T.C. Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. İç Hastalıkları Kliniği Şef:Doç.Dr.Laika Karabulut ĠNFLAMATUAR BARSAK HASTALIĞINDA OSTEOPOROZ VE VERTEBRA KIRIKLARI (İç Hastalıkları Uzmanlık Tezi ) Dr. Tuğba Özdemir Tez Danışmanı: Uz.Dr.Arif Acar İstanbul 2009 ÖNSÖZ Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi BaĢhekimi Doç.Dr. Adem BAġKAYA’ya öncelikle teĢekkürlerimi sunuyorum. Uzmanlık eğitimim süresince hekimlik sanatının kazanılması hususunda bilgi ve deneyimlerini bizlerden esirgemeyen, bütün yaĢantım boyunca hekimlik alanındaki prensiplerini kendime örnek alacağım değerli hocam Doç.Dr.Laika KARABULUT’a,bu değerli çalıĢmanın projesinin oluĢturulmasında ve çalıĢmanın her aĢamasında desteğini esirgemeyen, eğitimim süresince pratik ve teorik katkılarından her zaman yararlandığım tez danıĢmanım Uz.Dr. Arif ACAR’a,geçen 5 yıl içinde teorik ve pratik yardımlarından ve katkılarından dolayı klinik Ģef yardımcım Uz.Dr. Bilgivar KAYA’ya, baĢasistanım Uz.Dr.ġükrü ÖZBAL’a, uzmanlarım Dr. Bilal UĞURLUKĠġĠ, Dr. YaĢar YOĞUN, Dr.Vedat ÇELĠK ve Dr.Melek ÖZER’e, ihtisas süresince beraber çalıĢtığım tüm asistan arkadaĢlarıma, kliniğimizin değerli hemĢire ve personeline tesekkürlerimi bir borç bilirim. Rotasyonlarım sırasında benden yardımlarını esirgemeyen ve eğitimime katkıda bulunan değerli hocalarım hastanemiz Enfeksiyon Hastalıkları Klinik ġefi Dr.Taner YILDIRMAK,Biyokimya Klinik ġefi Doç.Dr. Sembol TÜRKMEN,Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Klinik ġefi Prof.Dr.Ġnci Gülmez’e,Kardiyoloji Klinik ġefi Abdurrahman OĞUZHAN’a ayrıca tesekkür ederim. Bugünlere gelmemi sağlayan ve özveriyle destekleyen aileme;babam Mehmet Özdemir ve annem Hatice Özdemir’e teĢekkürlerimi ve minnettarlığımı sunarım. Dr.Tuğba Özdemir ĠÇĠNDEKĠLER I.GĠRĠġ VE AMAÇ………………………………………………… 1 II.GENEL BĠLGĠLER……………………………………………… 2 A.ÜLSERATĠF KOLĠT……………………………………….…… 7 B.CROHN HASTALIĞI…………………………………….……. 12 C.TEDAVĠ………………………………………………….……… 23 D.OSTEOPOROZ……………………………………………….. .30 III.MATERYAL VE METOD…………………………………… ...60 IV.BULGULAR………………………………………………….. ..62 V.TARTIġMA……………………………………………………. ..76 VI.ÖZET…………………………………………………………….81 VII.KAYNAKLAR…………………………………………..…… ..85 KISALTMALAR BMC:kemik mineral içeriği CH:Crohn Hastalığı DEXA:Dual X-ray Absorbsiyometri DKK:doruk kemik kütlesi ĠBH:inflamatuar barsak hastalığı KMY:kemik mineral yoğunluğu MEDOS:Mediterrian Osteoporosis Study OP:osteoporoz PTH:parathormon SD:standart deviasyon SPI:vertebral kırık indeksi ÜK:ülseratif kolit VKĠ:vücut kitle indeksi GĠRĠġ VE AMAÇ İnflamatuar barsak hastalığı olan hastalarda düşük kemik yoğunluğu prevalansı normal olgularla karşılaştırıldığında daha yüksek olarak (%32 -77) görülmektedir (1,2).Düşük kemik yoğunluğu hem erkek hem kadınlarda görülmekte ve erken yaşlarda ortaya çıkabilmektedir (3).Artmış frajilite kırığı riskinden dolayı önemli bir morbidite nedenidir; Crohn hastalığında bu riskin yaklaşık %6 olduğu bildirilmektedir(4,5) . İnflamatuar barsak hastalarında düşük kemik yoğunluğu etyolojisinin multifaktöriyel olduğu düşünülmektedir. Kronik inflamasyon, kortikosteroidlerle tedavi, kalsiyum ve vitamin D eksikliği, malnutrisyon, hipogonadizm, sigara, alkol bağımlılığı, azalmış fiziksel aktivite gibi durumların hepsi patogeneze katkıda bulunan faktörlerdir(3). Bu çalışmada İBH olan hastalarda osteoporozun; sigara kullanımı,vücut kitle indeksi(VKİ),kadınlarda kontrasepsiyonel durum,geçirilmiş barsak rezeksiyonu, apendektomi operasyonu, steroid-kalsiyum-D vitamini kullanımı, ekstraintestinal bulgu ve komplikasyon gelişimi, hastalık yaşı ve hastalık tutulum yeri ile ilişkisini belirlemek, ülseratif kolit ve Crohn hastalarını kemik mineral yoğunlukları(KMY) açısından karşılaştırmak; aynı zamanda her iki hastalık grubunda vertebral kırık sıklığını ve kırık varlığında şiddetini saptamak hedeflenmiştir. 1 GENEL BĠLGĠLER ĠNFLAMATUAR BARSAK HASTALIKLARI İnflamatuar barsak hastalığı denilince gastrointestinal sistemin iki ayrı kronik,idiyopatik inflamatuar hastalığı akla gelir:Ülseratif kolit(ÜK) ve Crohn Hastalığı(CH). Crohn hastalığı gastrointestinal traktın tüm kısımlarını segmental olarak tutarken tüm duvar katlarını etkiler.Ülseratif Kolit ise rektumdan başlar,buradan kolonun tüm kısımlarına ilerleyebilir,fakat sadece mukozayı tutar.Her iki hastalık da remisyon ve alevlenmelerle seyreder. Bunun yanısıra, kolona sınırlı IBH olan hastaların yaklaşık %10‟unda ÜK ve CH ayırıcı tanısını yapmak histolojik, radyolojik ve kolonoskopik özelliklere göre mümkün değildir ve bu hastalar indeterminate kolit olarak isimlendirilir. EPĠDEMĠYOLOJĠ Ülseratif kolit ve CH'na rastlanma sıklığı coğrafik bölgelere göre büyük farklılıklar gösterir. Ülseratif kolit insidansi 2-10/100 000, prevelansı 35-100/100 000; CH insidansı 1-6/100 000 ve prevelansı 10-100/100 000 arasında değişir. Her iki hastalık da coğrafik bölge olarak Kuzey Avrupa ülkelerinde, ırk olarak Kafkas ırkında ve etnik köken olarak yahudilerde daha fazla görülmektedir(6).En sık 15-25 yaşları arasında görülür, 55-65 yaşlarında da ikinci kez pik yapar(7) . DEMOGRAFĠK ÖZELLĠKLER Cinsiyet : Karışık bir ırk populasyonuna sahip ülkelerde erkek-kadın oranı eşit gibidir. Fakat Kuzey Avrupa orijinli toplumlarda yapılan çalışmalarda kadınlar ÜK ve CH için % 30 artmış riske sahip bulunmuştur(8). YaĢ : Her iki cinsiyet için en yüksek IBH sıklığı 15-25 yaş arasındadır. 60 yaş civarında ikinci bir pik görülür. Bu artış genç yaş gruplarında görülenden daha azdır(9). 2 Irk : IBH; beyaz ırktan oluşan toplumlarda beyaz ırktan olmayan toplumlara göre daha sıktır.Amerikalı zenci ve yerli ırkta hastalık riski ise düşüktür(8) . Etnik Köken : Yahudilerde İBH için daha yüksek insidans bildirilmiştir(10). Coğrafi Dağılım: İBH Kuzey yarımkürede daha sık görülmektedir.Avrupa içinde de kuzey ülkelerinde (İngiltere, İskandinavya, İzlanda) güney Avrupa ülkelerine göre daha sıktır. Dağılımdaki bu farkın sebebi bilinmemektedir(8,11). Ailevi yatkınlık : CH ya da ÜK tanılı birinci derece akrabası olan bir birey aynı hastalık veya diğer İBH‟nı geliştirmek için artmış olasılığa sahiptir. Hastaneye başvuran hastalardaki birinci derece akrabada pozitif aile öyküsü hikayesi %6-37‟dir(8,12). IBH’NIN PATOFĠZYOLOJĠK ÖZELLĠKLERĠ İBH patofizyolojisi muhtemelen genetik duyarlılık ve çok sayıda çevresel etkilerin birlikte etkileşiminin bir sonucudur. Defektif immun regülasyon: Her iki hastalıkta da CD4+ T hücreleri mukozada, bunların sekrete ettikleri sitokinler de hem mukozada hem de periferik kanda artmıştır. CD4+ T hücrelerinin Th1 ve Th2 olmak üzere 2 major tipi vardır. Th1 hücreler, interferon gamma(İFN) ve tümör nekrozis faktör TNF, IL-12, Th2 hücreler de IL-4, IL-5 ve IL-13 salınımını artırırlar. Th1 tipi sitokin profili CH'da, Th2 tipi sitokin profili de ÜK'de bulunur. Bu sitokinlerin bazıları diğer inflamasyon hücrelerini aktive ederken (makrofaj ve B hücreler), bazıları da indirekt olarak lenfosit, lökosit ve mononükleer hücrelerin hasta bölgeye toplanmasını sağlarlar. CD4+ T hücreleri inflamasyonun baskılanmasında rol oynayan IL-l0, TGFB gibi inhibitör sitokinler de salgılarlar. Normalde pek çok patojen (Salmonella, Shigella gibi) inflamasyon cevabını başlatabilir. Ayrıca barsakta allerjik nedenlere veya nonsteroidal antiinflamatuar ilaç 3 kullanımına bağlı olarak oluşan mukozal hasar sonucu enterik bakterilere (özellikle Bakteroid suşları) bağlı olarak da inflamasyon oluşabilir ama bu inflamasyon daha sonra baskılanır. İnflamatuar barsak hastalığı olan olgularda inflamasyon kaskadının regülasyonunda, özellikle baskılanmasında defekt olduğu düşünülmektedir. Böylece inflamasyon artarak sürer ve hasar da devam eder.Tedavide kullanılan ilaçların immunosupresif etkileri vardır (kortikosteroidler,azatioprin gibi). Proinflamatuvar sitokin TNF-alfa'ya karşı oluşturulan antiTNF alfa son yıllarda CH'nin tedavisinde başarı ile kullanılmaktadır. İnhibitör sitokin IL-l0 da tedaviye girmiştir(13). Ġnfeksiyon ajanları: Bu konuda pek çok çalışma bulunmaktadır, ama hiçbir bakteriyel, viral, fungal ajan suçlanamamaktadır. Örneğin hastalardan izole edilmiştir bazı çalışmalarda fakat uygun Mycobacterium paratuberculosis antibiyoterapi ile hastalığın CH'lı geçmediği görülmüştür(14,15). ġekil 1 : İBH‟nın patogenezi. Genetik faktörler : IBH‟nın nedeni olarak genetik faktörler hakkındaki kanıtların çoğu aile ve ikiz çalışmalarından sağlanmıştır. Hastalığın ailesel kümelenmesi ortak çevresel maruziyet ile açıklanmasına rağmen, monozigot ikizler arasında artan konkordans 4 ve eşler arasındaki diskonkordans bulguları kalıtsal bir predispozisyonu gösterir. Crohn hastalarının birinci derece akrabası için amprik CH riski % 5-8, bunun yanında ÜK için % 2-5‟tir(8). Bu risk Yahudi aileler için daha yüksek görünmektedir. Artmış bir İBH insidansı Yahudiler‟de, özellikle Ashkenazi Yahudi‟lerinde uzun zamandır bildirilmektedir. Tüm dünyada yaşayan Askenazi Yahudi‟lerinin aynı coğrafyada yaşayan Yahudi olmayan kişilere göre daha yüksek İBH oranları bildirildiğinden bu durum genetik predispozisyonu destekler. Monozigotik ikizlerde konkordans oranları CD için % 67 ve UC için % 13-% 20 arasındadır. Dizigotik ikizlerde konkordans oranları CD için % 8, UC için % 0‟dır. Bir İBD hastasının eşinde hastalık riskinin genel toplumdan farklı olduğuna dair herhangi bir kanıt yoktur(8,16). Yüksek CH veya ÜK insidanslı ailelerin genetik analizlerinde çeşitli spesifik kromozomal bölgeler tanımlamıştır. Böyle bir bölge olan IBD1, sitoplazmik protein olan NOD2‟yi (ayrıca; CARD 15 – caspase activation and recruitment domain- olarak da bilinir) kodlar. NOD2 monositler ve makrofajlarca lipopolisakkaritleri içeren bakteriyel ürünleri tanımayı sağlayan bir proteindir. NOD2‟nin 3‟LDD segmentinde nokta mutasyonlar herediter CH‟lı ailelerin % 10‟undan fazlasında tanımlanmıştır. Varyant NOD2 için homozigot olan kişiler 20 kat daha fazla CH riskine sahiptir. Bu mutasyonlar CH olmayan normal kontrol olgularında da tespit edilmiştir(8,17,18,19). Çevresel faktörler : Kırsal alanlara göre endüstiriyel alanlarda daha yüksek İBH insidansları bildirilmiştir. Bu hastalık grubu ayrıca yüksek sosyoekonomik düzeyi olan kişilerde daha sıktır. Oral kontraseptif (OKS) kullananlarda artmış bir İBH riski prospektif ve olgu-kontrol çalışmalarında çok sayıda araştırmacı tarafından bildirilmiştir. OKS kullanımı olan genç kadınlarda kontrol olgulara göre daha yüksek oranda CH‟nın kolonik tutulumu bildirilmiştir.OKS kullanan ÜK hastalarında da hafif bir artış bildirilmiştir ancak bu birliktelik zayıftır ve sosyal sınıf ve sigara alışkanlıkları ile doğrulandığında anlamlı değildir(8,17,20). 5 Nonsteroid antienflamatuar ilaçlar (NSAĠĠ) hem yeni olgularda hem de İBH alevlenmelerinde potansiyel presipitan faktör olarak suçlanmıştır. Büyük olasılıkla, bu etkilerini intestinal mukaza permeabilitesini arttırarak gerçekleştirirler(20). Appendektomi ÜK‟e karşı koruyucu görünürken CH için herhangi bir etkisi görülmemiştir. Bazı çalışmalar üçüncü dekatlarından önce apendektomi geçiren kişilerde azalmış ÜK insidansı bildirmiştir. Appendektominin hangi mekanizma ile ÜK‟e karşı koruyucu etki gösterdiği bilinmemektedir. Bunun yanında, profilaktik appendektomi aktif ÜK‟li hastalarda hastalığın doğal seyrini değiştirmemektedir. Bu bulgular apendisit geçiren hastalar ve ÜK hastalarında çevresel uyarılara farklı intestinal inflamatuar cevabı düşündürür(20,21). Diğer bir risk faktörü sigaradır. Sigara içimi İBH için en anlamlı ve en iyi dokumente edilebilen çevresel risk faktörüdür. Birçok çalışma sigara içmeyenlere kıyasla sigara içicileri arasında azalmış ÜK riskini göstermektedir. Ayrıca, bu çalışmalar hiç sigara içmemiş olanlarla kıyaslandığında sigarayı bırakmış kişilerde genellikle artmış ÜK riski bildirir. Aksine, sigara içme artmış CH riski ile birliktedir. Sigara içmenin İBH üzerine etki mekanizması bilinmemektedir(8,20). Anne sütü ile beslenmenin ÜK ve CH için koruyucu olduğu bulunmuştur. Anne sütü muhtemelen gastrointerstinal sistemde immun yanıtların erken programlanmasında rol oynayarak etkili olmaktadır(20). Diyet ve IBH arasında bir ilişki olasılığı da araştırılmıştır. IBH patogenezinde immunolojik mekanizmalar suçlanmaktadır ve infantlarda inek sütü alerjisi ve daha sonra gelişen ÜK arasında ilişki saptanmıştır. Ayrıca; İBH ve diyette rafine şeker ve fiber kullanımı arasında bir birliktelik mevcuttur. Ancak yapılan çalışmalarda bu hipotezi doğrulayıcı verilere ulaşılamamıştır(20). ÜLSERATĠF KOLĠT (ÜK) 6 ÜK rektumu tutan ve proksimale doğru kolonun değişik seviyelerine yayılan inflamatuar bir hastalıktır. ÜK tanısı diğer ishal sebeplerin ekarte edilmesi ve karakteristik sigmoidoskopi veya kolonoskopi bulguları ile konulur. Şekil - 2 : ÜK’in endoskopik görünümü: Mukozada yaygın ülserasyon ÜK’in en sık endoskopik bulgusudur. Mukoza düzensiz ve eritamatöz ve normal vasküler işaretlerin kaybı mevcut (Panel A). Psödopolipler rejeneratif inflamatuar nodüllerdir (Panel B). Psödopolipler bazen yaygın olabilir (Panel C). PATOLOJĠ Hafif hastalıkta mukozal eritem, ödem ve granularite vardır. İnflamasyon hemen her zaman(%95 olguda) rektumdan başlar ve proksimale doğru devamlı tutulum şeklinde yayılır. Orta ve ileri derece ÜK‟te kolonda geniş ülser alanları, granülarite, kanama odakları görülür. Uzun süreli hastalıkta inflamatuar polipler veya psödopolipler görülebilir. ÜK‟te inflamasyon mukozaya sınırlıdır.ÜK‟in karakteristik histolojik lezyonu kript abseleridir. Kript abseleri ÜK için karakteristik olmasına rağmen; akut enfeksiyöz kolit ve CH‟nda da görülebilir. ÜK‟te inflamatuar yanıt muskularis mukozayı tutmaz. ÜK‟te her zaman rektum tutulumu vardır, fakat bazı durumlarda topikal steroid kullanımına bağlı (suppozituar veya enema) mukozal bulgular silinmiş olabilir. ÜK tutulum düzeyine göre kategorize edilir: 7 1.Ülseratif proktit veya hemorajik proktit(distal 10-20 cm-rektum), 2.Distal tutulumlu kolit (rektum ve sigmoid kolon), 3.Sol taraf tutulumlu kolit (splenik fleksuraya kadar olan bölge; rektum+sigmoid kolon+inen kolon) 4. Pankolit veya universal kolit (tüm kolon tutulumu) Hastaların yaklaşık %20‟sinde pankolit vardır, %30-40‟ı sigmoidi aşar ancak tüm kolonu tutmaz, %40-50‟si ise rektosigmoid bölgeye sınırlı tutulum gösterir(8). Pankolitli hastaların pek az bir kısmında “backwash ileitis” tarzında terminal ileumda inflamasyon görülebilir (11). KLĠNĠK BULGULAR Ülseratif kolitin tipik semptomu kanlı mukuslu ishaldir ve hastaların %90-95‟inde görülür(22).Hastalığının şiddeti tutulan bölümün uzunluğuna ve inflamasyonun ağırlığına bağlı hafif, orta ve ağır aktivite olarak değerlendirilir. Hafif ve orta aktivite (%80-85): Rektum tutulumunda hastalık hafif şiddettedir. Dışkı normal kıvamda veya günde bir veya iki kez şekilsiz olabilir; kan ve mukus içerir. Bu hastalarda konstipasyon bile gözlenebilir. Tenezm belirgin, karın ağrısı nadirdir. Hastalık genellikle daha proksimale ilerlemez. Rektosigmoid ve sol kolon tutulumlarında hastalığın şiddeti inflamasyonun yaygınlığı bağlı olarak hafif veya orta ağırlıkta olur. Ağır aktivite (%15-20): 8 Genellikle tüm kolon tutulmuştur. Kanlı mukuslu diyare, şiddetli karın ağrısı (kramp tarzında), ateş, kilo kaybı, halsizlik, bulantı, kusma, dehidratasyon,taşikardi görülebilir.Bu hastalarda toksik dilatasyon (toksik megakolon) ve perforasyon riski artmıştır. Klinik aktivite için “Truelove ve Witts”, “SEO” gibi klinik aktivite indeksleri kullanılmaktadır (23). ENDOSKOPĠK BULGULAR Rektum hemen daima tutulmuş olduğu için rektosigmoidoskopi ve biyopsi tanıyı sağlar. Kolonoskopik inceleme hastalığın sınırlarını belirler ama ağır olgularda perforasyon riski vardır. Endoskopik bulgular şiddetine göre aşağıda görülmektedir: Hafif: Ödem nedeni ile mukozal vasküler yapıda kayıp, hiperemi, ince granüler yapı, friabilite (dokununca kanama), toplu iğne başı büyüklüğünde kanama odakları (küçük ülserasyonlara bağlı peteşiyal kanamalar), eksüdasyonda artma vardır. Orta Ģiddette ve ağır: Daha kaba granülarite, artmış iltihabi eksüdasyon, yaygın kanama, daha geniş ülserasyonlar, bazen soyulmuş mukoza görülür. Uzun süren hastalıkta: Epitelyal rejenerasyon sonucu gelişen inflamatuvar poliplere psödopolip adı verilir ve yüzey epitel hücresinde displazi gelişebilir. Remisyon: Normal veya atrofik görünüm vardır (24,25). HĠSTOPATOLOJĠK BULGULAR Mukozada vasküler konjesyon, ödem; kript epiteli ve lamina propriyada inflamasyon hücrelerinden (lenfosit, plazmosit, polimorfonükleer hücre ve eozinofil) oluşan infiltrasyon vardır. Epitel hasarı, yüzey epitel hücrelerinin kaybı ülserasyonları yapar. Kriptlerde epitel ve goblet hücre kaybı, kript distorsiyonu ve dallanması (rejenerasyon) ve kript abseleri (nötrofillerin 9 kriptlere toplanması) görülür.İnflamasyonun tekrarlaması sonucu hafif submukozal fibroz gelişebilir (13). LABORATUAR BULGULARI Demir eksikliği anemisi, ağır olgularda lökositoz, sola kayma ve trombositoz görülür. Akut faz reaktanlarından, eritrosit sedimentasyon hızı ağır olgularda yükselir.C-reaktif protein (CRP) seviyeleri artar. Protein kaybettiren bir hastalık olduğu için pankolitte albumin seviyesi düşer. Ağır olgularda hipokalemi gelişir (26). Sklerozan kolanjit gelişmiş ise: ALP(alkalen fosfotaz), GGT(gama glutamil transferaz) ve bilirubinlerde artış olur (26). Perinükleer antinötrofil sitoplazmik antikor(pANCA) ÜK'te, ASCA(anti-Saccaromyces cerviseae antikor) ise CH'lı hastalarda pozitif bulunabilir (27,28). RADYOLOJĠK BULGULAR 1.Düz karın grafisi: Hastalığın iki önemli komplikasyonu olan toksik megakolon ve perforasyon tanısında yardımcı olur. Toksik megakolonda kolon çapı 6 cm'den fazla ölçülür.Ayakta çekilen grafide diyafragma altında serbest hava bulunması perforasyonu gösterir. 