çocukluk çağı akut lösemilerinde geç dönem antrasiklin

advertisement
T.C.
S.B. İstanbul Bakırköy
Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Kliniği
Başhekim : Dr.Rengin Şiraneci
ÇOCUKLUK ÇAĞI AKUT LÖSEMİLERİNDE GEÇ DÖNEM
ANTRASİKLİN KARDİYOTOKSİSİTESİNİN
EKOKARDİYOGRAFİ, ELEKTROKARDİYOGRAFİ VE 24
SAATLİK HOLTER MONİTÖRİZASYONU İLE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlık Tezi
Dr. Emine Erdoğan Kutanis
Tez Danışmanı: Pediatrik Kardiyoloji Uz.Dr Kazım Öztarhan
Klinik Şefi Dr. Gönül Aydoğan
İstanbul-2009
ÖNSÖZ
Çocuk
Sağlığı
ve
Hastalıkları
uzmanlık
eğitimim
sırasında
bilgi
ve
deneyimlerinden yararlandığım başta değerli hocalarım Klinik şefleri; Dr.Gönül
Aydoğan, Dr.Rengin Şiraneci, Dr.Sultan Kavuncuoğlu, Dr.Erdal Adal ve işlerinin
yoğunluğuna ve zamanın kısıtlı olmasına rağmen ekokardiyografileri yapan ve
tezimin hazırlanmasında bana sonsuz destek olan pediyatrik kardiyoloji uzmanı
Dr.Kazım Öztarhan’a teşekkür ederim.
Tezimin istatiksel analizlerinin yapılmasında yardımcı olan arkadaşım Dr.Erkut
Öztürk’e ve hastanenin yoğunluğunu birlikte paylaştığımız tüm hekim arkadaşlarıma
teşekkür ederim.
Uzun ve zor tıp eğitimim süresince benden maddi ve manevi desteklerini
esirgemeyen sevgili aileme ve tüm sıkıntılı zamanlarımda bana sabırla katlanan
sevgili eşim Adem Kutanis’e teşekkür ederim.
Ve tezimin yazılmaması için elinden geleni yapan biricik oğluma…
Dr. Emine Erdoğan Kutanis
15/9/2009, İstanbul
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ........................................................................................................................ ii
KISALTMALAR ............................................................................................................ v
1. GİRİŞ VE AMAÇ..................................................................................................... 1
2. GENEL BİLGİLER .................................................................................................. 3
2.1. AKUT LÖSEMİLER........................................................................................... 3
2.1.1. Tanımlama ve sınıflama ............................................................................. 3
2.1.2. Epidemiyoloji .............................................................................................. 4
2.1.3. Etiyopatogenez ........................................................................................... 4
2.1.4. Prognostik faktörler ..................................................................................... 6
2.2. TEDAVİ............................................................................................................. 9
2.2.1. Destek Tedavisi .......................................................................................... 9
2.2.2. Remisyon indüksiyonu ................................................................................ 9
2.2.3. Konsolidasyon/Reindüksiyon (Güçlendirme) ............................................ 10
2.2.4. MSS profilaksi ve tedavisi ......................................................................... 10
2.2.5. İdame Tedavisi ......................................................................................... 10
2.2.6. Allojenik hematopoetik kök hücre nakli ..................................................... 11
2.2.7. Relaps ...................................................................................................... 11
2.3. ANTRASİKLİN GRUBU ANTİNEOPLASTİK İLAÇLAR ................................... 12
2.3.1. Doksorubisin (Adriamisin) ......................................................................... 13
2.3.2. Daunorubisin (Daunomisin) ...................................................................... 14
2.3.3. Epirubisin .................................................................................................. 15
2.3.4. İdarubisin .................................................................................................. 15
2.3.5. Klinik Uygulama ........................................................................................ 15
2.4. ANTRASİKLİN KARDİYOTOKSİSİTE PATOGENEZİ .................................... 16
2.4.1. Kardiyotoksisite kliniği............................................................................... 18
2.4.2. Akut Toksisite ........................................................................................... 20
2.4.3. Subakut Toksisite ..................................................................................... 20
2.4.4. Geç Dönem Kardiyotoksisite .................................................................... 21
2.4.5. Kardiyak Toksisitenin Önlenmesi .............................................................. 22
2.4.6. Kardiyak Toksisitenin Tedavisi ................................................................. 25
2.4.7. Tanı ve Takip Yöntemleri .......................................................................... 26
2.4.8. Fizik Muayene .......................................................................................... 27
2.4.9. Telekardiyografi ........................................................................................ 27
iii
2.4.10. Elektrokardiyografi (EKG) ....................................................................... 27
2.4.11. Ekokardiyografi ....................................................................................... 28
2.4.11.1. Sistolik Fonksiyonlar ......................................................................... 28
2.4.11.2. Diyastolik Fonksiyonlar ..................................................................... 29
2.4.12. Kalp Hızı Değişkenliği ............................................................................. 31
2.4.13. Kardiyak Kateterizasyon ve Radyonüklid Görünteleme Yöntemleri ........ 31
2.4.14. Endomiyokardiyal Biopsi......................................................................... 32
2.4.15. Biyokimyasal Belirleyiciler ....................................................................... 33
2.4.15.1. Natriüretik Peptidler .......................................................................... 33
2.4.15.2. Kardiyak Troponinler......................................................................... 33
2.4.15.3. Endotelin -1....................................................................................... 33
3. MATERYAL VE METOD....................................................................................... 35
4. BULGULAR .......................................................................................................... 39
5. TARTIŞMA VE SONUÇ ........................................................................................ 74
6. SONUÇLAR.......................................................................................................... 87
7. KAYNAKLAR ........................................................................................................ 89
iv
KISALTMALAR
ACEİ
: Anjiotensin konverting enzim inhibitör
Ara-C
: Sitozin arabinozid
ATP
: Adenizin trifosfat
AV
: Atrioventriküler
Ca
: Kalsiyum
Ca-Mg ATPaz
: Kalsiyum-Magnezyum Adenozintrifosfataz
C
: Karbon
DNA
: Deoksiribonükleikasit
DBKMP
: Doksorubisine bağlı kardiyomiyopati
EKG
: Elektrokardiyografi
EKO
: Ekokardiyografi
IL
: İnterlökin
HRV
: Kalp hızı değişimi
KKY
: Konjestif kalp yetersizliği
KİT
: Kemik iliği tranplantasyonu
KT
: Kemoterapi
Mg
: Magnezyum
MSS
: Merkezi sinir sistemi
NAD
: Nikotinamid adenin dinükleotid
NADP
: Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat
NADPH
: Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat hidrojen
PG
: Prostaglandin
PAF
: Trombosit aktive edici faktör
RNA
: Ribonükleik asit
TNF
: Tümör nekrotize faktör
SAEKG
: Sinyal ortalama elektrokardiyografi
Hastalık grupları :
ALL
: Akut lenfoblastik lösemi
AML
: Akut miyeloblastik lösemi
JMML
: Jüvenil miyelomonositik lösemi
v
Tedavi Protokolleri :
TRALL BFM-2000 : Akut lenfoblastik lösemi tedavi protokolü
Ekokardiyografik Parametreler:
LVDd
: Sol ventrikül enddiyastolik çapı
LVDs
: Sol ventrikül endsistolik çapı
İVSd
: İnterventriküler septum diyastolik çapı
İVSs
: İnterventriküler septum sistolik çapı
LVPWD
: Sol ventrikül arka duvar diyastolik çapı
LVPWS
: Sol ventrikül arka duvar sistolik çapı
LADs
: Sol atrium sistolik çapı
Ao
: Aort kökü diyastolik çapı
LA /Ao
: Sol atrium /Aort kökü oranı
KF
: Kısalma fraksiyonu
EF
: Ejeksiyon fraksiyonu
E/A
: Ev/Av Oranı
ET
: E time (E dalgasının süresi)
AT
: A time (A dalgasının süresi)
EdecT
: Deselerasyon zamanı
IVRT
: İzovolumik relaksasyon zamanı
KTA
: Kalp tepe atımı
vi
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Akut lenfoblastik lösemi çocukluk çağında en sık görülen ve tedavi şansı en
yüksek olan malignite türüdür. Tedavi sonuçlarını etkileyen birçok klinik, biyolojik,
genetik ve moleküler özellikler prognostik faktör olarak tanımlanmıştır. İlk kez 1947
yılında Farber tarafından tam remisyon elde edilene kadar, ALL’de tanı sonrası
ortalama yaşam süresi 2 ay idi. Metotreksat, 6-merkaptopurin ve kortikosteroidler
1950’li yıllarda yapılan deneylerle lösemi tedavisine girdi. 1960 ve 70’li yıllarda
antrasiklinler, L-asparaginaz ve epipodofilatoksinler klinik kullanıma dahil edildi.
Bugünkü tedavi rejimleri ile kür sonrası remisyon şansı %98,5 yıllık remisyon şansı
%65 ve tam şifa şansı düşük risk gruplarında %85’i bulabilmektedir. Günümüzde
çocukluk çağında akut lösemide remisyon ve tam şifa şansı arttıkça, tedavi
seçeneklerinden çok kullanılan kemoterapötiklerin uzun dönemdeki yan etkileri
gündeme gelmektedir.
Antitümör antibitoyotikler grubundan olan antrasiklinlerle ilgili çalışmalar
1950’lerde yapılmaya başlanmış ve 1970’lerde klinik kullanılmaya başlanmıştır.
Karsinomlar, sarkomlar ve hematolojik malignitelerde etkili olması nedeni ile sık
kullanılan kanser ilaçlarındandır. Günümüzde en sık kullanılan antrasiklinler;
doksorubisin, daunomisin, idarubisin, epirubisin ve mitoksantrondur. Antrasiklinlerin
toksisitesi ile ilişkili çeşitli hipotezler ileri sürülmüş ve bazı risk faktörleri belirlenmiştir.
Bu risk faktörleri içinde en önemli olanı verilen kümülatif dozdur ve toksik doz genel
olarak >250 mg/m² olarak bilinmektedir. Çocuklar antrasiklin kardiyomiyopatisine
erişkinlere oranla, beklenen yaşam süresinin daha uzun olması ve miyokardiyal
büyümenin etkilenmesi nedeni ile daha duyarlıdır.
Hematoloji kliniğimizde akut lenfoblastik lösemi tedavisini tamamlamış olan
hastaların tedavileri öncesinde ve tedavi bitiminde ve daha sonra belli aralıklarla
kardiyolojik muayenesi yapılmakta ve ekokardiyografi ile kardiyak fonksiyonları
değerlendirilmektedir. Ancak aritmi konusunda ayrıntılı inceleme olasılığı sağlayan 24
saatlik Holter monitörizasyonu akut lösemi tedavisi almış olgularda yeni yeni
kullanılmaya başlanmıştır. Biz bu çalışmamızda modifiye TRALL-BFM 2000
protokolüne göre 3 grupta (standart risk grubu, orta risk grubu ve yüksek risk grubu)
değerlendirilen, sırasıyla 180mg/m², 240mg/m² ve 300mg/m² kümülatif dozda
antrasiklin tedavisi alan ve tedavi kesiminden en az iki yıl geçmiş olan olgularda
1
kronik antrasiklin kardiyotoksisitesini değerlendirmeyi planladık. Amacımız, düşük
dozlarda
bile
ekokardiyografi
antrasiklinlerin
ve
24
saatlik
kardiyotoksisiteye
Holter
yol
açabileceğini
monitörizasyonunun
göstererek
takipteki
önemini
vurgulamaktır. Çalışmamızda geç doksorubisin kardiyak toksisitesi; sol ventrikül kitle
indekslerine, sol ventrikül diyastolik ölçümlerine göre değerlendirilmiş ve ciddi
ventriküler disritmi riskinin kalp hızı değişimi (zaman parametreleri) ile belirlenmesi
amaçlanmıştır.
2
2. GENEL BİLGİLER
2.1. AKUT LÖSEMİLER
2.1.1. Tanımlama ve sınıflama
Akut lösemi normal lenfoid veya miyeloid ana hücrelerin hematopoezin
spesifik bir evresinde duraklaması ve klonal
ekspansiyonu ile oluşan malign bir
hastalıktır. Akut lösemide aşırı çoğalan, ancak farklılaşmayan lökositler başta kemik
iliği olmak üzere karaciğer, dalak, lenf bezleri, merkezi sinir sistemi, deri, testis gibi
organları işgal ederek anemi, trombositopeni ve nötropeniye yol açarlar. Hastalar
solukluk, kilo kaybı, kanamalar, kemik ağrıları ve hayatı tehdit eden enfeksiyonlar ile
doktora başvururlar (1). Çocukluk çağı lösemilerinin %97’si akut lösemilerdir. En sık
tipi akut lenfoblastik (aynı zamanda lenfositik ve lenfoid olarak da tanımlanabilir)
lösemidir
(ALL)
ve
çocukluk
çağı
lösemilerinin
%75-80’ini oluşturur.
Akut
miyeloblastik (miyelositik, miyelojenik veya non-lenfositik olarak da tanımlanabilir)
lösemi (AML) %20 oranında görülür. Akut indiferansiye lösemi çok nadirdir (<%0,5).
Akut karışık hücreli lösemi 2 grupta incelenebilir; iki veya daha fazla miyeloid antijen
pozitifliği gösteren ALL (My+ALL; tüm ALL olgularının %6’sı) ve iki veya daha fazla
lenfoid antijen pozitifliği gösteren AML (Ly+AML;tüm AML olgularının %17’si). Kronik
lösemiler ise çocukluk çağı lösemilerinin %3’ünü oluşturur. Philadelphia kromozomu
pozitif miyeloid lösemi ve jüvenil miyelomonositik lösemi (JMML) olmak üzere 2
grupta toplanmıştır (2).
Tablo 1. Çocukluk çağı lösemilerinde sınıflama
Akut Lösemiler
( %97)
•
Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL)
•
Akut miyeloid lösemi (AML)
•
Akut indiferansiye lösemi
•
Akut karışık hücreli lösemi
Kronik lösemiler
%75-80
% 15-20
<%0,5
( %3)
•
Philadelphia kromozomu pozitif miyeloid lösemi
•
Jüvenil miyelomonositik lösemi (JMML)
3
2.1.2. Epidemiyoloji
Çocukluk çağı kanserleri arasında en sık görüleni akut lösemilerdir. Tüm
çocukluk çağı kanser olgularının %25-30’unu oluşturur (3). Çocukluk çağı akut
lösemilerinin %80’i ALL’dir. AML ise %20’lik bir dilimi oluşturmaktadır. ABD’de her yıl
çocuklarda 2000-2500 yeni lösemi olgusu bildirilmektedir (4).
Ortadoğu kanser
konsorsiyumunun 1996-2001 verilerine göre 15 yaş altı çocuklarda hastalık hızı
milyonda 24.8-53.2 arasındadır. Ülkemizdeki veriler benzer doğrultudadır. İzmir
kanser kayıt merkezinin 1993-1996 yılları arasındaki verilerinde 15 yaş altı lösemi
insidansı milyonda 41.4 olarak bildirilmiştir. Türk pediatri hematoloji derneğinin 2005
yılında açıkladığı kayıtlarında çocukluk çağı kanserlerinin %27.2’sini lösemiler
oluşturmaktadır (5). Ülkemizde 1-14 yaş grubu çocuklarda ölüm nedenleri arasında
4. sırada olan kanser birçok gelişmiş ülkede kazalardan sonra 2.sırada yer
almaktadır (Tablo 2). İnsidans 3-5 yaşları arasında zirve yapmaktadır . Akut lösemi
beyaz ırkta siyah ırka göre ve erkek çocuklarda kızlara göre daha sıktır (6).
Tablo 2. Türkiyede 1-14 yaş grubu çocuklarda ölüm nedenleri, 2006
Ölüm nedeni
Sıklık (%)
İnfeksiyöz hastalıklar
25,1
Kalp hastalıkları
20,8
Kazalar
13,9
Kanser
7,2
Serebrovasküler hastalıklar
4,3
Diğerleri
28,7
2.1.3. Etiyopatogenez
Akut lösemilerin kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Patogenezde tek bir
mutasyondan daha çok, ardışık birkaç mutasyon sonrası oluşan mutant hücrenin
çoğalması suçlanmaktadır. ALL’de sık görülen genetik bozukluklar konusunda
yapılan araştırmalar sayesinde günümüzde hastalığın patogenez ve prognozu ile ilgili
çok detaylı bilgilere ulaşılmıştır. ALL’nin en sık görülen tiplerinde ilk genetik bozukluk
intrauterin dönemde başlar. ALL tanısı alan hastalara ait yenidoğan döneminde
alınan Gutrie kağıtlarında ya TEL/AML gen füzyonu veya hiperdiploidi görülmesi
4
buna örnektir. İntrauterin ilk mutasyonlar genellikle prelösemik hücre oluşumunu
tetikler, bunların birçoğunda lösemi gelişmez. Prelösemik hücrelere birçok farklı
genetik bozukluklar da eşlik edebilir. T-ALL’de istisnai bir durum söz konusudur ve TALL’de görülen genetik bozuklukların birçoğu yenidoğan döneminde alınan kanlarda
genellikle görülmez (7,8). Çocuklar ve yetişkinlerde bazı farklılıklar gösterse de
ALL’yi indükleyen genetik mekanizmalar benzerdir. Bu mekanizmalar:
•
Proto-onkogenlerin ekspresyonunda bozukluklar,
•
Kinaz enzimlerini aktifleştiren ve transkripsiyon faktörlerini etkileyen gen
füzyonlarına yol açan kromozomal translokasyonlar,
•
Hiperdiploidi
olarak özetlenebilir.
Bu
genetik
değişiklikler
hematopoetik
kök
hücrelerin
lösemik
transformasyonuna yol açar. Böylece hücre yenilenmesinde kontrol ortadan kalkar,
normal proliferasyonu sağlayan kontroller etkisizleşir, olgunlaşmada duraksama olur
ve apoptoz sinyallerine direnç gelişir. Bazı genetik lezyonlarda bu mekanizmaların
sadece biri gerçekleşirken bazılarında ise birden fazla mekanizma rol oynar. Örneğin
t(9;22) translokasyonu BCR-ABL füzyon geninin oluşmasına yol açar. Bir protoonkogen olan ABL, tirozine spesifik protein kinaz enzimini kodlar. Bunun yanında
BCR-ABL füzyon geni kök hücrelerin çoğalması, yenilenmesi ve yaşamını etkileyen
bir protein kinazı kodlar (7,9).
MLL gen mutasyonu pozitif ve hiperdiploidi olan ALL hastalarında, bir tirozin
kinaz reseptörü olan FLT-3’ün aşırı ekspresyonu kök hücre çoğalmasında öneme
sahiptir. Ancak aktifleştirici bir mutasyon, otokrin sekresyon FLT-3’ün aşırı
ekspresyonu ile kendi kendini aktifleştirmesi gibi mekanizmalarla aralıksız tekrarlayan
uyarılar elde edilir. Bu uyarılar lösemik hücrelerin anormal proliferasyonuna yol açar.
İn vitro olarak FLT-3 inhibitörleri ile MLL mutasyonu gösteren lösemik hücrelerin
çoğalmasının durdurulabileceği gösterilmiştir (7,10).
Lösemi patogenezinde etkin olan bazı önemli faktörler:
1.
İyonize radyasyon, elektromanyetik dalgalar
2.
Kimyasal maddeler (ör:Benzen AML riskini artrır.)
3.
İlaçlar (ör: Alkilleyici ajanlar AML riskini artırır.)
4.
Genetik faktörler
5
•
Tek yumurta ikizleri: Eğer birinde lösemi gelişirse diğerinde ilk 5 yaşta
lösemi gelişme riski %20’dir.
•
Lösemili bir çocuğun kardeşinde lösemi gelişme riski normal yaş grubuna
göre 4 kat daha yüksektir.
•
Kromozom anomalilerinde: Trizomi 21’de 10 yıl içinde akut lösemi riski
1/95, Bloom sendromunda 30 yılda bu risk 1/8 ve Fankoni anemisinde 16
yılda 1/12’dir.
•
İnsidans aşağıda sıralanan genetik durumlarda da yüksektir:
1. Konjenital agammaglobulinemi
2. Poland sendromu
3. Schwachman-Diamond sendromu
4. Ataksi telenjiektazi
5. Li-Fraumeni sendromu
6. Nörofibromatozis
7. Diamond-Blackfan anemisi
8. Kostmann hastalığı (11).
2.1.4. Prognostik faktörler
ALL’de tanı anında değerlendirilen pek çok klinik ve laboratuar (lökosit sayısı,
immunfenotipik ve sitogenetik analizler vs.) parametre prognozda rol oynamaktadır
(Tablo 3). Son yıllarda özellikle immunfenotipik ve sitogenetik analizler prognozda
daha önemli hale gelmiştir. Daha önceki yıllarda risk faktörü olarak belirlenen
parametreler zaman içinde prognostik değerini yitirmiştir. Günümüzde tanı anında
olgunun taşıdığı risk belirlenip tedavisi buna göre ayarlanmaktadır.
Tablo.3
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
ALL’de Prognostik Faktörler
Başlangıç lökosit sayısı
Tanı yaşı
Cinsiyeti
Ekstramedüller tutulum varlığı
İlaç direnci
FAB sınıflaması
İmmunfenotip
Sitogenetik analiz
Steroide yanıt
Minimal rezidüel hastalık
6
•
Lökosit sayısı: Tanı anında yüksek lökosit sayısı çok önemli bir risk faktörüdür.
Lökosit sayısı 50X109/mm3’ün üzerinde olduğunda tümör yükü artığından yüksek
rölaps riski vardır ve daha yoğun tedavi verilmelidir.
•
Yaş: Prognozda önemli olup başlangıç yaşının 12 ayın altında veya 10 yaşın
üstünde olduğu olgularda prognoz oldukça kötüdür. Süt çocuklarında artmış kötü
prognoz, özellikle bu döneme özgü bazı sitogenetik özellikler ve steroide
yanıtsızlıkla ilişkilendirilmiştir (12).
•
Cins: Kız çocuklarında prognoz daha iyidir. Bunun nedeni testiküler relaps ve
kötü prognozlu T hücreli löseminin erkek çocuklarda daha fazla görülmesidir (13).
•
İmmunfenotip: Matür B ve T hücre fenotipli ALL olguları, B hücre prekürsörlü
olgulara göre belirgin derecede artmış riske sahiptir. CALLA(+) ALL iyi prognoza
sahipken, kappa ve lambda antikoru (+) L3 morfolojili matür B hücreli ALL kötü
prognoza
sahiptir.
T
hücreli
ALL
yoğun
kemoterapiye
rağmen
kötü
seyretmektedir (14).
•
Sitogenetik analiz: Lösemik blastlardaki kromozom sayısının prognozla ilişkisi
birçok çalışmada net olarak gösterilmiştir (12,15). Hiperdiploidili hastalar (
kromozom sayısı>50 ve DNA indeksi>1) iyi prognoza sahiptir. Kromozom sayısı
kadar yapısıda prognozda rol oynamaktadır. Hipodiploid ALL (%3-5) belirgin
olarak kötü gidişlidir. t(9;22), t(4;11), ve t(8;14) translokasyonları kötü prognoz
göstergesidir (13,14).
•
Tanıda MSS ve ekstrameduller tutulumu: Tanı anında vakaların %5’inden
azında MSS tutulumu bulunmaktadır. MSS tutulumu kötü prognoz göstergesi
olup daha yoğun tedavi uygulaması için endikasyon oluşturmaktadır (13).
Ekstramedüller tutulum da prognozla ilişkilidir.
Çünkü hepatosplenomegali,
lenfadenopati ya da mediastinal kitle varlığı tümör yükünün fazlalığını gösterir.
•
Tedaviye
cevap:
BFM (Berlin-Frankfurt-Munster) modelinde bir haftalık
prednizolon tedavisinden sonra
periferdeki blast sayısı veya 7. ve 14. gündeki
7
kemik iliğindeki blast sayısı önemli bir kriter olarak değerlendirilmektedir.
Tedaviye erken yanıtı iyi olmayan hastalarda daha yoğun tedavi protokolleri
uygulanması önerilmektedir (13).
•
Minimal rezidüel hastalık: Hastalar klinik olarak remisyonda olmalarına rağmen
kemik iliğinde minimal lösemik kalıntı hücrelerin gözlendiği durumdur. Minimal
rezidüel hastalık polimeraz zincir reaksiyonu ve akım sitometrisi gibi çok hassas
tekniklerle gösterilebilir. Minimal rezidüel hastalık varlığı kötü prognoz göstergesi
iken, yokluğu iyi prognoza işaret eder (16).
•
İnvitro ilaç hassasiyeti ve direnci: Yoğun tedavi protokollerinin kullanılması ile
olguların %95’i remisyona girmekte ancak tedavi sırasında veya tedaviden sonra
yaklaşık %20 oranında rölaps görülmektedir. Lösemide tedavi başarısızlığının en
önemli nedeninden biri ilaç direncidir. Bu; hücrenin ilaç direnci veya uygulanan
kemoterapötik ilacın farmokokinetiği ile ilgili olabilir. Eğer ilaç atılımı hızlı olursa
hücrelere ulaşan ilaç miktarı yetersiz kalır ve rölaps sık olur. Eğer hücresel bir
direnç söz konusu ise yüksek dozda ilaç verilse bile lösemik blastlar yok
edilemez. Bu olgularda yoğun tedavi lösemik hücreleri yok etmeden önce
hastaları öldürebilir (17).
Tablo. 4: İlaç direnci gelişme noktaları
İlaç metabolizmasındaki değişiklikler
İlacın tümör mikro çevresine penetrasyonu
İlacın hücre içine alınması
Hedef organel ile buluşması
Takip eden sinyal mekanizmaları
Daha önce de belirttiğimiz gibi tanı anındaki bazı klinik ve laboratuar
parametreler hastanın taşıdığı riski belirlemede öneme sahiptir. Böylelikle yüksek risk
taşıdığı düşünülen olgulara yoğun kemoterapi programları uygulanırken daha az risk
taşıyan hastalara gereken minimal tedavi verilerek kemoterapiden ortaya çıkabilecek
yan etkiler azaltılabilir.
8
2.2. TEDAVİ
ALL heterojen bir hastalıktır ve prognostik faktörler belirlenmiştir. Bundan
dolayı risk gruplarına göre tedavi protokolleri geliştirilmiştir. T hücreli ALL tedavisinde,
standart ALL tedavilerinden farklı protokoller uygulanmaktadır. Lenfoma tedavilerinde
olduğu gibi yüksek doz metotreksat, sitarabin ve siklofosfamidden oluşan kısa süreli,
yoğun kemoterapi blokları uygulanmaktadır. Bütün ALL kemoterapi protokollerinde
öncelikle remisyon indüksiyonu, sonrasında rezidüel lösemiyi yok etmek için
konsolidasyon, MSS eradikasyonu ve idame tedavi şemaları bazı farklılıklarla
uygulanmaktadır (16).
Tablo 5. ALL tedavi aşamaları
1.
Destek tedavisi
2.
Kemoterapi
3.
-
Remisyon İndüksiyonu
-
MSS Lösemisi Profilaksi ve Tedavisi
-
Konsolidasyon
-
İdame
Radyoterapi
- MSS Profilaksi / Tedavisi
4.
Kemik İliği Transplantasyonu
2.2.1. Destek Tedavisi
Destek tedavisi; infeksiyonlara karşı profilaksi ve tedavi, febril nötropeni ile
mücadele, hemotolojik replasman, tümör lizis sendromuna uygun medikal yaklaşım,
DİC gibi acil durumlara müdahele, ağrı, kusma gibi ciddi semptomların giderilmesi,
hasta ve ailesine psikososyal destek, gereğinde total parenteral nutrisyon, erken ve
geç yan etkilerin engellenmesi veya azaltılması şeklinde sağlanır (19,20).
2.2.2. Remisyon indüksiyonu
Amaç
hızlıca tam remisyonu
(kemik iliğinde blast sayısını %5 in altına
indirmek ve normal hematopoez görülmesi)
sağlamaktır. Deksametazon veya
9
prednizolon, vinkristin, asparaginaz bazen de ek olarak bir antrasiklinden oluşan
kemoterapötikler uygulanır. Teorik olarak kanserli hücrelerin direnç kazanmadan
önce yoğun kemoterapi ile yok edilmesi varsayımına dayanılarak yüksek riskli
gruplarda remisyon indüksiyonunun erken ve agresif kemoterapi ile sağlanmasını
planlayan çalışmalar vardır (21). Modern kemoterapi ve destek tedavisi ile hastaların
%97-99’u remisyona girmektedir. Remisyona girmeyen hastaların relaps riski çok
yüksek olduğundan, bu hastalara allojenik kök hücre nakli birçok araştırmacı
tarafından önerilmektedir.
2.2.3. Konsolidasyon/Reindüksiyon (Güçlendirme)
Tam remisyon sağlanmasına rağmen vücutta 1x1010 kadar lösemik hücre
vardır. Modern kemoterapi protokollerinin çoğunda remisyon sağlandıktan hemen
sonra yoğun kemoterapi ile erken reindüksiyon programı uygulanır. Şu anda geçerli
olan protokollerin çoğunda kemoterapinin 16-20.haftalarında geç reindüksiyon
kemoterapisi uygulanmaktadır (21).
