Makalenin Başlığı: Finansal Sermayenin Kaynakları ve Finansal

advertisement
Makalenin Başlığı: Finansal Sermayenin Kaynakları ve Finansal Krizler
(Financial Capital Resources and Financial Crisis)
Yazar: Yar. Doç.Dr. Oğuz Bal
Görev Yeri: Kocaeli Üniversitesi
GSM.(+9)05052690018
e-mail: [email protected]
1
Financial Capital Resources and Financial Crisis
Finansal Sermayenin Kaynakları ve Finansal Krizler
ABSTRACT
Formation and accumulation of capital is one of the main problems of all economies.
Factor differences in the country's, capital accumulation, growth, development, and create
obstacles for the development moves. To investment financing, own source equity or external
resources might need to. Of course, the type and the maturity, in order to provide the planned
investment or to renew factors, are important. This issue, of course, is the subject of
financing. Source of financing for long-and short-term investments, respectively, from capital
markets and money markets can be achieved. For source of funding the investments of
inventory, there is more maneuver area for state.
Today; in the majority of the world's economies liberal policies are applied, and may
accepted vulnerable to global economies. A financial event; either, could be the result of a
financial event, or occurs the cause of other the financial event.
This working is the six chapter. Definitions of the concept of capital was in the first
chapter. In the second chapter; the sources of monetary capital, and production function were
discussed. In the third chapter; focused on the relationship between monetary foreign capital,
and Turkey. The fourth section, the global financial crisis, and the policies against to
relationships with financial institutions were discussed. The fifth chapter; on the structure of
borrowing, and the current account deficit were studied. The sixth chapter, conclusions and
recommendations took place.
Sources: TC Central Bank, Turkey Statistical Institute, Treasury data.
Keywords: Capital, crisis, financial, markets, Turkey
ÖZET
Sermayenin oluşumu ve birikimi tüm ekonomilerin temel sorunlarından biridir.
Ülkelerdeki faktör farklılıkları; sermaye birikimi, büyüme, kalkınma ve gelişme hamlelerine
engel olabilecek bir unsurdur. Tür ve vade, yapılacak yatırımda yetersiz faktörleri sağlamak
veya yenilemek için, önemlidir.
Yatırımın finansmanında ya öz kaynaklar veya dış
2
kaynaklara başvurulmalıdır.
Bu durum bir finansman konusudur.
Uzun ve kısa vadeli
yatırımların finansman kaynağı sırasıyla sermaye piyasalarından ve para piyasalarından
sağlanabilir. Devlet, stok yatırımlarının finansman kaynağı için, daha fazla manevra alanına
sahiptir.
Günümüzde dünya ekonomilerinin büyük bölümü liberal politikaların uygulandığı
global etkilere açık ekonomilerdir. Finansal bir olay, bir diğer finansal olayın da nedeni ya da
sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yapısal sorunlardan kaynaklanan farklılıklar, ülkelerin dış
borçlarına yansımakta ve ekonomi politikalarını etkilemektedir. Yani; Parasal sermaye kıtlığı
bir finansman sorunudur. Parasal sermayedeki sorunlar reel sermayeyi etkileyerek üretim,
tüketim, yatırım ve tasarruf fonksiyonlarını etkilemektedir.
Çalışma altı bölümdür. Birinci bölümde sermaye kavramının tanımları yapıldı.
“Sermaye” kelimesi ile oluşturulan tamlamalar üzerinde duruldu. Parasal sermayenin reel
sermayeye akış şeması gösterildi. İkinci bölümde Parasal sermaye kaynakları ve üretim
fonksiyonu konusu ele alındı Üçüncü Bölümde; Üretimi için kaynak sorununda 2000-2010
yılları arası Türkiye örneği verildi. Parasal yabancı sermaye ve Türkiye ilişkisi üzerinde
duruldu. Dördüncü Bölümde; Finansmanın sorununun Türkiye açısından yapısal özelliği,
sorunların global finans kurumları ile ilişkileri ve finansal krizlere karşı politikalar ele alındı.
Beşinci bölümde; borçlanma ve cari açık ve kaynakları üzerinde çalışıldı. Altıncı Bölümde;
sonuç ve öneriler yer aldı.
Makalede kullanılan kaynaklar; T.C Merkez Bankası, Türkiye İstatistik Kurumu,
Hazine Müsteşarlığı Verileri kullanılmıştır.
Anahtar kelimeler: Sermaye, parasal, krizler, piyasalar, Türkiye,
1 Giriş
İçinde yaşanılan çağımızda bağımsız bir ekonomisinden söz etmek hemen hemen
imkânsızdır.
etkilemektedir.
Globalleşmenin sağladığı kazançlar ve zararlar tüm ulusal ekonomileri
Dünyanın herhangi bir yerinde oluşan bir finansal kriz kısa sürede bir
“domino etkisi “ ile yayılmaktadır.
Reel alanda gerçekleşen bir oluşumun beraberinde
finansal alandaki oluşumları da beraberinde getirmektedir.
3
Temelde ekonomiyi iki yarı
alanda düşünmek doğru olmasa bile etkileri bakımından farklılıklar göstermektedir. Finansal
alanda meydana gelen bir bunalım, etkisini kısa zamanda reel alanda göstermektedir.
Ülkeler finansal alanda güçlü yapıda olmadığında IMF’nin güdümüne girmektedir.
Yaşanılan krizlerde buna şahit olunmaktadır. Mali yapı sorununu çözemeyen ülkelerde sosyal
patlamalar da kaçınılmazdır.
Finansal kaynakların kıtlığı üretimi, tüketimi, yatırımı ve
tasarrufları doğrudan etkileyen temel bir sorundur.
Bu çalışmada; sorunun temelinin sermaye yetersizliği olduğu ifade edilmiştir. Sermaye,
anılan şekilde iki ana dala ayrılmıştır. Reel sermayesinin finansal sermayeye bağımlı olduğu
belirtilmiştir.
Finansal sermayedeki yetersizliğin reel sermayedeki etkileri verilerle
gösterilmiştir. Sorunun çözümüne dair öneriler ülkelerin dünya ile entegrasyonu bağlamında
ele alınmıştır.
Özellikle, Türkiye’deki reel alandaki sığlık sorunlarının, finansal yapı
özelliklerinden kaynaklandığı ifade edilmiştir.
Öncelikle teoride geçen «sermaye»nin teknik anlamları üzerinde duruldu.
Finansal
sermayenin oluşumunda en temel kaynakların neler olduğu açıklandı. Finansal ilişkilerin
Globalleşme bağlamında nasıl cereyan ettiği hususu ele alındı. Parasal sermayenin reel alana
yansımasında teorik varsayımlar üzerinde çalışıldı.
İkinci olarak, parasal sermaye kaynakları üzerinde duruldu.
Üretim fonksiyonu
bileşenlerinin uyumu üzerinde çalışıldı. Üçüncü olarak parasal sermayenin transferi üzerinde
yoğunlaşıldı. Dördüncü bölümde; Finansman sorununun Türkiye açısından yapısal
özelliği(2000-2011)üzerinde çalışmalar ve yorumlamalar yapıldı. Beşinci bölümde;
borçlanma ve cari açık yapısı ve kaynakları üzerinde çalışıldı. Altıncı bölümde de sonuç ve
öneriler yer almaktadır. Çalışmada, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Türkiye İstatistik
Kurumu, Devlet Planlama Teşkilatı, Euro Stat, IMF, Dünya Bankası, OECD, TC. Hazine
Müsteşarlığı resmi verileri kullanılmıştır.
