1-TEKSTİL VE KONFEKSİYON EKONOMİSİNE ETKİLERİ TİCARETİNDEKİ KÜRESEL GELİŞMELERİN TÜRK Turan Atılgan ve Seher Kanat-Ege Üniversitesi Özet Tekstil sektörü yapısı itibariyle kalkınmanın ve uluslararası ticaretin ilk temel faktörlerinden birisidir. Sektörün tüketim ve üretim alanının çok geniş olması nedeniyle küresel ticaretteki boyutu hemen her sene ortalamaların üzerinde artış göstermektedir. Sektörün dünya ve Türk ticaretindeki etkisi sadece ekonomik boyutta değil aynı zamanda kültürel, sosyal ve siyasi boyutlardadır. Sektör ülkemizin uluslararası ticaretinde yüz akı olan sektörlerin başında gelmekte ve dünya ticaretinde hem tekstilde hem de konfeksiyonda yedinci sırada yer almaktadır. Sektör son yıllarda hızla kabuk değiştirerek katma değeri yüksek markalı ürünlere ve teknik tekstillere yönelmiştir. Sektör mevcut yapısıyla ihracatın yaklaşık %20’sini, imalat sanayi istihdamının %27’sini, imalat sanayindeki işletmelerin de %20’sini oluşturmaktadır. Sektör ekonomik katkılarının yanı sıra bölgesel gelişmişlik farklarının ortadan kaldırılmasına, kadınların istihdamına ve sosyal hayata katılmalarına da önemli katkılar sağlamaktadır. Bu çalışmada küresel ticaretteki gelişmelerin ışığında tekstil ve konfeksiyon sektörünün Türk ekonomisine ve sosyo-kültürel yapısına olan etkileri analiz edilerek geleceğe yönelik projeksiyonlamalarda bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Küresel gelişmelerin ekonomiye etkileri, tekstil ve konfeksiyon sektörü JEL Kodları: F60, L67 2-İKTİSADİ DALGALANMALAR, KRİZLER VE SERMAYE BİRİKİMİ: TÜRKİYE EKONOMİSİ ÜZERİNE BİR İNCELEME Selim ÇAKMAKLI- Mersin Üniversitesi, Kenan Lopçu- Çukurova Üniversitesi Özet Kapitalist üretim sistemi makro ekonomik değişkenlerin belirli bir süre arttığı ve daha sonra artış hızının yavaşladığı ve hatta azalış gösterdiği iktisadi dalgalanmalar halinde gelişmektedir. Söz konusu iktisadi dalgalanmalar tüm kapitalist sistemi kapsamakta fakat her ülkenin kendi iç dinamikleri nedeniyle farklılıklar gösterebilmektedir. Bu çalışmanın amacı Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar Türkiye Ekonomisinde gerçekleşen iktisadi dalgalanmaları ve bu dalgalanmalar içerisinde oluşan iş çevrimlerini incelemek ve çevrim sırasında oluşan krizler ile kriz sonrası uygulanan iktisat politikalarının sermaye birikimi bağlamında karşılaştırmalı bir analizini yapmaktır. Bu amaçla Türkiye ekonomisindeki dalgalanmalar belirlenecek ve GSYİH serisindeki kırılmaları belirlemek için tek ve çoklu kırılmaya izin veren istatistiksel testler kullanılacaktır. Türkiye Ekonomisinde gözlemlenen dalgalar ve çevrimler dünya ekonomisindeki gelişmelerle paralellik göstermektedir. Çevrimler sırasında oluşan krizler ise bir yandan dünya ekonomisindeki gelişmelerden, diğer yandan ise ülkenin kendi iç dinamiklerindeki gelişmeler sonucu, sermaye birikim modellerinde oluşan tıkanmalardan kaynaklanmaktadır. Krizler karşısında uygulamaya konulan iktisat politikaları da özünde, sermaye birikim sürecinde ortaya çıkan bu tıkanmaların önünü açmayı amaçlamıştır. Bu çalışmada yapılan analizler yoluyla, günümüzde geçerli sermaye birikim modelinin ancak daha düşük büyüme potansiyeli, daha düşük (ve istikrarsız) büyüme oranları, yüksek işsizlik ve artan toplumsal eşitsizlik gibi maliyetlere katlanılarak sürdürüldüğü ileri sürülecektir. Anahtar Sözcükler: Türkiye Ekonomisi, iş çevrimleri, sermaye birikimi, kriz JEL:E01, E11, E32 3-KADIN-ERKEK ÜCRET AYRIMCILIĞI VE TOPLUMSAL CİNSİYET: YÜKSEKÖĞRETİM MEZUNLARI Hasan Tekgüç ve Dilek Cindoğlu- Mardin Artuklu Üniversitesi Değer Eryar- İzmir Ekonomi Üniversitesi Özet Bu çalışmada yükseköğretim diplomalı kadın ve erkekler arasındaki ücret farklarını 2004 ve 2011 yılları için inceledik. Bu alanda Türkiye için yapılan çalışmaların en büyük eksiklikleri yükseköğretim mezunu olan ve olmayan kadınlar arasında istihdam oranları farkının (%65’e %25) dolayısıyla da işgücüne katılım kararının (seçilimin) göz önünde bulundurulmamasıdır. Bu metodolojik tercihten dolayı genelde kadın-erkek ücretleri arasında fark bulunmadığı veya kadınlara pozitif ayrımcılık yapıldığı sonuçlarına ulaşılmaktadır. Çalışmamızda ise farklı olarak yükseköğretim mezunlarına odaklandık ve 2-evreli bir analiz yaptık: ilk evrede Heckman yöntemiyle işgücüne katılım kararını dikkate alındıktan sonra ikinci evrede Oaxaca-Blinder ayrıştırma analizini uyguladık. TÜİK’in 2004 ve 2011 İşgücü Anketleri çalışmanın verisini oluşturdu. İşverenler, kendi hesabına çalışanlar, ücretsiz aile işçileri, yarı zamanlı ve sigortasız işlerde çalışanları örneklemin dışında tuttuk. Sonuç olarak 2011 itibariyle yükseköğretim mezunu çalışan kadınların %85’i ve erkeklerin de %82’i örnekleme dâhil edilmiştir. 2004 yılından 2011 yılına, görünen kazanç farkı %9’dan %11’e artmıştır. Heckman yöntemiyle işgücüne katılım göz önünde bulundurulduğunda ise kadın erkek ücret farkı 2004 için %10 (%6 donanım farkı, %4 ayrımcılık) 2011 için ise %17 (%4 donanım farkı, %13 ayrımcılık)olmuştur. Diğer bir deyişle 2004 ile 2011 yılları arasında kadın erkek donanım farkı azalırken kadına karşı negatif ayrımcılık artmıştır. Anahtar kelimeler: işgücü piyasası, ücret ayrımcılığı, Oaxaca-Blinder ayrıştırma yöntemi JEL: J16, J21, J31 4-TÜRKİYE VE GÜNEY KORE EKONOMİLERİ NEDEN BİRBİRİNDEN AYRIŞTI? MAKRO VE MİKRO GÖZLEMLER Pınar Erdem ve Cihan Yalçın- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Özet 1980-20012 döneminde Güney Kore kişi başı milli geliri olarak Türkiye’den iki kattan fazla büyüme göstermiştir. Bu gözlemden yola çıkılarak bu çalışmada, 1980’lerin başına kadar temel ekonomik göstergeleri benzer olan Türkiye ve Güney Kore’nin takip eden yıllarda ekonomik büyümelerindeki ayrışmanın nedenleri tartışılmaktadır. Çalışmada öncelikle, iki ülke ekonomisinin makroekonomik göstergelerindeki farklılıklar üretim fonksiyonunu oluşturan temel bileşenler çerçevesinde irdelenmiştir. Güney Kore’nin verimlilik ve eğitim alanında göstermiş olduğu güçlü performans ile uygulanan sanayi politikaları iki ekonominin büyüme oranlarındaki ayrışmada önemli rol oynadığı gözlenmiştir. Bu politikaların bir sonucu olarak, reel sektör firmaları özelinde gerçekleştirilen ilerlemeler, söz konusu ayrışmanın mikro düzeydeki kaynağı olmuştur. Bu bağlamda, iki ülkenin borsada işlem gören firma verileri kullanılarak söz konusu makro politikaların mikro yansımaları analiz edilmiştir. İki ülke firmaları performanslarını etkileyen başlıca faktörlerin uzun vadeli ve iyi koşullarda borçlanabilme, sermaye yatırımlarının desteklenmesi, dış pazarlara erişimde uygulanan strateji, ekonomi politika uygulamalarındaki istikrar olduğu gözlenmiştir. Sonuç olarak, ortalama bir Güney Kore firmasının, 2000’i yıllar öncesinde Türkiye’deki ortalama bir firmaya göre daha yüksek yatırım, özvarlık ve karlılık oranlarına sahip olduğu, daha uzun vadede borçlandığı, daha fazla ihracat yaptığı ve daha yüksek işgücü verimliliğine sahip olduğu tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Büyüme, verimlilik, şirket bilançoları, kamu politikaları JEL Kodları: H32, O1, G3 5-TÜRKİYE’DE KARBON EMİSYONU VE EKONOMİK BÜYÜME ARASINDAKİ İLİŞKİ; YENİ BİR YAKLAŞIM Mustafa Emir Yücel- Ankara Üniversitesi Özet Bu çalışmada, Çevresel Kuznet Eğrisi Hipotezi (EKC) Türkiye için 1960-2010 yılları arasında incelenecektir. Gelir ve karbon emisyonu arasındaki ilişki, kısa ve uzun dönem katsayıları farklı analizlerle elde edilerek saptanacaktır. Uzun dönem gelir elastikiyeti kısa dönem gelir elastikiyetinden küçük olması durumunda EKC hipotezinin geçerli olacağı kabul edilecektir. Çalışmanın literatüre katkısı, çoklu bağıntı problemi olmadan yapılacak analizlerle elde edilecek olan sapmasız gelir katsayılarından sonra, EKC dönüm noktasını (Turning Point) simülasyon yöntemiyle hesaplanacak olmasıdır. Anahtar Kelimeler: Çevresel Kuznets Eğirisi, Zaman Serisi Analizi JEL Kodları: Q53 C22 6-KAMU POLİTİKALARI İLE BÜTÇELERİNİN ETKİLEŞİMİ: TÜRKİYE İÇİN DİRLİK TEMELLİ TOPLUMSAL CİNSİYETE DUYARLI BÜTÇELEME ÖRNEKLERİ Gülay Günlük Şenesen- İstanbul Üniversitesi Özet Kamu politikaları toplumdaki kadınların ve erkeklerin yaşamları üzerindeki etkilerinin farklı olabileceğini öngörmediğinde cinsiyetler arasındaki eşitsizliklerinin pekiştirilmesine yol açmaktadır. Bu politikaların toplumsal cinsiyet etkilerini analizinin, yani toplumsal cinsiyet denetiminin başlıca bileşeni kamu harcama ve gelirlerinin yapısıdır. Çünkü bütçeler iktisadi, siyasi, toplumsal öncelikleri ve tercihleri yansıtırlar. Kamu hizmetlerine ilişkin harcama ve gelirlerin bileşimi toplumdaki kaynak dağılımını hem belirler, hem de toplumdaki kaynak dağılımı tarafından belirlenir. Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (TCDB) yaklaşımı kamu harcama ve gelirlerinin erkekler ve kadınlar üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkilerinin izlenmesine olanak sağlar. Dirlik Temelli Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (DTCDB) yaklaşımı ise sadece bütçe uygulamalarının kadınlar ve erkekler açısından farklı sonuçlar yarattığı noktasından hareket etmez, bu uygulamaların yerleşik nüfusun bireysel ve toplumsal dirliğini nasıl dönüştürdüğünü de irdeler. Buna göre, dirlik kadınlar ve erkeklerin yapabilirliklerinin bir listesi olarak tanımlanır ve bu liste merkezi/yerel yönetimin fonksiyonları, sorumlulukları ve siyasi amaçları ile ilişkilendirilir. Bu çalışmada Türkiye’de genel/merkezi bütçe ile yerel bütçe yapıları DTCB yaklaşımı ile incelenmekte, farklı bölgelerdeki Birleşmiş Milletler Ortak Programı’nın Kadın Dostu Kent Projesi (BMOP KDKP) kapsamındaki 5 kent ile aynı bölgedeki (BMOP KDKP) kapsamı dışındaki 5 kentin bütçe yapıları karşılaştırılmaktadır. Bu karşılaştırma üzerinden cinsiyetler arası eşitliği sağlayabilecek yerel kamu politikası ile bütçesinin uyumlaştırılmasına yönelik öneriler sunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Refah, Kamu Bütçesi, Yerel Yönetimler, Yapabilirlikler JEL Kodları: I31, B54, H7 7-BİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ SÜRERKEN: İZMİR ÖRNEĞİ BÜTÇESİNDE KADINLARIN DİRLİĞİNİN İZİNİ Yelda Yücel- İstanbul Bilgi Üniversitesi, Ayşegül Yakar Önal- İstanbul Üniversitesi Özet Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesi toplumsal refahın artırılmasının önkoşullarından biridir. Merkezi veya yerel düzeyde kamu bütçelerinin harcamalar ve gelirler yoluyla toplumdaki kaynak dağılımı üzerindeki etkisi, kamu sektörünü bu eşitsizliği gidermede önemli bir aktör haline getirir. Bu amaçla, özellikle Avrupa Birliği ülkelerinin ve uluslararası kuruluşların gündeminde, bütçenin tasarım, uygulama ve denetleme süreçlerine toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderme perspektifinin yerleştirilmesinin amaçlandığı Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (TCDB) çalışmaları bulunmaktadır. TCDB yaklaşımı içerisindeki eleştiriler, kuramsal temelini “yapabilirlikler yaklaşımı”ndan alan Dirlik Temelli Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme yaklaşımının geliştirilmesine neden olmuştur.Kadınların ve erkeklerin dirliğinin (well-being) tüm boyutlarıyla ele alınmasının hedeflendiği bu yeni yaklaşıma göre, kamunun kaynak dağılımı kişilerin yapabilirlik evrenine göre denetlenir. Bu çalışmada, İzmir Büyükşehir Belediyesi bütçesi Dirlik Temelli TCDB yöntemiyle incelenecek, Büyükşehir Belediyesi’nin (BB) kaynak dağılımı yapabilirlikler evrenin farklı boyutlarıyla birlikte,belediye fonksiyonları ve sorumlu birimler ile eşleştirilerek analiz edilecektir. İzmir incelenen dönemde iktidardan farklı bir yönetime sahip; kadınların işgücüne ve toplumsal hayata katılımının yüksek olduğu; büyükşehir olması sebebiyle ölçek olarak en büyük şehirlerden biridir. Buna göre, çalışmada İzmir BB’nin kadınların toplumsal yaşam içinde görünürlüğüne ve katılımına eşlik eden bir toplumsal cinsiyet perspektifini bütçeleme süreçlerine dahil edip etmediği tartışılacak; “Kadın Dostu Kent” taahhütnamesini imzalayan bir şehir olarak, bu taahhütlerin belediye bütçesine yansıması olup olmadığı araştırılacaktır. Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Refah, Kamu Bütçesi, Yerel Yönetimler, Yapabilirlikler JEL Kodları: I31, B54, H7 8- KADIN DOSTU KENT PROJESİ KAPSAMINDA KADINLARIN DİRLİĞİNİN İZİNİ SÜRERKEN: ŞANLIURFA ÖRNEĞİ Ayşegül Yakar Önal-İstanbul Üniversitesi, Nuray Ergüneş- İstanbul Üniversitesi, Yelda Yücelİstanbul Bilgi Üniversitesi Özet 2000’li yıllardan bu yana özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde ve dünyada az sayıda ülkede bütçenin tasarım, uygulama ve denetleme süreçlerine toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderme perspektifinin yerleştirilmesinin amaçlandığı Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (TCDB) çalışmaları yapılmaktadır. TCDB uygulaması içinde, kuramsal temelini “yapabilirlikler yaklaşımı”ndan alan Dirlik Temelli Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçeleme (DTCDB) yaklaşımı, kadınların ve erkeklerin dirliğinin (well-being) tüm boyutlarıyla ele alınmasını hedeflemekte ve kamunun kaynak dağılımının kişilerin yapabilirlik evrenine göre denetlenmesini öngörerek bütünlüklü bir yöntem önermektedir. Çalışmada, Şanlıurfa Belediyesi’nin bütçesi DTCDB yöntemiyle incelenecek, Belediye’nin kaynak dağılımı yapabilirlikler yaklaşımının farklı boyutlarıyla birlikte, belediye fonksiyonları ve sorumlu birimler ile eşleştirilerek analiz edilecektir. İncelenen dönemde bir il belediyesi olan Şanlıurfa Belediyesi, 12.11.2012 tarihli 6360 Sayılı Kanun ile büyükşehir belediyesine dönüştürülmüştür. Kanun, 30 Mart 2014 mahalli idareler genel seçimleri sonrasında uygulamaya konulmuş ve bu tarihten itibaren Şanlıurfa büyükşehir belediyesi olmuştur. Buna rağmen, illerin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında 73. sırada yer alan Şanlıurfa’da kadınların işgücüne ve toplumsal hayata katılımı oldukça düşüktür. Bununla birlikte, Şanlıurfa “Kadın Dostu Kent” taahhütnamesini de imzalamış bir şehirdir. Dolayısıyla, bu çalışmada, kadınların her alandaki görünürlüğünü olumlu etkilemesini beklediğimiz, toplumsal cinsiyetin anaakımlaşmasını temsil eden kadın dostu kent taahhütlerinin Şanlıurfa Belediyesi’nin bütçesine ne ölçüde yansıdığı, Şanlıurfa’nın il belediyesi olarak son performans programı olan 2013 Performans Programı temelinde incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Toplumsal Cinsiyet, Refah, Kamu Bütçesi, Yerel Yönetimler, Yapabilirlikler JEL Kodları: I31, B54, H7 9- TÜRKİYE EKONOMİSİ AÇISINDAN ORTA GELİR TUZAĞI VE VERİMLİLİK Şeref Saygılı- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Cengiz Cihan- UNDP, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Özet Gelişmiş ülkelerin refah düzeyine yakınsama gelişmekte olan ülkelerdeki iktisadi ve sosyal politikaların temel amacıdır. Ancak, 1960’lı yıllardan günümüze farklı gelişmişlik düzeylerindeki ülkelerin performansları değerlendirildiğinde G. Kore, İsrail, İrlanda gibi az sayıda ülkenin gelişmiş ülkeler sınıfına yükselebildiği, Latin Amerika ve Ortadoğu’dakiler başta olmak üzere çok sayıda ülkenin kayda değer bir gelişme gösteremediği görülmektedir. Orta gelir tuzağı ülkelerin uzun bir süre belirli bir gelir eşiğini aşamaması olarak tanımlanmaktadır. Sorun özünde ülkelerin sanayi sektörü öncülüğünde belirli bir gelişmişlik düzeyini yakaladıktan sonra bu sektörde meydana gelen rekabet gücü kayıpları ve zayıflayan verimlilik artışına paralel olarak hızla ticarete konu olmayan hizmet sektörlerinin genel ekonomi içerisinde öne çıkmasıyla ilişkilendirilmektedir. Ekonominin hızla hizmetler sektörleri öncülüğünde büyümeye başlaması potansiyel büyüme oranında düşüşlere ve gelişmiş ülkelerin kişi başına gelir düzeyini yakalama perspektifinden uzaklaşılmasına neden olmaktadır. Orta gelir tuzağı Türkiye ekonomisi için de yakın zaman içerisinde tartışılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, başka ülke deneyimleri ile karşılaştırmalı olarak, arz yönlü dinamiklerinin gelişimine ilişkin göstergeler kullanılarak Türkiye ekonomisi için orta gelir tuzağının geçerli olup olmadığı tartışılmaktadır. Elde ettiğimiz sonuçlar kişi başına gelir bakımından Türkiye ekonomisinin, ağırlıkla sermaye birikimi kaynaklı olarak, gelişmiş ülkelere yakınsama eğiliminde olduğunu, ancak yakınsama hızının geçmiş dönemdeki başarılı ülkelerinin oldukça gerisinde olduğunu göstermektedir. İşgücü arzı (nüfus dinamikleri) önümüzdeki dönemde olumlu bir görünüme sahip olmasına karşın sermaye birikim hızında ve toplam faktör verimliliğinde son yıllarda gözlenen zayıflama Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranını sınırlandırabilecek faktörler olarak öne çıkmaktadır. Ekonomik faaliyetler içerinde sanayi sektörünün payındaki gerilemenin durdurulması orta gelir tuzağından kurtulmak açısından önem arz etmektedir. Anahtar Kelimeler: Orta gelir tuzağı, verimlilik JEL Kodları: A10, H00 10- ŞANS OYUNLARINDA KİME NE ÇIKIYOR? TÜRKİYE’DE KAMUYA GELİR AKTARIMI AÇISINDAN BİR DEĞERLENDİRME Gülay Günlük Şenesen-İstanbul Üniversitesi Özet Devlet eliyle oynatılan/düzenlenen şans oyunlarında dağıtılmayan ikramiyelerden kalan net kârlar kamu gelirlerine katkıdır. Bu gelirler kimi durumlarda belirli (eğitim, sağlık, spor, kültür, çevre gibi) “yararlı” kamu hizmetlerine tahsis edilerek bu hizmetlere ek finansman olanağı sağlamakta, kimi durumda ise özel tahsisat gözetilmeden genel bütçe gelir havuzuna aktarılmaktadır. Türkiye’de kamusal şans oyunlarını düzenleyen Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü’nün (MPİGM) gelirlerinin bir bölümü (2012’de % 44) katılımcılara ikramiye olarak dağıtılmakta, “hâsılat ile diğer gelirler toplamından ikramiyeler, şans oyunları vergisi, yatırım ve işletme giderleri düşüldükten sonra kalan tutar” (2012’de % 43) ise kamu gelirlerine eklenmektedir. 2008 yılına kadar belirli kurum aktarımları söz konusu iken, yakın dönemde kurumsal dağıtım Maliye Bakanlığı’nın yetkisindedir. Savunma Sanayii Destekleme Fonu (SSDF), Tanıtma Fonu, Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu arasında 2008 yılına kadar en yüksek kurum payı SSDF’ye aittir. SSDF’nin diğer gelir kaynakları vergi tahsisatı ile genel bütçeden aktarımlardır. Bu çalışmanın birinci amacı, 1985-2012 dönemi için SSDF’nin gelir kaynaklarının bileşenleri ile şans oyunları gelirlerinin kamuya kurumsal kaynak aktarımı örüntülerini irdelemektir. İkinci amaç ise toplumun şans oyunlarına katılım davranışını makro düzeyde özel yarar (tüketim) ve kamu yararı (güvenlik-silahlanma) ikilemi bağlamında ekonometrik model tahmini ile sorgulamaktır. Anahtar Kelimeler: Bütçe, şans oyunları, güvenlik, savunma JEL Kodları: H20, H30, H56, H57 11-TÜRKİYE’DE MALİ DİSİPLİN UYGULAMASI VE BU UYGULAMA ÇERÇEVESİNDE MALİ KURAL YAKLAŞIMI Neslihan KARAÇAM- Gazi Üniversitesi Özet Mali disiplin, bir devletin kamu gelir ve giderleri arasında bir dengenin mevcut olması ve bir mali yıl içerisinde kamu gelirlerinin giderlerini finanse edebilme şeklidir. Kamu gelir ve giderleri arasında ortaya çıkan dengesizlik bir ülkenin ekonomik yapısında ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bu bağlamda bir ülke ekonomisinde istikrarın sağlanabilmesi için mali disiplinin sağlanması gerekmektedir. Günümüzde birçok ülke mali disiplinin sağlanmak amacıyla mali kurallar uygulamaktadır. Ülkemizde de 2001 yılından beri mali disiplinsizliğini önlemek amacıyla mali kurallar uygulanmaktadır. Bu kapsamda ülkemizde mali disiplini önlemek amacıyla uygulanan mali kurallar hakkında bilgi verilerek, bu mali kuralların ülke ekonomisinin ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte olup olmadığı tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Mali disiplin, mali kural, kamu gelir-gider dengesi Jel kodu: E62, H30, 12-YIĞILMA EKONOMİLERİ ÇEVREYİ KİRLETİYOR MU? Gamze Kargın Akkoç- Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Özet İktsadi analize mekan boyutunu katan Yeni Ekonomik Coğrafya yaklaşımı(YEC), 1990’lı yılların sonunda Paul Krugman tarafından geliştirilmiş yeni bir iktisadi analiz ve iktisadi yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. YEC yaklaşımının temel analiz araçlarından ve sonucu olarak nitelendirebileceğimiz bir dalı olan yığılma ekonomileri de iktisadın mekan ve yoğunlaşma boyutu ile birlikte bazı sektörlerin neden belli yerlerde yığılmalar gösterdiği konularını ele almaktadır. Özellikle yığılma ekonomileri, artan getiri ve dışsallıkların ilgili bölgede yarattığı etkiler bölgeye özgü politikalar yaratılması açısından önem taşımaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’ de imalat sanayii boyutunda sektörel yığılmaların, yığılma ekonomilerinin türleri olan kentleşme ve yerelleşme ekonomilerinin belirlenmesi ile birlikte; yığılma ekonomileri analizi sonucunda bulunan anahtar sektörlerin ekonomik bölgeler bazında çevre kirliliği üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunun araştırılmasıdır. Kısacası bu çalışma ile yığılma ekonomileri, iktisadi açıdan artan getiri ve pozitif dışsallıklara sebep olurken aynı zamanda çevreyi kirletiyor mu sorusuna ekonometrik bir analiz ile cevap aranmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yığılma Ekonomiler, Yeni Ekonomik Coğrafya, Çevre Kirliliği, Ekonometri JEL Kodları: C01, L6, Q5 13-UMUTSUZ EV KADINLARI’NDAN UMUTSUZ ÇALIŞAN KADINLARA Yavuz Yayla- Gazi Üniversitesi Özet Modern dünyanın toplumsal, siyasal ve iktisadi yapılarında köklü bir dönüşümü ifade eden küreselleşme kapitalist üretim biçimlerini ve ücretli-emeğin mevcut sınırlarını daha ileriye taşıyıcı eğilimleri de bünyesinde taşımaktadır. Hardt ve Negri, İmparatorluk isimli manifestolarında kapitalizmin içsel dinamiğini şu şekilde tanımlamaktadırlar: “Sermaye var olduğu andan beri bir dünya gücü ya da tek dünya gücü olmaya eğilim duyar” (Hardt ve Negri, 2003: 239). Her şeyi kapma aygıtı olarak çalışan kapitalizm “insan ilişkilerini düzenlemekle kalmaz, doğrudan insan doğası üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışır...bu yüzden...biyo-iktidarın paradigmatik biçimidir” (Hardt ve Negri, 2003: 21). Hardt ve Negri’nin İmparatorluk olarak betimledikleri ve küreselleşme ile birlikte daha çok entegre hale gelen dünya kapitalizmiyle üretim, enformal, esnek, güvencesiz, daha düşük ücret düzeyleriyle gerçekleştirilir tarza bürünmüştür. Entegre kapitalizm üretim ve yeni-üretim sürecini kesintisiz devam ettirebilmek için üretim aygıtına yeni bir özneyi çağırmıştır: Kadınlar. Kadınlar, kapitalist üretim sürecinde hep gizli bir özne olarak yer aldılar: İşgücü üretim makinesi, erkek üretim sürecinin arzu nesnesi. İktisadi hayatın işleyişi ağır endüstriyel biçimlerden hafif endüstriyel biçimlere ve günümüzdeki bilişsel ekonomilere kaydıkça kadın asli üretim makinası haline gelmeye başladı. Biz bu çalışmada kadınların evrensel proleterin bir parçası haline gelme sürecini kanonik düşünürlerin söylemleri çerçevesinde tartışıp, Türkiye’de bankacılık ve finans sektöründe çalışan kadınların, çalışma hayatında karşı karşıya kaldıkları cinsiyete dayalı ayrımcılık olgusunu yüz yüze görüşmeler ve anket yöntemiyle değerlendirmeye çalışacağız. