Karaferye Mektupları

advertisement
KARAFERYE MEKTUPLARI
BAKİ SARISAKAL
KARAFERYE
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Karaferye ile ilgili şu bilgileri verir:
Karaferye kalesinin kurucusu Run Tekfuru Şarkıpça Kralın Kızı Anaferye’dir. 774
tarihinde Sultan Birinci Murat zamanında Gazi Evrenos, bu kalenin alınması için kumandan
tayin olup gelirken önlerine Karaca, Karakoca, Kara Foca, Kara Mürsel ve Karaferye adlı
gazileri öncü kuvvet olarak tayin etmişti. Hepsi bu kale altına geldiklerinde hemen Karaferye
adlı gazi, kemendler ile adamlarıyla birlikte kaleye tırmanıp, ele geçirirler. Onun için bu
kaleye Gazinin adına olarak Karaferye derler. Karaferye Kalesi’nin iki tarafı cehennem
kuyusu gibi uçurumdur. Dereli, tepeli yerlerdir. Şehir dahi bir dereli, tepeli geniş bir vadi
içinde kurulmuş olup, 4.000 adet kiremitli, bağ ve bahçeli, hayat sulu, tek ve iki katlı, kâgir
yapılardan oluşmuştur. Şehrin Müslüman Mahalleleri on altı adeddir. Onbeş aded de kefere,
Rum, Sırp, Bulgar ve Latin Mahallesi vardır. Ayrıca üç mahalle de Yahudi’dir. Ama
köylerinin çoğu Yahudi’dir.
On altı aded eski yapı selâtin Camii bulunur. Çarşı içindeki Gazi Birinci Murad Hân
Camii, Yıldırım Han oğlu Musa Çelebi Camii ve Kazancı Camii en meşhurları olup Kiliseden
çevirme Camilerdir. Müfti Camii, Mahmud Efendi Camii, Emir Çelebi Camii ve Çelebi Bey
Camii önde gelen camilerdendir.
Bu şehrin eski bir adedi vardır ki Vodina şehrinin aksidir. Şöyle ki: Bu şehirde
keferelerin bayramları yani Kızıl Yumurta günleri olduğunda Vodina ile bu Karaferye Kızıl
Yumurta günleri feth olduğundan hala o gün bütün kefereler evlerinde gizlenip giyinip
kuşanacaklar iken uğursuz evlerinden dışarı çıkmayıp onların yerine bütün Müslümanlar o
Kızıl Yumurta günlerinde giyinip kuşanıp, büyük bayram gibi ve Kurban Bayramı gibi hep
gaziler silahlanıp, bütün gün tâ akşama kadar top ve tüfekler atarak ve Allah, Allah diyerek,
alay alay olup gezerler, evlerinden dışarı çıkmış olan kâfirleri, Mecusîleri, kâfir kızlarını
ararlar.
Eğer akşama kadar dışarıda bir kâfir bulurlarsa erkekleri derhal sünnet edip, onu
Müslüman yaparlar ve mücevherlerle süslü bir ata bindirip, yeni Müslüman olmuş kişiyi
bütün şehir ileri gelenleri gezdirip, ona saygı gösterisinde bulunurlar. Her sene mutlaka birkaç
kefere bu şekilde Müslüman olur. Seyredilecek garip bir görünümdür. Yeni Müslüman olan
bu kişilere her zengin büyük, a’yân, bir şey verip o Müslümanı zengin yapıp, dirlik sahibi
ederler.
Şehirde yirmi altı yerde cennet bahçeleri gibi mesire ve gezi yerleri vardır. Çağlayık
Mesiresi sanki Acem ormanıdır. Bütün mesire yerlerinin en üstünüdür. Bundan başka sırasıyla
şunlar gelir: Ayna Pınarı Mesiresi, Peşkerköyü Pınarı, Meramı Bekir Efendi Kasrı
Seyrangâhı, Sukuyusu Kaynağı Oyunyeri, İşretgâh, Sohbetgâh veya Namazgâh, burası geniş
bir iç açıcı alandadır.
KARAFERYE MEKTUBU -I 9 Kanunuevvel 1920
Yeni Asır 14 Aralık 1920
Ahvali umumiyedeki buhran ve hadisat siyasiyenin girmiş olduğu safahat-ı ciddiye
burada herkesi havadisat merakına düşürmüştür. Havaların – ardı arkası kesilmeksizin – pek
yağmurlu olmasına, çamurların bataklıkları andıracak derecede kasretli ve dehşetli
bulunmasına rağmen halk postanın vürudunu, acentenin tevziini büyük bir sabırsızlıkla
bekliyor. Tam bu sıralarda bi azami efkâr esnasında tagbal hesabıyla demiryolunun bozulması
herkesi somurttu.
