KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

advertisement
KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ ANABİLİM DALI DÖNEM V (2008 — 2009) DERS NOTLARI
ALKOL VE MADDE KULLANIM
BOZUKLUKLARI
Doç. Dr. Ümit Tural
“Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları” dersinde öğrencilere
aşağıdaki konular sunulmuştur:
1. Alkol/Madde kullanım bozukluklarının gelişimi, toplumsal boyutu ve
tarihçesi.
2. Bağımlılık kavramının temel özellikleri nelerdir?
3. Bağımlılığın nörobiyolojisi ile ilgili bilinenler nelerdir;
4. Alkol kullanımının yol açtığı ruhsal bozukluklar ve genel tedavi
ilkeleri nelerdir?
5. Alkol kullanımı ile ortaya çıkan kalıcı organik sendromlar nelerdir?
İzlemde ne tür biyolojik parametreler kullanılabilir?
6. Alkol bağımlılığının tedavisinde nüksü önlemede kullanılan ilaç ve
psikoterapi yaklaşımlar nelerdir?
“Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları” dersinde öğrencilerin
aşağıdaki soruları cevaplayabilmesi ve tartışabilmesi beklenmektedir:
1. Alkol kötüye kullanımı ve bağımlılığı tanımları ile aralarındaki
farklar nelerdir?
2. Tolerans ve yoksunluk gözlenmesinin anlamı nedir?
3. Deliryum tremens nedir? Klinik özellikleri, tedavisindeki ilkeler
nedir?
4. Tiamin, alkol kullanımı ile ilişkili hangi hastalığın etiyolojisinde rol
oynar ve etyopatyogenezi nedir?
5. Alkol kullanımının yol açtığı ruhsal hastalıklar nelerdir, alkol
bağımlığı ve kötüye kullanımına eşlik eden diğer ruhsal bozukluklar
nelerdir?
6. Disülfiram, akamprosat, naltrekson gibi ilaçların kimyasal yapıları ve
etki düzenekleri nelerdir, hangi hastalara önerilebilir?
ALKOL MADDE KULLANIMIYLA ORTAYA
ÇIKAN RUHSAL SORUNLAR
A―GENEL BİLGİLER
Madde bağımlılıkları arasında özel bir yere sahip olan etil alkol
(CH3CH2OH, içki alkolü, tahıl alkolü saf alkol, etanol, hidroksietan, etil
hidrat) yüzyıllardır hekimlerin dikkatini çekmektedir. Etil alkol 0.789
g/mL yoğunluğunda, 78.4 °C de kaynayan, suda tamamen çözünebilen,
yanıcı ve renksiz bir alkoldür. Sedatif-hipnotik bir ilaç olan
benzodiazepinlerle pek çok farmakolojik özellik yönünden benzeşen bir
santral sinirsistemi depresanıdır. Santral sinir sistemini doza bağımlı bir
şekilde etkiler: uykuya neden olan bir sedasyondan, bilinç kaybına,
koma, cerrahi anestezi ve son olarak solunum depresyonu ve
kardiyovasküler kollapstan ölüme yol açabilir. Aynı zamanda gamma
amino bütürik asit (GABA), glutamin, dopamin ve endojen opiyatlar gibi
değişik nörotransmitter sistemleri ile etkileşir. Alkol alımı endojen
opiyatlarda artışa neden olur ve bu alkol alımı ile yaşanan öfori ve keyif
duygusunu bir miktar açıklar. Şu anda alkolün etkilerini antagonize
eden bir farmakolojik ajan yoktur.
İçki alkolü çok eski çağlardan beri keyif verici, yatıştırıcı,
uyuşturucu ve ilaç olarak kullanılmıştır. Bazen dinsel törenlerde
kullanılırken bazen de yasaklanmıştır. Fakat her çağda birçok toplumda
alkolün ılımlı miktarda kullanımı az çok kabul görmüş, aşırı ve uzun
süreli kullanımı ise onaylanmamıştır. Alkol kullanımındaki sorunlar,
çağımızın en önemli sorunları arasındadır. Alkolizm sağlık sorunları,
trafik kazaları, özkıyım, suça yönelme, aile parçalanması, ekonomik
sorunlar, iş yaşamının bozulması gibi bek çok boyutu olan önemli bir
sorundur. Ortaçağda simyacılar onu hayat iksiri olarak düşünmüşler ve
hastalıklara çare olarak kullanmışlardır, hatta Hipokrat korku ve
uykusuzluğun tedavisinde yarım bardak şarap yarım bardak su
karışımını tedavi edici olarak hastalarına önermiştir. Günümüzde
terapotik değerini kalmadığı gibi aşırı miktarda ve kronik kullanımı ve
buna bağlı ortaya çıkan sorunlar nedeni ile önemli bir sosyal ve sağlık
problemi haline gelmiştir. Dünyada bağımlılığı ve kötüye kullanımı en
yaygın madde olan alkol zaman içinde farklı toplumlar yönetimler ve
inançlar içinde farklı değerlendirilmiş, yasaklandığı gibi teşvik edilmiş
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
1
veya kutsandığı gibi haram kılınmıştır.
Bununla beraber şu unutulmamalıdır ki, alkol kullanımının yol
açtığı tek sorun alkol bağımlılığı değildir. Alkol kullanımı pek çok
bedensel ve ruhsal rahatsızlığa yol açar (Tablo 1). Alkol kullanımının yol
açtığı bazı fiziksel sorunlar aşağıda özetlenmiştir. Ruhsal bozukluklar
yazının ileriki bölümlerinde anlatılacaktır.
Tablo 1: Alkol kullanımının yol açtığı fiziksel sorunlar:
SİSTEM
ORGAN
BELİRTİLER
Tüm beyin
Periferik nöropati
MSS
Serebellar dejenerasyon
Santral pons miyelinozisi
Corpus callosum’da
myelin kaybı
Alkol ambliyopisi
Özefagus
Karaciğer
GİS
Mide
Pankreas
Emilim bozuklukları
KVS
Endokrin-üreme
Sistemi
Kas-iskelet Sistemi
Kan Hastalıkları ve
İmmün Sistem
Laboratuvar
Diğer
Diğer
Travmalar
Demans ve ilişkili beslenme sendromları
(Wernicke-Korsakoff sendromu)
İki yanlı eldiven çorap tarzında uyuşma,
karıncalanma, ağrı. Distalden başlar proksimale
ilerler.
Ayakta durma ve yürüme güçlüğü, denge
bozukluğu, nistagmus görülür.
Disfaji, dizartri, afoni, kornea refleksinin yitimi,
midriazis, felç, stupor, koma ve ölüm
Marchiava-Bignami hastalığı
Görmede ilerleyici bozulma, skotomlar
Özefajit, Barret metaplazi, Gastroözefagial reflü
Karaciğerde yağlanma, alkolik hepatit, alkolik siroz,
karaciğer işlevlerinde bozulma, hepatik koma,
hepatik ensefalopati
Gastrit, ülser, Mallory-Weiss yırtığı
Pankreatit
Pellegra, beriberi, folik asit eksikliği, skorbüt
Alkolik kardiyomyopati, aritmiler, hipertansiyon,
iskemik kalp hastalığı
Kan şekeri düşmesi, ani kan şekeri artışları, cinsel
işlevlerde bozulma, testiküler atrofi, adet
düzensizlikleri
Myopati, osteoporoz, femur başı nekrozu, gut
hastalığı
Megaloblastik anemi, immün sistem bozuklukları,
otoimmün hastalıklar, viral enfeksiyon
SGOT, SGPT, GGT, AF, trigliserid, kolesterol, ürik
asit artışı
intrakranial hematom, kas yırtılmaları, cumartesi
gecesi felci
Kanser ve enfeksiyon riskinde artma (özellikle
ilerleyen dönemlerde herpes simplex ensefaliti ve
klebsiella pnömonisi)
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
2
Alkolizmin dünya çapında ciddi bir halk sağlığı sorunu olarak
görülmesi nedeniyle 1994 yılında Amsterdam’da düzenlenen bir “karar
birliği” raporunda aşağıdaki bazı ilkeler üzerinde anlaşma sağlanmıştır:
— Alkolizm ve alkol bağımlılığı alkol alımı üzerinde bireyin kontrolün kaybettiğini belirten eş
anlamlı terimlerdir.
— Alkol bağımlılığı belirtileri her bireyde farklı olarak ortaya çıkabilir.
— Alkol alan kişinin beynindeki nörokimyasal değişimlerin bağımlılık oluşumunda önemli rol
oynadığı kabul edilmektedir.
— Erken tedavi hastalığın ilerlemesini durdurabilir, tam tedavi edebilir. Tedavi gecikmesi
yaşamı tehdit edebilir.
— Tedavide psikolojik, psikososyal yöntemlerle ilaç tedavileri beraberce kullanılmalıdır.
— Alkolizm ile birlikte sık bulunan hastalıklar (özellikle depresyon ve anksiyete bozuklukları)
gözden kaçırılmamalı ve tedavi edilmelidir.
— Tıp öğrencileri, pratisyen hekimler, tüm sağlık çalışanları ve toplum alkol kullanımının
nedenleri, zararları ve sonuçları üzerine bilgilendirilmelidir.
Alkolün Fizyolojik Etkileri ve Farmakolojisi
Alkollü içeceklerde bulunan alkol etil alkoldür (etanol) ve kimyasal
yapısı CH3-CH2-OH olarak gösterilir. Meyve ve tahıllardaki
karbonhidratların fermantasyonu sonucu ortaya çıkar ve özellikle santral
sinir başta olmak üzere tüm vücut için toksik bir maddedir. Kalori değeri
yüksektir, 1 gr alkol 7 kalori sağlar. Alkol mide-barsak sistemindeki
(ağız, özefagus, mide, ince bağırsak) mukoza epitellerinden kolayca
emilir ancak emilimin %90'ı ince bağırsakların üst kısmındandır, bu
bölge aynı zamanda B vitaminlerinin de emilim bölgesidir. Etanol suda
kolay çözünebilir ve hızla kan dolaşımına katılarak tüm dokulara yayılır.