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Kadın İstihdamı, Cinsiyete Dayalı Ayrımcılık, Yabancılaşma JEL Kodları: J71, J08 14-2001 KRİZİ SONRASINDA BÜTÇE DIŞI KAMU MALİ YÖNETİM SİSTEMİNİN MALİ DİSİPLİNİ SAĞLAMAYA YÖNELİK İSTİKRAR PROGRAMLARI ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ Gözde Eş- Gazi Üniversitesi Özet 1980 sonrası sermaye hareketlerinin serbestleşmesi ile birlikte Türkiye ekonomisi,dış şoklara daha duyarlı hale gelmiş ve 1990’lı yıllarla birlikte bu duyarlılık nedeniyle krizlerin yaşanma sıklıkları artmıştır. Yaşanan krizlerle birlikte borçlanma ve bütçe açıklarında artışlar meydana gelmeye başlamıştır. Türkiye’de yaşanan bütçe açıkları, bu bütçe açıklarının bütçe üzerinde yarattığı olumsuz etki ve borçların sürdürülemez boyutlara ulaşması nedeniyle mali disiplini sağlamaya yönelik bir takım politikaların uygulanmasının gerekliliği tartışılmaya başlanmıştır. Uluslararası Finansal Kuruluşlar tarafından desteklenen istikrar programları temelde üç ortak özellik taşımaktadır. Bu ortak özellikler, para programları, yapısal reform düzenlemeleri ve kamu açıklarını kapatmaya yönelik politikalar olarak sayılabilmektedir. Kamu açıklarını kapatmaya yönelik politikalar, mali disiplinin sağlanması ve faiz dışı fazlanın verilmesine odaklanmaktadır. Ancak bütçe dışı fonlar, KİT’ler, yerel yönetimler, sosyal güvenlik kurumları, tarımsal destekleme politikaları, görev zararları gibi nedenlerle bütçeden yapılan transferlerin mali disiplini sağlamada önemli engeller oluşturduğu düşünülmektedir. Çalışmada mali disiplini sağlamaya yönelik istikrar programları çerçevesinde bütçe dışı kamu mali yönetim sisteminin yarattığı olumlu / olumsuz etkiler incelenmeye çalışılarak bu konuda bir takım çözüm önerileri üretilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Bütçe, mali disiplin, istikrar programları, faiz dışı fazla, Maastricht Kriterleri, mali kural. JEL Kodları: H61, H63, H72, H74. 15-TÜRKİYE’DE SANAYİLEŞMENİN CAN SUYU: İŞÇİ TASARRUFLARI Ferhat Akyüz- Ondokuz Mayıs Üniversitesi Özet Bu çalışmanın amacı 1930’lu yılların ortalarından 1980’li yılların ortalarına kadar Türkiye’nin sanayileşmesinde işçi( emek geliri ile geçinenlerin) tasarruflarının oynadığı rolün ne olduğunu incelemektir. 1930’lu yılların ortalarında uygulamaya konan I. Sanayi Planı Türkiye’de sanayileşmenin miladı olmuştur. Fakat 1960’lı yılların ortalarından itibaren Türkiye’de sanayileşme açısından yeni bir yola girildiği görülmektedir. İthal ikameci sanayileşme olarak da adlandırılan bu dönemde sanayileşme, mekân ve sektör bazında geniş kapsamlı olarak yeniden kurgulanmıştır.1930’lu yıllarda dünya genelinde maruz kalınan ekonomik kriz şartlarından kaynaklı olarak Türkiye’nin dış borçlanma yolu zora girmiştir. Bunun yanında Osmanlıdan kalan vergi sistemi lağvedilmiş ve tarımdan sanayi kaynak aktarımının yolu kesilmiştir. Bu yüzden sanayileşmenin finansmanında iç borçlanma (dâhili istikraz) yolu tercih edilmiştir. İç borçlanma yolu ile sanayileşmenin finansmanı söz konusu olduğunda yurt içi tasarruflar ve özellikle emek geliri ile geçinenlerin tasarrufları hayati önem arz etmiştir. Sözü edilen tasarruflar Osmanlı döneminde var olan ve daha düzenli bir yapıya kavuşan “sandık” mekanizması ile gerçekleştirilmiştir. Bu kurumların bünyelerinde biriken fonlar ya banka mevduatına ya da devlet borçlanma kâğıtlarına yatırmışlardır. 1940’lı yılların ortalarından itibaren sözü edilen sandıklar Emekli Sandığı ve İşçi Sigortaları Kurumları gibi sosyal güvenlik kurumlarına dönüştürülmüştür. Bu kurumlarda fonlarını sandıklar gibi ya devlet borçlanma kâğıtlarına yatırarak ya da mevduat halinde bankalarda değerlendirmişlerdir. 1960’li yılların ortalarından itibaren ise işçi tasarruflarının yanında sanayileşmeye yeni bir kaynak olarak yurt dışında çalışan işçilerin tasarrufları -işçi dövizleri- önem arz etmeye başlamıştır. 1930-1980 yılları arasında sanayileşme ve işçi tasarrufları arasındaki bağ kamu bankaları (Özellikle Devlet Yatırım Bankası ve Devlet İşçi ve Yatırım Bankası ) aracılığıyla kurulmuştur. Bu bağın en temel mekanizması devlet iç borçlanma kağıtları olmuştur. Çalışma için Devlet Yatırım Bankası, Devlet İşçi ve Yatırım Bankası ve ilgili sosyal güvenlik kurumlarının bilançolarını ve yıllık raporları, dönemin ulusal yayın yapan dergi ve gazeteler, devlet arşivleri cumhuriyet arşivi kataloglarında ve TBMM tutanaklarında araştırmalar yapılarak hem niceliksel hem de niteliksel veri derlemesi yapılacak. Çalışma ile günümüzde gelişen finansal piyasalar çerçevesinde önem kazanan finansal derinliğin Türkiye’de hep bir eğilim olarak var olduğunu kanıtlamak niyetlenilmektedir. Bu çalışmanın sonucunda işçi tasarruflarının finansal araçlarla ve özellikle devlet iç borçlanma kağıtları ile finansal derinlikte önemli bir rol oynadığını kanıtlamak amaç olacaktır. Anahtar Kelimeler: İşçi tasarrufları, sanayileşme, Türkiye JEL Kodları: J40, J45 16-YAZILIM SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİNDE BAŞARILI ÜLKE ÖRNEKLERİ VE TÜRKİYE ÇIKARIMLARI Murad Tiryakioğlu- Afyon Kocatepe Üniversitesi Özet Yazılım sektörü, günümüzde son tüketiciye yönelik faaliyet gösteren bir sektör olmasından ziyade birçok sektörde temel girdi özelliği taşıması sebebiyle özel bir önem taşımaktadır. Dolayısıyla her geçen gün gelişmekte ve iktisadi faaliyetler içindeki payı ve ticareti artmaktadır. Dünyadaki yazılım sektörünün büyüklüğü ve küresel oyuncuları incelendiğinde, sektörün ekonomik önemini kavramak çok daha belirgin olarak algılamak mümkündür. Yazılım sektörünün küresel görünümü, ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından belirleniyor gibi görünse de Hindistan, İrlanda, İsrail, Güney Kore gibi ülkelerin dikkat çekici gelişmeleri, sektörün geleceği açısından ortaya çıkabilecek yeni bir rekabet ortamına dikkat çekmektedir. Teknoloji kullanımının, mobil uygulamaların ve internet erişiminin artması yazılım sektörünün pazar payının ve hacminin genişlemesini sağlayacak ve bununla birlikte geriden gelen ülkeler için de yeni fırsatlar ortaya çıkacaktır.Yazılım sektörünü stratejik bir sektör olarak kabul eden ve sektördeki fırsatları ve potansiyeli değerlendirebilen ABD, Hindistan, İrlanda, İsrail, Brezilya ve son yıllarda ise Güney Kore ve Çin gibi başarılı ülke örnekleri, bu çalışmanın temel çerçevesini oluşturmaktadır. Bu örneklerin tecrübeleri ve Türkiye'nin mevcut durumu birlikte değerlendirildiğinde Türkiye için çeşitli çıkarımlar yapabilmek mümkün hale gelmektedir. Çalışma, bütünsel bir çerçevede yazılım sektörünün iktisadi kalkınma açısından önemini ve ülke tecrübelerini aktarmaktadır. Anahtar kelimeler: İktisadi kalkınmanın planlanması, Asya, Avrupa, ABD JEL Kodları: O32, O21, N70 17-YAZILIM SEKTÖRÜ: TÜRKİYE VE ANKARA BÖLGESİ İÇİN POLİTİKA ÖNERİLERİ Sıdıka Başçı- Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Özet İktisadi kalkınma tecrübeleri göstermektedir ki ülkelerin ekonomik gelişmişlik düzeyleri ile sahip oldukları dinamik şehirlerin sayısı doğru orantılıdır. Bu gözleme dayanarak, Türkiye’nin ekonomik gelişme sürecinde dinamik olan şehirlerin sayısının arttırılması gerekliliği üzerinde önemle durulması gereken konulardan birisidir. Nordhaus (2001)de de belirtildiği gibi, ekonomi yazınına yakın zamanda giren “yeni ekonomi” kavramı bilginin elde edilmesi, işlenmesi ve dönüştürülmesi ile birlikte dağıtımı süreçlerini kapsar. Bu süreç nitelikli işgücünün bilgisayar sisteminin fiziksel araçları ile yazılımları kullanması ile işler. Bu çalışmada Ankara Kalkınma Ajansı ve Stratejik Düşünce Enstitüsü tarafından hazırlanmış olan “Küresel Rekabet Sürecinde Ankara Yazılım Sektörünün Stratejik Önemi: Potansiyeli ve Politika Arayışları” (2014) raporunun bulgularına dayanarak özelde Ankara’nın ekonomik gelişimi genelde ise Türkiye’nin ekonomik gelişimi için yeni ekonomi kavramı çerçevesinde yazılım sektörüyle alakalı politika önerileri sunulmaktadır. Bu örnek şehir ile ilgili sunulan önerilerin diğer şehirlere de ışık tutacak nitelikte olması umulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yeni ekonomi, yazılım, ekonomik gelişme, Ankara JEL Kodları: O31, O33 18-BİLİŞİMİN BAŞKENTİ ANKARA: ANKARA KALKINMA AJANSI'NIN BİLİŞİM VİZYONU VE DESTEKLERİ Aytül Güngör ve Ömer Akkaya- Ankara Kalkınma Ajansı Özet Bilişim sektöründe Ankara diğer şehirlerimize kıyasla ön plana çıkmaktadır. Üniversite ve sanayi işbirliğinin kurulmasında çok önemli rol oynayan yaklaşık 50 Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nden 6’sı Ankara’dadır. Bu teknoloji geliştirme bölgelerinin faaliyetlerinin %58’i bilişim ve yazılıma yöneliktir. Bilişime yönelik ekonomik aktivitelerin yoğunluğu, sektörün girdileri olan güçlü eğitim kurumları, nitelikli insan gücü, ileri teknoloji odaklı sanayi oranı ve güçlü altyapı gibi faktörlerin ışığında Ankara’nın sektörde öncü bir pozisyonda olduğu görülmektedir. Bilişimin bölgedeki önemi ve sektörün gelişimine yönelik stratejiler, Ankara Kalkınma Ajansı koordinatörlüğünde hazırlanan “Yaşam Kalitesi Yüksek, Dünya İle Rekabet Eden, Düşünce ve Yeniliğin Başkenti Ankara” vizyonuna sahip 2011-2013 ve 20142023 Ankara Bölge Planlarında da yer bulmaktadır. Ankara Kalkınma Ajansı bölge planlarında ortaya konulan amaçlar ve hedefler doğrultusunda bölgedeki bilişim yatırımlarının artırılması, bilişime yönelik insan kaynağının geliştirilmesi ve farkındalığın artırılmasına yönelik destek ve koordinasyon faaliyetlerini sektördeki kurumlarla işbirliği halinde yürütmeye devam etmektedir. Ajans kurulduğu ilk yıldan itibaren Ankara’nın bilişimdeki potansiyelini ortaya çıkarma doğrultusunda 20 milyon TL hibe bütçesi ayırmıştır. Bundan sonra da Ankara’nın bilişim alanında ülkedeki lider pozisyonunu destekleyecek nitelikte, sektörün niş alanlarına yönelik kapasite oluşturulması, bu alanlarda ürün geliştirilmesi, marka oluşturulması ve uluslararası pazarlarda rekabet edilmesi yönünde proje ve hedefleri desteklemeye devam edecektir. Anahtar Kelimeler: Kalkınma Ajansı, Bölge Planı, Bilişim, Hibe, Ankara JEL Kodları: O30, O38, R11 19- TEŞVİK POLİTİKALARI VE SERMAYENİN MEKANSAL SAÇILMASI KAPSAMINDA 6. BÖLGE ÖRNEĞİ Hatice Aztimur- Harran Üniversitesi Özet Bölgeler arasındaki gelişme farklılıklarını azaltmaya yönelik politikalar sermaye birikiminin gereklilikleri ile paralel bir seyir izlemiştir. Sermaye birikim sürecinin erken aşamalarında kamu öncü rolünü gerçekleştirecek politikalara yer verirken ilerleyen aşamalarda sermayenin mekanla kurduğu ilişkiler kamu politikaları üzerinden yeniden belirlenmiştir. Kamu ve özel sektör yatırımlarının uygulanan politikalara bağlı olarak belirli bölgelerde yoğunlaşması, bölgeler arası gelişme farklılıklarının artması sonucunu doğurmuştur. Bölgeler arasındaki gelişme farklarını ortadan kaldırmak üzere uygulanan yatırım teşvik politikaları özellikle 2000’li yıllarda bir hızlanma sürecine girmiştir. Ancak teşvik uygulamaları bir taraftan bölgeler arası dengesiz gelişme sorununa odaklanırken diğer taraftan sermaye birikim sürecinde ortaya çıkan sermayenin realizasyon (gerçekleşme) ve volarizasyon (yeniden değerlenme) sorunlarını çözmenin yöntemi haline gelmektedir. Bu bağlamda sermayenin mekanla kurduğu ilişki yeni değerlenme alanlarına doğru saçılmayı içermektedir ki uygulanan kamu politikaları da bu saçılma sürecinin gerçekleşmesinde belirleyici olmaktadır. Bu çalışmanın amacı, 2004 yılında uygulanmaya başlanıp yapılan düzenleme ve değişikliklerle 2012 yılında yürürlükteki halini almış olan 4. Teşvik paketinin bölgesel gelişme ve bölgelerin rekabetçi yapılarına etkilerini sermaye birikim sürecinin gereklilikleri ile ilişkilendirerek incelemektir. Bu kapsamda 4. Teşvik paketinin genel dinamiği incelenecek, paketin sermaye birikiminin sürdürülme zorunluluğu ile ilişkisi kurulacak ve paket kapsamında 6. Bölge olarak ilan edilmiş olan mekanın uygulamalardan ne düzeyde etkilendiği nitel bir araştırma ile değerlendirilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Bölgesel Gelişme, Sermayenin Saçılması, Teşvik Politikaları JEL Kodları: o2, o16 20-KALKINMADA KADIN (WID) YAKLAŞIMINDAN NEOLİBERAL KALKINMADA KADINA (WIND) ‘TEK KANATLA UÇAMAYAN KUŞUN HİKAYESİ Demet Özmen Yılmaz- Ondokuz Mayıs Üniversitesi Özet Kapitalist kalkınma süreçlerine “kadın” boyutunun dahil edilmesinin tarihi 1970’lere uzanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasının hakim paradigması olan kalkınmanın vaat ettiklerini pek de gerçekleştirememiş olması dolayısıyla dünya ölçeğinde itibarını yeniden kazanma çabaları, 1970’lerle birlikte kalkınma süreçlerine çevre, kadın ya da toplumsal cinsiyet gibi daha ikincil görülen boyutların da katılmasını beraberinde getirmiştir. Aradan geçen otuz yılı aşkın süreden sonra günümüzde kadınların kalkınmayla ilişkisi yeniden gündemde. “Kadını kalkınmanın merkezine oturtma”, “tek kanatla kuşun uçamayacağı” söylemi gerek literatürde gerekse de politika metinlerinde sıkça vurgulanıyor. Ancak kalkınma süreci 1970’lerdekinden farklı olarak neoliberal bir konjonktürde cereyan ettiğinden kadınların kapitalist kalkınmayla entegrasyonu da 1970’lerdekiyle farklılaşan dinamikler taşıyor. Bu çalışmada, ilk olarak 1970’lerin Kalkınmada Kadın (Women in Develeopment- WID) yaklaşımı ile başlayan ve daha sonra Kalkınma ve Kadın (Women and Develeopment- WAD), Toplumsal Cinsiyet ve Kalkınma (Gender and Development- GAD) gibi farklı yaklaşımlarla devam eden kalkınma-kadın ilişkisinin teorik uğraklarına değinilecektir. Ardından kapitalist kalkınmanın günümüzdeki neoliberal karakteri dolayımında kadın-kalkınma ilişkisinin değişen ve dönüşen biçimlerine odaklanılacak, kadının ücretli ve ücretsiz emeği çerçevesinde eleştirel bir değerlendirme sunulacaktır. Bu çalışma son dönem kadın-kalkınma ilişkisinin ve bu çerçevedeki politika ve önerilerin Neoliberal Kalkınmada Kadın (Women in Neoliberal Development-WIND) yaklaşımı olarak adlandırılabileceğini ileri sürecektir. Anahtar Kelimeler: Kalkınma, kadın JEL Kodları: B54, O1 21-OECD ÜLKELERİNDE GELİR YAKINSAMASI: KANTİL REGRESYON YAKLAŞIMI Uğur Akkoç- Ankara Üniversitesi Özet Neo- Klasik büyüme modellerinin ortak sonucu olan yakınsama hipotezi; başlangıçtadüşük gelirli ülkelerin sahip olduğu avantajlar sayesinde, yüksek gelirli ülkeleri zaman içinde yakalayacağını öngörmektedir. Düşük gelirli ülkelerin yakalama sürecini gerçekleştirmesini sağlayan avantajları, genellikle sermaye ve teknoloji için yüksek verimliliğe sahip olmaları olarak bilinmektedir. Bunun sonucunda, düşük gelirli ülkelerin durağan durum değerlerine kadar; başlangıçta yüksek gelire sahip ülkelerden daha hızlı büyüme oranına sahip olacakları vurgulanmaktadır. Yakınsama hipotezinin ampirik analizinde geleneksel olarak dört yöntemden bahsedilebilir: Zaman serisi yaklaşımı, panel veri yaklaşımı, dağılım yaklaşımı ve kesit yaklaşımı. Bu yaklaşımların modern bir eleştirisi, örnekleme dahil edilen ülkeleri tek bir homojen grup olarak incelemeleridir. Sözü edilen yöntemlerin tamamı; başlangıç gelir düzeyinin büyme oranına etkisini ekonometrik olarak incelerken; ülkelerin büyüme oranlarının ortalamasına etkisini ele almaktadır. Oysa ki, yakınsama kavramı ülkeler arasındaki gelir dağılımı ile doğrudan ilişkili bir olgudur. Bununla birlikte, düşük gelirli ülkeler ile yüksek gelirli ülkelerin birarada değerlendirilmesi, yakınsama hipotezinin temel fikrine uymamaktadır. Bu çalışmanın amacı, seçilmiş OECD ülkeleri için milli gelir yakınsamasını kantil regresyon yaklaşımı ile incelenmesidir. Ampirik analiz için kantil regresyon yaklaşımı kullanılmasının sebebi, örnekleme dahil ülkeleri; gelirlerine göre gruplara ayırarak her grup için etkileri ayrı ayrı hesaplama kabiliyetine sahip olmasıdır. Anahtar Kelimeler: Yakınsama hipotezi, gelir dağılımı, kantil regresyon JEL Kodları: 047, 015, C21 22- TÜRKİYE KADIN İŞGÜCÜ PİYASASINDA KRİZ SONRASI GELİŞMELER Uğur Akkoç- Ankara Üniversitesi Özet 2000’li yılların sonuna damgasını vuran global ekonomik kriz, en bozucu etkisini işgücü piyasasında yaratmıştır. Kriz sonunda tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye işgücü piyasasında istihdamda düşüşler ve işgücüne katılım oranlarında azalmalar meydana gelmiştir. İşgücü piyasası kadınların durumu ise, gerek işgücüne katılım oranlarındaki zayıflık, gerekse de çalışma tercihlerini etkileyen faktörlerin farklılığı sebebiyle ayrı bir incelemeyi haletmektedir. Öte yandan, kadın istihdamının; kadınların toplumsal rollerinde yarattığı değişme bakımından yarattığı sosyolojik etkilerin en az ekonomik etkileri kadar önemli olduğu unutulmamalıdır. Bu çalışmada, kadın işgücü piyasasında 2007 ekonomik krizi sonrasında yaşanan gelişmeler detaylı şekilde incelenmeye çalışılmaktadır. Bu doğrultuda, kadınların işgücüne katılım oranlarındaki değişim,kadın istihdamında meydana gelen değişim önemli göstergeler olmaktadır. Bununla beraber daha derin bir analize ihtiyaç olduğu açıktır. Bu noktada, kriz sonrasında kadınların çalışma şartlarında yaşanan değişimler, güvencesiz çalışmaya geçişler; işgücü piyasası dışına çıkışlar incelenmektedir. Bu konudaki analizler için, TÜİK’ in Hane Halkı İşgücü Anketleri’ nden yararlanılmaktadır. Çalışmanın temel amacı, Türkiye’ de kadın istihdamında kriz sonrası gelişmeleri, istihdam politikaları çerçevesinde ele almaktır. Çalışma kadın işgücü piyasasındaki değişimler ve bu değişimlerin olası nedenleri hakkında geniş bir tartışma sunmayı amaçlamaktadır. Bu tartışma içerisinde; devlet tarafından uygulanan istihdam politikalarının ve Kadın istihdamının arttırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması’ na dair genelge çerçevesinde izlenen politikaların etkileri de tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kriz, kadın, işgücü JEL Kodları:J00,J21 23- SERMAYE AKIMLARI VE YURTİÇİ KREDİ GENİŞLEMESİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Anıl Akçağlayan-Ankara Üniversitesi, Ayşe Ertuğrul- Bahçeşehir Üniversitesi Özet Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından benimsenen yeni para politikası çerçevesi para politikasının nihai amacı olarak fiyat istikrarın yanısıra finansal istikrarı da içermekedir. Klasik para politikası uygulamasının toplam talebi kontrol etmede yetersiz kalmasının sebepleri şunlardır: i) Sermaye akımlarının yurtiçi kredi genişlemesine yol açması, ii) Türk lirasındaki reel değerlenme. Bu yetersizlikten dolayı para politikasında yeni bir yaklaşıma gereksinim olmuştur. Bu çalışmada yurtiçi kredi büyüme hızının finansal akımlara tepkisini araştırıyoruz. Granger nedensellik tekniğini kullanarak, portfolyo akımlarda, kısa vadeli sermaye akımlarında ve özellikle bankacılık ve özel sektörlerinin kullandıkları kredilerdeki bir değişikliğin yurtiçi kredi genişlemesinde bir değişikliğe neden olup olmadığını araştırarak görgül bulgular sunmaya çalışıyoruz. 2007-2014 dönemi için çeyreklik veri kullanıyoruz. Yurtiçi kredi genişlemesi ve finansal sermaye akımları arasındaki ilişki ile ilgili detaylı bulgular elde etmenin bu ilişkinin daha iyi anlaşılmasına ve para politikasının finansal istikrar amacına hizmet edeceğini düşünüyoruz. Anahtar kelimeler: Granger nedensellik, sermaye akımları, sermaye ve finans hesabı, yurtiçi krediler, Türkiye ekonomisi. JEL Kodları: E50, F32 24-AİLE ODAKLI İSTİHDAM POLİTİKALARI VE TÜRKİYE’DE KADIN İSTİHDAMI Nevra Akdemir-Toros Üniversitesi Özet Son yıllarda istihdam politikalarında meydana gelen düzenlemeler kadın istihdamını artırmayı hedef edinmektedir. Kamuoyunda “Torba yasa” olarak bilinen düzenleme ile ulusal istihdam stratejisi belgesi ve sanayi stratejisi belgesi kadın istihdamına dair düzenlemelerin devamına ilişkin ipuçları da vermektedir. Torba yasanın ve çalışma yaşamına dair son dönemde çıkan hukuki ve stratejik metinlerin özgüllüğü, neoliberal dönemin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde esneklik ile mesleki eğitim kavramlarının yan yana olmasıdır. Tüm bu istihdam politikaları ile eş zamanlı olarak demografik fırsat penceresi perspektifi kadınlara yönelen özel bir nüfus stratejisi de öngörmektedir. Çalışmada bir yanda mesleki eğitim programları, teşvikler ve “güvenceli esneklik” düzenlemelerinin kadın işsizliği ve kayıtdışılığı sorununa deva olup olamayacağı tartışılacaktır. 