EKONOMİHUKUK.COM İktisadi Teoriler Ders Notları Ekonomihukuk.com 4.2.2017 Ders notu sınav içeriklerine göre güncellendiği için zaman zaman ekonomihukuk.com adresinden değişikleri takip etmeniz yararınıza olacaktır. Sorular için http://ekonomihukuk.com/iktisadi-teoriler/ ziyaret edebilirsiniz. İletişim adresimiz [email protected]’dur . Buradan bizimle iletişime geçebilirsiniz. Merkantilizm Savunucular;Jean Bodin, Tomas Miles, Thomas Mun, Antolia Serra, Jean Colbert, Thomas Gresham, Gregory King • 1450-1750 yılları arasında uygulama alanı bulan iktisadi düşünce akımıdır. • Zenginliği kaynağı sahip olunan kıymetli madenlerle ölçülür ve ülkenin gücü buna bağlı olarak artar. • Dünyadaki servet düzeyi sabittir ve zenginleşme ancak bir diğer tarafın fakirleşmesi ile mümkündür. Ülkenin zenginliğini arttırması ithalatın yasaklanması ve ihracatın arttırılması ve teşviki ile mümkündür. • Sanayinin gelişmesi için hammadde yerine nihai mallar ihraç edilerek daha fazla altın gümüşün ülkeye girmesi amaçlanır. • Devlet ekonomide aktif olarak yer almalıdır ve ihracatı teşvik edici ithalatı sınırlayıcı politikalar uygulamalıdır. • Fransız Merkantilizmi (Colbertizm): Devlet desteğiyle sanayileşme savunulur. Amaç altın stokunu arttırmaktır. • İngiliz Merkantilizmi: Ticaret merkantilizmi olarak ifade edilir. Sömürgecilik ve deniz gücü ön plandadır. Liberal Düşünce Merkantilist düşüncenin hakim olduğu dönemde bazı düşünürler korumacı dış ticaret rejiminin aksine serbest dış ticaretle ülkelerin zenginlik amacına ulaşacağını savunurken klasik düşüncenin temellerinin atılmasına yardımcı olmuştur. William Petty (1623-1697) • Ekonomik analizin ölçmeye, tartmaya ve saymaya yani objektif değerlere dayanması gerektiğini savunarak istatiksel verileri kullanan ilk isimdir. • Üretim maliyetlerinden hareketle değeri emekle yani objektif değerle açıklanmıştır. Doğal değer kavramını analizlerinde kullanmıştır. • Üretim süreçlerinde emek ve toprağa önem vererek, "emek servetin babası, topraklar da anasıdır" ifadesini kullanmıştır. • Parayı servetin ve zenginliğin ölçüsü olarak görmemekte bir araç olarak algılamaktadır. John Locke • Aristo'dan hareketle değeri, değişim değeri ve kullanım değeri olarak ifade etmiştir. • Parayı değişim işlemlerinde kullanılan ortak bir araç olarak görmüştür. • Para arzı ile fiyatlar genel düzeyi arasında bir oransal ilişkinin varlığını savunmuştur. • Faizi, para arzı ve talebi ile ilişkilendirirken faiz oranının kreditörlerin risklerini karşılayacak doğal oranda olması gerektiğini savunmuştur. Richard Cantillon • Ekonomiyi çeşitli piyasalardan oluşan bir bütün olarak görmüş ve ekonomide dengenin söz konusu olduğunu savunmuştur. Bu dengeyi sağlayan ise kar güdüsüdür. • Değer konusunda Petty gibi hareket edip emeği ve maliyetini değeri belirleyen temel unsur olarak görmüştür. • Cantillon'a göre ekonomide para arzı il yapılacak ticari işlemler arasında bir ilişki vardır. • Para arzında meydana gelecek artışlar tüketim harcamalarını ve fiyatları arttıracaktır. • Cantillon'a göre para arzının artması miktar teorisinde olduğu gibi aynı oranda fiyatları arttırmayacak aksin fiyatlardaki artış, ürün ve mal fiyatlarında farklı oranlarda ortaya çıkacaktır. (Cantillon Etkisi) • Faiz haddi parasal faktörler ve reel faktörler tarafından belirlenmektedir. David Hume • "Para Üstüne" denemesiyle Yararlı Enflasyon Teorisini ortaya atarak para arzı artışlarının eksik istihdamdaki bir ekonomide fiyatlar genel düzeyini yükseltmesinin yanında ekonomik faaliyetleri etkileyeceğini savunmuştur. • Cantillon gibi Hume da, para arzı artışının aynı oranda fiyatları arttırmayacağını savunmuştur. • "Faiz Üstüne" adlı denemsiyle faiz teorisini açıklarken faizin para arzı tarafından belirlendiği görüşüne karşı çıkmış ve faiz oranını belirleyen temel unsurun reel kapital arzı olduğunu savunmuştur. • Dış ticarette Merkantilistlerin savunduğu korumacı politikaların ülkeye para girişini arttıracağını bununda yurtiçi fiyatları arttırırken ihracatı azaltacağını savunarak korumacı politikaları eleştirmiş ve serbest ticaretle para miktarının ihracatı ve ithalatı birbirine eşitleyecek bir dengeye yöneleceğini savunmuştur. Fizyokrasi Savunucular: François Quesnay, Tobert Turgot, S. Dupont de Nemours • Fransad Quesnay öncülüğünde merkantalist düşünceye tepki olarak gelişen ve ekonominşn işleyişinde bir doğal düzenin varolduğunu savunan, devletin ekonomiye müdahalesinin olmaması gerektiğini (laissez Faire) ifade eden iktisadi düşünce akımıdır. • Devletin ve vatandaşların zenginlik kaynağının toprak ve tarımsal ürünler olduğu savunulur. • Quesney'in "Ekonomik Tablo" adlı çalışmasında servetin doğuşunu, birikimini ve toplumdaki sınıflar arasındaki dağılımını açıklamıştır. Çalışmaya göre ekonomide toprak sahipleri, toprağı işleyen sınıf ve kısır meslek sahipleri (tüccar, sanayici, zanaatkâr) olmak üzere üç grup söz konusudur. • Quesney'e göre gerçek anlamda üreten sınıf, toprağı işleyen ve üretim yapan tarımda kiracı olan birinci sınıftır. Birinci sınıfın yarattığı hasıla ile kendi geçimlerini sağlarken ikinci sınıfın ve kısır sınıfında geçimlerini sağlamaktadır. • Tek Vergi Politikası: Tek üreten sektör olan tarımın vergilendirilmesi ve vergilerinde toprak sahiplerinden alınmasını öne sürer. • Ekonominin işleyişinde doğal bir düzenin varlığı kabul edilir. Doğal düzen kendiliğinden düzenler ve devlet ekonomiye müdahale etmemelidir. • Turgot, tek verimli sektörün tarım sektörü olduğu fikrine karşı çıkarak sanayi ve diğer sektörlerinde verimli olabileceğini savunmuştur. Klasik İktisat Savunucular: Adam Smith, Davit Ricardo, Thomas