Sayı: 7 Kış Aralık 2012 - Ocak/Şubat 2013 SPORUN KALBE YARAR VE ZARARLARI Bademcİk İltİhabı Fonksiyonel Sindirim Sistemi Hastalıkları S SE Çocukluk Çağı Konjenital KALP HASTALIKLARI Doğum Kontrol Hapları EGZERSİZ NEDEN GEREKLİ? DAL GALARI İLE TAŞ KIRMA Grip ve Soguk algınlığını karıştırıyor musunuz? Ağrı-Şişkinlik-Kabızlık Bağırsak Sendromu (IBS) Röportaj sELİM gÜLGÖREN İR D İZ İNİZ M S E İY LİR D İ E B H LA 1 A 2 İÇİNDEKİLER MEVSİM KÖŞESİ 6 12 Doğum Kontrol Hapları Bademcİk İltİhabı Göz Hastlığı; KERATOKONUS sELİM gÜLGÖREN 16 Röportaj 20 Bu AŞK Bitmeli Fonksiyonel Sindirim Sistemi Hastalıkları Freesia FREZYA ÇİÇEĞİ Frezya Çiçeği, Iridaceae familyasındandır. Anavatanı Güney Afrika’dır. Soğanlı, yumrulu ve rizomlu süs bitkileri içinde en çok yetiştirilen bitkidir, Avrupa’da karanfilden sonra en çok fresia yetiştirilir. Ülkemizde az tanınmakla beraber son yıllarda üretimi artmıştır. Frezyalar parlak renkleri ve emsalsiz kokusuyla kış aylarında kesme çiçek olarak evlerimizi şenlendirir. Fresia güzel kokusu nedeniyle parfüm endüstrisinde de kullanılır. Fresia bitkisinin ortalama boyu 50-75 cm’dir. Kesme çiçekçilikte uzunluk 35-50 cm, saksı çiçekçiliğinde ise 25-35 cm’dir. Fresia’nın sıcaklık isteği az olması nedeniyle ısıtma giderleri azdır. Isıtılmayan seralarda da yetiştirilebilir. Fresia nemli toprakları sever. Fresia düşük sıcaklıkta yetişen bitki olduğu için üretim genellikle kış aylarında yapılır. Sıcaklık uzun süre yüksek kalırsa çiçeklenme olmaması söz konusudur. Işık etkisi söz konusu olduğunda gün uzunluğu dikkate alınmalıdır. Fresia bitkisinin gelişiminde gün uzunluğu sıcaklık kadar etkili değildir. Yapılan çalışmalar bazı çeşitlerde gün uzunluğunun etkili olduğunu, bazılarında ise etkili olmadığını ortaya çıkarmıştır. Kısa günlerde çiçeklenmenin hızlandığı, uzun gün koşullarında ise çiçek sayısının azaldığı görülmektedir. KOLANsağlık İmtiyaz Sahibi KLN Sağlık ve Eğitim Hizmetleri A.Ş. adına Av. Mehmet Nedim KOLAN Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Ahmet Şah KOLAN Yönetim Kurulu Başkan Vekili Genel Müdür Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Şirvan KOLAN Kurumsal Medya ve İletişim Koordinatörü Yayın Adı KOLAN SAĞLIK Yayın Türü Yerel süreli / 3 ayda bir / Ücretsiz 14 Çocukluk Çağı Konjenital KALP HASTALIKLARI DİŞ ETİ HASTALIKLARI 24 26 Yürüyüş, Egzersiz veya Fitness Neden Gerekli ? 32 30 KOAH SPORUN KALBE YARAR VE ZARARLARI... Kolon Kanseri SE S DALGALARI İLE TAŞ KIRMA 38 40 Grip ayrı Soguk algınlıgı ayrı Hastalık sudoku 46 BULMACA Yayın Kurulu Başkanı Ercan KOLAN Genel Müdür Vekili Yayın Kurulu Prof. Dr. Fikret TURAN Doç. Dr. Hasan MİRZAİ Doç. Dr. Kenan İLTÜMÜR Op. Dr. Serkan Fatih İPEK Uzm. Dr. Önder Yüksel ERYİĞİT Op. Dr. Nurettin KAPUCU Op. Dr. Ahmet Atilla YILMAZ Op.Dr.Tolga DEMİR Op.Dr. Şevki Serkan HEZAR Op. Dr. Berge EDE Op. Dr. Arzu Aydın ÇUHALI Dr. Şilan KOLAN 22 35 44 Hukuk Danışmanı Kolan Hukuk Bürosu Yayına Hazırlayanlar Şirvan KOLAN Damla AYDIN Dicle KOÇLAR Baskı Filmon Ofset Filmcilik Matbaacılık Ltd.Şti. İkitelli Organize Sanayi Bölgesi ESKOOP San. Sit. B-1/35 İkitelli 34306 İstanbul (0212) 671 57 40 Reklam Rezervasyon: 0530 955 08 17 0212 883 90 90 Dahili: 4114 - 4113 Dergimizde yayımlanan yazı ve fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Dergimizde yer alan ilan, yazı ve fotoğrafların sorumluluğu sahiplerine aittir. 3 KATKIDA BULUNANLAR Op .Dr. Serkan Fatih İPEK 1999 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden mezun olan Op.Dr. Serkan Fatih İpek, Genel Cerrahi alanındaki uzmanlık eğitimini ise İstanbul Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. Op.Dr. Serkan Fatih İpek, Silivri Kolan Hospital’da Genel Cerrahi Uzmanlığı ve Başhekimlik yapıyor. Op .Dr. Turgay Osman ARDA İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan Op. Dr. Turgay Osman Arda uzmanlık eğitimini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Op. Dr. Turgay Osman Arda Büyükçekmece Kolan Hospital’da görev yapıyor. Uzm. Dr. Nurçin Çimen İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Eğitimi’nden mezun olan Uzm. Dr. Nurçin Çimen, 2006 - 2008 Bulanık Devlet Hastanesi - Devlet Hizmeti Yükümlüsü olarak görev yaptı. Uzm. Dr. Nurçin Çimen Beylikdüzü Kolan Hospital’da Göğüs Hastalıkları Bölümünde görev yapıyor. Uzm.Dr. Metin Mehdi AZARBAZ 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm.Dr Metin Mehdi Azarbaz, uzmanlık eğitimini 1998 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi’nde tamamladı. Uzm.Dr. Metin Mehdi Azarbaz, Büyükçekmece Kolan Hospital’da kardiyoloji uzmanı olarak görev yapıyor. Uzm.Dr. İsmail Hakkı BOZ İstanbul Üniversitesi İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi İstanbul (Çapa) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı’nda ihtisasını yaptı. Uzm. Dr. İsmail Hakkı Boz Büyükçekmece Kolan Hospital’da İç Hastalıkları Bölümünde görev yapıyor. Dt. Mehmet BÜDÜŞ İstanbul Üniversitesi Çapa Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olan Dr. Mehmet Büdüş 2005-2007 yılları arasında çeşitli hastanelerde görev alan Dr. Mehmet Büdüş, 2008’den beri Silivri Kolan Hospital’da Diş Hekimi olarak görev yapmaktadır. Türk Diş Hekimleri Birliği üyesidir Dyt. Gülşen LÜKEL 2008 Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden mezun olan Gülşen Lükel, Büyükçekmece Kolan Hospital’de görev yapıyor. 4 KATKIDA BULUNANLAR Uz.Dr. Z. Beril Mardinli 1987 İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan Uzm.Dr. Z. Beril Mardinli üniversite giriş sınavında okul birinciliği ödülü aldı. 1983 yılında Londra Guys Hospital Kardiyoloji de stajlarını tamamladı. İç Hastalıkları Uzmanlığı eğitimini Okmeydanı Eğitim Araştırma Hastanesinde tamamladı. Uzm.Dr. Beril Mardinli Büyükçekmece Kolan Hospital’de görev yapıyor. Op. Dr. Mustafa Sedat BİLECAN 2003 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olan Op. Dr. Mustafa Sedat Bilecan ihtisasını Süleymaniye Kadın doğum ve Çocuk hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tamamladı. 2010-2012 yılları arasında Diyarbakır Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesinde görev yaptı. İstanbul Tabipler birliğine üye olan Op. Dr. Mustafa Sedat Bilecan Büyükçekmece Kolan Hospital’de görev yapıyor. Dr. Şilan KOLAN 2003 yılında Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Dr. Şilan Kolan, Güngören Kolan Hastanesi’nde Yönetici ve Başhekim Yardımcısı olara görev yapıyor. Prof. Dr. Gülden KAFALI 1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1992’de Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanlığını Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaptı. 1998’de Doçentliğini Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde, 2003’te Fötal Ekokardiyografi Eğitimi St. George Hospital, Fetal Medicine Unit. Londra, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Profesörlüğünü İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesinde yaptı. Prof. Dr. Gülden Kafalı Beylikdüzü Kolan Hospital’da Çocuk Kardiyolji Bölümünde Görev yapıyor. Op.Dr. Osman Nuri AKBULUT 1996 Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Op.Dr.Osman Nuri Akbulut, 1998-2003 yılları arasında Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Üroloji ihtisasını tamamladı. 1997-1998 yılları arasında Erzurum Aşkale sağlık merkezinde pratisyen hekim olarak çalıştı. 2004-2007 yılları arasında Ağrı Devlet Hastanesinde Üroloji Uzman olarak çalıştı. 2007-2008 yılları arasında Kızılay Esenyurt Hastanesinde çalıştı. 2008 yılından beri Büyükçekmece Kolan Hospital’de Üroloji Uzmanı olarak görev yapmaktadır. Türk Tabipler Birliği ve Türk Üroloji Derneği üyesidir. Op. Dr. Alptekin GÖK 1990 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu olan Op. Dr. Alptekin Gök 1995 yılında İstanbul Haseki Hastanesi Göz Kliniğinde ihtisasını aldı. 2 yıl Okmeydanı SSK Hastanesi’nde çalıştıktan sonra 2006’dan beri Büyükçkmece Kolan Hospital’da Göz Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapmaktadır. Türk Oftalmoloji Derneği üyesidir. 5 MEVSİM KÖŞESİ Op. Dr. Mustafa Sedat BİLECAN Kadın Hastalıkları ve Doğum Gebelikten korunmada DOĞUM KONTROL haplarının yeri . . . ORAL KONTRASEPTİFLER (DOĞUM KONTROL HAPLARI) Doğum kontrol hapları birçok ülkede son 20 yıl içinde en yaygın korunma yöntemi haline gelmiştir. Günümüzde, gelişmiş ülkelerde, yaklaşık 24 milyon evli kadın ya da bir başka deyişle, doğurgan yaştaki evli kadınların %14’ü doğum kontrol hapı kullanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde de yaklaşık 38 milyon evli kadın (doğurgan yaştaki kadınların yaklaşık %6 sı) hap kullanmaktadır. Doğum kontrol hapları içerdikleri kadınlık hormonlarına göre ikiye ayrılır; *Kombine oral kontraseptifler (doğum kontrol hapları), *Yalnız progestin içeren haplar (minihaplar), KOMBİNE ORAL KONTRASEPTİFLER (KOMBİNE DOĞUM KONTROL HAPLARI) Kombine oral kontraseptifler çok güvenilir bir korunma yöntemidir. Bunlar doğal kadınlık hormonları östrojen ve progesteronun sentetik formlarını içerir. 21 ya da 28 günlük paketler halinde hazırlanmıştır. Yapılan çalışmalarda iki grubun birbirinden üstün olmadığı görülmüştür. Etki mekanizması; Ovülasyonu (yumurtlama) baskılayarak, rahim ağzı sıvısını spermlerin geçişini engelleyecek şekilde kalınlaştırarak ve döllenmiş yumurta hücresinin taşınmasını yavaşlatarak gebeliği önler. Etkililik; Doğru kullanıldığında %99,9 etkilidir. Kullanımının ilk yılında 1000 kullanıcıdan 1’inde gebelik gözlenir. Olağan kullanımdaki başarısızlık nedenlerinin başında kullanıcı uyumsuzluğu gelmektedir. Olumlu Yönleri 99 Doğru kullanıldığında son derece etkilidir. 99 Kullanılması kolaydır. 99 Etkileri ve yan etkileri çok iyi incelenmiştir. 99 Cinsel ilişkiyi etkilemez. 99 Gebe kalma kuşkusu olmadan cinsel ilişkiye girmek, alınan zevki arttırır. 99 Kadın gebe kalmak istemediği sürece kullanabilir, ara vermeye gerek yoktur. 99 Menarştan (ilk adet yaşı) menopoza kadar her yaşta kullanılabilir. 99 Yöntemi bırakmak için sağlık personeline gerek yoktur. 99 Aşağıdaki durumları azaltır; Dış gebelik, Adet öncesi gerginlik, Endometriyozise bağlı yakınmalar, Rahim kanseri, Yumurtalık kanseri, Yumurtalıklarda kist oluşumu, Rahim ve yumurtalık iltihaplı hastalığı, Memenin iyi huylu hastalıkları. 99 Demir eksikliği anemisini azaltır. 99 Akneye iyi gelebilir. 99 Adet kanamaları miktarca az, daha kısa süreli ve düzenli hale gelir. 99 Adet ağrıları çok azalır ya da kaybolur. 66 Olumsuz Yönleri • Her gün hap almanın hatırlanması gerekir, aksi takdirde etkili değildir. • Kilo artışı olabilir. • Depresyon ve cinsel istek azalması gibi ruhsal değişiklikler olabilir. • Lekelenme ya da ara kanama görülebilir. • Bazı ilaçlarla etkileşimi vardır. • Kan basıncı yüksek olan, 35 yaşın üstünde ve aynı zamanda günde 20 den fazla sigara içen kadınlarda nadiren kalp krizine ve bacak derin venlerinde tromboza (damar tıkanıklığı) neden olabilir. • Kan basıncını yükseltebilir. • AIDS dahil cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruyucu değildir. Yan Etkileri • Bulantı • Ara kanamaları ve lekelenme • Kilo artışı • Amenore (adet görmeme) • Akne • Baş ağrısı • Memelerde hassasiyet • Baş dönmesi Yan Etki ve Sağlık Sorunlarında Tutum Adet arası lekelenme ya da kanama Hap almaya başladıktan sonraki ilk üç ay için normaldir. Kadınların çoğunda ilk üç ay içinde önemli oranda azalır. Baş ağrısı Sık ve şiddetli ise, mide bulantısı ile birlikte ise, baş ağrısıyla birlikte konuşamama, uyuşukluk, halsizlik, karıncalanma veya görme bozuklukları oluyorsa hap alımı bırakılmalıdır, hastanın hormonsuz bir korunma yöntemi seçmesine yardımcı olunmalıdır. Baş ağrısı şiddetli değilse, enderse ya da mide bulantısı ile birlikte değilse, hap kullanımına devam edilmelidir. Yüksek kan basıncı Hap kullanımına bağlı yüksek kan basıncı genellikle 1 ila 3 ay içinde kaybolur. Mide bulantısı İlk 3 ayda sık görülür. Hapların her gün aynı saatte yemekle birlikte ve gece alınması bu etkiyi önler. Memede dolgunluk ya da duyarlılık Genellikle hapa başlandıktan sonra üç ay içerisinde düzelir. Kullanım Kuralları • Hap kullanmaya başlamak için en uygun zaman, adetin ilk günüdür. Bununla birlikte kadının adetleri düzenliyse adetin ilk 7 günü içinde herhangi bir günde başlanabilir. Eğer adet kanaması henüz bitmişse ilk ayda gebelikten korumayabileceğinden ilk 7 gün ek bir yöntem kullanılmalıdır. • Gebelik olmadığından emin olunan herhangi bir günde de hapa başlanabilir. Ancak ilk 7 gün ek bir yöntem kullanılmalıdır. • Haplar her gün aynı saatte, yatmadan hemen önce ya da tercihen akşam yemeğiyle birlikte alınmalıdır. • Böylece hatırlanması daha kolay olacak; bulantı ve diğer yan etkiler önlenebilecektir. • Paketteki tüm haplar bitene kadar günde bir hap alınmalıdır. 