2.Baryumlu lavman grafisi: Çift kontrast baryum lavmanı ile mukozal değişiklikler gösterilebilir. Ama ağır olgularda hazırlık ve işlemin kendisine bağlı olarak toksik megakolon ve perforasyon gelişebileceği unutulmamalıdır(ağır olgularda kolon grafisi istenmemelidir). Erken bulgu olan kolon cidarının tam olarak belirginleşmemesi; ödem, artmış sekresyon, granülite sonucudur. Cidarın düzensiz olması yüzeyel erozyonlar, küçük ülserasyonlar ve psödopoliplere bağlıdır.Psödopolipler sayısız lümen içi dolum defektleri şeklinde gözlenirler. Tekrarlayan inflamasyonlar sonucu gelişen fibroz, longitudinal retraksiyon, haustra kaybına ve kurşun boru görünümüne neden olur. Bazen fibroza bağlı konsantrik darlıklar gözlenebilir.Darlıklar uzun süren hastalığın komplikasyonu olan kanser gelişiminde de gözlenir ama bu darlıklar ekzantriktir (31,32,33). LOKAL KOMPLĠKASYONLAR 10 A-Masif kanama: Nadir gözlenir, durdurulamazsa acil kolektomi gerekir (34,35). B-Toksik megakolon: Ağır pankolitli hastalarda gelişir. Spontan olarak gelişebileceği gibi baryum lavman ve kolonoskopi uygulaması, potasyum kaybı,antikolinerjik, narkotik (muskuler aktiviteyi azaltırlar) kullanımına bağlı olabilir.Olguların %50„si tıbbi tedavi ile düzelebilir; diğerlerinde acil kolektomi gerekir,perforasyon gelişebilir (36,37,38). C-Perforasyon: En korkulan komplikasyondur. Eğer hasta kortikosteroid alıyorsa peritonitin fizik muayene bulguları olmayabilir. Mortalite %15'dir (13). D- Darlık: CH' de görüldüğü gibi sık değildir, %10 olguda görülebilir (39). E-Adenokarsinoma: Daha sıklıkla pankolitli hastalarda, hastalık süresi 8-10 yılı aştıktan sonra gözlenen bir komplikasyondur. Risk her yıl için %0.5-1 artış gösterir.Kanser multiple odaklı olabilir. Displazi öncü bir bulgudur. Pankolitli hastalarda 8-10 yıl, sol kolon tutulumlu koliti olanlarda 12- 15 yıldan sonra 1-2 yıllık aralarla kolonoskopik inceleme yapılır ve farklı seviyelerden multipI biyopsiler alınarak displazi varlığı araştırılır.İzleme adı verilen bu işlem özellikle hastalığın remisyon devresinde yapılmalıdır;çünkü aktif hastalıkta da displaziye benzer epitel değişiklikleri bulunabilir. Displazi saptandığında kolektomi kararı verilir (40,41,42,43). SĠSTEMĠK BULGULAR Beslenme bozuklukları sonucunda; 1. Kilo kaybı (kronik hastalık, anoreksia), 2. Hipoalbuminemi (protein kaybı), 3. Demir eksikliği anemisi (hasta mukozadan kan kaybı), 4. Folik asid eksikliği (tedavide kullanılan sulfasalazin de folat emilimini engeller), 5. Hipokalemi ( diyareye bağlı olarak ) görülebilir (13). 11 CROHN HASTALIĞI Ağızdan anüse kadar tüm gastrointestinal kanalı tutabilir. Hasta segmentler arasında sağlam alanlar bulunabilir (skip areas).İnflamasyon tüm barsak katlarında bulunur.Tutulum sıklığı en sık terminal ileum ve sol kolon (%40) olup, ince bağırsak tutulumu %30 oranındadır (44). TANI Endoskopların ulaşabileceği bölgelerdeki lezyonlar hem makroskopik olarak değerlendirilir, hem de histopatolojik inceleme için örnekler alınır. Kolon, terminal ileum, üst gastrointestinal kanal tutulumlarında bu incelemeler kolaylıkla yapılabilmektedir.Duedonumun 3 ve 4. bölümü, jejunum proksimali de yeni kullanılmaya başlayan enteroskoplarla incelenebilmektedir (13) . MAKROSKOPĠK BULGULAR Başlangıçta mukoza hiperemiktir, küçük aftöz ülserler vardır. Mezenterik lenf bezleri büyüyebilir. Daha ilerlemiş olgularda ülserler derinleşir, duvar kalınlaşması ve lümende daralma mukazada nodüler yapı, lineer uzun aks boyunca uzanan ülserasyonlar, kaldırım taşı görünümü (mukozal ülserasyonlar ve submukozal kalınlaşma sonucu) gelişir.Ülserasyonlar; submukoza, muskularis mukoza ve serozaya penetre olabilir ve fistül (mezenter ve komşu organlara) , abse oluşabilir. Özellikle kolon tutulumunda perirektal fistüI, fissür, abse ve anal stenoz gelişebilir. Mezenter kaba, yağlı görünümdedir ve sıklıkla barsağın serozal yüzeyine doğru uzanır (finger like projection). Crohn hastalığı fibrotik değişiklikler yaparak iyileşir,bunun sonucu devamlı striktürler oluşur. MĠKROSKOPĠK BULGULAR 12 Lenfosit, plazma hücreleri, histiosit, polimorf nükleer lökositler ve eozinofiller tüm barsak katlarını infiltre etmişlerdir (mukoza, submukoza, muskuler, seroza) ve mezenterik lenf bezleri de tutulmuştur. Olguların %50„sinde sınırları belirli,kazeifikasyon nekrozu olmayan, multinukleuslu dev hücreleri içeren granülomlar bulunur ve granülomlar hastalık için karakteristiktir (13). ġekil 3:Crohn hastalığının endoskopik görünümü KLĠNĠK BULGULAR Crohn hastalığındaki semptom ve bulguları tutulum yeri belirler. Karın ağrısı hastalığın tipik semptomudur. Sağ alt kadran veya suprapubik bölgede hissedilir; yemekten sonra veya defekasyondan önce ortaya çıkar ve defekasyonla rahatlama olur.İshal, Crohn'lu hastaların %7090'ında görülür. Rektum tutulumu varsa sık sık,küçük volümlü, tenezmle birlikte olan kanlı 13 mukuslu ishal görülür. Buna karşın diğer formlarında steatoreli veya steatoresiz sulu ishal vardır.Kilo kaybı (%65-75), halsizlik, iştahsızlık gibi konstitüsyonel semptomlar da meydana gelebilir. Özellikle çocuklarda büyüme-gelişme geriliğine rastlanabilir.Sistemik toksisite bulguları (ateş, taşikardi, solukluk) saptanabilir. Ateş,hastalığın aktivitesi veya karın içi abse gibi infeksiyöz bir komplikasyonun gelişmesi ile ilgilidir. İntestinal obstrüksiyon varsa bulantıkusma, karında distansiyon, kramp tarzında karın ağrıları ve barsak seslerinde artış ile birlikte metalik tınlayıcı karakter ortaya çıkar. Crohn hastalığının en sık formu ileokolonik tutulumdur ve hastalık serozaya kadar yayılıp inflamasyona sebep olduğu için sağ alt kadranda değişik büyüklüklerde (bazen abse odaklarını da içerir ) kitle palpe edilebilir.Dolayısı ile bazen Crohn hastalığı ateş karın ağrısı ve sağ alt kadranda palpable kitle gibi akut apandisiti andıran bulgular ile karşımıza çıkabilir.Karın ön duvarında intestinokutanöz bir fistülun ağzı , perine bölgesinde ise fistül ağızları abse ve anal fissür gibi perianal tutulumun işaretleri tespit edilebilir(44,45). KLĠNĠK TĠPLERĠ CH; 1998 yılında belirlenmiş Viyana sınıflaması adı verilen bir sınıflandırmaya göre değerlendirilmektedir. Bu sınıflandırma hastalığın yaş, tutulum yeri ve klinik davranışı değerlendirilerek yapılmıştır. VĠYANA SINIFLAMASI: 1.teşhis yaşı:<40 yaĢ >40 yaĢ 2.hastalık tutulum yeri:L1:terminal ileum L2:kolon L3:ileum ve kolon 14 3.hastalığın seyri:B1:striktürel ve penetran olmayan(inflamatuar) B2:striktürel B3:penetran Hastaların yaklaşık %80‟inde ince barsak ve genellikle distal ileum tutulumu vardır (% 50 hastada ileokolit, yani hem ileum hem kolon tutulumu izlenir). Hastaların % 20‟sinde ise hastalık kolona sınırlıdır. Buna CH‟nın kolonik tutulumu veya Crohn koliti denir. Kolon tutulumunda ÜK‟in aksine % 50 hastada rektum korunur. Ağız, gastroduodenal bölge, özefagus ve proksimal ince barsak sırasıyla daha nadir tutulan yerlerdir. Hastaların yaklaşık % 35-45‟inde ise perianal hastalık vardır. Louis ve ark. tarafından 297 Crohn hastası tutulum yeri göz önüne alınarak Viyana sınıflamasına göre sınıflandırılmış ve ortalama 9 yıl süreyle izlenmiş, takip sonunda hastaların yaklaşık % 16‟sında tutulum yerinin birinden diğerine değişiklik gösterdiği gözlenmiştir. Ġnflamatuar formda ishal, karın ağrısı ve ateş ön plandaki bulgulardır. Striktürel formda ise intestinal obstrüksiyon bulguları tabloya hakimdir ve bunlar genellikle tekrarlayıcıdır.İntestinal obstrüksiyonun sebebi inflamasyondan ileri gelen ödem ve spazm olabileceği gibi, tekrarlayan alevlenmelerle gerçek fibrozisin gelişmesine bağlı striktür de olabilir. İntestinal obstrüksiyona sebze-meyvelerin çiğ olarak yendiği yaz aylarında daha fazla rastlanır.Crohn hastalığının transmural inflamasyonu, mukozadan serozaya kadar uzanan bir ucu lümende ve açık, bir ucu serozada veya serozanın dışında ancak kapalı ince küçük (iğne gibi yanlara uzanan) yollar meydana getirir. Fistülizan-penetran formda bu ince yolların kapalı tarafındaki inflamasyon, temas ettiği her yere yayılabilir.Böylece inflamasyon yeni kapalı (mesela retroperitoneum) veya açık (ince barsak,kolon, üreter, mesane, vagina veya cilt) alanlara ulaşıp iki farklı alanı birleştiren fistül hatları meydana gelir. İleumdan retroperitoneuma açılan fistül psoas adelesini tutarak psoas absesine sebep olabilir; böylece karın ağrısı kalça, uyluk ve diz yoluyla sağ bacaktan aşağıya doğru yayılabilir.Transmural inflamasyon genellikle fistül veya kapalı perforasyonlara yol açar;serozadaki inflamatuvar yapışıklıkların adeta yapışkan bir örtü vazifesi görmesinden dolayı serbest perforasyona vakaların ancak % 1-2'sinde rastlanır ( 46) 15 LABORATUAR BULGULARI Demir eksikliği, folik asid eksikliği ve B12 vitamin eksikliği görülür. Diyette sütün kısıtlanması ve vitamin D yetmezliği sonucu Ca eksikliği, Mg, Zn, vitamin A,D, K eksiklikleri görülebilir. Akut faz reaktanlarında yükselme olur. Ağır diyarede elektrolit bozuklukları gelişebilir (47).Crohn hastalığının ağırlık derecesi için çeşitli klinik aktivite indekleri kullanılır (47,48,49). RADYOLOJĠK BULGULAR İnce barsakta ülserasyonlar, fistüller, segmental darlık, kaldırım taşı manzarası görülebilir. Darlıklar bazen çok belirgin olup ip belirtisi olarak adlandırılır. Hasta bölgeler arasında sağlam alanlar bulunur. Kolon tutulumlarında çift kontrast inceleme ile küçük aftöz ülserasyonlar ,ince barsakta olduğu gibi kaldırım taşı manzarası, darlıklar saptanabilir (50). KOMPLĠKASYONLAR Darlıklara bağlı obstrüksiyon %20-30 olguda görülür. Enteroenterik, enterovezikal, enteromezenterik, enterokütanöz, rektovajinal, perianal fistüller ve lokal abse gelişebiliir. Kolon tutulumunda toksik megakolon gelişmesi nadirdir. Masif kanama sık görülmez. Kanser ÜK'de olduğu gibi uzun süreli hastalıkta ortaya çıkabilir ve ÜK'e yakın sıklıktadır (13). 16 IBH’DA EKSTRAĠNTESTĠNAL BULGULAR İBH‟nda ekstraintestinal tutulum sıktır, hastaların yaklaşık %21-36‟sında görülmektedir(51). 1.kas-iskelet sistemi:(%15-20) Reaktif artropati : Aktif İBH ile birlikte görülür. İki artropati tipi tarif edilmiştir:Tip 1 artropati asimetrik ve migratuardır; tipik olarak büyük eklemleri tutar. Artrit semptomlarının başlangıcı intestinal aktivitenin alevlenmesiyle aynı zamanda olur ve genellikle aktif bağırsak hastalığının tedavisiyle birlikte iyileşir. Tip 2 artropati hastaların %15‟inde görülür; persistan, non-erozif küçük eklem artritidir. HLA-B27 ile birlikteliği vardır. İntestinal hastalığın tedavi edilmesine rağmen semptomlar devam edebilir. Her iki tip artropati ile birlikte üveit ya da eritema nodosum görülebilir. Ankilozan spondilit: Sakroileit her iki hastalıkta da görülürken; AS CH‟da daha sıktır.AS'li olguların 2/3'ünde HLA B27 pozitifliği vardır (52). Her ikisinde de artritin derecesi hastalığın şiddeti ile ilişkili değildir, yıllar önce başlayabilir (53,54). 2-Deri: (%l5) Eritema nodozum: Daha çok bacağın ön yüzünde gözlenen, ağrılı, sıcak, çapları 1-5 cm arasında değişen nodüllerdir. Hastalığın aktivitesi ile ilişkilidir. Skar bırakmadan iyileşirler (55,56). Piyoderma gangrenozum: Nekrotizan ülseratif lezyonlardır. Bir veya birden fazla olabilirler. Çapları 30cm'ye kadar büyüyebilir. ÜK'te daha sık gözlenirler.Hastalığın aktivitesi ile ilişkili olmayıp, yıllar önce gelişebilirler. Tedavisi bazen çok güç olabilir. Skar bırakarak iyileşirler, kolektomiden sonra da devam edebilirler.Piyoderma vejetans, piyostomatitis vegetans ve CH'nın deri metaztazları diğer dermatolojik manifestasyonlardır (57). 17 3-Göz: (%5) Episklerit, IBH‟nın en sık göz tutulumudur(%2-5). CH‟nda daha sık görülür. Hastalık aktivitesi ile ilişkilidir. Topikal antiinflamatuar ilaçlara iyi yanıt verir(58). Sklerit ve üveit IBH ile birlikte görülen ciddi göz komplikasyonlarıdır. Uveit İBH olanların %0,5-3‟ünde görülür. Görme keskinliğinde azalma ve görme kaybı ile sonuçlanabilir. Her ikisi de IBH‟nın aktivitesi ile ilişkili değildir. Üveit (özellikle anterior üveit) reaktif artrit ve eritema nodosum ile birlikte görülür. Bu birlikteliğin HLA-B27 ile kuvvetli ilişkisi vardır. 4-Hepatik ve Biliyer komplikasyonlar: Hepatosteatoz: Kötü beslenme, steroid tedavisi sonucu gelişir(45). 18 Perikolanjit: Küçük safra kanallarının inflamasyonudur. Görülme oranı %30 civarındadır. Hastalar genellikle asemptomatiktir, ALP %30‟unda yüksek olabilir,bilirubin değerleri nadiren yükselir(59,60,61) . Primer sklerozan kolanjit (%3-5): Ekstrahepatik ve intrahepatik safra yollarının inflamasyonu ve fibrozudur. Tanı ALP, GGT, bilirubin yüksekliğinin yanında endoskopik retrogradkolanjio pankreatografi(ERCP) ile konur. Biliyer siroza neden olabilir, kolanjiokarsinom gelişebilir. CH'da daha az sıklıkla, özellikle kolon tutulumlarında görülmektedir (62,63,64). Kolelitiazis: CH'de özellikle safra tuzu emiliminin etkilendiği terminal ileum tutulumlarında veya rezeksiyonunda gelişir (45). 5-Renal komplikasyonlar Nefrolitiazis: IBH‟nda nefrolitiasis prevelansı %7-10‟dur. En sık iki taş tipi ürik asit ve kalsiyum oksalat taşlarıdır. Kalsiyum oksalat taşları distal ileal CH ve ileal rezksiyon ile birlikte olan hiperoksalüri nedeniyledir(8,51).Obstruktif üropati İBH‟ ndan özellikle CH‟nda intestinal obstruksiyon nedeniyle üretere dıştan basıya sekonder olarak meydana gelir. Enteroureteral veya enterovezikal fistül: CH'nda gözlenir, piyelonefrit gelişir (65). Amiloidoz: Uzun süren CH' nda gelişebilir (66).Böbrek tutulumuna bağlı nefrotik sendrom görülebilir. 6.Hematolojik bulgular : En sık hematolojik İBH komplikasyonu anemidir. Anemi demir eksikliği, vitamin B12 eksikliği, folik asit eksikliği veya kronik hastalık nedeniyle görülebilir. Lökositoz ve trombositoz genellikle aktif hastalık ile birlikte görülür. IBH‟nda tromboembolik olaylar retrospektif çalışmalarda hastaların %1,3-39‟unda saptanmıştır(51). Hiperkoagulabilite evresi çoğunlukla derin ven trombozu veya pulmoner emboli ile prezente olur. 19 7.Kardiyovasküler bulgular : Nadiren plöroperikardit görülebilir. Plöroperikarditin patogenezi bilinmemektedir(12). 8. Akciğer bulguları : Fonksiyonel rezidüel kapasitede artma ve difüzyon kapasitesinde azalma görülebilir. Aktif hastalıkta daha sıktır(51). 20 Tablo - 1 CH ve ÜK’te anahtar özellikler Özellik ÜK CH Ateş Az sıklıkta Sık Karın ağrısı Değişken Sık Diare Çok sık Az sıklıkta Rektal kanama Çok sık Az sıklıkta Kilo kaybı Az sıklıkta Sık Malnutrisyon bulgusu Az sıklıkta Sık Perianal hastalık Yok Az sıklıkta Abdominal kütle Yok Sık Ara sıra Sık Kolon Her zaman Hastaların üçte ikisi İleum Hiçbir zaman Hastaların üçte ikisi Jejunum Hiçbir zaman Nadir Mide ve duodenum Hiçbir zaman Nadir Özofagus Hiçbir zaman Nadir Striktür Bilinmiyor Sık Fistül Yok Az sıklıkta Toksik megakolon Bilinmiyor Yok Perforasyon Bilinmiyor Az sıklıkta Kanser Sık Az sıklıtta Friabilite Çok sık Az sıklıkta Aftöz ve lineer ülserler Yok Sık Kaldırım taşı görüntüsü Yok Sık Psödopolipler Sık Yok Rektal tutulum Sık Yok Klinik özellik : Büyüme - gelişme geriliği Tutulum yeri : Ġntestinal komplikasyon Endoskopik özellikler : Radyolojik Bulgular : 21 Dağılım Devamlı Devamlılık yok, segmenter Ülserasyon Süperfisyal Derin, submukozal yayılım Fissür Yok Sık Striktür veya fistül Nadir Sık İleal tutulum Dilate (Backwash ileit) Daralmış, noduler p-ANCA* Hastaların %70‟i Nadir ASCA** Nadir %50‟den fazlasında Laboratuar bulguları : 22 TEDAVĠ İBH‟da tedavi düzenlenirken hastalığın tutulum yeri, yayılımı, şiddeti ve hastanın geçmişteki tedavilere cevabı dikkate alınmalıdır. ÜK‟te hastalığın aktivitesi primer olarak klinik özellikler temel alınarak, sıklıkla Truelove-Witt kriterleri kullanılarak, ya da endoskopik olarak değerlendirilir. Histolojik özellikler endoskopik özellikler ile parelellik göstermez. Tedavide hedef remisyonun sağlanması ve idamesi olmalıdır. Remisyon “inflamatuar semptomların yokluğu (rektal kanama veya daire) ile birlikte mukozal iyileşme kanıtlarının (ülserasyon, bariz granülarite ve firyabilitenin olmaması) mevcut olması” olarak tanımlanır(67). Klinik patern ve komplikasyonların heterojen olmasından dolayı CH aktivitesini değerlendirmek daha zordur. CH akitvitesini değerlendirmek için Crohn Aktivite indeksi (CAİ) kullanılır. CAİ‟nde 150‟nin altındaki skor remisyon kabul edilirken, 450‟nin üzerindeki skor ise ağır kabul edilir(67). Tablo – 2 : ÜK ve CH için tedavi seçenekleri Distal ÜK Yaygın ÜK CH -Oral / rektal -Oral aminosalisilatlar -Oral aminosalisilatlar Hafif aminosalisilatlar -Oral metronidazol Hastalık -Rektal kortikosteroid -Oral budenoside veya Ciprofloxacin -Oral / rektal Orta Hastalık -Oral aminosalisilatlar -Oral kortikosteroidler aminosalisilatlar (Budenoside ileal, sağ -Rektal kortikosteroid kolon tutulumunda) -Oral azathioprine, Mercaptopurine Ağır -Oral / parenteral -Oral / parenteral 23 -Oral / parenteral Hastalık kortikosteroidler kortikosteroidler kortikosteroidler -Rektal Kortikosteroid -iv cyclosporin -sc / iv metotreksat -iv infliximab -Oral azathioprine veya -Oral azathioprine veya Refrakter mercaptopurine‟e ek mercaptopurine‟e ek Hastalık olarak oral / iv olarak oral / iv kortikosteroidler kortikosteroidler -iv infliximab -Oral antibiyotik (metronidazol veya Perianal Hastalık --------- ---------- cirofloxacin) -iv infliximab -Oral azathioprine, Mercaptopurine Remisyon -Oral / rektal -Oral aminosalisilatlar -Oral azathioprine, aminosalisilatlar -Oral azathioprine veya mercaptopurine, -Oral azathioprine mercaptopurine mesalamine, veya mercaptopurine metronidazol -Oral azathioprine veya Merkaptopurine İnflamatuar barsak hastalıklarının temel ilacı antiinflamatuvar etkili aminosalisilatlardır. Bu grubun ilk üyesi olan sulfasalazin, sulfapiridine azo bağıyla bağlanmış 5-aminosalisilik asitten (5ASA) oluşur. Bu bileşikteki sulfapiridin taşıyıcı olup, esas etkili ve aktif kısmı 5-ASA'dır(68) . 5-ASA'nın muhtemel etki mekanizmaları arasında "natural killer" hücrelerinin,antikor sentezinin, siklooksijenaz ve lipooksijenaz yollarının ve nötrofil fonksiyonlarının inhibisyonu ile serbest oksijen radikallerinin temizlenmesi yer alır. İnflamatuar barsak hastalığında 5-ASA etkisini sindirim kanalındaki inflamasyonlu bölgeye ulaşıp diffüze olarak gösterir, yani topikal etkilidir. Sulfasalazin ağız yoluyla alındığında çekuma ulaşınca bakteriler azoredüktaz enzimi aracılığıyla sulfasalazin ve 5-ASA arasındaki azo bağını parçalar ve aktif bileşik 5-ASA açığa 24 çıkar. Sulfapiridin hızla emilip karaciğerde metabolize edilir ve idrarla atılır. 