Konversiyon bozukluğu tanısı konan ergenlerde yüz ifadelerinin

advertisement
T.C.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
KONVERSİYON BOZUKLUĞU TANISI KONAN
ERGENLERDE YÜZ İFADELERİNİN, DUYGU
TANIMLAMA BECERİLERİN VE İLİŞKİLİ
ETMENLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dr. Serhat KALA
UZMANLIK TEZİ
Olarak Hazırlanmıştır.
ANKARA
2015
T.C.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
ANABİLİM DALI
KONVERSİYON BOZUKLUĞU TANISI KONAN
ERGENLERDE YÜZ İFADELERİNİN, DUYGU
TANIMLAMA BECERİLERİN VE İLİŞKİLİ
ETMENLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dr. Serhat KALA
UZMANLIK TEZİ
Olarak Hazırlanmıştır.
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Dilşad FOTO ÖZDEMİR
ANKARA
2015
TEŞEKKÜR
Uzmanlık eğitimim boyunca yanında çalışmaktan mutluluk duyduğum, her
konuda bana hoşgörü ve sabırla yaklaşarak destek olan, tezimin tüm aşamalarında
bilgi ve tecrübesini benden esirgemeyen, her konuda örnek aldığım değerli hocam,
tez danışmanım Doç. Dr. Dilşad Foto Özdemir‟e en içten teşekkürlerimi sunarım.
Uzmanlık eğitimim boyunca gerek deneyimleri, gerek hoşgörü ve
güleryüzleriyle mesleki kimliğimin oluşmasında katkı sağlayan değerli hocalarım
Prof. Dr. Berna Özsungur, Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu Çetin, Prof. Dr. Fatih Ünal,
Doç. Dr. Sadriye Ebru Çengel Kültür, Doç. Dr. Devrim Akdemir ve Yrd. Doç. Dr.
Tuna Çak‟a teşekkür ederim.
Araştırmanın oluşum aşamasından yazım aşamasına kadar değerli zamanını,
görüşlerini ve desteğini, enerjisini esirgemeyen değerli hocam, Prof. Dr. Psk.
Ferhunde Öktem‟e teşekkür ederim
Araştırmanın oluşum, örneklem toplama ve değerlendirme aşamalarında
katkılarını içtenlik ve güleryüzle paylaşan ve yardımlarını esirgemeyen Hacettepe
Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Psk. Sait Uluç hocama,
Çocuk Nöroloji Bölümü ve Adolesan Ünitesi‟nde görev yapan değerli hocalarıma
teşekkür ederim. Psikiyatri rotasyonlarım sırasında mesleki eğitimime katkı sağlayan
değerli hocalarıma teşekkür ederim.
Çalışma ortamını keyifli ve sıcak hale getiren asistan arkadaşlarıma; Şeniz
Özusta, Gülin Evinç, Ferda Karadağ, Güner Çoşkun, Ayşe Mert, Didem Özyapan,
Hayrettin Erbahar, Erdal Börekçi ve çalışmaya katılan tüm hastalara teşekkür ederim.
Yaşamımın her aşamasında desteklerini ve dualarını esirgemeyen, yanımda
olan ve yoluma ışık tutan aileme; bu süreçte bana sabır, anlayış, sevgi ve sonsuz
fedakârlık gösteren her zaman yanımda olan hayat arkadaşım, aşkım, eşim Kevser‟e
ve hayatıma anlam ve güzellikler katan sevgili oğlum Enes Yuşa‟ya teşekkür
borçluyum.
iii
ÖZET
Kala S. Konversiyon Bozukluğu Tanısı Konan Ergenlerde Yüz İfadelerinin, Duygu
Tanıma Becerilerinin ve İlişkili Etmenlerin Değerlendirilmesi, Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Tezi,
Ankara, 2015. Bu çalışma Konversiyon bozukluğu (KB) tanısı konan ergenler ile herhangi
bir psikiyatrik hastalığı olmayan ergenlerin yarı yapılandırılmış klinik görüşme ve öz
bildirim ölçekleri, yüzdeki duygu ifadelerini algılama ve anlamlandırma becerileri
aracılığıyla KB ile ilişkili olabileceği düşünülen değişkenler açısından karşılaştırıldığı
kesitsel bir çalışmadır. Bu bağlamda KB tanısı konan ergenlerde, duygusal, davranışsal,
akran ilişkileri ve baş etme mekanizmaları açısından kullandıkları savunma düzenekleri,
bağlanma özellikleri, duygusal bilginin bilişsel işlenmesinin, olumsuz ebeveyn ilişkilerinin
ve ebeveyn bağlanma özelliklerinin duygu tanıma becerisiyle olan ilişkisi sağlıklı kontrol
grubu ile karşılaştırma yapılarak araştırılmıştır. Çalışmaya 12-18 yaş arasında KB tanısı
konan 36 ergen ve araştırma grubu 37 sağlıklı kontrol alınmıştır. Ergenlerdeki psikiyatrik
hastalıkları taramak amacıyla, araştırmaya katılan ergenler ve anne/babaları ile Okul Çağı
Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam
Boyu Şekli (K-SADS-PL) aracılığıyla klinik görüşme yapılmıştır. Ergenlere, Ebeveyn ve
Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE), Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA),
Savunma Biçimleri Testi (SBT), Çalışma Belleği Performans Görevi, Yüz İfadeleriniTanıma
Performans Görevi Testi uygulanmıştır. Hasta ve kontrol grubu ebeveynlerine ise
Hollingshead-Redich Ölçeği, İlişki Ölçekleri Anketi (İÖA), Aile Değerlendirme Ölçeği
(ADÖ) uygulanmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda KB‟nin kızlarda ve orta-alt
sosyoekonomik-sosyokültürel düzeyli ailelerde daha sık görüldüğü; araştırma grubu
ergenlerin ailesinde psikiyatrik hastalık öyküsünün ve ebeveylerinde güvensiz bağlanmanın
daha yüksek oranda bulunduğu; hastalık belirtilerinin başlangıcında sıklıkla bir stres
etkeninin olduğu; KB‟ye sıklıkla başta somatoform bozukluklar olmak üzere başka bir
psikiyatrik hastalığın eşlik ettiği belirlenmiştir. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, KB
tanısı konan ergenlerin dikkat, duygusal ve davranışsal alanlarda zorluk yaşadıkları, aile
işlevselliklerinin bozuk olduğu, nötral, mutluluk ve toplam olumsuz olmayan duygu
ifadelerini doğru tanıma becerilerinin yetersiz olduğu ve mutluluk duygusunu tanıma
süresinin daha uzun olduğu saptanmıştır. KB olan ergenlerin aile işlevselliğindeki
bozukluğun ergenlerin anne babaya bağlanma gücünü olumsuz etkilediği; buna bağlı olarak
daha fazla davranışsal sorunlar yaşadıkları; yaşam olayları ile baş etmekte zorlandıkları ve
ağırlıklı olarak ilkel savunma mekanizmalarını kullandıkları, kısa süreli bellek ve dikkat
performanslarının olumsuz etkilendiği saptanmıştır. Sonuç olarak; konversiyon belirtilerinin
gelişmesinin çoklu ve birbirini etkileyen nedenlerle ilişkili olduğu; ebeveynin bağlanma
örüntüsü, aile işlevselliği gibi çocukların bağlanma örüntülerini etkileyen etmenlerin KB
kliniğine katkıda bulunduğu; erken dönem ebeveynle ilişkiye bağımlı olarak gelişen yüz
ifadelerini algılama, duyguları tanıma becerilerinin bozulduğu; dolayısıyla KB‟yi daha iyi
anlamak için gelişimsel boyutu içine alan değerlendirmelerin önemli olduğu söylenebilir.
Sonuçların ergenlerdeki KB‟ye özgül olup olmadığının anlaşılması amacıyla farklı
psikiyatrik hastalıkları olan ergenlerin kontrol grubu olarak alındığı çalışmalara gereksinim
bulunmaktadır.
Anahtar sözcükler: Konversiyon bozukluğu, savunma mekanizması, bağlanma, duygu
tanıma, güçler güçlükler
iv
ABSTRACT
Kala S. The Evaluation of Facial Expressions, Emotion Identification Abilities and
Relationship Effect of the Adolescents with Conversion Disorder, Hacettepe
University Faculty of Medicine, Thesis in Child and Adolescent Psychiatry,
Ankara, 2014. This is a cross-sectional study in which adolescents with conversion disorder
is compared to adolescents with no psychiatric comorbidity about the covariates considered
to be associated with conversion disorder by using semi-structured clinical interviews self
report scales and performance of facial expression perception and and facial expression
labeling. In this context the relation between conversive adolescents emotional, behavioral
defence mechanisms, the defences they use in peer relations and coping strategies,
attachment characteristics, cognitive processing of emotional data, negative parental
relations, parental attachment characteristics and emotion recognition ability is researched by
comparing with healthy controls. The sample was composed of Thirtysix adolescents with
conversion disorder aged between 12-18 and 37 healthy adolescents that were evaluated. All
adolescents and their parents were interviwed using Schedule for Affective Disorders and
Schizophrenia for School-Age Children-Present and Lifetime Version (K-SADS-PL) in
order to evaluate psychiatric disorders. All adolescents completed the Short Form of
Inventory of Parent and Peer Attachment, (IPPA) Strengths and Difficulties Questionnaire adolescent form, Defense Style Questionnaire and Working Memory Task and Facial
Expressions Recognition Task. Family Assessment, Relationship Questionnaire are applied
to parents After the assessments, it is indicated that conversion disorders are seen more often
in girls and mid-low socioeconomic-sociocultural families. Psychiatric disorder history
and adolescents parents‟ insecure attachment are at high frequency in this group. Stress is
typically a factor at the beginning of the symptoms and CD is often accompanied by
primarily somatoform disorders and also other psychiatric diseases. When it is compared to
the control group, the adolescents diagnosed with CD have difficulties in attention,
emotional and behavioral aspects, their family functionality is defective, insufficient ability
of neutral, happy and non-negative facial expressions; and their happy emotional recognition
has found prolonged. It is found that, the family functionality defect of the adolescents with
CD, affects their strength of attachment to their parents, correspondingly they have more
behavioral problems, have difficulties coping with adverse life occasions and they mostly
use primitive defense mechanisms, their short-term memory and attention performance are
also effected negatively. In conclusion, the progression of the symptoms of conversion is
related to multiple and interactive; the factors which effect the children‟s attachment pattern,
as the parents‟ attachment pattern and the parents functionality, contribute to the clinical
presentation of CD. There is need for further studiesin which adolescents with different
psyhological disorders are included in the control group; in order to evaluate whether these
results are specific for conversion disorder in adolescents.
Key words: Conversion disorder, defence mechanisms, attachment, facial expression,
strengths and difficulties
v
İÇİNDEKİLER
TEŞEKKÜR.............................................................................................................................iii
ÖZET........................................................................................................................................iv
ABSTRACT..............................................................................................................................v
İÇİNDEKİLER.........................................................................................................................vi
SİMGELER VE KISALTMALAR...........................................................................................x
ŞEKİLLER DİZİNİ..................................................................................................................xi
TABLOLAR DİZİNİ..............................................................................................................xii
1. GİRİŞ.....................................................................................................................................1
1.1. Konunun Önemi .............................................................................................................. 1
2. GENEL BİLGİLER...............................................................................................................4
2.1. Tanım .............................................................................................................................. 4
2.2. Tarihçe ............................................................................................................................ 4
2.3. Epidemiyoloji .................................................................................................................. 5
2.4. Klinik .............................................................................................................................. 6
2.5. Tanı.. ............................................................................................................................... 8
2.6. Binişik Durumlar .......................................................................................................... 11
2.7. Etyoloji.......................................................................................................................... 12
2.7.1. Psikososyal Etkenler ............................................................................................... 12
2.7.1.1. Psikanalitik Kuram.............................................................................................12
2.7.1.2 Öğrenme Kuramı.................................................................................................13
2.7.1.3. Ailesel Etkenler..................................................................................................14
2.7.1.4. Duyguların İfade Edilmesi ve İletişim...............................................................15
2.7.2. Nörobiyolojik Etmenler .......................................................................................... 16
2.7.3. Genetik Etmenler .................................................................................................... 17
2.8. Ayırıcı Tanı ................................................................................................................... 19
2.9. Gidiş ve Sonlanım ......................................................................................................... 21
2.10. Duyguları Tanıma ve Sosyal Becerilerinin Gelişimi .................................................. 21
2.11. Yüz İfadelerinden Duygu Tanıma ve Konversiyon Bozukluğu .................................. 23
2.12. Bağlanma ve Konversiyon Bozukluğu ....................................................................... 25
2.13. Benliğin Savunma Düzenekleri .................................................................................. 26
vi
2.13.1. Olgun Savunma Düzenekleri (OSD)..................................................................... 28
2.13.2. Nörotik Savunma Düzenekleri (NSD) .................................................................. 28
2.13.3. İlkel Savunma Düzenekleri (İSD) ......................................................................... 29
2.14. Araştırmanın Amacı ve Varsayımları ......................................................................... 31
3. YÖNTEM VE GEREÇLER................................................................................................33
3.1. Araştırmanın Örneklemi ............................................................................................... 33
3.2. Araştırma Deseni .......................................................................................................... 33
3.3. Örneklem....................................................................................................................... 33
3.4. Uygulama ...................................................................................................................... 34
3.5. Araştırmada Kullanılan Ölçekler .................................................................................. 35
3.5.1. Sosyodemografik ve Klinik Bilgi Formu ................................................................ 35
3.5.2. Hollingshead-Redich Ölçeği ................................................................................... 35
3.5.3. Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE) ...................... 36
3.5.4. Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA) ........................................................................ 37
3.5.5. Savunma Biçimleri Testi (SBT-40) ........................................................................ 37
3.5.6. Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) ......................................................................... 38
3.5.7. İlişki Ölçeği Anketi (İÖA) ...................................................................................... 38
3.5.8. Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi
Testi
........................................................................................................................ 39
3.6. İstatistiksel Yöntem ...................................................................................................... 41
4. BULGULAR.......................................................................................................................42
4.1. Sosyodemografik Özellikler ......................................................................................... 42
4.1.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Yaş Ortalamaları ve
Cinsiyet Dağılımı ................................................................................................................... 42
4.1.2. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Eğitim Süresi ....... 43
4.1.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Yapısı Dağılımı
........................................................................................................................ 43
4.1.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Kardeş Sayısı ....... 44
4.1.5. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerdeki Anne ve Babaların
Yaş Ortalamaları Karşılaştırması ........................................................................................... 44
4.1.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babalarının
Eğitim Düzeyleri Karşılaştırması ........................................................................................... 45
4.1.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Anne ve Babaların İş Durumu .. 46
vii
4.1.8. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Sosyoekonomik Sosyokültürel
Düzey Dağılımı ...................................................................................................................... 46
4.2. Konversiyon Bozukluğu Grubunun Klinik Değişkenleri .............................................. 47
4.2.1. Konversiyon Bozukluğu Grubunun Hastalık Belirtilerinin Başlangıç Yaşı, İlk
Başvuru için Geçen Süre ve Belirti Süresi ............................................................................. 47
4.2.2. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Hastalık Belirtilerinin
Dağılımı……………………………………………………………………………………...48
4.2.3. Konversiyon Bozukluğu Psikojenik Nöbet Alt Tipi Görülen Ergenlerde Nöbetlerin
Sıklığı ve Nöbet Süresi .......................................................................................................... 48
4.2.4. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Saptanan Risk Etmenleri ................................ 49
4.2.5. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerde Hastalığı Tetikleyen Olası
Nedenler……………………………………………………………………………………..49
4.2.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akademik Başarı
Dağılımı……………… ......................................................................................................... 50
4.2.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Arkadaş İlişkilerinin
Değerlendirilmesi ................................................................................................................... 51
4.2.8. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Okul
Devamsızlıklarının Karşılaştırılması...................................................................................... 52
4.2.9. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerdeki Eş Tanılar .............................. 52
4.2.10. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akrabalarında
Psikiyatrik Hastalık Öyküsü .................................................................................................. 54
4.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerde Kullanılan Ölçekler,
Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans Sonuçlarının
Değerlendirilmesi ................................................................................................................... 55
4.3.1. Grupların Aile İşlevliğinin Aile Değerlendirme Ölçeği‟ne Göre Değerlendirilmesi. .
........................................................................................................................ 55
4.3.2. Gruplardaki Ergenlerin Annelerinin İlişki Ölçeği Anketi‟ne Göre Bağlanma
Özelliklerinin Değerlendirilmesi............................................................................................ 57
4.3.3. Grupların Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri‟ne Göre Ebeveyne
Bağlanma Özelliklerinin Değerlendirilmesi .......................................................................... 58
4.3.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubundaki Ergenlerin Savunma Biçimleri
Açısından Değerlendirilmesi.................................................................................................. 59
4.3.5. Grupların Güçler Güçlükler Anketi Puanları‟na Göre Değerlendirilmesi .............. 60
4.3.6. Yüz ifadelerini Tanıma Performans Görevi ............................................................ 61
4.3.6.1.Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Ergenlerin Yüz İfadelerini Doğru
Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi ........................................................................ 61
viii
4.3.6.2. Grupların Olumsuz Hissettiren ve Olumsuz Hissettirmeyen Yüz
İfadelerini
Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi ........................................................................ 62
4.3.6.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Ergenlerin Yüz İfadelerini Yanlış
Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi.........................................................................64
4.3.6.4. Grupların Yüz İfadelerinden Duyguları Doğru Tanıma Sürelerinin
Değerlendirilmesi....................................................................................................................65
4.3.6.5. Grupların Yüz İfadelerinden Duyguları Yanlış Tanıma Sürelerinin
Değerlendirilmesi....................................................................................................................68
4.3.6.6. Grupların Görsel Kısa Süreli Bellek, Bölünmüş ve Seçici Dikkat Açısından
Değerlendirilmesi……………………………………………………………………………70
4.4. Konversiyon Bozukluğu Grubu Ölçek Puanlarının Birbirleri, Sosyodemografik ve
Klinik Verilerle İlişkilerinin Değerlendirilmesi ..................................................................... 71
4.4.1. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Birbirleriyle
İlişkilerinin Kolerasyon Testi ile Değerlendirilmesi .............................................................. 72
4.4.2. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Birbirleri ile
İlişkilerinin Çoklu Adımsal Regresyon Analizi ile Değerlendirilmesi .................................. 74
4.4.3. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Eşlik Eden
Psikiyatrik Hastalıklar ile İlişkisi ........................................................................................... 75
4.4.4. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Anne Bağlanma
Özellikleri ile İlişkisi.............................................................................................................. 78
5. TARTIŞMA.........................................................................................................................79
6. SONUÇ VE ÖNERİLER..................................................................................................102
7. KAYNAKLAR..................................................................................................................104
8. EKLER..............................................................................................................................124
EK 1: Sosyodemografik ve Klinik Bilgi Formu .................................................................. 124
EK 2: Hollingshead-Redich Ölçeği...................................................................................... 125
EK 3: Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE) ........................ 126
EK 4: Güçler Güçlükler Anketi ........................................................................................... 127
EK 5: Savunma Biçimi Testi ............................................................................................... 128
EK 6: Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) ........................................................................... 129
EK 7: İlişki Ölçekleri Anketi (İÖA) .................................................................................... 130
EK 8: „Yüz Tanıma Performans Görevi‟ Örneği ................................................................ 135
EK 9: „Çalışma Belleği Performans Görevi‟ Örneği.............................................................136
ix
SİMGELER VE KISALTMALAR
ADÖ:
ÇBPG:
CASH:
ÇDŞG-ŞY-T:
Aile Değerlendirme Ölçeği
Çalışma Belleği Performans Görevi
Comprehensive Assessment of Symptoms and History
Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni
DEHB:
DSM:
Görüşme Çizelgesi - Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (Mental
EEG:
fMRG:
GGA:
HRÖ:
ICD-10:
Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı)
Elektroensefalografi
Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme
Güçler ve Güçlükler Anketi
Hollingshead Redich Ölçeği
International Statistical Classification of Diseases and Related
Health Problems, 10th Revision (Hastalıkların ve Sağlık
EABE:
IPPA:
İSD:
İÖA:
KB:
KOKGB:
K-SADS-PL:
Sorunlarının Uluslararası Sınıflaması)
Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu
Short Form of Inventory of Parentand Peer Attachment
İlkel Savunma Düzenekleri
İlişki Ölçekleri Anketi
Konversiyon Bozukluğu
Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu
Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School-
OSD:
PN:
SBT:
SPECT:
SPSS:
OHDT:
Toplam OHD:
TSSB:
Age Children Present and Lifetime Version)
Olgun Savunma Düzenekleri
Psikojenik Nöbet
Savunma Biçimleri Testi
Foton Emisyon Bilgisayarlı Tomografi
Statistical Program for Social Sciences (Sosyal Bilimler İçin
Olumsuz
Hissettirmeyen
İstatistik Paket
Programı)Duygu Toplamı
Toplam Olumsuz Hissettiren Duygu,
Travma Sonrası Stres Bozukluğu
x
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 4. 1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubunun Olumsuz ve Olumsuz
Hissettirmeyen Duyguları Ağız, Kaş/Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Tanıma Oranları ........ 63
Şekil 4. 2. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Oranları ................ 66
Şekil 4. 3. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Oranları ......... 67
Şekil 4. 4. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Oranları......... 70
xi
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 2. 1. Konversiyon Bozukluğu DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri ......................................... 10
Tablo 2. 2. Konversiyon Bozukluğu DSM-5 Tanı Ölçütleri .................................................. 11
Tablo 4.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Yaş Ortalamaları 43
Tablo 4. 2. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Yapısı ....... 44
Tablo 4. 3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Kardeş Sayısı .... 44
Tablo 4. 4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve
Babalarının Yaş Ortalamaları........ …………………………………………………………..45
Tablo 4. 5. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babaların
Eğitim Düzeyleri ........ ……………………………………………………………………….45
Tablo 4. 6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındadaki Ergenlerin Anne ve
Babalarının İş Durumları ....................................................................................................... 46
Tablo 4. 7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Sosyoekonomik Sosyokültürel
Düzey Dağılımı ........ ………………………………………………………………………...47
Tablo 4. 8. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Hastalık Belirtilerinin Başlangıç
Yaşı, İlk Başvuru İçin Geçen Süre ve Belirti Süresi ........…………………………………...47
Tablo 4. 9. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Hastalık Belirtilerinin Dağılımı ........ ……..48
Tablo 4. 10. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Risk Etmenleri ...... ………………………49
Tablo 4. 11. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerde Hastalığı Tetikleyen Olası
Nedenler ........ ………………………………………………………………………………..50
Tablo 4. 12. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akademik Başarı
Karşılaştırması ....... ………………………………………………………………………….51
Tablo 4. 13. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Arkadaş
İlişkilerinin Karşılaştırılması......... …………………………………………………………..51
Tablo 4.14. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Okul
Devamsızlıklarının Karşılaştırılması......... …………………………………………………..52
Tablo 4. 15. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerdeki Eş Tanılar ........ ………….53
Tablo 4.16. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Birinci ve İkinci
Derece Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Öyküsü .............................................................. 54
Tablo 4. 17. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akrabalarında
Psikiyatrik Hastalık Tanıları .................................................................................................. 55
xii
Tablo 4. 18. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile
Değerlendirme Ölçeği Puanları Karşılaştırması........………………………………………..56
Tablo 4. 19. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubunun Genel İşlevsellik Alt Ölçeğine
Göre Değerlendirilmesi ......... ……………………………………………………………….56
Tablo 4. 20. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Annelerinin
Bağlanma Özelliklerinin Karşılaştırılması ...... ………………………………………………57
Tablo 4. 21. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Annelerinin
İÖA‟ne Göre Bağlanma Özellikleri .......... …………………………………………………..58
Tablo 4. 22. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grupları Ebeveyn ve Arkadaşlara
Bağlanma Envanteri Puanları Karşılaştırılması .........……………………………………….58
Tablo 4. 23. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Savunma Biçimleri Açısından
Karşılaştırılması ..................................................................................................................... 59
Tablo 4. 24. Grupların Güçler Güçlükler Anketi Puanları‟na Göre Karşılaştırılması ....... …60
Tablo 4. 25. Grupların Ağız, Kaş-Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Yüz İfadelerini Tanımadaki
Toplam Doğru Sayılarının Karşılaştırılması…………………………………………. ......... 61
Tablo 4. 26. Grupların Olumsuz ve Olumsuz Olmayan Yüz İfadelerini Tanıma
Performanslarının Karşılaştırılması ....................................................................................... 62
Tablo 4. 27. Grupların Olumsuz ve Olumsuz Olmayan Yüz İfadelerini Ağız, Kaş/Göz ve
Tüm Yüz Bölgesinden Tanıma Oranları ...................................………………………….….63
Tablo 4. 28. Grupların Yanlış Tanınan Yüz İfadeleri Açısından Karşılaştırılması ....... …….64
Tablo 4. 29. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Sürelerinin
Karşılaştırılması ........ ……………………………………………………………………..…65
Tablo 4. 30. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Sürelerinin
Karşılaştırılması……………………………………………………………………….. ....... 67
Tablo 4. 31. Grupların Ağız, Kaş-Göz ve Tüm Yüz Bölgesinin Toplamında Yüz İfadelerini
Doğru Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması………………………………………….. ........ 68
Tablo 4. 32. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Sürelerinin
Karşılaştırılması ...... …………………………………………………………………………69
Tablo 4. 33. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Sürelerinin
Karşılaştırılması……………………………………………………………………………. 69
Tablo 4. 34. Grupların Çalışma Belleği Performans Görevi Açısından Karşılaştırılması ..... 71
Tablo 4. 35. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanları Arasındaki
İlişkileri Kolerasyon Testi ile Değerlendirilmesi………………………………………. ...... 73
xiii
Tablo 4. 36. KB Grubundaki Ergenlerin Eşlik Eden Psikiyatrik Hastalıklar ile Ölçek Puanları
Arasındaki İlişki ...................... ………………………………………………………………77
Tablo 4. 37. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Annelerin Güvenli ve Güvensiz
Bağlanması İle Ölçek Puanları Arasındaki İlişki ................................................................... 78
xiv
1. GİRİŞ
1.1. Konunun Önemi
Çocuk ve ergenlerde somatoform bozukluklar, bu alanda halen en az
araştırılan konulardandır. Çalışmaların azlığı, mevcut çalışmaların yöntemsel
zayıflığı ve belirtilerin çeşitliliği çalışma alanını zorlu bir hale getirmiştir (Schulte ve
Petermann 2011). Konversiyon Bozukluğu (KB) DSM-5'te “Bedensel Belirti
Bozuklukları ve İlişkili Bozukluklar” başlığı altında sınıflandırılırken; ICD-10‟da
“Nevrotik, Stresle İlgili ve Somatoform Bozukluklar” ana başlığı ve “Disosiyatif
Bozukluklar” alt başlığında yer almıştır (APA 2013).
KB‟nun, benliğin savunma düzeneği olarak, bilinçdışı yaşanan çatışmanın
neden olduğu anksiyetenin organ işlev yitimi ya da bozukluğuna döndürülmesi
sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir (Birmes ve ark. 1999, Yuan ve ark. 2002,
Kipper ve ark. 2004, Blaya ve ark. 2006). KB, psikolojik çatışma ya da gereksinim
sonucu ortaya çıkan, istemli motor ya da duyusal işlevleri etkileyen bir ya da birden
fazla belirtinin olması ile seyreden bir durum olarak da nitelendirilebilir.
KB, gelişmekte olan ülkelerde en sık görülen psikiyatrik hastalıklardan
biridir. Ülkemizde ergenlerde, erişkinlerde olduğu gibi azımsanmayacak seviyede
olduğu düşünülmektedir. KB sıklığının kırsal kesimde yaşama, alt sosyoekonomik
düzeyde olma, düşük eğitim düzeyi, süreğen hastalık öyküsü varlığı gibi birçok
durumda arttığı bilinmektedir (Alkın ve Tunca 1997, Gülseren ve ark. 1993, Jans ve
ark. 2008, Özenli ve ark. 2009).
Somatoform Bozukluğu‟nun ergenlerde sosyal işlevlerde ciddi bozulmalara
neden olduğu; akademik başarıda düşmeye, okul devamsızlıklarına, okulu
bırakmaya, sosyal içe çekilmelere, yaşam kalitesine olumsuz etkilere yol açtığı
çalışmalarda gösterilmiştir (Phillips ve ark. 1993, El-Khatib ve Dickey 1995,
Akdemir ve ark. 2013). Ayrıca somatoform bozukluğunun psikiyatrik yatış
gerektiren intihar düşüncesi ve intihar girişimine neden olabildiği bildirilmiştir
(Albertini ve Phillips 1999).
1
Alanyazında çocuk ve ergenlerde görülen KB ile ilgili çok az sayıda çalışma
yer almaktadır. Ülkemizde KB‟nin ergenlik döneminde oldukça sık görülmesi, sosyal
ve akademik alanlarda belirgin işlev kaybına yol açması, ergenlerde KB ile ilişkili
olabilecek psikososyal etmenler ve duygu tanıma becerileri konularında yeterince
araştırma olmaması, bu çalışmayı KB olan ergen hastalar ile yapmaya
yönlendirmiştir. KB olan ergenlerde bu hastalığın gelişiminde rolü olabileceği
düşünülen etmenlerin iyi anlaşılması, hastaların tedavilerinin daha etkin şekilde
sürdürülmesini sağlayacaktır.
Çalışmalarda KB tanısı konan kişilerde deneyimlenen sosyal zorluklar ve bu
hastalık ile ilişkili olabilecek diğer etkenler de araştırılmıştır. KB‟nin ortaya çıkışı ve
belirtilerin süreğenliğinde ailesel etkenlerin önemine değinilmektedir. Bedensel
yakınmaları olan ergenlerin anne ve babalarının normalden daha fazla koruyucu
oldukları belirtilmektedir (Aamir ve ark. 2009). Annenin kendi ebeveynine bağlanma
biçimi çocuğuna yaklaşımını ve olaylara verdigi tepkileri etkileyebilmektedir (Main
ve Goldwyn 1995). Çocuktaki somatizasyon belirtileri ile ebeveynlerin bağlanma
biçimlerinin ilişkisini inceleyen çalışmalarda somatik belirtilere ve özellikle ağrıya
odaklanılmıştır. Alanyazında ebeveyn-çocuk arasındaki güvensiz bağlanma biçimleri
ile çocuktaki somatik belirtiler arasında ilişki bildirmiştir (Kozlowska 2009).
