T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ YA YINLARI 0907-BY-92-017-096 • AT FAKÜLTESi DERGisi VII t ZMiR 1992 ÇAGDAŞ İSLAM DÜNYASININ ÖNEMLİ SORUNLARI * Yazan : Doç. Joseph BURLOT Çeviren . : Dr.Mehmet ÇAKIR • A • . 1. SIYASI SORUNLAR Müslüman Kardeşler (1928) Yenilikçiler hareketinin en muhafazakar (fondamentaliste) şeklidir. Örgüt, tsrnaHasan el-Benna tarafından sömürgecili~e ve müslümanların pısınklı~ına karşı bir hareket olarak kurulmuştur. Temeli, uzlaşmaz, katı (intransigeant) manasıyla yorumlanabilen bir ayete dayanır. Askeri, kültürel ve politik anlamda liye'li hoca Şeyh * "islami uyanış günümüzün önemli hadiselerinden biri olarak görülüyor. Hergün az ile- rimi:ıde sesini duyup durduğumuz lslô.m aleminde, malesef olaylarin ardı arkası kesil- miyor: iç çatışmalar,ikili rekô.bekler,hükü111:et darbeleri,devrimler, petroLBatı dünyası, Islam ülkelerinde olup bitenlerin farkında, fakat kendisine o kadar yakın, yakın olduğu kadar da uzak olan bu büyük medeniyetten duyduğu müthiş rahatsızlık sebebiyle olayları çoğunlukla olumsuz değerlendiriyor." Önsözünden bir pasaj sunduğumuz Joseph BURLOT, " La Civilisation lslamique" adlı eserinde bize, İslam Tarihi ve Medeniyetinin bir özetini sunuyor: 288 sayfalık bu el kitabı, İslam'ın doğuşundan Arap-İsrail, lıan-lıak savaşına kadar olan olayları tarihi seyri içersinde kültür ve medeniyet ağırlıklı olarak veriyor. l.Bölümde, İslam'ın zuhı1rundan Emeviler'in sonuna kadar olan olayları, 2.Bölüınde, Abbasiler'i ve medeniyetini, 3.Bölümde, Abbasiler'in bölünmesini, istiliilar ve sonuçlarını, 4.Bölümde, Osmanlılar'ı, Safeviler'i, Hind-Moğol lmparatorluklarını, 5.Bölümde, XIX-XX. yüzyılda Avrupa emperyalizmi kar§ısında Osmanlılar'ın gerilemesini, 1918-1963 yılları arasırıda meydana gelen bağımsızlık hareketlerini ele alıyor. 6.Bölüınde ise,(260-288.sayfalar) şemalar, önemli olayların kronolojik tabloları ve günümüz müslüman ülkeler listesi veriliyor. Özel isimler indiksi ve lügatçe ile devam eden kitap, onbir gruba ayrılmı§ bir bibliyoğrafya ile son buluyor. Eser, 1982'de Paris'te Hachette tarafından basılmış. Fransızca aslından tercümesini sunduğumuz "Çagdaş lslô.m Dünyasının Önemli Sorun ları" yazısı, 5. bölümün son kısmından alınmıştır. 375 Dr. Mehmet ÇAKIR bir kutsal savaş (cihad) üzerinqe durur. Önceleri tamamen halka yönelif bir yol izleyen örgütün 1948' lerde tahminen bir milyon civannda üyesi vardı. Örgüt, yan askeri bir eğitim anlayışına sahipti. Saldınlannda, yalnız Filistin Yahudileri'ni değil, Mısır yetkililerini de hedef alıyordu. Nitekim biri 1949' da, diğeri 1954' te olmak üzere iki kere öldürmeye teşebbüs ettikleri N asır tarafından komplolan ortaya çıkan" lan örgüt bu örgüttü. Eylemleri Mısır dışına da yayıldı, Proğramlan, İslami teş­ kilatlar tarafından hüsnü kabül gördü. 1971' den itibaren daha bir hoşgörü ile karşıla­ nan Müslüman Kardeşler, faaliyetlerini diğer ülkelere de çıkmışlar, bilhassa genç kesim üzerinde etkili olmuşlardır. Arap yayıp yeniden sahneye Sosyalizmi Sömürgeciliğe karşı mücadelenin yogunlaştığı yıllarda, bazı arap aydınlan batılı modellerle oyalanırken; bazılan da marksizmin cazibesine kapıldılar. Fakat bu sefer de kitlece dinsizlik gibi ciddi bir engelle karşılaştılar. Marksist partiler, bazan iktidar partileriyle bütünleştiler, fakat çoğunlukla , bir yasaklı ve tutuklu ezikliği içerisinde ' oldular. Mısır, Irak ... Bugünsadece Güney Yemen, tam marksist-leninist olarak biliniyor. İslamiyet, meşrUluğuna inandığı aile ve mülkiyet gibi konulann, marksist bir anlayış ile eleştinlmesini kabul etmemektedir. Ancak; lsHimiyetin de marksizmi andıran bir sosyal adalet idealine sahibolması sebebiyle müslüman düşünürler, sahiboldukları ekonomik tahlil metoduyla marksist ideolojiyi ameliyata kalkıştılar. Sonuç olarak da Arap Sosyalizmi doğdu. Baas : Sonunda bu teoriler, Ba's (diriliş) Partisi gibi bir olayı ortaya çıkardı. Parti, 1942 yılında, Pariste yetişmiş iki arap aydmı Michel Eflak ve Salalı Bitar (ö.l980) tarafından kuruldu. Onlara göre, Arap Birliği ile sosyalizm ayrılmaz bir bütündür. Bütü"n mesele, Fas'tan Irak'a kadar sömürgedenannmış, sosyalizm potasında erimiş yekpare bir Arap Milleti oluşturmaktır. " Birlik, parçalanmayı, bagımsıı/ık ezikligi önleyecek, sosyalizm ise az gelişmişligi tedavi edecektir. " Bu anlayışta sanki marksizmden çok, Mounier'in kişilikciliğinden ei:l<:ilenmiş bir sosyalizm söz konusu idi. Sosyal adalete, mülkiyeti temamen kaldırarak değil de kısıtlamak suretiy'· le vanlmak isteniyordu. " Arapların rönasansa kavuşmalarının biricik yolu, adaletin de eşitliginde sosyal hayatın da milliyetçilik kavramı içerisinde olduguna inanmaktır " diyordu Michel Eflak. Baas, bilhassa Suriye'de bir de Irak aydınlan ve subaylan arasında tutunabilmiş, Araplara has bir partidir. Suriye'de 1963' te Irak'ta ise 1968' lerde iktidara gelebilmiş tir. Partinin birçok rakipleri türemiştir. 