10. Kalkınma planında kabul gören temel hedeflerden biri “kadınların öncelikle aile kurumunun koruyarak güçlendirilmesi” şeklinde ifade edilmiştir. Bu bağlamda Türkiye neoliberal politikalarla “aile odaklı istihdam” stratejisi içinde kadınlara düşen rol, nüfus ve istihdam politikalarının çatışması altında sorgulanacaktır. Anahtar kelimeler: Kadın İstihdamı, Demografik Fırsat Penceresi, Sanayi Stratejisi Belgesi, Ulusal İstihdam Stratejisi, Ev-içi Emek, Zaruriyet Girişimciliği, Esnek Çalışma JEL Kodları: B54, J16, R23 25-TÜRKİYE’DEKİ BÖLGELERE GÖRE GENÇ İŞSİZLİĞİN EKONOMETRİK ANALİZİ Çiğdem Demir, Ayça Büyükyilmaz ve Sabriye Güven- Akdeniz Üniversitesi Özet Dünyada genç nüfus oranının yüksek olduğu ülkelerin başında gelen Türkiye’de gençlerin işsizlik sorunu; ekonomik, sosyo-psikolojik ve toplumsal boyutuyla çözüm bekleyen sorunlardan biridir. Bu çalışmada, Türkiye’deki bölgeler için genç işsizliğini etkileyen faktörlerin panel veri yaklaşımıyla modellenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda, genç işsizliğinin dinamikleri belirlenerek özellikle genç işgücüne yönelik istidam politikalarına katkı sağlayacak sonuçlara ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Genç İşsizliği, Panel veri, İstihdam Politikaları JEL Kodları: C33, E24 26-TÜRKİYE’DE TASARRUFLARI ETKİLEYEN FAKTÖRLER: KREDİ KULLANIMININ ETKİSİ Cengiz Tunç- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Abdullah Yavaş-University of WisconsonMadison Özet Bu çalışma, 1998-2013 dönemleri arasında çeyreklik veri kullanarak, Türkiye için toplam tasarruflar ile özel kesim tasarrufları etkileyen faktörleri incelemekle beraber özellikle konut kredilerinin tasarruflar üzerindeki etkisine yoğunlaşmıştır. Türkiye ekonomisinin 2001 krizinden sonra yapısal bir değişim geçirmesinden dolayı tasarrufları etkileyen faktörlerde ve faktörlerin etki büyüklüklerinde değişmeler olması beklenmektedir. Finansal piyasaların derinleşmesi ve kredi kullanımının yaygınlaşmasıyla beraber tasarrufların azalması beklenmektedir. Çalışmanın sonuçları şu şekilde özetlenebilir. Önceki çalışmalara karşın, tasarruf oranı zayıf durağanlık (inertia) gösterdiği, konut kredilerinin tasarruflar üstünde belirgin negatif etkisi olduğu, konut kredilerinin daha fazla yaygınlaşmasıyla beraber özel kesim tasarruf oranının biraz daha azalabileceği, özel kesim tasarruf oranı ile toplam tasarruf oranını etkileyen faktörler arasında farklılıklar olduğu bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Hanehalkı Tasarrufu, Tasarrfular, Krediler JEL Kodları: D14, E21, E51 27-ANA AKIM KONJONKTÜR TEORİLERİ 2007 KÜRESEL FİNANSAL KRİZİNİ ÖNGÖRMEDE VE AÇIKLAMADA NEDEN YETERSİZ KALDI? Ersan Bocutoğlu- Karadeniz Teknik Üniversitesi Özet 2007 Küresel Finansal Krizi, 1929 Büyük Buhranı ile karşılaştırılamayacak büyüklükte finansal ve iktisadi sonuçlar doğurdu. Ana akım iktisat teorisinin 1929 Büyük Buhranını öngörememesini normal karşılamak mümkündür. Çünkü o dönemde hakim olan iktisadi paradigma, teorik olarak, serbest rekabet ekonomilerinde kalıcı iktisadi krizlerin ortaya çıkamayacağını kanıtlayan Say Yasasına dayanmaktaydı. 1929 tecrübesinden sonra Ortodoks Keynesçi, Ortodoks Paracı, Yeni Klasik, Yeni Klasik Reel Konjonktürcü ve Yeni Keynesçi çok sayıda ana akım konjonktür teorisi geliştirildi. Teorik ve matematiksel kurgularındaki zarafete rağmen söz konusu ana akım konjonktür teorileri 2007 Küresel Finansal Krizini ne öngörebildiler ne de açıklayabildiler. Şüphe yok ki bu durum ana akım iktisat teorilerinin öngörme ve açıklama kapasitelerini tartışmaya açmakla kalmadı, aynı zamanda bugünkü konumuyla iktisadın bilim olma vasfını da zedeledi. Ana akım iktisadın bu başarısızlığı, neredeyse bir asırdır tamamen gözlerden uzak kalan ana akım dışı (heterodoks) iktisada manevra alanı açtı. Özellikle Minskyci ve Avusturyacı heterodoks konjonktür teorileri kendilerinden çokça söz ettirdiler. Bu bildiri, ana akım konjonktür teorilerinin 2007 Küresel Finansal Krizini neden öngöremediğini ve açıklayamadığını izaha teşebbüs etmekte, iktisat bilimine hakim olan ana akım paradigmaların gözden geçirilmesini ve ana akım iktisadın ana akım dışı paradigmaların tecrübelerinden de istifade ederek genişletilmesini teklif etmektedir. Anahtar Kelimeler: 2007 Küresel Finansal Krizi, Ana Akım Konjonktür Teorileri, Ana Akım Dışı Konjonktür Teorileri JEL Kodları: B50, E32, G01 28-HAYATIN KENDİSİ ASLINDA BİR “BUSINESS”: ÇALIŞANLARIN ÖZNELİĞİNİN ÜRETİMİ ÜZERİNE NEOLİBERAL TAHAYYÜLLER Ezgi Ören- Atatürk Üniversitesi Özet Neoliberalizm, 1970’lerin ortalarından itibaren yoğunlaşan küresel ekonomik duraklama ve deflasyonist baskıya bir yanıt olarak gelişen ve uluslararası mal, hizmet, işgücü ve finans piyasalarının serbestleşmesi, devletin ekonomiye ve sosyal hayata daha az müdahalesi ve talepten ziyade ekonominin arz yönüne dair doktriner öğelerin ağır bastığı ekonomik ve siyasal bir programdır. Ancak başta Michel Foucault gibi düşünürlerin bize gösterdiği gibi neoliberalizm sadece devletleri ve ekonomileri yönetme biçimi değil aynı zamanda bireylerin yönetilmesi, belirli bir yaşam biçimiyle de ilgili; yeni tip bir “Akıl” olarak yönetimselliktir (gouvernementalite). Yeni “hakikatler” inşa eden, sadece siyasal ve ekonomik alana değil, insan varoluşunun bütününe dair tüm sosyal alanları “management” tarzı teknikler ile yeniden üreten bir ideolojidir. Sosyal yaşamın önemli bir parçası olan çalışma ilişkilerinde, Neoliberal Akıl, çalışanların birey olarak özne olma biçimlerini inşa edip, yönetebileceği başlıca üç ana eksende işlemektedir: Ücretli çalışmayı mümkün olduğunca ortadan kaldırmak; kendi kendinin girişimcisi olmayı toplumsalın her alanında genelleştirmek ve sermaye mantığını kişinin ve yaşamın bütününe hâkim kılmak. Bu birbirine bağlı eksenlerden ilki daha çok “esnekleşme” başlığı altında toplayabileceğimiz tüm ekonomik ve yasal düzenlemelere, ikincisi “esnekleşme” sonucu kendisini güvencesizliğin, olumsallığın ve geçiciliğin ortasında bulan çalışan bireyin kendisinin bir tür işletme olduğuna, (risk alması, kendine yatırım yapması, kendi insan sermayesini kendisinin yönetmesini salık veren yaygın “girişimcilik”), üçüncüsü ise çalışma ve çalışma dışı yaşam sınırının ortadan kalktığı, verimlilik, yatırım, kar-zarar, rekabet gibi piyasa mantıklarının yaşamın tüm alanlarına dâhil olduğu “biopolitika”ya dairdir. Şimdiyi kavramak ve onu insanlığa dair olumlu yönde dönüştürmek için, kendisini kabaca “piyasa insanın doğasında vardır” önermesi üzerinden kuran ve meşrulaştıran neoliberalizm ideolojisiyle, bir de bu yönlerden, yani onun aslında hakikati ve öznelliği nasıl ürettiğini inceleyerek yüzleşmek gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı, bu gerekliliğe dair, çalışma yaşamındaki dönüşümler üzerinden eleştirel bir katkı sağlamaktır. Anahtar Kelimeler: Neoliberalizm, yönetimsellik, çalışma ilişkileri JEL Kodları: P16, H11, J01 29-REEL DÖVİZ KURUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLER: TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN BİR ANALİZ Betül İsmiç-İstanbul Üniversitesi Özet Döviz kuru, bir ülkenin parasının bir başka ülke parası cinsinden değerini ifade eder. Serbest piyasa ilkelerinin geçerli olduğu ülkelerde, 1973 yılından bu yana dalgalı döviz kuru sistemi benimsenmiştir. Bu sistemde, döviz kuru serbest bir şekilde arz ve talep şartlarına göre belirlenmektedir. Dolayısıyla reel döviz kurunun değişken bir yapıda olması, bu durumun ulusal ticareti ve makroekonomik dengeleri etkilemesi sebepleriyle, reel döviz kurunda meydana gelen değişimler iktisatçılar arasında tartışılagelen bir konu olmuştur. Reel döviz kurunun birçok makroekonomik faktöre etkisi, reel döviz kurundaki artma ve azalma eğilimlerinin sebepleri üzerinde durmayı elzem hale getirmiştir. Reel döviz kurunda meydana gelen değişimler dış ticaret, enflasyon, faiz oranları, ekonomik büyüme ve sermaye hareketleri gibi birçok makroekonomik faktörü etkilemektedir. Gelecekteki enflasyon ve firmaların rekabet edebilirliği reel döviz kuruna bağlıdır. Çalışmamızın amacı reel döviz kurunu etkileyen faktörleri, reel döviz kuru ile olan ilişkilerini ve piyasadaki etkilerini incelemektir. Bu kapsamda, aşağıda belirtilen model 1980-2013 dönemi için koentegrasyon analizi ile ekonometrik olarak tahlil edilecek ve sonuçları tartışılacaktır. lnRDKt= β0 + β1 lnENFt + β2 lnM2t + β3 lnFAİZt + ut Anahtar Kelimeler: Reel döviz kuru, dış ticaret, koentegrasyon analizi JEL Kodları: C22, F31 30-GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE ELEKTİRİK TÜKETİMİ, EKONOMİK BÜYÜME VE CO2 EMİSYONU ARASINDAKİ İLİŞKİ: PANEL EŞBÜTÜNLEŞME ANALİZİ Onur Polat- Hacettepe Üniversitesi Özet Enerji tüketimi ve gelir arasındaki nedensellik ve birlikte hareket birçok çalışmada incelenmiştir. Bu çalışmaların bazıları çevresel Kuznets eğrisi(EKC)’yi analiz etmekte ve EKC’nin doğruluğunu test etmektedir. Bazı çalışmalar enerji ile gelir arasındaki ilişikiyi büyüme bağlamında ele almaktadır. Bazı çalışmalar ise enerji ve gelir ilişkisini çevresel ve büyüme bağlamlarında değerlendirmektedir. EKC hipotezini inceleyen ve bu hipotezin doğruluğunu araştıran çok sayıda çalışma vardır. Selden ve Song(1994) çevresel kirlenme ile ekonomik gelişme arasındaki ters U ilişkisini ülkelerin çapraz panel kesitleri üzerinde Emisyon değerlerini alarak incelemiş ve kişi başına kirliliğin kişi başına GSYİH ile ters U ilişkisine sahip olduğunu bulmuşlardır Enerji ile gelir arasındaki ilişkiyi büyüme bağlamında inceleyen çok sayıda çalışma vardır. Bu tip çalışmalar ülkelerin enerji bağımlılıklarını görebilmek için yapılmaktadır. Altınay ve Karagöl(2004) Türkiye için 1950-2000 yılları arasındaki verileri kullanarak enerji tüketimi ve GSYİH arasında nedensellik ilişkisi bulamamıştır. Enerji ile gelir arasındaki ilişkiyi çoklu olarak inceleyen çalışmalar da mevcuttur. Çalışmamızda, farklı bölgelerden 12 tane gelişmekte olan ülkelerin zaman serileri kullanılmaktadır. Reel GSYİH(2005=100), kWh olarak kişi başına elektrik tüketimi ve CO2 emisyonu yıllık veriler olarak World Development Indicators’dan(WDI, 2014) elde edilmiştir. Zaman periyodu olarak 1980-2006 alınmıştır ve tüm birimlerin doğal logaritması alınarak ekonometrik modellerde kullanılmıştır. Anahtar Kelimeler: EKC, Enerji, CO2 emisyonu, Gelir JEL Kodları: C01, C23 31-TÜRKİYE İÇİN YAKIT KAYNAKLI CO2 EMİSYONUNUN AYRIŞTIRILMASI Elif Akbostancı, Gül Ipek Tunç ve Serap Türüt Aşık- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özet Bilindiği gibi dünyada en önemli çevre sorunlarının başında küresel ısınma gelmektedir. İvmelenerek artan katı yakıt kullanımı ve ormanların azalması insan kaynaklı sera gazı salımlarının artışının en temel nedenleri arasındadır. Bu gazlar arasında karbon dioksit (CO2) sera gazı etkisinin yaklaşık yüzde altmışından sorumlu tutulmaktadır. Ayrıştırma analizi (Decomposition analysis), 1980’lerde ilk olarak enerji tüketimi, 1990’lı yıllardan itibaren de yaygın olarak CO2 salımı ile ilgili çalışmalarda kullanılan bir yöntemdir. Bu çalışmanın amacı 1990-2011 dönemi için Türk ekonomisinde CO2 salımını hem sektör, hem yakıt düzeyinde incelemektir. Kullanılacak temel veri kaynağı Seri Gazı Salım Raporlarıdır. Logaritmik Ortalama Divisia Indeks (Log Mean Divisia Index, LMDI) yöntemi kullanılarak elektrik üretimi ve imalat sanayinde en kirli endüstriler arasında yer alan demir-çelik, ana metal sanayii, kimya ve rafineriler sektörlerinin CO2 salımındaki değişimlerin kaynakları ayrıştırılacaktır. Bu ayrışmanın bileşenleri aktivitelerin değişimi, aktivite yapısı, sektörel enerji yoğunluğu, sektörel enerji bileşimi ve emisyon faktörleridir. Böylece önemli yapısal değişimlerin meydana geldiği 1990-2011 döneminde CO2 salımındaki değişimlerim nedenlerini irdelenecektir. Çevre ve enerji politikalarının oluşturulması açısından bu çalışmanın önemli ipuçları sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Ayrıştırma Analizi, CO2 Emisyonu, LMDI, Türkiye JEL Kodları: Q40, Q54, Q53 32-TÜRKİYE EKONOMİSİ’NDEKİ NİTELİKSEL DEĞİŞİMİN SEKTÖREL BAZDA ANALİZİ VE DIŞ TİCARETE YANSIMASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ: 2000-2013 YILLARI ARASI İÇIN BİR ANALİZ Adem KARAKAŞ ve Ülker ÇAM-Kafkas Üniversitesi Özet Türkiye ekonomisinde, özellikle dış ticaret ve etkileri yönünden, 2000’li yıllardan sonra önemli ölçüde niteliksel değişimler yaşanmış, bu değişimlerin bir kısmı olumlu önemli bir kısmı da olumsuz bir seyir izlemiştir. Ekonomide yaşanan niteliksel değişimler sonucunda, enerji ve ara mal ithalatının nispi ağırlığı nedeniyle dış ticaret açığı ve cari açık açısından ciddi sorun oluşturabilecek gelişmelerle karşı karşıya kalınmıştır. Ekonomide yapı içerisinde tedrici bir dönüşüm yaşanmış, hem üretim hem de tüketimde katma değeri düşük olan bir üretim ve tüketim tarzından katma değeri yüksek mal üretim ve tüketim aşamasına geçilmiştir. Üretim ve tüketimde ithalat bağımlılığı yüksek olan enerji kullanımının yükselmesi, sanayi ara malı ithalatının artması, bu türden ithal malların talep esnekliğinin düşük olması sonucunda ekonominin kırılgan bir duruş sergilemesi gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır. Çalışmada, Türkiye ekonomisinin son dönem üretim ve tüketim tarzında meydana gelen değişmeler, sektörlerin ülke gayri safi milli hasıla içerisindeki ağırlıkları, dış ticaretteki yapısal dönüşüm süreci verilerinden yola çıkılarak bu türden üretim ve tüketim değişimlerinin dış ticaretteki etkilerinin genel ekonomik yapıya yansımaları ele alınmıştır. Milli gelir, dış ticaret verileri, üretimde ve tüketimde fasıl bazındaki yapısal dönüşüm ve cari açık verilerinden hareketle bir genel ekonomik projeksiyon çizilmiş, gelecek dönem için ekonominin karşı karşıya kalabileceği durum, istatistiki veriler ve ekonometrik analizlerle ortaya konulmuştur. Anahtar Kelimeler: Dış ticaret, Türkiye, ekonomi JEL Kodları: F1F19 33- TÜRKİYE’DE BÖLGESEL İSTİHDAM VERİLERİNE DAYALI BİR ANALİZ TEŞVİKLERİ ETKİLİ OLDU MU? ŞİRKET Yusuf Soner Başkaya ve Cihan Yalçın - Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Özet Son yıllarda Türkiye’de uygulanan istihdam teşviklerinde çeşitlenme ve yaygınlaşma olmuştur. Bu çalışmada 5084 ve 5350 Sayılı Kanunlar ile, sırasıyla, 2004 yılında 37 ilde ve 2005 yılında ise ek olarak 12 ilde uygulamaya konulan bölgesel nitelikli istihdam teşviklerinin şirketlerdeki toplam istihdama etkileri incelenmektedir. Bu çerçevede, çalışmada TCMB Sektör Bilançoları’nden elde edilen şirket düzeyinde mikro panel veriler ve tahmin yöntemi olarak farkların farkı kullanılarak söz konusu teşviklerin istihdam etkisi ekonometrik olarak sınanmıştır. Kullanılan özgün veri seti, şirketlerin faaliyet gösterdikleri illerin ve istihdam düzeyinin yanı sıra şirketlerin istihdam düzeyini etkileyebilecek bilanço ve gelir kalemlerine ilişkin bilgileri de içermektedir. Bu nedenle, Henehalkı İşgücü Anketine dayalı analizlerden farklı olarak, mevcut çalışma istihdamı etikleyebilecek şirkete özgü faktörleri kontrol edebilmektedir. Elde edilen bulgular, 2005 yılından itibaren özellikle 5350 Sayılı Kanunla 12 ilde uygulamaya konulan teşviklerin şirketlerin istihdamını olumlu etkilediği tespit edilmiştir. Buna göre, getirilen teşvikle birlikte söz konsusu 12 ilde bulunan şirketlerin, diğer illerdeki şirketlere oranla ortalama yüzde 10 daha fazla istihdam artışı sağladıkları tahmin edilmiştir. Son olarak, söz konusu teşviğin istihdam üzerindeki etkisinin orta büyüklükteki firmalarda daha belirgin olduğu gözlenmektedir. Anahtar Kelimeler: Şirket istihdamı, bölgesel istihdam teşvikleri, panel veri, farkların farkı JEL Kodları: H32, J23, J32, C81 34-DOĞRUDAN YABANCI YATIRIMLARIN EKONOMİK BÜYÜMEYE ETKİSİ: ORTA ASYA TÜRK CUMHURİYETLERİ VE TÜRKİYE ÖRNEĞİ Sevgi Sezer ve Işın Kırışkan - Uludağ Üniversitesi Özet Bu çalışmada, doğrudan yabancı yatırımlar ile ekonomik büyüme arasında uzun dönemli ilişki olup olmadığını belirlemek için 1990‐2013 dönemi için Türkiye ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne ait veriler kullanılarak, söz konusu değişkenler arasındaki ilişki test edilmeye ve elde edilen bulgular değerlendirilmeye çalışacak tır. Ayrıca, doğrudan yabancı yatırımlar ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi belirlemeye yönel ik Granger nedensellik testi uygulanacaktır. Anahtar kelimeler: Ekonomik Büyüme, Orta Asya, Türk Cumhuriyetleri, Türkiye, Granger Nedensellik, Doğrudan Yabancı Yatırım JEL Kodları: F43, O47, O53. 35-TEKSTİL SEKTÖRÜNDE TÜRKİYE’NİN ÇİN VE HİNDİSTAN İLE REKABETİNİN ANALİZİ Gülçin Elif YÜCEL- Yeni Yüzyıl Üniversitesi Özet Hemen her alanda olduğu gibi, dış ticaret alanında da dünyada hızlı bir küreselleşme süreci yaşanmaktadır. Ülkeler, küreselleşme sonucu ortaya çıkan pazardan daha fazla pay alabilmek için dış ticarette kıyasıya bir rekabet içindedir. Bir başka deyişle, küreselleşme olgusu, ticari rekabetin de küreselleşmesi sonucunu doğurmuştur. Çin’in ve Hindistan’ın dünya ekonomisindeki önemli payları ekonomik ilişkileri daha da önemli hale getirmiştir. Bu bağlamda, dış ticarette rekabet gücünü arttırmak temel amaç haline gelmiştir. Türkiye imalat sanayi, hem dünya nüfusunda çok büyük paya sahip olan hem de ucuz içgücü maliyetlerine sahip olan Çin ve Hindistan gibi ülkelerin yarattığı rekabet baskısıyla karşı karşıyadır. Tekstil sektörü, gelişmekte olan birçok ülkede hem genel ihracat içerisindeki payı, hem de üretim sürecinde yaratılan katma değer bakımından vazgeçilmez olmuştur. Her ne kadar Türkiye’de tekstil sektörünün ihracat performansı diğer imalat sanayi sektörlerinin gerisinde kalmaya başlamışsa da, 2005 yılı başından itibaren, dünyada tekstil ve hazır giyim ürünleri ticaretine getirilen miktar kısıtlamalarının kaldırılması, yeni bir rekabet ortamının tetikleyicisi olmuştur. Bu nedenle; bu çalışmada, Türkiye’nin tekstil ticaretindeki rekabet gücü Çin ve Hindistan ile karşılaştırılarak analiz edilmektedir. Çalışmada, bu üç ülkenin 2000-2012 yılları arasındaki 4-basamaklı ISIC Revizyon 3 dış ticaret verisi kullanılarak çeşitli rekabet göstergeleri hesaplanmıştır. Anahtar Kelimeler: Dış ticaret, İmalat Sanayi, Tekstil, Türkiye, Çin, Hindistan JEL Kodları: F14, O57 36-EMEKLİLİK SİSTEMİNDEKİ TEŞVİK MEKANİZMALARININ TOPLAM TASARRUFLAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Demet TEZE- Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Özet 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sosyal güvenlik sistemlerinde yaşanan krizler,pek çok ülkede sosyal güvenliğin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili reform çalışmalarını başlatmıştır. Sosyal güvenlik sisteminde öngörülen üç ayaklı sistemden ilki kamu sosyal güvenlik kurumlarının uyguladığı prim sistemi, diğer ikisi de bireysel tasarruf esasına dayanan özel emeklilik sistemleridir. Çalışmada öncelikle sosyal güvenliğe ilişkin kavramlar ve sosyal güvenlik sisteminde reforma ihtiyaç duyulmasının nedenleri açıklanmıştır. Bireysel Emeklilik Sisteminin tarihçesine kısaca değinilerek sistemin işleyişi, amaçları ve ekonomiye etkileri incelenmiştir. Ekonomik etkileri açısından toplam tasarruflara olan etkisi ayrı bir başlık altında incelenerek, gelişmekte olan ülkelerden BES’i başarılı bir şekilde uygulayan Şili’deki uygulama şekli hakkında bilgi verilmiştir. Gelişmiş ülkelerde sosyal güvenlik sistemi demografik kaynaklı iken ülkemizde bu sorun çoğunlukta aktüeryal dengenin bozulmasından ve kurumsal yetersizlikler gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Ülkemizde fiilen 2003 yılı itibariyle uygulamaya başlanan BES’den sosyal ve ekonomik birçok beklenti bulunmaktadır. Kişisel tasarruflarda mümkün olan en fazla artışın sağlanabilmesi için devlet birtakım teşvikler uygulamaktadır. Ülkemizde tüketim eğiliminin yüksek olması, BES’e yapılacak ödemelerin kişilerin yaptıkları diğer gönüllü tasarruflarından karşılamaları da kişisel ve ulusal tasarruflarda anlamlı artışların olmasına engel olacaktır. BES’nin tasarruflara etkisi ekonometrik yöntem kullanılarak incelenecektir. Anahtar Kelimeler: BES, tasarruf artışı, devlet teşvikleri. JEL Kodları: C22 - Time-Series Models, JEL: E21 - Consumption; Saving; Wealth 37-GÜVEN VE ULUSLARIN ZENGİNLİĞİ Nurullah Gür- İstanbul Ticaret Üniversitesi Özet Bu çalışmada sosyal güvenin ekonomik gelişmeyi nasıl etkilediği incelenmiştir. Sosyal güvenin ekonomik gelişmeye etkilerini incelerken bu etkinin hangi kanallar vasıtasıyla gerçekleştiğini araştırmak gerekmektedir. Bu çalışmada sosyal güvenin ekonomik gelişmeye etkileri beş farklı kanaldan incelenmiştir. Bu kanalları sırasıyla şöyledir: (1) fiziki ve beşeri sermaye yatırımlar, (2) finansal gelişmişlik düzeyi, (3) kamu harcamaları, (4) kurumlar ve düzenlemeler ve (5) şirketlerin organizasyon yöntemleri. Anahtar Kelimeler: Güven, yatırım, kamu harcamaları, kurumlar JEL Kodları: O10, N40, Z13 38-DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. ÖĞRENCİLERİNİN HARCAMA ANALİZİ VE BUCA EKONOMİSİNE KATKILARI Kâmil TÜĞEN ve Ayşe ATILGAN YAŞA- Dokuz Eylül Üniversitesi Özet Son yıllarda kentleşme süreci ortaya koyduğu sonuçlar itibarıyla disiplinler arası çalışmalara konu olmaktadır. Kentsel kalkınmada etkili olan başlıca faktörler arasında yer alan üniversiteler, kuruldukları kentlerin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı üzerinde önemli etkilere sahiptir. Üniversitelerde öğrenim gören öğrencilerin ve buralarda görev yapan idari ve akademik personelin yapmış olduğu harcamalar kent ekonomisine katkı sağlayan önemli bir gelir unsuru olarak görülmektedir. Kente eklemlenen söz konusu bu kitle kente sermaye akımı, istihdam, konut, gıda vb. sektörlerdeki ekonomik etkileriyle kentlerin fiziksel ve sosyal açıdan gelişimine yol açmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde eğitim gören öğrencilerin harcamalarının analizi ve İzmir-Buca ilçesi ekonomisine katkılarını araştırmaktır. Anahtar Kelimeler: Kentsel kalkınma, üniversiteler, öğrenci harcamaları. JEL Kodları: O18, F39, R12 39-CARİ AÇIKTA YAKINSAMA VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK: AVRUPA ÜLKELERİ İÇİN BİR ANALİZ Kurmaş Akdoğan-Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Özet Literatürde, cari denge serisindeki durağanlık, cari denge için bir sürdürebilirlik göstergesi olarak önerilmektedir. Bu çalışmada, Türkiye’nin de dahil olduğu 24 Avrupa ülkesi için, cari hesabın milli gelire oranında ortalamaya yakınsama hareketinin varlığı, doğrusal ve doğrusal olmayan durağanlık testleri yardımıyla incelenmektedir. Kademeli geçiş modellerine dayalı testler (ESTAR ve AESTAR) kullanılarak elde edilen