2 Sermaye Kavramı Ve Tanımlar
Sermaye; bir ticari işin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir
malların tamamıdır. İktisat biliminde sermaye, gündelik hayatta kullanılan "para" anlamından
farklıdır. Sermaye; üretimde emeğin verimini artıran, daha önce insanlar tarafından üretilmiş
olan üretim araçları ve üretim faktörlerinden birisidir. İşletme bilimine göre sermaye;
işletmenin sahip olduğu tüm maddi ve manevi varlıkların tamamıdır. Muhasebeleştirmede öz
sermaye kalemi olarak kayıt edilir. Farklı bilim dallarında veya disiplinlerde ayrı anlamlarda
4
kullanılmış olsa bile, genelde «kaynak» anlamında kullanılır. Bu kavram bazı ön sözcüklerle,
anlamları değişen söz guruplarını oluşturur.
Örneğin; sosyal sermaye, beşeri sermaye,
entellektüel sermaye, yabancı sermaye, girişim sermayesi vb. Şirketlerde, finansman
olanaklarını ve onun likiditesini kapsamaktadır.
Sermayenin ne kadarının dışsal, ne
kadarının öz sermayeye ait olduğu önemlidir.
2.1 Sermaye Birikimi
Anamalın, aktiflerin tamamı ya da özsermayenin çoğalması anlamına gelir.
faktörlerinden olan sermayenin çoğalması çeşitli yollarla olmaktadır.
Üretim
Saf iktisat bilimi
açısından; büyümeyle artan gelirden sağlanan tasarrufların yatırımlara dönüşmesinden
meydana gelmektedir. İşçiler arasındaki rekabetin patronun sermayesini çoğaltması gibi,
küçük firmaların rekabeti sonucu büyük firmalarca yutulması gibi, geri kalmış ülkelerin
gelişmiş ülkelerce kaynaklarının sömürülmesi sonucunda da sermaye birikmiş olur.
2.2 Sermayenin küreselleşmesi
Sermayenin bu bağlamında firma, dışsal sermayeden bağımsız düşünülemez. Aslında bu
kavram; merkantilizm dönemlerine kadar uzanır.
Önceki yüzyıllarda da uzun mesafe
kervanlarıyla gerçekleştirilen küresel ticaret ağından söz edilebilir. Günümüzde sermayenin
transferi,
elektronik
ortamlar
vasıtasıyla
mal,
hizmet
ve
fon transferi
şeklinde
gerçekleşmektedir. Şöyleki; sermaye mala dönüştürülmekte ve mal, mal ile takas
edilmektedir. Mal paraya dönüştürülmekte, vadeli transferlerde Swap, Futures, Forward gibi
teknikler kullanılarak fonlar dünyanın en uzak yöresinde offshore bankalarındaki hesaplara
kaydedilmektedir. Bu hız ve transfer, kârlılıktan öte bir kavramı gerektirmektedir.
2.3 Sermaye transferinin gerçekleştirilmesi
Dışa açık bir ekonominin en önemli özelliklerinden biri de; sermaye transferinin mümkün
olmasıdır. Bu transfer;
a- Yabancı yatırımcıların (örneğin; Türkiye'deki) faaliyet ve işlemlerinden doğan net kâr,
temettü, satış, tasfiye ve tazminat bedelleri, lisans, yönetim ve benzeri anlaşmalar karşılığında
ödenecek meblağlarının transferi şeklinde gerçekleşir,
b- Makine, teçhizat, alet ve bu kapsamdaki mallar, makine aksamı, yedek parçalar ve
malzeme ile diğer gerekli mallar,
c- Lisanslar, patent hakları ve marka gibi fikri haklar ve hizmetler,
d-Yeniden yatırılmak suretiyle sermayeye dönüştürülen kârlar şeklinde gerçekleştirilir.
Faiz oranı; sermayenin transferi için en önemli unsurdur. Faiz oranlarının düşük kalması
5
ekonomiyi canlandırıcı etki yapar. Parasal genişleme politikası enflasyonu artırır. Tasarruf
sahiplerinden sermaye transferi sağlayabilir. Çokuluslu bir şirket, yabancı bir ülkede
genişlemek için, bağlı şirketine ve dolayısıyla, o ülkeye kaynak transferi yapar. Buna karşılık,
bağlı şirketin bulunduğu ülkede yer alan, bir başka çokuluslu şirket de, diğer çokuluslu
şirketin bulunduğu ülkedeki bağlı şirketine sermaye transfer etmek kaydıyla genişleme yoluna
gidebilir, böylece ülkeler arasında kaynak transferi yapmış olur
Yabancı ülke yatırımcıları finansal alanlarda ellerindeki fonlar için reel getirilerinin
yüksek olduğu ülkeleri seçerler. Reel kazançların yüksek olması için de seçtikleri ülkelerde
enflasyon oranının düşük ve nominal faiz oranının yüksek olması gerekir.
Dolaylı yabancı
sermayenin giriş nedeni ve sorunun kaynağı da budur. Türkiye’de 24 Ocak 1980 istikrar
tedbirleri ile yabancı sermaye girişi teşvik edilmiş ve böylece yabancı sermaye yatırımlarında
artışlar görülmüştür.
devret"
modelinin
Sermaye transferi üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, "yap-işletkabulü,
"Joint-Venture"
şeklindeki
ortak
yatırım
girişimlerini
hızlandırmıştır.
2.4 Reel sermaye
Reel Sermaye; üretilmiş üretim araçlarıdır. Buna fiziksel sermaye de denilebilir. Reel
sermayede üretken faktör emektir. Firmalar reel sermaye için gerekli olan parasal sermayeyi
öz sermaye ya da kredi sağlayarak bulundurmak durumundadır. Öz sermaye de tasarruflarla
oluşturulur. Tasarrufların üretime aktarılması; reel kâr marjı ile paranın reel faiz getirisine
bağlıdır.
Tasarruflar üretime aktarılmadığı sürece üretken değildir.
Şu hale üretim
fonksiyonu sınırlı zamanla, parasal sermaye, emek değişkenlerinden oluşmaktadır.
Reel
sermayeyi bağımlı değişken olarak ele aldığımızda, bağımsız değişkenleri olan mekânın
getirisi rantı, paranın getirisi faizi, işgücünün bedeli ise ücretiifade eder.
Reel sermayeyi
oluşturan girişimcinin kazancı ise kârı oluşturmaktadır. Şu halde kâr, bağımlı değişken, faiz,
ücret, rant da bağımsız değişken olarak kabul edilebilir.
2.5 Parasal sermaye
Parasal sermaye; üretim faktörlerini bir araya getirerek üretimi gerçekleştiren firmalarca
faiz karşılığında talep edilen fonlara denir. Bunlar, akışkan fonlar halinde mali piyasalar
arasında hareket eden kısa vadeli fonlardır.(Kazgan, 1994: 161) Parasal sermaye MB’larının
paralarından oluştuğu gibi bazen, kişilerin sahip oldukları hisse senetleri, tahviller gibi
değerler de olur.
Finansman tekniklerinde kullanılan mal ya da hizmet mübadelesinde
6
kullanılabilecek para yerine geçen kıymetli evrak da bu sermayeye dâhildir. Parasal sermaye;
alım, satım, hibe, vakıf, rehin, kira, mevduat gibi diğer iş ve işlemler için kullanılması
açısından da özel mülkiyetin konusu içerindedir.
Ulusal para değerindeki değişmeler
karşısında, nominal değerleri aynı kalan ancak satın alma güçleri fiyat hareketlerine göre
ters yönde değişen kıymetler Parasal Sermaye’yi oluşturur.( VUK Mük.298, 338 Tebliğ)
Bir firmanın kârlılığı, parasal sermayesi ile ölçülür ve bu alan her türlü spekülâtif eylemlere
açıktır.