Malthus, J. Bapiste Say, J. Stuart Mill Adam Smith Smith'in iktisadi ilkelerini dayandırdığı temel kavramlar özgürlük ve görünmeyen el kavramlarıdır. Ona göre bireyler kendi çıkarlarını maksimize ederken toplumun refahının artmasına neden olacaktır. Bu görünmez eli ifade etmektedir. Ekonomide devlet müdahalesinin olmaması gerektiğini (Laissez Faire) savunmuştur. Klasik iktisadın en önemli savunucularından biridir ve 1776 yılında yayınladığı "Ulusların Zenginliği" adlı eseriyle klasik iktisadın ve günümüz iktisadi düşüncenin temelini atmıştır. Dış ticarette serbestleşmeyi savunarak Mutlak Üstünlük Teorisini ileri sürmüştür. Dış ticaretin ülkeler için kazançlar doğuracağını ileri sürmüştür. Ulusal zenginliğin temel kaynağı insan emeğidir. İş bölümü ve uzmanlaşmanın verimliliği arttırırken üretilen mal ve hizmet miktarını arttıracağını ve büyümenin kaynağı olduğu ileri sürmüştür. Değer konusunda Aristo'nun değer kavramı gibi kullanım değeri ve değişim değeri gibi iki değer tanımlanmıştır. (Elmas-Su Paradoksu) Emek değer teorisiyle bir malın değerini üretiminde kullanılan emek miktarı ile ifade etmiştir (Objektif Değer). Bu nedenle değişim değerinin belirlenmesinde kullanılan esas faktör emektir. Fiyatı, piyasa fiyatı ve doğal fiyat olarak ikiye ayırmıştır. Piyasa fiyatı kısa dönemde arz ve talebin belirlediği fiyattır. Doğal fiyat ise uzun dönemde üretim maliyetlerini ifade eder. Doğal fiyat, doğal ölçülerinde ücret, rant, ve kar toplamından oluşur. Kısa dönemde piyasa fiyatı ile doğal fiyat arasında farklar olsa da rekabetçi koşullar altında arzın uyumuyla birlikte uzun dönemde piyasa fiyatı ile doğal fiyat eşitlenecektir. Gelir dağılımını emekçi sınıf, kapitalist sınıf ve toprak sahipleri sınıfının ücret, kar, ve rant adı verilen gelir paylarını nasıl elde ettiklerini inceleyerek açıklamıştır. Ücret, iş bölümüne bağlı olarak artan verimlilik ölçüsünde artmaktadır. Ancak işçi ücretlerinin düşebileceği minimum bir seviye vardır ve bu geçimlik ücret olarak ifade edilir. Nüfus artışı ile ücret arasında pozitif bir ilişki söz konusudur ve ücret artışları kısa dönemde nüfusun artmasına neden okurken uzun dönemde ücretler doğal ücret yani geçimlik ücret düzeyinde eşit olacaktır. Emek talebi ücret fonuna yani işverenin kullanımından arta kalan sermaye stoku miktara bağlıdır ve gelir, sermaye stokundaki artış emek talebini arttırır. Kar, sermayenin bir getirisi olarak düşünülmüş ve karın belirlenmesinin zor olacağından hareketle karın belirlenmesinde faiz oranının ölçü olabileceği savunulmuştur. Rant ise toprağın verimi ve konumundan kaynaklanan bir getirisidir. Rant ürünün fiyatı tarafından belirlenen bir monopol fiyattır. Malın fiyatı ücreti, karı ve rantı içermektedir. Emeği üretken emek ve üretken olmayan emek olarak ikiye ayırmıştır. Üretken emek fiziksel mal üreten emektir ve artık değer yaratır. Hizmet üreten emek üretken olmayan emektir ve verisizdir. Üretken olamayan emek net fiziksel üretime ve sermaye stokuna katkıda bulunmamaktadır. Değişim ekonomisi içinde paranın sağladığı kolaylıklara vurgu yaparak paranın değişim aracı olma fonksiyonunu vurgulamış ve para olarak kıymetli madenlerin kullanılmasını benimsemiştir. Devletin görevlerini savunma, adalet, bayındırlık ve kısmen de eğitim hizmetleri olarak belirlemiş ve ekonomiye müdahalesine gerek olmadığını savunmuştur. J. Baptiste Say 1803 yılında yayınladığı "Ekonomi Politika İlkeleri" isimli eseri vardır. Bu eserinde "Say Kanununu" olarak bilinen Pazarlar (Mahreçler) Yasasını ortaya atmıştır. Say'e göre her üretim faaliyeti bir gelir ve talep yaratma faaliyetidir. Yani üretim süreci içerisinde yaratılan gelir üretilen mala talep yaratacak ve her arz kendi talebini yaratacaktır. Say tasarrufların tüketimi azaltmayacağı her tasarrufun önünde sonunda yeniden harcama akımına döneceğini savunmuştur. Bu bağlamda parayı değişim aracı olarak görmektedir. Malın değerini belirleyen tek unsurun emek, toprak ve kapital üçlüsünden oluşmaktadır. Say'e göre bir malın değerini o malın tüketiciye sağladığı fayda belirleyecektir. Para sadece işlem amaçlı talep edilir. Değer biriktirme fonksiyonu yoktur. Say ilk kez Cantillon tarafından vurgulanan girişimci kavramını imalatta imalatı yönlendiren işletme sahibi, tarımda çiftçi ve ticarette tüccar olarak tanımlanmış ve girişimci kavramını iktisat literatürüne dahil etmiştir. T. Robert Malthus (1766-1834) "Nüfus İlkeleri Üzerine Bir Deneme" isimli çalışmasıyla hızlı nüfus artışının kıtlık ve sefalete yol açacağını savunmuştur. Tarımsal ürün arzının aritmetik sizi şeklinde artarken nüfusun geometrik şekilde artacağını ve bunun kıtlığa sebep olacağını savunmuştur. Nüfus artışı geometrik olarak artarken, gıda maddeleri arzı aritmetik olarak artar ve bunun sonucunda kıtlık olur. Hızlı nüfus artışının ücret düzeyini, geçimlik ücret düzeyine düşüreceğini savunmuştur. Nüfus miktarını ve refah düzeyini belirleyen unsurun emeğe yönelen efektif talep olduğunu savunmuştur. Emeğin efektif talebi fiilen istihdam edilen emek miktarı ile ölçülmektedir. Emeğe olan efektif talebi belirleyen en önemli unsur kapital birikimidir. Ekonomide üretilen mallara yönelik bir talebin olması gerektiğini aksi taktirde emeğe olan efektif talebin azalacağını savunmuştur. Rant kavramını toprakların verimlilik farklarına dayandırmış ve verimli toprakların rantının hızlı nüfus artışına bağlı olarak artacağını savunmuştur. Say yasasına karşı çıkmıştır. Efektif talep yetersizliği üzerinde durur ve devlet müdahalesini sınırlı şekilde kabul eder. Yatırım tasarruf eşitliği söz konusu değildir. Aşırı üretimden kaynaklanan aşırı tasarruf görülebilir. David