376 Çagdaş Islam Dünyasının Önemli Son..:ınıarı ~ Ntisirizm: Değişik bir arap sosyalizm örneği olan Nasırcılık, altmışlı yıl­ larda Baas'm en büyük rakibi Oldu. Nasırcılar da Arap Birliği'ni gerçekleştirmek amacındaydı. Yabancı şirketleri millileştirmek, toprak mülkiyetini sınırlandırmak ' . güçlü bir kamu sektörü kurarak devlet yönetimi altında sanayileşmeyi sağlamak ve ülkeyi modernize etmek istiyorlardı. .. Sivil veya asker sınıfının bürokrat kesimi bu sistem içerisinde daima tehlike arzetmişlerdir. Cezayir ve Tunus (1962' den 1969' a kadar} Libya ve Afkanistan, N asır modeli sosyalizmi az çok tatbik etmişlerdir. Ama gerçek Arap Sosyalizmi hala arayış içerisindeclir. ~ Panarabizm: 1930' lu yıllarda başta Mısır olmak üzere birçok Batı Afrika Şekib Aslan ve Azzam Paşa tarafıdevletlerinin iştirakiyle güçlendi. Fikir, bilhassa . , ndan teşvik görmüştü. Birliği'nin Kuruluşu Arap (22 Mart 1945) 1930' lardan itibaren İngiltere, ortaya attığı yeni kart ile Arap Kırallığı fikrini bir kere daha sahnelemişti. İlk girişim," Nefis Çorek" planı ile Irak'lı Nuri Said Paşa tarafından yapıldı. Nuri Said, Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün'ü içine alan büyük Suriye planının Irak'la bütünleşerek 1942 Ekiminde su yüzüne riye, Lübnan, bilhassa çıkan Mısır'lı oluşturmasım bir birlik (lik) bu teklif, Nahhas başta Paşa'nın teklif ediyordu. Suudi Arabistan olmak üzere, Su- sert tepkilerine yol açtı. Karşı birlik teklifi ile ortaya çıka~ Nahhas Paşa, kısa zamanda büyük ilgi gördü. " Üye devletler arasında ilişkilerin sıklaştırı/ması andlaşması, ve siyasi işbirligi " amacına yönelik Arap Birligi 22 Mart 1945 yılında Kahire'de yedi arap ülkesi tarafından imzalandı. İlk Yedi'lere (Mısır, Suriye, Irak, SuudiArab.istan, Ürd~n, Yemen ve Lübnan) diğerülke­ ler de yavaş yavaş katıldılar. Daimi sekreteri Mısır'ın ağırhgım hissettirdiği Mısır'lı olan birlik, başkent Kahire'de bir faaliyet içinde oldu. Birlik, zamanla !srail - Filis- tin proplemleriyle yüzyüze geldiyse de ne Yahudi Devleti'nin kurulmasına engel olabildi, ne de 1956, 1967 ve 1973 Hatta üyeler savaşları sırasında Araplararası birliği arasındaki uyuşmazlık ise, ihtilaf halinde uzlaştıncı ve birortam tartışmalara teşkil bile mani etmesi, fikir ve temin edebildi. olamadı. iş Olumlu yanı olarak her türlü faa- liyetin odak noktası olmasıydı. Mısır, İsrail ile yapuğı andıaşmadan sonra birlikten ihrac edildi. Merkez, geçici olarak Tunus'a nakledildL Yeniden Arap Birleşme Girişimleri Birliği'nin kahramanı Nasır, Cumhiriyeti olarak birleştiklerini 1958' de Mısır ile Suriye'nin dünyaya ilan ederken, 377 birliğin Birleşik tek çare Arap olduğuna 'Ür. Mehmet ÇAKIR inanmış görünüyordu. Fakat, 1961' deki an! ayrılık, halk arasmda derin üzüntüye sebeb oldu. Bu sefer birleşme meşalesini Kaddafi ele aldı. 1971 Yılında Suriye ve Libya'nın ortaklığı ile Arap Cumhuriyetler Birliğini kurdu, fakat yiiriimedi, sözden ibaret kaldı. Libya bundan sonra Mısır, Sudan ve Tunus'abirlik çağnsım tekrarladıy­ sa da ~irişimleri sonuç vermedi. Birleşme fikrinde israr eden Libya, 1980 yılında Suriye ile yeniden birleştiklerini ilan etti, ancak; başarısızlıktan yorgun ve b!tab dü§miiş olan halk, artık birlik sözüne iltifat etmiyordu. Görünen·o ki Arap illemi bugün, hala ·1919- 1920' lerde salıİbolduğu Araplararası yerini korumaktadrr. Piiriizler Devletler veya devletler gurubu, geride iki süper gücün nefesinin hissedildiği politik ve ekonomik bir seçim s<rz konusu olunca çoğunlukla öteki fikre karşı çıkar, lar. Altmışlı yıllarda, Nasır yanlısı ilerici ülkelerle, Suudi Arabistan yanlısı muhafazakar ülkeler böyle bir seçim karşısında ortaya çıkmışlardrr. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kırallık yönetimlerinde ciddi gerilemeler olmuştur: Mısır, 1952, Irak 19S8, Libya 1969, !ran 1979 yılında cumhi.'