Sermaye piyasasının ayırıcı özelliği orta ve uzun vadeli fonlardan oluşmasıdır.
Sermaye piyasasından sağlanan krediler genellikle, işletmelerin duran varlıklarının
finansmanında kullanılarak reel sermayeye intikal eder.
Gerek fon arzı, gerekse fon talebi,
para piyasasından sermaye piyasasına ya da sermaye piyasasından para piyasasına kolayca
kayabilir. İki piyasa arasındaki fon akımını ayarlayan düzenleyici unsur faiz haddidir.
3 Parasal Sermayenin Reel Alana Yansıması
YATIRIMLARIN
FİNANSMANI
PARASAL
SERMAYE
REEL
SERMAYE
YAPISINDAKİ
DEĞİŞİMLER
SERMAYE
İŞLETME
SERMAYESİ
GEREKSİNİMLERİ
PARASAL SERMAYENİN REEL SERMAYEYE GEÇİŞ
KANALLARI
3.1 Parasal Sermaye Hareketleri
Finansal alanda uzmanlaşmanın sağlanması, sermaye yoğun teknolojinin kullanılarak
maliyetlerin düşürülüp verimliliğin arttırılması, rekabetin sağlanarak, tasarrufların uygun
değer dağılımının sağlanması ile yerli, gerçek ve tüzel kişilerin uluslararası finansal araçları
ellerinde bulundurmalarına izin verilir. Finansal risklerin dağıtılması, ülke içinde oluşacak ani
şoklardan daha az etkilenmesi ve ulusal paranın konvertibiletisinin sağlanabilmesi için
sermaye hareketleri üzerindeki tüm kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir
7
Finansal alanda uzmanlaşma; kaynakların toplanması ve etkin bir şekilde dağıtılmasını
küresel piyasalarla entegre ve bünyesinde çeşitli alt sektörleri bulunduran, katma değeri
yüksek ürün veya hizmet üretme kapasitesine sahip olmayı mümkün kılar.
Finansal
piyasalarla etkileşim içinde olma da fon tedarikinde kolaylıklar sağlar. Fon tedarikleri gerçek
veya tüzel kişilerin yapacakları tasarrufa, tasarruflar da harcama isteğine, gelire ve faiz
oranlarına bağlıdır.
Dolayısıyla aşağıda ifade edilen iki sonuca ulaşmamız mümkündür:
a)Parasal sermaye hareketlerinin uzman kişi ya da kurumlar aracılığıyla izlenmesi zorunludur.
b)Şirketlere finansman sağlama açısından borsada işlem görmenin yararları, hisse sentlerine
likidite yaratarak onlara olan talebin artırılmasını sağlamaktır.
1980’li yıllarda yoğun olarak, finansal piyasalar arasındaki karşılıklı transferler bilgi
ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler, liberalleşmeyle birlikte, piyasalar derinleşmeyi
sağlamış ve gelişmiş ülkelerdeki fonlar dünya ölçeğinde hareket imkânına kavuşmuştur.
Gelişmekte olan ve tasarruf noksanlığına sahip olan bir ülke, kaynak ihtiyacını faiz oranını
yükselterek, tasarruf fazlası olan ülkelerden fon transferini sağlar.
oranlarının yüksek olmasını gerektirmektedir.
Bu durum reel faiz
Reel yatırımlarla gerçekleşmeyen para
hareketleri genel olarak “sıcak para” olarak bilinmektedir.
3.2 Parasal Sermaye Oluşumunun Kaynakları ve Petrol Fiyatları İlişkisi
Parasal sermayenin elde edilmesi konusunda gözden kaçırılmaması gereken önemli nokta
da; parasal sermayenin gerçekleşmesi için Kapitalist bir ekonomik düzenin var olması şartıdır.
Kapitalist sistemin de en belirgin özelliği, özel girişim özgürlüğü ile özel mülkiyete
dayanması, tüm üretimin pazar için ve «maliyet + kâr» ilkesine göre yapılmasıdır. Sermaye
ister parasal ister reel olsun bunun oluşum ve birikiminde bir takım dayanakların olması
gerekmektedir.
Sermayedarın elinde bulunduracağı ve finansal kaynağa dönüştüreceği
varlıkların mülkiyetine sahip olması gerekmektedir.
Finansal yapıları güçlü olan
ekonomilerin gerekli şartı, reel ekonomilerinin de güçlü olmasıdır. Bu bölümde bu
dayanakların nasıl sağlandığı açıklanmaya çalışılacaktır.
Bunlar (1) üretim artışları,(2) yabancı sermaye, (3)transferler,(4)dış borçlanma yapısı ve
ihtiyacı gibi alt başlıklarla sıralanabilir. Bu maddeler sırasıyla ele alınıp incelenecektir.
Üretim; insan ihtiyaçlarını gideren mal ve hizmet elde etmeye yönelik çabalardır.
Üretilen mal ve hizmetler, iç ve dış pazarlarda arz edilmektedir. Üretim; bir anlamda üretim
faktörlerini etkin kullanarak dönüştürmek şeklinde de ifade edilebilir. Gerçekleşen üretim
kaynakların sınırlılığıyla doğru orantılıdır.
Dışa açık, serbest ekonomi modeli, rekabet
8
kavramıyla birlikte anlam kazanır ki: bu kavram aynı zamanda kapitalist ekonomik düzenin
en temel unsurlarındandır.
Dışa açıklığın en belirgin özelliği olan Enformasyon ve
ulaşımdaki gelişmeler, rekabetin boyutlarını artırmıştır. Konuya Türkiye açısından
bakıldığında olursa; Dünya Ekonomik Forumu (WEF) tarafından her yıl yayınlanan “Küresel
Rekabetçilik Raporu”nda;
2009-2010’da, 133 ülke arasında 61. sırada yer almış, 2010-
2011’de, bu kez 139 ülke içinde yine 61. olarak yerini korumuştur, 2011-2012’de ise 142 ülke
arasında 59. sıraya yükselmiştir.
Uluslararası rekabet ile üretim faktörlerinin yanısıra maliyet, kalite, teslim hızı ve
güvenilirliği gibi sorunlar, üretimi sınırlamaktadır. Rekabetçiliği sınırlayan; maliyetteki
artıştır. Maliyet artışı nedenlerinin başında enerji maliyetleri gelmektedir. Türkiye, elektrik
enerjisinin % 55 ini doğal gaz ile üretmektedir. Pahalı ve kalorisi düşük gaz, dış ticaret açığını
sürekli yükselten unsurdur, ham petrol, doğal gaz, kömür gibi temel enerji hammaddelerinin
hepsinde net ithalatçı durumundadır.
2000 yılı sonrasında izlenen sıcak para rüzgârıyla
yaşanan hızlı büyüme, enerji ithalatını da kamçıladı. Yatırımlar geride kalırken, ithalat
hızlandı.
Neo-Liberal ekonomi politikalar gereği, kamu sektörü enerji yatırımlarından
uzaklaştırılırken; özel girişimcilerin enerji yatırımları düşük bir düzeyde gerçekleşti. Sonuç
olarak; sınırlı kaynaklarla üretim için enerji, gelişmekte olan ekonomilerin temel problemidir.
Ekonomide yavaşlama, büyüme hızlarının düşmesi, enerji fiyatlarına bağlıdır.
Şimdilik dünya ekonomisinde enerji kaynağı, yaygın olarak (enerji pastasının %37si
düzeyinde)petroldür.