5-ASA'nın %25 kadarı kolondan emilir, geri kalanı dışkı ile değişmeden atılır(69,70). Sulfasalazindeki taşıyıcı inaktif molekül sulfapiridin, sulfasalazin kullananlarda rastlanan yan etkilerin büyük kısmından sorumludur. Sulfasalazin alanların %25-30'unda doza bağlı (bulantı, kusma, iştahsızlık, folat malabsorbsiyonu,baş ağrısı, saç dökülmesi) veya aşırı duyarlığa bağlı (raş, hemolitik anemi,agranülositoz, toksik hepatit, pankreatit, fibrozan alveolit, oligoazospermi)gibi yan etkiler görülebilir. Hastaların %15'inde bu yan etkiler sulfasalazinin kesilmesini gerektirecek ciddiyettedir (71,72). Ülseratif kolitte hem remisyonu sağlamada, hem de remisyonun idamesinde sulfasalazin ve 5ASA bileşikleri eşdeğer dozlarda eşdeğer etkinliğe sahiptir, ancak sulfasalazin çok daha ucuzdur. Dolayısı ile ülseratif kolitte ilk kullanılacak oral aminosalisilat bileşiği sulfasalazindir. Genç erkeklerde ve sulfasalazin intoleransında 5-ASA verilir. Crohn hastalığında oral aminosalisilat seçimi hastalığın tutulum yerine göre değişecektir (73,74,75). İmmunosupresif ilaçlardan korrtikosteroidler, siklosporin, takrolimus ve mikofenolat akut etkili; azatioprin, 6-merkaptopurin ve metotreksat ise geç-uzun etkilidir. İmmunosupresif tercihi hem bu özelliklere hem de ilaçların gücüne göre yapılır (76). Remisyonu sağlayıcı tedavide en yaygın kullanılan immunosupresif kortikosteroidlerdir (77).Ciddi aktiviteli ataklarda genellikle 40-60 mg/gün prednizolon veya eşdeğeri kullanılır. Cevap alındıkça yavaş yavaş doz azaltılmalıdır.Ancak hastaların %20-30'unda steroidlere cevap alınamaz(78,79) . İnflamatuar barsak hastalıklarının tedavisinde ilaçlar genellikle kombinasyonlar halinde kullanılır. Tedaviyi; aktif hastalıkta remisyonu sağlayıcı tedavi, remisyondaki hastada nüksü önleyici tedavi olarak iki bölüme ayırabiliriz.Aktif ülseratif kolitli bir hastanın tedavisini planlarken en önemli nokta alevlenmenin sebebini belirlemektir. Alevlenme intestinal amebiyazis, Clostridium difficile veya sitomegalovirus(CMV) koliti gibi hastalığın intrensek aktivitesi dışında bir sebebe bağlı ise tedavinin o sebebe yönelik düzenlenmesi gerekir. 25 Ülseratif kolitte idame tedavisi oral sulfasalazin veya 5-ASA ile yapılır.Aminosalisilatlara rağmen bir yıl içinde iki veya daha fazla nüks meydana gelmiş ise uzun etkili immunosupresifler tedaviye eklenir. Ülseratif proktit formunda idame tedavisi sadece topikal 5-ASA preparatları ile de yapılabilir. Aminosalisilatlarla en az 3 yıl remisyonda kalan hastalarda idame tedavisi kesilebilir.Ülseratif kolit için yapılan ileojejunal poş ileoanal anastomozundan sonra %20-30 hastada poşit gelişir. Akut poşit metronidazol, siprofloksasin gibi antibiyotiklere iyi cevap verir. Bazen bu antibiyotikleri uzun süreli kullanmak, tedaviye topikal 5-ASA veya steroid preparatları eklemek gerekebilir.Kortikosteroidlere cevap alınamayan ülseratif kolit ataklarında yüksek dozda intravenöz (4 mg/kg/gün) başlanıp oral (8 mg/kg/gün) devam edilen siklosporin önemli bir alternatiftir.Siklosporin keza fistüllü Crohn vakalarında da kısmen başarılı olabilir. Birkaç ay sonra tedaviye uzun etkili bir immunosupresif eklenerek 6-8 ay içinde siklosporin kesilir (80,81). Azatioprin ve 6-merkaptopurinin etkisinin başlaması için birkaç ayın (ortalama 3 ay) geçmesi gerekir. Azatioprin ve 6-Merkaptopurinin primer endikasyonları; yılda iki veya daha fazla nüks olması, steroid bağımlılığı, kronik aktif hastalık ve fistüllü Crohn hastalığıdır. Sağlanan remisyonun idamesi, postoperatif Crohn hastalığı nüksünün engellenmesi için de azatioprin ve 6merkaptopurin kullanılmaktadır. Bu ilaçlardan en yaygın kullanılan azatioprin 2-2.5 mg/kg/gün dozlarında verilir (82,83,84). Oral düşük doz pulse metotreksat (15 mg/haftada bir) ile Crohn hastalarında nispeten iyi sonuçlar alındı ise de yan etkilerinden dolayı inflamatuvar barsak hastalıklarında yaygın kullanım alanı bulamamıştır (82). Anti-tümör nekrozis faktör alfa (İnfliximab) ile fistüllü Crohn hastalığında başarılı sonuçlar alınması dikkati çekmiştir. İnfliximab 5-10 mg/kg dozunda üç infüzyon halinde verildiğinde %60 hastada fistülün kapandığı gözlenmiştir.İnfliximab,keza klasik tedavilerle remisyona girmeyen dirençli vakalarda da etkili olabilmektedir(83,84). Antibiyotiklerden metronidazol ve siprofloksasin mevcut tedaviye tek veya kombine olarak eklendiğinde aktif Crohn hastalığının remisyona girmesini kolaylaştırır. Fistüllü veya intraabdominal abseli Crohn hastalarında da kullanılabilir. Ülseratif kolitin tedavisinde antibiyotiklerin yeri Crohn hastalığındaki kadar olmamakla beraber, son zamanlarda siprofloksasinin ülseratif kolitin de 26 remisyona girmesini kolaylaştırdığı bildirilmiştir.Siproflosasin ülseratif kolitteki anal anastamoz ameliyatından sonra gelişen poşit komplikasyonunun tedavisinde de verilebilir(85,86,87,88). Aktif Crohn hastalığı inflamatuar tipte ise tutulum yerine göre aminosalisilatlardan biri seçilip, metronidazol ve/veya siprofloksasin tedaviye eklenir. Remisyon sağlanamadı ise steroidler de eklenebilir. Steroid ile remisyon sağlanıyor ancak doz azaltılamıyor ise veya steroide rağmen kısmi bir aktivite devam ediyor ise uzun etkili immunosupresifler başlanır.Steroid eklenmesine rağmen hastalığın inflamatuvar aktivitesi aynı şekilde devam ediyor ise siklosporin gibi daha güçlü ve akut etkili bir immunosupresife geçilmeli, enteral veya parenteral beslenme de düşünülmelidir. Sessiz fistüller tedavisiz izlenirken, barsak hastalığının inflamatuar aktivitesinin olmadığı hafif semptomatik fistüller genellikle cerrahi girişim gerektirir. Komplikasyonlu fistüllerde (aşikar inflamatuar aktivite veya karın içi absenin eşlik ettiği) ise tıbbi-cerrahiradyolojik kombine tedavi yaklaşımları zorunludur.Tıbbi tedavinin amacı, obstrüksiyon (inflamasyona bağlı ödemden ileri gelen),inflamasyon ve süpürasyonu kontrol altına almaktır. Tıbbi tedavi durumun ciddiyetine göre düzenlenir. Obstrüktif-stenozan tip Crohn hastalığında obstrüksiyon inflamasyona bağlı değilse endoskopik veya cerrahi yöntemlerle dar segmentin tedavisi yapılmalıdır. Dar segment kısa ve endoskopla ulaşılabilecek yerde ise endoskopik balon dilatasyonu yapılmalı, aksi takdirde çok uzun olmayan dar segmentler için striktüroplasti, uzun segmentler için rezeksiyon tarzında cerrahi girişimler uygulanmalıdır. Aminosalisilatlar Crohn hastalığının idame tedavisinde ülseratif kolitteki kadar etkili değildir, ancak idamede kullanılırlar. Yılda iki veya daha fazla nükseden vakalarda da idame tedavisine uzun etkili immunosupresifler eklenir. Rezeksiyon cerrahisi uygulanan Crohn‟lu hastalarda postoperatif nüksü önlemede kullanılacak tedavi tartışmalıdır.Genellikle 2-3 g/gün oral 5-ASA verilir. Ancak hastanın cerrahi girişimden önce ciddi inflamatuvar aktivite, fistül ve daha önce rezeksiyon cerrahisi geçirmiş olmak gibi özellikleri varsa ilk 3 ayında metronidazolle birlikte olmak üzere 6-merkaptopurin (50mg/gün) kullanılmalıdır. 27 Ülseratif kolitte tıbbi tedavinin yetersizliği, ciddi aktiviteli atağın komplikasyonları (perforasyon, toksik megakolon...), hayat kalitesini bozan kronik aktif hastalık, displazi ve kolorektal kanser durumlarında cerrahi tedavi uygulanır. Crohn hastalığında da tıbbi tedavinin yetersizliği, fistül, striktür, masif kanama ve perforasyon meydana geldiğinde cerrahi tedavi düşünülür (46). 28 OSTEOPOROZ ġekil 4:normal kemik dokusu ve osteoporotik kemik Osteoporoz; kemik kütlesinde azalma ve kemik dokusunda mikromimari özelliklerin bozulması sonucu kemik kırılganlığının arttığı ve kırık riskinin yükseldiği ilerleyici,sistemik bir iskelet hastalığıdır.Daha basit bir anlatımla osteoporoz kemik dokusunun hem nicelik(kemik yoğunluğu ve kemik kütlesinin azalması) hem de nitelik olarak(mikromimarinim bozulması) yetersizleşmesidir.Bütün bu olaylara ikincil kemik gücünün azalması nedeniyle minimal travma sonucu en sık vertebra,kalça ve el bileğinde olmak üzere kırık gelişir.Ancak osteoporotik olgularda tüm kemiklerde kırık riski yüksektir.Osteoporoz her ülkeden önemli sayıda kadın ve erkek bireyi etkilemekte ve her yıl çok sayıda osteoporotik kırık gelişmektedir.Yaşın ilerlemesi ile osteoporotik kırık insidansı giderek yükselir.Kadınlardaki artış 45 yaştan sonra belirginleşir ve 65 yaşa kadar el bileği kırığı(colles kırığı) sıktır.65 yaştan sonra ise kalça kırığı insidansı yükselmeye başlar.Erkeklerde kırık insidansı ise 75 yaştan sonra çok hızlı yükselir.Her iki cinste de bu yaştan sonra en sık görülen kırık kalça kırığıdır.Vertebra kırık insidansı tanı güçlüğü ve belirsizliği nedeni ile çok net değildir.Ancak klinik belirti veren vertebra kırık insidansında erkekte ileri yaşlarda hızlı bir artış,kadında ise menopozdan sonra yaşa paralel lineer bir artış gözlenir.Kadınlarda yaşam süresince trabeküler kemikte %50,kortikal kemikte %30 azalma olur.Erkekteki azalma oranı ise sırasıyla %30 ve %20dir.Yapılan istatistiklere göre beyaz ırktan 29 postmenopozal kadınların yaklaşık %30unda yaşamlarının bir döneminde herhangi bir osteoporotik kırık oluşmaktadır.80 yaşına kadar yaşayan her 3 kadından 1inde,herbeş erkekten de birisinde kalça kırığı gelişmektedir.Osteoporotik kırık olgularına yönelik sağlık harcamaları ve iş gücü kaybına ikincil ekonomik kayıplar önemli boyutlardadır. ABD‟de osteoporoz için yıllık maliyet 10 milyon doları aşmaktadır. Kırık olması osteoporoz tanısı için daha güvenilir olmasına karşın; kırık tanı için kriter olarak alındığında tanı için geç kalınmaktadır. Koruyucu tedavinin de planlanması için KMY OP tanısı için kullanılmaktadır. 1996‟da Amsterdam Dünya OP Kongresinde Dual Energy X-Ray Absorbsiyometre (DEXA) kullanılarak elde edilen değerlere ve kırık varlığına göre OP tanımı yeniden düzenlenmiştir(90,91 ). Buna göre: Normal: Genç erişkine göre KMY veya kemik mineral içeriğinin (BMC) 1 standart sapmanın (SD) altında olması. Osteopeni (Düşük kemik kütlesi): KMY‟nun genç erişkine göre –1,0 ile -2,5 SD arasında olması olması. OP: KMY‟nun genç erişkine göre –2,5 SD‟den fazla olması. Yerleşmiş OP:KMY‟nun genç erişkine göre –2,5 SD‟den fazla olması ve ek olarak bir veya daha fazla kırık saptanması. OSTEOPOROZ SINIFLANDIRMASI OP‟nin değişik açılardan sınıflandırılması yapılmıştır: YaĢa göre : Juvenil, erişkin, senil Lokalizasyona göre : Genel, bölgesel Tutulan kemik dokuya göre : Trabeküler, kortikal 30 Etyolojiye göre: Primer, sekonder Histolojik görünüme göre: Hızlı kemik yapım- yıkım döngülü, Yavaş döngülü En sık ve geçerli olan sınıflama ise, etyolojiye ve lokalizasyona göre yapılan sınıflandırmadır (92,93).Riggs ve Melton, Tip I ve Tip II OP tanımlarını gündeme getirmiştir. TĠP l Postmenopozal OP: 50-75 yaş arası kadınlarda ortaya çıkar. Menopoz sonrası östrojen eksikliği sonucu oluşur.Kemik kaybı hızlanır, PTH sekresyonu azalır,kalsitonin sekresyonu artar. PTH salınımının sekonder supresyonu 1,25(OH)2D vitamini sentezinde azalma ve kalsiyum absorbsiyonunda bozukluk ile sonuçlanır; bu da kemik kaybını hızlandırır. Tip I OP‟de trabeküler kemik kaybı normale göre 3 kat artmış, kortikal kemik kaybı ise hafif yükselmiştir. Vertebra (genellikle crush-çökme) ve distal radius kırıkları en belirgin klinik bulgudur (94,95,96,97). İliak krest biopsileri kemik döngüsünün vakaların % 30‟unda düşük, % 45‟inde normal, % 25‟inde hızlı olduğunu göstermektedir. Tip II Senil OP: 70 yaş üzerindeki kadın ve erkeklerde yavaş kemik kaybı ile seyreder. Kemik kaybından sorumlu iki mekanizma bilinmektedir.Bunlar: 1.Barsaktan kalsiyum absorpsiyonunun azalması sonucu gelişen hiperparatiroidi, 2.Osteoblastik aktivite azalması sonucu kemik formasyonunun bozulmasıdır. Hem trabeküler hem kortikal kemikte azalma görülür. En sık kalça ve vertebra (multiplekama tipi) kırığı görülürse de proksimal humerus, proksimal tibia ve pelvis kırıkları da oluşabilir. Tablo – 3 Tip 1 ve Tip 2 osteoporozun klinik özellikleri 31 Ana sebepler Tip 1 Tip 2 Menopozla ilişkli faktörler Yaşlanmayla ilişkili faktörler YaĢ (yıl) 51-75 >70 Kemik kaybı tipi Temel olarak trabeküler Trabeküler ve kortikal Fraktür bölgeleri Vertebra (çökme fraktürü) Vertebra ve el bileği (multipl kama şeklinde) ve kalça Osteoporozda etyolojiye yönelik sınıflama: Birincil OP: İdiopatik * Juvenil * Erişkin Postmenopozal Senil İdiyopatik OP‟nin nedeni bilinmemektedir. 30-50 yaş arası erkeklerde sıktır ( 96). Juvenil OP nadirdir. Prepubertal çocuklarda 8-14 yaşlar arasında görülür. Aile hikayesi yoktur. Yüksek kemik döngüsü ile seyreder. Hastalarda kırıklardan dolayı sırtta ve ekstremitelerde ağrılar vardır. Radyolojik bulgu olarak vertebralarda kompresyon, bikonkavite gelişimi, uzun kemiklerde metafizyel kompresyon kırıkları görülebilir. Bilinen bir tedavisi yoktur (98). Erişkin idiyopatik OP nadirdir. Genç erkek ve premenopozal kadınlarda ortaya çıkar. Kadınlarda doğumu takiben gelişebilir. Ayırıcı tanıda geç başlayan osteogenesis imperfecta da akla getirilmelidir. Klinik görünüm ağrı ve kifoz olmaksızın yükseklik azalmasıdır. Ġkincil OP: 32 Tablo - 4: Ġkincil Osteoporoz nedenleri Genetik nedenler : Hafif şiddetle travma fraktürü Çevresel nedenler : Sigara hikayesi olan birince derece Alkol bağımlılığı akraba Fiziksel inaktivite Zayıf vücut yapısı Düşük diyet kalsiyumu Güneş ışığına azalmış temas skorbüt Menstrual durum : Erken menopoz (< 45 yaş) Ġlaç tedavisi : Glukokortikoidler (6 aydan fazla Amenore öyküsü (ör: aneroksiya 7,5 mg/gün veya fazla glukokortikoid kullanımı) nervosa, hiperprolaktinemi nedeniyle) Antiepileptikler (ör. Phenitoin) metotreksat Antikoagulan ilaçlar (ör. Heparin) Endokrin hastalıklar : Hematolojik Hastalıklar : Primer hiperparatiroidizm Multiple Myeloma Tirotoksikosis Sistemik Mastositosis Cushing Sendromu Lenfoma, Lösemi Addison Hastalığı Pernisiyöz anemi Hipogonadizm-over agenezisi Diabetes mellitus Bağ dokusu hastalıkları : Gastrointestinal Hastalıklar : Romatoid Artrit Subtotal gastrektomi Ankilozan Spondilit Malabsorbsiyon Ehler danlos sendromu Kronik obstrüktif sarılık Osteogenesis imperfecta Malnütrisyon Marfan sendromu Primer biliyer siroz 33 OSTEOPOROZ EPĠDEMĠYOLOJĠSĠ OP yeryüzünde en yaygın olarak rastlanan metabolik kemik hastalığıdır.OP ve OP‟a bağlı kırıklar giderek artan bir sağlık problemi haline gelmiştir; önemli maddi ve manevi kayıplara yol açmaktadır.OP hakkında epidemiyolojik bilgilerimiz yetersizdir.Çünkü hastalığın tanı kriterleri yoktur.Ayrıca kemik dansitesi ölçümlerinde tam bir standardizasyon gelişmemiştir.Hastalığın tek objektif bulgusu kırıklar olduğu için epidemiyolojik çalışmalar kırıklar üzerine yoğunlaşmaktadır ( 99). OP‟a bağlı kırıklarda genellikle travma öyküsü bulunmaktadır. BMC, kemik kuvvetinin %7590‟ından sorumludur. Kalan % 10-25‟inden ise kemik kalitesi sorumludur.OP‟da oluşan bir vertebra kırığı bağımsız olarak yeni kırıkların habercisidir. Vertebra kırığı geçiren kadınların yaklaşık % 20‟si 1 yıl içinde yeni bir vertebra kırığı geçirir. Geçirilen bir vertebra kırığı; 3 yıl içinde kalça kırığı riskini 4,5 kat arttırır (100). KMY‟nun azalması ve kırık riskinin artması arasında kesin bir ilişki vardır. KMY‟nun 1SD azalması ile, kırık riski 1,5-3 kat artar (101). Beyaz ırkta 50 yaşındaki kadınların %40‟ının, erkeklerin % 13‟ünün kalan yaşamlarında kırık geçireceği bildirilmektedir. OP‟a bağlı olduğu kabul edilen kırıklar sıklıkla vertebralar, kalça ve el bileğinde oluşmaktadır. 34 Osteoporoz, artmış kırık riski için iyi bir göstergedir % vertebra kırıkları 35 30 25 20 15 10 2x 5 –1SD 0 -5 -4 -3 -2 -1 0 T–skoru Watts, ASBMR 2001 Grafik 1:Osteoporoz ile artmış kırık riski Kalça kırıkları: Diğer osteoporotik kırıklara oranla daha fazla sakatlık, ölüm ve tıbbi maliyete yol açmaktadır. Kalça kırığı olan hastalar mutlaka hastaneye yattıkları için her ülkeye ait gerçeğe uygun sonuçlar vardır. İskandinav ülkelerinde en sık görülmekle beraber Kuzey Akdeniz ülkelerinde kırık oranı daha düşüktür.İnsidansı yaşla birlikte artar. % 90‟ı 50 yaş ve üstündedir ve bunların da %80‟i kadınlarda görülür. % 80‟i oturma şeklinde düşme sonucu meydana gelir. Kışın daha sıktır; bunun nedeni düşük ısılarda anormal nöromuskuler fonksiyon, güneş ışınlarına daha az maruz kalma, vitamin D eksikliği ile açıklanır. Beyaz ırkta daha fazla, sarı ve siyah ırkta daha düşüktür. Beslenme, iklim gibi aynı çevresel faktörlere sahip toplumlarda bile anlamlı farklılıklar olabilir. Nitekim Yunanistan‟da 2,5 kat fazla kalça kırığı vardır (95,102). Kalça kırıklarında intertorakanterik ve boyun kırıkları olmak üzere iki major anatomik tip vardır. Yaş, sigara, düşük sağlık profili, görme bozukluğu, artmış fonksiyonel yetersizlik ve düşük vücut ağırlığı gibi risk faktörleri her iki kırık tipinde de etkili olmaktadır. Yaşlanma ve trabeküler kemik dansitesinde azalma, intertrokanterik kırıklarda daha anlamlı bulunmuştur. Boyun kırıklarında ise kemik dansitesine bağlı olmaksızın herediter yatkınlık saptanmıştır (103). 35 Başka bir çalışmada kalça ekseni uzunluğu, kalça kırıklarında önemli bir bağımsız risk faktörü olarak bulunmuştur. Kalça eksen uzunluğu, her SD artışında kırık riskini 1,8 kat artırmaktadır. (102,104) MEDOS (Mediterranean Osteoporosis Study) sonuçlarına göre düşük kemik kütlesi indeksi, kısa doğurganlık süresi, düşük fiziki aktivite, güneş ışınlarından yararlanamama ve diyette kalsiyum eksikliği risk faktörleri arasında bulunmuştur. Çay ve düşük mental skorla negatif korelasyon saptanmıştır (102) . Şehirde yaşayan kişilerde köylerde yaşayanlara oranla daha fazla kalça kırığı gözlenmektedir. MEDOS çalışmalarında Türkiye sonuçlarında; diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak İstanbul, Ankara gibi büyük şehirler dışında Samsun, Erzurum ve Diyarbakır kırsal kesim olarak kabul edilmiş ve kalça kırığı sıklığı kırsal kesimde daha yüksek bulunmuştur (102). Vertebra kırıkları: Vertebra kırıkları çoğu kez asemptomatiktir ve bazen tesadüfen ortaya çıkabilmektedir. Bunun yanında vertebra kırıkları için çok çeşitli tanımlar vardır ve tam bir standart ölçümü yoktur (102). ABD‟de kadınlarda kalça kırığının üç katı kadar vertebra kırığı saptanmıştır. Vertebra deformiteleri erkeklerden çok kadınlarda görülmektedir. Yaşla beraber sıklık giderek artmaktadır (104,105). Türkiye‟de vertebral OP prevalansı erkeklerde % 54, kadınlarda % 46 olarak tespit edilmiş, kadınlarda kama tipi, erkeklerde ise bikonkav kırıklara daha sık rastlanmıştır (90). Genelde Asya‟lılarda kalça kırığı seyrek olmasına karşın vertebra kırığı prevalansı Avrupa‟lılara yakındır.Kalça kırıklarının aksine vertebra kırıklarının 1/3‟ü düşmeye bağlı meydana gelir.Ağırlık kaldırma gibi basınç yapan nedenlerle oluşup tesadüfen fark edilirler.Genellikle kama, bikonkav ve kompresyon tipi kırık olup minimal seviyededirler. En sık lokalizasyon T8, T12, L1 dir. Çünkü; midtorasik bölge (T7-8) dorsal kifozun en belirgin olduğu bölgedir ve fleksiyonda yükü artar.Torakolomber bileşkede (T12-L1) nispeten hareketsiz torasik omurga ile serbestçe hareketli lomber segment karşılaşır ve kompresif güçleri artar. Düşük kalsiyum alınması, ağırlık verici aktivite eksikliği vertebra kırıkları için önemli risk faktörleridir.Vertebra kırığı olan hastalarda kontrollere göre kas gücü ve vücut ağırlığı daha düşük bulunmuştur. Orta ve ileri yaş kadınlarda düzenli yürüyüş vertebra kırığı riskini azaltmaktadır (95,102,104). 