ıriyet idaresini seçmişlerdir. Geride sadeceFas (II Hasan), Ürdün (Hüseyin) ve Suudi Arabistan (Halid) kırallıklan kalmıştır. Günümüzde, İslam ülkelerinin ço~unun idari şekli artık cumhfuiyettir. Ancak; demokrasi ile yöhetildikleri söylenemez, zira çoğunda ya asker ya da baskı rejimleri hakimdir. Aralannda toprak ihtilafı olanlar da var: Fas-Cezayir, !ran-Irak. Araplar, sömürgecilik ve ba~ımsızlık mücadelelerine bağlı olarak da önemli farklılıklar arzetmektedir. Mesela Batı Afrika, Ortadoğu'dan daha çok sömürgeciliğe maruz kalmıştır. Mısrr halkı, ardarda gelen bütün sömÜrgeci istilalara rağmen kişi­ liğini koruyabilmiş iken Cezayir, uzun süren Fransız hakimiyeti boyunca sostyalist düşünce ile Arap Klasizmi arasında yıllarca bocalamış, ancak yeni yeni kendine gelmektedir; Araplar bugün, milliyetçi akımlar ile birlikçiler arasmda sahnıp duruyorlar. Her ne kadar halk kesimi birleşme fikrine çok duyarlı ise de birçoklannın öncelikle halledilmesi gereken daha ciddi sorunlan var. 2. NÜFUS SORUNU İslam i.üemi 20. yüzyılda ciddi ekonomi.lc ve sosyal proplem1ereyol açan müthiş bir nüfus patlamasma şahid oldu. Buralar, dünyanın en yük:sek doğum oranına sahip yöreleridir. Bazılarmda binde elliye yalan (Cezayir, Fas). Öte yandan, tıbbm gelişme- 378 ÇaQdaş Islam Dünyasının Önemli Sorunlan sine, salgın hastalık ve kıtlıklarm azalmasına paralel olarak ölüm oranı gerilerken nüfus artış oranı hızla yükselmiştir (yüzde iki üç arasında). Bu da, hayat seviyesinin sabit kalabilmesi için kamu gelirlerinden önemli bir payın, bu kesime aktarılmasını, netice itibariyle ekonomik yatınmlarda kısıntıya gidilmesini gerektiriyor. ler aile planlamasma önem verdiler, hatta sonuç da aldılar (Tunus binde Bazı ülke- otuzaltı). Hü- kümetler, bütçelerinin önemli bir bölümünü, gençleri eğitmek, teknisyenler yetiştir­ mek için harcıyorlar. Aslında yetişmiş elamanların olarak daha da masraflı çok pek pahalıya mal olan eğitimdeki ağır kayıplara çoğunun sanayileşmiş iş gençlik, kendilerine ilerde sunulacak yetersiz eğitimi ülkelere kaçmalan, yarıdan çoğu hale getiriyor. Nüfus çok genç, 20 yaşın ilave altında imkanlan sebebiyle geleceğe ve bu endişe ile bakmaktadırlar. Bu genç nesil, yakın gelecekte, lsHlm alemini ciddi şekilde rahatsız edeceğe tan, benzer. Nüfus Bengladeş, Endonozya dağılımı da çok dengesiz; Batı Afrika, Nil Vadisi, Pakis- yoğun nüfuslarıyla çöl ve siteplerle adeta tezat teşkil ediyor. Hızlı Kentleşme Kentlerde nüfus Büyüme hızları, patlaması, çağımızın ' ülkesine oranla çok fazla en önemli ortak sorunlanndan biridir. bazı şehirler, kırsal kesimin büyük bölü- münü adeta yutmuş. Kazablanka, Rabat, Kenitra, Cezayir, Tunus, Kahire ve lskende,fiye... Büyük şehirler, ya çok müreffeh tüketici kesim, ya da tam aksine, durumian çok perişan işci sınıfı ile dolu. İşsizlerin, bilhassa geçici işlerde çalışahların istilasına uğrayan şehirler, giderek çekiciliğini yitiriyor. Aynca inşaatalanlan üzerindeki müt~ hiş vurgunculuğa rağmen Batı her yerde gecekondu semtleri göze çarpıyor. Ortadoğu Afrika ve ülkeleri işeilerini ya batıAvrupayaya da az gelişmiş petrol ülkelerine (Libya, S.Arabistan, Kuveyt) gönderiyorlar. 3. İKTISADi SORUNLAR Ziraat, çoğu ülkelerde hala ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun uğraşı olmaya devam ediyor. İslam Şehir ve toplu göçebe hayatına, genel olarak daha bir ayrıcalık tamyan Medeniyeti'nde yerleşik hayat süren köylü, adeta unutulmuş hatta aşağılanmış gibi.·. Toprak Reformu Bugün, verimliliği arttırmak ve dolu dizgin giden nüfus buyümesine karşı koyabilmek için ziraati mutıa.ım yenileştirmek gerekiyor. Evet; toprak reformu mutlaka 379 Dr. Mehmet ÇAKIR asırlardır gerekli; zira, büyük arazi sahipleri çok güçlü bir üstünlük kurmuşlar. Bu yüzden toprak mülkiyetindeki eşitsizlik çok göze batıcı oluyor. Asimda mülkiyet ile işletme arasmda fark var. Küçük işletmelerde (mezrea) devam ediyor. Birçok çiftçi ya tamamen diye kadar yapılan toprak topraksız, yaygın olan ortakçıhk geleneği ya da küçük arsalara sahip. reformları sınırlı kalmış, Şim­ çiftçinin toprak özlemini gidere- memiştir. Toprak değersiz ise bunun sebebi iklim olabilir. Topr3k ıslah çalışmalarında su, vazgeçilmez unsur olmuştur. Hatta baraj kelimesi, bu yüzden biraz efsanevidir. Fas ve Suriye suyun kullanımı ile 'ilgili olarak çok emek sarfettiler. Fakat