2.2.4. MSS profilaksi ve tedavisi
ALL’li hastaların %3’ünde tanı sırasında MSS tutulumu saptanabilir. Sistemik
tedavi ile ilaçlar standart dozlarda MSS’e geçmediğinden, lösemik blastlar MSS’de
sekestre olmakta ve daha sonra sistemik relapsa yol açmaktadır. Bu nedenle
başlangıçta MSS tutulumu yok ise profilaktik, var ise terapötik amaçla tedavi
uygulanmaktadır. Profilaktik amaçla yüksek doz metotreksat ve/veya Ara-C veye İT
metotreksat ve 1800 cGy kraniyal radyoterapi uygulanmaktadır. Terapötik amaçla
üçlü İT tedaviye (metotreksat, Ara-C, hidrokortizon) ek olarak 2400 cGy kraniyal ve
1200-1500 cGy spinal radyoterapi uygulanmaktadır (20). Bu yaklaşımlarla önceleri
%50 olan MSS relaps oranı %5’lere indirilmiştir. Ayrıca bu uygulamalar genel sürvi
oranını da arttırmıştır.
2.2.5. İdame Tedavisi
Tüm kanser türleri içerisinde uzun süreli idame tedavisi sadece ALL’de
gereklidir. İdame süresinin 24 aydan daha kısa süreye çekmek için yapılan
çalışmalar olumlu sonuç vermemiştir. Benzer şekilde 3 yıldan uzun süreli idame
tedavilerinin de gereksiz olduğu gösterilmiştir. İdame tedavisinde genellikle günlük 6-
10
merkaptopürin ve haftada bir alınan metotreksat ile devam edilir. T-ALL veya preBALL gibi bazı hastalarda bu temel antimetabolik rejimi vinkristin ve prednizon ekleyen
gruplar da vardır(7,16,22).
2.2.6. Allojenik hematopoetik kök hücre nakli
Allojenik kemik iliği nakli genellikle ilk indüksiyon tedavisine iyi cevap
vermeyen veya hematolojik relapstan sonra remisyon sağlanan hastalara uygulanır.
Otolog KİT çocukluk çağı lösemilerinde etkin olmadığından yapılmamalıdır(18,23).
Allojenik KİT sadece 2. remisyonda KT’ye üstündür. Bu üstünlük yoğun hazırlama
rejiminin etkisine ek olarak greft versus lösemi etkisine bağlanmaktadır. İkinci
remisyonda KİT yapılan hastalarda sürvi %40-60 olarak bildirilmektedir (15).
2.2.7. Relaps
Lösemi tedavisinde en korkulan olaylardan birisi de hastalığın tekrarlamasıdır.
ALL’li hastaların %25-30’unda relaps gelişmektedir. Relapsların yaklaşık %80’i kemik
iliği, %12-16’sı MSS, %8’i testis relapsı şeklindedir. Relaps tedavisi hastanın daha
önceden almış olduğu tedaviden daha yoğun ve ilaç direnci gelişmemiş yeni bir ilacı
içermelidir. İkinci remisyon sağlanmasını
relaps süresi, daha önceki KT’nin
yoğunluğu ve sekonder tedavinin tipi gibi bazı faktörler belirler. Geç relapsların
(tedavi kesildikten 6 ay sonra) tedaviye cevabı erken relapslardan (tanıdan sonraki
18 ay içinde) daha iyidir. Relapsların 1/3’ü KT kesildikten 6 ay veya daha sonra
oluşur ve yeni KT’ye cevap verir. Çeşitli çalışmalarda relapstan sonra sürvi %20-40
olarak bildirilmektedir. Özellikle erken relaps yapan hastalarda doku grubu uygun
vericisi varsa allojenik kemik iliği transplantasyonu (KİT) yapılmalıdır; ancak
hastaların %15-25’i uygun akraba verici bulabileceğinden, akraba olmayan uygun
verici (MUD)’den veya otolog KİT denenebilir. Geç relapslarda ise önce KT
verilmelidir (13,14).
11
2.3. ANTRASİKLİ
İKLİN GRUBU ANTİNEOPLASTİK İLAÇLAR
Antrasiklinler akut lösemi ve lenfomalar, kemik ve yumuşak
yumuşak doku sarkomları,
wilms tümörü, nöroblastom ve hepatoblastom başta
ba ta olmak üzere çocukluk çağı
ça
kanserlerinde yaygın olarak kullanılan
kullanıla etkili bir
ir kemoterapötik ilaç grubudur (11,18).
(11,18
Antasiklin grubu ilaçlar etkilerini DNA interkalasyonu, membran bağlanması,
ba
serbest radikal oluşumu
umu ve lipid peroksidasyonu ile gösterirler. Antrasiklinlerin
yapısındaki planar, çok halkalı kısım DNA’nın çift
çift sarmalının baz çiftlerinin arasına
girer. Antrasiklinler DNA’nın üç boyutlu yapısını düzenleyen enzimler olan
topoizomerazlar ile etkileşirler
şirler
irler ve DNA kırılmalarına neden olurlar. Enzimatik olarak
ya da demir tarafından katalize edilen yollar aracılığı
aracılı ile kimyasal
myasal redüksiyona yol
açarlar (11).
Şekil 1. Antrasiklinlerin yapısı ve demir kompleksi
Antrasiklin grubu ilaçlar değişik
de
veriliş yöntemleri ile uygulanmı
ulanmıştır: Haftalık ya
da 3-4
4 haftada bir bolus injeksiyon, 6 saate kadar kısa infüzyon, 24-96 saat arasında
değişen
en sürekli infüzyon ve haftalar-aylar
haftalar
boyunca uzun süreli, düşük
şük doz infüzyonlar
arasında tümöre etki açısından fark bulunmamış,
bulunmamı , ancak uzun süreli infüzyonların
daha az oranda kardiyotoksik
iyotoksik olduğu
oldu gösterilmiştir (11,24).
12
Birçok antrasiklin antibiyotik geliştirilmiş
geli
olmasına karşın
ın klinik bilgilerin büyük
çoğunluğu
u doksorubisin ve daunorubisin
daunor
üzerinde yoğunlaşmıştır
tır (25).
2.3.1. Doksorubisin (Adriamisin)
Streptomyces peucetius
eucetius var. Caesius adlı mantardan izole edilmiştir.
edilmi
Doksorubisin ilaca özgün kırmızı rengini veren parlak fluoresan tetrasiklik kromofor
adriamisinon ile ona glikozidik bağ
ba
ile bağlanmış bir amino şeker olan
daunosaminden oluşur
ur (11,25).
(11,25 14.karbonunda
arbonunda bir hidroksil grubu taşımasıyla
ta
daunorubisinden
nden farklılık gösterir (Şekil
(
2).
Şekil 2.. Doksorubisinin yapısı: Planar hidrofobik tetrasiklik antrakinon
kromofor halkaları ile daunosamin karbonhidratlarından oluşmaktadır.
olu maktadır. Kromoforun
merkez 2 halkasında kinon semikinon sistemi bulunmaktadır.
Doksorubisin DNA interkalasyonu, topoizomeraz II ve helikaz inhibisyonu
yoluyla DNA hasarı, serbest radikal oluşumu,
olu umu, tümör anjiojenez inhibisyonu gibi farklı
mekanizmalar ile etkisini gösterir (26).. Doksorubisin normal hücrelerde ve kanser
hücrelerinde üç farklı reaksiyona girer: Bunlardan ikisi molekülün, hücrenin elektron
transport zinciri ile etkileşimi,
etkileşimi, üçüncüsü ise kromofor yan zincirin
zinciri karbonil
redüksiyonunu kapsar (18,27).
(18,27). Bu son reaksiyon daunurubisin redüktaz
redükt
tarafından
katalize edilir, kofaktör
ofaktör olarak
ol
NADPH’a bağımlıdır
ımlıdır ve doksorubisinol ya da
adriamisinol olarak adlandırılan, güçlü antiproliferatif ve antineoplastik etkileri olan
alkol metabolitini oluşturur.
turur. Adriamisinol öncül ilaç molekülünün kendisinden daha
polardır; hücre membranını geçerek ekstrasellüler
e
aralığa
a dönme olasılığı
olasılı azdır (18).
Bunun sonucunda doksorubisinin metabolize olması ve hücre içinde kalışını
kalı
ve
13
sitotoksik etkisini arttırır. Diğer iki reaksiyon tek bir elektronun doksorubisin halka
sisteminin kinon kısmına transferi ile başlar. Serbest oksijen radikal oluşumuna yol
açan başlıca olay antrasiklin kinonun kofaktör varlığında NADPH dehidrogenaz
tarafından indirgenmesidir. Flavin içeren dehidrogenazlar tarafından antrasiklin
semikinon
oluşumu
gerçekleşir.
Doksorubisin
semikinon
aerobik
koşullarda
eşlenmemiş elektronunu moleküler oksijene verdiği ve böylece süperoksit radikal
oluştuğu gösterilmiştir (18,28). Hidrojen peroksit ve hidroksil radikalleri DNA, RNA,
lipidler ve proteinleri hasara uğratır. Bunun sonucunda nükleus, mitokondri,
sitoplazmik yapılar ve hücre membran toksisitesi tanımlanmıştır (18).
Doksorubisinin akut, kronik ve lokal toksik etkileri bilinmektedir. Konjestif
kardiyomiyopati kronik toksisite sonucudur ve kümülatif doz ile ilişkilidir. Kalp
hastalığı olmayan kişilerde kümülatif doz sınırı 500-550 mg/m2 olarak belirlenmiştir.
İlacın
siklofosfamid
ve
mediastene
radyoterapi
uygulanması
ile
beraber
2
kullanıldığında kümülatif doz sınırı 450 mg/m olarak önerilmektedir (25).
2.3.2. Daunorubisin (Daunomisin)
Streptomyces peucetius’dan izole edilmiştir. Doksorubisinden daha önce
keşfedilmiş
ve
1960’ların
başında
klinik
çalışmalara
girmiştir.
Özellikleri
doksorubisine benzerdir. İki ilaç arasındaki yapısal farklılık bir hidroksil grubunun
yokluğudur ve bu da daunorubisine daha az polar ve daha fazla yağda erir özellik
kazandırır. Hücre içine girişi ve hücre içi enzimler ile karşılaşması fazladır. Böylece
daunorubisin ve alkol metaboliti olan daunorubisinolün hücre içi konsantrasyonları
yükselir. Daunorubisinol öncül molekülden daha fazla polardır (doksorubisine
eşdeğer polarite) ve hücre içinde birikmeye eğilimlidir. Bu özellik metabolit
retansiyone olarak adlandırılmıştır ve klinik olarak önemli sonuçlara yok açmaktadır.
Daunorubisinol DNA ile etkileşme ve toksik serbest oksijen radikallerinin oluşumu gibi
daunorubisin ve doksorubisinin yol açtığı reaksiyonlara katılır (18,25,27).
Daunorubisin doz ve toksisiteleri doksorubisine çok benzer. Kümülatif doz
sınırı 500-600 mg/m2 olarak önerilmekte ve toksisitenin diğer antrasiklinler, toraks
ışınlanması ve siklofosfamid ile birlikte kullanımda arttığı belirtilmektedir (25).
14
2.3.3. Epirubisin
Epirubisin HCL doksorubisinin 4’ epimeri ve daunorubisinin yarı sentetik
türevidir.Epirubisin etkisini planar halkalarının interkalasyonu ile nükleotid baz çiftleri
arasında kompleks oluşturarak ve böylece nükleik asit ve protein sentezi inhibe
ederek gösterir. Bu interkalasyon topoizomeraz II tarafından DNA parçalanmasını
tetikler ve hücre ölümüne yol açar. Epirubisin DNA helikaz aktivitesini inhibe ederek
çift sarmallı DNA’nın ayrılmasını, replikasyon ve transripsiyonu engeller. Epirubisin
aynı zamanda sitotoksik serbest radikal reaksiyonlarına da girer (26,28). Ryberg ve
ark. (29)’nın çalışmasında kümülatif kardiyotoksisite 900mg/m2 ilaç alanlarda %4,
1000mg/m2 ilaç alanlarda ise %15 bulunmuş ve maksimum kümülatif doz sınırı
olarak 900 mg/m2 önerilmiştir.
Antrasiklin grubu ilaçların kardiyotoksik etkileri farklılık göstermektedir. Ancak
Bu’Lock ve ark.(30)’nın sol venrikül fraksiyonel kısalmasını değerlendirerek yaptıkları
prospektif çalışmada doksorubisin, daunorubisin ve epirubisin arasında semptomatik
kalp disfonksiyonu açısından fark bulunmamıştır.
2.3.4. İdarubisin
İdarubisin daunorubisinin anoloğu olup yapısında sadece 4-metoksi grubu
eksiktir. Daunomisine göre daha lipofilik olması hücre içinde daha yüksek
konsantrasyonlarda bulunmasını sağlamaktadır. İdarubisin-topoizomeraz II- DNA
üçlüsü dayanıklı molekül olması nedeni ile oral olarak da kullanılabilmektedir. Bazı
çalışmalarda idarubisin, doksurobisin ve daunorubisine göre daha az kardiyotoksik
bulunmuştur. Bu konuda yeterli çalışma bulunmaması nedeni ile idarubisinin kardiyak
güvenirliği henüz bilinmemektedir (31).
2.3.5. Klinik Uygulama
Antrasiklinler farklı doz ve şemalarda verilmektedir. Günlük, haftalık ya da 3–4
haftada bir; kısa süreli, 6 saatlik, ya da 24–94 saatlik sürekli infüzyonlar şeklinde
verilebilmektedir. Düşük doz ve uzun süreli infüzyonlarda, kardiyak toksisite
azalmakla birlikte sağkalım ve remisyon oranları da azalmaktadır (32). Tedavinin bu
kadar çeşitlilik göstermesinin nedeni toksisiteyi en aza indirebilmek aynı zamanda en
etkili kan düzeyine ulaşmayı sağlayabilmektir.
15
2.4. ANTRASİKLİN KARDİYOTOKSİSİTE PATOGENEZİ
Çocukluk çağında doksorubisin tedavisi alan hastalarda oluşan miyosit kaybı
sonucunda erişkin miyokard kütlesi için gerekli olan miyokard hücre sayısının
sağlanamadığı ve hızlı somatik büyüme ile bu eksikliğin belirgin duruma geldiği ileri
sürülmüştür ( 24). İlk miyokard hasarından sonra ilerleyici ventrikül disfonksiyonu söz
konusudur. Uzun süre kardiyotoksisitenin antrasiklin son dozunu takip eden yıl içinde
ortaya çıktığına inanılmıştır (33). Buna karşın; çocukluk çağı kanserlerinden iyileşen
ve antrasiklin tedavisi almış hastalarda tedaviden 7 yıldan fazla zaman geçtikten
sonra sol ventrikül kütlesinde, kütle indeksinde ve kompliansında azalmalar
bulunmuştur. Bu hastalar yüksek sistolik duvar gerilimine karşı çalışan ince duvarlı
bir ventriküle sahiptir. Bu tip kalp hasarı yıllarca kompanse durumda kalan geç
başlangıçlı kalp disfonsiyonu ile uyumludur (34). Akut viral enfeksiyonlar,
kardiyovasküler
yüklenmeye yol açan ağır egzersiz, gebelik ve cerrahi kalp
yetmezliği tetikleyici faktörler arasında yer alır (35,36). Bazı çalışmalar ağır erken
disfonksiyon ve kalp yetmezliği olsa bile kalp fonksiyonlarının ve hatta patolojik
değişikliklerin tedavi kesiminden sonraki dört yılda iyileşme gösterdiğini işaret etmiştir
(37). Ne var ki erken iyileşme gösteren kardiyomiyopatili hastalarda sistolik fonksiyon
ölçümlerinin giderek kötüleştiği ve kalp yetmezliğinin yeniden ortaya çıktığı
görülmüştür (38). İlk iyileşme döneminde, yaşayan miyositlerin hipertrofik değişiklikler
ile kompensasyon sağladığı ve fraksiyonel kısalmanın normale bile dönebildiği,
ancak miyosit büyümesinin durması ve kalan miyositlerin de kaybıyla fonksiyonlarının
yeniden bozulduğu yorumu yapılmıştır (30).
Antrasiklin kardiyomiyopatisi nedeniyle ölen hastaların kalplerinin patolojik
incelemesinde sarkoplazmik retikulum ve mitokondride şişme, miyosit kaybı, miyosit
hipertrofisi ve interstisyel fibrozis bulunmuştur (38,40). Antrasiklinler kalp kasının alfaaktin, troponin, myosin hafif zincir 2 ve kreatinin kinaz M izoformu için gen
ekspresyonunu seçici olarak baskılar ve bu etki miyofibril kaybını açıklayabilir
(41,42). Antrasiklinlerin, hücre düzeyinde
serbest radikal oluşumunu ve lipid
peroksidasyonunu arttırdığı yolunda kanıtlar vardır. Kalbin glutatyon (GSH) , katalaz,
süperoksit dismutaz gibi detoksifiye edici maddeler yönünden fakir olması serbest
radikal aracılı hasara eğilimi arttırmaktadır. Doksorubisin semikinon yapısındaki
ikincil alkol metabolitlerinin aracılığı ile hücre içindeki demiri kofaktör olarak
kullanarak süperoksit anyon ve süperoksit serbest radikal meydana getirdiği
16
düşünülmektedir (40,41,43,44). Oksidatif stres sonucunda miyofibril kaybı ve
miyokard hücrelerini vakuolizasyonu ortaya çıkar (45). Aynı zamanda, doksorubisin
uygulamasının
serbest
radikalleri
ortadan
kaldıran
endojen
antioksidanların
azalmasına neden olduğu gösterilmiştir (46). Antrasiklinler kardiyak süperoksit
dismutaz ve GSH’yı tüketir (40). Kalp serbest radikalleri temizleyen enzimlerden
(süperoksit dismutaz, katalaz, glutatyon peroksidaz) fakir olduğu için doksorubisin
lipid peroksidasyonuna ve mitokondrial membranların yok olmasına neden olur (43).
Sonuçta antioksidanların azalması ve serbest radikallerde artış oksidatif strese ve
bunu takiben de kardiyomiyopati ve kalp yetmezliği gelişimine yol açar (43,46).
Adriamisin kardiyotoksisitesine karşı koruyucu olarak kullanılan dekstrazoksanın etki
mekanizması intrasellüler aktif formu aracılığı ile demiri bağlayarak süperoksit
serbest radikal oluşumunu ve mitokondrial yıkımı önlemek olarak açıklanmıştır (41).
Aynı amaçla kullanılan ve hipolipidemik bir ajan olan probukolün güçlü antioksidan
özelliği olduğu bilinmektedir (41,47). Miyosit hasarının kalsiyum yükünden,
miyokardiyal adrenerjik fonksiyon bozukluğundan, vazoaktif aminlerin salınımından
kaynaklandığı ileri sürülmüştür (48,49). Serbest radikal aracılı hasarın kalsiyum artışı
ile birlikte olduğu ve bu iki mekanizmanın bağıntılı olduğu düşünülmektedir (40).
Doksorubisin sarkoplazmik retikulumdan kalsiyum kanalını aktive eder ve miyosit
içine kalsiyum akışına neden olur; buna ek olarak mitokondriye verdiği zarar
nedeniyle sitoplazmik kalsiyum tamponlaması mümkün değildir (40,50). Ek olarak
doksorubisine maruz kalan hücrelerde toksik metaboliti doksorubisinol birikir.
Doksorubisinol
mitokondrideki
iyon
bağımlı
pompaları
ve
ATP
sentezini,
sarkoplazmik retikulumda Ca-Mg ATP’ase’ı ve sarkolemmada Na/Ca değişimini
inhibe eder. Doksorubisinolün öncül molekülüne göre kalbin sistolik ve diastolik
fonksiyonlarını daha fazla bozduğu ileri sürülmektedir (40,41). Öte yandan ventriküler
disfonksiyonun diğer türlerinde belirlenen sitokinlerin antrasiklin kardiyotoksisitesinde
de rol oynadığı üzerinde durulmaktadır (51). Doksorubisin makrofajlardan tümör
nekrozis faktör alfa ve monositlerden interlökin-2 salınımını uyarır (52); bu sitokinlerin
işlevsel miyokard reseptörleri vardır ve dilate kardiyomiyopati ile sonuçlanan
kardiyotoksisiteye yol açtıkları bilinmektedir (53).
Antrasiklinler araşidonik asit metabolizmasını etkileyerek prostaglandin (PG)
E2, F2 alfa ve tromboksan A2 (TxA2) düzeylerini artırır (54). Ancak PG'ler ve
TxA2'nin
nasıl
kardiyotoksisiteye
neden
oldukları
tartışmalıdır.
PAF
ise
17
bronkokonstrüksiyona neden olarak hipoksemiyi artırır, pulmoner vasküler rezistansı
yükseltir,
sağ
ventrikül
yetersizliğine
yol
açabilir,
periferik
vazodilatasyon,
hipotansiyon ve koroner vazospazma yol açarak kardiyak iskemiye neden olur (48).
Oksidatif stres sonrası immünojenik reaksiyonun olaya katılımı antrasiklinlere
bağlı kardiyotoksisitenin bir diğer mekanizmasıdır. Huber (55), doksorubisinin
miyositlerin plazma membranında hasara ve bunu takiben artmış immün cevaba yol
açtığını öne sürmüştür. Hipertansif sıçanlarda yapılan bir çalışmada doksorubisin
tedavisi sonrası antijen içeren dendritik hücrelerde artış saptanmış ve bunun antijen
ekspresyonda uyarılma sonucu ortaya çıktığı düşünülmüştür (56).
2.4.1. Kardiyotoksisite kliniği
Antrasiklin grubu ilaçların kümülatif dozu ile kanserin tedaviye cevabı arasında
yakın ilişki mevcut olup düşük dozlarda yaşam süresi ve remisyon hızı azalmaktadır
(57,58,59). Ancak yirmi yıldan daha uzun süredir bilinen kardiyak yan etkiler, bu grup
ilaçların tedavideki etkinliklerini azaltmakta ve bazı hastalarda kardiyak fonksiyonları
tehdit etmektedir. Kardiyotoksisite sıklığı ve ağırlığı doza bağımlı olup kümülatif doz
ile orantılı olarak artmaktadır (45,58,59,60). Ancak kardiyotoksisiteye duyarlılık
yönünden hastalar arasında belirgin farklılıklar bulunmaktadır (45). Hastaların
bazılarında düşük dozlarda ağır kardiyak fonksiyon bozuklukları ve konjestif kalp
yetmezliği ile birlikte ölüm görülebilirken, diğer hastalar daha yüksek dozları iyi tolere
edebilmektedirler. Schwartz ve arkadaşları (62) çalışmalarında doksorubisin tedavisi
alan 1487 hastayı incelemiş ve konjestif kalp yetmezliği oluşturan kümülatif dozu 751095mg/m2
arasında
değişen
dozlarda
bulmuşlardır.
Değişik
çalışmalarda,
kardiyotoksisite geliştirmeden 1000mg/m2, hatta 5000mg/m2 dozunda doksorubisin
alan hastalar da bildirilmiştir (33,64).
Antrasiklin kardiyotoksisitesi oluşumunda etkili risk faktörleri ise şu şekilde
sıralanmıştır (33,45,65).
Hasta ile ilişkili risk faktörleri
•
Kadın cinsiyet
•
Yaş (4 yaş altı ve 65 yaş üstü)
•
Diabetes mellitus varlığı
•
Beslenme bozukluğu
18
•
Eşlik eden hipertansiyon ve diğer kalp hastalıklarının varlığı
(özellikle düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ile birlikteyse)
•
Kalbi içine alan radyoterapi uygulanması
•
Karaciğer hastalığının bulunması
İlaç ile ilgili risk faktörleri
•
500-550 mg/m2’yi aşan toplam doz
•
Yüksek tek doz bolus veya kısa süreli intavenöz infüzyonlar
•
Günlük 50 mg/m2 üzerindeki dozlar
•
Siklofosfamid, mitomisin-C mitramisin, etopozid, sisplatin (artmış
miyokardiyal toksisite) veya yüksek doz metotreksat (hepatik
metabolizmanın azalması) ile birlikte kullanım
•
Daha önce antrasiklin uygulanmış olması
•
Kemoterapi öncesi veya kemoterapi ile birlikte 20Gy’nin üzerinde
mediastinal radyoterapi alınması.
Antrasiklin grubu ilaçların oluşturduğu kardiyotoksisite akut, subakut ve geç
dönem toksisite olmak üzere üç ayrı grupta incelenmektedir (57,58,59,66).
Tablo 6: DSÖ Antrasiklin Kardiyak Toksitite Kriterleri
Antrasiklin
Kardiyak
Toksisite
0
1
2
Yok
Semptom yok
Tekrarlayıcı olup
Ya da tedavi
Tedavi
Gerektirmiyorsa
gerektirmiyorsa
3
4
DSÖ Sınıflaması
Aritmi
Kardiyak
Fonksiyon
Ekokardiyografi
FK
Semptom yok
Normal
Başlangıç değere
göre EF <%20 ↓
>%30
%24 - ≤30
Hipotansiyon
Tedavi
VA,
Gerektiriyorsa
defibrilasyon
Yapılmışsa
Semptom yok
Hafif KKY ya da
Başlangıç
Tedavi ile KKY
değere
Gerilememiş
göre EF>%20↓
ise
>%20 - ≤%25
>%15 - ≤%20
Ağır KKY
≤%15
DSÖ:Dünya Sağlık Örgütü, EF:Ejeksiyon fraksiyonu, FK:Fraksiyonel kısalma
KKY:Konjestif kalp yetmezliği, VA:Ventriküler aritmi
19
2.4.2. Akut Toksisite
Akut toksisite; akut miyokardit/perikardit sendromu, ritm bozuklukları ve
konjestif kalp yetmezliği ile karakterize olup genellikle tedavinin ilk 24 saatinde oluşur
(64,68). Toksisite tek doz antrasiklin verilmesinden sonra oluşabilmekte ancak halen
kullanılmakta olan tedavi protokollerinde sık karşılaşılmamaktadır. Hastaların
çoğunda akut kardiyotoksisite geçicidir ve uzun süreli kardiyak fonksiyon bozukluğu
oluşturmaz
(33).
Oluş
mekanizmaları
tam
olarak
anlaşılmamakla
birlikte,
antrasiklinlere bağlı histamin ve katekolamin salınımı ile akut mastosit hasarına bağlı
olduğu düşünülmektedir. Elektrokardiyografik olarak T-dalga düzleşmesi,ST çökmesi,
ORS voltajında azalma ve QT intervalinde uzama oluşabilmektedir (33). Sinüs
taşikardisi en sık görülen ritm anormalliği olup supraventriküler taşikardi ve
ventriküler ektopik atımlar görülebilir (33). Atriyoventriküler ve dal blokları ise nadiren
bildirilmiştir. Bu grup ritm bozuklukları nadiren ciddi klinik problem oluştururlar.
Seyrek olsa da, akut toksisite ile birlikte sol ventrikül yetmezliği, perikard veya fatal
olabilen perikardit-miyokardit sendromu gelişebilmektedir.
2.4.3. Subakut Toksisite
Subakut toksisite yavaş seyirli olup genellikle tedavinin verilmesinden dört ile
sekiz hafta içerisinde oluşur. Ancak toksisite antrasiklin tedavisinin son dozunun
verilmesinden 30 ay sonrasına kadar gecikebilmektedir (69). Klinik olarak dispne,
taşikardi, sağ ve sol kalp yetmezliği gelişebilir. En sık görülen antrasiklin toksisitesi
subakut toksisite olup klinik olarak en önemli toksisiteyi oluşturur. Bu grup ilaçların
kullanıma girdiği ilk yıllarda, gelişen konjestif kalp yetmezliğine bağlı mortalite %20 ile
60 arasında değişen sıklıklarda bildirilmiştir (69). Ancak son yıllarda digoksin ve
diüretiklerin tedavide kullanımı ile birlikte antrasiklin tedavisine ikincil gelişen konjestif
kalp
yetmezliklerinde
%60’lara
ulaşan
klinik
düzelme
sağlanmıştır
(70).
Kardiyotoksisite gelişen vakalarda antrasiklin tedavisinin erken kesilmesi ile
ekokardiyografik olarak sistolik fonksiyonlarda tam düzelme oluşabilmektedir (71).
ancak bu iyileşmenin, fonksiyonel rezervleri uzun sürede ne şekilde etkilediği henüz
bilinmemektedir (72).
20
2.4.4. Geç Dönem Kardiyotoksisite
Geç dönem toksisite, çocukluk yaş grubunda antrasiklin tedavisi alan
hastalarda akut kardiyotoksisiteye göre daha sık gelişir ve daha önemli sorunlar
oluşturur (73). Geç dönem kardiyotoksisite tedaviden bir ile yirmi yıl sonra gelişebilir
(59,66,74,75). Subakut dönemde kardiyak fonksiyon bozukluğu olup düzelen
hastalarda geç dönemde kardiyomiyopati gelişebileceği gibi, erken dönemde
kardiyak etkilenmesi olmayan hastaların da uzun süreli izlemlerinde kardiyotoksisite
gelişebilir. Dolayısı ile akut ve subakut dönemde antrasiklin toksisitesi saptanmayan
hastalar da, uzun süreli izlemlerinde antrasiklin toksisitesi ve buna ikincil kardiyak
morbidite ve mortaliteye sahiptirler. Çocukluk yaş grubunda antrasiklin tedavisine
ikincil geç başlangıçlı konjestif kalp yetmezliği, ventriküler aritmi ve ani ölümler iyi
tanımlanmıştır
(72,74,76,77).
Çocukluk
döneminde
antrasiklin
tedavisi
alan
hastaların, kemoterapinin tamamlanmasında yedi yıl ve daha uzun süre sonraki
kontrollerinde sol ventrikül kitlesi ve kompliansında azalmalar rapor edilmiştir (75). Bu
hastalarda daha ince sol ventrikül duvarı, yüksek sistolik duvar stresine karşı
çalışmaktadır.