Bereket versin aktarma suretiyle posta muntazaman geliyordu. Bununla beraber
burada acele davranmayanlar “ yeni Asır “ ı bulup okumaktan mahrum kalıyorlar. Gerçi,
kahvehanelerde atik davranıp da tedarik edebilen meraklılardan istifade suretiyle bir dereceye
kadar tatmin edilirse de gazetesiz kalanlarda çok oluyor. Anlaşılıyor ki buraya gönderilen
“Yeni Asırlar“ ların miktarı gayrı kâfidir.
Karaferye muhitini işgal eden üç mühim mesele vardır. İnşa edilmekte bulunan yeni
mektep işi eski hararetini kısmen gayb eylemekte olduğundan daima üçüncü derecede kalıyor.
Mesail mesrudei yevmiyenin birincisi “ şehiraltı “ tabir olunan kasaba civarının kışlak olarak
bir Ulah’a satılmış olmasıdır. Burası oldukça dağdağlı bir iş olduğu ve muhtaçı tenvir ve
teşhir bir takım noktaları havi bulunduğu için biraz izahat vereyim:
Malumdur ki Karaferye kasabasını kuşatan arazi ekseriya bağ, bahçe ve tarlalardan
ibarettir. Bu kabil arazinin mutasarrıfları ise kahır bir ekseriyetle İslamlardır. Buraalrda
sürülmedik, işlenmedik bir karış toprak göremezsiniz. Makedonya’da en feyz ve manzaraca
en güzel yerlerden biridir.
Bu tarla ve bahçelerin geçen sene ve daha evvelki sene beş-on dönüm arazi arazi
sahibi olan bir takım eşhas tarafından Kışlak olmak üzere Ulahlara ve sair azam sahiplerine
satılırdı. Hemen de umum arazi sahipleri tarafından makamat iadesi nezdinde vaki bulan
itirazlar ve şikayetler, alelusul neticesiz ve semeresiz kalıyordu.
Geçen sene yine aynı hal üzerine edilen ciddi şikayetleri müteakip Adliye Nezaretine
ilamı keyfiyet edilmiş ve nezaretten gelen emri cevabında kasabaya bir saat mesafe dahilinde
bulunan Kışlak ve Yazlak hiçbir suretle hiçbir zaman ve hiçbir kimseye furuhat edilmemesi
ve bu mıntıka dahilinde çift hayvanatından maada hiçbir hayvanatın otlatılmaması
muvakkaten tenbiye olunuyordu. Emirnamei Nezaretpenahi cemaati İslamiye kapusuyla sair
mevkii münasebede günlerce muallak kaldığı gibi dellal vasıtasıyla da sokak sokak bütün
ahaliye tebliğ edildi. Senesi geçti ve yine eski manevraların sevk nafesi altında gecelerini
uykusuz geçiren Ulah, üç dört kişiye takrib eder.- Bu zevat şehir altında birkaç dönüm
arazinin sahipledirler. – İki bin drahmi bedel ile “ şehir altı “ tarlalarını davarını kışlatmak
üzere satın alır.
Bir sabah tarlasına inen zavallı Türk, tarlalar içinde bin beş yüz koyunluk bir sürü
görünce hayret eder. Keyfiyet derhal umum mutasarrıflara bildirilir. Herkesin aklı başından
gider. Artık o sürülerin yapacağı tahribat tasavvur edilir. Ve o can acısıyla Adliye Nezaretinin
emri tenbiye katiyesine muhalif harekette bulunmak cüretini gösteren izansızlar hakkında
belediyeye şikayet edilir. Muamelenin fuzuli ve gayrı kanuni olduğuna ve biltabi ve
hayvanların derhal defedilmesine karar verilir. Satanalr perişanı hazır Ulah pejmürde.
Şimdi daha belediye riyasetine geçer geçmez. Bu çatallı muamelenin halli karşısında
kalan Reisi Muhterem Halil Bey Efendiye rica ederiz.
Belediye, Nezaretin emri hilafına yapılan bu muamelenin ve davarların hemen şehir
altından uzaklaştırılmasını tensib ederek Meclisi Belediyece kararlaştırmış ise bu karar hemen
icra edilsin. Belediyede icra selahiyeti ve kuvveti yoksa Unutmayalım ki, belediyenin yani
başında bir kuvvei icraiyei hükümet vardır.
