HASAN MARAŞ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ORTADOĞU VE AFRİKA ÇALIŞMALARI BİLİM DALI HAZİRAN 2017 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ İSLAMİ SÖYLEMLİ TERÖRİZM VE NİJERYA'YA YANSIMALARI: BOKO HARAM TERÖR ÖRGÜTÜ HASAN MARAŞ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ORTADOĞU VE AFRİKA ÇALIŞMALARI BİLİM DALI HAZİRAN 2017 İSLAMİ SÖYLEMLİ TERÖRİZM VE NİJERYA’YA YANSIMALARI: BOKO HARAM TERÖR ÖRGÜTÜ Hasan MARAŞ YÜKSEK LİSANS TEZİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ORTADOĞU VE AFRİKA ÇALIŞMALARI BİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ HAZİRAN 2017 iv İSLAMİ SÖYLEMLİ TERÖRİZM VE NİJERYA’YA YANSIMALARI: BOKO HARAM TERÖR ÖRGÜTÜ (Yüksek Lisans Tezi) Hasan MARAŞ GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Haziran 2017 ÖZET Devletler arasındaki savaşların tarihi ne kadar geriye doğru giderse, aynı şekilde terörizmin tarihinin de geriye doğru gittiğini görürüz. Sistematik terörizmin dışında beliren küçük terörizm faaliyetlerini göz ardı edersek bin yıllık geçmişe sahip olan terörizm çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Etnik, dini, siyasi anlaşmazlıkların olduğu yerlerde gerek bölgesel gerekse tüm ülkeyi kapsayan terör saldırıları olmuştur. Afrika’nın tarihi boyunca devlet yapılanması geleneğinin zayıf olması, kıta genelinde birçok ayrılıkçı hareketlerin ve terör örgütlerinin oluşmasına neden olmuştur. Afrika’da son on beş yıldır Nijerya’nın kuzeyinde ortaya çıkan terör örgütü ise Boko Haram’dır. Nijerya’nın kuzeyinin tarihsel temellere dayalı geri kalmışlığı, bu bölgede yaşayan insanların eğitim, sağlık ve ekonomik konulardaki mahrumiyeti, örgütün bu bölgede ortaya çıkmasına neden olmuştur. İslami söylemli bir terör örgütü olarak ortaya çıkan bu örgüt, yönetim şeklinin şeriat odaklı olmasını savunmakta ve gerek siyasal yaşamda gerekse uygulanan hukukta şeriatın hakim olması gerektiğini savunmaktadır. Batı tarz eğitim karşıtlığını kendisine amaç edinen örgüt pek çok eğitim kurumuna saldırılar düzenlemektedir. Özellikle 2014 senesinde Chibok’taki bir okuldan kaçırdığı kız öğrenciler eylemi ile uluslararası kamuoyundan çok büyük tepkiler almıştır. Ortaya çıkışı, örgüt varlığını idamesi ve kaynakları, bölge halkının örgüte bakış açısı ve örgütün yapısı ve amaçları ve örgüt eylemlerinin uluslararası kamuoyunda oluşturduğu tepkiler Boko Haram’ı tanımamıza yardımcı olacaktır. Bölgesel mücadele için ortaya çıkan bir terör örgütünün küresel sorunlara sebep olması yine sorunların çözümünde küresel araçların kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Bilim Kodu Anahtar Kelimeler : : 1141 Boko Haram, Nijerya, Afrika, Terörizm Sayfa Adedi Tez Danışmanı : : 123 Öğ. El. Dr. R. Melih AKTAŞ v ISLAMISM MOTIVATED TERRORISM AND ITS EFFECTS TO NIGERIA: BOKO HARAM TERROR ORGANISATION (M. Sc. Thesis) Hasan MARAŞ GAZİ UNIVERSITY INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCES June 2017 ABSTRACT So long as the history of wars between countries could be traced back in time, we realize that terrorism could be traced too. If terrorist activities of a small scale which is not systematic are ignored, terrorism, which has a history of one thousand years, is observed in many different ways. In the regions where ethnical religious, and political conflicts exist, there has been terrorist attacks which are both on local and country scale. There has been many different dissident movements and other kinds of terrorist organisations throughout the History of Africa, where a certain kind of a state tradition is very weak. The terrorist organization which emerged in Nigeria and in some parts of the countries surrounding Nigeria is Boko Haram. Northern part of Nigeria has always been economically underdeveloped whose reasons could be traced back in history. Deprivation of any education, health and economic opportunities in the region caused the emergence of this terrorist of organisation exactly in that region. The group, which so-called aim to eliminate Western kind of educational system attacked many schools. They attracted the attention of public when they kidnapped a group of young female students in 2014. The terrorist organization, which has a religious line, has ben defending that the regime must be sheria-oriented and the sheria must dominate the legal system and political life. The emergence, survival of its existence and its resources, perpective of local people to the organisation, the structure of the organization and its purpose and the reaction of global society against the acts of the organization are going to help us get to know Boko Haram. Becoming the cause of some global problems as a terrorist organization which has emerged for local aims, it is necessary to use some global tolls for the solution of these problems. Science Code Key Words Page Superwisor : 1141 : Boko Haram, Nigeria, Africa, Terrorism : 123 : Dr. R. Melih AKTAŞ vi TEŞEKKÜR Çalışmalarım boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren, kıymetli tecrübelerinden yararlandığım danışmanım Dr. R. Melih AKTAŞ’a ve asistanı Büşra SİRKECİ ’ye, manevi destekleriyle beni hiç yalnız bırakmayan eşim Ayten’e, kızım Gülce Cansu’ya, babama, anneme ve kardeşim Hicran’a, çalışmamın şekillenmesinde bilgi ve tecrübeleriyle destekte bulunan arkadaşlarım Ahmet Önder BAŞARAN’a, Emre ŞAHİN’e, Eren DEMİRAL’a, Mehmet Ali YÜKSEL’e ve Osman Batur URHAN’a teşekkürü bir borç bilirim. vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ...................................................................................................................... iv ABSTRACT .............................................................................................................v TEŞEKKÜR ............................................................................................................ vi İÇİNDEKİLER ........................................................................................................ vii HARİTALARIN LİSTESİ ..........................................................................................x KISALTMALAR ....................................................................................................... xi 1. GİRİŞ ............................................................................................................... 1 2. TERÖR VE TERÖRİZM KAVRAMLARININ İNCELENMESİ .............. 5 2.1 Terörün Tanımı ............................................................................................. 5 2.2 Terörizmin Tanımı ........................................................................................ 7 2.3 Terörizmin Tarihi ......................................................................................... 12 2.4 Terörizmin Özellikleri ................................................................................... 19 2.5 Terörizmin Amaçları .................................................................................... 23 2.6 Terörizmin Sebepleri ................................................................................... 23 2.7 Terörizmin Unsurları .................................................................................... 27 2.7.1 İdeoloji unsuru....................................................................................... 27 2.7.2 Örgüt unsuru ......................................................................................... 29 2.7.3 Şiddet unsuru ........................................................................................ 30 2.8 Terörizmin Türleri ........................................................................................ 31 2.8.1 Devlet terörü ......................................................................................... 33 2.8.3 Etnik-Ayrılıkçı terörizm .......................................................................... 36 2.8.4 Dini söylemli terörizm ............................................................................ 37 3. DİNİ SÖYLEMLİ TERÖRİZM VE İSLAMİYET’İN RADİKALLEŞMESİ. 41 3.1 Dini Söylemli Terörizmin Belirleyici Özellikleri ............................................. 41 3.2 İslami Söylemli Terörizmin Temelleri ve Radikalleşmesi ............................. 45 3.2.1.İlk dönem İslami söylemli terörizm ........................................................ 47 3.2.1.1 Hariciler .......................................................................................... 47 3.2.1.2 Haşhaşiler ....................................................................................... 48 3.2.2 İslam’ın radikalleşmesine katkı yapan İslami ideologlar ........................ 48 3.2.2.1 İbn-i Teyymiye (1268-1328) ............................................................ 48 viii Sayfa 3.2.2.2 Seyid Abdülala Mevdudi (1903-1979) ............................................. 50 3.2.2.3 Hasan el Banna (1906-1949) .......................................................... 51 3.2.2.4 Seyyid Kutub (1906-1966) .............................................................. 52 3.2.2.5 Ayetullah Ruhullah Humeyni (1902-1989) ...................................... 54 3.2.2.6 Muhammed el Farac (1952-1982) .................................................. 56 3.2.3. Yeni dönem İslami söylemli terörizm .................................................... 57 4. NİJERYA FEDERAL CUMHURİYETİ İLE İLGİLİ BİLGİLER ............. 65 4.1 Coğrafyası ................................................................................................... 65 4.2 İklimi ............................................................................................................ 66 4.3 Tarihi ........................................................................................................... 67 4.4 Nüfusu ......................................................................................................... 71 4.5 Dili ............................................................................................................... 71 4.6 Din Tarihi ..................................................................................................... 72 4.7 Etnik Grupları .............................................................................................. 73 4.8 Etnik-Dini Yapıların Oluşması ..................................................................... 74 4.9 Nijerya’da Bulunan İslami Oluşum ve Hareketler ........................................ 75 4.9.1 Kadirilik ................................................................................................. 75 4.9.2 Ticanilik ................................................................................................. 75 4.9.3 Ahmediyye ............................................................................................ 75 4.9.4 İzale hareketi......................................................................................... 75 4.9.5 Cematü Nasrıl İslam ............................................................................. 76 4.9.6 Nijerya İslami Hareketi .......................................................................... 76 5. BOKO HARAM TERÖR ÖRGÜTÜ ......................................................... 77 5.1 Boko Haram’a Giriş ..................................................................................... 77 5.2 Boko Haram’ın Ortaya Çıkışının Tarihsel Temelleri .................................... 80 5.3. Boko Haram’ın Ortaya Çıkışı ...................................................................... 82 5.4. Boko Haram’ın Yapısı ve Amaçları ........................................................... 84 5.5 Boko Haram’ın İdeolojik Temelleri ............................................................... 87 5.6 Boko Haram Terör Örgütünün İncelenmesi ................................................. 89 5.6.1 Askeri boyut .......................................................................................... 89 5.6.2 Rejimin siyasal meşruiyetinin ölçüsü ..................................................... 92 5.6.3 Ekonomik gücün düzeyi ........................................................................ 94 ix Sayfa 5.6.4 Toplumdaki etnik-dini tolerans oranı ..................................................... 95 5.6.5 Temel doğal kaynakların mevcudiyeti ................................................... 99 5.6.6 Uluslararası kamuoyundaki etkileri ..................................................... 100 5.6.7 Boko Haram ile mücadele yöntemleri ve çözüm önerileri ................... 104 SONUÇ .............................................................................................................. 111 KAYNAKLAR ...................................................................................................... 117 ÖZGEÇMİŞ ........................................................................................................ 123 x HARİTALARIN LİSTESİ Harita Sayfa Harita 4.1 Nijerya Federal Cumhuriyeti Haritası ....................................................66 xi KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Kısaltmalar Açıklamalar ABD Amerika Birleşik Devletleri ALF Animal Liberation Front ( Hayvan Kurtuluş Cephesi) AKT. Aktaran ASALA Armenian Secret Army for the Liberation of Armenian ( Ermenistan’ın Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu) BM Birleşmiş Milletler ÇEV. Çeviren EOKA Ethniki Organosis Kipriakou Agonos ( Kıbrıslıların Milli Mücadele Örgütü) ETA Euskadi ta Askatasuna (Bask Ülkesi ve Özgürlük) FKÖ Filistin Kurtuluş Örgütü FLQ Front de Lebaration du Quebec HAMAS Hareketi) Harakat al-Muqavama al-Islamiye (İslami Direniş HSBC Hong Kong and Shanghai Banking Corparation IMRO Internal Macedonian Revolutionary Organisation IRA Irish Republican Army (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) IŞİD Irak Şam İslam Devleti M.Ö. Milattan Önce M.S. Milattan Sonra PKK Partiya Karkeren Kurdistane (Kürdistan İşçi Partisi) OPEC Organisation of Petroleum Exporting Countries ( Petrol İhraç Eden Ülkeler Birliği) TDK Türk Dil Kurumu V.B. ve benzerleri 1 1. GİRİŞ İnsanoğlu var olduğu müddetçe terör ve terörizm kavramları var olmaya devam edecektir. Bu iki kavram insanların gittikçe kanıksadığı ve yaşamayı öğrendiği birer olgu haline gelmiştir. M.S. 60’lı yıllarda ilk terör örgütünün ortaya çıkışından itibaren var olan terör hareketleri günümüzde de devam etmektedir ve gelecekte de devam edeceği muhakkaktır. Toplumu derinden etkileyen terör hareketleri, bireyleri ve toplumun genelini korkutmak, sindirmek, paniğe kapılmasına sebep olmak gibi korku kültürünün egemen olduğu atmosferin içinde bulunmasını amaç edinir. Böylece toplum içinde beliren huzursuzluk ile terör örgütleri hedeflediği amaçlarına ulaşmaya çalışır. 11 Eylül 2001’de ABD’de yapılan terör saldırısından sonra dini söylemli terör hareketleri dünyanın terörle mücadelesinde ilk sırayı almıştır. İslami söylemli terör örgütü El-Kaide tarafından yapılan saldırı sonucunda İslamofobi ABD ve Avrupa’da çok geniş kitleler arasında yayılmıştır. Araştırmamızın tanımı 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra İslami söylemli terör hareketlerinin artmasına paralel olarak Nijerya’da ortaya çıkan Boko Haram terör örgütünün incelenmesidir. Afrika’nın doğusunda bulunan Nijerya, İngiliz sömürgesi altında bulunduktan sonra 1960 yılında bağımsızlığına kavuşmuştur. İçerisinde iki yüz elliden fazla etnik grubun yaşadığı ülkede devlet kültürünün olmaması yüzünden bağımsızlığını kazandığı 1960’dan 1999’a kadar ülkede demokrasi egemen olamamıştır. Askeri darbeler ve Biafra’da yaşanan iç savaş sonucunda ülke kalkınma hamlelerini yerine getirememiştir. Sömürge döneminden miras kalan kuzey ve güney bölünmesi ülkeyi iki ana bölgeye ayırmıştır. Tarihsel temelli bu coğrafi bölünme beraberinde ekonomi, sağlık, eğitim ve iş olanakları konularında iki bölge arasında farkların doğmasına neden olmuştur. 1900’lü yıllarda başlayan İslami söylemli hareketler, batılı ülkeler karşısında geri kalan Müslüman ülkelerin geri kalmışlığına bir tepki olarak doğmuştur. İslami ideologların çevresinde bulunan gruplar tarafından, harekete dönüştürülen düşünceler, özünde batı karşıtlığını ihtiva etmekteydi. 2 Nijerya’nın kuzeyinin Müslüman yoğunluklu olması ve güneyde yaşayan Hristiyanlara göre geri kalmışlığı, Nijerya’nın kuzeyinde de İslami söylemli hareketlerin doğmasını sağlamıştır. İslami söylemli hareketlerin giderek radikalleşmesi sonucunda Boko Haram terör örgütü doğmuştur. Araştırmamızda Boko Haram’ın oluşmasını sağlayan İslami hareketlerden ve ideologlardan, bölgedeki eşitsizliklerden ve çözüm yollarından, örgütün eylemleri sonucu oluşan uluslararası tepkilerden ve örgütle mücadelede alınması gereken tedbirlerden bahsedeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin bulunduğu coğrafyada terör hareketleri hep var olmuştur. 1890’larda Osmanlı İmparatorluğu zamanında başlayan Makedon ayrılıkçı hareketleri sonucu birçok Osmanlı subayı, Makedon ayrılıkçı komitacılarla mücadele etmiştir. Bu mücadelede bulunan subaylar hatıratlarında gerilla savaş taktiklerinden ve uygulamasından bahsetmektedirler. Yine aynı dönemde Doğu Anadolu’da bulunan Ermenilerin bağımsızlık hayalleri sonucu Ermeni etnik terörü de başlamıştır. 1915 olaylarından sonra 1920-1922 yılları arasında tekrar gündeme gelen Ermeni terörü, 1970’ler ve 1980’ler boyunca modern terör hareketi şeklinde yurt dışı diplomatik temsilciliklerimizi hedef alacak biçimde de devam etmiştir. Kıbrıs adasının tarihi ve coğrafi olarak önemi ve adada yaşayan Türkler’in Türkiye Cumhuriyeti’yle olan akrabalık bağları sonucu adanın geleceği Türkiye için çok önemlidir. Yunanistan’ın düşlerini kurduğu büyük Yunanistan’ın oluşumu için Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması da Yunanistan’ın hedefleri arasındadır. Adada yaşayan Rumlar tarafından kurulan örgütler EOKA ve EOKA-B adada yaşayan Türkler’e zulmettiği için Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı kurularak gayri nizami harp usulleri uygulanarak mücadele edilmiştir. 1984 senesinde Siirt Eruh’ta bir karakolun basılmasıyla ilk eylemini yapan PKK terör örgütü ile Türkiye Cumhuriyeti 30 yıldır mücadele etmeye devam etmektedir. Modern terörün 1860’larda başladığı ve günümüzde dördüncü terör dalgasının içinde bulunduğumuz araştırmacılar tarafından söylenmektedir. Dördüncü terör dalgası dini söylemli terör hareketlerin içinde bulunduğu dönemdir. Türkiye, 3 İstanbul’daki HSBC ve sinagog saldırıları sonucunda El-Kaide ile tanışmıştır. Hizbullah’ın Türkiye’deki eylemleri sonucunda örgüt ile mücadele edilmiştir. Suriye’de ve Irak’ta da yine bir başka İslami söylemli terör örgütü IŞİD ile mücadele edilmektedir. Türkiye’nin İslami söylemli terör örgütleriyle mücadelesi devam etmektedir. Türkiye’nin hem etnik-ayrılıkçı terör örgütleri ile hem de dini söylemli terör örgütleri ile mücadelesi, ülkenin terörle mücadelede iyi seviyeye gelmesindeki sebeptir. Afrika ile Türkiye Cumhuriyeti ilişkileri özellikle Afrika’nın kuzeyindeki tarihsel bağlarımıza rağmen çok sıkı olmamıştır. 1923’ten 1998’e kadar ilişkiler normal seyrinde gelişmiştir. 1998 senesinden itibaren devlet politikasında önemli bir yere sahip olmaya başlayan Afrika ile ilişkiler geliştirilmeye çalışılmıştır. Güçlenen bağlar, Türkiye’nin Afrika üzerinde çok büyük yatırımlar yapmaya başlamasına sebep olmuştur. Araştırmamızın önemi, Afrika ile ilişkilerin geliştirilmesiyle birlikte Türkiye-Nijerya ilişkilerinde Nijerya’ya yapılacak diplomatik ve siyasi hamleler ile ekonomik yatırımlar öncesinde bilgi sahibi olunmasını sağlamaktır. Nijerya’nın içerisinde bulunduğu terörle mücadele sonucunda, mücadele ve tehdit sahaları belirlenip, Türkiye Cumhuriyeti tarafından yapılacak yatırım veya iki ülke arasındaki işbirliklerinde sınırlılıklar önceden bilinip, bu yönde politikalar oluşturulmasına yardım etmektir. Araştırmamızın amacı dini veya İslami söylemli terör örgütleriyle mücadele esaslarının belirlenmesine katkıda bulunmak, Türkiye için benzer bir durumun olması durumunda muhtemel hareket tarzlarını belirlemede faydalı olmak ve dini söylemli terör hareketleriyle mücadele esaslarını tartışmaktır. Türkiye’nin terörle mücadelesi çok eskilere dayanmakla birlikte, terörün bulunduğu kabın şeklini alması çok değişik tür terör hareketlerinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu yüzden ister Ermeni ve Rum etnik-ayrılıkçı terör örgütleriyle yapılan mücadele, ister etnik-ayrılıkçı ve Marksist-Leninist çizgideki PKK ile mücadele, isterse dini söylemli Hizbullah ve IŞİD ile yapılan mücadele hep farklı tür mücadele taktik ve tekniklerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kapsamda İslami söylemli terör 4 örgüt tipleriyle mücadelede araştırmamız eylem sahaları, taktik ve teknikleri, finansmanı ve mücadele esasları konularında yapılacak hamleler öncesinde incelenebilir. Araştırmamızın sınırlılıkları olarak Nijerya topraklarında ortaya çıkan Boko Haram terör örgütünün Nijerya topraklarındaki doğuşu ve gelişimi incelenmiştir. Boko Haram, Nijerya’nın komşuları Çad ve Kamerun’da da faaliyet göstermektedir. Bu ülkelerdeki faaliyetleri hakkında bilgi verilmiş ancak yapılanma ve tarihsel geçmişleri incelenmemiştir. Araştırmamızda Boko Haram’ın altyapısını oluşturan Nijerya’nın kuzeyindeki dini söylemli hareketlerden İslami söylemli hareketler odak noktamızı oluşturmuştur. Ülkenin güneyinde Hristiyan nüfus yoğunluktadır. Ülkenin güneyindeki Hristiyan söylemli hareketler araştırmamız kapsamına dahil edilmemiştir. Ülkenin güneyinde bulunan Nijer Deltası çevresinde de merkezi devlete muhalif oluşumlar bulunmaktadır. Bu gruplar da araştırmamızla doğrudan bağlantılı olmadığı için, araştırmamıza dahil edilmemiştir. Araştırmamıza, Boko Haram dini söylemli bir terör örgütü olduğu ve ana temamız terör konusu olduğu için terör ve terörizm kavramları üzerinde yoğunlaşarak başladık. Terör ve terörizmin kavramlarını inceledikten sonra, bu kavramların üzerine dini söylemli terörizmi inşa ettik. Bu kapsamda dini söylemli terörizmi seküler terörizmden ayıran özelliklere değindik. Dini söylemli terörizmi İslamiyet ile birleştirerek eski dönem İslami söylemli hareketleri inceledik. Eski dönem İslami söylemli hareketlerin, modern İslami söylemli hareketlerle ortak noktalarını ve farklılıklarını ortaya koyduk. Modern İslami söylemli hareketlerin radikalleşme sebeplerini ve radikalleşmeye etki eden ideologlar üzerinde tartıştık. İslami söylemli terör hareketleri üzerinde çalışmamız sona erdikten sonra bunun Nijerya üzerindeki etkilerini incelemek için Nijerya Federal Devleti hakkında genel bilgileri araştırdık. Nihayetinde araştırmamızın özü olan Boko Haram terör örgütünü çeşitli parametreler altında inceleyerek örgütü detaylı olarak inceledik. Son olarak örgütün uluslararası kamuoyunda bıraktığı etkiler ve örgütle mücadelede uygulanabilecek önerileri sunduk. 5 2. TERÖR VE TERÖRİZM KAVRAMLARININ İNCELENMESİ 2.1 Terörün Tanımı Terör kelimesi etimolojik olarak dilimize Fransızcadan geçmiştir. Latince kökenli olup Fransızca ‘’terreur’’ sözcüğüyle dilimize yerleşmiş, Türkçedeki karşılığı ‘’yıldırma, cana kıyma ve malı yakıp yıkma, korkutma ve tedhiş’’ anlamlarına gelmektedir. (TDK Türkçedeki Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, 2016) 12.04.1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda ise terör şöyle tanımlanır: Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir. (http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.3713.pdf) Terör kelimesi içerisinde şiddete ve kuvvete başvurma yolları vardır. Bu şiddete ve kuvvete başvurma genellikle siyasi amaçlıdır. Nihai amacı psikolojik odaklıdır. Korku vermek, sindirmek, yıldırmak hedeflenir. Eylemleri sonucunda zarar görenlerle doğrudan bağlantılı olması zorunlu değildir. Bombalı bir araç ile sivillere yönelik bir eylemde zarar gören veya hayatını kaybeden sivil ile terör örgütü arasında doğrudan bağlantı kurmak çok zordur. Amacı ses getirici eylem yapmak olduğu için zarar gören kişiler üzerinden terörü araştırmak oldukça zordur. Terör sistemli ve planlı bir mücadeledir. Belli taktik ve teknikleri kullanır. Bu taktik ve teknikler ise demokratik ve hukuki ilkelere çok uzaktır. Hukuksuz ve ahlak dışıdır. Terör eylemleri semboliktir ve eylemlerin altlarında daima mesaj taşımaktadırlar. En nihayetinde terör siyasi güdülerle insan öldürmektir. (Tacar, 1999: 44) Tacar’ın terör tanımında, terör içerisinde farklı öğeleri barındırsa da terör kelimesi tek başına herhangi bir eylemi ifade etmez. O sadece başlı başına korku, telaş, yıldırma vb. anlamlara gelen bir sözcüktür. Yanına eklenen kelimeler veya eklerle 6 durağanlığını bırakıp harekete geçer. Terör örgütleri, terörizm, terörist gibi kavramlar sürekli etkin olmak zorundadır. (Tacar, 1999: 44) Türkiye’de ve dünyada terörün tanımlanması ve kapsayacağı alan bakımından ortak bir görüş yoktur. Bazı ülkelerin terör diye nitelediği olaylar, başka devletler için şiddet, isyan veya gerilla savaşı, kurtuluş mücadelesi olarak nitelendirilmektedir. Bu da devletler arasında sorun olmaktadır. (Tacar, 1999: 30) Almanya’nın ve Belçika’nın PKK terör örgütü eylemlerini Türkiye’deki terör bakış açısıyla değerlendirmemesi bu iki ülke ile Türkiye arasında zaman zaman anlaşmazlıklara sebep olmaktadır. Türkiye açısından 1974 Kıbrıs Barış Harekatı öncesinde Kıbrıslı yurtseverlerin kurduğu Türk Mukavemet Teşkilatı, Yunanistan’a göre ayrılıkçı bir örgüt olarak değerlendirilirken, Türkiye için ise Kıbrıs Türklerinin yaşam haklarını koruyan ve desteklenen meşru bir birim olarak değerlendirilmiştir. Terör, kendisini kullanan kişilere göre çeşitli anlamlar kazanır. Terör, destekçilerine göre olumlu bir anlamı varken, terör, mağdurlarda ise tam zıttı çok olumsuz anlamlara gelmektedir. Bir insanın özgürlük savaşçısı bir başkasının teröristidir. (Lutz ve Lutz, 2008: 7) Bu kapsamda her devlet ve şahıs kendi gözlüklerinden baktığı şekilde terör ve terörist kavramlarını kıymetlendirmektedir. Terörün aslında silahlı bir grubun masum sivilleri öldürdüğü, suikastlerin işlendiği, bombalı araçlarla can ve mal kayıplarına neden olunduğu şeklinde tek taraflı bir şekilde değerlendirmesi yanlış olur. Terör aslında hayatımızın her anında bulunmaktadır. Aile içindeki şiddetin çok yoğun yaşandığı evlerde yaşanan cinayetler, trafikteki yol anlaşmazlığı yüzünden yaşanan insan öldürmeler, kadınlara yapılan sistematik baskılar, spor müsabakalarında taraftar grupları arasında cinayete kadar varabilen fanatizm, okulda baskıcı ve otoriter eğitimcilerin öğrencilerin psikolojisini bozacak şekilde verdikleri cezalar hep terör kapsamında değerlendirilmelidir. Yani terör bilinenin aksine beklenmeyen anda maruz kalınan bir saldırı değil, hayatımızın her anında 7 içinde yaşadığımız, durağan olarak bekleyen bir olgudur. Hayatın içinde de harekete geçmesi de an meselesidir. 2.2 Terörizmin Tanımı Terörizm nedir sorusu sorulduğunda, günlük kullanımı büyük kitleler tarafından sıklıkla kullanılan kelimelerde olduğu gibi, bir sürü farklı anlamlar ortaya çıkmaktadır. Bu anlamların çoğu terörizmi tanımlarken eksik, yanlış ve gerçekçi olmayan ifadelere başvurmaktadır. Yazılı ve görsel basında terörizm geniş bir yelpazede kullanılmaktadır. Bina bombalamaları, suikastler, meşru askeri bir gücün halk üzerinde katliam yapması, toplu gıda zehirlemeleri vb. terörist saldırılar olarak değerlendirilmektedir. Devlet destekli veya devlet dışı unsurların toplumu hedef alan eylemleri, organize suç odakları, genel kriminal suçlar, bireysel işlenen gasp ve psikolojik vakalar da terörizm olarak değerlendirilmektedir. (Hoffman, 2006: 1) Terörizm, Türkçe’ye Fransızca’dan geçen ve terör kökünden türetilen, ‘’siyasal bir hedefe ulaşmak amacıyla devlete, halka veya bireylere karşı şiddet eylemlerine başvurma’’ olarak tanımlanan bir sözcüktür. (TDK Türkçedeki Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, 2016) Terörizm kelimesi ilk olarak Fransız Devrimi esnasında popüler olmuştur. Çağdaş kullanımının aksine, o dönemde terörizmin olumlu bir anlamı vardır. 1793-94 senelerinde geçici olarak, kargaşa ve karışıklık dönemini anlatmak için kullanılmıştır. (Hoffman, 2006: 3) Terörizmin tanımlanması başlı başına ve çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Terörizm çok çeşitli türlerde, dünyanın herhangi bir bölgesinde ve bambaşka amaçlar için kullanılabilir. Demokratik veya otoriter ülkelerde, gelişmiş ekonomiye sahip olan veya olmayan ülkelerde ortaya çıkabilir. (Richardson, 2006: 2) Alex Schmid’in Political Terrorism: A Resarch Guide adlı terörizm üzerine yazılmış çok kapsamlı kitabının ilk baskısında, terörizm tanımı üzerine yüzlerce sayfa süren 8 araştırmalar yapılmış ve yüzlerce tanımı inceleyerek ortak bir tanım bulma gayreti içerisinde olunmuştur. (Hoffman, 2006: 33) Terörizm hakkında yazan birçok düşünür, akademisyen ve yazar terörizm için birçok farklı tanımlar yapmışlardır. (Schmid, 2011: xv)’e göre terörizm birçok farklı grubun, dünyanın birçok farklı yerinde birçok farklı unsurun bu grubun ilgi alanına girdiği bir taktiktir. (Wilkinson, 2011: 17) terörizmi bir felsefe veya hareket olarak değil, terörizmi sadece bir metot olarak da görmüştür. (Wilkinson, 2011: 6) bir başka tanımında terörizmi çok çeşitli tipteki devlet dışı aktörlerin, rejimlerin veya hükümetlerin kullandığı bir aktivite veya Brian Jenkins’in dediği gibi silah sistemi olarak tanımlamıştır. (Bjorgo, 2005: 1)’a göre terörizm birçok ayrı gruba, birçok ayrı kökene ve sebebe sahip, oldukça karmaşık bir yapıya sahip bir sistemdir. (Bjorgo, 2005: 2) bir başka tanımında ise genel kanının aksine terörizmi askeri güç stratejilerini veya metotlarını kullanmaktan ziyade belirgin bir ideolojisi veya harekete sahip olan, askeri olmayan kesim üzerinde güç kullanarak, psikolojik korku yaratmaktan ziyade amacın hızla gerçekleştirilmesi olarak tanımlamıştır. (Altuğ, 1995: 14) ise Bjorgo’nun aksine terörizmi salt bir ideoloji olarak değerlendirmemek gerektiğini söylemektedir. Terörizm bir ideolojiden ziyade strateji veya bir silahtır. Bu silahı veya stratejiyi ise bir azınlık grubun hukuksal ve demokratik yollar ile elde edemediği nihai hedeflerini korku ve dehşet ortamı yaratarak kullanmasına terörizm diyoruz. (Wilkinson, 2011: 4)’in bir başka tanımında terörizmi, şiddet ve çatışmanın aşağıdaki özelliklerinin başka türleri olarak değerlendirmiştir: - Kasıtlı ve aşırı bir korku ortamı hazırlamak için tasarlanmıştır. 9 - Eylem sonucu ölen insan sayısından ziyade daha büyük hedefler planlanır. Sivillere yönelik saldırıları içeren eylemlerde saldırı yerleri rastgele de olabilir bilerek sembolik hedefler de seçilebilir. - Terör eylemleri, terör örgütünün içinden çıktığı ve destek bulduğu topluluk tarafından çok normal bulunur. - Teröre başvurulmasının sebebi sadece bunlarla sınırlı kalmamakla birlikte sosyal grupları, toplulukları ve hükümet politikalarını etkilemektir. (Lutz ve Lutz, 2008: 14) terörizm üzerinde anlam karmaşışını gidermek için politik şiddet üzerinde çalışılması gerektiğini belirtmişlerdir. Ayrıca iyi bir tanımlama için dünya üzerinde şu an etkin halde bulunan aynı tipteki terör örgütlerin bir arada değerlendirilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Araştırmacılar iki yüzün üzerinde terörizm tanımı olduğunu belirtseler de bir ortak tanım üzerinde hem fikir olamamışlardır. (Silke, 2003 aktaran Bjorgo, 2005: 1) Kiminin özgürlük savaşçısı bir başkası için teröristtir klişesi de buna sebep vermektedir. (Bjorgo, 2005: 1) Birleşmiş Milletlerin yüz doksan üyesi arasında ortak bir terörizm tanımına varılamamıştır. Terör örgütlerinin farklı tür ve ideolojileri olduğu için ortak bir tanım üzerinde anlaşma sağlanamamıştır. Bazı ülkeler devlet ve devlet dışı terörizm üzerinde yoğunlaşırken bazıları da self-determinasyon isteyen grupların terör örgütü olarak değerlendirilmelerinin yanlış olduğunu vurgulamaktadır. Bir başka grup ülkeler resmi askeri güçlerin terörizmle ilişkilendirilmelerine karşı çıkarken bir başka grup ülke işgalci güçlerle mücadele edilmesinin terörizm olarak değerlendirilmemesi gerektiğini savunmaktadırlar. Bu kadar farklı düşünen seslere rağmen ortak birkaç nokta da uzlaşmaya varılmıştır. Birleşmiş Milletler Terörizm Komitesinde görüşmeler sonucunda belli özellikler üzerinde karar kılınmıştır. Yapılan hukuksuz eylemler neticesinde; -Herhangi bir insanın ölümüne veya ciddi yaralanmasına sebep verilmişse, 10 -Eylem sonucunda özel veya kamuya ait mülkiyet üzerinde, toplumun ortak kullanım alanlarında, toplu taşıma araçlarında, kamu mallarında veya doğada zarar meydana gelmişse, -Bu yapıların doğası gereği kullanılmasını engelleyecek ekonomik kayıplar söz konusu ise yapılan eylem terörizm kapsamında değerlendirilir. (Bjorgo, 2005: 225) Terörizmin tanımlamasının zorluğu iki yüz sene boyunca değişen anlamıdır. (Hoffman, 2006: 3) Birinci Dünya Savaşı arifesinde terörizm kendi evrimini devam ettirmiştir. Özellikle 1880-1890 yılları arasında Habsburg Hanedanlığı ile Osmanlı İmparatorluğu topraklarında terörist faaliyetler devam etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Doğu Anadolu’da yaşayan Ermeniler ayrılıkçı terörist eylemlerde bulunmuştur. Ermenilerin bu saldırgan eylemleri İkinci Dünya Savaşı sonrasında yeni oluşan ayrılıkçı Ermeni terörün de esin kaynağı olmuştur. (Hoffman, 2006: 11) 1930’larda terörizmin anlamı tekrar değişmiştir. Terörizm diktatör liderler tarafından devlet eliyle kendi vatandaşlarına uygulanan sistematik eylemler olarak tanımlanmıştır. Almanya’da Hitler’in, İtalya’da Mussolini’nin, Sovyet Rusya’da Stalin’in eylemleri bu kapsamda değerlendirilir. (Hoffman, 2006: 14) Benzer şekilde devlet destekli veya devlet güdümlü terör hareketleri günümüzde de devam etmektedir. Hükümet karşıtlarına, öğrenci gruplarına, insan hakları savunucularına, işçiler vb. gruplara uygulanan şiddet türü de bu kapsam da değerlendirilir.1970’lerde sağ görüşlü askeri diktatörlüklerin hakim olduğu Şili’de, Arjantin’de ve Yunanistan’da, 1980’lerde seçilmiş hükümetlerin görev başında olduğu El Salvador’da, Guatemala’da, Peru’da ve Kolombiya’da gerçekleşen eylemler devlet destekli veya güdümlü terör olayları olarak tanımlanır. (Hoffman, 2006: 15) İkinci Dünya Savaşı’nın devamında terörizm evrimine devam etmekle birlikte hemen hemen günümüzde kullanılan anlamına yakın olarak tanımlanmıştır. 