asıl gayretin çiftçiden gelmesi gerekiyor. Onlar ise, esaslı bir hamle için ya çok yoksul, ya da bilgisizler. Göçebeliğe gelince, bilhassa toplu gÖÇebelik, kervan ticaretinin önemini yi. tirmesi, merkeziyetçi devletlerin kurulması ve petrol gibi yeni enerji kaynakla.rımn bulunması sebeblerine bağlı olarak hızla gerileyip yok olmuş. Hayvancılık, temel . uğraşlardan biri olmaya devam ediyor. En iyi topraklar, durumu dünya piyasalarındaki arz-talebe göre değişebilen pamuk, soya, üzüm ve narenciye gibi ihraç amaçlı ziraate tahsis edilmiş. Bu yüzden müslüman ülkeler, şehir nüfusunu besieyebilmek için, zaman zaman hayvansal ve tatıınsal ürünler ithal etmek zorunda kalıyorlar. Petrpl : Yeraltı Şans mı Felliket mi? zenginlikleri itibariyle Ortadoğu, dünya petrol rezevlerinin en çağuna sa- hiptir (%58). Dünya üretiminin ise fiilen %30 unu ketici olarak bunun çok az bir kısmını karşılıyor. Bölge ülkeleri ise tü- harcıyorlar. Petrol işletmeleri, İran'da 1911, Irak'ta 1927, Suud! Arabistan'da 1939, Küveyt'te 1946 yılmda başladı. Büyük ingiliz karşılığında arama yapmak, ler. Amerilca Birleşik alıp şirketleri, ardından amerikalılar, satmak gibi tam yetki ile Devletleri, ilk olarale yarıyarıya geniş tarlaları az bir kira ele geçirdi" düzenini getirdi (1950). Mülk sahibi devlete kann ya.nsmı veren bu sistem çabucak yayıldı. İran'lı Musaddlk, 1951 yılmda petrol şirketlerini millileştirerek piyasalan allak bullak etti. 1953' te devrile- rek, kendi bulandırdığı suda boğuldu. 1928' lerde kurulan petrol karteli o sıralar adeta bir dev idi, fakat !talyan E.NJ ve E.RA.P. gibi , üretici ülkeler lehine daha avantajlı anlaşmalar yılında, s yapan bağımsız şirketler yüzünden, gücü giderek 1950' lerdenberi fiatlan donduran hatta düşüren ve lunldı. Nihayet, 1960 erıeziieHa, !ran, Ira};_, kol- .. . . J . _, ure tıc ı. eıı ue ara. -, 380 Çağdaş Islam Dünyasının Önemli Sorunları lanna alarak güçlerini ıspatladılar. 1970' lerde genel bir büyüme gözlendi, bu başar:ı­ ~an cesaret alan O.P.E.C., enflasyon sebebiyle meydana gelen zararlan telafi etmek . için, fiatların yükseltilmesini ve vergilendirmede, yeniden bir ayarlama yapılma<;mı taleb etti. Büyük firmalar, bu talebi hemen kabul ettiler (1971). 1973 'teki Kippur j Ramazan Savaşı, ketin giderek üretici ülkelerin, kendi zenginliklerini kontrol etme gibi bir hare- hızlanmasına sebeb oldu, 18 ay zarfmda fiatlar, tam dört misli arttı, 1979' a kadar bir durgunluk devresi geçirdikten sonra, lran ihracatının azalmasıyla yeyabancı şir­ niden alevlendi. Fiat düeliosu bu ,§ekilde sürüp giderken üretici ülkeler, ketlereverdikleri imtiyazları yeniden gözden geçirme fırsatı bulmuşlardı. Netice itiba- riyle şirketler, çoğunlukla milllleştirildi ya da kontrole alındı. !şte o zaman üreticiler, farklı biçimde değerlendirdikleri ,inanılmaz hasılanın farkına vardılar. S. Arabistan ve . Emirlikler gibi kalifiye elamandan yoksun ülkeler, elde ettikleri petro-dolarlarını dünyanın en büyük finans kurumlarına yatırdılar. Yavaş yavaş donanım elaman ve teknik açığını kapadılar. Cezayir, Irak ve İran Şah' ı, bu serveti temel sanayi yatınmlarında . kullanıyor ya da kullanmak istiyordu. Petrol, İslam ülkeleri arasında bir eşitsizlik arnili olarak da görülmüştür. Nitekim, nüfusu çok kalabalık olan Lübnan, Fas, PaBengladeş kistan, O.P.E.C. manlık gibi ülkelerin hiç petrolü yoktur ... ülkeleri, petrol derecesine varan haksız saldmianna maruz luklarmmkayna!?;ı batıh cektir batı basımnın düş­ sonra kaldılar. Zira, yarım asırdır mutlu- olan bedava enerjiyi kullanmaktan son derece memnun görünen sanayi ülkelerinin, larıyla fia.tlarınm artmasından ihtişarn ile sefaleti yanyana götüren üretici ülkelerin durum- hiç mi hiç ilgilenmediklerini tesbit için sanırım. Kısaca geıiye söylemek gerekirse petrol dönüp şöyle bir bakmak yete- fiatlannın durgunluğu 1950' den 1970' e kadar üretici ülkelerin ekonomilerini adeta felç etrrıişti. Öte yarıdan bu ülkeleringeçimi sadece petrolden ibaret değildi. Bunlar, yine batının yardımda sanayi ürünlerini ve teknolojisini bulunan ve bu işin virebiliyorlar, dahası, batının sağlıyorlardı. .. Fiatların erbabı sayılan öz batıdan gördükleri mali desteklerle, alıp satıyorlar, kimseleri hatta bazan kendilerine şaşırtacak müşterisi gelişmekte kadar ilginç işler çe- olan ülkelere mali destek bile kontrölsüz yükselmesi, tüketiciler kadar