Petrol arzı arttıkça üretim fiyatları gerilemektedir. Pahalı petrol,
ülkelerin büyüme trendlerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Küresel enerji ve emtia
fiyatlarına bağlı olarak enflasyon yükselir, tüketici güven endeksi de gerileme gösterir. Petrol
fiyatlarındaki artış cari açığın ve enflasyondaki artışın nedenlerindendir. Bu, cari işlemler
açığı yüksek ülkelerden biri olan Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Bu açığı, enerji
fiyatlarının sürekli artması nedeniyle kısa vadede kontrol etmesi de elinde değildir.
Türkiye’nin yıllık petrol faturası; 2010 yılında ham petrol varil fiyatları ortalama 75, 2011
yılında ortalama 95 Dolar mertebesindeydi. 2012 başı itibariyle 125 Dolar seviyesinde, eğer,
petrol fiyatları bugünkü haliyle 122 Dolar seviyesinde kalırsa, 2012'de en az 10 milyar Dolar
yansıması
olacak
(www.haberler.com).
ve
Türkiye'nin
petrol
faturası
65
milyar
dolara
çıkacaktır
Petrol fiyatları arttıkça gıda fiyatları da artacağı için enflasyon 2012
yılında hedeflenen enflasyon oranını olan yüzde 5 rakamının çok üstünde çıkabilir
(www.csgb.gov.tr).
Bu nedenle MB Para Politikası Kurulu (PPK) Petrol fiyatlarına dair
9
belirsizliklerin enflasyon görünümü üzerinde yukarı yönlü riskleri canlı tuttuğu belirtilerek
maliyet unsurlarında gözlenen gelişmelerin beklentiler üzerindeki etkisini önlemek amacıyla,
MB ek parasal sıkılaştırmaya gitmiştir ( www.sondakika.com).
Bunun alternatifi ise faiz
oranlarını artırmak olacaktır. MB’nin sıkılaştırıcı hamleleri kısa vadeli faizleri artırsa da diğer
taraftan düzelme eğiliminde olan beklentileri piyasada orta vadeli kıymetlerin faizlerinin
yükselmesini engellemektedir.
Piyasalarda tahvil faizi %10,80 lerdedir. Enerji ve gıda
fiyatlarındaki artışın devam etmesi sebebiyle enflasyonda artışın sürebileceği endişesi
borsalarda satış yönünde kullanılır. Yükselen petrol fiyatları, petrol ithalatı/gsmh oranının
yüksek olduğu ekonomilerde maliyet enflasyonu baskısı yaratmaktadır. Petrol ihraç eden
ülkelerde dış ödeme fazlaları yaratırken, ithalatçısı ülkelerde büyük açıklar üretmektedir.
YILLAR
GSYİH
BÜYÜME
ELEKTRİK
ÜRETİMİ
HIZI %
(sanayi%)
HAM PETROL
SANAYİ SEKTÖRÜ
İTHALATI
DEĞİŞİM HIZI %
(TON)
2000
6,8
57,4
21.894.858
5.6
2001
-5,7
56,0
24.839.130
-7.5
2002
6,2
52,6
23.707.589
9.4
2003
5,3
57,4
24.028.667
7.8
2004
9,4
56,9
23.917.019
9.4
2005
8,4
55,6
23.389.647
6.5
2006
6,9
54,8
23.786.875
7.4
2007
4,7
54,5
23.445.764
0.9
2008
0,7
53,8
21.833.471
-0.6
2009
-4,7
46,1
22.612.000
-9.9
2010
8,9
45,4
20.332.467
13.1
Tablo:1 KAYNAK: TÜİK, DPT
Enerji Bileşenleri Tablosu. Tabloya göre; petrol faturası yükseldikçe
sanayi sektörü düşme trendindedir.
Enerji ve altın ithalatı ülkemizde GSYİH oranı olarak 2003 yılındaki yüzde 5,35 oranından
2006 yılında yüzde 7,4 oranına yükselmiş. Bu da aynı dönemde ticaret açığının GSYİH oranı
olarak yüzde 5,9 düzeyinden yüzde 9,8 düzeyine zıplamasını getirmiş. Bu da cari denge
açığının 2003 yılında GSYİH oranı olarak yüzde 4,4 düzeyinden 2006 yılında yüzde 7,4
düzeyine yükselmesine neden oluyor. Türkiye, 2007 yılında petrol ve doğalgaz için yurt
dışına yaklaşık 40 milyar dolar ödedi. Önümüzdeki 15 yıldaki toplam fatura ise 460 milyar
dolar olarak hesaplanıyor. Bu durum ülkenin enerjide acil olarak yeni çözümler üretmesi
gerektiğini ortaya koyuyor.
Türkiye'de ham petrol üretimi yurtiçi ve yurt dışı toplamına
bakıldığında 19,3 milyon varil olup, tüketim dikkate alındığında dışa bağımlılık oranımız %93
seviyesindedir. (Kaynak:www.alternaturk.org/Türkiye-enerji-raporu.php)
10
Türkiye'de Petrol Üretimi
Grafik:1 Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
Firmalar için üretim artışı hem sistematik hem de sistematik olmayan risk altındadır. Eğer
firma; uzun vadeli bir yatırımı tasarlıyorsa uzun vadeli finansal kaynaklara, kısa vadeli
yatırımı tasarlıyorsa kısa vadeli finansal kaynaklara başvuracaktır. Üretimde başarılıysa bu,
finansal kaynağın sağlamlığına ve güçlü olmasına bağlıdır. Bu kaynaklar sermaye
piyasalarından gerçekleşmektedir. Sermaye piyasalarının faaliyetleriyse özellikle Anonim
şirketlerin(A.Ş) ihraç ettikleri hisse senedi, tahvil veya diğer menkul kıymetlere
dayanmaktadır.
Menkul kıymetlerin alıcı ve satıcılarının çok olması, şirketlerin ilgi
alanlarındaki başarılarıyla doğru orantılıdır. İşlem gördükleri borsadan önemli miktarlarda
fon temini böylece sağlarlar.
3.3 Üretim Fonksiyonu1 ve Bileşenlerindeki Uyum
Üretim artışları, ülke ekonomisinin temel dayanaklarındandır. Üretim fonksiyonunda
üretim faktörleri birer bağımsız değişken olarak ele alınmaktadır. Üretim artışı; emeğin
niceliğinden çok niteliğini, sermaye birikiminin yeterliliğini, doğal kaynakların ve
1
Üretim Fonksiyonu tanımı; üretim faktörleri miktarları ile elde edilen ürün miktarları arasındaki
ilişkinin matematiksel bir gösterimi olarak tanımlanır. Bu konuda A.Smith,K.Marx,Cobb-Dougles,,Leontief,
Solow, Schumpeter,Lucas üretim fonksiyonunda bazı ekleme ve değişikliklerle ele almışlardır.A.Smith göre
bilgi ve teknolojiyi üretim fonksiyonuna içsel bir değişken olarak dahil edilmiştir. Lucas; üretim fonksiyonuna
beşeri sermayeyi eklemiştir. En tanınmış üretim fonksiyonlarından biri Cobb-Dougles üretim fonksiyonudur. Y
= AK L olarak yazılır. Burada Y üretim miktarı, K sermaye miktarı ve L de emek miktarıdır. Üretimin
sermayeye göre elastikiyetini, emeğe göre elastikiyetini ifade eder. A sabit bir katsayıdır.