Bu gün Karaferye’de herkes bu kararın icrasını sabırsızlıkla bekliyor. Çünkü herkes
için o tarlalar nimet ve hayat anbarıdır. Biçareler cidden müzdariptirler.
Karaferye’nin ikinci bir hadisei yevmiyesi ise Kazaklı Camii meselesidir. Bu hususta
kayudatı atike malumatı tarihiyeyi lazımıyeyi derç ve tenbih eylemek üzere misafireten
Selanik’te bulunan Belediye Müftüsü Hüsrev Efendinin avdetini bekliyorum. İkinci
mektubumda onu da yazacağım.
Bura kaymakamı Nikola Topiyus Efendinin vefatıyla yerine Papa Aleksandros Efendi
tayin edilerek ifai vazifeye mübaşeret etmiştir.
Kazaklı Camisi hakkında selefinin yaptığı taşkınlıkların önüne geçmesini halefi
efendinin cümlei icraat adilesinden bekleriz. 1
Karaferye
1
Yeni Asır 14 Aralık 1920
KARAFERYE MEKTUBU II
19 Kanunuevvel 1920
Yeni Asır 21 Aralık 1920
Yeni Asırda, Karaferye’ye ve Karaferye’deki Şehir altı Kışlağına dair neşredilen
malumatı mevzuha üzerine Belediye Reisi Muhteremi Halil Bey işi layık olduğu ehemmiyetle
ihta ederek koyunların tarlalardan ve bahçelerden ihrazı hakkında Belediye Meclisini vermiş
olduğu kararın hemen keyfiyet icrasını jandarma dairesine havale ettiler. Umumi menfaate
talik eden bu gibi muamelatın bu gün, yarın diyerek sürünceme de bırakılmaması hususundaki
ihtimamından dolayı reisi beye beyanı teşekkür olunur.
Bu babda belediye kararının teşrihi icrası hakkında “ Yeni Asırda “ki sutünların dahili
kulliyesi olduğunu itiraf etmek lazım gelir. Takriben iki aydan beri otlamakta olan koyunlar
gerçi bağ, bahçelerde alelhusus kasabanın büyük bir sermayei mayişetini tekfil ettiren
fidanalrda şayanı dikkat ve teessüf zararlar ifa eylemiş ise de ziyanın şurasından olsun
dönmeyi zavallı ahali menfaat bilir.
İlk mektubumda tefsilat vermeyi vaad ettiğim Kazaklı Camisi meselesine gelince.
Karaferye’de ulunan Camii şerifenin mebni tetkik ve teftişi edilerek mabedi İslamiyenin –
Hünkar camisi müstesna olmak üzere selatin ve ricali İslamiye tarafından inşa edilmiş olduğu
anlaşılmış ve yalnız Hünkar Camisi Kiliseye tahvil edilmişti.
Çarşıdaki Kazaklı Camisi için ise iyi münakaşat olmuş ve fakat evvelce Kilise
olduğuna dair hiçbir emare elde edilememiştir. İstinat edilecek delil ve alamet bulunamayan
memuru ruhanı en nihayet camiinin Kilise havlusu üzerinde inşa edilmiş olduğunu iddia
etmek isteyenler Buda semeresiz kaldı. Zaten Cami tamire muhtaç olduğundan atıl bırakılmış
olduğundan hap esnasında ecnebi ve yunan askerleri tarafından işgal edilmiş ve muhimmat
deposu olarak ittihaz edilmişti.
Son tahliye üzerine ciheti askeriye Müftü Efendiye müracaatla caminin teslim
edilmesini teklif etmişti. Cami esasen yazdığım gibi, harap bir halde bulunduğundan teslim ve
teslim edecek bir hali kalmadığı için ali halde terk edilmişti ve o zamandan beri Camii Şerif
eski bir İslam mabedi olmak üzere bilindiğinden kereste ve malzemei sairesinin derdest
inşaatta bulunan mektebi idadiye nakli ve sarfı düşünülmekte iken ferdai intihabatta, herkes
tecelli-i ahval ile sermest teşebbüse olduğu ve bu inkılapta İslamların büyük bir rol oynamış
bulundukları ve buna mukabil hak ve adileden başka bir mükafat bir mükafat ve ücret
beklemedikleri halde Karaferye’nin İslamı, Rumu, Hıristiyan’ı umumiyetle bayramlaşmakta
iken Kaymakamlıktan ve Metropolithaneden verilen emir üzerine hemen caminin duvarları
yıktırılmış ve kerestesi Metropolithaneye nakledilmiştir.