üreticileri de rahatsız eder, zira enflasyon, verileni tekrar geri alır. Bu nedenle, petrol fiatlannın istikrarında · büyük fayda var. Petrol, Ortadoğu'nun ha:yatmı derinden etkilemiştir. Zira az çözememiş ülkelere ! petrol ülkesi, henüz kendi sosyal proplemlerini Filipin) işci gönderrneleri için çağnda bulunmak zorunda 381 gelişmiş (MJ.sır, kalmışlardtr birçok Pakistan, lVIesela Kü- Dr. Mehmet ÇAKIR yabancı veyt'in nüfusu, yerlisini geçmiştir. Petrol, genel olarak geleneksel ticaret biçiminin gerilemesine hatta terk edilmesine, çarpık kentleşmeye ve sadece belli da bir kitleye hi tabeden modem mış gibidir. İran dırarnı varlıklarını halcim alamıyor, dünya finans açıklıyor. birtakım kıpırdanmalarm varlığına işaret akımına teslim edenler ise para etmektedir ... akışının kontrolüne azizliğine uğruyorlar. sürdürmek zorunda olan O.P.E.C. ülkeleri, gelecek \ yılda kaynakları tükeneceği halde, gelişmelerinin sahiboldukları dışıan­ Hatta S. Arabistan gibi bir ya enflasyona yenik düşüyorlar, ya da doların Gelişmelerini tiyorlar. Acaba, yol açarken, büyük halk kitlesi bu durumu gayet güzel ülkede Kabe'nin işgali (1979), Mal yapılaşma ya sayı­ otuz-kırk . enerjinin cok cüz1 bir kısmını tükedeğerli varlığın temel ihtiyaç maddesi olan bu çekip gitmesine göz mü yumacaklar? Aslında petrol krizi sanayileşmiş ülkelerin gözünü açmıştır. Artık, yeni enerji kaynakları ve yeni sanayileşme planları üzerinde çalış­ maktadırlar. naklarına Lakin, kaç petrol ülkesi, petrol sonrası (post-p~trolier} sahibolmak için gerekli teknolojiyi satın yeni enerji kay- alabilir? Sonuç olarak dünyanın ciddi bir ekonomik savaşa hazırlandığı bir zamanda hiçbir harekette bulunmadan devlet kanalıyla sağlanan petrol nimetinden yararlanmaya alışmış bazı az gelişmiş ülke halklarının uyuşuk uyuşuk: Sanayi Alt Sanayileşme, el Yapısı tüm emeğinin fazlasını şarttır. d urmalarındaki tehlikeyi de küçümsemernek gerekir. gelişme proğramları içerisinde daima ilk sırayı almıştır. alabilmek ve hayat seviyesini yükseltebiirnek için Zira sanayileşme Birçok ülke. sahibolduğu enerji kaynaklarım krndileri dP~erlendirirken, İslam ülkelerinde petrolün büyük bir kısmı, hala ham olarak ihraç ediliyor. Annaba'da demir-çelik, Arzev ve Sıkık'da rafineri ve petro-kimya olmak üzere sanayinin iki temel ayağını kuran Cezayir ile, emsali bazı. ülkelerde petrol, gelişmenin itici gücü olarak hizmet ediyor ya da ediyordu. İran'ın Abadan' daki muazzam rafinerisi aym arnaç için kurulmuştu, Keza Irak'takiler de. Fas ve Tunus, fosfatlarını tamamen ken- dileri üretip tüketiyorlar. lslam ülkelerindeki sanayinin çoğu, tekstil ve makine sa~ nayiinde kısmı olduğu gibi, bol gerektiren türdendir, ama yine de nüfusun pek az bir istihdam edilebilmektedir. Bazı ülkelerde sanayinin kilit noktaları, büyiLlc ser- maye sahiplerinin eline işin işci geçmiş, bazılannda kalifiye elaman yok, anlaşmazlıklar da t.uzu biberi. 1980 Eylülünde başlayan !ran- .Irak savaşı., bu ülkeleri, yılların ça- basını sHip süpürmek, sanayi hamlelerini yıllarca geciktiı.ınek muştur. 382 gibi bir tehlikeye sak- Çağdaş Islam Dünyasının Önemli Sorunlan 4. TOPLUMSAL SORUNLAR İslam doğuşu, alemi, kırsal kesimin şehirlere göçü, fabrika işeileri sınıfın fakir aile yuvalarından kopup, önemli mevkilcre gelmiş sivil- asker bürokrat- lanmnzuhilru gibi sebebler le tam bir değişim içerisindedir. sektörü, banka ve.onun ticaret sistemine ters ci denen yeni bir işciler ve de gizli işsizlerden oluşan düşen yaşlı herşeyden modern sanayi zanaatlcir, küçük esnaf, geçi- bir kesim mevcut. Modem . narcığında onun hiçbir nimetinden istifade etmiycrek çok kere Şehirlerde yaşayan mahrum, kaderci propagandaya karşı bu duyarlı, dünyanın bir kc- kuşak, kendilerini siyasi duygularını ifade için ilahi bir dil kullanmaya şartlandınlmış hissediyor. Kadın Hakları !slfun ilieminin en pürüzlü konularından biri de kadın haklarıdır. Kadın hakları yakın geçmişte, hayatını ve eserlerini Kasım tarafından Emin (1865-1908) izlemiştir. (1899-1935) İslam ele alınmıştır. savunmaya adayan Hukuku'nun kadını Mısırlı Onu, TunusluTahir el- Haddact Bir sendika yöneticisi olan Tahir, sosyal demokrasi çerçecesinde ele ginleri, kadın haklarını almıştır. Tartışmalar kadın haklarını, politikve hala sürüp gidiyor. Din bil- savundugunu iddia ediyorlar. Bunlardan biri olan Kahire el-Ezher Üniversitesi sabık profesörlerinden