21 tabletlik hap kullanılıyorsa 7 gün, 22 tabletlik bir hap kullanılıyorsa 6 gün ara verdikten sonra adet kanaması olsun olmasın, yeni bir pakete başlanmalıdır. Pakette 28 hap varsa hiç ara vermeden ikinci pakete geçilebilir. • 28 hap içeren doğum kontrol haplarında paketteki 21 beyaz hap hormon içerir. Son haftada alınan 7 kahverengi hapta ise hormon yoktur. Bu haplar adet kanaması sırasındaki kaybın yerine konması için demir içerir. • Herhangi bir nedenle hormon içeren hap/hapların kullanılması unutulursa; 1 hap unutulduğunda Unutulan günün hapı, hatırlanır hatırlanmaz alınmalıdır. 2 hap unutulduğunda ilk iki hafta içinde ise üst üste iki hap alınarak eksik günler tamamlanır. Bu durumda bir hafta süre ile ek bir yöntem (kondom vb.) kullanılmalıdır. Üçüncü hafta da paket atılıp aynı gün yeni bir pakete başlanmalıdır. Bir hafta süre ile ek bir yöntem kullanılmalıdır. 3 hap unutulduğunda Paket atılıp aynı gün yeni bir pakete başlanmalıdır. Bir hafta süre ile ek bir yöntem kullanılmalıdır. • Hap kullanırken iki kez ya da daha fazla adet görülmemesi durumunda, gebelik olasılığının araştırılması gerekir. • Gebe olduğunu bilmeden hap alanların anormal bebek doğurma riski artmaz. • Doğum kontrol hapı kullanımı sırasında; şiddetli karın ağrısı, şiddetli göğüs ağrısı, nefes darlığı, şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi, kuvvet ya da his kaybı, şiddetli uyluk ya da bacak ağrısı, ani görme kaybı ya da bulanık görme, konuşma bozukluğu, deride ve gözlerde sararma gibi durumlarda hasta mutlaka doktora başvurmalıdır. SÖYLENTİ VE GERÇEKLER 88 Hap kanser yapar. Araştırmalarda hapın kansere neden olduğu görülmemiştir. Aslında, yumurtalıklarda ve rahimde kanser oluşumuna karşı koruyucu bir etkisi vardır. 88 Hap, anormal bebeklere ve çoğul doğumlara (ikiz,üçüz) neden olur. Hap kullananlarla kullanmayanlar arasında anomalili (anormal) bebek doğurma açısından bir farklılık saptanmamıştır. Aynı şekilde, hap alırken gebe kalanlarda ikiz ya da üçüz doğum oranının yüksek olduğuna ilişkin bir veri de yoktur. 88 Hap alan kadın, hapı bıraktıktan sonra tekrar gebe kalmakta güçlük çeker. Kadın hap kullanmaya son verdikten sonra yumurtalıkları, eskiden olduğu gibi çalışmaya başlar. Ancak gebe kalmada 2-3 aylık bir gecikme olabilir. Hap almayı bıraktıktan sonra gebe kalmakta güçlük çeken kadınların, hap kullanmamış olsalar dahi aynı güçlükle karşılaşacakları kabul edilmektedir. 88 Gebe kalmanın olumsuz etkilenmemesi için hap kullanımına ara vermek gerekir. Doğum kontrol hapı kullanımına zaman zaman ara verilmesinin doğurganlığın geri dönüşü yada artışı ile bağlantısı yoktur. 88 Doğum kontrol hapları damar tıkanıklığına yol açar. Doğum kontrol hapı kullanmayan üreme çağındaki kadınlarda damar tıkanıklığı görülenlerin sayısı yılda 100 binde 3-4’tür. Bu sayı, doğum kontrol haplarının 7 farklı çeşitlerini kullanan kadınların bir kısmında 100 bin kadında 10-15, diğer kısmında 100 bin kadında 2030’dur. Doğum kontrol hapı kullanılmasında sakınca olmayan durumlar 1. 40 yaş altı 2. Obezite 3. Hafif şiddette baş ağrıları 4. Kadın hastalıkları ve doğum ile ilgili durumlar; Hiç doğum yapmamış ve birden fazla doğum yapmış olmak, Doğum sonrası (ilk 3 hafta geçtikten sonra ve emzirmiyorsa), Düşük sonrası, Gebeliğe bağlı diyabet, Rahim ağzında yara olanlarda, Rahminde miyomu olanlarda, Rahim kanseri, Yumurtalık kanseri, İyi huylu yumurtalık tümörleri, Mevcut ya da geçirilmiş rahim ve yumurtalık iltihaplı hastalığı, Geçirilmiş dış gebelik, Endometriosiz, Adet düzensizlikleri, Adet sancısı olanlar. 5. Cinsel yolla bulaşan hastalığı olanlar 6. HIV pozitif ya da AIDS olanlar 7. Meme hastalıkları; İyi huylu meme hastalıkları, Ailede meme kanseri öyküsü. 8. Kardiyovasküler durumlar; Varis. 9. Kronik hastalıklar; Viral hepatit taşıyıcılığı, Tiroid hastalıkları, Demir eksikliği anemisi, Epilepsi, Tüberküloz, Sıtma. Doğum kontrol hapı kullanılmaması gereken durumlar 1. 35 yaş ve üstünde, günde 20’den fazla sigara içenler 2. Fokal nörolojik bulgular veren migren tipi baş ağrıları 3. Gebelik 4. Emziren annelerde doğum sonrası ilk 6 hafta 5. Mevcut meme kanseri 6. Düzenli kan basıncı kontrolü yaptıramayan orta derecede hipertansiyon olguları (Kan basıncı 160/100179/109) 7. Şiddetli hipertansiyon olguları (Kan basıncı >180/110) 8. Ağır damar tutulumu ile seyreden diyabet olguları 9. Tromboemboli (damar tıkanıklığı) (mevcut/geçirilmiş) 10. Mevcut ya da geçirilmiş iskemik kalp hastalığı 11. Geçirilmiş kafa içi damar hastalığı 12. Komplikasyonlu kalp kapağı hastalıkları 13. Uzun süre hareketsiz kalmayı gerektiren büyük cerrahi müdahaleler 14. Aktif viral hepatit 15. Karaciğer tümörleri (iyi ya da kötü huylu) 16. Karaciğerde ağır fibrozis 17. Şiddetli siroz 8 Ergenlik döneminde doğum kontrol hapı kullanımı • Sağlıklı ergenlerde oral kontraseptif kullanımının hemen hiç sakıncası yoktur. • Menarşta büyüme ve üreme sistemindeki gelişme esas itibariyle tamamlanmıştır. Doğum kontrol hapının ergenlikte kullanımının büyüme ya da üreme işlevleri üzerine engelleyici bir etkisi olduğu gösterilmemiştir. • İlerideki doğurganlık üzerine hiçbir yan etki oluşturmaz. • Ergenlerde düşük dozlu doğum kontrol hapı kullanımının kilo artışına neden olmadığı, ayrıca akne sorununa da olumlu etki yaptığı bilinmelidir. • Adet sancısı, düzensiz kanamalar ve demir eksikliği anemisi düzelmektedir. Menopoz dönemde doğum kontrol hapı kullanımı • Düşük dozlu doğum kontrol haplarının herhangi bir üst yaş sınırı olmaksızın menopoza kadar kullanılabileceği konusunda görüş birliği vardır. • Kombine oral kontraseptiflerin, etkilerinden özellikle hapların progestin içeriği nedeniyle rahim iç zarının kalınlaşmasını önlemesi, miyom gelişimine ve osteoporoza karşı koruma sağlaması gibi korunma dışındaki yararları, bu yaş grubunda daha anlamlıdır. İlk kez kombine oral kontraseptif (doğum kontrol hapı) kullanımı • Hap kullanmaya yeni başlayanlar, durumu gözden geçirmek ve herhangi bir sorunu varsa görüşmek üzere, 2-4 hafta içinde doktoruna başvurmalıdır. • İzlem ziyaretinde durumu normal bulunan kadınlara 3 aylık hap verilir. Üç ay içinde kadının durumu tekrar gözlenmelidir. • Daha önce hap kullanmış kadınlara 6-12 aylık hap verilebilir. • Yakında evlenecek olan ve kombine oral kontraseptif kullanmayı planlayan kişilerin en az bir ay öncesinden hap almaya başlamaları önerilir. Bu süre içerisinde geçici yan etkilerin kaybolması ve hap alma alışkanlığının kazanılması sağlanmış olur. • Emziren kadınlarda kombine oral kontraseptif kullanımı bebek 6 aylık olana kadar ertelenmelidir. Doğum kontrol haplarının aile planlaması dışındaki yararları • Demir eksikliğinden kaynaklanan anemiyi azaltır. • Adet öncesi ile ilgili yakınmaları azaltır. • Akneye iyi gelebilir. • Adet kanamaları miktarca daha az, daha kısa ve düzenli hale gelir. • Adetlerde kramp ya da ağrı çok azalır ya da hiç olmaz. • Bazı kadınlar kilo alır ve göğüs ölçülerinin genişlediğini görür. • Büyük olasılıkla gebe kalma endişesi ortadan kalktığı için bazı çiftler cinsel ilişkiden daha çok zevk alır. • Romatoid artrit, memenin fibrokistik hastalığı ve fibroadenomun görülme sıklığı azalır. • Osteoporoz riskini azaltır. •Rahim kanseri En az 12 aylık kombine oral kontraseptif kullanımının rahim kanserini %50 oranında azalttığı gösterilmiştir. En yüksek koruyucu etki, 3 yıldan fazla kombine oral konstraseptif kullanımı sonucunda elde edilir ve bu koruyucu etki kullanım bırakıldıktan sonra en az 15 yıl boyunca devam eder. •Yumurtalık kanseri Kadın üreme organları kanserleri arasında tanısı geç konan ve bu nedenle seyri en kötü kanser olan yumurtalık kanserine karşı koruyucu etkisi, kombine oral kontraseptiflerin en önemli yararlarından biridir. Yumurtalık kanseri oluşma riski kombine oral kontraseptif kullananlarda, kullanmayanlara oranla %40 azdır. Koruyucu etki en az 3-6 ay kombine oral kontraseptif kullanımından sonra başlar ve en az 3 yıllık kullanımdan sonra risk azalması anlamlı hale gelir. YALNIZ PROGESTİN İÇEREN HAPLAR (MİNİHAPLAR) Bu haplar doğum kontrol haplarına alternatif olarak geliştirilmiştir, kadında doğal olarak oluşan rahim ağzı sıvısını kalınlaştırarak spermin geçişine engel olur. Etki Mekanizması • Rahim ağzı sıvısını kalınlaştırarak spermlerin geçmesini önler. • Adetlerin %40-60’ında ovülasyonu (yumurtlama) engeller. • Tubal moliteyi yavaşlatır. • Rahim iç zarını incelterek gebeliğin rahme yerleşmesi olasılığını azaltır. Etkililik Kullanım kuralları • Adet gören kadınlarda minihap kullanmaya başlamak için en uygun zaman, adetin ilk günüdür. Bununla birlikte adetin ilk beş günü içinde herhangi bir zamanda da başlanabilir. • Eğer kadın emziriyorsa doğumdan 6 hafta sonra minihapa başlanabilir. • Paket bitinceye kadar 28 gün süre ile hergün aynı saatte hap alınmalıdır. Son yedi hap kullanılırken adet görme olasılığı vardır. Adet görsün yada görmesin, paketteki haplar bitince ara vermeden yeni bir pakete başlanmalıdır. • Minihaplar ilk yedi gün içinde tam etkili değildir. Bu süre içinde ek yöntem (kondom vb.) kullanılmalıdır. Bebeğine sadece meme veren kadınlarda doğumdan sonraki ilk 4-6 ayda yumurtlama olmayabilir. Anne bebeğine ek gıda veriyorsa, kullanımın ilk haftasında ek bir korunma yöntem uygulanmalıdır. • Periyodlar arasında lekelenme yada kanama oluyorsa, minihaplara aksatmadan devam edilir ilk birkaç ay içinde ya da bir veya birkaç hap unutulursa, kanama olabilir. Ancak, kanama şiddetliyse, karın ağrıları ve kramplar oluyorsa hemen doktora başvurulmalıdır. • Mini hap alma unutulursa; birkaç saatte olsa hap almayı unutma, lekelenme yada çekilme kanamasına neden olabilir: daha önemlisi gebelik riski artar. Minihap, kadın emzirdiği sürece, doğumu izleyen dokuz ay boyunca %98,5 oranında etkilidir. Diğer zamanlarda (emzirmeyen kadınlarda ya da lohusalık dönemi dışında) güvenilirliği %96’ya düşer. Olumlu yönleri 99 Adet kanamasının miktarını ve krampları azaltır. 99 Kombine oral kontraseptiflere oranla, kilo alma, bulantı gibi yan etkiler daha azdır. 99 Anne sütünün niteliğini değiştirmez, miktarını arttırabilir. Dokuz aydan kısa bir süre önce doğum yapmış emziren kadınların çoğu için en uygun yöntemlerden biridir. 99 Kombine oral kontraseptiflere oranla, kan basıncını yükseltme, baş ağrısı ve depresyona neden olma riski daha azdır. 99 Pıhtılaşma riskini arttırmaz. 99 Diyabetik kadınlar güvenle kullanabilir. 99 Cinsel ilişkiyi kesintiye uğratmaz. Olumsuz yönleri • Emzirme azaldıkça ya da sona erince etkisi azalır. • Kombine oral kontraseptiflere oranla ara kanaması, lekelenme, amenore ve adet düzensizlikleri daha fazla görülür. • Kombine oral kontraseptiflerden birinin unutulmasına oranla, mini haplardan birinin alınmaması durumda gebe kalma olasılığı daha yüksektir. • Cinsel yollarla bulaşan hastalıklara karşı koruyuculuğu yoktur. 9 • Kadın 1 hap almadıysa ya da 3 saatten fazla geciktiyse, unuttuğu hapı hatırlar hatırlamaz almalı ve 48 saat ek süre ile ek bir korunma yöntemi kullanmalıdır. • 2 ya da daha fazla hap almadıysa, iki gün süreyle ikişer hap almalı ve daha sonra günde birer hap almayı sürdürmelidir. Bu durumda bir hafta süreyle ek bir korunma yöntemi kullanılmalıdır. • Hapı unuttuğu ya da 3 saatten fazla geciktirdiği süre içinde cinsel ilişkide bulunan kadınlarda gebelik riski yüksek olduğundan araştırılmalıdır. • Minihaplar HIV/AIDS ve Cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruma sağlamaz. Minihap kullanılmasında sakınca olmayan durumlar 1. 2. 3. 4. 5. 6. 16 yaşından büyük Sigara içenler Obezite Hafif şiddette ya da fokal bulgu vermeyen şiddetli baş ağrıları Büyük cerrahi müdahaleler Kadın hastalıkları ve doğum ile ilgili durumlar; Hiç doğum yapmamış ve birden fazla doğum yapmış olmak, Emziren annelerde doğum sonrası ilk 6 hafta geçtikten sonra, Emzirmeyen annelerde ilk 3 hafta içinde ya da sonrasında, Düşük sonrası, Gebeliğe bağlı diyabet, Rahim ağzında yara olanlarda, Rahminde miyomu olanlarda, Rahim kanseri, Yumurtalık kanseri, İyi huylu yumurtalık tümörleri, Mevcut ya da geçirilmiş rahim ve yumurtalık iltihaplı hastalığı, Endometriosiz, Adet sancısı. 