ANALİZ / DARBELER TARİHİ Prof. Dr. Bener KARAKARTAL Siyaset Bilimci [email protected] Türkiye, tarihin en zor günlerini yaşadı Peki yarın ne olacak? Darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin geleceği Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın icraatlarında saklı. Tutacağı yol, vereceği kararlar yaşanan trajedinin neticesini belirleyecek. H er darbe birbirinden farklı. Ama hepsi de aynı hastalık: kanser. Bu birinci özellikleri. İkinci özellik: darbeler iktidarın kucağında oluşuyor. Üçüncü özellik: darbeler uygulanan tedavi türüne göre bir netice veriyor. Dördüncü özellik: darbeler bir tümör gibi kökten kazınırsa engelleniyor. Beşinci özellik: bu kökten kazıma cerrahi müdahalesi tam yapılmazsa kanserli hücreler gelişmeye devam ediyor. Metastaz yapıyor. Kucaklarında büyüdükleri iktidar sahiplerini öldürüyor. Bu kadar basit. 160 EKOVİTRİN AĞUSTOS 2016 BAŞARISIZ VE BAŞARILI DARBELER: TÜRK TARİHİNDEN BÜYÜK ÖRNEKLER Yeniçeri ocağı Yeniçeriler Osmanlı padişahlarının gözbebeği, vurucu güçleriydi. Osmanlı padişahlarının güç kaynağıydı. Padişahların iktidara gelmelerinde, iktidarda kalmalarında ve güçlenmelerinde çok emekleri vardı. Padişahın adeta kucaklarında büyüttüğü, geliştirdiği manevi evlatlarıydı. Ya sonra: Kansere dönüştüler. Padişah Genç Osman’ı vahşice öldürdüler. Çare: kanserin tam olarak kökünün kazınması oldu. Bunu yapabilecek güçlü bir irade gerekiyordu. Acımasızca kanserin kökünün kazınması gerekiyordu. Bunu Padişah II. Mahmut başardı. Topçularına Yeniçeri kışlalarını acımasızca bombalayıp yok etmelerini istedi. Yeniçeriler yataklarında öldürüldüler. Kaçanlar oldu. Onlarda yakalanıp öldürüldüler. Kanserin kökü tam olarak kazındı. 1826’da gerçekleşen bu olay Türk tarihine Vaka-i Hayriye olarak geçti. Bu kanser operasyonu başarısız olsaydı ölen yeniçeriler olmayacaktı. Sultan II. Mahmut olacaktı. İktidarın karakterinde bu var. İktidar zayıflığı kabul etmiyor. Öngörüsüzlüğü kabul etmiyor. Zayıf olan taraf faturayı canıyla ödüyor. Yeniçerilere karşı savaşta kazanan taraf Padişahlık Kurumu, Sultan II. Mahmut oldu. II. Mahmut zayıflık gösterseydi, tarih farklı olarak yazılacaktı. Osmanlı’yı yutmak isteyen emperyalist güçler hedeflerine daha süratle ulaşacaklardı. Ama başaramadılar. Türkiye kazandı. Sultan II. Abdülhamit ve 1908 darbesi Sultan Abdülhamit büyük vatanseverdi. Büyük icraat adamıydı. Büyük vizyonerdi. Büyük Sultandı. Osmanlı’yı yutmak isteyen emperyalist güçler ondan nefret ediyorlardı. Onun zayıflamış tükenmiş İmparatorluğu ayakta tutan güç olduğunu bildiklerinden medyalarında onu devamlı aşağılıyorlardı. Onu karikatür konusu yapıyorlar. Onun işkenceci, aydınları hapse atan vahşi bir sultan olduğunu tekrarlıyorlardı. Avrupa basınında Sultan II. Abdülhamit’in adı “kızıl sultan”dı. Ama gerçek çok farklıydı. II. Abdülhamit köhne İmparatorluğun ancak modern bir icraatla mümkün olduğunun farkındaydı ve bunun gereğini yapıyordu. Yaşadığı dönemin en gelişmiş telgraf sistemini İmparatorluğa o kazandırdı. Alt yapı yatırımlarına büyük önem verdi. İçi boşalmış bir hazinenin içler acısı durumuna rağmen İmparatorluğa çok gelişmiş askeri ve sivil okullar kazandırdı. Nerede hata yaptı? Modern okullar onun kucağında büyüttüğü, özenle geliştirdiği çocuklarıydı. İmparatorluğun geleceğinin 2. Meşrutiyet Melis-i Mebusan teminatının eğitimlerini sağladığı göreve getirdiği bu asker ve sivil kadrolar olduğunu düşünüyordu. Ama ihanete uğradı. Bu okullar içinde bir kanser gelişti. “İttihat ve Terakki” tümörü hızla yayıldı. 