildir, onun bir tek fetvasının veya hükmünün kaynağının zayıf olması da hiçbir zaman sözkonusu değildir. Bu [durum] da onun hilafetinin nübüvvet hilafeti [doğrudan Peygamber'e haleflik niteli~inde) olmasının gereğidir.29 Burada şu üç hususu kolayca müşahede etmek mümkündür : Bir; Sahabe'nin söz ve fiilieri rivayetierinden farklı olarak Şafi'i ve Zahiri hukuk ekoiieri tarafından tekbaşına ~ukuki . otorite sahibi olarak algılanmayıp nassların anlaşılması için araçsal bir değer olarak yorumlanmışlardır. İki; Hanefi hukukunda olduğu şekliyle, Sahabe söz ve fiilieri ancak Hanefi hukuk metodolojisine göre hukuki bir muhtevaya sahip olduğu takdirde hukuki otorite sahibi kılınmıştır. Üç; Malik'in fıkhında görüldüğü üzere, Sahabe sözleri ·sahabe'den lafzi anlamda rivayet edildiğinden dolayı değil de toplumun teamülü ile te'yid edildiği için hukuki bir otorite sahibi kılınmıştır. Ancak, İbnu'l -Kayyim'in durumuna gelince, Sahabe'nin söz ve fiilierinin hukuki otoritesi Medine'de Peygamber'in ölümünü müteakiben . ortaya çıkan dini ve siyasi hiyerarşinin oluşumuna tabi kılınmıştır. Buna göre, hukuki otoritesi en çok bağlayıcı olan Sahabi Medine'de siyasi anlamda Peygamber'in yerine geçen dört Sahabe'den birincisi, ve hukuki otoritesi en az bağlalayıcı olan da onun siyasi kariyerini icra eden dördüncüsü oluyor, ve diğer bütün Sahabilerin hukuki otoritesi ise tali bir ~üzeyde kalıyor. İbnu'l-Kayyitn Sahabe sözlerinde hukuki anlamda doğruyu ölçmek için Medine'deki siyasi tarihin sunduğuhiyerarşikadar belirleyici olan başka bir ölçütten de bahsetmiyor. O zaman, meşru kabul edilen bir siyasi iktidar tarihi, tek başına hukuki otoritenin kaynağı olarak görülüyor. * *** * Fukaha'nın Sahabe anlayışlannın temelinde, İslam'ın siyasi ve hukuki tarihinde nass ile re'y arasında bir ayırım yapmanın gerekli görülmesi ve bu ayırımın nasıl yapılacağı sorunu yatmaktadır. Halife Ömer'in, Peygamber'e asılsız isoadiarda bulunmak suretiyle onun otoritesinin istismar edilebileceği korkusuyla, Peygamber'den çok hadis rivayet etmeye meraklı olanlara karşı sıkı bir politika izlediği söylenir.30 Ebu Hanife'nin de hadis rivayetlerine karşı kuşkucu bir tutum içerisinde olduğu ve bu tutumun onun, zamanında Ömer'in taşıdığı kaygılara ortak olmasından kaynaklandığı bilinen bir husustur.31 Hadis ri vayeti konusunda dikkatli ve sorumlu davranılması için resmen bir uyarının ilan edilmesi, veya İbn Mes'ud, Ebu'd-Derda ve Ebu Mes'ud elEnsari32 adlı şahısların ikaz edilmesi veya izlenmesinin doğal ·olarak doğuracağı önemli potansiyel karşı sonuçlar olacaktı : Peygamber'den rivayet edilen hadisler hiçbir z,aman onun söylediği sözlerin tamamını kapsamayacaktı ve Peygamber adına herşeyi rivayet etme imkanına ve meşruluğuna sahip olamayan Sahabiler kendi sözlerinin muhtevasına Peygamberin sözlerini kısmen atıfta bulunmayarak karıştırmış veya kendi sözlerinin