7. Cinsel yolla bulaşan hastalığı olanlar 8. HIV pozitif ya da AIDS olanlar 9. Meme hastalıkları; İyi huylu meme hastalıkları, Ailede meme kanseri öyküsü. 10. Kardiyovasküler durumlar; Kan basıncı 140/90-179/109 mmHg arasında olanlar, Mevcut ya da geçirilmiş damar tıkanıklığı, Kalp kapağı hastalıkları, Yüzeysel damar iltihabı, Varis. 11. Kronik hastalıklar; Safra kesesi hastalıkları, Viral hepatit taşıyıcılığı, Tiroid hastalıkları, Demir eksikliği anemisi, Epilepsi, Talasemi ve Orak hücreli anemi, Tüberküloz, Sıtma. Minihap kullanılmaması gereken durumlar Gebelik 10 444 1 44 3 11 Bademcİklerde mİkroplara yenİk düş e r Op. Dr. Turgay Osman ARDA Kulak Burun Boğaz Bademcİk İltİhabı (Tonsİlİt) Bademcik dilin arka kısmında, boğazın her iki yanında bulunan ve bağışıklık sistemimizin bir parçası olan organlarımızdır. Tonsil olarak ta adlandırılan bademcikler vücuda giren bakteri ve virüs cinsi mikropları yakalayarak vücudun mikroplarla savaşmasına yardımcı olan lenfosit denen hücreleri üretirler. Lenfositler kendileri mikropları öldürmekte ya da mikropların öldürülmesini sağlayan antikorlar üretmektedir. Vücudumuza giren bakteri ve virüslerin bazıları bademciklerin bu etkilerine rağmen yok edilemez ve bademciklerde çoğalarak bademciklerin iltihaplanmasına neden olur. Bademciler iltihaplandığında büyür, kızarır ve bazen üzerinde de sarı-beyaz iltihap birikir. Bu duruma bademcik iltihabı “tonsilit” adı verilir. Bademciklerin iltihabına bazen de boğazın arka duvarını oluşturan “farenks” de eşlik eder, o zaman “tonsillofarenjit” olarak adlandırılır. Bademcik iltihabı çocuklarda en sık görülen hastalıklardan biridir, en fazla 5-15 yaşlarında ve kış-ilkbahar döneminde görülür, 2 yaş altı ve 50 yaş üstü kişilerde görülmesi oldukça nadirdir. Bademcik iltihabı bulaşıcıdır, tükürük, burun ve boğaz sıvıları gibi vücut sıvıları, solunum yolundan hava yolu ile çıkan damlacıklarla insandan insana bulaşır. 12 Bademcİk İltİhabının (tonsİlİt) belİrtİlerİ nelerdİr? Bademciklerde şişkinlik, kızarıklık, bazen de üzerinde beyaz-sarı iltihap, Boğaz ağrısı, bazen ağrı kulağa da vurabilir, Yutkunma sırasında zorlanma, ağrı ve rahatsız hissetme, iştahsızlık, Ateşlenme, üşüme, titreme Vücutta yaygın ağrı, eklem ağrıları, kırgınlık, halsizlik Boyundaki lenf bezlerinde şişkinlik, ağrı ve hassasiyet Baş ağrısı Ağız kokusu Seste değişiklik Çocuklarda bu belirtilere ek olarak; Mide bulantısı, kusma ve karın ağrısı oluşabilir. Bademcİk İltİhabının (tonsİlİt) tedavİsİ nasıl yapılır? Bademcik iltihabı kendi yaptığı rahatsızlık dışında vücudun çeşitli organlarında meydana getirdiği dolaylı bozukluklar (komplikasyonlar) açısından önemlidir. Bademcik iltihabı tedavisinde amaç enfeksiyonun yok edilmesi ve ortaya çıkabilecek komplikasyonların engellenmesidir. Ağız bakımında antiseptik gargara yapmak ve yeterli sıvı alımı gereklidir. Yatak istirahati, ağrı kesici, ateş düşürücü ve bakteriyel enfeksiyon oluşabilecek hastalarda antibiyotik kullanımı önemlidir. Bakteriyel enfeksiyonlarda eğer antibiyotik alınmaz ise hastalık kendini 7-8 günde sınırlar. Ancak hastanın antibiyotik alması baş ağrısı, ateş ve lenf bezi şişkinliklerini azaltır. Ayrıca antibiyotik kullanımı olası bir akut romatizmal ateş (romatizmal kalp iltihabı) veya akut glomerülonefrit (böbrek iltihabı) gibi komplikasyonları önlemiş olur. Antibiyotik tedavisi doktorun uygun gördüğü durumlarda doktor kontrolünde uygulanmalıdır. İhtiyaç olmadığı durumlarda kullanılan antibiyotik ishal, karın ağrısı, halsizlik gibi olumsuz etkilere yol açmaktadır. Viral enfeksiyonlarda kullanılan antibiyotikler virüslere hiç etki etmez ve bağışıklık sistemimizin önemli bir parçası olan “normal flora” bize yararlı olan bakterileri de öldürür, savunma sistemimize zarar verir. Antibiyotiklerin dozlarının iyi ayarlanmaması, az dozda veya kısa süreli kullanımı bakterileri öldürmeyip, şekil değişikliği yaptırır ve var olan antibiyotiklere karşı direnç geliştirebilmesine yol açar. Bu durumda bakteri güçlenip yeniden saldırıya geçer, şiddetli, zor tedavi edilen ve antibiyotiğe cevap vermeyen enfeksiyonlara neden olabilir. Hastalar bu durumlarda tekrar tekrar boğaz enfeksiyonu geçirebilir. İlaç kullanımı enfeksiyon belirtilerinin kısa sürede geçmesinde oldukça faydalıdır, bazı durumlarda iltihap ortadan kalksa bile bademciğin büyüklüğü ortadan kalkmamaktadır bu durumlarda boğaz kültürü yapılması tanı ve tedavi açısından oldukça önemlidir. Hangİ durumlarda bademcİkler alınmalıdır? Bir sene içinde 3, en çok 4 bademcik enfeksiyonu geçirilmişse, İki sene içinde senede en fazla 4 tonsillit atağı oluşmuşsa, Yemek yemeyi ve solunumu engelleyecek kadar büyük bademcikler oluşmuşsa, Bademcik etrafında apse oluşmuşsa, Bu gibi durumlarda hastaların KBB uzmanınca değerlendirilip, bademciklerin ameliyatla (tonsillektomi) alınması gerekmektedir. Bademcİk İltİhabına yakalandığımızda evde neler yapmalıyız? •Bol bol dinlenin, •Bol sıvı gıda tüketin, tükettiğiniz yiyecek ve içeceklerin çok soğuk yada çok sıcak olmamasına özen gösterin, •Vücut direncinizi arttırmak için bol sebze ve meyve tüketin, •Ortamın havasının nemli olmasına özen gösterin, •Sigara içilen ve havası dumanlı, kirli olan ortamlardan uzak durun, Bademcİk İltİhabı tedavİ edİlmez İse neler olur? Bademcik iltihabı kendini sınırlayan bir enfeksiyon türü de olsa bazı durumlarda çevre dokulara ve kana yayılarak bazı komplikasyonlara neden olabilir; * Akut Romatizmal Ateş (Romatizmal Kalp İltihabı, Ateşli Eklem Romatizması) * Akut Glomerülonefrit (böbrek iltihabı) * Derin boyun enfeksiyonu * Peritonsiller apse (Bademcik çevresi apse) * Septisemi (mikrobun kana yayılması) * Otitis media ve mastoidit (orta kulak ve kulak arkası kemiğin enfeksiyonu) * Pnomoni (Akciğer enfeksiyonu) * Menenjit (Beyin zarı enfeksiyonu) * Osteomiyelit (Kemik ve kemik iliği enfeksiyonu) * Septik artrit (Eklem enfeksiyonu) 13 Gençleri etkileyen göz hastalığı, KERATOKONUS! Opr.Dr. Alptekin GÖK Göz Hastalıkları “Hastalığın oluşumunda hem genetik hem de çevresel faktörler rol oynamaktadır. Çevresel faktörlerin en önemlisi gözü kaşımak, ovuşturmak ve bu şekilde korneaya zarar vermektir.” 14 Sıklıkla gençlerde görülen, korneanın sivrileşip incelmesi sonucu oluşan göz hastalığı keratokonus! Hem genetik hem de çevresel faktörler nedeniyle oluşan hastalık geç teşhis edildiği takdirde kornea nakli gerekebiliyor. Özellikle sıcak, toz ve alerjenlerin yoğun olduğu ülkelerde sıkça rastlanan keratokonus hastalığı ülkemizde en sık Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz sahillerinde görülmektedir. Korneanın öne doğru sivrileşip incelmesi sonucunda ortaya çıkan hastalık özellikler 15-30 yaş arası geçlerde sık görülüyor. Hastalığın oluşumunda hem genetik hem de çevresel faktörler rol oynamaktadır. Çevresel faktörlerin en önemlisi gözü kaşımak, ovuşturmak ve bu şekilde korneaya zarar vermektir. SIKLIKLA MİYOP VE ASTİGMATLA KARIŞTIRILIYOR ! Bu hastalık eğer fark edilmezse ilerlemesi 40’lı yaşlara kadar sürebilir, bu yaşların sonrasında artış yavaşlayarak durur. Hastalığın gelişme evresinde alerjik göz rahatsızlıklarına sıklıkla rastlanır. Sürekli gözlerin ovalanması korneayı tahrip eder ve bu durum dokularda incelmeye, erimeye neden olur. Tipik olarak bir göz daha çok etkilenir ve diğeri onu takip eder. Bu hastalık çoğu zaman rutin göz muayenelerinde miyop, astigmat ve göz tembelliğiyle karıştırılabilir. Bu durumda hastalığın tanısında gecikmeye yol açar. Hızlı seyreden ‘keratokonus’ hastalığında korneanın aşırı incelmesi ile kornea aniden aşırı ödemli, bembeyaz hale gelebilir. Bu evrede hastalık en ileri safhasına ulaşmış demektir. KERATOKONUSTA GENETİK YATKINLIK ÖNEMLİ ! Genetik yatkınlık hastalığın gelişmesinde önemli rol oynar, ebeveynlerinde keratokonus olan çocuklarda, % 7 oranında aynı hastalığa yakalanma riski vardır. Keratokonusda kornea yapısı bozulup düzensiz bir yüzey oluşturduğundan, hastalar genellikle gözlükten fayda görmezler. ‘Keratokonus’ tanısında keratometrik ölçümlerde yükselme, kornea kalınlığında azalma, düzensiz astigmatizma gibi belirtiler görülür. Kesin tanı kornea topografisidir. Topografide hastalığın tanısı ve evrenlenmesi belirlenir ve tedavi planlanır. GÖZLÜK FAYDA ETMİYOR ! Keratokonus hastalarında görme oranı gözlükle dahi artırılamıyor ve yaşla beraber hastalık da ilerliyor, bu nedenle keratokonus hastalarında görmeyi artırmak için kontakt lens tercih ediliyor. Şimdiye kadar kullanılan yarı sert kontakt lensler dışında, kullanımı kolay hibrit yapıdaki lenslerle allerjisi olmayan hastalarda görme kalitelerini artırmaları mümkün. Çeşitli nedenlerle kontakt lens kullanamayan hastalarda hem görmeyi artırmak, aynı zamanda ilerlemeyi yavaşlatmak, durdurmak için cerrahi uygulama gerekmektedir. 15 SELİMSELİM GÜLGÖREN GÜLGÖREN Yakışıklı, başarılı, cana yakın, sevimli, oyuncu ve sanatçı Selim Gülgören ile yeni albümü ve sağlıkla ilgili röportaj yaptık . . . 16 Selim Gülgören 1985 İstanbull doğumlu, Marmara Üniversitesi Turizm ve Seyehat İşletmeciliği mezunu, şu anda da Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İşletmecilik Bölümü 4. sınıfta okuyor. Boğaziçi Müzik Okulu Türk Sanat Müziği Bölümü, Üsküdar Musiki Cemiyeti Müzik için Kompozisyon Bölümü ve Avrupa Trio Müzik Okulundan da Jazz Trio eğitimi almış. Asıl işi aranjörlük olan Selim Gülgören reklam filmlerinde oynadıktan sonra, 2009 yılında ‘Baba Ocağı’ dizisinde rol almıştır. SELİMSELİM GÜLGÖREN GÜLGÖREN 25 17 Müzikle tanışmanız, müzik sevdanız, nasıl ve nereden geliyor? Selim Gülgören gün boyunca neler yapar? Müziğe 4 yaşında başladım, ablamın almış olduğu küçük bir org sayesinde ailem müzik kulağımın ne kadar iyi olduğunu öğrenmiş oldu ve ablam elimden tutup ÜSKÜDAR MÜZİK cemiyetinin korosuna yazdırdı. Koroya yazıldığımda daha 6 yaşındaydım ve o şekilde müzik sevdam başladı. Eskiden kasetçalarlar vardı kayıt yapardık, 3-4 tane teybim vardı kasetleri çoğaltıp birine önce sesimi kaydederdim, ondan sonra çıkartıp boş kaset koyardım, onun üzerine sıralara vurup ritim yapardım. Bu kasetleri albüm haline getirip aileme satardım. Aslında böyle yavaş yavaş ilerledi. Sonra müzik eğitimleri filan derken stüdyolarda asistanlık yapmaya başladım. İlk hedefim reklam müziklerini yapmaktı ve reklam müzikleri yaptım, ondan sonra yavaş yavaş albümler derken ilerledim ve bugünlere geldim. Valla günün yaklaşık 12 saatini müziğe ayırıyorum, yani işimle uğraşıyorum. Çünkü işin mutfağında olduğum için diğer şarkıcılardan daha fazla çalışmam gerekiyor. Aranjesi, miksi, kaydı, bestesi, melodisi derken birazcık uğraştırıyor, bu yüzden günün büyük çoğunluğu bunlarla geçiyor. Onun dışında iki tane köpeğim var onlarla ilgileniyorum. İşten dolayı çok fazla vaktim olmuyor yani günüm en çok stüdyomla ve köpeklerimle uğraşmakla geçiyor. Beslenmenize ne kadar önem veriyorsunuz? Beslenme dedin mi orda duracaksın! Beslenmeme çok önem veririm. Bol bol yemek yaparım, yemek yemeyi çok severim, özellikle ev yemeklerine bayılıyorum. Yararlı ne varsa onlarla ev yemekleri yapmaya çalışırım. Şu günlerde hayatınızın gündeminde neler Ispanağı çok severim, bezelye, patates, var? Yeni bir projeniz var mı? fasulye ve mantı yapmayı çok severim. Kendime ait olan bir stüdyom var, prodükSelim Gülgören’nin en beğendiği, siyon şirketimle burada reklam müzikleri dinlediği isimler kimler? yapıyoruz, miksler ve albüm projeleri düzenÇok fazla var ama tabii bunların liyoruz. İlk albümümü de buradan dolu dolu çıkaracağız kısmetse, 10 veya 12 parçalık bir başında Sezen Aksu ve Tarkan geliyor. albüm olacak. Şu ana kadar hep singlelarla insanların karşısındaydım. Aralık sonu gibi ilk albümümü çıkartacağım, şu anda tamamen gündemimizde o var. “Hani derler ya müzik tedavidir, gerçekten öyle benim için. Müzik beni hayata bağladı” 18 Bize sağlıkla ilgili mesaj verebilir misiniz? Sağlık hayatımızda en önde gelen şeylerden bir tanesi, aslında biz böyle işimiz gereği gece gündüz nerde ne yaptığımız belli olmadığından dolayı çok fazla sağlıkla ilgilenemiyoruz, hep sonraya atıyoruz. Mesela bir yerim ağrısa ne zaman göstersem acaba ama dur, yarın kayıt var deyip sürekli erteliyoruz. Ama yarın öbür gün sonuçlarına katlanıyoruz. Kesinlikle 6 ayda bir check-up yaptırmak gerekiyor, kendimizi takip etmek lazım. Ama maalesef benim iğne fobim var, yani o damara gireceğini anladığım zaman 5 kişi filan beni tutabiliyor. Hatta bir gün hiç unutmuyorum 3 yaşındaki bir çocukla karşı karşıya yatıyoruz 3 yaşındaki çocuk ses bile çıkartmıyor ben çığlıklar atıyorum yani bana iğneyi çocuk gibi kandırarak yaparlar. Daha önce bir sağlık sorununuz oldu mu? Ben dünyaya kalbim delik gelmişim. Kalbimdeki delik ben 11 yaşındayken ameliyat olmadan kapandı. Doktor aileme benim 4 yaşındayken öleceğimi söylemiş, ama ben yaşıyorum. Müzik beni hayata bağladı desem güler misin? Hani derler ya müzik tedavidir benim için gerçekten öyle. Sağlığınıza ne kadar önem veriyorsunuz? Her insanın verdiği kadar, ama daha çok sağlığımla ilgili kilo almamaya, aşırı tuz ve şeker kullanmamaya dikkat ediyorum. Bol bol limon, maydanoz ve meyve tüketerek sağlığıma bakmaya çalışıyorum. 