1908’de manevi babaları II. Abdülhamit’i devirdiler. İktidarı elinden aldılar. Sonra ne oldu? Rezil oldular. 600 yıllık İmparatorluk 10 yılda bir perişanlık manzarası içinde yok oldu. İstanbul’a demirleyen emperyalist donanması İmparatorluğu kayıtsız şartsız teslim aldı. Eğer II. Abdülhamit daha uyanık, daha güçlü olup 1908 Muhtırasına karşı koyabilseydi belki tarih farklı yazılabilirdi. Eğer iktidarda kalabilseydi belki de Osmanlı İmparatorluğu kısmen de olsa Birinci Dünya Savaşı’nın dışında kalabilirdi. Yaşlı Padişah 33 yıllık iktidarında yorgun düşmüştü. İttihatçıların Muhtırasını zamanında öğrenip engelleyemedi. İktidardan düştü. İhtilalci kanser tümörü kazandı. Darbe yaptı. Fatura yalnız II. Abdülhamit’e çıkmadı. Basiretsiz İttihatçılar yönetiminde tüm İmparatorluğa çıktı. Milyonla Türk genci Birinci Dünya Savaşında kırdırıldı. 1908 darbesinin başarısının faturası bütün Türklere çıktı. 161 EKOVİTRİN AĞUSTOS AĞUSTOS 2016 2016 161 ADNAN MENDERES Menderes ve 1960 darbesi Dönemin başbakanı rahmetli Adnan Menderes, cumhuriyetin Genç Osman’ıdır. İktidara geldiği zaman Türk köylüsü hala çarık giyiyordu. Kırlar traktörle tanışmamıştı. Şehirlerde asfalt yollarla. Ya ordu? At arabaların çektiği nakil araçları ve pervaneli ilkel uçaklar. Menderes’in içi vatan ve millet sevgisiyle yanıp tutuşuyordu. Siyasi mitinglerinde toz toprak yollardan kasabalara koşarak gelen kitleler ona sınırsız sevgi gösterilerinde bulunuyorlardı. Türkiye’nin ilkelliğinden ve halkının fakirliğinden adeta azap duyan Menderes çok kısa zamanda tarımda dev bir modernizm gerçekleştirdi. Savaş sonrasında ekmeği hala karne ile alan Avrupa’ya buğday ihraç etmeye başladı. Şehirler birbirlerine asfalt yollarla bağlandı. Akdeniz’de yolcu seferi yapan en modern gemiler Türk bayrağını taşımaya başladı. Ya ordu? NATO’ya üye olan Türkiye’de jet uçakları ve modern tanklarla tanıştı. Zırhlı tugaylar köhne at arabalarının yerini aldı. Türk ordusu Kore’de dünyanın hayranlığını uyandıran bir destan yazdı. Menderes’in kucağında büyük bir özenle geliştirdiği bu yeni Türkiye’de bir kanser virüsü o farkında olmadan gelişmeye başladı. 27 Mayıs günü tutuklandı. AskerYargı cuntası onu herkesin gözü önünde komik bir mahkemede yargıladı, ölüme mahkum etti. Ve astı. Menderes Cumhuriyetin Genç Osman’ıdır. Keşke II. Mahmut olabilseydi. 162 EKOVİTRİN AĞUSTOS 2016 ANALİZ / DARBELER TARİHİ Latin Amerika darbeler dönemi 1961’den itibaren 1980’e giden dönemde gerçekleşen darbe teşebbüsü, muhtıralar ve darbeler Latin Amerika türü bir virüsün Türk ordusuna ve Türk yargısına bulaştığını gösteriyor. İlk teşebbüsler hırslı askerlerin harp okulunu kullanarak tanklarla sokaklara dökülmeleriyle ortaya çıktı. Askeri hiyerarşi bu durumu kabullenmedi. Genelkurmay bu teşebbüsleri engelledi. Albay Talat Aydemir asıldı. 1980’e kadar giden dönemde Genelkurmay ordu içinde kontrolü kaybetmek istemedi. Sivil siyasete muhtıralarla şekil vermekle yetindi. Cumhurbaşkanlığına askerleri getirdi. 27 MAYIS 1960 DARBE YÖNETİMİ 12 EYLÜL 1980 DARBE YÖNETİMİ 12 EYLÜL 1980: Darbenin “profesyonelleşmesi” Bu itiraf 1980 darbesinin lideri Orgeneral Kenan Evren tarafından bizzat yapıldı: “Darbeyi hemen yapmadık. Durumun olgunlaşmasını bekledik.” 