36 Distal ön kol kırıkları: Çoğunlukla Colles tipi(distal radius kırığı) kırıklardır. Diğer kırıklarla karşılaştırıldığında en az fiziksel deformite bırakan kırık tipidir. İnsidansı kalça kırığına paraleldir. Colles kırıkları kadınlarda 35-45 yaşlarında artış gösterir. Erkeklerde ise 50 yaş üzerinde hafif bir artış vardır. Distal ön kol kırıklarının % 85‟i kadınlarda görülür.Kırıklar % 90 oranında orta dereceli bir travma ile, el üstüne düşmeyi takiben ortaya çıkar . Asya ve Afrika kökenli siyahlarda beyazlardan üç kat daha az görülmektedir. OP ve osteoporotik kırıklar için risk faktörlerinin tanımlanması ile yüksek risk altındaki bireyler saptanabilir ve böylece değiştirilebilen risk faktörleri modifiye edilerek kırıklar önlenebilir. Bu risk faktörleri 4 grupta incelenebilir: I. Yapısal ve genetik faktörler rler (Ailede kırık öyküsü / Beyaz ırk) II. YaĢam biçimi ve /veya beslenme III. Tıbbi KoĢullar etotreksat,antikonvülsanlar, tiroksin vb) 37 IV. DüĢme için risk faktörleri (kiĢiye özel,çevresel) Bireyin kırık riski bütün bu faktörlerin net sonucudur. Bu faktörlerin önemi iskeletteki bölgeye, bireyin içinde bulunduğu yaşamsal dönemlere ve bireyden bireye değişkenlik gösterir (102,105). Doruk kemik kütlesi (DKK) büyüme ile erişilebilen en yüksek kemik kütlesi seviyesidir. DKK daha sonra gelişecek kemik kaybını ve kırık riskini tayin etmek için önemlidir. Hayatın 30 lu yaşlarında DKK‟ ne ulaşılmaktadır. Kadınlarda menopozla birlikte daha hızlı olmak üzere kemik kütlesi kaybı başlamaktadır. Kadınlarda postmenopozal dönemde ilk on yıl içinde tüm kemik kütlesinde % 15 kayıp söz konusudur ve bu kaybın yaklaşık % 50‟si ilk 5-6 yıl içinde ortaya çıkar. Erkeklerde tüm yaşam boyunca oluşacak kayıp % 2030‟dur. Kemik kütlesindeki her % 10‟luk kayıp kırık riskini 2 kat artırır.(106,107) Üreme ile ilgili risk faktörleri arasında geç menarĢ, erken menopoz, 6 aydan daha uzun süreli amenore, kısa doğurganlık süresi, ooferektomi sonrası geliĢen iyatrojenik menopoz, doğum sayısı, doğum kontrol hapı kullanımı, emzirme varlığı ve süresi sayılabilir. (106,107) Vücut ağırlığı kemik kütlesinin önemli belirleyicilerindendir. Kadınlarda ağırlık iskelet üzerine mekanik yük bindirerek kemik yoğunluğunu etkilemektedir; ayrıca yağ dokusunda depolanan östrojenlerin de kemik yoğunluğu üzerine pozitif etkileri vardır.Fazla kilolu kadınlarda kalsiyum absorbsiyonu daha fazladır ve kemik döngüsünü etkiler. PTH içinse bu 38 duyarlılık daha azdır ve böylece kemik kütlesi korunarak çevresel kalsiyum daha iyi kullanılabilir. YaĢam Ģekli ve egzersiz de OP gelişiminde önemli rol alır. Kemiğin yeniden yapılanmasında etkili mekanik faktörler kas kontraksiyonu ve yerçekimidir. Kemiğin yeniden yapılanması ve mekanik yüklenme arasındaki ilişki uzun yıllar incelenmiştir.Genel olarak kabul edilen görüş kemiğin mekanik yüklenmesinin kemik yapımını arttırdığıdır(107) Beslenme alışkanlıkları açısından kalsiyum ve D vitamini alınımı yanında alkol tüketimi önemlidir. Yapılan birçok çalışmada büyüme sırasında alınan kalsiyum ile KMY ve kemik kütlesi doğrudan ilişkili bulunmuştur. Özellikle çocukluk ve adolesan dönemde süt ve sütlü gıdalardan zengin beslenen kişilerde, osteoporotik kırık riskinin azaldığı gösterilmiştir . Proteinden zengin besinler kalsiyumun idrarla atılımını artırmaktadır. Bu etki fosfat içeriği nedeniyle hayvansal proteinlerde daha fazladır. Aşırı miktarlarda kahve tüketimi idrar ve bağırsaktan kalsiyum atılımını artırmaktadır. Sigara kullanımı kemik üzerine toksiktir. Sigara içen kadınlarda kalça, vertebra ve el bileği kırıkları içmeyenlere oranla 1,5-2,5 kat daha fazladır. 1 yıl sigara içme kalça kırık riskini % 1,vertebra kırık riskini % 0,8 artırmaktadır (107). Osteoporotik Kemiğin Özellikleri : plaklardan oluşurken, osteoporotik kemikte trabeküler plaklar yerini ince çubuk şeklindeki plaklara bırakır. kalması elastisite özelliklerini bozar ve yapısal yetersizliğe yol açar. 39 lerinin birikimi meydana gelir. Sement çizgileri, yeniden yapılanma sürecinde artan kollajen liflerden meydana gelir. Yaşın ilerlemesi ile turnoverın artması hem kortikal hem de trabeküler kemikte sement çizgi sıklığını arttırır.Bütün bu özellikler kemik kırılganlığını arttırır (108,109 ). OSTEOPOROZDA KLĠNĠK OP fraktür oluşana kadar tipik olarak sessiz bir hastalıktır. Çok uzun bir subklinik dönemi vardır. Bu dönemde hiçbir şikayet veya bulgu yoktur. Genellikle ağrısız olup ilerlemiş vakalarda sırt ağrısı, boy kısalması, spinal deformite ve kırıklarla ortaya çıkar.Ağrı hareketle veya yük kaldırmakla artar. Kemiklerin yüzeyelleştiği yerlere basmakla hassasiyet vardır.Kırıklar çoğu kez herhangi bir travma olmaksızın veya minimal bir travmayla oluşabilir. Akut vertebra kırıklarında ise ani ve şiddetli ağrı yanında paravertebral kas spazmı vardır. Ağrı dermatomal bir yayılım gösterir. Ağrı öksürük, ıkınma gibi durumlarda artar. Nörolojik bulgular yoktur ve düz bacak kaldırma ağrısızdır. Akut ağrı; istirahatle 3-4 haftada, fraktür ise 3-4 ayda iyileşir (110). Kırığa bağlı akut ağrıda birkaç günlük istirahati takiben hasta hareketlendirilir. Bu dönemde korse kullanılabilir. Kronik ağrı, postür bozukluğu, ligamentların uygun olmayan gerilmesi ve kompresyon kırıklarına bağlı olarak meydana gelir. Orta ve alt torakal, üst lomber omurga, kalça (proximal femur) ve distal radius (colles kırığı) sık karşılaşılan osteoporotik fraktürlerdir. En yüksek fraktür insidansı beyaz kadınlardadır. Kadın/erkek oranı vertebra fraktürleri için 7/1, kalça fraktürleri için 2/1, colles fraktürleri için 5/1‟dir.OP‟a bağlı vertebral kırıklar, T4 ve L1 arasında görülmekle birlikte en sık T12 veya L1‟dedir. Vertebranın kama (wedge) tipi kırıklarında orta dorsal veya lomber bölgeye yayılan ağrı zamanla azalsa da dorsal kifoz nedeniyle oluşan kalıcı deformasyon nedeniyle sakatlık yaratır. Her kompresyon fraktürü boyda yaklaşık 1 cm kısalmaya yol açar. Zamanla boy kısalmasının artması ve kostaların pelvise dayanması ile giderek ilerleyen torakoabdominal göğüs ve karın içi organlara basınç, reflü özofajiti,hazımsızlık, nefes darlığı, egzersiz toleransında azalma, konstipasyon, meteorizm,tokluk ve şişkinlik hissi gibi gastrointestinal yakınmalara yol açar. Kronik ağrının yol açtığı negatif 40 psikolojik ve sosyo-ekonomik faktörler kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkiler. OP‟li hastalarda kırık olsun veya olmasın sayılan klinik değişikliklere sıklıkla uyku bozuklukları, iştah kaybı, yorgunluk, sosyal ilişkilerde bozukluk, ölüm korkusu gibi depresyon bulguları da eşlik edebilir (111,112,113 ) OSTEOPOROZDA GÖRÜNTÜLEME YÖNTEMLERĠ Standart radyografiler: Radyografilerde kemik kaybının belirteçleri genellikle dansitede azalma ve morfolojideki değişikliklerdir.Pek çok olguda vertebral osteoporoz iskelet kalsiyumunun %30 kadarı kaybedildikten sonra konvansiyonel radyografilerle tanınır hale gelmektedir.Radyografiler osteopeni tanımında yetersiz olarak değerlendirilse de osteoporozun klinik göstergesi olan kırıklarda tanımlama radyografiler ile yapılır.Dolayısı ile kırık varlığının saptanmasında ve yeni kırık oluşumunun kontrollerinde mutlaka direkt radyografik inceleme gerekir.Vertebralarda ön,orta kısım ve tüm yükseklilerde azalma kırık olarak değerlendirilir ve bu kırıkların derecelendirmesinde çeşitli yöntemler kullanılabilir. Semikantitatif omurga kırığı değerlendirme yöntemlerinden biri olan Genant yönteminde değerlendirme şu şekilde yapılmaktadır; Lateral spinal radyografilerde T4-L4 arası vertebralar, ön, orta ve/veya arka yüksekliklerindeki azalma oranı ve vertebra cisimlerinde meydana gelen azalmaya göre derecelendirilir(114). Buna göre; Grade 0: Normal, Grade I: Hafif deformasyon. Ön, orta ve/veya arka yüksekliklerde yaklaşık %20-25 azalma ve vertebra cisminde %10-20 azalma, Grade II:Orta derecede deformasyon. Ön, orta ve/veya yüksekliklerden herhangi birinde yaklaşık %25-40 azalma ve vertebra cisminde %20-40 azalma, 41 Grade III:Şiddetli deformasyon.Ön,orta ve/veya arka yüksekliklerden herhangi birinde ve vertebra cisminde yaklaşık %40 azalma olmasıdır. Bu skorlama sistemi deformitenin tipini değil, şiddetini göstermektedir. Bu yönteme dayanarak hesaplanan spinal deformite indeksi(SPI); vertebral deformite skorlarının toplanıp değerlendirilen omur sayısına bölünmesiyle elde edilir.Spinal deformite indeksi 0-3 arasında derecelendirilmektedir. Buna göre; (0: Normal, 1: Hafif deformasyon, 2: Orta derecede deformasyon, 3: Tüm vertebral cisimlerde şiddetli deformasyon)ı gösterir. Şekil 5:vertebral kırık derecelendirmesi Kırık tipini değerlendirirken de halen en kabul edilen görüş üç kolon teorisidir. Ön kolon: Vertebra korpusunun 2/3 ön kısmı , intervertebral diskin aynı şekilde 2/3 ön kısmı ve Anterior longitudinal ligament; Orta kolon : Vertebra korpusunun 2/3 arka kısmı , intervertebral diskin de aynı şekilde 2/3 arka kısmı ve Posterior longitudinal ligament; Arka kolon:Pediküllerden itibaren arkus vertebra bölgesi ve posterior ligamentöz kompleks (Lig Flavum, interspinöz ve supraspinöz ligamentler) den oluşurlar. 42 Ön kolon kompresif kuvvetlere maruz kalmışsa , anterior veya lateral kompresyon kama(wedge) kırığı ile sonuçlanır. Aynı şekilde orta kolonda arka kolon ile kıyaslandığında yükseklik kaybı saptanmışsa plaka(endplate) tipi kırık;vertabranın bütününde yükseklik kaybı ise ezilme(crush) tipi kırık olarak adlandırılır. H p H a H p H a ġekil 6:vertebra kırık tipini belirlerken arka kolona göre yükseklik kaybı hesaplanır. 43 ġekil 7:lomber vertebrada kompresyon kırıkları Kemik Yoğunluğu Ölçüm Yöntemleri Günümüzde kemik yoğunluk ölçümleri; KMY‟nun değerlendirilmesinde ve kırık riskinin belirlenmesinde kabul görmektedir. OP tanı ve takibinde kullanılmaktadır.KMY kemik dokusunun kütlesi ile bağlantılıdır. Birim alana düşen doku kütlesi yansıtılır. Birim alandaki BMC gr/cm² olarak ifade edilir. Bu değer o hacim içinde yer alan kemik, ilik vb dokuların toplamını yansıtır. Komputerize tomografi (Q-CT) ise mgr/cm³ olarak ifade edilir (115).Kemik kütlesi kemiğin direncinin temel belirleyicisi ve tek ölçülebilir özelliğidir.Pek çok çalışma invivo olarak bir kemiğin mekanik direnciyle mineral içeriği arasındaki ilişkiyi incelemiştir ve kemik direncinin % 80‟inin yoğunluğu ile açıklanabileceğini ortaya koymuştur ( 116). OP‟un saptanmasında değişik bölgelerden yapılan kemik yoğunluğu ölçümlerinin duyarlılıkları farklıdır; bu muhtemelen ölçtükleri kortikal-trabeküler kemik miktarının nisbi farklılığına bağlıdır. OP‟da genellikle trabeküler kemikte kortikal kemiğe göre relatif 44 olarak daha büyük kayıp söz konusudur. Trabeküler kemiğin metabolik aktivitesi daha fazla olduğu için özellikle menopozdan hemen sonraki evrede trabeküler kemik ölçümleri bilgi verici olacaktır ( 110,117). OP tanısı konulan ve medikal tedavi verilen hastalarda KMY ölçümü tekrarlama süresi; OP‟un derecesine, verilen tedaviye ve kemik döngü hızının şiddetine göre değişmekle birlikte rutin uygulamada menopozda yüksek riskli hastalar için 2 yılda bir, düşük riskli hastalara 5 yılda bir omurga ve kalça KMY ölçümü yapılmalıdır( 118,119). Kemik Yoğunluk Ölçüm Yöntemlerinde Kullanılan Terimler Dansitometre: Radyasyonla çalışan cihazlardır; bir taraftan verilen ışın, kemiği geçtikten sonra karşı taraftaki dedektörle (sintilatör) kaydedilir. Işının absorbsiyonuna göre kemik yoğunluğu hesaplanır. Tüm absorbsiyometrik tetkikler istenilen bölgeye (Region of Interest: ROI) penetre olan gama veya X ışını fotonlarının burada yayılıp taranması sonucu ortaya çıkan enerjideki azalmaya bağlıdır. Belirli tarama mesafelerindeki değişiklik veya azalmaya dayanan software algoritmleriyle kemik kenarları saptanır( 105,120,121). BMC (Bone Mineral Content): Tek enerji metodlarında sonuçlar aksiyal yönde kemik uzunluğu başına düşen kemik mineral içeriği (g/cm) olarak verilir, çünkü kemiğin sadece küçük bir transvers kesiti taranır. Çift enerji metodlarında sonuçlar anatomik bölge (örneğin vertebra, tüm vücut) başına kemik kütlesi olarak verilir.Burada da, BMC cinsindendir, ancak tek enerjili ölçümden farklı olarak birimi gram cinsindendir (115,117,120 ). KMY : Bölgesel yoğunluk ölçümüdür (g/cm2) ve tek enerjili metodlarda BMC (g/cm)‟nin taranan kemiğin genişliğine bölünmesiyle, çift enerji metodlarında ise BMC (g)‟nin taranan alana bölünmesiyle ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle ölçümü yapılan kemiğin birim alanının yoğunluğudur (g/cm²), kemiğin bir yüzeyinden karşı yüzeyine uzanan 1 cm² alanındaki bir kesittir. İri yapılı şahıslarda KMY bu yüzden daha yüksektir:Kemik çapı kalın olduğundan iki yüzey arasındaki mesafe büyür; daha fazla kemik dokusu ölçüme girerek daha yüksek yoğunluk elde edilir (97,122,123 ). 45 KMY kemik riskini tahminde ve OP‟lu ile normal şahısların ayrımını yapmada en değerli göstergedir (124). Kemik kenarlarının saptanması ya da ufak hareketler hem BMC‟yi hem de kemik genişliğini eşit derecede etkilemesi nedeniyle ölçümde daha düşük hata payı söz konusudur. BMC‟den daha yüksek hassasiyeti vardır ve özellikle longitudinal çalışmalar için olumlu bir özelliktir (120,121,125 ). KMY‟da meydana gelen her 1 SD‟lik düşüş kırık riskini 2 kat arttırır (120). KMY ve genç erişkin ortalaması dikkate alınarak OP ve fraktür riski belirlenir.Ön-arka omurga KMY 1 g/cm²‟ nin altında ise ya da femur KMY 0,8 g/cm²‟nin altında ise, hasta „kırık riski‟ grubundadır (Fraktür eĢiği). Frajilite fraktürü: Normal bir kemiğin kırılmasına sebep olmayacak derecedeki hafif travma sonucu oluşan kırık Klinik olarak frajilite fraktürü insanın kendi ayakta duruş yüksekliğinden daha az bir yükseklikten düşmesi gibi minimal bir travma ya da hiç travma olmadan kırık olması olarak tanımlanabilir KMY değeri, genç erişkin ortalamasının 2 SD‟den fazla altında ise „OP risk‟ grubundadır. Femur KMY değerinin 0,6 g/cm²‟nin altına düşmesi ise „yüksek fraktür riski‟ dir, minimal travma ile fraktür olabilir (120). Genç EriĢkin Yüzdesi (Young Adult %): Hasta KMY‟nun aynı ırk ve cinsiyetten olan 20-40 yaşları arasındaki kişilerin beklenen ortalama DKK‟ne göre durumunu gösterir. Ortalama değer çekimi yapılan kişinin kırık riskinin belirlenmesinde referans olarak kullanılır. Buna göre 1 SD‟lik azalmaya karşılık fraktür riski 2 katına çıkar (120). YaĢ Grubu Yüzdesi (Age matched %): Hastanın KMY değerinin aynı yaş ve cinsiyete mensup bir referans grubunun beklenen ortalama kemik yoğunluğuna karşı durumunu gösterir. Hastanın genç erişkin yüzdesine göre kaybı ne olursa olsun, kendi yaş grubunun normal değerinin düşmesi, yaşlanma dışında kemik kaybına neden olan sekonder faktörlerin katkısını telkin eder (120). Z Skoru: Hasta KMY‟nun kendi yaş grubu ortalamasına göre durumunu gösterir. Kemiklerde kortikal-trabeküler yapı oranlarının farklı olması, farklı kuvvetlere maruz kalmaları nedeniyle 46 kemik yoğunlukları aynı olamaz. L1, L2, L3, L4 vertebraların ve femur boynunun çeşitli bölgelerinin de yoğunlukları farklıdır ve her kemiğe ait her bölgenin genç erişkin ortalamasının altına aynı miktar sapmanın eşdeğer bir kırık riski getireceği söylenemez. Tüm değerlerin akılda tutulması mümkün olamayacağına göre, yol gösteren bir değerlendirme yöntemi olmalıdır. Z skoru bu amaçla ortaya konulmuştur (126,127). Z skoru = Hasta KMY –YaĢ grubu ortalama KMY O yaĢa ait populasyonun SD’i Aksiyal ölçümlerde normal Z skoru yaklaşık 1,5, apendiküler ölçümlerde ise 0,5-1,0 dır. Yaş grubu Z skoru > +1 ise hasta yaş grubu normal aralığının üzerindedir. Bu durum yanlış pozitifliğe neden olan osteoartritik değişikliklerle uyumludur. Yaş grubu Z skoru > -1 ise hasta yaş grubu normal aralığının altındadır denir. Genç erişkin Z skoru daha değerlidir ve fraktür riskinin kolaylıkla değerlendirilmesinde kullanılır. Genç erişkin Z skoru -1 ile -2,5 arası ise osteopeni, 2,5‟in altında ise OP, Z skoru -4‟ün altına düştüğünde minimal travma ile fraktür riski düşünülür (120). VII. T Skoru: Hastanın değerini, toplumun ortalama pik değeriyle kıyaslar ve SD‟nin altında veya üstündeki değerini hesaplar. T skoru = Hasta KMY – Ortalama genç eriĢkin KMY Genç eriĢkin SD’i Genç erişkin ortalaması ve SD genellikle benzer cinsiyet ve ırktaki 20-35 yaşlarında sağlıklı gruplardan elde edilir. Bu yaş grubundaki kişilerin hayatta kazanılan maksimum KMY‟na ulaştıkları tahmin edilir (122,128). Son çalışmalarda bu skor olası kırık riskinin en önemli göstergesi olarak ele alınmaktadır; çünkü hastanın şimdiki durumunu sağlıklı genç erişkin düzeylerine göre nispi olarak verir (121,122,126).Kanis ve arkadaşları T, Z skorları ve SD‟ler dikkate alınarak OP-kırık risklerinin belirlenmesi konusunda bir sınıflandırma yapmışlardır (70). Buna göre : 47 Genç erişkin ortalama değerinin 1 SD‟nden fazla altında olmayan KMY değeri ( T > -1,0 ) : Genç erişkin değerinin -1 ile -2,5 SD arasında bulunan KMY değeri ( -1,0 > T > -2,5 ) Genç erişkin ortalama değerinin -2,5 SD altındaki KMY değeri ( T <- 2,5 ) YerleĢmiĢ OP : Bir veya daha fazla frajilite kırığının varlığında, genç erişkin ortalama değerinin 2,5 SD altındaki KMY değeridir. Dansitometrik Ölçüm Yapan Cihazlar Tek foton absorbsiyometri : SPA (Single Photon Absorbtiometry) Çift foton absorbsiyometri : DPA (Dual Photon Absorbtiometry) Tek enerji X-ray absorbsiyometri : SXA (Single X-Ray Absorbtiometry) Dual enerji X-ray absorbsiyometri : DEXA (Dual Energy X-Ray Absorbtiometry) Kantitatif Kompütarize Tomografi : QCT Ultrason Nötron Aktivasyon Analizi Compton Yansıma Tekniği : Compton and Coherent Skalsiyumttering) 48 Kantitatif MRI : QMR (Quantitatif Magnetic Resonance) Tablo - 7 : KMY’nun noninvazif ölçüm teknikleri Teknik Bölge Yorum Ucuz Single-energy x-ray Önkol, Kesin absorbtiometry Topuk Düşük doz radyasyon maruziyeti Tecrübeli teknisyen gerektirmez Lomber Daha az pahalı vertebra Kesin Düşük doz radyasyon maruziyeti Tedavi ile etkilenen bölgenin ölçümü yapılır. Tecrübeli teknisyen gerektirir. Artefektlerden etkilenir (ör, spondiloartrit) Dual-energy x-ray Femur Daha az pahalı Absorbtiometry boynu Kesin Düşük doz radyasyon maruziyeti (DEXA) Fraktür tahmini için en iyi bölgenin ölçümü yapılabilir. Tecrübeli teknisyen gerektirir. Tüm vücut Pahalı Kesin Düşük doz radyasyon maruziyeti Tedaviye yanıtsız bölgelerin ölçümü Tecrübeli teknisyen gerektirir. 