Geç dönem kardiyotoksisite ile ilgili farklı çalışmalarda farklı sonuçlar rapor
edilmiştir. Doksorubisin tedavisinin tamamlanmasından bir yıl sonra incelenen
hastalarda, kliniğe yansımayan ekokardiyografik bozukluklar %26-53 sıklığında
bulunmuştur (57). Solid tümör ve lösemi tedavisi alan 201 hastanın, tedavinin
tamamlanmasından dört ile on yıl sonra yapılan EKO çalışmalarında, vakaların
%18’inde sol ventrikül fonksiyonlarında azalma saptanmıştır (78). Başka bir
çalışmada ise 228mg/m2 den daha düşük kümülatif antrasiklin tedavisi alan lösemi
hastalarında, 15 yıldan daha uzun süre sonra yapılan çalışmalarda vakaların
%65’inde ardyükte ve kontraktilitede azalma saptanmıştır (24). Güvenilir kümülatif
dozun altındaki dozlarda tedavi alan hastalarda, egzersiz cevabında %80’e varan
oranlarda bozulma bildirilmiş olup etkilenme kümülatif doz ile orantılı bulunmuştur
(72).
Ekokardiyografik olarak ölçülen sol ventrikül fonksiyonlarındaki bozulma
antrasiklin tedavisinden sonra geçen süre ile orantılı olarak artmaktadır (78).
Hastaların yakın takip edilmeleri, kardiyotoksisitenin ilerleyici olduğu ve erken
dönemde kliniğe yansımayan fonksiyon bozukluklarının geç dönemde klinik olarak
21
kardiyak
dekompansasyon
oluşturabilecekleri
unutulmamalıdır.
Lipshultz
ve
arkadaşları (24) 115 hastanın beşinde, antrasiklin tedavisinin tamamlanmasından
sonraki 11 yıl içerisinde konjestif kalp yetmezliği saptamışlardır. Steinherz ve
arkadaşları (78) çalışmalarında benzer olarak 201 hastanın dokuzunda geç
başlangıçlı kalp yetmezliği rapor etmişlerdir. Belirtilen çalışmalarda konjestif kalp
yetmezliği gelişen hastaların izlem süresi, konjestif kalp yetmezliği saptanmayan
kanser
hastalarına
göre
daha
uzun
bulunmuştur.
Yine
ekokardiyografik
anormalliklerin sıklığı ile izlem süresi arasında yakın ilişki bulunmuştur.
Antrasiklin grubu ilaçların uzun süreli yan etkilerini yeterince açıklayacak veri
birikimi mevcut değildir. Hastaların 15 yıldan daha uzun süreli izlemlerinde henüz
açıklanamayan ve antrasiklin yan etkilerine bağlanan ani ölümler de bildirilmiştir (76).
Yine uzun süreli izlemlerinde hastaların %3 ile 5 inde ventriküler taşikardi
saptanmıştır (24). Saptanan bu aritmilerin klinik seyri ve bunların ventriküler
fonksiyonlara etkisi henüz yeterince aydınlatılamamıştır. Çocukluk yaş grubunda
antrasiklin tedavisi alan 155 hastanın tedavinin tamamlanmasından bir ile 21 yıl
sonraki değerlendirilmelerinde, sol ventrikül diastol sonu duvar stresi,Tei indeksi ve
izovolemik relaksasyon zamanı (IVRT) kontrol grubuna göre belirgin olarak bozuk
bulunmuştur (79). Bu hastalardan yalnız birinde kardiyotoksisiteye ikincil kalp
yetmezliği gelişmiştir.
Erken antrasiklin kardiyotoksisitesinde olduğu gibi, geç toksisite sıklığı da
kümülatif doz, mediastinal radyoterapi ve ilacın veriliş hızına bağlı olarak artmaktadır
(24,100). Yine geç dönem antrasiklin kardiyomiyopatisi gelişmesinde akut viral
enfeksiyonlar,
kardiyovasküler
stres,
hamilelik
ve
cerrahi
girişimler
tetiği
çekebilmektedir (76,80). Bu bulgulara ek olarak son çalışmalarda, kız cinsiyet ve
erken yaşta kemoterapi alınması da geç toksisite oluşumunda bağımsız risk faktörleri
olarak tanımlanmıştır (35).
2.4.5. Kardiyak Toksisitenin Önlenmesi
Antrasiklin
kardiyotoksisitesinin
önlenmesi
amacıyla
pek
çok
çalışma
yapılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda çeşitli metodlarla kardiyotoksisitenin kısmen
önlenebildiği gösterilmiştir. Korunmada en önemli konulardan birisi antrasiklinlere
bağlı kardiyak yan etkilerin kişiler arasında çok fazla değişiklik gösterebilmesidir. Bu
22
nedenle yapısal veya fonksiyonel kardiyak hasarın tespiti, ilacın kesilmesinin
kararlaştırılabilmesi için hastaların takibi ve tetkiklerin düzenli olarak tekrarı gereklidir.
1-Doksorubisin analoglarının kullanımı ve formülasyondaki değişiklikler:
İdarubisin, epirubisin, zorubisin, alkarubisin, ezorubisin ve mitoksantron gibi yeni
doksorubisin analogları ile yapılan klinik ve preklinik çalışmalarda eşdeğer
antineoplastik dozlarda benzer kardiyak yan etkiler görülmüştür (81). Ancak
epirubisin (82), idarubisin (83) ve mitoksantronla (84) doksorubisinin karşılaştırıldığı
bazı çalışmalarda 2. kuşak budoksorubisin analoglarının daha az kardiyotoksik
olduğu gösterilmiştir. Kardiyotoksisitenin azaltılması için diğer bir strateji ise
lipozomal antrasiklinlerin geliştirilmesidir. Lipozomlar fagositik retiküloendotelyal
hücreler ve sinüzoidal kapiller sistemler açısında zengin olan dalak ve karaciğer gibi
organlarca daha fazla tüketilirken bu yapılar açısından fakir olan iskelet ve kalp kası
daha az lipozom alacaktır. 500 mg/m2’nin üzerinde lipozomal doksorubisin tedavisinin
güvenilirliğinin araştırıldığı 8 faz I ve II çalışmanın geriye dönük analizinde lipozomal
antrasiklinlerle kardiyotoksisitenin azaltılabildiği gösterilmiştir (85). LITE çalışmasının
sonuçları lipozomal doksorubisin preparatlarının kullanımı ve güvenilirliği konusunda
aydınlatıcı olacaktır (86).
Nanoteknoloji, ajanların uygun kombinasyonunun seçilmesini, bu ajanlarla
kanser dokularının erken dönemde hedeflenerek sağlam dokular korunarak tedavisini
sağlamaktadır (87). Nanopartiküller manyetik, optik veya yapısal özellikleriyle önemli
avantajlar sağlamaktadır. Doksorubisinin insan serum nanopartiküllerine bağlı olarak
uygulanmasının yarattığı toksik etkilerin incelendiği çalışmada nano-taşıyıcılar
kullanıldığında kardiyak toksisitenin azaldığı gösterilmiştir (88). Doksorubisinin nanoşeklinin daha az toksik olması nanopartiküller tarafından düzenlenen ilacın biyodağılımının değişmesi ile açıklanabilir.
2-Antrasiklin uygulamasındaki değişiklikler: Haftalık düşük doz antrasiklin
uygulanan hastalarda her üç haftada bir aynı dozun uygulandığı hastalara göre daha
az kardiyotoksisite geliştiği gösterilmiştir (89). Ayrıca 48-96 saatlik uzun süreli
infüzyonlar sonrasında kardiyak yan etkilerin daha düşük olduğu görülmüştür
(105,115,116). Hızlı tek doz 450 mg/m2 doksorubisin infüzyonu ile karşılaştırıldığında
48-96 saatlik infüzyonlarla toplam 800-1000 mg/m2 doksorubisinin daha düşük
kardiyak yan etkiyle uygulanması mümkündür (81). Ancak kabul edilen görüş
doksorubisin için total doz olarak 450 mg/m2 dozunun aşılmamasıdır. (81,90).
23
3-Farmakolojik
kardiyak
korunma:
Antrasiklin
kardiyotoksisitesinin
patogenezi ve serbest oksijen radikallerinin patogenezdeki önemi anlaşıldıktan sonra
E vitamini, askorbik asit, koenzim Q gibi antioksidanlar ile yapılan çalışmalarda
istenilen korunmanın sağlanamadığı görülmüştür (81).
Tablo 7: Doksorubisine bağlı kardiyotoksisitenin önlenmesinde kullanılan diğer ilaç
ve antioksidan ajanlar
İlaç
Doz
Fullerenol
50,100 ve 200 mg/kg
Eritropoietin
1 U/mL
Amifostin
300 mg/kg
Levosimendan
0.14 µg/kg/dak.
L-karnitin
3 gr önce, 1 gr 21 gün sonra
Nebivolol
5 mg/kg/gün 6 gün
Kannabinoid-1
10 mg/kg
antagonisti
Deksrazoksan: Günümüzde antrasiklin kardiyotoksisitesine karşı en etkili ve
ümit
verici
ajandır.
Hücre
içindeki
demire
bağlanarak
antrasiklin-demir
kompleksinden demiri ayıran ve böylelikle serbest radikal oluşumunun önlenmesini
amaçlayan bir ilaçtır (Dexrazoxane, ICRF-187, Cardioxan). Deksrazoksanın ayrıca
bağışıklık sistemini ve topoizomeraz II enzim aktivitesini düzenleyici etkileri vardır
(91). Çalışmalarda deksrazoksanın antrasiklinlere bağlı kardiyomyopati gelişimini
belirgin olarak azalttığı görülmüştür (92,93). Ancak hiçbir çalışmada tam korunma
sağlanamadığı gibi geç kardiyovasküler etkilerin önlenmesindeki etkinliği de
bilinmemektedir (93). FDA deksrazoksanın 300 mg/m2'nin üzerindeki kümülatif
doksorubisin dozlarında yetişkinlerde kullanımını onaylamıştır (94). Deksrazoksan
doksorubisin başlanmadan önce intravenöz yavaş uygulama veya hızlı infüzyon
şeklinde ve doksorubisin dozunun 10 katı dozunda uygulanır.
24
MonoHER: Bir serbest radikal alıcısı olan flavanoid monoHER'in fareler
üzerinde doksorubisinin antitümöral etkisinin değiştirmeksizin kardiyak toksisiteye
karşı koruma gösterdiği saptanmıştır. Ancak insanlardaki koruyucu etkin dozunun
çok daha yüksek olması gereklidir (95). Yakın dönemde monoHER'in farelerde
yaklaşık 5 kat düşük dozlarda total kalp koruması sağlayan bir derivesi olan
"Frederine" geliştirilmiştir ancak bu ilacın etkinliğinin belirlenmesi için klinik çalışmalar
ihtiyaç vardır.
Lipid düşürücü ajanlar: Lipid düşürücü ajanların antrasiklinlerin kardiyotoksik
etkilerini azaltabileceği görülmüştür (96). Doksorubisin ve probukol ile tedavi edilen
farelerde antioksidan enzimlerin arttığı, lipid peroksidasyonunun azaldığı ve
miyokardiyal hasarın azaldığı gösterilmiştir (97). Feleszko ve ark.(98) ise lovastatin
verilen farelerde doksorubisinin hem antitümöral etkinliğinin arttığı hem de
kardiyotoksisitenin azaldığını göstermişlerdir. Ülkemizde yapılan bir çalışmada ise
diğer
çalışmalara
benzer
şekilde
doksorubisine
bağlı
kardiyotoksisitenin
patogenezinde miyokardiyal antioksidan enzimlerde azalma, serbest radikallerde ve
lipid peroksidasyon ürünlerinde artmanın rol oynayabileceği ve pentoksifilinin
doksorubisine bağlı ağır kardiyak toksisiteyi önleyebileceği gösterilmiştir (99). Diğer
bir çalışmada da(100) bir somatostatin analogu olan oktreotid verilen tavşanlarda
kardiyotoksisitede azalma eğilimi gözlenmiştir. Yine ülkemizde Narin F ve ark.(101)
tarafından yapılan bir çalışmada L-triptofanın doksorubisine bağlı ağır kardiyak
toksisiteyi önleyebileceği gösterilmiştir.
Klinik modern onkolojide antrasiklinlerin tedavide kullanımı en önemli
başarılardan biridir. Amerika'da 1974-1990 arasında tamamen kür sağlanan kanserli
çocukların %50'sinden fazlasında antrasiklinlerin kullanılmış olması hem bu ilaçların
yaygın kullanımını hem de etkinliğini göstermektedir (91). Ancak kardiyak toksisite
antrasiklinlerin kullanımını sınırlayan en önemli sorundur. Kardiyotoksisiteyi önlemek
amacıyla
günümüze
kadar
yapılan
çalışmalarda
istenilen
sonuçlar
elde
edilememiştir. Kalıcı miyokard hasarı ilaçların daha yaygın ve yüksek dozlarda
kullanımına imkân vermemektedir.
2.4.6. Kardiyak Toksisitenin Tedavisi
Günümüzde antrasiklin grubu antibiyotiklerle kanserli hastalar başarılı şekilde
tedavi edilmekte her geçen gün kür sağlanmış ve remisyonda olan çocuk sayısı
25
artmaktadır. Tedavinin yan etkisi olan kardiyak toksisite antrasiklinlerin kullanımını
sınırlamaktadır.
Kardiyak
toksisitenin
tedavisi
sadece
hastanın
yakınmaları
başladığında hastayı rahatlatmak olmamalı, aynı zamanda altta yatan bozukluğu
gidermeye yönelik olmalıdır. İnotropik ajanlar, diüretikler, anjiotensin konverting
enzim inhibitörleri (ACEİ) ve digoksin azalmış kontraktiliteyi arttırtmak ve artmış önart yükü azaltmak için kullanılan tedavi seçenekleridir. Aritmi varlığında antiaritmik
tedavi verilmelidir. Kardiyak yüklenme (ön yük-art yük) bulguları sıklıkla kemoterapi
sırasında görüldüğü için hastalar bu dönemde yakın izlenmeli; ateş, anemi, sepsis,
intravenöz sıvı, renal yetmezlik ve malnütrisyon kardiyak yüklenmeyi arttıran
durumların önlenmesi gerekmektedir.
ACEİ art yükü azaltarak kardiyak fonksiyonlarda iyileşme sağlamakta ve
mortaliteyi azaltmaktadırlar. Enalaprilin sol ventrikül (LV) dilatasyonunu önlediği ya
da dilatasyonu kısmen düzelttiği gösterilmiştir (102). Semptomu bulunmayan LV
fonksiyon bozukluğu olan hastalarda enalapril mortalite ve kalp yetmezliği riskini %
29 azaltmaktadır. Silber ve ark.’nın (103) çalışmasında antrasiklin kemoterapisi almış
ve enalapril tedavisi verilen 135 çocuk hastanın uzun dönem izlemlerinde sadece bir
hastada kardiyak bozulma görülmüş, enalaprilin egzersiz performansını etkilemediği,
ilk yılda sistol sonu duvar gerginliğini (ESS) azalttığı ve 5. yılda ESS’de daha fazla
azalma sağladığı saptanmıştır (102).
Lipshultz ve ark. doksorubisin alan hastaların uzun dönem izlemlerinde;
ACEİ’nin başlangıçta art yükü azaltarak ventriküler fonksiyonlarda düzelme
sağladığını, ancak bu faydalı etkinin geçici olduğunu, 6–10 yıl sonra tekrar kardiyak
bozulmanın oluştuğunu, hastaların ya kaybedildiğini ya da kalp nakline gittiklerini
bildirmektedirler. Sürekli enalapril tedavisi, ince LV duvar yapısına sahip olan bu
hastaların duvar kalınlıklarında daha da incelmeye neden olmaktadır (105,106,107).
En son tedavi seçeneği kalp naklidir, tedavi seçeneklerinin kısıtlı ve kesin etkilerinin
olmamaları nedeni ile hastaların bu aşamaya gelmeden kardiyak fonksiyon
bozuklukların erken tanısı gerekli önlemlerin alınması açısından yaşamsal önem
taşımaktadır.
2.4.7. Tanı ve Takip Yöntemleri
Hastanın muayenesinden önce ayrıntılı bir şekilde öyküsü alınmalıdır.
Halsizlik,
yorgunluk,
egzersizde
göğüs
ağrısı,
çarpıntı,
senkop
açısından
26
sorgulanmalıdır. Antrasiklin toksisitesini saptamaya yönelik çalışmalar, hastanın
tedavisi sürerken başlamalıdır. Ayrıca son antrasiklin dozunu ne zaman aldığı,
toplam antrasiklin dozu, göğüs bölgesine radyoterapi alıp almadığı ve akut
kardiyotoksisite gelişip gelişmediği öğrenilmelidir.
2.4.8. Fizik Muayene
Akut antrasiklin kardiyotoksisitesi klinik olarak aritmi, taşikardi, bradikardi ve
perikardite sebep olabileceğinden ilacın uygulandığı sürede ve sonrasında
mümkünse hasta monitörize edilmelidir.
Kronik antrasiklin kardiyotoksisitesi diğer kalp yetersizliği nedenlerinden fizik
muayene ile ayırt edilemez. Dispne, taşipne, akciğer bazal bölgelerinde krepitasyon,
hepatomegali, gallop ritmi duyulması, juguler vende dolgunluk fizik muayene
sırasında saptanabilecek bulgulardır.
2.4.9. Telekardiyografi
Antrasiklin
kardiyotoksisitesinin
tanınmasındaki
yeri
oldukça
kısıtlıdır.
Kardiyotorasik indeksin>0.50 olması dilate kardiyomiyopati yönünde bir bulgu olabilir.
Akciğer vaskülarizasyonundaki artiş ise sol kalp yetmezliğininde kaynaklanıyor
olabilir ancak bu bulgular ortaya çıktığında hastanın şikayetlerinin gelişmiş olması
gerekmektedir.
2.4.10. Elektrokardiyografi (EKG)
Kardiyak toksisite izleminde 12 derivasyonlu EKG; kolay uygulanması, ucuz ve
güvenilir olması nedeni ile tercih edilen bir yöntemdir. EKG değişiklikleri kardiyak
toksisitenin erken ve geç döneminde görülebilmektedir. Bu değişikler; repolarizasyon
anormallikleri, sinüs taşikardisi, QT aralığında uzama, QRS amplitüdünde azalma,
supraventriküler ve ventriküler ritm sorunları olup, akut dönemde daha sık görülmekle
birlikte subakut ve kronik dönemde de ortaya çıkabilmektedir. Akut dönemde ortaya
çıkan
EKG
değişiklikleri
genellikle
kalıcı
değildir
ve
tedavinin
kesilmesini
gerektirmemektedir. EKG değişiklikleri antrasiklin kardiyotoksisitesine özgül değildir
ve sol ventrikül fonksiyonları hakkında bilgi vermemektedir. EKG bulguları ile
antrasiklin kardiyomiyopatisinin klinik ve patolojik bulguları arasında ilişki yoktur.
Antrasiklin tedavisi almış hastaların geç dönem EKG değerlendirmesinde QTc (kalp
27
hızına göre düzeltilmiş QT) intervalinde uzama saptanmıştır. Antrasiklin tedavisi alan
hastaların uzun dönem izlemlerinde kardiyak toksisiteyi araştırmak için EKG
değerlendirmesi mutlaka yapılmalıdır (39,61).
2.4.11. Ekokardiyografi
İki
boyutlu
ekokardiyografi
(EKO)
özellikle
çocuklarda
antrasiklin
kardiyotoksisitesinin izleminde sık kullanılan invazif olmayan bir yöntemdir (107).
EKO’nun dezavantajı deneyim gerektiren ve zaman alan bir tanı yöntemi olmasıdır.
Antrasiklin tedavisinden yıllar sonra sol ventrikülün hem sistolik hem de diastolik
fonksiyonlarında bozukluklar saptanmış ve bunların ilerleyici olduğu gözlenmiştir
(30).
2.4.11.1. Sistolik Fonksiyonlar
Sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ve fraksiyonel kısalması en sık kullanılan
ekokardiyografik parametrelerdir. Azalmış sol ventrikül arka duvar kalınlığı da izlem
süresi ile bağlantılı bulunmuş ve çocukluk çağında antrasiklin tedavisi sonucunda
miyokardın büyüme eksikliğine bağlanarak geç antrasiklin kardiyotoksisitesinin bir
göstergesi olarak yorumlanmıştır (34,63,67). Antrasiklin kümülatif dozu arttıkça sol
ventrikül fraksiyonel kısalmasının giderek azaldığı (her 100mg/m2 için yaklaşık %1)
ve fraksiyonel kısalmanın düzenli izlenmesinin sistolik fonksiyonlarında bozulma
eğilimi gösteren hastaların izleminde yararlı olabileceği belirtilmiştir (30). Steinherz ve
ark. (78) 201 hastalık çalışmalarında solid tümörlü ve lösemili hastalarda antrasiklin
tedavisinden 4-20 yıl sonra sistolik fonksiyonu fraksiyonel kısalma ölçümü ile
değerlendirmiş ve anormal kardiyak fonksiyon oranı %23 olarak bulunmuştur.
Antrasiklin kümülatif dozu 550mg/m2’yi aştığında bu oran %33’e yükselmektedir
(107). Lipshulz ve ark. (24) lösemili hastalarda antrasiklin tedavisinden 15 yıl sonra
228mg/m2 gibi düşük doksorubisin dozlarında hastaların %65 inde ardyükte artma,
kontraktilitede azalma ya da her ikisini birden gözlemiş ve uzun dönemde fraksiyonel
kısalma ölçümünün hem anomal ardyük hem de anormal kontraktilite için
duyarlılığının %64, özgüllüğünün %81 olduğunu belirtmişlerdir. Bu’Lock ve ark. (30)
fraksiyonel kısalma ölçümlerinin herhangi bir dönemde %30; 200mg/m2 üzerinde
antrasiklin alan hastalarda ise %32’nin altıda olması durumunda ve 100mg/m2 ilaç
başına >%2-3 düşüş saptandığında kardiyotoksisite için yüksek risk varlığını
belirtmişlerdir. Kardiyomiyopatik değişiklikler belli bir noktaya ulaşmadıkça kardiyak
28
kompansasyon nedeniyle sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu normal bulunmaktadır
(45). EKO ile ölçülen sol ventrikül sistol sonu duvar gerilimi, sistolik fonksiyonun
fraksiyonel kısalmaya göre kardiyak yüklenmeden daha bağımsız bir ölçümüdür ve
geç başlangıçlı antrasiklin kardiyotoksisitesinin değerlendirilmesinde kullanılmıştır
(45). Lipshulz ve ark. (24) antrasikline bağlı geç başlangıçlı
ventriküler
2
disfonksiyonda sol ventrikül sistol sonu duvar geriliminin 64g/cm ’ye (normal ortalama
47,5g/cm2) çıktığını bildirmişlerdir. Dinlenme sırasındaki sol ventrikül ejeksiyon
fraksiyonu ve fraksiyonel kısalması geç başlangıçlı kardiyotoksisitede fonksiyonel
kapasitedeki azalmanın varlığına karşın anormal olmayabilir (109). Ne var ki
dinlenme anında sol ventrikül ejeksiyon fraksiyon ölçümleri erken antrasiklin
kardiyotoksisitesini belirlemede göreceli olarak duyarsızdır; çünkü morfolojik hasar
kritik bir noktaya gelmedikçe ejeksiyon fraksiyonunda kayda değer bir azalma
olmamakta, bu noktadan sonra fonksiyonel kötüleşme hızla gerçekleşmektedir (110).
Subklinik erken kardiyomiyopatinin tanısında ejeksiyon fraksiyon çalışmalarının
duyarlılığı, egzersiz stres testi ile beraber kullanıldığında daha da artmaktadır
(111,112). Dobutamin ve egzersiz ekokardiyorafi geç başlangıçlı kardiyak fonksiyon
bozukluğunda dinlenme sırasında normal ölçülen sistolik fonksiyonun bozukluğunu
ortaya çıkarmıştır (67,109). Klewer ve ark.(109) tedaviden ortalama 5.3 yıl sonra
fraksiyonel kısalma ve sistol sonu sol ventrikül arka duvar kalınlığında yalnızca
inotropik uyarı sonucu saptanabilen azalmalar bulmuşlardır. De Wolf ve ark(67)
dobutamin stres ekokardiyografi ile 180-380mg/m2 arasında antrasiklin alan 23
hastanın %85’inde hem sistolik hem de diastolik fonksiyonlarında etkilenme
bulmuşlardır.
Sistolik
disfonksiyon
azalmış
kontraktiliteye
değil,
kalp
kası
kalınlaşmasındaki yetersizlik sonucu artmış sistolik duvar gerilimine bağlanmıştır.
Yeung ve ark. (114) nın çalışmasında antrasiklin ile tedavi edilmiş ve dinlenme
anında fraksiyonel kısalma ölçümleri normal olan hasta grubunda egzersiz EKO ile
fraksiyonel kısalmadaki artış %3 bulunurken, kontrol grubunda bu oran %23’dür.
2.4.11.2. Diyastolik Fonksiyonlar
Bazı
kardiyomiyopatilerde
diyastolik
fonksiyon
bozukluklarının
sistolik
dekompansasyondan önce ortaya çıktığı düşünülmektedir. Diyastolik fonksiyonların
değerlendirilmesi ile kardiyak dekompansasyon için yüksek risk taşıyan bireylerin
erken tanısı amaçlanmıştır (115). Birçok çalışma antrasiklin toksisitesinde kalp
fonksiyonlarındaki erken bozulmanın diastolik fonksiyona bağlı olabileceği, sistolik
29
fonksiyon bozukluğunun bunu izlediğini düşündürmüştür (115,116). Kronik antrasiklin
kardiyotoksisitesi endokartta fibröz kalınlaşmaya yol açabilir; bu kalınlaşma restriktif
endomiyokardiyal hastalığa ve diyastolik fonksiyonlarda bozulma beklenebileceğine
işaret eder (118). Bu’Lock ve ark.(119) diastolik fonksiyon çalışmalarında antrasiklin
dozu ile lineer ilişki göstermeyen ve bireylere göre değişebilen bozukluklar
bildirmiştir. Bu bozuklukların standart M-MODE EKO ile gösterilemeyen zemindeki
miyokardiyal patofizyolojiyi yansıttığı kanısına varılmıştır. Marchandise ve ark.(117)
ekokardiyografik çalışmalarında antrasiklin ile tedavi edilmiş erişkin hastalarda sol
ventrikül fraksiyonel kısalmasında saptanabilir düşme olmadan izovolümetrik
relaksasyon periodunda %32’lik bir uzama ve sol ventrikül erken dolum hızında %18’
lik bir azalma bulmuş ve diyastolik fonksiyon bozukluğuna dikkat çekmişlerdir.
Stoddard ve ark.(108) 100-120 mg/m2 gibi düşük doz doksorubisin tedavisi alan 26
erişkin hastda yaptıkları prospektif bir çalışmada ortalama izovolümik relaksasyon
zamanında 66ms’den 84ms’ye uzama bildirmiş ve izovolümetrik relaksasyon
zamanında %37’den fazla bir artış bulunmasının sistolik disfonsiyonu önceden haber
verdiğini (%78 duyarlı, %88 özgül) ileri sürmüşlerdir. Hızlı (E dalgası) ve yavaş (A
dalgası) dolum hızları gibi diğer diastolik parametrelerde anormalliklerin sistolik
bozuklukların öncesinde var olduğu belirtilmektedir. Schmitt ve ark.(116)’nın
çalışması geç ve erken akım hızları, mitral kapak geç zaman akım integrali
bozukluklarını
değerlendirerek
asemptomatik
çocuklarda
erken
antrasiklin
kardiyomiyopatisinin saptanmasında diyastolik ölçümlerin değerini göstermiştir.
Diyastolik fonksiyonların kümülatif antrasiklin dozundan etkilendiği öne sürülmüştür.
Prestor ve ark (120)’nın çalışmasında 250mg/m2’nin üzerinde ilaç alanların hepsinde
diyastolik
fonksiyonlar
bozuk
bulunmuştur.
Antrasiklin
tedavisi
alan
lösemi
hastalarında uzun süreli izlemde restriktif kardiyomiyopatiyi düşündüren bulgular
saptanmıştır (36). Yüksek doz mediastinal radyoterapi ve yüksek kümülatif antrasiklin
dozu alan hastalarda, azalmış deselerasyon hızı ve erken diastolik akımın uzamış
deselerasyon zamanı gibi diastolik fonksiyon bozuklukları gösterilmiştir (121). Tüm
bunlara karşın çocuklarda erken antrasiklin kardiyotoksisitesinin belirlenmesinde
diastolik dolum bozukluklarının yararlılığı henüz kanıtlanmamış, erken antrasiklin
kardiyomiyopatisinin
saptanmasında
fraksiyonel
kısalmanın
diastolik
parametrelerden daha duyarlı olduğu da söylenmiştir (122). Diastolik ölçümler
antrasiklin tedavisi sırasında yapılan rutin sistolik ölçümlerin yerini almamalı ancak
hastaların %20’sinde tedavi bitiminde miyokardiyal relaksasyon ve kompliyansında
30
belirgin anormallikler olduğu da unutulmamalıdır (123). Klinik açıdan bakıldığında
erken yada geç antrasiklin kardiyotoksisite değerlendirmesinde diyastolik ve stres
sistolik çalışmaların dinlenme sırasında ölçülen sistolik parametrelere ilave olarak ne
ölçüde yarar sağlayacağı belirsizdir. İdiyopatik dilate kardiyomiyopatili hastalarda
gözlenen kısalmış deselerasyon zamanı ve sol ventrikülün artmış erken dolum hızı
gibi
kötü
prognozu
gösteren
diyastolik
anormalliklerin
antrasikline
bağlı
kardiyomiyopatili hastalarda geçerliliği araştırma konusudur (124).