muhtevasında Peygamber'in sözlerinden bir kısmını eritmiş olabilecekti. İşte Sahabe'nin sonraki nesiller tarafından kutsandığı nokta tam da burasıdır, çünkü Sahabe sözleri ile hukuki otoritesi şüphe konusu yapılmayan Peygamber'in söz ve fiilieri arasında kesin bir ayırım yapılamıyordu. Mantıksal olarak şunu söylemek mümkündür : Sahabe sözlerinin muhtevasında Peygamber sözlerinden birşeyler aramak makul ise, Tabi'in sözlerinde de aynı . nedenlerle Sahabe sözlerinden birşeyler aramak makul olmalıdır. Böyle bir durumda, Tabi'in sözlerinde Peygiunber sözlerinden birşeyler aramak hala mümkün görülse bile, Peygamber s<,izlei:inin Tabi'in sözlerine karışmış olması ihtimali azalıyor olmalı, çünkü Peygamber ile tabiin arasındaki ilişki Sahabe ile olanın aksine doğrudan değil dolaylıdır. Tarih ~am bu noktada Peygamber ile olan direkt temaslarını öne sürerek Sahabe sözlerine temel vurguyu yapıyor. Mesela, Abdu'l-Aziz el-Buhari (Ö.730/1330) bu konuda yorum yaparken o kadar ileri gider ki, Sahabi sözünün, Eğer 30ez-Zehebi, Hadis ri vayeti konusunda -uygulanan bu sıkı politikanın . veya teyakkuzun temelinde, bütün dikkatleri Kur'an'a teksif etme ve Kur'an'ın yeteri kadar önemsenmesi hususlannın yattığını söylerse de; asıl sorunun, Peygamberin otoritesinin gayr-ı ciddi bir şekilde kullanılmasını veya istismar edilmesini engellemek olduğunu sanıyorum. Bkz. Ebu Abdiilah Şemsu'd-Din ez-Zehebi, Tezkiratu'l-Huffaz, Dairatu'l-Ma'arif el-Usmaniyye (Daru Ihyai't-Turas el-Arabi], Haydarabad, 1956/1376, c. I, ss. 6-8; Muhammed Sadık Necmi, Seyri Der Sahilıeyn, Kumm, 1359 h., s. 39. 3 ıBu hususun bir analizi için bkz. Osman Taştan, The Jurisprudence of Saraklısi with Particular Reference to War and Peace: A Comparative Study in /slamic Law, yayınlanmamış doktora tezi, the University ofExeter, 1993, ss. 44-46. 32 29lbnu'l- Kayyim, /'lam, c. lY,.s. 120. JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 8, NO: 2, SPRING 1995 bkz. ez-Zehebi; Tezkiretu't-Huffaz, c. I, ss. 6-8; Necıni, Seyri, s. 39. 119 ISLAM HUKUKUNDA SAHABiOTORITESiNIN KAYNAGI VE NiTELiGi ilke olarak sema: yani Peygamber'den duyulan haber niteliğinde olduğunu ve re'y kaynaklı olmasının ise ihtimalden öteye geçmemesi gerektiğini; ve hatta re'y olarak kabul edilmesi için, bunu gösteren bir delilin aranması gerektiğini söyler.33 İslam'ın ilk döneminde, Kur'an metnini oluşturacak olan malzeme Peygamber'in hadisleriyle atfedilen değer ve önem bakınundan karıştıolmasın diye hassasiyet gösterilmişti: Bu Allah'ın kelamı ile Muhammed'in kelanu arasında yapılan bilinçli bir ayınmdı, çünkü Muhammed'in kelanu beşer kelanu olarak Allah'ın kelanuna göre daha düşük bir hiyerarşik değere sahipti.34 Ancak, Muhammed'in kelamı aslında Allah'ın· kelanunı anlamak için bir vasıta olarak görülürken bu durum çok sürmedi. Şafi'ide sistematik bir şekilde görülebileceği gibi, Kur'an