Modern Kent Yönetimi

advertisement
MODERN KENT YÖNETİMİ-I
FİHRİST
1.BÖLÜM
KENT – KENTLEŞME VE KENT YÖNETİMİ
Kent-Şehir
Kentleşme
Kentlileşme Ve Kentlilik Bilinci
İdeal Kent
Kent Yönetimi
Kent Yönetimlerinin Sorumluluk Alanları
2.BÖLÜM
KENT YÖNETİMİ ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ-MODELLER
Yerel Kalkınma Yönetimi
Belediyelerde Toplam Kalite Yönetimi
ISO 9001 Kalite Güvence Yönetimi
Stratejik Yönetim-Planlama
Yönetişim
Kent Hukuku Ve Kentli Hakları
Kriz Yönetimi
3. BÖLÜM
Başbakanlık: Sosyal Riski Azaltma Projesi
Başbakanlık-Şartlı Nakit Transferi
KOSGEB Projeleri
İŞKUR Destekleri
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı
Başbakanlık -Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Çevre Hizmetleri-Çevre Ve Orman Bakanlığı
4. BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ VE YERELLEŞME
AB Nedir
AB Ve Yerel Yönetimler
Avrupa Birliği Ve Bölgeler Komitesi
AB Politikalarında Yerindenlik
AB Politikalarında Yönetişim
AB Politikalarında Halk Denetçisi
AB Ve Yerel Seçimler
AB Bölgesel Politikaları Ve Türkiye
AB Bölgesel Fonları
AB Müktesebatı Ve Yerel Yönetimler
5. BÖLÜM KENT YAZILARI
Kurum Yönetiminden Kent Yönetimine
Kentsel Rekabette Paradigma Sorunu Ve Kent Stratejileri Oluşturulması
Atın İyisine Doru, Yiğidin İyisine Deli Derler…
5018 Sayılı Yasaya Göre Bütçe, Muhasebe Ve Denetim Sistemine Genel Bir Bakış
Nasıl Olsa Yapan Biri Olur…
Soylular-Yoksullar Ve Yoksunlar
Yerel Kalkınmaya Başarılı Bir Örnek: İnegöl
ÖNSÖZ
Kuruluş amacı toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak olan ve toplumdan aldığı yetki
ile ve yine toplumun kaynaklarını kullanarak hizmet üreten kamu yönetimi, uzun süredir
sürekli eleştirilmektedir. Kaynakların israf edildiği, halkın görüş ve değerlendirmelerine yer
verilmediği, kırtasiyecilikle özdeşleşen bürokratik anlayışla hareket edildiği, formalitelere
bağlı kalmak uğruna sorun çözme anlayışının feda edildiği ve benzeri birçok eleştiri
yapılmaktadır. Uzun yıllar devletten bekleyen, devlet karşısında kendisini hesap verme
konumunda gören birey ve toplum, demokrasi kültürünün ve özgürlüklerinin gelişmesi ile
etkilenen olmaktan çıkarak etkileyen olma aşamasına girmiştir. Artık, kamu yönetiminin
kendisine hizmet amacıyla kurulduğu ve dolayısıyla asıl patronun kendisi olduğu bilincine
ulaşan toplum, kendisine sunulanla yetinmemektedir.
Kamu yönetimine yönelik eleştirilerdeki artış, kamu yönetiminin yerelde örgütlenmesi
olan belediyeleri de kapsamaktadır. Halka daha yakın oldukları için belediyelerin icraatları
daha geniş bir kitle tarafından ve daha yakından takip edilmekte; bu da eleştirilere zemin
hazırlamaktadır.
Kentler her zaman insan yaşamında önemli olmuştur. Medeniyet kentlerle başlamış,
ticaret kentlerle gelişmiş, kültür ve sanat kentlerle atılım gerçekleştirmiştir. Kentler yaşam
mekânlarımız olmanın yanı sıra bizden önceki nesillerin bize bıraktığı ve bizim de gelecek
nesillere bırakmamız gereken emanetlerdir.
Kentlerin sağlıklı ve sürdürülebilir gelişmesi yolu ile kent halkının yaşam kalitesinin
artırılması kent yönetimlerinin temel sorumluluk alanıdır.
Kent yönetimleri yerel bir kurum olmanın yanı sıra aynı zamanda kamu tüzel kişiliğine
de sahiptir. Kuruluş amacı toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak olan ve toplumdan aldığı
yetki ile ve yine toplumun kaynaklarını kullanarak hizmet üreten kamu yönetimi, uzun süredir
sürekli eleştirilmektedir. Kaynakların israf edildiği, halkın görüş ve değerlendirmelerine yer
verilmediği, kırtasiyecilikle özdeşleşen bürokratik anlayışla hareket edildiği, formalitelere
bağlı kalmak uğruna sorun çözme anlayışının feda edildiği ve benzeri birçok eleştiri
yapılmaktadır.
Uzun yıllar devletten bekleyen, devlet karşısında kendisini hesap verme konumunda
gören birey ve toplum, demokrasi kültürünün ve özgürlüklerinin gelişmesi ile etkilenen
olmaktan çıkarak etkileyen olma aşamasına girmiştir. Artık, kamu yönetiminin kendisine
hizmet amacıyla kurulduğu ve dolayısıyla asıl patronun kendisi olduğu bilincine ulaşan
toplum, kendisine sunulanla yetinmemektedir.
Günümüzde tüm dünyada ketleşme oranı çok yüksek seviyelere gelmiş olup, artmaya
devam etmektedir. Ülkemizde de benzeri bir eğilim yaşanmaktadır. DİE kriterlerine göre
hareket edildiğinde ülkemizde 2000 yılı nüfus sayımına göre kentlerde yaşayan nüfusun
toplam nüfus içindeki oranı % 64.9’dur. Buna karşılık ülkemizde bu gün için mevcut bulunan
3225 belediye sınırları içerisinde yaşayanların toplam nüfusa oranı 2000 nüfus sayımlarına
göre % 81 civarındadır.
Belediyeler, ülke nüfusunun % 81’ine yerel nitelikli kamu hizmetlerini sunmakta
oldukları için başarı ya da başarısızlıklarının stratejik önemi bulunmaktadır. Belediye
yönetimleri, kendilerine emanet edilen şehri en güzel şekilde yönetmek ve geliştirmek, yine
kendilerine emanet edilen ortak ihtiyaçları optimum düzeyde karşılamakla yükümlüdürler.
Yükümlülükleri fazla ama kaynakları kıt olan belediyelerimizin modern yönetim
tekniklerini kullanarak etkin, verimli ve kaliteli hizmet üretmeleri hem yasal, hem siyasal ve
hem de toplumsal sorumluluğudur.
Bu çalışma, 1994 yılından bu yana Pendik Belediyesi’nde yapılan uygulamalar ve bir
ekip olarak kent ve kent yönetimi konusunda sürdürülen teorik çalışmalardan elde edilen bilgi
ve birikimin kent yöneticileri ile paylaşılması amacıyla hazırlanmıştır. Umudumuz,
günümüzde hızla sürem küreselleşme ve yerelleşme süreçlerinde önemi daha da artan
kentlerimizin ülkemiz ve milletimiz adına daha üstün başarılara imza atmasına katkı
sağlayabilmektir. Saygılarımızla.
Erol Kaya, Hulusi Şentürk, Osman Danış, Sami Şimşek
1. BÖLÜM
KENT – KENTLEŞME VE KENT YÖNETİMİ1
Kent-Şehir
Kentleşme
Kentlileşme Ve Kentlilik Bilinci
İdeal Kent
Kent Yönetimi
Kent Yönetimlerinin Sorumluluk Alanları
KENT-ŞEHİR
İnsan toplumsal bir varlıktır. İnsanların, karşılaştıkları ve tek başlarına çözemedikleri
güçlük, sorun ve imkânsızlıkları toplum içinde gerçekleştirilen ilişkilerle çözümlemek ve
ortadan kaldırmak isteği2 bir arada yaşama ihtiyacını ortaya koymaktadır. İhtiyaçlarını
karşılamak için girişilen bu faaliyette yeni gereksinimlerinin doğması ve insanoğlunun bunları
karşılamada yetersiz kalması onu kimi sosyal ilişkileri oluşturmaya iter. İnsanların bir arada
yaşama zorunluluğu yerleşim olgusunun temelidir. Bu toplumsal karakterin neticesi de
kentlerdir. Kentler insan doğasının bir ürünü olarak, doğaldır ve doğal hayatın bir parçasıdır.
1 Bu bölüm Erol KAYA tarafından hazırlanmıştır.
2 TUNA, K., “Şehirlerin ortaya çıkış ve yaygınlaşması üzerine sosyolojik bir deneme” S.75.
Kent tanımlanması oldukça zor ve karmaşık bir olgudur. Tarihin hemen hemen bütün
dönemlerinde değişik anlamlara sahip olabilen dinamik bir kavram niteliğindedir. Öyle ki,
gerek literatürde gerekse mevzuat düzenlemelerinde her zaman ve her ülke için geçerli
sayılabilecek bir tanımlama yapmak imkânsız görülmektedir.3
Kentler temelde köyler, kasabalar gibi bir yerleşim birimidir. Ancak, bu yerleşim
birimleri değişik özelliklerden hareketle farklılaşırlar. En önemli farklar da nüfus ve
ekonominin yapısıdır. Kent, insanların bir arada yaşadığı, belli bir nüfusu barındıran,
ekonomik hayatta sanayi ve hizmet sektörünün ağırlığı bulunan, yönetsel örgüt birimine sahip
yerleşim yerleridir.
Kent sözcüğü kavramsal olarak incelendiğinde; Orta Asya Türklerince Şehir karşılığı
olarak kullanıldığı ortaya çıkmaktadır. Soğdça’dan Türklerin diline geçen "kend" sözcüğü
yaygın olarak kullanılmış: "Yarkend", "Taşkend", "Semizkend" (Semerkant) örneklerinde
olduğu gibi birçok büyük şehirler bu adlarla adlandırılmıştır4.
Soğdlar, Doğu İran kavimlerindendir ve zamanla Türklerin içine karışmışlardır. Eski
Türklerde daha önceleri şehir kelimesi karşılığı olarak “Balık” kelimesi kullanılmaktadır.
Balık kelimesinin günümüzde kullanılan “Balçık” kelimesi ile yakın ilgisi vardır. Çünkü, eski
Türk kentlerinde hakim ve etkin unsur olan koruma amaçlı surlar balçıktan yapılmaktadır.5
Dilimize geçen şehir kelimesi de Farsça’da “şehr”6 kökeninden gelmektedir.
Toplumumuzda Kent kavramı ile aynı anlamı ifade etmek üzere yaygın olarak
kullanılmaktadır. Ayrıca Arapça’dan dilimize geçen “vilayet” kelimesi; merkezî yönetimin,
coğrafya durumuna, ekonomik şartlara, kamu hizmetlerinin gereklerine göre, ülke üzerinde
yayılmış, bir vali yönetimindeki en önemli bölümü7, “il” ile aynı anlamlıdır.
İngilizce’de “city” ve “urban” kelimeleri kent ile benzer anlamlıdır. Kelime karşımıza
İtalyanca’da “citta”, Fransızca’da “cite”, İspanyolca’da “ciudad”8 . Almancada ise “stad”
şeklinde çıkmaktadır. Yunanca karşılığı ise“polis” kelimesidir
Bakış açısı değiştikçe kent tanımı da değişmektedir. Sosyologlar, tarihçiler, şehir
plancılar, iktisatçılar, antropologlar, edebiyatçılar v.b. her bir disiplinin kendi kavrayışı
üzerine bina edilmiş kent tanımı vardır. Nüfus büyüklüğü, idari statü, nüfusun yapısı, iş
bölümü ve uzmanlaşma, örgütlenme biçimi, işlev alanlarındaki farklılaşma, iş gücünün
sektörel dağılımı, heterojenlik, fiziksel doku, üretimin yapısı gibi ölçütler kullanılarak bu
tanımlamalar yapılmaktadır9. Kapsamlı bir modern şehir tanımı, şehrin hukuki, siyasi, iktisadi
ve içtimai bir birim olduğunu belirtmek durumundadır10.
Bir yerleşim biriminin kent niteliğini taşıması için, şu özellikleri taşıması gerektiği
söylenebilir:
*Belli bir nüfus büyüklüğüne ve nüfus yoğunluğuna erişmiş olması,
*tarımsal üretimden daha ileri bir üretim düzeyi olan sanayi üretimine geçmiş olması ve
bununla birlikte hizmet sektörünün gelişmiş olması,
*yerleşim yerinin fiziksel altyapısının belli bir düzeye ulaşmış olması,
*geleneksel aile yapısının çözülerek yerini çekirdek aile yapısına bırakmış olması,
* nüfusun büyük oranda örgütlenmiş, karmaşık iş bölümüne ve yüksek uzmanlaşma
düzeyine erişmiş olması,
*yerel değerlerin yerini, ulusal değerlerin veya evrensel değerlerin almış olması,
3 TOPRAK, Zerrin, Kent Yönetimi ve Politikası, İzmir 2001, s: 6
4 ERGÜN, M. “Türk eğitim tarihi”, s.3
5 BAYKARA, Tuncer, Prf. Dr., Sosyal yapı ve Şehir Hayatı, Yeni Türkiye Dergisi, Mayıs-Haziran 2002, sf:
426
6 http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/SOZBUL.ASP
7 http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/SOZBUL.ASP
8 http://www.tumbelsen.org/kentli_haklar.htm
9 DİNÇER, Y., “Kent, yerel siyaset ve demokrasi”, s. 341-342
10 AYDOĞAN, A. “Şehir ve Cemiyet”, s,95
*geleneksel ilişkilerin (cemaat toplum tipinin) çözülüp bireysel ilişkilerin ya da bireysel
çıkarların ön plana çıkmış olması,
*eğitim düzeyinin kırsal kesimdeki eğitim düzeyinden yüksek olması ve çocuk bakım ve
eğitiminde aile dışı kurumların gelişmiş olması,
*sosyal normların yerini, resmi denetleme kurumlarının almış olması,
*statülerin aileden gelmeyip, bireylerin kendi çabaları ile kazanılmış olmaları11.
Nüfus büyüklüğü tek başına yeterli bir kriter olmasa da kent tanımı için önemlidir.
Kentler kasaba ve köylere göre daha fazla insanın yaşadığı yerleşim birimleridir. Öyle ki,
bazı küçük devletlerin nüfusundan daha fazla insanı barındıran şehirler vardır. Nüfusun
miktarı kadar yoğunluğu da kent ayrımı için önemlidir. Nüfus kriteri ülkeden ülkeye
değişiklik göstermektedir. Örneğin Japonya'da 30.000, Kore'de 40.000, A.B.D.'inde 2.50012
kişilik nüfus kriteri aranmaktadır.
Ülkemizde kurumların bile kent tarifi için nüfus kriterleri farklıdır. Devlet istatistik
Enstitüsü, 20.000 kişini yaşadığı yerleri şehir olarak kabul etmekteyken, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı 10.000 kişilik yerleşme alanını şehir olarak kabul eder13.
Ayrıca yerleşme bölgeleri ayırımında, nüfus yoğunluğu kriteri üzerinde de
durulmaktadır. Örneğin Fransa'da km2'ye 500 ve daha fazla, Almanya'da 2.500 ve daha fazla
nüfus düşen yerleşme bölgeleri kentleşmiş bölgeler olarak kabul edilmektedir14.
Kentler, belirli bir yönetsel örgüt biriminin sınırları içinde kalan yerlerdir. Kamu
otoritesinin daha güçlü olduğu, resmi ve gayri resmi tüm kurumların daha fazla gelişip,
bürokratikleştiği birimlerdir. Bazı araştırmacılara göre bir yerleşimin kent sayılabilmesi için o
yerleşmelerin belediye teşkilatına sahip olması gerekir. Bir başka deyişle o yerleşim yerinde
beledi hizmetlerinin verilmesi gerekir15.
442 sayılı köy kanununun 1. maddesinde; nüfusu 2000 aşağı olan yerlere köy, 200020000 arası olan yerlere kasaba, 20000 den çok nüfuslu yerlere de şehir denmektedir. Nüfusu
2000 den az olsa da belediye teşkilatı olan merkezler kaza olarak kabul edilmektedir16.
Şehirlerde iş bölümü ve uzmanlaşma gelişmiştir. Geçimini tarım ve hayvancılık dışı
uğraşıların oluşturduğu ekonomik faaliyetler; ticaret, sanayi ve hizmet sektörleri gibi
alanlarda yoğunlaşmıştır. Şehrin belirleyici özellikleri arasına “ticaretin çok yönlülüğü”nü
katmak zorunludur. Bununla birlikte, ticaretin egemen olduğu tüm birimleri “şehir” olarak
adlandırmak da uygun değildir. Böylesi bir tanımlama, Asya ve Rusya’nın “ticaret köyleri”
gibi aile bireylerinden oluşan ve pratik olarak da miras yoluyla geçen yalıtılmış bir ticari
yapıya sahip “kent” kolonileri kavramını da içerecektir17.
Kentler, insanın yaşamını sürdürdüğü ve yeryüzünden yararlandığı odak noktalarıdır.
Çevresindeki bölgelerin bir ürünü olan ve buraları etkileyen kentler, ekonomik ve toplumsal
gereksinimlere yanıt verecek biçimde gelişirler. Her kent, türlü yönlerden bakılırsa, kendine
özgüdür; ancak işlev ve biçim açısından diğerlerine benzer18. Bir sanayi kenti, başkentten,
ticaret, madencilik, balıkçılık, turizm, üniversite kentinden, toplumsal açıdan, önemli
farklılıklar gösterecektir19.
Yerleşim alanlarının kent statüsü kazanmasında fiziksel alt yapıdaki gelişmişlik
önemlidir. Şehirler başlıca çok sayıdaki bina ile ulaşım yollarından oluşur20. Okulları, sosyal
11 ERKAN, R., “Kentleşme Ve Sosyal Değişme”, s.18
12 SARI, M. “Kentleşme, Göç ve Sosyal Bütünleşme”
13 İSBİR, E. G., “Şehirleşme ve Meseleleri” s.7
14 SARI, M. “Kentleşme, Göç ve Sosyal Bütünleşme”
15 SARI, M. “Kentleşme, Göç ve Sosyal Bütünleşme”
16 İSBİR, E. G., “Şehirleşme ve Meseleleri” s.6
17 AYDOĞAN, A. Şehir ve Cemiyet, s,102.
18 DURU, B., ALKAN, A., “20. Yüzyıl Kenti” s.55
19 DURU, B., ALKAN, A., 20. Yüzyıl Kenti, s.83
20 İSBİR, E. G., “Şehirleşme ve Meseleleri” s.5
yardımları, acenteleri, hayırsever dernekleri, ibadethaneleri, müzeleri, sanat galerileri,
locaları, siyasal partileri, parti ileri gelenleri, ticaret odaları, kredi kurumları, sendikaları,
fabrikaları, makineleri, gazeteleri, hayvanat bahçeleri, oditoryumları, parkları, oyun alanları
gecekonduları, nehir kıyıları ya da park bulvarları, ana caddelerin ve özel taksi şirketleri21
günümüzde kentten ayrı düşünülemeyen olgulardır.
Geçmişte şehirlerin bir kısmı dini bir kurum ya da bir kalenin yakınında, bir kısmı da
tamamen siyasal endişeler sonucunda kurulmuşsa da şehirlerin konumunu belirleyen birincil
neden ulaşım olmuştur. Ulaşımdaki bir değişim, malların bir nakliyeciden başka bir
nakliyeciye aktarımının ötesinde başka bir şey ifade etmese bile, birçok donanım ve hizmeti
beraberinde getirir. Bundan dolayı şehir oluşumlarının belirlediği yerler nehirlerin ağız
kısımları yada kilit noktaları, ovalarla tepelerin buluşma noktaları ve buna benzer
bölgelerdir22.
Şehir, bir insanlar topluluğundan, kamu hizmetlerinden –caddeler, binalar, elektrik
lambaları, tramvaylar, telefonlar, v.s.-, kurumlar ve idari aygıtlar toplamından –mahkemeler,
hastaneler, okullar, polis ve muhtelif türde şehir görevlileri- fazla bir şeydir. Bilakis şehir, bir
ruh halidir, gelenek ve göreneklerin, örgütlü tavır ve görüşlerin mecmuudur. Şehrin, kendine
mahsus kültürü vardır23. Dolayısıyla şehir, bir mekanda yoğunlaşmış yapı ve insan demek
değildir. Bu birliktelikten oluşan yeni bir kültür ve değer yargıları, kentlerin görünmeyen ama
hissedilen özellikleridir.
Birçok dilde Kent sözcüğü ile uygarlık sözcüğü arasında köken ilişkisi görülmektedir.
Türkçe’mizdeki “Uygar" sözcüğü yerleşik bir toplum hayatı süren Uygurlardan
türetilmiştir.24 Arapça’da uygar sözcüğüne karşılık gelen “Medenî” kelimesi kent
anlamındaki “Medine” kelimesinden köken alır.25
Medeni kelimesi dilimizde de
“kentlileşmiş, kırsallıktan kurtulmuş ve uygar”26 manasında kullanılmaktadır. Benzer şekilde
uygarlık karşılığı olarak Fransızca “civilisation” ve İngilizce “civilization” ile İngilizce “city”
kelimeleri Latince de yurttaşların oluşturduğu birlik anlamına gelen “civitas” kelimesinden
türemiştir. “citizen” yine aynı dilde yurttaş manasında kullanılmaktadır. İngilizce de “polite”,
yani “kibar” sözcüğü27 Yunancada kent karşılığı olan “polis” teriminden türetilmiştir. Kent
kelimesi belli bir olgunluk seviyesini ifade etmektedir. Kalkınmayı, medenileşmeyi ve
gelişmişliği yansıtır.
Kentler, nüfus yapısı, kan bağı, etnik, dinsel, kültürel, eğitim seviyesi, gelenek, örf ve
adetler açıdan farklılaşmanın olduğu yerleşim alanlarıdır. Kan bağı, cinsiyet ayrımcılığı, yaşa
dayalı statü, etnik ve dini ayrımcılık yaklaşımlarını ortadan kaldırarak eşitlik idealini yaymaya
çalışan ahlaki bir gelenek oluşturur28. Kent, yarışmayı, sıra dışılığı, yeniliği, verimliliği ve
yaratıcılığı özendirerek oldukça farklılaştırılmış bir nüfusun ortaya çıkmasına neden olur.
Kent, “farklı olma izni” anlamında “özgürlük adasıdır”29. İnsanların düşüncelerini ve
fikirlerini açıkça söyleyebilecekleri yerleşim yerleridir. Kişinin davranışları ve
hareketlerinden dolayı yadırganmayacağı, her giyim tarzından insanların bulunabileceği
mekânlardır. Farklı bireylerin bir araya gelmesiyle oluşan yerlerde, bireysel farklılıkların
kaybolması süreci de devreye girer30. Fakat bireysel farklılıkların kaybolması, tek tip insan
21 AYDOĞAN, A. Şehir ve Cemiyet, s,37
22 AYDOĞAN, A. Şehir ve Cemiyet, s,43
23 AYDOĞAN, A. Şehir ve Cemiyet, s,65-66
24 http://www.biltek.tubitak.gov.tr/dergi/01/kasim/kentler.pdf
25 Doç.Dr.Hüseyin ÇELİK,www.huseyincelik.net/koseyazilari
26 http://www.tdk.gov.tr/tdksozluk/SOZBUL.ASP
27 http://mhukuk.kolayweb.com/yaziyett.htm
28 BOOKCHİN, M., “Kentsiz Kentleşme” s.18
29 Tarık Demirkan, “Tarih Boyunca Kuşatılan Özgürlük Adaları; Kentler”, Cogito, 3.Baskı, Sayı:8, 1996, s.
17
30 DURU, B., ALKAN, A., 20. Yüzyıl Kenti, s.97
oluşması değil, farklı bireylerden oluşan çok renkli bir topluluğun ortaya çıkması
anlamındadır. Bireyler tek başlarına farklı olmakla beraber, bu farklılıklarıyla ortak yaşama
kültürüne kavuşmuşlardır.
Kentli birey, geniş ölçüde, ekonomik, siyasal, eğitimsel, dinsel ya da kültürel alanlardaki
gönüllü örgütlerin etkinlikleri sayesinde, kişiliğini ifade eder, geliştirir, statü kazanır ve uğraş
alanını oluşturan eylemleri sürdürebilir.
Kent yalnızca, günümüz insanına daha büyük bir oranda iş ve yerleşim olanakları sunan
bir yer değildir, aynı zamanda dünyanın en uzak yerlerini kendine çeken, türlü bölgeleri,
insanları ve etkinlikleri bir düzene göre biçimlendiren, ekonomik, siyasal ve kültürel yaşamın
öncüsü ve denetleyicisi konumunda olan bir merkezdir31.
Kent hayatının barbarlığına dair şimdiye kadar çok şeyler söylenmiştir. Ancak bunların
hiçbiri insanları kentte yaşamaktan vazgeçirmedi. Kent hayatından ölesiye yakınanlar bile
ancak birkaç günlüğüne uzaklaşmayı göze alabiliyorlar32.
KENTLEŞME
Kentleşme, çok değişik tanımları bulunan bir kavramdır. Sosyolojik, ekonomik ve
demografik açılardan yapılmış birçok tanımlar bulunmaktadır. Bu tanımların her biri konuyu
belirli bakış açılarından ele almaktadır. Oysa kentleşme, bütün bu bakış açılarını bünyesinde
bulunduran bir gelişme olduğu için, kısıtlı bakış açıları ile yapılacak her tanımlama
beraberinde eksiklikleri de bulunduracaktır.
Kentleşme konusunda yapılan başlıca tanımlar şunlardır:
Çeşitli nedenlerle kırsal kesimlere yönelen göç sonucunda, bir taraftan mevcut kentlerin
nüfus ve alan itibarıyla büyümesi, diğer taraftan da köy, kasaba, vb. yerleşim birimlerinin
giderek büyümesi sonunda kente dönüşüp, mevcut kent sayısının atmasıdır.33
Milli gelir ve istihdam yapısında, ağırlığın tarımdan hizmetlere ve sanayiye kayması ile
ilgili evrensel ve sayısallaştırılabilir bir süreçtir.34
“Bazı yoğunluk ve büyüklük değerlerinden başlayarak nüfusun alansal yığılması; kent
kültürü olarak tanımlanan bir dizi değer yargısı, davranış ve eğilimin yayılması.”35
Kentleşme dar anlamda kent sayısının ve kentlerde yaşayan nüfusun artmasını ifade
etmektedir.36 Fakat kentleşme sadece demografik bir olgu olmayıp, ekonomik, sosyal, siyasal,
kültürel bir sürecin ifadesidir. Kentleşme sadece insanları kent olarak adlandırılan yerlere
çekme sürecini belirtmekle kalmamakta, insanların kentin yaşam biçimini benimsemesi
anlamına da gelmektedir.37 Oysa kentleşme toplumun ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel
dönüşümüdür. Hem kırsal bir toplumun kentsel bir topluma dönüşme süreci hem de kentsel
mekânın ve toplumsal pratiğin değişme ve evrimleşme sürecidir38. Dolayısıyla kentleşmeyi;
“sanayi ve ekonomik gelişmeye koşut olarak kent sayısının artması ve bu günkü kentlerin
büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında, artan oranda örgütleşme, iş bölümü ve
uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan bir
nüfus birikim süreci”39 olarak tanımlayabiliriz.
Kentleşme, sanayi devrimi ile başlayan, sanayileşme ve modernleşmenin yarattığı
toplumsal bir olgudur. Sanayi devriminin birçok etkisinin yanı sıra üç önemli sonucu
31 DURU, B., ALKAN, A., 20. Yüzyıl Kenti, s.78
32 ÖZDENÖREN, R., Kent ilişkileri s.31
33 NADAOĞLU, Halil, ve diğerleri, Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılması, TOBB, İstanbul 1996
34 BAL, H., Kent Sosyolojisi, Fakülte Kitabevi, Isparta 2002, sf: 51
35 DİNÇER, Yüksel, Doç. Dr., Kent, Kentleşme ve Kent Planlaması, Sivil Toplum İçin Kent, Siyaset ve
Demokrasi Seminerleri, Demokrasi itaplığı-WALD Yayınları,İstanbul 1999, sf:343
36 ERKAN, Rüstem, Yrd. Doç. Dr., bilim adamı Yayınları, Ankara 2002, sf:19
37 DURU, Bülent, ALKAN, Ayten, 20. Yüzyıl Kenti, İmge Kitabevi, Ankara 2002, sf: 81
38 BAL, H.,kent sosyolojisi, s.52
39 KELEŞ, Ruşen, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi, Ankara 1992, sf: 22
olmuştur. Üretimde yenilik, sosyal yapıda farklılık ve nüfus mobilitesinde hızlılık olarak
tespit edilebilir40.
Sanayileşme ile birlikte öncelikle üretim tarzının niteliği değişmiştir. Üretim,
evden/küçük imalathanelerden fabrikalara taşınmış, yani geleneksel üretim kollarından
modern üretim kurumlarına bir geçiş yaşanmıştır. Yavaş ve tekil üretimden hızlı ve seri
üretime geçilmiştir. Bu unsur karlılık, verimlilik, kalite ve kapasitede önemli artışlara ve
değişikliklere neden olmuştur. Üretim ve istihdamda ağırlık tarımdan sanayi ve hizmet
sektörüne kaymakta, tarım toplumları yerine endüstri toplumunu ve gelecekte de bilgi
toplumunu oluşturmaktadır.
Sanayileşmenin ikinci önemli etkisi sosyal yaşamda meydana getirdiği değişikliklerle
kendini göstermiştir. Üretim tarzının niteliğinde ve niceliğinde meydana gelen bu değişimler,
siyasal ve ekonomik düzende yeni yapılanmalara yol açmış; milliyetçilik ve ulus devlet
modeli, bu yapılanmaların önemli sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Bu da yeni sınıfların,
çelişkilerin ve çatışmaların başlangıcı olmuştur. Bu değişikliklerin en önemlileri, Sosyal
yapıda farklılaşma, (yani hemojen toplum yapısından heterojen toplum yapısına geçiş); iş
bölümü ve uzmanlaşmada görülen artış ve çeşitlenmedir. Bu nedenle eğitimin ve öğretimin
önemi artmış; bununla birlikte doğuştan kazanılan statülerin önemi azalmıştır. Bu uygulama
ile birlikte toplumdaki binlerce kurum, statü ve rol arasındaki ilişkileri bir düzene bağlayan
sistem, bürokrasi olarak ortaya çıkmış ve şekillenmiştir. Geleneksel geniş aile, kentsel
çekirdek aileye dönüşmüş, orta sınıflaşma artmış, sosyal hareketlilik hızlanmıştır.
Sanayileşmenin en önemli üçüncü sonucu ise, nüfus hareketliliğinin fiziki mekânlarda
ve çevrede yarattığı değişikliklerdir. Diğer bir deyişle kentleşmedir. Sanayileşme ile birlikte
kırdan kente yoğun göçler yaşanmış, Kentlerin nüfus emme kapasiteleri (fabrikalar) giderek
artmıştır. Nüfus emme kapasiteleri bir yandan gelen nüfusu absorbe etmeye ve dönüştürmeye
çalışırken; öte yandan kitle iletişim ve ulaşımındaki yeniliklerin de etkisiyle yeni göçler için
çekim alanları haline gelmiştir. Kentler eski yapılarından kopmuş hem fiziki hem de yoğunluk
ve işleyiş açısından yeni görünümler almıştır41.
Kentleşme sanayi toplumlarının bir ürünüdür. Aynı zamanda sanayileşme de kentlerin
bir ürünüdür. Kentleşme ve sanayileşme birbirlerini üreten geliştiren olgulardır. Kentleşme
toplumsal değişmenin hem nedeni hem de bir sonucudur42.
Sanayileşme olgusu toplumsal yapıyı bütünüyle değiştirdi. Bireyler sosyal hareketlilik
içinde yetenek ve başarıları ölçüsünde yüksek statülere ulaşma hakkını elde ettiler. Ekonomi
serbest pazarın doğasına uygun olarak yarışmacı ve üretken hale geldi. Teknolojik ilerlemeler
üretimin ulusal ve uluslar arası pazara dönük olmasını sağladı. Mal ve hizmetlerin üretiminde
uzmanlaşma arttı. Eğitim kentte yaşayan tüm yurttaşlar için organize edildi. Kitle iletişim
sistemi sözlü iletişimden daha etkili oldu. Tüm bunlar, sanayi toplumunun kentlerini ortaya
çıkardı. Bu kentlerin oluşturma sürecine kentleşme diyoruz43.
Kentleşmenin şekli boyutunu nüfus hareketliliği oluşturmaktadır. Demografik
dönüşümle kitlelerin kırsal kesim dışında bir yerleşim biriminde öbekleşmesi kentleşmenin
sadece bir ayağını oluşturur. Şekilsel kentleşme tek başına yeterli değildir. Kentleşme, üç
farklı dönüşümü içermektedir. Demografik açıdan kentleşme, özellikle kırdan kente yaşanan
göçlerle beslenen nüfus yoğunluğunu ifade eder. Sosyal açıdan kentleşme, farklılaşma,
uzmanlaşma, örgütlenme sürecini kapsayan bir dönüşümü ve davranış biçimini içermektedir.
Ekonomik açıdan kentleşme, tarım dışı faaliyetlerin (sanayi ve hizmetler sektöründe)
yoğunlaşmasıdır. Kentleşmenin tam olarak gerçekleşmesi sosyo-kültürel ve ekonomik
dönüşümle mümkündür. Kentleşmeden söz etmek için bu üç unsurun bir arada asgari
40 ÖZER, A., Güneydoğu’da Kentleşme(me) dramı s.1
41 ÖZER, A., Güneydoğu’da Kentleşme(me) dramı s.1
42 AYDOĞAN, A. Şehir ve Cemiyet, s,13
43 BAL, H.,kent sosyolojisi, s.61
düzeyde gerçekleşmiş olması gerekir. Bu koşullardan birinin (veya ikisinin) gerçekleşmiş
olup, diğerlerinin gerçekleşmemesi durumunda, tam ve doğru anlamıyla bir kentleşmeden
bahsetmek söz konusu değildir44.
Kentleşmenin Sebepleri
Kentleşmenin bir çok sebebi bulunmaktadır. Ne tek başına sanayide ve teknolojide
yaşanan gelişmeleri, ne ülkenin siyasal yapısı ve ne de diğer sosyal ve kültürel gerekçeler,
kentleşmenin tek sebebi olarak algılanamaz. Her ne kadar batı ülkelerinde kentleşmenin temel
nedeni sanayi devrimi ile başlayan süreç ise de, özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ya da
gelişmemiş ülkelerde yaşanan kentleşmenin birçok sebebi bulunmaktadır.
Kentleşmenin sebepleri başlıca aşağıda belirtilen şekilde gruplandırılabilir.
1-Kırsalın iticiliği: Kentleşmede kırsalın nüfusu tutamaması ve kendi dönüşümünü
sağlayamaması önemli bir faktördür. Kırsaldaki nüfus adeta kentlere doğru itilmektedir.
Bunda etkili olan hususlardan birisi tarımda yaşanılan teknolojik dönüşümdür. Traktör ve
biçer-döver gibi araçların tarımda kullanılmaya başlaması gizli işsizlik doğurmuş, açığa çıkan
nüfus kentlere yönelmiştir. Toprak yetersizliği ve toprağın miraslarla parçalanması veya
Karadeniz Bölgesindeki gibi toprağın mevcut nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamaması kırsalın
iticiliğini arttırmaktadır. Yine kırsal kesimdeki durağan yaşam ve aşırı nüfus artışı bu
yörelerin nüfus ihracına sebep olmaktadır.
Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için kırsalın iticiliği kentleşme açısından
çok önemli bir etkendir.45 Az gelişmiş ülkelerde, tarımın verimliliği ve kişi başına düşen
tarımsal gelir, köylülüğü köyünde tutmaya yetmeyecek kadar düşüktür. Ekonomik
nedenlerden dolayı köyünde beslenemeyen, gelecek için güvence bulamayan nüfusu kent
merkezlerine çeken nedenlerdir46.
2-Çekici sebepler ve kent olanakları
Kentler fırsat, imkân ve olanak açısından kırsaldan zengindir. Eğitim, sağlık ve kültür
alanında çok çeşitli alternatif ve kaliteli hizmet kentlerde mevcuttur. Yaşam kalitesinin, gelir
seviyesinin ve konforun yüksek olması kentleri cazip mekânlar haline getirmektedir. Kentler
ticaret, turizm ve sosyal yaşamın gelişmiş olduğu yerlerdir. Büyük sanayi kuruluşları ulaşım,
iletişim ve altyapı yeterliliği sebebiyle büyük kentlere yakın yerlerde kurulmaktadır. Bu da
istihdamın kentlerde yoğunlaşmasına sebep olmaktadır. Kentler çocuklarına iyi eğitim vermek
isteyen, kaliteli sağlık hizmeti almak isteyen veya iş bulma umudunda olan insanları kendine
çekmektedir.
Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte birini barındıran İstanbul, sadece ülkenin değil,
bölgenin de çekim merkezidir. Ticaret, sanayi, finans, kültür ve her türden beşeri mübadele
İstanbul'un zengin ve hareketli mekânlarında sürmektedir.
Sanayileşmekte olan toplumlarda, kentlerdeki iş olanakları, köylük yerlere oranla
daha hızlı çoğalır. Ekonomik gelişmeyle birlikte kişi başına düşen gerçek gelir yükseldikçe,
kentlerde üretilen mal ve hizmetlere duyulan istem, tarım ürünleri istemine oranla fazla olur.
Ayrıca üretim sürecinin ussallaşması sonucunda, eskiden köylerde görülen birtakım
hizmetler kentlerde görülmeye başlanır. Bunun, uzmanlaşma (ile yakından ilgisi vardır.
Kentin çekiciliğinin bir nedeni de marjinal sektör olarak adlandırılan iş kollarının
varlığıdır. Bu durum nüfusun önemli bir bölümünün marjinal işler olarak adlandırılan
alanlarda istihdama yol açmıştır. Marjinal sektörler işportacılık, hizmetçilik, değnekçilik,
hamallık ve benzeri gibi örgütlenmiş bir ekonomik yapıdan çıkarılıp atılacak olursa
44 ÖZER, A., Güneydoğu’da Kentleşme(me) dramı s.1
45 KONGAR, Emre, 21. Yüzyılda Türkiye, Remzi Kitabevi, İstanbul 2001, sf: 551
46 ERKAN, R., Kentleşme Ve Sosyal Değişme, s.68
ekonominin işlerliğinde her hangi bir aksamaya yol açmayacak işler olarak tanımlanır.
Türkiye’de köyden kente göçü cazip hale getiren nedenlerin biri de kente gelen nüfusun
marjinal işler sayesinde kendine bir yaşam alanı oluşturmasıdır.47.
3-Teknolojik Nedenler
Daha önce de vurgulandığı gibi kentleşmenin en önemli etkeni sanayi devrimi olmuştur.
Sanayi devrimi ile başlayan teknolojik gelişmeler sonucu üretimin görülmedik oranda artması ve
maliyetlerin düşmesi ile birbiri ardına sanayi tesisleri kurulmaya başlanmıştır. Bu tesisler, malların
satış noktalarına ulaştırılması kolaylığı ve sanayi için gerekli alt yapının kentlerde bulunması
nedeniyle kentlerde kurulmaya başlanmıştır. Kentlerde kurulan sanayi tesisleri, beraberinde büyük
ölçekte iş gücü talebini doğurmuş ve bu talep de kentte karşılanamadığı için kırsaldan kente göçler
nüfus akımı başlamıştır.
Sanayinin gelişmesi beraberinde ekonomik gelişmeyi ve nüfus artışını da getirdiğinden, bu
da yeni iş kollarının doğmasına ve mevcut iş kollarının da artmasına yol açmıştır. Zincirleme
biçiminde yaşanan bu gelişmeler neticesinde, kentlerin nüfusu büyük artışlar göstermeye
başlamıştır.
Sanayi devrim ile birlikte ortaya çıkan yeni üretim yapısı, kırsal alalarda emek yoğun
olarak üretilen birçok malzemenin kentlerde kurulan sanayi tesislerinde daha seri ve ucuz
üretilmesini sağladığından, kırsaldaki işyerleri hızlı bir kapanma süreci yaşamış, ortaya çıkan
işsizler de kente yönelmiştir.
Ayrıca teknolojik gelişmeler, ulaşım ve iletişim alanında büyük yenilikler getirmiştir.
Ulaşım tekniklerindeki gelişmelere şehirleşmeyi iki yönden etkilemiştir. Her şeyden önce
yetersiz ulaşım sebebiyle, sadece çevresi için üretim yapan küçük sanayi kuruluşlarıyla,
mahalli ticaret alanları, ulaşımdaki ilerlemeler dolayısıyla büyük üretim ve ticaret merkezleri
haline gelmiştir. Diğer taraftan ulaşımın kolay ve ucuz olması, insanların hareket edebilme
imkânlarını artırmıştır. Böylece, kentlerden köylere ulaşım kolaylaşmış, bu hem kentle ilişkiyi
artırmış hem de göçü kolaylaştırmış.
Fikirlerin, bilgilerin ve tecrübelerin insanlar arasında yayılması ve değiştirilmesi hizmet
üretiminin esaslı unsurlarından biri olmuştur. Diğer bir açıdan şehirler, bu fikir ve bilgilerin
hem geliştirildiği hem de yayıldığı merkezlerdir. Aracı faktörler olarak da değerlendirilen bu
açılımlar, kentleşme sürecinde rol oynayan diğer faktörlerle beraber göz önünde
bulundurulduğunda, özellikle bu dönemde gelişen bilişim teknolojileri sayesinde bireylerin
kentlere katılımında çaplı bir değişimin taşıyıcısı durumuna gelmiştir.
Ulaşım alanındaki değişmeler, insanların kolay yer değiştirmelerini sağlamakla birlikte;
kırsal kesimin ekonomik açıdan pazara açılmasını da kolaylaştırmıştır. Bu da kentle
etkileşimin artmasına yol açmıştır. Ulaşım ve haberleşme alanında sağlanan ilerlemeler
kentleşmeyi etkileyen önemli bir öğedir.48
4-Siyasal sebepler
Kentleşmenin önemli nedenlerinden birisi de siyasi alanda yaşanan gelişmelerdir.
Merkezi idare bazen kentleşmeyi teşvik etmiş, bazen ise bu konuda istekli olmamıştır.
Örneğin Cumhuriyet dönemizde ilk yıllarda merkezi idare kırdan kente nüfus akışı sağlayacak
ekonomik ve sosyal değişikliklerden rahatsız olduğu için, nüfusun ağırlıklı olarak köylerde
yaşaması yolunda politika takip etti. Buna mukabil kırsal kesimde önemli oranda destek elde
eden Demokrat Parti, seçmen tabanının talepleri doğrultusunda kentleşme yolunda politika
takip etmiştir. Ülkemizde kentlerin hızlı gelişimi de 1950’li yıllarda başlamıştır.
47 ERKAN, R., Kentleşme Ve Sosyal Değişme, s.68
48 ERKAN, R., Kentleşme Ve Sosyal Değişme, s.70
Osmanlı’da köyden kente göçü zorlaştıran yasalar bulunmaktaydı.49 Köyde yaşayanlar,
köyü terk ettiği takdirde bir bede ödemekle yükümlü tutulmaktaydılar. Bu da kentleşmenin
önünde önemli bir engel teşkil etmekteydi.
Yine ülkemizde özellikle 1980 sonrası Güneydoğu bölgesinde yaşanan gelişmeler
neticesinde merkezi idare eliyle bu bölgede kentleşme mecbur tutulmuştur. Bir yandan
mezralar ve küçük köyler daha merkezi yerlere toplanırken, diğer yandan da bu köylerde ve
ilçelerde bulunan nüfusun da kent merkezlerine akmaları teşvik edilmiştir. Bunun neticesinde
de başta Diyarbakır gibi iller olmak üzere birçok kentin nüfusu kısa sürede önemli oranda
artış göstermiştir.
Gezme, yerleşme ve ticaret özgürlüklerini kısıtlayan yasaların kaldırılması da,
kentleşme üzerinde etki yapar. Bunun gibi, yönetimde özekçiliğin, kentleşme üzerinde etkili
olduğu bilinmektedir. Paris, Berlin, Moskova, Buenos Aires, devlet sistemindeki güçlü
özekten yönetim geleneğinin ürünüdür. Ayrıca, kimi kentlere, siyasal kararlarla başkent statüsü
verilmesi de, yalnız o kentlerin değil, bulundukları tüm bölgenin kentleşmesini hızlandırır.
Ankara, Canberra ve Brasilia kentleri bunun en yeni örnekleridir. 1920'de 20 bin nüfuslu
bir kasaba olan Ankara, başkent olmasının bir sonucu olarak, 50 yılda 2 milyona yakın nüfuslu bir anakent (metropol) olmuştur. İç Anadolu'nun kentleşme derecesinin, 1947'de %
11'den, 1997'de % 65.6' ya çıkmış olmasında da, Ankara'nın orada bulunmasının,
dolayısıyla başkent yapılmasına ilişkin siyasal kararın rolü azımsanamaz50.
Kentleşmede siyaset, toprak mülkiyeti, tarım ve sanayi politikaları, uluslar arası
anlaşmalar gibi sebeplerle de etkin olmaktadır. Örneğin ülkemizde tarım alanına gereken
önem verilmemesi neticesinde, bu alanda yaşana sıkıntılar kente göçü hızlandırırken,
sanayileşme politikasında yaşanan çarpıklıklar da (tarım arazilerinin sanayiye açılması gibi)
aynı etkiyi göstermektedir. Tarım arazilerinde mülkiyetin belirli ellerde yoğunlaşması, çok
geniş bir nüfusun ise çok küçük parçalarda toprak sahibi olması da kırsalda iticiliğe yol
açmaktadır.
5-Sosyo-psikolojik Nedenler
Sosyo-psikolojik etmenler, koy ve kent yasam biçimleri, ölçütleri arasındaki ayrımlardan
kaynak alır. Bunlara genellikle, kentlerin çekici özellikleri gözüyle bakılır. Gerçekten, kentlerin
sahip bulunduğu birçok toplumsal ve kültürel olanaklar ve hizmetler çok çekicidir. Kentlerin
özgür havası, daha geniş bir kümenin üyesi olma duygusu, kentli olmanın gururunu paylaşma,
bu etmenlerin başlıcalarıdır. Kimi yerlerde ise, köyden kente göç etmeye, belirli bir toplumsal
aşağılık duygusunu ortadan kaldıran bir "yükseliş" gözüyle bakılır.
Kimi yazarlar 19. yüzyılın baslarında Amerikan kentinin, herkesin şansını bir kez
denediği bir yer olduğuna değinmektedirler. Bunun gibi, "İstanbul'un taşı, toprağı altın" sözü de
büyük kentin çekiciliğini anlatan bir deyim olarak dilimizde yer etmiştir. Bunun gibi, birçok
köylü çocuğu öğrenimlerini tamamladıktan, askerliklerini yaptıktan sonra kentlerde
yerleşirler. Yurtdışına işçi gönderilmeye başlanan son 35 yılda, yurda dönen işçilerde de,
çoğunlukla aileleriyle birlikte büyük kentlerde yerleşme eğilimi vardır. Askere alman erlerin
ailelerine yapılan parasal yardımın, Türkiye’de koydan kente göçü artırıcı bir nitelik taşıdığı da
ileri sürülmüştür.
Sosyo-psikolojik nedenler, kentleşme hareketini oluşturan diğer nedenlerin arasına
karışarak onarı hızlandırıcı ya da ağırlaştırıcı bir etkide bulunur. Günümüzde medya, sosyopsikolojik nedenleri oluşturan en önemli faktördür. Televizyonun yaygın kullanımı ve kolay
ulaşılabilirliği, ayrıca kente daha önce göç etmiş olanların kırsal kesimle ilişkilerin belli bir
ölçüde devam etmesi, kentlerin yaşam biçiminin kırsal alanda iyi bilinmesine yol açmaktadır.
Televizyonun yaygınlaşması ve kırsal alanda da hemen hemen her eve girmiş olması,
49 KELEŞ, Ruşen, Kentleşme Politikası, sf:32
50 KELEŞ, R., Kentleşme Politikası s.31
insanların başka yaşam biçimlerinden haberdar olmalarını sağlamıştır. Bu durum da
kentleşmenin sosyo-psikolojik nedenlerini hazırlayan ve göçe kaynaklık eden bir faktör
olmuştur51.
Kentleşmenin Sonuçları
Dünyada ve ülkemizde uzun dönemdir kentleşme, yani kırdan kente göç, kentlerin
mekansal ve nüfus olarak artma süreci yaşanmaktadır. Bu süreç ülkemiz açısından daha hızlı
bir gelişimi göstermektedir.
Türkiye’de ve dünyada yaşanan nüfus artışı ve hızlı kentleşmeyi ortaya koymak
açısından aşağıdaki tablo ilgi çekicidir.52
Tablo 1: Çeşitli Ülkelere Ait Nüfus ve Kentleşme Oranları
Toplam Nüfus
Yıllık Nüfus Artış Hızı
Kentsel
Ülkeler
(Milyon)
(%)
Nüfus/Toplam Nüfus
(%)
▪
▪
1980
1998
2015
1980-1998 1998-2015
1980
1998
İtalya
56,4
57,6
54,4
0,1
-0,3
67
67
Japonya
116,8
126,4
124,4
0,4
-0,1
76
79
ABD
227,2
270,3
304,9
1,0
0,7
74
77
Fransa
53,9
58,8
61,1
0,5
0,2
73
75
Portekiz
9,8
10,0
9,8
0,1
-0,1
29
61
Arjantin
28,1
36,1
42,8
1,4
1,0
83
89
Meksika
67,6
95,8
120,8
1,9
1,4
66
74
Çin
981,2
1,238.6 1,388.5
1,3
0,7
20
31
Türkiye
44,5
63,5
77,9
2,0
1,2
44
73
Dünya
4,430.2 5,896.6 7,112.9
1,6
1,1
40
46
Kaynak: Worldbank, World Devolopment İndicators 2000
http//:www.worldbank.org/html/schools/issues.htm.
▪ Tahmini rakamlar
Hızlı kentleşme beraberinde avantajlar ve dezavantajlar getirmektedir. Bunları kısaca şu
başlıklar altında değerlendirmemiz mümkündür:
a-Avantajlar53
-Daha Fazla Yaşam Alanı Sağlaması: Kentleşme yatay değil dikey gelişmeyi ifade
eder. Kentleşme sonunda kentlerde yapılan yüksek katlı binalar bunun tipik örneğidir. Bu
sayede canlılara daha fazla yaşam alanı sağlanmış olmaktadır.
-Enerji Etkinliğinin Yükselmesi: Kentsel gelişme çeşitli açılardan enerjide etkinliğin
artmasına neden olabilir. Örneğin müstakil bir evin ısınmasında harcanılan enerji bir
apartmanı ısıtmak için harcanılan enerjiden çok daha fazladır. Burada önemli olan diğer bir
nokta apartman dairelerinin optimal bir büyüklüğe sahip olmasıdır. Günümüzde yapılan
apartman içindeki dubleks daireler bu tasarrufu sağlamayabilir. Başka bir örnek toplu
taşımacılıktır. Toplu taşıma sonucu tüketilen benzin miktarında bir tasarruf sağlanabilir.
Özellikle kentleşme ile birlikte ortaya çıkan trafik sorununun da çözümü bireyleri toplu
taşımaya yöneltmektir.
51 ERKAN, R., Kentleşme Ve Sosyal Değişme, s.116
52 VURAL, Ahmet, VURAL, Tarık, Kentleşmenin Sosyo Ekonomik Etkileri,
http://paribus.tr.googlepages.com/ulusoy_vural3.doc
53 VURAL, Ahmet, VURAL, Tarık, a.g.m.
-Etkili Katı Atık Yönetim Sistemleri: Kentlerde oluşturulan geri dönüşüm merkezleri,
çöpleri belirli bir alana yaymaktansa geri kazanma yollarını araştırarak ulusal kaynakların
israfını önleyebilmektedir.
-Daha İyi Sosyal Olanaklar: Eğitim seviyesinin yükselmesi kentleşmenin önde gelen
faydaları arasındadır. Kentsel alanlarda doğum oranları, kırsal alanlardan daha düşüktür. Bu
ise nüfus artışının neden olduğu çevresel bozulmaları azaltan bir etmendir. Bireylere kentlerde
sunulan aile planlaması eğitimleri, kırsal alanlardan daha fazladır. Kentleşme bireylere iş
bulmada da daha iyi olanaklar sağlayabilir (özellikle ülkemizde İstanbul, Ankara gibi büyük
şehirlerimizin yoğun göç almasının nedeni kırsal kesimde yaşayan ve yeterli olanaklara sahip
olamayan halkın kentlerde iş bulma ümididir). Kentleşme yukarıda anılanlar yanında bireylere
daha iyi sağlık hizmeti ve daha iyi bir sosyal yaşam da sağlayabilir.
b-Dezavantajları:
-İklim Üzerindeki Etkiler: Kentleşme sonucu ortaya çıkan yapılanma aşırı ısınmaya
neden olmaktadır. Örneğin; yollar, binalar, kaldırımlar gün boyu depoladıkları enerjisi
geceleyin serbest bırakarak iklimin aşırı ısınmasına neden olmaktadır.
-Hava Kirliliği : Hava kirliliği kentlerin temel sorunlarından birisidir.
-Su Kaynakları Üzerindeki Etkiler: Kentleşme sonucunda ortaya çıkan en önemli
problemlerden biri de su kaynaklarının kirlenmesi ve azalmasıdır. Özellikle büyük kentlerde
yaşanan aşırı su tüketimi su kaynaklarını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Kentlerde yaşanan
çarpık yapılanma suyun hidrolojik döngüsünü de bozmaktadır. Suyun kirlenmesine neden
olan en büyük etken ise lağım sularıdır.
-Topraklar ve Kır Arazileri: Günümüzde, dünyadaki toplam arazinin yaklaşık %1’ini
kentler kaplamaktadır. Kentsel genişlemenin bugünkü hızıyla devam etmesi dünya üzerindeki
yaşanabilir yerlerin azalmasına neden olacaktır54
- Maliyetlerin Artışı: Kentlerin ölçüsüz ve aşırı bir şekilde büyümesinin bir diğer
olumsuz etkisi de artan maliyetler nedeniyle ekonomik ve mali açıdan ek yük getirmesidir.
Şöyleki; belirli bir büyüklüğü aşan mahalli idarelerdeki iletişim güçlükleri, yoğun bürokrasi
ve politik baskılar sonucu artan personel sayısı verimliliği düşürürken, maliyetlerin giderek
artmasına neden olmaktadır
Kentleşmenin neden olduğu bu sorunların çözümünde çok sayıda yöntem
önerilmektedir. Bunların bir kısmı kentlerdeki yoğun nüfusun azaltılması ve genişlemenin
önlenmesi hareketi(Kentlerin Amenajmanı) olarak isimlendirilirken, bir kısım çalışmalar ise
yeni kentler kurulmasını önermektedir.55
-Çarpık Yapılaşma: Kentlerin hızlı büyümesi, kentte yapılara olan talebin artması ve
buna paralel olarak da rantın yükselmesi beraberinde imara aykırı, kaçak yapılaşmayı
beraberinde getirmektedir. Özellikle kent yönetimlerinin yetersiz kalması durumunda bu
gelişme kent yaşamını ciddi tehdit eder boyutlara çıkmaktadır.
Çarpık yapılaşma birkaç türlü gerçekleşmektedir.
*Gecekondulaşma: Özellikle Türkiye için önemli bir sorun olan gecekondulaşma,
çarpık yapılaşmanın somut örneğidir. Gecekondu, İmar ve yapı işlerini düzenleyen mevzuata
ve genel hükümlere uyulmadan, kendisine ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde, arsa
sahibinin rızası alınmadan yapılan ruhsatsız yapılara denir.56
*İmara aykırı yapılar: Bir parselde, imara göre olması gerekenden daha fazla inşaat
yapılması sonucu oluşan çarpık yapılar.
54 AKDOĞAN, Y., Kentleşme Raporu, s.11
55 VURAL, Ahmet, VURAL, Tarık, a.g.m.
56 ÖZKAYA, Eraslan, İmar Kanunu Şerhi ve Mevzuatı, Seçkin Yayınevi, Ankara 1997, sf: 45
*Aşırı İmar izni: Bazı alanlara verilen ve yoğunluğu artıran aşırı yüksek imar
izinlerinden kaynaklanan çarpık yapılaşma.
-Sosyalizasyon Sorunu: Sosyalizasyon, Bir ferdin (duruma göre bir grubun) üyesi
olduğu veya olacağı grup ya da toplumun kültür, değer ve normlarını öğrenerek o toplumun
aktif bir üyesi haline gelmesidir. Başka bir tanıma göre toplum hayatına hazırlanma
sürecidir.57
Hızlı kentleşme, kır nüfusunun kentlere toplum hayatı açısında kısa sayılabilecek bir
süre içinde akması ve dolayısıyla da kentlerde yaşayanlar arasında kültür, değer ve norm
uyumsuzluğuna yol açmaktadır. Kırdan kente göç eden aileler kent çevresine oluşturdukları
‘gecekondu’ olarak nitelendirilen alt yapısı eksik, fiziki şartları olumsuz olan yerleşim
bölgelerinde yaşamlarını zor şartlar altında sürdürmeye çalışırlar. Köy ve kentteki insan
ilişkileri, değer yargıları farklıdır. Bu iki yerleşim biriminin gerektirdiği beceri, bilgi ve
deneyimler birbirine uymaz. Kırdan kente yaşanan göçlerin oluşturduğu kültür çatışmaları,
gecekondulaşma, yöresel gelenek ve görenekler, ekonomik bunalımlar beraberinde aile
kurumu başta olmak üzere gerek bireylerde ve gerekse toplumsal kurumlarda problemlere yol
açar.
Daha iyi yaşama özlemi içinde şehre göç eden aile geldiği yerde tam olarak umduğunu
bulamamakta, şehirde yeni ve katlanılması güç sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Örf ve
adetlerine sadık, kapalı ve özel bir toplumsal yaşam biçimine sahip gecekondunun çekirdek
ailesi geniş kırsal aileden de, kentin modern çekirdek ailesinden de farklı bir kültüre sahiptir.
Göç ettiği şehre uyum güçlüğü içindedir. Özellikle işsizlik ve yetersiz gelir düzeyi bu uyumu
daha da zorlaştırmaktadır. Kentin insan yaşamını kolaylaştıran konforunun çekiciliğine
özenmekte, ancak kentteki gelenek ve göreneklerin kırsal kesimdekilere uymaması nedeniyle
aynı zamanda kent değerlerini yadırgamaktadır. Erkek otoritesini yitirmekten korkmakta,
kadın ve çocuklar daha bağımsız olmak istemektedirler.58
Sosyal hayatta yaşanan bu gelişmelerin etkisi ile kentlerde özellikle gençler ve
çocuklarda ciddi travmalar yaşanabilmekte, sosyal dayanışmanın kentlerde zayıf olması
sebebi ile de dar gelirli aileler başta olmak üzere dezavantajlı kesimler ciddi sıkıntılar
yaşamaktadır.
KENTLİLEŞME VE KENTLİLİK BİLİNCİ
Kentlileşme tanımında ortak bir yaklaşım bulunmamaktadır. Kentlileşmeyi mekânsal
ağırlıklı bir süreç olarak tanımlayanlar bulunmakta ise de, sosyal, kültürel ve ekonomik
özellikler yönüyle tanımlayanlar da vardır ve bu tanımlama daha uygundur.
Mekânsal ağırlıklı tanımlamaya göre kentlileşme; kente göç ile birlikte başlayan nüfus
dinamiğinin kentin belli bir kesiminde kararlılık kazanmasına kadar süre gelen bu aşama
“kentlileşme” olarak adlandırılabilir. Bu kente göç eden nüfusun yeni koşullara uygun ilişkiler
biçimi geliştirerek kentin bir öğesi olma, toplumsal değişme, uyum ve bütünleşme sürecidir59.
Görüldüğü gibi, tanım her ne kadar sosyal ve kültürel özellikleri de kapsamakta ise de, temel
vurgu mekana ilişkindir. Oysa, kentlileşme, sadece kentte yaşama ya da kentin belli bir
kesiminde yaşamaya karar kılma ile sınırlı değildir. Hatta bu süreç, kentlileşmenin temel
zeminini oluşturmakta ise de, asıl özellikleri kültürel-sosyal boyutlarda ortaya çıkmaktadır.
Sosyo-kültürel açıdan kentlileşmenin tanımını, kente göç edenlerin ve kente yasayanların,
kent toplumunun değer-norm sistemini, kentli insanın düşünme, davranış biçimlerini ve giderek
yaşama biçimini”60 benimsemesidir.
57 http://sifirforum.com/sosyoloji/sosyallesme_yada_sosyalizasyon-t7665.0.html
58 CEYLAN, Cesur, Türkiye’de Son 20 Yıl İçerisinde Kırsal Alanlardan Kent Merkezlerine Yapılan Göçlerin
Çocuk Suçluluğu Üzerindeki Etkileri Nelerdir?, http://www.sosyalhizmetuzmani.org/turkiyegoc.htm
59 ERKAN, R., Kentleşme Ve Sosyal Değişme, s.20
60 BAL, H., Kent Sosyolojisi; s:64
Kentlileşme, ekonomik ve sosyal olmak üzere iki ana boyutludur. Ekonomik bakımdan
kentlileşme kişinin geçimini tamamen kentte ve kente özgü işlerde sağlıyor duruma
gelmesiyle gerçekleşir. Sosyal bakımdan kentlileşme ise kente özgü tavır ve davranış
biçimlerini benimsemesi ile gerçekleşir61.
Kentlileşme, kente göç eden bireyin ya da kentte ikamet eden nüfusun değişim süreci
sonucu geldiği konumdur. İnsanlar, kırsal alanlarda daha değişik ekonomik ve sosyo-kültürel
yaşam biçimine sahiptir. Daha çok tarım veya hayvancılığa dayalı ekonomik hayatın bir
parçasıdır. Sosyal ilişkiler ise aile ve komşuluk üzerine bina edilmiştir. Toplumsa ilişkiler
karşılıklı iş birliği çerçevesinde sürdürülmekte, kişiler kendi inançlarının dışındaki inançlara
karşı daha az müsamahakâr yapıdadır.
Kırsal alanda yaşayan kişilerin, ortak sahip oldukları her türlü değere karşı sorumluluk
hissi daha gelişmiş düzeydedir. Ortak mekân ve tesisler, istedikleri gibi kullanacakları yerler
değil, korumak, saygı duymak zorunda oldukları yerlerdir.
Bireysel özgürlükler değil, özellikle aile içi bağlılıklar ön plandadır. Ortak karar alma ve
bu karara uyma geleneği söz konusudur.
Kentlerde ise bu özellikler önemli oranda farklılaşmaktadır. Dolayısıyla, Kentlileşme
kentli insan davranışlarının bireyde, ailede ve diğer sosyal gruplarda gelişmesi sürecini anlatır.
Bunlar ekonomik, sosyal, siyasal, psikolojik, inançsal ve estetik olmak üzere en az altı boyutta
gözlenebilir.
Ekonomik davranışlar; Geçimini tarım dışı alanlarda yani sanayi ve hizmet sektöründen
karşılar. İşgücünün nitelikleri yükselir. Serbest piyasa koşulları içinde örgütlü olmayı amaç
edinir.
Sosyal davranışlar; Aile kurumunu önemser. Aile içi ilişkilerde demokratik değer ve
tutumları geliştirir. Kadın-erkek eşitliğinin gereğini yapar. Eğitime daha çok pay ayırır. Toplumda
bir statü (mevki) elde etmenin kişisel başarıyla ilişkili olduğunu bilir ve buna göre kendini
geliştirir. Farklılaşmaları doğal karsılar. Patronaj türü ilişkilerden sakınır. Serbest zamanını
kişisel ve toplumsal faydaya donuk olarak kullanır.
Siyasal davranışlar; Siyasal toplumsallaşmayı önemser. Hakların ve sorunlulukların
bilincindedir. Oy vermeyi yurttaş olmanın gereği sayar. Siyasi kurumları demokrasinin
yerleşmesinde vazgeçilmez yapılar olarak görür. Sivil topluma özgü organizasyonları
destekler. Yerel yönetimlerin yetki, olanak ve hizmet düzeylerinin yükseltilmesini ister ve
sorumluluk alır. Ulusal ve insanlığa ilişkin sorunlara karsı duyarlıdır.
Psikolojik davranışlar; Yüreğinden çok aklıyla karar verir. Ölçülebilir başarıları amaçlar,
empati yapmasını (kendini ötekinin yerine koymasını) bilir. Zamanı bilinçli kullanır. Öz
güvenini geliştirir. Kendine ait fikirleri önemser ve geliştirir. Bilgi kaynaklarının
güvenirliğine ve çeşitliliğe dikkat eder. Geçmişi değerlendirir geleceği önemser ve planlar.
Kendini kentli / modern olarak değerlendirir. Toplumsal normlara genellikle uyar.
inançsal davranışlar; Diğer grupların inanç ve pratiklerine saygı duyar. Dinin evrensel
mesajlarını anlamaya çalışır. Batıl inançları sorgular.
Estetik davranışlar; Oturduğu konutun, yasadığı kentin çirkinliklerinden rahatsız olur ve
güzelleştirmek için çaba harcar. Dilini özenle kullanır. Argo ve yabancı unsurlardan uzak durur.
Beden sağlığını önemser, beden bakımını düzenli yapar. Sanata ve sanatçıya saygı duyar, sanatsal
etkinliklere ilgilenir 62.
Sanayi öncesi şehirlerin ekonomik imkanları sınırlı olduğundan, kırsal alanlardan şehre
gelenler çok azdır. Bu az sayıdaki insan kısa sürede şehir kültürü içerisinde eritilerek, şehirli
tutum ve davranışları benimsemesi mümkün olmuştur. Kentlerin etkinliğini ve denetleme
61 BAL, H.,kent sosyolojisi, s.62
62 BAL, H.,kent sosyolojisi, s.65-66
gücünü yitirdiği durum ve zamanlarda; kentlileşemeyen kentliler (gecekonducular veya
varoşlar ve işsizler) kendi sorunlarını kendi bildikleri gibi çözümlemeye başladılar63.
Köylü nüfusun kente gelmesi ve emeğini arz etmesi ve hatta iş bulması onun kente uyumu
için yeterli olmamaktadır. Kültürel bir değişim geçirmesi kentli yaşam kalıplarını
benimsemesi, kentin fırsatlarını değerlendirebilmesi gerekmektedir.
Bu kısa sürede
gerçekleşen bir olgu değildir. Birkaç nesil içinde gerçekleşmektedir. Bu sorunlar alanına
kentlileşememek, ikili kent yapısı, bütünleşmemiş kentler vb. kavramlar kullanılarak
yaklaşılmaktadır64.
Kentlileşme Süreci
Kentlileşmenin gerçekleşmesi için gereken aşamalar vardır. Bunların ilki, kente gelen
nüfusun, burada karar kılmasıdır. Kentte kalıcı olmayı düşünmeyen kişilerin, kentli olma,
kentli davranış kalıplarına sahiplenme gibi bir gayret ve arzusu olmayacaktır. Kentte karar
kılınması için ise, kişilerin gelecekleri açısından kentin onlara ümit vaat etmesi
gerekmektedir. Geleceğinin köyünde değil, geldiği kentte olduğuna inanan kişiler, kendilerini
kent ile bütünleştirme ihtiyacını hissetmeye başlarlar.
Kentlileşmenin bir başka aşaması da ekonomiktir. Kişinin kentte yaşamasını anlamlı
kılacak bir iş sahibi olması ve bu işin de kentli tarafından olumlu görülmesi gerekmektedir.
İsportacılık, değnekçilik ve benzeri işler, kişinin kentle uyumuna engeldir.
Bireylerin kentlileşebilmesinin önemli unsurları arasında eğitim ve kültür düzeyi de yer
almaktadır. Bunlarsa uzun bir süreç sonunda elde edilebilen özelliklerdir. Dolayısıyla
özellikle ilk nesillerde kentlileşmeyi beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir.
Bireyin, kente özgü davranış kalıplarını edinmesi, kentlileşmenin son aşamasıdır. Bu
aşama da bir nesilde gerçekleşemeyecek kadar uzun bir süreç gerektirmektedir. İnsan
davranışları alışkanlıkları sonucu edinilir ve bu edinimler de çok zor değiştirilebilir. Kırsal
alanda, kırsala ait davranış kalıplarını edinmiş kişilerin kent davranış kalıplarını edinmesi
hayli zordur.
Bireyin kente özgü davranış kalıplarını edinmesi, kültürel ve sosyal dünyasında kente
özgü gelişmelerin yaşanabilmesi için, sosyal aktivitelere dahil olması önemli bir unsurdur.
Kentler bireysel ilişkilerin değil örgütlü birlikteliklerin alanıdır. Bu alada yer alamayan birey,
kendini dışlanmış hissetmeye ve buna karşı savunma mekanizmaları geliştirmeye başlar. Bu
ise, kentleşmenin önündeki en önemli engellerden birisidir.
Kentlileşme, özellikle kırsaldan gelen nüfus açısından uzun bir süreci ve hatta birkaç
nesil geçmesini gerektirdiğine göre, kentlileşmeden önce kentlilik bilincinin kazanılmasına
önem verilmesi gerekmektedir. Bundan sonraki bölümde inceleneceği gibi, kentlilik bilinci,
kişinin kendini kente karşı sorumlu ve kenti de kendisine ait hissetme durumudur. Bu bilinç,
kentlileşme sürecini hızlandıran bir olgudur.
Kentlileşme Sorunları
Göç sıradan bir toplumsal olay değildir. Göçle birlikte hem göç veren, hem de göç alan
yerde son derece karmaşık sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Ortaya çıkan yoğun toplumsal
sorunlar davranışlar, kurumlar ve yapılar üzerinde kalıcı ve köklü tesirler meydana getirmekte
dinamik bir toplumsal hareketliliğe yol açmaktadır65.
Köyden şehre gelenlerle birlikte kamu kurumlarından hizmet talebinde yoğun bir
patlama ortaya çıkmaktadır. Köyde yaşayan bir kişinin devletten talep ettikleri son derece
63 YILMAZ, Ç., “Çağdaşlık”, geocities.com/cetinyilmaz_2000.
64 TARİH VAKFI, Türkiye’de iç göç s.17
65 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.30
sınırlı ve sayılı hizmetlerdir. Köyün yolu yoksa yol istemekte, okuluna öğretmen, camisine
imam, elektrik, su, telefon ve benzeri sayılı hizmetleri talep etmektedir66.
Bu kişi şehre geldiğinde kamudan talep edeceği hizmetlerde bir patlama yaşanmaktadır.
Öncelikle konut istemekte, iş istemektedir. İnsanlar caddeler, su ve kanalizasyon sistemleri,
evinde suyun düzenli akmasını, her gün çöpünün alınmasını istemekte, polis koruması, yangın
emniyeti, parklar ve oyun alanları, meydanlar, çocuğuna iyi okul istemekte, kütüphaneler,
sinema, tiyatro istemekte, işine gitmek için şehir içi ulaşım aracı, ulaşım sistemleri, yerel
hizmetlerin aksamadan verilmesini talep etmekte, tam bir talep patlaması ortaya çıkmaktadır.
Endüstri devrimine eşlik emsalsiz bir kentsel büyüme hızı, tüm bu konularda, daha önce
görülmemiş birçok sorunu da beraberinde getirdi67. Bütün bu taleplere cevap vermek
durumunda olan yerel ve merkezi idare birimleri, bu talep patlaması karsısında bunalmakta,
hizmet üretmede yetersiz kalmakta, finans. eleman, kaynak, araç-gereç sıkıntısı içine
düşmekte, Mühendislik, hukuk, finans ve toplumsal huzura ilişkin birbirleriyle bağlantılı
sorunları ele alacak daha karmaşık bir idare sistemini zorunlu hale getirmektedir.
Otuz yıl içinde nüfusun yarısı köylerden şehirlere geldiklerine göre şehirlerdeki
hizmetlerde ve buna bağlı olarak bir hizmet artışının olması gerekirdi. Yeni kurumlar tesis
edilmeli, kaynaklar bulunmalı, elemanlar yetiştirilmeli, toplumdaki bu hareketliliğe uygun
olarak kamusal hizmet üreten birimler gelişmelere ayak uydurmalı idi. Ama bunun böyle
olduğunu söylemenin ne kadar zor olduğu açık. Kamu kurumlarının toplumdaki gelişmelere
adapte olması pek kolay olmamakta, araçla ciddi bir zaman farkı ortaya çıkmaktadır. Devlet
her zaman olayların arkasından gitmektedir68.
Kentli Davranış Kalıpları
Göç olayının maddi planda yarattığı sorunlar, karmaşalar ve sonuçlar bir dinamizm
kaynağı olmakla birlikte kaosun ve çöküşün de sebebi olabilmektedir. Aslında göçün en
önemli neticesi, onun birey ve toplumsal davranışlar, tutumlar ve eğilimlerde meydana
getirdiği köklü değişmeler ve dönüşümlerde gözlenebilir69.
İnsan davranışlarının içinde yaşanan toplumsal ortamdan bağımsız olmadığı, mevcut
şartların büyük bir etkisinin bulunduğu, toplumsal ortamın değişmesiyle birlikte davranış
şekillerinde de önemli değişmelerin ortaya çıktığı acık bir husustur70.
Kent insanı , zorlu bir hayatı yaşamaya davet ediyor71. Gerçekten de köyden şehre gelen
insanın davranışlarında, eğilimlerinde ve tutumunda nasıl köklü değişmelerin meydana geldiğini günlük gözlemlerimizle tespit etmek mümkündür. En basitinden şehirli insanın
yürüyüşü ile köyden daha dün gelen insanın yürüyüşü bile farklılıklar göstermektedir. Şehir
insanı düzgün mekanlarda ritmik yürüyüşe alışkındır; adım atışları belli bir ritme tabidir,
adımları belli ölçüler içindedir, adımlarında bir düzensizlik göremezsiniz. Köylü insanın
adımları düzensiz, ritimden yoksun, ölçüsüz ve daha hesaplıdır. Çünkü onun adım atışları düz
bir mekanda değil düzensiz bir yerde cereyan etmektedir. Attığı her adımda ayağını nereye
basacağını hesaplayarak, ölçerek ve emin olarak atmaktadır. Bundan dolayı vücudu tabiat
şekillerine ve şartlarına uygun şekilde hareket kazanmıştır. Mevcut tabiat şartları adeta köylü
insanın davranışlarını belirlemekte, onu belli şekillerde davranmak zorunda bırakmaktadır72.
66 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.30-31
67 AYDOĞAN, A. Şehir ve Cemiyet, s,40
68 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.31
69 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.31
70 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.31
71 ÖZDENÖREN, R., Kent ilişkileri s.81
72 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.31
Köylü insan için yağmur, kar, tipi vb. tabiat olayları hayatın bir parçasını oluşturmakta
ve hayat onlarla anlam kazanmaktadır, Onun geceleri gökyüzünde yıldızları seyretmesi,
ilkbaharda tabiatın canlanışını sonbaharda sararmayı gözlemesi kozmosla devamlı yüz yüze
olmasına imkan vermektedir. Köylük mekanlarda yaşayanlar doğal ortamda ve hayatın
gerçekliğiyle iç içe yaşamaktadırlar. Bundan dolayı da onların davranışlarında bir abartı, bir
yapaylık, gereksiz ayrıntı görmek mümkün değil; hayat neyi gerektiriyorsa onlar yapılmakta,
tabiatla yüz yüze ve iç içe yaşanmaktadır73.
Oysaki şehir insanının davranışlarında tam tersi bir form egemendir. Aslında şehir başlı
başına bir yapaylığın eseridir. Şehir bir tasarının, aklın ve hesabın ürünü olarak ortaya
çıkmaktadır. Caddeler, sokaklar, binalar, yollar, kaldırımlar. Ağaçlandırmalar, parklar,
eğlence yerleri, dinlenme yerleri, alışveriş merkezleri hepsi birer tasarınım ürünü. Bütün
bunlar insan aklının ve çabasının bir başarısı elbette, ama yine de doğal değil. İnsanı doğal
alandan, kozmostan, daha doğrusu hayattan koparmakta onu yapay bir ortamda, bir bakıma
fanus içinde yasamaya mahkûm etmektedir. Şehrin yapay ve tasarım ürünü olan ortamında
yasamak zorunda bırakılan şehir insanının davranışları da yapay, doğallıktan uzak ve çoğu
kez yapmacık, abartılı olmaktadır. Şehir insanı için ayrıntılar, "medeni" ritüeller, adap, erkân,
yapmacıklık, anlamsız denilecek davranış formları çok önemlidir. Kişinin kendisinin bir
davranışı anlamlandırması o kadar önemli değil, muhataplarının, başkalarının, daha doğrusu
şehirlilerin onu nasıl gördükleri, nasıl bir anlam formuna yerleştirdikleri önemlidir74.
Şehirler her şeyden önce en yüksek düzeyde ekonomik iş bölümünün gerçekleştiği
mekânlardır. Şehir hayatının doğayla yaşam için mücadeleyi, insanlar arası bir kazanç
mücadelesine dönüşmüştür. Çünkü uzmanlaşma sadece kazanç için bir rekabetten değil fakat
aynı zamanda temeldeki, satıcının ayartılan müşterinin yeni ve farklılaşmış ihtiyaçlarını
celbetmeye çalışması gerektiği gerçeğinden kaynaklanır. Henüz tüketilmemiş bir gelir
kaynağı ve kolaylıkla değiştirilemeyecek bir fonksiyon bulmak için birisinin hizmetlerinde
uzmanlaşmak gerekir. Bu süreç kamu ihtiyaçlarının fazlasıyla çeşitlenmesini, seçkinleşmesini
dolayısıyla farklılaşmayı teşvik eder ki, bu da kaçınılmaz olarak bu toplum içinde gelişen
farklılıklara yol açar75.
Kentlerin hızla gelişmesi ile paralel olarak, birbirlerini yakından tanıyan insan
birlikteliği ortadan kalkar. Herkes kendi iç dünyasında özel bir yaşam biçimi geliştirir.
Mahalleler, aşırı büyüme ile anlamını kaybeder. Artık birbirini tanıyan mahallelinin yerini,
komşusunu bile tanımayan insan tipi alır.
Kazanç ve refah düzeyini yükseltmek, birinci öneme sahip amaç olduğundan, insanların
hayatı evlerinden ve arkadaş ilişkilerinden çok iş yerinde geçmeye başlar. Akraba ve
komşuluk yerini iş arkadaşlığına bırakır. Fakat burada da samimi dostluklar yerine rekabet
hakimdir. Bu da ilişkilerde güvensizliği doğurur. Kentli insanın ilişkileri sürekli bir
güvensizliğe dayalı yüzeysellik taşır. İş dünyasının ağırlığı altında zamanın ya çok az ya da
neredeyse hiç ayrılmadığı evler, huzur ve birliktelik mekânları olma vasfını kaybeder.
İnsanlar aynı evin farklı odalarında bireysel yaşamlarını sürdürürler.
Kent kültüründe, insanın yaşadığı kente ait sorumluluk hissi çok düşüktür. Kenti ancak
kendi çıkarı söz konusu olduğunda koruma meylindedir. Kente karşı işlene suçlara karşı
ilgisizdir. Tepki duysa bile bunu aleni yapmaz.
Kentli insanların davranış kalıplarında siyasetin önemli etkisi vardır. İlişkiler, siyasi
kimlikler çerçevesinde yoğunlaşır.
Aralarında duygu ya da duyarlılık bağları olmayan bireylerin birbirlerine çok yakın bir
biçimde yaşayıp beraber çalışması, rekabetin, ilerleme güdüsünün ve karşılıklı sömürünün
artmasına yol açar. Bireylerin sorumsuzca davranmasını önlemek ve olası bir düzensizliğin
73 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.31
74 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.31
75 AYDOĞAN, A. “Şehir ve Cemiyet”, s,180-181
önüne geçmek için biçimsel denetime başvurma eğilimi vardır. Saat ve trafik ışıkları, kentsel
dünyadaki toplumsal düzenimizin birer simgesidirler. Aralarında büyük toplumsal farklılıklar
bulunan insanların birbirleriyle sürekli yakın fiziksel ilişki kurmak zorunda kalmaları,
birbirlerine bağımlı olmayan çok sayıda insanın durumunu ortay koyar ve kentteki diğer
olanaklara başvurulmadıkça yalnızlığın artmasına katkıda bulunur. Kalabalık bir yerde
yaşayan insanların çok sık hareket etmeleri türlü anlaşmazlıkların çıkmasına ve bireylerin
sinirli olmasına yol açabilir. Yoğun nüfuslu alanlarda yaşanmak zorunda kalınmasının
getirdiği hızlı tempo ve karmaşık teknoloji bu tür kişisel öfkelerden kaynaklanan gerilimi
daha da artırır76.
İnsan en tarafgir özellikleri, metropole özgü tuhaf konuşma, geçici heves ve aşırı özenti
gibi aşırılıkları benimsemeye zorlanır. Bu aşırılıkların anlamı bu tür bir davranışın
muhtevasında değil fakat onun “farklı olma”, “Ön planda” yer alma, yoğun ve çarpıcı bir
biçimde karakteristik görünme arzusu ve böylelikle alakayı celbetme biçiminde
beklentisinden açığa çıkar77.
Şehir, bir ölçüde taşranın en zeki insanlarının pek çoğunu cezbeden bir etkiye sahiptir.
Şehirde doğum oranları düşerken evlilik ve ölüm oranları yükselir. Ahlaki ölçülerin şehirde
zayıflaması muhtemeldir. Pek çok suç, özellikle şehir yaşamıyla birlikte anılır: kalpazanlık,
yalancı şahitlik, zimmet, irtikap ve dolandırıcılık özellikle kente ait suçlardır78.
Kentten sıkıldığını sanarak tabiata sığınmaya teşebbüs eden birinin eylemi aslında bir
çelişki üzerine kurulmuştur. Kentten kaçarak sığındığı tabiatta yeni bir kent inşa etmenin
hazırlığı içine girmiş olmaktadır. O hiçbir zaman ne ise o olmakla yetinecek yaratılışta
değildir. O, kendi halini sürekli bir durumdan ötekine değiştirip durur. Bir kenti arkasında
bırakırken onun bir benzerini inşa etmeye durmuştur. O, kendini de bir halden ötekine
değiştirip durur79.
Kentli Hakları
Kentleşmenin önemli bir boyutunu sosyolojik dönüşüm oluşturmaktadır. İnsanların
sosyolojik olarak kentli olabilmeleri kültürel ve eğitimsel bir süreci gerektirmektedir. Kent
halkının kente uyumu deyince vurgulanan hususlardan birisi kentin fiziki ve doğal yapıyla
insan unsurunun bütünleşmesidir. Diğer bir husus ise kent halkının kent kültürü edinerek
birbiriyle entegre olabilmesidir. İnsanların yaşadıkları kentle ve kent halkıyla
bütünleşebilmeleri kentleri koruma ve geliştirme açısından önemli bir noktadır.
Bugün homojen toplumlar üreten, ideolojik ve kültürel yayılımı hızlandırarak dünyayı
küçülten gelişmelerle karşı karşıyayız: Uluslararası ulaşım, ticaret ve finans; uluslararası
modalar, tüketim malları ve yaşam biçimleri; aynı programları yayınlayan televizyon kanaları,
bilişim teknolojisi ve internet.
Bir kentte kökü olduğu ve o kente ait olduğu duygusunu bireyin kaybetmesi, yerel hüner
ve sanatların kayboluşu ve nihayet komşuluğun ve güvenin yitilişi. Bundan dolayı insanlar
kaybedilen bu kent duygusunu toplumsal bütünlük ve dayanışmayı, yerel renk, dil ve
anlamıyla yitirilen mekan duygusunu yeniden tesis edebilecek çözüm yolları aramaktadırlar.80
Hızla değişen ve küresel yaşam biçimlerine şartlanan yerel kent kültürlerinin korunması ve
özgünlüğünü muhafaza etmesi, diğer yandan kente yeni gelen insanların mevcut kent
kültürüne uyum sağlayabilmesi günümüzde çözüm aranan sorunlardır.
76 DURU, B., ALKAN, A., 20. Yüzyıl Kenti, s.94-95
77 AYDOĞAN, A. “Şehir ve Cemiyet”, s,181
78 AYDOĞAN, A. “Şehir ve Cemiyet”, s,96
79 ÖZDENÖREN, R., Kent ilişkileri s.78
80 MALİK, Eyüp, Çağdaş Kentler ve Çevre, 2010 Yılının İstanbul’una Doğru Kent Zirvesi, İ.B.B. Yayınları,
1998, sf:145
Son 40 yıldır süregelen köyden şehre göç olgusu sonucunda Türkiye'deki şehirli nüfusun
toplam ülke nüfusuna oranı neredeyse % 74'e dayanmıştır. Bu %74'lük oranın büyük bir
bölümü, geçtiğimiz 20-30 sene içinde şehirlere yerleşmiştir. Esas olarak daha iyi geçim
koşulları umuduyla şehirlere yığılan bu insanlar, içinde bulundukları gecekondu ve varoş
ortamı dahilinde gerçek anlamda şehirli bir nüfusa dönüşememektedirler. Bir yandan kırsal
toplumsal değerlerini büyük ölçüde yitiren, ancak öte yandan kentsel yaşam biçimiyle gereği
gibi tanışamayan ve uyum sağlayamayan bu vatandaşlar, içine düştükleri toplumsal anomi,
değersizlik ve yabancılaşma şartlarında şehirli kimliklerini geliştiremediklerinden dolayı
toplumsal aidiyet arayışı içinde ya bölgesel kimliklerine sarılmakta ve bölgecilik
dayanışmasını geliştirmekte ya da aşiret, din, mezhep kaynaklı kimliklere eğilim
göstermektedirler. Bu insanlar açısından şehirler dar anlamıyla bir kazanç ve tüketim kapısı
kimliğine sahip olup, gelip yerleştikleri kentlere genellikle anlamlı bir kültürel bütünlük
gözüyle bakmamaktadırlar. Bu bağlamda, Türkiye'nin büyük kentlerindeki nüfusun
çoğunluğunu oluşturan gecekonduluların ve varoşluların içinde bulundukları şehre bir
anlamda yabancı kaldıkları rahatlıkla söylenebilir. Böylelikle karşımıza bir toplumsal ve
kültürel entegrasyon problemi çıkmaktadır.
Şehre ailesiyle birlikte henüz küçük yaşta gelenler ile gecekondu ve varoşlarda doğan
ikinci ve üçüncü kuşak kırsal kökenli şehirlilere kentli kimliği kazandırmanın yollarından biri
hiç şüphesiz ki, bu kişilerin bulunduğu kenti benimse
Kendini bir yere ait olarak duyumsamak, ancak o yeri kültürel özellikleriyle ve
geçmişiyle tanıyıp sevmekle mümkün olabilir. Yetiştiği kentin yerel ve toplumsal tarihini
bilen bir birey açısından içinde yaşadığı mekân çok farklı anlamlar taşıyacaktır; eğitim
gördüğü ve geçimini sağladığı kent onun için daha anlamlı ve estetik bir kültürel bütünlük
olarak görünecektir. Bu tür bir bakış kazanan bireyler, içinde yaşadıkları şehri daha kolaylıkla
benimseyecekler ve kendilerini o şehrin bir hemşehrisi olarak hissedeceklerdir. Öte yandan bu
bakış değişimi, o bireylerin hepsinde olmasa bile hiç olmazsa bazısında, bulunduğu kentin
tarihi ve estetik dokusunu koruma bilincini geliştirecektir. Bu tür bir kentlilik duygusu,
vatandaşlık ve yaşanan ortama sahip çıkma bilincinin altyapısını teşkil etmektedir.81 Bu
açıdan şehre özgü bir tarihsellik oluşturulmalıdır. Ortak tarih şuuru kent insanının ortak
hafızası olarak bir tutkal vazifesi görebilecektir. Bu yüzden şehrin ve şehir sosyolojisinin
tarihi oluşturulmalıdır.
- Aile tarihi,
- İkamet edilen binanın tarihi,
- Şehirdeki mekânsal ortamların, yani tarihi yapıların (cami/kilise/havra), caddelerin,
kamusal kurumların (muhtarlık, okul) veya ekonomik birimlerin (işletme, dükkân, pastane,
kahvehane, hamam, basımevi, yerel gazete vs.) incelenmesi,
- Şehirdeki derneklerin tarihi,
- Şehirdeki insan topluluklarının (köyden şehre göçenler, eski yerliler, farklı kültürel
gruplar vs.) araştırılması,
- Yerel gelenek ve göreneklerin incelenmesi önerilebilecek birkaç noktadır.
Toplumsal kimlik topluluk bilinci, kişilik ve kültür bütünlüğüdür; bu haliyle de
Durkheim’in kolektif bilinç kavramıyla yakından ilgilidir. Toplumların kolektif
bilinçaltlarında var olan kent bellek şemalarının kurgulanmasında kent referans
noktaları/imgeleri (kenti belirletici bölgeler, merkezi iş alanı, mahalleler, semtler; bölgeleri
ayıran kenarlar, yol boyları, surlar, kıyılar; ulaşım ağları, yollar, sokaklar, meydanlar, çarşılar,
spor tesisleri, fuar alanları) ve kent peyjazı önemli rol oynamaktadır. Bu imgelerin
tekrarlarının kentli zihninde yarattığı hayaller/tasarımlar, giderek bir “kent algısı”
oluşturmakta, bu ise “ortak bellek” denilen kent belleğini ortaya çıkarmaktadır.82
81 AKŞİN, Selçuk, Yerel Tarih Araştırmacıları için Kılavuz, Bilkent.edu.tr
82 ERSES, Selma Mine, Mahalle Kimliği, İstanbul Dergisi, Ocak 2002
Şehirlerde aşırı derecede bir hareketlilik, sirkülasyon, yer değiştirme olduğu için ortak
bir değer , ortak bir kültür, ortak bir tarih birliği gelişmesi zor olmaktadır.
Kentlerin yeni kimlik arayışlarının, kolektif bilinçaltının derinliklerindeki birikimin
canlanması, dışarıya vurulması olduğu belirtilmektedir.83
Günümüzün insanı bir yandan daha kaliteli bir yaşamın özlemini duyarken, öbür yandan
böyle bir yaşam düzeyine ulaşma umudunun yitirilmesi ikilemini yaşamaktadır. Özellikle
büyükşehirlere göç eden yeni kentliler beklentilerini gerçekleştiremedikleri zaman tam bir
ruhsal boşluk içine düşmektedirler. Köylerinden büyük ümitlerle şehirlere gelen insanların
hayal kırıklığına uğramaları, şehrin devasa yapısı içinde hiç tanımadıkları yeni birçok sorunla
karşılaşmaları ve köylerine tekrar dönme iradesini gösterememeleri şehirde yaşanan
uyumsuzluğu arttırmakta; bu uyumsuzluk ise sosyal ve psikolojik sorunların ötesinde asayiş
sorunları sebep olabilmektedir.
Kente uyum sağlayamayan veya kentin yoğunluğunu taşıyamayan insanların aşırı stres
yaşamaları da vurgulanması gereken bir durumdur. Stresin bir kent hastalığı olduğunu
söylemek abartı olmamalıdır. Stres insanda öfke ve kızgınlık duygusu yaratır. Sürekli stres
altında olan insanlarda giderek düşmanca duygular gelişir, şiddet ve saldırganlık görülebilir.
Stresle karşılaşan insan, durumun üstesinden gelebileceğini anlarsa stresle baş etmeye çabalar,
kendisini yetersiz bulduğu durumlarda ise savunmaya yönelik tepkiler geliştirir.
Uzmanlaşmış örgütler, anonim ilişki kanalları ve özgün eğitimle, topraktan kopmuş
köylüleri hoşgörülü insancıl bir kent yaşamına hızla katmak mümkündür. Kentsel yaşama
katılan grupların karşılaştığı sorunları hafifletmeye, çözmeye çalışan mekanizmalar,
himayecilik ilişkilerinde olduğu gibi grupların izolasyonunu sürdürücüdür. Kent yönetimleri
çatışmalı bir kentle karşılaşmak istemiyorlarsa izolasyonist değil, değişik grupların bir birini
etkilememesine olanak veren etkileşimli bir çoğulculuk anlayışına sahip olmalıdır.84 Bu
çerçevede özellikle büyükşehirlerde bulunan hemşehri dernekleriyle ilişkilerin yaşanılan
kentin lehine bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Kente uyumu teşvik etmek yerine,
kişileri yaşadıkları değil, doğdukları yerlere şartlandıran dernekler izolasyonu arttırmaktadır.
Bu derneklerin dinamizmi ve örgütlülüğü kullanılarak kent kültürünün geliştirilmesi ve şehre
ait bir üst kimlik geliştirilmesi gerekmektedir.
Kentsel gelişmenin temeli, özerk ve mali bağımsızlığı olan yerel yönetimlere halkın
doğrudan katılımının sağlanmasıdır. İnsanların yaşadıkları şehre uyum gösterebilmesi ve
aidiyet hissedebilmesi şehir yönetimine katılmasıyla güçlenebilir. İnsanlar içinde oldukları
süreçlere daha fazla sahip çıkmaktadırlar. Bu noktada Kentli insanın hakları ve sorumlulukları
da önem taşımaktadır.
1992 de Avrupa Konseyi’nce kabul edilen Avrupa Kentsel Şartı’nda Avrupa Kentli
Hakları Deklarasyonuyla geliştirilmiştir. 198
Deklerasyon, “Yerleşmelerde daha iyi yaşam” sloganıyla şu konulara ağırlık
vermektedir:
 Fiziki kent çevresinin iyileştirilmesi,
 Mevcut konut stoklarının iyileştirilmesi,
 Yerleşmelerde sosyal ve kültürel olanakların oluşturulması,
 Toplum kalkınması ve halk katılımının özendirilmesi,
Avrupa Kentsel Şartı, kenti; “toplum hayatının temel çekirdeği ve karakterini oluşturan
tarihi ve yasal bir oluşum”ken, günümüzde “ortak çıkarları olan insan topluluklarının bir
araya geldiği, özerk idari birimler” ve düzenli yapılaşmış, kamu hizmetleri sunan ve kendi
kendini yönetebilen yaşam merkezleri” olarak tanımlar. Avrupa Kentsel Şartı kentli haklarını
yalnız bir deklarasyon olarak belirtip bırakmaz. Kent kavramını irdeleyerek kent ve yakın
83 GÜVENÇ, Bozkurt, Türk Kimliği, Remzi Kitabevi, İstanbul 1996
84 Habitat II Türkiye Ulusal Raporu ve Eylem Planı, sf:91
çevresi, ideal kent, geleceğin kenti, yerel demokrasi ve kentsel politika kavramlarına da içerik
kazandırır.85
Kente Uyum Sorunu
“Türkiye’nin bir yanı İsviçre, diğer yanı Hindistan” gibi benzetmeleri devletin en
yüksek kademelerindeki devlet adamları tarafından bile öyle sık dile getirilmektedir ki,
bölgesel dengesizlik gerçeği artık kanıksanması gereken bir yazgı olarak algılanmaya
başlanmıştır. Ancak bu duyarsızlık gün geçtikçe tehlikeli boyutlara ulaşan bölgesel eşitsizlik
olgusunu ortadan kaldırmamaktadır. Ulusal ve uluslararası istatistik enstitülerince ortaya
konan rakamlar durumun vahametinin ve ihmal edilmişliğinin boyutunu gözler önüne
sermektedir:
· 2000 tarihli UNICEF raporuna göre, Türkiye genelinde halkın % 14.2’si yoksulluk
sınırının altında yaşamakta. Bu oran, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da %44.7’ye ulaşmaktadır
(UNICEF, 2000).
· Marmara, toplam hane sayısının %26.6’sını barındırmasına karşın üretilen toplam
ulusal gelirden aldığı pay %38.6’dır.
· Kocaeli’nde kişi başına düşen gelir 7350 dolarken, Muş, Ağrı ve Bitlis gibi yoksul
kentlerde bu miktar 600-700 dolar civarındadır.
· 1995 verilerine göre Türkiye’deki 910 ilçe arasındaki en zengin 100 ilçenin ulusal
gelirdeki payı %65. En yoksul 100 ilçenin aldığı pay ise yalnızca %4. Bu ilçelerden 40’ı Orta
Anadolu, 35’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu ve 20’si Karadeniz ilçeleridir.
· İllerin %24’ünün ulusal gelir içindeki payı artarken geri kalan %76’sının payı
gelişenler lehine azalmaktadır. İlk gruptakilerden üç il dışında tamamı ülkenin batı
bölgelerine aittir.
· Ulusal gelirin %49.1’i yalnızca altı ilde toplanmakta. Bunlar, İstanbul, İzmir, Ankara,
Kocaeli, Bursa ve Adana’dır86.
İlk bakışta birçoğumuz bu istatistiklerin doğal olduğunu; çünkü ülke genelinde üretken
yatırımların batıda yoğunlaştığını, dolayısıyla gelir dağılımının batı bölgeleri lehinde bir
dağılım göstereceğini savlayabilir. İşte, asıl sorun da buradan kaynaklanmakta. Bölgesel
eşitsizlik, ekonomik faaliyetlerin ve buna bağlı nüfusun az sayıdaki kentsel alanda yığılması
sonucu oluşur. Tarihsel süreç sonucunda göreli avantaja sahip bölgeler gelişime uğrarken bu
üstünlüklere sahip olmayan bölgeler atıl kalarak devre dışı bırakılırlar. Ancak, bu süreç asla
kendiliğinden gelişen, doğal bir süreç olarak kabul edilmemelidir. Türkiye deneyimi
göstermişti ki bu konuda gelinen sonuç, üst ölçekli ekonomik ve politik tercihlerin eseridir.
Bu tercihler, bölgesel dengesizliğin panzehiri olan ‘bölge planlamayı’ reddederek yaşanan
gerçekliğin sorumlusu olagelmişlerdir.
Türkiye, İstanbul, Ankara, Adana otoyolunun batısında ve güneyinde kala kesimi ile bu
otoyolun doğusu ve kuzeyinde kalan kesimi arasında büyük farklılıklar gösteren bir ülkedir.
Yani dikdörtgenimizi bir ucundan öbürüne doğru iki üçgene ayırdığımız zaman, sol tarafta
kalan müreffeh Türkiye, sağ tarafta kalan yoksul Türkiye’dir. Birincisi göç ala Türkiye,
ikincisi göç veren Türkiye’dir.87
Bir başka sorun ise büyük kentlerdeki gecekondu alanlarının en olumsuz yanıyla
yaşadıkları ‘kentsel gerilim’ gerçeğidir. Özellikle İstanbul’daki büyük gelir uçurumu
mekânsal eşitsizliğin de temelini oluşturmakta. Veriler İstanbul’da nüfusun en zengin
%10’unun kentte üretilen gelirin %52’sine, geri kalanların %48’le yetindiğini; en yoksul
%20’nin ise bu gelir pastasının ancak %6’sına sahip olduğu yönünde. Kentte tüketilen gelirin
85 ARAPKİRLİOĞLU, Kumru, YENER, Zerrin, Avrupa Kentsel şartı, Ada-Kentliyim Dergisi, HaziranAğustos 1996
86 ÇALIŞKAN, O., Türkiye planlama sorunsalına genel bakış.
87 YAZAN, Ümit Meriç, Sosyoloji Konuşmaları, Timaş Yayınları, İstanbul 1999, sf:340
%37.1’ni ise rant gelirleri oluşturmaktadır. Yapılan araştırmalar, İstanbul’daki iktisaden aktif
nüfusun büyük bölümünün esnek istihdam bloğunda yoğunlaştığını göstermektedir ki bu oran
yakın gelecekte her türlü sosyal sigortadan yoksun bir kentli kitlenin habercisidir. Tüm bu
göstergeler İstanbul’un sosyal olarak patlamaya hazır bir kent olduğunu vurgulamaktadır.
Mevcut ekonomik eşitsizlik ise kentsel mekana da yansımakta ve bir tarafta sterilize zengin
gettolarıyla, diğer tarafta kurtarılmış bölgeleriyle (moda ismiyle varoş) ‘mekansal
cemaatleşme’ sürecini beraberinde getirmektedir. Gecekondulardaki durumu sınıfsal
çözümlemelerle de açıklayabilmek mümkün değildir. Kente eklemlenme sürecinde kentsel
kurumların yetersizliği, göçen grupları enformel ilişki ağları ve mekanizmaları kullanma
zorunluluğunda bırakmakta; bu durum kentsel gerilimi artırmaktadır.88.
Nüfusun kaynağından hareket ederek büyük bir kent merkezine yerleşmesi şeklinde
gerçekleşen kentleşme, her şeyden önce bir yer değişikliği anlamı taşımaktadır. Ancak
nüfusun kaynaklandığı yerleşim yerlerinin, göç edilen merkezden çok farklı özelliklere sahip
olmasından dolayı, kentleşme aynı zamanda bir çevre değişikliği niteliği de taşır. Bunun
temel nedeni göç eden nüfusun kökenini oluşturan, başta kırsal çevre olmak üzere …….
Kentleşme, genel çizgileriyle geleneksel topluluklardan çağdaş kent topluluğuna geçiş
sürecinin bir ifadesidir. Yani kentleşmenin en belirgin özelliği bir toplumsal değişme olayı
olmasıdır. Nüfus, gelenekçi bir yapının egemen olduğu kesimlerden çağdaş örgütlenmenin
belirlediği bir kent merkezine yerleşmektedir. Böylelikle yeni kentliler, yeni çevreleri ile
uyumlu ilişkiler geliştirmek zorunda kalmaktadırlar. Söz konusu çevreler arasındaki derin
farklılaşma, kentleşme sürecinin kısa sürede ve kolaylıkla tamamlanmasına engel
olmaktadır89.
Türk toplumu hızlı kentleşmenin getirdiği bir kültür şoku yaşamaktadır. Kırsal
alanlardan büyük kentlere göçen milyonlarca kişi için, kırsal kültür işlevini kaybetmektedir.
Ancak bu kişiler kentsel kültürü de yeterince benimseyememektedirler. Ortaya çıkan bu
"kültür boşluğu", hızla oluşan bir "kuralsızlık" doğurmakta, toplumsal, ekonomik ve siyasal
yaşamımızda ortaya çıkan "anarşi"nin temeli olabilmektedir90 .
Bu süreç aynı zamanda şehirli nüfusun homojenliğini ortadan kaldırarak heterojen bir
yapıya kavuşturmuştur. Aslında şehirde saf bir nüfus bütünlüğü ve homojenliği zaten olamaz,
ama sözünü ettiğimiz göçlerle tam bir kozmopolit nüfus bileşimi ortaya çıkmıştır. Bir bakıma
büyük şehirler Türkiye'nin küçültülmüş bir maketi görünümü kazanmışlardır. Şehirlerdeki
mekansal yerleşimlerin hemşerilik faktörü üzerinde oturtulması belli mahalle ve bölgelerin
belli yerlerden gelen insanlar tarafından iskan edilmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. İstanbul'da. Ankara'da. Bursa'da taşradan gelenlerin oluşturdukları mahalleler öne geçmiştir.
Rizelilerin. Sivaslıların. Tuncelilerin. Mardinlilerin, Giresunluların yerleştikleri mahalleler
bellidir. Bu gelişme aynı zamanda şehir mekânının insanı yalnızlaştıran, kimsesiz bırakan,
sorunlarla yüz yüze koyan niteliğinin yarattığı sorunları en aza indirmek için geleneksel
dayanışma motifiyle aşılması amacına dönük bir çaba olmuştur. Dünün köylüleri şehir
mekânlarında da dayanışma, işbirliği ve birbirini koruyup kollama geleneğini sürdürmeye
özen göstermektedirler91.
Kültür değişmelerini ve bu değişimlerin yarattığı kültür ihtilaflarını suçun doğrudan
veya dolaylı etkeni sayan görüşler geniştir. Köyden kente gelenler gecekondu bölgesinin
olumsuz şartlarını kendi köyü ile karşılaştırmakta ve yinede yaşantısını daha iyi, memnuniyet
verici bulmaktadır. Bu nedenle köyden gelen nüfus geri dönmeyi düşünmemektedir. Ancak
kuşaklar değiştikçe gecekondu bölgesinin insanı kıyaslamayı köyle değil yaşadığı şehrin
gelişmiş bölgeleriyle yapmaktadır. Kültür çelişkisi köyden gelen insanca kavrandığında,
88 ÇALIŞKAN O., Türkiye planlama sorunsalına genel bakış.
89 PEKTAŞ, E.K., Büyük kent belediyelerinin eğitim ve kültür hizmetleri,
90 PEKTAŞ, E.K., Büyük kent belediyelerinin eğitim ve kültür hizmetleri,
91 DURSUN, D., İstanbullu dergisi sayı.2 s.31
kültür itilafları ortaya çıkmakta, kültür değişiminin yaratacağı ceza adaleti sorunları daha açık
ve kesin olarak belirmektedir. Gecekondu köyden de kentten de farklı kültüre sahiptir. Buna
geçiş kültürü de denilebilir. Kişiler köydeki eski tek sesli müzikten zevk alamamakta, kentteki
yeni müzik türlerine uyum gösterememektedir. Arabesk geçiş toplumu müziği olarak
karşımıza çıkmaktadır. Gecekonduda yaşayanlarla kentte yaşayanlar arasında çağı gerektirdiği
yaşam düzeyi arasındaki uçurum giderek derinleşmekte, kültürel farklılaşma ve şehre uyum
güçlüğü meydana gelmektedir. Gecekonduda oturanlar zamanla ekonomik olarak düze
çıkmaktadır, ama bu atılım kültürel ve sosyal alanlara taşınamamıştır92.
Kent Olanaklarını Koruma Ve Temel Sorunlar
İnsanların yaşamı kent içinde idame ettirmesi, o kentin ve kendisinin olanakları ile eş
orantılıdır. Kentin imkânları sınırsız değildir. Coğrafi sınırlar, doğal kaynaklar itibari ile
kentlerinde bu istihab haddi bulunmaktadır. Bu had aşıldığında kentin olumsuzlukları ortaya
çıkmaktadır. Yeterince hizmet verilememekte ve megapollerde birden fazla yaşam türü ortaya
çıkmaktadır.93
Kentte yaşayanların kent olanaklarını korumamaları, kentsel hizmetlerin maliyetini
önemli oranda artırmaktadır. Parklar, çeşmeler, banklar ve benzeri donatım ve ekipmanlar
tahrip edilmekte, çevre hızla kirletilmektedir. Yani, kentte yaşayanlar kente karşı suç
işlemektedirler.
Kente karşı işlenen suç denildiğinde ilk akla gelen kentte yaşayanların kent olanaklarına
karşı tahripkâr girişimleridir. Kentli insanlar, yaşadıkları ve imkânlarından yararlandıkları ve
hatta kendileri için sunulmuş hizmetlere, tesislere ve ekipmanlara karşı niçin tahripkâr
davranışlar sergiler. Konunun bu boyutunun incelenmesinden önce, İlhan tekeli’nin konuyu
bir başka boyutta ele alan yaklaşımının irdelenmesi gerekmektedir. Tekeli, kentlilerin kent
olanaklarına karşı tahripkâr tutumunu kent suçu olarak değil, kentli haklarının gaspı olarak
değerlendirmektedir.94 Dolayısıyla konu, fiziksel bir mekâna işlenmiş suç değil, temel
haklardan olan insan hakları bağlamına oturtulmaktadır.
Bu gün kamu hizmeti gören yerel yönetimlerin en önemli problemi yatırımlar için
kaynak temin etmek değil, yapılan ya da yapılacak olan hizmetlerin nasıl korunacağı
konusudur. Örneğin, Pendik belediyesi olarak ilçenin değişik mahallelerinde yapılan 35
çeşmenin korunması önemli bir problem olmuştur. Bu çeşmelerin muslukları sürekli
kırılmakta ya da çalınmaktadır.
İETT otobüslerinin, banliyö tren vagonlarının koltukları kesilmekte, delinmekte, tahrip
edilmektedir. Piknik alanları, piknikçilerin arkalarında bıraktıkları çöplerle kirletilmekte,
insanlar sanki buraları yine kendileri kullanmayacakmış gibi tavırlar sergilemektedirler.
Köylerinde köy çeşmesini titizlikle koruyan bir insan kente geldiğinde, mahallesindeki
çeşmeye karşı niçin düşmanca tutum sergiler?
Pendik Belediyesinin çeşmelerde yaşanan tahribi önlemek için geliştirdiği çözüm
metodu, aslında kente karşı işlenen suçların ya da diğer değimle kentli haklarına karşı işlenen
suçların temelinde yatan sebebin anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.
Pendik Belediyesi, çeşmelerini koruyabilmek amacıyla, her çeşmeyi yakında bulunan
bir esnaf ile ilişkilendirmiştir. Esnaflarla yapılan görüşmeler sonucu, her çeşme için bir esnaf
sorumlu olarak gösterilmiştir. O çemenin bakımı, muhafazası ilgili esnafa ait olacaktır. Bu
yöntem sonuç vermiş ve çeşmelere yönelik tahripler önemli oranda azalmıştır. Bu da
göstermektedir ki, kentlere karşı işlenen suçların temelinde aidiyet yatmaktadır. Kentin
92 HANCI, H., Gecekondulaşma ve çocuk suçluluğu
93 ÖZFATURA, Burhan, İç Göç Makro Tedbirler Paketi İle Önlenmelidir, Göç, Sorunlar ve Çözümler, İzmir
B.B Yayınları, İzmir, 1996, sf: 21
94 TEKELİ, İlhan, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, İmge Kitabevi, Ankara 2001, sf: 170-178
kendisine ait olduğuna inanmayan insanlar, kent olanaklarının da kendisine ait olduğunu
düşünmemekte ve onu tahrip edebilmekte veya tahribi karşısında ilgisiz kalabilmektedir.
Kente ait suçların önlenebilmesi, polisiye tedbirlerle değil, kentlilerin kentlilik bilincine
ulaşması ile mümkündür. Kentli, her şeyden önce, kentli olmanın sorumluluklarını taşıyan
kişidir. Kentinin, kent olma niteliklerini yitirmesini önlemek için elinden geleni yapan, onu
yağmacılara, bilinçsizlere karşı savunan, sahip çıka kişi kentlidir.95
Kentlilik Bilinci
Bir şehrin gerçek sahibi o şehirde yaşayan, kentle bütünleşen ve kendisini kente ait
hisseden kişilerdir. Kentlilik binci kavramı ile ifade edilmek istenen da, kentte yaşayanların
kentle bütünleşmesi, kedini kente ait hissetmesi ve dolayısıyla kente karşı sorumluluk
duygusu taşımasıdır.
Bir başka ifade ile kentlilik bilinci, kentte yaşayanların var olan değişik kimliklerinin
(Müslüman, esnaf, sanatkâr, Rizeli, Adanalı gibi) yanı sıra bir de içinde yaşadıkları şehirle
özdeşleşebilen bir kimliğe sahip olmalarıdır. Daha açık bir ifade ile, İstanbul’da yaşayanların
aslen ait oldukları memleket kimliklerinin yanında kendilerini İstanbullu olarak da
tanımlayabilmeleri gerekmektedir.
İstanbul ve benzeri büyük ölçekli, hızla büyüyen kentlerde bu anlayışı görmek adeta
imkânsızlaşmıştır. İnsanlar, aynı kentte yaşamalarına ve kentin kaderini ortak paylamalarına
rağmen kendilerini o kentle özdeşleştiren bir kimlik taşıma gereği duymamaktadırlar.
İnsanların kendilerini yaşadıkları ketle özdeşleştirmemesi, kendisini o kente ait
hissetmemesinin sonucu olarak kente karşı bir sorumluluk duygusu da oluşmamaktadır. Bu
olumsuzluğun sonucunda da sahipsiz kentler oluşmaktadır. Sahipsiz mekânların sonucu ise
tahrip olmak, hor kullanılmak ve gelişememektir.
Kentlilik bilincinin gelişmesi için ortak bir kentte yaşamak yeterli bir özellik değildir.
Bir şehirde yaşayan insanların yaşadıkları şehre karşı ait olma duygusu taşımaları ise o şehri
korumaları, geliştirmeleri, şehrin imarı ve yönetimine katılmalarıyla mümkün olabilmektedir.
İnsanlar kendilerinin içinde oldukları olguları daha kolay sahiplenmektedirler.
Kentlilerin kentine sahip çıkabilmeleri için kenti algılamalarının doğru olması
gerekmektedir. Kentleri “yalnızca kendisinden çıkar sağlanacak bir nesne olarak gören
çevrelerin”96, kente karşı hassas olmaları beklenemez. Bu anlayıştan korunmanın yolu da,
kenti tanımak, kentle bütünlemek ve kentli kimliğini kazanmaktan geçer.97
İnsanların şehri koruması, sahiplenmesi için öncelikle o şehrin içinde olmaları
gerekmektedir. Şehrin içinde olmak ise mekânsal bağlamda sabit değil, sosyal, kültürel ve
siyasal anlamda aktif bir süreçtir.
İnsanlar kentin yönetimine katılabildikleri oranda kendileri ile kent arasında anlamlı
köprüler kurabilir ve kentlerini sahiplenirler. Tabii, kentin yönetimine katılmak ta tek başına
yeterli bir unsur değildir. İnsanlar kentte kendi geleceklerini bulabilmelidirler. Kendi geleceği
ile kentin geleceği arasında anlamlı köprüler oluşturan kişiler, kentin geleceği ile daha
yakından ilgilenmeye ve kendi gelecekleri için kentin geleceğini önemsemeye başlarlar.
Dolayısıyla, kentlilik bincinin gelişebilmesi için kentin insanlara gelecek vaat etmesi
gerekmektedir.
Kente karşı öfke hislerine sahip kişilerin kenti sahiplemesi mümkün değildir. Kentlerle
kişiler arasında öfke yer almamalıdır. İnsanlar yaşadıkları kente karşı niçin öfke duyarlar?
Bunun bir çok nedeni bulunursa da, temelde yatan neden beklentilerinin olumlu olmaması ve
kentin imkânlarından eşit yararlanamadıkları, dışlandıkları duygusudur.
95 BEKTAŞ, Cengiz, Kentli Olmak ya da Olmamak, Erensen basım Yayın, İstanbul 1999, sf:108
96 BUMİN, Kürşat, Demokrasi Arayışında Kent, İz Yayıncılık, İstanbul 1998, sf:14
97 ÇUKURÇAYIR, M. Akif, Siyasal Katılma Ve Yerel Demokrasi, Yargı Yayınevi, Ankara 2000, sf:128
İstanbul gibi, hızla gelişen kentlerde, kentlilerin sosyal ve kültürel yapısı da değişmekte,
ayrılıklar artmaktadır. Kente yeni gelenler, kentin imkânlarından yararlanamayınca kente
yabancılaşmaya başlarlar. Kentte ikamet edecek yer bulamayan, kentte iş sahibi olamayan ve
kentin doğal, kültürel özelliklerinden yararlanamayan insanların kente yabancılaşması ve bu
yabancılaşmanın öfkeye dönüşmesi tabii bir süreçtir.
Bir kesimin sahil boyunca kamuya açık olan alaları özel kullanımlarıyla kapattıkları,
diğer kentliler denizi uzaktan seyrederken, kendilerinin denizle iç içe olmalarının ortaya
çıkaracağı sosyal ve psikolojik refleksin yabancılaşma ve öfke olması doğaldır. Ya da birleri
son derece lüks ikametgâhlarında yaşarken, kendisinin başını sokacak bir evi bile olmayan
insan şehre niçin sahip çıksın ve ona karşı iyi duygular beslesin?
Aile kurumunun henüz gücünü yitirmediği toplumlarda, oluşan sosyal ve psikolojik
tepkiler aile kurumu içinde önemli oranda azaltılır. Fakat kentleşme ile birlikte aile
kurumunda yaşanan çözülme ve ebeveynin evlatları üzerindeki etkisinin azalması, tepkilerin
yumuşatılmasını da engellemektedir. Özellikle kete yeni gelen ailelerin genç nesilleri bu
anlamda daha duyarlı olmakta ve kete karşı büyüyen bir öfke ile büyümektedirler. Aile
ortamından kopmuş, günümüzde “Tinerci, sokak çocuğu” gibi isimlerle anılan kişilerin
kentlerde sebep oldukları tahribat ortadadır.
Kentlerimizin problemlerinin çözümünün en önemli şartı, kentlerimizin sahiplerinin
ortaya çıkmasıdır. Burada da temel soru, kentin gerçek sahiplerinin kim olduğudur? Bu
sorunun cevabı birçok açıdan incelenebilirse de, gerçek sahibinin o kentte yaşayanlar olduğu
çok açıktır. Peki, ama kentin sahipleri, gerçekten o kentin sahibi olabiliyorlar mı? İnsan,
sahibi olduğu kentin yönetiminde, geleceğinin şekillendirilmesinde söz sahibi değil ise,
hukuken ya da teorik olarak o kentin sahibi görünmesinin ne anlamı vardır?
Kentin sahiplerinin gerçek anlamda söz konusu olabilmelerinin yolu, onların kent
yönetimine katılımlarından geçmektedir. Bir insan, kentin yönetimine katılabilir ise onu
sahiplenme duygusu da gelişecektir. Bu gün şehirlerimizin temel problemlerinden birisi de
demokratik olmayışlarıdır. Halkın katılımını 4-5 yılda bir yapılan seçimlerle sınırlayan bir
anlayışın yeterli olmadığı, olamayacağı ortadadır. Öyle ise yapılması gereken ik iş, halkın
kent yönetimine daha etkin katılımını sağlamaktır.
Günümüzde katılımcı demokrasi olarak tanımlanan yeni yönetim anlayışı, kentlerimizde
hayata geçirilmelidir. 1580 sayılı belediye kanunu, hemşehrilerin “belediye işlerine iştirake”
hakları olduğunu belirtmektedir. Fakat uygulamada bu hükmün fazla bir anlamı yoktur.
Pendik Belediyesi ve bazı belediyelerde başlatılan halk meclisleri ve kent meclisleri
uygulamaları, halkın kent yönetimine katılımını artırıcı uygulamalardır. Bu uygulamaların
geliştirilmesi ve etkinliğinin artırılması sağlanmalıdır.
Kentlilik bilinci aynı zamanda bir kültür konusu olduğu için eğitimde önemlidir.
Özellikle genç nesillerin bu alanda eğitilmeleri ve yönlendirilmeleri gerekmektedir.
Bir yerleşim yerinin kentleştiğinin önemli bir göstergesi burada yaşayan insanların
sosyal tavırları, ilişkileri ve bilinç durumlarıdır. Yaşadığımız kentin sorunlarına yönelik ne
derece hassasiyet sahibi olduğumuz, çevremizde yaşanılan olumsuzlukları gidermeye yönelik
bir çabamızın olup olmadığı gibi hususlar kentlilik bilincinin seviyesini de göstermektedir.
Kentlilik Bilincinde Pendik Uygulamaları
Pendik Belediyesinin kentlilik bilincini oluşturma çabalarının temelinde, ilçenin fiziksel
kayıplarının geri alınması yatmaktadır. Önceki bölümlerde belirtildiği gibi 1994 tarihi itibarı
ile Pendik kelimenin tam anlamıyla çarpık kentleşme örneği sergilemektedir. Plansızlık,
gecekondulaşma, aşırı hızla artan nüfus, susuzluk, alt yapı eksiği ve benzeri problemlerin
yanı sıra son derece yetersiz park, oyun ve spor alanı ve benzeri donatı eksiği ile Pendik,
fiziksel yatırım alanında çok ciddi sıkıntılar içindedir.
Fiziki alt yapısı kabul edilebilir seviyeye getirilmemiş ilçede, kentlilik bilincini
geliştirme çalışmalarının başlatılmasını beklemek yerinde olmayacaktır. Bundan hareketle
belediye bir yandan fiziksel kayıpların geri alınması için yoğun çaba sarf ederken diğer
yandan bütün bu çalışmalar esnasında halkın katılımını en üst seviyeye çıkarmaya çalışmıştır.
Mahalleler arası hizmet dağılımında mevcut olan aşırı farklılıklar sebebiyle her
mahalleye eşit hizmetin gitmesi mümkün değildi. Çok geri kalmış mahallelere ağırlık
verilmesi ama bu arada nispeten iyi olan merkeze yakın mahallelerde de dönüşümün
başlatılması gerekiyordu. Bütün bu çalışmalar yapılırken, gerçeklerin halka anlatılması,
yapılmak istenenlerin ve yapılanların ne olduğu ve niye yapıldığı konusunda da halkın
bilgilendirilmesi gerekiyordu. Bunun için de Mahalle Meclisleri organize edilmiş ve gerek
mahalle ve gerekse ilçe ile ilgili problemler, çözüm önerileri bu mekânlarda tartışılarak ortak
karara ulaşılmasına gayret gösterilmiştir.
*Kentlilik Bilincini Geliştirme Projesi
Pendik Belediyesi Kaymakamlık ve Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü işbirliğiyle
Kentlilik Bilincini Geliştirme Projesi olarak adlandırılan bir eğitim çalışması gerçekleştirdi.
Nisan ve Mayıs aylarında 8 ilköğretim okulu ve 8 lisede binlerce öğrenciye eğitim verildi,
öğretmenlere ise iki günlük seminer programı düzenlendi.
Projenin amacı kent kültürünü geliştirmek, kentlilik bilincini oluşturarak Pendik ilçesini
yaşanabilir, modern ve çağdaş bir şehir haline getirmekti. İlçe halkının yaşadığı şehri
koruması, geliştirmesi ve şehre aidiyet bilinci hissederek sahip çıkması kültürel ve eğitsel bir
dönüşümün koşulu olduğu gibi bireysel ve toplumsal düzlemde de bir sorumluluk bilincinin
gelişmesini gerektirmektedir. Bu projeyle şehirde yaşayan tüm bireylere yönelik kamuoyu
oluşturma ve yönlendirme çalışması yapılması, öğretmenlere konuyla ilgili gerekli bilgi
aktarımının sağlanarak konunun öneminin vurgulanması ve öğrencilere ders ve seminer
tarzında kent bilincini kavrayabilecekleri bir eğitimin verilmesi amaçlanmaktaydı.
Proje kapsamında eğitim veren öğretim üyeleri isimleri ve verdikleri derslerin başlıkları
şunlardır:
- Prof. Dr. Mehmet Karpuzcu, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Çevrecilik Bölüm
Başkanı: Çevrecilik ve Kentte Çevre Bilinci dersi.
- Prof. Dr. Edibe Sözen, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi eski Dekan
Yardımcısı: Kent ve Kentlilik Kültürü Dersi.
- Prof. Dr. Musa Taşdelen, Sakarya Üniversitesi, Sosyoloji Bölüm Başkanı: Şehir
Ortamında Sosyal İlişkiler dersi.
- Prof. Dr. İbrahim Baz, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Fakültesi
Dekanı: Şehircilik ve şehir olanaklarını kullanma, paylaşma ve koruma dersi.
Proje kapsamında eğitim verilen okullar şunlardır:
- Anadolu Denizcilik Meslek Lisesi,
- Kurtköy Ticaret Meslek Lisesi,
- Gülizar Zeki Obdan Lisesi
- Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi
- Faruk Nafiz Çamlıbel Lisesi
- Tarık Buğra Lisesi
- Alparslan Lisesi
- Kazım Karabekir İlköğretim okulu
- Yıldırım Bayezit İlköğretim okulu
- Atatürk İlköğretim okulu
- Mustafa Karuşağı İlköğretim okulu
- Osmangazi İlköğretim okulu
- Orhan Sinan Hamzaoğlu İlköğretim okulu
- Prof. Dr. Erol Güngör İlköğretim okulu
- 700. Yıl İlköğretim okulu
Proje süresi:
- Öğrencilerin eğitimi 12 Nisan günü başlayıp, 24 Mayıs günü tamamlandı
- Öğretmenlerin seminerleri 22 Mart ve 29 Mart tarihlerinde iki grup şeklinde
gerçekleştirildi.
*Kentlilik Bilinci Anketi
Kentlilik Bilincini Geliştirme Projesi kapsamında eğitime katılan ve katılmayan
öğrenciler üzerinde bir de anket çalışması gerçekleştirildi. Öğrencilerin kent tasavvurları,
kentlilik ve kent kültürü hakkındaki görüşleri ve verilen eğitimle ilgili düşüncelerinin analiz
edildiği anketin bulguları değerlendirilmektedir.
*Kentlilik Bilinci Forumu
Uygulanan eğitim projesi kapsamında ilçede bulunan kurum ve kuruluşlar ile siyasi
parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı bir forum gerçekleştirildi. Pendik
Kaymakamı, Belediye Başkanı ve eğitim veren öğretim üyelerinin konuyla ilgili bilgi
aktarımının ardından tüm sivil toplum kuruluşu (hemşehri dernekleri) temsilcileri söz alarak
Kent kültürünü geliştirme ve Pendik’e sahip çıkma teması etrafında konuşmalar yaptılar.
Önce Pendik sloganının işlendiği forumda Pendik Deklerasyonu başlıklı ortak bir metin
oluşturuldu.
*Hemşeri Dernekleri ile İşbirliği
Pendik belediyesi tarafından organize edilen kentlilik bilinci çalışmalarında hemşehri
derneklerine özel bir önem verilmiştir. Her ne kadar hemşehri derneklerinin ortak kimlik
bilinci oluşturulmasında olumsuz etkileri olduğu da düşünülmekte ise de bu dernek ve vakıflar
hem üyelerinin fazlalığı ve hem de gördükleri işlev bakımında önem verilmesi gereken
oluşumlardır.
Ülkemizin içinde yaşadığı hızlı kentleşme ve ekonomik krizlerin doğurduğu sıkıntıların
hafifletilmesinde hemşehri dernekleri azımsanmayacak roller üstlenmişlerdir. Köyünden kente
gele insanlar, kentin karmaşası ve zor hayat şartları içinde mücadele ederken bu derneklerin
yardımını görebilmektedir. Hemşeriler arasında var ola bağlar, dar günlerde birbirlerine
yardım elini uzatmalarını sağlamaktadır.
Olumlu yönlerinin yanı sıra, hemşeri derneklerinin aslen geldikleri yerlere endeksli
olmaları da kentte bulunanların kendini o kentle özdeşleştirmesinde olumsuz etki
yapabilmektedir. Fakat burada asıl olan, onların aslen ait oldukları kökenlerine ait
kimliklerini terk etmelerini istemek değil, bu kimliğe saygı duyarak, ayrıca içinde yaşadıkları
kente ait ortak bir kimlik oluşumu için de çalışmalarıdır.
Ülkemizde en çok dernekleşme hemşehri dernekleri sınıfında yaşanmaktadır. Örneğin,
İstanbul’da Sivaslıların kurduğu 614 dernek bulunmaktadır.98 Bu kadar yoğun ve yaygın
bulunan derneklerin, İstanbul ile ilgili yapılacak çalışmalarda göz ardı edilmesi doğru
olmayacaktır. Aynı şartlar benzer biçimde Pendik için de geçerlidir.
Pendik kentlilik Bilinci çalışmaları çerçevesinde, kentlilik bilincinin önemi ve gereği
hemşeri derneklerinin temsilcilerine anlatılmış ve bu çalışmalara aktif katılımları istenmiştir.
Hemşeri derneklerinin bu davete cevapları olumlu olmuş ve proje onların da desteği ile daha
güçlü olarak gerçekleştirilmiştir.
Hemşeri derneklerinin desteği katılımı ve dolayısıyla da projenin başarı grafiğini
yükseltmektedir.
98 Zaman Gazetesi, 03.05.2002
Hemşeri dernekleri ile yapılan işbirliği, her türlü sosyal ve kültürel çalışmalarda da
sürdürülmüş ve bu çalışmaların hem katılımı hem de boyutunun büyümesi sağlanmıştır.
*Mahalle Meclislerinden Kent Meclislerine
Pendik Belediyesi, gerçekleştirdiği 125 adet Mahalle Meclisi çalışmalarını, ilçenin fiziki
kayıplarını geri alması üzerine bırakmış ve bu sefer ilçe bütününde geleceğin
şekillendirilmesi, mevcut çalışmaların gelecek projeksiyonu içinde kararlaştırılması için Kent
Danışma Meclisleri’ni başlatmıştır. Bu çalışma Kent Konseyleri adı ile kent meclislerinin
yasal zorunluluk haline gelmesinden çok önce başlatılmıştır.
Kent danışma meclisleri, belediye, merkezi idare, yerel basın ve sivil toplum örgütleri
temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen, çalışma komisyonları bulunan, yapılan her
çalışmanın kayda alınarak, yazılı doküman haline getirildiği organizasyonlardır.
Bilindiği gibi, günümüz yönetim anlayışı “Sosyal paydaş” kavramı üzerinde
şekillenmektedir. Sosyal paydaşları ile sağlıklı iletişim ve birliktelikler kurabilen kurumlar
kalıcı, başarılı ve etkin olabilmektedirler.
Sosyal Paydaş, bir kurumun başarı ya da başarısızlığından etkilenen herkestir. Bu
tanımdan hareketle, kent yönetimi olan kurumun yani belediyenin sosyal paydaşlarını da tüm
kent halkı olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü belediyenin başarısı ya da başarısızlığı kent halkını
doğrudan ilgilendirmektedir.
Bir başka problem ise belediyelerin saygınlığıdır. Toplumda saygınlığı olmayan
kurumlar etkin de olamamaktadırlar. Oysa kentlerin sağlıklı yönetilebilmesi için kent
yönetimi olan belediyelerin etkin kurum, dolayısıyla saygınlığı olan kurum olmaları
gerekmektedir.
Kent halkının yani sosyal paydaşlarının desteğini ardına alan belediye, kent problemleri
üzerine daha cesaretle gidebilir ve köklü çözümler üretebilir.
Pendik Belediyesi de, ilçenin mevcut problemlerinin değerlendirilmesi ve çözüm
önerilerinin geliştirilmesi, gelecekte nasıl bir Pendik görmek istenildiğine karar verilmesi ve
alınan kararlar doğrultusunda çalışmaların koordine edilmesi için Kent Danışma Meclisi
çalışmalarını başlatmıştır.
Değerlendirme
Kentler, insanın toplumsal varlık olmasının sonucu olarak doğmuş mekânlardır. Tarihi,
insan tarihi kadar eski olmasa bile, insanlığın medeniyet tarihi kadar eskidir, Çünkü
medeniyet kentle başlar. Her toplumun kentlerinin kendisine özgü özellikleri vardır. Bu da
doğaldır, çünkü kentler toplumun eseri olduğuna göre, ait olduğu toplumun özelliklerini
yansıtacaktır.
Dar anlamıyla, dünya üzerinde kentlerin sayısının ve mevcut kentlerin nüfusunun hızla
artması olarak tanımlanan kentleşme, son yüzyıla damgasını vurmuş bir gelişmedir. Sadece
ketlerin sayı ve nüfusunun artması değil, bu artışla beraber yaşanan sosyal, kültürel, ekonomik
ve siyasi dönüşümler ve bütün bunların doğurduğu sonuçlar, günümüzde toplumun e önemli
problemleri arasındadır.
Gelişmiş batı ülkelerinin 200-300 yılda gerçekleştirdiği kentleşmeyi Türkiye gibi
gelişmekte ola ülkelerin 20-30 yıl içinde gerçekleştirmeleri, bu ülkelerde kentleşme
probleminin kronikleşmesine sebep olmuştur. Çarpık kentleşmenin her türlü olumsuzluğu bu
ülkelerde yaşanmaktadır.
Kentlerimizin en önemli problemlerinden birisi de, kentte yaşayanlar ile kent arasındaki
bağların zayıflaması, hatta kopmasıdır. Bunun sonucunda zaten hızlı nüfus artışının getirdiği
problemlerle boğuşan kentlerimizin bir de sahipsiz kalmasından kaynaklanan sorunlar
yaşanmaya başlanmıştır.
Kentlerimizin yaşadıkları problemlerin çözümü için merkezi ve yerel idarelerin almaları
gereken bir çok önlem bulunmaktadır. Ama asıl görev ketlerde yaşayanlar olarak hepimize
düşmektedir. Kentlerimize sahip çıkmak, onunla aramızda güçlü ilişkiler tesis etmek ve onun
geleceği ile kendi geleceğimiz arasında anlamlı köprüler oluşturmak. Bunun yolu ise katılımcı
olmaktan geçmektedir.
Kentler, birlikte yaşadığımız, geleceğimizi bina ettiğimiz, hatıralarımız ve
hayallerimizle dolu mekânlardır. Bu mekânların yaşanılabilir kılınması bizim kendimize,
evlatlarımıza ve gelecek nesillere karşı sorumluluğumuzdur.
Kentler, sadece bu gün üzerinde yaşadığımız toprak parçası ile onun üzerinde bulunan
evlerimizden, iş yerlerimizden ve diğer yapı ve tesislerden oluşan fiziki yapı değildir.
Kentler, insanlık tarihinin uzun yıllar süren tecrübesi sonucu şekillenmiş, onların
gelişimine tanıklık etmiş şahitlerdir.
Kentler, ümit kapısıdır. İçinde barınan herkes ondan bir şey bekler.
Kentler, özgürlüktür, demokrasidir.
Ama aynı kentler,
-Gelecek nesillerin bizlere emaneti olan doğaya karşı işlediğimiz suçların delilidir.
-Çarpık kentleşmenin sonucu öfkemizin yöneldiği karabasanlarımızdır.
Öyle veya böyle, kentler bizim eserimizdir. Yanlışıyla, doğrusuyla onu biz inşa ettik ve
dolayısıyla sonucundan da bizler mesulüz.
Kentlerimizi içinde yaşamaktan huzur duyulan mekânlar haline dönüştürmekte yine
bizlerin elindedir. Yapmamız gereken, kendimize saygı duymaktır. Kendine saygı duyan
kentine de saygı duyar.
Yapmamız gereken geleceğimizi sağlıklı şekillendirmektir. Geleceğini sağlıklı
şekillendirmek isteyen kentinin sağlıklı gelişimini dert edinir.
Bilmemiz gereken, kent ile aramızda var olan güçlü bağ ve karşılıklı bağımlılıktır.
Dolayısıyla, sahiplenmediğimiz kent, kendimize yapacağımız en büyük kötülüklerdendir.
İDEAL KENT
Hızlı kentleşmenin beraberinde getirdiği sorunlara önceki bölümde kısaca temas
edilmiştir. Bu sorunlar kentlerin yaşanamaz mekânlara dönüşmesine yol açmaktadır. Oysa
tanımı ne olursa olsun, nihayetinde kentler toplumsal yaşam alanlarıdır ve bu alanlarda ikamet
eden insanlar hayatlarını idame ettirmek gayretindedirler. Ancak insanoğlunun tek amacı
hayatını idame ettirmek değildir. İnsanlar hayatlarını idame ettirirken aynı zamanda hayat
şartlarının da gelişmesini isterler. Daha iyi ekonomik, sosyal, kültürel ve fiziki imkânlara
sahip olmak isterler.
Avrupa Kentsel Şartı’nda ideal kent tanımı şu şekilde yapılmaktadır:
“İdeal kent: kentli haklarını koruyarak; en iyi yaşam koşullarını sağlayarak; halkına iyi
bir yaşam biçimi sunarak; değerini orada yaşayan, ziyaret eden, çalışan ve ticaret yapan,
eğlence, kültür ve bilgiyi orada arayan ve eğitim görenlerden alarak; birçok sektör ve
aktiviteyi (trafik, yaşam, çalışma, dinlence gereksinimleri) bir arada uyum içinde barındıran
yaşam yeridir.
Bir kent, aynı zamanda modern gelişmeyle tarihi mirasın korunması arasında dengeyi
kurmalı, eskiyi tahrip etmeden yeniyle bütünleştirmeli ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerini
sağlayabilmelidir. Geçmişi olmayan bir kent, hafızasını yitirmiş bir insana benzer. Kent
dokuları, yapılar, ağaçlar, kiliseler, kütüphaneler, insanların kentlerdeki yaşamışlıklarının,
çalışmışlıklarının ve kişisel tarihlerinin izleridir. Bunlar, geçmişin mirası olup, insanların fani
yaşamda kalıcılık duygusuyla geleceğe hazırlanmalarını sağlar.”99
99 http://www.yerelnet.org.tr/uluslararasi/avrupakonseyianlasma7.php
Bu tamındaki Hıristiyan taassubuna değinmek gerekmektedir. Tanımda, insanların
kentlerdeki yaşamışlıklarının, çalışmışlıklarının ve kişisel tarihlerinin izleri olan yapılar
sayılırken “ibadethaneler” yerine “kiliseler” ifadesi kullanılmaktadır. Oysa Avrupa’da
kilisenin yanı sıra sinagoglar da camiiler de bulunmaktadır ve bu sebeple de tanımdaki kilise
yerini “ibadethane” kelimesi almalıdır.
İdeal kent tanımının temelini “kentli hakları” oluşturmaktadır. Dolaysıyla ideal kent en
kısa biçimde, “kentli haklarını koruyan kent” olarak tanımlanabilir. Öyle ise öncelikle kentli
haklarının neler olduğu sorusuna cevap verilmelidir.