2.4.12. Kalp Hızı Değişkenliği
Kalp hızı değişkenliği, otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilen ve birbirini
takip eden atımlarda kalp hızındaki değişkenliği gösterir. Kalp yetmezliği olan
hastalarda kalp hızı değişkenliğinin bozulduğu ve bunun prognozu kötü etkilediği
gösterilmiştir. Çocuk hastalarda antrasiklin tedavisinden uzun süre sonra yapılan bir
çalışmada, antrasiklin kümülatif dozu ile ekokardiyografik bulgular arasında bağlantı
bulunamazken, 400mg/m2 kümülatif dozun üzerinde tedavi alan hastalarda, daha
düşük dozda tedavi alan hastalara göre kalp hızı değişkenliği yetersiz bulunmuştur
(63). Erişkinlerde yapılan bir çalışmada da benzer sonuçlar bulunmuş ve kalp hızı
değişkenliğinin ekokardiyografiye göre daha hassas bir yöntem olduğu ileri
sürülmüştür.
2.4.13. Kardiyak Kateterizasyon ve Radyonüklid Görünteleme Yöntemleri
Kateterizasyon gibi girişimsel metotlar erken kardiyak hasarın tespitinde
yeterince özgül değildir (81). Bristow ve ark.(110) sağ kalp basınçları, pulmoner
kapiller saplama basıncı (PCWP), pulmoner arter basıncı, kardiyak output ve
fonksiyonel
mitral
yetersizliğin
antrasiklin
tedavisi
uygulanan
hastaların
çoğunluğunda değişim göstermediğini bulmuşlardır. Benzer şekilde radyoaktif
izotoplarla yapılan anjiyokardiyografinin de duyarlılığı düşüktür (113). Ancak
Schwartz ve ark.(125) antrasikline bağlı kalp yetersizliğinin önlenmesinde sol
ventrikül EF'nun seri olarak radyonüklid metotlarla tespitine dayanan bir kılavuz
geliştirmişlerdir. Tedavi
öncesi sol ventrikül EF %30 ve altında olan hastalara
antrasiklin uygulanmamalıdır. EF %30-50 olanlar doksorubisin tedavisi alabilirler
ancak ölçümler her dozdan sonra tekrarlanmalıdır. EF %50 ve üzerinde olan
hastalarda eğer başka risk faktörü yoksa ölçümler kümülatif 250-300 mg/m2 ve 450
31
mg/m2 dozunda tekrarlanmalıdır. EF'da >%10 azalma, bazal EF>%50 olan
hastalarda EF'nun %50'nin altına, bazal EF %30-50 olanlarda ise %30'un altına
düşmesi halinde tedavi kesilmelidir.
Tüm bu metodların ateş, anemi, septisemi, böbrek yetersizliği ve after load
düşüklüğü gibi neoplastik hastalıklara sıklıkla eşlik eden fonksiyonel parametrelerden
etkilendiği bilinmelidir. Egzersiz radyonüklid çalışmaları subklinik antrasikline bağlı
kardiyotoksisitenin tespiti olasılığını artırmaktadır (110). İstirahat değerleriyle
karşılaştırıldığında egzersiz sırasında EF'da %5 ve üzerinde artış olmaması
antrasikline bağlı sol ventrikül fonksiyon bozukluğunu gelişimi için yüksek risk
bulgusu olarak kabul edilmektedir (126). Egzersiz ekokardiyografi çocuklarda
antrasiklin tedavisi sonrası latent kardiyak fonksiyon bozukluğunun tespitine olanak
sağlayan kolay uygulanabilir bir metodtur (127).
2.4.14. Endomiyokardiyal Biopsi
Kateterizasyon
ile
sağ
ventrikülden
elde
edilen
biyopsi
materyalinin
histopatolojik incelemesi antrasiklin toksisitesinin en duyarlı ve özgün tanısını
koydurur. Materyalin elektron mikroskopik incelenmesi, miyofibriller bantlarda ileri
derecede azalma, Z çizgilerinin distorsiyonu, mitokondriyal şişme, miyosit içi
vakuolizasyon gibi değişiklikleri ortaya çıkarır. Hafif toksisitede değişiklikler yamalı
tarzda iken, ağır toksisitede yaygındır(128).
Sonuç olarak endomiyokardiyal biyopsi ve histopatolojik inceleme antrasiklin
toksisitesi konusunda en duyarlı ve en özgün yöntem olmasına karşın invazif oluşu
nedeniyle kullanımı sınırlıdır.
Tablo 8: Antrasiklin toksisitesinin histopatolojik sınıflaması
Evre 0
Evre 1
Evre1b
Evre 2
Evre 2b
Evre 3
Değişiklik yok
Hücrelerin %5’inden azında minimal değişiklikler (erken
miyofibriller kayıp ve/veya sarkoplazmik retikulumda distansiyon)
Hücrelerin %5-15’inde daha belirgin değişiklikler (belirgin
miyofibriller kayıp veya sitoplazmik vakuolizasyon)
Hücrelerin %16-25’inde belirgin değişiklikler
Hücrelerin % 26-35’ inde belirgin değişiklikler
Yaygın hücre hasarı (>%35) ve hücrelerde kontraktil elemanların
total kaybı, organellerde kayıp, mitokondriyal ve nükleer
dejenerasyon
32
2.4.15. Biyokimyasal Belirleyiciler
2.4.15.1. Natriüretik Peptidler
Atrial
natriüretik
peptid
ve
beyin
natriüretik
peptid
antrasiklin
kardiyotoksisitesini belirlemek amacı ile incelenmiştir. Atrial natriüretik peptid, sol
atrium basıncının yükselmesine bağlı olarak atriyumlardan salınır. Beyin natriüretik
peptit ise ventrikül dilatasyonu ve duvar stresinin artmasına bağlı olarak kardiyak
vetriküllerden salınır. Antrasiklin tedavisi alan çocuk hastalarda , tedavinin
tamamlanmasından sonra yapılan bir çalışmada, atriyal natriüretik peptit düzeyleri
yüksek bulunan ve ekokardiyografik bulguları normal olan altı hastanın üçünde
izlemde konjestif kalp yetmezliği gelişmiştir (129). Erişkinlerde yapılan çalışmalarda
farklı sonuçlar elde edilmiştir ve konunun daha ayrıntılı olarak çalışılmasının gerektiği
düşünülmektedir.
2.4.15.2. Kardiyak Troponinler
Antrasiklin
kardiyotoksisitesini
belirlemek
amacıyla
araştırılan
diğer
belirleyiciler ise troponin –T ve troponin-I’dır. İnce flamentöz yapıda olan kontraktil
proteinler miyokarda yüksek konsantrasyonda bulunurlar ve miyokardiyal infarkt, akut
miyokardit gibi miyokard hasarından sonra hızla dolaşıma salınırlar. Antrasiklin
tedavisi alan hastalarda troponin – T düzeyinin araştırıldığı çalışmalarda farklı
sonuçlar bulunmuştur. Çocukluk yaş grubunda yapılan bir çalışmada doksorubisin
alan 15 hastada serum troponin düzeyleri yüksek bulunmuştur (130).
Aynı
hastalarda dokuz ay sonra sol ventrikül çapı ve duvar kalınlığı incelmiş ve troponin-T
yüksekliğinin bu değerlerde belirleyici olduğu sonucuna varılmıştır.
2.4.15.3. Endotelin -1
Endotelin-1 etkin bir vasokonstriktör peptid olup vasküler endotel, kardiyak
endokard ve miyokard hücrelerinde sentezlenir. Değişik nedenlere bağlı kalp
yetmezliğinde plazma endotelin-1 düzeyi yükselir ve bu yükseklik kalp yetmezliğinin
derecesi ile orantılı bulunmuştur (131). Doksorubisin tedavisi alan 30 kanser
hastasında endotelin-1 düzeyi çalışılmış ve hastaların beşinde endotelin-1 düzeyinin
tedrici olarak arttığı saptanmıştır (132). Hastaların izleminde, endotelin-1 düzeyi
yüksek olan beş hastanın dördünde klinik olarak belirgin konjestif kalp yetmezliği
gelişmiştir. Hastalarda klinik olarak belirgin kalp yetmezliği gelişinceye kadar sol
ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ve kısalma fraksiyonunda azalma saptanmamıştır. Bu
33
sonuçlar
plazma
endotelin-1
düzeyinin
antrasiklin
tedavisine
bağlı
gelişen
kardiyotoksisitenin belirlenmesinde yararlı olacağı savunulmuştur.
34
3. MATERYAL VE METOD
Çalışmamıza İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Hematoloji- Onkoloji Kliniğinde Akut Lenfoblastik Lösemi (ALL)
tanısı ile tedavi edilip, tedavi protokolü gereği antrasiklin grubu kemoterapötik almış
ve son antrasiklin dozundan en az 2 yıl geçmiş olan 85 vaka alındı. Benzer yaş ve
cinsiyet dağılımına sahip bir kontrol grubu oluşturuldu. Çalışma öncesinde Helsinki
Deklarasyonu’na uygun olarak İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurul onayı alındı.
Hasta grubu için çalışmaya alınma kriterleri:
• 0-18 yaş arasında olma
• Tedavi başlangıcında bilinen kardiyak probleminin olmaması
• Tedavi başlangıcında rutin olarak uygulanan bazal 12-derivasyonlu EKG ve
ekokardiyografinin normal olarak değerlendirilmesi
• Hastanın son antrasiklin infüzyonu almasından sonra en az 2 yıl geçmiş
olması
• Hastaların değerlendirmelerinin yapılacağı gün ateş, anemi, elektrolit
dengesizliği gibi fizik muayene ve laboratuar bulgularının olmaması
• Hastaların değerlendirmelerinin yapılacağı gün intratekal kemoterapi, kemik
iliği aspirasyonu gibi ağrılı girişimlerin yapılmamış olması.
• Hastanın ve ailesinin tetkikleri kabul etmiş olması.
Hasta grubu için çalışmaya dahil olmama kriterleri
• 18 yaşından büyük olma
• Aile ve hastaların tetkileri kabul etmemiş olması
• Hastanın daha öncesinden bilinen kardiyak probleminin olması
• Tedavi başlangıcında rutin olarak uygulanan bazal 12-derivasyonlu EKG ve
ekokardiyografide anomali saptanması
• Hastanın
psikolojik
ve
vital
parametrelerinin
monitorizasyonu
tolere
edemeyecek durumda olması
Çalışmaya akut lenfoblastik lösemi tanısı ile tedavi gören 36’sı kız, 49’u erkek
olmak üzere 85 hasta alındı. ALL nedeniyle modifiye TRALL-BFM-2000 protokolü
uygulanan hastaların tedavi süresince aldıkları antrasiklin dozu, infüzyon süresi,
35
hangi preparatın şeçileceği gibi kararlar tamamen servis sorumluları tarafından
alındı.
Hastalar ALL-BFM 95 protokolü modifiye edilerek hazırlanan TRALL-BFM2000 protokolü ile tedavi edilmiştir. Tedavi stratejisi için
3 risk grubuna ayrılan
hastalar için çalışmamızda da benzer şekilde gruplandırılmıştır.
•
Standart risk grubu (SRG): Başlangıç lökosit sayısı 20.000/mm3 altında,
7 günlük prednizon tedavisinden sonraki 8.günde periferik kanda lösemik
hücre sayısı 1000/mm3 altına inen, T-immünolojisi göstermeyen, 33.günde
tam remisyon sağlanan, t(9;22) ve t(4;11) saptanmayan, 1 ile 6 yaş grubu
arasındaki hastalar SRG grubunu oluşturur. Bu gruptaki hasta sayısı 23
olup, 12 erkek ve 11 kız hastadan oluşmaktadır. Kümülatif antrasiklin dozu
180mg/m2 olup antrasiklin tedavisi 1’er saatlik infüzyon şeklinde verilmiştir.
•
Orta risk grubu (MRG): 8.günde periferik kanda lösemik hücre sayısı
1000/mm3 altında, 33.günde remisyon sağlanan ve translokasyonları
negatif saptanan hastalarda SRG için belirtilen diğer şartlardan herhangi
birinin pozitif olması durumunda hasta MRG olarak kabul edilir. Bu gruptaki
hasta sayımız 49 olup 30 erkek ve 19 kız hastadan oluşmaktadır. Kümülatif
antrasiklin dozu 240 mg/m2 olup, antrasiklin dozu 1’er saatlik infüzyon
şeklinde uygulanmıştır.
•
Yüksek risk grubu (HRG): 8.günde periferik kanda lösemik hücre sayısı
1000/mm3 üzerinde veya 33.günde remisyon elde edilememiş veya t(9;22),
t(4;11) translokasyonlarından birinin pozitif olması durumunda HRG olarak
değerlendirilir. Bu gruptaki hasta sayısı 13 olup, 7 erkek ve 6 kız hastadan
oluşmaktadır. Kümülatif antrasiklin dozu 300 mg/m2 olup, antrasiklin tedavisi
1 saatlik infüzyon şeklinde uygulanmıştır.
Ekokardiyografi
Hasta ve kontrol grubundaki çocukların M-mode, iki boyutlu ve Doppler
ekokardiyografik incelemeleri, Ocuson marka Cypress modeli ekokardiyografi aleti
ile, hastanın yaşına göre 3.5 ve 5 mHz transduser kullanılarak, 3. veya 4. interkostal
aralıktan sırtüstü veya hafif sol lateral dekübitüs pozisyonunda yapıldı. Hastada
doğumsal ve edinsel kapak hastalığı olmadığı gösterildikten sonra kalbin sistolik ve
diyastolik fonksiyonları değerlendirildi. Ölçümler Amerikan Ekokardiyografi Örgütü
36
önerilerine uygun olarak alındı.
M-Mode Ekokardiyogram
LVDD(cm)
: Sol ventrikül enddiyastolik çapı
LVDS(cm)
: Sol ventrikül endsistolik çapı
IVSD(cm)
: İnterventriküler septum diyastolik çapı
IVSS(cm)
: İnterventriküler septum sistolik çapı
LPWD(cm) : Sol ventrikül arka duvar diyastolik çapı
LPWS(cm)
: Sol ventrikül arka duvar sistolik çapı
Ao(cm)
: Aort kökü diyastolik çapı
LA/Ao
: Sol atriyum/Aort kökü oranı
SF(%)
: Kısalma fraksiyonu
EF(%)
: Ejeksiyon fraksiyonu değerleri elde edildi.
İki Boyutlu Ekokardiyogram
Kalp içi lezyonların belirlenmesinde kullanıldı.
Doppler (Pulse wave –pw) Ekokardiyografi
Diyastolik fonksiyonları değerlendirmek amacıyla mitral kapaktan Doppler
akım örnekleri apikal dört boşluk görüntüde PW Doppler ile kürsör mitral kapağın
hemen üzerinde akıma paralel düşürülerek elde edildi. Arka arkaya en az 5 ölçüm
yapılarak ortalamaları alındı. Sol ventrikül diyastolik akım örneklerinde şu ölçümler
yapıldı;
E dalgası maksimum velositesi(Ev): Erken diyastolik dalganın maksimum
hızı(mitral hızlı doluş)
A dalgası maksimum velositesi (Av): Geç diyastolik dalganın maksimum hızı
E/A: Ev/Av oranı
ET: E Time(E dalgasının süresi)
AT: A Time(A dalgasının süresi)
EdecT: Deselerasyon zamanı
IVRT: İzovolümik relaksasyon zamanı
24 Saatlik Holter Monitörizasyonu
Tüm hastalarda DMS 300-7 üç kanallı Holter kayıt cihazı (DMS, Nevada, USA)
kullanılarak 24 saatlik EKG kaydı elde edildi. Kayıtlar aynı doktor tarafından DMS
37
marka Cardioscan 10 model Holter analizör sistemi (DMS, Nevada, USA) kullanılarak
analiz edildi. Hastaların kayıtlarında aşağıdaki bulgular kaydedildi ;
• 24 saatlik ortalama kalp hızı,
• maksimum kalp hızı
• minimum kalp hızı
• ektopi veya duraklama varlığı
• QT süresi( QRS kompleksininin başlangıcından T dalgasının izoelektrik
hatta döndüğü noktaya kadar olan süre)
• Düzeltilmiş QT süresi( QTc) : QT/ RR1/2
• QT dispersiyonu(QTd
) :
Standart 12 derivasyonlu EKG’de en uzun QT
süresinden en kısa QT süresinin çıkarılması
•
QTc dispersiyonu (QTc
D) : QT dispersiyonu içinde bulundukları RR
intervallerine göre Bazette formulüne göre düzeltilmesi sonucu bulunan
değer
• Ortalama NN: Tüm normal RR intervallerinin ortalaması,
• SDNN: Tüm normal RR intervallerinin standart sapması,
• pNN50: Aralarında 50 msn'den fazla fark bulunan ardışık RR interval çiftinin
yüzdesi,
• SDANN: Bütün beş dakikalık segmentlerdeki RR interval ortalamalarının
standart sapması
•
r- MSDD: Komşu RR intervalleri arasındaki farkın karelerinin ortalamasının
karekökü)
• LF (Düşük frekanslı güç)
• HF (Yüksek frekanslı güç)
İstatistiksel Metod
Verilerin istatiksel değerlendirilmesi ‘SPSS for Windows, Version 15.0, SPSS
Inc,
U.S.A’
paket
programı
kullanılarak
gerçekleştirildi.
Çalışma
verileri
değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metodların (Ortalama, Standart sapma) yanı
sıra
niceliksel
verilerin
karşılastırılmasında
ve
parametrelerin
gruplar
karşılaştırmalarında Ki- kare, Student t testi ve Oneway Anova testi
arası
kullanıldı.
Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi.
38
4. BULGULAR
Bu çalışma İstanbul Bakırköy Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Hematoloji- Onkoloji Kliniği’nde akut lenfoblastik lösemi (ALL)
tanısı ile tedavi edilip, tedavi protokolü gereği antrasiklin grubu kemoterapötik almış
ve son antrasiklin dozundan en az 2 yıl geçmiş olan 85 hasta ile benzer yaş ve
cinsiyet özelliklerini taşıyan 95 kontrol olgusu üzerinde yapılmıştır.
ALL
nedeniyle tedavi almış olan hastaların 59’u(%69,1)
ALL L1 ,26’sı
(%30,9) ALL L2 immunfenotipine sahipti.
Tüm hastalar modifiye TRALL-BFM-2000 protokolü ile tedavi edildi. Tedavi
stratejisi içinde 3 risk grubuna ayrıldı.
Grup I: Standart Risk Grubundaki ve kümülatif antrasiklin dozu 180mg/m2 olan
hastalardan oluştu.
Grup II: Orta Risk Grubundaki (MRG) ve verilen kümülatif antrasiklin dozu
240 mg/m2 hastalardan oluştu.
Grup III: Yüksek Risk Grubundaki ve verilen kümülatif antrasiklin dozu 300
mg/m2 olan hastalardan oluştu.
Tablo 9 : Hasta ve kontrol grubunun demografik özellikleri
Grup I
Grup II
Grup III
Kontrol
n
23
49
13
95
0,451
Yaş (Ort±Std)/yıl
8,91±1,7
11,80±3,8
8,08±2,5
10,40±3,2
0,140
Cinsiyet ( E/K)
12/11
30/19
7/6
47/48
0,225
Parametreler
p
Grup I ‘deki 23 hastanın ortalama yaşı 8,91±1,7 olup; 12’si erkek ve 11’i
kızdı. Grup II‘deki 49 hastanın ortalama yaşı 11,80±3,8 olup; 30’u erkek ve 19’ı
kızdı. Grup III ‘deki 13 hastanın ortalama yaşı 8,08±2,5 olup 7’si erkek ve 6’sı
kızdı.Kontrol grubundaki 95 olgunun ortalama yaşı 10,40±3,2 ve 47’si erkek ve 48’i
kızdı. Grupların ortalama yaş ve cinsiyet dağılımı birbirine benzerdi(p>0,05).
39
Tablo 10: Grupların minumum, ortalalama ve maksimum takip süreleri
Grup
n
Ortalama
Std. sapma
Minimum Takip
Süresi(ay)
Maksimum Takip
Süresi(ay)
Grup I
23
59,00
19,25
34,00
97,00
Grup II
49
60,30
24,24
25,00
112,00
Grup III
13
54,53
27,76
24,00
102,00
Grup I’deki olguların ortalama takip süresi 59,00±19,25 aydı.Grup II’deki
olguların ortalama takip süresi 60,30±24,24 aydı. Grup III’deki olguların ortalama
takip süresi ise 54,53±27,76 aydı.Grupların ortalama takip süreleri birbirine
benzerdi(p=0,736).
40
Tablo 11: Hastaların ve kontrol grubunun ekokardiyografik ölçümleri
Parametreler
Hasta
Kontrol
p
n
85
95
0,451
EF
77,30±6,1
77,94±5,4
0,660
KF
39,43±5,8
39,94±5,1
0,765
Sistolik TA
108,96±7,6
106,90±7,5
0,457
Diyastolik TA
67,83±5,3
66,80±5,2
0,312
KTA
84,37±10,0
85,10±10,1
0,854
E
0,91±0,1
0,88±0,1
0,346
A
0,59±0,1
0,58±0,1
0,688
E/A
1,57±0,2
1,65±0,2
0,050
E time
130,30±17,1
133,38±17,1
0,658
A time
83,57±9,6
85,33±10,9
0,435
Dec time
30,86±4,1
32,83±4,9
0,027
Tot time
459,71±72,6
501,27±94,1
0,010
IVRT
25,66±3,4
32,69±5,9
0,000
İVSs
8,08±1,5
8,13±1,6
0,314
İVSd
6,15±1,3
6,11±1,0
0,888
LVDd
40,30±4,9
40,54±4,2
0,912
LVDs
24,29±3,4
25,10±3,5
0,768
LVPWd
6,53±1,3
6,20±1,4
0,792
LVPWs
11,94±2,0
11,96±2,1
0,789
LVM
74,27±27,7
70,00±17,9
0,019
Hastaların ve kontrol grubunun ekokardiyografide tüm sistolik ve diastolik
parametrelerin ölçümleri yapıldı.Bulgular tablo 11’de gösterilmiştir.
Bulgular değerlendirildiğinde hasta grubunda E/A oranı, Dec time, Tot time
ve IVRT parametreleri anlamlı olarak düşük bulundu(p< 0,05). LVM ölçümü hasta
grubunda kontrol grubuna göre anlamlı yüksek bulundu( p < 0,05). Diğer sistolik ve
diastolik parametre ölçümleri açısından iki grup arasında istatiksel olarak anlamlı fark
bulunmadı(p>0.05). Sol ventrikül ölçümleri, septum ve arka duvar kalınlıklarındaki
ölçümler kontrol grubu ile benzerdi, aralarında anlamlı bir fark bulunmadı ( p> 0.05 ).
41
Tablo 12: Hastaların kümülatif doz ve risk grubuna göre ekokardiyografik
ölçümlerinin değerlendirilmesi
Parametreler
Grup I
Grup II
Grup III
p
n
23
49
13
0,451
EF
79,43±5,3
76,76±6,5
75,50±4,5
0,155
KF
41,52±5,0
38,94±6,2
37,50±4,0
0,260
Sistolik TA
103,04±6,5
112,34±6,7
106,25±5,6
0,291
Diyastolik TA
65,78±5,3
69,26±4,9
65,83±5,9
0,183
KTA
85,52±5,1
82,94±5,0
88,16±4,9
0,219
E
0,93±0,1
0,90±0,1
0,88±0,1
0,564
A
0,58±0,1
0,65±0,1
0.67±0,1
0,438
E/A
1,63±0,3
1,56±0,2
1,51±0,1
0,178
E time
132,04±15,0
130,22±18,1
127,33±16,3
0,141
A time
81,43±7,0
84,83±10,5
82,50±10,5
0,092
Dec time
30,69±4,6
31,00±4,2
30,66±3,0
0,213
Tot time
451,82±61
468,77±78
437,83±66
0,039
IVRT
25,95±3,9
25,55±2,9
25,58±4,3
0,000
İVSs
7,63±1,1
8,25±1,7
8,23±1,6
0,150
İVSd
5,94±0,9
6,35±1,4
5,73±1,1
0,345
LVDd
38,50±3,9
38,46±5,3
38,95±4,0
0,434
LVDs
26,45±1,8
25,15±3,8
22,23±2,7
0,070
LVPWd
6,23±1,1
6,74±1,4
6,28±1,0
0,367
LVPWs
11,43±1,9
12,27±2
11,55±2
0,461
LVM
65,99±13,6
63,99±30,7
61,57±24,8
0,005
Sol ventrikül sistolik ve diyastolik fonksiyon parametreleri 3 grup arasında
kıyaslandığında kümülatif doza göre ayrılan gruplarda kümülatif doz arttıkça sistolik
fonksiyonlarda ( EF; KF oranlarında) anlamlı olmamakla beraber azalma olduğu
görüldü. Diyastolik fonksiyonlarda ise gruplar arasında anlamlı olmamakla beraber
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı olan E velositesinde kümülatif doz
arttıkça azalmanın olduğu, A velositesinde yine kümülatif doz arttıkça kontrol
grubuna göre anlamlı olarak artış olduğu, E/A oranının ise belirgin olarak azaldığı
görüldü. Sol ventrikül ölçümlerinde ise kümülatif doz arttıkça LVDs, LVM ‘ nin azalış
gösterdiği saptandı.
42
Şekil 3 : Kümülatif dozla E/A oranı ilişkisi
Kümülatif Dozla E/A Oranı İlişkisi
1,7
1,65
1,65
1,63
1,6
1,56
1,55
E/A Oranı
1,51
1,5
1,45
1,4
E/A Oranı
180
240
300
Kontrol
1,63
1,56
1,51
1,65
Kümülatif dozla E/A oranı arasında, doz artıkça E/A oranında anlamlı düşme
gözlenmektedir(p=0,025).
Şekil 4: E/A Oranı İle Tedavi Sonrası Geçen Süre Arasındaki İlişki
2,6
2,4
2,2
2,0
1,8
E/ A ORAN
1,6
1,4
1,2
1,0
20
40
60
80
100
120
TEDAVİ SONRASI GEÇEN SÜRE
Tedavi sonrası geçen süre ile E/A oranı arasında anlamlı ilişki yoktur
( p= 0,100).
43
Şekil 5 : Kümülatif dozla EF ve KF ilişkisi
Kümülatif Dozla EF ve KF ilişkisi
79,4
80
76,7
75,5
77,9
60
40
41,52
38,94
39,9
37,5
KF
EF
20
0
180
240
300
Kontrol
KF
41,52
38,94
37,5
39,9
EF
79,4
76,7
75,5
77,9
Kümülatif dozla EF ve KF oranı arasındaki ilişki değerlendirildiğinde doz
arttıkça KF ve EF düşmekle birlikte bu düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı
(p= 0,112).
Şekil 6 : EF yüzdesi ile tedavi sonrası geçen süre arasındaki ilişki
100
90
EF YÜZDESİ
80
70
60
20
40
60
80
100
120
TEDAVİ SONRASI GEÇEN SÜRE
Tedavi sonrası geçen süre ile EF oranı arasında anlamlı ilişki yoktur
(p=0,120).
44
Şekil 7: KF oranı ile tedavi sonrası geçen süre arasındaki ilişki
60
50
40
KF
30
20
20
40
60
80
100
120
TEDAVİ SONRASI GEÇEN SÜRE
Tedavi sonrası geçen süre ile KF oranı arasında anlamlı ilişki yoktur
(p= 0,125).
45
Tablo 13 : Hasta ve kontrol grubunun 24 saatlik Holter ölçümleri
Parametreler
Toplam
Hasta
Kontrol
p
n
85
95
0,451
OKH
87,62±10,8
90,08±7,4
0,140
SDNN
131,66±41,5
124,20±24,8
0,225
SDANIN
115,74±37,8
107,67±23,6
0,155
SDNNIN
63,42±18,5
59,96±16,3
0,260
RMSSD
43,62±13,8
40,93±15,4
0,291
PNN50
19,58±9,2
17,23±10,8
0,183
LF
853,60±405,7
766,40±406,0
0,219
HF
520,65±247,8
492,05±322,5
0,564
LF/HF
1,82±0,6
1,95±1,2
0,438
VLF
2553,98±1652
2208,26±1184
0,178
TOT POWER
4013,04±2250
3478±1807
0,141
QTc dispersiyonu
59,85±21,1
51,40±16,0
0,012
24 saatlik Holter sonuçları, kalp hızı değişkenleri açısından hasta ve kontrol
grubu karşılaştırıldında hasta grubunda QTc dispersiyonu 59,85±21,1 , kontrol
grubunda ise 51,40±16,0 bulundu.
Hasta ve kontrol grubu QTc dispersiyonu
arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdır(p< 0,05). Diğer holter parametreleri ve
kalp hızı değişkenleri karşılaştırıldığında hasta ve kontrol grubu arasında istatiksel
anlamlı farklılık bulunmadı(p>0,05).
46
Tablo 14 : Grupların 24 saatlik Holter ölçümleri
Parametreler
Grup I
Grup II
Grup III
p
OKH
90,95
83,90
95,41
0,140
SDNN
125,60
121,69
105,83
0,006
SDANIN
125,25
122,65
91,83
0,010
SDNNIN
62,50
60,69
53,25
0,260
RMSSD
45,30
45,02
35,83
0,291
PNN50
20,15
20,92
13,91
0,183
LF
774,55
947,94
647,32
0,219
HF
527,80
560,74
368,45
0,564
LF/HF
1,58
1,89
1,99
0,438
VLF
2277,45
2145,24
1612,85
0,012
TOT POWER
3632,92
3539,01
2761,90
0,018
QTc dispersiyonu
60,70
61,88
63,16
0,020
QT süresi
443,20
440,62
425,91
0,008
Gruplar arasında 24 saatlik ritm Holter sonuçları açısından ve kalp hızı
değişkenlerine göre tüm kalp hızı değişkenlerinin kümülatif doz arttıkça azalma
gösterdiği, özellikle bu değişkenlerden SDNN, SDANIN, VLF, Total power, QTc
dispersiyonundaki azalmanın gruplar arasında istatiksel açıdan anlamlı olduğu
görüldü ( p>0.05 ).