Ricardo(1772- 1823) En önemli eseri 1817 yılında yayınladığı "Politik İktisadın ve Vergilemenin İlkeleri" adlı çalışmasıdır. Bir kıymet teorisi oluşturmak ve bunu bölüşüm teorisine uygulamak isteyerek kıymet ve bölüşüm konusunu ortaya atan ilk iktisatçı olmuştur. Ricardo'ya göre bir malın kıymeti ya da değeri o malı üretmek için kullanılan nispi emek miktarına bağlıdır. Bu yönüyle değer konusunda Smith'in görüşlerini benimsemektedir. Ancak Smith'den farklı olarak emeği, makine ve teçhizatın üretiminde kullanılan eski emek veya dolaylı emek ve üretimde sermaye ile birlikte kullanılan bugünkü emek veya doğrudan emek olarak ikiye ayırarak üretimde emeğin tek başına kullanılmadığını savunmuştur. Ricardo'ya göre emek doğal fiyat ve piyasa fiyatı olmak üzere iki fiyata sahiptir. Doğal fiyat; emeğin geçimini sağlayacak ve kendi soyunu artmadan ya da azaltmadan devam ettirecek fiyattır. Uzun dönemde piyasa fiyatı doğal fiyata eşit olacaktır. Doğal fiyat kar ve faiz toplamına eşittir. Ricardo'ya göre kar ücrete bağlıdır ve işçilerin aldığı ücretin üzerinde kalan kısım kar olarak kapitaliste kalacaktır. Kar oranı tasarruf ve yatırım yapmaya yetecek kadar yüksek olursa kapital arzı ve ücret fonu artacaktır. Bu emeğe olan talebi arttırırken emek maliyetlerinin artmasına ve milli geli hızının azalmasına neden olur. Rant üzerine çalışmış ve rantı azalan verimler yasasına tabi toprağın orijinal ve yok edilemeyen üretim gücü için toprak sahibine yapılan bir ödeme olarak tanımlamıştır. Ricardo'ya göre rant toprakların verililik farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Zamanla verimsiz toprakların üretime açılmasıyla birlikte verimli toprakların elde edeceği rant artacaktır. Ricardo'ya göre ücret ve kar bileşimi fiyatı belirlerken, fiyatlarda rantı belirlemektedir. Ricardoya göre kar oranı tektir ve bu tarım sektöründe belirlenmektedir. Nüfus artışı ile birlikte üretimin artması için daha az verimli toprakların üretime alınması gerekecektir. Bu durum karları azaltırken klasik ücret fonu yaklaşımı doğrultusunda istihdam hacmi negatif etkilenecektir. Nüfus artışıyla birlikte ekonomide sıfır kar söz konusu olacak ve yeni istihdam yaratılmayacak ve büyüme sıfıra yönelecektir. Dış ticarette karşılaştırmalı üstünlük teorisini savunarak dış ticarette serbestleşmeyi ve dış ticaretten ülkelerin karşılıklı olarak kazanç sağlayabileceklerini savunmuştur. Nakit prensibi ilkesini ortaya atarak fiyat istikrarının bozulması için altın karşılığı emisyonu savunmuştur. Para arzı ile fiyat arasındaki miktar teorisinin genel sonucu kabullenmektedir. J. Stuart Mill (1806-1873) Mill klasik dönemden neo klasik döneme geçiş sürecinin bir iktisatçısıdır ve klasik dönem onunla son bulmuştur. Ricardo ve klasik ekonomik analizi baştan sona yeniden gözden geçirmiştir. İktisat teorisine en önemli katkısı dış ticaret teorisi ile ilgili olup takas şeklindeki dış ticarette ticaret hadlerinin sadece üretim maliyetlerine göre değil ticaret konusu olan mallara olan talebe göre belirleneceğini savunarak karşılıklı talep kanununun temelini atmıştır. En önemli eseri 1848 yılında yayınladığı "Politik Ekonominin İlkeleri" adlı çalışmasıdır. Emeği üretken ve üretken olmayan emek olarak ikiye ayırmış ve servet yaratan emeği üretken emek olarak adlandırmıştır Mill tüketimi de üretken ve üretken olmayan tüketim olarak ikiye ayırmıştır. Üretken tüketim doğrudan veya dolaylı olarak etken emeğin devamına katkıda bulunan tüketimdir. Sermaye birikiminin temel kaynağının tasarruf olduğunu savunarak üretimin sermaye ile sınırlı olacağını benimsemiştir. Mill'e göre sermaye düzeyi arttırılmadan istihdam düzeyi arttırılmaz. Büyümenin temel koşulu sermaye birikimidir. Ücret fonu ilkesini benimsemiş ve işlerin istihdamında bu fonun kullanıldığını öne sürmüştür. Karı sakınmanın ödülü yani tüketimden vazgeçmenin ödülü olarak görmüş ve net kar ve faiz olarak ikiye ayırmıştır. Değer konusunda Smith ve Ricardo gibi klasik değer teorisi geleneğini kabullenmiş ancak kullanım değeri, değişim değeri ve fiyat ayrımı yapmıştır. Kıymet ile fiyatın ayrı kavramlar olduğunu savunmuştur. Değişim değerinin belirlenmesinde bir malın arzı be talebi önemli yer tutmaktadır. Alım ve satım işlemlerinin birbirinden ayrılması durumunda aşırı arzın söz konusu olabileceğini ve Say Kanununun geçerli olmayacağını savunmuştur. Paranın ekonomide bir rolünün olmadığını ve devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerektiğini savunmuştur. Klasik İktisada Diğer Katkılar Eilliam Nassau Senior (1790-1864) Klasik iktisadın İngiliz iktisatçılarından biridir. Zenginliğin tanımını yaparak iktisat teorisini temelini teşkil etmek üzere dört aksiyon ön sürmüştür. Ona göre zenginlik ya da servet, fayda sağlayan ve kıt bulunan tüm mal ve hizmetlerden oluşur. Kapital ve faiz teorisinde tüketimden kaçınmayı ya da sakınmayı bir üretim faktörü olarak ele almıştır. Ona göre faiz, bugünkü tüketimden vazgeçmenin bedelidir. (İmsak Teorisi) Kıymet teorisi ile ilgili görüşlerinde faydayı kıymeti belirleyen bir unsur olarak gündeme getirmiştir. Senior'a göre kıymet, emek teorisinde ve sakınma teorisinde ileri sürüldüğü g Bi malları üretmenin zahmetine ve maliyetine bağlı olmayıp aynı zamanda o malların faydasına bağlıdır. Sanayi sektöründe artan verimler halinin geçerli olacağını öne sürmüştür. Augustin Cournot (1801-1877) Klasik iktisadın Fransız takipçilerinden biridir. İktisat tarihinde talep eğrisini tanımlayan ve çizen ilk iktisatçıdır. Talep fonksiyonunu belirlerken fayda kavramını kullanmamıştır. Talep eğrisi yardımı ile çeşitli firmaların ve özellikle monopol ve düopol firmaların