Alkol alımını takiben alkol en yüksek kan düzeyine ortalama 45–60
dakikada ulaşır. Midenin boş olması emilimi hızlandırır, ancak gene de
alkolün %10-20’si mideden emilir. Ayrıca alkolün hızlı alımı da kanda
üst düzeye erişme zamanını hızlandırır. İçilen içkide alkol yoğunluğu
düşük (%10–20 konsantrasyon en hızlı emilimdir) ise emilim bir miktar
daha hızlı olur. Midedeki emilim hızı ince barsaklara oranla daha
yavaştır. Bu nedenle midenin boşalım süresini etkiliyen faktörler (kişinin
emosyonel durumu, kullanılan ilaçlar, mide ameliyatları, midenin boş
veya dolu olması), alkolün emilim hızını da etkiler. Kan alkol seviyesi,
kişisel faktörlere (cinsiyet, fiziksel yapı, tolerans), alınan alkolün miktar
ve içim hızına, alkolün emilim ve karaciğerdeki yıkım hızına bağlı olarak
farklılıklar gösterir. Kana geçen alkol doku ve organlara, içerdikleri su ve
kan oranında dağılır. Bu nedenle az su içeren kemik ve yağ dokusunda
alkol konsantrasyonu çok düşüktür. Kandaki alkol konsantrasyonu 1
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
3
birim olarak kabul edilirse, bu yaklaşık bir değer olarak serumda ve
spinal sıvıda 1. 15, idrar ve tükürük salgısında 1. 30, beyinde 0. 90, alveol
havasında 0. 0005 birimdir. Alkolün %90-98'i karaciğerde oksidasyon
yoluyla alkol dehidrogenaz enzimi aracılığı ile önce asetaldehit ve asetik
asit’e daha sonra da karbondioksit ve su aşamasına kadar yıkılır (Şekil 1).
Geri kalan alkolün %2–10 kadarı solunum ve idrar yolu ile değişime
uğramadan, ihmal edilebilecek bir miktar ise ter ve feçes ile atılır.
Şekil 1: Alkolün Fizyolojik Etkileri ve Farmakolojisi
Alkolün metabolizması sırasında kofaktör olarak kullanılan
NAD/NADH oranındaki değişiklikler bedende fizyolojik düzeneklerin
işleyişini bozar. Sitrik asit (Krebs) döngüsü baskılanarak karaciğerde yağ
asitleri oksidasyonu azalır, hiperlipemi gelişir. Karaciğer yağlanmasının
ana düzeneği budur. Bundan başka elektron transport zinciri bozulur ve
lipogenezis artar. Laktat/pürivat oranı artar, hiperlaktikasidemi gelişir.
Laktik asidoza ikincil olarak hiperürisemi ortaya çıkar ve ürik asidin
idrarla atılımı azalır. Hepatik glukoneogenezis baskılanarak hepatik
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
4
glikojen depoları azalır. Buna bağlı olarak kan şekeri düşer. Akut alımda
ise glikojen depolarından glikoza dönüşüm sonucu kan şekeri
yükselebilir. Serum lipoproteinleri ve trigliseridlerinde artış olur.
Alkolün karaciğerdeki yıkılımı, emilimine oranla daha stabildir.
Kan alkol düzeyindeki 1 saatlik düşüş, ortalama bir değer olarak
erkeklerde 18 mg/100ml, kadınlarda 15 mg/100ml olmak üzere her iki
cinste 10–25 mg/100ml arasında değişmektedir. Değişik alkollü içecekler
değişik düzeyde etanol içerirler. Ancak ortalama olarak bir bardak şarap
10–12 gr, bir bardak sert içki 28 gr etanol içerir. Uzun süre alkol kullanan
kişilerde enzim sistemlerindeki indüklenme ve duyarlılık artışı
nedeniyle metabolizma daha hızlıdır.
B ― SINIFLAMA
I- Alkol kullanım bozuklukları (DSM-IV)
1- Alkol bağımlılığı
2- Alkol kötüye kullanımı
II-Alkol kullanımının yol açtığı bozukluklar (DSM-IV)
1- Alkol entoksikasyonu
2- Alkol yoksunluğu sendromu
3- Alkol yoksunluğu deliryumu (delirium tremens)
4- Alkolün yol açtığı kalıcı amnestik bozukluk
5- Alkolün yol açtığı kalıcı demans
6- Alkolün yol açtığı psikotik bozukluk
7- Alkolün yol açtığı duygudurum bozukluğu
8- Alkolün yol açtığı anksiyete bozukluğu
9- Alkolün yol açtığı cinsel işlev bozukluğu
10- Alkolün yol açtığı uyku bozukluğu
11- Alkol ile ilgili başka türlü adlandırılamayan bozukluk
C ― KLİNİK
I- Alkol kullanım bozuklukları:
1- Alkol bağımlılığı
DSM-IV-TR tüm maddeler için “madde bağımlılığı” ve “kötüye
kullanım” için aynı ölçütleri kullanır. Alkol bağımlılığı bir ruhsal
bozukluktur, etil alkol bağımlılığıdır, ancak her içki içen bağımlı
değildir. Bazen normal içme nerede biter alkolizm nerede başlar sınırını
çizmek kolay olmayabilir. Günümüzde alkol kullanımı ile ilgili
bozukluklar: Alkol kötüye kullanımı ve alkol bağımlılığı olarak iki
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
5
bölümde incelenir (DSM-IV-TR). Çok az miktarda alkol ile zehirlenme
belirtileri gösteren ya da ileri derecede saldırgan olan kişiler vardır
(patolojik sarhoşluk). Dünya Sağlık Örgütü (WHO) alkol bağımlısını
“uzun süre ve alışılmışın dışında alkol alan, alkole bağlı ruhsal-bedenseltoplumsal sağlığı bozulan, buna karşın durumunu değerlendiremeyen;
değerlendirse bile alkol alma isteğini durduramayan, tedaviye
gereksinimi olan bir hasta” diye tanımlamıştır.
Kabaca alkolizm, kişinin bedensel ve ruhsal sağlığının, aile, sosyal
ve iş uyumunu bozacak derecede sık ve fazla alkol alma olarak
tanımlanabilir. Ayrıca alkol alma isteğini durduramama ve alınan alkol
miktarının giderek artması (tolerans), gözlenen diğer belirtilerdendir.
Alkolizm tanısında bir güçlük yoktur. Hasta ve hasta yakınları alkolizmi
kolaylıkla tanırlar. Ancak hastaların büyük bir kısmı hekime ailenin,
işyerinin ya da başka bir sosyal kurumun baskısı ile gelirler. Bundan
dolayı kişi içtiği miktarı saklayabilir, muayene sırasında fazla belirti
olmayabilir. Çevrenin bilgisi alınmadan bağımlılığın ne derece ciddi
boyutlarda olduğu anlaşılamayabilir. Klinik olarak yeterli işlevselliği
sürdürmek için günlük büyük miktarlarda alkol alma gereksinimi, hafta
sonlarında düzenli ağır alkol tüketimi veya uzun dönem tıkınırcasına
ağır alkol alımı gibi davranış örüntüleri alkol kullanım bozukluklarının
şiddetinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Alkol bağımlılığı olan
kişilerin iş ve sosyal işlevselliklerinde ciddi bozulmalar vardır.
Alkollüyken şiddet davranışı gösterme, işe gidememe, iş kaybı, yasal
sorunlar (sarhoşken yapılan bir davranıştan ötürü tutuklanma, trafik
kazası gibi), aile üyeleri veya arkadaşlarıyla aşırı alkol kullanımı ile ilgili
tartışmalar gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Bağımlılık durumunda
genellikle kişilerde şu özellikler gözlenebilir: Bedensel zararı görüldüğü
halde içki içmeyi sürdürmek, ruh sağlığı üzerinde görüldüğü halde içki
miktarını artırmak( ki bu doz bağımlı olmayanlarda ciddi zehirlenme
belirtilerine yol açar), içki bırakılınca bırakma/kesilme belirtilerinin
ortaya çıkması, içkiye karşı aşırı istek ve tutku bırakma/kesilme
belirtilerinin engellemek için içki içmek, içki içme eylemi dışındaki başka
ilgi, duygu ve zevklere yer verememek.
ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde yapılan çalışmalarda erişkinlerin
yaklaşık yarısının düzenli alkol kullanmakta olduğu görülmektedir. Bu
durum alkol alımının kabul gören yaygın bir davranış olduğunu
göstermektedir (Şekil 2 ve 3). Bu ülkelerde kalp hastalıkları ve kanserden
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
6
sonra en önemli sağlık sorunu alkol kullanımıdır. Türkiye gibi
gelişmekte olan ülkelerde ise alkol tüketimi ve alkole bağlı sorunlar hızla
artmaktadır. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) verilerine göre (1987–1991–
1995) Tekel'in ürettiği alkollü içkilerde çok önemli bir değişiklik
olmamıştır. Ancak özel girişimcilerin ürettiği bira tüketimi üçe
katlanmıştır. Yine özel girişimcilerin ürettiği şarap ve yurt dışından
getirilen sert içkilerin (viski, votka, vb) tüketimi de hızla artmaktadır.
Yine DİE verilerine göre; trafik kazalarından ölümler ve özkıyım olayları
da artmaktadır. Bu olaylarda alkol birincil sorumludur.
Alkol Bağımlılığının Tanı Ölçütleri (DSM - IV)
12 aylık dönem içerisinde herhangi bir zaman ortaya çıkan, aşağıdakilerden üçü (ya da
daha fazlası) ile kendini gösteren, klinik olarak belirgin bir bozulmaya ya da sıkıntıya yol
açan uygunsuz alkol kullanım davranışı örüntüsüdür.
1. Aşağıdakilerden biri ile tanımlandığı üzere tolerans gelişmiş olması
a) Entoksikasyon ya da istenen etkiyi sağlamak için belirgin olarak artmış
miktarlarda alkol kullanma gereksinimi
b) Sürekli olarak aynı miktarda alkol kullanılması ile belirgin olarak azalmış
etki sağlanması
2. Aşağıdakilerden biri ile tanımlandığı üzere yoksunluk gelişmiş olması
a) Alkole özgü yoksunluk sendromu
b) Yoksunluk belirtilerinden kurtulmak ya da kaçınmak için alkol alınması
3. Alkol, çoğu kez tasarlandığından daha yüksek miktarlarda ya da daha uzun bir
dönem süresince alınır.
4. Alkol kullanımını bırakmak ya da denetim altına almak için sürekli bir istek ya da
çabalar vardır.
5. Alkolü sağlamak, alkol kullanmak ya da alkolün etkilerinden kurtulmak için
çok fazla zaman harcamak.
6. Alkol kullanımı yüzünden önemli toplumsal, mesleki etkinlikler ya da boş
zamanları değerlendirme etkinlikleri bırakılır y ada azaltılır.
7. Alkolün neden olmuş ya da alevlendirmiş olabileceği, sürekli olarak var olan ya da
yineleyici bir biçimde ortaya çıkan fizik ya da psikolojik bir sorunun olduğu
bilinmesine karşın alkol kullanımı sürdürülür.