Somatizasyon Bozukluğu olan hastaların çocukluk döneminde daha fazla duygusal
ve fiziksel istismar yaşadıkları, aile çatışmasının daha yüksek olduğu, aile
bağlılığının daha az olduğu belirtilmiştir (Brown ve ark. 2005); ancak KB olan çocuk
ve ergenlerde bağlanmayı değerlendiren araştırmalar ihmal edilmiştir. Somatoform
bozukluk tanısı konan çocuk ve ergenlerde bağlanma ilişkisini araştıran bir
çalışmada, KB olan çocuk ve ergenlerin %43‟ü kaçıngan bağlanma özellikleri
gösterirken, %43‟ünün ambivalan bağlanma stratejisi sergilediği, %14‟ünde ise
bunların ikisinin karışımı bir bağlanma özelliği gösterdiği bildirilmiştir (Kozlowska
ve Williams 2009). Yapılacak bu çalışmada KB tanısı konan ergenlerin ve
ebeveynlerinin bağlanma ilişkileri, ailenin işlevselliği, sağlıklı kontrol grubu ile
karşılaştırılarak değerlendirilmesinin güncel verilere önemli katkı sağlayacağı
2
düşünülmüştür. KB belirtilerinin temelinde acı veren düşünceleri ya da anıları
bastırma ve çözülme (disosiasyon) aracılığıyla bu sorunlarla yüzleşmekten kaçınma
yatmaktadır (Wyllie ve ark. 1999). KB tanısı konan ergenlerin kullandıkları savunma
mekanizmalarını araştıran bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmada KB olan
ergenlerin karşılaştıkları zorluklarda baş etme mekanizmalarını anlamak amacıyla
savunma düzeneklerinin değerlendirmesi planlanmıştır. Bu çalışmanın bir diğer
amacı KB olan ergenleri duygu tanıma becerileri açısından değerlendirmektir.
KB‟nin duygu dışa vurumunda yetersizlik ile ilişkili olabileceği ve KB olan kişilerin
aleksitimik özellikler gösterdiği bildirilse de; ergenlik dönemindeki hastalarda duygu
tanıma ile ilgili yapılan çalışmalar yetersizdir. Yapılan bir çalışmada KB olan çocuk
ve ergenlerde duyguyu doğru tanıma açısından fark gözlenmezken, yüzdeki üzüntü
ifadesini tanımada daha hızlı, mutlu yüz ifadesini tanımada daha yavaş tepki zamanı
gösterdikleri belirlenmiştir (Kozlowska ve ark. 2013). Yapılan bu çalışmada KB
tanısı konan ergenlerde duygu tanıma özellikleri ve bununla ilişkili olabilecek
etmenlerin değerlendirilerek güncel verilere katkıda bulunulacağı düşünülmektedir.
Sonuç olarak; bu çalışmada KB tanısı konan ergenlerin olumlu ve olumsuz
davranış özellikleri, savunma düzenekleri, ebeveynlerine olan bağlanma özellikleri,
yüz ifadesi tanıma becerileri, duygu tanıma özellikleri ve bu etmenlerin birbirleri ile
ilişkilerinin
sağlıklı
kontrol
grubu
ile
karşılaştırılarak
değerlendirilmesi
amaçlanmaktadır. Bu çalışmanın önemi ülkemizde KB ile duygu tanıma arasındaki
ilişkiyi ölçen bir çalışma yapılmamış olmasıdır.
3
2. GENEL BİLGİLER
2.1. Tanım
KB, güçsüzlük, duyu kaybı gibi istemli motor ve duyusal işlevlerin
etkilendiği, tıbbi bir durumu düşündüren ancak tıbbi nedeni bulunmayan, psikolojik
etmenlerle ilişkili olduğu düşünülen bir bozukluktur (Hollifield 2005).
2.2. Tarihçe
Konversiyon terimi 1952 yılına kadar histeri olarak isimlendirilmekte olup
histeri kelimesi latince uterus anlamına gelen „hystera‟dan köken almıştır. Mısırlı
hekimler
başlangıçta,
KB‟deki
belirtileri
uterusun
bedende
dolaşmasına
bağlamışlardır. KB‟nin klinik olarak tanımlanması M.Ö. 1900 yıllarından
gelmektedir. Hipokrat başlangıçta bu hastalığın kadınlara ait bir hastalık olduğunu
düşünmüş ve birçok hastasında hastalığın epilepsiden ziyade histeri olduğunu
savunmuş, fakat epilepsiyi konvulsif histeriden ayırmanın güç olduğunu belirtmiştir.
Zamanla 17. yüzyılda histerinin uterusla ilişkili bir bozukluk olmadığı anlaşılmaya
başlanmış, örneğin Willis (1621-1675) histerinin beyinden kaynaklanan bir bozukluk
olduğunu iddia etmiştir. Daha sonraki dönemlerde histerinin ruhsal kökeni tanınmış,
psikolojik bir hastalık olarak modern histeri kavramı geliştirilmiş ve histeri
kadınlarda görülen, ruhsal ve fiziksel belirtilerle giden bir hastalık olarak
adlandırılmıştır (Mackay ve Pircell 1995).
Günümüzdeki
konversiyon
kavramının
kökenini
ilk
kez
Briquet
tanımlamıştır. Histeriyi bir sendrom olarak tanımlamış, hastalığın çoğul belirtileri ve
süreğen gidişi üzerinde durarak yapısal yatkınlık zemininde beynin aşırı strese maruz
kalması nedeniyle oluştuğunu belirtmiştir (Mai ve Mersky 1981). Jean-Martin
Charcot ve arkadaşları ise, histeriye yatkın bireylerde histeri belirtilerine yol açan
güçlü duygulanımların olduğunu savunmuştur (Kumar ve ark. 2011). Charcot,
telkinle belirtilerin oluşabileceğini göstermiş; ancak histeriyi kalıtsal dejeneratif bir
4
hastalık olarak değerlendirmiştir. Charcot „histerik nöbet‟ ya da „histero epilepsi‟
terimlerini kullanmış, histeriyi konvulsif olan ve olmayan şeklinde iki tipe ayırmıştır
(Akt. Sağduyu ve ark. 1997). Pierre Janet ise hastalığın psikolojik sentez işlevinde
bir zayıflama ile bilinç dışı oluşan bunaltı sonucunda kişilikte bir çözülme
(disosiasyon) ile oluştuğunu ve böylece kişiyi rahatsız eden duyguların çözülme
aracılığıyla bilinçten yalıtıldığını bildirmiştir (Işık 1996).
Breuer histerili bir kadın hastanın eski travmatik yaşantılarına ilişkin anılarını
hipnoz ile canlandırmış ve bu anıların histerik belirtilerle doğrudan ya da nedensel
olarak bağlantılı olduğunu savunmuştur. Bu anıların ve taşıdıkları duyguların ifade
edilmesinin belirtilerinde kaybolma sağladığı belirtilmiştir (Avcı ve Aslan 1995). İlk
kez konversiyon terimi Sigmund Freud tarafından bastırılmış düşüncelerin yerini
alan bedensel belirtiler için kullanmıştır. Bu düşünceye göre bilinç dışı bir
güdülenme ile insan, çatışmasının yarattığı sıkıntıdan kurtulmak için intrapsişik
çatışmayı fiziksel bir belirtiye dönüştürdüğü vurgulamaktadır (Alkın ve Tunca 1997).
2.3. Epidemiyoloji
Çocukluk dönemi KB sıklığı ile ilgili fazla çalışma olmayıp sonuçlar
tartışmalıdır. Konversiyon hastalarının sıklıkla birincil sağlık hizmeti verilen yerlere
başvurması ve psikiyatrik değerlendirme yapılmasının pek mümkün olmaması
gerçek sıklığın belirlenmesine engel olmaktadır.
KB çocukluktan itibaren hayatın tüm evrelerinde görülmesine karşın 15-35
yaş aralığı en sık görüldüğü dönemdir. KB‟nin genel toplumdaki görülme sıklığının
11-300/100.000 arasında değiştiği belirtilmiştir (APA 2004). Bütün yaş grupları
incelendiğinde KB oranı, toplumsal açıdan batı ülkelerinde %1-3 seviyesinde iken
gelişmekte olan ülkelerde %10‟lara kadar ulaşmaktadır (Hollifield ve ark. 2008,
Sadock ve Sadock 2007, Jans ve ark. 2008). Batı toplumlarındaki çocuk ve
ergenlerde KB nadir görülürken Hindistan, Umman ve ülkemizde %3-4 oranında
görüldüğü, Psikojenik Nöbet (PN) tipinde KB‟nin diğer belirtilere oranla en sık
5
görülen KB tipi olduğu ve bu toplumlarda önemli bir sağlık sorunu yarattığı
vurgulanmıştır (Jans ve ark. 2008).
Alanyazında çocuk ruh sağlığı bölümlerinde ayaktan izlenen hastalar içinde
bildirilen sıklık %1,3-5 1-5 mi olacak arasında iken, pediatri servislerinde yatan
hastalarda istenen psikiyatri konsültasyonlarında KB sıklığının %4-22 olduğu
belirtilmiştir (Nemzer 1991). Ülkemizde yapılan epidemiyolojik çalışmalarda
Ankara‟da KB oranı %2-3 (Kerimoğlu ve Yalın 1992), Adana‟da %3.3 (Gülseren ve
ark. 1993), İzmir‟de ise %2.3 (Aras ve ark. 2007) olarak saptanmıştır.
KB 5 yaş altında nadir olup gençlerde çocuklara oranla daha sıktır. Yapılan
çalışmalarda 9 yaş altı çocuklarda KB sıklığının daha büyük çocuklara oranla daha
az olduğu bildirilmiştir (Goodyer 1981, Grattan-Smith ve ark. 1988, Woodbury ve
ark. 1992). Araştırmaların çoğunda KB görülme sıklığı yaşla birlikte artmakla
birlikte, çocuk ve ergenlerde hastalığın başlangıç yaşının sıklıkla ortalama 11-16
arasında (Hesapçıoğlu ve ark. 2010), belirtilerin başlangıcı ile tanı alma yaklaşık
11.6 ay olduğu ve tanı yaşının ortalama 12.0-12.6 arasında olduğu belirtilmiştir
(Pehlivantürk ve Ünal 2000).
KB‟de, düşük sosyoekonomik koşullar ve/ya da kırsal kesimde yaşıyor
olmak, düşük eğitim düzeyi, yetersiz içgörü, düşük zeka, eşlik eden psikiyatrik ya da
organik bozukluğun olması olumsuz prognostik etmenler arasında bildirilmektedir
(Srinath ve ark. 1993, Kaplan ve ark. 1994, Özen ve ark. 2000).
2.4. Klinik
KB, dokunma ya da ağrı duyusu kaybı, çift görme, körlük, sağırlık
psödonöbetler ve bayılma, kuvvet azlığı, güçsüzlük, pitozis, postür bozuklukları ya
da astazi-abazi (ayakta durma ya da yürüme güçlüğü) şeklinde duyu ve motor
işlevlerde bozukluk şeklinde ortaya çıkabilmektedir (Alper ve ark. 1995). Çocuk
doktorları bu belirtileri açıklayacak herhangi bir organik hastalık bulamadıklarında,
fiziksel hastalığı olmasına karşın belirtilerin abartılı olduğunu düşündüklerinde ya da
belirtiler farmakolojik tedaviye yanıt vermediği durumlarda KB‟den şüphelenerek
6
hastaları çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları kliniklerine yönlendirmektedir
(Goodyer ve Taylor 1985).
En sık görülen konversiyon belirtileri kasılmalar ya da konvülziyonlar olarak
bilinmektedir. Ülkemizde en sık görülen Konversiyon Bozukluğu tipi psikojenik
nöbetlerdir(Pehlivantürk ve Ünal 2008). Aynı klinik durumu tanımlamak için histerik
nöbet, konversiyon nöbetleri, psikojenik nöbet, yalancı nöbet, psödoepileptik nöbet
gibi birçok kavram kullanılmıştır. Histerik nöbet terimi hastaların büyük bir
bölümünde histerik kişilik özellikleri bulunmadığı için artık kullanılmamaktadır
(Kim 1991). Psikojenik nöbetler her tür epileptik nöbeti taklit edebilir. Ayrıntılı
anamnez ve fizik muayene yapılmasına karşın epileptik nöbetler ile psikojenik nöbet
ayırıcı tanısı yapmak oldukça zor olabilmektedir (Goodyer ve Taylor 1985, Kim
1991). Birçok hastada klinik görünümün gerçek epileptik nöbete benzerliği dikkat
çekicidir. Hastada hem gerçek epileptik nöbetlerin hem de psikojenik nöbetlerin
birlikte olması da tanıyı oldukça zorlaştırmaktadır. EEG monitorizasyonu yapılmaya
başlandıktan sonra, daha önce psikojenik nöbet tanısı alan hastaların %10-30‟unda
eşlik eden gerçek epileptik nöbetler olduğu anlaşılmıştır (Kim 1991). Diğer yandan
da EEG monitorizasyonunun gereksiz ilaç kullanımı ve yanlış tanıları önlemede
azımsanmayacak bir önemi olmuştur (Desai ve Talwar 1992).
KB‟de Psikojenik Nöbetler (PN) en sık görülmekle birlikte bunu yürüme
güçlükleri ve duyu bozuklukları takip etmektedir (Campo ve Fritsch 1994). KB duyu
işlevlerinde bozulmayla ortaya çıktığında en sık çift ya da tek taraflı körlük ya da
sağırlık, görme alanı kısıtlılığı, eldiven tarzı anestezi ve paresteziler görülmektedir.
Sıklıkla bulanık görmeden şikâyet edildiği, körlük ya da sağırlık belirtilerinin daha
nadir olduğu da bildirilmiştir. Barris ve ark. (1992) yaptıkları bir çalışmada görme
bozukluğu yakınması olan ve organik etyoloji bulunmayan 45 hastanın %33‟ünde
görme alanı kısıtlılığı, %62‟sinde görme alanı kısıtlılığı ile birlikte bulanık görme ve
%5‟inde bulanık görme yakınması olduğunu bildirmiştir. Bu hastaların %78‟i izlem
sırasında düzelme eğilimi göstermiş ve bu düzelme genç hastalarda daha yüksek
oranda görülmüştür (Barris ve ark. 1992).
7
KB‟de klinik seyir değişkenlik göstermekle birlikte genellikle hızlı bir
başlangıç
görülmektedir.
Ancak
tanıya
yönelik
organik
patolojinin
değerlendirilmesinin uzun sürmesi nedeniyle ruh sağlığı hekimlerine başvuru süreleri
zaman alabilmektedir. Goodyer‟in (1981) yapmış olduğu bir çalışmada KB‟de
belirtilerin ortaya çıkışı ile hastaneye ilk başvuru arasında geçen süre ortalama 7.7 ay
olduğunu tespit edilmiştir.
2.5. Tanı
Yüzyılı aşkın süredir KB klinik görünümü ve etyolojisiyle ilgili birçok
bilimsel çalışma yapılmıştır. Halen KB‟nin tanımlanması ve sınıflandırılması ile
ilgili birçok sorun mevcuttur. KB, Amerikan Psikiyatri Birliği‟nin yayınladığı DSMI‟de (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, First edition)
„Konversiyon Reaksiyonu‟ olarak adlandırılmış ve anksiyete yaratan durumların
ardından organlarda ya da bedenin bir bölümünde ortaya çıkan istem dışı işlevsel
bozukluklar olarak tanımlanmıştır (Işık 1996). DSM-II‟de (1968) ise terminoloji
„Histerik nevroz, Konversiyon tipi‟ olarak belirtilmiş ve psikojenik işlev kaybı ya da
bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Bu dönemde sembolizm, güzel aldırmazlık ve
ikincil kazanç tanı koymada önemli ipuçları olarak kabul edilmiştir (Ford ve Folks
1985, Nemzer 1991, Mace 1992). DSM-III‟de (1980) tekrar tanımlanan KB,
Somatoform Bozukluklar başlığı altında bir tanı grubu içine alınmıştır. Somatoform
Bozukluklar başlığı altında yer alan Somatizasyon Bozukluğu, Konversiyon
Bozukluğu ve Psikojenik Ağrı Bozukluğu ayrı başlıklar altında ele alınmıştır.
Birincil olarak paralizi, afoni, nöbetler, anestezi, ataksi ya da körlük gibi
psödonörolojik belirtiler KB‟nin belirtileri olarak kabul edilmiştir. DSM-III‟de,
Somatoform Bozukluklar grubu içinde yer alan bozukluklarda; “fiziksel işlev
bozukluğu ya da kaybı olan hastalarda bu durumu açıklayabilecek organik bir
bozukluk olmaması ve belirtilerin etyolojisinde ruhsal etkenlerin belirlenmesi” ortak
özellik olarak belirtilmiştir (APA 1980, Lloyd 1986, Lipowski 1988, Nemzer 1991).
8
DSM-III-R sınıflandırmasında (APA 1987) ek olarak beden dismorfik
bozukluğu
Somatoform
Bozukluklar
grubuna
dahil
edilmiştir.
Belirtilerin
psikososyal bir stres kaynağı ile başlaması ya da alevlenmesi nedeniyle, psikolojik
etkenlerin KB belirtileriyle etyolojik olarak ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Kişi
belirtinin belirli bir amacının olduğunun bilincinde değildir. Belirti kültürel bir
tepkime biçimi olarak görülemez ve uygun bir inceleme sonrasında bilinen fiziksel
bir bozukluk ile açıklanamaz denilmiştir (Ford ve Folks 1985).
DSM-IV
düzenlenirken
DSM-III-R
sınıflandırmasının
içerdiği
bazı
bozuklukların diğer tanı grupları ile ortak klinik özelliklere sahip olması sebebiyle
bunların
Somatoform
Bozukluklar
tanı
grubundan
çıkarılması
gerekliliği
tartışılmıştır. Bu amaçla “Hipokondriazis ve Beden Dismorfik Bozukluğu‟nun”
Bunaltı Bozuklukları, “Konversiyon Bozukluğu‟nun” da disosiasyon ile aynı
psikolojik mekanizma ile ortaya çıktığı düşünüldüğü için Disosiyatif Bozukluklar
tanı gruplarına dahil edilmesi öngörülmüştür (Sağduyu 1994). Fakat DSM-IV‟de bu
değişiklikler
yapılmamıştır.
DSM-III-R‟de
Somatizasyon
Bozukluğu
tanısı
koyabilmek için 35 maddelik bir belirti listesinden en az 13 belirtinin olması koşulu
aranmaktayken DSM-IV‟de bu belirti listesi gruplandırılmış ve tanı koyabilmek için
en az dört ağrı belirtisi, iki gastrointestinal belirti, bir cinsel belirti ve bir
psödonörolojik belirti olması şartı getirilmiştir. KB için önemli bir değişiklik
yapılmamış, belirti ya da eksikliğin tipleri belirtilmiştir. DSM-IV„de (APA 1994)
Somatoform
Bozukluklar;
1.
Somatizasyon
Bozukluğu,
2.
Farklılaşmamış
Somatoform Bozukluk, 3. Konversiyon Bozukluğu, 4. Ağrı Bozukluğu, 5.
Hipokondriazis, 6. Beden Dismorfik Bozukluğu, 7. Başka Türlü Adlandırılamayan
Somatoform Bozukluk olarak sınıflandırılmıştır.
KB, DSM-IV-TR‟de Somatoform Bozukluklar başlığı altında yer almıştır. Bu
tanı sisteminde hastaların belirtileriyle ilgili yeterli bir incelemeden sonra, belirti ve
kayıpların
genel
tıbbi
duruma
bağlı
olmadığının
belirlenmesinin
önemi
vurgulanmıştır (APA 2000). KB‟nin DSM-IV-TR tanı ölçütleri Tablo 2.1‟de ayrıntılı
olarak gösterilmiştir.
9
Tablo 2.1. Konversiyon Bozukluğu DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri
A. 1İstemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, nörolojik ya da diğer bir genel
tıbbi durumu düşündüren belirti ya da yeti yitimi olması,
B. 2Bu belirti ya da yeti yitimine psikolojik etkenlerin eşlik ettiği yargısına
varılır, çünkü bu belirti ya da yeti yitimi başlaması ya da alevlenmesi
öncesinde çatışmalar ya da diğer stres etkenleri vardır.
C. 3Yapay bozuklukta ya da simülasyonda olduğu gibi bu belirtiler amaçlı olarak
ortaya çıkartılmamakta ya da bu tür belirtileri varmış gibi davranılma
maktadır.
D. 4Bu belirti ya da yeti yitimi nörolojik ya da diğer bir genel tıbbi durumla ya da
bir maddenin doğrudan etkisiyle ya da kültürel olarak uygun bulunan bir
davranış ya da yaşantıyla tam açıklanabiliyorsa Konversiyon Bozukluğu
tanısı konmaz.
E. 5Bu sorun, belirgin bir sıkıntı doğurmasıyla; toplumsal, mesleki alanlarda
işlevsellikte bozulmaya neden olmasıyla ve tıbbi değerlendirmeyi gerektirme
siyle klinik açıdan önemli olmaktadır.
F. 6Belirtiler ağrı ya da cinsel işlev bozukluğuyla sınırlıysa, yalnızca somatizas
yon bozukluğunun gidişi sırasında ortaya çıkıyorsa ya da başka bir mental
bozuklukla daha iyi açıklanabiliyorsa Konversiyon Bozukluğu tanısı
konmaz.
Mayıs 2013‟te yayınlanan DSM-5'te ise KB; “Bedensel Belirti Bozuklukları
ve İlişkili Hastalıklar” başlığı altında toplanmış olup, bu yeni düzenlemede KB‟de
nörolojik muayenenin önemi vurgulanmıştır ve KB ile ilişkili psikolojik etkenlerin
tanı aşamasında açığa çıkamayabileceği belirtilmiştir (APA 2013).
KB‟nin DSM-5‟te Bedensel Belirti Bozuklukları ve İlişkili Hastalıklar başlığı
altında; 1. Bedensel Belirti Bozukluğu, 2. Hastalık Kaygısı Bozukluğu, 3.
Konversiyon Bozukluğu (İşlevgören Nörolojik Belirti Bozukluğu), 4. Diğer Medikal
Durumlarını Etkileyen Ruhsal Etmenler, 5. Yapay Bozukluk, 6. Diğer Tanımlanmış
Bedensel Belirti Bozukluğu ve İlişkili Bozukluk, 7. Başka Türlü Adlandırılamayan
Bedensel Belirti ve İlişkili Bozukluk olarak sınıflandırılmıştır. KB‟nin DSM-5‟te
sınıflandırılması Tablo 2.2‟de ayrıntılı olarak gösterilmiştir (APA 2013).
10
Tablo 2.2. Konversiyon Bozukluğu DSM-5 Tanı Ölçütleri
A.
A
İstemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, bir ya da birden fazla
belirtinin olması,
B
B.
Klinik bulgular, söz konusu belirti ile bilinen nöroloji ya da genel tıp
durumları arasında bağdaşmazlık ve uyuşmazlık olduğuna ilişkin kanıtlar
sağlar.
C
C.
Belirti ile bilinen nörolojik ya da ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz.
D
D.
Bu sorun, belirgin bir sıkıntı doğurmasıyla; toplumsal, mesleki alanlarda
işlevsellikte bozulmaya neden olmasıyla ve tıbbi değerlendirmeyi
gerektirmesiyle klinik açıdan önemli olmaktadır.
Belirti süresi ve stres etkeni olup olmaması DSM-5'te belirtilmiştir (APA
2013). DSM-5‟te klinisyenler açısından anlaşılmasında zorluklar olması gerekçesiyle
“istemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen belirtilerin başlaması ve alevlenmesi
öncesinde psikolojik çatışmaların varlığı” ve “bu belirti ya da bozuklukların amaçlı
olarak ortaya çıkarılmadığı” maddesi tanı sınıflamasından çıkarılmıştır. Bunun
yanında belirtilerin devam ettiği süre ve stres ile ilişkisini değerlendirme ayrı olarak
belirtilmiştir. KB, güçsüzlük ya da inme (paralizi) ile giden, olağandışı motor
hareketlerle giden (örn. tremor, distoni devinimi, miyoklonus, yürüyüş bozukluğu),
yutma belirtileri ile giden, konuşma belirtisi ile giden (örn. disfoni, sözü geveleyerek
konuşma), ataklarla ya da katılmalarla giden, anestezi ya da duyu yitimi ile giden,
özel duyusal belirti ile giden (örn. görme, koku alma) ya da karma belirtilerle giden
olmak üzere gruplara ayrılmıştır (APA 2013).
2.6. Binişik Durumlar
KB tanısı konan erişkin hastalar ile yapılan çalışmalarda hastaların büyük
çoğunluğunda KB‟ye en az bir psikiyatrik hastalık tanısının eşlik ettiği, eşlik eden
tanıların sıklıkla diğer Somatoform Bozukluklar, Anksiyete Bozuklukları ve
Duygudurum Bozuklukları olduğu gösterilmektedir (Pehlivantürk 1997, Dworetzky
ve ark. bozukluğunun KB ile birliktelik oranı %45-85 arasında değişmektedir. İlgili
11
alanyazında, geç çocukluk ve ergenlik döneminde KB‟ye Major Depresyon tanısının
daha sık eşlik ettiği görülmektedir (Bohman ve ark. 2010, Pehlivantürk ve Ünal
2002, Haavisto ve ark. 2004,).
Ülkemizde KB tanısı alan 51 çocuk ve ergen ile yapılan bir araştırmada,
olguların %15,7‟sinde Depresif Bozukluk, %37,2‟sinde Anksiyete Bozukluğu
saptanmış ve Depresif Bozukluk görülme sıklığının yaşla birlikte arttığı bildirilmiştir
(Pehlivantürk ve Ünal 2000). Bir başka çalışmada KB‟de en sık major depresyonun
eş tanı olarak belirlendiği bildirilmiştir (Özen ve ark. 2000).
2.7. Etiyoloji
2.7.1. Psikososyal Etkenler
Psikososyal etkenler başlığı altında, ilgili alanyazında KB etiyolojisinde öne
sürülen psikanalitik kuramlar, öğrenme kuramı, ailesel etmenler, duyguların ifade
edilmesi ve iletişim ile ilgili bilgiler gözden geçirilecektir.
2.7.1.1. Psikanalitik Kuram
Psikanalitik kurama göre KB, bir dürtü ile dürtünün dışa vurumuyla ilgili
yasaklar arasında çatışma oluştuğunda, bilinç dışı çatışmanın doğurduğu anksiyete,
fiziksel belirtiler olarak yansımaktadır. S. Freud konversiyonu, bastırılan ve yer
değiştiren
bilinç
dışı
arzuların
simgesel
biçimde
ifade
edilmesi
olarak
tanımlamaktadır (Gabbard 2005). Bu şekilde belirtiler bir yandan yasak dürtünün
kısmen ifade edilmesini sağlar, bir yandan da yasak dürtüyü gizlemiş olur. Bu
belirtiler hastayı kabul edilmeyen dürtüleriyle bilinç düzeyinde karşı karşıya
gelmesinden korur (Bowman ve Markand 1996). Dürtüler belirti aracılığıyla hem
biraz dışa vurulmuş, hem de bilinçli farkındalık alanından uzak tutulmuş olur. Bu
sayede bilinç dışındaki dürtünün yaratacağı anksiyetenin yaşanmasının önüne
geçilmiş olur. Bu şekilde belirtinin bireyi anksiyeteden korumasına „birincil kazanç‟
12
denir. Hastalar içsel çatışmalarını, kendi farkındalıklarından ayrı tutarak birincil
kazancı elde etmiş olurlar. Belirtinin yol açtığı yeti yitimi de hastanın görev ve
sorumluluklarından kurtulmasını sağlar, bunun sonucunda da çevrenin hastaya olan
ilgi ve desteği artar. Böylece belirtinin sürdürülmesinde ve yinelenmesinde etken
olan „ikincil kazançlar‟ elde edilmiş olur (Işık 1996).
Psikodinamik açıklamaya göre KB belirtisi bilinçdışı çatışmaya çözüm
sağlar. Çatışma, süperego tarafından yasaklanan öfke ya da cinsellik gibi dürtüler
nedeniyle ortaya çıkar. Belirtinin, çatışmanın sembolü olduğu düşünülür (Ford ve
Folks 1985).
Kernberg, Freud‟un KB‟yi açıklarken ödipus karmaşası, kastrasyon
anksiyetesi ve penis kıskançlığı üzerine odaklandığını, Marmor‟un ise KB‟de oral
dönem saplanmaların önemini belirtiğini, oral dönem özellikleri olan bağımlılık ve
edilgenliğin üzerinde durduğunu belirtmiştir (Kernberg 1990).
Fenickel, konversiyondaki biçim değiştirme düzeneklerinin, sembolizm,
plastik anlatım, yoğunlaştırma, yer değiştirme ya da farklı türde yansıtma, olayların
sırasının tersine çevrilmesi ya da olayları temsil eden ayrıntıların abartılması gibi
işlevlere olanak sağladığını belirtmiştir (Işık 1996).
2.7.1.2 Öğrenme Kuramı
Klasik koşullanma paradigmalarına göre, ergenlikte bazı durumlarla baş etme
aracı olarak kullanılan konversiyon belirtileri çocuklukta öğrenilmektedir (Torgersen
1986). Çocuk ya da ergen hızlı bir şekilde hasta rolünün getirdiği avantajları
öğrenebilir, düzelmeye isteksiz olabilir ya da belirtiler nüksedebilir. İkincil kazançlar
belirgin olduğunda ve ailenin endişeleri fazla olduğunda belirtiler daha süreğen ve
yineleyici duruma gelebilir. Çocuğun sağlıklı olmaktan çok hasta olmanın yararlarını
öğrenmeye yönlenmesi, sağlıklı durumda iken çocukların çevreleri tarafından
anlaşılmadıklarını hissetmeleri, yetersiz ilgi ya da yakın çevresindekilerden uygun
olmayan davranışlar görmelerinden kaynaklanmaktadır (Roelofs ve ark. 2005).
Ailelerinden uygun tepkiler görmeyen çocukların duygusal gelişimlerinde öğrenilmiş
13
tepkilerin yer aldığı; bu çocukların olumsuz duygularının bastırıldığı belirtilmiştir.
Bu duygusal yapılanma bedensel belirtiler ve konversif davranışlar şeklinde kendini
gösterebildiği belirtilmiştir (Kozlowska 2007).