1940’larda ve 1950’lerde ulusalcı ve sömürgecilik karşıtı hareketler Afrika’da, 11 Asya’da ve Orta Doğu’da ortaya çıkmıştır. İsrail, Kıbrıs, Cezayir ve Kenya bağımsızlıklarını kazanmak için sömürgeci devletlere karşı terör argümanına başvurmuşlardır. Özellikle özgürlük savaşçıları kavramı bu dönemde doğmuş ve uluslararası arenada da kendi bağımsızlıklarını kazanmak için mücadele eden gruplar olarak lanse edilerek sempati kazanmışlardır. (Hoffman, 2006: 16) Yeni üçüncü dünya ülkeleri ile komünist bloğa üye devletler bağımsızlık mücadelesi verdiklerini söyleyen örgüt mensuplarına bilhassa terörist demekten kaçınıp, bu grupları özgürlük savaşçısı olarak nitelendirmişlerdir. Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat’ın Kasım 1974’te Birleşmiş Milletler Genel Meclisi’nde yaptığı konuşmada devrimci ile teröristin arasındaki farkın ne için savaşıldığında saklı olduğunu söylemiştir. Özgürlüğü ve kendi toprağının kurtuluşu için işgalcilerle, sömürgecilerle ve yerleşimcilerle savaşan kimse terörist olarak nitelendirilemez demiştir. (Raquel: 1976’dan aktaran Hoffman, 2006: 16) 1960’larda ve 1970’lerde terörizmin evrimi devam etmektedir. Ancak terörizmin kullanımı o dönemlerde sömürgeci devletlerle mücadele eden ayrılıkçı ve ulusalcı gruplar ile birlikte radikal ve ideolojik odaklı örgütleri de kapsamaya başlamıştır. İspanya’daki ETA, Kanada’daki FLQ ve Filistin’deki FKÖ ideolojik odaklı terör örgütleri olarak değerlendirilmektedir. Bu örgütler uluslararası kamuoyunda dikkatleri üzerine çekip taraftar ve destek bulma amaçlı terör faaliyetleri icra etmişlerdir. Aynı dönemlerde Amerikan’ın Vietnam işgalini protesto eden terör örgütleri Batı Avrupa’da, Latin Amerika’da ve ABD’de ortaya çıkmışlardır. MarksistLeninist düşünce yapısına sahip bu sol görüşlü örgütler modern dünyanın kapitalist yaklaşımlarına oldukça tepkili olmuşlardır. (Hoffman, 2006: 17) 1980’lerde ABD karşıtı terör örgütleri intihar bombacılarını kullanarak Orta Doğu’daki ABD diplomatik ve askeri yapılarına zarar verme amacı gütmüşlerdir. (Hoffman, 2006: 17) ABD ve batı ülkelerindeki terörizm ile ilgili kötü etkiler, akademik ve gazetecilik alanında yayınlanan kitaplar ile makalelerin daha fazla terörizm konusunda yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Terörizm literatüründeki zayıf ancak kararlı hale gelmeye başlayan görüş ayrılıklarına rağmen birkaç hususta ortak paydaya 12 ulaşılmıştır. Literatürde, terörizmi açıklamada zayıf kalan yönlere ve çeşitliliğe rağmen hemfikir olunan hususlar şunlardır: - Terörizmi açıklamak hemen hemen imkansızdır. - Yoksulluk, ekonomik fırsat azlığı gibi sosyo-politik ve ekonomik yapı içerisindeki etkenlerle terörizm arasındaki bağ zayıftır. - Tek bir terörist profili yoktur. (Bjorgo, 2005: 16) Bir anonim, terörizmi gayet kısa ve net açıklamıştır. Bir kişiyi öldür, on bin kişiyi korkut. (Schmid, 2011: 99) 2.3 Terörizmin Tarihi Bilinen en eski terör örgütü Ortadoğu’da bugünkü İsrail topraklarında doğmuştur. Asıl ismi Zealot olan örgüt M.S. 66-73 yılları arasında Filistin’de tutucu din adamları tarafından kurulmuştur. Örgütün faaliyetlerini bildiren kaynakların kıtlığının yanı sıra, kaynaklar arasında da çelişkiler bulunmaktadır. (Altuğ, 1995: 27) Terörizm ile din arasındaki bağ yeni değildir. Terörizmin bugünkü anlamıyla kullanıldığı şekilde yaklaşık iki bin yıl öncesinde ilk dini hareketler belirmiştir. Zealotlar M.S. 66-73 yılları arasında sica adını verdikleri bıçaklarla Romalı askerlere ve Romalı askerlere yardım eden, kendilerinin hain olarak değerlendirdikleri Yahudilere suikast düzenliyorlardı. Tarihin ilk terörist grubu olarak bilinen Zealotlar suikastlerini kalabalık pazarlarda yapmaktaydılar. (Hoffman, 2006: 83) Terörizmin uzun tarihinde bazı terör örgütlerinin adları sıklıkla tekrarlanmaktadır. Bu grupların ortak özelliği dini görüşlerini şiddet ile birleştirerek terör faaliyetlerinde bulunmalarıdır. Zealotslar, Roma işgaline karşı İsrail’de Romalılar’a saldırılar düzenleyen dini ilk terör örgütüdür. Bu gruplar Romalı askerleri ve onlara yardımcı olan diğer İsrailliler’i kalabalık pazar yerlerinde kollarının içinde sakladıkları sica adlı bıçaklarla öldürüp yine kalabalıklara karışarak kaçma taktiğini uyguluyorlardı. Bu şekilde korku ortamı oluşturarak hem Romalı askerler üzerinde hem de onlara 13 yardım eden Yahudiler üzerinde yoğun baskı kurmuşlardır. Zealotslar gelecek terör örgütlerine örnek olacak terör taktiklerinin ilk kullanıcıları olmuşlardır. (Anderson, 2009 ) Zealotlar hakkında bilinen en iyi kaynaklardan bir tanesi Romalı tarihçi Josefus Flavius’a aittir. Josefus’un aktardığına göre eğlence dönemleri terör eylemleri için uygun dönemlerdir. Örgüt halkın içine karışarak, elbiselerinin kol yenleri içine sakladıkları sica denilen küçük hançerlerle cinayet işliyorlardı. Örgüt bu hançer kullanımı sebebiyle Sicarii olarak da bilinmektedir. Cinayeti işledikten sonra kalabalık arasına karışıp, izlerini kaybettirmişlerdir. (Karlsson, 2005: 177) Zealotlar aşırı milliyetçi ve Roma düşmanı olan bir örgüttü. Hedefleri arasında Romalı askerler ve Roma ile işbirliği içinde olan Yahudiler gelmekteydi. Bazı yazarlar Sicariilerin fakiri zengine karşı kışkırtan bir protesto aracı olduklarını öne sürmüşlerdir. Romalı tarihçi Josephus ise Sicaarilerin milliyetçi duygularından şüphelenip, şahsi menfaatlerin örgüt çatısı altında yürütülmeye çalışıldığını söylemiştir. (Altuğ, 1995, 28) Zealotlar M.S. 70 yılında Kudüs’ün yıkılmasıyla güç kaybederek kayalık üzerine konuşlu bir kale olan Masada’ya çekilmişlerdir. Romalılar’ın uzun bir kuşatması altında kalıp sonradan saldırıya geçmesi sonucunda, Romalılar’ın ellerine geçmeden M.S. 73 yılında toplu olarak intihar etmişlerdir. (Karlsson, 2005: 177) Suikastçı kelimesinin etimolojik kökeni 11’inci ve 12’nci yüzyıllarda güneydoğu Asya’da İsmaili inancına mensup dini-politik grup olan ve Haşhaşiler olarak adlandırılan örgütten gelmektedir. Zealotlardan yaklaşık bin sene sonra tarih sahnesine Hasan Sabbah’ın kurduğu Haşhaşiler olarak bilinen örgüt çıkmıştır. Hasan Sabbah Fatımiler devletinde yeni halife el-Mustali’yi desteklemeyip, onun yerine ortadan gizemli bir şeklide kaybolan Nizar’ı desteklemiştir. Mısır’ı terk edip İran’ın Elbruz Dağları üzerinde bulunan, günümüzde hala kurulduğu yer belli olan Alamut Kalesine yerleşmiştir. Burada Şiiliğin İsmailiye koluna bağlı Nizari tarikatını kurmuştur. 14 Eylemleri fedai eylemi şeklinde olmaktadır. Cennet yolunda şehit olmak adına yapılan bu eylemler bölgedeki sünni inanca sahip devletlerdeki üst düzey komutanlara ve yöneticilere yapılmaktaydı. Kendilerini gizleyerek yaptıkları ve sonucu çoğunlukla ölüm ile biten eylemleri halk ve eylem tehdidi olabilecek yönetim kadrosunda büyük bir tedirginlik yaratmıştır.1980’lardaki Beyrut’taki ABD askerlerine, ABD elçilik binasına ve Fransız askeri birliğine bir yıl içinde yapılan saldırılar modern terör tarihindeki Haşhaşi taktikleri olarak değerlendirilmiştir. Kendini feda ederek yapılan bu eylem türleri hala günümüz terör taktiklerinden biri olarak Irak, İsrail, Filistin ve Sri Lanka gibi ülkelerde uygulanmaktadır. (Anderson, 2009) Hassan Sabbah’ın öğretileri doğrultusunda küçük fakat disiplinli ve tarikatına bağlı eylemciler yetiştirmiştir. Bu eylemciler tam bir gizlilik içinde hareket etmişler, yabancılar hatta Hristiyanlar gibi giyinerek kendilerini gizlemişlerdir. Daima hançer kullanmışlardır. Hançer kullanımının sebebi etkili ve kesin sonuç alması değil yaptıkları eylemin tamamen kutsal bir vazife olmasıdır. (Altuğ, 1995, 28-29) Örgüt sünni inanca sahip Selçuklu ve Haçlı yönetim kadrosundaki yöneticilere suikastler düzenlemişlerdir. Hatta İngilizce’de ve Fransızca’da da yer alan suikastçi kelimesi assassin etimolojik olarak haşhaşi kelimesinden gelmektedir. Örgüt veya tarikat hakkında pek çok ihtilaflı bilgiler vardır. Özellikle haşhaş içerilerek Alamut Kalesi’nde yaratılan yapay cennette eylemcilerin yapacakları suikastlere hazırlandıkları söylenmektedir. Eylemci veya kendileri tarafından isimlendirilen şekliyle fedayun eylemden sonra şehit olacağından, ölüm sonrasında bu cennette daima kalacaktır. Eylemciler yönetim kadrosunun ileri gelenlerine suikast yaptıklarından kaçma olasılığı olmadığı için ölüm muhakkaktır. Selçuklu veziri Nizam-ül Mülk örgütle mücadele etmiş hatta bu mücadelesini bilimsel temellere dayandırmak adına kendi ismiyle anılan Nizamiye Medresesi’ni kurdurmuştur. Burada sünni geleneğe dayalı eğitim verdirilerek Hassan Sabbah’ın şii motifli örgütüne karşı halkı etkilemek amaç edinilmiştir. 15 Mistik öğelerin yoğun olarak bulunduğu Haşhaşiler, Alamut kalesinden başka birkaç kalede daha varlığını sürdürmüşlerdir. Moğollar’ın, ele geçirilmez olarak tanımlanan Alamut Kalesi’ni ele geçirmelerinin ardından örgüt son bulmuştur. Hindistan’da din söylemli bir başka örgüt olan Thuglar uzun süre varlığını sürdürmüşlerdir. İngilizce thug sözcüğü etimolojik olarak çeteci anlamına gelmektedir. Bu sözcüğün bu anlama gelmesi, M.S. 600’lerin sonundan 1800’lerin ortalarına kadar uzun bir süre Hindistan’da, Hindu inanışındaki terör ve yıkım tanrıçası Kali’ye kırsal bölgelerdeki insanları veya yolcuları öldürerek kurban edip ve sonrasında yağma yapan katil ve hırsızlardan oluşan örgütten kaynaklanmaktadır. Bu örgütün hakimiyet sürdüğü uzun yıllar boyunca yarım ile bir milyon insanı boğarak öldürdükleri tahmin edilmektedir. Öldürmenin boğma olarak seçilmesi kendi dinsel inanışlarına özel bir durumdur. İngilizler’in Hindistan’da konuşlu askerleri tarafından örgüt ortadan kaldırılmıştır. (Karlsson, 2005: 178) Örgütün ortaya çıkış ve son buluş tarihleri ile öldürdükleri insan sayısı hakkında araştırmacılar arasında farklı düşünceler vardır. (Rapoport, 1984)’a göre Thugların ilk olarak ne zaman ortaya çıktıkları bilinmemektedir. Tahmini olarak 7’inci yüzyılda ortaya çıktıkları düşünülmektedir. Çoğu akademisyenin hemfikir olduğu örgütün dağılma tarihi ise 13’üncü yüz yıldır. Yaklaşık altı yüz sene varlığını korumuş olan Thuglar, dünya da en uzun süre varlığını korumuş terör örgütüdür. Thugların öldürdükleri insan sayısı hakkında farklı rakamlar vardır. Bazı yazarlar örgütün son üç yüzyılında bir milyon kişiyi öldürdüğünü öne sürmektedirler. Ancak bu rakamın yarısı kadar kurbanları olduğunu söyleyenler de vardır. (Rapoport, 1984) ise doğrudan doğruya örgüt tarafından yapılan eylemlerde on bin kişinin öldüğünü tahmin etmektedir. Thugların uzun süre varlığını korumuş olmaları bu sayıların net olarak bilinmesini veya tahmin edilmesini güçlendirmektedir. Ayrıca bu örgütün Hint ekonomisine de çok büyük zararı olmuştur. Ancak tüm bu eylemlerine rağmen Thugların tüm toplumu tehdit eden bir ideolojileri yoktu. Terör tanrıçası Kali uğruna eylemlerini yapıyorlardı, başka sistematik düşünce kalıpları yoktu. (Rapoport, 1984) 16 1789 Fransız İhtilali’nin ardından özgürlük, eşitlik, adalet ve milliyetçilik kavramları vurgulanmıştır. İhtilalin ardından Fransa’da monarşi yıkılmış ve bu ihtilal Avrupa’daki diğer milletleri de etkilemiştir. İhtilalinin iki terör dönemi bulunmaktadır. Her ihtilalin ardından ihtilali yapanların daha sonra ihtilal tarafından yutulduğu gibi Fransa’da da bu durum ihtilal sonrasında Robespierre ve arkadaşların başına da gelmiştir. İhtilal Meclisinin görevine son verilerek 31 Mayıs 1793-27 Temmuz 1794 tarihleri arasında Jakobenler görev başında bulunmuştur. Bu döneme terör dönemi denmektedir. Bu dönemde birçok insan yargılanarak giyotine gönderilmiştir. Bu dönem 1700’e yakın insanın giyotine gönderilmesinin ardından Robespierre’nin de giyotine gönderilmesiyle son bulmuştur. (Thackard, 2005) Fransız İhtilali’nin etkisiyle monarşi yönetimlerinin iktidarlarının sarsılmaya başlaması, Rusya’da kendisini göstermiştir. Çarlık rejiminin totoliter yapısına muhalif olarak Narodnaya Volga adlı terör örgütü faaliyetlerini 1878 ocak ayından 1881 mart ayına kadar sürdürmüştür. Narodnaya Volga örgütü kendi kurduğu ihtilal mahkemesinde Rus Çarı’nı gıyabında ölüme mahkum etmiştir. Çara karşı suikastler tertiplemişlerdir. Hatta çarın seyahat ettiği treni dahi havaya uçurma planları yapmışlardır. Tüm bu planlar 1881 Mart’ında tüm örgüt üyelerinin tutuklanmasıyla sona ermiş gözükse de Çar İkinci Alexandır örgüt tarafından öldürülmüştür. Tutuklanmalar sebebi ve çarın öldürülmesi örgütün sonunu getirmiştir. (Altuğ, 1995: 32) 1800’lerin sonunda Fransız İhtilali’nin büyük etkisi ile milliyetçilik kavramı Avrupa’daki devlet yapılanmasında bulunmayan milletler arasında yaygınlık kazandı. Büyük bir coğrafyada hükümranlık süren Osmanlı İmparatorluğu’nun da zayıflaması bu duyguları tetikledi. Ermeni terörizmi 1890’larda başlamışsa da pek varlık gösterememiştir. Ancak Ermeni terör hareketleri son bulmadı. Ermeni etnik terörizmi 1920-1922 yılları arasında Nemesis Operasyonu adıyla 1915 yılında tehcir kararı alınmasında katkıda bulunan devlet adamlarını hedef almıştır. Ermeni etnik terörizmi daha yoğun olarak 1970’lerde ASALA terör örgütüyle devam edip son buldu. Yine Makedonya’da karışlıklar içerisindeydi. Makedonya Makedonyalılarındır parolasıyla yola çıkılarak Demian Gruev’in liderliğinde IMRO kuruldu. İdeoloji, 17 milliyetçilik ve terörizm kavramlarını birleştirerek hareket ettiler. O dönemde birçok Osmanlı subayı ve askeri Makedonya kırsalında Makedon komitacılarla mücadele etti. Nitekim Makedonya bağımsızlığını o dönem kazanamadı. Bağımsızlığını ancak 1992 yılında kazabildi. (Altuğ, 1995: 34) 1880’ler ile Birinci Dünya Savaşı öncesi dönemde arasındaki dönem, birçok devlet adamının öldürülmesiyle suikastler dönemi olarak adlandırılmaktadır. ABD’nin iki başkanı Garfield ile Mc Kinley bu dönemde öldürülmüştür. Alman birliğini kan ve kılıç ile kuran Şansölye Bismark ve Alman İmparatoruna suikastler yapılsa da başarıya ulaşamamıştır.1894’te Fransa Cumhurbaşkanı Carnot, 1897’de İspanya Başbakanı Antonia Camas, 1898’de Avusturya Kraliçesi Elizabeth ve İtalya Kralı Umberto öldürülmüştür. Ancak bu suikastler belli bir örgüt ideolojisi altında yapılmış değildir. Terör örgütüne üye olanların veya anarşistlerin gerçekleştirdikleri münferit eylemlerdir. (Altuğ, 1995: 36) Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine de bir terör eylemi sebep olmuştur. Bu terör eylemi Sırbistan gezisi esnasında Avusturya-Macaristan Veliahtı Arşadük Franz Ferdinand ile eşinin, 19 yaşındaki genç bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmeleridir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1920’lerde ve 1930’larda totaliter liderlerin halkları üzerinde uyguladıkları baskı sonucunda devlet terörizmi ön plana çıkmıştır. İtalya’da Mussolini, Almanya’da Adolf Hitler ve Sovyet Rusya’da Stalin’in baskıcı tutumları devlet terörizmi olarak o dönemde oldukça yaygın şekilde kullanılmıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası barışı korumak adına Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Bu cemiyetin terörizmle ilgili çalışmaları olmuştur. Uluslararası kamuoyunun terörizm ile ilgili müştereken aldığı ilk kararlar olmuştur. Marsilya’da Yugoslavya Kralı ile Fransız Dışişleri Bakanının öldürülmelerini ardından cemiyet terörizm üzerine çalışmalarına başlamıştır. Terörizmin engellenmesi ve cezalandırılmasına ilişkin sözleşme ile uluslararası ceza mahkemesi kuruluşuna ilişkin bu sözleşmeler yeterli sayıda ülkenin imzalayamaması ve İkinci Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla bir sonuca ulaşamamıştır. 18 Terörizm ve terörist kelimeleri eski basımlı ansiklopedi ve sözlüklerde pek fazla bulunmaz. Örneğin The Encylopedia Britannica’nın 1924 tarihli 14’üncü basımında terörizm maddesini bulamayız. Terörizmin tarihini insanlık tarihiyle eş tutmamıza rağmen terörizm kelimesi ansiklopedilere ve sözlüklere ancak İkinci Dünya Savaşı öncesinde veya hemen akabinde yer almıştır. (Altuğ, 1995: 20) İkinci Dünya Savaşı sonrasında batılı emperyalist güçlerin sahip oldukları sömürgelerinde bağımsızlık isteyen halk ile mücadeleleri esnasında bir başka terör dalgası yayılmıştır. Asya ve Afrika’da 1950’lerde ve 1960’larda süren bu dalga sömürge topraklarında yaşayan halkların bağımsızlıklarını kazanmasıyla son bulmuştur. Modern terörizm devri Filistinli militanların 1972 Münih Olimpiyat Oyunları sırasında İsrail Olimpik Köyüne yaptıkları saldırıyla başlar. (Bjorgo, 2005: 57) 1970’lerde ve 1980’lerde terör eylemleri ulusalcı-ayrılıkçı ve sosyal-devrimci terör örgütleri tarafından dünya kamuoyunun dikkatini üzerlerine çekmek amacıyla yapılmıştır. Ancak ilerleyen yıllarda dini söylemli terör örgütleri terör sahnesine çıktıklarında dünya kamuoyunun dikkatini çekmek gibi bir amaçlarının olmadıkları görüldü. Onlar yaptıkları eylemleri kendi söylemleriyle tanrı için yaptıkları ve de tanrı her şeyi bildiği için kendileri için yapmışlardır. (Bjorgo, 2005: 57) 1979’daki İran’daki rejim değişikliği, yine aynı yıl Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ile İslami söylemli terörizm sahneye çıkmaya başlamıştır. 1990’dan sonra çift kutuplu dünyadan Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla yeni bir döneme girilmiştir. ABD ve İsrail karşıtı İslami söylemli örgütler ile etnik-ayrılıkçı terör örgütleri yoğun şekilde eylemlerine devam etmişlerdir. Kolombiya’da, Türkiye’de, Filistin’de, irili ufaklı birçok Asya ve Afrika ülkelerinde çatışmalar başlamıştır. Milenyum çağının başında El-Kaide örgütünün ABD’deki ikiz kulelere 11 Eylül 2001’de saldırı düzenlemesiyle ise dünya küresel terörizm ile tanışmıştır. 2000’li yıllarda sadece ABD değil Türkiye, İspanya, Afganistan, Pakistan, Malezya gibi 19 çeşitli ülkelerde eylemlerine devam örgüt ile mücadelede uluslararası güçler oluşturulmuştur. Sürekli kendini yenileyen, her döneme yeni ve farklı bir biçimde uyum sağlamayı başaran terörizm, bilgisayar ve uzay teknolojilerinden istifade edilerek yapılan eylemler ile siber terörizm kavramının literatüre girmesini sağlamıştır. 2.4 Terörizmin Özellikleri Terör ve terörizm kavramları üzerinde uluslararası ortak bir tanım olmadığından terörizmin de özellikleri üzerinde de ortak bir görüş birliğine varılması şimdilik söz konusu değildir. Terörizmin tanımlanmasında ortak paydada buluşulamasa da genel geçer kabul edilen belli başlı özellikler mevcuttur. Bunlardan bir tanesi terörizmin siyasi oluşudur. Siyasi bir çerçeveden bakılıp terörizmi incelersek, terör eylemlerinin klasik suçlardan bu yönüyle ayrıldığını görürüz. Banka soygunları yapan ve fidye isteyen kişiler bu eylemleri siyasi saik gütmeden yapması halinde en temel ifadeyle hırsız olarak değerlendirilir. Ancak yapılan eylemler bir dava uğruna veya siyasi bir amaç güderek yapılıyorsa terörizm kapsamında değerlendirilir. Birçok terörist grup özellikle yabancıları rehin alıp, yüklü miktarda fidye karşılığında rehineleri serbest bırakma taktiğini uygulamaktadır. Bu terörün doğasında vardır. (Wilkinson, 2011: 19) Hal bu ki fidye istemek veya banka soymak sıradan ceza hukuku kapsamında değerlendirilecek suçlar iken, elde edilen paranın siyasi dava uğruna kullanılması, özünde hırsızlık olan suçun, teröristler tarafından çok masumane olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır. Terörizmin bir başka özelliği şiddete ve kuvvet kullanmaya başvurmasıdır. Terör kelimesinin anlam olarak kapsadığı bu iki kavram da siyasi bir amaç uğruna şiddete başvurulma olarak değerlendirilmelidir. Şahsilikten uzak, objektif hedeflere yönelik kullanılan veya kullanılacağı yönünde tehdit edilen bu tür şiddet eylemleri terörizmin bir başka özelliğidir. 20 Şiddet kullanan gruplar kendisini pek çok farklı sıfatlarla tanımlamışlardır. Özgürlük savaşçısı, devrimci, isyancı, direniş savaşçısı veya ulusal kurtuluş savaşçısı bunlardan birkaçıdır. İsimleri ne olursa olsun bu kişiler büyük bir motivasyon içerisinde kendilerini davalarına adamışlardır. Mücadele eden bir gruba özgürlük savaşçısı veya direnişçi demek o gruba mensup kimseler üzerinde olumlu etkilere sebep olmaktadır. (Lutz ve Lutz, 2008: 7) Bu kapsamda şiddeti uygulayan veya kuvvet kullanan herkes terörist olarak değerlendirilemez. İşleyeceği suç için önceden siyasi olarak motive edilen, kendisini mücadelesinde ve bu mücadele için meşru olmayan kuvvet kullanmayı haklı bulan kimseler terörist olarak değerlendirilmelidir. Bir intihar bombacısı tipik bir terörist iken, kendi bakış açısından mücadelesi için yaşamını bile feda edebilen, davasının haklılığına sımsıkı bağlı biridir. Terörizmin bir başka özelliği, siyasi saikler ile şiddet kullanılıp ve bu siyasi şiddetin belirli bir kesime veya tam tersi tesadüf hedefler üzerinde uygulanmasıdır. ASALA terör örgütünün Türkiye’nin yurtdışındaki diplomatlarını hedef alması belirli bir hedef kitlesinin olduğunu göstermektedir. PKK’nın ise yaptığı eylemlerde belli bir kesime hitap etmeden hedef seçmesi de tesadüfen seçilen hedeflerdir. PKK terör örgütü güvenlik güçlerini yoğun olarak hedef alsa da geçmişte öğretmenleri, günümüzde sivil halkı katletmesi PKK terör örgütünün sembolik hedefler seçmediğini gösterir. Terörizmin bir başka özelliği de terör örgütlerinde bulunan veya terör eylemlerine katılan kişilerin, hiçbir zaman terörist sözcüğünü kendilerine yakıştıramamasıdır. Kendilerini terörist olarak kesinlikle nitelendirmezler, bunun yerine daha romantik ve davalarına sadık isimler seçerler. Dünyanın neresinde olursa, hangi tür ve tip terör örgütünde bulunursa bulunsun hiçbir kimse kendisini terörist olarak tanımlamaz. Her daim sözde halkları, bağlı bulunduğu dini cemaati veya temsil ettiğini düşündüğü azınlık grup uğruna mücadele edenler kendilerine cihatçı, gerilla, özgürlük savaşçısı, asi gibi isimleri seçerler. 21 Büyük medya kuruluşlarının, politikacıların ve diğer kimselerin terörizmi, politik terörizmle aynı anlama gelecek şekilde kullanmaları çok gereksiz bir anlam karmaşasına sebep olmaktadır. Terörizmi kullananlar tarafından terörizm kelimesi sanki yasaklanmış gibi kullanmaktan çekinilmektedir. Terörizm yerine ne için savaştığının üstüne vurgu yapa yapa özgürlük savaşçısı, kutsal savaşçılar veya devrimciler gibi kendilerine adlar bulmaktadırlar. (Wilkinson, 2011: 4) Terörizmin bir başka özelliği sürekli değişime uğramasıdır. Sürekli kendini yenileyen bir yapıya sahiptir. Özellikle bu değişimi terörizmin taktik ve tekniğinde görmekteyiz. İlk terör örgütleri eylemlerini hançerlerle yaparken bugün ellerinde çok ağır silah olan terör örgütleri vardır. Terörizmin bir başka özelliği terörist grupların birbirinden farklı özelliklere sahip olmasıdır. Terör örgütleri aynı tür terör eylemlerine ve siyasi görüşlere sahip olsalar da içinden çıktığı ve destek gördüğü gruba göre şekil alır. Ayrıca tarih boyunca da sürekli bir değişim halinde olmuştur. İlk terör örgütleri yerel düzeyde eylem yapmaktayken, günümüz terör örgütleri küresel düzeyde mücadele etmektedirler. (Richardson, 2006: 2) Terörizmin bir ülkede bulunması o ülkenin fakir veya zengin olmasıyla ilgisi olmadığıyla beraber o ülke yönetiminin otoriter veya demokratik olup olmamasıyla da alakalı değildir. (Bjorgo, 2005: 2) 11 Eylül saldırısı dünyanın süper gücü olarak nitelenen ABD’ye karşı işlenmişken, dünyanın en yoksul ve geri kalmış ülkelerinden biri olan Afganistan’da da terör eylemleri olmuş ve olacaktır. Psikologların uzun süredir üzerinde tartıştığı bir konuda bireysel düzeyde teröristlerin sahip oldukları ortak kişisel özelliklerinin olmadığıdır. (Richardson,2006:3) Çok çeşitli tipte terör örgütleri olduğu için ortak bir terörist özelliği bulmak oldukça zordur. Kimi teröristler şehir içi mücadele ederek IRA örneğinde olduğu gibi günlük yaşamına devam edip, eylem zamanı terörist kimliğine geri dönerken, PKK gibi terör örgütüne mensup teröristler daha çık kırsalda bulunmaktadır. 22 Latin Amerika’dan Avrupa’ya, Japonya’dan Türkiye’ye kadar geniş bir coğrafyada ve bu coğrafyalar üzerinde bulunan yaklaşık üç yüz elli örgüt üzerinde araştırma yapan uzmanlara göre yakalanan teröristlerin üçte ikisi kendi mahalli ekonomik gelire göre orta veya yüksek gelire sahip ailelerden gelmektedir. (Russell ve Miller: 1978: 54 den aktaran Bjorgo, 2005: 34) Akademik araştırmaların genel bulgularının aksine genel olarak terörist profili çizildiğinde bu kişilerin yoksul, eğitimsiz ve genç oldukları görülür. Bu tip insanlar yapacakları eylemlerle kendilerini ebedileştirmek isterler. Ayrıca topluma üzerinde yanlış kanı bırakarak toplumu yanlış yönlendirirler. (Bjorgo, 2005: 33) Esasında yoksul kesimde yaşayan kimseler terörist olmaya daha yatkındır veya İslam dini diğer semavi dinlere göre daha çok terörist barındıran dindir demek yapılacak büyük bir hatadır. Bjorgo’nun yukarıdaki her iki görüşü de birbirinin tam aksi istikametindedir. Terör örgütlerine üye olan kişilerin terörist olmadan önce yaşadıkları ailenin, toplumun sosyo-ekonomik, siyasi, dini ve kültürel yapılarını incelemek gerekmektedir. Ahlaklı olmayı adeta kültürleriyle bir tutan Japonya’da Tokyo metrosuna sarin gazı atılması ne kadar ahlaklı ise, öldürmeyi yasaklayan İslam dini adına insan öldüren IŞİD de o kadar Müslüman’dır. Ortak bir terörist kimliği ve profili üzerinde uzlaşılamaz. Kültürel, siyasi, dini ve daha birçok farklı kriteri içinde barındıran ortak bir terörist profilinin bulunması, birbirinden farklı olan terör örgütlerinin varlığı ile zaten imkansız hale gelmektedir. Avrupalı ve Japon teröristlerin eğitim düzeylerinin yüksek oldukları, Latin Amerika hariç gelişmekte olan ülkelerdeki teröristlerin bulundukları toplumun alt tabakasında bulundukları, Arap teröristlerin ise oldukça fakir ailelere mensup oldukları ve çoğunun evsiz mülteci oldukları tespit edilmiştir. (Bjorgo, 2005: 35) Bu örnekte de gördüğümüz gibi farklı coğrafyalarda bulunan teröristlerin eğitim düzeylerinin bile ne kadar farklı olduğunu görmekteyiz. Bu kapsamda yine ortak bir terörist profili çizmenin zorluğu görülmektedir. 23 2.5 Terörizmin Amaçları Terörizmin nedenlerinde olduğu gibi amaçlarında da hem fikir olunan kriterler yoktur. Pek çok girdinin terörizmin amaçlarını oluşturduğu söylenmektedir. Toplumu süreklilik arz eden korku ortamında bırakarak korkuya maruz kalan kitleleri sindirmek baskı altında tutmak, örgütün mücadelesini kitlelere de meşru olarak göstermek ve bu örgütün kendince meşru mücadelesini kitlelere empoze ederek kabul ettirmek terörizmin en başat amacıdır. (TBB, 2006: 179) Tacar’ın Terör ve Demokrasi kitabında terörizmin amaçları hakkında uzun bir listeleme yapmıştır. Halkı korkutmak, baskıcı yöntemler uygulanması için bilinçli kışkırtmak, kamuoyunu etkilemek, siyasal rejimi değiştirmek gibi bir sürü amaç sayılmıştır. (Tacar, 1999: 47) Esasında tüm bu uzun uzadıya sayılan amaçlar nihai amaca erişmek için kullanılan araçlardır. O nihai amaç ise terör örgütünün kendisini kabul ettirmesidir. Teröristler çoğunlukla tehdit, şantaj veya korkutmak ile yetinmez. Onların doğasında zarar verme ve öldürme vardır. Terör eylemleri sonrasında yakalanan teröristin amacı yargılama sonucunda daha az ceza almak değil örgüt propagandası yapmaktır. (Tacar, 1999: 44-45) Halk içerisindeki huzursuzluk, kitle psikoloji dediğimiz durumu harekete geçirir. Önceleri terör saldırılarına çok tepki verilirken zamanla halkın içine düştüğü buhran sonucunda, halk zamanla terörle yaşamaya alışır ve terör örgütünün sindirme politikası başarıya ulaşmış olur. Halk terörün bitmesi için terör örgütünün ileri sürdüğü davalarının meşruluğunu dahi kabul eder hale gelir. Bu da terör örgütlerinin mücadelesi sonucunda başarıya ulaşmalarını sağlar. 2.6 Terörizmin Sebepleri Terörün ve terörizmin sebeplerini araştırmak, kanserin sebeplerini araştırmaya benzer. Tek bir sebep üzerine bağlı kalınmayıp, her bir tür için farklı tedavi yolları aramak gerekir. Tedavi için belirlenecek ilaç, kanser yapısı kadar karmaşık olabilir. Bu sebeple terörizmle mücadele edilirken, mücadele sahaları ve yöntemleri 24 üzerinde ayrıntılı çalışılması gerekmektedir. Her şeyden önce tıpkı kanser tedavisindeki gibi ilk başvurulacak olan yöntem, kanserin yani terörün dağılmasını ve büyümesini engellemektir. (Richardson, 2006: 2) (Altuğ, 1995: 100)’ e göre terörün üç sebebi vardır. Bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz: - Birçok devlet terörizmi diğer devletlerle olan münasebetlerinde kullanmaktadır. Kendi apaçık belli etmekten ziyade hasım devlete karşı terör örgütlerini bir maşa olarak kullanmaktadır. Bu da terörün var olmaya devam etmesinin sebebidir. - Ülkeler, başka ülkelerle mücadele etmekte olan terör örgütleriyle kendi menfaatleri çatışmıyorsa mücadele etmek istemezler. Fransa’nın Türkiye’nin ASALA terör örgütü ile mücadelesinde ülkesi içinde barınan teröristlere karşı pasif konumda kalması bu konudaki çok iyi bir örnektir. - Terörizmin üçüncü nedeni ise azınlıkların taleplerini demokratik ve hukuki olmayan yoldan talep etmeleridir. Bu pek çok farklı konuda olabilir. Örneğin ABD’nin Florida eyaletinin Pensacol şehrinde büyümüş olan Matthew Goldsby ve James Simmons yirmi bir yaşında olup işçilerdir. Bu iki arkadaş, birinin nişanlısı ve diğerinin eşiyle birlikte Noel günü bir kürtaj kliniğini havaya uçurmuşlardır. Çok dindar olan bu kişiler yakalandıktan sonraki polise verdikleri ilk ifadelerinde ‘’ Doğum gününde Hazreti İsa’ya bu Noel hediyesini takdim ettiklerini’’ söylemişlerdir. Yine 1985 yılbaşında Washington’da da bir kürtaj kliniği havaya uçurulmuştur. Bu o dönem üç yıl içinde havaya uçurulan otuzuncu, son bir yıldaki on ikinci kürtaj kliniği olmuştur. 1973’ten beri kürtaja karşı yapılan bu eylemlerde terörizm kapsamına girmektedir. (Altuğ, 1995: 101) Her ne kadar yeni milliyetçi hareketler için, terörizmin birincil silah olarak kullanılması tek başına işe yaramayacaksa da Afrika’da, Asya’da ve Orta Doğu’da terörizm kaynakları hızla yükselmektedir. (Wilkinson, 2011: 25) Bu coğrafyalarda yükselen terörü anlamak ve gerekli tedbirleri almak için neden terörizm bu bölgelerde çoğalıyor sorusuna cevap aramak gerekmektedir. 25 Terörizmin bir ülkede bulunması o ülkenin fakir veya zengin olmasıyla ilgisi olmadığıyla beraber o ülke yönetiminin otoriter veya demokratik olup olmamasıyla da alakalı değildir. (Bjorgo, 2005: 2) Birçok siyasetçi ve uzmanlar terörizmin nedenleri arasında yoksulluk ve sefaleti ana etken olarak değerlendirmektedirler. BM Genel Sekreterinden, ABD eski başkan yardımcısı Al Gore’a kadar birçok siyasetçi ve üst düzey bürokratlar bu konu üzerinden terörün patlak verdiğini düşünmektedirler. Oysa yoksulluk ve sefalet terörün yükselmesinde bir etmen olsa da tek başına terörün çıkışının sebebi olamaz. Terörizmin gelişmişlik seviyesiyle ilgili de genel bir tanım yapılamaz. Çünkü terör tipleri arasındaki farklılık, gelişmişlik seviyesiyle doğru orantı kurmaya yarayan bir etmen değildir. Örnek vermek gerekirse gelişmişlik seviyesiyle ideolojik terörizmin seviyesi arasında kuvvetli bir bağlantı var iken gelişmişlik seviyesiyle ayrılıkçı terörizm arasında herhangi sistematik herhangi bir ilişki yoktur. (Bjorgo, 2005: 4) Almanya’daki ‘’Beader-Meinhof’’ çetesi birçok sefer banka soygunlarından sonra terk ettikleri otomobillerin içine Marighella’ın kitabından nüshalar bırakmışlardır.1975’te Batı Berlin’de soydukları bir bankanın korkudan şaşırmış müşterilerine ‘’zenci öpücüğü’’ denilen çikolata kaplı pasta dağıtmışlardı. Çok kez birkaç dakika önce ölümle tehdit ettikleri banka memurlarına soygundan sonra yemeleri için çikolata kutuları bırakırlardı. (Altuğ, 1995: 89- 90) Bu terörün hangi nedeniyle açıklanabilir. Kendilerini romantik asi veya isyankar olarak gösterip, etkiledikleri kitlelerin bilinç altlarına tehlikeli bir örgüt olmadıklarının ve davalarında meşru mücadele içinde olduklarının mesajını vermektedirler. Verilere göre yoksulluk ile terörizm arasındaki korelasyon yoksulluk ile adaletsizlik arasındaki korelasyona göre daha düşüktür. (Bjorgo, 2005: 13) Nitekim Anadolu’da Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşanan isyanları, meşru bir yönetime karşı bir başkaldırı olarak nitelendirirsek, isyancıları da Osmanlı yönetimi gözünden terörist olarak değerlendirmek gerekir. O zaman halk yoksulluk içinde olsa bile isyan etmemiş, çoğu isyan vergilendirmedeki ağır şartlar değil adaletsizlik yüzünden ortaya çıkmıştır. Vergi memurlarının, idareden habersiz uygulamaları sonucunda ortaya çıkan adaletsizliğe karşı başkaldırı olmuştur. Bu sebeple ciddi 26 bir terörizm araştırması insanların terör örgütlerine katılma sebeplerini anlamaya çalışmakla başlamalıdır. (Bjorgo, 2005: 27) Bireysel ve toplumsal seviyedeki araştırmalara göre uluslararası terör eylemlerinin sebebinin yoksulluktan kaynaklandığına dair bir bulguya rastlanılmamıştır. Uluslararası terör eylemlerine katılan teröristler daha çok orta ve üst sınıf gelir seviyesine sahip ailelere mensuptur. Ayrıca yerel ölçekte mücadele eden terör örgütlerinde de karar vericiler dışındaki eyleme katılan insanların düşük eğitim seviyesine ve düşük ekonomik gelire sahip oldukları ve niteliksiz oldukları gözlenmiştir. Bu tip teröristler ile orta veya üst düzey ekonomik gelire sahip ve iyi eğitim almış teröristler ile kıyaslama yapılmaz, birbirlerinin ikamesi olarak görülemez. (Bjorgo, 2005: 42) 11 Eylül saldırısını yapan teröristlerin hepsi iyi eğitim almış ve ailelerin ekonomik durumu iyi olan kişilerdir. Nijerya’nın kuzeyinde ortaya çıkan Boko Haram terör örgütüne bölge halkının ekonomik seviyesi iyi olanların ve bölgenin ileri gelenlerin çocukları da katılmıştır. Bu sebeple Nijerya’nın kuzey bölgesinin yoksulluğu ve geri kalmışlığı örgüte katılımın ana sebebi değildir. Bu durumların hala düzeltilmemesi ve ülke gelirinden eşit derecede yararlanılamaması örgüte katılımın geniş bir yelpazeden olmasını sağlamıştır. Terör örgütleri çok çeşitli tiplerde olmasının sebebi insanların her zaman hükümete, devlete, rejimlere olan muhalif düşünceleridir. Kimse yönetildiği sistemden tam olarak memnun kalmaz. Terör örgüt tiplerindeki bu farlılık da terörün farklı sebepler ile ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Etnik ayrılıkçılara örnek vermek gerekirse İspanya ve Fransa’ya karşı mücadele eden ETA verilebilir. İdeolojik gruplara 1970’ler ve 1980ler boyunca İtalyan hükümetinin politikalarına muhalefet eden Kızıl Tugayları örnek verebiliriz. Dini politik örgütlere İsrail ile mücadele eden HAMAS ile FKÖ’yü örnek verebiliriz. Hayvan hakları konusunda hükümetlerin politikalarını eleştiren ALF’yi verebiliriz. (Wilkinson, 2011: 7) Terörün nedenleri (Altuğ, 1995: 100)’ un da tasniflediği gibi örgüt bazında üç ana kola ayrılabilirken, bireysel ölçekte terörün nedenleri çok çeşitlidir. Makro düzeyde terörizmin nedenleri; bir devletin hasım devlete karşı mücadelesinde terör 27 örgütlerinin bir maşa olarak kullanılması, kendi taleplerinin demokratik yollardan gerçekleşemeyeceği aşikar olup bunu şiddete başvurarak çözüm aranması ile kendisini doğrudan ilgilendirmeyen konularda terör örgütlerine göz yuman devletlerdir. Mikro düzeyde ise bir insanın ruhsal durumunun çeşitliliğine göre binlerce nedeni olabilir. Filistin-İsrail çekişmesinde daha kendisi doğmadan ailesinin göç etmesinin intikamı olarak terörist faaliyetlere girişenler, devletin uyguladığı baskıcı rejime kızıp terör örgütlerine katılanlar, dini duyguları istismar edilerek dini söylemli örgütlere katılan gençleri ve daha pek çok örneği sıralayabiliriz. 