Epidemiyoloji
Genellikle 20–40 yaşlar arasında görülse de aktif alkol kullanımının
en yüksek yüzdesi 20–35 yaşları arasında kümelenmektedir. 45 yaşından
sonra ortaya çıkışı durumunda altta yatan bir psikiyatrik bozukluktan
şüphelenilmelidir. Tüm dünya göz önüne alınırsa kadınların sayısı
erkeklere göre çok azdır. Ancak gelişmiş ülkelerde kadın erkek sayısı
giderek birbirine yakınlaşma eğilimindedir.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
7
Şekil 2: Dünyada Alkol Tüketimi
DSM-IV verilerine göre ABD’de alkol kötü kullanımının yaşam
boyu riski kadınlarda %10, erkeklerde %20; alkol bağımlılığının yaşam
boyu riski ise kadınlarda %3–5, erkeklerde %10’dur (Şekil 2). Alkol
bağımlılığı ve alkol kötü kullanımının birlikte yaşam boyu yaygınlığı
%13,8 olarak bildirilmektedir. ABD’de 12–17 yaşları arasındaki
ergenlerin % 50’sinin en az bir kez alkolü denediği ve % 25’inin
kendilerini düzenli alkol kullanıcısı olarak tanımladığı bildirilmiştir.
Tüm sosyoekonomik sınıflarda görülmekle beraber beyaz ırkta daha
yaygındır. ABD erişkin vatandaşlarının yaklaşık %30–45’i alkol
sorunlarının olduğu (amnezi, sarhoş araba kullanma ya da işine
gidememe) geçici bir dönem yaşamışlardır. Alkolle ilişkili sorunlar
erkeklerde kadınlara göre 2 ile 3 kat daha sık görülmektedir. Erkeklerde
alkolle ilişkili bozukluklar genç erişkin döneminde başlasa bile bunların
sosyal problem haline gelmesi 30’lu yaşlarda başlar ve bu dönemde
farkına varılır.
Erkekte alkol kullanım bozuklukları ile ilgili belirtilerin 45
yaşından sonra ortaya çıkması nadirdir. Kadınlar için böyle bir
genelleme yapmak mümkün değildir. Alkollü içki satan yerlerde
çalışanlar, oyuncular, yazarlar, denizciler, doktorlar gibi bazı
mesleklerde alkol kullanımı daha sıktır. Şehirlerde kırsal alana göre
kullanımı daha yaygındır. Ülkemizde alkol kullanımı ile ilgili
epidemiyolojik veriler yeterli değildir.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
8
Şekil 3: Alkol Kötüye Kullanımı ve Bağımlılığının Epidemiyolojisi
Etiyoloji
Alkol kullanımına bağlı bozukluklar, genellikle tüm ruhsal
bozukluklarda olduğu gibi, bio-psiko-sosyal model ile en iyi
açıklanabilen heterojen bir hastalık gurubudur. Alkol kullanımına bağlı
bozukluklarda, diğer psikiyatrik durumlara benzer şekilde olduğu gibi
multifaktöryel bir etiyoloji söz konusudur. Klasik olarak bir bağımlılığın
oluşabilmesi için üç faktörün gerekliliği kabul edilir. Bunlar; kişilik
faktörü, çevre faktörü ve maddenin kendisidir.
1. Psikolojik Kuramlar
i) Psikanalitik kuramlar: Alkol kullanım bozukluklarının
(bağımlılık ve kötüye kullaım) psikodinamik nedenini açıklamaya
yönelik kuramlar, aşırı baskıcı süper ego ve cinsel gelişimin oral
fazındaki fiksasyon üzerine odaklaşmıştır. Psikanalitik kurama göre aşırı
katı ve baskıcı süper egoları olan kişiler alkolü bilinçdışı gerginliklerini
azaltmak için alırlar. Psikodinamik kuramlar bu kişileri genel olarak
bağımlı, utangaç, yalnızlığa eğilimli, bunaltısı yoğun, engellenmeye
dayanma gücü düşük, ürkek, gergin, aşırı duyarlı ve cinsel dürtülerini
bastırmış kişiler olarak tanımlarlar. Bağımlılık gereksiniminin
doyurulamaması sonucu oluşan öfke/saldırganlık duygusu, kişinin
kendisine ve/veya sembolik bazı reprezantasyonlara zarar verme
şeklinde bilinçli ve/veya bilinçdışı şekilde doyum arar.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
9
ii) Davranışçı kuramlar: Davranış bilimciler sürekli alkol almayı
öğrenilmiş bir davranış olarak görürler. Alkol alımının anksiyeteyi
azaltan, rahatlatan özellikleri gibi olumlu pekiştirici yanları ilk alkol
alımından sonra bu davranışın sürmesine katkıda bulunur. Kişiler sıkıntı
ve sorunlarla baş etmede zorlukları olduğunda alkole yönelirler ya da
aldıkları alkol miktarını arttırırlar. Ya da negatif pekiştiren dediğimiz
kişiyi huzursuz, rahatsız eden yoksunluk belirtilerinin oluşmaması için
kişi alkol almaya devam eder.
2. Biyolojik-Genetik Etkenler:
Alkol bağımlılığının oluşumunda kalıtımsal etkenlerin önemi uzun
yıllardır vurgulanmaktadır. Alkol bağımlılarının ailelerinde, birinci
derece yakınlarda bağımlılık oranı 3–4 kat daha yüksektir. Aile
öykülerinde alkol kullanımı olanlarda bozukluk daha şiddetli seyretme
eğilimindedir. İkiz çalışmalarında tek yumurta ikizlerinde bağımlılık
oranının çift yumurta ikizlerine ya da ayrı cinsiyetteki kardeşlere oranla
daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Evlat edinme çalışmalarından
çıkan sonuçlar da genetik etmenlerin rolünü desteklemektedir. Çocukluk
çağında “dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu” veya “davranış
bozukluğu” hikâyesi, yetişkinlikte alkol ile ilgili bozukluklar için bir risk
faktörü olarak kabul edilmektedir. Alkol kullanımı ile ilgili bozukluklara
özgül bir kişilik bozukluğu gösterilmemiştir. Ancak kişilik bozuklukları
ve özellikle antisosyal kişilik bozukluğu yatkınlaştırıcı neden olarak
düşünülmektedir. Alkol bağımlısı kişiler bağımlı olamayan kişilere göre
20 kez daha fazla antisosyal kişilik bozukluğu ve davranım bozukluğu
gösterme eğilimindedir. Bundan başka borderline, obsesif kompulsif,
kaçıngan ve bağımlı kişilik bozuklukları gözlenmektedir. Bazı ırklarda
alkole doğuştan gelen bir intolerans söz konusudur. Japonlar, Koreliler,
Tayvanlılar ve Amerikan Kızılderililerinde alkolün istenmeyen,
huzursuz eden yan etkileri ya da zehirlenme belirtileri daha düşük
dozlarda ortaya çıkmakta ve bu nedenlerden dolayı bu ırk mensupları
alkol dozunu arttıramadıklarından doğal olarak alkol bağımlılığından
diğer ırklara göre alkol bağımlılığı açısından daha az risk
taşımaktadırlar.
3. Çevre ve Kültürel Etkenler
Alkolün kolay elde edilebilir ve ucuz olması alkol tüketimini
arttıran bir özelliktir. İnanç ve töreler ile alkol kullanımının hoş
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
10
görülmediği toplumlarda alkol kullanım oranı daha düşüktür, ancak
sıfır değildir. Bazı kültürel ve etnik guruplar alkol kullanımı konusunda
kendilerini sınırlamaktadır. Örneğin ABD’de Asyalılar ve muhafazakâr
protestanlar fazla miktarda alkol kullananları hoş karşılamadıkları için,
liberal protestanlar ve katoliklere göre daha az alkol kullanmaktadır.
Alkol ile ilgili bozukluklar bütün sosyoekonomik sınıflarda görülmekle
birlikte ekonomik düzey arttıkça görülme sıklığı da artar.
Komorbidite
Alkole bağlı bozukluklar ile en sık birlikte görülen bozukluklar
antisosyal kişilik bozukluğu, duygudurum bozuklukları ve anksiyete
bozukluklarıdır. Alkole bağlı bozuklukları olan kişilerde özkıyım
girişimi sıklığının topluma göre daha fazla olduğu bilinen bir gerçektir.
Özkıyım girişimi riskleri arasında madde kullanmak ve madde etkisinde
olmak önemli bir yatkınlaştırıcı etmendir. Başarılı özkıyımlarda
olguların kanında %15’inde yasadışı ilaç, %50’sinde alkol saptanmıştır.
Alkol kullanımı süperegonun kontrolünü ortadan kaldırdığı
(disinhibisyon) için bastırılmış olan (represyon) uygunsuz duygu ve
dürtülerin, örneğin saldırganlık veya cinsel eylemler gibi, ortaya
çıkmasını ve davranışa dönüşmesini kolaylaştırabilir. Alkole bağlı
bozukluğu olan kişilerde majör depresyonun yaşam boyu yaygınlığı
yaklaşık
%
30–40’dır.
Özellikle
detoksifikasyon
tedavisi
sırasında/sonrasında depresyon gözlenme sıklığı yüksektir ve bu durum
daha çok kadınlara göre erkek alkoliklerde gözlenmektedir. Alkole bağlı
bozukluğu ve majör depresyonu olan kişiler özkıyım girişimi için daha
büyük risk altındadır ve diğer madde bozuklukları tanılarını almaları da
olasıdır. Bipolar I bozukluğu olan hastaların da alkol bağımlılığı gelişimi
açısından risk altında oldukları düşünülmektedir. Alkole bağlı bir ruhsal
bozukluğu olan kişilerin % 25–50 kadarı anksiyete bozuklukları tanısı
almaktadır. Bu tür hastalarda panik bozukluğu ve sosyal fobi, anksiyete
bozuklukları içinde en sık karşılaşılan komorbid ruhsal bozukluklarıdır.
Anksiyetenin azaltılması için kendini tedavi amacı ile (self-medikasyon)
kullanılan alkol daha sonra kalıcı bir bozukluk olarak yerleşme riskini ya
da en azından var olan ruhsal bozukluğun kötüleşmesi riskini
taşımaktadır. Madde kullanım bozuklukları genel olarak çoğul
bağımlılık olarak gözlenir. Örneğin sigara kullanan kişi alkolde kullanır.
Alkol kullanan sigara ve esrar kullanır vs. Alkol kullanım bozukluğu
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
11
olan hastaların başka bir bağımlılığa sahip olma “şansları”, kullanım
bozukluğuna sahip olmayanlara göre yaklaşık yedi kat daha fazla
bulunmuştur.
Bunun tersine psikiyatrik hastalıklardaki alkol kullanım bozukluğu
birlikteliği ise yaşam boyu yaygınlık olarak %22–30 olarak bulunmuştur.