Çocuk ve ergenlerde KB, ailelerindeki süreğen fiziksel hastalıklar ile de
birliktelik gösterebilmektedir. Örneğin, organik olarak açıklanamayan ağrıları olan
çocukların ailelerinde migren ya da peptik ülser gibi bozuklukların sık olarak
görüldüğü bildirilmiştir (Hotopf ve ark. 2002).
2.7.1.3. Ailesel Etkenler
Ebeveynler ve çocuklar, genetik mirasın yanı sıra aynı çevreyi de
paylaşmaktadır (aile çatışması, sosyoekonomik statü vs.). Ortak çevre aile içinde
belli fiziksel belirtilere ve strese karşı verilen yanıtların, başetme yolarının
paylaşımına neden olabilmektedir. Ebeveynlerde somatoform belirtiler ve sık fiziksel
yakınmaların olması çocuğun dikkatini bu konuya yoğunlaştırıp sağlık konusundaki
tutumunu şekilendirebilir ve fiziksel belirtileri sergileme davranışına yönlendirebilir.
Dahası çocuklar sağlık merkezlerine ulaşım konusunda da ebeveynlerine bağımlıdır
(Schulte ve Petermann 2011). Bu nedenle ebeveynlerin hastalığa yaklaşımının
dolaylı olarak çocuğa aktarımında ebeveynin tutumu çok önemli olacaktır.
Çatışmaların ve iletişim sorunlarının olduğu ailelerde çocuklarda ruhsal stres
oluşur ve bunun sonucunda birçok ruhsal hastalık gelişebileceği gibi konversiyon
belirtileri de gelişebilir. Çalışmalarda aile içi ilişkilerin KB gelişiminde önemine
vurgu yapılmaktadır (Volkmar ve ark. 1984, Liakopoulou-Kairis ve ark. 2002,
Kowal ve Pritchard 1990). KB olan çocuk ve ergenlerde aile içi çatışmalar, kardeş
geçimsizliği ve ailenin yüksek beklentileri gibi etmenlerin önemli olduğu
bildirilmektedir (Kowal ve Pritchard 1990). Bu bilgilerle uyumlu olarak Liakopoulou
Kairis ve arkadaşlarının (2002) yaptığı bir çalışmada somatoform bozukluğu olan
çocukların annelerinin sağlıklı kontrollere oranla daha öfkeli ve saldırgan
olduklarını, çocuklarını daha sık eleştirdikleri ve daha koruyucu davrandıklarını, aile
14
üyeleri arasındaki iletişim ve duygusal karşılıklılık, rol üstlenme ve sorun çözme
stratejilerinin kontrollere kıyasla daha işlevsiz olduğunu bildirmiştir.
Aile sistem kuramına göre ise, ailenin bazı işlev biçimleri çocuklarda bedensel
belirtileri tetikleyebilmektedir. Bedensel belirtinin aile sistemi içinde ailenin
işlevselliğini
koruyan,
devam
ettiren,
çatışmayı
önleyen
özel
bir
işlevi
olabilmektedir. Somatizasyonun bir iletişim şekli olduğu, bedensel belirtinin
sembolik bir değerinin ve aile sistemi içerisinde dengeleyici işlevinin olduğu öne
sürülmektedir (Yalom ve Steiner 2008). Alanyazında birincil bakımverenler ve yakın
aile üyelerinin somatoform bozukluk etyopatogenezinde temel rolü üstlendiği
yönündeki kanıtlar giderek artmaktadır (Eminson 2007).
2.7.1.4. Duyguların İfade Edilmesi ve İletişim
İletişim, kişiler arasında düşünce, duygu ve bilgi alışverişini sağlayan bir
etkileşimdir. Duygular, kişinin harekete geçmesini sağlayabilecek olumlu ya da
olumsuz içsel bir tepki olarak tanımlanmaktadır. Duygular, davranışsal ve ekspresif,
öznel/deneysel, bilişsel ve fizyolojik bileşenlerin birlikte çalışması sonucu
oluşmaktadır (Buck 1994, Kring ve Bachorowski 1999). Duygular, sosyal yaşamda
kullanılan ortak dilin önemli bir parçasıdır ve duyguların adaptif yönetimi sosyal
işlevsellik ve psikolojik iyilik hali için önem taşımaktadır (Buck 1994, Davidson ve
ark. 2000). Campos ve arkadaşları (1989) sosyal ilişkilerin kurulmasında ve
sürdürülmesinde duyguların önemine değinmiştir. Sosyal ilişkiler karşılıklı
etkileşimlerle oluşmaktadır. Bir tarafın sergilediği duygu ifadesi diğer tarafta bunu
karşılayan benzer ve tamamlayıcı tepkiler uyandırmaktadır. Örneğin üzüntü içeren
ifadeler üzüntü ya da yardım etme isteğini gösteren tepkiler uyandırabilmektedir
(Adaklı 2013).
İlgili alanyazında, çocukluk döneminde ebeveynle karşılıklı ilişkinin zayıf
olması nedeniyle çocuğun koruyucu ve stres düzenleyici sistemlerinin gelişiminde
sorunlar olabileceği; bunun sonucunda KB gelişebileceği ve bu çocukların duyguları
işlemlemede zorluklar yaşayabileceği bildirilmektedir (Kozlowska 2012). KB‟deki
15
beden dilinin, duygularını kolay ifade edemeyen kişilerde fiziksel belirtiler
aracılığıyla bedenin sözsüz bir iletişim aracı olarak kullanılması olduğu
belirtilmektedir (Ford ve Folks 1985, Alkın ve Tunca 1997). Bu belirtiler bir yardım
çağrısı olabilmektedir. Benzer şekilde alanyazında, aile içinde duyguların az ifade
edilmesinin, duyguların ifade edilmesinin engellenmesinin çocukların fiziksel belirti
geliştirmesine
sebebiyet
verebileceği
vurgulanmaktadır
(Kozlowska
2007).
Konversiyon belirtilerinin bir iletişim biçimi, başa çıkma düzeneği ya da strese tepki
olduğu düşünülmektedir (Ford ve Folks 1985, Kaygısız ve Alkın 1999). Ayrıca
konversiyon belirtilerinin kişinin içinde bulunduğu toplum ve çevrenin etkisiyle
biçimlendiğini savunan birçok araştırmacı; duygularını sözel ifade etmenin güç
olduğu toplumlarda bedensel belirtilerin sık olduğunu belirtmektedir. Bu toplumlarda
baskılanmış duygular konversiyon belirtileri olarak dışa vurularak duyguların ifade
biçimi olarak kullanılabilmektedir (Ford ve Folks 1985, Işık 1996, Alkın ve Tunca
1997). Ülkemizde olduğu gibi özellikle geleneksel toplumlarda duyguların sözel
olarak ifade edilmesi bastırılarak beden yoluyla ifade edilmesine yönelinmektedir (
Evren ve ark. 2008).
2.7.2. Nörobiyolojik Etmenler
KB belirtilerinin gelişiminde biyolojik ve nöropsikolojik etmenlerin etkili
olduğu yapılan çalışmalarda belirtilmektedir. “Histerik” belirtilerin varlığı ile birlikte
zihin-beden ve beyin ilişkisi geçmişten beri sorgulanmaktadır. Özellikle motor
belirtiler gösteren KB hastalarında daha çok sol beden yarısında yakınmaların
görülmesi olası sağ hemisfer tutulumunu düşündürmüştür (Stern ve Baldinger 1983).
Konversiyonda ortaya çıkan belirtilere eşlik eden beyin bulgularından çeşitli
çalışmalarda söz edilmiştir. Marshall ve arkadaşları (1997) tarafından yapılan bir
çalışmada yapısal ya da metabolik lezyonu olmayan, sol taraf paralizisi olan bir
hastada fMRI sonucunda etkilenen tarafta istemli bir hareket sırasında sağ anteriyor
singulat ve orbitofrontal korteks aktivitesinde artış gösterilmiştir. Araştırmacılar
aktivite artışı görülen bu bölgelerin özgül beyin yolaklarında aşırı inhibisyona yol
16
açarak KB‟de ortaya çıkan motor belirtilere neden olabileceğini bildirmiştir
(Marshall ve ark. 1997). Spence ve ark. (2000) ise çalışmalarında, hemiparezi
belirtileri ile giden KB hastalarında sol dorsolateral prefrontal korteks etkinliğinde
azalma belirlemişlerdir.
KB‟de üzerinde durulan bir diğer bölge subkortikal yapılardan talamus ve
bazal ganglionlardır. Bazal ganglionlar, motor işlevlerin kontrolünde önemli rol
oynarlar ve hem talamusla hem de motor korteksle ilişkilidirler. Ayrıca bazal
ganglionlardaki pek çok çekirdek, hareketlerin kontrolü, düzenlenmesi ve devam
edecek hareketlerin belirlenmesinde kilit rol üstlendiklerinden, KB olan hastalarda
araştırılmıştır (Kaji 2001). Vuilleumier ve ark. (2001) ekstremitelerinde tek taraflı
motor ya da duyu kaybı olan KB tanısı alan 7 hastada SPECT ile yaptıkları
değerlendirmede talamus ve bazal ganglionlarda bölgesel kan akımında azalma
bildirmiştir. Bu çalışmayla konversiyon belirtilerinin striatotalamik döngülerin
işlevsel bozukluğuna bağlı olabileceği gösterilmiştir. Von Giesen ve ark. (1994)
benzer şekilde; bir harekete hazırlık yapma ve sürdürmeyi düzenleyen striatotalamik
yolaklarda bir problemin olmasının motor işlevlerde bozulmaya yol açabileceğini
bildirmişdir. Striatotalamik premotor düzeneklerin bir hareketi başlatma ve bunun
için çaba harcama iradesine katkıda bulunmasından dolayı KB ile ilişkili olabileceği
düşünülmüştür (Gandevia 1987).
Yapılan bir başka çalışmada, KB tanısı alan 12 hastada total beyin, beyaz
madde ve gri madde hacimlerinde hasta ve kontrol grupları arasında anlamlı bir fark
gösterilmezken, bilateral kaudat ve lentiform çekirdeğin KB tanılı hastalarda daha
küçük olduğu bildirilmiştir. Ayrıca KB hastalarında talamus ve bazal ganglionlarda
kontrol grubuna göre anlamlı nöroanatomik değişiklikler gösterilmiştir (Atmaca ve
ark. 2006).
Sonuç olarak çalışmalarda KB‟de striatotalamik yolaklar, bazal ganglionlar,
sağ anteriyor singulat, orbitofrontal korteks, dorsalateral korteks gibi beynin birçok
bölgesinde beyin işlevlerinde patolojik bulguların olabileceğini gösterilmiştir.
17
2.7.3. Genetik Etmenler
Konversiyon bozukluğunun ortaya çıkmasında ailesel etkenlerin önemli
olduğu vurgulanmaktadır (Wilmshurst 2005). KB olan çocukların ailelerinde de
bedensel belirtiler olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (Robinson ve ark. 1990,
Torgersen 1986). İkizler üzerinde yapılan sınırlı sayıda çalışmada genellikle eş
hastalanım seviyeleri düşük bulunmuştur. İkizlerde yapılan eş hastalanım oranı
monozigotik ikizlerde %29 ve dizigotik ikizlerde %10 olarak belirtilmiştir
(Torgersen 1986). Steinhausen ve ark. (1989) altı yıl süresince polikliniğe başvuran
hastalar arasından KB tanısı alan 26 çocuk ve ergeni anne babalarında psikiyatrik
ve/ya da medikal hastalık varlığı açısından değerlendirmiştir. KB olan çocukların
annelerinde psikiyatrik ya da medikal hastalık oranı (%31) KB dışında psikiyatrik
hastalığı olan çocukların annelerine göre farklı bulunmazken, babalarında psikiyatrik
ya da medikal hastalık oranı (%71) kontrol gruplarına göre anlamlı olarak yüksek
bulunmuştur. Benzer şekilde Somatizasyon Bozukluğu olan annelerin çocuklarında
psikiyatrik bozukluk görülme riski kontrol gruplarına göre yüksek bulunmuştur
(Livingston 1993).
KB olan bireylerin yakın akrabalarında KB görülme sıklığının genel
örneklema evrene kıyasla kadın akrabalarda 12-14 kat, erkek akrabalarda 4-6 kat
daha fazla olduğu bildirilmiştir (Wilmshurst 2005). KB tanısı alan 52 çocuk ve
ergenin hastane kayıtlarının geriye dönük incelendiği bir çalışmada, 6 hastada
yakınmalar başlamadan önce fiziksel hastalık bulgusu olduğu, %21‟inde ağır aile
patolojisi olduğu, %54‟ünde ailede benzer bulgular olduğu bildirilmiştir. (GrattanSmith ve ark. 1988). Başka bir çalışmada organik bir nedene bağlı olmayan
tekrarlayıcı karın ağrıları olan çocukların annelerinde de benzer belirtilerin olduğu ve
bu annelerin, sağlıklı çocukların annelerine göre daha anksiyöz oldukları
gözlenmiştir (Garber ve ark. 1990). KB olan hastaların ailelerinde bir ya da daha
fazla kişide psikiyatrik bozukluk öyküsünün olduğu farklı birçok çalışmada
gösterilmiştir (Goodyer 1981, Kriechman 1987, Steinhausen ve ark. 1989, Garber ve
ark. 1990, Robinson ve ark. 1990).
18
Grattan-Smith ve ark. (1988) yaptıkları bir çalışmada KB hastalarının sadece
%21‟inin ailesinde KB ile ilişki bozukluklar ve çatışmalar olduğunu belirtilirken,
üçte birinde aile içi sorun yaşandığını, yalnız ölüm ve fiziksel hastalık korkularının
oluğunu bildirmiştir. Somatizasyonu olan çocukların sorumlu, uyumlu, yüksek
beklentileri olan ve mükemmeliyetçi çocuklar olduğu, ailelerinin de yüksek
beklentileri olduğu ve özellikle hastalık ile ilgili kaygılar yaşadıkları bildirilmektedir
(Garralda 1992).
Bodde ve ark.‟nın (2007) yaptıkları çalışmada Psikojenik Nöbet tipi KB‟nin
belirli kan gruplarında daha yüksek oranda görüldüğü tespit edilmiş, Bu çalışmada
KB‟nin ortaya çıkışı genetik etmenlere bağlanmıştır. Ayrıca bu kişilerin birinci
derece akrabalarında antisosyal kişilik özelliklerinin ve alkolizmin normal
populasyondan daha yüksek oranlarda olduğu gösterilmiştir.
Sonuç olarak; genetik etmenlerin KB etiyopatogenezinde rol oynadığı; ancak
bunu ortak çevrenin etkisinden bağımsız değerlendirmenin mümkün olmadığı;
psikososyal etmenlerin özellikle de ailenin özellikleri, ebeveyn bağlanması,
ebeveynle erken dönem olumsuz deneyimler gibi etiyolojide önemli olduğu
düşünülen çevresel etkenlerin hastalığın ailesel kümelenmesinde önemli rol
oynadığı; alanyazında bu konuyu açıklığa kavuşturmaya yetecek kadar çalışma
bulunmadığı söylenebilir.
2.8. Ayırıcı Tanı
KB tanısının konulması için özgül bir belirti, bulgu ya da laboratuvar testi
bulunmamaktadır. KB tanısı, ancak diğer tüm nörolojik ya da tıbbi durumları,
organik sebepleri dışlamak amacıyla yapılacak kapsamlı bir tıbbi inceleme
sonucunda konabilmektedir. KB‟nin ayırıcı tanısında öncelikli düşünülmesi gereken
nörolojik bozukluklar epilepsi, Guillain-Barre sendromu, multipl skleroz, periyodik
paralizi, optik nevrit, kısmi vokal kord paralizisi, myastenia gravis beyin tümörleri,
myopatiler, kalıtsal ve edinilmiş distoniler, ilaca bağlı distoni, subdural hematom,
bazal ganglion ve periferik sinirlerin dejeneratif hastalıkları, Creutzfeld-Jacob
19
hastalığıdır (Yayla 2011). Özellikle psikojenik nöbetin epilepsiden ayrımında klasik
olarak hastaların nöbetler sırasında yaralanma, dilini ısırma, bilinç kaybı gibi
belirtilerinin olmaması gibi ölçütler olsa bile bunlar kesin tanı koymak için yeterli
değildir. Psikojenik nöbetler her tür epileptik nöbeti taklit edebilir. Bu hastalar genel
olarak başka insanların yanında ve kendilerini koruyacak biçimde düşerler; idrar
inkontinansı, dil ısırma, ağızda köpürme gibi bulgular genellikle olmaz. Nöbet uzun
ya da kısa sürebilir ve uykuda görülmez. Nöbet sırasında hasta ağrılı uyaranlara yanıt
verir ve konuşabilir. Bu nöbetler genellikle ağlayarak sonlanır. Nöbetin başlamasına
sebep olan ruhsal stres etkenleri genelde aile tarafından aktarılır. Ayrıntılı anamnez
ve fizik muayene yapılmasına karşın epileptik nöbetler ile psikojenik nöbetlerin
ayırıcı tanısı yapmak oldukça zor olabilir (Goodyer ve Taylor 1985, Kim 1991).
Birçok hastada klinik görünümün gerçek epileptik nöbete benzerliği dikkat çekicidir.
Hastada hem gerçek epileptik nöbetlerin hem de psikojenik nöbetlerin birlikte olması
da tanıyı oldukça zorlaştırmaktadır. EEG monitorizasyonu yapılmaya başlanması
sonrasında, daha önce psikojenik nöbet tanısı alan hastaların %10-30‟unda eşlik eden
gerçek epileptik nöbetler olduğu bildirilmiştir (Kim 1991).
KB‟nin ayırıcı tanısında Temaruz ve Yapay Bozukluk‟da düşünülmelidir.
Temaruzda, ödev ve yükümlülüklerden kurtulmak gibi belirgin bir çıkar vardır.
Motivasyon açık bir hedefe yöneliktir, hastalık belirtilerinin getireceği kazanım hasta
rolünü yapan kişi tarafından bilinmektedir ve belirtiler bu amaçla bilinçli bir şekilde
çıkarılmaktadır. Yapay Bozukluk‟ta ise hasta rolünü benimseyerek tıbbi tedavi ve
bakım görme çabası vardır. Yapay Bozukluk‟ta motivasyon bilinç dışıdır; belirtiler
ise bilinçli olarak üretilir. Hasta belirtileri kendisinin ürettiğini bilir ancak bunun
altındaki motivasyonunun farkında değildir (Işık 1996, Sadock ve Sadock 2007).
KB‟de belirtilerin ortaya çıkışını sağlayan bilinç dışı süreçlerdir. Yani hem
motivasyon hemde hastalığın belirtileri bilinç dışıdır.
20
2.9. Gidiş ve Sonlanım
KB olgularının 1/5‟inde belirtiler 20 yaş ve altında başlamakta olup geç
çocukluk ve erken erişkinlik dönemini kapsamaktadır (10-35 yaş arası). KB
belirtileri genellikle kısa süreli olup hastaneye yatırılan olguların çoğunda belirtiler
iki hafta içinde gerilemektedir. Hastanede yatarken kliniğin düzelmeye başlaması
prognoz açısından önemlidir. Yatırılarak tedavi gören KB olan hastaların hastanede
yakınmaları düzelenlerin %96‟sının sağlıklı hale geldiği; yakınmaları tamamen
düzelmeden taburcu olanların ise %30‟unun şikâyetinin yinelemediği görülmüştür.
Tam düzelme olmadan hastaneden çıkan hastaların %20-25‟inde belirtilerin ilk bir
yıl içinde yinelediği görülmüştür (Durrant ve ark. 2011).
Erişkin hastalara göre çocuk ve ergenlerde prognozun daha iyi olduğu
belirtilmiştir (Hall-Patch ve ark. 2010). Hastalık öncesinde sağlık durumunun iyi
olması, akut başlangıç, başlangıçta açıkça belirlenebilen stres etkeninin varlığı, erken
tedavi, eşlik eden başka tıbbi ya da psikiyatrik hastalığın olmaması ve zihinsel
gelişme geriliğinin bulunmaması olumlu sonlanım göstergeleri olarak bildirilmiştir
(Barach 1997, Reuber ve ark. 2003, Sadock ve Sadock 2007, Arain ve ark. 2007). Üç
yıllık bir izlem çalışmasında çocuk ve ergen hastaların %81‟inin, erişkin hastaların
ise %40‟lık kesiminin remisyona girdiği görülmüştür (Wyllie ve ark. 1999). Ergen
hastalar ile yapılan bir başka izlem çalışmasında, hastaların %70‟inde iyileşme
olduğu gözlenmiştir (Durrant ve ark. 2011). Ülkemizde KB tanısı olan 40 çocuk ve
ergenin ortalama dört yıllık izlemleri sonrasında hastaların %85‟inde tam iyileşme
olduğu görülmüştür (Pehlivantürk ve Ünal 2002).
2.10. Duyguları Tanıma ve Sosyal Becerilerinin Gelişimi
Duygunun tanımı üzerinde tam bir uzlaşma sağlanamamakla birlikte kişinin
harekete geçmesini sağlayabilecek içsel tepki olarak tanımlanmıştır. Çocuk doğduğu
andan itibaren çevreyle olan ilişkileri sonucu zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal
olarak hızlı bir gelişim sürecine girer (Zembat ve Unutkan 2001). Duygusal ve sosyal
21
gelişim birbirine bağımlı kavramlar olup ayırt edilemez. Çocukların sosyal ve
duygusal yönden gelişebilmesi için yetişkinlerle ve akranlarıyla olumlu sosyal
ilişkiler kurmaları, diğer insanların duygularını anlayabilmeleri, kendi duygu ve
davranışlarını kontrol edebilmeleri ve duygularını düzenleyip ortamın koşullarına
göre ifade etmeleri gerekmektedir (Denham ve ark. 2012, Izard 2001). Bir olayın ya
da durumun bireyde uyandıracağı duyguyu anlama becerisinin deneyime dayalı
olduğu; bireyin geçirdiği deneyimlerin olayların yaratacağı duyguyu anlamaya
yardımcı olduğu bildirilmiştir (Beaudry ve ark. 2013). Çocuklar en geç 3 yaş
itibariyle duyguları tanıyıp onları kontrol edebilir hale gelmeye başlamaktadır (Bak
2011). Çocuğun çevresindekilerin duygularını anlayabilmesi, çevresindekilerle
ilişkisinin devamlılığını sağladığı; karşıdaki kişiye verilecek tepkinin doğruluğunu
belirlediği; ilişkinin sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesine olanak sağladığı
bildirilmektedir (Dunn ve Hughes 1998). Çocukların duygusal yeterlilikleri arttıkça
iletişim ve empati becerileri de gelişmektedir (Crick ve Dodge 1994, Barth ve
Archibald 2003, Baumgartner ve Strayer 2008, Gander ve Gardiner 2010, Arslan
2012). Kısacası bireyin başkalarının duygularını anlaması; kişilerin hayatı boyunca
olumlu sosyal ilişkiler kurabilme ve sürdürebilme becerisi kazanması için gereklidir
(Izard 2001, Eisenberg ve ark. 1990, Zahn-Waxler ve Radke-Yarrow 1990, Downs
ve Strand 2008, Garner ve Waajid 2012).
Çocuğun sosyal-duygusal gelişimini etkileyen etmenler arasında, çocuğun
kişiliği, cinsiyeti, yaşı, zekâsı, kardeş sayısı, doğum sırası, ailenin büyüklüğü, sosyoekonomik-kültürel durumu, dili, sosyal etkinliklere katılımı, arkadaş ilişkisi ve annebabanın çocuk yetiştirme tutumu yer almaktadır. Bu yüzden aile içinde ve okulda
çocuğun sosyal-duygusal gelişimini desteklemek önemlidir (Richardson ve ark.
2000, Ahmetoğlu 2009, Baran 2009). Aile çevresi ve okullar sosyal ve duygusal
yeterliliğin gelişimi için en uygun ortamlardır. Okullarda öğrenciler sistematik
öğretim yolu ile bu becerileri kazanmaktadır (Richardson ve ark. 2000). Aile
çevresinde ise özellikle erken çocukluk döneminde ebeveynle ilişkinin kalitesi
yetişkinlikte duyguları ifade etme becerisini şekillendirmektedir (Pollak ve Sinha
22
2002). Çocuğun üzüldüğü zaman ebeveyni tarafından şevkat, ilgi gösterilerek
rahatlatılması çocuğun empati becerisi kazanmasına katkı sağlamakta ve ilişkilerinde
başkalarının üzüntülü duygu ifadelerini anlamasına yardım etmektedir (Izard 2001).
Sonuç olarak hem çocukluk hem de ergenlik döneminde sosyal-duygusal
davranışların desteklenmesi, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmayı, kendisi için
uygun olmayan istekleri geri çevirebilmeyi ve gerektiğinde başkalarından yardım
isteyebilmeyi, empati kurabilmeyi, arkadaşları tarafından kabul edilmeyi olumlu
yönde etkilemektedir.
2.11. Yüz İfadelerinden Duygu Tanıma ve Konversiyon Bozukluğu
Yüz ifadeleriyle duyguların yansıtılması ve algılanması konusunda yapılan
çalışmalar bebeklikten itibaren yüz ifadelerinden duyguların tanındığını göstermiştir
(Field ve ark. 1983, Tuğrul 1999). Duygu tanıma becerisinin gelişiminin deneyime
dayalı olduğu, bilişsel süreçlerin ve motivasyonun duyguların anlaşılması ve
tanımlanabilmesinde etkili olduğu bildirilmektedir (Malatesta and Izard 1984, Pollak
ve Sinha 2002). 7-8 aylık çocuklar bazı duyguları yüz ifadesinden ayırt
edebilmektedir (Caron ve ark. 1982, Magali ve Margot 2006). 4-9 aylık çocuklar
mutluluk, kızgınlık, korku, üzüntü ve şaşkınlık ifadelerini ayırt edebilmektedir
(Nelson 1987, Serrano ve ark. 1992). Okul öncesi ve erken okul yıllarında çeşitli yüz
ifadelerini tanıma ve işaretleme performansının arttığı gözlenmiştir (Camras 1980,
Harrigan 1984, Tremblay ve ark. 1987, Laura 2007, Tuğrul 1999, Çelik ve ark.
2002). Çocuklar arasında bu ifadelerden en kolay tanınanın mutluluk olduğu, bunu
kızgınlık ve üzüntünün takip ettiği, şaşkınlık ve korkunun ise bunlara nazaran daha
zor tanındığı belirtilmiştir (Çelik ve ark. 2002). Çocukların en çok nötral ifadeleri
tanımakta zorlandıkları, kesin ifadeleri ise daha kolay tanıdıkları görülmüştür (Çelik
ve ark. 2002). Duyguların nitelendirilmesiyle ilgili bir soru ile karşılaşıldığında
duyguyu ifade eden bir kelime çağrışımı olmaktadır. Çocukların kelime hazinesinin
yetersizliği sonucunda duyguların tanımlanması ve doğru tepki alınması konusunda
sorunlar meydana gelebilmektedir. Yani çocukların yüz ifadelerini doğru olarak
23
nitelendirmeleri konusundaki sıkıntılar, yüz ifadelerinin tanınmaması ya da
anlaşılamamasından
çok,
çocukların
sözcük
dağarcığının
yetersizliğinden
kaynaklanabilmektedir. Buna paralel olarak çocuklardan hem sözel olarak ifade
etmeleri hem de duygulara karşılık gelen resimler arasından seçmeleri istenildiğinde
elde edilen puanların daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır (Çelik ve ark. 2002).
İlgili
alanyazında;
çocukların
erken
döneminde
yüzün
özniteliksel
özelliklerinden duyguları tanıdıkları, 10 yaş sonrası yüzü bütüncül olarak
işlemlemeye başladıkları, yani yüzün özniteliklerinin (ağız, dudak kenarı, kaş, göz,
burun vb) birbiriyle ilişkisini değerlendirdikleri; buna bağlı olarak yüz tanıma
performanslarının arttığı belirtilmiştir (Pollak ve ark. 2000, Cohen Kadosh ve ark.
2013, Beaudry ve ark. 2013). Çalışmalarda ayrıca erken dönem deneyime dayalı
çocuklarda bazı duyguları tanımada duyarlılık geliştiği; kötü muameleye uğrayan
çocukların kızgınlık ifadesini, depresif annelerin çocuklarının üzüntü ifadesini daha
az ipucundan hızlı bir biçimde tanıdığı, buna göre duygu ve motor reaksiyonlarını
hızlı bir biçimde ayarladığı bildirilmiştir (Pollak ve ark. 2000, Zheng ve ark. 2011,
Kozlowska ve ark. 2013). Bu yanlılık bazen çocuğu olumsuz birçok durumdan
korurken, bazen duyguyu yanlış tanımasına neden olabilmektedir (Pollak ve Sinha
2002). Olumsuz deneyimler, uygun olmayan ebeveyn tutumları ve bağlanma
özellikleri bir yandan bazı duyguları tanımada yanlılığa neden olurken; diğer yandan
bazı duyguları birbirinden ayırt etme ve tanımada zorluklara neden olmaktadır
(Kozlowska ve Williams 2009, Kozlowska 2009, Zheng ve ark. 2011). Buna örnek
olarak; anne bakım duyarlılığının yüksek olmasının üzüntü ifadesini tanıma ve
empati becerilerini arttırdığı, otonomiyi aşırı engelleyici ebeveyn tutumlarının korku
ifadelerine; aşırı koruyucu/kontrol edici tutumların iğrenmeye duyarlılığı arttırdığı
söylenebilir (Zheng ve ark. 2011).
Bu bilgiler ışığında duygunun sözel ve davranışsal ifadesinin yetersiz olduğu
KB‟de duygu tanıma çalışmaları oldukça önemli görünmektedir. Alanyazında
psikosomatik hastaların duyguları tanıma ve sözel yolla ifade etme güçlüğü olduğu
bildirilmiştir. Bakvis ve arkadaşlarının (2009) yaptığı çalışmada Somatoform
24
Bozukluğu hastalarının olumsuz yaşam olaylarını daha fazla yaşadıkları ve buna
bağlı kızgın yüze yanlılıklarının olduğu bildirilmiştir. Subic-Wrana ve arkadaşlarının
(2005, 2010) yaptığı çalışmada Somatoform Bozukluğu hastalarının duygusal
duyarlılıklarının kontrol grubuna göre daha az olduğu gösterilmiştir. KB‟de duygu
tanıma ile ilgili yapılan çalışmalarda ise, yetişkin KB‟den farklı olarak çocuk ve
ergenlerde istismar ve travma öyküsünün daha az olduğu; ebeveynle erken dönem
ilişkinin kalitesinin düşük olduğu; aile içi sorunlar ve bağlanma sorunları olduğu;
bunlara bağlı olarak korku ve kızgın yüz ifadesinden çok üzüntü ifadesine
duyarlılıklarının geliştiği belirtilmektedir (Kozlowska ve Williams 2009, Kozlowska
ve ark. 2013). Kozlowska ve arkadaşlarının 2013 yılında yaptıkları çalışmada, KB
tanısı konan ergenlerin kontrol grubuna göre üzüntü ifadesini tanımada daha hızlı,
mutlu yüz ifadesini tanımada daha yavaş tepki gösterdikleri, duyguları doğru tanıma
açısından bir farklılık bulunamadığı, hızlı tepki vermenin yanlılık olarak
değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir (Kozlowska ve ark. 2013).