Eva de Vitray Meyerovitçh, Veda Hutbesi'nde hazır bulunan kadınlarla ilgili olarak: " Ey insanlar! k(Jdınlarznızın sizin . üzerinizde hakları vardır. Onlara son derece iyi davranın ... Bu nedenle ilgili hususlarda Allah'tan korkun, size tavsiye ediyorum .. onlara iyı hanımlarınızla davranın" sözleri- ni iktibasla Peygamberin bu kentidaki titizliğinden söz ediyor. Bayan Eva, evlenmek için karşılıklı hakkındaki "Hiç saygı ve hür iradeye dayalı Kur'an talimatından, Peygamberin boşanma nefretinden, ve kadınların mallan ile ilgili emirleri üzerinde israrla durarak unukmayalım lan Mısır" lı ki, seçim meydanlarmda oy kadınların haklarına Fransızlardan önce sambo- biricik arzusu 'yeniden Kur'{in'a dönmektir'" diyordu (Fransa ve Arap Ülkeleri, sayı,85, sayfa, 35-36.). Diğerdüşünürler, Kur'an'ın, kadını erkeğe oranla geri plil.nda tuttuğunu , din1 geleneğin de onu hep kültür dışına ittiğini ve din! etkinliğini önemsemediğini belirtiyorlar. Eve kapama geleneğinin bir tür uzantısı ·demek olan peçe takma başlatılan yasağı, Fas'ta devlet yöneticileri ve yenilikçiler tarafından ilk mücadele oldu (V. Muhammed). Kadın Ozgürlüğii · Sonra, aslında pek nadir olan hatta yasak (Tunus) mücadele geliyor. " Poligaminin yaygın olmasına: rağmen oldugu bir milleti 383 Poligami ile egiımek imkansızdır " Dr. Mehmet ÇAKIR diyor Muhammed Abduh. Diyor ama, bu sefer de boşanmalar çoğalıyor. Bu da zaten poligaminin bir başka türüdür. B ütün bunlara bakarak, canın tek başına karar vermemesi için boşanmaya yuvanın geleceği hakkında ko- çeki düzen veren yasal düzenleme- ler taleb ediliyor. Şayet çağdaş bir toplum olunmak isteniyorsa kadına mutlaka özgürlük vermek . gerekir. Muhammed Arkun bunu şöyle ifade ediyor: "Toplum hayatının her kademesinde sorumluluklar yüklenmiş olan kadına., karşılıklı ve düşüncelerinifirenleme davranış yöntemleriyle duygu biçimlerinden ibaret olan aile yapısını nasıl devam ettire- cegini, yüzyıltar boyu sahiboldugu mümtaz varlık tipini nasıl sürdüreceğini, ayrıca icabında kadzm bir acübe haline döndürebilecek bu ilkelerin çagdaşlaşma yolunda nasıl bir engel oluşturabilecegi!Ji bir bir gösterip ögretmek son derece önemlidir.llave ola~ rak şu denebilir : " Duygusal olarak, erkek larım çocuklarını on yaşına kadar, kız çocuk- ömür boyu 'hayata hazırlamak gibi önemli bir etkinliği olan kadın, toplumda, okur yazar + cahil erkek sınıfından sonra üçüncü dereceden bir kültür içerisinde hapsedildiği sürece !slamda herhangibir iç hadise olmayacaktır( ... )" ( İslam, Dün, Yarın, s. 225-226.). Kadınların kadınca yaşamalannın ülkeden ülkeye farklılıklar.ar. . zettiğini, hatta bir ülke dahilinde bile, bir yöre veya bir kuşaktan diğerine göre değişebildiğini kabul etmek lazım. Çok yaygın·bir kanaat olarak da kadınlar, hala üretgen ve dogurgan bir varlık olarak kabfıl edilmektedirler. Hatta, kadınların çok serbest oldug-u ülkelerde bile bir çok kadın, ifade edecek müsait bir ortam bulamadığı için kin e öfkesini derinlere gömmek ve içine atmak zonındakalıyor. Bazı düşünürler, kadın meselesinde Arap Dün-yası'nın devrinci mizacının sınavını görmüş ya da görmektedirler. H. Boulares şöyle yazıyordu İ970 Martında: "Bugün lslfım'a dönüş yapanlar,· şunu iyice düşünmek zorundadırlar : kadın proplemi devrimci 1s lam'ın doZdurulması gereken yegane ve gerçek boşlugudur." 5. DlŞA BAG LI EDEB:I:Y AT VE SİNEMA Kalkınma hiş bir öncüleri tarafından yazı heyecanı sardı. edebiyatı, zulme karşı temel engeiler kaldırılınca, Arap Gazete ve dergilerde bir silah, bir aydınlarını tartışma köşelerj açıldı. kurtuluş aracı 20. müt- Yüzyıl oldu. Eski türler yenilenip roman ve tyatroya dönüştü. Şiir Bazı şairler, şiirin alışılmış ternalanna sadık kalırken, bir kısmı da modern dünya karşısındaki tedirginliği dile getirdiler. Mısır'da onbinlerce şairden kalbur üstü 384 Çagdaş Islam Dünyasının Önemli Sorunları olanlar : Şevki (1868-1932), 1931' de şairler sultam ünvanını aldı. Hafız İbrahim (1872-1932), Amerikan Ekolüne mensub dilbilir şairlerden Cübran Halil Cübran (1883-1932), Emin er- Reyhfuıi (1876-1940) ve Core Saida (d.l893) ; Lübnan'lı şair­ lerden Bişare el- HCıri (d.l890), sembolcü ekolün kadın öncüsü SaidAkl (d.1937) ve Adonis de denen Ali Said (d. 1930), Mey Ziyade (1895- 1941) ve Halil Mitran (18701949); Suriyeli Nizar Kabbam [d.1923); Iraklı Ma'rfif er- Rusafi ( 1875-1945), Abdülvahhab