Psikiyatrik hastalığa sahip bireylerin yaklaşık %64’ünde “madde
kullanım öyküsü” saptanmış ve bunların %29’u DSM III R ölçütlerine
göre “madde kullanım bozukluğu” tanısı almıştır. Bu bozukluklar
arasında en büyük yeri alkol ile ilgili olanlar almaktadır.
Alkol Bağımlılığında Tipleme Çalışmaları
Bilinen en klasik tipleme Cloninger’in (1987) Tip 1 ve 2 alkolizm
tanımlamasıdır. Daha sonra Babor tarafından benzer bir tipleme
yapılarak Tip A ve B tanımı kullanılmıştır. Tip 1 (ya da tip A) alkolizm
alkoliklerin %75’ini oluşturur. Bu tipte alkol sorunları genellikle 25 yaş
sonrası başlar, kendiliğinden alkol arama davranışları daha azdır, alkol
kullanımı ile ilgili korkuları ve suçluluk duyguları vardır, psikolojik
bağımlılıkları vardır, yenilik arayışları kısıtlıdır ve zarar görmeden
yüksek düzeyde kaçınmaları vardır, çocukluk dönemi psikolojik
sorunları daha azdır, eşlik eden başka madde kullanımı ve diğer ruhsal
rahatsızlıklar daha azdır. Tip 2 (ya da Tip B) alkolikler, genelde 25
yaşından önce alkol kullanımı ile ilgili sorunlar yaşamaya başlarlar,
genellikle kendiliklerinden alkol arama davranışları yüksektir, alkol
bağımlılığıyla ilgili olarak nadiren korku ve suçluluk duyarlar, riskli
davranış arayışları yüksektir ve kendilerine gelecek zarardan daha az
korkarlar, çocukluk dönemi ruhsal sorunları, eşlik eden diğer madde
kötüye kullanımları ve ruhsal bozukluk sıklığı daha fazladır. Dolayısı ile
Tip 1 alkolikler Tip 2 alkoliklere göre daha iyi tedavi prognozuna
sahiptirler.
Avrupa’da yaygın olarak Lesch tipolojisi kullanılmaktadır. Bu
sınıflandırma sisteminde I, II, III, IV tiplemeleri vardır (Şekil 4). Bu
tipolojiyle ilgili tedavi çalışmaları da yapılmış ve tip I ve II için
akamprosat, tip III ve IV için naltreksonun daha etkili olduğu ileri
sürülmüştür. Tip I olgular alkolü çekilme belirtileri ile mücadele için, tip
II olgular çatışma çözücü ve anksiyete azaltıcı, tip III olgular self
medikasyon ve antidepresan olarak kullanırlar. Tip IV olgular ise alkol
bağımlılığını öngören beyin hasarı ya da işlev bozukluğu öncüllerine ve
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
12
öyküsüne sahiptirler. Dolayısı ile alkol kullanımı biyolojik özelliklerin
sonucu bir aktarım ve biyolojik özelliklerine uyarlanma şeklinde ortaya
çıkmaktadır.
Şekil 4: Alkol Bağımlılığında LeschTipolojisi
National Institute on Alcohol Abuse and Alcoholism tarafından
yaptırılan bir çalışmada Moss ve arkadaşları ABD alkoliklerinin 5 alt
tipini tanımlamışlardır: Genç yetişkin tip, alkoliklerin yaklaşık %32’sini
oluşturur. En yaygın grubu teşkil ederler. Nadiren tedavi için yardım
ararlar. Ortalama 20’li yaşlarda alkolik olurlar, ortalama yaşları 24’dür.
Diğer alkoliklere göre içme sıklığı az olmakla beraber tıkınırcasına
içerler. Genç antisosyal alt grup alkoliklerin %21’ini oluştururlar.
Ortalama 26 yaşındadırlar. 15’li yaşlarda içmeye başlarlar ve 18 ya da
daha erken yaşlarında alkolik olurlar. Tütün ve esrar kullanmaya
eğilimlidirler. Genellikle genç yetişkin ve genç antisosyal tip örtüşmeme
eğilimindedir. İşlevsel alt tip alkoliklerin yaklaşık %19’unu oluşturur.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
13
Genellikle orta yaşlıdırlar, diğer alkoliklere göre düzenli ilişkileri, iyi
eğitim düzeyleri ve yüksek gelirleri vardır. Genellikle gün aşırı içme
eğilimleri vardır, içtikleri zaman 5 ve daha üzeri içki alırlar. Orta düzeyde
ailesel olan tip alkoliklerin yaklaşık %19’unu oluşturur. Yakın akrabaların
yaklaşık yarısı alkoliktir. Bu tip alkolikler yaklaşık 17 yaşında içmeye
başlar ama erken 30’lu yaşlarında alkolik olurlar. Kronik ağır tip ise en
nadir tiptir ve alkoliklerin %9’unu oluşturur. Bu alt grup genellikle
erkekler tarafından oluşturulur, yüksek boşanma oranları vardır, sıklıkla
yasadışı ilaç kullanımı da mevcuttur.
Bunlardan başka von Knorring, Sullivan, Gilligan & Gilligan gibi
sınıflandırma sistemleri mevcut olsa da bu sistemler arasında önemli
düzeyde tanım benzerlikleri mevcuttur.
Alkol Bağımlılığının Nörobiyolojisi
Alkol bağımlısı olanlar ya da alkolü kötüye kullananlarda sıklıkla
başka psikoaktif maddelerin kullanımı da görülmektedir: Esrar,
benzodiyazepinler, kokain, v.s. Alkol bağımlılarında ruhsal çökkünlük
sık görülür. Bu çökkünlüğün bir neden mi yoksa bir sonuç mu olduğu
tartışılmalıdır. Bazı nörotransmitterlerin alkolizm gelişiminde rol aldığı
ileri sürülmektedir. Dopamin, serotonin, GABA ve opioid peptidler alkol
arama davranışının oluş mekanizmalarında rol oynamaktadır (Şekil 5).
Şekil 5: Mezolimbik Ödül Sistemi
Dopamin lökomotor aktiviteyi, ödüllendirilme, haz, öfori (keyif)
hissinin oluşumunu kontrol eder. Ventral tegmental alandan nükleus
akkumbense giden dopaminerjik yolların tüm bağımlılık tiplerinin
oluşumunda en önemli yol olduğu ileri sürülmektedir. Endorfinler acı ve
keyif verici uyaranlara karşı yanıtı ve bunlara uyumsal işlevleri
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
14
düzenleyerek bağımlılığın oluşumuna katılırlar. Arkuat nükleustan
gelen beta endorfin yolakları ventral temental alandaki dopaminerjik
nöronları aktive ederek bağımlılık gelişiminde yardımcı olur. GABA,
alkolün anksiyete giderici ve motor koordinasyonu bozucu etkisine
aracılık etmektedir. Bağımlılık öncesi alkol alımı GABA’erjik sistemi
aktive eder ve glutamaterjik sistemi inhibe eder (Şekil 6). Alkol kullanımı
devam ettikçe biyolojik sistem alkolün etkilerini dengelemek için
GABA’erjik reseptörlerde down-regulasyon oluşur ki bu durum
eksitatör ileti sistemi olan glutamaterjik sistemin inhibitör sistem olan
GABA’erjik sistem karşısında baskın duruma geçmesine neden olur. Kişi
artık aşırı uyarılmışlık halini gidermek için tekrarlayan biçimde alkol
almak zorunda kalmaktadır.
Şekil 6: Alkol Bağımlılığında GABA ve Glutamaterjik Sistem
Serotonin genel olarak duygudurumun belirlenmesinde ve
dürtüsel davranışın oluşumuna katılmaktadır. Çeşitli beyin
nörotransmitterleri ve nöromodulatörleri üzerine alkolün etkilerinin
anlaşılmaya çalışılmasının temel amacı, yeni ilaçların geliştirilmesini
sağlamak ve tedavide daha etkili seçenekleri geliştirmektir.
İlaç tedavilerinde
özetlenebilir:
genel
olarak
istenenler
aşağıdaki
gibi
—
—
—
—
Güçlü ve karşı konulamaz alkol/madde alma isteğini (craving) azaltma
Madde kullanma davranışını değiştirme/durdurma
Nüksü önleme
Yüksek risk taşıyan bireylerde alkol/madde bağımlılığı gelişimini önleme
— Alkol/madde bağımlılığını tedavi etme
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
15
2- Alkol kötüye kullanımı
Alkol kötüye kullanımı DSM-IV-TR’de alkol kullanımının henüz
bağımlılık aşamasına gelmemiş şeklini tarif etmek için kullanılmaktadır.
Kişinin klinik olarak belirgin bir alkol kullanımı veya sıkıntıya neden
olacak şekilde alkol kullanımı olmakla beraber henüz tolerans veya alkol
kesilmesinde ortaya çıkan yoksunluk sendromu gelişmemiştir. Ancak,
unutulmamalıdır ki alkolün iyiye kullanımı söz konusu değildir. ICD10'a göre "Zararlı-Tehlikeli Kullanım" olarak değerlendirilen durum
genel anlamda kişinin kendine ve çevresine zararlı olabilecek
durumlarda alkollü içki almasıdır.
Alkol Kötüye Kullanım Ölçütleri (DSM-IV)
A.12 aylık bir dönem içerisinde herhangi bir zaman ortaya çıkan, aşağıdakilerden
üçü (ya da daha fazlası) ile kendini gösteren, klinik olarak belirgin bozulmaya
ya da sıkıntıya yol açan uygunsuz kullanım davranışı örüntüsü.
1. İşte, okulda ya da evde alması beklenen başlıca sorumlulukları alamama ile
sonuçlanan yineleyici biçimde alkol kullanımı,
2. Fizik olarak tehlikeli durumlarda yineleyici biçimlerde alkol kullanımı,
3. Alkolle ilişkili yineleyici biçimde ortaya çıkan yasal sorunlar,
4. Alkolün etkilerinin neden olduğu ya da alevlendirdiği, sürekli ya da yineleyici
toplumsal ya da kişiler arası sorunlara karşın sürekli alkol kullanımı,
B. Bu belirtiler alkol bağımlılığı ölçütlerini hiçbir zaman karşılamamıştır.
II-Alkol kullanımının yol açtığı bozukluklar (DSM-IV)
1-Alkol entoksikasyonu
Alkol entoksikasyonu, alkol alımı sırasında yada çok kısa süre
sonra ortaya çıkan uygunsuz davranışlar ve psikolojik değişiklikler
değişiklikleri
(Uygunsuz
cinsel yada saldırgan
davranışlar,
duygudurumda değişkenlik, yargının bozulması, sosyal ve mesleki
fonksiyonlarda bozulma) ile birlikte nörolojik belirtilerin de (dizartrik
konuşma, dengesiz yürüme, koordinasyon bozulması, nistagmus, dikkat
ve hafızada bozulma, stupor ve koma) ortaya çıktığı bir durumdur.