.
47
Şekil 8: Kümülatif doz İle SDNN < 100 msn arasındaki ilişki
40
35
30
25
20
SDNN<100
15
SDNN>100
10
5
0
180mg
240mg
300mg
SDNN< 100 msn olması, 300 mg kümülatif doz verilen hastalarda anlamlı
olarak ilişkili bulunmuştur (p=0,001).
Şekil 9: E/A oranı ile SDNN< 100 ve SDNN>100 olması arasındaki ilişki.
70
60
50
40
<1,2
30
>1,2
20
10
0
SDNN<100
SDNN>100
E/A Oranı ile SDNN< 100 ve SDNN>100 olması arasında anlamlı bir ilişki
yoktur(p=0,336).
48
Tablo15:
LVDd
normal
ve
geniş
olan
hastaların
sol
ventrikül
diyastolik
fonksiyonlarının değerlendirilmesi.
LVDd
Ortalama
Std. Sapma
p
Sistolik
tansiyon
normal
genis
109,05
107,83
7,68
8,49
,711
Diyastolik
tansiyon
normal
genis
67,92
66,66
5,37
6,05
,585
KTA
normal
genis
84,88
77,66
10,10
5,57
,088
E
normal
genis
,90
,96
,116
,12999
,282
A
normal
genis
,59
,59
,10982
,05788
,915
E/A
normal
genis
1,57
1,63
,25569
,28897
,575
IVRT
normal
genis
25,55
27,16
3,46
2,85
,270
Tot Time
normal
genis
455,15
519,00
72,85
36,76
,037
E Time
normal
genis
130,76
124,33
17,23
15,88
,379
A Time
normal
genis
83,44
85,16
9,76
9,47
,679
Dec Time
normal
genis
30,99
29,16
4,26
2,48
,304
LVDd ölçümleri normal olan 79 ve geniş olan 6 hastanın sistolik , diyastolik
tansiyon değerleri, kalp tepe atımları arasında istatiksel anlamlı fark bulunmadı
(p>0,05). Sol ventrikül diyastolik fonksiyonlarından Tot Time, LVD çapı geniş olan
hasta grubunda, normal olan grubu göre istatiksel açıdan anlamlı uzun bulundu
(p<0,05).
49
Tablo 16: LVD çapı normal ve geniş olan hastaların sistolik fonksiyonlarının
değerlendirilmesi
İVSd
İVSs
LVDd
LVDs
LVPWd
LVPWs
LVM
KF
EF
LVDd
Ortalama
Std. Sapma
p
normal
6,15
1,32
,990
genis
6,15
,87
normal
8,02
1,55
genis
8,85
1,80
normal
39,75
4,52
genis
47,58
4,85
normal
24,04
3,40
genis
27,63
2,68
normal
6,49
1,28
genis
7,11
1,68
normal
11,95
1,96
genis
11,85
2,86
normal
72,17
26,32
genis
101,76
33,83
normal
39,27
5,77
genis
41,50
6,59
normal
77,13
6,04
genis
79,50
7,09
,219
,000
,014
,269
,905
,011
,370
,365
LVDd ölçümleri normal olan 79 ve geniş olan 6 hastanın sistolik fonksiyonları
karşılaştırıldığında LVDs ve LVM ölçümleri, LVD çapı patolojik olan hasta grubunda
istatiksel açıdan anlamlı yüksek bulundu(p<0,05). Diğer sistolik fonksiyon ölçümleri
arasında istatiksel anlamlı fark bulunmadı(p>0,05)
50
Tablo17: LVD çapı normal ve geniş olan hastaların Holter parametreleri
QT
QTCD
SDNN
SDANIN
SDNNIN
RMSSD
PNN50
TOT POWER
VLF
LF
HF
LF/HF
LVDd
Ortalama
Std.Sapma
normal
439,21
24,95
genis
456,00
44,23
normal
59,47
21,25
genis
66,50
20,85
normal
128,59
37,55
genis
186,25
74,33
normal
112,63
33,32
genis
171,00
71,8
normal
62,92
18,47
genis
72,25
19,24
normal
43,53
13,96
genis
45,25
13,74
normal
19,51
9,28
genis
20,75
10,78
normal
3920,36
2192,23
genis
5658,22
3158,74
normal
2468,00
1567,27
genis
4080,25
2603,28
normal
845,00
409,29
genis
1006,30
344,79
normal
520,60
249,79
genis
521,52
244,59
normal
1,81
,63
genis
2,07
,49
P
,213
,002
,006
,002
,330
,812
,798
,135
,057
,443
,994
,421
LVD çapı patolojik saptanan 6 hastanın , LVD çapı normal sınırlarda olan
hastalara göre 24 saatlik ritm Holter parametreleri karşılaştırıldığında; SDNN ve
SDNNIN, LVD çapı patolojik saptanan olgularda, LVD çapı normal olan hastalara
göre istatiksel olarak anlamlı ölçüde yüksek bulundu(p<005). QTc dispersiyonunda
LVD
çapı
geniş
olanlarda
istatiksel
olarak
anlamlı
artışın
olduğu
saptandı(p<0,05).Diğer 24 saatlik ritm Holter ölçüm parametrelerinde ise , iki grup
arasında istatiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı(p>0,05).
51
Tablo18: LVD çapı geniş hastalar ve kontrol grubunun diyastolik fonksiyonlarının
değerlendirilmesi
E
A
E/ A ORAN
IVRT
Tot Time
E Time
A Time
Dec Time
KTA
LVD çap
Ortalama
Std.Sapma
genis
,96
,12
kontrol
,88
,14
genis
,59
,057
kontrol
,58
,14
genis
1,63
,28
kontrol
1,65
,24
genis
27,16
2,85
kontrol
32,69
5,95
genis
519,00
36,76
kontrol
501,27
94,15
genis
124,33
15,88
kontrol
133,38
17,19
genis
85,16
9,47
kontrol
85,33
10,97
genis
29,16
2,48
kontrol
32,83
4,90
genis
77,66
5,57
kontrol
80,12
6,12
p
,214
,912
,445
,033
,654
,235
,972
,082
,944
LVD çapı geniş olan hasta grubu ile kontrol grubu LVDd değerleri diastolik
fonksiyonlar
açısından
değerlendirildiğinde
atriyum
dolumunu
gösteren
A
velositesinde artış olduğu, E/A oranında kontrol grubuna göre azalma olduğu
saptanmakla beraber bu azalma istatiksel açıdan anlamlı değildi ( p> 0.05). Yine
deselarasyon zamanında kontrol grubuna göre anlamlı olmayan bir azalma saptandı.
IVRT hasta grubunda, kontrol grubuna oranla istatiksel açıdan anlamlı düşük
bulundu(p<0.05). Diğer diastolik fonksiyonlar açısından hasta ve kontrol grubu
arasında istatiksel anlamlı fark bulunmadı(p>0,05).
52
Tablo19: LVD çapı geniş olan hastalar ile kontrol grubunun sistolik fonksiyonlarının
değerlendirilmesi.
LVDd
Ortalama
Std. Sapma
genis
6,15
0,87
p
,001
İVSd
kontrol
6,11
0,99
genis
8,85
1,80
,157
İVSs
kontrol
8.13
.
genis
47,58
4,85
kontrol
40,54
4,24
genis
27,63
2,68
LVDd
,001
LVDs
,516
kontrol
25.1
.
genis
7,11
1,68
LVPWd
,536
kontrol
6,20
1,38
genis
11,85
2,86
kontrol
11.96
.
genis
101,76
33,83
LVPWs
,078
LVM
,000
kontrol
70,01
17,98
genis
41,58
6,59
KF
,000
kontrol
39,94
5,19
genis
79,50
7,09
kontrol
77,94
5,40
EF
,940
LVD çapı geniş olan 6 hastanın sistolik fonksiyonları kontrol grubu ile
kıyaslandığında İVSd, LVM ve KF ölçümleri istatiksel açıdan anlamlı yüksek
bulundu(p<0,05).Diğer sistolik parametreler açısından iki grup arasında istatiksel
anlamlı fark bulunmadı(p>0,05)
53
Tablo20: LVD çapı geniş olan hastalar ve kontrol grubunun 24 saatlik ritm Holter
sonuçlarının karşılaştırılması
LVDd
Ortalama
Std.Sapma
p
genis
66,50
20,85
QTCD
,256
kontrol
51,40
16,03
genis
186,25
74,33
SDNN
,070
kontrol
124,20
24,82
genis
171,00
71,87
SDANIN
,602
kontrol
107,67
23,63
genis
1006,30
344,79
LF
,254
kontrol
766,40
406,09
genis
521,52
244,59
HF
,859
kontrol
492,05
322,57
geniş
2,07
,49
LF/HF
,839
kontrol
1,95
1,20
LVD çapı geniş ölçülen hastaların QTc dispersiyonu, LF/HF oranı kontrol
grubuna oranla yüksek saptanmakla birlikte bu fark istatiksel açıdan anlamlı
değildi(p>0.05). Diğer kalp hızı değişkenlerinde ise kontrol grubu ile
karşılaştırıldığında bir farklılık saptanmadı.
Tablo21: E/A oranı <1,2 ve >1,2 saptanan hastalar arasında sol ventrikül diyastolik
fonksiyon parametrelerinin karşılaştırılması.
E/ A Oranı
Ortalama
Std. Sapma
p
<1,2
1,03
.
E
,313
>1,2
,910
,11
<1,2
,99
.
A
,000
>1,2
,58
,09
<1,2
1,04
.
E/A oranı
,035
>1,2
1,58
,25
<1,2
24,00
.
IVRT
,629
>1,2
25,68
3,45
<1,2
372,00
.
TTIME
,227
>1,2
460,77
72,44
<1,2
104,00
.
ETIME
,123
>1,2
130,62
16,99
<1,2
76,00
.
ATIME
,436
>1,2
83,66
9,72
<1,2
25,00
.
DECTIME
,159
>1,2
30,93
4,15
E/A oranı <1,2’nin ve >1,2 saptanan hastalar arasında sol ventrikül diastolik
fonksiyon parametreleri karşılaştrırıldığında A velositesinde belirgin artışın olduğu ve
bu farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptandı, Deselerasyon zamanında ise
belirgin azalmanın olduğu ancak bu azalmanın
istatiksel açıdan anlamlı olmadığı
saptandı(p>0,05).
54
Tablo22: E/A oranı <1,2 ve >1,2 saptanan hastalar arasında sol ventrikül sistolik
fonksiyon parametrelerinin değerlendirilmesi
İVSd
İVSs
LVDd
LVDs
LVPWd
LVPWs
LVM
KF
EF
E/ A Oranı
Ortalama
Std. Sapma
<1,2
4,60
.
>1,2
6,17
1,30
<1,2
8,00
.
>1,2
8,07
1,59
<1,2
44,70
.
>1,2
40,25
4,98
<1,2
20,60
.
>1,2
24,34
3,48
<1,2
8,00
.
>1,2
6,52
1,32
<1,2
14,30
.
>1,2
11,94
2,01
<1,2
87,80
.
>1,2
74,14
28,03
<1,2
54,00
.
>1,2
39,25
5,66
<1,2
90,00
.
>1,2
77,14
6,01
p
,234
,961
,378
,289
,271
,248
,630
,011
,037
E/A oranı 1,2’nin altında olan hastalar ile E/A oranının 1,2’ nin üzerinde olan
hastalar karşılaştırıldığında LVDd, LVPWd, LVPWs, LVM değerlerinde artış olduğu
ancak bu artışın istatiksel açıdan anlamlı olmadığı saptandı(p>0,05).
55
Tablo23: E/A oranı < 1,2’nin ve >1,2 saptanan hastalar arasında Holter
parametrelerinin karşılaştırılması
OKH
QT
SDNN
SDANIN
SDNNIN
RMSSD
PNN50
TOT POWER
VLF
LF
HF
LF/HF
E/ A Oranı
Ortalama
Std. Sapma
<1,2
96,00
.
>1,2
87,67
10,87
<1,2
406,00
.
>1,2
440,70
26,14
<1,2
100,00
.
>1,2
131,79
41,93
<1,2
89,00
.
>1,2
115,82
38,16
<1,2
41,00
.
>1,2
63,53
18,49
<1,2
23,00
.
>1,2
43,64
13,61
<1,2
4,00
.
>1,2
19,58
9,05
<1,2
1748,40
.
>1,2
4021,58
2266,76
<1,2
1159,70
.
>1,2
2554,89
1660,02
<1,2
357,70
.
>1,2
858,49
406,79
<1,2
221,10
.
>1,2
522,75
248,16
<1,2
1,60
.
>1,2
1,83
,63
p
,449
,191
,454
,488
,230
,138
,092
,323
,407
,225
,231
,719
E/A oranı 1,2’nin altında saptanan hastada SDNN, SDNNIN, SDANİN,
RMSSD,PNN50, TOT POWER,VLF, LF,HF,LF/HF ölçümleri düşük saptanmakla
birlikte bu fark istatiksel açıdan anlamlı bulunmadı(p>0,05).
56
Tablo24: E/A oranı 1,2’nin altında saptanan hasta ve kontrol grubu arasında sol
ventrikül diyastolik fonksiyon parametrelerinin karşılaştırılması.
E
A
E/A
IVRT
Tot Time
E Time
A Time
Dec Time
KTA
E/A Oranı
Ortalama
Std. Sapma
<1,2
1,03
.
kontrol
,83
,14
<1,2
,90
.
kontrol
,81
,14
<1,2
1,04
.
kontrol
1,55
,24
<1,2
24,00
.
kontrol
32,17
5,95
<1,2
372,00
.
kontrol
501,78
94,15
<1,2
104,00
.
kontrol
133,38
17,19
<1,2
76,00
.
kontrol
85,33
10,97
<1,2
25,00
.
kontrol
32,83
4,90
<1,2
82,00
.
kontrol
.
.
p
,315
,012
,054
,159
,184
,101
,407
,124
,140
E/A oranı 1,2’nin altında saptanan hasta ve diğer hastalar arasında sol
ventrikül
diastolik
fonksiyon
parametreleri
açısından
istatiksel
anlamlı
fark
yoktur(p>0,05)E/A oranı 1.2’nin altında kalan hastalarda A velositesi, E time ve
deselarasyon zamanının azaldığı saptandı. Ancak bu azalma kontrol grubu ile
karşılaştırıldığında anlamlı bir fark saptanmadı ( p> 0.05).
57
Tablo25: E/A oranı <1,2’nin saptanan hasta ve kontrol grubu sol ventrikül sistolik
fonksiyon parametrelerinin karşılaştırılması.
E/A Oranı
Ortalama
Std. Sapma
<1,2
4,60
.
>1,2
6,17
1,30
<1,2
8,00
.
>1,2
8,07
1,59
<1,2
44,70
.
>1,2
40,25
4,98
<1,2
20,60
.
>1,2
24,34
3,48
<1,2
8,00
.
>1,2
6,52
1,32
<1,2
14,30
.
>1,2
11,94
2,01
<1,2
87,80
.
>1,2
74,14
28,03
<1,2
54,00
.
>1,2
39,25
5,66
<1,2
90,00
.
>1,2
77,14
6,01
İVSd
İVSs
LVDd
LVDs
LVPWd
LVPWs
LVM
KF
EF
p
,234
,961
,378
,289
,271
,248
,630
,011
,037
E/A oranı 1,2’nin altında saptanan hasta ve kontrol grubu sol ventrikül sistolik
fonksiyon parametreleri karşılaştırıldığında LVDd, LVPWd, LVPWS, LVM’ de belirgin
artış
olduğu
ancak
aralarında
istatiksel
olarak
anlamlı
ilişki
olmadığı
saptandı(p>0,05).
58
Tablo26: E/A oranı < 1,2 saptanan hasta ve kontrol grubu arasında Holter
parametrelerinin karşılaştırılması
OKH
QT
SDNN
SDANIN
SDNNIN
RMSSD
PNN50
TOT POWER
VLF
LF
HF
LF/HF
E/A Oranı
Ortalama
Std. Sapma
<1,2
96,00
.
>1,2
87,67
10,87
<1,2
406,00
.
>1,2
440,72
26,14
<1,2
100,00
.
>1,2
131,79
41,90
<1,2
89,00
.
>1,2
115,82
38,17
<1,2
41,00
.
>1,2
63,53
18,49
<1,2
23,00
.
>1,2
43,64
13,65
<1,2
4,00
.
>1,2
19,58
9,05
<1,2
1748,40
.
>1,2
4021,58
2266,76
<1,2
1159,70
.
>1,2
2554,89
1660,02
<1,2
357,70
.
>1,2
858,49
406,79
<1,2
221,10
.
>1,2
522,75
248,16
<1,2
1,60
.
>1,2
1,83
,63
p
,449
,191
,454
,488
,230
,138
,092
,323
,407
,225
,231
,719
E/A oranı< 1,2 olan hastanın SDNN, SDANIN, SDNNIN,RMSSD, PNN50,TOT
POWER, VLF, LF, HF ölçümleri, E/A oranı >1,2 olan hastalara oranla düşük
saptanmakla birlikte; iki grup arasında Holter parametreleri açısından istatiksel olarak
anlamlı fark bulunmadı(p>0,05).
59
Tablo27: SDNN<100 ve SDNN>100 olan hastaların tedavi sonrası geçen süre,
tansiyon değerleri ve sol ventrikül diastolik fonksiyon ölçümleri ile karşılaştırılması.
SÜRE
TAS
TAD
E
A
E/A
IVRT
T Time
E Time
A Time
Dec Time
SDNN
Ortalama
Std. Sapma
SDNN<100
53,61
23,30
SDNN>100
61,40
23,42
SDNN<100
106,66
8,22
SDNN>100
109,59
7,59
SDNN<100
67,94
6,43
SDNN>100
68,07
5,06
SDNN<100
,86
,11
SDNN>100
,92
,11
SDNN<100
,59
,07
SDNN>100
,59
,12
SDNN<100
1,46
,16
SDNN>100
1,60
,27
SDNN<100
25,16
2,61
SDNN>100
25,66
3,56
SDNN<100
440,16
48,26
SDNN>100
464,96
82,28
SDNN<100
128,72
12,96
SDNN>100
130,75
18,96
SDNN<100
81,88
11,20
SDNN>100
84,12
9,02
SDNN<100
30,86
3,58
SDNN>100
30,45
3,95
p
,222
,166
,932
,046
,994
,046
,590
,230
,674
,392
,694
SDNN<100 olan olgularda E velositesi ve E/A oranı, SDNN>100 olan
hastalara oranla düşük bulunmuştur. Bu fark istatiksel olarak anlamlıdır (p<0,05).
Diğer diastolik parametreler, tansiyon değerleri ve tedavi sonrası geçen süre
arasında iki grup arasında istatiksel anlamlı fark yoktur (p>0,05).
60
Tablo 28: SDNN<100 ve SDNN>100 olan hastaların
sol ventrikül
sistolik
fonksiyonları ve kardiyak ölçümlerin karşılaştırılması.
İVSd
İVSs
LVDd
LVDs
LVPWd
LVPWs
LVM
KF
EF
SDNN
ortalama
Std. Sapma
SDNN<100
5,62
1,08
SDNN>100
6,34
1,40
SDNN<100
7,76
1,32
SDNN>100
8,10
1,67
SDNN<100
38,48
4,50
SDNN>100
40,81
4,96
SDNN<100
23,93
3,34
SDNN>100
24,49
3,58
SDNN<100
6,25
1,14
SDNN>100
6,68
1,20
SDNN<100
11,20
2,06
SDNN>100
12,22
2,01
SDNN<100
60,10
19,27
SDNN>100
76,82
26,85
SDNN<100
37,94
5,26
SDNN>100
39,57
5,81
SDNN<100
75,72
5,64
SDNN>100
77,52
6,01
p
,050
,434
,080
,564
,170
,068
,017
,292
,264
SDNN<100 olan hastalarda LVM, SDNN>100 olan hastalara göre istatiksel
açıdan anlamlı düşük bulundu(p<0,05). Diğer sol ventrikül
sistolik fonksiyon
ölçümleri açısından EF, KF değerleri SDNN>100 olan hasta grubunda belirgin
azalma göstermiş, İVSd, İVSs, LVDd, LVDs, LVPWd, LVPWs değerleri SDNN<100
olanlarda belirgin azalma göstermekle beraber iki grup arasında istatistiksel olarak
anlamlı fark saptanmadı(p>0,05).
61
Tablo
29:
SDNN<100
ve
SDNN>100
olan
hastaların
holter
ölçümlerinin
karşılaştırılması.
OKH
QT
SDNN
SDANIN
SDNNIN
RMSSD
PNN50
TOT POWER
VLF
LF
HF
LF/HF
SDNN
ortalama
Std. Sapma
SDNN<100
97,16
9,40
SDNN>100
84,61
9,50
SDNN<100
434,88
28,66
SDNN>100
441,75
25,31
SDNN<100
90,11
8,55
SDNN>100
144,78
39,13
SDNN<100
79,11
13,67
SDNN>100
127,31
35,64
SDNN<100
46,44
10,05
SDNN>100
68,78
17,31
SDNN<100
32,77
8,71
SDNN>100
47,05
13,45
SDNN<100
12,88
6,17
SDNN>100
21,57
9,16
SDNN<100
2111,02
884,87
SDNN>100
4613,68
2231,22
SDNN<100
1226,57
449,10
SDNN>100
2973,17
1674,15
SDNN<100
533,73
254,54
SDNN>100
954,62
393,17
SDNN<100
338,49
153,02
SDNN>100
574,98
245,59
SDNN<100
2,02
,78
SDNN>100
1,76
,57
p
,000
,334
,000
,000
,000
,000
,000
,000
,000
,000
,000
,131
SDNN<100 olan olgularda SDANIN, SDNNIN, RMSSD, TOT POWER, VLF,
LF,HF ölçümleri, SDNN>100 olan hastalara göre istatiksel açıdan anlamlı düşük
bulundu(p<0,05). Holterde tüm kalp hızı değişkenlerindeki azalma SDNN<100 msn
altında olanlarda diğer gruba göre istatistiksel olarak anlamlıydı ( p<0.05).
62
Tablo30: Hastalarda ektopi varlığı ve yokluğunun kalbin diyastolik fonksiyonları ile
ilişkisi
SÜRE
KF
EF
E
A
E/A
IVRT
T Time
E Time
A Time
DecTime
KTA
Ektopi
Ortalama
Std. Sapma
ektopi yok
59,14
23,13
ektopi var
67,18
23,30
ektopi yok
39,53
5,81
ektopi var
39,31
5,66
ektopi yok
77,46
5,98
ektopi var
77,06
6,13
ektopi yok
,91
,10
ektopi var
,93
,13
ektopi yok
,60
,10
ektopi var
,57
,11
ektopi yok
1,53
,24
ektopi var
1,67
,30
ektopi yok
25,33
3,34
ektopi var
26,26
2,52
ektopi yok
449,73
66,68
ektopi var
502,13
86,81
ektopi yok
130,53
18,22
ektopi var
132,66
15,76
ektopi yok
81,74
9,15
ektopi var
88,06
10,08
ektopi yok
30,51
4,04
ektopi var
30,73
2,93
ektopi yok
86,27
10,18
ektopi var
76,87
6,61
p
,227
,892
,816
,705
,229
,072
,320
,014
,682
,024
,847
,001
Ektopi saptanan olgularda Tot Time ve A Time ektopi saptanmayan olgu
grubuna göre istatiksel açıdan anlamlı yüksek bulundu(p<0,05). Tedavi sonrası
geçen süre ektopi olan olgularda daha uzun olmakla birlikte bu fark istatiksel olarak
anlamlı değildi (p>0,05).Diğer diyastolik parametreler ektopi varlığı ve yokluğu ile
istatiksel olarak anlamlı ilişkili değildi(p>0,05).
63
Tablo31: Hastalarda ektopi varlığı ve yokluğunun sol ventrikül sistolik ölçümleri ile
ilişkisi
İVSd
İVSs
LVDd
LVDs
LVPWd
LVPWs
LVM
Ektopi
Ortalama
Std. Sapma
ektopi yok
6,10
1,23
ektopi var
6,41
1,83
ektopi yok
7,99
1,40
ektopi var
8,00
2,30
ektopi yok
39,77
5,09
ektopi var
41,45
4,56
ektopi yok
23,91
3,53
ektopi var
25,13
3,36
ektopi yok
6,53
1,16
ektopi var
6,56
1,42
ektopi yok
11,87
1,95
ektopi var
12,13
2,43
ektopi yok
70,46
26,27
ektopi var
77,36
26,57
p
,432
,977
,239
,223
,946
,663
,361
Ektopi varlığı ve yokluğu ile kalbin sistolik fonksiyonları arasında istatiksel
olarak anlamlı ilişki bulunmadı (>0,05).
64
Tablo32: Olgularda ektopi varliği ve yokluğunun holter parametreleri ile ilişkisi.
OKH
QT
SDNN
SDANIN
SDNNIN
RMSSD
PNN50
TOT POWER
VLF
LF
HF
LF/HF
Ektopi
Ortalama
Std. Sapma
ektopi yok
90,32
9,36
ektopi var
80,81
12,66
ektopi yok
438,77
25,82
ektopi var
441,87
27,96
ektopi yok
153,40
34,94
ektopi var
124,31
50,80
ektopi yok
133,77
31,19
ektopi var
109,93
48,22
ektopi yok
72,35
17,27
ektopi var
60,50
19,53
ektopi yok
49,44
11,01
ektopi var
41,37
16,64
ektopi yok
24,68
7,36
ektopi var
17,37
12,45
ektopi yok
5512,05
1841,98
ektopi var
3463,96
2821,82
ektopi yok
3195,46
1344,97
ektopi var
2692,98
2109,66
ektopi yok
1283,81
363,50
ektopi var
764,04
481,92
ektopi yok
475,14
222,77
ektopi var
650,83
296,82
ektopi yok
1,80
,59
ektopi var
1,83
,76
p
,002
,680
,011
,020
,019
,029
,009
,002
,001
,015
,013
,863
Ektopi saptanan olgulardaSDNN,SDANIN, SDNNIN, RMSSD, TOT POWER,
VLF, LF,HF ölçümleri ektopi saptanmayan olgulara göre istatiksel olarak düşük
bulundu(p<0,05).
65
Şekil10: Ektopi varlığı ile SDNN< 100 veya SDNN>100 olması arasındaki ilişki
50
46
45
40
35
30
25
Ektopi var
22
Ektopi yok
20
14
15
10
3
5
0
SDNN<100
SDNN>100
Ektopi var
3
14
Ektopi yok
22
46
Ektopi varlığı ile SDNN< 100 veya SDNN>100 olması arasında anlamlı ilişki
bulunmamaktadır (p>0,05).
Şekil 11: Ortalama Geçen Süre ile Ektopi Varlığının Değerlendirilmesi
Ortalama Geçen süre ile Ektopi varlığının Değerlendirilmesi
66,9
68
66
64
62
60
58
Ortalama Geçen süre
57,3
56
54
52
Ortalama Geçen süre
Ektopi yok n=58
ektopi var n=17
57,3
66,9
Ortalama geçen süre ile ektopi varlığı arasındaki ilişki değerlendirildiğinde
geçen süre uzadıkça ektopi riski artmakla birlikte istatistiksel anlamlılık yoktu
(p=0,061).
66
Tablo 33: LF/HF oranı <2 ve >2 olan hastaların sol ventrikül diyastolik parametreleri.
SÜRE
TAS
TAD
E
A
E/A
IVRT
T Time
E Time
A Time
Dec Time
KTA
LF/HF oranı
Ortalama
Std. Sapma
<2
58,35
22,13
>2
64,11
25,73
<2
107,60
7,98
>2
110,96
7,21
<2
67,40
5,58
>2
69,23
5,03
<2
,90
,11
>2
,91
,10
<2
,60
,11
>2
,60
,09
<2
1,57
,29
>2
1,54
,21
<2
25,40
2,87
>2
26,11
4,14
<2
465,38
72,85
>2
453,92
75,64
<2
130,86
18,21
>2
130,53
16,95
<2
82,86
8,57
>2
83,65
11,27
<2
30,55
3,99
>2
30,66
3,50
<2
85,37
9,71
>2
82,26
10,94
p
,323
,081
,173
,756
,973
,625
,400
,533
,941
,742
,911
,219
LF/HF oranı <2 ve >2 olan hastaların sol ventrikül diyastolik parametreleri
arasında istatiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı (p>0,05).
67
Tablo34: LF/HF oranı <2 ve >2 olan hastaların sol ventrikül sistolik fonksiyonlarının
ölçümleri
İVSd
İVSs
LVDd
LVDs
LVPWd
LVPWs
LVM
KF
EF
LF/HF
Ortalama
Std. Sapma
<2
6,09
1,45
>2
6,37
1,26
<2
7,88
1,72
>2
8,23
1,45
<2
39,58
4,51
>2
41,26
5,62
<2
23,45
3,01
>2
25,55
3,9
<2
6,40
1,12
>2
6,83
1,34
<2
11,77
2,13
>2
12,29
1,90
<2
68,34
22,12
>2
80,10
32,11
<2
40,33
6,17
>2
37,84
4,53
<2
78,15
6,31
>2
75,96
5,01
LF/HF oranı <2 ve >2 olan hastaların sol ventrikül
sistolik
p
,411
,393
,173
,014
,149
,305
,072
,078
,134
parametreleri
değerlendirildiğinde LVDs LF/HF oranı 2’nin üzerinde olan hasta grubunda istatiksel
açıdan anlamlı yüksek bulundu( p<0.05). İVSd, İVSs, LVDd,LVPWd, LVPWs, LVM
ölçümleri de LF/HF oranı >2 olan hasta grubunda, oranın <2 olduğu hasta grubuna
göre yüksek ölçülmekle birlikte bu fark istatiksel olarak anlamlı değildi(p>0,05).