kar maksimizasyon koşullarını incelemiştir. Jules Emile Dupuit (1804-1866) Klasik İktisadın Fransız takipçilerinden biridir. Marjinal fayda kavramını inceleyip onu talep eğrisi ile ilişkilendiren ilk iktisatçıdır. Bireyin homojen bir maldan elde edeceği faydanın o malın son birimi tarafından belirleneceği savunmuştur. Ayrıca bir malın son biriminin sağladığı faydanın mal miktarı arttıkça azalacağını savunmuştur. Her tüketicinin aynı maldan elde edeceği faydanın o maldan ne kadar tüketileceğine bağlı olarak değişeceğini savunmuştur. Talebi tüketicinin elde ettiği fayda ile ilişkilendirerek malın fiyatının düşmesi karşısında tüketim miktarının artacağını açıklamıştır. Talep fonksiyonunu Qd=f(P) şeklinde ifade etmiştir. Tüketicin ödemeye istekli olduğu miktar ile değişimde ödediği miktar arasındaki farka "Relative Utility" derken bu kavram daha sonradan Marshall tarafından tüketici artığı olarak literatüre dahil edilmiştir. Devletin sahip olduğu monopollerin hem maliyetlerini karşılayacak hem de toplam faydadaki kayıpları minimuma indirecek şekilde Monopolde fiyat farklılaştırılması daha sonra Pigou ve Robinson tarafından geliştirilmiştir. J.Heinrich von Thünen Klasik İktisadın Alman takipçilerinden biridir. "Tecrit Edilmiş (İzole) Devlet" çalışmasıyla marjinal fayda teorisini, üretim ve bölüşümü açıklamak için kullanılmıştır. Rant kavramı üzerinde durmuş ve rantı sadece toprakların verimlilik farkı ile değil aynı zamanda şehre-pazara yakınlıkla açıklamıştır. Bir malın fiyatını piyasa fiyatı ve ortalama fiyat olarak ikiye ayırmıştır. Ortalama fiyat doğal kıymet kavramının karşılığı olup uzun dönemde piyasa fiyatının yöneleceği fiyat seviyesidir. Thünen üretim sürecinde kullanılan kapital ve emeğin ilave birimlerinin üretime katkısının (marjinal veriminin) giderek azalacağını savunurken ücretin ve faizin doğal seviyesinin emeğin marjinal verimliliği tarafından belirlenmesi gerektiğini savunmuştur. Karl Marx (1815-1883) Marx'ın analizi bir sosyalist teori olmaktan çok kapitalist ekonomik kalkınma teorisidir. Ancak Marx kapitalizmin yıkılacağını ve yerine sosyalizmin kurulacağını savunmuştur. En önemli eseri "Kapital"dir. Marx'ın amacı kapitalist üretim biçimini ve buna bağlı karşılık gelen üretim ve mübadele koşullarını incelemekti. Artık değer, net hâsıla, ve emek değer teorisi üzerine açıklamalarıyla klasik iktisatçılar arasında sayılmaktadır. Her malın bir kullanımı kıymeti bir de değişim kıymeti vardır. Kullanım değerinin tüketici ile mal arasındaki ilişki olduğunu savunurken, değişim değerini belirleyen unsurun emek olduğunu ve emeğin homojen olmadığını savunmuştur. Kapitalist sistemde üretim araçları Kapitalistler tarafından sahiplenilmiştir. Ancak bu araçlar işçile tarafından kullanılır. Üretim sürecinde artık değer yaratan unsur emektir. İşçinin üretim sürecinde ürüne aktardığı değer, bu ürünün satılmasıyla paraya dönüşür. Artık değer işgücü maliyeti çıkarıldıktan sonra oluşan değerdir. Bu değer kapitalizmin gelirini ve amacını gösterir. İş gücünün gerekli emek ve artık emek olarak ikiye bölerken gerekli emeğin yarattığı ürün işçiye ücret olarak verildiğini ancak artık emeğin ürününün artık değer olarak kapitalistlere gideceğini ve böylece emeğin sömürüldüğünü savunur. Say kanunu reddetmiş ve bunun ancak basit trampa ekonomilerinde geçerli olabileceğini savunmuştur. Buradan hareketle kapitalist sistemin krizler yaşayacağını savunmuştur. Ölçek ekonomileri ve büyük ölçekli üretim sebebiyle kapitalin tekelleşeceğini büyük kapitalin küçük kapitalleri yeneceğini ve kapitalin tekelci kapitalizm adı verilen bir biçimde belli ellerde toplanacağını savunmuştur. Marjinal Devrim Neo Klasik İktisat 1870'li yıllardan 1930'lara kadar hakim olan temel iktisadi yaklaşımdır. Fayda kavramı üzerine analizler yaparak kayıtsızlık eğrileri yardımı ile tüketimi ve maksimum faydayı açıklamıştır. Değeri marjinal fayda (Sübjektif Değer) ile açıklamışlardır. Bir malın marjinal faydasının yüksek olması, o malın değerinin de yüksek olmasına neden olur. Mikro iktisadi analiz içerisinde yer alan temel teorileri ortaya atmışlardır. Parayı araç olarak görmüş ve nötür kabul etmişlerdir. Liberal görüşü savunmuşlardır. Klasik iktisadın temel kabulleri olan tam istihdam olgusunu, tam rekabet koşullarının varlığını, say kanununu, ücret ve fiyat esnekliğini ve bireylerin rasyonel oldukları kabul etmişlerdir. İktisadi çözümlemelerinde matematiksel analizlere ağırlık vermişlerdir. Azalan marjinal fayda, kısmi denge, genel denge analizi, ceteris-paribus kavramlarını iktisadi literatüre kazandırmışlardır. Marjinalist Devriminin Öncüleri Fayda kavramı üzerinde 1870'li yıllara gelinceye kadar çeşitli iktisatçıların katkıları söz konusu olmuştur. Bu konu üzerinde A. Cournot marjinal gelir kavramı analizlerinde kullanılırken, H, von Thünen analizlerinden marjinal verim üzerinde durmuştur. Diğer tarafından J. Dupuit marjinal fayda ve talep analizleri ile yine marjinal fayda üzerinde çalışmalar yapmış olsa bile marjinalist devriminin en önemli öncüsü H.Gossen olmuştur. Heinrich Gossen (1810-1858) Marjinalist devriminin gerçek öncüsü olmakla birlikte yaşadığı dönemde hiç kimsenin dikkatini çekmemiştir. 