Alkol entoksikasyonu fatal olabilir. İleri derecede toksikasyon solunum
depresyonu, koma ve ölüme kadar ilerleyebilir. ABD’de yasal olarak
kabul edilen değer 80–100 mg/ml’dir. Ülkemizde bu değer 50 mg/ml’dir
(yani kanda %0.025 oranında alkole eşittir, Tablo 1). Kişinin daha önce
alkol kullanıyor olması, kişisel direncin bulunması, tolerans gelişmiş
olması ve karaciğer bozuklukları gibi faktörlere bağlı olarak alınan alkol
miktarının kişiye göre etkisi farklı olabilir. Klinik belirtiler kullanılan
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
16
alkol miktarı hakkında kabaca bilgi verir fakat bu bulgular
değerlendirilerek kesin bir sonuca varılamaz. Özellikle yasal-adli
durumlarda kandaki alkol miktarı kan numunesinden direkt olarak veya
alveol havası, idrar ve tükürükteki konsantrasyonu ölçülerek indirekt
olarak tespit edilir.
Tablo 1: Kan alkol konsantrasyonu ve beklenen belirtiler (mg/ml)
10–30
Hafif fizyolojik bozukluk.
30–50
Araba kullanma gibi kompleks hünerlerde bozukluk
50–70
Efori, kendine güvende artış, reaksiyon cevabında ve dikkatte bozulma, gülme, fazla
konuşma ve duygusallaşma.
70–100
Reaksiyon cevabı, dikkat, görüş keskinliği, duyumsal- motor koordinasyon ve
muhakeme gücünde artan bozulma.
100–150
Heceleri karıştırarak konuşma, kararsızlık, huzursuzluk.
150–200
Ataksi, belirgin sarhoşluk, mide bulantısı, sendeleyerek yürüme, koordinasyon kaybı,
uyuklamaya eğilim.
200–300
Letarji, kusma, uyuklama, koma riski.
300–350
Stupor veya koma, kusmuğun aspire edilme tehlikesi.
350 mg/ml
Solunum merkezi paralizisi sonucu artan ölüm tehlikesi.
ve üstü
Patolojik sarhoşluk (İdyosenkratik alkol intoksikasyonu): Kimi
kişilerde zehirlenme oluşturmayacak, az miktarlarda alkol alımı
sonrasında saldırganlık ve şiddet davranışı ortaya çıkar. Birlikte
konfüzyon, yönelim bozukluğu, görsel varsanılar, geçici sanrılar olabilir.
Kişiler dürtüsel, saldırgan davranışlar gösterebilir ve başkaları için
tehlikeli olabilirler. Özkıyım düşünceleri ya da girişimleri olabilir. Bu
durum sıklıkla bir kaç saat sonra uzun bir uyku dönemi ile sona erer.
Kişiler uyandıklarında bu dönemi anımsamazlar.
2-Alkol yoksunluğu sendromu
Eski psikiyatrik sınıflandırmalarda komplike olmamış yoksunluk
olarak adlandırılırdı. Deliryum tremens ise komplike olmuş yoksunluk
olarak adlandırılırdı. Ancak komplikasyonsuz kabul edilen yoksunluk
tablosunda nöbetler ve aşırı otonomik hiperaktivasyonlar ile ölüm
olabildiğinden bu sınıflandırma terkedilmiştir. Alkol yoksunluğu uzun
dönem ve fazla miktarlarda alkol kullanımından sonra alkol miktarının
azaltılması ya da kesilmesi ile ortaya çıkan bir durumdur. Belirtiler 6–8
saat içerisinde başlar, 2. ve 3. günler en üst düzeye ulaşır, 4 ve 5.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
17
günlerde azalır. Yorgunluk, beslenme bozukluğu, fiziksel hastalıklar ve
depresyon yoksunluk belirtilerini arttırabilir. Yoksunluk belirtilerinde
ana kümeler nörolojik, otonomik ve ruhsal belirtiler olarak 3’e ayrılabilir:
a) Nörolojik belirtiler: Baş ağrısı, ellerde, göz kapaklarında ve dilde yaygın
kaba titremeler (tremorlar), konuşma bozukluğu (dizartri), denge
bozukluğu, derin tendon reflekslerinde (DTR) artma, istemsiz kas
kasılmaları (myoklonus), epileptik nöbetler görülür. Hastaların %3 gibi
kısmında nöbetler görülebilir. Gözlenen epileptik nöbet alkolün
bırakılmasından 12–24 saat sonra ortaya çıkar, jeneralize, tonik klonik bir
nöbettir. İlk nöbetten 3–6 saat sonra nöbet sıklıkla yineler. Alkolü
bırakma, azaltma ya da kullanma öyküsü olsa bile kişide nöbetler
gözlendiğinde altta yatabilecek kafa travma ve yaralanmaları, merkezi
sinir sistemi enfeksiyonları, intrakraniyal neoplasmlar, diğer
serebrovaskuler hastalıklar, hipoglisemi, hiponatremi, hipomagnesemi
gibi nedenler araştırılmalıdır.
b) Otonomik hiperaktivite belirtileri: Bunlar, midriyazis, anksiyete, tremor,
uyarılmışlık hali, taşikardi, terleme, kan basıncının yükselmesi, göğüste
sıkışma, yüzde kızarma, bulantı, kusma, ishal, ağız kuruluğu, sindirim
güçlükleri gibi belirtilerdir.
c) Ruhsal belirtiler: Uykusuzluk, korkulu düşler, sıkıntı, kaygı, öfke,
gerginlik, huzursuzluk, engellenme eşiğinde düşme, tartışma ve
kavgacılık, konsantrasyon güçlüğü, algı bozuklukları görülebilir.
3-Alkol yoksunluğu deliryumu (delirium tremens)
Bu durum komplike olmuş yoksunluk gibi değerlendirilmekte idi.
Ancak bugün ayrı bir klinik antite olarak değerlendirilmektedir.
Deliryum tremens yüksek oranda morbidite ve mortaliteye neden olan
acil medikal müdahalenin gerektiği tıbbi bir durumdur. Alkolün
bırakılmasından ya da azaltılmasından sonra sıklıkla ilk 72 saat içinde
görülür, ancak ilk hafta içinde de ortaya çıkabilir. Alkolü bırakmak için
hospitalize edilen hastaların %5 kadarında deliryum tremens
gelişmektedir ve tedavi edilmediği takdirde %20 ölüm oranına sahiptir.
Ölüm sıklıkla pnömoni, böbrek, karaciğer ve kalp yetmezliği nedeniyle
olur. Deliryum tremens gelişiminde rol oynayan etkenlerin ne olduğu
tam olarak belirlenemese de yoğun içicilerde ve fizik sağlığı bozulan
alkoliklerde daha sık olarak görüldüğü kabul edilmektedir. Fizik sağlığı
iyi olan ve tıkınırcasına içme olmayan alkoliklerin yoksunluk belirtileri
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
18
nadiren deliryuma ilerler. Genellikle 5–15 yıl ağır içme döneminden
sonra ortaya çıkar. Bedensel hastalıklar, enfeksiyon, beslenme
bozuklukları ve kafa travmaları yatkınlık yaratır.
Deliryum tablosu 3 ana başlığı içerir: (1) Otonomik hiperaktivite
belirtileri, (2) özellikle görsel ve dokunsal tipte olan algı bozuklukları ve
(3) psikomotor aktivitede hipereksitabiliteden letarjiye kadar değişebilen
dalgalanmalar. Ayrıca hastalarda düşünce bozuklukları (sanrılar)
görülebilir.
Deliryum tremens’in başlıca klinik özelliği saatler ya da günler
içinde gelişen ve gün içinde dalgalanmalar gösteren bilinç
bozukluğudur. Bilinç bozukluğu çevrede olan bitenin ayırtında olma
düzeyinin azalması şeklinde görülür. Hasta gün içinde açılıp
kapanmalar gösterebilir. Yani klinik tablo gün içerisinde dalgalanmalar
gösterir. Kişinin dikkati ilgisiz uyaranlara dağılır, dikkati bir nokta
üzerine odaklama yetisi bozulmuştur. Birlikte yönelim, bellek, dil ve
yargılama bozuklukları bulunur. Konuşma dağınık ve ilgisizdir.
Konudan konuya atlamalar olur. Canlı, kişiyi korkutan, ürküten görsel
ve dokunsal varsanı ve yanılsamalar sıktır. Uyku uyanıklık döngüsü
bozulmuştur. Huzursuzluk ve psikomotor ajitasyon eşlik eder. Yatak
çarşaflarını çekiştirip durma, yataktan kalkmaya çalışma sık görülen
belirtilerdir. Bunun yanında uykuya eğilim ve stupor görülebilir.
Duygulanımda bunaltı, korku, panik, öfke, çökkünlük, öfori olabilir.
Hastanın görünümü şaşkın, endişeli, dağınık, gergin ve huzursuzdur.
Birlikte otonom sinir sistemi etkinliğinde belirgin artış vardır.
Gözlenebilen otonom sinir sistemi etkinliğinde artış belirtileri tüm
bedende yaygın titremeler, ateş, nabız ve kan basıncında artış,
solunumda hızlanmadır. Dehidratasyon, elektrolit bozuklukları (Na, K,
Mg azlığı) ve enfeksiyona eğilim görülür.
4-Alkole bağlı kalıcı amnestik bozukluk
Uzun süreli alkol kullanımına bağlı bellek bozukluğu alkol
amnestik sendromu olarak bilinmektedir. Wernicke ve Korsakoff
sendromları olarak da bilinen bu klinik tablolar DSM sınıflamasında
alkole bağlı amnestik bozukluk olarak sınıflandırılmaktadır. 35 yaşından
küçük bireylerde nadiren görülür. Karaciğer bozukluğu gibi alkol
kötüye kullanımının diğer kanıtları da tipik olarak bu bozuklukta
bulunur. Her iki hastalığın da asıl patolojisinde yetersiz beslenme veya
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
19
emilim bozukluğuna bağlı olarak gelişen tiamin (B1) eksikliği olduğu
kabul edilmektedir. Myelin kılıfının oluşumunda ve devamlılığında rol
oynayan bu maddenin eksikliğinde özellikle derin beyin bölgelerinde
(hipotalamus, talamus, mamiller yapılar) peteşiyal kanamalar
görülmektedir.