2.7 Terörizmin Unsurları Terörizm unsurlarının incelenmesi uluslararası ve ulusal mevzuata göre işlenen suçun terör suçu olup olmadığı ile ilgili değerlendirmede önem arz etmektedir. Bu unsurları ihtiva eden bir suç terör suçu olarak değerlendirilip, failler hakkında uygulanacak cezai müeyyideler terör suçu kapsamında değerlendirilecektir. Terörizm unsurlarının bilinmesi ideolojisiz, kendiliğinden gelişen, örgüt yönetimine sahip olmayan veya gayri ihtiyari toplanan kişiler tarafından işlenen suçların terör suçu olarak nitelendirilmemesine yardımcı olacaktır. (TBB, 2006: 205) 12.04.1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda terör tanımlanırken terörizmin unsurlarını da bulmaktayız. Belli bir amaç için bir araya gelme, bir örgüt çatısı altında bulunma ve bir eylemde bulunma hususlarını görebiliriz. Yani terörizmin unsurları olarak ideoloji unsuru, örgüt unsuru, şiddet unsurunu sayabiliriz. 2.7.1 İdeoloji unsuru İdeoloji siyasal bilimlerin toplandığı önemli odak noktalarından biri olmuştur. İdeoloji salt bir düşünürün kaleme aldığı sistematik düşünceler kümesi değildir. İdeoloji kitle toplumunun oluşmasıyla önem kazanan inançlar sistemidir. Kitlelere hakim olan düşünceler sistemini sadece bir kişinin düşüncelerine ve eserlerine mal 28 etmek hata olur. İdeoloji bu kapsamda idare edilenler arasında yaygınlaşmış ve kabul görmüş, ancak sınırları belli fikir kümeleridir. (Mardin, 2015: 16) İdeolojiyi (Mardin, 2015: 16)’ in de belirttiği gibi bir düşünürün fikirlerinden hareketle o düşünüre mal etmek yanlıştır. Örneğin Komünist Manifesto’yu yazan Karl Marx’ın düşünceleri temel alınarak komünizm oluşmuştur. Ancak bu ideoloji doğrultusunda bulunan devletler birbirinden farklı tiplerdedir. Enver Hoca zamanındaki Arnavutluk, Fidel Castro’nun Küba’sı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve Mao’nun Çin’i temelde aynı ideolojiden yararlansalar da Karl Marx’ın bir birey olarak iskeletini oluşturduğu komünizmi farklı yorumlamışlardır. Terör örgütleri de bir ideolojiye veya sınırları belirli bir alanla sınırlı düşünce sistemlerine sahip olmalıdırlar. Eğer her hangi bir akıma veya düşünce biçimine sahip olunmazsa bir terör örgütü olarak değil, tesadüfen bir araya gelmiş bir yığın insan topluluğu olarak kalırlar. Benimsenen ortak düşünce tarzı ister etnik ayrılıkçı olsun, ister dini motifli olsun, isterse herhangi farklı bir sebep için bir araya gelsin tüm üyelerin müşterek olarak üzerlerinde hemfikir oldukları konu ile ilgili olmak zorundadır. İdeoloji, terörizmin olmazsa olmaz unsurlardan birisi olmakla birlikte, bu ideolojinin şiddet unsurları üzerine kurulu olması gerekir. Örneğin hayvan hakları savunucuları, hayvanların yaşama, barınma, tedavi gibi hakları olduklarını vurgulayarak bir platform hazırlasalar da terörizm olarak değerlendirilemez. Çünkü ideolojilerinin üstüne inşa edecekleri eylemlerinde şiddet unsuru yoktur. Sivil toplum kuruluşları, dernekler, sendikalar ortak bir düşünce çevresinde bir araya gelen insan topluluklarından teşekkül edilir. Bu topluluklar şiddet unsurlarını ihtiva etmeden, demokratik yollardan mücadelesini sürdürdükleri için terörizm kapsamında değerlendirilemez. Bu sebeple terörizm tabanında bulunan ideolojik akımların mutlak suretle ideolojilerini şiddet, antidemokratik ve hukuksuz kuvvet kullanma üzerine inşa etmeli gerekmektedir. 29 2.7.2 Örgüt unsuru Terörizmin diğer unsuru olan örgüt unsuru demokratik yapılanmalarda da bulunmaktadır. Ancak bu örgütsel modeli, diğer yönetim ve organizasyon modellerinden ayıran iki öğe bulunmaktadır. Bunlardan ilki yine örgütsel yapılanmanın şiddet öğelerini içermesidir. Diğeri ise örgütlenmenin gizli olmasıdır. Terörizmde örgüt unsurunu belirli bir düşünce sistemi veya ideoloji çevresinde toplanmış ve bu ideolojilerini gerçekleştirmek için şiddete başvuran topluluk olarak değerlendirmek gerekir. Terör örgütü içinde bulunmak veya üye olmak suç istinadı olarak değerlendirildiğinden örgütün bekasını sağlamak için örgütlenme gizli olarak yapılmaktadır. Çünkü bir araya gelmenin temelinde demokratik olmayan yolları kullanarak hükümetlerden veya çeşitli kuruluşlardan bir şey talep edilmektedir. Bu talebin gerçekleşmesi için şiddet unsuru devreye gireceği için örgüt, organizasyonunu ifşa etmeden sonuca ulaşmak istemektedir. Hasan Sabbah’ın kurduğu Haşhaşiler gizli örgütlenmeleri sayesinde halk içinde ve hasımlarının yönetim kademesinde büyük korkuya sebep olmuştur. Sultanın odasına kadar girip yastığının altına hançer koyacak kadar Selçuklular’ın sarayına girebilmişlerdir. Bu yüzden kimse aleni olarak Haşhaşiler hakkında yorum yapamıyor, eleştiride bulunamıyordu. Günümüzde terör örgütleri yapılanmasını yasal ve yasal olmayan yollardan yapabilmektedir. Yasal görünümlü yapılanmalar örgüt propagandasını yapabilecek, örgüt düşüncelerini yayabilecek biçimde sivil toplum kuruluşları, yayın evleri ve kültür merkezleri şeklinde oluşturulmaktadır. Terör örgütlerinin medya ile ilgili birimler kurdukları bilinmektedir. Bunlar örgütün eylemlerini medyada gündemde tutarak örgütün her daim göz önünde olmasını sağlamaktadır. Yasal olmayan terör örgütlenmeleri ise daha çok şiddet kullanan örgütlerin sözde askeri kanat bölümleridir. Bunların örgütlenmesi gizliliğe dayalıdır. Hatta çoğu 30 zaman örgüte ihanet ettikleri gerekçesiyle örgüt içi infazlar yapılmaktadır. Gizlilik en önemli hususlardan bir tanesidir. Yasal mevzuatımız açısından baktığımızda Türk Ceza Kanununda örgüt ile ilgili tanımları görebiliriz. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu madde 220 /1.maddesi örgüt olabilmenin şartını açıklamıştır. Kanun maddesinde, suç işlemek için örgüt kurmayı; kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından katalog suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır, şeklinde açıklamıştır. Ancak örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir şeklinde düzenlemiştir. (http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf) Yasalarımıza göre örgüt olabilmenin sayısal koşulu en az üç kişi olmaktır. Bu kapsamda tek kişilik veya iki üyeye sahip oluşumlar örgüt olarak nitelendirilemez. Terör örgütlerindeki şüphesiz en önemli şahıs örgüt lideridir. Nitekim örgütteki lidersizlik, örgütün dağılmasına bile sebep olmaktadır. PKK’nın 1999’da ele geçirilen sözde liderinden sonra örgüt dağılma aşamasına gelmiştir. Terör örgütleri örgüt liderinin düşüncelerine göre hareket etmektedir. Bu da lider kadrosunun önemini gözler önüne sermektedir. 2.7.3 Şiddet unsuru Terörizmin son unsuru şiddet unsurudur. Tarihte halinden memnun olmayan ve bunu meşru yollardan elde edemeyen toplumlar ve topluluklar nihai hedeflerine ulaşmak için her daim terörü kullanmışlardır. Şiddetin bir organizasyonda olması onu diğer toplum kuruluşlarından ayıran başlıca etmendir. Hiyerarşik bir yapılanmada olan ve belli bir düşünce sarmalı etrafında toplanan grupları terör örgütlerinden ayıran başat faktör şiddet unsurudur. Greenpeace adlı çevreci bir örgütü inceleyecek olursak, örgüt yapılanması içerisinde bulunmaktadırlar. Ayrıca çevre hakları ve duyarlılığı etrafında toplanmış gönüllülerden oluşmasına karşın, yaptıkları eylemlerin şiddetten uzak oluşu Greenpeace’i terörizm kapsamında değerlendirmemize engel 31 olur. Keza yaptıkları farklı eylemlerle dünyada adından sıkça söz edilen FEMEN grubu, kadın hakları konusunda örgütlenmelerine ve çarpıcı eylemlere imza atmalarına karşı şiddet unsurunun yokluğu, bu grubu da terörizm çerçevesi dışına taşımaktadır. Terör örgütlerinin şiddet unsurunu kullanmaları da bilinçli bir şekilde yapılmalıdır. Eylemin örgüt tarafından bilerek ve istenerek planlanıp uygulanması gerekir. Örneğin örgüt mensubu bir kişinin istemeyerek ve örgütün bilgisi dışında karıştığı bir trafik kazasını terörizm içerisinde değerlendiremeyiz. Terör örgütlerinin şiddet unsurunu ihtiva eden eylemleri genellikle benimsedikleri ideolojiyle paralellik görmektedir. Örnek olarak batı tipi eğitime karşı olan Boko Haram’ın okullara saldırması, ABD’yi şeytan olarak gören El-Kaide’nin ABD’nin askeri üslerine ve diplomatik kuruluşlarına saldırması verilebilir. Şiddet içeriği sadece insan öldürme ile sınırlı kalmamalıdır. Örnek olarak teröristleri cezaevlerinde isyan çıkarmalarını, açlık grevlerini, tepki çekmek için teröristlerin kendilerini yakması, başka ülkelerin de dikkatini çekmek için turistleri kaçırmalar, şiddetli sokak gösterileri verilebilir. 2.8 Terörizmin Türleri Terör ve terörizmin tanımında, terörizmin özelliklerinde ve amaçlarında ortak bir görüş yoktur. Bunun başlıca sebebi her devletin terörü kendi penceresinden bakarak değerlendirmesidir. Bu sebeple terörle mücadelede de farklı yaklaşımlar orta çıkmaktadır. Terörizmi irdeleyerek türlerini tespit etmek, terörizmle mücadele yollarının da farklı olmasını beraberinde getirmektedir. Terörizmle mücadele başarı kazanılmış tek bir yöntem olmadığı gibi örnek bir şablon da yoktur. Bu sebeple terörizmin türlerini irdelersek mücadele edilen terör örgütünün hangi tür terör örgütü olduğunu bilinçli bir şekilde kavranıp, bilimsel mücadele yöntemleri uygulanırsa başarı kazanma parametresi yükselecektir. 32 Terörizm türleri ile ilgili literatürde çok çeşitli tasnifler yapılmıştır. Türkiye Barolar Birliğinin Türkiye ve Terörizm raporunda terörizm türlerini üçe ayırmıştır. - Terörizmin amaçlarına, hedeflerine, motivasyonuna, uygulayıcılarına, uygulama yerlerine uygulama şekillerine göre - Terör örgütlerinin ideolojilerine göre - Terörizmin aşamalarına göre sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. (TBB, 2006: 221233) Terörizmi türlerine göre sınıflandırmak birçok değişik şekilde olabilir. Bu değişikliklerin kökeni değerlendirici veya tasniflendiricinin terörizme bakış açısıyla ilgilidir. Örneğin Filistin’deki bir araştırıcı tür sınıflandırmasına etnik-ayrılıkçı terörizmi ve devlet terörizmini ilk sıraya koyarken, Nijerya’daki sınıflandırıcı dini söylemli terörizmi listesinin ilk başına alır. Terör, en ucuz insan kaynağı gerektiren, ani vuruş özelliği sebebiyle son derece etkili, iletişim ve medya sayesinde tek hedefe yapılan saldırının farklı yerleri de etkileme potansiyeline sahip, gayri nizami harp taktik ve tekniği kullanıldığı için çok detaylı planlama gerektirmeyen, bağlantılarının kanıtlanmasındaki güçlük göz önünde bulundurularak herhangi bir devlet veya kuruluş ile ilişkilendirilemeyen, cezai müeyyide boyutunda uluslararası mevzuattaki boşluklarla karşılaşılan, günümüz çağın yeni savaş yöntemidir. Bu kapsamda bu mücadele yöntemini kullanmak isteyecek marjinal gruplar, mikro milliyetçi akımlar, etnik farklılıklara dikkat çekerek bağımsızlık isteyecek topluluklar, kendi politikalarını kapı kapılar ardından yürütmek isteyen devletler ve devlet dışı güç odakları var olacaktır. (Çitlioğlu, 2005: 14-15) Literatürde çok değişik sınıflandırmalar ve kombinasyonlar vardır. Biz çalışmamızda (Çitlioğlu, 2005: 14-15)’nun da vurguladığı hususlar göz önünde bulundurarak terörizmin türlerini dört alt başlık altında inceleyeceğiz. 33 2.8.1 Devlet terörü İnsanlık tarihiyle bir tutularak tarihi çok eskilere dayanan terörist eylemler, tarih boyunca çok büyük değişiklikler geçirmiştir. Terörizmin bir türü olarak değerlendirilen devlet terörü de bu değişikliklerden payını almıştır. Devlet terörü, meşru bir yönetim tarafından kendi egemenlik sahasındaki yaşayanlar üzerinde terörü uygulayacağı gibi, hükümranlık sahasında olmayan topraklar üzerinde de terör uygulayabilmektedir. Yeni kıtanın keşfiyle on altıncı yüzyıldan itibaren İspanyol ve Portekiz gemileri yeni kıtada yaşayan yerliler üzerinde zor ve zorbalığa dayalı Hristiyanlaştırma çabalarında bulunmaları ve kölelik rejimini uygulamaları terörizm olarak nedense değerlendirilmez. Uygarlık adına yapılan bu hareketler sonucunda medeniyetleri talan edilenler, yağmalananlar ve öldürülenler kendilerince çağdaş olmayan topluluklardır. İspanya’nın, Portekiz’in, İngiltere’nin Afrika, Asya, Amerika ve Avusturalya kıtasında keşfettikleri yerlerde yaptıkları devlet terörüdür. (Çitlioğlu, 2005: 25) Devletler yine devlet terörizmini kendi menfaatlerine göre değerlendirmektedir. Özellikle güçlü devletler bu tür terörizmi kullanırken demokrasi, insan hakları, çağdaşlık gibi terimleri kullanarak rahatça hareket sahası bulmaktadırlar. İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanlar’a cephane ve asker sevkiyatı yapan konvoyları pusuya düşürmek kahramanlık, Irak’ta asker ve cephane taşıyan konvoyları vurmak terörizmdir. (Çitlioğlu, 2005: 47) Almanya’nın Fransa’yı işgali ertesinde Alman işgal güçleri ile işbirliği yapan Fransızların, Fransız Gizli Direniş Örgütü Rezistans tarafından kurşuna dizilmeleri, işgal sonrası Almanlar ile işbirliği yapan kadınların saçlarının sıfır numara ile traş edilerek Paris sokaklarında dolaştırılmaları devlet terörü olmazken, Irak’ta işgal güçleri ile işbirliği yapanların Iraklı direnişçiler tarafından öldürülmeleri terörizmdir. (Çitlioğlu, 2005: 47) 34 Sovyetler Birliği döneminde, Sovyet Birliği anayasasında yer alan özgürlük hareketlerinin desteklenmesi bağlamında Filistinliler’e verilen destek Sovyetler Birliği’ne göre anayasal yükümlülük iken ABD ve İsrail’e göre terörizmdir. (Çitlioğlu, 2005: 47) Hizbullah’ın kör ve kötürüm olan dini lideri şeyh Yasin’in namaz sonrası cami çıkışında helikopterden atılan füze ile öldürülmesi İsrail ve ABD’ye göre terörizmle mücadelenin doğal bir koşulu iken, Filistin ve birçok başka devlete göre devlet terörüdür. (Çitlioğlu, 2005: 47) Vietnam Savaşı’nda Vietkong ile savaşmak, Mai Lai’de sivillere karşı gerçekleştirilen katliam savaşın tabiatında varken, Vietkong’un yaptığı direniş terörizmdir. (Çitlioğlu, 2005: 47) Devlet terörizminin siyasi olarak tek ideoloji etrafında bulunmadığı aşikardır. Komünist yönetimlerden, faşist yönetimlere hatta demokratik yönetimlere kadar geniş bir yelpaze de devlet terörizmini bulabiliriz. Hitler dönemindeki Nazi Almanya’sı ile Stalin’in başında bulunduğu Sovyetler Birliği dönemlerinde devlet terörü resmi olarak devlet politikası olarak kabul edilmese de çok şiddetli bir şekilde uygulanmıştır. Bu ülkelerde halka ulusal ideolojiyi benimsetmek adına hapis, işkence, sürgün ve idam cezaları uygulandı. (Çitlioğlu, 2005: 88) Hitler döneminde önce muhaliflerden başlayarak yapılan hukuksuz tutuklamalar, ari ırk yaratma hayaliyle Yahudilere toplama kamplarında soykırım yapılmasına kadar varmıştır. Demokratik yollardan başa geçen Hitler zamanla tek adam olma peşinde koşarak devletin tüm yetkilerinin elinde toplamış, totaliter bir rejim sürdürerek milyonlarca insanın yaşamını dolaylı da olsa kaybetmesine sebep olmuştur. Stalin döneminde de ulusal ideolojiyi hakim kılmak adına muhaliflerin hepsi ile çeşitli etnik ırklara mensup insanlar sürgün ve göç ile tanışmıştır. Buz çölü Sibirya’ya sürülen insanlar doğa karşında ölüme mahkum edilmiştir. 35 Devlet terörü totaliter rejimlerde yaşayan insanların hukuksuz ve demokratik olmayan yollarla mağdur olmasıyla sınırlandırılamaz. Bir devletin bir başka devlet tarafından gerek güç kullanılarak gerekse güç kullanılmadan tehdit edilmesi ve üzerinde baskı kurulması da devlet terörü kapsamına girmektedir. Altı yüz yıl öncesinde toplumsal yaşam, barış ve huzur adına Avrupa’dan muhtemelen daha ileri olan medeniyetler, uygarlaştırma adı altında sömürülerek, yağmalanarak yıkılırken duyarsız kalan sözde çağdaş dünya, bugün ABD’nin demokrasi götürme adına işgal ettiği Irak’ta, Afganistan’da aynı sessizliğini korumaktadır. Batı kendisinden görmediği toplumlara karşı bakış açısını son altı yüzyıl içerisinde değiştirmemiştir. Başka topraklar üzerinde hegemonya kurma iddiası devlet terörünün kendisidir. (Çitlioğlu, 2005: 25) Zamanın ABD Başkanı Bush ve ABD Savunma Bakanı Condelezza Rice konuşmalarında sürekli olarak İran’ı tehdit eden ibareler kullanıyorlardı. İran’ın nükleer araştırmalar yapması ve bölgedeki önemli konumu ABD’nin bölgedeki etkinliğine gölge düşüreceği düşüncesiyle yapılan tehditkar konuşmalar ABD’nin İran üzerinde devlet terörü uygulamasının bir örneğidir. Sovyetler Birliği’nin yine Doğu Avrupa’da ve Orta Asya’da kendi uydu devletlerinin üstünde uyguladığı terör de bu kapsamda değerlendirilir. 2.8.2 Uluslararası terörizm Terörizm asimetrik bir tehdit olarak özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından küresel boyuta ulaşmıştır. Pakistan ve Afganistan’ın kırsalında doğup yeşeren ve artık tüm dünyayı tehdit eden El-Kaide terör örgütü günümüzde uluslararası terörizmin baş aktörüdür. Ülkesel veya bölgesel bazdan, küresel ölçekte mücadele eden bir hal alan bu örgüt dünyanın çeşitli kıtalarında ve ülkelerinde eylemler yapmaktadır. Taraftarları çeşitli ülke vatandaşlarından oluştuğundan, bu örgüte katılan teröristler kendi ülkelerinde örgütün taşeronluğunu yapmaktadırlar. Ayrıca bu örgüt yerel ölçekte mücadele eden ve kendi ideolojisine yakın ideolojileri benimsemiş diğer örgütlerle 36 hem işbirliği içerisinde bulunmakta hem de bu örgütlere gerek lojistik destek gerekse eğitim imkanları sunmaktadır. Boko Haram terör örgütü Nijerya’nın kuzeyini kendisine hayat sahası olarak seçmişse de 2015 yılında IŞİD terör örgütüne bağlılığını bildirmiştir. Bu tarz birleşmelerle de tek bir küresel tehdit yaratan örgütten ziyade dünyanın çeşitli yerlerinde faaliyette bulunan terör örgütleri birleşerek küresel tehdit unsuru olmaya adaydır. Küresel bazda faaliyet yürüten terör örgütleriyle mücadelede, devletlerin güçlerini birleştirerek bu tür örgütlere karşı topyekun mücadele etmesi şart olmuştur. Örneğin 11 Eylül saldırılarından sonra, saldırıya maruz kalan ABD’nin liderliğinde El-Kaide terör örgütüyle mücadele, uluslararası bir boyut kazanmıştır. El-Kaide ile mücadele için ABD’nin Afganistan harekatına birçok farklı devletten askeri yardım gelmiştir. 2.8.3 Etnik-Ayrılıkçı terörizm Terörizmin amacı daha çok bireysel veya grupsal bazda incelenmektedir. Bu bireysel veya grupsal mücadele mevcut siyasi otoriteleri zora sokmak veya yıkmak amaçlı olmaktadır. Ancak terörizmin salt grupsal olarak değerlendirilmesinden ziyade, devlet terörü kapsamına girmeksizin devletler veya halklar tarafından da kullandığı olmuştur. Burada terörizme bakış açısının hangi gözlüklerle bakıldığı da önem arz etmektedir. Sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluş mücadelesindeki Cezayir ve Vietnam, aynı toprakların paylaşımı ve kullanımı konusunda mücadele eden Filistin, aynı dine mensup olmakla birlikte mezhepsel anlaşmazlıklardan dolayı çatışma yaşanan İrlanda, meşru yönetim ile devrimci güçler arasındaki iktidar mücadelelerin yaşandığı Malezya, Endonezya, Filipinler, İran, Nikaragua, El Salvador ve Arjantin’de taraflar birbirlerini terörizm ile çözüm aramak ile itham ettiler. (Çitlioğlu, 2005: 88) İkinci Dünya Savaşı sonrasında sömürgeciliğin zayıflamasından itibaren sömürge olan halklar bağımsızlık mücadelesinde bulundular. Sömürge toprakları kimi zaman kuvvet kullanmadan kazanılan bağımsızlığa tanık olurken, kimi zaman da yoğun çatışmaların yaşandığı yerlere sahne oldu. Bu kapsamda bağımsızlıklarını kazanmış olan ülkelerde var olan etnik unsurlar da kendi bağımsızlıklarını elde 37 etmek istediler. Somali ve Yemen’deki güney-kuzey ayrılıkları bunun güzel bir örneğidir. Cezayir ve Vietnam örnekleri ise etnik mücadeleden ziyade ülkelerinin sömürge güçlerine karşı olan bağımsızlık mücadelesidir. İster etnik kökenli isterse ayrılıkçı nedenlerle olsun en yaygın terör tiplerinden bir tanesi olan etnik-ayrılıkçı terörizm ile mücadelede daha önceki mücadeleler göz önünde bulundurularak mücadele yöntemleri seçilebilir. Bazı terör tipleri zaman zaman ortaya çıkmaktadır. Örneğin devlet terörizmi her zaman terörizm sahnesini işgal etmezken etnik-ayrılıkçı terörizm dünyada en yoğun yaşanılan terör türüdür. Kıbrıs’ta EOKA’nın Kıbrıs Türklerine karşı uyguladığı sistematik şiddet ve vahşete dur demek, Yunan’ın ideası olan Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını (Enosis) engellemek için 1950’li yıllarda Türk Mukavemet Teşkilatı kurulmuştur. Yunanistan’ın sindirme politikalarının maşası olarak kullandığı ve başına emekli bir Albay olan Grivas’ı getirdiği EOKA ve EOKA-B hem etnik ve ayrılıkçı bir terör örgütü hem de devlet destekli terör örgütüdür. Bu terör örgütüyle mücadele için kurulan, adanın parçalanması veya Türkiye’ye bağlanması düşüncelerinde olmadan sadece can ve mal güvenliğinin tesisini sağlamak adına kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı devlet desteği alsa bile terör örgütü olarak nitelendirilemez. Çünkü terörizmin unsurlarından olan şiddet unsurunu sadece meşru müdafaa için kullanmıştır. Ancak EOKA örgütü şiddeti kendisine rehber edindiği için etnikayrılıkçı bir terör örgütüdür. Bu terör örgütünün başlattığı savaş en nihayetinde adanın iki farklı idare altında yönetilmesine sebep olmuştur. (Çitlioğlu, 2005: 4849) 2.8.4 Dini söylemli terörizm Din adına ve Tanrı uğruna yapılan terör faaliyetlerinin geçmişi çok eskiye dayansa da hala güncelliğini korumaktadır. Çünkü din her zaman suiistimal edilebilecek ve her daim taraftar bulabilecek bir olgudur. (Karlsson, 2005: 176) 38 İster semavi olsun, ister semavi olmasın, dinlerin hepsinin kutsal ibadetlerle ilgili hükümlerinin yanı sıra toplumsal ve bireysel yaşam ile ilgili düzenlemeleri vardır. Bu sebeple toplumsal ve bireysel yaşama ait eleştiriler din fanatikleri tarafından her daim yapılmış ve yapılacaktır. Bu eleştiriler, mevcut siyasal sistem değişiklik taleplerine kadar varabilmektedir. Siyasal sistemin de değiştirilmesinin toplum tarafından kabul görmemesi veya demokratik esaslar doğrultusunda savunulmaması şiddetin araç olarak kullanılmasına vesile olmaktadır. Şiddetle eş zamanlı olarak da terör yuvalanmaları başlamaktadır. Böylece dini söylemli terörizm ortaya çıkmaktadır. (Özyiğit, 2016: 29) Dini söylemli terörizmi diğer terör türlerinden ayıran etmen, dini söylemli terörizmdeki eylemlerin bir nevi ruhani ve ayin şeklinde görülmesidir. Dini söylemli terör örgütleri kendilerini hangi dine mensup olursa olsun o dindeki en muktedir grup olarak görürler. Bu muktedir olma hususu aldıkları isimlerden belli olmaktadır. Hizbullah’ın Allah’ın partisi, Cünd el Hak’ın gerçeğin askerleri ve Japon dini söylemli terör örgütü Aum Shinrikyo’nun en yüksek gerçek anlamına gelmesi bunun örnekleridir. Dini söylemli terörizm diğer terörizm türlerine göre eylem şiddeti bakımından daha vahşidir. Çünkü teröristler bunu kendi adlarına değil inandıkları kutsalı adına yapmaktadırlar. Bu yüzden eylemlerden sonra hiçbir ahlaksal sorumluluk duymazlar, dahası kendilerince kendi inandıkları ilahları adına yapılan bu eylem neticesinde ödüllendirileceklerdir. (Karlsson, 2005: 180-181) Terörizmin tarihine baktığımızda ilk dönem terör örgütlerinin dini söylemli olduklarını görmekteyiz. Filistin’de ortaya çıkan dünyanın ilk terör örgütü Yahudi inancına bağlı Zealot’lar iken onu heterodoks İslam inancını yaşayan Haşhaşiler izlemiştir. Ancak dini söylemli terörizm ortaçağda terör örgütlerden ziyade devletler tarafından yoğun olarak kullanılmıştır. Fransa’da Katolikler ile Protestanlar arasındaki mezhepsel çatışmalarda bir günde Paris’te binlerce kişi öldürülmüştür. Yine ortaçağda Avrupa’da kurulan engizisyon 39 mahkemelerinde kişilerin cadı olarak değerlendirilmesi sonucu ağır işkenceler altında can vermeleri, ruhlarının yıkanması için kemikleri ezilerek yakılması dini söylemli terörün, devletler tarafından işlenmiş halidir. Günümüzde bile hala İrlanda’da yaşanan Katolik ve Protestanlar arasında süren çatışmalar kökten dinciliğin bir başka versiyonudur. (Çitlioğlu, 2005: 24) Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezine karşın Hamas ve Cihad örgütlerinin yürüttüğü mücadele dini söylemli terörizmden ziyade etnik-ayrılıkçı terörizm türüne girmektedir. Yüzyıllarca Hristiyanlar’ın aksine, Müslümanlar ehli kitap oldukları için Yahudiler ve Hristiyanlar ile barış içinde yaşamışlardır. Bu kapsamda farklı dinler arasındaki çatışmaların tümünü de dini söylemli terörizm çatışmaları olarak değerlendiremeyiz. (Karlsson, 2005: 21) 40 41 3. DİNİ SÖYLEMLİ TERÖRİZM VE İSLAMİYET’İN RADİKALLEŞMESİ 3.1 Dini Söylemli Terörizmin Belirleyici Özellikleri Dini düşünce yapısı tek başına terörizmin bir sebebi olabilir mi veya bu düşünce yapısı politik veya sosyal bir düşünce yapısının yansıması mıdır? Dinin terörizmdeki çatışmalarda rolü nedir? Din farklılığı somut bir sebep midir yoksa sosyal grupların arasındaki belirli şiddet çatışmaları mıdır? Bazı çatışmalar din eksenli olup terörizmi kapsasa da bunların asıl kaynağı sosyal sorunlardır. Eski Yugoslavya ile Kuzey İrlanda’daki çatışmalar örnek verilirse, hangi seviye ve sebeple dini çatışmalar başlı başına terörizm sebebidir? (Bjorgo, 2005: 5) Din savaşları ve haçlı seferleri dünya tarihindeki en büyük yıkıma sebep olan savaşlar olmuştur. Her iki taraf için de karşı dine mensup kişilerin potansiyel düşman olmaları ve öldürülmeleri veya öldürülme tehdidi altında bulunmaları çok büyük boyutta şiddet içeren durumlardır. Bazı din savaşlarında düşman topraklarını fethetmek veya karşı tarafın din değiştirmesi asıl gaye değildir. Amaç karşı dine mensup kimselerin yok edilmesidir. (Lutz ve Lutz, 2008: 69) Din ve mezhep savaşları özellikle ortaçağda çok büyük insan kaybına neden olmuştur. Özellikle Avrupa’daki mezhep savaşlarında bir günde binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Din savaşlarında ise Hristiyan Haçlıların Müslüman dünya ile mücadelesi ön plandadır. Ancak günümüzde din odaklı çatışmalar sadece karşı dine mensup olunduğu için gerçekleşmiyor. Dini söylemli terörizm, karşı dine veya mensup olduğu medeniyete ait değerlerin, düşüncelerin ve toplumsal yaşamın kendi coğrafyasında yaşam alanı bulmaması için mücadele ediyor. El Kaide’nin temel amacı tüm dünyanın Müslüman olması değildir. El Kaide’nin mücadelesi kendi kurallarının kendi hükümranlık sahasında geçerli olmasıdır. Dini söylemli terör örgütlerine bağlı teröristler çok kutsal bir amaç uğruna terör şiddetine başvurmaktadırlar. (Rapoport, 1984) Dini söylemli terörizmi diğer terör türlerinden ayıran özellikler vardır. Seküler terör örgütleri daha savunmacıdır. Sempatizanları olmakla birlikte hepsi eylem içinde bulunmazlar, diyalog kurarak ideolojilerini yaymaya çalışırlar. Dini söylemli 42 terörizm ise savunmadan ziyade topyekun savaş düşüncesindedir. Bu da dini söylemli terör örgütlerinin eylemlerinin daha çok şiddet içerikli ve yıkıcı olmasını sağlamaktadır. Seküler terör örgütlerinin mücadelesi sadece çıktığı topraklarda taraftar toplamaz. Başka ırka veya vatandaşlığa mensup kişiler de eğer mücadelenin meşruluğunu kendilerince haklı görürülerse bu terör örgütlerine sempati duyabilir. Örneğin ETA’nın mücadelesine bir Kanadalı veya Japon sempati duyabilir. Bir başka örnek olarak devlet terörünün hakim olduğu İspanya İç Savaşı’nda İspanyol olmayan bir sürü kişi savaşa katılmıştır. Ancak dini söylemli terörizmde değil başka dine mensup kişilerin desteğini almak, aynı dini benimseyen birçok kimse tarafından destek bile görmez. Örneğin El-Kaide’nin eylemlerini Müslüman coğrafyasında yaşayan çok büyük bir bölüm kesinlikle doğru bulmaz. (Hoffman, 1993) Dini söylemli terörizm türünde bulunan örgütler birbirinden farklıdırlar. İnanış biçimleri aynı din olsa bile mezhepsel farlılıklardan ötürü bambaşka bir örgüt ile karşılaşabiliriz. Aynı mezhebe bağlı bile olsa dini anlayış ve yorumlayış tarzları farklı olan terör örgütlerine rastlayabiliriz. (Rapoport, 1984) Dini söylemli terörizmde yapılan eylemlerin belli bir ritüeli ve mukaddesliği vardır. Haşhaşilerin hançer kullanması, Thugların kurbanlarının boyunlarına ip geçirerek öldürmesi bu ritüellerden bazılarıdır. Salt eylem yapmak için eylem yapılmaz. Teröristler bile kendilerini kutsal davalarına adadıkları için hiçbir vicdani sorumluluk çekmezler. Çünkü o kendi ilahları yolunda yapılan bir eylemdir. (Rapoport, 1984) Eski dönem terör örgütlerinin incelenmesi modern terör örgütleriyle mukayese yapılabilmesini sağlamaktadır. Modern terör örgütlerinin geçmişleri eski dönem terör örgütlerine göre kısadır. İdeolojileri de yakın zamanlarda gelişen olaylara göre şekil alabilmektedir Örneğin 1960’larda orta çıkan terör hareketleri İkinci Dünya Savaşı sonrasının psikolojik etkileri devam ederken Vietnam Savaşı’nın çıkmasına tepki olarak şiddetini artırmıştır. Dini söylemli terörizm dünya üzerinde hiçbir zaman tam anlamıyla bitmeyecektir. Yeni biçimlerde ortaya çıkmaya devam edecektir. Modern terörün başlangıcı olarak Noradnaya Volga örgütü kabul edilmektedir. Bu örgütün bazı davranış biçimleri ve eylem benzerliği Haşhaşileri 43 anımsatmaktadır. Bu sebeple kendi apaçık ortada olmasa bile izleri diğer terör türleri arasında varlığını sürdürmeye devam edecektir. (Rapoport, 1984) Taheri İslami söylemli terörizm ile seküler terörizm arasında üç önemili farktan bahsetmektedir. Bunlardan ilki, İslami söylemli terörizmin diğer hiçbir ideolojiden beslenmediğini, tüm ideolojisinin kendi dini inanışları çevresinde oluşturduğu felsefesini olduğunu söylemektedir. Tüm gücü tel elde bulundurmaktadır. İkincisi İslami söylemli terörizmin hedefleri gerçekleşinceye kadar mücadeleye son vermediğidir. Üçüncü önemli fark ise tüm mücadelenin Allah adına yapılması ve düşmanların affedilmesi sadece İslam’a geçiş ile olabileceğidir. (Taheri: 1987’den Akt Hoffman, 1993 ) Arap-İsrail Savaşlarından ötürü BM’nin mülteci kampında okula giden ve terörist olup yakalanan bir kişi ifadesinde okulda El-Fetih’in üyesi olmanın öğretildiğini ve Arafat’ın ise kahraman bir idol olarak gösterilmesi sonucu, göçe zorlanan dedesi ve ebeveynlerinin öcünü almak için eylemlere giriştiğini söylemiştir.(Bjorgo, 2005: 60) Bu örnekte olduğu gibi ailesinin yaşadığı mahrumiyetin öcünü almak için El-fetih üyesi olan kişi, çocukluğundan itibaren sürekli dedesinin ve ebeveynlerinin göç ettikleri toprakların özlem hikayeleri ile büyümüştür. Kimi eylemciler durumdan vazife çıkararak kendilerine yapılan haksızlıklara karşı bireysel olarak dava gütme peşine düşerken, kimi zamanda aileler çocuklarını her zaman kendilerini geçmişteki acılardan kurtarabilecek bir sigorta olarak görmektedirler. Filistin toplumunda teröristlerin aileleri de teröristler kadar değer görüyorlardı. Eylemler esnasında ölen, yaralanan veya yakalanan teröristlerin ailelerine ekonomik olarak büyük yardımlar yapılıyordu. (Bjorgo, 2005: 62) Teröristler ailesinin çektiği acılara karşılık kendince haklı mücadelesini sürdürerek hem ailesinin kendisiyle gurur duymasını, hem de toplumun ailesine iyi gözle bakmasını sağlayacaktır. Eğer kendince bu kutsal mücadele uğruna hayatını kaybedecek olursa ailesi hem şereflenecek hem de ekonomik olarak onun yokluğunda mağdur olmayacaktır. Bu gibi psikolojik baskı neticesinde, hem onurlu bir evlat olmanın 44 gereği hem kutsal mücadelede yer almak hem de ailesinin geleceğini düşünmesine gerek olmaması terör örgütlerine katılışın hızını artırmaktadır. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğuna karşı Irak cephesinde Osmanlı’ya karşı birleşen Arap kabileler, savaş sonrasında bu topraklarda yeni ülkeler kurdular. Kabile hayatının bir sonucu olarak bu milletler bürokratik siyasal sisteme ve düzenli bir ordu geleneğine sahip değildiler. 