2.12. Bağlanma ve Konversiyon Bozukluğu
Bağlanma, yaşamın erken dönemlerinde belirlenen, süreklilik gösterdiği
düşünülen, çocuğun bakım ilgi görme gibi gereksinimlerini karşılayan kişilere,
genellikle anne ve babasına karşı geliştirdiği güçlü duygusal bağdır (Bowlby 1988).
Anne ile bebek arasındaki ilk bağlanma ilişkisinin doğum öncesinde kurulduğu öne
sürülmektedir (Bloom 1995). Bu bağ, çocuğun bağlanma figürünün yanında kalarak
onun sağladığı korumadan yararlanmasını sağlar. Hem Bowlby (1988) hem de
Ainsworth (1989), anne ve baba ile kurulan bağlanma ilişkisinin sadece çocukluk
dönemiyle sınırlı olmadığını, gerek ergenlikte gerekse erişkinlikte bireyi ve kurduğu
ilişkileri etkileyen bir süreç olduğunu vurgulamışlardır. Çocuk ile onu yetiştirenler
arasında kurulan duygusal bağlar çocuğun sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimini
yaşam boyu etkilemektedir. Bağlanma stili, özellikle stres durumlarında aktive olan,
stresle ilişkili cevap davranışlarını belirleyen, kişinin duygu düzenlemesinde önemli
olan bir etkendir (Bowlby 1988). KB belirtilerinin bireyin stratejilerindeki
25
bozulmaları yansıttığı, çocukların duygusal ve fiziksel kaynaklarının tükenmesine,
düşünceleri, duyguları, bedeni düzenleme kapasitesinin çökmesine bağlı geliştiği
belirtilmektedir. Bu durum KB‟nin strese uygun olmayan cevap niteliğinde
olduğunu, stres bozukluğundan kaynaklandığını daha iyi kavramsallaştırmaktadır
(Chrousos 2009, Kozlowska 2001, 2003).
Bağlanma biçimi ile Somatoform Bozukluğu arasındaki ilişkiyi araştıran
çalışmalarda; Somatoform Bozukluğu olan yetişkinlerde daha yüksek oranda
güvensiz bağlanma olduğu; güvensiz bağlanma ile somatik belirtiler arasında belirgin
bir ilişki bulunduğu; ikircikli (ambivalan) bağlanma gösteren kadınların sağlık
hizmetine daha fazla başvurduğu bildirilmiştir (Scott ve Russell 1999, Waller ve ark.
2004, Ciechanowski ve ark. 2002). Çocuk ve ergenlerde KB ile bağlanma ilişkisini
araştıran bir çalışmada ise yetişkinlerdeki sonuçlara benzer şekilde %43 kaçıngan
bağlanma özellikleri, %43 ambivalan bağlanma özellikleri bulunduğu, %14 ise
bunların ikisinin karışımı bir bağlanma özelliği olduğu bildirilmiştir (Kozlowska ve
Williams 2009). Liakopoulou-Kairis ve ark. (2002) yaptığı çalışmada Somatoform
Bozukluğu olan çocukların annelerinin sağlıklı kontrollere oranla çocuklarının
ihtiyaçlarına karşı daha koruyucu davrandıklarını bildirmiştir. Craig ve ark. (2004)
yaptıkları bir çalışmada ise Somatoform Bozukluğu olan annelerin çocukları ile
ilişkisinde, çocuklarla ilgili genel durumlar karşısında daha az ilgili olmalarına karşın
sağlık temaları içeren durumlarda daha fazla rol aldıklarını belirlemişlerdir.
2.13. Benliğin Savunma Düzenekleri
Bütün organizmalar gerek kendinden kaynaklanan durumları, gerekse
çevresel etmenlerin organizma üzerinde oluşturmuş oldukları etkileri dengeleme
eğilimdedir (Homeo-stasis ilkesi). Bu dengenin sağlanabilmesi ya da mevcut
dengelerin korunabilmesi için birey denge bozucu uyaranları tanıma, değerlendirme
ve bu uyaranlara karşı korumaya yönelmektedir ( Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan
2009, Tükel ve Şahin 2011).
26
Savunma terimini ilk „Savunma psikonevrozları‟ konulu makalesi ile Freud
tarafından 1914‟te ileri sürülmüştür (Yılmaz ve ark. 2007). Savunmayı, benliğin
nevroza dönüşebilecek olan çatışmalarında kullandığı bütün yöntemlerin genel bir
adı olduğunu ileri sürmüştür.
Psikanalitik kurama göre, egonun temel işlevlerinden birisi kişinin psikolojik
denge durumunu korumak için savunmalar kullanmasıdır (Yılmaz ve ark. 2007).
Benliğin savunma düzenekleri, dış tehlikeye karşı gerçekleşen bir eylem olmayıp,
çatışma ve bunaltıya karşı kullanılan benlik işlevleridir. Genellikle bilinç dışı
süreçlerdir ve birey tehlikenin ve kullandığı savunma düzeneğinin bilincinde
değildir. Bunaltı ise içten gelen bir çatışmayı ve tehlikeyi haber veren bir tepkidir.
Bunun için bu tür bunaltı “uyaran bunaltısı” (signal anxiety) olarak da bilinir.
Benliğin, bilinç dışı çatışmaya ve bunun doğurabileceği bunaltıya karşı kullandığı
çok farklı savunmaları vardır ve bunlar birçok karmaşık davranışların gerçek
anlamını açıklamaya yardımcı olur. Amaç benliğin çatışmasının çözümlenmesi ve
uyumluluğun tekrar sağlanmasıdır (Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009).
Analistler savunma mekanizmasının tanımı, hangi savunmanın benlik
tarafından uyumluluk için kullanılıp kullanılmadığı konularında fikir birliğine
varamamıştır. Bu nedenle savunma mekanizmalarına ilişkin verilecek her listenin
eksik ve eleştiriye açık olabilileceği belirtilmektedir (Brenner 1974: Çev. Savaşır ve
Savaşır 1993).
Çalışmamızda kullandığımız Yılmaz ve arkadaşları tarafından Türkçe
geçerlilik ve güvenilirliği yapılan Savunma Biçimleri Testi‟de bu sınıflandırma: İlkel
savunmalar, yansıtma, pasif saldırganlık, dışa vurma, yalıtma, değersizleştirme,
otistik fantezi, inkar, yer değiştirme, disosiyasyon, bölünme, mantıksallaştırma,
bedenselleştirme;
Nevrotik
savunmalar,
yapma-bozma,
yapay
özgecilik,
idealleştirme, karşıt tepki geliştirme; Olgun savunmalar ise yüceltme, mizah,
sezinleme olarak yapılmıştır. Aşağıda verilen sınıflandırma kullandığımız ölçeğe
bağlı kalınarak yapılmıştır.
27
2.13.1. Olgun Savunma Düzenekleri (OSD)
Olgun savunma düzeneklerinden yüceleştirme (sublimation), baskılama
(suppression), mizah, sezinleme (antisipasyon) aşağıda ayrıntılı olarak verilmiştir.
Yüceleştirme (sublimation): Bilinç dışı istek ve dürtülerini toplumsal değer
yargı ve törelere uygun bir biçimde, kendine ve topluma yararlı uğraş ve çabalarla
olumlu sonuçlara eriştirmedir. Dürtüleri gerçek amaçlarını bırakarak, toplum içinde
onay gören yaratıcı, yapıcı eylemlerde kullanılabilir hale getirmesi eylemidir.
(Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011).
Baskılama (suppression): Bilinçli ya da yarıbilinçli olarak bilinçdışı dürtü
ve çatışmaları bekletebilme, erteleyebilme yetisidir. Kişi dikkatini içsel çatışmanın
olduğu noktadan uzakta tutar ya da dikkatini o noktaya vermeyi erteler.
Mizah: Hem kendisi hem de etrafındakiler üzerinde kötü etkiler bırakmadan
düşünce ve duygularını, mizahi bir bakış acısıyla ifade etmeye yarar. Gelecekte
oluşabilecek olumsuz olayları tolere edebilmeye olanak sağlar. Kişinin kendisini çok
fazla yermeden, kendisiyle ve etrafıyla dalga geçebilmesi, kendisiyle barışık
olmasına yol açar.
Sezinleme (anticipation): Bilinç düzeyinde yer alan bir savunma
mekanizması olup, gelecekteki muhtemel tehlikeli ve sıkıntılı durumların
oluşturacağı duygulanımların önceden gerçekçi bir şekilde beklenilmesi ve buna
hazırlanılmasıdır. Kişi durumu daha gerçekçi olarak değerlendirerek ihtiyaçlarını,
sınırlarını, taleplerini gözden geçirir ve düzenler (Kaplan ve Sadock 2012).
2.13.2. Nörotik Savunma Düzenekleri (NSD)
Nörotik savunma düzeneklerinden Savunma Biçimleri Testi‟nde yer alan
yapma bozma, özdeşim, karşıt tepki kurma aşağıda ele alınıştır.
Yapma-Bozma (Undoing): Kişinin gerçekte ya da düşüncesinde yaptığı
olumsuz bir eylemi yansızlaştırmak, etkisini ortadan kaldırmak ve yapılmamış gibi
28
saymak amacı ile yürütülen bir takım işlemler yapmasıdır (Clark 1991, Öztürk ve
Uluşahin 2008).
Özdeşim (Identification): Başka bir bireyin yaşadığı duygu, davranış, değer
ve inançlarını benimseyerek, kendi benliğine uydurması, kişiliğinin bir parçası haline
getirmesi durumudur (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009).
Karşıt-Tepki-Kurma (Reaction-formation): Kişi kendi bilinçdışı yasak
dürtü ve eğilimlerinin tam tersi tepkiler vererek benliğini rahatlatma yolunu
seçmesidir. Kabul edilemez bir dürtü tam tersine çevrilir (Clark 1991, Tükel ve Şahin
2011).
2.13.3. İlkel Savunma Düzenekleri (İSD)
İlkel savunma düzenekleri arasında yer alan düş kurma, çözülme, yer
değiştirme,
akla
uygunlaştırma,
yalıtma,
bedenselleştirme
yansıtma,
pasif
saldırganlık, dışa vurma, değersizleştirme, bölme, inkâr ayrıntılı olarak ele alınmıştır.
Düş-Kurma (fantasy-formation, day-dreaming): Kişinin gerçek dünyada
doyum sağlayamadığı istek ve dürtülerini düş kurarak doyurmaya çalışmasıdır. En
sık görülen savunma düzeneklerinden biridir (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008).
Çözülme (dissociation): Zihindeki bir takım düşünce ve duygu kümelerinin
ya da karmaşaların bağlı oldukları olay ve yaşantılardan koparak, ayrılarak,
özerkleşmeleri (otonomi kazanmaları) ve benliği etkilemeleri sürecidir (Öztürk ve
Uluşahin 2008, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011).
Yer Değiştirme (displacement): Dürtü ya da duygunun asıl nesnesinden
başka bir nesneye yöneltilmesidir. Anne ya da babasına derin öfke ve saldırganlık
duygusu hisseden bir ergenin bunu başka otorite figürlerine yöneltmesi buna örnektir
(Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011).
Akla-Uygunlaştırma (rationalization): Kişiye acı verici ve bunaltıcı bir
durumun, akla yatkın, sıkıntı vermeyecek bir şekilde yorumlanmasıdır (Öztürk ve
Uluşahin 2008, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011).
Yalıtma (isolation): Yalıtma mekanizmasında kişinin yaşamış olduğu bir
durum, duygusal kısmını bastırarak tekdüze bir şekilde, duygu yükünü ilgisiz gibi
29
görünen başka bir nesneye aktarılmıştır. Kişinin anlatımından olay sanki başka biri
tarafından yaşanmış da, kendisi dışarıdan katılmış izlenimi uyandırılır (Öztürk ve
Uluşahin 2008).
Döndürme (conversion): Bireyin yoğun duygu ve aşırı bir bunaltı halinde
kendini dış uyaranlara kapatması halidir. Toplumda sık karşılaşılan bir savunma
mekanizmasıdır. Eşiyle kavga sonrası kadının aniden bayılması bu reaksiyona en
uygun örnektir (Clark 1991).
Somutlaştırma (concretization): Kişinin zihni, karmaşık ve belirsiz
durumdan tedirgin olması halinde, gelişen bir mekanizmadır. Belirsizliğe
dayanamayan birey, sıkıntı ve bunaltıya yol açan soyut yapıyı somutlaştırmaya
çalışır. Ruhsal bir sıkıntının, kalp nevrozu gibi fiziksel bir rahatsızlığa bağlanması
halidir (Öztürk ve Uluşahin 2008, Tükel ve Şahin 2011).
Saplanma (fixation): Gelişlimi esnasında aşırı engellenmiş bireylerin
hayatın belirli bir dönemine saplanması halidir. Kişi sonraki safhada yapması
gereken eylemleri yapmayı ısrarla ret eder (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008).
Yadsıma (denial): Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltıya yol açan
eylemin yok sayılması ya da görmezden gelinmesi durumudur. Çok sık kullanılan
ilkel bir savunma biçimidir. Birey acı veren gerçeği görmek istemez; kaçınır ve bu
kaçınmanın da bilincinde değildir (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008).
Yansıtma (projection): İlkel savunma mekanizmalarından biri olan
yansıtma, kimi duygu, dürtü, gereksinim ya da yaşam olaylarının dışarıya aktarılıp,
yansıtılıp, dışarıdaymış ya da dışarıdan kendisine yöneltiliyormuş gibi algılanmasıdır
(Öztürk ve Uluşahin 2008).
İçe-Atım (introjection): Benliğin ilkel savunma düzeneklerinden biridir. Bir
nesnenin yok edilmesi ya da benlik içinde yaşatılmak amacıyla benliğe alınmasıdır.
Çocuklarda görülen eylem şekli ise dışarıdaki eşyayı, kişileri sanki yiyip yutarak
içine atarak, içinde yaşatmasıdır (Clark 1991, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011).
30
Bölme (splitting): İçe-atılan nesnenin iyi/kötü ya da olumlu/olumsuz
şeklinde tutulması ve bireyin ihtiyacı doğrultusunda parçalardan birinin yok
sayılması esasına dayanan bir ilkel düzenektir (Clark 1991, Tükel ve Şahin 2011).
Gerileme (regression): Ulaşılan bir gelişme dönemi kişi için ileri derecede
kaygı yaratıcı olursa birey gerileme savunma düzeneği ile daha önceki dönemlerine
dönebilir (Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011).
Bastırma (repression, refoulement): Benliğin en sık kullandığı ve bütün
öbür düzeneklere temel oluşturan bastırma; dürtü, anı ve deneyimlerin bilinç dışına
itilmesi ve orada tutulması olarak tanımlanabilir (Clark 1991, Tükel ve Şahin 2011).
2.14. Araştırmanın Amacı ve Varsayımları
Bu çalışmanın amacı, KB tanısı konan ergenlerin sağlıklı kontrol grubu ile
karşılaştırılarak, ergenlerin bağlanma özellikleri, stres etmenleri ile baş etme
yöntemleri, duygusal bilginin bilişsel işlemlenmesi ve duyguları tanıma becerileri,
ebeveyn bağlanma özellikleri ve aile işlevlerinin ilişkilerini araştırmaktır.
Çalışmamızın ana hipotezleri olarak, KB tanısı konan ergenlerin dikkat,
davranış, sosyal alanlarda zorluk yaşadıkları, ebeveylerine bağlanma gücünün daha
zayıf olduğu, stresle baş etmelerinde zorluk yaşadıkları ve daha ilkel savunma
mekanizmaları kullandıkları; bu hastaların aile işlevselliğinde bozulma olduğu ve
anne bağlanma özelliğinin güvensiz bağlanma stili olduğu; bunlarla bağlantılı olarak
bu hastaların yüz tanıma ve yüz ifadelerini doğru tanımalarında zorluk
yaşayabilecekleri,
olumsuz
hissettiren
duygulara
yanlılıklarının
olabileceği
hipotezleri kurulmuştur.
Çalışmamızın yan hipotezleri olarak, KB tanısı konan ergenlerin ailelerinin
işlevselliğinde bozulmaların ve ergenin ebeveynlerine bağlanma gücündeki zayıflığın
birbirini olumsuz etkileyen ve KB kliniğinde önemli etkileri olan risk etmenleri
olduğu; bu risklerin dikkat, davranış ve duygusal sorunlara yatkınlığa neden olacağı;
ergenlerin ebeveyne bağlanma güçlerinin azalmasının stress ile etkin olmayan baş
etme yöntemlerini kullanmalarına neden olacağı, yani ilkel, nevrotik savunma
31
mekanizmalarını daha fazla kullanacakları; ergenlerin dikkat, davranışsal, duygusal
sorunlarının şiddetinin artmasının bilişsel alanda olumsuz etkilere neden olacağı
hipotezleri kurulmuştur.
32
3. YÖNTEM VE GEREÇLER
3.1. Araştırmanın Örneklemi
Bu araştırmaya Temmuz 2014 ve Eylül 2014 tarihleri arasında Hacettepe
Üniversitesi Tıp Fakültesi (HÜTF) Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Anabilim Dalı‟na başvuran ve KB tanısı konan, 12-18 yaş arasında, araştırmaya
katılmaya gönüllü olan 36 ergen (33 kız, 3 erkek) alınmıştır. Kontrol grubu ise,
HÜTF Adolesan Birimi‟ne başvuran psikiyatrik bozukluğu olmayan, katılım
ölçütlerini karşılayan ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan 12-18 yaş aralığında 37
ergenden (34 kız, 3 erkek) oluşturulmuştur. Araştırma Hacettepe Üniversitesi
Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından 09.07.2014
tarihinde, GO 14/352-11 karar numarası ile onaylanmıştır.
3.2. Araştırma Deseni
Araştırma karşılaştırmalı ve kesitsel bir çalışma olarak planlanmıştır.
3.3. Örneklem
Araştırma grubuna dahil olma ölçütleri:

12-18 yaş arasında olan,
 DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre KB tanısı almış olan,
 Normal zeka düzeyinde olan,
 Çalışmanın amacı ve yapılacak işlemler açıklandıktan sonra çalışmaya katılmayı
kabul etmiş ebeveyn ve ergenler.
Araştırma grubunun dışlama ölçütleri:
 Herhangi bir nörolojik ve/ya da süreğen hastalığı bulunan,
 Epilepsi tanısı eşlik eden,
 Klinik olarak değerlendirilen zihinsel geriliği bulunan,
33
 Yaygın gelişimsel bozukluk ya da psikotik bozukluk bulunan,
 Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen ebeveyn ve/ya da ergenler.
Kontrol grubuna dahil olma ölçütleri:

12-18 yaş aralığında olan,

Herhangi bir nörolojik, psikiyatrik ve/ya da süreğen hastalığı bulunmayan,

Normal zihinsel gelişim gösteren,

Çalışmanın amacı ve yapılacak işlemler açıklandıktan sonra çalışmaya katılmayı
kabul etmiş ebeveyn ve ergenler.
Kontrol grubunun dışlama ölçütleri:

Takip edilen psikiyatrik ve/ya da fiziksel bir hastalığı bulunan,

Klinik olarak değerlendirilen zihinsel geriliği olan,

12 yaşından küçük, 18 yaşın üstünde olan,

Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen ebeveyn ve/ya da ergenler.
3.4. Uygulama
Kliniğimizde 52 KB tanısı konan ve 50 kontrol grubu 12-18 yaşları
arasındaki ergenler sorumlu araştırmacı ve yardımcı araştırmacı tarafından önce 1
saat süren tanı geçerliliği açısından klinik olarak değerlendirilmiştir. Daha sonra
yardımcı araştırmacı tarafından hastalar ile yaklaşık 30dk süren Okul Çağı Çocukları
için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam
Boyu Versiyonu ÇDŞG-ŞY (Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for
School Aged Children, Present and Lifetime Version, K-SADS-PL) (Kaufman ve
ark. 1997, Gökler ve ark. 2004) yarı yapılandırılmış tanı ölçeği uygulanarak eş tanı
açısından yeniden değerlendirilmiştir. Çalışmanın dışlama ölçütlerinde belirtilen
psikiyatrik eş tanıları olan hastalar çalışmaya dahil edilmemiştir. Zihinsel gelişim
geriliği olan hastaları dışlayabilmek için tüm hastalarda klinik değerlendirme
yapılmıştır. Çalışma 2 seans şeklinde planlanmış ve yaklaşık olarak 120-150dk
34
arasında sürmüştür. Araştırmaya katılan ergenlerin yaşı, cinsiyeti, eğitim süresi ile
anne ve babalarının yaşı, mesleği, eğitim süresi ve aile yapısı gibi bilgiler için
araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyodemografik form, KB‟ye ilişkin klinik
bilgilerin
toplanması
için
ise
klinik
bilgi
formu
kullanılmıştır.
Ailenin
sosyoekonomik-sosyokültürel düzeyi Hollingshead-Redich ölçeği ile belirlenmiştir.
Hastalara araştırmacılar tarafından, özbildirim ölçekleri olan ergenlik döneminde
bağlanma özelliklerini değerlendirmek üzere “Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma
Envanteri Kısa Formu (EABE)”, gencin duygularında, davranışlarında, dikkatini
toplayabilmesinde ve başkaları ile geçinebilmesinde güçlük olup olmadığını
değerlendirmek amacıyla “Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA)”, başa çıkma
mekanizmalarını değerlendirmek için “Savunma Biçimleri Testi (SBT)”, yüz
ifadesini algılama sürecini ve duygu tanımayı değerlendirmek amacıyla ise Hacettepe
Üniversitesi Psikoloji Bölümü bilişsel psikoloji laboratuvarlarında bulunan E-prime
bilgisayar programı kullanılarak hazırlanan “Çalışma Belleği Performans Görevi ve
Yüz İfadelerini Tanıma Performans Testi” uygulanmıştır. Yapılan değerlendirmeler
ve testler sonrasında 36 KB grubu ve 37 kontrol grubu ergen çalışmaya dahil
edilmiştir.
3.5 Araştırmada Kullanılan Ölçekler
3.5.1. .Sosyodemografik ve Klinik Bilgi Formu
Araştırmacılar tarafından hazırlanan bu formlar sosyodemografik bilgileri,
özgeçmiş ve soygeçmiş bilgilerini, ayrıntılı tıbbi öyküyü sorgulamaktadır. Bu
formlarda tıbbi öyküde belirtinin oluş şekli, şiddeti, sıklığı, süresi, eşlik eden
hastalıklar, belirtinin başlamasına neden olan stres etkenleri, belirti nedeniyle okula
gidilemeyen gün sayısı, ailede benzer belirti varlığı, kullanılan ilaç ve diğer tedavi
yöntemleri, akademik başarısı, arkadaş ilişkisi, aile ilişkileri ile ilgili sorular
bulunmaktadır.
35
3.5.2. Hollingshead-Redich Ölçeği
Ailenin
sosyoekonomik-sosyokültürel
düzeyini
belirlemek
amacıyla
Hollingshead-Redich Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeğin “Comprehensive Assessment of
Symptoms and History (CASH)‟den” (Andreasan 1987) Türkçe‟ye çevirisi Tiryaki
(1997) tarafından yapılmıştır. Ölçek anne ve babanın meslek ve eğitim durumlarını
esas alarak, belirli bir süre için ulaşılmış en üst düzeyi yansıtan genel bir ölçüm
yapmaktadır. Ölçekte beş ayrı sosyoekonomik-sosyokültürel düzey tanımlanmıştır.
“Varlıklı, eğitimli toplumsal katmanda aile” „1 = üst‟, “üniversite eğitimi almış,
meslek sahibi ya da yüksek idari konumda anne baba” „2 = üst orta‟, “küçük iş
adamı, memur ya da vasıflı işçi, lise mezunu anne baba” „3 = orta‟, “yarı vasıflı işçi,
lise düzeyinin altında eğitimli anne baba” „4 = alt orta‟, “yarı vasıflı işçi, eğitimsiz,
ilkokul düzeyinde eğitimli anne baba” „5 = alt‟ olarak kodlanmaktadır. Ailenin
sosyoekonomik, sosyokültürel düzeyi belirlenirken anne ya da babadan en yüksek
düzeyde olanın durumu esas alınmaktadır.
3.5.3. Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu
(EABE)
Ölçeğin orjinali Armsden ve Greenberg (1987) tarafından “Short Form of
Inventory of Parent and Peer Attachment” orjinalinden geliştirilmiştir. Ölçek 28
maddeden oluşmaktadır. Kısa formu 1992 yılında Raja ve arkadaşları tarafından
geliştirilmiştir. 12 maddelik 7‟li likert tipindeki envanterin (1 = asla, 7 = daima) anne
ve baba formu olmak üzere iki bölümü bulunmaktadır. Ölçeğin soruları katılımcılar
tarafından her iki ebeveyni değerlendirmek üzere ayrı ayrı doldurulmaktadır.
Ölçeğin, her biri dörder madde ile değerlendirilen “güven” (“örn: Annem/babam
duygularıma saygı gösterir”), “iletişim” (“örn: Bir sorunum olduğunda ya da başım
sıkıştığında
bunu
anneme/babama
anlatırım”)
ve
“yabancılaşma”
(“örn:
Anneme/babama kızgınlık duyuyorum”) faktörlerinden oluşmaktadır. Anne ve baba
için ayrı ayrı güven, iletişim ve ters kodlanan yabancılaşma alt ölçeklerinin
toplanmasıyla “toplam bağlanma puanı” hesaplanabilmektedir. Toplamda ölçekten
36
elde edilen puanın yüksekliği güvenli bağlanmaya işaret etmektedir. EABE‟nın kısa
formu Kumru (2002) tarafından Türk örnekleminde ergenlerde anne ve babaya
bağlanmayı ölçmek için kullanılmıştır. EABE‟nın Türkçe‟ye uyarlanması ve
geçerlik/güvenirlik çalışmasının yapılması Günaydın ve arkadaşları tarafından
gerçekleştirilmiştir. Uyarlama sonucunda anne formu için Cronbach alfa değeri .88,
baba formu için Cronbach alfa değeri .90 saptanmıştır (Günaydın ve ark. 2005).
3.5.4. Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA)
Güçler ve Güçlükler Anketi, Goodman tarafından 1997 yılında “Strengths
and Difficulties Questionnaire” orijinal adı ile geliştirilmiştir. GGA‟nın 4-16 yaşlar
için ebeveyn formu ve okul formu, 11-16 yaşlar için ergenin kendisinin doldurduğu
ergen formu bulunmaktadır. Ergen formu, ebeveyn formu ile aynı maddeleri
içermektedir. GGA, olumlu ve olumsuz davranış özelliklerini sorgulayan 25 soru
içermektedir. Bu sorular kendi içinde 5 alt başlıkta toplanmıştır; (1) davranış
sorunları, (2) dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik, (3) duygusal sorunlar, (4) akran
sorunları, (5) sosyal davranışlar. Duygusal sorunlar, davranım sorunları, arkadaş
ilişkilerinde sorunlar ve hiperaktivite alt ölçeklerinin puanları arttıkça klinik
sorunlara yatkınlık artmaktayken, sosyal davranış alt testinin puanı arttıkça klinik
sorunlara yatkınlık azalmaktadır. Her başlık kendi içinde değerlendirildiği gibi ilk
dört başlığın toplamı „toplam güçlük puanı‟nı vermektedir. Toplam güçlük puanının
artması çocuk ya da ergendeki sorunlu davranışların arttığını göstermektedir.
Türkçe‟ye uyarlanması ve geçerlik/güvenirlik çalışması Güvenir ve ark. (2008)
tarafından yapılmıştır. Ölçeğin iç tutarlığına ilişkin güvenirlik çalışmalarında
Cronbach alfa katsayısı toplam güçlük puanı için .73, dikkat eksikliği ve sosyal puan
için .70, duygusal puan için .70, aşırı hareketlilik alt puanı için .54, davranış puanı
için .50, akran ilişkisi puanı .22 bulunmuştur.
37
3.5.5. Savunma Biçimleri Testi (SBT-40)
Savunma Biçimleri Testi, Bond ve ark. (1983) tarafından geliştirilmiş olup
özbildirime dayalı bir testtir. Andrews ve arkadaşları (1993) tarafından, orijinal adı
“Defense Style Questionnaire” olan Savunma Biçimleri Testi‟nin 40 maddelik formu
(SBT- 40) geliştirilmiştir. Savunmaların olgun, nevrotik ve ilkel savunma biçimleri
şeklinde 3 boyutta toplandığı gösterilmiştir. Yılmaz ve arkadaşları (2007) tarafından
yapılan geçerlik/güvenirlik çalışmasında olgun, nevrotik ve ilkel savunma
biçimlerinin iç tutarlık katsayıları sırasıyla
.68, .58 ve .80 olarak bildirilmiştir.
Olgun, nevrotik ve ilkel savunma biçimleri altında toplanan savunmaların güvenirlik
katsayılarının .05 ve .66 arasında değiştiği bulunmuştur.
3.5.6. Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ)
Orijinal adı “McMaster Family Assesment Device” olan Aile Değerlendirme
Ölçeği, A.B.D.'de Brown Üniversitesi ve Buttler Hastanesi tarafından aile araştırma
programı çerçevesinde geliştirilmiştir. Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ), ailenin
işlevlerini hangi alanlarda yerine getirdiği ya da getiremediğini, aile üyelerinin
algılarına göre değerlendirmeyi sağlayan, problem çözme, iletişim, roller, duygusal
tepki verebilme, gereken ilgiyi gösterme, davranış kontrolü ve genel işlevsellik
olmak üzere yedi alt ölçekten oluşan 60 sorulu bir öz bildirim ölçeğidir. Ölçek, Bulut
tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışmaları ile Türkiye'ye kazandırılmıştır. Testin
güvenirlik katsayıları .62- .90, tutarlık katsayıları .38- .86 olarak bulunmuştur (Bulut
1990).