1854 yılında yayınladığı "insan İlişkileri Kurallarının Gelişimi ve İnsan Davranışları Kullarının Sonuçları" adlı çalışmasında tüketicinin kişisel dengesini belirleyen üç kanun oluşturmuştur. Bu bağlamda rasyonel tüketici dengesini fayda kavramı ile açıklayan ilk isimdir. Birinci Gossen Yasası; bir malın marjinal faydası o malın tüketimi arttıkça azalır (Azalan Marjinal Fayda Prensibi) İkinci Gossen Yasası; tüketici veri bütçesini farklı mallar arasında her mala harcadığı son birimin marjinal faydaları eşit olacak şekilde dağıtır ve maksimum faydaya ulaşır(Eş Marjinal Fayda Prensibi). Üçüncü Gossen Yasası; miktarı kıt olan malın marjinal faydası yüksektir (Sübjektif Değer Prensibi). Fleeming Jenkin 1870 yılında yayınladığı "Arz ve Talep Yasalarının Grafikle Gösterilmesi" adlı çalışmasıyla arz ve talep eğrilerinin çizimi ve piyasa dengesinin nasıl belirlendiği üzerine çalışmıştır. Arz ve talebi fiyatın fonksiyonu olarak ifade etmiştir. Talep esnekliği üzerine çalışmıştır. Marjinalist Devrim W. Stanley Jevons (1835-1882) 1871 yılında yayınladığı "Politik ekonomi Teorisi" adlı eseriyle marjinalist devrimin öncüsü olmuştur. Devrimin fayda tarafından belirlendiğini savunmuştur. Sübjektif fayda kavramına en önemli rolü vermiştir. Jevons'a göre iktisat teorisinin tümü doğrudan bir tüketim teorisine dayanmaktadır. Toplam fayda ve marjinal fayda kavramlarının ayrımını yaparak üzerinde çalışmıştır. Eş fayda prensibini geliştirerek tüketicinin bir malı çeşitli kullanım alanları arasında, her kullanım alanında marjinal faydası eşit olacak şekilde hareket ettinğinde toplam faydasını maksimum yapacağını ve dengeye geleceğini savunmuştur. Üretim maliyeti arzı, arz faydanın son derecesini, faydanın son derecesi de kıymeti belirler zincirleme deyişiyle maliye arz ve marjinal fayda arasındaki ilişkiyi kurmuştur. Ekonomik faaliyetlede ortaya çıkan dalgalanmaları güneşte meydana gelen lekelere bağlamıştır. (Güneş Lekeleri Teorisi) Avusturya Okulu Carl Menger Marjinalist devrimi başlatan iktisatçılardan birisidir. "İktisadın ilkeleri" adlı eserinde tüketim mallarının değerini marjinal fayda ile açıklarken, üretim mallarının değerini marjinal verimliliklerine bağlı olduğunu savunmuştur. Eş marjinal fayda ilkesini ortaya koymuştur. Mal fiyatlarının eşit olduğu durumda tüketicinin her mala harcadığı som birimin marjinal faydalarının birbirine eşit olduğu durumda tüketicinin dengeye geleceğini savunmuştur. Alt düzey ve üst düzey mal ayrımı yaparak tüketici ihtiyaçlarını doğrudan karşılayan mallara alt düzey mallar derken, tüketici ihtiyaçlarını dolaylı yoldan karşılayan mallara üst düzey mallar demiştir. Serbest ve ekonomik mal ayrımını yapmıştır. Atıf kuramı il tüm malların değerini doğrudan tüketilen malların (alt düzey mallar) değerine bağlamıştır. Friedrich von Wieser En önemli eseri 1889 yılında yayınladığı "Doğal Kıymet" adlı çalışmasıdır. Fayda teorisi üzerine çalışmıştır. Bir malın değerini ihtiyaçların şiddet derecesine ve malın ihtiyaçları tatmin etme gücüne bağlamıştır. Bir mal ihtiyacı karşıladıkça ilave mallara ihtiyaç azalır. Bir malın değeri, şartlara ve sağladığı fayda düzeyine göre farklılık gösterecektir. (Doğal Değer Terisi) Eugen von Böhm-Bawerk (1851-1914) "Kapital ve Faiz Teorisi" adlı eseriyle kapital teorisi üzerinde çalışarak sermaye ve faiz üzerine görüşleriyle iktisadi literatüre katkı sağlamıştır. Bir malın değeri alıcı ve satıcıların o mala yükledikleri sübjektif değere göre belirlenir. Zaman tercihi kuramını bulmuştur. Buna göre gelecekteki değerler şimdi sahip olduğumuz değerlere göre daha az bir değer ifade etmektedir. Zaman kavramını üretim sürecin sokarak faizin kaynağını bu süreçle ilişkilendirmiştir. Faizi tüketici ödünçleri olarak adlandırır. Ayrıca faiz için kar, artık değer veya kapitalin doğal getirisi olarak tanımlar. Lozan Okulu Leon Walras (1834-1910) Değişim teorisinin temeline marjinal fayda analizini yerleştirmiştir. Malın marjinal faydasıyla miktarı arasındaki negatif ilişkiden yani marjinal fayda eğrisinden hareketle talep eğrisinin türetilmesine karşıdır. Piyasalar arası karşılıklı bağımlılık dikkate alınmadan sadece bir malın marjinal fayda ve miktar ilişkisinden talep eğrisine ulaşmak yanlıştır. Walras fayda ile talep arasındaki ilişkiyi tam olarak kavrayarak tüketicinin dengesini malların marjinal faydaları oranının fiyatları oranına eşit olduğunda sağlanacağını ortaya koymuştur. Buradan hareketle talep kavramının çok sayıdaki değişkene bağlı olduğunu açıklamıştır. iktisadi olayların karşılıklı bağımlılığını ifade ederek genel denge analizini geliştirmiştir. Walras yasasını geliştirmiştir. Buna göre n piyasanın bulunduğu bir ekonomide n-1 piyasanın dengede olduğu durumda n. Piyasada dengededir. Piyasalarda meydana gelen dengesizlerin fiyat intibakı ile giderileceğini savunmuştur. Arzulanan nakit dengesi yaklaşımı ile nakit giriş ve çıkışları arasındaki zaman farklılığı nedeniyle ekonomik birimlerin bir miktar nakit bulundurmak isteyeceğini savunmuş ve reel para talebini ilk kez ortaya atan olmuştur. M. Vilfredo Pareto (1848-1923) Refah teorisinin öncüsüdür. Refah ekonomisi üzerine çalışarak pareto optimumu ile ekonomik etkinliğin sağlanması görüşünü savunmuştur. Walras'ın genel denge yaklaşımında hareketle tüketimde ve kaynak dağılımında optimum koşullarını açıklamıştır. Neo Klasik İktisat Alfred Marshall (1842-1924) Neo klasik akımın ve Cambridge Okulunun kurucusudur. Marjinalist devrimin temel kavramlarından yola çıkarak, ancak klasik iktisadın bu çerçeveyle uyum sağlayabilecek öğelerini de kullanarak, Neo Klasik İktisat kuramının ilk sistemli sunuluşu olarak kabul edilen "İktisadın İlkeleri" adlı çalışmasına 1890 yılında yayınlanmıştır. 