19 K Ş A Bu (*) ! i l e m t Bi *.Ağrı-Şişkinlik-Kabızlık Uzm. Dr. Hakkı BOZ İç Hastalıkları ) ) İrritabl Barsak Sendromu (İBS) ; bilinen bir organik sebebi olmayan, stres veya emosyonel gerilimin yüksek düzeyde olduğu dönemlerde ortaya çıkan veya artan, başta karın ağrısı olmak üzere ishal ve kabızlık gibi dışkılama alışkanlığındaki değişiklerle seyreden ve bunların yanında daha birçok değişik semptomlarla tanımlanan fonksiyonel bir barsak hastalığıdır. Belirtileri ve seyri nasıldır? Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Aksaklıkların nedeni ile ilgili teoriler öne sürülmüş olsa da, günümüzde bu teorilerden hiçbiri durumu tam anlamı ile açıklayamamaktadır. Nedeni bilinmediğinden korunmak da mümkün değildir. Belirtiler varsa dikkat ederek en aza indirebilir, sık tekrarlamalar önlenebilir. Hastaların çoğunda belirtiler hafif düzeydedir. Çoğu kişi belirtilerinin farkına varmaz. Yine de, doktorların sık karşılaştığı sağlık problemlerinden biridir. Kalın barsakta düzensiz hareketler söz konusudur. Çok şiddetli kasılmaların yanında bazen de barsak hareketlerinde yavaşlama olabilir. Bütün bu değişiklikler dışkılama düzeninin bozulmasına ve karın ağrısına neden olur. İBS; barsak alışkanlıklarındaki değişiklik, geçmeyen veya tekrarlayan ishal, kabızlık veya her ikisinin birden, birbirinin peşi sıra gelmesi şeklinde de olabilir. 20 Karın ağrısı genellikle başlangıçta kramp şeklindedir (kramp bir kas grubunun istem dışı, geçici ve ağrılı kasılmasıdır). Ağrı yaygın olarak başlarsa, üzerine çoğu kez karın krampları da eklenir. Ağrı genellikle karnın alt bölgesinde olur. Keskin, künt, gaz benzeri veya tarif edilemeyen ağrılar da seyrek değildir. Ancak ağrının yeri ve şiddeti, farklı zamanlarda aynı kişide bile büyük farklılıklar gösterir. Hastaların şikayetleri uzun sürelidir. Risk Faktörleri Nelerdir? Cinsiyet, yaş, duygusal sorunlar ve stres, besinlere karşı hassasiyet bazı hastalıklar ve ilaçlar hastalığın sıklığını etkiler. Hastalık her yaşta görülmekle birlikte 13 - 49 yaşları arasında daha sıktır. 50 yaşın üzerinde ise oldukça nadir görülür. Bazı yiyecekler barsakların faaliyetlerinin bozulmasına neden olabilir. Alkol, kahve, bazı baharatlar, bazı meyve ve sebzeler, süt, bu yiyecek ve içeceklere örnektir. Enfeksiyonlarda, başka bir hastalık geçirirken veya kadınlarda adet öncesi dönemde bazen hastalık belirtileri şiddetlenebilir. Kadınlarda hastalık daha sık görülmektedir. Stres, belirtileri artırabilir. Bazı kişilerin sindirim yolları süt ve süt ürünlerine, buğdaya, fruktoz (meyve şekeri) veya sorbitol (bir şeker ürünü)'e karşı hassastır. Yağlı besinler, karbonatlı içecekler ve alkol de sindirim sisteminde geçmeyen ve tekrarlayıcı bozukluklara yol açabilir. Bahsedilen besinler bu hastalığa neden olmamakla birlikte, şikayetleri artırabilir. Tedavisi nasıldır? İrritabl barsak sendromunda, iyi bir düzeydeki doktor-hasta ilişkisi tedavinin esasını teşkil eder. Muayene olmaya gelen hasta güvenmek ve hastalığı hakkında iyi ve geniş bir bilgi almak ister. İrritabl barsak sendromunun gerçek bir hastalık olup olmadığı hekimler arasında tartışma konusu olmakla birlikte çoğu hekim bunu hastalık olarak kabul eder. Hastalığının hayatını tehdit etmediği ve kansere sebep olmayacağı bilinmektedir. Belirtiler zaman zaman şiddetlenip, kaybolabilir, ama hastalık ömür boyu sürebilmektedir. Senelerdir devam eden karın ağrısı, ishal ve kabız dönemlerinin birbirini takip edişi, genel durumun bozulmaması önemlidir. Hastanın geceleyin karın ağrısı veya ishal ile uyanmaması organik bir barsak patolojisinden bizi uzaklaştırır. Kolonoskopi ve diğer laboratuvar tetkikleri hastaların klinik durumuna göre diğer hastalıkların ayırt edilmesi amacıyla kullanılır. Bu kararı verecek kişi hastanın doktorudur. Tedavi semptomatiktir. Yani belirtiler tek tek ele alınarak hastasına göre uygulanır. Doktora danışmadan kendi kendinize tedavi yöntemleri denenmemelidir. Her tedavi her hastada aynı etkiyi göstermeyebilir. İshalde diyetteki küçük değişiklikler bile fayda sağlayabilir. İshal için en iyisi suda eriyebilen lifli yiyeceklerdir. Bunlar sindirim sisteminde daha uzun süre kalır. Bu gıdalar için örnek olarak yulaf ekmeği ve meyvelerin etli kısımları (kabukları değil) verilebilir. Yapabilecekleriniz... Bol su içmek de yararlıdır. Suyun özellikle yemekten 1 saat önce içilmesi de önerilir. Çünkü yemekle birlikte içilen su, sindirim sistemini daha hızlı terk eder. Kişiyi hangi yiyeceklerin olumsuz etkilediğinin not alınması ve doktoruna bu kayıtlara göre bilgi verilmesi yararlı olur. İlaçların direkt ya da dolaylı olarak barsak üzerine etkileri olabilir. Bu nedenle ilaç kullanmadan önce mutlaka doktora danışılmalıdır. Birçok hastalıkta olduğu gibi stres hastalığın şiddetini arttırabilir. Bu nedenle "davranış terapisi" denilen ve stresle baş etme yollarından birisi olarak kabul edilen yöntemler, bazı hastalarda etkili olmaktadır. Bu yöntemler psikoterapi, bilişsel davranış terapisi, relaksasyon (gevşeme) terapisi gibi farklı uygulamaları içermektedir. Hastalığın en önemli kısmı ayırıcı tanının doğru yapılmasıdır. İBS korkulacak bir hastalık değildir. Takip edilerek rahat, kaliteli bir yaşam sağlamak mümkündür. Hastalık her zaman olduğundan farklı bir hal alırsa, şikayetler değişir ya da kötüye giderse ayrıntılı tetkikler uygulanır. Yaşa ve cinsiyete bağlı rutin tetkiklerin dışında hastalığın normal seyrinde müdahaleye gerek yoktur. 21 Fonksiyonel Sindirim Sistemi Hastalıkları (FSSH) Uzm. Dr. Beril MARDİN İç Hastalıkları FSSH : Altında organik bir sebep olmayan karında rahatsızlık duygusu ve bazen de ağrı şikayeti diyebiliriz. 22 fonksİyonel sİndİrİm sİstemİ hastalıkları (fssh) Yapılan istatistikler sonucu tüm dünyada doktora müracaatın en sık sebebinin fonksiyonel sindirim sistemi hastalıkları (FSSH) olduğu görülmüştür. Ülkemiz de dahil olmak üzere Avrupa ülkelerinde görülme sıklığı yaklaşık %20-25 civarıdır yani toplumda her 4-5 kişiden biri bu şikayetleri yaşamaktadır. FSSH’nı tanımlarsak, altında organik bir sebep olmayan karında rahatsızlık duygusu ve bazen de ağrı şikayeti diyebiliriz. Genel şikayetler karında dolgunluk hissi, ağrı, erken doyma, bulantı, şişkinlik, gaz, dışkılama sayısı ve dışkının şeklinde değişikliklerdir. Burada önemli olan bu şikayetlere sebep olabilecek ve tamamen özel tedavileri olan ülser, kanser, gastroözefagial reflü, ülseratif kolit, crohn Hastalığı gibi ciddi hastalıkların ayırıcı tanısını yapmaktır. Bu hastalık gurubunu sindirim sisteminin üst ya da alt bölümünü tutuşuna göre iki kısımda inceleyebiliriz. ÜLSER DIŞI DİSPEPSİ(ÜDD) Bu gurupta özellikle midenin fonksiyon bozukluğu söz konusudur. Hastalar öncelikle şişkinlik, hazımsızlık, tokluk hissi ve geğirtiden şikayet ederler. Sıklıkla reflü ile karıştırılan bu durumda, reflü şikayeti olan hastaların göğsünde yanma hissetmeleri ayırıcı tanıda önemlidir. Yapılan istatistiklerde bu şikayetlerle müracaat eden hastalarda kanser görülme sıklığı %1 in altında bulunmuştur. Yapılan ultrason, tahliller ve gastroskopi sonucu sağlam bulunan hastaya ülser dışı dispepsi diyebiliriz. Yine yapılan istatistikler sonucu bu şikayetlerle doktora müracaat eden tüm hastaların %60 ı sadece fonksiyonel olup ülser dışı dispepsi tanısı aldığı görülmüştür. İRRİTABL BARSAK SENDROMU(İBS) Bu grupta sindirim sisteminin daha alt kısmını yani kalın barsağı etkileyen hareket bozuklukları söz konusudur. Halk arasında spastik ya da sinirsel kolit olarak da adlandırılır. Oysa kolit rahatsızlığında iltihap söz konusudur. İBS de ise sadece fonksiyon düzensizliği vardır. Şikayetler buna bağlı olarak gelişir Şişkinlik, sancı, gaz, dışkının sayı ve şekil değişkenliği ön plandadır. Hastalar özellikle stresle tekrarlayan kabızlık, ishal atakları yaşayabildikleri gibi dışkının keçi pisliği tarzında şekil değişikliği de tarifleyebilirler. FSSH en önemli sebebi psikolojik faktörlerdir. Yapılan tahlil tetkik ve endoskopik araştırmalarla hastamızın şikayetlerinin fonksiyonel olduğuna karar verilirse en önemli tavsiye yaşam tarzında değişiklikler olacaktır. Stres yaratan ortamlardan uzaklaşma, hatta stresle başa çıkma yöntemleri konusunda eğitim, tedavinin en önemli bölümünü oluşturur. Düzenli yürüyüş yapma sindirim sistemi hareketlerini düzenlemede faydalıdır. Hasta belli gıdaların kendisine dokunduğunu düşünüyorsa bu tür yiyecek ve içeceklerden uzak kalınması önerilir. Hasta şikayetlerinin organik bir sebebe dayanmadığını ve ciddi sonuçlara yol açmayacağını kabul ederse şikayetlerinde azalma görülecektir. Alınan tüm önlemlere rağmen bu gurup hastaların yaklaşık yarısında şikayetler ömür boyu sürmektedir. 99 Düzenli yürüyüş yapma sindirim sistemi hareketlerini düzenlemede faydalıdır. Ağız tadıyla yaşanacak günler dileğiyle.... 23 Çocukluk . Çagı . KONJENiTAL (DOgUMSAL) KALP HASTALIKLARI T Prof. Dr. Gülden KAFALI Çocuk Kardiyolojisi oplardamarlar yoluyla organlardan gelen kirli kan sağ kulakçık, triküspid kapak ve sağ karıncığı izleyerek pulmoner artere ve buradan da sağ ve sol pulmoner dallar yoluyla akciğerlere gider. Akciğerlerde temizlenen ve oksijenden zenginleşen kan, pulmoner venler yoluyla sol kulakçık, mitral kapak ve sol karıncığı izleyerek aortaya ve buradan da tüm organlara pompalanır. 24 Konjenital (doğuştan) kalp hastalıklarının sıklığı, Her 1000 canlı doğan bebekten 5-8’ i kalp hastalığı ile doğmaktadır. Konjenital kalp hastalıklarının nedeni, Genetik ve çevresel faktörlerin etkili olduğu düşünülmektedir. Ayrıca akraba evliliği, konjenital kalp hastalıklı anne-baba veya kardeş bulunması, hamilelikte geçirilen enfeksiyonlar (kızamıkçık), ilaç kullanma, alkol veya uyuşturucu kullanma, ışına maruz kalma, annede diyabet, fenilketonüri, sistemik lupus eritematozus gibi hastalıkların bulunması konjenital kalp hastalığı riskini artırabilir. Down sendromu (mongolizm) gibi bazı kromozom hastalıklarında kalp ile birlikte birden fazla organ etkilenebilir. Anne karnındaki bebeğin konjenital kalp hastalığı tanısı hamilelik sırasında yapılan fetal ekokardiyografi ile bebekde doğuştan kalp hastalığı veya ritm bozukluğu olup olmadığı anlaşılabilir. Annede yukarıda bahsedilen risk faktörlerinin mevcut olması durumunda, kadın hastalıkları ve doğum hekimlerinin de önerisiyle gebeliğin 18. haftasından itibaren, bebekte kalp hastalığı olup olmadığı, çocuk kardiyoloji uzmanı tarafından fetal ekokardiyografi yapılarak değerlendirilir. Konjenital kalp hastalığının bulguları, Ağır konjenital kalp hastalıkları doğumdan itibaren ilk birkaç gün veya ay içinde bulgu gösterirken, hafif olanlar çoğunlukla belirti vermez ve üfürüm duyulması nedeniyle tetkik edilirken tesadüfen tanınırlar. Konjenital kalp hastalıklarının belirtileri, Morarma, beslenme güçlüğü, hızlı soluk alıp verme, kilo alamama, sık akciğer enfeksiyonu geçirme, çabuk yorulma ve bayılmadır. MORARMA İLE SEYREDEN KONJENİTAL KALP HASTALIKLARI FALLOT TETRALOJİSİ (FT); Adından da anlaşılacağı gibi 4 önemli bulgusu mevcuttur. Pulmoner arterin sağ ventrikül çıkışında darlık, ventriküler septal defekt, aortanın sağ karıncığa doğru yer değiştirmesi, sağ karıncık duvarında kalınlaşma. Morarma bulgusu pulmoner arter ve dallarına yetersiz kan gitmesi ile orantılı olarak doğumdan itibaren ilk 1-2 yıl içinde