Kentli Hakları:
Kentli halkları ile ilgili en geniş metin “Avrupa Kentli Hakları Deklerasyonu”dur. Bu
deklarasyonda kentlilerin hakları 20 başlık altında toplanmış olup, şunlardır:
“1. Güvenlık: Mümkün olduğunca suç, şiddet ve yasa dışı olaylardan arındırılmış emin
ve güvenli bir kent;
2. Kırletılmemış, Sağlıklı Bir Çevre: Hava, gürültü, su ve toprak kirliliği olmayan,
doğası ve doğal kaynakları korunan bir çevre;
3. İstihdam: Yeterli istihdam olanaklarının yaratılarak, ekonomik kalkınmadan pay
alabilme şansının ve kişisel ekonomik özgürlüklerin sağlanması;
4. Konut: Mahremiyet ve dokunulmazlığının garanti edildiği, sağlıklı, satın alınabilir,
yeterli konut stokunun sağlanması;
5. Dolaşım: Toplu taşım, özel arabalar, yayalar ve bisikletliler gibi tüm yol kullanıcıları
arasında, birbirinin hareket kabiliyetini ve dolaşım özgürlüğünü kısıtlamayan uyumlu bir
düzenin sağlanması;
6. Sağlık: Beden ve ruh sağlığının korunmasına yardımcı çevrenin ve koşulların
sağlanması;
7. Spor Ve Dinlence: Yaş, yetenek ve gelir durumu ne olursa olsun, her birey için, spor
ve boş vakitlerini değerlendirebileceği olanakların sağlanması;
8. Kültürler Arası Kaynaşma: Geçmişten günümüze, farklı kültürel ve etnik yapıları
barındıran toplulukların barış içinde yaşamalarının sağlanması;
10. Kaliteli Bir Mimari Ve Fiziksel Çevre: Tarihi yapı mirasının duyarlı bir biçimde
restorasyonu ve nitelikli çağdaş mimarinin uygulanmasıyla, uyumlu ve güzel fiziksel
mekânların yaratılması;
11. İşlevlerin Uyumu: Yaşama, çalışma, seyahat işlevleri ve sosyal aktivitelerin
olabildiğince birbiriyle ilintili olmasının sağlanması;
12. Katılım: Çoğulcu demokrasilerde; kurum ve kuruluşlar arasındaki dayanışmanın
esas olduğu kent yönetimlerinde; gereksiz bürokrasiden arındırma, yardımlaşma ve
bilgilendirme ilkelerinin sağlanması;
13. Ekonomik Kalkınma: kararlı ve aydın yapıdaki tüm yerel yönetimlerin, doğrudan
veya dolaylı olarak ekonomik kalkınmaya katkı konusunda sorumluluk sahibi olması;
14. Sürdürülebilir Kalkınma: Yerel yönetimlerce ekonomik kalkınma ile çevrenin
korunması ilkeleri arasında uzlaşmanın sağlanması;
15. Mal Ve Hizmetler: Erişilebilir, kapsamlı, kaliteli mal ve hizmet sunumunun yerel
yönetimi, özel sektör ya da her ikisinin ortaklığıyla sağlanması;
16. Doğal Zenginlikler Ve Kaynaklar: Yerel doğal kaynak ve değerlerin; yerel
yönetimlerce, akılcı, dikkatli, verimli ve adil bir biçimde, beldede yaşayanların yararı
gözetilerek, korunması ve idaresi;
17. Kişisel Bütünlük: Bireyin sosyal, kültürel, ahlaki ve ruhsal gelişimine, kişisel
refahına yönelik kentsel koşulların oluşturulması;
18. Belediyeler arası İşbirliği: Kişilerin yaşadıkları beldenin, beldeler arası ya da
uluslararası ilişlerine doğrudan katılma konusunda özgür olmaları ve özendirilmeleri;
19. Finansal Yapı Ve Mekanizmalar: Bu deklarasyonda tanımlanan hakların sağlanması
için, gerekli mali kaynakları bulma konusunda yerel yönetimlerin yetkili kılınması;
20. Eşitlik: Yerel yönetimlerin; tüm bu hakları bütün bireylere cinsiyet, yaş, köken,
inanç, sosyal, ekonomik ve politik ayrım gözetmeden, fiziksel veya zihinsel özürlerine
bakılmadan; eşit olarak sunulmasını sağlamakta yükümlü olması.”100
Kentlerimizin yaşanabilir mekânlar olması için yukarıda sayılan 20 maddelik kentli
haklarını karşılaması gerekmektedir. Bu da ancak kentlerimizin doğru yönetilmesi ile
mümkündür.
KENT YÖNETİMİ
Kent yönetimi, kentin kentliler için yaşanabilir mekânlar kılınması için yürütülen
uğraştır. Yönetim, belirli bir amaca ulaşmak için başta insanlar olmak üzere parasal
kaynakları, donanımı, demirbaşları, hammaddeleri, yardımcı malzemeleri ve zamanı birbiriyle
uyumlu, verimli ve etkin kullanabilecek kararlar ama ve uygulama sürecinin toplamıdır.101
Bir başka tanıma göre yönetim, ne yapması gerektiğini belirleme ve bu amacı en iyi biçimde
başkaları aracılığı ile gerçekleştirmenin uygulamasıdır.102
Yönetim tanımından hareketle kent yönetimini tekrar tanımlayacak olursak, Kent
yönetimi, kentte yaşayanların kente ilişkin talep ve ihtiyaçlarını mümkün olan en yüksek
düzeyde karşılayabilmek için kentin mali, beşeri, fiziki kaynaklarını etkin biçimde
kullanabilmek için gereken kararların verilmesi, uygulanması ve sonuçlarının
denetlenmesidir.
Kent yönetimi, genelde yerel yönetim adlandırılmaktadır ve değişik yapılanmalarla
gerçekleşmektedir. Ülkemizdeki kent yönetimleri ise belediyelerdir.
Belediyeler
Belediye kelimesi, köken itibarı ile Arapça olup, bir insan topluluğunun yerleşme niyeti
ile oturduğu yer anlamına gelen “Beled” kelimesinden türemiştir. Sözcük esas itibarı ile
beldeye ilişkin kuruluş veya yönetim anlamına gelmektedir.103
1580 sayılı Belediye Kanunu’nda belediye şu şekilde tarif edilmekte idi: “Beldenin ve
belde sakinlerinin mahalli mahiyette müşterek ve medeni ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye ile
mükellef kamu tüzel kişiliğidir.”
5393 sayılı belediye Kanunu’na göre ise belediye, “belde sakinlerinin mahallî müşterek
nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından
seçilerek oluşturulan, idarî ve malî özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi”dir.
Belediyelerin kamu yönetiminin bir parçası olması sebebi ile kamu yönetimi üzerinde
kısaca durulmasında yarar bulunmaktadır.
İnsanların bir arada yaşaması sonucunda oluşan toplulukların ortak ihtiyaçlarının
karşılanması, ortak kurallarının korunması amacıyla oluşan organizasyon olan devletin
işlevsel ve yapısal özelliklerinin bütününe, kamu yönetimi denmektedir. Bir başka ifade ile
kamu yönetimi; “Devlet ve toplum düzeninin kesintisiz olarak işlemesi ve kamunun ortak
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik mal ve hizmetlerinin üretilip halka sunulmasına ilişkin bir
sistemdir.”104
Kamu hizmetlerinin yerine getirilebilmesi amacıyla oluşturulan kamu yönetimi iki ayrı
yapılanmadan oluşmaktadır. Merkezi yönetim ve yerinden yönetim biçiminde isimlendirilen
100 http://www.mitaged.org.tr/ab_khak_deklarasyon.htm
101 EREN, Erol, Prof. Dr., Yönetim ve Organizasyon, Beta Basım Yayım, İstanbul 2001, sf:3
102 AKAT, İlker, Prof. Dr., vd., İşletme Yönetimi, Fakülteler Kitabevi, İzmir 1999, sf: 9
103 DÖNMEZ, Mustafa, sf: 73
104 ERYILMAZ, Bilal, Prof. Dr. İstanbul 2002, s.9
bu ikili yapıda bazı ülkelerde merkezi, bazılarında ise yerel yönetimler daha etkin konumda
bulunmaktadır. Ülkelerin tarihi, sosyal, kültürel ve siyasal özellikleri, bu ülkelerde merkezi
idare ve yerel idare arasında yetki ve kaynak paylaşımını belirleyen en önemli unsurlar
olmaktadır.
Merkezden yönetim, kamu yönetiminde karar mekanizmalarının merkeze bağlı olması
ve merkez tarafından belirlenmesi, mali kaynak yönetiminin (gelir ve giderlerin), her türlü
personel işlemlerinin ve kamu hizmetlerinin organizasyonunun merkezi birimler veya onlara
bağlı birimler tarafından yapılmasını ifade eder.105 Yerinden yönetim ise, merkezi yönetimden
ayrı bir tüzel kişiliğe sahip bulunan idari kuruluşların yönetimle ilgili kararlar alıp
uygulayabildiği sistemdir. 106
Yerel yönetimler kavramı, yerinden yönetim ilkesine göre kurulan ve işleyen yönetsel
kuruluşları ve yönetim birimlerini anlatmak için kullanılmaktadır.107 Yerel yönetimler, yöre
halkının ihtiyaçlarını etkin bir şekilde karşılamak üzere, yerel topluluğa kamu hizmeti
sağlayan ve yerel halkın kendi seçtiği organlarca yönetilen, yönetsel, siyasal ve toplumsal bir
kurumdur.108 Bir başka ifade ile Âdem-i Merkeziyet olarak da bilinen yerel yönetimler,
“Devlet sınırları içinde yerleşmiş irili ufaklı insan topluluklarının (köy, kasaba, kent, vb) ortak
ve yerel nitelikli ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla belli bir hukuk düzeni içinde
oluşturulmuş anayasal kurumlardır” 109
-Merkezi yönetimin yararları
Kararların merkezden alınması, merkezin güçlenmesi ve ülkede siyasal birliği
sağlanması konusunda etkili olabilmektedir. Özellikle bölünme korkusu taşıyan ülkelerde,
merkezden yönetim sisteminin daha yoğun uygulanması ile problemler kontrol altına
alınmaya çalışılmaktadır.
Kamu hizmetlerinde güven ve tarafsızlık önemli faktörlerdir. Yetkilerin merkezde
toplanması ile alt kademelerde meydana gelebilecek yanlış uygulamaların doğuracağı
güvensizlik ve tarafgirlik problemlerinin doğması engellenebilmektedir.
Yatırım ve hizmet kararlarının merkezden alınması sayesinde, ülke genelinde dengeli
yatırım ve dengeli gelişme sağlanmaya çalışılmaktadır.
Milli güvenlik, uluslar arası politika gibi özellikli alanlarda merkezden yönetim ilkesinin
uygulanması kaçınılmazdır.
Büyük çaplı yatırımların finansmanının sağlanabilmesi ve ülke ölçeğinde verilecek
hizmetler için merkezden yönetimin tercih edilmesi, kaynak israfını engelleyici özellikler
taşıyabilmektedir.
-Merkezi yönetimin zararları
Merkezden yönetim, yatırım ve hizmet kararlarının merkezden alınmasını gerektirmesi
ve yine bu konudaki harcamaların da merkez tarafından yapılması sebebi ile, bir çok
kademeden geçen işlem süreçleri yaşanmaktadır. Bu da, zaman kaybına yol açmakta, verimsiz
çalışmaya sebep olmaktadır.
Yerel özellik arz eden hizmetlerin sunulmasında, hizmet mahalline en yakın idari
birimlerin daha sağlıklı bilgi edinmesi ve karar alması mümkündür. Hizmet alanları hakkında
ya hiç ya da yeterince bilgisi olmayan merkezi idarenin alacağı kararların yanlış, eksik olma
riski daha yüksektir.
105ÇEVİK, Hasan Hüseyin, Türkiye’de Kamu Yönetimi Sorunları, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2001, s:77-78
106 ULUSOY, Ahmet, Doç. Dr., AKDEMİR, Tekin, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2002, s:19
107 ULUSOY, Ahmet, Doç. Dr., AKDEMİR, age. S: 22
108 ÇEVİKBAŞ, Rafet, Dr, Yerel Yönetimler, İşlevi ve Türkiye’deki Durumu, Türk idare Dergisi, Haziran
1995, sy: 407, s.69
109 NADAROĞLU, Halil, Mahalli İdareler, Beta Basım yayım Dağıtım, İstanbul 2001, s:1
Küçük ölçekli yatırım ve hizmetlerde, yaşanan bürokrasi, kırtasiyecilik nedeni ile
gecikmeler ve maliyet artışları yaşanmaktadır.
Merkezden yönetim, halkın kamu hizmetlerine karşı ilgisini ve katılımını azaltır.
Merkezden alınan kararlara halkın katılımı ya imkânsız ya da çok az olacaktır. Bu durumda,
demokratik kültürünün ve katılımcı demokrasi uygulamasının gelişmesi imkânsız olacaktır.
Merkezi yönetim, alt kademedekilere inisiyatif tanımadığı için, bunların bilgi, beceri ve
deneyimlerinden yararlanamayacağından, verimsizliğe neden olmaktadır.
Yatırım ve hizmetlerin merkezden yürütülmesi nedeniyle merkezde aşırı yoğunluk
yaşanmakta ve bu da randımanı azaltmaktadır.
Merkezden yönetimde, halkın yararına sunulan kamu hizmeti çevresel özellik ve
koşulları dikkate almadan ve halkın tercih ve duyarlılığını önemsemeden, her yerde tek tip
hizmet olarak ortaya çıkmaktadır.110
-Yerinden yönetimin yararları
Yerinden yönetim sisteminin yararları şunlardır:
Karar alımında ve karar alıcıların seçiminde halkın katılımına imkan tanındığı için,
demokratik kültürün gelişmesine olumlu katkılar sağlamaktadır. Bu sebeple yerel yönetimler
‘demokrasi okulu’ olarak kabul edilirler.
Yerel halkın, yerel yönetimler aracılığı ile yönetime katılması, kırsal alanda
yaşayanların devlet işlerine alakasız kalmalarını, kötümserliği ve pasifliği önler. Vatandaşın,
kendisini ilgilendiren konularda yerel yönetimler aracılığı ile söz sahibi olması ve kendi
temsilcilerini kontrol edebilmesi, siyasi entrika ve kötü yönetimi ıslah etmede oldukça etkili
olabilir.
Yerel yönetimlerin, yerel topluluğu oluşturan bireylere, kendi gereksinimlerini ve
sorunlarını daha iyi tanıyıp, kavrama ve karar verme, sorunları çözme gibi alışkanlıklar
kazandırdığı bilinmektedir. Yerinden yönetim sisteminin, demokrasinin değerlerine uygun bir
sistem olması dolayısıyla, bireylerin gelişmesine katkısı olmaktadır.111
Yerel yönetimler, mahalli sorunların yerel meclislerde daha sabır ve anlayışla
tartışılmasına imkân vereceğinden, teşhisler daha gerçekçi ve güvenilir olur. 112
Kararların, hizmetin yapılacağı yere en yakın idari birimlerce alınması, kararlarda isabet
oranının artması, kırtasiyeciliğin ve dolayısıyla maliyetin azalması gibi olumlu sonuçlar
vermektedir.
Yetkiler daha alt kademelere indirgenmiş olduğundan, bu idarelerde çalışanların bilgi,
beceri ve deneyimlerden daha fazla istifade edilir.
-Yerinden yönetimin zararları
Siyasi bölünme riski taşıyan ülkelerde, yerinden yönetimlerin güçlü olması, muhalif
hareketlerin güçlenmesine imkân verebilir. Türkiye’de özellikle bu korku, yerel yönetimlerin
güçlendirilmesi çalışmalarına engel teşkil eden fakat açıkça zikredilmeyen bir konudur.
Yerel yönetimlerin ayrıcalıklı sınıfların çıkarlarının korunduğu bir araç olabileceği,
hâlbuki merkezi yönetimin yerel ayrıcalıklar gibi bir sakıncanın kaldırılmasını sağlayabileceği
ileri sürülmektedir.113
Yerel yönetimler, yaygın kuruluşlar oldukları için kontrol ve disiplin zayıflayacağından,
iltimas, kayırmacılık gibi olumsuzlukların artışına sebep olabilir.
110 ÇOKER, Ziya, Yönetimde Yeniden Yapılanma, 20 Mayıs Eğitim, Kültür ve Sosyal Dayanışma Vakfı,
Ankara 1995, s:23
111 GÖRMEZ, Kemal, Yerel Demokrasi ve Türkiye, Vadi Yayınları, Ankara 1997, s:50
112 ÇEVİKBAŞ Rafet, Dr. Yerel Yönetimler, işlevi ve Türkiye’deki Durumu, Türk İdare Dergisi, Haziran
1995, s:73
113 age. S:74
Uzmanlık isteyen konularda, yerel yönetimlerin küçük yapılarda olmaları ve bu sebeple
yeterli uzman çalıştıramamaları sebebi ile verimsiz ve gereksiz yatırımlar söz konusu
olabilecektir.
Büyük sermaye isteyen yatırımlar için gerekli finans ve beyin gücünün tedarikinde
sıkıntılar yaşanabilir.
Yerel yönetimlerce yapılan yatırımlarda ölçek soru yaşanabilir. Yapılan kimi
yatırımların kapasitesi çok daha yüksek olmasına rağmen, hizmet verilecek alan ve nüfusun
yetersizliği, kapasite kullanım düşüklüğüne yol açabilir.
Yerel yönetim sisteminin sakıncalı bulunmakla beraber, ayrıntılı incelendiğinde bunların
önemli kısmının giderilebilir sorunlar olduğu, bir kısmının ise sorun olmayabileceği, hatta
çözüm olabileceği bile görülebilir. Örneğin, ülkenin üniter yapısına karşı tehdit algılaması
içinde yerel yönetimlere yetki devretmemek, kısa vadede kontrol sağlanmasına imkân tanısa
bile, uzun vadede problemlerin birikmesine ve daha büyük sorunlar yaşanmasına yol açar.
Zira yönetime katılım kanalları kısıtlanmış toplulukların tepkileri kökleşip, güçlenebilir.
Katılımcılık, uzlaşmaya giden yolda önemli bir adım olacağı için, uzun vadede yerelleşme,
üniter yapıya yönelik tehditleri giderebilecek bir çözüm olarak görülebilir.
Türkiye’de Belediye Yönetiminin Tarihi Süreci
A-Tanzimat öncesi dönem
Ülkemizde yerel yönetimlerin uzun bir geçmişi bulunmamaktadır. 1850 yılına kadar
Osmanlı’da şehirlerde yerel hizmetler, belediye veya benzeri bir isim altında oluşturulmuş
kamu yönetim birimleri tarafından değil; Kadılar, Vakıflar, Loncalar ve mahallelerin
faaliyetleri sunulmuştur. Vakıflar eğitim, kültür, sağlık, sosyal yardım tesisleri gibi faaliyetleri
yerine getirirken, loncalar ise çarşı-Pazar denetimini görevini yerine getirmekte idiler. Kadılar
bir yandan adli hizmetleri ifa ederken diğer yandan günümüzde zabıtalar ve kısmen de
emniyet güçleri tarafından yerine getirilen yerel kolluk hizmetlerini görenlerin de idarecisi
durumundadırlar. Mahalle halkı ise, ortak çabalarla kendi bekçisini seçiyor, temizlik gibi
ortak gereksinimleri karşılıyordu.
b-Tanzimat devri (1839-1876)
Tanzimat’la beraber yürürlüğe konan reform çalışmaları kapsamında belediye
yönetimleri oluşturulmaya başlanmıştır. Temel amacı özerk ve demokratik yerel yönetimler
meydana getirmek olmasa da modern ve düzenli şehirlere sahip olmak ihtiyacı modern
belediye organizasyonlarının kurulup gelişmesi arzusunu doğurmuştur. Fakat, belediye
teşkilatının asıl kurulma zorunluluğu Avrupa Devletlerinin baskılarından kaynaklanmıştır.
Avrupa devletleri Osmanlı topraklarındaki iktisadi faaliyetlerini rahatça yürütebilmek için
liman şehirlerindeki ulaşım, kanalizasyon, su, aydınlatma, sağlık ve temizlik hizmetlerine
ilişkin sorunların çözülmesini şart koşmaktaydılar.
Özellikle de Kırım Savaşı sırasında ve savaşın ardından İstanbul’da meydana gelen
hareketliliğin ve göçün düzene sokulması amacıyla 13 Haziran 1854’de İstanbul şehremaneti
kuruldu. 1868 yılında Paris örnek alınarak İstanbul 14 belediye dairesine ayrıldı ve daha çok
ecnebilerin yaşadıkları Galata, Beyoğlu semtinde modern anlamda ilk belediye sayılabilecek
Altıncı Daire-i Belediye oluşturuldu. Paris Büyükelçisi Mithat Paşa’nın Paris Büyükşehir
Belediyesinin Altıncı Dairesi sınırlarında ikamet etmesi nedeniyle bu isim verildi ve
diğerlerine göre olağan dışı gelirlerle donatılan bu belediye varlığını imtiyazlı bir bütçe ile
Cumhuriyet devrine kadar sürdürdü.
c- Tanzimat sonrası (1876-1923)
1. ve 2. Meşrutiyet, 1877 yılında çıkarılan Dersaadet ve Vilayet Belediye Kanunu ile
belediye teşkilatları ülke geneline yayılmak istenmiş, imardan eğitime kadar bir çok mahalli
görevler belediyelere verilmiş olmasına rağmen, uygulama tam anlamıyla başarılı olamamış
ve bu görevler merkezi idarece yerine getirilmeye çalışılmıştır. Şehir ve Kasabalarda belediye
idareleri ancak 1880’lerden itibaren kendilerini hissettirmişler, belediye reisleri protokolde
yer almış ve bazı cılız hizmetler göze çarpmaya başlamıştır.
1913 yılında ilk defa İstanbul’da belediye seçimleri yapılarak seçilmiş belediyecilik
uygulaması yapılmak istenmişse de bu projeden çabuk vazgeçilmiş, şehremini ve daire
müdürlerinin atanması usulü sürdürülmüştür.
Tanzimat sonrasında 50 yıllık Meşruti dönem boyunca İmparatorluk topraklarında
kurulan 389 adet belediye idaresi Cumhuriyet yönetimine devrolmuştur.
d- Cumhuriyetin ilk yılları
1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı belediyeler kanunu ve onu takip eden gelişmeler
Cumhuriyet dönemi belediyeciliğimizi yasal ve kurumsal çerçevesini çizmiştir. Belediye
yasalarına ve yönetim örgütlenmesine tek parti rejiminin ideoloji ve devlet anlayışı doğal
olarak yansımış, parti ile devletin bütünleştirilmesi nedeniyle belediyeler partinin organları
haline gelmiştir. Vali ve Kaymakamlar aynı zamanda bulundukları yerin parti başkanı ve
belediye başkanı olmaktaydı. 1963 yılında yapılan bir değişiklikle belediye başkanları
doğrudan halkın seçtiği tek dereceli seçimle işbaşına gelmeye başladılar.
Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine Lozan Anlaşmasından sonra devrolan belediye
sayısının 389 olduğunu daha önce belirtmiştik. Bu belediyelerden sadece 20 tanesinde düzenli
içme suyu, 4 tanesinde elektrik tesisatı, 17 tanesinde mezbaha, 7 tanesinde spor alanları, 29
tanesinde park ve bahçeler, 90 tanesinde düzenli bir pazaryeri mevcuttu. Kentlerin altyapısı
oldukça zayıftı ve savaş nedeniyle meydana gelen enflasyon belediye gelirlerini iyice
azaltmıştı.
Tek parti devrinde belediyelere sadece kentin fiziki çevresini değiştirme görevi değil,
yeni bir yaşam tarzı oluşturmak için, zorlayıcı yasak ve emirler koyma yetkisi de verilmiştir.
1945 yılına gelindiğinde 389 olan belediye sayısı 583’e yükselmiş, elektriği olan
belediye sayısı 202, içme suyu olanlar 245, mezbahası olanlar 220, pazaryeri olanlar 500, spor
alanı olanlar 220, park bahçe sayısı ise 536 olmuştur.
İl özel idaresi konusundaki yasal değişiklik 1929 yılında 1426 sayılı yasa ile
düzenlenmiş ise de, ağırlıklı olarak 1913 yılında İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanun-u
Muvakkati’ndeki düzenleme muhafaza edilmiştir. 1987 yılında ise 3360 sayılı yasa ile geniş
kapsamlı düzenleme yapılmıştır.
Köylerle ilgili yasal düzenleme, 1924 yılında çıkarılan 442 sayılı Köy Kanunu ile
düzenlenmiştir.
e-II. Dünya savaşı sonrası gelişmeler (1945 – 1960)
2. Dünya Savaşı sonrası dönemde batı dünyasında tahrip olan kentlerin yeniden inşası,
kent ve bölge planlaması gibi sorunların öne çıkması yerel yönetimlerin ve yerel hizmetlerin
önemini arttırmıştır. Savaş sonrasında tercihlerini Avrupa’dan ve A.B.D’den yana yapan
Türkiye’de de merkezi ve yerel yönetim konusunda yeni arayış ve uygulamalara gidilmiştir.
Çok partili siyasi hayata geçmekle beraber oluşan siyasi rekabet ortamı partilerin yerel
yönetim sorunlarıyla daha yakından ilgilenmelerine neden olmuştur.
Sıkı devletçilik uygulamalarındaki gevşeme ve tarımda makineleşmenin yanında ulaşım
ağında karayollarına ağırlık verilmiş olması hızlı bir nüfus yığılması meydana getirmiştir.
Gecekondulaşma, arsa spekülasyonu ve çarpık kentleşme karşısında zor durumda kalan
belediyeler yeterli hizmeti üretememişlerdir. Bu süreç belediyelerle ilgili yasalarda
demokratikleşme yönünde yeni düzenlemelere gidilmesine, mali kaynakların düzenli olarak
artmasına ve merkezi idarenin kent sorunlarıyla daha çok ilgilenmesine yol açmıştır.
İstanbul ve Ankara’da Vali ve Belediye başkanının aynı kişi olması uygulamasından
vazgeçilmiş ve belediye başkanları belediye meclisi tarafından seçilmeye başlamıştır.
1945’de genel bütçe içinde belediyelerin payı %7,8 iken 1955 yılında % 12,2’ye
yükselmiştir. 1957 yılında Başbakan özellikle İstanbul’un imar faaliyetleri için önemli
miktarda mali yardımda bulundu ve 1948 yılında uzun yıllardır beklenen Belediye gelirleri
kanunu çıkarılarak belediyelere 80 ayrı kaynaktan gelir sağlama imkanı getirildi.
Ayrıca bu dönemde hızlı bir belediyeleşme sürecine girilmiş, 1945’de 583 olan belediye
sayısı 1960 yılında 995’e yükselmiştir.
f- 1960-1980 Arası dönem
1960 Askeri darbesi ile yeni bir seçime kadar tüm belediye başkanlarının görevlerine
son verilmiş, İl merkezlerinde Valiler, İlçe Merkezlerinde ise Kaymakamlar belediye
başkanlığı görevini yürütmeye başlamışlardır. Daha sonra belediye meclisleri de
feshedilmiştir.
1961 Anayasası ile Türkiye’nin yönetim yapısı merkezden yönetim ve yerinden yönetim
esasına dayandırılmış, 1963 yılında çıkarılan 307 sayılı yasa ile belediye başkanlarının halk
tarafından seçilmesi uygulaması getirilmiştir.
Bu dönemde belediye gelirlerinde önemli oranda azaltmaya gidilmiş, belediyeler güç
kaybetmiştir. Belediyeleşmedeki artış bu dönemde de sürmüş 1960’da 995 olan belediye
sayısı, 1980’de 1727ye yükselmiştir.
1970’li yıllarda önemli sorunlar yaşayan belediyeler personel ücretlerini bile ödeyemez
duruma gelmişler, ülkenin içinde bulunduğu siyasi çalkantılar belediyeleri de olumsuz yönde
etkilemiştir. 1978 yılında belediye sorunlarıyla ilgilenmek ve onlara yardımcı olmak amacıyla
bir Yerel Yönetimler Bakanlığı kurulmuşsa da politik sürtüşmeler nedeniyle gerekli yetki ve
sorumluluğu elde edememiştir.
g-1980 Sonrası dönem
1980 sonrası dönemde belediyecilikte önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bir yandan
belediye gelirlerinde önemli artışlar sağlayan düzenlemeler yapılırken, diğer yandan özellikle
Büyükşehir belediyesi uygulaması, belediye sistemimizde yeni ve değişik bir yapıyı gündeme
getirmiştir. görülmüştür.
1980 yılında 1727 olan belediye sayısı 1981’de 1587’ye düşürülmüş, 5 yıl boyunca yeni
belediye kurulmasına izin verilmemiştir. 1985 yılından itibaren yeniden belediye kuruluşları
hızlanmıştır.
h-2004 sonrası
2004 yılı, ülkemizde uzun yılardır tartışılan fakat gerekli yasal düzenlemeler
yapılanmadığı için sonuçsuz kalan kamu reformu ve bu kapsamda yerel yönetimler
reformunun yapıldığı bir dönem olmuştur. Kamu yönetiminde temel ilkelerin belirlendiği
çerçeve yasa çıkarılmasının yanı sıra “Belediye Kanunu”, “Büyükşehir Belediye Kanunu”, “İl
Özel İdaresi Kanunu” çalışmaları yapılmış ve bunların yanı sıra da mali yönetim, bilgi edinme
gibi dolaylı olarak belediyeleri ilgilendiren yasal düzenlemeler de hayata geçirilmiştir.
Yeni dönemde belediye kurulması zorlaştırılmış, 2.000’in altında nüfusu olan belde
belediyelerinin kaldırılması, 5.000’in altında nüfusu olan yerlerde belediye kurulmamamsı,
nüfusu 50.000’in üzerinde olan bir belediyeye 5 km mesafede yeni belediye kurulmaması gibi
belediyelerin ölçek problemlerine yönelik düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.
Belediyeleri görev ve yetki alanları genişletilmiş, yerel hizmetlerde genel yetkili
olabilmeleri için düzenlemeler yapılmış; özellikle Büyükşehirlerin sınırları içerisinde yer alan
ilçe ve alt kademe belediyeleri üzerindeki vesayet denetimi artırılmıştır.
Bu gün için 3.225 belediye olan ülkemizde nüfusun % 79’u belediye sınırları içerisinde
yaşamaktadır.
BELEDİYELERİN TÜRLERİNE GÖRE DAĞILIMI
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
16
BÜYÜKŞEHİR İLÇE BELEDİYESİ
101
BÜYÜKŞEHİR İLK KADEME BELEDİYESİ
283
İL BELEDİYESİ
65
İLÇE
BELEDİYESİ
(BÜYÜKŞEHİR
SINIRLARINA 749
GİRENLER HARİÇ)
BELDE BELEDİYESİ
2011
TOPLAM
3225
BELEDİYE NÜFUSUNUN GENEL NÜFUS İÇİNDEKİ PAYI
NÜFUS
MİKTARI
YÜZDESİ
BELEDİYE SINIRLARI İÇİNDEKİ
NÜFUS
53.403.386 %78.76
BELEDİYE SINIRLARI DIŞINDAKİ
NÜFUS
14.400.541 %21.24
TÜRKİYE NÜFUSU (2000)
67.803.927 100%
NÜFUS GURUBUNA GÖRE BELEDİYELERİN DAĞILIMI
NÜFUS GRUBU
0-1999
2000-4999
5000-9999
10.000-49.999
50.000-99.999
100.000-499.999
500.000+
TOPLAM
BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYELERİ
TOPLAM
SAYININ
BELEDİYE %
ORANI
SAYISI
354
11,03
1651
51,45
559
17,42
456
14,21
83
2,59
96
2,99
10
0,31
3209
100,00
NÜFUS
TOPLAMI
(2000)
594.624
5.125.842
3.774.296
9.492.773
5.779.232
22.078.335
6.558.284
53.403.386
16
3225
25.843.995
NÜFUSUN
% ORANI
1,11
9,60
7,07
17,78
10,82
41,34
12,28
100,00
Belediyelerin Görevleri-Yetkileri
Belediyeler, şehir halkının yerel nitelikli, ortak ihtiyaçlarını karşılamakla görevli kamu
tüzel kişilikleridir. Bununla beraber, belediyelerin kent ve kentliyi ilgilendiren her türlü görev
ve yetki ile donatılması düşünülemez. Hangi, görevlerin belediyelerce, hangilerinin merkezi
idarece yerine getirilmesi gerektiği konusunda genel olarak “Hizmette Vatandaşa Yakınlık
(Subsidiarity)” ilkesi kabul edilmektedir.
Bu ilke, bir hizmetin prensip itibarı ile vatandaşa en yakın idari birim tarafından yerine
getirilmesini, sadece ve sadece bu birim tarafından ya hiç ya da yeterince etkin bir biçimde
yerine getirilemeyen hizmetlerin bir üst birim tarafından üstlenilmesini gerektirir. Hizmetin
vatandaşa yakınlığından hareketle en yakın idari birim tarafından yerine getirilmesi
hususunda takip edilecek standart bulunmamaktadır. Çünkü hizmetin vatandaşa yakınlığı
kadar, ölçek sorununun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Hizmetin özelliğine
göre en yakın idare bazen köy, belediye olabilirken, bazen bölgesel, bazen de merkezi idare
olabilmektedir. Örneğin, elektrik, iç güvenlik ve benzeri faaliyetlerin daha etkin, verimli ve
kaliteli gerçekleştirilebilmesi için bölgesel veya ülke ölçeğinde örgütlenme söz konusu
olabilmektedir.
Bilindiği gibi; yerel yönetimlerin yetkilerini belirlemede üç ayrı sistem
uygulanmaktadır.
1-Genellik İlkesi: Bu ilkeye göre yerel yönetimler yasalarca yasaklanmamış veya başka
yönetimlere bırakılmamış her türlü hizmetleri yapabilirler. Genellikle demokratik yönetim
seviyesinin yüksek olduğu ülkelerde bu yöntem uygulanmaktadır.
2-Yetki İlkesi: Bu ilkeye göre yerel yönetimler, görmek istedikleri her yeni hizmet için
merkezi idareden yetki almak zorundadırlar. İngiltere’de uygulanan bu yöntem, belediyeleri
önemli oranda merkezi idareye bağımlı kılmaktadır.
3-Liste İlkesi: Bu ilkeye göre, yerel yönetimlerin yapacakları faaliyetler yasalarda
belirtilmektedir. Belediyeler, ilgili yasalarda belirtilmemiş hizmetleri, yerel nitelikte olsa bile
yapamazlar.
Belediyeler, şehir halkının yerel nitelikli, ortak ihtiyaçlarını karşılamakla görevli kamu
tüzel kişilikleri olduğu için, görevleri de şehir halkının ortak nitelikli ihtiyaçlarını
karşılamaktır. Şehir halkının ortak ihtiyaçları ise çok çeşitlidir ve şehrin ekonomik, sosyal,
kültürel gelişim düzeyine göre değişiklik göstermektedir. Buna karşılık, şehir halkının ortak
nitelikli ihtiyaçlarını genel olarak şu başlıklar altında toplamak mümkündür.
Bayındırlık görevleri: Şehir halkının içinde yaşadığı çevrenin iyileştirilmesi, su,
kanalizasyon, yol, cadde, garaj, pazaryeri, park ve dinlenme alanları gibi tesislerin yapılması
gibi fiziki hizmetleri içermektedir.
Koruyucu görevler: Havanın, suyun, toprağın korunması, halka açık yerlerin temizliği,
burada satılan gıdaların kontrolü, çevre temizliği, halkın mal ve can güvenliğini sağlayacak
itfaiye hizmetlerinin sunulması gibi çalışmalarıdır.
Sosyal görevler: Yaşlı, engelli ve kimsesizler gibi sosyal güçsüzlerin korunması için
gerekli tesislerin kurulması, kütüphane, sağlık tesisleri, spor tesisleri, hayvanat bahçesi,
hamam ve halk plajları, gençlik merkezlerinin kurulması gibi sosyal içerikli görevlerdir.
Düzenleyici görevler: Beldenin yapılaşmasına yön vermek amacıyla imar planları
yapmak ve uygulamak, bina ve işyerlerine ruhsat vermek gibi imar denetim ve yönlendirme
faaliyetleri ile bazı yiyecek maddelerinin fiyatlarını ve etiketlerini kontrol etmek, pazar yerleri
ve kamuya açık alanlarda düzenin tesisi gibi zabıta görevlerini ihtiva eder.
Toplu taşıma ve ulaşım görevleri: Raylı sistem, deniz yolu veya tekerlekli araçlarla şehir
içinde toplu ulaşımının sağlanmasının yanı sıra şehir içi trafik yönetimi hizmetlerini
kapsamaktadır.
Ekonomik Görevler: Özellikle son yıllarda şehirlerarası rekabetin önem kazanması ve
yerel kalkınma yaklaşımının güçlenmesine paralel olarak belediyelerin de şehir ekonomi ve
ticaretinin geliştirilmesinde etkin rol oynamasını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye’de belediyelerin görev ve yetkileri 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda şu şekilde
belirlenmiştir:
Belediye Kanununda, belediyelerin görev ve yetkileri 14. maddede düzenlenmiş olup,
ayrıca özel konularda yasanın değişik maddelerinde belediyelere görev yüklenmektedir.
a- İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı;
Kanun metninde “imar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı” ifadesi yer
almaktadır. Bu ifadenin kapsamına giren hususlar şunlardır:
İmar Planlarını yapmak:
Belediyeler nazım imar planları ve uygulama imar planlarını yapmakla görevli ve
yetkilidirler.
İmar Planı; bir şehirde gelecekte yer alacak nüfusun çalışma, barınma, taşıma, eğlenme
ihtiyaçlarına cevap verecek tesislerin yapılacağı arazinin kullanış biçimiyle, bölgelerini
gösteren objektif, açık, genel ve uyulması mecburi hukuksal belgedir. Bir başka tarife göre
ise; imar planı, bir mahalli idarede fiziksel gelişmelere belediye sınırları içerisinde yön veren,
düzenleme sorunlarına belediye sınırları içerisinde çözüm getiren ve mahalli idareye arazi
kullanma konusunda belediye sınırları içerisinde denetim imkânları veren bir düzenleme
çalışmasıdır.
İmar Planları, Nazım İmar Planları ve Uygulama İmar Planları olarak ikiye ayrılır.
Nazım İmar Planı: Varsa bölge veya çevre düzeni planlarına uygun olarak halihazır
haritalar üzerine, yine varsa kadastral durumu işlenmiş olarak çizilen ve arazi parçalarının;
genel kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını,
gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme yön ve büyüklükleri ile
ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve problemlerinin çözümü gibi hususları göstermek ve
uygulama imar planlarının hazırlanmasına esas olmak üzere düzenlenen, detaylı bir raporla
açıklanan ve raporuyla beraber bütün olan plandır.
Uygulama İmar Planı: Tasdikli halihazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu
işlenmiş olarak nazım imar planı esaslarına göre çizilen ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını,
bunların yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına
esas olacak uygulama etaplarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren plandır.
Bu planların dışında ayrıca, revizyon imar planı, ilave imar planı, mevzi imar planı,
ıslah imar planı, parselasyon planları da yer almaktadır.
Bu yetkilerin yanı sıra büyükşehir ve il belediyeleri için özel bir hüküm getirilmiş ve İl
Çevre Düzeni Planını görüşüp kabul etmek konusunda da bu belediye meclislerine yetki
verilmiştir. Çünkü, Büyükşehir be İl Belediyelerinin görev ve yetkileri içerisinde İl Çevre
Düzeni Planlarını hazırlamak da yer almaktadır.
Alt Yapı hizmetleri::
Alt yapı hizmetleri ile kast edilen, yol, içme suyu kanalı, atık su kanalı, yağmur suyu
kanalı, asfaltlama, bordur-tretuvar, yaya ve araç alt ve üst geçitleri, viyadükler, yayalaştırma
gibi çalışmalardır.
Ulaşım Hizmetleri:
Belediyeler şehir içi ulaşım ile ilgili olarak kara, deniz, hava ve raylı ulaşımın
sağlanması konusunda her türlü çalışmaları yapabilirler. Bu kapsamda ulaşım planlarının
yapılması, tesis ve işletmelerin yapılması, yaptırılması, işletilmesi,
işlettirilmesi,
standartlarının belirlenmesi belediyelerin görev ve yetkileri arasında yer almaktadır.
Yapı denetim ve ruhsatlandırtma:
Şehirlerin imar planlarında öngörülen şartlara uygun olarak gelişimini temin etmek için;
belediyeler, belediye sınırları içerisindeki yapıların projelerinin ve bina yapımlarının
denetlenmesi, onaylanması, yapıların ruhsata bağlanması, imara aykırı yapıların
yıktırılması/yıkılması gibi imar uygulamalarında yetkili ve görevlidirler.
b- Coğrafî ve kent bilgi sistemleri;
Belediyelerde bilişim teknolojisinden yararlanılması için coğrafi ve kent bilgi
sistemlerinin kurulması belediyelerin görevleri arasındadır.
Coğrafi Bilgi Sistemleri; Yeryüzünde mevcut olan ve değişen her türlü bilgiyi toplama,
güncelleştirme, analiz ve sentez yapma çalışmasıdır. Coğrafi bilgi sisteminde genellikle şu
bilgiler yer almaktadır:
Mevcut Kamu Bina bilgileri ve Dağılımı: Beldede Bulunan Tüm Kamu Binaların
Ayrıntılı Bilgileri
Ulaşım Altyapısı: Ulaşım Altyapısı İle ilgili Yol, Köprü, Viyadük ve alternatifleri vb.
gibi bilgiler
Su ve Kanalizasyon Altyapısı: Su ve Kanalizasyon Sistemi İle ilgili bilgiler.
Doğalgaz Altyapısı: Doğalgaz Boru Hatları ile ilgili bilgiler
Nüfus Dağılımı Bilgileri: Belde nüfus bilgileri.
Jeolojik ve Arazi Kullanım Bilgileri: Arazilerin jeolojik yapılarıyla ilgili bilgiler.
Arazi Yükselti ve Derinlik Bilgileri: Arazi yükselti ve derinlik bilgileri
Kent Bilgi Sistemi, kente ait var olan her türlü bilginin, belirli bir sistem içinde ve
teknoloji desteği ile kolayca ulaşılarak kullanılabilir veri haline getirilmesidir. Genellikle
coğrafi bilgi sistemi ile entegre bir modeldir ve coğrafi bilgi sistemini de kapsamaktadır.
c-Çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık;
Yasaya göre “çevre ve çevre sağlığı” belediyelerin görevleri arasındadır.
Çevre Korunması" terimi; ekolojik dengenin korunması, havada, suda, toprakta kirlilik
ve bozulmaların önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan çalışmaların bütünüdür.
"Çevre Kirliliği" terimi; insanların her türlü faaliyetleri sonucu, havada, suda ve toprakta
meydana gelen olumsuz gelişmelerle ekolojik dengenin bozulması ve aynı faaliyetler sonucu
ortaya çıkan koku, gürültü ve atıkların çevrede meydana getirdiği arzu edilmeyen sonuçlardır.
Doğal kaynaklar olan toprak, hava, su, bitki ve hayvan topluluklarının kirlenmesine
karşı çalışmalar yapmak, uygulamaları denetlemek, proje üretmek, yaptırımları uygulamak
belediyelerin görevleri arasındadır.
d-Temizlik:
Temizlik hizmetlerini yapmak belediyenin görevleri arasındadır. Belediyeler,
caddelerin, sokakların ve diğer kamusal alanların temizliğini sağlamakla mükelleftir.
e-Katı Atık:
Katı atıklar; evsel katı atıklar, endüstriyel katı atıklar, tıbbi atıklar ve özel nitelikli katı
atıklar olarak dört bölüme ayrılmaktadır. Katı atıkların toplanması belediyelerin görev alanına
girmektedir.
f-Zabıta Hizmetleri:
Belediyeler görev ve yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, kanunların kendisine
verdiği yetkiye dayanarak emirler vermek ve belediye yasakları koymak ve uygulatmak,
aykırı hareketleri görülenleri de cezalandırmak hak ve yetkisine sahiptirler. Belediyelerde söz
konusu yasaklara uymayanları, diğer bir ifade ile belediye suçu işleyenleri araştırmak,
engellemek ve kimi durumlarda da cezalandırmak için gerekli işlemleri yapmak işi de bir
kolluk gücü olarak belediye zabıtasına düşmektedir.
5393 sayılı Belediye Kanununun 51. maddesine göre Belediye zabıtası, beldede esenlik,
huzur, sağlık ve düzenin sağlanmasıyla görevli olup bu amaçla, belediye meclisi tarafından
alınan ve belediye zabıtası tarafından yerine getirilmesi gereken emir ve yasaklarla bunlara
uymayanlar hakkında mevzuatta öngörülen ceza ve diğer yaptırımları uygular.
g-İtfaiye Hizmetleri:
Yasanın 52. maddesine göre; İtfaiye teşkilâtının çalışma usûl ve esasları, çalışanların
görev ve yetkileri, memurluğa alınması için taşımaları gereken nitelikler, alacakları meslek içi
eğitim, görevde yükselme, meslekten çıkarılma, giyecekleri kıyafet ve savunma amaçlı olarak
kullanacakları aletler ile itfaiye teşkilâtında hizmet gereklerine göre oluşturulacak birimler,
İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Belediye bu yönetmeliğe
aykırı olmamak üzere ek düzenlemeler yapabilir.
h-Acil Yardım, Kurtarma ve Ambulans Hizmetleri:
5393 sayılı yasa ile getirilen bu yeni göreve göre belediyeler kurtarma görevlerinin yanı
sıra acil yardım ve ambulans hizmetleri de vermekle mükelleftirler. Buna göre belediyeler
ambulans hizmetlerini sunacaklardır. Burada kastedilen ambulans hizmeti, hastanın ilgili
hastaneye taşınması hizmeti olup, hastaneler arası taşıma bu göreve dahil değildir.
Belediyeler artık acil yardım hizmeti de verebileceklerdir. Dolayısıyla kazalarda ve
benzeri acil olaylarda belediyeler sağlık hizmeti sunmak zorundadır.
ı-Şehir İçi Trafik:
Belediyeler şehir içi trafikte tek yetkili kılınmıştır. Belediyeler, belde sınırları içerisinde;
*Yolların trafik düzen ve kontrolünü sağlamak
*Trafik işaretleri ve levhalarını ve işaretlemelerini yapmak
gibi görevleri yerine getireceklerdir.
j-Defin ve Mezarlıklar:
Defin ve cenazelerle ilgili hizmetler belediyelerin görevleri arasında yer almaktadır. Bu
kapsamda mezarlık yerlerinin tespiti, cenaze hizmetlerinin sunulması gibi görevler
bulunmaktadır.
k-Ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar:
Ağaçlandırma, parkların ve yeşil alanların yapım-bakım-onarımı gibi rekreasyon
çalışmaları, belediyelerin görev alanındadır.
l-Konut:
Belediyelerin konutla ilgili görevlerinin önceliği, dar gelirlilere uygun şartlarda konut
yapmaktır. Bunun dışında, gelir amaçlı olarak da bu görevi yapabilirler.
m-Kültür ve sanat:
Belediyelerin, belde sınırları içerisinde kültür ve sanatın gelişimi için tesis kurma,
işletme, organizasyonlar gerçekleştirme görevleri bulunmaktadır.
n-Turizm ve tanıtım:
Belediyeler belde sınırları içerisinde turizm hizmetlerinin gelişimi ve beldenin turizm
amaçlı tanıtımı için faaliyette bulunabilirler. Hatta, 15. maddeye göre; “İl sınırları içinde
büyükşehir belediyeleri, belediye ve mücavir alan sınırları içinde il belediyeleri ile nüfusu
50.000’i geçen belediyeler, meclis kararıyla; turizm, …yatırımlarının … su, termal su,
kanalizasyon, doğalgaz, yol ve aydınlatma gibi alt yapı çalışmalarını faiz almaksızın on yıla
kadar geri ödemeli veya ücretsiz olarak yapabilir veya yaptırabilir, bunun karşılığında yapılan
tesislere ortak olabilir; ……turizmi geliştirecek projelere İçişleri Bakanlığının onayı ile
ücretsiz veya düşük bir bedelle amacı dışında kullanılmamak kaydıyla arsa tahsis edebilir.”
o-Gençlik ve spor:
Belediyeler, gençlere yönelik tesis ve organizasyonlar yapmanın yanı sıra sportif
faaliyetler için tesis ve alanların yapımı, işletilmesi, organizasyonların gerçekleştirilmesi ile
de görevlidirler. Amatör spor kulüplerine malzeme desteği sağlayabilir, başarılı sporcuları
ödüllendirebilir.
p- Sosyal hizmet ve yardım:
Belediyelerin sosyal faaliyetleri şu alanları kapsamalıdır:
*Dar gelirliler: Asgari yaşam imkânlarından yoksun olan dar gelirlilere yönelik olarak
gıda, yakacak, barınak, giyim, sağlık, çocuklarına eğitim yardımı gibi faaliyetler.
*Engellilere yönelik: Engellilere yönelik özel fiziki düzenlemelerin, yerleşim alanlarının
kullanımında kolaylık sağlayıcı bir plan ve programa uygun gerçekleştirilmesi, bu kesimin
toplumsal yaşama katılımını sağlamada çok önemli bir boyuttur.
*Çocuklar: Kentte açık ve yeşil alanların olması; oyun ve eğlenceler için uygun
mekanların bulunması; ulaşımın güvenli olması; yaşam çevresinin sosyal ve fiziksel sağlık
koşullarına uyması, her kesimden daha fazla, çocuklar için önemlidir.
Belediyeler, çocuklara yönelik bu hizmetlerin planlanması ve sunumuna özel önem
vermelidirler.
*Yaşlılar: Yaşlıların kentin gündelik yaşamından soyutlanmadan yaşayabilmesi için
yerel yönetimlerin sağlayacakları başlıca hizmet alanları; fiziksel erişebilirliğin sağlanması,
barınma ve dolaylı gelir desteği, evde bakım servisleri, sağlık servisleri, gündelik yaşama
katılım organizasyonu olarak sayılabilir. Özellikle geniş aileden çekirdek aileye geçişin
sonucunda yaşlıların toplumsal hayattan soyutlanmaları sorunu artmaya başlamıştır.
*Kadınlar: Kadın haklarının geliştirilmesi, korunması ve sorunlarının çözümü
konusunda merkezin yanında yerel yönetimlere de büyük ödevler düşmektedir. Kalkınma
fırsat ve olanaklarından eşit biçimde yararlanmalarının sağlanması gerekmektedir. Özellikle
çalışan kadınlara yönelik kreş ve anaokulu hizmetleri önem arz ederken; evde bulunan
kadınlara yönelik de meslek edindirme kurslarının önemi büyük olmaktadır.
Gençler: Gençlere yönelik hizmetler iki ayrı kategoride değerlendirilmelidir. Birincisi,
onların ihtiyaçları olan tesislerin açılması, etkinliklerin düzenlenmesi, eğitimlerine katkı
sağlamak; ikincisi ise toplum yaşamına katılımlarını sağlamaktır.
r- Evlendirme:
Belediyeler nikah akitlerini yapar, nikah salonlarının yapımı ve işletilmesi
gerçekleştirebilir.
s-Meslek ve beceri kazandırma:
Belediyeler, iş gücünün aranan özelliklere sahip olabilmesi veya kişilerin hobilerinin
gerçekleştirilmesi için mesleki eğitim faaliyetlerini yapabilir, organize edebilirler
t-Ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi:
Belediyelere yeni verilen bu görevin kapsamı çok geniştir. Belediyeler şehrin ekonomi
ve ticaretini geliştirici hizmetleri yapar veya yaptırır. Bu konuda yapabilecekleri başlıca
çalışmalar şunlardır:
aa-Altyapı Yatırım Desteği:
Altyapı yatırımı yolu ile teşvik aşağıda belirtilen alanlar için mümkündür.
*Turizm
*Sağlık
*Sanayi ve Ticaret Yatırımları
*Eğitim Kurumları
Bu Kurumların şu alt yapılarını belediye yapabilir.
*Su
*Termal Su
*Kanalizasyon
*Doğalgaz
*Yol
*Aydınlatma
*Vb.
Bu yatırımları aşağıda belirtilen şekilde yapabilir:
*faiz almaksızın on yıla kadar geri ödemeli
*ücretsiz olarak yapabilir
*Yapılan tesislere alt yapı yatırımları karşılığı ortak olabilir.
ab-Arsa Tahsisi Yolu İle Destek
Aşağıda Belirtilen yatırımlara arsa tahsisi yapılabilir:
*sağlık,
*eğitim,
*sosyal hizmet
*Turizm
Arazi tahsisi şu yollarla yapılabilir:
*İçişleri Bakanlığının onayı ile ücretsiz
*İçişleri Bakanlığının onayı ile düşük bir bedelle
ac-Eğitim Desteği: Belediye; meslek ve beceri kazandırma….hizmetlerini yapar veya
yaptırır.
ad-Girişimcilik: Toptancı ve perakendeci halleri, otobüs terminali, fuar alanı, yat limanı
ve mezbaha kurmak, kurdurmak, işletmek, işlettirmek veya bu yerlerin gerçek ve tüzel
kişilerce açılmasına izin vermek.
u-Kadınlar ve çocuklar için koruma evleri:
Fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik istismara uğrayan kadınların ve çocukların
psiko-sosyal ve ekonomik problemlerinin çözümlenmesi sırasında varsa çocukları ile birlikte
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla geçici bir süre kalabilecekleri yatılı sosyal hizmet
kuruluşlar.
v-Okul öncesi eğitim kurumları:
Belediyeler kreş ve okul öncesi eğitim kurumları açabilir, işletebilir.
z-Devlete ait her derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımı:, her türlü
araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılanması:
Belediyeler, sınırarı içerisinde yer alan devlete ait okulların bakım ve onarımını
yapabilecekleri gibi, yeni bina yapımını da gerçekleştirebilir. Okulların türlü araç, gereç ve
malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir.
y-Sağlıkla ilgili her türlü tesis:
Beediyeler, sağlıkla ilgili hastane, acil mdahale merkezleri, ve benzeri sağlık tesisi
yapabilir, işletebilir.
z-Kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan
mekânların ve işlevlerinin korunması:
"Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim,kültür, din ve güzel
sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz
varlıklardır.
Tabiat varlıkları"; jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender
bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer
altında veya su altında bulunan değerlerdir.
Sit"; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup,
yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent
kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri
ile korunması gerekli alanlardır.
"Koruma"; ve "Korunma"; taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım,
onarım, restorasyon, fonksiyon değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza,
bakım, onarım ve restorasyon işleridir.
Belediyelerin Görev Alanı:
Belediyelerin görev alanları, belediye sınırları dâhilidir. Ancak, Belediye sınırına
mücavir bulunan ve beldenin gelecekteki gelişimi veya turizmi ve tabii güzelliği bakımından
korunması yahut planlı olarak gelişmesi gerekli görülen alanlardır. Belediyeler bu alanlarda
da her türlü belediye görevini yerine getirebilir. Mücavir, kelime olarak komşu ve bitişlik
anlamlarına gelmektedir. İmar mevzuatı bakımından belediyenin kontrol ve sorumluluğu
altına verilmiş olan alanlardır.
Belediyelerin İmtiyazları
Bilindiği gibi idarenin sahip olduğu mutlak bir yetki varsa, buna bağlı olarak bir
imtiyazın varlığı da söz konusudur. Yetki ise, Türk Hukuk lügatinde yetki/salahiyet:
Kanundan veya akitten doğan hukuki bir iktidardır şeklinde tarif ediliyor. İmtiyazın lügat
anlamı ise; farklılık, ayrıcalık, bir işin başkaları yapmamak üzere özel bir müsaade ile bir
kimseye veya kuruma devredilmesi demektir. İdare hukukunda imtiyaz kavramı, kamu
hizmetinin yürütülmesi yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Gereksinimler
karşısında yönetimin işinin çokluğu ya da kaynak bulmadaki güçlükler, kimi zaman bu
yöntemin uygulanmasını zorunlu kılmakta ve kamu hizmetinin özel girişime gördürülmesine
cevaz vermektedir.
Belediyelerin, yerel hizmetlerdin kamu eliyle gördürülmesi suretiyle, ortak ihtiyaçların
etkin, verimli ve adaletli dağıtılması için kimi hizmet alanlarında imtiyaz sahibi olmaları
sağlanmaktadır. Belediye bu imtiyaz konusu hizmeti doğrudan kendisi yapabileceği gibi özel
kuruluşlara da kendi kontrolünde olmak şartı ile yaptırabilir.
Türkiye’de belediyelerin imtiyazları, Belediye Kanunu’nun 15. maddesinde şu şekilde
belirlenmiştir.
a) Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla her
türlü faaliyet ve girişimde bulunmak.
b) Kanunların belediyeye verdiği yetki çerçevesinde yönetmelik çıkarmak, belediye
yasakları koymak ve uygulamak, kanunlarda belirtilen cezaları vermek.
c) Gerçek ve tüzel kişilerin faaliyetleri ile ilgili olarak kanunlarda belirtilen izin veya
ruhsatı vermek.
d) Özel kanunları gereğince belediyeye ait vergi, resim, harç, katkı ve katılma paylarının
tarh, tahakkuk ve tahsilini yapmak; vergi, resim ve harç dışındaki özel hukuk hükümlerine
göre tahsili gereken doğal gaz, su, atık su ve hizmet karşılığı alacakların tahsilini yapmak
veya yaptırmak.
e) Müktesep haklar saklı kalmak üzere; içme, kullanma ve endüstri suyu sağlamak; atık
su ve yağmur suyunun uzaklaştırılmasını sağlamak; bunlar için gerekli tesisleri kurmak,
kurdurmak, işletmek ve işlettirmek; kaynak sularını işletmek veya işlettirmek.
f) Toplu taşıma yapmak; bu amaçla otobüs, deniz ve su ulaşım araçları, tünel, raylı
sistem dâhil her türlü toplu taşıma sistemlerini kurmak, kurdurmak, işletmek ve işlettirmek.
g) Katı atıkların toplanması, taşınması, ayrıştırılması, geri kazanımı, ortadan
kaldırılması ve depolanması ile ilgili bütün hizmetleri yapmak ve yaptırmak.
h) Mahallî müşterek nitelikteki hizmetlerin yerine getirilmesi amacıyla, belediye ve
mücavir alan sınırları içerisinde taşınmaz almak, kamulaştırmak, satmak, kiralamak veya
kiraya vermek, trampa etmek, tahsis etmek, bunlar üzerinde sınırlı aynî hak tesis etmek.
i) Borç almak, bağış kabul etmek.
j) Toptancı ve perakendeci hâlleri, otobüs terminali, fuar alanı, mezbaha, ilgili mevzuata
göre yat limanı ve iskele kurmak, kurdurmak, işletmek, işlettirmek veya bu yerlerin gerçek ve
tüzel kişilerce açılmasına izin vermek.
k) Vergi, resim ve harçlar dışında kalan dava konusu uyuşmazlıkların anlaşmayla
tasfiyesine karar vermek.
l) Gayrisıhhî müesseseler ile umuma açık istirahat ve eğlence yerlerini ruhsatlandırmak
ve denetlemek.
m) Beldede ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi ve kayıt altına alınması amacıyla izinsiz
satış yapan seyyar satıcıları faaliyetten men etmek, izinsiz satış yapan seyyar satıcıların
faaliyetten men edilmesi sonucu, cezası ödenmeyerek iki gün içinde geri alınmayan gıda
maddelerini gıda bankalarına, cezası ödenmeyerek otuz gün içinde geri alınmayan gıda dışı
malları yoksullara vermek.
n) Reklam panoları ve tanıtıcı tabelalar konusunda standartlar getirmek.
o) Gayrisıhhî işyerlerini, eğlence yerlerini, halk sağlığına ve çevreye etkisi olan diğer
işyerlerini kentin belirli yerlerinde toplamak; hafriyat toprağı ve moloz döküm alanlarını;
sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) depolama sahalarını; inşaat malzemeleri, odun, kömür ve
hurda depolama alanları ve satış yerlerini belirlemek; bu alan ve yerler ile taşımalarda çevre
kirliliği oluşmaması için gereken tedbirleri almak.
p) Kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen her türlü servis ve toplu taşıma
araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek;
durak yerleri ile karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park
yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek; kanunların belediyelere
verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün işleri yürütmek.
(l) bendinde belirtilen gayrisıhhî müesseselerden birinci sınıf olanların
ruhsatlandırılması ve denetlenmesi, büyükşehir ve il merkez belediyeleri dışındaki yerlerde il
özel idaresi tarafından yapılır.
Belediye, (e), (f) ve (g) bentlerinde belirtilen hizmetleri Danıştayın görüşü ve İçişleri
Bakanlığının kararıyla süresi kırkdokuz yılı geçmemek üzere imtiyaz yoluyla devredebilir;
toplu taşıma hizmetlerini imtiyaz veya tekel oluşturmayacak şekilde ruhsat vermek suretiyle
yerine getirebileceği gibi toplu taşıma hatlarını kiraya verme veya 67 nci maddedeki esaslara
göre hizmet satın alma yoluyla yerine getirebilir.
İl sınırları içinde büyükşehir belediyeleri, belediye ve mücavir alan sınırları içinde il
belediyeleri ile nüfusu 10.000'i geçen belediyeler, meclis kararıyla; turizm, sağlık, sanayi ve
ticaret yatırımlarının ve eğitim kurumlarının su, termal su, kanalizasyon, doğal gaz, yol ve
aydınlatma gibi alt yapı çalışmalarını faiz almaksızın on yıla kadar geri ödemeli veya ücretsiz
olarak yapabilir veya yaptırabilir, bunun karşılığında yapılan tesislere ortak olabilir; sağlık,
eğitim, sosyal hizmet ve turizmi geliştirecek projelere İçişleri Bakanlığının onayı ile ücretsiz
veya düşük bir bedelle amacı dışında kullanılmamak kaydıyla arsa tahsis edebilir.
Belediye, belde sakinlerinin belediye hizmetleriyle ilgili görüş ve düşüncelerini tespit
etmek amacıyla kamuoyu yoklaması ve araştırması yapabilir.
Belediye mallarına karşı suç işleyenler Devlet malına karşı suç işlemiş sayılır.
Belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve
kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim
ve harç gelirleri haczedilemez.
Belediyenin Organları
Türkiye’de belediyelerin üç ayrı organı bulunmaktadır. Bunlar, belediye meclisi,
belediye encümeni ve belediye başkanıdır.
a-Belediye Meclisi:
Belediye meclisi, belediyenin karar organıdır ve ilgili kanunda gösterilen esas ve
usûllere göre seçilmiş üyelerden oluşur.
Belediye meclis üyeleri, beş yılda bir yapılan seçimlerde, halkın oyları ile belirlenir.
Belediye Kanunu’nda, belediye meclislerinin üye sayıları aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.
Nüfusu 10.000e kadar olan belediyelerde
9 kişi
Nüfusu 10.001’den 20.000’e kadar olan belediyelerde
11 kişi
Nüfusu 20.001’den 50.000’e kadar olan belediyelerde
15 kişi
Nüfusu 50.001’den 100.000’e kadar olan belediyelerde
25 kişi
Nüfusu 100.001’den 250.000’e kadar olan belediyelerde
31 kişi
Nüfusu 250.001’den 500.000’e kadar olan belediyelerde
37 kişi
Nüfusu 500.001’den 1.000.000’a kadar olan belediyelerde 45 kişi
Nüfusu 1.000.001’den fazla olan belediyelerde
55 kişi
Meclisin görev ve yetkileri
Belediye meclisinin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Stratejik plân ile yatırım ve çalışma programlarını, belediye faaliyetlerinin ve
personelinin performans ölçütlerini görüşmek ve kabul etmek.
b) Bütçe ve kesin hesabı kabul etmek, bütçede kurumsal kodlama yapılan birimler ile
fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyleri arasında aktarma yapmak.
c) Belediyenin imar plânlarını görüşmek ve onaylamak, büyükşehir ve il belediyelerinde
il çevre düzeni plânını kabul etmek.
d) Borçlanmaya karar vermek.
e) Taşınmaz mal alımına, satımına, takasına, tahsisine, tahsis şeklinin değiştirilmesine
veya tahsisli bir taşınmazın kamu hizmetinde ihtiyaç duyulmaması hâlinde tahsisin
kaldırılmasına; üç yıldan fazla kiralanmasına ve süresi otuz yılı geçmemek kaydıyla bunlar
üzerinde sınırlı aynî hak tesisine karar vermek.
f) Kanunlarda vergi, resim, harç ve katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin
isteğine bağlı hizmetler için uygulanacak ücret tarifesini belirlemek.
g) Şartlı bağışları kabul etmek.
h) Vergi, resim ve harçlar dışında kalan ve miktarı beşbin YTL'den fazla dava konusu
olan belediye uyuşmazlıklarını sulh ile tasfiyeye, kabul ve feragate karar vermek.
i) Bütçe içi işletme ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına
veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı
kurulmasına karar vermek.
j) Belediye adına imtiyaz verilmesine ve belediye yatırımlarının yap-işlet veya yap-işletdevret modeli ile yapılmasına; belediyeye ait şirket, işletme ve iştiraklerin özelleştirilmesine
karar vermek.
k) Meclis başkanlık divanını ve encümen üyeleri ile ihtisas komisyonları üyelerini
seçmek.
l) Norm kadro çerçevesinde belediyenin ve bağlı kuruluşlarının kadrolarının ihdas, iptal
ve değiştirilmesine karar vermek.
m) Belediye tarafından çıkarılacak yönetmelikleri kabul etmek.
n) Meydan, cadde, sokak, park, tesis ve benzerlerine ad vermek; mahalle kurulması,
kaldırılması, birleştirilmesi, adlarıyla sınırlarının tespiti ve değiştirilmesine karar vermek;
beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve benzerlerini kabul etmek.
o) Diğer mahallî idarelerle birlik kurulmasına, kurulmuş birliklere katılmaya veya
ayrılmaya karar vermek.
p) Yurt içindeki ve İçişleri Bakanlığının izniyle yurt dışındaki belediyeler ve mahallî
idare birlikleriyle karşılıklı iş birliği yapılmasına; kardeş kent ilişkileri kurulmasına;
ekonomik ve sosyal ilişkileri geliştirmek amacıyla kültür, sanat ve spor gibi alanlarda faaliyet
ve projeler gerçekleştirilmesine; bu çerçevede arsa, bina ve benzeri tesisleri yapma, yaptırma,
kiralama veya tahsis etmeye karar vermek.
r) Fahrî hemşehrilik payesi ve beratı vermek.
s) Belediye başkanıyla encümen arasındaki anlaşmazlıkları karara bağlamak.
t) Mücavir alanlara belediye hizmetlerinin götürülmesine karar vermek.
u) İmar plânlarına uygun şekilde hazırlanmış belediye imar programlarını görüşerek
kabul etmek.
Meclis toplantısı
Belediye meclisi, her ayın ilk haftası, önceden kararlaştırdığı günde toplânır.
Meclis, resmî tatile rastlayan günlerde çalışmasına ara verebilir. Belediye meclisi her yıl
bir ay tatil kararı alabilir.
Bütçe görüşmesine rastlayan toplantı süresi en çok yirmi gün, diğer toplantıların süresi
en çok beş gündür.
Mutat toplantı yeri dışında toplanılmasının zorunlu olduğu durumda üyelere önceden
bilgi vermek kaydıyla meclis başkanının belediye sınırları içerisinde belirlediği yerde toplantı
yapılır. Ayrıca, toplantının yeri ve zamanı mutat usûllerle belde halkına duyurulur.
Meclis toplantıları açıktır. Meclis başkanının veya üyelerden herhangi birinin gerekçeli
önerisi üzerine, toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla kapalı oturum yapılmasına karar
verilebilir.
Meclis görüşmeleri görevlilerce tutanağa geçirilir, başkan ve kâtip üyeler tarafından
imzalanır. Toplantılar, meclisin kararıyla sesli ve görüntülü cihazlarla da kaydedilebilir.
İhtisas komisyonları
Belediye meclisi, üyeleri arasından en az üç en fazla beş kişiden oluşan ihtisas
komisyonları kurabilir. Komisyonların bir yılı geçmemek üzere ne kadar süre için kurulacağı
aynı meclis kararında belirtilir.
İhtisas komisyonları, her siyasî parti grubunun ve bağımsız üyelerin meclisteki üye sayısının
meclis üye tam sayısına oranlanması suretiyle oluşturulur. İl ve ilçe belediyeleri ile nüfusu
10.000'in üzerindeki belediyelerde plân ve bütçe ile imar komisyonlarının kurulması zorunludur.
Meclis toplantısını müteakip imar komisyonu en fazla on iş günü, diğer komisyonlar ise
beş iş günü içinde kendilerine havale edilen işleri sonuçlandırır. Komisyonlar kendilerine
havale edilen işlerle ilgili raporlarını bu sürenin sonunda meclise sunmadıkları takdirde, konu
meclis başkanı tarafından doğrudan gündeme alınır.
İhtisas komisyonlarının görev alanına giren işler bu komisyonlarda görüşüldükten sonra
belediye meclisinde karara bağlanır.
Mahalle muhtarları ve ildeki kamu kuruluşlarının amirleri ile ildeki kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler, sendikalar ve gündemdeki konularla ilgili sivil
toplum örgütlerinin temsilcileri, oy hakkı olmaksızın kendi görev ve faaliyet alanlarına giren
konuların görüşüldüğü ihtisas komisyonu toplantılarına katılabilir ve görüş bildirebilir.
Komisyon çalışmalarında uzman kişilerden yararlanılabilir.
Komisyon raporları alenîdir, çeşitli yollarla halka duyurulur ve isteyenlere meclis
tarafından maliyetlerini aşmamak üzere belirlenecek bedel karşılığında verilir.
Meclisin feshi
Belediye meclisi;
a) Kendisine kanunla verilen görevleri süresi içinde yapmayı ihmal eder ve bu durum
belediyeye ait işleri sekteye veya gecikmeye uğratırsa,
b) Belediyeye verilen görevlerle ilgisi olmayan siyasî konularda karar alırsa,
İçişleri Bakanlığının bildirimi üzerine Danıştayın kararı ile feshedilir.
İçişleri Bakanlığı gerekli gördüğü takdirde meclisin feshine dair bildirim ile birlikte,
karar verilinceye kadar meclis toplantılarının ertelenmesini de ister. Danıştay, bu hususu en
geç bir ay içinde karara bağlar.
Bu şekilde feshedilen meclisin yerine seçilen meclis, kalan süreyi tamamlar.
b-Belediye Encümeni:
Belediye Encümeni, belediyenin idari karar organıdır. Belediye başkanı veya vekili,
belediye meclisinden seçilmiş üyeler ile belediye birim amirlerinden seçilen üyelerden oluşur.
a) İl belediyelerinde ve nüfusu 100.000'in üzerindeki belediyelerde, belediye meclisinin
her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için gizli oyla seçeceği üç üye, malî hizmetler birim
amiri ve belediye başkanının birim amirleri arasından bir yıl için seçeceği iki üye olmak üzere
yedi kişiden,
b) Diğer belediyelerde, belediye meclisinin her yıl kendi üyeleri arasından bir yıl için
gizli oyla seçeceği iki üye, malî hizmetler birim amiri ve belediye başkanının birim amirleri
arasından bir yıl için seçeceği bir üye olmak üzere beş kişiden,
Oluşur.
Belediye başkanının katılamadığı toplantılarda, belediye başkanının görevlendireceği
başkan yardımcısı veya encümen üyesi, encümene başkanlık eder.
Encümen toplantılarına gündemdeki konularla ilgili olarak ilgili birim amirleri, belediye
başkanı tarafından oy hakkı olmaksızın görüşleri alınmak üzere çağrılabilir.
Encümenin görev ve yetkileri
a) Stratejik plân ve yıllık çalışma programı ile bütçe ve kesin hesabı inceleyip belediye
meclisine görüş bildirmek.
b) Yıllık çalışma programına alınan işlerle ilgili kamulaştırma kararlarını almak ve
uygulamak.
c) Öngörülmeyen giderler ödeneğinin harcama yerlerini belirlemek.
d) Bütçede fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyleri arasında aktarma yapmak.
e) Kanunlarda öngörülen cezaları vermek.
f) Vergi, resim ve harçlar dışında kalan dava konusu olan belediye uyuşmazlıklarının
anlaşma ile tasfiyesine karar vermek.
g) Taşınmaz mal satımına, trampasına ve tahsisine ilişkin meclis kararlarını uygulamak;
süresi üç yılı geçmemek üzere kiralanmasına karar vermek.
h) Umuma açık yerlerin açılış ve kapanış saatlerini belirlemek.
i) Diğer kanunlarda belediye encümenine verilen görevleri yerine getirmek.
Belediye encümeni, haftada birden az olmamak üzere önceden belirlenen gün ve saatte
toplanır. Belediye başkanı acil durumlarda encümeni toplantıya çağırabilir.
Encümen toplantısı
MADDE 35.- Belediye encümeni, haftada birden az olmamak üzere önceden belirlenen
gün ve saatte toplanır. Belediye başkanı acil durumlarda encümeni toplantıya çağırabilir.
Encümen üye tam sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve katılanların salt çoğunluğuyla
karar verir. Oyların eşitliği durumunda başkanın bulunduğu taraf çoğunluk sayılır. Çekimser
oy kullanılamaz.
Encümen gündemi belediye başkanı tarafından hazırlanır. Encümen üyeleri, başkanının
uygun görüşü ile gündem maddesi teklif edebilir. Belediye başkanı tarafından havale
edilmeyen konular encümende görüşülemez.
Encümene havale edilen konular bir hafta içinde görüşülerek karara bağlanır.
Alınan kararlar başkan ve toplantıya katılan üyeler tarafından imzalanır. Karara muhalif
kalanlar gerekçelerini de açıklar.
Encümen başkan ve üyeleri, münhasıran kendileri, ikinci derece dâhil kan ve kayın
hısımları ve evlatlıkları ile ilgili işlerin görüşüldüğü encümen toplantılarına katılamazlar.
c-Belediye Başkanı:
Belediye başkanı, belediye idaresinin başı ve belediye tüzel kişiliğinin temsilcisidir.
Belediye başkanı, ilgili kanunda gösterilen esas ve usûllere göre seçilir.
Belediye başkanı, görevinin devamı süresince siyasî partilerin yönetim ve denetim
organlarında görev alamaz; profesyonel spor kulüplerinin başkanlığını yapamaz ve
yönetiminde bulunamaz.
Belediye başkanının görev ve yetkileri
Belediye başkanının görev ve yetkileri şunlardır:
a) Belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek,
belediyenin hak ve menfaatlerini korumak.
b) Belediyeyi stratejik plâna uygun olarak yönetmek, belediye idaresinin kurumsal
stratejilerini oluşturmak, bu stratejilere uygun olarak bütçeyi, belediye faaliyetlerinin ve
personelinin performans ölçütlerini hazırlamak ve uygulamak, izlemek ve değerlendirmek,
bunlarla ilgili raporları meclise sunmak.
c) Belediyeyi Devlet dairelerinde ve törenlerde, davacı veya davalı olarak da yargı
yerlerinde temsil etmek veya vekil tayin etmek.
d) Meclise ve encümene başkanlık etmek.
e) Belediyenin taşınır ve taşınmaz mallarını idare etmek.
f) Belediyenin gelir ve alacaklarını takip ve tahsil etmek.
g) Yetkili organların kararını almak şartıyla sözleşme yapmak.
h) Meclis ve encümen kararlarını uygulamak.
i) Bütçeyi uygulamak, bütçede meclis ve encümenin yetkisi dışındaki aktarmalara onay
vermek.
j) Belediye personelini atamak.
k) Belediye ve bağlı kuruluşları ile işletmelerini denetlemek.
l) Şartsız bağışları kabul etmek.
m) Belde halkının huzur, esenlik, sağlık ve mutluluğu için gereken önlemleri almak.
n) Bütçede yoksul ve muhtaçlar için ayrılan ödeneği kullanmak, özürlülere yönelik
hizmetleri yürütmek ve özürlüler merkezini oluşturmak.
o) Temsil ve ağırlama giderleri için ayrılan ödeneği kullanmak.
p) Kanunlarla belediyeye verilen ve belediye meclisi veya belediye encümeni kararını
gerektirmeyen görevleri yapmak ve yetkileri kullanmak.
Yetki devri
Belediye başkanı, görev ve yetkilerinden bir kısmını uygun gördüğü takdirde,
yöneticilik sıfatı bulunan belediye görevlilerine devredebilir.
Belediye başkanlığının sona ermesi
Belediye başkanlığı, ölüm ve istifa hâllerinde kendiliğinden sona erer.
Belediye başkanının;
a) Mazeretsiz ve kesintisiz olarak yirmi günden fazla görevini terk etmesi ve bu
durumun mahallin mülkî idare amiri tarafından belirlenmesi,
b) Seçilme yeterliğini kaybetmesi,
c) Görevini sürdürmesine engel bir hastalık veya sakatlık durumunun yetkili sağlık
kuruluşu raporuyla belgelenmesi,
d) Meclisin feshine neden olan eylem ve işlemlere katılması,
Hâllerinden birinin meydana gelmesi durumunda İçişleri Bakanlığının başvurusu
üzerine Danıştay kararıyla başkanlık sıfatı sona erer.
Belediye Teşkilatı
Belediyenin kendisinden beklenen görevleri yerine getirmesi için oluşturulacak
organizasyon yapısı ile ilgili olarak yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Türkiye’de Belediye
Kanunu, belediye teşkilatları ile ilgili olarak şu hükmü içermektedir.
Belediye teşkilâtı, norm kadroya uygun olarak yazı işleri, malî hizmetler, fen işleri ve
zabıta birimlerinden oluşur.
Beldenin nüfusu, fizikî ve coğrafî yapısı, ekonomik, sosyal ve kültürel özellikleri ile
gelişme potansiyeli dikkate alınarak, norm kadro ilke ve standartlarına uygun olarak
gerektiğinde sağlık, itfaiye, imar, insan kaynakları, hukuk işleri ve ihtiyaca göre diğer birimler
oluşturulabilir. Bu birimlerin kurulması, kaldırılması veya birleştirilmesi belediye meclisinin
kararıyla olur.
Norm kadro ilke ve standartları İçişleri Bakanlığı ve Devlet Personel Başkanlığı
tarafından müştereken belirlenir. Belediyenin ve bağlı kuruluşlarının norm kadroları, bu ilke
ve standartlar çerçevesinde belediye meclisi kararıyla belirlenir.
Belediye personeli, belediye başkanı tarafından atanır. Birim müdürlüğü ve üstü yönetici
kadrolarına yapılan atamalar ilk toplantıda belediye meclisinin bilgisine sunulur.
Belediyelerin norm kadro düzenlemesi ile ilgili olarak çıkarılan Bakanlar Kurulu Kakarı
ile belediyelerin türüne ve nüfusuna göre idari yapıda oluşturabilecekleri başkan yardımcılığı,
birim amirlikleri, teknik-idari ve genel personel sayısı, zabıta ve itfaiye personel sayısının üst
limitleri belirlenmiş olup, belediyeler bu sınırları aşmamak üzere personel istihdam ederler.
Belediyelerde Denetim
Belediyelerin denetimi; faaliyet ve işlemlerde hataların önlenmesine yardımcı olmak,
çalışanların ve belediye teşkilâtının gelişmesine, yönetim ve kontrol sistemlerinin geçerli,
güvenilir ve tutarlı duruma gelmesine rehberlik etmek amacıyla; hizmetlerin süreç ve
sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere, performans ölçütlerine
ve kalite standartlarına göre tarafsız olarak analiz etmek, karşılaştırmak ve ölçmek; kanıtlara
dayalı olarak değerlendirmek, elde edilen sonuçları rapor hâline getirerek ilgililere
duyurmaktır.
Denetim, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, malî ve performans denetimini kapsar.
İç ve dış denetim 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
Ayrıca, belediyenin malî işlemler dışında kalan diğer idarî işlemleri, hukuka uygunluk
ve idarenin bütünlüğü açısından İçişleri Bakanlığı tarafından da denetlenir.
Belediyelere bağlı kuruluş ve işletmeler de yukarıdaki esaslara göre denetlenir.
Denetime ilişkin sonuçlar kamuoyuna açıklanır ve meclisin bilgisine sunulur.
Belediyelerde denetim, dış ve iç denetim olmak üzere iki ayrı yapıda gerçekleşmektedir.
Dış denetim yani yerel yönetimlerin kendileri dışında yer alan başka idari kuruluşlar
tarafından denetlenmesi, “vesayet denetimi”dir.
Belediyelerde dış denetim Sayıştay tarafından yapılır. Ayrıca, belediyenin malî işlemler
dışında kalan diğer idarî işlemleri, idarenin bütünlüğüne ve kalkınma planı ve stratejilerine
uygunluğu açısından İçişleri Bakanlığı tarafından denetlenir.
Sayıştay tarafından yapılacak harcama sonrası dış denetimin amacı, genel yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin hesap verme sorumluluğu çerçevesinde, yönetimin mali
faaliyet, karar ve işlemlerinin; kanunlara, kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk
yönünden incelenmesi ve sonuçlarının Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlanmasıdır.
Dış denetim, genel kabul görmüş uluslararası denetim standartları dikkate alınarak;
a) Kamu idaresi hesapları ve bunlara ilişkin belgeler esas alınarak, mali tabloların
güvenilirliği ve doğruluğuna ilişkin mali denetimi ile kamu idarelerinin gelir, gider ve
mallarına ilişkin mali işlemlerinin kanunlara ve diğer hukuki düzenlemelere uygun olup
olmadığının tespiti,
b) Kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli olarak kullanılıp kullanılmadığının
belirlenmesi, faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans bakımından değerlendirilmesi,
Suretiyle gerçekleştirilir.
İç denetim ise, belediye içerisinde gerçekleştirilen denetimdir ve meclisin denetimi ve iç
denetçilerin denetimi olmak üzere iki ayrı denetim türü bulunmaktadır.
İç denetim, kamu idaresinin çalışmalarına değer katmak ve geliştirmek için kaynakların
ekonomiklik, etkililik ve verimlilik esaslarına göre yönetilip yönetilmediğini değerlendirmek
ve rehberlik yapmak amacıyla yapılan bağımsız ve nesnel güvence sağlayan danışmanlık
faaliyetidir. Bu faaliyetler, idarelerin yönetim ve kontrol yapıları ile mali işlemlerinin risk
yönetimi, yönetim ve kontrol süreçlerinin etkinliğini değerlendirmek ve geliştirmek yönünde
sistematik, sürekli ve disiplinli bir yaklaşımla ve genel kabul görmüş standartlara uygun
olarak gerçekleştirilir.
a-Meclisin denetimi:
İl ve ilçe belediyeleri ile nüfusu 10.000'in üzerindeki belediyelerde, belediye meclisi,
her ocak ayı toplantısında belediyenin bir önceki yıl gelir ve giderleri ile bunlara ilişkin hesap
kayıt ve işlemlerinin denetimi için kendi üyeleri arasından gizli oyla ve üye sayısı üçten az
beşten çok olmamak üzere bir denetim komisyonu oluşturur. Komisyon, her siyasî parti
grubunun ve bağımsız üyelerin meclisteki üye sayısının meclis üye tam sayısına oranlanması
suretiyle oluşur.
Komisyon, belediye başkanı tarafından belediye binası içinde belirlenen yerde çalışır ve
çalışmalarında kamu personelinden ve gerektiğinde diğer uzman kişilerden yararlanabilir.
Komisyon belediye birimleri ve bağlı kuruluşlarından her türlü bilgi ve belgeyi
isteyebilir. Bu istekler gecikmeksizin yerine getirilir.
Komisyon, çalışmasını kırk beş işgünü içinde tamamlar ve buna ilişkin raporunu mart
ayının sonuna kadar meclis başkanlığına sunar.
Konusu suç teşkil eden hususlarla ilgili olarak meclis başkanlığı tarafından yetkili
mercilere suç duyurusunda bulunulur.
b-İç denetçilerin denetimi:
İç denetçiler, üst yöneticiler tarafından, sertifikalı adaylar arasından atanır. İç denetçi,
aşağıda belirtilen görevleri yerine getirir:
a) Nesnel risk analizlerine dayanarak kamu idarelerinin yönetim ve kontrol yapılarını
değerlendirmek.
b) Kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılması bakımından incelemeler
yapmak ve önerilerde bulunmak.
c) Harcama sonrasında yasal uygunluk denetimi yapmak.
d) İdarenin harcamalarının, mali işlemlere ilişkin karar ve tasarruflarının, amaç ve
politikalara, kalkınma planına, programlara, stratejik planlara ve performans programlarına
uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.
e) Mali yönetim ve kontrol süreçlerinin sistem denetimini yapmak ve bu konularda
önerilerde bulunmak.
f) Denetim sonuçları çerçevesinde iyileştirmelere yönelik önerilerde bulunmak.
g) Denetim sırasında veya denetim sonuçlarına göre soruşturma açılmasını gerektirecek
bir duruma rastlandığında, ilgili idarenin en üst amirine bildirmek.
İç denetçi bu görevlerini, İç Denetim Koordinasyon Kurulu tarafından belirlenen ve
uluslararası kabul görmüş kontrol ve denetim standartlarına uygun şekilde yerine getirir.
İç denetçi, görevinde bağımsızdır ve iç denetçiye asli görevi dışında hiçbir görev
verilemez ve yaptırılamaz.
İç denetçiler, raporlarını doğrudan üst yöneticiye sunar. Bu raporlar üst yönetici
tarafından değerlendirmek suretiyle gereği için ilgili birimler ile mali hizmetler birimine
verilir. İç denetim raporları ile bunlar üzerine yapılan işlemler, üst yönetici tarafından en geç
iki ay içinde İç Denetim Koordinasyon Kuruluna gönderilir.
Belediyelerin Mali Yapısı
Belediyelerin kendilerine verilen görevleri yerine getirebilecek bir mali yapıya sahip
olmaları gerekmektedir. Avrupa Yerel yönetimler Özerklik Şartının 9. maddesinde bu hususta
şunlar şart koşulmaktadır:
‘Yerel yönetimlere, ulusal ekonomi siyaseti içinde, kendi yetkileri çerçevesinde
serbestçe harcayabilecekleri, kendilerine has, yeterli mali kaynak sağlanır. Yerel yönetimlerin
mali kaynakları Anayasa ve yasalarla kendilerine verilen sorumluluklara orantılı olur. Yerel
yönetimlerin mali kaynaklarının hiç değilse bir bölümü, yasal sınırlar içinde oranını belirleme
yetkisine sahip oldukları yerel vergi ve harçlardan sağlanmalıdır.’
Belediye Gelirleri:
Belediyelerin gelir ve giderleri kanunlarla düzenlenmekte olup, Türkiye’de belediyelerin
gelirleri şunlardır:
a) Kanunlarla gösterilen belediye vergi, resim, harç ve katılma payları.
b) Genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan pay.
c) Genel ve özel bütçeli idarelerden yapılacak ödemeler.
d) Taşınır ve taşınmaz malların kira, satış ve başka suretle değerlendirilmesinden elde
edilecek gelirler.
e) Belediye meclisi tarafından belirlenecek tarifelere göre tahsil edilecek hizmet karşılığı
ücretler.
f) Faiz ve ceza gelirleri.
g) Bağışlar.
h) Her türlü girişim, iştirak ve faaliyetler karşılığı sağlanacak gelirler.
i) Diğer gelirler.
Belediyelerin kanunlarla gösterilen belediye vergi, resim, harç ve katılma payları
konusunda “Belediye Gelirleri Kan unu” bulunmaktadır. Bu kanunda yer alan vergi, resim,
harç ve katılma payları şunlardır:
İlan ve Reklam Vergisi
Belediye sınırları ile mücavir alanları içinde yapılan her türlü İlan ve reklam, İlan ve
Reklam Vergisine tabidir.
Eğlence Vergisi
belediye sınırları ile mücavir alanlar içinde yer alan eğlence işletmelerinin faaliyetleri
Eğlence Vergisine tabidir.
Çeşitli Vergiler
1. Haberleşme vergisi:
Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde Posta Telgraf Telefon işletmesi tarafından
tahsil edilen telefon, teleks, faksimili ve data ücretleri (tesis, devir ve nakil ücretleri hariç)
Haberleşme Vergisine tabidir.
2. Elektrik ve havagazı tüketim vergisi:
Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde elektrik ve havagazı tüketimi, Elektrik ve
Havagazı Tüketim Vergisine tabidir.
3.Yangın sigortası vergisi:
Belediye sınırları ve mücavir alanlar içindeki menkul ve gayrimenkul mallar için
yapılan yangın sigortaları dolayısıyla alınan primler; Yangın Sigortası Vergisine tabidir.
4. Çevre temizlik vergisi:
Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde bulunan ve belediyelerin katı atık toplama
ile kanalizasyon hizmetlerinden yararlanan konut, işyeri ve diğer şekillerde kullanılan binalar,
çevre temizlik vergisine tabidir.
Belediye Harçları
İşgal Harcı
Belediye sınırları içinde bulunan aşağıdaki yerlerden herhangi birinin satış yapmak veya
sair maksatlarla ve yetkili mercilerden usulüne uygun izin alınarak geçici olarak işgal
edilmesi, İşgal Harcına tabidir:
Tatil Günlerinde Çalışma Ruhsatı Harcı
Hafta tatili ve ulusal bayram günlerinde çalışmaları belediyelerce izne bağlı işyerlerine
ruhsat verilmesi, Tatil Günlerinde Çalışma Ruhsatı Harcına tabidir.
Kaynak Suları Harcı
Özel kaplara doldurulup satılacak olan kaynak sularının beledi- yelerce denetlenerek
hangi kaynaklara ait olduklarını gösterecek şekilde bu kaplara özel işaret konulması, Kaynak
Suları Harcına tabidir.
Tellallık Harcı
Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde belediyelere ait hal, balıkhane, mezat yerleri
ve ilgilinin isteğine bağlı olarak belediye münadisi veya tellalı bulundurulan sair yerlerde,
gerçek veya tüzelkişiler tarafından her ne surette olursa olsun her çeşit menkul ve
gayrimenkul mal ve mahsüllerin satışı, Tellallık Harcına tabidir.
Hayvan Kesimi, Muayene ve Denetleme Harcı
Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde, belediyelerce veya yetkili mercilerce
verilen izne dayanılarak özel kişi ve kuruluşlarca tesis edilen mezbaha ve kanaralarda kesilen
hayvanların kesim öncesi ve sonrası muayenesi veya belediye sınırları ve mücavir alanlar
dışında kesilmiş olup da belediye sınırı içinde satışa arz edilecek etlerin sağlık bakımından
muayene ve denetlenmesi, hayvan Kesimi Muayene ve Denetleme Harcına tabidir.
Bina İnşaat Harcı
Belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde yapılan her türlü bina inşaatı (ilave ve
tadiller dahil), inşaat veya tadilat ruhsatının alınmasında Ek Madde 6'da yer alan tarifede
gösterilen nispet ve hadlerde bina inşaat harcına tabidir.
Kayıt ve suret harcı:
Belediyeler ve belediyelere bağlı müesseselerden istenecek her türlü kayıt suretleriyle
gayrimenkullerle ilgili harita plan ve krokilerin suretleri, Kayıt ve Suret Harcına tabidir.
İşyeri açma izni harcı:
Belediye sınırları veya mücavir alanlar içinde bir işyerinin açılması "İşyeri Açma İzni
Harcına" tabidir.
Muayene, ruhsat ve rapor harcı:
Mevzuat gereğince alınması zorunlu veya isteğe bağlı görülen ve belediyeler veya
onlara bağlı kuruluşlar tarafından düzenlenerek ilgilisine verilecek; muayene ve sağlıkla veya
fenni konularla ilgili tahlillere ilişkin olup bu kanunda ayrıca harca tabi tutulmamış olan
ruhsatlar, rapor ve belgeler "Muayene, Ruhsat ve Rapor Harcına" tabidir.
Sağlık belgesi harcı:
Yaptıkları işler ve gördükleri hizmetler dolayısıyla özel mevzuatı gereğince
belediyelerden sağlık belgesi almak mecburiyetinde olan kişilere verilecek bu tür belgeler ile
bunların belli aralıklarla yenilenmeleri "Sağlık Belgesi Harcına" tabidir.
Harcamalara Katılma Payları
Yol harcamalarına katılma payı:
Belediyelerce veya belediyelere bağlı müesseselerce aşağıdaki şekillerde inşa, tamir ve
genişletilmeye tabi tutulan yolların iki tarafında bulunan veya başka bir yola çıkışı olmaması
dolayısıyla bu yoldan yararlanan gayrimenkullerin sahiplerinden Yol Harcamalarına Katılma
Payı alınır:
Kanalizasyon harcamalarına katılma payı:
Belediyelerce ve belediyelere bağlı müesseselerce, aşağıdaki şekilde kanalizasyon tesisi
yapılması halinde, bunlardan faydalanan gayrimenkullerin sahiplerinden, Kanalizasyon
Harcamalarına Katılma Payı alınır:
Su tesisleri harcamalarına katılma payı:
Belediyelerce veya belediyelere bağlı müesseselerce beldede aşağıdaki şekillerde su
tesisleri yapılması halinde, dağıtımın yapıldığı saha dahilindeki gayrimenkullerin
sahiplerinden, Su Tesisleri Harcamalarına Katılma Payı alınır:
Ücrete tabi işler:
Belediyeler bu Kanunda harç veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin
isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet (...) için belediye meclislerince
düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkilidir. Belediye'ye tekel olarak verilmiş işler
kendi özel hükümlerine tabidir.
Müze giriş ücretleri ile madenlerden belediyelere pay:
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı milli saraylar hariç belediye ve mücavir alan
sınırları içinde gerçek ve tüzelkişilerce işletilen her türlü müzelerin giriş ücretlerinin belli bir
oranı belediye payı olarak ayrılır.
Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Ayrılan Pay:
Genel bütçe vergi gelirlerinin belli bir oranı belediye payı olarak ayrılır ve belediyelerin
hesabına yatırılır.
Belediyenin giderleri:
Belediyenin giderleri şunlardır:
a) Belediye binaları, tesisleri ile araç ve malzemelerinin temini, yapımı, bakımı ve
onarımı için yapılan giderler.
b) Belediyenin personeline ve seçilmiş organlarının üyelerine ödenen maaş, ücret,
ödenek, huzur hakkı, yolluklar, hizmete ilişkin eğitim harcamaları ile diğer giderler.
c) Her türlü alt yapı, yapım, onarım ve bakım giderleri.
d) Vergi, resim, harç, katılma payı, hizmet karşılığı alınacak ücretler ve diğer gelirlerin
takip ve tahsili için yapılacak giderler.
e) Belediye zabıta ve itfaiye hizmetleri ile diğer görev ve hizmetlerin yürütülmesi için
yapılacak giderler.
f) Belediyenin kuruluşuna katıldığı şirket, kuruluş ve katıldığı birliklerle ilgili ortaklık
payı ve üyelik aidatı giderleri.
g) Mezarlıkların tesisi, korunması ve bakımına ilişkin giderler.
h) Faiz, borçlanmaya ilişkin diğer ödemeler ile sigorta giderleri.
i) Dar gelirli, yoksul, muhtaç ve kimsesizler ile özürlülere yapılacak sosyal hizmet ve
yardımlar.
j) Dava takip ve icra giderleri.
k) Temsil, tören, ağırlama ve tanıtım giderleri.
l) Avukatlık, danışmanlık ve denetim hizmetleri karşılığı yapılacak ödemeler.
m) Yurt içi ve yurt dışı kamu ve özel kesim ile sivil toplum örgütleriyle birlikte yapılan
ortak hizmetler ve proje giderleri.
n) Sosyo-kültürel, sanatsal ve bilimsel etkinlikler için yapılan giderler.
o) Belediye hizmetleriyle ilgili olarak yapılan kamuoyu yoklaması ve araştırması
giderleri.
p) Kanunla verilen görevler ve hizmetlerin yürütülmesi için yapılan diğer giderler.
r) Şartlı bağışlarla ilgili yapılacak harcamalar.
s) İmar düzenleme giderleri.
t) Her türlü proje giderleri.
KENT YÖNETİMLERİNİN TEMEL SORUMLULUK ALANLARI
Belediyelerin günümüz dünyasında kendilerinden beklenen görevleri etkin biçimde ifa
edebilmeleri ve kent sakinlerinin yaşam kalitelerini geliştirebilmeleri için üzerinde
hassasiyetle durmaları gereken sorumluluk alanları bulunmaktadır. Bu alanlar çok sayıda
olmakla beraber, burada çok önemli olduğunu düşündüğümüz on alan belirtilmiştir.
1-Kentsel Yaşam Kalitesinin Geliştirilmesi
Kent yönetimleri veya ülkemizdeki yapılanmanın adıyla belediyelerin temel
sorumluluğu, kentsel yaşam kalitesini geliştirmektir. Kentsel yaşam Kalitesi, dar anlamda
toplumsal, ekonomik ve mekânsal öğeler açısından kent tanımına giren yerlerde, kentsel alt
yapı, iletişim, ulaşım, konut ve benzeri olanakların sunulma düzeyini ifade etmektedir. Geniş
anlamda ise, o kentte yaşayanlara sosyal, siyasal ve kültürel alanlarda sunulan hizmetlerin
düzeyini de kapsamaktadır. Daha açık bir ifade ile kentlilerin, kent yaşamından beklentilerinin
karşılanma düzeyidir ve ideal bir kentte kentlilerin sahip oldukları haklar önceki bölümde
işlenmiş idi.
Kentsel Yasam Kalitesi Göstergeleri:114
“Nüfusu artan, alanda yayılan kentler, plansız kentleşmenin de bir sonucu olarak,
kentte yasayanlara giderek düsen bir yasam standardı sunmaktadır. Yeterince is sahası ve
konut bulunamayışı, gecekondulaşma, doğal kaynakların sorumsuzca tüketilmesi, trafik
sorunu, toplumdaki sosyal dengesizliğin artması gibi sorunlar kentsel yasamı her geçen gün
zorlaştırmaktadır. Tüm bunlar kentlilere sunulan günlük yasamın her boyutundaki kaliteyi de
düşürmektedir.
Kentsel yasam kalitesini etkileyen faktörler çok boyutlu bir yapı sergilemektedir.
Evans, bu çok boyutlu yapıyı kuramsal bir model çerçevesinde incelemiştir. Modelde yaşam
kalitesi boyutları söyle tanımlanmaktadır:
1. Hoşnutluk: Yasamdan hoşnutluk veya isinden hoşnutluk, ailesinden hoşnutluk gibi
herhangi bir alanla ilgili hoşnutluk bireyin yasam kalitesini etkilemektedir.
2. Yetenekler: Sosyal ilişki kurabilme, problem çözebilme gibi genel ve özel olarak
incelenebilecek yetenekler.
3. Sosyal çevre
4. Bireyin karakteri ve yetenekleriyle ilgili kişisel faktörlerin etkisi: Bu gruptaki
faktörlerin kişinin algılamasıyla ilgili olduğu kanıtlanmıştır.
5. Biososyofiziksel çevre faktörleri/olayları: Biyolojik, sosyal ve fiziki çevre bireyin
yasam kalitesini etkilemektedir. Örneğin, fakirlik/zenginlik, kirli/temiz hava, risk/sağlık
faktörleri gibi.
Yapılan araştırmaların çoğunda, bireyin sosyal çevresi içinde yer alan öğeler ile yasam
kalitesi arasındaki ilişkiler araştırılmıştır. Bunların dışında bireyin yaşadığı yerde, yaşadığı
konuttan metropoliten alana dek kentsel donatı ve servislerinin de yasam kalitesine katkıları
vardır. Bu ilişkiler bütünü de, kentsel yasam kalitesi olarak tanımlanmaktadır. Bireyin
çevresinden hoşnutluğu yasam kalitesini etkiler. Birey çevreyi algıladığı, anladığı, kullandığı
ya da beklentilerine cevap verdiği oranda değerlendirir. Kalite en basit sekliyle, mevcut
durumdan eksikliklerin çıkarılmış halidir. Mevcut durum yasamın bireye sundukları iken
eksiklikler bireyin algılaması sonucu ortaya çıkanlardır. Bu formüle göre, bireyin yasamdan
algıladıkları eksiklikler ne kadar az olursa yasam kalitesi de o kadar yüksek varsayılır.
Bunlara bağlı olarak kentsel yasam kalitesinin yüksek olduğu yerlerde kişilerin
yaşamlarından ve çevrelerinden hoşnut, dolayısıyla üretken ve verimli olduklarından söz
edilebilir. Kentlerdeki yaşam kalitesinin kullanıcılar tarafından değerlendirilmesi de
politikacılar ve plancılar için büyük önem taşımaktadır.
Türk yerel yönetimlerince belirlenmiş bir kentli hakları olmamakla beraber, kentsel
yaşam kalitesi normları da henüz belirlenmemiştir. 1990 yılında Nüfus Kriz Komitesi
dünyanın nüfusu en yüksek olan 98 metropoliten şehrinde kentsel yasam standartlarını
değerlendirirken su kriterleri esas almıştır; kamu güvenliği, gıda maliyeti, yaşama mekânı,
konut standardı (su ve elektriği olan ev oranı), haberleşme, eğitim (orta öğretimdeki çocuk
oranı), kamu sağlığı (1000 canlı doğum basına çocuk ölümü), barış ve sessizlik (gürültü
düzeyleri), trafik akımı ( sıkışık aralıkta saat bası gidilen yol), doğal çevre temizliği (kirlilik
ölçümleri).
Güvenç tarafından yapılan “İstanbul’un Kentsel Yaşam Kalitesine Çok Boyutlu Bir
Yaklaşım” isimli yüksek lisans çalışmasında, anket sonuçları ile İstanbulluların kentsel yaşam
kalitesi öncelikleri su şekilde sıralanmıştır:
Tatmin edici iş imkânları, yeterli altyapı ve belediye hizmetleri, rahat ve çabuk trafik
akışı, düşük yaşam ve konut maliyeti, kamu taşımacılığı ve iletişimde etkinlik, güvenlik,
eğlence, yaygın eğitim hizmetleri, kültürel aktiviteler, sağlık hizmetleri, yeşil alan, konut,
sağlık hizmetleri ücretleri, eğitim hizmetleri ücretleri ve konut düzenlemeleri.”
114 TORLAK, Sülün Evinç, YAVUZÇEHRE, Savaş Pınar, Kentsel Yaşam Kalitesi ve Belediyeler, Süleyman
Demirel Üniversitesi, SBE Dergisi, Güz 2006, s:194-195
9. Kalkınma Planı çalışmaları kapsamında hazırlanan Yerleşme-Şehirleşme Özel İhtisas
Komisyonu Raporu’nun “Yaşam Kalitesi Sorunları” başlığını taşıyan bölümde, “Yaşam
kalitesinin temel öğeleri altyapı, ulaşım, toplumsal ilişkilerin güçlendirilmesi yanı sıra
kentlerimizin görsel niteliklerinin geliştirilmesi ile sağlıklı dokular ve güçlendirilmiş yapılar
oluşturulması olarak belirlenmiştir.”115 Söz konusu raporda “Yaşam Kalitesinin
Sağlanmasında Öncelikli Temel Amaç ve Politikalar” ise şu şekilde belirlenmiştir:
1.Toplumsal Amaçlar:
Kentteki toplumsal iletişimi güçlendiren, kentin olanaklarından herkese eşit yararlanma
hakkı sunan, yaya dolaşımını kentin her parçasına yayan bir mekân kurgusunun
oluşturulması;
Sağlık ve sosyal yardım hizmetlerinin sağlandığı, kaliteli eğitim alınabilen, yeterli kültür
ve rekreasyon olanaklarına sahip, konut açığı olmayan, kamusal toplu taşım olanağı gelişmiş,
suç oranı düşük olan ve yeterli gıdaya erişimin sağlandığı bir kentsel yaşam olanağı
sağlamaya yönelik tedbirlerin alınması;
İnsan sağlığını hedefleyen, her türlü kirlenmeyi önlemeye çalışan, iletişim olanaklarını
artıran düzgün bir altyapı sağlanması, gereklidir.
2.Ekonomik Amaçlar:
Yerel istihdamı ve yerel kalkınmayı teşvik edecek bir ekonomik yapı esas alınmalıdır.
3. Çevresel Amaçlar:
Temiz hava, toprak ve su, ekolojik süreçlerle uyumlu arazi kullanış dokuları, sağlıklı
doğa habitatları, gürültü sorunu olmaması, su baskını, erozyon ve diğer tehlikelere karşı
güvenlik, afete duyarlı kentsel dokuları hedefleyen yaklaşımlar benimsenmelidir.
4. Estetik Amaçlar:
Giderek kimliksizleşen kentlerimizdeki eski değerleri koruyan, yeni üretilen bölgelerde
kimlik arayan, kentin mimarlığını ön plana çıkartan bir fiziksel çevre denetiminin sağlanması,
topluluk tasarımı, yer duygusu, kültürel ve doğal mirasla bağlantıların güçlendirilmesi
gereklidir.
5. Kurumsal Amaçlar
Toplulukla ilgili kararların alınmasında halkın katılımı ve kurumlar arası bütünleşme ve
uyumun sağlanması, planlamanın çok karar çevreli bir biçimde koordine edilmesi, sağlıklı
yerleşmeler konusunda eğitim ve katılımın desteklemesi gereklidir.
6. Ulaşımla İlgili Amaçlar
Toplu taşımayı özendiren, özellikle kent merkezlerinde özel taşımacılığı kısıtlayan ve
yaya önceliğine dayanan ulaşım modellerinin teşvik edilmesi gereklidir.116
Yaşam kalitesi ölçüm ve beklentilerinde siyasal yaşama ait konulara yer verilmemiş
görünmekte ise de, gelişen toplumsal yapı demokratik talepleri de içermektedir. Dolaysıyla
kentsel yaşam kalitesi parametreleri arasında kamu yönetiminin katılımcılık, şeffaflık, hesap
verebilirlik, öngörülebilirlik gibi alanlardaki düzeyi de yer almalıdır.
Belediyeler kentsel yaşam kalitesinin geliştirilmesi için doğru ve etkin bir yönetim
sergilerken aynı samanda kentsel yaşam kalitesinin sürdürülebilirliğini de sağlamak
zorundadırlar. Bu da sürdürülebilir kentleşmeyi gündeme getirmektedir.
2-Sürdürülebilir Kentleşme
Sürdürülebilirlik, mevcut kaynakların dengeli kullanımını esas alan bir yaklaşımdır. Bir
başka ifade ile sürdürülebilirlik, herhangi bir alandaki faaliyetlerin doğal dengelere hassasiyet
göstermesini ön gören bir kavramdır. Çünkü, ekonomik, sosyolojik, ekolojik ve benzeri bir
çok alanda sürdürülebilirlik problemi söz konusudur. Sürdürülebilirlik, bu günkü neslin
115 9. Kalkınma Planı, Yerleşme-Şehirleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, www.dpt.gov.tr
116 9. Kalkınma Planı, Yerleşme-Şehirleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, www.dpt.gov.tr
ihtiyaçlarını, gelecek neslin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmelerini tehlikeye sokmadan
karşılamasını esas almaktadır.
Yapılan bu açıklamalar ışığında sürdürülebilir kentleşme kavramını inceleyecek olursak,
burada da toplulukların bir mekânda yaşamak ve bu yaşamlarındaki kaliteyi artırmak
yönündeki girişimlerinin, gelecek nesillerin de sağlıklı mekânlarda yaşamak ve yaşayacakları
mekânlarda da yaşam kalitesi ile ilgili taleplerini karşılamalarına engel olmayacak biçimde
gerçekleştirilmesini içermektedir.
Burada karşımıza önemli bir sorun çıkmaktadır. O da, kentleşmenin gerçekte ne kadar
sürdürülebilir olduğudur. Çünkü hızla artan kent nüfusları, insanların yaşam şartlarının
gelişmesine paralel daha geniş mekânlarda yaşama arzusu ile yatayda ve dikeyde hızla
büyüyen kentler kaçınılmaz olarak doğayı da tahrip etmektedir. Özellikle kırdan kente olan
yoğun göç, kentlerin alabildiğine büyümesine ve içinde yer aldığı bölgedeki doğayı da tahribe
sebep olmaktadır.
Kentlerin hızlı ve kontrolsüz büyümesi sadece doğal çevreyi etkilemekle kalmamakta,
insan doğasına yönelik de ciddi tahriplere yol açmaktadır. Bu gün tüm metropollerin ortak
sorunu olan kent güvenliği ve kentte dışlanmış grupların varlığı, bu grupların oluşturdukları
tehditler de kentlerin sağlıklı gelişmesini önlemekte; gelecek nesillerin huzur içinde
yaşayacakları kentlerin varlığını ortadan kaldırmaktadır.
Sürdürülebilir kentleşmenin sağlanması ancak fiziki, ekolojik, sosyal ve ekonomik
sürdürülebilirlik çalışmalarının birbiri ile entegrasyonu ile mümkündür. Bu çalışmaları ise
özetle şu alanlarda gerçekleştirilmelidir.
a-Fiziki Sürdürülebilirlik:
Kentler sosyal ve ekonomik olduğu kadar aynı zamanda da fiziki varlıklardır. Bu gün
kentlerimizin doğal dengeyi aşırı bozucu etkilerinin başında plansız yapılaşma yatmaktadır.
Kentler kontrolsüz olarak büyümektedir. Verimli tarım alanları hızla konutlaşmakta, başta su
kaynakları olmak üzere doğal kaynaklar de bu yapılaşmadan nasibini almaktadır.
Doğal kaynakların bulunduğu alanların tamamen kullanıma kapanmasını önermemekle
birlikte, koruma-kullanma dengesinden de taviz verilmemesi gerektiğini belirtmek
zorundayız. Örneğin, İstanbul’un en önemli su kaynağı olan Ömerli ve çevresinde aşırı yoğun
yapılaşma neticesinde bu su kaynağı ciddi bir tehdit altına girmiştir.
Kentlerin yatayda değil dikeyde büyümesi gerekmektedir. Çok katlı yapılar alandan
tasarruf sağlarken aynı zamanda alt yapı yatırımlarından da önemli tasarruflar sağlamaktadır.
Plansız yapılanmanın kente getirdiği yüklerden birisi de gereğinden fazla kamusal alan
ihtiyacının doğmasıdır. Planlama standartlarına göre bir bölgede yol alanlarının toplam alana
oranı % 10-15 arasında olması gerekmektedir. Buna mukabil, plansız yapılanma olan yerlerde
bu oranlar çok yüksek olmaktadır. Örneğin; Pendik’in plansız yapılaşmanın bulunduğu bir
Mahallesinde yol alanlarının toplam alana oranı % 19 iken, düzenli kentleşmenin olduğu bir
mahalledeki yolların toplam alana oranı % 12.8’dir ve bu mahalledeki yolların genişliği ve
yeterliliği birinci mahalle ile kıyas kabul etmeyecek kadar iyi durumdadır. Dolayısıyla,
plansız kentleşmenin yaşandığı mahallede, planlı kentleşmedeki mahalleye oranla % 50 daha
fazla yol ağı söz konusudur. Bu da sadece kente maliyet artışı olarak değil bunun yanı sıra da
gereğinden fazla alan kullanımı olarak yansımaktadır.
Kentlerimizin fiziki olarak çevreyi tahribine yol açan unsurlardan birisi de yeşil
alanlarda konut yapma hevesidir. Var olan bir alanı yeşillendirmek yerine var olan yeşil alanı
konuta dönüştürmek özellikle son dönemde artmaya başlamıştır. İnsanların kentin
kalabalıklarından ve gürültüsünden uzaklaşma arzusunun doğurduğu talep orman alanlarında
ve su havzalarında veya doğal güzellikleri olan vadi ve akarsu yakınlarında lüks konut
yapımını tetiklemiştir. Bu da doğal yapının bozulmasını hızlandırmaktadır.
Kentlerin çevreye tahribindeki en önemli unsurlardan birisi de ulaşımdır. Raylı sistem
ve deniz ulaşımı yerine tekerlekli karayolu araçlarının oluşturduğu ulaşım sistemi hem kenti
tıkamakta ve hem de gerek çevreye verilen zararlı gazlar ve gerekse bu kadar fazla araç için
gereken otopark ve yol ağı sebebi ile geniş alan kullanımı sebebi ile doğal yapıyı yok
etmektedir.
Altyapının sağlıksız oluşu, geri dönüşüm teknolojilerinin yeterli kullanılmayışı, atık
bertaraf sistemlerinin yetersizliği gibi birçok sebepten dolayı kentler doğayı her geçen gün
geri dönülmez biçimde tahrip etmektedir.
b-Sosyal Sürdürülebilirlik:
Doğa sadece hava, toprak, su ve bitki örtüsünden oluşmamaktadır. İnsanlar ve insanlar
arasındaki ilişkileri de doğanın bir parçasıdır. Sosyal kalkınmanın, dayanışmanın
bulunmadığı, insanların sosyo-kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığı
kentler insan ve toplum doğasını hızla tahrip etmektedir.
Kentlerin sosyal yönden yaşadıkları sıkıntılar, bu kent sakinleri arasındaki olması
gereken medeni ilişkileri yok etmekte, gettolaşma, soksak çeteleri ve benzeri yapılanmalarla
kentler yaşanamaz mekânlara dönüşmektedir. Eğitimden sağlığa, spordan eğlenceye kadar
çok geniş alanlarda kent sakinlerinin sahip olduğu imkânların dağılımındaki aşırı çarpıklı bu
süreci tetiklemektedir.
Kentlerin sürdürülebilirliğini tehdit eden hususların arasında özellikle kentsel dönüşüm
projelerinde unutulan sosyal yöndür. Bu yerlerde yaşayanların sosyal-ekonomik ve kültürel
durumları göz ardı edilerek yapılan dönüşümlerle aslında gerçek anlamda dönüşüm
yapılmamakta; sadece burada yaşayanlar kentin daha az gelişmiş yerlerine göçlerini devam
ettirmekte, burada kendilerine tahsis edilen yerleri ise ya kiraya vermekte ya da satmaktadır.
Oysa gerçek dönüşümler fiziki dönüşümün yanı sıra sosyal-ekonomik ve kültürel dönüşüm
projelerini de kapsamalıdır.117
Toplumda sosyal hayatın çarpık yapılanması beraberinde baş edilemez sorunlar
getirmektedir. Bireylerin toplumsal sorumluluklarını yerine getirmemesi, toplumunda bireyler
üzerinde güvenlik şemsiyesi oluşturamaması sebebi ile yaşanan olaylar bu gün tüm büyük
kentlerin en önemli sorunları arasında yer almaktadır.
Bireyin içinde bulunduğu toplumla arasında güçlü bağların olması için kendisinin
toplumdan beklentilerinin karşılanması gerekmektedir. Eğer bir toplumda birey kendisini
korunmasız görüyor, yaşadığı sorunlarda toplumun koruyucu kanatlarının altında olduğunu
hissedemiyorsa, bu durumda o topluma saygı duyması, benimsemesi beklenemez. Toplumun
koruyucu kanatları ise ancak toplumsal ilişkilerin, dayanışmanın güçlü olması ile bireyler
üzerine açılabilir. Belediyelere düşen de toplumun bu fonksiyonlarının güçlenmesine katkı
sağlamaktır.
Toplum içerisinde her birey ve kurum arasında karşılıklı işbirliği ve sorumluluk
gerektiren bağlar bulunmaktadır. Sağlıklı bir toplum için bu bağların güçlü olması önemlidir.
Eğer bireyler ve kurumlar arasındaki ilişki karşılıklı rızaya, uzlaşmaya, uyuma dayalı olmaz
da çatışmaya dayalı olursa toplumsal düzen bozulur. Bu sebeple toplumu oluşturan ilişkiler
ağının muhafazasının büyük önemi bulunmaktadır. Sosyal yapının sürdürülebilirliği ancak bu
ilişkiler ağının sağlıklı olarak devamı ile mümkündür.
Sosyal sürdürülebilirlik, o kentte yaşayan insanların bireysel ve toplumsal yaşamlarını,
insan haysiyetine yaraşır, kendi yerel kültürlerini muhafaza edecek bir şekilde sağlıklı olarak
sürdürebilmeleridir. Kentsel gelişim, kentte yaşayan insanlara refah ve huzur sunabiliyorsa bir
anlam ifade eder. İnsanı feda eden, onun hayatını karabasana dönüştüren bir gelişimin sağlıklı
ve sürdürülebilir olması mümkün değildir.
117 ŞENTÜRK, Hulusi, Sürdürülebilir Kentleşme, Yerel Siyaset Dergisi, Haziran 2006, s:34-35
c-Ekolojik Sürdürülebilirlik:
Bir kentin ekolojisi, denizi, ormanı, suyu, havası, kısacası içinde bulunan tüm canlı ve
cansız varlıkları ile doğal zenginliklerdir. Kentlerimiz bu zenginliklerini feda etmeksizin
gelişimini sağlayabildiği ölçüde sağlıklı ve sürdürülebilir kalkınma mümkün olacaktır.
Günümüzde, ekolojik dengenin korunması ve çevrede oluşan atıkların yaşam
alanlarından uzaklaştırılması veya doğaya zarar vermeyecek hale sokulması resmi–özel bütün
kuruluşlarının üzerinde titizlikle durdukları konular arasına girmiştir. Bütün bunlara ek olarak
su, hava ve toprak kirliliğinin önlenerek gelecek nesillere yaşanabilir bir çevrenin miras
bırakılması önemli çevresel hedefler arasında sayılmıştır. Ekonomide serbest mallar arasında
sayılan ve fiyatlandırılamayan hava, su, kum ve güneş gibi faktörler bütün dünya ülkelerinde
hızla tahrip edildiğinden dolayı kıt hale gelmiştir.118 Değişik nedenlerle eko-sitemin yoğun bir
şekilde tahrip edilmesi üzerine bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde bir takım önlemlerin
alınması gündemi işgal etmiştir. Dünya doğal mirasının korunarak gelecek nesillere
yaşanabilir bir çevre mirasının bırakılması, geliştirilen çevre stratejilerinin nihai hedefi
olmuştur. Son dönemde çevre üzerine bir biri ardına uluslararası toplantılar düzenlenmiş,
izlenecek strateji ve alınacak önlemler yoğun olarak tartışılmıştır.
Söz konusu toplantılardan biri de 1992 yılı Haziran ayında Rio de Janerio'da
gerçekleştirilen ve Türkiye'nin de temsil edildiği Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı
olmuştur. Rio toplantılarının sonunda hazırlanan raporda sürdürülebilir kalkınma
tanımlanmış, gelecek nesillerin gereksinimlerini karşılama yeteneğini engellenmeden, toplum
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmiş gelişmeden sürdürülebilir kalkınma olarak söz
edilmiştir.119 Buna göre çevre yönetim sistemini ihtiva eden bir çalışma programını uygulayan
bir kuruluş; ekonomik yararlarla çevreye yönelik yararları dengelemiş ve bütünleştirmiştir.
Teknolojik gelişmelerden yararlanarak kurulacak arıtma tesislerinin çevre kirliliğini önemli
ölçüde azalttığı görülmüştür.120 Kalkınma stratejilerinin, sürdürülebilir kalkınma hedefine
uygun olması gerektiği ilerleyen tarihlerde daha gür bir şekilde seslendirilmiştir. Çevre ve
sürdürülebilir kalkınma konusunda seslendirilen görüşler Avrupa Birliği gündemine de
girmiştir. Maastricht Antlaşması’nda o zamana kadar geliştirilen çevre eylemlerine bir
politika statüsü kazandırılmıştır. Amsterdam Antlaşması ile bir adım daha atılarak,
sürdürülebilir kalkınma ilkesinin yaşama geçirilmesi Birliğin amaçlarından biri haline
getirilmiştir.121
Kentleşme ekolojik sistemi ciddi olarak tehdit etmektedir. En basitinden haşeratla
mücadele adına kimyasal mücadele bile dengeleri etkilemektedir. Zeminlerin asfalt
kaplamasından aşırı betonlaşmaya kadar kentleşmenin çevre üzerindeki olumsuz etkisi var
olan ekolojiyi hızla deforme etmektedir. Günümüzde küresel ısınma gibi bir çok çevre sorunu
dünya yaşamının sürdürülebilirliğini ciddi tehdit etmektedir.
d-Ekonomik Sürdürülebilirlik:
Ekonomik sürdürülebilirlik, günümüz insanının ekonomik ihtiyaçlarına cevap verebilen
ama bunun yanı sıra gelecek nesillerin ekonomik ihtiyaçlarını da koruyabilen bir yapının
oluşturulması demektir. Ekonomik sürdürülebilirlik, ekonomik sistemin insanların temel
ihtiyaçlarına cevap verebilmesi, gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırarak fakirliğin
118 TOPRAK, Zerrin, Kent Yönetimi ve Politikası, Akevler Akdeniz Bilimsel Araştırma Merkezi Yayınları,
İzmir, 1988, s. 77.
119 http://www.uemtem.org.tr/html_web/seminerler/iso_14000_cevre_yonetimi.html, 05.01.2006.; SÖNMEZ,
Necmi, “Çevre, Toprak ve İnsan,” İnsan, Çevre, Toplum, Editör Ruşen Keleş, İmge Yayınevi, Ankara,
1992, s. 9. s. 61
120 TOPRAK, a.g.e., s. 79.
121 ERDOĞAN, Hasan, DALĞAR, Hüseyin, Belediyelerin Çevre Politikaları ve Bucak Belediyesi Örneği,
Yerel Siyaset Dergisi Nisan 2006, s:82
azaltılması, buna paralel olarak insanlar arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması, faydalı
mal ve hizmetlerin adil şekilde sunulması ile sağlanabilir.
Ekonomik sürdürülebilirlik kavramı genellikle çevre ile ilişkili olarak ele alınmaktadır.
Kalkınmanın, yaşadığımız çevrenin tahribatına yol açmaması gerektiği bilinci bu kavramın
temelini oluşturmaktadır. Bu önemli ve gerekli olmakla beraber, bizzat ekonomik yapıdan
kaynaklanan sorunların da sürdürülebilirlik problemine yol açtığı unutulmamalıdır.
Küreselleşme ve sermayenin belli ellerde birikimi neticesinde nüfusun önemli bir
bölümü ücretli, küçük bir bölümü ise işveren olarak yaşamını sürdürmektedir. Orta kesim
denilen esnaf ve küçük girişimciler hızla yok olmakta, ekonomik rekabete ayak
uyduramamaktadır. Bu da sosyal yapı başta olmak üzere toplumsal ve bireysel sorunlara yol
açmaktadır.
İnsanların kendi işlerini kurma, küçük de olsa kendi yağları ile kavrulma imkânlarının
hızla yok olması, ekonominin sürdürülebilirliği sorununu da beraberinde getirmektedir.
Özellikle kent merkezlerinde birbiri ardına açılan dev alışveriş merkezlerinin ekonomik
yapıdaki tahribi yüksek boyutlara ulaşmaktadır. Oysa bu tür merkezlerin kent çeperlerinde
kurulması, kent merkezlerinde yer almaması gerekmektedir.
Ekonomik sürdürülebilirliği tehdit eden bir başka faktör ise plansız ekonomik
gelişmelerdir. Bir kentin sağlıklı bir ekonomik yapıda olabilmesi için bir çok şartlar
bulunmaktadır.
-Kent ekonomisinin kentin sahip olduğu kaynaklara dayanması: Kentte var olan doğal
kaynaklara dayalı veya kentin coğrafi konumundan kaynaklanan üstünlüklerine dayalı
ekonominin gelişmesi.
-Ekonomik birimlerin kentsel gelişim tehdidi altında bulunmaması. Kentin uygun
bölgelerinin bu faaliyetlere ayrılması ve gerekli alt yapının tesisi.
-Ekonomi için gerekli iş gücünün mevcudiyeti.
-Kent ekonomik kalkınması konusunda stratejilerin belirlenmiş olması.
3-Kentsel Rekabet Gücü-Kent Ekonomisinin Geliştirilmesi
Kentler arası rekabet son dönemlerde gündeme gelen konular arasında yer almaktadır.
Bu gelişme, kalkınma yaklaşımında yaşanan değişimlerin tabi sonucudur. Bu değişim yerel
kalkınmayı gündeme getirmiş ve yerel kalkınma ile birlikte kentsel kalkınma ve kentlerin
ekonomik rekabeti üzerinde odaklanan konular arasında yer almaya başlanmıştır.
Yerel kalkınma, son yıllarda gündeme sıklıkla gelen kavramlar arasında yer almaktadır.
Kalkınmada mekânın önemi, bölgesel kalkınma kavramının temel esprisini oluştururken; bu
özelik, yerel kalkınma anlayışının da temel yaklaşımlarından birisi olmuştur.
Mekânın temel unsur olması, sadece ortak fiziksel alan anlamında değildir. Bu alan
içinde yaşayanların diğer alanlara göre daha fazla ortak sosyo-kültürel özellikler taşıması
mekânsal birlikteliğin tabii bir sonucudur. Bununla beraber, etkinlik, kararların yerinden
alınması, temel aktörler (Kamu, iş dünyası, STK’lar, üniversite, halk, vb) arasında ilişkilerin
yakınlık düzeyi gibi unsurlar da kalkınmada büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla yerel
kalkınma yaklaşımı, yerel alanın (belde), yerel halkın ve yerel dinamiklerin kalkınmada aktif
rol almaları gereği üzerine temellendirilmiştir.
Ulusal kalkınmanın bir alt basamağını bölgesel kalkınma oluştururken, bölgesel
kalkınmanın alt basamağını da yerel kalkınma oluşturmalıdır. Bir benzetme yapılacak olursa;
ulusal kalkınmanın, insan vücudundaki kan dolaşım sistemi olarak değerlendirmesi
durumunda, bölgesel kalkınma da ana damarları, yerel kalkınma ise kılcal damarları temsil
edecektir. Sistemin sağlıklı işlemesi ise, ancak sistemi oluşturan her parçanın sağlıklı işlemesi
ile mümkündür.
Yerel birimlerin küresel ekonomi içinde yeni birer ekonomik birim olarak ortaya
çıkışı, klasik politik ekonomi geleneğindeki Adam Smith ([1776] 1997) ve Ricardo ([1817]
1996) gibi klasik iktisatçıların 18, 19 ve 20'nci yüzyıllara belirleyiciliğini veren "ulusların
karşılaştırmalı üstünlüğü" anlayışını da değiştirmekte ve yerine bölgelerin ve şehirlerin
karşılaştırmalı üstünlükleri anlayışı öne çıkmaktadır.122
1990'ların başından beri yerel otoriteler ve yönetimin yanı sıra araştırmacılar da
kentler arası rekabet konularına giderek önem vermişler; kentler arasındaki rekabet sürecine
katkıda bulunan, rekabetçilik başarısını veya başarısızlığını etkileyen nedenleri; küresel
rekabetin mekânsal boyutlarını incelemişlerdir. Rekabetçiliği etkileyen faktörler olarak; yerel
işgücü kaliteli, gayrimenkul piyasası, iletişim merkezlerine erişim, ortak Networklerde dış
ekonomilerin varlığı, yerel çevrede sunulan yaşam kalitesi, pazarlama ve etkili kurumsal yapıyı
ele almışlardır.
Kentlerin rekabeti; hünerli ve eğitimli işgücünü, etkili modern altyapıyı, duyarlı bir
yerel yönetim sistemini, esnek arazi ve gayrimenkul piyasasını, yüksek çevre standartlarını ve
yaşam kalitesini düzenlemeleriyle gerçekleştirmektedir.123
Kentsel Rekabet Özellikleri124
Ekonomik faktörler
Stratejik faktörler
Üretim oranının yüksekliği
Yönetim; kurumsal esneklik;
Hizmetler sektöründe yoğunluk
duyarlı ve uyumlu yerel
Kalifiye işgücünün yüksek oranda olması
yöneticiler
İşsizlik oranının düşüklüğü
Yönetimde bireysel uzmanlarla
Sermaye miktarı
işbirliği,
ortaklık
ve
Ekonomik çeşitlik; kente yapılan yatırım miktarı, kentte yer koordinasyon
alan ve gelecek olan firma sayısı Medya ve finans Politika kararlarının etkinliği
hizmetleri sektörlerinin küresel bağlantıları
Kentsel strateji-vizyona sahip
Kamu-özel sektör işbirliği
olmak
Kamu-özel
sektör
Altyapı; kentsel ulaşım kalitesi, iletişim, Network işbirliği
bağlantılarının miktarı
Kentsel konforlar; yaşam kalitesi, yüksek çevre standartları
konut dağılımı, kültürel hizmetler, bilgiye ulaşım, etkili
modern altyapı(iletişim, ulaşım vb.)
Kentlerin gelişmişlik seviyeleri, onları rekabet edebilir hale getirmektedir. Kentlerin
yaşam seviyeleri ile rekabetin bileşenleri arasındaki etkileşim aşağıdaki gibidir:
Kentsel rekabetçilik ve yaşam kalitesi ilişkisi125
Kentsel
Açıklama
Kentsel Yaşam Kalitesi ile
Rekabetçilik
İlişkisi
Bileşenleri
Üretim faktörü
İşgücü bugünün ekonomisinin en önemli İşgücü için bilgi ve kalifiye
İşgücü
faktörüdür.
Sermaye
ve
üretim, olma, eğitim kalitesi ve kentsel
Sermaye
şirketlerin mikro-ekonomik kararlarına bölgenin tüm cazibeleri
Üretim
çok yakından bağlıdır.
Altyapı
Sağlam ve güvenilir altyapı, yerleşme Güvenilir suya ve güvenli
kararlarını etkilemede önemlidir.
ulaşıma erişim, kentsel yaşam
122 ÖZASLAN, Metin, a.g.e., s:81
123 ŞENLİER, Nihal, ERYILMAZ, Semiha Sultan, Kentler Arası Rekabette İstanbul’un Yeri, Kentsel
Ekonomik Araştırmalar Sempozyumu, DPY Yayınları, Ankara 2004, c:2, s:234
123 ÖZASLAN, Metin, a.g.e., s:81
124 ŞENLİER, Nihal, ERYILMAZ, Semiha Sultan, a.g.e., s:236
125 ŞENLİER, Nihal, ERYILMAZ, Semiha Sultan, a.g.e., s:238
kalitesinin etmenleridir.
Yer
Yeni ekonomi, etkileşme ve yeniliğin Mekân kalitesi, çevre, konut,
sosyal türüne bağlıdır. Mekân sorunları
toplum
güvenliğini
içermektedir.
Ekonomik yapı
İş ve Finansal destek hizmetleri önem Güçlü ekonomiyi beraberinde
taşımaktadır.
getirir.
Kentsel konforlar
Sanat, kültür, rekreasyon, alışveriş, iyi Konforlu yaşam
çevre vb., bilgi çalışanlarını çeken
faktörlerdir.
Stratejik faktörler
Koordineli ekonomik gelişme planlaması İyi yönetim
Yönetim
(vergiler, yönetim düzenlemeleri vb.) Sosyal bütünlük
Kentsel strateji
başarı için önemli bir şarttır.
Kamu-özel sektör İyi bir kentsel stratejik plan (ekonomik
işbirliği
gelişme planı) yerel kaynakları harekete
Kurumsal esneklik geçirebilir ve onların etkileşimi için etkili
bir yapı oluşturur.
Kamu ve özel sektörler gelişme
stratejilerini ve hareketli kaynakları
desteklemelidir.
Bürokratik ve politik liderlerin, karar
alma ve değişiklik ihtiyaçlarına yanıt
vermesi gerekmektedir.
Günümüzde kalkınma yerel değerler üzerine bina edilirken kentler öne çıkmakta ve bu da
kent yönetimlerinin kalkınmada aktif rol almalarını gerekli kılmaktadır. Fakat küresel süreçte
rekabetin kentler arasında olacağını söylerken, ulusal boyutun tamamen önemini yitirdiği gibi bir
sonuca ulaşılmamalıdır. Bu süreçte bir yandan ulusal ekonomi önem arz ederken, buna ilave
olarak kent ekonomileri de önem kazanmıştır. Ulusal ekonomi, makro düzeyde kent gelişimini
düzenlerken, kent ekonomisi de mikro düzeyde ulusal ekonominin dinamosunu oluşturacaktır.
Dolayısıyla küreselleşen dünyamızda bir yandan ulusların rekabeti devam ederken, diğer yandan
buna paralel olarak da kentlerin rekabeti söz konusu olmaktadır.
Kentlerin rekabetinden maksat, fiziksel ve organizasyonel anlamda kentlerin birbirleri ile
yarışması değil; kentleri oluşturan birimlerin arasında yarıştan söz edilmektedir. Bu yarışta
başarılı olabilmek için kentleri oluşturan birimlerin ortak bir strateji ve sinerji etkileri
yaratabilecekleri ortamı oluşturmak için düzenleme mekanizmalarına ihtiyaç vardır. Söz konusu
mekanizmaların oluşturulması bile her zaman için yeterli değildir. Dünyanın tüm bölgelerinde
global sermayeyi kendisine çekebilecek maddi koşullara sahip sayısız kent olabilir. Fakat
bunların hangisinin başarılı olacağı; bu kentlerde yaşayan yöneticilerin, sermaye sahiplerinin,
sivil toplum kuruluşlarının, halkın ve nihayetinde merkezi devletin sergileyecekleri işbirliğine
bağlı olarak şekillenecektir.126
4-Kentin Sosyal Sermayesinin Geliştirilmesi
Sosyal sermaye; “insanların ortak amaçları için, bireyler, gruplar ya da organizasyonlar
halinde bir arada çalışma yeteneğidir” şeklinde ele alınmaktadır.127 Bir başka tanıma göre ise,
”toplumu oluşturan fertler, sivil toplum örgütleri ve kamu kurumları arasındaki koordinasyon
126 KARAKURT, Elif, Dünya Kenti Kavramına Alternatif Bir Bakış, Kentsel Ekonomik Araştırmalar
Sempozyumu, DPY Yayınları, Ankara 2004, c:1, s:322
127 HERAL, İsmail, Sosyal Sermaye, http://www.eastweststudies.org/tr
faaliyetlerini kolaylaştırarak toplumun üretkenliğini arttıran, güven, norm ve iletişim ağı
özellikleri“dir.128
Sosyal sermaye, toplumu bir arada tutan değerler, toplumun politik ve sosyo-ekonomik
alanda gelişmesini etkileyen örfler, adetler, gelenekler, görenekler, insan ilişkileri, iş bağları,
ve kanunlar bütünüdür. Sosyal sermaye toplumun ortak değerlerini, kurallarını, normlarını,
güven ve sivil sorumluluk duygusunu içinde barındıran, bir toplumu salt bir 'kitleden' bir
'değer' haline getiren, toplumun işlevselliğini sağlayan nedendir. Sosyal sermaye toplumun
dokusunu bir arada tutan, adeta tutkal işlevi gören bir bağdır. Toplumdaki birlik ve beraberliği
hissettiren, bu özellikleri koruyan, ortak akılla ortak amaçlar belirleyen ve bu doğrultuda
sürdürülebilir bir gelişim sağlayan güçtür.129
Sosyal sermayenin üç çeşit boyutu vardır: Yapısal, İlişkisel ve Bilişsel. Bu boyutları sosyal
sermayenin önemli kaynakları olarak değerlendirmek mümkündür.
*Yapısal Boyut: İnsanlar veya birimler arasındaki ilişki yapılarını ifade eder. Ağ yapıları,
bağların niteliği, ilişki kalıpları bu boyutun inceleme alanı içindedir.
*İlişkisel Boyut: Etkileşim yoluyla insanların birbirleri arasında geliştirilmiş oldukları kişisel
ilişkiler çeşitlerini anlatır. Güven, norm ve değerler bu boyut altında ele alınmaktadır.
*Bilişsel Boyut: Sosyal bir ağda yer alan insanların ortak bir yaklaşım veya anlayış geliştirip
geliştirmediklerini inceler. Ortak dil, paylaşılan bir vizyon, hikayeler, ortak kimlik bu boyutun
önemli elemanlarıdır.130
Sosyal sermaye, toplumda ilişkilerin sağlıklı ve zengin yürümesinden oluşmaktadır. Bu
ilişki yoğunluğu ve gücü de kişilerin ve kurumların ortak iş yapabilme kabiliyetlerini
geliştirmektedir. Ortak çalışma kültürü ile birlikte de güçlerin birleştirilmesi ve daha büyük
çalışmalara zemin hazırlanması söz konusu olmaktadır.
Sosyal sermaye her ne kadar genelde ekonomik açıdan ele alınıyorsa da aynı zamanda
yaşamın tüm alanları için de geçerlidir. Ekonomik alanda önemlidir, çünkü günümüz
dünyasında ekonomik imkânların bir araya getirilerek daha büyük ölçekte çalışma imkanı
oluşturmaktadır. Özellikle ortaklık kültürü, sosyal sermayenin zenginliği ile doğrudan
ilişkilidir. Karşılıklı güven ortamının olduğu yerlerde ortaklıkların yaşama şansı daha yüksek
olmaktadır. Bir İngiliz atasözü der ki; “önemli olan neyi bildiğiniz değil, kimi
tanıdığınızdır.”131 Çünkü iletişim ağının gücü bizim iş yapma potansiyelimizi oluşturmaktadır.
Sosyal sermaye kent yaşamı açısından da önem arz etmektedir. Çünkü bu gün gelinen
noktada başarılı bir yönetimin ancak paydaşlar arası işbirliği ile mümkün olduğu kabul
edilmektedir. Paydaşlar arası yani kamu, sivil toplum örgütleri ve bireyler arası işbirliği de
yine bunlar arasında karşılıklı güven ve sağlıklı işbirliği, iletişim ile mümkündür.
Kırsal kesim sosyal anlamda birbiri ile daha fazla ilişki içerisindedir. Akrabalık ve
komşuluk ilişkileri burada sosyal sermayeyi olumlu etkilemektedir. Ancak kent yaşamında
komşuluk hızla yok olmakta, akrabalık ilişkileri ise adeta tamamen silinmiş durumdadır. Bu
da insanlar arasında ilişkileri hızla yok etmektedir.
Kentte sosyal sermayenin zayıf oluşu birlikte iş yapma imkanlarını da daralttığından
sorunlar da beraberinde çıkmaktadır.
Kent yaşamında daha fazla gündeme gelen adaletsizlikler, yolsuzluklar, çarpık gelir
dağılımı, sosyal dayanışmanın zayıf oluşu gibi hususlar karşılıklı güvenin oluşmasını
engellemektedir. Buna karşılık, sosyal sermaye aynı zamanda kişilerin iletişim ağlarının
128 KARAGÜL, Mehmet, Sosyal Sermaye Üzerine Bir İnceleme,
http://www.iibf.ibu.edu.tr/dergibahar2005/makale2.pdf
129 NAVAİE, Nil Şişmanyazıcı, Kalkınma Yolunda Sosyal Sermaye ve Sosyal Sorumluluk”,
http://www.art4development.net/
130 ÖZDEMİR, Aytül, Ayşe, Sanal Topluluklarda Sosyal Sermaye Olabilir mi?,
http://isguc.org/?avc=arc_view.php&ex=263&pg=m
131 FIELD, John, Sosyal Sermaye, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2006, s: 63
zenginliğini de kapsamaktadır. Bu açıdan bakıldığında ise sosyal, kültürel ve ekonomik
yaşamım zenginliği sebebi ile kentlerde en azından ilişki ağının genişliği açısından sosyal
sermaye için daha fazla potansiyel söz konudur.