68
Tablo 35: LF/HF oranı <2 ve >2 olan hastaların Holter parametrelerinin karşılaştırılması
OKH
QT
SDNN
SDANIN
SDNNIN
RMSSD
PNN50
TOT POWER
VLF
LF
HF
LF/HF
LF/HF
Ortalama
Std. Sapma
<2
88,75
11,38
>2
86,65
9,85
<2
439,68
25,57
>2
438,84
27,17
<2
129,75
37,35
>2
133,03
45,69
<2
113,48
31,91
>2
117,88
44,15
<2
63,71
16,70
>2
62,34
21,07
<2
44,55
12,44
>2
40,84
13,13
<2
20,77
9,61
>2
16,46
7,56
<2
3945,02
2115,47
>2
3986,18
2444,33
<2
2475,58
1562,37
>2
2637,78
1816,63
<2
818,16
375,39
>2
905,26
454,07
<2
580,83
257,43
>2
399,98
187,64
<2
1,44
,30
>2
2,43
,53
p
,434
,896
,744
,629
,764
,240
,054
,941
,693
,386
,003
,000
LF/HF oranı <2 ve >2 olan hastaların holter parametreleri karşılaştırıldığında
istatiksel açıdan anlamlı fark bulunmadı (p>0,05).
69
Tablo 36: LF/HF oranının SDNN<100 ve SDNN>100 ile karşılaştırılması
LF/HF
SDNN<100
SDNN>100
Toplam
13
12
25
39
21
60
52
33
85
<2
>2
Toplam
LF/HF Oranının SDNN<100 ve SDNN>100 ile karşılaştırılması sonucunda
istatiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0,215).
Şekil 12: LF/HF oranının <2 ve >2 olmasının ektopi varlığı ile ilişkisi
45
40
40
35
28
30
25
EKTOPİ YOK
20
EKTOPİ VAR
15
12
10
5
5
0
LF/HF≤2
LF/HF>2
EKTOPİ YOK
40
28
EKTOPİ VAR
12
5
LF/HF oranını <2 ve >2 olmasının ektopi varlığı ile istatiksel açıdan ilişkisi
yoktur (p>0,05).
70
Tablo 37: QTc Süresi <0,44 ve >0,44 olan hastaların sol ventrikül diyastolik fonksiyonları ve
tedavi sonrası geçen süre
SÜRE
E
A
E/A
IVRT
Tot Time
E Time
A Time
Dec Time
QTc
Ortalama
Std. Sapma
<0,44
59,46
23,35
>0,44
59,61
23,97
<0,44
,90
,12
>0,44
,91
,11
<0,44
,59
,12
>0,44
,59
,08
<0,44
1,57
,28
>0,44
1,55
,22
<0,44
25,37
3,69
>0,44
25,73
2,93
<0,44
458,07
72,64
>0,44
459,94
80,62
<0,44
128,47
16,36
>0,44
132,35
19,04
<0,44
83,67
9,85
>0,44
83,47
9,36
<0,44
30,70
3,70
>0,44
30,37
4,05
p
,978
,788
,866
,685
,648
,917
,349
,928
,724
QTc Süresi <0,44 ve >0,44 olan hastaların sol ventrikül diyastolik fonksiyonları
ve tedavi sonrası geçen sure arasında istatiksel açıdan fark bulunmadı(p>0,05).
QTc >0.44 olanlarda E velositesi, E time, E/A oranı diğer gruba göre azalma
gösterirken bu azalma istatistiksel olarak anlamlı değildi ( p >0.05).
71
Tablo 38: QTc süresi <0,44 ve >0,44 olan hastaların sol ventrikül sistolik
fonksiyonları
İVSd
İVSs
LVDd
LVDs
LVPWd
LVPWs
LVM
KF
EF
QTc
Ortalama
Std. Sapma
<0,44
5,81
1,11
>0,44
6,60
1,51
<0,44
7,88
1,64
>0,44
8,20
1,54
<0,44
40,23
4,96
>0,44
40,28
4,97
<0,44
24,56
3,51
>0,44
24,11
3,55
<0,44
6,73
1,18
>0,44
6,41
1,20
<0,44
11,88
2,03
>0,44
12,08
2,11
<0,44
72,41
26,18
>0,44
73,30
26,45
<0,44
38,65
5,19
>0,44
39,82
6,27
<0,44
76,58
5,29
>0,44
77,70
6,66
QTc Süresi >0,44 olan hastaların İVSd ölçümleri QTc Süresi
p
,011
,392
,963
,587
,246
,678
,884
,382
,420
<0,44 olan
hastalarınkinden istatiksel olarak anlamlı yüksek bulundu(p<0,05).
72
Tablo 39: QTc süresi <0,44 ve >0,44 olan hastaların Holter parametreleri
OKH
SDNN
SDANIN
SDNNIN
RMSSD
PNN50
TOT POWER
VLF
LF
HF
L/HF
QTc
Ortalama
Std. Sapma
<0,44
88,67
12,21
>0,44
86,41
8,98
<0,44
131,80
46,09
>0,44
131,50
36,06
<0,44
117,70
42,81
>0,44
113,38
31,35
<0,44
62,53
20,29
>0,44
64,50
16,33
<0,44
43,21
14,17
>0,44
44,11
13,66
<0,44
18,68
8,67
>0,44
20,69
10,03
<0,44
4056,48
2393,73
>0,44
3960,66
2120,68
<0,44
2584,14
1754,03
>0,44
2517,62
1546,94
<0,44
833,28
434,78
>0,44
878,11
372,65
<0,44
499,12
243,40
>0,44
547,40
254,47
<0,44
1,8537
,72288
>0,44
1,7912
,51249
QTc Süresi <0,44 ve >0,44 olan hastaların Holter parametreleri
p
,381
,975
,626
,651
,782
,358
,856
,864
,637
,409
,673
arasında
istatiksel anlamı fark bulunmadı(p>0,05).
73
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
Günümüzde kanser tedavisinde erken tanı ve kemoterapötiklerin etkili
kullanımı sayesinde %70’lere varan sağkalım oranlarına ulaşılmıştır (133). Bu
terapötik başarı çocukluk çağı kanserlerinin tedavisindeki ikinci bir güçlüğün altını
çizmektedir: Bu tedavilerin geç etkilerini en aza indirerek yararlarını en yüksek orana
çıkarmak. Sık görülen geç etkiler; kardiyotoksisite, sekonder malignite, nörokognitif
bozulma, nöropati, kas iskelet morbiditesi ve endokrin disfonksiyondur (134,135).
Uzun dönem sağ kalanların 2/3’ünde görülen, bu tedavi ile ilişkili yan etkiler, sık
görülmekle kalmaz, genellikle ilerleyici ve hayatı tehdit edicidir (136). Uzun dönem
sağ kalanların artmış risklere maruz kaldığı gözlemi, klinik ve araştırma toplulukları
içinde ilgi uyandırmıştır (136).
Pediatrik onkoloji hastaları Amerika’daki yeni kanser tanısı konan tüm
hastaların %1’inden daha azını oluşturmasına rağmen, şu anda 270.000’den fazla
uzun dönemde yaşayan vardır ve bu rakam giderek artmaktadır(137). Tanıdan
itibaren 30 yıl sonrasında hastaların 1/3’ü sağlıklı olmakla birlikte 1/3’ünde hastalığa
veya tedaviye bağlı yan etki vardır. %73’ünün kronik bir hastalığı bulunmaktadır ve
%42’sinin kardiyovasküler hastalık, felç, pulmoner fibroz, böbrek yetmezliği veya
sekonder malignite gibi hayatı tehdit edici, şiddetli fatal bir hastalığı vardır (137).
Kontroller ile karşılaştırıldığında pediatrik uzun dönem sağ kalan hastalarda 54 kat
artmış majör eklem replasmanı ihtiyacı, 15 kat artmış konjestif kalp yetmezliği veya
sekonder malignite oranı, 10 kat artmış kardiyovasküler hastalık veya zihinsel
etkilenme oranı ve dokuz kat artmış böbrek yetmezliği veya felç oranı saptanmıştır
(137).
Kalbe geç etkiler miyokard hasarından kaynaklanan azalmış miyokard
fonksiyonu olarak kendini gösterir. İlk yıldan sonra ortaya çıkan, geç başlangıçlı
kronik toksisite, antrasikline bağlı, sol ventrikül duvar incelmesi, sol ventrikül
dilatasyonu ve azalmış kontraktiliteyi kapsayan progresif bozulmaya bağlıdır. Bu
azalma tedavi sırasında ortaya çıkan hasarın direkt sonucudur. Antrasiklin
kardiyotoksisitesi çocukluk çağı kanser tedavisinin majör bir komplikasyonudur
(137,138,139). 20 yıl sağ kalımda kontrollere göre daha yüksek kümülatif doz oranı,
kız cinsiyet, küçük yaş, tedavi süresinin uzun oluşu gibi faktörlere bağlı olarak sekiz
kat artmış kardiyak mortalite, dört kat artmış ani kardiyak ölüm görülür
74
(140,141,142,143,144145,146,147). Bu oranlar artan takip oranlarıyla düşme
göstermez (144,146). Uzun dönemdeki geç antrasiklin toksisitesinin iki mekanizması
vardır (143,144,146). İlki miyokard kontraktilitesinde azalma ile iliskili olarak
fraksiyonel kısalma ile ölçülen sol ventrikül fonksiyonunun baskılanmasıdır. İkinci yol,
artmıs sol ventrikül ard yükü ile ilişkili olan baskılanmış sol ventrikül fraksiyonel
kısalması ile karakterizedir. Bu zincir antrasiklinle tedavi edilmis uzun dönem
sağkalan çocukları geç kardiyomiyopati riski altına sokar ve bunlar sonuç olarak
konjestif kalp yetmezliği açısından risk altındadırlar. Pompa
yetersizliği artmış
kardiyak mortalite ve ani ölüm riski ile ilişkilidir. Global bir prematür semptomatik
kardiyak hastalık riski, bu populasyonda artmış görünmektedir (148,149).
Geç
ilerlemeyi
kardiyotoksisitenin
durdurmak
için
seyrini
başarılı
değiştirmek
gibi
için
hedeflenen
gözükmemektedir
girişimler,
(147,104,106).
Asemptomatik sol ventrikül disfonksiyonu olan antrasiklin alanlarda, başlangıçta
enalaprille tedavi iyileşme sağlasa da, hasta 6-10 yıl sonra enalapril öncesi miyokard
yapı ve fonksiyonuna dönmektedir (104,150). Benzer şekilde, konjestif kalp
yetmezliği geliştiğinde enalaprille tedavi erken düzelme sağlamıştır ancak, 3-5 yıl
sonra tüm hastalar kardiyak transplantasyona ihtiyaç duymuş veya kardiyak
nedenlerden ölmüştür (104,150). Büyüme hormonu tedavisi bu grupta daha normal
bir sol ventrikül duvar kalınlığı ve kan basıncı sağlarken, sol ventrikül fonksiyonu
zaman içinde giderek bozulmuştur (106).
Tedavi sırasında geç kardiyotoksisitenin önlenmesi, antrasiklinle ilişkili geç
kardiyak morbiditenin azaltılması için en etkili yoldur. Doksorubisinin 48 saatlik
devamlı
infüzyonu
bulunmamasına
bolus
rağmen;
uygulama
ALL’de
her
ile
karşılaştırıldığında
dozdan
30
dakika
kardiyoprotektif
önce
kullanılan
dekstrazoksan hastalıksız yaşamı azaltmaksızın kardiyak hasarda anlamlı azalmaya
yardımcı olmuştur (92,151).
İlacın toksisite nedenleri ;
1- Fe ² (Demir) başta olmak üzere +2 değerli katyonların şelasyonu ile oksijen
radikalleri ve süperoksit oluşumuna neden olmak,
2- Kinon-hidroksikinon fonksiyonel grubunun siklik oksidasyon-redüksiyonu,
3- DNA çift sarmalları arasında interkalasyon oluşturmaktır.
75
Uzun dönem doksorubisin tedavisinin en ciddi yan etkisi DBKMP ve
sonrasında KKY gelişmesidir. Bazı hastalarda DBKMP, tedavi sonrası 4-20 yıl
içerisinde gelişmiştir. (78). Fakat birçok bulgu serbest oksijen radikallerinin ve
oksidatif stresin hücresel zedelenmeye yol açtığını göstermektedir (152). Artmış
oksidatif stres miyokardda subsellüler değisikliklere yol açar. Bu değişiklikler yavaş
miyofibril kaybı ile miyokardiyal hücre vakuolizasyonudur ve DBKMP için tipiktir.
Doksorubisin tedavisi serbest radikallerin temizlenmesini sağlayan endojen
antioksidan yanıtın azalmasıyla birliktelik gösterir (153,154). Böylece oksidatif stres
artar ve DBKMP ile KKY oluşumu için uygun ortam belirmiş olur (46). Bu etkinin
biyokimyasal mekanizması ise genel olarak söyle açıklanabilir; redüktazlar;
antrasiklinleri, etkileri aynı serbest radikallerine ayırabilen enzimlerdir (155). Bu
enzim grupları sitokrom P450 redüktaz, ksantin oksidaz ve mitokondriyal NADH
oksidaz gibi enzimlerden oluşur. Kardiyak doku bu enzimlerden zengin ve serbest
radikallerin kardiyak sitozol ve mitokondriyal fraksiyonlarında oluşumunun belirgin
olduğu bir yapıdır (156,157). Sonuç olarak doksorubisin bu enzimler aracılığı ile
redüksiyona uğrarken ortaya çıkan serbest elektron transferi sırasında superoksit
oluşumu gerçeklesir ve ortamda oksidatif stres artarak miyokardiyal hücresel
zedelenme başlar.
Akut dönemde en sık görülen EKG değişikliği sinüs taşikardisidir ve reversibl
bir değişikliktir (158). Uzamış doksorubisin kardiyotoksisitesinde ise T dalgası
düzleşmesi, uzamış QT intervali ve yaygın R dalgasında amplitüd kaybı görülür
(158). Seri ekokardiyografik ejeksiyon fraksiyon (EF) ölçümleri DBKMP’de sensitif,
noninvaziv ve ucuz bir yoldur (111,159). Ayrıca radyonüklid ventrikülografi ile EF
çalışmaları yapılabilir (160,161). Subklinik erken DBKMP tanısında EF ile birlikte
egzersiz stres testinin birlikteliği sensitiviteyi arttırmıştır (111,112). Sonuç olarak
doksorubisin tedavisinde EF tayini rutin hasta korunmasında yer almalıdır.
İndium 111 işaretli monoklonal antimyosin antikorları EF ölçümünde ve duvar
hareket bozukluklarının tayininde kullanılır (162). DBKMP adrenerjik denervasyona
eşlik edebilir, hatta EF’nin radyonüklid anjiografi ile azaldığının gösterilmesinden
önce de ortaya çıkabilir (163,164). Tüm bu tanı yöntemleri DBKMP’de sadece
yardımcı yöntemlerdir. Günümüzde DBKMP’de bilinen en spesifik ve sensitif tanı
testi endomiyokardiyal biyopsidir (165). Sağ ventrikülden alınan biyopsi tipik
değişiklikleri gösterir. Bunlar; miyofibril kaybı, sarkoplazmik retikulum genişlemesi ve
76
sitoplazmada vakuolizasyondur. Histolojik bulgular hasarın evrelemesinde kullanılır
(Tablo 8). Eğer biyopsi skoru 2.5 olarak saptanırsa doksorubisin tedavisi kesilmelidir
(166).
Endomiyokardiyal biyopsi en önemli tanı yöntemidir ve günümüzde daha
kullanışlı hale gelmiştir. Doksorubisin yalnız başına kullanıldığında hızlı intavenöz
(IV) infüzyon şeklinde 15-20 dk.’da ve öngörülen dozda (60-75 mg/m²) her üç haftada
bir verilmiştir. Bu standart hızlı infüzyon; prospektif randomize bir çalışmayla 6 saatin
üzerinde devamlı doksorubisin infüzyonu alan meme ve over kanserli hastalarda
karşılaştırılmıştır. Kümülatif doksorubisin dozu 300 mg/m² olan standard hızlı
infüzyon veya devamlı infüzyon alan her iki grupta kardiyotoksik etki istirahat EF ve
QRS amplitüd özelliklerine göre karşılaştırılmıştır. Belirgin olarak standard hızlı
infüzyon
alan
hastalarda
EF’de
ve
QRS
kompleks
amplitüdünde
azalma
saptanmıştır. Yavaş infüzyon alanlarda ise kardiyotoksik etki daha az oranda
bulunmuştur (167). Ayrıca 48-96 saatlik bir periyodda devamlı infüzyon ile 600
mg/m²’nin üzerinde doksorubisin alan hastalarla, ortalama 465mg/m² standard hızlı
infüzyonla doksorubisin alan hastalar karşılaştırıldığında kardiyotoksisitenin ilk grupta
daha da az olduğu gösterilmiştir (168). Bu hastalarda endomiyokardiyal biopsiler
karşılaştırıldığında standard hızlı infüzyon alan 30 hastanın 14 tanesinde tipik
kardiyomiyopatik değişiklikler saptanırken , devamlı yavaş infüzyon alan 21 hastanın
sadece 2 tanesinde bu bulgular görülmüştür.
Çalışmamıza aldığımız doksorubisin almış 85 hastanın ortalama yaşı 10,4 ±
3.6 yıl cinsiyet dağılımı 49 erkek, 36 kızdı. Hasta grubu ile kontrol grubu
karşılaştırıldığında yaş, cinsiyetleri arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Bu
hastaların kontrol grubuna göre sistolik fonksiyonlarında anlamlı bir farklılık
saptanmadı
(EF,KF).
tansiyonlarında,
kalp
Kontrol
tepe
grubu
ile
atımlarında
hastaların
anlamlı
bir
sistolik
fark
ve
diyastolik
yoktu.
Diyastolik
fonksiyonlarında E/A oranında azalma, A velositesinde artış, deselerasyon
zamanında anlamlı olarak kısalma dışında bir farklıklık saptanmadı, yine hasta
grubunda Holter ölçümlerinde kalp hızı değişkenlerinde bir azalma görülmedi, sadece
QTc dispersiyonunda anlamlı bir artış saptandı. Doksorubisin kullanan hastaların
ortalama takip süresi 60 ay (min 24- mak 112 ay)’ dı. Kardiyak ölçümlerde ise yine
kontrol
grubu
ile
Kardiyomiyopatilerde
karşılaştırıldığında
diyastolik
anlamlı
fonksiyon
bir
fark
bozukluklarının
saptanmadı.
sistolik
77
dekompansasyondan önce ortaya çıktığı düşünülmektedir. Diyastolik fonksiyonların
değerlendirilmesi ile kardiyak dekompansasyon için yüksek risk taşıyan bireylerin
erken tanısı amaçlanmıştır (115). Birçok çalışma antrasiklin toksisitesinde kalp
fonksiyonlarındaki erken bozulmanın diastolik fonksiyona bağlı olabileceği, sistolik
fonksiyon bozukluğunun bunu izlediğini düşündürmüştür (115,116). Çalışmamızda da
hasta grubunda ilk değişmenin diyastolik fonksiyon bozukluğu ile beraber QTc
dispersiyonundaki artmanın olduğu saptanmıştır.
Kalp hızı değişkenleri ( SDNN, SDANIN, SDNNIN, RMSSD, LF, HF, LF/HF)
kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı bir fark saptanmadı. QT dispersiyonunda
ise hasta grubunda kontrole grubuna göre anlamlı olarak yüksekti. Hasta grubunda
diyastolik fonksiyonlarında azalma ve QTc dispersiyonunda artış ile, artmış aritmi
riski ilişkili görülmektedir.
Hasta grubu kümülatif doza göre risk gruplarına ayrıldı, bu risk gruplarındaki
hastaların yaş, cinsiyet, takip süreleri arasında gruplar arasında anlamlı bir fark
saptanmadı. Kümülatif doza göre ayrılmış olan bu gruplar sistolik, diyastolik
fonksiyonlara gore, sol ventrikül ölçümleri ve kalp hızı değişkenleri ile beraber
değerlendirildi. Bu gruplardaki hastaların ortalama izlem süresi 60 ay ( 24-112 ay
arasında değişiyordu)’dı. Bu gruplardaki hastaların izlem süreleri benzerdi. Kümülatif
dozlara göre hastalar izlendiğinde sol ventrikül sistolik fonksiyonlarında EF, KF‘de
doz arttıkça azalma saptandı.
Antrasiklin kümülatif dozu arttıkça sol ventrikül
fraksiyonel kısalmasının giderek azaldığı (her 100mg/m² için yaklaşık %1) ve
fraksiyonel kısalmanın düzenli izlenmesinin sistolik fonksiyonlarında bozulma eğilimi
gösteren hastaların izleminde yararlı olabileceği belirtilmiştir (30). Steinherz ve ark.
(78)
201 hastalık çalışmalarında solid tümörlü ve lösemili hastalarda antrasiklin
tedavisinden 4-20 yıl sonra sistolik fonksiyonu fraksiyonel kısalma ölçümü ile
değerlendirmiş ve anormal kardiyak fonksiyon oranı %23 olarak bulunmuştur.
Antrasiklin kümülatif dozu 550mg/m² yi aştığında bu oran %33’e yükselmektedir
(107). Lipshulz ve ark. (24) lösemili hastalarda antrasiklin tedavisinden 15 yıl sonra
228mg/m² gibi düşük doksorubisin dozlarında hastaların %65 inde ardyükte artma,
kontraktilitede azalma ya da her ikisi birden gözlenmiş ve uzun dönemde fraksiyonel
kısalma ölçümünün hem anormal ardyük hem de anormal kontraktilite için
duyarlılığının %64, özgüllüğünün %81 olduğunu belirtmişlerdir. Bu Lock ve ark. (30)
fraksiyonel kısalma ölçümlerinin herhangi bir dönemde %30; 200mg/m² üzerinde
78
antrasiklin alan hastalarda ise %32 nin altında olması durumunda ve 100mg/m2 ilaç
başına >%2-3 düşüş saptandığında kardiyotoksisite için yüksek risk varlığını
belirtmişlerdir. Bizim çalışmamızda da gruplar değerlendirildiğinde EF ve KF
oranında grup 1 ile grup 3 arasında %4 ‘ lük bir azalmanın olduğu görüldü. Tedavi
sonrası geçen süre ile EF, KF oranı arasında anlamlı ilişki yoktu( p= 0,125).
Kardiyomiyopatik
değişiklikler
belli
bir
noktaya
ulaşmadıkça
kardiyak
kompansasyon nedeniyle sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu normal bulunmaktadır.
Çalışmamızda kümülatif dozu 180mg/m² ile 300mg/m² ye arttıkça KF ‘de %4 düşmesi
kardiyak riskin dozla beraber arttığı görülmektedir. Kardiyak kompansasyonlar nedeni
ile EF oranlarında bir değişme saptanmamıştır, dinlenme anında sol ventrikül
ejeksiyon fraksiyon ölçümleri erken antrasiklin kardiyotoksisitesini belirlemede
göreceli olarak duyarsızdır; çünkü morfolojik hasar kritik bir noktaya gelmedikçe
ejeksiyon fraksiyonunda kayda değer bir azalma olmamakta, bu noktadan sonra
fonksiyonel kötüleşme hızla gerçekleşmektedir (110).
De
Wolf
ve
ark
(67)
dobutamin
stres
ekokardiyografi
ile
180-
380mg/m²arasında antrasiklin alan 23 hastanın %85’inde hem sistolik hem de
diastolik fonksiyonlarında etkilenme bulmuşlardır. Sistolik disfonksiyon azalmış
kontraktiliteye değil, kalp kası kalınlaşmasındaki yetersizlik sonucu artmış sistolik
duvar gerilimine bağlanmıştır.
Yeung ve ark. (114) nın çalışmasında antrasiklin ile tedavi edilmiş ve dinlenme
anında fraksiyonel kısalma ölçümleri normal olan hasta grubunda egzersiz EKO ile
fraksiyonel kısalmadaki artış %3 bulunurken, kontrol grubunda bu oran %23 dür.
Çalışmamızda kümülatif dozlar arttıkça diyastolik fonsiyonları gösteren E/A
oranında azalma olduğu saptandı. Yapılan çalışmalarda (116,120) geç ve erken akım
hızları, mitral kapak geç zaman akım integrali bozukluklarını değerlendirerek
asemptomatik çocuklarda erken antrasiklin kardiyomiyopatisinin saptanmasında
diastolik ölçümlerin değerini göstermiştir. Diastolik fonksiyonların kümülatif antrasiklin
dozundan etkilendiği öne sürülmüştür. Prestor ve ark (120)’nın çalışmasında
250mg/m² nin üzerinde ilaç alanların hepsinde diyastolik fonksiyonlar bozuk
bulunmuştur.
Yine kümülatif doz artıkça sol ventrikül kas kitlesinde azalma olduğu
saptanmıştır. İlk miyokard hasarından sonra ilerleyici ventrikül disfonksiyonu söz
79
konusudur. Uzun süre kardiyotoksisitenin antrasiklin son dozunu
takip eden yıl
içinde ortaya çıktığına inanılmıştır (33). Buna karşın; çocukluk çağı kanserlerinden
iyileşen ve antrasiklin tedavisi almış hastalarda tedaviden 7 yıldan fazla zaman
geçtikten sonra sol ventrikül kütlesinde, kütle indeksinde ve kompliansında azalmalar
bulunmuştur. Bu hastalar yüksek sistolik duvar gerilimine karşı çalışan ince duvarlı
bir ventriküle sahiptir. Bu tip kalp hasarı yıllarca kompanse durumda kalan geç
başlangıçlı kalp disfonksiyonu ile uyumludur (34).
Bizim çalışmamızda ortalama
takip süresi gruplarda 60 aydı. Hastalarımızda sol ventrikül duvar kalınlıklarında,
LVM’ da anlamlı olarak doksorubisin dozu arttıkça azalma olduğu saptandı. Ancak
hasta gruplarında sol ventrikül ölçümlerinde diğer parametrelerde herhangi bir
değişiklik saptanmadı. Bizim çalışmamızdaki ortalama takip süresinin yukarıdaki
diğer çalışmalara göre daha kısa olması (diğer çalışmalardaki ortalama sürenin 4-20
yıllık çalışmalar olması) çalışmamızdaki hasta gruplarının daha ileriki yıllardaki
takiplerinde miyokardiyal fibril kaybının devamlılığı ve buna bağlı sistolik ve diyastolik
fonksiyon kaybının takibi, oluşabilecek kardiyak yetersizliklerin gösterilmesi açısından
önem taşımaktadır.
QT dispersiyonunda ise kümülatif dozlara göre artan dozlarda gruplarda
belirgin artma saptanmıştır. Çok değişkenli analizlerde QT dispersiyonundaki her 17
msn artış için kardiyovasküler mortalitenin %34 arttığı
görülmüştür. Yine çok
değişkenli analizlerde QTc dispersiyonunun 58 msn üzerinde olması durumunda
kardiyovasküler mortalite riskinin 3.2 kat arttığı bulunmuştur. Çoğunluğu retrospektif
olan çok sayıda çalışmada ventriküler aritmi gelişen akut ve kronik kalp yetersizliği
olan
hastalarda
QT
dispersiyonunun
belirgin
olarak
daha
yüksek
olduğu
bulunmuştur. Bizim çalışmamızda da doksorubisinin kümülatif dozuna göre hastalar
incelendiğinde QTc dispersiyonunda hem kontrol grubuna göre hemde gruplar
arasında anlamlı olarak artış olduğu saptandı. Tüm gruplarda QTc dispersiyonu 58
msn üzerinde idi. Çoğunluğu retrospektif olan çok sayıda çalışmada ventriküler aritmi
gelişen akut ve kronik kalp yetersizliği olan hastalarda QT dispersiyonunun belirgin
olarak daha yüksek olduğu bulunmuştur. Pek çok çalışmada kalp yetersizliği sonucu
ile QT dispersiyonu arasında belirgin ilişki olduğunu göstermiştir(168,169,178-186).
Kalp hızında ki değişkenlikler erken miyokard hasarını göstermede birçok
hastalık için bir değerdir(170-175). Bizde çalışmamızda kalp hızı değişkenliğinin geç
80
kardiyak toksisiteyi göstermedeki değerliliğini araştırdık. Kalp hızı değişkenleri ve
normal değerleri aşağıdaki tablolarda gösterilmiştir.
Time Domain metod
Değişken Birim
Tanım
Ortalama NN
SDNN
SDNN indexi
SDANN
İki normal vuru arasındaki çevrim uzunluğu
NN intervallerinin standart sapması
5 dklık kayıtlarda bütün SDNN lerin ortalaması
5 dklık kayıtlarda ortalama NN intrvalinin
standart sapması
Aralarında 50 msndn fazla fark olan komşu NN
intervali sayısı
NN50 sayısının toplam tüm NN sayısına bölümü
24 saatlik kayıtta ardışık NN aralıkları
farklılıklarının karelerinin toplamının karekökü
ms
ms
ms
ms
NN50
PNN50
RMS-SD
%
ms
Kalp hızı değişimi kalbin otonomik nöral disfonksiyonu göstermek için invaziv
olmayan bir tekniktir. Azalmış kalp hızı değişimi kötü prognoz ile ilişkilidir(293-295).