Bu kabil hadisata velev ki pek kanuni ve pek mantıki olsa bile hiçte sırası ve ve
zamanı olmaksızın meydan verilmek suretiyle ahali İslamiyeye karşı çirkin birde
nezaketsizlik gösterilmiştir.
Yeni Asır 21 Aralık 1920
Fakat gerek Türkiye zamanında ve gerekse esnai işgalde ve ve gerek işgalden beri
geçen şu kadar senelik müddetle din ile hemşeriliği birbirinden layık olduğu kuvvet ile
temayüz edecek derecede zekayı gösteren Karaferye Hıristiyaniyesi pek münasebetsiz bir
zamanda yapılan şu haksız muameleden umumen müteessir olarak derhal Camiye gitmişler ve
nakil ile uğraşan ameleyi cebren işlerinden men eylemişlerdir… 2
2
Yeni Asır 21 Aralık 1920
KARAFERYE MEKTUBU III
Karaferye 11 Haziran 1921
Yeni Asır 14 Haziran 1921
Makedonya İslamlarına karşı tarz tarz vuku bulmakta olan taarruzatın artık nihayet
bulması ve bilhassa devletin geçirmekte olduğu harici gaileler nazarı dikkate alınarak dahilen
sükunet ve intizamın muhafazası icap ederken, İslamların elem ve ızdırabatını tevellüt edecek
haksız ve mantıksız taarruzun her gün başka bir şekilde devam etmesi hayrete şayandır.
Langaza’da, Karacaova’da, Yanya’da vuku bulan hadiselerden tekrar bahsedecek
değilim. Bu vaka ile artık tarih uğraşsın. Ben Karaferye’de daha dün yıktırılan Kazakcı Camii
şerifi hakkında bir nebze izahat vererek ilgili makamların dikkatini çekmek istiyorum.
Balkan Harbine müteakip eskiden cami tahvil edilmişolan mabed Hıristiyaniye tayin
ve tefrik edilerek (Atina Anlaşması) hükmünce tekrar Kilise haline dönüştürülmesi kabul
edilmişti.
Metropolit Efendi ile heyeti memuriyesi tarafından icra edilen tahkikat neticesinde
hiçbir emare bulunmadığı cihetle mabed saireyi İslamiyeye dokunulmamıştı. Hakikaten
Karaferye’de Hünkar camiinden başak şekli değiştirilmiş bir Cami yoktu.
Kazakcı Camisinin zerre kadar Kilise ile ilgisi veyahut rabıtai tarihiyesi bulunmayan
bir Cami idi. Mezkur Cami harabeye yüz tuttuğu ve camaati İslamiye bütçesi tamirine müsait
olmadığı için zaman zaman askere mesken olmaktan kurtulamadı. Bu işgal ise harabiyetini
arttırmakta idi. Pekde lüzumu olmayacak bir mahallede bulunduğu için Cemaat i İslamiyece
hadmi cihetine gidileceğini anlayan gayrı perver ve hakşinas bazı vatandaşlar istiladan
senelerce sonra bir kulp takmak isteyerek Cami bir Kilise arsasında bina edilmiş olduğunu
iddia ile tasarrufunu istediler. Cemaati İslamiyeye haber vermeden makamı aidinden izin
almayı lüzum görmeden taarruza geçtiler.
Taarruz vakası üzerine Cemaati İslamiyece lazım gelen teşebbüşat edilerek müdahale
men edilmiş ve neticei tahkikata kadar camiye dokunulmaması emredilmiş yalnız
mütecavizlerin kimlerden ibaret olduğunu sormaya bile lüzum görülmemişti. Vakanın elim
safahatı bundan sonra başlıyor.
Son seçimler yapıldı İslamlar umumiyetle iştirak etmiş olduğu Hükümeti hazıra fırkası
mevkii iktidara geçti.
İslamların bu mazaharetine mükafat olarak seçimlerin ikinci günü bir sürü amele
tedarik edilerek Caminin yıkılmasına başlandı. İlk önce Hıristiyan vatandaşlar bir himaye
olmak üzere caminin tamirine yardımda bulunuyorlar zannettik. Bu suretle telafi mükafat
edilecek olduğu için cidden memnun olmuştuk. Hâlbuki gelen kalabalık keresteyi ve enkazı
nakletmeye başlayınca unutulmaz bir acı ve üzüntü içinde kalmıştık.