ve Hadis hem hukuki otorite bakınundan eşit kalitede görülüp hukukun ilk kaynağını birlikte oluşturdu ve hem de herbiri diğerini nesh etmeye muktedir olamayacak kadar otonom kabul edildi. Başlangıçta, vahyi her türlü . beşer kelanundan ayrı tutma çabaları, vahyin daha sonra s~ndart Kur'an olarak sistematize edilip yayınlanan ve halen elimizde bulunan malzemesini teminat altına almış olması bakımından başarılı oldu. Ancak teminat altına alınamayan bir şey · vardı; o da Kur'an'ın Muhammed'e gelen vahyin tamamını çarni olan malzemenin yegane kaynağı ve ismi olması hususuydu. Bir aşamada Kur'an vahy-i nietluv, ve Muhammed'in sözleri ise vahy-i gayr-i metluv olarak nitelenmişti.35 Böylece, lafız veya metin olarak hadisle karıştınlmaması başarılan Kur'an daha sonra bir çeşit vahiy olarak nitelenecek olan hadislerle, vahiy urunu olmak kalitesi itibarıyla bir anlamda kanştırılmıştı. Kur'an'ın vahyin yegane kaynağı olma özelliğini gölgede bırakan bu yorum şekli, Kur'an ve hadisi eşit düzeyde hukuki otorite sahibi kılan özellikle Şafı'i hukuk anlayışı ile bir araya gelince, Kur'an'ın hadis ile karıştınlmaması için gösterilen hassasiyetİn tam bir başarı sağladığını söylemek kolay değildir, çünkü Şafi'i döneminden itibaren başlangıçta konuya ilişkin olarak takip edilen politika nihayet etkinliğini kaybetmişti. Peygamber'in sözlerinin gayr-i metluv olsa 33Abdu'l-Aziz Falıru'l-fslam ei-Buhari, Keşfu'l-Esrar ala Usuli'l-lmam Ali fbn .Muhammed el-Pezdevi, Mektebu's- Sanayi', b.y. [İstanbul], 1307 h., c.ID, s. 939. 34bkz. ez-Zehebi, Tezkiretu'l-Huffaz, c. I, ss, 6-8 v.d. 35 Bu hususun bir analizi için bkz. Osman Taştan, "İslam Hukukunda Kur'an", 1. Kur'an ·sempozyumu: Tebligler Miizakereler, 1-3 Nisan 1994, Bilgi Vakfı, Ankara, 1994, ss. 320-321. 120 bile vahiy sayılması sonucunda, hadis ile Sahabi sözü ayırımının nasıl yapılacağı, kaçınılmaz olarak 'bir sorun halini aiacaktı. Bu ikisi ne metin olarak ve ne de kalite bakımından hiçbir zaman birbirinden tamamen ayırdedilebilecek durumda değildi. İşte tarih tam bu noktadan kendisi için bir kriter süzdü: Belirli bir şekilde Peygamber'e atfedilen hadisiere ilave olarak, müteakip nesiller aslen Peygamberden duyulan bıızı şeyleri kendi sözleri zımnında söylemiş olabilirlerdi. Böylece, bir kişi kronolojik olarak Peygamber'e ne kadar yakın olursa, onun Peygamber'den duyduklarını en azından mana olarak kısmen kendi sözleri zımnında söylemiş olması ihtimali o kadar artacaktı. İşte bundan ötürü, İbnu'l- Kayyim'in tarihe ve tarihin Peygamber'in ölümünü müteakiben Medine'de sergilediği siyasi takvime teslim olurken, geçmişten miras aldığı dini ve siyasi kültüre ne kadar sadık kaldığını ve bu kültürün güctümünde hukuk metodolojiisi yaparken, selefierinin izini nasıl takib ettiğini anlamak mümkündür. İbnu'l-Kayyim'e göre durum oldukça netti: İlk halife Ebu Bekir'in sözleri en çok, dört