görülebilir. Morarma özellikle ağlarken daha belirgindir. Bazı bebeklerde aşırı morarmaya bağlı baygınlık ve havale atakları görülebilir. Bu atakları engellemek için koruyucu ilaç başlanır, ilaç yeterli olmazsa ameliyat gerekir. Kesin tanı morarma yakınması ile gelen bebekte muayene sırasında üfürüm duyulması sonucu ekokardiyografi ile konulur. Ameliyat zamanına kadar kansızlık ve bayılma olup olmadığı konusunda sık aralıklarla izlenir. Tedavi; Bu hastalıkta kesin tedavi cerrahi düzeltmedir. Ameliyat öncesi hastalara genellikle kalp kateterizasyonu uygulamak gerekir. Ameliyat zamanı genellikle 6 ay-2 yaştır. Pulmoner arter ve dallarının iyi gelişmediği bebeklerde düzeltme ameliyatı öncesinde yardımcı şant ameliyatı gerekebilir. Düzeltme ameliyatı olan hastalarda endokardit (kalp içi dokuların iltihabı) riskine karşı diş çekimi veya ameliyat gibi girişimler öncesinde koruyucu antibiyotik tedavi önerilir. Ayrıca ameliyat olan hastaların ritim bozukluğu gelişmesi ve pulmoner darlığın tekrar etmesi açısından belirli aralıklarla kontrol edilmesi gerekir. BÜYÜK ARTER TRANSPOZİSYONU (BAT); Kalbin sol karıncığından pulmoner arter, sağ karıncığından aorta çıkar. Yani, kirli kanın akciğerlerde temizlenmesi mümkün olmamakta, vücutta hep kirli kan dolaşmaktadır. Hastanın belli bir süre yaşama şansı ancak, kalbin içinde temiz ve kirli kanın karışmasını sağlayan defektlerin (ASD, VSD, PDA) olmasıyla mümkündür. Yaşamın ilk gününden itibaren morarma görülür. Kesin tanı muayene ve ekokardiyografi ile konur. Tedavi; Kesin ve en doğru çözüm, doğumdan sonraki 2-3 haftalık dönemde ana damarların ameliyatla yerlerinin değiştirilmesidir (arteriyel değişim). Ancak ameliyattan önce kulakçıklar arası duvardaki defekt yetersizse balon ile açılması gerekir. Daha geç tanı konan vakalarda ise diğer ameliyat yöntemleri kullanılır. Düzeltme ameliyatı olan hastalarda endokardit (kalp içi dokuların iltihabı) riskine karşı diş çekimi veya ameliyat gibi girişimler öncesinde koruyucu antibiyotik tedavi önerilir. Ayrıca ameliyat olan hastaların ritim bozukluğu gelişmesi veya değiştirilen damarlarda darlık oluşması açısından belirli aralıklarla kontrol edilmesi gerekir. 25 DİŞ ETİ HASTALIKLARI (Periodontoloji - Periodonti) D Dt. Mehmet Büdüş Ağız ve Diş Sağlığı işler düzgün temizlenmediğinde, üzerlerinde ve aralarında biriken yiyecek artıkları bakteriler üretirler. Bakteri plağı dediğimiz bu püremsi birikintiler, diş çürüklerinin ve dişeti iltihaplarının baş sorumlusu olup, zamanla tükürüğün çökelmesi sonucu diş taşlarını oluştururlar. Bakteri plağının içinde üreyen mikroorganizmalar, şekerli gıdaları parçalayarak asit üretirler ve bu asit, dişi küçük bir bölgeden başlayıp giderek büyüyen bir şekilde çürütür. Daha ileri safhalarda çekim kaçınılmaz olabilir. Dişeti iltihabının ilk belirtisi dişetindeki kanamalardır. Dişetlerinde renk, şekil bozuklukları ve ağız kokusu ile kendini daha da belli eder. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından çok daha fazladır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, sağlıklı dişeti açık pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer parlak-pütürlü bir görünümü vardır. Diş eti Hastalığının Belirtileri Nelerdir? Diş eti hastalıklarının ilk ve en önemli belirtisi dişeti kanamasıdır. Sağlıklı dişeti kanamaz, Diş etlerinde şişmeler, kızarmalar oluyorsa, Diş etlerinde çekilmeler ve açığa çıkan kök yüzeylerinde oluşan hassasiyet oluşuyorsa, Dişeti kenarlarında veya dişler arasında, diş taşlarına bağlı olarak oluşan siyah alanlar görülüyorsa, Diş ile dişeti arasından iltihap geliyorsa, Dişlerde sallanmalar, uzamalar ve dişler arasında açılmalar oluyorsa, Ağızda sürekli bir kötü koku ve kötü tat hissi var ise, geç kalmadan bir dişhekimine muayene olunması gerekir. Neler Dişeti Hastalığına sebep olur? Dişeti hastalığının temel nedeni bakteri plağı denen dişe sıkıca tutunan, yapışkan saydam bir tabakadır. Tırnağınızla dişinizin üzerini kazıyarak plağı fark edebilirsiniz. Plağın bir miligramında 200 ile 500 milyon arasında bakteri bulunur. Bunun yanısıra aşağıdaki faktörler de dişeti sağlığınızı etkilemektedir. 26 GENETİK FAKTÖRLER Yapılan araştırmalara göre %30 oranında genetik bir yatkınlık vardır. Ayrıca ağız bakımının kötü olması ile dişeti hastalığının gelişme olasılığı 6 kat daha artar. Ailede dişeti problemi olan bir kişi var ise mutlaka bir dişeti uzmanına siz de muayene olun. SİGARA Hepimizin bildiği gibi sigara kanser, akciğer, kalp hastalıkları gibi bir çok önemli rahatsızlıklara sebep olur. Tüm bunların dışında ağız içi mukozası ve dişetleri için de çok zararlıdır. Dişetlerinin yumuşamasına ve dişeti hastalıklarının gelişmesine neden olur. İLAÇ KULLANIMI Doğum kontrol hapları, anti-depresanlar, kalp ilaçları ağız sağlığınızı etkiler. Bu yüzden bu ilaçlardan birini kullanıyorsanız lütfen diş hekiminizi uyarınız ve ağız hijyeninize ayrıca önem veriniz. HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER Hamilelik, puberte, menapoz, mensturasyon gibi hormonal değişikliklerin yoğun olduğu dönemlerde ağız hijyeninize ayrıca özen göstermeniz gerekmektedir. Diş etleriniz bu dönemlerde daha hassas olur. Diş eti hastalığına yatkınlık artar. STRES Hipertansiyon, kanser gibi pek çok rahatsızlığın nedenlerinden biri olmasının yanında dişeti hastalıklarının da risk faktörlerindendir. Araştırmalar göstermiştir ki periodontal hastalıklarda dahil olmak üzere stres vücudun enfeksiyonla mücadelesini zorlaştırmaktadır. DİŞ SIKMAK VEYA GICIRDATMAK Diş ve dişeti arasındaki kuvvetin azalmasına neden olarak periodontal doku yıkımına sebep olurlar. Diş etlerindeki çekilmenin bir sebebi de diş sıkmaktır. Mutlaka gece plağı takılarak bu sıkmanın durdurulması gerekir. KÖTÜ BESLENME Vücudun, immun (bağışıklık) sisteminin zayıflamasına ve buna bağlı olarak, diş eti enfeksiyonu da dahil olmak üzere enfeksiyonlarla mücadelesinin zorlaşmasına neden olur. DİABET-ŞEKER HASTALIĞI Diabet hastaları periodontal (diş eti) enfeksiyon açısından yüksek risk grubuna girerler. Mutlaka rutin diş eti kontrollerini bir diş eti uzmanına (periodontolog) yaptırarak ağız hijyenlerine ayrıca özen göstermelidirler. KÖTÜ YAPILMIŞ KURON KÖPRÜ VE DOLGULAR Dişetine basan ve taşkın yapılmış dolgu, kuron ve köprüler dişetlerinde problem oluşturur. Sağlıklı Dİş ve Dİş etlerİ Bakteri plağı kaldırılmazsa sertleşir ve diştaşı ya da tartar olarak isimlendirilen birikintiler oluşur. Plaktaki bakteriler tarafından üretilen toksinler (zararlı maddeler) dişetlerine zarar verir. Toksinler dişetlerinin etrafındaki destek dokularını yıkar, dişlerden uzaklaşır, oluşan periodontal ceplerde daha fazla bakteri plağı birikir. Periodontal hastalık geliştikçe cepler daha da derinleşir. Bakteri plağı dişlerin açığa çıkmış kök yüzeylerine yapışır. Dişlerin kemik desteği yok olur ve tedavi edilmeyen dişler sallanmaya başlar ve sonunda çekilir. Diş eti hastalıklarına neden olan diğer unsurlar nelerdir? Periodontal hastalıkların ana nedeni bakteri plağı olmakla beraber, diğer unsurlar da dişetlerinizin sağlığını etkileyebilir. Beslenme biçimi ve tütün kullanma ağız sağlığınızı etkilemektedir. Besleyici değeri düşük bir diyet vücudun hastalıklara karşı mücadele gücünü azaltmaktadır. Ayrıca, stres vücudun hastalıklardan korunma kabiliyetini etkileyebilir. Tütün kullananlar, kullanmayanlara göre, dişetlerini daha fazla tahriş etmektedirler. Lösemi, AIDS gibi vücudun savunma sistemini etkileyen hastalıklar dişetlerinin durumunu daha kötü bir hale getirebilir. Kişilerin enfeksiyona çok açık olduğu, kontrol altında olmayan diabet gibi durumlarda dişeti hastalığı genellikle çok daha şiddetlidir ve kontrol altına alınması daha güçtür. Hamilelik sırasındaki hormon değişimleri, dişetlerinin daha kırmızı, bakteri plağına karşı daha duyarlı bir hale gelmesine neden olur. Erken safhalarında bulunan varolan bir dişeti hastalığı özellikle hamilelik döneminde daha da şiddetlenebilir. Doğum kontrol hapları, antidepresanlar ve bazı kalp ilaçları ağız sağlığınızı etkileyebilir. Genel sağlığınızdaki en küçük değişimleri dişhekiminize bildiriniz. 27 Diş eti hastalıkları nasıl teşhis edilir? Dişhekimleri dişetlerinin genel görünümünden şüphelendikleri zaman periodontal sonda adı verilen bir alet ile diş ile dişeti arasındaki dişeti cebinin boyunu ölçerler. Yetişkinlerdeki her ağız içi muayenesinin bir parçası olarak periodontal muayene yapılmalıdır. Dişlerin etrafındaki kemik dokusunu değerlendirmek için röntgen filmler alınabilir. Diş eti hastalıklarından nasıl korunabilir? Periodontal hastalıkların önlenmesinde önemli rol oynayabilirsiniz. Yaşam boyu dişlerinizi ağızda tutmak için bakteri plağının, diş fırçalaması ve diş ipi kullanılması ve kimyasal ajanlarla düzenli olarak her gün, dişlerden uzaklaştırılması gerekmektedir. Yukarıda sayılanlara ek olarak dişhekimine düzenli gidilerek kontrollerin yaptırılması son derece önemlidir. Günlük ağız bakımı diş taşlarının oluşumunu en az seviyede tutmakla beraber tamamen önleyememektedir. Bir dişhekimi tarafından yapılacak diş taşı temizliği; sizlerin diş fırçası, diş ipi ile temizleyemediğiniz bölgelerdeki sertleşmiş diş taşlarının ortamdan uzaklaştırılmasını sağlar. Diş taşlarının kaldırılmasına diş taşı temizliği ismi verilmektedir. Dişhekiminizin sizin özel gereksinimlerinize göre kişisel bir ağız bakım planı yapabilir. Bu programla dişleriniz ile dişetlerinize zarar vermeksizin diş fırçalamayı ve diş ipi kullanmayı uygulayabilirsiniz. Dişhekimini düzenli ziyaret ederek ağız sağlık ürünleri hakkında dişhekiminizden öneriler alabilirsiniz. Piyasada pek çok çeşit diş fırçası, diş ipi, ağız gargaraları ve dişler arası temizleyicileri bulunmaktadır. Diş hekiminiz size en uygun olan ürünleri seçmenizde yardımcı olacaktır. Dişeti hastalıklarının erken safhalardaki tedavisi genellikle diş taşı temizliği ve kök yüzeyi düzleştirmesidir. Bu aşamalarda dişlerin etrafındaki ceplerden bakteri birikintileri ve diş taşları uzaklaştırılır ve kök yüzeyleri düzleştirilir. Bu işlemlerle iltihaba neden olan bakteriler ve toksin maddeler ağızdan uzaklaştırılır. Dişeti hastalıklarının erken safhalarında uygulanan bu işlemler genellikle yüz güldürücü sonuçlar için yeterli olmaktadır. Daha ilerlemiş vakalarda cerrahi müdahale gerekebilir. Cerrahi müdahalenin amacı; derin ceplerdeki diştaşlarını ve hastalıklı dokuları ortamda uzaklaştırarak iyileşmenin olabilmesi için kök yüzeylerini düzleştirmek ve dişetlerine kolay temizlenebilmesi için şekil vermektir. Tedavilerden sonra periodontal hastalar periyodik olarak görülmelidir. Periodontal tedavi ile elde edilen olumlu sonuçları korumanın tek yolu dişlerin fırçalanması, diş ipi ve bakteri birikintilerini ortamdan uzaklaştıran kimyasal ajanların düzenli olarak kullanılmasıdır. Ve en önemlisi dişekiminin önerdiği aralıklarla kontrolünüzü yaptırmaktır. Periodontal Tedavileri Kimler Yapar? Tüm dişhekimleri periodontal hastalıkları tanımlayıp erken dönemdeki dişeti hastalıklarını tedavi edebilirler. Bazı dişhekimleri ise ilerlemiş periodontal hastalıkları tedavi edebilecek ek bilgi birikimine ve tecrübeye sahiptirler, bu konuda uzmanlaşmışlardır. Bu bilgi birikimine sahip dişhekimleri periodontist olarak isimlendirilmektedir. Dişhekimi, gerekirse hastalığın bir uzman tarafından tedavi edilmesi gerektiğine inanır ve hastayı bir periodontiste gönderebilir. Periodontal hastalıkların tedavisi ile beraber, dişlerinizin düzenli fırçalanması ve düzenli dişhekimi ziyaretleri ile yaşam boyu sağlıklı dişler korunabilir. 28 www.vsy.com.tr 29 YÜRÜYÜŞ, EGZERSİZ VEYA FİTNESS NEDEN GEREKLİ? Dyt.Gülşen LÜKEL Beslenme ve Diyet Kilo vermek ya da sağlık sorunlarınız nedeniyle gittiğiniz diyetisyeniniz size düzenli yürüyüş veya egzersiz yapmanız gerektiğini anlatır. Peki günlük telaş içinde bu “düzenli” hareketliliğin gerekleri nelerdir? Biçimli vücuda sahip olmak için; Fiziksel olarak aktifseniz kilo vermek ve o kiloyu sürdürmek kolay olur. Aktif olmanın sağlıklı kilo vermenin anahtarı olduğu hakkında pek çok uzman görüş birliğine varmıştır. Hastalık risklerinden korunmak için; Aktif yaşam şekli veya spor, kalp hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve bazı kan serlere karşı koruyucudur. Haftanın 5 günü en az 30 dakikalık fiziksel aktiflik bu riskleri azaltır. Kemik erimesini önlemek için; Düzenli olarak yapılan vücut ağırlığının taşındığı aktiviteler, mesela yürüyüş, koşu, ağırlık kaldırma, futbol kemiklerin daha güçlü olmasını sağlar. 