5-Beşeri Kalkınmanın Gerçekleştirilmesi
Beşeri Kalkınma tanımına girmeden önce, beşeri sermaye konusuna değinmekte yarar
bulunmaktadır. Beşeri sermaye, ekonomik anlamda “işgücü tarafından içerilen bilgi ve
beceriler toplamı olarak tanımlanabilir.132 Beşeri sermaye kavramı, iktisadi faaliyetlerle ilgili
olarak bireylerde oluşan bilgi, beceri ve diğer niteliklerini kapsamaktadır. Bu tanım geniş
anlamda ele alındığında ise insanın üretken olarak ortaya koyabileceği tüm nitelikleri
içermektedir. Dolayısıyla bu nitelikleri kazanmaya yönelik olarak yapılan faaliyetler yatırım
olarak değerlendirilmektedir. Eğitim, sağlık ve mesleki göç faaliyetlerini içine alan beşeri
sermaye konusunda etkilerinin ölçülmesindeki kolaylık ve önemi sebebiyle daha ziyade
eğitim yatırımları üzerinde durulmaktadır.
Beşeri sermaye yatırımlarının mikro etkileri birey, aile ve firmalar üzerinde görülür. Bu
mikro etkiler belirli sahalarda yoğunlaşarak ülkenin makro-ekonomik alanlarına da tesir eder.
Sözgelimi, eğitim yatırımları neticesinde kişisel gelirlerde meydana gelen artış, aile ve firma
üzerinde etkilere sebep olabileceği gibi bunun yaygınlaşması gelir dağılımını, teknolojik
gelişimi, emek piyasasını, tarım ve sanayi sektörlerini, verimliliği ve bölgesel kalkınma
farklılıklarını değişik oranlarda etkiler. Bu etkiler dolaysız olabileceği gibi toplumsal, siyasi
ve demografik faktörler vasıtasıyla dolaylı yollardan da gerçekleşebilir.133
Beşeri sermayenin geliştirilmesinin temel argümanı eğitimdir. Eğitim yoluyla
bireylerin bilgi ve becerileri geliştirilir. Dolayısıyla eğitim harcamaları aslında sermaye
yatırımlarıdır. Benzeri durum sağlık için de geçerlidir. Bilgi ve beceri sahibi ama sağlıksız
bireylerin faydası da o oranda düşük olacaktır. Bu sebeple sağlık harcamaları da aslında
serrmaye yatırımlarıdır.
Bir kentin fiziki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda gelişmesi, katılımcı yönetimin
gerçekleşmesi ancak sağlıklı, bilgili ve becerileri yüksek düzeyde bireylerin etkin girişimleri
ile mümkündür.
Beşeri kalkınma, insanların seçeneklerini artırma süreci olarak tanımlanmakta, uzun ve
sağlıklı bir yaşamı, bilgi edinmeyi ve iyi bir yaşam standardı için gerekli koşulların
sağlanmasını ifade etmektedir. Şüphesiz beşeri kalkınmanın sonsuz sayıda göstergesi vardır;
ancak ölçmedeki zorluklar sınırlı sayıda gösterge ile çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Politik,
kültürel ve ekonomik özgürlüklerden başlayarak, insan hakları, bireylerin yaratıcı ve verimli
olmalarını sağlayacak seçeneklerinin çeşitlendirilmesine kadar bir çok boyutu içine alan
beşeri kalkınma sadece üç boyutu içermektedir. Sadece üç boyutun dikkate alınmasının
altında, çok sayıda değişkenle çalışmanın dikkatleri başka yönlere kaydıracağı ve temel
göstergelerin vurgulanamaması endişesi yatmaktadır.
Beşeri kalkınma indeksinin birinci boyutu olan uzun ve sağlıklı yaşam, ortalama yaşam
beklentisi ile ölçülmektedir. Yaşam beklentisinin önemi, sağlık ve beslenme ile ilgili olarak
iyi bir yaşamın en önemli ölçütü olmasından kaynaklanmaktadır. Bireylerin sağlık ve
beslenme ile ilgili hizmetler konusunda iyi durumda olduğu ülkelerde ortalama yaşam süresi
diğer ülkelere göre daha uzun olmaktadır.
Beşeri kalkınma indeksinin ikinci boyutu olan bilgi ve eğitim ise, bu boyutun en önemli
ve kolay hesaplanabilir göstergeleri ile ölçülmektedir: Okur-yazarlık ve okullaşma oranı.
132 KİBRİTÇİOĞLU, Aykut, İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme Modellerinde Beşeri
Sermayenin Yeri, http://129.3.20.41/eps/dev/papers/0505/0505009.pdf
133 YUMUŞAK, İbrahim Güran, BİLEN, Mahmut, Gelir Dağılımı-Beşeri Sermaye İlişkisi ve Türkiye
Üzerine Bir Değerlendirme, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/bilen00.pdf
Beşeri kalkınma indeksinin hesaplandığı ilk yıllarda okullaşma oranı yerine ortalama eğitim
süresi dikkate alınmaktaydı.
İyi bir yaşam sürdürebilmek için gerekli kaynaklara sahip olabilmek, beşeri
kalkınmanın üçüncü ve ölçmesi en zor olan boyutunu oluşturmaktadır. Bu boyutla ilgili
gerektiği kadar güvenilir veriler olmadığından ortalama gelir düzeyleri dikkate alınmaktadır.
Ülkeler arasındaki farklılıkları gidermek amacıyla da satınalma gücü paritesine göre
hesaplanmış kişi başına düşen gerçek gayr-ı safi yurt içi hasıla rakamları kullanılmakta ve
gelirin refah düzeyine olan marjinal katkısını dikkate alan hesaplamalara gidilmektedir.
Şüphesiz bu rakamlar gelirin dağılımı konusunu içermemektedir ancak bu boyutun mümkün
olan veriler ışığında en iyi ölçümünü bu rakamlar ifade etmektedir. Aynı şekilde diğer
boyutları ifade eden rakamlar da aynı özelliği göstermektedir. Bu eksikliği gidermek üzere
beşeri kalkınma indeksinin alt indekslerinde bölgesel, kadın-erkek ve kent-kır farklılıklarını
içeren tablolara da yer verilmektedir.134
Yukarıda, beşeri kalkınmanın tanımı olarak “insanların seçeneklerini artırma süreci
olarak tanımlanmakta, uzun ve sağlıklı bir yaşamı, bilgi edinmeyi ve iyi bir yaşam standardı
için gerekli koşulların sağlanmasını ifade etmektedir” ifadesine yer verilmiştir. Bu
tanımlamayı yerel düzeyde ele aldığımızda, bu sefer bir kentin ve kent yönetiminin o kentte
ikamet edenlere sunması gereken hizmetleri kapsadığını görürüz. Çünkü daha önce de ifade
ettiğimiz Avrupa Kentsel Şartı’ndaki “ideal kent” tanımı şu şekilde idi: ““İdeal kent: kentli
haklarını koruyarak; en iyi yaşam koşullarını sağlayarak; halkına iyi bir yaşam biçimi
sunarak; değerini orada yaşayan, ziyaret eden, çalışan ve ticaret yapan, eğlence, kültür ve
bilgiyi orada arayan ve eğitim görenlerden alarak; birçok sektör ve aktiviteyi (trafik, yaşam,
çalışma, dinlence gereksinimleri) bir arada uyum içinde barındıran yaşam yeridir.”
Öyle ise bir kentte beşeri sermayenin geliştirilmesi ve beşeri kalkınmayı sağlamak, kent
yönetiminin temel sorumlulukları arasında yer almaktadır. Kent yönetimleri bu
sorumluluklarını hem kendi imkânları ve yasal sınırları çerçevesinde yerine getirmeli ve hem
de başta merkezi idare olmak üzere kamu kurumları, sivil toplum örgütleri ve akademik camia
ile işbirliğini geliştirerek bu kalkınmayı sağlamalıdır.
6-Sağlıklı Kentleşme
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1984 yılında açıklandığı şekliyle sağlık; “bir bireyin
yada grubun, bir yandan beklentileri ve güvenlik ihtiyaçlarını gerçekleştirme; diğer yandan ise
çevreyi değiştirme ve onun üstesinden gelme kabiliyetinin derecesidir. Sağlık bununla
birlikte, yaşamak için bir araç değil günlük yaşamın kaynağı olarak görülür, bu fiziksel
kapasitelerin yanı sıra sosyal ve kişisel kaynakların vurgulandığı pozitif bir kavramdır”.
Sağlıklı şehir kavramı her toplumun kültürüne, geleneklerine, değerlerine göre farklı
şekillerde ifade edilir. Ekonomistlere göre sağlıklı şehir; kentteki önemli değerleri yenilemek
ve yeni mekanlar yaratmak, şehir plancılarına göre; kentin ulaşımında, konut alanlarında,
yeşil alanlarında yeni, iyi fiziksel karakterler yaratmak, sosyologlara göre; sosyal
bütünleşmeyi oluşturmak ve geliştirmek, eğitimcilere göre; toplumun gelişmesine olanak
sağlamak, epidemolojistlere(salgın hastalıklarla uğraşan tıp doktorlarına) göre; sağlık
seviyesini yükseltmek, sağlık koruma plancılarına göre; hastanelere ve sağlık servislerine
yüksek seviyeli ulaşılabilirliği sağlamak, sokaktaki herhangi bir insana göre ise; yaşama
imkanının sağlanması, ailesinin korunması, arkadaşları ile görüşebilmesi, yeme-içme
ihtiyacını sağlayabilmesi ve son olarak güvenli ve özgür bir biçimde yaşama eylemlerini
134 YUMUŞAK, İbrahim Güran, TUNA, Yusuf, Kalkınmışlık Göstergesi Olarak Beşeri Kalkınma İndeksi ve
Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme, http://paribus.tr.googlepages.com/igy_tuna.doc
gerçekleştirmektir. Dolayısıyla sağlıklı şehir kavramı, birçok farklı disiplinleri içinde
barındıran, coğrafya ve kültüre göre farklılaşabilen bir kavramdır.135
Sağlıklı kent, insanların en yüksek potansiyellerine ulaşmak için birbirlerine destek
olabilecekleri bir ortam sağlamak amacıyla çevresini geliştirebilen ve kaynaklarını
genişletebilen bir kenttir. Sağlıklı kent kavramı sadece bir sonuç değil aynı zamanda bir
yöntemdir. Sağlıklı kent sadece belirli bir sağlık düzeyine ulaşmış kent değil, sağlık bilincine
sahip ve onu geliştirmek için çaba harcayan kenttir. Nitekim herhangi bir kent olan sağlık
statüsüne bakılmaksızın Sağlıklı kent olabilir; Gerekli olan başarmak için bir yapı ve işleyişe
sahip olmak ve sağlık için kesin karar almaktır.
Bu durumda sağlıklı bir kentin ulaşmak için çaba harcaması gereken 11 özellik şöyle
sıralanabilir:
1. Nitelikli konut da dahil olmak üzere temiz, güvenilir bir fiziksel çevre
2. Bugün dengeli olan ve uzun vadede devam edebilecek bir ekoloji sistemi
3.Güçlü, Dayanışma içinde, Sömürülmeyen bir toplum
4. Toplumun kendi hayat, sağlık ve refahını etkileyecek kararlarda katılım ve kontrolü
5. Kentte yaşayan tüm bireyleri yemek, su, barınak, gelir, güvenlik, iş vb. temel
gereksinimlerinin karşılanması
6. Her türlü temas, ilişki ve iletişim olanağıyla değişik kaynak ve deneyimlere
ulaşabilirlik
7.Geniş kapsamlı, canlı ve yenilikçi bir kent ekonomisi
8. Geçmişe, kentte yaşayanların kültürel ve biyolojik mirasına, diğer grup ve bireylere
bağlılığın desteklenmesi
9.Önceki özelliklere uyumlu ve onları geliştiren bir yapı
10. Herkese ulaşabilen optimum düzeyde uygun halk sağlığı ve sağlık bakım hizmeti
11. Yüksek sağlık düzeyi (yüksek pozitif sağlık ve düşük hastalık düzeyi)136
Kent, kısaca sınırları içinde yaşayan nüfusun geçim kaynaklarını tarım ve hayvancılık
dışı uğraşıların oluşturduğu, toplumsal ilişkiler, kültürel alanlar, nüfus yoğunluğu gibi birçok
yönden kırsal alanlardan farklı olan yerler şeklinde tanımlanmaktadır.
Kentleşme ise; Sanayileşme ve ekonomik gelişmeye bağlı olarak kent sayısının artması
ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplum yapısında artan oranda
örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşma yaratan, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü
değişikliklere yol açan bir nüfus birikim sürecidir.
Sağlıklı Kentleşme kavramıyla ifade edilmek istenen ise, içinde yaşayanlara huzur,
güven, umut veren ve medeni ihtiyaçlarını karşılayabildikleri bir yerleşmenin
gerçekleştirilmesidir.
Günümüzde hızlı ve doğal olmayan bir biçimde büyüyen kent alanı ve kent nüfusu,
beraberinde bir çok olumsuzlukları da getirmektedir. Özellikle sanayileşme sürecinin bir
sonucu olan kentleşmenin Türkiye gibi ülkelerde sanayileşme hızının çok üzerinde
gerçekleşmesi, çarpık kentleşme olgusunu beraberinde getirmektedir. Bu anlamda ülkemizin
göz bebeği İstanbul çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir.
Ulaştıramayan ulaşım ağları, yetersiz sağlık, eğitim, park, oyun ve spor alanı, kültürel
tesis ve benzeri donatıları, kirlenen çevresi, tahrip edilen doğası ve bütün bunların üzerine bir
de deprem riski yüksek binaları ile kentlerimiz sağlıksız kentler olarak ortaya çıkmaktadır.
Sağlıklı kentleşmenin gerçekleşmesinde en önemli rol planlamaya düşmektedir. İyi bir
planlama ve planlara uyma ile kentlerin sağlıklı gelişimi sağlanabilir. Sağlıklı kent planması
için temel prensipler ise şunlardır:137
135 ÖZYABA, Murat, Avrupa İle Uyumlanmada Sağlıklı Kent Yapısı ve Bursa Örneği,
http://www.kentli.org/makale/saglikli.htm
136 http://www.yalova77.com/077/anasayfa/icerik.php?id=13
137 http://skb.golcuk.bel.tr/id3.html
1. Eşitlik
Din, dil, ırk, kültür, sınıf ve düşünce farkı gözetmeksizin herkesin, hakkaniyet ölçüleri
içerisinde başta sağlık olmak üzere tüm kentsel hizmetlerden eşit olarak yararlanmasının
sağlanması.
2. Sağlığın Geliştirilmesi
Herkes için sağlık prensipleri çerçevesinde, sağlığı direkt ve/veya dolaylı olarak olumsuz
yönde etkileyen faktörlerin ortadan kaldırılması veya azaltılması.
3. Sektörler Arası Eylem
Kentin sağlık gelişimini etkileyen ekonomik, sosyal, kültürel ve bilimsel etkenlerin ve kentsel
problemlerin, demokratik ortamlarda ve sektörel katılım yoluyla tartışılması ve çözümler
geliştirilmesi.
4. Toplum Katılımı
Başta sağlık olmak tüm kentsel problemlerin çözümünde "Birlikte Üretim ve Birlikte
Yönetim" ilkelsinden hareketle; kent halkının, sorunlardan yakınan ve hizmet bekleyen
konumundan çıkarılarak çözümün aktif ve etkin bir taraf ı durumuna getirilmesi.
5. Destekleyici Çevreler
Sürdürülebilir gelişme, temiz fiziksel çevre, planlı kentleşme, istihdam politikaları ve sosyal
destek konularında alt yapı unsurlarının oluşturulması ve geliştirilmesi.
6. Güvenilirlik
Kent sağlık planının, toplumun tamamını temsil eden kurumsal yapılar tarafından
oluşturularak; şeffaflık ilkesi çerçevesinde toplumun gözetiminde yürütülmesi ve Dünya
Sağlık Örgütü gösterge listesi uyarınca ölçülebilirliğinin sağlanması.
7. Huzur Hakkı
Kentte en üst seviyede güvenlik ortamının oluşturularak, toplumun genel huzurunun sürekli
temininin sağlanması.
7-Kent Güvenliğinin Sağlanması
Güvenli bir kentte yaşamak her kentlinin en temel haklarındandır. Kentlerin ortaya çıkış
sebepleri arasında insanların bir arada daha güvende yaşayacakları umudu da bulunmaktadır.
Dolayısıyla kentler aslında içinde yaşayanlara güven sunan mekânlar olmak zorundadırlar.
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “güvenlik, toplum yaşamında kanuni düzenin
aksamadan yürütülmesi, kişilerin korkusuzca yaşayabilmesi durumu, emniyet” anlamlarına
gelmektedir.138 Güvenlik kavramı kısaca, kişilerin canlarına, ırzlarına ve mallarına
gelebilecek tehlike ve tehditlerin yokluğunu ifade etmektedir.139 Bir başka ifade ile güvenlik,
topluluk ve bireylerin çeşitli etkenlerden zarar görmeden yaşayabilmeleridir.140
Güvenlik kelimesi aynı zamanda asayiş kelimesi ile de beraber düşünülmelidir. Yine
Türk Dil Kurumu’na göre asayiş, “Bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu,
düzenlilik, güvenlik”141 anlamına gelmektedir.
Özellikle son dönemlerde kent ve güvenlik kavramları adeta birbirinden ayrılamaz
biçimde yoğun olarak birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Kentte yaşayanların can, mal, namus
güvenlikleri ciddi soruna dönüşmüş, hemen her gün konu ile ilgili haber ve yorumlar gazete
ve televizyonlarda yer almaya başlamıştır. Kent ölçeği, büyüdükçe kentlilerin güvenlik
endişeleri de büyümektedir. Çünkü nüfus arttıkça sosyal kontrol de azalmaktadır.
138 http://www.tdk.gov.tr
139 PEKTAŞ, E. Kadri, Belediye Yönetiminde Zabıta Hizmetleri Ve 21. Yüzyıl Kentinde Zabıtanın Yeri
(Afyon Belediyesi Örneği), Http://Www.ekitapyayin.com/id/026/
140 TOPRAK, Zerrin, Uluslar arası Mevzuatta Planlama ve Kent Yönetimine Etkisi,
http://web.deu.edu.tr/gundem21
141 http://www.tdk.gov.tr
Sosyal kontrol, grup ve toplumun, kişinin davranışlarını sınırlandırması ve bu
sınırlandırma yoluyla sosyal değerleri benimsemesinin sağlanması demektir.142 Bu kontrol
nüfus ölçeği arttıkça azalmaktadır. Özellikle komşuluk, akrabalık ilişkilerinin neredeyse
bittiği günümüz kentinde bu kontrol de o derecede azalmıştır. Şehirde kimse birbirini
tanımadığı için suça elverişli ortam oluşmaktadır. Genellikle suçun köy ve küçük şehirlere
göre büyük şehirlerde daha fazla işlenmekte olduğu saptanmıştır.
Şehirleşmeyle özellikle cebir şiddet suçları azalırken mala yönelik suçlar artmaktadır.
Büyük şehirlerde kazanç sağlayan mala yönelik suçlar için olanaklar ve suçların gizli kalması
olasılığı daha fazladır. Ayrıca toplum baskısı iyice azalmıştır. Bu yüzden kent yaşamında
suçluluk oranları daha fazla olmakta, küçük yerleşim birimlerinde ise polisin daha az etkili
olmasına rağmen daha az miktarda suç oranına rastlanmaktadır.
Yapılan çalışmalarda suçluların daha çok şehirde yaşayıp şehirde suç işledikleri
görülmüştür. Kırsal kesimde daha çok ilk kez suç işleyenlere rastlanıldığı halde, büyük
şehirlerde suç tekrarı oranları da fazla olmaktadır.143
Kentsel güvenlik; şehirde yaşayan bir bireyin ya da grubun, kentsel yaşamına dair tüm
ihtiyaçlar ve ilişkiler ağını gerçekleştirirken, güvenliğinin sağlanabilmesidir. Bu tanımda
dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri, bir kentli olarak beklentilerinin
karşılanmasını bekleyen bireyin, hizmet sunumu aşamasındaki emniyetinin de beraberinde
sağlanabilmesidir.144
Avrupa Kentsel Şartı, kentlilerin haklarını sayarken ilk önce güvenlikten bahseder ve
“Mümkün olduğunca suç, şiddet ve yasa dışı olaylardan arındırılmış emin ve güvenli bir
kent”te yaşama hakkını belirtir. Avrupa Kentsel Şartı, “Kent Güvenliğinin Sağlanması ve
Suçların önlenmesi” başlığı altında şu ifade ve ilkelere yer vermektedir:
“Özellikle uyuşturucu kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan suçlar Avrupa kentlerinde
öyle bir noktaya yükselmiştir ki, kent toplumundaki politik, kamusal ve profesyonel
oluşumların zihinlerini birinci derecede meşgul etmektedir.
Güvenlik herkesin endişesidir. Bir yerleşim; orada yaşayanların güvenliği garanti
edilmeden ve suç korkusu azaltılmadan, gerçek anlamda ‘yerleşim” olma hakkını elde
edemez.
Yerel yönetimler; uygun sosyal kalkınma politikalarıyla, sosyal bağları yenileyerek,
karşılıklı destek ve ortaklığa dayalı aktif programlar geliştirerek, mevcut ihmalleri kökten
saptamış1o toplumda yaşayan herkese uygun bir ortamda yaşama şansı kazandırılması için,
atağa kalkmıştır.
İlkeler
1-Net bir güvenlik ve suç önleme politikasının, alınacak önlemlere, kanuni yaptırımlara
ve müşterek desteğe dayandırılması
Suçun çok çeşitli sebepleri vardır. Çözümler de buna göre çeşitlendirilmeli ve
koordinasyonu sağlanmalıdır.
Bu da, yerel düzeyde, seçilmişlerin temsilcileri, resmi görevliler, polis kuvvetleri,
hukukçular, sosyal danışmanlar ve birliklerin işbirliğini içeren yapıların oluşumlarını
gerektirir.
Böylelikle suçun sebeplerini, şimdiye kadar yürütülen mücadelelerin etkilerini ve
gelecekte izlenecek yolları daha iyi saptayabilecektir. Suçun cezalandırılmasını takiben,
suçlunun yeniden kazanılması ve mağdurun haklarının tazmin edilmesini sağlayacak süreçler
oluşturulmalı ve hayata geçirilmelidir.
142 http://www.sosyalhizmetuzmani.org/temelkavram.htm
143 HANCI, İ. Hamit, Çocuk Suçluluğu, http://www.sucveceza.com/icerik-24.html
144 KORKMAZ, Gürol, HENDEN, H. Burçin, Kentsel Güvenliğin Planlamasının Toplumsal Boyut ile
Bağlantısı, http://www.giresun.pol.tr/ken.htm
2-Yerel güvenlik politikasının; güncelleştirilmiş, kapsamlı istatistik ve bilgilere
dayandırılması
Yerel güvenlik politikaları, açık, net, detaylı bilgilere ve kapsamlı istatistiklere
dayandırılmalıdır.
Detaylı suç istatistiklerinin oluşması; (suçun işlendiği zaman ve mekanın saptanması,
sabıka kaydının araştırılması vb.); mağdur anketleri ve bu kişilerin oluşturdukları birlikler,
sosyal danışmanlar ve eğitim danışmanlarından alınacak güncelleştirilmiş raporlar aracılığıyla
sağlanacaktır.
Bu mekanizma, yerel yönetimlere ve yerel suç izleme servislerinin çalışmalarına temel
oluşturacaktır.
3-Suçun önlenmesinin toplumun tüm üyelerini ilgilendirmesi
Suçun oluşumunda birincil derecede önemli olan etkenlerin başında; sosyal
yabancılaşma, buna bağlı olarak ortaya çıkan olumsuzluklar ve özellikle, belli bir kültürle,
aileyle, okulla veya toplumla bütünleşememiş olan gençler gelir.
Kentsel çevreyi iyileştirici önlemleri alırken beraberinde; gençlere sağlık, eğlence,
eğitim, istihdam konularında olanaklar yaratmak, suç oluşumuna karşı alınacak
tedbirlerdendir. Toplumda zorluklarla karşı karşıya olan kesimlere; ayrımcı yapılar
oluşturarak değil, aksine, ekonomik bütünleşme, konut gibi sorunlarına detaylı yaklaşımlarla,
özel önem verilmesi gerekir.
4-Etkili bir kent güvenlik politikası için; emniyet güçleri ve yerel halkın yardımlaşması
Emniyet güçleri, güvenlik etkisini artırabilmek için; toplumun tüm faal birimleriyle
gerekli koordinasyonu oluşturarak, kent sakinleri ve temsilcileriyle, iyi bir diyalog
geliştirmelidir.
Bu koordinasyon ve diyalog için, ortak çalışmayla, yerel izleme birimleri oluşturulup,
yeni yöntemler geliştirilmelidir. Bunlar; özellikle belli yer ve zamanlarda devriyelerin
gezmesi; gençleri hedefleyen eğitime yönelik çabalar; hukuk otoritelerinin kovuşturma
politikalarıyla ilgili katkılarının sağlanması; kamu kurumlarının ve kent sakinlerinin hırsızlığı
önleyici tedbirler geliştirmesi, yapıların yeni teknolojilerle korunması ve mahallelerde devriye
bulundurulması gibi konularda uyarılması; özel güvenlik güçlerinin faaliyetlerinin
desteklenmesi ve sosyal servis ve benzeri kuruluşlara gelen telefon ve şikâyetlerin ciddiyetle
anında takibi, gibi önlemleri de kapsamalıdır.
5-Uyuşturucu karşıtı yerel politikanın oluşturulması ve uygulanması
Uyuşturucu bağımlılığı, suçun oluşumuna yol açan çeşitli faktörleri içerir; zaten kendisi
bir suç oluşturan bu eylem, uyuşturucu trafiği de dâhil olmak üzere, tek tek kişilerin
uyuşturucuyu elde etmeye yönelik tüm eylemlerini kapsar. Uyuşturucu satıcılarının
yakalanması, uzman polislerin ve hukuk otoritelerinin görevi olmasına karşın, toplum da
uyuşturucu talebini en aza indirmek için gerekli tedbirleri almak zorundadır.
Sağlık ve sosyal servis danışmanlarıyla ortak çalışacak uzman bir birim, yapacağı ön
araştırma veya durum tespitinin yanı sıra, özellikle okul içi ve dışında gençlere yönelik uyarı
programlarıyla söz konusu çalışmalara katkıda bulunur.
Kişilerle tek tek irtibata geçebilen ilgili personel, kamu çalışanları, öğretmenler, gençlik
danışmanları ve sosyal danışmanların eğitimine, bunun yanı sıra, şırıngaların ve uyuşturucu
muadili diğer ilaçların satışında özel koşulların getirilmesine özen gösterilmelidir.
6-Suçların tekrarını önleyici programlar ve hapis cezaları yerine alternatif çözümler
üretilmesi
Cezaevi tecrübesi, sabıkalının yeniden suç işlemesine yol açtığından, hapis cezası,
sadece çok ciddi suçlar söz konusu olduğunda gündeme gelmelidir.
Toplumun kanuna aykırı herhangi bir harekete, anında sistematik biçimde cevap
verebilmesi için alternatif cezalandırma sistemlerinin geliştirilmesi gerekir; böylece, suçluyu
topluma olabildiğince çabuk geri kazandırmak ve oluşabilecek suçları engellemek hedeflenir.
Cezaevlerine alternatif olarak, suçluyu cezaevi dışında arazide veya toplum
hizmetlerinde çalıştırmak; ayrıca, suçluların gözaltı ve savunma süreçlerini, suça maruz
kalmış kişilerin zararlarının tazmini ile birlikte düşünmek, cezaevleri ve yerleşimler arasında
olumlu ilişkiler kurarak, örneğin: kültür ve eğitim faaliyetlerini cezaevlerine sokmak ve
toplumu suçlunun serbest bırakılmasına hazırlamak gibi yöntemler denenmelidir.
7-Yerel güvenlik politikasının temel unsuru olarak mağdurların kollanması
Suçla karşılaşanlara yapılacak yardımlar, destek programlar ve buna paralel olarak
suçlunun topluma kazandırılması çabası toplum için manevi bir görevdir.
Bu tür yaklaşımlar, kamu veya toplum tarafından ortaklaşa oluşturulmalıdır. Mağdurlara
gerekli destek ve rehberlik hizmetlerini sağlayacak özel birimlerle, emniyete ve mahkemelere
yansıyan şikâyetlerin sürekli izlenerek ilgili bilgilerin anında iletilmesiyle, tanıklığı teşvik ve
kolaylaştırıcı düzenlemeleri, mağdurlara destek sağlanmalıdır.
8-Suçların önlenmesine öncelik verilmesi ve buna bağlı mali kaynakların yaratılması
Avrupa kentlerindeki yüksek suç oranı ve bu konudaki açıklar, genelde bu kentlerdeki
yaşamın temel sorunları olmasına ve önleyici tedbirlerin kapsamlı bir biçimde tartışılmasına
rağmen; yerel yönetimler henüz bu sorunlara gerekli mali kaynakları aktarmamaktadırlar.
Aktarılacak fonlar; suçu önlemek üzere koordine edilmiş birimlere, yeni yöntem ve
tekniklere, uyuşturucu karşıtı politikalara oluşturulmasına, suçun tekrarını engelleyecek
programlara ayrılmalı, mağdurlara yardım ve cezaevlerine alternatif yaklaşımlar gibi
çalışmalarda kullanılmalıdır.”
Avrupa Kentsel Şartı, kent güvenliğini asayiş sorunu temelinde ele almaktadır. Oysa
kentsel güvenlik, “şehirde yaşayan bir bireyin ya da grubun, kentsel yaşamına dair tüm
ihtiyaçlar ve ilişkiler ağını gerçekleştirirken, güvenliğinin sağlanabilmesi” demek olduğuna
göre sadece asayiş olarak ele alınamaz. Kentte yaşayanların canlarına, mallarına, ırzlarına
yönelik tehditler sadece sokak çetelerinden, uyuşturucu bağımlılarından veya suç işlemeye ve
başkalarına zarar vermeye meyilli ruh yapısındaki kişilerden gelmemektedir. Bunun yanı sıra
bizzat kentsel hizmet sunumları da mal ve can konusunda önemli tehditler içermektedir.
Gerekli güvenlik emniyetleri alınmadan açılmış çukurların cana ve mala verdiği zararlar
önemli boyutlardadır. Gerekli denetimler yapılmadığı için insan sağlığına zarar veren
maddelerin alım-satımı da güvenlik yönünden önemli bir tehdittir.
Kentlerde güvenlik sorununun temel sebepleri;
a-Aşırı göç ve hızlı kentleşme
b-Yoksulluk/Yoksunluk
c-Denetim yetersizliği
d-Kentsel altyapı yetersizliği.
Aşırı göçle yaşanan hızlı kentleşme sonucu toplumda karşılıklı ilişkilerin gelişmesi söz
konusu olamamakta, kültürel çatışmalar yaşanmakta ve toplumun sosyal denetim gücü yok
olmaktadır. Kente gelen ilk nesil yoksul olmakla beraber sorun olmamıştır. Çünkü bunlar
kırsalın kültürüne sahip, terk etmek zorunda kaldığı sılasının hasretini çeken, bulabildiği bir
lokma ekmeğe şükredebilecek kadar da beklentileri düşün bir nesildi.
Göçle gelenlerin ikinci nesli ise, anne-babalarının aksine kentte doğmuş, kırsalın o
kahredici yoksulluğunu yaşamamış kitledir. Dolayısıyla imkânlarını köylerindeki imkânlarla
karşılaştırmamış, etrafındakilerin yaşam standartlarını gözlemlemiştir. Aradaki uçurumu
gördükçe öfkelenmiş, öfkesi nefrete dönüşmüştür.
Asıl öfke patlaması ise gerek ikinci nesil içinde var olan ve daha çok üçüncü nesilde
bulunan yoksunlarda görülmektedir. Çünkü bunlar gerek ekonomik yönden ve gerekse eğitim
yönünden daha iyi durumdadırlar. Yoksulluk kıskacını önemli oranda kırmayı başarabilmiş bu
nesil bu sefer bir başka acımasız kıskaçta bulmuştur kendini. Adına “Yoksunluk” denilen bu
kıskaç tahammül edilebilir gibi değildir. Yoksunluk, izole olmuşluk ve sınırlılık duygusudur.
Kendilerini izole edilmiş, sınırlandırılmış görmektedir bu nesil.
Kentlerde göçün beraberinde getirdiği yığılmalar özellikle büyük kentlerde güvenliği
olumsuz yönde etkilemektedir. Ancak kentlerde yaşanan güvenlik sorunun nedeni, şüphesiz
yalnızca iç göçler sonucu kentsel mekânların kalabalıklaşması değildir. Türkiye’de özellikle
1950’lerden itibaren çeşitli nedenlerle kentleşme süreci hız kazanmıştır. Bu süreç; sağlıksız ve
düzensiz bir kentsel yapılanmayı, kent içi sosyo-kültürel ve ekonomik dengesizlikleri, söz
konusu dengesizliğin ortaya çıkardığı yoksulluk/yoksunluk olgusunu ve büyük kentlerde
siyasal şiddet riskini arttıran toplumsal gerilimi de beraberinde getirebilmektedir.
Kent güvenliğini, hem kentlerde işlenen suçların hem de kente ve kentliye karşı işlenen
suçların önlenmesi ve ortadan kaldırılması olarak algılamak doğru bir yaklaşımdır. Bu
anlamda terör, cinayet, yaralama, gasp, hırsızlık, dolandırıcılık ve rüşvet gibi suçların
yanında; gecekonduculuk, kaçak yapı üretimi, kaçak mal ticaretiyle uğraşma, çevrenin
kirletilmesi, çeşitli ihtiyaç maddelerinin sağlıksız ya da pahalı olarak halka sunulması,
kamunun kullanımına ayrılmış alanların izinsiz olarak işgal edilmesi ve benzeri eylem ve işler
de kent güvenliğini tehdit eden unsurlar arasında yer almaktadırlar.145 Bunlar da ancak etkin
denetimle giderilecek sorunlardır.
Kentsel altyapı eksikliği güvenliği ilgilendiren bir başka sorun alanıdır. Yetersiz alt yapı
hem sağlığı tehdit etmekte, hem özellikle aydınlatma başta olmak üzere caydırıcı etki
yapmaktadır. Yolların, parkların planlanması güvenlik açısından ayrı bir önem taşımaktadır.
Hem iyi aydınlatılmış ve hem de gözden uzak olmayan mekânlar olarak tasarlanmaları
gerekmektedir.
8-Tarihi Ve Kültürel Doku
Günümüzde toplumların barınma, beslenme, sağlık gibi altyapı gereksinimleri olduğu
kadar; tarihi, bilimsel, kültürel, sosyal, politik ve benzeri üst yapı gereksinimleri olduğu da
yadsınamaz. Üst yapıyı oluşturan öğeler mimari yapılar ve sözlü, yazılı, basılı folklor ürünleri
ile geleneksel sanat eserleri biçimindedir. Tamamı anonim özellikli ve bu nedenle tüm
insanlara ait olan bu değerlere kısaca kültürel miras denir.146 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanunu 3. maddesine göre: "Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi
devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan yer üstünde, yeraltında veya su
altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.
Kültürel miras, evrenseldir. Tüm insanların atalarından miras almaya ve gelecek
nesillere bırakmaya hakkı olan bir olgudur. Bir yerin ve insanların kültürel mirası; geçmiş,
şimdiki zaman ve gelecek arasında devam eden iki yönlü bir süreç işlevi görebilir. Kültürel
kimliklerin sembolik değerlerini taşır ve bu özelliğiyle de toplumların yapılandırılması için
temel bir başvuru noktası oluşturur.
2005 Göteborg Bildirgesinde de ifade edildiği gibi, “Geçmişi olmayan bir kent, belleği
olmayan bir insana benzer.”147 Çünkü kültürel-tarihi miras, toplumun ortak belleğidir. Ancak
bu bellek çok çabuk yitirilebilmekte; özellikle rant odaklı girişimlerle tarihi ve kültürel
varlıkların yok edildiği görülmektedir.
Kültürel miras iki ayrı kategoride değerlendirilmektedir. Bunlardan birincisi “elle
tutulabilen” yani somut olan mirastır. Ülkemizde uzun süre halk tarafından “harabe” veya
“virane” diye adlandırılan, artık önemi iyice anlaşıldığı için özgün adlarıyla anılan, eski
çağlardan günümüze kadar gelebilmiş, taşınabilen veya taşınamayan, yeraltında veya yer
üstünde rastlanan eski yerleşim alanlarındaki evler, kamusal yapılar ya da yapı kalıntıları,
145 PEKTAŞ, E. Kadri, Belediye Yönetiminde Zabıta Hizmetleri Ve 21. Yüzyıl Kentinde Zabıtanın Yeri
(Afyon Belediyesi Örneği), Http://Www.ekitapyayin.com/id/026/
146 ŞAHİN, Sultan, K., GÜNER Saadet, Kültürel Mirasın Korunması ve Sivil Toplum Kuruluşları Arasındaki
İlişkiler, http://web.deu.edu.tr/terracottas/kumid/files/sultan_bildiri_metni.pdf
147 http://www.mimarlarodasi.org.tr/UIKDocs%5Cgoteborgbil.pdf
ortak kullanım alanları, o çağlarda yaşayan insanların günlük yaşamlarında kullandıkları
nesneler, tarihi ve sanatsal eserler bu kategoriye girmektedir.148
İkinci kategori ise, elle tutulamayan, yani somut olmayan mirastır. Halk kültürü, sözlü
kültür, folklor gibi isimlerle de anılabilen somut olmayan kültürel miras, gelenekler,
görenekler, müzik gibi alanları kapsamaktadır.
UNESCO’nun 17 Ekim 2003 tarihli Genel Konferansı’nda kabul edilen “Somut
Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi”nin ikinci maddesi Somut Olmayan
Kültürel Miras’ı şu şekilde tanımlamaktadır:
“Somut Olmayan Kültürel Miras”, toplulukların, grupların ve kimi durumlarda
bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller,
anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar anlamına
gelir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan miras, toplulukların ve grupların
çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden
yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan
yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur.
Sözleşmenin aynı maddesinin 2. fıkrası Somut Olmayan Kültürel Mirasın belirdiği
alanları şu şekilde tanımlamaktadır:
-Somut olmayan kültürel mirasın aktarılmasında taşıyıcı işlevi gören dille birlikte sözlü
gelenekler ve anlatımlar;
-Gösteri sanatları;
-Toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler;
-Doğa ve evrenle ilgili uygulamalar;
-El sanatları geleneği.
Belediye Kanunu’nun belediyelerin görevlerini belirten 14. maddesinin b fıkrasında şu
ifadeler yer almaktadır: “kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi
bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir; bu amaçla
bakım ve onarımını yapabilir, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak yeniden
inşa edebilir.”
Tarihi ve kültürel varlıkların korunmasındaki en önemli araç planlama ve yapılan
planlara uyulmasını sağlama ile mümkündür. Bu gün tarihi ve kültürel varlıkların etrafını
saran gökdelenlerle bu varlıklar nefes bile alamaz hale getirilmekte ya da bu yapılarla hiçbir
uyumu olmayan modern yapılarla mekânın anlamı silinmektedir. Oysa planlama, tarihi ve
kültürel yapı ile uyumlu yapılaşmayı esas almalıdır. Bu gibi yerlerde merkezi konumda bu
varlıklar bulunmalıdır.
Tarihi ve kültürel varlıkların gerek bilinçli girişimlerle yok edilmesi veya sahipsizlikten,
ilgisizlikten kaynaklanan zamanın yıpratıcı etkisi altında günden güne tahrip olması
karşısında da gerekli hukuki ve idari düzenlemeler yapılmalı ve bu varlıkların yaşatılması
sağlanmalıdır.
9. Kalkınma Planı Yerleşme-Şehirleşme Özel İhtisas Komisyonu Raporunda “Doğal ve
kültürel varlıkların korunmasının sağlanması“ ile ilgili olarak “öncelikli temel amaç ve
politikalar” şu şekilde belirlenmiştir.
1. Doğal ve Kültürel Mirasın korunmasına yönelik “koruma bilinci” ve “koruma
eğitimi” programları geliştirilmeli ve sürekli uygulanmalıdır.
2. Korumaya yönelik ulusal ve yerel düzeyde finansman kaynakları çoğaltılmalı;
korumayı sağlayacak merkezi ve yerel yönetimlerin kapasiteleri artırılmalıdır.
3. Kentleşme sürecinin doğal ve kültürel varlıklar üzerindeki baskısı azaltılmalı ve
sürdürülebilir bir koruma sağlanmalı; doğal ve kültürel miras envanteri oluşturulmalıdır.
4. Koruma konusunda yerel sahiplik ve koruma amaçlı girişimler desteklenmelidir.
148 TANSUĞ, Avniye, “Kültürel Miras mı, Kültürel Varlık mı?” http://www.cekulvakfi.org.tr
5. Doğal ve kültürel mirasın korunmasına ilişkin mevzuat sadeleştirilmeli, kurumsal
yapı yeniden yapılandırılmalıdır. Koruma alanında görev ve sorumlulukları bulunan
kuruluşların AB standartlarına ulaşarak uluslararası işbirliğiyle doğal ve kültürel miras
değerlerinin korunması sağlanmalıdır.”
9-Kentsel Dönüşüm/Yenileme149
Kentler, sürekli gelişen, değişen mekânlardır. Bu yönleri ile yaşayan bir organizma
gibidir. Bir dönem kent için çok önemli olan ve o dönem için de en uygun yerde inşa edilen
alanlar gün gelmekte ya önemini yitirmekte ve atıl hale gelmekte veya fonksiyon olarak
önemini korumakla beraber mekân itibarı ile bulunduğu konum uygunsuz hale gelmektedir.
Bazen de hem fonksiyon ve hem de konum itibarı ile uygunsuzluk söz konusu olabilmektedir.
Bu alanlarda yenileme çalışmaları yapılmaması durumunda ise bir süre sonra izbe olarak
tanımlanabilecek yıkıntı, döküntü, köhne alanlara dönüşmektedir. İşte bu alanların
yenilenmesi, dönüştürülmesi için yapılan çalışmalara kentsel yenileme veya kentsel dönüşüm
adı verilmektedir.
Genel bir çerçeve içinde, kentsel yenileme, farklı nedenlerden ötürü zaman süreci içinde
eskimiş, köhnemiş, yıpranmış ya da kimi durumlarda terkedilmiş, vazgeçilmiş kentsel
dokunun, günün sosyo-ekonomik ve fiziksel koşulları göz önünde tutularak değiştirilmesi,
dönüştürülmesi, ıslah edilmesi ve yeniden canlandırılarak kente kazandırılması olarak ifade
edilebilir.150 Kentsel yenileme uygulaması ile yeni bir yaşam biçimi ve stratejisi geliştirme
hedefine yönelik olmak üzere, yerleşik kentsel dokuda sağlılıklaştırma amaçlı, kapsamlıkökten müdahalelerle, büyük ölçüde yıkımlar ve yeniden yapılanmalar söz konusudur.151
Kentsel yenileme/kentsel dönüşüm, zamanla niteliğini kaybeden fiziksel ve çevresel
yönden bozulmuş ve köhneleşmiş, sosyal ve ekonomik açıdan dışlanmışlıkla karşı karşıya
olan kentsel alanların belli sosyal ve ekonomik programlarla yenilenerek/dönüştürülerek kente
kazandırılmasıdır.152 Kamu girişimi ya da yardımıyla yoksul komşulukların yenilenmesi,
yapıların iyileştirilmesi, daha iyi barınma koşulları, ticaret ve sanayi olanakları, kamu yapıları
sağlanması amacıyla yerel plan ve programlar uyarınca kentlerin ve kent merkezlerinin
tümünü ya da bir bölümünü günün değişen koşullarına daha iyi yanıt verebilecek bir duruma
getirmek, ekonomik ve yapısal özellikleri iyileştirilmesine olanak vermeyecek ölçüde
kötüleşmiş olan yoksul konutların yıkılması ve bunların oluşturduğu kent bölümlerinin yeni
bir planlama düzeni içinde geliştirilmesi olarak da tanımlanabilir.153
Hızla gelişen, değişen, yoğunluğu giderek artan ve üstelik kültür mirası açısından da son
derece zengin olan büyük kentlerimizde, mevcut potansiyeli değerlendirerek, eskimeye
aşlayan kentsel alan parçalarını kentlerimize kazandırmak, onlara yeni fonksiyonlar
yükleyerek canlanmalarını, gelişmelerini ve ıslahlarını sağlamak, sosyo-kültürel ve ekonomik
açılardan kentlerimiz için büyük bir kazanç anlamına gelecektir. Bu nedenle, kentsel
yenilemeye / dönüşüme hak ettiği önemi vermek, bu amaç doğrultusunda öncelikle kentsel
yenilemenin ilkelerini tartışıp saptamak ve ardından konunun yasal ve kurumsal çerçevesini
149 ŞENTÜRK, Hulusi, Yerel Siyaset Dergisi, Ekim 2007
150 ÖZDEN, Pelin Pınar , “Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü Üzerine Düşünceler
Ve İstanbul Örmeği”, İ.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 23–24
151 BİRSEL, Güven S. Ve diğerleri, Değişim-Dönüşüm Sürecinde Kimlik Arayışları ve Kentsel Yenileşme
Kavramı, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, Yıldız Teknik Üniversitesi Yayın Merkezi, İstanbul 2003,
sf: 55
152 BAYRAKTAR, Erdoğan, Gecekondu ve Kentsel Yenileme, Ekonomik Araştırmalar Merkezi Yayınları,
Ankara 2006, s: 235
153 http://www.kentli.org/sss/soru80.htm
ortaya koymak yerinde olacaktır. Kentsel yenilemede yetki sorunsalının netleştirilmesi,
uygulamaya geçmede en önemli adımlardan biri olacaktır.154
Kentsel yenilemenin, kentin tarihi ve doğal dokusunda tahribat yapmaması esas
alınmalıdır. Böylece çöküntüye uğrayarak sorunlu hale gelen kentsel yaşam çevreleri, gerekli
dokunuşlarla içinde yaşamaktan zevk alınacak, özlenen kentsel mekânlara dönüştürülebilecek;
eskiyerek özgün niteliklerini ve önemini yitiren tarihsel çevreler, çağdaş yaşam koşullarına
uygun olarak yeniden kullanılabilirken, tümüyle yıkılıp yenilemek yerine bir tür koruma
yoluyla kent ve kentli kültürünün yeniden kazanımını sağlayabilecektir.155
Yenileme ve dönüşüm çalışması yapılacak alanlar şunlardır156:
-Gecekondu alanları
-Aşırı yoğunluklu kaçak apartman alanları
-Doğal afet riski yüksek olan alanlar
-Kent merkezindeki çöküntü alanları
-Tarihi kentsel alanlar
-Ekonomik ömrünü doldurmuş kentsel alanlar.
Kentsel dönüşüm çalışmalarının amacı şunlardır:
-Kentin fiziksel koşulları ile toplumsal problemleri arasında doğrudan bir ilişki
kurulması ihtiyacını karşılamak
-Kent dokusunu oluşturan bir çok öğenin fiziksel olarak sürekli değişim ihtiyacına cevap
vermek.
Ülkemizde en fazla kentsel dönüşüm çalışması yapılan alan gecekondu bölgeleridir. Bu
alanlarda değişik yöntemler uygulanarak mevcut gecekondular yıkılmakta, yeni binalar
yapılarak daha sağlıklı kent yapı stoku oluşturulmaktadır. Özellikle son çeyrek asırda yaşanan
hızlı iç göçün sonucu artan gecekondu alanlarının dönüşümü öncelikli konular arasındadır.
Ancak, hızlı iç göçün sonucu sadece gecekondulaşmada yaşanan hızlı artış değildir; aynı
zamanda kentlerin hızlı büyümesi ile birlikte özellikle kent merkezlerinde fonksiyonel
değişim yaşanmış ve aynı zamanda önceleri kent çeperinde kalan alanların da kentin
büyümesi ile birlikte kent merkez alanı içine girmesi olmuştur. Bu gelişim de kentlerimizde
kentsel yenileme/kentsel dönüşüm çalışmalarının önemini artırmıştır. Bir başka ifade ile
yaşanan hızlı gelişme, ülkemizde kentsel yenilenme ihtiyacının daha kısa sürelerde doğmasına
yol açmıştır.
Kentsel yenileme eylemlerinin türlerini kısaca şöyle sıralamak mümkündür:
a-Yeniden Canlanma - Canlandırma:
Sosyo-kültürel, ekonomik ya da fiziksel açılardan bir çöküntü süreci yaşamakta olan
kentsel alan parçalarının, çöküntüye neden olan faktörlerin ortadan kaldırılması ya da
değiştirilmesi sonucu, o alanın tekrar hayata döndürülmesi, canlandırılmasıdır.
b-Yenileme - Yenilenme:
Kentsel alanın yenilenmesini konu alan bu eylem türü, içinde, yıkıp yeniden yapma
anlamını da barındırmaktadır.
c-Yeniden Oluşum:
Tümüyle yok olmuş, bozulmuş, köhnemiş, dolayısıyla çöküntü bölgesi haline gelmiş
alanlarda yeni bir dokunun yaratılması ya da mevcudun iyileştirilmesi ile bu alanların kente
kazandırılması anlamlarını içerir.
d-Soylulaştırma:
154 ÇAKILCIOĞLU, Mehmet, CEBECİ, Ö. Faruk, Kentsel Çöküntü Alanlarında Uygulamada Yetersiz Kalan
İmar Planları Yerine Alternatif Planlama Süreçleri, http://www.kentli.org/makale/donusum.htm
155 BİRSEL, Güven S. Ve diğerleri, a.g.e. sf: 55
156 GÖKSU, A. Faruk, Yeni Kentsel Düzen İçin Öneriler,
http://www.kentselyenileme.org/dosyalar/turdok02.doc
Sosyo-kültürel açıdan bozulmuş, çöküntüye uğramış, dolayısıyla fiziksel çevresi de
bozulmuş alanlarda, özellikle de tarihi kent parçalarında sosyal yapının ıslah edilmesi
şeklinde açıklanabilir.
e-Eski Haline Getirme:
Deformasyonun başladığı, ancak özgün niteliğini henüz kaybetmemiş olan eski kent
parçalarının eski haline kavuşturulması olarak tanımlanabilir.157
Kentsel Yenileme/Dönüşümde Belediyelerin Görev ve Yetkileri
Belediyeler genel olarak kentlerin planlı, sağlıklı gelişiminden sorumlu kurumlardır.
Ancak gerek İmar Mevzuatından kaynaklanan sıkıntılar ve gerekse idari, mali problemler ile
ülkemizde yaşanan iç göç ve bunun etkisi altında sağlıklı kentleşmede istenen düzey elde
edilememiş, aksine kentlerimiz hızla çarpık yapılaşma içerisine girmiştir. Ülkemizde yerel
yönetimler reformu kapsamında yeniden hazırlanan Belediye Kanunu ile bu alanlarda
belediyelerin yetki ve sorumlulukları artırılmıştır.
5393 sayılı Belediye Kanunu’nun “Kentsel dönüşüm ve gelişim alanı” başlıklı 73.
maddesinde şu ifadeler yer almaktadır:
“Belediye, kentin gelişimine uygun olarak eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve
restore etmek; konut alanları, sanayi ve ticaret alanları, teknoloji parkları ve sosyal donatılar
oluşturmak, deprem riskine karşı tedbirler almak veya kentin tarihî ve kültürel dokusunu
korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulayabilir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim projelerine konu olacak alanlar, meclis üye tam sayısının
salt çoğunluğunun kararı ile ilân edilir.
Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında yıkılarak yeniden yapılacak münferit
yapılarda ilgili resim ve harçların dörtte biri alınır.
Bir yerin kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilân edilebilmesi için; o yerin
belediye veya mücavir alan sınırları içerisinde bulunması ve en az elli bin metrekare olması
şarttır.
Kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve
kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Kentsel dönüşüm ve gelişim projesi kapsamında
bulunan mülk sahipleri tarafından açılacak davalar, mahkemelerde öncelikle görüşülür ve
karara bağlanır.”
Ayrıca 5366 sayılı "Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki Kanun" ile de belediyelerin konu ile ilgili
yetki ve sorumlulukları genişletilmiştir.
Kentsel Yenilemede Karşılaşılan Sorunlar
Kentsel yenileme çalışmaları önemli ve gerekli olmakla birlikte bir o kadar da zor
çalışmalardır. Her şeyden önce toplumsal mutabakatın sağlanması gereken bir çalışmadır.
Neredeyse her kentsel yenileme çalışması beraberinde rant iddialarını, yenileme yapılacak
alan içerisindeki mülk sahiplerinin talep ve beklentilerinin yüksek, buna karşılık kendilerine
sunulabilecek imkanların kısıtlı olmasını beraberinde getirir. Bütün bunların yanı sıra finans
sorunu da aşılması gereken en önemli sorunlar arasındadır.
Kentsel yenileme çalışmalarının en az sorunla yürütülmesinin ilk şartı bilgilendirmedir.
Yetersiz bilgilendirme her türlü iddiaya uygun zemin hazırlamakta, kamuoyunun yanlış
yönlenmesine, yönlendirilmesine fırsat vermektedir.
Yenileme çalışmalarının mutlaka proje yönetimi mantığı ile ele alınması, teknik,
ekonomik, sosyal planlamasının yapılması ve her aşamada da şeffaflığın sağlanması
gerekmektedir.
157 ÖZDEN, Pelin Pınar , “Kentsel Yenileme Uygulamalarında Yerel Yönetimlerin Rolü Üzerine Düşünceler
Ve İstanbul Örmeği”, İ.Ü.Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No: 23–24
10-Etkin Kurum Yönetiminin Gerçekleştirilmesi
Kamu kurumları, topluma hizmet sunmak amacıyla, toplumun verdiği yetkiyle kurulan
ve çalışmalarını toplumun kaynaklarını kullanarak gerçekleştiren organizasyonlardır. Uzun
yıllar devletten bekleyen, devlet karşısında kendisini hesap verme konumunda gören birey ve
toplum, demokrasi kültürünün ve özgürlüklerinin gelişmesi ile etkilenen olmaktan çıkarak
etkileyen olma aşamasına girmiştir. Artık, kamu yönetiminin kendisine hizmet amacıyla
kurulduğu ve dolayısıyla asıl patronun kendisi olduğu bilincine ulaşan toplum, kendisine
sunulanla yetinmemektedir.
Toplumun kaynaklarını kullanarak, toplumdan aldığı yetkiyle ve yine topluma hizmet
sunmak için oluşan kamu yönetimi, son yıllarda üzerinde en fazla tartışma olan konular
arasında yer almaktadır. Özel sektöre oranla kamu yönetiminde daha verimsiz bir yönetim
gerçekleştirildiği ve kamu kaynaklarının israf edildiği görüşü genel kabul görmektedir.158
Yaşanan hızlı değişim ve gelişim sürecinde halkın kamu yönetiminden beklentilerinin
artması sonucu yaşanan bütçe yetmezliği, kaynak sıkıntısı, beraberinde bu kaynakların etkin
ve verimli kullanımı konusunu da gündeme getirmiştir. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere
giderek tüm hükümetler harcamalarını rasyonalize etmeye ve kendi içlerinde düşük maliyet ve
etkin hizmet ve ürün üretimine önem vererek üretkenlik ve kalite hedeflerine ulaşmak için
plan ve uygulamalara başlamışlardır.159
Kamu yönetiminde etkinlik, verimlilik ve kalite arayışları sonucunda “Yeni Kamu
Yönetimi” denilen yaklaşım güç kazanmıştır. Yeni Kamu Yönetimi anlayışı, özel sektör
yönetim anlayış ve tekniklerinin kamuda uygulanması ve müşteri odaklı bir kamu kültürünün
oluşturulması anlamına gelmekte160 olup; vizyon sahibi, yetkiyi paylaşan, risk almakta arzulu,
yenilik ve değişikliğe açık yönetici tipi ve başarıyı ödüllendiren, ekip çalışmasına yönelmiş,
müşteri ve kalite odaklı bir sistemdir.161
Yeni kamu yönetimi anlayışı ile süreç, yöntem ve kurallara uygun olarak işleri sevk ve
idare etmek demek olan yönetim anlayışından; performans ölçme, sorumluluk alma,
kaynakları etkin ve verimli kullanma, hedef, strateji ve öncelikleri belirleme demek olan
işletme anlayışına doğru kaymanın olduğunu görmekteyiz.162
Kamu yönetiminde yaşanan bu gelişme, kamu yönetiminin bir bölümü olan ve kamunu
yerel ölçekte örgütlenmesi demek olan belediyeler içinde geçerli olmuştur. Bunun sonucunda
belediyelerde de yeni bir yönetim yaklaşımı sergilenme çabaları yoğunlaşmış; bu kapsamda
ülkemizde de örnekleri görülen Toplam Kalite Yönetimi, ISO 9001 Kalite Güvence Yönetimi,
Değişim Mühendisliği, Stratejik Planlama, Performans Yönetimi gibi özel sektörde
geliştirilen tekniklerin belediye yönetimine uyarlama çalışmaları başlamıştır.
Yeni Kamu Yönetimi olarak isimlendirilen yönetim yaklaşımı, etkin yönetim temeline
dayanmaktadır. Ülkemizde Kamu ve Yerel Yönetimler Reformu kapsamında yapılan bir dizi
yasal düzenlemeler ile kamu yönetimi ve belediye yönetiminde etkinlik artışının sağlanması
amaçlanmaktadır. Fakat yasal düzenlemelerin yapılması gerekli ise de tek başına yeterli bir
değildir. her şeyden önce paradigma değişiminin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu
değişimin peşinden de uygulama çalışmalarının başlatılması gereklidir.
158 ÇEVİK, Hasan Hüseyin, Türkiye’de Kamu Yönetimi, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2004, sf: 273
159 NOHUTÇU, Ahmet, Yrd. Doç. Dr., Sürdürülebilir Kamu Yönetimi Kalitesi İçin Toplam Kalite Yönetimi,
Performans Yönetimi Sorun Alanları, Uygulamalar ve Türk Kamu Yönetimine Uyarlaması, “Kamu
Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar” Ed: BALCI Asım vd., Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003, sf:
160 ÇOŞKUN; Selim, Kamu Yönetiminde Yönetişim Yaklaşımı, “Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar”,
Ed: BALCI Asım vd., Seçkin Yayıcılık, Anara, 2003, sf: 41
161 AL, Hamza, Yrd. Doç. Dr., Bilgi Toplumu ve Kamu Yönetiminde Paradigma Değişimi, bilim adamı
Yayınları, Anara 2002, sf: 147
162 BİGİÇ, Veysel, Y.Doç. Dr., Yeni Kamu Yönetimi Anlayışı, Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar, Ed:
BALCI Asım vrd., Seçkin Yayıcılık, Anara, 2003, sf: 28
Bir toplumun kalkınmasında verimlilik ve etkinlik en önemli unsurlar arasında yer
almaktadır. Yapılan çalışmalara göre gelişmiş ülkelerdeki büyümenin altında yatan sebep
sadece kaynak fazlalığı değil, kaynakların etkin ve verimli kullanılması da bulunmaktadır ve
büyümenin yarısını verimlilik artışı oluşturmaktadır.163 Verimlilik artışı önce ekonomik
büyümeye sebep olmakta, sonra da kalkınmayı sağlamaktadır.164
Etkinlik, yapılan faaliyetin temel amaca uygunluk göstergesidir. Daha açık bir ifade ile
yapılan hizmetin amaca ne kadar hizmet ettiğinin göstergesidir. Kamu yönetiminde verimlilik
kadar önemli olan bir başka unsur da etkinliktir. Kamu kurumları birçok faaliyetlerde
bulunmakta ama bu faaliyetler ciddi tepki ile de karşılanmaktadır. Çünkü yapılan faaliyetlerin
ne kadar toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olduğu sorusu gündeme
gelmektedir.
Kamu yönetiminde bir başka önemli problem ise ekonomikliktir. Ekonomiklik ya da
diğer adıyla tutumluluk, Uygun kalite göz önünde bulundurulmak kaydıyla, bir faaliyet
gerçekleştirilmesinde kullanılan kaynakların maliyetinin asgariye indirilmesidir.165
Kamu kurumlarında kaynakların etkin kullanılmadığı genel kabul görmüş bir görüştür.
Kamu yönetiminde görülen bu problemin temelinde yatan problemler başlıca üç kategoride
değerlendirilmektedir. Bunlar, “Mülkiyet Hakları Teorisi”, “X Etkinlik-X Etkinsizlik
Teorisi” ve “Kamu Tercihi Teorisi”dir.166
“Mülkiyet Hakları Teorisi”ne göre; bir kurumu yöneten o kurumun gerçek sahibi ise,
kurumu daha etkin ve başarılı olarak yönetir. Çünkü başarısızlık durumunda ya da başarı
durumunda doğrudan kendisi etkilenmektedir. Kurum kendisinin olduğu için daha hassas
davranmaktadır. Bu teori, “Sahip-Vekil Teorisi” olarak da adlandırılmaktadır. Çünkü
kurumun gerçek sahibi kurumu bizzat kendisi yönetmeyip, vekil de atayabilir. Bu vekile
başarısı durumunda yüksek ödüller, teşvikler verilirse, kendi kurumu gibi yönetebilir.
Belediyelerde “sahipsizlik” yaşanmaktadır. A. Şerif İZGÖREN’in şu tespiti bu konuyu
çarpıcı biçimde açıklamaktadır:
“Eğer birileri kendi parasını kendisi için harcarsa iki şeye bakar, parasına ve kalitesine.
Eğer birileri kendi parasını başkası için harcarsa parasına bakar, kalitesine hiç bakmaz.
Eğer birileri başkasının parasını kendisi için harcarsa, sadece kalitesiyle ilgilenir, hiç
fiyatına bakmaz.
Ama eğer birileri başkasının parasını başkası için harcasa, ne fiyatına bakar, ne
kalitesine.” (18)
Belediyelerde kaynakların etkin kullanımı yönünde olumsuz bir unsur olan mülkiyet
probleminin çözümü insanlarımızın değer yargılarında yatmaktadır. Belediyeler, şehrin ve
şehir halkının müşterek ve medeni ihtiyaçlarını karşılamakla görevli kurumlar oldukları için,
belediye yönetimi de bu hizmeti ifa etmeleri için şehir halkının seçtiği kişilerdir.
Kültürümüzde halkın yönetimine geçmek, emaneti yüklenmektir. Emanet edilenin görevi,
emaneti en iyi şekilde muhafaza etmektir. Kültürümüzde belediye başkanına “Şehremini”,
belediye teşkilatına ise “Şehremaneti” denmesinin temelinde yatan anlayış budur.
Belediye yönetimleri, kendilerine emanet edilen şehri en güzel şekilde yönetmek ve
geliştirmek, yine kendilerine emanet edilen ortak ihtiyaçları optimum düzeyde karşılamakla
yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerini en iyi şekilde yerine getirebilmek için faaliyetlerinde
etkinlik, verimlilik ve kalite unsurlarına azami dikkat göstermek zorundadırlar.
163 ŞENSES, Fikret, Doç. Dr., İkincilik Ödülü, Verimlilik Dergisi, MPM Yayınları, 1987/1, sf: 7
164 YERELİ, B. Ahmet, TÜFEKÇİ; Ethem, Mansiyon, Verimlilik Dergisi, MPM Yayınları, 1987/1, sf: 163
165 ASOSAI, Performans Denetim Rehberi, Sayıştay Başkanlığı, Ankara 2002, sf: 93
166 Bu teoriler için bkz: SARAN, Ulvi, Dr., Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma, Atlas Yayıncılık,
Ankara 2004, sf: 74-76; AKTAN, C. Çoşkun, Prof. Dr., Değişim Çağında Devlet, Çizgi Kitabevi,
Konya 2003, sf: 70-74
Belediyelerimizde bu kültürün oluşturulması durumunda “Mülkiyet Hakları” problemi
önemli oranda giderilmiş olacaktır.
Kamuda verimsizliğin açıklamasında kullanılan ikinci teori olan “X Etkinlik-X
Etkinsizlik Teorisi” teorisine göre, rekabetin olmadığı piyasalarda verimsizlik söz konusu
olmaktadır. Belediyeler de kamu kurumları oldukları içi rekabetin olmadığı bir ortamda
çalışmaktadırlar. Bu da verimsizliğe sebep olmaktadır.
Belediyelerde rekabetin olmayışından kaynaklanan verimsizliği çözmenin yolu, belediye
yönetimlerinde şeffaflığın ve kıyaslamanın sağlanmasıdır. Kıyaslama, diğer belediyelerle
karşılaştırma biçiminde yapılmalıdır.
Etkinlik, tüm kamu hizmetlerinde olduğu gibi belediye hizmetlerinde de büyük öneme
sahiptir. Belediyelerin zaten kıt olan kamu kaynaklarını kullanırken etkinlik kriterine önem
vermeleri gerekmektedir.
Örneğin, kentin yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlayan bir belediyenin bu amaca
ulaşmak için alt yapı faaliyetlerine ağırlık vermesi, planlama ve imar faaliyetlerini ikinci
plana atması durumunda, altyapı ile ilgili hedeflere ulaşsa bile kentsel gelişimde istenen
sonucu elde edemeyeceği görülecektir. Dolayısıyla belediyelerin faaliyetlerini planlarken
etkinliği hesaplamaları gerekmektedir.
Belediyelerin faaliyetlerinde etkinlik analizi yapmaları kanuni bir mecburiyettir. 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu bu konuda şu düzenlemeyi getirmektedir:
Madde5-g): Kamu idarelerinin mal ve hizmet üretimi ile ihtiyaçlarının karşılanmasında,
ekonomik veya sosyal verimlilik ilkelerine uygun olarak maliyet-fayda veya maliyet-etkinlik
ile gerekli görülen diğer ekonomik ve sosyal analizlerin yapılması esastır.”
Ekonomik analiz, ekonomik etkinliği sağlamayı ve geliri maksimize etmeyi amaçlar.
Sosyal analiz ise, projeyle üretilecek mal ya da hizmetin tüketiminden elde edilen faydayı
artırarak sosyal refahı maksimize etmeyi amaçlar.
2.BÖLÜM
KENT YÖNETİMİ ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ-MODELLER
Yerel Kalkınma Yönetimi
Belediyelerde Toplam Kalite Yönetimi
ISO 9001 Kalite Güvence Yönetimi
Stratejik Yönetim-Planlama
Yönetişim
Kent Hukuku Ve Kentli Hakları
Kriz Yönetimi
KENT YÖNETİMİ ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ-MODELLER
Giriş:
Bu bölümde başarılı ve etkin bir kent yönetiminin kendisine düşen misyonu yerine
getirebilmesi için yapılması gereken çalışmalara değinilecektir. Bir başka ifade ile
belediyelerin etkin ve verimli bir yönetim sergileyerek, kentlerin sağlıklı ve sürdürülebilir
gelişimini sağlamak, kentlilerin yaşam kalitesini yükseltmek, sosyal ve beşeri gelişmeyi
sağlamak, kent ekonomisini geliştirmek ve küresel süreçte öne çıkan kentler arası rekabette
kentin rekabet gücünü geliştirmek için yapılması gereken çalışmalara temas edilecektir.
Kent yönetiminin yukarıda belirtilen konulardaki veya önceki bölümlerde değinilen
sorumluluk alanlarındaki görevlerine baktığımızda aslında bunların altı başlıkta toplanması
mümkün görünmektedir. Bunlar;
-Fiziki
-Sosyal
-kültürel
-Ekonomik
-Siyasi
-Yönetsel görevlerdir.
Kent yönetimlerinin bu altı konuda, birbiri ile entegre çalışma gerçekleştirmek
zorundadırlar. Bu çalışmalar aslında kent ve kentlinin kalkınma çalışmalarıdır ve biz bunların
Yerel Kalkınma Yönetimi” adı altında toplanabileceğini düşünmekteyiz.
1-YEREL KALKINMA YÖNETİMİ167
Kalkınma, uzun yıllardır gündemde olan bir kavramdır. Çoğu zaman birbirlerinin
yerine ikame edilen büyüme, gelişme gibi kavramlarla birlikte anılan kalkınma konusu,
önceleri ekonomik kalkınma ekseninde değerlendirilmiş ise de zamanla sadece ekonomik
değil aynı zamanda sosyal, kültürel ve siyasal alanları da kapsamıştır. Çünkü bu alanlar
birbirinden bağımsız gelişemezler. Birbirilerini tetikleyen bir etkiye sahiptirler. Her ne kadar
sosyal-kültürel ve siyasal gelişme olmadan ekonomik gelişmenin yaşandığı dönemler olmuşsa
da, bu tür gelişmeler ya uluslar arası ya da ulusal iktidarların müdahalesi ile gerçekleşmiş ama
sürdürülebilir olamamıştır. Kısa dönemde sadece ekonomik alanda yaşanan gelişmelerin bir
süre sonra sosyal ve siyasal alanlarda yaşanan krizlerle sekteye uğradığı görülmüştür. Bu da,
kalkınmanın ekonomik-sosyal-kültürel ve siyasal alanlarda entegre bir konsept içinde
sağlanması gereğini gündeme getirmiştir.
Kalkınma kavramının içerik olarak bu değişimi, sadece sosyal, kültürel ve siyasal
alanları kapsamakla kalmamış, aynı zamanda doğa ile barışık bir kalkınma anlayışını da içerir
konuma gelmiştir. Çünkü salt ekonomik çıkar uğruna doğanın tahrip edilmesinin, ekolojik
dengenin bozulmasının insanlığa verdiği zarar görülmüş ve bu sürecin devam etmesi
durumunda bir süre sonra dünyanın yaşanması imkânsız bir alana dönüşeceği gerçeği
görülmüştür. Bu alanda toplumsal hassasiyetlerin de artması, kurumları ekolojik dengeyi
gözeten bir kalkınma eksenine dönmeye zorlamaya başlamıştır.
Kalkınma konusunda yaşanan değişimlerinden birisi de ölçek değişimidir. Uzun yıllar
ulusal boyutta ele alına kalkınma yaklaşımı makro ekonomik gelişmeleri ön planda tutmuştur.
Zamanla, kalkınmanın sadece ulusal düzeyde sürdürülemeyeceği, yerel dinamiklerin de
kalkınma için harekete geçirilmesi anlayışı gelişmeye başlamıştır. Bu da yerel kalkınma
yaklaşımının ön plana çıkmasına yol açmıştır.
Tanımlar
167 Bu bölüm EROL KAYA tarafından hazırlanmıştır.
Yerel kalkınma anlayışı, yerel dinamiklerin harekete geçirilerek, yerel toplulukların
ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal alanda sürdürülebilir kalkınma ilkelerine uygun olarak
gelişimini sağlamayı hedeflemektedir.
Yerel dinamiklerin de kalkınma için harekete geçirilmesi anlayışı bu gün tüm gelişmiş
ülkelerde genel kabul gören bir yaklaşımdır. Ulusal kalkınmanın bir alt basamağını bölgesel
kalkınma oluştururken, bölgesel kalkınmanın alt basamağını da yerel kalkınma
oluşturmaktadır. Bir benzetme yapılacak olursa; ulusal kalkınmanın, insan vücudundaki kan
dolaşım sistemi olarak değerlendirmesi durumunda, bölgesel kalkınma da ana damarları, yerel
kalkınma ise kılcal damarları temsil edecektir. Sistemin sağlıklı işlemesi ise, ancak sistemi
oluşturan her parçanın sağlıklı işlemesi ile mümkündür. Yerel kalkınma gücü ile ülke
ekonomisinin kalkınma gücü, ülke genelinde sinerji etkisiyle bütünleşir ve genel kalkınmayı
getirir.168
Yerel Kalkınma yaklaşımı gerek Birleşmiş Milletlerin ve gerekse Avrupa Birliğinin
üzerinde hassasiyet durdukları ve destekledikleri bir konudur. BM, Yerel Gündem 21 ile bu
yaklaşımı formüle ederken, AB de bölgesel ve yerel kalkınmayı üye ülkelerinin politikası
olarak kabullenmektedir.
Avrupa Birliği (AB) mevzuatı çerçevesinde Yerel kalkınma, bölgede mevcut olan
doğal, ekonomik, kültürel ve teknolojik kaynakların kullanılması yoluyla yerel düzeyde
sunulan fırsatları azamiye çıkarmaktır. AB, yerel kalkınmanın önemini kabul etmiş ve
özellikle istihdam yaratılmasına yaptığı büyük katkıyı vurgulamıştır. Yerel düzeyde sunulan
potansiyel fırsatlardan yararlanmak AB’nin önceliğidir.
Yerel kalkınmanın başarılı olarak sürdürülmesi, yerel idarelerin bu yaklaşım
çerçevesinde etkin rol oynamalarını gerekli kılmaktadır. Çünkü yerel yönetimler, kendi görev
ve yetki alanlarında kamu gücünü kullanan ve bu özellikleri ile de ekonomik-sosyal-kültüreldemokratik hareketliliğe etki eden idarelerdir.
Özetle, “Yerel Kalkınma”, yerel toplulukların yaşam kalitelerinin sürdürülebilir
yöntemlerle geliştirilmesidir Yani, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal alanlarda, yerel
düzeyde sağlanan sürdürülebilir gelişmelerdir.
Yerel Kalkınmada amaç:
Yerel Kalkınma çalışmalarının genel amacı, yerel halkın yaşam kalitelerinin
sürdürülebilir yöntemlerle geliştirilmesidir. Ancak bu nihai amaca ulaşmak için bazı hedeflere
ulaşılması gerekmektedir. Bu hedefleri özetle şu şekilde belirleyebiliriz:
1-Kentin fiziksel gelişmişlik düzeyinin yükseltilmesi suretiyle yaşam kalitesinin
artırılması ve kentin ekonomik-sosyal-kültürel aktiviteler için gerekli alt ve üst yapı
donanımına sahip olması: Bir kentte ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamın gelişmesi için her
türlü alt ve üst yapı gelişiminin nitelikli ve yeterli düzeyde gerçekleştirilmiş olması
gerekmektedir. Fiziksel anlamda gelişmesini sağlayamayan yerlerde ekonominin gelişmesi ve
bu gelişmenin sürdürülebilir olması da mümkün değildir.
2-Yerel kültürel değerlerin korunması ve sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi
yoluyla huzurun temini: Toplum yaşamının en önemli unsurlarından olan yerel kültürel
değerlerin korunması, toplum bireyleri arasında yardımlaşma ve işbirliğinin tesisi suretiyle
toplumsal barış ve huzurun temini stratejik öneme sahiptir.
3-Yerel ekonominin insan ve doğal kaynak potansiyeli ile kentin sahip olduğu
avantajlardan optimum düzeyde yararlanmasını sağlamak suretiyle ekonomik refah
seviyesinin ve yerel girişimcilerin rekabet üstünlüğünün artırılması: Her kentin sahip
olduğu insan ve doğal kaynakları bulunmaktadır. Bu kaynakların daha verimli olarak
ekonomiye kazandırılmasının yanı sıra kentlerin sahip oldukları avantajlardan da optimum
168 RODOPLU, Gültekin, Prof. Dr., Yerel kalkınma, Yerel Siyaset Dergisi, Mart 2006
düzeyde yararlanmasının sağlanması suretiyle yerel halkın ekonomik refah düzeyinin
artırılması ve kentteki girişimcilerin diğer girişimcilerle rekabet edebilirlik düzeyinin
yükseltilmesi hedeflenmektedir. Örneğin, büyük kentlerin ulaşım aksı üzerinde yer alan
kentlerin bu konumu, söz konusu kentlere bir çok alanda avantajlar sağlar. Bu avantajlardan
optimum düzeyde yararlanılacak projelerin gerçekleştirilmesi durumunda bir yandan yeni
istihdam sahaları açılırken diğer yandan da kent ekonomisine önemli katkılar sağlanabilir.
4-Kentlerin kendisine özgü, yerelde üretilen ürün ve kaynakların daha iyi
pazarlanmasını sağlayarak yeni fırsatlar yakalamak169: Yerelde üretilen ürün ve kaynakların
katma değeri daha yüksek olmakta, bu da kent ekonomisine yüksek katkı sağlamaktadır.
Yerele özgü olması sebebi ile rekabet avantajına da sahip olan bu ürün ve kaynakların dış
pazarlarda rağbet görmesi için tanıtım ve pazarlama çalışmalarına ağırlık verilmelidir.
Örneğin, kente özgü gül yetiştiriciliğinin olduğu kentlerde gül ve gül ürünlerinin tanıtım ve
pazarlaması kent ekonomisi açısından stratejik önem arz etmektedir.
5-Yerli girişimcilerin teşviki ve dış yatırımcıların kente gelmesinin temini: Yerel
ekonomik kalkınmanın ön koşullarından olan yerli girişimcilerin güçlendirilmesi ve dışarıdan
yatırımcının gelmesini sağlayacak her türlü teşvik ve yönlendirme faaliyetleri temel hedefler
arasında yer almalıdır.
6-Bilgi üretim, ulaşım ve paylaşım sisteminin geliştirilmesi: Küreselleşme sürecini
yaşayan dünyamızda rekabetin en önemli unsurları arasında bilgi ağırlıklı olarak yer
almaktadır. Kentlerimizin kalkınmasının sağlanabilmesi için bilginin üretilmesi, kişi ve
kurumlar arasında paylaşılması ve ulaşılabilirliğinin sağlanmasına özel önem verilmesi
gerekmektedir. Bu amaçla akademik camia ve meslek kuruluşları ile kamu kurumları arasında
ortak çalışma zeminleri oluşturulmalıdır.
7-Ekonomik gelişmenin nimetlerinin adil dağıtılması: Yerel ekonomik kalkınma
çabaları sadece kentin total anlamda ekonomik gücünün geliştirilmesi ve rekabet
üstünlüğünün sağlanması ile sınırlı değildir. Bunun yanı sıra ekonomik gelişmenin
sağlayacağı getirilerin yerel halk arasında adil dağıtımı da temel hedefler arasında yer
almalıdır. Özellikle sosyal güçsüzlerin desteklenmesi, onların ekonomik yaşamın içinde yer
alabilmeleri için pozitif ayrımcılık politikalarının uygulanması gerekmektedir.
8-Ekonomik kalkınmanın sürdürülebilirliğini sağlamak: Yerel kalkınmanın sağlıklı
ve sürdürülebilir olmasının temini için çevre ile uyumlu alanlardaki yatırımların teşvik
edilmesi, çevre tahribatına karşı tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Yerel Kalkınmanın Önemi
Hızlı değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir çağa tanıklık ediyoruz. Bu çağ; toplumsal
temel paradigmalarının yeniden sorgulandığı, siyasetin yeniden yapılandırıldığı, ekonomik
faktörlerin çarpıcı değişimler yaşadığı, ulusal sınırları aşan işbirliklerinin oluşturulduğu,
teknolojide baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı bir çağdır.
Kısaca, “küreselleşme” olarak isimlendirilen bu süreçte, bir yanda gelişmiş ülkelerin
her geçen gün daha da büyüdüğü, diğer yanda özellikle, geri kalmış ülkelerin daha da
olumsuz şartlara doğru sürüklendiği görülmektedir. Küresel değişimin gerektirdiği yapısal
dönüşümleri gerçekleştiremeyen ülkeler zaten geride oldukları bu yarışta daha da geriye
düşmektedirler.
Dünyamızda küresel süreç tüm hızıyla yaşanırken, ilk bakışta ters gibi görünmekle
birlikte, yerelleşme süreci de hızlı biçimde yaşanmaktadır. Yerel değerlerin önem kazandığı
bu süreçte, başarının temel aktörleri arasında yerel aktörler de yer almaktadır.
169 Hüseyin Gül, Ekonomik Kalkınmada Yerel Alternatifler, “Kentsel Ekonomik Araştırmalar
Sempozyumu”, DPT Yayınları, Ankara 2004, c.1, s:205
Ulusal kalkınma ve rekabet gücünün geliştirilmesi artık sadece merkezi planlama ve
uygulamalarla mümkün görünmemekte; merkezin genel politika belirleme ve yönlendirme
görevi üstlendiği; buna mukabil yerel aktörlerin hızlı, esnek ve yaygın girişimlerle ekonomik
gelişimin lokomotifi olduğu görülmektedir. Bu sebepledir ki, gelişmiş ülkelerde kalkınma
anlayışı, ulusal kalkınmadan yerel kalkınmaya doğru dönüşüm yaşamaktadır.
Bunun doğal sonucu olarak da kentler artık rekabetin ve kalkınmanın en önemli öznesi
konumuna gelmişlerdir. Klasik İktisadın “ulusların karşılaştırmalı üstünlüğü” diye belirttiği
rekabetin yerini “kentlerin karşılaştırmalı üstünlüğü”ne dayalı rekabet almaktadır.
Kentler, yüzyıllardır ekonomik hareketliliğin merkezinde yer almış ve hatta kent
sıfatını kazanmalarının en önemli unsurlarından birisi de tarım dışı ekonomik hareketlilikleri
olmuştur. Dolayısıyla, kalkınma çalışmalarında kentler dün de önemli merkezler olarak görev
yapmakta idiler. Burada oluşan yeni durum kentlerin ekonomik kapasiteleri ile önem
kazanmaları değil, kendilerinin ulusal ekonominin bir alt unsuru olarak yer aldığı rekabet
sürecinden birincil unsur olarak yer aldığı yeni rekabet koşulları ile muhatap kalmalarıdır.
Yani, artık rekabetin öznesi konumuna gelmektedirler.
1990'ların başından beri yerel otoriteler ve yönetimin yanı sıra araştırmacılar da
kentler arası rekabet konularına giderek önem vermişler; kentler arasındaki rekabet
sürecine katkıda bulunan, rekabetçilik başarısını veya başarısızlığını etkileyen nedenleri;
küresel rekabetin mekânsal boyutlarını incelemişlerdir. Rekabetçiliği etkileyen faktörler
olarak; yerel işgücü kaliteli, gayrimenkul piyasası, iletişim merkezlerine erişim, ortak
Networklarda dış ekonomilerin varlığı, yerel çevrede sunulan yaşam kalitesi, pazarlama ve
etkili kurumsal yapıyı ele almışlardır.
Kentlerin rekabeti; hünerli ve eğitimli işgücünü, etkili modern altyapıyı, duyarlı bir
yerel yönetim sistemini, esnek arazi ve gayrimenkul piyasasını, yüksek çevre standartlarını
ve yaşam kalitesini düzenlemeleriyle gerçekleşmektedir.170
Kentlerin rekabetinden maksat, fiziksel ve organizasyonel anlamda kentlerin birbirleri
ile yarışması değil; kentleri oluşturan birimlerin arasında yarıştan söz edilmektedir. Bu yarışta
başarılı olabilmek için kentleri oluşturan birimlerin ortak bir strateji ve sinerji etkileri
yaratabilecekleri ortamı oluşturmak için düzenleme mekanizmalarına ihtiyaç vardır. Söz
konusu mekanizmaların oluşturulması bile her zaman için yeterli değildir. Dünyanın tüm
bölgelerinde global sermayeyi kendisine çekebilecek maddi koşullara sahip sayısız kent
olabilir. Fakat bunların hangisinin başarılı olacağı; bu kentlerde yaşayan yöneticilerin,
sermaye sahiplerinin, sivil toplum kuruluşlarının, halkın ve nihayetinde merkezi devletin
sergileyecekleri işbirliğine bağlı olarak şekillenecektir.171
Yerel kalkınmadan amaç, yerel halkın yaşam kalitesinin sürdürülebilir olarak
geliştirilmesidir ve bunun sağlanabilmesi için de kentler arası rekabet sürecinde kentlerimizin
başarılı olması ve yerel ekonomik gelişmeyi sağlamasıdır. Kentsel rekabetçilik ve ekonomik
gelişme için gerekli olan ve yaşam kalitesini oluşturan faktörler şu şekilde sıralanabilir:
*Bilgi: eğitim ve kalifiye işgücü, kamusal eğitim kalitesi, kamu araştırma kurumlarının
miktarı.
*Sosyal birleşme: nüfus yapısı, gelir farkı, demokratik katılım, kültürel çeşitlilik, yeni
göçlerin katılımı,
170 ŞENLİER, Nihal, ERYILMAZ, Semiha Sultan, Kentler Arası Rekabette İstanbul’un Yeri, Kentsel
Ekonomik Araştırmalar Sempozyumu, DPY Yayınları, Ankara 2004, c:2, s:234
170 ÖZASLAN, Metin, a.g.e., s:81
171 KARAKURT, Elif, Dünya Kenti Kavramına Alternatif Bir Bakış, Kentsel Ekonomik Araştırmalar
Sempozyumu, DPY Yayınları, Ankara 2004, c:1, s:322
*Hizmetler: sağlık hizmetlerinde erişebilirlik ve sağlık hizmetlerinin kalitesi, toplumsal
destek veren hizmetler (eğitim, konut desteği, korunma); sosyal güvenlik ağı (gelir destekleyici
programlar)
*Toplumsal güvenlik: şiddetli suç düzeyi, kamunun güvenlik algılayışı
*Konut sahipliği: kullanılabilirlik
*Kamusal ulaşım: kullanılabilirlik, kamu ulaşım sisteminin etkinliği ve erişilebilirlik
*Çevresel kalite: temiz hava, temiz su, boş arazi, yeşil mekanların, kullanılabiliri iği
*Kültür: rekreasyon ve yasam konforları.172
Yerel Kalkınma Alanları
Yerel kalkınma, Fiziksel kalkınma, sosyal kalkınma, kültürel kalkınma, ekonomik
kalkınma, siyasal kalkınma ve etkin yönetim olmak üzere altı temel alanda söz konusu
olmalıdır. Bu kalkınma çalışmasının başarısı için de merkezi idare, yerel idare, özel sektör ve
sivil toplum örgütleri arasında anlamlı ve sağlıklı işbirliği tesis edilmelidir.
YEREL KALKINMA
FİZİKİ
KALKINMA
SOSYAL
KALKINMA
KÜLTÜREL
KALKINMA
EKONOMİK
KALKINMA
SİYASİ
KALKINMA
ETKİN YÖNETİM
KAMU
YÖNETİMİ
ÖZEL
SEKTÖR
SİVİL
TOPLUM
ÖRGÜTLERİ
Yerel kalkınmanın sağlanmasında, yerel kaynaklar ve faaliyet alanlarında yetki ve
imtiyaz sahibi olan kent yönetimlerine yani belediyelere önemli sorumluluklar düşmektedir.
Belediyeler, yerel halkın ortak nitelikli ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş kamu tüzel
kişiliklerdir. Fiziki, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi alanlarda ortak ihtiyaçların
karşılanması, arzu edilen gelişmelerin sağlanması suretiyle ihtiyaçların karşılanmasından
belediyeler sorumlu oldukları için, yerel kalkınma yönetimi yaklaşımını uygulamak,
belediyelerin kendilerinden beklenen misyonu üstlenmeleri için gerekli olmaktadır. Bir başka
ifade ile yerel kalkınma, yerel halkın ortan nitelikli bir ihtiyacıdır ve dolayısıyla bunu
sağlamak belediyelerin asli görevidir.
Paradigma Değişimi
172 ŞENLİER, Nihal, ERYILMAZ, Semiha Sultan, a.g.e., s: 237-238
Yerel kalkınma anlayışının gelişmesi ve güçlenmesi için gereken temel unsur,
tarafların bir araya gelerek sağlıklı çalışabilmeleridir. Yerel ölçekte taraflar ise yerel yönetim,
meslek teşekkülleri, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerdir. Tabii bu sürece merkezi
idarenin de katılımı gereklidir.
Yerel kalkınma, yerel dinamiklerin harekete geçirilmesi anlayışına dayandığından,
belediyelere bu konuda düşen en önemli görev, ilgili tarafların bir araya gelebilmesini temin
etmek, bu konuda öncü ve organizatör olarak yer almaktır. Bu da belediyelerimizin mevcut
yönetim anlayışını değiştirmelerini gerektirmektedir. Belediyelerimizin, beldeye ve belde
halkına hizmete yönelik bakışlarının temelden değişmesi, sadece yasaların verdiği görevi şekli
olarak yerine getirmek değil, daha etkin ve sorunların temeline inici bir yaklaşım
sergilemeleri, yönetim kültürünü, yönetime hâkim olan değerler bütününü değiştirmeleri
lazımdır. paradigma; olayları değerlendirmede, kara alma ve uygulamada temel aldığımız
bakış açısını ifade etmekte olduğuna göre, burada en önemli konu, belediyelerimizde bu
paradigma değişiminin gerçekleşmesidir.
Kamu yönetiminin genelinde olduğu gibi belediyelerimizde de hâkim olan değer,
yönetmektir. Oysa yerel kalkınma tek taraflı irade ve hareket beyanı olan yönetmeyi değil,
karşılıklı etkileşim içinde karar alma, uygulama ve denetleme anlamına gelen yönetişimi
gerekli kılmaktadır. Yönetişim ya da daha yaygın olarak kullanılan kavram olarak İyi
Yönetişim, “bir ülkedeki ekonomik, siyasal ve idari otoritenin her düzeydeki işlemleri
yürütmesi anlamına gelmektedir. İyi yönetişim, vatandaşların ve toplumsal grupların kendi
çıkarlarını korumak ve yasal haklarını kullanmak için gerekli mekanizmalara ve kurumlara
sahip olmalarını gerektirir.”
“Yönetişim” konu ile ilgili olanların ortak yönetim anlayışı sergilemelerini savunan
kavram olup, “paydaşların yönetime aktif katılımını” öngörmektedir. Kentlerin paydaşları bu
kentte yaşayanlar ve bu kente hizmet sunan kurum ve kuruluşlardır. Bir başka ifade ile, kent
yaşamının olumlu ya da olumsuz yönlerinden etkilenen herkes, o kentin paydaşıdır.
Dolayısıyla “Yerel Yönetişim”, kent paydaşları arasında sağlıklı ilişkilerin tesisi, kent
hakkında alınacak temel kararların birlikte alınmasını gerektirmekte ve paydaşların
mutluluğunu esas almaktadır. Bu da fiziksel, sosyal ve kültürel alanlarda olduğu gibi
ekonomik alanda da “Birlikte Yönetim” anlayışını gerektirmektedir.
Yeni kamu yönetim anlayışı, “Kamunun Yönetilmesi”nden “Kamunun Yönetmesine”
doğru bir evrimle süreci yaşamaktadır. Bir başka ifade ile kamu yönetimi, yönetimden,
işletme anlayışına doğru dönüşmektedir.
Yönetim, süreçlere, yöntemlere ve kurallara uygun olarak işleri sevk ve idare etmek
anlamına gelirken; işletme ise, yalnızca kurallara, talimatlara ve yönergelere göre iş yapmak
yerine, hedefleri ve öncelikleri belirleme, bunların başarılmasına yönelik planları yapma,
insan kaynaklarını etkin kullanma, performans değerlendirme ve yapılan işlerden sorumluluk
alma gibi birçok fonksiyonu ifade etmektedir.
Yerel yönetimler, kendilerinden beklenen hizmetleri etkin, verimli ve kaliteli biçimde
gerçekleştirebilmek için, gelişen ve değişen kamu yönetimi anlayışı çerçevesinde değişmeli;
bürokratik anlayış, yerini sonuçlara odaklanmış anlayışa terk edebilmelidir.
Sağlıklı ve sürdürülebilir bir kentsel kalkınma ise öncelikle “ekolojik
sürdürülebilirlik”, “sosyal sürdürülebilirlik” ve “ekonomik sürdürülebilirlik” ilkelerine dayalı
politikaların sağlıklı olarak uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
Bir kentin ekolojisi, denizi, ormanı, suyu, havası, kısacası içinde bulunan tüm canlı ve
cansız varlıkları ile doğal zenginliklerdir. Kentlerimiz bu zenginliklerini feda etmeksizin
gelişimini sağlayabildiği ölçüde sağlıklı ve sürdürülebilir kalkınma mümkün olacaktır.
Sosyal sürdürülebilirlik, o kentte yaşayan insanların bireysel ve toplumsal yaşamlarını,
insan haysiyetine yaraşır, kendi yerel kültürlerini muhafaza edecek bir şekilde sağlıklı olarak
sürdürebilmeleridir. Kentsel gelişim, kentte yaşayan insanlara refah ve huzur sunabiliyorsa bir
anlam ifade eder. İnsanı feda eden, onun hayatını karabasana dönüştüren bir gelişimin sağlıklı
ve sürdürülebilir olması mümkün değildir.
Ekonomik sürdürülebilirlik ise günümüz insanının ekonomik ihtiyaçlarına cevap
verebilen ama bunun yanı sıra gelecek nesillerin ekonomik ihtiyaçlarını da koruyabilen bir
yapının oluşturulması demektir. Ekonomik sürdürülebilirlik, ekonomik sistemin insanların
temel ihtiyaçlarına cevap verebilmesi, gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırarak
fakirliğin azaltılması, buna paralel olarak insanlar arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması,
faydalı mal ve hizmetlerin adil şekilde sunulması ile sağlanabilir.
Küçük ve orta ölçekli kentlerin gelişimi, bu üç temel ilkeye bağlı kalmak şartı ile
“Kent Stratejik Planı”nın yapılmasını gerekli kılmaktadır. Çünkü, bir kentin gelişimi, o kentin
sahip olduğu potansiyelin iyi analiz edilmesi, ulusal ve küresel rekabet şartlarının doğurduğu
fırsatlar ve tehditler çerçevesinde optimum politikaların belirlenmesi ve uygulanması ile
mümkündür.
Her kent nüfusu, doğal kaynakları, coğrafi konumu ile kendine özgü bir potansiyele
sahiptir. Sağlıklı bir gelişim ise öncelikle görece üstünlüğü olan alanlarda kalkınmanın
planlaması ile mümkündür. Bu sebeple, kentlerimizin diğer kentlere göre hangi alanlarda
göreceli üstünlüğü sahip olduğunun belirlenmesini gerekli kılmaktadır.
Yerel Kalkınma Alanlarında Belediye Faaliyetleri
Belediyelerin yerel kalkınma alanlarında yapabilecekleri başlıca çalışmalar aşağıda
bölümler halinde sunulmaktadır.
a-Fiziksel kalkınma:
“Şehir ve kasaba ahalisinde geçim genişliğinin ve pazarlarda işlekliğin şehir
bayındırlığının azlığı ve çokluğu olduğuna dair.” (İbn Haldun, Mukaddime)
Yukarıdaki ifadeler günümüzden 600 sene önce (D:1334, Ö:1406) yaşamış büyük
düşünür ve sosyolog İbn Haldun’a aittir. İbn Haldun, çağlara damga vuran temel eseri
Mukaddime’de, kent yönetimini incelerken, kentlerin fiziksel gelişmişlik düzeyleri ile
ekonomik hayatın canlılığı arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir. İbn Haldun’a göre; bir şehir,
diğer şehirlere göre daha bayındır (İmarlı) olursa, o şehir sakinleri, üretim ve bayındırlık
yönünden kendilerinden düşük olan kent sakinlerine göre daha fazla refah içinde yaşarlar.
Kentin gelişmişlik fiziksel gelişmişlik düzeyi (Bayındırlığı) ile kent kalkınması
arasındaki ilişkiyi detayları ile inceleyen İbn Haldun, bir kentin kuruluş aşamasında
gelişmemiş yapılara sahip olduğunu, zamanla üretimin artmasına paralel bayındırlığın
geliştiğini, gelişen bayındırlık ile paralel bu kentin cazibesinin artacağını, seçkin
sanatkarların, ustaların bu kente geleceğini ve bunun da kent ekonomisini geliştireceğini,
gelişen ekonominin de kent bayındırlığını geliştireceğini savunmakta ve kentin fiziksel
gelişimi ile ekonomik gelişimi arasındaki güçlü bağları belirtmektedir.
İbn Haldun’un 600 sene önce ifade ettiği kentin fiziksel gelişmişliği ile kalkınması
arasındaki ilişki, günümüzde kent ekonomisi yaklaşımımın temel unsurlarından birisini
oluşturmaktadır.
Yerel kalkınma kapsamında belediyelerin temel sorumluluk alanlarından birisi,
şehirlerin fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması ve planlı şehirleşmenin sağlanmasıdır. Şehirlerin
ve şehirde yaşayanların öncelikle karşılanması gereken ihtiyaçları, temel alt yapı ihtiyacıdır.
Fakat temel alt yapı ihtiyacının da sağlıklı olarak gerçekleştirilmesinin ve kentsel gelişimin
sürdürülebilir olması için yapılması gereken öncelikli çalışma ise planlamadır.
Planlama, herhangi bir ülke, bölge veya şehrin verilerine göre gelecekte oluşması
gereken iskan, çalışma, dinlenme, eğitim, sağlık ve eğlence gibi sosyal ve kültürel ihtiyaçların
karşılanmasını sağlayacak bir düzenlemedir. Bu düzenleme ifade edilen faaliyetlerin
birbirleriyle olan ilişkisini minimize ederek kurulmalıdır. Yine planlama, eski (tarihi) dokuyu
koruyup yeni yerleşme alanları ile ilişkilendirerek çağdaş yerleşim alanlarını oluşturan
arazinin kullanımından birini ve uyulması mecburi olan yerleşme, koruma ve değiştirme
hususlarındaki hukuki düzenlemeleri gerektiren kararlar manzumesidir. Bu anlamda
planlama, şehir yönetiminin ve şehirleşmenin en önemli faaliyet alanını oluşturmaktadır.
Plansız yapılaşmaya sahne olan kentlerimizde etkin kalkınmanın sağlanması çok
zordur. Çünkü, böyle bir kentte öncelikle alt yapı çok yüksek maliyetler gerektiren
hizmetlerdir. Örneğin, Planlama standartlarına göre bir bölgede yol alanlarının toplam alana
oranı % 10-15 arasında olması gerekmektedir. Oysa plansız kentleşmeye sahne olan
bölgelerde bu oran % 20’lere çıkmaktadır. Yani olması gerekenin % 50-100 daha fazla yol
yapımı gerekli olmaktadır. Bu da içme suyu, atık su, yağmur suyu, telekomünikasyon, doğal
gaz, asfaltlama, bordur-tretuvar gibi yol akslarında yapılması gereken yatırımların aynı oranda
fazla olmasını gerektirmektedir. Sonuçta, kentin zaten kıt olan kaynakları alt yapı
yatırımlarını bile karşılamakta zorlanmaktadır.
Plansız yapılaşma, kentlerin ihtiyacı olan sosyal, kültür, eğitim, sağlık, rekreasyon gibi
donatıların da yetersizliği anlamına gelmektedir. Yapı stokları arasında sıkışan kentte
özellikle sosyal ve kültürel gelişim olumsuz olarak etkilenmekte, bu da orta ve uzun vadede
ekonomik gelişimi de olumsuz etkilemektedir.
Kentlerimizin en önemli problemlerinin başında alt yapı yetersizliği gelmektedir.
Özellikle hızlı gelişen kentlerimizde yaşanan ulaşım problemi kentsel gelişimin en önemli
engelleyicilerindendir. İnsanların hareket kabiliyetlerinin düşük olduğu kentlerde ekonomik
hareketliliğinde düşük olması kaçınılmazdır.
Fiziksel alt yapıya yapılan yatırımlar ekonomik gelişmeyi çeşitli yollardan destekler:
*Fiziksel alt yapı gelişmeleri, işletmelerin daha etkili ve güvenilir faaliyet
göstermelerini sağlar. Bunun sonucunda işletme maliyetlerinin azalması, üretkenliğin
artırılmasına yol açar.
*Fiziksel alt yapı yatırımları inşaat alanında daha fazla iş olanağı yaratır. Fiziksel alt
yapıya yapılan her bir milyar dolarlık yatırım kamu ve özel sektörde 40.000 ila50.0000
civarında ek istihdam doğurur.
*Fiziksel alt yapı yatırımlar sağlık, güvenlik, konfor ve genel toplumsal atmosfer
üzerindeki etkileriyle sosyal refah düzeyini artırır.
Kentsel altyapının yetersiz olduğu yerlerde özellikle hizmet sektörü ve bilgi
toplumuna geçişle birlikte ağırlığını hissettiren bilişim sektörünün gelişmesi mümkün
değildir.
Fiziksel alanda kalkınma için belediye yönetimlerine düşen en önemli görevlerden
birisi de kentsel dönüşüm projelerini hayata geçirerek, çarpık kentleşmenin olumsuz etkilerini
en aza indirebilmektir.
Kentsel dönüşüm kavramı, bir şehrin süreç içinde yaşadığı fiziksel, sosyal, kültürel ve
ekonomik değişimleri kapsamakta ise de, burada kavram, kentin fiziki-mekansal yapısının
belirlenen amaçlar doğrultusunda köklü, müdahaleci bir anlayışla değiştirilmesi anlamında
kullanılmaktadır.
Kentsel dönüşümün asıl anlamı, eskiyen, ihtiyacı karşılayamayan, çarpık yapılaşmanın
söz konusu olduğu yerlerde uygulanan radikal dönüşümlerdir. Kentsel dönüşüm, birçok şehrin
aşması gereken önemli problemler arasında yer almaktadır. Genellikle mevcut planların
değiştirilerek fonksiyon ve imar hakkı değişiklikleri sağlanarak, mevcut yapıların kaldırılıp,
rantı daha yüksek ve düzeni yapılaşmaya sahne olan bölgelerin oluşturulması
amaçlanmaktadır. Kentsel yenileme uygulaması ile yeni bir yaşam biçimi ve stratejisi
geliştirme hedefine yönelik olmak üzere, yerleşik kentsel dokuda sağlılıklaştırma amaçlı,
kapsamlı-kökten müdahalelerle, büyük ölçüde yıkımlar ve yeniden yapılanmalar söz
konusudur.
Belediyeler, şehirlerin kalkınmalarında üzerine düşen sorumlulukları yerine
getirebilmek amacıyla, öncelikle fiziksel alanda akılcı, etkin, kentin sağlıklı gelişimini temin
edecek alt yapı hizmetlerini planlamalı ve sunmalıdırlar. Özellikle kentlerin varoşları diye
tabir edilen, görece daha az gelişmiş bölgelerinde yapacakları cadde düzenlemeleri, imar
uygulamaları, tesisler ve donatı alanları ile bu bölgelerin kent merkezleri ile entegrasyonunu
sağlamalıdır. Aksi takdirde merkeze sıkışmış bir gelişimin tabi sonucu olarak başta ulaşım
olmak üzere her alanda sorunlar yaşanması kaçınılmazdır. Bu sorunlar da bir süre sonra
kentin ekonomik, sosyal, kültürel ve hatta siyasal alanlarda darboğaza girmesine neden
olacaktır.
Fiziksel kalkınma alanında belediyelerce yapılması gereken faaliyetlerden birisi de
çevre koruma çalışmalarıdır. Çevre Korunması" terimi; ekolojik dengenin korunması, havada,
suda, toprakta kirlilik ve bozulmaların önlenmesi ve çevrenin iyileştirilmesi için yapılan
çalışmaların bütünüdür.
İnsanoğlu varolduğu günden bu yana, hem çevresindeki olaylardan etkilenmiş, hem de
çeşitli etkinlikleriyle çevresini etkilemiş, tahrip etmiş, kirlenmesine ve bozulmasına neden
olmuştur. Çevrenin bozulması demek, insanın yaşaması için gerekli olan ortamın bozulması
demektir.
Çevrenin giderek tahrip edilmesi ve yeni yerleşimlerde çevresel gelişeme yeterli
önemin verilmemesi sağlıksız şehirler doğmasına sebep olmaktadır. Yeni şehirler doğadan ve
doğal olandan tamamen kopuk bir şekilde betonlaşmış yerleşimlere dönüşmektedir. Yeşil
alanların yetersizliği çevrenin sonunu gösteren önemli belirtilerdendir. Yine kullanılan ortak
mekanların, açık alanların ve doğal ortamların azalması da çevreye verilen önemin azlığını
göstermektedir.
b-Sosyal Kalkınma
*Sosyal kalkınma, gelir dağılımındaki büyük farkları mümkün olduğu kadar
gidermektir.
*Sosyal kalkınma, kişiye gelir artışları yanında daha iyi bir konut, daha iyi sağlık
koşulları, daha iyi ulaşım, daha iyi eğitim ve kültür gibi bir çok hizmetler vermektir.
*Sosyal kalkınma, herkese en azından zaruri ihtiyaçlarını kolayca karşılayabilecek
imkanlar hazırlamaktır.
*Sosyal kalkınma, kişisel ve kollektif düzeyde sosyal ve beşeri ilişkileri, sosyal
dayanışmayı, karşılıklı saygınlığı artırmaktır.
Genel olarak sosyal kalkınmanın ekonomik kalkınmanın tabi bir sonucu olduğu
düşüncesi yaygındır ve bu düşünce bir yere kadar haklılık arz etmektedir. Buna mukabil,
özellikle gelir dağılımında çok ciddi farklılıkların olduğu toplumlarda, ekonomik kalkınma
paralelinde sosyal kalkınmanın da gerçeklemesi ile sonuçlanmayabilmektedir. Ayrıca,
yaşanan krizler de dar gelirli kesimler başta olmak üzere toplumun büyük bölümünde sosyal
sıkıntılara sebep olmaktadır.
Sosyal kalkınmanın sağlanabilmesi için devletin sosyal politikalar uygulaması
gerekmektedir. Sosyal politikalar da aslında toplum içinde kaynakların yeniden dağıtılması
anlamına gelmektedir. Devlet, gelir dağılımındaki çarpıklıklar sonucu yaşanan sıkıntıları
giderebilmek, bu sıkıntılardan en fazla etkilene dar gelirli kesime daha fazla kaynak aktarmak
suretiyle sorunun hafifletilmesi için çaba gösterir.
Kalkınma planları yapılırken, sadece ekonomik değil, sosyal planlama da yapılmak
zorundadır. Sosyal planlama tanımı geniş ve dar kapsamlı olmak üzere iki boyutta ele
alınabilir. Dar kapsamda sosyal planlama çalışma hayatının ve endüstrileşmenin getirdiği
sosyal sorunları (işçi sorunu) çözmeye yönelmektedir. Geniş kapsamda sosyal planlama ise
toplumun bütününü kavrayan ve gelir dağılımı, bölgesel gelişme, istihdam, işgücü, yerleşme
düzeni, kırsal kalkınma, kentsel gelişme, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim, konut gibi sorunların
planlanması ve çözümlerine yönelik ilke, hedef, politika ve önlemlerin üretilmesini esas
almaktadır. Diğer yandan, sosyal planlama sosyal sorunları hafifletmede devletin katılımını
arttırmaya yönelik olarak tasarlanmış bir süreç olarak da ele alınabilir.
Devler denilen organizmanın yerel ölçekte örgütlenmesi olan belediyelerin de sosyal
politikalar belirlemeleri, planlama faaliyetlerinin sosyal sorunlar ve çözümlerini de kapsaması
gerekmektedir. Bu da sosyal belediyecilik olgusunu gündeme getirmektedir.
Sosyal belediyecilik, kamu harcamalarını konut, sağlık, eğitim ve çevrenin korunması
alanlarını kapsayacak şekilde sosyal amaca kanalize eden; işsiz ve kimsesizlere yardım
yapılması, sosyal dayanışma ve entegrasyonun tesis edilmesi ile sosyo – kültürel faaliyet ve
çalışmaların gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan altyapı yatırımlarının yapılmasını
öngören; bireyler ve toplumsal kesimler arasında zayıflayan sosyal güvenlik ve adalet
mevhumunu güçlendirmeye yönelik olarak mahalli idarelere sosyalleştirme ve sosyal kontrol
işlevleri yükleyen bir modeldir.
Belediyelerin sosyal faaliyetleri şu alanları kapsamalıdır:
*Dar gelirliler: Asgari yaşam imkanlarından yoksun olan dar gelirlilere yönelik olarak
gıda, yakacak, barınak, giyim, sağlık, çocuklarına eğitim yardımı gibi faaliyetler.
*Engellilere yönelik: Engellilere yönelik özel fiziki düzenlemelerin, yerleşim
alanlarının kullanımında kolaylık sağlayıcı bir plan ve programa uygun gerçekleştirilmesi, bu
kesimin toplumsal yaşama katılımını sağlamada çok önemli bir boyuttur.
*Çocuklar: Kentte açık ve yeşil alanların olması; oyun ve eğlenceler için uygun
mekanların bulunması; ulaşımın güvenli olması; yaşam çevresinin sosyal ve fiziksel sağlık
koşullarına uyması, her kesimden daha fazla, çocuklar için önemlidir. Belediyeler, çocuklara
yönelik bu hizmetlerin planlanması ve sunumuna özel önem vermelidirler.
*Yaşlılar: Yaşlıların kentin gündelik yaşamından soyutlanmadan yaşayabilmesi için
yerel yönetimlerin sağlayacakları başlıca hizmet alanları; fiziksel erişebilirliğin sağlanması,
barınma ve dolaylı gelir desteği, evde bakım servisleri, sağlık servisleri, gündelik yaşama
katılım organizasyonu olarak sayılabilir. Özellikle geniş aileden çekirdek aileye geçişin
sonucunda yaşlıların toplumsal hayattan soyutlanmaları sorunu artmaya başlamıştır.
*Kadınlar: Kadın haklarının geliştirilmesi, korunması ve sorunlarının çözümü
konusunda merkezin yanında yerel yönetimlere de büyük ödevler düşmektedir. Kalkınma
fırsat ve olanaklarından eşit biçimde yararlanmalarının sağlanması gerekmektedir. Özellikle
çalışan kadınlara yönelik kreş ve anaokulu hizmetleri önem arz ederken; evde bulunan
kadınlara yönelik de meslek edindirme kurslarının önemi büyük olmaktadır.
Gençler: Gençlere yönelik hizmetler iki ayrı kategoride değerlendirilmelidir. Birincisi,
onların ihtiyaçları olan tesislerin açılması, etkinliklerin düzenlenmesi, eğitimlerine katkı
sağlaması, ikincisi ise toplum yaşamına katılımlarını sağlamaktır.
Sosyal kalkınma, insan odaklı kalkınma anlayışının bir gereğidir. İnsan Odaklı
kalkınma politikalarının uygulanabilmesi için, bireysel girişimler desteklemeli; ama bireylerin
girişimcilik kapasitelerinin de geliştirilmesi için sosyal politikaları devreye sokulmalıdır.
“Balık vermek değil, balık tutmayı öğretmek” anlayışı üzerine sosyal politikalar bina edilmeli,
bireylerin yapabilirlik kapasitesi geliştirilmeli, bu alanda öncelikler zayıf bireylere
verilmelidir. Zayıf bireylerin yapabilirlik kapasitelerinin geliştirilmesi, süreç içerisinde
bireyler arası uçurumların kapanması ya da en azından bireylerin kendi başlarına ayakta
durabilecekleri yeteneklerle kavuşturulması suretiyle rekabet şanslarının sağlanmasını temin
edecektir.
c-Kültürel Kalkınma
Kent/şehir kavramı ile kültür kavramı arasında anlamlı bir bağ bulunmaktadır. Birçok
dilde Kent sözcüğü ile uygarlık sözcüğü arasında köken ilişkisi görülmektedir.
Türkçe’mizdeki “Uygar" sözcüğü yerleşik bir toplum hayatı süren Uygurlardan türetilmiştir.
“Medenî” kelimesi kent anlamındaki “Medine” kelimesinden köken alır. Medeni kelimesi
dilimizde de “kentlileşmiş, kırsallıktan kurtulmuş ve uygar” manasında kullanılmaktadır.
Şehirler yalnızca, günümüz insanına daha büyük bir oranda iş ve yerleşim olanakları
sunan bir yer değildir, aynı zamanda dünyanın en uzak yerlerini kendine çeken, türlü
bölgeleri, insanları ve etkinlikleri bir düzene göre biçimlendiren, ekonomik, siyasal ve
kültürel yaşamın öncüsü ve denetleyicisi konumunda olan bir merkezdir.
Kültürel kalkınma teriminden çok genel olarak eğitim düzeyinin yükselmesini,
kültürel etkinliklerin ve bunlara katılan bireylerin artmasını, kültür ve tabiat varlıklarının
korunmasını anlıyoruz.
Kültürel kalkınma çalışmaları kapsamında belediyelerin yapabilecekleri başlıca
faaliyetler şunlardır:
*Mahalleye kütüphaneleri, okuma salonları açılması ve bilgisayar ortamı açısından
zenginleştirilmesi,
*Hat sanatları, ebru, tezhip, minyatür, ağaç oymacılığı, nakkaşçılık, çini sanatı ve
dokuma sanatları gibi el emeği gerektiren ve kültürel değeri olan sanat ve meslek alanlarında
eğitimlerinin verileceği sanat merkezleri ve galeriler açılması,
* Tiyatro, halk oyunları ve diğer gösteri ve dinleti sanatları ile ilgili birimlerin
oluşturulması, tesislerin açılması,
*Belediye bünyesinde kent orkestrası, halk müziği, sanat müziği ve tasavvuf müziği
toplulukları oluşturması, gençlik korosu ve çocuk korosu kurulması,
* Kültür varlıklarımızın korunması için halkın ve kamu görevlilerinin
bilinçlendirilmesine yönelik eğitim çalışmaları yaygınlaştırılması,
* Sosyal doku çalışmaları yapılarak kültürel farklılıklar tespit edilmesi ve bu gerçeğe
göre farklı projeler üretilmesi,
*Yerel halka, gençlere ve çocuklara yönelik olarak kültür ve sanat şenlikleri,
festivaller, fuarlar, sergiler, konserler, film gösterimleri, yarışmalar vs. düzenlenmesi,
*Kültür alanında vakıfların ve kâr amacı gütmeyen kurum ve derneklerle işbirliğinin
geliştirilmesi,
*Kültür hayatına katkısı bulunanların ve sanatçıların desteklenmesi.
*Ulusal ve uluslararası kültürel ve bilimsel toplantılar (panel, konferans, sempozyum,
söyleşi vb.) düzenlenmesi.
*Belediyelere ait kültür merkezlerinde ve salonlarda amatör ve profesyonel sanat
topluluklarına gösteri yapma olanağı tanınması,
*Doğal ve kültürel tarihi yansıtan eserlerin korunması,
d-Ekonomik Kalkınma
Ekonomik Kalkınma kent ekonomisinin geliştirilmesi için planlama, teşvik ve
organizasyonlar ile istihdam artışına yönelik eğitim ve organizasyon çalışmalarını
kapsamaktadır. Yerel ekonomik kalkınmadan amaç; kent ekonomisinin, ticaretinin ve
istihdam sahalarının geliştirilmesi yoluyla refah artışının sağlanmasıdır. Kentler, içinde
yaşayanların geçimlerini sağlayabildikleri mekânlar olmalıdır. Kendi sakinlerine refah
sunamayan, onların bu günkü ekonomik ihtiyaçlarını karşılayamayan, gelecekle ilgili onlara
umut vaat edemeyen kentler varlıklarını sürdüremezler.
Özellikle günümüzde gelişen, değişen ve karmaşıklaşan ekonomik hayat karşısında,
tarafların birlikte karar almaları ve uygulamaları yoluyla kentlerimizin ekonomik gelişimleri
sağlanmalıdır. Bu konuda en önemli görev de, kent yönetimlerine, yani belediyelere
düşmektedir.
Kent kaynaklarının etkin ve verimli kullanımı, gelişim ve kalkınmanın itici gücüdür.
Zaten, kalkınma ve gelişim aynı zamanda verimlilik ve etkinlik demektir. Yani, kaynakların
doğru yerlerde ve doğru biçimde kullanımı şarttır. Bizler zengin varlıkların fakir bekçileri
olduğumuz sürece bu varlıkların bize bir faydası dokunmayacaktır. Başarılı bir yönetim
kaynaklarını atıl tutan değil, bunu üretim ve yatırıma yönlendiren yönetimdir. Belediyelerin
ellerinde çok sayıda menkul ve gayrimenkul bulunması başarı değildir. Önemli olan bu
varlıkları sermayeye tedavül edip, yeni yatırımların gerçekleştirilmesidir. Böylece üretim ve
istihdam artacak; yeni yatırımlar için gerekli olan kentsel cazibe oluşturulacaktır.
Kentlilerin yapabilirlik beceri ve kapasitelerinin geliştirilmesi ise, mevcut kaynakların
ve imkanların optimum kullanımı için gereklidir. Burada yönetimlere düşen, kendi insanına
güvenmek, onlar için gerekli güven ortamını oluşturmak, onlara yol ve yön göstermek ve bu
sayede kent sakinlerinin üretim ve gerçekleştirme beceri ve kabiliyetlerini hayata geçirecek
ortamları oluşturmaktır. Bunun için de kentin değişik kesimleri ve kurumları arasında
koordinatör görevi görmek, yerel yönetimlerin öncelikli sorumlulukları arasındadır.
Yerel kalkınmanın en önemli aktörü, yerel yönetimler ve özellikle de belediyelerdir.
Türkiye’de Belediye Kanunu, belediyelere “Kent ekonomi ve ticaretini geliştirme” görevi
vermektedir. Belediyeler, köy ve il özel idarelerine göre çok daha geniş mali ve beşeri
kaynaklara sahip kurumlardır. Ellerinde bulunan bu kaynakların yanı sırra planlama araçları,
alt yapı yatırımları ve özellikle de koordine edici kapasiteleri ile kentsel gelişmenin en etkin
aktörü olacak kapasitededirler.
Yerel yönetimlerin yerel kalkınmada alacakları rol bizzat ve doğrudan ekonomik
faaliyette bulunmak değil, kent ekonomi ve ticaretinin geliştirilmesi için uygun ortamın
oluşturulması biçiminde olmalıdır. Kamu kurumlarının ekonomik güç olarak ortaya çıkmaları,
hantal bir yapıyı kaçınılmaz kılmaktadır. Bunun doğal sonucu da partizanlık, israf,
kaynakların verimsiz kullanımı olarak ortaya çıkmaktadır. Günümüzde etkin bir kamu
yönetiminin küçük ama hareket kabiliyeti yüksek kurumlar oluşturmakla mümkün olduğu
genel kabul gören bir yaklaşımdır.
Bir kentin altyapısında ulaştığı gelişmişlik seviyesi, o kentin ekonomik ve sosyal
gelişmesi için en önemli unsurdur. Ulaştıramayan yol ağları, solunamayan havası, içilemeyen
suyu, ikamet edilemeyen konutları, insanların ihtiyacını karşılamaktan uzak rekreasyon
alanları ile bir kentin ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasını beklemek mümkün değildir.
Bunun tek yolu, merkezi idarenin bu kente doğrudan ve dolaylı olarak yatırımları kanalize
etmesi ile mümkündür; ama bu da sürdürülebilir bir kalkınmayı mümkün kılamayacak ve er
geç o kent geriye gidiş sürecini yaşayacaktır.
Yerel yönetimler, girişimciler için kentin cazip olasını sağlayacak olan yukarıda
belirtilen alanlarda sağlıklı ve yeterli yapıları oluşturmalıdır. Bunun yanı sıra, özellikle,
toplumun zayıf kesimlerine yönelik eğitim faaliyetleri ile bunların kişisel gelişimlerine katkı
sağlamalı, onların rekabet güçlerini artırmalıdırlar.
Yerel yönetimler, özellikle küçük kentlerimizde, nispeten kırsal özellik arz eden
kentlerimizde, ellerindeki imkânları kullanarak kentin gelişimi için gerekli bilgileri üretmeleri
ve bu bilgileri girişimcilere ve diğer ilgililere sunmalıdırlar. Öğrenen kent anlayışının
yaygınlaştırılması, kamu kaynaklarının etkin kullanımı sureti ile kentin gelişimini
hızlandırmaları ve yerel yönetimlerin toplum üzerindeki yaptırım gücünü kullanarak taraflar
arası koordine ve entegrasyonu sağlamalıdırlar.
Türkiye’de belediyelerin şehrin ekonomi ve ticaretini geliştirmeleri için onlara
yatırımları destekleme konusunda yetkiler verilmiştir. Bu yetkiler ve kullanma şartları şu
şekildedir.
a-Altyapı Yatırım Desteği:
Altyapı yatırımı yolu ile teşvik aşağıda belirtilen alanlar için mümkündür.
*Turizm
*Sağlık
*Sanayi ve Ticaret Yatırımları
*Eğitim Kurumları
Bu Kurumların şu alt yapılarını belediye yapabilir.
*Su
*Termal Su
*Kanaizasyon
*Doğalgaz
*Yol
*Aydınlatma
*Vb.
Bu yatırımları aşağıda belitrtilen şekilde yapabilir:
*faiz almaksızın on yıla kadar geri ödemeli
*ücretsiz olarak yapabilir
*Yapılan tesislere alt yapı yatırımları karşılığı ortak olabilir.
b-Arsa Tasisi Yolu İle Destek
Aşağıda Belirtilen yatırımlara arsa tahsisi yapılabilir:
*sağlık,
*eğitim,
*sosyal hizmet
*Turizm
Arazi tahsisi şu yollarla yapılabilir:
*İçişleri Bakanlığının onayı ile ücretsiz
*İçişleri Bakanlığının onayı ile düşük bir bedel karşılığı.
Belediyelerin ekonomik kalkınma alanında yapabilecekleri çalışmalardan birisi de
yatırımcılara ve iş dünyasına yönelik aşırı bürokratik anlayışın düzeltilmesidir.
Günlük dilde bürokrasi kelimesi kırtasiyeciliği, hantal ve verimsiz çalışmayı ifade
etmek için kullanılmaktadır. Bir işi yapmak için çok sayıda iş ve işlemin gerektirdiği
durumlar, bürokrasi olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlamanın altında yatan neden,
bürokratik yönetimin çok detaylı, çoğu zaman da gereksiz formalitelerle çalışıyor olmasıdır.
Bürokrasinin en önemli olumsuzlukları; ayrıntılı belirlenmiş ve değişen şartlara göre
zamanında gerekli değişiklikler yapılmamış olan düzenlemeleri aynen uygulama
mecburiyetinin yanı sıra, yetki devrinde yaşanan sıkıntılardır. Üst kademelerden, alt
kademelere, işin gerektirdiği yetki devirleri tam yapılmamakta, üst kademe son sözü söyleyen
bölüm olmakta ısrar etmektedir. Bu olumsuzluk, silsile olarak bürokratik organizasyonun en
tepe noktasına kadar ulaşmakta ve çok zaman önemsiz konularda bile karar alma süreci aşırı
gecikmektedir.
Bürokratik anlayış gereği yatırımcılardan ve ekonomik kuruluşlardan gereksiz bilgi ve
belgelerin istenmesi, ruhsat ve benzeri ilmelerin uzun süreçlerde gerçekleşmesi caydırıcı etki
yapmaktadır.
Belediyeler, istihdam imkanlarının geliştirilmesi amacıyla özellikle küçük ve orta
ölçekli iş yerlerine yönelik bir dizi eğitim organize ederek, bunların kapasite artırımını
sağlayabilirler.
Yatırım Rehberliği, belediyelerin ekonomik kalkınma için yapabileceği bir başka
faaliyettir. Belediyeler bölgelerinin yatırım önceliklerini ve fırsatlarını belirleyerek,
yatırımcılara bu yönde rehberlik hizmeti sunabilirler. Bölgelerinin yatırım analizini yapabilir
ve bunu yayınlayarak, yatırımcıların bilgisine sunabilir.
İş gücünün geliştirilmesi, ekonomik kalkınmanın bir başka önemli faaliyet alanıdır.
Belediyeler, iş gücünün aranan özelliklere sahip olabilmesi için mesleki eğitim faaliyetlerini
yapabilir, organize edebilirler. Bu amaçla merkezi idare kuruluşları, üniversiteler, meslek
teşekkülleri ve işverenlerle birlikte çalışmalar yapabilirler.
Öncelikle yapılması gereken iş gücü arz ve talep envanterinin çıkarılmasıdır.
gereklidir. Bu çalışma ile bölgede bulunan işyerlerinde hangi nitelikte eleman ihtiyacı olduğu
tespit edilecektir. İkinci aşamada ise işsiz kesimin özellikleri saptanacak ve bu bilgiler
doğrultusunda üçüncü aşamada işsizlerin almaları gereken eğitimler belirlenecektir. Dördüncü
aşamada ise bunların eğitimi verilecektir. Bu çalışmaların yanı sıra, iş arayanlara CV
hazırlama ve iş görüşmesi tekniklerinin öğretildiği eğitimler de verilebilir.
Kent ekonomi ve ticaretinin geliştirilmesi için tanıtım faaliyetlerine de önem
verilmelidir. Belediyeler, festival, kardeş şehir uygulamaları gibi etkinliklerle, dergi, kitap,
rehber ve benzeri yayınlarla şehirlerinin ve şehirlerindeki ticaretin tanıtımında faal rol
alabilirler.
Belediye başkanlarının kardeş şehir kapsamında ilişki kurdukları diğer ülke
belediyeleriyle ilişki alanlarını kendi bölgelerindeki iş adamları arasında karşılıklı ilişkilerin
geliştirilmesi alanına da taşımaları mümkündür. Yurt dışına giden Başbakanların, Bakanların
beraberinde iş dünyası temsilcilerini de getirmeleri gibi, belediye başkanları da resmi yurt dışı
gezilerinde aynı metodu takip edebilmelidir.
e-Siyasi kalkınma
Siyasi kalkınma kavramıyla ifade edilmek istenen; yerel yönetimlerin kararlarının
alınması ve uygulamasında halkın katılım kanallarının güçlendirilmesi, demokratik kültürün
geliştirilmesidir. Bilindiği gibi, yerel yönetimlerin varlık sebeplerinden birisi de demokratik
kültürün geliştirilmesidir ve misyonları itibarıyla yerel yönetimler demokrasinin okulu olarak
görülmektedirler. Yerel yönetim kuruluşlarına demokratik nitelik kazandıran en önemli öğe,
bu kuruluşlara halkın katılımının açık olması ve katılım sürecine işlerlik kazandırılmasıdır.
UNDP İcra Direktörü Mark Malloch Brown, siyasi kalkınmanın önemini belirten şu
ifadeleri kullanmaktadır: “1980’li yıllardan bu yana kalkınma politikaları çoğunlukla ekonomi
ve piyasa sektörüne yoğunlaşmıştır. Bunlar önemlidir. Ama bu dönemden çıkarılan asıl ders;
siyasetin, insanların kendi hayatlarına yön verirken oynadığı önemli rolün görmezden
gelinmemesi gerektiğidir. Siyasi kalkınma, insani gelişmenin unutulan yüzü olmuştur”.
Yerel yönetimlerin demokratik kültüre katkısının bir boyutu da yaygınlığıdır. Örneğin;
Türkiye’de merkezi yönetim için 550 milletvekili seçilmektedir. Oysa yerel seçimlerde 3.226
belediye başkanı, yanı sıra 3.212 il genel meclis üyesi, yaklaşık 35.000 belediye meclis üyesi
ile köy ve mahalle muhtarları ile mahalle ve köy ihtiyar heyetleri için yaklaşık 175.000 kişi
olmak üzere toplamda 220.000’e yakın kişi seçilmektedir. Bu seçime birden fazla adayların
katıldığı da göz önüne alınırsa, her yerel seçimde 500.000-1.000.000 arasında kişi demokratik
bir mücadeleye fiilen katılmaktadır.
Siyasal kalkınmanın yani yerel halkın karar ve uygulamalara katılımının
sağlanabilmesi için, yerel yönetimlerin “yönetişim” yaklaşımını benimsemeleri
gerekmektedir. “Yerel Yönetişim”, kent paydaşları arasında sağlıklı ilişkilerin tesisi, kent
hakkında alınacak temel kararların birlikte alınmasını gerektirmekte ve paydaşların
mutluluğunu esas almaktadır. Bu da şehri ve şehir sakinlerini ilgilendiren her alanda “Birlikte
Yönetim” anlayışını gerektirmektedir.
Birlikte yönetim anlayışının gelişmesi için halkın karar ve uygulamalara katılım
mekanizmalarının geliştirilmesi gerekmektedir. Dünyada, son yıllarda artan katılımcı yönetim
anlayışı, birçok ülkede farklı katılım yöntemlerini gündeme getirmiştir. Bunların bazıları
şunlardır:
Planlama çemberleri: Planlama çemberleri, rastlantısal örnekleme yöntemiyle seçilen
bir grup yurttaşın günlük çalışmalarından arta kalan sınırlı bir zamanda, planlama sorunlarının
çözümü için uzmanlar eşliğinde oluşmuş çalışma gruplarına katılmalarını öngören bir
yöntemdir.Çoğunlukla kontrol ve planlama sorunları üzerinde çalışırlar. Yöntemin amacı
kararların başarı oranını artırmak ve yeni katılım olanakları oluşturmaktır.
Yurttaş kurulları: Daha çok toplumsal yapının ihmal edildiği grupları, yerel karar
oluşturma süreçlerine katma amacıyla oluşturulmaktadır. Yaşlılar, kadınlar, çocuklar ve
yabancılar bu gruplardan bazılarıdır. Kurul üyeleri, belirtilen toplumsal grupların içinden
seçilmekte ya da grupların temsilcileri seçilmekte ve bunlar karar alma süreçlerine dahil
edilmektedirler. Kurullar yalnızca danışmanlık işlevi görürler, yönetimin yerine geçip karar
veremezler.
Şura çalışmaları: toplumlar için önemli olan konuların daha geniş bir kitle tarafından
tartışılması, kamuoyu oluşturulması amacıyla yapılan bu çalışmalar kapsamında ülkemizde de
örnekler bulunmaktadır. Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından 2002 yılında
yapılan Ulaşım şurası bu çalışmaya bir örnek oluşturmaktadır.
İyi Yönetişim: Son yıllarda gündeme gelen İyi Yönetişim kavramı, İngilizce bir
kavram olan “good governance” nin Türkçeye çevrilmesi ile oluşmuş bir kavramdır. İyi
Yönetişim, kamunun yakından ilgilendiği hususlar hakkında, iktidarın nasıl kullanılması,
siyasi kararların nasıl, neden alınması ve yurttaşların kendi sözlerini kabul ettirebilmeleri için
neler yapılması gerektiği ile ilgili olan kurum, süreç ve gelenekleri de göz önüne alarak
sorumlu ve duyarlı bir biçimde güç kullanımından bahsetmek olarak algılanmaktadır. İyi
Yönetişim, toplumu ilgilendiren kararların bürokrasi, sermaye sahipleri ve sivil toplum
örgütlerinin ortak katılımı ile alınması gerektiğini savunmaktadır.
Referandum: Belli büyüklükteki proje ve belli önemdeki kararların referandum yolu
ile halka sunulması ve referandum kararının bağlayıcı olması, katılım açısından etkin bir
yöntemdir.
Kamuoyu yoklamaları: Belli denek sayısı üzerinden hedef grubun
değerlendirmesinin yapılmasıdır.
Muhtarlarla birlikte çalışma: ülkemizde yönetim kademelerinin en altında mahalle
yönetimi bulunmaktadır. Mahalle yönetiminin temsilcisi muhtardır ve muhtarların
mahallelerini ilgilendiren konularda meclis müzakerelerine katılmaları, halk katılımını
sağlama açısından önemlidir.
Kent Konseyleri: Kent konseyleri, merkezi yönetimin o kentteki kuruluşlarının, yerel
yönetimin, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının ve sivil toplumun ortaklık
anlayışıyla ve hemşerilik hukuku çerçevesinde buluştukları yönetişim mekanizmasıdır.
Konseyler kentin kalkınma önceliklerinin, sorunlarının ve vizyonlarının sürdürülebilirlik
ilkeleri temelinde belirlendiği, tartışıldığı ve çözümlerin geliştirildiği demokratik yapılardır.
Yerel demokrasi halkı doğrudan ilgilendiren, günlük hayatında önemli yer tutan
gerçek ve somut sorunların gündemi belirlediği, tartışılıp karara bağlandığı ve uygulanmaya
konulduğu bir süreçtir. Bu süreçte yerel demokrasinin tüm kurum ve kurallarının geniş halk
kitleleri tarafından benimsenmesinde, vazgeçilmez bir yaşam tarzı olarak algılanmasında,
korunmasında ve yaygınlaşmasında katılımın yeri ve önemi büyüktür. Yerel halkın gerçek bir
yönetişim anlayışı içinde katılımcılık etrafında toplanması ve harekete geçirilmesi için “yerel
sorumluluk” ve “hemşehrilik” bilinçlerinin geliştirilmesi ve bu bilinç içinde bir davranış
sergilemesi gerekir. Yerel halk, kendilerini yaşadıkları yere bağlı hissetmeli, içinde yaşadığı
ortamın sorunlarına ve çözümlerine duyarsız kalmayıp, bu sorunların çözümünü sadece
yöneticilerden beklememelidir.
Yerel halkın kentini, kentinin geleceğini sahiplenebilmesi için de kentin yönetimine
katılımının sağlanması gerekmektedir. Çünkü insanlar kendilerinin katıldığı karar ve
uygulamaları daha fazla sahiplenirler.
Burada yöneticiler düşen görev tek yanlı yönetim süreçleri içersinde yönetim
işlevlerini yerine getirmek olmamalıdır. Karar alma, uygulama, izleme ve denetim sürecinde
yönetişimin tam olarak tüm kesimlerin katılımıyla gerçekleştirilmesine uygun bir ortam
hazırlamalıdırlar. Merkezi ve yerel düzeyde gerçekleştirilen yönetim sadece yönetilenlerle
yöneticiler arasında yönetim ve iletişimin gerçekleşmesiyle sonuçlanan bir durum değildir.
Aynı zamanda demokratik katılımcı bir yönetimin gereği olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Yönetişim sürecinin tam ve etkin olarak uygulanması yöneticilerin işlerini daha da
kolaylaştıracaktır. İyi yönetişim anlayışı içersinde sadece görevlerde bir paylaşım
gerçekleşmeyecek aynı zamanda yönetilenlerle birlikte sorumlulukların paylaşımı gündeme
gelecektir. Yönetişim hayata geçirilmesi ile birlikte kent bütünü içersinde merkezi ve yerel
yönetimin sunmuş olduğu hizmetlerdeki etkinlik ve memnunluk derecesini, kent
konseylerinin etkiliğini arttırıp, kentdaşlık bilincini, kent yaşamıyla ve kentin geleceği ile
ilgili halkın ilgi ve katılımını, kentle ilgili kazanımların ve değerlerin korunmasını ve bir
arada yaşamanın önem ve sorumluluğu konusunda kentte yaşayan herkesin sorumluluk
bilincini artmasına büyük katkı sağlayacaktır.. Sürdürülebilir kalkınma, çevresel değerlere
karşı duyarlılık hemşehrilerin karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma duygusunun gelişmesi iyi
yönetişim ilkesinin etkin bir şekilde uygulanmasıyla gerçekleşir.
f-Etkin Yönetim
Yerel kalkınmanın sağlanması sürecinde belediyenin görev ve sorumluluklarının
yerine getirilebilmesi için belediye yönetimlerinde “etkinlik ve verimlilik odaklı yönetim
anlayışı”na geçilmesi gerekmektedir.
Misyonları, görev ve yetkileri ile kullandıkları kaynaklar bakımından tüm kamu
yönetiminde olduğu gibi belediyelerde de verimlilik ve etkinlik büyük önem arz etmektedir.
Özellikle son yıllarda tüm dünyada kamu yönetiminde etkinliğin artırılması önemli gündem
maddelerinden birisi olmuştur.
Verimlilik genel olarak verimlilik, elde edilen çıktının (mal, hizmet) üretime giren
girdi veya girdilere (emek, sermaye, materyal, enerji, teknoloji gibi üretken güçlere)
matematiksel oranıdır.
Etkinlik, bir işletmenin veya örgütün tanımlanmış amaçlarına ve stratejik hedeflerine
ulaşmak amacıyla gerçekleştirdikleri faaliyetlerin sonucunda, bu hedef ve amaçlara ulaşma
derecesini belirleyen bir performans boyutudur. Kurumun amaçlarına ve hedeflerine ulaşım
derecesi olduğu için de aslında etkinlik, toplam performans göstergesidir.
Bir toplumun kalkınmasında verimlilik ve etkinlik en önemli unsurlar arasında yer
almaktadır. Yapılan çalışmalara göre gelişmiş ülkelerdeki büyümenin altında yatan sebep
sadece kaynak fazlalığı değil, kaynakların etkin ve verimli kullanılması da bulunmaktadır ve
büyümenin yarısını verimlilik artışı oluşturmaktadır. Verimlilik artışı önce ekonomik
büyümeye sebep olmakta, sonra da kalkınmayı sağlamaktadır. Etkinlik ise, yapılan faaliyetin
temel amaca uygunluk göstergesidir. Daha açık bir ifade ile yapılan hizmetin amaca ne kadar
hizmet ettiğinin göstergesidir.
Genelde kamu yönetiminde, özelde ise belediyelerde etkinlik, verimlilik ve kalite artışı
konuları 1980’li yılardan itibaren gelişmiş ülke kamu yönetimlerinin önemli gündem
maddeleri arasında yer almaya başlarken, Türkiye’de de 1990’lı yıllarda böyle bir süreç
başlamıştır. Toplam Kalite Yönetimi, ISO 9000 Kalite Yönetim Sistemi, Yeniden
Yapılandırma, kıyaslama gibi işletme yönetimi alanındaki gelişmeler belediyelerde de
uygulama alanları bulmaya başlamıştır. Son yıllarda yapılan mevzuat değişikliği ile de
stratejik planlama ve performans programlama belediyelerde zorunlu hale getirilmiştir.
Kamu yönetiminde işletme yönetim teknik ve yaklaşımlarının kullanılmaya
başlanması, yeni kamu yönetimi yaklaşımını gündeme getirmiştir. Yeni kamu yönetimi
anlayışı ile süreç, yöntem ve kurallara uygun olarak işleri sevk ve idare etmek demek olan
yönetim anlayışından; performans ölçme, sorumluluk alma, kaynakları etkin ve verimli
kullanma, hedef, strateji ve öncelikleri belirleme demek olan işletme anlayışına doğru
kaymanın olduğunu görmekteyiz.