1890 yılında yayınladığı eserle ekonomi bilimi anlayışı, Smith'in fikirlerinin marjinalist bir yaklaşımla yorumlanmasıdır. Kısmi denge analizi (Ceteris Paribus) geliştirerek zamana bağlı sürekli değişimin yaratacağı analitik sorunları ortadan kaldırmıştır. Kısmi denge analizini arz ve talep uygulamalarında kullanılmıştır. Çok kısa dönem, kısa dönem ve uzun dönem ayrımı yaparak üretim dönemleri üçe ayırmış, maliyet ve fiyat belirleme sürecini analiz etmiştir. Üretim süreçlerinde artan ve azalan maliyetlerle içsel ve dışsal ekonomiler üzerinde analizler yapmıştır. Marshall'ın talep analizi Dupuit'in analizinde olduğu gibi azalan marjinal fayda ilkesine bağlıdır. Marjinal fayda talep ilişkisinde en önemli katkısı marjinal fayda kavramının para ya da fiyatla ölçülebileceğidir. Marjinal fayda ile miktar arasındaki negatif ilişki fiyatla miktar arasındaki negatif ilişkiye dönmekte ve talep kanunu ortaya çıkmaktadır. Marshall ayrıca talebi etkileyen diğer faktörleri de analiz etmiştir. Daha önce Dupuit tarafından ortaya atılan tüketici artığı kavramını ekonomik literatüre kazandırmıştır. Talep esnekliği kavramını ekonomik literatüre kazandırmıştır. Değerin kısa dönemde talebe, uzun dönemde arza göre oluştuğunu savunmuştur. Malların fiyatlarını arz ve taleple açıklamıştır. Serbest piyasada devletin vergi ve sübvansiyon şeklindeki müdahalelerin toplumsal refahı hangi yönde etkilediğini incelemiştir. Üretim faktörlerine olan talebin, faktörün marjinal verimliliğin bağlı olduğunu savunmuştur. Faktörlere olan talebi bağlı talep olarak tanımlamıştır. Marshall'a göre toprak girişimci için bir sermaye niteliğindeyken bir fabrika binasının bu anlamda topraktan farkı yoktur. Bu tip sermayenin payını rant benzeri (Quasi Rent) olarak tanımlamıştır. Cambridge denklemine katkıda bulunmuş, paranın değişim aracı olduğu kabul edilmiştir. Dış ticaret teorisinde teklif eğrisi modelini geliştirmiştir. A. Cecile Pigou (1877-1959) Marshall ile birlikte miktar teorisinin Cambridge tipine katkı sağlamıştır. 1920 yılında yayınladığı "Refah İktisadı" adlı kitabı ile genel refah teorisini oluşturmaya çalışmıştır. Özel ve sosyal maliyet -fayda farklılaştırmasını ve dışsal ekonomilerin varlığını ortaya atan ilk isimdir. Dışsallık yaratan mallardan vergi alınması fikrini ortaya atmıştır. Reel balans etkisinin sahibidir. Marjinalist Devrim- İkinci Kuşak J. Bates Clark (1847-1938) İktisadı statik ve dinamik olarak ikiye ayıran ilk iktisatçıdır. ABD'li iktisatçı Clark marjinal fayda kavramı ile marjinal verim kavramını geliştirerek marjinal verim kavramına dayalı bir bölüşüm teorisini ortaya ayan ilk kişidir. Clark görüşlerini 1899 yılında yayınladığı "Zenginliğin Bölüşümü: Bir ücret, Faiz ve Kar Teorisi" adlı kitabında açıklamış olsa da marjinal verimlilik teorisini 1888 yılındaki makalelerinde ortaya atmıştır. Gelir bölüşümü teorisine göre her üretim faktörü gelirden üretime katkısı oranında pay almalıdır. Azalan verimler yasasının emek dışında sermaye ve toprak için de geçerli olduğunu savunmuştur. Azalan verimler yasasının geçerli olduğu durumda emek ve sermaye talebini her iki faktörün marjinal verimliliği ile ifade etmiştir. Modeline toprak, emek ve sermaye girdileri için sırasıyla rant, faiz ve ücret gibi getiriler tanımlamış, girişimcinin payı olan kar unsurunu dikkate almamıştır. F. Ysidro Edgeworth (1845-1926) 1904 yılında yayınladığı "Bölüşüm Teorisi" adlı makalesinde gelir bölüşümü ü marjinal verimlilik teorisine dayalı olarak açıklamıştır. Üretim faktörlerinden birinin artabildiği durumda değişken faktörün ortalama ve marjinal verimliliğinin nasıl değişeceğini analiz etmiştir. Ordinal fayda kavramını ilk kez ortaya ayan iktisatçıdır. Mübadelenin genel teorisini "kutu diyagramı" ile açıklamıştır. Farksızlık eğrisi ve sözleşme eğrisini ortaya atan ilk isimdir. P. Henry Wicksteed (1844-1928) Marjinal ilkesinin evrensel bir ilke olduğunu ve tüketici ve üreticilerin karşılaştığı her türlü dağıtım sorununa uygulanabileceğini savunmuştur. Gelir bölüşümü ü marjinal verimlilik yasasına dayanarak açıklayan bir diğer isimdir. Üretim faktörlerinin birlikte artabileceğini ve bu durumda üretimin göstereceği davranış özelliğini ölçek verimi olarak adlandırılan ilk isimdir. Üretim faktörlerinin tümünün değişebildiği durumda sabit verim hali, artan verim hali ve azalan verim hali olarak üç surum tanımlanmıştır. Irving Fisher (1867-1947) Amarikalı iktisatçı Fisher'in en önemli eserleri şunlardır. "Faiz Oranı (1907) ve Paranın Satın Alma Gücü (1911) Sübjektif fayda doğrultusunda mallar aradında fayda düzeyinin sıralanabileceğini savunmuştur. Miktar teorisini ortaya atan isimdir. Buna göre fiyatlar genel düzeyini belirleyen temel unsur para miktarıdır. Fisher'e göre faiz, sermayenin getirisi olmayıp her tür gelirin zaman içindeki akımından kaynaklanan bir gelirdir. Ücret ve rant faiz cinsinden ifade edilebilir ve ölçülebilir. Faiz oranının hem yatırımın getiri oranı olduğunu hem de bireyin zaman tercihi tarafından belirlendiğini savunmuştur. Nominal faizi, reel faiz ile enflasyon oranı toplamı olarak ifade etmiştir. (Fisher Denklemi) Fisher Denkleminden hareketle ekonomide beklenen enflasyon oranında meydana gelecek artışların faiz oranını arttıracağını ifade etmiştir. (Fisher Etkisi) G. Knut Wicksell (1851-1926) Ödünç verilebilir fonlar kuramının sahibidir. Wicksell'e göre fiyatlar genel düzeyindeki değişimin nedeni sadece para arzında meydana gelen artışlar değildir. Fiyatların genel teorisi yaklaşımına göre; fiyatlar genel düzeyi mallara yönelen parasal talep ile malların arzı tarafından belirlenecektir. Faizi, doğal faiz, ve piyasa faizi olarak ikiye ayırmıştır. Parasal faiz: Bankaların verdikleri krediler üzerinden istedikleri faiz oranıdır. Doğal faiz: işletilen reel sermayeden sağlanan kar oranıdır. Piyasa faiz oranı ile doğal faiz oranının farklı olması ekonomideki dalgalanmaların temel nedenidir. Wicksell Etkisi: Sermaye birikiminin mevcut olduğu bir ekonomide faiz