49 Tüm vücut kompozisyonunun değerlendirilmesini sağlar Vertebra Pahalı Kesin değil Yüksek doz radrasyon maruziyeti Tedaviye yanıtlı bölgenin ölçümü Tecrübeli teknisyen gerektirir. Kantitatif Bilgisayarlı Sadece trabeküler kemiğin Tomografi değerlendirilmesini sağlar (Quantitative Computed Tomography- QCT) Önkol Ucuz Kesin Düşük doz radyasyon maruziyeti Tedaviye yanıtsız bölgelerin ölçümü Tecrübeli teknisyen gerektirmez Ucuz Ultrasonografi Topuk, Kesin değil parmaklar, Radyasyon kullanımı yok tibia, patella Tedaviye yanıtsız bölgelerin ölçümü DXA: DEXA : Dual Energy X-ray Absorbtiometry İlk defa 1987 yılında kullanılmıştır. Günümüzde altın standart kabul edilen DEXA,DPA‟ya benzer; ancak radyasyon kaynağı olarak çift enerjili X ışını kullanılır. Böylece görüntülerde daha yüksek bir rezolüsyon, daha kısa tarama zamanı, daha düşük radyasyon dozu elde edilir (117,120,129,130,131). Kaynaktaki instabilite ve enerji spektrumundaki değişiklik sonuçları etkileyebilir. Bu amaçla Lunar Radiation Company‟de sabit potansiyelli X ışını kaynağı ve serum filtresi kullanılırken, Hologic Incorporated‟de otomatik internal referans sistemi geliştirilmiştir. DPA gibi yağ ve protein ölçümleri de yapıldığından yumuşak doku ve kemiğe denk komponentler içeren fantomla kalibrasyon yapılır (97,120,122 ) DEXA ile omurga (ön-arka 50 ve yan), kalça, tüm vücut, ön kol, kalkaneus ölçümleri yapılabilir. Teorik olarak her yer taranabilir. Ayrıca geliştirilen software programıyla özel amaçlı ölçümler yapılabilir. Protez operasyonu geçirenlerde ve pediatrik hastalarda da ölçümler yapılabilir. Femur ölçümü: Femur boynu ölçümünde Ward üçgeni, büyük trokanter ve intertrokanterik bölgede tarama yapılır. Ölçüm hafif abduksiyon ve internal rotasyonda yapılır.Bu üç bölge içinde trabeküler kemik ile ilgili en iyi bilgi veren ve postmenopozal OP sonucu en erken kemik kütlesi kayıplarının olduğu alan Ward üçgenidir. Yaşlanma ve hastalık etkileri Ward üçgeninde daha erken ve daha önemli derecede ortaya çıkar.Ward üçgeni femur boynunda en az trabekül içeren, dolayısıyla en düşük dansiteli alanı gösterir. Bu nedenle de duyarlı bir risk göstergesidir, ancak doğru pozisyon verilmesi zordur ve tekrarlanabilirlik oranı en azdır (122,132 ).Femur boynu ise kuvvet açısından önem taşır. Rizzoli ve arkadaşları, proksimal femur kırıklarını belirlemede en anlamlı ölçümün femur boynu ölçümü olduğunu göstermiştir ( 133). Şekil 8:femur boynu KMY ölçümü Omurga ölçümü: Ön-arka ve yan ölçüm yapılabilir. Ölçümde hasta supin pozisyonunda yatar; lumbal lordozu azaltmak için kalça ve diz hafif fleksiyonda desteklenir. Ön-arka ölçümde L2-L4 alanı en çok kullanılır. Aslında mümkün olduğu kadar fazla sayıda vertebranın değerlendirilmesi, ölçümün kesinlik oranını arttırır.Ancak L1‟de oluşma olasılığı fazla olan kompresyon fraktürleri ve kostalara olan komşuluğu ölçümün doğruluk değerini etkiler. L5 ise dejeneratif değişikliklerden daha fazla etkilenir ve daha fazla KMY‟na sahiptir (126). Bu ölçümde osteofitler, aort kalsifikasyonları, dejeneratif faset hipertrofileri, dejeneratif disk hastalığı, schmorl nodülleri, skolyoz yüksek KMY değerlerine neden olur. Bu faktörlerin etkilerini azaltmak için lateral ölçüm yapılır. Vertebra cismi posterior elemanlardan ayrı olarak 51 değerlendirilebilir. Trabeküler kemikten zengin olan vertebra cismi nedeniyle lateral çekim önem kazanır(126). Şekil 9:vertebral kolon KMY ölçümü Osteoporozda Laboratuvar Tetkikleri Primer OP‟dea rutin biyokimya tetkikleri normal sınırlar içinde olduğu için kemik döngü hızını saptamak, primer ve sekonder OP ayırıcı tanısını yapmak, kırık riski yüksek olanları belirlemek, tedavi tipini seçmek ve özellikle antirezorbtif tedavinin etkinliğini değerlendirmek amacıyla kemik döngüsünün biyokimyasal belirteçlerden yararlanılır (118,134,135) . Primer ve sekonder OP ayırımı için geniş klinik ve laboratuvar ayırıcı tanı yöntemlerine gereksinim vardır. Hemoglobin, lökosit ve lökosit formülü, sedimantasyon hızı gibi tetkikler özellikle hematolojik maligniteleri elimine etmek için gereklidir. Tam idrar tahlili, kalsiyum, fosfor, alkali fosfataz, intakt PTH, açlık kan şekeri,kreatinin,AST, ALT, serum proteinleri, serum 25 OH vitamin D3 düzeyleri, TSH, serbest T4,premenopozal kadın ve erkeklerde LH, FSH, prolaktin, plazma testesteron veya östrodiol düzeyleri, serbest idrar kortizolü, 24 saatlik idrarda kalsiyum ve sodyum miktar tayini yapılabilir. Klinik bulguların gerektirdiği durumlarda homosistein,idrarda Bence Jones proteinürisi, antigliadin antikorları bakılabilir ve son olarak da kemik biyopsisi ve/veya kemik iliği aspirasyon biyopsisi yapılabilir. 52 OSTEOPOROZUN ÖNLENMESĠ, TEDAVĠSĠ ve MONĠTORĠZASYONU Korunma ve rehabilitasyon risk faktörlerinin belirlenmesi ve önlenmesi ile başlar. Rehabilitasyon sürecinde ağrının azaltılması, fiziksel restorasyon, uygun egzersizlerin benimsetilmesi ve sakatlığın önlenmesi hedeflenir (136). Osteoporoz tedavisinde amaç fraktürlerin önlenmesi, kemik kütlesinin stabilizasyonu ve artışının sağlanması, iskelet deformitelerinin azaltılması ve azalmış fıziksel kapasitenin artırılması şeklinde özetlenebilir. OP tedavisinde kullanılan ajanların çoğu kemik yıkımını inhibe eden ajanlardır.Bunların en az 3 yıl süreyle kullanılması sonucu KMY'da lomber bölgede %5-10, femur boynunda daha az olsa da bir miktar artış meydana gelmesi beklenir (137). Epidemiyolojik çalışmalar postmenopozal kadınlarda 7-10 yıl süreli hormon replasman tedavisi (HRT) ile fraktür insidansında yaklaşık %50 oranında azalma olduğunu göstermiştir (22). Ancak HRT bırakıldığında hızla OP gelişme ihtimali ve uzun dönem kardiyovasküler komplikasyon riski nedeniyle 65 yaş üstü hastalarda kullanımı tartışmalıdır.Selektif östrojen reseptör modülatörleri(SERM) ve bunların bir üyesi olan raloksifen kemik ve kardiyovasküler sistemde östrojene agonist, meme ve endometriumda antagonist etki ile OP tedavisinde kullanıma girmiştir (138). Raloksifen ile tromboembolik olay sıklığında 3 kat artış bildirilmesi başlıca sakıncasıdır ve kırık riski üzerine uzun dönem sonuçları netleşmemiştir. Kalsiyum özellikle kortikal kemik kaybını azaltır. Diğer tedavilerle birlikte kullanılması önerilmektedir. Tek başına yeterli değildir. Günlük ihtiyaca göre 1000-1500 mg dozlarında verilir (137,139).Ayraca inflamatuar barsak hastalarında olduğu gibi D vitamini eksikliğinden dolayı osteoblast stimulasyonu geri kalacaktır. Bu nedenle bir günde 400-800 IU vitamin D ya da onun aktif metaboliti olan 0,25-0.5 mcg kalsitrol veya alfakalsitriol tedavi rejimIerine eklenebilir (137,139). 53 Alendronat, etidronat, risedronat gibi bifosfanatlar, kemikteki hidroksiapatit kristallerine bağlanıp, osteoklast yoluyla oluşan kemik rezorbsiyonunu inhibe ederek gösterdikleri antirezorptif etkiyle osteoporoz tedavisinde yaygın kullanılmaktadırlar. Kalsitonin tiroid parafoliküller C hücreleri tarafindan salgılanan polipeptid yapılı bir hormondur. Osteoklastların hareketini inhibe ederek kemik rezorpsiyonunu azaltır.Sentetik salmon ve insan kalsitoninleri terapötik amaçla 200 IU nazal olarak kullanılır. Akut dönemde analjezik etkinliği de olduğundan özellikle yatalak hastalarda s.c, im ya da nazal olarak da kullanılabilir. Uzun süreli kullanımında direnç gelişimi konusu ile KMY açısından femurdaki etkinliği halen tartışmalıdır (140,141). Düşük kemik döngülü OP'da temel bozukluk osteoblastik kemik yapımındadır. Bu durumda direkt osteoblastik kemik yapımını uyaran ajanlar kullanılmaktadır. Sodyum florid, PTH, PTH-iliĢkili peptid ve anologları ile anabolizan steroidler, ipriflavone,growth faktörler, statinler gibi deneysel çalışmalar sürdürülmektedir (142,143). Osteoporozda egzersiz, spor ve fıziksel aktivitenin kemik kütlesini arttırarak kırığı önlediği, kas gücü, dayanıklılık ve koordinasyonu arttırarak düşmeyi önlediği,eklem fleksibilite ve stabilitesini arttırdığı, postürü koruyarak deformiteleri engellediği, kardiyopulmoner dayanıklılığı arttırarak genel performansı yükselttiği ve emosyonel stabiliteyi sağlayarak kişinin kendine güvenini arttırdığı çalışmalarla gösterilmiştir (136). 54 ĠBH ile birlikte olan Osteoporoz: Prevelans ve Ġnsidans IBH ile ilgili yapılan birçok çalışmada artmış düşük BMD prevelansı gösterilmiştir. IBH‟da osteoporoz ve osteopeni insidansı %13-59 arasında bildirilmektedir. Crohn hastalarında insidans daha yüksektir(20,89). IBH‟nda kemik mineral dansitesinde azalma için risk faktörleri arasında osteoporoz için genel risk faktörleri ve kronik inflamasyon varlığı, kortikosteroidler ve diğer farmakolojik ajanların (siklosporin, metotreksat gibi) kullanımı, inflamatuar sitokinlerin (IL-6, IL-1, TNF) varlığı, ince bağırsak hastalığı veya ince bağırsak rezeksiyonunun bir sonucu olarak nütrisyonel eksiklikler gibi ilave risk fasktörleri gösterilebilir. Vestergaard ve arkadaşları bir çalışmada; 383 Crohn hastası ve 434 ÜK hastasında fraktür riskini hesaplamıştır. Crohn hastalığı olan kadınlarda anlamlı düzeyde artmış fraktür riski saptanmıştır(Rölatif risk (RR) 2,5, %95 güven aralığı (GA) 1,7-3,6). Fakat ÜK hastalarında (RR 1,1; %95 GA 0,8-1,6) ve de Crohn hastası erkeklerde (RR 0,6;%95 GA 0,3-1,3)riskte istatistiksel anlamlı bir artış bulanamamıştır(144).Bernstein ve arkadaşları İBH olanlarda artmış fraktür riski bildirmişlerdir(145). (IBH kohortunda %40 daha yüksek fraktür insidansı) Vestergaard ve arkadaşlarının bulgularının aksine hem CH hem de ÜK hastalarında fraktür riskinde artış gözlenmiş, erkek ve kadınlar arasında benzer bir risk paterni saptanmıştır. Malnutriisyon/ Düşük BMI Glukokortikoid tedavisi Fiziksel inaktivite Azalmış zirve kemik kütlesi Artmış kekik kaybı Hipogonadizm Proinflamatuar sitokinler Vitamin D eksikliği+ hiperparatiroidizm ġekil 10 : İBH‟nda osteoporozun patogenezi multifaktöryeldir 55 Glukokortikoid tedavisi : Glukokortikoid tedavisi ile hem kemik rezorpsiyonunda artış olur; hem de kemik oluşumu azalır. Osteoporoz ve buna bağlı olarak kırıklar oluşabilir(89,145). Kemik kaybı ve fraktür riski glukokortikoid tedavisinin ilk üç-altı ayında en yüksektir; tedavinin kesilmesi ile fraktür riski hızla geriler. Trabeküler kemik kaybı kortikal kemik kaybına göre daha erken başlar ve daha şiddetlidir(89). Tedavinin ilk yılı içinde ortalama %5 trabeküler kemik kaybı meydana gelir, ama ikinci ve üçüncü yıllarda kemik kaybı hızı azalır(89,145). Uzun süre kortikosteroid kullanan hastaların ortalama %30-50‟sinde fraktür görülebilmektedir.Postmenopozal osteoporozun aksine kortikosteroidlerle indüklenen osteoporoz riski yaş, ırk, postmenopozal statü ve pariteye daha az bağımlıdır. Tablo – 8 : Glukokortikoidler nedeniyle kemik kaybı oluĢum mekanizmaları Kemik rezorpsiyonunda artıĢ : Kemik oluĢumunda azalma : İntestinal kalsiyum emiliminde azalma Osteoblast sentezinin azalması Renal kalsiyum atılımında artma Osteoblast Paratiroid hormon sentezinde artış Kalsitonin sentezindeazalma Osteoklastik aktivitede artış proliferasyonunun azalması Gonadal inhibisyonu Makrofajların kemiğe bağlanmasında artış 56 hormon sentezinin ġekil 11-Glukokotikoid osteoporozu Kortikosteroid tedavisi başlanan tüm hastalara osteoporoz profilaksisi başlanmalıdır. Kortikosteroid nedeniyle oluşan kemik kaybı ilk birkaç hafta-ay içinde en yüksek hızda olduğundan ve başlangıçta yüksek dozlar başlandığından dolayı profilaksi önemlidir. Kortikosteroidler gerekli ise etkili en düşük doz kullanılmalıdır. Kortikosteroid tedavisi ile birlikte kalsiyum karbonat 650 mg/gün ve vitamin D2 (ergokalsiferol) veya vitamin D3 (kolekalsiferol) 400 IU/gün dozlarında başlanmalıdır(145). Gonadal hormon düzeyi: Erkek ve kadınlarda kemik sağlığının idamesi üzerine gondal hormonların rolünün önemi bilinmesine rağmen İBH ile birlikte olan osteoporozun patogenezine gonadal hormonların katkısı üzerine yeterli sayıda çalışma yoktur. Kalsiyum ve vitamin D eksikliği : Kalsiyum eksikliği diyette yetersiz alım ve/veya intestinal malabsorbsiyonun bir sunucudur. İBH‟nda bazı çalışmalarda normal 25 (OH) D vitamini düzeyleri bazılarında ise azalmış düzeyler saptanmıştır(145). Malnutrisyon ve düĢük vücut kütle indeksi : Vücut kütle indeksi (VKİ) KMY için majör bir determinanttır ve düşük vücut ağırlığının kemik kaybına katkıda bulunduğuna dair kanıtlar vardır(145). VKİ veya vücut ağırlığı ve KMY/kemik kaybı hızı arasındaki ters orantı IBH ile ilgili birçok çalışmada gösterilmiştir. 57 Pro-resorbtif sitokinlerin artmıĢ üretimi : IBH gibi inflamatuar bozukluklar kortikosteroid kullanımından bağımsız olarak osteoporoz gelişimi için ilave risk oluştururlar. Kemik ilği içinde IL-6‟ya maruz kalma osteositlerin osteoklastlara farklılaşmalarını indükler. Daha sonra bu osteoklastlar kemikte IL-1 ve TNF ile aktive olur. Bu aktivasyon kemik rezorpsiyonunda artışla sonuçlanır(144). 58 MATERYAL VE METOD Bu çalışmaya SSK Okmeydanı Eğitim ve araştırma Hastanesi Gastroenterohepatoloji polikliniğinde takip edilen 18-69 yaş arası 33 Crohn hastası ve 18 ÜK hastası dahil edildi. Tüm hastalara ÜK ve CH tanıları histolojik, endoskopik, radyolojik ve klinik kriterlere dayanılarak konulmuştu. Son 6 ay içinde kontrol amaçlı olarak istenmiş olan lomber vertebra ve femur boynu kemik yoğunluğu ölçümleri ve 2 yönlü(AP+lateral)torakolomber vertebra grafileri değerlendirildi. T skor değerlerine göre -1‟in üstü normal, -1 ve -2.5 arası osteopeni, -2.5‟den küçük değerler osteoporoz olarak kabul edildi.. Hastaların VKİ (ağırlık/yüzey ölçümü=kg/m²) olacak şekildehesaplandı. VKİ, 18 kg/m² altında olanlar düşük kilolu, 18-25 kg/m² olanlar normal kilolu, 25-30 kg/m² olanlar fazla kilolu, 30-40 kg/m² olanlar obez, 40 kg/m² ve üstü olanlar aşırı kilolu olarak kabul edildi. Tüm hastalar; cinsiyet,sigara kullanımı, VKİ,kadınlarda kontrasepsiyonel durum,apendektomi öyküsü, hastalık yaşı ve tutulum yeri, barsak rezeksiyonu anamnezi,steroid-kalsiyum/D vitamini kullanımı, ekstraintestinal belirti ve komplikasyon açısından değerlendirildi. Bu parametrelerle KMY arasındaki ilişki araştırıldı. ÜK ve CH hastalarının KMY ölçümleri karşılaştırıldı. Aynı zamanda hastaların 2 yönlü torakolomber vertebra grafilerine bakılarak kırık saptanan olgularda Genant yöntemi ile kırık derecesi ve kırık tipi belirlendi.KMY kırık ilişkisi araştırıldı. Çalışma dışı bırakılma kriterleri:(osteoporoza neden olabilecek ikincil bir hastalığı ya da ilaç kullanımı olan hastalar) Hipertiroidizm hiperparatiroidizm Cushing hastalığı Diabetes mellitus Romatoid artrit multiple myelom,lenfoma,lösemi Subtotal gastrektomi operasyonu KOAH tanılı kişiler ve de; Son 6 ay içerisinde tiazid diüretiği, antikonvülzan, heparin, metotreksat, antipsikotik, antidepresan, antiparkinson, HRT kullanımı olanlar araştırmaya alınmadı. 59 Ġstatistik Tüm istatiksel analizler “ SPSS for Windows”(SP-SPSS versiyon 13 ) kullanılarak analiz edildi. Sonuçlar ortalama±SD (standart sapma) ve ortalama±SEM(standart eror mean) olarak verildi. KMY ölçümleri ortalama±SD olarak verildi. İki bağımsız grubun ortalamaları arasında fark olup olmadığını saptamak için student t testi yapıldı. İkiden çok grubun ortalamalarını karşılaştırmak için varyans analizi (ANOVA) kullanıldı. Gruplar arasında oranları karşılaştırmak için, non parametrik yöntem olan ki-kare testi yapıldı. İki değişken arasında bağıntı olup olamadığını saptamak için korelasyon araştırmaları (pearson korelasyon testi) ile yapıldı. KMY ölçümü için olası değişkenler olan hastalık yaşı, cinsiyet, VKİ, hastalık süresi, kümülatif steroid dozu, operasyon durumu için regresyon analizi yapıldı ve p<0.05 değeri istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. 60 BULGULAR Çalışmaya 18 ülseratif kolit (8 kadın %44,10 erkek %46), 33 Crohn hastası (21 kadın %64, 12 erkek %36) olmak üzere toplam 51 hasta dahil edildi. Tablo 9 :hastaların demografik özelliklerine göre dağılımı Descriptive Statistics N YAS CINSIYET BMI SIGARA APENDKM BAGIROPE STEOALIM CA_D_ALM HASTY AS Valid N (listw ise) 51 51 51 51 51 51 51 51 51 51 Minimum 18,00 ,00 16,00 ,00 ,00 ,00 ,00 ,00 2,00 Maximum 69,00 1,00 38,00 1,00 1,00 1,00 1,00 1,00 280,00 Mean 43,5490 ,5882 25,8431 ,4314 ,2549 ,2157 ,1176 ,3725 97,6078 Std. Deviation 11,23978 ,49705 4,73866 ,50020 ,44014 ,41539 ,32540 ,48829 62,08030 ÜK(n=18) CH(n=33) Toplam(n=51) p Sigara kullanımı 5(%28) 17(%51) 22(%43) 0.01 Apendektomi 0 13(%40) 13(%25) 0.002 Barsak rezeksiyonu 0 11(%33) 11(%21) 0.005 Steroid alımı 2(%1) 4(%1) 6(%11) 0.91 Ca/D vitamini alımı 4(%22) 15(%45) 19(%37) 0.10 Hastaların ortalama yaşı 43.5±11.23, ortalama hastalık süresi ise 97,6±62 ay (ortalama 8 yıl) idi.Hasta grubunun %47 si kadınlardan,%43 ü de erkeklerden oluşmakta idi.Ortalama vücut kitle indeksi 25,8±4,7kg/m2 idi. 61 Ülseratif kolitli hastaların %28 sinde ; Crohn hastalarının %51 inde sigara kullanımı mevcut idi. Sigara kullanımı açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık mevcut idi.11 Crohn hastasına (%33) hastalık süresince barsak rezeksiyonu yapılmıştı.Barsak rezeksiyonu geçiren ülseratif kolit hastası tespit edilemedi.barsak rezeksiyonu dağılımı açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu. 13 crohn hastasının (%40) apendektomi anamnezi mevcut idi.Apendektomi geçiren ülseratif kolit hastası tespit edilemedi.Apendektomi operasyonu açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu. ÜK hasta grubunda 2 kişi (%1), CH grubunda 4 kişi (%1) kortikosteroid kullanmakta idi.Kortikosteroid kullanımı açısından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yok idi.