Yeni Kamu Yönetimi anlayışı, özel sektör yönetim anlayış ve tekniklerinin kamuda
uygulanması ve müşteri odaklı bir kamu kültürünün oluşturulması anlamına gelmekte olup;
vizyon sahibi, yetkiyi paylaşan, risk almakta arzulu, yenilik ve değişikliğe açık yönetici tipi
ve başarıyı ödüllendiren, ekip çalışmasına yönelmiş, müşteri ve kalite odaklı bir sistemdir.
Belediyeler bir yandan çok sayıda personel çalıştırmaları, diğer yandan gerek mali
kaynaklarının boyutu ve gerekse sahip oldukları araç ve ekipmanlarla önemli kaynaklara
hükmetmektedirler. Bu kaynakların etkin ve verimli kullanımı, ketsel kalkınma açısından
büyük önem arz etmektedir.
Belediyeler, yerel halkın ortak nitelikli ihtiyaçlarını karşılamakla görevli kamu
kuruluşlarıdır. Ortak nitelikli yerel ihtiyaçlar ise çok geniştir. Böylesine geniş görev, yetki ve
misyonu, önemli oranda fiziki, mali ve beşeri kaynağı bulunan belediyelerin etkinliğinin,
verimliliğinin ve ürettiği hizmetlerde kalite artışının önemi de ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de
belediyelerin yıllık bütçeleri 10 milyar Doların üstündedir. Sadece mali kaynak kullanımında
% 10 oranında bir verimlilik artışı bile yılda 1 milyon Dolar civarında ek kaynak sağlanması
anlamına gelmektedir. Yine Türkiye’de belediyelerde 260.000 kişi istihdam edildiğine göre,
insan kaynaklarında gerçekleştirilecek % 10’luk verimlilik artışı, 26.000 kişinin ücretsiz
olarak belde halkının ihtiyaçlarının karşılanmasında görev alması anlamına gelmektedir.
Belediyelerin bu gün için ellerinde bulunan fiziki kaynakların tespiti ne yazık ki
mümkün değildir. Buna mukabil 3.226 belediyede binlerce iş makinesi başta olmak üzere çok
ciddi fiziki kaynağın bulunduğu da bilinmektedir. Dolayısıyla belediyelerde etkinlik,
verimlilik ve kalite artışı ülke ve toplum açısından önemlidir. Bu kadar büyük kamu
kaynaklarında etkinlik ve verimlilik artışının kentsel kalkınmaya katkısı da o ölçekte önemli
olmaktadır.
Belediyelerin etkin ve verimlilik odaklı yönetim gerçekleştirmek için
uygulayabilecekleri başlıca yönetim teknikleri ayrı bölümler halinde sunulacağından burada
ayrıntılara girilmemektedir.
Pendik Belediyesi Yerel Kalkınma Konsepti
Bu bölümde, belediyelerimize örnek olması açısından Pendik Belediyesi öncülüğünde
yürütülmekte olan yerel kalkınma konsepti hakkında özet bilgi verilecektir.
PENDİK YEREL KALKINMA PLATFORMU
A-AMAÇ
Pendik’te ekonomik hayatın geliştirilmesi yoluyla;
a- İstihdamın artırılması
İlçenin ekonomik seviyesinin yükseltilmesi ve bireyin gönencinin arttırılması
Sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi
Ekonomik, sosyal güçsüzlerin desteklenmesi yoluyla toplumsal barışın
güçlendirilmesi
Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için;
*İş dünyasına gerekli bilgi akışının sağlanması: Piyasalar, dış ticaret ve pazarlar,
işletme ve finans yönetimi, teknolojik gelişmeler, mevzuat ve benzeri konularda hakkında bilgi
servisi yapılması,
*Sabiha Göçen Hava Limanı yanında yapımı planlanana İleri Teknoloji Parkı ile
Pendik Sanayisinin entegrasyonunun sağlanması için gerekli girişimlerin başlatılması,
*İş yerleri ile belediye ve diğer kamu kurumları arasındaki sorunların çözüme
kavuşturulması,
*Yeni yatırımcıları ve proje sahiplerini özendirici ve destekleyici çalışmaların
organize edilmesi,
*İlçede yapımı düşünülen Fuar Alanı, Mega Ticaret Merkezi, Marina ve benzeri
stratejik öneme sahip yatırımların geniş katılımla ve oluşturulacak Pendik konsepti
doğrultusunda planlanması,
*İş dünyasının ihtiyacı olan kalifiye elemanların yetiştirilmesi için ortak çalışmaların
düzenlenmesi
ve benzeri çalışmalar yapılacaktır.
B-YAPILANMA
PENDİK YEREL KALKINMA MECLİSİ
Bölge milletvekilleri
Belediye temsilcileri
Merkezi İdare temsilcileri
Üniversite temsilcileri
Mesleki Teşekkül Temsilcileri: (İSO,İTO,TÜSİAD,TOBB,MÜSİAD,KOBİ,Esnaf
Odaları)
Sanayicilerin temsilcileri
Ticaret erbabı temsilcileri
Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri
YÜRÜTME KURULU
Belediye Başkanı
Belediye temsilcisi
Üniversite temsilcisi
Ticaret kesimi temsilcisi
Esnaf temsilcisi
Milletvekili (2 kişi)
KOMİSYONLAR
Eğitim komisyonu
Kurumlar Arası Koordinasyon Komisyonu
Dış Ticaret Komisyonu
AB Komisyonu
Esnaf Komisyonu
KOBİ’ler Komisyonu
Sanayi ve Ticaret Komisyonu
SEKRETERYA
Pendik Belediyesi
C- ÇALIŞMA ALANLARI
PENDİK VİZYONUNU BELİRLEME
kent kimliği
hedefler, öncelikler
MEVCUT DURUM SAPTAMASI
İş kolları
Kapasiteleri
Sorunları
PENDİK STRATEJİK PLANININ HAZIRLANMASI
Ağırlık verilecek iş kollarının belirlenmesi
Kapasite artırım çalışması
Proje destekleme çalışmaları (Proje Merkezi)
Bilgi Destek Çalışması (Ar-Ge Merkezi)
HEDEF KİTLELERİN EĞİTİMİ
Finans Yönetimi
Pazarlama
Yönetişim
Genel Mevzuat
Dış Ticaret
İş planlama
Proje Yönetimi
Mevzuat değişiklik taslak çalışmaları
Pendik Vizyonu doğrultusunda planlama ve projelendirme çalışmaları
PAYDAŞLAR ARASI İLETİŞİM
Sorunlarla ilgili merkezi ve yerel idarelerle
Koordinasyon-Bilgilendirme Toplantıları
STRATEJİK PLAN TANITIM ÇALIŞMALARI
Sanayici, ticaret erbabı ve esnaflara planın tanıtımı
Meslek teşekküllerine planın tanıtımı
Kamu oyunun bilgilendirilmesi
D- İLÇEDEN BÖLGEYE GELİŞİM
Pendik’te pilot uygulaması yapılacak çalışmanın tüm Anadolu Yakasının kapsayacak
biçimde yaygınlaştırılması.
E- FİNANS
Meclis üyelerinin aidatı
Mesleki teşekküllerin katkısı
Sponsorlar
F- ÜNİVERSİTE İLE İŞBİRLİĞİ
Pendik Belediyesi, bu pilot projenin hazırlanıp uygulanmasında Üniversite ile işbirliği
yapacaktır. İşbirliği alanları ve biçimi aşağıda belirtilmiştir.
Modelin oluşturulmasında danışmanlık yapmak.
Yerel Kalkınma Meclisi üyelerine “genel nosyon” eğitimi sağlamak.
Meclisi oluşturacak paydaş gruplara “duyarlılık” eğitimi vermek.
Yürütme Kurul’una bir üniversite temsilcisinin sürekli katılması ve danışmanlık
yapması.
Pendik vizyonunun belirlenmesi çalışmalarına danışmanlık yapmak.
Üniversite bünyesinde bir “proje ofisi” çekirdeği oluşturmak suresiyle “stratejik
planın” hazırlanmasına teknik destek vermek.
Çekirdek proje ofisi bünyesinde, Pendik Belediyesi ve stratejik plan için genel ve AB
kökenli finansman/kredi/bağış aramak.
Pendik Belediyesinin, AB 6. çerçeve programı bünyesindeki projelere katılabilmesi
için izleme ve projelendirme çalışmaları yapmak.
Pendik Belediyesi ve Platformu’nun “dışa açılabilmesi” için gereken hazırlık izleme,
yönlendirme çalışmaları gerçekleştirmek.
Oluşturulacak komisyonların çalışmalarına destek vermek.
Paydaşlara ve özel hedef guruplarına teknik destek sağlamak; özel amaçlı eğitim ve
kişisel-kurumsal kapasite arttırma eğitimleri vermek.
Değerlendirme
Yerel yönetimler yerel halkın seçimiyle iş başına gelen, yerel halkın ortak ihtiyaçlarını
karşılamakla görevli kamu kurumlarıdır. Şehirler ise, yerel halkın üzerinde yaşadıkları
mekânlardır. Dolayısıyla, yerel yönetimler, bir yandan şehirlerin sağlıklı gelişimini temin
ederken, yerel halkın yaşam alanına yönelik hizmetleri yerine getirmekte; diğer yandan da
sosyal, kültürel alanlarda da ihtiyaçları giderici çalışmalar yaparak, yaşam standardını
yükseltmeye çalışmaktadır.
Sosyal bir varlık olan insanın toplu yaşama ihtiyacı ne kadar gerekli ise; yaşamının
anlam kazanabilmesi de fiziki, sosyal ve kültürel alanların yanı sıra ekonomik ve siyasi alanda
da ihtiyaçlarının giderilmesini gerekli kılmaktadır.
Kalkınmayı sadece ekonomik iyileşme-gelişme olarak gören anlayışın yanlışlığı süreç
içerisinde anlaşılmış, insanı merkeze alan kalkınma yaklaşımı tüm dünyada benimsenmeye
başlanmıştır. Bu sevindirici gelişmenin paralelinde çevresel gelişimi de önemseyen,
sürdürülebilirliği gerekli gören kalkınma yaklaşımının benimsenmesi ile daha sağlıklı
kalkınma anlayışı oluşmuştur.
Kalkınma kavramının içerik yönünden yaşadığı bu dönüşüm sürecine paralel olarak
kalkınmanın mekânsal düzleminde de dönüşümler yaşanmış ve merkezi kalkınma yerine,
yerel kalkınma anlayışı benimsenmeye başlanmıştır.
Yerel aktörlerin etkinliğini artırarak, kalkınmayı lokal alanlara kadar indirgeyen bu
yaklaşım; özellikle günümüzde kentler arası rekabetin gereği olarak da görülmektedir.
Kalkınmayı sadece merkezi politikalarla yönlendirme gayretleri günümüzde ne kadar
yetersiz ise, yerel kalkınmayı sadece belediyelerin görev alanı olarak görmek de o kadar
yetersiz bir bakış açısıdır. Dolayısıyla, çalışmamızın belediyelere yönelik olması yerel
kalkınmayı belediyelerin görev alanı olarak görmekten değil; belediyelerin de yerel
kalkınmada etkin olması gereğinden kaynaklanmaktadır.
Görev ve yetki alanlarının genişliği, kullandıkları kaynakların ülke şartlarında önemli
bir seviyede olması ve hepsinden de önemlisi kamu yönetim mekanizmasının halka en yakın
birimleri olması ve yönlendirici etkisi sebepleri ile belediyelerimizin yerel kalkınmada etkin
olması kaçınılmaz bir realitedir.
II-BELEDİYELERDE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ173
Toplam Kalite Yönetimi her şeyden önce bir yönetim felsefesidir. Bu felsefe, insanın
mutluluğunu esas alır. İnsan çalışanlarınızdır, insan müşterilerinizdir, insan ortaklarınızdır,
insan bayilerinizdir, insan tedarikçilerinizdir, insan toplumdur. Şu anda insanlarla çalışıyoruz,
yarın da insanlarla çalışacak isek, temelinde insan yatan bu felsefenin önemi hiçbir zaman
geçmeyecektir. Toplam Kalite Yönetimi, bir şemsiyedir ve esnek bir kavramdır; insanın
mutluluğunu esas alan her türlü yönetim aracı bu şemsiyenin altına girer. Toplam Kalite
Yönetimi, tüm sosyal paydaşların dengeli bir şekilde mutlu kılınmasıdır.174
Literatürde Toplam Kalite Yönetimini açıklayan birçok tanım bulunmaktadır. Bu
tanımların başlıcaları şunlardır:
Toplam Kalite Yönetimi, bir teknik veya bir yöntem olmanın ötesinde, çeşitli tekniklerin
ve araçların kullanıldığı, sürekli gelişme çizgisi içinde yüksek kalite ve en düşük maliyetin
elde edilmesine yönelik; bunun yanı sıra işletmelerin iç ve dış çevrelerinin tüm
gereksinimlerini karşılamayı amaçlayan bir yönetim anlayışıdır.175
Toplam Kalite Yönetimi, organizasyonun etkinliğindeki, verimliliğindeki ve
süreçlerindeki devamlı gelişme ile müşteri tarafından yönlendirilen öğrenmeyi sağlayan ve
kendisini tamamen müşteri tatminine adayan organizasyonları kuran bir yönetim
felsefesidir.176
Toplam Kalite Yönetimi, uzun vadede müşterinin tatmin olmasını başarmayı, kendi
personeli ve toplum için avantajlar elde etmeyi amaçlayan, kalite üzerine yoğunlaşmış ve tüm
personelin katılımına dayanan bir yönetim felsefesidir.177
173 Bu bölüm EROL KAYA tarafından hazırlanmıştır.
174 ARGUN, Tanju, Toplam Kalite Yönetimi, http://www.bilgiyonetimi.org/
175 SEYMEN, Oya Aytemiz, İşletmelerde Yeniden Yapılanma, Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ.,İstanbul
2002, sf:61
176 ŞİMŞEK, Muhittin; Kalite Yönetimi, Marmara üniversitesi yayınları, İstanbul 1998, sf:95
177 EFİL, İsmail, Prof. Dr., Toplam Kalite Yönetimi ve Toplam kaliteye Ulaşmada Önemli Bir Araç, İSO
9000 Kalite Güvencesi Sistemi, VİPAŞ AŞ. Bursa, 1998, sf:29
Toplam Kalite Yönetimi, iç ve dış müşteri beklentilerinin aşılmasını temel amaç olarak
alan, çalışanların bilgilendirilip yetkilendirilmesini ve takım çalışmasıyla tüm süreçlerin
iyileştirilmesini hedefleyen bir yönetim felsefesidir.178
Toplam Kalite Yönetimi, kurum yönetiminde kalite, etkinlik, verimlilik artışı sağlamaya
çalışan ve bunun için de bu unsurları etkileyen temel hususlarla ilgili yaklaşımlarını
sergileyen bir yönetim anlayışıdır. Bu sebeple, Toplam Kalite Yönetimi, kalite, etkinlik ve
verimlilik artışı sağlamak amacıyla geliştirilen yöntemlerin uygulanabileceği bir ortamı
oluşturmayı hedeflemektedir.
Toplam Kalite Yönetiminin temel yaklaşımları incelendiği zaman Adam Smith’ten bu
güne kadar verimliği, etkinliği, kaliteyi artırabilmek için geliştirilen yönetim teorilerinin
dayandığı bilinen birçok tekniği, yöntemi ve yaklaşımı günümüz şartları altında sentezlemeye
çalışan bir anlayış olduğu gerçeği görülmektedir.
Toplam Kalite Yönetiminin bu esnek yaklaşımı göz ardı edilerek girişilecek
uygulamalar eksiz ve yetersiz kalacaktır.
Örneğin, Toplam Kalite Yönetiminin başarısı için kurumun sağlıklı ve doğru belirlenmiş
stratejik hedefleri ve bu hedeflere ulaşım programının belirli olması gerekmektedir. Bu da
Toplam Kalite Yönetiminin Stratejik Yönetimle ve hedeflere Göre Yönetim Modeliyle olan
bağlantısını oluşturmaktadır.
Kurumda yürütülen faaliyetlerin istenilen amaçlara uygunluğunun, etkinliğinin,
verimliliğinin ölçülmesi gereklidir. Çünkü Toplam Kalite Yönetimi felsefesi, “ölçemediğiniz
bir şeyi geliştiremezsiniz” anlayışını savunmaktadır ve bu da Performans Yönetimini gerekli
kılmaktadır.
Toplam Kalite Yönetimi sürekli iyileştirmeyi önemsemektedir. Sürekli iyileştirme de
sadece Kaizen Modeli ile sınırlı değildir. Bilindiği gibi Kaizen modeli, küçük ama devamlı
adımlarla iyileştirme modelidir. Oysa TKY, bu modelin yanı sıra süreçlerde radikal değişimi
de kapsamaktadır. Değişim Mühendisliği, maliyeti kalite, hizmet ve hız gibi çağımızın en
önemli performans ölçülerinde çarpıcı gelişmeler yapmak amacıyla iş süreçlerinin temelden
yeniden düşünülmesi ve radikal bir şekilde yeniden tasarlanmasıdır.179 Bu tanımdan da
anlaşıldığı gibi, TKY, Değişim Mühendisliği yöntemini de kendi bünyesinde uygulanmasına
imkan veren bir esnekliğe sahiptir.
Toplam Kalite Yönetimi, özel sektör için geliştirilen yönetim modelleri içinde kamuda
uygulanması konusunda üzerinde en fazla durulan yaklaşımdır. 1980’lerin başından itibaren
ABD ve İngiltere başta olmak üzere TKY uygulamaları yayılarak Kanada, Avustralya, Yeni
Zelanda, İsveç, Fransa, Almanya, Brezilya ve Portekiz gibi pek çok ülkenin kamu sektöründe
uygulanmaya ve başarılı sonuçlar doğurmaya başlamıştır.180 Örneğin, 1992 yılına
gelindiğinde ABD’deki kamu kurumlarında Topla Kalite Yönetimi uygulayan kurumların
oranı % 68 düzeyine çıkmıştır.181 Özellikle 1990’lı yıllarda ise kamu sektörü örgütlerinde de
popülerlik kazanarak batı ülkelerinde kamu yönetimi reformunun önemli araçlarından biri
haline gelmiştir. Günümüzde TKY, kamu hizmetlerinin hemen her alanında hizmet
performansının ve kalitesinin yükseltilmesi çalışmalarında ön plana çıkmaktadır.182
Türkiye’de ise 1995 yılından itibaren Toplam Kalite Yönetiminin kamu kesiminde uygulanma
çalışmalarının başladığı görülmektedir.
178 NETAŞ, Toplam Kalite Yönetimi, Basılmamış eğitim notları, sf:2
179 HAMMER, Mıchael, STANTON, A. Stevan, Değişim Mühendisliği Devrimi, Sabah Yayınları, İstanbul
1995, sf: 4
180 NOHUTÇU, Ahmet, Yrd. Doç. Dr., a.g.e., sf: 244
181 BALCI, Asım, Toplam Kalite Yönetimi ve Kamu Yönetimi, “Çağdaş Kamu Yönetimi”(Ed: ACAR;
Muhittin, ÖZGÜR; Hüseyin) Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2003, sf: 337
182 AYDIN, M. Devrim, Kamu Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi, “Kamu Yönetimi” (Ed: ÖKTEM,
Kemal, ÖMÜRGÖNÜLŞEN, Uğur), İmaj Yayınevi, Ankara 2004, sf: 187
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından hazırlanan Kamu Yönetiminin
İyileştirilmesi ve Yeniden Yapılandırılması Özel İhtisas Komisyonu Raporu’nda Toplam
Kalite Yönetimi’nin Kamu yönetiminde uygulanabilirliği üzerinde durulmuş ve bu yöntemin
uygulanması gerektiği belirtilmiştir. Söz konusu raporda TKY uygulamasının sağlayacağı
yararlar şu şekilde ifade edilmiştir:
*Sunulan hizmetin kalitesi iyileşir.
*Vatandaşın doyumu artar.
*Kaynak israfı azalır.
*Hizmeti geliştirme süresi kısalır.
*Verimlilik artar.
*Vatandaşa sunulan hizmette esneklik artar.
*Süreç içi işlem sayısı azalır.
*Sunulan hizmetin süresi kısalır.
*Vatandaş-Devlet arasındaki bağ kuvvetlenir.183
Toplam Kalite Yönetiminin Temel Kavramları
Toplam Kalite Yönetimi standart bir yönetim modeli olmamakla beraber, temel
argümanları bulunan ve bu argümanlar üzerine yönetim anlayışının geliştirilmesini gerektiren
bir yönetim yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın temel argümanları şunlardır:
Kalite
Kalite kavramının anlamı konusunda genellikle yapılan açıklamalar şunlardır.
Kalite, ürün ya da hizmetin belirlenen veya olabilecek ihtiyaçları karşılama kabiliyetine
dayanan özelliklerin toplamıdır.184
Kalite, bir malın veya hizmetin tüketicinin isteklerine uygunluk derecesidir.185
Dar anlamda kalite, ürün kalitesi demektir. Geniş anlamda kalite, iş kalitesi, hizmet
kalitesi, iletişim kalitesi, proses kalitesi, işçiler, mühendisler, idareciler dahil insanların
kalitesi, sistem kalitesi, firma kalitesi, hedefler kalitesi vb.dir.186
Kalite kavramının geniş anlamında söz konusu olan hususlar, kalitenin vaz geçilmez
unsurlarıdır. Çünkü bir ürün veya hizmetin kalitesi, onun sadece kendisinden beklenen
özellikleri taşıması ve müşteri beklentilerini karşılaması değildir. Başka bir ifade ile kalite, ne
pahasına olursa olsun mantığı ile yaklaşılan bir kavram değildir. Maliyet ve fiyat özellikleri
kalitenin olmazsa olmaz şartlarıdır. Bu da verimli çalışmayı gerektirmektedir. Aynı zamanda
istenen kalite düzeyinin elde edilmesi, ürün veya hizmetin tasarımından üretimine, müşteriye
sunumundan satış sonrası hizmetlere kadar her süreçte, bu süreci etkileyen her hususta
(kaynaklar, üretim biçimi, çalışanlar, teknoloji, vb) kalite bilincinin var olmasını gerektirir.
Müşteri
Toplam Kalite Yönetimi müşteri odaklı olmayı esas almaktadır. Müşterinin taleplerinin
karşılanması ve müşterinin memnuniyetinin sağlanması yönetimin temel hassasiyeti olmalıdır.
183 DPT, Kamu Yönetiminin İyileştirilmesi ve Yeniden Yapılandırılması Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
http://ekutup.dpt.gov.tr/kamuyone/oik527
184 TS-ISO 9005, Türk Standartları Enstitüsü yayınları; Doç Dr. Mahmut KARTAL, İstatistiksel Kalite
Kontrolü, Şafak Yayınevi, Sivas 1999, sf: 1
185 Dr. İlker AKAT, Prof. Dr. Gönül BUDAK, Doç. Dr. Gülay BUDAK,age.sf:387; Yrd. Doç. Dr. Mahmut
DEMİRKAN, Toplam Kalite Yönetimi ve Türk İlişkiler Sistemine Etkileri, Değişim Yayınları, Sakarya
1997, sf: 44
186 Kaoru SHIKAWA, Toplam Kalite Kontrol, Kalder yayınları, İstanbul 1997, sf: 47; Benzeri tanım için
bkz: Masaaki İMAİ, Kaizen, Kalder yayınları, İstanbul 1999, sf: 10
Toplam Kalite Yönetiminde müşteri odaklı olmak, kaliteyi müşteri belirler” anlayışına
dayanmaktadır.187
Müşterinin bu kadar önemli olmasının başlıca nedeni, işletmelerin değişen Pazar
koşularında Pazar paylarını elerinde tutabildikleri veya artırabildikleri sürece var
olabilmeleridir. İletmelerin günümüzde kaliteli ürünler üretmesi onları devamlılığını
sağlamalarına yetmemektedir. Müşteri artık ne üretilirse üretilsin onu değil, kendi
beklentilerini en iyi karşılayan, başka bir değişle kendini belli ölçülerde tatmin eden ürünleri
seçmektedir.188
Müşteri odaklı olmak Toplam Kalite Yönetimi ile gündeme gelmiş bir yaklaşım
değildir. Daha önceleri de müşterinin önemi üzerinde durulmuştur. Özellikle rekabet
ortamının artması ile müşterinin önemi daha da artmıştır. Ticaret kültürümüzde müşteri
velinimet olarak bilinir. Bu anlayış, hizmeti kaliteli biçimde üretmeyi ve sunmayı gerektirir.
Çünkü müşterinin varlığı ile işletmenin hayatiyeti özdeş olarak algılanır.189
Fakat Toplam Kalite Yönetimi, müşteri kavramına farklı bir yaklaşım sergilemektedir.
Bu yaklaşıma göre müşteri kavramı kurumun ürün veya hizmetini satın alan müşteri ile sınırlı
değildir.
Toplam Kalite Yönetimi İç Müşteri ve Dış Müşteri olma üzere iki ayrı müşteri
tanımlaması yapmaktadır.
Dış müşteri kavramı ile tanımlanmak istenen şirketin nihai tüketicisidir. Bir gıda firması
için üretilen ürünleri satın alanlar dış müşteri iken, halka değil de belli kurum ve kuruluşlara
mal veya hizmet üretenler için söz konusu kurum ve kuruluşlar nihai tüketicidir. Örneğin mali
müşavirler için dış müşteri, bu firmanın hizmetinden yararlanan kuruluşlardır.190
İç müşteri, çalışanların onlar için bir şeyler yaptığı ve onlardan hemen geri besleme
alabildiği, aynı çatı altında faaliyet gösteren kişilerdir.191 Bir başka ifade ile bir kurumda
birbirlerine ürün veya hizmet sunan birimler birbirlerinin müşterisidir.
Organizasyon içinde bir süreç, başka bir sürecin müşterisi durumundadır. Toplam Kalite
Yönetimi "Bir sonraki süreç sizin müşterinizdir”192 yaklaşımıyla hareket etmektedir.
İç müşteri yaklaşımı, kurum içinde kalitenin her alana yayılması ve topyekün kalite
bilincinin yerleşmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü, müşteri odaklı olmak,
müşterinin memnun edilmesi ve beklentilerinin en iyi şekilde karşılanması temel felsefe
olduğuna göre, kurum içinde bir başka birime ürün veya hizmet sunan birim için, söz konusu
birim müşteri olarak değerlendirileceğinden, onun memnun edilmesi, talebinin en iyi şekilde
gerçekleştirilmesi esas alınacaktır. Bu yaklaşım da kurum içinde kalitenin elde edilmesini
sağlayacaktır. Nihai ürün veya hizmet bu birimlerden geçtiği için de sonuçta elde edilen ürün
veya hizmetin kalitesi de sağlanmış olacaktır.
Sürekli İyileştirme
Sürekli iyileştirme yaklaşımı, Toplam Kalite Yönetiminin en önemli
argümanlarındandır. Mevcutla yetinmeme ve daima daha iyisini elde etme hassasiyetinin
yönetimin temel yaklaşımları arasında yer alması gereklidir.
Temeli Shevvart'a dayanan, yardımcısı Deming tarafından geliştirilen ve kısaca PUKO
Döngüsü diye bilinen bu yaklaşım “Planlama, Uygulama, Kontrol ve Önlem al” olarak
ifadelendirilen aşamalardan oluşmaktadır.
187 TS-ISO 9005, Türk Standartları Enstitüsü yayınları; Doç Dr. Mahmut KARTAL, İstatistiksel Kalite
Kontrolü, Şafak Yayınevi, Sivas 1999, sf: 1
188 ATAMAN, Göksel, Prof. Dr., İşletme Yönetimi, Türkmen Kitabevi, İstanbul 2001, sf: 315
189 İSLAM, Yücel, Kamu Yönetiminde Müşteri Anlayışının Oluşması, Standart Dergisi, s: 487, sf: 51
190 KAYA, Erol, a.g.e., sf: 47
191 PEKDEMİR, Menteş Işıl, İşletmelerde Kalite Yönetimi, Beta Basım Yayım, 1992, sf:43
192 ISHIKAVVA, Kaoru,Toplam Kalite kontrol, Kalder yayınları, İstanbul 1997, sf: 109
PUKO DÖNGÜSÜ
Planla
Uygula
Kontrol Et
Önlem Al
Her ne tür iş ve işlem önce planlanacak ve ardından uygulamasına geçilecektir.
Uygulama sonuçları ölçülecek ve eğer beklentilere cevap veriyorsa bu plan doğrultusunda iş
ve işlemler standartlaştırılacaktır. Bununla yetinilmeyecek ve daha ileri düzeyde bir hedef
belirlenerek yeniden planlanacak ve uygulanacaktır. Sonuçlar olumlu ise standart iş
talimatlarına dönüştürülerek tekrar yeni bir hedef belirlenecektir. Eğer sonuçlar istenilen
düzeyde değil ise; bu takdirde inceleme-analiz yapılarak hataların kaynağı tespit edilecek ve
bulunan çözüm yolları doğrultusunda iş planları revize edilerek uygulanacaktır. Dolayısıyla
PUKO Döngüsü, mevcutla yetinmeyi kabul etmeyen ve sonu olmayan sürekli bir iyileştirme
sürecidir.
Sürekli iyileştirme yöntemi, Japonca’da kaizen olarak tanımlanmaktadır. Kaizen, sözlük
anlamı olarak "Daha iyiye doğru değişim" demektir. Japon dilinde Kai, "Değişim"; Zen ise
"İyi, daha iyi" anlamına gelmektedir.193
Kaizen, sadece süreçlere değil, çalışanlar dâhil olmak üzere organizasyonu oluşturan
tüm öğelere uygulanabilen bir sistem olup, küçük ama devamlı adımlarla sürekli
iyileştirme/geliştirme çalışmalarıdır.
Japonya’da Toplam Kalite Yönetiminin başarıyla uygulanmasının en önemli
unsurlarından birisi Kaizen yaklaşımının uygulanmasıdır.
İyileştirme çalışmalarında iki temel yaklaşım vardır. Birincisi büyük atılımlar ve
adımlarla sağlanan gelişmeler ki, genelde batı ülkelerinde uygulanmaktadır ve genelde
teknolojik gelişmelere veya büyük sermaye yatırımlarına dayanmaktadır. Kaizen yaklaşımı
ise mevcut teknoloji ve sermaye ile küçük de olsa sürekli iyileştirmelerin sağlanabilmesidir.
Bir başka ifade ile Kaizen mevcut imkânlardan maksimum verimin elde edilmesini
amaçlamaktadır. Kaizen yani sürekli iyileştirme anlayışı üç temel şartı gerekli kılmaktadır.194
1-Mevcut Durumu Yetersiz Bulmak: Bir sistem kusursuz olarak çalışıyor olsa bile,
geliştirilecek yönleri mutlaka bulunur. Bir başka ifade ile, daha iyi yapmanın bir yolu
mutlaka olmalıdır. Bu anlayış sebebi iledir ki, Pendik belediyesinde personele şu hatırlatma
sıklıkla yapılmaktadır. “Eğer her şey çok güzel, problem yok diye düşünmeye başlamış iseniz,
çok büyük bir problemle karşı karşıya bulunmaktayız demektir. Çünkü böyle düşünen biri
kendisini ve işini geliştiremez.”
2-İnsan Faktörünü Geliştirmek: Her şeyi yapan insan olduğuna göre, bu unsurun daha
verimli olabilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Özellikle hizmet sektöründe insan
faktörünün kalite seviyesinin belirlenmesindeki ağırlığı, üretim sektörüne göre çok daha
193 İsmail Cerit, Beklenen Mahalli idareler Dergisi, Sayı 37, sf: 35
194 Ceren ULUKANOĞLU, Toplam kalite Ynetimi ve Kaizen Felsefesi, www.isguc.org/ceren
fazladır. Belediyeler de temel olarak hizmet sunan kuruluşlardır. Dolayısıyla, belediye
personelinin kişisel ve mesleki gelişimi, belediyede sürekli iyileştirme çalışmalarında çok
önemlidir.
3-Problem Çözme Tekniklerini Yaygın Olarak Kullanmak: İyileştirme, problem çözmek
için öncelikle problemin ve nedenlerinin doğru tespit edilmesi gereklidir. Bu konuda
geliştirilen tekniklerin kullanılması gereklidir. Sürekli iyileştirme kapsamında genel olarak
kullanılan teknikler hakkında özet bilgiler, ileriki bölümlerde verilecektir.
Toplam kalite Yönetimi anlayışında sürekli İyileştirme sanki sadece Kaizen yaklaşımı
ile sınırlı imiş gibi algılanmakta ve genelde Toplam Kalite Yönetimi ile ilgili yazılı literatürde
Kaizen üzerinde durulmaktadır. Oysa Kaizen yaklaşımı Toplam Kalite Yönetimi anlayışı
çerçevesinde sürekli iyileştirme konusunda geliştirilen bir anlayıştır ve elbette önemlidir.
Mevcut imkânlardan daha fazla verim alma anlayışına önem vermemek düşünülemez. Buna
mukabil, sadece mevcut durumda iyileştirme anlayışı ile gelişen ve değişen şartlara uyum
mümkün değildir. Organizasyonların başarı ve etkinliği, Kaizen yaklaşımının yanı sıra diğer
teknik ve yöntemleri de başarıyla uygulamaya dayanmalıdır. Bir yandan mevcuttan daha
yüksek verim elde etmek, diğer yandan mevcut durumda radikal değişim ve gelişimleri de
gerçekleştirmek gerekmektedir.
Sürekli Eğitim
Kişi, grup ve/veya örgütlerin performanslarını geliştirmeye yarayan planlı ve düzenli
etkinliklere eğitim adı verilir.195 Eğitim, kişilerin hayatı boyunca ailede, okulda, yazılı ve
görsel bilgi kaynaklarında, iş başında ve benzeri şekilde bilgiler edinerek kendi bilgi, beceri
ve davranışlarının değişmesidir.196
Toplam Kalite Yönetiminde, kurumun tüm kademelerinde düzenli eğitim gerekli
görülmektedir. Çünkü bilgi ve becerileri gelişen çalışanların kuruma katkı dereceleri de
artacaktır. Toplam Kalite Yönetimi, kalitenin oluşturulması için tüm çalışanların aktif
katılımını gerekli görmektedir. Çalışanların aktif katılımının kurumda kalite ve verimlilik
artışı sağlayabilmesi için eğitim seviyesinin yükseltilmesi çok önemlidir. Eğitim ve beceri
düzeyi yüksek personelin kuruma katkısı tartışılmaz bir gerçektir.
Eğitim çalışmaları sadece kurum çalışanları için değil, üst yöneticiler için de gerekli ve
hatta daha önemlidir.
Genelde yöneticilerin eğitimlere katılma yönünde isteksizlikleri görülmektedir. Oysa,
özellikle yönetim teorileri, planlama, isteklendirme, yetkilendirme, süreç yönetimi, liderlik,
iletişim, toplantı teknikleri, performans değerlendirme, problem çözüm teknikleri, düşünme
teknikleri,
kurum kültürü ve politikalarının oluşturulması ve benzeri konularda üst
yöneticilerin eğitimler almaları gerekmektedir.
Toplam Kalite Yönetimi, bir kurumun kalitesinin, çalışanların kalitesi ile paralel olduğu
felsefesini savunmaktadır. Kuruluşların kalitelerinin çalışanlarının kalitelerinden daha fazla
olması beklenemez. Çalışanların sürekli eğitim alarak mesleki ve kişisel bilgi ve becerilerini
geliştirmeleri ve verilecek eğitimin planlı, etkili olması gerekmektedir.
Eğitimin planlanmasının yapılabilmesi için öncelikle ihtiyaçların tespit edilmesi
gereklidir. İhtiyaç tespiti için yüz yüze görüşme, anket, iş tanım ve talimatlarının analizi gibi
yöntemler karma olarak uygulanmalıdır.
İhtiyaç tespitindeki veriler dikkate alınarak eğitim programlanmalıdır. Eğitimin zamanı,
eğitimci, eğitimin biçimi, konusu ve katılacakların belirlendiği programlar hazırlandıktan
sonra, azami uyum gayreti gösterilmelidir.197
195 ÇETİN, Canan, Prof. Dr., AKIN, Besim, Prof. Dr., EROL, Vedat, Toplam Kalite Yönetimi ve Kalite
Güvence Sistemi, Beta Basım Yayın, İstanbul 2001, sf: 335
196 DENİZ, Nevin, Doç.Dr., Global Eğitim, Türkmen Kitabevi, İstanbul 1999, sf:l-2
197 KAYA, Erol, a.g.e., sf: 106
Tam katılım
Tam Katılım, kalitenin topyekûn elde edilmesinin olmazsa olmaz şartlarındandır. Çünkü
Toplam Kalite Yönetimi kalitenin herkesin işi olduğu anlayışına dayanmaktadır.198
Kuruluşun tümünün ortak hedefler doğrultusunda bir uyum içinde yol alması için
kuruluşu oluşturan ve kuruluşun ilişki içinde olduğu bütün öğelerin mümkün olduğunca
katılım ve katkılarının sağlanması gerekir.199
Toplam Kalite Yönetimi isminde yer alan “Toplam” sözcüğü, kalitenin tüm süreçlerde,
tüm işlerde ve herkesin katılımı ile sağlanabilir olmasına işaret etmektedir. Toplam Kalite bir
kuruluşta sadece imalat ya da üretim sürecini değil, tasarımından araştırma-geliştirmeye,
personel yönetiminden muhasebeye ve satış sonrası hizmetlere kadar tüm süreçlerin ve
fonksiyonların, kalite iyileştirme çalışmalarına katılımını zorunlu kılmaktadır.200
Tam katılımdan maksat, kurumda çalışan herkesin, yöneticiler ve kuruma ürün ve
hizmet sunan tedarikçiler de dâhil olmak üzere kalitenin sağlanabilmesi için üzerine düşen
görevi hassasiyetle yapmasıdır.
Üst Yönetimin temel görevi kalite bilincinin kurumda yerleşmesinin sağlanması ve bu
konuda yapılacak değişimlere tam destek vermesidir. Çünkü bir değişim, ancak yönetimin
liderliğinde ve sorumluluğunda olabilir.201
Çalışanlar açısından konuya baktığımızda şu gerçeğin tespiti mümkündür: Toplam
Kalite Yönetimi ancak tüm çalışanların tamamen ve gönülden katılımı ile gerçekleşebilir.202
Toplam Kalite Yönetimi, “Bir işi en iyi bilen, o işi yapandır” anlayışından hareketle;
iyileştirme ve geliştirme çalışmalarını da en iyi biçimde söz konusu işi yapanların, yani
çalışanların başarabileceğini savunmaktadır.
Tedarikçilerin kaliteye katkısı da, kuruma sundukları ürün ve hizmetlerin istenen
özellikte olmasını sağlamalarıdır. Zira kurumun girdi olarak kullandığı mal veya hizmetlerin
kalitesiz olması durumunda çıktı da kalitesiz olacaktır. Bu sebeple, onların da kendi
kurumlarında kalite bilincine önem vermeleri gerekmektedir.
Toplam Kalite Yönetiminin Temel Araçları
Önceki bölümde Toplam Kalite Yönetiminin temel argümanları açıklanmıştır. Toplam
Kalite Yönetimi çalışmaları kapsamında bu argümanlardan hareketle kalite artışını sağlamak
amacıyla birçok araç geliştirilmiştir. Bu araçların başlıcaları şunlardır:
Kalite Çemberleri
Kalite Çemberleri veya diğer adıyla Kalite Kontrol Çemberleri, çalışanların yaptıkları iş
ile ilgili çeşitli sorunların kaynaklarını ve nedenlerini; birlikte çalışarak ve periyodik
toplantılar yaparak araştıran, bulan, çözen ve üst kademe yönetimine rapor eden gönüllü
kişilerden oluşan bir gruptur.203 Tanımdan anlaşılacağı üzere kalite Çemberleri uygulamasının
temel unsurları, gönüllülük, birliktelik, periyodik olması ve belli sürelerle kurulmasıdır.
198 GEDİKLİ; Bülent, Kamu harcamaları Yönetiminde Kalite, C&Ç Yeminli mali Müşavirlik Yayınları,
Ankara, 2001, sf:25
199 Kal-Der, Belediyelerde Toplam kalite Yönetimi Temel Eğitimleri El Kitabı, Kalder yayınları, İstanbul
1999, sf:45
200 AYDIN, M. Devrim, Kamu Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi, “Kamu Yönetimi” (Ed: ÖKTEM,
Kemal, ÖMÜRGÖNÜL ŞEN, Uğur), İmaj Yayınevi, Ankara 2004, sf: 190
201 ŞİMŞEK, Muhittin, Prof.Dr., NURSOY, Mustafa, Yrd.Doç.Dr, Toplam Kalite Yönetiminde Performans
Ölçme, Hayat yayınlan, İstanbul 2002, sf:25
202 PEKER, Ömer, Doç. Dr., Toplam Kalite Yönetiminin Eğitim Sistemine Uygulanabilirliği, Amme İdaresi
dergisi, s;2, sf:67
203 ÇETİN, Canan, Prof. Dr., Endüstri işletmelerinde Kalite Kontrol Çemberleri, İSO Araştırma Dairesi
Yayınları, İstanbul 1987, sf: 12
Katılımda gönüllülük şarttır. Gönüllü katılımın sağlanabilmesi için, çalışanların işlerini
ve işyerlerini benimsemiş ve kendileri ile kurumları arasında anlamlı bağlar kurabilmiş
olmaları gerekir. Dolayısıyla kurumda kalite çemberleri çalışmasından verim alınabilmesi
için, çalışma ortamında olumlu oluşturulmalıdır.
Kalite Çemberleri uygulamasında Birliktelik; üzerinde çalışılacak konularda bizzat işi
yapan kişiler arasından oluşacak personel tarafından bu çalışmaların yapılması demektir.
Kalite Çemberleri disiplinli bir çalışma sürecini gerektirir. Dolayısıyla çalışma
zamanları ve aralıkları belirli olmalıdır. Ne zaman toplanılacağı belli olmayan çalışmalarda
disiplin ve katılım sağlamak zorlaşacaktır.
Kalite Çemberleri çalışmasında, çemberin ne kadar süre çalışacağı, yani çalışmayı ne
zaman tamamlayacağı da belirli olmalıdır. Bir kalite çemberinin 3-6 ay gibi bir süre içinde
çalışmasını bitirmesi gerektiği genel kabul görmektedir. Çünkü uzun süreli çalışmalar
zamanla bıkkınlığı doğurmaktadır.
Kalite Çemberleri, organizasyonu ilgilendiren kalite, verimlilik, maliyet, çalışma ortamı
gibi konularda iyileştirmeler yapmak amacıyla kurulur.
Ölçme ve Analiz
Toplam Kalite Yönetimi yapılan tüm çalışmaların ve elde edilen sonuçların ölçülmesine
ve analizine büyük önem vermektedir. "Ölçemediğinizi geliştiremezsiniz" anlayışı savunan bu
yaklaşım; kurumun hedeflerine ulaşımından, süreçlerin, çalışanların etkinlik ve verimliliğine,
iyileştirme çalışmalarından ürün/hizmet kalitesine kadar kurumu ilgilendiren her alanda ölçme
ve analiz yapılmalıdır. Ölçme ve analiz işlemleri, ölçülecek unsurun kendisinden bekleneni
karşılama kabiliyetine dayalı olacağından, ölçüm ve analizi yapılacak her alanda hedeflerin
bulunması gerekmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, Toplam Kalite Yönetiminin
"Hedeflerle yönetim'' ya da bir başka ifade ile "Hedeflere Dayalı Yönetim Modeli" olduğu da
söylenebilir.204
Toplam Kalite Yönetimi çalışmaları kapsamında problemlerin tespiti ve çözümü için bir
çok yöntem bulunmaktadır. Bunlar, basit ve kullanışlı yöntemlerdir. Bu yöntemler hakkında
bilgi, Toplam Kalite Yönetiminin belediyelerde uygulanması bölümünde örnek uygulamalar
yolu ile verilecektir.
Belediyelerde Toplam Kalite Yönetiminin Uygulaması
Toplam Kalite Yönetiminin temel argümanlarının belediyeler açısından değerlendirmesi
aşağıdaki biçimlerde yapılabilir:
Belediye Yönetiminde Kalite Kavramı:
Belediyeler belde halkına hizmet için kurulmuş kamu tüzel kişilikleri oldukları için
belde halkına yönelik hizmetler sunmaktadırlar. Dolayısıyla, belediyeler için kalite, belde
halkına sunulacak hizmetlerin istenilen özelliklere sahip olmasıdır.
Burada kalite kavramındaki etkinlik, verimlilik ve zamanında sunumunun önemi de göz
önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında belediyeler için kalite; belde
halkına yönelik hizmetlerin kendilerinden beklenen özellikleri taşıyan, etkin ve verimli
biçimde ve zamanında üretilen ürün veya hizmet olmalarını gerektirmektedir.
Bir belediye hizmetinin hizmete bağlı özellikleri tamamen taşıması, etkin, verimli ve
zamanında üretilmesi de yeterli değildir. Bu hizmetin aynı zamanda vatandaşı memnun
edecek biçimde sunulması da önem arz etmektedir.
Pendik Belediyesi’nde, kalite kavramını anlatırken sıklıkla şu örneği verilmektedir:
204 KAYA, Erol, a.g.e., sf: 108
Senaryoda bir aile bulunmaktadır. Anne, baba ve bir de çocuk. Bu ailenin hayattaki en
değerli varlığı, hiç şüphesiz çocuklarıdır. Bir gece çocukları ateşler içinde kıvranmaya başlar.
Anne baba, telaşla çocuklarını doktora getirirler. Karşılarına iki ayrı karakterde doktor
çıkabilir.
Birinci doktor; asık suratlı ve ketum birisidir. Aileyi, adeta “Niçin geldiniz?” dercesine
rahatsız bir tavırla karşılar. Hiç tebessüm etmeden ve mecbur olduğu bir kaç soruyu zoraki bir
şekilde sorduktan sonra, hiçbir şey söylemeksizin reçetesini yazar. Anne baba bu reçeteyi
uygular ve çocukları iyileşir.
İkinci karakterdeki doktor ise, güler yüzlü, hoşsohbet birisidir. Aileyi tebessümle
karşılar, kendi çocuğu imiş gibi sevecen tavırlar takınır. “Ah evladım! Ne kadar da cici.
Merak etmeyin, çocuk bu. Birkaç güne kadar bir şeyi kalmaz” gibi sakinleştirici sözler
söyledikten sonra muayene eder ve ilk doktor gibi aynı reçeteyi yazar. Ardından anne babaya
hastalığın ne olduğu, niçin olduğu, nelere dikkat etmeleri gerektiği hususlarında bilgi verir.
Anne baba reçeteyi uygular ve çocuk iyileşir.
Her iki doktorun da muayene ücreti aynıdır. Eğitime katılanlara, “bu durumda siz olsa
idiniz hangi doktoru tercih ederdiniz?” biçiminde yöneltilen soruya tek cevap gelmektedir.
“İkinci doktor.”
İki doktor arasındaki fark nedir ki, herkes ikinci doktoru tercih etmektedir? Cevap basit:
Kalite. Tedavi yöntemi aynı olduğu halde kalite farklılığı nereden kaynaklanmaktadır?
Elbette ki hizmetin sunum farklılığından kaynaklanmaktadır.
Bu örneğin değişik varyasyonları söz konusu olabilir. İkinci doktor ebeveyn tarafından
çok beğenilmiştir ama çıkışta kendilerine fahiş bir fatura uzatılırsa değerlendirmeleri ne
olacaktır? Ya da ikinci doktor çok güzel iletişim kurmuştur ama yanlış tedavi uygulamış ise,
bu durumda iletişimdeki kalite bir anlam ifade edecek midir?
Vatandaşın belediye hizmetlerinden beklentisi her geçen gün nitelik ve nicelik yönünden
artmaktadır. Artık sadece daha fazla hizmet değil, daha kaliteli hizmet talep edilmektedir.
Örneğin, eskiden yolları yapılmış olması insanları memnun ederken, bu gün yolların
dayanıklılığı, estetiği de işin içine katılmıştır. Eskiden çöplerin toplanmış olması yeterli
görülürken, şimdi bu çöplerin nasıl imha edildiği de vatandaşı ilgilendirmektedir.
Belediye Yönetiminde Müşteri Kavramı
Dış Müşteri:
Belediyeler açısından müşteriler belediyelerin hizmet vermekle mükellef olduğu kişiler
yani kanuni ifade ile “Belde sakinleri”dir. Belediyelerin müşteri odaklı olması demek,
belediye hizmetlerinin planlanması, uygulanması ve sunumunda halkın beklenti ve
taleplerinin dikkate alınmasını demektir.
Belediyeler, belde halkının talep ve beklentilerini elde edebilmek için gereken
çalışmaları yapmak zorundadırlar. Öncelikle, belediye ile vatandaş arasında kurulan
bürokratik engellerin kaldırılması gerekmektedir. Bu açıdan bir çok belediyede uygulanan
Beyaz Masa uygulaması önemli bir misyon yüklenmektedir. Vatandaşların dilek, şikayet ve
değerlendirmelerinin daha kolay ve etkin olarak belediyeye gelmesini sağlamanın yanı sıra
belediye içinde adeta vatandaş vekili gibi takipçi talep ve şikayetlerin takipçisi olan bu birim,
bürokratik anlayışın yıkılmasında etkin rol oynamaktadır.
Bir dönem Halk Meclisleri adı altında başlatılan ve daha sonra Kent Meclislerine
dönüşen ve halkın yönetimin karar sürecinde etkinliğini artıran uygulamalar da müşteri odaklı
yönetim açısından başarılı uygulamalardır.
"Müşteriye ne sunulduğu değil, müşterini ne aldığı önemlidir".205 Belediyeler için de
belediyenin ne yapmak istediği değil, halkın bundan ne anladığının önemli olmasıdır.
205 TAİSHOFF, Marika, Müşteriye Odaklanmak, Peki Ama Nasıl? Power Dergisi, Ocak 1999, Sf:137
Belediyeler, vatandaşın belediye hizmetlerinden memnuniyetlerini ölçebilmek için
çeşitli kamuoyu araştırmaları yapmaktadır. Fakat bu araştırmalarda genellikle sadece hizmetti
başarılı bulup bulmadığı sorgulanmaktadır. Oysa bu hizmetin vatandaş için ne önem taşıdığı
da sorgulanmalıdır. Buna göre vatandaşların belediye hizmetlerini değerlendirmesinde göz
önüne alınması gereken hususlar şunlar olmalıdır:
*Hizmet alanları hakkında vatandaşın beğeni düzeyi
*Hizmetlerin vatandaşa göre önem düzeyi
*Belediyenin genel durumu hakkında vatandaşların beğeni düzeyi
*Belediye genel durumu ile ilgili kriterlerin vatandaşlara göre önem düzeyi
Araştırma bu konularda verileri ortaya çıkardığında karşımızda dört ayrı durumun
olduğu görülecektir. Buna göre:
a-Vatandaşa göre önemli ve belediye başarılı
b-Vatandaşa göre önemli ama belediye başarısız
c-Vatandaşa göre önemsiz ama belediye başarılı
d-Vatandaşa göre önemsiz ve belediye başarısız olması söz konusudur.
Bu veriler ışığında belediyeler belde ve belde halkına yönelik stratejilerini gözden
geçirmek ve yeniden planlamak durumunda olacaktır.
İç Müşteri:
Toplam Kalite Yönetimine göre bir kurum içinde olup da birbirleriyle iletişim içinde
olan birimler birbirlerinin iç müşterisi olduğuna göre, belediyeler açısından da her birim
birbirinin müşterisi konumundadır.
Belediyeler açısından iç müşteri ilişkisini bir örnek üzerinden aşağıdaki gibi
izleyebiliriz:
*Belediyeden arsasının imar durumunu Öğrenmek isteyen vatandaş İmar Müdürlüğü'ne
başvurur.
*İmar Durum Belgesi, Planlama Müdürlüğü tarafından yapılan planlar ile Harita
Müdürlüğü tarafından arazide yapılacak ölçümlerin kullanımı ile İmar Müdürlüğü tarafından
hazırlanacaktır.
*Planlama ve Harita Müdürlüklerince gerekli evraklar zamanında ve doğru olarak İmar
Müdürlüğüne gelirse, bu müdürlük söz konusu belgeyi doğru olarak ve zamanında hazırlama
imkânına kavuşabilecektir. Aksi takdirde vatandaşa kaliteli hizmet sunmak mümkün
olmayacaktır.
Öyle ise vatandaşa sunulacak hizmetin kalitesi, belediye birimlerin bir birlerine
sunacakları hizmetin kalitesine bağlıdır. Bu kalitenin sağlanabilmesi için her birimin hizmet
verdiği diğer birimi müşteri olarak algılaması ve en iyi hizmeti en uygun şartlarda sunmaya
çalışması gerekir.
Burada kalite zinciri söz konusudur. "Bu zincirin gücü ise tek tek her halkanın gücüne eş
değerdir"206 Örneğimiz üzerinden açıklayacak olursak, İmar Durum Belgesi verme hizmetinin
kalitesi, Harita Müdürlüğünün veya Planlama Müdürlüğü'nün bu konuda İmar Müdürlüğüne
verdiği hizmetin kalitesinden daha fazla olamaz. Belediyelerde kalite zinciri dolayısıyla iç
müşteri anlayışının etkinliği, belediye hizmetlerinin kalitesini belirleyecektir.
Belediyelerde iç müşteri anlayışının yerleşebilmesi için öncelikle yönetime önemli
görevler düşmektedir. Bu konuya verdikleri önemi tüm çalışanlara gösterebilmeli, motive
etmeli ve bu anlayışın gelişmesi için gereken sistemi oluşturmalıdır.
Belediye birimleri arasında belirli aralıklarla koordinasyon toplantılarının yapılmasının
yanı sıra, birbirleri ileri boyutta iç müşteri ilişkisi bulunan birimlerin çalışanları arasında
rotasyon uygulaması yapmak yararlı olacaktır. Örneğin, Planlama Müdürlüğünde görev yapan
206 YENERSOY, Gönül, Prof. Dr., Toplam Kalite Yönetimi, Rota yayınları, İstanbul 1997, sf: 57
bir personel, bir süreliğine İmar Müdürlüğünde çalışırsa, bu takdirde iki birim arasındaki
ilişkilerin önemini daha iyi anlayabilecek ve buna göre de daha hassas davranacaktır.
İç müşteri hassasiyetinin geliştirilmesini teşvik amacıyla belediye içinde iç müşteri
değerlendirilmesi yapılmalıdır. Yapılacak bir anket yoluyla, her birim ilişki içinde olduğu
birimlerin iç müşteri hassasiyetini değerlendirmelidir.
Belediyeler İçin Tam Katılım
Belediyeler için tam katılım, belediye yönetimi, çalışanları ve tedarikçilerinin vatandaşa
en kaliteli hizmeti sunabilmek için ortak çaba sarf etmeleri anlamına gelmektedir.
Yönetime katılım temel olarak bir güç dengesinin kurulmasıyla sağlanmalıdır. Güç üst
düzeyde ve dar bir çerçevede toplandığı zaman yönetime katılmaktan söz edilemez. Eğer güç,
örgüt bünyesinde çeşitli düzeylere yayılırsa yönetime katılmanın olduğu söylenebilir.207
Yönetici ve çalışanlarıyla belediye personelinin de TKY’yi uygulayacak anlayışa sahip
olmaları lazımdır. Böyle olmadığı zaman TKY sadece sloganlarda kalan bir yönetim anlayışı
haline geleceğinden TKY uygulama çabaları daha işin başında sekteye uğrayacaktır. Bunun
için de belediye çalışanları belli bir eğitim seviyesine sahip olmalı en azından analitik
düşünme alışkanlıkları bulunmalıdır.208
Belediyelerde herkesin kaliteye katılımının sağlanabilmesi için öncelikle belediye
yönetimlerine iş düşmektedir. Belediyeyi çalışanlarıyla birlikte yönetme yaklaşımının
sergilenmediği yerlerde çalışanların tam katılımını beklemek mümkün değildir.
Çalışanların belediye faaliyetleri ile ilgili öneri ve değerlendirmelerini almadan sadece
amirane davranışlar sergilendiğinde, çalışanlar da belediyeyi sahiplenmede isteksiz
davranacaklardır.
Belediye yönetiminin her şeyden önce belediye yönetimini çalışanlarla paylaşma, yetki
devretme alışkanlığını edinmesi gerekmektedir. Bu açıdan Pendik Belediyesi’nde başlatılan
ve belediye çalışanlarının katkılarını elde etmeyi amaçlayan sistem yararlıdır.
Pendik Belediyesi’nde her birim içinde, birim çalışmaları belirli periyotlarla birim
yöneticilerinin de katılımıyla değerlendirme toplantıları yapmaktadırlar. Belediye Başkan
Yardımcıları, belirli periyotlarla kendilerine bağlı birim yöneticileri ile değerlendirme
toplantıları yapmaktadırlar. Belediye Başkanı belirli periyotlarla tüm birim yöneticilerinin
katıldığı toplantılar ve her hafta da başkan yardımcılarının katıldığı toplantılar yapmaktadır.
Yıl sonunda ise şefinden belediye başkanına kadar tüm kademe yöneticilerinin de katılımıyla
yıllık değerlendirme ve gelecek yılın hedeflerinin kesinleştirilmesi toplantısı yapılmaktadır.
Bu da çalışanların değişik kademelerde yönetime katılmasını sağlamaktadır.
Çalışanların katılımını sağlamanın en önemli araçlarından olan kalite çemberleri, proje
ekipleri gibi düzenlemelerin belediyelerde uygulanmasına özel önem verilmelidir. Örneğin,
İmar Müdürlüğü çalışanları arasında kurulacak kalite çemberleri vasıtasıyla, birim
çalışanlarının problemlere çözüm bulmaları teşvik edilmelidir. Proje çalışmaları kapsamında
da konu ile ilgili birimlerden belirlenecek ekip vasıtasıyla daha kapsamlı çalışmalar
sürdürülebilir.
Tedarikçiler kuruma mal veya hizmet temin eden kişi veya organizasyonlardır. Toplam
Kalite Yönetimi anlayışı, kuruma mal veya hizmet sunan tedarikçilerin de kalitesine bunlarla
iyi bir iletişim kurulmasına önem verir. Zira kurumun girdi olarak kullandığı mal veya
hizmetlerin kalitesiz olması durumunda çıktı da kalitesiz olacaktır.
207 GÜMÜŞ, A. Şahin, Yrd. Doç Dr. İletmelerde Çalışanların Yönetime Katılmasının Önemi, Standart
Dergisi, s: 474, sf: 84
208 TEKİNTUŞ, Mehmet, Belediyelerde Toplam Kalite Yönetimine Geçmek İçin Bulunması Gereken
Nitelikler, http://www.geocities.com/yereldemokrasi
Belediyelerin hizmetlerinde tedarikçiler büyük önem arz etmektedirler. Belediyeler
açısından tedarikçiler sadece belediyeye mal veya hizmet sunan satıcılar değil, aynı zamanda
belediyeye veya beldeye hizmet veren kurumlar da tedarikçi olarak algılanmalıdır.
Belediye tarafından yol yapımı için alınacak asfalt malzemesinin kalitesiz oluşu nasıl ki
asfalt kalitesini etkilerse, beldeye hizmet verecek olan Tedaş, İSKİ, PTT, İgdaş gibi
kurumların hizmetlerini sunarken ortaya koyacakları kalitesizlik belediye hizmetlerini direkt
etkileyecektir. Örneğin bir caddeyi asfaltlamak isteyen belediye, yukarıda belirtilen
kurumlardan bu caddede alt yapısı olmayanlara tamamlamasını bildirir ama onlar tarafından
bu hizmet verilmez ise ya asfaltlama yapılamayacak ya da bir süre sonra bu kurumlar
tarafından alt yapı yapımı için kazılarak bozulacaktır.
Belediyelerin belediyeye ve beldeye hizmet veren bu kurumlarla güçlü iletişim içinde
olması kaçınılmazdır. Kurumlar arası işbirliği ve dayanışmanın artması, problemlerin
azalmasını sağlayacaktır.
Belediyelerde Sürekli İyileştirme
Sürekli iyileştirme yaklaşımı tüm kurumlar için önemlidir ama herhalde belediyeler için
daha önemidir. Çünkü kamu kurumlarının hizmetlerinde yetersizlik, verimsizlik ve etkinlik
probleminin olduğu genel kabul gören bir husustur.
Sürekli iyileştirme çalışmalarında esas alınması gereken süreçlerdir. Süreç, hammadde,
enerji, bilgi vb. girdileri ürün veya hizmet gibi çıktılara dönüştüren faaliyet dizisine verilen
isimdir.209 Başka bir tanıma göre süreç; bir veya daha fazla dönüşü yoluyla, girdilerden daha
yüksek değerli çıktılar üretilmesini sağlayan, birbirleriyle ilişkili iş faaliyetleri kümesidir.210
Gereksiz bir çok iş ve işlemin bulunduğu süreçler hizmetin verimliliğini, kalitesini
olumsuz etkilediği gibi, eksik planlanmış süreçler de hizmetin kalitesini etkilemektedir.
Japonya'da kalite yönetiminin yerleşmesinde önemli katkıları olan Juran, problemlerin
%85'inin süreçlerden, %15'inin ise çalışanlardan kaynaklandığını söylemektedir. Yine Toplam
kalite Yönetiminin öncülerinden olan Deming ise bu oranın %98 ve % 2 olduğunu iddia
etmektedir.211 Bu oranların doğruluğu tartışmalı olmakla beraber, süreçlerin performansı
etkileyen en önemli unsur olduğu kabul edilmelidir. Toplam Kalite Yönetimi “Kaliteyi
süreçte oluştur”212 ilkesiyle hareket etmektedir.
Kamu kurumlarında pratikte en büyük sorunlara yol açan süreç unsurudur. Çünkü kamu
kurumlarının çoğu süreç odaklı olmayı başaramazlar. Genellikle görev, iş, personel, yapı gibi
kamu kurumlarının aşina oldukları kavramlar üzerinde yoğunlaşırlar.213
Süreç iyileştirmesi belediyenin ve birimlerin temel görev alanlarında öncelikli olarak
uygulanmalıdır. Belediyelerde bazı birimlerin temel süreci, aslında belediyenin temel
süreçlerinden birinin alt süreci olabilmektedir. Örneğin, planlama çalışması, Planlama
Müdürlüğünün temel süreçlerinden olmakla beraber, belediye açısından bakıldığında, bir
planlama sürecinin İmar, Emlak, Harita gibi birimlerle de doğrudan ilişkisi bulunmaktadır.
Dolayısıyla, planlama süreci birim açısından incelendiği gibi, genel olarak da incelenmelidir.
Pendik belediyesi'nde süreç iyileştirme faaliyetleri kapsamında yapılan bir çalışma bu
konuda kurumlarımızda yaşanan sıkıntılara çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır. Örneğimiz İmar
Durum belgesi verilmesi sürecidir.
209 DALAY, İsmail, ÇOŞKUN, Recai, ALTUNIŞIK, Remzi, Modern Yönetim Yaklaşımları, Beta Basım
Yayım, İstanbul 2002, sf: 164
210 DALAY, İsmail, ÇOŞKUN, Recai, ALTUNIŞIK, Remzi, Modern Yönetim Yaklaşımları, Beta Basım
Yayım, İstanbul 2002, sf: 164
211 KAYA, Erol, Yerel Yönetimler Reformu ve Belediyelerde Yeniden yapılanma, İlke Yayıncılık, İstanbul
2003, sf: 203-204
212 ERSEN, Haldun, İnsan Kaynakları ve Kalite, Maestro Yayın, İstanbul 2002, sf: 67
213 SAYGILIOĞLU, Nevzat, ARI Selçuk, Etkin Devlet, Sabancı Üniversitesi, İstanbul 2002, sf: 98
İmar Durum Belgesi sürecinin İş Akış Şeması çıkarıldığında, bu işleri yapan personeli
bile şaşırtan bir tablo ortaya çıkmıştır. Hisseli arazisi bulunan bir vatandaşın imar durum
belgesi tam 41 aşamadan geçerek hazırlanmaktadır.
Bu süreç içinde Harita Müdürlüğünden söz konusu arazi ile ilgili gerekli dokümanları
almak isteyen İmar Müdürlüğündeki raportör, dosyayı
-kendi şefine
-şef, müdür yardımcısına
-müdür yardımcısı müdürüne
-müdür, İmar Kalemine
-İmar Kalemi Harita Müdürüne
-Harita Müdürü şefine
-Harita şefi Harita Raportörüne havale etmektedir.
-Harita Raportörünce hazırlanan evrak geliş aşamalarından geriye yani İmar Müdür
Raportörüne gönderilmektedir.
İşin garip yanı, bu akış şeması çıkarılana kadar kimse bu evrakın kaç aşamadan
geçtiğinin farkında olmamasıdır. Çünkü herkes evrakı kendisinden sonrakine havale etmekte
ve daha sonra hangi aşamalardan geçtiği ile ilgilenmemektedir. Aynı belediyenin iki ayrı
müdürlüğünde görev yapan iki raportör, birbirlerinden evrak alabilmek için hiyerarşik yapı
içinde tüm noktalardan havale işlemini geçirmek zorundadır. "Niçin?" sorusunun cevabı ise
belli; "Hep böyle yapıyoruz!" Tabii ki, bu çarpıklık giderilmiş ve gereksiz aşamalara son
verilmiştir. Belediyenin hedefi olan "Tek tuş ile İmar Durum Belgesi"nin hazırlanabilmesi
için iyileştirme çalışmaları devam etmektedir.214
Belediyeler İçin Sürekli Eğitim
Belediyeler, kamu yönetiminin yerel ölçekte örgütlenmesi ile oluşan ve yönetim
kademesi seçimlerle belirlene kurumlardır. Bu sebeple, belediye üst yönetiminin belediye
yönetimi başta olmak üzere liderlik, yönetim teknikleri, motivasyon, yönlendirme gibi bir
yöneticide bulunması gereken özellikleri taşımaları her zaman mümkün değildir.
Belediye üst yönetimi açısından eğitim özellikle bu gerekçelerle ayrı bir önem
taşımaktadır. Ne yazık ki, ülkemizde belediye üst yönetimlerine yönelik ciddi ve kapsamlı
eğitimin verildiği bir kurum faaliyeti söz konusu değildir. Bu ihtiyacın karşılanabilmesi için
her belediyenin kendi bünyesi içinde üst yönetimin ihtiyaç duyulan eğitimleri almasına
yönelik çalışmalar öncelikle yapılmalıdır.
Belediye üst yönetimi, genellikle işlerinin çok yoğun olduğu, eğitime zaman
ayıramadıkları yönünde şikâyetlerde bulunmaktadır. Aslında bu şikâyet sadece belediyeler
için değil, özel kuruluşlar için de geçerlidir. Bu şikâyetler, eğitimin sanki boş vakitlerde
yapılması gereken bir hobi faaliyeti gibi değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Halbuki
eğitim için harcanan zaman, yöneticinin iş yoğunluğunun azalmasını ağlayacaktır. Buradaki
azalmadan maksat, eğitim dolayısıyla işine daha az zaman ayırması değil, eğitim sayesinde
elde ettiği bilgileri kullanarak zamanı daha iyi yönetme, yetki devri ve sevk-idare teknikleri
sayesinde daha fazla işi daha kısa sürede yapabilme becerisi kazanmasıdır.
Belediye üst yönetimi için var olan şartlar, belediye çalışanları için de geçerlidir. Çünkü,
belediye çalışanları da genellikle ya işleri ile ilgili temel eğitime sahip değildir ya da aradan
geçen zaman içinde yeni gelişmeleri yeterince takip etmemiştir.
Belediye hizmetleri sıkı sıkıya mevzuatla sınırlandırılmış çalışmalar olduğu için,
mevzuat bilgisi, belediye çalışanları için çok önemidir. Oysa ülkemizde mevzuat sürekli
değişmektedir. Bu değişiklikleri takip edemeyen çalışanların da hata yapma olasılıkları
yükselmektedir.
214 KAYA, Erol, a.g.e., sf: 90
Eğitim, bir ürün ve hizmetin kalitesi açısından çok önemlidir ama özellikle hizmet
sektöründe ayrı bir önem taşır. Çünkü hizmet sektörü teknolojiden ziyade çalışanların emeği
üzerine kuruludur. Bunun tabii sonucu olarak da çalışanların bilgi ve becerileri hizmetin
kalitesini doğrudan etkilemektedir.
Belediyeler de hizmet sektöründe yer almaktadır. Bu sebeple belediye çalışanlarının
bilgi ve beceri düzeyleri, belediye hizmetlerinin kalitesinde büyük öneme sahip unsurdur.
Buna mukabil, belediyelerin nitelikli elemanlara sahip olma imkânları özel sektöre göre daha
azdır. Çünkü belediyelerin sunabildikleri mali imkânlar ile kariyer imkanları özel sektöre göre
daha sınırlıdır.
Belediyelerde sürekli eğitim çalışmalarına ağırlık verilmeli, bu kapsamda mesleki
eğitim, kalite yönetimi, verimlilik ve etkinlik artırıcı yöntemler, halkla ilişkiler, karar almaproblem çözme-düşünme teknikleri, iletişim ve benzeri konularda eğitim programları
düzenlenmelidir.
Ölçme ve Analiz
Belediyelerde kalite odaklı yönetim anlayışı doğrultusunda ölçme ve analiz işlemlerine önem
verilmesi gerekmekle birlikte, son yapılan kanun düzenlemeleri ile bunlar artık kanuni
zorunluluklar arasında da yer almaktadır.
Bu sorumluluklar ilgili yasalarda özetle şu şekilde yer almaktadır:
5018 Sayılı Kanun:
Madde 5-g): Kamu idarelerinin mal ve hizmet üretimi ve ihtiyaçlarının
karşılanmasında, ekonomik veya sosyal verimlilik ilkelerine uygun olarak maliyet-fayda veya
maliyet-etkinlik ile gerekli görülen diğer ekonomik ve sosyal analizlerin yapılması esastır.
Madde 9: Kamu idareleri, kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve
benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak,
stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan
göstergeler doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak
amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlar.
5393 Sayılı Kanun:
Madde 38: Belediye Başkanının görev ve yetkileri şunlardır:
……….
b) Belediyeyi stratejik plana uygun olarak yönetmek, belediye idaresinin kurumsal
stratejilerini oluşturmak, bu stratejilere uygun olarak bütçeyi, belediye faaliyetlerinin ve
personelinin performans ölçütlerini hazırlamak ve uygulamak, izlemek ve değerlendirmek..
5216 Sayılı Kanun:
Madde 18-b) Belediyeyi stratejik plana uygun olarak yönetmek, belediye idaresinin
kurumsal stratejilerini oluşturmak, bu stratejilere uygun olarak bütçeyi, belediye
faaliyetlerinin ve personelinin performans ölçütlerini hazırlamak ve uygulamak, izlemek ve
değerlendirmek..
Toplam Kalite Yönetimi çalışmaları kapsamında yaygın olarak kullanılan kimi problem
tespit, çözüm bulma ve analiz yöntemleri şunlardır:
a-Beyin Fırtınaları:
Beyin Fırtınası tekniğinde amaç kısa zamanda çok sayıda fikir üretiminin
gerçekleştirilmesidir. Bu sebeple, değerlendirme ve geliştirme için bir soruna çok sayıda
çözüm bulma tekniği olarak215 tanımlanmaktadır.
Beyin fırtınaları tekniğinde genel kurallar şunlardır:
*Serbest Ortam: Toplantı, katılımcıların rahat edebilecekleri bir ortamda
düzenlenmelidir. Bu sebeple, meclis odası, encümen odası gibi mekanlar yerine mümkünse
kurum dışında, değilse kurumun en rahat edilebilecek bir odasında toplantı düzenlenmelidir.
*Değerlendirme Yasağı: Toplantıda ortaya atılan hiçbir fikrin eleştirisi ve
değerlendirilmesi yapılamaz. “Daha önce bunu uyguladık”, “Bu işe yaramaz”, “tecrübelerime
dayanarak söylüyorum ki…” ve benzeri her türlü değerlendirme yasaktır.
*Maksimum Fikir: Ortaya atılan fikirlerin uygulanabilirliği, sıhhati ne olursa olsun
bakılmaksızın, önemli olan en fazla sayıda fikrin elde edilmesidir.
*Fikirden Fikir Üretme: Katılımcılar, bir başka katılımcıya ait fikri geliştirerek daha
farklı fikirler üretme çabası da sergilemelidir.
*Oturum Düzeni: Katılımcılar, birbirlerinin yüzlerini görecek biçimde oturmalıdır.
*Fikirlerin Yazılması: Katılımcıların önerdiği her fikir, herkesin görebileceği biçimde
yazılmalıdır. Bu iş için büyükçe bir yazı tahtası veya büyük ebatta kâğıtlar kullanılabilir.
Uygulama Aşamaları
*Problemin alt başlıklarının Tespiti: Seans başlamadan önce, yönetici problemi belirtir.
Problemin kaynaklarının neler olabileceği konusunda herkes fikrini söyler. Bu konulardan
hangilerinin daha önemli olduğunun tespiti için oylama yapılır ve en fazla oy alan konudan
başlamak üzere çözüm önerilerinin ortaya konması istenir. Örneğin, konu İmar Durum
Belgesi verme süresinin uzunluğu ise, bu problemin nedenleri şunlar olabilir.
-Eleman Yetersizliği
-Elemanların teknik bilgi yetersizliği
-İş süreçlerindeki problemler
-Gereksiz formaliteler
-Plan Paftalarının yersizliği veya ulaşımda zorluklar
-Başvuru sahibinin getirdiği evraklardaki eksiklikler, vb.
*Çözüm Önerileri:
*Çözüm Önerilerinin Tespiti: Problemin kaynaklarından olduğu tespit edilen
konulardan, değerlendirilmeye alınmasına karar verilenlerin her biri için ayrı ayrı çözüm
önerileri istenir. Öneriler, hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmadan kaydedilir.
*Önerilerin Değerlendirilmesi: Öneri kayıtları çoğaltılarak katılımcılara dağıtılır.
Katılımcılar, önerileri değerlendirmeye tabi tutarak, önemli ve uygulanabilir gördüklerini
işaretlerler. Her katılımcının önerilerden en az %10’unu işaretlemesi istenir. Tüm
katılımcıların değerlendirmeleri toparlanır ve en fazla işaretlenen öneriden başlayarak, öne
sırasına göre listelenir.
*Önerilerin Uygulanması: Beyin Fırtınası seanslarından maksat bir problem hakkında
olabilecek her çözüm önerisinin tespitidir. Elde edilen öneriler, uygulama konumundaki kişi
veya birimlere bildirilir. Bu kişi veya birimler önerilerin uygulanabilirliği üzerinde
çalışmalarını yaparlar.
Örnek: Pendik belediyesi’nde İmar Durum Belgesinin Verilme Süresinin uzunluğu
konusunda Beyin Fırtınası seansı düzenlenmiştir. Bu seansta problemin Kaynakları olarak 59
problem tespit edilmiştir. Bu problemlerin bazıları şunlardır
-Planların sayısallaşmamış olması
-Başvuru dilekçelerindeki eksiklikler
215 DEMMER, K.H. ve Diğerleri, Yeni işletme Yönetimi Teknikleri, Aydın Matbaası, Ankara, 1978, sf:114
-İmar ve Yazı işleri kalemlerinin ayrı olması
-Havale işlemlerinin fazlalığı
-Harçların İmar Müdürlüğünde değil, Hesap İşleri Müdürlüğünde tahsil edilmesi
-Ozalit çekimlerinin dışarıda yapılması
-Raportörlerin işlerini aksatmaları
-İmar Kaleminin, Durum Ruhsat Şefliği kaleminden ayrı olması
-Personelin teknik ve mevzuat bilgi yetersizliği
-Paftaların eski olması
-Bilgisayar kullanıcılarının yetersizliği
-Elemanların işe devamsızlığı
-İmar arşivinde bilgisayar sisteminin bulunmaması
-Müdürlükler arası koordinasyon bozukluğu
-Hisseli imar durumları
-“Borcu Yok” evrakının müdürlükler arası dolaşım süresi
-İmar Müdürlüğündeki bilgisayar yetersizliği
Yukarıda bir kısmı örnek olarak gösterilen 59 problem kaynağı tespit edildikten sora,
katılımcılardan en önemli gördüklerini işaretlemeleri istenmiş ve şu problemler daha önemli
görülmüştür.
-Personelin teknik ve mevzuat bilgi yetersizliği
-Bilgisayar kullanıcılarının yetersizliği
-İmar Kaleminin, Durum Ruhsat Şefliği kaleminden ayrı olması
-Başvuru dilekçelerindeki eksiklikler
Belirlenen bu kaynak problemlerin çözümü için önerilerin geliştirilmesi seansı
başlatılmış ve toplam 180 öneri elde edilmiştir. Elde edilen öneriler katılımcılar tarafından
önem sırasına göre işaretlenmiş ve sonuçlar İmar Müdürlüğü’ne ve ilgili başkan yardımcısına
iletilmiştir. Önerilerin bir kısmı daha sonra uygulanmış ve İmar Durum Belgesi verme
işlemlerinde önemli süre azalması yaşanmıştır.
b-İş Akış Şemaları:
Herhangi bir sürecin tüm aşamalarının gösterildiği şemalardır. Bu şemalar sayesinde
süreci bir bütün görmek mümkündür.
İş akış şemaları, bir sürecin tüm aşamalarını gösterdiği için, süreci bir bütün olarak
görmemizi sağlayacaktır. İş akış şemalarından süreç iyileştirme çalışmalarında yoğun olarak
yararlanılmaktadır. Çünkü şemadaki her adım için gereken süre ölçüldüğünde, bu sürecin
toplam ne kadar zamanda yapılabileceği de ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, her aşama incelemeye
tabi tutulur. Gerçekten bu aşamaya gerek var mıdır? Eğer yoksa, bu aşamayı kaldırabiliriz.
Ama kaldırdığımızda ne fayda elde edeceğiz. Örneğin, müdür yardımcısının onayını
kaldırırsak ne olur? Eğer önemli bir zaman kazancımız varsa ve bu onayın yokluğu kaliteyi
etkilemeyecekse ve hukuki bir zaruret de yoksa kaldırılabilir.
İş akış şemalarının paralelinde bir de iş takip formu hazırlanmalıdır. Bu form sayesinde
bir işin hangi aşamada tıkandığının tespiti mümkün olacaktır.
Pendik Belediyesi Satınalma Müdürlüğü tarafından hazırlanan Doğrudan Teminler için
süre öngörümü aşağıdaki gibidir.
Sıra No
Öngörülen Süre Tarih
1
Talep Formu ve ekleri
Geliş tarihi
2
Personel Görevlendirme Yazısı
Aynı gün
3
Yaklaşık Maliyet Hesap Cetveli
3 gün
4
Kamu hale Kanunu 001.0 İhale Onay Belgesi 1 gün
5
İhale Yetkilisinin Onayı
1 gün
6
Tip İdari Sözleşme
Aynı gün
7
7-a
8
9
10
Muayene ve Kabul Komisyonu Tutanağı
3 gün
Geçici Kabul Tutanağı
Aynı gün
Fatura
Aynı gün
Ayniyat Tesellüm Pusulası
1 gün
İhale Süreci işlemlerinin Yer aldığı İşlem 1 gün
Dosyasının (gölge dosya) hazırlanması
11
Dosyanın
Hesap
işleri
Müdürlüğüne Aynı gün
Gönderilmesi
12
Doğrudan Temin Kayıt Bilgi Formunun Aynı gün
Doldurulması
TOPLAM SÜRE
10 gün
Bu tablo doğrudan alım işlemlerindeki gereken süreyi göstermektedir. Bu tablo,
belediye doğrudan alım işlemlerinin öngörülen sürede yapılıp yapılmadığı, yapılmadı ise
hangi aşamalarda aksamaların olduğu konusunda bizlere bilgi verecektir.
c-Sebep Sonuç Diyagramı
Sebep Sonuç Diyagramı problem çözme ve proses geliştirmede çalışma takımlarının en
önde gelen yardımcılarından birisidir.216 Problem kaynaklarının gruplandırılarak, her grubun
alt nedenlerinin belirlenerek tablolaştırılmasıdır. Ortaya çıkan şekil balık kılçığını andırdığı
için Balık kılçığı denilmektedir
d-Pareto Analizi
Sorunlara neden olan öğelerin önem derecelerine göre sıralanarak, alınacak karşı
önlemlerin hangi nedenlere yönlendirilmesi gerektiği konusunda yardımcı olan etkili bir
araçtır.217 Konu hakkındaki problem nedenleri tespit edilerek sınıflandırılır ve çubuk grafik
kullanılarak tablolaştırılır.
Örnek:
Ödemeler Dengesi Problemi
Sorunlar:
Asfalt:15 (%24)
Kanal:4 (%7)
Konteyner isteği: 22 ((35)
Sosyal yardım:13 (%21)
Oyun
Eğer Konteyner talebi karşılanabilir ise vatandaş taleplerinin %35’i, bu talebin yanı sıra
asfalt talebi de karşılanabilir ise %59’u karşılanmış olacaktır.
e-Kontrol listeleri
Aslında çok basit ama çok önemli olmasına rağmen ihmal edilen bir teknik, kontrol
listeleridir. Kontrolü yapılan işlemde bulunması gereken hususlar belirtildiği ve kontrol
aşamasında bu hususların denetlenmesini sağlayan bir yöntemdir.
Örnek: İmar Durumu son kontrol listesi
Başvuru dilekçesi
X
Tapu
x
Kimlik fotokopisi
x
Harç makbuzu
x
Plan Örneği
x
216 TAPTIK, Yılmaz, KELEŞ, Özgül, Kalite Savaş Araçları, Kalder Yayınları, İstanbul 1998, sf: 69
217 ÖZVEREN, Mina, Toplam Kalite Yönetimi, Alfa yayınları, İstanbul 1997, sf:216
Gölge dosya
Raportör imzası
Şef onayı
x
x
X
f-3MU Tekniği
Hataların, problemlerin sebeplerini araştırırken kontrolü yapılması gereken üç temel
nedenin varlığını sorgulama tekniğidir.Bunar Mari, Muda ve Mura yani “Aşırı Yüklenme”,
“İsraf” ve “Sapma”dır. Her herhangi bir probleme bu temel nedenlerden yaklaşmak,
problemin nedenlerinin daha kolay bulunmasını sağlayacaktır.
Örnek: İmar durum belgesi vermede süre uzunluğu
Aşırı Yüklenme: İmar durum belgesi verme işlemlerinde aşırı yüklenme var mıdır?
Örneğin, bu işi yapmakla görevli iki raportör varsa, biri işini yeterli kalitede yamadığı için
işler sürekli diğer raportöre gönderiliyor olabilir. Bu durumda ikinci raportör aşırı yüklenme
problemi yaşayacaktır.
İsraf: İşin yapılması aşamalarında gereksiz iş ve işlemler var mıdır? Örneğin birimlerin
tüm kademelerinde havale işlemi yapılmasına gerek var mıdır?
Sapma: İşin yapı süresi konusunda hedeften sapma var mıdır? Bu sorgulama, İmar
durum Belgesi verme işinin her aşaması için ayrı ayrı ele alınmalıdır. Örneğin, Harita
Müdürlüğünden istenen evrakların İmar Müdürlüğüne geliş süresinde önemli sapmalar
yaşanıyor olabilir. Bu da sonuçta İmar Durum Belgesi verme işleminin süresini artıracaktır.
g-5N Tekniği
Problemin asıl nedenini ulana dek geriye doğru beş sefer “Neden?” sorusunun sorulması
yöntemidir. Örnek;
1. Soru: İmar Durum Belgesi neden uzu sürede hazırlanmaktadır?
1.Cevap:Havale işlemleri çok fazla olduğu için.
2. Soru: Havale işlemleri neden çok fazla?
2.Cevap: İşlemler Müdür, Müdür Yardımcısı ve şef kontrolünden geçiyor.
3.Soru: Neden hepsinin kontrolünden geçiyor?
3.Cevap: Her hangi birinin imzası olmadığında belge geçersiz oluyor.
4.Soru: Neden geçersiz oluyor?
4.Cevap: Yetki devri yapılmadığı için.
5.Soru: Neden yetki devri yapılmıyor?
5. Cevap: ?????????
Beşinci cevap, problemin temel sebeplerinden birisidir. Geriye doğru sorgulama
sayesinde problemi temel nedenleri tespit edilebilmektedir.
h-3M, 1İ, 1B Tekniği
Bir problemin sorgulanması esnasında hatanı sebebi olabilecek 5 temel sebebi var olup
olmadığının incelenmesidir.
“3M”, Makine, malzeme ve metod, “i” İnsan ve “B”, bilgi kelimelerinin baş harflerini
temsil etmektedir.
Örnek: İmar Durum belgesi verme süre fazlalığı
İnsan: İş kaytarma, devamsızlık, sorumsuzluk, motivasyon eksiği, eleman yetersizliği
gibi problemler var mı?
Bilgi: Çalışanların bilgi seviyeleri yeterli mi? İş ve işlemlerle ilgili kimin, kiminle, nasıl
irtibata gireceği, gerekli evrakları nereden nasıl temin edeceği gibi konularda bilgi yetersizliği
var mı?
Malzeme: Kullanıla paftalar yeterli mi? Bilgisayar donanımı yeterli mi? Vb.
Makine: Örnek problemimizde makine kullanılmamaktadır. Ama konumuz asfalt serim
işi olsa idi, kullanılan makinelerin kapasiteleri sorgulanabilirdi.
Metot: İşin yapımında uygulanan metotlar yeterli mi? Evrak zerinden takip yerine
elektronik ortama geçilse verim artar mı?
I-5N, 1K tekniği
gazetecilerin çok sık kullandığı bu teknik bir konuda yapılacak çalışmalarda mutlaka
bulunması gereken bilgileri içerir. “K”, Kim?; “5N” ise, ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin
kelimelerinin baş harfleridir.
Örnek: Bir memurun amirine hakareti.
Kim: A memuru ve amiri B
Ne: Memuru amirine hakareti
Nerede: Amirinin bürosunda
Ne zaman: ../../…. Tarihinde
Nasıl: Hakaret ve tehdit içeren ifadeler kullanılarak.
Niçin: Amiri tarafından işe geç geldiğinden dolayı savunma istenmesi
Toplam Kalite Yönetimi kapsamında bu örneklerin dışında daha bir çok yöntem ve
teknik kullanılabilirse de, çalışmamızın hacmini artıracağı için sadece bu örneklerle
yetinilmiştir.
Toplam Kalite Yönetimi ve Belediyenin Misyonu-Vizyonu
a-Misyon: Misyon basit bir şekilde, “İşletmemiz nedir?” ve “Unun dönemde neyi
gerçekleştirmeye çalışacaktır?” sorularının cevabının verilmesidir.218 Misyon, örgütün kişiliği,
kimliği ve varlık nedenidir.219 Ve kuruluşun varlık sebebi, yani "Niçin?" sorusuna verdiği
cevaptır.
Belediyelerin misyonu aslında kuruluş kanunlarında belirtilmiştir.
1580 sayılı Belediye Kanunu’na göre, “Belediye, beldenin ve belde sakinlerinin mahalli
mahiyette müşterek ve medeni ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye ile mükellef hükmi bir
şahsiyettir”(Madde 1) biçiminde ifade edilmiş idi.
5393 Sayılı Belediye Kanunu’na göre ise “Belediye, belde sakinlerinin mahalli müşterek
nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından
seçilerek oluşturulan, idari ve mali özerkliğe sahip kamu tüzel kişisi”dir. (Madde 3)
Bu durumda bir belediyenin misyonu, belde halkının mahalli mahiyette ihtiyaçlarını
karşılamaktır. Pendik Belediyesi’nin misyonu şudur: Pendik’in kentsel gelişim seviyesini ve
Pendik halkının yaşam kalitesini sürekli artırmak.
b-Vizyon: Vizyon, bir örgüt için realist, güvenli, çekici bir gelecektir. İnsan grupları
tarafından benimsenen bir idealdir, bir ümittir.220 Daha açık bir ifade ile Vizyon; kuruluşun
"Ne olmak istiyoruz" sorusuna vereceği cevaptır. Vizyon kelimesinin Türkçemizdeki en yakın
karşılığı “Ufuk” kelimesidir. Dolayısıyla vizyon, ileriyi görme gücüdür.221
Vizyon kuruluşun geleceğini sembolize eder. Kuruluşun uzun vadede neleri yapmak
istediğinin güçlü bir anlatımıdır. Vizyon bir kuruluşun farklı birimleri arasında birleştirici bir
unsurdur. Bundan dolayı, birçok işlevi yerine getiren kuruluşlarda daha da önemli bir role
sahiptir.
218 GÜMÜŞ, Mustafa, Yönetimde Başarı için Altın Kuralar, Alfa Basım Yayım, İstanbul 1999, sf: 199
219 YURTSEVEN, Rıdvan, Yrd. Doç. Dr., Stratejik Yönetim Sürecinde Misyon Kavramı,
http://www.merih.net
220 GÜMÜŞ, Mustafa, a.g.e., sf: 350
221 KOVANCI, Ahmet, Toplam Kalite Yönetimi, Sistem Yayıncılık, İstanbul 2001, sf: 57
Pendik Belediyesi tarafından belirlenmiş vizyon şudur: “Belediyecilikte öncü ve örnek
olmak.”
Yönetim, belediyenin misyon ve vizyonunu belirledikten sonra, bu misyona uygun
olmak şartıyla belirlenen vizyona nasıl ulaşılacağının da planlamasını yapması, çalışma
ilkelerini belirlemesi gerekmektedir.
c-İlkeler: İlkeler, kuruluşun temel değerlerinin bir ifadesidir. Kurumsal değerleri,
yönetim biçimini ve kurumsal davranış kurallarını ifade eder. Şeffaflık, eşitlik, katılımcılık,
ahlaki değerler ve kalite anlayışı ilkelere örnek olarak verilebilir.
Bir belediye için ilkeler aşağıdaki gibi belirlenebilir:
İlke: Belediye hizmetlerinde vatandaş memnuniyeti esastır.
İlke: Belediye, tüm iş ve işlemlerinde mevzuata, kalite hedeflerine ve vatandaş
memnuniyetine uygun olarak çalışır.
İlke: Belediyenin her türlü iş ve işlemlerinde şeffaflık esastır.
İlke: Hiçbir ayrım gözetilmeksizin belde sakinlerinin belediye hizmetlerinden
yararlanmaya, belediye karar ve faaliyetlerine katılmaya hakları vardır.
İlke: Kentsel gelişimde sürdürülebilirlik temel yaklaşımımızdır.
Pendik Belediyesinin ilkeleri şunlardır:
-Karar alma, uygulama ve eylemlerde Şeffaflık ve Açıklık.
-Hizmetlerin temin ve sunumunda yerindelik ve ihtiyaca uygunluk prensibinden
hareketle Etkinlik.
-Nitelikli üretken ve rasyonel yöntemlerle Verimlilik.
-Temel insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde sosyal belediyecilik.
Yerel demokrasiyi güçlendiren vatandaş-belediye-çalışanlar işbirliği ile Katılımcılık.
-Karar alma, uygulama ve hizmette tarafsızlık ve Hukuka Uygunluk.
-Hizmetlerde Kalite ve Vatandaş Memnuniyeti.
-Kent ve kentli için Sürdürülebilir Kalkınma.
-ARGE ve Eğitim Çalışmalarına öncelik vermek.
-Diğer kurum, kuruluş ve sivil toplum kuruluşları ile Koordinasyon.
d-Amaçlar/Hedefler: Kurumun çalışmalarında neleri gerçekleştirmeyi amaçladığı ve
bu amaçlar çerçevesinde ulaşmak istediği hedefleri ifade etmektedir.
Pendik Belediyesi kendisine 7 amaç ve bu amaçlara ulaşmak için gerçekleştirmeye
çalıştığı hedefleri aşağıdaki gibi belirlemiştir.
AMAÇ-1: Katılımcı Yönetim Anlayışını Geliştirmek ve Kent Hukukunu Oluşturmak
Hedefler:
Pendik halkının, Pendik’le ilgili karar ve uygulamalara katılımı için gerekli çalışmaların
yapılması ve etkin bir şekilde yürütülmesi.
Kent konseyinin etkinliğinin arttırılması.
Kamu, özel ve tüzel kurum ve kuruluşlar arası işbirliği ve koordinasyonu geliştirmek
suretiyle tüm yerel hizmetlerin etkin sunumunu sağlamak.
Gönüllülerin belediye hizmetlerine katılımını sağlamak
Kentlilik bilincinin ve kent kültürünün yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar
yapılması.
AMAÇ-2: Kent Ekonomisinin Geliştirilmesine Katkıda Bulunmak
Hedefler:
Kent markasının oluşturulmasına yönelik çalışmaların yürütülmesi
Yerel Kalkınma Çalışmalarının etkin bir şekilde yürütülmesi
Ulusal ve uluslararası tanınmışlığın arttırılmasını sağlamak
Yerel aktörlerin yapabilirlik kapasitesinin geliştirilmesine yönelik eğitim çalışmalarının
yapılması.
Vizyon projelerle istihdamı sağlamak
AMAÇ-3 : Etkin Belediye Yönetimi
Hedefler:
Belediye Mali Yapısının Güçlendirilmesi
İnsan Kaynaklarının Geliştirilmesi
Kurumsal Yönetimin ve İletişimin Geliştirilmesi
Zabıta hizmetlerinin etkinliğini artırarak huzurlu bir kent oluşmasına katkıda bulunmak.
Kaçak Yapı ve Gecekondu ile etkin mücadelenin sağlanması
AMAÇ-4: Altyapı ve Ulaşım Sisteminin Modern Kent İhtiyaçlarını Karşılaması
Hedefler:
Sağlıklı ve sürdürülebilir kentleşmenin sağlanması için gerekli altyapının uluslararası
standartlarda tamamlanması
Araçların değil, insanların ulaşımının esas alınmasına yönelik çalışmaların yapılması
Pendik Havza Alanından koruma ve kullanma dengesi gözetilerek etkin bir şekilde
yararlanmak
Yapılaşma ve sosyal donatı yönünden daha yaşanabilir bir Pendik için uygun kentsel
dönüşümleri projelendirmek
Afetlere yönelik çalışmaların sürdürülmesi
Pendiklilere hizmet edecek tesislerin ve hizmet binalarının yapımı, bakımı ve
onarımının sağlanması.
AMAÇ-5: Sosyal Belediyecilik Anlayışının Geliştirilmesi
Hedefler:
Sosyal yardım konularının tespit edilerek, yardıma muhtaçların desteklenmesi
Sosyal güçsüzlerin ve dezavantajlı kesimlerin toplum hayatına kazandırılması ve yaşam
kalitelerinin yükseltilmesi
Sosyal, kültürel ve bilimsel amaçlı etkinlikler düzenlemek
AMAÇ-6: Eğitim ve Kültürel Faaliyetlerin Arttırılması
Hedefler:
Yerel ve küresel değerlerin sağlıklı entegrasyonunu sağlamış, kültür – sanat zenginliğine
sahip bir kent oluşturmak
Kültürel tesisleşmeye ağırlık verilmesi
Ulusal ve uluslararası kültürel etkinliklerin düzenlenmesi
Pendiklilerin denizle buluşturulmasına yönelik etkinliklerin düzenlenmesi
Pendik’in eğitim seviyesinin ve kalitesinin yükseltilmesine yönelik çalışmalara katkıda
bulunmak
Çocukların ve gençlerin bedensel ve zihinsel gelişimine katkıda bulunmak
AMAÇ-7: Çevre ve Sağlık Bilincinin Geliştirilmesi
Hedefler:
Sağlıklı bir kent için çevre bilincini geliştirmek
Temizlik ve geri dönüşüm hizmetlerinin yürütülmesi
Kişi başı aktif yeşil alanın arttırılması, fonksiyonel kullanımının temini, geliştirilmesi ve
korunmasını sağlamak
Çevre ve toplum sağlığına uygun işletme sayısını artırmak
İnsanlara hayvan sevgisi kazandırılması ve hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıkların
kontrol altına alınması ve önlenmesini sağlayıcı çalışmalarda bulunmak
Halk ve personel sağlığına yönelik çalışmaları yapmak
Belediyelerde Toplam Kalite Yönetimine Geçiş Süreci
Belediye bünyesinde Topal Kalite Yönetimine geçilmesi bir süreç işidir ve bu sürecin
doğru yönetilmesi gerekmektedir. Her belediyenin kendine özgü şartları bulunduğu için bu
süreçle ilgili sabit bir model oluşturulması mümkün değildir. Buna mukabil, bu sürecin temel
aşamaları vardır. Dolayısıyla, bir belediyede Toplam Kalite Yönetimine Geçiş sürecinin temel
aşamalarını aşağıda belirtildiği gibi formatlaştırmak mümkündür.
1.Aşama: Üst Yönetimin Kararlılığı
Belediyede Toplam Kalite Yönetimine geçilmesi stratejik bir karardır ve dolayısıyla
nemli bir değişim sürecinin başlaması demektir. Bir değişimin başarısının en önemli şartı ise
lider kadronun kararlılığıdır.
Belediye üst yönetiminin öncelikle Toplam Kalite Yönetimi yaklaşımını öğrenmesi ve
benimsemesi gerekmektedir.
Üst yönetimin kararlılığı sadece ifadelerle kalmamalı, tavırlarına ve yönetme biçimine
de yansımalıdır. Karar alırken kimseye danışmayan, fikirlere saygı göstermeyen, insanları
motive etmeyen bir liderin toplam Kalite Yönetimini benimsediğini ve bu modelin kurumda
uygulanması için gerekli desteği vereceğini ifade etmesinin hiçbir inandırıcılığı olmayacaktır.
2.Aşama: Çalışma Ekibinin Belirlenmesi:
Değişim sürecini yönetecek, TKY anlayışının belediyeye uyarlanması için gerekli
araştırma ve çalışmaları yürütecek bir ekibin görevlendirilmesi gereklidir.
Belirlenen ekibin TKY felsefesi, TKY bünyesinde kullanılan teknikler konusunda
yeterli eğitimi alması sağlanmalıdır.
3. Aşama: Mevcut Durumun Belirlenmesi:
Belirlene yürütme ekibi tarafından belediyenin yaptığı ve yapası gereken işler, bu işleri
yapım biçimi, örgütlenme yapısı, yönetim sistemi, iletişim sistemi, personelin yeterlilik
düzeyi, belediyenin tabi olduğu mevzuatın genel çerçevesi gibi konularda mevcut durumun
belirlenmesi gereklidir.
4. Aşama: Metod Belirleme
Yürütme ekibi, belediyenin durumu ve TKY yaklaşımını dikkate alarak, belediye için
uygulanabilir bir kalite ve verimlilik geliştirmek, kalite bilincini artırmak, katılımı sağlamak,
sürekli iyileştirme çalışmalarını yürütmek, müşteri memnuniyetini sağlamak için
uygulanabilir bir model oluşturmalıdır. Bu model, belediye üst yönetimine sunulmalı ve son
şekli verişmelidir.
5. Aşama: Belediye çalışanlarının bilgilendirilmesi:
Toplam Kalite Yönetim felsefesi, bu yönetime geçiş süreci ve uygulanacak model ile
ilgili olarak belediye çalışanlarına yönelik kademe kademe genel bilgilendirme çalışmaları
yapılmalıdır.
6. Aşama: Birimlerden uygulayıcı yetiştirme:
Her irimden, birimin iş yoğunluğuna göre bir veya daha fazla sayıda çalışan belirlenmeli
ve bunlara Toplam Kalite Yönetim felsefesi ve uygulanacak model ile ilgili olarak ayrıntılı
eğitim verilmelidir
7. Aşama: Belediye vizyon, misyon ve politikalarının belirlenmesi:
Belediye yönetimi, tüm yönetim kademelerinin de görüş ve önerlerini alıp, belediyenin
misyon, vizyon ve politikalarını belirlemeli ve ilan etmelidir.
8. Aşama: Kurumun bütünsel olarak, birimlerin de kendi içlerindeki iş akış şemaları
belirlenmelidir.
9. Aşama: İş analizleri yapılmalıdır. İş Analizi, bir işin unsurları ile onun çeşitli faktörler
bakımından içinde bulunduğu durumu ve öteki işlerden farklılığını ortaya koyan bilimsel ve
teknik bir çalışmadır. Diğer bir deyişle iş analizi bir işin içeriğinin, gerekliliklerinin niçin ve
nasıl yapıldığının, saptanması işlemi olarak tanımlanabilir.222
222 http://www.insankaynaklari.com
10.Aşama: Görev tanımlarının hazırlanması: Görev tanımı, iş sahibinin
sorumluluğundaki işlerin neler olduğunu, bu işleri nasıl ve hangi koşullar altında
gerçekleştirdiğini ve yapılış amacını ifade dokümanlardır. Büyük ölçüde kabul görmüş görev
tanımı kapsamında görev unvanı, gerçekleştirilen görevler, görevin ayırt edici özellikleri,
çevresel koşullar ve iş sahibinin yetki ve sorumlulukları başlıkları yer almaktadır.
11.Aşama: İletişim modelinin oluşturulması: Belediyede her kademeye birimler arasında
ve birimlerin kendi içlerinde etkin iletişim sağlanabilmesi için iletişim modeli
oluşturulmalıdır.
12.Aşama: Kalite El Kitabının Hazırlanması: Belediyedeki kalite yönetim sisteminin
temel işleyişini anlatan bir doküman hazırlanmalıdır.
13.Aşama: İyileştirme çalışmalarının başlatılması: Birimlere, süreçlere, çalışanlara,
çalışma koşullarına yönelik, temel amacı daha etkin, verimli ve kaliteli hizmet sunmaya
yönelik iyileştirme çalışmaları başlatılmalıdır. Bu amaçla kalite çemberleri, proje ekipleri
oluşturulmalıdır. Personelin görüş ve önerilerini elde edebilmek için de öneri modeli
uygulamaya konmalıdır.
14.Aşama: Değerlendirme-Kontrol çalışmaları: Belediyede kurulan kalite yönetim
sisteminin işleyişi, gelişmeler, aksamalar ve iyileştirme-geliştirmeye yönelik çalışmalar
yapılmalıdır. Bu amaçla problem çözme, analiz ve benzeri teknik çalışmalar yapılmalıdır.
Belediyelerde Toplam kalite Yönetimi Uygulamasının Sonuçları
Toplam Kalite Yönetiminin ana unsurları üzerine bina edilmiş bir yönetim anlayışı,
belediyelerin görevlerini etkin ve verimli biçimde gerçekleştirmelerine, hizmetlerinde üstün
kalite seviyesine ulaşmalarını ve bu seviyelerini sürekli geliştirmelerine imkan sağlayacaktır.
Çünkü Toplam Kalite Yönetimi anlayışına dayalı bir yönetim yapılanması ve icraatı
belediyelerde şu olumlu sonuçları sağlayacaktır.
*Yaşadığımız çağ hızlı değişim çağıdır. Esnek yapısı, sürekli eğitim ve iyileştirmeye
verdiği önemle belediyelerin değişimi yakından takibi ve buna göre kendi konumunu adapte
etme imkânı sağlayacaktır.
*Yönetici ve çalışanların kurumun başarısı için gönüllü katılımına imkân tanıdığından
bu kişilerin yeteneklerini işlerine aktarabilme ve el birliği ile zorlukları aşmalarını
sağlayacaktır.
*Toplam Kalite Yönetimi hedeflere dayalı bir yönetim anlayışını gerektirdiği için
çalışmaların belli amaca yönelik ve tutarlı olmasına imkan verir.
*Belediye örgütünün disiplinli, planlı ve düzenli çalışmasını sağlar.
*Takım çalışmalarını yaygınlaştıracağı için iç iletişimi artırır ve bireyselliği, bireyler
arası çatışmayı asgariye indirir.
*Problemlerin çözülmesinde bilimsel ve objektif metotların kullanılmasını gerektirir.
*Faaliyetlerin kontrol altında olmasını sağlar.
*Belediye hizmetlerinde bürokrasiyi azaltacağından kamu kurumlarının tipik problemi
olan hantallaşmayı önler.
*Hizmetlerde kalite ve verimlilik artışını beraberinde getireceğinden düzenli kentleşme
ve huzurlu toplum inşasında önemli aşamalar kat edilebilir.
*Toplam Kalite Yönetimi mevzuata uygun çalışmayı gerektirdiğinden işlerin yasal
çerçevede devamını kolaylaştırır.
*Toplam kalite Yönetimi vatandaşın sosyo-kültürel değerlerinin göz önüne alınmasını
gerektirdiği için yapısal uyumsuzluk problemlerinin çözümünü kolaylaştırır.
Sonuç
Toplumsal hayatımızın önemli bir kurumu olan ve varlık sebebi toplumun yerel nitelikli
ihtiyaçlarını karşılamak olan belediyelerimizde kalite ve verimlilik artışının büyük önemi
bulunmaktadır. Tüm kamu kurumlarında olduğu gibi belediyelerde de kalite ve verimlilik
artışı konusunda yoğun çalışmalar bulunmaktadır.
Belediyelerin kamu kurumu olmaları sebebi ile Toplam Kalite Yönetimi gibi işletme
yöntemlerinin uygulanabilirliği konusunda tartışmalar ulunmakta ise de, uygulamada başarılı
sonuçlar alındığı da meydandadır. Her ne kadar belediyeler kar amaçsız kuruluşlar ise de,
sonuçta her işetme amaçlarına ulaşmak için vardır. Özel sektörde amaç kar iken, kamu
kurumlarında da toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktır. Toplam Kalite Yönetimi ve benzeri
tekniklerin amacı da işletmelerin amaçlarına en etkin biçimde ulaşmasını sağlamaktır.
Belediyelerimizin başarılı, etkin ve verimli olmaları için toplumun değişen taleplerine
ve yeni yönetim anlayışına göre organize olmaları gerekmektedir. Bunun için TKY hem
toplumun değişen taleplerini karşılamak, hem de belediye yönetiminde gerekli etkinliği
sağlamak için uygun bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir.
Belediyelerimizde Toplam Kalite Yönetiminin başarılı olarak uygulanabilmesi için
aşağıda belirtilen değişimlerin yaşanması gerekmektedir.
*Topyekün bir zihniyet değişikliği:
Belediyeler, 5393sayılı Belediye Kanunu’na göre, belde sakinlerinin mahallî müşterek
nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan kamu tüzel kişiliğidir. Yani belediyenin
temel amacı beldenin ve belde halkının ortak ve yerel nitelikli ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu
durumda belediyenin varlık sebebi bu amacı gerçekleştirmektir. Halk arasında “Minareyi
kaybetmemek” gibi bir söz vardır. Bu sözün anlamı, yerleşim yerinden uzaklaşırken, yerleşim
yerindeki cami minaresini görebilecek kadar uzaklaşmayı kastetmektedir. Çünkü, minareyi
görebildiğiniz oranda yolunuzu bulabilirsiniz.
Bu gün kamu yönetiminin topluma hizmet etmek yerine topluma hükmetmek biçiminde
bozuk bir anlayış bulunmaktadır. Nu anlayışın temelinde, kamu kurumlarının varlık
sebeplerinin ve temel amaçlarının göz ardı edilmesi gerçeği yatmaktadır. Toplumun ortak
ihtiyacını, toplumdan aldığı yetki ve toplumun kaynaklarını kullanarak karşılamaya çalışması
gereken kamu kurumları; bir süre sonra topluma hizmeti değil, kendi varlığını sürdürmeyi,
kendisini garantiye almayı tercih etmekte; bunun tabii sonucu olarak da topluma güvenmeyen
ve her şeyi ayrıntılara boğacak değin irdeleyerek hantal bir bürokratik yapıya dönüşmektedir.
Bu anlayış değişmeli ve tüm belediye yönetici ve çalışanları, temel amaçlarının topluma
hizmet etmek ve bu hizmeti en etkin, verimli ve kaliteli sunmak olduğunu kabullenmelidirler.
*Veri ve ölçümleme:
TKY uygulamalarında ölçüm ve veri toplama önemli bir öğedir. Çünkü ölçülemeyen bir
şeyi değiştirmek mümkün olmadığı gibi geliştirmek de mümkün değildir. Bunun için Kent
Bilgi Sistemleri kurularak hayata geçirilmeli ve TKY’ye geçiş için altyapı hazırlanmalıdır.
Yeni yasal düzenlemelerle mecbur hale getirilen stratejik planlama ve performans
yönetimi gibi yönetim teknikleri ve ölçümlerinin TKY uygulamaları için olaylaştırıcı olacağı
bir gerçektir. Çünkü bu sistemler veri toplama, analiz, ölçme ve değerlendirmeyi esas
almaktadır.
*Vatandaş Odaklılık:
Belediyelerde TKY’nin sağlıklı uygulanabilmesi için kararların alınmasında vatandaş
odaklı yaklaşım sergilenmelidir. Zaten belediyelerin varlık sebebi de vatandaşa hizmettir.
*Öğrenme-Gelişme:
TKY uygulamasının başarısı için belediyelerimizin öğrenme ve gelişme çalışmalarına
ağırlık vermesi, bunun için de eğitim ve araştırmaları desteklemesi gereklidir.
III-ISO 9001 KALİTE GÜVENCE YÖNETİMİ223
Uluslararası alanda uygulanacak kalite sistem standardı çalışmaları ilk kez Uluslar arası
Standartlar Organizasyonu ISO (International Organization For Standardizasion) tarafından
başlatılmıştır. ISO, 23 Şubat 1947 tarihinde kurulmuş olup, 135 üye ülkeden oluşmaktadır. Bu
organizasyonda her ülkeden bir üye bulunmaktadır ve her üye eşit oy hakkına sahiptir.224
Organizasyon, kalite standartlarını hazırlık çalışmalarını yürütmek üzere Teknik Komite (TC
176) oluşturulmuştur. Bu komitenin çalışmaları sonucu ISO 9000 Kalite Sistem Standartları
Mart 1997’de yayınlamış ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu 60 ülke tarafından kabul
edilmiştir.225
İlk defa 1987 yılında yayınlanan ISO 9000 standartları 1994 yılında küçük çaplı revize
edilmiş ve ardından İkinci revizyon ise Aralık 2000 tarihinde yapılmış olup, yürürlükte
bulunan standartlar, bu revizyon sonucu oluşan standartlardır.
ISO 9001 Kalite Güvence Yönetimi 8 Kalite Prensibine dayanmaktadır:226
1-Müşteri Odaklılık: Kuruluşlar müşterilerine bağlıdırlar, bu nedenle müşterinin
şimdiki ve gelecekteki ihtiyaçlarını anlamalı, müşteri şartlarını yerine getirmeli ve müşteri
beklentilerini aşmaya istekli olmalıdır.
2-Liderlik: Liderler, kuruluşun amaç ve idare birliğini sağlar. Liderler, kişilerin,
kuruluşun hedeflerinin başarılmasına tam olarak katılımı olduğu iç ortamı oluşturmalı ve
sürdürmelidir.
3-Kişilerin katılımı: Her seviyedeki kişiler bir kuruluşun özüdür ve bunların tam
katılımı yeteneklerinin kuruluş yararına kullanılmasını sağlar.
4-Proses Yaklaşımı: Arzulanan sonuç, faaliyetler ve ilgili kaynaklar bir proses olarak
yönetildiği zaman daha verimli olarak elde edilir.
5-Yönetimde Sistem Yaklaşımı: Birbirleri ile ilgili proseslerin bir sistem olarak
tanımlanması, anlaşılması ve yönetilmesi, hedeflerin başarılmasında kuruluşun etkinliğine ve
verimliliğine katkı yapar.
6-Sürekli İyileştirme: Kuruluşun toplam performansının sürekli iyileştirilmesi,
kuruluşun kalıcı hedefi olmalıdır.
7-Karar Vermede Gerçekçi Yaklaşım: Etkin kararlar, verilerin analizine ve bilgiye
dayanır.
8-Karşılıklı Yarara Dayalı Tedarikçi İlişkileri: Bir kuruluş ve tedarikçileri
birbirlerinden bağımsızdır ve karşılıklı yarar ilişkisi, her ikisinin artı değer yaratması
yeteneğini takviye eder.
ISO 9000 serisi değişik standartlardan oluşmakta olup, bu standartlar şunlardır:
ISO 9000: Kalite Yönetimi ve Kalite Güvencesi Standartları seçim ve kullanım
kılavuzudur. Standartların nasıl kullanılacağı izah edilmektedir.
ISO 9001: Bir kurumun ürün/hizmet kalitesini etkileyen tüm faaliyetlerle (tasarım,
geliştirme, üretim, yönetim, tesis ve hizmet) ilgili standartları belirlemektedir.
ISO 9004: Kalite Güvence Sistem ve Yönetiminin geliştirilmesi ile ilgili temel
elemanları kapsamakta olup, rehber niteliğindedir. Bu kapsamda geliştirilen ISO 9004-2 ise
hizmet sektöründe kalite güvence ve yönetim sistemi için oluşturulması gereken standartları
göstermektedir. ISO 9004 üzerinden belgelendirme yapılmamaktadır.
223
Bu bölüm HULUSİ ŞENTÜRK tarafından hazırlanmıştır.
224 ATAY, Osman, ISO 9000, Toplam Kalite ve Ahilik, Standart Dergisi, Ekim 1998, sf:38
225 EKİNCİ; Abdullah , Kurumlar Niçin ISO 9000 Belgesi Alma İhtiyacı Hisseder? Bülten, Kuveyt Türk
Yayınları, s:7, sf:5
226 Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Kalite Yönetim Sistemi, http://www.nvi.gov.tr
ISO 9005: Kalite sözlüğü olup, standartlarda kullanılan kavramların açıklamasını ihtiva
etmektedir.
ISO 9000 üzerinden tetkik yapacaklar için kılavuz ve niteleme mahiyetinde ayrıca ISO
10011-1 ve ISO 10011-2 ve ISO 10011-3 standartları bulunmaktadır.
ISO 9000'in yararları
-Hataları azaltır
-Yetki ve sorumluluklar arasında denge sağlar
-Uygulanan eğitimlerle işletme ciddi biçimde öğrenen organizasyona dönüşür
-İstatistiksel yöntemler kullanılır
-Kuruluş bilgi ile yönetilen bir işletmeye dönüşür
-Maliyetler düşer
-İşin tamamlanma süresi azalır
-Dış çevrelerde güvenli kuruluş imajı doğar
-Hatanın kaynağına inme, takip imkanı doğar
-Şeffaf bir kuruluşa dönüşülür227
-Kurumsallaşma sağlanır.
ISO 9000 Yeterli mi?
ISO 9000 Kalite güvence Sisteminin tek başına uygulanmasını, bir kurumun kaliteye
ulaşması için yeterli görmek mümkün değildir. Çünkü, ISO 9001, ürün veya hizmetin
özellikleri itibarı ile kaliteli olduğunun göstergesi değil, ürün veya hizmetin kontrol altında
üretilmesi ile ilgili standartlardır. Ürün veya hizmetin üretimi esnasında kaliteye etki eden
faaliyetlerin nasıl olması gerektiğini, çalışanların yetki ve sorumluluklarını belirleyen ve bunu
standartlaştıran bir sistemdir.228
Amaç sadece ISO 9001 belgesi almak olarak kalırsa, sonuçta bir yığın kağıt ve
bürokrasiden başka bir sonuç doğmayacaktır.229 Buna mukabil, amaç kalite ve verimlilik
üzerine odaklanmış bir sistemin oluşturulması ise, bu durumda ISO 90OO Kalite Güvence
Sistemi, kuruluş için Önemli bir adım olacaktır. Amacı kalite ve verimliliğe ulaşmak olan
kurumlarda ISO 9000 standartları iyi bir rehber olma özelliğine sahiptir. Özellikle
dokümantasyonların varlığı, iyileştirme, analiz çalışmalarında büyük imkânlar sağlamaktadır.
ISO 9001 Standardı ve Belediyelerde Uygulanabilirliği
Bu bölümde, ISO 9001:2000 standardın maddelerinin açıklamaları belediyelerde
uygulamaya yönelik olarak incelenecektir.
0-Giriş
0.1: Genel
Kalite Yönetim sisteminin benimsenmesi, kuruluşun stratejik bir karan olmalıdır.
Kuruluşun kalite yönetim sisteminin tasarımı ve uygulanması, çeşitli ihtiyaçlardan, özel
hedeflerden, sunulan ürünlerden, çalışılan proseslerden ve kuruluşun büyüklüğü ve
yapısından etkilenir, Kalite Yönetim sisteminin yapısındaki tek tipliliğin veya
dokümantasyonunun tek tipliliğinin uygulanması bu standardın amacı değildir.
Açıklama:
227 SAVAŞ; Nuran, ISO 9000 Serisi, Macro Dergisi, Mayıs 1997, sf:71
228 AKİN, Besim, Prof. Dr., ÇETİN, Canan, Prof. Dr., EROL, Vedat, Toplam Kalite Yönetimi ve Kalite
Güvence Sistemi, Beta Basım Yayın, İstanbul 2001, sf: 242
229 KAVRAKOĞLU, İbrahim, Kalite, Kalder yayınları, İstanbul 1998, sf:94
Birinci paragraftaki ifadelere göre, belediyede ISO 9001:2000 Kalite Yönetim
Sisteminin benimsenmesi, belediyenin stratejik bir kararı olmalıdır. Yani, bu karar, tüm
stratejik kararlar gibi, belediyenin geleceğe yönelik temel kararlar arasında yer almalıdır.
Stratejik kararlar, bir kurumun temel politikasını belirleyen kararlardır ve kurumun mevcut iç
ve dış şartlar altında geleceğe yönelik olarak takip edeceği yöntemin belirlendiği ve diğer
çalışmaların buna uygun olarak planlanacağı bir kararı olmalıdır.
İkinci paragrafta yer alan ifadeler, kalite yönetim sisteminin ve dokümanların,
kurumların özelliklerine göre farklılık gösterebileceğini, dolayısıyla tek tip bir sistem ve
doküman modeli olamayacağını belirtmektedir. ISO 9000 ile kurulması istenen yönetim
modeli, her kuruluş için aynı olmayıp, kuruluşu etkileyen iç ve dış şartlara göre değişiklik
gösterebilmektedir. Belediyeler için de tek tip bir yönetim sistemi mümkün değildir. Gerek
belediyelerin görev ve yetkileri ile farklı gruplarda yer almaları, gerek çok farklı ölçeklere
sahip olmaları ve gerekse hizmet ettikleri kentlerin farklı özellikleri sebebi ile tüm belediyeler
için standart bir kalite yönetim sistemi mümkün değildir. Zaten, ISO 9001 de, böyle bir
standart sistem oluşturulmasını öngörmemektedir.
Dokümantasyon konusunda tek tipliliğin olmadığı açıkça ifade edilmektedir. ISO 9001
konusunda yazılmış bazı kitaplarda dokümantasyona yönelik tek tip formatta hazırlanmış
örnekler görülmektedir. Oysa bir dokümantasyonda bulunması gereken bilgilere yer verilmek
kaydı ile her türlü form kullanılabilir. Hatta elektronik ortamdan da yararlanılabilir. Özellikle
yaygınlaşmaya başlayan e-Belediye uygulamaları kapsamında bu dokümanların elektronik
ortamda oluşturulması ve saklanması söz konusu olmaktadır.
0.2: Proses Yaklaşımı
Bu Standard, kalite yönetim sisteminin, müşteri şartlarını karşılamak sureti ile müşteri
tatminini artırmak için kalite yönetim sisteminin geliştirilmesi, uygulanması ve
iyileştirilmesinde proses yaklaşımının benimsenmesini teşvik eder.
Bir kuruluş, etkin çalışması için bir çok bağlantılı faaliyetleri tanımlamalı ve yönetmelidir.
Kaynakları kullanan ve girdilerin çıktılara dönüşümünün sağlanması için yönetilen faaliyet proses
olarak değerlendirilebilir.
Kuruluş içinde prosesler sisteminin uygulanması, bu proseslerin tanımlanması, etkileşimleri
ve proseslerin yönetilmesi ile birlikte “proses yaklaşımı” olarak adlandırılabilir.
Böyle bir yaklaşım kalite yönetim sisteminde kullanıldığında,
a-Şartların anlaşılmasının ve yerine getirilmesinin
b-Proseslerin değer katma açısından dikkate alma gereksiniminin
c-Proses performans ve etkinlinin sonuçlarının ede edilmesinin
d-Objektif ölçümlere dayandırılan proseslerin sürekli iyileştirilmesinin
önemini vurgular.
Açıklama:
Proses yaklaşımı anlayışı, ISO 9001’in 2000 yılında yapılan revizyonu ile ön plana
çıkarılan unsurlardandır ve işletmede müşteri memnuniyetinin sağlanmasında proses
yaklaşımı tavsiye edilmektedir. Tavsiye edilmiş olmak, standart tarafından şart koşulmamakla
beraber, önemli olduğunun vurgulanmasıdır.
Proses, “Bir dizi girdiyi, müşteri için belli bir çıktıya dönüştüren, tanımlanabilen,
ölçülebilen ve birbirine bağı değer yatan faaliyetler dizinidir.”230 Proses kelimesinin genelde
işletmelerde kullanılan karşılığı süreçtir.
ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi, kurumların süreç odaklı yönetim anlayışına
geçmesini tavsiye etmektedir, çünkü süreçler, bir işletmenin performansını etkileyen en
230 GÜRSÖZLÜ, Süheyla, Proses Tanımı ve Kavramı, www.sitetky.com
önemli unsurdur. Bir çok araştırma göstermektedir ki, problemler çok büyük oranda
süreçlerden kaynaklanmaktadır. Japonya'da kalite yönetiminin yerleşmesinde önemli katkıları
olan Juran, problemlerin %85'inin süreçlerden, %15'inin ise ça lışanlardan kaynaklandığını
söylemektedir. Yine Toplam kalite Yönetiminin öncülerinden olan Deming ise bu oranın %98
ve % 2 olduğunu iddia etmektedir.231
Kamu kurumlarında performans denetimi ile ilgili getirilen yasal düzenlemelerde de
süreç performanslarının ölçülmesi şart koşulmaktadır. Örneğin, 5227 sayılı Kamu
Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunun 38. maddesinde
“Denetim; kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyet ve işlemlerinde....hizmetlerin süreç ve
sonuçlarını mevzuata, önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere, performans ölçütlerine ve
kalite standartlarına göre; tarafsız olarak analiz etmek, karşılaştırmak ve ölçmek;….” İfadeleri
yer almaktadır.
Süreç yönetimi, bir organizasyonda süreçlerin tanımlanması, tedarikçilerin ve
müşterilerin ortaya çıkarılması, sürecin sorumlularının ve yapılacak işlemlerin belirlenmesi,
işlemleri gerçekleştirmek için gerekenlerin ortaya konulması, yapılan işlerin performansının
ölçülmesi gibi süreç ile ilgili bütün eylemleri kapsamaktadır.
Proses (süreç) yönetiminden amaç, ürün/hizmet üretiminin gerçekleştirildiği
faaliyetlerin sürekli iyileştirilmesi çalışmalarıdır. Bu çalışmaların çıkış noktası, söz konusu
proseslerde ne yapmak istediğimiz sorusuna cevap aramak olmalıdır.
Proseslerin tanımlanması gerekmektedir. Bir prosesi tanımlamak demek; bu prosesin,
“girdisini”, “çıktısını”, “tedarikçisini”, “müşterisini”, başlangıç-bitiş ve bu arada yapılan
işlemleri”, “çalışanları”, “sorumlusunu”, ve “proses performansının nasıl ölçüleceğinin”
belirlenmesi demektir.232
0.3: ISO 9004 ile bağlantısı
ISO 9004, kalite yönetim sisteminin hedefleri için, özellikle bir kuruluşun hedefleri için
genel performansının, verimliliğinin ve etkinliğinin sürekli iyileştirilmesi bakımından ISO
9001 'in ötesine geçmeyi isteyen kuruluşlar için bir kılavuz olarak önerilir.
Açıklama:
ISO 9001 standardı, ISO 9004 standardı ile uyumlu olarak geliştirilmiştir. Dolayısıyla
özellikle iyileştirme çalışmalarında kullanımı durumunda kurumda oluşturulacak ISO 9001
sisteminin verimliliğini artıracaktır. Hizmet sektöründe kalite yönetim sisteminin
oluşturulması için rehberlik görevi gören ISO 9004-2 standardının çalışmalarda kullanılması,
belediyeler açısından ayrı bir öneme sahiptir. ISO 9001 sisteminin hizmet sektörüne
uyarlanması açısından ISO 9004-2'den yararlanılması gerekmektedir.
0.4: Diğer yönetim sistemleri ile uyumluluk
Bu Standard, çevre yönetimine özgü olan iş sağlığı ve güvencesi, yönetimi, mali yönetim
veya risk yönetim gibi yönetimler için özel şartlan içermez. Bununla birlikte, bu Standard bir
kuruluşun kendi yönetimini diğer ilgili yönetim sistemleri ile aynı çizgiye getirmesini veya
onlarla bütünleşmesini mümkün kılar. Bir kuruluş için, bu standardın şartları ile uyum
sağlayacak kalite yönetim sistemini oluşturmak için, kendisinin mevcut olan yönetim sistem
(sistemler)ini benimsemesi mümkündür.
Açıklama:
231 KAYA, Erol, Yerel Yönetimler Reformu ve Belediyelerde Yeniden yapılanma, İlke Yayıncılık, İstanbul
2003, sf: 203-204
232 KAYA, Erol, Yerel Yönetimler Reformu ve Belediyelerde Yeniden yapılanma, İlke Yayıncılık, İstanbul
2003, sf: 203-204
ISO 9001 standardı, iş sağlığı, iş güvencesi, iş yönetimi, mali yönetim ve risk yönetimi
konularını içermemektedir.
Bu serbestlik belediyeler açısından özellikle personel yönetimi yönünden önemlidir.
Bilindiği gibi belediye personeli ile ilgili çalışmalar konusunda bağlayıcı mevzuat
bulunmaktadır. Özellikle insan kaynakları yönetimi anlayışı ile uyumsuz olan bu mevzuatın
varlığı, ISO 9001 yönünden sakıncalı olmamaktadır.
1-Kapsam
l-l:Genel
Bu standart, bir kuruluşun;
a) Müşteri taleplerini ve yürürlükteki mevzuat şartlarını karşılayan ürünü düzenli bir
şekilde sağlama yeteneğini gösterme ihtiyacı olduğunda,
b) Sistemin sürekli iyileştirilmesi ve müşteriye yürürlükteki mevzuat şartlarına uyulduğu
güvencesinin verilmesi için, prosesler de dahil olmak üzere, sistemin verimli uygulanması
yolu ile müşteri memnuniyetinin arttırılması amacına yöneldiği durumlarda,
kalite yönetim sistemi için karşılanması gerekli şartları belirler.
Açıklama:
Bu Standard kurumun, müşteri taleplerinin ve yürürlükteki mevzuatın gereklerini yerine
getirebilecek yeteneklere sahip olduğunu göstermek amacı ile uygulanabilir. Ayrıca; müşteri
memnuniyetinin sağlanabilmesi için, proses iyileştirme de dahil olmak üzere kurumda kalite
ve verimlilik artışının sağlanabilmesi için yapılması gereken çalışmalarla ilgili şartları
kapsamaktadır.
Bu maddedeki müşteri memnuniyeti ve sürekli iyileştirme kavramları, standardın 2000
yılı revizyonu ile gündeme gelmiş olup, Toplam Kalite Anlayışına geçiş yönünden önemli bir
gelişmedir.
1.2: Uygulama
Bu standardın bütün şartlan genel olup, tiplerine, büyüklüklerine ve sağladıkları ürüne
bakılmaksızın bütün kuruluşlara uygulanabilir olması amaçlanmıştır.
Bu standardın bazı şartları, kuruluşun ve ürünün yapısı nedeniyle uygulanamadığında,
bu durum bir “hariç tutma" olarak düşünülebilir.
Hariç tutmaların yapıldığı yerlerde, bu standarda uygunluk iddiaları, bu hariç tutmalar
Madde 7'deki şartlarda sınırlandırılmadıkça ve bu hariç tutmaların kuruluşun, müşteri
şartlarını ve yürürlükteki mevzuat şartlarını karşılayan ürün üretme yetenek ve sorumluluğunu
etkilememesi sağlanmadıkça kabul edilemez.
Açıklama:
ISO 9001 standardının şartları,
her türlü kuruluşta uygulanabilecek yapıda
oluşturulmuştur. Hâlbuki 2000 yılından önce ISO 9001, 9002 ve 9003 olmak üzere üç temel
standart bulunmaktaydı. Önceki uygulamada tasarım işleri olmayan kurumlarda ISO 9002
modeli üzerinden belgelendirme yapılmaktaydı. Bu modelde tasarım/geliştirme maddesinin
bulunmamaktaydı. ISO 9003 modeli ise sadece muayene ve kontrol şartlarını ihtiva
etmekteydi. 9002 ve 9003 iptal edilerek, bunların yerini 9001:2000 almıştır.
ISO 9001:2000 standardı hazırlanması sırasında temel düşünce, bu standardın farklı
büyüklük ve türdeki kuruluşlara, ürün kategorisi dikkate alınmaksızın uygulanabilmesini
sağlamak olmuştur.233 Bununla beraber bazı şartların kimi kurumlarda uygulanamıyor olması
da söz konusu olabilecektir.
233 BAŞ, Türker, ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi, Sistem Yayıncılık, İstanbul 2002, sf: 21
Kuruluşun çalışmasında eğer bu standardın maddelerinden biri söz konusu değilse, ilgili
maddeyi uygulamama hakkı vardır. Ama bun un niçin uygulanmadığını gerekçelendirmelidir.
Bu gerekçe haklı olmalı ve aynı zamanda kuruluşun bağlı olduğu mevzuata aykırılık ve
kalitenin elde edilişine olumsuz etkisi olmamalıdır. Örneğin belediyelerin çalışmalarında
tasarım yer almamaktadır. Çünkü hangi çalışmaları, nasıl yapacakları mevzuatla
belirlenmektedir. Yine bir başka istisna, "müşteri malı" ile ilgilidir. Çünkü belediyeler müşteri
tarafından temin edilen mal veya ürünü işlememektedirler.
2-Atıf Yapılan standartlar
Bu Standard da, tarih belirterek veya belirtmeksizin diğer Standartlara atıf
yapılmaktadır. Bu atıflar metin içerisinde uygun yerlerde belirtilmiş veya aşağıda liste
halinde verilmiştir. (ISO 9000:2000 karşılığında TS EN ISO 9000) Tarih belirtilen atıflarda
daha sonra yapılan tadil veya revizyonlar, atıf yapan bu Standartta tadil veya revizyon
yapılması şartı ile uygulanır. Atıf yapılan standardın tarihinin belirtilmemesi halinde ilgili
standardın en son baskısı kullanılır.
Açıklama:
Standartta atıf yapılan standart, ISO 9000:2000 Temel Kavramlar, Terimler ve
Tariflerdir. Eğer, söz konusu standartta herhangi bir değişiklik olursa, bu değişiklikler, ancak
ISO 9001:2000’de değişiklik yapılması durumunda dikkate alınır.
3-Terimler ve Tarifler
Bu standardın amacı bakımından, ISO 9000 standardında verilen terimler ve tarifler
uygulanır.
ISO 9001 standardının bu baskısında tedarik zincirini tanımlamak için kullanılan ve
aşağıda verilmiş olan terimler, mevcut kullanımı yansıtmak için değiştirilmiştir.
Tedarikçi-Kuruluş-Müşteri
"Kuruluş" terimi ISO 9000:1994 baskısındaki, "tedarikçi" terimi yerine geçer ve bu
standardın uygulandığı birime atıf yapar. Aynı şekilde "tedarikçi" terimi ise "taşeron" terimi
yerine geçer. Bu standardın bütün metninde her nerede "ürün" terimi yer alıyorsa bu aynı
zamanda "hizmet" anlamını da taşıyabilir.
Açıklama:
Bu düzenleme ile uygulamada karşılaşılan karmaşa giderilmeye çalışılmıştır. ISO 9001
standardının 1994 versiyonunda bu standardı uygulamaya çalışan kurum "Tedarikçi" olarak
değerlendiriliyordu. Buna karşılık kuruma mal ve/veya hizmet sunan kuruluşlar 'Taşeron"
olarak tanımlanıyordu. 2000 versiyonu ile bu standardı uygulamaya çalışan kurum “kuruluş”
olarak anılmakta ve bu kuruluşa mal ve/veya hizmet sunan kuruluşlar ise tedarikçi olarak
anılmaktadır.
1994 versiyonunda üründen bahsedilmekte ama hizmetten bahsedilmemekte idi. Bu da
standardın hizmet sektöründe uygulanabilirliğini tartışmalı hale getirmekte idi. 2000
versiyonun ise ürün kelimesini aynı zamanda hizmet kelimesi olarak da kabul edilmiştir.
4- Kalite Yönetim Sistemi
4.1: Genel Şartlar
Kuruluş, bu standardın öngördüğü şartlara uygun olarak bir kalite yönetim sistemi
oluşturulmalı, dokümante etmeli, uygulamalı, sürekliliğini sağlamalı ve bunun etkinliğini
sürekli iyileştirmelidir.
Açıklama:
ISO 9001'in bu maddesinde, kuruluş bünyesinde Kalite Yönetim Sistemi kurulması
istenmektedir. Kurulacak bu sistemin nasıl olacağına kurum yönetimi karar verecekse de, bu
sistem aynı zamanda standardın şartlarını da ihtiva etmelidir.
Kuruluş, oluşturacağı yönetim sistemini sürekli uygulamalı, uygulama sonuçlarını
kontrol etmeli ve devamlı geliştirmelidir.
Kalite Yönetim Sistemi, bir kuruluşta kalitenin sağlanabilmesi ve geliştirilmesi için
oluşturulan planlama-uygulama-kontrol unsurlarını ihtiva eden sistemdir. Bir başka ifade ile,
kuruluşun müşterilerini memnun edebilmek için kaynak kullanımından üretime, müşteriye
sunumdan bu alanda yapılacak her türlü düzeltici, önleyici, iyileştirme amaçlı çalışmalara
kadar “Ne” yapılacağı, “Nasıl” yapılacağı, “Ne zaman” yapılacağı, “Kimin tarafından”
yapılacağı sorularına verilen cevaplardan oluşan sistemdir.234
Standart, oluşturulacak yönetim sisteminin ayrıntılı olarak belirlenmesini şart
koşmaktadır. Buna göre;
a-Kalite yönetim sisteminin gerektirdiği prosesleri ve bütün kuruluştaki uygulamalarını
belirlemeli
Kuruluşta oluşturulacak kalite yönetim sisteminin planlama-uygulama ve kontrol
aşamaları detaylandırılmalı, sorumluları belirlenmeli, kimin ne yapacağı, nasıl yapacağı, ne
zaman yapacağı, nerede yapacağı sorularına cevaplar verilmiş olmalıdır. Yani süreçler,
süreçlerin sorumluları ve süreçlerin işleme yöntemleri belirli olmalıdır.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, yönetim süreçlerinin belirlenmesidir.
Çünkü genelde kurumlar üretim ile ilgili süreçlerini belirlemekte ama yönetim sistemi ile
ilgili süreçlerde eksiklikler görülmektedir. Örneğin, belediyeler yeni mevzuata göre stratejik
planlama ve performans yönetimine geçmek zorundadırlar ve bu da kalite yönetiminin bir
parçasıdır. Dolayısıyla stratejik planların kim tarafından, ne zaman, nasıl yapılacağı net olarak
ortaya konmuş olmalıdır.
b-Proseslerin sırasını ve birbirleri ile etkileşimini tayin etmeli
Kalite yönetim sisteminde uygulanacak proseslerin sırası ve bir birleri ile etkileşimleri
belirlenmiş olmalıdır. Örneğin, performans ölçümü yapılabilmesi için performans kriterlerinin
belirlenmiş olması gerekmektedir. Performans kriterlerinin belirlenebilmesi için ise
performans ölçümü yapılacak iş ve işlemlerin belirlenmiş olması gerekir. Bir başka örnek
verecek olursak: Belediye yönetiminin belediyedeki kalite yönetim sisteminin işleyişini
gözden geçireceği toplantıyı yapabilmesi için daha önce birçok sürecin tamamlanmış olması
gereklidir. İç denetim, müşteri memnuniyet ölçümü gibi süreçler tamamlanmadan yönetimin
gözden geçirmesi toplantısı yapılamaz. Yani gözden geçirme prosesini etkileyen başka
prosesler vardır ve standart, bu etkileşimin gösterilmesini istemektedir.
Örnek Format:
1. proses
2.proses
3.proses
4.proses
5.proses
1.proses
X
+
_
+
_
2.proses
_
x
+
_
+
3.proses
+
_
x
_
_
4.proses
+
+
_
x
_
5.proses
_
_
+
+
x
Tabloya göre:
1. Proses, 2. ve 4. prosesleri etkilemekle birlikte 3. ve 4. proseslerden etkilenmektedir. 2.
prosesi etkilediği halde, bu prosesten etkilenmemektedir. Buna örnek olarak iç tektin ile
gözden geçirme toplantısı verilebilir. İç tetkik gözden geçirmeyi etkilemektedir, çünkü iç
tetkik sonuçları gözden geçirme toplantısında değerlendirilecektir. Buna karşılık, iç tetkik
yapılması için gözden geçirme toplantısı yapılması gerekmemektedir.
234 KAYA, Erol, Belediyelerde Toplam Kalite Yönetimi ve ISO 9001, İlke Yayınları, İstanbul 2003, sf: 155
c-Proseslerin çalıştırılmasının ve kontrolünün etkinliğini sağlamak için gerekli kriterler ve
metotları tayin etmeli
Proseslerin nasıl çalışacağı yani metod belirlenmiş olmalıdır. Örneğin, eğitim
çalışmaları nasıl yapılacaktır? Neler ölçülecektir? Bu metodun etkin olması nasıl
sağlanacaktır? Kontrolde istenilen etkinlik nasıl sağlanacaktır? Bu sorulara ana hatları ile şu
cevaplar verilebilir:
-Öncelikle birimlerden eğitim talepleri alınacaktır.