35 yaşını geçen herkesin bu tip egzersizleri yapması erimeye bağlı kırık riskini azaltmaya yardımcıdır. 30 • Güçlü kaslar için; Kuvvet sporları, örneğin ağırlık kaldırma vücudu günlük yaşamsal aktiviteler ve spora karşı güçlü kılar. Güçlü olunca hareket etmek, taşımak, kaldırmak kolaylaşır. Kaslarınızı çalıştırdığınız zaman kalbinizi de çalıştırmış olursunuz. Kalp de bir kastır. Egzersiz sırasında kalp ve kaslar başarı ile çalışarak güçlü pompalama ile kan ve besin öğelerini kaslara kolayca ulaştırır. • Dayanıklı olmak için; fiziksel olarak aktif kişiler kolay yorulmaz ve günün geri kalan • saatlerinde daha dayanıklı olur. • Daha iyi ruhsal durum için; Pek çok sporcu düzenli antrenman yaptıkları zaman kendilerini daha iyi hissettiklerini ve canlı olduklarını belirtir. • Stresten kurtulmak ve iyi uyku için; Fiziksel aktivite vücudun rahatlaması, duygusal gerginliğin ortadan kaldırılması ve dolayısıyla iyi uyku için yardımcıdır. • Daha iyi koordinasyon ve esneklik için; Aktif olmak hareket kolaylığını ve yeteneğini artırır. • Sakatlanmaları önlemek için; Uygun vücut şekline sahip olma kişinin kaçma, sıçrama hareketlerini daha kolay yapmasını, dolayısıyla tehlikelerden daha çabuk uzaklaşmasını sağlar. • Uzun süre genç hissetmek için; Yapılan çalışmalar fiziksel aktivitenin yaşlanmayı geciktiren etkileri olduğunu belirtir. Burada sıraladığımız faydalara sahip olmak için, kendinize uygun egzersiz veya yürüyüşleri yapmamak için bahaneleriniz var mı? Günlük yaşamınıza 30 dakikalık fiziksel aktivite modelini yerleştirmeyi zor mu buluyorsunuz? Tekrar düşünün. Hareketli yaşam tarzına sahip olsanız bile aktivite düzeyinizde artış yapabilirsiniz! Günlük yaşamınıza yerleştirebileceğiniz aşağıdaki tavsiyelerle kendinize fazladan vakit bile ayırabilirsiniz. 1. Sabahları 30 dakika erken kalkın ve güne hareketli bir yürüyüşle başlayın. Birlikte yürüyecek birisine mi ihtiyaç duyuyorsunuz? Bu durumda komşunuzla ayarlama yapabilirsiniz. 2. Arabanızı yıkamaya vermeyi mi unuttunuz? Arabanızı kendiniz yıkayın. Bonus: aynı zamanda para tasarrufu yapmış olacaksınız. 3. Yürüyen merdiven veya asansör yerine merdivenleri kullanın. Merdiven çıkmak, çok iyi kalp egzersizi ve kalori yakıcı aktivitedir. 4. Daha uzun bir yürüyüş için arabanızı en uzak park yerine park edin. Otobüsten bir durak önce inin ve gideceğiniz yere yürüyün. 5. Bilgisayar mı kullanıyorsunuz? Bilgisayar kullandığınız süre içinde her saat başı en az beş dakikalık egzersiz molası verin. 6. Öğle tatilinizde veya kahve aralarında bulunduğunuz binanın içinde veya dışında yürüyüşe çıkın. Atıştırma yapmak yerine enerji harcayın. 7. Köpeğinizi alıp yürüyüşe çıkın. Köpeğiniz yok mu? O zaman diğer dolaştırılabilir ev hayvanlarınızla yürüyüşe çıkın. 8. Çocuklarınızla, torunlarınızla veya ev hayvanlarınızla aktif olarak oyunlar oynayın. 9. Akşam yemeğinden önce ve sonra aile bireyleriyle yürüyüşe çıkın. Bebeğiniz varsa ve daha fazla enerji harcamak istiyorsanız, bebek arabası yerine kucağınızda taşıyarak yürüyüşünüzü yapın. 31 . . SIGARA IÇENLER . . . . IÇIN SINSI . TEHLIKE KOAH KOAH nedir? Uzm. Dr. Nurçin ÇİMEN Göğüs Hastalıkları ! KOAH “ Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı” nın baş harflerinden oluşan kısaltılmış bir isimdir. Kronik kelimesi uzun süredir devam eden, obstrüktif kelimesi ise tıkayıcı anlamındadır. Bu hastalıkta nefes borularının (bronşların) tıkandığını ifade etmek için kullanılır. Bronşlarda oluşan tıkanmanın bir daha düzelmemesi ve tedavi olunmaz ise hastalığın sinsice ilerlemesi KOAH’ın karakteristik özelliğidir. Kimlerde KOAH gelişir? KOAH sigaraya bağlı bir hastalık olup yaklaşık olarak 20 yıl günde bir paket civarı sigara içme sonrasında ortaya çıkabilmektedir. Eğer günde bir paketten daha fazla sayıda sigara içiliyorsa bu zaman daha da kısalır. Hastalık genellikle 40 yaşından sonra belirti vermeye başlar. Sigara içen her 5-6 kişiden birinde bu yaşlara gelindiğinde KOAH gelişebilmektedir. Türkiye’de 4-5 milyon kişinin KOAH’tan muzdarip olduğu tahmin edilmektedir. Avrupa ve Amerika’da en çok ölüme neden olan hastalıklar içinde 4, ülkemizde ise 3. sırada yer almaktadır. Sigara içmeyenlerde KOAH gelişir mi? KOAH için risk faktörlerinden en önemlisi sigara kullanımı olmakla beraber özellikle gelişmekte olan ülkelerde çevresel ve mesleki zararlı gaz ve partiküllere ya da hava kirliliğine maruz kalmak da önemli oranda KOAH gelişiminden sorumludur. Örneğin ülkemizde bazı kırsal alanlarda yakıt olarak kullanılan tezek dumanı KOAH için risk faktörü olarak ele alınmaktadır. Mesleksel maruziyet de KOAH için önemli risk faktörüdür. Havalandırması kötü, korunma önlemlerinn uygulanmadığı dumanlı ve tozlu işyerlerinde çalışanlarda KOAH gelişimi için normal popülasyona göre daha yüksek risk taşımaktadırlar. Sigara dumanı akciğerleri nasıl etkiler? Sigara dumanı ile nefes borularına ve hava keseciklerine zararlı gazlar ve maddeler ulaşır. Yıllar geçtikçe bu zararlı gazlar ve maddeler bronşların ve hava keseciklerinin yapısını bozmaya başlar. Bunun sonucunda bronşların hastalanmasıyla “Tıkayıcı Bronşit”, hava keseciklerinin harabiyeti ve parçalanması ile “Amfizem” ortaya çıkar. Bu iki tanım KOAH içinde yer almaktadır. Akciğerlerde ortaya çıkan bu tıkanıklıklar ve bozulmalar sonucunda kana oksijen geçişi azalır ve vücudun oksijensiz kalması ile pek çok ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkar. 32 .. .. .. OKSURUK, BALGAM, . . NEFES . DARLIGI . . KOAH BELIRTILERI OLABILIR! ¾¾ Söz konusu şikayetler uzun süredir devam etmektedir. ¾¾ Öksürük ve balgam çıkarma önceleri sadece sabah görülür. Balgam çok az miktarda çıkar. ¾¾ Hastalar genellikle bu şikayetleri önemsemezler ve sigara içmenin doğal bir sonucu olarak kabul ederler. Şiddetli olmayan öksürük ile birlikte az miktarda balgam çıkarmak bile KOAH’ın erken habercisi olabilir. ¾¾ Eğer sigara içmeye devam edilirse ve hastalık ilerlerse öksürükler şiddetlenir ve balgam miktarı gittikçe artar. Hastalar günün her saatinde balgam çıkarmaya başlarlar, boğulacak kadar şiddetli öksürükler başlar. ¾¾ Nefes darlığı hastalığın erken dönemlerinde koşma, hızlı yürüme veya merdiven çıkma gibi eforlarda ortaya çıkarken, hastalığın ilerlemesi ile istirahatte dahi nefes darlığı oluşur. Genellikle öksürük, balgam ve nefes darlığı şikayetleri 50 yaşına doğru ciddi şekilde artış gösterir. Bütün bu yakınmalar kış aylarında ve özellikle hava kirliliğinin yoğun olduğu dönemlerde ve gribal enfeksiyonlar sonrasında çok artar. KOAH Nasıl Teşhis Edilir ? KOAH’lı hastalar ilk tanı aldıkları anda genellikle akciğer kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş oluyorlar. Öksürük, balgam ve nefes darlığı şikayetlerini ihmal etmeleri geç tanı almalarına neden olmaktadır. Oysa ki hastalığın hafif dönemde iken teşhis edilmesi ile tedavi kolaylaşacak, hastalar tedaviden daha çok yararlanacak ve hastalığın ilerlemesi durdurulmuş olacaktır. KOAH hastalığının kesin teşhisi için solunum testi yapılmaktadır. Bu çok kolay uygulanan bir testtir. Derin bir nefesle alınan hava solunum test cihazının plastik borusu içinde çok hızlı bir şekilde üflenir. “KOAH erken teşhisi için sigara içen ve 40 yaşını aşmış herkes yılda bir kez solunum testi yaptırmalıdır.” Uzun süredir öksürük, balgam ve en önemlisi nefes darlığı şikayetleri olan sigara içicilerde KOAH riski çok yüksektir. Bu kişilerin en kısa sürede solunum testi yaptırmaları gerekir. Solunum testi ile hem KOAH teşhisi konur hem de hastalığın şiddeti belirlenir. KOAH tedavisi hastalığın şiddetine göre planlanacaktır. KOAH Tedavisi; KOAH tedavisinin temelini sigarayı bırakmak oluşturur. KOAH başlayan bir hastada sigarayı bıraktıktan sonra bozuklukların tamamen ortadan kaybolması çok zordur. Ancak sigaranın bırakılması ile hastalığın ilerlemesi yavaşlar. Diğer yandan sigara bırakılmaz ise hastalık çok hızlı ilerler. KOAH için kullanılan ilaçlar sadece hastaların nefes darlığı şikayetlerini azaltmak için kullanılır. Bu ilaçların hastalığı ortadan kaldırmak veya ilerlemesini yavaşlatmak gibi bir etkileri ne yazık ki yoktur. Bu hastalığın tedavi programında şunlar yer almaktadır; zzSigaranın bıraktırılması zzÇevresel ve mesleki sigaraya maruz kalmanın kontrolü zzUzun süreli tedavi zzAni başlayan atakların tedavisi 33 SOĞUK KIŞ GÜNLERİNDE İÇİNİZİ ISITACAK BİR YUDUM LEZZET... İçinde tarçın da bulunan bu lezzetli çay soğuk havalarda içinizi ısıtırken metabolizmanızı da hızlandırır. Malzemeler: 5-6 Greyfurt 2 Yemek Kaşığı Bal Yarım Su Bardağı Su TARÇINLI GREYFURT ÇAYI 1 Çubuk Tarçın 2-3 Yenibahar tanesi Greyfurtları ortadan ikiye kesip narenciye sıkacağı ile suyunu çıkartın ve sos tenceresine alın. İki yemek kaşığı bal, yenibahar, çubuk tarçın ve yarım su bardağı suyu ekleyip orta ateşte kanamaya bırakın. Hazırladığınız greyfurt çayını süzerek fincanlara paylaştırın. İsteğe göre greyfurt dilimleri ve çubuk tarçın ile sıcak olarak servis yapın. 34 Afiyet Olsun... “Egzersiz yapmak, tüm vücut fonksiyonlarında değişiklikler yaratmakla birlikte en çok kalbi etkiliyor. Çünkü spor sırasında vücudun oksijen ihtiyacı artıyor. Bu da kalbin daha hızlı çalışması ve daha çok kan pompalamasını sağlıyor.” SPORUN KALBE YARAR VE ZARARLARI... D Uzm. Dr. Metin Mehdi Azarbaz Kardiyoloji üzenli ve sistematik spor hem sağlıklı bireylerde hem de kalp ve damar hastalarında kalp krizi riskini yarı yarıya azaltır, hatta kalp krizi geçirenlerde iyileşme sürecini hızlandırır. Egzersiz sırasında, kalp kası daha fazla çalışır. Kalp kasının daha çok çalışması için de daha fazla kanlanması gerekir. Bu durumda düzenli egzersiz kalp kasını besleyen koroner damarların genişlemesini, yıkanmasını ve yenilenmesini sağlar. İhtiyaç arttıkça yeni damarlar oluşur. Yeni damarların açılması ile oluşan doğal baypaslar, kalp kasını güçlendirerek kalp yetersizliğini, infaktüs riskini ve kötü sonuçları engeller. Fiziksel aktiviteler şeker hastalığın gelişmesini durdurabildiği gibi şeker hastaların sağlık durumunu da düzeltebilir. Yaşlılar, obezler ve ileri derecede diyabeti olan hastalar da kendilerine uygun bir spor yapmalıdır. Düzenli egzersiz sayesinde, acil durumlarda kalp hızını basamaklı arttıran ve kalbin zarar görmesini engelleyen bir mekanizma gelişir. Kan basıncı yüksek olan kişilerde, kan basıncının düşmesi ve kolay ayarlanması da düzenli egzersizin bir başka faydasıdır. Ayrıca düzenli egzersiz; kilo vermeyi kolaylaştırır, insülin direncini düşürerek prediyabet ve diyabet yani şeker hastalığı gelişimini engeller, iyi kolesterolü yükseltir, kanın pıhtılaşmasını önler, stresi azaltır, mutluluk hormonu serotonin salgısı ile mutluluk hissini arttırır, depresyondan korur, dokuların kanlanmasını arttırarak yaşlanmayı geciktirir. Düzenli egzersiz kalp krizi ve inme riskinin azaltmanın yanı sıra bunamaya, kemik erimesine ve bazı tür kanserlere karşı insan sağlığını korur. 35 Haftada en az dört gün, günde en az yarım saat egzersİz yapILMALIDIR! Haftada en az dört gün, günde en az yarım saat egzersiz yapmanın kalp sağlığı açısından çok faydalı olduğundan önerilir. Hızlı yürüyüş, yüzme, dans etme gibi aktivitelerde kişinin kalp hızı ile birlikte solunum sayısı da artmakta ve olumlu etkiler görülmektedir. Sağlıklı bir kalbe sahip olmak için saatlerce koşmaya ya da spor salonlarına kapanmaya gerek yoktur. Sadece yürümek bile sağlığınıza katkıda bulunur. Günde 30 dakika yürüyüş uygundur. Yürüyüş şekli ne kadar düzenli ve tempolu ise o kadar faydalıdır. Ancak kalbe en yararlı yürüyüş, oksijenli ortamda yapılan yürüyüştür. Programlı yapılan spor ile oluşan ve oluşacak damarlar ile doğal baypaslar meydana gelir ve kişi kalp krizi riskine karşı daha korunaklı olur. Sağlık açısından sayısız faydaları olan sporun yanlış yapılması durumunda kalbe yarardan çok zarar verebilmektedir. Kalp hastasının, mutlaka hekimi ile görüşerek uygun bir egzersiz programı yapması gerekir. Gizli ya da bilinmeyen kalp hastalığı varsa sporu başlamadan ortaya çıkması gereklidir. Eğer kalp krizi geçirmiş birisi düzenli spor yapacaksa mutlaka doktoruna danışmalıdır. Bu sayede ulaşılan kalp atım sayısına göre, egzersiz sırasındaki hedef nabız hesaplanmalıdır. Yani kalp krizi geçiren kişilerde, düzenli egzersizin miktarı, kalp krizinin yarattığı hasarın boyutuna, hastanın genel durumuna ve efor testinde hastanın ulaşabildiği hedef kalp hızına göre ayarlanır. Kalp krizi geçirmiş bireylerde ciddi kalp yetersizliği yoksa düzenli ve tempolu olarak haftada 3 ila 5 gün, 30 ila 45 dakika arası yürüyüş, yüzme ve bisiklete binme gibi egzersizler yapabilirler. Aslında en doğrusu tüm bireyler her tür spor aktivitesine katılmadan önce mutlaka sağlık kontrolünden geçmeleridir. Kalp ve akciğer sağlığı açısından; egzersiz sırasında kalbinizin hızı en çok ne hızda çıkabileceğini bilmeniz gerekir. Egzersize yeni başlayanlarda, ilk birkaç ay maksimum kalp hızı çok yüksek olmamalı. Egzersize devam ettikçe efor kapasitesi artacağından kalp hızı da yavaş yavaş artacaktır. Ancak kısa süreli egzersiz, hareketsiz kalınan sürelerin olumsuz etkisini tam olarak ortadan kaldıramıyor. 