1920’lerde Filistin topraklarında yaşayanlar savaşmayı bilmeyen kimselerdi. Ürdün’de milli ordunun kurulması için görevlendirilen generalin anılarında Ürdün’de askerliği tesis etmesinin zor olduğunu, insanların yumuşak doğası sebebiyle savaşçı özellikleri olmadığını söylemiştir.1920’lerde Filistin’de böyle bir durumla karşılaşırken nasıl bir durum ile karşılaşıldı ki intihar eylemlerine kadar giden eylemler yapabilen bir örgüte Filistin’in sahip olduğunu incelemek gerekmektedir. (İlber Ortaylı, Prof. Dr. 2002 Dünya’da ve Türkiye’de Terör, 2002, Ankara akt Çitlioğlu, 2005: 34) İntihar bombacılarını ideolojik terörist olarak tanımladığımızda onların ideolojilerinin coşkunluğu ve yoğunluğu içinde, radikal din savunucusu olduklarını ve de liderlerinin karizmatik kişiliklerinden etkilendiklerini görmekteyiz. Onlar, yaptığı eylemlerin teknolojiden yoksun ve karmaşık mantıksal yapıya sahip olmalarına rağmen, başarılı bir intihar saldırısını gerçekleştirmek için ve savundukları ideolojiye hayatlarını feda edecek kadar bağlandıkları için ideolojik terörist olarak değerlendirilir. (Bjorgo, 2005: 23) 11 Eylül saldırılarında bulunan 19 teröristin hiçbiri yoksulluk çekmemiş, eğitim eksikliği yaşamamış ve modern dünyanın ayrıcalıklı fırsatlarından mahrum kalmamıştır. Teröristlerden bir kısmı Kur’an-ı Kerim’i okumuştur. Bu insanların bu tür terörist eylem içende bulunmalarının sebebi Usame Bin Laden gibi İslami ideologlarından etkilenmeleridir. (Bjorgo, 2005: 19) Aslında son zamanlara kadar intihar eylemleri, daha çok seküler teröristler tarafından yapılmaktadır. İntihar eylemcilerini genel olarak genç ve bekarlar oluşturmaktadır. Müslüman gruplarda özellikle intihar eylemcileri çoğunlukla erkek 45 olmakla beraber Çeçen gruplarda kadın eylemcilerin oranı yüzde kırktır. Bu kadınlar Karadul diye anılır. (Bjorgo, 2005: 7) 3.2 İslami Söylemli Terörizmin Temelleri ve Radikalleşmesi ABD’nin 7 Ekim 2001’deki Afganistan’ı havadan bombalamasından birkaç saat sonra önceden çekilmiş bir video yayınlandı. Uzun boylu, uzun sakallı, kamuflaj bir ceket giymiş ve çöl kıyafetleri içerisinde bulunan sağında AK-47 bulunan videodaki adam Usame Bin Ladin’dir. ABD’ye savaş ilanını bu videoda tüm dünyaya duyuran adam Allah’ın yardımına ve bağışlayıcılığına dua ettiklerini söylemekteydi. (Hoffman, 2006: 81) El-Kaide terör örgütünün 11 Eylül 2001’de uçak kaçırma eylemi yaparak ABD’deki ikiz kulelere yaptığı saldırı terörizmin hem küresel ölçekte tehdit haline geldiğinin hem de İslami söylemli terörizmin terör türleri arasında tehdit parametresinde üst sıralarda yer aldığının bir göstergesidir. İslami söylemli terörizmin bu safhaya gelmesinin veya bu kadar gelişmesinin sebeplerini anlayabilirsek, bu terör türü ile mücadele yönteminde de etkin ve faydalı yöntemler tespit edilebilir. Terörizmin tanımında ve açıklamasında İslami hiçbir öğe bulunmamakla birlikte son yıllarda yapılan çok şiddetli ve çok ses getiren terör eylemlerinin büyük bir bölümü sözde Allah adına yapılanlardır. Batılı çoğu analizci barışçıl söyleme sahip, dünyanın en büyük dinlerinden olan İslam ile bu terör eylemleri arasındaki bağı açıklamakta zorlanmaktadırlar. Nitekim dönemin İngiltere Başbakanı Tony Blair ve ABD Başkanı George W. Bush 11 Eylül saldırılarından sonra küresel teröre karşı açtıkları savaşta, savaşın İslam ile değil şeytan ile olduğunu vurgulamışlardır. (Bar, 2004 ) İslam dünyanın en büyük ikinci ve en hızlı büyüyen dinidir. Dünya’da şu an 1,3 milyar Müslüman, yetmişten fazla ülkede yaşamaktadırlar. Müslüman nüfus Asya ve Afrika’da yoğun olarak bulunmaktadır. İslamiyet Afrika’da oldukça hızlı bir şekilde yayılmaya başlamış ve hemen hemen kıtanın yarısında egemen din olmuştur. Ayrıca Avrupa’da da yayılmaktadır. İslam sadece bir din değil, yaşam biçimidir. İçeriği ile bireysel olarak ahlaki hükümleri, genel olarak politik ve 46 ekonomik hükümleri de ihtiva eder. İslam yolu Kuran-ı Kerim’deki hükümler ile Hz. Muhammed’in söz veya davranışlarından oluşan sünnetlerinden oluşmaktadır. (Heywood, 2003: 244) İslam tarihi boyunca, din ve politika konuları arasında çatışmalar mevcut olmuştur. Laik düşüncedeki İslami liderlerin politikadaki uyguladıkları esnek İslami hükümlerin karşısında sert İslami düşüncedeki radikal gruplar var olmuştur. İslamiyet’teki radikal tutumlar Kuran’ın bir hükmü değil, bazı grupların İslam’ı politikadaki, ekonomideki ve kendi kişisel yaşamlarındaki uygulayış tarzının bir yansımasıdır. Radikal İslamcıların arzu ettikleri Kuran’ın temel alındığı, İslam hukukunun egemen olduğu, teokratik bir İslam devletidir. (Heywood,2003: 244) Kuran-ı Kerim’deki ayetlerin ilk inmeye başladığı, Hz. Muhammed’in Mekke’de bulunduğu dönemlerde ayetler barışçıldır. O dönemlerde Müslüman kesim hem sayıca azdır hem de savaşacak yeterli gücü yoktur. Hicretten sonra Medine’de inen ayetler ise Mekke’de inen ayetlere nazaran biraz daha şiddetlidir. Ancak bu şiddet meşru müdafaa için kullanılmaktadır. Hatta af dileyen olduğu zaman onunla savaşmak bile yasaklanmıştır. Medine’de inen ayetlere aslında kılıç ayetler denmektedir. (Bennet, 2004) Buhari’nin aktardığı hadise göre bir gün savaştan dönerken Hz. Muhammed küçük cihattan büyük cihada geçtiklerini söylemiştir. Etrafındakiler büyük cihadın ne olduğunu sorduklarında nefisle mücadeledir dediği söylenir. (Bennet, 2004) İslamiyet gibi barışçıl söylemlere sahip bir din ve küçük cihadın savaş, büyük cihadın ise nefisle mücadele olduğunu söyleyen bir peygamber varken İslamiyet nasıl terörizmle harmanlanarak bir ideoloji oluşturabilir? İslam’ın çok çeşitli ırklarda ve coğrafyada yayılması, kültürel ve sosyolojik olayların ve oluşumların toplum tarafından benimsenmesi veya tepki gösterilmesi, İslam’da da diğer dinlerde olduğu gibi terör söylemlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İster semavi olsun ister semavi olmasın dinler ilk çıktıkları zamandan sonra içlerinde inananlardan kaynaklanan sorunlar her zaman ortaya çıkmıştır. İnandıkları dini yorumlayış ve anlayış biçimleri o dine mensup kişilerin 47 yaşayışlarına, kültürlerine, din öncesi sahip oldukları gelenek ve göreneklerine, yöresel farklılıklara göre değişmektedir. Bu da din içerisinde çeşitli ayrılıklara ve mezhepleşmenin oluşmasına neden olmaktadır. Bu sebeplerle İslam’ı radikal bir biçimde yorumlayan topluluklar da var olmuştur. İslam’ın içinde var olan hizipleşme iki ana kola ayrılmış olup, bu anlayışlar Sünnilik ve Şiiliktir. Her iki ekolde de radikal akımlar ortaya çıkmıştır. Radikal İslam’ın yaşandığı inançlar hem dünyadaki var olan sistemden hem de kendi toplumlarında içinde bulunduğu durumlardan rahatsızlık duymuştur. Tepkilerini bazen eylem düşüncesinde bazen de düşünce seviyesinde vermişlerdir. (Özerkmen, 2004 ) İslami söylemi terörizmi eski ve modern dönem olarak ikiye ayırabiliriz. Eski dönem içerisinde Hz. Muhammed’in ölümünün ardından dört halife devrinde ortaya çıkan terör hareketlerinden Haricileri, İslam’ın Şii koluna mensup Haşhaşileri sayabiliriz. Modern çağ İslami söylemli hareket ise köklerini 20’nci yüzyılın başında oluşan İslami hareketlere dayandırabiliriz. Ancak eylemsel olarak çoğu yazar 1979 İran Devrimi’ni milat olarak kabul etmektedir. 3.2.1.İlk dönem İslami söylemli terörizm 3.2.1.1 Hariciler Hz. Osman’ın ölümünün ardından halife seçilen Hz. Ali ile onun halifeliğini tanımayan Muaviye arasında cereyan eden Sıffin Savaşı’nda Hz. Ali tarafı savaşı kazanacağı anlarda Muaviye askerleri Kur’an-ı Kerim’in sayfalarını mızraklarına asarak savaşı durdurmuş, kimin halife olacağını hakeme danışarak seçilmesini teklif etmişlerdir. Hakem Olayı olarak geçen İslam tarihindeki bu sahne Hz. Ali tarafında bulunan Hariciler olarak adlandırılacak grup tarafından kabul görmemiştir. Hakem olayının da Hz. Ali aleyhine gelişmesi üzerine bu grup Hz. Ali safhalarından ayrılarak hem Hz. Ali’ye hem de Muaviye’ye cephe almışlardır. Hz. Ali’ye ve Muaviye’ye suikast planı yapmışlardır. Hz. Ali öldürülürken Muaviye kurtulmuştur. Hz. Ali’nin öldürülmesiyle ilk terör hareketlerine başlayan Hariciler daha sonra yüz sene daha sürse de daha sonra etkinliğini kaybetmiştir. 48 3.2.1.2 Haşhaşiler Şiiliğin İsmailiye mezhebinden yola çıkarak Hassan Sabbah tarafından kurulmuştur. Mısır’da bulunan Fatımi devletindeki halife seçiminde Nizar’ı destekleyen Hassan Sabbah Nizar’ın öldürülmesiyle Mısır’dan ayrılarak İran’ın Elbruz Dağları üzerinde sarp kayalıkların üzerine konuşlu Alamut Kalesi’ne yerleşmiştir. Burada Şiiliğin İsmailiye koluna bağlı Nizari anlayışını geliştirmiştir. Özellikle Selçuklu Devlet adamlarına yaptıkları suikastlerle toplumda korku havası yaratmıştır. Suikastleri müritleri tarafından yapılır ve bunlar kendisine fedayun derlerdi. Filistin’deki örgütlerdeki fedai tipi eylemler bu kelimeden gelmektedir. Fedayunlar hançer kullanarak eylemlerini yapıyorlar ve eylem sonrası kaçmıyorlardı. Bu hançerin kullanılması ve kaçılmaması onlar için mistik bir inanıştı. Eylemcilerin haşhaş yiyerek daha önceden hazırlanan yapay cennete götürüldükleri orada kendilerinden geçerek zaman geçirdikten sonra, ölümden sonra bu cennete sonsuza kadar kalacakları söylense de bunun bir rivayet olduğunu yanı sıra haşhaş içtikleri de kanıtlanamamıştır. Yaklaşık iki yüz elli sene süren örgütün sonu Moğol istilası sonucu olmuştur. Haşhaşiler her ne kadar on üçüncü yüzyılda son bulsa da tarihte büyük iz bırakmışlardır. On dokuzuncu yüzyılda anarşistlerin uyguladığı terör eylemlerindeki benzerlik tekrar bu örgütün ne kadar etkili olduğunun göstergesidir. (Rapoport, 1984) 3.2.2 İslam’ın radikalleşmesine katkı yapan İslami ideologlar 3.2.2.1 İbn-i Teyymiye (1268-1328) İslami radikal ideologların en başında şüphesiz İbn-i Teyymiye gelir. Radikal İslam’ın yükseldiği dönemlerde İslami düşünürlerin çokça etkilendiği ve alıntılar yaptığı İbn-i Teyymiye, İslam’ın sünni eylemciliğinin kurucusu sayılmaktadır. İslamiyet’in doğup gelişmesi ve başka ülkeleri fethedip onlar üzerinde etkili olması İslam’ın yenilmez bir kale olduğu düşüncesine hakim olunmasını sağladı. Ancak Moğollar’ın Bağdat’ı 1258 yılında ele geçirmesi Müslümanlar üzerinde travma etkisi yarattı. Moğollar karşısındaki yenilginin Müslüman dünyasının yozlaşmasının 49 neden olduğunu savunan İbn-i Teyymiye, daha sonra Şam’a sürgüne gönderilerek düşüncelerini orada yaymaya devam etmiştir. (Burke, 2004: 39) İbn-i Teyymiye her ne kadar yaşadığı dönemin sorunlarını dile getirmişse de, dini söylemli hareketlerin her zaman başvuracağı bir kaynak olmuştur. Seyyid Kutub’dan, Muhammed el Farac’a kadar modern İslami söylemli hareketlere her zaman ilham kaynağı olmuştur. İbn-i Teyymiye kendi zamanındaki aksaklıkları İslam’ın yanlış veya yozlaşmış uygulanışı olarak gördü. Bu soruların giderilmesi için de başlıca kurtuluş yolunun yine İslam’ın kendisi olacağını söylemiştir. Ancak uygulanılacak olan İslam, Hz. Muhammed ve onu takip eden dört halife dönemindeki İslam’dır. Bu dönemdeki İslam Kur’an-ı Kerim’deki emredilen hususların ve Hz. Muhammed’in uyguladığı, uygun bulduğu veya bulmadığı davranışlardan oluşan sünnetidir. İbn-i Teyymiye Kur’an-ı Kerim’deki hükümlere bakarak din ile devlet ilişkilerinin bir bütün olduğunu savunmuştur. Ancak din ile kültür arasında aynı ilişkiyi kurmamış, keskin çizgilerle bu iki kavramı ayırmıştır. Bunun doğal sonucu olarak Dar-ül İslam ve Dar-ül Harb kavramları üzerinde yoğunlaşmıştır. Türbe ve mezarların kutsanmasını veya daha önce yaşamış evliyalardan medet umulmasını kesinlikle reddetmiştir. Günümüzde IŞİD’in yaptığı türbe ve mezarların yıkılması eylemlerinin sebebi İbn-i Teyymiye’nin düşünceleridir. İslamiyet’in mutlak gücü ve sınırsız iktidarı Moğollar’ın Bağdat’ı işgalinden sonra yıkılınca, ailesiyle Şam’a göçmek zorunda kalmış ve düşüncelerini orada yaymaya devam etmiştir. İbn-i Teyymiye’nin, Moğollar’ın Müslümanlığı kabul etmiş olsalar bile İslam hukukunu değil hala Cengizhan’ın yasalarını kullanmaları, Moğollar’ı İslam öncesi yaşanan cahiliye dönemindeki toplumlarla bir tutmasının sebebidir. Bu sebeple onlarla savaşılmasını meşru olarak görmüştür. Bu düşüncesi modern İslami söylemli terörizmde Muhammed el Farac tarafından benimsenmiş ve Enver Sedat’a yapılan suikastin ideolojik alt yapısını oluşturmuştur. Yine El Kaide’nin Müslüman olmasına rağmen mürted olarak gördüğü devletlerde eylem yapmasının ardında da yine İbn-i Teyymiye’nin düşüncesi yatmaktadır. (Esposito, 2003: 64-65) 50 3.2.2.2 Seyid Abdülala Mevdudi (1903-1979) Modern İslami söylemli hareketin ortaya çıktığı zamanların önemli İslami ideologlardan biri de Mevdudi’dir. 25 Eylül 1903’te Hindistan’da bulunan Hadarabad’da dünyaya gelmiştir. Seyid olması, soyunun Hz. Muhammed’e dayandığını göstermektedir. Dindar bir aile ortamında büyümüş olan Mevdudi’nin babası avukattır. Ailesinin dindar olması ve babasının elit mesleklerden birine mensup olması onu hem batı tarz modern eğitim veren hem de içinde geleneksel İslami tarz eğitimlere de yer veren okula gitmesine sebep olmuştur. Eğitimi babasının ölümüyle yarıda kesilmek zorunda kalmıştır. Birkaç dil bilse de diğer ideologlar gibi üniversite mezunu değildir. Mevdudi gazeteciliği kendisine meslek olarak seçmiştir. Onun döneminde Müslümanların özellikle Hindistan’da yaşayan Müslüman kesimin batı ile mücadele edebilecek hem teorik hem de pratikte silahları yoktu. Mevdudi’nin politik yönetim konusunda ulema ile laik yöneticiler arasındaki ayrımın ortadan kakmasını bunu yerine oligarşik bir yönetim modelinin uygulanmasını savunuyordu. Bu oligarşik yönetimde hem İslami hem de modern batı tarzı eğitim görmüş kişilerin yer alması gerektiğini düşünmüştür. Mevdudi İslam’ı alt bir din değil, devlet yönetiminde de etkili siyasi bir araç olarak görmüştür. Bu amacın yerine getirilmesinin ancak cihatla mümkün olduğunu öne sürmüştür. Mevdudi bu düşüncelerinden hareketle Cemaat-i İslami adlı örgütü 1941 yılında kurmuştur. Hindistan’daki Müslümanlar tarafından kurulan Pakistan’ın başta kurulmasına karşı çıktıysa da, örgütüne bağlı taraftarlar yeni kurulan devleti kendi fikirleri doğrultusunda İslamlaştırmak için çalıştılar. Mevdudi, Kur’an hükümleriyle çelişen batının her türlü ideoloji veya düşüncesini reddeden radikal akımlardan ziyade siyasi İslamcıydı. Şiddetten uzak ve ılımlı politikalar oluşturma çabasındaydı. (Burke, 2004: 62-65) Mevdudi, Müslüman dünyasının geri kalmışlığını hem batılılar hem de Batılılaşmış Müslüman kesime bağlıyordu. Bu sebeple öncelikle ahlaki ve toplumsal değişim parolasıyla yola çıksa da hareketini siyasi bir yapıya büründürmeyi başardı. Mevdudi Müslümanların geri kalmışlığına İngiliz ve Fransız düşüncelerinin ve ideolojilerinin etkili olduğunu düşünmekteydi. Mevdudi’nin yaşadığı Hindistan ve çevresinde İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinin bulunması bu düşüncesine tesir eden ana etkendir. (Esposito, 2003: 71-72) 51 3.2.2.3 Hasan el Banna (1906-1949) Hasan el Banna Mısır’da 1906 senesinde dünyaya gelmiştir. Süveyş kanalı yakınında bulunan İsmailiye kasabasında yaşamını sürdürmüştür. Diğer İslami ideologlar gibi iyi eğitim almış ve öğretmen olarak çalışmıştır. Kendi döneminin diğer ideologları gibi halifelik kurumunun kaldırılması, sömürgecilik döneminin kalıntılarının var olması sebebiyle Müslüman dünyasının geri kalmışlığını batının bir müdahalesi olarak görüyordu. Bundan kurtulmanın tek yolu ise mükemmel olarak değerlendirdiği İslam’ın ilk dönemlerindeki yaşantıyı, kendi döneminde de egemen kılmaktı. Bu egemenliğin tesis edilmesinde elbette en büyük ve geçerli yol cihattı. Hasan el Banna Mısır toplumunu hızlı ve gerçekçi bir biçimde İslam esaslarının temel alındığı siyasi bir yapıya kavuşturmayı amaçlıyordu. Banna kısa zaman içerisinde toplumun her kesiminden taraftar kazandı. Bu taraftarlar daha çok kırsal veya yeni şehirleşmiş topluluklardan oluşuyordu. Kurduğu Müslüman Kardeşler yoksullar için eğitim ve sağlık alanında çalışmalar yaptı. Bu sayede milyonlarca Müslümanın sempatisini kazandı. Yurt dışında da yapılanmaya başladı. 1948’deki Arap-İsrail savaşına birçok taraftarı katıldı. Savaşın ardından İsrail’in savaşın kazananı olması örgüt içinde gruplaşmalara sebep oldu. Şiddet yanlıları grup içinde belirginleşmeye başlayınca Mısır hükümeti tarafından örgüt yasaklandı. (Burke, 2004: 61-62) 1928 yılında Mısır’da Müslüman Kardeşler topluluğunu kuran Banna, yirminci yüzyılda İslamiyet’in yeniden küresel hareket haline gelmesinde katkısı olmuştur. Müslüman Kardeşler toplum temelli olarak İslam’ın yeniden canlanması amacıyla kurulmuştur. Başlangıçta kendisini çalışmaya ve ibadete adamış birkaç yakın arkadaş ve destekçilerinden oluşan grup kısa zamanda Arap ve Müslüman dünyasında politik, sosyal ve dini olarak büyük güce kavuşmuştur. Banna gündüz okulda öğrencilerine geceleri ise öğrenci velilerine dini eğitimler vermiştir. Daha genç yaşlarda yerel bir imam iken popülist ve gelişime açık dini standartlar hakkında akıl yürütmüştür. Batının ahlak dışı olarak gördüğü değerlerinin Mısır politikası ve kültürü üzerinde etki yapmasına tepkiliydi. 1927’de kurulan Genç Müslüman Cemiyeti dini otoriteler altında reformist yaklaşımla gerçek İslam’ı hayata geçirmek için harekete geçti. Amaçları tüm Müslümanları tek çatı altında toplamak, Batının ahlaksız değerlerini bulaşmadığı toplum düzeni tesis etmek ve 52 Atatürk’ün 1924’te kaldırdığı halifelik makamını tekrar etkin hale getirmektir. Genç Müslüman Cemiyeti stratejik hamleler yaparak ve sağlam yapılanarak 1928 yılında Müslüman Kardeşler ile birleşti. Banna’nın karizmatik ve otoriter kişilik yapısı, iletişim becerisi ve topluluğu organize etme becerisi sayesinde Müslüman Kardeşler kısa zamanda Mısır’da ve Mısır’ın komşularında taraftar kazandı. 1930’larda ve 1940’larda Banna’nın politikaları oldukça yaygınlaştı. Bu politik yapılanmalar sonrasında güçlenen Müslüman Kardeşler, Aralık 1948 yılında Mısır Başbakanı’na suikast yapılmasına kadar büyümüştür. Bunun üzerine suikasttan iki ay sonra Mısır gizli servisine mensup iki polis tarafından Banna misilleme amacıyla öldürüldü. Hayatı boyunca Banna sosyal ve dini konulara dönük ideolojiler geliştirdi. Batının politikalarının, düşüncelerinin ve değerlerinin İslam’ın gerçek değerleriyle uyuşmadığını vurguladı. Banna hayatı boyunca verdiği mücadelede teoriler üreten otorite yerine İslami revizyonist harekette faydacı ve popüler bir lider olmuştur. Toplum temelli insan yapısı üzerine kurulan Müslüman Kardeşler elit bir zümreye değil hakla hitap eden bir örgüt olmuştur. Hedefleri öncelikle Mısır’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nun hükümranlık sahasında küçük ancak eğitimli kişiler ile İslam’ı yenilemek ve canlandırmaktır. Bu sayede Banna yeniden dirilen İslam ile kitle hareketinin başlamasını umut ediyordu. (Juergensmeyer, 2012 ) 3.2.2.4 Seyyid Kutub (1906-1966) Politik İslam’ın en iyi bilinen ideologlarından olan Seyyid Kutup günümüz modern cihat söyleminin babası olarak kabul görür. Yazılarıyla Abd al-Salam al-Faraj, Mustafa al-Shukri ve Ayman al-Zawahari’yi etkilemiştir. Mısır’ın kuzeyindeki Asyut bölgesindeki Musha köyünde dünyaya gelmiştir. Dindar bir aileden yetişmiş ve kırsaldaki dini eğitim veren okulda ilköğrenimini yapmıştır. Dar al-Ulum adındaki öğretmenlik okulundan mezun olduktan sonra aynı okulda müfettişlik görevinde bulunmuştur. Öğrenimi esnasında edebiyata düşkün olduğu görülmüştür. Kutup’un ilk yazıları laiklik ve ulusalcılık üzerinedir. Ününü muhalif politik duruşu ve ateşli söylevleriyle elde etmiştir. Ateşli söylevleri sebebiyle hükümet ile ters düşmüş ve hükümet tarafından ılımlı bir hale gelmesi amaçlanarak ABD’deki eğitim kurumlarını ziyaret etmesi sebebiyle 1948-1951 yılları arasında ABD'ye gönderilmiştir. Ilımlı olmak yerine daha sivrilerek Mısır’a dönmüştür. Mısır’a 53 dönüşünde Müslüman Kardeşlere katılmış ve çağdaş radikal İslam’ın sözcüsü konumuna gelmiştir. İlk yazılarının teması yazdığı İslam’da Sosyal Adalet kitabında görülmektedir. Kur’an’ın Gölgesinde adlı kitabında ise düşünce hayatı gelişmiştir. Modern ve estetik yorumlarıyla edebi anlamda olgunlaşmıştır. Yoldaki İşaretler adlı eserinde bulunan küresel İslami cihat anlayışı komünist manifesto değerinde kabul edilmektedir.1960’ların başında Cemal Abdulnasır tarafından hapsedildiğinde, hapishanedeki yegane düşüncesi şeriat hükümleriyle yönetilen devlet sistemi olmuştur. Yoldaki İşaretler adlı kitabında üç tane İslami yargısal yenilikten bahseder. Bu düşünceleri birçok radikal İslamcı tarafından kabul görür. Hatta 1981’de Enver Sedat’a suikast düzenleyen İslamcılar Kutup’un bu düşüncelerinden etkilenmiştir. Şeriat hükümlerinin odak haline gelmesi için etkin mücadeleyi savunan Kutup, bu mücadeleyi İslamiyet’in ilk dönemlerinde Hz.Muhammed’in Mekke ve Medine’de verdiği mücadeleden örnek alınmasını savunmuştur. Kutup’un son olarak öngördüğü yenilikler ise laik sistemin yerine İslami kuralların gelmesini sağlamak için İslam kural koyuculara ve yöneticilere çağrı yapmak olmuştur. (Juergensmeyer, 2012) Kutup ABD’de iken batı ülkeleriyle, özellikle ABD ile İslamiyet’in hem kültürel hem ahlaki olarak taban taban zıt olduğu düşüncesine büründü. ABD’de bulunduğu sıralarda ABD’nin ırkçı olduğunu ayrıca kadınların da giyimlerinde mütevazilikten uzak olduğu kanısına vardı. Ayrıca İslami değerlerin son bulmasının devlet ve toplumun İslami değerleri inkar etmesi sonucu oluşacağını düşündü. Kutup ABD’de kaldığı süre zarfında İsrail’in kuruluşu dikkatle takip etti. Amerikan halkının İsrail’e karşı sempatisi de Kutup’un ABD’ye karşı olumsuz bakışının sonucudur. Kutup üretken bir yazar olarak on iki kitap yazmıştır. Kitaplarının ana felsefesi Yahudi düşmanlığıdır. Yahudileri hırsız olarak değerlendirmiş ve öldürülmeleri gerekildiğini vurgulamıştır. Hristiyanlara karşı da Yahudilere beslediği düşüncelere paralel düşüncelere sahip olmuştur. Haçlı seferlerinin günümüzde de devam ettiğini, sırf bu sebeple Müslüman dünyasının Hristiyanlardan uzak durması gerektiğini söylemiştir. İslam’ın İslam dışı unsurlarla uzlaşması için hiçbir sebebinin olmadığını zaten İslam dışı unsurların düşman olduğunu düşünmüştür.(Combs ve Slann, 2007) 54 Seyyid Kutub, modern İslami söylemli hareketlerin canlandığı dönemdeki en önemli ideologlardan birisidir. Mısır hükumetinin Müslüman Kardeşler örgütünü kapatması ve kendisinin bu örgütün önde gelen figürlerinden birisi olması sebebiyle idam edilmiştir. Ölümü modern İslami söylemli hareket taraftarları tarafından İslam’ın yeniden canlanışının şehidi olarak değerlendirilir. (Esposito, 2003: 22) Kutub’un mücadele için ılımlı politikalar yerine şiddet odaklı olması onu, İslami söylemli hareket içerisinde bulunan kimseler için ana figür olmasını sağladı. Hem iyi eğitim almış olması hem de batıda bulunup İslami söylemciler için batının yozlaşmış dünyasını yaşayarak görmesi, birçok İslami söylemi hareket taraftarı üzerinde söylemleri çok etkili olmuştur. (Esposito, 2003: 77) 3.2.2.5 Ayetullah Ruhullah Humeyni (1902-1989) 1979 yılındaki İran İslam Devriminin karizmatik lideri Ayetullah Ruhallah Humeyni, politik yaşamına Şiilik inancında üst düzey makam sahibi iken başladı. Politik kampanyası 11 Şubat 1979’da monarşinin devrilmesiyle sonuçlandı. Taraftarlarınca, 1979 Anayasasındaki İran İslam Cumhuriyetinin lideri, Humeyni olarak adlandırıldı. 1906-1911 yıllarında, İran’daki anayasal reform sürecinden önce İran’ın merkezindeki Humeyn şehrinde Şii inancına göre 12 imamdan 7’ncisi olan Musa el-Kazım‘ın soyuna dayanan dindar bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Bir yaşında iken babası öldürülen Ruhullah’ın annesi ise kendisi 15 yaşında iken ölmüştür. İran’daki merkeziyetçiliğin ve laikliğin öncüsü olan, 1925-1941 yılları arasında İran’da hüküm süren Şah Rıza döneminde Şii dini otoriteleri zayıflamıştır. Humeyni, Kum şehrinin bilimsel çevrelerinde daha önce görülmemiş bir şekilde mistik felsefe alanında uzmanlaşmayı tercih ederek farklılığını göstermiştir. 1930’larda az sayıda öğrencisine mistik felsefe dersini öğretirken aynı zamanda daha fazla sayıda topluluğa etik dersleri vermiştir. Bu derslerindeki popülerliği polisin dikkatini üzerine çekmesine neden olmuştur. Humeyni, Şah Rıza’nın dini liderleri aşağılamasını hiçbir zaman unutmamıştır. Bu düşmanlığını Şah Rıza’nın selefi olan Rıza Han olarak anılan oğlu Muhammed Şah Rıza (1941-1979) döneminde de sürdürmüştür. Humeyni’nin politik sahneye çıkması Rıza Şah’ın; desteklediği laik ve hicivci Şii reformist kişi aleyhinde yayımlanan anonim bir 55 kitaptan sonra yönetimden ayrılmasıyla 1944 yılında olmuştur. Politik sahneye ilk olarak 1963’te Şah’ı ve reform programını açık bir şekilde eleştirmesiyle çıkmıştır. Destekçilerince yapılan protestolar ve bunun şiddetle bastırılması sonrası Türkiye’ye sürülmüştür. Daha sonra Irak’ın Şiilerce kutsal sayılan Necef kentine geçmiştir.1970’lerin sonuna doğru Şiilerin en enerjik liderleri arasında sayılıyordu. Militan dindarlar, batının kültürel hegemonyasına karşı çıkmakta ve Şah’ın reformist hareketlerinin İslami kurumların aleyhinde ve ülkede yozlaşmaya ve yolsuzluğa sebep olduğunu ileri sürmekteydiler. 1944’te yayımlanan Kashf al-Asrar adlı kitabında mücahitlerin yasama organından ve monarşiden üstün olduğunu ileri sürmekteydi. Takip eden on yılda İçtihat dini kuramını gündemine alarak radikal bir düşüncelere sahip olmuş fakat bu düşünceleri 1964-1965 yılına kadar yayımlanmamıştır. Hakim kavramını sadece Arapça anlamında olduğu gibi dini anlamda hakim olarak değil; aynı zamanda Farsların günlük kullanımındaki valinin kullanımı anlamında, mücahitlerin yargısal yetkilerinin politik alanı da kapsayacak ve genişletecek şekilde kullanmıştır. Necef’teki sürgünde bulunduğu dönemde 1970’lerde Beyrut’ta Farsça olarak da yayımlanan Velayet-i Fakih adlı eserinde ve 1971’de yayımlanan eserinde dini hükümranlığı genişletecek teorilerini ortaya koymuştur. İmamların kutsal dinin öğreticileri olarak bulunan otoritesi Şii yargıçlara geçmiştir. Dini otorite yüzyıllarca bu şekilde genişlemiştir. Humeyni, İslam Devleti kavramını tartışmaya açan ve imamların, 12 imamın vekili olarak yönetme yetkisinin olduğunu ileri süren ilk kişidir. Humeyni’ye göre eğer bir imam yönetimi ele geçirirse diğer imamlara da düşen onu desteklemektir. Teokratik devlet yapısı teorisi ile Humeyni, düşman laik devleti ele geçirmek için Şii kurumlar kurarak hazırlandı. İslam devletinin daha belirsiz fakat daha duygusal sloganı İslami Devrimi’dir. Humeyni genç dini liderleri küçük şehirlerde ve kasabalarda etkin hale getirmiştir. Daha sonra Şah’ın 1977’deki liberalizm hareketleri esnasında diğer başka grupları da muhalif hale getirmiştir. 1978’deki kitlesel protestolardaki tüm gruplar Şah’a karşı Humeyni’nin liderliğini kabul etmişlerdi. İslami Devrimin zafere ulaşmasından sonra Humeyni, Şeri yasayı esas alan hükümet kurmada ısrarcı olmuştur. 1980’lerin başındaki devrimin taraftarları arasındaki güç mücadelesinde; Humeyni sol görüşlüleri ve laikleri sert bir şekilde bastırmıştır. İran devleti ve devrim yapıları dini otoritelerin kontrolü altına getirilmiştir. Humeyni, 1980-1988 yılları arasında süregelen ve gitgide desteğin azaldığı İran-Irak Savaşı’nın sonlanmasına karşı çıkar ama 18 Şubat 1988’te ateşkese ikna edilir. Burada kendi 56 deyimiyle “Bunu yapmak, zehir dolu kap içmek gibidir ” der. 14 Şubat 1989’da İngiltere’de yaşayan İran asıllı Salman Rüşdi’nin yazmış olduğu Şeytan Ayetleri kitabından dolayı bir fetva yayınlamıştır. Fetvasında yazarın katlinin vacip olduğunu belirtmiş ve uluslararası arenada başka bir krize sebep olmuştur. 3 Haziran 1989’da İran İslam Devrimini 10’uncu yılında vefat etmiştir. Sürgünden döndüğünde milyonlarca İranlı Humeyni’yi karşılamış, cenaze törenine de milyonlarca kişi katılmıştır. (Juergensmeyer, 2012 ) 3.2.2.6 Muhammed el Farac (1952-1982) Muhammed Abd el-Farac, Tanzim el-Cihat veya bilinen adıyla İslami Cihat örgütünde önde gelen isimlerden biridir. İslami Cihat adını 1981 yılında Mısır’da devlet başkanı Enver Sedat’ a yaptığı suikastle dünyaya duyurmuştur. Yazdığı The Neglected Duty ( Savsaklanmış Yükümlülük ) modern cihat ideolojisindeki en iyi eserler arasında gösterilir. Seyyid Kutub’un yazdığı Yoldaki İşaretler kendisi için bir çerçeve niteliğinde olmuştur. Muhammed el Farac, Seyyid Kutub’un düşüncelerini temel alarak, üzerine kendi düşüncelerini inşa etmiştir. Farac’ın düşünce yapısını etkileyen en önemli fikir Kutub’un tanımladığı bugünkü toplumun, İslamiyet öncesi Arabistan topraklarında hüküm süren cahiliye devri olduğudur. Farac diğer İslami ideologlar gibi iyi bir eğitim almış, mühendislik fakültesini bitirmiştir. Müslüman Kardeşler’e başta üye olsa da, İslami aydınlanma yaklaşımları sebebiyle gruptan ayrılmıştır. Farac Mısır’da başka radikal gruplarla da ters düşmüştür. Laik hükumetle mücadele edip, İslam hukukun hüküm sürdüğü şeriat düzenini getirmek için daha militanca ve doğrudan doğruya eylem odaklı çözüm arayışına girmiştir. İstihbarat birimleri ve silahlı kuvvetler içine sızarak doğrudan doğruya yönetime el koyarak, şeriat temelli İslami hükumet modeli kurma düşüncesi Farac’ın hedefleri arasındaydı. Bu hedefi kısa vadede de meyvelerini verdi. Enver Sedat’ın suikastçısı Halid İslambouli, Farac’ın İslami Cihat örgütüne katılan, orduda görev yapan bir teğmendi. Farac’ın en nihai hedefi Türkiye Cumhuriyeti’nde kaldırılan halifelik kurumunu yeniden tesis ederek İslami yönetim modelini hayata geçirmekti. İbni Temiyye’nin Moğollara atfen verdiği fetvaya benzer olarak, Farac da İslami hükümleri sosyal ve politik sahada uygulamayan laik yönetim taraftarı Mısır devlet başkanı Enver Sedat’ın öldürülmesinin meşru olduğunu düşünüyordu. Farac, 57 Enver Sedat suikasti ardından tutuklanarak, 1982’de idam edilmiştir. (Juergensmeyer, 2012 ) 1967 Arap-İsrail Savaşı sonucundaki Arap dünyasının yaşadığı hezimet, radikal grupların ortaya çıkmasında çok etkili olmuştur. İslami Cihat da bu gruplardan biri olarak doğmuştur. Müslüman Kardeşler’i ılımlı politikasını reddederek şiddet ve terör örgüt politikasındaki ana unsur olmuştur. Farac yazdığı Savsaklanmış Görev adlı kitabında yeni cihat kültürü ve İslami Cihat’ın ideolojisini açıklar. Farac diğer İslami ideologlardan çokça etkilenir. Cihat konusunda ise İbni Temiyye ve Kutub’un düşüncelerinden faydalanılır. Farac, cihad kavramının şiddete dayalı olmadığı için Müslüman toplumların geri kaldığını savunmaktaydı. İslamiyet’in unutulmuş ve savsaklanmış halinden kurtulup, doğru yola girmesi, cihadın doğru şekilde tanımlanmasıyla gerçekleşebilirdi. Farac cihat hakkında İslam’ın altıncı direği olduğunu düşünüyordu. (Esposito, 2003: 83-84) 3.2.3. Yeni dönem İslami söylemli terörizm Modern terörizm 1880’lerde Rusya’da başladı. On yıl sonra bu terör dalgası Doğu Avrupa’ya, Balkanlar’a ve Asya’ya dağıldı. Bu ilk terör dalgasını anarşistler başlatmıştı. Amaçları yöneticilere suikastler yapmaktı. Ancak bu dalganın yayıldığı Balkanlar’da ve Hindistan’da milliyetçilik akımının güçlenmesine yol açtı. Anarşistlerin çıkardığı bu terör dalgası ilk uluslararası terör hareketi olarak değerlendirilir.1920’lerde sömürgecilik karşıtı terörizm hareketi doğmuştur. Bu terör tarihindeki ikinci terör dalgası olarak bilinmektedir ve aşağı yukarı kırk yıl sürmüştür. Üçüncü terör dalgası yeni sol terörizmidir. Yirminci yüzyılın sonunda etkisini yitirmekle beraber halen Nepal, İngiltere, Peru, Kolombiya ve Nepal’de az birkaç grup tarafından devam ettirilmektedir. Terörün dördüncü dalgası ise 1979’da dini söylemli olarak ortaya çıkmıştır. Terör dalgaları, çeşitli ülkelerde birbirine benzer terör örgütleri tarafından yürütülen eylemlerin belli bir zaman aralığıdır. Her terör dalgası, kendi dönemindeki çarpıcı olaylar sonucu isimlendirilmiştir. Ayrıca her ülkeden topluluk, kendi bulunduğu terör dalgasına ulusal özelliklerinden de ekleme yapmıştır. Sömürgecilik karşıtı terörizm, Asya’da ve Afrika’da kendi yöresel ve bölgesel özellikteki öğeleri de barındırmaktadır. Sömürgecilik karşıtı olan dönemde ayrı bir terör dalgası, sol akımların 58 yaygınlaştığı zaman başka bir terör dalgası, dini söylemlerin arttığı dönemde başka bir terör dalgası ortaya çıkmıştır ve bu dalgalar devam edecektir. Terör örgütleri ortaya çıktıkları zamanda hakim olan terör dalgalarının temel özelliklerinin hepsine sahiptir. Bazı terör dalgalarında tüm terör örgütleri aynı özelliklere sahiptir. Örneğin ikinci etkilenmişlerdir. terör dalgasındaki Ancak terör tüm örgütleri örgütler bazen de milliyetçilik birkaç akımından dalgadan da etkilenmektedir. Filistin Kurtuluş Örgütü üçüncü terör dalgasında ortaya çıkmıştır. Yeni sol terör dalgasındaki iken başlangıçta tamamen laik bir terör örgütü olarak ortaya çıkmışken, dördüncü terör dalgası olan dini söylemli terör dalgasından da etkilenmiş, söylem ve eylemlerine dini motifler de eklemiştir. Her bir terör dalgasının ortaya çıkmasıyla, o terör dalgasının bir taktiği ve tekniği de ortaya çıkıyordu. Bu taktik ve teknikler bir araya geldiğinde bir terör bilimini oluşturdu. İlk dönem terör dalgasında Nechaev’in Revolutionary Catehism, ikinci terör dalgasında George Grivas’ın Gerilla Savaşı, üçüncü terör dalgasında Carlos Marighella’nın Şehir Gerillasının El Kitabı ve dördüncü terör dalgasında Usame Bin Ladin’in Tiranlara Karşı Cihattaki Askeri Çalışmalar kitapları yayınlanmıştır. (Rapoport, 2004: 47-49) İslam dünyasındaki üç önemli olay dördüncü terör dalgasında İslami söylemli terör örgütlerinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu üç önemli olay 1979’daki İran İslam Devrimi, yine 1979’daki Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali ve İslam söyleminin yoğunlaştığı ve yaygınlaştığı yeni bir yüzyılın başlamasıdır. (Rapoport, 2004: 61) Köktencilik otoriteler üzerinde, kuralları belli ve değiştirilemeyen doğrular üzerine kurulu düşünce biçimidir. Daha çok din ile özdeştirilse de politikada da köktencilik var olabilmektedir. (Heywood, 2003: 241) Modern İslami söylemli terörizm, yirminci yüzyıldaki İslam’ın radikalleşmesinin sonucu ortaya çıkmıştır. İslami hareketler Arap dünyasında ve Britanya egemenliği altında bulunan Hindistan’da yaşayanların sosyal adaletsizliğe, geleneklerin reddedilmesine, kültürün yozlaşmasına ve yabancı işgaline tepki olarak doğmuştur. Modern Müslüman dünyasının buna çare olamadığı, tek çarenin saf İslam’a dönüş olduğu düşüncesi yaygınlaşmıştır. Her ne kadar karşılaşılan 59 problemler sosyal ve politik olsa da radikal İslam’da politika ile dinin bir farkı yoktur. Radikal İslam’a göre İslamiyet hem bir dini inanış hem de politik bir rejimdir. Problemin doğası gereği tek gerçek İslam’dır. Radikal İslamcılar Hz. Muhammed döneminin özlemini çekmektedirler. Bu dönem Devr-i Saadet dönemi olarak adlandırılmaktadır. Hz. Muhammed dönemindeki mükemmeliyet ve onun zamanındaki olaylar radikalleri cezbetmiştir. Saf İslamiyet’in o dönem yaşandığını düşünen radikaller saf İslamiyet’i yaşamak için, dünyayı Dar-ül İslam ve Dar-ül Harb olarak ikiye bölmüşlerdir. Dar-ül İslam yani İslam’ın egemen olduğu topraklar ve halklar, İslam’ın egemen olmadığı topraklar olan Dar-ül Harb ile savaş içindedir. Bu savaş İslam’ın zaferiyle sonuçlana kadar devam edecektir. İslami uyanışın ilk sesleri sömürge altında bulunan ülkelerde ortaya çıkmıştır. Onlara göre batılı devletler İslamiyet’in yaşanmasına engel teşkil ediyorlardı.1980’lere kadar Müslüman Kardeşler gibi İslami hareketler kurtuluşun önce yeniden gerçek İslam’a dönüş ile mümkün olabileceğini, daha sonra da şeriatın hüküm sürdüğü İslami yönetimlere geçişle başarıya ulaşacağını düşünmekteydiler. (Bar, 2004 ) Genel olarak İslam’ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim, diğer dinlerin kutsal kitaplarına göre daha fazla politik ve ekonomik hükümlere sahiptir. Örneğin Kuran’da geçen özel mülkiyete sahip olma kapitalizmle kesişmekteyken, faizin yasaklanması ise sosyalizm ile kesişmektedir. Yirminci yüzyıldaki radikal İslam, 1928’de Mısır’da Müslüman Kardeşler’in kurulmasıyla vücut bulmuştur. Mısır 1936’da tam bağımsızlığını kazanmış ise de, İngiltere bu devlet üzerinde ekonomik ve askeri baskısını koruyordu. Müslüman Kardeşler Hasan el Banna tarafından İslami bir parti olarak 1928’de kuruldu. Müslüman Kardeşler mevcut hükümete alternatif olarak kapitalizm ve sosyalizmin ilkelerinden oluşan karma bir politikayla İslami bir hükümet kurmak istemiştir. Bu hükümet sosyal sistemi İslami ilkelerle birleştirerek, ekonomik ve politik hayata paralel olarak kişisel ahlakı da düzenlemek istemiştir. Bu hareket Mısır’ın yabancı kontrolünden tamamen kurtulmasının yanı sıra tüm Müslümanları da birleştirmeyi amaçlıyordu. Müslüman Kardeşler Ürdün, Suriye ve Sudan’a yayılmış, camilerde, okullarda, genç derneklerinde hatta iş alanlarında da konuşulur olmuştu. Bu hareket gençlere hem fiziksel hem de psikolojik olarak sonunda cihadın geleceği savaşa hazırlıyordu. Ancak radikal söylemler her ne kadar Arap politikasının üzerinde fikir yürütse de Arap liderlerinin batıya karşı yönelmeleri ve Cemal Nasır’ın Arap sosyalizmine yönelmesi sonucu gelişme 60 göstermedi. Nasır’ın Süveyş Kanalını millileştirmesi; Fransa, İngiltere ve İsrail’in askeri kuvvetlerini buradan uzaklaştırması Arap dünyasında yıldızının parlamasına sebep oldu. Nasır’ın Arap sosyalizmi çalışmaları onu Sovyetler Birliği’ne yönlendirirken Müslüman Kardeşler üzerinde baskı yapmaya başlamasına da sebep olmuştur. Ancak 1967’deki Arap-İsrail savaşındaki Mısır’ın hezimeti Arap sosyalizminden dönüşü, radikal İslam’ın yeniden taraftar bulması için bir fırsat doğurdu. Sömürgeciliğin kuzey Afrika ve Orta Doğu’da bitmesiyle Sovyetler Birliği’nden ve batılı devletlerden ekonomik özgürlüklerini kazanan ülkelerde de milliyetçiliğin tekrar yükselmesine, radikal İslam’ın yeniden pasif durumda kalmasına yol açmıştır. İslamcı hareketler 1970’ler ve 1980’lerde daha fazla taraftar kazandı. Batı kaynaklı ideolojiler ihtiyaçlarına yanıt vermiyordu. Kapitalizm uygulanamıyordu çünkü dünyaya satacak petrol dışında ticari rekabete girecekleri başka ticari metaları yoktu. Milliyetçilik Arap-İsrail savaşlarında biraz rağbet görse de Arapların kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan dolayı benimsenemedi. Sosyalizm de Araplar’ın uygulayabileceği bir sistem değildi. İslamiyet’in kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim dini inanış ve kuralların yanında toplumsal ve bireysel yaşama dair hususlar da belirtilmiştir. Bu yüzden toplumdaki adaletsizliklere, yoksulluğa, geleneksel değerlere sahip çıkmada ve baskıcı rejimlerle mücadele etmekte tek yolun İslam olduğu düşünerek İslami şekilde düşünme, davranma ve yaşamanın bir ideoloji olarak benimsenmesi toplum içinde taraftar buldu. (Karlsson, 2005: 93) 1979’da şah rejiminin yıkılıp Ayetullah Humeyni’nin İran’a dönüp İslam cumhuriyetini ilan etmesi yeni bir başlangıç olmuştur. Humeyni İranlı politikacı ve din adamıdır. Kum şehrindeki dini eğitim veren merkezde eğitim almıştır.1964’de sürgüne gönderilmiş, 1979’ a kadar sürgünde kalmıştır. Ölümüne kadar İran’ın başında bulunmuştur. 