11
teknolojinin yaygın ve etkin kullanımını gerektirir. Sayılan bu bileşenlerin ayrı birimler
halinde düşünülmesi, büyümenin sosyal yönünü ihmal etmek olur ki; bu durumda
dengesizlikler kaçınılmazdır. Günümüzde gelişen ekonomiler tarımdan sanayi alanına kaymış
olan ekonomilerdir. Verilere göre(bkz: tablo 1); sanayi üretimindeki artış hızı gerilediğinde,
milli gelirin büyüme hızı da aynı yönde gerileme gösteriyor. Ekonomideki makroekonomik
hedefler belirlenirken, sanayideki üretim artış trendinin dikkate alınması gerekir. Milli gelirin
artışı, üretim artışının bir sonucu olurken, bu yolla, ekonomideki karar birimlerinin reel alana
parasal sermaye aktarımı da artacaktır. ( http://www.porttakal.com/haberleri/sanayi).
Gelişmiş ülkelerde faal olan birçok firma, hissedarlarına her yıl aynı tutarda temettü
dağıtmayı bir politika olarak benimsemişlerdir. Bu durum yatırımcılara güven vermektedir.
Ancak; enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde bu, söz konusu değildir. Çünkü bu tip ülkelerde
firmaların sabit ve değişken giderleri sürekli olarak değişiklik göstermektedir.
Üretim artışlarının sağlanmasıyla pazar için üretim imkânları da artar.
Uluslararası
ekonomik faaliyetler ve rekabet alanları geliştikçe ihracatta potansiyel artma gerçekleşecek,
ithalatın finansmanı da kolaylaşacaktır. Çünkü uluslararası rekabet, fiyat oluşumlarını ve
yatırımları belirler. Ülkelerin rekabet gücünü belirleyenlerden biri de döviz kuru ilişkileridir.
Ulusal döviz kuru değer kaybettikçe ülkenin ihracatı kolaylaşır, döviz gelirleri artarken
ithalatı pahalılaşacağı için maliyetleri de artacaktır.
Ulusal döviz değerinin artması ise
ihracatı zorlaştırarak ihracata dayalı sanayileri zarar görecektir.
4 Parasal Yabancı Sermaye Tanımı ve Özellikleri
Parasal yabancı sermaye; bir teşebbüsün verimli bir şekilde kurulması, tevsii veya
yeniden faaliyete geçirilmesi için dışarıda yerleşik kişi ve kuruluşların, Hazine
Müsteşarlığınca izin ve/veya teşvik belgelerinde yazılı olan ve buna uygun olarak Türkiye
Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen Ana Sözleşmelerinde belirtilen konularla sınırlı olmak
kaydıyla, bir başka ülkeden ithal edilen yabancı para şeklindeki sermayedir.
Parasal yabancı sermayenin diğer bir adı olan Portföy yatırımı; «bir yabancı firmanın
veya yurt dışında yerleşik bir kişinin, bir ülkenin borsasında işlem gören şirket hisse
senetlerini, yatırım fonlarını, şirket tahvillerini ve devlet garantili bono tahvillerini satın
alması şeklinde ortaya çıkan mali bir işlem» olarak tanımlanmaktadır.
Parasal sermaye
akımlarının nedeni olarak ulusal ekonomideki faiz oranının, dünya faiz oranlarından yüksek
12
olmasıdır. Gerek bireysel ve gerekse kurumsal yatırımcılar reel gelirlerini artırmayı
hedeflediğinden nominal faiz oranlarının enflasyon düzeyinden yüksek olduğu ortamlar çekici
aksi durumlarda da iticidir. Bu durumda spekülatif bir alan olması söz konusudur
Dolaysız yabancı yatırımlar esasen çokuluslu şirketler arasında cereyan etmektedir. Nakit
yabancı sermaye yurt dışından bankalar aracılığıyla döviz olarak transfer edilir veya efektif
olarak getirilen dövizler bankalarca satın alınır.
Getirilen yabancı sermaye TL’ye
çevrilmeden bankalarda, kurulacak şirket hesabında tutulur. Ülkeye giren net uluslar arası
sermaye, ülkelerin tasarruf - yatırım dengesizliğinin yol açtığı ödemeler dengesi açıklarını
finanse etmektedir. Bu hareketlerin çoğu, bağlı krediler, program ve proje kredileri olarak
sağlanmaktadır.
Sıcak Para Hareketleri-Yıllara Göre Yabancı Sermaye Hacmi(Milyar dolar)
YILLAR
İMKB
DİBS
MEVDUAT
TOPLAM
2002
3,5
3,6
1,8
8,9
2003
8,7
5,2
3
16,9
2004
15,4
13,7
3,7
32,8
2005
33,8
20,4
3,9
58,1
2006
35,1
26,2
4,2
65,5
2007
70,3
31,8
5
107,1
2008
27,5
19,9
6,1
53,5
2009
55,6
20,7
7,1
83,4
2010
73,9
31,8
9,7
115,6
Tablo:2 Kaynak: MB, MKK, TSPK
Uygulanmakta olan Neo-Liberal politikaların bir sonucu olarak; Türkiye’ye 1989 yılından
bu yana yoğun sıcak para-giriş
2
çıkışları yaşanmaktadır. TCMB’nın verilerine göre;
Türkiye’ye gelen sıcak para üç finansal alana gidiyor (I) İMKB’de işlem gören hisse
senetlerine;,
Türkiye’deki sıcak paranın büyük bölümü İMKB’deki hisse senetlerinde
tutuluyor. (II) DİBS’e; Yabancı yatırımcılar, risksiz olan devlet iç borçlanma senetlerine de
yatırım yapmaktadırlar.(III) Mevduatta: Yabancıların açtığı döviz tevdiat hesaplarıdır ki;
2
Ülkelerarasındaki faiz oranlarındaki ve döviz kurlarındaki değişmeleri yakından izleyerek spekülatif amaçlı
portföy yatırımlarında bulunulması “sıcak para” olarak adlandırılır. Sıcak para akımları, başlangıçta paranın
aktığı ülkede ödemeler bilançosu üzerinde olumlu etkide bulunmakta, fakat zamanla aşırı nakit girişleri, ulusal
paranın aşırı değerlenmesine neden olmaktadır. Göreli olarak ucuzlayan ithalat mallarına talep artmaktadır.
Sıcak para girişi olan ve yüksek faiz haddi olan ülkelerde ekonomik kırılganlık yüksektir. Bu çareye başvurarak
cari açığını finanse etmekte olan ülkelerde, sıcak paranın doğrudan yabancı yatırıma dönüşmesini sağlamak
birincil hedef olmalıdır. Sıcak para çıkışı, bu tür ülkeler için bir risk olsa da ve dışa bağımlılığı artırsa da, ithalata
dayalı ihracat yapan, iç tüketim fazla olduğu ekonomilerde başka da iktisadi çare bulunmamaktadır. (www.itü
sözlük.com. Erişim tarihi: 03 kasım 2012)
13
bankaların üç ay vadeli mevduata uyguladıkları faiz oranından yararlanmak amacıyla gelen
paralardır. ( ATO, sıcak para, Türkiye Ekonomisi) ( TCMB, 2011)
Dolar başına düşen Türk Lirası
Grafik-2; KAYNAK:turkeyexposed.wordpress.com/tag/turk-lirası-değer-kaybı
Yabancı paranın değerlenmesi yerli malların rekabet yeteneğini artırmaktadır. Rekabetçi bir
ortamda gerçekleştirilen üretim artışları sayesinde elde edilebilecek kâr ve kazançlar, reel
ekonomiye katkı sağlayacak ancak, reel alana yansımayan yatırım faaliyetleri de reel
ekonominin daralması sonucunu doğuracaktır. Diğer taraftan; ithalat hacminde bir azalma,
cari işlemler bilançosunda fazlaya ve servet artışına neden olur. Bu durumda yurt içi
yatırımcıları, daha fazla yurt içi finansal varlık tutmak isteyeceklerdir. Portföy dengesini
sağlamak için yurt dışı varlıklar elden çıkarılacak, yabancı para hacmi aşırı artacak ve ulusal
paranın değerlenmesine neden olacaktır.(Krueger;1983,88) Gelen yabancı yatırımların reel
alana yönelmesi bu açıdan önemlidir. Küresel ekonomideki krizler nedeniyle Türkiye'ye
sermaye akımlarının yavaşlamasının etkisiyle TL, döviz karşısında değer yitirmiştir.(Grafik2)
Bu durum, spekülatörlerin paralarının nakitte kalma ve uzun vadeli tahvilleri tercih
etmelerine, verilen faiz oranına, yerleşik döviz mevduat sahiplerinin döviz alma eğilimlerine
bağlıdır.