36 tüm bireyler her tür spor aktivitesine katılmadan önce mutlaka sağlık kontrolünden geçmeLİDİR. Yapılan birçok çalışmada, fazla oturmanın şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve ölüm riskini artırdığını ortaya koymaktadır. Yapılan araştırmalara göre, uzun süre hareketsiz kalan kişiler, iş çıkışı spor salonuna ya da havuza giderek egzersiz yapsalar dahi hareketsiz kaldıkları sürenin olumsuz etkisini tam olarak ortadan kaldıramıyor. Televizyon ve bilgisayar gibi teknoloji gereçleri hareketsizliğe neden olur. Bu alışkanlığının önüne geçebilmek için, iş ortamında uygun zaman buldukça yürüyüş yapılması ya da akşamları televizyon izleme süresinin azaltılması gerekir. İşe gidiş geliş yolunuzun hiç olmazsa bir kısmını yürümeniz bile, son derece yararlıdır. Bozuk glikoz toleransının ve metabolik sendromun oluşmasında en önemli faktörler arasında, obezite ve hareket eksikliği sayılıyor. Metabolik sendromlu ve bozulmuş glikoz toleransı hastalarda, spor ve hareket, koruyucu olarak uygulandığında çok başarılı olabiliyor. Artan bedensel aktiviteyle birlikte kalori kısıtlamasının patolojik glikoz toleransı hastalarda artan ölüm oranının büyük ölçüde azaltılabildiğini gösteriyor. Birçok hastalık gibi hipertansiyonun önlenmesinde ve tedavisinde de bilinçli beslenme ve egzersizin son derece önemlidir. Kan basıncı normal olanların düzenli spor yapması, yaşlanmaya bağlı olarak kan basıncının yükselmesini önleyebilir veya en azından geciktirebilir. Spor Kİmler apmamalı? Y ! Kan basıncınız sistolik değeri 200 mg üzerinde ise, İstirahatta bile kalp ağrısı gelişirse, Kalp kapak darlığı varsa, ateşiniz varsa, istirahat kalp atım hızınız 100 üzerinde ise, Kalbinde üçüncü derece kalp bloğu veya ciddi bir aritmi varsa, spor yapmamalı. Ancak basit ekstrasistoller spor yapılmasına bir engel teşkil etmez. Düzenli egzersizin şişmanlıktan koruyacağı gibi yaşlılığın etkilerinin azaltılmasında etken olacaktır. Hipertansiyonuz varsa, doktor kontrolü altında yapılan düzenli egzersizler kan basıncınızın düşmesini yardımcı olur. Buda ilaç ihtiyacında azalma sağlar. Sağlığınızı korumanız için öncelikle dayanıklılığı ve esnekliği artıran sporlara yönelmenize yarar var. Hipertansiyonlu hastaların spor yaparken çok yüklenmemeleri gerekir. Ancak aşırı ve bilinçsiz olarak yapılan sporun kalp hastalarına zarar verilir. Örneğin, halter, kürek, vücut geliştirme gibi çok sayıda kası değil belli kasları çalıştıran ve solunum sayısını artırmayan egzersizler kalp hastalarına önerilmemektedir. Ayrıca diğer önemli bir konuda yarışma tarzı sporlardır. Depar gerektiren sporlar kesinlikle tavsiye edilmemektedir. Halı sahada saatlerce koşmak ya da diğer yarışma tarzı sporlar son derece sakıncalıdır, ani ölümlere neden olabilmektedir. Özellikle çok sıcak, çok soğuk ya da çok nemli havalarda bu risk daha fazla artmaktadır. Halı saha maçlarında sakatlanan ya da kalbinden rahatsızlanan hasta sayısı çoktur. 30’lu, 40’lı yaşlarında olmasına karşın spor yaparken kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren çok sayıda insan var. Aşırı stres, yorgunluk, vücuda yüklenme, beslenme dengesizliği, sigara ve alkol alışkanlığının da spor sırasında kalp krizi riskini artırır. Salonlarda yapılan aerobik çalışmalarına da dikkat edilmeli, kalabalık, kapalı ve havasız ortamda aynı an da çok sayıda kişinin spor yaptığı ortamın oksijen oranı düşük olup hava kırlılığı ise fazladır. Bu da sağlık açısından risklidir. Özellikle kalp ve akciğer hastaları için daha da risklidir. Bilinçsizce yapılan spor ritim bozukluğuna sebep olur. Eğer hastanın kansızlık, guatr, akciğer hastalıkları, yüksek tansiyon veya kalp kapak hastalığı varsa bu durumda ritim bozukluğu oluşabiliyor. Spor sırasında çarpıntı ya da ritim bozuklukları gelişirse doktora başvurmak yaşamsal önem taşıyor Düzenli egzersiz için ideal olan saatler, kişinin yaşam saatlerine göre değişebilir. Fakat hemen yemek sonrası yapılan egzersizin, kalp sağlığı üzerine olumsuz etkiler. Sporun yemekten bir buçuk iki saat sonra aç karnına yapılması uygundur. Spordan sonra ya da sıcak saunanın ardından soğuk duş ya da soğuk havuza girmek tehlikelidir. Sabah saatleri spor için sakıncalı olabilir. Bu saatlerde sempatik sinir sistemi aktif hale gelir; adrenalin, efedrin ve kortizon gibi tansiyonu ve kalp hızını yükselten hormonlar artar. Kanın pıhtılaşma eğilimi artar. Sabah saatlerinde kan basıncı keskin yükselir. Vücut soğuk ve zayıftır, bu saatlerde kalp krizi riski artış gösterir. Uykudan uyandıktan yarım ila bir saat sonrasında toparlanma olur. Bu nedenle erken saatlerde spor yapmaktan kaçınılmalıdır. Akşam saatlerinde spor yapıldığında sindirim sistemi hızlanır ve vücutta yağ birikimi engellenir. Günün hangi saatinden spor yapılırsa yapılsın, beraberinde mutlaka su içmeyi ihmal etmeyin. Egzersiz yapmak, tüm vücut fonksiyonlarında değişiklikler yaratmakla birlikte en çok kalbi etkiliyor. Çünkü spor sırasında vücudun oksijen ihtiyacı artıyor. Bu da kalbin daha hızlı çalışması ve daha çok kan pompalamasını sağlıyor. Bu nedenle dinlenme halindeyken hiç bir şikâyete yol açmayan bazı kalp hastalıkları ağır efor gerektiren sporları yaparken yorgunluk, çarpıntı, nefes darlığı, göğüste ağrı, bayılma şeklinde belirtilerle ortaya çıkabiliyor. Zaman zaman bu belirtilerin en korkulanı olan ani ölüm bile görülebiliyor. Profesyonel ya da amatör bazı sporcuların medyaya yansıyan ani ölüm haberleri bu konuyu zaman zaman gündeme getiriyor. Yapılan araştırmalarda, sporculardaki ani ölümlerin yüzde 95’inin kalp ve damar hastalıkları neden olduğu biliniyor. Bütün bunların sporun aslında belirli kurallar ve sınırlar içerisinde yapılması gerektiğini gösterir. Bu kuralların başında da sağlık kontrolleridir. Çocukların hiçbir şikayeti olmasa bile spora başlamadan sağlık kontrolünden geçmesi gerekir. Özellikle ağır efor gerektiren basketbol, voleybol, futbol, yüzme gibi yarışmalı sporlara başlasalar mutlaka kalp kontrolünden geçirilmeleri gerekir. Genç sporcularda ani ölüm, özellikle altta yatan ve genelde önceden bilinmeyen doğumsal kalp hastalıklarına bağlıdır. Kalp kasının aşırı kalınlaşması, koroner arter anomalileri, kalp ritim bozukluğuna sebep olan bazı durumlar, doğuştan ya da sonradan olan kalp kapak bozuklukları egzersiz sırasında belirti oluşturabilecek hatta ani ölüme yol açabilecek ilk akla gelen kalp hastalıklarıdır. Çocuğun sadece spora başlarken değil spora devam ettiği sürece de belli aralıklarla kalp kontrolleri mutlaka yaptırılmalıdır. Çocuklarda en uygun spora başlama yaşı, 7 ile 10 yaş aralığıdır. İşte şeker hastaları için bunlardan en önemlileri: Şeker hastalarının spor yaparken dikkat etmesi gerekenler: Çok aç ya da tok olmamalı, insülin kullanıyorsanız, insülin kan düzeyinin en yüksek seviyede iken spor yapılmamalı, insülin enjeksiyonu alıyorsanız, enjekte ettiğiniz vücut bölgenizi (kol, bacak) egzersiz sırasında kullanmayın, kan şekeriniz 250 mg/ dl üzerindeyse egzersizden kaçının, kan şekeriniz 100 mg/dl altında çıktıysa doktorunuz tarafından önerilen karbonhidratlardan alın. 30 dakikalık egzersiz için 20-30 gr yeterli olur, gece geç saatlerde egzersiz yapmaktan kaçının, mümkünse tek başınıza egzersiz yapmayın, (kan şekeriniz düşerse yardımcınız olsun) 37 Kolon Kanserİ nedİr? Op. Dr. Serkan Fatih İPEK Genel Cerrahi 38 Sindirim sisteminin ince barsaktan sonra gelen ve anüse kadar devam eden son kısmına kolon, yani kalın barsak ismi verilir. Kalın barsakta normalden sapma neticesinde gelişen kitlesel yapılara genel olarak kolon tümörü, bunların içinde kötü huylu diye adlandırdıklarımıza ise kolon kanseri deriz. Kolon kanserinin görülme sıklığı tüm kanserler içinde 3. sıradadır, erkek ve kadında eşit sıklıkta görülür. Kolon kanseri oluşum sebepleri birden fazla etmene bağlı olabileceği gibi, bazı genetik hastalıklar tek başına bile neden olabilir. Örneğin ailevi polipozis koli diye adlandırılan ve ailede bir kuşakta veya önceki kuşaklarla birlikte birden fazla kişide kalın barsakta poliplerle seyreden bu hastalıkta, kolon kanseri görülme sıklığı oldukça yüksektir. Ülseratif kolit ve crohn gibi iltihabi barsak hastalıklarında yine kolon kanseri görülme sıklığı artar. Hayvansal gıdadan zengin, fast food türü geçiştirici yiyeceklerin kolon kanseri oluşma riskini arttırdığı gösterilmiştir. Yüksek lif içerikli gıda ile beslenmek ise kolon kanseri riskini azaltmaktadır. Eski bir türk içeceği olan kefir'in de kolon kanseri riskini azalttığı yönde yapılan çalışmalar mevcuttur. Kolon kanseri belirtileri çoğunlukla kişiler tarafından pek önemsenmeyebilir. En önemli belirtiler arasında bağırsak alışkanlıklarında değişiklikler yer alır. Kişide aralıklı olarak kabızlık ve ishal atakları olabilir. Karında şişkinlik ve huzursuzluk hali genel olarak gördüğümüz semptomlar arasındadır. Kişide makattan sümüksü bir akıntı olması veya makattan kanama gelmesi de aksi ispatlanana kadar kolon kanseri yönünden şüphe uyandırmalıdır. İlerlemiş olgularda kansızlık ve kilo kaybı görülmesi sıktır. Kolon kanseri erken tanı ile tedavi edilebilen bir hastalıktır. Eskiden kolon kanseri tanısı daha geç dönemlerde konulabilirken, sağlık alanındaki ilerleme, teknolojik gelişme ve hekimlerin üstün gayreti ile beraber artık kolon kanseri daha hastalık ilerlemeden tanısı konabiliyor ve tedavisi yapılabiliyor. Özellikle kolonoskopi yapılma sıklığının artması ile erken evrede, hatta polip safhasında tümörlerin yakalanabilme sıklığı artmış ve hastaları ameliyatsız, kolonoskopi esnasında poliplerin çıkarılması ile tedavi etme şansımız doğmuştur. Doğru ve deneyimli ellerde bu işlemin komplikasyonu ihmal edilebilir düzeyde azdır. Kolonoskopi ile tedavi etme evresini geçmiş kolon kanserlerinde ise açık veya laporoskopik cerrahi ile kolon kanserinin tedavisi mümkündür. Ameliyat sonrası çıkan parçanın patolojik evrelemesine göre ise hastaya kemoterapi ve / veya radyoterapi verilebilir. Tüm bu tedaviler hastanın ömrünü ve yaşam kalitesini yükseltmeye yöneliktir. Günümüzde ilerlemiş olgularda dahi sağ kalım süresi uzamıştır. Hastalıktan uzak, ılık ve huzurlu bir kış mevsimi geçirmeniz temennisi ile... 39 ESWL . . Op. Dr. Osman Nuri AKBULUT Üroloji “Taş hastalığının tedavisi 1980 yıllarına kadar en önemli problemler arasındaydı. Açık cerrahi yöntemler son 20 yıla kadar alternatifi olmayan bir yöntem olarak uygulanmaktaydı. Bu tür cerrahi müdahaleler, hastayı uzun süre günlük aktivitelerinden ve işinden alıkoymaktaydı.” 