1980’de tüm siyası liderler önce gözaltına alındı. Sonra tutuklandı. “On oradan, on buradan” felsefesiyle gençler asıldı. Kenan Evren kendini Cumhurbaşkanı seçtirdi. 1980’den 1990’a kadar devletin başında kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan paraleli bizzat tanımladı: “Paralel, kanserli hücrelerdir. Kanserli hücreleri temizlememiz şart.” 15 Temmuz darbe teşebbüsü metastaz yapmış kanserdir 15 Temmuz 2016 darbesi Türk siyasetinde çok farklı bir yere sahip. Bu darbe adeta göre göre geliyorum diyen bir darbe. Teşhisi bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan koymuş ama teşhislerine devlet örgütü zamanında sahip çıkmamış. Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız bırakılmış. O kadar ki canına kasteden bu darbeden inanılmaz derecede geç haberdar olmuş, kayın biraderi vasıtasıyla haberdar olmuş ve ölümden nerdeyse dakikalar içinde kurtulmuş. Oysa bu darbe göz göre göre geliyordu. İlerde Türk basınının incelemesi yapıldığında sayısız uyarı yazısının aylar boyu yapıldığı görülecektir. Darbenin iki ayağı vardı. 17-25 Aralık’ta çetenin yargı ayağı faaliyetteydi. 15 Temmuz 2016’da ise askeri ayağı. Google’da “Bener Karakartal-paralel” araması yaptığınızda bu konu da son 3 yılda yüzlerce uyarı yazısı yazdığımı göreceksiniz. Hiç tanımadığım siteler yazılarımdan uzun alıntılar yaptı. Bunlar konunun içinde olan uzman yayın siteleriydi. Örnek mi? Paralele karşı olan Hakim ve Savcıların toplandığı “adalet gündemi” sitesi. Burada “adalet gündemi-paralel” aramasını yapın. Bu yazılarımdan birini bulacaksınız. Bu uzun uyarı yazımdan bazı kısımlar: Esas tehlike paralel Paralele karşı çok konuşuluyor. Ama bir şey yapılmıyor. Yurt dışına kaçan birkaç kişi ve hakkında soruşturma açılan birkaç kişi devede kulak. Paralel dimdik ayakta. En ufak bir değişiklikte diğer Erdoğan düşmanlarıyla birleşerek kafasındaki senaryoyu yürürlüğe koymaya çalışacak. Paralel yargı tasfiye olmadı, pusuda yatmış bekliyor. 1960’ta cumhurbaşkanını bile yargılamış ve ölüme mahkum etmiş bir kötü paralel yargı geleneği var. Yaşıyor. Bekliyor. 17-25 Aralık onlar için bir parantez. Ne yapıp ne edip tekrarlamak istiyorlar. Bu yapılmazsa ne olur? Söylenenlerin aksine: paralel çözülmedi. Dimdik ayakta. Pusuda çok fazla sayıda istikrarı bozmak isteyen muhalif var. Türkiye bugünkü istikrarı zor yakaladı. Bozulursa yazık olur. Fatura herkese çıkar. Türkiye’ye çıkar. Çünkü Türkiye’nin istikrarı bir AK Parti ve onun tarihsel lideri için değil bütün Türk tarihi için önem taşıyor. Paralel 17-25 Aralıkta yalnız Erdoğan’ın Bakanlarını değil, kendisini, ailesini hedef aldı. Sonra hedef büyüttü. Erdoğan’ın taraftarlarını, sanatçıları, bilim adamlarını tasfiye etmek, Erdoğan’ın tabiriyle linç etmek yolunu tuttu. Amacına ulaşmak için sabırla bekliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan paraleli bizzat tanımladı: Paralel, kanserli hücreler. Kanserli hücreleri temizlememiz şart dedi. Adalet ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir çete tarafından, bir kısım savcı ve hakim aracılığıyla istismara dönüştü. Başka güçlerin emrindeki hakim ve savcıların adaleti tesis etmesi mümkün değil. Bunlar, Mevlana’nın deyişiyle dikene su veriyor. Yeni Türkiye için, adalet sistemimizden başlayarak tüm toplumu bu kanserli hücrelerden temizlememiz