Sonuçta; TL, reel olarak değer yitirmiş, yabancı sermaye akışı azalmıştır. Alınan
önlemler sonucu diğer ülkelere göre TL'deki değer kaybının daha düşük olduğu
görülmektedir. Reel efektif kur endeks değerinin yükselmesi, TL'nin reel olarak değer
kazandığını, düşmesi ise bunun tersini gösteriyor.
14
5. Borçlanma
Borçlanmada tür ve hacimce artışın nedeni, iktisadi büyümenin hız ve boyut kazanması
kadar refah seviyesinin de yükselmesidir. İktisadi büyümenin arzu edilir seviyeye
çıkartılabilmesi için tasarrufların arttırılması, borçlanma yolları ve teknikleri ile yatırımlar
haline getirilmesi gerekmektedir.
birimler farklıdır.
Tasarrufta bulunanlar ile tasarrufa ihtiyacı olan iktisadi
İktisadi hayatta, tasarruf ve yatırım faaliyetleri uzmanlaşmanın doğal
sonucudur. Borç stoku ve artan borç ödemeleri, gelişmekte olan ekonomiler için temel bir
sorundur. Borç yükü, yatırımları ve sermaye birikimini kısıtlamakta ve ekonomik büyümeyi
olumsuz yönde etkilemekte, ihracattan sağlanan fonlar, borç ödemelerine kullanılmaktadır.
Bu,
özel sektör yatırımlarını caydırmaktadır ve yabancı sermaye akışına güven
vermemektedir.
Ekonomik ve siyasi krizlerle patlayan petrol krizleri, Türkiye gibi ülkelerde borç
sarmalına yol açmıştır. 70 li yıllardaki Petrol kriziyle borçların ödenmesi sorunu zorlaşmış,
ekonomide yapısal değişikliğe neden olmuştur. Bu, 80 yıllarda borçların sürdürülebilirliği
anlayışını kapsamaktadır. Bütçe açıkları ve Neo Liberal politikaların tedbirsizce uygulanması
krizlere zemin hazırlanmıştır. 90 lı yılların sonu ve 2000 yılların başında ortaya çıkan likidite
krizleri, en büyük IMF borçlanmasına neden olmuştur.
(Milyon ABD
Doları)
YILLAR
TÜRKİYE
TÜRKİYE
BRÜT DIŞ
BRÜT DIŞ
BORÇ
BORÇ STOKU
STOKU
/ GSYH (%)
2002
129.592
56,2
2003
144.087
47,3
2004
161.008
41,2
2005
170.571
35,4
2006
208.407
39,6
2007
250.422
38,6
2008
281.403
37,9
2009
269.618
43,7
2010
292.281
39,9
Tablo-3. Kaynak: HM, TCMB, TÜİK Türkiye’nin Borçlanma Yapısı
15
5.1 Finansmanın sorununun Türkiye açısından yapısal özelliği(2000-2011)
Ülkemizin finans yapısını incelemeye başladığımızda bunu a) Merkez bankası rezervleri b)
Cari açık c) İşsizlik d) Enerji politikamız e) Para politikaları f)- enflasyonla gibi altı başlıkta
ele almak mümkündür.
Merkez Bankası’nca uluslararası piyasalarda yatırıma tabi tutulmak suretiyle yönetimi
gerçekleştirilen kısım döviz rezervini ifade etmektedir. Rezervin artması TCMB açık piyasa
işlemleriyle sağlanmış olur MB 2008 küresel krize karşı MB döviz piyasasında bazı tedbirler
almıştı.
Küresel krizde döviz rezervlerini öncelikli olarak, bankacılık sisteminin döviz
likiditesini desteklemek amaçlanmıştır.
Yabancı yatırımcıların toplam hisse ve tahvil
yatırımlarının 2002- 2010 yılları tutarı 118,4 milyar dolar olmuştur. Bu akımlar da döviz
rezervlerini artıcı bir diğer unsurdur. MB, döviz rezervi işlemleri doğrultusunda piyasalarda
bankaların işlem limitlerini yükseltme, MB’ndan alabilecekleri dövizlerin vadesini uzatma,
borç verme faiz oranları düşürme ve ayrıca, döviz zorunlu karşılık oranı düşürerek rezervlere
imkân sağlamaktadır.
Döviz rezervlerinin asgari üç aylık ithalat tutarını karşılaması
gerekliliği kabul görmektedir. Döviz rezervlerinin kısa vadeli dış borçlara oranının en az 1
olması arzu edilmektedir. Türkiye’de bu oran 1,1’dir. Net döviz pozisyonunun kısa vadeli dış
borca oranı ise 0.67’dir. Son verilere(Eylül 2011 verileri) göre sıcak para stoku 106,5 milyar
dolardır. Brüt rezervlerin sıcak para stokuna oranı 0.82, net döviz pozisyonunun oranı
0.49’dur.
Bunlar gösteriyor ki, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri uluslararası kabul
görmüş ölçütlere göre “sınırda sayılacak/fakat şimdilik yeterli” büyüklüktedir. Buna göre,
döviz borçluları kaleminin altında konvertibl olan efektif deposu ve muhabir hesapları toplamı
Merkez Bankası’nın uluslararası döviz rezervini oluşturmaktadır.(bknz: Tablo:4;Grafik;3 )
DÖVİZ REZERVLERİ(MİLYAR $)
2000
2001
2002
2003
2004
2005
25.097
18.892
27.006
33.724
36.006
48.320
2006
2007
2008
2009
2010
2011
58.332
71.568
96.715
70.689
80.696
77.756
Tablo:4. KAYNAK: M.B. evds TC MERKEZ BANKASI
16
Grafik: 3. Kaynak: TCMB evds
5.2 Cari Açık Sorunu
Son yıllarda ekonomik tartışmaların odağında cari açık ve muhtemel sonuçları yer almıştır.
Ülkenin cari işlemlerden elde ettiği gelirler, cari işlemlere yapılan giderlerden daha büyükse
bu durum cari fazla (cari işlemler fazlası); daha küçükse cari açık (cari işlemler açığı) olarak
nitelendirilmektedir. (Peker ve Hotunluoğlu,2009:222) Cari açığın diğer bir tanımı da
tasarruf-yatırım farkı olmasıdır. Yurtiçi tasarrufların mevcut düzeyi, ülkemizdeki yatırımların
finansmanını karşılamaya yetmemektedir.
Dünyada
cari
açık
sorunu
olan
diğer
ülkeler
karşılaştırmalı
olarak
bakılacak
olursa(bkz:tablo5); ABD yıllardır cari açık veriyor ve 2005 yılı cari açığı 730 milyar dolar, Cari
açık/GSMH oranı ise %6,2 civarında. 2005 yılı itibariyle Portekiz’in cari açığı %7’lerde, İspanya
%6’larda, Yeni Zelanda %7’lerde, Yunanistan %4’lerdedir. Avusturya yıllardır %5’ler düzeyindeki
cari açığı ile % 4’ler düzeyindeki büyümesini birlikte yürütüyor.