el- Beyau(d.l926), Bedr üs- Seyyab (1926- 1964), bayanlardan Nazik ülMeHiike (d. 1928) ; Tunus'lu 23 yaşmdakaybedilmiş büyük şair Ebu '1- Kasım (d. 1939) , şaire Fedva Tfıkan (d. 1914). Batı Afrika'lı birçok şair, eserlerini Fransızca olarak kaleme almışlardır: Fas'lı Abdüllatif Laabi, Hayreddin, Tahir bin Jellün ; Tunus'lu MahmUd Messadi Cezayirli Jean Amrouche ve Katip Yasin. Roman Roman, baştan kötü tanıtıldı~ı için pek ilgi görmedi. Yavaş yavaş soylular edebiyatı kılığına büründü ve güncel konularla ilgili diğer türlerinden daha iyi kabUl gördü. Corci Zeydan (ö.l914), Alexadr Dumas sitili tarihi romanlarıyla ı,neşhurdur. İlk Mısır romanı Zeyneb (1914), Bir Paris Çingem;si imzası ile Muhammed · Hüseyin Heykel tarafından yazıldı. ~'lbni Haldun Üzerine Bir Tez" i ve lsHim öncesi şiirleri üzerine denemeleriyle birtakım şüpheler uyandır_dı~ı için muhafazakarların tüm şimşeklerini üzerine çeken Mısır'lı a'ma yazarTaha Hüseyin, kendi özel hayatıyle il- . gili olduğu samlan meşhfır romanı "Günlerin Öyküsü" nü yazdı. Sorbon'da okumuş, Yunan'lı yazarların etkisiyle Mısır'ı bir Akdeniz ülkesi havasına sokma özlemiyle dolu olan yazar, milli eğitim bakanlığı da yapmış ve eğitime, mecbUri hizmet yükümlü parasız yatılı sistemini getirmiştir. Tevfik ül- Hakim (d. 1898), " Bir Kır Korucusunun Günlüğü " ile meşhurdur, Ayrıca " Toprak" ın (1954) yazarı Mısır'lı Abdurrahman eş- Şarkavl'yi, " Saki Öldü" nün yazarı Yusuf es-Sibru'yi, " Toprağın İniltisi" ıyla romamy la Irak'lı Abdülmelik en- Nuri'yi (d. 1921), "Köpek Hırsızı" roman(1962) Mısır'lı romancı Necib Mahffız'u, " Gördüm" (1958) romanında müslü- man kadınların durumlarıyla ilgili olarak isyan beki'yi de zikretmeliyiz. çı~lığı atan Lübnan'lı Leyla Baal~ j Hikaye ve (Jykfi Hikaye, Mısır'lı Mahmud Teymur (d.l894), Yusuf ldris (d.1921), Tunus'lu Ali el- Düaci (1909-1949) tarafından tanıtılmıştır. Öykü ise Suriye'li Abdüsselam elUceyli (d.l918), Cezayir'li Ben HaddCıka ve Tunus'lu Beşir Haraif tarafından işlendi. 385 Dr. Mehmet ÇAKIR Batı Afrika'lı bir çok romancı, e;serlerini Fransızca yazdılar : Cezayir'li Mevlfid Fera- vun "Yoksulun Çocuğu " , Mevlfid Ma'mer1 " Unutuları Toprak" , Mahmud Dib "Yangın", Fasl'h Safravi ve ldris Şeraibi" Keçiler ". Fas'lı Abdulkebir Hattibi ile Tunus'lu sosyolog Abdülvahhab Budhiba, son za- manlarda " isiılımda Cinsellik " gibi önemli çalışmalarda bulundular. Tiyatro Yabancı eserleri uyarlama ile başlayan tiyatro, hala birçok Arap edibinin ilgi duyduğu Bar~j'ın yeni bir edebiyat türüdür. Mısır'lı Tevfik ül- Hakim ve Beşir Faris (ö.l953), (1940) yazarı Tunus'lu Mess.act'i. Bazıları da Fransızca ifadeyi uygun buldu- lar: Lübnan'lı Core Şeha,de (d. 1910) ve Cezayir'li Katib Yasin gibi. Sinema Sinema ilk defa Mısır'da görüldü. Bu tarihten itibaren tüm Arapların filim ihtiyacım karşılayan film hadisesi Mısır da yine bu ülke oldu. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte çıkan sesli filim üretimini arttıracaktır. 1939- 1945 arası24 firma tarafından yapımı gerçekleştirilen 106 filimden, 1945- 1950 arası 120 firma yapımı 364 filme duygusal ve güldürü türleri, Abdülvahhab ve Ferid ül- Atraş,gibi ses varıldı. Acıklı, sanatkarlarının sahnelediği baren sömürgecilik müzikli filimler, en çok tutulan filimlerdi. 1952' den iti- aleyhtarı ve gerçekci konular ağırlık kazandı.EbU Seyf Salalı'ın (d.l915y "Antert ıle Abianın Maceraları" ~1948), "Diriler Arasındaki Ölü" (1960); Yusuf Şahin'in en zengin ve kalabalıkbir ekiple gerçekleştirdiği " Santral Gar" (1958), " Cezayir'li Cemile" (1958), "Sultanlar" (1963), " Toprak" (1969), " Herif " Niçin İskenderiye " (1978) ; Fehmi Eşrefin (d. 1926) " Enayiler " (1973), Sokağı " (1955), "Bir (d.l939), " Fful " i o Kır Bekçisinin yılların flaş Günlüğü " (1968); Kemal Hüseyin'in eserleriydi. Kuzey Afrika'ya gelince Tunus'lu Jacques Baratier, Senaryosu Core Şehade'ye · ait olan "Hoca"yı Göçmen işciler (1958) çevirdi. Bu tarihten sonra Cezayir gibi toplumsal konular ağırlık kazandı. Kurtuluş Savaşı'nı Bu cümleden olarak ve Fas'lı Ben Berka Süheyl (d.l942), Merakeş boyacılarının (ressam?) sefaletini konu alan " Binbir El" i çevirip şöhrete kavuştu. Cezayirli Lahdar Emin Muhamme<f(d.l934)," Azor Rüzgarı " (1965-66), (d.l938), "Afyon ve Kamçı" (1970) ve "Başka "Ateşli Yılların Sancısı yı " nı (1975); Reşadi Ahmed (1969)çevirdiler. Göçmenlerin