1979’daki devrimden sonra İran, politik İslam’ı uygulayan en gözde ülke olmuştur. İçerisinde radikal gruplar barındıran Lübnan, Afganistan, Pakistan için politik bir lider konumuna geçmiştir. İran nüfusunun büyük çoğunluğu İslamiyet’in iki ana kolunun küçüğü olan Şiiliğe mensuptur. İslamiyet’in bu iki ana kola ayrılması Hz. Ali’nin halifeliği döneminde ortaya çıkmıştır. Sünni inancına sahip olanlar Hz. 61 Ali’den sonra halife olanlarının meşruiyetini tanırken, Şii inancında Hz. Ali’den sonra sıra Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olarak devam etmektedirler. Halife yerine imamlık terimini kullanan Şiiler sırasıyla Hz. Ali’den sonra on iki imamın iktidarını tanırlar. 1979 İran’daki Şah rejiminin yıkılmasıyla İran’a dönen Humeyni İran İslam Cumhuriyeti’ni kurdu. Humeyni’nin başkanlığında on beş kişilik dini alimler İran Devrim Konseyi’ni oluşturuyordu ve tüm yetkileri ellerinde barındırıyordu. Sert İslami hükümler politik ve sosyal hayatın her yanında uygulamaya konulur. Örneğin Müslüman olsun olmasın İran’daki tüm kadınlar için başörtüsü zorunluluğu getirilmiştir. Eşcinselliğin cezası idam olmuştur. 1979 devriminin ardından Irak ile 1980-1988 yılları arasında yapılan savaş dini ulusalcılığı daha da perçinlemiştir. Ancak savaş sonunda ekonominin büyük kayıplar vermesi, yabancı yatırımcıların ülkeye yatırım yapmaması ülkeyi dar boğaza sokmuştur. 1989’da Haşimi Rafsancani’nin seçimleri kazanarak başa geçmesiyle İran sert tutumlarında bir değişiklik olmuştur. Pragmatik olarak ekonomik ve sosyal konularda reformlara gidilse de dini çizgilerinde çok büyük bir değişiklik olmamıştır. (Heywood, 2003: 248-249) Humeyni’nin İslami cumhuriyet kurma fikri 1940’lara dayanmakla birlikte dini kurallara dayalı bir sistem üzerine kurulu temel İslam cumhuriyeti fikri 1960’ların sonunda şekillendi. Humeyni’nin dünya görüşü fakir ve kendi kaderine terk edilmiş üçüncü dünya ülkeleri ile Sovyetler ve ABD yani kapitalizm ile komünizm arasındadır. Yani batı ile doğu arasındadır. İslam dini politik bir olgu olarak herhangi bir girdi veya müdahale kabul etmeyen durum halini almıştır. Şii radikalizmi dünyanın çeşitli yerlerinde taraftar kazanmıştır. 1981’de Mısır’da Enver Sedat suikaste uğramıştır. Daha pek çok İslam ülkelerinde bu suikastler devam etmiştir. Lübnan 1980’lerde Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında çıkan iç savaşa teslim oldu. İsrail Lübnan’ı güneyinden Suriye ise kuzeyinden işgal etti. Beyrut’un bazı bölümleri İran menşeli Hizbullah tarafından kontrol altına alınmıştır. 1990’larda yeni bir İslami söylemli grup ortaya çıktı. Usame bin Ladin’in yönetiminde olan örgüt, ABD ve İsrail düşmanlığının yanı sıra Suudi Arabistan’ın yabancı etkiler altında kalmasına da tavır almıştı. 11 Eylül 2001 ikiz kuleler ile 2002 Bali’deki saldırılar örgütü küresel terörizmin gözde aktörlerden biri yapmıştır. 62 İran’daki İslami devrimin ardından yaklaşık on yıl boyunca aynı yoğunlukta bir dini eksenli oluşum gerçekleşmedi. 1992 yılında dini eksenli terör grupları hızlıca büyüyerek o dönem iki olan sayıları on bire yükseldi.1990’lar boyunca da dini eksenli terör örgütleri çoğalmaya devam etti.1994’te uluslararası tanımlanabilen kırk dokuz terör örgütünün on altısı dini eksenliydi. Bu hemen hemen tüm terör örgütlerinin üçte birine tekabül ediyor.1995’te çoğalma devam etmiştir. Elli altı terör örgütünün yirmi altısı dini eksenliydi. Bu yükselen grafik yükselişine devam etmiştir. 2004 senesinde ise elli iki dini eksenli terör örgütü vardır ve bu dünyadaki örgütlerin yüzde kırk altısına tekabül etmektedir. Aynı yıl sol eğilimli terör örgüt sayısı otuz iki iken, etnik ve ayrılıkçı terör örgütü sayısı ise yirmi dörttü. (Hoffman, 2006: 85-86) 1998-2004 yılları arasında terör örgütlerinin yaptıkları eylemlerin sadece yüzde altısı dini eksenli örgütler tarafından yapılırken, ölümlü eylemlerin yüzde otuzu ise bu yüzde altılık eylemler tarafından gerçekleştirilmiştir. (RAND Terrorism Incident Database,den aktaran Hoffman, 2006: 88) Bu yüksek ölümlü eylemler doğrudan 1980’lerdeki Şii inançtaki İslami örgütler ile 1998’e kadar ki El-Kaide örgütünün eylemleridir. Şii inançtaki terör örgütlerinin 1982-1989 yılları arasındaki eylemler, o yıllara ait tüm terör eylemlerinin yüzde sekizini kapsarken, ölüm oranları olarak da yüzde otuzunu içermektedir. (RAND Terrorism Incident Database,den aktaran Hoffman, 2006: 88) El-Kaide’nin yaptığı eylemler 1998-2004 yılları arasındaki terör eylemlerinin binde birini kapsarken, ölümlü terör eylemlerinin yaklaşık yüzde on dokuzunu kapsamaktadır. (RAND Terrorism Incident Database,den aktaran Hoffman, 2006: 88) Sanayileşmenin hızlıca büyümesine paralel olarak artan nüfus artışı, sanayileşmenin yarattığı işgücü potansiyeli kırsaldan şehirlere göçleri artırmıştır. Göçlerin yoğun olarak yaşanması çarpık şehirleşmeyi artırmış, getto ve gecekondu mahalleleri çoğalmıştır. Kırsaldaki geleneksel yapıların daha sağlam ve yoğun yaşanmasının aksine şehirde batı tarz eğitim yapan okullarda eğitim gören gençler kültür şoku yaşadılar. Eğitimdeki öğrenci sayısına kıyasla iş sahası 63 kısıtlı olduğu için öğrencilerin çoğu okul bitiminde yoksulluk ve işsizlikle tanışıyorlardı. İş gücü ihtiyacının kısıtlı ve kimi zaman düşmesine paralel olarak İslamcı gruplara katılma oranı artmıştır. Zengin ve fakir kesim arasındaki makasın açılması batı ülkelerine karşı muhalif seslerin çoğalmasına sebep oldu. Eğitimleri sonucu istedikleri çalışma şartlarına dolayısıyla yaşama kavuşamayan ve hayal kırıklığı yaşayan gençler bir savunma mekanizması olarak dine sığınmışlardır. Yahudiler binlerce yıllık geçmişlerinde sürekli yer değiştirmişler, bazen göçe zorlanmışlardır. Onlar Yahudi inancına tam anlamıyla dört elle sarılarak kendi kimliklerini ve kültürlerini korumuşlardır. İslam dünyasında ise Yahudiler gibi zorunlu göç veya meskende tutunamama şeklinde değil, ekonomik ve sosyal hayatın hızla değişimine inat olarak dine sarılma görülmüştür. Batı kültürünün empoze ettiği değerlere karşı bu şekilde kültürlerini ve geleneksel bakış açılarını muhafaza etmişlerdir. Geleneksel kırsal yaşamdan kopup sanayileşmenin gereği olarak şehirlere göç eden ailelerin çocukları batı tarzı eğitim görmüş olarak İslami hareketlerin liderleri olmuşlardır. Nitekim sosyal bilimlerde eğitim görmenin gereği olarak, siyaset bilimi, kamu yönetimi veya uluslararası ilişkiler veya diğer bölüm öğrencilerinden ziyade, bu İslami ideologlar fen bilimlerinde tahsil görmüşlerdir. Bu kişiler aileleri kırsaldan göç etmiş mühendislerdi. Sudan’daki Milli İslam cephesinin lideri Hasan el-Turabi Sorbon Üniversitesinde hukuk doktorası yapmıştır. İran’ın dış ilişkiler bakanlığı yapmış Velayeti ABD’de çocuk doktorluğu eğitimi almıştır. Afganistan’daki Tacik örgüt lideri Mesud politeknik okulunu bitirmiştir. Hizbi İslam örgütündeki Hikmetyar ve Cezayir İslami Kurtuluş Cephesi sözcüsü Haşani mühendistir. İslamcılığın yükselmesi, sosyal adaletsizliğin ve ekonomik hoşnutsuzluğun eleştirilmesi açısından kutsal yerler olan camileri kendisine mekan tutmuştur. Camilerde yapılan konuşmaların belli bir ideolojik alt yapısı yoktu. Sistematik düşünce basamaklarından uzak basit bilgiler ve İslami ünlü yazarların konuşmalarından alıntılar yapılarak bilgilendirme çabası içinde olundu. İslami ideologlardan Müslüman Kardeşler’in ünlü ismi Seyyid Kutub bu dönemde çok popülerdi. Birçok yerde yasaklanan ünlü Yoldaki İşaretler kitabı, yasaklara inat Müslüman dünyasının genç aydınları arasında oldukça yaygındı. Seyyid Kutub, kapitalizmin ve komünizmin yıkılacağını, onun yerine İslam’ın önderlik rolünü üstlenerek aydınlıklara kavuşulacağını sıklıkla yineliyordu. Kutub’a göre batının ahlak dışı cinsel ilişkiye, fahişeliğe, pornografiye ve uyuşturucu batağına saplanması dinin yitirilmesi sonucudur. Bu bataklıktan kurtulmanın tek çaresi de 64 yine dine dönmektir. İslamcı hareketler İslam’ın egemen olduğu devlet yapısı ve halk kesiminin oluşturulmasında görüş ayrılığı içindeydiler. İki farlı görüş ortaya atılmıştı. Birincisi devletin kontrolünde İslamiyet’in meşrulaştırılmasını isteyen devrimcilerdir. Diğer taraf ise İslamiyet’in politik ve sosyal bir çalışma ile tabandan yola çıkılarak başarılabileceğini savunan reformculardır. Her iki farklı görüşü savunanlar da aynı kökten besleniyorlardı. Birisi tepeden inme bir değişiklik isterken, diğer grup tabandan yukarıya doğru gidişatını belirlemişti. Ancak her iki grubun özlemle beklediği ütopik yaklaşım ise Hz. Muhammed dönemine dönebilmekti. Hz. Muhammed dönemindeki toplumsal yaşamın her alanında kullanılan ve İslami hukuk sistemi olan şeriatın yaşanabilmesi tek hedefleriydi. 1950’lerdeki emperyalizm karşıtı, kızıl bayraklar altında yürüyenler, artık İslam’ın yeşil sancağı altında yürümek istiyorlardı. Her iki grubun görüş ayrılıklarının olması mücadele yöntemlerinin de farlılığını beraberinde getirmiştir. Terör ortamı yaratılarak silahlı mücadele, siyasi arenada yer alma veya umursamazlık çeşitli alternatifler arasındaydı. Ürdün’de Müslüman Kardeşler parlamento seçimlerine katılarak mücadele yöntemini seçmiştir. Pakistan’daki Cemaat-i İslam ve Sudan’daki Müslüman Kardeşler askeri darbeyle başarıya ulaşmaya çalışmışlardır. Mısır’daki İslami Cihad ise demokratik olmayan yollara başvurmuş, şiddet kullanarak politikacı ve turistleri hedef almışlardır. (Karlsson, 2005: 94-96) İnsanların aşırı uçtaki duygularıyla oynanmamalıdır. Tarihe baktığımızda bir sürü aşırı uç grupların ki bunların bir kısmı dini eksenlidir, hükümetler tarafından bir başka grubu engellemek için desteklendiğini göreceğiz. Örnek olarak ABD Afganistan’daki Sovyet Rusya işgaline engel olmak için radikal İslamcı kesimi desteklemiştir. Hindistan Başbakanı Indira Gandhi parlamento seçimlerinde ılımlı bir parti olan Hindistan Kongre Partisini saf dışı bırakmak için Sikh dinine mensup radikal kesimle işbirliği yapmıştır. İsrail hükümeti bazen Yaser Arafat’ı ve Filistin Kurtuluş Örgütüne karşılık Hamas’ı onların ikamesi olarak görmüşlerdir. Bu örneklerin hepsinde ise birliktelikler zamanla ters tepmiştir. ABD mücahitleri desteklerken Usame Bin Ladin ve Taliban’ı yaratmış, Indira Gandhi Sikh fanatikleri tarafından suikaste uğramış ve Hamas İsrail içerisindeki intihar eylemcilerinin mensup olduğu en büyük grup olmuştur. (Bjorgo, 2005: 28) 65 4. NİJERYA FEDERAL CUMHURİYETİ İLE İLGİLİ BİLGİLER 4.1 Coğrafyası Nijerya 923,768 kilometrekarelik yüzölçümüyle dünyanın en büyük 32’nci yüzölçümüne sahip ülkedir. Yüzölçümünün 13.000 kilometrekarelik alanı su ile kaplı, 910,768 kilometrekarelik alanı ise karadır. Ülkenin kuzeyinde Nijer, Kuzeydoğusunda Çad, doğusunda Kamerun, güneyinde Atlas okyanusu ve batısında Benin bulunmaktadır. Nijerya toplamda 4477 kilometre kara sınırına sahiptir. Nijer ile 1608 kilometre, Çad ile 85 kilometre, Kamerun ile 1975 kilometre ve Benin ile 809 kilometre kara sınırına sahiptir. Ülkenin 853 kilometrelik kıyısı vardır. Ülkedeki en alçak nokta Atlas Okyanusundaki deniz seviyesidir. En yüksek nokta ise 2419 metre rakımlı Chappal Waddi’dir. Ülkenin kuzey batısından girip güneyine kadar olan kısımdaki en büyük su kaynağı Gine Körfezine dökülen Nijer Nehri’dir. Ülkenin tarıma elverişli alanı tüm yüzölçümünün % 78’ini oluşturmaktadır. Ormanlık alanlar ise tüm yüzölçümünün % 9,5’ini oluşturmaktadır. (CIA Factbook, 2016) Ülkenin kuzeydoğu sınırında Çad Gölü ile doğusunda Mandara dağları bulunmaktadır. Ülkenin kuzey-güney uzanımı 1046 kilometre, doğu-batı uzanımı 1126 kilometredir. Bu büyüklüğün yanı sıra nüfusu ve politik varlığı ülkenin batı Afrika’nın Devi olarak adlandırılmasına sebep olmuştur. Nijerya’nın günümüzdeki sınırları yirminci yüzyılın başlarında şekillenmiştir. Nijerya’daki ilk yerleşim yerlerinde yaşayan insanların doğal sınırları Sahra Çölü ve Atlantik Okyanusu’dur. Nitekim on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Batı Avrupa’dan gelen sömürgecilerin ihtiyaçlarını karşılamak adına Nijerya’nın batı, doğu ve kuzey sınırları yeniden belirlenmiştir. Bu sebeple etnik gruplar ve eski krallıklar batılı güçlerin belirlediği sınırlar dışında kalmıştır. Örneğin Hausa’lar sadece Nijerya’da değil, Nijer, Kamerun ve Çad’da da bulunmaktadır. On dokuzuncu yüzyılda Fulani cihatçıları tarafından kurulan Sokoto Halifeliği İngilizler’in müdahalesi sonucu Nijerya ve Nijer arasında kalmıştır. Günümüz Nijerya’sında yüzlerce farklı etnik grup çok çeşitli coğrafi alanlarda yaşamını sürdürmektedir. (Falola, 2009) 66 Harita 4.1 Nijerya Federal Cumhuriyeti Haritası Kaynak : http://geology.com/world/nigeria-satellite-image.shtml 4.2 İklimi Nijerya’nın kuzeyi ile güneyi arasında iklim değişikliği mevcuttur. Çeşitli coğrafik alanlar arasında tropik iklimden, çöl iklimine kadar geniş bir yelpazede iklimler bulunmaktadır. Nijerya iklimi iki ana mevsime ayrılmaktadır. Bunlar yağmurlu ve kurak mevsimlerdir. Nijerya’nın güneyi, kuzeyine göre daha yağmurlu ve bulutludur. Kıyı bölgelerde günlük ortalama hava sıcaklığı yirmi beş derece sıcaklığa ve yüksek nem oranına sahip iken; ülkenin kuzeyi günlük ortalama otuz derece sıcaklığa ve düşük nem oranına sahiptir.(Falola, 2009 ) 67 4.3 Tarihi Nijerya tarihini incelediğimizde, Nijerya’nın tarihinin 7 ana bölümden oluştuğunu görmekteyiz. Bu bölümlerin ilki Erken Dönem Nijerya Tarihidir. Bu dönemde insanlara ait ilk yaşam bulguları Ondo eyaleti yakınlarında bulunmuştur. M.Ö 9000 yıllarında Geç Dönem Demir Çağında yaşamış olduğu düşünülen insan iskeletlerine bir mağara içerisinde rastlanılmıştır. M.Ö. 500- M.Ö. 200 yılları arasında tarımcılığa dayalı yerleşik medeniyet izleri ülkede bulunmuştur. 1943 yılında madenciler tarafından yapılan bir kazıda, tarım toplumu döneminde yaşamış insanlara ait yaşam malzemesi kalıntıları tespit edilmiştir. Nijerya’da bulunan topluluklar belli bir araziye hapsolmamış, aksine göçebe hayatı sürmüşlerdir. M.S. 1000 yıllarında çeşitli emirlikler ve krallıklar kurulmuş ve bunlar birbirleriyle göçebe kabileler vasıtasıyla iletişim kurmuşlardır. Bu dönemde özellikle Fulaniler göçebe tarz hayat yaşayarak kültürler arasında köprü vazifesi görmüştür. Diplomatik ve ekonomik bağlantıları, göç ettikleri uzak mesafelere taşımışlardır. 11’nci yüzyılda güçlü Hausa Krallığı ve Oyo Emirlikleri kurulmuştur. Nijerya coğrafi keşiflerin ardından kıtaya gelen sömürgeciler tarafından sıklıkla uğranılan bir ülke olmuştur. Özellikle okyanus aşırı köle ticaretinin başlamasıyla Nijerya köle ticaretinde önemli bir merkez halini almıştır. Doğu Afrika’da bulunan 13 köle ticaret merkezini 7’sine ülke ev sahipliği yapmıştır. Okyanus aşırı taşınan kölelerin yaklaşık % 51’i Nijerya limanlarından kalkan gemiler ile sevk edilmişlerdir.. Afrika’daki köle ticaret piyasası, zamanla Avrupalı misyonerler bölgeyi Hristiyanlaştırmak adına Nijerya’ya gelmişlerdir. Nijerya tarihinin ikinci dönemi 1840’lar ile 1960 yılları arasındaki İngiliz Sömürgesi Altında Bulunma Dönemidir. Bu dönemin temelleri Avrupalıların yeni ticaret yolları bulmak için arayış içinde oldukları coğrafi keşifler ile başlar. Hammadde ve ticaret için Nijerya’ya da uğrayan sömürgeciler, buradaki insan yaşamını ve coğrafyayı da merak etmişlerdir.1797 ve 1820’lerde Nijer Nehri’nin çevresinde İngilizler çeşitli amaçlarla bulunmuşlardır.1842’de Nijerya’ya gelen İngilizler beraberinde misyoner kuruluşları da getirmişlerdir. 1850’de İngiliz Hükumeti, Batı Afrika ile ilgilenmekle kalmamış, bu bölgeyi hakimiyet altına alma kararı almıştır. Bu kapsamda İngiltere, Nijerya’yı 1861’de sömürgesi olarak ilan etmiştir. İngilizler Royal Nijer Company ( Kraliyet Nijer Şirketi) kuruluşuna hayat vererek Nijer Nehri’ndeki ticaret akışını kontrol altına almıştır. İngilizler ülkenin kuzeyine de yönelerek Sokoto Halifeliği’ni 68 kontrol altına almak istemişlerdir. Bu dönemlerde her ne kadar İngilizler’in sömürge isteklerine karşı direnişler zaman zaman ortaya çıksa da Nijerya her iki dünya savaşını da İngiltere boyunduruğu altında geçirmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonunda, Nijerya’da İngiltere’nin sömürge düzenine karşı başkaldırılar ve protestolar başlamıştır. 1940’larda Abeokuta Women’s Union adlı kuruluş İngiltere’yi kadınlar üzerinden alınan vergiler sebebiyle protesto etmiştir. 1945’te 40.000 işçi bir ay süren genel grev kararı almış ve uygulamışlardır. 1950’lerde İngiliz sömürge kuralları zayıflamaya başlamıştır. Bu dönemde Nijerya’nın sömürge karşıtı liderleri ile İngiliz sömürge resmi görevlileri arasında görüşmeler başlamıştır.1957 yılında doğu ve batı bölgesi kendi yerel yönetimlerini oluşturmuşlardır. Bunu 1959 senesinde kuzey bölgesi izlemiştir. Aralık 1959’da ülke genelinde genel seçimler yapılmış ve ülke 1 Ekim 1960’da bağımsızlığına kavuşmuştur. Ülke tarihinde üçüncü tarihsel dönemi İlk Cumhuriyet Dönemidir. Bağımsızlığın kazanılmasının ardından ülkede ilk sancılar ortaya çıkmaya başlamıştır.1966-1967 yılları arasında kuzey ve batı bölgesindeki askerler arasında gerilimler yaşanmıştır. Yaşanan gerilimlerin ardından batı bölgesinde bulunan Igbo’lar Şef Ojukwu’nun liderliğinde Mayıs 1967’de bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bağımsızlık bildirisi sonucunda yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmaması üzerine Ojukwu liderliğindeki bağımsızlık ilan eden Biafra Cumhuriyeti, Nijerya Federal Devleti’ne karşı savaş hazırlıklarına girişmiş ve iç savaş patlak vermiştir. 1967 temmuz ayından 1970 ocak ayına kadar devam eden iç savaş beraberinde pek çok yıkımı getirmiştir. Biafra’da açlık ve sefalet çok ileri boyutlara ulaşmıştır. Öyle ki Kızılhaç Biafra’daki açlıkla mücadele için önlemler almış ve bölgeye gitmiştir. İç savaş Biafra’nın 12 Ocak 1970’de kuşatılmasıyla son bulmuştur. İç savaş Nijerya ekonomisine çok büyük zarar vermiştir. Nijerya’nın tarihindeki dördüncü tarihsel dönem iç savaşın ardından yaşanan askeri darbe dönemidir. Bu dönem 1966-1979 yıllarını kapsamaktadır. Yaşanan iç savaşın ardından General Yakubu Gowan Nijerya’nın yeniden inşasına ve yapılanmasına başlamıştır. Kendi iktidarı altında programlı ve bütünleştirici planlar yapanlar yapsa da demokrasiye geçiş bu planlar arasında yoktur. Gowan’ın iktidarı altında Nijerya kılıf değiştirdi. Afrika kıtası genelinde politikalar yürüttü ve daha aktif hale geldi. Bu aktifliğin petrolden ve doğalgazdan elde edilen gelirler ile orantılı olarak yükselmesi gözlerden kaçmamıştır. Gowan 69 Nijerya’yı ulusalcı ekonomik politikalar ile yönetmiştir. Bu noktada Nijerya ECOWAS’ın ( Economic Community of West African States) oluşturulmasında öncü rol oynamıştır. Nijerya 1975’te ise yeni bir darbe ile yeni bir dönemece giriyordu. Bu yeni dönem General Murtala Mohommed’in suikaste uğradığı 1976 şubatına kadar devam etmiştir. Mohammed yönetimde kaldığı kısa süre boyunca askeri ve ekonomik özgürlük hareketlerine hız vermiştir. Mohommed’in halefi General Olesegun Obasanjo, Mohammed’in planlarına kaldığı yerden devam etmiştir. Obasanjo, diğer askerlerin aksine Nijerya’nın demokratikleşmesi taraftarıydı. Bu demokratikleşme isteği 1979 yılının ekim ayında meyvelerini verdi. Nijerya’nın tarihindeki beşinci dönem olan bu döneme İkinci Cumhuriyet adı verilmiştir. İkinci Cumhuriyet Alhaji Aliyu Usman’ın devlet başkanı seçilmesiyle başlar. Bu dönemde parlamento yapısında değişikliğe gidilmiştir. İngiliz parlamento sisteminden, Amerikan parlamento sistemine geçiş yapılmıştır. Bu dönemde tarımcılığa dair politikalar geliştirilse de, 1970’lerden itibaren ekonominin can damarı olan ham petrol satışlarındaki bir gecede olan düşüş, ekonomiyi dar boğaza sokmuştur. Halk ekonomik olarak zor durumda kalınca etnik ve dini topluluklar oluşmaya başlamıştır. 1980’ler boyunca Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında çatışmalar yaşanmıştır. Ekonomik çıkmaz hükumetin IMF’den borç almasına kadar varmıştır. Aralık 1983’te ise ülke dördüncü askeri darbesini General Muhammed Buhari tarafından gerçekleştirilerek yaşamıştır. Nijerya’nın altıncı tarihsel dönemi askeri vesayet altında geçmiştir.1983-1998 yılları arasında yaşanan bu dönemde demokratikleşme adımları askıya alınmıştır. Bu dönemde ekonomik reformlar ve iş güvenliği konularında çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde ekonomi kötü gidişatına devam etmiştir. Halk günlük temel ihtiyaçlarını almakta oldukça zorlanmıştır. Yüksek enflasyon ve işsizlik yönetimi zora sokmuştur. Buhari’nin yönetimi altında iken İkinci Cumhuriyet döneminde yaşanan ekonomik hataların önüne geçilmeye çalışılmıştır. Halkı tasarruf konusunda uyaran Buhari, ekonomik reformlar yaparken, askeri harcamaları kısıtlamıştır. Ancak seçimler konusunda herhangi bir takvim vermekten kaçınmıştır.1985’te Nijerya General İbrahim Babangida’nın liderliğinde yeni bir askeri darbe ile tanışmıştır. Babangida, diğer yöneticiler gibi ekonomi üzerine yoğunlaşmıştır. IMF’nin verdiği ekonomik direktiflere uyma kararı almıştır. Ekim 1989’da siyasi partiler demokrasiye geçiş konusunda birleşmeye yeşil ışık yakmışlardır. Bu durum karşısında Babangida politik arenada bulunmayı sadece iki partiye müsaade etti. Babangida döneminde 70 yaptıkları ile kuzeyde yaşayan Müslümanların desteğini kaybedeceğini anlayınca, güneydeki Hristiyanlar’ın tepkisine rağmen Nijerya’yı İslami Konferans Örgütüne üye yaptı.12 Temmuz 1993’te ülkede yeniden seçimler yapıldı. Hapishanede bulunan Şef M.K. Abiola seçimleri kazanarak devlet başkanı oldu ve Üçüncü Cumhuriyet kuruldu. Ancak General Babangida’nın ekibinde bulunan Abacha Nijerya’nın içinde bulunduğu duruma karşı tepkisiz kalmamak adına ülkenin anık olduğu altıncı askeri darbeyi gerçekleştirdi. Abacha dönemi Nijerya tarihinin en kötü yönetim dönemidir. Bu dönemde Abacha özelleştirme ve ticari özgürlük konuları üzerinde çalıştı. Bu dönemde ekonomi çok kötü durumdaydı. Eğitim konusunda çok büyük açıklıklar mevcuttur. Dış borç 100 milyon doları bulmuştur. Ayrıca bu dönemde yapılan insan hakları ihlalleri dünya gündemini bile meşgul etmiştir. Abacha’nın 1998 yılında ölmesiyle Nijerya yeni bir döneme girmiştir. Kısa bir süre General Abdulsalami Abubakar yönetiminde kalan Nijerya’da ekonomi ve eğitim konularında yeni adımlar atıldı. Mayıs 1999’da Obasanjo yapılan seçimler sonrasında Nijerya’nın ilk sivil kökenli devlet başkanı oldu ve Dördüncü Cumhuriyet başladı. Bu dönem Nijerya tarihinin yedinci dönemidir. Obasanjo devlet başkanı olarak iki dönem görev yaptı. Üçüncü dönem için her ne kadar seçime katılsa da seçimi kaybetmiştir. Görev yaptığı dönemlerde ekonomi ve eğitim konularının üzerinde çok durmuştur. Birleşmiş Milletler’in yaptığı, sıtmayla mücadeleden nükleer enerji konularına kadar olan tüm olmuştur. çalışmalarına destek Döneminde yaşanan Zamfara ve Kaduna eyaletlerindeki çatışmalar konusunda başarısız olmuştur. 2007 yılında yapılan seçimlerde devlet başkanı Umaru Musa Yar’adu galip gelmiştir. 2010 yılında ani ölümü üzerine yardımcısı Goodluck Jonathan 2011 seçimlerine kadar devlet başkanlığı yapmıştır. 2011 seçimlerinde aday olan Goodluck Jonathan seçimi kazanarak devlet başkanlığı görevine devam etmiştir. Boko Haram’ın eylemlerinin şiddetini artırdığı dönemde görev yapan Jonathan, örgütün oldukça tepkisini çekmiştir.2015 yılı seçimlerine aday olacağını açıklayınca şahsına ve Hristiyanlar’a eylem yapacağını açıklayan Boko Haram seçimleri Muhammed Buhari’nin kazanmasıyla Nijerya yeni bir döneme girmiştir.( Falola, 2009 ) 71 4.4 Nüfusu Nijerya’nın 2016 verilerine göre dünyanın en kalabalık 7’nci ülkesidir. Nüfusu 186 milyondur. 2030’da bu nüfusun 261,9 milyona çıkacağı tahmin edilmektedir. 2050 tahminlerine göre Nijerya’nın nüfusu 398 milyona ulaşacağı ve dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesi konumunda bulunacağı düşünülmektedir. Nüfusun 15 yaş altındaki oranı % 43 iken, 65 yaş üstü oranı ise % 3’tür. Ortalama yaşam süresi kadın ve erkek için 53 yıldır. Kadın başına düşen ortalama çocuk sayısı 5,5’tir. 15-49 yaş aralığında AIDS bulunma oranı erkeklerde % 2,5 iken, kadınlarda bu oran % 3,7’dir. ( Population Reference Bureau, 2016 ) Erkeklerin sayısı kadınlardan 3,5 milyon daha fazladır. Kano ve Lagos eyaletleri Nijerya’nın en kalabalık eyaletleridir. Kuzey bölgesi de güney bölgesine göre daha fazla nüfus yoğunluğuna sahiptir. Nijerya’da ortalama yaş ise 18’dir. Nijerya yüksek ölüm oranlarına sahiptir. Tüberküloz, sıtma ve diğer hastalıklara nazaran Nijerya nüfusu büyümektedir. Bu büyümenin sebebi geniş aileye sahip olma kültürü ile doğum kontrolünün yaygın olmamasıdır. (Falola, 2009 ) Nijerya kültürünü tanımlamak oldukça zordur. 200-250 farklı etnik gruba ev sahipliği yapmaktadır. Ancak ülkede bulunan 3 ana etnik grup ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturmaktadır. Bu etnik gruplardan ilki Hausa’lar olup nüfusun yaklaşık yüzde yirmi birini sahip ülkenin kuzeyinde yaşayan bir etnik gruptur. Diğer etnik grup olan Yoruba’lar güney batı Nijerya’da bulunmakla birlikte nüfusun yaklaşık yüzde yirmisini oluşturmaktadır. Diğer üçüncü etnik grup ülkenin güneydoğusunda yaşayan Igbo’lar olup nüfusun yaklaşık yüzde on yedisini oluşturmaktadır. (Falola, 2009 ) 4.5 Dili Nijerya’da iki yüzden fazla dil konuşulmaktadır. Nijerya’daki kurulan küçük emirlik ve kabilelerin çokluğu nispetinde yerel dil de vardır. Ancak İngiliz sömürüsü altında uzun yıllar kalmanın sonucu olarak ülkenin resmi dili İngilizce olmuştur. Birçok okulda eğitim dili olarak İngilizce kullanılmaktadır. Ticarette kullanılan dil de yine 72 İngilizce’dir. Buna rağmen çoğu Nijeryalı günlük hayatlarında yerel dil kullanmaktadır. (Falola, 2009 ) 4.6 Din Tarihi Nijerya’daki din dağılımı etnik ve kültürel farklılıklara paralellik gösterir. Birçok etnik grup çevresel ve doğal ihtiyaçlara göre kendi inancını geliştirmiştir. Yerel dini inanışlar 19’uncu yüzyılın ortalarından itibaren etkisini kaybetmeye başlamıştır. Nijeryalıların büyük çoğunluğu Hristiyanlığı veya Müslümanlığı seçmiştir. İslamiyet 11’nci yüzyıl ile 14’üncü yüzyıl arasında Afrika’da ilk olarak görülmekle birlikte Hristiyanlık ancak 19’uncu yüzyılda Afrika’da görülmüştür. İslamiyet ilk olarak güç ve ticaret hacmine sahip kimseler tarafından benimsenmiştir. Sokoto Halifeliği İslamiyeti bu elit gruplardan ziyade sıradan insanlara da tanıtmıştır. Nijerya’daki Müslümanların çoğunluğu Sünni inanıştadır. Zaira temelli Nijerya İslami hareketi ise daha çok Şii inanışa sahiptir. Hristiyanlık ilk olarak 1500’lerin ortalarında Portekizli tüccarlar tarafından Nijerya halkı ile tanışsa da çok uzun soluklu olmamıştır. 19’uncu yüzyılın ortasında Avrupa’nın Hristiyanlığı ve batı kültürünü yayma hevesleri Nijerya ile tanışmıştır. Müteakiben Hristiyan misyonerlerin çalışmaları ile Hristiyanlık Nijerya’da yaygınlaşmıştır. Genel olarak Nijerya’da Müslümanlar ve Hristiyanlar barış içerisinde yaşamıştır. İki grup arasında çıkan çatışmaların temeli dini farklılıktan ziyade merkezi yönetimin zayıflığıdır. Bu sebeple 1980’lerin başındaki ekonomik kriz Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki görüş ayrılıklarının ana temasıdır. Kuzey eyaletlerin şeriatı, modern hukukun yerine kullanmak istemeleri merkezi hükumet ile aralarında husumetin çıkmasına sebep olmuştur. Nitekim Nijerya’daki tüm Müslümanların aynı inanış ve politik görüşe sahip olduklarını düşünmek bir hata olur. (Falola, 2009 ) Nijerya’nın kuzeyinde daha çok Müslüman nüfus yoğunluktadır. Kuzeyden gelen Müslüman tacirler ile yapılan ticaret bu bölgede Müslümanlığın yayılmasında çok büyük etki yapmıştır. Ticaret sayesinde sadece meta alışverişi yapılmamış, Müslümanların kültürlerinden de etkilenmişlerdir. Hristiyan misyonerlerin sömürgeciliğe paralel olarak kıtaya gelmesiyle de Hristiyanlık ülkede yayılmaya başlamıştır. Sömürgeci devletlerin ülkenin güneyinde 73 daha çok faaliyet göstermesi, ülkenin güneyinde Hristiyan nüfusun daha yoğun olarak bulunmasını sağlamıştır. Ülkede Müslümanlığı veya Hristiyanlığı seçmemiş, kendi kabilelerine ait dinlere mensup topluluklarda mevcuttur. Ülkede animizm inancı da bulunmakla birlikte azınlık bir inanış olarak bulunmaktadır. Ülkede Müslümanlar %50, Hristiyanlar %40 ve animizm ile diğer inanışlar %10luk nüfus payına sahiptir. (CIA Factbook, 2016) 4.7 Etnik Grupları Nijerya’da 250’den fazla dil konuşulmaktadır. Bu da en az bu dilleri konuşanlar kadar farklı etnik grupların varlığının ispatıdır. Her bir etnik grup bünyesinde kendi dini inanış ve kültürünü ve politik gelenekselliğe sahiptir. Örneğin Hausa ve Fulani’lerin çoğu Müslüman iken İgbo’ların çoğu Hristiyan’dır. Yoruba’ların yerleşik hayata geçmesi çok erken dönemde iken Fulani’ler daha çok göçebe hayatı yaşamaktadır. Kanuri’ler kuzeyde mısır ve yer fıstığı üreterek tarım toplumu iken, güneyde bulanan Ogoni’ler balıkçılık yaparak hayatlarını devam ettirmektedirler. Nijerya’daki etnik gruplar baskın ve azınlık olarak iki ana kola ayrılmıştır. Baskın etnik grupta bulunan Hausa’lar on, on beş milyonluk nüfusa, İgbo’lar on dokuz milyonluk nüfusa, Yoruba’lar ise on beş milyonluk nüfusa sahiptir. Diğer birçok etnik grup bu üç baskın grup altında bulunmaktadır. Örneğin Egba ve Ijebu kabileleri Yoruba’ların alt grubu iken Nri kabilesi Igbo’ların alt grubudur. 20’nci yüzyıldaki en büyük azınlık gruplar Ijaw, Jukun, Ogoni ve Tiv’dir. Azınlık gruplar baskın grupların nüfusundan daha küçüktür. Örneğin Tiv’lerin nüfusu dört milyondur. Azınlık gruplar nadiren bölgesel veya şehirsel baskınlığa sahiptir. 1960’lardan itibaren azınlık grupların temel hedefleri politik temsil ve ekonomik fırsatlardan yararlanmaktır. (Falola, 2009 ) Nijerya halkının çok büyük bir bölümünü yerel kabileler tarafından oluşturulmaktadır. Kabileler tarihsel olarak belli bir bölgede sabit kalmamış ve sürekli göçebe olarak kalmışlardır. Bu sebeple kabilelerin arasındaki gelenek ve adetlerde benzerlikler bulunmaktadır. Birbirleriyle karşılaşan kabileler kültürlerini 74 birbirlerine aktarmışlardır. Ancak kabileler arasında hiç ortak olmayan noktalar da oldukça bulunmaktadır. 