Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde! Kapitalist bunalım ve sömürünün, emperyalist savaş ve saldırganlığın yarattığı büyük yıkımlara ve acılara karşı dünyanın her tarafında proleter kitle hareketlerinin ve halk isyanlarının yeni bir tarihi evresine girmiş bulunuyoruz. Dünyanın bir dizi bölgesinde halk ayaklanmaları patlak veriyor, işçi ve emekçi mücadeleleri yayılıp güçleniyor. Bunun Türkiye’de de olması kaçınılmazdı. Nitekim böyle de oldu. Türkiye günlerdir devam eden gerçek bir halk hareketiyle sarsılıyor. Onyıllardır Türkiye’ye egemen olan ağır bir siyasal gericilik ve boğucu toplumsal durgunluk derinden derine büyük patlama dinamiklerini biriktiriyordu. Bunun ne zaman, nasıl ve hangi vesileyle patlayacağı bilinemezdi. Ama devrimci sınıf ve tarih bilincinin ışığında topluma bakmasını bilenler için bu birikimin bir patlamaya dönüşeceği kesindi. Taksim Gezi Parkı’nı korumak için başlatılan küçük bir eylem ve bu eylemi dağıtmak amacıyla başvurulan polis terörü, tüm Türkiye’ye yayılan büyük bir halk hareketinin kıvılcımı oldu. İşçiler, emekçiler, kadınlar ve gençler çürümüş sermaye rejiminin temsilcisi AKP iktidarına karşı ayağa kalktılar. Sömürüye, yoksulluğa, işsizliğe, aşağılanmaya, köleliğe, hiçe sayılmışlığa, ayrımcılığa, eşitsizliğe ve emperyalizme uşaklığa isyan ettiler. Türkiye genelinde yüzbinleri bulan insan seli, günler boyu sermaye sınıfının bekçiliğini yapan polis sürülerinin ölçüsüz terörüne karşı ölümü göze alan büyük bir direniş sergileyerek sokakları ve alanları özgürleştirdiler. Böylece sadece kendi güçlerinin farkına ve bilincine varmakla kalmadılar, gerici-dinci AKP iktidarına büyük bir politik ve moral darbe vurdular. Emeğimizi ve alınterimizi acımasızca sömürüp bizi yokluğa ve yoksunluğa mahkum eden, Kürt halkına onyıllardır köle muamelesi yapıp kan kusturan, müslüman kardeşim dediği alevi emekçilerini temel haklarından yoksun bırakıp her gün aşağılayan, bütün azınlıkları ve farklı inanç gruplarını yok sayıp baskı uygulayan, irademizi hiçe sayarak tam bir küstahlıkla nasıl yaşayacağımız hakkında fetva veren, ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını ağababaları olan emperyalistlere peşkeş çeken, doğayı ve çevreyi hoyratça yağmalayıp satan gerici-dinci AKP iktidarı unutamayacağı bir ders aldı. Hiç kimsenin beklemediği bir anda patlak veren ve dalga dalga yayılan bu büyük halk hareketi aynı zamanda Türkiye’de yeni bir dönemin de önünü açmış oldu. Emekçi kardeşler! Bu rejimin bugünkü bekçisi AKP iktidarı gelmiş geçmiş en ikiyüzlü, en sinsi ve en kalleş sermaye iktidarlarından biridir. Bu düzen tüm kurumlarıyla hala ayaktadır. Onlar, şimdilik geri çekildiler, ama bu geçicidir. Şu ya da bu vesileyle halka yeniden saldırmak için pusuda bekliyorlar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın vaazlarının da hiçbir inandırıcılığı yoktur. İkisi de işçi ve emekçilere düşmanlıkta sınır tanımayan Tayyip Erdoğan’ın dava arkadaşlarıdır. Türkiye’deki kanlı ve kirli icraatlarının tümünde onların da parmağı var. Bu iki dinci-gerici zat, iktidar her zorda kaldığında ortaya çıkıp “durun, iyi şeyler olacak” diyorlar, ama tersi oluyor. Onların “iyi şeyler olacak” dediklerinde nelerin olacağını ise kardeş Kürt halkının özgürlük mücadelesinden biliyoruz. Bu rejim var oldukça iyi şeyler olmayacak, bu kesindir. Türkiye’nin işçi, emekçi, Kürt ve alevi düşmanı düzeninin bir de CHP türü savunucuları var. Emekten ve emekçiden yana olduklarını söylüyorlar, ama bu kocaman bir yalandır. Onlar da bu düzenin bir parçasıdırlar. Kendiliğinden düzene yönelen halk hareketi, onları en az diğerleri kadar tedirgin etmektedir. Bu nedenledir ki, günlerdir ülkenin her yerinde halka kan kusturan dinci-gerici AKP iktidarına, “halktan özür dileyin, bu kavga sona ersin” diye telkinlerde bulunuyorlar. Amaçları, mücadele içinde özgürleşen, bununla da kalmayıp, alanları özgürleştiren kitleleri düzenle barıştırmaktır. Ama nafile! Bu düzenle barış olmaz, bu düzen ancak aşılır. Gitgide yayılıp büyüyen halk hareketinin en önemli derslerinden biri de budur. Kardeşler! Bu düzende iki temel sınıf vardır; işçi sınıfı ve burjuvazi. Bu düzende toplumsal zenginlikleri işçi sınıfı üretmektedir. Fakat zenginlikler asalak bir sınıf olan burjuvazinin elinde bulunmaktadır. Yaşadığımız yıkımların, yoksulluğun, cehaletin, aşağılanmanın, kâbusumuz haline gelen işsizliğin, eğitim ve sağlık imkânlarından yoksunluğun; özetle tüm kötülüklerin kaynağı, toplumsal zenginlikleri özel mülkiyet tekelinde bulunduran burjuvazinin iktidarda olmasıdır. Öyleyse mücadelemizin hedefinde de bu asalak sınıf olmalıdır. İnsanın insana kul olmadığı, gündüzlerinde sömürülmediğimiz, gecelerinde aç yatmadığımız, tüm sömürü kapılarının kapalı olduğu, her yerde her şeyin kardeşçe paylaşıldığı, herkesin bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşadığı bir düzen istiyoruz. İşte bu sosyalizmdir. Sosyalizm her şeyden önce özgürlük ve eşitlik demektir. O halde devrim ve sosyalizm kavgasını yükseltmeliyiz. Komünistler olarak, günlerdir dur durak demeden Taksim’i, Kızılay’ı ve Konak Meydanı’nı zapt eden, ülkenin her yerini bir direniş alanı haline getiren tüm uluslardan işçi sınıfımızı, emekçileri, özgürlük ve eşitlik isteyen Kürt halkını, inandığı gibi yaşamak isteyen alevi emekçilerini, kısacası, yaşanılabilir bir dünya, yani sosyalizm özlemi içinde olan herkesi, direnişin coşkusuyla ve en içten devrimci duygularımızla selamlıyor, “Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!” şiarı ile devrimci seferberliği büyütmeye çağırıyoruz. Yaşasın Taksim direnişimiz! Kahrolsun sermaye diktatörlüğü! Kahrolsun ücretli kölelik düzeni! Yaşasın Devrim ve Sosyalizm! Türkiye Komünist İşçi Partisi Yurtdışı Örgütü Haziran 2013