81
Kalp hızı değişimindeki azalma ani ölüm riski ve bütün ölüm riskleri için önemli bir
göstergedir(171,187,188). Temel hipotez kalp hızı değişiminin direkt olarak intakt
nörokardiyak otonomik regülasyona bağımlı olması ve kalp hızı değişimindeki
azalmanın
elektriki
instabiliteye
bağlı
otonomik
disfonksiyonu
yansıttığının
düşünülmesi temeline dayanmaktadır. Adrenerjik aktivite artışı veya koruyucu
parasempatik
aktivitenin
azalması
ölümcül
disritmilerin
patofizyolojisini
açıklamaktadır (189-192). Kleiger, Odemuyiwa ve ark. birbirlerinden bağımsız geniş
hasta kohortlarında kalp hızı değişiminde saptadıkları azalma ile ventriküler
disritmiler arasındaki pozitif korelasyon dikkat çekicidir (193-194). Vybiral ve ark.’nın
yaptıkları çalışmada kısa dönem kalp hızı değişimi kayıtları ile uzun süreli kayıtlardan
elde edilen verilerin, uzun dönemde yüksek riskli hastaları sadece kalp hızı değişimi
ile süregen ventriküler taşikardi insidansını, programlı ventriküler stimülasyon ile
indüklenilebilme olasılığı ile aynı olarak saptamışlardır (172).
Yeragani ve ark. erişkin popülasyon ile karşılaştırdıklarında 4-12 yaş arası
çocuklarda parasempatik modülasyonun daha baskın olduğunu saptamışlardır (195).
SAEKG’de geç ventriküler potansiyel saptanan olgularda aynı zamanda kalp hızı
değişiminde gözlenen koruyucu parasempatik aktivitenin azalması ve adrenalin–nor
adrenalin salınımıyla ortaya çıkan sempatik aktivitenin potansiyel ventriküler
disritmilerin
fizyopatolojisini
düşündürmektedir.
Kalp
açıklamaya
hızı
bu
değişimindeki
bağlamda
azalma
yardımcı
özellikle
olduğunu
siyanotik
kalp
hastalıklarındaki hipoksi artmış plazma norepinefrin (sempatik aktivite) ile birliktedir
(196,197). HRV intakt nörokardiyak otonomik regülasyon ile ilişkilidir, HRV de azalma
kardiyak instabilite ile ilişkidir ve bu da ventriküler taşikardi ve ani ölümün önemli bir
belirtecidir. Çalışmamızda kısa dönem kayıtlarından (5 dakikalık) kullanılan dört
parametre genel HRV değerlendirilmesini sağlamaktadır. Değişik kayıt sürelerinden
elde edilen SDNN örneklerinin karşılaştırılması istatiksel olarak doğru değildir, biz
tüm çalışma ve kontrol gruplarımıza standart uygulamada bulunduk. SDNN’nin
anlamlı olarak hasta grubunda düşük bulunması olasılıkla maruz kalınan kronik
diyastolik ve sistolik yetersizliğin neden olduğu kardiyak sempatik nöronal aktivitedeki
artış ile olduğu düşünülmektedir.
Kalp hızı değişiminde; Frekans parametrelerinden LF/HF oranınında yaşa
uygun olmayan LF yüksekliği ve zaman parametrelerinden SDNN indeksi 30
milisaniye altında saptandığında bu olguların elektif şartlarda elektrofizyolojik
82
çalışmaya alınarak programlı indüklenebilir ventriküler taşikardilerin dökümante
edilmesi ve disritmi tedavilerinin tıbbi tedavi ve otomatik defibrilatör implantasyonu
spektrumunda değerlendirilmesi gereklidir(170,171,187,188).
Bizim çalısmamızda da
geç doksorubisin kardiyak toksisitesi
sol ventrikül
kitle indekslerine, sol ventrikül diyastolik ölçümlerine göre değerlendirilmiş ve ciddi
ventriküler disritmi riskinin kalp hızı değişimi (zaman parametreleri) ile belirlenmesi
amaçlanmıştır.
Çalışmamızda
elektrokardiyografi
(SAEKG)
Holter
ile
monitörizasyon
kalp
hızı
değişimi
ve
sinyal
zaman
ortalama
parametreleri
değerlendirilmiş ve disritmi riski araştırılmıştır. Otonom sinir sisteminin kalp hızı
üzerine etkisini, kalp hızındaki spontan değişiklikleri ve uyarılar sonrası oluşan refleks
değişiklikleri saptamak için kullanılan kalp hızı değişimi (Heart Rate Variability;HRV)
Holter
monitörizasyon ile uzun dönem zaman temelli (time domain) ve sinyal
ortalama elektrokardiyografi (SAEKG) kayıtları ile kısa dönem kayıtlar ventriküler
disritmileri önceden kestirebilmek için önemli bulgular elde
edilebilmektedir
(176,177).
Kalp hızı değişimi zaman parametrelerinden SDNN, SDANN, RMSSD, SDNN
indeksi,
SDSD,
SDNN50,
pNN50
kalp
hızı
değişimi
ile
ilgili
istatistiksel
ölçümlerdir(170). 24 saatlik Holter monitorizasyonunda kümülatif dozlara göre
doksorubisin
değerlerine
göre
olguların
ortalama
kalp
hızı
(OKH)
değerlendirildiğinde gruplar arasında anlamlı fark yoktu (p=0,329).
Çalışmamızda kısa dönem kayıtlarından (5 dakikalık) kullanılan dört
parametre genel HRV değerlendirilmesini sağlamaktadır. Değişik kayıt sürelerinden
elde edilen SDNN örneklerinin karşılaştırılması istatiksel olarak doğru değildir, biz
tüm çalışma ve kontrol gruplarımıza standart uygulamada bulunduk. SDNN’nin
anlamlı olarak doksorubisinin 300 mg/m² dozunda düşük bulunması olasılıkla maruz
kalınan kardiyak
sempatik nöronal aktivitedeki artış
ile olduğu düşünülmektedir.
Çalışmamızda diğer iki gruba göre sadece 3. grupta yani 300 mg/m²’ de düşük
bulunması ve bu grupta yine QTc dispersiyonunun diğer gruplara göre uzun olması
aritmi riski açısından önemlidir.
SDNN indeksi, SDANIN indeksi
grup-3’de kontrol grubuna göre ve diğer
gruplara göre anlamlı olarak düşük bulunmuştur.
83
SDANIN indeksi, RMSSD, PNN50, TOT POW, VLF gibi diğer kalp hızı
değişkenleri grup-3’de hem diğer gruplara hemde kontrol grubuna gore azalmıştı, LF,
HF indeksleri arasında gruplar arasında fark yoktu (p> 0,05). LF/HF oranında ise
grup-3’de hem kontrol grubuna hemde diğer gruplara göre bir artış mevcut idi. Artmış
LF/ HF oranı artmış sempatik aktiviteyi gösterir ki grup 3’de diğer gruplara göre
artışın olması erken kardiyak yetersizlik ve aritmi riski açısından önemlidir.
Frekans ölçümleri kalp hızı sinyallerini frekans ve yoğunluğuna göre ayırır.
Burada değişik frekanslardaki ossilasyonlarından faydanılarak
kalp hızındaki tüm
değişme miktarları hakkında bilgi edinilir. Power spektral dansite analizi kullanılarak
frekans bazında yapılan ölçümler 0-0.5 Hz arasında değişen 5 frekans bandından
oluşur.
Frekans ölçümlerinde kullanılan bir diğer parametre parametrik metod
otomatik olarak düşük frekans (LF) ve yüksek frekans (HF) komponentlerinin
hesaplanmasına imkan tanır. Kısa dönem (2-5 dk) ve uzun dönem (24 saat)
kayıtlardan değişik komponentler elde edilir. Bunlar düşük frekans (LF), orta frekans
(MF) ve yüksek frekans (HF) bandları total gücün ancak %5‘ini oluştururlar.
Çalışmalarda genellikle LF/HF oranı kullanılır. Düşük LF/HF oranı artmış vagal
aktivasyonun ölçütü olarak değerlendirilir. 24 saatlik kayıtlarda normal kişilerde LF ve
HF resiprokal dalgalanmaları olan sirkadyen bir patern gösterirler.
LVDd normalden geniş olan 6 hastanın oluşturduğu grup diğer LVDd ‘ı normal
olan grup ile karşılaştırıldı. LVDd’ı normalden geniş olan grupta sol ventrikül sistolik
ve diyastolik fonksiyonları normal olarak saptandı, ancak sol ventrikül ölçümlerinden
LVDs, LVM, LVPWd diğer hasta grubuna göre anlamlı olarak yüksek olarak saptandı.
Kalbin elektrik aktivitesini gösteren QTc dispersiyonu, LF/HF oranı diğer gruba göre
anlamlı olarak yüksek olarak saptandı. Bu da sol ventrikülün genişlemesine rağmen
kompansatuar olarak artan miyokardiyal hipertrofi sistolik ve diyastolik fonksiyon
bozukluğu oluşmasında da gecikmeye neden olabilir, bu ortalama 4-20 yıllık
kümülatif doza bağlı ilerleyici kardiyak hasar sonrasında miyokardiyal fibrillerde
oluşan kayıp veya
kalp kası kalınlaşmasındaki yetersizlik sonucu artmış sistolik
duvar gerilimine bağlı önce diyastolik fonksiyon bozukluğu sonrasında sistolik
bozulma doksorubisin toksisitesindeki kayıplarda önemli rol oynamaktadır. Bizim
çalışmamızda ortalama takip süresi 60±24 aydır. Sol ventrikül diyastolik çapı
genişlemiş olan grupta dikkati çeken sol ventrikül duvar kalınlıkları kas kitlesinde
84
belirgin artışın olması da sistolik ve diyastolik fonksiyonların bozulmasını önlemiştir,
ancak yine bu grupta QTc dispersiyonu ve LF/HF oranında belirgin artış saptanmıştır.
Diyastolik fonksiyonların azaldığı ve 1,2’ nin altına indiği grupta ise LVDd, LVPWd,
LVDs, LVM belirgin olarak diğer hasta ve kontrol grubuna göre yüksek iken, yine bu
grupta
sistolik
sol
ventrikül
fonksiyonları
(EF,KF)
korunmuştur.
Diyastolik
fonksiyonların azaldığı bu grupta SDNN, SDNNIN, SDANIN, RMSSD, VLF, TOT
POWER düşük olarak saptandı.
Çalışmamızda kalp hızı değişkenlerinden SDNN’nin 100 msn altında olması
aritmi gelişimi riski açısından önemlidir.
Kalp hıızıı değ
ğiş
şkenliğ
ğinin
prognostik değ
ğerlendirmesi
• Olumlu
( İyi )
SDNN > 100 milisaniye
Triangular index > 20
• Orta
SDNN = 50-100 milisaniye
Triangular index= 15-20
• Kötü
SDNN < 50 milisaniye
Triangular index < 15
Aritmi açısından bir risk faktörü olan kalp hızı değişkenlerinden en
sık
kullanılan SDNN 100’ün altında olan 25 hastanın SDNN değeri 100’ün üzerinde olan
grup ile karşılaştırmasında sol ventrikül sistolik fonksiyon
(EF, KF) değerlerinde
azalma saptansada bu azalma oranı istatistiksel açıdan anlamlı değildi. SDNN< 100
olan grupta LVM, LVDd, LVDs, LVPWd gibi sol ventrikül ölçümlerinde belirgin bir
azalma olduğu, yine diyastolik fonksiyonlardan E akım hızında azalma ve E/A
oranında azalma olduğu saptandı. Yani bu grubun (SDNN<100) diyastolik
fonksiyonlarında azalma olduğu saptandı. Kalp hızının diğer değişkenleride
SDNN<100 altında olan grubu destekler nitelikte SDNNIN, SDANIN, RMSDD’ de
85
düşüklük, HF/LF oranında ise artma olduğu görüldü (kronik sistolik ve diyastolik
fonsiyon bozukluğu olanlarda adrenerjik deşarjın varlığını gösteren kalp hızı
değişkenleri).
HF/LF oranının 2’in üzerinde olan grupta diyastolik fonksiyonların azaldığı E
velositesinin azaldığı, E/ A oranının azaldığı, kardiyak ölçümlerde ise LVDd, LVDs,
LVPWd, LVM değerlerinde artış olduğu, bununla uyumlu olarak sistolik fonksiyonların
korunduğu saptandı.
24 saatlik Holterinde aritmi saptanan 17 hastanın; 9’unda ventriküler ektopi,
6’sında supraventriküler ektopi, 1 hastada supraventriküler ektopi ve ventriküler
ektopi birlikteliği, 1 hastada ise ventriküler ektopi ile couplet ve triplet saptanırken,
hastaların birinde 2.derece atriyoventriküler blok saptandı. Aritmi değerlendirmesinde
hastaların geçen süre arttıkça aritmi riskinde belirgin artış olduğu çalışmamızda
görülmektedir ve ortalama 66.9 ayda hastalarda aritmi gelişmiştir.
86
6. SONUÇLAR
1. Tedavi sonrası uzun dönemde gelişen geç antrasiklin kardiyak toksisitesi sağ
kalanlarda önemli bir risk faktörü olmaya halen devam etmektedir.
2. Antrasiklin kümülatif dozu arttıkça sol ventrikül fraksiyonel kısalmasının
giderek azaldığı (her 100mg/m2 için yaklaşık %1) ve fraksiyonel kısalmanın
düzenli izlenmesinin sistolik fonksiyonlarında bozulma eğilimi gösteren
hastaların izleminde yararlı olabileceği belirtilmiştir. Çalışmamızda kardiyak
kompansasyonlar nedeni ile EF oranlarında bir değişme saptanmamıştır.
Dinlenme anında sol ventrikül ejeksiyon fraksiyon ölçümleri erken antrasiklin
kardiyotoksisitesini belirlemede göreceli olarak duyarsızdır; çünkü morfolojik
hasar kritik bir noktaya gelmedikçe ejeksiyon fraksiyonunda kayda değer bir
azalma olmamakta, bu noktadan sonra fonksiyonel kötüleşme hızla
gerçekleşmektedir.
Unutulmamalıdır
ki
sistolik
fonksiyonlar
ancak
semptomatik kalp yetersizliği ile beraberdir ve bize erken kalp yetersizliği
tanısında yardımcı değildir.
3. Kümülatif doz arttıkça istatiksel açıdan anlamlı olmamakla birlikte, sol
ventrikül sistolik fonksiyonlarında (EF, KF) azalma saptandı. E/A oranında ve
LVM ‘de ise istatiksel açıdan anlamlı azalma olduğu görüldü. Yine kalp hızı
değişkenlerindeki azalma en fazla grup 3 ‘de belirgin olarak karşımıza çıktı.
4.
Çalışmamızda en erken bozulma kalp hızı değişkenlerinde oldu, bu
hastalarda kalp hızı değişkenlerinde artış olmayan gruba göre sol ventrikül
ölçümlerinde (duvar kalınlıklarında, sol ventrikül sistolik ve diyastolik
çaplarında), sistolik fonksiyonlarda (EF, KF) anlamlı bir farklılık yok iken,
LVM’ de istatistiksel olarak anlamlı azalmanın olduğu, E/ A, E velositesinde
azalma olduğu saptandı.
5. Kalp hızı değişkenlerinin azaldığı grup3 ‘te sol ventrikül ölçümlerinde (kas
kitlesi, LVDd, LVDs, LVPWd) belirgin bir azalma mevcut idi ve bu
myokardiyal hücre kaybını göstermektedir, kardiyomiyopati gelişminin öncü
bulgularıdır.
87
6. Kalp hızı değişkenlerinin azalması hem miyokard hasarının geç dönemindeki
kompansasyon döneminde hemde miyokardial fibrillerde azalmanın olduğu
dönemde karşımıza çıkmaktadır ki erken tanıdaki önemi büyüktür.
7. Hastalarımızın %20‘sinde 66.9 ayda aritmiler tespit edilmiştir, bunlar arasında
en sık olanlar ventriküler ve supraventriküler aritmilerdir ve bu hastalar
asemptomatiktirler.
8. Geç kardiyak toksisiteyi izlemde ekokardiyografi, EKG, 24 saatlik Holterde
kalp hızı değişkenleri önemli yer tutmaktadır.
9. Hastaları değerlendirdiğimiz takip süresince (min 24 - max 112ay)
semptomatik, tedavi gerektirecek kardiyak fonksiyon bozukluğu ve aritmi
saptanmaması; uygulanan kümülatif antrasiklin dozu ve uygulama şeklinin
güvenli
olduğunu
düşündürmektedir.
Ancak
çalışmamızdaki
hasta
gruplarındaki sayıların artması, daha yüksek kümülatif dozların da çalışmaya
katılması,
takip
süresinin
uzaması
geç
kardiyotoksisitenin
kümülatif
antrasiklin dozu ve tedavi sonrası geçen süre bağımlılığını daha iyi
gösterecektir.
88
7. KAYNAKLAR
1.
Ağaoğlu L: Neoplastik Hastalıklar. In:Neyzi O, Ertuğrul T, eds. Pediatri,
3.Baskı, Nobel Tıp Kitapevleri, pp. 2002;1103-1114.
2.
Leukemias In: Lanzkowsky P editor, Manuel of pediatric hematology and
oncology: Elsevier academic pres. San Diego,2005; 415-531.
3.
Escafon EA: Acute Lymphocytic Leukemia in Childhood, Int Pediatr
1999;14(2), 63-89
4.
Rubnitz
JE.
Acute
Lymphoblastic
Leukemia.
http://www.emedicine.com/ped/topic2587.htm.
5.
Tezer
Kutluk
Çocukluk
çağı
kanserlerinin
epidemiyolojisi.
Klinik
Gelişim2007;2:5-12.
6.
Steuber C:Neoplastic Diseases. İn: McMillan J, DeAngelis C, Feigin R,
Warshaw J. (eds). Oski‘s Pediatrics, 3.rd Edition,Lippincott WilliamsWilkins, pp. 1999;1492-1501
7.
Pui CH, Relling MV, Downing JR. Mechanism of disease: Acute
lmphoblastik leukemia. N Engl J Med. 2004;350:1535-48.
8.
Smith OP, Han IM. Clinical features and therapy of lymphoblastic
leukemia. IN: Arceci RJ, Hann IM, Smith OP editors, Pediatric
Hematology. 3rd edition. Blackwell Publishing; 2006,450-82.
9.
Rubnitz EJ, Pui CH.
Recent
advances in
the treatment and
understanding of childhood acute lymphoblastic leukemia. Canser
treatment in review. 2003;29:31-44
10. Pui CH, Schrappe M, Riberio RC, Niemeyer CM. Childhood and
adolescent lymphoid and miyeloid leukemia. Hematology (Am Soc
Hematol Educ Program). 2004:118-145.
11. Balis
FM,
Holcenberg
JS,
Blaney
SM:
General
Principles
of
Chemotherapy. 4. Baskı. Pizzo and Poplack (ed): Principles and Practice
of Pediatric Oncology. Lippincot Williams and Wilkins, Philadelphia,
2002, 237-309.
89
12. Pui CH, Evans WE: Acute Lymphoblastic Leukemia, N Engl J
Med,1998;339:605-15.
13. Margolin JF, Poplack DG. Acute Lymphoblastic Leukemia, In: Pizzo PA,
Popblack DG, eds. Principles and Pratice of Pediatric Oncology. 3rd ed.
Philadelphia: Lippincott-Raven Publishers 1997: 409-447 .
14. Gustafsson G, Lie OS. Acute Leukemias in Childhood. ESO Training
Course “Pediatric Oncology”, September 1997;21-22, İstanbul.
15. Friedman AM, Weinstein HJ: The role of prognostic features in the
treatment
of
Childhood
Acute
Lymphoblastic
Leukemia,
The
Oncologist,2000; 5, 321-8.
16. Pui CH, Evans WE: Acute Lymphoblastic Leukemia, N Engl J
Med,1999;339:605-15
17. Norgaard JM,Hokland P: Biology of Multiple Drug Resistance in Acute
Leukemia, Internal Journal of Hematology,2000; 72, 290-297.
18. Rigss CE. Antitumor Antibiotics and Related Compounds. 3. Baskı. Perry
MC (ed): Chemotherapy Source Book. Lippincot Williams and Wilkens,
Philadelphia, 2001.
19. Lanskowsky P. Leukemias, In P Lanskowsky (ed), Manual of Pediatric
Hematol and Oncol 2nd ed., Churchill Livinstone, New York 1995; s: 293346.
20. Poplack DG, all. in Pizzo PA, Poplack DG (eds.), Principles and practice
of pediatric oncology 2nd ed. Philadelphia: Lippincott Co. 1993; 430-482.
21. Bostrom BC, Sensel MR, Sather HN, et al. Dexamethasone versus
prednisone and daily oral versus weekly intravenous mercaptopurine for
patients with Standard-risk acute lymphoblastic leukemia: A report from
the Children’s Cancer Group. Blood 2003;101:3809-17.
22. Möricke A, Reiter A, Zimmermenn M. Risk-adjusted therapy of acute
lymphoblastic leukemia can decrease treatment burden and improve
survival. Blood 2008;11:4477-89.
23. Pieters R, Carroll WL. Biology and treatment of acute lymphoblastic
leukemia. Pediatr Clin N Am 2008;55:1-20.
24. Lipshultz SE, Colan SD, Gelber RD, Perez-Atayde AR, Sallan SE,
Sanders SP. Late cardiac effects of doxorubicin therapy for acute
lymphoplastic leukemia in childhood. N Engl J Med 1991;324:808-815.
90
25. Young RC, Ozols RF, Myers CE. The anthracycline antineoplastic drugs.
N Engl J Med 1981;305(3):139-153.
26. Ewer MS,Benjamin RS. Cardiotoxicity of chemotherapeutic drugs.
Üçüncü baskı. Perry MC(ed): Chemotherapy Source Book. Lippincot
Williams&Wilkins, Philadelphia, 2001.
27. Huffman
DH,
Bachur
NR.
Daunoribicin
metobolism
by
human
hematological components. Cancer Res 1972;32;600-605.
28. Doroshow JH. Anthracycline antibiotic-stimulated superoxide, hydrogen
peroxide, and hydroxyl radical production by NADH dehydrogenase.
Cancer Res 1983;43:4543-4551.
29. Ryberg M, Nielsen D, Skovsgaard T, Hansen J, Jensen BV,
Dombernowsky P. Epirubicin cardiotoxicity: An analysis of 469 patients
with metastatic breast cancer. J Clin Onvol 1998;16(11): 3502-3508.
30. Bu’Lock FA, Mott MG, Oakhill A, Martin RP. Early
identification of
anthracycline cardiomyopathy: Possibilities and implications. Arch Dis
Child 1996;75:416-422.
31. Giorgio M, Menna P, Salvatorelli E, Cairo G, Gianni L. Anthracyclines:
Molecular Advances and Pharmacologic Developments in Antitumor
Activity and Cardiotoxicity. Pharmacol Rev 2004;56:185-229.
32. Pizzo PA, Poplack DG Philip.Principles and Practice of Pediatric
Onkology. Fifth edition. Lippincot Willimas& Wilkins Philadelphia, 2006 S.
229-332
33. Von Hoff DD, Layard MW, BASA P, Davis HL, Von Hoff AL, Rozencweig
M,Muggia FM. Risk factors for doxorubicin induced congestive heart
failure. Ann Intrn Med 1979;91:710-717.
34. Leandro J.Dyck J, Poppe D, Shore R, Airhart C, Greenberg M, Gliday D,
Smallhorn J, Benson L. Cardiac dysfunction late after cardiotoxic therapy
for childhood cancer. Am J Cardiol 1994;74:1152-1156.
35. Lipshultz SE, Lipsitz SR, Mone SM, Goorin Am, Sallan SE, Sanders SP,
Orav EJ, Gelber RD, Collan SD. Female sex and higher drug dose as
risk factors for late carditoxic effects of doxorubicin therapy for childhood
cancer. N Engl J Med 1995;332:1738-1743.
36. Lipshultz SE, Lipsitz SR, Mone SM, Sallan SE, Colan SD. Left ventricular
structure and function eleven years after doxorubicin treatment for
91
childhood leukemia: Is this a restrictive cardiomyopathic process? J AM
Coll Cardiol 1995;25:54A.
37. Dresdale A, Bonow RO, Wesley R, Palmeri ST, Barr L, Mathison D,
D’Angelo T. Rosenberg SA. Prospective evaluation of doxorubicin
induced cardiomyopathy resulting from postsurgical adjuvant treatment of
patients with soft tissue sarcomas. Cancer 1983;52;51-60.
38. Steinherz LJ, Steinherz PG, Tan C. Cardiac failure and dysrhythmias 619 years after anthracycline therapy. Med Ped Oncol 1995;24: 352-361.
39. Belkov VM, Krynetski E, Schuetz JD, et al. Reduced folate carrier
expression in acute Lymphoblastic leukemia: A mechanism for ploidy but
not lineage differences in methotrexate accumulation. Blood 1999;93:
1643-53
40. Olson RD, Mushlin PS. Doxorubicin cardiotoxicity: Analysis of prevailing
hypotheses. FASEB J 4: 1990;3076-3086.
41. Seifert CF, Nesser ME, Thompson DF. Dexrazoxane in thr prevention of
doxorubicin induced cardiotoxicity. Ann Pharmacother 1994;28: 10631072.
42. Ito H, Miller SC, Billingham ME, Akimoto H, Torti SV, Wade R, Gahlmann
R, Lyons G, Kedes L, Torti FM. Doxorubicin selectivity inhibits muscle
gene expression in cardiac muscle cells in vivo and in vitro. Proc Natl
Acad Sci USA 1990;87:4274279.
43. Doroshow J. Effect of anthracycline antibiotics on oxygen radical
formation in rat heart. Cancer Res 1963; 43:460-472.
44. Minotti G, Cavaliere AF. Mordente A, Rossi M, Schiavello R, Zamparelli
R, Possati G. Secondary alcohol metabolites madiate iron delocalization
in cytosolic fractions of myocardial biopsies exposed to anticancer
anthracyclines. Novel linkage between antracycline metabolism and
ironinduced cardiotoxicity. J Clin invest 1995;95(4):1595-1605.
45. Singal PK, Iliskovic N. Doxorubicin –induced cardiomyopahty. N Engl J
Med 1998;339(13):900-905.
46. Singal PK, Iliskovic N. Li T, Kumar D. Adriamycin cardiomyopahty:
Patophysiology and prevention. FASEB 1997;J 11:931-936.
92
47. Chen S, Garami G, Gardner DG, Doxorubicin selectively inhibits brain
versus atrial natriuretic peptide gene expression in cultured neonatal rat
myocytes. Hypertension 1999;34.1223-123.
48. Bristow MR, Kantrowitz NE, Harrison WD, Minobe WA, Sageman WS,
Billingham ME. Mediation of subacute anthracycline cardiotoxicity in
rabbits
by
cardiac
histamine
release.
J
Cardiovasc
Pharmacol
1983;5(6):913-919.
49. Valdes Olmos RA, T en Bokkel Huining WW, Ten Hoewe RFA, Van
Tinteren H, Bruning PF, Van Viels B, Hoefnagel CA. Assement of
anthracycline-related myocardial adrenergic derangement by (123l)
Metaiodobenzylguanidine Scintigraphy.Eur J Cancer 1995;31A(1):26-31.
50.
Kusuoka H, Futaki S, Koretsune Y, Kitabatake A, Suga H, Kamada T,
Inoue M. Alterations of intracellular calcium homeostasis and myocardial
energetics in acute adriamycin induced heart failure. J Cardiovasc
Pharmacol 1991;18(3):437-444.
51. Matsumori A, Yamada T, Suzuki H, Matoba Y, Sasayama S, Increased
circulating cytokines in patients with myokarditis and cardiomyopathy. Br
Heart J 1994;72:561-566.
52. Ehrke MJ, Maccubin D, Ryoyama K, Cohen SA, Mihich E. Correlation
between adriamycin induced augmentation of interleukin 2 production
and of cell mediated cytotoxicity in mice.cancer Res 1986;46:54-60.
53. Beck AC, Ward JH, Hammond EH, Wray RB, Samlowski WE.
Cardiomyopathy associated with high dose interleukin-2 therapy. West J
Med 155:293-296,1991.
54. Das UN. Possible role of prostaglandins in the pathogenesis of
cardiomyopathies. Med Hypotheses 1981;7:651-7.
55. Huber SA. Doxorubicin-induced alterations incultured myocardial cells
stimulate cytolytic T-lymphocyte responses. Am J Pathol 1990;137:44956.
56. Zhang J, Herman EH, Ferrans VJ. Dendritic cells in the hearts of
spontaneously hypertensive rats treated with or without ICRF-187. Am J
Pathol 1993;142:1916-26.
57. Birtle AJ. Anthracyclines and cardiotoxicity. Clin Oncol 2000;12:146-52
93
58. JainD. Cardiotoxicity of doxorubicin and other anthracyline derivatives.
Nucl Cardiol 2000:7:53-62
59. Shan K, Lincoff AM, Young JB. Anthracycline-induced cardiotoxicity. Ann
Intern Med 1996;125:47-58.
60. Young RC, Ozols RF, Myers CE. The anthracycline drugs. N engl J Med
1981;305:305:139-53.
61. Apak H. Celkan T. Yıldız İ. Akut lenfoblastik lösemide iyi prognoz
göstergesi: Kemik tutulumu. Çocuk Sağlılığı ve Hastalıkları Dergisi.
2003:46;275-80
62. Schwartz RG, McKenzie WB, Alexander j, Sager P, D’souza A,
Manatunga A, Schwart PE, Berger HJ, Setaro J, Surkin L. Congestive
heart failure and left ventricular dysfunction complicating doxorubicin
therapy.
Seven-year
experience
using
serial
radionuclide
angiocardiography. Am J Med 1987;82:1109-18.
63. Postma A, Binks-Boelkens MTE, Beatufort-Krol GCM, Kengen Ram,
Elzenga NJ, Schasfoort –Van Leeuwen MJM, Koops HS, Kamps WA.