4.8 Etnik-Dini Yapıların Oluşması Nijerya’daki karmaşık demografik yapı, ülkede baş gösteren şiddet olaylarıyla ilişkilendirilmiştir. Sömürgeleşme döneminde, sömürgecilerin ihtiyaçlarına binaen oluşturdukları sınırlar iki yüz elliden fazla etnik grubun tek bir coğrafyada kalmadan karışık bir halde yaşam alanı bulmaya çalışmaları, bağımsızlık sonrasında politik ve güvenlik sorunlarının ortaya çıkmasındaki en büyük paya sahiptir. Britanya sömürgesi döneminde ülke önce kuzey ve güney olacak şekilde ikiye bölünmüştür. Daha sonra ekonomik gerekçelerle başka bölünmelerde ortaya çıkmıştır.1967 Biafra savaşından sonra ayrılıkçı talepleri engellemek için daha merkeziyetçi yapıya bürünen Nijerya, bu politikasında çok da başarı sağlayamamıştır. Devletin halk üzerinde egemenliğini tam olarak tesis edememesi ülkede ortaya çıkan şiddet hareketlerinin elbette yegane sebebi değildir. Nijerya’daki din olgusu da coğrafyalar arasında bölünmüştür. Ülkenin kuzeyi tarihsel temellere dayalı olarak Müslüman çoğunluğa sahip iken, Hristiyanlık ve animizm güney bölgesinde çoğunluğa sahiptir. Bu farklılık Nijerya devletinin üç farklı devlete bölünme ihtimal derecesini artırmaktadır. Nijeryalılar mensup oldukları dine göre çeşitli şekilde örgütlenmişlerdir. Gerek tarihsel gerek ise ideolojik akımlara kapılarak çeşitli hareketler ortaya çıkmış ve kendisine taraftar bulmuştur. Kadirilik ve Ticanilik tarihsel temellere dayalı İslam Sufi tarikatlarıdır. Müslümanlığın radikalleşmesiyle birlikte Selefi-Vahabi kökenli oluşumlar ortaya çıkmıştır. İzale hareketi olarak ortaya çıkan oluşumların yanı sıra Ahmediye grubu, Nijerya Müslüman Hareketi gibi çeşitli oluşumlar da kendilerine yer bulmuştur. Kuzeydeki Müslümanların çeşitli hareketler içerisinde bulunduğu kadar güneydeki Hristiyan çoğunluk da çeşitli oluşumların içinde kendisine yer bulmuştur. Batı tarafından Nijerya’da yayılan Hristiyanlık, yine batı tarafından günümüzde de desteklenmektedir. Nijerya Hristiyan Konseyi, Nijerya Kitap-ı Mukaddes Cemiyeti, Nijerya Hristiyanlar Cemiyeti ve Hristiyan Genç Kadınlar Cemiyeti bu oluşumlardan bazılarıdır. (Ferhavi, 2015: 9-10) 75 4.9 Nijerya’da Bulunan İslami Oluşum ve Hareketler 4.9.1 Kadirilik Nijerya’daki en büyük İslami Sufi tarikatıdır. 11’inci yüzyılda Bağdat’ta ortaya çıkmış ve 17’inci yüzyılda Kano’da belirmiştir. Fulani cihatçı Osman dan Fadio tarafından 19’uncu yüzyılda Nijerya’nın kuzeyinde yayılmıştır. Sokoto Halifeliğini etkilemiştir. Ticanilik ve İzale hareketinin altında 1970’lerde radikal değişime gitmiştir.(Falola, 2009) 4.9.2 Ticanilik Kadiriyelik’in ardından Nijerya’daki en büyük Sufi İslam tarikatıdır. 1784’te Cezayir’de Ahmet el Ticani tarafından kurulan Ticanilik 19’uncu yüzyılda Nijerya’nın kuzeyine ulaşmıştır. 1918’de Kano emiri Abbas, Kadirilikten Ticanilik’e geçiş yapmıştır. 1950’ler ve 1960’lar boyunca iki baskın tarikat arasında çatışmalar çıkmıştır. Radikal İslam’ın eleştirisi ve güçlü muhalefetini Nijerya’nın kuzeyinde eleştirmiştir. (Falola, 2009 ) 4.9.3 Ahmediyye Nijerya’da yaygın bulunan İslami Sufi tarikatlardan biridir. Mirza Gluham tarafından (1836-1906) İslam’ın mistik bir formu olarak Hindistan’da kurulmuştur. Lagos’a 1916 yılında ulaşmıştır. Lagos’taki genç Müslüman entellektüellerin ilgisini çekmiş ve dini ve politik bir hale bürünmüştür. Alhaji Jubril Martin tarafından Nijerya gençlik hareketinin ana düşüncesi olarak belirlenmiştir. 1950’lerin sonundan itibaren gücünü kaybetmiştir. (Falola, 2009 ) 4.9.4 İzale hareketi 1970’lerin sonundan itibaren Kadiriye ve Ticaniye tarikatlarına karşıt olarak Nijerya’nın kuzeyinde kurulan İslami yapılanmadır. İzale hareketi şeriatın uygulanmasını yenilikçi bir hareketle desteklemektedir. Hareketin lideri Mallam İsmailla İdris’tir. Maittatsine hareketiyle bağlantılı olup 1980’ler boyunca şiddet 76 hareketlerine destek vermiştir. Son yıllarda İzale hareketi İslam’ın yenilikçi yanlarını öne çıkartan bir değişim geçirmiştir. (Falola, 2009 ) 4.9.5 Cematü Nasrıl İslam 1962’de kuzeydeki Müslüman liderler tarafından oluşturulan topluluktur. 19621970 yılları arasında hareketin liderliğini Şeyh Abubakar Gumi yapmıştır. Hareketin amacı İslam’ı yüceltmek ve Müslümanları birleştirmektir. Bazı zamanlarda Gumi, hareketi katı İslami hareketlere göre yönetilmenin benimsenmesi konusunda uyarmış ve öğrencilerine İzale Hareketine katılmaları konusunda tavsiyeler vermiştir. Hareketin faaliyetleri arasında İslami eğitim yaygınlaştırmak ve Haske adlı haftalık gazeteyi yayınlamak vardır. Hareket Ticani ve Kadirilik tarikatlarının düşüncelerinin tam tersi istikametindedir. 1970’lerin sonunda İzale Hareketinin etkisine kapılmıştır. (Falola, 2009 ) 4.9.6 Nijerya İslami Hareketi Zaira temelli ve ana karargahı Fudiyyah İslam Merkezi olan bir harekettir. 2002’den beri varlığını sürdürmekte Şeyh İbrahim el Zakzaki tarafından kurulmuş ve yönetilmiştir. Hareket Nijerya’nın Müslüman Kardeşleri olarak da tanımlanmaktadır. 1970’ler boyunca İran’daki Şii gruplardan etkilenmiş, Nijerya medyası tarafından Şiiler olarak nitelendirilmiştir. Halbuki hareket mensupları kendilerini sünni olarak kabul etmişlerdir. Hareketin asıl amacı Müslümanları, kişisel ve genel görevleri hakkında aydınlatmaktır. Hareket Fudiyyah okullarına sahiptir. Nijerya’nın kuzeyinde yüzlerce okula sahiptir. Hareket Hausa dilinde çıkan ve geniş okuyucu kitlesine sahip Al Mizan gazetesinin sahibidir. Hareket aynı zaman da sağlık sektöründe de çalışmalar yürütmekte olup kendi topluluğu için sağlık birimleri oluşturmuştur. Topluluk bir milyonun üzerinde üyeye sahiptir. (Falola, 2009) 77 5. BOKO HARAM TERÖR ÖRGÜTÜ 5.1 Boko Haram’a Giriş Afrika kıtasının tarihi boyunca Asya’daki ve Avrupa’daki gibi devletler veya imparatorluklar kurulmamıştır. Daha çok güçlü merkezi kabile tarzında yapılanmalar sebebiyle merkezi idarenin hakim olduğu, bürokratik siyasal rejimler oluşturulamamıştır. Coğrafi keşiflerin ardından Avrupalılar’ın kıtaya gelip önce sömürü düzenlerini kurup daha sonra sömürgeciliği yerleşik düzene geçirmek adına koloniler kurmaları merkeziyetçi devlet yapıların oluşmasına mani olmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgeciliğin Afrika kıtasında otoritesi sarsılmaya başlamıştır. Nitekim pek çok devlet bağımsızlık mücadelesine girişmiş ve bağımsız devletler ortaya çıkmıştır. Devletlerin oluşumu sonucunda devlet geleneği olmayan toprak parçalarının üzerinde farklı seslerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Birçok devletin egemenlik sahası içerisinde pek çok dini inanış, farklı dillere ve ırklara mensup insanlar bulunmaktadır. Bu farklı vatandaş profiline sahip ülkelerde sorunların ve çatışmanın olması gayet normaldir. Sovyetler Birliğinin parçalanmasının ardından da tek kutuplu dünyaya geçişle birlikte Afrika, çok büyük insan yaşamlarına mal olan karışıklık, iç savaş ve huzursuzluklara sahne olmuştur. Bu yaşanan gerginlik durumlarında kıtanın genelinde var olan sistematik idare yapılarının zayıflığı gün yüzüne çıkmıştır. Özellikle farklı etnik yapılara ve dini inanışlara mensuplar arasında vuku bulan iç savaş ve huzursuzluklar, etkilerini sadece gerginliğin yaşandığı devlette değil sınır ötesindeki diğer devletlerde hatta uluslararası boyutlarda hissedilmiştir. Kıtanın doğusunda bulunan Somali’de yaşanan iç savaş ve Boko Haram gibi İslami söylemli bir terör hareketi olan El-Şebab terör örgütünün ortaya çıkması; eski adı Zaire olan Demokratik Kongo Cumhuriyetindeki kabile savaşları, Ruanda’da Hutular ile Tutsiler arasında yaşanan ve bir soykırıma dönüşen mücadele, Sudan’daki güney-kuzey mücadelesi ve sonucunda Darfur sorunu kıtadaki güvenlik krizlerine örnek verilebilir. Afrika’nın sadece doğu ve ortası değil batısında da aynı sıkıntılar zuhur etmiştir. Liberya’da, Sierra Leone’de, Fil Dişi Sahillerinde 78 ve Gine-Bissau’da yaşanan savaşlar yüzünden milyonlarca insan, insan olmanın en temel hakkı olan yaşam haklarından mahrum olmuş, pek çok farklı ülkeye göç etmek durumunda kalmış ve mülteci sorunları bu sebep dolayısıyla ortaya çıkmıştır. Nijerya ise petrol çıkarılan bölgede yaşanan iktidar mücadelesi sonucu iç savaşa mal olan 1967-1970 yılları arasında Biafra İç Savaşı’na sahne olmuştur. (Ferhavi, 2015: 1) Afrika’da yaşanan çok büyük boyutlardaki bu silahlı mücadelelerin ana teması güç ve para olarak açıklanabilir. Kıtada hiyerarşik devlet yönetimi ve demokrasi kavramının yerleşmemiş olması Afrika’da bulunan devletlerin askeri darbelere ve iktidar mücadelelerine sık sık başvurulduğunun göstergesidir. Sömürgecilik sonrasında ise temel doğal kaynakların paylaşılması ve yararlanılmasında ortaya çıkan problemlerde Sudan ve Nijerya örneklerindeki gibi iç savaşa kadar varabilen güç kullanımına neden olmuştur. Yaşanan çekişmeler sadece savaşın yaşandığı ülkeleri değil, güç odağı devletleri de olaylara dahil etmiştir. Nijerya’nın yaşadığı iç savaşta bile eski sömürgeci ülkeler merkezi devlet tarafını tutmuş ve desteklemiştir çünkü statükonun korunması daima güçlü devletlerin lehinedir. Yaşanan güç ve para mücadelesinin Afrika’nın Sahra altında Boko Haram gibi örgütlerin ortaya çıkmasında payı büyüktür. Boko Haram kendisine yaşam alanı olarak diğer bölgelere göre geri kalmış olan Nijerya’nın kuzeyini seçmiştir. Ancak eylemleri zamanla büyüyüp genişleyerek Çad ve Kamerun’u da etkileyecek hale gelince örgütle mücadele farklı bir boyut almıştır. Özellikle 2015 senesinde Irak-Şam İslam Devletine örgütün katıldığını açıklaması örgütün uluslararası arenada daha da adından söz ettireceği ve gündemde kalacağının işaretidir. (Ferhavi, 2015: 2) Toplum tarafından hissedilen derin hayal kırıklığı ve yabancılaşma terörizmi adaletsiz sisteme bir cevap olarak kullanılması Afrika ülkelerinde yaygın olarak görülmektedir. Nijerya’da ortaya çıkan İslami söylemli terör örgütü Boko Haram ise adaletsizliğe tepki olarak terörizmi seçen örgütlerden birisidir. Örgüt sadece Nijerya devletinin durağanlığına ve hükümranlığına tehdit olmanın yanı sıra Nijerya’nın kuzeyinin güvenliğini de tehdit etmektedir. (David, Asuelime, Onapajo, 2015: 5) 79 İngiltere’nin sömürgesi altında bulunan Nijerya 1 Ekim 1960’da bağımsızlığını kazansa da ülke içinde yerleşik bir devlet kültürü olmadığı için anlaşmazlıklar hemen baş göstermiştir. Sömürge sonrası hiçbir ülkede istikrar olmadığını, iç siyasette her daim belirsizlikler olduğunu görmekteyiz. Özellikle Nijerya içerisinde bunun yaşanabileceği en büyük problem sahası Müslüman - Hristiyan çatışması olarak kendini göstermiştir. Boko Haram, Nijerya’da daha önce ortaya çıkan İslami hareketlerden etkilenmiştir. En fazla etkilendiği oluşum 1978’de Jos kentinde Sufilik karşıtı, Vahabi anlayışına sahip “Cemaatül İzala Bid’a ve İkamet üs Sünne’’ olarak veya kısaca İzale adlandırılan Şeyh İsmail İdris tarafından kurulan harekettir. (Marchal,2012) Nijerya’da İslami hareketler ve oluşumlar var olmakla birlikte bu hareketlerden iki tanesi şiddete başvurmuştur. İlki aralık 1980’de patlak veren Maitatsine Hareketi, ikincisi ise Boko Haram terör örgütüdür. 1979 İran Devriminin başarıya ulaşması Maitatsine hareketinin diğer İslami hareketlerde görüldüğü gibi bu devrimden etkilenmesine sebep olmuştur. (Danjibo, 2009) Maitatsine hareketinin aralık 1980’lerdeki eylemleri Muhammed Merva bulunmaktaydı. Muhammed Merva esnasında başında hükumete muhalif konuşmaları sonucunda kısa zamanda etrafına çok sayıda taraftar toplamayı başarmıştır. Maitatsine hareketi zamanla İslam’dan oldukça uzaklaşmıştır. Muhammed Merva İslamiyet’in Peygamberi Hz. Muhammed’i kabul etmeyerek kendi peygamberliğini ilan edecek kadar ileriye gitmiştir.(Artokça,2012) Boko Haram hareketi ise bir grup radikal İslamcı gençler arasında Maiduguri Kentindeki Alhaji Muhammadu Ndimi camiinde 2000’li yıllarda ortaya çıkmıştır. 2002 yılında henüz Boko Haram olarak bilinmeyen bu genç topluluğu, İslam’ın tahammül edilemeyecek kadar bozuk ve dayanılmaz olduğunu açıklamıştır. Bu grup, Maiduguri’den Nijer sınırındaki Yobe Eyaletinin Kanama Köyüne, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye olan hicretini kendilerine göre yorumlayarak, kendilerince hicret etmişlerdir. Bu grubun amacı radikal İslami prensiplere dayalı ayrılıkçı bir topluluk kurmaktır. Bu grubun lideri Muhammed Ali başka Müslümanların da kendilerine katılıp bozuk düzenden şeriatın hakim olduğu 80 mükemmel bir toplum yaşantısına katılmaları konusunda düşüncelere sahip olmuştur. 2003 yılının aralık ayında balıkçılık hakları konusundaki yerel anlaşmazlıklardan dolayı grup polis ile çatışmış, polisler üzerinde güç kullanmaya kalkışmış ve polislerin silahlarını almışlardır. Bu çatışma sonucunda ordu grubun bulunduğu camiyi kuşatmış, kuşatma sonrasında ateş açılması sonucu aralarında Muhammed Ali’nin de bulunduğu 70 kişi hayatını kaybetmiştir. (Walker, 2012) Yerel kaynakların Nijerya Talibanı olarak bu grubu adlandırması Nijerya basınının olduğu kadar Amerika Elçiliğinin de dikkatinin bu grup üzerinde yoğunlaşmasını sağlamıştır. Bu grup içerisinde Nijerya’nın kuzeyinde bulunan servet ve güç sahibi kişilerin çocuklarının da olması Nijerya medyasının da grup üzerinde durmasına sebep olmuştur. 2003 yılındaki cami baskınından kurtulanlar Maiduguriye geri dönmüş, grup liderleri Muhammed Yusuf’un önderliğinde yeni bir cami inşa ettirme çalışmalarına başlamışlardır. Cami İbn-i Teymiyye adını almıştır. Bu dönemde grup yerel dilde batı tarz demek olan ‘boko’ ile Arapçadaki yasak anlamına gelen ‘haram’ kelimesinin birleşmesiyle Boko Haram olarak adlandırılmıştır. (Walker, 2012) 5.2 Boko Haram’ın Ortaya Çıkışının Tarihsel Temelleri Boko Haram’ı ortaya çıkaran sebepleri öğrenmek için öncelikle Nijerya’nın güvenliğine ilişkin tarihine bakmak gerekmektedir. Bu bakış açısıyla yapılan değerlendirmede çatışmaların yaşandığı bölgeler ve çatışma sonrasında hakim olan dengeler ortaya çıkarılmalıdır. Nijerya’nın bağımsızlıktan bu yana geçirdiği güvenlik sorunlarını ortaya çıkarmadan Boko Haram ile mücadeleyi veya örgütü sona erdirmeye yönelik alt yapı çalışmalarını tartışmak verimsiz olur. Boko Haram ile mücadele Nijerya’da yaşanan şiddet olaylarının dördüncü dalgasını oluşturur. Nijerya’nın şiddet politikalarıyla mücadelesi bağımsızlığı kazandıktan sonra 1967’de patlak veren Biafra Savaşı’yla başlamaktadır. Nijerya’daki ilk şiddet dalgasıdır. Nijerya’nın güneydoğusunda Biafra’nın Nijerya Federal Devleti’nden ayrılma talepleri doğrultusunda çıkan iç savaşta yaklaşık bir milyon insan hayatını kaybetmiştir. Nijerya’da ortaya çıkan ikinci şiddet dalgası ise iki farklı yönde seyretmiştir. Bunlardan ilki meşru iktidar ile askeri yönetim arasındaki ilişkilerin krize dönüşmesi sonucu üniversitelerde yaşanan gerilimlerdir. Üniversitelerde 81 yaşanan bu gerginlikler daha sonra yaşanacak sorunların başlangıcı olmuştur. Ülkenin güneydoğusunda bulunan petrol üretimi yapılan Nijer Deltasında ortaya çıkan silahlı milislerin ve suç örgütlerin geçmişi üniversitelerde yaşanan gerilimler sonucu ortaya çıkan gruplardır. (Ferhavi, 2015: 2-3) İkinci şiddet dalgasının diğer ayağı ise yine aynı dönemde ortaya çıkan Maitatsine Hareketidir. 1980’de patlak veren ve Muhammed Merva’nın İslami topluluğu tarafından yapılan sadakatli veya inançlı anlamına gelen isyan hareketidir. Maitatsine ilk olarak Kano eyaletinde ortaya çıkmış Maiduguri, Yola ve Bauchi şehirlerinde de görülmüştür. Bu isyanlar Nijerya’nın kuzeyinde patlak veren ilk büyük isyan hareketidir. Radikal İslam ile politik düşüncenin harmanıdır. Merva’nın taraftarları fakir ve işsizdir. Hareket batı ve teknoloji karşıtıdır. Radyo ve bisiklet dahi yasaklanmıştır. 1970’ler boyunca hareket geniş toplumsal olaylara sebep olmuştur. Hareket aralık 1980’de günlerce süren çatışmalara sebep olmuştur. Binlerce Müslüman ve Hristiyan öldürülmüştür. Çok büyük çapta ekonomik zarar ortaya çıkmıştır. Hareketin lideri Merva da bu isyan günlerinde polis tarafından öldürülmüştür. (Falola, 2009) Nijerya ortaya çıkan üçüncü şiddet dalgası ise etnik altyapıda beliren 1990’lı yıllarda ortaya çıkan çatışmalardır. Ülkedeki petrol üretimine paralel olarak halkın eşit olarak bu petrol gelirlerinden yararlanamaması şiddetin altında yatan sebeptir. Halkın içinde bulunduğu ekonomik darboğaz sonucu gelir adaletsizliğinin yarattığı buhran birçok silahlı milisin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Boko Haram’ın da ortaya çıkışında bu petrol gelirlerinin paylaşılmasındaki adaletsizlik de kendine yer bulmuştur. Ortaya çıkan bu silahlı milisler her ne kadar ülkenin kuzeyinde ve güney batısında bulunsa da asıl şiddetli çatışmalar Nijer Deltası çevresinde yaşanmıştır. Ülkenin dördüncü şiddet dalgası ise ayrılıkçı talepler, siyasi belirsizlik ve çekişme ve de ekonomik temelli değil dini söylemlidir. Ülkenin kuzeyindeki eyaletlerde modern hukuk yerine şeriat hukukunun uygulanmak istenmesi üzerine tepkiler hızla büyümüştür. Kuzeyde yaşayan Hristiyanların yanı sıra, silahlı milislerin ortaya çıkmasıyla kuzeyde yaşayan ılımlı Müslümanlarda bu değişikliğe tepki göstermişlerdir. Bu dini söylemli hareket zamanla Hristiyan-Müslüman çekişmesini beraberinde getirmiş ve 2003 yılında Boko Haram’ın kuruluşuyla 82 birlikte derin uzlaşmazlıklar boy göstermiş, 2009’dan sonra Boko Haram’ın hükumet güçleri ile silahlı çatışmalara girmesiyle de farklı bir mücadele ortaya çıkmıştır. Boko Haram’ın söylemleri ve eylemleri ile birlikte Hristiyan nüfus kuzeyden göç ederken ülkede kaos ortamı oluşmuştur. Günümüzde de silahlı mücadelesine İslami söylemleriyle devam eden örgüt Nijerya’nın olduğu kadar, nüfuz alanını komşu devletler ve uluslararası arenayı etkileyecek şekilde genişletmiştir. (Ferhavi, 2015: 3-4) 5.3. Boko Haram’ın Ortaya Çıkışı 2011 yılından itibaren Boko Haram’ın ortaya çıkışı ve başarı kazanmasının nedenleri hakkında teoriler ortaya atılmaktadır. Bu teoriler beş ana kategoriye ayrılabilir. Bunlar: - Kuzeyde yaşayan Müslüman kesimin yoksulluk ve az gelişmişliği - İslami radikalizm - Kanuri’de yaşayan Müslüman topluluğunun ayrılıkçılığı - Klasik Afrika gerilla hareketinin devamlılığı - İklim değişikliğinin sebep olduğu verimsizlik (Cook, 2014 ) Nijerya, 1960’dan sonra bağımsızlığını kazandıktan sonra ülkede sömürgecilik döneminden miras kalan güney-kuzey ihtilafı devam etmiştir. Nijerya’nın kuzeyinin güneye oranla ekonomik olarak az gelişmesine paralel olarak, kuzey bölgesi sağlık ve eğitim konularında da geri kalmıştır. Geri kalmışlığın vermiş olduğu travmatik duygular sonucunda insanlar daha çok dine sarılmıştır. Bu dönemde Boko Haram ortaya çıktığında hem İslami söylemiyle halkın dini duygularına hitap etmiş, hem de yetim, dul ve kimsesizlere yardım ettiği için de toplum tarafından kabul görmüştür. 1978’de Şeyh Gumi’nin takipçileri yeni bir İslami hareket kurmuşlardır. İsmi Jamaat İzalat al-Bid a Wa İqamat al-Sunna olan hareket daha çok organizasyonun baş harfleri ile tanınıyordu. Tanınma şekli JIBWIS veya kısa adıyla İzale’dir. Şeyh Gumi’nin öğretileri yayınladığı radyo yayınlarıyla takipçi kitlesi tarafından takip ediliyordu. Şeyh Gumi’nin taraftarları eğitim fırsatları ve kariyer planlamasında 83 İzale hareketinin devlet içinde örgütlenmesi sonucu çok avantajlıydılar. İzale hareketinin kurmuş olduğu eğitim ağı modern İslami okullardan oluşmaktadır. Bu okullardan mezun olanlar 1980’lerin sonlarından itibaren Nijerya’da veya yurt dışında üniversite eğitimi almaktaydı. 1990’larda çok prestijli İslam üniversitelerinde eğitim alanlar, akıcı Arapça konuşmanın yanı sıra Selefi ve Vahabi doktrinlerinden çok etkilenmiştir. İzale hareketini kuranlar ilk jenerasyonu, İslami modern eğitim alanlar İzale hareketinin ikinci jenerasyonunu oluşturuyordu. İzale hareketini içerisinde birinci ve ikinci jenerasyon arasında çatlaklar oluşmuştur. Genç nesil İzale hareketinde Selefi ve Vahabi doktrinine dayalı bir sistem istemektedir. Bu görüş ayrılıklarından sonra harekette ayrışmalar olmuştur. 1990’larda ilk jenerasyon İzale A, ikinci jenerasyon İzale B olarak adlandırılmıştır. Cafer Adem, İzale B hareketi içerisinde önde gelen kişilerden birisidir. İyi eğitim almış ve oldukça taraftarı olan bir kişiliktir. Muhammed Yusuf, Cafer Adem’in takipçisiyken farklı düşünceleri olduğu için İzale B grubundan da ayrılıp liderliğini yaptığı yeni bir oluşum geliştirmiştir. Bu da Boko Haram’ın temellerinin atıldığı dönemdir. (Journal of Religion Africa, 2012) 1900’lerin başından itibaren batı veya doğu kaynaklı ideolojiler, batıya oranla geri kalmış İslam coğrafyasında geri kalmışlığa çözüm olamamıştır. Bu dönemde ortaya çıkan İslami ideologlar gerçek kurtuluşun ancak İslam ile gerçekleşebileceğini savunmuşlardır. Hasan el Banna’nın Müslüman Kardeşler’i, Seyyid Kutub’un düşünceleri ve kitapları, yine Mevdudi’nin söylemleri İslam’ın radikalleşme yolunda ilerlemesine yol açmıştır. Nijerya’nın kuzeyinde daha önce kurulan Sokoto Halifeliği ve onun artçıları olan İslamiyet çatısı altında bulunan gruplar hala Nijerya’da varlığını devam ettirmektedir. Nijerya’nın kuzeyi Fulani-Hausa kökenli insanların hakimiyeti baskın olarak hissedilir. Bu topluluklar Boko Haram’ı Nijerya’nın kuzeyinin kurtuluş ümidi olarak görmedikleri ve terör hareketlerini desteklemek istemedikleri için kendi bölgesinde istemezler. Kanuri kökenliler ise Nijerya’nın Borno eyaleti ile Kamerun’un kuzeyinde yaşamaktadırlar ve Boko Haram burada destek görmektedir. Boko Haram’ın Fulani-Hausa toplumlarındaki İslami liderler tarafından destek görmemesi, Borno eyaleti ve yine Kanuri kökenli nüfusun yoğun olduğu 84 Kamerun’un kuzeyinde Boko Haram’ın bulunması ve diğer şehirlerde örgütlenememesi, örgütün izole edildiğinin bir göstergesidir. (Cook, 2014 ) Afrika kıtasında çift kutuplu dünyadan tek kutuplu dünya düzenine geçildikten sonra güvenlik sorunları kıtada yoğun olarak görülmüştür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Somali‘de iç savaş çıkmış ve dağılma sürecine girmiştir. Bir başka İslami söylemli terör örgütü El-Şebab Somali’de ortaya çıkmıştır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde savaş, Ruanda’da soykırım yaşanmıştır. Kıtanın batısında Liberya’da, Sierra Leone’de, Fildişi Sahilleri ve Gine-Bissau’da yaşanan savaşlar yüzünden çok büyük göç dalgaları oluşmuştur. Nijerya’da petrol çıkarılan bölgeler ile çıkan anlaşmazlıklar sonucu Biafra Savaşı çıkmıştır.(Ferhavi,2015:1-2) Bu egemenlik kurma veya ekonomik anlaşmazlık sonucu çıkan sorunlar Afrika’nın gerilla hareketinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Boko Haram da ortaya çıkan gerilla hareketine İslami söylemli tarafıyla dahil olmuştur. Nijerya’nın kuzey doğusunda bulunan Çad gölü ile Kanurilerin tarımsal faaliyetlerinde yararlandıkları başlıca su kaynağıdır. Bu su kaynağının iklim değişikliği sonucunda kurumaya yüz tutması bölge halkının tarıma dayalı geçim olanaklarının azalmasına sebep olmuştur. Kuraklığın yaratmış olduğu yoksulluk özellikle Kanurilerin Boko Haram’a destek vermesini sağlamıştır. Çünkü ülkede üretilen petrolden elde edilen gelirin eşit olarak dağıtılmaması sonucu, tarımdan bir şey elde edemeyen bölge halkının ekonomik olarak çaresizliği bir tepki olarak terörizme destek olarak ortaya çıkmıştır. (Cook, 2014 ) 5.4. Boko Haram’ın Yapısı ve Amaçları Boko Haram, Nijerya’nın uzun süre İngiliz sömürgesi altında kalması sonucu İngiltere’ye karşı oldukça tepkilidir. İngiltere nezdinde batıya ve batı tipi eğitim metoduna karşıdır. Muhammed Yusuf’un geliştirdiği bu öğreti aslında batı tipi eğitimin İslami kaidelerle örgüte göre ters düşmesidir. Kurtuluşun saf İslamiyet’e dönüş ile mümkün olacağını benimseyen Selefi-Cihatçı ideolojiyi benimsemişlerdir. Özellikle İbn-i Teyymiye’nin görüşlerini esas almışlardır. 85 Bu sebeple toplumun kurtuluşu saf İslamiyet’e dönmektir. Bu da batı tipi eğitim ve batının tüm imkanlarından uzaklaşılmasıyla gerçekleşecektir. Boko Haram ümmet, Dar-ül İslam, helal ve haram gibi İslami terimleri kullanarak İslam’ın batı karşısında bozulmasına engel olunması gerektiğini savunmuştur. (Danjibo ,2009) Boko Haram, Nijerya’da Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki iki ana anlaşmazlıktan faydalanmıştır. Bunlardan ilki evangelik kiliseler ile Müslümanların rekabetidir. Diğeri ise politik görüş ayrılıklarıdır. 2011 yılında Jonathan Goodluck, Müslüman olan Yar’Adua’nın hayatını kaybetmesi sonucu yapılan seçimleri kazanmıştır. Boko Haram’ın ilk eylemleri döneminde her ne kadar Müslüman bir yönetici devletin başında olsa da örgütün marjinalleşmesini ve yayılmasını durduramamıştır. (Marchal,2012) 2011 yılında devlet başkanlığı makamında Hristiyan olan Jonathan Goodluck bulunuyordu. 2011 yılında yaşanan olaylar neticesinde devlet başkanı Jonathan Goodluck’ın isteği üzerine ABD ve İngiltere tarafından müdahalede bulunulmuş ve söz konusu devletler Hristiyan kesimin haklarını savunma gayesi gütmüştür. Aynı zaman da devlet kademesindeki yöneticilerin kendi şahsi menfaatlerini devletin emellerinden üstün görmesi Müslümanların arasında Müslüman savunuculuğuna soyunan Boko Haram’ın popülerliğini artırmış ve örgüte insan tedarikinde yeni militanlar kazandırmıştır. Her ne kadar batı dünyası Nijerya’daki Hristiyanları desteklese de, Müslüman kesimde Arap devletlerinden yardım almaktadırlar. Zaten gelişmişlik düzeyi olarak kuzeyde yaşayan Müslüman kesim güneyde yaşayan Hristiyan kesime göre daha geridedir. Ekonomik olarak güneydeki Hristiyan kesime göre oldukça geri durumda olan Müslümanlar ülke içindeki adil ve eşit sosyal taleplerinde bulunmaktadırlar. Devlet mekanizmasındaki yöneticilerin yolsuzluklara karışması da tepkilerin daha da vurgulanmasına sebep olmuştur. (Artokça, 2012) Muhammed Yusuf’tan sonra örgüt liderliği İbrahim İbn Salih ve ondan sonra Ebubekir Şekeyu tarafından devam ettirilmiştir. Örgüt tıpkı bir devlet yapılanması şeklinde örgütlenmiştir. Ahlak polisleri ve şura kurulu adını verdikleri otuz kişiden oluşan yürütme konseyi vardır. Örgütün çiftlikleri ve çeşitli yerlerde iş sahaları 86 mevcuttur. Burada işsizlere ve yardıma muhtaç olanlara iş ve yemek yardımı yapılmaktadır. (Danjibo, 2009) Araştırmacılar örgütün kendisine ait yönetiminin dini polisinin ve geniş çiftliklerinin olduğunu söylemektedir. Barınma ve yemek ihtiyaçlarını karşıladığı için bu temel insani ihtiyaçlara muhtaç olan insanları etkilemektedir. Örgüte katılım daha çok Çad sınırındaki savaştan kaçan mülteciler ile işsiz Nijeryalı gençler arasında olmaktadır. Boko Haram her ne kadar Muhammed Yusuf’un batı tarz eğitime ve batı medeniyetinin vermiş olduğu olanaklara karşı çıksa da teknolojik alet ve ekipmanları yaygın olarak kullanmaktadır. Örgüt, İslami söylemleri esnasında ekonomik faktörlere dini faktörlerden daha fazla önem vermesi sebebiyle Nijerya’nın İngiliz sömürgesi döneminden miras kalan ‘Yan Boko ‘ olarak nitelendirilmiştir. Bu terim Nijerya Britanya sömürgesi olduğu dönemlerde, sömürgecilerle işbirliğinde bulunan, dinden ziyade paraya daha önem veren kişiler için söylenmiştir.( Walker,2012) Boko Haram’ın El Kaide bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Boko Haram militanlarının Afganistan ve Pakistan’daki El Kaide kamplarında eğitim aldıkları düşünülmektedir. Ayrıca Afrika’daki diğer İslami hareketlerle de işbirliği içerisindedir.(Pham,2012) İngiltere’nin ülkeden çekilmesi sonucu bağımsızlığa her ne kadar kavuşulmuşsa da demokrasi kültürünün olmaması Boko Haram’ın işine yarayan bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca toplumsal olaylarda polisin aşırı güç kullanımı halkın tepkisiyle karşılaşmış ve örgüte katılımı artırmıştır. Örgütün hedefi genel olarak güvenlik kuvvetleri, Hristiyan politikacılar ve yöneticiler ve örgütü tasvip etmeyen Müslüman din adamları vardır. Boko Haram terör örgütü Hristiyanların bulundukları yerleri hedef almaktadır. Hristiyanların gittikleri okullar, kiliseler örgütün hedefleri arasındadır. Özellikle Hristiyan inancına göre kutsal günlerde örgüt birçok kanlı eylem yapmıştır. Örgütün hedefleri arasında Müslümanlar da vardır. Örgütü desteklemeyen Müslüman kanaat önderleri ve cemaati örgütün hedefleri arasındadır. Boko Haram 87 küresel düzeyde cihat anlayışa sahip değildir. Bu kapsamda ülkede bulunan yabancılara karşı fidye istemek dışında büyük çapta eylemlere girişmemektedir. Boko Haram Afrika’daki kendisine benzer diğer radikal İslam gruplarının aksine Nijerya’da bulunan yabancılar karşı terör eylemlerinde bulunmamaktadır. Bunun tek istisnası, 2011 Ağustos ayındaki Abuja’daki Birleşmiş Milletler binasına yaptığı saldırıdır. Bu saldırı sonrasında başka uluslararası hedeflere karşı terör eylemlerinde bulunmamıştır. (Walker, 2012) Boko Haram eylemlerinde çok çeşitli tiplerde silah ve teknik kullanmaktadır. Bombalı araçlarla saldırı, intihar saldırıları, fidye veya başka bir amaç için insan kaçırma, kundaklama, banka soyma, bombalama, hapishane baskınları, okul ve kilise yakma eylemleri yapmaktadır. Bu eylemlerde hafif çaplı silahlardan öldürücü gücü yüksek çaplı silahlara kadar silah teknolojisini kullanmaktadır. Hatta Abuja’daki BM binasına bombalı eylemde dış kaynaklardan yardım aldığı düşünülmektedir. Örgütün hücre yapılanmasında olduğu bilinmektedir. Örgütün şura konseyine bağlı otuz kişi vardır. Bu kişiler Nijerya’nın farklı bölgelerinde hem kendi hücre yapılanmasını yönetmek hem de örgüt misyonunu yaymak için çalışmaktadırlar. Bu kişiler birbirleriyle irtibatı telefon ile sağlamakta ve çok nadir yüz yüze buluşmaktadırlar. Ayrıca örgütün devletin içerisinde kendisine yakın kişiler sayesinde sızdığı da tahmin edilmektedir. (Walker, 2012) Muhammed Yusuf’un ölümüyle örgüt lideri olan İbrahim bin Salih 15 Kasım 2012’de Nijerya ordusunun saldırısı sonucunda ölmüştür. İbrahim bin Salih’in yerine Ebubekir Şekeyu örgüt lideri olarak devam etmiştir.(Artokça,2012) 5.5 Boko Haram’ın İdeolojik Temelleri Muhammed Yusuf, İzale hareketinin ikinci jenerasyonu kanadında bulunan Cafer Adem’in iyi öğrencilerinden birisiydi. Ancak iki konuda hocasıyla farklı düşüncelere sahipti. Bunlardan ilki modern batı tarz eğitimin Müslümanlarca yasaklanmasıdır. İkinci ise Nijerya hükumeti kurumlarında çalışmamaktır. Muhammed Yusuf, hocasının bu konulardaki düşüncelerinden kendisini vazgeçirmeye çalışması ve 88 görüş ayrılıklarının devam etmesi üzerine İzale B hareketinden ayrılarak kendi liderliğini yaptığı yeni bir hareket kurmuştur. (Journal of Religion Africa, 2012) Muhammed Yusuf görüşlerini videolar aracılığı ile taraftarlarına ulaştırıyordu. Muhammed Yusuf’un aktardığı bir hadis’e göre bilgi, İslam perspektifinde üçe ayrılıyordu. Bunların ilki Kur’an ve sünnetten öğrenilen ve yapılması şart olan bilgilerdir. İkincisi Kur’an ve sünnete göre reddedilmesi gerekenlerdir. Üçüncüsü ne kabul ne de reddedilmesi gereken bilgilerdir. İslami anlayışını bu hadis üzerine kuran Yusuf, haram ve helal ile düşüncelerini ifade etmiştir. Muhammed Yusuf’un oluşturduğu hareket İzale B‘den ayrılmasının nedeni farklılaşan görüşleridir. Bu düşüncelerin ilki eğitim ile ilgilidir. Muhammed Yusuf’a göre kız ve erkeklerin birlikte karma eğitim görmesi haramdır. Ayrıca İngilizler tarafından Nijerya’ya getirilen eğitim de Allah’ın varlığına şirk koşmaktadır. Darwin’in evrim teorisi başlı başına insan oluşumunu Kur’an’daki hükümlerle ters düşecek şekilde açıklamaktadır. İslam’a göre topraktan yaratılan ve ilk insan olan Adem’in varlığı, Darwin’in mikroorganizmaların uzun bir zaman boyunca doğal seleksiyona uğrayıp mutasyon geçirmesi sonucu insanoğlunun oluşumunu açıklayan teorisiyle tamamen zıttır. Astronomide güneş sisteminde bulunan gezegen adlarının pagan kültürden gelmesi ve oluşumunun milyonlarca yıl alması, İslam inancındaki evrenin altı günde yaratılması inancıyla ters düşmektedir. Modern tıbbın geliştirdiği ilaçların bir sürü yan etkisi var iken Kur’an’da geçen şifalı bitkilerin terk edilmesi küfre girmektedir. Batı tarz eğitimin Kur’an’ın kati hükümleriyle çelişen ifadelerin terk edilip İslami eğitim görülmesi düşüncesi Muhammed Yusuf’ta var olmuştur. (Journal of Religion Africa, 2012) Muhammed Yusuf’un ikinci düşüncesi ise İslam hukukuna ve İslami uygulamalara göre yönetilmeyen Nijerya idare yapısında çalışmasının haram olduğudur. İslami hükümlerin gerek kamusal alanda gerekse toplumsal alanda hakim olmaması Muhammed’in etkilendiği İbn-i Temiyye’ye göre tağuttur. İslam inancında tağut haddi aşan demektir. Yine Muhammed Yusuf spor taraftarı olmayı da yasaklamıştır. Müslüman sporcuların acemi, Müslüman olmayanların ise çok başarılı olarak gösterildiği spor müsabakaları olduğunu düşünerek spor taraftarı olmayı da yasaklamıştır. Bir başka yasağı ise film izlemektir. Müslümanların sert 89 ve katı olarak gösterildiğini, Müslüman olmayanların ise kahraman olarak gösterildiği filmleri izlemenin de haram olduğunu söylemiştir. (Journal of Religion Africa, 2012) 5.6 Boko Haram Terör Örgütünün İncelenmesi 5.6.1 Askeri boyut Boko Haram terör örgütün resmi olarak kullandığı isim ise, Davet ve Cihat için Ehl-i Sünnet Cemaati’dir.