-İş analiz çalışmaları yapılarak, işin kalitesini etkileyen hususların neler olduğu ve
dolayısıyla hangi eğitimlere ihtiyaç olduğu belirlenecektir.
-Değerlendirme yapacak kişi veya birim belirlenecektir.
-Değerlendirme yapan birim/kişi, talep ve ihtiyaçlara göre öncelikleri tespit edecek ve
eğitim programı yapacaktır.
-Eğitim programında eğitimi alacaklar, eğitim yeri, tarihi ve eğitimci belirlenecektir.
-Eğitim sonrası değerlendirme anketi yapılacaktır.
-Eğitim alınan konuda iyileşme olup olmadığı değerlendirilecektir. Örneğin, yazışma
kuralları eğitiminden sonra yazışmalarda iyileşe olup olmadığı kontrol edilecektir.
d-Proseslerin çalıştırılmasını ve izlenmesini desteklemek için gereken kaynağın ve
bilginin hazır bulundurulmasını sağlamak
Proseslerin çalıştırılması ve kontrolü için gerekli kaynak ve bilgi sağlanacaktır. Örneğin,
eğitim çalışması için finansal kaynak, eğitim salonu gibi kaynakların yanı sıra, bunun
kontrolünü yapacak kişilerin gerekli bilgi ve beceriye sahip olması sağlanacaktır.
e-Bu prosesleri ölçmeli, analiz etmeli
Süreçlerin/proseslerin kendilerinden beklenen özellikleri ihtiva edip edemediklerinin,
yani performanslarının ölçülmesi, varsa problemlerin giderilmesi ya da proseslerin
geliştirilmesi İçin gerekli analizlerin yapılması gerekmektedir. Yani eğitim örneğinden devam
edecek olursak, eğitim prosesinin istenilen hedeflere kurumu ulaştırıp ulaştırmadığı ölçülmeli
ve analiz edilmelidir.
f-Planlanmış sonuçları başarmak ve prosesleri sürekli iyileştirmek için gerekli faaliyetler
uygulanmalıdır.
Burada bahsedilen süreç yönetimidir. Süreç, hammadde, enerji, bilgi vb. girdileri ürün
veya hizmet gibi çıktılara dönüştüren faaliyet dizisine verilen isimdir.235 Başka bir tanıma
göre süreç; bir veya daha fazla dönüşü yoluyla, girdilerden daha yüksek değerli çıktılar
üretilmesini sağlayan, birbirleriyle ilişkili iş faaliyetleri kümesidir.236
Kamu kurumlarında pratikte en büyük sorunlara yol açan süreç unsurudur. Çünkü kamu
kurumlarının çoğu süreç odaklı olmayı başaramazlar. Genellikle görev, iş, personel, yapı gibi
kamu kurumlarının aşina oldukları kavramlar üzerinde yoğunlaşırlar.237
Süreç iyileştirmesi belediyenin ve birimlerin temel görev alanlarında öncelikli olarak
uygulanmalıdır. Belediyelerde bazı birimlerin temel süreci, aslında belediyenin temel
süreçlerinden birinin alt süreci olabilmektedir. Örneğin, planlama çalışması, Planlama
Müdürlüğünün temel süreçlerinden olmakla beraber, belediye açısından bakıldığında, bir
planlama sürecinin İmar, Emlak, Harita gibi birimlerle de doğrudan ilişkisi bulunmaktadır.
Dolayısıyla, planlama süreci birim açısından incelendiği gibi, genel olarak da incelenmelidir.
Pendik belediyesi'nde süreç iyileştirme faaliyetleri kapsamında yapılan bir çalışma bu
konuda kurumlarımızda yaşanan sıkıntılara çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır. Örneğimiz İmar
Durum belgesi verilmesi sürecidir.
235 DALAY, İsmail, ÇOŞKUN, Recai, ALTUNIŞIK, Remzi, Modern Yönetim Yaklaşımları, Beta Basım
Yayım, İstanbul 2002, sf: 164
236 SEYMEN, Oya Aytemiz, İşletmelerde Yeniden Yapılanma, Beta Basım Yayım, İstanbul 2000, sf:120
237 SAYGILIOĞLU, Nevzat, ARI Selçuk, Etkin Devlet, Sabancı Üniversitesi, İstanbul 2002, sf: 98
İmar Durum Belgesi sürecinin İş Akış Şeması çıkarıldığında, bu işleri yapan personeli
bile şaşırtan bir tablo ortaya çıkmıştır. Hisseli arazisi bulunan bir vatandaşın imar durum
belgesi tam 41 aşamadan geçerek hazırlanmaktadır.
Bu süreç içinde Harita Müdürlüğünden söz konusu arazi ile ilgili gerekli dokümanları
almak isteyen İmar Müdürlüğündeki raportör, dosyayı
-kendi şefine
-şef, müdür yardımcısına
-müdür yardımcısı müdürüne
-müdür, İmar Kalemine
-İmar Kalemi Harita Müdürüne
-Harita Müdürü şefine
-Harita şefi Harita Raportörüne havale etmektedir.
-Harita Raportörünce hazırlanan evrak geliş aşamalarından geriye yani İmar Müdür
Raportörüne gönderilmektedir.
İşin garip yanı, bu akış şeması çıkarılana kadar kimse bu evrakın kaç aşamadan
geçtiğinin farkında olmamasıdır. Çünkü herkes evrakı kendisinden sonrakine havale etmekte
ve daha sonra hangi aşamalardan geçtiği ile ilgilenmemektedir. Aynı belediyenin iki ayrı
müdürlüğünde görev yapan iki raportör, birbirlerinden evrak alabilmek için hiyerarşik yapı
içinde tüm noktalardan havale işlemini geçirmek zorundadır. "Niçin?" sorusunun cevabı ise
belli; "Hep böyle yapıyoruz!" Tabii ki, bu çarpıklık giderilmiş ve gereksiz aşamalara son
verilmiştir. Belediyenin hedefi olan "Tek tuş ile İmar Durum Belgesi"nin hazırlanabilmesi
için iyileştirme çalışmaları devam etmektedir.
g-Bu prosesler, kuruluş tarafından bu standartta belirtilmiş şartlara uygun olarak
yönetilmelidir.
Yönetim sistemi ile ilgili belirlenen prosesler konusunda yapılacak çalışmalar, standartta
belirtilen şartlara uygun olmalıdır. Bu şartlar, standardın ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı
olarak verilecektir.
h-Kuruluş, ürünün şartlara uygunluğunu etkileyecek herhangi bir prosesi dış kaynaklı
hale getirmeyi seçtiğinde bu tür prosesler üzerindeki kontrolü sağlamalıdır. Bu tür dış
kaynaklı hale getirilmiş proseslerin kontrolü, kalite yönetim sistemi içinde tanımlanmalıdır.
Kuruluş tarafından üretilen ürün ve/veya hizmetin kalitesini etkileyen her hangi bir
proses dış kaynaklı hale getirildiğinde, bu açıkça tanımlanmalıdır. Örneğin belediyelerde
kamuoyu yoklamaları genelde özel sektör eli ile yapılmaktadır. Bu durumda, söz konusu
prosesin, kontrolü için gerekli metot ve kriterler belirlenmiş olmalıdır.
4.2: Dokümantasyon şartları
4.2.1: Genel
Kalite yönetim sistemi dokümantasyonu:
a) Kalite politikasının ve kalite hedeflerinin doküman haline getirilmiş beyanlarını,
b) Kalite el kitabını,
c) Bu standardın istediği dokümante edilmiş prosedürleri,
d) Proseslerin etkin planlanması, yürütülmesi ve kontrolünü sağlamak için kuruluşun
ihtiyaç duyduğu dokümanları,
e) Bu standardın gerektirdiği kayıtları içermelidir.
Açıklama:
Kalite Politikası: Kalite Politikası en genel anlamda, bir kuruluşun kalite konusundaki
genel eğiliminin ve anlayışının üst yönetim tarafından resmen belirtilmesidir.238 Kalite
238 ESİN, Alp, Prof. Dr., ISO 9001:2000 Işığında Hizmette Toplam Kalite, Metu Press Yayınları, Ankara
2002, sf: 94
politikası, kuruluşun kalite ile ilgili amaçlarını, bunu gerçekleştirmek için gerekli stratejilerini,
taahhütlerini ihtiva eder. ISO 9000 standartları kalite amaçlarının müşterinin mutluluğu
eksenli olmasını239 ve yönetimin kendisini kaliteye adamasını240 şart koşar.
Kalite Hedefleri: Politika tek başına yeterli değildir. Uygunluk, iş güvenliği, müşteri
memnuniyeti gibi hedefler olmalıdır.
4.2.2: Kalite El Kitabı
Kuruluş, aşağıdakileri içeren bir el kitabı oluşturmalı ve sürekliliğini
sağlamalıdır.
a) Kalite yönetim sisteminin kapsamı ve herhangi bir hariç tutmanın ayrıntıları ve
haklılığı
b) Kalite yönetim sistemi için oluşturulmuş dokümante edilmiş prosedürleri
veya bunlara atıfları,
c) Kalite yönetim sistemi prosesleri arasındaki etkileşmenin açıklanması
Açıklama:
Kalite El Kitabı: ISO 9001 Kalite Yönetim standartlarında yer alan kalite elemanlarının
gerek ve koşullarını karşılayacak şekilde o kuruluşun kalite politikasını, hedeflerini,
stratejilerini, organizasyon el yapısını, kalite sisteminin temel sorumluluklarını,
organizasyonel yapıda belirtilen tüm bölümlerin yetki ve sorumluluklarını, iş ilişkilerini
açıklayan ve üst düzeyde yer alan dokümandır
Şekil şartı: Kalite El Kitabı için zorunlu bir format bulunmamakta241 ise de, kurum adı,
doküman no, revizyon no, sayfa no, tarih, kontrollü veya kontrolsüz kopya kaşesi, hazırlayan,
onaylayan bilgileri bulunmalıdır.
Kontrollü Kopya kaşesi: Söz konusu dokümanda yapılan revizyonların işlendiğini ve
yürürlükte olduğunu gösterir. İse kalite el kitabının yalnızca bilgilendirme amacı ile
dağıtılması durumunda Kontrolsüz Kopya kaşesi vurulmalıdır.
Doküman no: Kalite el kitabının, Kalite Yönetim sistemi dâhilinde hazırlanan
dokümanlar için belirlenen numara modeline göre sahip olduğu numarasını belirtir.
Tarih: Hazırlanma tarihidir.
Revizyon No: Kalite el kitabında yapıla değişiklik sayısını gösterir.
Hazırlayan: Hazırlayan kişi ya da birim sorumlusunun adı ve imzası.
Onaylayan: Yürürlüğe girmesi için onaylayanın adı ve imzası.
Muhteva: Kalite El Kitabında şu bilgilerin bulunması mecburidir.
*Kuruluştaki Kalite Yönetim Sisteminin hangi faaliyetleri kapsadığı,
*Varsa, hariç tutulan standart maddeleri ve gerekçeleri
*Kurumun kalite politika, hedef ve planları
*ISO 9001 standartlarına uyumlu olarak hazırlanmış kalite yönetim sisteminin prosesleri
ve açıklaması veya bu proseslerin açıklandığı dokümanların bilgileri
*Proses etkileşimleri
Prosedür: Prosedür, bir faaliyetin ne zaman, kimler tarafından, nerede, nasıl yapıldığını
açıklayan dokümanlardır. Genel olarak temel faaliyetlerin açıklanmasında kullanılmaktadır.
Dolayısıyla yönetsel düzeydeki işlerin tarif edildiği dokümanlardır.242
239 Prof. Dr. Atilla Bağrıagk, Belgelerle Uygulamalı ISO 9000, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul 1995, sf:26
240 Donalt A. Sanders, J.A. Sanders, Richard H. Johnson, C.F. Scott, ISO 9000 Nedir, Niçin, Nasıl? Rota
Yayınları, sf:8
241 Donalt A. Sanders, J.A. Sanders, Richard H. Johnson, C.F. Scott, ISO 9000 Nedir, Niçin, Nasıl? Rota
Yayınları, sf: 146
242 Rıdvan Bozkurt, Aynur Odaman, ISO 9000 Kalite Güvence Sistemleri, MPM yayınları, Ankara 1998,
sf:45
Prosedürler için standardın getirdiği sabit form olmamakla beraber, prosedür adı, tarihi,
doküman no, revizyon no, sayfa no, kontrollü veya kontrolsüz kaşe, hazırlayan, onaylayan
isimleri ve imzaları bulunmalıdır. Prosedür hangi faaliyetle ilgili ise; bu faaliyeti kimin, ne
zaman, nerede, nasıl yapacağının açıklamaları bulunmalıdır. Prosedürler için şekil şartı
bulunmadığı için İş Akış Şemaları olarak da hazırlanabilir.
Diğer Dokümanlar: İş Talimatları, Formlar, Çizelgeler, Raporlar, teknik çizimler,
resimler, vb)
-İş talimatları: Prosesler genel faaliyetlerin açıklaması iken, iş talimatları ise bu
faaliyetlerin gerçekleştirilmesi esnasında yapılan alt faaliyetlerin açıklamasıdır. Örneğin; yol
yapımı genel faaliyet olup, prosedür vasıtası ile açıklanırken, yol yapımı esnasında yapılan alt
faaliyetler olan yol tesviye, asfalt serim, makine kullanım vb. ayrı faaliyetler ise iş talimatları
şeklinde dokümante edilirler.
-Formlar, Çizelgeler, Raporlar, vb: Faaliyetler esnasında kullanılan ve belirli
formatları bulunan dokümanlar form, bilgilerin tablo, grafik ve benzeri şekilde açıklandığı
dokümanlar çizelgeler ve belirli bir konuda gözlem ve değerlendirmelerin yer aldığı yazılı
çalışmalar da raporlardır.
4.2.3: Dokümanların Kontrolü
Kalite yönetim sistemi tarafından gerekli görülen dokümanlar kontrol edilmelidir.
Kayıtlar, özel dokümanlar olup madde 4.2.4'te belirtilen kurallara uygun olarak kontrol
edilmelidir.
Aşağıdaki ihtiyaç duyulan kontrolleri açıklamak için dokümante edilmiş bir prosedür
oluşturulmalıdır.
a) Yayımlanmadan önce dokümanların yeterlilik açısından onaylanması,
b) Dokümanların gözden geçirilmesi, gerektiğinde güncelleştirilmesi ve tekrar
onaylanması,
c) Doküman değişikliklerinin ve güncel revizyon durumunun tanımlanmasının
sağlanması,
d) Dokümanların okunabilir kalmasının ve kolaylıkla tanımlanabilmesinin sağlanması,
e) Dış kaynaklı dokümanların tanımlanmış olması ve bunların dağıtımının kontrol
altında olmasının sağlanması,
f) Güncelliğini yitirmiş dokümanların istenmeyen kullanımının önlenmesi ve herhangi
bir amaçla saklanmaları durumunda uygun bir tanıtımın uygulanması
Açıklama:
ISO 9001 standardı, gerekli dokümanların nasıl ve kimler tarafından, ne zaman
oluşturulacağını; nasıl ve kimlere dağıtılacağını; nasıl ve ne zamana kadar korunacağını;
bunların kolaylıkla ulaşılabilir ve okunabilir durumda olması için alınacak önlemlerin neler
olduğunu; kullanımda olmayan dokümanların yanlışlıkla kullanılmaması için alınan
önlemleri, dokümanlar hazırlandıktan sonra yeterliliğinin nasıl onaylanacağını açıklayan
prosedürlerin hazırlanmasını istemektedir.
Belediye çalışmalarını ilgilendiren çok sayıda dış kaynak yani kanun, yönetmelik,
kararname vardır ve bunlarda da sıklıkla değişiklikler yapılmaktadır. Bu değişikliklerin
yakından takibi ve kullanıcılara ulaştırılması, yürürlükten kalkan mevzuatın kullanımının
engellenmesi gerekir. Bunun için de dış kaynakların sürekli takibi ve güncellemesi de
belirlenmiş usullerle yapılmalıdır.
4.2.4: Kayıtların Kontrolü
Kayıtlar, kalite yönetim sisteminin şartlara uygunluğunun ve etkin olarak
uygulandığının kanıtlanması için oluşturulmalı ve muhafaza edilmelidir. Kayıtlar okunabilir
olarak kalmalı, kolaylıkla ayırt edilebilir ve tekrar elde edilebilir olmalıdır. Kayıtların
tanımlanması, muhafazası, korunması, tekrar elde edilebilir olması, saklama süresi ve elden
çıkarılması için gereken kontrollerin tanımlanması amacıyla dokümante edilmiş prosedür
oluşturulmalıdır.
Kayıtlar, bir faaliyetin yapıldığı ya da bir olayın gerçekleştiğine ilişkin kanıt sağlayan
dokümanlardır.243 Kuruluşta kalite yönetim sistemi çalışmaları kapsamında yapılan her
faaliyetle ilgili kayıtların tutulması ve saklanması şarttır. Örneğin; kamu oyu yoklamaları ve
bunların değerlendirilmesine ilişkin kayıtlar bu sınıfa girmektedir. Bu kayıtlar sağlıklı
koşullarda muhafaza edilmelidir. Muhafaza sistemi elektronik ortamda da olabilir. Kayıtların
tutulması, muhafazası ile ilgili yapılacak işlem ve şartları açıklayan bir prosedür
hazırlanmalıdır.
5-Yönetimin Sorumluluğu
5. l-.Yönetimin Taahhüdü
Üst yönetim, kalite yönetim sisteminin uygulanması, geliştirilmesi ve etkinliğinin sürekli
iyileştirilmesi için taahhütlerin yerine getirilmesine dair kanıtlarını aşağıdaki yolarla
sağlamalıdır;
a) Kuruluşa, yasal şartlar ve mevzuat şartları kadar, müşteri şartlarının da yerine
getirilmesinin öneminin iletilmesi ile,
b) Kalite politikasının oluşturulmasıyla,
c) Kalite hedeflerinin belirlenmiş olmasıyla,
d) Yönetimin gözden geçirmesinin yapılmasıyla,
e) Kaynakların bulunabilirliğinin sağlanmasıyla
Açıklama:
Standart, Kalite yönetim sisteminin kuruluşta uygulanması, geliştirilmesi ve etkinliğinin
artırılması için yönetimin üzerinde düşen vazifeleri yerine getireceğini taahhüt etmesini ve bu
taahhüdünü de aşağıda belirtilen şekillerde kanıtlamasını istemektedir.
Müşteri memnuniyetinin ne kadar önemli olduğunu çalışanlarına bildirmesi gerekir.
Bildirme, yazılı talimatlar olabileceği gibi sözlü açıklamalar yolu ile de olabilir.
Kalite politika ve hedefleri açıklanmalıdır.
Yönetim, belirli periyotlarla kalite yönetimi çerçevesinde yapılan çalışmaları
değerlendirmeli ve gerekli kaynakları sağlamalıdır.
5.2: Müşteri Odaklılık
Üst yönetim, müşteri tatminin artırılması amacına yönelik olarak, müşteri şartlarının
belirlenmiş ve yerine getirilmiş olmasını sağlamlıdır.
Açıklama:
Müşteri odaklı olmak demek; kurumun çalışmalarının planlanması, uygulanması ve
sunumunda halkın beklenti ve taleplerinin dikkate alınmasını demektir. Müşteri odaklı olma
şartı, 2000 yılı revizyonu ile standarda girmiştir.
Kuruluş, müşteri şartlarının nasıl temin edileceğinin kriter ve yöntemlerini
belirlemelidir. Belediyeler bu şartın yerine getirilmesi için aşağıda belirtilen çalışmaların
tamamını veya bir kaçını yapabilirler.
Kamu Oyu Yoklamaları
Halk Meclisleri
243 BAŞ, Türker, a.g.e., sf: 40
Kent Meclisleri
Halk Saati
Beyaz Masa
Telefonla şikâyet
Web sayfası
Yazılı başvurular
Uzmanlarca hazırlanmış rapor ve araştırmalar
5.3: Kalite Politikası
Üst yönetim, kalite politikasının ;
a) kuruluşun amacına uygunluğunu,
b) kalite yönetim sisteminin etkinliğinin sürekli iyileştirmesini ve şartlara uygunluk için
bir taahhüdü içermesini,
c) kalite hedeflerinin oluşturulması ve gözden geçirilmesi için bir çerçeve
oluşturulmasını,
d) kuruluş içinde iletilmesini ve anlaşılmasını,
e) sürekli uygunluk için gözden geçirilmesini, sağlamalıdır.
Açıklama:
ISO 9001 standardı, kuruluş üst yönetimince kalite yönetim çalışmalarında takip
edilecek kalite politikasının belirlenmesini istemektedir. Kalite politikası, kuruluşun kalite ile
ilgili amaçlarını, bunu gerçekleştirmek için gerekli stratejilerini, taahhütlerini ihtiva ettiğine
göre kurumun misyonu, vizyonu, ilkeleri ve hedefleri belirlenmelidir. Bu konuda açıklamalar
Toplam Kalite Yönetimi bölümünde açıklanmıştır.
5.4: Planlama
Yönetim teknikleri alanında planlama; "Önceden ne yapılacağına, nasıl yapılacağına, ne
zaman yapılacağına ve bunları kimin yapacağına karar vermektir. Daha açık değimle
planlama, bulunduğumuz yer ile varmayı tasarladığımız yer arasında bir köprü kurmaktır."244
ISO 9001:2000 standardı, planlamayı kalite hedeflerinin belirlenmesi ve bu hedeflere göre
yönetim sisteminin planlanması olarak iki ayrı başlık altında incelemektedir.
5.4.1: Kalite hedefleri
Üst yönetim, kuruluş içinde, ürün için karşılanması gerekli olan şartlar da dâhil olmak
üzere, kalite hedeflerinin kuruluşun ilgili fonksiyon ve seviyelerinde oluşturulmasını
sağlamalıdır. Kalite hedefleri ölçülebilir olmalı ve kalite politikası ile tutarlı olmalıdır.
Açıklama:
Kuruluş, kalite ile ilgili hedeflerini belirlemelidir. Örnek:
*Personele yılda 10 kişi/saat eğitim verilecektir.
*Vatandaşın belediye hizmetlerinden memnuniyet oranı her yıl 5 puan artırılarak 5.
yılsonunda % 60’a çıkarılacaktır.
*Vatandaş talep ve şikâyetlerine cevap süresi 1 güne indirilecektir.
Hedefler belirlenirken şu hususlara dikkat edilmelidir.
*Kalite hedefleri, kuruluşun ilgili fonksiyon ve seviyelerinde oluşturulmalıdır. Örneğin,
vatandaşın belediye hizmetlerinden memnuniyet seviyesini artırabilmek için, bu memnuniyeti
etkileyecek olan altyapı, sosyal ve kültürel faaliyetler, halkla ilişkiler gibi fonksiyonlarda da
hedefler belirlenmelidir.
244 Prof.Dr. İtler Akat, Prof.Dr. Gönül Budak, Doç Dr. Gülay Budak, İşletme Yönetimi, İzmir 1999, Barış
yayınları, sf:118
* Kalite politikası ile tutarlı olmalıdır. Eğitim için kurum genelinde 10 saat/kişi eğitim
hedeflenirken, birimlerin eğitim hedeflerinin toplamı bu hedefle uyum içinde olmalıdır.
*Ürün ve hizmetlerle ilgili hedefleri de kapsaması: Kuruluşun ürettiği ürün ve/veya
hizmette ilgili kalite hedefleri de bulunmalıdır. Örnek: İmar uygulamalarında şikayet oranının
% 10’a indirilmesi gibi.
5.4.2: Kalite yönetim sisteminin Planlanması
Üst yönetim :
a) Kalite hedefleri de dahil olmak üzere Madde 4.1' de verilen şartları yerine getirmek
için, kalite yönetim sisteminin planlanmasını,
b) Kalite yönetim sisteminde, değişiklikler planlanıp uygulandığında, kalite yönetim
sisteminin bütünlüğünün sürdürülmesini Sağlamalıdır.
Açıklama:
Kalite hedefleri dâhil olmak üzere 4.1 maddesinde verilen şartlan sağlayacak bir sistem
planlaması istenmektedir. 4.1 maddesi ise kuruluştaki tüm proseslerin tanımlanmasını,
birbirleri ile etkileşiminin belirlenmesini, proseslerin çalıştırılmasını, kontrolünü ve bununla
ilgili kriter ve metotların belirlenmesini, ölçme, analiz ve iyileştirme çalışmalarını
kapsamaktadır. Kalite planlaması da, belirlenen hedeflere ulaşmak için gerekli proseslerin
etkileşimlerinin belirlenmesini, yani yol haritasını istemektedir. Aslında Kalite El Kitabı
yeterince iyi hazırlanmış ise, bu kitap aynı zamanda kalite planlaması yerine de geçer.
5.5: Sorumluluk, yetki ve iletişim
5.5.1: Sorumluluk ve yetki
Üst yönetim, sorumlulukların, yetkilerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin, tanımlanmasını
ve kuruluş içinde iletişimini sağlamalıdır.
Açıklama:
Standart, kuruluş bünyesinde kişilerin görev ve yetkilerinin, organizasyon içinde
birbirleri ile ilişkilerinin ve iletişim sisteminin tanımlanmasını istemektedir.
Standardın bu maddesinin gereğini yerine getirebilmek için;
*organizasyon şeması
*Birimlerin kendi iç organizasyon şeması
*Görev tanımları
*Birim içi, birimler arası ve ast-üst arası iletişim sisteminin belirlenmesi gereklidir.
5.5.2: Yönetim temsilcisi
Üst yönetim, diğer sorumluluk alanlarına bakılmaksızın aşağıda belirtilen yetki ve
sorumluluklara sahip olacak yönetimden bir üyeyi temsilci olarak atamalıdır:
a) Kalite yönetim sistemi için gerekli proseslerin oluşturulmasını, uygulanmasını
ve sürdürülmesini sağlamak,
b) Kalite yönetim sisteminin performansı ve iyileştirilmesi için herhangi bir ihtiyaç
hakkında üst yönetime rapor vermek,
c) Kuruluşta, müşteri şartlarının bilicinde olunmasının yaygınlaştırılmasını sağlamak.
Not - Yönetim temsilcisinin sorumluluğu, kalite yönetim sistemi ile ilgili konularda dış
kuruluşlarla işbirliği yapmayı da içerebilir.
Açıklama:
Standart, kalite yönetim çalışmalarında üst yönetimi temsil edecek, çalışmalara nezaret
edecek bir yetkilinin görevlendirmesini istemektedir. Yönetim Temsilcisi, kuruluş içinde
sürdürmekte olduğu görevine ilave olarak kalite yönetim sistemi konusunda da çalışacaktır.
5.5.3: İç iletişim
Üst yönetim, kuruluşta uygun iletişim proseslerinin oluşturulmasını ve iletişimin, kalite
yönetim sisteminin etkinliğini dikkate alınarak gerçekleşmesini sağlamalıdır.
Açıklama:
İletişim bir çok kanallar vasıtası ile sağlanabilir. Telefon, faks, mektup, ilan, elektronik
posta, basılı evrak, yazı, söz, toplantı, vb. Oluşturulacak iletişim modelinde en etkin
kanalların kullanılmasına dikkat edilmelidir. Özellikle kuruluş bütünlüğünü sağlayacak
iletişim yapısı mutlaka kurulmalıdır. İletişimin etkinliği, bölüm ve kişiler arası iletişim
sayısında değil, iletişimin kuruluşta kendinden bekleneni karşılayabilme performansının
yüksek olmasıdır.
Belediyeler gibi çok farklı bölümlere, dikey ve yatay olarak büyük ölçekli yönetim
yapılarına sahip olan kurumlarda, iletişimin kurumsal bütünlüğü sağlama kabiliyetinin gereği
daha fazla olmaktadır. Üst yönetimde alınan kararların müdürlüklere, buradan şefliklere
ulaştırılmasında bazen ciddi problemler yaşanabilmektedir. Bunun için her kademenin kendi
arasında ve alt-üst kademeler arasında belirli periyotlarla toplantılar yapılmasının önemi
büyüktür.
5.6: Yönetimin Gözden Geçirmesi
5.6.1: Genel
Üst yönetim, kuruluşun kalite yönetim sistemini, sürekli uygunluğunu, yeterliliğini ve
etkinliğini sağlamak için planlanmış aralıklarla gözden geçirmelidir. Bu gözden geçirme,
iyileştirme için değerlendirme fırsatları, kalite politikası ve kalite hedefleri de dahil olmak
üzere, kalite yönetim sisteminde değişiklik ihtiyaçlarını içermelidir.
Yönetimin gözden geçirmelerinden elde edilen kayıtlar muhafaza edilmelidir (Madde
4.2.4 ).
Açıklama:
Standart, Kuruluş üst yönetiminin belirli periyotlarla sistemi değerlendirmesini
istemektedir. Görüşülecek konular madde 6.6.2'de belirtilmiş olmakla birlikte, bunlara ilave
olarak, kalite politika ve hedeflerinde değişiklik ihtiyaçları da değerlendirilmelidir.
Yapılan değerlendirme toplantıları ile ilgili kayıtları muhafaza edilmelidir.
5.6.2: Gözden Geçirme Girdisi
Yönetimin gözden geçirme girdisi,aşağıda belirtilenler hakkındaki bilgileri içermelidir;
a)Tetkiklerin sonuçları,
b)Müşteri geri beslemesi,
c)Proses performansı ve ürün uygunluğu,
d)Önleyici ve düzeltici faaliyetlerin durumu,
e)Bir önceki yönetimin gözden geçirmesinden devam eden takip faaliyetleri,
f)Kalite yönetim sistemini etkileyebilecek değişiklikler,
g)İyileştirme için öneriler.
Açıklama:
Tetkik sonuçları: Kuruluşta belgelendirme kuruluşları tarafından yapılan dış tetkikler ile
kuruluş bünyesinde yapılan iç tetkiklerdir. İç tetkikler hakkında bilgi, standardın 8.2
maddesinde verilmektedir. Dış tetkikler ise, kuruluşta oluşturulan ISO 9001 kalite yönetim
modelinin standarda uygunluğunu denetleyen firmaların yaptıkları tetkiklerdir.
Müşteri geri beslemesi: Müşterilerin kuruluşla ilgili dilek, şikayet, değerlendirme ve
önerilerini kapsayan veriler
Proses performansı ve ürün uygunluğu: Kuruluşun ürün ve/veya hizmet üretim
süreçlerinin kabiliyetleri ile üretilen ürün/hizmetlerin kalitesi, varsa olumsuzluklar ve
nedenleri ile çözüm yolları.
Önleyici ve düzeltici faaliyetlerin durumu: Önleyici ve düzenleyici faaliyetlerle ilgili
bilgiler, standardın 8.5.2 ve 8.5.3. maddelerinde verilmektedir.
Bir önceki yönetimin gözden geçirmesinden devam eden takip faaliyetleri: Daha
önceki yönetimin gözden geçirme toplantısında alman kararların uygulanma durumları
Kalite Yönetim Sistemini etkileyebilecek değişiklikler: Kuruluşun kendi iç
bünyesinde (personel, finans, teknoloji ve benzen) ve dış çevresinde (mevzuat, toplumsal,
teknolojik vb) gelişmeler ışığında sistemde değişiklik yapılıp yapılmama durumunun
değerlendirilmesi gerekmektedir.
İyileştirme için öneriler: İyileştirme için yapılmış öneriler
5.6.3: Gözden geçirme çıktısı
Yönetim gözden geçirme çıktısı, aşağıdakilerle ilgili kararlan ve faaliyetleri içermelidir;
a) Kalite yönetim sisteminin ve bu sisteme ait proseslerin etkinliğinin iyileştirilmesi,
b) Müşteri şartları ile ilgili ürünün iyileştirilmesi,
c) Kaynak ihtiyaçları.
Açıklama:
Yönetimin gözden geçirme toplantılarında yukarıda belirtilen konularda kararlar
alınmalıdır.
6.Kaynak yönetimi
6.1: Kaynakların sağlanması
Kuruluş;
a) Kalite yönetim sistemini uygulamak, sürdürmek ve etkinliğini sürekli iyileştirmek,
b) Müşteri isteklerinin yerine getirilmesi yolu ile müşteri memnuniyetini artırmak için,
gerekli olan kaynaklan belirlemeli ve sağlamalıdır.
Açıklama:
Kalite yönetim sisteminin kurulması, sürdürülmesi, geliştirilmesi ve etkinliğinin
sağlanabilmesi, müşteri taleplerinin yerine getirilerek memnuniyetinin sağlanabilmesi için
gerekli olan kaynaklar belirlenmeli ve temin etmelidir.
6.2: İnsan kaynakları
İnsan kaynakları, bir kuruluşun sahip olduğu beşeri sermayesidir. Günümüzde
kuruluşlar için en önemli kaynak insandır. Çünkü kuruluşlar aynı teknolojiyi, hammaddeyi
kullanıyor olabilirler ama farklı verim elde edebilirler. Bu farklılık da teknoloji ve kaynak
aynı olduğuna göre çalışanların farklılığından kaynaklanacaktır. Çünkü gerçek anlamda
verimlilik ancak insanla artar.245
İnsan kaynakları Yönetimi organizasyonun hedef ve politikaları konusunda işgücünden
daha fazla verim alma ve böylece sektörde avantaj yakalama çabasının ürünüdür ve bu haliyle
245 KESER, Kemal, Katma Değer Artırıcı Mekanizmalar, Global Yayıncılık, İstanbul 1997, sf: 28
de stratejik bir hüviyete bürünmektedir.246 İnsan Kaynaklan Yönetimi anlayışında "İnsan"
faktörü yönetimin merkezine alınmakta ve bu merkezi unsurdan hareketle örgüt ortamı ve
çevresi yeniden yorumlanmaktadır.247
İnsan kaynaklan Yönetimi; "Eğer siz çalışanlarınıza sahip çıkarsanız, onlar da
şirketlerine sahip çıkar" anlayışını savunmaktadır.248 Şüphesiz ki, makineye hükmettiğiniz
gibi insana hükmedemezsiniz.249
6.2.1: Genel
Ürün kalitesini etkileyebilecek işi yapan personel, uygun eğitim, öğrenim, beceri ve
deneyim yönünden yeterli olmalıdır.
Açıklama:
Personelin eğitim, öğrenim, beceri ve deneyim yönünden yeterli olmasını şart koşmakta
olup, yapılması gereken çalışmalar madde 6.2.2'de açıklanmıştır.
6.2.2: Yeterlilik, farkında olma (bilinç) ve eğitim
Kuruluş;
a) Ürün kalitesini etkileyen faaliyetleri yürüten personelin sahip olması gereken
yeterliliği tayin etmeli,
b) Eğitimi sağlamalı veya bu gibi ihtiyaçları karşılamak için diğer tedbirleri almalı,
c)Alınan tedbirlerin etkinliğini değerlendirmeli,
d) Personeli yaptığı faaliyetlerin öneminin ve uygunluğunun farkında olmasını
sağlamalı ve kalite hedeflerinin başarılması için personelin nasıl katkıda bulunacakları
belirlenmeli,
e) Eğitim, öğretim, beceri ve deneyim (Madde 4.2.4 )konusunda uygun kayıtları
muhafaza etmelidir.
Açıklama:
a- Standart, Yeterliliğin tespitini istemektedir. Yeterliliklerin ne olması gerektiği ise iş
analizleri ile ortaya çıkacaktır. iş analizi bir işin içeriğinin, gerekliliklerinin niçin ve nasıl
yapıldığının, saptanması işlemdir.250
b- Çalışanların işle ilgili yeterliliğinin sağlanması için ı bilgi, beceri, eğitim ve tecrübenin
kendilerine kazandırılması için gerekli tedbirler alınmalıdır.
c-Çalışanların yeterliliğini sağlama için alınan önlemlerin ne kadar etkin olduğu
ölçülmeli
d-Personel kalite yönünden bilinçlendirilmeli
e-Personelin yeterliliğini gösteren kayıtlar muhafaza edilmelidir.
6.3: Altyapı
Kuruluş, ürünün şartlara uygunluğunu sağlamak için gerekli olan alt yapıyı tayin
etmeli, sağlamalı ve sürdürmelidir. Alt yapı, uygulanabildiğinde aşağıdakileri kapsar :
a) Binalar, çalışma alanları ve bununla ilgili tesisler;
b) Proses teçhizatı ,(yazılım ve donanım ),
246 Prof. Dr. Burhan Aytaç, İnsan kaynakları Yönetimi ve İnsan Kaynaklarının Stratejik Planlanması, Nobel
Yayın Dağıtım, Ankara 1999, sf: 17-20; Doç.Dr. Ali Rıza Büyükuslu, Globalizasyon Boyutunda İnsan
Kaynakları Yönetimi, Der Yayınları, İstanbul 1998, sf: 79
247 Prof.Dr. Muhsin Hesapçıoğlu, İnsan Kaynakları Yönetimi ve Ekonomi, İstanbul 1994, sf:111
248 Prof. Jeffrey Pfeffer, İnsan Denklemini Çözen kazanıyor, Capital Dergisi, Ekim 1998, sf:164
249 Doç.Dr. Nurullah Genç, Zirveye Götüren Yönetim, Timaş yayınları, İstanbul 1997, sf:31
250 http://www.insankaynaklari.com
c) Destek hizmetleri (taşıma veya iletişim gibi),
Açıklama:
Standart, kaliteli üretim için gerekli fiziki kaynakların, teknolojik imkanların ve destek
hizmetlerinin sağlanmasını şart koşmaktadır.
6.4: çalışma ortamı
Kuruluş, ürünün şartlara uygunluğunu sağlamak için gerekli olan çalışma ortamını
belirlemeli ve yönetmelidir.
Açıklama:
Personelin çalışma ortamının ısısından, ürün, bilgi ve kayıtların muhafaza ortamının
şartlarına kadar birçok unsur kaliteyi etkilemektedir.
7.Ürün gerçekleştirme
7.1: Ürün gerçekleştirmenin planlanması
Kuruluş, ürünün gerçekleştirilmesi için gerekli prosesleri planlamalı ve
gerçekleştirmelidir. Ürün gerçekleştirme planlaması, kalite yönetim sisteminin diğer
proseslerinin şartları ile tutarlı olmalıdır (madde 4.1) .
Ürün gerçekleştirme planlamasında, kuruluş uygun olduğunda aşağıdakileri
belirlemelidir;
a) Ürün için kalite hedefleri ve şartlar,
b) Proseslerin, dokümanların oluşturulması ve ürüne özgü kaynakların sağlanması,
c) Ürüne özgü gerekli doğrulama, geçerli kılma,izleme, muayene ve deney
faaliyetleri ve ürün kabulü için kriterleri,
d) Gerçekleştirme proseslerinin ve bunun sonucu meydana gelen ürünün şartları
karşıladığına dair kanıtları sağlamak için gereken kayıtlar ( Madde 4.2.4 ) .
Bu planlamanın çıktısı, kuruluşun çalışma metoduna uygun bir formda olmalıdır.
Not l- kalite yönetim sisteminin proseslerini (ürün gerçekleştirme proseslerini içeren ve
belirli bir ürüne, projeye veya sözleşmeye uygulanan kaynakları belirten bir doküman kalite
planı olarak adlandırılabilir.
Açıklama:
Standart, kuruluşun kalite yönetim sistemi ile uyumlu olarak üretim planının yapılmasını
istemektedir. Üretim planlaması, hangi mamullerin, nerelerde, kimler tarafından, ne zaman ve
nasıl üretileceğini gösteren planların hazırlanmasıdır.
Ürün ve hizmet için belirlenmiş hedeflere, özelliklere ulaşabilmek için uygun üretim
biçimi ve gerekli kaynaklar tespit edilmelidir.
Tespit edilen hedef ve şartların gerçekleştirilebilmesi için takip edilecek yöntem
belirlenmelidir.
Belirlenen proses dokümante edilerek, eğer kullanımında formlar söz konusu ise
(Teslim Tutanağı gibi) bu formlarla birlikte kullanıcılara verilmelidir.
Kaynakların sağlanmalıdır
Yapılan faaliyet için gerekli girdilerin, proseslerin, çıktıların kontrolünün nasıl
yapılacağı belli olmalıdır.
Öngörülen faaliyetin istenilen özelliklerde yapıldığının kayıtları tutulmalıdır.
Örnek: Gıda yardımı:
-Sosyal işler müdürlüğü tarafından,
-Denetim komisyonunca uygun olduğuna dair rapor verilen 500 aileye
-Her ayın ilk haftasında, belirlenen ölçü ve nitelikte kuru gıda verilecektir.
-Finansman belediye bütçesinden karşılanacak ve satın alma yolu ile mamüller temin
edilecektir.
-Dağıtım, belediye araçları ile ve hava karardıktan sonra gerçekleştirilecektir.
-Teslim tutanakları tutulacaktır.
-Dağıtımcılar dışında bir ekip, yardım yapılan ailelerin en az % 10’unu arayarak
değerlendirmelerini alacaktır.
7.2: Müşteri ile ilgili prosesler
7.2.1: Ürüne bağlı şartların belirlenmesi
Kuruluş,
a) Teslim ve teslim sonrası faaliyetler için şartlarda dahil olmak üzere müşteri
tarafından belirtilmiş olan şartlar,
b) Müşteri tarafından beyan edilmeyen ancak belirtilen veya bilinen ve amaçlanan
kullanım için gerekli olan şartlan,
c) Ürünle ilgili yasal mevzuat şartlarını,
d) Kuruluş tarafından belirlenen ilave şartları, Belirlemelidir.
Açıklama:
Kuruluş,
*Müşterinin ne istediğini, üründe/hizmette hangi özellikleri görmek istediğini
belirlemelidir.
*Müşteri tarafından belirtilmemiş olsa bile söz konusu ürün veya hizmetin kullanımı
açısından sahip olması gereken özellikleri
*Ürün veya hizmet ile ilgili yasal gerekleri
* Müşteri talebi, kullanım amacı gereği veya yasal zorunluluktan doğ masa bile
kurumun kendisinin belirlemiş olduğu şartları açıkça belirlemelidir.
İmar uygulama çalışmaları yapılmamış, hisseli arazilerin bulunduğu yerlerde
vatandaşlar belediyenin imar uygulama çalışmalarını yaparak tapularının müstakil hale
gelmesini ve inşaat yapabilecek imar durumuna kavuşmak istemektedirler. Vatandaş bunu
talep ederken, kendi arazisinden bir bölümün alınarak kamusal amaçlı kullanılmasını
istememektedir. Oysa İmar Kanunu gereği "Düzenleme Ortaklık Payı" adı verilen bir kesinti
yapılması gerekmektedir. Belediye açısından da imar uygulamaları sadece hisseli tapuların
müstakil hale dönüştürülmesi değil, söz konusu alanda yollar, parklar, eğitim-sağlık alanları
ve benzeri donatılara sahip bir yerleşim biriminin oluşturulmasıdır. Bu donatılar yeterli
oranda oluşturulmadığı takdirde bölgede yaşayanların sıkıntıları sürecektir. Vatandaş talebi de
müstakil arsa sahibi olmak iken, inşaat yapımı için bu yeterli değildir. Ayrıca arsasının bir
yola mahrecinin bulunması, cephe genişliği ve derinliği gibi birçok hususun da bulunması
gerekmektedir. Dolayısıyla yapılacak olan İmar Uygulama çalışmasında vatandaş talebi,
mevzuat şartları ve bu çalışma kapsamında bulunması gereken diğer şartlar
belirlenmelidir.251
7.2.2: Ürüne bağlı şartların gözden geçirilmesi
Kuruluş, ürüne bağlı şartların gözden geçirmelidir. Bu gözden geçirme, kuruluşun
müşteriye ürüne sağlamayı taahhüt etmesinden önce (mesela; tekliflerin verilmesi,
sözleşmelerin veya siparişlerin kabulü, sözleşme veya siparişteki değişikliklerin kabulü
sırasında )yapılmalı ve,
a) Ürün şartlarının tarif edilmiş olmasını,
251 KAYA, Erol, a.g.e., sf: 194
b) Önceden ifade edilenlerden farklı olan sözleşme veya sipariş şartlarının
çözümlenmesini,
c) Kuruluşun tarif edilmiş şartları karşılama yeterliliğine sahip olmasını sağlamalıdır.
Gözden geçirme sonuçlarının kayıtları ve gözden geçirmeden kaynaklanan faaliyetler
sürdürülmelidir ( Madde 4.2.4 ).
Müşterinin şartlarını dokümante edilmiş beyanını sağlamadığı durumlarda, müşteri
şartları, kabulden önce kuruluş tarafından teyit edilmelidir.
Ürün şartları değiştiğinde, kuruluş, ilgili dokümanların tadil edilmiş ve ilgili personelin
bu değişiklikten haberdar edilmiş olmasını sağlamalıdır.
Not - bazı durumlarda, mesela İnternet ortamında satışta olduğu gibi, resmi bir gözden
geçirme, her sipariş için pratik değildir. Onun yerine gözden geçirme, ürün ile ilgili bilgileri (
kataloglar veya reklâm malzemeleri gibi) kapsayabilir.
Açıklama:
Müşterinin talebi değerlendirilmelidir. Eğer aynen talep edilen şartlar yerine
getirilemiyorsa, gerekçesi müşteriye bildirilmelidir. Kuruluşun, talep edilen şartları karşılama
kabiliyeti de değerlendirilmelidir. Örneğin, gecekonduda oturan ve tapu tahsis belgesi
olmayanlar belediyenin kentsel dönüşüm yapmasını ve kendilerine ücretsiz daire vermesini
veya kullandıkları arsayı vermesini istemektedirler. Bu talebi yerine getirirseniz çok memnun
olacaklardır ama kanunen bu şartları yerine getiremezsiniz. Bedelini ödemeleri
gerekmektedir. İşte bu ayrıntıların vatandaşlara bildirilmesi gerekmektedir.
7.2.3: Müşteri ile iletişim
Kuruluş, aşağıdakilerle ilgili olarak müşterileri ile iletişim için etkin düzenlemeleri
belirlemeli ve uygulamalıdır:
a) Ürün bilgisi,
b) Tadiller de dâhil olmak üzere, başvurular, sözleşmeler veya sipariş
c) Müşteri şikayetleri de dâhil olmak üzere müşteri geri beslemesi
Açıklama:
ISO 9001 standartları, kuruluşun müşteri ilişkileri konusunda etkin bir yöntem
oluşturmasını istemektedir. Oluşturulacak bu yöntemin, -belediyeler açısından ifade edilecek
olursa- vatandaşın talep ve şikayetleri, bu talep ve şikayetlerin belediyeye ulaştırılma
kanalları, konu hakkında vatandaşa bilgi verilmesi fonksiyonlarını kapsaması gerekmektedir.
7.3Tasarım ve Geliştirme
7.3.1-Tasarım ve Geliştirme Planlanması
Kuruluş, ürün tasarımı ve geliştirilmesini planlamalı ve kontrol etmelidir.
Tasarım ve geliştirme planlaması aşamasında, kuruluş aşağıdakileri tayin etmelidir.
a)Tasarım ve geliştirme aşamalarını,
b)Her tasarım ve geliştirme aşamasına uygun olan gözden geçirme, doğrulama ve
geçerli kılmayı,
c)Tasarım ve geliştirme için sorumlulukları ve yetkileri.
Kuruluş, etkin iletişimi ve sorumlulukların açıkça belirlenmesini sağlamak için tasarım
ve geliştirmenin içinde yer alan farklı gruplar arasındaki ara yüzleri yönetmelidir.
Planlama çıktısı, uygun olduğunda, tasarım ve geliştirme ilerledikçe
güncelleştirilmelidir.
Açıklama:
Kurumun ürün ve hizmet üretiminde yeni ürün ve hizmet üretimi için yapılacak
çalışmalarla mevcut ürün ve hizmetlerin geliştirilmesi konusunda yapılacak çalışmaları içeren
bir sistem kurulması ve bu sistemin dökümante edilmesi istenmektedir.
Örneğin belediyelerde sosyal yardım yapılmakta ve bir sistem dâhilinde işler
yürütülmektedir. Bu sistem geliştirilmek istendiğinde nasıl bir yol izlenecektir? Veya belediye
yeni bir park yapacaktır. Bu parkın projelendirilmesi bir tasarımdır ve bu süreç nasıl
çalışacaktır?
Bu çalışmaların nasıl yürütüleceği, kimlerin hangi yetki ve sorumlulukta olacağı
belirlenmelidir.
7.3.2-Tasarım ve Geliştirme Girdileri
Ürün şartları ile ilgili girdiler belirlenmeli ve kayıtlar muhafaza edilmelidir (Madde
4.2.4.) bu girdiler aşağıdakileri içermelidir.
a)Fonksiyon ve performans şartları,
b)Uygulanabilen yasal ve mevzuat şartları,
c)Uygulanabildiğinde önceki benzer tasarımlardan elde edilen bilgi,
d)Tasarım ve geliştirme için esas olan diğer şartları.
Bu girdiler yeterlilik bakımından gözden geçirilmelidir. Şartlar, tam, tek anlamlı olmalı
ve birbiri ile çelişkili olmamalıdır.
Açıklama:
Tasarım ve geliştirme çalışmalarında girdilerin neler olacağı belirlenmektedir. Bunlar
ürün ve hizmetten beklenen fonksiyon, bu ürün veya hizmettin beklenen performansı, konu ile
ilgili yasal şartlar ve teknik şartları kapsaması gerektiği gibi önceden yapılan benzeri
çalışmalardan elde edilen bilgileri ve konu ile ilgili şartları içermelidir.
Örneğin;
Sosyal yardım sisteminin geliştirilmesi sürecinde, mevcut sistemle ilgili veriler, yasal
mevzuat, sistemin geliştirilmesinde beklenen sonuçlar (fonksiyon ve performans olarak) bu
konuda beklentilerin, hassasiyetlerin, görev ve sorumlulukların belirlenmesi gerekmektedir.
7.3.3-Tasarım ve Geliştirme Çıktıları
Tasarım ve geliştirme çıktıları, tasarım ve geliştirme girdisine karşı doğrulamayı
sağlayabilecek bir formda temin edilmeli ve dağıtımından önce onaylanmalıdır.
Tasarım ve geliştirme çıktıları;
a)Tasarım ve geliştirme için girdi şartlarını karşılamalı,
b)Satın alma, üretim ve hizmet sunumu için uygun bilgiyi sağlamak,
c)Ürün kabul kriterlerini içermeli veya atıf yapmalı,
d)Bir ürünün güvenli ve uygun kullanımı için esas olan ürün özelliklerini belirtmelidir.
Açıklama:
Tasarım çalışmalarının sonunda, beklentilerin yani girdi şartlarının karşılanıp
karşılanmadığı kontrol edilmeli, bu tasarımın gerçekleşmesi için gerekli satın alma, ürün ve
hizmet şartlarını içermeli, ürünün, hizmetin niteliksel ve niceliksel şartları belirlenmeli ve
uygun-güvenli sunumu için gerekli şartlar da belirlenmelidir.
7.3.4-Tasarım ve Geliştirmenin Gözden Geçirilmesi
Uygun aşamada (Madde 7.3.1) tasarım ve geliştirmenin sistematik gözden geçirilmesi,
aşağıda verilen amaçlar için planlı düzenlemelere uygun olarak gerçekleştirilmelidir:
a)Şartların karşılanmasında, tasarım ve geliştirme sonuçlarının yeterliliğinin
değerlendirilmesi,
b)Herhangi bir problemin belirlenmesi ve gerekli düzeltici faaliyetlerin önerilmesi.
Bu gözden geçirme faaliyetlerine katılanlar, gözden geçirilmekte olunan tasarım ve
geliştirme aşamaları ile ilgili fonksiyonların temsilcilerini de içermelidir. Gözden geçirme
sonuçlarının ve gerekli faaliyetlerin kayıtları muhafaza edilmelidir. (Madde 4.2.4)
Açıklama:
Tasarım ve geliştirme çalışmalarının gözden geçirme faaliyeti yapılmalıdır. Tıpkı
ürün/hizmet üretiminde olduğu gibi burada da izleme ve gözden geçirme çalışmaları
gerekmektedir. Bu çalışmaların hangi aşamada, kimlerce yapılacağı belirlenmelidir.
7.3.5-Tasarım ve Geliştirmenin Doğrulanması
Tasarım ve geliştirme çıktılarının tasarım ve geliştirme girdi şartlarını karşılaşması için
planlı düzenlemelere (Madde 7.3.1) uygun olarak doğrulama yapılmalıdır. Doğrulama ve
gerekli faaliyetlerin sonuçlarının kayıtları muhafaza edilmelidir. (Madde 4.2.4)
Açıklama:
Tasarım ve geliştirme sonucu elde edilen ürünün/hizmetin doğruluğu planlı biçimde
kontrol edilmelidir. İstene sonuç alınıncaya kadar doğrulama-iyileştirme çalışmaları
yapılmalıdır.
7.3.6-Tasarım ve Geliştirmenin Geçerli Kılınması (Geçerliliği)
Nihai ürün belirlenmiş veya amaçlanan kullanım veya uygulama şartlarını karşılayacak
yeterlilikte olmasını sağlamak için planlanan düzenlemelere (Madde 7.3.1) göre tasarım ve
geliştirme geçerliliği yapılmalıdır.
Uygulanabildiği yerlerde, geçerli kılma, ürünün tesliminden veya uygulanmasından önce
tamamlanmış olmalıdır. Doğrulama sonuçlarının kayıtları muhafaza edilmeli ve gerekli
faaliyetler yürütülmelidir. (Madde 4.2.4)
Açıklama:
Bu da doğrulamaya benzemektedir. Ancak doğrulamada amaç belirlenen şartlara
uygunluk iken, geçerlilikte amaç müşteri taleplerine uygunluğun kontrolüdür.
7.3.7-Tasarım ve Geliştirme Değişikliklerinin Kontrolü
Tasarım ve geliştirme değişiklikleri tanımlanmalı ve kayıtları muhafaza edilmelidir. Bu
değişiklikler uygulanmaya konulmadan önce gözden geçilmeli, doğrulanmalı ve uygun
olduğunda geçerli kılınmalı ve onaylanmalıdır. Tasarım ve geliştirme değişiklikleri, önceden
teslim edilmiş ürün ve ürünü oluşturan parçalar üzerindeki değişikliklerin etkisinin
değerlendirilmesini de içermelidir.
Değişikliklerin gözden geçirilmesi ve gerekli faaliyetlerin sonuçları ile ilgili kayıtlar
muhafaza edilmelidir. (Madde 4.2.4)
Açıklama:
Tasarım ve geliştirme çalışmasında belirlenen şartların zamanla değiştirilmesi
gerekebilir. Bu durumda tıpkı tasarım ve geliştirme gibi bu değişikliklerin de gözden
geçilmesi, doğrulanması ve uygun olduğunda geçerli kılınması ve onaylanması sağlanmalıdır.
7.4: Satın Alma
7.4.1: Satın Alma Prosesi
Kuruluş, satın alınan ürünün, belirtilen satın alma şartlarına uygunluğunu
sağlamalıdır. Tedarikçiye ve satın alınan ürüne uygulanan kontrolün tipi ve içeriği, satın
alınan ürünün bir sonraki ürün gerçekleştirilmesine olan etkisine veya nihai ürüne bağımlı
olmalıdır.
Kuruluş, tedarikçilerini, kuruluş şartlarını karşılayan ürün sağlama yeteneği temelinde
değerlendirilmeli ve seçmelidir. Seçme, değerlendirme ve tekrar değerlendirme için kriterler
oluşturulmalıdır. Değerlendirme sonuçları ve bu değerlendirme sonucu olarak ortaya çıkan
gerekli faaliyetlerin kayıtları muhafaza edilmelidir ( Madde 4.2.4 ).
Açıklama:
Kurumun satın alacağı ürün veya hizmetin istenilen özelliklere sahip olup olmadığını
kontrol etmesi istemektedir. Ayrıca tedarikçilerin de değerlendirilmesi istenmektedir.
Belediyelerde satın alımlarda ürün veya hizmetin özelliklerini belirten şartnameler, muayene
ve kabul komisyonları bulunmakta ve bunlar da standardın bu maddesini sağlamaktadır.
Ancak, tedarikçi değerlendirmesinde Kamu İhale Yasası şartları dışına çıkılamaz.
Tedarikçi ve ürünün değerlendirmesi ile ilgili yapılan her çalışmanın kaydının tutulması
ve muhafazası gerekmektedir. Belediyeler Devlet İhale Yasası'na göre bu işlemleri yaptıkları
için bu kayıtların tutulması aynı zamanda kanuni mecburiyet olmaktadır.
7.4.2: Satın Alma Bilgisi
Satın alma bilgisi, satın alınacak ürünü açıklamalı ve uygun olduğu yerlerde,
aşağıdakileri içermelidir:
a)Ürünün onayı, prosedürler, proses ve donanımlar için şartları,
b)Personelin niteliği için şartlan,
c)Kalite yönetim sistemi şartlan,
Kuruluş, tedarikçilere iletilmeden önce belirlenmiş satın alma şartlarının yeterliliğini
sağlamalıdır.
Açıklama:
Kuruluş satın alacağı ürün ve hizmetler hakkında kriterleri belirlemelidir. Yani
belediyelerdeki satın alma işlemleri ile ilgili teknik ve genel şartnameler bu amacı
karşılamaktadır.
7.4.3: Satın Alınan Ürünün Doğrulanması
Kuruluş, satın alınan ürünün belirtilmiş şartlarını karşılamasını sağlamak için muayene
ve diğer gerekli faaliyetleri oluşturulmalı ve uygulanmalıdır.
Kuruluş veya onun müşterisi, tedarikçinin yerinde doğrulama yapmak istediğinde,
kuruluş satın alma bilgisinde, talep edilen doğrulama düzenlemelerini ve ürünün serbest
bırakılma metodunu belirtmelidir.
Açıklama:
Alınan ürün veya hizmetin şartnameye uygunluğu denetlenmelidir. Belediyelerde
muayene ve kabul komisyonları bu görevi yerine getirmektedir.
7.5: Üretim ve Hizmetin Sağlanması (Sunumu)
7.5.1: Üretim ve Hizmet Sağlamanın Kontrolü
Kuruluş, kontrollü koşullar altında üretim ve hizmet sağlamayı planlamalı ve
yürütmelidir. Kontrollü koşullar, uygulanabildiğinde;
a) Ürünün özelliklerini açıklayan bilgilerin bulunabilirliğini,
b) Gerekli olduğunda, çalışma talimatlarının bulunabilirliğini,
c) Uygun donanım kullanımını,
d) İzleme ve ölçme cihazlarının bulunabilirliğini ve kullanımını,
e) İzleme ve ölçmenin uygulanmasını,
f) Serbest bırakma, teslimat ve teslimat sonrası faaliyetlerin uygulanmasını,
Kapsamalıdır.
Açıklama:
*Ürünün özelliklerini açıklayan bilgilerin ve çalışma talimatlarının bulunabilirliği:
ürünün özelliklerini ihtiva eden bilgiler, ürün ile beraber bulunmalı ise de her zaman mümkün
olamaz. Örneğin, belediye tarafından verilen imar durum belgesinde bu bilgiler bulunabilir
ama belediye tarafından yapılan parkta bu bilgiler yer alamaz.
*Uygun donanımın kullanımı: Ürün veya hizmetin uygun donanıma sahip olması,
örneğin, park açılışı yapılmadan önce parkın gerekli donanıma sahip olup olmadığının
kontrolü gerekir.
*İzleme ve ölçme cihazlarının bulunabilirliği ve kullanımı: Müşteriye sunulan ürün veya
hizmetin kendisinden beklenen özelliklere sahip olup olmadığının ölçülmesi için gerekli
cihazlar bulunmalı ve kullanılmalıdır. Ürünler için bu cihazlar çeşitli ölçüm aletleri olurken,
hizmetlerde ise kontrol listeleri ve müşterinin hizmetti yeterli bulma derecesinin ölçümü
yolu(Anket) ile sağlanmaktadır.
*İzleme ve ölçmenin uygulanması: Kuruluş tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin
gerekli cihazlarla uygunluğunun, yeterliliğinin ölçümü yapılmalıdır.
*Serbest bırakma, teslimat ve teslimat sonrası faaliyetlerin uygulanması: Kuruluş
tarafından üretilen ürün veya hizmetin ölçümü neticesinde hangi kriterlere bağlı olarak uygun
bulunup, müşteriye sunulacağınız belirlenmesi gerekir. Belediyelerde bu işlemler değişik
şekillerde yapılmaktadır. Evrak üzerinden verilen hizmetlerde (ruhsat, imar durumu vb)
evrakı hazırlayandan ilgili yöneticiye kadar değişik aşamalarda kontrol edilmektedir. Arazide
yapılan işler ise sürveyanlar ve mühendisler tarafından ihale teknik şartnamelerine göre
kontrol edilmektedir. Bu kontrollerden sonra evrak vatandaşa verilmekte veya arazide yapılan
işler kullanıma alınmaktadır.
Belediye faaliyetlerinde teslimat sonrası işlemler bulunmamaktadır. Arazide yapılan yol,
park ve benzeri hizmetlerin kontrol ve bakımları, belediyenin ilgili birimlerinin mutat
çalışmalarındandır.
7.5.2: Üretim ve hizmet sağlanması için proseslerin geçerliliği
Kuruluş, elde edilen çıktının, bir sonraki izleme ve ölçme ile doğrulanmadığı yerlerde,
üretim ve hizmet sağlama prosesini geçerli kılmalıdır. Bu sadece ürün kullanıma girdikten
veya hizmet verildikten sonra kusurların görünür olduğu durumlardaki her prosesi İçerir,
Geçerli kılma, bu proseslerin planlanmış sonuçlarının elde edilme yeteneğini
göstermelidir;
Kuruluş, uygulanabilir olduğunda aşağıdakiler de dahil olmak üzere bu prosesler için
düzenlemeler yapmalıdır:
a) Bu prosesin gözden geçirilmesi ve onaylanması için tanımlanmış kriterler,
b) Donanım ve personelin yeterliliğin onaylanması,
c) Belirli metotların ve prosedürlerin kullanılması,
d) Kayıtlar için şartlar ( Madde 4.2.4 ),
e) Yeniden geçerli kılma.
Açıklama:
Ürün veya hizmette ortaya çıkan problemin kim tarafından, ne zaman, nasıl giderileceği
ile ilgili takip edilecek proses bulunmalıdır. Proseste kullanılacak donanımlar ile kullanacak
personelin bu işleri yapma yönünden yeterliliği belirlenmeli, prosesin yeterliliği ölçülmeli,
kayıtlar tutulmalı ve problemi çözülen ürün veya hizmetin tekrar kullanıma alınması için
gerekli şartlar tespit edilmiş olmalıdır.
7.5.3. Tanımlama ve İzlenebilirlik
Uygun durumlarda, kuruluş, ürünü, ürün gerçekleştirmesi boyunca uygun yollarla
tanımlamalıdır.
Kuruluş, ürünün durumunu izleme ve ölçme şartlarına göre tanımlamalıdır.
İzlenebilirlik bir şart olduğunda, kuruluş, ürünü tek olarak, kontrol ve kayıt etmelidir (
Madde 4.2.4).
Not - Bazı endüstri sektörlerinde, konfigürasyon yönetimi, tanımlama ve izlenebilirliğin
sürdürebildiği bir araçtır.
Açıklama:
Burada amaç ürün veya hizmetin geriye doğru izlenebilirliğini sağlamaktır. Ürün veya
hizmette bir hata görüldüğünde bunun hangi aşamada, kimin sorumluluğunda ve nasıl
olduğunun anlaşılması gereklidir. Dolayısıyla ürün veya hizmetin yapımındaki ve
sunumundaki her aşamanın kayıt altında olması gerekmektedir. Belediyelerde tüm iş ve
işlemler kayıtlı olduğu için geriye doğru izlenebilirlik kolay olmaktadır. Örneğin ihaleli
işlemlerde işin imalatının her safhası ataşmanlarla kayıt altına alınmaktadır. Dolayısıyla her
safhanın kontrol kayıtları ve yapılan işlemler tarihiyle, kontrolörün imzasıyla
kaydedilmektedir.
7.5.4: Müşteri malı (Varlığı)
Kendi kontrolü altında veya kullanıldığı sürece, kuruluş müşteri malına dikkat
göstertmelidir. kuruluş, kullanım için veya ürün oluşturmak üzere birleştirmek için sağlanan
müşteri malını, tanımlamalı, doğrulamalı, korumalı ve güvenliğini sağlamalıdır. Herhangi bir
müşteri malı kaybolursa, zarar görürse veya kullanım için uygun olmayan halde bulunursa,
bu durum müşteriye bildirilmeli ve kayıtlar muhafaza edilmelidir (Madde 4.2.4 )
Not - Müşteri malı, fikir haklarını da kapsar,
Açıklama:
Müşterinin temin ettiği ürün; müşterinin sahip olduğu ve tedarikçiye belirlenen şartları
yerine getirmesi maksadı ile kullanılmak için verilen malzemedir. Standarda göre müşteri
malı sadece malzeme ile sınırlı olmayıp, fikri hakları da kapsamaktadır. Örneğin, bir proje
teklifindeki proje müşteri malı hükmündedir.
Belediyelerde incelenmek üzere bırakılan projeler, su işlerinde mülkiyeti vatandaşa ait
olan ama montajı belediyece yapılan sayaçlar ve veterinere gözlem altında tutulması için
verilen evcil hayvanlar müşteri malı niteliğindedir.
7.5.5: Ürünün Korunması
Kuruluş, iç proses süresince ve amaçlanan teslimatın yerine ulaşmasına kadar ürünün
uygunluğunu muhafaza etmelidir. Bu muhafaza, tanımlamayı, taşımayı, ambalajlamayı,
depolamayı ve korumayı içermelidir. Muhafaza, ürünü teşkil eden parçalara da
uygulanmalıdır.
Açıklama:
Kurum, ürünün bizzat kendisini ve ürünün parçalarını muhafaza altında tutmalı,
taşıması, korunması, tanımlanması ile ilgili standartlarını, şartlarını belirlemeli ve
uygulamalıdır. Örneğin, inşaat ruhsatının vatandaşa teslimine kadar geçen süre içinde gerek
kullanılan doküman ve evrakların ve gerekse ruhsat dosyasının kime ait olduğu, ne dosyası
olduğu gibi bilgilerin dosya üzerinde veya saklandığı yerde bulunmasından, dosyanın
arşivlenmesine, muhafazasına, taşınmasına kadar kim, neyden, nasıl sorumlu olduğu da
belirtilmelidir. Örneğin belediyelerde taşıma genelde zimmetli evrak teslimi yolu ile olmakta
ve teslim tarihi, teslim edilen kişinin kaydı tutulmaktadır.
7.6: izleme ve ölçme cihazlarının kontrolü
Kuruluş, taahhüt edilen izleme ve ölçmeyi ve bunun için gereken izleme ve ölçme
cihazlarını belirlemelidir ( Madde 7.2.1).
Kuruluş, izleme ve ölçmelerin yapabilmesini ve bunların izleme ve ölçme şartları ile
tutarlı olmasını sağlayacak prosesleri oluşturmalıdır.
Gerekli olduğunda, geçerli sonuçların sağlanması için ölçme teçhizatı;
a) Belirli aralıklarla kalibre edilmiş veya doğrulanmış olmalı veya kullanılmadan önce
uluslar arası veya ulusal referans ölçme standartlarına göre izlenebilir olmalıdır; bu tipte
referans ölçme standartlarının bulunmadığı yerlerde, kalibrasyon veya doğrulamada "esas
alınan hususlar" kaydedilmelidir,
b) Gerekli olduğunda, ayar edilmiş veya yeniden ayar edilmiş olmalıdır,
c) Kalibrasyon durumunun tayin edilmiş olmasını sağlamak için tanımlanmış olmalıdır,
d) Ölçme sonuçlarını geçersiz kılacak ayarlardan korunmuş olmalıdır,
e) Taşıma, bakım ve depolama sırasında hasar ve bozulmalara karşı korunmuş
olmalıdır.
Ek olarak, kuruluş, teçhizatın şartlara uygun olarak bulunmadığında, daha önceden
yapılmış ölçme sonuçlarının geçerliliğini değerlendirilmeli ve bu sonuçların geçerliliğini
kaydetmelidir. Kuruluş, durumda etkilenen teçhizat ve ürün hakkında uygun tedbiri almalıdır.
Kalibrasyon ve doğrulama sonuçlarının kayıtları muhafaza edilmelidir (Madde 4.2.4 ).
Belirli şartların izlenmesinde ve ölçmesinde bilgisayar yazılımı kullanıldığında,
amaçlanan uygulamayı yerine getirme yeteneği teyit etmelidir. Bu işlem ilk kullanımdan önce
yapılmalı ve gerektiğinde yeniden teyit edilmelidir.
Açıklama:
Bu maddede, kuruluşta ölçme ve izleme amaçlı kullanılan araçların kalibrasyonu ve
muhafazası ile ilgili standartlar belirlenmektedir.
Belediyelerde kalibrasyon gerektiren araçlar genelde Sağlık İşleri ve su işleri
birimlerinde bulunmaktadır. Bununla beraber ölçü-tartı şefliğindeki aletler de kalibre edilmesi
gereken aletlerdendir.
Belediyelerde kullanılan diğer izleme, ölçme araçları genelde kalibre istememektedir.
Örneğin anketler gibi ölçme cihazlarında kalibrasyon olmaz. Bununla beraber, bu ölçümlerin
sağlık derecesinin de belirlenmesi gerekir ki, bu konuda istatistiki teknikler vardır.
8-Ölçme-Analiz-İyileştirme
8.1: Genel
Kuruluş, aşağıdakiler için gerekli olan izleme, ölçme, analiz ve geliştirme prosesini
planlamalı ve uygulamalıdır.
a)Ürünün uygunluğunu göstermek,
b)Kalite yönetim sisteminin uygunluğunu sağlamak,
c)Kalite yönetim sisteminin etkinliğini sürekli iyileştirmek.
Bu, istatistiksel teknikler de dahil olmak üzere, uygulanabilir metotların tayin edilmesini
ve bunların genişletilmiş kullanımını da kapsamalıdır.
Açıklama:
Kuruluş ürettiği ürün veya hizmetin istenilen şartlara uygunluğunu göstermek, kalite
yönetim sisteminin standartlara uygunluğunu sağlamak, sistemi sürekli iyileştirme ve
geliştirmek için ölçme, analiz ve iyileştirme çalışmaları yapmalıdır.
8.2: İzleme ve Ölçme
8.2.1: Müşteri memnuniyeti
Kalite yönetim sistemi performansının ölçmelerinden biri olarak, kuruluş, müşteri
şartlarını ne dereceye kadar karşılayıp karşılamadığı hakkındaki müşteri algılaması ile ilgili
bilgiyi izlemelidir. Bu bilgiyi elde etmek ve kullanmak için metotlar belirlenmelidir.
Açıklama:
Müşterinin kurumun ürettiği ürün veya hizmet hakkındaki değerlendirmesi alınmalıdır.
Belediyelerde kamuoyu yoklamaları, vatandaş şikâyetleri, halk meclisleri, kent meclisleri,
Web sayfası, yerel basının takibi gibi yöntemlerle vatandaşların algılamaları elde edilmelidir.
Bu bilgileri elde etmek yetmemekte, ayrıca bu bilgileri kimin nasıl kullanacağı da
belirlenmelidir. Örneğin, temizlik ile şikâyetlerin ilgili birime gönderilmesi ve birimin konuya
çözüm bulması, kamun oyu yoklamalarında elde edilen bilgilerin yönetimce değerlendirilmesi
be belediye yatırımlarının bu bilgiler ışığında belirlenmesi gibi.
8.2.2: İç Tetkik:
Kuruluş, kalite yönetim sisteminin;
a) Planlanmış düzenlemelere (Madde 7. l)bu standardın şartlarına ve kuruluş
tarafından oluşturulan kalite yönetim şartlarına uyduğunu ve
b) Etkin olarak uygulandığını ve sürdürüldüğünü, teyit etmek için planlı aralıklarla iç
tetkikler yerine getirilmelidir.
Bir tektik programı, geçmiş tetkiklerin sonuçları da dahil olmak üzere, tetkik edilecek
alanların ve proseslerin önem ve durumları dikkate alınarak planlanmalıdır. Tetkik kriterleri,
kapsamı, sıklığı ve metotları tarif etmelidir. Tetkikçilerin seçimi ve uygulanan tetkik, tetkik
prosesinin objektifliğini ve tarafsızlığını sağlamalıdır. Tetkikçiler kendi işlerini tetkik
etmemelidir.
Tetkiklerin planlaması ve yerine getirilmesi, sonuçların rapor edilmesi, kayıtların
(Madde 4.2.4) muhafaza edilmesi için sorumluluklar ve şartlar dokümante edilmiş bir
prosedür içinde tarif edilmelidir.
Tetkik edilmekte olan alandan sorumlu yönetim, tespit edilmiş uygunsuzlukların ve
bunların nedenlerinin ortadan kaldırılması için gecikmeksizin tedbirler alınmasını
sağlamalıdır. takip faaliyetleri, alınan tedbirlerin doğrulanması ve doğrulama sonuçlarının
raporlanmasını da kapsamalıdır ( Madde 8.5.2 ).
Açıklama:
Kalite Denetimi; kalite aktivitelerinin ve buna bağlı sonuçların planlanan düzenlemelere
uyup uymadığını, bu düzenlemelerin etkin bir şekilde yerine getirilip getirilmediğini ve
amaçlara ulaşmak için uygun olup olmadığını saptamak için yapılan sistematik ve bağımsız
bir incelemedir. İç Tetkik; söz konusu faaliyetin kurumun kendi elemanlarınca, kendi içinde
yapılmasıdır.
Kuruluşlar, kalite iç tetkik prosedürünü belirlemeli, prosedüre uygun olarak denetim
planlarını hazırlamalı, uygulamalı ve kayıtlarını muhafaza etmelidir.
Denetimlerde uygulanacak kriterler ve yöntem belirlenerek dokümante edilmelidir. Söz
konusu doküman, tetkik sonuçlarının raporlanması, uygunsuzluk tespitinde yapılacak
iyileştirme, düzeltici/önleyici faaliyetlerin nasıl yapılacağı ve bu faaliyetlerin takibini de
ihtiva etmelidir. Ayrıca iç tetkik kayıtlarının tutulması ve muhafazası konularında da
dokümanda gerekli bilgilere yer verilmelidir.
8.2.3: Proseslerin izlenmesi ve ölçümü
Kuruluş, gerektiğinde kalite yönetim sistemi proseslerinin ölçülmesi ve izlenmesi için
uygun metotları uygulamalıdır. Bu metotlar, planlanmış sonuçları elde etmeye yönelik
proseslerin yeteneğini göstermelidir. Planlanmış sonuçlar başarılmadığında, ürünün
uygunluğunu sağlamak için gerektiğinde, düzeltmeler ve düzeltici faaliyetler yapılmalıdır.
Açıklama:
Standart, kalite yönetim sistemi dahilindeki proseslerin amaçlara ulaşmadaki
performansının ölçülmesini istemektedir. Bu da değişik yöntemlerle ölçülebilir.
*Kamu oyu yoklamaları ile vatandaşın memnuniyet seviyesindeki gelişmeler,
*Teftiş raporları
*Müşteri şikayetleri
*Yanlış yapılan iş ve işlem sayısındaki değişim vb.
8.2.4: Ürünün izlenmesi ve ölçülmesi
Kuruluş ürün şartlan yerine getirildiğini doğrulamak için ürünün karakteristiklerini
izlemeli ve ölçmelidir. Bu doğrulama ve ürün gerçekleştirme prosesinin uygun aşamalarında
planlanan düzenlemelere göre gerçekleştirilmelidir (Madde 7.1)
Kabul kriterlerinin uygunluğu ile ilgili kanıtlar muhafaza edilmelidir. Kayıtlar, ürünün
serbest bırakılmasında yeterli kişi / kişileri göstermelidir ( Madde 4.2.4 ).
Ürünün serbest bırakılması ve hizmet sunumu, planlı düzenlemelerin ( Madde 7.1)
tatmin edici olarak tanımlanmasına kadar ve yetkili personel tarafından ve mümkün
olduğunda müşteri tarafından onaylanmadıkça, yapılamamalıdır.
Açıklama:
Kuruluş tarafından üretilen ürün ve hizmetlerin, kendilerinden beklenen özellikleri
karşılayabilme kabiliyetlerinin ölçülmesi gerekmektedir. Ölçülme işlemi ürün veya hizmetin
üretim aşamalarında gerçekleştirilmelidir.
Belediyelerde kontrol listeleri, ihaleli işlemlerde yapılan kontroller ve kayıtları,
muayene ve kontrol komisyonlarının çalışmaları bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu çalışma
ile ilgili kayıtlar muhafaza edilmelidir.
8.3: Uygun Olmayan Ürünün Kontrolü
Kuruluş, belirlenen şartlara uymayan ürünün, yanlışlıkla kullanımının veya teslimatının
önlenmesi için tanımlanması ve kontrol edilmesini sağlamalıdır. Kontroller ve uygun olmayan
ürünle ilgili sorumluluk ve yetkiler, dokümante edilmiş bir prosedür içinde tarif edilmelidir.
Kuruluş, uygun olmayan ürünü; aşağıdaki yollardan biri veya birden fazlası ile
a) Tespit edilen uygunsuzluğu gidermek İçin tedbir alınması yolu ile,
b) Uygun olmayan ürünün kullanımı, serbest bırakılması veya kabulü için yetkili
personelin veya uygulanabildiğinde müşterinin izni ile,
c) Ürünün asıl amaçlanan kullanımını veya uygulanmasını engellemek için gerekli
önlemlerin alınması ile, ele alınmalıdır.
Uygunsuzlukların yapısı ve uygunsuzluklardan sonra alınan takip tedbirlerine ait
kayıtlar, alınan izinlerin kayıtları da dahil olmak üzere, muhafaza edilmelidir (Madde 4.2.4 ).
Uygun olmayan ürün düzeltildiğinde, şartlara uygunluğunu göstermek için ürün yeniden
doğrulamaya tabi tutulmalıdır.
Uygun olmayan ürün veya teslimatından sonra uygun olmayan ürün tespit edildiğinde,
kuruluş, uygunsuzluğun etkilerine veya uygunsuzluğun potansiyel etkilerine karşı uygun
tedbirler almalıdır.
Açıklama:
Standart, bu madde ile, kuruluşun uygun olmayan yani kendisinden beklenen özelliklere
sahip olmayan ürünün veya hizmetin müşteriye yanlışlıkla sunumunun önlenmesi için gerekli
çalışmaların yapılmasını, bu çalışmaların önceden planlanarak dokümante edilmesini
istemektedir.
Belediyelerde bu konuda şu çalışmalar yapılabilir:
a-Dosyalar: Ara kontrol ve son kontrol işlemleri yapılmamış dosyalar vatandaşa teslim
edilmemelidir.
b-Yapım İşleri: Sürveyanlar, teknikerler, mühendisler onayından sonra geçici kabul ve
ardından kesin kabul yapılmaktadır ama bu işlemlerden geçmemiş işler hizmete
açılmamalıdır.
c-Kurum içi üretim: Belediye birimlerince üretilen yapım işlemleri teknik elemanlarca
kontrol edilerek hizmete alınmalıdır.
Teslimat sonrası olumsuzluk tespiti: Bu durum müşteri talep veya şikayeti gibi algılanır
ve gereken düzeltmeler yapılır.
8.4: Veri analizi
Kuruluş, kalite yönetim sisteminin etkinliğini ve uygunluğunu göstermek ve kalite
yönetim sisteminin etkinliğinin sürekli iyileştirilmesinin nerelerde yapılabileceğini
değerlendirmek için uygun verileri belirlemeli, toplamalı ve analiz etmelidir. Bu analiz,
izleme ve sonuçlarından çıkan ve diğer ilgili kaynaklardan çıkan verileri kapsamalıdır.
Veri analizi aşağıdakilerle ilgili bilgi sağlamalıdır.
a) Müşteri memnuniyeti (Madde 8.2. l ),
b) Ürün şartlarına uygunluk (Madde 7.2. l),
c) Önleyici faaliyetler için fırsatlarda dahil olmak üzere, proseslerin ve ürünlerin
özellikleri ve eğilimleri,
d) Tedarikçiler.
Açıklama:
Standart, kuruluş tarafından üretilen ürün/hizmetin kalitesi ile ilgili gerekli verilerin
toplanmasını ve analizini istemektedir.
a-Müşteri memnuniyeti: Örneğin belediye hizmetleri ile ilgili vatandaş değerlendirmesi,
b-Ürün şartlarına uygunluk: Bu konudaki bilgiler 7.2.1 ve 8.2.4'de verilmiştir.
c-Proseslerin ve ürünlerin özellik ve eğilimleri: Örneğin belediyede yapılan kültürel
faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde izlenen yolun ne kadar etkin olduğu, başka yöntemlerin
kullanılıp kullanılamayacağı, kültürel faaliyetler alanında varsa değişen şartlar analiz
edilmelidir.
d-Tedarikçiler: Tedarikçiler hakkında yeterliliklerini, kapasitelerini içeren
değerlendirmeler yapılmalıdır.
8.5: İyileştirme
8.5.1: Sürekli iyileştirme
Kuruluş, kalite politikasını, kalite hedeflerini, tetkik sonuçlarını, verilerin analizini,
düzeltici ve önleyici faaliyetleri ve yönetimin gözden geçirmesi yolu ile kalite yönetim
sisteminin etkinliğini sürekli iyileştirmelidir.
Açıklama:
Sürekli iyileştirme yöntemi, Japonca’da Kaizen olarak tanımlanmaktadır. Kaizen, sözlük
anlamı olarak "Daha iyiye doğru değişim" demektir. Japon dilinde “Kai”, "Değişim"; “Zen”
ise "İyi, daha iyi" anlamına gelmektedir. Standart kalite yönetim sistemi kapsamındaki
hususlarda sürekli iyileştirme çalışmalarını istemektedir.
Pendik Belediyesi'nde sürekli iyileştirme kapsamında şu çalışmalar yapılmaktadır.
a- Yönetimin Gözden Geçirme Toplantıları: Yönetimin Gözden geçirmesi Prosedürü
(OO.P.02) doğrultusunda yapılan bu çalışmalarda belediyemizde İSO 9001:2000
standartlarına uygun olarak kurulan Kalite Yönetim Sisteminin standartlara uygunluğu,
uygulanabilirliği, sürdürülmesi ve geliştirilmesi, ürün ve hizmet üretiminde karşılaşılan
sorunlar ve çözüm yolları, Pendik halkının memnuniyetinin, Pendik İlçesinin kentsel
gelişimin sağlamak amacıyla alınabilecek tedbirler değerlendirilir.
b- Yıllık Değerlendirme Toplantıları: Başkan, başkan yardımcısı, müdürler ve gerekli
görülmesi durumunda müdür yardımcıları ve şeflerin katılacağı, en az 2 gün süren ve her yılın
ilk ayı yapılan toplantılarda tüm birim faaliyetleri teker teker değerlendirmeye alınır.
Yapılacak çalışmalar, düzeltilmesi gereken iş ve işlemler ve daha kaliteli ürün ve hizmet için
alınması gereken tedbirler değerlendirilir.
c- Müdür Toplantıları: Her ay yapılan ve tüm birim müdürlerinin katıldığı toplantılarda
belediye çalışmaları, alınacak önlemler değerlendirilir.
d- Başkan yardımcıları ve Müdürler Toplantıları: Her başkan yardımcısı kendisine bağlı
müdürlerle her hafta değerlendirme toplantısı yaparak çalışmaları, problemleri ve çözüm
yollarını değerlendirir.
e- Başkanlık Divanı: Başkan ve yardımcılarının her hafta yaptıkları toplantılarda
çalışmalar, problemler ve çözüm yollarını değerlendirir.
f- Çalışma Ekipleri (Komisyonlar): Belediye çalışmalarım ilgilendiren konularda ayrı
ayrı çalışma ekipleri oluşturularak, kalite ve verimliliği artırıcı çalışmalar yapılır.
g- İç ve Dış tetkikler: İç ve dış tetkiklerle tespit edilen aksamaların giderilmesi işlemleri
Düzeltici ve Önleyici Faaliyetler Prosedürü doğrultusunda yapılır.
h- Kıyaslama Çalışmaları: Diğer belediyelerin ve hizmet üreten kurumların çalışmaları
takip edilir. Belli alanlarda başarılı görülen ya da belediyemizde bulunmayan fakat
bulunmasının müşteri memnuniyeti, kalite ve verimlilik açısından yararlı olacağı düşünülen
çalışmalar yakından takip edilerek belediyemiz bünyesinde benzeri çalışmaların yapılması
amaçlanmıştır. Bu konuda yapılacak çalışmalar Kıyaslama Prosedürü doğrultusunda yapılır.
I- Öneriler: Belediye çalışanlarının belediyemizde üretilen hizmet ve ürünlerin kalite ve
verimliliğini artırıcı, müşteri memnuniyetine yönelik, tasarruf veya gelir artışı amaçlı her türlü
önerilerinin toplanması, değerlendirilmesi ve uygun görülenlerin hayata geçirilmesi için
yapılan çalışmalardır. Bu çalışmalar Öneri Prosedürüne göre yapılır.
j- Danışmanların Çalışmaları: Belediyemiz bünyesinde bulunan danışmanlar tarafından
değişik alanlarda yapılan inceleme, değerlendirme çalışmaları, hizmet ve ürün kalitesinin,
müşteri memnuniyetinin, verimliliğin, gelirlerin artırılması, giderlerin azaltılması yönünde
yapılmaktadır. Bu konuda hazırlanan raporlar başkan ve/veya yardımcıları tarafından
değerlendirilmektedir.
k- Kurum İçi Analiz Çalışmaları: Belediye personelinin sorun alanları ve bu alanlara
ilişkin çözüm önerilerinin yüz yüze görüşme ve anket yöntemiyle tespit edilerek rapor haline
getirildiği bu çalışmalar APK Müdürlüğü bünyesinde yapılmaktadır. Söz konusu çalışmanın
raporu başkan, yardımcılar ve danışmanlar tarafından değerlendirilir.
8.5.2: Düzeltici faaliyet
Kuruluş, uygunsuzluğun sebebini gidermek ve tekrarını önlemek için tedbirler almalıdır.
Düzeltici faaliyetler karşılanan uygunsuzlukların etkilerine uygun olmalıdır. Dokümante
edilmiş prosedür;
a)Müşteri şikayetleri dahil olmak üzere uygunsuzlukların gözden geçirilmesi,
b)Uygunsuzlukların nedenlerinin belirlenmesi,
c)Uygunsuzlukların tekrarını önlemek için alınacak tedbir ihtiyacının değerlendirilmesi,
d)Gereken tedbirin belirlenmesi ve uygulanması,
e)Alman tedbirin sonuçlarının kayıtları, (Madde 4.2.4 ),
f) Alınan düzeltici tedbirin gözden geçirilmesi için,
Şartları tanımlamak üzere oluşturulmalıdır.
Açıklama:
Düzeltici faaliyet, sorun ortaya çıktıktan sonra sorunun sebebini gidermeye yönelik
yapılan çalışmalardır. Bu kapsamda yapılacak çalışmalar ile ilgili prosedür hazırlanmalıdır.
Bu prosedür, problem çıktığında bu problemlerin sebebinin nasıl araştırılacağını, kimler
tarafından nasıl bu sebebin izale edileceğini belirtmelidir. Çünkü aslolan sadece hatayı
gidermek değil, bir daha tekrarlamaması için hatanın sebebini gidermektir. Örneğin resmi
yazışmalarda personel sıklıkla hata yapıyorsa, bu hatanın sebebi araştırılır. Diyelim ki, bu
konudaki eğitim yetersizliğinden kaynaklanıyorsa, eğitim düzenlenmesi düzeltici faaliyettir.
8.5.3: Önleyici faaliyetler
Kuruluş, oluşmasını önlemek amacıyla potansiyel uygunsuzlukların sebeplerini
gidermek için tedbirler almalıdır. Önleyici faaliyetler, potansiyel uygunsuzlukları etkilerine
uygun olmalıdır.
Dokümante edilmiş bir prosedür ;
a)Potansiyel uygunsuzlukların ve bunların nedenlerinin belirlenmesi,
b)Uygunsuzlukların tekrarım önlemek için gerekli tedbirlerin değerlendirilmesi,
c)Gerekli faaliyetlerin belirlenmesi ve uygulanması,
d)Alınan tedbirlerin sonuçlarının kayıtları (Madde 4.2.4 ),
e)Alınan tedbirlerin yeniden gözden geçirilmesi için,
Şartlan tanımlamak üzere oluşturulmalıdır.
Açıklama:
Önleyici faaliyetler daha sorun çıkmadan tedbir alınmasıdır. Örneğin, mevzuat
değişikliğini takip edememek hataya yol açar. Bu hataya yol açmak için mevzuat
değişikliklerinin sağlıklı takibi ve gerekirse eğitimlerinin alınması için önle m belirlemek
önleyici faaliyettir.
IV-STRATEJİK YÖNETİM-PLANLAMA 252
Stratejik Planlama özellikle ikinci dünya savaşından sonra gündeme gelen ve değişik
aşamalardan geçen bir yönetim anlayışıdır. İlk önceleri stratejik planlama olarak gündeme
gelmişse de daha sonra özellikle 1980’li yıllarda stratejik yönetim olarak geliştirilmiştir.253
Dolayısıyla, stratejik planlamanın, stratejik yönetim kavramından ayrı düşünülmesi mümkün
değildir.
Stratejik planlama/yönetin önceleri özel sektör için geliştirilmiş bir yönetim modeli ise
de daha sonra bu modelin kamu yönetiminde uygulanması tartışılmaya başlanmıştır. Bu gün
gelinen noktada sorun, stratejik yönetimin kamuda uygulanabilir olup olmaması değil, nasıl
uygulanabileceğidir.254
Stratejik Planlamanın kamu yönetiminde uygulanması Türkiye’de artık kanuni bir
zorunluluktur. Kamu kurumlarında stratejik yönetimi zorunlu kılan hukuki düzenlemeler
şunlardır:
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu
Madde 9.- Kamu idareleri; kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve
benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak,
stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan
göstergeler doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak
amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlarlar.
Kamu idareleri, kamu hizmetlerinin istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmesi için
bütçeleri ile program ve proje bazında kaynak tahsislerini; stratejik planlarına, yıllık amaç ve
hedefleri ile performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar.
Stratejik plan hazırlamakla yükümlü olacak kamu idarelerinin ve stratejik planlama
sürecine ilişkin takvimin tespitine, stratejik planların kalkınma planı ve programlarla
ilişkilendirilmesine yönelik usul ve esasların belirlenmesine Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı yetkilidir.
Kamu idareleri bütçelerini, stratejik planlarında yer alan misyon, vizyon, stratejik amaç
ve hedeflerle uyumlu ve performans esasına dayalı olarak hazırlarlar. Kamu idarelerinin
bütçelerinin stratejik planlarda belirlenen performans göstergelerine uygunluğu ve idarelerin
bu çerçevede yürütecekleri faaliyetler ile performans esaslı bütçelemeye ilişkin diğer
hususları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve ilgili kamu idaresi
tarafından birlikte tespit edilecek olan performans göstergeleri, kuruluşların bütçelerinde yer
alır. Performans denetimleri bu göstergeler çerçevesinde gerçekleştirilir.
Madde 11-…Üst yöneticiler, idarelerinin stratejik planlarının ve bütçelerinin kalkınma
planına, yıllık programlara, kurumun stratejik plan ve performans hedefleri ile hizmet
gereklerine uygun olarak hazırlanması ve uygulanmasından, sorumlulukları altındaki
kaynakların etkili, ekonomik ve verimli şekilde elde edilmesi ve kullanımını sağlamaktan,
kayıp ve kötüye kullanımının önlenmesinden, malî yönetim ve kontrol sisteminin işleyişinin
gözetilmesi, izlenmesi ve bu Kanunda belirtilen görev ve sorumlulukların yerine
getirilmesinden Bakana; mahallî idarelerde ise meclislerine karşı sorumludurlar.
5393 sayılı Belediye Kanunu
Madde 18- Belediye meclisinin görev ve yetkileri şunlardır:
a)Stratejik plân ile yatırım ve çalışma programlarını, belediye faaliyetlerinin ve personelinin
performans ölçütlerini görüşmek ve kabul etmek.
Madde 34- Belediye encümeninin görev ve yetkileri şunlardır:
252
Bu bölüm HULUSİ ŞENTÜRK tarafından hazırlanmıştır.
253 ÇEVİK, Hasan Hüseyin, Türkiye’de Kamu Yönetimi Sorunları, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2004, sf: 237
254 ÇEVİK, Hasan Hüseyin, a.g.e., sf: 242
a)Stratejik plân ve yıllık çalışma programı ile bütçe ve kesin hesabı inceleyip belediye
meclisine görüş bildirmek.
Madde 38- Belediye başkanının görev ve yetkileri şunlardır:
a)Belediye teşkilâtının en üst amiri olarak belediye teşkilâtını sevk ve idare etmek,
belediyenin hak ve menfaatlerini korumak.
b) Belediyeyi stratejik plâna uygun olarak yönetmek,
Madde 41- Belediye başkanı, mahallî idareler genel seçimlerinden itibaren altı ay
içinde; kalkınma plânı ve programı ile varsa bölge plânına uygun olarak stratejik plân ve ilgili
olduğu yıl başından önce de yıllık performans programı hazırlayıp belediye meclisine sunar.
Stratejik plân, varsa üniversiteler ve meslek odaları ile konuyla ilgili sivil toplum
örgütlerinin görüşleri alınarak hazırlanır ve belediye meclisi tarafından kabul edildikten sonra
yürürlüğe girer.
Nüfusu 50.000'in altında olan belediyelerde stratejik plân yapılması zorunlu değildir.
Stratejik plân ve performans programı bütçenin hazırlanmasına esas teşkil eder ve
belediye meclisinde bütçeden önce görüşülerek kabul edilir.
Geçici Madde 4- 41 inci maddede öngörülen stratejik plân, Kanunun yürürlüğe
girmesinden itibaren bir yıl içinde hazırlanır.
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu
MADDE 7.- Büyükşehir belediyesinin görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) İlçe ve ilk kademe belediyelerinin görüşlerini alarak büyükşehir belediyesinin
stratejik plânını, yıllık hedeflerini, yatırım programlarını ve bunlara uygun olarak bütçesini
hazırlamak.
MADDE 18.- Büyükşehir belediye başkanının görev ve yetkileri şunlardır:
b) Belediyeyi stratejik plâna uygun olarak yönetmek, belediye idaresinin kurumsal
stratejilerini oluşturmak, bu stratejilere uygun olarak bütçeyi hazırlamak ve uygulamak,
belediye faaliyetlerinin ve personelinin performans ölçütlerini belirlemek, izlemek ve
değerlendirmek, bunlarla ilgili raporları meclise sunmak.
Strateji:
Latince yol, çizgi veya yatak anlamına geldiği255 belirtilmekle beraber, “sevk etme,
yöneltme, gönderme, götürme, gütme” anlamına gelen bir kelime olduğu da
belirtilmektedir.256 Strateji, bilimsel bir disiplin olarak gelişmesini askeri anlamda taşıdığı
öneme borçludur. Askeri anlamda strateji, bir savaşta orduların girişecekleri hareketlerin ve
operasyonların tasarlanması ve yönetilmesi sanatıdır.257 Strateji kavramı, yönetim bilimleri
açısından değişik biçimlerde tanımlanmıştır. Bu tanımların bazıları şunlardır:
*Strateji, "Zaman içinde belirlenmiş amaçlara ulaşabilmek için bir işletmenin kıt
kaynaklarını ayırmaya yönelik plan ya da eylem yöntemidir.258
*Strateji, bir işletmenin uzun süreli temel amaçlarının belirlenmesi ve bu amaçlara
ulaşabilmek için gerekli kaynakların tahsis edilerek onların kullanılmasında kabul edilen
yollardır. 259
Strateji, yönetimin önceden belirlenen misyon, amaç ve hedeflere nasıl ulaşılacağının
planlanmasıdır.260
255 EREN, Erol, Prof. Dr., İşletmelerde Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Der yayınları, 1997, sf: 1
256 DİNÇER, Ömer, Prof. Dr., Beta Basım Yayım, İstanbul 1998, sf: 15
257 YILMAZ, Kutluhan, Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Uygulaması, Sayıştay Dergisi, s:50-51, sf:
67
258 CERİTLİ, İsmail, Beklenen Mahalli İdareler dergisi, s:37, sf: 35
259 TAŞKIRAN, Necati, Doç. Dr., Stratejik Yönetim Aracı Olarak Amaçlara Göre Yönetim, İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, s:1, sf: 365
Stratejik Planlama/Yönetim:
Stratejik bakış açısının yönetimlerde gündeme gelmesi öncelikle işletme planlarının
stratejik bakış açılarıyla hazırlanması yolu ile olmuştur. Stratejik Planlama olarak
isimlendirilen bu planlama yaklaşımı ardından stratejik yönetim olarak geliştirilmiştir.
Stratejik Planlama ile Stratejik Yönetim arasında farklı tanımlar yapılmakta ise de, bunlar
birbirlerinden net çizgilerle ayrılamaz. Çünkü stratejik planlama, planlanan hedeflere ulaşımın
yönetilmesini de gerektirmektedir.
Stratejik Planlama/yönetim kavramı ile ilgili başlıca tanımlar şunlardır:
*Stratejik Planlama, amaç ve hedeflere ulaşabilmek amacıyla gerekli olan strateji ve
politikaların belirlenme sürecidir. Stratejik Yönetim ise, uzun vadede organizasyonel
performansı istenen ölçüde geliştirebilmek için misyon, amaç ve hedef belirleme, bu
çerçevede alternatif stratejiler oluşturma, en uygun stratejiyi seçme, uygulama ve doğrulama
ile bu kapsamdaki ayarlamaları gerektiği zamanda yapma çalışmalarını kapsayan bir yönetim
yaklaşımıdır.261
*Stratejik planlama, örgütün ne olduğu, ne yaptığı ve neyi yaptığına şekil veren ve yol
gösteren kararları ve eylemleri üretmek için disipline edilmiş çabalar bütünüdür.262
*Stratejik Planlama, bir örgütün misyonunun ve geleceğe yönelimli, uzun ve kısa
dönemli performans hedeflerinin ve stratejilerinin bir taslağının oluşturulmasıdır.263
*Stratejik Yönetim; dış çevreye yönelik, duyarlı bir kuruluş oluşturmayı ve stratejik
planlarla işlemsel kararlar arasında ilişki kurmayı amaçlayan yönetim felsefesidir.264
*Stratejik Yönetim, bu günü analiz edip, yarını tasarlamaya ve gerçekleştirmeye yardım
eden bir bakış açısı, bir düşünme yöntemidir. Uzun vadeli planlar yapılırken karşı karşıya
kalınan soru "Gelecekte ne yapmalı?" değildir. Mesele; belirsizlik içinde yarına hazır olmak
için "Bu günden ne yapmamız gerekir?" sorusunun cevaplanabilmesidir.265
Stratejik planlama, özetle, bir kuruluşun aşağıdaki dört temel soruyu cevaplandırmasına
yardımcı olur:266

Neredeyiz?

Nereye Gitmek İstiyoruz?

Gitmek İstediğimiz Yere Nasıl Ulaşabiliriz?

Başarımızı Nasıl Takip Eder Ve Değerlendiririz?”
Stratejik Planlama Süreci
DPT’ye göre stratejik planlama süreci şu şekilde işlemektedir:267
*Plan ve Programlar
*GZFT Analizi
*Piyasa Analizi
*Hedef Kitle/İlgili Tarafların Belirlenmesi
*Kuruluşun varoluş gerekçesi
DURUM ANALİZİ
NEREDEYİZ?
MİSYON VE İLKELER
260 EFİL, İsmail, Prof. Dr., Toplam Kalite Yönetimi ve Toplam Kaliteye Ulaşmada Önemli Bir Araç: ISO
9000 Kalite Güvence Sistemi, Vipaş Aş. Bursa 1998, sf: 78
261 TANYAŞ, Mehmet, Doç. Dr., Stratejik Planlamada Verimlilik Ölçme ve Değerlendirmenin Önemi,
Birinci Verimlilik Kongresi-Bildiriler, MPM Yayınları, Ankara 1991, sf: 6
262 YILMAZ, Kutluhan, Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Uygulaması, Sayıştay Dergisi, s:50-51, sf:
71
263 ALTINTAŞ, F. Çınar, Strateji Geliştirme Süreci içerisinde Stratejik Başarı Unsurlarının
Değerlendirilmesi, http://www.isguc.org
264 ACAR, Ahmet, Prof.Dr., Stratejik Yönetim, 1. Sağlık Projesi Yönetim Eğitim programı Notları, Kurs
1/11-1/20, sf:23
265 MARŞAP, Akın, Yrd. Do. Dr., Stratejik Planlamada Değişim Mühendisliği ve Yönetsel Geleceğin Sırları,
YA/EM Bildiriler Kitabı, sf:92
266 Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu, Mayıs 2003, http://www.dpt.gov.tr
267 Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu, Mayıs 2003, http://www.dpt.gov.tr
*Temel İlkeler
*Arzu edilen gelecek
*Orta vadede ulaşılacak amaçlar
*Spesifik, somut ve ölçülebilir hedefler
*Amaç ve hedeflere ulaşma yöntemleri
*Detaylı iş planları
*Maliyetlendirme
*Raporlama
*Karşılaştırma
*Geri besleme
*Ölçme yöntemlerinin belirlenmesi
*Performans göstergeleri
*Performans Yönetimi
İSTİYORUZ?
VİZYON
STRATEJİK AMAÇLAR VE
HEDEFLER
FAALİYETLER VE PROJELER
İZLEME
DEĞERLENDİRME VE
PERFORMANS ÖLÇÜMÜ
GİTMEK İSTEDİĞİMİZ
YERE NASIL
ULAŞABİLİRİZ?
BAŞARIMIZI NASIL
TAKİP EDER VE
DEĞERLENDİRİRİZ?
1.Aşama: Durum Analizi
Durum analizi, kurumun “Neredeyiz?” sorusuna cevap bulunmasıdır. Kurumun içinde
bulunduğu iç ve dış şartların belirlenmesini gerektirir.
Durum analizinde, kurumun içinde bulunduğu dış çevre ve kurumun kendi iç yapısı
değerlendirilmektedir. Kurumun içinde bulunduğu çevreden maksat, kendisini bağlayan
hukuki çerçeve, piyasa koşulları, rakiplerin durumu, bu alanlarda var olan gelişmeler, ileride
olması muhtemel gelişmeler ve kurumun kendi bünyesindeki mali, beşeri, fiziksel, teknolojik
imkânlar ile örgütsel yapısıdır.
Dış Çevre:
Dış çevre, işletmenin kendisi ile ilgili fakat kendisi dışındaki faktörlerden oluşur. Bu
düşünceden hareketle dış çevreyi, bir sistemle ilgili olan ve o sistemin dışında kalan her şey
olarak tanımlayabiliriz.268
Bu kapsama dünyadaki gelişmeler, ülkemizde kenti, kent yönetimini ve kentlileri
ilgilendiren gelişmeleri saymamız mümkündür. Ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda yaşana
gelişmeler, olası gelişmeler ile mevzuat çalışmaları değerlendirilmelidir.
İç Çevre:
Durum analizinin ikinci bölümü, kurumun kendi içyapısına yönelik analizdir. Kurumun
mali gücü, insan kaynaklarının durumu, araç-gereç, bina gibi fiziki kaynaklarının durumu,
kullanılan üretim sistemleri, teknoloji gibi sisteme yönelik durumlar. Belediyeler için de
benzeri analizler gereklidir. Bu kapsamda;
*Belediyenin gelir gider dengesi
*Gelirlerin Yapısı
*Tahakkuk-Tahsilât Oranları
*Borç Yapısı
*Gider Yapısı
*Hizmet Alımları/Özelleştirme
*Personel Durumu(Sayı, nitelik, motivasyon, vb)
*Organizasyon Yapısı
*Süreçler, vb. konular değerlendirilmelidir.
:
Durum Analizinde Temel Yöntem: Swot Analizi
Stratejik Yönetim çalışmaları kapsamında yapılan durum analizin için en fazla
kullanılan teknik Swot Analizidir. Swot Analizi, kuvvetli-zayıf-fırsatlar ve tehditler analizi
demektir.269
İşletmenin bir bütün olarak mevcut durumunun ve tecrübesinin incelenmesi, üstün ve
zayıf yönlerinin tanımlaması ve bunların çevre şartlarıyla uyumlu hale getirilmesi sürecine
268 DİNÇER, Ömer, Prof. Dr., sf:167
269 ÖZTEMEL, Ercan, Belediyelerde Toplam kalite Yönetimi, Değişi yayınları, Adapazarı 2001, sf:158
etkileşim analizi (FÜZT/SWOT Analizi) adı verilmektedir.270 Durum Analizinde temel
yöntem olarak kullanılan SWOT Analizinde değerlendirme kapsamına alınan unsurların
birbirleri ile ilişkileri aşağıdaki gibidir.
SWOT Analizi Temel Başlıklar271
Kuruluş İçi Unsurlar
Güçlü Yönler
Zayıf Yönler
Fırsatlar
Tehditler
a-Güçlü
Yönler/Zayıf Yönler:
Güçlü yönler, kuruluşun kendi içyapısından kaynaklanan ve kuruluşun iddia sahibi
olmasını sağlayan özelliklerdir. Zayıf yönler de yine kuruluşun içyapısından kaynaklanan ve
iddia sahibi olmasını engelleyen özelliklerdir.
Belediyeler için güçlü ve zayıf yönler analizinde şu başlıklar altında değerlendirme
Çevresel Unsurlar
yapılabilir:
Not: Güçlü ve zayıf yönler hakkında yukarıda açıklama yapıldığı için burada ayrıca
detaylandırılmamıştır.
Mali Yapı:
Genel Bütçe Vergi Gelirleri dışındaki gelirlerin toplam gelire oranı
Gider Yapısı
Borç Yapısı
Personel Yapısı:
Eğitim Düzeyi
Yaş Ortalaması
Ücret Sistemi
Organizasyon yapısı:
Süreçler:
Yönetim Sistemi:
b-Fırsatlar/Tehditler:
Fırsatlar, bir kurumun başarıya ulaşabilmek için önüne çıkan müsait şartlardır. Tehditler
ise, kurumun başarısını önleyebilecek, kurumu zor duruma düşürebilecek şartlardır.
Fırsatlar/Tehditler ile Güçlü/Zayıf yönler birbirlerine karıştırılmamalıdır. Örneğin,
belediyenin personel giderlerinin çok yüksek olması bir tehdit değil, zayıflık unsurudur. Buna
karşılık, belediyenin yeni yasal değişiklik ile bir başka belediyeyi bünyesine katma
durumunda kalması ve bünyeye katılacak belediyenin personel giderinin çok yüksek olması
ise tehdittir.
Belediyeni mali yapısının zayıf olması, gelirlerin giderleri karşılayamaması bir
zayıflıktır. Buna mukabil, merkezi idarenin belediye gelirlerinde azalmayı öngörmesi bir
tehdittir.
Belediyeler açısından bakıldığında bir belediyenin önünde değişik fırsat ve tehditlerin
bulunabileceği görülecektir. Örneğin;
*Belediye sınırları içerisinde bir üniversite yoksa fakat bir üniversite kurulacaksa bu bir
fırsattır. Çünkü belediyenin kültürel faaliyetlerinin talep görmesinde üniversite öğrencileri
270 DİNÇER, Ömer, Prof. Dr., a.g.e., sf: 142
271 Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu, Mayıs 2003, http://www.dpt.gov.tr
önemli bir fırsat oluşturacaktır. Benzeri biçimde belediye-üniversite iş birliğine uygun zemin
ortaya çıkacaktır.
*Nazım planlarda belediyenin bulunduğu bölgenin yeni ve daha olumlu bir fonksiyon
kazanması bir fırsattır. Örneğin, Nazım Planlarda bölgenin kentin gelişme alanı olarak
öngörülmesi, bölgeye ciddi yatırımların geleceğinin göstergesi olacaktır.
*Belediye yönetiminde iletmecilik tekniklerinin kullanımını öngören yaklaşımın esas
alınacak olması, bu teknikleri zaten uygulamakta olan belediyeler için fırsat olacaktır. Bu
sayede, belediye bu sürece daha kolay uyum sağlayarak başarı grafiğini yükseltebilecektir.
*Daha önceleri Büyükşehir belediyesi sınırlarında olmayan bir belediyenin Büyükşehir
belediyesi sınırları içine alınacak olması bir fırsattır. Bu sayede birçok temel alt yapı
yatırımının Büyükşehir tarafından yapılması gündeme gelecektir. Ama bu durum aynı
zamanda bir tehdit olarak da algılanabilir. Örneğin, büyükşehire katılmadan önce bölgenin
hizmet sektörü ağırlıklı gelişimi öngörülmüş ve çalışmalar bu doğrultuda planlamış ve
uygulanmakta iken, Büyükşehir sınırlarına alınması durumunda, büyükşehirin bölgeye yeni
bir fonksiyon vermesi bekleniyor ve bu fonksiyon da belediye tarafından olumlu
görülmüyorsa bu durum bir tehdit oluşturmaktadır.
*Bölgenin merkezi idare tarafından teşvik kapsamına alınacak olması belediye için bir
fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Güçlü/Zayıf Yönler ile Fırsat/Tehdit Etkileşimi
Belediyenin güçlü ve zayıf yönleri ile önündeki fırsat ve tehditler karşılıklı etkileşim
içindedir. Bir kurumun önünde fırsatın bulunması tek başına yeterli değildir. Kurumun bu
fırsatı değerlendirebilecek potansiyele de sahip olması gereklidir. Ya da olası bir tehdit eğer
kurumun zaten zayıf olduğu bir alana yönelik ise, tehditin boyutu artar. Buna Mukabil
belediyenin güçlü olduğu bir anda tehdit söz konusu ise bunun da şiddeti az olacaktır.
Örneğin;
Belediyenin gelir yapısı incelendiğinde, merkeze bağlılık derecesinin az olduğu yani
belediye gelirleri içerisinde Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden alınan payın düşük olduğu
durum, belediye için güçlülük göstergesidir. Eğer, önümüzdeki dönemde Genel Bütçe Vergi
Gelirlerinde bir azalma söz konusu ise, bu durum belediye için tehdittir. Buna mukabil,
belediye gelirleri içerisinde bu payı oranı az olacağından, bu tehditten belediye fazla
etkilenmeyecektir. Tersi durum söz konusu olsaydı, yani bu gelir kalemi belediye gelirleri
içerisinde önemli bir yer tutsaydı, bu durumda Genel Bütçe Vergi Gelirlerinde bir azalma,
belediye için çok daha büyük bir tehdit olurdu.
Dolayısıyla, belediyeler güçlü ve zayıf yönleri ile önlerindeki fırsat ve tehditleri bir
bütün halinde analiz etmelidir. Tehditler, eğer zayıf yönüne yönelik ise, bu tehdidin şiddetini
azaltabilmek için zayıflığın giderilmesi aciliyeti olan bir husus olarak değerlendirilmelidir.
Benzeri biçimde, fırsatlardan yararlanabilmek için de hangi yönlerin güçlendirilmesi gerektiği
ortaya konmalı ve bu hususa ağırlık verilmelidir. Örneğin;
Belediyenin hizmet verdiği kentte üniversite açılacak olması önemli bir fırsattır. Fakat
belediyede kültürel faaliyetlerin organizasyonu ve yönlendirilmesi için yeterli kapasitede
personel bulunmuyorsa, bu bir zayıflıktır. Bu durumda belediyenin personel yapısında bu
yönde iyileştirme yapması gerekmektedir.
Durum Analizi ve Varsayımlar
Belediye, Güçlü/Zayıf Yönler ile Fırsat/Tehditleri belirledikten ve bunların etkileşimini
değerlendirdikten sonra, stratejilerin oluşturulabilmesi için varsayımlar üretmesi, yani senaryo
yazması gerekmektedir.
Senaryo, mevcut veriler doğrultusunda gelecekte nelerin olabileceğinin var sayılması ve
bunlara göre alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi biçiminde olmalıdır.
Durum Analizinin Raporlanması
Durum analizinde elde edilen bilgiler, stratejik planların yapımında ulanılmak üzere
raporlanmalıdır. Raporların basitliğini sağlayabilmek amacıyla, ayrıntılar raporda yer
almamalı ama raporun eki olarak muhafaza edilmelidir.
Durum Analiz Rapor Örneği
1- Ön Bilgi:
Kent Özet Bilgisi:
Nüfus
Alan
Kentsel Gelişim Seviyesi
-Altyapı (Yol, Su, Atık Su, Yağmur Suyu, Yon Uzunluğu, Asfaltı Yol Oranı, vb)
-Rekreasyon (Kişi başı yeşil alan, park sayısı ve alanı, vb)
-Tesisleşme (Kültürel, sosyal, sportif vb. tesisler, kapasiteleri)
-Planlar ve İmar durumu (Planlı ve plansız alanlar, gecekondu ve imara aykırı yapılar
hakkında bilgi)
Ekonomik Yapı:
-Kişi başına gelir
-Çalışan ve işsiz oranları
-Ekonomik işletmelerin sınıflandırılması
Kültürel ve Sosyal Hayat:
-Eğitim
-Sağlık
-Kültürel Tesis vb. konularda özet bilgi
Belediye Özet Bilgisi:
Yetki ve Sorumluluk: Mevzuattan kaynaklanan yetkiler ve sorumluluklar
Personel sayısı
Bütçe Bilgileri
-Toplam Gelir
-Toplam Gider
-Gelir/Gider Dengesi
-Yatırım Harcamalarının Oranı
-Hizmet Harcamalarının Oranı
-Personel Harcamalarının Oranı
Organizasyon Yapısı
-Başkan Yardımcısı sayısı
-Birim Sayısı
Süreç Bilgileri
-Varsa, kullanılan yönetim teknikleri
-Varsa, Kent Bilgi Sistemi
-Otomasyona geçilen işlemler veya birimler
-Hizmet alımı ile yapılan işler
-Özelleştirilen işler
Fiziki Kaynak Bilgileri
-Hizmet binaları (Mülk ve kiralık)
-İş makineleri
-Akar sağlayan tesisler
-Asa stoku
Projeler
-Planlanan vizyon Projeleri
-Başlanan vizyon projeleri
2-SWOT Analizi
Güçlü Yönler
1-Belediyemizin iyi eğitilmiş personel gücü bulunmaktadır.
2-Personel sayısı diğer belediyelere göre daha azdır. Aşırı personel istihdamı söz konusu
değildir.
% 30 yüksek okul mezunu, % 45 lise mezunu
3-Bilgisayar teknolojisinden yararlanma oranı yüksektir.
e-Belediyeye geçilmiş olup, tüm birimler otomasyona bağlanmıştır.
4-Vergi dışı gelirlerin vergi gelirlerine oranı % 65’tir ve emsallere göre yüksektir.
5-Cari harcamaların toplam gider içindeki oranı % 28 ile diğer belediyelere göre
düşüktür.
6-Personel Harcamalarının toplam gider içindeki payı % 21 ile diğer belediyelere göre
düşüktür.
7-Yatırım Harcamalarının toplam gider içindeki payı % 35 ile diğer belediyelere göre
yüksektir.
8-Hizmet Harcamalarının toplam gider içindeki payı % 24 ile diğer belediyelere göre
yüksektir.
9-Toplam borç oranı, son yıl gelir toplamının % 8’i kadar olup, diğer belediyelere göre
düşüktür.
10-Vatandaş-belediye diyaloğu için geliştirilmiş kanallar aktiftir. Bu kapsamda Kent
Danışma Meclisi ve Yerel Kalkınma Meclisi oluşturulmuş olup, düzenli çalışmaktadır.
11-Vatandaş şikâyetlerinde belediyelerin asli görevleri açısından son yılarda önemli
düşüşler yaşanmaktadır.
12-Belediyede mesleki eğitime önem verilmekte olup, son üç yıl içinde kişi başına
ortalama yılda 12 saat eğitim verilmiştir.
13-Her türlü mevzuat değişimi yakından takip edilmekte olup, güncellemeler üye olunan
hukuk sitesi tarafından otomatik yapılmaktadır.
14-Belediyede çalışma mekânları yeterli düzeydedir.
15-Üretim süreçleri kontrol altıdadır. ISO 9001:2000 Kalite Güvence Yönetimi
uygulanmaktadır.
16- Bütçe gerçekleşme oranı % 92 ile emsal belediyelere göre yüksektir.
17- Toplam kalite Yönetimi anlayışında takım çalışmaları ve sürekli iyileştirme
çalışmaları yapılmaktadır.
18-Modern arşiv sayesinde dosya muhafazası ve ulaşımı kolay ve güvenlidir.
19-Vergi toplama sisteminde teknolojik imkânlar kullanılmaktadır.
20-Belediye içinde etkin ve yaygın iletişim sistemi bulunmaktadır.
21-Belediyenin önemli sayıda proje hazırlığı bulunmaktadır.
Zayıf Yönler
1-Tahsilat Oranı % 65 olup, düşük seviyededir.
2-Kent Bilgi Sistemi mevcut değildir.
3-Personel sirkülâsyonu yüksek seviyededir.
4-Belediye gelirleri içerisinde Genel Bütçe Vergi Gelirlerinin oranı yüksek olup,
merkeze mali bağlılık fazladır.
5-Belediye arsa stokunda azalma yaşanmaktadır.
6-Vergi gelirlerinin belirli dönemlerde yüksek olması sebebiyle ara dönelerde nakit
sıkıntısı yaşanmaktadır.
7-Personelin önemli bölümü 657 sayılı yasaya tabi devlet memuru olduğu için insan
kaynakları anlayışı doğrultusunda çalışanların yönetimi güç olmaktadır.
8-Kamulaştırmasız el atma dava sayısı fazladır.
9-Belediye araç parkı yaşlanmış olup, yenileme gerektirmektedir.
10-Belediye hizmet binaları farklı yerlerde olduğundan koordinasyon ve denetim
zorlaşmaktadır.
11-Belediyenin eğitim düzeyi yüksek olmakla beraber yabancı dil bilen eleman sayısı
çok azdır. Bu da özellikle AB ve yurt dışı ilişkilerde ve araştırma çalışmalarında zayıflık
unsurudur.
Fırsatlar:
1-Kamu reformu kapsamında belediyelere yeni yetkilerin verilmesi gündemdedir.
2-Daha önce Büyükşehir dışında kalan belediye, artık Büyükşehire dahil olduğundan
kentsel hizmetlerin daha güçlü gerçekleşmesi söz konusudur.
3-Belediye sınırları içerisinde yapılması planlanan üniversite kampusu ile kentin
kültürel yaşamı zenginleşebilir potansiyele kavuşmaktadır.
4-Kent Nazım Planlarında fuar alanının belediye sınırları içerisinde planlanması,
bölgede vizyon projelerinin gerçekleştirmesini kolaylaştırmaktadır.
5-TOKİ’nin belediye sınırları çerisinde toplu konut planlaması sayesinde beldenin
gecekondu problemi önemli randa azalacağı gibi, söz konusu bölgenin alt yapısı da TOKİ
tarafından yapılacağından, belediyenin diğer bölgelere daha fazla yatırım yapma imkanı
doğacaktır.
6- Beldenin sahil bölgesi Kültür ve Turizm Bakanlığınca Turizm Bölgesi ilan edilmesi
sebebi ile, bu bölgede turistik tesisleşme imkanı doğmuştur.
7-Mera Kanunu’ndaki değişiklik sonucu, belediye sınırları içerisinde olup, yapılaşmaya
sahne olan araziler mera vasfından çıkarılma imkanı doğmuştur. Bu da beldede var olan ve
mera olması dolayısıyla hizmet getirilemeyen yere belediye hizmetlerinin getirilebilmesine
imkan sağlamıştır.
8-Beldede önemli oranda hazine arazisi bulunmaktadır. Hazinenin arazi satış kararı ve
satılan arazilerden ilgili belediyeye pay verecek olması sebebi ile yeni gelir kaynağı oluşması
söz konusudur.
Tehditler
1-İlçede çok ciddi oranda konut imarlı boş arazi vardır. Havaalanının faaliyete geçmesi
ile birlikte nüfusun çok hızlı artması söz konusudur.
2-Belediye arazi stoku azaldığından, mülk satış gelirlerinde azalma yaşanacaktır. Bu da
gelecek yılarda mali yapıyı sıkıntıya sokabilir.
3-Belde nüfusu, beldedeki istihdam sahalarına göre daha hızlı artmakta olduğundan,
işsizliğin artması ve belediyeye yönelik sosyal yardım taleplerinin artması söz konusudur.
4-Reform kapsamında ilköğretim okullarının bakım ve onarımında belediyelere yetki
verilmesi öngörülmektedir. Bu da belediye bütçesine çok ciddi oranda ilave yük getirecektir.
5-Bölgedeki havza alanları büyük ölçüde yapılaştığı için, beldenin mücavirinde bulunan
havza alanına yönelik yapılaşma baskısı artacaktır.
Durum Analizi ve tekniklerin kullanımı
Durum analizi yapılırken belgelerin incelenmesi, mülakat, anket ve benzeri çalışmalar,
gerektiğinde kurum dışı müşavirlik hizmeti alımı, kuruluş ile ilgili çeşitli kesimleri bir araya
getiren katılımcı toplantılar gibi araçlar kullanılır. Bu kapsamda gerçekleştirilecek bazı
çalışmalarda kuruluş dışından uzmanlık hizmeti alınması, örneğin, katılımcı toplantıları
tarafsız bir şekilde yönetecek kolaylaştırıcıların (moderatörlerin) kullanılması mümkündür.272
Durum analizi yapılması sürecinde kurum içi ve dışı arama konferansları düzenlenebilir,
Focus grupları oluşturulabilir, atölye çalışmaları, Delphi Tekniği, Nominal Grup, Açık Grup
çalışmaları yapılabilir. Ayrıca kanuni zorunluluk olan fayda/maliyet, Etkinlik/Maliyet Analizi
yapılmalıdır. Özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde stratejik planlama sürecinin çok hassas
ve kapsamlı yapılması gerekmektedir.
2. Aşama: Geleceği Öngörmek
Durum analizinin tamamlanması ile birlikte stratejik plan yapımı için gereken iki ana
unsurdan biri tamamlanmış demektir. İkinci ana unsur ise, kurumun temel bakış açısı ve
ilkelerinin belirlenmesidir. Bu unsur da belirlendikten sonra, durum analizi ile elde edilen
veriler, ilke ve temel bakış açısı doğrultusunda değerlendirilerek, stratejik hedefler
oluşturulur. Yani, ikinci aşama kendi içinde iki ayrı aşamadan oluşmaktadır.
Birincisi; kurumun temel bakış açısı ve ilkelerinin oluşturulması yani, kuruluşun
misyon, vizyon ve ilkelerinin belirlenmesidir. Bu kavramlarla ilgili açıklamalar Toplam
Kalite Yönetimi bölümünde yapılmıştır.
Stratejik Amaçlar:
Stratejik amaç, işletmenin uzun dönemde gerçekleştirmeyi hedeflediği sonuçları ifade
eder273 Stratejik amaç, kuruluşun genel bir çerçevede ulaşmayı düşündüğü noktanın ne
olduğunu gösterir. Stratejik amaçlar, genel ve kuruluş işlevini daha ileri bir noktaya götürecek
nitelikte olmalı, ama aynı zamanda gerçekçi ve ulaşılabilir bir özellik taşımalıdır.
Bir belediyenin stratejik amaçlarına örnek olarak şunlar ifadeler verilebilir:
*Kentimizin ve kent yönetimimizin misyon, vizyon ve amaçlara ulaşabilmesi, hizmette
kalite ve verimliliği artırmak için eğitim ve araştırma çalışmalarına ağırlık verilecektir.
*Katılımcı yönetimin oluşturulabilmesi için Kent Konseyleri çalışmaları etkinleştirilerek
sürdürülecektir.
*İlçemizin ekonomik, sosyal, kültürel ve fiziki kalkınmasının sağlanabilmesi amacıyla
akademik çevreler, sivil toplum örgütleri, meslek teşekkülleri ile işbirliği içinde ortak çalışma
konsepti oluşturulacaktır.
*Mali yönden kendi kendine yetebilen bir belediye olabilmek için etkin kaynak
yönetimi yaklaşımı uygulanacaktır.
*Belde ve belde halkına hizmette etkinliğin sağlanabilmesi amacıyla, kente yatırım
yapan tüm kurum ve kuruluşlarla koordinasyon sağlanacaktır.
*Hizmetlerde etkinlik ve verimliliğin sağlanabilmesi için süreç odaklı yönetim
anlayışıyla hareket edilecektir.
Hedefler:
Hedefler, belirlenmiş bulunan stratejik amaçların işletmenin bölümlerine göre ayrıntılı
hale getirilmiş nihai durumudur.274 Hedefler, stratejik amaçların gerçekleştirilebilmesi için
ortaya konulan spesifik ve ölçülebilir alt amaçlardır. Stratejik amaçların aksine, hedefler
sayısal olarak ifade edilirler ve daha kısa vadeyi kapsarlar. Bir stratejik amacı
gerçekleştirmeye yönelik olarak birden fazla hedef belirlenebilir.
Hedefler, stratejik amaçların tanımlanmış bir zaman dilimi içinde nitelik ve nicelik
olarak ifadesidir. Bu nedenle, hedefler ulaşılması öngörülen çıktılara dönük, ölçülebilir alt
272 Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu
273 DİNÇER; Ömer, Prof. Dr., a.g.e., sf: 142
274 DİNÇER; Ömer, Prof. Dr., a.g.e., sf: 144
amaçlardır. Hedeflerin miktar, maliyet, kalite ve zaman cinsinden ifade edilebilir olması
gerekmektedir.
Pendik Belediyesi stratejik amaç ve hedefleri ile ilgili bilgiler Toplam Kalite Yönetimi
bölümünde yapılmıştır.
3. Aşama: Uygulama Stratejileri
Stratejik planlama sürecinde "gitmek istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz?" sorusuna
cevap niteliğinde oluşturulması gereken uygulama stratejisi, stratejik planın bütünü ile
uyumlu ve karşılıklı etkileşime açık bir biçimde oluşturulmalıdır.
Kuruluş her bir stratejik amaca ait hedefleri bu başlık altında ayrıntılı olarak açıklayacak
ve bu hedeflere ulaşmak için gerekli olan faaliyet ve projeleri detaylı bir şekilde anlatacaktır.
Hedeflerin açıklanmasında, hedeflerle ilgili olarak ortaya çıkan gelişmeler ve varsa politika
değişiklikleri ele alınacaktır.275
Bu aşamada belediye belirlediği stratejik amaçlara ulaşabilmek için belirlediği
hedeflerin nasıl yerine getirileceğine ilişkin projelerini ayrıntılı biçimde belirleyecektir. Yani
bu aşamada stratejik hedeflere ulaşmak için gerekli operasyonel hedefler, bu hedeflerin
sorumlulukları ve bu sorumluların çalışma programları
Örneğimizdeki stratejik hedeflerden hareketle bir belediyenin bu hedeflere ulaşmak için
belirleyeceği uygulama stratejilerini ve bunların sorumlu olduğu birimlerle çalışma
programlarını aşağıdaki gibi belirleyebiliriz.
Hedef 1: Planlama:
*Kentin planlı alan oranı 3. yıl sonunda % 80’e, 5. yıl sonunda % 100’e ulaşacaktır.
*İmar uygulaması yapılması gereken alanların tamamı 5 yıl içinde bitirilecektir.
Uygulama Stratejisi-Sorumlular ve Çalışma Programı
Yıllar
Yapılacak İş
Sorumlu
1 Yıl
A1 Bölgesi imar Planı
Planlama Müdürlüğü
A7 bölgesi 18. Madde Uygulaması
Harita Müdürlüğü
2. Yıl
A2 Bölgesi imar Planı
Planlama Müdürlüğü
A3 Bölgesi imar Planı
Planlama Müdürlüğü
A8 Bölgesi 18. Madde Uygulaması
Harita Müdürlüğü
3. Yıl
A11 Bölgesi imar Planı
Planlama Müdürlüğü
A12 Bölgesi imar Planı
Planlama Müdürlüğü
A9 Bölgesi 18. Madde Uygulaması
Harita Müdürlüğü
A1 Bölgesi 18. Madde Uygulaması
Harita Müdürlüğü
4. Yıl
A14 Bölgesi imar Planı
Planlama Müdürlüğü
A2 Bölgesi 18. Madde Uygulaması
Harita Müdürlüğü
A3 Bölgesi 18. Madde Uygulaması
Harita Müdürlüğü
5. Yıl
A15 Bölgesi imar Planı
Planlama Müdürlüğü
A4 Bölgesi 18. Madde Uygulaması
Harita Müdürlüğü
Hedef 2: Altyapı:
Kentsel altyapının tamamlanma oranı 5 yıl içinde % 60’dan % 80’e çıkarılacaktır.
Yıllar
1 Yıl
Yapılacak İş
Sorumlu
A1 Bölgesi ve A4 Bölgesi Kanal İnşaatı
Fen İşleri Müdürlüğü
A3, A4, A5, A6
bölgesi Asfaltlama Fen İşleri Müdürlüğü
275 DPT, Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu
2. Yıl
3. Yıl
4. Yıl
5. Yıl
Çalışması
A7 ve A9 Bölgesi anaarter Yol Çalışması
A2 Bölgesi ve A8 Bölgesi Yağmur Suyu
Kanal İnşaatı
A1, A 2 ve A8
Bölgesi Asfaltlama
Çalışması
A11 Bölgesi XYZ yayalaştırma çalışması
A10 Bölgesi asfalt
A9 Bölgesi yayalaştırma
A4 Bölgesi Yağmursuyu
A1 Bölgesi Yeni Yol açılması
A14 Bölgesi Kanal
A14 Bölgesi Asfaltlama
A3 Bölgesi yayalaştırma
A15 Bölgesi Asfaltlama
A4 Bölgesi Yağmursuyu
Fen İşleri Müdürlüğü
Fen İşleri Müdürlüğü
Fen İşleri Müdürlüğü
Fen
Fen
Fen
Fen
Fen
Fen
Fen
Fen
Fen
Fen
İşleri
İşleri
İşleri
İşleri
İşleri
İşleri
İşleri
İşleri
İşleri
İşleri
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Müdürlüğü
Diğer hedeflerle ilgili de bu tür operasyonel çalışma programı belirlenmelidir. Fakat
hedeflerin belirlenmesi yetmemektedir. Bu hedeflere ulaşımın ölçülebileceği performans
kriterleri de belirlenmelidir.
Performans ölçümü, kurumun bir bütün olarak genel çerçevede ve ayrıca çalışanlar, süreçler
ve birimler yönünden çalışmalarını değerlendirmek için oluşturduğu ölçüm modelidir. Yani, bir kişi
veya kurumun amaçlarına ulaşmak için yaptığı çalışmaların bu amaçlara ne kadar uygun olduğunun,
bir başka ifade ile yeterliliğinin ölçülmesidir.
Performans ölçümü, kuruluşun neyi ve neleri elde etmeyi amaçladığını, kullandığı mali
ve fiziki kaynakların, insan gücünün neler olduğu, elindeki kaynakları hangi yöntem ve
usuller uygulayarak amaçladığı hedeflere dönüştürdüğü, faaliyetleri sonucunda elde ettiği mal
ve hizmetlerin, hedeflenen amaçların direkt olarak elde edilmesindeki kesin etkileri ile diğer
yan amaçların elde edilmesindeki geniş ve dolayı etkilerinin değerlendirilmesidir.276
Bu ölçümde işin amaçla ne kadar uygunluk gösterdiği, uygun olsa bile amaca ne kadar
yaklaştığının ölçülmelidir. Örneğin, kurumun amacı maliyetleri düşürmek ise, yapılan
çalışmaların maliyet düşürücü olup olmadığının sorgulanması uygunluk değerlendirmesi iken,
yapılan çalışmalar maliyet düşürücü ise bile maliyetleri ne kadar düşürdüğü de
değerlendirilmelidir. Maliyetlerin % 10 düşürülmesi amaç iken, yapılan faaliyetlerle
maliyetler % 5 düşüyorsa, bu durumda faaliyetin performansı % 50 olacaktır.
Bir kurumun performansının ölçülmesinde kullanacak kriterler neler olmalıdır? Bu
sorunun cevabı üzerinde mutabakat bulunmamaktadır. Aktan’a göre bu kriterler şunlar
olmalıdır:277
*Kalite
*Verimlilik
*Karlılık
*Maliyet
*Yenilik
*Müşteri memnuniyeti
*Çalışanların memnuniyeti
İngiltere Sayıştayı’na göre performans ölçüm kriterleri şunlardır:278
276 ÇOŞKUN, Arife (Derleyen), Performans ve Risk Denetim Terimleri, sf: 51, http://www.sayistay.gov.tr ,
277 AKTAN, C. Can, Değişim Çağında Devlet, Çizgi Kitabevi, Konya 2003, sf: 64
*Tutumluluk ölçütleri
*Finansal ölçütler
*Hizmet kalitesinin ölçütleri
*Etkinlik ölçütleri
*Verimlilik ölçütleri
Performans ölçümü ile ilgili kriterlerin tespitinde her ne kadar bir mutabakat yoksa da,
kurumsal performansın ölçülmesinde etkinlik, verimlilik temel unsur olarak görülmektedir.
Aktan’ın kriterlerinde söz konusu edilen müşteri ve çalışan memnuniyeti ile yeniliklerin de
ölçülmesi, performans ölçümünde vaz geçilmez hususlar arasında yer almalıdır.
Bu durumda belediye stratejik hedeflerine ulaşmak için belirlediği operasyonel
hedeflerinin performansının ölçüm kriterlerini belirlemelidir. Yukarıdaki örneklerimizin
performans kriterleri aşağıda gösterildiği gibi belirlenebilir.
İşlem
İmar Planları
İmar uygulaması
Asfaltlama
Kanal
Sosyal Yardım
Personel eğitimi
Kriter 1
Planların m2 birim
maliyeti
Uygulamanın
m2
birim maliyeti
M2 birim maliyeti
M2 birim maliyeti
Yardım
görenlerin
yardıma muhtaçlara
oranı
Kişi başı eğitim saati
Personel verimliliği
Personel
başına
düşen nüfus miktarı
Bütçe performansı
Gelir/Gider oranı
Kriter 2
Öngörülen zamana
uygunluğu
Vatandaş
memnuniyet
seviyesi
Yardım görenlerin
memnuniyet
derecesi
Eğitimden
memnuniyet
derecesi
Personel
başına
düşen hizmet ve
yatırım harcaması
Yatırımın
gider
oranı
Kriter 3
Kriter 4
İtiraz sayısının
toplam
mülk
sahibine oranı
Ortalama
1
saatlik eğitim
maliyeti
Personel
harcamasının
gider oranı
Borçların
yıllık gelire
oranı
Stratejik Planların Bütçeyi Oluşturması
Belediyeler bütçelerini oluştururken stratejik planlardaki öngörülere göre hareket
edeceklerdir. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu bu hususta şu
düzenlemeyi içermektedir:
MADDE 9.- Kamu idareleri; kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat ve
benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını oluşturmak,
stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden belirlenmiş olan
göstergeler doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini yapmak
amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlarlar.
Kamu idareleri, kamu hizmetlerinin istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmesi için
bütçeleri ile program ve proje bazında kaynak tahsislerini; stratejik planlarına, yıllık amaç ve
hedefleri ile performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar.
Stratejik plan hazırlamakla yükümlü olacak kamu idarelerinin ve stratejik planlama
sürecine ilişkin takvimin tespitine, stratejik planların kalkınma planı ve programlarla
ilişkilendirilmesine yönelik usul ve esasların belirlenmesine Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı yetkilidir.
Kamu idareleri bütçelerini, stratejik planlarında yer alan misyon, vizyon, stratejik amaç
ve hedeflerle uyumlu ve performans esasına dayalı olarak hazırlarlar. Kamu idarelerinin
bütçelerinin stratejik planlarda belirlenen performans göstergelerine uygunluğu ve idarelerin
278 NAO (İngiltere Sayıştayı, Performans Ölçümü, Çev: ARAL, C.Suat, Sayıştay Başkanlığı, Ankara 2001,
sf: 13
bu çerçevede yürütecekleri faaliyetler ile performans esaslı bütçelemeye ilişkin diğer
hususları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve ilgili kamu idaresi
tarafından birlikte tespit edilecek olan performans göstergeleri, kuruluşların bütçelerinde yer
alır. Performans denetimleri bu göstergeler çerçevesinde gerçekleştirilir.
DPT tarafından hazırlanan kılavuzda bütçe ile stratejik plan ilişkisi hakkında şu
açıklamalar bulunmaktadır:
Her bir hedefin faaliyetlerde ifade edilmesi sonrasında faaliyetlerin bütçe ile ilişkisinin
kurulması gerekmektedir. Buradaki temel amaç, bütçe hazırlanması sürecinde kaynak ve
maliyet yapılarının ortaya konulması suretiyle her bir politikanın maliyetini ölçebilmenin
yanında harcamaların önceliklendirilmesi sürecine de yardımcı olmaktır.
Bu çerçevede, öncelikle bir bütün halinde sektör ve kuruluşun kaynak ve harcama
yapısının ortaya konulması gerekmektedir. Bunun için, geçmiş 2-3 yıllık gerçekleşmeler ve bu
konudaki gelişmeleri yansıtan kararları da dikkate almak gerekecektir.
Bu bölümde, kuruluşun elde ettiği ve gelecek dönemde elde etmeyi öngördüğü tüm
gelirleri gösteren kaynak tablosu (Şekil 5) çerçevesinde, kuruluş faaliyet bazında kaynak
dağıtma alıştırmalarını yapmaya başlayacaktır. Böylece, stratejik amaçlarla ilgili politika
değişikliklerinin maliyeti ve içsel etkileri değerlendirilebilecek ve bütçe görüşmelerinin ilk
bazı burada oluşturulacaktır.