3.5.7. İlişki Ölçeği Anketi (İÖA)
Orijinal adı “Relationship Questionnaire” olan “İlişki Ölçeği Anketi” erişkin
bağlanma stilini değerlendirmek amacıyla Griffin ve Bartholomew (1994) tarafından
geliştirmiştir. Türkçe uyarlama çalışmaları Sümer ve Güngör (1999) tarafından
yapılan İlişki Ölçeği Anketi (İÖA) 30 maddeden oluşmaktadır. Katılımcılar, her
38
maddede kendilerini ve yakın ilişkilerdeki genel tutumlarını 7 basamaklı bir ölçek
üzerinde işaretlemektedir (1= beni hiç tanımlamıyor; 7= tamamıyla beni tanımlıyor).
Güvenli ve kayıtsız bağlanma stilleri beşer maddeyle ölçülürken, saplantılı ve
korkulu bağlanma stilleri dörder madde ile ölçülmektedir. Gruplandırma sürecinde
her katılımcı, en yüksek puana sahip olduğu bağlanma kategorisine atanmaktadır.
İÖA bağlanma ölçeklerinin puanları test güvenirlikleri .54 ile .78 arasında
değişmektedir.
3.5.8. Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma
Performans Görevi Testi
Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans
Görevi Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü bilişsel psikoloji laboratuvarlarında
bulunan E-prime bilgisayar programı kullanılarak hazırlanmıştır. Yüz ifadelerine
odaklanmış, görsel kısa süreli bellek, bölünmüş dikkat ve seçici dikkat gibi becerileri
içeren bir çalışma belleği görevi aracılığıyla yüz ifadesini anlamlandırma
başarımlarını ve algılanma sürecini değerlendirme amacıyla Çalışma Belleği
Performans Görevi testi oluşturulmuştur. Testin geçerliliği Adaklı (2013) tarafından
yapılmıştır. Çalışma Belleği Performans Görevi, katılımcılara görevin nasıl
yapılması gerektiğini öğretmek amacıyla başlangıçta bir deneme çalışması
yapılmaktadır. Bu deneme çalışmasında katılımcılara asıl görevlerinden farklı olarak
ev, saat gibi nesne resimleri gösterilmiştir. Katılımcı dikey olarak iki eşit parçaya
bölümlenmiş bir ekranla karşılaşmaktadır. İlk ekranın sol tarafında ilk uyaran resmin
katılımcıya gösterilmesiyle başlamaktadır. İlk ekranın sağ tarafında başla komutu yer
almaktadır. Başla Komutuna tıkladığında ekran değişmekte ve katılımcı önceki sol
ekranda gösterilen resimi sağ ekranda bulması gerekmektedir. Bu arada bölümlenmiş
sol ekranda gösterilen resmi bir sonraki ekranda sağda seçmesi gerekmektedir. Bu
deneme çalışmasında kişi yanıt olarak doğru resimleri işaretlediğinde seçilen resim
yeşil renkle, yanlış yanıt verdiğinde ise doğru yanıtı oluşturan resim kırmızı renkle
çerçevelenmektedir. Her uyaran grubunda üç kez arka arkaya doğru yanıt verdiğinde
39
katılımcının görevi öğrendiği varsayılmıştır. Bu aşamadan sonra asıl göreve
geçilmiştir. Anlamlı kadın ve erkek yüz ifadeleri şekilde hazırlanmıştır. Görev
sırasında katılımcı dikey olarak iki eşit parçaya bölünmüş bir ekranla
karşılaşmaktadır. Görev, ekranın sol tarafında ilk uyaran resmin katılımcıya
gösterilmesiyle başlamaktadır. İlk ekranın sağ tarafında ise başla komutu yer
almaktadır. Katılımcı fareyle başla komutunu tıkladığında ekran değişmekte, bir
önceki ekranda sol tarafta görülen uyaran resmin de içinde bulunduğu dört farklı
hedef resim ekranın sağ tarafında görülmektedir. Sağ tarafta görülen dört resimle
birlikte bir önceki ekranda sol tarafta bulunan resmin yerini de bir başka uyaran
resim almaktadır. Kişi hedef resimlerden birini fare ile bir kez tıkladığında ekran
yine değişmektedir. Bu kez, bir önceki ekranda sol taraftaki resmin de içinde
bulunduğu dört farklı hedef resim sağ tarafta belirmekte, sol taraftaki uyaran resmin
yerini ise bir başka resim almaktadır. Bu döngü sol tarafta belirmesi planlanan
resimler bitene kadar aynı şekilde devam etmektedir. Katılımcıdan her iki uyaran
grubu için istenen şey, iki eşit parçaya bölünmüş bilgisayar ekranının sol tarafında
beliren uyaran resimleri aklında tutması ve bir sonraki ekranda sağ tarafta belirecek
dört hedef resmin içinden aklında tuttuğu resmi bularak işaretlemesidir.
Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi, katılımcıların yüz ifadelerini
anlamlandırma becerilerini değerlendirme amacıyla oluşturulmuştur. Bu bölümde
Çalışma Belleği Performans Görevi‟nde kullanılmış olan kadın ve erkek
fotoğraflarına ve bu fotoğrafların yatay olarak ikiye bölünmüş biçimlerine yer
verilmektedir. Yüzün üst bölümden oluşan resimler yüzün göz kısmını; alt
bölümünden oluşan resimler ise ağız kısmı tanımlamaktadır. Katılımcılara erkek ve
kadın yüz ifadelerinin bölünmüş biçimlerini ve tamamını ekranın sol tarafında
göstererek, ekranın sağında yerleştirilmiş olan mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık,
kızgınlık, nötral yüz ifadelerinden birini seçmeleri istenmektedir. Görev sırasında
katılımcının tepki vermesi için geçen süre ve duygu ifadesine verdiği cevap otomatik
olarak kayda alınmaktadır.
40
3.6. İstatistiksel Yöntem
Verilerin analizi “SPSS for Windows 18.0” paket programında yapılmıştır.
Tanımlayıcı istatistikler sürekli ve kesikli sayısal değişkenler için ortalama ± standart
sapma ya da ortanca (en küçük–en büyük) biçiminde, kategorik değişkenler ise olgu
sayısı ve (%) şeklinde gösterilmiştir. Ölçümle belirtilen verilerin değerlendirilme
sinde parametrik test varsayımları karşılandığında, t-testi uygulanmıştır. Parametrik
test varsayımları karşılanmadığında, iki grup arasındaki karşılaştırmalarda MannWhitney
U-testi
kullanılmıştır.
Sayımla
belirtilen
verilerin
gruplar
arası
karşılaştırılmasında ki-kare (2) testi veya Fisher‟in kesin ki-kare testi yapılmıştır.
Gruplarda ölçümle belirtilen iki değer arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla
Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Pearson korelasyon testinde anlamlı bulunan
değişkenler doğrusal regresyon analizi uygulanmıştır. Aksi belirtilmedikçe p<0.05
için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
41
4.
BULGULAR
Çalışmada ilk bölümde KB tanısı konan ergenlerin sosyodemografik
özellikleri kontrol grubunun verileri ile karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. İkinci
bölümde KB‟ye ilişkin klinik değişkenler ve ailesel özellikleri aktarılmıştır. Üçüncü
bölümde KB ve kontrol grubu ergenlerde uygulanan ölçekler ve yüz ifadelerini
algılama, duygu ifadelerini tanıma performansları analiz sonuçları verilmiştir.
Dördüncü bölümde ise kullanılan ölçeklerin birbirleri, klinik değişkenler ve aile
özellikleri arasındaki ilişki sonuçları sunulmuştur.
4.1. Sosyodemografik Özellikler
İlk olarak gruplardaki ergenlerin yaş ortalamaları, cinsiyet dağılımı, eğitim
süreleri, aile yapısı, kardeş sayısı, anne-babalarının yaş ortalamaları, eğitim düzeyi
ve iş durumları, ailelerin gelir durumu ve sosyokültürel düzey sonuçları verilmiştir.
Gruplar, ergenlerin cinsiyeti araştırılan değişkenler üzerindeki etkilerinin kontrol
edilmesi amacıyla hasta grubu ile benzer Adölösan Birimine başvuran çalışmayı
kabul eden ilk hasta ile eşleştirilerek oluşturulmuştur.
4.1.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Yaş
Ortalamaları ve Cinsiyet Dağılımı
Çalışmamıza 12-18 yaş aralığında 36‟sı hasta ve 37‟si kontrol grubu olmak
üzere toplam 73 ergen alınmıştır. KB olan ergen grubunun yaş ortalaması
181.28±1.59 ay, kontrol grubunun yaş ortalaması 180.81±19.04 aydır. KB ve kontrol
gruplarındaki ergenlerin yaş ortalamaları t-testi ile karşılaştırıldığında yaş
ortalamaları açısından anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.1).
42
Tablo 4.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Yaş
Ortalamaları
Yaş (ay)
KB Grubu
ort ± ss
Kontrol Grubu
ort ± ss
t
181.28 ± 1.59
180.81±19.04
-0.114AD
AD: Anlamlı Değil
KB grubundaki ergenlerin 3‟ü (%8.3) erkek, 33‟ü (%91.7) kız; kontrol
grubundaki ergenlerin 3‟ü (%8.1) erkek, 34‟ü (%91.9) kızdır. Gruplar arasında yaş
ve cinsiyet açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05).
4.1.2. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Eğitim Süresi
Çocukların eğitim düzeyleri incelendiğinde, KB ve kontrol grubundaki
ergenlerin eğitim sürelerinin ortanca değerinin 9 yıl olduğu ve her iki grubun eğitim
süreleri Mann Whitney U testi ile karşılaştırıldığında anlamlı fark bulunmadığı
saptanmıştır (p>0.05).
4.1.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile
Yapısı Dağılımı
KB grubundaki ergenlerin 33‟ünün çekirdek ailede, 1 ergenin geniş ailede
yaşadığı, 1 ergenin ise anne-babasının boşanmış olduğu ve 1‟inin de baba kaybı
olduğu saptanmıştır. Kontrol grubundaki ergenlerin ise 32‟sinin çekirdek ailede, 2
ergenin geniş ailede yaşadığı, 2 ergenin anne- babasının ayrı yaşadığı ve 1‟inin baba
kaybı olduğu saptanmıştır. KB ile kontrol grubu aile yapısı özellikleri açısından kikare testi ile karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.2).
43
Tablo 4.2. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Yapısı
KB Grubu
Aile Yapısı
Kontrol Grubu
Çekirdek
S
33
%
91.7
S
32
%
86.5
Diğer
3
8.3
5
13.5
2
0.502AD
AD: Anlamlı Değil
4.1.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Kardeş Sayısı
KB ve kontrol gruplarında toplam kardeş sayısı ve ergenin ailedeki kaçıncı
çocuk olduğu Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında, gruplar arasında fark
saptanmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.3).
Tablo 4.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Kardeş
Sayısı
Kardeş
özellikleri
Çocuk Sayısı
Kaçıncı Çocuk
Olduğu
KB Grubu
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks)
ortanca (min-maks)
U
3 (1-5)
3 (1-5)
577AD
2 (1-4)
1 (1-4)
555AD
AD:Anlamlı Değil
4.1.5. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerdeki
Anne ve Babaların Yaş Ortalamaları Karşılaştırması
KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin anne ve babalarının yaş ortalamaları ttest ile karşılaştırıldığında, arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.4)
44
Tablo 4.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve
Babalarının Yaş Ortalamaları
KB Grubu ort ± ss
Kontrol Grubu ort ± ss
41.19 ± 5.71
45.67 ± 5.96
Anne yaşı
Baba yaşı
41.54 ± 5.36
45.00 ± 5.96
t
0.267AD
-0.493AD
AD: Anlamlı Değil
4.1.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Anne ve Babalarının Eğitim Düzeyleri Karşılaştırması
KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin anne ve babaların eğitim düzeyleri kikare testi ile karşılaştırıldığında, anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.5).
Sayısal açıdan değerlendirildiğinde Kontrol gruplarındaki ergenlerin ebeveynlerin
eğitim düzeylerinin daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin anne ve babaların eğitim düzeyleri kikarşılaştırıldığında kontrol gruplarındaki ergenlerin ebeveynlerin eğitim düzeylerinin
daha yüksek olduğu gözlenmiştir ancak bu fark anlamlı bulunmamıştır (p>0.05)
(Tablo 4.5).
Tablo 4.5. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve
Babaların Eğitim Düzeyleri
KB Grubu
Eğitim Düzeyleri
Anne
İlkokul
Ortaokul
Lise
Yüksek
Öğrenim
İlkokul
Ortaokul
Baba
Lise
Yüksek
öğrenim
Kontrol Grubu
s
18
10
8
%
50.0
27.8
22.2
S
16
6
10
%
43.2
16.2
27.0
0
0
5
13.5
9
25.7
4
11.1
15
42.9
10
27.8
9
25.7
15
41.7
2
5.7
7
19.4

6.327AD
7.188AD
AD: Anlamlı Değil
45
4.1.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Anne ve
Babaların İş Durumu
KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin, anne ve babalarının meslekleri kikare testi ile karşılaştırıldığında, gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır
(p>0.05) (Tablo 4.6).
Tablo 4.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve
Babalarının İş Durumları
KB Grubu
Anne
Mesleği
Baba
Mesleği
Kontrol Grubu
S
%
S
%
Ev hanımı
32
88.9
28
75.7
Emekli
0
0
1
2.7
Memur
0
0
5
13.5
Özel sektör
4
11.1
3
8.1
Çalışmıyor
1
2.9
0
0
Emekli
4
11.4
4
11.1
Memur
4
11.4
12
33.3
Özel sektör
13
37.1
8
22.2
Serbest
13
37.1
12
33.3
2
6.397AD
6.218AD
AD: Anlamlı Değil
4.1.8. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Sosyoekonomik
Sosyokültürel Düzey Dağılımı
Her iki grubun Hollingshead-Redich ölçeği ile sosyoekonomik-sosyokültürel
düzey dağılımları Tablo 4.7‟de verilmiştir. KB ve kontrol grubunda ailelerin
sosyoekonomik-sosyokültürel düzey dağılımları ki-kare testi ile karşılaştırıldığında
anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05).
46
Tablo 4.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Sosyoekonomik
Sosyokültürel Düzey Dağılımı
Sosyoekonomik/
KB Grubu
Kontrol Grubu
kültürel Düzey
s
%
s
%
Üst
3
8.3
9
24.3
Orta
10
27.8
13
35.1
Orta alt
5
13.9
1
2.7
Alt
18
50.0
14
37.8
2
6.546AD
AD: Anlamlı Değil
4.2. Konversiyon Bozukluğu Grubunun Klinik Değişkenleri
KB grubundaki ergenlerin hastalık belirtilerinin başlangıç yaşı, ilk başvuru
için geçen süre, hastalık belirtilerinin tipi, belirtilerin sıklığı ve süresi, hastalığı
oluşturabilecek ve tetikleyen olası risk etmenleri, akademik başarıları, arkadaş
ilişkileri, okul devamsızlıkları, eş tanıları ile ilgili sonuçları sunulmuştur.
4.2.1. Konversiyon Bozukluğu Grubunun Hastalık Belirtilerinin
Başlangıç Yaşı, İlk Başvuru için Geçen Süre ve Belirti Süresi
KB grubundaki ergenlerde hastalık belirtilerinin başlangıç yaşı ortalaması
170.69±17.60 ay olduğu, belirtilerin başlaması ve başvurusu arasında geçen sürenin
ortalaması 5±3 ay olduğu ve hastalık belirtilerinin ortalama 7,5±6 ay sürdüğü
görülmüştür (Tablo 4.8).
Tablo 4.8. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Hastalık Belirtilerinin
Başlangıç Yaşı, İlk Başvuru İçin Geçen Süre ve Belirti Süresi
Belirtilerin başlangıç yaşı
ort ± ss (min-maks)
İlk başvuru için geçen süre
ort ± ss (min-maks)
Belirti süresi
ort ± ss (min-maks)
170.69 ± 17.60 (132-203) ay 156.53 ± 99.60 (15-360) gün 225.97 ± 172.09 (15-720) gün
47
4.2.2. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Hastalık
Belirtilerinin Dağılımı
KB grubundaki ergenlerde gözlenen belirtiler alt tip açısından incelendiğinde
28 hastada psikojenik nöbet tipinde, 2 hastada motor tip, 2 hastada olağan dışı tip
(ataksik yürüme ve denge kaybı), 2 hastada karışık tip, 1 hastada duyusal tip ve 1
hastada anestezik/duyu kaybı tipi gözlenmiştir (Tablo 4.9).
Tablo 4.9. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Hastalık Belirtilerinin Dağılımı
Belirti tipi
S
%
Psikojenik Nöbet
28
2
77.8
5.6
Olağan dışı hareketler (ataksi, postür)
boz)<
Karışık tip
2
5.6
2
5.6
Duyusal tip (görme, konuşma)
1
2.8
Anestezi ve duyu kaybı
1
2.8
Motor tip
4.2.3. Konversiyon Bozukluğu Psikojenik Nöbet Alt Tipi Görülen
Ergenlerde Nöbetlerin Sıklığı ve Nöbet Süresi
KB Psikojenik Nöbet (PN) alt tipi görülen 30 hastada (28 hasta PN, 2 hasta
Karışık tip) belirtilerin sıklığı incelendiğinde, 7 hastada günde birden fazla, 4 hastada
günde bir kez, 3 hastada haftada birden fazla, 7 hastada haftada bir kez, 4 hastada
ayda birden fazla ve 5 hastada ayda bir kez belirti gözlenmiştir. PN alt tipi görülen
KB grubunda belirtilerin atak süresinin 2 hastada 1 dakikadan az, 5 hastada 1-5
dakika arasında, 14 hastada 5-10 dakika arasında, 8 hastada 10-30 dakika arasında ve
1 hastada 30-60 dakika arasında olduğu saptanmıştır.
48
4.2.4. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Saptanan Risk Etmenleri
KB grubunda 34 (%94.6) ergende hastalık için yatkınlık oluşturabilecek bir
ya da birden fazla risk etmeni belirlenirken, 2 (%5.4) ergende hastalık öncesinde
herhangi bir risk etkeni saptanmamıştır. Ergenlerin 26‟sında (%72) aile ile ilgili
sorunlar (anne-baba ayrılığı, ebeveyn kaybı, ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, aile
fertlerinin süregen hastalığı, aile içi şiddet ve geçimsizlik), 10 (%27.7) ergende
akademik sorunlar, 9 (%25) ergende arkadaş ilişkilerinde zorluklar, 10 (%27.7)
ergende bireysel güçlükler (performans kaygısı, çekingen mizaç özellikleri) risk
etmeni olarak belirlenmiştir. Sadece 1 ergende cinsel istismar belirlenmiştir. Ayrıca
23 (%63.8) ergenin ailesinin sosyoekonomik/sosyokültürel düzeyinin orta-alt
seviyede olduğu sapanmıştır (Tablo 4.10).
Tablo 4.10. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Risk Etmenleri
Risk alanları
S
%
Aile ile İlgili sorunlar
26
72.2
Düşük sosyoekonomik düzey
23
63.8
Akademik sorunlar
10
27.7
Bireysel güçlükler
10
27.7
Arkadaşlarla ilgili sorunlar
9
25
Yok
2
5.4
4.2.5. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerde Hastalığı
Tetikleyen Olası Nedenler
KB belirtileri öncesinde saptanan ve belirtilerle ilişkili olabilecek olası temel
etmenler incelendiğinde, 8 ergende arkadaş ilişkisi kurmada zorluk, 8 ergende
performans kaygısı, 5 ergende anne-baba çatışması, 5 ergende arkadaşları ile
tartışma, 2 ergende ağabeyinin şiddeti, 2 ergende okula uyumda zorluk, 1 ergende
aile içi maddi zorluk, 1 ergenin arkadaşının kanser tanısı alması, 1 ergende arkadaş
49
istismarı ve 1 ergende kardeş rekabetinin tetikleyici olduğu belirlenmiştir. 2 ergende
şikayetleri başlatan herhangi bir neden tespit edilememiştir (Tablo 4.11).
Tablo 4.11. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerde Hastalığı Tetikleyen
Olası Nedenler
Hastalığı Tetikleyen Olası
Nedenler
Arkadaş ilişkisi kurmada
zorluk
Performans kaygısı
S
%
8
22.2
8
22.2
Anne-baba çatışması
5
16.6
Arkadaşları ile tartışma
5
13.8
Ağabeyinin şiddeti
2
5.6
Okula uyumda zorluk
2
5.6
Arkadaşının kanser olması
1
2.8
Anne baba ayrılığı
1
2.8
Derste kardeş rekabeti
1
2.8
Arkadaş istismarı
1
2.8
4.2.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Akademik Başarı Dağılımı
Grupların ders başarısı ki-kare ile karşılaştırıldığında, KB grubundaki
ergenlerin ders başarısının, kontrol grubundaki ergenlerin ders başarısına göre
anlamlı olarak düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.12).
50
Tablo 4.12. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akademik
Başarı Karşılaştırması
KB Grubu
Ders Başarısı
Kontrol Grubu
S
%
s
%
Kötü
4
11.1
0
0
Orta
İyi
11
30.6
1
2.7
11
30.6
17
45.9
Çok iyi
10
27.8
19
51.4
2
16.402*
*: p<0.001
4.2.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Arkadaş İlişkilerinin Değerlendirilmesi
KB grubundaki ergenlerin arkadaş ilişkileri, kontrol grubundaki ergenlerle kikare testi ile karşılaştırıldığında, KB grubundaki ergenlerin arkadaş ilişkilerinde
anlamlı olarak daha fazla sorun olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.13).
Tablo 4.13. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Arkadaş
İlişkilerinin Karşılaştırılması
Arkadaş
İlişkileri
KB Grubu
Kontrol Grubu
s
%
s
%
Kötü
3
8.3
2
5.4
Orta
11
30.6
0
0
İyi
22
61.1
35
94.6
2
14.154*
*: p<0.001
51
4.2.8. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Okul Devamsızlıklarının Karşılaştırılması
KB olan ergenlerin 22„sinde (%77.8) okul devamsızlığı görülürken, kontrol
grubunda devamsızlığı olan ergene rastlanmamıştır. KB grubundaki ergenlerin okul
devamsızlığı, kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05)
(Tablo 4.14). Ayrıca 3 ergenin hastalık nedeniyle okula devam edemedikleri ve ara
verdikleri saptanmıştır.
Tablo 4.14. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Okul
Devamsızlıklarının Karşılaştırılması
Okul
Devamsızlıkları
KB Grubu
Kontrol Grubu
S
%
S
%
Yok
8
22.2
37
100
Var
28
77.8
0
0
2
46.684*
*: p<0.001
4.2.9. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerdeki Eş Tanılar
KB ve kontrol grubundaki ergenler yarı yapılandırılmış “Okul Çağı Çocukları
için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam
Boyu Şekli” tanı ölçeği ile değerlendirilmiştir. Yarı yapılandırmış tanı görüşmesinde
kontrol grubundan ruhsal hastalık tanı ölçütlerini karşılayan hastalar çalışmadan
dışlanmıştır. Bu değerlendirmede KB olan ergenlerin 15‟inin (%41.7) geçmişte KB
dışında bir ruhsal hastalık tanısı aldığı belirlenmiştir. Eş tanılar açısından
değerlendirildiğinde ise, ergenlerin 27‟sinde (%75) KB‟ye en az bir ruhsal hastalığın
eşlik ettiği; 11 (%30.5) ergende bir ruhsal hastalığın, 16 (%44.5) ergende ise 2 ya da
daha fazla ruhsal hastalığın olduğu tespit edilmiştir. Tablo 4.15‟de KB olan
ergenlerin geçmişteki ruhsal hastalıklarının ve şimdiki eş tanılarının oranları
verilmiştir.
52
Tablo 4.15. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerdeki Eş Tanılar
Tanılar
KB Hastalarının Geçmişteki
Psikiyatrik Hastalık
Tanıları
s= 36
%
KB Hastalarının
Şimdiki Eş Tanıları
s= 36
%
Diğer Somatoform
Bozukluklar
Depresyon
-
-
15
41.7
2
5.5
11
30.5
Yaygın anksiyete bozukluğu
3
8.3
8
22.2
DEHB
4
11.1
5
13.8
Ayrılık anksiyetesi
2
5.5
3
8.3
Obsesif kompulsif bozukluk
0
0
3
8.3
Panik bozukluk
0
0
2
5.5
Anoreksiya nevroza
0
0
1
2.7
TSSB
1
2.7
1
2.7
Enkoprezis
1
2.7
0
0
Sosyal/Özgül fobi
2
5.5
0
0
Alkol Kötüye kullanım
1
2.7
0
0
Sigara
0
0
2
5.5
Araştırma grubundaki eş tanı durumları incelendiğinde; 11 ergende
depresyon, 8 ergende yaygın anksiyete bozukluğu, 5 ergende Dikkat Eksikliği
Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), 3 ergende ayrılık anksiyetesi, 3 ergende Obsesif
Kompülsif Bozukluk, 2 ergende panik bozukluk, 1 ergende Anoreksiya Nevrozsa ve
1 ergende Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) eş tanıları saptanmıştır. KB olan
ergenler DSM IV‟de göre değerlendirildiklerinde, 15 (%41.7) ergende diğer
Somatoform Bozuklukların eşlik ettiği belirlenmiştir.
53
4.2.10. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Öyküsü
KB grubunda 21 (%58.3) ergenin bir ya da birden fazla akrabasında
psikiyatrik hastalık öyküsü varken, kontrol grubunda 13 ergenin bir ya da birden
fazla akrabasında psikiyatrik hastalık öyküsü saptanmıştır. KB grubunun
akrabalarında toplam psikiyatrik hastalık öyküsünün kontrol grubuna göre anlamlı
olarak yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). KB grubu ergenlerin 12‟sinin bir
akrabasında psikiyatrik hastalık öyküsü varken, 9 ergenin iki ya da daha fazla
akrabasında psikiyatrik hastalık öyküsü belirlenmiştir. KB grubunda en sık
psikiyatrik hastalık öyküsünün annede olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.16).
KB grubundaki ergenlerin akrabalarından 13‟ünde KB belirtileri bulunurken, kontrol
grubunun akrabalarında benzer psikiyatrik hastalığa rastlanmamıştır.
Tablo 4.16. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Birinci ve
İkinci Derece Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Öyküsü
Yakınlık
Derecesi
Anne
Baba
Kardeş
2. derece
akraba
KB Grubu
s=36
%
15
41.7
7
19.4
3
8,3
11
30.5
Kontrol Grubu
s=37
%
4
10.8
2
2.7
5
13.5
7
2
12.874*
18.9
*: p<0.05
KB tanılı hastaların akrabalarının 13‟ünda Konversiyon/somatizasyon
bozukluğu, 12‟sinda Anksiyete bozukluğu, 8‟inde Duygudurum bozukluğu, 2‟inde
DEHB-Davranım bozukluğu ve 4‟ünde diğer ruhsal bozukluklar saptanmıştır.
Kontrol grubunun akrabalarında ise 6‟sında Anksiyete bozukluğu, 8‟inde
Duygudurum bozukluğu, 3‟ünde DEHB-Davranım bozukluğu ve 2‟sinde diğer ruhsal
bozukluklar saptanmıştır (Tablo 4.17).
54
Tablo 4.17. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Tanıları
KB Grubu
s=36
%
Kontrol Grubu
s=37
%
Yok
Konversiyon/somatizasyon
bozukluğu
Anksiyete bozukluğu
15
41.6
24
64.8
13
36.1
0
0
12
33.3
6
16.2
Duygudurum bozukluğu
8
22.2
8
21.6
DEHB-Davranım bozukluğu
2
5.5
3
8.1
Diğer Ruhsal Bozukluklar
4
11.1
2
5,4
2
13.745*
*: p<0.001
4.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerde Kullanılan
Ölçekler, Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma
Performans Sonuçlarının Değerlendirilmesi
KB ve kontrol grubunun aile işlevselliği, annelerin bağlanma özelliği,
ergenlerin ebeveyne bağlanma özellikleri, savunma düzenekleri, olumlu ve olumsuz
davranış özellikleri, yüz ifadelerinden duyguları tanıma, görsel kısa süreli bellek,
bölünmüş ve seçici dikkat performansları sunulmuştur.
4.3.1. Grupların Aile İşlevselliğinin Aile Değerlendirme Ölçeği’ne Göre
Değerlendirilmesi
Aile işlevselliği, anne-babalara uygulanan Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ)
ile değerlendirilmiştir. Alt ölçek puanlarının yüksek olması, o alanda aile işlevinin
bozuk olduğunu göstermektedir. KB grubu, kontrol grubu ile aile işlevseliği
açısından Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında; KB olan ergenlerin
ailelerinde problem çözebilme, iletişim, roller, duygusal tepki verebilme, duygusal
katılım, davranış kontrolü ve genel işlevsellik puanları, kontrol grubuna göre anlamlı
55
olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.18). Bu sonuca göre, KB
grubunun aile işlevselliğinin kontrol grubuna göre yetersiz olduğu saptanmıştır.
Tablo 4.18. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile
Değerlendirme Ölçeği Puanları Karşılaştırması
ADÖ’nün Alt Ölçekleri
Problem Çözebilme
İletisim
KB Grubu
Kontrol Grubu
ortanca
(min-maks)
ortanca
(min-maks)
1.83 (1.17-3.33)
1.50 (1-3.17)
1.95 (1.10-3.22)
1.56 (1-3.67)
U
381*
374*
Roller
2.23 (1.45-3.64)
2 (1.18-2.91)
426.5*
Duygusal tepki verebilme
1.83 (1-3.5)
1.33 (1-3.5)
327*
Duygusal katilim
2.50 (1.86-3.71)
2.29 (1.57-2.86)
394.5*
Davranış kontrolü
2.11 (1.33-3)
1.89 (1.11-3)
451.5*
Genel işlevsellik
1.75 (1.08-3.67)
1.33 (1-2.67)
384.5*
*: p<0.05
Aile Değerlendirme Ölçeği‟nin genel kanısını yansıttığı düşünülen genel
işlevsellik alt ölçeğine göre, KB olan ergenlerden 15‟inin aile genel işlevselliğinden
2 puan ve üstü puan aldıkları, dolayısıyla genel işlevsellikte bozukluk olduğu,
kontrol grubundan ise 9‟unun genel işlevsellik alt ölçeğinde bozukluk olduğu
görülmüştür. KB grubu ile hasta grubunun genel işlevsellik düzeylerinin ki-kare testi
ile karşılaştırılmasında, gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır (genel
değerlendirmede 2 puan ve üzeri almışlardır) (p<0.05) (Tablo 4.19).