(Cemaat-ı Ehli’s-Sunne li’d-Da’ve ve’l-Cihad) ( Ferhavi,2015: 89) Boko Haram kendisine sembol olarak iki adet AK-47 piyade tüfeğinin bulunduğu ve ortasında İslam’ın kutsal kitabı olan Kur’an-ı Kerim’in bulunduğu tasviri kendisine seçmiştir. Ayrıca 2015 senesinde Irak Şam İslam Devleti’ne bağlılığını bildirdikten sonra, bu örgüte ait üzerinde Kur’an-ı Kerim’den ayet yazılı olan siyah bayrağı da semboline eklemiştir. Boko Haram terör örgütü 2009 yılına kadar silahlı eylemlerde bulunmamıştır. Ancak 2009 yılının temmuz ayında grup, 2003’teki olaylara benzer bir şekilde devlet güçleri ile çatışma haline girmiştir. Gruba mensup bir kişinin cenaze töreninde motorsiklet kaskı takmadıkları için grup trafik polisi tarafında durdurulmuştur. Çıkan tartışmada grup polis üzerine ateş etmiş, birçok polis yaralanmıştır. Bauchi ve Yobe kentlerinde birçok polis karakolu basılmış ve birçok polis öldürülmüştür. Yusuf’un yayınlamış olduğu çeşitli video konuşmalarında halkı ve polisi olayların cereyan ettiği zamanda tehdit etmiştir. (Walker,2012) 2010 yılında Bauchi’de bulunan hapishaneye ellerinde makineli silahlar bulunan 50 Boko Haram üyesi gelerek mahkumların serbest bırakılmasını istemiştir. Bunun üzerine çıkan çatışmada 1 polis amiri, 1 asker ve 2 sivil yaşamını kaybetmiştir. Müteakiben grup hapishanenin içine girerek hücre hücre gezerek 700’ün üzerinde mahkumu serbest bırakmıştır. Örgüt hapishanede bulunan 150 örgüt mensubunu kırsal kesimlere kaçırmıştır. (Smith, 2010) 90 26 ağustos 2011’de bombalı araç ile Nijerya’nın başkenti Abuja’daki Birleşmiş Milletler merkezine Boko Haram tarafından saldırı düzenlenmiştir. Eylem sonrasında 23 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda insan yaralanmıştır. Saldırı sonrasında Boko Haram sözcüsü BBC’yi arayarak saldırıyı üstlenmişlerdir. Bu eylem örgüt tarafından uluslararası bir merkeze yapılan ilk eylem olmuştur. ( Plaut, 2011) Boko Haram, Nijerya güvenlik kuvvetlerine yaptığı saldırılara paralel olarak, özellikle ülkenin kuzey doğu bölgesinde Hristiyanlara yönelik eylemler yapmışlardır. Bu eylemlerin amacı bölgedeki Hristiyanların göçe zorlanmasıdır. Aynı zamanda hapishanede bulunan militanlarını kurtarmak adına hapishanelere de saldırılar yapılmıştır. Boko Haram, 2014 yılından itibaren komşu devletler içerisinde de eylemler yapmaya başlamıştır. Özellikle Kamerun’un kuzeyinde gerçekleşen eylemler neticesinde, Çad, Kamerun ve Nijerya ortak operasyon yapmışlardır. 2014 senesindeki en çok ses getiren eylemleri ise dünya çapında tepkilerin çığ gibi büyümesine neden olan Chibok’taki kız öğrencilerin kaçırılmasıdır. 2015 yılının Mart ayında Boko Haram terör örgütü lideri Ebubeki Şekuye’nin hazırlattığı bir video yayımlanmıştır. Videoda Boko Haram’ın Irak Şam İslam Devletine tabi ve müttefiki olduğu açıklanmaktadır. Bu bildiri ile IŞİD’in kendisini küresel İslam halifeliğin sahibi olarak görmekte olduğu düşünülmektedir. Boko Haram’ın ise küresel cihat mücadelesinde IŞİD ile iş birliği yapacağı yolunda görüşler ortaya çıkmıştır. (Elbagir, Cruickshank, Tawfeeq, 2015) Örgütün temel ideolojisi her ne kadar batı ve batının getirdiği değerlere karşı olmak ise de propoganda aracı olarak hem internet ortamını hem de sosyal medyayı kullanmaktadırlar. Örgütün eylemleri 2009’dan sonra iki farklı şekilde cereyan etmiştir. İlki kendisine Nijerya’yı eylem sahası olarak kabul etmektir. İkincisi ise eylemlerin komşu ülkelerde de yapılmasıdır. İkinci şekilde örgüt uluslararası barış ve güvenliği tehdit etmeye yönelik hareket etmiştir. Nitekim 2014’teki Chibok eyleminden sonra BM 91 Güvenlik Konseyi’nin örgüt hakkında yaptırımları olmuştur. Boko Haram’ın uluslararası arenada maruz kaldığı baskı sebebiyle örgütten ayrılıklar olmuştur. ‘’Sudan Topraklarında Müslümanların Yardımcıları Cemaati’’ adında yeni bir grup kurulmuştur. Bu da bölgenin yeni terör oluşumlarına elverişli olduğunun bir göstergesidir. (Ferhavi,2015:89-90) Örgütün El Kaide bağlantılı örgütlerden mali yardım da almaktadır. Örneğin 2007 yılında Abuja Federal Yüksek Mahkemesinde Muhammed Yusuf ve Nijerya Talibanına bağlı olduğu düşünülen Muhammed Bello Damagun Boko Haram militanlarının eğitilmesi için El Kaide’den 300.000 ABD doları aldıkları için yargılanmışlardır. (Aghedo, Ojumah, 2012) Boko Haram hedefleri açısından son beş sene içinde değişikliğe gitmiştir. 2009’dan sonraki ilk iki sene boyunca ideolojisine yakın doktrinel hedefleri kendisine seçmiştir. Bunlar eğitim kurumları, sağlık birimleri ve Müslüman kesimin karşı olduğu barlar, kumarhaneler, helal kesimin yapılmadığını iddia ettikleri mezbahalar ve de kendilerini desteklemeyen Müslüman toplulukların liderlerine yapılan suikastlerdir. İkinci grupta ise Muhammed Yusuf’un intikamını almak için polis ve askeri birliklere saldırılar yapmışlardır. Bu dönemde örgüt başka taleplerin yanında Muhammed Yusuf’un öldürülmesinin karşılığı olarak eylemler yaptıklarını sıklıkla vurgulamaktadır. Örgüt 2011-2012 senelerinde daha çok bombalı eylemler yaparak taktiğini değiştirmiştir. Nijerya’nın kuzeyinde örgüte bomba ait bomba yapımında kullanılan yerler bulunmuştur.2012-2013 yıllarında Nijerya ordusu tarafından örgüt üzerinde başarılı operasyonlar yapılsa da o dönem Nijerya devlet başkanı olan Goodluck’ın Boko Haram’ın ülkenin kuzeyindeki üç eyalette söz sahibi olduğunu açıklamasıyla operasyonlar yavaşlamıştır. Örgüt 2012-2013 yıllarında düşük teknolojiye sahip silahlar kullanmıştır. 2014 yılında örgüt yılında örgüt birçok eylem yapsa da örgüte mensup teröristlerde daha küçük çaplı silahlar bulunmuştur. Ancak 2011 yılında Libya lideri Muammer Kaddafi’nin yıkılışıyla, Libya’dan birçok silah Nijerya’ya ulaşmıştır. 2013’ün sonunda Boko Haram taktik değiştirmeye devam etmiştir. Özellikle kırsalda bulunan yerleşim yerlerinde toplu katliamlara girişmiştir. Chibok’taki okuldan kız öğrencileri kaçırma eylemi de bu döneme rast gelmektedir.2014 yılının sonunda on, on beş bin militanının bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu dönemde örgüt kadın militan kullanmaya da 92 başlamıştır. Kıyafetlerinin altında sakladıkları bombalarla halkın arasında rahatlıkla dolaşan kadın militanlar kalabalık yerlerde intihar saldırıları yapmışlardır. Yine bu dönem de Irak’taki savaştan meskun mahal gerilla teknikleri de öğrenmişlerdir. (Cook, 2014) Boko Haram, diğer Selefi-cihatçı gruplar gibi çok fazla taktiklere sahiptir. Boko Haram’ın taktikleri iki ana kola ayrılmaktadır. İlki bireysel, ikinci kitlesel bazda hareketlerdir. Bireysel bazdaki taktikleri arasında suikast yapmak, araçla geçerken ateşle etmek ve intihar eylemleri vardır. Kitlesel bazda eylemler ise patlayıcı yüklenmiş motosiklet veya kamyonlarla korumasız topluluklar arasına dalarak toplu katliamlar yapmaktır. 2010-2011 yılları arasında bireysel bazda eylemler yapılırken, 2014 yılından itibaren kitlesel bazda eylemler tercih edilmektedir. (Cook, 2014) Boko Haram Nijerya’da ortaya çıkan diğer terör söylemli gruplara nazaran daha farklı bir yapıya sahiptir. Bu farklılıkların ilki Boko Haram karmaşık ve soykırıma yönelik eylem düşüncesindedir. Diğer grupların aksine hedefleri özel ve genel olarak ikiye ayrılır. Örnek olarak kuzeyde yaşayan Hristiyanlar’ın, masum sıradan sivilerin ve toplum içindeki kanaat önderlerinin hedef alınması verilebilir. İkinci farklılık Boko Haram’ın dış güçler ile ilişkileri daha güçlüdür. Terör eğitimi ve malzeme tedarikinde bu dış güçlerden oldukça faydalanmaktadır. Üçüncü farklılık ise Nijerya’da ortaya çıkan geçmişteki terör hareketlerine göre amaçları net değildir. Amaçlarını ihtiva eden herhangi bir yazılı doküman veya manifesto yoktur. Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerden yola çıkarak kendi radikal hareketlerini oluşturmuşlardır. Eğitim kurumlarına yapılan eylemlerin yanı sıra topluma mal olmuş kişiler de hedeflerinin arasındadır. Örneğin 28 Şubat 2012’de Maiduguri’deki ilkokula saldırı yapılırken, diğer hedeflerinin arasında 1986 Nobel Edebiyat ödülünü alan Wole Soyinka vardır. (Aghedo, Ojumah, 2012 ) 5.6.2 Rejimin siyasal meşruiyetinin ölçüsü Ülkenin darbeler tarihinden sonra 1999 yılındaki sivilleşme sürecinde PDP (People’s Democratic Party ) bir kitle partisi olarak ortaya çıkmıştır. Nijerya’da bulunan çok karmaşık etnik ve dini tablo, bu ülkede siyaset yapabilmek ve 93 başarıya ulaşabilmek için etnik ve dini kalıpların üstünü kapatacak bir çatıya gereksinim duymaktadır. Bu kapsamda PDP’nin parti amblemi söylemlerine çok uygun olarak tasarlanmış şemsiyedir. Siyasi partinin amacı din ve etnik kimlikten ziyade Nijeryalı olmayı kendisine hedef seçmiştir. Ulus olmanın farkındalığıyla tek bir çatı altında toplumun her kesiminden insanı bünyesine katmak istemiş ve bu konuda başarıya ulaşmıştır. Partinin, kitle partisi olmanın gereği olarak söylemlerinde ve hedeflerinde topluluklara veya oluşumlara vaatler vermeden tüm halkı kapsayacak şekilde projeleri olmuştur. Partinin Nijerya halkının huzura ve mutluluğa ulaşabilmesi için otuz iki farklı siyasi hedefleri olmuştur. Parti 1960’dan sonra sık sık kesilen demokrasi tarihinde başarılı olmuştur. ( PDP, 1998 ) 2011-2015 yılları arasında Nijerya Devlet başkanı olarak Hristiyan olan Goodluck Jonathan başkanlık yapmıştır. Nijerya’daki devlet başkanlığı sistemi başkan Müslüman iken, yardımcısı Hristiyan veya tam tersi olacak şekilde düzenlenmiştir. 2007-2011 yılları içi seçilen Müslüman Yar’Adu’nun yardımcısı olarak 2007-2010 senelerinde görev yapan Goodluck Jonathan, 2010 senesinde Yar’adu’nun ölümü üzerine 2011’de girdiği seçimi kazanarak başkan olmuştur. Jonathan döneminde Boko Haram eylemlerini artırmış, başkan dış güçlerden yardım istemiştir. Boko Haram yaptığı açıklamalarla başkana ve Hristiyan topluluğa karşı savaş ilan etmiştir. Bir başka sorunda 2015 seçimlerinde Goodluck Jonathan’ın tekrar aday olmasıydı. Eğer seçilecek olsaydı iki dönem arka arkaya Hristiyan bir devlet başkanı olacaktı ki bu devlet başkanlığı değişim kuralına aykırıydı. Boko Haram seçim öncesi tehdit dolu açıklamalar yaparak Hristiyanlarla ve Goodluck Jonayhan ile mücadele edeceklerini bildirmiştir. Bu mücadelenin etnik değil tamamen dini boyutlu olduğunu örgüt yayınladığı videoda üstüne basarak belirmiştir. ( Maina, 2013 ) Nijerya’nın 2015 yılı seçimleri ülkedeki iç huzur için çok önemliydi. 2011-2015 dönemi başkanı Goodluck Jonathan Hristiyan kökenlidir. 2011 yılında Boko Haram ile mücadelede dış güçlerden yardım istemesi ve 2015 seçimlerinde tekrar aday olacağını söylemesi, Boko Haram tarafından nefretle karşılanmıştır. Boko Haram Goodluck Jonathan’ın seçim yarışından geri çekilmesi ve Müslüman olması şartıyla eylem yapmayacağını açıklasa da bu gerçekleşmemiştir. PDP’nin 19992011 yılındaki seçim zaferlerine bir yenisi eklenememiş ve ilk defa muhalefet 94 partisinden bir aday, Muhammed Buhari yeni devlet başkanı seçilmiştir. Muhammed Buhari kullanılan geçerli oyların % 55’ini, Goodluck Jonathan ise % 45’ini almıştır. Muhammed Buhari’nin devlet başkanlığındaki Müslüman olması rotasyon kuralının da çiğnenmemesine sebep olmuştur. ( Winsor, 2012 ) Buhari her ne kadar Müslüman olsa da Boko Haram’ın eylemlerini desteklemeyen Müslüman kesimde yer almakla birlikte devlet başkanlığı görevinde bulunduğu süre zarfında örgüt ile mücadele edeceğini açıklamıştır. Eski bir asker olan Muhammed Buhari, örgütün hayat sahasını da iyi bilmektedir. Nijerya’daki Boko Haram’ı desteklemeyen Müslümanlar örgütün İslami söylemleri altında farklı amaçlar yattığını düşünmektedirler. Öncelikle ‘’Yan Boko’’ olarak tarihsel bir terim örgüte atfedilerek, örgütün yaptığı banka soygunları, fidye istenmelerini İslamiyet ile bağdaşmadığını belirtmektedirler. İkinci olarak da örgütün yaptığı acımasız eylemlerin İslamiyet’in doğasına aykırı olduğunu düşünmektedirler. Boko Haram her ne kadar yerel ölçekte bir örgüt olsa da eylemsonuç analizlerinde öldürücülüğü çok yüksek bir örgüttür. Yaptıkları eylemleri İslam adına gerçekleştirmeleri hem Nijerya’daki örgütü desteklemeyen Müslümanlar için bir dezavantaj hem de İslamiyet’in kendisiyle çelişir vaziyette olması, Buhari liderliğindeki Nijerya’nın örgüt ile mücadeleye devam edeceğinin bir göstergesidir. 5.6.3 Ekonomik gücün düzeyi Nijerya’nın kuzeyinde etkinlik sahası olarak kullanan Boko Haram, elinde bulundurduğu silahlar ile askeri donatım bakımından pahalı olan silahlara sahiptir. Ülkenin kuzeyinde yaşayan insanların yüzde yetmişi günlük bir doların altında yaşamakta iken aynı bölgede bulunan örgütün parasal kaynaklarda sıkıntıya düşmemesi, örgütün finansal kaynakların karmaşık ilişkiler içerisinde olduğunun belirtisidir. Karaborsa ve kaçakçılığı kendi gibi diğer örgütlerle işbirliği içerisinde yapan örgüt bu kaynaklardan oldukça para kazanmaktadır. Muhammed Yusuf’un örgüt lideri olduğu dönemde de Usame bin Ladin tarafından örgüte 3 milyon ABD doları verildiği bilinmektedir. Örgüt sadece 2013 yılında soygunlarından 6 milyon ABD doları elde etmiştir. ( Mccoy, 2014 ) yaptığı banka 95 Boko Haram’ın ekonomik gelirleri arasında fidye de bulunmaktadır. Kaçırdığı batılı rehinelerin serbest bırakılması karşılığında yüksek miktarda para kazanmaktadır. 2011 yılında kaçırdığı Fransız, güvenlik güçleriyle çıkan çatışma esnasında öldürülmüştür.2011 yılında Nijerya’da bulunan İtalyan inşaat firmasından iki İtalyan kaçırılmış. 10 aylık esaretleri sonucunda güvenlik güçlerinin yaptığı operasyon esnasında öldürülmüşlerdir. Ailelerine 1 milyon paund tazminat ödenmiştir. Mali’de iki jeolog ve Nijerya’da bir grup turist kaçırılmıştır. İngiltere dışında çoğu batılı devletler yüksek miktarda fidye vererek vatandaşlarının serbest kalmasını sağlamaktadır.2012 yılında iki İtalyan rahip ve bir Kanadalı rahibe de örgüt tarafından kaçırılmıştır. Fidye konusunda herhangi bir açıklama yapılmamış olsa da İslami söylemli terör örgütünün diğer eylemlerinde yaptığı gibi fidye istemeden Hristiyan din adamlarını ve kadını serbest bırakmayacağı aşikardır. (Reuters, 2014) 2013 senesinde kaçırılan Fransız aile için de örgüte 3 milyon dolar fidye verilmiştir. ( Mccoy, 2014 ) Boko Haram yıllardır Nijerya’da kamuda şeriat hükümlerinin uygulanmasının mücadelesini vermektedir. Bu örgütün sadece dini yönden irdelenmesini sağlayan bir yönüdür. Ancak sosyo-ekonomik ve politik farklılıklarda örgütü anlamak için mercek altına alınmalıdır. Boko Haram’ı destekleyen veya örgüte katılan gençlerin çoğu eğitimsiz, işsiz ve yoksul kuzey bölgelerinden gelmektedir. Bu açıdan örgütü sadece İslami söylemli bir terör örgütü olarak görüp, bu açıdan onunla mücadele etmek yanlış bir yoldur. Boko Haram’ın ortaya çıkmasında ve varlığını sürdürmesinin altında yoksulluk, işsizlik, adaletsizlik, az gelişmiş ekonomi ve eğitim yetersizliği gibi etkenler de vardır. Nijerya’nın kuzeyinin, güneyine oranla az gelişmiş olması, radikal İslamcı söylemlerin Nijerya’nın kuzeyinde kabul görmesine katkı sağlamaktadır. (David, Asuelime, Onapajo, 2015: 83) 5.6.4 Toplumdaki etnik-dini tolerans oranı Nijerya Federal Cumhuriyeti’nde iki ana din mensubiyeti vardır. Nijerya’da bulunan Müslümanlar nüfusun % 50 sini oluşturmaktadır. Diğer baskın din olan Hristiyanlığa ise nüfusun yaklaşık % 40’ı mensuptur. Nüfusun % 10’luk dilimini ise animizm inancı ile yerel dini inanışlar oluşturmaktadır. Ülke genelinde salt bir dine mensup olanların oluşturduğu eyalet yoktur. Halk eyaletlerde karışık olarak 96 oturmaktadır. Örneğin Kaduna eyaleti, hem çok göç alan bir eyalet hem de dini yapı olarak da Hristiyan- Müslüman nüfusunun orantılı olduğu bir yerdir. Ancak tarihsel temelli olarak ülkenin kuzeyindeki eyaletlerde daha çok Müslüman kesim bulunurken, güneydeki eyaletlerde Hristiyan kesim yoğun olarak yaşamaktadır. (CIA Factbook, 2016) Nijerya Anayasası laik bir anayasadır. Nijerya Anayasasına göre ülkenin resmi bir dini olamaz. Nijerya federal bir yapıya sahiptir. Kuzeyde bulunan ve Müslüman çoğunluğun bulunduğu eyaletlerde şeriatın ilan edilme düşüncesi Hristiyan ve Müslümanlar arasında ciddi sıkıntılar doğurmuştur. ( Nijerya Anayasası, 1999 ) 1999 yılında sivil yönetime geçişle birlikte PDP( People’s Democratic Party) bir kitle partisi olarak her kesimden ve her dinden insanları içinde buluşturan bir parti olarak insanları çatısı altında buluşturdu. Parti içinde devlet başkanlığında olduğu gibi başka ve başkan yardımcısının farklı dine mensup olması kuralı benimsendi. 27 Ekim 1999’da Zamfara’da şeriat hükümlerinin uygulanacağı bazı cezalar kabul edildi. Nijerya genelinde Hristiyanlar’ın tepkisiyle karşılaşılan bu durum Zamfara eyaletindeki yöneticiler tarafından Müslüman çoğunluk gerekçe gösterilerek uygulamaya konulmuştur. ( BBC, 1999 ) Kaduna eyaleti içerisinde Müslüman, Hristiyan ve birçok farklı etnik grupları barındıran bir yapıya sahiptir. 1999 sonra sivil yönetime geçilmesiyle birlikte kuzey eyaletlerinde şeriat hukukunun egemen olmasının istendiği bir döneme girilmiştir. 1999 yılına kadar şeriat uzun dönemden beri kuzey eyaletlerinde bulunmakla birlikte, yerel ve kişisel konularda gayri resmi olarak uygulanıyordu. Ancak 1999 yılından itibaren özellikle bir takım kuzeyli yöneticiler şeriatın ceza hukukunda ve diğer hukuk kollarında da uygulanmasını ve bir resmilik kazanması konusunda ısrarcı talepleri vardı. Bu dönemde Zamfara eyaletinin ardından 2011 yılına kadar 12 eyalet daha şeriata geçiş yapmışlardır. Ancak şeriatın uygulanması her ne kadar Müslümanları çoğunlukta olduğu kuzey eyaletlerinde olsa da bu bölgelerde yaşayan Hristiyanları doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiştir. Örneğin alkol satışlarının yasaklanması, bir kadının yanında erkek olmadan seyahat edememesi Hristiyanların büyük tepkisiyle karşılaşmıştır. Bu sebepler yüzünden özellikle Kaduna eyaletinde olaylar patlak vermiş ve 3 ay arayla iki şiddet dalgası baş 97 göstermiştir. Bu dalganın ilki Şeriat-1, diğeri Şeriat-2 olarak adlandırılır. Şeriatın Kaduna eyaletinde de uygulanacağı yönündeki ilk bilgiler üzerine CAN( Christian Association of Nigeria)’nın Kaduna eyaletindeki yönetimi tarafından 21 Şubat 2000’de bir protesto yürüyüşü tertiplenmiştir. Bu protesto yürüyüşü Müslüman gençlerin tepkisiyle karşılaşmış ve şiddet hareketleri patlak vermiştir. 21-25 Şubat 2000 tarihleri arasındaki Hristiyan-Müslüman çatışmaları Şeriat-1 olarak adlandırılır. Bu dönemde pek çok insan her iki taraftan da hayatını kaybetmiş, binlerce insan yaralanmıştır. Hayatını kaybedenlerin sayısı tam olarak bilinmese de yerel kaynaklardan elde edilen bilgilere göre toplam 1295 kişinin çatışmalarda öldüğü söylenmektedir. Hükümetin ve polisin şiddet hareketlerini bastırmaktaki acizliği acı tablonun büyümesini sağlamıştır. Çatışmaların bitmesinin ardından 3 ay sonra taraflar tekrar karşı karşıya gelmiş ve 22-23 Mayıs 2000 tarihlerinde tekrar çatışmalar yaşanmıştır. Bu döneme de Şeriat-2 denmektedir. İkinci şiddet hareketinde de yüzlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Kaduna’daki iki toplum arasında biriken düşmanlık zaten 2002 Dünya Güzellik yarışmasının Nijerya’da yapılması sırasında tekrar gün yüzüne çıkmıştır.( Human Rights Watch, 2003 ) Şeriat isteyen eyaletlerdeki talepler öncelikle Nijerya Anayasasının devletin resmi bir dini olmayacağı hükmüyle çelişmektedir. Ülkedeki hassas dengeler yüzünden anayasada yer alan bu ilkenin çiğnenmesi farklı dine mensup halkın birbiri ile çatışmasına sahne olmaktadır. Ayrıca şeriat hukukunun ceza ve diğer hukuk kollarında uygulanması Hristiyanlar açısından nasıl olacaktır. Alkol yasağı ve toplu taşımada yanında erkek olmadan dolaşılmaması yasağı zaten sorunların kaynağı iken, İslamiyet’te bulunup Hristiyanlıkta bulunmayan zina suçu, recm ve sopa cezaları, kısas ve had cezalarının uygulanması Hristiyan topluma uygulanması son derece yanlış bir karardır. Bu kararın da karşılığı olarak toplumsal çatışmaların yaşanması su götürmez bir gerçektir. Ayrıca federal yapının da bu olayların çıkış sebebi olan şeriatın istenmesinde sessiz kalması son derece yanlıştır. Hukukun üstünlüğü ve normlar hiyerarşisindeki yerine göre anayasa en yüksek mertebedeki hukuki mevzuattır. Onun izin vermediği hiçbir hukuk kuralı uygulanamaz. Bu kapsamda laik bir yapıya sahip olan anayasanın elbette şeriat veya başka dine ait hukuk kurallarının uygulanmasına müsaade etmemesi gerekmektedir. Merkezi yönetimin de çatışmaların çıkması ve büyümesinde sessiz kalarak da olsa bir paya sahip olduğunun bilinmesi gerekmektedir. 98 2002 yılında Nijerya’da yapılması planlanan Dünya Güzellik Yarışması sonucunda Nijerya’nın kuzeyinde bulunan Kaduna eyaletinde Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında üç gün boyunca süren çatışmalar yaşanmıştır. Yaşanan olaylar neticesinde 250 kişinin yaşamını yitirmiştir. Olayın geri planında 2000 yılında yine Kaduna’da yaşanan Müslüman – Hristiyan çatışmaları vardır. Kaduna, diğer kuzey eyalatlere kıyasla Hristiyan göçlere de ev sahipliği yapan, otuzdan fazla etnik grubu içinde bulunduran bir şehirdir. Müslüman- Hristiyan çatışmaları bu eyalette bu sebepten ötürü sıkça yaşanmakta ve çok büyük boyutlara ulaşmaktadır. ( Human Rights Watch, 2003) Nijerya’nın 1999 yılından itibaren geçtiği sivil yönetim de ülkedeki gelir dağıtımında askeri darbeler dönemindeki gelir dağıtımına göre bir fark yaratamamıştır. Özellikle petrol ihracatının artmasına rağmen gelir paylaşılmasındaki adaletsizlik, özellikle Müslüman kesimin kendisini dışlandığını hissetmesine sebep olmuştur. Bu dönemde ilk filizleri ortaya çıkan Boko Haram’ın da bu dışlanmayı kendisine halkın sempati duyması ve gerekli militan sayısı olarak çok akıllıca kullandığı bir gerçektir. Nijerya bağımsızlığını kazandıktan sonra dört adet şiddet dalgasına maruz kalmasındaki tek etken etnik ve dini yapıların var olması ve karmaşıklığı değildir. Afrika’nın ve dünyanın pek çok ülkesinde çeşitli etnik ve dini yapılar bulunmaktadır. Hali hazırda dünyanın hiçbir ülkesinde tek dine ve tek ırka sahip bir ülke bulunmamaktadır. Etnik ve dini çeşitliliğin var olduğu ülkelerde Nijerya’nın bulunduğu şiddet olaylarına denk aşırı şiddet kullanımının olduğu benzer terör olayları yaşanmamaktadır. Nijerya’da yaşanan diğer şiddet dalgalarında olduğu gibi, Boko Haram’ın içinde bulunduğu dördüncü şiddet dalgasını sosyo-ekonomik ve politik açıdan değerlendirmek gerekmektedir. Sömürge döneminde ülkenin önce kuzey ve güney olarak ikiye bölünmesi ve bölgeler arası ekonomik gelişmişlik seviyesine bakılmadan sömürge anlayışı ile uzun süre ülkede kalan Batılıların pragmatik yaklaşımları, bölgeler arasında farklılıklara sebep olmuştur. Bağımsızlık sonrasında da bölgeler arasında eğitim seferberliğinin sağlanamayıp, yeterli eğitim imkanlarının sunulmaması, yeni iş sahaları yaratılmaması ve sağlık reformları yapılmaması şiddetin filizlenmesinin nedenleridir. Kuzey bölgesi ile güney bölgesi arasında oluşan bu çatlaklar fanatik ve radikal oluşumların dini eksende 99 seyretmesine vesile olmuştur. Boko Haram’ın çıkışına zemin hazırlayan bu ortam toplumda bulunan insanların etnik ve dini tolerans derecesi düşük seviyeye doğru ivme kazanmıştır. (Ferhavi, 2015: 5) 5.6.5 Temel doğal kaynakların mevcudiyeti Nijerya yüzölçümü olarak dünyanın 32’nci büyük yüzölçümüne sahip ülkesi olmakla birlikte bu arazilerin yaklaşık %78’i tarıma elverişlidir. Çok engebeli bir araziye sahip olmaması ve Nijer Nehri’nin ülke içinden geçerek Gine Körfezine dökülmesi, hem arazi yapısının tarıma elverişli hem de sulama bakımından sıkıntı yaşamamasına sebep olmuştur. Ülkede kakao, mısır, pirinç, kauçuk, hindistan cevizi yağı ve pamuk başlıca tarım ürünleridir. Ülkede tarıma paralel olarak hayvancılık da yapılmaktadır. Koyun, keçi, domuz ve sığır yetiştiriciliğinin yanı sıra balıkçılık da yapılmaktadır. Ülke maden açısından da zengindir. Kömür ve demir madenlerine de sahiptir. (CIA Factbook, 2016) Nijerya her ne kadar tarım ülkesi olsa da petrol ve doğalgaz hiç kuşkusuz ülkenin ana gelir kaynaklarıdır. Nijerya 2015 yılı resmi verilere göre dünyanın en büyük 13’üncü ham petrol ve 9’uncu doğalgaz üreticisidir. (US Energy Information Administration, 2016) Nijerya’da doğalgaz ve petrolün keşfiyle birlikte milli gelirler bu iki doğal kaynaklar üzerinden elde edilmeye başlanmıştır. Ülke OPEC’e 1971 yılı Temmuz ayında üye olmuştur. Nijerya’da petrol daha çok Nijer Deltası çevresinde bulunmaktadır. Nijer Deltası bölgesinin yaklaşık 37 milyar varil rezerve sahip olduğu tahmin edilmektedir. Nijerya’da ilk petrol Shell-BP Petrol Şirketlerini ortaklığında 1956 yılında keşfedilmiştir. Petrolün keşfinin ardından ilk ham petrol çıkarılışı 1958 yılında olmuştur. Nijerya günlük ortalama 3 milyon varil petrol çıkarmaktadır. Ülkedeki petrolün kontrolü Nigerian National Petroleum Corporation ( Nijerya Ulusal Petrol Şirketi) tarafından sağlanmaktadır. Nijerya’nın milli geliri 1960’ların sonunda itibaren petrol ana gelir kaynağı olmuştur. Tarımdan gelen gelir ise petrole göre son derece düşük duruma gelmiştir. Nijerya’da halk, özellikle petrol çıkarılan bölge olan Nijer Deltasında yaşayan insanlar arasında petrol zengini bir ülke olmalarına rağmen bunun faydalarını göremediklerini söyleyerek 100 huzursuzluklar baş göstermiştir. Nijer Deltası bölgesindeki kirlilik ve balıkçılığın yapılamamasından doğan ekonomik sıkıntı bölge halkından çıkan çatlak seslerin ana kaynağıdır. ( Falola, 2009 ) Özellikle 1990’lı yıllarda Nijer Deltasın bölgesinde çok sayıda etnik milis ortaya çıkmıştır. Hem petrol gelirlerindeki eşitsizlik hem de o dönem tekrar ordunun yönetime el koyması milislerin ortaya çıkmasındaki ana etkenlerdir. Özellikle bölgede çıkarılan petrole rağmen bölge halkının geri kalmışlığı, milis kuvvetlerin oluşumunu kolaylaştırmaktadır. Nijer Deltasında ülkenin genelinde olduğu gibi pek çok ve birbirinden farklı etnik kabileler yaşamaktadır. Bu etnik gruplara bağlı silahlı milislerde bölgede kendilerini korumak adına silaha sarılmışlardır. MOSOP( Movement for Survival of Ogoni People) Ogoni Halkının Kurtuluş Hareketi, adından da anlaşılacağı gibi Ogoni etnik grubuna bağlı olanları korumak adına oluşturulmuştur. Ijaw etnik kökeni bağlı insanlar NDVF( Niger Delta Volunteer Force) Nijer Deltası Gönüllüler Gücü altında birleşmişlerdir. Bu güçlerin yanı sıra ayrılıkçı hareketlerin sonucunda yaşanan Biafra Savaşı’ndaki benzer nedenlerle oluşturulan gruplar da mevcuttur. MASSOB ( Movement for the Actualization of the Sovereign State of Biafra) Egemen Biafra Devleti için Bilinç Hareketi ayrılıkçı örgütlerden önemli bir tanesidir. (Ferhavi,2015:73-74) Bu tür milis güçlerin çıkışının can damarı petrol gelirinin eşit dağıtılmamasıdır. Bölgesinde çıkan petrol sanayi dolayısıyla geçim kaynaklarının azalması beraberinde petrolden elde edilen gelirden halkın fayda görememesi zamanla isyan hareketlerine dönüşmektedir. Ülkenin güneyinde bu hareketlere paralel olarak da kuzeyinde yaşayan insanlar da petrol gelir dağıtım eşitsizliğinin yarattığı etkiler Boko Haram için de sempatizan, destekçi ve militan kazanmakta kolaylık sağlamıştır 5.6.6 Uluslararası kamuoyundaki etkileri Terör örgütleri ister yerel düzeyde mücadelesini sürdürsün, isterse küresel düzeyde eylem sahasını genişletsin eylemlerinin etkileri tüm dünyada hissedilir. Küreselleşen dünya düzeninde gerek politik gerek ekonomik bağlantılar bir ülkede ortaya çıkan bir sorunun bir başka ülkede kelebek etkisi teorisi gibi hissedilmesini 101 sağlamıştır. Nijerya’da ortaya çıkan Boko Haram terör örgütü de yaptığı eylemler bazında sadece Nijerya devletini ve halkını değil, başta komşu ülkeler ve Afrika kıtası olmak üzere tüm dünyayı dolaylı da olsa etkilemektedir. Boko Haram 14 Nisan 2014’te iki yüz yetmiş altı tane Chibok’taki bir okuldan kaçırdığı kız öğrenciyi kaçırdığında dünya gündemine oturdu. Yerel bir örgütten tüm dünyanın dikkatini çeken bir örgüt konumuna yükseldi. #bringbackourgirls kampanyası tüm dünyada pek çok kişi tarafından desteklendi. (David, Asuelime, Onapajo, 2015: 2) Boko Haram’ın 2009 sonrasında silahlı eylemlere girişmesi sonrasında yaptığı toplu katliamlar her ne kadar tüm dünya da endişe ile karşılansa da 14 Nisan 2014 günü Chibok’taki bir okuldan kaçırdığı kız öğrenciler dünya gündemine oturmuştur. Örgütün batı tarz eğitime kaşı olarak gerçekleştirdiği eylem, kız çocuklarının akıbetinin bilinmemesi yüzünden hala etkisini sürdürmektedir. Yaşları 16 ile 18 yaş arasında bulunan kız öğrencilerden elliye yakını o gece örgütün elinden kaçmayı başarsa da diğerlerinin nerede oldukları bilinmemektedir. Örgütün üst düzey yöneticilerinden birinin yaptığı açıklamaya göre bu kız öğrencilerden bazıları Müslümanlığı kabul ederek örgüt bünyesine katılmıştır. Bazı kız öğrenciler de örgüt militanlarıyla evlendirilmiştir. Tepkiyle karşılanan bu açıklama batıda kız öğrencilerin örgüt militanlarınca seks kölesi olarak kullanıldığı şeklinde propaganda aracı olmuştur. Kız öğrencilerin kaçırılmasından sonra Fransa ve ABD, Nijerya’ya arama ve kurtarma çalışmaları için askeri işbirliği önermiştir. Bu olaydan sonra dünyaya adını duyuran örgüt 2015 senesinde de IŞİD’e bağlı olduğunu bildirerek yine dünyanın ilgisini üzerinde toplamıştır. İnsan yaşamı ve güvenliği düşüncesinin temelleri eskiye dayanmaktadır. Soğuk Savaş’ın bitmesi Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla güvenlik konsepti, nükleer silahların devlet dışı aktörlerin ellerine geçebileceğini düşünerek değişime uğramıştır. İnsan hayatının ve güvenliğinin tarihsel geçmişi Uluslararası Kızıl Haç 102 Örgütü’nün kurulduğu 1860’lara dayanmaktadır. Uluslararası arenada insan hayatının sistematik ve kabul edilebilir hale gelmesi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra olmuştur. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bir örnektir. (Aghedo, Ojumah, 2012) İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinden sonra tekrar aynı senaryoyu görmek istemeyen devletler Birleşmiş Milletler çatısı altında birleşerek temel hak ve hürriyetlerin tüm insanlar için aynı ve eşit olduğunu vurgulayarak çeşitli anlaşmalar imzalamış ve organizasyonlar kurmuşlardır. Afrika’da açlık ve sefalet ile yıllardır mücadele eden Afrika ülkeleri ve Dünya Gıda Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü uluslararası kuruluşlar, mücadelelerine devam ederken bir de güvenlik sorunu ortaya çıkmıştır. Örgüt ile mücadelede uluslararası destekler ve yaptırımlar konusunda toplantılar ve zirveler düzenlenmiştir. Örgütün eylemleri bölgesel ölçekten çıkıp Birleşmiş Milletler raporlarına dahil olacak kadar şiddet skalasını büyütmüştür. 2014 yılının haziran ayında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin yayımladığı rapora göre Boko Haram’ın Nijerya’nın kuzeydoğusunda bulunan Çad Gölü çevresinde güçlendiğini ve bölge istikrarını sarsacak potansiyele sahip olduğu açıklanmıştır. Aynı rapora göre Boko Haram’ın Çad, Nijer ve Kamerun sınırlarından giriş yaparak eylemler yaptığı tespit edilmiştir. Boko Haram üzerinden yürütülen bu dikkat çeken raporda asıl çekince, örgütün diğer Afrika kökenli örgütler ile bağlantılarının tespit edilmiş olmasıdır. Bu da terör örgütlerinin domino etkisi yaparak kıta genelinde dengeleri sarsacağından endişe edilmektedir. (Ferhavi, 2015: 99) Örgütün üst düzey yöneticilerinin daha önce yaptığı açıklamalardan, örgütün Somali’de bulunan El-Şebab terör örgütüyle bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştır. Gerek lojistik, gerek terör eğitimi konusunda da başka örgütlerden maddi destek aldığı da gün yüzüne çıkmıştır. Soğuk Savaşın ardından Afrika’nın çeşitli bölgelerinde yaşanan iç savaş durumları, soykırım, açlık ve göç dalgaları kıtanın zaten kırılgan olan yapısına oldukça zarar vermiştir. Kıta güvenliğinin sağlanması ve idame ettirilmesi adına Birleşmiş Milletler de Nijerya kökenli terör hareketlerine karşı sağ duyulu yaklaşmaya başlamıştır. 103 Nijerya’da 2015 yılında yapılan devlet başkanlığı seçimi öncesi Boko Haram tehditkar söylemlerde bulunmuştur. Goodluck Jonathan’ın tekrar devlet başkanı olması durumunda ülkede terör eylemlerinde bulunacağını söyleyen Boko Haram’ın Muhammed Buhari’nin seçilmesiyle seçim sonuçlarına göre eylemler yapacağı düşüncesi son bulmuştur. Muhammed Buhari’nin seçim galibi olması da Boko Haram ile mücadelede bölgesel ve küresel düzeyde olumlu karşılanmıştır. Goodluck’ın seçimi kazanması durumunda kuzey bölgelerinde güvenlik sıkıntılarının üst seviyelere ulaşacağı korkusu hakim iken Muhammed Buhari’nin seçim galibi olmasıyla endişeleri son bulmuştur. Buhari’nin yönetiminin hem güç odaklarına sahip olması hem de etnik ve dini karmaşıklığın verdiği zorlukların üzerinden geleceği hakkında olumlu geri bildirimler alınmıştır. Muhammed Buhari, etnik köken olarak kuzeyde yaşayan baskın etnik grup Hausa’lardan gelmektedir. Bu da Hausa etnik azınlığın Boko Haram’a vereceği desteğin azalmasına neden olacaktır. Yolsuzlukların da üzerine gideceği yönündeki umut dolu tablolar ve bir dönem askeri yöneticilik yaptığı kuzeydoğuda Boko Haram’ın hayat alanına hakimiyeti terör örgütü ile mücadele ve merkezi politikaların iyileştirilmesi açısından olumlu gelişmelerdir. (Ferhavi, 2015: 100-101) (Cook, 2014) ‘ a göre Nijerya devleti, Selefi-cihat anlayışına sahip Boko Haram terör örgütü ile 2011 yılında beri iç savaş durumundadır. Boko Haram yerel seleficihat anlayışıyla Doğu Afrika’da ortaya çıkıp, daha sonra büyüyen bir terör örgütüdür. Kullandığı klasik gerilla taktiği ile hükumet kurumlarını, askeri birlikleri, Hristiyan unsurları hedef olarak seçmektedir. (Cook, 2014)’un kullandığı iç savaş terimi elastik bir yapıya sahiptir. İç savaş durumunda bulunulan bir ülkeye dışarıdan müdahaleler olabilmektedir. 1967 Biafra Savaşı’ndaki gibi yabancı ülkeler desteklerini açıkça belli edebilirler. Biafra Savaşı esnasında çoğu batılı devlet meşru merkezi hükumet tarafını tuttuklarını açıklamışlardır. Nijerya gibi petrol ihraç eden bir ülkenin karmaşık ve karşılıklı ticari ilişki kurduğu ülkeler, ekonomik kaygı içene düşerek ülke iç politikasına dolaylı yollardan müdahale etmek isteyebilirler. Nijerya’nın içinde bulunduğu terörle mücadele konsepti iç savaş olarak değerlendirilemez. Bu değerlendirme yanlış ve iç savaşın var olmasını gerektiren unsurları taşımamaktadır. 104 Nijerya’nın Boko Haram ile mücadelesi yerel ölçekten, küresel ölçeğe yükselmiştir. Eylemlerin şiddeti ve etkisi dünya kamuoyunun dikkatlerini bölgeye çekmesine neden olmuştur. Nijerya yapacağı bölgesel veya uluslararası işbirlikleri ile Boko Haram ile mücadelede güç kazanacaktır. Terörizm tarih boyunca devam etmiş ve edecektir. Boko Haram’ın bitmesiyle yeni terör örgütleri de gün yüzüne çıkacaktır. Nijerya Boko Haram ile mücadelesinde kurumsal hafızasını oluşturabilirse ortaya çıkan yeni terör örgütlerine karşı da başarı sağlayabilecektir. 