bulgular, ülkelerin üçte ikisine yakını için, cari dengenin sürdürülebilirliği hipotezini destekleyici şekilde ortalamaya yakınsama hareketinin varlığına işaret etmektedir. Anahtar kelimeler: Cari işlemlerin sürdürülebilirliği, durağanlık, doğrusal olmayan düzeltme hareketi, doğrusal olmayan modeller. Anahtar Kelimeler: Cari işlemlerin sürdürülebilirliği, durağanlık, doğrusal olmayan düzeltme hareketi, doğrusal olmayan modeller JEL Kodları: C22, F32 40-KÜRESEL İSTİHDAM EĞİLİMLERİ 2014 RAPORU EKSENİNDE DÜNYA PİYASALARI ANALİZİ VE TÜRKİYE İŞGÜCÜ PİYASALARI İLE KARŞILAŞTIRMA İŞGÜCÜ Mustafa Çağlar ÖZDEMİR ve Akın ÖZDEMİR- Sakarya Üniversitesi Özet Dışa açık bir ekonomik sisteme tabi Türkiye işgücü piyasası hareketleri, uluslararası olaylardan entegrasyon seviyesi oranında etkilenmektedir. Küresel gelişmeleri takip etmemek, çoğu zaman Türkiye’de yaşanan gelişmeleri doğru yorumlayamamamıza neden olmakta üstelik yürütülen milli politikaların yönünü ve etkinliğini de olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle dünya işgücü piyasası hareketlerinin değerlendirilmesi ve Türkiye’nin konumunun bilimsel ve rasyonel bir tavırla ortaya konulması gereklidir. Çalışmada, ILO’nun her yıl düzenli olarak yayınladığı Küresel İstihdam Eğilimleri 2014 raporunda sınıflandırılmış tüm bölgeler (sekiz bölge) çerçevesinde dünya işgücü piyasası analizi yapılmıştır (Gelişmiş Ekonomiler ve Avrupa Birliği, Merkez ve Güney Doğu Avrupa -AB Dışı- ve Bağımsız Devletler Topluluğu, Latin Amerika ve Karaipler, Doğu Asya, Güney Doğu Asya ve Pasifik, Güney Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Alt Sahra Afrika). Elbette çalışmanın kısıtlılığı nedeniyle bu bölgelerde yer alan her ülkenin işgücü piyasasının ayrıntılı olarak incelenmesi mümkün değildir. Ancak her bölgeyi temsil eden ülkelerin listesi ve seçilmiş ülkelerin spesifik işgücü piyasası göstergeleri, ilgili konu başlığı altında sunulmuştur. Ardından benzer parametreler kullanılarak benzer dönem için Türkiye işgücü piyasası verileri TÜİK’den çekilmiştir. İlk iki bölümü oluşturan bu yapının ardından son bölümde Türkiye’deki gelişmeler küresel eğilimler çerçevesinde değerlendirilmiş ve 2013 tam yıl işgücü piyasası karnesi oluşturulmuştur. Anahtar Kelimeler: İşgücü Piyasası, Küresel İstihdam Eğilimleri JEL Kodları: J21, J40, J82 41-ÇALIŞANLARIN SENDİKALI ARAŞTIRMASI: TOYOTA ÖRNEĞİ OLMAMA NEDENLERİNE YÖNELİK BİR ALAN Ekrem ERDOĞAN ve Cihan DURMUŞKAYA- Sakarya üniversitesi Özet Son 30 yıldır küreselleşme, neo-liberal politikalar, istihdamın kompozisyonundaki değişmeler, deregülasyon politikaları ve işverenlerin ayrıcalıklarının arttırılması gibi nedenler sendikalı işçi sayısının azalmasına yol açmıştır. Ancak bu açıklama yeterli değildir. Bununda ötesinde mikro bazlı çalışmalarla bu nedenlerin daha detaylı araştırılması gerekir. Bu çalışmanın amacı, çalışanların sendikalı olmama nedenlerine yönelik bir alan araştırması yapmaktır. İşçilerin sendikalı olmaması problemi, sendikalara karşı bir tutum içinde olmaları, güvensizlik, sendikaların yetersiz politikaları nedeniyle de bağlantılı olabilir. Bu amaçla çok uluslu bir Japon işletmesi olan Toyota-Sakarya fabrikasında işçilerin sendikalı olmama nedenlerine yönelik bir alan araştırması yapılmıştır. Bu kapsamda çalışanlara sendikalara bakış açılarını ortaya koyan sorular yöneltilerek mülakatlar yapılmıştır. Bu mülakatlar, yazılı basında konuyla ilgili yer alan haberlerle desteklenmiştir. Ayrıca orada örgütlenmeye çalışan işçi sendika temsilcileriyle de mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Mülakata konu olan işçilere kartopu yöntemiyle ulaşılmıştır. Elde edilen veriler betimsel analizle yorumlanmıştır. Sonuç olarak işçilerin sendikalı olmama nedenlerinin makroekonomik değişkenler kadar, işçilerin sendikalara karşı olumsuz düşünceleri ve sendikaların kendilerinden de kaynaklandığına dair verilere ulaşılmıştır. Anahtar Kelimeler: Küresel şirketler, Yeni Yönetim Teknikleri, Sendikalaşma JEL Kodları: F23, J51 42-BİR HİPER ESNEK İSTİHDAM TÜRÜ AKIŞKANLARDAN GAZLARA GEÇİŞ Mİ? OLARAK ‘SIFIR SAAT SÖZLEŞMESİ’: Fuat MAN-Sakarya üniversitesi Özet ‘Refah devleti’ krizi bağlamında tartışılmaya başlanan ve özellikle 1970’lerden sonraki bir döneme işaret eden ancak 1980’lerde tüm dünyada yaygınlaşan esneklik uygulamalarının her geçen gün yeni biçimleri ortaya çıkmaktadır. Küresel iktisadi piyasalar, sürekli farklı pratikler sunarak esasında ‘refah dönemi’nin temel özelliklerinden birisi olan ‘standart çalışma’ formlarının (Türkiye çalışma hukukunda ‘tipik iş ilişkisi’) dışında ve uzağında yeni istihdam biçimleri ortaya çıkartmaktadır. Genelde ‘esnek çalışma’ başlığı altında toplanan bu istihdam biçimleri ana akım iktisat ve işletme literatüründe kabaca ‘verimlilik’ ekseninde tartışılmakta ve firmalara kriz anlarında oldukça geniş bir ‘esneklik’ (krize uyabilme) kabiliyeti sağlayan son derece fonksiyonel uygulamalar olarak ele alınmaktadır. Öte yandan bu literatürde bu ilişkinin diğer tarafında yer alan çalışanların durumu genelde analizlerde ya tali bir yer edinmekte veya tamamen ihmal edilmektedir. Bu çalışmada esnek çalışmanın en son biçimlerinden birisi olan ve CIPD’in bir raporuna göre Birleşik Krallık’ta 1 milyondan fazla veya işgücünün % 3.1’ini kapsayan ‘sıfır saat sözleşmesi’ üzerinden günümüzde emeğin içinde bulunduğu durum tartışılmaya çalışılacaktır. Küresel bir dünyada çalışma hukukumuzun küresel piyasalardan etkilendiğini (nitekim 4857 sayılı İş Kanunu’nun atipik iş ilişkilerini düzenlediğini) düşündüğümüzde, temelde Birleşik Krallık merkezli bir uygulamadan Türkiye ile ilgili de çıkartılabilecek veya tartışılabilecek noktalar olabileceğini söylemek mümkündür. Bu bildiride bu bağlamda da yine bir tartışma yürütülmeye çalışılacaktır. Anahtar kelimeler: akışkan modernlik, çalışma ilişkileri, güvencesizlik, eğretileşme (prekarizasyon), sıfır saat sözleşmesi, esneklik JEL Kodları: J4, J6, J8 43-ÇOKLU PİYASA TEMASI BANKA KARLILIĞINI NASIL ETKİLER? Saadet Kasman ve Adnan Kasman- Dokuz Eylül Üniversitesi Özet Bu çalışma çoklu piyasa temasının firmalar arasındaki rekabeti azaltan önemli bir faktör olduğunu savunan karşılıklı sakınma (veya bağlantılı oligopol) teorisini test etmektedir. 2002-2012 dönemine ait Türk bankacılık sektörü verilerini içeren çalışmada, dinamik panel analizi için bir GMM-sistem tahmincisi kullanılmaktadır. Karlılık bankalar arasındaki ortalama çoklu piyasa temasıyla negatif ilişkili olduğundan ana bulgular Türk bankacılık sektöründe gizli anlaşmanın olmadığını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, ampirik kanıtlar teorinin öngörülerini desteklememektedir. Çalışmada ayrıca karlılık ve temas arasında olası bir doğrusal olmayan ilişkinin varlığını sınamak için çoklu piyasa teması ölçüsünün ikinci dereceden bir terimi kullanılmıştır. Sonuçlar ikinci dereceden terimin katsayısının her zaman pozitif olduğunu, böylece karlılık ve temas arasındaki ilişkinin U-şeklinde olduğunu göstermektedir. Karlılık ve temas arasındaki bu U-şeklindeki ilişki de rakip bankalar ile çoklu piyasa bağları oluşturma sürecinin riskli olabileceğini öne sürmektedir. Anahtar Kelimeler: Banka karlılığı, çoklu piyasa teması, yoğunlaşma; Türk bankacılık sistemi JEL Kodları: G21; C33 44-TÜRKİYE'DE GELİR ADALETSİZLİĞİNE BAKIŞ VE SOSYAL POLİTİKALARIN ROLÜ Anıl Duman-Yaşar Üniversitesi Özet Gelişmekte olan ülkelere bakıldığında 1990 ve 2000’li yıllar arasında eşitsizlik tahammülü ve devletlerin insanlara destek sağlama sorumluluğu konularındaki tercihlerde büyük farklılıklar gözlenmektedir. Bazı toplumlarda artan eşitsizlikler kolaylıkla kabul görürken diğer toplumlarda yeniden bölüşüm politikalarına olan talep hızlı bir yükseliş göstermiştir. Ülkeler arası ve zamana yayılmış bu farklılıklar birçok makroekonomik etmen göz önüne alındığında dahi önemlerini korumaktadırlar. Örneğin, Türkiye’de 1990’lı yıllarda katılımcıların %29.4’ü gelirlerin daha eşit dağılması gerektiğini savunurken 2000’li yıllarda bu oran 17.9’a gerilemiştir. Benzer bir gelişme devletin asgari geçimi sağlamadaki sorumluluğu fikri için de geçerlidir. Yine 1990’lı yıllarda katılımcıların %27.5’i bu görüşe katılırken, 2000’li yıllarda sadece %17.1’i devletin sorumluluğundan bahsetmektedir (WVS.org, çeşitli yıllar). Oysa Türkiye ile karşılaştırılabilir sosyo-ekonomik yapıya sahip başka gelişmekte olan ülkelerde eşitsizliğe olan tahammül aynı yıllar içerisinde azalmıştır ve katılımcıların daha büyük bir kısmı devletin bireyler için asgari yaşam standartlarını sağlamakla yükümlü olduğunu belirtmiştir. Bu çalışma temelde bireylerin ekonomik ve sosyal pozisyonlarında bir dönüşüm gözlenmemesine rağmen zaman içerisinde yeniden dönüşüm politikaları taleplerinin neden değiştiğini anlamaya çalışmaktadır. Açıklama olarak, bazı gelişmekte olan ülkelerde uygulanan sosyal politikaların var olan eşitsizlik yapılarını daha da kötüleştirmesi ve sosyal bölünmeleri güçlendirmesi, gösterilmiştir. Yanlı ve sadece nüfusun belli kesimlerini hedef alan sosyal politikalar sosyal dayanışmayı olumsuz yönde etkilemiş ve grupların birbirinden hem nesnel hem de öznel olarak uzaklaşmasına yol açmıştır. Gruplar birbirlerinden ne kadar uzaklaşırsa bu gruplara mensup kişilerin de dışarıdakilerle bağları o derece azalmış ve grup üyesi olmayanların yararlanabileceği sosyal programlara olan desteği düşmüştür. Dolayısıyla, 1990’lardan beri bu tip ülkelerde eşitsizliğe olan genel tolerans artmış ve bireylerin asgari geçimlerini devlet yardımı olmaksızın sağlamaları gerektiği konusundaki görüş daha çok desteklenir olmuştur. Sonuç olarak, kişisel bazdaki açıklayıcıların yanı sıra zaman içerisinde yeniden bölüşüm seçimlerinin nasıl değiştiğini ve ülkeler arasında neden farlılık gösterdiğini anlamada sosyal gruplar arası mesafeler de önem kazanmıştır. Anahtar Kelimeler: yeniden bölüşüm, sosyal politika, tercih oluşumu, gelir dağılımı JEL Kodları: D31, D63, H23 45-ULUSLARARASI TİCARETE AÇIKLIK VE EKONOMİK BÜYÜME: ÜLKELERARASI AMPİRİK BİR İNCELEME Bülent Ulaşan- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Özet Bu çalışma ticaret açıklığı ile ekonomik büyüme arasındaki uzun dönem ilişkisini, ülkeler arasında 19602000 dönemi için incelemektedir. Ampirik incelemede iki strateji takip edilmiştir. Birincisi, genişletilmiş neoklasik büyüme modeline bir açıklık değişkeni eklenmiş ve bu model literatürde önerilmiş bir dizi açıklık ölçütleri kullanılarak tahmin edilmiştir. Çalışmada, ayrıca tarifeler, tarife dışı engeller ve döviz kuru için kara borsa priminin ağırlıklı ortalamasından oluşan üç farklı ticaret politikası endeksi oluşturulmuştur. İkinci olarak, konuyla ilgili daha önceki çalışmalarda önemli bir problem olan model belirsizliği sorunu Bayesci model ortalama tekniği ile çözülmeye çalışılmıştır. Çalışmanın bulguları, ticaret açıklığı ile uzun dönemli ekonomik büyüme arasında sağlam bir ilişki olmadığını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Ekonomik Büyüme, Ticaret Açıklığı, Ülkelerarası Büyüme Regresyonu, Model Belirsizliği, Bayesci Model Ortalama JEL Kodları: F43, O47, C11, C21, C52 46-ABD-İRAN YAKINLAŞMASI VE KIRIM GERGİNLİĞİ ORTAMINDA TÜRKİYE’NİN ENERJİ TEDARİKİNDE AZERBAYCAN, İRAN VE IRAK’IN ARTAN ÖNEMİ: DIŞ TİCARET VE ENERJİ İLİŞKİLERİ AÇISINDAN YENİ FIRSATLAR (MI?) Adem Üzümcü ve Samet Topal-Kafkas Üniversitesi Özet İran’da yönetimin değişmesinin ardından Obama ve Ruhani arasında ortaya çıkan olumlu hava dünyaya olumlu mesajlar vermiş, ancak Kırım sorunu dünyanın gündemine yeniden “soğuk savaş” havası getirmiştir. Bu ortamda halen Azerbaycan ile sıkı dış ticaret ve enerji ilişkileri olan Türkiye, İran ile dış ticaret ilişkilerini yeniden canlandırma imkânı bulabilecektir. Ayrıca son dönemde Türkiye’nin ikinci önemli pazarı haline gelen Irak’ın Bağdat merkezli Şii yönetimi ile sorunlar azalabilecektir. Bununla birlikte Türkiye’nin bu ülkelerle dış ticaretinin artması ve enerji tedariki çerçevesinde yeni projelerin hayata geçmesi, ABD-İran ilişkileri ve nükleer müzakerelerin olumlu yönde sürmesine bağlıdır. Ayrıca ABDRusya arasındaki gergin ortamın sıcak savaşa dönüşmesi riski gerçekleşirse, enerji tedariki açısından Türkiye’nin önemi artmakla birlikte yeni belirsizlikler doğabilecektir. Bu çalışmada, bu yakınlaşma ve gerginlik ortamında Türkiye ile sözü edilen ülkeler arasındaki dış ticaret ve enerji dış ticareti ele alınmakta, Türkiye lehine olabilecek fırsatlara ve diğer olasılıklara değinilmektedir. Anahtar Kelimeler: Türkiye, İran, Irak, Azerbaycan, Dış Ticaret, Enerji JEL Kodları: F14, O53, Q40 47-21. YY’DA KAPİTALİZMİN KRİZİ VE FARKLILAŞAN MARKSİST KRİZ AÇIKLAMALARI Koray R. Yılmaz - Ondokuz Mayıs Üniversitesi Özet 21.yy kapitalist dünya için daha önce az görülmüş bir sarsıntı ile birlikte başladı. ABD'de emlak piyasasında başlayan çöküş menkulleştirmenin ivmesiyle tüm finansal piyasalara yayılmış, nihayetinde ABD ölçeğinde 1929 krizi ile karşılaştırılan bir boyuta ulaşmıştır. Kriz bu noktada kalmamış finansal piyasalar aracılığıyla özellikle iktisadi yapıları zaten pek de parlak olmayan Avrupa ülkeleri üzerinde de etkili olmaya başlamıştır. Nihayet bugün FED'in kriz karşısında uyguladığı genişletici para politikasında daralmaya gidileceği açıklamaları-beklentileriyle krizin özellikle sermaye hareketlerine duyarlılığı yüksek olan "gelişmekte olan" ülkeler açısından da yeniden ve daha etkili bir biçimde gündeme geldiğini görüyoruz. İktisat biliminde kriz açıklamalarının iktisadi düşünce okullarına göre farklılaştığı bilinen bir durumdur. Ancak Marksizm krizin kapitalizm için zorunlu-kaçınılmaz olduğu vurgusuyla kendini büyük bir çoğunluktan ayırmaktadır. Belki de her kriz döneminde Marx'ın ve baş eseri Kapital'in yeniden gündeme gelmesinin nedeni de bu noktadır. Bununla birlikte Marksizmin tarihi içerisinde bir dizi farklı kriz açıklamasından bahsetmek de mümkündür. Kâr sıkışması, kâr oranlarının düşmesi, eksik tüketim, orantısızlık vb. kriz açıklamalarının yanına, bu kriz sürecinde finansallaşma ile ilgili kriz açıklamaları da eklendi. Nihayetinde Marksizm içerisinde gerekli olan bir çoğulculuğa işaret eden bu farklılaşan kriz açıklamaları, diğer yandan Marksizm içinde krizin bir zorunluluk olup olmadığı, krizin tek bir nedeninin olup olmadığı, krizi Marksizm için kaçınılmaz kılanın ne olduğu gibi temel soruları da Marksist dünyanın tartışma gündemine tüm ağırlığıyla getirdi. Nihai olarak bu sunuşta yapılması amaçlanan Marksizm içindeki bu farklılaşan kriz açıklamalarına biraz daha yakından bakmak ve bu tartışmaların ortaya çıkardığı sorulara dikkat çekmek olacaktır. Anahtar Kelimeler: Kriz, açıklamaları, Marksizm JEL Kodları: B14, B51 48-KADIN İŞÇİLERİN EMEK GÜÇLERİ ÜZERİNDE KARAR VERME “ÖZGÜRLÜKLERİ” Sidar Çınar – Mardin Artuklu Üniversitesi Özet Güneydoğu Anadolu’nun 1990’larda hızla büyüyen kentsel nüfusu pek çok açıdan araştırmalara konu olmuştur. düzensiz kentleşme, yoksulluk, zorunlu göç bağlamında kentleşme süreci bazı çalışmalarda incelenmiştir. Zorunlu göçle hızla büyüyen Güneydoğu kentlerindeki işsizlik aynı zamanda enformel sektörün kayıtdışı işlerine olan talebi artırmıştır. Nitekim daha önce yapılan bir araştırmaya göre Diyarbakır’da kayıtdışı işletmelerde kadın ve çocuklar kötü koşullarda çalıştırılmaktadır. Ancak bir taraftan kayıtdışı işyerlerinde çalışma koşulları ve ilişkilerinin nasıl kurulduğu, kadınların bu işyerlerinde nasıl çalışmaya başladıkları ve çalışmayı sürdürdükleri üzerine araştırmalar yok denecek kadar sınırlıdır. Bu çalışmanın konusu 1990’larda hızla büyüyen bir kent olan Diyarbakır’da kayıtdışı olarak çalışan kadınların emek güçleri, hareketlilikleri ve gelirleri üzerinde karar verme özgürlükleridir. Kadınların işgücü piyasasına girişleri toplumsal cinsiyete dayalı hiyerarşik ilişkilerin sorgulanması ve yeniden kurulması anlamına gelmektedir. Söz konusu sorgulama ve yeniden kurulma her mekanın kendi özgünlüğü içinde ele alınması gereken bir konudur. Çünkü emek piyasalarını açıklamaya dönük batıda geliştirilen teorilerin üçüncü dünya bağlamında açıklayıcılığı sınırlıdır. Tarihsel olarak işçiler arasında kategorileri ve hiyerarşileri belirleme veya tanımlamada son derece önemli rolü olan, kast sistemi, aşiret ilişkileri gibi sosyal yapıyı şekillendirme gücüne sahip olan ilişki biçimlerini gözden kaçırmamak gerekir. Kadın işçilerin emek güçleri, gelirleri ve hareketlilikleriyle ilgili karar verme kapasiteleri bölgenin ataerkil yapısının içinde şekillenir. Bu yüzden çalışmanın amaçlarından birisi Güneydoğu’nun işgücü piyasasına dair özgünlüklerini anlayabilmektir. Örneğin çalışma açısından önem taşıyan sorulardan birisi “namus” kavramının kentsel zeminde nasıl yeniden üretildiğidir. Çünkü namus kadınların emek güçleri ve hareketlilikleri üzerindeki kontrolün araçlarını üreten dolayısıyla kadınların işgücü piyasasındaki konumlarını belirleyen önemli bir etkendir. Kadınların günlük yaşamlarını şekillendiren namus kavramı bunu oluşturan aile ve akrabalık ilişkilerinden ve bu ilişkilerin yarattığı akrabalık ideolojisinden ayrı düşünülemez. Bu yüzden bölgeye dair ele alınacak diğer bir özgünlük geniş aile ilişkilerinin yarattığı daha genel bir toplumsal zeminde ve akraba olmayanları da içerecek şekilde toplumsal katılımla işleyen “akrabalık ahlakının” kadınların evin dışında çalışmaya başlamasıyla hangi söylemler ve kurallar üzerinden yeniden üretildiğidir. Araştırmanın amacı kadın işçilerin emek güçleri, hareketlilikleri, gelirleri ile ilgili karar verme özgürlükleri, karar verme özgürlüklerine getirilen sınırlandırmalar, kadınların bunlara karşı aldıkları tavırlar, geliştirdikleri stratejileri anlamak olduğundan nitel araştırma yöntemlerinden derinlemesine mülakat tekniği olacaktır. Araştırma Diyarbakır’da kayıt dışı işyerlerinde çalışan evli ve bekar kadın işçilerle yarı yapılandırılmış soru kağıtlarının rehberliğinde yapılacaktır. Anahtar Kelimeler: Kadın, işgücü, emek JEL Kodları: J21, J16 49-KÜRESEL ETKİLERİ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN DÜNYA EKONOMİSİNE SEKTÖREL ÖLÇEKTE Mehmet Saya- Harran Üniversitesi Özet Sanayi Devrimi’nden sonra kullanılan fosil yakıtlar, arazilerin bilinçsizse kullanılması, ormansızlaşma, sanayileşme hızının artması gibi nedenlerden dolayı atmosferde bulunan sera gazı emisyonlarını arttırmıştır. Sera gazı konsantrasyonlarındaki bu artışlar küresel sıcaklıkların artmasına neden olarak küresel iklimi değiştirmiş ve iklim değişikliği konusunu 21. yüzyıl dünyasının önemli bir problemi haline getirmiştir. Küresel iklim değişikliğinin başka etkilerinin yanında ekonomik etkileri de olmuş ve olmaya devam etmektedir. Bu etkiler, tarım sektöründen enerji sektörüne; turizm sektöründen sağlık sektörüne kadar birçok sektörde kapsamlı bir yer edinmektedir. Bu anlamda, incelenmeye değer güncel bir konu olarak sıcaklığını korumaktadır. Bu çalışmanın amacı, küresel iklim değişikliğinin dünya ekonomisi içerisinde etkilediği sektörleri incelemeye ve geleceğe yönelik konuşulan senaryolarla ilgili çözüm önerileri sunmaya çalışmaktır. Anahtar Kelimeler: İklim değişikliği, ekonomi, dünya, sera gazları, sektörler JEL Kodları: A10, Q00, Q54 50- TÜRKİYE’DE ENFLASYON ANALİZİ Keziban Altun- Harran Üniversitesi Özet Bu çalışmada iktisat okullarının enflasyon olgusuna ilişkin yaklaşımları ele alınmış ve bu kapsamda 1994-2013 dönemi için Türkiye’de enflasyonun yapısı analiz edilmiştir. Türkiye’de enflasyon ve nedenleri üzerine yapılan çalışmalarda; talep çekişli etkenlerden ziyade maliyet itişli ve kamu kesimi açıkları, yüksek enflasyon beklentileri ile ekonominin dışa bağımlı olmasından kaynaklanan etkenler öne çıkmaktadır. 