Late cardiotoxicity after treatment for a malignant bone tumor. Med Ped
Oncol 1996;26:230-237.
64. Jain KK, Casper ES, Geller NL, Hakes Tb, Kaufman RJ, Currie V,
Schwartz W, Cassidy C, Petroni GR, Young CW. A prospective
randomized comparison of epirubicin and doxorubicin in patients with
advanced breast cancer. J Clin Oncol. 1985;3:818-26
65. İlhan İ, Sarıalioğlu F, Özbarlas N, Büyükpamukçu M, Akyüz C, Kutluk
T.Late cardiac effects after treatment for childhood Hodgkin ‘s disease
with chemotherapy and low-dose radiotherapy.
66. Gharib MI, Burnett AK. Chemotherapy-induced cardiotoxicity: Current
practice and prospects of prophylaxis. Eur J Heart Failure 2002:4;235242.
67. De Wolfn D, Suys B, Maurus R, Benoit Y, Verhaaren H, Matthus D, Otten
J. Dobutamine stres echocardiograpy in the evaluation of late
anthracycline cardiotoxicity in childhood cancer survivors. Pediatr Res
1996;39:504-521.
94
68. Steinberg JS, Cohen J, Wasserman AG, Cohen P, Ross AM. Acute
arrhythmogenicity of doxorubicin administration. Cancer 1987;60:121312188
69. Gottlieb SL, Edmiston WA Jr, Haywood LJ. Late, doxorubicin
cardiotoxicity. Chest 1980;78:880-2.
70. Haq MM, Legha SS, Choksi J, Hortobagyi GN, Benjamin RS, Ewer M, Ali
M. Doxorubicin-induced congestive heart failure in adults.Cancer
1985;56:1361-5
71. Lewis AB, Crouse Vl, Evans W, Takahashi M, Siegel SE. Recovery of left
ventricular
function
following
discontinuation
of
anthracycline
chemotherapy in children. Pediatrics 1981;68:67-72
72. Moreb JS, Oblon DJ. Outcome of clinical congestive heart failure induced
by anthracycline chemotherapy. Cancer 1992;70:2637-41.
73. Schimmel KJ, Richel DJ, Van Den Brink RB, Guchelaar HJ.
Cardiotoxicity of cytotoxic drugs. Cancer Treat Rev 2004;30:181-91.
74. Yeung ST, Yoong C, Spink J, Galbraith A. Smith PJ. Functional
myocardial impairment in children treated with anthracyclines for cancer.
Lancet 1991;337:816-8
75. Leandro J, Dyck J, Poppe D, Shore R, Airhart C, Greenberg M, Gilday D,
Smallhorn J, Benson L. Cardiac dysfunction late after cardiotoxic therapy
for childhood cancer. Am J Cardiol 1994;74:1152-6.
76. Steinherz LJ, Steinherz PG, Tan C. Cardiac failure and dysrhythmias 619 years after anthracycline therapy: A series of 15 patients.Med Pediatr
Oncol 1995;24:352-61.
77. Von Hoff DD, Rozencweig M, Layard M, Slavic M, Muggia FM.
Daunomycin-induced cardiak toxicity in children and adults. A reviev of
110 cases. Am J Med 1977;62:200-8.
78. Steinherz LJ, Steinherz PG, Tan CT, Heller G, Murphy ML. Cardiac
toxicity 4 to 20 years after completing anthracycline therapy. JAMA
1991;266:1672-7
79. Elbl L, Hrstkova H, Chaloupka V. The late consequences of anthracycline
treatment on left ventricular function after treatment for childhood cancer.
Eur J Pediatr 2003;162:690-6.
95
80. Ali MK, Ewer MS, Gibbs HR, Swafford J, Graff KL.Late doxorubicinassociated cardiotoxicity in children. The possible role of intercurrent
viral infection. Cancer 1994;74182-8.
81. Holland J, Frei III E, Bast R, et al. Cancer medicine. Lea and Febiger,
Philadelphia, London, 1993;2339-45.
82. Jain KK, Casper ES, Geller NL et al. A prospective randomized
comparison of epirubicin and doxorubicin in patients with advanced
breast cancer. J Clin Oncol 1985;3:818-26.
83. Lopez M, Contegiacomo A, Vici P et al. A prospective randomized trial of
doxorubicin versus idarubicin in treatment of advanced breast cancer.
Cancer 1989;25:13-18.
84. Henderson I, Allegra J, Woodcock T et al. Randomized clinical trial
comparing mitoxantrone with doxorubicin in previously treated patients
with metastatic breast cancer. J Clin Oncol 1989;7:560-71.
85. Gabizon A, Dagan A, Goren D, Barenholz, Foks Z. Liposomes as in vivo
carriers of adriamycin: reduced cardiac uptake and preserved antitumor
activity. Cancer Res 1992;42:4734-39.
86. Lotrionte M, Palazzoni G, Natali R et al. Appraising cardiotoxicity
associated with liposomal doxorubicine by means of tissue Doppler
echocardiography end-points Rationale and design of the LITE
(Liposomal doxorubicin-Investigational chemotherapy-Tissue Doppler
imaging Evaluation) randomized pilot study. Int J Cardiol 2008.
87. Ferrani M. Cancer nanotechnology: Opportunities and challenges. Nature
2005;5:161-71.
88. Pereverzeva E, Treschalin I, Bodyagin d et al. Influence of the
formulation on the tolerance of naoparticle-bound doxorubicin in healthy
rats:Focus on cardio- and testicular toxicity. Int J Pharm 2007;337:34656.
89. Torti F, Bristow M, Howes A et al. Reduced cardiotoxicity of doxorubicin
delivered on a weekly schedule. Assessment by endomyocardial biopsy.
Ann Intern Med 1983;99:745-49.
90. Mimotti G, Menna P, Salvatorelli E, Cairo G, Gianni L. Anthracyclines:
Molecular advances and pharmacologic developments in antitumor
activity and cardiotoxicity. Pharmacol Rev 2004;56:185-229.
96
91. Lipshultz S. Dexrazoxane for protection against cardiotoxic effects of
anthracycline in children. J Clin Oncol 1996;14:332-33.
92. Swain S, Whaley F, Gerber M et al. Cardioprotection with dexrazoxane
for doxorubicin-containing therapy in advanced breast cancer. J Clin
Oncol 1997;15:1318-32.
93. Wiseman LR, Spencer CM. Dexrazoxane. A review of its use as a
cardioprotective
agent
in
patients-receiving
anthracycline-based
chemotherapy. Drugs 1998;56:385-403.
94. Lipp. Cardiotoxicity of cytotoxic drugs. Anticancer toxicity. Prevention,
management and clinical pharmacokinetics. New York: Marcel Dekker;
1999. p. 471-88.
95. Schimmel KJM, Richel DJ, van den Brink RBA, Guchelaar H-J.
Complications of treatment. Cardiotoxicity of cytotoxic drugs. Cancer
Treat Rev 2004:30:181-91.
96. Iliskovic N, Singal PK. Lipid lowering: An important factor in preventing
adriamycin-induced heart failure. Am J Pathol 1997;150:727-34.
97. Siveski-Iliskovic, Hill M, Chow DA, Singal PK. Probucol protects against
adriamycin cardiomyopathy without interfering with its antitumour effect.
Circulation 1995;91:10-15.
98. Feleszko W, Mlynarczuk I, Balkowiec-Iskra EZ, et al. Lovastatin
potentiates
antitumour
activity
and
attenuates
cardiotoxicity
of
doxorubicin in three tumour models in mice. Clin Cancer Res
2000;6:2044-52.
99. Narin F, Demir F, Akgün H, et al. Doksorubisin ile oluşturulmuş deneysel
kardiyotoksisite ve kardiyotoksisite üzerine pentoksifilin etkisi. Türk
Kardiyol Dern Arş 2004;32:279-87.
100. Barçın
C,
Kurşaklıoğlu
H,
Safalı
M,
et
al.
Doksorubisin
kardiyotoksisitesinin önlenmesinde oktreotidin etkisi. Anadolu Kardiyol
Derg 2005;5:18-23.
101. Narin F, Demir F, Akgün H, Baykan A, Koçer D, Üzüm K. Doksorubisin
ile oluşturulmuş deneysel kardiyotoksisite ve kardiyotoksisite üzerine
Ltriptofanın etkisi. Erciyes Tıp Dergisi 2005;27:7- 16.
102. The SOLVD Investigators effect of enalapril on mortality and the
development of heart failure in asymptomatic patients with reduced left
97
ventricular ejection fractions. The New England Journal of Medicine
1992;327: 685–691.
103. Silber JH, Cnaan A, Clark BJ, Paridon SM, Chin AJ, Rychik J, Hogarty
AN, Cohen MI, Barber G, Rutkowski M Kimball TR, Delaat C, Steinherz
LJ, Zhao H. Enalapril to prevent cardiac function decline in long-term
survivors of pediatric cancer exposed to anthracyclines. Journal of
Clinical Oncology 2004;22:820–828.
104. Lipshultz, SE, Lipsitz SR, Sallan SE, Simbre VC. Long-term enalapril
therapy for left ventricular dysfunction in doxorubicin-treated survivors of
childhood cancer. Journal of Clinical Oncology 2002;20: 4517–4522.
105. Lipshultz, SE, Lipsitz SR, Sallen SE, Dalton VM, Mone SM, Gelber RD,
Colan SD. Chronic progressive cardiac dysfunction years after
doxorubicin therapy for childhood acute lymphoblastic leukemia. Journal
of Clinical Oncology 2005;23: 2629–2636.
106. Lipshultz SE, Vlach SA, Lipsitz SR, Sallan SE, Schwartz ML, Colan SD.
Cardiac changes associated with growth hormone therapy among
children treated with anthracyclines. Pediatrics 2005;115: 1613–1622,
107. Steinherz LJ, Graham T, Hurwitz R, Sondheimer HM, Schwartz
RG,
Shaffer EM, Sandor G, Benson L, Williams R. Guidelines for cardiac
monitoring of children during and after antracycline therapy: Report of the
cardiology committe of the childrens cancer study group. Pediatrics
1992;89:642-949.
108. Stoddard MF, Seeger J, Liddell NE, Hadley TJ, Sullivan DM, Kupersmith
J.Prolongation of isovolumetric relaxation time as assessed by Doppler
echocardiograpy predicts dozorubicin induced systolic dysfuction in
humans. J Am Coll Cardiol 1992;20(1):62-69.
109. Klewer SE, Goldberg SJ, Donnerstein RL, Berg RA, Hutter JJ.
Dobutamine stres echocardiography: A sensitive indicator of diminished
myocardial function in asymptomatic doxorubicin-treated long term
survivors of childhood cancer. J Am Coll Cardiol 1992;19:394-401.
110. Bristow MR, Mason JW, Billingham ME, Marmor JB, Johnson GA,
Ishimoto BM, Sageman WS, Daniels JR. Anthracycline-accociated and
renal damage in rabbits. Evidence for mediation by vasoactive
substances. Lab invest 1981;45(2): 157-168.
98
111. Ganz WI, Sridhar KS, Ganz SS, Gonzales R, Chakko S, Serafini A.
Review of tests for monitoring doxorubicin induced cardiomyopathy.
Oncology 1996;53:461-470.
112. Mckillop JH Bristow MR, Goris ML, Billingham ME, Bockemuehl K.
Sensitivity and specificity of radionuclide ejection fractions in doxorubicin
cardiotoxicity. Am Heart J 1983;106:1048-1056.
113. Shan K, Lincoff A, Young J. Anthracyclineinduced toxicity. Ann Intern
Med 1996;125:47-58.
114. Yeung ST, Yoong C, Spink J, Galbraith A, Smith PJ. Functional
myocardial impairment in children treated with anthracyclines for cancer.
Lancet 1991;337:816-818.
115. Grossman
W.
Diastolic
dysfunction
and
congestive
heart
failure.Circulation 1990;81(suppl lll):1-7.
116. Schmitt K, Tulzer G, Merl M, Aichhorn G, Grillenberger A, Wiesinger G,
Hofstadler G.
Early
detection
of
Doxorubicin
and
daunorubicin
cardiotoxicity by echocardiography: Diastolic versus systolic parameters.
Eur J pediatr 1995;154(3):201-204.ü
117. Marchandise B, Schroeder E, Bosly A, Doyen C, Weynants P, Kremer R,
Pouleur H. Early detection of doxorubicin cardiotoxicity: Interest of
doppler echocardiographic analysis of left ventricular filling dynamics. Am
Heart J 1989;118:92-98.
118. Mortensen
SA,
Olsen
HS,
Baandrup
U.
Chronic
anthracycline
cardiotoxicity: Haemodynamic and histopathological manifestations
suggesting a restrictive endomyocardial disease. By Heart 1986;J55:274282.
119. Bu’Lock FA, Mott MG, Oakhill A, Martin RP. Left ventricular diastolic
function after anthracycline chemotherapy in childhood : Relation with
systolic
function,
symptoms
and
pathophysiology.
Br
Heart
J
1995;73:340-350.
120. Prestor VV, Rakovec P, Jerebb. Late cardiac damage of anthracycline
therapy for acute Iymphoblastic leukemia in childhood. Ped Hematol
Oncol 2000;17:527-540.
99
121. Pihkala J, Saarinen U, Lundström U, Virkola K, Siiemes M, Pesonen E.
Myocardial function in children and adolescents after therapy with
anthracycline and chest irratiation. Eur J Cancer 1996;32A(1):97-103.
122. Ewer MS, Ali MK, Gibbs HR, Swafford J, Graff KL, Cangir A, Jaffe N,
Thapar MK. Cardiac diastolic function in pediatric patients receiving
doxorubicin. Acta Oncol 1994;33(6):645-649.
123. Bu’lock FA, Mott MG, Oakhill A, Martin RP. Left ventricular diastolic filling
patterns associated with progressive anthracycline-induced myocardial
damage: prospective study. Pediatr Cardiol 1999;20:252-263.
124. Werner GS, Schaefer C, Dirks R, Figulla HR, Kreuzer H. Prognostic
value of doppler echocardiographic assessment of left ventricular filling in
idiopathic dilated cardiomyopathy. Am J Cardiol. 1994;73:792-798.
125. Schwartz R, McKenzie W, Alexander J et al. Congestive heart failure and
left ventricular dysfunction complicating doxorubicin therapy. Sevenyear
experience using serial radionuclide angiocardiography. Am J Med
1987;82:1109-18.
126. McKillop JH, Bristow MR, Goris ML, Billingham ME, Bockemuehl K.
Sensitivity
and specificity of radionuclide ejection fractions in
doxorubicin cardiotoxicity. Am Heart J 1983;106:1048-56.
127. Smibert E, Carlin JB, Vidman S, Wilkonson LC, Newton M, Weintraub
RG.
Exercise
echocardiography reflects cumulative
anthracycline
exposure during childhood. Pediatr Blood Cancer 2004;42:556-62.
128. Diwakar J.(2000): Cardiotoxicity of doxorubicin and other anthracycline
derivatives, Journal of Nuclear Cardiology, 7, 53-62
129. Bauch M, Ester A, Kimura B, Victorica BE, Kedar A, Phillips MI. Atrial
natriuretic peptide as a marker for doxorubicin-induced cardiotoxic
effects. Cancer. 1992;69:1492-7
130. Lipshultz Se, Rifai N, Sallan SE, Lipsitz Sr, Dalton V, Sacks DB, Ottlinger
ME. Predictive value of cardiac tropnin T in pediatric at risk for
myocardial injury. Circulation 1997;96:2641-8
131. Wei Cm, Lerman A, Rodeheffer RJ, McGregor CG, Brandt RR, Wright S,
Heublein DM, Kao pC, Edwars WD, Burnett JC Jr. Endothelin in human
congestive heart failure.Circulation. 1994;89:1580-6
100
132. Yamashita J, Ogawa M, Shirakusa T. Plasma endothelin -1 as a marker
for doxorubicin cardiotoxicity. Int J Cancer 1995;62:542-7
133. Kremer LC, Caron HN. Anthracycline cardiotoxicity in children. N Engl J
Med. 2004;8;351(2):120-121
134. Hewitt M, Weiner SL, Simone JV, editors. National Cancer Policy Board
(U.S.). Childhood cancer survivor ship: improving care and quality of life.
Washington, DC: National Academies Press; 2003.
135. Robison LL, Green DM, Hudson M, et al. Long-term outcomes of adult
survivors of childhood cancer. Cancer 2005; 104 (11 Suppl):2557-2564.
136. Oeffinger KC, Hudson MM. Long-term complications following childhood
and adolescent cancer: foundation for providing risk-based healthcare for
survivors. CA Cancer J Clin 2004; 54:208-236.
137. Oeffinger KC, Mertens AC, Sklar CA, et al.Chronic health conditions in
adult survivors of childhood cancer. N Engl J Med 2006; 355:1572-1582.
138. Grenier MA, Lipshultz SE. Epidemiology of anthracycline cardiotoxicity in
children and adults. Semin Oncol 1998; 25 (4 Suppl 10):72-85.
139. Simbre VC, Duffy SA, Dadlani GH, et al. Cardiotoxicity of cancer
chemotherapy: implications for children. Paediatr Drugs 2005; 7:187-202.
140. Lipshultz SE. Exposure to anthracyclines during childhood causes
cardiac injury. Semin Oncol 2006; 33 (3 Suppl 8):S8-S14.
141. Mertens AC, Yasui Y, Neglia JP, et al. Late mortality experience in fiveyear survivors of childhood and adolescent cancer: the Childhood Cancer
Survivor Study. J Clin Oncol 2001; 19:3163-3172.
142. Moller TR, Garwicz S, Barlow L, et al. Decreasing late mortality among
five- year survivors of cancer in childhood and adolescence: a
populationbased study in the Nordic countries. J Clin Oncol 2001;
19:3173-3181.
143. Lipshultz SE,Colan SD,Gelber RD,etal.Late cardiaceffects of doxorubicin
therapy for acute lymphoblastic leukemia in childhood.N Engl J
Med1991;324:808-15
144. Lipshultz SE, Lipsitz SR, Mone SM, et al. Female sex and drug dose as
risk factors for late cardiotoxic effects of doxorubicin therapy for
childhood cancer. N Engl J Med 1995; 332:1738-1743.
101
145. Nysom K, Holm K, Lipsitz SR, et al. Relationship between cumulative
anthracycline
dose
and
late
cardiotoxicity
in
childhood
acute
lymphoblastic leukemia. J Clin Oncol 1998; 16:545-550.
146. Lipshultz SE, Lipsitz SR, Sallan SE, et al. Chronic progressive cardiac
dysfunction years after doxorubicin therapy for childhood acute
lymphoblastic leukemia. J Clin Oncol 2005; 23:2629-2636.
147. Wouters KA, Kremer LCM, Miller TL, et al. Protecting agains
anthracyclineinduced myocardial damage: a review of the most
promising strategies. Br J Haematol 2005; 131:561-578.
148. Lipshultz SE, Lipsitz SR, Hinkle AS, et al. Cardiovascular status,
subsequent risk, and associated factors in long-term survivors of
childhood cancer in a populationbased NCI study. Circulation 2005;
112:II476.
149. Chow AY, Chin C, Dahl G, Rosenthal DN. Anthracyclines cause
endothelial injury in pediatric cancer patients: a pilot study. J Clin Oncol
2006; 24:925-928.
150. Lipshultz SE, Colan SD. Cardiovascular trials in longterm survivors of
childhood cancer. J Clin Oncol 2004; 22:769-773.
151. Lipshultz SE, Giantris AL, Lipsitz SR, et al. Doxorubicin administration by
continuous infusion is not cardioprotective: the Dana-Farber 91-01 Acute
Lymphoblastic Leukemia protocol. J Clin Oncol 2002; 20:1677-1682.
152. Rosen GM, Halpern HJ. Spin trapping biologically generatedfree radicals:
Correlating formation with cellular injury.Methods Enzymol 1990;18:61121.
153. Singal PK, Siveski-Iliskovic N, Hill M, Thomas TP, Li T.Combination
therapy with probucol prevents Adriamycininducedcardiomyopathy. J Mol
Cell Cardiol 1995;27:1055-63.
154. Doroshow JH, Locker GY, Myers CE. Enzymatic defensesof the mouse
heart against reactive oxygen metabolitesAlterations produced by
doxorubicin. J Clin Invest1980;65:128-35.
155. Bachur NR, Gordon SL, Gee MV. Antracycline antibioticaugmentation of
microsomal electron transport and freeradical formation. Mol Pharmacol
1977;13:901.
102
156. Doroshow JH. Antracycline antibiotic-stimulated superoxide,hydrogen
peroxide and hydroxyl radical production byNADH dehydrogenase.
Cancer Res 1983;43:4543.
157. Doroshow
JH,
Davies
KJ.
Comperative
cardiac
oxygenradical
metabolism by antracycline antibiotics, mitoxantrone, bisantrene, 4-(9acrydinylamino)-methanesulfon-masidide,and neocarzinostatin. Biochem
Pharmacol 1983;32:2935.
158. Gilladoga AC, Manuel C,Tan CT,Wollner N,SternbergSS, Murphy
ML.The cardiotoxicity of Adriamycin anddaunomycin in children. Cancer
1976;37:Suppl:1070-80
159. Alexander J, Dainiak N, Berger HJ, et al. Serial assessmentof
doxorubicin
cardiotoxicity
with
quantitative
radionuclideangiocardiography. N Engl J Med 1979;300:278-83.
160. Ritchie JL, Singer JW, Thorning D, Sorensen SG, HamiltonGW.
Anthracycline cardiotoxicity: Clinical and pathologicoutcomes assessed
by radionuclide ejection fraction.Cancer 1980;46:1109-16.
161. Piver MS, Marchetti DL, Parthasarathy KL, Bakshi S,Reese P.
Doxorubicin
hydrochloride
(Adriamycin)
cardiotoxicityevaluated
by
sequential radionuclide angiocardiography.Cancer 1985;56:76-80.
162. Bhattacharya S, Lahiri A. Clinical role of indium-111antimyosin imaging.
Eur J Nucl Med 1991;18:889-95.Nucl Med 1987;28:1620-4.
163. Wakasugi S, Inoue M, Tazawa S. Assessment of adrenergic neuron
function
altered
with
progression
of
heart
failure.J
Nucl
Med
1995;36:2069-74.
164. Takano H, Ozawa H, Kobayashi I, et al. Atrophic nervefibers in regions of
reduced MIBG uptake in doxorubicincardiomyopathy. J Nucl Med
1995;36:2060-1.
165. Mason JW, Bristow MR, Billingham ME, Daniels JR.İnvasive and
noninvasive methods of assessing Adriamycincardiotoxic effects in man:
Superiority of histopathologicassessment using endomyocardial biopsy.
CancerTreat Rep 1978;62:857-64.
166. Bristow MR. Toxic cardiomyopathy due to doxorubicin.Hosp Pract (Off
Ed) 1982;17:101-8.
103
167. Shapira J, Gotfried M, Lishner M, Ravid M. Reducedcardiotoxicity of
doxorubicin by a 6-hour infusion regimen:A prospective randomized
evaluation. Cancer 1990;65:870-3.
168. Legha SS, Benjamin RS, Mackay B, et al. Reduction of doxorubicin
cardiotoxicity by prolonged continuous intravenousinfusion. Ann Intern
Med 1982;96:133-9.
169. Olivieri NF, Nathan DG, MacMillan JH, Wayne AS, Liu PP, et al. Survival
in medically treated patients with homozygous beta-thalassemia. N Engl
J Med. 1994 ;331(9):574-8.
170. Mese T, Doğumsal Kalp Hastalıklarında Operasyon Sonrası Dönemde
Holter Monitörizasyon ve Kalp Hızı Değisimi (Zaman Parametreleri)
Timur MESE*, Gül SAĞIN SAYLAM**, Nurettin ÜNAL***, Suphi
HÜDAOĞLU****, Adnan AKÇORAL**T Klin Kardiyoloji 2003, 16:401-406
171. Ori Z, Singer DH. Changes in Heart Rate Variability associated with
sudden cardiac death In: Heart Rate Variability Malik M, Camm AJ, eds.
Armonk NY Futura Publishing Company, 1995: 429-49.
172. Vybiral T, Glaeser DH.Changes of Heart rate variability preceding
ventricular arrhythmias. In:Heart Rate Variabilty Malik M, Camm AJ(eds),
Armonk, NY Futura Publishing Company.1995, 421-8.
173. Buckingham TA, Thessen CC, Stevans LL, Red RM, Kennedy HL. Effect
of conduction defects on the signal-averaged electrocardiographic
determination of late potentials. Am J Cardiol 1988; 61:1265-71.
174. Breithardt G. Cain ME, El-Sherif N, Flowers N, Hombach V, Janse M,
Simson MB, Steinbeck G. Standards for analysis of ventricular late
potentials using high resolution or signal-averaged electrocardiography.
Europ Heart J 1991; 12:473-80.
175. Hayabuchi Y, Matsuoka S, Kubo M, Akita H, Kurodo Y.Age-related
criteria for signal-averaged electrocardiographic late potentials in
children. Ped Cardiol 1994; 15:107-11.
176. Massin M, VonBernuth G. Normal ranges of heart rate variability during
infancy and childhood. Ped Cardiol 1997; 18:297-302.
177. Fukushige J, Shimomura K, Harada T, Fukazawa M, Ueda K, Tokunaga
K. Incidence and severity of ventricular arrhythmia in patients after repair
of tetralogy of Fallot.Jpn Heart J 1988; 29:795-800.
104
178. Wei K, Dorian P, Newman D, Langer A. Association betweenQT
dispersion and autonomic dysfunction in patients with diabetesmellitus. J
Am Coll Cardiol 1995;26:859–863.
179. Barr CS, Naas A, Freeman M, Lang CC, Struthers AD. QTdispersion and
sudden unexpected death in chronic heart failure.Lancet 1994;343:327–
329.
180. Mayet J, Shahi M, McGrath K, et al. Left ventricular hypertrophy and QT
dispersion in hypertension. Hypertension 1996;28:791–796.
181. Zurlo MG, De Stefano P, Borgna-Pignatti C, et al. Survivaland causes of
death in thalassemia major. Lancet 1989;2:27–30.
182. Kautzner J, Malik M. QT interval dispersion and it’s clinicalutility. Pacing
Clin Electrophysiol 1997;20:2625–2640.
183. Schouten EG, Dekker JM, Meppelink P, Kok FJ, Vandenbroucke JP,
Pool J. QT interval prolongation predicts cardiovascular mortality in an
apparently healthy population. Circulation1991;84:1516–1523.
184. Sakata K, Shimizu M, Yamaguchi M, et al. QT dispersion and left
ventricular morphology in patients with hypertrophic cardiomyopathy.
Heart 2003;89:882–886.
185. Kuryshev YA, Brittenham GM, Fujioka H, et al. Decreased sodium and
increased transient outward potassium currents in iron-loadedcardiac
myocytes. Implications for the arrhythmogenesis of humansiderotic heart
disease. Circulation 1999;100:675–683.
186. Schwartz KA, Li Z, Schwartz DE, Cooper TG, Braselton WE. Earliest
cardiac toxicity induced by iron overload selectively inhibits electrical
conduction. J Appl Physiol 2002;93:746–751.
187. Heart Rate Variability. Standarts of
Measurement, Physiological
Interpretation, and Clinical Use. Task Force of the European Society of
Cardiology
and
the
North
American
Society
of
Pacing
and
electrophysiology. Circulation 1996; 13:1043-64.
188. Glaeser DH, Vybrial T. Changes of heart rate variability preceding
ventricular arrhythmias. In: Heart Rate Variability. Malik M, Camm AJ,
eds. Armonk NY. Futura Publishing Company, 1995: 21-428.
105
189. Joffe H, Georgakopoulos D, Celermajer DS, Sullivan ID, Deanfield JE.
Late ventricular arrhythmia is rare after early repair of tetralogy of Fallot.
J Am Coll Cardiol 1994; 23;1146-50.
190. Lindsay BD, Markham J, Schechtman KB, Ambos HD, Cain ME.
Identification of patients with sustained ventricular tachycardia by
frequency analysis of signal-averaged electrocardiograms despite the
presence of bundle branch block. Circulation 1988; 1:122-30.
191. Zimmermann M, Friedli B, Adamec R, Oberhansli I. Ventricular late
potentials and induced ventricular arrhythmias after surgical repair of
tetralogy of Fallot. Am J of Cardiol 1987; 59:873-8.
192. Horowitz LN, Vetter VL, Harken AH, Josephson M. Electrophysiologic
characteristics of sustained ventricular tachycardia occuring after repair
of tetralogy of Fallot. Am J Cardiol 1980; 46:446-52.
193. Odemuyiwa O. The relationship between ventricular function and heart
rate variability. In Heart Rate Variability. Malik M, Camm AJ, eds. Armonk
NY, Futura Publishing Company, 1995: 241-4.
194. Kleiger RE, Stein PK, Bosner MS, Rottman JN. Time-domain
measurements of heart rate variability. In Heart Rate Variability. Malik M,
Camm AJ, eds. Armonk NY, Futura Publishing Company, 1995: 33-45
195. Yeragani VK, Sobolewski E, Kay J, Jampala VJ, Igel G. Effect of age on
longterm heart rate variability. Cardiovasc Research 1997; 35:35-42.
196. Buchorn R, Geesmann M, Bursch J. Electrocardiographic signs of
autonomic imbalance in infants with congenital heart defects. Z Kardiol
2001; 90:184-90.
197. Buchorn R, Hulpke-Wette M, Nothroff J, Paul T. Heart rate variability in
infants with heart failure due to congenital heart disease: reversal of
depressed heart rate variability by propranolol. Med Sci Monit 2002;
8;661-6.
106
107
Download