ÜK hasta grubunda 4 kişi(%22), CH grubunda 15 kişi (%45) kalsiyum/D vitamini almakta idi.Her iki grup arasında kalsiyum/D vitamini kullanımı açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu. 62 Tablo 10:her iki grupta KMY dağılımı Group Statistics FEMUR_T L1_4_T L4_T L1_T L2_T L3_T L1_Z L2_Z L3_Z L4_Z L1_4_Z FEMUR_Z GRUP uk ch uk ch uk ch uk ch uk ch uk ch uk ch uk ch uk ch uk ch uk ch uk ch N 18 33 18 33 18 33 18 33 18 33 18 33 18 33 18 33 18 33 18 33 18 33 18 33 Mean -,2111 -,6697 -,6889 -1,0152 -,5222 -1,0636 -,9222 -,9515 -1,0389 -1,1152 -,4667 -,9970 -,6500 -,6788 -,7667 -,8424 -,2000 -,7212 -,2556 -,7879 -,4278 -,7424 ,2389 -,2545 Std. Deviation 1,24895 1,03576 1,17418 1,34400 1,14715 1,43675 1,21585 1,35188 1,35826 1,48369 1,22858 1,32653 1,30756 1,35710 1,42209 1,47119 1,33152 1,31524 1,19323 1,42911 1,25079 1,33113 1,20837 1,13112 p 0.16 0.39 0.17 0.93 0.85 0.16 0.94 0.86 0.18 0.18 0.41 0.15 Femur boynu ve lomber bölgelerinin kemik mineral yoğunluğu_t ve z skorlarına bakılarak değerlendirildiğinde ÜK ve CH grupları arasında bulunamamıştır. 63 istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki Tablo 11 :her iki grubun KMY değerlerine (normal-osteopenik-osteoporotik) göre kıyaslanması Ülseratif Kolit Crohn (n=18) hastalığı(n=33) Normal 8(%44) 14(%42) Osteopeni 8(%44) 15(%45) χ²:25.42 Osteoporoz 2(%12) 4(%13) P:0.003 Normal 8(%44) 15(%45) Osteopeni 7(%38) 14(%42) χ²:15.87 Osteoporoz 3(%18) 4(%13) P:0.02 Normal 12(%66) 16(%48) Osteopeni 5(%27) 13(%39) χ²:27.01 Osteoporoz 1(%7) 4(%13) P:0.03 Normal 14(%75) 14(%42) Osteopeni 3(%18) 14(%42) χ²:30.42 Osteoporoz 1(%7) 5(%16) P:0.01 Normal 12(%66) 17(%51) Osteopeni 4(%24) 12(%36) χ²:16.94 Osteoporoz 2(%10) 4(%13) P:0.04 Normal 13(%72) 19(%57) Femur Osteopeni 4(%24) 12(%36) χ²:22.02 Boynu T Osteoporoz 1(%4) 2(%7) P:0.03 L1 –T L2-T L3-T L4-T L1-L4 T Hastalar normal, osteopenik ve osteoporotik olarak sınıfladırıldığında L1, L2, L3, L4, L1-4 ve femur boynu bölgelerindeki kemik yoğunluğu ölçümlerine göre ÜK ve CH grubu arasında normal, osteopenik ve osteoporotik olguların dağılmı açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı . 64 Tablo 12: ÜK ve CH’nda VKĠ ile KMY iliĢkisi Correlations BMI BMI L1_T L2_T L3_T L4_T L1_4_T FEMUR_T Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N 1 . 51 ,348* ,012 51 ,277* ,049 51 ,242 ,087 51 ,286* ,042 51 ,307* ,028 51 ,216 ,128 51 L1_T L2_T L3_T L4_T ,348* ,277* ,242 ,286* ,012 ,049 ,087 ,042 51 51 51 51 1 ,902** ,855** ,795** . ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 ,902** 1 ,910** ,830** ,000 . ,000 ,000 51 51 51 51 ,855** ,910** 1 ,870** ,000 ,000 . ,000 51 51 51 51 ,795** ,830** ,870** 1 ,000 ,000 ,000 . 51 51 51 51 ,927** ,957** ,960** ,935** ,000 ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 ,681** ,649** ,742** ,634** ,000 ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 FEM L1_4_ UR_ T T ,307* ,216 ,028 ,128 51 51 ,927** ,681** ,000 ,000 51 51 ,957** ,649** ,000 ,000 51 51 ,960** ,742** ,000 ,000 51 51 ,935** ,634** ,000 ,000 51 51 1 ,709** . ,000 51 51 ,709** 1 ,000 . 51 51 *. Correlation is signif icant at the 0.05 level (2-tailed). **. Correlation is signif icant at the 0.01 level (2-tailed). Her iki hasta grubunda vucut kitle indeksi(VKİ) ile L1, L2, L4, L1-4 vertebra kemik mineral yoğunluğu değerleri(t skorları) arasında çok düşük düzeyde anlamlı bir ilişki saptanmıştır.Fakat L3 ve femur boynu t skorları arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. 65 Tablo 13 :ÜK hastalarının hastalık tutulum yerine göre sıklığı Tutulum Rektosigmoid Sol kolon pankolit yeri bölge tutulumlu Sıklık% 5(%27) 3(%16) 10(%57) ÜK hastalarının %5 inde rektosigmaid bölge, %3 ünde sol kolon, %57‟sinde ise tüm kolon (pankolit) tutulumu mevcut idi. Tablo 14 :Crohn hastalarının hastalık tutulum yerine göre sıklığı Tutulum Terminal ileum Kolon tutulumu yeri Sıklık% ileum ve kolon tutulum 11(%33) 4(%13) 18(%54) Crohn hastalarının %11‟inde terminal ileum(L1-Viyana sınıflamasına göre), %4 ünde kolon tutulumu (L2), %54‟ ünde ise ince barsak ve kalın barsak birlikte (L3) mevcut idi. 66 Tablo 15: hastalık tutulum yeri ve KMY iliĢkisi Correlations L1_T L2_T L3_T L4_T L1_4_T FEMUR_T TUTUYER Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N L1_T L2_T L3_T L4_T 1 ,902** ,855** ,795** . ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 ,902** 1 ,910** ,830** ,000 . ,000 ,000 51 51 51 51 ,855** ,910** 1 ,870** ,000 ,000 . ,000 51 51 51 51 ,795** ,830** ,870** 1 ,000 ,000 ,000 . 51 51 51 51 ,927** ,957** ,960** ,935** ,000 ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 ,681** ,649** ,742** ,634** ,000 ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 -,036 -,093 ,056 -,075 ,803 ,515 ,696 ,600 51 51 51 51 L1_4_ FEMU TUTU T R_T YER ,927** ,681** -,036 ,000 ,000 ,803 51 51 51 ,957** ,649** -,093 ,000 ,000 ,515 51 51 51 ,960** ,742** ,056 ,000 ,000 ,696 51 51 51 ,935** ,634** -,075 ,000 ,000 ,600 51 51 51 1 ,709** -,048 . ,000 ,738 51 51 51 ,709** 1 ,018 ,000 . ,903 51 51 51 -,048 ,018 1 ,738 ,903 . 51 51 51 **. Correlation is signif icant at the 0.01 level (2-tailed). Her iki grupta da hastalık tutulum yeri ile lomber vertebra,femur boynu t skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde ilişki saptanmadı. 67 Tablo 16:hastalık yaĢı ile KMY iliĢkisi Correlations L1_T L1_T L2_T L3_T L4_T L1_4_T FEMUR_T HASTY AS Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N 1 . 51 ,902** ,000 51 ,855** ,000 51 ,795** ,000 51 ,927** ,000 51 ,681** ,000 51 ,217 ,127 51 L2_T L3_T L4_T ,902** ,855** ,795** ,000 ,000 ,000 51 51 51 1 ,910** ,830** . ,000 ,000 51 51 51 ,910** 1 ,870** ,000 . ,000 51 51 51 ,830** ,870** 1 ,000 ,000 . 51 51 51 ,957** ,960** ,935** ,000 ,000 ,000 51 51 51 ,649** ,742** ,634** ,000 ,000 ,000 51 51 51 ,220 ,239 ,173 ,120 ,092 ,225 51 51 51 L1_4_ FEMU HAST T R_T YAS ,927** ,681** ,217 ,000 ,000 ,127 51 51 51 ,957** ,649** ,220 ,000 ,000 ,120 51 51 51 ,960** ,742** ,239 ,000 ,000 ,092 51 51 51 ,935** ,634** ,173 ,000 ,000 ,225 51 51 51 1 ,709** ,224 . ,000 ,114 51 51 51 ,709** 1 ,187 ,000 . ,190 51 51 51 ,224 ,187 1 ,114 ,190 . 51 51 51 **. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). Her iki grup hastalıkta hastalık yaşı ile lomber vertebra ve femur boynu t skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunamadı. 68 Tablo 17:hastaların komplikasyon dağılımı komplikasyon ÜK(n=18) CH (n=33) Toplam (n=51) p Anal fissür 2(%11) 1(%3) 3(%6) 0.07 Fistül 0 4(%12) 4(%8) 0.06 Anal apse 0 2(%6) 2(%4) 0.11 Striktür 0 6(%36) 6(%12) 0.14 CH grubunda daha fazla sayıda komplikasyon geliştiği görüldü.Komplikasyon dağılımında ise en fazla Striktürel CH (%36) olgusu mevcut idi..Fakat her iki hastalık birlikte değerlendirildiğinde komplikasyon gelişimi açısından anlamlı düzeyde ilişki bulunamadı. Tablo 18 :hastaların extraintestinal bulgularına göre dağılımı Barsak dıĢı bulgu ÜK(n=18) CH(n=33) Toplam(n=51) p Artralji 5(%28) 16(%54) 21(%42) 0.06 Artrit 1(%6) 3(%9) 4(%8) 0.08 Eritema 0 1(%3) 1(%2) 0.12 multiforme Her iki hastalık grubunda da en sık extraintestinal bulgu olarak artraljiye rastlandı(ÜK grubunda %28, CH grubunda %54 ). extraintestinal bulgu dağılımı açısından değerlendirildiğinde iki grup arasında anlamlı farklılık görülmedi. 69 Tablo 19: hastalık seyrinde brasak rezeksiyonu geçirmiĢ olmakla KMY arasındaki iliĢki Correlations L1_T L2_T L3_T L4_T L1_4_T FEMUR_T BAGIROPE Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N L1_T L2_T L3_T L4_T 1 ,902** ,855** ,795** . ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 ,902** 1 ,910** ,830** ,000 . ,000 ,000 51 51 51 51 ,855** ,910** 1 ,870** ,000 ,000 . ,000 51 51 51 51 ,795** ,830** ,870** 1 ,000 ,000 ,000 . 51 51 51 51 ,927** ,957** ,960** ,935** ,000 ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 ,681** ,649** ,742** ,634** ,000 ,000 ,000 ,000 51 51 51 51 -,005 ,029 -,003 -,146 ,970 ,838 ,981 ,308 51 51 51 51 L1_4_ FEMU BAGIR T R_T OPE ,927** ,681** -,005 ,000 ,000 ,970 51 51 51 ,957** ,649** ,029 ,000 ,000 ,838 51 51 51 ,960** ,742** -,003 ,000 ,000 ,981 51 51 51 ,935** ,634** -,146 ,000 ,000 ,308 51 51 51 1 ,709** -,037 . ,000 ,794 51 51 51 ,709** 1 -,069 ,000 . ,630 51 51 51 -,037 -,069 1 ,794 ,630 . 51 51 51 **. Correlation is signif icant at the 0.01 level (2-tailed). Ülseratif kolit grubunda barsak rezeksiyonu anamnezi mevcut değildi.Crohn hastalığı grubunda hastalık süresince yapılmış olan barsak rezeksiyonu ile lomber vertebra ve femur boynu t skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı. 70 Tablo 20: steroid kullanımı(kümülatif dozda:son 1 ay içerisinde en az 2gr steroid alımı) ile KMY arasındaki iliĢki Correlations L1_T L1_T L2_T L3_T L4_T L1_4_T FEMUR_T STEOALIM Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N 1 . 51 ,902** ,000 51 ,855** ,000 51 ,795** ,000 51 ,927** ,000 51 ,681** ,000 51 -,150 ,294 51 L2_T L3_T ,902** ,855** ,000 ,000 51 51 1 ,910** . ,000 51 51 ,910** 1 ,000 . 51 51 ,830** ,870** ,000 ,000 51 51 ,957** ,960** ,000 ,000 51 51 ,649** ,742** ,000 ,000 51 51 -,124 -,087 ,387 ,545 51 51 L4_T ,795** ,000 51 ,830** ,000 51 ,870** ,000 51 1 . 51 ,935** ,000 51 ,634** ,000 51 -,212 ,136 51 L1_4_ FEMU STEO T R_T ALIM ,927** ,681** -,150 ,000 ,000 ,294 51 51 51 ,957** ,649** -,124 ,000 ,000 ,387 51 51 51 ,960** ,742** -,087 ,000 ,000 ,545 51 51 51 ,935** ,634** -,212 ,000 ,000 ,136 51 51 51 1 ,709** -,163 . ,000 ,254 51 51 51 ,709** 1 -,052 ,000 . ,717 51 51 51 -,163 -,052 1 ,254 ,717 . 51 51 51 **. Correlation is significant at the 0.01 level (2-tailed). Her iki hastalık grubunda steroid kullanımı ile lomber vertebra ve femur boynu t skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı. Tablo 21: kalsiyum/D vitamini kullanımı ile KMY arasındaki iliĢki 71 Correlations CA_D_ALM L1_T L2_T L3_T L4_T L1_4_T FEMUR_T Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N CA_D_ ALM 1 . 51 -.127 .374 51 -.024 .869 51 -.126 .379 51 -.128 .372 51 -.099 .490 51 -.260 .065 51 L1_T L2_T L3_T L4_T -.127 -.024 -.126 -.128 .374 .869 .379 .372 51 51 51 51 1 .902** .855** .795** . .000 .000 .000 51 51 51 51 .902** 1 .910** .830** .000 . .000 .000 51 51 51 51 .855** .910** 1 .870** .000 .000 . .000 51 51 51 51 .795** .830** .870** 1 .000 .000 .000 . 51 51 51 51 .927** .957** .960** .935** .000 .000 .000 .000 51 51 51 51 .681** .649** .742** .634** .000 .000 .000 .000 51 51 51 51 L1_4_ FEM T UR_T -.099 -.260 .490 .065 51 51 .927** .681** .000 .000 51 51 .957** .649** .000 .000 51 51 .960** .742** .000 .000 51 51 .935** .634** .000 .000 51 51 1 .709** . .000 51 51 .709** 1 .000 . 51 51 **. Correlation is signif icant at the 0.01 level (2-tailed). CH grubunda daha çok oranda kalsiyum/D vitamini kullanımına rağmen; her iki hastalık grubunda kalsiyum/Dvitamini kullanımı ile lomber vertebra ve femur boynu t skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı. Tablo 22: kadınlarda kontrasepsiyonel durum ile KMY iliĢkisi Correlations L1_4_T L1_4_T GEBESAY I Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N 1 . 51 -.197 .165 51 GEBESAY I -.197 .165 51 1 . 51 Kadınlarda gebelik sayısı ile L1-4 bölgesi kemik yoğunluğu düzeyi(t skoru) arasında anlamlı ilişki bulunamadı. 72 Tablo 23:ÜK ve CH grubunda kırık sıklığı kırık var yok ÜK(n=18) CH(n=33) Toplam(n=51) 11(%68) 16(%48) 27(%52) 7(%42) 17(%52) 24(%48) Direkt grafilerde torakal ve lomber bölgedeki ön-orta ve arka kolondaki vertebra yükseklikleri değerlendirildi.herhangi bir kolonda %20‟nin üzeri yükseklik kaybı kompresyon kırığı olarak değerlendirildi.Buna göre ÜK hastalarının %68‟inde, Crohn hastalarının %48‟inde kırık tespit edildi.Toplamda %52 oranında kırık mevcut idi. Tablo 24: yaĢ ve cinsiyete göre kırık dağılımı Correlations KIRIKVAR YAS CINSIYET Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N Pearson Correlation Sig. (2-tailed) N KIRIKVAR 1 . 51 -.084 .557 51 .009 .948 51 YAS -.084 .557 51 1 . 51 .048 .736 51 CINSIYET .009 .948 51 .048 .736 51 1 . 51 Her iki hastalık grubunda kompresyon kırığı oluşumu ile yaş ve cinsiyet arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde ilişki bulunamadı. Tablo 25:cinsiyete göre kırık tipi dağılımı 73 Kırık tipi Kadın(n=17) Erkek(n=10) Toplam(n=27) Kama tipi 11(%64) 5(%50) 16(%59) Plaka tipi 1(%7) 4(%40) 5(%18) Ezilme tipi 5(%29) 1(%10) 6(%23) Vertebral kolonun ön kısmında kırık(arka kolona kıyasla) görüldüğünde kama tipi;orta kolondaki kırık plaka tipi ve tüm kolonlardaki yükseklik kaybı da ezilme tipi kırık olarak adlandırıldı.Çalışma grubumuzda hem kadınlarda hem de erkeklerde daha yüksek oranda kama tipi kırık mevcut idi. Tablo 26:her iki grupta KMY ve kırık iliĢkisi ÜK+kırığı olan CH+kırığı olan p 9(%81) 9(%60) 0.18 osteopenik 2(%19) 3(%20) 0.11 osteoporotik 0 3(%20) 0.17 10(%90) 9(%60) 0.14 osteopenik 1(%10) 5(%33) 0.07 osteoporotik 0 1(%7) 0.10 L1-L4-normal Femur boynu- normal 74 Her iki grup hastalıkta; en fazla kırık KMY‟u (L1-4 ve femur boynu t skorlarına bakıldığında ) normal olan hastalarda tespit edildi.ÜK ve CH grubunda L1-4 ve femur boynu KMY değerlerinin kırık oluşumu ile istatistiksel olarak anlamlı düzeyde ilişkisi saptanamadı. Tablo 27:hastaların sırası ile kırık derecesi,kırık tipi ve kırık bölgesine göre dağılımı GRADE Valid ,00 1,00 2,00 3,00 Total Frequency 24 5 20 2 51 Percent 47,1 9,8 39,2 3,9 100,0 Valid Percent 47,1 9,8 39,2 3,9 100,0 Cumulative Percent 47,1 56,9 96,1 100,0 KIRIKTIP Valid ,00 1,00 2,00 3,00 Total Frequency 24 16 5 6 51 Percent 47,1 31,4 9,8 11,8 100,0 Valid Percent 47,1 31,4 9,8 11,8 100,0 Cumulative Percent 47,1 78,4 88,2 100,0 KIRIKBOL Valid ,00 1,00 2,00 3,00 Total Frequency 25 1 16 9 51 Percent 49,0 2,0 31,4 17,6 100,0 Valid Percent 49,0 2,0 31,4 17,6 100,0 Cumulative Percent 49,0 51,0 82,4 100,0 Her iki hastalık grubunda kırığı tespit edilenlerin %9.8 inde 1.derece, %39,2 sinde 2.derece, %3.9 unda 3.derece kırık bulundu.Hastaların %31 inde kama (wedge) tipi, %9.8 inde plaka(endplate) tipi, %11,8 inde ise ezilme (crush)tipi kırık mevcut idi.Kırıkların lokalizasyonu değerlendirildiğinde ise %2sinin üst torakal bölge(T1-T2-T3-T4), %31,4 ünün orta torakal bölge(T5-T6-T7-T8), %17,6 sının da alt torakal bölgede(T9-T10-T11-T12) olduğu belirlendi. 75 TARTIġMA Ülseratif kolit ve crohn hastalığı genellike genç erişkin yaşta tanı alan;yüksek morbidite nedeni ile hastaların yaşam kalitesini önemli düzeyde etkileyen kronik seyirli barsak hastalıklarıdır. Hastalığın tanı konma yaşı CH için 20‟li yaşlar UK için 30‟lu yaşlar olmakla beraber herhangi bir yaşta da tanı konulabilir. Hastaların yaklaşık %10-15‟ine erişkin yaştan önce tanı konulmaktadır.çalışma grubumuzda hastalarımızın çoğunun başlangıç yaşı 30‟lu yaşlar idi. Çoğu CH ile ilgili çalışmalarda hafif bir kadın hakimiyeti varken, genellikle %50 – 60 arasında, ÜK grubunda hafif bir erkek hakimiyeti vardır(146). Çalışmaya aldığımız Crohn hastalarında kadın hakimiyeti(%66),ÜK grubunda ise (%55) düşük düzeyde erkek hakimiyeti mevcut idi. OP; İBH‟ı olan kişilerde sık görülen, genç hastalarda dahi vertebral kompresyon kırıklarına yol açabilen önemli bir sağlık sorunudur. İBH‟nda görülen kemik hastalığı ile ilişkili genel bilgilere göre, gerek ÜK gerek CH olan hastalarda normal nüfusla kıyaslandığında KMY‟nda azalma olduğu bilinmektedir. İBH‟nda osteoporoz riski % 15 civarındadır, bu risk yaşlılarda ve vucüt kitle indeksi düşük olanlarda daha fazladır. Kırık riski yıllık % 1 olup yaş ilerledikçe artmaktadır. İBH‟ndaki KMY azalmasında yaş önemli bir risk faktörü olmakla birlikte, hastalığın tipi (ÜK veya CH) osteoporoz ile ilişkili değildir. İBH ile ilişkili osteoporozda inflamatuar sitokinlerin salınımı, persistan hastalık aktivitesi,malabsorbsiyon,malnütrisyon,kortikosteroid kullanımı,fiziksel aktivite azlığı,sigara kullanımı,seks hormonlarının düzeyi, vitamin D eksikliği gibi birçok neden suçlanmaktadır; düşük mineral yoğunluğunun patogenezinin multifaktöriyel olduğu ileri sürülmektedir. CH ile ilgili ortalama yaşın 40 olduğu bir çalışmada osteoporoz % 15 olarak saptanmıştır. Osteopeni prevalansı ise % 50 dir(147). ÜK hastalarında osteoporoz riski crohn hastalığından daha düşüktür. Birçok çalışmada KMY ve VKİ de normal bulunmuştur. Hela ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 56 Crohn hastası incelenmiş; Femur ve vertebra KMY DEXA ile ölçülmüştür. Osteoporoz % 35,7 ve osteopeni % 23,2 sıklığında bulunmuştur. VKİ, kolonik tutulum ve glukokortikoid tedavi ile OP gelişimi arasında ilişki 76 saptanmıştır. Düşük VKİ‟ nin düşük KMY için bağımsız bir risk faktörü olduğu belirtilmiştir(155). Çalışma grubumuzda lomber bölge kemik yoğunluğu(t skoru) ÜK grubunda %24 osteopenik,%10 osteoporotik düzeyde iken;CH grubunda %36 osteopenik,%13 osteoporotik olarak saptandı.Femur boynu KMY(t skoru) nu değerlendirdiğimizde ise ÜK grubunda %24 osteopeni,%4 osteoporoz;CH grubunda ise %36 osteopeni,%7 oranında osteoporoz görüldü.Her iki grupta da benzer değerlerde kemik yoğunluğu ölçülmüştü.Sadece 2 hastamız normalin alt sınırında VKİ‟ne(<18kg/m2) sahipti ve VKİ ile KMY arasında ilişki saptanamadı. Glukokortikoid tedavisi; özelliklede kümülatif steroid dozu, osteoporoz gelişiminde önemli katkıya sahiptir. Lumbar vertebralar ve femur boynundaki KMY, yüksek kümülatif steroid dozu kullananlarda (18 gr), düşük dozda (1-2 gr) kullananlara göre anlamlı derecede düşüktür. Yüksek doz kortikosteroid kullananlarda tek risk faktörü osteoporoz değildir. Bu hastalarda aynı zamanda hastalık aktivitesi ve malabsorbsiyon da daha ileri düzeydedir. Bu hastalarda kemik kaybı 2 yıldan sonra daha belirgindir. Aralıklı yüksek doz kortikosteroid tedavisi, sürekli düşük doz tedaviye göre daha fazla kemik kaybına yol açmaktadır. Bjarnson ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada vertebra ve femur boynu t skorları ile kümülatif prednizolon dozu arasında anlamlı bir korelasyon görülmemiştir(2). Silvennoinen ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada kümülatif 10 gr dan fazla steroid kullananlar , 5 gr steroid alanlar veya hiç almayan gruplarla karşılaştırıldığında kemik mineral dansitesi anlamlı derecede düşük bulunmuştur.Kortikosteroid almayanlarda kemik mineral dansitesi normal bulunmuştur(148).Stockbrugger ve arkadaşlarının yaptığı 271 Crohn hastasını içeren bir çalışmada da kortikosteroid kullanımı ile KMY‟nda azalma ve de kırık riskinde artma arasında ilişki saptanmamıştır(150).Aynı şekilde hasta grubumuzda da hem ÜK hem de CH grubunda steroid kullanımının KMY‟na etkisi bulunamadı. Bu değer bir anlamda steroid tedavisi başlanan hastalarımıza erken dönemde aynı zamanda kalsiyum ve D vitamini replasmanını yapılmasına bağlandı. Barsak rezeksiyonu yapılan hastalardaki kortikal kemik kaybı, rezeksiyon geçirmemiş olanlara göre daha fazladır. Bu durum, Crohn hastalığındaki osteoporozdan malabsorbsiyondan çok inflamasyonla ilişkili faktörlerin sorumlu olabileceğini düşündürmektedir.