1994-2001 ve 2002-2013 olmak üzere iki alt döneme ayrılarak dönemsel farklılık olup olmadığı ortaya konulacaktır. Bilindiği gibi, ikinci alt dönemde enflasyon hedeflemesi uygulanmış ve tempolu bir büyüme süreci yaşanmıştır. Bu gelişmeler sonucunda Türkiye’de enflasyonun yapısal nedenlerinde değişme olup olmadığı, yapısal nedenlere çözüm üretilip üretilemediği analiz edilecektir. Anahtar Kelimeler: Enflasyonun nedenleri, enflasyon teorileri, Türkiye’de enflasyonun yapısı JEL Kodları: E30, E31, E52, E60 51-İŞKURLA KURULAN İŞÇİLER: İŞKURUN DÖNÜŞÜMÜ VE BÖLGESEL UYGULAMALAR Özgün Biçer- Marmara Üniversitesi Özet Türkiye’de iş ve işçi bulma hizmetleri vermek üzere kurulan İŞ ve İşçi Bulma Kurumu’nun Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) adını alması sadece bir isim değişikliği değildir. Günümüzde sermaye birikiminin geldiği aşamaya bağlı olarak yeniden biçimlenen İŞKUR’un hizmet alanı da değişmiştir. Kapitalizmin esnek işgücü talebine daha iyi cevap verebilmek için işçi sınıfını kuran bir yapı olarak biçimlenmektedir. Yeni dönemde işsizlik ödemeleri, gelir destekleri gibi koruma amaçlı uygulamalar dışlanmakta aktif istihdam politikaları öne çıkmaktadır. Böylece kurum, işçileri iş sahibi olabilmek ya da işte kalabilmek için “aktif” olabilmeye davet etmektedir. Rekabet ortamında sürekli kendini yenilemek ve gereken şartlara uygun hale gelmek için eğitimler almak bu politikanın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu çalışma görev tanımı piyasa temelli “işgücü yönetimi” olarak sunulan İŞKUR’a odaklanmayı özellikle bölgesel uygulamalarını ve bu alanda geliştirilen ortaklıkları eleştirel bir bakışla analiz etmeyi amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: İşkur, bölgesel, uygulama JEL Kodları: J00, R1 52-BÖLGESEL REKABET EDEBİLİRLİK AÇISINDAN GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİNDE TOPLUMSAL İLİŞKİLERDEKİ DÖNÜŞÜM Emine Çelik- Harran Üniversitesi Özet Bölgesel rekabet edebilirlik; bir bölgenin, ulusal veya küresel pazar payında diğerbölgeler ile yaptığı rekabetteki başarısı ile birlikte yüksek ve sürdürülebilir bir gelir düzeyi sağlayabilme yeteneği olarak tanımlanır. Bu bağlamda bölgelerin rekabet avantajları, temelde karşılaştırmalı üstünlüklere ve bu üstünlükler ile ulusal ve küresel piyasalarda kurdukları ilişkilere dayanmaktadır. Bölgelerin ulusal ve küresel pazarlarda önemli bir yer edinebilmesi, yeni bilgi geliştirme kapasitesi ile ilgilidir. Yenilikçilik kapasitesini belirleyen önemli faktörlerden biri ise bölgenin sahip olduğu kaynakları ekonomik değeri olan ürünlere dönüştürme konusundaki yaratıcılığıdır. Fiziksel, sosyal, kültürel ve ekonomik yapıların geliştirilmesi,insanın yeni bilgi yaratma kapasitesini ve dolayısıyla rekabet gücünün belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir. Bu çerçevede Güneydoğu Anadolu Bölgesinin içsel dinamiklerinden kaynaklanan rekabet gücü ve bölgenin piyasalaşma sürecinde toplumsal ilişkilerdeki dönüşüm ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Bölgesel, rekabet edebilirlik, toplumsal ilişkiler JEL Kod: R11, M19, R23 53-TÜKENMİŞLİK SENDROMUNUN ÇALIŞANLARIN İŞ TATMİNİ VE İŞTEN AYRILMA EĞİLİMİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ Ahmet Çakır-Harran Üniversitesi Özet Günümüzün hızla değişen iş dünyasında özellikle beyaz yakalıların maruz kaldığı stres tabanlı çalışma koşulları başta iş tatminsizliği olmak üzere işten ayrılma v.b olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Söz konusu olumsuz durumların yansımaları ise performans düşüklüğü, personel devir hızının yüksek olması, ayrılan çalışanların yerine yenilerinin alınmasıyla ortaya çıkan “öğrenme ve uyum maliyetleri“ şeklinde kendini göstermektedir. Aynı zamanda tükenmişlik çalışanlar üzerinde fiziksel ve duygusal etkiler göstermekte, çalışan tutum ve davranışlarını olumsuz etkileyebilmektedir. Tükenmişlik sendromunun elimine edilmesi ve söz konusu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması bağlamında sosyal destek çabalarının önemli olduğu bilinmektedir. İşletme içinde yöneticilerden, formel ve informel gruplardan, işletme dışında ise aileden arkadaş çevrelerinden ve hatta sendikalardan alınabilecek sosyal desteklerin sorunun çözümünde önemli katkılarının olacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Tükenmişlik sendromu, iş tatmini, işten ayrılma eğilimi, sosyal destek JEL Kodları: J00, J24 54-BÖLGESEL KALKINMADA DEĞİŞEN EĞİLİMLER: BÖLGESEL REKABET EDEBİLİRLİK OPERASYONEL PROGRAMI Ayşe Cebeci-Harran Üniversitesi Özet 1970’lerin sonu itibariyle birçok erken kapitalistleşmiş ülkede mevcut birikim tarzı krizler üretmiş ve buna çözüm bulmak için yeni bir tarzı şekillendirilmiştir. Yeni birikim tarzı mekansal farklılıklara ihtiyaç duyarken eş zamanlı olarak da bu mekanların yeniden düzenlenmesi gerekliliğini doğurmuştur. Bu çerçevede gerek uluslar arası kuruluşlar gerekse ulus devletler tarafından kalkınma ve büyümeye yönelik olarak üretilen politikalarda önemli değişimler yaşanmıştır. Küreselleşme bağlamında ortaya çıkan ulus-devletin önemini yitirdiği iddiaları ve “yerelleşme” tartışmalarının artması ile kalkınmacı devlet yaklaşımında da dönüşüm ortaya çıkmıştır. Bu çalışma bölgesel farklılıkların sermaye birikimi açısından nasıl değerlendirildiğini ve eş zamanlı olarak da sermaye birikiminin ihtiyaç duyduğu yatırım ortamının hazırlanması noktasında devletin ürettiği kalkınma politikalarındaki temel eğilimleri ve farklılaşmaları açıklamayı hedeflemektedir. Özellikle bölgesel kalkınma politikalarının oluşumunda ulusal, uluslar arası ve yerel ölçekte tanımlanabilecek çok aktörelerin ve çoklu ilişkilerin koordinasyonuna odaklanılarak bölgenin yeniden şekillendirilmesi noktasında Türkiye’de 2006’dan beri uygulanmakta olan “Bölgesel Rekabet Edilebilirlik Operasyonel Programı” incelenmektedir. Çalışmanın olgusal alanını, 2001 yılı verilerine göre NUTS II seviyesine kişi başına milli geliri Türkiye ortalamasının %75’inin altında kalan(43 il) 12 NUTS II bölgesine yönelik oluşturulan program oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Bölgesel kalkınma, bölgesel rekabet edilebilirlik, rekabet, koordinasyon, kalkınma politikası JEL Kodları: R1, R11, R13, R58 55-TÜRKİYE’DE KAMU HARCAMALARININ ETKİSİNİN (CROWDİNG-OUT/CROWDİNG-IN) ARAŞTIRILMASI Uğur Bülent Kaytancı- Harran Üniversitesi Özet Kamu kesimi harcamaları ekonomik gelişmeyi doğrudan ve özel kesimi desteklemesi (tamamlayıcılık) ya da dışlaması yoluyla etkileyebilmektedir.Bu çalışma, kamu harcamalarının özel yatırımlar üzerinde dışlayıcılık ya da tamamlayıcılık etkilerinin olup olmadığını araştırmaktadır. Literatürde, kamu harcamalarının özel sektöryatırımlarını dışlaması veya tamamlayıcısı olmasına yönelik çalışmalardafarklı sonuçlara ulaşılmaktadır. Aynı zamanda bu çalışmalar ele aldıkları dönem, ekonometrik yaklaşımlar, harcamaların niteliği ve ekonometrik analizlerinin bulguları itibarıyla da çeşitlilik göstermektedirler. Kamu harcamalarının özel yatırımları dışlayıcılığı ya da tamamlayıcılığının tespiti kalkınma politikalarına yön verilmesi açısından büyük önem arzetmektedir. Anılan doğrultuda bu çalışmada, özel yatırımlar ile kamu harcamaları arasındaki ilişkinin varlığı, özel kesim toplam sabit sermaye yatırımları, kamu kesimi toplam sabit sermaye yatırımları, gayri safi yurt içi hasıla, devletin nihai tüketim harcamaları ve reel faiz oranı verileri kullanılarak ARDL sınır testi (Pesaran, Shin ve Smith, 2001) yaklaşımı yardımıyla belirlenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kamu harcamaları, dışlayıcılık, tamamlayıcılık, ARDL JEL Kodları: H50, C32 56-YEREL KALKINMADA BÜYÜKŞEHİRLERİN İŞLEVLERİ Abdullah Taştekin- Harran Üniversitesi Özet Kalkınma ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yönlü, çok boyutlu ve insan odaklı bir süreci ifade etmektedir. Ülke düzeyinde ekonomik ve toplumsal kalkınmanın gerçekleşmesi öncelikle bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesine ya da en aza indirilmesine bağlıdır ki bu da ancak bölgesel ve yerel kalkınma ile gerçekleştirilebilir. Küreselleşme, kalkınma kavramına, yerel ve bölgesel bir boyut kazandırılarak, yerel dinamiklerin kalkınma sürecindeki önemini ve rolünü artırmıştır. Bu bağlamda günümüzde yerel ve bölgesel kalkınmanın sağlanmasında yerel yönetimlere ve sivil toplum kuruluşlarına (STK) önemli roller düşmektedir. Ülkemizde son yıllarda yapılan yerel yönetim Reformlarında özellikle Büyükşehir Belediye Kanunu gereğince idari sınırlarındaki bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasını da sağlayacak görevlerle donatılmışlardır. Büyükşehir Belediye Kanunu göre;belediyelerin “mahalli ve müşterek nitelikte olmak kaydıyla ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapabileceği” hükmü getirilirken, Başka bir madde ile de “Beldede ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi ve kayıt altına alınması amacıyla izinsiz satış yapan seyyar satıcıları faaliyetten men etmek, izinsiz satış yapan seyyar satıcıların faaliyetten men edilmesi sonucu, cezası ödenmeyerek iki gün içinde geri alınmayan gıda maddelerini gıda bankalarına, cezası ödenmeyerek otuz gün içinde geri alınmayan gıda dışı malları yoksullara vermek” hükmü getirilmiştir. Yerel kalkınma sürecine Etkin rol alacak olan Büyükşehir belediyelerin kent ekonomisini ve ticaretini geliştirmeye yönelik çalışmalar kanuni yükümlülükler halini almıştır. Yerel yönetimlerin kalkınmada etkin rol almaları, günümüzde gelişmiş ülkelerde genel kabul gören bir yaklaşımdır. Bu konuda Avrupa Kentsel Şartı’nda “Yerel yönetimler, kentte ekonomik kalkınmayı teşvik edecek koşulları yaratır, girişimcilere yardımcı olma olanaklarını sağlar. Kentsel mekânlar; üretim, dağıtım, alış-veriş ve tüketim gibi ekonomik dayanaklara sahip olduklarından, ulusal ekonomide önemli bir rol oynarlar” ifadesi yer almaktadır. Bu çalışmada; Büyükşehir belediyelerin, Kentsel ve Kırsal kalkınmadaki rolü ve yetkinliği incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Kalkınma, büyükşehir, yerel yönetimler JEL Kodları: R00, R11 57-19. YÜZYILDA ANTALYA LİMANI ÜZERİNE İKTİSADİ BİR İNCELEME Aylin Doğan-Harran Üniversitesi Özet 19. yüzyılda Osmanlı Devleti, özellikle ticari tarımın yaygınlaşması, sanayi, ticaret ve ulaşım alanlarında ortaya çıkan yenilikler açısından önemli bir dönüşüm içinde olmuştur. 19. yüzyıldaki gelişmelerden olumlu veya olumsuz yönde etkilenen Osmanlı kentleri üzerine yapılan çalışmalar vasıtasıyla, bu dönüşümle ilgili olarak bir fikir edinebilmekteyiz. Mevcut değerlendirmelerde sıklıkla karşılaşılan kentlerin ise özellikle bu dönüşümün izlerinin bariz olduğu liman kentleri üzerinden yapıldığı görülmektedir. Bu liman kentleri içinde; İstanbul, İzmir, Trabzon, Selanik, Beyrut, Samsun, Sinop, Mersin gibi kentlerin yer aldığını söyleyebiliriz. Bu durum, bir liman kenti olan Antalya’da, adı geçen kentlerdeki kadar dikkat çekici bir ivmede bir değişim olmadığı intibası uyandırmaktadır. Bu intibadan hareketle, çalışmamızda, bir liman kenti olarak Antalya ekonomisinin dışa açılma eğilimi, Antalya limanıyla ilgili döneme ait veriler üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır. Mevcut veriler ışığında, 19. yüzyılda Antalya limanındaki ticari hareketliliğe dair bir perspektif ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmada ana kaynak olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan çeşitli fonlardaki belgelerden yararlanılmıştır. Yararlanılan kaynak malzemenin dağınıklığı ve sayısal değerlendirmeler açısından yetersizliğinin çalışmamızda sınırlandırıcı bir etkide bulunduğu ayrıca belirtilmelidir. Anahtar kelimeler: Antalya Limanı, ticaret, 19. yüzyıl, Osmanlı Devleti, kent tarihi JEL Kodları: N75, N95 58-TÜRKİYE’DE KAYITDIŞI DÜZENLEMELERİN ETKİLERİ İSTİHDAM GERÇEĞİ: UYGULANAN POLİTİKALAR VE Çiğdem Çadırcı-Harran Üniversitesi Özet Kayıt dışı sektör kavramı iktisadi kalkınma teorisine 1972 de Uluslar arası Çalışma Örgütünün Kenya raporuyla girmiş ve geçen süreçte hem gelişmiş hem gelişmekte olan ülke ekonomilerinin kayıt dışılığa yönelmesiyle birlikte istihdamın yapısının da kayıt dışılığa kaydığı görülmüştür. Başlangıçta geçici olduğu düşünülen kayıt dışı sektör kavramı zamanla kalıcı bir yapıda olduğunu göstermiş ve gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin karşısına üzerinde durulması, araştırılması gereken önemli bir sorun olarak çıkmıştır. Türkiye’de çalışan fakat hiçbir kamu kurum ve kuruluşlarında kayıt altında bulunmayan çalışanların oranının %35 seviyelerinde olduğu ve Ülke ekonomisi üzerine bazı olumlu etkiler meydana getirmesine karşın önemli kayıplara da neden olduğu bilinmektedir. Bu kayıpların asgari düzeye indirilmesi sorunun neden kaynaklandığını tespit ederek uygun politika ve düzenlemelerin yapılmasıyla mümkün olacaktır. Bu çalışmanın temel amacı Türkiye’de kayıt dışı istihdamın önlenmesi amacıyla iş ve sosyal güvenlik yasalarında yapılan değişiklerin kayıt dışı istihdam üzerine etkisi, uygulanan politikaların etkinliği ve Şanlıurfa iline yansıması hakkında geniş bir tartışma ortamı oluşturmayı amaçlamaktadır. Anahtar kelimeler: Kayıt dışı istihdam, politika JEL Kodları: O17, O18 59-ZAMAN-MEKAN SIKIŞMASI BAĞLAMINDA LOJİSTİK SEKTÖRÜ: MERSİN ÖRNEĞİ Tolga Tören-Mersin Üniversitesi Özet Kapitalist sistemin uluslararası ölçekte bir kriz ile karşı karşıya kaldığı ve dolayısıyla toplumsal ilişkilerde önemli dönüşümlerin yaşanmaya başlandığı 1970’lerden bugüne ortaya çıkan önemli olgulardan birisi zamanın mekândan bağımsız hale gelmesidir. Bahsi geçen dönemden bugüne, ulaşım teknolojilerinde ortaya çıkan gelişmelerin de etkisiyle, metaların bir mekandan bir başka mekana taşınması, ulaşım maliyetlerini düşürdüğü ve ulaşımın hızlanmasını sağladığı ölçüde, David Harvey’in de (1996) dikkat çektiği bir olgunun, mekânın zaman aracılığıyla yok edilmesi sürecinin yeni bir evresinin açığa çıkmasına yol açmaktadır. Bir başka ifadeyle, kapitalizmin yeni bir evreye girdiği 1970’ler sonrasında mekân ve zaman, kapitalist üretim ilişkilerinin derinleşmesi ve aşırı birikim sorununun sonucunda önemli bir dönüşüm ile karşı karşıya kalırken, bu sorunun kapitalist sistemin sürekliliğini güvence alacak biçimde çözümü, mekânsal süreçlerin politik ekonomik süreçlere dâhil edilmesi ile mümkün olmaktadır. Üretim artışına paralel olarak taşıma araçlarının sayısının ve hareketliliğinin artması, metaların büyük üretim merkezlerine, ihraç limanlarına doğru hareketliliğinin artması ve nihayetinde ulaştırmada meydana gelen hızlanmaya bağlı olarak sermayenin devir hızının yükselmesi, bu sürecin sonucunda ortaya çıkan olgulardan bazılarıdır. Öte yandan bütün bu gelişmeler bir yandan metaların dolaşım sürelerini azaltırken diğer yandan da daha uzak pazarlar için üretim yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Son yıllarda Türkiye Odalar Birliği’nden (TOBB) Müstakil Sanayiciler ve İşadamları Derneği’ne (MÜSİAD), Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’ne (TÜSİAD) çok sayıda sermaye örgütünün raporlarında ya da çalışmalarında önemine vurgu yapılan lojistik sektörü yukarıda aktarılan gelişmelerin en iyi izlenebileceği alanlardan birisini oluşturmaktadır. Kaldı ki sektör, sermaye örgütlerinin taleplerinden bağımsız olmayan bir biçimde, gerek Onuncu Kalkınma Planı’nda gerekse 2013 - 2015 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program’da da kayda değer bir yer işgal etmektedir. Son olarak vurgulanması gereken nokta da, sermaye birikimi sürecinin sürekliliğinin sağlanması noktasında kentlerin de metalaşma ya da “markalaşma” eğiliminin iyiden iyiye görünür olduğu günümüzde, Türkiye’nin önemli liman kentlerinden birisi olması hasebiyle Türkiye sermayesinin başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya açılmasında önemli bir nokta olan Mersin kentinin bir “lojistik üssü” olarak kurgulanmasıdır. Dolayısıyla lojistik sektörü, Mersin’in kapitalist sisteme eklemlenmesinde önemli bir olgu olarak karşımıza çıkarken, Mersin de coğrafi konumuyla Türkiye kapitalizminin yayılma dinamikleri bağlamında giderek önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, lojistik sektörünün son dönemlerde yaşadığı gelişmeleri ve sektörün Türkiye kapitalizmi açısından önem kazanması olgusunu, David Harvey tarafından formüle edilen zaman - mekan sıkışması kavramı çerçevesinde ve Mersin kenti üzerinden analiz etmektir. Çalışma üç bölümden oluşacaktır. Çalışmanın ilk bölümünde lojistik sektörünün gelişimi teorik olarak ele alınacak, ikinci bölümünde sektörün Türkiye genelindeki görünümüne bakılacak, üçüncü bölüm ise sektörün Mersin’deki gelişim dinamiklerine ayrılacaktır. Anahtar Kelimeler: Lojistik, Mersin, sektör JEL Kodları: L22, L23 60- SIRADIŞI BİR ÜRETİM NESNESİ OLARAK SANAT Begüm Kösemen-Marmara Üniversitesi Özet Bu çalışmanın amacı sanat nesneleri üretimi ile bunların değerlenme biçimleri arasındaki ilişkiyi sorgulamaktır. Böyle bir analizin güçlüğü ortadadır. Zira maddi ve tinsel, somut ve soyut, gerçeklik ve kurgu gibi kavramlarla ilişkilendirilebilecek iki konusu vardır: Ekonomi ve sanat. Sanat alanı her zaman ayrıcalıklı bir alan olsa da, son zamanlarda görünür hale gelen , sanat eserinin kendisindense, eserin sanat piyasasındaki “değeri” olmuştur. Bu nedenle, “sanat eseri bir meta mıdır?” sorusu hem sosyal bilimcilerin hem de sanat üreticilerinin sorduğu bir soru haline gelmiştir. Sanatsal üretim süreci salt ekonomik güdülere bağlanamayacağı gibi, sanatın ekonomik güdülerden tamamen bağımsız üretilebildiği de ifade edilemez. O halde bu durum, sanat nesnesinin bir meta olarak yorumlanması gerektiği anlamına mı gelir? Bu sorulara yanıt aramak için bu çalışmanın yöntemi öncelikle sanat nesnesi üretimi ile meta üretimi arasındaki ilişkiye/ ilişkisizliğe daha yakından bakmaya çalışmak ve ardından günümüzde sanat nesnesinin bu denli fetişleştirilmesini tartışmak olacaktır. Burada sanatın kapsamının çok geniş olduğunu hatırlatılmalı ve bu doğrultuda bu çalışmanın konusunun özellikle resim/tablo üretimi ile sınırlandırıldığı ifade edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Meta, sembolik değer, sembolik sermaye, sanat, sanat eseri, sanat nesnesi üretimi. JEL Kodları: E12, Z11 61-TÜRKİYE’DE SANAYİ ÜRETİM ENDEKSİNİN PERİYODİK DURAĞANLIK ÖZELLİKLERİ Esin Kılıç-Osmangazi Üniversitesi, Selim Yıldırım-Anadolu Üniversitesi Özet Periyodiklik bir çok ekonomik serinin önemli bir özelliği, ancak ampirik analizlerde yaratığı nedenden ötürü genelde seriden filtrelenerek atılmaya çalışılmaktadır. Örneğin seriler genellikle mevsimsellikte arındırılarak kullanılmaktadır. Yine katı şekilde takvime bağlı olmayan periyodik hareketler eğer konjonktürel dalgalanmalar incelenmiyorsa genellikle seride istenen özellikler değildir. Bu yaklaşıma karşın günümüzde serinin periyodik yapısının önemli özellikler taşıdığı ve bu nedenle serini bu özellikler ile baş edebilen teknikler çerçevesinde incelenmesi gerektiği görüşü yaygınlaşmaktadır. Bu çalışma da bu ikinci yaklaşıma Türkiye’nin sanayi üretimini inceleyerek katkıda bulunmaktadır. Çalışmada Türkiye’de sanayi üretim endeksinin periyodik yapısı zaman bölgesi (time domain) ve frekans bölgesi (frequency domain) temeli teknikler ile detaylı olarak incelenecektir. Bu incelemenin devamı olarak da sanayi üretim serinin durağanlık özellikleri de periyodik bağlamında ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Sanayi, durağanlık, endeks, JEL Kodları: L00, C01 62-TÜRKİYE’DE MALİYE POLİTİKALARI VE GELİR DAĞILIMI: MİKROSİMÜLASYON ANALİZİ Abuzer Pınar- Harran Üniversitesi, Serdal Bahçe-Ankara Üniversitesi, Özlem Albayrak-Ankara Üniversitesi Özet Bu çalışmada, 2003-2009 yılları için, gelir vergisi ve dolaylı vergilerin gelir dağılımına etkisi mikrosimülasyon yöntemi yardımıyla incelenecektir. Çalışma hem mevcut vergi politikalarının yeniden dağıtımcı gücünü incelemekte; hem de politika önerileri (gelir dağılımını düzeltici bir vergi politikası hedefiyle) geliştirebilmek için vergi politikalarının gelir dağılımını düzeltici ve bozucu etkilerinin kaynaklarını belirleme amacıyla mikrosimülasyonlar yapmaktadır. Hanehalkı Bütçe Anketleri’nin kullanıldığı çalışmanın temel sonuçları aşağıdaki gibidir. 2003 ve 2009 arasında vergi politikalarındaki değişiklerden kaynaklı olarak, toplam vergilerin gelir dağılımını etkileme gücü zayıflamıştır. Bu dönemde dolaylı vergiler daha regresif hale gelirken, 2008 yılından itibaren getirilen Asgari Geçim İndirimi (AGİ) sayesinde gelir vergisi progresifliğini artırmış ve bu da toplam vergi yüküne olumlu yansımıştır. 2009 yılında vergi gelirlerinin gelir dağılımını etkileme gücündeki düşüşün kaynağını belirleyebilmek amacıyla gerçekleştirilen simülasyonlar, 2006 yılında dilim sayısının azaltılarak ücretli-müteşebbis ayrımının kaldırılmasının gelir vergisinin progresifliğini ciddi biçimde düşürdüğünü göstermiştir. AGİ sayesinde bu etkiler kırılabilmişse de toplam etki dolaylı vergilerin baskınlığı nedeniyle sınırlı kalmaktadır. 2003 tarifesine ek olarak en üst gelir diliminin vergi oranını %50’ye çıkararak yaptığımız simülasyon ise bize AGİ sayesinde elde edilen yeniden dağıtımcı etkinin vergi oranının artırılması ile elde edilenden daha güçlü olduğunu göstermiştir. Bu da alt gelir gruplarının vergi yükünü düşürmeyi amaçlayan AGİ’nin geç olsa da Türkiye gibi gelir dağılımı bozuk bir ülke için ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Sonuç olarak dolaylı vergi yükleri düşürülmeden gelir vergisi tarifesindeki AGİ sayesindeki iyileştirme ile vergi politikasının gelir dağılımını olumlu yönde etkilemede başarılı bir araç olamayacağı anlaşılmaktadır. Elde ettiğimiz bulgular göstermektedir ki toplam vergilerin yeniden dağıtım endeksi ya sıfır ya da negatiftir, yani ya etkisizdir ya da alt gelir gruplarına ağırlık verildiğinde gelir dağılımını olumsuz etkilemektedir. Anahtar Kelimeler: Maliye, politika, gelir dağılımı JEL Kodları: E62, E42 63-AB VE TÜRKİYE ESNEKLİKLERİ TARIMSAL SEKTÖRLERİ İÇİN AYRIŞTIRILMIŞ ARMİNGTON Ozan Eruygur-Gazi Üniversitesi, Ünal Töngür-Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özet Ülkeler arasındaki tarım malları ikame esnekliği (Armington esneklikleri), çoğu dış ticaret modeli açısından özel bir öneme sahiptir. İkame esnekliği, arzın ithalattan kaynaklanan bölümleri arasındaki ikame edilebilirlik derecesini kapsamaktadır. Armington esneklikleri, model sonuçlarını etkiledikleri için, kısmi ya da genel dengeye dayanan dış ticaret modellerindeki temel parametrelerdir. Bu parametrenin yüksek değer alması, ikame edilebilirlik derecesinin yüksek olduğunu göstermektedir. Yüksek bir ikame edilebilirlik derecesi, farklı alanlardan yapılan ithal malların tüketiciler tarafından yaklaşık olarak aynı mallar olarak değerlendirildiğini ifade etmektedir. Bu değerin sonsuz olması tam ikame durumunu belirtir ve söz konusu malların tamamen özdeş olduğunu gösterir. Bu değerin düşük olması ise iki malın ikame edilebilirliğinin zayıf olduğunu belirtir. Bu çalışmada AB ve Türkiye için tarım malları Armington esneklikleri panel veri tahmin yöntemleriyle tahmin edilmektedir. Çalışmada tarımsal dış ticaret verisi ve tarımsal ürünlerin yurtiçi tüketimi için ise FAOSTAT verisi kullanılmaktadır. Bölgesel etkileri ayrıştırmak için modelde 27 bölge tanımlanmıştır. Anahtar Kelimeler: İkame esnekliği, Armington esneklikleri, panel veri, sabit ve rassal etkiler JEL Kodları: C23, C50, Q17 64-”İDEOLOJİ ÜRETİYORUZ”: SEMBOLİK EMEĞİN EKONOMİ POLİTİĞİ Gamze Yücesan Özdemir- Ankara Üniversitesi Özet Sembolik üretimde yer alan çalışanlar, son dönemde emek çalışmaları alanında artan bir akademik ilginin muhatabı oldular. Yaratıcı emek, kültürel emek ve gayri maddi emek gibi farklı teori ve tartışmalar bu ilginin sonucu olarak görülebilir. Son dönemde emek çalışmaları alanında “muhalif ama hegemonik” olan post-yapısalcı, post-Marksist ve/veya post-modernist yaklaşımların, alanın ortodoksisini oluşturduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Emek çalışmalarında bu ortodoksi siyasete kapalı, anlatısal, hissiyat yüklü ve amacı ve sorunsalı belirsiz bir yaklaşım üzerinde yükselmektedir. Bu bildiri, ortodoks yaklaşımların reddi üzerinden, sembolik üretimin gerçekleştiği alanın, “emeğin ekonomi politiği” diyebileceğimiz bir yaklaşım ile ele alınması gerekliliğini vurgulamaktadır. Sembolik