17
Sıra
Ülke
Cari açık /GSMH
FRANSA
Cari açık
milyar dolar
493,9
76,5
1
2
3
4
ABD
İTALYA
İSPANYA
73,5
71,0
%-3,4
% -4,8
TÜRKİYE
64,1
%-8,0
BREZİLYA
HİNDİSTAN
BİRLEŞİK KRALLIK
KANADA
YUNANİSTAN
62,6
62,5
60,1
49,1
25,3
% -2,6
5
6
7
8
9
10
Tablo:5
%-3,7
%-2,8
% -3,7
%-2,4
% -2,8
% -8,2
2011 Yılında Dünyada En Fazla Cari Açık Veren 10 Ülke
KAYNAK: IMF, World Economic Outlook, 2011,TCMB
Ülkemizde bu sorunun temeli TL’nin aşırı değerlenmesidir. Kurdaki değerlenme, ülkelerin
tüm makro değişkenlerini etkilemektedir. Liberalleşme çerçevesinde kur rejimi tartışmalarını
da anlamsızlaştırmıştır.
Sorun kurun hareketlerinin gelecekte ne olacağı ve muhtemel
krizlerin önlenmesidir. Muhtemel krizin reel ekonomiye yansıması GSMH yı geriletecektir.
Seçilmiş olan dalgalı kur rejimiyle cari hesap dengesinin sağlanması ve açığın önlenmesi
mümkün görünmemektedir. Çünkü TL aşırı değerlendikçe ithalat patlaması, ona bağlı olarak
cari açık büyümesi sürecektir. Cari açık, sıcak parayla finanse edilirse kırılganlık artacaktır.
Dövizin ucuz olması nedeniyle ithal edilen mallar üreticiyi üretmekten caydırmıştır. TL nin
aşırı değerlenmesi; alınan borçlar ve yabancı portföy yatırımları ile gelen sıcak paralarla
oluşan döviz arzının bolluğundan kaynaklanıyor.
CARİ AÇIK
CARİ İŞLEMLER
MİLYAR
DENGESİ /
YILLAR
$
GSYH (Yüzde)
2000
9,920
-3,7
2001
3,720
1,9
2002
-626
-0,3
2003
-7,515
-2,5
2004
-14,431
-3,7
2005
-22,309
-4,6
2006
-32,249
-6,1
2007
-38,434
-5,9
2008
-41,524
-5,7
2009
-13,370
-2,3
2010
-46643
-6,4
2011
-64,136
-8,2
Tablo-5- Cari İşlemler Açığı Tehlike İşaretleri Veriyor KAYNAK: DPT, TCMB
18
5.3. İşsizlik Sorunu
Ekonomik büyüme ile istihdam arasında doğrusal bir ilişki olmadığını söylemek yersiz
değildir. Gelişmiş ülkelerde teknolojik yenilenmeler, emek gücünün yerine ikame edilecek
bir süreci başlatmakta, rekabet ortamında maliyetleri düşürmek için çok sayıda işçi
çalıştırmak yerine az sayıda işçi ile aynı üretimi gerçekleştirmeyi ön plana çıkarmaktadır.
Yeni üretim biçimlerinin işsizliği azaltmadığı görülmektedir.
Ancak bu husus Ülkeden
ülkeye değişmekte ülkelerde yüzde 10 ile 15 arasında değişen bir işsizliğe yol açmıştır.
Neo-klasiklere göre; ücretlerdeki bir azalma, istihdam düzeyini artıracak, cari ücretten iş
bulamayan kimse kalmayacaktır. Günümüzde de geçerli bu görüş, reel ücretin düşmesine
dayandırılmıştır. Reel ücret düştükçe istihdam hacim olarak artacak ancak ücret yetersiz
kalmaya devam edecektir.
Bu durum ücretlinin lehine değildir. Bu aşamada sendikalar
etkinliğini göstermek durumundadır. Kapitalist düzende Neo Klasik düşünce tarzı ile işsizlik
nedenleri; teknolojinin üretime girmesi, büyüme, deflâsyon ortamının yaşanması, IMF
politikaları, cinsiyet farklılığı, özelleştirmeler, tarım istihdamı, sendikalaşma oranı, birim
işgücü maliyetleri artışı, vergi ve SSK oranları, verimlilik-ücret dengesizliği ve asgari ücret
politikalarıdır. Önlemler ve gerekli alt yapı hazırlıklar yapılmadan uygulanan bu politikalar
birer kriz nedenidir. Krizlerin ardından düzenli geliri olan, olmayan her branşta ve düzeyde
bireyler işsiz kalmıştır. Bu bakımdan, ekonomik krizlerin sosyo-ekonomik sonuçları, ülkemiz
için de son derece olumsuz bir durumdur. İşsizlik durumu yıllara göre; 2005;%9,2, 2006
;%8.7,2007;8.8,2008;9.7,2009;12,5 ve 2010;10,7 düzeyinde gerçekleşmiştir.(Kaynak: Eurostat)
5.4 Krizler ve Neo-Liberal Politikalar:2000-2010
1999 yılından intikal eden IMF destekli enflasyon mücadelesi sürdürülüyordu. 2000
yılında Bankacılık sektöründeki likidite sıkışması yabancı sermayeyi kaçırmış, finansal
sektörde likidite krizi yaşanmıştı.
Türkiye’ye 2000 yılındaki borçlanma; Neo-Liberal
politikaların sonucudur. Neo-Liberal Politikalarda taktik, önce borçlandırma sonra
özelleştirmedir. 2001 krizi sonrasında dış piyasalardan ucuz kredi sağlandı.
Dış borç hızla
yükseldi. 2003 yılından itibaren büyüme 2002 yılında GSMH de %7,5, 2003 yılının ilk
yarısında ise %5,4 oranında artmıştır. 2003 ün sonuna doğru, enflasyon düşerken, borçlar
uzun vadeye yayılmış, özelleştirme yavaşlamıştır. TL deki değerlenme ve cari işlemler açığı
19
önemli sorundur. Yatırımlar yeterli değildir. Reel sektörün kaynak sıkıntısı ve yüksek enerji
maliyeti sürmektedir. 2004 yılı gerçekleşen büyüme hızının 9,9 olmasına karşın işsizlik, borç,
cari açık sürmüştür. Enerji fiyatlardaki artışlar, ABD nin faiz artırımı, piyasalar üzerinde
olumsuz beklenti ve yüksek cari açık, mali dalgalanmalara neden olmuş, büyüme süreci, dış
kaynak giriş-çıkışlarına bağımlıdır. 2005 yılında 45 milyar dolar dış kaynak girişi
sağlanmıştır. (TCMB, 2006-Haziran) 2006 yılında büyüme % 9,7 ye gerilemiştir. Brüt kamu
borç stokunun milli gelire oranı 2006 yılında yüzde 63,3’e düşmüştür. 2006 yılında cari
işlemler açığının GSMH içindeki payı % 8,2 ile rekor kırmıştır. Cari açığın finansmanı
önemli bir sorundur. Kısa vadeli sermaye akımlarının payı 2006 yılında % 12 ye düşerken,
uzun vadeli sermaye hareketlerinin payı % 8den % 54e yükselmiştir. Doğrudan yabancı
sermaye yatırımlarındaki artışlar, özelleştirilmeden kaynaklanmıştır. (Hazine Müsteşarlığı,
2007:6-14)
2006 Ağustos’tan itibaren ABD’deki mortgage sorunları, krizin belirtileriydi. TL dolar
karsısında 2006 sonundaki 1,41den 2007 sonunda 1,16 seviyesinde değer kazanmıştır. Reel
kur endeksine göre de yıl boyunca % 19 luk bir değerlenme göstermiştir. Krizin küresel
likiditeyi olumsuz etkilemesi ile kur, faiz ve borsa eğilimleri tersine dönmüştür.( Dünya
Ekonomik Görünümü IMF,01,2011)
yükselmiştir.