Tablo 4.19. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubunun Genel İşlevsellik Alt
Ölçeğine Göre Değerlendirilmesi
KB Grubu
s (%)
Kontrol Grubu
s (%)
1
21 (58.3)
28 (75.7)
≥2
15 (41.7)
9 (24.3)
2
2.487AD
AD: Anlamlı Değil
56
4.3.2. Gruplardaki Ergenlerin Annelerinin İlişki Ölçeği Anketi’ne Göre
Bağlanma Özelliklerinin Değerlendirilmesi
KB ve kontrol grubundaki ergenlerin annelerinin İlişki Ölçeği Anketi‟ne
(İÖA) göre bağlanma özellikleri ki-kare testi ile, bağlanma puanları Mann-Whitney
U testi ile karşılaştırıldığında; KB grubunda 11 (%30.6) ergenin annesinde güvenli
bağlanma olduğu, 25 (%69.4) ergenin annesinde güvensiz bağlanma olduğu
saptanmıştır. Kontrol grubunda ise 21 (%56.8) ergenin annesinde güvenli bağlanma,
16 (%43.2) ergenin annesinde güvensiz bağlanma olduğu saptanmıştır. KB
grubundaki ergenlerin annelerinin anlamlı olarak daha fazla güvensiz bağlanma
örüntüsü gösterdiği belirlenmiştir (p<0.05) (Tablo 4.20).
Tablo 4.20. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Annelerinin Bağlanma Özelliklerinin Karşılaştırılması
KB Grubu
Güvenli Bağlanma
Güvensiz Bağlanma
s
11
25
%
30.6
69.4
Kontrol Grubu
s
21
16
%
56.8
43.2
2
5.088*
*: p<0.05
Ergenlerin anneleri İÖA bağlanma puanları açısından Mann-Whitney U
testi ile karşılaştırıldığında; iki grup arasında güvenli, saplantılı ve kayıtsız bağlanma
puanları arasında fark yokken (p>0.05), KB olan ergenlerin annelerinin korkulu
bağlanma puanının kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05)
(Tablo 4.21).
57
Tablo 4.21. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin
Annelerinin İÖA‟ne Göre Bağlanma Özellikleri
Güvenli
Korkulu
Saplantılı
Kayıtsız
KB Grubu
ortanca
(min-maks)
5 (3.4-6.4)
4.7 (1.7-6.7)
4.1 (2-6.7)
4.7 (1-6.4)
Kontrol Grubu
ortanca
4 (2-7) (min-maks)
3.5 (1.5-7)
3.75 (2-5.5)
4 (1.6-7)
U
653.5
436*
540.5
511.5
*: p<0.05
4.3.3. Grupların Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri’ne Göre
Ebeveyne Bağlanma Özelliklerinin Değerlendirilmesi
Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) anne alt ölçeğinde;
KB ve kontrol grubundaki ergenlerin ebeveynlerine bağlanma gücü açısından MannWhitney U testi ile karşılaştırılmasında, gruplar arasında fark bulunmamıştır
(p>0.05). Ölçek puanları değerleri karşılaştırıldığında; KB olan ergenlerin kontrol
grubuna göre anlamlı olmamakla birlikte bağlanma puanlarının daha düşük olduğu
gözlenmektedir.(p>0,05). EABE baba alt ölçeğinde; baba ile iletişim alt ölçek puanı
KB olan ergenlerde anlamlı olarak düşük saptanmıştır (p<0.05) (Tabo 4.22). KB olan
ergenlerin babaları ile daha az iletişim kurdukları belirlenmiştir.
Tablo 4.22. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grupları Ebeveyn ve Arkadaşlara
Bağlanma Envanteri Puanları Karşılaştırılması
KB Grubu
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks) ortanca (min-maks)
Yabancılaşma
İletişim
Anne
Güven
Toplam puan
Yabancılaşma
İletişim
Baba
Güven
Toplam Puan
4.8 (1.25-7)
5.0 (1.5-7)
5.6 (1.75-7)
57.5 (36-78)
4.8 (2.0-7.0)
3.5 (1-6.25)
5.8 (2.5-7)
57.5 (36-78)
5.5 (2.25-7)
5.5 (3.25-7)
6.5 (3.5-7)
62.5 (34-84)
5.1 (2.5-7.0)
4.7 (1-7)
6.2 (2.5-7)
62.5 (34-84)
U
492.5
519
516
481
596
416*
541
481
*: p<0.05
58
4.3.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubundaki Ergenlerin
Savunma Biçimleri Açısından Değerlendirilmesi
Katılımcıların savunma düzenekleri Savunma Biçimleri Testi (SBT) ile
değerlendirilmiştir. Olgun Savunma Düzenekleri (OSD) Mann-Whitney U testi ile
değerlendirilmesinde; alt ölçeklerinden yüceltme, mizah ve baskılama açısından
gruplar arası fark yokken (p>0.05); kontrol grubunun sezinleme puanlarının daha
yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Nevrotik Savunma Düzenekleri (NSD) alt
ölçeklerinden yapma bozma, psödoaltruzim, idealleştirme açısından gruplar arasında
fark görülmezken (p>0.05); KB grubunda karşıt tepki oluşturma puanının daha
yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.23).
Tablo 4.23. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Savunma Biçimleri
Açısından Karşılaştırılması
Yüceltme
OSD Mizah
Sezinleme
Baskılama
Toplam OSD
Yapmabozma
Psödoaltruzim
NSD İdealleştirme
Karşıt tepki
Oluşturma
Toplam NSD
Yansıtma
Pasifsaldırganlık
Dışavuruma
Yalıtma
Değersizleştirme
Otistik fantezi
ISD
İnkâr
Yer değiştirme
Disosiasyon
Bölünme
Rasyonalizasyon
Bedenselleştirme
Toplam İSD
KB Grubu
ortanca (min-maks)
10.5 (2-18)
10 (2-18)
11 (2-18)
10 (2-18)
43.5 (15-63)
11 (1-18)
13 (2-18)
10.5 (2-18)
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks)
9 (2-18)
10 (4-18)
15 (3-18)
10 (2-18)
44 (23-70)
11 (3-18)
13 (3-18)
10 (2-18)
10 (2-18)
9 (2-14)
48 (22-65)
9 (2-18)
10 (2-18)
12 (4-18)
10 (2-18)
8.5 (2-18)
10 (2-17)
7.5 (2-18)
9 (2-18)
5 (2-18)
12.5 (2-18)
8 (2-13)
13 (2-18)
112 (43-166)
41 (25-65)
6 (2-18)
6 (2-18)
9 (2-18)
7 (2-18)
7 (2-15)
9 (2-17)
8 (2-15)
7 (2-17)
5 (2-15)
10 (2-18)
7 (2-18)
8 (2-14)
90 (33-152)
U
651
653
415.5*
649.5
6190
603.5
599
556
479.5*
506.50
494
424*
465*
446*
488*
544
649.5
507.5
582.5
483*
610.5
333*
394.50
* Puanı
*: p< 0.05, OSD: Olgun Savunma Düzenekleri Puanı, NSD: Nevrotik Savunma Düzenekleri
İSD: İlkel Savunma Düzenekleri Puanı
59
İlkel Savunma Düzenekleri (İSD) alt ölçeklerinden yansıtma, otistik fantezi,
inkâr, yer değiştirme, disosiasyon, rasyonalizasyon açısından gruplar arasında
anlamlı fark bulunmazken (p>0.05); KB grubunda pasif saldırganlık, dışa vurma,
yalıtma, değersizleştirme, bölünme ve bedenselleştirme puanlarının anlamlı olarak
daha yüksek olduğu, bu savunma düzeneklerini daha fazla kullandıkları saptanmıştır
(p<0.05). Toplam OSD ve NSD açısından gruplar arasında anlamlı fark yokken
(p>0.05); toplam İSD, KB grubunda anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur
(p<0.05) (Tablo 4.23). KB olan ergenlerin, kontrol grubuna göre çevreye uyumunda
ve duygusal sıkıntıdan kurtulmada anlamlı olarak daha fazla ilkel savunma
düzeneklerini kullandıkları belirlenmiştir.
4.3.5. Grupların Güçler Güçlükler Anketi Puanları’na Göre
Değerlendirilmesi
Grupların Güçler Güçlükler Anketi (GGA) puanları Mann-Whitney U testi ile
karşılaştırıldığında; duygusal zorluk, davranış sorunları ve dikkat eksikliği, duygusal
etki ve toplam güçlükler KB grubunda anlamlı olarak yüksek bulunurken (p<0.05);
akran sorunları ve sosyal davranış açısından gruplar arasında fark saptanmamıştır
(p<0.05) (Tablo 4.24). KB olan ergenlerde duygusal zorluk, davranış sorunları ve
dikkat eksikliği, duygusal etki puanlarının yüksek olduğu, klinik sorunlara
yatkınlıklarının arttığı bulunmuştur.
Tablo 4.24. Grupların Güçler Güçlükler Anketi Puanları‟na Göre Karşılaştırılması
Duygusal zorluk
Davranış sorunları
Dikkat eksikliği
Akran sorunları
Sosyal davranış
Duygusal etki
Toplam güçlük
KB Grubu
ortanca (min-maks)
5 (0-9)
3 (0-7)
5 (2-9)
2 (0-7)
9 (2-10)
3 (0-10)
17 (7-25)
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks)
3 (0-10)
2 (0-5)
4 (0-8)
3 (0-6)
9 (5-10)
0 (0-7)
12 (0-27)
U
75.5**
459.5*
434.5*
654
662.5
274**
387**
p
0.001
0.019
0.010
0.893
0.968
0.000
0.002
60
4.3.6. Yüz ifadelerini Tanıma Performans Görevi
KB olan ergenlerde ve kontrol grubunda yüzün alt (ağız bölgesi), üst (kaş-göz
bölgesi) ve tüm yüz bölgesinden duygu ifadelerini doğru olarak tanıma
performansları, doğru ve yanlış tanıma süreleri, olumsuz hissettiren ve olumsuz
hissettirmeyen duyguları tanıma, görsel kısa süreli bellek, bölünmüş ve seçici dikkat
performansları değerlendirilmiştir.
4.3.6.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Ergenlerin Yüz
İfadelerini Doğru Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi
KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık,
kızgın ve nötral yüz ifadeleri, testte gösterilen yüzün ağız, göz-kaş, tüm yüz bölgesi
ve bu üç bölgenin toplam yüz ifadelerini tanıma becerileri ki-kare testi ile
karşılaştırıldığında; yüzün ağız bölgesinden duyguları doğru tanıma açısından
gruplar arasında fark saptanmazken (p>0,05); yüzün kaş-göz, tüm yüz ve bu üç
bölgenin toplamında duyguları doğru tanımada KB grubunun nötral yüz ifadesini
tanımada daha fazla hata yaptığı saptanmıştır (p<0,05) (Tablo 4.25).
Tablo 4.25. Grupların Ağız, Kaş-Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Yüz İfadelerini
Tanımadaki Toplam Doğru Sayılarının Karşılaştırılması
Doğru
Yanlış
Doğru
Yanlış
Doğru
KB Grubu
s (%)
207 (95.8)
9 (4.2)
112 (51.9)
104 (48.1)
33 (15.3)
183 (84.7)
166 (76.9)
50 (23.1 )
164 (75.9)
52 (24.1)
149 (69.0)
Kontrol Grubu
s (%)
221 (99.5)
1 (0.5)
118 (53.2)
104 (46.8)
43 (19.4)
179 (80.6)
185 (83.3)
37 (16.7)
180 (81.1)
42 (18.9)
185 (83.3)
Yanlış
67 (31.0)
37 (16.7)
Duygu İfadeleri
Mutluluk
Üzüntü
Korku
Şaşkınlık
Kızgın
Nötral
Doğru
Yanlış
Doğru
Yanlış
Doğru
Yanlış
2
6.777*
0.074
1.278
2.889
1.726
12.454**
*:p<0.05, **: p< 0,001
61
Yüzün üç bölgesinden üzüntü, korku, şaşkın ve kızgın yüz ifadelerini doğru
tanıma açısından gruplar arasında fark bulunmamıştır (p>0.05). KB olan ergenler
nötral ve mutlu yüz ifadelerini doğru olarak tanımada, kontrol grubuna göre daha
fazla hata yapmıştır (p<0.05) (Tablo 4.25).
4.3.6.2. Grupların Olumsuz Hissettiren ve Olumsuz Hissettirmeyen
Yüz İfadelerini Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi
Toplam olumsuz hissettiren (korku, kızgınlık, üzüntü duyguları toplamı) yüz
ifadelerini tanıma açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmamıştır (p>0.05). Olumsuz hissettirmeyen (mutluluk, şaşkınlık, nötral duygu
toplamı) yüz ifadelerinin tanıması KB grubunda anlamlı olarak daha düşük
bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.26). Buna göre KB olan ergenler mutluluk, şaşkınlık,
nötr gibi olumsuz hissettirmeyen duyguları kontrol grubuna göre zor tanımıştır.
Tablo 4.26. Grupların Olumsuz ve Olumsuz Olmayan Yüz İfadelerini Tanıma
Performanslarının Karşılaştırılması
KB Grubu
Toplam Sayı (%)
Olumsuz
hissettirmeyen
duygular
Olumsuz
hissettiren
duygular
Doğru
Kontrol Grubu
Toplam Sayı (%)
522 (80.6)
591 (88.7)
Yanlış
Doğru
126 (19.4)
309 (47.7)
75 (11.3)
341 (51.2)
Yanlış
339 (52.3)
325 (48.8)
2
16.975**
1.624
**: p<0.001
Her iki grubun olumsuz hissettiren duyguları tanıma performansı (KB grubu
%47.7; Kontrol grubu %51.2) olumsuz hissettirmeyen duygulara göre (KB grubu
%80.6; Kontrol grubu %88.7) daha düşük olduğu; yüzün üst bölgesinden duyguları
tanıma performansı KB grubunda daha belirgin olmak üzere her iki grupta da alt
bölge ve tüm yüz bölgesine göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Ancak gruplar
kendi içinde yüzün alt ve üst bölümleri açısından değerlendirildiğinde her iki grupta
62
olumsuz hissettirmeyen duyguları alt bölgeden, olumsuz hissettiren duyguları üst
bölgeden tanımada daha iyi performans göstermiştir (Tablo 4.27, Sekil 4.1).
Tablo 4.27. Grupların Olumsuz ve Olumsuz Olmayan Yüz İfadelerini Ağız, Kaş/Göz
ve Tüm Yüz Bölgesinden Tanıma Oranları
KB Grubu
Ağız
S (%)
Olumsuz
hissettir
meyen
duygular
Olumsuz
hissettiren
duygular
Kaş/Göz
S (%)
Kontrol Grubu
Tüm Yüz
S (%)
Kaş/Göz
S (%)
Tüm Yüz
S (%)
Doğru
191 (88.4)
159 (73.6)
172 (79.6)
209 (94.1)
179 (80.6)
203 (91.4)
Yanlış
25 (11.6)
57 (26.4)
44 (43.1)
13 (11.3)
43 (19.4)
19 (8.6)
Doğru
86 (39.8)
100 (46.2)
123 (56.9)
81(32 .4)
110 (49.5)
150 (67.5)
Yanlış
130 (60.2)
116 (53.8)
93 (20.4)
141(67.6)
112 (50.5)
72 (32.5)
Konversiyon Bozukluğu Grubu
100
Ağız
S (%)
Ağız
Kaş/Göz
Tüm Yüz
Kontrol Grubu
100
90
90
80
80
70
70
60
60
50
50
40
40
30
30
20
20
10
10
0
Ağız
Kaş/Göz
Tüm Yüz
0
Olumsuz
hissettirmeyen
duygular
Olumsuz hissettiren
duygular
Olumsuz
hissettirmeyen
duygular
Olumsuz hissettiren
duygular
Şekil 4.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubunun Olumsuz ve Olumsuz
Hissettirmeyen Duyguları Ağız, Kaş/Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Tanıma Oranları
63
4.3.6.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Ergenlerin Yüz
İfadelerini Yanlış Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi
Gruplar arası fark olmamasına karşın yüz ifadelerinden korku (KB grubu
%84.7, Kontrol grubu %80.6 hata) ve üzüntüyü (KB grubu %48.1, Kontrol grubu
%46.8 hata) tanımada her iki grup çok fazla hata yapmıştır. Bu duyguları tanımada
hata oranının yüksek olmasının nedenlerini daha iyi yorumlayabilmek için yüzün
bölümlerine ve tüm yüze göre doğru tanıma performansları ve reaksiyon zamanları
değerlendirilmiştir. Grupların yüz ifadelerini tanıyamadıkları zaman verdikleri yanlış
yanıtın içeriği incelendiğinde, verilen yanlış yanıtların iki grup arasında benzer
olduğu; istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadığı görülmüştür. Anlamlı fark
olmamasına karşın KB grubunun nötral yüz ifadelerindeki yanlış yanıtlarında
olumsuz duygulara karşı yanlılık olduğu görülmüştür. Nötral yüz ifadesini yanlış
tanımlayan KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre; daha yüksek oranda nötral yüz
ifadesini üzüntü ve kızgınlık yüz ifadesi olarak işaretledikleri gözlenmiştir (Tablo
4.28).
Tablo 4.28. Grupların Yanlış Tanınan Yüz İfadeleri Açısından Karşılaştırılması
Testteki Duygu
İfadesi
Mutluluk
Nötral
İşaretlenen Yüz
İfadesi
KB Grubu
S
Kontrol Grubu
S
Kızgınlık
0
1(100)
Şaşkınlık
2
0
Üzüntü
1
0
Korku
2
0
Nötr
4
0
Mutluluk
8
7
Kızgınlık
23
10
Şaşkınlık
4
0
Üzüntü
26
16
Korku
6
4
64
4.3.6.4. Grupların Yüz İfadelerinden Duyguları Doğru Tanıma
Sürelerinin Değerlendirilmesi
KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık,
kızgın ve nötral yüz ifadelerini, testte gösterilen yüzün ağız, göz-kaş, tüm yüz
bölgesinden doğru tanıma süreleri, bu üç bölgenin toplam duygu ifadelerini doğru
tanıma süreleri (her duygu için ayrı ayrı) Mann-Whitney U testi ile karşılaştırılmıştır.
Kullanılan testte gösterilen yüzün alt bölgesinden duyguları doğru tanıma süreleri
açısından bakıldığında KB grubunun kızgınlık yüz ifadesine anlamlı olarak daha
uzun sürede yanıtladıkları saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.29).
Tablo 4.29. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Sürelerinin
Karşılaştırılması
Ağız Bölgesindeki
Duygu İfadesi
KB Grubu
ortanca (min-maks)
ms
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks)
ms
Korku
8113 (5778-16390)
2555 (1609-12136)
3000
Nötral
2234.5 (402-10949)
2352.5 (814-12288)
1845
Üzüntü
3840 (1277-16077)
3852.5 (1773-8399)
539
Kızgın
3332 (1648-8099)
2742 (1280-12136)
701.5*
Şaşkınlık
1875 (960-4681)
1859 (339-9407)
2006
Mutluluk
1969 (1067-4745)
1722 (989-5282)
2150
U
*: p<0,05, ms: milisaniye
Bu sonuçlar duyguyu doğru tanıma performanslarıyla birlikte değerlendiril
diğinde; KB grubu ağız bölgesinden kızgınlık duygusunu tanımak için daha uzun
süre harcamasına karşın kızgınlığı tanımada kontrol grubuna göre daha düşük
performans göstermiştir (Şekil 4.2). Ayrıca üzüntüyü tanımak için harcanan süre
gruplar arasında farklılık göstermemesine karşın; üzüntü KB grubunun ağız
bölgesinden duyguları doğru tanımada kontrol grubundan daha iyi performans
65
gösterdiği tek duygu olmuştur. Anlamlı olmamakla birlikte KB grubu yüzün alt
bölgesinden üzüntüyü tanımada daha iyi performans göstermiştir.
80
70
60
50
40
KB Grubu
30
Kontrol Grubu
20
10
0
Şekil 4.2. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Oranları
Kullanılan testte yüzün göz-kaş bölgesinden duyguları doğru tanıma süreleri
açısından bakıldığında gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05).
Kullanılan testte tüm yüz bölgesinden duyguları doğru tanıma süreleri
açısından bakıldığında; KB grubunun mutluluk yüz ifadesine anlamlı olarak daha
uzun sürede yanıt verdiği belirlenmiştir (Tablo 4.30). Buna göre KB olan ergenlerin
tüm yüz bölgesinden mutluluk ifadesini tanımada duyarlılıklarının daha düşük
olduğu; duyguyu doğru adlandırmak için kontrol grubuna göre daha uzun zamana
gereksinim duydukları söylenebilir.
66
Tablo 4.30. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma
Sürelerinin Karşılaştırılması
Tüm Yüz
Bölgesinden
Tanınan Duygular
Korku
Nötral
Üzüntü
Kızgınlık
Şaşkınlık
Mutluluk
KB Grubu
ortanca (min-maks)
ms
3370 (1235-8906)
2610(1198-17622)
3203 (113-8999)
2113 (1219-7879)
1880 (966-7439)
1950 (503-5546)
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks)
ms
2815 (1160-22071)
2814 (1081-11203)
2679 (992-18820)
2079 (1069-10191)
1924 (870-12255)
1597.5 (870-7966)
U
222
1453.5
926
2079.5
1664.5
1859*
*: p<0,05, ms: milisaniye
Bu sonuçlar duyguları doğru tanıma performanslarıyla birlikte değerlendiril
diğinde; KB olan ergenlerin tüm yüz bölgesinden mutluluk ifadesini tanımada
duyarlılıklarının daha düşük olduğu; duyguyu doğru adlandırmak için kontrol
grubuna göre daha uzun zamana gereksinim duydukları söylenebilir (Şekil 4.3).
80
70
60
50
KB Grubu
40
Kontrol Grubu
30
20
10
0
Korku
Nötral
Üzüntü
Kızgın Şaşkınlık Mutluluk
Sekil 4.3. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Oranları
67
KB grubu ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku,
şaşkın, kızgın ve nötral yüz ifadeleri ağız, göz-kaş, tüm yüz bölgelerini içeren üç
bölgenin toplam yüz ifaderi doğru tanıma süreleri karşılaştırıldığında; mutluluk yüz
ifadesini tanıma süresi KB grubundaki ergenlerde daha uzun bulunmuştur (p<0.05)
(Tablo 4.31). Bu sonuçlar; yüzün alt, üst bölümleri ve tüm yüz birlikte
değerlendirildiğinde de KB olan ergenlerin mutlu yüz ifadesini tanımalarının daha
zor olduğunu ve tanıma süresinin daha uzun sürdüğünü gösterilmiştir.
Tablo 4.31. Grupların Ağız, Kaş-Göz ve Tüm Yüz Bölgesinin Toplamında Yüz
İfadelerini Doğru Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması
Toplam Doğru
Tanınan
Duygular
KB Grubu
ortanca (min-maks)
ms
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks)
ms
Kızgın
2786 (1219-13427)
2555 (1609-12136)
13137
Korku
3807 (1235-16390)
2947 (1160-22071)
595
Mutluluk
2104 (503-5753)
1885 (870-8431)
19716*
Nötral
2563 (402-17622)
2702 (764-12696)
13154
Üzüntü
3627 (113-16077)
3023.5 (992-22646)
5877.5
Şaşkınlık
1895 (960-12467)
1954 (339-14664)
15103.5
U
*p<0,05, ms: milisaniye
4.3.6.5. Grupların Yüz İfadelerinden Duyguları Yanlış Tanıma
Sürelerinin Değerlendirilmesi
KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık,
kızgın ve nötral yüz ifadeleri, testde gösterilen yüzün ağız, göz-kaş, tüm yüz
bölgesinden yanlış tanıma süreleri Mann-Whitney U testi ile karşılaştırılmıştır.
Kullanılan testte gösterilen yüzün alt bölgesinden duyguları yanlış tanıma
süreleri açısından bakıldığında; KB grubunun kızgınlık yüz ifadesini anlamlı olarak
daha uzun sürede yanıtladıkları saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.32).
68
Tablo 4.32. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Sürelerinin
Karşılaştırılması
Ağız Bölgesindeki
Duygu İfadeleri
Korku
Nötral
Üzüntü
Kızgın
Şaşkınlık
Mutluluk
KB Grubu
Kontrol Grubu
ortanca(min-maks) ortanca (min-maks)
ms
ms
4492 (743-19422)
4451 (1242-46955)
4371 (1900-10150)
3057 (1159-8262)
4382.5 (2044-12940)
3609(1211-12263)
3970 (1347-10680)
2332 (424-6491)
2796.5 (730-9148)
2519 (102-4956)
3326
-
U
2358
47
589
270,5*
21
-
*: p<0,05, ms: milisaniye
Buna göre; KB grubu ağız bölgesinden kızgınlık duygusunu tanımaya daha
uzun süre ayırmasına karşın duyguyu doğru tanımada zorlandıkları ve yanıldıkları
söylenebilir.
Kullanılan testte yüzün göz-kaş bölgesinden duyguları yanlış tanıma süreleri
açısından bakıldığında gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05).
Gruplar tüm yüz bölgesinden duyguları yanlış tanıma süreleri açısından
karşılaştırıldığında ise; KB olan ergenlerin üzüntü ifadesini anlamlı olarak kısa
sürede yanıtladıkları saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 33).
Tablo 4.33: Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma
Sürelerinin Karşılaştırılması
Tüm Yüz
Bölgesinden Yanlış
Tanınan Duygular
Korku
Nötral
Üzüntü
Kızgın
Şaşkınlık
Mutluluk
KB Grubu
ortanca (min-maks)
ms
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks)
ms
3156 (1366-74601)
4754.5 (1517-11397)
2784 (275-24375)
3547 (1445-7122)
2151 (993-6352)
2618 (1625-2668)
3066.5 (258-17477)
5030 (1534-10973)
4811 (1539-20000)
2069 (1689-5939)
2988 (1818-20221)
-
U
1243
88
196*
11
57
-
*: p<0,05, ms: milisaniye
69
Bu
sonuçlar
duyguları
doğru
tanıma
performanslarıyla
birlikte
değerlendirildiklerinde; KB olan ergenler tüm yüz bölgesinden üzüntü ifadesini
tanımada çok hızlı reaksiyon vermesine karşın bu durum doğru tanıma performansını
azaltmaktadır (Şekil 4.4).
60
50
40
KB Grubu
30
Kontrol Grubu
20
10
0
Korku
Nötral
Üzüntü
Kızgın Şaşkınlık Mutluluk
Şekil 4.4. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Oranları
4.3.6.6. Grupların Görsel Kısa Süreli Bellek, Bölünmüş ve Seçici Dikkat
Açısından Değerlendirilmesi
Yüz ifadelerine odaklanmış, görsel kısa süreli bellek, bölünmüş dikkat ve
seçici dikkat gibi becerileri içeren bir çalışma belleği görevi aracılığıyla yüz ifadesini
anlamlandırma başarımlarını ve algılanma sürecini değerlendirme amacıyla Çalışma
Belleği Performans Görevi testi verilmiştir. Gruplar Mann-Whitney U testi ile
karşılaştırıldığında; KB olan ergenlerin bir önceki ekranda hatırlanması beklenen yüz
ifadesini bir sonraki ekranda gösterilen 4 yüz ifadesinin arasından doğru olarak
70
bulmaları, kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük; yanlış sayısı anlamlı olarak
yüksek bulunmuştur (p<0.05). KB grubundaki ergenlerin çalışma belleklerinin bozuk
olduğu, dikkatlerini sürdürmekte zorlandıkları ve daha fazla hata yaptıkları
saptanmıştır (Tablo 4.34).
Tablo 4.34. Grupların Çalışma Belleği Performans Görevi Açısından
Karşılaştırılması
Doğru sayısı
Yanlış sayısı
KB Grubu
ortanca (min-maks)
26.5 (10-36)
10.5 (0-27)
Kontrol Grubu
ortanca (min-maks)
30 (21-36)
7 (1-16)
U
407.5*
423*
*:p< 0.05
4.4. Konversiyon
Bozukluğu
Grubu
Ölçek
Puanlarının
Birbirleri,
Sosyodemografik ve Klinik Verilerle İlişkilerinin Değerlendirilmesi
İzleyen bölümde kullanılan ölçeklerin birbirleri, klinik değişkenler ve aile
özellikleri arasındaki ilişki sonuçları sunulmuştur. Aile Değerlendirme Ölçeği genel
işlevsellik puanı, anne ve baba için ebeveyne toplam bağlanma puanı, Güçler
Güçlükler Anketi toplam güçlük puanı, Olgun Savunma Düzenekleri puanı, Nevrotik
Savunma Düzenekleri puanı, İlkel Savunma Düzenekleri puanı, Yüz İfadeleri
Tanıma Performans Görevi, toplam olumsuz hissettiren ve olumsuz hissettirmeyen
duyguları doğru tanıma performansları arasındaki ilişkiler değerlendirilmiştir. Ayrıca
eşlik eden eş tanıların yukarıda adı geçen ölçeklerin sonuçları ile ilişkisi analiz
edilerek sonuçların KB‟ye özgü olup olmadığı anlaşılmaya çalışılmıştır.
71
4.4.1. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının
Birbirleriyle İlişkilerinin Kolerasyon Testi ile Değerlendirilmesi
KB grubundaki ergenlerin ölçeklerinden elde edilen toplam puanların
birbirleri ile ilişkisi Spearman's rho kolerasyon testi ile değerlendirildiğinde; Aile
Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) genel işlevsellik puanı ile Ebeveyne ve Arkadaşlara
Bağlanma Envanteri (EABE) anne ve babaya toplam bağlanma puanları arasında ters
yönde, Güçler Güçlükler Anketi (GGA) toplam güçlük puanı arasında pozitif yönde
ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Bu sonuçlar; aile işlevselliği azaldıkça ergenlerin
her iki ebeveyne bağlanma güçlerinde azalma olduğunu, ergenlerin duygusal,
davranış, dikkat, akran sorunlarında artış olduğunu göstermiştir.