halifeden sonuncusu olan Ali'nin sözleri ise en az hukuki otoriteye sahipti. Ölçüsü neydi İbnu'l­ Kayyim'in? Cevabı oldukça kısa ve net : Sosyopolitik tarih ve tarihi realite. Rivayetler Peygamber'in şöyle dediğini ifade ediyor: .) > En hayırlı nesil [çağ] benim neslimdir [çağımdır], sonra bunu takip eden nesil [çağ), sonra da onu takip eden nesil [çağ].36 Wael B. Hallaq'ın da dediği gibi yaygın popüler fikir şuydu: Peygamber'in ve Sahabe'nin çağı İslam'ın altın çağını [Asr-ı Saadet] temsil ediyordu; Müslümanlar ne kadar [tarihi ve kronolojik olarak) bu çağdan uzaklaşırlarsa [lslam'da] durum o kadar kötü bir şekilde dejenere olacaktı.37 .... F ·~'gamber'e atfedilen bu ifade için, sadece teorik düzeyde ve farazi olarak şu söylenebilir: Bu ifadenin muhtevasıru tatbik etme misyonunu üstlenen bir tarih, Sahabi sıfatını taşıyan her bireyi eşit düzeyde hukuki otorite ile donatırdı, çünkü onların hepsi aynı çağın, yani Peygamber'in ifadesindeki en hayırlı çağın, üyeleriydi. Bu olmadığı takdirde, alternatif olarak kro36Buhari, Sahihu'l-Bulıari, Çağrı Yayınları, İstanbul, t.y., . c. IV, s. 189. 37Wael B. Hallaq, "On the Origins of the Controversy about the Existence of Mujtahids and the Gate of Ijtihad''. Studia lslamica, uan (1986), s. 138. .> ISLAMi ARAŞTIRMALAR ClLT: 8, NO: 2, BAHAR DÖNEMI 1995 OSMAN TAŞTAN nolojiyi toplumsal olarak degil de bireysel olarak kabul eder ve ilk vefat eden Sahabiyi en çok, en son vefat eden Sahabiyi de en az hukuki otorite ile donatırdı. Ancak, hukuk literatürü konunun İslam hukukçuları tarafından böyle algılanmadığını gösteriyor. İslam hukukçuları Sahabi sözünün teşri'i değerini bir çok yönden ele almalarına ra~en onların bu konuda en çarpıcı tavırlannı şöyle ifade etmek mümkündür: İslam hukukçuları, ilke olarak hukuki otorite sahibi olmayı Peygamber'in siyasi kariyerine meşru haleflik yapmakla direkt bir alaka içerisinde algılad ıl ar; ve meşru halifelik ise Ebu Bekir'in iktidarından Ali hükümetinin sonuna kadar olan dönem olarak anlaşıldı. Bu dört halife dönemine kıyasla, Sahabe'nin taşıdığı hukuki otoritenin, Ali'nin hükümet döneminin sona ermesiyle ve Muaviye'ni n resmen iktidar olmasıyla ağırlığını kaybeltigi anlayışı sessizce hakim olmuştur. Tarihin bu şekilde algı­ lanması, sünniliğin meşruluk anlayışının bir yansıması olmalıdır, çünkü sünnilikte meşruluğun temelinde yatan şey Peygamber döneminden Ali döneminin sonuna kadar olan bir zaman dilimine hakim olan Realpolitik durumun idealize edilmesidir. Bu bağlamda Serahsi'nin · Peygamber'i müteakiben meşru hilafetin sadece otuz yıl sürdüğü görüşünü taşımasını38 ve İbnu'l- Kayyim'in hukuki otoriteyi Raşidin'den herbirinin Peygamberi takiben iktidara geliş takviminde aramasını anlamak mümkündür. BlBLlYOGRAFYA Mustasfa Min 'Ilmi'[. Usul, ei-Matbaatu'l- Emiriyye, birinci baskı, Bulak, 1322 h. 2 cilt. Hallaq, Wael B., "On