oranı sıfır olmaz. Çünkü sermaye miktarı hiç bir zaman marjinal verimliliği sıfır olana kadar büyüme imkanı bulmamaktadır. Keynesyen İktisat 1929 Büyük Buhranına çözüm arayışları içerisinde J.Maynard Keynes tarafından 1936 yayınlanan "İstihtam, faiz, ve Paranın, Genel Teorisi" adlı eseriyle ortaya çıkan iktisadi akımdır. Savunduğu görüşlerle kendisinden önceki iktisatçılara klasikler diyerek klasik akımın benimsediği görüşleri reddeden bir yaklaşımı vardır. Ekonomi mal ve faktör piyasalarında eksik rekabet koşulları geçerlidir. Tam istihdam istisnai durum, eksik istihdam ise olağan durumdur. Ekonomi eksik istihdam dengesinde olabileceği gibi aşırı istihdam dengesi de söz konusu olabilir. Ekonomik analizi kısa dönemli analizdir. (Uzun Dönemde Hepimiz Ölüyüz) Ekonomide istihdam düzeyini ve gelir seviyesini belirleyen toplam (efektif) taleptir. Fiyat ve ücretler aşağı doğru yapışkandır. Eksik istihdam dengesinden kurtulmak için devletin ekonomiye müdahalesi gereklidir. Maliye politikası savunulmuştur. Ekonomide yatırım tasarruf eşitliği her zaman gerçekleşmez. Yatırım yapan birimlerle tasarruf yapan birimler aynı değildir. "Likidite Tercihi Teorisi" ile para üzerine görüşlerini açıklamıştır. Para reel değişkenler üzerinde etkilidir. Para politikası ile çıktı ve istihdam etkilenebilir. Para nötr değildir. Para arzındaki değişiklikler tahvil piyasasında faiz üzerinde yaratacağı etki ile ekonomiyi dolaylı olarak etkiler. Para talebi işlem, ihtiyat ve spekülasyon güdüsünden oluşur. Para talebi faize duyarlıdır. Paranın dolaşım hızı sabit değildir. Faiz elde para tutmanın fırsat maliyetidir. Faiz haddi para piyasasında arz ve talep tarafından belirlenir. Neo Keynesyen İktisat 1950 ve 1960'lı yıllarda Keynesyen görüşleri klasik iktisadın temel ilkeleriyle bağdaştırarak, iki teorinin sentezini yapan akımdır. Sistemin temeli Hicks ve Hansen tarafından geliştirilen IS-LM modelidir. Model daha sonraları Mundell-Flemşng tarafından uluslararası ilişkiler eklenerek geliştirilmiştir. Akımın iktisatçılara göre kısa dönemde Keynesyen ancak uzun döneme klasik düşüncededir. Ayrıca P. Samuelson, J.Tobin, F. Modiglioni, W. Baumol ve J. Duesenberry akımının diğer iktisatçılarıdır. Monetarist İktisat 1970'lerden itibaren Keynesyen görüşe duyulan güvenin sarsılması üzerine Keynesyen görüşlere tepki olarak oluşan ekonomik görüştür. Modelin öncüsü Chicago Okulundan M. Friedmandır. Ayrıca H. Johnson, A. Metzler, A. Schwartz, K. Brunner, A. Walters diğer önemli isimlerdendir. Modelin temel ilkeleri M. Friedman tarafından hazırlanan "Paranın Miktar Teorisi Üzerine Çalışmalar" adlı eseriyle ortaya konmuştur. Temel anlamda klasik iktisadın görüşleri benimsenmiştir. Parasalcı model üç temel varsayım üzerine kurulmuştur. İşçi Yanılma Modeli (Kısa Dönemde Pozitif Eğimli Arz Eğrisi) Piyasaların Sürekli Temizlendiği Varsayımı Uyarlayıcı Bekleyişler Hipotezi Özellikleri; Kısa dönem arz eğrisi pozitif eğimlidir. Ekonomik yaklaşımı etkileyen temel faktör parasal değişmelerdir. Ekonomide istikrarsızlığın temel nedeni yanlış uygulanan para politikalarıdır. Kurala göre para politikası savunulur. Enflasyonun temel nedeni para arzı artışlarıdır. Para arzı artışları üretim artış hızından büyük olmamalıdır. Para talebi ve paranın dolaşım hızı istikrarlıdır. Para talebi faize duyarsızdır. Devletin ekonomiye müdahalesi gereksizdir. Dışlama etkisi nedeniyle uygulanacak genişletici maliye politikası ekonomide etkisizdir. Para politikası kısa dönemde reel değişkenler üzerinde etkiliyken uzun dönemde sadece fiyatlar genel düzeyi üzerinde etkilidir. Modelde konjonktür dalgalanmalarının temel sebebi para arzında meydana gelen değişmelerdir. Kısa dönemde para arzı artışları ekonomiyi gecikmeli etkiler. Kısa dönem Philips Eğrisi negatif eğimlidir. Enflasyon ile işsizlik arasında ters yönlü ilişki vardır. Uzun dönemde enflasyonla işsizlik arasında değiş tokuş yoktur. Dolayısıyla Philips Eğrisi doğal işsizlik düzeyinde yatay eksene dik bir doğrudur. Yeni Klasik İktisat Keynesyen modelin yetersiz kalması karşısında 1970'lerde geliştirilen bir diğer modeldir. Modelin önde gelen isimleri R. Lucas, J. Muth, T. Sargent, R. Barro, N. Wallace ve J. Miller'dir. Yeni klasik akım üç temel görüş üzerine inşa edilmiştir. Firma Yanılma Modeli (Kısa Dönemde Pozitif Eğimli Arz Eğrisidir) Piyasaların sürekli temizlendiği varsayımı Rasyonel beklentiler hipotezi Özellikleri; Ekonomik birimler rasyonel beklentilere sahiptir ve sistematik hata yapmazlar. (J. Muth) Piyasalar sürekli temizlenir. Fiyat ve ücretler esnektir ve tam rekabet koşulları geçerlidir. Politika etkinsizliği teoremi geçerlidir. Rasyonel beklentiler altında ilan edilen genişletici para ve maliye politikaları etkisizdir. "En iyi politika politikasızlıktır" ( R. Lucas) Politika uygulayanların ekonomik birimlerin beklentilerini sabit tutacaklarını düşünmeleri yanlıştır. (Lucas Kritiği) Para ve Maliye politikalarının etkinliği politikaların ilan edilmemesine bağlıdır. Modelde konjonktür dalgalanmalarının temel nedeni ilan edilmeyen politikalardır. Kısa dönem arz eğrisi pozitif eğimlidir. Rasyonel beklentiler doğrultusunda Philips Eğrisi kısa ve uzun dönemde diktir. Ekonomi doğal işsizlik düzeyindedir. Gayri iradi işsizlik söz konusu değildir. Arz Yanlı İktisat 1970’lerded ortaya çıkan stagflasyon krizi sonrası Keynesyen politikaların yetersiz kalmasıyla ortaya çıkan akımdır. A. Leffer tarafından geliştirilen model temel politika aracı vergi oranlarıdır. Akımın bir diğer savunucusu M. Evans’tır. Devletin ekonomiye müdahalesi ekonomik faaliyetleri ekonomiyi olumsuz etkiler. Enflasyonun sebebi para arzının