Ergenin bağlanma gücünü ölçen EABE‟nin anneye toplam bağlanma puanları
ile babaya toplam bağlanma puanı arasında pozitif yönde, toplam İlkel Savunma
Düzenekleri puanı ve Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) genel işlevsellik puanı
arasında ters yönde korelasyon belirlenmiştir (p<0.05). Bu sonuçlar; KB olan
ergenlerin annelerine olan bağlanma gücü arttıkça babaya olan bağlanma gücünün
arttığını, aile işlevselliğinin arttığının ve ergenin kullandığı ilkel savunma
düzeneklerinin azaldığını göstermiştir.
Ergendeki duygusal, sosyal, davranış sorunlarını gösteren GGA toplam
güçlük puanı ile ADÖ genel işlevsellik puanı, toplam İlkel Savunma Düzenekleri
puanı arasında pozitif yönde, çalışma belleği performans görevi toplam doğru sayısı
arasında ters yönde ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Buna göre, KB olan
ergenlerin toplam güçlük puanı arttıkça, yani duygusal, sosyal, davranış sorunları
arttıkça ergenlerin daha fazla ilkel savunma düzenekleri kullandıkları, aile
işlevselliğinin bozulduğu, çalışma belleği performans görevinde daha fazla hata
yaptıkları belirlenmiştir.
Ölçek puanları ile yüz ifadelerinden duygu tanıma arasında istatistiksel
anlamlı ilişki bulunamadı (p>0.05) (Tablo 4.35).
72
Tablo 4.35. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanları
Arasındaki İlişkileri Kolerasyon Testi ile Değerlendirilmesi
YAŞ
ADÖ
EABE EABE
ANNE BABA
YAŞ
1
ADÖ
.228
EABEANNE
.042
-.540**
EABEBABA
.083
-.540** . 581**
GGA
Toplam
Toplam Toplam Toplam
OHDT
ÇBPG OHD
GGA OSD
NSD
İSD
1
1
1
.352*
- .225
- .225
1
Toplam
-.046
OSD
-.224
. 245
. 245
- .068
1
Toplam
-.022
NSD
-.018
. 144
. 144
. 116
.269
1
Toplam
.106
İSD
.290
-.489**
- 489**
. 341*
-.074
-.010
1
-.014
-.305
. 072
. 072
-525**
.092
.238
-.114
1
.352
.128
. 069
. 069
-.159
-.231
-.24
-.052
.102
1
-.105
-.091
-. 037
-. 037
-.144
.084
-.170
.213
.265
.051
ÇBPG
TOHD
OHDT
.182
1
Spearman's rho korelesyon testi *p<0.05, **p<0.01, ADÖ: Aile Değerlendirme Ölçeği Genel
İşlevsellik Puanı, EABE-Anne: Anne için Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu,
EABE-Baba: Baba İçin Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu, GGA: Güçler
Güçlükler Anketi Toplam Güçlük, OSD: Olgun Savunma Düzenekleri Puanı, NSD: Nevrotik
Savunma Düzenekleri Puanı İSD: İlkel Savunma Düzenekleri Puanı, ÇBPG: Çalışma Belleği
Performans Görevi, Toplam OHD: Olumsuz Hissettiren Duygu, OHD: Olumsuz Hissettirmeyen
Duygu
73
4.4.2. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının
Birbirleri ile İlişkilerinin Çoklu Adımsal Regresyon Analizi ile
Değerlendirilmesi
KB grubuna uygulanan Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) genel işlevsellik
puanı, Ebeveyne ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) toplam bağlanma
puanı, Güçler Güçlükler Anketi (GGA) toplam güçlük puanı, Olgun Savunma
Düzenekleri puanı, Nevrotik Savunma Düzenekleri puanı, İlkel Savunma
Düzenekleri puanı, Yüz İfadeleri Tanıma Performans Görevi, toplam olumsuz
hissettiren ve olumsuz hissettirmeyen duygu tanıma performansları arasındaki
ilişkiyi araştırmak amacıyla uygulanan pearson korelasyon testi sonrasında anlamlı
ilişki görülen değişkenler arasından; ADÖ genel işlevsellik puanı, İlkel Savunma
Düzenekleri, Çalışma Belleği Performans Görevi ve toplam olumsuz hissettiren
duygu sayısı analizde sırayla bağımlı değişkenler olarak alınmış olup bağımlı
değişkenlere etki edebilecek bağımsız değişkenlerle adımsal çoklu regresyon analizi
ile değerlendirilmiştir.
Aile işlevselliğini değerlendiren ADÖ puanları ile ilişkili olabileceği
düşünülen etmenler olarak annenin bağlanma örüntüsü, EABE puanı, GGA toplam
güçlük puanı, savunma düzenekleri puanları seçilmiştir. Çoklu adımsal regresyon
analiz sonuçlarına göre seçilen ilişkili etmenler arasından EABE anneye bağlanma
puanı ile ADÖ genel işlevsellik puanı arasında anlamlı ilişki gözlenmiştir. Anne
EABE
düzeyinin
ailenin
genel
işlevselliği
değişimine
katkısının
%24
(açıklanabilirlik oranı, R2 değeri) oranında olduğu ve ergenin anneye bağlanma
puanı 1 puan düştüğünde ADÖ genel işlevsellik puanının 0.02 puan arttığı
saptanmıştır (%95 güven aralığı: - .035 ─ - .008). Yani ergenin anneye bağlanma
gücü aile işlevselliğini etkilediği, bağlanma gücü azaldıkça aile işlevselliğinde
bozulma olduğu belirlenmiştir.
İlkel Savunma Düzenekleri (İSD) ile ilişkili olabileceği düşünülen etmenler
olarak EABE anne babaya bağlanma puanı, GGA toplam güçlük puanı, ADÖ toplam
aile işlevselliği puanı, annenin bağlanma örüntüsü seçilmiştir. Çoklu adımsal
74
regresyon analiz sonuçlarına göre seçilen ilişkili etmenler arasında EABE babaya
bağlanma düzeyinin İSD‟lerinin değişimine katkısının %24.4 oranında olduğu,
ergenin babaya bağlanma puanı 1 puan arttıkça İSD puanının 1,39 puan düştüğü
bulunmuştur (%95 güven aralığı: -2.24─-.538). Buna göre; ergenin babaya bağlanma
gücü ergenin kullandığı baş etme yöntemlerinde etkili olduğu, babaya bağlanma
gücü arttıkça ergenlerin ilkel savunma düzeneklerini daha az kullandığı
belirlenmiştir.
Çalışma Belleği Performans Görevi ile ilişkili olabileceği düşünülen etmenler
olarak ADÖ genel işlevsellik puanı, EABE anne babaya toplam bağlanma puanı,
GGA toplam güçlük puanı, Olgun Savunma Düzenekleri puanı, Nevrotik Savunma
Düzenekleri puanı, İlkel Savunma Düzenekleri puanı, Yüz İfadeleri Tanıma
Performans Görevi, toplam olumsuz hissettiren ve olumsuz hissettirmeyen duygu
sayıları seçilmiştir. Çoklu adımsal regresyon analiz sonuçlarına göre seçilen ilişkili
etmenler arasında Güçler Güçlükler Anketi puanı Çalışma Belleği Performans
Görevi değişimine katkısı %25.9 oranında olduğu, GGA toplam puanı 1 puan
arttıkça Çalışma Belleği Performans Görevi toplam doğru sayısı 0,5 puan azaldığı
saptanmıştır (%95 güven aralığı: -1.136─- .293). Buna göre; ergenin sosyal,
duygusal, davranışsal sorunlarının Çalışma Belleği Performans Görevi‟ni etkilediği,
davranışsal sorunların artması ergenin görsel kısa süreli bellek ve dikkat işlevlerini
olumsuz etkilediği belirlenmiştir.
4.4.3. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının
Eşlik Eden Psikiyatrik Hastalıklar ile İlişkisi
Araştırma grubunda KB‟ye eşlik eden Anksiyete Bozukluğu ya da Depresyon
Bozukluğu ile eşlik etmeyen KB ergenler arasında kullanılan ölçekler ve test
sonuçları açısından Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında, Anksiyete
Bozukluğu eşlik eden KB grubu ile etmeyen grup KB grubu arasında anlamlı bir fark
saptanmamıştır.
75
KB olan ve Depresyon Bozukluğu eşlik eden ergenler depresyonun eşlik
etmediği KB olan ergenlerle ile Aile Değerlendirme Öçeği genel işlevsellik puanı,
toplam İlkel Savunma Düzenekleri puanı, Güçler Güçlükler Anketi ölçeğinden aldığı
toplam güçlük puanı açısından karşılaştırıldığında; KB‟ye depresyonun eşlik
etmesinin Güçler Güçlükler Anketi ölçeğinden aldığı toplam güçlük puanı ile anlamlı
düzeyde ilişkili olduğu saptanmıştır (p<0.05). KB olan ergenlerde eş tanı olarak
Anksiyete Bozukluğu/Depresyon olması, bu bozuklukların eşlik etmediği KB grubu
ile karşılaştırıldığında duygu tanıma performansları açısından anlamlı bir farklılık
belirlenmemiştir (p>0.05) (Tablo 4.36). Bu sonuçlar, KB olan ergenlerde eş tanı
olarak Anksiyete Bozukluğu/Depresyon olmasının ergenlerin yüz ifadelerinden
duygu tanıma performanslarına etkisi olmadığını, ancak sosyal, duygusal, davranışsal
sorunlarının artmasına katkıda bulunduğunu gösterilmiştir.
76
Tablo 4.36. KB Grubundaki Ergenlerin Eşlik Eden Psikiyatrik Hastalıklar ile Ölçek
Puanları Arasındaki İlişki
Anksiyete
Bozukluğu
EABE-ANNE
EABE-BABA
GGA
ToplamOSD
ToplamNSD
ToplamİSD
ÇBPG
ToplamOHD
OHD
Depresyon
Bozukluğu
EABE-ANNE
EABE-BABA
GGA
ToplamOSD
ToplamNSD
ToplamİSD
ÇBPG
ToplamOHD
OHD
Eşlik Eden
ortanca (min-maks)
64.5 (44-78)
64.5 (44-78)
16.5 (10-25)
44.5 (31-56)
48 (32-53)
88.5 (62-163)
24.5 (11-33)
7.5 (4-12)
15.5 (7-18)
54 (43-60)
54 (43-60)
21 (17-24)
43 (15-62)
49 (32-57)
131 (88-166)
23 (10-34)
8 (6-12)
15 (8-18)
Eşlik Etmeyen
ortanca (min-maks)
55 (36-77)
55 (36-77)
17(7-24)
43.5 (15-63)
48.5 (22-65)
120 (43-166)
27 (10-36)
9 (6-12)
15 (8-18)
61 (36-78)
61 (36-78)
13 (7-25)
44 (23-63)
48 (22-65)
101 (43-166)
27 (11-36)
9 (4-12)
15 (7-18)
U
63
63
71.5
95
100.5
71.5
96.5
85.5
105
95
95
49*
120
103
70
116.5
131
116
*p<0.05, EABE-Anne: Anne için ebeveyn ve arkadaşlara bağlanma envanteri kısa formu,
EABE-Baba: Baba için ebeveyn ve arkadaşlara bağlanma envanteri kısa formu, GGA:
Güçler Güçlükler Anketi Toplam Güçlük, MSD: Olgun Savunma Düzenekleri Puanı, NSD:
Nevrotik Savunma Düzenekleri Puanı İSD: İlkel Savunma Düzenekleri Puanı ÇBPG:
Çalışma Belleği Performans Görevi, Toplam OHD: toplam olumsuz hissettiren duygu, OHD:
olumsuz hissettirmeyen duygu
77
4.4.4. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının
Anne Bağlanma Özellikleri ile İlişkisi
KB grubundaki ergenlerin annelerinin güvenli ya da güvensiz bağlanma
özellikleri ile anne ve baba için Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri
(EABE) toplam bağlanma puanı, Toplam Olgun Savunma Düzenekleri (OSD),
Nevrotik Savunma Düzenekleri (NSD) ve İlkel Savunma Düzenekleri (İSD), Güçler
Güçlükler Anketi (GGA) toplam güçlük puanları,: Çalışma Belleği Performans
Görevi (ÇBPG), Olumsuz Hissettiren ve Olumsuz Hissettirmeyen Duyguların toplam
sayısı arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (p>0.05). (Tablo 4.37)
Tablo 4.37. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Annelerin Güvenli ve
Güvensiz Bağlanması İle Ölçek Puanları Arasındaki İlişki
Güvensiz Bağlanma
ortanca (min-maks)
EABE-ANNE
EABE-BABA
GGA
ToplamOSD
ToplamNSD
Toplam İSD
ÇBPG
ToplamOHD
OHD
54 (36-73)
54 (36-77)
18 (7-24)
44 (15-62)
50 (22-65)
115 (43- 166)
27 (10-36)
9 (6-12)
15 (8-17)
Güvenli Bağlanma
ortanca (min-maks)
U
P
62 (44-78)
62 (44-78)
13 (8-25)
43 (28-63)
39 (30-50)
107 (62-163)
26 (11-34)
7 (4-12)
14 (7-18)
86.5
86.5
116.5
127.5
90
127.5
104.5
91
128.5
0.080
0.080
0.477
0.735
0.107
0.735
0.261
0.115
0.761
EABE-Anne: Anne için Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu, EABE-Baba:
Baba İçin Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu, GGA: Güçler Güçlükler Anketi
Toplam Güçlük, OSD: Olgun Savunma Düzenekleri Puanı, NSD: Nevrotik Savunma Düzenekleri
Puanı İSD: İlkel Savunma Düzenekleri Puanı, ÇBPG: Çalışma Belleği Performans Görevi, Toplam
OHD: Toplam Olumsuz Hissettiren Duygu, OHD: Olumsuz Hissettirmeyen Duygu
78
4.
TARTIŞMA
Birçok araştırmacı konversiyon belirtilerinin oluşmasında kişilerarası
çatışma, kayıp ya da travma gibi güçlü duygusal tepkilere neden olan olayların rol
oynadığını vurgulamasına karşın bugün artık erken dönem ebeveynle olan ilişkinin
niteliğinin yani bağlanma örüntüsünün strese karşı bireysel cevabı şekillendirdiği
üzerinde durulmaktadır. Aslında konversiyon belirtilerinin oluşumunu açıklamak için
çoklu modeller önerilmekte, fizyolojik, psikolojik ve bütünleştirici olarak nörolojik
açıdan değerlendirmeye ihtiyaç olduğu bildirilmektedir. Ancak bu açıdan yapılan
çalışmalar oldukça yetersizdir. Bu çalışma KB tanısı konan ergenler ile herhangi bir
psikiyatrik hastalığı olmayan ergenlerin yarı yapılandırılmış klinik görüşmeler, öz
bildirim ölçekleri, yüz ifadesi tanıma testi ve çalışma belleği performans görevi
aracılığıyla değerlendirildiği kesitsel bir çalışmadır. Bu çalışmada KB tanısı konan
hastalar sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılarak KB olan ergenlerin bağlanma
özellikleri, stres etmenleri ile baş etme yöntemleri, aile işlevselliği, annelerin
bağlanma örüntüleri, yüz ifadelerinden duyguları tanıma becerileri ve bu etmenlerin
klinik görünüme etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Bu çalışmada yazın bilgisi ve klinik deneyimler ışığında KB olan hastaların
dikkat, davranış, sosyal alanlarda zorluk yaşadıkları, ebeveylerine bağlanma gücünün
daha zayıf olduğu, stresle baş etmelerinde zorluk yaşadıkları ve daha ilkel savunma
mekanizmaları kullandıkları, aile işlevselliğinde bozulma olduğu ve anne bağlanma
özelliğinin güvensiz bağlanma örüntüsü gösterdiği öngörülmüştür. Bu etmenlere
bağlı olarak KB olan ergenlerin yüz tanıma ve yüz ifadelerinden duyguları doğru
tanımlamada zorluk yaşayabilecekleri, olumsuz hissettiren duygulara yanlılıklarının
olabileceği, aile dinamiklerinin, erken dönem ebeveynle olan deneyimlerin, bununla
ilişkili olan annelerin ve ergenlerin bağlanma örüntülerinin, savunma düzeneklerinin
yüz ifadelerinden duygu tanıma üzerine etkisi olabileceği hipotezi kurulmuştur.
Ayrıca KB olan ergenlerde bütün bu risk etmenlerinden dolayı sıklıkla eş
hastalanımların olacağı; ancak yazın bilgisi göz önünde bulundurulduğunda eş
hastalanımlardan bağımsız olarak KB‟nin duygu tanımayı olumsuz etkileyeceği
79
düşünülmüştür. Bununla birlikte aile işlevselliğindeki bozukluğun ve annelerin
bağlanma özelliklerinin; ergenlerin bağlanmalarına, sosyal uyumuna, dikkat –
davranış-sosyal becerileri üzerine ve stresle baş etme yöntemlerine olumsuz etki
edeceği öngörülmüştür.
Konversiyon Bozukluğu batılı, gelişmiş toplumlarda nadir görülen bir
bozukluk olsa da, ülkemizde çocuk psikiyatri polikliniklerinde sık karşılaşılan bir
bozukluktur (Kerimoğlu ve Yalın 1992, Avcı ve Aslan 1995). KB çocukluk
döneminden ergenlik dönemine geçiş esnasında yaygınlığı artan bir patoloji olup,
hastalığın başlangıcı genellikle puberta öncesi yaşlarda olmaktadır (Putnam 1992,
Williams ve ark. 1995). Araştırmaların çoğunda KB görülme sıklığı yaşla birlikte
artmakta birlikte, çocuk ve ergenlerde hastalığın başlangıç yaşının sıklıkla ortalama
11-16 arasında (Hesapçıoğlu ve ark. 2010), belirtilerin başlangıcı ile tanı alma
arasındaki süre yaklaşık 11.6 ay olduğu ve tanı yaşının ortalama 12.0-12.6 arasında
olduğu belirtilmiştir (Pehlivantürk ve Ünal 2000). Çalışmamızda belirtilerin
başlangıç yaşı ortalama 14.1, tanı alma yaşı ortalama 15.3‟tür. Çalışmamızdaki hasta
grubumuzun yaş ortalaması ülkemizde yapılan çalışmalar ile uyumlu, ancak yurt dışı
çalışmalardan yüksektir. Bu çalışmada hastalığın başlama ve tanı alma yaş
ortalamalarının diğer çalışmalara göre yüksek olması yalnızca 12-18 yaş arasında
başvuran ergenlerin çalışmaya dahil edilmesi ile ilişkili olabileceği gibi, ailelerin
belirtileri geç fark etmesi sonucu klinik başvurunun gecikmesi de neden olmuş
olabilir.
Çalışmamızda olduğu gibi yazında da, KB ile yapılan araştırmalarda kız
gurubun ağırlıklı olduğu görülmektedir (Bhatia ve Vaid 2000, Kozlowska 2007, Jans
ve ark. 2008, Gupta ve ark. 2011, Ani ve ark. 2013). KB‟nin kızlarda yüksek
olmasının sosyokültürel kalıplara bağlı olabileceği bildirilmektedir (Pehlivantürk
2008, Pehlivantrük ve Ünal 2008). Sosyal etkileşim ve duygusal ihtiyaçların
karşılanmasındaki
yetersizliğin
klinikte
KB
oluşmasında
risk
oluşturduğu
düşünülmektedir (Hesapçıoğlu ve ark. 2010). Bu çalışmada KB tanısı alan ergenlerde
kız/erkek oranı 11/1 bulunmuştur. KB‟nin görüldüğü toplumların özellikleri göz
80
önünde bulundurulduğunda, kız oranının bu kadar yüksek olmasının temelinde her
geçen gün artan toplumsal baskının ve toplumdaki cinsiyete özgü sosyal rol ve
davranış farklılıklarına yapılan aşırı vurgunun olduğu söylenebilir.
KB‟nin en önemli özelliklerinden biri hastaların öncelikli olarak pediatri
servislerine başvurması ve pediatristler tarafından uzun araştırmalar sonrasında
çocuk psikiyatri kliniklerine yönlendirilmeleridir. KB olan hastalar çocuk psikiyatri
kliniklerine başvursalar dahi tanı alma süreçleri haftalara yayılabilmektedir. Nitekim
bazı hastalar pediatri polikliniklerinde tanı almadan yıllarca araştırılmaktadır (Fritz
ve Campo 2002). Ülkemizde KB tanılı hastalar ile ilgili yapılan çalışmalarda genel
olarak tanı konma süresinin 6-12 ay olduğu belirtilmiştir (Pehlivantürk ve Ünal
2000). Ülkemizde yapılan başka bir çalışmada ise çocuk yaş gruplarında tanının 1-6
ay içinde konulduğunu bildirmiştir (Hesapçıoğlu ve ark. 2010). Çocuk ve ergenlerde
erişkinlere göre tanı görece daha kısa sürede konulabilmektedir. Lempert ve Schmidt
çalışmalarında bu süreyi çocuk ve ergenlerde ortalama 5.5 ay, erişkinlerde 5.5 yıl
olarak bildirmiştir (Lempert ve Schmidt 1990). Çocuklarda tanının daha kısa sürede
konulabilmesi tedaviye yanıtın daha iyi olmasında önemli bir etkendir (Buchanan ve
Snars 1993, Kozlowska 2007, Jans ve ark. 2008). Çalışmamızda belirtilerin
başlaması ile polikliniğimize başvuru arasındaki geçen sürenin ortalama 5 ay gibi
kısa bir süre olmasını, pediatristlerin hastalıkla ilgili organik neden olmadığını
belirlemesinin hemen ardından hastaları kliniğimize yönlendirmiş olmaları, hasta
grubunun ergen olması sebebi ile ebeveynlerin bu dönemde ruhsal sorunların
olabileceğinin bilincinde olması ve belirti tipinin en sık nöbet gibi dikkat çekici bir
belirti olması sağlamış olabilir.
Çalışmamıza
katılan
ergenler
konversiyon
belirtileri
açısından
değerlendirildiğinde ülkemizde yapılan diğer çalışmalara benzer şekilde en sık
psikojenik
nöbet
görülmüştür.
Yazında
ergen
yaş
grubunda
konversiyon
belirtilerinden en sık psikojenik nöbetler, paraliziler ve yürüme güçlüğü görüldüğü
bildirilmektetir (Pehlivantürk 2008). Batı toplumunda motor belirtilerin daha ön
plana çıktığını bildiren yayınlar vardır (Grattan-Smith ve ark 1988, Kozlowska 2007,
81
Hesapçıoğlu ve ark. 2010). Chen ve Izadyar (2010) psikojenik nöbetleri atonik ve
tonik-klonik olarak iki gruba ayırmış ve atonik nöbet sıklığının daha fazla olduğunu
ifade etmiştir. Psikojenik nöbetleri epileptik nöbetlerden ayırmak bazen oldukça güç
olabilmekte ve bazen de bu iki klinik durum birliktelik gösterebilmektedir. Klinik
değerlendirmede nöbetlerin süresi kısmen yol gösterici olabilmektedir. Genellikle
epilepsi nöbetleri 1-2 dakikayı aşmazken, psikojenik nöbetlerinin 30 dakikayı
geçebildiği ve sıklığın günde birkaç kezden, yılda 1-2 atak şeklinde geniş bir
dağılıma sahip olduğu ifade edilmektedir (Meierkord ve ark. 1991, Saygı ve ark.
1992, Raymond ve ark. 1999, Hovorka ve ark. 2007, Azar ve Abou-Khalil 2008,
Avbersek ve Sisodiya 2010, Uzun 2013). Çalışmamıza aldığımız KB hastalarından 2
ergende karışık tip olmak üzere toplam 30 hastada psödonöbet olduğu bulunmuştur.
Bu hastaların öncelikle nörolojik değerlendirmeleri ayrıntılı olarak yapılmış ve
organik patoloji tamamen dışlanması sonrasında çalışmaya dahil edilmiştir. Ayırıcı
tanısı yapılmakta zorlanan ve ek epileptik nöbet düşülen hastalar çalışmadan
çıkarılmıştır. Çalışmamızda atak süresinin sıklıkla 5-30 dakika arasında olduğu ve
ülkemizde yapılan diğer bir çalışma ile benzerlik gösterdiği saptanmıştır (Uzun
2013).
Çalışmamızda hastalık başlangıcındaki olası stresörler olarak arkadaş
ilişkilerinde sıkıntılar, akademik ve ailesel sorunlar ilk sırayı almıştır. Yapılan
çalışmalarda KB belirtilerine sebep olan etkenler arasında arkadaşlık ilişkileri, okul
ve aile ilişkilerinde bozulmalar olduğu bildirilmiştir (Pehlivantürk ve Ünal 2000,
Hesapçıoğlu ve ark. 2010, Uzun 2013). KB olan bireylerin akademik hayatta
başarısız oldukları, bunun da en temel nedenlerinin okula devamlılığında aksama ve
uyum sorunu olduğu pek çok çalışma ile gösterilmiştir (Campo ve Fritsch 1994,
Pehlivantürk ve Ünal 2002, Bhatia ve Sapra 2005, Hesapçıoğlu ve ark. 2010).
Çalışmamızda yazın bilgisi ile uyumlu olarak, KB olan ergenlerin okul
devamsızlığının çok olduğu, ders başarısının kontrol grubuna oranla düşük olduğu
belirlenmiştir. Bu durumda akademik başarısızlık ve okul uyumundaki sorunların
82
hastalığın tetikleyicisi olabildiği gibi hastalığa bağlı işlevsellikte azalmaya ikincil
akademik sorunların gelişebildiği de söylenebilir.
Çalışmamızda KB olan ergenlerde yüksek oranda eş tanı görülebileceği ve bu
durumun kliniği olumsuz etkileyeceği öngörülmüştür. Yarı yapılandırılmış tanı
görüşmesi aracılığı ile KB olan ergenlerin %75‟inda en az bir ruhsal hastalığın eşlik
ettiği belirlenmiştir. Yazında da KB tanısı alan hastaların değerlendirilmesinde
genellikle en az bir ruhsal hastalığın eşlik ettiği, bu eş tanıların en sık Somatoform
Bozukluklar, Anksiyete Bozuklukları ya da Duygudurum Bozuklukları olduğu
bildirilmiştir (Dworetzky ve ark. 2005, Larsson ve Sund 2007, Rask ve ark. 2009).
KB‟ye Somatoform Bozukluk tanı grubundan sıklıkla Ağrı Bozukluğu‟nun eşlik
ettiği belirtilmiştir (Malhi ve Singhi 2002). Son dönemde yapılan bir başka çalışmada
KB olan hastalarda en sık saptanan eş tanının anksiyete ve depresyon olduğu
bildirilmiştir (Ani ve ark. 2013). Çalışmamızda alanyazınla uyumlu olarak en sık
sırasıyla Somatoform Bozukluklar (%41.7), Anksiyete Bozukluğu (%22.1), ve
Depresyonun (%30.3) KB‟ye eşlik ettiği tespit edilmiştir. Bu ergenlerin geçmiş
dönem tanılarına göre ise eş tanı sıklığının arttığı belirlenmiştir. Bu sonuç erken
tanının eş tanılar açısından da oldukça önemli olduğunu bize göstermektedir.
Çalışmamızda KB tanılı çocukların aile bireylerinde varlığı belirtilen
psikiyatrik
rahatsızlıkların oranı
diğer çalışmalara benzer şekilde
yüksek
bulunmuştur (Pehlivantürk ve Ünal 2000, Ercan ve ark. 2003, Uğuz ve Toros 2003,
Bhatia ve Sapra 2005, Uzun 2013). Çalışmamızda KB olan ergenlerin %58‟inin bir
ya da birden fazla aile ferdinde psikiyatrik hastalık öyküsü tespit edilmiştir. Bu aile
fertlerinden özellikle annelerde psikiyatrik hastalık görülme sıklığı kontrol grubuna
(%10.8) oranla KB grubunda (%41.7) anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Aile
bireylerinde en sık görülen psikiyatrik hastalık Konversiyon/Somatizasyon
Bozukluğu, bunu takiben Anksiyete Bozukluğu ve Duygudurum Bozukluğu olduğu
belirlenmiştir. Psikiyatrik hastalıklarda genetik etmenlerin önemli rol oynadığı,
özellikle ailede olan psikiyatrik hastalıkların çocuklarda psikiyatrik hastalık görülme
sıklığını arttırdığı birçok çalışmada bildirilmiştir (Ercan ve ark. 2003, Kozlowska
83
2007, Schulte ve Petermann 2011, Arısoy 2004). Alanyazında KB olan çocuk ve
ergenlerin anne ve babalarında diğer psikiyatrik hastalıkların beklenenden daha sık
görüldüğü, annelerinde Somatizasyon Bozukluğu olan çocuklarda da psikiyatrik
hastalıkların daha sık görüldüğü bildirilmiştir (Steinhausen ve ark. 1989, Livingston
1993, Robinson ve ark. 1990, Torgersen 1986). KB‟de görülen ailesel kümelenmede
genetik etkiyi anlamaya yönelik sınırlı sayıda çalışmaya ulaşılmıştır. KB olan
bireylerin yakın akrabalarında bozukluğun görülme sıklığının genel örneklema göre
kadın akrabalarda 12-14 kat, erkek akrabalarda 4-6 kat daha fazla olduğu
görülmüştür (Wilmshurst 2005). Yapılan bir ikiz çalışmasında ise KB‟de eş
hastalanım oranı monozigotik ikizlerde %29, dizigotik ikizlerde %10 olarak
bildirilmiştir (Torgersen 1986). Bu sonuç çevresel etkilere (ortak çevre ve ebeveynle
olan ilişki) göre genetik etkinin oldukça zayıf olduğunu düşündürmektedir.
Çalışmamızda KB olan ergenlerin ailelerinde kontrol grubuna göre belirgin olarak
yüksek bulunan Konversiyon/Somatizasyon Bozukluğu ve Anksiyete bozukluğunun
ebeveynlik becerilerini olumsuz etkilemiş olabileceği, çocuklarıyla ilişkilerinde
kaygılı
olmalarına
neden
olabileceği,
çocuktan
gelen
duygusal
işaretlere
duyarlılıklarını etkilemiş olabileceği, çocukların zamanla ebeveynlerinin kullandığı
iletişim yollarını ve başetme stratejilerini kullanmış olabilecekleri düşünülmüştir.