Wernicke Ansefalopatisi (alkolik ensefolopati): Birkaç gün veya birkaç
haftalık sürede hastalık gelişir. Yakın hafıza bozukluğunun yanında
konfüzyon, ataksi, oftalmopleji ve nistagmus görülür. Hastalar konfüze
olup uyanıklıklarını sürdürmekte güçlük çekerler. Ataksik yürüme,
nistagmus ve oftalmopleji (en sık olarak altıncı kraniyal sinir tutulur) en
sık rastlanan bulgularıdır. Duyu ve tendon reflekslerinde azalma,
zayıflık, periferik nöropatinin kanıtlarıdır. Tiamin eksikliği mamiller
cisimde, üçüncü ventrikülün duvarlarında ve diğer alanlarda patolojik
değişikliklere neden olur. Hasta bu durumdan birkaç gün içerisinde
kendiliğinden iyileşebilir veya klinik tablo sürekli defektler geliştirerek
ilerler.
Korsakoff Psikozu (Korsakoff sendromu, alkol amnestik sendromu):
Korsakoff sendromu kronik bir beyin hastalığıdır ve genellikle iyileşme
görülmez, ancak tedavi ile %20 olguda düzelme beklenir. olarak bilinen
kronik bir durumdur. Amnezi, konfabulasyon ve öğrenme bozukluğu
karakteristik belirtilerdir. Kısa süreli (yakın) bellek yitimi belirgindir,
özellikle tespit hafızası bozulmuştur ve buna bağlı öğrenme güçlükleri
vardır. Uzun süreli (uzak) bellek de etkilenebilir. Hastanın anımsama
yeteneği çok az veya hiç yoktur. Ortaya çıkan anterograd amneziye bağlı
hafızadaki boşluklar konfabulasyonlar ile doldurulur. Konfabulasyon
sıktır. Kişiler arası ve mesleksel beceriler kaybolmuştur. Depresyon ve
sosyal izolasyon gelişebilir. Davranış büyük ölçüde bozulmuştur.
5-Alkole bağlı olarak ortaya çıkan diğer psikiyatrik bozukluklar
Alkole bağlı olarak ortaya çıkan diğer psikiyatrik bozuklukların
klinik görünümünde bozuklukların özgün kliniklerinden bir farklılık
yoktur. Sadece etiyolojik olarak alkol kullanımı sorumludur.
Tedavilerinde alkol kullanımın sonlandırılması ve gerekiyorsa alkol
tedavisinin öncelikle yapılması gereklidir.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
20
D ― TEDAVİ
Alkol entoksikasyonu tedavisi
Zehirlenmenin sağaltımı bir yoğun bakım biriminde yapılmalıdır.
Özgül bir sağaltım yöntemi yoktur. Sağaltım klinik durum ve belirtilere
(semptomatik) göre yapılır. Hafif ve orta şiddette alkol
entoksikasyonunda iyi bir anamnez ve muayene sonrasında bunun
komlike olmamış bir entoksikasyon olduğundan emin olunursa hasta
evine gönderilebilir. Eğer yeterli bir anemnez alınamıyorsa veya
anamnezde geçirilmiş konvülziyon veya deliryum tremens olması, başka
madde ile birlikte alkol kullanımı, ülser, kalp hastalığı, diabet veya başka
bir ciddi hastalığın varlığı, yakın zamanda geçirilmiş bir GİS kanaması
veya yakında geçirilmiş bir kafa travması bilgisi alınıyorsa hastanın
yakın takibe alınması gerekir. Hasta kusturulmaz, çıkardıkları soluk
borusuna kaçabilir, buna karşı da önlem alınmalıdır. Alkol
entoksikasyonundaki saldırgan davranışların tedavisi için aşırı sedasyon
yapmamaya dikkat ederek düşük doz haloperidol verilebilir. 5 mg
haloperidol sedasyon sağlanana kadar her yarım saatte bir oral veya İM
kullanılabilir. Hastanın yaşamsal bulguları yakından izlenmeli, asit-baz
dengesi, sıvı ve elektrolit gereksinimleri karşılanmalı, dolaşım ve
solunum işlevlerine destekleyici sağaltım uygulanmalıdır. Tiamin içeren
vitamin
preperatları
verilmelidir.
Benzodiazepin
antagonisti
flumazenilin kullanıldığı çalışmalar bildirilse de henüz onaylanmış bir
tedavi değildir.
Alkol yoksunluğu sendromunun tedavisi
Alkol yoksunluk belirtilerinin tedavisinde birincil seçenek olarak
benzodiyazepinler
önerilmektedir.
Pek
çok
çalışmada
benzodiyazepinlerin nöbetleri ve deliryumu kontrol etmede yardımcı
olduğunu, sempatik hiperaktivasyonu azaltarak hastanın sıkıntısını
azalttığı bildirilmiştir. Benzodiyazepinler oral ya da parenteral
verilebilir. Yüksek doz başlanarak hastanın klinik durumu düzeldikçe
doz azaltılır. Bundan başka klonidin gibi β-blokerlerin kullanımı da
başarılı görünmektedir ve hastanın belirtilerini kontrol altına almada
faydalıdır. Bu hastalara düzenli nörolojik ve psikiyatrik muayene
yapılmalı, sakin bir odada hospitalize edilmeli, B grubu vitaminleri, bol
sıvı ve yüksek kalorili diyet önerilmelidir. Alkol yoksunluğu sırasında
görülen nöbetlerde antiepileptik sağaltım gereksiz olduğunu söyleyenler
olduğu gibi damar yolu ile antiepileptik ilaç başlayanlar da vardır.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
21
Genelde bu nöbetler için oral antikonvulzan tedavi önerilmemektedir,
çünkü etkileri yaklaşık 3 günde ortaya çıkar.
Alkol yoksunluğu deliryumu (delirium tremens) tedavisi
Deliryum tremens’in en iyi tedavisi ortaya çıkışının
engellenmesidir. Deliryum tremens tedavisi iyi aydınlatılmış, küçük,
sessiz ve sade bir odada yapılmalıdır. Hastanın yanında sabit, yakından
tanıdığı
birisinin
olması
önerilir.
Tedavinin
temel
ilacı
benzodiazepinlerdir. Meta analiz çalışmaları benzodiazepinlerin
deliryum tremens tedavisinde antipsikotiklere göre hem daha etkili hem
tıbbi komplikasyonlar ve ölüm açısından daha üstün olduklarını
göstermektedir. Benzodiazepinler KC’de oksidasyona ve ardından
konjugasyona uğrayarak metabolize edilirler. Sadece konjugasyona
uğrayan lorazepam (ativan) ve oxazepam, KC’den metabolizmasının
nispeten kolaylığından ötürü ilk seçeneklerden birisidir (1 mg ativan ≅ 10
mg diazepam). Genelde diazepam (diazem, nervium) tedavide 40–160
mg/gün dozda kullanılır. Ya da 120–160 (max 250 mg/gün) mg/gün
klordiazepoksit (librium) verilebilir. Eğer oral uygulama mümkün değil
ise parenteral lorazepam (ativan) uygun seçeneklerden birisidir. Hasta
deliriumda ya da nöbet geçirerek acile gelmişse hemen 20mg ve
sonrasında 30, 60 ve 120.dakikalarda 10 mg diazepam verilir. Hastaya,
deliryum bulguları ortadan kalkana ve sedasyon sağlanana kadar iki
saatte bir 10 mg diazepam verilmeye devam edilir. Hastada deliryum ya
da varsanı yoksa ilk 4 günden sonra doz azaltılarak kesilebilir. En geç
14–20 gün içinde ilaç kesilir. Bu hastalara yüksek kalorili diyet,
multivitamin ve iyon desteği, vital bulguların yakın takibi, bol sıvı
verilmelidir. Hastanın hidrasyonu önde gelen amaç olmalıdır. Sıvıelektrolit dengesi bozuklukları, sıvı, potasyum, magnezyum takviyesiyle
düzeltilir. İlk tercih %5 dextroz ya da %5 dextrozlu ringer laktattır.
Ancak dextroz verilmeden önce hastaya tiamin verilmelidir (250 mg IM
ya da IV olarak). Zira laktoz veya diğer karbonhidratlar
metabolizmalarında tiamin koenzim olduğundan tiamin düzeyinin
düşmesine neden olur. Her 50 mg dextroz için (1000cc) 100mg tiamin
verilmelidir. En az 3 gün sürreyle 500-1000mg tiamin verilmeye devam
edilir. Sempatik aktivasyona bağlı hipertansiyon çoğu zaman
sedasyonun sağlanması ile normale döner. Ancak ilk günler için ACE
inhibitörleri ya da kalsiyum kanal blokerleri kullanılabilir. Hasta
deliryumun etkisi ile çevresine ya da kendisine zarar verebilir. Böyle bir
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
22
tehdit görüldüğünde gerekli önlemler alınmalıdır. Antipsikotikler nöbet
eşiğini
düşürdüğünden
tedavide
önerilmemektedir.
Nonbenzodiyazepin antikonvulzan medikasyon nöbetlerin önlenmesinde
pek etkili değildir. Hasta kayıpları ortaya çıkan medikal
komplikasyonlar nedeni ile olduğu akılda tutulmalı ve hastanın tıbbi
durumu ciddiyetle takip edilmelidir.
Alkole bağlı kalıcı amnestik bozukluğun tedavisi
Tedavide erken başlanan 100 mg/gün thiaminin İV veya İM
verilmesi yukarıda anlatılan hastalık belirtilerinin tamamen düzelmesini
ve Korsakoff Sendromu’nun gelişmesini engeller. Korsakoff psikozunun
tiamine yanıt vermesi beklenmez ve sürekli çok şiddetli bir bozulma
oluşur. Yine de tedavide uzun süreli tiamin (100 mg/gün) oral olarak
verilmelidir.
Alkol bağımlılığının tedavisi
Alkol/madde bağımlılıklarının tedavileri uzun sürelidir. Hastane
yatışında, öncelikle “detoksifikasyon” adı verilen ilk dönemde kişiyi
alkol/madde kullanımından uzaklaştırma ve kanda/vücutta bu
maddelerin bulunabilirliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir tedavi
uygulanır. Bu dönem henüz tedavinin ilk adımıdır. Hastaya
alkol/madde kullanım davranışının örüntüleri gösterilmeye ve bunun
zararlı sonuçları açıklanır. Sonraki uzun dönemde nüks sıktır ve asıl
amaç nüksün önlenmesidir. Nüksü önlemek için ilaçlar, psikosoyal ve
bilişsel-davranışçı tedaviler beraberce kullanılmalıdır. Bağımlılığın
tedavi aşamaları aşağıdaki gibi özetlenebilir:
a) Değerlendirme ve alkolü bırakma isteğinin arttırılması:
Sağaltımın başlangıcında hastanın durumunu değerlendirme, alkolü
bırakma konusunda isteğinin (motivasyonunun) arttırılması, daha sonra
alkolden arındırma, uzun süreli sağaltımplanının yapılması uygun olur.
b) Alkolden arındırma (detoksifikasyon): Alkolün bırakılmasından
sonra ortaya çıkan belirtilerin sağaltımı yapılır.
c) Uzun süreli sağaltım yaklaşımları: Değerlendirme ve alkolü
bırakma isteğinin artırılması aşamasından sonra kişi alkolden arındırılır.