(147) Pigot ve arkadaşlarının yaptığı 70 yaşına kadar olan İBH olan hastaların dahil edildiği bir çalışmada, 61 77 İBH hastasının % 23 ünde vertebra ve femur boynunda daha önce belirlenmiş yaşa ve cinsiyete bağlı normal değerlerin 2 SD‟ ndan daha fazla kemik mineral yoğunluğu azalması olduğu bulunmuştur. 34 ülseratif kolit hastasının 13 ünden (% 38,2) ilioanal anastamoz anamnezi alınmıştır. Hasta grubumuzda ÜK olgularının hiçbirinde barsak rezeksiyonu anamnezi yok iken,Crohn hastalarının %33‟ü opere edilmişti.Yine sadece CH grubunda apendektomi anamnezi mevcut idi.Bu da Crohn hastalığının tutulum yeri ve hastalığın ÜK‟e göre daha şiddetli seyrettiği hakkında fikir vermektedir. Silvennoinen ve arkadaşları sigara içiminin ve diğer yaşam şartlarının İBH hastalarında KMY ölçümleri üzerine etkisini araştırmışlardır. Çalışmanın sonucunda sigara kullanımının kadın İBH hastalarda düşük KMY ile beraber olduğunu ve bu ilişkinin VKİ, ilaç tedavisi ve hastalık tipi ile herhangi bir ilişkisi olmadığını belirtmişlerdir (151).Hasta grubumuzda sigara içen kadınların %40‟ında komber bölgede,%50‟sinde femur boynunda; erkeklerin ise %50sinde lomber bölgede,%25‟inde femur boynunda osteopeni saptandı. Jahnsen ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 60 Crohn hastası, 60 ülseratif kolit, 60 sağlıklı erişkin incelenmiştir. Femur ve vertebra yoğunlukları DEXA yöntemi ile ölçülmüştür. Kortikosteroid kullanımı, VKİ ve cinsiyet Crohn hastalığında KMY için önemli bir önceden belirleyici olarak bulunmuştur. ÜK için VKİ ve cinsiyet önemli bulunmuştur. CH‟ nda hastalığın yeri ve barsak rezeksiyonu KMY üzerinde etkili bulunmamıştır(152).Çalışma grubumuzda aynı şekilde her iki grupta da hastalık tutulum yeri ile KMY arası ilişki bulunamadı. İBH‟nda hem diyetle alım yetersizliği hem de emilim bozukluğuna bağlı olarak özellikle Crohn hastalarında D vitamini eksikliği görülmektedir.D vitamini eksikliği de osteoporoz gelişimini hızlandıran nedenlerden biridir.Fakat çalışmamızda kalsiyum/D vitamini kullanımı ile KMY arasında ilişki gözlenmedi. Yapılan çalışmalarda kadınlarda doğurganlık ve emzirme süresi,doğum sayısının kemik yoğunluğu düzeyini etkilediği saptanmıştır.Nullipar kadınlarda multiparlara göre osteoporoz sıklığı daha yüksek bulunmuştur.Çalışma grubumuzda kadınlarda gebelik sayısı ile KMY arasında ilişki bulunamadı.Bu sonucun hasta sayımızın azlığına bağlı olabileceği düşünüldü. 78 İBH „nda kırık riskini ve sıklığı konusunda bilgilerimiz sınırlıdır.Yapılan çalışmalardan elde edilen verilere göre İBH‟nda %5-27 oranında kırık görülmektedir.Yakın zamanda Bernstein ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada ;kontrol grubu ile kıyaslandığında İBH olanlarda %41 oranında kırık riski belirlenmiştir.ÜK ve CH grubunda kırık riski yönünden benzer sonuçlar elde edilmiştir.Fakat Vestergaard ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 383 Crohn hastası, 434 Ülseratif kolit hastası ve 635 kontrol deneği alınmış;kırık için risk faktörleri ve kırık oranları araştırılmıştır. Fraktür riskinin Crohn hastalığı olan kadın hastalarda arttığı (RR=2,5) fakat erkek hastalarda (RR=0,6) veya ülseratif koliti olan hastalarda (RR=1,1) artmadığı tespit edilmiş; kırıkların vertebra, ayak, ayak parmağı, kaburga kemiği ve pelvis kemiklerinde olduğu görülmüştür. Fraktür riskinin Crohn hastalığında sistemik kortikosteroid kullanımı süresinin artışı ile paralel olduğu fakat ülseratif kolitte kırık riskinin artmadığı tespit edilmiştir(157). Loftus ve arkadaşlarının çalışmasında 1940- 1993 yılları arası 273 ülseratif kolit hastası fraktür riski açısından 13 yıl takip edilmiştir. Kırık riski kontrol grubunda % 42 ÜK te % 40 bulunmuştur. Östrojen kullanımının koruyucu etkisine rastlanmıştır. Kortikosteroid kullanımı ve barsak rezeksiyonu fraktür riski ile ilişkili bulunmamıştır(153). Çalışmamızda Genant yöntemi kullanılarak 2 yönlü torakolomber vertebra grafilerine bakılarak hastalar kırık açısından tarandığında bütün hastalarda kırık yüzdesi %52 olarak hesaplandı.ÜK grubu hastaların %68‟inde, CH grubu hastaların ise %48‟inde kırık mevcut idi. Fakat yaş ve cinsiyet açısından her iki grupta da vertebra kırığı oluşumu yönünden ilişki bulunamadı. Heijckmann ve arkadaşları tarafından; KMY ile vertebral deformite gelişimi arasındaki ilişki araştırılmış;İBH olanlarda %25 oranında vertebral deformite saptanmasına rağmen; bu değerin hastaların femur boynu KMY düzeyi ile ölçüşmediği belirlenmiştir.ÜK ve CH grubunda vertebral deformite gelişim sıklığı yönünden anlamlı düzeyde farklılık saptanmamıştır(156).Aynı şekilde çalışmamızda her iki hasta grubunda da vertebra kırığı oluşumu ile hastaların lomber vertebra ve femur boynu KMY düzeyleri arasında ilişki bulunamadı. Türkiye‟de vertebral OP prevalansı erkeklerde % 54, kadınlarda % 46 olarak tespit edilmiş, kadınlarda kama tipi, erkeklerde ise bikonkav kırıklara daha sık rastlanmıştır (90). Yapılan çalışmalarda osteoporoza bağlı vertebra kırıklarının daha çok kama tipi kırık şeklinde olduğu belirlenmiştir. 79 Çalışma grubumuzda da hem kadınlarda (%64) hem de erkeklerde (%50) daha yüksek oranda kama tipi kırık mevcut idi. Hastaların %31 inde kama (wedge) tipi, %9.8 inde plaka(endplate) tipi, %11,8 inde ise ezilme (crush)tipi kırık mevcut idi.Kırıkların lokalizasyonu değerlendirildiğinde ise %2sinin üst torakal bölge(T1-T2-T3-T4), %31,4 ünün orta torakal bölge(T5-T6-T7-T8), %17,6 sının da alt torakal bölgede(T9-T10-T11-T12) olduğu belirlendi. Her iki hastalık grubunda kırığı tespit edilenlerin %9.8 inde 1.derece, %39,2 sinde 2.derece, %3.9 unda 3.derece kırık bulundu. Sonuç olarak İBH‟nda osteoporoz patogenezi multifaktöriyeldir.Kendi çalışmamızı da göz önünde bulundurduğumuzda İBH‟nda OP gelişimi ileri yaş, düşük VKİ, sigara kullanımı, hastalık seyrinde barsak rezeksiyonu geçirmiş olmakla pozitif korelasyon gösterirken; hastalık tutulum yeri ve D vitamini eksikliği arasında negatif korelasyon görülmektedir. Çalışmamızda kortikosteroid kullanımı ile KMY arasında ilişki saptamamış olsak da; özellikle yüksek dozda kortikosteroid kullanımının İBH‟nda OP gelişimini hızlandırdığını öne süren çalışmalar mevcuttur. Bu hastalarda OP gelişiminin klinik yansıması olarak da vertebra kırıkları oluşmaktadır. OP da hastalarda ağrı genellikle olmadığı ve OP‟un ileri dönemlerinde ancak vertebra kırığı oluşumunda ağrı hissedilmeye başladığı için erken tanı pek mümkün olamamaktadır. Vertebra deformitelerine %40-50 oranında rastlanabilmektedir. Çalışmamızda da vertebra kırığı sıklığı %52 olarak bulundu ve kırık gelişimi açısından yaş,cinsiyet arasında farklılık saptanmadı.Diğer önemli bir bulgu da; kırık gelişiminde KMY nun düşünüldüğü kadar önemli düzeyde etkisinin olmaması idi. 80 ÖZET Osteoporoz kemik kütlesinde azalma ve kemik yapısında bozulma ile karakterize ,progresif bir metabolik kemik hastalığıdır.Dünyada en sık görülen metabolik kemik hastalığı olmakla birlikte klinikte yol açtığı kırıklar sonucu önemli bir morbidite ve iş kaybı nedenidir.dünya genelinde yaklaşık iki yüz milyon nüfusu etkilemektedir. Osteoporoz tanısında kemik yoğunluğu ölçümünde DEXA tekniği altın standart olarak kabul edilmektedir: 1. t skoru>-1 normal 2. -1>t skoru>-2,5 osteopenik 3. t skoru<-2,5 osteoporotik olarak değerlendirilmektedir. İnflamatuar barsak hastalığında osteoporoz prevelansı %15 düzeyinde bildirilmektedir İBH ile ilişkili osteoporozda inflamatuar sitokinlerin aktivitesi,malabsorbsiyon,malnütrisyon,kortikosteroid salınımı, persistan kullanımı,fiziksel hastalık aktivite azlığı,sigara kullanımı,seks hormonlarının düzeyi, vitamin D eksikliği gibi birçok neden suçlanmaktadır; düşük mineral yoğunluğunun patogenezinin multifaktöriyel olduğu ileri sürülmektedir. Artan osteoporoz prevelansına bağlı olarak hem ülseratif kolit hem de Crohn hastalığı grubunda vertebral deformite sıklığı da artmaktadır.Osteoporoz uzun bir sublinik döneme sahip olduğu va hastalarda kırık oluşana kadar klinik sessiz seyrettiği için genelde tanıda geç kalınmaktadır; bu durum ise artmış morbidite ve mortaliteye neden olmaktadır.İnflamatuar barsak hastalarında kırık riskini belirlemek adına birçok çalışma yapılmış ;%40 lara varan oranlarda kırık riski saptanmıştır. Çalışmamıza SSK Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji kliniğinden takipli 18 ülseratif kolit ve 33 Crohn hastası dahil edildi.Kontrol amaçlı istenmiş olan kemik mineral yoğunlukları ve lateral vertebra grafileri değerlendirildi. Yaş ortalamaları 43 olan iki gruptan Crohn hastalarında kadın hakimiyeti(%66),ÜK grubunda ise (%55) düşük düzeyde erkek 81 hakimiyeti mevcut idi.Crohn hastalığı grubunda sigara kullanımı daha sık idi.Sadece Crohn hastalarında barsak operasyonu anamnezi mevcut olsa da barsak operasyonu geçirmiş olmakla KMY arası ilişki bulunamadı.Her iki hastalık grubunda VKİ,hastalık yaşı,hastalık tutulum yeri,steroid-kalsiyum/D vitamini alımı ile KMY arası ilişki saptanmadı.ÜK grubunda lomber vertebralarda %24 osteopeni,%20 osteoporoz; CH grubunda %36 osteopeni,%13 osteoporoz saptandı.Femur boynu KMY ölçümünde ise; ÜK grubunda %24 osteopeni,%4 osteoporoz;CH grubunda %36 osteopeni,%7 osteoporoz bulundu.Lateral vertebra grafileri Genant yöntemi ile değerlendirildiğinde ÜK hastalarının %68‟inde, Crohn hastalarının %48‟inde kırık tespit edildi.Her iki grupta kırık oluşumunda yaş ve cinsiyet açısından fark görülmedi.En sık kama tipi kırık en sık olarak orta torakal vertebra bölgesinde saptandı.KMY ile kırık oluşumu arasında da ilişki mevcut değildi. 82 SUMMARY Osteoporosis is an progressive metabolic skeletal disorder characterized with decreasing in bone mass and impairing in bone structure.As it is the most common metabolic skeletal disorder in the world; it leads to fractures in clinical and this causes morbidity and the loss of workforce.Approximately it influences two hundred million people worldwide. DEXA is admissed as the best technic to diagnose bone mineral dansity in osteoporosis.Results considered to t scores as: 1. t skoru>-1 normal 2. -1>t skoru>-2,5 osteopenia 3.t skoru<-2,5 osteoporosis The prevelance of osteoporosis in inflamatory bowel disease is known as %15.İn pathogenesis osteoporosis associated with İBD such causes are accused ;releasing of inflamatory cytokines, persistant disease aktivity,malabsorption,malnütrition,using corticosteroid,scarcity of physical activity, ,smoking,the level of sex hormones,lack of vitamin D; pathogenesis in decreasing of bone mineral dansity proposed as multifactorial. According to increasing prevelance of osteoporosis ; frequency of vertebral deformities also increases both in Ulserative colitis and in Crohns disease.As osteoporosis have an long subclinical period and clinic goes silent to fracture formation in patients it is usually diagnosed late. This is with increasing morbidity and the mortality.To determine the fracture risk in inflamatory bowel disease many studies have been done and fracture risk found as upper to %40‟s. 18 ülserative colitis and 33 Crohns disease patients who are followed in SSK Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Gastroenterology clinical included in our study.Bone mineral dansity results and lateral spine radyographs whom are wanted in patients control visits.Mean age was 43 in this group.There was a women domination in Crohns disease (%66)and men domination in ülserative colitis(%55).Smoking was more frequent in Crohns disease.Only the patients in Crohns disease had a history of bowel surgery.But no relation found between bone mineral dansity and bowel surgery in these patients.Also no relation found between body mass index,involvement in disease,disease age,using corticosteroid-calcium-D vitamins and bone mineral dansity in both group.İt is found that the patients in ülserative colitis has %24 osteopenia,%20 osteoporosis in lumbal spines;patients in Crohns disease has %36 osteopenia,%13 osteoporosis in lumbal spines .Femoral neck bone mineral dansity results showed that there is %24 osteopenia,%4 osteoporosis in patients with ülserative colitis; %36 osteopenia,%7 osteoporosis in patients with Crohns disease. Lateral spine radyographs calculated with Genant method ;found %68 spine fracture percentage in ülserative colitis and %48 spine 83 fracture percentage in Crohns disease.There were no differences between fracture and age and sex in both groups.The most common type of fracture was the wedge fracture and seen in middle thoracal spine region.Contrary to our expectations no relation found between fracture formation and bone mineral dansity. 84 KAYNAKLAR 1.Dinca M, Fries W, Luisetto G et al. Evolution of osteopenia in inflammatory bowel disease. Am J Gastroenterol 1999;94:1292-7 2.Bjarnason I, Macpherson A, Mackintosh C et al. Reduced bone density in patients with inflammatory bowel disease. Gut 1997;40:228-33 3.Compston J. Osteoporosis in inflammatory bowel disease. Gut 2003;52:63-4 4.Vestergaard P, Krogh K, Rejnmark L et al . Fracture risk is increased in Crohn‟s disease, but not in ulcerative colitis. Gut 2000;46:176-81 5.Abitbol V, Roux C, Chaussade S et al. Metabolic bone assessment in patients with inflammatory bowel disease. Gastroenterolgy 1995;108:417-22 6.Gilat T, Grossman A, Fireman Z, Rozen P. İnflammatory bowel disease in jews.ln:McConnell R, Rozen R, Langman M, Gilat T, eds. The genetics and epidemiology of inflammatory bowel disease. New York: Karger, 1986 7.Calkins BM, Lilienfeld AM, Garland CF, Mendeloff AI. Trends in the incidence rates of ulcerative colitis and Crohn's disease. Dig Dis Sci 1984;29:91.3. 8.Haubrich WS, Schaftner F. BOCHUS Gastroenterology 5th Edition WB Saunders Company 1995 pages 1318-1325 9.Sandler RS, Eisen GM. Epidemiology of inflammatory bowel disease in Kirshner (ed). Philadelphia WB Saunders 2000 p 89 10.Odes HS, Fraser D,Krawiec J. Inflammatory bowel disease in migrants and native Jewish populations of Southern Isreali. Scand J Gastroenterol 1988(suppl170):36-8 11.Shivonanda S, Lennard-Johnes J, legan R, et al. Incidence of inflammatory bowel disease across Europe. Is there a difference between north and south? Results of European Collaborative study on IBD (EC-IBD). Gut 1996;39:690 12.Orholm M, Munkholm P, et al. Familial occurrence of inflammatory bowel disease. N Eng J Med 1991;324:84-8 13.Uzunismail H. İnflamatuvar Barsak Hastalığı İBH. ed.Yazıcı H, Hamuryudan V,Sonsuz A. Cerrahpaşa İç Hastalıkları, İstanbul Medical Yayıncılık: 2005:819-827 14.Chiodini RJ, Van Kruıningen HJ, Thayer WR, Coutu JA. Sphero plastic phase of 85 mycobacteria isolated from, a patient: with Crohn‟s disease. J Clin Microbio 1986;24:357 15.Graham DY, Markesich DC, Yoshimura HH. Mycobacteria and inflammatory bowel disease. Results of Culture. Gastroenterology 1987;92:436 16.Tysk C, Lindberg E, Jarnerot G, Floderus-Myrhed B. Ulcerative colitis and Crohn‟s disease in unselected population of monozygotic and dizygotic twins: a study of heritability and the influence of smoking. Gut 1998;29:990 17.Judge TA, Lichtenstein GR. Inflammatory Bowel Diseases. Friedmann s, Mc Quaid K, Grendell J. Current diagnosis and treatment in Gastroenterology 2nd Edition Mc Graw Hill Company 2003 pages 108-130 18.Podolsky DK. Inflammatory bowel diseases. N Eng J Med 2002;31:21-39 19.Hugot JP, Laurent-Peug P,Gower-Rousseau C, et al. Mapping of a succeptibility locus for Crohn‟s disease on chromosome 16. Nature 1996;379:821-3 20.Krishnan A, Korzenik J. Inflammatory bowel disease and environmental influences. Gasroenterol Clin N Am 2002;31:21-39 21.Andersson RE, Olaisson E, Tysk C, Ekbom A. Appendectomy and protection against ulcerative colitis. N Eng J Med 2001;344:808-14 22.Both H, Torp-Pedersen K, Kreiner S et al. Clinical appearance at diagnosis of ulcerative colitis and Crohn's disease in a regional patient group. Scand J Gastroenterol 1983;18:987 23.Truelove SS, Witts LI. Cortisone in ulcerative colitis: final report on a therapeutic.BMJ 1955;2:1041 24.Tedesco FJ, Hardin R, Harper R, Edwards B. Infectious colitis endoscopically simulating infammatory bowel disease: a prospective evaluation. Gastrointest Endosc. 1983;29:195 25.Tribl B, Turetschek K, Mostbeck G et al. Conflicting results of ileoscopy and small bowel double-contrast barium examination in patients with Crohn's disease.Endoscopy 1998;30:339. 26.William F Stenson. Inflammatory bowel disease. İn:Yamada T (ed). Textbook of Gastroenterology. Vol 2.3rd ed. Lippincott Williams &Wilkins: Philadelphia.1999;1699-1759 27. Duerr RH, Targan SR, Landers CJ et al. Antineutrophil cytoplasmic antibodies in ulcerative colitis: comparison with other colit diarrheal illnesses. Gastroenterology 1991;100: 1590. 