Kaynaklar
Şekil 5: Sektör/Kuruluş Kaynak Tablosu
Cari
Bütçe
Takip Eden
Takip Eden
Yıl (t)
Yılı (t+1)
İlk Yıl (t+2) İkinci Yıl (t+3)
Konsolide Bütçe
Fon
Döner Sermaye
Özel Hesaplar
Vakıf ve Dernekler
Dış Kaynak
Diğer
Program bütçe uygulaması çerçevesinde, her bir kuruluş, alt programlarının
(hedeflerinin) altında yer alan faaliyetlerini tanımlayacaktır. Bunun devamında ise hedeflediği
çıktılara yönelik olarak, kaynak yapısı ile mevcut maliyet yapısının belirleyiciliğinde,
alternatifli hesaplamalar yapacaktır (Şekil 6). Bütçe sürecindeki kadar detaylı olmamakla
birlikte burada yapılan hesaplamalar sektörün/kuruluşun kendi önceliklendirmesini yansıtmış
olacaktır.
Şekil 6: Bütçesel Süreçte Hedef, Faaliyet, Çıktı ve Performans İlişkisi
Hedef A
Faaliyet 1
Alternatifli
Çıktılar
Kaynak
Yapısı
Performans
Kriterleri
Kuruluş kaynak yapısıyla uyumlu olarak stratejik amaçları ve hedefleri altında faaliyet
ve projelerinin maliyet yapılarını ortaya koyacaktır (Şekil 7). Stratejik planın ekinde
faaliyetlerle ilgili harcamalar detayları ile birlikte gösterilecektir.
Şekil 7: Sektör/Kuruluş Maliyet Tablosu
Stratejik Amaç 1
Hedef 1.1
Faaliyetler
Cari Yıl
(t)
Bütçe Yılı
(t+1)
Takip
Eden İlk
Yıl (t+2)
Takip Eden
İkinci Yıl
(t+3)
Faaliyet 1.1.1
Faaliyet 1.1.2
Faaliyet 1.1.3
Faaliyet 1.1.4
……
Özellikle faaliyet ve projeler bu kılavuzda ortaya konan stratejik planlama mantığına
daha uygun bir şekilde kuruluş tarafından yeniden tasarlanabilir. Bütçe uygulamasına
geçerken, kuruluşun bütçedeki sınıflandırmadan farklı bir şekilde oluşturduğu faaliyet ve
projeleri varsa, bunlar köprü tablolar hazırlanmak suretiyle mevcut faaliyet ve projeler ile
bütünleştirilecektir.
Stratejik planların yıllık uygulama dilimleri belirlenecek ve raporlanacaktır. Stratejik
planlar ve bütçeler arasındaki ilişki bu belgeler aracılığı ile açıklık kazanacaktır. Böylelikle
bütçelerin performans uygulamasını destekleyen bir yapıya sahip olması sağlanmış
olacaktır.279
4. Aşama
İzleme-Ölçme ve Değerlendirme
Stratejik Yönetim Sürecinin son evresi seçilen stratejilerin değerlendirilmesi, bunun için
değerlendirme ölçütlerinin belirlenmesi ve kontrolünün yapılmasıdır.280 Bu safhada uygulanan
stratejinin, işletmeyi amaçlarına ne ölçüde ulaştırdığı değerlendirilir. Aynı zamanda bu safha,
yeni stratejilerin de belirlenmesi sürecinin başlangıcını oluşturur. Çünkü, sonuçların kontrolü
ve değerlendirilmesi, aynen veya düzeltilerek eski stratejilerin mi kullanılacağını yoksa yeni
stratejilerin mi geliştirileceği konusunda tepe yönetimine geri besleme sağlayacaktır.281
Bu çalışmalar şu aşamalardan oluşur:
a-Aşama: Bu sürecin işletilebilmesi için başarı kriterlerinin belirlenmiş olması
gerekmektedir be önceki bölümde açıklandığı gibi, bu kriterler stratejik planlamanın içinde
yer alması zorunlu husustur.
279 DPT, Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu
280 EREN, Erol, Prof. Dr., a.g.e., sf: 405
281 DİNÇER, Ömer, Prof. Dr., a.g.e., sf: 361
b-Aşama: İkinci olarak, faaliyet sonuçlarının izlenmesi ve ölçülmesi gereklidir.
İzleme, Amaç ve hedeflerin gerçekleştirilmesine ilişkin gelişmelerin belirli bir sıklıkla
raporlanması ve ilgili taraflar ile kurum içi ve kurum dışı mercilerin değerlendirmesine
sunulması, izleme faaliyetlerini oluşturur.
İzleme, yönetime yardımcı olan sistemli bir faaliyettir. İzlemede raporlar ve diğer
iletişim kanalları kullanılır; ayrıca esas olarak kaynaklar, faaliyetler ve çıktılar üzerinde
yoğunlaşılır.
Değerlendirme imkanı sunmasının yanı sıra, beklenmeyen durumlara karşı hızlı ve etkili
bir şekilde tedbir alınabilmesine de yardımcı olacaktır.
İzleme raporları objektif olmalıdır. İlerleme sağlanan alanlar yanında, ilerleme
sağlanamayan konular da rapor edilmelidir.
Performansın izlenmesi, izleme faaliyetinin temelidir. Bunun için performans
göstergeleri ile ilgili veriler düzenli olarak toplanmalı ve değerlendirilmelidir.282
c-Aşama: Elde edilen sonuçlarla hedeflerin karşılaştırılmasıdır. Öngörülen hedeflere
ulaşılmış mıdır? Ulaşılamamış ise, sapma ne kadardır?
Bu inceleme, performans değerlendirmesidir. Performans genellikle, belirlenen koşullara
göre bir işin yerine getirilme düzeyi veya iş görenin davranış biçimi olarak
tanımlanmaktadır.283 Bir başka ifade ile performans, genel olarak amaçlı ve planlanmış bir
etkinlik sonucunda elde edileni, nicel ve/veya nitel olarak belirleyen bir kavramdır. Yani,
belirlenmiş olan bir hedefe ulaşım seviyesinin ölçümüdür.284
Bir performans yönetimi, öncelikle stratejik hedeflerin belirlemesi ile başlamaktadır.
Burada önemli olan stratejik hedeflerin, kurumun temel varlık amacına uygu olmasıdır.
Belediyeler belde ve belde halkına hizmet veren kamu tüzel kişilikleri olduklarına, yasa ile
kuruldukları ve yasalar çerçevesinde çalıştıklarına göre, stratejik hedefler belde ve belde
halkına en iyi hizmetin kanunlar çerçevesinde verilmesi esasına dayanmalıdır.
Belediyelerin stratejik hedeflerinin ne kadar uygun vasıfta olduğu, hukuki denetimlerin
yanı sıra halkın değerlendirmesi ile ölçülebilir. Hukuki denetim, ilgili denetim kurumlarınca
yapılmaktadır. Halkın değerlendirmeleri ise yapılacak olan kamuoyu araştırmaları ile
ölçülebilir.
Belediyelerin stratejik hedeflere ulaşabilmek için belirlediği taktiksel ve operasyonel
hedefler ile bu hedeflere ulaşabilmek için yapılan faaliyetlerin sonucunda elde edilenin
stratejik hedefleri gerçekleştirmede ne kadar etkin olduğu ayrı bir değerlendirme konusudur.
Bu da performans denetiminin yanı sıra kamuoyu araştırmaları ile belirlenebilir.
Belediyeler, belirlenen hedeflere ulaşmak için kaynak kullanmakta ve bu kaynaklar
belirli süreçlerde işlenmektedir. Daha fazla çıktı elde etmenin yolu ise kaynakların verimli
kullanımı ile mümkündür. Bu da kaynakların işlenmesini belirleyen süreçlerin verimliliği ile
ilgilidir.
Kaynakların verimli kullanımı sağlanabildiği takdirde, elde edilen çıktılar ekonomi
açıdan kabul edilebilir kriterlerde olacaktır.
Yukarıda anlatılanlar ortaya koymaktadır ki, performans, sadece hedeflere ulaşım
derecesi değil, hedeflere etkin, verimli ve ekonomik biçimde ulaşım derecesidir.
d-aşama: Dördüncü unsur ise, hedeflerden sapma varsa bunları kaynaklarının,
nedenlerinin belirlenmesidir. Bu amaçla beyin fırtınaları, arama konferansları düzenlenebilir,
Delphi Tekniği, Nominal Grup, Açık Grup çalışmaları yapılabilir.
282 DPT, Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu
283 HALİS, Muhsin, Doç. Dr., TEKİNTUŞ Mehmet, Yrd.Doç.Dr., “Kamuda Performans Yönetimi”, Kamu
Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar, Edisyon Yayıncılık, Ankara 2003, sf: 175
284 DPT, Kamu Yönetimi Özel İhtisas Komisyonu Raporu; SONGUR, H. Mehmet, Mahalli İdarelerde
Performans Ölçümü, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1995, sf: 1
e-Aşama: Bu aşama, yapılması gereken iyileştirme çalışmalarının, alınması gereken
önlemlerin alınması aşamasıdır.
Bu önlemler strateji amaçları, hedefleri, operasyonel hedefleri ve ölçüm kriterlerini
kapsayabilir. Çünkü:
*Stratejik amaçlar yanlış seçilmiş olabilir. Örneğin, “Kentimizin ve kent yönetimimizin
misyon, vizyon ve amaçlara ulaşabilmesi, hizmette kalite ve verimliliği artırmak için eğitim
ve araştırma çalışmalarına ağırlık verilecektir.” biçiminde belirlenen stratejik amaç eksik
belirlenmiş olabilir. Bu amaca ulaşabilmek için belediyenin personel yapısında radikal
değişimlere gidilmesi de gerekli olabileceği gibi, eğer yeterli eleman bulunmuyorsa, yoğun
eğitim çalışmaları sebebi ile işlerin aksaması söz konusu olmuş olabilir.
*Stratejik hedefler de yanlış seçilmiş olabilir. Örneğin; “Kentsel altyapının tamamlanma
oranı 5 yıl içinde % 60’dan % 80’e çıkarılacaktır.” Biçimindeki bir hedef belirlenirken, kentin
genişlemesi göz önüne alınmamış olabilir. Bu süreç içinde yeni yerler de planlanmış ve
kentsel gelişim sürecinde buralarda da büyük randa altyapı ihtiyacı doğmuş olabilir. Bu
öngörülemeyen ya da aslında öngörülmüş olması gerekirken gözden kaçan husus da, kentte
yapılması gereken altyapının çok daha büyük boyutlara ulaşmasına, operasyonel olarak
belirlenen hedeflerdeki miktarlara ulaşılmış olmasına rağmen, stratejik hedefteki orana
ulaşılamamasına sebep olabilir. Bu durumu bir tablo ile şu şekilde gösterebiliriz.
Kentin
Mevcut
Öngörülen Genişleme
Dönem
toplam
Durum
yatırım
ile
doğan sonu
altyapı
ihtiyaç
oranları
ihtiyacı
Yol 100 km
% 65
% 80
120 km
% 67
*Operasyonel hedefler yanlış belirlenmiş olabilir. Örneğin, “A1 Bölgesi 18. Madde
Uygulaması” yapılma programı 3. yıldır. Buna karşılık 1. yıl kanal, 2. yıl ise asfaltlama
programı yapılmıştır. Oysa, 18. madde uygulaması sebebi ile bu yatırımların yapılamaması, 3.
yıl sonraya bırakılması gerekmiş olabilir. Ya da yapılmıştır ama 18. madde uygulaması
sonucu yol güzergahları farkı belirlendiğinden bu yatırımlar boşa gitmiş olabilir. Hatta,
18.Madde uygulaması yapılmadan yol, kanal çalışması yapıldığından, kamulaştırmasız el
atma davaları ve bunun sonucu da belediyenin öngörülemeyen kamulaştırma giderleri söz
konusu olmuş olabilir.
*Kriterler yanlış belirlenmiş olabilir. Örneğin, Sosyal Yardım işerinde ölçüm kriteri
olarak “Yardım görenlerin yardıma muhtaçlara oranı” ile “Yardım görenlerin memnuniyet
derecesi” esas alınmıştır. Oysa, bu faaliyetlerin ardım edilen kişi başına ortalama maliyeti,
genel olarak belde halkının bu yardımları değerlendirmesi, yardımların zamanlaması gibi
hususlarda problem yaşanabilir. Mesela, yakacak yardımı kışa girerken değil de çıkarken
yapılmış olabilir ve bu da tam bir başarısızlık örneğidir. Oysa, başarı değerlendirmede bu
kriter de belirlenmeli idi.
Belediye, stratejik plan çalışmalarını ölçüp, gerekli tedbirleri almalı ve uygulamalıdır.
Sonuç:
Stratejik planlama, belediyelerin günü birlik kararlarla değil, iyi analiz edilmiş verilere
dayanılarak geleceği öngörmek ve bu öngörüler doğrultusunda çalışmaları planlamayı,
uygulamayı, takibini ve değerlendirmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla, stratejik planlama ve
onun ayrılmaz parçası olan performans ölçümlemesi ile kamu kurumları bu güne kadar elde
ettikleri alışkanlıklardan apayrı bir yönetim anlayışına zorlanmaktadır.
Yeni Kamu Yönetiminin işletme teknikleri ağırlıklı yönetim anlayışına kayması, kamu
kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasını sağlayıcı bir unsur olacaktır. Bu da varlık amacı
vatandaşa hizmet ola n kamu kurumlarının etkinliğini artırıcı bir rol oynayacaktır.
V-YÖNETİŞİM285
Kamu kurumları, topluma hizmet sunmak amacıyla, toplumun verdiği yetkiyle kurulan
ve çalışmalarını toplumun kaynaklarını kullanarak gerçekleştiren organizasyonlardır. Uzun
yıllar devletten bekleyen, devlet karşısında kendisini hesap verme konumunda gören birey ve
toplum, demokrasi kültürünün ve özgürlüklerinin gelişmesi ile etkilenen olmaktan çıkarak
etkileyen olma aşamasına girmiştir. Artık, kamu yönetiminin kendisine hizmet amacıyla
kurulduğu ve dolayısıyla asıl patronun kendisi olduğu bilincine ulaşan toplum, kendisine
sunulanla yetinmemektedir.
Kamu kurumlarının hesap vermesi, topluma ait kaynakların etkin ve verimli
kullanılması, sunulan hizmetin sadece nicel (miktar) olarak değil, aynı zamanda nitel (kalite)
olarak da yeterli düzeyde olması gibi gereklilikler yüksek sesle seslendirilmeye başlanmıştır.
Kamu kurumlarının fonksiyonel özelliklerine yönelik bu talepler, zamanla idari ve politik
özelliklerine de yönelmiştir.
İnsanlar artık kendisine hizmet için oluşturulan ve kendi kaynaklarını kullanan
kurumların etkin ve verimli çalışmalarının yanı sıra kararların alınma ve politikaların
oluşturulması aşamasına da dâhil olmak istemektedir. Temsili demokrasinin katılımcı
demokrasi yönünde gelişim göstermesine paralel olarak bu talepler de artmaktadır. Bu
gelişmelerin sonucu olarak kamu kurumlarında “katılım” konusu önemli gündem maddeleri
arasında yer almaktadır.
Kamu kurumlarında katılımın sağlanması için geliştirilen yöntemlerin yanı sıra yeni
kamu yönetimi anlayışına geçilmesi ile birlikte işletme yönetim tekniklerinin de kamu
kurumlarında uygulama alanı bulmaya başlaması neticesinde ortaya değişik bir tablo
çıkmıştır. Artık yöneten devlet, ya da yöneten kamu kurumu değil, etkileşim içinde yönetim
olgusunda yer alan devlet-kamu kurumu oluşmaya başlamıştır. Yani sadece kural koyan ve
uygulayan, idare eden, dolayısıyla tek taraflı yetki kullanan anlayış yerine etkileşim içinde
birlikte yönetim anlayışı oluşmuştur. İşte gelinen bu noktadaki yönetim anlayışına
“yönetişim” adı verilmektedir.
Kamu yönetiminde son yıllarda en fazla konuşulan konulardan birisi Yönetişim ya da
İyi Yönetişim kavramlarıdır. Yönetişim terimi ilk olarak 1989’da yayınlanan bir Dünya
Bankası raporunda kullanılmıştır. Ardından OECD, Birleşmiş Milletler gibi kurumlar da bu
terimi yaygın biçimde kullanmaya başladılar.286 Çok tartışılan, üzerinde hassasiyetle durulan
bir kavram olmasına rağmen anlamı çok açık değildir.287 Yönetişim kavramını ilk olarak
kullanan bazı uluslar arası kurumların yaptıkları tanımlar şu şekildedir:288
*Dünya Bankası:
“İyi yönetişim (good governance), açık ve öngörülebilir bir karar alma sürecinin;
profesyonel bir bürokratik yönetimin; eylem ve işlemlerinden sorumlu bir hükümetin; ve
285
Bu bölüm HULUSİ ŞENTÜRK tarafından hazırlanmıştır.
286 ÖZGÜL, M. Yaşar, AGAH, Halil, GAP Projesi Bir Bölgesel Yönetişim Modeli Olabilir mi?, “Avrupa
Birliği ve Türkiye’de Bölgesel Yönetişim”, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 1994, sf: 91
287 ÇOŞKUN, Selim, Kamu Yönetiminde Yönetişim Yaklaşımı, “Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar”
(Ed: BALCI, Asım vd.), Seçkin Basım Yayın, Ankara 2003, sf: 40
288 AKTAN, C.Can, Değişim Çağında Devlet, Çizgi Kitabevi, Konya 2003, sf: 175-176
kamusal sürece aktif bir şekilde katılımda bulunan sivil toplum ve hukukun üstünlüğünün
geçerli olduğu bir düzeni ifade eder. “
*Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı:
“İyi yönetişim, bir ülkedeki ekonomik, siyasal ve idari otoritenin her düzeydeki
işlemleri yürütmesi anlamına gelmektedir. İyi yönetişim, vatandaşların ve toplumsal grupların
kendi çıkarlarını korumak ve yasal haklarını kullanmak için gerekli mekanizmalara ve
kurumlara sahip olmalarını gerektirir.”
*Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD):
“Yönetişim (governance), bir ülkenin ekonomik ve sosyal kaynaklarının yönetiminde
sahip olunan güç ve yetkilerin kullanımını ifade etmektedir.”
İngilizce bir kavram olan “good governance” ın Türkçe’ye çevrilmesi ile oluşmuş bir
kavramdır. Kavramın geleneksel kullanımı ve sözlük anlamı “yönetim-idare” ile eş
anlamlıdır.289 Ancak, yönetim tek taraflılığı anlatırken, yönetişim karşılıklı etkileşimi
çağrıştırır.290 Bir başka ifade ile; yönetim-idarede, tek taraflı bir hıyerarşik yapı söz konusu
iken, yönetişimde heteraşik bir yapı söz konusudur. Bu çerçevede heteraşi; karşılıklı ilişki ve
bağımlılık halindeki aktivitelerin eşgüdümünü ve kendi kendine organize olma etkinliklerini
ifade etmektedir. Bu yönüyle heteraşi, kendi kendini organize eden kişiler arası ağları,
örgütler arası koordinasyonu, merkezsiz, çevre bağımlı sistemler arası döngüyü
içermektedir.291
Türkçe’ye “iyi yönetişim” olarak çevrilen “good governance”; kamunun tümünü veya
bazı kesimlerini yakından ilgilendiren hususlarda alınacak kararlarda yetkilerin nasıl
kullanılacağı ve yurttaşların kendi görüş, fikir ve yararlarını kararlara dahil edebilmeleri için
neler yapmaları gerektiğiyle ilgili olan kurum, kural, süreç ve davranışları da göz önüne
alarak, sorumlu ve duyarlı bir biçimde güç kullanımıdır292
Yönetişim yaklaşımının öngördüğü yönetme biçiminde kamu yönetimine düşen rol
“katalizör”293 olmaktır. Kamu yönetimi artık karar alan, uygulayan, yönlendiren ve yöneten
olmaktan çıkmakta, toplum aktörlerinin (birey, STK, iş dünyası ve kamu yönetimi) karşılıklı
etkileşim içinde politika belirlemesi, planlaması, uygulaması ve denetlemesini öngören çok
taraflı yönetim sürecinin katalizörü olarak görev yapmaktadır. Bu da özellikle son 25 yıldır
savunulmaya başlanan “kürek çeken değil, dümen tutan”294 devlet anlayışının bir sonucudur.
Yönetişim yaklaşımı, kamu yönetiminde hantallık, verimsizlik, etkinsizlik, kalitesizlik
gibi olumsuz unsurlara karşı oluşan ve bu olumsuzlukları giderebilmek için özel sektörde
uygulanan yönetim tekniklerinin kamu yönetimlerinde de uygulanmasını savunan “Yeni
Kamu Yönetimi” hareketinin geldiği yeni bir düzeyi ifade etmektedir.
Yeni kamu yönetimi yaklaşımında yurttaşlığın giderek müşteriye indirgenmesi, ekonomi
mantığı içinde salt maliyet ve büyüme oranlarıyla tanımlanması kamu yönetimi ile sivil
toplum arasındaki mesafelerin açılmasına yol açmışsa da, bu gün sivil toplum ile işbirliği
içinde olan, yurttaşı bir ortak olarak gören295 yönetişim yaklaşımı, kamu yönetimi anlayışının
yeni bir boyuta taşınmasını sağlamaktadır.
289 ÇOŞKUN; Selim, Dr., Kamu Yönetiminde Yönetişim Yaklaşımı, “Kamu Yönetiminde Çağdaş
Yaklaşımlar (Ed:BALCI, Asım, vd), Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003, sf: 40
290 AKKAHVE, Deniz, Bölgesel Gelişme Planlarının Yönetişim Açısından Değerlendirilmesi, “Avrupa
Birliği ve Türkiye’de Bölgesel Yönetişim”, Pendik Belediyesi Yayınları, İstanbul 2004, sf: 41
291 ÇUKURÇAYIR, Akif, Yrd. Doç. Dr., SİPAHİ; B. Esra, Yönetişim Yaklaşımı ve Kamu Yönetiminde
Kalite, Sayıştay Dergisi, S: 50-51, sf: 46
292 http://www.abyerelnet.org/ab/iyiyonetisim/
293 GÜZLSARI; Selime, Kamu Yönetimi Disiplininde Yeni Kamu İşletmeciliği ve Yönetişim Yaklaşımları
294 TOPRAK, Erkan, Demokratik ve Etkin Bir Devlet İçin Türk Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma,
Yayınlanmamış doktora tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ana Bilim
Dalı, Ankara 2000, sf: 110
295 TOSUN, G.Erdoğan, Sivil Toplum, Çağdaş Kamu Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2003, sf: 247
Yönetişimin temel amacı; bireyleri, sivil toplum kuruluşlarını, iş dünyasını, diğer bir
ifade ile toplumu, yönetimle bütünleştirmek; politikaların belirlenmesinden uygulanmasına
kadar toplumu önemli bir aktör olarak devreye sokmak; demokratik değerleri güçlendirmek;
yönetime karşı duyulan ve gittikçe artan güvensizlik duygusunu azaltmaktır.296
Yönetişim, her ne kadar yeni kamu yönetimi yaklaşımının bir yeni boyutu gibi ise de,
farklılaştığı hususlar da bulunmaktadır. Yeni kamu yönetiminin ya da diğer adıyla kamu
işletmeciliğinin merkez bileşenleri temelde örgüt içinde odaklanarak, özelikle personel
yapısında, örgütlenme ve yönetim tarzında önemli değişimlerin gereğine işaret etmektedir.
Örgüt içi düzenlemeleri teme alan bu yaklaşımda amaçlar önceliklidir; sonuçlara ve rekabete
vurgu vardır.297 Bu sebepledir ki, yeni kamu yönetiminde performans yönetimi, süreç
yönetimi, Toplam Kalite Yönetimi, Hedeflere Göre Yönetim gibi tekniklerin kullanımı söz
konusudur. Fakat, bütün bu yönetim tekniklerinde amaç; üretilecek ürün veya hizmetin
kaliteli, ekonomik üretilmesi ve bunun için de müşteri memnuniyeti esaslı, verimlilik odaklı
çalışmaktır. Dolayısıyla bu teknikler, hem politikaların oluşturulması ve planların
hazırlanması aşamasında müşterinin sadece beklenti ve şikayetlerinin esas alınması hem de
üretim esnasında tamamen teknik hassasiyetlerle davranılmasını esas almaktadır.
Yeni kamu yönetimi yaklaşımı, işletmecilik tekniklerinin yanı sıra, temsili
demokrasiden katılımcı demokrasiye geçiş sürecinin bir sonucu olarak vatandaşların yönetime
katılımını da öngörmekte ise de, bu katılımın etkinliğini sağlayamamış, katılım daha çok karar
verici olan kamu yönetimine fikir beyan etme ile sınırlı kalmıştır. Hatta katılımın sadece
STK’larla sınırlı gibi algılanmasının tabii sonucu olarak, bu tür örgütlenmelerin zayıf olduğu
yörelerde katılı şekli olarak kalmış, kamu yönetiminin kararlarının meşrulaştırma amacı
olarak algılanmıştır.
Yönetişim, katılımcı yönetimin bir ileri aşamasını oluşturmakta, kamu yönetiminin
yanına onlarla eşit güçte iki ayrı aktörü getirmektedir. Dolayısıyla yönetişim, üç eşit ortaktan
oluşan bir yapı öngörmektedir. Bunlar, bürokrasi, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarıdır.
Bürokrasi küresel ya da ulusal ya da yerel her düzeyde devleti temsil eden kurum ve
kişilerden oluşur. Bunun yetkileri ve ağırlığı, diğer iki ortakla eşit kabul edilir. Özel sektör,
yani hukuksal adıyla şirketler, sosyolojik adıyla sermaye kesimi ikinci eşit ortaktır. Üçüncü
eşit ortak ise sivil toplum kuruluşlarıdır.298
Yönetişim yaklaşımı, işletme tekniklerinin kullanımını savunması yönden yeni kamu
yönetimi ile paralellik arz etmekte ise de, katılıma getirdiği yeni boyut ile onu geliştirmekte
ve “devlet işletmesinin etkinlik ve etkililik ölçütlerinde işletilmesinden daha fazlasını
gerektirdiğini vurgulamaktadır.299
Yönetişim kavramının ortaya çıkmasının temelinde yatan neden, küresel ekonomi ve
siyaset dünyasına hakim güçlerin, özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşanan dar boğazlara
bir çözüm bulma gayretleridir. Dünya Bankası ve uluslararası kuruluşlar, gelişmekte olan
ülkelere sağladıkları hizmet ve oluşturdukları kaynakların geri dönmemesini bu ülkelerin kötü
yönetilmesine bağlamaktaydılar. Özellikle yönetişim kavramını savunanlar, Dünya Bankası
ve başka uluslararası kuruluşlar bir ölçüde “Bu ülkelerin yönetimini nasıl iyileştirebiliriz?
Kaynakların kötü ve verimsiz kullanılmasını, çarçur edilmesini ve yolsuzluklara konu
edilmesini nasıl önleyebiliriz? Ne gibi önlemler almalıyız ki bu kaynaklar iyi yönetilsin?”
düşüncesinden ve endişesinden hareketle bu kavramın ortaya atıldığını iddia etmektedirler.
İlginçtir; bu dur İŞKUR um aynı zamanda kavramı zorlaştırmaktadır. Bu zorluklardan en
296 AL, Hamza, Bilgi Toplumu ve Kamu Yönetiminde Paradigma Değişimi, bilim adamı Yayınları, Anara
2002, sf: 237
297 GÜZLSARI; Selime, a.g.e.
298 ÖZGÜL, M. Yaşar, AGAH, Halil, GAP Projesi: Bir Bölgesel Yönetişim Modeli Olabilir mi? “Avrupa
Birliği ve Türkiye’de Bölgesel Yönetişim”, Pendik Belediyesi Yayınları, İstanbul 2004, sf: 92
299 GÜZLSARI; Selime, a.g.e.
büyüğü, kavramı, Dünya Bankası merkezli olması sebebiyle, yeni bir kapitalizm ve
emperyalizmin temel kavramlarından biri olarak görme eğiliminden kaynaklanmaktadır. Daha
sonra kavramın içindeki özelliklerden biri olan katılımcılığı öne çıkarıp katılımcılığı sol
söylemle özdeşleştirerek buradan bazı sol değerlerin ortaya atılabileceği düşüncesi ortaya
atıldı. Dolayısıyla yönetişim, hangi kurum açısından ele alınıyorsa, hangi fikir açısından
bakılıyorsa o kadar farklı içeriğe sahiptir. Kurumlar açısından bakıldığında da farklı şeyler
ifade etmektedir.300
Yönetişim yaklaşımının kamuda uygulanması yönünde özellikle gelişmiş ülkelerde
yoğun çalışmalar sürdürülmekte, hatta “Kamu Yönetişim El Kitabı” türünden çalışmalar
yapılmaktadır.301
Yönetişimin Temel Özellikleri
Dünya Bankası’na göre iyi yönetişim için şu faktörler önem taşımaktadır:
Kurallar ve sınırlamalar: Yasama, yürütme ve yargı organlarının işleyişi ile ilgili
kurallar ve sınırlamalar önem taşımaktadır. Bütçenin hazırlanması, onaylanması ve denetimi
ile ilgili kurallar, merkez bankası özerkliği, yargı bağımsızlığı, Ombudsman, muhasebe ve
denetim standartları iyi yönetişim için gerekli temel unsurlardır.
Halkın sesi ve katılım mekanizmaları: Vatandaşların kamusal hizmetlere ilişkin
görüşlerini tespit etmek için düzenli anketler yapılması ve kamuoyuna açıklanması, halkın
siyasal kararlara katılımını sağlayacak mekanizmaların uygulanması vs. gereklidir.
Rekabet: Alternatif hizmet sunum yöntemlerine başvurulması, devlet ile özel kesim
arasında anlaşmazlıkların çözümünde tahkim benzeri yöntemlerden yararlanılması, kamusal
hizmet alanlarında deregülasyon ve özelleştirme uygulamalarının yapılması vs. iyi
yönetişimin tesis edilmesi için çok önem taşımaktadır.
İyi Yönetişim, kamunun yakından ilgilendiği hususlar hakkında, iktidarın nasıl
kullanılması, siyasi kararların nasıl, neden alınması ve yurttaşların kendi sözlerini kabul
ettirebilmeleri için neler yapılması gerektiği ile ilgili olan kurum, süreç ve gelenekleri de göz
önüne alarak sorumlu ve duyarlı bir biçimde güç kullanımından bahsetmek olarak
algılanmaktadır.302
İyi yönetişim teması, öngörülebilir ve açık bir kamu politikası sürecini, profesyonel bir
ahlak ve iş yapma anlayışına sahip bürokrasiyi, kamudaki işlem ve eylemlerin denetlenmesini,
kamusal görev ve hizmetlere katılımda bulunacak güçlü bir sivil toplumu ve hukukun
üstünlüğünü öngörmektedir. İyi yönetişim modeli perspektifinde, “yönetimde açıklık”,
“yönetime katılma”, “sivil toplum”, “denetim ve hesap verme sorumluluğu” gibi unsurlar ön
plana çıkmaktadır.303
Kamu Yönetimi Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanunun
Genel gerekçelerinde ise, yönetişimin özellikleri şu şekilde ifade edilmektedir.
“İyi yönetişim olarak da tarif edilebilecek bu çağdaş yönetim zihniyeti ve yapısı;
. Katılımcı ve paylaşımcı bir anlayışa sahiptir.
. Pro-aktif ve gelecek yönelimli bir bakışı esas alır.
. Girdi odaklı olmaktan sonuç ve hedef odaklı olmaya yönelir.
. Kendine odaklı olmaktan vatandaş odaklı olmaya geçişi hedefler.
Bu yeni anlayış içinde, 21. yüzyılda kamu yönetimi;
. Şeffaf olmak,
300 Korel Göymen, Yönetişimi Uygulamaya Mecburuz, http://www.siviltoplum.com.tr
301 Hollanda Maliye Bakanlığı Kamu Denetim Politikası Genel Müdürlüğü, Kamusal Yönetişim, Çev:
ÖZEREN, Baran, vd., http://www.saydamlik.org
302 KALAYCIOĞLU, Ersin, Sürdürülebilir Gelişme ve Siyasal İyi Yönetişim: Türkiye’nin Son On Yılı,
http://www.iula-emme.org/wssd
303 SAYGILIOĞLU Nevzat, ARI Selçuk, Etkin Devlet, Sabancı üniversitesi, İstanbul 2003, sf:266
. Katılımcı olmak,
. Düşük maliyetle çalışmak,
. Etkili olmak,
. İnsan haklarına saygılı olmak,
. Belirsizliği ve ayrımcılığı azaltacak şekilde hukuka dayanmak ve
. Öngörülebilir olmak zorundadır.”
Avrupa Birliği’nin (AB) 2001 yılının Temmuz ayında kabul ettiği İyi Yönetişim
Beyaz Kitabı’na göre, Hem Birlik düzeyinde, hem de AB’ne üye devletlerin ulusal ve yerel
siyasal yönetimlerinde geçerli olacak olan temel ölçütler iyi yönetişim ilkeleriyle örtüşmek
zorunluluğundadır. Nitekim 2002 yılından itibaren kaleme alınan hükümetlerin
programlarında da yönetişim ilkelerine uygun olarak hükümet etme vurgusu yer almaya
başlamıştır.304 Avrupa Toplulukları Komisyonu’nun 2001 yılında hazırlamış olduğu Avrupa
Birliği’nin yönetişim plan ve stratejilerini kapsayan “White Paper”, “iyi yönetişimin”
ölçütlerini altı maddede toplanmakta ve kapsayıcı bir çerçeve oluşturmaktadır. Bu altı madde
şunlardır:305
*Şeffaflık
*Hesap Verilebilirlik
*Katılım
*Çalışma Uyumu
*Yerindenlik
*Etkinlik
Şeffaflık: Şeffaflık, açıklık, gün ışığında yönetim gibi kavramlar, son yılarda en sık
kullanılan kavramlardandır. Bu kavramlarla anlatılmak istenen, yönetimin otoriter tutumdan
vaz geçmesi, içine girilmezliği azaltması, halkın etkilerine açık olmasıdır.306
Gizlilik, kamu yönetimindeki yolsuzluğun, verimsizliğiz, kayırmacılığın, politik
ayrımcılığın en önemli sebepleri arasındadır. Bu olumsuzluklar da, kamu yönetiminin
kendisinden beklenen fonksiyonları yerine getirmesini engellemekte, toplumsal kaynakları
verimsiz kullanımla harcamakta ve halkın kamu kurumlarına olan güvenini zedelemektedir.
Bu sebepledir ki, tüm kamu reformlarında şeffaflık üzerinde önemle durulan konular arasında
yer almaktadır.
Şeffaflığın temeli ilgili olan herkesin gereksinim duyduğu bilgiye erişebilmesinin
sağlanmasıdır. Bilginin şeffaflığı artırabilmesi için gereken özellikler şunlardır:307
Erişim: Bilgi eşit şartlar altında herkesin erişimine açık olmalıdır.
İlgililik: Bilgi, ihtiyaçla ilgili olmalıdır.
Anlaşılırlık-Nitelik-Güvenilirlik: Bilgi, nitelikli ve güvenilir olmalı; tam, doğru, tutarlı,
açık ve basit bir şekilde ifade edilmelidir.
Zamanlılık: Bilgi periyodik olarak ve zamanında yayınlanmalıdır.
Hesap Verilebilirlik: Hesap verebilirlik, kısaca bir kimsenin yaptıklarından dolayı
başka bir otoriteye açıklamada bulunması olarak tanımlanabilir308 ve modern yönetimin teori
ve uygulamasında anahtar bir kavramdır. Bu kavram yöneticilere belirli bir takım görevlerini
304 KALAYCIOĞLU, Ersin, İstanbul’da İyi Yönetişim: Bir Model Tasarımı, Belediyelerin Yerel Kalkınmada
rolü, Pendik Belediyesi yayınları, İstanbul 2004, sf:
305 NOHUTÇU, Ahmet, Yrd. Doç. Dr., Tekno-Ekonomik Paradigma Dönüşümünden Yeni Demokratik
Yönetim Mekanizmalarına: Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Devlet ve Kamu Yönetimine Etkileri,
http://www.mugla.edu.tr
306 ERYILMAZ, Bilal, Prof. Dr., Bürokrasi, İzmir 2003, sf: 106
307 KUZEY, Pelin, Şeffaflık ve İyi Yönetişim, “İyi Yönetişimin Temel Unsurları”, Maliye Bakanlığı Avrupa
Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı yayınları,
308 BALCI, Asım, Yrd. Doç. R., Kamu Yönetiminde Hesap Verebilirlik Anlayışı, “Kamu Yönetiminde
Çağdaş Yaklaşımlar (Ed:BALCI, Asım, vd), Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003, sf: 116
yerine getirmelerini ve bunlarla ilgili kural ve standartlara uymaları konusunda bir takım
sorumluluklar yüklemek anlamına gelir.309
Vatandaş, “yetki veren” olarak tanımlanmaktadır 310 ve kamu yönetiminin kendisine
yetki veren vatandaşa karşı, bu yetkiyi ne kadar doğru ve etkin kullandığının hesabını vermesi
gerekmektedir.
Hesap verilebilirlik üç tür olmaktadır. Bu türler şunlardır:311
Siyasi hesap verebilirlik: Siyasi partilerin ve temsilcilerinin seçimler yoluyla hesap
verebilirliği,
İdari hesap verebilirlik: Hükümet kuruluşlarının kuruluş içi ve kuruluşlar arası hesap
verebilirliği,
Hukuki hesap verebilirlik: Yargı organları da dahil olmak üzere devletin tüm
birimlerinin karar ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olmasıdır.
Katılım: Demokrasiyi üstün kılan, halkın siyasal sisteme katılımı ve denetimidir.
Katılımın amacı siyaseti ve yönetimi etkilemektir.312 Yönetişim yaklaşımında önemli olan
katılımın aktif ve etki olarak gerçekleşebilmesidir. Bu sebeple de katlımı sadece fikir beyan
etme ile sınırlamamış, birlikte karar alma olarak değerlendirmiştir. Fakat, burada bir sıkıntı
söz konusu olmaktadır. Kamu idarecileri nihayetinde halkın iradesi ile seçilen kişilerden
oluşmakta ve bu kişilerin gözetiminde bürokrasi karar almakta ve çalışmaktadır. Yönetişim ile
birlikte seçilmişlerin veya onları temsil edenlerin yanında seçilmemiş kişiler de eşit ortak
olarak yer almaktadır. Dolayısıyla, bu anlamda demokratik temayüllere ve hassasiyete aykırı
görülebilecek bir yapı ortaya çıkmaktadır. Bu sebepledir ki, yönetişimin aslında sermaye
sınıfının toplum ve kamu yönetimi üzerindeki hakimiyet çabalarının ürünü olduğu yönünde
ciddi itirazlar bulunmaktadır.
Çalışma Uyumu: İyi yönetişimin dördüncü ölçütü, yönetim kademelerinin kendi içinde
uyumlu ve tutarlı kararlar üretmeleri, başka bir anlatımla merkezi ve yerel yönetim katmanları
arasındaki çalışma uyumunun sağlanmasıdır. Merkezi ve yerel yönetimlerin öncelikle kendi
içlerindeki işleyiş ve yönetim bozuklukları, sonra birbirleri arasındaki koordinasyon, uyum ve
ilişkilerin eksikliği, hatta yokluğu, küresel bağımlılıklar içinde baş döndürücü bir hızla
değişen koşullara uygun yanıtların ve siyasaların oluşmasını engellemekte, var olan
siyasaların da tutarlı ve etkin bir biçimde uygulanmasını engellemektedir.313
Yerindenlik: Yönetişimin en önemli hususlarından birisi de yerindenlik yani hizmetin
vatandaşa en yakın yerden sağlanması (Subsidiarity) anlayışıdır ve yerel yönetimler,
yönetişim anlayışının önemli yapı taşlarındandır.314
Subsidiarity ilkesi, bir hizmetin prensip itibarı ile vatandaşa en yakın idari birim
tarafından yerine getirilmesini, sadece ve sadece bu birim tarafından ya hiç ya da yeterince
etkin bir biçimde yerine getirilemeyen hizmetlerin bir üst birim tarafından üstlenilmesini
gerektirir.315
Karar mekanizmalarının vatandaşa en yakın idari birim tarafından gerçekleştirilmesi,
vatandaşın kararlar üzerinde etkin olma imkânını artırmaktadır. Vatandaşa yakın idari
309 ÇUKURÇAYIR, Akif, Yrd. Doç. Dr., SİPAHİ; B. Esra, Yönetişim Yaklaşımı ve Kamu Yönetiminde
Kalite, Sayıştay Dergisi, S: 50-51, sf: 52
310 HALİS, Muhsin, Doç. Dr., TEKİNTUŞ, Mehmet, Yrd. Doç. Dr., Kamuda Performans Yönetimi, “Kamu
Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar (Ed:BALCI, Asım, vd), Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003, sf: 171
311 SAMSUN, Nihal, Hesap Verebilirlik ve İyi Yönetişim, “İyi Yönetişimin Temel Unsurları”, Maliye
Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı yayınları,
312 ÇUKURÇAYIR, M. Akif, Siyasal Katılma ve Yerel Demokrasi, Yargı Yayınevi, Ankara 2000, sf: 13
313 NOHUTÇU, Ahmet, Yrd. Doç. Dr., a.g.e.
314 ÇUKURÇAYIR, Akif, Çok Boyutlu Bir Kavram Olarak Yönetişim, Çağdaş Kamu Yönetimi, c:1, Nobel
Yayın Dağıtım, Anara 2003, sf: 269
315 KOÇDEMİR, Kadir, Hizmette Vatandaşa Yakınlık İlkesi ve Sosyal Hizmetler, Türk İdare Dergisi, Mart
2002, s:3
birimler, vatandaş duyarlılıkları konusunda daha dikkatli olabilmekte, bu da toplumsal barışa
önemli katkıda bulunmaktadır.
Kararların, hizmete en yakın idari birimlerce verilmesi ve uygulanması, karar alma
süreçlerini kısaltmakta, dolayısıyla daha hızlı hizmet üretimine imkân sağlamaktadır.316
Etkinlik: Bir işletmenin veya örgütün tanımlanmış amaçlarına ve stratejik hedeflerine
ulaşmak amacıyla gerçekleştirdikleri faaliyetlerin sonucunda, bu hedef ve amaçlara ulaşma
derecesini belirleyen bir performans boyutudur.317 Kurumun amaçlarına ve hedeflerine ulaşım
derecesi olduğu için de aslında etkinlik, toplam performans göstergesidir.318
Yapılan çalışmalarda yönetişim açısından etkinliği sağlayacak noktaların üç eksende
olduğu sonucuna varılmış olup, bunlar vatandaşın toplumsal sorunlara çözüm bulma sürecine
etkin katılımı, kamu hizmetleri üretiminde performans ölçümlemesi ile devletin yapısal
reformlara aktif katılımıdır.319
Belediyeler ve yönetişim
Yönetişimin en önemli özelliği etkin bir katılım yöntemi ortaya koymasıdır. Katılımın
ise merkezden yerele indikçe artış gösterdiği, katılımcıların etkinliğinin arttığı bilinmektedir.
Bu sebepledir ki, yönetişim, yerelleşmeden ayrı düşünülemez. Bir başka ifade ile yönetişim
yerelleşmeyi şart kılmaktadır ve yerindenlik yani hizmetin vatandaşa en yakın yerden
sağlanması (Subsidiarity) yönetişimin temel argümanlarından birisidir.
Yerel yönetimler kavramı, yerinden yönetim ilkesine göre kurulan ve işleyen yönetsel
kuruluşları ve yönetim birimlerini anlatmak için kullanılmaktadır.320 Yerel yönetimler, yöre
halkının ihtiyaçlarını etkin bir şekilde karşılamak üzere, yerel topluluğa kamu hizmeti
sağlayan ve yerel halkın kendi seçtiği organlarca yönetilen, yönetsel, siyasal ve toplumsal bir
kurumdur.321 Karar alımında ve karar alıcıların seçiminde halkın katılımına imkân tanındığı
için, demokratik kültürün gelişmesine olumlu katkılar sağlamaktadır. Bu sebeple yerel
yönetimler ‘demokrasi okulu’ olarak kabul edilirler.322 Belediyeler de, yerinden yönetim
ilkesi çerçevesinde kurulmuş kamu tüzel kişileridir.
Yerel Yönetimler, temsili demokraside halkın yerel kamusal menfaatlerinin teminatıdır.
Diğer taraftan, demokratik sistemin önemli bir unsuru olarak çoğulculuğun, katılımın
sağlanmasında, yerel ve ulusal menfaatlerin uzlaştırılmasında, halkın tercihleri ile talep ve
beklentilerinin yönetime yansıtılmasında, yerel yönetimlerin önemli rolleri bulunmaktadır.
Yerel yönetimler, halkın katılımını sağlamada merkezî idareye göre çok daha fazla imkân ve
yeteneklere sahiptir ve böylece tüm sistemin yönetim kapasitesini de güçlendirmektedir.
Yerel yönetimler vatandaşlara ilave seçme ve seçilme imkânı sağlamakta, sivil toplum
örgütleri de dâhil olmak üzere onlara daha fazla katılım imkânı vermektedir. Böylece adeta
demokrasi için eğitim merkezleri işlevini görmektedir. Ayrıca, mahallî politikacılar her gün
birlikte oldukları belde halkına karşı daha fazla sorumluluk hissetmektedir.
1580 sayılı Belediye Kanununun 13. maddesine “Her Türk, nüfus kütüğüne yerli olarak
yazıldığı beldenin hemşerisidir. Hemşerilerin belediye işlerinde reye, intihaba, belediye
idaresine iştirake ve belde idaresinin devamlı yardımlarından istifadeye hakları vardır.”
316 KAYA, Erol, Yerel Yönetimler Reformu ve Belediyelerde Yeniden Yapılanma, İlke Yayıncılık, İstanbul
2003, sf:
317 ARSLAN, Ahmet, Kamu Harcamalarında Etkinlik, Verimlilik ve Denetim, http://www.maliye.gov.tr/apk
318 AKAL, Zühal, Performans Kavramları ve Performans Yönetimi,
http://www.ydk.gov.tr/seminerler/performans_yonetimi/performans_yonetimi.htm
319 ÇUKURÇAYIR, Akif, Yrd. Doç. Dr., SİPAHİ; B. Esra, Yönetişim Yaklaşımı ve Kamu Yönetiminde
Kalite, Sayıştay Dergisi, S: 50-51, sf: 55
320 ULUSOY, Ahmet, Doç. Dr., AKDEMİR, age. S: 22
321 ÇEVİKBAŞ, Rafet, Dr, Yerel Yönetimler, İşlevi ve Türkiye’deki Durumu, Türk idare Dergisi, Haziran
1995, sy: 407, s.69
322 KAYA, Erol, a.g.e., sf: 36
5393 sayılı Belediye Kanunu’nda da “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir.
Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında
bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır. Yardımların
insan onurunu zedelemeyecek koşullarda sunulması zorunludur.
Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel
değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda, üniversitelerin,
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve
uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.” Ifadesi yer almaktadır. Dolayısıyla
Türk Belediyecilik mevzuatı yönetişim mantığına uygun şartlara sahip görünmektedir.
Belediye Kanununun genel gerekçe bölümünde, kanun tasarısının hazırlanmasındaki
temel gerekçeler açıklanırken, katılımla ilgili şu ifadelere yer verilmektedir:
“Belediyelerin yeniden yapılandırılmasında Tasarı ile getirilen hükümlerden bir kısmı da
bu idarelerin daha demokratik, katılımcı ve saydam hale getirilmesine ilişkindir.
Vatandaşların yönetime katılma talebi ile kamu hizmetlerinin etkin sunulması arasında yakın
bir ilişki söz konusudur. Tasarıda mahalle yönetiminin, mahalle halkı ile belediye arasındaki
ilişkilerin geliştirilmesinde ve sorunların belediyeye aktarılmasında önemli bir rol
oynamasını sağlayacak düzenlemeler getirilmektedir. 1580 sayılı Kanunda da yer alan
hemşehri hak ve yükümlülüklerinin kapsamı ve niteliği genişletilerek hemşeriliğe daha aktif ve
katılımcı bir özellik kazandırılmaktadır. Hizmetlerin vatandaşlara en yakın yerlerde ve en
uygun yöntemlerle sunulması öngörülerek belediye yönetimlerinin daha demokratik ve
vatandaş odaklı bir anlayışı benimseyecekleri düşünülmüştür. Katılıma ilişkin yeniliklerin
başında belediye meclislerine ve ihtisas komisyonlarına katılıma ve görüş bildirilmesine
ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. Belediye meclisi kararları uygun yollarla halka
duyurulacaktır. Belediyenin desteği ile toplanacak kent konseyleri herkesin görüşünü
açıklama imkânı bulduğu bir platform olacaktır. Konsey kararlarının belediye meclisinin ilk
toplantısında değerlendirileceğinin öngörülmesi belediye yönetimine katılmanın başka bir
boyutunu oluşturacaktır. Tasarının, kimi belediye hizmetlerinde gönüllülerin çalıştırılmasına
imkân veren maddesinin de, belediyelerin yurttaş taleplerine karşı daha duyarlı olmasına ve
halkla belediyenin yakınlaşmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir.”
Belediyeler açısından katılımın etkin olarak sağlanması, yönetişim yaklaşımı ile
mümkündür. İyi yönetişimin” Şeffaflık, Hesap Verilebilirlik, Katılım, Çalışma Uyumu,
Yerindenlik ve Etkinlik ölçütlerini aşağıdaki gibi değerlendirmemiz mümkündür.
Şeffaflık: Belediyeler, merkezi idareye göre daha fazla halkın gözü önünde olan
kurumlardır. Belediye meclis üyeleri de milletvekillerinin aksine meslekleri vekillik olan
kişiler olmadıkları için günlük hayatın içinde herkes gibi yaşamaktadırlar. Yani, belediye
yönetimi ve meclis üyeleri ayrıcalıklı bir sınıf oluşturmamaktadır. Bu sebeple de halkın
gözetimine ve denetimine, merkezi idareye göre daha açık olan kurumlardır.
Ülkemizde birbiri ardına çıkan yasalarla şeffaflık tüm kamu kurumları için geliştirilen
ve zorunlu olarak uygulanması istenen bir anlayıştır. Bu sebeple 5393 sayılı Belediye
Kanununda şeffaflıkla ilgili düzenlemeler yer almakta olup, bu düzenlemeler şunlardır:
*Kesinleşen meclis kararlarının özetleri yedi gün içinde uygun araçlarla halka duyurulur.
(Madde 23)
*Komisyon raporları alenîdir, çeşitli yollarla halka duyurulur. (Madde 24)
* Denetime ilişkin sonuçlar kamuoyuna açıklanır. (Madde 55)
* Faaliyet raporu …….. ve kamuoyuna da açıklanır. (Madde 56)
Belediyeler, ayrıca Bilgi Edinme Hakkı Kanununa göre, kendisine sorulan soruları
cevaplamak zorundadır.
Belediyelerin şefffalaşmaları için öncelikle vatandaşı ilgilendiren konuların vatandaşa
duyurulması gereklidir. Belediye meclisinin ve encümeninin kararları, ihaleler ve sonuçları,
belediyenin mai, beşeri, fiziki kaynaklarının kullanımındaki performans değerlendirmeleri
gibi hususlar sürekli halka açıklanmalıdır. Bunların yanı sıra, şeffaflığın sağlanması açısından
çok önemli olan bir husus da iş ve işlemlerle ilgili şartların ve standartların açıklanmasıdır.
Çünkü, şartların ve standartların açıklanmadığı durumlar, yolsuzluğun, verimsizliğin,
kayırmacılığın, politik ayrımcılığın ortaya çıkması için elverişli koşullar sağlamaktadır.
Eğer bir belediyede hangi iş olursa olsun, o işin hangi koşullarda, hangi aşamalardan
geçerek ve ne kadar sürede yapılacağı önceden halka ilan edilir ve bu standartların ve şartların
herkesçe anlaşılabilirliği sağlanırsa, bu durumda kişiye özel muamelelere meydan verilmemiş
olacaktır. Çünkü belediyede işi olan herkes, bu şartları bileceği için, şartların yerine
getirilmesi durumunda işinin görüleceğinden emin olacaktır. Hedef sürelerin de belirli olması
sebebiyle, işinin öncelikle yapılması için girişimde bulunmasına meydan verilmemiş
olacaktır.
Şartların ve standartların ilanı tek başına yeterli değildir. Bu şartlara azami uyumun
sağlanması, bu şartların ilgilisinin rahatlıkla anlayacağı basitlikte hazırlanması ve
duyurulması gereklidir. Bankaların kredi şartnamelerindeki gibi ancak çok sağlıklı gözlerce
okunabilecek kadar küçük yazılmış ve ancak uzmanların anlayabileceği lisanla hazırlanmış
standart ve şartlar hakkında bilgiler, şeffaflığı sağlamaktan uzak olacaktır.
Belediyelerin şeffaflığı sağlamada önem vermesi gereken konulardan birisi de açık ofis
sistemi uygulamalarına geçmeleridir. Açık ofis sisteminde herkes birbirini görebildiği ve
vatandaşlar da rahatlıkla çalışanları görebildiği için daha şeffaf bir yapı ortaya çıkmaktadır.
Şeffaflığın öncelikle sağlanması gereken hususlardan birisi ihalelerdir. Belediyelerin
ihaleleri kamuoyuna etkin şekilde duyurması ve sonucunu da ilan etmesi gereklidir.
Belediyeler, belediye icraatlarını halka anlatabilmek amacıyla genelde tanıtım kitap ve
broşürleri hazırlamaktadırlar. Son yıllarda da belediye veb sayfaları bu amaçla kullanılmaya
başlanmıştır. Fakat, bu araçlar şeffaflık yönünden yetersiz olduğu gibi güven de
vermemektedirler. Vatandaşlar, bu gibi yerlerdeki bilgileri idarenin denetiminden geçmiş
bilgiler olarak görmektedirler. Son dönemde ilk defa Pendik Belediyesi tarafından başlatılan
bir uygulama, şeffaflık konusunda önemli bir gelişim olarak değerlendirilebilir. Belediye
meclis toplantıları, belediyenin veb sayfasında naklen yayınlanmaktadır ve ikinci aşamada
ihalelerin de veb sayfasından naklen yayınlanması çalışmaları sürdürülmektedir.
Hesap Verilebilirlik: Belediyeler, üzerlerindeki ciddi vesayet denetimi sebebi ile
merkezi idareye ve yargı yolu ile de yargıya hesap vermektedirler. Yeni düzenlenen kanunlar
kapsamında artık bu hesap verme işlevi daha da yoğunlaşmıştır. Bir yandan meclisin denetim
yetkisi geliştirilirken, diğer yandan da vatandaşın denetim yetkisi geliştirilmiştir.
Belediyeler artık geçmişteki gibi ancak çok temel konularda kamuoyuna hesap vermekle
iktifa edemeyeceklerdir. Burada en önemli etken değişen denetim mekanizmasıdır. “Kamu
kurum ve kuruluşlarında iç ve dış denetim yapılır. İç denetim; hataların önlenmesi, risk ve
zayıflıkların belirlenmesi, iyi uygulama örneklerinin yaygınlaştırılması, yönetim sistemlerinin
ve süreçlerinin geliştirilmesi amacıyla yapılan denetimdir.
Dış denetim; kamu kurum ve kuruluşlarının hesap verme sorumluluğu çerçevesinde
bütün faaliyet, karar ve işlemlerinin, kurumsal amaç, hedef ve plânlara ve kanunlara uygunluk
yönünden incelenmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesidir.
Kamu kurum ve kuruluşlarının iç ve dış denetimi; hukuka uygunluk, malî denetim ve
performans denetimini kapsar:
a) Hukuka uygunluk denetimi; eylem ve işlemlerin ilgili kanun, tüzük, yönetmelik ve
diğer mevzuata uygunluğunun,
b) Malî denetim; gelir, gider ve mallara ilişkin hesap ve işlemlerin doğruluğunun, malî
tabloların tasdikinin ve mali sistemlerin,
c) Performans denetimi; yönetimin bütün kademelerinde gerçekleştirilen faaliyet ve
programların plânlanması, uygulanması ve kontrolü aşamalarında ekonomikliğin, verimliliğin
ve etkililiğin,
Denetlenmesini ifade eder.” (5393 s. Kanun, m: 39)
Bu yasa uyarınca belediyeler adeta saydam bir kurum olmaya mecburdurlar. Bu yasal
düzenlemeye ilave olarak aynı Kanunun 41. maddesinde de şu İfadeler yer almaktadır:
“Gerçek ve tüzel kişiler, kanunla belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde bilgi edinme hakkına
sahiptir. Kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve tüzel kişilerin talep etmeleri halinde, istenen
bilgi ve belgeleri kanunda belirtilen istisnalar dışında vermekle yükümlüdür.
Kamu kurum ve kuruluşları, görev ve hizmet alanlarına giren konulardaki temel nitelikli
karar ve işlemlerini, mal ve hizmet alımlarını, satımlarını, projelerini ve yıllık faaliyet
raporlarını bilgi iletişim teknolojilerini de kullanmak suretiyle kamuoyunun bilgisine sunarlar.
Kesinleşen faaliyet ve denetim raporları uygun vasıtalarla kamuoyunun incelemesine
açık hale getirilir. Mahallî idarelerde bu raporlar meclislerinin ilk toplantısında üyelerin
bilgisine de sunulur.”
Katılım: 1580 sayılı Belediye Kanunu, hemşerilerin, belediye idaresine iştirake hakları
olduğunu belirtmekte ama bu hakkın nasıl kullanılacağı yönünde herhangi bir yöntem
sunmamaktadır. Avrupa Kentsel şartı ise katılım için şu hususları öngörmektedir.323
“-Yerel politik temsilcilerin seçiminde sosyo-ekonomik durumlarına bakılmaksızın, tüm
kentlilerin seçime katılma haklarının garanti altına alınması,
-Yerel gönüllü kuruluşların varlığının tanınması, yerel politik yaşamda halk katılımının
(yürütme organlarına bağlı olan yönetim kurullarında ve komisyonlarda halk temsilcilerinin
görev alabilmesi gibi) kurumsallaştırılması,
-Kent çevresini etkileyebilecek tüm projeler; seçilmiş temsilciler, ihtiyaç sahipleri ve
halk tarafından incelemeye ve denetlemeye açık olması,
-Yerel politik kararlar, kapsamlı, güncelleştirilmiş bilgiler ile kent ve bölge planlama
uzmanlarından oluşan ekipler tarafından önerilmiş, alternatifli ve kabul edilebilir seçeneklere
dayandırılmalı
-Geleceğin kentlilerini, erken yaşlarda kent yaşamına katılmaya teşvik etmeli.”
1580 Sayılı Belediye Kanunu katılımı öngörmekle birlikte nasıl gerçekleştirileceğine
ilişkin bir uygulama ortaya koymamıştır. Buna mukabil 5393 sayılı Kanun bu konuda ileri bir
adım atarak, uygulamaya yönelik hükümler de getirmekte olup, bu hükümler şunlardır:
“Kent konseyi
MADDE 76.- Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin
geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye
duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme,
katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır.
Belediyeler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin,
varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, kamu kurum ve
kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan kent
konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek sağlar.
Kent konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin ilk toplantısında gündeme
alınarak değerlendirilir.
Belediye hizmetlerine gönüllü katılım
MADDE 77.- Belediye; sağlık, eğitim, spor, çevre, sosyal hizmet ve yardım, kütüphane,
park, trafik ve kültür hizmetleriyle, yaşlılara, kadın ve çocuklara, özürlülere, yoksul ve
düşkünlere yönelik hizmetlerin yapılmasında beldede dayanışma ve katılımı sağlamak,
hizmetlerde etkinlik, tasarruf ve verimliliği artırmak amacıyla gönüllü kişilerin katılımına
yönelik programlar uygular.
Gönüllülerin nitelikleri ve çalıştırılmalarına ilişkin usul ve esaslar İçişleri Bakanlığı
tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”
323 Avrupa Kentsel şartı, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Ankara 1996, s.42-44
Dünyada, son yıllarda artan katılımcı yönetim anlayışı, bir çok ülkede farklı katılım
yöntemlerini gündeme getirmiştir. Bunların bazıları şunlardır: 324
Halk Oylaması (doğrudan demokrasi): Günümüzde doğrudan demokrasinin
uygulanmasının olanaksız olduğu düşüncesi yaygındır. Bu düşünce, doğrudan demokrasinin
zaman, maliyet ve etkinlik açısından uygulanabilir olmaktan uzak bir yöntem olarak
görülmesinden kaynaklanır. Oysa, doğrudan demokrasi, halka, yerel bazı önemli konularda
daha etkin olarak karar almasına yardımcı olacak seçenekler sunma anlamını taşımaktadır.
Karar alma sürecinde, halkın beklentilerine ve tercihlerine önem veren bu yöntem,
uygulanabilir bir seçenek olarak demokratik toplumların gündemine yerleşmektedir.
Doğrudan demokrasi uygulamasında halk tüketici değil üretici konumundadır. Edilgen
bir seyirci konumunda değil, yaşam çevresini biçimlendirendir. Yurttaşlar, yalnızca
kendilerine sunulan seçeneklerle de sınırlı değildir.
Bu tür demokraside, temsili sistemin boşlukları, katılımla giderilmeye çalışılmakta ve
yöneticilerin hemşehrilerinin sorunlarına, hemşehrilerin de yaşam çevrelerine olan
duyarlılıkları artmaktadır.
Halk Toplantıları: Yerel yönetimlerin düzenledikleri halkı bilgilendirme ve yönetimin
eylem ve işlemlerinin yöneticiler, uzmanlar ve halk tarafından tartışılmasının sağlandığı
toplantılar, yerel yönetimleri güçlendiren önemli etkinliklerdendirler. Meclislerin ve belediye
başkanlarının alacakları kararlarda bu toplantıların etki etme gücü yüksektir. Bu toplantılar,
yurttaş ve yönetim arasında bilgi akışının sağlıklı bir biçimde yürümesine de hizmet
etmektedir. Belde sorunlarının tartışılmasının yanında halkın önerilerinin de
değerlendirilebileceği bu tür halk toplantıları, yerel demokrasi ve hizmet etkinliğine katkıda
bulunmaktadır.
Türkiye’de belediyelerin en çok yararlandığı katılım yöntemi, halk günleridir. Hemen
bütün belediyelerde halk günleri düzenlenmekte ve belediye başkanları, belediyenin önemli
organlarının yetkililerini de alarak halk günleri/toplantılarına katılmakta, burada dile getirilen
sorunlara çözüm aramakta ve yurttaşları dinlemektedirler.
Belediyelerin halk günlerine benzer uygulamalarından biri de muhtar toplantıları.dır.
Mahalle sorunlarının, belediye başkanına iletilmesi açısından, sorunları yakından bilen
muhtarlardan yararlanmak, diğer katılım yöntemlerinin olmadığı bir sistemde önemli bir işlev
görmektedir.
Meclis Toplantılarına Katılım: Meclis toplantılarına yurttaşın katılımının sağlanması,
yurttaşın dilek ve sorunlarını yönetime ve meclise iletmesini sağlayabilecek bir yöntemdir.
Buna koşut olarak, yurttaşın bilgi eksikliğinin giderilmesi ve sorunların mecliste
görüşülmesi sağlanmaktadır. Yerel yöneticiler tarafından benimsenen ve uygulanmaya
çalışılan bu yöntem sayesinde, yurttaşlar yönetime ulaşma ve katılma olanağı
bulabilmektedirler.
Danışma Kurulları : Karar alma ve uygulama süreçlerinde, yurttaşların ve demokratik
kitle örgütlerinin görüşlerine başvurulması ve bu amaçla kurumsal düzenlemeler yapılması
katılımın gerçekleştirilmesinin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır.
Yerel yönetimlerin temel çalışma konuları olan konularda (kent planlaması, altyapı
uygulamaları, çevre sağlığı ve eğitimi, dezavantajlı toplumsal kesimlerin sorunları ve sosyal
hizmetler gibi), demokratik kitle ve meslek örgütlerinin, uzmanların ve halk temsilcilerinin
katıldığı danışma kurullarının oluşturulması ve bunların yerel yönetimlere çalışmalarında yol
gösterici olması, kamu bilincinin ve yaşama ortak olma sorumluluğunun geliştirilmesinde
önemlidir.
Kent Konseyleri: Seçilmiş yerel yönetim organlarının çalışmalarına halk katılımını ve
denetimini sağlamak için, en alt düzeydeki yerel yönetim biriminden(mahalle/köy) yukarıya
324 DPT, Yerel Yönetimler Özel İhtisas Komisyonu Raporu
doğru örgütlenerek demokratik kitle örgütleri temsilcileri ve uzmanların da katılımıyla
oluşturulan kent konseyleri dinamik yapılarıyla etkin çalışma olanağına sahip olabilmektedir.
Kent konseyleri, kentin ve kent yönetiminin her türden etkinlik ve uygulamalarını
izleyerek; rapor oluşturup kamuoyuna sunarak; tartışma ortamları yaratarak mevcut
sorunların çözümüne ve geleceğe yönelik tasarımlara katkıda bulunmaktadırlar.
Bu güne kadar kimi belediyelerimizin tamamen kendi inisiyatifleri ile oluşturmaya
çalıştıkları kent konseyleri ya da diğer adıyla kent meclisleri artık yasal zorunluluk
olmaktadır. 5393 sayılı Belediye Kanunu bu konuda şu düzenlemeyi içermektedir:
Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi,
kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal
yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden
yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır.
Belediyeler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, noterlerin,
varsa üniversitelerin, ilgili sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin, kamu kurum ve
kuruluşlarının ve mahalle muhtarlarının temsilcileri ile diğer ilgililerin katılımıyla oluşan
kent konseyinin faaliyetlerinin etkili ve verimli yürütülmesi konusunda yardım ve destek
sağlar.
Kent konseyinde oluşturulan görüşler belediye meclisinin ilk toplantısında gündeme
alınarak değerlendirilir.(Madde 76)
Planlama Çemberleri/Forumları: Planlama çemberleri, etkin bir katılım biçimi olarak
demokratik süreçte yer almaktadır. Planlama çemberleri, rastlantısal örnekleme yöntemiyle
seçilen bir grup yurttaşın günlük çalışmalarından arta kalan zamanlarında, planlama
sorunlarının çözümü için uzmanlar eşliğinde oluşmuş çalışma gruplarına katılmalarını
öngören bir yöntemdir. Katılımcılar değerlendirme, kontrol ve planlama sorunları üzerinde
çalışırlar. Yöntemin amacı, kararların başarı oranını artırmak ve yeni katılım olanakları
oluşturmaktır.
Yurttaş Kurulları : Bu kurullar, toplumsal yapının ihmal ettiği dezavantajlı grupları,
yerel karar oluşturma süreçlerine katma amacıyla oluşturulmaktadır. Engelliler(sakatlar,
kadınlar, yardıma muhtaç çocuklar, yoksullar vd) ve yabancı uyruklu yurttaşlar bu gruplardan
bazılarıdır. Kurul üyeleri, belirtilen toplumsal gruplardan seçilmekte ve karar alma
süreçlerine girmektedirler. Kurullar, danışmanlık işlevi görmekle birlikte, yönetimi etkileme
güçleri yüksek olan oluşumlardır.
Gelecek Atölyeleri: Geleceğe ilişkin yeni sosyal ve çevresel düşüncelerin
projelendirilmesine ve gerçekleştirilmesine yönelik uzun erimli ve oldukça etkin bir yöntem
olarak görülmektedir. Gelecek atölyelerinde, planlama, sosyal sorunlar ve gençlerle ilgili
çalışmalar ağırlıklı çalışma konularındandır. Gelecek atölyeleri, eleştiri, fantezi ve uygulama
gibi üç temele dayanarak, yurttaşlardan yerel ölçekte yararlanmayı sağlarlar. Bir yönetici
eşliğinde çalışan atölyelerde, etkileşime dayanan bir beyin fırtınası, dilekler ve umutlar
demeti ortaya konur ve sonuçlar değerlendirilir. Küçük gruplar halinde çalışılan atölyelerde,
demokratik sosyalleşme işlevinin gerçekleştiği de bir başka yarardır.
Yuvarlak Masa Toplantıları: Bu yöntemin ortaya çıkış nedeni, demokratik kaygılardır.
Meşruluk eksikliklerini tamamlama yöntemi olarak sunulmaktadır. Katılımcılar daha çok
bilim adamları ve sorun alanlarına göre uzmanlardan oluşur. Çevre sorunlarından kadın
sorunlarına kadar birçok konunun tartışılabildiği bir modeldir. Çeşitli önceliklerin
belirlenmesi ve bunların karar organlarına aktarılması, bu yapılırken uzlaşmacı bir yöntem
izlenmesi, yuvarlak masa toplantılarının çalışma yöntemiyle ilgili diğer özelliklerdir.
Diğer yöntemlerden önemli bir farkı, katılımcı sayısının sınırlı olması ve daha seçkinci
bir çalışma yöntemi olmasıdır. Yuvarlak masa toplantıları, siyasal çıkarların temsiline olanak
veren bir yapılanma olarak da görülür. Bu bağlamda, organize çıkar gruplarının temsil
edilmesine olanak veren bir yöntemdir.
Kamuoyu Yoklamaları: Günümüzde, yeni yönetim ve toplam kalite yönetimi gibi
yaklaşımlar, hizmet sunarken yurttaşın daha fazla tatmin edilebilmesi, hizmetlerin
etkinliğinin sağlanabilmesi amacıyla, anket çalışmaları yürütülmesini öngörmektedirler. Bu
çalışmalar, yasal ve kurumsallaşmış katılım yöntemleri yanında, yurttaşın yönetimin eylem
ve işlemlerini sürekli ve yakından izlemesine olanak sağlamaktadır. Bu yöntem, bir çeşit halk
oylaması, yapılan hizmetlerin onaylanıp onaylanmaması olarak da değerlendirilebilir.
İletişim Demokrasisi (İnternet): Gelişen iletişim teknolojilerinin sunduğu olanaklar,
İnternet ve demokrasi arasında ilginç etkileşim/ilişkiler kurulmasına neden olmuştur. Bu
gelişmeler, yaşamı her boyutuyla etkileyen, değiştiren ve dönüştüren etkenler olarak,
yönetimi de yakından ilgilendirmektedir.
Çalışma Uyumu: Belediyelerin çalışma uyuma kapsamında yapmaları gereken en
önemli faaliyetler, merkezi idareye bağlı kurum ve kuruluşlarla koordinasyon ve
entegrasyonun sağlanmasıdır. Birbirinden bağımsız kamu kurumlarının koordinasyonsuzluğu,
kentlerimizin kıt kaynaklarının israfına neden olduğu gibi kent yaşamını ciddi biçimde
olumsuz etkilemektedir. Belediye tarafından asfaltlanan yolların bir süre sonra kazıldığı
kentlerimizde sürekli rastlanan ve vatandaşın öfke duyduğu, belediye yönetimini suçladığı
konulardır. Belediye yönetimleri de bu konudan muzdariptirler. Tedaş, Türk Telekom gibi
kuruluşlar merkezi idareye bağıdırlar ve programları ile belediye programları arasında hiçbir
uyum bulunmamaktadır.
Belediyeler, bu karmaşaya engel olamasalar bile azaltabilirler. Bunun yolu da bu
kurumalarla belediye kurumalarının koordinasyon amaçlı çalışmalar yapası, mümkünse her ay
bu kurum temsilcilerinin bir araya gelerek durum değerlendirmesi yapmalarıdır.
Belediyelerin çalışmalarda uyum ile ilgili yapabileceği faaliyetler sadece merkezi idare
kurumları ile koordinasyon değildir. Kente ve kentliye hizmet etmeye çalışan her türlü kurum
ve kuruluşla ortak çalışma zeminleri oluşturulabilir. Sanayiciler ve girişimciler için KOSGEB,
istihdam ve mesleki eğitimle ilgili İŞKUR gibi yine merkezi idare bünyesindeki kurum ve
kuruluşların yanı sıra İTO, İSO, TÜSİAD, MÜSİAD, Esnaf ve Sanatkârların dernekleri gibi
mesleki kuruluşlarla, sosyal ve kültürel alandaki hizmetlerle ilgili sivil toplum örgütleri ile
beraber çalışma veya en azından çalışmaların entegrasyonu yoluna gidilebilir.
5393 sayılı yasa ile belediyelerin diğer kurumlarla koordinasyonu konusunda ileri bir
adım atılarak şu düzenlemeye gidilmiştir:
Belediye, belediye meclisinin kararı üzerine yapacağı anlaşmaya uygun olarak görev ve
sorumluluk alanlarına giren konularda;
a) Mahallî idareler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait yapım, bakım, onarım ve
taşıma işlerini bedelli veya bedelsiz üstlenebilir veya bu kuruluşlar ile ortak hizmet projeleri
gerçekleştirebilir ve bu amaçla gerekli kaynak aktarımında bulunabilir. Bu takdirde iş, işin
yapımını üstlenen kuruluşun tâbi olduğu mevzuat hükümlerine göre sonuçlandırılır.
b) Mahallî idareler ile merkezî idareye ait aslî görev hizmetlerin yerine getirilmesi
amacıyla gerekli aynî ihtiyaçları karşılayabilir, geçici olarak araç ve personel temin edebilir.
c) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu yararına çalışan dernekler,
Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınmış vakıflar ve 507 sayılı Esnaf ve Küçük
Sanatkârlar Kanunu kapsamına giren meslek odaları ile ortak hizmet projeleri
gerçekleştirebilir.
d) Kendilerine ait taşınmaz malları, aslî görev ve hizmetlerinde kullanılmak üzere
bedelli veya bedelsiz olarak mahallî idareler ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
devredebilir veya süresi yirmibeş yılı geçmemek üzere tahsis edebilir. Bu taşınmazlar aynı
kuruluşlara kiraya da verilebilir. Bu taşınmazların, tahsis amacı dışında kullanılması hâlinde,
tahsis işlemi iptal edilir. Tahsis süresi sonunda, aynı esaslara göre yeniden tahsis
mümkündür.
Kamu kurum ve kuruluşlarına belediyeler, bağlı kuruluşları ve belediye şirketlerince
devir veya tahsis edilen taşınmazlar, kamu konutu ve sosyal tesis olarak kullanılamaz.(Madde
75)
Yerindenlik: Hizmetin vatandaşa en yakın yerde sunumu anlamına gelen yerindelik
ilkesi sadece merkezi idareye ait yerel mahiyetteki hizmetlerin yerel yönetimlere devri
değildir. Yerel yönetimlerin de aynı ilkeden hareketle daha alt birimlere yetki devri yapmaları
gerekmektedir. Özellikle Büyükşehir belediyeleri için bu yaklaşım büyük önem arz
etmektedir.
5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu bu konuda şu düzenlemeyi içermektedir:
“Madde 7-Büyükşehir, İlçe ve İlk Kademe Belediyelerinin Görev ve Sorumlulukları
…
Büyükşehir belediyeleri bu görevlerden uygun gördüklerini belediye meclisi kararı ile
ilçe ve ilk kademe belediyelerine devredebilir.
Madde 18-Büyükşehir Belediye Başkanının Görev ve Yetkileri
…….
l)Gerektiğinde görev ve yetkilerinden bir veya birkaçını ilçe ve ilk kademe
belediyelerine devredebilir.”
Büyükşehir belediyeleri görev ve sorumluluk alanına giren konularda mümkün mertebe
küçük ölçekli yatırımları ilçe ve ilk kademe belediyelerine devretme yoluna gitmelidir.
İlçe ve ilk kademe belediyeleri de görev ve yetkilerini kullanırken mahale muhtarlıkları
ile iletişim içinde olmalıdır.
5393 sayılı Belediye Kanununda muhtarlıkla ilgili düzenleme şu şekildedir.
“MADDE 9.- Mahalle, muhtar ve ihtiyar heyeti tarafından yönetilir.
Muhtar, mahalle sakinlerinin gönüllü katılımıyla ortak ihtiyaçları belirlemek, mahallenin
yaşam kalitesini geliştirmek, belediye ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkilerini
yürütmek, mahalle ile ilgili konularda görüş bildirmek, diğer kurumlarla iş birliği yapmak ve
kanunlarla verilen diğer görevleri yapmakla yükümlüdür.
Belediye, mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözümü
için bütçe imkanları ölçüsünde gerekli yardım ve desteği sağlar; kararlarında mahallelinin
ortak isteklerini göz önünde bulundurur ve hizmetlerin mahallenin ihtiyaçlarına uygun
biçimde yürütülmesini sağlamaya çalışır.”
Etkinlik: Etkinlik, tüm kamu hizmetlerinde olduğu gibi belediye hizmetlerinde de
büyük öneme sahiptir. Belediyelerin zaten kıt olan kamu kaynaklarını kullanırken etkinlik
kriterine önem vermeleri gerekmektedir.
Örneğin, kentin yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlayan bir belediyenin bu amaca
ulaşmak için alt yapı faaliyetlerine ağırlık vermesi, planlama ve imar faaliyetlerini ikinci
plana atması durumunda, altyapı ile ilgili hedeflere ulaşsa bile kentsel gelişimde istenen
sonucu elde edemeyeceği görülecektir. Dolayısıyla belediyelerin faaliyetlerini planlarken
etkinliği hesaplamaları gerekmektedir.
Belediyelerin faaliyetlerinde etkinlik analizi yapmaları kanuni bir mecburiyettir. 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu bu konuda şu düzenlemeyi getirmektedir:
Madde5-g): Kamu idarelerinin mal ve hizmet üretimi ile ihtiyaçlarının karşılanmasında,
ekonomik veya sosyal verimlilik ilkelerine uygun olarak maliyet-fayda veya maliyet-etkinlik
ile gerekli görülen diğer ekonomik ve sosyal analizlerin yapılması esastır.”
Ekonomik analiz, ekonomik etkinliği sağlamayı ve geliri maksimize etmeyi amaçlar.
Sosyal analiz ise, projeyle üretilecek mal ya da hizmetin tüketiminden elde edilen faydayı
artırarak sosyal refahı maksimize etmeyi amaçlar.
Belediyelerde yönetim ile yönetişim yaklaşımı arasındaki farkı aşağıdaki tablo yardımı
ile görmemiz mümkündür.325
Klasik Yerel Yönetim
Devlet odaklı
Yönetim kademeleri arasında hiyerarşik ilişki
Emir-Kumanda zinciri, buyurma-itaat
ilişkisi
Merkeziyetçi
Bizzat kendi yapan, doğrudan üreten
Genel kuralcı/tek tipçi
Gizlilik eğilimli, sınırlı bilgi paylaşımı
Genel üretim ve hizmet standartlarını
tepeden inmeci belirleyen
Şekilci ve genel denetim
etme
katı,
Yerel Yönetişim
Toplum odaklı
Eşitler arası, paydaşlar arası gönüllülük esasına
dayalı iş birliği
Birlikte karar oluşturma, demokratik katılım,
proje demokrasisi
Yerinden yönetimci
Başkalarını (paydaşlarını) yapabilir kılan, onlara
yönlendirici destek veren
Farklılıklara, yerel önceliklere duyarlı
Saydam, bilgiyi erişebilir kılan
Hizmet tüketicisinin ve yurttaşın tercih ve
önceliklerine duyarlı
Çok yönlü hesap verebilirlik
Tablodan da görülebileceği gibi yerel yönetimlerde yönetişim yaklaşımının getirdiği en
önemli özellikler arasında paydaşları yapabilir kılma ilkesi de yer almaktadır. Paydaşları
yapabilir kılmanın yolu da onları karar, uygulama ve denetleme mekanizmalarına aktif olarak
katmakla mümkündür.
Yerel yönetimlerde yönetişim yaklaşımının hakim olmasında önemli role sahip olan bir
model de Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen Yerel Gündem 21 çalışmalarıdır.
Yönetişim ve Kentlilik Bilinci
İyi yönetişim, paydaşların yönetime aktif katılımını öngörmektedir. Kentlerin
paydaşları, kentte yaşayanlar ile kente hizmet sunan kurum ve kuruluşlardır. Bir başka ifade
ile kent yönetiminin başarı ya da başarısızlığından etkilenen herkes o kentin paydaşıdır.
Dolayısıyla yerel yönetişim, kent paydaşları arasında sağlıklı ilişkilerin tesisi ve paydaşların
mutluluğunu esas almalıdır. Bu da birlikte yönetim anlayışını gerektirmektedir.326
Yönetişim, etkin katılımı gerektirmekte olduğuna ve etkin katılım için ise kentlilerin
kentlerine sahip çıkmaları gerektiğine göre, bu aşamada kentlilik bilincinin geliştirilmesi
sağlıklı yönetişim için gereklidir.
Bir şehrin gerçek sahibi o şehirde yaşayan, kentle bütünleşen ve kendisini kente ait
hisseden kişilerdir. Kentlilik binci kavramı ile ifade edilmek istenen da, kentte yaşayanların
kentle bütünleşmesi, kedini kente ait hissetmesi ve dolayısıyla kente karşı sorumluluk
duygusu taşımasıdır.
Bir başka ifade ile kentlilik bilinci, kentte yaşayanların var olan değişik kimliklerinin
(Müslüman, esnaf, sanatkar, Rizeli, Adanalı gibi) yanı sıra bir de içinde yaşadıkları şehirle
özdeşleşebilen bir kimliğe sahip olmalarıdır. Daha açık bir ifade ile, İstanbul’da yaşayanların
aslen ait oldukları memleket kimliklerinin yanında kendilerini İstanbullu olarak da
tanımlayabilmeleri gerekmektedir.
İstanbul ve benzeri büyük ölçekli, hızla büyüyen kentlerde bu anlayışı görmek adeta
imkansızlaşmıştır. İnsanlar,aynı kentte yaşamalarına ve kentin kaderini ortak paylamalarına
rağmen kendilerini o kentle özdeşleştiren bir kimlik taşıma gereği duymamaktadırlar.
İnsanların kendilerini yaşadıkları ketle özdeşleştirmemesi, kendisini o kente ait
hissetmemesinin sonucu olarak kente karşı bir sorumluluk duygusu da oluşmamaktadır. Bu
olumsuzluğun sonucunda da sahipsiz kentler oluşmaktadır. Sahipsiz mekanların sonucu ise
tahrip olmak, hor kullanılmak ve gelişememektir.
Kentlilik bilincinin gelişmesi için ortak bir kentte yaşamak yeterli bir özellik değildir.
Bir şehirde yaşayan insanların yaşadıkları şehre karşı ait olma duygusu taşımaları ise o şehri
325 GÖYMEN, Korel, Prof. Dr., Yerel Kalkınma Önderi ve Paydaşı Olarak Belediyeler, “Yerel Kalkınmada
Belediyelerin Rolü”, Pendik Belediyesi Yayınları, İstanbul 2004, sf: 52
326 KAYA, Erol, Pendik Yerel Kalkınma Platformu, Pendik Belediyesi Yayınları, İstanbul 2004, sf: 13
korumaları, geliştirmeleri, şehrin imarı ve yönetimine katılmalarıyla mümkün olabilmektedir.
İnsanlar kendilerinin içinde oldukları olguları daha kolay sahiplenmektedirler.
Kentlilerin kentine sahip çıkabilmeleri için kenti algılamalarının doğru olması
gerekmektedir. Kentleri “yalnızca kendisinden çıkar sağlanacak bir nesne olarak gören
çevrelerin”327, kente karşı hassas olmaları beklenemez. Bu anlayıştan korunmanın yolu da,
kenti tanımak, kentle bütünlemek ve kentli kimliğini kazanmaktan geçer.328
İnsanların şehri koruması, sahiplenmesi için öncelikle o şehrin içinde olmaları
gerekmektedir. Şehrin içinde olmak ise mekânsal bağlamda sabit değil, sosyal, kültürel ve
siyasal anlamda aktif bir süreçtir.
İnsanlar kentin yönetimine katılabildikleri oranda kendileri ile kent arasında anlamlı
köprüler kurabilir ve kentlerini sahiplenirler. Tabii, kentin yönetimine katılmak ta tek başına
yeterli bir unsur değildir. İnsanlar kentte kendi geleceklerini bulabilmelidirler. Kendi geleceği
ile kentin geleceği arasında anlamlı köprüler oluşturan kişiler, kentin geleceği ile daha
yakından ilgilenmeye ve kendi gelecekleri için kentin geleceğini önemsemeye başlarlar.
Dolayısıyla, kentlilik bincinin gelişebilmesi için kentin insanlara gelecek vaat etmesi
gerekmektedir.
Kente karşı öfke hislerine sahip kişilerin kenti sahiplemesi mümkün değildir. Kentlerle
kişiler arasında öfke yer almamalıdır. İnsanlar yaşadıkları kente karşı niçin öfke duyarlar?
Bunun bir çok nedeni bulunursa da, temelde yatan neden beklentilerinin olumlu olmaması ve
kentin imkânlarından eşit yararlanamadıkları, dışlandıkları duygusudur.
İstanbul gibi, hızla gelişen kentlerde, kentlilerin sosyal ve kültürel yapısı da değişmekte,
ayrılıklar artmaktadır. Kente yeni gelenler, kentin imkânlarından yararlanamayınca kente
yabancılaşmaya başlarlar. Kentte ikamet edecek yer bulamayan, kentte iş sahibi olamayan ve
kentin doğal, kültürel özelliklerinden yararlanamayan insanların kente yabancılaşması ve bu
yabancılaşmanın öfkeye dönüşmesi tabii bir süreçtir.
Bir kesimin sahil boyunca kamuya açık olan alaları özel kullanımlarıyla kapattıkları,
diğer kentliler denizi uzaktan seyrederken, kendilerinin denizle iç içe olmalarının ortaya
çıkaracağı sosyal ve psikolojik refleksin yabancılaşma ve öfke olması doğaldır. Ya da birleri
son derece lüks ikametgâhlarında yaşarken, kendisinin başını sokacak bir evi bile olmayan
insan şehre niçin sahip çıksın ve ona karşı iyi duygular beslesin?
Aile kurumunun henüz gücünü yitirmediği toplumlarda, oluşan sosyal ve psikolojik
tepkiler aile kurumu içinde önemli oranda azaltılır. Fakat, kentleşme ile birlikte aile
kurumunda yaşanan çözülme ve ebeveynin evlatları üzerindeki etkisinin azalması, tepkilerin
yumuşatılmasını da engellemektedir. Özellikle kete yeni gelen ailelerin genç nesilleri bu
anlamda daha duyarlı olmakta ve kete karşı büyüyen bir öfke ile büyümektedirler. Aile
ortamından kopmuş, günümüzde “Tinerci, sokak çocuğu” gibi isimlerle anılan kişilerin
kentlerde sebep oldukları tahribat ortadadır.
Kentlerimizin problemlerinin çözümünün en önemli şartı, kentlerimizin sahiplerinin
ortaya çıkmasıdır. Burada da temel soru, kentin gerçek sahiplerinin kim olduğudur? Bu
sorunun cevabı birçok açıdan incelenebilirse de, gerçek sahibinin o kentte yaşayanlar olduğu
çok açıktır. Peki ama kentin sahipleri, gerçekten o kentin sahibi olabiliyorlar mı? İnsan, sahibi
olduğu kentin yönetiminde, geleceğinin şekillendirilmesinde söz sahibi değil ise, hukuken ya
da teorik olarak o kentin sahibi görünmesinin ne anlamı vardır?
Kentin sahiplerinin gerçek anlamda söz konusu olabilmelerinin yolu, onların kent
yönetimine katılımlarından geçmektedir. Bir insan, kentin yönetimine katılabilir ise onu
sahiplenme duygusu da gelişecektir. Bu gün şehirlerimizin temel problemlerinden birisi de
demokratik olmayışlarıdır. Halkın katılımını 4-5 yılda bir yapılan seçimlerle sınırlayan bir
327 BUMİN, Kürşat, Demokrasi Arayışında Kent, İz Yayıncılık, İstanbul 1998, sf:14
328 ÇUKURÇAYIR, M. Akif, Siyasal Katılma Ve Yerel Demokrasi, Yargı Yayınevi, Ankara 2000, sf:128
anlayışın yeterli olmadığı, olamayacağı ortadadır. Öyle ise yapılması gereken ilk iş, halkın
kent yönetimine daha etkin katılımını sağlamaktır.329
Kentlileri kent yönetimine aktif olarak katılmalarını sağlamak için de başta kent
konseyleri olmak üzere katılım mekanizmalarının etkin işletilmesi gereklidir.
VI-KENT HUKUKU VE KENTLİ HAKLARI330
Kent Hukuku kavramı son yıllarda gündeme gelmeye başlayan konular arasındadır. Her
ne kadar önceleri de kent hukuku adı altında yapılan çalışmalar söz konusu ise de, bunlar daha
çok kentle ilgili hukuki düzenlemeleri değerlendiren çalışmalardır. İmar ile ilgili kanunlar,
çevre ile ilgili kanunlar ile ilgili kanunlar ile yere iş yerel yönetimlerle ilgili kanunlar ve bu
kanunların ayrıntılı düzenlemelerini içeren diğer mevzuat kent hukuku olarak algılanmıştır.
Oysa, kent hukuku ile kast edilen bu mevzuatlar değildir. Çünkü hukukun belirli bir
gruplandırılmasının yapılabilmesi için o gruplandırma içindeki konuların ortak bir
değerlendirme ile ele alınması gerekmektedir. Örneğin, son dönemlerde gelişen bilişim
teknolojisi sonucu bilişim ile ilgili suçlara ve yükümlülüklere yönelik olarak bilişim hukuku
gelişmektedir. Benzeri biçimde kent yaşamıyla ilgili sorumlulukların ve suçların kent
gerçeğinden hareketle belirlenmesi gerekmektedir.
Bu gün ülkemizde nüfusun % 81’i kentlerde yaşamaktadır. Kentlerimiz ise her geçen
gün daha yaşanmaz bir hal almakta, içinde yaşayanlara huzur ve güven veren ortamlar
olmaktan hızla uzaklaşmaktadır.
Kentte ikamet edenlerin kentlere karşı kendilerini sorumlu görmemelerinin getirdiği
sahipsizlenme yanında, kentte yaşayanların o kentli olmaktan doğan haklarının da
bulunmayışı, bu olumsuz gidişi hızlandırmaktadır. Her ne kadar 1580 sayılı Belediye Kanunu
ile Hemşeri Hukuku düzenlenmek istenmiş ise de, uygulamada bir gelişme sağlanamamıştır.
Söz konusu yasa da, hemşerilerle ilgili şu düzenleme yer almaktadır:
“Her Türk, nüfus kütüğüne yerli olarak yazıldığı beldenin hemşerisidir. Hemşerilerin
belediye işlerinde reye, intihaba, belediye idaresine iştirake ve belde idaresinin devamı
işlerinden istifadeye hakları vardır.” (1580-m:13)
Belediye sınırları içinde oturan, bulunan, ilişiği olan her şahıs, belediyenin kanununa,
nizam ve talimatına müstenit emirlerini, hükümlerini tutmak, yapmak, resim ve harç ve
aidatlarını vermekle mükelleftir.” (1580-m:14)
53932 sayılı Belediye Kanununda da benzeri bir düzenleme aşağıdaki gibi getirilmiştir:
“Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve
hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin
yardımlarından yararlanma hakları vardır. Yardımların insan onurunu zedelemeyecek
koşullarda sunulması zorunludur.
Belediye, hemşehriler arasında sosyal ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve kültürel
değerlerin korunması konusunda gerekli çalışmaları yapar. Bu çalışmalarda, üniversitelerin,
kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının, sendikaların, sivil toplum kuruluşları ve
uzman kişilerin katılımını sağlayacak önlemler alınır.
Belediye sınırları içinde oturan, bulunan veya ilişiği olan her şahıs, belediyenin,
kanunlara dayanan kararlarına, emirlerine ve duyurularına uymakla ve belediye vergi, resim,
harç, katkı ve katılma paylarını ödemekle yükümlüdür.” (5393-m:13)
Bu düzenlemeler her ne kadar Kent Hukuku kapsamında değerlendirilebilirse de aslında
kent ve kent yaşamı esas alınarak değil; kent yönetimi temelinde şekillendirilmiştir. Kentlinin
329 KAYA, Erol, Kentleşme ve Kentlileşme, İlke Yayınları, İstanbul 2003, sf:
Bu bölüm SAMİ ŞİMŞEK tarafından hazırlanmıştır.
330
ve kent yönetiminin karşılıklı sorumlulukları temelinde oluşturulan bu sistemin, kent, kentli
ve kent yönetimi ekseninde yapılandırılması gerekmektedir.
Bu gün, sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilir gelişme kavramları gündemdedir. İnsan odaklı
kalkınma anlayışı ile paralel gelişen ve insanın sürdürülebilir gelişiminin temel şartlarından
biri olarak çevre hassasiyetinin korunmasını öngören bu yaklaşım, insani gelişimin
sürdürülebilirliğinin sağlanmasını esas almaktadır. Çevresel şartların korunması, doğa ile
bütünleşik gelişmenin sağlanması anlayışı günümüzde tüm dünyada kabul görmektedir.
1987 yılında Birleşmiş Milletler 42. Genel Kuruluna sunulan “Ortak Geleceğimiz” adlı
raporda Sürdürülebilir Gelişme, “bu günün ihtiyaçlarını, gelecek kuşakların da kendi
ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağından ödün vermeksizin karşılamak” olarak
tanımlamaktadır.331
Kalkınma kavramının ekonomik parametrelerle sınırlı kalmayarak, sosyal, kültürel,
siyasal ve hatta çevresel parametreleri de içine alacak biçimde genişlemesiyle, bu kavram
genelde siyasetin özelde ise yönetimin yeni bir anlayışa doğru çevrilmesine sebep olmuştur.
Bu gelişmenin tabii sonucu olarak da sürdürülebilir kentleşme söz konusudur. Sürdürülebilir
kentleşme ise, doğayı tahrip etmeden kentlilerin yaşamını sağlamak ve gelecek uşaklara,
içinde sağlıklı yaşanabilecek kentler bırakmayı gerektirmektedir.
Sürdürülebilir kentleşmenin sağlanması, kentlerin sağlıklı gelişimi, kentlilerin refah ve
huzurunun temini için kent hukuku kavramının gelişmesi ve kentle ilgili hukuki
düzenlemelerin bu yaklaşımla ele alınması gerekmektedir.
Kent Hukuku:
Kent, insanların bir arada yaşaması sonucu oluşan mekânlar olduğuna göre, insanların
bir arada yaşamasıyla ilgili hukukun oluşturulması gibi, bir arada yaşadığı kentle ilgili
hukukunda oluşturulması gerekmektedir. Kent yaşamını, kent yapılanmasını, kentle insan
arasında, kentlilerin kendi arasında ilişkileri düzenleyen kurallar bulunmalıdır.
Kent hukuku diyebileceğimiz kimi düzenlemeler halen yürürlükte bulunmaktadır.
Mevcut kurallar bulunmaktadır.
Kanun, yönetmelik, talimatname gibi yazılı kurallar (çevre yönetimi, imar, işyeri açma
ve çalıştırma gibi), örf ve adet, kültür gibi yazılı olmayan kurallar .
Bu kuralların yanı sıra uluslar arası düzenlemeler de bulunmaktadır:
*kentli hakları
*Avrupa Kentsel Şartı
*sürdürülebilir kentleşme gibi.
Ulusal ve uluslar arası bu düzenlemelerin yanı sıra, ayrıntı biçiminde de olsa kent
yaşamıyla ilgili bazı düzenlemeler vardır: TSE tarafından geliştirilmeye çalışılan kent
araçlarının (alt yapı malzemeleri gibi) standartlarını belirleyen düzenlemelerin yanı sıra bir de
kent ergonomisi yönünde çalışmalar bulunmaktadır.
Ergonomi, “insan kullanımına yönelik tasarım ve uygulama”dır. Yani, insanın
özellikleri ile uyumlu bir tasarımın gerçekleştirilmesi ve uygulanmasıdır. Örneğin,
kentlerimizde kaldırımların yüksekliği, genişliği ne kadar olmalıdır ki, insanların kullanımına
en uygun ölçüler yakalanmış olsun?
Kent hukuku, kapsamında;
*kentin ve kentlinin karşılıklı hakları ve sorumlulukları çerçevesinde kenti ve kentliyi
ilgilendiren her konuda, bu konsept içinde bir hukukun oluşturulmasına ihtiyaç vardır.
*Kente karşı işlenen suçların mahiyeti ve cezasından, kentlinin haklarını ihlalin
mahiyeti ve cezasına kadar her alanda düzenlemeler yapılmalıdır.
331 Ayşegül MENGİ, Nesrin ALGAN, Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir
Gelişme”, Siyasal Kitabevi, Ankara 2003, sf: 20
*Bu düzenlemelere esas teşkil edecek, diğer düzenlemeler için bağlayıcı olacak bir
çerçeve yasaya ihtiyaç vardır.
Bunun yanı sıra Zabıta Talimatnamesi ve belediye talimatnamesi adı verilen yasal
düzenlemelerin belediye meclislerimizce yeni bir yaklaşımla yenilenmesine gerek vardır.
Yukarıda belirtilen açıklamalardan anlaşılacağı üzere, kent hukuku; Kentin, kentlinin ve
kentteki kurumların birbirlerine karşı hak ve yükümlülüklerini belirleyen düzenlemelerdir.
a- Kentte Yaşayanların;
* huzur ve refahını temin,
* ekonomik-sosyal ilişkilerinin geliştirilmesi,
* kent yönetimine katılımı,
* kent yaşamının gerektirdiği yükümlülüklerin belirlenmesi,
b- Kentlerimizin Sağlıklı Gelişimini Önleyen ;
* gecekondulaşma,
* kaçak yapılaşma,
* aşırı yoğunluk,
* gürültü-görüntü-çevre kirliliği,
* trafik,
* ortak yaşam mekânlarının (Park, oyun alanı, mesire yerleri, vb) kötü
kullanımı gibi kente yönelik suçlara karşı düzenlemeler kent hukukunun çerçevesini teşkil
etmektedir.
Kent Hukuku ve Kente karşı suç
Hukukun en önemli özelliği toplumsal gelişmeleri takip etmesidir. Bireylerin toplum
haline gelmeleri ile kolektif yaşam ortamları oluşmuştur. İşte bu kolektif yaşam ortamları
içinde ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümü ve toplumsal düzeni sağlamak üzere bir takım
kurallar konuşmuştur. Yani hukuk, toplumsal gelişmelerin ardından düzenleme alanı
bulabilmiştir.
Hukukun gelişimi sürecinde insanların içinde yaşadığı çevrenin kirlenmesi sonucunda
zarar görmesi nedeniyle, çevreyi koruyan yasalar düzenlenmeye başlanılmıştır. Yani önce
zarar doğmuş, sonra bu zararın giderilmesi çareleri aranmaya başlanmıştır. Çevre Hukukunun
gelişimi ile bu gün yeni bir hukuksal kavramın gelişimi ile karşı karşıyayız: Kente karşı suç.
Çevre hukukunun gelişimi artık çevreye ilişkin düzenlemelerin de genelden özele
inmesini gerektirmektedir. Çünkü gelen hatlarla düzenleme alanı bulan çevre kanunları artık
çözüm üretmek için yetersiz kalmaktadır. İşte kente karşı suç değimi de, bu yetersizliğin
sonucunda ortaya çıkmıştır.
Kente karşı suç değiminin tanımlanabilmesi bu gün içinde bulunduğumuz kentlerden
kaynaklanan sorunlara da bakmayı gerektirmektedir.
Kentsel yaşam alanları, yoğun nüfus nedeni ile çevre sorunlarından en çok etkilenen
alanlardır. Bu nedenle mutlu ve sağlıklı bir yaşam ortamının hazırlanması için yapılaşmanın
denetim altına alınması ve daha sıkı kurallara bağlanması gerekir. Çarpık yapılaşma, arazi
yağmacılığı, gecekondulaşma, tarihi ve kültürel değerlerin ortadan kaldırılması, yeşil alanların
yok edilmesi ve bir çok nedenlerle, kent ve kent unsurlarına karşı yapıla kamu düzenine aykırı
eylemler, kentleri yaşanmaz duruma sokmaktadır.
Kentsel yaşam alanlarını düzenleme atına sokan, bu alanlara yönelik olumsuz eylemleri
önlemeye ve cezalandırmaya yönelik yeni bir suç tüpü olan, kente karşı suç teriminin
hukuksal düzenleme alanı bulması zorunluluktur. Bu düzenlemenin başlangıcı için de
özellikle kente karşı suç kavramının tanımlanmasının yapılması zorunluluğu vardır.
Kente karşı suç;
1-Bir kentin doğal, tarihsel ve güzel duyusal değerlerine, bireyler ve türlü örgütler ve
hatta yöneticiler tarafından, değerlerini azaltıcı veya tümden yitirici zararlar verilmesi
sonucunda, kamu vicdanında yarattığı rahatsızlıklar bu etkinliklere (yasalarda bu etkinlikler
suç olarak tanımlanmamış olsa bile) verile ad,
2-Bu türlü eylemlerin yasalarda suç olarak tanımlanmış ve bunları işleyenlerin
karşılaşacakları yaptırımların da yine yasalarda gösterilmiş olmasıdır.332
Kent hukukunun oluşturulmasında baz alınacak en önemli çalışma, Avrupa Kentsel
şartı’dır.
Kent Hukuku ve Kentli hakları
Kentleşmenin önemli bir boyutunu sosyolojik dönüşüm oluşturmaktadır. İnsanların
sosyolojik olarak kentli olabilmeleri kültürel ve eğitimsel bir süreci gerektirmektedir. Kent
halkının kente uyumu deyince vurgulanan hususlardan birisi kentin fiziki ve doğal yapıyla
insan unsurunun bütünleşmesidir. Diğer bir husus ise kent halkının kent kültürü edinerek
birbiriyle entegre olabilmesidir. İnsanların yaşadıkları kentle ve kent halkıyla
bütünleşebilmeleri kentleri koruma ve geliştirme açısından önemli bir noktadır.
Bugün homojen toplumlar üreten, ideolojik ve kültürel yayılımı hızlandırarak dünyayı
küçülten gelişmelerle karşı karşıyayız: Uluslararası ulaşım, ticaret ve finans; uluslararası
modalar, tüketim malları ve yaşam biçimleri; aynı programları yayınlayan televizyon kanaları,
bilişim teknolojisi ve İnternet.
Bir kentte kökü olduğu ve o kente ait olduğu duygusunu bireyin kaybetmesi, yerel hüner
ve sanatların kayboluşu ve nihayet komşuluğun ve güvenin yitilişi. Bundan dolayı insanlar
kaybedilen bu kent duygusunu toplumsal bütünlük ve dayanışmayı, yerel renk, dil ve
anlamıyla yitirilen mekan duygusunu yeniden tesis edebilecek çözüm yolları
aramaktadırlar.333 Hızla değişen ve küresel yaşam biçimlerine şartlanan yerel kent
kültürlerinin korunması ve özgünlüğünü muhafaza etmesi, diğer yandan kente yeni gelen
insanların mevcut kent kültürüne uyum sağlayabilmesi günümüzde çözüm aranan sorunlardır.
Son 40 yıldır süregelen köyden şehre göç olgusu sonucunda Türkiye'deki şehirli nüfusun
toplam ülke nüfusuna oranı neredeyse % 81'e dayanmıştır. Bu %81'lik oranın büyük bir
bölümü, geçtiğimiz 20-30 sene içinde şehirlere yerleşmiştir. Esas olarak daha iyi geçim
koşulları umuduyla şehirlere yığılan bu insanlar, içinde bulundukları gecekondu ve varoş
ortamı dahilinde gerçek anlamda şehirli bir nüfusa dönüşememektedirler.
Bir yandan kırsal toplumsal değerlerini büyük ölçüde yitiren, ancak öte yandan kentsel
yaşam biçimiyle gereği gibi tanışamayan ve uyum sağlayamayan bu vatandaşlar, içine
düştükleri toplumsal anomi, değersizlik ve yabancılaşma şartlarında şehirli kimliklerini
geliştiremediklerinden dolayı toplumsal aidiyet arayışı içinde ya bölgesel kimliklerine
sarılmakta ve bölgecilik dayanışmasını geliştirmekte ya da aşiret, din, mezhep kaynaklı
kimliklere eğilim göstermektedirler.
Bu insanlar açısından şehirler dar anlamıyla bir kazanç ve tüketim kapısı kimliğine sahip
olup, gelip yerleştikleri kentlere genellikle anlamlı bir kültürel bütünlük gözüyle
bakmamaktadırlar. Bu bağlamda, Türkiye'nin büyük kentlerindeki nüfusun çoğunluğunu
oluşturan gecekonduluların ve varoşluların içinde bulundukları şehre bir anlamda yabancı
kaldıkları rahatlıkla söylenebilir. Böylelikle karşımıza bir toplumsal ve kültürel entegrasyon
problemi çıkmaktadır.
Şehre ailesiyle birlikte henüz küçük yaşta gelenler ile gecekondu ve varoşlarda doğan
ikinci ve üçüncü kuşak kırsal kökenli şehirlilere kentli kimliği kazandırmanın yollarından biri
hiç şüphesiz ki, bu kişilerin bulunduğu kenti benimse kendini bir yere ait olarak duyumsamak,
ancak o yeri kültürel özellikleriyle ve geçmişiyle tanıyıp sevmekle mümkün olabilir. Yetiştiği
kentin yerel ve toplumsal tarihini bilen bir birey açısından içinde yaşadığı mekân çok farklı
332 ÇETİN, Süleyman, Kente Kaşı Suç, Legal Hukuk Dergisi, Yıl:1, Sayı: 17, sf: 133-1301
333 MALİK, Eyüp, Çağdaş Kentler ve Çevre, 2010 Yılının İstanbul’una Doğru Kent Zirvesi, İ.B.B. Yayınları,
1998, sf:145
anlamlar taşıyacaktır; eğitim gördüğü ve geçimini sağladığı kent onun için daha anlamlı ve
estetik bir kültürel bütünlük olarak görünecektir. Bu tür bir bakış kazanan bireyler, içinde
yaşadıkları şehri daha kolaylıkla benimseyecekler ve kendilerini o şehrin bir hemşehrisi
olarak hissedeceklerdir.
Öte yandan bu bakış değişimi, o bireylerin hepsinde olmasa bile hiç olmazsa bazısında,
bulunduğu kentin tarihi ve estetik dokusunu koruma bilincini geliştirecektir. Bu tür bir
kentlilik duygusu, vatandaşlık ve yaşanan ortama sahip çıkma bilincinin altyapısını teşkil
etmektedir.334 Bu açıdan şehre özgü bir tarihsellik oluşturulmalıdır. Ortak tarih şuuru kent
insanının ortak hafızası olarak bir tutkal vazifesi görebilecektir. Bu yüzden şehrin ve şehir
sosyolojisinin tarihi oluşturulmalıdır.
- Aile tarihi,
- İkamet edilen binanın tarihi,
- Şehirdeki mekânsal ortamların, yani tarihi yapıların (cami/kilise/havra), caddelerin,
kamusal kurumların (muhtarlık, okul) veya ekonomik birimlerin (işletme, dükkân, pastane,
kahvehane, hamam, basımevi, yerel gazete vs.) incelenmesi,
- Şehirdeki derneklerin tarihi,
- Şehirdeki insan topluluklarının (köyden şehre göçenler, eski yerliler, farklı kültürel
gruplar vs.) araştırılması,
- Yerel gelenek ve göreneklerin incelenmesi önerilebilecek birkaç noktadır.
Toplumsal kimlik topluluk bilinci, kişilik ve kültür bütünlüğüdür; bu haliyle de
Durkheim’in kolektif bilinç kavramıyla yakından ilgilidir. Toplumların kolektif
bilinçaltlarında var olan kent bellek şemalarının kurgulanmasında kent referans
noktaları/imgeleri (kenti belirleyici bölgeler, merkezi iş alanı, mahalleler, semtler; bölgeleri
ayıran kenarlar, yol boyları, surlar, kıyılar; ulaşım ağları, yollar,sokaklar, meydanlar, çarşılar,
spor tesisleri, fuar alanları) ve kent peyjazı önemli rol oynamaktadır. Bu imgelerin
tekrarlarının kentli zihninde yarattığı hayaller/tasarımlar, giderek bir “kent algısı”
oluşturmakta, bu ise “ortak bellek” denilen kent belleğini ortaya çıkarmaktadır.335
Şehirlerde aşırı derecede bir hareketlilik, sirkülasyon, yer değiştirme olduğu için ortak
bir değer , ortak bir kültür, ortak bir tarih birliği gelişmesi zor olmaktadır.
Kentlerin yeni kimlik arayışlarının, kolektif bilinçaltının derinliklerindeki birikimin
canlanması, dışarıya vurulması olduğu belirtilmektedir.336
Günümüzün insanı bir yandan daha kaliteli bir yaşamın özlemini duyarken, öbür yandan
böyle bir yaşam düzeyine ulaşma umudunun yitirilmesi ikilemini yaşamaktadır. Özellikle
büyükşehirlere göç eden yeni kentliler beklentilerini gerçekleştiremedikleri zaman tam bir
ruhsal boşluk içine düşmektedirler. Köylerinden büyük ümitlerle şehirlere gelen insanların
hayal kırıklığına uğramaları, şehrin devasa yapısı içinde hiç tanımadıkları yeni bir çok sorunla
karşılaşmaları ve köylerine tekrar dönme iradesini gösterememeleri şehirde yaşanan
uyumsuzluğu arttırmakta; bu uyumsuzluk ise sosyal ve psikolojik sorunların ötesinde asayiş
sorunları sebep olabilmektedir.
Kente uyum sağlayamayan veya kentin yoğunluğunu taşıyamayan insanların aşırı stres
yaşamaları da vurgulanması gereken bir durumdur. Stresin bir kent hastalığı olduğunu
söylemek abartı olmamalıdır. Stres insanda öfke ve kızgınlık duygusu yaratır. Sürekli stres
altında olan insanlarda giderek düşmanca duygular gelişir, şiddet ve saldırganlık görülebilir.
Stresle karşılaşan insan, durumun üstesinden gelebileceğini anlarsa stresle baş etmeye çabalar,
kendisini yetersiz bulduğu durumlarda ise savunmaya yönelik tepkiler geliştirir.
Uzmanlaşmış örgütler, anonim ilişki kanalları ve özgün eğitimle, topraktan kopmuş
köylüleri hoşgörülü insancıl bir kent yaşamına hızla katmak mümkündür. Kentsel yaşama
334 AKŞİN, Selçuk, Yerel Tarih Araştırmacıları için Kılavuz, bilkent.edu.tr
335 ERSES, Selma Mine, Mahalle Kimliği, İstanbul Dergisi, Ocak 2002
336 GÜVENÇ, Bozkurt, Türk Kimliği, Remzi Kitabevi, İstanbul 1996
katılan grupların karşılaştığı sorunları hafifletmeye, çözmeye çalışan mekanizmalar,
himayecilik ilişkilerinde olduğu gibi grupların izolasyonunu sürdürücüdür. Kent yönetimleri
çatışmalı bir kentle karşılaşmak istemiyorlarsa izolasyonist değil, değişik grupların bir birini
etkilememesine olanak veren etkileşimli bir çoğulculuk anlayışına sahip olmalıdır.337 Bu
çerçevede özellikle büyükşehirlerde bulunan hemşehri dernekleriyle ilişkilerin yaşanılan
kentin lehine bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir. Kente uyumu teşvik etmek yerine,
kişileri yaşadıkları değil, doğdukları yerlere şartlandıran dernekler izolasyonu arttırmaktadır.
Bu derneklerin dinamizmi ve örgütlülüğü kullanılarak kent kültürünün geliştirilmesi ve şehre
ait bir üst kimlik geliştirilmesi gerekmektedir.
Kentsel gelişmenin temeli, özerk ve mali bağımsızlığı olan yerel yönetimlere halkın
doğrudan katılımının sağlanmasıdır. İnsanların yaşadıkları şehre uyum gösterebilmesi ve
aidiyet hissedebilmesi şehir yönetimine katılmasıyla güçlenebilir. İnsanlar içinde oldukları
süreçlere daha fazla sahip çıkmaktadırlar. Bu noktada Kentli insanın hakları ve sorumlulukları
da önem taşımaktadır.
Kentli hakları, son yılların ürünü bir hak kategorisidir. Burada, "kent-li" ile kastedilen,
kentteki insan ve onun yaşama durumudur. Kentte yaşama, sürekli ya da geçici olabilir.
Herhangi bir nedenle kentte bulunuşu da içerir. Kentin sakini -kentte sürekli olarak yerleşmiş
insan- ile kente tiyatro izlemek için gelmiş ve bu etkinliği izleyip kentten ayrılacak olan insan
arasında, insan haklarının anahtar kavramı olan, insan onuru kavramı açısından fark yoktur.
Kentte hava, gürültü kirliliği varsa, kentte ulaşım ve dolaşım sorunu varsa, kent güvenli bir
kent değilse, üretilen mal ve hizmetler sağlıklı değilse ve benzeri insan onuruna aykırı
durumlar varsa, kente tiyatro izlemeye gelen insan, insan onuruna uygun muamele
beklentisine yanıt alamıyor demektir. Kentli hakları açısından da bu insan, insan onuruna
aykırı muameleye tabi tutuluyor demektir. Buradan çıkan birinci sonuç, kentli haklarının,
kentlilere, diğer insan haklarına ek olarak tanınan haklardan olduğudur. Bilindiği gibi, insan
hakları bütünseldir, birbirine bağlıdır ve şarta bağlı tutulamaz.
Kent, insan için yaşama ortamlarından (habitat) birisidir. Bu yaşama ortamının, tarihsel
gelişmesi incelememizin kapsamı dışındadır. Ancak kentlerle ilgili bir gereklilikten söz
edebiliriz. Kentlerin, insan onuruna uygun yaşama, gezme, görme, eğlenme, kültürel
aktivitelerde bulunma amacı doğrultusunda yapılandırılması gerekliliğidir bu.338
1992 de Avrupa Konseyi’nce kabul edilen Avrupa Kentsel Şartı’nda Avrupa Kentli
Hakları Deklarasyonuyla geliştirilmiştir. 198
(Avrupa Kentli Hakları Deklarasyonu)
Aşağıda belirtilen hakların gerçekleşmesi fertlerin, dayanışma ve sorumlu hemşeriliğe
ilişkin eşit yükümlülükleri kabul etmesine bağlıdır. Avrupa yerleşimlerinde yaşayan kent
sakinleri şu haklara sahiptir:
1. GÜVENLIK: Mümkün olduğunca suç, şiddet ve yasa dışı olaylardan arındırılmış
emin ve güvenli bir kent;
2. KIRLETILMEMIŞ, SAĞLIKLI BİR ÇEVRE: Hava, gürültü, su ve toprak kirliliği
olmayan, doğası ve doğal kaynakları korunan bir çevre;
3. İSTİHDAM: Yeterli istihdam olanaklarının yaratılarak, ekonomik kalkınmadan pay
alabilme şansının ve kişisel ekonomik özgürlüklerin sağlanması;
4. KONUT: Mahremiyet ve dokunulmazlığının garanti edildiği, sağlıklı, satın alınabilir,
yeterli konut stokunun sağlanması;
5. DOLAŞIM: Toplu taşım, özel arabalar, yayalar ve bisikletliler gibi tüm yol
kullanıcıları arasında, birbirinin hareket kabiliyetini ve dolaşım özgürlüğünü kısıtlamayan
uyumlu bir düzenin sağlanması;
337 Habitat II Türkiye Ulusal Raporu ve Eylem Planı, sf:91
338 ÖNDÜL, Hüsnü, Kentli Haklarının Kavramsal Temelleri, http://www.ihd.org.tr/makale/kent4.html
6. SAĞLIK: Beden ve ruh sağlığının korunmasına yardımcı çevrenin ve koşulların
sağlanması;
7. SPOR VE DINLENCE: Yaş, yetenek ve gelir durumu ne olursa olsun, her birey için,
spor ve boş vakitlerini değerlendirebileceği olanakların sağlanması;
8. KÜLTÜRLER ARASI KAYNAŞMA: Geçmişten günümüze, farklı kültürel ve etnik
yapıları barındıran toplulukların barış içinde yaşamalarının sağlanması;
10. KALİTELİ BIR MİMARİ VE FİZİKSEL ÇEVRE: Tarihi yapı mirasının duyarlı bir
biçimde restorasyonu ve nitelikli çağdaş mimarinin uygulanmasıyla, uyumlu ve güzel fiziksel
mekanların yaratılması;
11. İŞLEVLERİN UYUMU: Yaşama, çalışma, seyahat işlevleri ve sosyal aktivitelerin
olabildiğince birbiriyle ilintili olmasının sağlanması;
12. KATILIM: Çoğulcu demokrasilerde; kurum ve kuruluşlar arasındaki dayanışmanın
esas olduğu kent yönetimlerinde; gereksiz bürokrasiden arındırma, yardımlaşma ve
bilgilendirme ilkelerinin sağlanması;
13. EKONOMİK KALKINMA: kararlı ve aydın yapıdaki tüm yerel yönetimlerin,
doğrudan veya dolaylı olarak ekonomik kalkınmaya katkı konusunda sorumluluk sahibi
olması;
14. SURDIJRCJLEBILIR KALKINMA: Yerel yönetimlerce ekonomik kalkınma ile
çevrenin korunması ilkeleri arasında uzlaşmanın sağlanması;
15. MAL VE HİZMETLER: Erişilebilir, kapsamlı, kaliteli mal ve hizmet sunumunun
yerel yönetimi, özel sektör ya da her ikisinin ortaklığıyla sağlanması;
16. DOĞAL ZENGİNLİKLER VE KAYNAKLAR: Yerel doğal kaynak ve değerlerin;
yerel yönetimlerce, akılcı, dikkatli, verimli ve adil bir biçimde, beldede yaşayanların yararı
gözetilerek, korunması ve idaresi;
17. KİŞİSEL BÜTÜNLÜK: Bireyin sosyal, kültürel, ahlaki ve ruhsal gelişimine, kişisel
refahına yönelik kentsel koşulların oluşturulması;
18. BELEDIYELERARASI IŞBİRLİĞİ: Kişilerin yaşadıkları beldenin, beldeler arası ya
da uluslararası ilişlerine doğrudan katılma konusunda özgür olmaları ve özendirilmeleri;
19. FINANSAL YAPI VE MEKANİZMALAR: Bu deklarasyonda tanımlanan hakların
sağlanması için, gerekli mali kaynakları bulma konusunda yerel yönetimlerin yetkili
kılınması;
20. EŞİTLİK: Yerel yönetimlerin; tüm bu hakları bütün bireylere cinsiyet, yaş, köken,
inanç, sosyal, ekonomik ve politik ayrım gözetmeden, fiziksel veya zihinsel özürlerine
bakılmadan; eşit olarak sunulmasını sağlamakta yükümlü olması.
Avrupa Kentsel Şartı, kenti; “toplum hayatının temel çekirdeği ve karakterini oluşturan
tarihi ve yasal bir oluşum”ken, günümüzde “ortak çıkarları olan insan topluluklarının bir
araya geldiği, özerk idari birimler” ve düzenli yapılaşmış, kamu hizmetleri sunan ve kendi
kendini yönetebilen yaşam merkezleri” olarak tanımlar. Avrupa Kentsel Şartı kentli haklarını
yalnız bir deklarasyon olarak belirtip bırakmaz. Kent kavramını irdeleyerek kent ve yakın
çevresi, ideal kent, geleceğin kenti, yerel demokrasi ve kentsel politika kavramlarına da içerik
kazandırır.339
Kentlilere, diğer insan haklarına ek olarak tanınan hakların ortak özelliği, bu hakların
diğer insan hakları gibi, insan hakları hukukunun aradığı unsurları taşımasıdır. Kentli hakları
kategorisi içinde, birinci ve ikinci kuşak haklar da, çevre hakkı gibi dayanışma hakları
içerisinde bulunan haklar da bulunmaktadır. Anılan hakların bir diğer temel özelliği,
işbirliğini ve dayanışmayı zorunlu kılmasıdır. Bu haklar, kentlilerin insan onuruna uygun bir
yaşam sürdürmesi için zorunludur.
339 ARAPKİRLİOĞLU, Kumru, YENER, Zerrin, Avrupa Kentsel şartı, Ada-Kentliyim Dergisi, HaziranAğustos 1996
Avrupa Kentsel Şartı340
Avrupa Kentsel Şartı, Avrupa Konseyi'nin kentsel politikalarından yola çıkılarak
oluşturulmuştur. Bu politikalar 1980-1982 yılları arasında Konseyce düzenlenen "Kentsel
Rönesans için Avrupa Kampanyası" kapsamında geliştirilmiştir.
Avrupa'yı kapsayan; halk ve yerel yönetimlere yönelik olan bu kampanya,
yerleşimlerdeki yaşamın daha da iyileştirilmesini amaçlamış ve dört temel konuya ağırlık
vermiştir.
Fiziki kentsel çevrenin iyileştirilmesi;
Mevcut konut stokunun iyileştirilmesi;
Yerleşmelerde sosyal ve kültürel olanakların yaratılması;
Toplumsal kalkınma ve halk katılımının özendirilmesi;
Avrupa Konseyi'nin insan hakları konusundaki çağrılarına koşut olarak
kampanya,"yerleşmelerde daha iyi yaşam" sloganıyla kentsel gelişmenin nicelikselden çok
niteliksel yönleriyle ilgilendiğini ortaya koymuştur.
Söz konusu kampanya kapsamında, uluslararası bir Komisyon (ülkelerin konularla ilgili
Bakanlık temsilcilerinden oluşmuş) tarafından, 1982-1986 arasında yapılan bu çalışmalar;
daha sonra Avrupa Konseyi'nde kentsel politikalarla ilgili ayrı bir program olarak devam
etmiştir.
Bu program daha sonra 1986'da; birçok üye ülkede olduğu gibi, kentsel kararların yerel
öncü kişilerce verilmesi ilkesi ya da diğer bazı üye ülkelerdeki gibi; merkezi yönetimin alt
birimi sayılan yerel yönetimlerin, kentsel konularda gitgide artan sorumluluk yüklenmesi
demek olan "yerinden yönetim" mantığının desteklenmesinden hareketle, Avrupa Yerel ve
Bölgesel İdareler Daimi Konferansı'na (AYBİK'e) aktarılmıştır.
1986'dan günümüze; birçok istişare konferans ve sempozyumlarla tanıtılan, hazırlanan
çeşitli rapor ve kararlarla, destekli bir program oluşturulmuştur. Bu raporlara dayanılarak
hazırlanan ve kentsel gelişmeyi çeşitli yönlerden ele alan çalışmalar, (örneğin: kentlerde
sağlık; sanayi kentlerinin yenilenmesi; kentsel güvenlik, suçların önlenmesi ve uyuşturucu
kullanımıyla mücadeleye ilişkin politikaların geliştirilmesi; mimari yapılanmanın
geliştirilmesi ve tarihi kent dokularının korunması; toplumsal gelişme ve imece, vb.), daha
sonra Avrupa Belediyelerine gönderilmiştir.
Yerel düzeyde iyi bir kent yönetimi için gerekli bir dizi ilkeyi tek bir metinde biraraya
getiren bu şartın amacı:
Yerel yönetimler için pratik bir kent yönetimi el kitabı oluşturmak;
Gelecekteki olası bir Kentli Hakları Kongresi için temel ilkeleri oluşturmak;
Şartın ilkelerini yerine getiren kentler için verilecek uluslararası ödüllere bir baz
oluşturmak;
Fiziksel çevre ve yasalarıyla ilgili yaptırımlar için Avrupa Konseyi'nin bu konulara
ilişkin katılımına bir "vize " oluşturmaktır.
Avrupa Kentsel şartı Ana ilkeleri (Özet)
Ulaşım ve Dolaşım
İLKELER
1.Özellikle özel araçlarla, seyahat hacminin azaltılması gerekliliği
2.Dolaşım, yaşanabilir bir kent oluşturmaya yönelik bir biçimde düzenlenmeli ve çeşitli
ulaşım alternatiflerine izin vermeli
Sokağın sosyal bir arena olarak algılanması
340 http://www.abyerelnet.org/yerel/genelsartlar/genelsartlar_3.htm
Sürekli bir eğitim ve öğretim çabası gerekliliği
Kentlerde Çevre ve Doğa
İLKELER
1. Yerel yönetimlerin, doğal ve enerji kaynaklarını, uygun ve akılcı bir biçimde, yönetme
ve idareli kullanma sorumluluğu
2. Yerel yönetimlerin kirliliğe karşı politikalar uygulaması
3. Yerel yönetimlerin doğayı ve yeşil alanları koruma yükümlülüğü
4. Doğayı korumanın toplumsal gururu ve bağlılığı geliştiren bir faktör olması
Kentlerin Fiziki Yapıları
İLKELER
1. Kent merkezlerinin Avrupa'nın kültür ve tarihi mirasının önemli sembolleri olarak
koruma altına alınması
2. Kentlerde açık alanların oluşturulması ve yönetiminin kentsel gelişmenin vazgeçilmez
bir parçası olması
3. Mimari yaratıcılık ve imarın, kentsel görünümün kalitesindeki önemli rolü
4. Tüm insanların sağlıklı, yerleşik, güzel ve özendirici bir çevrede yaşama hakkı
5. Bir kentin canlılığının, dengeli meskun alanların oluşturulması ve merkezdeki konut
dokusunun korunmasıyla sağlanması
Tarihi Kentsel Yapı Mirası
İLKELER
1. Kentsel korumada hassas bir yasal çerçevenin gerekliliği
2. Kentsel mirasın korunması için bilgilendirme politikalarının gerekliliği
3. Yeterli ve yeni finans mekanizmaları ve ortaklıkların gerekliliği
4. Eski el sanatları ve yapı tekniklerinin yaşatılması, canlandırılması gereği
Tarihi kentsel dokunun; planlamaya temel veri biçiminde katılarak, çağdaş yaşamla
bütünleştirilmesi
Ekonomik kalkınmanın, kentsel mirasın korunmasıyla canlandırılması
Konut
İLKELER
1.Konutla bireyin mahremiyetinin olması
2.Her insan ve ailenin; güvenli, sağlam bir konut edinme hakkı
3. Yerel yönetimlerin, konutla seçenek, çeşitlilik ve ulaşılabilirliği artırması
4. Sosyal ve ekonomik olanakları kısıtlı olan kişi ve ailelerin haklarının, yalnızca pazar
mekanizması koşullarına terk edilmemesi
5. Yerel yönetimler tarafından, ev sahibi olabilmek ve kullanım süresi güvencesinin
sağlanması
6. Eskimiş konut dokusunun yenilenmesinin bedelinin burada oturan, sosyo-ekonomik
seviyesi düşük gruplara yüklenmemesi
Kent Güvenliğinin Sağlanması ve Suçların Önlenmesi
İLKELER
1. Net bir güvenlik ve suç önleme politikasının, alınacak önlemlere, kanuni yaptırımlara
ve müşterek desteğe dayandırılması
2. Yerel güvenlik politikasının; güncelleştirilmiş, kapsamlı istatistik ve bilgilere
dayandırılması
3. Suçun önlenmesinin toplumun tüm üyelerini ilgilendirmesi
4. Etkili bir kent güvenlik politikası için; emniyet güçleri ve yerel halkın yardımlaşması
5. Uyuşturucu karşıtı yerel politikanın oluşturulması ve uygulanması
6. Suçların tekrarını önleyici programlar ve hapis cezaları yerine alternatif çözümler
üretilmesi
7. Yerel güvenlik politikasının temel unsuru olarak mağdurların kollanması
8. Suçların önlenmesine öncelik verilmesi ve buna bağlı mali kaynakların yaratılması
Kentlerdeki Özürlü ve Sosyo-Ekonomik Bakımdan Engelliler
İLKELER
1. Kentlerin, herkesin her yere erişebilirliğini sağlayabilecek şekilde tasarlanması
2. Özürlü ve engellilere ilişkin politikaların, hedef gruplar için aşırı himayeci değil,
toplumla bütünleştirici olması
3. Özürlüler ve azınlıkları temsil eden derneklerin kendi aralarındaki işbirliği ve
dayanışması
4. Evler ve işyerlerinin özürlü ve engellilere uyarlanabilir biçimde tasarlanması
5. Seyahat, iletişim ve kamu ulaşımının tüm insanlar için erişilebilir olması
Kentsel Alanlarda Spor ve Boş Zamanları Değerlendirme
İLKELER
1. Tüm kent sakinlerinin, eğlence, dinlence ve spor faaliyetlerinde yer alma hakkı
2. Spor alanlarının sağlıklı, ve güvenlikli olarak tasarlanması
3. Her kent sakininin kişisel potansiyelleri doğrultusunda istediği sporu yapma hakkı
Yerleşimlerde Kültür
İLKELER
1. Tüm kent sakinlerinin kültürel faaliyetlerden faydalanma hakkı
2. Yerleşimlerin kültürel oluşumunun ekonomik ve sosyal gelişmeye katkısı
3. Güçlü bir bağ olarak, farklı milliyet, bölge ve ülke halkları arasındaki kültürel
alış,veriş
4. Kültürel gelişim ve gerçek bir kültürel demokrasi için; yerel yönetimlerin, toplum
birimlerinin, gönüllü kuruluşların ve özel sektörün artan dayanışma gereksinimi
5. Kültürel çoğulculuğun (çeşitlilik), yenilikleri ve yenilikçi denemeleri öngörmesi
6. Yerel yönetimlerce dengeli biçimde tesis edilmiş kültürel turizmin, toplum üzerindeki
olumlu etkisi
Yerleşimlerde Kültürlerarası Kaynaşma
İLKELER
1. Kent politikalarının temel unsuru olarak ayırımcılık karşıtlığı
2. Yerel yönetimlerce göçmenlerin, yerel politik yaşama etkin katılımının sağlanması
3.Kentlerde uygulanan kültür ve eğitim politikalarının ayırımcı olmaması
4.Yerel yönetimlerin, iş olanaklarından eşit faydalanmayı sağlaması
5. Göçmen topluluklarının, sosyal ve fiziki çevresiyle bütünleşmesi anlamında,
Kültürlerarası kaynaşma
Kentlerde Sağlık
İLKELER
1. Kentsel çevrenin tüm kentlilere iyi sağlık koşullarını sağlaması
2. İyi sağlık koşullarının temini için; kişilerin temel ihtiyaç maddelerinin güvenilir ve
sağlıklı biçimde sunumu
3. Yerel yönetimlerin; toplum kaynaklı sağlık girişimlerini ve katılımları teşvik etmesi
4. Kent sağlığı uluslararası bir önem de taşıdığından, yerel girişimlerin uluslararası
programlarla ortak yürütülmesinin öngörülmesi
Halk Katılımı, Kent Yönetimi ve Kent Planlaması
İLKELER
1. Yerel politik yaşama halkın katılımını temin için; halk temsilcilerini, özgür ve
demokratik olarak seçebilme hakkı
2. Yerel politik yaşamda etkin bir katılım için; halkın yerel, politik ve idari yapılarda
belirleyici olması gereği
3. Toplum geleceğini etkileyecek her tür önemli projede halka danışma gereği
4. Kent yönetimi ve planlamasının; kent karakteri ve özel niteliklerine ilişkin yeterli
bilgiye dayandırılması
5. Yerel politik kararlarını; uzmanlardan oluşacak ekiplerce gerçekleştirilecek kentsel
ve bölgesel planlara dayandırılması
6. Karar verme sürecinin sonucunda ortaya çıkan politik tercihlerin anlaşılabilirliği ve
hayatiyeti
7. Gençlerin toplum yaşamına katılımının yerel yönetimlerce sağlanması
Kentlerde Ekonomik Kalkınma
İLKELER
1.Yerel yönetimlerin, kendi yörelerinin ekonomik kalkınmasını temini
2.Sosyal ve ekonomik kalkınmanın ayrılmaz bütünlüğü
3.Bölge ve yakın çevresinin sosyal ve ekonomik bir parçası olarak; kent
4.Üretim, destek ve gelişimi teşvik edecek yeterli altyapının mevcudiyetiyle sağlanacak
ekonomik büyüme ve kalkınma
5.Kent ekonomisinin büyümesi ve kalkınması için önemli bir bileşken olan, kamu-özel
sektör işbirliği
Avrupa ketsel Şartı, kent yaşamıyla ilgili tarafların karşılıklı sorumluluklarını ve
haklarını söz konusu etmektedir. Bu şarta ilave olarak Avrupa kentli Hakları Deklarasyonu da
değerlendirmeye alındığında, ortaya çıkan ilkeler aslında Kent Hukuku ile ilgili genel
çerçeveyi çizmektedir.
Kent Hukuku’nu konu alan bir Çerçeve Yasa (Temel yasa) hazırlanarak, kenti ve kent
yaşamını doğrudan ilgilendiren düzenlemelerin bu çerçeve içerisinde hazırlanması yoluna
gidilmelidir.
Son dönemlerde kamuoyu gündemine taşınmaya başlanan “Kente karşı işlenen suçlar”
konusunda yeşeren duyarlılığın, kent hukuku içerisinde çözümüne gidilmelidir.
Kent Hukuku ve Belediyeler
Belediyeler bir yerel yönetim birimi olarak hemşerilerinin yerel ve ortak ihtiyaçlarını
karşılamak, belediye içinde düzenin sağlanması amacıyla kurallar koymak, bu kuraların
uygulanmasını denetlemek ve ceza vermek görev ve yetkisine sahiptir.341
1580 sayılı Belediye Kanunu 19 Maddesine göre “Belediyenin ve belde halkının sıhhat,
selamet ve refahını temin ve intizamı beldeyi halelden vikaye maksadı ile kanunların
bahşettiği salahiyete müsteniden emirler vermek ve belediye yasakları koymak ve infaz
ettirmek, hilafına hareketleri görülenleri cezalandırmak” belediyenin yetkisindedir.
Aynı yasanın 70. maddesinin 15. maddesinde belediye meclisinin “Zabıta
Talimatnamelerini” inceleme ve onaylama görevi ile 83. maddesinde de belediye
341 TOPRAK, Zerrin, Kent Yönetimi ve Politikası, İzmir 2001, sf: 132
encümeninin “belediyelere verilen vazifelerin ifasını temin için belediye tembihleri”
yayınlayabileceği belirtilmektedir.
5272 sayılı Belediye Kanunu 15. maddesinde belediyelerin yetki ve imtiyazları
sayılırken, şu ifade yer almaktadır:
“Kanunların belediyeye verdiği yetki çerçevesinde yönetmelik çıkarmak, emir vermek,
belediye yasakları koymak ve uygulamak, kanunlarda belirtilen cezaları vermek.”
5272 saılı yasanın 18 maddesie göre de Belediye Meclislerinin görevleri arasında
“Belediye tarafından çıkarılacak yönetmelikleri kabul etmek” bulunmaktadır.
1608 sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkamı Cezaiye Hakkında Kanun ile beleidye
encümenlerinin görev ve yetkileri içinde aldıkları kararlara aykırı hareket edenlere, belediye
mevzuatının yasakladığı ya da menettiği şeyleri yapanlara veya yaplmasını istediği şeyleri
yapmayanlara hafif para cezası vermeye ve Türk Ceza Kanununun 533/1, 536, 538, 557, 559.
maddelerindeki cezaları vermeye belediye encümenleri yetkili kılınmış ve Anayasa
Mahkemesi, belediye encümeninin bu yetkisinin idari yaptırımın uygulanması olduğunu
belirterek Anayasa’ya uygun bulmuştur.342
Bu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, belediyelerin kent hukuku kapsamında
değerlendirilebilecek yetkileri bulunmaktadır. Belediyeler bu yetkilerini tenbihnameler ve
talimatnameler yoluyla kullanabilmektedirler.
Belediyeler belediye sınırları içerisinde tarafları hukuken bağlayıcı mahiyette iş
yerlerinin açılması, çalıştırılması, temizlik, çevre, donatı alanlarının kullanımı, sağlık gibi
birçok alanda yönetmelik çıkarabilirler.
Pendik Belediyesince başlatılan Kent Hukuku çalışmaları çerçevesinde, Avrupa Kentli
Hakları Deklarasyonundan yararlanılarak “Pendik kentli Hakları Birlikte Yaşam Mutabakatı
Tasarısı” hazırlanarak tartışmaya açılmak üzere Pendik Kent Danışma Meclisine sunulmuştur.
Ekinde bir de taahhütname içeren metin şu şekildedir:
“1- Her Pendik’li; insan haklarına saygılı ve bu hakları geliştirmeye açık, bireyin
refahını ve kişiliğini geliştirme güdüsü ve fırsatı sağlayan bir kentsel ortamda yaşama
hakkına sahiptir.
2- Her Pendik’li; saldırılara ve suça karşı korunmuş güvenli bir kentte yaşama hakkına
sahiptir.
3- Her Pendik’li; hava , su, gürültü v.b. kirlenmelere konu olmayan ekolojik dengeleri
korunmuş bir kentsel çevrede yaşama hakkına sahiptir.
4- Her Pendik’li; kendi ekonomik ve toplumsal girişimlerini geliştirmek için gerekli alt
yapılara sahip olmayı isteme hakkına sahiptir.
5- Her Pendik’li; yeterli çeşitlilikte mal ve hizmetlerden seçme olanağı hakkına
sahiptir.
6- Her Pendik’li; kentte uygun yeterli çalışma olanaklarına ve güvencesine sahip olma
ve kentin ekonomik gelişmesinden pay alabilme hakkına sahiptir.
7- Her Pendik’li; çoğulcu bir kentli kültürü edinebilme fırsatlarından yararlanma
hakkına sahiptir.
8- Her Pendik’li; kültürel farklılıkları dolayısıyla kimsenin iş yaşamında ve toplumsal
yaşamdan dışlanmadığı ikincil konumlara itilmediği çok kültürlü, bir kentte yaşama hakkına
sahiptir.
9- Her Pendik’li; bağlılık duyabileceği, ona anlam yükleyebileceği, kimliği olan bir
kentte yaşama hakkına sahiptir.
10- Her Pendik’li; tarihsel mirasın ve geçmişle sembolik bağların korunduğu, nitelikli,
uyumlu mimarlık değerlerinin bulunduğu ve yenilerinin eklenebildiği bir çevrede yaşama
hakkına sahiptir.