emeğin ekonomi politiği yaklaşımı, tarihsel maddeciliğin ilk amacı olan dünyayı değiştirmek için dünyayı kuramsal olarak yorumlamanın izleğindedir. Sembolik emeğin ekonomi politiği yaklaşımı şu soruları cevap aramaktadır: Sembolik emek kuramsal ve kavramsal olarak nasıl açıklanmalıdır? Sembolik üretim noktasını nasıl analiz etmek gerekir? Sembolik üretim alanında sınıfları nasıl tanımlamak gerekir? Sembolik üretimin ve sembolik emeğin geleceği üzerine neler söylenebilir? Anahtar Kelimeler: Sembolik emek, ekonomi politik, toplumsal sınıflar JEL Kodları: J00, J10 65-“ATEŞE UÇAN PERVANELER”: MEDYA EMEK PİYASASINDA İŞ, ÜCRETLER VE ÇALIŞMA KONULARI Çağrı Kaderoğlu Bulut-Gazi Üniversitesi, Gökhan Bulut-Ankara Üniversitesi Özet Bu çalışma medya endüstrisini, medya emek piyasası çerçevesinde değerlendirme amacı taşımaktadır. Medya emek piyasası; emek ve sermayenin üretim etkinliği için karşılaştığı, bu karşılaşmanın sınırlarının belirlendiği; emek süreçleri, çalışma koşulları, istihdam biçimleri, ücretler, iş görme pratikleri, direnme ve rıza üretme mekanizmaları gibi bir dizi unsuru kapsayan bir sınıf ilişkileri alanı olarak ele alınmaktadır. Bu kapsamda çalışmanın iddiası, medya emek piyasasının güncel durumunun, alandaki sınıflar mücadelesinin bir göstergesi olarak da okunabileceği ve bu mücadelenin seyri hakkında bize önemli izlekler sağlayabileceğidir. Medya endüstrisi, toplumsal iletişim ve ilişkilerin dolaşımını kamusal olarak gerçekleştiren önemli bir sembolik üretim alanıdır. Bu alan, medya, kültür, reklamcılık ve yayıncılık gibi niteliksel olarak farklılıklar arz eden kimi çeşitli alt dallardan oluşmaktadır. Ancak bu çalışmanın sınırları ve kapsamı itibariyle medya endüstrisindeki emek piyasası, yalnızca ulusal düzeyde yayın yapan basılı, görsel ve elektronik medyayı içerecek biçimde incelenecektir. Günümüzde medya alanı etrafında dönen “siyasal iktidarla ilişkiler”, “sansür-oto sansür”, “holdingleşme”, “yandaşlık”, “güvencesizlik”, “düşünce özgürlüğü”, “denetim”, “niteliksizleşme” vb. gibi tartışmalar düşünüldüğünde, bu alandaki üretimin seyrini, biçimini ve bu üretim içindeki sınıf ilişkilerini belirleyen temel unsurların göz önüne alınması daha da önemli hale gelmektedir. Bu çerçevede, çalışmada “medya emek piyasasını nasıl çözümlemek gerekir” “medya emek piyasası hangi alt sektörlerden oluşmaktadır”, “bu sektörlerdeki istihdam biçimleri nelerdir”, “çalışanların demografik özellikleri ve işgücü içindeki dağılımları nasıl şekillenmektedir”, “ücretler ve sosyal güvence olanakları ne durumdadır”, “örgütlenme çabaları ve oranları nasıldır”, gibi temel sorulara cevap aranacak ve bu eksende medya emek piyasasındaki sınıf ilişkilerine dair kimi dinamikler saptanmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Medya endüstrisi, emek piyasası, sınıf ilişkileri JEL Kodları: J00, J31 66-“HAYATA ATILIRKEN…”:MEDYA ENDÜSTRİSİNDE GENÇ İŞADAMI Ezgi Kaya-Ankara Üniversitesi, Dilara İlbuğa-Ankara Üniversitesi Özet Medya endüstrileri günümüzde gençler için gittikçe daha çekici istihdamalanları haline gelmektedir. Bu endüstrilerin piyasa payının artması da medya alanında işgücü ihtiyacını daha da arttırmaktadır. Ancak genç istihdamı söz konusu olduğunda basın, sinema, reklamcılık, televizyon gibi alanlarda standart ve güvenceli istihdam biçimlerinin işlemediği görülmektedir. Medya endüstrilerinde çalışan gençler parça başı veya proje bazlı işler yapmakta, işe alınmadan uzun süreli stajlar yapmak zorunda kalmakta ve bu işlerin karşılığında ya ücret almamakta ya da çok düşük ücretler almaktadırlar. Bu durum, bu alanlarda çalışmak isteyen gençlerin gayet güvencesiz ve asgari düzeydeki çalışma koşullarında çalıştıklarını düşündürmektedir. Diğer bir deyişle, medya endüstrilerinde gençler, normal koşullarda istihdam edilen bir çalışanla aynı şekilde çalışmalarına ve benzer işleri yapmalarına rağmen, diğer çalışanların sahip olduğu sosyal haklardan yararlanamamaktadırlar. Dolayısıyla genç çalışanların bu istihdam sisteminde diğer çalışanlardan daha fazla sömürüldükleri söylenebilir. Buna rağmen, medya endüstrilerinin gençlerin meslek algısına yüklediği sembolik değerler, gençlerin bu sektörlerde kalmakta ısrarcı olmalarına yol açmaktadır. Bu çalışmanın amacı, medya endüstrilerinde çalışan gençlerin çalışma koşullarının bir resmini ortaya koymak ve bu koşulların medya endüstrilerinde gençliğin istihdam biçimini nasıl şekillendirdiğine yönelik hipotezler oluşturmaktır. Çalışma kapsamında özellikle gazete ve televizyon alanında 25 yaş altındaki çalışanlarla, ücret düzeyleri, sigortalılık durumları, iş tanımları ve yoğunlukları ile mesleki gelecekleriyle ilgili fikirleri hakkında bilgi edinmeye yönelik mülakatlar yapılacaktır. Mülakatlar sonucunda, medya endüstrilerinde genç çalışanlara yönelik istihdam rejiminin bu endüstrilerdeki diğer istihdam biçimlerinden hangi şekillerde farklılaştığının ve bu farklılaşmanın, bu tür bir istihdam biçiminin sürdürülebilirliğine yaptığı etkinin ortaya konması hedeflenmektedir. Medya endüstrilerinde gençlerin tabi olduğu istihdam biçiminin ve çalışma koşullarının tanımlanmasına yönelik bir çaba, bu endüstrilerde çalışan gençlerin dâhil olduğu sınıfsal dinamiklerin anlaşılmasına da katkıda bulunacaktır. Anahtar Kelimeler: Medya endüstrisi, gençlik istihdamı, güvencesizlik. JEL Kodları: J00, J22 67-“HAYATI YENİDEN ÜRETİRKEN…”:MEDYA ENDÜSTRİSİNDE KADIN İSTİHDAMI Sevtap Demir- Ankara Üniversitesi, Şafak Etike-Ankara Üniversitesi Özet Son yıllarda, medya endüstrisinin kadınlara istihdam yaratma konusunda çok önemli bir yer tuttuğu sıklıkla dile getirilmektedir. Türkiye’de medya endüstrisinde kadın çalışanlarla ilgili, çalışma koşulları, ücretler, çalışma saatleri, çalışan-çalışan ve çalışan-yönetici ilişkileri ile ilgili detaylı ve sistematik akademik ve bilimsel çalışmaların olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu bildiri, medya endüstrisinin kadın işçilerinin hem üretim noktasındaki hem de gündelik hayattaki deneyimlerine ışık tutmayı amaçlamaktadır. Bu bildiri, medya endüstrisinde kadın istihdamını üç düzeyde incelemeyi hedeflemektedir: Emek süreci, emek rejimleri ve çalışanların örgütlülüğü. Emek süreci düzeyinde çalışmanın gerektirdiği vasıf, eğitim, deneyim, çalışma koşulları, ücretler ve çalışanların sağlığı gibi konular sorgulanacaktır. Emek rejimleri düzeyinde ise çalışan-çalışan ve çalışan-yönetici ilişkileri, denetim mekanizmaları, işyerinde formel ve/veya enformel birliktelikler ve çalışma kültürü incelenecektir. Çalışanların örgütlülüğü düzeyinde ise kadın çalışanların daha iyi çalışma koşulları ve çalışma hakları için neleri talep ettiği ve hangi yollarla talep ettiği irdelenecektir. Bu incelemeyi gerçekleştirebilmek için Ankara ve İstanbul’da medya endüstrisinde çalışan kadınlar ile görüşmeler yapılacaktır. Araştırmada, gözlem, bilgi derleme formu uygulamaları, derinlemesine görüşme, grup tartışmaları ve içerik analizi yöntemleri kullanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Medya endüstrisi, kadın istihdamı, emek süreci. JEL Kodları: J00, J16 68-YENİ UZLAŞI MAKROEKONOMİ ÇERÇEVESİNDE PARA VE MALİYE POLİTİKALARININ ETKİNLİĞİ MESELESİ Asuman Koç Yurtkur-Bülent Ecevit Üniversitesi, Nadide Halısı Tülüce-Melikşah Üniversitesi Özet Makroekonomi politikasında son zamanlarda yaşanan gelişmeler, hem teorik açıdan hem de uygulama açısından para politikasını ön plana çıkarırken maliye politikasını devre dışı bırakmaktadır. Para politikası ana politika aracı olarak faiz oranının ayarlanmasına odaklanmaktadır, bunun yanı sıra enflasyon hedeflenmesinin benimsenmesi ve enflasyon hedeflemesi için para politikasının kullanılması söz konusu olmuştur. Bu noktada para politikasının neden bu denli etkin hale geldiği sorusu önemli hale gelmekte ve maliye politikasına yeniden yer verilerek maliye politikasının rolünün araştırılması gerekmektedir. Bu çalışmada makroekonomik politikanın başarılı sonuçlar verebilmesinin para politikasının yanı sıra maliye politikasına da yer vermekten geçtiği düşüncesinden hareketle Yeni Uzlaşı (Yeni Neoklasik Sentez) çerçevesinde maliye politikası ele alınmaktadır. Maliye politikasının mevcut “yeni uzlaşı” teorik çerçevesindeki yeri ve önemi araştırılmaktadır. Literatürde para ve maliye politikalarının etkinliği meselesine çeşitli yollardan yaklaşılmaktadır. Yeni uzlaşı modeli çerçevesinde maliye politikasının etkinliğine yönelik bir analiz yapılmak istendiğinde; modeldeki şoklar ve bunların enflasyon ve çıktıdaki değişimlere liderlik etmesi, faiz oranlarındaki değişimlere para politikasının cevap vermesi konuları önem taşımaktadır. Faiz oranındaki değişikliklerin de enflasyon ve çıktı üzerindeki etkisi tahmin edilememekle birlikte makroekonometrik modeller yardımıyla simülasyonları oluşturulabilmektedir. Bu çalışma kapsamında para politikası etkinliğinin maliye politikası olmadan gerçekleşmesinin mümkün olamayacağı teorik literatür ve ampirik analizle ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Para politikası, maliye politikası, yeni uzlaşı makroekonomi JEL Kodları: B22, E5, E62 69-UZUN DÖNEMDE ENERJİ FİYATLARI VE EKONOMİK BÜYÜME: KURAM VE KANIT İstemi Berk-University of Cologne, Hakan Yetkiner- İzmir Ekonomi Üniversitesi Özet Bu çalışmada enerji fiyatlarının ekonomik büyüme üzerindeki etkisini kuramsal olarak geliştirip devamında ekonomik olarak test ediyoruz. İlk olarak iki-sektörlü bir içsel büyüme modeli geliştirilmektedir. Model Rebelo (1991)’den esinlenmektedir. Rebelo (1991) modelinde farklı olarak tüketim sektörü enerjiyi bir girdi olarak sermaye ile birlikte kullanmaktadır. Model bize enerji fiyatlarının enerji kullanımı ve ekonomik büyüme üzerinde negatif etkisi olduğunu göstermektedir. Daha sonra eneji fiyatları ve enerji tüketimi ve ekonomik büyüme arasındaki negatif ilişki hatadüzeltme temelli panel eşbütünleşme ve panel ARDL yöntemleri ile test edilmektedir. Bu metodoloji 16 ülkenin 1978-2011 zaman aralığında kompozit enerji fiyatları, kişi başı GSYH ve kiş başı enerji tüketimi verileri kullanılarak test edilmektedir. Çalışma enerji fiyatları ve reel kişi başı reel GSYH ve enerji fiyatları ile kişi başı enerji tüketimi arasında istatistiki olarak anlamlı eş-bütünleşme ilişkisi bulmaktadır. Buna ek olarak, uzun dönem tahminleri enerji fiyatlarının hem kişi başı GSYH hem de kişi başı enerji tüketimind e negatif ve istatistiki olarak anlamlı etkisi olduğunu göstermektedir. Politika önermesi olarak yenilenebilir kaynakların toplam enerji tüketimi içindeki payının artırılmasının enerji fiyatlarındaki artışı yavaşlatabileceği, dolayısıyla daha yüksek ekonomik büyüme ve refah sağlayacağı önerilmektedir. Bu çalışma alanyazına yenilenebilir enerjinin bu refah artışını gösterdiği için katkı sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: İki-sektörlü model, enerji fiyatı, içsel büyüme, panel eşbütünleşme, panel ARDL. JEL Kodları: O4, Q3, C2 70-KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE YEREL KALKINMA OLGUSU VE TÜRKİYE YANSIMALARI Esra Siverekli-Harran Üniversitesi, Aylin Kırcı Duman-Harran Üniversitesi Özet Küreselleşme sürecinin önemli dinamiklerinden birisini yerelleşme oluşturur. Yerelleşme, yerel nitelikli mal ve hizmet sunumunun kendilerine ait kaynaklar ile yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilmesini ifade eder. Bu süreçte, şehirler yerel kalkınmanın temel aktörü olarak kabul edilerek, bölgesel, ulusal ve küresel kalkınmanın anahtar kavramı olarak kabul edilmiştir. Bu yönde özellikle gelişmekte olan ülkelerde, şehirleşme süreci büyük bir ivme kazanmış ve ulusal kalkınmanın gerçekleştirilmesinde merkezin yerele atfettiği önem artmıştır. Türkiye küreselleşme sürecinde özellikle 1980 sonrası dönemde attığı adımlarla, dünyadaki yerini almıştır. Bu süreçte, yerelleşme kavramına verdiği önemi, yapılan çeşitli mevzuata dayalı düzenlemelerle ortaya koymuştur. Bir taraftan, yerel yönetimlerin yerel hizmet sunma konusundaki etkinliklerini arttırırken, diğer taraftan kaynak yapılarını güçlendirmeyi hedef alan düzenlemeleri yapmıştır. Çalışma, küresel süreçte yereli kalkınmayı hedef alan temel uygulamaları Türkiye perspektifinden değerlendirmeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de yerel yönetimler kapsamında yapılan mevzuat düzenlemeleri, makro ekonomik düzlemde yapılan düzenlemeler içinde yerel kalkınmanın yeri ve önemi ve yerele dönük bölgesel teşvik politikaları değerlendirme konusu yapılacaktır. Çalışmanın esası, mevcut durum analizi ve önerilerden oluşmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yerel kalkınma, Türkiye, küreselleşme JEL Kodları: O10, R10 71-ORTADOĞU VE KUZEY AFRİKA ÜLKELERİNDE GIDA GÜVENCESİ: MİKRO EKONOMİK REFORMLARIN EKONOMİ POLİTİĞİ A.Ali Koç, Öznur Özdamar ve Peyman Uysal-Akdeniz Üniversitesi Özet Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri (MENA) gıda güvencesi açısından hassas veya çok kırılgan olup, yüksek düzeyde gıda (en az %50) ithalatına bağımlıdır (AfDB, 2012). Bu ülkelerin gıda güvencesi dünya tarımsal emtia fiyatlarında ortaya çıkan şoklara, döviz kuru değişmelerine, iklim değişikliklerine ve politik ticari kısıtlamalara yüksek derecede duyarlıdır (Breisinger ve ark., 2012). Bu ülkelerde kişi başına gelir artışı gıda ithalatını artırırken en önemli gıda ihracat ürünleri olan meyve ve sebze (zeytin yağı dahil) ihracatını azaltmaktadır (Aşcı ve ark, 2014). Bu ülkeler gıda ithalatında dışa bağımlılığı azaltabilecek toprak ve su gibi ekolojik faktörler açısından da dünyanın en fakir ülkeleri arasındadır (Global FootPrint Network, 2013). MENA ülkeleri yüksek işsizlik (başta gençler ve kadınlar), uluslararası karşılaştırılabilirlikten gittikçe uzaklaşan eğitim sistemi, yolsuzluk, yüksek kamu istihdamı, bütçeye oran olarak yüksek gıda sübvansiyonları, kayıt dışı ekonomi, etkin olmayan tarımsal sübvansiyonlar gibi bir çok yapısal soruna sahiptir (Salem, 2013). Ayrıca yüksek nüfus artış hızı ve diğer demografik trendler yapısal sorunların çözümünü daha da zorlaştırmaktadır. MENA ülkeleri istihdam yaratan yatırımları desteklemek, sağlık altyapısını iyileştirmek, eğitim sistemini uluslararası standartlara yükseltmek, tarımsal ar-ge çalışmalarını desteklemek, kıt tarımsal üretim faktörlerini etkin kullanmak ve daha adil/etkin sosyal destek programlarına kaynak sağlamak için bir çok mikro iktisadi alanda reform yapmak zorundadır (IEMed, 2012). Reform kapsamında kamu istihdamının azaltılması ve gıda-tarım sübvansiyonlarının azaltılması gibi önlemler kaçınılmaz gözükmektedir. Bu çalışmada, literatür incelemesi ve uluslararası kuruluşlarca yayınlanan istatistiki veriler temelinde MENA ülkelerinde gıda güvencesinin mevcut durumu, iktisadi ve demografik faktörlere bağlı olarak gıda güvencesinin uzun dönemli eğilimi ortaya konulacaktır. Çalışmada temel mikro iktisadi reformların gıda güvencesine (gıda yoksulluk göstergelerine etkisi) etkisi incelenecektir. Anahtar Kelimeler: MENA, mikro reformlar, gıda güvencesi JEL Kodları: H51, H52, H53, I38, Q18 72- ÇOCUĞA YAPILAN ZAMAN YATIRIMLARI: İŞ PİYASASINDAKİ KADIN-ERKEK ÜCRET FARKLILIĞINA BİR AÇIKLAMA VE DÜZELTİLMESİ İÇİN POLİTİKA ÖNERİLERİ. Mehmet Soytaş-Özyeğin Üniversitesi Özet Günümüzde Amerika’da üniversite mezuniyet oranı kadınlarda erkeklere oranla daha yüksektir. 2003 yılında üniversiteden mezun olan her 1 erkeğe karşın 1.35 kadın bulunmaktadır. Bu oran her 1 kadına karşın 1,6 erkeğin bulunduğu 1960 yılından büyük ölçüde farklıdır. Üniversite eğitimi, iş piyasasına katılımı, alınacak ücreti, girilebilecek işleri ve hatta bireylerin oluşturacağı ailenin yapısını belirler. Bundan dolayı, 1960’dan günümüze büyük ölçüde değişen üniversite mezunlarının cinsiyet kompozisyonun ekonomide reel sonuçlarının görülmesi beklenir. İş gücüne katılımda, kadınların oldukça ilerlediğini gözlemliyoruz. Bunun yanında, kadınlar eskiden erkek egemen olarak bilinen çoğu meslekte nerdeyse erkeklerle eşit sayılarda eğitim almaktadırlar. Ücretler konusunda ise 1960’lardan itibaren hızla kapanan kadın-erkek ücret farkının ardından, bu trend 90’lı yıllarda yavaşlamaya başlamıştır (Blau&Kahn, 2000). Ayrıca, kadınların iş gücüne katılımı artmakla beraber, iş piyasasında edindikleri ortalama iş deneyiminde ciddi bir artış olmamıştır. Örneğin 40 yaşında çalışan bir kadının o yaşa kadar edindiği iş deneyimi 1989’da neredeyse 1950 ile aynıdır. Bu proje kadınların eğitimde elde ettikleri ilerlemelere karşın, bunun ücretlerine neden beklenen oranda yansımadığını ve de eğitim seviyesi artmış bu kadınların neden daha fazla iş deneyimi edinmediklerini anlamayı hedeflemektedir. Bunu araştırırken, kadınların çocuklarına yaptıkları zaman yatırımlarının, kendi iş gücüne katılımlarını ve çocukların yetişkin olduklarında hayattaki başarılarını nasıl etkilediğinin anlaşılması önemli olacaktır. Eğitim ve diğer demografik özelliklerin çocuklara yapılan zaman yatırımlarını ve iş gücü piyasasına katılımı ne ölçüde farklılaştırdığının tahmin edilmesi ve böylelikle son dönemde görülen kadın-erkek ücret farklığının kapanma hızındaki yavaşlamanın ne kadarının kadınların zaman yatırımı seçimlerinden kaynaklandığının belirlenmesi de projenin ulaşmak istediği amaçtır. Projede büyük ölçüde iktisat teorisinin “yapısal çalışma ekonomisi” adı verilen teorik modele dayalı ekonometrik tahmin yöntemlerinden faydalanacaktır. Kadının evde veya piyasada çalışma seçimlerinin olduğu yapısal modelde, kadının iş deneyimde erkeklerin gerisinde kaldığı, her yaşta yaptığı seçimler ve bu seçimleri neden yaptığı üzerinden anlaşılmaya çalışılacaktır. Kadının iş gücünden hayatının belirli dönemlerinde uzak kalması ve buna bağlı olarak daha az iş deneyimi elde etmesini açıklamada elbette ilk akla gelen faktör çocuk sahibi olmasıdır. Fakat işe yarar bir politika önerisi için çocuk sahibi olmanın kadının karşılaştığı ekonomik problemi nasıl etkilediğinin maliyet\getiri anlamında modellenmesi gerekir ve bu noktada özellikle de çocuğun kadına getirisinin ölçülmesi oldukça önem taşımaktadır. İş piyasasında çalışmanın getirisi ücret olarak gözlemlenmesine karşın, eğer kadın bunun yerine evde çocukla zaman geçirmeyi seçerse getirinin ne olacağı kolaylıkla gözlemlenebilecek bir çıktı değildir. Bu nokta modellemenin bize getirdiği artıdır ve tahmin edilebilir bir modelde çocukların getirisi aynı ücretler gibi sayısallaştırılabilir. Bu noktada nesiller arası geçişi modelleyen bir yapı doğal olarak ön plana çıkmaktadır çünkü böylelikle çocukların yetişkin olduklarındaki birçok çıktısını (iş piyasası katılımı, ücretler, eğitim, evlilik vb.) toplulaştırarak (aggregate) veren bir değer fonksiyonuna (valuation function) dönüştürebiliriz. Bunun avantajı çocuklara yapılan yatırımların birçok etkisini tek bir toplu ölçüye indirgeyebiliriz. Benzer bir yaklaşımla, Gayle, Golan ve Soytas 2013, anne ve babanın çocuklarıyla geçirdikleri zaman ve iş piyasasında çalışmalarının beyaz ve zenciler arasında nasıl farklılıklar gösterdiğini incelemiş ve de gözlemlenen beyaz-zenci farklılıklarının ne kadarının onların çocuklarına yaptıkları zaman yatırımlarından kaynaklandığını araştırmışlardır. Bulgular, zenci ve beyazların zaman yatırımı teknolojilerinin (aynı eğitim seviyesi ve kontrol edilen demografik özellikler seviyelerinde) farklı olmadığını ama zencilerin aile yapısından kaynaklı olarak daha az zaman yatırımı yaptıklarını ortaya koymuştur. Bu projede ise tamamen farklı bir soru incelenmektedir. Ancak kullanılacak tahmin yöntemi yukarıda bahsedilen çalışmada da kullanılan ve de proje yürütücüsünün geliştirdiği nesiller arası modellemeyi içeren Gayle, Golan ve Soytas (2012) yöntemi olacaktır. Projede önerilen modelde kadının değer fonksiyonu iş piyasasında çalışmadığındaki ücret kayıplarını içereceği gibi, çocuklarına harcadığı zamanın çocukların gelecek nesilde yetişkinler olarak daha iyi sonuçlar almasından bir anne olarak elde edeceği getiriyi de içerecektir. Pratikte ölçülemeyen bu getiri, annenin ücret kayıplarını telafi ettiği ölçüde kadın iş piyasasına katılımını arttırmayacaktır çünkü ekonomik olarak optimal olan budur. Ancak çocuklara zaman yatırımının ve iş piyasasından elde edilecek getirilerin oranlarının eğitime göre farklılık göstermesi beklenir ki bu da seçimlerin değişik eğitim seviyelerinde farklılık göstermesine sebep olur. Kullanılacak veri en az iki neslin gözlemlenmesini gerektirmektedir. Böyle bir veri seti ABD için mevcuttur (PSID), dolayısıyla çalışma ABD verisi ile yapılacaktır. Ancak elde edilecek bulguların genelleştirilmesi hedeflenmektedir. Burada projenin önerdiği kanal olan zaman yatırımının kadın işgücüne etkisi yüksek eğitimli kadınların davranışın anlaşılmasında ve politika şekillendirmede önemlidir. Claudia Goldin tarafından güzel bir şekilde dile getirildiği üzere kadın-erkek ücret farklılığının azalmaya devam edeceği ve sonunda ortadan kalkacağı kesin değildir. Bulgular farklılığın kapanma hızının evde çocuklar ile geçirilen zamandaki kadın-erkek farklılığına bağlı olacağını göstermektedir. Bu bilginin ışığında, kadınlar çocuklar ile daha fazla zaman geçirdiği sürece her ne kadar 30 yıl öncesine göre eğitimlerinde çok ciddi artış olsa da piyasadaki kadın-erkek ücret farklılığı ortadan kalkmayacaktır. Çarpıcı olan ise şimdiye kadar sadece çocuk bakımı olarak düşünülen bu evdeki zaman, çocuklara yapılan beşeri sermaye yatırımını için harcanan zamanı da içermektedir. Bunlardan çocuk bakımı kolaylıklı piyasadan tedarik edilebilecekken, ikincisi için bunu söylemek güçtür. Dolayısıyla yapılacak politika önerilerinin çocuk bakımının ötesine geçmesi gerekmektedir. Bu tür bir bulgu gelişmiş ülkeler için daha çarpıcı olsa da, kadınların eğitiminde son 20 yılda ciddi artış gösteren ülkemiz için de önem arz etmektedir. Bu bilgiler ışığında akla gelen ilk politika önerisi, kadın ve erkekler için evde çocukla geçirilen zamanın eşitlemesidir (ya da dezavantajlı olan için sübvanse edilmesi). Ancak bu birçok noktada daha fazla araştırmaya muhtaç bir konudur (kadın erkek zaman yatırımı teknolojilerinin geçişkenliği, sübvansiyon kanalının bulunması, etkisi vb.) İkinci bir bakış açısı ise kadınların işe alım ve terfi uygulamalarının onların çocuğa zaman yatırımını daha fazla yaptığının dikkate alınarak yapılmasını önerecektir ve de ancak bu yolla ücret farklılığının kapanmaya gidişinin hızlandırılabileceğini öngörecektir. Anahtar Kelimeler: İş piyasası, emek, ücret JEL Kodları: J10, J16 73- İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GÜNCEL DİNAMİKLER: TEKNOLOJİ, KÜRESELLEŞME VE İTHAL GİRDİ KULLANIMI İ.Semih Akçomak- Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özet Bu makalede üretim parçalanması modeli ve ara malı ticaretine dayanan üretim örgütlenmesinin işgücü piyasalarına etkisi tartışılmıştır. Ürünlerin, sermayenin, emeğin ve fikirlerin serbestçe dolaşabildiği günümüz ekonomisi, üretimin küreselleşmesine ortam sağlamaktadır. Üretimin küreselleşmesi, işgücü piyasalarında dönüşüme neden olmaktadır. Uzmanlaşma artmakta, meslek tanımları hızla değişmekte ve ücret eşitsizliği hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde artmaktadır. Bu makalede, küreselleşme sonucu ortaya çıkan değişimleri daha iyi analiz edebilmek için gerekli olan araçlar kısaca özetlenmiştir. İlk olarak üretim örgütlenmesinin neden değişmekte olduğu üzerinde durulmuş, daha sonra bu değişimi ifade eden göstergeler irdelenmiştir. İthal girdi kullanımınınişgücü piyasalarını hangi mekanizmalar vasıtasıyla etkilediği, konu üzerindeki araştırmaların bulguları vasıtasıyla tartışılmıştır. Bu tartışmada daha çok uygulamalı iktisat yazınından yararlanılmış ve sanayi, işletme, meslek ve kişi düzeyindeki araştırmaların bulguları incelenmiştir. Sonuç kısmı Türkiye üzerine kısa bir tartışma içermektedir. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, ithal girdi kullanımı, teknoloji, işgücü piyasası JEL Kodları: F16, J24, O33 74- İZMİR’DE İŞ AĞLARI: GÖÇMENLERİN FARKLARI Alper Duman ve İdil Göksel –İzmir Ekonomi Üniversitesi Özet Bu makalenin amacı iş ağlarının iş bulma olasılığına etkisini araştırmaktır. Makalede İzmir için İzmir Ekonomi Üniversitesi, İzmir Ticaret Odası, Türkiye İstatistik Kurumu’nun İzmir Şubesi ve Türk İş Kurumu tarafından yürütülen bir projeyle hazırlanan özel bir veri seti kullanılmıştır. Türkiye’nin üçüncü büyük ili olan İzmir hem nitelikli hem de niteliksiz işgücünün göç etmeyi tercih ettiği bir şehir konumundadır. Göçmelerin iş bulmadaki göreceli başarısı kullandıkları iş arama kanallarına bağlıdır. Bu makalede iş arama kanallarını resmi/bireysel ve iş ağı olarak ikiye ayırıyoruz. İş ağı olarak tanımladığımız yöntem akrabalar veya tanıdıklar aracılığıyla iş bilgilerine veya iş referanslarına ulaşmayı içeriyor. Sonuç olarak makalede göçmenlerin iş ağını kullanmada karşılaştırmalı bir üstünlükleri olduğu ve daha az eğitimli işçiler için iş ağı kullanımı avantajının daha güçlü olduğu gösterilmiştir. Anahtar Kelimeler: Sosyal ağlar, göç, İzmir JEL Kodları: J15, J61, D83 75- TÜRKİYE’DE MERKEZ BANKASI MÜDAHELELERİNİN ZAMANLAMASININ KARAR AĞAÇLARI İLE TAHMİNİ Emre Can -İzmir Ekonomi Üniversitesi ve Borsa İstanbul, Ayla Oğuş Binatlı -İzmir Ekonomi Üniversitesi Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın döviz kuruna ve faize doğrudan müdahalesinin ne zaman ve hangi koşullarda olduğunu analiz etmektir.Bu zamanlamanın ve koşulların analizi hem geçmiş piyasa dinamiklerini anlamakta hem de gelecekteki müdahaleleri tahmin etmekte faydalı olacaktır. Bulgularımız, ayrıca Merkez Bankasının piyasayı okuma algısında, dengesizliğin ve anormalliğin tanımlanmasında yardımcı olacaktır.Merkez Bankasının hangi koşullarda piyasaya müdahele ettiği karar ağaçları metodu ile tahmin edilmiştir.Bu çalışmada müdaheleler Ito’nun (2005) dar tanımıyla ele alınmıştır ve bu şekliyle Türkiye için yapılmış diğer çalışmalarda ve literatürdeki birçok çalışmadan ayrılmaktadır.TCMB’nin 2002-2012 yılları arasında döviz kuruna 25 kez ve gösterge faize 54 kezdoğrudanmüdahaleettiğitespitedilmiştirvemüdaheleleresebepolankoşullarkararağaçlarıileanalizedilm ştir. Anahtar Kelimeler: Merkez Bankası müdahaleleri, karar ağaçları JEL Kodları: E58, C65 76- İZMİR İŞ PİYASALARINDA CİNSİYET, İŞ TECRÜBESİ VE KIDEM Burak Dindaroğlu-İzmir Ekonomi Üniversitesi Özet Bu çalışma İzmir kentine ait özel bir hanehalkı verisi kullanarak ücret-tecrübe ve ücret-kıdem eğrilerinin ekonometrik tahminini yapmaktadır. Kadın çalışanlar için ücret-tecrübe eğrisinin erkek çalışanlara göre daha yassı, ücret-kıdem eğrisinin ise erkek çalışanlara göre daha dik olduğu gözlenmektedir. Bir başka deyişle, ücret belirleniminde erkekler için genel iş tecrübesi, kadınlar için ise mevcut işyerindeki kıdem düzeyi daha belirleyici olmaktadır. Bu bulgu işverenlerin işe alım sürecinde kadınlara karşı tercih tabanlı bir ayrımcılık uyguladığı, CoateandLoury (1993) tipi bir ayrımcılık modeli ile uyumludur. Bulgunun muhtemel sebep ve anlamları karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: İzmir, iş pazarları, cinsiyet, tecrübe, kıdem, ayrımcılık JEL Kodları: J01, J16, J31, J62, J71 77- TÜRKİYE’DE HANEHALKI BORÇLANMASI VE GAYRİMENKUL PİYASASI Alper Duman- İzmir Ekonomi Üniversitesi Özet Gayrimenkul yatırım ve harcamaları hem sermayenin konuşlanması hem de uzun dönemli gelir dağılımı açısından son derece önemlidir. Bu çalışmada durağan bir reel gelir seyrinde, artan hane halkı borçlanma stok ve borç geri ödeme akışının gayrimenkul piyasasındaki uzun dönemli olası etkileri modellenecektir. Modelleme bulgularının Türkiye örneğinde ne ifade edebileceği tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Borçlanma, gayrimenkul JEL Kodları: E21, E50, G21 78- BİLGİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ SEKTÖRÜ İNOVASYON KAPASİTESİ: ANKARA ÖRNEĞİ Erkan Erdil ve M.Teoman Pamukçu – Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özet Bilgi iletişim sektörü doğası itibariyle diğer sektörlere de girdi sağlayan şemsiye sektör niteliğindedir. Bu sektörde gelişmenin sağlanması ve rekabetçiliğin artması diğer sektörleri de doğrudan etkilemekte ve kamu sektörünün ihtiyaçlarına da cevap vermektedir. Öte yandan uluslararası gelişmelere bakıldığında sürdürülebilir kalkınma hedefleri içerisinde BİT sektörünün giderek önem kazandığı ve sürdürülebilir kalkınmanın bileşenleri olan, çevresel, ekonomik, sosyal, kurumsal ve yönetişim açılarından anlamlı katkılar verecek bir sektör olduğu ortadadır. Ayrıca sektör mevcut durumu itibarıyla üniversite-sanayi işbirliklerinin oldukça yoğun biçimde gözlendiği bir sektördür. Ankara İlinin Bilgi ve İletişim Sektörünün İnovasyon Kapasitesi ve Üniversite-Sanayi İşbirlikleri çalışmasının genel amacı, bölgesinin küresel düzeydeki rekabetçi pozisyonunu ile doğrudan ilgili olan ve inovasyon kapasitesini doğrudan etkileyen BİT sektörünün mevcut durumunun analiz edilerek, bölgesel kalkınma ve üniversite-sanayi işbirlikleri açısından etkin strateji ve politika analizinin hazırlanmasıdır. Çalışmanın ilk bölümünde, Ankara ilinde BİT sektöründe faaliyet gösteren paydaşların araştırma ve teknoloji geliştirme faaliyetlerinin sonuçlarına yönelik bir analiz gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın “Ankara İli Bilgi ve İletişim Sektörü İnovasyon Kapasitesi Stratejik Analizi – GZFT Analizi ve Durum Tespiti” başlıklı ikinci bölümün temel amacı, Ankara’da BİT sektörünün sektörün kendinden kaynaklanan güçlü ve zayıf yönleri ile sektör dışından kaynaklanan fırsat ve tehditleri analitik bir yaklaşımla incelemektir. Üçüncü bölümde iki farklı veri setinden faydalanılarak Ankara BİT sektörünün mevcut durum analizi gerçekleştirilmiştir. TÜİK tarafından sağlanan, ulusal veri seti Türkiye’deki 26 Düzey 2 Bölgesinin yerel birim faaliyetlerine göre 2003-2008 dönemi için temel bazı göstergeleri içermektedir. Ulusal verinin bölgesel düzeyde çok kısıtlı bilgi vermesi nedeniyle, Ankara’da yer alan üniversite teknoloji geliştirme bölgelerinde BİT alanında faaliyet gösteren toplam firma sayıları üzerinden, teknoloji geliştirme bölgelerini temsil edecek sayıda ve nitelikte firma ile yarı yapılandırılmış bir mülakat ve anket çalışması yapılmıştır. Bu yolla yeni bir veri seti oluşturulmuştur. Bu görüşmeler, Ankara’da kurulu Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Bilkent Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi teknokentleri olmak üzere beş teknokentte 103 firma ile gerçekleştirilmiştir. Saha çalışması ile BİT sektöründe faaliyet gösteren firmalara dair toplu ve düzenli bir veriye ulaşılmıştır. Saha çalışmasında kullanılan anket formu firma, sektör ve pazar bilgileri; başka kuruluşlarla ilişkiler ve yakınlıklar; Ar-Ge, tasarım, inovasyon ve farkındalık ve GZFT benzeri bir bölüm olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Bulgularımız, Ankara ili BİT sektörünün gelişme potansiyeline sahip ve bu potansiyeli bir ölçüde kullanabilen bir sektör olduğunu göstermektedir. Saha çalışmasının Ar-Ge, ürün ve proses inovasyonuna, bir ölçüde de işbirliklerine ilişkin bulguları bu olguya işaret etmektedir. Ayrıca, Ankara ili BİT sektöründe alınan patent ve yayınların analizi de bu sektörün güçlü yanları olduğu gibi zayıf yanları olduğunu da göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Ankara, bilgi teknolojileri, inoavasyon,ar-ge, JEL Kodları: O31, O40 79- DÖVİZ KURU REJİMLERİ VE İŞ ÇEVRİMLERİ: AMPİRİK BİR İNCELEME Fatma Pınar Erdem- Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Erdal Özmen-Orta Doğu Teknik Üniversitesi ÖZET Bu çalışmada, gelişmiş ve yükselen piyasa ekonomilerinde, yurt içi ve yurt dışı faktörlerin iş çevrimlerine etkileri ve bu etkilerin farklı döviz kuru rejimlerine gore değişmeleri panel Logit, panel veri eş bütünleşme ve hata düzeltme modelleri kullanılarak incelenmektedir. Klasik iş çevrimleri tanımı kullanılarak tahmin edilen model sonuçlarına göre, yükselen piyasa ekonomilerinde, denk süreler içinde, gelişmiş ülkelerden çok daha derin ekonomik daralma ve göreli olarak daha dik genişlemleme süreçleri gözlemlenmektedir. Genişleme evresi olasılığı döviz kuru rejimi esnekliği ile doğru orantılı olarak artmaktadır.Küresel reel ve finansal şokların etkisi yönetimli döviz kuru rejimlerinde, dalgalı kur rejimlerine göre, önemli ölçüde daha yüksektir. Çalışma sonuçlarına göre, klasik iş çevrimlerinin ve büyüme evrelerinin belirleyicileri uygulanan döviz kuru rejiminden bağımsız değildir. Anaktar Kelimeler: İş çevrimleri, döviz kuru rejimleri, yükselen ekonomiler JEL Kodları: C33, E32, F33, F41 80- SAVAŞLARI SONA ERDİREN BELİRLEYİCİLER Ali Cevat Taşıran-METU NCC, Middlesex University and Birkbeck College University of London Ron Smith- Birkbeck College University of London Özet Bu yazıda biz savaşları sonlandıran belirleyicileri inceliyoruz ve daha önceki bir analizimizi Smith ve Taşıran (2012) yeni ekonomik ve politik değişkenler kullanarak güncelliyoruz. Ayrica Uppsala Çatışma Veri Programı ( UCDP )Çatışma ve Fesih 1946-2011 veri setiyle birlikte Maddison'un Serisi ve Penn Dünya Tabloları 2010 ile 2012verilerinikullaniyoruz. Tanımlayıcı bir analizden sonra, savaş bitimlerini zafer, ateşkes ve barış olarak gurupluyor ve sonra “survival” modelleri kullanarak savaşları sona erdiren faktörleri açıklamaya çalışıyoruz. Önce, yariparametrick “proportional Cox hazards” modelleri kullanıyor ve sonra tamamen parametrik Log lojistik yaşam modelleri kestiriyoruz. Bu çalışmadan elde edilen sonuçları şöyle sayabiliriz: farklı bölgelerdeki savaşlar ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir; büyük savaşlar küçük savaşlardan ve devletler arasındaki savaşlar iç savaşlardan daha daha hızlı sonlanmaktadır; ve en uzun savaşlar Asya'da gerçekleşmektedir. Ekonomik kalkınma Güney Asya'da savaşlar kısaltmaya yardımcı olmakta ama bizim beklentilerimizin aksine, kişi başına düşen artan GSYİH savaşların Orta - Doğu ülkelerinde daha da uzamasına neden olmaktadır. Anahtar Kelimeler: Savaş, UCDP, ateşkes, barış JEL Kodları: R10, R11 81- TÜRKİYE’DE KONUT SAHİPLİĞİ ORANI NEDEN AZALIYOR? Işıl Erol- Özyeğin Üniversitesi, Orhan Erdem- Borsa İstanbul Özet Hane halklarının konut sahipliği kararlarını etkileyen ve ülke genelinde konut sahipliği oranında değişime neden olan faktörlerin belirlenmesi kamu politikaları açısından önem arz etmektedir. OECD ülkelerinde uygulanan kamu politikalarının, konut sahipliğini teşvik etmek ve konut sahipliği oranını arttırmak yönünde ilerlediği bilinmektedir. 1990-2004 yılları arasında birçok OECD ülkesinde konut sahipliği oranı artarken, son on yılda Türkiye’deki konut sahipliği oranında büyük bir azalma görülmektedir. Türkiye genelinde konut sahipliği oranı 2002 yılında %73,1 iken, bu oran 2012 yılında %57,5’e gerilemiştir. Bununla birlikte, 2000 yılında %4,9 büyüyen konut sahipliği piyasa değerinin 2012 yılında yaklaşık %2 oranında büyüdüğü görülmektedir. Türkiye ekonomisi özellikle 2003 yılından sonra göreceli olarak başarılı bir performans sergilemiş ve makroekonomik gelişmelerin paralelinde uzun dönemli ve sabit faiz oranlı ipotekli konut kredileri ilk kez konut finansmanında alternatif bir finansman aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 2002 yılında konut kredilerinin GSYİH’ya oranı %0,1 iken bu oran 2012 yılında %6’ya yükselmiştir. Türkiye konut üretiminde Avrupa’daki en büyük ülkelerden birisidir. Tüm bu gelişmelere rağmen, Türkiye genelinde ve kentsel alanlarda konut sahipliği oranının belirgin bir şekilde azalması araştırılması gereken önemli bir sorudur. Bilgilimiz dahilinde Türkiye’deki konut sahipliği oranındaki azalmanın nedenlerini gerek makroekonomi ve finansal verileri(ekonomik büyüme oranı, konut kredi faiz oranları, kredi bakiyesi) gerekse sosyodemografik verileri(kentsel nüfus, hane halkı büyüklüğü, nüfusun yapısal özellikleri) kullanarak analiz eden çalışmalar bulunmamaktadır. Bu çalışma, Türkiye’de konut sahipliği oranının 2002-2012 yılları arasında neden azaldığı sorusunu ülke genelinde makro ölçekli, zaman serisi veri seti kullanarak açıklamaya çalışan ilk çalışmadır. Elde edilen sonuçlara göre, kentsel nüfus artışı, hane halkı büyüklüğündeki azalma ve konut politikalarındaki değişimin konut sahipliği oranı üzerindeki negatif etkilerinin, makroekonomik gelişmeler ve kredi piyasasındaki büyümenin neden olduğu pozitif etkiden daha baskın olduğu sonucuna varılmıştır. Konut politikalarındaki değişim ve kentsel nüfus artışı konut sahipliği oranındaki azalma üzerinde oldukça etkilidir. Konut politikasındaki değişimi, gecekondu alanlarının yasaklanması, mevcut stoğun yıkımı ve yerine TOKİ konut alanlarının yer alması şeklinde özetlemek mümkündür. TOKİ’nin ürettiği konut miktarının yıkılan gecekondu stoğunu karşılayamaması, kentsel nüfus artışı ve hane halkı büyüklüğünün azalması kişileri kiracı olmaya yönlendirmiştir. Anahtar Kelimeler: Konut sahipliği oranı, kentleşme, hane halkı büyüklüğü, konut politikaları. JEL Kodları: R21, R31 82- YENİLENEBİLİR ENERJİNİN DESTEKLENMESİ: TEŞVİK MEKANİZMALARININ ROLÜ Filiz Köroğlu Aydınlı- Orta Doğu Teknik Üniversitesi- Sayıştay, Elif Akbostancı-Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Gül İpek Tunç-Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özet Bu tez, yenilenebilir enerjinin gelişiminde etkili temel faktörlerin teşvik mekanizmalarının rolü üzerine özel bir vurgu yapılarak belirlenmesi için tek yönlü sabit etkiler yönteminin kullanılması suretiyle gerçekleştirilen panel veri analizine dayanır. Ampirik çalışma boyunca birisi OECD ülkelerinden oluşan, diğeri 40 ülke üzerine yoğunlaşan iki ülke grubu kullanılmış ve bu grupların altında bir ülkenin birincil enerji arzındaki yenilenebilir enerji oranının doğal logaritmasını bağımlı değişken olarak kabul eden beş farklı model oluşturulmuştur. Sonuçlar gayri safi yurtiçi hasılanın ve piyasayı geliştirici politikaların yenilenebilir enerji gelişimini olumlu yönde etkilerken karbondioksit emisyonlarının, enerji ithalat bağımlılığının, doğal kaynaklardan elde edilen toplam kira bedellerinin ve fosil ve nükleer kaynakların elektrik üretimindeki payının yenilenebilir enerji üzerinde negatif etkileri olduğunu göstermiştir. Bulgularımız yenilenebilir enerjinin gelişimi için politik devamlılık ve istikrar yaratmanın önemini vurgulayacak şekilde, piyasanın gelişmesi için uygulanan politikaların Avrupa Birliği’nde daha etkili olduğunu kanıtlamaktadır. Aynı zamanda sonuçlar, geniş coğrafi alana sahip olmanın yenilenebilir enerji teknolojilerinin ve politikalarının uygulanmasını zorlaştırdığını göstermektedir. Bu çalışma ile literatüre, sadece incelenen ülkeler genişletilerek değil, aynı zamanda önemli sonuçları olan üç yeni değişken kazandırılarak katkı sunulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Yenilenebilir enerji, piyasayı geliştirici politikalar, piyasa tabanlı enerji politikaları, araştırma ve teknolojik gelişme politikaları, panel veri analizi. JEL Kodları: Q140, Q48, Q42 83- TÜRKİYE’NİN REKABET EDEBİLİRLİĞİ: MAL DÜZEYİNDE BİR İNCELEME Uğur Aytun ve Yılmaz Kılıçaslan- Anadolu Üniversitesi Özet Bu çalışmanın amacı yüksek düzeyde ayrıştırılmış (beş basamak) tarım ve imalat sanayii endüstrilerinde, Türkiye’nin rekabet edebilirliğini analiz etmektir. Birleşmiş Milletler’in Mal Ticaret Verileri (UN Commodity Trade Data) kullanılarak, 2004-2012 dönemi için 3334 mal grubunu kapsayan sabit pazar payı analizi bulguları, her kategoride Türkiye’nin ihraç ettiği malların dünya ticaretindeki payının azalan veya sabit bir eğilime sahip olduğunu göstermektedir. Bu yüzden, Türkiye sektörlerdeki ihracat paylarını artırsa bile, toplam ihracatını aynı düzeyde artıramamaktadır. Ayrıca, Türkiye ekonomisi, dünya mal talebi bileşimindeki değişikliklerden de etkin bir şekilde yararlanamamaktadır. Sonuç olarak, bulgularımız, Türkiye’nin dış ticaretinin evriminin istenilen yönde olmadığını, sürdürülebilir büyüme ve dış ticaret için dış pazarda yüksek talep gören mallar üzerinde rekabet edebilirlik kazanması gerektiği ortaya çıkarmaktadır. Anahtar Kelimeler: Rekabet edebilirlik, sabit pazar payı analizi, tarım ticareti, imalat sanayi JEL Kodları: O14, Q17, F14 84- TÜRKİYE’DE SOSYAL KONUT PROGRAMININ KONUT TALEBİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: KESİT VERİ ANALİZİ Abuzer Pınar ve Murat Demir-Harran Üniversitesi Özet Konut sektörü iktisadi, sosyal ve mali boyutlarıyla gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere birçok ülke için büyük önem arz etmektedir. Konut finansmanı, bakımı onarımı ve yenilenmesi, konut değer tespiti, vergilemesi, toplumsal beklentilere uygun kamu konut politikalarının oluşturulması, konut yatırım danışmanlığı gibi başlıklar konut sektöründe yoğun tartışmalara konu olmaktadır. Nüfus artışı, kentleşme, eski konutların yenilenme gereksinimleri, gecekondu ıslah çalışmaları, afetler ve istimlak dolayısıyla ortaya çıkan konut açığı, işsizlik, gelir dağılımı sorunları, ortalama gelir düzeylerinin düşük olması, yeterli miktarda imarlı arsa üretilemeyişi gibi genelde gelişmekte olan ülkelerde görülen temel yapısal sorunlar konut sorununu ilgili ülkeler için çok daha önemli hale getirmiştir. Hiç kuşkusuz böylesi temel yapısal sorunların çözümünde iktisadi ve sosyal rasyonaliteye sahip kamu politikaları önemli bir alternatiftir. Konut talebine yön veren dinamikler konutun hangi saikle talep edildiğine göre değişebilmektedir. Konutun temel bir ihtiyaç olduğu kabul edildiğinde nüfus artışı ile beraber artan konut talebinin gelir ve fiyat esnekliğinin düşük olması beklenir. Diğer yandan konutun kalitesi ve çevre koşulları da fiyatları etkileyebilir ve gelir arttıkça, daha elverişli konutlara doğru bir eğilim ortaya çıkabilir. Konut bir servet biriktirme aracı olarak kabul edildiğinde ise, faiz oranlarındaki değişmeler, alternatif tasarruf araçlarının getirileri ve tercihlerdeki değişmeler konuta olan talebi, dolayısıyla fiyatları etkileyebilir. Bu çalışmada Türkiye’de iller bazında konut talebi analiz edilmekte ve TOKİ uygulamalarının talep üzerindeki etkisi değerlendirilmektedir. TÜİK verileri ve kamuya açık ilanlardan derlenen verilerle yapılan kesit analizinden elde edilen bulgulara göre bölgesel katma değer konut talebini pozitif ve anlamlı düzeyde etkilemektedir. Ortalama konut fiyatlarının talep üzerindeki etkisi ise negatif ve anlamlıdır. Ancak her iki esneklik de 1’den küçüktür. Nüfus ile orantılı artan konut talebi TOKİ konutlarının miktarından da etkilenmektedir. Sosyal konut programlarının rekabet amaçlı olmadığı yönündeki belirleme düşük gelirli kesime yönelik konutlar açısından doğrulanmaktadır. Bununla beraber söz konusu programlar çerçevesinde orta gelir grubuna yönelik olarak yapılan konutların piyasa arzının %15’ini ikame ettiği ortaya çıkmaktadır. Anahtar Kelimeler: Konut talebi, kesit veri analizi JEL Kodları: C01, D10 85- HANE HALKI KREDİ HACMİNİN EKONOMİK BÜYÜME ÜZERİNE ETKİSİ; PANEL VERİ ANALİZİ Mustafa Emir Yücel-Ankara Üniversitesi Özet Çalışmanın amacı, kredi hacimlerinde artan genişlemenin ekonomik büyüme üzerindeki etkisini analiz etmektir. Özellikle 2003 sonrası gelişmekte olan ülkelere yönelik artan sıcak para girişi, bu ülkelerde kredi hacmini artırarak tüketim harcamalarında artışa yol açtığı literatürde sıkça belirtilmektedir. Milli gelir bileşeninde önemli bir yeri olan tüketim harcamalarının ekonomik büyüme üzerinde olumlu etkisi beklenmektedir. Bu kapsamda, OECD üst-gelir grup ülkelerinde hane halkı kredi hacminin ekonomik büyüme üzerine etkisi 2003-2013 yılları arasında panel veri analizi ile incelenecektir. Delta homojenlik testi(Pesaran ve Yamagata, 2008) kapsamında incelenen veriler heterojen bir yapı gösterdiğinden, Türkiye ile analiz dahilindeki diğer ülkeler karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Kredi hacmi, ekonomik büyüme, panel veri analizi JEL Kodları: E51, O42, C1 86- TÜRKİYE’YE YÖNELİK DÜZENSİZ EMEK GÖÇÜ VE İNŞAAT SEKTÖRÜNDE GÖÇMEN İŞÇİ İSTİHDAMI M. Akif Kara ve M. Meryem Kurtulmuş- Marmara Üniversitesi Özet Genel olarak göç, toplumun sosyal, kültürel, ekonomik, politik vb. tüm yapısıyla yakından ilişkili bir olgudur ve pek çok disipline araştırma konusu olmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’ye yönelik emek göçü disiplinler arası bir bakış açısıyla ele alınacak ve Türkiye’de inşaat işkolunda istihdam edilen göçmen isçilerin çalışma ve yasam koşulları bütünlüklü bir çerçeve ile ortaya konmaya çalışılacaktır. Günümüz kapitalizminde ekonomik, politik, kültürel tüm insani faaliyetler kar mantığına, uluslararası sermaye birikim sürecinin gereklerine hapsedilmektedir. Aslında "küresel kapitalizm" cağında çokça vurgulanan uluslararası artan “karşılıklı bağımlılığın” ötesinde Komünist Manifesto’da öngörülen, küresel birikimin ihtiyaçlarına cevap veren bir düzenle karşı karşıyayız. Marx, Kapital’in birinci cildinde kapitalist üretim yöntemlerinin kırsal bölgeleri işgal ettiğine, küçük toprak sahiplerinin nasıl zorla mülksüzleştirildiklerine ve tarımsal üretimin dışına sürüldüklerine değinir. Marx, yeni üretim araçlarının kullanılmasıyla çok daha büyük arazilerin eskiye oranla çok az işgücüyle işlenmesinin tarım kesiminde büyük miktarda işgücü fazlası doğurduğunu ifade eder. Böylece, ismi konulmasa da Marksist söylemde kırdan kente göç olgusuna ve bunun nedeni olarak da feodalizmin çözülmesi ile birlikte kapitalist üretim tarzına geçiş ifade edilmektedir. Ayrıca Marksist söylemin göç olgusuna uyarlanan en önemli tezi sosyo-ekonomik teorilere de kaynak olmuştur. Bu tez, yedek işçi ordusudur. Yedek işçi ordusu kapitalist üretim sürecinde çalışan işçilerin ücretler bakımından da daha kolay kontrol altında tutulması anlamına gelir. Böylece, yedek işçi ordusunun varlığı sermayenin kolayca bazı işçileri işten çıkartarak yerlerine yenilerini almasına olanak tanıyarak hem ücretleri kontrol altına almasına hem de işçiler üzerinde denetim kurmasına olanak sağlar. Türkiye’ye yönelik uluslararası emek göçünü ele alan bu çalışmanın birinci bölümünde göç teorileri ve göçmen kavramı üzerine yoğunlaşılarak kavramsal ve kuramsal bir çerçeve çizilecek; ikinci bölümde Türkiye’ye uluslararası göç başlığı altında “göç çeşitleri” ve göçmen istihdamı ele alınacaktır. Son bölümde ise Türkiye’de sermaye birikiminin yoğun olduğu ve enformel bir sektör niteliği taşıyan inşaat sektöründe istihdam edilen göçmen işçilerin çalışma ve yasam koşulları yapılan alan araştırmasından elde edilen bulgular çerçevesinde incelenecektir. Anahtar Kelimeler: uluslararası göç, göçmen istihdamı, Türkiye’ye yönelik göç, inşaat sektörü JEL Kodları: J10, J19 87- TEKİRDAĞ'DA EKONOMİK YAPININ DEĞİŞİMİ: SHİFT SHARE ANALİZİ Ümit İzmen- Sabancı Üniversitesi, Zühal Özbay Daş- Marmara Üniversitesi Özet Tekirdağ ili sanayinin geliştiği önemli kentlerden biri olarak dikkat çekmektedir. Sanayileşme öyküsü 1970’li yıllara dayanan bu ilde, emek yoğun sanayiler ilin gelişiminde belirleyici bir görünümdedir.