reel üretimden daha hızlı artmasıdır. Ekonomide kamu harcamaları artışı bütçe açığı ve enflasyon yaratırken vergi oranları düşürülerek üretimi, yatırımı ve vergi gelirini arttırmak mümkündür. Stagflâsyon krizini aşmak için gelir ve kurumlar vergisinde indirim yapılmalıdır. Vergi indirimleri yatırım harcamalarını arttırırken üretim ve istihdam artacak buna bağlı olarak fiyatlar genel düzeyi düşecektir. Laffer Eğrisi; Vergi oranı ile vergi geliri arasında başlangıçtan belirli bir vergi düzeyine kadar doğru yönlü ilişkinin olduğu ancak belirli bir vergi düzeyinden sonra vergi oranları ile vergi geliri arasında ters yönlü ilişkinin olduğunu ifade eder. Vergi indirimi politikasının geçerli olması için mevcut vergi oranının optimum düzeyden daha yüksek olması gerekir. Yeni Keynesyen İktisat 1980’lerde gelişen ve yeni klasik iktisada, monoterist iktisada tepki olarak ortaya çıkan akımdır. Model, Keynesyen makro teorinin eksik olan mikro temellerini ve arz yönünü giderek bir toplam arz teorisi geliştirmeyi amaçlamıştır. Yeni Keynesyen iktisatçılar heterojen yapıda olup kimi duruma göre kimi de kurala göre iktisat politikalarını savunur. Ayrıca rasyonellik, doğal işsizlik oranı ve doğal gelir düzeyi gibi konularda yeni klasik iktisatçılarla aynı görüştedir. Yeni Keynesyen iktisatçıların yeni klasik iktisatçılardan ayrıldığı temel yön kısa dönemde ücret katılıklarıdır. Akımın öncüleri J. Stiglitz, G. Mankiw, A.Blinder, S. Fischer, D. Romer, J. Taylıor olarak sıralanabilir. Modelin varsayımları aşağıdaki gibidir. Yapışkan ücret modeli (Kısa dönemde pozitif eğimli arz eğrisi) Piyasaları sürekli temizlenmediği varsayımı Rasyonel beklentiler hipotezi Rasyonel beklentiler varsayımı geçerlidir. Ancak, ücret yapışkanlığı nedeniyle piyasalar kendiliğinden temizlenmez. Kısa dönem arz eğrisi pozitif eğimlidir. Öngörülen ve öngörülmeyen politikalar kısa dönemde ekonomi üzerinde etkilidir. Eksik rekabet koşullarının geçerli olduğu benimsenirken, para ve sermaye piyasası üzerine görüşleri asimetrik bilgi, ahlaki tehlike ve ters seçim çerçevesinde açıklanır. Ücret yapışkanlığını koordinasyon yetersizliği, liste maliyetleri, etkin ücret teorisi, sözleşmeler ve uzun dönemli ilişkiler, içerdekiler dışarıdakiler modeli ile açıklanmaktadır. Post Keynesyen İktisat Neo Keynesyen görtüşe tepki olarak ortaya çıkan ve IS-LM modelini reddeden yaklaşımdır. Akımı savunan iktisatçılar M. Kalecki, J. Robinson, R. Harrod, P. Davidson ve S. Weintraub Belirsizlik ve zaman sorununu ele alarak rasyonel beklentileri reddetmiştir. Davidson yeni Keynesyen iktisatçıları suçlayarak gelecekteki olayların tahmin edilmesi belirsizliğini ihlal edildiğini savunmuştur. Robinson çeşitli grupların gelirden daha fazla pay alma girişimlerinin ekonomideki birçokj sorunun temeli olduğunu savunmuştur. Ekonominin kendiliğinden dengelenmeyeceğini ve devletin müdahalesinin gerekli olduğunu savunurlar. Büyümenin temel kaynağı olarak yatırımları görmüşlerdir. Yatırımın kaynağı ise karlardır. Gelir ve istihdam düzeyindeki dalgalanmaların temel nedeni beklentilerdir. Beklentilerde belirsizlik koşullarında dalgalanır. Enflasyonun temel nedeni ücret maliyetleridir. Gelirler politikası ve ücret- fiyat kontrolleri enflasyonla mücadele için kullanılmalıdır. Fiyat belirlenmesinde mark-up fiyatlamayı benimsemişlerdir. Para arzının içsel olduğunu savunmuşlardır. Anayasal İktisat J. Buchanan ve G. Tullock tarafından “Oybirliği Matematiği- Anayasal Demokrasinin Mantıksal Temelleri” adlı eserle oluşan akımdır. Temel düşünce toplumsal kararlar almada kullanılacak belirli kuralların anayasal düzeydeki tartışmalardan elde edilebileceğidir. Anayasal iktisat içerisinde önemli olan yönetimde yer alan kişilerin sahip oldukları özellikler değil önemli olan politikacıların uyması gerekli sınırların kuralların oluşturulmasıdır. Buchanan ve Tullock’a göre anayasal kurallar ekonomik ve politik yaşamın oyun kurallarıdır ve iyi bir oyun için oyuncuların nitelikleri değil oyunun kuralları önemlidir. Anayasal kurallar belirlenirken bu kuralları belirleyenle gelecekte durumlarının ne olacağı ve bu kuralların kendilerini nasıl etkileyeceğini bilemezler. Reel Konjonktür Teorisi C. Plosser, E. Prescott, ve F Kydland öncülüğünde gelişen modeldir. Modelde fiyatların esnek olduğu, piyasaların sürekli temizlendiği, karar birimlerinin fayda ve kar maksimizasyonuna yöneldikleri, bekleyişlerin rasyonel olduğu ve beklenen fiyat düzeyinin gerçekleşen fiyat düzeyinden fiyat düzeyine eşit olduğu kabul edilir. Sıralanan varsayımlar doğrultusunda model, yeni klasik model üzerine inşa edilmiştir. Devri dalgalanmalar modeli ile yeni klasik model arasında hâsıla ve istihdam düzeyindeki dalgalanmalar konusunda önemli fark vardır. Yeni Klasik Modelde hâsıla ve istihdam düzeyindeki dalgalanmaların nedeni önceden açıklanmayan para ve maliye politikalarıdır. Reel iktisadi dalgalanmalar modelinde iktisadi dalgalanmaların nedeni üretim teknolojisinde ve verimlilikte meydana gelen şoklardır. Şoklar olumlu ve olumsuz olarak oluşabilir. Olumlu şoklar emek ve sermayenin niteliğinin değişmesi, yeni üretim tekniklerinin uygulanması sonucu verimliliğin artması şeklinde tanımlanır. Olumsuz şokları ise doğal afetler, petrol fiyatlarındaki ani artışlar, savaş, siyasin huzursuzluklar ve hükümetin kota uygulaması gibi ekonomik etkinliği azaltan düzenlemeler şeklinde tanımlanır. Modelde uygulanacak para politikası etkisizdir ve paranın yansızlığı geçerlidir. Bunun yanında modelde maliye politikası istihdam ve hâsıla düzeyini etkilerken dalgalanmaları hafifletmek için maliye politikası izlemenin hiçbir faydası yoktur.