342 AYTAÇ, Fethi, Açıklamalı-İçtihatlı Belediye Kanunu, Seçkin Yayınevi, Ankara 1998, sf: 416
11- Her Pendik’li; yeterli çeşitlilikte konutun üretilmekte olduğu bir sistemin sağlandığı
konut stoku içinden, kentte yaşayanların ödeme koşullarına uygun, sağlıklı, özel yaşamın
gizliliğine olanak veren, dinlendirici, güvenceli konut edinebilme hakkına sahiptir.
12- Her Pendik’li; konut alanları, çalışma alanları, dinlenme ve eğlenme ile ulaşımı
arasında, birbirini rahatsız etmeyen uyumlu bir arazi dengesine sahip, insanların birbirleriyle
ilişki kurma fırsatını çoğaltan bir kentte yaşama hakkına sahiptir.
13- Her Pendik’li; özürlüler de dahil olmak üzere kentteki değişik gelir gruplarına
kentin bir noktasına çok zaman harcamadan belli bir konfor düzeyinde seyahat ederek ulaşma
olanağı veren yol ve ulaşım sistemine sahip olma hakkına sahiptir.
14- Her Pendik’li; koruyucu sağlık tesislerine kolayca ulaşabilen, sağlıklı içme suyu ve
kanalizasyon sistemlerine sahip, yeterli güneş ışığı alan, yeşil alanlara sahip bir kentte
yaşama hakkına sahiptir.
15- Her Pendik’li; dünyanın gelişmiş bilgi ve hünerlerini elde etme olanağını sağlayan,
eğitim ve kendini yetiştirme olanakları veren, bu olanakları sürekli geliştiren bir kentte
yaşama hakkına sahiptir.
16- Her Pendik’li; yaş, yetenek ya da gelir ayırımı olmadan yeterli çeşitlilikte spor
yapma ve boş zamanları değerlendirme olanaklarından yararlanabilme hakkına sahiptir.
17- Her Pendik’li; kentteki hizmetlerin görülmesini sağlayacak yerel yönetimlere seçme
ve seçilme, kararlarına katılma ve yönetim üzerinde sürekli bir demokratik denetimde
bulunma ve bilgi edinme hakkına sahiptir.
Tüm bu haklardan, cinsiyet, yaş, köken, inanç, sosyal, ekonomik ve politik ayrım
gözetmeden, Fiziksel ve zihinsel özürlerine bakılmadan, Eşit olarak yararlanma hakkına
sahip,Olan Pendikliler ve Pendiklilere hizmet veren Kamu kurum ve kuruluşları ile Özel
sektör kuruluşları olarak bizler;Tüm bu hakları korunması ve geliştirilmesi için Gayret
göstereceğimizi ve Kentimize karşı hak ve yükümlülüklerimizi Yerine getireceğimizi Taahhüt
ederiz.”
Kent Güvenliği ve Zabıta
Günümüzdekoşularında kentler kalabalıklaştıkça sosyal kontrolün azaldığı mekanlara
dönüşmektedir. Bu değişim nedeniyle, kentlerde topluma ve kente karşı işlenen suçlar dikkat
çeker hale gelmektedir.
Kent güvenliğinin sağlanması, kentin kent yaşamında kanuni düzenin aksamadan
yürütülmesinin güvence altına alınması anlamına gelir. Kamu düzeninin sağlanması ve
ükemizin sınırları içinde yaşayan insanların temel hak ve hürriyetlerini korumak, huzur içinde
yaşamalarını sağlamak temelde devletin görevidir.
Kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması zabıta eliyle yürütülmektedir. Zabıta
kavramı günümüzde iki anlama gelir. Bunlardan brincisi yurt içinde kamu düzeninin
aksamadan yürütülmesi ve güvenliğin sağlanmasıdır. İkincisi ise, belirli bir kamu hizmetinin
yürütülmesi çin özel larak kurulmuş kolluk gücüdür.
Kolluk gücü güvenlik güçlerinin oluşturduğu birliktir. Zabıta (kolluk) yurt içinde
güvenliğin sağlanması genel kolluk gücünün görev alanına girmektedir. Genel kolluk gücü ise
polis ve jandarma güçlerini içine almaktadır. Özel kolluk ise, belirli bir kamu hizmetindeki
kolluk görevini içermektedir. Belediye hizmetlerinde düzenin sağlanması düşünüldüğünde
belediye zabıtasının özel kolluk güçleri arasındaki yeri belirginleşmektedir.343
Belediyeler görev ve yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, kanunların kendisine
verdiği yetkiye dayanarak emirler vermek ve belediye yasakları koymak ve uygulatmak,
aykırı hareketleri görülenleri de cezalandırmak hak ve yetkisine sahiptirler. Belediyelerde söz
konusu yasaklara uymayanları, diğer bir ifade ile belediye suçu işleyenleri araştırmak,
343 TOPRAK, Zerrin, Kent Yönetimi ve Politikası, İzmir 2001, sf: 130-131
engellemek ve kimi durumlarda da cezalandırmak için gerekli işlemleri yapmak işi de bir
kolluk gücü olarak belediye zabıtasına düşmektedir.344
1969 tarihli Belediye Zabıta Personeli Yönetmeliği’nin 1. maddesinde belediye zabıtası;
“... belediye sınırları içinde beldenin düzenini ve belde halkının sağlık ve huzurunu ve
yetkili organların bu amaçla alacakları kararların yürütülmesini sağlamak ve korumakla;
belediye suçlarının işlenmesini önleyici tedbirleri almakla ve işlenen belediye suçlarını
takiple mükellef (yükümlü) bir özel zabıta kuvveti ...”
olarak tanımlanmaktadır.
Zabıtanın görev ve yetkileri
5272 sayılı Belediye Kanununun 51. maddesine göre, Belediye zabıtası, beldede esenlik,
huzur, sağlık ve düzenin sağlanmasıyla görevli olup bu amaçla, belediye meclisi tarafından
alınan ve belediye zabıtası tarafından yerine getirilmesi gereken emir ve yasaklarla bunlara
uymayanlar hakkında mevzuatta öngörülen ceza ve diğer yaptırımları uygular.
Görevini yaparken zabıtaya karşı gelenler, Devlet zabıtasına karşı gelenler gibi
cezalandırılır.
Belediye zabıta teşkilâtının çalışma usul ve esasları, çalışanların görev ve yetkileri,
memurluğa alınması için taşımaları gereken nitelikler, alacakları meslek içi eğitim, görevde
yükselme, meslekten çıkarılma, giyecekleri kıyafet ve savunma amaçlı olarak kullanacakları
aletler ile zabıta teşkilâtında hizmet gereklerine göre oluşturulacak birimler, İçişleri Bakanlığı
tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. Belediye, bu yönetmeliğe aykırı olmamak
üzere ek düzenlemeler yapabilir.
1580 sayılı Belediye Kanunu’na tabi belediyelerin zabıta hizmetleri açısından
görevlerini genel hatlarıyla;
·
Kolluk gücü görevleri,
·
Sağlığa ilişkin görevler,
·
Bayındırlığa ilişkin görevler,
·
Ulaştırmaya ilişkin görevler,
·
Tarımsal ve veterinerliğe ilişkin görevler, ve
·
Ekonomiye ilişkin görevler
olarak gruplandırmak mümkündür.
a. Kolluk Gücü Görevleri
Belediye zabıtasının kolluk gücü görevlerinin başlıcaları şunlardır:
·
Beldenin esenlik ve düzenini korumak,
·
Belediye yasaklarının uygulanmasını sağlamak,
·
Tenbihnamelerin uygulanmalarını sağlamak,
·
Genel yerlerin işgalini ve kullanımını düzenlemek,
·
Patlayıcı ve parlayıcı madde depolarını denetlemek,
·
Belediye yasaklarına uymayanları cezalandırmak,
·
Mülki idare amirlerinin kamu düzeni ve görevi ile ilgili olarak vereceği emirleri
uygulamak,
·
Zabıta yönetmelikleri ve sağlık zabıta yönetmelikleri yapmak ve uygulamak,
·
Dilenmeyi önlemek.
b. Sağlığa İlişkin Görevler
Belediye zabıtasının sağlığa ilişkin görevlerinden başlıcaları ise;
·
Genel yerlerin temizlik ve düzenini gözetmek,
·
Yıkanma yerlerini gözetmek,
·
İçme suyunu gözetmek,
344 PEKTAŞ, E. Kadri; Belediye yönetiminde zabıta Hizmetleri ve 21. Yüzyıl kentinde Zabıtanın Yeri,
http://basarm.com.tr/yayin/malihukuk/belediyeyonzabita/04.htm
·
Kese ve torba kağıtlarını denetlemek,
·
Öğle dinlenmesini sağlamak,
·
Çalışanların sağlık denetiminden geçmesini sağlamak,
·
Esnafı denetlemek (gıda denetimi dışında),
·
Endüstriyel kuruluşları çevresel etkileri açısından denetlemek,
·
Konutları sahip olmaları gereken asgari sağlık koşulları açısından denetlemek,
·
Genel nitelikli yerlerde çocukların çalışmasını önlemek,
·
Memba (damacana) sularını sağlık açısından denetlemek,
·
Mezarlıklar dışında cenaze gömdürmemek, ve
·
Soğuk hava tesislerini denetlemektir.
c. Bayındırlığa İlişkin Görevler
Bayındırlık hizmetlerinin yürütülmesi aşamasında belediye zabıtasına verilen başlıca
görevler de şöyle sıralanabilir:
·
Kuyu ve çukurların yaratacağı tehlikeleri önlemek,
·
Kanunsuz ve izinsiz yapılaşmayı önlemek,
·
Tehlikeli yapıları yıktırmak,
·
Arsaların yola bakan yüzlerini tahta perde ile kapattırmak,
·
Gecekondulaşmayı önlemek,
·
Yangın önleyici tedbirleri izlemek ve denetlemek.
d. Ulaştırmaya İlişkin Görevler
Her çeşit taşıtı denetlemek (Karayolları örgütüne bırakılanlar hariç) de zabıtanın
ulaştırmaya ilişkin görevlerindendir.
e. Tarımsal ve Veterinerliğe İlişkin Görevler
·
Araziyi zarardan korumak,
·
Sulama kanallarının temizlenmesini sağlamak,
·
Hayvan ölülerini yaktırmak veya gömdürmek,
·
Hayvan ahır ve barınaklarının sağlık koşullarını denetlemek,
·
Hayvansal ürünleri denetlemek,
·
Et kesimini denetlemek,
·
Hayvanlarla ilgili menşe ve sağlık belgelerini denetlemek,
·
Pazarları denetlemek ve
·
Başıboş hayvanlarla mücadele etmek
de belediye zabıtasının tarımsal faaliyetlere ve veterinerliğe ilişkin görevleri arasındadır.
f. Ekonomiye İlişkin Görevler
Belediye zabıta örgütünün ekonomik alanda kendisine verilen görevlerinden başlıcaları
da şunlardır:
·
Genel nitelikli yerlerin açılışına izin vermek,
·
Açık arttırma esasına göre yapılan özel satışları denetlemek,
·
Satışları ve fiyatları denetlemek,
·
Etiket uygulamasını denetlemek,
·
Hafta tatili uygulamasını denetlemek,
·
Tartı ve ölçü aletlerini denetlemek,
·
Toptancı hallerini, semt ve üretici pazarlarını yönetmek ve denetlemek.345
1580 sayılı Belediye Kanunu belediyelerin, beldenin ve belde halkının “sağlık, esenlik
ve refahını sağlamak, düzenini bozulmaktan korumak” görevlerinin bulunduğunu
belirtmektedir. Konuya bu açıdan bakıldığında belediye zabıta hizmetlerinin hem belediyeler
hem de belde ve beldede yaşayanlar bakımından taşıdığı önem ortaya çıkmaktadır.
345 http://www.basarm.com.tr/yayin/malihukuk/belediyeyonzabita/02.htm
Kent Hukuku İçin Çerçeve Kanun Önerisi
Kentle ilişkili mevzuatın genel yaklaşımını belirlemek ve kente yönelik mevzuat
çalışmalarında rehber olarak değerlendirilmek üzere kent hukuku çerçeve yasasının
çıkarılması durumunda, kent hukuku konusunda yaşanan sıkıntıların giderilmesi yönünde
ciddi bir gelişme sağlanabilecektir.
Kent Hukuku Çerçeve Yasası ile ilişki aşağıda öneri olarak tasarı taslağı sunulmuştur:
Amaç
Madde 1: Bu Kanunun amacı, kentte yaşayanların kentli olmaktan kaynaklanan
haklarının korunması ve kente karşı sorumluluklarının yerine getirilmesi ile kentlerin
sürdürülebilir gelişimlerinin sağlanabilmesi amacıyla merkezi idare, mahalli idare ile kent
sakinlerinin görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesine ilişkin ilke ve esasların
düzenlenmesidir.
Kapsam
Madde 2: Bu kanun, merkezi idare, mahalli idare ile kent sakinlerini kapsar.
Tanımlar:
Kent: Bir belediye yönetim alanı içinde bulunan yerleşim yeridir.
Kentli: Bir kent sınırı içinde ikamet eden, çalışan, ticaret yapan veya herhangi bir
sebeple geçici süre için de olsa kentte bulunan herkes o kentin sakini sayılır.
Sürdürülebilir Kentleşme
Madde 3:
Kentlerin, tarihi mirası, çevreyi koruma ve modern gelişme arasında dengenin kurulması
ve sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin sağlanması çerçevesinde gelişimi esastır.
Kent Yönetimi
Madde 4:
a-Kente ikamet eden herkesin o kent yönetiminin seçilmesine katılma, kentlilerin ise
kent yönetiminin kararlarına katılma, kent yönetiminin faaliyetleri hakkında bilgilenme hakkı
vardır.
b-Kente bulunan sivil toplum örgütleri ve meslek teşekküllerinin kent konseylerine
katılma hakkı vardır.
Fiziki hizmetler
Madde 5:
a-Kentlerin yeterli ve sağlıklı alt yapıya kavuşturulmalarını,
b-Kent alan planlarının tamamlanması ve imar faaliyetlerinin plan şartlarına uygunluğu,
c-Sağlıklı ve etkin ulaşım hizmetlerinin sağlanması,
d-Kentlerde yeterli açık alanların oluşturulması,
e-Kent siluetinin korunması,
f-Kentte binaların kentsel tasarım şartlarına uygunluğu,
g-İkamet ile sanayi bölgelerinin birbirlerinden ayrılmaları,
h-Park, otopark, oyun alanı ve benzeri donatıların yeter sayıda ve hizmete uygun
şartlarda bulunması
ilgili kamu yönetiminin görev ve sorumluluğundadır.
Çevre:
Madde 6:
a-Doğal kaynakların korunarak kullanılması,
b-Toprağın, havanın ve suyun kirlenmelere ve bilinçsizce tüketilmesine karşı etkili
önlemlerin alınması ve uygulaması,
konusunda düzenleme ve denetim sorumluluğu kamu yönetiminin, düzenlemelere
uymak bu alanda faaliyete bulunan özel ya da resmi işletmelerin sorumluğudur.
Konut:
Madde 7:
a-Sağlam ve sağlıklı konut edinebilme ve konutlarda mahremiyetlerinin sağlanması,
b-Kent gelişim trendine paralel yeni konut alanlarının açılması,
c-Eskimiş, güvenliğini yitirmiş konutların sağlamlaştırılması veya gerekiyorsa yeniden
yapılması,
d-Konut bölgelerinin gerekli alt yapıya ulaşabilme imkanının bulunması,
konularında gerekli düzenleme ve önemleri almak, uygulamak ve denetlemek ilgili
kamu yönetiminin; düzenlemelere uymak bu alanda faaliyet gösteren kişilerin ve konutlarda
ikamet edenlerin sorumluluğundadır.
Eğitim
Madde 8:
a-Her mahallede yeterli sayıda ve yeterli donatılarda ilköğretim kurumlarının bulunması,
b-Kent bütününe hitap edecek yeterli sayı ve kalitede mesleki eğitim kurumlarının
bulunması,
c-Eğitim kurumlarının kolay ulaşılabilir ve uygun şartlarda eğitim sunabilir olması,
d-Eğitim kurumlarının öğrenci ve öğretmenlerin sağlıklı ve güven içinde bulunmalarını
temin edecek şartlara sahip olması,
konularında ilgili kamu idareleri gerekli önlemleri almak, uygulamaları yapmak
zorundadır.
Sağlık
Madde 9:
a-Kentlerin, insan sağlığına uygun koşullara sahip olması,
b-Yeterli sağlık tesislerinin bulunması ve kolay ulaşılabilir olması,
c-Temel ihtiyaç maddelerinin sağlıklı koşullarda temini ve sunulması,
konularında gerekli düzenleme ve önemleri almak, uygulamak ve denetlemek ilgili
kamu yönetiminin; düzenlemelere uymak bu alanda faaliyet gösteren kişilerin
sorumluluğundadır.
Kültür
Madde 10:
a-Kültür politikalarında her türlü etnik, dini ve cinsiyete dayalı ayrımın yapılmaması,
b-Kentin kültürel zenginliğinin korunarak geliştirilmesi,
c-Kentlilerin kültürel faaliyet ve tesislerden uygun şartlarda yararlanabilmesi,
d-Kentte yeterli sayı ve kalitede kültürel tesislerin bulunması,
e-Sivil toplum kuruluşlarının kültürel faaliyetlerinin kamu yönetimlerince
desteklenmesi,
esastır. İlgili kurum ve kişiler faaliyetlerinde bu esaslara uymalıdır.
Spor ve Boş zamanları değerlendirme
Madde 11:
a-Kentlilerin, eğlence, dinlenme ve spor faaliyetlerine uygun şartlarda katılma hakkı
vardır.
b-Kentte yeterli sayı ve nitelikte spor alan ve tesisleri bulunmalıdır.
c-Spor tesislerinin sağlıklı, güvenli ve ulaşılabilir olması ve kullanıma açık olması
esastır.
Sosyal Faaliyetler
Madde 12:
Kentte yaşayan dar gelirlilerin asgari yaşam koşularına sahip olmaları için;
a-Kamu kurumları ile sivil toplum örgütleri ve gönüllülerin ortak çalışması esastır.
b-Dar gelirlilere asgari yaşam şartlarının sağlanması için çalışmalar yapılmasının yanı
sıra, dar gelirli olmaktan çıkarılmaları için orta ve uzun vadeli çalışmalar planlanmalı ve
uygulanmalıdır.
Engelliler
Madde 13:
a-Kentin kamuya açık alan, tesis ve ulaşım aksları ile araçlarının engellilerin kullanımı
dikkate alınarak tasarlanması ve uygulaması esastır.
b-Engellilerin toplumla bütünleşmeleri için gereken organizasyonlar yapılmalıdır.
c-Engellilerin sağlık, eğitim, çalışma, spor, kültürel etkinliklere katılma, eğlenme ve
dinlenme haklarının korunması için gereken önlemlerin alınması esastır.
Güvenlik
Madde 14:
a-Kentlilerin güvenli bir ortamda yaşamaları için gereken önlemlerin, kent yaşamını ve
özel hakları sınırlamadan sağlanması,
b-Gençleri suça teşvik edecek her türlü faaliyetin önlenmesi,
c-Suçla mücadele için toplumsal bilincin artırılması
esastır. Kamu yönetimleri bu konuda düzenleme yapmak, önlem almak, sivil toplum
örgütleriyle işbirliği yapmakla sorumludur.
Kent ekonomisi
Madde 15:
a-Kentlerde yeterli istihdamın oluşturulması,
b-Refah seviyesinin artırılması,
c-Girişimcilerin kent içi yatırımlarda desteklenmesi
için gereken çalışmaların sivil toplum kuruluşları ve meslek teşekkülleri ile iş birliği
çerçevesinde yürütülmesinden kamu yönetimleri sorumludur.
Mevzuat
Madde 16:
a-Kenti ve kentliyi ilgilendiren her türlü mevzuatın bu kanun ilke ve esaslarına
uygunluğu sağlanmalıdır.
b-Kent yönetimleri, bu kanun ilke ve esaslarına uygun olarak kent yönetimi ile ilgili
yönetmelikleri katılımcı bir yaklaşımla hazırlamak, meclislerinden onaylatarak yürütmek
zorundadır.
Değerlendirme
Küresel ile paralel yaşanan yerelleşmenin tabii bir sonucu olarak bir yandan kentler
büyümekte ve önemi artmakta iken; diğer yandan da bu büyüme beraberinde bir çok
problemleri de getirmektedir. Kentlerin öneminin artması, yerelleşme ile birlikte yerel
değerlerin üzerinde odaklanan konuların ilk sıralarında yer alması ile, kentlerde yaşana
sıkıntılara yine kent ve kent yaşamı perspektifinden çözümler üretilmesi gündeme gelmiştir.
Kent sakinlerinin yani yerel halkın yönetime etkin katılımı, kent imkânlarından adil
yararlanma, kentte huzur ve güvenle yaşama, kentte kendini geliştirme imkânını bulabilme ve
kent yönetiminden kaliteli hizmet talep etme gibi halkları kadar; bu kişilerin kente karşı da
sorumlulukları bulunmaktadır. Bir başka ifade ile, kentlinin hakları olduğu gibi kentin de
hakları bulunmaktadır. Kentin sürdürülebilir gelişim içinde büyümesinin temini, kent
imkanlarının korunması, kent sakinlerinin kentlerini sahiplenmesi, kentin huzur mekanlarına
dönüştürülmesi gibi kent haklarının yanında bir de kent yönetiminin hakları vardır.
Kent yönetiminin, kent ve kentli için yaptığı düzenlemelere uyulması, yönetimin en tabii
talep edeceği bir haktır ve kentte yaşayanlar, kente ve kent yönetimine karşı bu
yükümlülüklerini yerine getirmek zorundadırlar.
Kentsel haklar; yerel hizmetlerin kalite ve etkinliğinin yerel topluluklarda ekonomik,
sosyal ve kültürel olanaklar yaratmayı, yerel topluluğun ve topluluk duygusunun
geliştirilmesini ve etkin katılımını içerir. Avrupa Birliği yolunda ilerleyen Türkiye'nin,
öncelikle kentlerde yaşayan yurttaşlarının daha sağlıklı, modern, çağdaş ve daha insani bir
yaşam sürebilmeleri için hem de Avrupa Birliği üyelik kriterlerini yerine getirebilmesi için
kentsel hakların geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapması hayati derecede önemlidir. 346
3. BÖLÜM
Başbakanlık: Sosyal Riski Azaltma Projesi
Başbakanlık-Şartlı Nakit Transferi
KOSGEB Projeleri347
İŞKUR Destekleri348
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı349
Başbakanlık -Sosyal Hizmetler Ve Çocuk Esirgeme Kurumu350
Çevre Hizmetleri-Çevre Ve Orman Bakanlığı351
BELEDİYELER İÇİMN YURTİÇİ ALTERNATİF PROJE KAYNAKLARI352
346 KARAKURT; Elif, Avrupa Birliği Yolunda Türkiye’de Kentsel Haklar, http://www.isguc.org/
347 http://www.kosgeb.gov.tr
348 http://www.iskur.gov.tr
349 http://www.ozida.gov.tr
350 http://www.shcek.gov.tr
351 www.cevreorman.gov.tr
352
Bu bölüm OSMAN DANIŞ tarafından hazırlanmıştır.
Belde halkının yerel mahiyette ortak ihtiyaçlarını karşılamakla görevli olan ve devlet
mekanizmasının yerel düzeyde örgütlenmesi ile oluşan belediyelerimizin görev ve yetkileri
çok geniş alanlara yayılmaktadır. Kentleşme oranının yükselmesinin yanı sıra gelişen ve
değişen dünyamızda taleplerin ve yapılması gereken hizmetlerin nitelik ve nicelik yönünden
de değişmesi, belediyelerimizin yükünü ciddi oranda artırmaktadır.
Görev sahaları çok geniş olmasına rağmen belediyelerimizin mali imkânları ise son
derece kısıtlıdır. Hatta belediye Kanununun çıktığı 1930 yılına kıyasla bile belediyelerimizin
gelirlerinde önemli bir düşme bulunmaktadır.
Belediyelerin mali kaynakları zaten kısıtlı iken, talep ve hizmet gerekliliğinin nitelik ve
nicelik yönünden artması sonucu belediyelerimiz için yeni proje yapılmasından çok, mevcut
çalışmaların finansı odak alınmaktadır. Bu da belediyelerimizin gerek kendi yapısal
durumunu ve gerekse kenti geliştirme ve dönüştürme çalışmalarını kısır bir boyutta olmaya
zorlamaktadır.
Belediyelerimizin mali yapıları ne kadar güçlendirilirse güçlendirilsin; şu bir gerçek ki;
ihtiyaçlar sınırsız, kaynaklar ise sınırlıdır ve yönetimin temel misyonu ise, bu sınırlı
kaynaklara göre optimum hizmetin üretilme becerisidir.
Belediyelerimizin daha üst ölçekte hizmet sunması, hizmetlerini nitelik ve nicelik
yönünden geliştirmesi için alternatif kaynak arayışlarına başvurması gerekmektedir. Fakat
burada kasdedilen alternatif kaynak arayışı, borç, bağış veya yeni gelir kaynakları bulunması
değildir. Bu çalışmanın amacı, belediyelerimizin kent ve kentli için sunabilecekleri bazı
hizmetlerle ilgili olarak kamu, STK, uluslar arası kuruluş, iş dünyası gibi kişi ve kuruluşlarla
ortak olarak gerçekleştirebileceği çalışmalar ile sadece organizesini yapacağı, rehberlik
edeceği fakat sonuç itibarı ile kente ve kentliye dönük projelerin gerçekleştirilmesi ile ilgili
alternatif kaynakların bildirilmesidir.
Bilgi toplumunu yaşadığımız çağımızda, bilgi en önemli sermeyedir. Oysa
belediyelerimizin bu alanda ciddi eksiklikleri bulunmaktadır. Belediyelerimizin görev
alanlarına giren birçok konuda gerek merkezi idare ve gerekse birçok kurum ve kuruluşun
çalışmaları veya bu alanda yapılan çalışmalara destekleri söz konusudur. Bu kurum ve
kuruluşların hangi alanlarda, ne gibi çalışmalar yaptıkları ve destek şartları belediyeler
açısından önemlidir. Bu bilgi sayesinde belediyeler bu gün maddi imansızlık sebebi ile
gerçekleştiremedikleri birçok projeyi gerçekleştirme imkânlarına kavuşacaklardır.
1-BAŞBAKANLIK: SOSYAL RİSKİ AZALTMA PROJESİ
Sosyal Riski Azaltma Projesi, Dünya Bankası kredisi ile yürütülen, ikraz anlaşması,
T.C. Hükümetimi ile Dünya Bankası arasında 14 Eylül 2001 tarihinde imzalanan ve 28 Kasım
2001 tarih ve 24597 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren bir projedir.
Projenin hedefi aşağıdaki faaliyetler yoluyla fakirliğin azaltılmasına katkıda
bulunmaktır:
e)
Hızlı Yardım Bileşeni: Ekonomik krizlerin muhtaç nüfus üzerindeki etkisini
azaltma,
f)
Kurumsal Gelişim Bileşeni: Yoksullara hizmet ve sosyal yardım sağlayan
devlet kurumlarının kapasitesini arttırma,
g)
Şartlı Nakit Transferi Bileşeni: Temel sağlık ve eğitim hizmetlerinin
iyileştirilmesi için nüfusun en yoksul %6’ lık bölümünü hedef alan temel bir sosyal yardım
sistemi kurma,
h)
Yerel Girişimler Bileşeni: Yoksulların gelir elde etme ve istihdam fırsatlarını
arttırma.
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonu, 1986 yılından bu yana proje ve iş
kurma yardımları kapsamında yoksul kesime yardımlarda bulunmaktadır. Yerel Girişimler ile
öncelikle hedefleme mekanizmasında farklılık olacaktır. Yine, şartlı nakit yardımı
uygulamasında kullanılan puanlama formülü burada da kullanılacak ve en yoksul %36’lık
kesim hedef kitle olacaktır.
Ayrıca, kurumsal geliştirme ile birlikte, proje başvurularının izleme ve
değerlendirmeleri geliştirilecek, böylece hem kişiye hem bölgeye uygun projeler seçilerek
etkinlik artırılacaktır.
Bu amaçla, yerel girişimleri yönlendirecek bir Yürütme Kurulu oluşturulmuştur. Bu
kurul, Fon Genel Sekreteri, Proje Koordinatörü, İzleme-Değerlendirme Uzmanı, Yerel
Girişimler Koordinatörü ve üç gönüllü kuruluş temsilcisinden oluşmaktadır. Bu kurul,
sunulan projelerin değerlendirilmeye, gerektiğinde fizibilite çalışmalarını yaptırmaya, Fon
Kuruluna tavsiyelerde bulunmaya, uygulamalara ilişkin incelemeye ve Fon Kuruluna bilgi
sunmaya yetkili olacaktır.
Yerel girişimler kapsamında ele alınacak alt başlıklar aşağıdaki gibidir:
A) Gelir Getirici Projeler
Gelir getirici projeler alt bileşeninin amacı, yoksul hanelerin kendi geçimlerini
sağlayacak işleri kurabilmeleri ve sürdürebilmeleridir. “Mikro ölçekli sürdürülebilir proje”
tanımı, önerilen projenin teknik, ekonomik, mali ve sosyal yönden sürdürülebilir olması ve
özellikle üretilecek mal veya hizmetin yöresel talebi ve/veya pazarlama olanakları olmasını
ifade etmektedir. Mikro ölçekli projeler için kentsel ve kırsal kesimde yoksul hane başına en
fazla 1000 ABD Doları’na kadar destek sağlanacaktır. Projelerin değerlendirilmesindeki en
önemli kriter, projelerin yoksul kesime geçinmelerine yetecek geliri sağlaması ve bunun
devamlılığının olmasıdır.
B) İstihdam Eğitimi
Bu bileşenin esas amacı, bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin
katkıları ile kadın ve işsiz gençler için istihdam edilebilirlik eğitimlerini desteklemektir.
İstihdam edilebilirlik eğitimleri için proje teklifleri, sivil toplum örgütleri (vakıf, dernek vb),
sanayi, ticaret ve esnaf odaları, kooperatifler ve birlikler tarafından hedef kitle adına
yapılacaktır. İstihdam edilebilirlik eğitimi projeleri için verilebilecek destek, eğitim projesinin
masraflarını karşılamak şeklinde olacaktır. Katılımcı sayısına göre değişecek proje destek
miktarı, ortalama 10,000 ABD doları civarında olabilecektir.
C) Sosyal Hizmet Amaçlı Toplum Merkezleri
Bu bileşende, toplum merkezleri aracılığıyla kimsesiz çocuklar, engelliler, yaşlılar
ve yoksullara sağlanan düşük maliyetli sosyal hizmetlerin yaygınlaştırılması için yeni toplum
merkezlerinin kurulması veya mevcut toplum merkezlerinin programlarının çeşitlendirilmesi
yoluyla desteklenmesi amaçlanmaktadır. Bu konuda öncülüğü yine sivil toplum kuruluşları
yapacaktır. Bu kapsamda, Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yapılacak
başvurular da dikkate alınacaktır. Toplum merkezleri öncelikle kentlerin gecekondu
bölgelerinde kurulacak ve sürdürülebilirlik esasına dayandırılacaktır. Toplum merkezleri için
verilecek destek miktarı ortalama 50,000 ABD doları civarında olacaktır. Toplum merkezleri
projelerinin öncelikle hangi yörelerde destekleneceği konusunda yoksul kadın nüfusun ve
mevcut toplum merkezlerinin Türkiye coğrafyası üzerindeki dağılımı önemli olacaktır.
Projelerin başarısı, toplum merkezlerinde özellikle kadınlarla ilgili eğitimlerin
yaygınlaştırılmasına, gelir getirici faaliyetlere yöneltilmelerine bağlı olacaktır. Bu
merkezlerde eğitim görecek yoksul kadınların, yaşlıların, kimsesiz çocukların, işsiz
gençlerin üretici hale getirilmesi hedeflenecektir. Bu projeler arasında, kurulacak merkezlerin
mevcudiyetini devam ettirebilmesi ile ilgili planları daha başarılı olanlar tercih edilecektir.
Toplum merkezlerinin, kırsal alandan şehre göç eden kesimin şehir hayatına uyum süreci ile
ilgili eğitimleri büyük önem taşıdığından, büyük şehirlerin yoksul mahallelerindeki toplum
merkezlerinin desteklenmesi özel önem taşımaktadır.
D) Kamu Yararına Çalışma Programları
Bu bileşende, valiliğin çağrısı üzerine yerel girişimlerin hedef kitlesinde bulunan
işsizlerin geçici istihdamı söz konusu olacaktır. Kısa dönemli (en fazla 6 ay) ve günlük
yevmiye kazandıran bu tür işlerde çalıştırılacak olan kişilerin, geçici de olsa çalışıyor ve kendi
paralarını kazanıyor olmaları amaçlanmıştır. Toplum yararına yapılan bu tür işler arasında
varolan sulama kanallarının temizlenmesi ve onarılması, konutlar için su kaynakları ve
kanalizasyon işleri, çöplerin toplanması, parkların, yolların ve cadde ışıklarının temizliği ve
onarımı, kaldırımların onarımı, okulların, kliniklerin temizliği ve badanası gibi işler
sayılabilir. Doğal afet veya olağanüstü durumlar sonrasında da, söz konusu geçici istihdam
olanaklarının yaratılması mümkün olabilecektir.353
Belediyeler valilik ve/veya kaymakamlıklarla ortak proje geliştirerek, ihtiyaç sahibi
kişilerin kendileri ile ilgili iş sahibi olabilmeleri, mesleki eğitim alabilmeleri çalışmalarını
organize edebilecekleri gibi, yine bu çerçevede belediye sınırları içerisinde yoksul kadınların,
yaşlıların, kimsesiz çocukların, işsiz gençlerin üretici hale getirilmesi amaçlı faaliyetleri
gerçekleştirmek üzere Sosyal Hizmet Amaçlı Toplum Merkezleri kurulmasını sağlayabilirler.
2-BAŞBAKANLIK-ŞARTLI NAKİT TRANSFERİ
Sosyal Riski Azaltma Projesi’nin Şartlı Nakit Transferi Bölüm kapsamında, yoksulluk
nedeniyle çocuklarını okula kaydettiremeyen, gönderemeyen veya okuldan almak zorunda
kalan, okul öncesi çocuklarını düzenli sağlık kontrollerine götüremeyen ailelerin ya da
düzenli sağlık kontrollerini yaptıramayan anne adaylarının ekonomik yönden desteklenmesi
ve Türkiye’de düzenli bir nakit sosyal yardım sistemin yerleştirilmesi açısından bir ilk
gerçekleştirilmektedir.
Türkiye’de Şartlı Nakit Transferleri, 2001 yılında uygulamaya konan Sosyal Riski
Azaltma Projesi ile başlamıştır. Şartlı Nakit Transferi Programı kapsamında, yoksulluk
nedeniyle çocuklarını okula gönderemeyen veya okuldan almak zorunda kalan ya da okul
öncesi çocuklarını düzenli sağlık kontrollerine götüremeyen aileler ile gebelikleri süresince
düzenli sağlık kontrollerini yaptıramayan veya doğumlarını bir sağlık kuruluşunda
gerçekleştiremeyen anne adaylarını ekonomik yönden desteklemek ve Türkiye’de düzenli bir
nakit sosyal yardım sistemi yerleştirmek açısından bir ilk gerçekleştirilmektedir. Ekonomik
güçlükler nedeniyle çocuklarını okula gönderemeyen ve düzenli sağlık kontrollerini
yaptıramayan, nüfusun en yoksul %6’lık kesimine dahil olan aileler, ŞNT’nin temel hedef
kitlesidir.
ŞNT aşağıdaki amaçlar için yoksullara teşvik sağlamaktadır:
 Yoksul ailelerin çoğu zaman çocuklarını okula göndermesini engelleyen masraflarının
(okul kitapları, okul kıyafetleri, okul ücretleri) karşılanması yoluyla, çocukların eğitimlerine
devamlarını sağlamak;
 Yoksul aile çocuklarının doğum sonrası temel sağlık ve beslenme hizmetlerinden
(aşılama, büyümenin gözlemlenmesi, ve yetersiz beslenme bozukluklarını giderme)
yararlanmalarını sağlamak;
 Gebeliklerin takibi ile; doğum öncesinde gebelik risklerinin önlenmesini, gebelik
sırasında karşılaşılacak olan sorunlara anında müdahale edilmesini, aşılarının zamanında ve
tam olarak yapılmasını, gebelik anemisinden korunulmasını, tedavisini ve doğumun güvenli
olarak hastanede yapılmasını sağlamak.
Bu amaçla, çocuklarda ve ailelerde olumlu davranış değişikliği yaratmak ve devam
ettirmek için, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ile koordineli çalışılmaktadır. Bu
kapsamda, anne adaylarının düzenli sağlık kontrollerini yaptırıp yaptırmadıkları, ailelerin
çocuklarına düzenli olarak sağlık kontrolü yaptırıp yaptırmadıkları ve çocukların okula devam
edip etmedikleri kontrol edilerek yardımların devam etmesi veya kesilmesi öngörülmektedir.
353 http://sydtf.basbakanlik.gov.tr
Bu kapsamda uygulamanın oldukça geniş bir ölçeğe sahip olması, uygulamanın etkinliği
ve verimliliği açısından “pilot uygulama” boyutunun gerekliliğini de beraberinde getirmiştir.
Pilot uygulamayı takiben, buradan edinilen bilgi, deneyim ve bulguların ışığında
yaygınlaştırma aşamaları başlatılmıştır.354
Belediyeler, Şartlı Nakit Transferi konusunda vatandaşları bilgilendirmek ve
kaymakamlıklarla-valiliklerle iş birliği yaparak, bu fondan ihtiyaç sahiplerinin yararlanmasını
organize edebilirler.
3-KOSGEB PROJELERİ355
KOSGEB; küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin teknolojik yeniliklere süratle
uyumlarını sağlamak, rekabet güçlerini yükseltmek ve ekonomiye katkılarını ve etkinliklerini
artırmak amacıyla 3624 sayılı Kanunla 20 Nisan 1990 tarihinde kurulmuştur. KOSGEB
tarafından verilen birçok hizmet bulunmaktadır. Bu hizmetlerden belediyelerin değişik
organizasyonla yararlanabileceği başlayan çalışmalar şunlardır:
a-Yerel Ekonomik Araştırma Desteği
Amacı ve Kapsamı
Yörelerdeki doğal kaynaklar, mevcut altyapı ve üstyapı, ekonomik durum, sanayi
envanteri vb. çalışmalarla analizlerin yapılması ve uygun yatırım alanlarının tespit
edilmesinin desteklenmesi ile uygun ve karlı yatırımların gerçekleşmesi, ekonomik ve sosyal
gelişme ile bölgesel kalkınmaya esas teşkil edecek stratejik planların oluşturulması amacı ile
KOSGEB tarafından gerçekleştirilen özel amaçlı projeler çerçevesinde işbirliği yapılan
Meslek Kuruluşlarına, yerel ekonomik araştırma yaptırmaları için geri ödemesiz destek
verilmesidir.
Kimler Yararlanabilir
Bu destekten, KOSGEB tarafından gerçekleştirilen özel amaçlı projeler çerçevesinde
işbirliği yapılan Meslek Kuruluşları (TOBB, TESK ve bünyelerindeki odalar, borsalar,
birlikler ve bunların katılımları ile kurulan şirket, dernek ve vakıflar, küçük sanayi siteleri ve
organize sanayi bölgeleri yönetimleri ile buralarda bulunan kooperatif ve dernekler, sektörel /
bölgesel bazda ihtisaslaşmış dernek, birlikler, vakıf ve kooperatifler) yararlanabilir.
Oranlar ve Miktarlar
KOSGEB Destek Miktarı Üst Limiti; 15.000.-EURO (onbeş bin) karşılığı Türk Lirası
olarak belirlenmiştir. Yörelere Göre Verilecek Katkı Oranları :
YÖRELER
Kuruluş Katkısı
KOSGEB Desteği
(%)
(%)
Gelişmiş Yöreler
30
70
Normal Yöreler
20
80
Kalkınmada
Öncelikli
10
90
Yöreler
Belediyeler her ne kadar yararlanabilecek kurumlar arasında sayılmıyorsa da,
yararlanabilecek kurumların bir veya bir kaçı ile ortak proje geliştirerek bu destekten
yararlanabilirler. Böylece beldelerinin ekonomik gelişimi için rehber niteliği kazanacak bir
çalışmayı gerçekleştirmiş olurlar.
b- Nitelikli Eleman İstihdamı Desteği
Amacı ve Kapsamı
354 http://www.sydtf.gov.tr
355 http://www.kosgeb.gov.tr
İşletmelerin teknolojik düzeyinin yükseltilmesi, ürün kalitesinin ve yeni ürünlerin
geliştirilmesi, verimliliğin artırılması ve yurtiçi ve yurtdışı pazarlarda rekabet gücünün
artırılmasının sağlanması amacı ile; işletmelerin fakülte ve dört yıllık yüksekokul mezunu ve
iki yıllık yüksekokul mezunu nitelikli eleman istihdamına geri ödemesiz destek verilmesidir.
Kimler Yararlanabilir
KOSGEB tarafından gerçekleştirilen özel amaçlı projeler çerçevesinde işbirliği yapılan
Kuruluşlara, ORTKA, ORTLAB, ORTEM, TEKMER, İŞGEM ve DTİ’den yararlanan
işletmelere, girişimcilere ve müştereken projeler yürütülecek olan Meslek Kuruluşlarına bu
destek verilecektir. Bu destek programında; fakülte ve dört yıllık yüksekokul mezunları ve iki
yıllık yüksekokul mezunları istihdam edilebilecektir.
Oranlar ve Miktarlar
Nitelikli Eleman İstihdamı Desteğinde KOSGEB Desteği üst limiti; 2 yıllık Yüksekokul
mezunları için: Brüt asgari ücretin 4 katı, Fakülte ve 4 yıllık Yüksekokul mezunları için: Brüt
asgari ücretin 6 katını geçemez. Bölgelere göre KOSGEB destek oranları: Gelişmiş
Yörelerde: %70, Normal Yörelerde: %80 ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde: %90 olacaktır.
Özürlü, birinci derece şehit akrabası ve gazi olan eleman istihdamında destek oranı %10
artırılır. Ancak, toplam KOSGEB destek oranı %90’ı geçemez. Bu desteğin azami süresi 18
Adam/Ay’dır. KOSGEB Birimi tarafından altışar aylık periyotlarda değerlendirme
yapılacaktır. Proje çerçevesinde ihtiyacın devam etmesi, beklenen sonuçların elde edilmesi ve
KOSGEB Biriminin uygun görmesi halinde toplam 18 Adam/Ay’a kadar destek
verilebilecektir.
Bu destek hizmetinden belde sınırları içerisinde yaşayan kişilerin yararlanabilmesi için,
istihdam edilebilecek kişiler ile istihdam edebilecek kuruluşları arası iletişimin sağlanması ve
bunların KOSGEB’e yönlendirilmesi yönünde çalışma organizasyonu gerçekleştirilerek,
belde sınırları içerisinde yaşayan kişilerin bir kısmının iş imkânına kavuşması sağlanabilir.
c- Altyapı Ve Üstyapı Proje Desteği
Amacı ve Kapsamı
Küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin sağlıklı bir ortamda verimli çalışmalarının
temin edilmesi ile uluslararası rekabet ortamına uyum sağlayabilmeleri amacı ile; Organize
Sanayi Bölgeleri, (OSB) Endüstri Bölgeleri (EB) ve Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (TGB)
içinde yer alacak Meslek Kuruluşu/İşletme ve Girişimcilerin yaptıracağı üretim ve Ar-Ge
binaları için üstyapı, Küçük Sanayi Sitesi Yapı Kooperatiflerine ise altyapı ve üstyapı inşaat
uygulama projelerinin yaptırılmasına geri ödemesiz destek verilmesidir.
Kimler Yararlanabilir
Bu destekten, imalat sanayinde faaliyet gösteren, KOSGEB ile müştereken projeler
yürüten Meslek Kuruluşları, İşletmeler, Girişimciler ve Küçük Sanayi Sitesi Yapı
Kooperatifleri yararlanabilir.
Oranlar ve Miktarlar
KOSGEB Destek Oranları:
a) OSB ve EB içinde yer alacak Meslek Kuruluşu/İşletme ve Girişimcilere; Gelişmiş
Yörelerde: %60, Normal Yörelerde: %70, Kalkınmada Öncelikli Yörelerde: %80,
b) KSS'lere; Gelişmiş Yörelerde: %60, Normal Yörelerde: %70, Kalkınmada Öncelikli
Yörelerde: %80,
c) TGB içinde yer alacak Meslek Kuruluşu/İşletme, ve Girişimcilere tüm yöreler için
%80 oranında destek verilecektir.
Proje Desteğinin üst limiti: 20.000.-Euro (yirmibin) karşılığı TL olacaktır.
Destek verilecek projelerin bedelleri Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Proje ve Kontrollük
İşlerinde Uygulanacak Fiyatlar ile Fiyat Artışı Oranları Hakkındaki Tebliğ göz önünde
bulundurularak Proje Değerlendirme Kurulu tarafından belirlenir.
Bilindiği gibi, 5272 sayılı Belediye Kanunu, Belediyelere kent ekonomisi ve ticaretinin
geliştirilmesi görevini vermiş ve bununla ilgili olarak da “İl sınırları içinde büyükşehir
belediyeleri, belediye ve mücavir alan sınırları içinde il belediyeleri ile nüfusu 50.000’i geçen
belediyeler, meclis kararıyla; turizm, sağlık, sanayi ve ticaret yatırımlarının ve eğitim
kurumlarının su, termal su, kanalizasyon, doğalgaz, yol ve aydınlatma gibi alt yapı
çalışmalarını faiz almaksızın on yıla kadar geri ödemeli veya ücretsiz olarak yapabilir veya
yaptırabilir, bunun karşılığında yapılan tesislere ortak olabilir; sağlık, eğitim, sosyal hizmet
ve turizmi geliştirecek projelere İçişleri Bakanlığının onayı ile ücretsiz veya düşük bir bedelle
amacı dışında kullanılmamak kaydıyla arsa tahsis edebilir.”(Madde 15)
Hükmünü getirmiştir. Bu alanda KOSGEB tarafından da yukarıda belirtilen destel
hizmetleri verilebilecektir. Bedlediyeler, kanuni düzenlemenin kendilerine getirdiği bu yükü
azaltabilmek için, belde sınırları içerisindeki girişimcilerle organie olarak KOSGEB desteğini
devreye sokabilirler.
d-YABANCI DANIŞMAN DESTEĞİ PROGRAMI
Amacı ve Kapsamı
İşletmelere ve hizmet kuruluşlarına Teknik ve İdari konularda danışmanlık hizmeti
verilmesi ile sorun analizi ve çözüm önerileri getirilmesi amacı ile; KOSGEB ve NMCPNetherland Management Corporation Programme (Hollanda Yönetim Danışmanlığı
Programı) Kuruluşu arasında imzalanan protokol çerçevesinde ücretsiz danışmanlık hizmeti
verilmesidir.
Genç Yöneticilerin Hollanda’da Eğitimi: Genç yönetici veya teknik kadrolara yurt
dışındaki benzeri kuruluşlarda eğitim veya gözlem şansı tanınmasıdır. Danışman talebinde
bulunan kuruluşun bir üyesi, uygun bulunursa tüm masrafları NMCP’ye ait olmak üzere
Hollanda’ya davet edilir.
Business Link: NMCP’nin uygulamaya koyduğu çok yeni bir hizmeti de business link
diye anılan ve Türkiye’den yurt dışına giden işadamları veya gruplara ön bilgilendirme,
rehberlik
ve
benzeri
yardımı
kapsayan
çalışmadır.
NMCP’den ücretsiz danışmanlık hizmeti alan kuruluşlar NMCP’nin danışmanlık dışındaki
desteklerinden de faydalanabilirler.
Kimler Yararlanabilir
Özel veya kamuya ait işletmeler ve hizmet kuruluşları bu hizmetten yararlanabilirler.
Oranlar ve Miktarlar
NMCP, kar amacı gütmeyen bir kuruluştur. Danışmanlar gönüllü çalışmakta ve bu
hizmetleri karşılığında Hollanda tarafından verilen harcırah dışında herhangi bir ödenek
almamaktadırlar. Danışmanın geliş-gidiş masrafları, sigortası vb. giderleri NMCP tarafından
karşılanmaktadır. Sadece Türkiye’deki konaklama, yeme-içme, yerel yol masrafları davet
eden kuruluşa aittir. Gerçek ihtiyaç sahiplerine hizmet edebilmek açısından burada zorlayıcı
hiçbir koşul getirilmemiştir. Davet eden kuruluş önceden bildirmek şartı ile otel dışında rahat
ve temiz başka bir ortam da sağlayabilir.
e-DİĞER DESTEKLER
e1-İhracata Yönlendirme Desteği
İşletmelerin uluslararası pazarlarda rekabet edebilmeleri ve dünya pazarlarından pay
alabilmelerini teminen pazar araştırma ve ihracatı geliştirme konusunda faaliyet gösteren
şirketlerden hizmet alarak gerçekleştirecekleri çalışmalara destek sağlanmasıdır.
İşletmelerin ihracat yapabilmeleri için ihtiyaç duydukları; hizmet satın alımlarına
sağlanan geri ödemesiz destekleri kapsar.
e2-Yeni Girişimci Desteği
Bu desteğin amacı: Ekonomik kalkınma ve istihdam sorunlarının çözümünün temel
faktörü olan girişimciliğin desteklenmesi, yaygınlaştırılması ve başarılı İşletmelerin
kurulmasını sağlamak amacıyla yeni girişimcilere finansal destek sağlanmasıdır.
Kapsamı:
a) Sabit yatırım (arazi temini ve bina yapımı hariç) ve personel giderleri dışında kalan İşletme
giderlerinin karşılanması amacıyla destek verilir.
b) Sabit yatırım giderleri geri ödemeli, işletme giderleri geri ödemesiz destek
kapsamındadır.
c) İşletme, destek türlerinden bir tanesini ya da her ikisini talep edebilir
e3-Genel Eğitim Programları Ve Eğitim Desteği
Bu desteğin amacı, işletmelerin rekabet güçlerini uluslar arası düzeye
ulaştırmak,istihdam ettikleri iş güçünü yeni ve ileri teknolojileri uygulayacak mesleki
standartlara uygun kalitede bilgi beceri ve davranışlara sahip nitelikli insan gücü düzeyine
yükseltmektir
Yaygın eğitim yöntem ve tekniklerinin uygulandığı bu destek için iki model
uygulanmaktadır;
• Genel eğitim programları: KOSGEB Hizmet Birimlerinin yıllık olarak planlayıp kendilerine
ait eğitim ortamlarında veya işletmenin kendi ortamında uyguladıkları eğitim programları
çerçevesinde destek sağlanmaktadır.
• Eğitim desteği: KOSGEB Hizmet Birimlerinin yıllık eğitim program planlarında yer
almayan,yeni ve ileri teknoloji ,modern üretim ve yönetim teknikleri vb. eğitim konularında
yurt içi özel /kamu eğitim kurum kuruluşlarından alınan eğitim hizmetleri için destek
sağlanmaktadır
Belediyeler, KOSGEB’in bu destek alanları ile ilgili meslek teşekkülleri ve girişimciler
ile ortak organizasyonlar yaparak, desteklerin belde sınırları içerisinde etkin olarak
kullanımını sağlayabilirler.
4-İŞKUR DESTEKLERİ356
İŞKUR, Kanun ile istihdamın korunmasına, geliştirilmesine, yaygınlaştırılmasına ve
işsizliğin önlenmesi faaliyetlerine yardımcı olmak ve işsizlik sigortası hizmetlerini yürütmek
üzere kurulmuş bir kurumdur.
İŞKUR’un görevleri arasında; İş ve meslek analizleri yapmak, yaptırmak, iş ve meslek
danışmanlığı hizmetleri vermek, verdirmek, işgücünün istihdam edilebilirliğini artırmaya
yönelik işgücü yetiştirme, mesleki eğitim ve işgücü uyum programları geliştirmek ve
uygulamak, istihdamdaki işgücüne eğitim seminerleri düzenlemek faaliyetleri de yer
almaktadır.
Belediyeler, İŞKUR ile ortak çalışarak, özellikle mesleki eğitim faaliyetlerini
projelendirebilirler.
İŞKUR; İstihdamın artırılması, işgücü piyasasının nitelikli işgücü ihtiyaçlarının
karşılanması amacıyla, aktif işgücü programları çerçevesinde aşağıda belirtilen işgücü
yetiştirme faaliyetlerinde bulunmaktadır.
a)İstihdam Garantili İşgücü Yetiştirme Kursları
Kuruma kayıtlı herhangi bir mesleği ya da iş piyasasında geçerli bir mesleği olmayan
işsizlerin, işgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu mesleklerde yetiştirilerek istihdam edilmelerini
amaçlayan kurslardır.
b)Kendi İşini Kurmak İsteyenlere Yönelik Meslek Edindirme Kursları
Kuruma kayıtlı işsizlerden herhangi bir mesleki bilgi ve becerisi bulunmayanların
kendilerine gelir getirici bir faaliyette bulunmalarını temin amacıyla düzenlenen meslek
356 http://www.iskur.gov.tr
edindirme kurslarıdır. Bu kurslar daha çok yörenin özellikleri dikkate alınarak
planlanmaktadır.
c)Meslek Geliştirme Kursları
Kurumda meslekli olarak kaydı bulunan ve mesleki niteliğini geliştirmek isteyen
işsizlerin niteliklerini işgücü piyasasının gereklerine göre yükseltmek ve bu suretle
istihdamlarını sağlamayı amaçlayan kurslardır.
d)Özürlülere Yönelik Meslek Geliştirme Kursları
Kurum herhangi bir mesleği olmayan özürlülere ilgi, ihtiyaç ve yeteneklerine uygun
mesleklerde bilgi ve beceri kazandırmak ve bu suretle onları istihdama hazırlamak üzere
işgücü yetiştirme kursları düzenlemektedir
e)İş Kurma (Girişimcilik)Eğitimi ve İş Kurma Danışmanlık Hizmeti
Kurumumuz tarafından kendi işini kurmak isteyen işsizler için düzenlenen kurslardan
mezun olanlar ile söz konusu kurslara katılmamakla birlikte kuracağı iş ile ilgili mesleki bilgi
ve deneyimi olan işsizlere İş Kurma (girişimcilik) Eğitimi ve İş Kurma Danışmanlığı
hizmetinin verilmesi amaçlanmıştır.
f)Toplum Yararına Çalışma Programı
Toplum Yararına Çalışma Programları özelleştirme ve ekonomik reform programları
sebebiyle işlerinden çıkarılan işçilerle kapsama dahil ikincil işsizlerden kültürel mirasın,
çevrenin ve kamusal alt yapının korunması, sosyal yardımlaşma vb. alanlarda çalışmak
isteyenlere yardımda bulunmayı amaçlar. Bu program katılımcılara geçici iş imkanları
sağlayarak onları belli bir süre için maddi olarak destekler ve ayrıca katılımcılar bu sayede
çalışma ortamına alışarak iş tecrübesi ve iş disiplini edinirler.
TYÇP Hizmetleri Çerçevesindeki Hizmet Konuları
·
Çevre temizliği,
·
Kamusal altyapının yenilenmesi (bayındırlık hizmetleri) ,
·
Eğitim, sağlık ve sosyal alanlara katkı sağlanması (örneğin; okullar, hastaneler,
huzurevleri
gibi yerlerde yapılacak hizmetler vb),
·
Restorasyon, kültürel mirasın korunması,
·
Ağaçlandırma, park düzenlemesi,
·
Vadi ıslahı,
·
Erozyon engelleme çalışmaları,
·
Yol, su şebekeleri onarımı ve yapımı,
·
Afetler sonrası yapılan her türlü hizmetler TYÇP konularını oluşturmaktadır.
Benzer amaçlı konular olmak kaydıyla, yukarıda belirtilen alanlar dışında da projeler
oluşturulabilecektir.
5-BAŞBAKANLIK ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI357
Korumalı İşyerleri
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığının korumalı işyerleri ile ilgili çalışmaları
bulunmaktadır.
Korumalı İşyeri: Normal işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan özürlüler için
mesleki rehabilitasyon ve istihdam oluşturmak amacıyla devlet tarafından teknik ve mali
yönden desteklenerek çalışma ortamının özel olarak düzenlendiği işyerleridir.
Özürlülük durumları sebebiyle işgücü piyasasına kazandırılmaları güç olan;
Zihinsel özürlüleri,
Ağır dereceli özürlüleri,
Eğitim seviyesi düşük özürlüleri,
357 http://www.ozida.gov.tr
Kadın özürlüleri öncelikle hedeflemektedir.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, benimsenen kota-ceza yönteminin tek başına başarıya
ulaşamaması ve özürlülerin istihdamında hedeflerin çok gerisinde kalınması nedeniyle 2005
yılında ve sonrasında diğer tekniklerin de ülke gündemine alınması gerektiği anlayışını
benimsemiştir.
Ülkemizde korumalı işyeri uygulamaları bulunmaktadır. Özürlülerin iş yaşamına
kavuşmaları yönünde imkan sağlayacak böyle bir çalışma için Başbakanlık Özürlüler İdaresi
Başkanlığı ile ortak çalışma yapılabilir.
Özürlüler Eğitim Rehabilitasyon Merkezi
Özürlülere yönelik eğitim ve rehabilitasyon hizmetlerinin sunulması yönünde idarenin
görev ve yetkileri bulunmaktadır. Belediyeler bu alanda yapmak istedikleri projeyi idare ile
bir protokol yaparak gerçekleştirebilirler. Bu kapsamda belediye 5272 sayılı yasanın verdiği
yetkiye istinaden böyle bir tesisini arazi tahsisini, alt yapısını ve hatta tesisini yapabilir. İdare
de eğitimini gerçekleştirebilir.
6- BAŞBAKANLIK -SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME
KURUMU358
Çocuk ve Gençlik Merkezleri: eşler arası anlaşmazlık, ihmal, hastalık, kötü alışkanlık,
yoksulluk, terk ve benzeri nedenlerle sokağa düşerek sosyal tehlike ile karşı karşıya kalan
veya sokakta çalışan çocuk ve gençlerin geçici süre ile rehabilitasyonlarını ve topluma
yeniden kazandırılmalarını sağlamak amacıyla kurulan yatılı ve gündüzlü sosyal hizmet
kuruluşlar.
Kadın veya Erkek Konukevleri: fiziksel, duygusal, cinsel ve ekonomik istismara
uğrayan kadın veya erkeklerin psiko-sosyal ve ekonomik problemlerinin çözümlenmesi
sırasında varsa çocukları ile birlikte ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla geçici bir süre
kalabilecekleri yatılı sosyal hizmet kuruluşlar.
Toplum veya Aile Danışma Merkezleri: toplumun ve ailenin gelişmesi için; bireyin
katılımcı, üretken ve kendine yeterli hale gelmesi amacıyla koruyucu, önleyici, eğitici,
geliştirici, rehberlik ve rehabilite edici işlevlerini, gerekirse diğer kuruluşlar ve gönüllülerle
işbirliği içerisinde sunmakla görevli bulunan gündüzlü sosyal hizmet kuruluşlar.
Aile Danışma ve Rehabilitasyon Merkezleri: özürlü çocukları kendi kendine yeterli
düzeye getirmek, okul eğitimine hazırlamak ve aile içi uyumu sağlamak amacıyla özürlü
çocuklara ve ailelerine hizmet sunan gündüzlü sosyal hizmet kuruluşlar.
7-ÇEVRE HİZMETLERİ-ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI359
Çevre ve Orman Bakanlığının çevreye ve ormana yönelik bir çok görev ve yetkileri
bulunmaktadır. Son zamanlarda gündeme gelen Kent Ormanı uygulaması ile kentlerimizin bu
alanda önemli bir ihtiyacının karşılanabilmesi yolunda önemli adımlar atılmaktadır.
Bakanlığın projelerinden birisi de Ulusal Çevre Eylem Planı (UÇEP) olup, bu proje
kapsamında Bakanlığın bir çok kurum ve kuruluşlarla olduğu gibi yerel yönetimlerle de
işbirliği yapması planlanmaktadır.
Atık Yönetiminin İyileştirilmesi, kentsel gecekondularda iyileştirme, kıyı alanları
yönetiminin iyileştirilmesi, çevresel risklerin azaltılması çalışmalarının yerel yönetimlerle iş
birliği içinde yapılması öngörülmektedir.
UÇEP kapsamında yapılması düşünülen çalışmalardan belediyeleri de ilgilendiren ve bu
konuda belediyelerin Bakanlıkça ortak çalışma yapabilecekleri başlıca çalışmalar şunlar
olacaktır:
358 http://www.shcek.gov.tr
359 www.cevreorman.gov.tr
a-Nüfus Hareketleri Yönetimine İlişkin Eylemler
1-Farklı toplumsal kesimlerde kadınları hedef kitle alan eğitim programlarının
hazırlanması
2-Gönüllü kuruluşların bilgi ve eğitim malzemesi gereksinmesinin karşılanması
3-Kente göç edenlerin kentlileşmeye sorunsuz uyum amaçlı eğitsel etkinlikler
4-Halk sağlığı taramaları
5- Nüfus hareketlerinin ekonomik, toplumsal ve kültürel kaynaklarının ulusal ve yöresel
düzeylerde belirlenmesi
6-Çevre sorunlarının yoğun olarak yaşandığı yörelerde nüfus hareketlerinin
yönlendirilmesine yönelik önlemlerin geliştirilmesi
7-Halk sağlığı önceliklerinin belirlenmesi
b-Hava Niteliğinin Korunması ve İyileştirilmesine Yönelik Eylemler
1-Kirlilik düzeyi durum bilgisinin çeşitli yöntemlerle yerel yönetimler tarafından halka
sunulması
2-Belediyelerin çöp yakma konusunda eğitilmesi
3-Salınım dağılım modellerinin genişletilmesi
4-Trafik kaynaklı kirliliğin belirli sınırları aştığı yerlerde ve zamanlarda "kriz
yönetimleri"nin örgütlenmesi; halk uyarı sistemlerinin kurulması
5-İl ve ilçeler düzeyinde "temiz hava planları"nın hazırlanması
6-Kent ormanlarının oluşturulması, kentsel yeşil alanların arttırılması
7-Atık mineral yağlarının yakılmasının önlenmesi
c-Su Kaynaklarının ve Atıksuların Yönetimine Yönelik Eylemler
1-Yöresel düzeyde balıkçılar, çiftçiler, ilgili bakanlıklar, yerel yönetimler, meslek
örgütleri ve gönüllü kuruluş temsilcilerinin oluşturacağı "su kaynakları koruma ve geliştirme
birlikleri"nin kurulması
d-Katı Atıkların ve Tehlikeli Atıkların Yönetimine İlişkin Eylemler
1-Ulusal ve bölgesel düzeyde "Atık Borsası"nın oluşturulması;
2-Bölgesel düzeyde "Tehlikeli Atık Yönetimi" birimlerinin oluşturulması;
3-"Acil Durum Yönetim Merkezleri"nin kurulması;
4-Büyükşehir belediyelerinin sınırları içinde özel bütçeli "Atık Yönetimi Birimleri"nin
kurulması;
e-Katı Atıkların ve Tehlikeli Atıkların Yönetimine İlişkin Eylemler
1-Tehlikeli atık yönetimi ile ilgili eğitim programlarının uygulanması
2-Tıbbi atık ve tehlikeli atık yönetiminde işlendirilen kişilerin bilgi ve becerilerinin
belgelendirilmesi
3-Halka yönelik bilgi akışının kurumsallaştırılması
4-Tehlikeli atıkların depolanması, işlenmesi ve yok edilmesinde yöresel düzeyde
referandumların yapılması
5-Kaynakta sınıflandırma yapan kişi ve kuruluşların özendirilmesi
6-Atık işleme ve yok etme tesislerinin uygun teknolojilerle kurulması
7-Atık üreticilerinin düzenli yok etme ve geri kazanım sistemlerini kurmalarının
desteklenmesi
8-Atık envanterlerinin kapsamlarının genişletilmesi; sürekliliğinin sağlanması
9-Tümleşik (geri kazanım+yok etme) atık işleme tesislerinin kurulmasının
desteklenmesi
10-Kirlenmiş alanları iyileştirme programlarının hazırlanması
11-Topografik haritaların ve hava fotoğraflarının güncelleştirilmesi
12-Tıbbi atıkların depolanması, taşınması ve yok edilmesi altyapısının desteklenmesi;
13-Atıklarla kirlenmiş alanların envanteri;
14-Kentsel yerleşmelere uygun atık depolama yerlerinin belirlenmesi;
15-Tıbbi atıkları depolama, taşıma ve yok etme teknik ve teknolojilerinin geliştirilmesi;
16-Düzenli depolama alanlarının seçimi için objektif kriterlerin belirlenmesi.
f-Gürültü Kirliliğinin Önlenmesine Yönelik Eylemler
1-İlgili kuruluşların gürültü ölçüm donanımlarının güçlendirilmesi;
2-Yerel yönetimlerde "Gürültü Denetim" birimlerinin oluşturulması, Valiliklerdeki
"Gürültü Mücadele Ekipleri" ile eşgüdümlerinin sağlanması;
3-İşyerlerinde uygulamaları eğitim çalışmalarının düzenlenmesi;
4-Gürültü haritalarının hazırlanması;
g- Toprak Kaynaklarının Korunması ve Geliştirilmesine Yönelik Eylemler
1-Havza yönetim birimlerinin ve yönetim kurullarının oluşturulması;
2-İlgili kamu kurum ve kuruluşlarında toprak koruma amaçlı hizmet içi eğitim
programlarının geliştirilmesi ve yaygın olarak uygulanması;
h- Ormanların Yönetimi ve Bitki Örtüsünün Korunmasına Yönelik Eylemler
1-“Orman" sayılan alanlardan yararlanma amaçları ulusal, bölgesel olarak ve orman
ekosistemleri özelinde belirlenmesi
2-Milli parkı ve tabiat parklarının yöre halkının karar süreçlerini katılımına olana
verecek, yarı özerk yönetim yapılarının oluşturulması;
ı- Denizlerin, Kıyı Alanlarının ve Diğer Duyarlı Ortamların Yönetimine
Yönelik Eylemler
1-Ulusal ve bölgesel düzeylerde yerel yönetimler, gönüllü kuruluşlar ve üniversite
temsilcileriyle "koruma kurulları"nın oluşturulması;
2-Köy muhtarları ve kurulları ile belediye yöneticilerinin eğitilmesi;
j- Tarihsel, Kültürel ve Doğal Varlıkların ve Estetik Değerlerin Korunmasına
Yönelik Eylemler
1-Ulusal ve bölgesel düzeyde tarihsel, kültürel ve estetik değerleri belirleme araştırma
kuruluşlarının örgütlenmesi;
2-Kentsel gelişme rantlarının, özellikle de imar hakkının tarihsel olarak değerli
yapıların yıkılmasıyla kullanılmasının sağladığı kazançların ayrıca vergilendirilmesi;
3-Koruma planlarının hazırlanma ve uygulama süreçlerinin geliştirilmesi;
4-Tarihsel ve kültürel varlık envanterinin yapılması ve atlasının hazırlanması; belirli
aralıklarla güncelleştirilmesi; erişim olanaklarının artırılması;
4. BÖLÜM
AVRUPA BİRLİĞİ VE YERELLEŞME
AB Nedir
AB Ve Yerel Yönetimler
Avrupa Birliği Ve Bölgeler Komitesi
AB Politikalarında Yerindenlik
AB Politikalarında Yönetişim
AB Politikalarında Halk Denetçisi
AB Ve Yerel Seçimler
AB Bölgesel Politikaları Ve Türkiye
AB Bölgesel Fonları
Ab Müktesebatı Ve Yerel Yönetimler
AVRUPA BİRLİĞİ VE YERELLEŞME360
Ülkemizin uzun yıllara dayanan Avrupa Birliği (AB) üyelik maratonu, 17 Aralık 2004
tarihinde yaşanan gelişmelerden sonra müzakere sürecine girmiştir. Ekonomik ve sosyal
bütünleşme, Avrupa Birliği kimliği oluşturma, özgürlük, güven ve adalet ilkelerini üstün
kılma, ortak bir hukuk sistemi oluşturma ile Avrupa Vatandaşlığı ilkelerini uygulama gibi
amaçla oluşturulan Avrupa Birliğine üyelik süreci, ülkemizde hukuki, idari, sosyal, kültürel,
siyasal ve ekonomik alanda bire dizi değişim ve dönüşümü kaçınılmaz kılmaktadır.
Avrupa Birliğinin hedeflediği ekonomik-sosyal ve siyasal entegrasyon sürecinde tüm
kamu idaresinde olduğu gibi yerel idarelerde ve özellikle yerel idarelerin en önemli parçası
olan belediyelerde de dolaylı ve dolaysız etkilenmelere yol açacaktır.
Ülkemizde bu güne kadar Avrupa Birliği süreci daha çok ekonomik ve siyasal etkileşim
ile insan hakları başta olmak üzere hak ve özgülükler üzerinde yoğunlaşan değerlendirmelere
sahne olmuştur. Bu konular önemli olmakla beraber, en az bu konular kadar önemli olan bir
konu da yerel yönetimlerdir. Yerelleşmenin Avrupa Birliği açısından taşıdığı önem göz önüne
alındığında ve özellikle bölgesel politikalar ekseninde yerelleşme ve yerel yönetimler ayrı bir
önem taşımaktadır. Fakat bu güne kadar bu konuda ciddi bilgilendirme ve değerlendirme
çalışmaları ülkemizde yapılamamıştır.
Ülkemizde Avrupa Birliği sürecinin yerel yönetimler üzerindeki etkisi hakkındaki
bilgilendirme de son derece kısıtlıdır. Müktesebatın tamamının Türkçe’ye tercüme
edilmemesi önemli bir problem olarak görülmektedir. Fakat bu problem giderilmemiş olsa
bile temel yaklaşımlar konusunda bilgi eksiğinin kabulü doğru değildir. Oysa bu alanda ciddi
boyutta karmaşa yaşanmaktadır. Öyle ki, Avrupa Birliğinin bir organı olmamasına rağmen,
Avrupa Konseyi sanki bu birliğin bir organı imiş gibi algılanmakta ve konsey tarafından
hazırlanan dokümanlar da Avrupa Birliği müktesebatı gibi değerlendirilmektedir. En bariz
örnek, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Avrupa Kentsel Şartı gibi dokümanlarda
yaşanan algılama yanlışlarıdır. Bu dokümanlar, AB müktesebatı içinde olmadığı halde, bu
sürecin gereği gibi algılanmaktadır.
AB adaylık süreci esnasında ve tam üyelik gerçekleşmesi durumunda gerek idari yapı,
gerek yetki ve sorumluluklar ve gerekse mali özellikli fonların kullanımı gibi konularda yerel
yönetimleri, özelde belediyeleri ilgilendiren gelişmeler ve imkânlar söz konusu olacaktır.
AB Nedir
Avrupa Birliği, 1958’de altı ülkenin bir araya gelerek kurduğu ekonomik ve siyasi bir
birliktir.
Tarihi savaşlarla özdeşleşmiş olan Avrupa’da barış ve huzurun sağlanması amacıyla
birlik oluşturulması fikri çok eski tarihlere dayanmakta ise de, bu alanda fiili olarak ilk adım,
2. Dünya Savaşından sonra, Avrupa’da meydana gelecek savaşları önlemek amacıyla kömür
ve çelik üretiminin denetim altına alınacağı bir üst yapı oluşturulması girişimi ile yaşanmıştır.
Avrupa’nın iki büyük kömür ve çelik üreticisi olan Almanya ve Fransa arasında dengenin
sağlanabilmesi durumunda rekabet ve güvensizliğin ortadan kalkacağı ve Avrupa’da yeni
savaşların olasılığının en aza ineceği düşünülmüştür.361 Bu düşünceden hareketle geliştirilen
öneri geliştirilmiş ve Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksembourg tarafından
360
Bu bölüm HULUSİ ŞENTÜRK tarafından hazırlanmıştır.
361 TÜRE, Fatih, Y.Doç. Dr., Birleşik Avrupa Düşüncesi ve Avrupa Birliği, “Avrupa Birliği Sürecinde
Türkiye”, (Ed: UZUN, Turgay, ÖZN, Serap), Seçkin Yayıncılık, Ankara 2004, sf: 57
18 Nisan 1951 tarihinde imzalanan Paris Anlaşması ile “Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu”
(AKÇT) kurulmuştur. Üye ülkelerin kendi yasama organlarının bu anlaşmayı onaylamasıyla
birlikte 5 Eylül 1952 tarihinde AKÇT faaliyete geçmiştir.
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu üye ülkeleri, 1-2 Haziran 1955 tarihinde yaptıkları
toplantı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerji Topluluğu
(EURATOM) kurulmasını kararlaştırmışlardır. 1957 tarihinde AKÇT üyesi 6 ülkenin Roma
Anlaşmasını imzalaması ile AET kurulmuştur. EURATOM da bu anlaşma ile kurulmuştur.
AET, AKÇT ve EURATOM asli organları, 1 Temmuz 1967 tarihli “Füzyon Anlaşması”
ile birleştirilmiş ve bu üç topluluk, bu tarihten itibaren “Avrupa Toplulukları” olarak anılmaya
başlanmıştır.362
1985 yılında Lüksembourg Konseyinde “Avrupa Tek Senedi” imzalanmıştır. Nihayet, 7
Şubat 1992’de Maastricht’te imzalanan anlaşma ile Avrupa Birliği kurulmuştur. 1996 yılında
Amsterdam Antlaşması ve 2000 yılında Nice Antlaşması ile AB kurucu antlaşmalarında ve
üyelerinde değişiklikler söz konusu olmuştur.
AB süreci 6 üye ile başlamış, 1973 yılında İngiltere, İrlanda ve Danimarka’nın katılımı
ile sayısı 9’a çıkmıştır. 1981 yılında Yunanistan, 1986 yılında İspanya ve Portekiz üye olarak
kabul edilmiştir. 1995 yılına Avusturya, İsveç ve Finlandiya’nın da katılımı ile üye sayısı 15’e
çıkmıştır. 2004 yılı ise Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Letonya,
Litvanya, Estonya, Malta ve Kıbrıs da üyeler arasına girmiştir.
AB’nin temel kurulları
Birliği yöneten kurumlar şunlardır:
*Demokratik yollarla seçilen Parlamento,
*Üye Devletleri temsil eden ve Bakanlardan oluşan Konsey,
*Avrupa Devlet ve Hükümet Başkanları Doruğu,
*Antlaşmalar' ın koruyucusu olan Komisyon,
*Topluluk hukukuna uyulmasını sağlayan Adalet Divanı
*Birliğin Mali yönetimini izleyen Sayıştay.
*Birliğin dengeli gelişimine katkıda bulunan projelerin finansmanını kolaylaştırmak
amacıyla kurulmuş olan bir Avrupa Yatırım Bankası bulunmaktadır.363
Ayrıca ekonomik, sosyal ve bölgesel çıkar gruplarını temsil eden çeşitli danışma
kurulları vardır. Bu komitelerden birisi de Bölgeler Komitesidir.
Bölgeler Komitesi; Avrupa Birliği Antlaşması'yla kurulmuştur. Yerel ve bölgesel
mercileri temsil eden 222 asil, ve 222 yedek üyesi vardır. Asil ve yedek üyelerin görev
süreleri dört yıldır. Komite çalışmalarını Lüksembourg’da yapar. İlk toplantısını 9-10 Mart
1994 tarihinde yapmıştır.
Avrupa Birliği Antlaşması Konsey ve Komisyon'un bölgesel çıkarların söz konusu
olduğu eğitim, gençlik, kültür, toplum sağlığı, ekonomik ve toplumsal bütünleşme ve Avrupa
çapında ulaşım, telekomünikasyon, enerji ağları gibi konularda Bölgeler Komitesi'nin
görüşüne başvurmalarını hükme bağlamıştır. Bölgeler Komitesi bunun dışında re'sen de görüş
bildirebilir.
Bölgeler Komitesi'nin faaliyetleri yılda beş kez düzenlenen genel kurul toplantıları
dışında sekiz komisyon ve dört alt komisyon tarafından yürütülür. Komite'ye bağlı bir özel
komisyon Avrupa Birliği'nde kurumsal reform konusunda bir rapor hazırlamaktadır.
AB ve Kamu Yönetimi
Avrupa Birliği kurucu ülkelerinin kamu yapıları önemli oranda benzerlikler ettiği için,
ortak bir kamu yönetim modeli oluşturulması yönünde önceleri bir çaba sarf edilmemiştir.
Ortak bir model oluşturulması yerine, kamu kurumlarında uygulanması gereken temel
prensipler oluşturulması tercih edilmiştir.
362 TÜRE, Fatih, Y.Doç. Dr., a.g.e., sf: 59
363 http://www.deltur.cec.eu.int/ab-kurum.html
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin idari yapılanmaları incelendiğinde Fransa gibi
merkeziyetçi yapıların yanı sıra Almanya gibi federatif yapıların hakim olduğu ülkelerin de
var oldukları görülmektedir. Dolayısıyla, Avrupa Birliğinde ortak bir kamu yapılanma modeli
bulunmamaktadır. Hatta Avrupa Birliği üyesi ülkeler genelde yerelleşmenin önemi ve
gereğini kabul etmişlerse de yerelleşme uygulamaları da farklılıklar göstermektedir. İspanya,
Fransa, Almanya gibi ülkelerde bölgesel yönetimler yerel anlamda öne çıkarken, Danimarka,
Finlandiya, Portekiz gibi ülkelerde ise yerel idareler öne çıkmaktadır.
Avrupa Birliği organları (Parlamento, Bakanlar Konseyi, Komisyon, Adalet Divanı)
ulusal kurumların yerine geçen kurumlar değildir. Brüksel’de merkezsi bir örgüte sahip
olmasına rağmen Avrupa Birliğinin üye ülkelerde uzantıları/birimleri yoktur. Yasa
düzenlemelerin uygulanabilmesi üye ülkelerin yönetim yapılarına bağımlıdır. Üye ülkelerin
kamu yönetimleri ise ulusal devletlerin sorumluluk alanı içindedir.364
Her ne kadar Avrupa Birliği, üye ülkelerde ortak bir kamu yönetim modeli önermiyor
ise de, kamu yönetimlerinin yönetim ve iş yapma biçimleri ile ilgili kimi kriterler belirlemiş
ve üyelerden bunlara uymalarını istemiştir. Yerele yetki devri, iyi yönetişim ilkelerine
uyulması, Ombudsmanlık benzeri kurumun tesisi bu düzenlemelerim başlıcalarıdır.
AB’nin kamu yönetimi için öngördüğü ilkeleri barındıran düzenlemeler sadece üye
ülkeler için değil, aday ülkeler için de söz konusudur. Ülkelerin idari kapasitelerinin
geliştirilmesi, adaylık sürecinde üzerinde en fazla durulan konular arasında yer almaktadır.
Amaç, üye olacak ülkelerin AB müktesebatını uygulayabilecek idari mekanizmalarını
oluşturmalarıdır. İdari kapasite, kamu yönetimlerinin yapı (örgüt), personel ve işleyiş
açısından AB’ye uyumları konusunda bir çerçeve oluşturmaktadır.365
Haziran 1993’teki Kopenhag Zirvesinde aday ülkelerin tam üyeliklerinin, gerekli
ekonomik ve siyasi kriterleri yerine getirerek üyelik yükümlülüklerini üstlenebilecekleri
duruma geldiklerinde gerçekleşeceği karara bağlanmış; bu şekilde ekonomik ve siyasi
kriterler yanı sıra tam üyeliğin yükümlülüklerini üstlenebilme yeteneği, yani yönetsel kapasite
de bir kriter olarak öngörülmüştür. Haziran 1995’teki Madrid Zirvesinde de bu son kritere
açıklık getirilerek, AB müktesebatının uygun yönetsel yapılar aracılığı ile etkili bir şekilde
uygulanmasının sağlanmasına verilen önem vurgulanmıştır.366
Dolayısıyla, Avrupa Birliğine tam üye olma çabalarını sürdüren ülkemizde, uyum
yasalarının yanı sıra, idari kapasitenin geliştirilmesi ve idari yapılanmandın işleyişinde AB
kriterlerine uyulabilmesi için kamu reformu çabalarına hız verilmiştir. Bu kapsamda çıkarılan
Belediye Kanunu ile Büyükşehir Belediye Kanunu’nun yanı sıra hesap verilebilirlik ile ilgili
yasal düzenleme ve tasarı halindeki Kamu Yönetimi Temel İlkeleri ve Yeniden
Yapılandırılması Hakkındaki kanunda belirtilen şeffaflık, katılımcılık, denetim ve
Ombudsmanlık müessesesi de AB normlarına uyma çalışmalarıdır.
AB ve Yerel Yönetimler
Yerelleşme, Avrupa Birliği’nin temel politikalarından birisidir. Bununla birlikte Avrupa
Birliği’nde tek bir yerel yönetim sistemi yoktur. AB, yerel yönetimlerin örgütlenme tarzı ve
görev ayrımı gibi yerel yönetim sistemine ilişkin konularda üye ülkelere herhangi bir
yaptırımda bulunmaz; bu nedenle üye ülkelerin yerel yönetim sistemlerinde farklılıklar
bulunmaktadır.367 Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi’nde de şu ifade yer almaktadır:
364 KÖSECİK, Muhammed, Avrupa Birliği Entegrasyonu ve Ulusal Kamu Yönetimleri, ed:ACAR, Muhittin,
ÖZGÜR; Hüseyin, Çağdaş Kamu Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2004, c.2, sf: 6
365 ÖMÜRGÖNÜLŞEN, Uğur, ÖKTEM, M. Kemal, Türkiye^’nin Avrupa Birliğine Yönetsel Uyumu:
Yönetsel Sorun Alanları, Uyum Kriterleri ve Uyum Çabaları, ed:ACAR, Muhittin, ÖZGÜR; Hüseyin,
Çağdaş Kamu Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2004, c.2, sf: 35
366 ÖMÜRGÖNÜLŞEN, Uğur, ÖKTEM, M. Kemal, a.g.e., sf: 35
367 http://www.avrupaufuklari.org
“Avrupa halklarının kültürleri ve geleneklerinin çeşitliliği yanı sıra Üye Devletlerin ulusal
kimlikleri ve bunların ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerdeki kendi kamu makamlarının
düzenlenmesine saygı gösterir.”368
Her ne kadar Avrupa Birliği üye ülkeler için yerinden yönetimi veya yetki aktarımını
açıkça destekleyen bir siyasete sahip değilse de369, üyeler arasında ekonomik, siyasi ve sosyal
entegrasyon öngördüğü için dolaylı da olsa üye ülkelerin idari yapısını etkilemektedir. Buna
mukabil, aday Türkiye’nin adaylık süreci ile ilgili 31 müzakere başlığından biri olan bölgesel
politikalar ve yapısal araçların koordinasyonu başlığı çerçevesinde konu incelendiğinde
yönetimsel açıdan yerel ve/veya bölgesel düzeyde belli bir idari yapılanmaya işaret eden
düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir.370 Her ne kadar İstatistiki Bölge Birimleri
Sınıflandırması (NUTS) söz konusu ise de, bölgesel politikalar bölümünde açıklanacağı gibi
bu bölümlendirme idari yapılanmadan ziyade icraatla ilgi bir çalışmadır.
Avrupa Birliğinde yukarıda belirtildiği gibi net bir yerel yönetim politikası söz konusu
değilse de, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve bu yönetimlerin birlik içinde söz sahibi
olabilmesi için çeşitli çalışmalar ve girişimler olmuştur. Bu kapsamda Bölgeler Komitesi
oluşturulmuştur.
Avrupa Birliği’nin yerel yönetimlerle ilgili bir model dayatması olmamasına rağmen,
çok zaman Avrupa Konseyi’nin hazırladığı ve üye ülkelerin (Türkiye’de dahil) imzaladığı
“Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” çok zaman bir Avrupa Birliği mevzuatı olarak
değerlendirilmektedir. Oysa, Avrupa Konseyi ile Avrupa Birliği tamamen farklı
yapılanmalardır.
Türkiye’nin AB adaylığı sürecinde gündeme gelen kurumlar, isim benzerlikleri nedeniyle
bazı kavram kargaşalarına neden olmaktadır. Avrupa Konseyi ile AB Konseyi’nin aynı kurum
olduğunun sanılması da bunlardan biridir. Halbuki bu iki kurum birbirinden ayrı ve çok farklı
niteliktedir.
Avrupa Konseyi, İkinci Dünya savaşı sonrası Avrupa’sında 1949 yılında kurulmuş olan
hükümetlerarası bir örgüttür. Merkezi Strasbourg’ta bulunan Avrupa Konseyi’nin halen
aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 45 üyesi mevcuttur. Örgütün amaçları, insan haklarını ve
hukuk devleti ilkesini korumak, çoğulcu demokrasiyi sağlamak, Avrupa kültürel kimliği ve
çeşitliliğini geliştirmek, Avrupa toplumlarının karşılaştığı sorunlara (azınlıklara karşı
ayrımcılık, çevre, vb.) çözüm üretmek ve üye ülkelerdeki siyasi, hukuki ve anayasal
reformların desteklenmesi suretiyle Avrupa’da istikrarlı bir demokrasi ortamını sağlamak
olarak belirlenmiştir.
AB Konseyi ise, Avrupa Birliği üyesi devletlerin hükümetlerinin temsilcilerinden oluşan
AB’nin karar organıdır. Buna göre Konsey, her üye devletin gündemdeki konularda (örneğin
dışişlerinden, ekonomiden. maliyeden, tarımdan, araştırmadan, teknolojiden vb ) siyasi
sorumluluk taşıyan ilgili bakanlarının katılımıyla oluşur. Konsey’in başlıca görevi ise üye
devletlerin genel ekonomik politikalarının eşgüdümünü sağlamak ile Anlaşma’da öngörülen
amaçları gerçekleştirme yönünde kararlar vermektir.371
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, her ne kadar Avrupa Birliği mevzuatı değil ise
de, Avrupa Birliği üyesi ülkeler aynı zamanda Avrupa Konseyi’nin de üyesi oldukları için bu
şartın gerektirdiği yapılanmaları yerine getirmektedirler.
368 Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi, http://www.belgenet.com
369 GÖYMEN, Korel, Prof. Dr., Türkiye’de Bölge Kavramı ve Politikaların Gelişimi, Avrupa Birliği ve
Türkiye’de Bölgesel Yönetişim, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 2003, sf: 33
370 NUMANOĞLU, Nurşen, Avrupa Birliğinin Bölgesel Yönetişime İlişkin Türkiye’den Beklentileri ve
Ulusal Program, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Bölgesel Yönetişim, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları,
İstanbul 2003, sf: 79
371 USAL, Zeynep, Avrupa Birliği ve Türkiye-AB İlişkileri Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar,
Avrupa Birliği müktesebatı içinde iyi yönetişim, halk denetçisi, yerindenlik"
(Subsidiarity) ilkesi yer almaktadır. Bundan sonraki bölümlerde bölgesel politika, iyi
yönetişim, yerindenlik ve halk denetçisi kavramları açıklanacaktır.
Avrupa Birliği ve Bölgeler Komitesi
Bölgeler Komitesi, AB üyesi ülkeler yerel ve bölgesel yönetimlerinin, AB karar
sürecine katılım taleplerini karşılama amacıyla 1993 yılında yürürlüğe giren Maastricht
Antlaşması ile danışma organı olarak kurulmuş, 1999 tarihli Amsterdam Antlaşması ile
konumu ve danışma alanları genişletilmiştir.
Antlaşma hükümlerine göre; komitenin ilgi alanlarına giren konularda, AB karar
organları; Konsey, Komisyon ve Parlamento yasama süreci içinde Bölgeler Komitesi’nin
görüşünü almaktadır. Bölgesel çıkarların söz konusu olduğu eğitim, gençlik, kültür, toplum
sağlığı, ekonomik ve sosyal bütünleşme ve Avrupa çapında ulaşım, telekomünikasyon, enerji
ağları gibi konularda Bölgeler Komitesinin görüşüne başvurulması zorunludur.372 Ayrıca
Komite gerekli gördüğü hallerde kendiliğinden de görüş bildirmektedir. Bölgeler Komitesi,
bu adı taşımasına karşın, yerel yönetim temsilcilerini de bünyesinde bulundurmakta, ele aldığı
konuları yerel ve bölgesel olarak değerlendirmektedir. Komite bu konumu ve sorumlulukları
nedeniyle, Avrupa Birliği’nin politika oluşturma ve yasama çalışmalarını izlemekte ve görüş
bildirmektedir.
Bölgeler Komitesi üye ülkeler tarafından Konsey’e bildirilen 222 üyeden oluşmaktadır.
Bölgeler Komitesi tamamen bağımsız bir örgüt olarak çalışmakta, kendi yönetimini kendisi
belirlemektedir.373
AB'de tek bir yerel yönetim sistemi olmamasına rağmen, AB genelinde yerel
yönetimlere özgü ortak özelliklerden bahsetmek mümkündür. Örneğin, belediye
başkanlarıyla aynı seçimlerde seçilen belediye meclisleri, sistemin temelini oluşturur.
Belediye başkanları, belediye meclisine hesap verir konumdadır.
Ayrıca, merkezi hükümetlerle yerel yönetimler arasında belirlenmiş bir alt-üst ilişkisi
yoktur. Yerel yönetimler merkezi hükümetlerin belediyeleri ilgilendirebilecek konularda
alacağı kararlara aktif bir aktör olarak katılırlar.374
Bölgeler komitesi, üye ülkelerin yerel idarecilerinden oluşmakta ise de, bu üyelerin
seçilmesi konusunda bir kriter yoktur. Üye ülkeler tarafından, yerel ve bölgesel yönetimlerin
yapılarına göre belediye başkanları, bölgesel yönetimlerin meclis başkanları veya temsilcileri,
illerin veya ilçelerin temsilcileri ile eyalet başkanları arasından seçilir. Bir çok ülkede ulusal
hükümetler, komiteye seçilen üyelerin asıl belirleyicisidir. Örneğin, Birleşik Krallıkta ve
Fransa’da komiteye gidecek üyeleri hükümet seçer. Bölgesel yönetimlerin güçlü olduğu
Belçika, İspanya, Almanya ve Avusturya gibi federal ya da güçlü bölgesel yönetimlerin
olduğu ülkelerde hükümetler seçim sürecinde etkili rol oynamaz, genellikle yerel veya
bölgesel yönetimler tarafından belirlenen adayları hükümetler onaylar. Fakat, temsilcilerin
seçilmesi konusunda Nice Anlaşması ile bir şart getirilmiştir. Bu şarta göre, Bölgeler
Komitesine gönderilecek üyelerin seçilmiş olması ya da seçimle belirlenmiş bir meclise karşı
siyasi açıdan sorumlu olması kuralı getirilmiştir.375
Ülkemiz açısından durum incelendiğinde, Bölgeler Komitesine gönderilecek
temsilcilerin belirlenmesi ile ilgili bu kritere göre Valilerin temsilci olarak seçilebilmeleri
tartışma konusudur. Çünkü, Valiler merkezi idare tarafından atanmış kişilerdir Her ne kadar
372 ARI Hareketi, Değişim ve Gelişim Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye, Aralık 2003, sf: 52
373 http://www.yereldergi.com.tr
374 http://www.deltur.cec.eu.int/belediyeler.html
375 KÖSECİK, Muhammed, Yrd. Doç. Dr., Avrupa Birliğinin Bütünleşmesi Sürecinde Yerel Yönetimler, ed:
PARLAK, Bekir, ÖZGÜR, Hüseyin, Türkiye’de Yerel Yönetimler, Alfa Basım Yayım, İstanbul 2002,
s: 5-6
seçilmiş olan İl Genel Meclisine karşı yükümlülükleri söz konusu ise de bu yükümlülüğün
“siyasi açıdan sorumlu” olmayı kapsadığı tartışmalıdır.
AB politikalarında yerindenlik
AB politikalarında, yerindenlik ilkesi kabul edilmiştir. AB'nin benimsediği
"yerindenlik" ilkesi (Subsidiarity) yerel yönetimlerin yetkilerinin büyük ölçüde genişlemesine
yol açmıştır. Yerindenlik, kamu projelerinin ölçeklerine ve yapılarına göre, onlara en uygun
yerel veya merkezi otorite tarafından tasarlanıp, uygulanması demektir. Bu ilke, bir hizmetin
prensip itibarı ile vatandaşa en yakın idari birim tarafından yerine getirilmesini, sadece ve
sadece bu birim tarafından ya hiç ya da yeterince etkin bir biçimde yerine getirilemeyen
hizmetlerin bir üst birim tarafından üstlenilmesini gerektirir.376
Aynı şekilde, "katılımcılık/ortaklık prensibi" de AB fonlarının, yararlanacak kişilere
mümkün olan en yakın yönetim birimince programlanması ve uygulanmasını öngörür. Bu
çerçevede, AB'de belediyeler geleneksel hizmetler yanında eğitim, kültür sanat ve sporun
geliştirilmesi konusunda daha geniş yetkilere sahiptir. Sosyal refahı sağlamaya yönelik
merkezi yaklaşımlar yerel yönetimlere devredilmiştir. Örneğin işsizlikle mücadele ve
ekonominin canlandırılması ile ilgili yetkiler belediyelere aittir.377
Yerellik ilkesi ilk kez 1951’de imzalanan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
Antlaşmasının 95. maddesinde, daha sonra Roma Antlaşmasının 235. maddesinde yer
almıştır. Bu ile Maastricht Antlaşmasının 3/b maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “Salt kendi
yetkisi altında bulunmayan alanlarda, hizmete halka yakınlık ilkesi uyarınca Topluluk, ancak
tasarlanan hedeflerin ancak üye devletler tarafından yeterli biçimde gerçekleştirilemeyecekse
ve dolayısıyla tasarlanan eylemin boyutları ve sonuçları itibariyle Topluluk düzeyinde daha
iyi gerçekleştirilebilecekse müdahalede bulunur. Topluluğun eylemi, bu antlaşmanın
hedeflere ulaşmak için gerekli düzeyi aşamaz.”
Yerellik ilkesinin uygulanması ile ilgili olarak Avrupa Parlamentosu, 1994’te toplanan
Yerel Yönetimler Konferansı sonuç bildirgesinde, yerellik ilkesinin yeniden tasarlanmasını,
yerel ve bölgesel yönetimlerden açıkça söz edilmesini, Avrupa Birliğinin yerellik ilkesine
aykırı davranması durumunda yerel ve bölgesel yönetimlerin Avrupa Adalet Divanına
başvuru hakkının sağlanmasını önermiştir.378
Yerellik ilkesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve ülkemizde dahil üye devletler
tarafından imzalanan Yerel Yönetimler özerklik Şartının 4/3 maddesinde belirtilmiştir. Buna
göre, “Kamu sorumluluğu, tercihen vatandaşlara en yakın idarelerce kullanılır. Sorumluluğun
bir başka otoriteye verilmesine görevin niteliği, verimlilik ve ekonomisinin gerekleri dikkate
alınarak karar verilmelidir.”
Her ne kadar Avrupa Konseyi, Avrupa Birliğinin bir organı değilse de, önceki
bölümlerde belirtildiği gibi, Avrupa Konseyinin ilk kurucuları arasında yer alan altı ülke,
AB’yi kurmuştur. Avrupa Konseyinin resmi simgesi olan çividi mavi üzerine halkalanmış 12
adet sarı yıldızlı bayrak aynı zamanda AB’nin benimsediği ve kullandığı simgedir.379
Dolayısıyla AB ile Konsey arasında sıkı birlik vardır ve konseyin kararları Birliğin de kararı
gibi uygulamada önem arz etmektedir.
AB politikalarında Yönetişim
AB politikalarında önemli konulardan birisi de iyi yönetişimdir. Avrupa Birliği’nin
(AB) 2001 yılının Temmuz ayında kabul ettiği İyi Yönetişim Beyaz Kitabı’na göre, Hem
376 KOÇDEMİR, Kadir, Hizmette Vatandaşa Yakınlık İlkesi ve Sosyal Hizmetler, Türk İdare Dergisi, Mart
2002, s:3
377 http://www.deltur.cec.eu.int/belediyeler.html
378 KÖSECİK, Muhammed, Yrd. Doç. Dr., a.g.e., sf: 11-13
379 ATAÇ, Fethi, Avrupa Konseyi ve Mahalli İdareler, Türk İdare Dergisi, Eylül 1989, s:7
Birlik düzeyinde, hem de AB’ne üye devletlerin ulusal ve yerel siyasal yönetimlerinde geçerli
olacak olan temel ölçütler iyi yönetişim ilkeleriyle örtüşmek zorunluluğundadır. Nitekim,
2002 yılından itibaren kaleme alınan hükümetlerin programlarında da yönetişim ilkelerine
uygun olarak hükümet etme vurgusu yer almaya başlamıştır.380 Yönetişim kitapta ayrı bir
bölüm olarak ele alındığından burada ayrıntıya girilmemiştir.
AB politikalarında Halk Denetçisi
Ombudsman, arabulucu, hakem anlamına gelmekte ve vatandaş ile devlet kurumları
arasında arabuluculuk, hakemlik yapan kişi anlamında kullanılmaktadır. Günümüzde 90’a
yakın ülkede çeşitli şekillerde Ombudsman sistemi kullanılmaktadır. Ombudsmanların bir
kısmı uluslar arası, bir kısmı ulusal ve bir kısmı yerel düzeyde çalışmaktadır.
Omudsmanın yargı ve idare üzerinde denetim yetkisi bulunmayıp (İsviçre hariç), sadece
araştırma yapabilir. Buna karşılık, hukuka aykırılık, adaletsizlik, haksızlıklara karşı çözüm
önerme, taraflar arasında arabuluculuk yapma yetkisine sahiptir. Ombudsman, şikayet
sahibinin şikayetini dinler, konuyu araştırır, şikayet edilen idare ile görüşür, taraflara çözüm
öneriler sunar ve takip edecekleri yolları açıklar.
Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nın 43. maddesine göre; “Birliğin her vatandaşı ve
bir üye devlette ikamet eden veya kayıtlı iş merkezine sahip her gerçek ya da tüzel kişi, yargı
işlevini yerine getiren İlk Derece Mahkemesi ile Adalet Divanı hariç olmak üzere, Topluluğun
kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerindeki idari aksaklıkları Birlik Ombudsmanına bildirme
hakkına sahiptir.”381
Avrupa Ombudsmanlık kurumu, Avrupa Birliği vatandaşları veya üye devletlerde
yaşayan diğer vatandaşlar ile birlik bünyesindeki kurumlar arasında ortaya çıkabilecek
sorunların çözümü için ortak bir platform yaratmak amacıyla oluşturulmuş bir yapıdır.
Topluluk bünyesindeki kurumların yönetimlerinde kişiler üzerinde bir aksama veya yanlışlık
olması halinde, Ombudsman’a şikayet mektubu ile başvurulmaktadır.382
Ombudsmanlık Kurumunun hayata geçirilmesi; Avrupa Birliği'ne uyum süreci içinde de
önemli bir aşama olarak görülmektedir. Avrupa Birliği'ne üye ülkeler içinde sadece İtalya 'da
ulusal Ombudsman bulunmamakta; ancak bu ülkede de "Difensero Civico" adıyla bölgesel
(regional) düzeyde Ombudsman bulunmaktadır. Avrupa Birliği, Maastricht Anlaşması'
kapsamında AB bürokrasisi tarafından yapılabilecek yanlış uygulamalara karşı vatandaşların
haklarını koruyacak bir Ombudsman kurumunu kanunlaştırmıştır.383 Ombudsmanı Avrupa
Birliği müktesebatına dahil etmiş, üye olacak ülkelerin de bu kuruma geçmelerini zorunlu
tutmuştur. 2003/1615 sayılı Parlamenterler Meclisi tavsiye kararında Ombudsman kurumunun
nasıl kurulması gerektiği konusu ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.384
Ülkemizde Ombudsmanlık kurulması, Avrupa Birliği sürecinde üzerinde durulan
konular arasında yer almaktadır. Adalet Bakanlığı ile Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü
tarafından bu konuda ortak çalışma yürütülmektedir.
Ombudsman Sisteminin Kurulmasına Destek Projesi 385
Projeyi Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü hazırlamakla beraber projenin uygulanması
Ombudsman sisteminin kurulmasından sonra Ombudsman kurumunun kendisi tarafından
yürütülecektir.
380 KALAYCIOĞLU, Ersin, İstanbul’da İyi Yönetişim: Bir Model Tasarımı, Belediyelerin Yerel Kalkınmada
rolü, Pendik Belediyesi yayınları, İstanbul 2004, sf:
381 Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, http://ekutup.dpt.gov.tr
382 ARI Hareketi, Değişim ve Gelişim Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye, Aralık 2003, sf: 52
383 Ombudsman Kurumu Kurulmasına Dair Anayasa Değişikliği Taslağı, http://www.tesev.org.tr /
384 ŞAHİN, Ramazan, Ombudsman, Kamu Denetçiliği Avrupa Birliği, www.icisleri.gov.tr
385 http://www.abgm.adalet.gov.tr
Projenin amacı; Türkiye'deki ilgili kamu otoritelerinin uygulama kapasitesinin
arttırılmasıdır.
İki yıllık uygulama süresi olan projede, Ombudsman sisteminin kurulmasında
uluslararası standartlar gözetilerek gerekli teknik alt yapının hazırlanması amaçlanmaktadır.
Proje ile, Ulusal Programda hedeflendiği üzere, Ombudsman sisteminin kurumsal
yapısı güçlendirilecek, görevlilere yoğun eğitim verilecek, izleme mekanizmaları
geliştirilecek, ilgili kurumlar arasında bir koordinasyon mekanizması geliştirilecek,
Ombudsman ile ilgili politika belirlenecek ve kamu bilinci arttırılacaktır.
Avrupa Birliğinin ilk plânda 1.170.000 € malî katkı yapmayı plânladığı projenin, 2005
yılı Temmuz ayında uygulanmasına başlanması beklenmektedir.
TBMM tarafından kabul edilen ve Cumhurbaşkanı’na onaya gönderilen, fakat
Cumhurbaşkanı’nın iade ettiği 5227 sayılı Kamu Yönetimi Temel İlkeleri ve Kontrol Kanunu,
kamu kurumlarında yeni bir denetim mekanizması oluşturmuştur. Halk denetçisi adı verilen
bu mekanizma, dünyada Ombudsmanlık olarak bilinmektedir. Cumhurbaşkanı’nca iade
edildiği içi yürürlüğe giremeyen Yasanın 42. maddesine göre;
“Her ilde, mahallî idareler ve bunlara bağlı kuruluşlar ile bu idareler tarafından
kurulan birlik ve işletmelerin, kurum dışı gerçek ve tüzel kişilerle ilgili işlem ve eylemlerinden
kaynaklanan anlaşmazlıkların çözümüne yardımcı olmak üzere bir halk denetçisi seçilir.
Halk denetçisi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinin (A)
fıkrasının l, 4, 5, 6 ve 7 nci bentlerinde belirtilen şartları taşıyan; en az dört yıllık yüksek
öğretim kurumlarından mezun ve en az on yıl meslekî tecrübe sahibi, toplumda saygınlığı
bulunan kişiler arasından beş yıl süre ile görev yapmak üzere il genel meclisinin üçte iki
çoğunluğunun kararı ile seçilir. İlk iki turda üçte iki çoğunluk sağlanamazsa, üçüncü turda
salt çoğunluk aranır. Bu turda salt çoğunluk sağlanamadığı takdirde, üçüncü turda en çok oy
alan iki aday arasında dördüncü tur oylama yapılır ve dördüncü turda en çok oy almış
bulunan aday seçilir. Halk denetçiliğine kişiler kendileri aday olabileceği gibi, il genel
meclisi üyelerinin beşte biri tarafından da aday gösterilebilir.
Halk denetçisi seçildikten sonra varsa siyasî partisiyle ilişiği kesilmiş sayılır.
Halk denetçisi, görevinin devamı süresince işlerini tam bir dikkat, dürüstlük ve
tarafsızlık ile yürüteceğine, kanun hükümlerine aykırı hareket etmeyeceğine dair il genel
meclisi önünde yemin ederek görevine başlar.
Halk denetçisi, görevini engelleyen fizikî ve psikolojik bir rahatsızlığı, görevi gereği
edindiği kişisel bilgi ve sırları açıklaması, halk denetçisi olma şartlarını taşımadığının
anlaşılması veya sonradan kaybetmesi sebepleriyle il genel meclisinin salt çoğunluğunun
kararı ve valinin mütalaası üzerine Danıştay kararı ile görevinden alınabilir. Bu şekilde
boşalan halk denetçiliğine, kalan süreyi tamamlamak üzere yenisi seçilir.
Halk denetçisi, görevinin devamı süresince, herhangi bir kamu kuruluşunda veya özel
kuruluşta ücretli bir işte çalışamaz. Kamu görevlileri arasından seçilen halk denetçisi, bu
süre için kurumundan aylıksız izinli sayılır. İzinli oldukları sürece memuriyetleri ile ilgili
özlük hakları devam ettiği gibi, bu süreler terfi ve emekliliklerinde hesaba katılır, terfileri
başkaca bir işleme gerek kalmadan süresinde yapılır. Bu şekilde seçilen halk denetçilerinin
kadroları ve tâbi olduğu sosyal güvenlik kurumu ile ilişkileri devam eder, ancak bunların ve
diğer halk denetçilerinin daha önce tâbi oldukları sosyal güvenlik kurumlarına ödenmesi
gereken primleri kendileri tarafından yatırılır.
Halk denetçisinin bürosu ve iş yükü ile orantılı sayıda personel il özel idaresi tarafından
sağlanır. Halk denetçisine, il nüfusu 500.000'e kadar olan illerde 50.000; 500.001-1.000.000
olan illerde 60.000; 1.000.001-2.000.000 olan illerde 70.000 ve 2.000.001'den fazla olan
illerde 80.000 gösterge rakamının Devlet memurları için belirlenen aylık katsayı ile çarpımı
sonucu bulunacak miktarda aylık brüt ödenek verilir. Halk denetçisi gördüğü hizmet
nedeniyle talep sahiplerinden hiçbir şekilde ücret veya başka bir karşılık alamaz.
Halk denetçisi, birinci fıkrada sayılan kuruluşların gerçek ve tüzel kişileri ilgilendiren
işlem ve eylemlerine karşı menfaati ihlâl edilenler tarafından yapılacak başvuru üzerine,
gerekli bilgi ve belgeleri inceleyerek, gerektiğinde tarafları dinleyerek, kırkbeş gün içinde
kararını verir. Kararı, ilgili idareye ve talep sahibine bildirir. İlgili idare halk denetçisinin
verdiği karara karşı tutumunu en geç on gün içinde açıklar. İdare, halk denetçisinin
tavsiyesini uygun bulmazsa görüşünü gerekçelendirmek zorundadır. Halk denetçisinin
raporları Bilgi Edinme Kanununun çizdiği yasal çerçeve dahilinde kamuoyuna açıktır.
İlgili kurum ve kuruluşlar, halk denetçisi tarafından istenen bilgi ve belgeler ile
soruların cevaplarını en geç bir hafta içinde vermek zorundadır.
Konusu açık olmayan, somut iddia içermeyen, halk denetçisinin yetki alanına girmeyen
veya dava konusu yapıldığı anlaşılan başvurular işleme konulmaz. Halk denetçisi incelemesi
sırasında, teknik hususlarda bedeli il özel idare bütçesinden karşılanmak suretiyle her türlü
uzmandan yararlanabilir.
Menfaati ihlâl edilen gerçek veya tüzel kişiler, işlem ve eylemden haberdar olduktan
sonra veya yaptıkları başvuruya süresi içinde cevap verilmemesi üzerine otuz gün içerisinde
halk denetçisine başvurabilirler. Halk denetçisine başvuru süresi, eylem ve işlemin tekemmül
tarihinden itibaren altı ayı geçemez.
Dava açma süresi içinde halk denetçisine yapılan başvuru, dava açma süresini
durdurur. Halk denetçisinin tavsiye kararının verilen süre içinde yerine getirilmemesi veya
başvuru sahibini tatmin etmemesi halinde, kararda belirtilen sürenin bitiş tarihinden itibaren,
talep sahibinin dava açma süresi yeniden işlemeye başlar. Dava konusu edilmiş veya üçüncü
kişilere dönük karar ve işlemler sebebiyle halk denetçisine başvurulamaz. Halk denetçisine
başvuru, idarî yargıya müracaat hakkının önşartı değildir.
Halk denetçisi, incelemesi nedeniyle elde ettiği kişilere ait bilgilerin gizliliğinin
korunmasından sorumludur. Halk denetçisi tarafından alınan tavsiye kararları arşivlenir.
Halk denetçisi, her yıl Ocak ayında, bir önceki yılda verdiği tavsiye kararları ile ilgili genel
değerlendirme raporunu il genel meclisinin bilgisine sunar.”
Avrupa Birliği ve Yerel Seçimler
Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesinin 40. maddesine göre; “Birliğin her vatandaşı,
ikamet ettiği Üye Devlette, bu Devletin vatandaşları ile aynı koşullar altında yerel seçimlerde
oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir.”386
Avrupa Topluluğu (AT) Mastrik (Maastricht) Antlaşması ile AB’ye dönüştürüldü,
birliğin hedefleri arasına yenileri eklendi. Antlaşma kapsamında, “Birlik vatandaşlığı”
kavramı getirildi. Buna göre, “Birliğe üye ülke uyruğunda olan herkes birlik vatandaşı”
olacaktır. Birlik vatandaşları, bu antlaşma ile sağlanan haklardan yararlanabilecektir. Her
birlik vatandaşı üye ülkelerin topraklarında serbestçe “dolaşım” ve “ikamet” etme hakkına
sahip olacak ve konsey; hakların uygulanmasını kolaylaştırmak için kararlar alabilecektir.
Üye ülkelerde oturan her birlik vatandaşı, o ülke uyruğunda olmasa dahi, o ülke uyruğunda
bulunan kişilerle aynı şartlarla, söz konusu üye ülkede belediye seçimlerinde ve Avrupa
Parlamentosu seçimlerinde “oy kullanma” ve “aday olma” hakkına sahip olacaktır.387
Avrupa Vatandaşlığı kavramı ile AB vatandaşlarına tanınan yerel seçimlerde oy verme
ve aday olma hakkının kullanılması, Konsey’in 1994’te yayınladığı yönetmelikle
düzenlenmiştir. Düzenlemeye göre, üye ülkeler, yerel yönetim biriminin başkanlığı,
yardımcılığı veya yönetim organının üyeliği görevlerini, gerektiği durumlarda ve uygun
koşularda sadece kendi vatandaşlarına ait bir hak olarak sınırlayabilir. Yerel meclise seçilen
AB vatandaşlarının parlamento üyelerinin seçiminde oy kullanmasına izin vermeyebilir; bir
386 Avrupa Birliği Temel Haklar Bildirgesi, www.belgenet.com
387 AYDOĞAN, Metin, Avrupa Birliği Vatandaşlığı, Yerleşme Hakkı, Serbest Dolaşım ve Sonuçları,
http://www.ab.kemalist.org
kişinin hem kendi ülkesinde hem de yaşamakta olduğu oy verme ve aday olmasının önünde
bir engel yoktur. Ancak, üye ülke kendi ülkesinde seçimle kazanılan bir belediye görevinin,
bir başka üye ülkedeki benzer bir belediye göreviyle uyumlu olmayacağına karar verebilir.
AB vatandaşları, belediye seçimlerinde oy kullanmakta serbesttirler. Ancak oy kullanmanın
zorunlu olduğu ülkelerde seçmen listesinde kayıtlı olanlar oy kullanmak zorundadır.
Üye ülkeler, belediye seçimlerinde aday olmak isteyen AB vatandaşlarından, kendi
ülkelerindeki yetkili makamlardan alınan bir belge ile kendi ülkelerindeki belediye
seçimlerinde aday olma hakkından yoksun olmadığını kanıtlamasını isteyebilir. Oy verme
yaşındaki ulusal vatandaşlığa sahip olmayan AB vatandaşlarının oranının, üye ülkedeki
toplam seçmen sayısının % 20’sini geçmesi durumunda üye ülke, asgari ikamet süresi
arayabilir. 388
Türkiye’nin AB’ye tam üye olması durumunda, ülkemizdeki AB’nin diğer üye
ülkeleri vatandaşları da yerel seçimlerde oy kullanabileceklerdir. Bu kişilerin aday olup
olmamaları ise, ülkemizin tercih edeceği düzenlemelere göre belli olacaktır.
Avrupa Birliği Bölgesel Politikaları ve Türkiye
Roma Antlaşmasının girişi bölümünde, üye ülkelerin ekonomik bütünleşmelerinin
başarıya ulaşması için bölgeler arasındaki ekonomik gelişme farklılıklarının giderilmesi
gerektiği belirtilmiştir. Avrupa Birliği, 1975 yılında bölgesel kalkınma politikasının temelini
oluşturan Bölgesel Kalkınma Fonunu kurmuştur. Aralık 1991’de Maastricht Zirvesinde
Ekonomik ve Siyasi birlik yönünde alınan kararlar, Topluluk içinde birlik ve uyumun
sağlanması bakımından Bölgesel Kalkınma politikasının önemini daha da artırmıştır. Tek
Avrupa Senedi ile Roma Antlaşması’na 130D maddesi eklemiş ve bu madde çerçevesinde
AB’nin bölgesel politikalar çerçevesinde kullanılan; Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu,
Avrupa Sosyal Fonu, Avrupa Tarımsal Yön Verme ve Garanti Fonu adında üç fon
belirlenmiştir.389
Avrupa Birliği İle üyelik müzakeresine giren ülkelerin gerçekleştirmek zorunda olduğu
düzenlemelerden birisi de Alan Organizasyonudur. Aday ülke yapısal fonlarının
uygulanabilmesi için komisyonla bir NUTS sınıflandırması üzerinde anlaşma sağlanmış
olmalıdır.
1998 yılından beri AB müktesebatı içerisinde yer alan NUTS (Nomenclature of
Territorial Units for Statistics-İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması) uygulamasına göre;
her ülke belirli sayıda NUTS 1 Bölgesine ayrılmakta, her NUTS 1 bölgesi kendi içinde NUTS
2 düzeylerine ve her NUTS 2 Bölgesi de NUTS 3 Bölgelerine ayrılmaktadır.
NUTS çalışmalarında kurumsal bölümlemeye imkan verilmesi dikkate alınmakta ve
genel karaktere sahip bölgesel birimler tercih edilmektedir (Maden bölgeleri, demiryolu
trafiği bölgeleri, tarım bölgeleri, işgücü piyasası bölgeleri vb). NUTS kullanım alanları
itibarıyla:
*Topluluk bölgesi istatistiklerinin toplanması, geliştirilmesi ve uyumlaştırılması,
*Bölgelerin sosyal ve ekonomik analizlerinin gerçekleştirilmesi,
*Topluluk bölgesel politikalarının çerçevesinin oluşturulmasında temel bir nitelik arz
etmektedir.
NUTS 2 üye ülkelerin bölgesel politikaları uyguladıkları seviye olması sebebiyle
bölgesel-ulusal problemlerin analiz edilmesinde en elverişli düzey olarak ortaya çıkmaktadır.
Öte yandan NUTS 1 Topluluk düzeyindeki uygulamaların (Gümrük birliği, ekonomik
bütünleşme) takip edilmesi için ve NUTS 3 de bölgesel tedbirlerin nerede uygulanması
gerektiğini tam olarak değerlendirmek için uygun görülmektedir.
388 KÖSECİK, Muhammed, Yrd. Doç. Dr., a.g.e., sf: 24-25
389 DPT, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara 2000
Yapısal fonlar kapsamında destek verilecek hedef bölgelerin tespit edilmesinde NUTS 2
ve NUTS 3 düzeyleri esas alınmakta, ekonomik ve sosyal uyum raporları da NUTS 2 düzeyi
esas alınarak hazırlanmaktadır.390
AB’ne aday ülkelerin üye olduklarında, Yapısal Fonlardan ve Uyum Fonundan
yararlanabilmesi için bazı asgari koşulları yerine getirmeleri gerekmektedir. Özellikle idari
mekanizmanın modernizasyonu çerçevesinde ele alınabilecek bu gelişmeler, ülkemiz
açısından sadece AB üyeliği perspektifiyle değil fakat çağa uyum sağlayacak bir Türkiye
yaratmak için de dikkatle izlenmeyi hak etmektedir. Bu konuda AB’nin öngördüğü zemin
öncelikle aday ülkelerde:
 Ulusal bütçeden ayrılan payın artırılması, uygun bütçe araçları geliştirilmesi, kamu
idaresinin güçlendirilmesi gibi önlemlerle bölgesel politikalara önem verilmesi;
 Kalkınma planlamasında ve yapısal projelerin finansmanının gerçekleşmesinde
ulaşım, çevre, endüstri, tarım gibi farklı sektörlerden sorumlu bakanlıkların rollerini
netleştirmeye yarayacak bakanlıklar arası işbirliği için uygun prosedürler bulunması;
 Gerekli bütçe kaynaklarından ve teknik deneyimden çoğunlukla yoksun olan bölgesel
ve yerel otoritelerin sürece dahil edilmesidir.
Ayrıca bütçe konusunda da AB kaynaklarında nitel ve nicel iki önemli soruna
değinilmektedir. Nicel sorun, aday ülkelerin Yapısal Fonların kullanımını kolaylaştıracak
uyumlaştırılmış ulusal fonlar tahsis etmesi; nitel sorun ise her aday ülkede gerçekleştirilecek
reformların üye ülkelerdekine benzer prosedürler ve izleme sistemleri ve bölgesel kalkınma
araçları getirecek metodolojik gelişmeler sağlamasına özen gösterilmesidir. Örneğin
Bulgaristan, Macaristan ve Slovenya’da bölgesel fonlar oluşturulmuş olmakla birlikte, hem bu
fonların hem de Yapısal Fonların doğru kullanımı AB açısından hâlâ dikkatle izlenmesi
gereken bir konumda görülmektedir.
Üzerinde önemle durulan bir diğer konu da, yerel idarelerin geliştirilmesidir. AB, yerel
idareleri küçük işletmelere destek vermede, yöresel kalkınmada inisiyatif kullanmada ve
işbirliği geliştirmede bölgesel kalkınmanın en önemli aktörleri arasında kabul etmektedir.
Aday ülkeler söz konusu olduğunda, AB’ın yakındığı konuların başında, merkezi otoritelerin
yerel idarelerin yönetsel ve idari becerilere gerçekten kavuşması konusunda isteksiz ve tutuk
davranmaları gelmektedir. Adem-i merkezileşme girişimlerinin vakitsiz ya da acemice
yapılmasının yerelleşme sürecini geriye götürdüğü; bu konuda en uygun zaman, biçim ve
biçeme ancak aday ülkelerin kendilerinin karar verebileceği AB tarafından benimsenmekte
ancak konunun Yapısal Fonların kullanımı boyutunun doğrudan AB’yi ilgilendirdiği de
vurgulanmaktadır.391
Türkiye, bölgesel gelişme alanında AB’ye uyum sürecinin bir gereği olarak, yerleşme
merkezlerinin kademelenmesini, iller arasındaki fonksiyonel ilişkileri, coğrafi koşulları,
istatistik toplama ve plan yapma amacına uygunluğu da dikkate alarak, AB istatistiki
sınıflandırmasına (NUTS) paralel bir şekilde, üç düzey halinde İstatistiki Bölge Birimleri
Sınıflandırması (İBBS) yapılmıştır. AB yetkilileri tarafından da onaylandıktan sonra, 28
Ağustos 2002 tarih ve 2002/4720 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan bu
sınıflandırmanın, yine aynı Karar kapsamında bölgesel politikaların çerçevesinin
belirlenmesinde esas alınması kararlaştırılmıştır.
Bu çerçevede, bölgesel gelişme alanında, Türkiye’den 2003 Yılı Katılım Ortaklığı
Belgesinde Ulusal Kalkınma Planı ve İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (İBBS)
Düzey 2’lerde (NUTS 2) bölgesel kalkınma planları hazırlanması suretiyle,
390 NUMANOĞLU, Nurşen, Avrupa Birliğinin Bölgesel Yönetişime İlişkin Türkiye’den Beklentileri ve
Ulusal Program, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Bölgesel Yönetişim, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları,
İstanbul 2003s:83-84
391 http://www.gap.gov.tr/Turkish/Dergi/D9152001/destek.html
Bölgesel farklılıkları azaltmayı amaçlayan bir ulusal ekonomik ve sosyal uyum
politikasının geliştirilmesi,
Bu başlık altındaki mevzuatın uygulanmasını kolaylaştıracak yasal çerçevenin kabul
edilmesi,
Bölgelere yönelik kamu yatırımlarına ilişkin öncelik kriterlerini ortaya koyan çok yıllı
bütçeleme usullerinin oluşturulması,
Bölgesel kalkınmayı yürütecek idari yapıların güçlendirilmesi ve
Bölgesel kalkınma planlarını uygulamak üzere, NUTS 2 düzeyinde bölge birimlerinin
kurulması istenmektedir.
Katılım Ortaklığı Belgesi temelinde, AB’ye ekonomik ve sosyal uyum sürecinin
çerçevesini oluşturan ve 2004-2006 dönemini içine alan Ön Ulusal Kalkınma Planı, Devlet
Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı tarafından hazırlanarak Yüksek Planlama Kurulu
tarafından onaylanmıştır. Ekonomik ve sosyal uyumun en önemli yatay önceliği olarak
bölgesel gelişmeye ağırlık veren Plan’da, finansman desteğinin en geniş olduğu alan bölgesel
gelişme olarak tespit edilmiştir. Planda yönetim otoritesi olarak DPT Müsteşarlığı belirlenmiş
olup, uygulamaya ilişkin görevlerin sektörel ve bölgesel kurumlar gibi “ara kurumlar” ile
paylaşılması, bölgesel gelişme politikalarını yerel bazda uygulayacak kurumsal bir
mekanizmanın geliştirilmesi ve bu alandaki program ve projelerin yönetimine ilişkin bazı
görevlerin Kalkınma Ajanslarına (KA) devredilmesi öngörülmüştür.392
Kalkınma Ajansları; kamunun finansman sağladığı bölgesel ekonomik gelişmeyi
özendirmek üzere tasarlanmış, çalışma alanı merkezi ve yerel idarelerin dışında olan
kurumlardır.393 Bölge ajansları, il veya ilçe değil, bölge esas alınarak kurulmaktadır.
Farklı ülkelerde kurulmuş olmalarına rağmen ortak özellikler gösteren bölgesel
kalkınma ajanslarının idari yapılarını, faaliyetleri, görevleri ve finansmanları özetle şu
şekildedir:
İdari yapıları: Merkezi hükümetten bağımsız bir idari yapıda olmasına, bölgesel bazda
faaliyet göstermelerine rağmen, büyük bir kısmının merkezi hükümetler tarafından kurulduğu
gözlemlenmektedir. Ajansların politikalarını oluşturmak ve yürütmekle görevli bir yönetim
kurulu bulunmaktadır. Bu kurul, genellikle hükümet tarafından atanan ve ajansın kurulmasına
katkıda bulunan kuruluşların temsilcilerinden oluşmaktadır.
Ajanslar, harcamaları bakımından kamu idarelerine karşı sorumlu, politikalarının
oluşturulması ve uygulanması bakımından ise, kuruluş kanun ve mevzuatları çerçevesinde
serbest bırakılmışlardır.
Faaliyet ve görevleri: Bölgeye yatırım yapmayı düşünen girişimciye bilgi vermek;
bölgeye yada bölgeden dışarıya teknoloji transferi ile uğraşmak; bölgeye yerleşmiş firmalara
tüm alanlarda danışmanlık hizmeti sunmak; yol, su, kanalizasyon, çöp toplanması gibi alt
yapıyı düzeltme faaliyetlerinde aktif rol oynamak şeklinde ifade edilmektedir.
Aslında son belirtilen faaliyetler yerel yönetimlerin görev alanına giren konuları
oluşturmaktadır. Ancak yerel yönetimlerin mali imkanlarının yetersiz olması ve bu işleri
yürütecek yeterli personeli olmadığı gibi nedenlerle bu işlerin artık bölgesel kalkınma
ajanslarına bırakılması istenilmektedir. Ajanslar yerine getirdikleri faaliyetlere göre Zayıf ve
Kuvvetli bölgesel kalkınma ajansları olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar: Sadece bölgeye
dışarıdan yatırım çekme amacı taşıyan ajanslar zayıf ajans olarak nitelendirilirken, bölgeye
yatırım çekme amacına ek olarak bölgesel ekonomi ve iş hayatının gelişmesi, bölgesel
kentleşme ve çevrenin düzenlenmesi, istihdamın arttırılması amacı taşıyan ajanslar da
kuvvetli ajanslar olarak nitelendirilmektedir.
392 Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Genel Gerekçesi,
http://www.basbakanlik.gov.tr
393Serap KAYASU, ve diğerleri, Yerel Bölgesel Ekonomik Kalkınma ve Rekabet Gücünün Artırılması:
Bölgesel Kalkınma Ajansları, İTO Yayınları, İstanbul 2003, sf: 7
Finansmanları: Bölgesel kalkınma ajansları genel bütçeden ve özel fonlardan finanse
edilmektedir. Ajanslara devlet başlangıçta nakdi ve emlak şeklinde ayni sermaye tahsis
etmektedir. Ayrıca ajanslar, sanayileşmeyi desteklemeyi hedefleyen çeşitli devlet fonlarına ve
bu fonların kullanımına göre proje sunarak kredi almaktadırlar. Avrupa Birliği (AB) ve Dünya
Bankası tarafından bölge kalkınma ajanslarına fon sağlanmaktadır.
Finansman konusunda özellikle “Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu” (ABKF) ve “Ön
Katılım İçin Yapısal Araç Fonu” (ÖKYAF) devreye girmektedir. AB’nin yapısal fonlarından
biri olan ABKF altyapıları geliştirmek, yerel kalkınmaya öncelik vermek ve küresel rekabete
adapte olma amacıyla yapısal güçlük içindeki ülkelere verilirken ÖKYAF, AB’ye katılıma
aday olan ülkelerin altyapı projeleri için verilmektedir.394
Ülkemizde Kalkınma Ajanslarının kurulmasını düzenleyen “Kalkınma Ajanslarının
Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı” TBMM’ye sevk edilmiştir.
Kanun Tasarısında, Kanunun amacı, ajansların görevleri şu şekilde ifade edilmektedir:
Amaç ve kapsam
Madde 1- Bu Kanunun amacı; kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları
arasındaki işbirliğini geliştirmek, kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak ve yerel
potansiyeli harekete geçirmek suretiyle, ulusal kalkınma plânı ve programlarda öngörülen ilke
ve politikalarla uyumlu olarak, bölgesel gelişmeyi hızlandırmak, sürdürülebilirliğini sağlamak
ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak üzere oluşturulacak Kalkınma Ajanslarının
kuruluş, görev ve yetkileri ile koordinasyonuna ilişkin esas ve usulleri düzenlemektir.
Ajansın görev ve yetkileri
Madde 5– Ajansın görev ve yetkileri şunlardır:
a) Yerel yönetimlerin plânlama çalışmalarına teknik destek sağlamak,
b) Bölge plân ve programlarının uygulanmasını sağlayıcı faaliyet ve projelere destek
olmak; bu kapsamda desteklenen faaliyet ve projelerin uygulama sürecini izlemek,
değerlendirmek ve sonuçlarını Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığına bildirmek,
c) Bölge plân ve programlarına uygun olarak, bölgenin kırsal kalkınma ile ilgili
kapasitesinin geliştirilmesine katkıda bulunmak ve bu kapsamdaki projelere destek sağlamak,
d) Bölgede kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülen ve
bölge plân ve programları açısından önemli görülen diğer projeleri izlemek,
e) Bölgesel gelişme hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik olarak; kamu kesimi, özel
kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek,
f) 4 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendi çerçevesinde ajansa tahsis edilen
kaynakları, bölge plânı ve programlarına uygun olarak kullanmak veya kullandırmak,
g) Bölgenin tabii, iktisadi ve beşeri kaynak ve imkanlarını tespit etmeye, ekonomik
gelişmeyi hızlandırmaya ve rekabet gücünü artırmaya yönelik araştırmalar yapmak,
yaptırmak, başka kişi, kurum ve kuruluşların yaptığı araştırmaları desteklemek,
h) Bölgenin iş ve yatırım imkanlarının, ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde ulusal ve
uluslararası düzeyde tanıtımını yapmak veya yaptırmak;
i) Bölge illerinde yatırımcıların, kamu kurum ve kuruluşlarının görev ve yetki alanına
giren izin ve ruhsat işlemleri ile diğer idari iş ve işlemlerini, ilgili mevzuatta belirtilen süre
içinde sonuçlandırmak üzere tek elden takip ve koordine etmek,
j) Yönetim, üretim, tanıtım, pazarlama, teknoloji, finansman, örgütlenme ve işgücü
eğitimi gibi konularda, ilgili kuruluşlarla işbirliği sağlayarak küçük ve orta ölçekli işletmelerle
yeni girişimcileri desteklemek,
k) Türkiye’nin katıldığı ikili veya çok taraflı uluslararası programlara ilişkin
faaliyetlerin bölgede tanıtımını yapmak ve bu programlar kapsamında proje geliştirilmesine
katkı sağlamak.
394 Aytül Güneşer DEMİRCİ, Bölgesel Kalkınma Ajansları, www.kamuyonetimi.org/pdf/bolgekalkinma.pdf
İlgili Kanun Tasarısının Genel Gerekçe bölümünde ajansların işlevleri ve faydaları şu
şekilde değerlendirilmektedir:395
Ajanslar yerel aktörler ve dinamikler arasında sinerji oluşturacak bütün kaynakları
harekete geçirecek ve yerel/bölgesel kalkınma çabalarının etkisini artıracaktır. Burada,
Ajansın girişimci ve KOBİ desteği sağlama, devlet yardımlarını uygulama, kırsal kalkınma
faaliyetlerini destekleme, altyapı ve çevre projelerini gerçekleştirme gibi alanlarda faaliyet
gösteren kurum ve kuruluşların yerine geçmemesi ve doğrudan uygulama yapmaması esas
olacaktır. Ajanslar, elinde bulundurduğu kaynaklar ve teknik birikimi ile bu kurum ve
kuruluşlar da dahil olmak üzere bütün ilgili tarafları (paydaşları) destekleyecek ve bunlar
arasında koordinasyonu sağlayacak, onların faaliyet ve projelerini özellikle bölgesel ölçekte
birbirini tamamlar hale getirecek ve dolayısıyla daha yüksek bir büyüme, gelir ve istihdam
etkisi meydana getirecektir. Bir diğer ifadeyle, ajanslar uygulayıcı kuruluş ve yerel aktörleri
destekleyecek ve bunlar arasında koordinatör, organizatör ve katalizör konumunda olacaktır.
Ajanslar yerel düzeyde planlama, programlama, proje üretme ve uygulama kapasitesini
artıracaktır. Özellikle yerel yönetimler reformunun hayata geçirilmesinden sonra, yerele çok
önemli miktarda kaynak ve yetki transferinin yapılması beklenmektedir. Ancak, reformun ilk
yıllarında uygulamada beklenen etkinlik artışının sağlanabilmesi ve ciddi oranlı bir büyüme,
gelir artışı ve istihdam etkisi oluşturulabilmesi için başta yerel yönetimlerin kendileri olmak
üzere, bütün yerel aktörlerin teknik kapasitesinin desteklenmesine ihtiyaç duyulacaktır.
Ajanslar yüksek nitelikli personeli, esnek kaynak ve istihdam yapısı ile bütün yerel aktörlerin,
özellikle başlangıçta ihtiyaç duyacağı planlama, programlama, projelendirme, koordinasyon
ve izleme kapasitelerinin geliştirilmesine destek olacaktır.
Ajanslar bölgelerde ve yerelde kaynakların yerinde ve etkin kullanılmasına yardımcı
olacaktır. Hem teknik kapasitesinin sağladığı bilgi birikimini, hem de aracılık ettiği kaynakları
etkin bir şekilde kullanarak birden çok ili ilgilendiren projelerin ve faaliyetlerin
mükerrerliklere yol açmadan ve kaynak israfı oluşturmadan gerçekleştirilmesini sağlayacaktır.
Bölgesel niteliği olan havaalanı, ihtisas hastaneleri, bazı yükseköğretim yatırımları, havza ve
kıyı koruma ve geliştirme projeleri, bataklık projeleri, kırsal kalkınma projeleri, organize
sanayi bölgeleri gibi projelerin Ajanslar aracılığıyla ulusal, bölgesel ve yerel önceliklere göre
planlanması ve desteklenmesi geçmiş yıllarda yanlış örneklerine sıkça rastlanan gereksiz ve
verimsiz yatırım israfına mani olacaktır. Ajanslar, bu tür bölgesel nitelikli projelerin en uygun
yer seçimine göre, ideal büyüklükte, en uygun şartlarda ve nitelikte ve yeterli finansmanla
gerçekleştirilmesi konusunda etkin rol oynayacaktır.
Makro ve mikro ölçekli planlama deneyimleri, aslında her iki ölçeğin arasında ihtiyaç
duyulan optimum bir plan ölçeğinin ve plan bölgesinin gerekliliğine işaret etmektedir. Esnek
olmayan, son derece katı, detaylı, durağan ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar kontrol etmeye
yönelik olarak merkezden yapılan plan çalışmaları yerelde yeterli sahiplenme oluşturmadığı
gibi, yerel ve bireysel farklılıkların hayata geçirilmesine bazen engel bile olmaktadır. Diğer
taraftan, fiziksel planlar gibi yerelde yapılan planlama çalışmaları ise ulusal öncelikleri
yansıtan, bölgeler arası etkin işbölümüne ve rekabetçi üstünlüklere dayalı stratejik bir vizyon
ve hedeften yoksun olmaktadır. Sonuç olarak, yerleşmelerin sorunları uzaktan planlama ile
çözülememekte; imkanları, potansiyeli, içerdiği “gömülü” yerel gelişme bilgileri ise uzaktan
algılanamamaktadır. Yeni planlama ve idari örgütlenme anlayışı içinde, uygun kurumsal
altyapının oluşturulmasıyla birlikte planlamanın ilgili yerleşmelerde, yukarıdan-aşağıya değil
aşağıdan-yukarıya başlatılan etkileşimli bir süreçle yapılması ve uygulanması sağlanacaktır.
Gelişmiş ülke deneyimleri göstermiştir ki, bunun için en uygun ölçek bölgesel plan ölçeği, en
uygun alan ise genellikle birden çok idari sınırı (ili) kapsayan ve Ajansların kuruluşuna baz
teşkil edecek olan optimum “plan bölgesi”dir.
395 Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Genel Gerekçesi,
http://www.basbakanlik.gov.tr
Artan eğitim seviyesi, ulusal ve uluslararası piyasalarda etkin rekabet için gerekli
örgütlenme ve dayanışma kültürü, son yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle
kalkınma amaçlı kullanılabilecek kamu kaynaklarının reel olarak artmaması gibi nedenlerden
dolayı yerel aktörlerin kendi sorunlarına çözüm amacıyla oluşturdukları yerel örgütlenmeler
ile bunların talepleri ülkemizin bütün yörelerinde hızla artmaktadır. Bu, bir bakıma, gelişen
yerel ve bölgesel kalkınma bilincinin bir göstergesi olarak görülmektedir. Bunlara örnek
olarak, fahri bir ajans vazifesi gören Ege Ekonomisini Güçlendirme Vakfını (EGEV) ve
Mersin Ticaret Odası bünyesinde kurulmuş olan ve aynı zamanda EURADA üyesi de olan
Mersin Kalkınma Ajansını vermek mümkündür. Ancak, genellikle, özel kesimin ve sivil
toplum kuruluşlarının sektörel uzmanlaşma, üretim ilişkileri, sosyal dayanışma, çevre koruma,
hemşehrilik dayanışması ve yerel kalkınma temelinde oluşturdukları bu yerel girişimler çoğu
zaman teknik açıdan proje üretme ve uygulama kapasitesinden yoksun durumdadır. Diğer
taraftan bu kapasiteye sahip olan kurum ve kuruluşlar ise kendilerine yerelde rehberlik
edecek, yerel aktörler arasında koordinasyon ile yeterli kaynak ve destek sağlayacak kurumsal
bir yapının eksikliğini hissetmektedir. Ajanslar, gelişen bu dayanışma içinde rekabet ve
kalkınma bilincini doğru yöne ve alanlara kanalize etmede çok önemli bir işlev yüklenecek,
yerelde bu alanda çok ciddi bir boşluğu dolduracaktır. Ayrıca, karar alma ve uygulama
yapılarının katılımcılığa açık olması sayesinde toplumun kalkınma sürecine doğrudan ve aktif
katılımını sağlayarak, yerel sahiplenmeyi oluşturacak ve pekiştirecektir.
Ulusal ve küresel rekabet, özellikle esnek ve dinamik üretim yapılarıyla değişen
koşullara kolay ayak uydurabilen KOBİ’ler için önemli avantajlar sunmaktadır. Bu kapsamda,
yerel girişimciliğe ve KOBİ’lere dayalı bir kalkınma modeli bölgelerin ve ülkelerin yerel,
ulusal ve küresel piyasalara entegre olabilme şansını artırırken, kalkınmanın
sürdürülebilirliğini de temin etmektedir. Bu kalkınma modelinde, yerel girişimcilere ve
KOBİ’lere sağladıkları destekler ile ajanslar özel bir önem kazanmaktadır.