gerekiyor. Hukuk mu, kanun mu derseniz, benim savunacağım şey hukuk. Vicdan kapısı hukuka değil başka yerlere açılanların yaptığı zulümdür. Emniyet ve adalet teşkilatları içerisinde yuvalanmış bir çete ülkenin güvenliği ve adaletin tesisi için kendilerine emanet edilmiş imkanları kullanarak bir darbe yapmaya teşebbüs ettiler. İnsanlık tarih boyunca peşinde koşulan bir özlemin sembolü olan adalet teşkilatımız bir kısım savcı ve hakim aracılığıyla ülkesine ve milletine ihanet içindeki bir çete tarafından istismara dönüştü. Zihnini ve vicdanını bir takım güçlerin emrine vermiş kişiden hakim de olmaz savcı da olmaz, olamaz. Vicdanının kapıları hukuka, adalete değil de başka yerlere açılanların yaptıkları zulümdür. Onlar Mevlana’nın deyimiyle dikenlere su vermeye başlamışlardır. Yeni Türkiye için adalet sistemimizden başlayarak tüm kurumlarımızı bu kanser hücrelerinden hep beraber temizlememiz gerekiyor. En büyük desteği, soruşturmalarını hukuk adına yapan savcılarımızın, hükümleEKOVİTRİN AĞUSTOS 2016 163 ANALİZ / DARBELER TARİHİ rini millet adına veren hakimlerimizin vermesi gerekiyor.” Cumhurbaşkanının bu teşhisleri maalesef sümen altı edildi. Cumhurbaşkanı yalnız bırakıldı. “Doktorlar, cerrahlar hastalarını ölüme gönderseler ne olurdu? Yassıada mahkemelerinde sözde yargıçlar kürsülerinden bağırdılar. Sizi buraya getiren irade böyle istiyor dediler. Karşılarında tutuklu bütün bir iktidar grubu vardı: Cumhurbaşkanı, Başbakan, tüm bakanlar, tüm iktidar partisinin milletvekilleri. Uyduruk delillerle, komedi celselerle, yalan ve iftiralarla çoğunu ölüme mahkum ettiler. Başbakan ve iki bakanını vahşice astılar. Menderes’i uyduruk delillerle bunlar astılar. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı bunlar için geçerli değil. Çünkü bunlar bir kanser. Dün askerlerle bir oldular Menderes ve Bakanlarını astılar. Hedef, Erdoğan ve ailesiydi 17-25 Aralık darbesi hedefinde dört Bakanın olduğunu iddia etse de esasında amacı çok daha genişti. Önce yukarıya doğru: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı makamından uzaklaştırmak ve ailesini mağdur etmek. Sonra: taraftarlarını bertaraf etmek. Bu ne demekti? AK Parti’yi bölmek bir kısmını Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında mevzilenmeye çekmek. Ama çok daha geniş bir hedef: Erdoğan’a taraf olan bilim adamlarını, sanatçıları linç etmek. Medya da ve mümkünse de ellerine geçirirlerse yargı önünde. Bunlar yapılmazsa ne olur? Darbe devam eder. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve taraftarları pasifize edilinceye kadar, yok edilinceye kadar devam eder. Paralel yargı konusunda hangi aşamadayız? Kamuoyu bilgisiz. Bilinen nokta: tayinler yapılmış. Örneğin: bazı yargıçlar İstanbul’dan alınıp batıda, güney doğuda görevlendirilmiş. Gittikleri yerlerde paralel icraatların devam ettiği konusunda yazılı ve görsel medyada yoğun şikayetler var. Bunlar ne kadar gerçek? Kanser tayinle halledilmez. Batıya, doğuya, güney doğuya tayin edilen bazı yargı mensuplarının paralelliklerini azdırarak sürdürdükleri konusunda yoğun şikayetler basın ve televizyonlarda tekrarlanıyor. Kanser metastaz yapıyor. Zirvede teşhis konuldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan paralele kanser teşhisi koydu. Tek başıma kalsam da paralelle mücadeleye devam edeceğim dedi. Ama sanki tek başına kalmış gibi? Şimdi