Krize rağmen, Türkiye’de borsa 2007 Aralık sonuna kadar
2008 yılının son çeyreğinde Lehman Brothers’ın iflası ile kriz doruğa
ulaşmıştır. Türkiye'ye yansımaları 2008’in son aylarında reel sektörde belirginleşmiştir.
Dünya ihracatı, 2008 yılında %-0,1 e düşmüştür. Ham petrol varil fiyatı 2008 yılında 97,3
dolara çıkmıştır. Gelişmiş ekonomilerde ortalama enflasyon %3,4 e yükselmiş, gelişmekte
olan ülkelerde ise enflasyon oranı 2008 yılında %9,3 e yükselmiştir. Türkiye’de de İMKB
bileşik endeksi Aralık 2007-Eylül 2008 e kadar yaklaşık %35 değer kaybetmiştir. Cari açık
2008 de 41,69 milyar dolara yükselmiştir. ( Maliye Bakanlığı, Yıllık Ekonomik Rapor 2009)
Türkiye’nin GSYİH 2009 yılında, %4,7 oranında daralmıştır. Bütçe Açığı/GSYH oranı
2009 yılında (% 5,5) olmuştur. Türkiye’de sanayi üretimi 2009 da %20 küçülmüş, ihracat
102 milyar $ a gerilemiştir. Ekim 2008 den 2009 ikinci yarısına kadar 20 milyar $ kayıt dışı
girişler olmuştur. 2009 yılının tümünde ve kriz sürecinde daralan ithalat, dış ticaret açığının
düşmesine neden oldu. Türkiye ekonomisi 2010'da % 8,9 büyüdü. 2010 yılında Bütçe
açığının/GSYĠH %-3,7 oldu, toplam borcunun, harcanabilir gelirine oranı 2010 yılında %
41,2 ye ulaşmıştır, Cari işlemler /GSMH (%)-6,6 dır.
Dünya ekonomisinde 2010 yılı
boyunca batmakta olan bankalara çok büyük miktarda likidite sağlanmaya devam edildi.
20
Merkez bankaları parasal genişlemeye devam ettiler. 2010 yılının Mart ayından itibaren
Yunanistan ve kimi devletlerin kredibilitesi sorgulanmaya başlandı.
6 SONUÇ ve ÖNERİLER
Sonuçlar: Çalışmalardan elde edilen sonuçlar ve ortaya çıkan problemlerin çözümü için bazı
öneriler maddeler halinde sunulmuştur:
1-
Sermaye kapsam ve kavram olarak Reel sermaye ve Parasal(=Finansal) Sermaye
olarak ayrılabilir.
Ülke ekonomisi reel olarak büyüdükçe büyüme kalkınma ve gelişme
aşamalarını sağlar.
2-
Reel alandaki gelişmelerin temel dayanağı parasal alandaki başarıyla başat olarak
gelişme göstermektedir. Dünya ekonomisine bakıldığında reel alanda başarılı olan ülkeler,
aynı zamanda da parasal(=finansal) alanda güçlü olan ülkelerdir.
3-
Gelişmekte olan ekonomide yavaşlama, büyüme hızlarının düşmesi, enerji fiyatlarına
bağlıdır. Bugün için geçerli olan enerji kaynağı petroldür. Petrol fiyatlarındaki artış cari
açığın ve enflasyondaki artışın nedenlerindendir.
4-
Ekonomik sistem entegre bir oluşum içindedir. Globalleşen dünya ekonomisinde
meydana gelecek olan bir kriz her yerde kendini hissettirmektedir.
5-
Finansal ve reel sektör için cari açık ve borç sarmalı en önemli sorun. Sorunun
kaynağı ise Neo- Liberal politikalardır. Bu bağlamda deregülasyon olumlu bir sonuç
vermemiştir.
6-
Ülke ekonomilerindeki sorunların çözümünde deterministik anlayış geçersizdir.
Öneriler:
7-
Enerji tüketimlerini sübvanse etmek sorunu çözmez. Hem zenginler hem de
yoksullar, mümkün olduğu sürece, enerji kullanımının marjinal sosyal maliyetlerini bütünüyle
kendileri üstlenmelidir.
8-
Varlıklı ülkelerden kalkınmakta olan ülkelere yardımların artırılması, prensipte
sorunun azaltılmasına yardımcı olabilir.
9-
Büyümeye devam ederken ithalatı azaltıcı, özellikle ara malı üretimini arttırıcı
politikalar uygulanmalı. Serbest kur sistemi uygundur ancak, karşılıklılık ilkesi olmalıdır.
21
10-
Sistem hem bireyler arası hem de uluslar arası ilişkilerde rasyonellik, karşılıklılık
çerçevesinde gerçeklemektedir. Beklentilerdeki belirsizlikler kesin çizgilerle bir ekonomik
kuralın uygulanmasını gerektirmemektedir.
11-
Çok kutuplu dünya düzeninin oluşması yeni denge alanları ortaya çıkaracaktır.
12-
Türkiye,
ülke
olarak
Avrupa
Birliğindeki
Maastrich
ekonomik
ölçütlerine
uydurmalıdır.
KAYNAKLAR
Kitaplar
1-KAZGAN, Gülten, Yeni Ekonomik Düzende Türkiye’nin Yeri, Altın Kitaplar Yayınevi,
1. Basım, Ağustos,
1994.
2- KRUEGER,Anne O.;Exchange Rate Determination, Camridge Univ. Press,USA.1982
Dergiler
3- PEKER, Osman ve Hakan Hotunluoğlu. “Türkiye’de Cari Açığın Nedenlerinin
Ekonometrik Analizi”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi. 23:3, 2009,
221-237.
4-Ankara Ticaret Odası, ATO, sıcak para, Türkiye Ekonomisi
5- Maliye Bakanlığı, Yıllık Ekonomik Rapor 2009, s.12
6- Dünya Ekonomik Görünümü IMF,01,2011
4- T.C. Hazine Müsteşarlığı, 2007:6-14
5- Ekonomist, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı
6- TCMB, 2006-Haziran Raporu
Diğer Kaynaklar
7-< http://evds.tcmb.gov.tr,> (19/01/2011)
8- http://www.atimes.com/atimes/Middle_East/MH10Ak01.html
9- VUK Mük.298, 338 Tebliğ, Sirküler 11,Geçici Madde 25
10- PETEDER(www. petder. org. tr/default. asp? path=editör&id=150)
11-< www.haberler.com/petrol-faturası> (8 Mart 2012)
12-< www.csgb.gov.tr/csgbPortal/csgb.portal?page=haber&id>(10.Mart.2012>
13-<www.son dakika.com>/haber-merkez-bankası-para-politikası-kurulu toplantısı
14- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, www.alternaturk.org/Türkiye-enerji-raporu.php
22
15- TCMB, 2011 Yılında Para ve Kur Politikası, Basın Duyurusu, (21 Aralık),< http://
www.tcmb.gov.tr>/yeni/duyuru/2010/Başkan_ParaPol11.pdf, ( 05/01/2011), s. 14
16- http://www.atimes.com/atimes/Middle_East/MH10Ak01.html
18-Merkezi Kayıt Kuruluşu(MKK)
23
Download