Küreselleşme süreci, bütün toplumlara ve yerel-bölgesel ekonomilere tehditler
yöneltirken, aynı zamanda bazı fırsatlar da sunmaktadır. Yerel aktörlerin küreselleşmenin
tehditlerine karşı koyabilme yeteneğinin geliştirilmesi ve sunduğu fırsatlardan azami faydanın
elde edilebilmesi, bu faktörleri iyi teşhis eden, yorumlayabilen ve bunlara uygun politikalar
geliştirebilen kurumların varlığını gerektirmektedir. Ajanslar, bu bağlamda, bir taraftan
küresel düzeyde yaşanan gelişmeleri yerel düzeye aktarırken, diğer taraftan da yerel
potansiyeli, varlıkları, üstünlükleri ve özgünlükleri küresel pazarlara taşıyacaktır. Burada,
hem küresel şartların iyi yorumlanması ve yerele iyi aktarılması, hem de yerel potansiyelin
tespiti ve toplanan yerel-bölgesel bilginin küresel piyasaya özgün ürünler veya hizmetler
halinde pazarlanması ajanslar türünde teknik kapasitesi yüksek, uzmanlaşmış bir kurumun
varlığını gerektirmektedir. Ajanslar aynı zamanda, uluslar arası düzeyde yapılacak tanıtımlara
ve bu tanıtımlardan sorumlu birimlere her türlü desteği sağlayacaktır.
Ülkemizde proje yapma ve uygulama anlayışı, genelde kendi içine kapalı bir ortamda
geliştirilen projelere topyekün bir finansman aranması mantığına dayalıdır. Oysa özellikle
uluslararası kurum ve kuruluşların çeşitli ülkelerde uyguladığı farklı nitelikteki projeler
göstermiştir ki, projelerin başarısında yararlanıcının sağlayacağı maliyet paylaşımı veya eş
finansmanın çok önemli bir rolü bulunmaktadır. Maliyet paylaşımı yararlanıcın “elini taşın
altına koyması” yaklaşımını yansıtmakta ve projelerde baştan ciddi bir sahiplenme ve ortaklık
ruhu meydana getirmektedir. Ancak, projenin başarısında bu kadar önemli bir etkiye sahip
olan bu uygulamayı yerel/bölgesel kalkınma hedefi doğrultusunda kullanabilecek esnek bir
kurumsal yapıya ihtiyaç duyulmaktadır. Ajanslar, bu bakımdan da sağlayacağı proje ve
faaliyet desteklerinde kişi, kurum ve kuruluşların eş finansmana dayalı ortak proje üretme
kültürü ve yeteneğini geliştirecektir. Bu sayede, farklı tarafların kaynakları gerçekten
öncelikli projeler üstünde yoğunlaştırılabilecek ve bu projelerin kısa sürede hayata geçirilmesi
sağlanmış olacaktır.
Ajansların yürüttüğü faaliyetler sadece yerel ve bölgesel kalkınma ile sınırlı
kalmayacaktır. Normalde üreten bölgeler tarafından sübvanse edilen, gelişme zorluğu yaşayan
bölgelerin zaman içinde kendi ayakları üzerinde durabilmelerini sağlayacaktır. Gelişme
zorluğu çeken bölgelerin ve yörelerin çoğunda, girişimcilik ruhunu ve kültürünü harekete
geçirip, yönlendirecek ve bunun için gerekli ilk destekleri sağlayacak kurumsal kapasite
bulunmamaktadır. Ajanslar bu alanda faaliyet gösteren kurumlarla aktif işbirliği ve
koordinasyon içinde kritik destekler sağlayarak, bölgenin girişimcilik potansiyelini harekete
geçirecek ve sürekli olarak geliştirecektir.
Ülkemizin Katılım Ortaklığı Belgesi temelinde, AB’ye ekonomik ve sosyal uyum
sürecinin çerçevesini oluşturan ve 2004-2006 dönemini içine alan Ön Ulusal Kalkınma Planı,
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) Müsteşarlığı tarafından hazırlanarak Yüksek Planlama
Kurulu tarafından onaylanmıştır. Bu planda bölgelerin içsel politikalarının harekete
geçirilmesi kararlaştırılmış ve orta vadeli öncelikler şu şekilde belirlenmiştir:
a-İnsan kaynaklarının güçlendirilmesi ve özellikle kendi hesabına çalışma potansiyelinin
artırılması,
b-Mevcut ve yeni kurulacak KOBİ’lerin desteklenmesi ve şebeke tarzı etkileşim
örgütlenmeleri biçiminde işbirliği-ortaklık potansiyellerinin yükseltilerek, kolektif düzeyde
rekabet etme güçlerinin artırılması,
c-Yeni yatırımların gerçekleşmesi ve kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi açısından
önem taşıyan fiziki ve sosyal alt yapı yatırımlarının desteklenmesi,
d-Kırsal alanda ekonomik faaliyet çeşitliliğinin artırılması,
e-Yerel katılımı artıracak girişim alanlarını geliştirecek ve yerel ekonomik gelişmeye
yerel aktörlerin kolektif müdahalesini düzenleyecek yeni yerel yönetişim modelleri ile
kurumsal yapının güçlendirilmesi.396
AB Bölgesel Fonları
Avrupa Birliği bölgesel gelişmeyi sağlayabilmek için bir takım yardımlar yapmaktadır.
Bunlar:
*Altyapı Geliştirme: Altyapı düzeylerinde eşitsizlikler, üye devletler arasında ve daha
önemlisi farklı bölgeler arasında hâlâ çok geniştir. Bu nedenle, bölgesel politika, ulaştırma ve
enerji şebekeleri (yollar, boru hatları, vs.), haberleşme bağlantıları (dijital şebekeler, vs.) ve su
kaynakları ve atık yönetimiyle bağlantılı altyapılar (atık su arıtımı, vs.) gibi altyapılar
geliştirme ihtiyacını vurgulamıştır.
*İşletmeler için destek: KOBİ'ler, özellikle azgelişmiş bölgelerde, zenginlik ve
istihdamın başlıca yaratıcılarıdır. AB, KOBİ'leri desteklemek için çok çeşitli hizmetlerin
finansmanına katkıda bulunmaktadır: teknolojik yenilenme ve araştırma, üretim sistemlerinin
geliştirilmesi, endüstriyel işbirliği ve iletişim, insan kaynaklarının geliştirilmesi, vs.
*Öğretim ve eğitim: İşyerini daha zorlu bir yer haline getiren yeni teknolojilerin,
örgütlenme ve üretim sistemlerindeki değişimlerin ortaya çıkmasıyla, insan kaynakları, bir
bölgenin toplam kaynaklarının yaşamsal bir parçası olmuştur. Bölgesel politika, uzun süreli
işsizliğe karşı mücadele etmek, gençlerin, kadınların ve dışlanma tehdidiyle karşı karşıya olan
başka insanların emek piyasasına entegrasyonunu teşvik etmek amacına yönelik öğretim ve
eğitim programlarını desteklemektedir.
*Çevrenin korunması: Hava kirliliği, yetersiz su kalitesi, doymuş topraklar, atık üretimi,
vs. Doğal çevrenin sadece muhafaza edilmesinden öteye, bölgesel politika için esas mesele,
bu çevrenin uzun vadeli bir kaynak olarak kullanımıdır. Kaliteli tarım ürünleri ve yeşil
turizmin geliştirilmesi, doğal parklar oluşturulması ve temiz teknoloji kullanan işletmeler
396 Yüksek Planlama Kurulu, Ulusal Ön Kalkınma Planı (2004-2006) Ankara 2003
kurulması yoluyla çeşitli faydalar elde edebilecek olan nispeten yoksul bölgeler için bu husus
özellikle geçerlidir.
*Araştırma ve geliştirme: AB'nin üye devletleri tarafından araştırma ve teknoloji
geliştirmeye (ATG) tahsis edilen kaynaklar önemli farklar gösterir: güneydeki üye devletlerce
temin edilen miktar en düşük düzeydedir. Bilimsel etkinliğin dinamizmi, bir ülkenin gelişme
düzeyi ile yakından bağlantılı olduğundan, AB, zengin ve fakir bölgeler arasındaki teknoloji
uçurumunu kapatmaya yönelik uzun süreli bir taahhüt içine girmiştir.
*Yerel kalkınma: AB bölgesel politikası, belirli bir yerel çevredeki kaynakların
artmasına katkıda bulunabilecek olan bütün girişimleri teşvik etme ihtiyacını vurgulamıştır.
Yerel girişimlere destek verilmesinde, deneyim alışverişi ve işbirliği için şebekeler kurulması
ve bunlara yardım edilmesi önemli bir rol oynamaktadır.
Ekonomik ve toplumsal kaynaşmaya yönelik Avrupa stratejisi üç temel bileşenden
oluşur: sağlıklı bir ekonomik büyümenin şartlarını sağlamayı hedefleyen bir makroekonomik
politika, emek piyasası reformu dahil iç pazarın düzgün işlemesini geliştirmeye yönelik bir
yapısal bileşen ve daha bölgesel/yerel bir düzeydeki girişimleri güçlendirmeyi amaçlayan bir
teritoryel bileşen.397
Yerel kalkınmanın önemini tanımak
Yerel kalkınma, AB'nin tüm bölgelerinde toplumsal ve ekonomik kaynaşmanın
sağlanmasında önemli bir rol oynar. Bir kentsel mahallenin canlandırılması, kırsal alanlarda
turizmin teşvik edilmesi, sanayi bölgelerinde metruk sahaların geliştirilmesi, belirli bir
yörenin kendine özgü gıda ürünlerinin tanıtılması, rekabetçi olmaya yönelik araştırma
faaliyetlerinde yerel işletmelere yardım edilmesi, vs. bütün bu faaliyetler, belirli bir yerel
alanın kalkınmasına ve dolayısıyla AB bölgelerinin gelişmesine katkıda bulunurlar.
AB ve onun üye devletleri, farklı alanlarda yerel kalkınmanın önemini tanımışlar ve,
özellikle, istihdam yaratılmasına yaptığı büyük katkıyı vurgulamışlardır. Böylece, 1995'te
yapılan Essen Avrupa Zirvesi toplantısında, 15 üye devlet, yerel girişimleri, istihdam
yaratmaya yönelik önceliklerden biri olarak kabul etmişlerdir. Bu Zirve sonrasında, Mart
1995'te Komisyon, Konsey'e, üye devletlerin ve Avrupa Birliği'nin alabileceği tedbirleri
gösteren "yerel kalkınma ve istihdam girişimlerini teşvik etmek için bir Avrupa stratejisi"
başlıkla bir Tebliğ sunmuştur. Yeni alanlarda yenilikçi çalışmalara destek verilmesi ve ülke
ötesi şebekelerde işbirliği yoluyla iyi uygulamaların yayılması ve tanıtılması, yerel kalkınma
lehinde en önemli AB katkısı olarak vurgulanmıştır.
Sosyoekonomik kaynaşma sağlanması için yerel düzeyde var olan fırsatlara ilişkin artan
bilinçlenme, ulusal ve Avrupai istihdam politikalarına da yansımıştır. Böylece, AB üyesi
devletlerin istihdam üzerine eylem geliştirmeleri için çerçeveyi oluşturan Avrupa İstihdam
Temel İlkeleri 2000, yerel aktörlerin istihdamın geliştirilmesindeki rolünü açıkça ortaya
koymaktadır. Temel İlke 12 şunu bildirmektedir: "Üye Devletler, özellikle, henüz piyasanın
cevap vermediği ihtiyaçlarla ilgili yeni faaliyetlerde, yerel düzeyde istihdam yaratılmasının
sunduğu imkanlardan yararlanmak için tedbirler geliştirecektir."
Yerel düzeyde sunulan potansiyel fırsatlardan yararlanmak şimdi bir AB önceliğidir. Bu
nedenle, Yapısal Fonlar kanalıyla mali yardım sağlanmaktadır. Ayrıca, yerel kalkınma, AB
Bölgesel Politikası'nın başka unsurlarında olduğu gibi, yeni Avrupa Sosyal Fonu
yönetmeliğinde de artık bir önceliktir.
Yurttaşların ihtiyacını karşılamak için yerel aktörlerin katılımı
Yerel ve bölgesel oluşumlar, yüksek düzeyde bir örgütlenme ve özerkliğe sahip
olduklarında, kalkınmayı teşvik etmek ve işsizliğe karşı mücadele etmek için kilit faktörler
397
olurlar. Deneyimler gösteriyor ki toplumsal kaynaşmanın ve ekonomik kalkınmanın teşvik
edilmesi, yakın çevre bağlamında daha kolaydır. Cevap verilmeyen yerel ihtiyaçlar
belirlenebilir ve istihdam sunulması organize edilebilir. Yerel kalkınma, bölgede mevcut olan
doğal, ekonomik, kültürel ve teknolojik kaynakların kullanılması yoluyla yerel düzeyde
sunulan fırsatları azamiye çıkarmaktadır.
Ancak, enerjilerini ve kaynaklarını birleştirerek yurttaşların ihtiyaçlarının
karşılanmasında çok önemli bir rol oynayan yerel aktörler kimlerdir?
*Yerel yönetimler: Demokratik yoldan seçilen birinci yönetim kademesi ve böylece
halka ve yerel ekonomiye en yakın kademe olarak, yerel yönetimler, bütün yerel kamusal ve
özel oyuncuları bir araya getiren, istihdamın geliştirilmesine yönelik ortaklıklar kurulmasında
açıkça önemli bir işleve sahiptirler.
*İşletmeler: KOBİ'ler istihdamın esas kaynaklarıdır. En son eğilimler gösteriyor ki
sağlık hizmeti ve sosyal hizmet çalışmaları, işletme hizmetleri, oteller ve restoranlar,
rekreasyon, kültür ve spor etkinlikleri, yerel etkisi olan hızlı istihdam büyüme alanları olarak
öne çıkmaktadır. Yerel düzeyde girişimciliğin desteklenmesi, AB'nin sosyal ve ekonomik
gelişmesi için temel önemdedir.
*Sosyoekonomik kuruluşlar: (kooperatifler, dernekler, vakıflar, vs.) Halk ve yerel
topluluklar için sosyal hizmetler sağlamak ve kötüleşen işsizliğin ve toplumsal dışlanmanın
etkilerini telafi etmek için faaliyet gösterirler. Kamu sektöründen ve özel sektörden bağımsız
şekilde, kâr amacı gütmeden çalışırlar. Yaşlılar için bakım hizmeti, özürlüler ve dezavantajlı
kişiler için yardım, çocuk bakım hizmetleri, emek piyasasına girişte zorluk çekenlere yardım
gibi hizmetler sunarlar.
*Yerel istihdam büroları: Emek arzı ile talebini buluşturarak emek piyasasının işleyişini
düzeltmeye çalışırlar. Bilgilendirme hizmetlerini, yerleştirme hizmetlerini, mesleki
danışmanlık ve rehberliği, eğitim ve emek piyasası programlarını kapsayan geniş bir
yelpazede hizmet sunarlar.
*Sosyal taraflar: Yerel sosyal taraflar, yerel topluma faydası olabilecek şekilde, yerel
durum hakkında bilgi sahibidirler. Ortaklıklar kurulması yoluyla, yerel koşullara göre
istihdamda yenileşmeyi teşvik edebilirler, işsizliğe ve toplumsal dışlanmaya karşı
savaşabilirler.
*Diğerleri: Yerel politikacılar, eğitim merkezleri, vs. yerel nüfusların yaşam koşullarının
iyileştirilmesi için yerel kalkınmaya katkıda bulunabilirler.
Enerjilerini ve kaynaklarını birleştirerek, yerel aktörler, bir bölgenin sosyoekonomik
kalkınma düzeyinin yükseltilmesinde belirleyicidir. Geniş bir yerel aktörler yelpazesi
tarafından yerel entegre ortaklıklar kurulması, yaratıcı ve yenilikçi yaklaşımlar getirebilir.
İstihdam politikası, artık, sadece politikacıların ve ekonomik aktörlerin ilgilendiği bir konu
olarak değil, fakat bir bütün olarak toplumca ilgi gösterilen bir konu olarak görülmektedir. Bu
demektir ki, yerel oyuncular ve farklı kurumsal düzeyler arasında daha iyi koordinasyon
yoluyla, başarılı yerel istihdam girişimleri gerçekleştirilebilir. Bu nedenle, yerel aktörler çoğu
zaman ekonomik dokunun canlandırılmasına, istihdam ve gelir yaratılmasına ve toplumda
eşitliğin yaygınlaştırılmasına katkı yapan en temel güçlerdir.
AB yerel kalkınmaya iki yoldan yatırım yapar:
İlk olarak, azgelişmiş bölgelerde Yapısal Fonlar ile finanse edilen kalkınma
programlarının çoğu, yerel kalkınma eylemleri içerirler. İkinci olarak, Topluluk, yerel
girişimlerde büyük bir rol oynayan, bir dizi pilot projeleri, deneyim ve bilgi alışverişine
yönelik işbirliği şebekelerini mali açıdan desteklemektedir.
Yerel kalkınma ve Yapısal Fonlarla finanse edilen programlara aşağıdaki örnekler
verilebilir:
*Küçük ölçekli altyapı, ve küçük işletmelere altyapı desteği (ticaret ve sanayi siteleri,
vs.)
*Yerel ekonomik dokunun ayrılmaz bir parçası olan küçük firmaların kurulması ve
korunması için yardım
*Küçük işletmelerde araştırma ve yenileşme faaliyetlerinin ve küçük firmalar arasında
işbirliği şebekeleri kurulmasının teşvik edilmesi
*Yerel potansiyeli kullanarak turizm kaynaklarının geliştirilmesi (yerel tarihsel mirası
içeren sit alanları, sanayi tesislerinin dönüştürülmesi, çiftlik tatilleri, vs.)
*Yerel tarım ve balıkçılık kaynaklarının geliştirilmesi (yöreye özgü besinlerin ve el
sanatı ürünlerinin tanıtımı dahil)
*Kentsel mahallelerin veya metruk sanayi alanlarının canlandırılması
*Sosyal, çevresel veya kültürel hizmetler gibi alanlarda halen piyasa veya kamu
kurumları tarafından karşılanmayan ihtiyaçlara yönelik yerel istihdam geliştirme
inisiyatiflerinin desteklenmesi.
Yerel aktörlerin katılımı ve bölgesel yönetimlerle ortaklıklar kurulmasının, bölgesel
programlar hazırlanır ve uygulanırken çok önemli bir rol oynadıkları anlaşılmıştır.
AB Müktesebatı ve Yerel Yönetimler
Müktesebat üye devletlerin uyması gereken kurallar bütününden oluşur. AB
Müktesebatı’nda yerel yönetime yönelik ve yerel yönetimlerin uygulamasından sorumlu
olduğu yasal düzenlemeler aşağıda sıralanan 12 alanda ele alınır:
1. Çevre Hukuku
Topluluk politikaları ve özellikle çevre politikalarının amacı, sürdürülebilirliği
sağlamaktır. Çevre konusundaki yasal düzenlemelerin güçlendirilmesi ve uygulanması için
yerel yönetimlere izin verme ya da denetleme yetkisi verilmiştir. AB Müktesebatı'nda çevre
alanında, katı atık yönetimi, temiz su, atık su ve hava kalitesi standartlarını belirleyen ve tüm
üye ülkelerin uymak zorunda olduğu 50'ye yakın direktif yayınlanmıştır.
2. Tüketicinin Korunması
Bu konuda özel ilgi gösterilmesi gereken alan kamu sağlığıdır. Yerel yönetimler, halk
sağlığı konusunda zorlayıcı tedbirler getiren, bu tedbirlerin uygulamasını izleyen ve gerekli
olduğu takdirde cezai yaptırımlara başvuran kurumlardır. Yerel yönetimlerin çevre ve sağlık
birimleri gıda güvenliği ve temizliği konusundaki yasaları uygulamaktan sorumludur. Gıda
güvenliği alanında hazırlanmış direktif Avrupa Gıda Güvenliği'nin temelini oluşturmaktadır.
Bu konuda AB içinde yürürlükte olan 20'ye yakın direktif vardır.
3. Ulaşım
Yerel yönetimler, transit geçişler sağlamanın yanı sıra, aşağıdaki alanlarda Avrupa
direktiflerini uygularlar:
 Yol güvenliği (geçis kayıtları, ehliyetler, emniyet kemeri kullanımı, arabaların
güvenliği, tehlikeli maddelerin ulaşımı,
 Şoförler için sosyal güvenlik kayıtları (bölgesel ve yerel yönetimlere ait) ve
profesyonel standartların uyumlaştırılması.
4. Güvenlik ve Adli İşbirliği
AB içinde yerel düzeyde yer alan ve özellikle örgütlü suç, para aklama, uyuşturucu
kaçakçılığı ve terörizm gibi eylemlere karşı mücadele edecek mevcut yapıların etkili hale
getirilmesi çalışmaları içinde yerel yönetimlere de önemli görevler düşmektedir.
5. Enerji Yönetimi
AB üyesi birçok ülkede, enerji arzının büyük bir bölümü-özellikle orta ve büyük ölçekli
kentlerde- belediye kuruluşları ya da yerel ve bölgesel yönetimlerin ortak olduğu kuruluşlarca
sağlanmaktadır. İç Pazar İçin Elektrik Satınalma ve Dağıtma Direktifi, İç Pazar İçin Doğal
Gaz Alım ve Dağıtımında Ortak Kuralları İçeren Direktif, AB üye ülkelerinin yerel
yönetimlerinin uygulamak zorunda olduğu yönetmeliklerdir.
6. Rekabet Hukuku
Burada yer alan düzenlemelerin amacı kamuya ait olan kuruluşlar ve özel kuruluşlar
arasındaki farkı azaltmaktır. Bunun için, Amsterdam Anlaşması'nın 86. maddesinde kamu
kuruluşlarının piyasada avantajlı konumda bulunmaması gerektiği vurgulanmaktadır. Yasal
düzenlemeler şu konularda yasaklamalar getirmektedir:
 Rekabeti sınırlayacak uygulamalara yol açan anlaşma ve kartel oluşturma,
 Pazara hakim olma durumunu kötüye kullanma,
 Damping,
 Sübvansiyon sağlama.
7. Ayrımcılığın Önlenmesi ve Serbest Dolaşım
Bu alanda kural koyma ve politika yürütme durumunda olan yerel yönetimler
Amsterdam Anlaşması'nın 39. ve 43. maddesi'nin işçilerin serbest dolaşımı ve kişilerin işyeri
kurma ve o ülkede yerleşmesine yönelik yükümlülüklerini uygulamak zorundadırlar. Ek
olarak, işçilerin serbest dolaşım hakkı yerel yönetimleri işveren olarak da ilgilendirmektedir.
8. Sosyal Politika
AB Müktesebatı'nda bu alanda yer alan düzenlemeler, çalışma yerinde sağlık ve
güvenliğin sağlanması, fırsat eşitliği, sosyal güvenlik ve emeklilik konularını içeren 50'ye
yakın direktifle düzenlenmiştir. Yerel yönetimler bu direktifleri uygulamakla yükümlüdürler.
9. Kamu İhaleleri
AB'de mal, hizmet ve insanların serbest dolaşımını güvenceye almak için kamu satın
alımları rekabet ortamına açılmalıdır. 1970'ten bu yana yayınlanmış direktifler bu açılmanın
yasal temelini oluşturmaktadır. Bu alanda 15'e yakın direktif yayınlanmıştır ve yerel
yönetimler
kamu
ihaleleri
yaparken
bu
kurallara
uymak
zorundadırlar.
AB'de kamu ihaleleri şu ilkeler çerçevesinde gerçekleştirilmelidir:
 Şeffaflık:
-Açılan ihalelerin kayıt ve şartları önceden belirlenmelidir.
-İhalenin usulünün türü önceden ilan edilmelidir.
-İhale belgeleri açık ve erişilebilir olmalıdır.
 Nesnellik:
-Seçme ve ihaleyi verme kriterleri nesnel olmalıdır.
-Teklif hazırlamak ve ibraz etmek için yeterli süre tanınmalıdır.
-İhale kurallarının alıcılar tarafından ihlalinin önlenmesi ve ihlalin giderilmesi için ulusal
mahkemelerde teklif verenlere açık başvuru yolları bulunmalıdır
 Ayrımcılığın engellenmesi:
 Menşe ülke temelinde ayrımcılık yapılmamalıdır.
 Satıcılar arasında vatandaşlık ve mülkiyet temelinde ayrımcılık yapılmamalıdır.
10. Devlet Yardımları
AB'de herhangi bir devlet yardımı eğer Üye Ülkeler arasında yapılan ticarette rekabeti
önleyecek nitelik taşıyorsa yasaklanmıştır. Bununla birlikte, Amsterdam Antlaşması'nın 87(2)
ve 87(3) maddelerinde bu kuralın istisnası olan bir çok durum yer almaktadır. Örneğin,
toplumsal işleyişi düzgün bir biçimde sağlamada gerekli olan kamu hizmetlerinin
maliyetlerini karşılamak için genel ekonomik çıkarlara yönelik hizmetler için yapılacak
sübvansiyonlar bu kuralın dışına çıkarılmıştır. Ancak, yapılacak tüm devlet yardımları
hakkında Komisyon'a bilgi verilmelidir. Komisyon bundan sonra, bu yardımların kabul
edilebilirliği ve inceleme yoluyla bunların büyüklüklerinin ne olması gerektiği konusunda
karar verecektir. Bunun yanı sıra, KOBİ'ler için yapılan devlet yardımları, yine yerel
yönetimler aracılığıyla uygulanmaktadır.
11. Yerel Vergiler
Bazı ülkelerde yerel ya da bölgesel yönetimler tarafından uygulanan farklı vergiler,
malların serbest dolaşımı ilkesine ters düştüğü için AB tarafından yasaklanmıştır.398
Değerlendirme
Ülkemizin Avrupa Birliği’ne tam üye olabilmek için sürdürdüğü çalışmalar 17 Aralık
2004 tarihinden sonra yeni bir döneme girmiştir. Artık, tam üyelik için müzakereler
başlayacaktır. Bu süreçte ekonomik kriterler olduğu kadar siyasi, sosyal ve kültürel kriterler
de önem kazanmaktadır. Yine bu dönemde önem kazanan konulardan birisi de kamu yönetim
yapısıdır. Çünkü, bir ülkenin AB adaylığı için müktesebatın gereklerini yerine getirecek idari
kapasiteye sahip olması gerekmektedir.
Ülkemizde son yıllarda hızlanan kamu reformunun sebeplerinden birisi de Avrupa
Birliği sürecinde uyum çalışmalarının sağlanmasıdır. Bu kapsamda 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrolü Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 5272 sayılı
Belediye Kanunu, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanun, 5176 sayılı Kamu Görevlileri Etik
Kurulu Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun çıkarılmış; İl
Özel İdareleri Kanunu ile Kamu Yönetimi Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması
Hakkında Kanun TBMM’de kabul edilmiş fakat Cumhurbaşkanı’nca iade edilmiştir. Ayrıca
Personel Rejimi Kanunu, Kalkınma Ajansları Kuruması Kanunu gibi çok sayıda kanun
çalışması devam etmektedir.
Avrupa Birliğinde tüm üye ülkelerin uyması zorunlu olduğu ortak bir kamu yönetim
modeli yoksa da; yerellik ilkesi, iyi yönetişim, bölgesel politika gibi temel yaklaşımlar söz
konusudur. Özelikle bölgesel politikalar kapsamında ve iyi yönetişim ilkeleri doğrultusunda
yerel aktörlerin daha etkin olmasını ön gören bir yaklaşım söz konusudur. Bu da ülkemizde
yerel yönetimlerin güçlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Fakat bu güçlendirme sadece yerel
yönetimlerin yetkilerini ve mali imkânlarını artırmak ile sınırlı kalmayarak, idari
kapasitelerini de geliştirmelidir. Özellikle sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları ile
birlikte karar alma ve iş yapma becerileri yerel yönetimlere kazandırılmalıdır.
AB süreci belediyelere birçok mali kaynak imkânı da sunmaktadır. Katılımcı bir
yöntemle hazırlanacak projeler sayesinde eğitim, sağlık, çevre, alt yapı, meslek edindirme,
sosyal uyum ve gelişim, kentsel ekonomik gelişim alanlarında belediyelerimizin Avrupa
Birliği fonlarından yararlanma imkânları bulunmaktadır.
Belediyelerimizin yeni döneme uyumu ve AB imkânlarından yararlanabilmesi için, AB
müktesebatını ve fonlarını yakından takip edecek bir sistem oluşturmaları gerekmektedir. B
arada özellikle orta vadede kendilerini çok yakından ilgilendirecek olan Kalkınma
Ajanslarının faaliyetlerini de yakın takibe almalı ve bu ajanslarda etkinliklerini artıracak
projeler geliştirmeleri gerekmektedir.
5. BÖLÜM
KENT YAZILARI
398 http://www.deltur.cec.eu.int/belediyeler.html
Kurum Yönetiminden Kent Yönetimine
Kentsel Rekabette Paradigma Sorunu Ve Kent Stratejileri Oluşturulması
Atın İyisine Doru, Yiğidin İyisine Deli Derler…
5018 Sayılı Yasaya Göre
Bütçe, Muhasebe Ve Denetim Sistemine Genel Bir Bakış
Nasıl Olsa Yapan Biri Olur…
Soylular-Yoksullar Ve Yoksunlar
Yerel Kalkınmaya Başarılı Bir Örnek: İnegöl
KURUM YÖNETİMİNDEN KENT YÖNETİMİNE399
“Merkeziyetçilik güçlü, ademi-i merkeziyetçilik ise özgür ülke yaratır.”(H. Barthlemy)
Ülkemizde üç yıldır sürdürülmekte olan kamu ve yerel yönetimler reformu üzerinde
yapılan değerlendirmeler kaynak-yetki ve vesayet üzerine odaklanmaktadır. Oysa bu süreçte
belediye yönetimlerinin değişen rolü sorgulanmalıdır. Çünkü yeni kamu yönetiminin etkinlikverimlilik-şeffaflık ve katılımla ilgili ilkelerinin hayata geçmesinin çok daha ötesinde bir
değişim yaşanmaktadır. Artık kurumun daha etkin yönetimi değil, bu kurumun
güçlendirilerek kentlerin etkin yönetimine geçilmektedir. Özellikle kent konseyleri, stratejik
planlama ve kent ekonomi ve ticaretinin geliştirilmesi görevleri belediyelerimizi sadece
kentlere ve kentlilere bir kısım hizmetler sunan kurumlar olmaktan çıkarmakta ve belediyeleri
kent yönetimine taşımaktadır.
Bir kentin yönetimi sağlık, eğitim, güvenlik, ulaşım, konut, sosyal ve ekonomik hayatı
kapsamaktadır ve bu açıdan bakıldığında belediyelerimizin özellikle eğitim ve güvenlik
alanında yetkisiz olmaları sebebi ile bu iddiamız yersiz gibi görülebilmektedir. Fakat konuya
farklı açıdan baktığımızda durum başka bir hal almaktadır. Özellikle 1580 sayılı Belediye
Kanunu’nda maddeler halinde ve ayrıntılı olarak sayılan görevler yerine daha geniş ifadelerle
ve daha genel görevler verilmesi belediyelerimizin kent yönetiminde daha etkin olmasını
sağlamaktadır. Örneğin; 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun belediyelerimizin görevlerinin
sayıldığı 14. maddesinde geçen “çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye,
acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; …, konut; kültür ve sanat, turizm ve
tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve beceri kazandırma;
ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır…. sağlıkla ilgili her türlü
tesisi açabilir ve işletebilir; kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi
bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir;” ifadeleri
belediyelere geniş bir çalışma alanı sunmaktadır.
Kurum yönetiminden kent yönetimine geçiş ile ilgili olarak tek olumsuzluk
belediyelerin tanımlarında geçen “belde” kelimesinin kaldırılmış olmasıdır. Bilindiği gibi
1580 sayılı Belediye Kanunu’nda belediye tanımı yapılırken “belde ve belde halkının” ifadesi
399
Erol Kaya
bulunmakta idi. Reform sürecinde ilk çıkan fakat sayın Cumhurbaşkanının itirazı ile
yasalaşamayan 5215 sayılı Belediye Kanunu’nda da bu ifade bulunmakta idi. Fakat sayın
cumhurbaşkanı “Belde” kelimesine” itiraz etmiştir. Bunun üzerine yeni düzenlemede bu
kelime çıkarılmıştır. Oysa, belde halkına hizmet etmenin olmazsa olmazlarından birisi de bu
halkın yaşadığı beldeye hizmet etmektir. Belde ikamet edilen yer demektir ve belde halkının
yerel ihtiyaçları arasında elbette ki beldenin sağlıklı bir mekan olması da bulunmaktadır. Bu
açıdan bakıldığında belde halkına hizmetin gereği olarak beldeye de hizmet edilmesi
gerekmektedir.
Belde kelimesinin belediye tanımından çıkarılmasına karşın belediyenin görevlerinde
buna paralel kısıtlama getirilmediğinden en azından şimdilik bunun olumsuz bir yansıması
bulunmamaktadır.
Belediyelerin kent yönetiminde en güçlü kurum olmasını sağlayan sadece görev
alanlarının genişliği değildir. Yazımızın ilk paragrafında belirtildiği gibi “kent konseyleri,
stratejik planlama ve kent ekonomi ve ticaretinin geliştirilmesi görevleri” belediyeyi kent
yönetiminde etkin kılmaktadır. Çünkü, bu araçlar sayesinde belediyeler diğer kurumları da
etkileme gücüne sahip olmaktadırlar. Bu araçların belediyelere sağladıkları imkanları genel
hatları ile aşağıdaki gibi belirlememiz mümkündür.
Kent Konseyleri: Kent konseyleri, kentin genel olarak yönetimi hakkında resmi ve sivil
katılımcıların oluşturduğu bir istişare kurulu mahiyetindedir. Her ne kadar burada alınan
kararlar sadece belediye meclislerinde görüşülmek zorunda ise ve diğer kamu kurumlarını
bağlayıcı bir düzenleme görülmemekte ise de, kent konseylerinin katılımcıları dikkate
alındığında burada alınan kararların diğer kamu kurumları için de istişari bir anlam taşıması
kaçınılmazdır. Kentte bulunan kamu idarecilerinin, meclis üyelerinin, meslek örgütleri ve
sivil toplum kuruluş temsilcilerinin, basının yer aldığı bir konseyde alınan kararı yok saymak
pratikte mümkün değildir. Böyle bir kuruldan çıkan karar merkezi idarenin o kentteki
uzantıları için de önem arz etmektedir. Dolayısıyla bu kurumlar kent konsey kakarı ile
çatışmayı arzulamayacaklardır. Aynı şey meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları için de
geçerlidir.
Kent Konseylerinin başkanı belediye meclis başkan vekilidir ve sekretaryasını da
belediye yürütmektedir. Eğer belediyelerimiz kent konseylerinin etkin olarak kurulmasını ve
çalışmasını temin edebilirlerse kentteki tüm paydaşların aralarında güçlü iletişim ve
koordinasyonu temin edebilir ve buradan alınacak kararlarla da bu kişi ve kurumları
yönlendirebilirler.
Stratejik Planlama: 5393 sayılı Belediye Kanunu, nüfusu 50.000’i aşan belediyelerde
stratejik plan yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Burada bahsedilen stratejik plan elbette ki
kurumun planıdır ama belediyelerin görev ve yetkileri dikkate alındığında ister istemez kentin
de planı haline gelmektedir. Dolayısıyla stratejik planlar sadece belediyenin kaynaklarının
etkin ve verimli kullanımı, örgütsel yapısının geliştirilmesi ile sınırlı kalmayıp, o kente
yapılacak olan hizmetleri de kapsamaktadır.
Belediyeler stratejik planlarını yaparken paydaşların görüşünü almak zorundadırlar.
Yani, diğer kamu kurumlarının, meslek odalarının, sivil toplumun önerilerini ve
değerlendirmelerini alarak plan yapacaklardır. Artık “Ben yaptım oldu” değil, birlikte yapma
anlayışına geçilmektedir. En azından teoride durum böyledir ve bu gün için bu pratiğe fazla
yansımamış olsa da süreç esnasında olması gereken konuma gelecektir.
Belediyenin stratejik planı kaçınılmaz olarak kentin de stratejik planı olmakta ve bu
planların da paydaşların katkıları ile hazırlanmakta olması da belediye yönetimlerini artık
sadece kendi kurumlarını idare etme anlayışından, diğer paydaşlarla birlikte kenti yönetme
anlayışına doğru yönlendirmektedir.
Kent Ekonomi ve Ticaretinin Geliştirilmesi: 5393 sayılı Belediye Kanunu ile gelen en
önemli yeniliklerin başında bu yetki gelmektedir. Belediyeler artık kentlerin ekonomi ve
ticaretinden sorumlu kurumlar olmaktadır ve ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi için yapılması
gereken çalışmalar ise çok geniş alanı kapsamakta ve her şeyden önemlisi “birlikte karar alma
ve uygulama” kültürünün hayata geçmesini zorunlu kılmaktadır.
Belediye yönetimleri artık sadece asfalt döken, bordur-tretuvar yapan, park inşa eden
kurumlar olmaktan çıkmak ve o kentin ekonomi ve ticaretinin gelişmesine kafa yormak
zorunda kalmaktadır.
Kent ekonomi ve ticaretinin geliştirilmesi yani yerel ekonomik kalkınma çabası söz
konusu olmaktadır. Hükümette olan Ak Partinin yerel seçimlerde kullandığı “Türkiye karar
verdi: Yerel kalkınma başlıyor” sloganı da bu anlayışın bir tezahürüdür. “Yerel ekonomik
kalkınma, yerel halkın ekonomik refah seviyesinin artırılması için yapılan çalışmalarıdır. Bir
başka ifade ile yerel ekonomik kalkınma, yerel istihdamın geliştirilmesi, yerel ekonomik
gelirin artırılması yoluyla yerel halkın ekonomik seviyesinin geliştirilmesidir. Yerel ölçekte
kamu, özel ve sivil toplum kuruluşları arasında sıkı işbirliğini öngören, yerel ekonominin
kendi kapasitesinin daha çok geliştirilmesini hedefleyen, yeni girişimciler yaratarak ve var
olan firmaları daha da geliştirerek ekonomik büyümeyi amaçlayan bir politikadır.”400
Belediyelerimiz kent ekonomi ve ticaretinin geliştirilebilmesi için yerel ölçekte kamu,
özel ve sivil toplum kuruluşları arasında sıkı işbirliğini gerçekleştirmek zorundadırlar. Bu da
belediye yönetimlerini kurum yönetimden kent yönetimine geçişe zorlamaktadır.
Belediyelerimizin görevleri arasında yer alan “turizm ve tanıtım” ifadeleri de ekonomik
kalkınma temelinde önemli bir görevdir. Çünkü bir kentin ekonomi ve ticaretinin
geliştirilmesi için bu kentin tanıtımı ve özellikle turizm beldelerimiz açısından da turizmin
geliştirilmesi stratejik öneme sahip görevlerdir.
Yerel yönetimler reformuna etki eden en önemli hedeflerden birisi yönetişim/iyi
yönetişim yaklaşımının belediye yönetiminde hayata geçirilebilmesidir. Son yıllarda
gündeme gelen İyi Yönetişim kavramı, İngilizce bir kavram olan “good governance” nin
Türkçeye çevrilmesi ile oluşmuş bir kavramdır. İyi Yönetişim, kamunun yakından ilgilendiği
hususlar hakkında, iktidarın nasıl kullanılması, siyasi kararların nasıl, neden alınması ve
yurttaşların kendi sözlerini kabul ettirebilmeleri için neler yapılması gerektiği ile ilgili olan
kurum, süreç ve gelenekleri de göz önüne alarak sorumlu ve duyarlı bir biçimde güç
kullanımından bahsetmek olarak algılanmaktadır. İyi Yönetişim, toplumu ilgilendiren
kararların bürokrasi, sermaye sahipleri ve sivil toplum örgütlerinin ortak katılımı ile alınması
gerektiğini savunmaktadır.
Kent yönetim kültürü de kenti ilgilendiren kararların bürokrasi, sermaye sahipleri ve
sivil toplum örgütlerinin ortak katılımı ile alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu kültürün
yerleşmesi elbette bir süreç sonunda gerçekleşecektir. Yönetim kültürünün değişmesi için
mutlak surette bu konu üzerinde hassasiyetle durulması, konunun aktörlerini bilinçlendirmeye
yönelik çalışmaların yoğun olarak yapılması gerekmektedir.
KENTSEL REKABETTE PARADİGMA SORUNU VE KENT STRATEJİLERİ
OLUŞTURULMASI401
400
GÜL,Hüseyin, Ekonomik Kalkınmada Yerel Alternatifler, “Kentsel Ekonomik Araştırmalar Sempozyumu”,
DPT Yayınları, Ankara 2004, c.1, s:204
401
Hulusi Şentürk
Giriş
Kalkınma, sadece ekonomik gelişme-büyüme anlamı ile sınırlı bir kavram değildir. Her
ne kadar uzun yıllar ekonomik gelişim-büyüme ile kalkınma eş anlamlı kullanılmış ise de
artık günümüzde kalkınmanın insani yönü ön plana çıkmış ve kalkınma geleneksel anlamında
olduğu gibi sadece ekonomik büyümeyi değil, insanların hayat kalitelerini artıran diğer
faktörleri de kapsayan bir anlama kavuşmuştur. Sosyo-kültürel alanlarda da gelişim en az
ekonomik gelişim kadar önem arz etmektedir. Hatta, kalkınmanın sağlıklı ve sürdürülebilir
olması için sosyo-kültürel kalkınmanın sağlanması şarttır.
Günümüzde, ekonomik girişimler sadece sermaye veya teknolojiye dayalı değildir.
Küreselleşmenin hızla yayıldığı ve ulusal sınırların eski ihtişamlarını kaybetmeye başladıkları
dünyamızda sermaye ve teknoloji düne göre çok daha kolay ulaşılabilir unsurlar olmaktadır.
Artık kurumlara veya ülkelere avantaj sağlayan sadece mali sermayeleri ve teknolojileri değil,
bu imkanları kullanarak değer üretecek olan beşeri sermayeleri ve tarafların karşılıklı güven
içerisinde iş yapabilecekleri sosyal sermayeleridir. Oysa, toplumda ciddi gelir farklılıklarının
yaygın olarak yaşandığı, sosyo-kültürel anlamda olumlu gelişmelerin bulunmadığı yerlerde
beşeri ve sosyal sermayenin gelişmesi mümkün değildir.
Küreselleşme sürecinde ulusal sınırların ve kurumların görece güç kaybetmelerine
paralel olarak, yerel unsurların daha avantajlı pozisyonlara kavuşmaya başladıkları
gözlemlenmektedir. Aslında bu bir pozisyon elde etmek mi, yoksa dışsal koşullara daha fazla
maruz kalmak olarak mı değerlendirilmelidir? Küresel sermayenin ve küresel şirketlerin
ulusal kurumları zayıflattığı bu süreçte yerel kurumlar, ulusal kurumların koruyucu şemsiyesi
altına saklanamaz hale mi gelmektedir? Bu soruların cevabı, bizim olayları nereden bakarak
değerlendirdiğimizle ilgili olarak değişecektir. Eğer, yerel aktörlerin edilgenliğinin artması
olarak bakılırsa bu bir pozisyonel güç kazanmaktır; ama doğrudan ilişki içerisine girdikleri
taraflar açısından olaya bakacak olursak, aradaki güç dengesizliği sebebi ile bu yerele yönelik
riskin artması anlamına gelecektir. Yerel güçler ile küresel güçlerin aynı masada yer aldığı bir
görüşmede, kimin kazançlı çıkacağını kestirmek zor olmasa gerek.
Küreselleşme sürecinin yerelleşme ile ilgili ortaya koyduğu bu yeni durumu ister olumlu
ve isterse olumsuz olarak değerlendirelim, fark etmeyecektir. Çünkü, sonuç ortadadır ve artık
olumlu görsek de görmesek de bu realiteye göre hareket etmek zorundayızdır. Öyle ise
yapılması gereken yeni şartlara göre rekabet edebilme gücümüzün artırılmasıdır. Aksi
takdirde zaten kazananı az, kaybedeni çok olan bu süreçte biz de kaybedenler arasında
yerimizi almaktan kurtulamayız.
Yerel birimlerin küresel ekonomi içerisinde yeni birer ekonomik birim olarak ortaya
çıkışı, klasik politik ekonomi geleneğindeki Adam Smith ve Ricardo gibi klasik iktisatçıların
18, 19 ve 20. yüzyıllara belirleyiciliğini veren “ulusların karşılaştırmalı üstünlüğü” anlayışını
da değiştirmekte ve yerine bölgelerin ve şehirlerin karşılaştırmalı üstünlükleri anlayışını öne
çıkarmaktadır. (Metin Özaslan, 2004, c.2, s:82)
Kentler, yüzyıllardır ekonomik hareketliliğin merkezinde yer almış ve hatta kent sıfatını
kazanmalarının en önemli unsurlarından birisi de tarım dışı ekonomik hareketlilikleri
olmuştur. Dolayısıyla, kalkınma çalışmalarında kentler dün de önemli merkezler olarak görev
yapmakta idiler. Burada oluşan yeni durum kentlerin ekonomik kapasiteleri ile önem
kazanmaları değil, kendilerinin ulusal ekonominin bir alt unsuru olarak yer aldığı rekabet
sürecinden birincil unsur olarak yer aldığı yeni rekabet koşulları ile muhatap kalmalarıdır.
Yani, artık rekabetin öznesi konumuna gelmektedirler.
Kentlerin kalkınmada muhatap oldukları yeni durum onların kendi stratejilerini de
derinden etkileyecektir. Her şeyden önce, düne kadar yatırımcıları çekecek cazibe merkezi
olmaya odaklanmış stratejiler yerine kendi girişimcilik kabiliyetlerini geliştirici bir stratejiye
odaklanmaları gerekmektedir. Yaşanan süreç yerel kalkınma konseptinde köklü değişimleri
gerektirmektedir. Geleneksel olarak yerel ekonomik kalkınma, önemli ölçüde istihdam
olanağı sağlayacak büyük sanayi yatırımlarını bir yöreye çekmeyi amaçlayan teşviklerden
oluşan bir strateji olarak görülmüştür. Günümüzde ise yerel ekonomik kalkınma, çok daha
profesyonelce yürütülen, yerel ölçekte kamu, özel ve sivil toplum kuruluşları arasında sıkı
işbirliğini öngören, yerel ekonominin kendi kapasitesinin daha çok geliştirilmesini
hedefleyen, yeni girişimciler yaratarak ve var olan firmalarını daha da geliştirerek ekonomik
büyümeyi amaçlayan bir politika olarak görülmektedir. (Hüseyin Gül, Ankara 2004, c.1,
s:204) Daha açık bir ifade ile yerel kalkınma ya da kentlerin rekabet edebilirliklerinin
geliştirilmesi, yerel aktörlerin yapabilirlik kapasitelerinin geliştirilmesini şart koşmaktadır.
Paradigma Sorunu:
Paradigma deyince bir değerler bütününü anlıyoruz. Bu değerler bütünü dar bir alanı
kapsayabileceği gibi, toplumsal olarak geçerli tüm değerleri de kapsayabilir. Yani paradigma;
olayları değerlendirmede, karar alma ve uygulamada temel aldığımız bakış açısını ifade
etmektedir.
Kentlerimizin, küresel süreçte rekabet edebilirliğinin geliştirilmesi, yerel kalkınmanın
etkin biçimde gerçekleştirilebilmesi için öncelikle paradigmalarımızın netleştirilmesi
lazımdır. Bizler nasıl bir kentsel-yerel kalkınma öngörmekteyiz? Kamu gücünü kullanarak
kalkınmayı planlamak ve uygulamak mı, yoksa kalkınmanın bireyler eli ile gerçekleştirilmesi
için onların önündeki engellerin kaldırılması ve kent yaşamının kalkınma için gerekli
donanımlarla zenginleştirilmesi mi? Müdahaleci mi yoksa özgürlükçü bir model mi
öngöreceğiz?
Bu soruya toplumsal refleksimiz gereği büyük ihtimalle “özgürlükçü” cevabını
vereceğiz. Liberal politikaların diğer politikalar karşısında üstünlük elde ettiği günümüzde
aksi bir cevap vermek birçok kişi veya kurum için sıkıntı anlamı taşıyabilir. Buna mukabil,
bölgelerarası gelişmişlik farkının aşırı fazla olduğu, toplum kesimleri arasında gelir
dağılımında uçurumların yaşandığı bir ülkede salt özgürlükçü değerlerle neyi, ne kadar
sağlıklı gerçekleştirebiliriz? Müdahaleci politikaların uzun vadede sonuç getirmediğini ve
hatta daha büyük sorunlara zemin hazırladığını yirminci yüzyılda yaşayarak gördük. Bu
sebeple müdahaleci bir yaklaşımı savunmak gibi bir kaygı ile hareket ediyor değiliz. Fakat,
içinde bulunduğumuz şartlar altında salt özgürlükçü çözüm beraberinde yeni sıkıntılar da
getirecektir.
Müdahaleci ve özgürlükçü politikalara dayalı paradigmaların yanı sıra, sosyal adalete
dayalı politikaları savunan yaklaşımlar da söz konusudur. Bu yaklaşımlara karşı özgürlükçü
kesimin itirazı ise, sosyal adalet adıyla devletin zayıflar lehine müdahalede bulunmasının
güçlülerden almak ve zayıflara dağıtmak anlamına geleceğinden özgürlükçü yaklaşımı bozucu
özellik arz ettiği ve sosyal adalet adına kamudan yardım alanların zamanla kamunun
koruyucu kanatları altında sorumsuzlaşacağı yönündedir. Bu itirazlara da hak vermemek
mümkün değildir; ama insanı acımasız şartlar karşısında kendi imkanları ile ayakta kalmaya
zorlamak ne kadar doğrudur. Doğada “güçlü olan yaşar” kuralını insan hayatında da
yaşatmaya kalkmak, insanın diğer canlılardan ayırt edici özellikleri ile ne kadar bağdaşabilir?
Müdahaleci, özgülükçü, adaletçi veya benzeri politikaların her biri kendi içerisinde
tutarlı olmakla beraber, hiç biri tek başına çözüm olamaz. Eğer çözüm olsa idi, bu gün
yeryüzünde insanlık dramları yaşanmazdı. Peki öyle ise nasıl bir paradigmaya sahip olmamız
gerekmektedir. Bu soruya doğrudan verebileceğimiz cevap sanırım “İnsan Odaklı Olmak”
biçiminde olmalıdır. İnsan odaklı olmak; yani insan için, insana göre hareket etmek
gerekmektedir.
İnsan temelde bir bireydir ve birey olarak özgür olduğu oranda yapabilirlik kapasitesini
daha etkin kullanabilmektedir. İnsan, birey olarak kendi kişisel menfaati için daha fazla
fedakârlığa katlanabilmektedir. İnsan, birey olarak ben merkezli hareket ettiğinde daha
girişimci özellikler göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında özgürlükçü yaklaşım, insanın
doğasına uygun görülmektedir. Ama insan aynı zamanda sosyal bir varlıktır. İçerisinde
yaşadığı toplumda anlamlı bir yer edinebildiğinde gelişmekte, iç huzurunu
yakalayabilmektedir. İnsan topluma verdiği gibi toplumdan da almakta ve diğer bireylerle
sağlıklı işbirliği durumunda ortaya daha güçlü sinerjiler çıkarabilmektedir. Bu ortamın
oluşması ise, toplumda adil bir yapının oluşturulmasını gerekli kılmaktadır ve adaletçi
politikalar insan doğasına uygunluk arz etmektedir. Bunların yanı sıra, kalkınmanın etkili
biçimde gerçekleştirilmesi, kaynakların entegrasyonunu da gerekli kılmakta, bu da en azından
makro düzeyde bir planlamayı gerekli kılmaktadır. Bireylerin girişimleri arasında
koordinasyon ve entegrasyon olmadığı zaman, kaynak israfı kaçınılmaz olacaktır. Her ne
kadar piyasa kuralları gereği zamanla denge sağlanacak ise de, bu ancak dış şartlardan
yalıtılmış ortamlarda söz konusu olabilir. Hele ki günümüzde küreselleşme ile birlikte bırakın
yereli, ulusal girişimlerin bile her türlü manipülasyona açık olduğu ortamlarda piyasanın
kendi dengesini kurmasını beklemek ve hatta ümit etmek ne kadar gerçekçi olacaktır.
İnsan Odaklı kalkınma politikalarının uygulanabilmesi için, bireysel girişimler
desteklemeli; ama bireylerin girişimcilik kapasitelerinin de geliştirilmesi için sosyal
politikaları devreye sokulmalıdır. “Balık vermek değil, balık tutmayı öğretmek” anlayışı
üzerine sosyal politikalar bina edilmeli, bireylerin yapabilirlik kapasitesi geliştirilmeli, bu
alanda öncelikler zayıf bireylere verilmelidir. Zayıf bireylerin yapabilirlik kapasitelerinin
geliştirilmesi, süreç içerisinde bireyler arası uçurumların kapanması ya da en azından
bireylerin kendi başlarına ayakta durabilecekleri yeteneklerle kavuşturulması suretiyle rekabet
şanslarının sağlanmasını temin edecektir.
Kalkınma için beşeri ve sosyal sermayenin önemi herkesçe kabul edildiğine göre, bu
anlayış üzerine bina edilecek sosyal adalet politikaları, sonuçta özgürlükleri kısıtlayıcı misyon
yüklenmemiş olacaktır. Bu çalışmaların anlamlı bir bütün oluşturması için ise planlamaya
ihtiyaç bulunmaktadır.
Kent Stratejileri Oluşturulması
Kentlerimizin rekabet gücünün artırılması, kent ekonomilerinin geliştirilmesi ve sonuçta
yerel kalkınmada başarı elde edilebilmesi için, kentlerimizin stratejik planlarının
yapılmasında yarar bulunmaktadır. Ülkemizde de bir çok kentimizde kent stratejileri
oluşturma çabalarının yoğunluk kazanmaya başladığına şahit olmaktayız. Katılımcı
yöntemlerle, tarafların bir araya gelerek hazırladıkları stratejik planlarla kentlerin kalkınması
için izlenecek politikalar belirlenmektedir. İlk bakışta özellikle katılımcılım içermesi
açısından olumlu bir gelişme olarak görülebilecek bu çalışmaların detayları incelendiğinde
aynı şeyi söylemek mümkün olmamaktadır. İlin meslek teşekkülleri, yerel ve merkezi
idarenin ildeki temsilcilerinin ve ildeki üniversite temsilcilerinin katıldığı 1-2 günlük arama
konferanslarına dayalı hazırlanan bu planlar çok yüzeysel kalmakta, katılımcıların genel
bilgileri üzerine kentin geleceği bina edilmek istenmektedir. Kaldı ki, zaten dar olan bu
sürenin önemli bölümü de politik söylemlerle geçmektedir. Oysa, katılımcı planlama,
konunun uzmanlarının dışlanması, derinlemesine analizlerin yapılmaması demek değildir.
Aksine bu tür bir süreç sonucunda elde edilen veriler ışığında önerilen çözümler katılımcı
yöntemlerle değerlendirilerek nihai karara varılmalıdır.
Bir kentin, mevcut ekonomik, sosyal, kültürel durumu, sahip olduğu potansiyel,
içerisinde bulunduğu çevre, mevcut varlıkları ile ilgili yakın ve uzak çevredeki gelişmeler
incelenmeden, daha açık bir ifade ile kentin SWOT Analizi yapılmadan ve bu analizler de
ciddi araştırmalara dayanmadan strateji belirlenmemelidir. Bu konuda Sakarya İli için yapılan
çalışma olumlu örnek olarak incelemeye değer. En azından kentin stratejik durumu tespit
edilmeye çalışılmış, kolaycı bir yaklaşım sergilenip 2 günlük arama konferansı ile kent
vizyonu ve stratejik planları yapılmaya kalkışılmamıştır.
Kent stratejileri belirlenirken, paradigma bölümünde belirtildiği gibi, temel
yaklaşımlarımız çok önemlidir. Burada temel yaklaşım yerel aktörlerin yapabilirlik
kabiliyetlerinin geliştirilmesi olmalıdır. Ne yazık ki, kent stratejilerinin, vizyonlarının
belirlenmesinde genellikle mega projeler üretme anlayışı hakim konumdadır. Kentte mega alış
veriş merkezlerinin kurulması, fuar alanları, yat limanları ve benzeri mega projeler üretilerek,
kentlerin kalkınması sağlanmak istenmektedir. Bir kentin bu tür mega projelere ihtiyacı
olabilir ve bunlar kentsel kalkınmaya olumlu etki edebilir fakat ne kadar mega proje
üretirseniz üretiniz, sonuçta bunlar hem sayı, hem ticari kapasiteleri ve hem de istihdam
imkanları olarak sınırlı kalmaya mahkumdur. 3-5 mega proje ile kentsel kalkınmanın
sağlanması mümkün değildir. Kentsel kalkınmayı mega projelere bağlayan yaklaşım, iş yapıp
sonuç almaktan çok, şov yapmaya, medyada yer almaya yönelik gayretlerin bir sonucu olarak
ortaya çıkmaktadır.
Bu gün sadece ülkemizde değil, ekonomik yönden gelişmiş, gelişmekte olan veya geri
kalmış ülkelerde kalkınmanın temel sorunlarının başında üretilen zenginliklerin çarpık
dağılım sebebi ile sadece dar bir kesim için söz konusu olması; diğer kesimlerin her gün daha
da fakirleşmesi sonucu aradaki uçurumların derinleşmesidir. Bu gelişmenin beraberinde
toplumsal ve bireysel huzursuzluğu doğurması da kaçınılmazdır. Oysa, kalkınma insan için
olmalı, insana refah sunabilmelidir. Bunun yolu da yaygın refah artışının sağlanacağı
politikaların takip edilmesini gerektirmektedir.
Kalkınmanın yaygınlaşmasının ön şartı, toplumun olabildiğince geniş kesiminin
yapabilirlik kapasitelerinin geliştirilmesidir. Bu kesim ne kadar genişlerse, kalkınmadan
olumlu yararlanan toplum kesimleri de buna paralel olarak gelişecektir. Bireylerin yapabilirlik
kapasitelerinin geliştirilmesi için ise, eğitim öncelikli konu olmalıdır.
Kent stratejik planları yapıldıktan sonrası için ön görülen politikalar da çok önemlidir ve
bizim paradigmalarımızın birer yansımasıdır. Birinci tercih, yapılan planları diğer kişi veya
kurumlar için bağlayıcı görmek yaklaşımıdır. Bu müdahaleci – otoriter bir yaklaşımdır ve
genelde de zaten masa başında yapılmış, çok zaman yüzeysel olan planları uyulması zorunlu
kurallara dönüştürmektedir. Bu tür yaklaşımların günümüzde, hele ki bireysel özgürlük ve
girişimlerin alabildiğine genişlediği, bilginin en önemli sermaye olduğu ve hızla değiştiği
günümüzde sağlıksız bir politika olacaktır. İkinci yaklaşım ise, yapılan stratejik planlara
uygun faaliyet gösterenlerin teşviklerden yararlanması yöntemidir. Bu yöntem ilkine göre
daha az müdahaleci ve nispeten daha mantıklı olarak değerlendirilebilir. Fakat, burada da
sonuçta kamu gücünün kullanımı vardır. İlkinde “sopa” kullanılırken, burada “havuç”
kullanılmaktadır. Üçüncü yöntem ise, yapılan planların ilgili taraflara bilgi, yol gösterici
olarak sunulması ama doğrudan veya dolaylı müdahalelerde bulunulmayarak, piyasa
güçlerinin tercihlerine bırakılmasıdır. Yani, bir nevi “Ar-Ge” misyonu yüklemektir.
Stratejik planların dolaylı veya dolaysız bağlayıcı olmamaları, Ar-Ge misyonu
yüklenmeleri, bireysel girişimciliği ve rekabet eşitliğini sağlaması yönünden olumlu sonuçlar
doğuracaktır. Fakat bunun gerçekleştirilebilmesi için planların detaylı yatırım-uygulama
projeleri olarak değil, derinlemesine yapılmış analizler ve bu analizlerden hareketle izlenmesi
yarar sağlayacak, tavsiye niteliğinde politikalardan oluşması gerekmektedir. Burada zor olan,
stratejik planların Ar-Ge misyonu ile sunulması değil, bu misyonu gerçekleştirebilecek
nitelikte hazırlanabilmesidir.
Yerel Kalkınmada Yerel Yönetimlerin Rolü
Yerel kalkınmanın en önemli aktörü, yerel yönetimler ve özellikle de belediyelerdir.
5393 sayılı Belediye Kanunu, belediyelere “Kent ekonomi ve ticaretini geliştirme” görevi
vermektedir. Belediyeler, köy ve il özel idarelerine göre çok daha geniş mali ve beşeri
kaynaklara sahip kurumlardır. Ellerinde bulunan bu kaynakların yanı sırra planlama araçları,
alt yapı yatırımları ve özellikle de koordine edici kapasiteleri ile kentsel gelişmenin en etkin
aktörü olacak kapasitededirler.
Yerel yönetimlerin yerel kalkınmada alacakları rol bizzat ve doğrudan ekonomik
faaliyette bulunmak değil, kent ekonomi ve ticaretinin geliştirilmesi için uygun ortamın
oluşturulması biçiminde olmalıdır. Kamu kurumlarının ekonomik güç olarak ortaya çıkmaları,
hantal bir yapıyı kaçınılmaz kılmaktadır. Bunun doğal sonucu da partizanlık, israf,
kaynakların verimsiz kullanımı olarak ortaya çıkmaktadır. Günümüzde etkin bir kamu
yönetiminin küçük ama hareket kabiliyeti yüksek kurumlar oluşturmakla mümkün olduğu
genel kabul gören bir yaklaşımdır.
Bir kentin altyapısında ulaştığı gelişmişlik seviyesi, o kentin ekonomik ve sosyal
gelişmesi için en önemli unsurdur. Ulaştıramayan yol ağları, solunamayan havası, içilemeyen
suyu, ikamet edilemeyen konutları, insanların ihtiyacını karşılamaktan uzak rekreasyon
alanları ile bir kentin ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasını beklemek mümkün değildir.
Bunun tek yolu, merkezi idarenin bu kente doğrudan ve dolaylı olarak yatırımları kanalize
etmesi ile mümkündür; ama bu da sürdürülebilir bir kalkınmayı mümkün kılamayacak ve er
geç o kent geriye gidiş sürecini yaşayacaktır.
Yerel yönetimler, girişimciler için kentin cazip olasını sağlayacak olan yukarıda
belirtilen alanlarda sağlıklı ve yeterli yapıları oluşturmalıdır. Bunun yanı sıra, özellikle,
toplumun zayıf kesimlerine yönelik eğitim faaliyetleri ile bunların kişisel gelişimlerine katkı
sağlamalı, onların rekabet güçlerini artırmalıdırlar.
Yerel yönetimler, özellikle küçük kentlerimizde, nispeten kırsal özellik arz eden
kentlerimizde, ellerindeki imkânları kullanarak kentin gelişimi için gerekli bilgileri üretmeleri
ve bu bilgileri girişimcilere ve diğer ilgililere sunmalıdırlar. Öğrenen kent anlayışının
yaygınlaştırılması, kamu kaynaklarının etkin kullanımı sureti ile kentin gelişimini
hızlandırmaları ve yerel yönetimlerin toplum üzerindeki yaptırım gücünü kullanarak taraflar
arası koordine ve entegrasyonu sağlamalıdırlar.
Kaynaklar
Metin Özaslan, Küresel-Yerel Etkileşimin Yeni Örgütlenme Biçimleri: Ağ Şebeke Tarzı Firma ve Kamusak
Örgütlenmeler, “Kentsel Ekonomik Araştırmalar Sempozyumu”, DPT Yayınları, Ankara 2004, c.2
Hüseyin Gül, Ekonomik Kalkınmada Yerel Alternatifler, “Kentsel Ekonomik Araştırmalar Sempozyumu”, DPT
Yayınları, Ankara 2004, c.1
ATIN İYİSİNE DORU, YİĞİDİN İYİSİNE DELİ DERLER…402
Genelde belediyelerimize baktığımızda yönetim sıkıntıları görülmektedir. Bu
sıkıntılardan belediye başkanları da hoşnut değil. Ancak çoğu zaman yapabilecekleri bir şey
olmadığını düşünüyorlar.
Belediyeler, kamu kaynaklarını kullanarak belde ve belde halkına hizmet üreten
kuruluşlardır. Dolayısıyla, kaynaklarını verimli kullanmaları, kaliteli hizmet sunmaları
hususunda sorumluluklarının bilincinde olmaları gerekir. Bu sorumluluğun gereğinin yerine
getirilebilmesi ise yönetim anlayışının kalite ve verimliliğe odaklı olmasını gerektirmektedir.
402
Osman Danış
Kalite ve verimliliğe odaklanan belediye başkanının yapması gereken ekibini ehliyetli
ve liyakatli personelden oluşturmasıdır. Adama göre iş değil, işe göre iyi adamlar bularak
personel kalitesini artırmak temel politikalarından birisi olmalıdır.
Ne yazık ki, Belediye Başkanlarımızın (özelikle yeni seçilmiş olanlar) büyük çoğunluğu
yönetim dersinden sınıfta kalmışlardır. Bu başarısızlık tabii ki sadece kendilerinden
kaynaklanmıyor. Bütün başarısızlığı Belediye Başkanına yıkmak haksızlık olur. Başkana bu
konuda destek olması gerekenler de maalesef üzerlerine düşen görevleri layıkıyla yerine
getirmemektedirler. Parti teşkilatları ve Meclis üyelerinden bahsediyoruz. Parti teşkilatları ve
Meclis üyeleri Belediye ile ilişkilerini Başkan ve Yardımcıları düzeyinde tutmaları
gerekirken, Belediye Başkanına destek değil köstek olabiliyor. Parti teşkilatı ve Meclis üyeleri
Belediye Başkanını yönetmeye kalkışıyorlar. Her kararda, her atamada kendilerine
danışılmasını, kendilerinden onay alınması gerektiğini düşünürler. Onlara göre olması
gereken de budur. Diğer taraftan Belediye Başkanları da parti teşkilatı ve Meclis üyeleri
yokmuş gibi hareket ediyor. Hal böyle olunca sıkıntılar eksilmiyor.
Bütün bu karışıklıkların olmaması için Belediye Başkanının, Parti teşkilatının ve Meclis
üyelerinin ayrı ayrı görev ve sorumluluklarını bilmesi gerekmektedir. Görev ve sorumluluklar
bir eğitim programı ile ilgililere anlatılmalıdır.
İlk defa seçilmiş Belediye Başkanlarımız, tecrübeli ağabeylerinden faydalanmak varken
tabiri caizse Amerika’yı tekrar keşfetmeye çalışırlar. Kendilerine göre bir yönetim
sergilemeye çalışırlar. Hikâyede olduğu gibi, toprağa göre ürün ekmek yerine, kafasına göre
ürün ekmeye kalkarlar. Hikâye şöyledir;
Beyaz boyalı evin, çevredeki en güzel ev olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Aslında
çok daha büyük, çok daha geniş bahçeli pek çok ev vardı o civarda ama yine de herkes, beyaz
boyalı o küçük evi ve içinde oturan yaşlı hanımı severdi en çok. Çiçeklere tutkun olan
hanımın bahçesinde, özenle baktığı bitkiler ve renk renk, çeşit çeşit kır çiçekleri salınırdı nazlı
nazlı. Hele de bahar geldi mi bir papatya tarlasına benzerdi o bahçe. Bir gün yaşlı hanım,
torununa bakmak için, yurt dışında yaşayan kızının yanına gideceğini söyledi komşularına.
Uzun süre dönmeyecekti. Evin ve bahçenin bakımsız kalmasını istemediği için, sembolik bir
fiyata kiraya vermeyi düşündü. Güzel bir evde, neredeyse bedavaya oturmayı kim istemez?
Beyaz evin talibi çoktu ama yaşlı hanım, çocuğuna dadı seçen bir annenin titizliğiyle,
günlerce, bıkmadan, usanmadan pek çok kiracı adayıyla görüştü, görüştü... Sonunda, hem eve
hem bahçeye iyi bakacağına inandığı, neşeli, hoş sohbet bir yaşlı adamla anlaştı. Kendisi gibi
çiçeklere gönül vermiş birinin, bahçesine gözü gibi bakacağına inanıyordu. "Tam iki sene
uzak kalacağım buralardan, siz güle güle oturun ama ne olur evime ve özellikle de bahçeme
çok iyi bakın" derken, gözleri doldu. Yaşlı adam büyük bir keyifle yerleşti eve. Bahçeyi çok
sevmişti. "Burada gül yetiştirmeliyim" diye düşündü. Onun için, çiçek demek, "gül"
demekti... Çeşit çeşit, renk renk güller, mis gibi kokan...
Teraçanın hemen karşısını gül bahçesi yapmaya karar verdi. Oradaki bütün çiçekleri
köklerinden söküp attı. Gülfidanlarını, değerli mücevherler gibi yerleştirdi toprağa.
Vitaminlerle, bitki gıdalarıyla her gün besledi güllerin toprağını. Şubat ayının insanın içini
titreten soğuğunda, güllerle gelecek baharı bekledi. Sonunda geldi bahar, yine bir papatya
tarlası gibiydi bahçe. Gülfidanları ise baharın geldiğini anlamamışlardı sanki. Düş kırıklığına
uğradı yaşlı adam. Diğer çiçekleri değil, gülleri istiyordu o. "Papatya dediğin nedir ki, her
yerde yetişen bir kır çiçeği. Oysa bir bahçeyi bahçe yapan, güllerdir" diyordu, hırsla ezerken
güzelim papatyaları. Mevsimi geldiğinde, bahçenin neredeyse tamamını doldurdu
gülfidanlarıyla. Bu sefer başaracağına emindi. Fidanlara öylesine itina gösteriyordu ki, bahar
geldiğinde bahçe "bir gül bahçesi" olarak anılacaktı. Ama olmadı... Onca bakıma, onca itinaya
rağmen bir türlü açmadı güller. Diğer çiçekleri kökünden söktüğü için, bahçe bomboş kaldı.
Kır çiçekleri de kaldırım kenarlarındaki küçücük toprak parçalarında, kırlarda ve diğer
bahçelerde açtılar da, yaşlı adamın bahçesine uğramadılar inatla, sanki küsmüş gibi.
Gül yetiştireceğim derken, kır çiçeklerinin güzelliğini görmezden gelen yaşlı adam,
yaptığı hatayı anladığında artık çok geçti...
Naçizane tavsiyemiz, Belediye başkanlarımızın bu işi bilen ağabey belediye
başkanlarından sürekli faydalanmaya çalışmalarıdır. Öğrendiklerini de kimseden çekinmeden
dirayetli bir şekilde uygulamaya geçirmeleridir.
Unutulmamalıdır ki, Atın İyisine Doru, Yiğidin İyisine Deli Derler…
5018 SAYILI YASAYA GÖRE
BÜTÇE, MUHASEBE VE DENETİM SİSTEMİNE GENEL BİR BAKIŞ403
10.12.2003 tarihinde kabul edilen ve 24.12.2003 tarih ve 25326 sayılı R.G. yayınlanan
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 5436 sayılı kanunla değiştirilen 49.
maddesinin 5 ve 6. fıkraları hariç olmak üzere 01.01.2006 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş
bulunmaktadır.
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu yürürlüğe girmesi ile Yerel
Yönetimlerin özellikle muhasebe ve bütçe sistemlerinde esaslı değişiklikler olmuştur.
5018 sayılı kanun öncelikle seksen yıldır uygulanmakta olan 1050 sayılı Muhasebe-i
Umumiye Kanunu 01.01.2006 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılmıştır. Dolayısıyla, yeni
kanunla sistem tamamen değiştirilmiş, yeni kavramlar ve kurumlar ihdas etmiştir. Kanunda
belirtilen yönetmeliklerin büyük bir kısmı çıkarılmış olup mahalli idarelerin bu yönetmelikleri
güncel olarak takip etmesi ve bir an önce sistemlerini kurmaları gerekmektedir.
5018 sayılı kanunun amacı 1. maddesinde belirtildiği üzere;
Kalkınma planları ve programlarda yer alan politika ve hedefler doğrultusunda,
 Kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve
kullanılması,
 Hesap verebilirliği ve mali saydamlığı sağlamak üzere,
 Kamu mali yönetiminin yapısını ve işleyişini,
 Kamu bütçelerinin hazırlanmasını ve uygulanmasını,
 Tüm mali işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve mali kontrolü,
düzenlemektir.
Belirlenen amaç doğrultusunda belediyelerin Bütçe sistemi, muhasebe sistemi ve
denetim sistemleri tamamen değişmiştir.
Bütçe sistemi :
5018 sayılı yasanın 12. maddesinde genel yönetim kapsamındaki idarelerin bütçeleri;
 Merkezi yönetim bütçesi,
 Sosyal Güvenlik Kurumları bütçesi,
 Mahalli İdareler Bütçeleri olarak üç şekilde hazırlanıp, uygulanacağın ve
kurum idarelerince bunlar dışında herhangi bir bütçe oluşturulamayacağı belirtilmiştir.
Mahalli idareler bütçelerini, kalkınma planı ve programlarda yer alan politika, hedef
ve önceliklere uygun şekilde, stratejik planları ile performans ölçütlerine ve fayda – maliyet
analizlerini yaparak hazırlayacaklardır.
403
Sami Şimşek
Stratejik planlama ve performans esaslı bütçeleme kanununun 9. maddesinde
düzenlenmiştir.
Stratejik Planlama: “Kamu idareleri; kalkınma planları, programlar, ilgili mevzuat
ve benimsedikleri temel ilkeler çerçevesinde geleceğe ilişkin misyon ve vizyonlarını
oluşturmak, stratejik amaçlar ve ölçülebilir hedefler saptamak, performanslarını önceden
belirlenmiş olan göstergeler doğrultusunda ölçmek ve bu sürecin izleme ve değerlendirmesini
yapmak amacıyla katılımcı yöntemlerle stratejik plan hazırlarlar.
Kamu idareleri, kamu hizmetlerinin istenilen düzeyde ve kalitede sunulabilmesi için
bütçeleri ile program ve proje bazında kaynak tahsislerini; stratejik planlarına, yıllık amaç ve
hedefleri ile performans göstergelerine dayandırmak zorundadırlar.
Stratejik plan hazırlamakla yükümlü olacak kamu idarelerinin ve stratejik planlama
sürecine ilişkin takvimin tespitine, stratejik planların kalkınma planı ve programlarla
ilişkilendirilmesine yönelik usul ve esasların belirlenmesine Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığı yetkilidir.”
Performans esaslı bütçeleme: “Kamu idareleri bütçelerini, stratejik planlarında yer
alan misyon, vizyon, stratejik amaç ve hedeflerle uyumlu ve performans esasına dayalı olarak
hazırlarlar. Kamu idarelerinin bütçelerinin stratejik planlarda belirlenen performans
göstergelerine uygunluğu ve idarelerin bu çerçevede yürütecekleri faaliyetler ile performans
esaslı bütçelemeye ilişkin diğer hususları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı ve ilgili kamu idaresi
tarafından birlikte tespit edilecek olan performans göstergeleri, kuruluşların bütçelerinde yer
alır. Performans denetimleri bu göstergeler çerçevesinde gerçekleştirilir.”
5018 sayılı Kanuna paralel olarak 5393 sayılı Belediye Kanununun 41. maddesi
stratejik plan ve performans programı ile ilgili düzenleme yapmıştır. Maddeye göre “Belediye
başkanı, mahallî idareler genel seçimlerinden itibaren altı ay içinde; kalkınma plânı ve
programı ile varsa bölge plânına uygun olarak stratejik plân ve ilgili olduğu yıl başından önce
de yıllık performans programı hazırlayıp belediye meclisine sunar.
Stratejik plân, varsa üniversiteler ve meslek odaları ile konuyla ilgili sivil toplum
örgütlerinin görüşleri alınarak hazırlanır ve belediye meclisi tarafından kabul edildikten sonra
yürürlüğe girer.
Nüfusu 50.000'in altında olan belediyelerde stratejik plân yapılması zorunlu değildir.
Stratejik plân ve performans programı bütçenin hazırlanmasına esas teşkil eder ve
belediye meclisinde bütçeden önce görüşülerek kabul edilir.” denilerek nüfusu 50.000 den
büyük belediyelere stratejik plan ve performans planı hazırlanması konusunda zorunluluk
getirilmiştir. Kanunun geçici 4. maddesi “41. maddede öngörülen stratejik plan, kanunun
yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içinde hazırlanır.”demektedir. Geçici bu maddeye göre
belediyeler stratejik planlarını 13 Temmuz 2006 tarihine kadar hazırlayacaklardır. Ancak,
belediye bütçeleri stratejik plan ve performans programlarına göre hazırlanacağından ve
belediye başkanları haziran ayı içinde bütçe çağrısı yapacağından, belediyelerin Haziran ayına
kadar stratejik planlarını yapmaları gerekmektedir.
Yine bütçelerin hazırlanması, uygulanması ve kontrolünde uyulması gereken ilkeler
kanunun 13. maddesinin (k) bendinde belirtilmiştir. Buna göre bütçeler, kurumun işlevsel ve
ekonomik sonuçların görülmesini sağlayacak şekilde hazırlanır ve uygulanır.
Ayrıca, Kanunun 13.maddesinin (d) bendi;”Bütçeler, stratejik planlar dikkate alınarak
izleyen iki yılın bütçe tahminleriyle birlikte görüşülür ve değerlendirilir.” demekte, yine
Kanunun 60. maddesinde malî hizmetler biriminin görevleri sayılırken (a) bendinde “Bütçeyi
hazırlamak, izleyen iki yılın bütçe tahminlerini yapmak, bütçe kayıtlarını tutmak.” olarak
belirtildiği gibi, hazırlanan bütçe bir yıllık olmakla birlikte izleyen iki yılın bütçe
tahminlerinin de yapılmasını öngörmektedir. Dolayısıyla yeni kanunda çok yıllı bütçe sistemi
öngörülmektedir.
Muhasebe Sistemi :
Kanunun 49. maddesine göre muhasebe sistemi; karar, kontrol ve hesap verme
süreçlerinin etkili çalışmasını sağlayacak ve malî raporların düzenlenmesi ile kesin hesabın
çıkarılmasına temel olacak şekilde kurulur ve yürütülür.
Kamu hesapları, kamu idarelerinin gelir, gider ve varlıkları ile malî sonuç doğuran ve
öz kaynağın artmasına veya azalmasına neden olan her türlü işlemlerle garantilerin ve
yükümlülüklerin belirlenmiş bir düzen içinde hesaplara kaydedilerek, yönetim ve denetim
yetkilileriyle kamuoyuna gerekli bilgilerin sağlanması amacıyla tutulur.
Bu konuda Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği Resmi Gazetede
yayınlanarak 01.01.2006 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlüğe girmiş olup, 01.01.2006
tarihinden itibaren mahalli idarelerin tamamı tahakkuk esaslı muhasebe sistemine girmiş
olmaları gerekmektedir.
İç kontrol ve denetim:
İç kontrol: Kamu İdarelerinin mali işlem ve faaliyetlerine ilişkin gelir, gider, varlık ve
yükümlülüklerinin amacına ve mevzuatına uygun şekilde gerçekleştirilmesi için uygulanan
mali yönetim, harcama öncesi kontrol ile harcama sonrası iç denetim faaliyetleridir.
İç kontrolün amacı, Kamu İdarelerinin;
 Kanunlara ve diğer düzenlemelere uygun olarak faaliyet göstermesini
 Gelir, gider varlık ve yükümlülüklerinin etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde
yönetilmesini
 Her türlü mali karar ve işlemlerde usulsüzlük ve yolsuzluğun önlemesini,
 Karar oluşturmak ve izlemek için düzenli, zamanında ve güvenilir rapor ve
bilgi edinilmesini
 İç kontrol faaliyetlerinin nesnel risk yönetim analizlerine göre belirlenmiş en
riskli alanlar üzerine yoğunlaşmasını sağlamaktadır.
Harcama öncesi kontrol görevi Mali Kontrol yetkilisi tarafından yerine getirilir.
Harcama öncesi kontrol süreci, ödenek tahsis edilmesi, yüklenmeye girişilmesi, ihale
yapılması, sözleşme yapılması, mal veya hizmetin teslim alınması işin gerçekleştirilmesi,
ödeme emri belgesi düzenlenmesi ve harcama yetkilisi tarafından alınacak benzeri mali
kararları kapsar.
İç denetim: İç denetim, iç denetçiler tarafından yapılacaktır. İç denetim Kanunun 63.
maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre iç denetim “kamu idaresinin çalışmalarına değer
katmak ve geliştirmek için kaynakların ekonomik, etkililik ve verimlilik esaslarına göre
yönetilip yönetilmediğini değerlendirmek ve rehberlik yapmak amacıyla yapılan bağımsız ve
nesnel güvence sağlayan danışmanlık faaliyetleridir.”
İç denetçilerin görevleri Kanunun 64. maddesinde belirtilmiş olup bazıları şunlardır;
 Nesnel risk analizlerine dayanarak kamu idarelerinin yönetim ve kontrol
yapılarını değerlendirmek
 Kaynakların etkili, ekonomik ve verimli kullanılması bakımından incelemeler
yapmak, önerilerde bulunmak
 Harcama sonrası yasal uygunluk denetimi yapmak
 Mali yönetim ve kontrol süreçlerinin sistem denetimini yapmak ve bu
konularda önerilerde bulunmak
 Denetim sonuçlarını çerçevesinde iyileştirmelere yönelik önerilerde bulunmak
Hangi mahalli idarelerde iç denetim birimi kurulmasına ve iç denetçi atanıp
atanmayacağına dair karar verme yetkisi, mahalli idarelerin işlem hacimleri dikkate alınmak
suretiyle iç denetim koordinasyon kurulunun görev ve yetkisindedir.
Dış Denetim : Dış Denetim Sayıştay tarafından yapılır. Kanunun 68. maddesinde
düzenlenmiştir. Dış denetimin amacı; genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap
verme sorumluluğu çerçevesinde, yönetimin mali faaliyet, karar ve işlemlerinin, kanunlara,
kurumsal amaç, hedef ve planlara uygunluk yönünden incelenmesi ve sonuçlarının Türkiye
Büyük Millet Meclisine raporlanmasıdır.
İçişleri Bakanlığının mali denetimi: Kanunun 77. maddesinde düzenlenmiştir. Malî
yönetim ve kontrol sisteminin tümüyle zaafa uğradığı, belirgin yolsuzluk veya kamu zararına
yönelik emarelerin ortaya çıktığı durumlarda;
 il özel idareleri için ilgili valinin,
 belediyeler için ilgili belediye başkanının, talep etmesi
 veya doğrudan Başbakanın onayı üzerine,
İçişleri Bakanı, yetkili denetim elemanlarına, ilgili mahallî idarelerin tüm malî
yönetim ve kontrol sistemlerini, malî karar ve işlemlerini mevzuata uygunluk yönünden teftiş
ettirir. Bu teftişler sonucunda düzenlenecek raporların bir örneği İç Denetim Koordinasyon
Kuruluna, bir örneği de gerekli işlemlerin yapılması için ilgili vali veya belediye başkanına
gönderilir.
İçişleri Bakanlığını yaptığı bu denetim dış denetim değil, iç denetim niteliğindedir.
NASIL OLSA YAPAN BİRİ OLUR…404
Halka en yakın yönetim düzeyi olarak, yerel yönetimler demokratik toplumun başlıca
temel taşıdır. Nüfus artışı ve devam eden kentleşme süreci, hem kırsal hem de kentsel
alanlarda yerel yönetimlerin görevlerini daha karmaşık hale getirmiştir. Bu karmaşık zor
görevler arasında; İnsanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunlarla başa çıkmada, yoksulluk,
cehalet, çevrenin bozulması ve kültürel yozlaşmaya karşı mücadelede yerel yönetimlerin etkin
bir rol oynama konusundaki gayreti küçümsenemez.
İnsanlığın en önemli sorunlarından birincisi yoksulluktur.
Sürdürülebilir kalkınma herkesin temel ihtiyaçlarını karşılamayı, herkesin daha iyi bir
hayata ilişkin beklentilerini gerçekleştirme fırsatına kavuşturulmasını gerektirmektedir.
Yoksulluk, ülkelerin en önemli toplumsal sorunlarından biridir. Yoksulluğun var olduğu bir
bölge; başta terör olmak üzere tüm facialara her zaman eğilimli olacaktır. Yoksullaştıkça daha
yoksullaştıracaktır, yaşayanların geleceklerini daha güç ve daha kuşkulu hale getirecektir.
Açlık genellikle yiyecek bulunmamasından değil, onu satın alacak gücün olmayışından
kaynaklanmaktadır. Yoksul ve aç olanlar çoğu zaman sağ kalabilmek için, yakın çevrelerini
mahvederler.
Yoksulluk, çocuklar için, okula gitmek yerine erken yaşta çalışmaya başlamak anlamına
da gelmektedir. Sokakta çalışan çocuklar okula devam edememekte, sigaraya-uyuşturucuya
alışmakta, kolay yoldan para kazanma, suça yönelme, dışlanma, aşağılanma, şiddet gibi
tehlikelere maruz kalmakta, sokakta yaşayan bir konuma gelebilmektedir.
Sokak çocukları sorunu, çocuk ve ergen sorunları içinde araştırılması ve çözülmesi en
güç olanlardan biridir. Bu konudaki araştırmalar, sokaktaki çocuk ve gençlerin yoksulluk,
yoksunluk ve şiddetin yoğun olduğu ailelerden geldiğini göstermektedir. Çoğu sevgiden ve
eğitimden yoksun büyümektedir. Ailelerin yaşam koşullarını olumsuz etkileyen ve çocukları
sokağa iten nedenler arasında yoksulluk, ön sıralarda sayılmaktadır.
Yoksul bir ailede doğmak veya sonradan pek çok olanaktan yoksun bir şekilde
yoksullaşmak çoğu zaman kişinin elinde değildir. Ülkede yaşanan ekonomik krizler birçok
ailenin bu illetle tanışmasına sebep olabilmektedir. Evin reisi durumundaki erkek işsizlik
404
Osman Danış
yüzünden bazen çareyi “çare olmayan” evi terk etmekte bulmaktadır. Yuvalar yıkılmakta,
canlar yanmaktadır. İnsanlar çaresizdir. Çaresiz durumda olan bu insanlar bizim insanımızdır,
bunlar bizden başkası değildir. Belki çok yakın bir akrabamız, belki kardeşimiz, belki kapı
komşumuzdur. Bizler sıkıntısız bir şekilde yaşarken, kim bilir belki alt komşumuza haciz
memurları gelmiştir. Eşyaları bir kamyona yüklenip götürülüyordur. Buzdolabı, çamaşır
makinesi, belki çocuğun eski bilgisayarı bile haczediliyordur. Siz sıcak çorbanızı içerken, alt
komşunuzun evi başlarına yıkılıyordur.
Bilemezsiniz, bilemeyiz. Ta ki başımıza gelene kadar…
Peki biz ne yapabiliriz. Belki bir şeyler yapabiliriz ancak, yapmayız. Ne yazık ki,
yapmayız. Hatta sıkıntıda olan bu insanların bu sıkıntılarının başlarına gelmesinde kendi
hataları olduğuna hükmederek kendimizi teselli ederiz. Güya…
Hem, nasıl olsa birileri destek olur, yardım yapan biri olur. Öyle değil mi?
Nasıl olsa yapan biri olur diye yapılmayan o kadar şey vardır ki…
SOYLULAR-YOKSULLAR VE YOKSUNLAR405
Ülkemiz siyaseti asırlardır merkez-çevre ekseninde şekillenmektedir. Merkez başta bürokratlar
olmak üzere iktidar sahipleri ile birliktelik gösteren seçkinlerin iktidarı olarak ülke yönetiminde tek
güç olmuştur. Buna mukabil çevre diye tanımlanan ve aslında kırsal kesimi oluşturan geniş halk
yığınları ise merkezin iktidarına payandalık görevi görmüştür. Merkez, sahip olduğu mali ve idari
imkanları kullanarak toplumun yaşam standardının çok üstünde bir hayat sürdürürken, çevre ise en zor
şartlarda ayakta kalma mücadelesi vermiştir. Her ne kadar geniş toprak sahibi kişilerin yanı sıra
özellikle ikinci Dünya Savaşı sürecinde ve sonrasında sermaye sahibi olmaya başlayan kimi çevreler
var olmuşlarsa da bunlar varlıklarını merkezi güçle işbirliğinde görmüş ve işbirliğini bozucu
hareketlerden kaçınmışlardır. Aslında bunlar merkezle iş birliği içine girerken aynı zamanda etkileri
altındaki geniş halk yığınlarının da merkezin politikalarına bağlılıklarını temin ederek olası tepkilerin
gelişmesine imkan vermemişlerdir.
Ülkemizde 1946 yılında başlayan ve 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidar olması ile başlayan
süreç her ne kadar kenarın (çevrenin) iktidarı olarak görülmekte ise de bu derin bir yanılgıdan başka
anlam ifade etmemektedir. Çünkü Demokrat Parti idarecileri kenarın kadroları içerisinde yer
almadıkları gibi, aksine zaten kendileri de merkez kadrolarının önemli isimleri arasında yer almakta
idiler. Fakat 1923 sonrasının yeniden yapılanma sürecinde toplumun yaşam kalitesinin artmamış
olmasının yanı sıra; yeniden şekillendirme sürecinde baskı altında tutulmuş toplumsal kesimlerde var
olan ve hızla yükselen hoşnutsuzluğun bir nebze de olsa bastırılabilmesi, kendi içlerinden zuhur
edebilecek bir yapılanmaya karşı merkez kontrolünde bir yapılanma sağlanarak muhalefetin maniple
edilebilmesi için Demokrat Parti, merkezin iktidarı olan Halk Partisi içerisinden üretilmiştir.
Dolayısıyla Demokrat Parti iktidarı kenarın iktidarı değildir. Merkezin hızla yitirdiği kenar
desteğini tekrar elde edebilmek için yürüttüğü politikaların bir sonucu olarak doğmuş ve iktidara
taşınmıştır. Fakat Demokrat Parti iktidarının zamanla merkezden kenara doğru kaymaya başlaması ile
de tasfiye süreci başlatılmış ve darağaçlarının gölgesinde yeni bir demokratik(!) döneme start
verilmiştir.
Merkezin iktidarını sağlama alabilme kaygısı ilk dönemde nüfusun köylerde tutulması
politikalarını sürdürmesini gerekli kılmış ve ülke nüfusunun çok büyük bölümü (%75’i) köylerde
yaşam mücadelesi vermeye zorlanmıştır. Fakat özellikle 1950’li yıllar kentlerde işgücüne olan talebin
artması ile birlikte kırsalın dayanılmaz yoksulluğunun bir sonucu olarak köy nüfusu kentlere doğru
akmaya başlamıştır. Bu süreçte elbette toplumu köylerde şekillendiremeyeceğini, sayıları 35.000’i
aşan köy ve binlerce mezrada yaşayanların toplum mühendisliği çerçevesinde istenilen yönde
405
Hulusi Şentürk
eğitilemeyeceğini gören merkezin, onları kontrollü biçimde kentlere çekerek daha rahat
şekillendirebileceği beklentisi de rol almıştır.
Köyden kente göçün Büyükşehirler yerine küçük şehirlere doğru olması istenmiştir. Çünkü
büyük kentlerde var olan sosyo-kültürel şartlar bu kesimin kontrolünü güçleştirebilir idi. Buna
mukabil küçük kentler daha fazla merkezin şekillendirici etkisine sahip mekanlar olarak
görülmekteydi.
Nüfusun büyük çoğunluğunun köylerde olduğu buna mukabil muhalif aydınların kentlerde
olduğu bir ortamda muhalefet o günkü iletişim şartlarının yetersizliğinin de etkisi ile güçlenememiştir.
Döneme ait muhalif hareketler incelenirse bunların daha çok büyük kent merkezlerinde olduğu
görülmektedir.
Köyden kente göç planlandığı, arzulandığı gibi şeklenmiş midir? Elbette hayır. Köyünde asgari
yaşam imkânlarının her türlüsünden mahrum kitleler büyük dalgalar halinde köylerini boşaltmaya ve
kente göç etmeye, özellikle de imkânlarının daha geniş olduğunu düşündükleri büyük kentlere göç
etmeye başlamışlardır. %75’inin köylerde oturduğu ülkemiz, 50 yılda nüfusun % 75’inin kentlerde
yaşadığı bir coğrafyaya dönüşmüştür. Hızla boşalan köyler, inanılmaz hızda nüfus artışı yaşayan
kentler, kent çeperlerini adeta ablukaya alan gecekondular ile yeni ve farklı bir devir başlamıştır.
İlk Nesil
Köyünden kente gelen ilk nesil bir problem teşkil etmemiştir. Kırsalın kültürüne sahip, terk
etmek zorunda kaldığı sılasının hasretini çeken, bulabildiği bir lokma ekmeğe şükredebilecek kadar da
beklentileri düşün bir nesildi bunlar. Kentteki yaşam standardı ile köyünü karşılaştırıyor ve
şükrediyordu. Orada bir lokma ekmek bile bulamazken, burada zor şartlar altında da olsa ekmek
bulabilmektedir. Kent soylularının lüks ve hatta israf içindeki yaşamlarına bakarak hayıflanmamakta,
elde edebildiği bir lokmayı köyünde bulamadığını hatırlayarak yetinmeyi bilmektedirler. Birçoğu okul
yüzü görmemiş, ya okuma yazması olmayan ya da çat-pat okuyabilen bu insanların daha yüksek gelir
elde edebilecekleri işlere girme imkânları da söz konusu değildi.
Bu nesil elit tabakanın temsilcisi ve köyden kente göçmesine sebep olan şartların sorumlusu
olarak gördüğü CHP yerine onun muhalifi olarak görülen Demokratlara oy verme eğilimi içerisinde
olmuştur.
İkinci Nesil
Bu nesil anne-babalarının aksine kentte doğmuş, kırsalın o kahredici yoksulluğunu yaşamamış
kitledir. Dolayısıyla imkânlarını köylerindeki imkânlarla karşılaştırmamış, etrafındakilerin yaşam
standartlarını gözlemlemiştir. Aradaki uçurumu gördükçe öfkelenmiş, öfkesi nefrete dönüşmüştür. Bu
nesil zor şartlar altında da olsa okumuş ve iyi bir işe girebilmenin hayallerini kurmuştur. Ama iyi
işlerde hep kent soylularının çocuklarının istihdam edildiğini gördükçe hayal kırıklıkları yaşamıştır.
Ve işte kırsalın uysal ve kaderine razı kültürüne de sahip olmayan bu nesil merkez için ciddi bir tehdit
oluşturmaya başlamıştır.
İkinci neslin ciddi tehdit oluşturduğunu gören merkez bu muhalefeti meşru siyasi zeminden uzak
tutmanın gayreti içerisinde olmuş ve tepkilerin sokakta sergilenmesini sağlayarak hem deşarj etmiş ve
hem de gayrı-meşru konuma indirgeyerek boğmayı bilmiştir.
12 Eylül öncesinin anarşi ortamının bu gözle bir kez daha değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sadece soğuk savaşın bir uzantısı olarak görmek, kandırılmış gençlik edebiyatının arkasına sığınmak
çok da doğru değildir. En azından bu neslin niçin bu kadar kolay kandırıldığı(!) da sorgulanmalıdır.
Üçüncü Nesil: Gerçek Tehdit
İşte bu gün merkezin uykularını kaçıran nesil budur. Bunlar da ikinci nesil gibi köy şartlarını
görmemişler ama ilk neslin aşırı yoksulluğunda iyi eğitim alamayan ikinci neslin aksine ekonomik
şartlarının daha iyi olması ile paralel daha iyi eğitim almış kişilerden oluşmaktadır. Ve bu nesil
içerisinde özellikle ekonomik alanda patlama yaşamış, artık ülkenin sayılı zenginleri arasında yer
almış, bürokratik deneyimler kazanmış kişiler bulunmaktadır.
Yoksulluk kıskacını önemli oranda kırmayı başarabilmiş bu nesil bu sefer bir başka acımasız
kıskaçta bulmuştur kendini. Adına “Yoksunluk” denilen bu kıskaç tahammül edilebilir gibi değildir.
Yoksunluk, izole olmuşluk ve sınırlılık duygusudur. Kendilerini izole edilmiş, sınırlandırılmış
görmektedir bu nesil.
İlk nesil kent soylularının yaşam imkânlarına sahip olmamaya tahammül edebiliyordu. Çünkü
köyde açlıktan ölmekten daha iyi idi ve zaten eğitimsiz idiler. İkinci nesil için eğitimlerinin kalitesi
sorun idi ve zaten onlara destek verecek iş adamı, bürokrat yoktu. Ama bu nesil için bunların hiç biri
geçerli değildi. İyi eğitim almışlardı, geniş bir kadro oluşturan iş adamları, bürokratları ve hatta kendi
medyaları vardı arkalarında ama yine de kent soylularına tanınan imkânlardan yararlanamıyorlardı.
Köşe başlarını tutmuş, stratejik kurumlarda konuşlanmış, aralarında yazılı olmasa da mutabakat
sağlanmış kent soylularının sahip oldukları statü ve gördükleri saygı bu nesilden esirgenmektedir.
Üçüncü neslin bir kısmı kent soyluları ile işbirliğini tercih etti. Böylece statü ve saygı arayışını
bir nebze de olsa tatmin edebileceğini hesapladı. Fakat önemli bir bölümü bunu zillet olarak algıladı
ve merkezin iktidarına payanda olan değil, merkezi ele geçirmeye çalışan bir hareketi başlattı.
Merkez tedirgin. Merkez panik. “Çevrenin merkeze yürüyüşü” karşısında aciz. Çünkü asırlara
uzanan ayrıcalıklı konumlarının ellerinden gitmesini istememekteler. Hele ki maraba(!) takımının, bu
köylülerin, bu seçkin(!) olmayan kişilerin iktidar olma ihtimali bir kâbus gibi uykularını bölmekte.
Gerilim ve istikrar
Yaşanan bu süreç beraberinde ciddi bir gerginlik taşımakta ve istikrarı tehdit etmektedir.
İstikrarsızlık ise her iki kesimin de aleyhinedir. Bu gerginliği ortadan kaldırmanın tek yolu ise
tarafların birbirini tanımlamaktan vazgeçerek tanımaları ile mümkündür. Merkezin seçkinleri
toplumsal rollerin ve imkânların miras yolu ile geçemeyeceğini, hiçbir sınıfın ayrıcalıklı
olamayacağını görmek ve haksız taleplerinden vazgeçmek zorundadır. Bu adı konulmamış “kast”
sisteminin kimseye faydası olmadığın ı ve sürdürülemeyeceğini kabullenmelidirler.
Geniş halk kitlelerini izole ederek, kentin imkânlarını kullanmalarını fiziki değil ama sosyal ve
kültürel yasak araçları ile sınırlayarak bir yere gitmemiz mümkün değildir. Bir zamanlar plajlar halka
kapalı mekânlardı ve ayrıcalıklı insanlar girebiliyordu. Gün geldi ve plajlar halka açıldı. O dönemde
çıkan Cumhuriyet Gazetesi’nin manşeti “Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremiyor”
şeklinde idi. Bu gün o manşeti anlamada zorlanıyor ve halkla vatandaşı ayrı gören mantığı ret ediyor
olabiliriz ama aslında sosyo-kültürel hayatın birçok safhasında bu aşağılayıcı, bu ayrıcalıklı düşünce
tarzını korumaya devam ediyoruz.
Kaçınılmaz akıbet yaşanacaktır. Önemli olan bu neticenin taraflar arasında derin ayrılıklara yol
açmadan gerçekleşmesidir. Taraflardan birinin dışlandığı toplumlarda hangi taraf iktidar olursa olsun
istikrar ve refah mümkün değildir. Birbirimize rağmen değil birbirimizle beraber iktidar olabilme
olgunluğunu göstermemiz gerekmektedir.
YEREL KALKINMAYA BAŞARILI BİR ÖRNEK: İNEGÖL406
Küreselleşme ile paralel yerelleşmenin yaşandığı bir çağdayız. Bu çağda yerel değerler
ve aktörler ön plana çıkmakta, ulusların karşılaştırmalı üstünlüğüne dayalı ekonomi yerini
kentlerin karşılaştırmalı üstünlüğüne bırakmaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da kentler
kalkınmanın öznesi ve en önemli unsuru haline gelmektedir.
Kalkınmanın elbette çok önemli unsurları, etkileyenleri bulunmaktadır ancak bunların
içinde en önemli olanı verimliliktir. Ne kadar kaynağa sahip olursanız olunuz, eğer bu
kaynaklardan verimli şekilde yararlanamıyorsanız kalkınmanın sağlıklı ve etkin olması
mümkün değildir. Verimlilik ise en uygun teknolojinin ve yöntemlerin kullanılmasını gerekli
kılmaktadır. En uygun teknoloji ve yöntemi bulacak, kuracak ve kullanacak olan ise insandır.
Özellikle günümüzde insan kalkınmanın en önemli unsurudur. Adına ister bilgi çağı diyelim
ve bilginin kalkınmaya etkisinden bahsedelim, ister elektronik çağı diyelim ve bilişim
sektörünün etkisinden söz edelim, istersek sosyal sermayenin gücünü gündeme getirelim.
406
Sami Şimşek
Sonuç değişmeyecektir. Hepsi insan içindir, insanla vardır ve insanın bunlara katkısı ile bir
anlam ifade edecektir.
İnsanını eğitebilen, onları doğru hedefe yönlendirebilen toplumlar gelişecek, diğerleri
ise geri kalmaya mahkûm olacaktır. Bu sebeple eğitim kalkınmanın olmazsa olmaz şartıdır.
Ülkemizde eğitimin kalitesi ve yeterliliği hepimizin malumudur. Son yıllarda bütçeden
en büyük pay eğitime ayrılmakla beraber yine de gelinen düzey hiç de iç açıcı değildir. Milli
Eğitim Bakanlığı ülkemizde eğitimin geliştirilebilmesi amacıyla “Eğitime %100 Destek”
projesi başlatmıştı. Proje kapsamında kentlerimizde gerçekten takdirle karşılanacak yatırımlar
ve hizmetler yapılmaya başlanmıştır. Bunların içinde bir ilçe var ki, gerçekten örnek ve örnek
olmanın da ötesinde imrenilecek bir başarı sağlamış durumda: İnegöl
Bursa iline bağlı İnegöl ilçesi, ilçe merkezinde bulunan 12 mahalleden, 94 köy ve 5
beldeden oluşmaktadır. 2000 yılında yapılan genel nüfus sayımı sonuçlarına göre ilçenin
nüfusu 186.558'dir. Bu nüfusun 90.946'sı merkezde yaşamaktadır.
İnegöl bir meslek lisesi kampusu ile bölgesinin mesleki eğitim merkezi olmaya aday. 30
trilyona yapılacak olan kampus, 300 dönüm arazi üzerinde ve 70.000 m2 inşaat alanına sahip.
Bu okul kampusu İnegöl ölçeğinde bakıldığında dev bir proje. Bu proje kamu yönetimi ile
hayırsever işadamlarımızın birlikteliğinin ne gibi güzel sonuçlara yol açtığının da çarpısı bir
göstergesi.
İnegöl’ün genç ama idealist Kaymakamı Erdoğan Bektaş’ın öncülüğünde gerçekleşme
aşamasında olan bu proje yerel idarecilerin stratejik önemini göstermesi bakımından ayrı bir
öneme sahip.
Bu dev kampusu yapacak işadamımız ve sanayicimiz Mehmet Yıldız bunu bir yarışa
döndürmek arzusunda ve “Bu ülkede yaşayan, geliri olan insanlar, kurumlar bu hususu
benden daha iyi değerlendirsin, beni geçsin ki ben de bu işten zevk alayım” diyerek dev
projeden daha büyük bir yüreklilik göstermekte.
Projenin gerçekleşmesinde büyük emeği geçen İnegöl İlçe Milli Eğitim Müdürü
Mehmet Baştürk’ün bir çağrısı var. Diyor ki: “Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın
geleceklerinin daha aydın, daha çağdaş, daha uygar olabilmesi için; attığımız adımlara bir
yenisini daha katın, Eğitime %100 Destek Kampanyasına katılın.”
İnegöl’ün çehresini değiştirecek, onu bölgenin meslek eğitim merkezi yapacak projede
bakın neler var?
-1 adet 24 derslikli Anadolu teknik ve Anadolu Meslek Lisesi
-1 adet 24 derslikli Endüstri Meslek Lisesi
-1 adet Mobilya Dekorasyon Bölümü Atölyesi
-1 adet Telekomünikasyon Bölümü Atölyesi
-1 adet Bilgisayar Bölümü Atölyesi
-1 adet Elektronik Bölümü Atölyesi
-1 adet Elektrik Bölümü Atölyesi
-1 adet CNC Bölümü Atölyesi
-1 adet Motor Bölümü Atölyesi
-1 adet Hidrolik Pnömatik Bölümü Atölyesi
-1 adet Tekstil ve Konfeksiyon Bölümü Atölyesi
-1 adet Metal İşleri Bölümü Atölyesi
-1 adet Halk Eğitim Çok Amaçlı Atölye
-1 adet 480 öğrenci kapasiteli Anadolu Turizm Otelcilik Meslek Lisesi
-1 adet Yönetim Binası
-1 adet Atölye Binası
-1 adet Pansiyon Binası (480 öğrenci kapasiteli)
-1 adet Otel Bölümü (120 yataklı)
-1 adet 24 derslikli İlköğretim Okulu
-1 adet Anaokulu
-1 adet Yemekhane (400 kişi kapasiteli)
-1 adet Spor Salonu
-2 adet Basketbol ve Voleybol, 1 adet Futbol Sahası
-1 adet Açık Yüzme Havuzu
-1 adet Çok Amaçlı Salon (400 kişi kapasiteli)
2007-2008 öğretim yılında eğitime başlaması planlanan bu kampus İnegöl’ün
kalkınmasında çok önemli bir rol oynayacaktır. Kalkınma yerelden başlamalıdır. Yerel
kalkınma ise kentlerin rekabet gücünün artırılması politikaları üzerine bina edilmelidir. İnegöl
bu projesi ile önemli bir avantaj elde etmeye ve kentsel kalkınmada önemli sıçramalar
gerçekleştirmeye aday görülmektedir. Bu projeye emeği geçen başta Kaymakamımız ve
Hayırsever işadamımız ile Milli Eğitim Müdürümüz olmak üzere herkesi tebrik ediyor, bu
çalışmaların örnek olmasını temenni ediyoruz.
KAYNAKÇA
ACAR, Ahmet, Prof.Dr., Stratejik Yönetim, 1. Sağlık Projesi Yönetim Eğitim programı Notları, Kurs
1/11-1/20
AGUSTİNE, R. Norman, Önlemeye Çalıştığınız Krizi Yönetmek, “Kriz Yönetimi”, MESS Yayınları,
İstanbul 2000
AKAL,
Zühal,
Performans
Kavramları
ve
Performans
Yönetimi,
http://www.ydk.gov.tr/seminerler/performans_yonetimi/performans_yonetimi.htm
AKAT, Dr. İlker, Prof. Dr. Gönül BUDAK, Doç. Dr. Gülay BUDAK,
AKAT, İlker, Prof. Dr., vd., İşletme Yönetimi, Fakülteler Kitabevi, İzmir 1999,
AKAT, İtler Akat, Prof.Dr. Prof.Dr. Gönül BUDAK, Doç Dr. Gülay Budak, İşletme Yönetimi, İzmir
1999, Barış yayınları
AKİN, Besim, Prof. Dr., ÇETİN, Canan, Prof. Dr., EROL, Vedat, Toplam Kalite Yönetimi ve Kalite
Güvence Sistemi, Beta Basım Yayın, İstanbul 2001
AKKAHVE, Deniz, Bölgesel Gelişme Planlarının Yönetişim Açısından Değerlendirilmesi, “Avrupa
Birliği ve Türkiye’de Bölgesel Yönetişim”, Pendik Belediyesi Yayınları, İstanbul 2004
AKŞİN, Selçuk, Yerel Tarih Araştırmacıları için Kılavuz, Bilkent.edu.tr
AKTAN, C. Can, Değişim Çağında Devlet, Çizgi Kitabevi, Konya 2003
AL, Hamza, Bilgi Toplumu ve Kamu Yönetiminde Paradigma Değişimi, bilim adamı Yayınları, Anara
2002
ALTINTAŞ, F. Çınar, Strateji Geliştirme Süreci içerisinde Stratejik Başarı Unsurlarının
Değerlendirilmesi, http://www.isguc.org
ARAPKİRLİOĞLU, Kumru, YENER, Zerrin, Avrupa Kentsel şartı, Ada-Kentliyim Dergisi, HaziranAğustos 1996
ARGUN, Tanju, Toplam Kalite Yönetimi, http://www.bilgiyonetimi.org/
ARI Hareketi, Değişim ve Gelişim Sürecinde Avrupa Birliği ve Türkiye, Aralık 2003
ARSLAN, Ahmet, Kamu Harcamalarında Etkinlik, Verimlilik ve Denetim, http://www.maliye.gov.tr/apk
ASOSAI, Performans Denetim Rehberi, Sayıştay Başkanlığı, Ankara 2002
ATAÇ, Fethi, Avrupa Konseyi ve Mahalli İdareler, Türk İdare Dergisi, Eylül 1989
ATAMAN, Göksel, Prof. Dr., İşletme Yönetimi, Türkmen Kitabevi, İstanbul 2001
ATAY, Osman, ISO 9000, Toplam Kalite ve Ahilik, Standart Dergisi, Ekim 1998
Avrupa Kentsel şartı, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü, Ankara 1996
AYDIN, M. Devrim, Kamu Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi, “Kamu Yönetimi” (Ed: ÖKTEM,
Kemal, ÖMÜRGÖNÜLŞEN, Uğur), İmaj Yayınevi, Ankara 2004
AYDOĞAN, Metin, Avrupa Birliği Vatandaşlığı, Yerleşme Hakkı, Serbest Dolaşım ve Sonuçları,
http://www.ab.kemalist.org
Ayşegül MENGİ, Nesrin ALGAN, Küreselleşme ve Yerelleşme Çağında Bölgesel Sürdürülebilir
Gelişme”, Siyasal Kitabevi, Ankara 2003
AYTAÇ, Fethi, Açıklamalı-İçtihatlı Belediye Kanunu, Seçkin Yayınevi, Ankara 1998
AYTAÇ, Prof. Dr. Burhan, İnsan kaynakları Yönetimi ve İnsan Kaynaklarının Stratejik Planlanması,
Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 1999
BAL, H., Kent Sosyolojisi, Fakülte Kitabevi, Isparta 2002
BALCI, Asım, Toplam Kalite Yönetimi ve Kamu Yönetimi, “Çağdaş Kamu Yönetimi”(Ed: ACAR;
Muhittin, ÖZGÜR; Hüseyin) Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2003
BALCI, Asım, Yrd. Doç. R., Kamu Yönetiminde Hesap Verebilirlik Anlayışı, “Kamu Yönetiminde
Çağdaş Yaklaşımlar (Ed:BALCI, Asım, vd), Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003
BAŞ, Türker, ISO 9001:2000 Kalite Yönetim Sistemi, Sistem Yayıncılık, İstanbul 2002
BAYKARA, Tuncer, Prf. Dr., Sosyal yapı ve Şehir Hayatı, Yeni Türkiye Dergisi, Mayıs-Haziran 2002
BİGİÇ, Veysel, Y.Doç. Dr., Yeni Kamu Yönetimi Anlayışı, Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar, Ed:
BALCI Asım vrd., Seçkin Yayıcılık, Anara, 2003
BOOKCHİN, M., “Kentsiz Kentleşme”
BOZKURT, Ömer, ERGUN, Turgay, SEZEN, Seriye, Kamu Yönetimi Sözlüğü, TODAİE Yayınları,
Ankara 1998
BOZKURT, Rıdvan Aynur ODAMAN, ISO 9000 Kalite Güvence Sistemleri, MPM yayınları, Ankara
1998
BUMİN, Kürşat, Demokrasi Arayışında Kent, İz Yayıncılık, İstanbul 1998
BÜYÜKUSLU, Ali Rıza, Doç.Dr., Globalizasyon Boyutunda İnsan Kaynakları Yönetimi, Der Yayınları,
İstanbul 1998
CAN, Halil, Prof. Dr., Organizasyon ve Yönetim, Siyasal Kitabevi, Ankara, 1997
Ceren ULUKANOĞLU, Toplam kalite Ynetimi ve Kaizen Felsefesi, www.isguc.org/ceren
CERİT, İsmail, Beklenen Mahalli idareler Dergisi, Sayı 37
CERİTLİ, İsmail, Beklenen Mahalli İdareler dergisi, s:37
CEYLAN, Cesur, Türkiye’de Son 20 Yıl İçerisinde Kırsal Alanlardan Kent Merkezlerine Yapılan
Göçlerin Çocuk Suçluluğu Üzerindeki Etkileri Nelerdir? http://www.sosyalhizmetuzmani.org/turkiyegoc.htm
ÇALIŞKAN, O., Türkiye planlama sorunsalına genel bakış.
ÇETİN, Canan, Prof. Dr., AKIN, Besim, Prof. Dr., EROL, Vedat, Toplam Kalite Yönetimi ve Kalite
Güvence Sistemi, Beta Basım Yayın, İstanbul 2001
ÇETİN, Canan, Prof. Dr., Endüstri işletmelerinde Kalite Kontrol Çemberleri, İSO Araştırma Dairesi
Yayınları, İstanbul 1987
ÇETİN, Süleyman, Kente Kaşı Suç, Legal Hukuk Dergisi, Yıl:1, Sayı: 17
ÇEVİK, Hasan Hüseyin, Türkiye’de Kamu Yönetimi Sorunları, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2001
ÇEVİKBAŞ Rafet, Dr. Yerel Yönetimler, işlevi ve Türkiye’deki Durumu, Türk İdare Dergisi, Haziran
1995
ÇOKER, Ziya, Yönetimde Yeniden Yapılanma, 20 Mayıs Eğitim, Kültür ve Sosyal Dayanışma Vakfı,
Ankara 1995
ÇOŞKUN, Arife (Derleyen), Performans ve Risk Denetim Terimleri, sf: 51, http://www.sayistay.gov.tr ,
ÇOŞKUN, Selim, Kamu Yönetiminde Yönetişim Yaklaşımı, “Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar”
(Ed: BALCI, Asım vd.), Seçkin Basım Yayın, Ankara 2003
ÇUKURÇAYIR, Akif, Çok Boyutlu Bir Kavram Olarak Yönetişim, Çağdaş Kamu Yönetimi, c:1, Nobel
Yayın Dağıtım, Anara 2003
ÇUKURÇAYIR, Akif, Yrd. Doç. Dr., SİPAHİ; B. Esra, Yönetişim Yaklaşımı ve Kamu Yönetiminde
Kalite, Sayıştay Dergisi, S: 50-51
ÇUKURÇAYIR, M. Akif, Siyasal Katılma Ve Yerel Demokrasi, Yargı Yayınevi, Ankara 2000
DALAY, İsmail, ÇOŞKUN, Recai, ALTUNIŞIK, Remzi, Modern Yönetim Yaklaşımları, Beta Basım
Yayım, İstanbul 2002
DEMİRCİ, Aytül Güneşer, Bölgesel Kalkınma Ajansları, www.kamuyonetimi.org/pdf/bolgekalkinma.pdf
DEMİRKAN, Tarık,“Tarih Boyunca Kuşatılan Özgürlük Adaları; Kentler”, Cogito, 3.Baskı, Sayı:8, 1996
DEMİRKAN,. Mahmut, Yrd. Doç. Dr Toplam Kalite Yönetimi ve Türk İlişkiler Sistemine Etkileri,
Değişim Yayınları, Sakarya 1997, sf: 44
DEMİRTAŞ, Hasan, Kriz Yönetimi, http://web.inonu.edu.tr/~hdemirtas/krizyon.htm
DEMMER, K.H. ve Diğerleri, Yeni işletme Yönetimi Teknikleri, Aydın Matbaası, Ankara, 1978
DENİZ, Nevin, Doç.Dr., Global Eğitim, Türkmen Kitabevi, İstanbul 1999
DİNÇER, Ömer, Prof. Dr., Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Beta Basım Yayım, İstanbul 2004
DİNÇER, Yüksel, Doç. Dr., Kent, Kentleşme ve Kent Planlaması, Sivil Toplum İçin Kent, Siyaset ve
Demokrasi Seminerleri, Demokrasi itaplığı-WALD Yayınları,İstanbul 1999
SONGUR, H. Mehmet, Mahalli İdarelerde Performans Ölçümü, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü
Yayınları, Ankara 1995
DPT, Kamu Yönetiminin İyileştirilmesi ve Yeniden Yapılandırılması Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
http://ekutup.dpt.gov.tr/kamuyone/oik527
DPT, Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara 2000
DPT, Yerel Yönetimler Özel İhtisas Komisyonu Raporu
EFİL, İsmail, Prof. Dr., Toplam Kalite Yönetimi ve Toplam kaliteye Ulaşmada Önemli Bir Araç, İSO
9000 Kalite Güvencesi Sistemi, VİPAŞ AŞ. Bursa, 1998
EKİNCİ; Abdullah, Kurumlar Niçin ISO 9000 Belgesi Alma İhtiyacı Hisseder? Bülten, Kuveyt Türk
Yayınları, s:7
ERDOĞAN, Hasan, DALĞAR, Hüseyin, Belediyelerin Çevre Politikaları ve Bucak Belediyesi Örneği,
Yerel Siyaset Dergisi Nisan 2006
EREN, Erol, Prof. Dr., İşletmelerde Stratejik Yönetim ve İşletme Politikası, Der yayınları, 1997
EREN, Erol, Prof. Dr., Yönetim ve Organizasyon, Beta Basım Yayım, İstanbul 2001
ERKAN, Rüstem, Yrd. Doç. Dr., bilim adamı Yayınları, Ankara 2002
ERSEN, Haldun, İnsan Kaynakları ve Kalite, Maestro Yayın, İstanbul 2002
ERSES, Selma Mine, Mahalle Kimliği, İstanbul Dergisi, Ocak 2002
ERYILMAZ, Bilal, Prof. Dr., Bürokrasi, İzmir 2003
ESİN, Alp, Prof. Dr., ISO 9001:2000 Işığında Hizmette Toplam Kalite, Metu Press Yayınları, Ankara
2002
FIELD, John, Sosyal Sermaye, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2006
GEDİKLİ; Bülent, Kamu harcamaları Yönetiminde Kalite, C&Ç Yeminli mali Müşavirlik Yayınları,
Ankara, 2001
GENÇ, Nurullah, Doç.Dr., Zirveye Götüren Yönetim, Timaş yayınları, İstanbul 1997
GÖRMEZ, Kemal, Yerel Demokrasi ve Türkiye, Vadi Yayınları, Ankara 1997
GÖYMEN, Korel, Prof. Dr., Türkiye’de Bölge Kavramı ve Politikaların Gelişimi, Avrupa Birliği ve
Türkiye’de Bölgesel Yönetişim, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 2003
GÖYMEN, Korel, Prof. Dr., Yerel Kalkınma Önderi ve Paydaşı Olarak Belediyeler, “Yerel Kalkınmada
Belediyelerin Rolü”, Pendik Belediyesi Yayınları, İstanbul 2004
GÖYMEN, Korel, Yönetişimi Uygulamaya Mecburuz, http://www.siviltoplum.com.tr
GÜL, Hüseyin, Ekonomik Kalkınmada Yerel Alternatifler, “Kentsel Ekonomik Araştırmalar
Sempozyumu”, DPT Yayınları, Ankara 2004, c.1
GÜMÜŞ, A. Şahin, Yrd. Doç Dr. İletmelerde Çalışanların Yönetime Katılmasının Önemi, Standart
Dergisi, s: 474
GÜMÜŞ, Mustafa, Yönetimde Başarı için Altın Kuralar, Alfa Basım Yayım, İstanbul 1999
GÜRSÖZLÜ, Süheyla, Proses Tanımı ve Kavramı, www.sitetky.com
GÜVENÇ, Bozkurt, Türk Kimliği, Remzi Kitabevi
HALİS, Muhsin, Doç. Dr., TEKİNTUŞ Mehmet, Yrd.Doç.Dr., “Kamuda Performans Yönetimi”, Kamu
Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar, Edisyon Yayıncılık, Ankara 2003
HAMMER, Mıchael, STANTON, A. Stevan, Değişim Mühendisliği Devrimi, Sabah Yayınları, İstanbul
1995
HANCI, İ. Hamit, Çocuk Suçluluğu, http://www.sucveceza.com/icerik-24.html
HERAL, İsmail, Sosyal Sermaye, http://www.eastweststudies.org/tr
HESAPÇIOĞLU, Muhsin, Prof.Dr., İnsan Kaynakları Yönetimi ve Ekonomi, İstanbul 1994,
Hollanda Maliye Bakanlığı Kamu Denetim Politikası Genel Müdürlüğü, Kamusal Yönetişim, Çev:
ÖZEREN, Baran, vd., http://www.saydamlik.org
http://mhukuk.kolayweb.com/yaziyett.htm
http://sifirforum.com/sosyoloji/sosyallesme_yada_sosyalizasyon-t7665.0.html
http://skb.golcuk.bel.tr/id3.html
http://sydtf.basbakanlik.gov.tr
http://www.abgm.adalet.gov.tr
http://www.abyerelnet.org/ab/iyiyonetisim/
http://www.avrupaufuklari.org
http://www.basarm.com.tr/yayin/malihukuk/belediyeyonzabita/02.htm
http://www.belgenet.com
http://www.biltek.tubitak.gov.tr/dergi/01/kasim/kentler.pdf
http://www.deltur.cec.eu.int
http://www.gap.gov.tr/Turkish/Dergi/D9152001/destek.html
http://www.insankaynaklari.com
http://www.iskur.gov.tr
http://www.kosgeb.gov.tr
http://www.mimarlarodasi.org.tr/UIKDocs%5Cgoteborgbil.pdf
http://www.mitaged.org.tr/ab_khak_deklarasyon.htm
http://www.nvi.gov.tr
http://www.ozida.gov.tr
http://www.shcek.gov.tr
http://www.sosyalhizmetuzmani.org/temelkavram.htm
http://www.sydtf.gov.tr
http://www.tdk.gov.tr
http://www.tesev.org.tr /
http://www.tumbelsen.org/kentli_haklar.htm
http://www.uemtem.org.tr/html_web/seminerler/iso_14000_cevre_yonetimi.html, 05.01.2006.;
http://www.yalova77.com/077/anasayfa/icerik.php?id=13
http://www.yereldergi.com.tr
http://www.yerelnet.org.tr/uluslararasi/avrupakonseyianlasma7.php
ISHIKAVVA, Kaoru,Toplam Kalite kontrol, Kalder yayınları, İstanbul 1997
İMAİ, Masaaki, Kaizen, Kalder yayınları, İstanbul 1999
İSLAM, Yücel, Kamu Yönetiminde Müşteri Anlayışının Oluşması, Standart Dergisi, s: 487
KALAYCIOĞLU, Ersin, İstanbul’da İyi Yönetişim: Bir Model Tasarımı, Belediyelerin Yerel Kalkınmada
rolü, Pendik Belediyesi yayınları, İstanbul 2004
KALAYCIOĞLU, Ersin, Sürdürülebilir Gelişme ve Siyasal İyi Yönetişim: Türkiye’nin Son On Yılı,
http://www.iula-emme.org/wssd
Kal-Der, Belediyelerde Toplam kalite Yönetimi Temel Eğitimleri El Kitabı, Kalder yayınları, İstanbul
1999
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Genel Gerekçesi,
http://www.basbakanlik.gov.tr
Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Genel Gerekçesi,
http://www.basbakanlik.gov.tr
Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Kılavuzu, Mayıs 2003, http://www.dpt.gov.tr
KARAGÜL,
Mehmet,
Sosyal
Sermaye
Üzerine
Bir
İnceleme,
http://www.iibf.ibu.edu.tr/dergibahar2005/makale2.pdf
KARAKURT, Elif, Dünya Kenti Kavramına Alternatif Bir Bakış, Kentsel Ekonomik Araştırmalar
Sempozyumu, DPY Yayınları, Ankara 2004, c:1
KARAKURT; Elif, Avrupa Birliği Yolunda Türkiye’de Kentsel Haklar, http://www.isguc.org/
KAVRAKOĞLU, İbrahim, Kalite, Kalder yayınları, İstanbul 1998
KAYA, Erol, Belediyelerde Toplam Kalite Yönetimi ve ISO 9001, İlke Yayınları, İstanbul 2003
KAYA, Erol, Kentleşme ve Kentlileşme, İlke Yayınları, İstanbul 2003
KAYA, Erol, Pendik Yerel Kalkınma Platformu, Pendik Belediyesi Yayınları, İstanbul 2004
KAYA, Erol, Yerel Yönetimler Reformu ve Belediyelerde Yeniden yapılanma, İlke Yayıncılık, İstanbul
2003
KAYASU, Serap ve diğerleri, Yerel Bölgesel Ekonomik Kalkınma ve Rekabet Gücünün Artırılması:
Bölgesel Kalkınma Ajansları, İTO Yayınları, İstanbul 2003
KELEŞ, Ruşen, Kentleşme Politikası, İmge Kitabevi, Ankara 1992
KESER, Kemal, Katma Değer Artırıcı Mekanizmalar, Global Yayıncılık, İstanbul 1997
KİBRİTÇİOĞLU, Aykut, İktisadi Büyümenin Belirleyicileri ve Yeni Büyüme Modellerinde Beşeri
Sermayenin Yeri, http://129.3.20.41/eps/dev/papers/0505/0505009.pdf
KOÇDEMİR, Kadir, Hizmette Vatandaşa Yakınlık İlkesi ve Sosyal Hizmetler, Türk İdare Dergisi, Mart
2002
KONGAR, Emre, 21. Yüzyılda Türkiye, Remzi Kitabevi, İstanbul 2001, sf: 551
KORKMAZ, Gürol, HENDEN, H. Burçin, Kentsel Güvenliğin Planlamasının Toplumsal Boyut ile
Bağlantısı, http://www.giresun.pol.tr/ken.htm
KOVANCI, Ahmet, Toplam Kalite Yönetimi, Sistem Yayıncılık, İstanbul 2001
KÖSECİK, Muhammed, Avrupa Birliği Entegrasyonu ve Ulusal Kamu Yönetimleri, ed:ACAR, Muhittin,
ÖZGÜR; Hüseyin, Çağdaş Kamu Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2004
KÖSECİK, Muhammed, Yrd. Doç. Dr., Avrupa Birliğinin Bütünleşmesi Sürecinde Yerel Yönetimler, ed:
PARLAK, Bekir, ÖZGÜR, Hüseyin, Türkiye’de Yerel Yönetimler, Alfa Basım Yayım, İstanbul 2002
KUZEY, Pelin, Şeffaflık ve İyi Yönetişim, “İyi Yönetişimin Temel Unsurları”, Maliye Bakanlığı Avrupa
Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı yayınları,
LATİF, Hasan, Yrd. Doç. Dr., Kaotik Ortamda Yönetim, “Modern Yönetim Yaklaşımları (Ed: DALAY,
İsmail vd.)”, Beta Basım Yayım, İstanbul 2002
MALİK, Eyüp, Çağdaş Kentler ve Çevre, 2010 Yılının İstanbul’una Doğru Kent Zirvesi, İ.B.B. Yayınları,
1998
MARŞAP, Akın, Yrd. Do. Dr., Stratejik Planlamada Değişim Mühendisliği ve Yönetsel Geleceğin Sırları,
YA/EM Bildiriler Kitabı
NADAOĞLU, Halil, ve diğerleri, Mahalli İdarelerin Yeniden Yapılandırılması, TOBB, İstanbul 1996
NADAROĞLU, Halil, Mahalli İdareler, Beta Basım yayım Dağıtım, İstanbul 2001
NAO (İngiltere Sayıştayı, Performans Ölçümü, Çev: ARAL, C.Suat, Sayıştay Başkanlığı, Ankara 2001
NAVAİE, Nil Şişmanyazıcı, Kalkınma Yolunda Sosyal Sermaye ve Sosyal Sorumluluk”,
http://www.art4development.net/
NOHUTÇU, Ahmet, Yrd. Doç. Dr., Sürdürülebilir Kamu Yönetimi Kalitesi İçin Toplam Kalite Yönetimi,
Performans Yönetimi Sorun Alanları, Uygulamalar ve Türk Kamu Yönetimine Uyarlaması, “Kamu Yönetiminde
Çağdaş Yaklaşımlar” Ed: BALCI Asım vd., Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003
NOHUTÇU, Ahmet, Yrd. Doç. Dr., Tekno-Ekonomik Paradigma Dönüşümünden Yeni Demokratik
Yönetim Mekanizmalarına: Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Devlet ve Kamu Yönetimine Etkileri,
http://www.mugla.edu.tr
NUMANOĞLU, Nurşen, Avrupa Birliğinin Bölgesel Yönetişime İlişkin Türkiye’den Beklentileri ve
Ulusal Program, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Bölgesel Yönetişim, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul
2003
ÖMÜRGÖNÜLŞEN, Uğur, ÖKTEM, M. Kemal, Türkiye^’nin Avrupa Birliğine Yönetsel Uyumu:
Yönetsel Sorun Alanları, Uyum Kriterleri ve Uyum Çabaları, ed:ACAR, Muhittin, ÖZGÜR; Hüseyin, Çağdaş
Kamu Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2004, c.2
ÖNDÜL, Hüsnü, Kentli Haklarının Kavramsal Temelleri, http://www.ihd.org.tr/makale/kent4.html
ÖZDEMİR,
Aytül,
Ayşe,
Sanal
Topluluklarda
Sosyal
Sermaye
Olabilir
mi?,
http://isguc.org/?avc=arc_view.php&ex=263&pg=m
ÖZFATURA, Burhan, İç Göç Makro Tedbirler Paketi İle Önlenmelidir, Göç, Sorunlar ve Çözümler, İzmir
B.B Yayınları, İzmir, 1996
ÖZGÜL, M. Yaşar, AGAH, Halil, GAP Projesi Bir Bölgesel Yönetişim Modeli Olabilir mi?, “Avrupa
Birliği ve Türkiye’de Bölgesel Yönetişim”, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 1994
ÖZKAYA, Eraslan, İmar Kanunu Şerhi ve Mevzuatı, Seçkin Yayınevi, Ankara 1997
ÖZTEMEL, Ercan, Belediyelerde Toplam kalite Yönetimi, Değişi yayınları, Adapazarı 2001
ÖZVEREN, Mina, Toplam Kalite Yönetimi, Alfa yayınları, İstanbul 1997
ÖZYABA, Murat, Avrupa İle Uyumlanmada Sağlıklı Kent Yapısı ve Bursa Örneği,
http://www.kentli.org/makale/saglikli.htm
PEKDEMİR, Menteş Işıl, İşletmelerde Kalite Yönetimi, Beta Basım Yayım, 1992
PEKER, Ömer, Doç. Dr., Toplam Kalite Yönetiminin Eğitim Sistemine Uygulanabilirliği, Amme İdaresi
dergisi, s;2
PEKTAŞ, E. Kadri, Belediye Yönetiminde Zabıta Hizmetleri Ve 21. Yüzyıl Kentinde Zabıtanın Yeri
(Afyon Belediyesi Örneği), Http://Www.ekitapyayin.com/id/026/
PFEFFER, Jeffrey İnsan Denklemini Çözen kazanıyor, Capital Dergisi, Ekim 1998
PİRA, Aylin, SOHODOL, Çisil, Kriz Yönetimi, İletişim Yayınları, İstanbul 2004
Prof. Dr. Atilla Bağrıagk, Belgelerle Uygulamalı ISO 9000, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul 1995
RODOPLU, Gültekin, Prof. Dr., Yerel kalkınma, Yerel Siyaset Dergisi, Mart 2006
SAMSUN, Nihal, Hesap Verebilirlik ve İyi Yönetişim, “İyi Yönetişimin Temel Unsurları”, Maliye
Bakanlığı Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı yayınları,
SANDERS Donalt A., J.A. Sanders, Richard H. Johnson, C.F. Scott, ISO 9000 Nedir, Niçin, Nasıl? Rota
Yayınları
SARAN, Ulvi, Dr., Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma, Atlas Yayıncılık, Ankara 2004
SAVAŞ; Nuran, ISO 9000 Serisi, Macro Dergisi, Mayıs 1997
SAYGILIOĞLU, Nevzat, ARI Selçuk, Etkin Devlet, Sabancı Üniversitesi, İstanbul 2002
SEYMEN, Oya Aytemiz, İşletmelerde Yeniden Yapılanma, Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ.,İstanbul
2002
SHIKAWA, Kaoru, Toplam Kalite Kontrol, Kalder yayınları, İstanbul 1997
SÖNMEZ, Necmi, “Çevre, Toprak ve İnsan,” İnsan, Çevre, Toplum, Editör Ruşen Keleş, İmge Yayınevi,
Ankara, 1992, s. 9
ŞAHİN, Ramazan, Ombudsman, Kamu Denetçiliği Avrupa Birliği, www.icisleri.gov.tr
ŞAHİN, Sultan, K., GÜNER Saadet, Kültürel Mirasın Korunması ve Sivil Toplum Kuruluşları Arasındaki
İlişkiler, http://web.deu.edu.tr/terracottas/kumid/files/sultan_bildiri_metni.pdf
ŞAHİN, Yusuf, Dr., Kriz Yönetimi, “Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar”, (Ed: BALCI, Asım, vd.),
Seçkin Yayıncılık, Ankara 2003
ŞENLİER, Nihal, ERYILMAZ, Semiha Sultan, Kentler Arası Rekabette İstanbul’un Yeri, Kentsel
Ekonomik Araştırmalar Sempozyumu, DPY Yayınları, Ankara 2004, c:2
ŞENSES, Fikret, Doç. Dr., İkincilik Ödülü, Verimlilik Dergisi, MPM Yayınları, 1987/1
ŞENTÜRK, Hulusi, Sürdürülebilir Kentleşme, Yerel Siyaset Dergisi, Haziran 2006
ŞİMŞEK, Muhittin, Prof.Dr., NURSOY, Mustafa, Yrd.Doç.Dr, Toplam Kalite Yönetiminde Performans
Ölçme, Hayat yayınlan, İstanbul 2002
ŞİMŞEK, Muhittin; Kalite Yönetimi, Marmara üniversitesi yayınları, İstanbul 1998
TAİSHOFF, Marika, Müşteriye Odaklanmak, Peki Ama Nasıl? Power Dergisi, Ocak 1999
TANSUĞ, Avniye, “Kültürel Miras mı, Kültürel Varlık mı?” http://www.cekulvakfi.org.tr
TANYAŞ, Mehmet, Doç. Dr., Stratejik Planlamada Verimlilik Ölçme ve Değerlendirmenin Önemi,
Birinci Verimlilik Kongresi-Bildiriler, MPM Yayınları, Ankara 1991, sf: 6
TAPTIK, Yılmaz, KELEŞ, Özgül, Kalite Savaş Araçları, Kalder Yayınları, İstanbul 1998
TAŞKIRAN, Necati, Doç. Dr., Stratejik Yönetim Aracı Olarak Amaçlara Göre Yönetim, İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, s:1
TEKELİ, İlhan, Modernite Aşılırken Kent Planlaması, İmge Kitabevi, Ankara 2001
TEKİNTUŞ, Mehmet, Belediyelerde Toplam Kalite Yönetimine Geçmek İçin Bulunması Gereken
Nitelikler, http://www.geocities.com/yereldemokrasi
TOPRAK, Erkan, Demokratik ve Etkin Bir Devlet İçin Türk Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma,
Yayınlanmamış doktora tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı,
Ankara 2000
TOPRAK, Zerrin, Kent Yönetimi ve Politikası, Akevler Akdeniz Bilimsel Araştırma Merkezi Yayınları,
İzmir, 1988
TOPRAK, Zerrin, Uluslar arası Mevzuatta Planlama ve Kent Yönetimine Etkisi,
http://web.deu.edu.tr/gundem21
TORLAK, Sülün Evinç, YAVUZÇEHRE, Savaş Pınar, Kentsel Yaşam Kalitesi ve Belediyeler, Süleyman
Demirel Üniversitesi, SBE Dergisi, Güz 2006
TOSUN, G.Erdoğan, Sivil Toplum, Çağdaş Kamu Yönetimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2003
TS-ISO 9005, Türk Standartları Enstitüsü yayınları; Doç Dr. Mahmut KARTAL, İstatistiksel Kalite
Kontrolü, Şafak Yayınevi, Sivas 1999
TUTAR, Hasan, Yrd. Doç. Dr., Kriz ve Stres Yönetimi, Seçkin Yayın Dağıtım, Ankara 2004
TÜRE, Fatih, Y.Doç. Dr., Birleşik Avrupa Düşüncesi ve Avrupa Birliği, “Avrupa Birliği Sürecinde
Türkiye”, (Ed: UZUN, Turgay, ÖZN, Serap), Seçkin Yayıncılık, Ankara 2004
ULUSOY, Ahmet, Doç. Dr., AKDEMİR, Tekin, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2002
VURAL,
Ahmet,
VURAL,
Tarık,
Kentleşmenin
Sosyo
Ekonomik
Etkileri,
http://paribus.tr.googlepages.com/ulusoy_vural3.doc
www.cevreorman.gov.tr
www.dpt.gov.tr
YAZAN, Ümit Meriç, Sosyoloji Konuşmaları, Timaş Yayınları, İstanbul 1999
YENERSOY, Gönül, Prof. Dr., Toplam Kalite Yönetimi, Rota yayınları, İstanbul 1997
YERELİ, B. Ahmet, TÜFEKÇİ; Ethem, Mansiyon, Verimlilik Dergisi, MPM Yayınları, 1987/1
YILMAZ, Ç., “Çağdaşlık”, geocities.com/cetinyilmaz_2000.
YILMAZ, Kutluhan, Kamu Kuruluşları İçin Stratejik Planlama Uygulaması, Sayıştay Dergisi, s:50-51
YUMUŞAK, İbrahim Güran, BİLEN, Mahmut, Gelir Dağılımı-Beşeri Sermaye İlişkisi ve Türkiye
Üzerine Bir Değerlendirme, http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/bilen00.pdf
YURTSEVEN, Rıdvan, Yrd. Doç. Dr., Stratejik Yönetim Sürecinde Misyon Kavramı,
http://www.merih.net
Yüksek Planlama Kurulu, Ulusal Ön Kalkınma Planı (2004-2006) Ankara 2003
Download