sınavı sorumluluk koltuğunda oturan siyasiler vermeli: Türkiye paralel ile yaşamak istemiyor.” Orduda “paralel” ahtapotu Paralel yargı konusunda son üç yılda yazdığım uyarı yazılarına resmi hiçbir tepki gelmedi. Bazı şöhretli genç gazeteciler büyük bir cesaret göstererek bu kez ordudaki paralel yapı tehlikesine dikkati çekmek istediler. F16 pilotları arasında çok sayıda paralel pilotun olduğunu iddia ettiler. Hatta Rus uçağını düşürüp Türkiye-Rusya ilişkilerini ciddi bir şekilde zedeleyen icraatın paralelin eseri olduğunu iddia ettiler. Bu iddialarda sümen altı edildi. Ta ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canına kasteden suikast girişiminden dakikalar farkıyla Marmaris’ten ayrılarak kurtulduğu ana kadar. Gezi ve paralel darbe benzerliği Gezi olayları da paralel olayları da aynı şekilde geçici olarak sonuçlandı. Cumhurbaşkanı uçakla İstanbul’a döndü. Yeşilköy’de halkla kucaklaştı. Bu kalkışmalar geçici olarak noktalandı. Ama tehlike devam ediyor. İddia ediyorum: yaşadığımız darbe teşebbüsü Türk siyasi tarihinin en tehlikelisi, en acımasızı, en sinsisidir. Metastaz yapmış bir kanserdir. Çözüm : ekovitrin.com’da he- men darbe sonrasında yazdım. “Paralel bir “kanser”. Bu teşhis aylar öncesinde bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından yapıldı. O zaman! Ne yapmak lazım? Teşhis Cumhurbaşkanından. Tedavi de tıptan: kökünü kazımak lazım. Benim bir korkum var. Bunu şimdi değil aylar öncesinden yazdım. “Paralelin üzerine yetersiz gidiliyor.” “Tam gidilmiyor.” “Cumhurbaşkanı teşhisini yaptı.” “Cumhurbaşkanı yalnız bırakılıyor.” “Aman dikkat. Kanser metastaz yapacak.” Gerisi kıyamet gibi. Türkiye’yi uçurumdan Cumhurbaşkanı ufak telefon ekranından millete yaptığı çağrılarla kurtardı. Türkiye uçurumun kenarından döndü. Çünkü bu “Paralelcilerin” niyeti kötüydü. Çok kötüydü. Cumhurbaşkanı’nın hayatına kast ediyorlardı. Sonra ülkede kaos çıkartacaklardı. Sonrası için “Allah Kerim” diyorlardı. Ama burası Mısır değil. 15 Temmuz 2016 gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarih yazdı. Hem de yalnız Türkiye için değil. Dünya tarihi için. Askeri Darbeler nasıl önlenir? Erdoğan’ın icraatı daha şimdiden Dünya siyaset bilimi literatürüne bir başyapıt olarak geçti. Ama benim bir korkum var. Bu korkum devam ediyor. Paralel bir kanser. Teşhis Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan. Çözüm: kökünün tamamen temizlenmesi. Bu nasıl olacak? Paralelin olduğu her yerde, yalnız silahlı kuvvetlerde değil özellikle yargıda kökünün tamamen kazınması. Eğer bu yeniçeri ocağından zerresi kalırsa metastaz çok geçmeden bugün yarın patlayabilir. Yani zerre bırakmadan kökünün tamamen kazınması gerekiyor. Hiç istisnasız. Sayın cumhurbaşkanım Türk milletinin sizden şimdi beklediği bu. Sizin her zamanki çok titiz iş takipçiliği yönteminizle paralelin Türk siyasetinden sökülüp atılacağından emin olmak istiyoruz.” Bİyolojİk atıksu’dan İçme suyu elde eden Dü n ya’dakİ İ lk ve tek f İ r ma ÇÖZÜMLERİMİZ SU ARITMA İçme Suyu ve Kullanma Suyu Arıtma Nehir Suyu Arıtma Deniz Suyu Arıtma ‘Suyun Olduğu Her Yerde’® ATIKSU ARITMA Evsel Atıksu Arıtma Endüstriyel Atıksu Arıtma ARSENİK GİDERİM SİSTEMLERİ BİYOLOJİK SCRUBBER SİSTEMLERİ +90 216 Bize Ulaşın [email protected] 164 EKOVİTRİN AĞUSTOS 2016 661 EKOVİTRİN AĞUSTOS 2016 www.tesaritma .com.tr www.teswatergroup.com 67 27 165