Karaferye’den mebus seçilen Manolaki Efendi haksızlıktan ziyade istedi ki
nezaketsizliği ve kabalığı takdir edecek kadar bir dirayet eseri göstererek ameleyi çekilmeye
davet etmiş ve işi bastırmıştı.
Yeni Asır 14 Haziran 1921
Bir müddet daha geçti Hükümet tarafından teşkil edilecek bir heyet marifetiyle akibeti
tayin edilmek icap eden Camii mezkûr tekrar bir taarruza daha uğrayarak tamamıyla yıkıldı ve
enkazı kaldırıldı. Dün de minaresini yıkmaya başladılar.
Şunu anlamak isteriz ki Caminin şu hale getirilmesi için bir emir gelmemiştir. Böyle
bir emir gelmiş ise bu emir neye istinaden ve hangi selahiyeti kanuniye ile verilmiştir?
Makamı aidiyesinden bazı vilayetin ve nezaretin malumatı yoksa ruhu İslami üzen
böyle bir hareket cezasız mı kalacaktır? Hanesinin karşısında minare görmek istemeyen,
yahut mahallesinde ezan sesiyle rahatsız olmak arzu etmeyen birkaç mutassıbın teşviki ve
tahrikiyle Caminin gürültüye gitmesine hükümet lakaytmı kalacaktır?
Kanuni Esasi en başta dini hürriyeti koruyor. Biz bir türlü anlıyamıyoruz: başvekil
geçenlerde Meclisi Milli kürsüsünde, İslamlar Kanuni Esasiden gayrı mahdut bir surette ve
anasırı saire derecesinde istifade hakları olduğunu biltabi Kanuni Esasiyenin yalnız İslamları
hariç bıraktığını eşrab edecek ahval ve keyfi müdahale ve taarruzatı elime karşısında
bulunmaktayız.
Olmayacak şeylerden dolayı tevfikat, dayak. Mal sahibine haber vermek luzümunu
bile hissetmeden iskan-ı muhacirin için emlaka taarruzat, rastgele tarlaalra sürülmüş,
sürülmemiş, ekilmiş, ekilmemiş araziye vaziyed, bir İslam mabedinin yıkılmasına hükümet i
idare ve kanun devletinde kabili telif şeyler değildir.
Şüphesiz ıslah ve tadil edilmemiş olan kanuni Esaside bu kabil hareketleri mübah
kılacak bir kayıt olmasa gerek. Kaç kere yazıldıysa ehemmiyet verilmedi. Acaba islamalrın en
muhakkak şikayetlerini dinleyecek bir kulak yok mudur? 3
3
Yeni Asır 14 Haziran 1921
KARAFERYE’DE BİR GÜN
1922
Selabet 28 Temmuz 1922
Tan yeri henüz ağırmamıştı. Gruba doğru uzanan yamaçların üstüne asılan bir kağıt
fener gibi çöken ay usul usul sönüyordu. Ovanın şurasında burasında bozgun duman kümeleri
arıyordu. Apansızın battı. Hava karardı. Yüksekte yıldızlar. Lacivert atkılarına bürünerek
kaybolan ayın ardı sıra koşuştular.
Vardar’a ulaşmamıştık. Hortac’dan, Esenbel derenin sazlarına bir şeyler okuyordu ve
bir an tahta köprüyü yaya olarak geçmeye mecbur olduk. Kocaman delikler, kırılmış direk
parçalarıyla acınacak bir kılığa giren bu mühim geçidin gıcırtısı kulaklarıma bir mazi
hıçkırığına terk etti. Şimdi süratle yol alıyorduk. Yaylacık’la Yenice Caddesini sağda bıraktık.
Ilık bir Temmuz sabahının mahmurluğu arasında Karaferye’nin minareleri seçilmeye
başladı. İstasyon yolunda dindaşlarımızla dolu iki otomobile daha tesadüf eyledik. Onlarda
Vodina İslam Muzikasının Karaferye’de vereceği konsere gidiyordular.
Vodinalı zevat sabah katarıyla gelmişlerdi. Kasabanın güzel bir gazinosu önünde
durduk. Pek az bir zaman zarfında kabiliyetimize medarı iftihar olacak bir muvaffakiyet
gösteren genç müzikacıların arasına karıştığım zaman yüreğimde birikmiş kalmış olan
mahrumiyetlerin tufanı gözlerime doldu. Onlar yorulmak bilmez bir himmetle saatlerce nefes
tükettiler. Anasırı selametimiz namına kabaran göğüslerde öyle müessir bir azamet vardı ki,
onun karşısında her şey zikir çökmüş ve Allah’ına kavuşmuş gibi mest salmıştı.