Ardından uzun süreli, hastanın gereksinimine göre bir sağaltım planı
belirlenir ve uygulamaya geçilir. Bu dönemdeki tedavide aşağıdaki üç
seçenek beraberce kullanılmaya çalışılır: ilaç tedavileri, psikososyal
rehabilitasyon ve kendi kendine yardım grupları. Alkol kullanımına
bağlı olarak gelişmiş depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları gibi
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
23
durumlarda antidepresan, anksiyolitik, hipnotik ilaçlar duruma göre
kullanılabilir. Benzodiazepin grubu ilaçların alkolle çapraz direnç artımı
ve bağımlılık yapıcı özellikleri nedeniyle uzun süre kullanılmaları
önerilmez. Alkol kullanımına bağlı ruhsal bozukluklar olmasa bile alkol
arama davranışını azalttığı düşünülen SSRI grubu ilaçlar verilebilir.
i)Alkol bağımlılığında nüksü önlemek için kullanılan ilaçlar
Nüksü önlemek için nalmefen, ondansetron, SSRI’lar,
antikonvulzanlar(topiramat, karbamazepin), buspiron, ritanserin,
baklofen ve glutamat antagonistleri kullanılabilse de bu konudaki onaylı
ilaçlar akamprosat, naltrekson ve disülfiramdır.
Akomprasat (Kalsiyum asetilhomotaurinat): Yapısal açıdan bir taurin
analoğudur. 2004 yılında alkol bağımlılığının tedavisinde FDA
tarafından onaylanmıştır. Günlük doz 2–3 gramdır. Oral alımı takiben
emilimi kötüdür, ortalama biyoyararlanımı %11’dir. Yiyeceklerle beraber
alımı serum pik konsantrasyonlarını %42 azaltsa da klinik olarak önemli
kabul edilmez. İlk oral dozu takiben 4–15 saat arasında ortalama pik
serum düzeyleri oluşur. Sabit kan düzeyine tedavinin 5.gününde ulaşılır.
Emilimden sonra vücutta tespit edilen metaboliti asetilhomotaurin
plazma proteinlerine bağlanmaz. Akamprosat vücutta önemli ölçüde
metabolizma edilmez. Oral alımı takiben %88’i dışkıyla atılırken, %2-15’i
idrarla atılır. Dolayısı ile orta ya da şiddetli böbrek yetmezliği olan
olgularda dozun yarı yarıya azaltılması önerilir. GABA reseptörleri
üzerinde agonist etki (özellikle GABAB reseptör altipi agonizması),
NMDA reseptörleri üzerinde zayıf inhibitör etkide bulunur. Böylece
nöronal aşırı uyarılmışlığı azaltır. Hayvanlarda bu maddenin,
korteksteki uyarıcı nörotransmitterlerin miktarını azalttığı gösterilmiştir.
Hayvan ve insan çalışmaları akomprasatın, alkol bağımlılığı tedavisinde
nüksün önlenmesinde plaseboya üstün olduğunu göstermektedir.
Naltrekson: Naltrekson, alkol ve diğer bağımlılık yapıcı maddelerin kendi
alımlarını arttıran “pekiştirici” (reinforcing) etkisini bloke ederek
alkol/madde alma isteğini azalttığı ileri sürülmektedir. 1994 yılında FDA
tarafından onaylanmıştır. Günlük dozu 50 mg’dır. Bu ilaçla yapılan
çalışmalarda, ilacın abstinens (alkol almamayı sürdürme) oranını
arttırdığını göstermektedir. Naltreksonun özellikle alkol/madde alma
arzusunun (craving) çok yüksek olduğu ve bedensel yakınmaları olan
fazla olan hastalarda faydalı olduğu ileri sürülmektedir. Naltrekson alan
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
24
hastalar alkol alma isteklerinin yanı sıra alkolden aldıkları keyfin de
azaldığını bildirmektedirler. Oral alımı takiben iyi emilir hızla
karaciğerin sitozol sisteminde ilk geçiş metabolizmasına uğrar. Daha
sonra naltrekson birkaç metabolite dönüşür ve renal yolla atılır.
Biyoyaralanımı %5–40 arasında değişir ve kanda %21 oranında
proteinlere bağlanır. En önemli metaboliti 6-β-naltreksoldür ve bu
metabolit de opiyaterjik reseptör antagonistidir ve hayvan modellerinde
de alkol içimini azaltmaktadır. İki diğer metaboliti 2-hidroksi-3metoksi6-β-naltreksol
ve
2-hidroksi-3-metil-naltrekson’un
naltreksonun
aktivitesine ya da toksisitesine önemli ölçüde katılmadığı kabul
edilmektedir. Elli mg’lık günlük dozun kronik uygulanması sonucunda
serum yarılanma ömrünün naltrekson için 9.7 saat, 6-β-naltreksol için
11.4 saat olduğu bulunmuştur. Bununla beraber PET çalışmalarında tek
doz naltreksonun beyin μ opiyat reseptörlerini 72 saatten fazla bloke
ettiği gözlenmiştir. Naltrekson μ opiyat reseptörlerine yüksek afinite
gösterirken, δ ve κ opiyat reseptörlerine iyi afinite gösterir.
Disülfram (Antabuse): Aversif bir ilaçtır. Yani kişiyi alkol kullanımından
tiksindirici, korkutucu bir etki göstermektedir. 1951 yılında FDA
tarafından onaylanmakla beraber henüz
plasebo kontrollü çalışması yoktur. Disülfiram
ile alkolü bırakma sürecindeki kişinin çabaları
desteklenmiş
olunmaktadır.
Disülfiram
aldehid dehidrojenaz enzimin inhibe ederek
alkolün yıkımını engelleyerek asetaldehidin
kanda birikimine neden olur. Beden için son
derece toksik bir madde olan asetaldehid
bulantı, kusma, hipotansiyon, taşikardi gibi
belirtilere neden olur. Sonuçta disülfiram ile
alkol etkileştiğinde oluşan şiddetli bulantı ve
kusma alkol alımını engeller. İlaca gereksinim
olmamasına karşın ilacı alma konusundaki
isteklilik olumlu prognoza işaret eder. Eğer disulfiram ile yüksek doz
alkol alınır ise ölüm olabilir. Bu nedenle disulfiram kullanan kişinin
mutlaka ölümcül tepkimeler içeren bu durumu bilmesi gerekir. Çünkü
disulfiram aldığını kişi bilmiyor ise kişinin aldığı alkol ölümüne neden
olabilir. Disülfiram kullanımının kontraendikasyonları arasında organik
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
25
beyin sendromları ya da tedaviye uyumu etkileyebilecek diğer klinik
durumlar sayılabilir. Olağan sağaltım rejiminde 5 gün süre ile gece
yatarken 500 mg ve bunu izleyerek en az 6 ay süreyle yatarken 250 mg
dozda uygulanır. Alkolü bıraktıktan en az 24 saat sonra başlanmalıdır. C
vitamini ve antihistaminikler alkol – disülfiram tepkimesini kısmen
giderebilir.
Serotonin Geri Alım İnhibitörleri (SGİ): Serotonerjik sistemin kişinin alkol
alma davranışı üzerine kontrolünü sağlayan davranışsal mekanizmalarla
ilişkilidir. Hayvan deneylerinde de SGİ verilen hayvanlarda etanol
tüketimi azalmaktadır. Ancak bu grup ilaçların doğrudan alkol
bağımlılığının tedavisinde FDA onayı yoktur. Değişik çalışmalarda
fluoksetin, fluvoksamin, sertralin, sitalopram gibi SGİ’nin alkol tüketim
miktarını azalttığı plasebo kontrollü çalışmalarda gösterilmiştir. Bu grup
ilaçların alkol tüketimini ortalama %15–20 oranında azalttıkları kabul
edilmektedir. Ancak kısa sürelerde ilaca tolerans gelişmesi önemli bir
sorundur. Alkol kullanımını azaltan etkili dozun depresyon tedavisinde
kullanılan ilaç dozlarında yüksek olduğu öne sürülmektedir. Tip A
alkoliklerde ve depresyonun eşlik ettiği durumlarda SSRI grubu ilaçların
yardımcı olabileceği akılda tutulmalıdır.
Diğer İlaçlar:
Seçici serotonin geri alım inhibitörleri ve serotonin-3 reseptör antagonisti
ondansetron gibi serotonerjik ajanlar alkoliklerin bazı genetik alt
tiplerinde etkin gibi görünmektedir. Serotonerjik ilaçlar alkol bağımlısı
bireyin alt tipi saptandıktan sonra böyle bir bu tedaviden yarar görmesi
beklenen tip olduğu sağlama alınarak uygulanma gerektirir. 5-HT3
reseptör antagonisti ondansetron ise erken başlangıçlı tip B benzeri alkol
bağımlısı bireylerde daha etkindir. Klinik deneylerde orta düzeyde bir
etki gücü ile alkol bağımlılığı tedavisinde henüz onaylanmamış bir ilaç
olan topiramat en umut vadeden ilaçtır. Topiramatın ise ağır içiciliği
azaltmadaki etki gücü bir seçenek olarak akılda tutulmalıdır. Bir başka
umut vadeden ilaç baklofen küçük çalışmalarda bir miktar etkinlik
göstermiştir. Buspironun sadece komorbid anksiyete bozukluğu olan
hastalarda fayda gösterdiği bulunmuştur. Nalmefen, naltrexona
benzeyen diğer bir opioid antagonistidir fakat alkol bağımlılığı
tedavisinde FDA onayı yoktur.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
26
ii) Alkolizmin rehabilitasyonu
Alkolizmin rehabilitasyonu, hastanın alkolsüz bir yaşamı
sürdürebilmesine aile, iş ve toplum yaşamındaki sorumluluklarını
yürütebilmesine, bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı olarak
nitelendirilebilen bir yaşam sürdürmesi hedefine ulaşmaya çalışır. Bu
amaçla değişik terapötik yaklaşımlar birlikte uygulanmaktadır. Hastanın
benlik gücü, yaşam zorlarıyla baş etme yeteneği, uyum yetileri
değerlendirilerek uygun bir psikoterapötik yöntem seçilebilir. İlaç
tedavilerinin yanı sıra destekleyici bireysel psikoterapiler, davranış
tedavisi, grup ve aile tedavileri, adsız alkolikler gibi destek grupları
birbirlerini tamamlayan tedavi yaklaşımları olarak kullanılmaktadır. Bu
dönemin asıl amacı hastanın alkole geri dönüşünü engellemeye
çalışmak, alkolsüz yeni yaşamına uyumunu sağlamak, bu süreç içindeki
güçlüklerle baş edebilmesine yardımcı olmaktır. Alkolsüz yaşam kişi için
yeni bir başlangıçtır, bu nedenle yeni dönemin kendine özgü sorun ve
sıkıntıları olabilir. Adım adım, beklentileri çok yükseltmeden,
olumsuzlukları ya da başarısızlıkları abartmadan, gerçekçi,
uygulanabilir yöntemlerle yeni yaşamına uyum sağlamasına çalışmak,
hastanın değişme isteğini arttırmak, destek olmak amaçlanmalıdır. Alkol
bağımlılığı ve diğer madde bağımlılıkları biyolojik, davranışsal ve
toplumsal mekanizmalara eşit ölçüde dayalı kronik bir beyin hastalığı
olarak tanımlanabilir. Bu nedenle yukarıdaki tedavi biçimleri mutlaka
kombine olarak uygulanmalı ve hastanın nüksten korunmasına yönelik
çalışılmalıdır.