5.6.7 Boko Haram ile mücadele yöntemleri ve çözüm önerileri Terör örgütleriyle mücadele etmek ve bu mücadelede başarılı olmak için öncelikle mücadele içerisinde bulunan terör örgütünü ve terör örgütünün bulunduğu ortamı iyi incelemek gerekmektedir. Boko Haram modern terörizmin başladığı kabul edilen 1860’lardan itibaren oluşturulan dördüncü terör dalgası içerisinde bulunmaktadır. Dini söylemli bir terör örgütü olarak mücadelesine her ne kadar Nijerya’nın kuzeydoğusundan başlasa da hakimiyet alanını geliştirmiştir. Eylem yaptığı sahalar Nijerya’nın komşu devletlerini doğrudan doğruya, eylemlerin şiddeti ise uluslararası arenayı dolaylı yoldan etkilemiştir. Boko Haram’ın artan terör eylemleri ve toplumda oluşan nefreti tetiklemesi örgüt ile mücadelede meşru merkezi idarenin nasıl başarılı olacağı soruları üzerine odaklanmıştır. Örgüt ile mücadele yöntemi, bu mücadelede yer alan topluluğu ikiye ayırmıştır. Birinci grupta bulunanlar 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD’nin liderliğini yaptığı terörizm ile savaş yöntemini savunmaktadırlar. Diğer grup ise yoğun nüfusa sahip bir ülkede terörizmle savaşın masum sivillere de zarar vereceğini düşünerek uzlaşma yolunu tercih etmektedir. (Aghedo, Ojumah, 2012 ) Terörle mücadelede güçlü devletler doğrudan örgütü sonlandırmak için gereken sert vuruşları yapabilirken, güçsüz devletler ise diğer devletlerin tavsiyelerine uyarak örgütle uzlaşı, ateşkes, karşılıklı diyalog kurma gibi yöntemleri seçmeleri istenmektedir. Bu yaklaşım terörle mücadelenin güçlü devlet- zayıf devlet modeline göre şekillenmesidir. Ancak ister zayıf devlet ister güçlü devlet olsun, mücadele edilen örgütün özelliklerine göre bir tutum seçmek ve uygulamak başarı getirecektir. 105 Boko Haram terör örgütü tarihsel geçmişe dayalı olarak ülkenin güneyine nazaran geri kalmış kuzey eyaletlerinde ortaya çıkmıştır. İşsizlik, yoksulluk ve ülke gelirinden yararlanmadaki eşitsizlik, eğitim ve sağlık hizmetlerinde geri kalmışlık gibi sosyo-ekonomik parametrelerin kuzey bölgelerinde yoğun olarak görülmesi isyan hareketlerinin bu bölgede çıkmasına zemin hazırlamıştır. Müslüman dünyasının geri kalmışlığının travmatik sonucu olarak, tek kurtuluş çaresinin saf İslamiyeti yaşamak inancının 1900’lerin başından itibaren İslam toplumları arasında yayılması, geri kalmış kuzey bölgesindeki insanların da içine dahil olabileceği ideolojik alt yapıyı hazırlamıştır. Nijeya’nın Boko Haram ile mücadelesinde başarılı sonuçlar alabilmesi için iki ana aşamadan yararlanmak gerekmektedir. Bunlar ilki sosyo-ekonomik ve politik hamleler içermektedir. Birinci aşama içerisinde yoksulluk, işsizlik, politik istikrarsızlık, güvenlik güçlerinin aşırı şiddet kullanımı ve insan hakları ihlalleri bulunmaktadır. İkinci aşama da ise komşu ülkelerle olan sınır güvenliğini korumak, zayıf istihbarat ağını güçlendirmek ve dini manipülasyonlara ikame ideolojiler bulmak ve yabancı ülkelerle işbirliği yapmak gelmektedir. Bu kapsamda mücadelede atılacak adımlar için aşağıda belirtilen hususlar uygulanmalıdır. Federal hükümet genel, etnik ve politik milis yapılanmaları yasaklamak zorundadır. Federe devletler ile işbirliği yaparak sosyo-ekonomik güçlendirmeler yapmalıdır. Ülkenin kuzeyinde sağlık ve eğitim alanında reformlar yapmalıdır. İstihbarat ağı güçlendirilmeli, istihbarat örgütlerinde çalışanların terörle mücadelede taktik ve teknik eğitimleri geliştirilmelidir. Diğer ülkeler ile işbirliği içerisinde bulunulmalıdır. Merkezi hükümetin politikaları değiştirilmelidir. (Aghedo, Ojumah, 2012 ) Nijerya’nın bir çok etnik kimliğe sahip oluşu ve semavi olduğu kadar semavi olmayan bir sürü dine de sahip olması paralelinde politik düşünce farklılıklarını da beraberinde getirmiştir. Aidiyet duygusunun gereği olarak insanlar kendi dini ve 106 etnik kimliklerinin çevresinde oluşturdukları topluluklara üye olmaktadırlar. Ancak oluşturulan bu topluluklar silahlı milis haline gelmeye başlayınca siyasi krizlere neden olmaktadır. Bu kapsamda demokratik yapı bozulmadan, oluşturulan derneklerin veya hareketlerin varlığını zarar gelmeden; ülkedeki statükoyu bozmayı amaçlayan, ayrılıkçı ideallere sahip oluşumlar yasaklanmalıdır. Meşru hükumetin yasakları her ne kadar daha radikal oluşumların tohumlarını ekmeye meyilli olsa da, bu yasakların kamu yararı ve toplum menfaatine olduğu fikri benimsenir ise radikalleşme gerçekleşmeden yeni oluşumlar engellenir. Terörizm ile ideolojik temelde savaşılmalıdır. Terörizmle savaş sadece askeri alanda mücadele ile sınırlı kalmamalıdır. Terörizm hareketlerini grup merkezli olarak tanımlamak gerekir. İdeoloji temelli terörizm destekçilerine alternatif düşünce akımları bularak ideolojik terörizmle mücadele edilebilir. Tabi ki de bu mücadele yöntemi uzun vadede meyve verecektir. Okullarda verilen uzun eğitim süreçleri, sosyal konuşmalar ve basının kullanılması bu mücadelede kullanılabilir alternatif yöntemlerdir. (Bjorgo, 2005: 29) Nijerya federal bir yapıya sahip olduğu için federe yönetimlerin kendi iç işlerinde karar verme mekanizmaları mevcuttur. Merkeziyetçi idare yapısı, yerel yönetimlerin ihtiyaçlarına tam olarak hakim olmayabilir veya bürokratik işlemler sebebiyle yeterli desteği sağlamayabilir. Bu kapsam da Nijerya Federal Devleti kurumları, özellikle kuzey eyalet yönetimleriyle sıkı işbirliğinde bulunurlarsa daha sağlıklı çözüm yolları bulabilirler. Örneğin Çad Gölü’nün kurumasıyla kuzeydoğu eyaletlerindeki tarımdaki sulama sıkıntısına çözüm yolları araştırılırken, başka eyaletlerde fabrika sayısının artırılmasıyla işsizlik alanındaki problemli sahalar çözüme kavuşturulur. Terörizmle mücadelede kısa vadede çözüm isteniyorsa silahla mücadele, uzun vadede çözüm isteniyorsa eğitimle mücadele edilmelidir. İslami söylemli terör örgütlerini incelediğimizde örgüt liderlerinin iyi eğitim almış kişiler olduklarını, örgüt üyelerinin ise ya eğitimsiz veya az eğitim aldıklarını görebiliriz. İslami ideologların istisnalar haricindeki hemen hemen hepsi iyi eğitim almış kişilerdir. Eğitimsiz bireyler kolay kandırılabilen insan tipi oldukları için, eğitim olanağı kısıtlı bölgelerden örgütlere katılım daha çoktur. Sömürgecilik döneminden itibaren 107 kuzeydeki okulların azlığı ve eğitim kalitesinin düşüklüğü sorun olmuştur. Bu kapsamda Nijerya’da eğitim seferberliği düzenlenerek kuzey bölgesindeki eyaletlerde eğitim sorunu çözülmelidir. Gerek ilköğretim gerek yükseköğretim kurumları yaygınlaştırılarak çocukların ve gençlerin kazanılması sağlanmalıdır. Yine Nijerya’daki sağlık problemleri de çözülmelidir. Yüksek ölüm oranları, hızlı nüfus artışı, ortalama ömrün kısa, ortalama yaşın genç olması sağlık konusunda ülkenin geri kalmışlığının bir göstergesidir. Sağlık alanında yetişmiş personellerin çoğaltılması, sağlık birimlerin yaygınlaştırılması, bulaşıcı hastalıklarla mücadelede hem halkın bilinçlendirilmesi hem de etkili yolların kullanılması yapılacak iyileştirmelerde ilk sırada yer almalıdır. Yoksulluk her ne kadar terörizmin temel çıkış nedeni olmasa da bir sürü olumsuz şeylerin ana kaynağı olduğu için mücadele edilmelidir. (Bjorgo, 2005: 42) Boko Haram’ın örgütsel saldırı geçmişine baktığımızda dönem dönem değişikliklere gittiğini görmekteyiz. Bu değişikliklere paralel olarak devletin silahlı güçleri ve istihbarat örgütü de örgütle mücadele de değişik yollara başvurmalıdır. Özellikle toplu hedeflerin seçilmesi can kayıplarının çok olmasına neden olmaktadır. Önceden edinilen istihbarat ile bu tür saldırıların önüne geçilebilir. Önlenebilir bu saldırılar için de yaygın istihbarat ağına sahip olmak gerekmektedir. Örgüt bir dönem İslami söylemli terör örgütlerinde az rastlanan kadın intihar bombacıları kullanmıştır. Kıyafetlerinin arasına yerleştirdikleri patlayıcılar kolaylıkla gizlenebilmektedir. Halkın arasında da rahatlıkla dolaşabilen kadın intihar saldırganlar toplu hedefler arasına girerek çok büyük zayiat verebilmektedir. İstihbarat çalışmaları sonucunda eğer örgütün bu tür saldırı yapacağını önceden bilinmiş olsaydı gerekli önlemler alınabilir, kadın güvenlik güçlerini halkın arasında sivil kıyafetle dolaştırarak muhtemel teröristleri tespit edebilirdi. Örgüt bir dönem Irak’taki devam eden savaştan taktikler elde etmiştir. Bu meskun mahal taktiklerin bilinmesi de karşı hamle olarak örgütün eylemlerini durdurmakta kullanılabilirdi. Teknolojik gözetim yerine daha çok insan odaklı istihbarat elde edilmelidir. Teröristler insan odaklı eylemcilerdir. Terörizm ve gerilla savaşıyla ile ilgili ilk araştırmalardan anlaşılmaktadır ki teröristler toplum içinde saklanarak eylemlerini planlama ve uygulama safhasına getirmektedirler. Ancak insan kaynaklarından 108 gelen istihbarat da belirli bir süzgeçten geçirilip öyle değerlendirilmelidir. (Bjorgo, 2005: 29) İstihbarat örgütlerinin yüksek teknolojiye sahip olması ve ellerinde bulunan teknolojik araç ve gereçleri de etkin kullanabilmesi gerekmektedir. Kısa vadede ekonomik açıdan ülke ekonomisine ek yük getiren bu araç ve gereçler uzun vadede kendisini amorti ederek çok faydalı operasyonlarda kullanılabilir. İstihbarat servislerinde çalışanların da eğitimlerinin çok iyi seviyede olması gerekmektedir. Örgütle mücadele etmek için örgüt gibi düşünmek gerekmektedir. Bu sayede örgütün yapacağı hamleleri kendileri önceden tasarlayarak, örgütün saldırı planlarını önceden kestirerek proaktif yaklaşımla muhtemel eylemler engellenebilir. Nijerya’nın komşu ülkelerle sınırları yeterli güçlükte korunmamaktadır. Boko Haram hem Çad hem de Kamerun sınırlarından rahatlıkla geçmektedir. Bu iki ülkede de eylemler yapmaktadır. Libya’daki 2011 yılında Muammer Kaddafi’nin yıkılışıyla da örgütün eline Libya’dan gelen birçok silah sınırlar üzerinden yasadışı olarak Nijerya’ya giriş yapmıştır. Hem sınırdaki geçişlerin kontrolünü sağlamak hem de örgütün hareket sahasını kısıtlamak adına komşu ülkelerle koordineli çalışmak gerekmektedir. Ortak operasyonlar yaparak veya istihbarat havuzları kurarak örgüt üzerinde baskı kurulmalıdır. Komşu ülkelerde bulunan finans kaynakları, örgütün muhtemel hayat sahaları ve eğitim kampları, örgütün iaşe ve ibatesine yardım eden kişi veya kuruluşlar ile ortak mücadele edilmelidir. Gelecekteki terör örgütleri teknolojinin çok hızlı ilerlemesi, iletişim kaynaklarının bolluğu ve silah sistemlerindeki öldürücü gücün çok büyümesiyle daha tehlikeli hale gelecektir. Bu sebeple siyasi otoriteler terör örgütlerinin verebilecekleri yıkımın çok büyük olduğunu görerek örgütlere verdikleri destekleri sonlandırmalıdırlar. (Bjorgo, 2005: 29) Nijerya terörle mücadelede başarı kazanmış devletler ile işbirliği yapmalıdır. Bu devletlerden edineceği bilgiler veya güvenlik kuvvetlerini bu ülkelere göndererek aldıracağı eğitim Boko Haram ile mücadelesinde çok faydalı olacaktır. Nijerya’nın terörle mücadele teknik ve taktiklerinin yanı sıra teknolojik ve eğitim desteği alması, Boko Haram ile mücadelede çok iyi bir konuma gelmesini sağlayacaktır. 109 Merkezi hükumetin politikalarında revizyona gitmesi gerekmektedir. Gerek ekonomik gerek siyasi gerekse sosyal adalet konularında herkese eşit davranması gerekmektedir. Özellikle petrolden elde edilen gelirin eşit dağıtılmaması sadece kuzey eyaletlerin değil, petrol gelirinden eşit yararlanamayan tüm eyaletlerde huzursuzluğa yol açmaktadır. Joint Task Force adı altında Boko Haram ile mücadele için asker ve polis kökenli güvenlik kuvvetlerinden teşekküllü birlik, örgütle mücadele esnasında sivil halka da zarar vermektedir. Aşırı güç kullanımı sonrası halktan çok büyük tepki görmektedir. Bu gücün devletin meşru bir kuvveti olduğunu ve fütursuzca müdahalelerde bulunamayacağı kabullenilmelidir. Yine merkezi hükumet insan hakları ihlallerine çok dikkat etmelidir. Makul şüpheli olarak gözaltına alınanların hukukun ilkelerine sadık kalınarak sorgulanması gerekmektedir. Suçsuz olduğu belirlenen kimseler gördükleri kötü muamelelerden sonra önceden katılmasa bile gözaltı sonrası radikalleşip örgüte katılabilmektedir. Bu sebeple hukukun doğal ilkeleri göz önünde bulundurularak, keyfiyetten uzak gözaltına alma, tutuklama ve yargılama yapılmalıdır. Cezaevleri koşulları da iyileştirilmelidir. Boko Haram’ın yaptığı ilk eylemlerden bir tanesi cezaevini basarak örgüt elemanlarını salıvermek olmuştur. Örgütün adil yargılama sonrasında suçlu bulunan üyeleri, cezaevinde bulunan diğer örgüt elemanlarıyla buluşmasının önüne geçilmelidir. Muhtemel cezaevi isyanları ve örgütlenmeleri engellemek için örgüt elemanları ya diğer hapishanelere dağıtılmalı ya da tecrit edilerek diğer örgüt elemanlarıyla münasebette bulunmasının önüne geçilmelidir. Terör örgütleriyle mücadelede ne ile ve ne için savaşıldığı cevaplanması gereken temel sorunlardır. Eğer terör eylemlerinin açtığı yaralar ve zararlar evrensel boyutta ise bu örgütle mücadelede yerel seviyede alınan mücadele kararları yerine uluslararası kararlar alınıp mücadele edilmesi gerekmektedir. Terör örgütleriyle mücadelede devlet veya uluslararası güç olmanın verdiği sorumluluk ile evrensel insan hakları, temel hak ve hürriyetler ile ceza muhakeme hükümleri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Terörizmle mücadelede medeniyetin gereği olarak sayılan hak ve hürriyetlere saygı duyulmazsa ne ile savaştığımızın önemi kalmaz çünkü meşru gücün kullanılması sadece devlete aittir ve bu meşruiyetin her zaman kullanılması zaruridir. (Bjorgo, 2005: 29) 110 Hükümetlerin terörizmi engellemek için hukuku askıya alması ve bu uygulamayı ulusal güvenlik kılıfına sokmak istemesi kabul edilemez bir yöntemdir. (Wilkinson, 2011: 2) 111 SONUÇ Terör ve terörizm terimleri her ne kadar çok eskilere dayansa da günümüzde hemen hemen her gün duyduğumuz kavramlar olmuştur. Mücadele ettikleri krallıklar ve devletler veya uygulamalara verdikleri zarar kadar, toplumda yaşayan kişilerin arasında da korku ve tedirginlik yaratarak toplumları terörle yaşamaya alıştırıyorlar. İlk terör örgütleri Sicariler, Haşhaşiler ve Thuglar ile başlayıp 1860’larda başlayan modern terör örgütleri dalgası ile devam eden terör ve terörizm konusu insanoğlunun hep gündeminde olan bir konu olmuştur ve gelecekte de olacaktır. İslamiyet’in altın çağlarında bilim Ortadoğu ve İspanya yarımadasında, Hristiyanlar veya batı karşısında daima öndeydi. Batının Orta Çağ’da akıl ve bilim dışında Kilise’nin hegomanyasında yaşadığı karanlık dönemlerde İslam toplumları Antik Yunan felsefecilerini araştırıyor, matematik, tıp ve coğrafya konusunda bilime rehberlik ediyordu. Bu dönem de yaşamış bilim adamlarının kitapları batıda son dönemlere kadar araştırmalara konu oluyordu. Farabi, Gazali, İbn-i Batuta, İbn-i Sina, İbn-i Haldun bu dönemin batılılar tarafından incelenen önemli bilim adamlarıydı. Rönesans ve Reform hareketlerinden sonra bilim Avrupa’da canlanmıştır. Coğrafi keşiflerin de Avrupalılar için hem maddi zenginlik hem de bilimsel veri toplamadaki faydalarıyla Avrupa bilme yönelmiştir. Buna paralel olarak İslam dünyası ise öncülük ettiği bilim araştırmalarında zamanla Avrupa’nın gerisinde kalmıştır. 1900’lü yıllarda başlayan batı medeniyetinden kaçınma ve kurtuluş umudu olarak Hz. Muhammed ve ilk dört halife dönemini yaşama ideolojisi, İslam coğrafyasında oldukça yaygınlaşmıştır. Arap-İsrail Savaşlarının da verdiği umutsuzluk buhranı bu düşünce yapısında katalizör etki yaratmıştır. İslami söylemli hareketler ideolojik temelli düşünce yapılarından zamanla sıyrılarak radikalleşmeye gitmiştir. Mücadelesini demokratik siyasi arena yerine silahlı milis gruplara dayandırmıştır. Özellikle Selefi-Vahabi etki altında kalarak şiddet kullanımı yaygınlaştırılmıştır. Afrika kıtasının makus talihi coğrafi keşiflerin başlangıcıyla başlar. Avrupa’daki doğuda yükselen güç olan Osmanlı İmparatorluğu’nun varlığı ile Baharat ve İpek Yolu’nun kontrolü bu imparatorluğun egemenliğine geçmiştir. Avrupa’daki yetersiz 112 kaynaklarda Avrupa devletlerine yetmeyince Hindistan’a giden yeni deniz ticaret yolunun keşfedilmesini zaruri kılmıştır. Denizcilikte başarılı olan önce Portekiz ve İspanyol denizcilerin müteakiben İngiliz denizcilerin yaptıkları seferlerle bakir Afrika toprakları işgale uğramıştır. Uzun yıllar İngiltere’nin sömürüsünde yaşayan Nijerya, İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası politikalarda değişen dengeler sayesinde pek çok sömürge ülkesinde olduğu gibi bağımsızlığına kavuşmuştur. Ancak bağımsızlık sonrasında ülke içindeki yerleşmemiş devlet kültürü ve sosyolojik dengenin sağlanamaması yüzünden, siyasal iktidar hiçbir zaman istenilen seviyeye gelmemiştir. Nijerya’nın ev sahipliği yaptığı iki yüzden fazla etnik grup ve başta iki ana semavi dine mensup kişilerin çoğunluğu oluşturduğu birçok yerel dini inanış vardır. Ancak bu farklı grupların bir arada yaşadığı durum Nijerya’ya özgü kaçınılmaz bir durum değildir. ABD’nin kuruluşu da birçok farklı uyruğa sahip olan kişilerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Bu oluşumun başarılı olmasından ötürü ABD dünyadaki en büyük siyasi güç sahibi ülkeyken Nijerya’nın sorunlarla dolu olması etnik ve dini çeşitliliğe mal edilemez. Boko Haram’ın doğup büyüdüğü topraklardaki etnik ve dini çeşitliliğin terörün çıkmasına başat bir rolü yoktur. Tarihsel temelli problemlerin zamanla insanların seslerini yükseltmesi ve bu rahatsızlıkların çözüme kavuşturulamaması Boko Haram’ın ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Nijerya’da doğup gelişin ve gün geçtikçe güç kazanarak adından söz ettiren Boko Haram gerek izlediği siyaset gerek yaptığı eylemler ve gerekse yaptığı açıklamalarla adından söz ettirmeye devam edecektir. Bir örgütü sadece askeri, coğrafi ve demografik yapısını inceleyerek değerlendirmek örgütün derinlemesine incelemek adına büyük hatalara sebep verir. Boko Haram terör örgütünü askeri boyutuyla, finansal kaynaklarıyla, ortaya çıktığı ülkedeki kabul görme ve siyasi iradeyle ilgili meşruiyetiyle, ortaya çıktığı ülkedeki temel doğal kaynakların mevcudiyeti ile incelemek gerekmektedir. Nijerya’daki Müslüman kesimin savunuculuğunu üstlenmeye çalışan örgüt şeriat hukuku ve kurallarıyla yönetime hakim olmak istemektedir. Özellikle Hristiyanlara 113 karşı girişilen eylemlerde Müslümanların da zarar görmesi üzerine örgüt hedef seçerken daha dikkatli olmaya çalışacağını açıklamıştır. Bir örgütün varlığını sürdürebilmesi için yeterli mali güce erişmesi gerekmektedir. Boko Haram da gerek kendi yaptığı banka soygunları, gerek kaçırdıkları batılı insanlara karşı istediği fidyeler gerek diğer İslami terör örgütlerinden aldığı yardımlarla belli bir finansal güce ulaşmıştır. Bu güç ile hem silahlı mücadelesinin devamını sağlayacak yeterli silah, mühimmat ve ekipman alırken bir yandan da militanlarının ikmal ve iaşesini sağlamaktadır. Nijerya’daki yönetim sistemi Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında münavebeli olarak yürütülmektedir. Bu kapsamda siyasal meşruiyetin varlığının kabullenilmesinde Müslüman yöneticilerin hakları gözetilecek şekilde politika güdülmektedir. Nijerya’nın sahip olduğu zengin doğal kaynaklar da örgütün bunların kullanımı ve Müslüman kesimin bu doğal kaynaklar üzerindeki haklarının savunuculuğu rolünü oynamaya başlamıştır. Zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarının çıkarılması ve kullanılması sadece Nijerya için değil gerek çevre ülkeler gerek uluslararası platformlarda rekabeti artırmaktadır. Terörizmle mücadelede gerçekçi beklentiler içinde olunmalıdır. Öncelikle bilinmesi gereken hiçbir zaman terörizmin kökünü kazıyarak tarihten silinmesi sağlanamaz, zamanla belli başlı terörizm türleri etkisini kaybedecek ancak yeni türde terörizm türleri tarih sahnesindeki yerini alacaktır. Zamanla etkin olarak bulunan terör örgütleri veya onların ideolojileri pasif hale gelmiştir. Bu maksatla salt terör örgütüyle değil onun ortaya çıkışını ve büyümesini sağlayan dinamikler üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Nijerya’nın iç dinamikleri incelendiğinde İslami söylemli terör örgütü olarak doğan Boko Haram’ın salt çıkış nedeni din değildir. Tarihsel olarak hemen hemen her konuda tatminsizliğin belirdiği kuzey eyaletlerinde Boko Haram, buz dağının görünen kısımdır. Sosyo-ekonomik, politik ve kültürel çatışmalar sonucunda haklarını talep etmek için İslami terör kılıfına sokulmuş bir topluluk oluşmuştur. 114 Bu kapsamda bu örgüt ile mücadele edilirken sadece güç unsurlarından askeri gücün kullanılması sadece geçici başarılar elde edilmesini sağlar. Bölgenin problem sahaları ayrıntılı olarak tespit edilip, gerekli müdahaleler ve iyileştirmeler yapılarak topyekun bir mücadele içerisine girilmelidir. Bu mücadelenin askeri boyutu, ekonomik boyutu, kültürel boyutu, eğitim ve sağlık boyutu ve politik boyutu ayrı ayrı mücadele sahasında yerini almalıdır. Uluslararası ve bölgesel destek ve işbirliği konuları da tekrar gözden geçirilmelidir. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD teröre savaş açtığını ilan etmiş ve bu mücadelesine başka ülkeleri de dahil etmiştir. Günümüzde Afganistan ve Pakistan coğrafyasında bulunan İslami söylemli terör örgütü El-Kaide ile mücadele devam etmektedir. El-Kaide’nin küresel ölçekte yürüttüğü terör eylemlerin yanı sıra, yerel ölçekteki İslami söylemli terör örgütlerine de yardım ettiği ortaya çıkmıştır. Boko Haram da gerek mali gerek lojistik ve eğitim olarak bu örgütten destek almıştır. Bu yardım küresel terörizmin küçük halkalardan oluşan büyük bir zincir olduğunun göstergesidir. Son yıllarda Irak ve Suriye’de ortaya çıkan bir diğer İslami terör örgütü olan IŞİD ile olan mücadelede uluslararası silahlı kuvvetler kullanılmaktadır. Koalisyon güçleri olarak adlandırılan bu kuvvetler ortak karar vericiler tarafından söz konusu terör örgütünün bitirilmesine kadar mücadeleye devam edeceklerdir. Bu kapsamda Afrika’daki bölgesel kurtuluş hedefiyle ortaya çıkan Boko Haram ile de şimdilik bu örgütün zarar verdiği Afrika ülkelerince ortak mücadeleye devam edilse de eylemlerinin şiddeti ve etkilediği alanlar büyüdükçe uluslararası müdahalelere zemin hazırladığı görülmektedir. 14 Nisan 2014’teki Chibok’taki okuldan kız kaçırılması dünya kamuoyundan çok büyük tepkiler almıştır. Bu eylemde sadece Boko Haram terör örgütü değil, güvenlik zafiyeti olduğu düşünülen Nijerya devleti de nasibini almıştır. Özellikle sosyal medyada oluşturulan kampanya sonrası tüm dünyanın dikkati bu eylem üzerine yoğunlaşmış ve Boko Haram yerel ve bölgesel ölçekten çıkıp küresel düzeyde tanınır hale gelmiştir. 115 Yerel güç mücadelesi olarak doğan, devamında yaptığı eylemlerle ses getirip güçlenen ve dahası örgütle mücadelede yerel güç odaklarının yetersizliği sebebiyle koalisyon ülkeler veya çevre ülkelerin desteğiyle oluşturulan ortak mücadele ekipleriyle mücadele edilen Boko Haram terör örgütü, belli bir süre daha uluslararası ilişkilerde gündemde kalacağı aşikardır. 116 117 KAYNAKLAR Altuğ, Y. (1995). Terörün Anatomisi. (Birinci Basım). İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi, 14, 20, 27, 28, 28-29, 32, 34, 36, 89, 90, 100, 101. Anderson, Sean K, Sloan S. (2009). Historical Dictionary of Terorism. (Third Edition). USA: Scarecrow Press, Inc. Artokça,İ.(2012).Boko Haram ve Eş-Şebab Örgütlerinin Yapısal Bakımdan Karşılaştırılması.1-15. Web:http://www.tasam.org/Files/Icerik/File/boko_haram_ve_es_sebab_teror_ orgutlerinin_yapisal_bakimdan_karsilastirilmasi_dbb5416f-871f-41b8-92534fc70377d91b.pdf adresinden 16 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. Bar, S. (2004). The Religious Sources Of Islamic Terrorism. Policy Review; Jun/Jul 2004; 125; Research Library, 27-37. Bennett, C., Kunkel, G. (2004). The Concept of Violence, War and Jihad in Islam. Dialogue and Alliance, 18: 1 Spring/Summer 2004, 31-51. Bjorgo, T. (Edited). (2005). Root Causes of Terrorism Myths, reality and ways forward, USA: Routledge Taylor & Francis e-Library,1, 2, 4, 5, 7, 13, 16, 19, 23, 27, 28, 29, 33, 34, 35, 42, 57, 60, 62, 225. Burke, J. (2004). El Kaide Terörün Gölgesi. (Birinci Basım). (Çev. E. Kılıç). İstanbul: Everest Yayınları,39, 61-62, 62-65. CIA, The World Factbook, Nijerya Ülke Profili, internet erişimi: CIA resmi internet sitesi Web: https://www.cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/geos/ni.html adresinden 19 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. (Sayısal verilerden yararlanılmıştır) Combs, Cindy C., Slann M. (2007). Encyclopedia of Terrorism. (Revised Edition). USA: Facts on File, Inc. Cook, D. (2014). Boko Haram: A New Islamic State in Nigeria. THE JAMES A. BAKER III INSTITUTE FOR PUBLIC POLICY OF RICE UNIVERSITY, 1-30. Çitlioğlu, E. (2005). Gri Tehdit Terörizm. (Birinci Baskı). Ankara: Ümit Yayıncılık,14-15, 24, 25,34, 47, 48-49, 88. David, Ojochenemi J., Asuelime, Lucky E., Onapajo, H. (2015). Boko Haram The Socio-Economic Drivers. (E-Kitap). Springer International Publishing, 2,5, 83. Esposito, John L. (2003). Kutsal Olmayan Savaş İslamcı Terör. (Birinci Baskı). (Çev. N.Yılmaz, E.Yılmaz). İstanbul: Oğlak Yayıncılık ve Reklamcılık Ltd.Şti.,22, 64-65, 71-72, 77, 83-84. Falola,T., Genova A. (2009). Historical Dictionaries of Nigeria. USA: Scarecrow Press, Inc. Ferhavi, F. (2015). Nijerya’da Şiddet, Radikalizm ve Boko Haram. (Birinci Baskı). Ankara: Karınca Yayınları,1-5, 9-10, 73-74,89-90, 99-101. 118 Heywood, A. (2003). Political Ideologies An Introduction. (Third Edition). New York: Palgrave Macmillan, 241, 244, 248-249. Hoffman, B. (1993). ‘’Holy Terror’’: The Implications of Terrorism Motivated By a Religious Imperative. RAND, 1-17. Web: http://www.rand.org/content/dam/rand/pubs/papers/2007/P7834.pdf adresinden 10 Temmuz 2016 tarihinde alınmıştır. Hoffman, B. (2006). Inside Terrorism. (Revised and Expanded Edition). New York: Columbia University Press,1, 3, 11, 14-17, 33, 81, 83, 85-86, 88. İnternet : Aghedo I. , Osumah O.(2012) The Boko Haram Uprising: how should Nigeria respond?.Third World Quarterly, Vol.33 ,No.5, 853–869.Web: http://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1080/01436597.2012.674701 adresinden 3 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet : PDP, (1998). Web: http://peoplesdemocraticparty.com.ng/ adresinden 01.08.2016 tarihinde yararlanılmıştır. İnternet : Winsor, M. ( 31 Mart, 2015) Nigeria Election 2015 Results: Muhammadu Buhari Wins Against President Goodluck Jonathan Web: http://www.ibtimes.com/nigeria-election-2015-results-muhammadu-buhariwins-against-president-goodluck-1864920 adresinden 15 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet: Plaut, M. (2011, August). Abuja attack: car bomb hits Nigerian un building. BBC News Web: http://www.bbc.com/news/world-africa-14677957 adresinden 12 Haziran 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet: (http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.3713.pdf) adresinden 17 Kasım 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet: (http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf) adresinden 17 Kasım 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet: Elbagir, N., Cruickshank, P., Tawfeeq, M. (March, 2015) Boko haram purportedly pledge sallianceto ISIS. CNN Web: http://edition.cnn.com/2015/03/07/africa/nigeria-boko-haram-isis/ adresinden 16 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet: Maina, M. (December, 2013). Boko Haram: ‘We are Fighting a Religious War Against President Jonathan, Christians’- Shekau,”. Daily Post Web: http://dailypost.com.ng/2013/12/28/boko-haram-fighting-religious-warpresident-jonathan-christians-shekau/ adresinden 17 Eylül 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet: Reuters, T. (June, 2014). Gilbertebussiere, canadiannun, and 2 priests releasedincameroon.CBCNewsWorld.Web:http://www.cbc.ca/news/world/gilb erte-bussi%C3%A8re-canadian-nun-and-2-priests-released-in-cameroon1.2661017 adresinden 20 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. 119 İnternet: The Popular Discourses of Salafi Radicalism and Salafi Counterradicalism in Nigeria: A Case Study of Boko Haram ( 2012), Journal of Religion in Africa 42,2,118-144.Web: http://booksandjournals.brillonline.com/content/journals/10.1163/1570066612341224 adresinden 12 Temmuz 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet: Walker, A. (March, 2012).What is boko haram?.United StatesInstitute of PeaceSpecialReport,1-16.Web: http://www.usip.org/sites/default/files/SR308.pdf adresinden 17 Eylül 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet: World: africanigerianchristianschallengesharia plan. BBC NEWS.(1999). Web: http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/478650.stm adresinden 21 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet:Country analysis brief over view: Nigeria, U.S. Energy Information Administration,Web:http://www.eia.gov/countries/country-data.cfm?fips=NI) adresinden 22 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet:McCoy, T. (June, 2014). This is how boko haram funds its evil. The Washington Post Web: http://www.washingtonpost.com/news/morningmix/wp/2014/06/06/this-is-how-boko-haram-funds-its-evil/ adresinden 20 Eylül 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet:Nigeria “TheMiss World Riots”, Human Rights Watch Report, Vol15.Web: www.hrw.org/report/2003/07/22/miss-world-riots/continued-impunity-killingskaduna adresinden 15 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. İnternet:Nijerya anayasası. (1999). Web:(http://www.nigeria law.org/ConstitutionOfTheFederal RepublicOfNigeria.htm) adresinden 21 Aralık 2015 tarihinde alınmıştır. İnternet:Smith,D.(September,2010).Morethen700inmatesescapeduringattackonnig erianprison.TheGuardian.Web:http://www.theguardian.com/world/2010/sep/0 8/muslim-extremists-escape-nigeria-prisonadresinden 12 Eylül 2016 tarihinde 10 Juergensmeyer, M., Roof, Wade C. (Edited). (2012). Encyclopedia of Global Religion. USA: Sage Publications, Inc. Karlsson, I. (2005). Din, Terör ve Hoşgörü. (Birinci Basım). (Çev. T. Kayaoğlu). İstanbul: Homer Kitabevi ve Yayıncılık Ltd. Şti., 21,93,94-96,176-178,180181. Kazemzadeh,M. (1998). Teaching the Politics of Islamic Fundamentalism, PS: Political Science & Politics,52-59. Web: https://www.cambridge.org/core/journals/ps-political-science-andpolitics/article/div-classtitleteaching-the-politics-of-islamic-fundamentalismahreffn01-ref-typefnadiv/D513526AC979BB99A447CA96FC2D7F1B adresinden 17 Eylül 2016 tarihinde alınmıştır. Lutz, James M., Lutz, Breanda J. (2008). Global Terrorism. (Second Edition). USA: Routledge Taylor & Francis e-Library,7,14,69. 120 Marchal R. (June,2012).“Boko Haram and the resilience of militant Islam in northern Nigeria”, NOREF,1-6. Web:http://www.peacebuilding.no/Regions/Africa/Nigeria/Publications/BokoHaram-and-the-resilience-of-militant-Islam-in-northern-Nigeria Adresinden 17.12.2016 tarihinde yararlanılmıştır. Mardin, Ş. (2015). Din ve İdeoloji. (23.Baskı). İstanbul: İletişim Yayınları,16. N. D. Danjibo, “Islamic Fundamentalism and Sectarian Violence: The “Maitatsine” and “Boko Haram” Crises in Northern Nigeria”, Ifra-Nigeria, 1-21. Web: http://www.ifra-nigeria.org/IMG/pdf/N-_D-_DANJIBO__Islamic_Fundamentalism_and_Sectarian_Violence_The_Maitatsine_and_B oko_Haram_Crises_in_Northern_Nigeria.pdf adresinden 01 Ağustos 2016 tarihinde alınmıştır. Özerkmen, N. (2004). Terör, Terörizm ve Radikal İslamcı Terör. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 44/2, 247-265. Özyiğit, E. (2016). Radikal İslam’ın Söylemi İslam’da Beden Siyasetleri, Cihat, İntihar Eylemleri. Ankara: Phoenix Yayınevi,29. Pham, (Nisan 2012 ). “Boko Haram’s Evolving Threat”, Africa Center for Strategic Studies, Web:http://africacenter.org/2012/04/boko-harams-evolving-threat/ adresinden 12 Aralık 2016 tarihinde alınmıştır. Population Reference Bureau 2016 World Population Data Sheet (sayısal veriler alınmıştır) Web: (http://www.prb.org/pdf16/prb-wpds2016-web-2016.pdf) adresinden 16 Aralık 2016 tarihinde yararlanılmıştır. Rapoport, David C.(1984) Fear and Trembling: Terrorism in Three Religious Traditions. The American Political Science Review, Vol. 78, No. 3 (Sep., 1984), 658-677. Rapoport,David C.(2004) The Four Waves of Modern Terrorism. Audrey Kurth Curonin and James M. Ludes (Edited) Attacking Terrorism : Elements of a Ground Strategy, Washington, Georgetown University Press, 2004, 47,48,49,61. Richardson, L. (Edited). (2006) The Roots of Terrorism. USA: Routledge Taylor & Francis Group, 2,3. Schmid, Alex P. (Edited). (2011). The Routledge Handbook of Terrorism Research. USA: Routledge Taylor & Francis e-Library, xv,99. Tacar, Pulat Y. (1999). Terör ve Demokrasi. (Birinci Basım). Ankara: Bilgi Yayınevi, 30,44-45,47. Thackrah, John R. (2005). Dictionary of Terrorism. ( Second Edition). USA: Routledge Taylor & Francis e-Library. Türk Dil Kurumu. (2016). Türkçedeki Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü. Web: http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bati&arama=kelime&guid=TDK. BATI.5862e0e1c81b81.52297925 adresinden 1 Haziran 2016 tarihinde salınmıştır. 121 Türkiye Barolar Birliği. (2006). Türkiye ve Terörizm. (Birinci Baskı). Ankara: Türkiye Barolar Birliği, 179, 205, 221-233. Wilkinson, P. (2011). Terrorism versus Democracy. (Third Edition). USA: Routledge Taylor & Francis e-Library, 2, 4, 6-7, 17, 19, 25. 122 123 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, Adı : Maraş, Hasan Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri : 08.03.1986-Aydın Medeni Hali : Evli Telefon : 0530 877 70 47 e-posta : [email protected] Eğitim Eğitim Birimi Derece Tarihi Mezuniyet Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi/ Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Devam ediyor Lisans 19 Mayıs Üniversitesi/Hukuk Fakültesi 2015 Lisans Kara Harp Okulu/Sistem Mühendisliği 2009 Lise Maltepe Askeri Lisesi 2005 İş Deneyimi Yıl Yer 2009-Devam ediyor TSK Görev - Yabancı Dili İngilizce-İyi Hobiler Kitap okumak, yürüyüş yapmak, yüzmek, keman çalmak, tiyatroya gitmek GAZİLİ OLMAK AYRICALIKTIR... HASAN MARAŞ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ORTADOĞU VE AFRİKA ÇALIŞMALARI BİLİM DALI HAZİRAN 2017 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ İSLAMİ SÖYLEMLİ TERÖRİZM VE NİJERYA'YA YANSIMALARI: BOKO HARAM TERÖR ÖRGÜTÜ HASAN MARAŞ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI ORTADOĞU VE AFRİKA ÇALIŞMALARI BİLİM DALI HAZİRAN 2017