28.Vasiliauskas EA, Plevy SE, Landers CJ, et al. Perinuclear antineutrophil cytoplasmic antibodies in patients with subgroup.Gastroenterology 1996;110:1810. 86 Crohn's disease define a clinical 29.Almer S, Bodemar G, Franzen L, et al. Use of air enema radiography to assess depth of ulceration during acut attacks of ulcerativ colitis. Lancet 1996;347:173l. 30.Johnson CD, Carlson HC, Taylor WF, Weiland LP. Barium enemas of carcinoma of the colon: sensitivity of double and single contrast studies. Am J Radiol 1983;140:1143. 31.Ekberg O, Fort FT, Hildell J. Predictive value of small bowel radiography for recurrent Crohn's disease. Am J Radiol 1980;135:1051. 32.Robert JH, Sachar DB, Aufes A et al. Management of severe hemorrhage in ulcerative colitis .Am J Surg 1990;159:550-555 33.Farmer RG. Lower gastrointestinal bleeding in inflammatory bowel disease.Gastroenterol Jpn 1991;26:93-100 34.Korelitz BI, Janowitz HD. Dilatation of colon: serious complications of ulcerative colitis. Ann Intern Med 1960;53:153 35.Mc Inerney GT, Sauer WG, Baggenstoss AH et al. Fulminating ulcerative colitis with marked colonic dilatation. A clinico-pathologic study. Gastroenterology 1962;42:244-257 36.Fazio VW. Toxic megacolon in ulcerative colitis and Crohn‟s colitis. Clin Gastroenterol 1980;9:271-278 37.De Dombal FT, Watts JM, Watkinson G et al. Local complications of ulcerative colitis; stricture, pseudopolyposis and carcinoma of colon and rectum. Br Med J 1966;1:1442 38.Bargen JA. Chronic ulcerative colitis associated with malignant disease . Arch Surg 1928;17:561 39.Counsell PB, Dukes CE. Association of chronic ulcerative colitis and carcinoma of rectum and colon. Br J Surg 1952;39:485 40.Devroede GJ, Taylor SF, Sauer WG et al. Cancer risk and life expectancy of children with ulcerative colitis. N Engl J Med 1971;285:17. 41.Whelan G. Cancer risk in ulcerative colitis. Why are results in the literature so varied? Clin Gastroenterol 1980;9:469-476 42.Farmer RG, Hawk WA, Turnbull RB. Clinical patterns in Crohn‟s disease: a statiscal study of 615 cases. Gastroenterology 1975;68:627 43.William F Stenson. Inflammatory bowel disease. İn:Yamada T (ed). Textbook of Gastroenterology. Vol 2.3rd ed. Lippincott Williams &Wilkins: Philadelphia.1999;1699-1759 44.Kaymakoğlu S. İnflamatuvar Barsak Hastalıkları. ed. Ökten A. Gastroenterohepatoloji, Nobel Tıp Kitabevi: İstanbul. 2001:189-211 87 45.Myren J, Bouchier JA, Watkinson G et al. The O.M.G.E multinational inflammatory bowel disease survey, 1976-1982 a further report of 2657 cases. Scand J Gastroenterol (Suppl) 1984;95:1 46.Van Hees PAM, Van Lier JI, Van Tongeren JHM. An index of inflammatory activity in patient with Crohn‟s disease. Gut 1980;21:279 47.Harvey RG, Bradshaw JM. A simple index of Crohn‟s disease. Lancet 1980;1:514 48.Saltzstein SL, Rosenberg BF. Ulcerative colitis of the ileum and regional enteritis of the colon, a comparative histopathologic study. Am J Clin Pathol 1963;40:610 49.Su CG, Judge TA, Lichtenstein GR. Extraintestinal manifestation in inflammatory bowel disease. Gastroenterol Clin N Am 2002;31:307-27 50.Brewerton DA, Nicholls A, Caffrey M et al. HLA–B27 and artropathies associated with ulcerative colitis and psoriasis. Lancet 1974;1:1821 51.Fernandez–Herlihy L. The articular manifestasions of chronic ulcerative colitis: an analysis of 555 cases. N Engl J Med 1959;261:259 52.Miller MM. Ankylosing spondylitis, Reiter‟s syndrome, psoriatic arthritis and arthritis of inflammatory bowel disease. Prim Care 1984;11:271 53.Samitz MH. Skin complications of ulcerative colitis and Crohn's disease. Cutis 1973;16:533 54.Cuatrecasas M, De Moragas JM. Acute febrile neutrophilic dermatosis (Sweet's syndrome). Int J Dermatol 1993;32:261 55.Gelernt IM, Kreel I. Pyoderma gangrenosum in ulceratiye colitis prevention of the gangrenous component Mt Sinai J–Med 1976;43:467 56.Baioco PJ, Gorman BD, Korelitz BJ. Uveitis occurring after colectomy and ileal rectal sleeve anastamosis for ulcerative col Dig Dis Sci i 1984;29:570 57.Christophi C, Hughes ER. Hepatobiliary disorders in inflammatory bowel disease.Surg Gynecol Obstet 1985;160:187 58.Mistilis SP. Pericholangitis and ulcerative colitis. Pathology, aetiology and pathogenesis. Ann Intern Med 1965;63:1. 59.Weisner RH, LaRusso NF. Clinicopathologic features of the syndrome of primary sclerosing cholangitis. 1980;79:200 60.Mihas AA, Murad TM, Hirshowitz BI. Sclerosing cholangitis associated with uIcerative colitis. Am J Gastroenterol 1978;70:614 88 61.Cooperman AM, Judd ES. The role of colectomy in hepatic disease accompanying ulcerative and granulomatous colitis. Mayo Clin Proc 1972;47:36 62.Cutler B, Donaldson GA. Primaryy sclerosing cholangitis and obliterative cholangitis. AM J Surg 1969;117:502 63.Greenstein AJ, Sachar DB, Tzakis A et al. Course of enterovesical fistulas in Crohn's disease. Am J Surg 1984;147:788 64.Verback J, Lamerie N, Praet M et al. Renal amyloidosis as complication of Crohn‟s disease. Acta Clin Belg 1979;34:6 65.Wood AJJ, Hanauer SB. Drug therapy in inflammatory bowel disease. N Eng J Med 1996;334:841-48 66.Meyers S, Sachar DB, Present DH, Janowitz HD. Olsalazine sodium in the treatment of ulcerative colitis among patients intolerant of sulfasalazine: a prospective randomized, placebo controlled double blind, dose ranging clinical trial.Gastroenterology 1987;93:1255 67.Stenson WF, Lobos E. Sulfasalazine inhibits the synthesis of chemotactic lipids by neutrophils. J Clin 1nvest 1982;69:494 68.Allgayer H, Stenson WF. A comparison of effects of sulfasalazine and its metabolites on the metabolism of endogenous vs. exogenous arachidonic acid.Immuuopharmacology 1988;15:39. 69.Nielsen OH. Sulfasalazine intolerancea retrospective survey of the reasons for discontining treatment with sulfasalazine in patients with cronic inflammatory bowel disease. Scand J Gastroenterol 1982;17:389 70.Longstreth GF, Green R. Folate status in patients receiving maintenance doses of sulfasalazine. Arch İntern Med 1983;143:902 71.Misiewicz JJ, Lond MB. Controlled trial of sulphasalazine in maintenance therapy for ulcerative colitis. Lancet: 1965;2: 185 72.Kiilerich S, Ladefoged K, Rannem T, Ranlov PJ. Prophylactıc effects of olsalazine and sulphasalazine during 12 months maintenance treatment of ulcerative colitis. Gut 1992;33:252 73.Hanauer S, Schwartz J, Robinson M et al. Mesalamine capsulas for treatment of active ulcerative colitis: results of a controlled Pentasa study group. Am J GastroenteroI 1993;88:1188 74.Sandborn WJ. A review of immune modified therapy for inflammatory bowel disease: azathioprine, 6-mercaptopurine, cyclosporine, and methotrexate. Am J Gastroenterol 1996;91 :423 89 75.Summers RW, Switz DM, Sessions JT Jr. et al. National Cooperative Crohn's Disease CD Study: results of drug treatment.Gastroenterology 1979;77:847 76.Baron JH, Connell AM, Kanaghinis TG et al. Out-patient treatment of ulcerative colitis. BMJ 1962;2:441 77.Powell-Tuck J, Brown RL, Lennard- Jones JE. A comparasion oral prednisolone given as single or multiple daily doses for active proctocolitis. Scand J GastroenteroI 1978;I3:833. 78.Cohen RD, Stein R, Hananer SB. Intravenous cyclospurine in ulcerative colitis: a five-year experience. Am J Gastroenterol 1999;94:1587 79.Lichtiger S, Present DH, Kornıbluth A et al. Cyclosporine in severe refractory ulcerative colitis: refractory to steroid therapy. N Engl J .Med 1994;330:1841 80.Oren R, Arber N, Odes S et al. Methotrexate in chronic active ulcerative colitis: a double-blind, randamized, lsraeli multicenter trial. Gastroenterology 1996;110:1416 81.Van DulIemen HM, van Deventer SJ, Hommes DW et al. Treatment of Crohn's disease with anti -tumor necrosis factor chimeric monoclonal antibody (cA2).Gastroenterology 1995;109:129 82.Present DH, Rutgeerts P, Targan S et al. Infliximab for the treatment of fistulas in patients with Crohn's disease. N Engl J Med 1999;340:1398 83.Rice-Oxley JM: Truelove SC . Ulcerative colitis: course and prognosis. Lancet 1950;l:663 84.Davis PS, Rhodes J, Heatley RV, Owen E. Metronidazole in the treatment of chronic proctitis: a controlled trial. Gut 1977;18:680 85.Ursing B, Alm T, Barany F, et al. A comparative study of metranidazole and sulfasalazine for active Crohn's disease: the cooperative Crohn's disease study in Sweden. II. Result: Gastroenterology 1982;83:550. 86.Prantera C, Zanınoni F, Scribano ML et al. An antibiotic regimen for the treatment of active Crohn's disease: a randamized, controlled clinical trial of metronidazole plus ciprofloxacin. Am J Gastroenterol 1996:91 :328 87.Papaioannou A, Ferko NC, Adachi JD. All patients with inflammatory bowel disease should have bone density assessment. İnflammatory B Dis 2001;7(2):158-62 88. Dilşen G. Osteoporoz konsensus konferansı, tanı, korunma şekli ve tedavi.Romatoloji Bülteni 1993; 1:73-7. 89. Khosla S, Riggs BL, Melton LJ III. Clinical spectrum. Riggs BL, Mellton LJ III,ed. Osteoporosis, 2nd ed. Philadelphia-New York:Lippincott-Raven, 1995:205-24. 90 90.Conference Report.Consensus Development Conference: Diagnosis, Prophylaxis and Treatment of Osteoporosis. The Ame of Medicine. 1993;94:646-650 91.Mohammad Masud Iqbal, MD, MPH, MSPH:Osteoporosis: Epidemiyology,Diagnosis, and Treatment. South Med J 93(1):2-18,2000 92. Gülbaba R G, Gülbaba J T. Postmenopozal Osteoporozda Dört Üriner Marker İle Kemik Rezorpsiyonunun Tayini. Osteoporoz Dünyasından. 1997;2:279-282 93.Cooper C. Epidemiyology Public Health İmpact of Osteoporosis. Bailliere‟s Clinical Rheumatology.1993;7;3 459-477 94. Sarah L Morgan, Kenneth G Sarag, Bruce A Julian, Harry Blair. Osteopenic Bone Diseases. Arthritis and Allied Conditions. 14th Edition vol 2 p:2449-2496 95. Kanis J A, Delmas P. Guidelines for Diagnosis and management of Osteoporosis. Osteoporosis Int. 1997; 7:390-406 96. Norman ME. Juvenil osteoporosis. An official publication of the American Society for Bone and Mineral Metabolism Research, ed. Primer on the metabolik bone diseases and disorders of mineral metabolism.New York:Raven Press Ltd. 1993:245-8 97. Eryavuz, Sarıdoğan. Osteoporoz Epidemiyolojisi. Gökçe Kutsal Y.(Ed). Osteoporoz. Ank.2001 98. Lindsay R, Silverman SL, Cooper C, Hanley DA, et al: Risk of new vertebral fracture in the year following a fracture. JAMA 2001; 285: 320-323 99. O‟Neill TW, Felsenberg D, Varlow J, et al: The prevalence of vertebral deformity in European men and women: The European Vertebral Osteoporosis Study. J Bone Miner Res 1996, 11: 1010-1018. 100. Eryavuz, Sarıdoğan. Osteoporoz Epidemiyolojisi. Gökçe Kutsal Y.(Ed). Osteoporoz. Ank.2001 101. Fox K M, Cummings S R, Nevitt M C, Black D M. İntertrochanteric and femoral neck fractures have different risk factors. J. Bone Miner Res. 1995,10:suppl 15, 170 102.Cooper C, Oneill T W, Silman A. The Epidemiology in Vertebral Fractures.Bone 1993; suppl 589-597 103. Nevitt M C. Epidemiology of Osteoporosis. Rheumatic Disease Clinics of North America.1994; 20:535-561 104.Parson Tj, Prentice A, Smith EA, Cole TJ and Compston JE:Bone mineral mass consolidation in young British adult.J Bone Miner Res. 1996;11:264-274 91 105.Recker RR,Davies KM,Hinders SM,heaaney RP,Stegman MR and Kimmel DB:Bone gain in young adult women.JAMA,1992;268:2403-2408 106. Woolf AD. Osteoporosis. London: Martin Dunitz, 1994. 107. Buck Walter J A, Glimcher M J, Cooper R R: Bone Biology. J. Bone and Joint Surg 1995; 77 A:1256-1289 108.Overgaard K, Hansen M A, Riis B J, Christiansen C. Discriminatory ability of bone mass measurements (SPA and DEXA) for fractures in elderly postmenopausal women. Calcified Tissue Int. 1992;50:30-35 109. Who are candidates for prevention and treatment for osteoporosis? Osteoporosis Int. 1997; 7; 1-6 110. Cooper C, O‟Neill T, Silman A (on behalf of the European vertebral osteoporosis study group). The Epidemiology of Vertebral Fractures. Bone. 1993; 14: 89-97 111.Resnick D, Niwayama C C. Diagnosis of bone and joint disorders. Vol 4. 1998;2054-2068 112.Thomas M.Link,Giuseppe Guglielmi,Cornelis van Kuijk,Judith E.Adams;radiologic assesment of osteoporotic vertebral fractures:diagnostic and prognostic implications,20 april 2005 113. Faulkner KG: Update on bone density measurement. Rheum Dis Clin North Am 2001; 27(1): 81-99 114. Schapira D, Schapira C. Osteoporosis: The Evaluation of A Scientific Term.Osteoporosis Int. 1992; 2:164-167 115. Rheumatic Disease Clinics of North America. 1994; 20:3, 535 116. Sinaki M: Prevention and treatment of osteoporosis. In: Braddom RL, ed.Physical Medicine & Rehabilition, Philadelphia: Saunders, 2000:894-912. 117. Wahner HW, Fogelman I.The evaluation of osteoporosis: Dual energy X-ray absorptiometry in clinical practice. Cambridge University Press, 1995. 118. Lunar News. Lunar Corporation , ABD 119. Kelley W N, Harris E D, Ruddy S, Sledge C B. Textbook of Rheumatology.1993; vol.2: 1593-1609 120. Glen M Blake, Ignac Fogelman M D, FRCP: Applications of Bone Densitometry for Osteoporosis. Endocrinology and Metabolism Clinics of North America.1998; 6:27-2 121. Editors in chief: R. Lindsay, Pierre J Meunier. European Congress on 92 Osteoporosis. 1998, Berlin. Osteoporosis Int. 1999;9 supp 2 122. 1-Jhon A Kanıs :Diagnosis of osteoporosis and assessment of fracture risk .The Lancet vol 359 June 1 ,2002 :1929-1936 123. Editors in chief: R. Lindsay, Pierre J Meunier. European Congress on Osteoporosis. 1998, Berlin. Osteoporosis Int. 1999;9 supp 2 124. Lane J M. Pathologic fractures in metabolic bone disease. The Orthopedic Clinics of North America. 1990; 51-61, 143-150 125. Ryan P J, Blake G M, Hard R, Parker J, Fogelman I. Spine and femur BMD by DXA in patients with varying severity spinal osteoporosis. Calcified Tissue Int.1993; 52:263-268 126. Chen Z, Maricic M, Lund P, Tesser J, Gluck O. How the New Hologic Hip Normal Reference Values Affect the Densitometric Diagnosis of Osteoporosis.Osteoporosis Int. 1998; 8:423-427 127. Kanis J A, McCloskey E V, Takats D, Pande K. Assesment of Bone Mass,Quality and Architecture. Osteoporosis Int. 1999 suppl 2:24-28 128. Eastell R.Assesment of Bone Density and Bone Loss.Osteoporosis Int.1996; 6 129.Gökçe Kutsal Y. Osteoporozda Görüntüleme Yöntemleri ve Histomorfometri.Gökçe Kutsal Y. Osteoporoz. İst 2001; 81-103 130. Chatterton B, Schultz C. Bone Densitometry. A User‟s Guide with Notes on Investigation and Management of Osteoporosis. Nov.1997 131. Rizzoli R, Slosman D, Bonjour J P. The role of dual energy x-ray absorptiometry of lumbar spine and proximal femurin the diagnosis and follow-up of osteoporosis. The Ame J. Of Medicine. 1995; 98:33-36 132. Garnero P, Delmas PD. Biochemical markers of bone turnover. Applications for osteoporosis. Endocrinol Metab Clin North Am 1998;27:303-23 133. Sindel D. Osteoporoz tanı ve takibinde laboratuar yöntemler. Prospect Tıp Derg 1998;2:1437 134.Gökçe-Kutsal Y. Erkeklerde Osteoporoz. Gökçe-Kutsal Y(Ed). Modern Tıp Seminerleri (19). Güneş Kitabevi Ltd Şti, Ankara, 2001; 143-155 135.Bayraktar M. Epidemiyoloji ve Klinik. Yılmaz C (Ed). Tüm Yönleriyle Osteoporoz. Bilimsel Tıp Yayınevi, Ankara, 1997; 51-66 136.Heaney RP, Matkovie V. Inadequate Peak Bone Mass. Riggs BL, Melton III LJ(Eds,),Osteoporosis: Etiology, Diagnosis, and Management Lippincott- Raven 1995;115-131 93 137.Huang C, Ross PD, Wasnich RD. Vertebral fracture and other predictors of physical impairment and health care utilization. Arch Intern Med 1996; 156 (21):2469-2475 138.Hui SL, Slemenda CW, Johnston Cc. Age and in a prospective study J Clin Invest 1988; 81: 1804-1809 139.Hui SL, Slemenda CW, Johnston Cc. Baseline measurements of bone mass predicts fracture in white women. Ann Intern Med.1989;111:355-361 140.Itoi E, Yamada Y, Sakurai M, Kasama F. Bone mineral density and back muscle strength in spinal osteoporotics. J Bone Miner Metab 1990: 77-80 141.Jackson RP, Mc Manus AC. Radiographic analysis of sagittal plane alignment and balance in standing volunteers and patients with low back pain matched for age,sex, and size. Spine 1994; 19 (14): 1611-1618 142.Vestergaard P, Krogh L, et al. Fracture risk is increased in Crohn‟s disease, but not in ulcerative colitis. Gut 2002;41:176-81 143.Buchman Al. Side effects of corticosteroid therapy. J Clin Gastroenterol 2001;33(4):284-94 144.Adachi JD, Olsynsky WP, Hanley OA, et al. Management of corticosteroid-induced osteoporosis. Semin Arthritis Rheum 2000;29:228-51 145.Mansin JE, Martin KA. Post menopausal hormene replacement therapy. N Eng Compston E. Osteoporosis in inflammatory bowel disease. Satengi J, Sutherland LR. Inflammatory Bowel Disease 1th Edition 2003 pages 637-948J Med 2001;345(1):34-40 146.Leftus EV, Sandborn VJ. Epidemiolgy of inflammatory bowel disease Gasroenterol Clin N Am 2002;31:1-20 147.Süleymanlar İ. İnflamatuvar barsak hastalıklarında ekstraintestinal tutulum. İnflamatuvar Barsak Hastalıkları el kitabı. İBH Derneği 2006:194-195 148.Silvennoinen JA, Karttunen TJ, Niemela SE et al. A controlled study of bone mineral density in patients with inflammatory bowel disease. Gut 1995; 37: 71-76 149.Stockbrugger RW,Schoon EC,S.Milia PR.Discordance between the degree of osteopenia and the prevelans of spontaneus vertebral fractures in Crohn disease,2002 150.Pigot F, Roux C, Chaussade S, Hardelin D. Low bone mineral density in patient with inflammatory bowel disease. Dig Dis Sci 1992; 9: 1396-1403 151.Jahnsen J, Falch JA, Aadland E, Mowinckel P. Bone mineral density is reduced in patients with crohn‟s disaese but not in patients with ulcerative colitis: a population based study. Gut 1997; 40:313-319 152.Heijckmann AC,Hujiberts MSP,Schoon EJ,High prevelance of morphometricvertebral deformities in patients with İBD,Eur J Gastroenterolhepatol,2008 153.Hela S, Nihel M, Faten L, Monia F, Jalel B, Azza F, Slaheddine S. Osteoporosis and crohn disease. Joint Bone Spine 2005 Oct; 72(5):403-407 94