iii) Kendine yardım grupları-Adsız Alkolikler (AA)
Alkole bağlı sorunları olan kişilerin oluşturdukları gönüllü bir
destek kuruluşudur. İlk kez 1935 yılında, alkol bağımlılığı olan kişilerce
kurulmuştur. Ortak sorunları olan kişiler bir araya gelerek
yardımlaşmak, dayanışmak, paylaşmak, birbirlerine destek olmak,
benzer sorunları çözmek amacıyla bir kendine yardım grubu olarak
kurulmuştur. Bu grup üyeleri günün her saatinde birbirlerine yardım
ederler. Eğitici toplantılar düzenlerler. Benzer sorunlar yaşayan
insanların bir araya gelerek oluşturdukları bu gruplara katılmayı
sürdürenlerde alkolden uzak durma başarısı yüksektir. Alkol
bağımlılarının
eşlerinin
oluşturdukları
A-Anon,
çocuklarının
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
27
oluşturdukları Alateen grupları da bağımlıların yakınlarının sorunlarını
çözmek, birbirlerine destek olmak amacıyla kurulmuştur.
E ― GİDİŞ VE SONLANIM (PROGNOZ)
Alkol bağımlılığı geliştikten sonra kişide geçici sürelerle alkolü
denetim altına alma çabaları görülür. Bu denetim altına alma çabaları
sıklıkla kişiler arası ilişkilerdeki sorunlar, yasal sorunlar ya da bedensel
hastalıklarla ilişkilidir. Bu dönemlerde yoksunluk belirtileri yaşarlar.
Çoğunlukla bu bırakma çabaları başarısızlıkla sonlanır. Yeniden alkol
alımına başlanması ile bağımlılık ve ona bağlı sorunlar gündeme gelir.
Bu durum bir kısır döngü içinde sürer gider. Alkol madde
bağımlılıklarında kabaca 4 evre vardır: Başlama, dozu yükseltme, temiz
kalma ve tekrar başlama. Gidişin iyi olduğunu belirleyen göstergeler:
antisosyal kişilik özelliklerinin bulunmaması, diğer madde kullanımının
olmaması, iş, aile, yasal ve geçimsel sorunların çok yoğun olmaması,
sosyal destek sistemlerinin yeterli olması, alkolü bırakma konusunda
istekli olması, eş ve yakınlarının ilgi ve işbirliğinin bulunması,
uygulanan başlangıç sağaltımı tamamlayabilmesi, ayaktan sağaltıma
uyumu ve sürdürmesidir. Bu durumda alkol bırakmanın en az bir yı1
boyunca devam etme olasılığı % 60 oranında tahmin edilmektedir. Uzun
dönemli sonuçlar konusunda çok az araştırma vardır ama araştırmacılar
bir yıllık başarılı bir alkol bırakmanın uzun süreli iyileşme ile bağlantılı
olduğunu bildirmişlerdir. Yine de genel olarak alkolü bırakanların %90’ı
2–4 yıl içerisinde en az bir relaps yaşamışlardır. Organ
transplantasyonundan sonra ise relaps oranı 100 hastada yılda 5.6’ya
düşmektedir. Yani fiziksel hasar ve bedensel hastalık korkusu relapsı
önlemede önemli bir faktör olarak görünmektedir. Alkol kullanımını
tespit etmede özgül bir laboratuar yöntemi olmasa da son dönemlerde
carbonhydrate deficient transferrin isimli bir molekül alkol kullanımını
tespit etmekte yüksek bir duyarlık ve özgüllükle kullanılmaktadır. Bu
molekülle belki de organ transplantasyonu adaylarını seçmek mümkün
olabilecektir. Bundan başka karaciğer enzimleri de alkoliklerin izleminde
önem taşır ve yol göstericidir.
E ― ALKOL KULLANIMIYLA İLGİLİ YASAL UYGULAMALAR
16.6.1985 tarih, 2918 sayılı Karayolları Trafik Yönetmeliğin 110.
maddesine göre; ticari taksi, dolmuş, minibüs, otobüs gibi yolcu taşıyan
ve kamyon, çekici, TIR gibi yük taşıyan araç sürücüleri alkollü araç
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
28
kullanamaz. Özel araç sürücüleri ise en fazla 0. 50 promil (50mg/100ml)
alkol alabilirler. Ancak unutulmamalıdır ki güvenli alkol sınırı diye bir
kavram yoktur, en doğrusu hiç alkol almadan araç kullanmaktır. Sürücü,
alkolmetre ile yapılan test sonucunda alkollü çıkarsa; 2918 Sayılı
Karayolları Trafik Kanununun 48/5 maddesi gereğince para cezası ile
cezalandırılır, aracı trafikten men edilir ve sürücü belgesi (6) ay süreyle
Trafik Polisince geri alınır. Aynı sürücü aynı suçu işlerse; yine Kanunun
ilgili maddesi gereğince para cezası ile cezalandırılır, aracı trafikten men
edilir ve sürücü belgesi (2) yıl süreyle Trafik Polisince geri alınır. Aynı
sürücü üçüncü kez alkollü olarak araç kullanırken tespit edilirse,
kanunun ilgili maddesinde belirtildiği şekilde para cezası ile
cezalandırılır, aracı trafikten men edilir ve sürücü belgesi (5) yıl süreyle
Trafik Polisince geri alınır. Ayrıca (6) aydan az olmamak üzere hafif
hapis cezası uygulanılır. (5) yıl süreyle geri alınan sürücü belgesi
sahipleri, 5. yılın sonunda, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri
muayenesi sonrasında durumu uygun olanlara belgeleri iade edilir. TCK
571. maddesine göre, halka açık yerlerde halkın rahatını bozacak
derecede sarhoş olarak yakalanan kişilere hapis ve para cezası
öngörülmektedir. Ayrıca sarhoşluğu itiyad (alışkanlık) edinenlerin
cezasında artış olacağı belirtilmiştir. TCK 574. maddesine göre, sarhoşluk
itiyadını iptila derecesine vardıran kişiler, mahkeme kararı ile,
iyleşinceye kadar bir hastaneye kapatılabilmektedir. TCK 48. maddesi,
ihtiyari (isteğe bağlı) sarhoşluğun cezayı ortadan kaldırmayacağını
belirtir. Arızi (isteğe bağlı olmayan) sarhoşlukta (kişinin alkolü ilk kez
kullanması, zorlanarak içirilmiş olması gibi) şuur, irade ve harekat
serbestisi ileri derecede bozulmuş ise TCK 48. maddesi kapsamında
değerlendirilip 46. veya 47. madde uygulanır. Kronik alkolizm (alkol
iptilası) olgularında ceza ehliyeti derecesi, hastalardaki klinik tablonun
ağırlığı, işlenen suçun türü ve işlenen suç ile alkolizm arasındaki ilgi
gözönünde tutularak azaltılmış ceza ehliyeti veya tam cezai ehliyetsizlik
(TCK 46, 47) kararı uygulanır. Alkol psikozlarının (delirium tremens,
Wernicke hallüsinozu, alkol paranoyası, alkol demansı, Korsakoff
psikozu gibi) seyirleri esnasında, hastaların genel olarak ceza ehliyetine
sahip olmadıkları kabul edilir. İptila derecesinde alkol bağımlılığı olan
kişilerin, ailelerini yoksulluğa sürükleyebilecekleri, sorumsuzca mal ve
mülk satışında bulunabilecekleri dikkate alınarak, Türk Medeni
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
29
Kanununun 355 ve 359. maddelerine göre kişiye vasi, 379. maddeye göre
müşavir tayin olunabilir.
KAYNAKLAR
-
Babor TF, Hofman M, DelBoca FK ve ark. Types of alcoholics: Evidence for an empirically derived typology based on indicators of
vulnerability and severity. Arch Gen Psychiatry 1992;49: 599–608.
Bayar MR, Yavuz M. Alkol Bağımlılığı. Sempozyum Dizisi 2008; 62:221–230.
Çakmak D, Evren C. Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları 2006, Özgül Matbaacılık, 33–62.
Lesch OM Walter H. Subtypes Of Alcoholısm And Theır Role In Therapy. Alcohol & Alcoholism, Vol. 31, Suppl. 1, Pp. 63–67, 1996.
Moss HB, Chen CM, Yi HY. Subtypes of alcohol dependence in a nationally representative sample. Drug Alcohol Depend
2007;91:149–58.
Ophard CE. Virtual chembook. Retrieved from http://www.elmhurst.edu/~chm/vchembook/642alcoholmet.html
Özpoyraz N. Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları, Çukurova Üniversitesi Psikiyatri Ders Notları.
Sadock BJ, Sadock VA. Alcohol-Related Disorders. Synopsis of Psychiatry Ninth Edition, Lippincott Williams&Wilkins, 2003;
Philadelphia: 395-413.
Sigvardsson S, Bohman M, Cloninger CR. Replication of the Stockholm Adoption Study of alcoholism. Confirmatory cross-fostering
analysis. Arch Gen Psychiatry 1996;53:681–687.
Soyka M, Kranzler HR, Berglund M ve ark. World Federation of Societies of Biological Psychiatry (WFSBP) Guidelines for Biological
Treatment of Substance Use and Related Disorders, Part 1: Alcoholism. World Journal of Biological Psychiatry 2008;9:6—23.
Dr. Ümit Tural ― Alkol ve Madde Kullanım Bozuklukları
Dönem – V Psikiyatri Stajı Ders Notları / 2008–2009
30
Download