40 Taş Kırma ESWL (Extracorporeal Shock Wave Lithotripsy) ESWL (Vücut dışından şok dalgalarıyla taş kırma) günümüzde böbrek taşlarının tedavisinde en sık ve güvenle kullanılan tedavi yöntemidir. Bu yöntem vücut dışındaki bir kaynaktan elde edilen ses dalgalarının elektro şok dalgaları haline getirilip, taşa yönlendirilmesiyle taşın parçalanması esasına dayanır. ESWL tıptaki en büyük yeniliklerden biri olup üreter ve böbrek taşlarının tedavisinde sık kullanılan tedavi yöntemlerinden biridir. ESWL diğer yöntemlere göre daha az invaziv olduğu için çoğunlukla üriner sistem taş hastalığı tedavisinde ilk tercih edilen yöntemdir. ESWL ile birlikte perkütan nefrolitotomi, üretero-renoskopik girişimler, laparoskopik yöntemler ve son olarak retrograd intrarenal yöntemlerin de kullanıma girmesi ile üriner sistem taş cerrahisinde önemli değişiklikler olmuştur . ESWL Çevre dokulara zarar vermeden çalışır. Burada taşlar küçük ve idrarla kolaylıkla atılabilecek hal alırlar. ESWL böbrek taşlarının cerrahiye gerek kalmadan ortadan kaldırılmasına olanak sağlayan, cerrahiye göre daha kolay, daha az riski olan, ucuz bir tedavi yöntemidir. ESWL (taş kırma) cihazları yüksek basınçlı şok dalgaları üretirler. Bu şok dalgaları hastanın cildine iletildikten sonra hastanın yumuşak dokularından zarar vermeden geçerler. Böbreği de geçen şok dalgaları bir x-ray ya da ultrason yardımı ile odaklandırıldıkları yani hedeflendirildikleri böbrek taşına çarparlar. Taş sınırında enerji açığa çıkar ve bu taşı genleştirir ve bu da taşın kenarlarında küçük çatlamalara sebep olur. Aynı etki şok dalgası taştan çıkarken de oluşur. Etkili şoklarda çatlaklar açılıp kapanarak, büyük çatlaklar içinde küçük çatlaklar oluşur. Tekrarlanan şok dalgalarının sonucunda taş böbreklerden çıkıp, üreterlerden kolaylıkla geçebilecek ve idrarla rahatlıkla atılabilecek boyutta küçük parçalar haline ufalanmış olur. Hasta ESWL cihazdaki masaya yatar ve hastanın yatış şekli bu masanın ortasında yaralan su yastığının taşın bulunduğu bölgeye denk gelecek şekilde denk getirilir. Şok dalgaları bu su yastığının içerisinden hastanın vücuduna gönderilecektir. Hasta ESWL masasına yerleştirildikten sonra bir x-ray cihazı ya da ultrasonografi yardımı ile taş belirlenir ve şok dalgalarının taşa tam isabet edeceği şekilde odaklama yapılır. İşlem başlatıldığında cihaz otomatik olarak taşı hedefleyecek ve şok dalgaları sürekli olarak taşa isabet edecektir. Bu işlem taşın tamamen kırıldığı görüldüğünde veya işlemi gerçekleştiren doktorun belirlediği maksimum şok sayısında ulaştığında sonlandırılacaktır. İşlem genellikle 45 dakika ile 1 saat arasında sürmektedir. ESWL tedavisi hastaneye yatmaksızın gerçekleştirilir. Çocuk hastalar haricinde anesteziye gerek duyulmamaktadır. Yeni kuşak ESWL cihazlarında işlem oldukça ağrısız ve konforludur. Ve ayrıca işlem sırasında şok dalgalarının yarattığı güçlü bir ses duyulur. İşlem sırasında ağrı hissedilmesi durumunda bir ağrı kesici uygulamasının ardından işleme devam edilebilmektedir. Tedavi sonrasında tedavi bölgesinde hassasiyet ve morarma görülmesi normaldir. 41 ESWL’nin uygulanmadığı durumlar ¾¾ Gebeler ¾¾ Kanama bozukluğu olanlarda kesinlikle uygulanmaz. ¾¾ İdrar yolu enfeksiyonu olanlarda önce enfeksiyon tedavi edilmeli sonra ESWL uygulanmalıdır. Taşa yakın bölgedeki aort anevrizması varsa önce bu tedavi edilmelidir. Kalp pili olanlarda ESWL uygulanırken dikkatli olunmalıdır. ¾¾ Aşırı şişman ve vücudunda ciddi şekil bozukluğu olan kimseler taş odaklaması yapılamayacağından ESWL için uygun adaylar değildir. ESWL İle Taşların Kırılma Başarısı ESWL ile taş kırmanın amacı taşın 3 mm den küçük parçacıklar haline getirilmesi ve böbrekten temizlenmesidir. ESWL ile başarı taşın cinsine, sertliğine, büyüklüğüne ve idrar yolunda yerleştiği yere göre değişir. ESWL bütün taşlarda başarı sağlayamaz. Tek bir seansta kırılabilen taşlar olabileceği gibi tekrarlayıcı seanslara da ihtiyaç duyulabilir.Taş boyutlarına göre başarı oranları 10 mm’den küçük için %89.3, 10-20 mm arası taşlar için %80.8, 20-30 mm arası taşlar için %50 ve 30 mm’den büyük boyutundaki taşlarda ise %70’di. Literatürde lokalizasyondan bağımsız başarı oranları değişiktir. Ortalama bir başarı oranı vermek gerekirse ESWL ile böbrek taşlarının %80'i ESWL sonrasında böbrekten temizlenirler. Başarıda en önemli faktörler: taşın özellikleri, kullanılan cihaz ve işlemi gerçekleştiren ekibin deneyimi şeklinde sıralanabilir. ESWL tedavisinin uzun dönemde böbrekte bıraktığı hasar çok azdır veya yoktur. Ancak çok büyük ve yaygın taşlarda aylarca sürekli ESWL uygulandığında böbrekte hasarın artabileceği ve hipertansiyon gelişebileceğine dair çalışmalar bulunduğundan 3-4 seans sonrasında kırılıp temizlenmeyen taşlarda ESWL tedavisine devam etmenin gereği yoktur. Çok büyük taşlarda tek seansta taşların ortadan kaldırılabildiği Perkütan Nefrolitotomi (Kapalı Böbrek taşı ameliyatı) gereklidir. ESWL sonrasında idrarda hafif kanama olağandır ve birkaç gün içerisinde düzelir. Ciddi böbrek kanamaları nadirdir ve özellikle kanama bozukluğu olan kimselerde görülebilir. ESWL sonrasında görülebilecek önemli sorunlardan birisi büyükçe taş parçalarının idrar kanalından geçemeyerek kanalı tıkaması ve idrar akışını durdurmasıdır. Bu durum oldukça ağrılı seyredebilir. Bu durumda kanalı tıkayan taş parçalarına ek ESWL uygulaması yapılabilir ya da endoskopik yöntem ile idrar kanalı taştan arındırılır. İşlem sonrasında hastanın günlük yaşantısına devam etmesi, bol sıvı alması, hareket etmesi ve şikayetleri varsa şikayetlerine yönelik verilen ilcaların kullanılması önerilmektedir. Uygın zamanda da taşların kırılıp kırılmadığı ve taşların durumunu değerlendirmek amacıyla mutlaka kotroller yapılmalıdır. 42 Dogum Fotografçılıgı & Oda Süsleme - Hastane odanızı özel tasarımlarla renklendirip, - ve misafirlerinizi bebeginizi karsılıyoruz. - öncesi ve sonrasındaki Dogum tüm anlarınızı fotograflıyoruz. Bilgi için : Damla Aydın 0530 955 08 17 43 I MIKROP I II I VIRUS ENFEKSIYON BAGISIKLIK I SOGUK ALGINLIGI II II OKSURME I AKCIGER HAPSIRMA I I I AYRI II II OKSURME BAGISIKLIK I BULASICI I I AKCIGER SOGUK ALGINLIGI MIKROP I VIRUS I GRIP II II OKSURME I GRIP VIRUS HAPSIRMA I ENFEKSIYON II II OKSURME BULASICI I AYRI SOGUK ALGINLIGI I AKCIGER MIKROP BULASICI I II OKSURME I Dr. Şilan KOLAN I II VIRUS HASTALIK II 44 I I I I I I I II ENFEKSIYON HAPSIRMA AKCIGER II I I I I I HIJYEN SOGUK ALGINLIGI I I I GRiP I I I I I I HIJYEN HAPSIRMA BULASICI I I ENFEKSIYON Grip ile soğuk algınlığı aynı hastalık mı? ? ? ? Hayır, yaygın kanaatin aksine, bu ikisi aynı hastalık değildir. Grip, burun, bronşlar ve akciğerden oluşan solunum sisteminde meydana gelen, influenza (grip virüsü) virüslerinin neden olduğu, yüksek derecede bulaşıcı viral bir enfeksiyondur. Tariften de anlaşılacağı gibi etkenin influenza virüsü olması gereklidir. Diğer mikropların üst solunum yollarında yaptığı hastalık grip değildir. Ama bu toplumda çok karıştırılıyor. Soğuk algınlığı ise, influenza dışında iki yüze yakın virüsün sebep olduğu, hafif seyirli üst solunum yolu enfeksiyonuna verilen isimdir. ? ? ? Grip nasıl ortaya çıkıp bulaşıyor? Hastalığın bulaştırıcı olduğu dönem, belirtilerin başlamasından önceki 24 saat ve sonraki beş gündür. Hastalığın kuluçka dönemi (virüsün bulaşması ile hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı süre) 1–4 gündür. Bazı bölgelerde her mevsim görülmesine rağmen genelde mevsim dönüşümlerinde artmaktadır. Özellikle havaların soğumaya başladığı sonbahar mevsiminde görülme sıklığı artmakta, kış ve ilkbaharın ilk aylarında bu, insanlar için sorun olmaya devam etmektedir. Hastalığın zamana göre değişim göstermesinde çevresel faktörler de rol oynamaktadır. Kalabalık ve iyi havalandırılmayan kapalı alanların kullanımı soğuk havalarda arttığı için özellikle kışları artan bir oranda görülmektedir. Bazıları gribi niye daha ağır atlatır? Grip kimi insanlarda daha hafif geçerken, kimilerinde ölüme kadar giden komplikasyonlara yol açabiliyor. Gribal enfeksiyon için riskli hasta grupları var. Bebekler ve yaşlı hastalar, kronik hastalığı olanlar (kronik bronşit, astım, kronik böbrek yetmezliği, romatizma ve koroner arter hastalığı, şeker hastalığı, Parkinson gibi nörolojik hastalıklar, anemi), sigara kullananlar, kanser hastaları, bağışıklık sistemi çeşitli nedenlerle baskılanmış hastalar, daha büyük risk altındadır. Gribin bulaşma yolları neler? Hastalığın bulaşma yolu damlacık enfeksiyonu ile olur. Öksürme, hapşırma sırasında çıkan damlacıkların solunması ile bulaşır. Nadiren mikroplu el ve enfekte eşyalarla da bulaşabilir. Gribal enfeksiyonun yayılma hızı çocuklarda erişkinlere göre daha hızlıdır. Okul öncesi ve okul çağı çocuk larda atak hızının yüksek olması, hastalığın toplumda yayılmasında önemli faktörlerden biridir. Soğuk algınlığını gripten nasıl ayırt edebiliriz? Soğuk algınlığı toplumda çok sık görülür. Hastalıklı kişiyle temastan sonra hastalığın ortaya çıktığı süre (kuluçka süresi) 1-3 gündür. Bulaşma öksürük, hapşırık, konuşma ile ortaya çıkan damlacıkların solunması, öpüşme, tokalaşma yolu ile veya virüs bulaşmış eşya, yiyecek ile temas sonucu oluşur. Soğuk algınlığı kimler için daha tehlikelidir? Soğuk algınlığı kronik hastalığı olanlarda, savunma sistemi çeşitli nedenlerle baskılanmış kişilerde daha ağır seyreder. Soğuk algınlığı her mevsim görülebilmesine rağmen özellikle sonbahar ve kış aylarında belirgin artış gösterir. Soğuk algınlığından korunmada kişisel hijyen çok önemlidir. Elleri sık sık sabunla yıkamak virüsleri uzaklaştırdığı için çok önemlidir. Spor yapmak, beslenmeye dikkat etmek ve iyi beslenmek, genel hijyen koşullarına uymak kişinin bağışıklık sistemini güçlendirdiği için çok önemlidir. 45 SUDOKU Nasıl oynanır ? Soldan sağa ve yukarıdan aşağıya dokuz kareden oluşan grafik, kendi içinde de dokuzar karelik bölümlere ayrılmış durumda. Bu karelere 1’’den 9’’a kadar rakamlar yerleştiriyorsunuz. Amaç tüm kareleri doldurmak. Bulmacanın zorluk derecesine göre ipuçları veriliyor. Her sırada ve kendi içinde bölünmüş her dokuz karelik bölümde aynı rakamdan bir tane olması gerekiyor. Zorluk Derecesi : KOLAY 1 6 2 7 5 9 8 4 3 1 5 7 2 3 6 2 6 5 9 3 8 7 3 6 7 1 8 5 8 5 5 8 Sudoku ; Gençlerde zeka gücünü geliştirici ve ileriki yaşlarda ise Alzheimer hastalığına yakalanma riskini azaltılmasına yardımcı olan entelektüel bir rakam bilmece türü. 3 7 4 6 Zorluk Derecesi : ORTA 5 1 9 4 1 46 9 4 6 7 3 7 5 1 6 2 3 8 9 5 9 8 6 5 3 3 9 5 2 6 4 2 8 ANLAŞMALI SİGORTALAR VE KURUMLAR LİSTESİ KOLAN HOSPITAL GROUP ALLIANZ SİGORTA YAPI KREDİ SİGORTA AK SİGORTA DEMİR HAYAT GÜNEŞ SİGORTA AKBANK TÜRK ANONİM ŞİRKETİ MENSUPLARI TEKAÜT SANDIĞI VAKFI ERGO SİGORTA ANADOLU ANONİM TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ ACIBADEM SİGORTA İŞ BANKASI MAPFRE GENEL YAŞAM CGM (PROMED) FORTİS BANK A.Ş MENSUPLARI EMEKLİ SANDIĞI VAKFI EUREKO SİGORTA ZİRAAT SİGORTA FİBA SİGORTA (SOMPO JAPAN SİGORTA A.Ş.) HDI SİGORTA HALK SİGORTA DUBAİ SİGORTA GENERELİ SİGORTA ACE EUROPEN SİGORTA ANKARA ANONİM TÜRK SİGORTA CGM SAĞLIK MEDLİNE BOX ÜYELERİ BİREYSEL MEDLİNE BOX ÜYELERİ KURUMSAL CİTİBANK GROUPAMA EMEKLİLİK PLASTİSAN PLASTİK SODEXO KOBİ SAĞLIK PAKETİ ÜYELERİ TMSF ALOYNAVER HDI SİGORTA ACİL SAĞLIK SİGORTASI HDI-GS SİGORTA -GALATASARAY ASLAN YÜREK-ASLAN TARAFTARIM GÜVENDE AVİVASA EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş. ELİTE CARD HS GROUP ARTI YAŞAM KADIKÖY CARD KÖPÜK CARD MED POWER S-LİNE SUPER CARD ŞİŞLİ CARD ÇAĞDAŞ KORUMA PLANI ACE GROUP SİGORTA ÜYELERİ MAPFRE GENEL YAŞAM SİGORTA FERDİ KAZA NAR SAĞLIK HİZMETLERİ CARD ASİST LİFE CARD GROUPAMA SİGORTA AXA SİGORTA ESBANK ESKİŞEHİR BANKASI T.A.Ş ŞEKERBANK T.A.Ş PERS. SOSYAL SİG. SAND. V. MARM.ASSİSTANCE ÖZEL SAĞLIK TURİZM T.C MERKEZ BANKASI T.B.M.M TÜRK DIŞ TİCARET BANKASI MENS.EMEK. İNTER PARTNER ASSİSTANCE ANKARA ANONİM TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ RAY SİGORTA ZÜRİCH SİGORTA A.Ş. ACİL TEDAVİ SİGORTASI IŞIK SİGORTA ACİL TEDAVİ SİGORTASI RAY SİGORTA A.Ş. MEDLİNE ACİL TEDAVİ SİGORTASI RAY SİGORTA A.Ş. ACİL TEDAVİ SİGORTASI MEDLİNE SAĞLIK PAKETİ VE ACİL TEDAVİ SİGORTASI CENOA SİGORTA A.Ş ACİL TEDAVİ SİGORTASI SBN SİGORTA A.Ş. ACİL TEDAVİ SİGORTASI DR. BACK-UP KİŞİSEL SAĞLIK SİSTEMİ TEMEL SAĞLIKPAKETİ ACİL TEDAVİ SİGORTASI GÜNEŞ SİGORTA A.Ş. ACİL TEDAVİ SİGORTASI İNG EMEKLİLİK ACİL TEDAVİ SİGORTASI METLİFE EMEKLİLİK ACİL TEDAVİ SİGORTASI (DENİZ EMEKLİLİK) HALK SİGORTA ACİL TEDAVİ SİGORTASI METRO TURİZM SEYAHAT ORGANİZASYON A.Ş. TÜRKİYE ASSİST CARD LİFE CENTER (MEDİKAMED) SAĞLIK (MEDİKA GROUP) DR. BACK-UP KİŞİSEL SAĞLIK SİSTEMİ BACK-UP KİŞİSEL SAĞLIK SİSTEMİ DR. BACK-UP KİŞİSEL SAĞLIK SİSTEMİ FORTİS BANK CARD IPA CARD IPA PRİVİLLEGE CARD BENEFİT CARD BENEFİT GLOBAL AIG CARD BENEFİT GLOBAL&FORTİS BANK İŞ BİRLİĞİ İLE İLAÇ TASARRUF PLANI CARD BENEFİT GLOBAL&EUREKO SİGORTA İŞ BİRLİĞİ İLE KOBİ SAĞLIK PAKETİ CARD BANK ASYA PLATİNUM CARD TÜRKİYE EKONOMİ BANKASI TÜRKASSISTCARD LİFE PARTNER CARD MTA GRUP TICKET RESTAURANT – (IPA) ASİSTANS HİZMETLERİ LİFE GUİDE CARD (TTI GRUP) SAFIRAN TRAVEL VIP ASSİSTANCE CARD AXA PPP ÇEK CUMHURİYETİ SİGORTALILARI TÜRKİYE ASSİST KART CALL CENTER 444 1 443 www.kolanhastanesi.com.tr 47 48