Sonra akşam doğru önde muzika arkada al bir akın tarzında coşan feslilerden
müteşekkil bir cemaat kasabanın dar sokaklarında dolaştı. Kanburu çıkmış, kenarları aşınmış
taşların üstünde, kafesleri inmiş eski saadet ocaklarının çatılarında sanki yılların vakası
dirilmiş bu geçit resminin yanık türküsünü dinliyordu.
Uzaklardan utların son çaldıkları sefer marşı bir veda ilahisi gibi aksetti. Yanımda
ihtiyar bir zat buruşuk yanaklarından sızan bir damla yaşı silerek söylüyordu:
“ Mevlam büyüktür. Ümmedi Muhammed zeval bulur mu hiç. “
Şu kadar zamandan beri somurtkan bir ömür geçiren Makedonya İslamlığı, konsere
müsadif olan 1340 senesi Zilhicce’nin on birinci gününü kıymettar bir tarih telakki etmelidir.
Konserin her hususta parlak bir muvaffakiyete mazhar olması için emek sarf eden
heyeti müteşebbise ile bando erkânına ve Vodina Mektebi İslamiyesi Müdürü dostum Abdül
Çelevi’ye en kalbi tebriklerimi gönderdikten sonra Karaferye’de geçirdiğim kısa müddet
zarfındaki intibatın acı kısmına rücu etmek istiyorum.
Makedonya’daki İslam merkezinin ekseriyetinde olduğu gibi Karaferye’de de
ağlanacak ağlanacak anasırı yaralarımız mebzul!
Karaferye’deki dindaşlarımızda da ittihat ve uhuvvet hamleleri katı bir fesat nasri
şekline girmiş. Ben cemaat hayatının bu malum safahatını kurcalayacak değilim. O cihet
Karaferye’nin münevver, hamiyetli ve anasırı saadetimiz uğruna çarpan yüreklere malik
evlatlarına düşen bir vazifedir.
Karaferye 4
Ancak konser münasebetiyle ortaya atılan dedikodular ve fezail dinimizle rabıtası
olmayan bir takım telkinatın saçtığı şeyleri kaydetmeden geçemeyeceğim.
Karaferye’ye gidince nazarı hayretimi celbeden şey Karaferye ahalisinin konser
hususunda gösterdikleri lakaytlık oldu.
Vodina’dan gelen zevat ancak eşraf ve müteberandan müteşekkil gayrı resmi bir heyet
tarafından istikbali de eşraf belde tarafından fahriyen temin edildiği halde, gerek İslam
mevcudiyetini temsil eden resmi merci, gerekse halkın kısmı azamisi bu kardeşçe tezahürata
uzaktan seyirci kalmıştı. Ağyar karşısında cereyan eden bu çirkinliğin vebali biltabi meselenin
manevi ehemmiyetini takdir etmeyen gafil tabakaya değil fakat propagandalarla fikri
çalanlara aittir.
Bu hareket mübarek İslamlık namına işlenmiş en büyük küfür içtimaidir. Şahsi
garazlar, şahsi davaların umumi menfaatlerin önünde silinmesi lazım gelir. O konserden
maksat İslam maarifinin inkişafına yardım edecek bir emir hayra münhasır iken yok yere
nifak sokmak hangi vicdana yaraşır bir mertebedir bilmem ki?
Biz bu ülkenin köşe buzağında boynu bükük bir avuç İslam kaldık da, hala miktarının
sırtımıza çöktürdüğü elem yükünü uzaklaştırmak için el ele vermiyoruz. Hala
mevcudiyetimizin en canlı noktasını kemiren yedi başlı cehaleti ezip parçalamakta muvaffak
olamıyoruz.
İslam ailesi arasında çukur kazmak zihniyetiyle meşgul olanlar bu muvaffakiyeti göz
önünden kaçırmamalıdırlar. Vodina’nın maarif hususunda gösterdiği faaliyet manen ve
maddeten harcadığı fedakârlık, hakaret ve lakaydi ile değil, şükran ve samimiyetle
alkışlanmaya layıktır. Ümit edelim ki Vodina’nın açtığı çığır diğer merkezi İslamiyelerede
düstur olmalı. 5
4
5
İbrahim USLU Arşivi
Selabet 28 Temmuz 1922
Download