durumu, "Mektup" Fransa " (1975) adlı filimleriyle Cezayir'li Gulam Ali' ye ilham 386 Çagdaş Islam Dünyasının Önemli Sorunları kaynağı oldu. Mqritanya'dan Hondo Abid, " Komşumuz Siyah Pikolar " ı , Sakhana Sidney, "Milliyet: Göçmen" i (1975), Tunus'lu Neccar el- Kıtari," Büyük Elçiler" i çevirdiler. Filistin dırarnı ise küçüklü büyüklü birçok filme konu olmuştur. İRAN DEVRİMİ Güçlü bir orduyla acımasız bir polisiye sisteme sırtım dayamış olan bir imparac torluğu, tamamen dini ve ahlili bir sisteme dayalı bit güçle yere çalan İran Devrimini, batılılar talımin bile edememişler di : Hatırlanacağı üzere İran, biri 1971' lerde " Per s fmparatorlugunun ikibininci Yılı Kutlamaları" nda biri de 1974 yılında birinci petrol krizi yıllarında tekrarlanan " Muazzam petrol tarlaları sayesinde !ranı yakın gelecekte dünyanın en gelişmiş sanayi iilkelerinden biri yapacagız " gibi bir sloganla, kültür ve toprak reformu eşliğinde söylenegelen " Beyaz Devrim " şarkısı, Şah ve . Humeyni'yi 1978' den 1980' e kadar manşetlerde tutmuştu. lran Devrimi'nin sayısız yorumları yapıldı. C. Van England (le Mond Diplomatique, EylUl 1978) sayısında şöyle diyordu. " Zorba bir iktidara karşı yapılan !ran Halk Devrim'i sıradan bir kadro yu aşar. Bu devrim, dış kaynaklı sosyo-ekonomik gelişme modeline karşı halkın topyekun bir reddiyesidir ". A. Touraine' e göre ise Humeyni Devrimi, dünya devrim tarihinde devrime karşı ilk devrimdir, yani 1989' dan beri bütün devrimierin belirgin özelligi olan tüm ilerici ve yenilikçi' düşüncelere Gerek basın gerekse eflcar-ı umumiyye, hayır Şah diyen ilk devrimdir. dönemiyle taban tabana zıt olması­ na rağmen, İran Devriminin, !slfun'ı özürusediği kanaatini yaymaya çalışıyorlar. Öte yandan din adamlarıyla ayetullahlara ve mollalara gösterilen derin saygının şii müslümanlara has bir özellik olduğunu ve bu sınıfın, hızlı bir kadrolaşma faaliyeti içerisinde bulunduğunu da belirtelim. lslam ülkeleri, ister laik, ister sosyalist, ister muhafa. . zakar olsunlar bir " İslam dalgası" na çarpılacağa benziyor. Cami cematinde pek bir yoğunlukyok ama, İslam'da, gençleri kendisine çeken bir cazi'J~ var, ilginç olan da bu. J.F. Clement" İslamcılar "olayım araştırdı (Esprit, Ocak 1980, s.l667). Bu araştırmaya göre herhangibir İslam ülkesi adına politik güdümlülüğü seçip top. lumsal ve siyasi konularda bir düzenleyici olarak sadece şeriat tatbikini isteyenlerin tek amacı: " Müslüman bir devlet olarak inandıkları şeyi gerçekleştirmektir ". Bunlar, içinde bulunduğumuz zamana değil, geçmişe " varlığı varsayımdan çok, kesin olan bir zaman"a bağlıdırlar. Adaletçi bir ideal adına tüm yöneticileri, bulundukları yerden alaşağı etmek isterler. İslamcıhk, ilerleme yolundaki hayal kırıklığının, ekonomik gelişmenin meyvelerini hakça alamamanın, kendi toplum imajını yeniden kurma ve iktidarı kaybetme kokusuyla islamcılara saldırmaya 387 cesaret edemediği bir Dr. Mehmet ÇAKIR sırada devleti, sola karşı kullanıp sol ideolojiyi hertaraf etme gibi isıekierin sonucu- dur. Bir çok müslüman, hoşgörü gelenegin·e uymaması, liderlerinin yeteneksiz üstelik taklitçi olmaları yüzünden islamcılan tutmuyor. Muhammed Arkun, Muhammed Abduh'un konu ile ilgili sözlerini tekrarlayarak: " B e~ diyorum ki 1slam ne kadıya ne mOftüye ne de şeyhu'l-islama mezhep kurma ve kurallar koyma hususunda her hangi bir yetki vermemiştir. Mevkileri ne olursa olsun bu husus, islam Hukuku ile belirlenmiş sivil bir yetkidir. Bu nedenle neferdin i-man ve ibadeti üzerinde bir kontrol hakkı iddiasında bulunabilirler ne de düşüncesinden dolayı . onu sigaya çekebilirler..." İslam alemi bu günlerde, doğal kaynaklarım serbestçe kullanabilme adı altında, kimlik ve kişiliğini yeniden bina etmek ve tekrar aslma dönmek gayretindedir. Daha bir kaç yıl önceleri lsHim'ın bir medeniyet olarak sanayileşme ve modernleşme karşısında sıkı dırrup duramıyacağı sorulabiliyordu. Bu gün ise dünya hakimiyetini elin~ de tutan iki süper güc tarafından ketim toplumu içersinde sunulan modeller cazibisini- yitinniştir. Zira batı, tü- boğulmuş, ahlaksız, samirniyetsiz ve birlikten yoksun bir birleşim teklif ediyor. Buna mukabil Sovyet dünyası sadece dinsizliği ile değil, şaşkmhğı ve tedirginliği ile de dilekat çeker oldu. İslam milliyetçiliği ise, siyasi bağımsızlık yanısıra, bilhassa iktisacti ve kültürel bağımsızlık peşindedir. 388