the Origins of the Controversy about the Existence of Mujtahids and the Gate of ljtihad", Studia lslamica, uan (1986), ss. 129-141. Hudari Beg, Muhammed el-, Usulu'l-Fıkh, altıncı baskı , elMektebetu't-Ticariyye ei-Kubra, Misr [Kahire] 1969/ 1389. lbn Hazm, Ebu Muhammed Ali (ö. 456/1063), el-llıkam fi Usuli'l-Aiıkam, İdaretu't-Tiba'ati'l- Muniriyye, Matbaa. tu's-Seade, Misr [Kahire], 1345-1347 h.. 8 cilt. Malik İbn Enes (ö. 179n95), el-Muvatta ', thk. Muhammed Fuad Abdulbaki, Daru İhyai'l-Kutubi'l-Arabiyye, b.y. [Kahire], 1951/1370. 2. cilt. Musa, Muhammed Yusuf, "İmam Malik ile Leys lbn Sa'd Arasındaki ihtilaf ve Yazışma" , tre. Abdülkadir Şener Ankara Oniversitesi Ilahiyat Fakiiliesi Dergisi, Cilt xy ı (1968), ss. 131-154. Necmi, Muhammed Sadık, Seyri Der Salıilıeyn, Kumm, 1359 h. Sahnun, İbn Said et-Tenuhi (ö. 240/847), el-Mudevvenetu'l- Kubra, Matbaatu's-Seade, Mısır, 1323 h.. 16 cilt Serahsi, Muhammed lbn Ahmed lbn Ebi Sehl, Şemsu'I­ Eimme es- (ö. 483/1090), Usulıı's-Sera.lısi, thk. Ebu'IWefa el-Efgani, Lecnetu İ hyai'I-Mearif en -Nu'maniyye, Haydarabat, t.y. [1372 h.]. 2 cilt. Buhari, Abdu'l- Aziz el - (Ö. 7301 1330), Keşfu'l- Esrar 'ala Usuli'l - Imam Fahru'l • Islam 'Ali lbn Mulıanuned el · Pezdevi (ö. 4831 1090), Mektebu's- Sanayi' (b.y.) 1307 h.. 4cilt -el-Mebsııt, Buhari, Muhaİnmed İbn İsmail el- (ö. 256/870)', Salıilıu'l Buhar4 Çağn Yayınlan, İstanbul. (ty.) 8 cilt Tahavi, Ebu Cafer et-(ö. 3211933), Şerlıu Meaniyi'l-Asar, thk. Muhammed Zuhri en-Neccar, ikinci baskı, Daru'IKutubi'l-llmiyye, Beyrut, 1987. 4 cilt. Cevziyye, İbn Kayyim, Şemsu'ddin Ebu Abdi!Jah Muhammed lbn Ebi Bekr el- (ö.75lll350), 1'/amu'i." Muvakki'in 'an Rabbi'[- Alemin, Daru'I-Ceyl, Beyrut 1973. 4 cilt. Dımışki, Şihabu'd-Din Ebu'I-Abbas Ahmed İbn Şafi'i, Muhammed İbn İdris eş- (ö.204/819), el-Umm, ei- Matbaatu'l-Kubra ei-Emiriyye, Bulak, 1321/1325. 7 cilt. Taştan, Osman, Tlıe Jurisprıtdence of Saraklısi witlı Particular Reference to War and Peace: A Comparatil'e Study bı Jslamic Law, yayınlanmamış doktora tezi, the University of Exeter, 1993. Muhammed İbn Aimed İbn Abdi'I-Öani el-Harrani ed- (ö. 745/ 1344), el-Musevvede fi ni, Kahire, (t.y.) [1983] Usuli'l-Fıklı, Matba'atu'1- Mede- -- Ebu Yusuf, Yakup İ bn İbrahim (ö. 1821798) Kitabu'l-Harac, el-Matba'atu's -Selefiyye, beşinci baskı, Kahire, 1396 h. Gazzali, Muhammed İbn Muhammed el - (ö. 505/1111), el- Matbaatu's-Seade, Mısır, 1324 h. v.d. 30 cilt. "İslam Hukukunda Kur'an", 1. Kur'an Sempozyumu: Tebligler Müzakereler, 1-3 Nisaıı 1994, Bilgi Vakfı, Ankara, 1994. ss. 315-323. Zehebi, Ebu Abdiilah Şemsuddin ez- (ö. 748/1347), Tezldretıt'l-Huffaz, Dairetu Mearifı'I-'Usmaniyye (Daru İhyai 't­ 38bkz. Serahsi, Mebsut, c. X, s. 121. JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH VOL: 8, NO: 2, SPRING 1995 Turasi'l-'Arabi), üçüneo baskı, Haydarabad, 1377/1958. 4 cilt. 121