İldeki sektörel dönüşüm ilin gelecek vizyonu açısından önem taşımaktadır. Zira ilde birtakım sektörler, kaynakları kullanma noktasında sınıra ulaşmışladır. Dolayısıyla, ildeki sektörel kompozisyonun değişimi ilin gelişim seyrini anlamak ve politika yapıcılara yol göstermek açısından yararlı olacaktır. Bu kapsamda bu çalışmada 2008-2012 yılları için ilin büyüme dinamikleri shiftshare olarak adlandırılan sektörel kompozisyon metodu ile anlaşılmaya çalışılmıştır. Büyümede ulusal, sektörel ve bölgesel etkilerin incelendiği bu metod ile ilin rekabet ve verimlilik analizi yapılmıştır. İstihdam ve girişim sayılarına göre yapılan analizde ana sektörlere, teknoloji düzeylerine ve imalat sanayi alt sektörlerine göre gruplandırılarak metod uygulanmıştır. İstihdam ve girişim sayıları hem ilin kendi rekabet gücünü ölçmek hem de sektörlerdeki verimlilik düzeylerin anlamak açısından analizde aynı anda kullanılmıştır. İldegenel olarak bütün sektörlerdeki büyümede ulusal ekonomideki değişimin etkisi görülmektedir. Sektörel büyümede ilin rekabet gücünden kaynaklı istihdam artışı tarım ve orta-düşük teknolojili sanayide ön plana çıkmaktadır. Düşük teknolojili sanayi ise ilde kan kaybetmektedirİlde genel olarak düşük verimlilik sorunu görülmektedir.Bu bulgular ilin geleceğine dönük büyüme perspektiflerine gölge düşürmektedir. Anahtar Kelimeler: Bölgesel kalkınma, Shift-share analizi, sanayileşme Jel Kodları: R11, J014 88- YABANCI SERMAYENİN TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNDEKİ İLGİSİNİN BELİRLEYİCİ UNSURLARI Özlem Arzu Azer Özet Türkiye’de 2001 krizi sonrasında, birçok bankanın batmasıyla sektörde yeniden yapılanma gereksinimi zaruri hale gelmiştir. Bu çerçevede, denetim ve düzenleme fonksiyonlarını yürüten kurumlar kurulmuş, yapılan reformlar ve Merkez Bankası’nın başarılı para politikası sonucunda Türk bankacılık sistemi güçlü yapıya kavuşmuş, 1980 sonrası oluşan yabancı sermaye ilgisi hızla artmıştır. 2008 Küresel Krizi ile Avrupa ve Amerika bankacılık sektöründeki zafiyet, Türkiye’deki bankaların ortağı veya sahibi konumundaki bankaların batması veya devletleri tarafından çeşitli şekillerde kurtarılmaları Türkiye’deki ortaklık yapılarının da değişmesi ile sonuçlanmıştır. Avrupa’daki krizden beri süren ekonomik sıkıntılar tam olarak çözülmemiş olduğu halde Türkiye’deki bankacılık sektörüne yabancı sermaye ilgisi Batı’nın yerini alan Körfez sermayesi ile devam etmektedir. Bu çalışmada, FED’in değişen para politikasına ve artan riskliliğine rağmen Türk Bankacılık sektörüne olan yabancı sermaye ilgisi analiz edilecek; EUROSTAT, TUİK, BDDK verilerinden yararlanılacaktır. Anahtar Kelimeleri: Yabancı sermaye, bankacılık sistemi, Türk bankacılık sektörü JEL Kodları: G01, G21 89- TÜRKİYE’DE CARİ İŞLEMLER AÇIĞI VE İŞSİZLİK ARASINDA BİR ÖDÜNLEŞME VAR MI? Pınar Kaynak ve Serdar Sayan, Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi, TEPAV ve TOBB Üniversitesi Özet Bu çalışmanın amacı, Türkiye’de cari işlemler açığı ile işsizlik oranı arasında (kalıcı) bir ödünleşme olup olmadığını araştırmaktır. Türkiye’de cari işlemler açığının ekonomik büyümeye giderek daha duyarlı hale geldiği gözlemlenmektedir: Cari açık ekonomik büyümeye paralel olarak artmakta; büyümenin yavaşladığı ya da negatife döndüğü ekonomik durgunluk/kriz dönemlerinde ise hızla daralmaktadır. Öte yandan, işsizlikle büyüme arasında da negatif bir ilişki olması beklenmektedir. Bu durumda, hızlanan ekonomik büyümenin bir yandan işsizlik oranını düşürürken, diğer yandan cari açığı yükseltmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ancak işsizlikle cari açık arasında böylesine bir ödünleşmenin gerçekten var olup olmadığı teorikten ziyade ampirik bir problemdir. Örneğin, zaman zaman popülerleşen “istihdam yaratmayan büyüme” iddialarının doğru olması, ilgili dönemler için sözü edilen türde bir ödünleşmenin mevcut olmayacağını ima edecektir. Keza, cari işlemler hesabının ekonomik büyümenin dışındaki kurlar, petrol fiyatları gibi faktörlere karşı daha duyarlı olması halinde de bu tür bir ödünleşme gözlenmeyebilir. Cari işlemler açığı ile işsizlik arasında sistematik bir ödünleşmenin olup olmadığını ve eğer varsa hangi şartlar altında gözlendiğini ampirik olarak saptamaya çalıştığımız bu çalışmada 19902013yıllarınıkapsayan TÜİK İşgücü Anketi ve Dünya Bankası veri setleri kullanılmıştır.İki değişken arasındaki nedensellik ilişkisini ve bu ilişkinin yönünü saptamak üzere ise Granger nedensellik testi ile Vektör Otoregresyon analizinden yararlanılmıştır. Çalışmada elde edilen bulguların kapsamlı bir değerlendirmesini takiben, bunlara dayalı ekonomi politikası önerileri tartışılmaktadır. Anahtar kelimeler: Cari işlemler açığı, işsizlik oranı, vektör otoregresyon modeli. JEL Kodları: F32, E24, C32. 90- İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KURAKLIK Ümit Şahin- Sabancı Üniversitesi Özet İklim değişikliği bir çevre sorunu mu? Aslında değil. Daha doğrusu, iklim değişikliğini bir çevre sorunundan çok fazla ve çok başka bir şey olarak anlamak ve tanımlamak,artık hayati önem taşıyor. İklim değişikliği dünya ülkeleri arasındaki en önemli politik çekişme alanlarından biri. Hatta giderek gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, daha doğrusu eski sömürgeci ülkelerle eski sömürgeleri arasındaki nihai hesaplaşma alanına dönüşüyor. İklim değişikliği yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını tehdit ederek yoksulluğu tırmandıran, göçlere, şiddete ve çatışmalara neden olan, istikrarsızlığa açık bölgelerde yaşanan insani krizi derinleştiren bir etken, bir başka deyişle ateşe dökülen benzin halini alıyor. İklim değişikliği küresel ve sosyal adaletsizliğin belki de en önemli göstergesi. İklimi değiştiren sera gazlarını en çok salanlarla, evleri sular altında kalanlar, suları ve toprakları kuruyanlar, iç savaşlarla boğuşanlar aynı insanlar, aynı ülkeler, aynı bölgeler, aynı toplumsal kesimler ve sınıflar değil. İklim değişikliği kuraklık ve sellerle, orman yangınları ve fırtınalarla ekonominin temelini tehdit ediyor. Ekonominin öncelikleri baş aşağı çevrilmeden bunu anlamak mümkün değil. Okunabilen ilk Hitit tabletinde dediği gibi “ekmeğini yiyeceksin, suyunu içeceksin”. İklim değişikliği ekmeği ve suyu tehdit ederken, sadece finans piyasaları ve bilgi toplumu üzerine tartışmak ekonomiden bahsetmek olamıyor. İklim değişikliğinden söz etmek,her şeyden önce, bu en temel anlamıyla ekonomiden söz etmek anlamına geliyor. Anahtar Kelimeler: İklim değişikliği, kuraklık JEL Kodları: Q50, Q54 91- TÜRKİYE’DE İŞSİZLİĞİN AKIM YAKLAŞIMIYLA İNCELENMESİ Seçil Kaya Bahce ve Emel Memiş- Ankara Üniversitesi Özet Bu çalışma Türkiye’de işsizlik olgusunun akım yaklaşımıyla dinamik analizini amaçlamıştır. İşgücü piyasasıyla ilgili yapılan çalışmalarda çoğunlukla ele alınan işsizlik oranı, istihdam oranı, işgücüne katılım haddi gibi makro ekonomik göstergeler işgücü piyasasındaki temel eğilimleri anlamada yararlı olsa da, çalışma yaşamını mikro düzeyde kritik detaylarıyla açıklamada yetersiz kalabilmektedir. Genişleme dönemlerinde bile kalıcı seyreden işsizlik oranı, işsizlik olgusunu anlamak için çalışan ve işsiz stokuna dayanan statik analizler yerine çalışabilir nüfusun farklı işgücü durumları arasındaki akımlarından yola çıkan dinamik analizin gerekliliğine işaret etmektedir. Resmi istatistiklere göre işsizlik ile işgücü piyasasının dışında olma arasındaki ayrım iş arama kriterine dayanır; çalışmak isteyen ve çalışabilir durumda olan kişilerden hali hazırda iş arayanlar işsiz, aramayanlar ise işgücünün dışında olarak nitelendirilirler. İşgücü piyasalarına akım yaklaşımı iş arama kriterinin yerine üretken bekleme kriterini getirerek, çalışmama dönemindeki üretkenliği çalışmama durumundan istihdam durumuna geçiş hızı ile ölçer. Bu yaklaşıma göre, çalışmayanlar arasında işsiz ya da işgücü dışında ayrımı kişilerin iş arama çabasıyla değil istihdama geçiş hızlarıyla ilişkilidir. Çalışmama durumundan istihdam durumuna geçiş hızı aynı zamanda, işgücü piyasasının dışındakiler için işgücü piyasasına yakınlığın derecesini de gösterir. Bu nedenle, işgücünün dışında kalanlar işgücü piyasasına yakınlık derecelerine göre çalışmak istediği halde iş aramayanlar ve aktif olmayanlar olarak ikiye ayrılabilir. Bu durumda çalışabilir nüfus resmi istatistiklerinden farklı olarak çalışma yaşamına yakınlık derecesine bağlı olarak dört farklı işgücü durumundan (1.çalışan, 2.işsiz, 3.çalışmak istediği halde iş aramayan, 4.iktisadi olarak ‘aktif’ olmayan) birinde olacaktır. Bu çalışma, bireyin bulunduğu işgücü durumundan yola çıkarak, bireyin farklı işgücü durumları arasında geçiş olasılıklarını hesaplamayı ve yeni tanımlamaya göre oluşturulan dört grubun bireysel (cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, gelir gibi) ve hane halkı düzeyinde (hane tipi, hanenin geliri, yaşanılan yer ve bölge gibi) temel belirleyenlerini tahmin etmeyi amaçlamaktadır. Ayrıca, çalışmada, farklı işgücü durumları ile işsizlik durumu arasındaki geçişlerin işsizlik oranına etkileri ayrıştırılacak ve bu etkilerin işsizlik oranındaki değişime göreli katkıları belirlenecektir. Türkiye üzerine daha önce yapılan çalışmalar bu tür bir analizi resmi işgücü tanımlaması ile sınırlı tutmuş, işgücünün dışında kalanların işgücüne katılımının etkilerini ihmal etmişlerdir. Bu çalışmada sadece çalışanlar ve işsizler arasındaki akımlar değil, işgücün dışında kalanlar ve diğer işgücü durumları arasındaki geçişler de analize dâhil edilmiştir. Bu yolla, yüksek büyüme dönemlerinde bile gözlenen kalıcı ve görece yüksek işsizliğin nedenlerinin tespitine de katkıda bulumaktadır. Çalışmak istediği halde iş aramayanların önemli ölçüde kadınlardan oluşturduğu ve 2007-2009 kriz döneminde bu durumda olma halinin kadınlarda erkeklere kıyasla çok daha hızlı arttığı göz önüne alındığında çalışma, başta toplumsal cinsiyet temelindeki eşitsizliklerle mücadelede kılavuzluk edebilecek bulgular elde edilmiştir. Çalışmada Türkiye İstatistik Kurumu’nun derlediği Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması (GYKA)’ndan elde edilen ve 2006-2009 yıllarını kapsayan veri seti kullanılmıştır. İşgücü durumları arasındaki geçişler, farklı işgücü durumlarının birbirleri arasında olabileceği gibi kendi içlerinde farklı çalışma biçimlerine geçiş şeklinde de olabilir. Örneğin, birey mevcut durumda çalışanken, bir sonraki dönem iş değiştirerek istihdamda kalmaya devam edebilir. Çalışanların iş değiştirme hızı hem işsizliği etkilemesi açısından hem de işgücü piyasasındaki esnekleşmeyi göstermesi açısından önemlidir. Bu çalışmada, işgücü durumları arasındaki akımlarla birlikte farklı işler arasındaki geçişler de ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Türkiye işgücü piyasası, akım yaklaşımı, geçiş olasılıkları, işçi akımları, işsizlik, çalışmak istediği halde iş aramayanlar JEL Kodları: J20, J21 92- YEREL EKONOMİK POTANSİYELLERİN DEĞERLENDİRİLMESİNE İLİŞKİN BİR MODEL ÇALIŞMA: SİVEREK İLÇESİ ALT BÖLGE KIRSAL KALKINMA PLANI Sedat Benek- Harran Üniversitesi Özet Kalkınma Bakanlığı’nın GAP İdaresi üzerinden finanse ettiği ve uygulamasını da kaymakamlıklara bıraktığı “Entegre Kırsal Kalkınma Projesi” (EKKP) kapsamında GAP Bölgesinde her ilden belli parametrelere göre seçilen 2 ilçede olmak üzere toplam 18 ilçe için Alt Bölge Kırsal Kalkınma Planları (ABKKP) hazırlanmıştır. Söz konusu ilçelerden birisi de Şanlıurfa iline bağlı Siverek’tir. Bu çalışmada, Siverek İlçesi Alt Bölge Kırsal Kalkınma Planı’nın hazırlanma süreçleri, çalışma sonucunda elde edilen bilgi ve bulgular ışığında ortaya çıkan ön fizibiliteler ve ön fizibiliteleri hayata geçirmesinde yerel kurumların gösterdiği olumlu-olumsuz tutumlar ortaya konulmaya çalışılacaktır. Ayrıca, bu bildiride, ilçe düzeyinde hazırlanan Alt Bölge Kırsal Kalkınma Planlarının daha verimli ve işlevsel olabilmesi için önerilerde de bulunulacaktır. Anahtar Kelimeler: Siverek, kalkınma, alt bölge, kırsal, EKKP JEL Kodları: O18, O10 93- SON KÜRESEL FİNANSAL KRİZDE İŞGÜCÜ PİYASASI REGÜLASYONLARI, İSTİHDAM ORANLARI VE İŞGÜCÜ VERİMLİLİĞİ Hülya Ülkü- World Bank Group, Rita Ramalho- World Bank Group Özet Bu makale son küresel finansal krizde OECD ülkelerinde işgücü piyasası regülasyonlarının nasıl değiştiğini ve bu değişimler ile istihdam oranı ve işgücü verimliliği arasında nasıl bir ilişki olduğunu analiz etmektedir. Finansal kriz döneminde 34 OECD ülkesinden 23’ünde is verimliliği ve 29’unda ise istihdam oranı önemli bir şekilde düşmüştür. Bu ülkelerden sadece 10’unda işgücü verimliliği ve 6’sında istihdam oranı krizden önceki seviyesine dönebilmiştir. Bozulan is gücü piyasalarına cevap olarak, 21 OECD ülkesi işgücü piyasası regülasyonlarını azaltmış, bunlardan 16 si kriz sonrasında da azaltmaya devam etmişlerdir. Çalışmamızın ilk sonuçlarına göre, işgücü piyasası regülasyonunu azaltan ülkelerde kriz sonrası istihdam oranı ve işgücü verimliliği daha yüksektir. Bu sonuçlar esnek işgücü piyasalarının finansal ve ekonomik krizlerin olumsuz etkilerini azaltmakta önemli rol oynadığını savunan görüşü desteklemektedir. Anahtar Kelimeler: İşgücü piyasası regülasyonu, verimlilik, istihdam oranı, finansal kriz, OECD. JEL Kodları:E24, J24, J30, J50, H12 94- BORÇLANMA DİNAMİKLERİ: HANEHALKLARI VE ŞİRKETLER KESİMİ ÜZERİNE GÖZLEMLER Elif Karaçimen –Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Özet 2001 krizinin ardından Türkiye ekonomisinin borçlanma dinamikleri önemli şekilde değişmiştir. Bu süreçte kamu borç yükü azalırken şirketlerin ve hane halklarının borçları hızla artmıştır. Öncelikle şirketler kesimini ele alacak olursak bu dönemde yurtdışı borçlanma maliyetlerinde görülen düşüş ve uluslararası piyasalarda artan likiditenin etkisiyle şirketlerin yurtdışı borçları hızlı bir artış göstermiştir. Özel sektör borcundaki değişimle ilgili asıl dikkat çekici olan ise,21. yüzyıl öncesinde Türkiye’de hane halkları borçlanma için finansal kurumları neredeyse hiç kullanmazlarken kriz sonrası dönemde bankalardan borçlanma giderek gündelik hayatın bir parçası haline gelmiştir. Bununla birlikte hane halkı borçlanma oranlarında da ciddi bir artış gözlenmiştir. Bu çalışma şirketler kesimi ve hane halkı borçlanmasında görülen bu hızlı yükselişin nedenlerini ele almaktadır. Çalışmanın temel argümanlarından biri borçlanma yapısında görülen bu değişimin dönemin sermaye birikim dinamiklerinden ayrı olarak ele alınamayacağıdır. Türkiye’nin dünya ekonomisiyle bütünleşmesinin giderek arttığı bu süreçte şirketler, bankalar ve hane halkları arasındaki ilişkilerde dönüşmüştür. Örneğin özellikle büyük sermayenin yurtdışındaki faaliyetlerini arttırması ve finansman açısından uluslararası piyasalardan daha fazla yararlanması, büyük firmaların yerel bankacılık sektörüne olan bağımlılıklarını azaltmıştır. Öte yandan 2000’li yıllar boyunca esas gelirini kamu sektörü finansmanından sağlayan bankalar, şirketlerin de yurtdışı finansmanlarını arttırmaları sonucu alternatif kar kaynaklarına yönelmişlerdir. Bu süreçte değişen tüketim kalıplarına uyum sağlamak için gerekli gelir artışını elde edemeyen ücretli çalışanlar, emek güçlerinin yeniden üretimini sağlamak için giderek kredi ve borca daha bağımlı hale gelmişlerdir. Böylelikle ücretli çalışanların gelirleri hem kredi faizlerinden elde edilen gelirler hem de artan hizmet bedelleri nedeniyle bankacılık kesimi için önemli bir kar kaynağı haline gelmiştir. Anahtar Kelimeler: Borçlanma dinamikleri, hane halkı, 2001 krizi JEL Kodları: D01, D10, D13 95- TEKEL DİRENİŞİNDEN SOMA KATLİAMINA“ÖZELLEŞTİRME MAĞDURLARI” Galip Yalman- ODTÜ Özet Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)’nin ilk iktidar döneminde hızlanan özelleştirme politikalarından en olumsuz etkilenen toplumsal kesim işsizlik ve sosyal hak gasplarıyla karşı karşıya kalan kamu sektöründe çalışan işçiler olmuştur. Güçlü taban desteğine sahip emekçi sınıf partileri geleneğinin olmadığı bir ülkede, 1961 Anayasası’nın sağladığı nispeten elverişli koşullarda, 1980 öncesinde güçlü bir sendikal hareket ve eylemlilik mirasına sahip Türkiye işçi sınıfının ve sendikal örgütlerinin, 19891991 yılları hariç tutulursa, neoliberal dönemde sonuç alıcı mücadele ve eylemler gerçekleştirmekte başarılı olmadığı ileri sürülebilir. Ancak 12 Eylül 1980 askeri darbesinden itibaren, 1982 Anayasası ile çerçevesi çizilen otoriter bir devlet biçiminin belirleyici olduğu koşullarda 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu ile sendikal yaşamın baskı altına alındığıda hatırlanmalıdır. 2003 de yürürlüğe giren 4857 sayılı İş Kanunu ve 2012 yılında kabul edilen 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu ile getirilen düzenlemelerle, işçilerin toplu sözleşme ve grev hakkının AKP iktidarı döneminde giderek daha da kısıtlandığı, Avrupa Birliğinin İlerleme Raporlarında bile vurgulanan bir gerçektir. Bu koşullarda, Türkiye’de sendikal yaşamın “kriz”de olduğu konusunda bir görüş birliğinin oluşmuş olması çok da şaşırtıcı değildir. 1984 yılında 233 sayılı KHK ile başlatılması öngörülen, 1986 yılında 3291 sayılı kanunla yasal bir çerçeveye oturtulan, 1994 yılında çıkarılan 4046 sayılı yasayla kapsamı genişletilen özelleştirme uygulamaları, 2005 yılında çıkarılan 5398 sayılı yasayla hızlandırıldığı bilinmektedir. Bu çerçevede, AKP hükümetinin 3.5.2004 tarihinde aldığı bir karar gereğince “özelleştirme uygulamaları sonucu işsiz kalacak işçilerin” 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası kapsamındakamu kurumlarında “geçici personel statüsünde” istihdam edilmelerine başlanmıştır. 2014 yılı Ocak ayı itibariyle, 2003-2013 döneminde 4-C statüsüne geçirilerek kamu kurumlarına yerleştirilen personel sayısı ise 62.153 olarak açıklanmaktaydı. Bu veriler, özlük haklarından yoksun bırakılarak istihdam edilenlerin oranının özelleştirme öncesinde söz konusu kurumlarda çalışanların yüzde 60’ına ulaştığını göstermektedir. 2009-2010 kışında Ankara’da 4-C uygulamasına karşı Türkiye emek mücadeleleri tarihine geçen bir direniş gerçekleştiren Tekel işçileri yapılan görüşmelerde kendilerini “özelleştirme mağduru” olarak niteleme eğilimindeydiler. Ancak özelleştirme uygulamalarının sonucunda mağdur konuma düşürülenler, 4-C statüsüne mahkum edilen işçilerle sınırlı değildir. Özlük haklarından yoksun bırakılarak, güvencesiz ve can güvenliğinin bile olmadığı koşullarda çalışmaya zorlanan işçilerin mağduriyeti, Mayıs 2014’teki Soma maden işçilerinin dramının da ortaya koyduğu gibi, kitlesel katliam boyutlarına da ulaşabilmektedir. Bu sunuşun amaçlarından birisi, özellikle AKP döneminde emeğin yeniden üretim koşullarının, aslında emeğin örgütlü mücadele olasılıklarını olabildiğince zayıflatma hedefini gözeten siyasal bir strateji çerçevesinde belirlendiğini göstermeye çalışmaktır. Buna bağlı olarak, geliştirilebilecek karşıhegemonya stratejilerinin önündeki kısıt ve engeller üzerinde de durulacak,. “özelleştirme mağdurları” betimlemesinin böyle bir strateji geliştirilebilmesi açısından ne anlama geldiği de sorgulanacaktır. Anahtar Kelimeler: Özelleştirme, tekel direnişi, Soma katliamı JEL Kodları: K20, K30, K31