Çalışmamızın hipotezlerine baktığımızda, KB olan ergenlerin aile
işlevselliğindeki bozukluğun ve annelerin bağlanma özelliklerinin; ergenlerin
bağlanmalarına, sosyal, duygusal ve davranışsal uyumuna ve stresle baş etme
becerilerine olumsuz etki edeceği düşünülmüştür ve bununla bağlantılı olarak aile
işlevselliği, annelerin bağlanma özellikleri, ergenlerin bağlanma örüntüleri, savunma
düzenekleri, davranışsal/duygusal/sosyal zorlukları ve bunların birbirleriyle ilişkisi
değerlendirilmiştir. Çalışmamızda KB olan ergenlerin Aile Değerlendirme
Ölçekleri‟nde problem çözebilme, iletişim, roller, duygusal tepki verebilme,
duygusal katılım, davranış kontrolü ve genel işlevsellik puanları, kontrol grubuna
göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Yani KB olan ergenlerin ailelerinde
sorunları çözebilme becerilerinde, sorunların konuşulabilmesinde, aile üyeleri
84
arasında açık doğrudan sözlü iletişimde, aile içinde duyguların ifade edilmesinde
yetersizlik
olduğu,
ev
içerisinde
rolleri
uygun
şekilde
paylaşamadıkları
belirlenmiştir. Yapılan Spearman‟s rho Korelasyon Testi‟nde Aile Değerlendirme
Ölçeği (ADÖ) genel işlevsellik puanı ile Güçler Güçlükler Anketi (GGA) toplam
güçlük puanı arasında pozitif yönde, Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri
(EABE) puanları arasında negatif yönde korelasyon olduğu belirlenmiştir. Buna
göre, aile işlevselliğindeki bozukluk düzeyinin artışı; ergenlerde dikkat, davranış ve
duygusal sorunlarında artış, anneye, babaya bağlanma gücünde azalma ile ilişkilidir.
KB olan ergen grubumuzun aile işlevselliğinin düşük olması ve bunun ergenin anne
babaya bağlanma gücünü azaltması, duygusal, davranışsal ve sosyal zorlukları
arttırması yazında konversiyon belirtilerinin oluşumunda sıklıkla değinilen erken
dönem deneyimlere dikkatimizi çekmektedir. Yazın bilgisi sağlıklı ailelerin
çocuklarıyla
ilişkilerinde
çocuklarına
güvendikleri,
anlamaya
çalıştıkları,
sorunlarının çözümünde uygun yönlendirmelerde bulundukları, çocuğu suçlayıcı,
yargılayıcı davranmadan hatalarını uygun şekilde düzeltmelerini sağladıkları,
çocuğun güçlü yanlarını vurgulayarak çocuğun kendine güvenini, öz-saygısını ve
kişisel sorumluluk algısını arttırdıklarını dolayısıyla stres ve sorunlarla baş edebilme
becerilerinin gelişmesine katkıda bulunduklarını vurgulamaktadır (Yıldırım ve
Şimşek 2006). Çocuk ve ergenlerde görülen KB‟de erişkinden farklı olarak istismar
gibi ciddi tehdit içeren bir deneyimden öte, bir çok alanda, yaygın olan stresörlerin
kümülatif etkisinden söz edilmektedir (Kozlowska ve ark. 2013). Çalışmamızın
bulgularıyla uyumlu olarak Kozlowska ve arkadaşları (2013), ebeveynle yaşanan
erken dönem olumsuz deneyimlerin ve süregiden stresli yaşantıların kümülatif etkisi
olduğunu, çocukların baş etme stratejilerini bozduğunu, duygusal ve fiziksel
kaynaklarını tükettikleri bir noktaya geldiklerinde düşüncelerini, duygularını ve
bedenini düzenleme kapasitelerinin bozulduğunu ve buna bağlı olarak KB
belirtilerinin ortaya çıktığını belirtmiştir.
Konversiyon belirtilerinin ortaya çıkışında etkili olabileceğini düşündüğümüz
bir diğer etken olan annelerin bağlanma özellikleri İlişki Anketi Ölçeği ile
85
değerlendirilmiştir. KB olan ergenlerin annelerinin bağlanma özellikleri (%69.4)
kontrol grubuna (%43.2) göre anlamlı olarak daha fazla güvensiz bağlanma örüntüsü
göstermiştir. Gruplar bağlanma puanları açısından karşılaştırıldığında ise güvenli,
saplantılı ve kayıtsız bağlanma puanları arasında gruplar arası fark bulunmazken, KB
olan ergenlerin annelerinin korkulu bağlanma puanlarının anlamlı olarak yüksek
olduğu görülmüştür. Ayrıca annelerin koruyucu davranışlarının kontrol grubuna göre
belirgin olarak daha fazla olduğu belirlenmiştir. Bulgularımızla uyumlu olarak
yazında güvensiz bağlanma özellikleri gösteren annelerin çocuklarında duyguları
düzenlemede, duyguların süresini ve yoğunluğunu ayarlamada zorluklar görüldüğü,
stres altında farklı duyguları ayırt etmekte zorlandıkları ve bu çocukların somatik
yakınmalar göstermeye yatkın hale geldikleri bildirilmiştir (Masterson 2008).
Annelerin bağlanma özellikleriyle ilişkili olarak güvensiz bağlanan çocukların stres
altında uygunsuz ve aşırı tepki gösterdikleri, bedenlerindeki fizyolojik değişimlerden
tedirgin oldukları ileri sürülmüştür (Stuart ve Noyes 1999). Ayrıca annenin bağlanma
biçimi çocuğa yaklaşımını ve olaylara verdiği tepkilerde kaçınma ya da çarpıtma
yapmasını etkileyebilmektedir (Main ve Goldwyn 1995 ). Somatoform Bozukluğu
olan çocukların annelerinin sağlıklı kontrollere oranla daha öfkeli ve agresif olduğu,
çocuklarını daha sık eleştirdikleri ve ihtiyaçlarına karşı daha fazla koruyucu
davrandıkları bildirilmiştir (Liakopoulou-Kairis ve ark. 2002). Çalışmamızda Ayaz
ve arkadaşlarının (2012) çalışmasına benzer şekilde, KB olan ergenlerin annelerinde
güvensiz bağlanma örüntüsü kontrol grubuna göre fazla görülmüş, ancak farklı
olarak en çok korkulu bağlanma alt tipinin olduğu belirlenmiştir. Ayaz ve
arkadaşlarının (2012) Somatoform Bozukluğu olan ergenlerin annelerinde en çok
kaçıngan bağlanma örüntüsü belirlemiş ve bu annelerin çocuklarıyla ilişkilerinde
kaçıngan tepkiler vermelerinin çocukların stresli olaylarla baş etme becerilerini
olumsuz etkilediğini bildirmiştir. Çalışmaların sonuçlarındaki farklılıklar kullanılan
ölçeklerin farklılıklarından ya da ebeveyn bağlanmasının çocuk üzerindeki etkisinin
dolaylı olmasından kaynaklanıyor olabilir. Çalışmamızda KB olan ergenlerin
annelerinin korkulu bağlanma puanlarının anlamlı olarak yüksek olmasının
86
konversiyon belirtilerinin gelişmesine katkısı olduğu kanaatindeyiz. Çalışmamızdaki
annelerin korkulu bağlanma örüntüleriyle ilişkili olarak kendilerini ve başkalarını
olumsuz algılamalarının ve yakın ilişki kurmaktan kaçınmalarının, çocuklarının da
stres kaynağı olayları olduğundan daha tehdit edici olarak algılamalarına neden
olabileceği düşünülmüştür. Ebeveynlerin korkulu bağlanma örüntüleriyle ilişkili
olarak kaygı düzeylerinin yüksek olması, kendilerini değersiz hissetmeleri, yakın
ilişki kurmaktan kaçınmaları, başkalarını olumsuz, güvenilmez, reddedici olarak
algılamaları çocuklarıyla olan ilişkilerinde yakınlık kurma, empati yapma, duygusal
işaretleri doğru okuma becerilerini olumsuz etkileyeceği; bu nedenle çocukların
kendilerini yetersiz ve güvensiz hissedecekleri, dış dünyayı güvensiz algılayacakları
ve stres karşısında uygun stratejiler geliştiremeyecekleri; bu durumun da KB
etiyopatogenezinde önemli rolü olabileceği düşünülmüştür.
Bu çalışmaya katılan tüm ergenlerin anne ve babaları ile olan bağlanma
ilişkisi Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) ile her iki ebeveyn için
ayrı ayrı olmak üzere “güven”, “iletişim” ve “yabancılaşma” alt boyutlarını içerecek
şekilde değerlendirilmiştir. Uzun‟un (2013) çalışmasına benzer şekilde, KB olan
ergenlerin genel olarak bağlanma puanları kontrol grubuna göre düşük olmasına
karşın; hem anneye, hem babaya bağlanma özelliklerinde anlamlı fark olmadığı
belirlenmiştir. Ölçeğin alt boyutlarına göre değerlendirilmesinde ise Uzun‟un
çalışmasından farklı olarak bağlanmanın babayla iletişim boyutunda anlamlı
düşüklük tespit edilmiştir. Yani KB olan ergenlerin babalarıyla ilişkisi kontrol
grubuna göre daha uzak, mesafeli, paylaşımları zayıf, babayla olan iletişim sınırlı
olarak belirlenmiştir. Alanyazında ebeveyn ile ilişkinin niteliğinin çocuğa etkisini
çalışan bir çalışmada; sonuçlarımızla uyumlu olarak, paternal bakımın yoksunluğu ya
da çocuklarına karşı olumsuz ve destekleyici olmayan tutumlarının olmasının,
çocukların zayıf sosyal/duygusal/bilişsel tepkileriyle ilişkili olduğu, başkalarının
duygularını olumsuz olarak algılamada yanlılıklarının olduğu belirtilmiştir (Zheng ve
ark. 2011). Ayrıca çalışmamızda KB olan ergenlerin annelerine bağlanma gücünün,
babaya bağlanma gücü ve sağlıklı baş etme mekanizması ile pozitif yönde, aile
87
işlevsellik puanı ile ters yönde korelasyon gösterdiği belirlenmiştir. Yapılan
Spearman‟s korelasyon testinde aile işlevselliliği puanlarındaki artışın ergenin anne
babaya bağlanma özelliklerini ve baş etme becerilerini olumsuz etkilediği, daha ilkel
savunma mekanizmalarını kullandıkları bulunmuştur. Sonuç olarak ergenin
ebeveynlerine zayıf bağlanmasının ve aile işlevselliğindeki bozukluğun, ergenin
zorlu yaşam olayları ile baş etmesini olumsuz etkilediği, daha ilkel savunma
düzenekleri kullandıkları dolayısıyla KB kliniğine katkıda bulunduğu söylenebilir.
Erken dönem ebeveyn ilişkisi ve stresli yaşam olayları çocuğun olaylar
karşısında uygunsuz baş etme stratejileri geliştirmesine, ilkel savunma düzeneklerini
aşırı kullanmasına neden olduğu, dolayısıyla konversiyon belirtilerine katkısı olduğu
hipotezimizi test etmek için ergenlerin savunma düzenekleri Savunma Biçimi Testi
ile değerlendirilmiştir. Çalışmamızda KB grubunda İlkel Savunma Düzenekleri
(İSD) alt ölçeklerinden pasif saldırganlık, dışa vurma, yalıtma, değersizleştirme,
bölünme ve bedenselleştime puanlarının anlamlı olarak daha yüksek olduğu, bu
savunma düzeneklerini daha fazla kullandıkları, İSD‟nin ergenlerin ebeveyne
bağlanma gücüyle ters yönde, ergenin yaşadığı dikkat sorunları, duygusal ve
davranışsal zorluklarla pozitif yönde korelasyon gösterdiği belirlenmiştir. Regresyon
analizinde ise ergenlerin ebeveyne bağlanma gücünün ergenlerin kullandıkları
savunma düzenekleri ile ilişkili olduğu, İSD kullanımını etkileyen değişkenler
değerlendirildiğinde, İSD puanlarındaki toplam değişimin %24‟ünün (açıklanabilirlik
oranı,R2) diğer değişkenlerden bağımsız olarak babaya bağlanma biçimi ile
açıklandığı görülmüştür. Babaya bağlanma gücü arttıkça ergenlerin daha sağlıklı baş
etme mekanizmaları kullandıkları bulunmuştur. Buna göre ebeveynle sağlıklı
bağlanmanın
daha
olgun
savunma
düzeneklerinin
kullanılmasını
sağladığı
düşünülmüştür. Bu sonuçlara göre, bağlanmadaki sorunların ergende sağlıklı baş
etme yollarını zayıflattığı, eklenen duygusal/davranışsal sorunların klinik tabloyu
daha karmaşık hale getirdiği söylenebilir. Alanyazında KB olan çocuk ve ergenlerde
savunma düzeneklerinin çalışıldığı bir araştırmaya rastlanmamıştır. Ancak genel
olarak savunma düzeneklerine bakıldığında, çalışmamızın sonuçlarında da tespit
88
ettiğimiz gibi çocuklarda savunma düzeneklerinin gelişiminde ailesel etmenlerin
etkili olduğu bildirilmiştir (Steiner 1992). Alanyazında savunma düzeneklerinin
ruhsal hastalıklardaki rolü gözden geçirildiğinde ise; ruhsal hastalıklarda genellikle
bilinç dışı bunaltıyı azaltan ancak işlevselliği olumsuz etkileyen ilkel ya da nevrotik
savunmaların aşırı kullanımı söz konusudur (Yılmaz ve ark 2007). Anksiyete
Bozukluğu olan kişilerde belirti şiddeti ile ilkel savunma biçimleri arasında pozitif
yönlü bir ilişkiden söz edilmektedir (Spinhoven ve Kooiman 1997, Kipper ve ark.
2004, Blaya ve ark. 2006 Hoglend ve Perry 1998, Kipper ve ark. 2004, Araujo ve
ark. 1999). Konversiyon belirtileri ise benliğin savunma düzeneği olarak,
bilinçaltında yaşanan çatışmanın neden olduğu anksiyetenin bastırma ve çözülme
(disosiasyon) aracılığıyla organ işlev yitimi ya da bozukluğuna döndürülmesi sonucu
ortaya çıkmaktadır (Wyllie ve ark. 1999, Birmes ve ark. 1999, Yuan ve ark. 2002,
Kipper ve ark. 2004, Blaya ve ark. 2006). Fenickel konversiyondaki bu dürtü
enerjisinin bedensel belirtilere dönüştürme düzeneklerinin sembolizm, plastik
anlatım, yoğunlaştırma, yer değiştirme ya da farklı türde yansıtma, olayların sırasının
tersine çevrilmesi ya da olayları temsil eden ayrıntıların abartılması gibi işlevlere
olanak sağladığını belirtmiştir (Işık 1996). Belirtilerin çıkmasıyla birlikte hasta
çatışma konusundan uzaklaşmaktadır, anksiyetesi azalmakta, özgün uyaranın
farkında olması engellenmektedir ancak belirtilere bağlı işlevselliği bozulmaktadır.
Duygular sosyal yaşamda kullanılan ortak dilin önemli bir parçasıdır ve
sosyal yeterlilik için yüzdeki duygu ifadelerini anlamak önemlidir (Cohen ve ark.
2013, Buck 1994, Davidson ve ark. 2000). Duygusal tepkilerin net olarak ortaya
konduğu ailelerde olumlu ve olumsuz hissettiren tüm duyguların sözle ya da
davranışlarla ifade edilebilmesi daha kolaydır (Bulut 1990). Kendi ruhsal durumunun
farkında olan ebeveynlerin çocuklarına stresle baş edebilme yöntemini doğru
aktardığı, çocuklarının duygularını düzenleme yetenekleri üzerinde önemli etkiye
sahip oldukları bilinmektedir (Marinus 1995). KB etiyopatogenezinde, duyguları
ifade edebilme, duyguları ayırt edebilme ve başkalarının duygularını doğru tanımada
zorluk olduğu ve bunun erken dönem ebeveynle olan ilişkinin özelliklerinden
89
kaynaklandığı bildirilmiştir (Cohen ve ark. 2013, Kolwoska ve ark. 2013). Buna
karşın KB olan çocuk ve adolesanlarda duyguları tanıma ile ilgili yapılan çalışmalar
oldukça
sınırlıdır.
Çalışmamızda
KB
olan
ergenlerde,
konversiyon
etiyopatogenezinde etkisi olduğunu düşündüğümüz duyguları tanıma becerilerindeki
yetersizlik ve/ya da yanlılık, duygu tanıma özellikleri ve ilişkili etmenler
değerlendirilmiştir. Çalışmamızda KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre yüz
tanıma ve yüz ifadelerini doğru tanımlamada zorluk yaşayabilecekleri; duyguları
dogru olarak tanımada daha çok hata yapacakları; olumsuz hissettiren duygulara
yanlılıklarının olabileceği hipotezleri değerlendirilmiştir. Yazın bilgisinden yola
çıkarak, KB olan ergenlerin özellikle üzüntü ifadesine yanlılıkları olabileceği, üzüntü
ifadesini kontrol grubuna göre daha fazla doğru ve daha hızlı olarak
tanıyabilecekleri, mutluluk ifadesini daha zor ve daha uzun sürede tanıyacakları
öngörülmüştür.
KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık,
kızgın ve nötral yüz ifadeleri, uygulamada gösterilen yüzün alt bölgesi (ağız), üst
bölgesi (göz-kaş), tüm yüz bölgesi ve bu üç bölgenin toplam yüz ifadelerini tanıma
becerileri karşılaştırıldığında; ilgili alanyazından farklı olarak, KB olan ergenlerde
toplam olumsuz hissettiren (korku, kızgınlık, üzüntü duyguları toplamı) yüz
ifadelerinin tanınmasında kontrol grubuna göre anlamlı bir fark olmadığı, olumsuz
hissettirmeyen (mutluluk, şaşkınlık, nötral duyguları toplamı) yüz ifadelerini kontrol
grubuna göre daha zor tanıdıkları ve daha fazla hata yaptıkları belirlenmiştir.
Alanyazın ışığında, olumsuz duygu ifadelerini tanıma becerisinin KB olan ergenlerde
daha iyi olacağını düşünmemize karşın bu hipotez çalışmamızda doğrulanamamıştır.
Sağlıklı gurubun ise olumsuz duygu ifadelerinde, olumsuz hissettirmeyen duygulara
göre daha fazla zorlanacakları; daha uzun sürede tanıyacakları ve daha çok hata
yapacakları bildirilmektedir (Adaklı 2013). Çalışmamızda bununla uyumlu olarak,
kontrol grubu ergenler olumsuz hissettirmeyen duyguları doğru olarak tanımada KB
grubuna göre daha iyi bir performans göstermiştir. Ayrıca çalışmamızda yüzün ağız
bölgesinden duyguları doğru tanıma açısından grublar arasında fark olmadığı; yüzün
90
kaş/göz ve tüm yüz bölgesinden nötral yüz ifadesini tanımada KB grubunun daha
fazla zorlandığı, toplam yüz ifadelerini tanıma (ağız, kaş/göz ve tüm yüz) becerileri
açısından nötral (KB grubu 67(%31); kontrol grubu 37(%16.7) hata) ifadeleri doğru
olarak tanımada anlamlı olarak daha fazla hata yaptığı belirlenmiştir. Nötral yüz
ifadesini tanıyamayan KB grubundaki ergenlerin nötral yüz ifadesini ağırlıklı olarak
üzüntü (KB grubu 26 (%12); Kontrol grubu 16 (%7.2) hata) ve kızgınlık (KB grubu
23 (%10.6); Kontrol grubu 10 (%4.5) hata) olarak işaretledikleri gözlenmiştir.
Çocukların gelişimsel olarak en kolay ve önce mutluluk (Bullock ve Russel 1984),
üzüntü ve kızgınlığın mutluluktan sonra en kolay tanıdıkları (Felleman ve ark. 1983),
bunların ardından şaşkınlık ve korku ifadelerini nispeten daha zor tanıdıkları
(Michalson and Lewis, 1985), yaşla birlikte duyarlılıklarının arttığı bilinmektedir. En
zor tanınan ifadenin ise nötral duygular olduğu ifade edilmektedir (Felleman ve ark.
1983, Akt. Çelik ve ark. 2002). Yazında gelişimsel olarak daha geç geliştiği
bildirilen ve çocukların ayırt etmekte en çok zorlandıkları ifadelerden olan nötral yüz
ifadelerinde KB grubu benzer yaş grubunda olan kontrol grubuna göre anlamlı olarak
fazla hata yapmıştır. Bu yazında rastlamadığımız bir bilgi olmasına karşın duyguları
ayırt etmekte zorluğu olduğu düşünülen KB hastalarının gelişimsel olarak daha zor
tanınan nötral yüz ifadelerini ayırt edememesi şaşırtıcı değildir. Ayrıca nötral yüz
ifadelerinin üzüntü ve kızgınlık gibi olumsuz hissettiren duygular olarak
işaretlenmesinin
olumsuz
duygulara
yanlılık
açısından
önemli
olabileceği
düşünülmüştür.
Alanyazındaki bazı araştırmalarda, olumsuz ifadelerin daha çok üst bölgedeki
(kaş/göz), olumsuz hissettirmeyen ifadelerin ise daha çok alt bölgedeki (ağız)
ipuçlarından anlaşılabildiği görülmektedir (Adaklı 2013, Smith ve ark. 2005). Bu
bulgulara göre, yüzde dikkate alınan alanlar ile doğru tanımlanan ifade türünün
ilişkili olabileceği düşünülebilir. Çalışmamızda her iki grubun olumsuz duyguları
tanıma performansı olumsuz hissettirmeyen duygulara göre daha düşük olduğu;
yüzün üst bölgesinden duyguları tanıma performansı KB grubunda daha belirgin
olmak üzere her iki grupta da alt bölge ve tüm yüz bölgesine göre daha düşük olduğu
91
belirlenmiştir.
Ancak
gruplar
kendi
içinde
yüzün
bölümleri
açısından
değerlendirildiğinde yazın bilgisiyle uyumlu olarak her iki grupta olumsuz
hissettirmeyen duyguları alt bölgeden, olumsuz hissettiren duyguları üst bölgeden
tanımada daha iyi performans göstermiştir.
Çalışmamızda yazın bilgisiyle uyumlu olarak, KB olan ergenlerin mutlu yüz
ifadelerini tanımada anlamlı olarak daha fazla hata yaptığı; toplam mutluluk yüz
ifadesini (ağız, kaş/göz, tüm yüz) tanıma süresi KB grubundaki ergenlerde daha uzun
olduğu; ağız, kaş/göz, tüm yüz ayrı ayrı değerlendirildiğinde KB grubunun sadece
tüm yüz bölgesi olan uyaranlarda mutluluk yüz ifadesini anlamlı olarak daha uzun
sürede tanıdığı; KB olan ergenlerin mutlu yüz ifadesini tanımalarının daha zor
olduğu; tanıma süresinin daha uzun olduğu belirlenmiştir. Diğer çalışmalarla (Pollak
ve Sinha 2002, Kozlowska ve ark. 2013, Kessels ve ark. 2014) benzer olarak
çalışmamızdaki sağlıklı ergenlerin mutluluk lehine yanlılıklarının olduğu, mutluluk
ifadesini daha hızlı ve daha fazla doğru olarak tanıdıkları bulunmuştur. Kozlowska
ve arkadaşlarının (2013) KB olan çocuk ve ergenlerde duygu tanıma becerilerini
değerlendirdiği çalışmalarında, KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre mutlu yüzü
tanımada daha yavaş oldukları, duyguları doğru tanıma açısından ise gruplar arasında
bir farklılık olmadığı bildirilmiştir. Ebeveyn tutumlarıyla ilgili yapılan bir başka
çalışmada ise ebeveyn bakımının düşük, otonomiyi sınırlayıcı/aşırı kontol edici
yaklaşımların, çocukların mutluluk ifadesini tanımada zorlanmasıyla ilişkili olduğu
bildirilmiştir (Zheng ve ark. 2011). KB olan çocuk ve ergenlerin maruz kaldığı
kümülatif streslerin sonucunda yakın ilişkilerinde daha az mutlu yüz ifadesine maruz
kaldığı, bu nedenle mutlu yüz ifadelerine duyarlılığının gelişmediği ileri sürülmüştür
(Zheng ve ark. 2011, Pollak ve Sinha 2002, Pollak ve ark. 2000, Kozlowska ve ark.
2013). Olumsuz yaşam olayları deneyimleyen bireylerin duyguların ayrımını
yapmakta zorlandıkları bilinmektedir (Pollak ve ark. 2000, Kozlowska ve ark. 2013).
Başka birinin duygularını tanıma ve adlandırmada sorun olarak tanımlanan
“aleksitimi”
Somatoform
Bozuklukluğu
olan
hastalarda
yüksek
oranda
bildirilmektedir (Bankier ve ark. 2001, Uzun ve ark 2014). Çalışmamızda KB olan
92
hastaların arkadaş ilişkisinin daha bozuk olması, dikkat davranış alanlarında güçlük
yaşamaları, ailede psikiyatrik hastalık öyküsünün daha yüksek olması, aile
iletişiminin az, duygusal katılımının yetersiz, aşırı koruyucu/ayrışmayı engelleyici
ebeveyn tutumunun ağırlıklı olarak bulunması, aile işlevselliğinin daha bozuk ve aile
içi rol paylaşımının uygunsuz olması, ebeveyn bağlanmasının güvensiz olması
nedeniyle olumsuz yaşam olaylarını daha fazla deneyimledikleri, mutluluk, nötral
gibi olumsuz hissettirmeyen duygulara duyarlılıklarının gelişmemiş olabileceği, buna
bağlı olarak nötral ve mutluluk yüz ifadelerinde zorlandıkları düşünülmüştür. Bu
bulgular KB ile ilgili yapılan diğer çalışmaları desteklemektedir (Pollak ve ark. 2000,
Kozlowska ve ark. 2013).
Gruplar arası fark olmamasına karşın yüz ifadelerinden korku (KB grubu
%84.7, Kontrol grubu %80.6 hata) ve üzüntüyü (KB grubu %48.1, Kontrol grubu
%46.8 hata) tanımada her iki grup çok fazla hata yapmıştır. Bu duyguları tanımada
hata oranının yüksek olmasının nedenlerini daha iyi yorumlayabilmek için yüzün
bölümlerine ve tüm yüze göre doğru tanıma performanslerı ve reaksiyon zamanları
değerlendirilmiştir. Buna göre, korku için tüm yüz bölgesi ve yüzün bölümleri
arasında doğru tanıma açısından gruplar arası fark görülmezken, KB grubunun alt
bölgeden korkuyu doğru olarak tanımada daha uzun bir süre harcadığı belirlenmiştir.
Kontrol grubunda ise yüzün bölümlerinden ve tüm yüz bölgesinden duygu tanımada
reaksiyon zamanları arasında bir fark belirlenmemiştir. İki grup benzer oranlarda
hata yapmalarına karşın KB grubunun yüzün alt bölgesinden korkuyu tanımada daha
çok zorlandığını söyleyebiliriz. Ancak her iki grubun hata oranının bu kadar yüksek
olması beklenmedik bir sonuçtur. Çalışmada kullandığımız “Yüz İfadelerini Tanıma
Performans Görevi” uygulamasının 612 denekle (14-68 yaş aralığı) yapılan normal
örneklem uygulamasında da korku ifadesi en az tanınan bir duygu olmasına karşın
doğru tanıma oranları kadın sunumlarda %63.7, erkek sunumlarda %61.1 olarak
bildirilmiştir (Adaklı 2013). Üzüntüyü doğru olarak tanıma oranları ise kadın
sunumlarda %75.7, erkek sunumlarda %68.0 olarak bildirilmiştir. Çalışmamızda her
iki grubun doğru tanıma performansının hem korku ifadesinde (KB grubunun %15,
93
kontrol grubu %19), hem de üzüntü ifadesinde (KB grubunun %51, kontrol grubu
%53) daha düşük olması örneklem sayımızın azlığından, yaş aralığımızın daha küçük
olmasından ya da kontrol grubumuzun ruhsal hastalık tanısı olmasa da başka bir
sorun nedeniyle adolesan kliniğine başvuran hastalardan oluşturulmuş olmasından
kaynaklanıyor olabilir.
Alanyazında; duyguları ayırt etme duyarlılığının ebeveynle yakın ilişki
içerisinde geliştiği; duygusal işlemlemede yanlılığın deneyime dayalı olduğu;
deneyimlerin özelliklerine göre bazı duygulara karşı aşırı duyarlık gelişebileceği;
yanlılığı
erken
dönem
ebeveynle
olan
etkileşimin
niteliğinin
belirlediği
bildirilmektedir. Duyguları hızlı tanımanın; duygu ipuçlarını değerlendirmede bilinç
düzeyinde işlemleme olmaksızın, bilinç dışı süreçlerin işleyişini yansıttığı
belirtilmektedir (Kozlowska ve ark. 2013). Ebeveyn çocuk ilişkisi yeterli, duygusal
temelli olduğunda çocukların duyguları hızlı biçimde ayırt etmesi, empatik olması,
diğerlerinin duygu ifadelerine karşı duyarlı olması beklenmektedir. Bu bilgilerle
uyumlu olarak; depresif annelerin çocukları üzüntülü, kızgın yüz ifadelerine daha
uzun süre maruz kalıkları, üzgün yüz ifadesine karşı aşırı duyarlık geliştiği, daha az
ipucuyla tanıma eğiliminde oldukları, üzgün yüz ifadesinden kaçınma ihtiyaçları
nedeniyle daha kısa süre bakabildikleri (Joormann ve ark. 2007); kötü muameleye
maruz kalmış çocukların ise korkulu ve kızgın yüz ifadelerine daha duyarlı olduğu,
bu ifadelere karşı aşırı duyarlık
gösterdiği, üzüntü ifadesini tanımak için ise daha
fazla ipucuna ihtiyaç duyduğu bildirilmiştir (Pollak ve Sinha 2002, Pollak ve ark.
2000, Zheng ve ark. 2011, Kozlowska ve ark. 2013). Duygu tanımadaki bu yanlılık
bir yandan daha önce karşılaştıkları tehditlere hızlı ve etkili bir şekilde tepki
vermelerine, duygusal ve davranışsal ayarlama yapabilmeleri için zaman
kazanmalarına yardımcı olurken; diğer yandan yanlılıkları nedeniyle daha az ipucu
ile tanıma eğilimleri duyguları doğru olarak tanımalarına engel olduğu ifade
edilmektedir.
Alanyazın ışığında KB olan ergenlerin duygu tanımadaki yanlılığını
değerlendirmek amacıyla, gruplar arasında duygu ifadelerini doğru ve yanlış tanıma
94
süreleri karşılaştırıldığında; yüzün ağız bölgesinden kızgınlık ifadesini doğru ya da
yanlış olarak tanımanın kontrol grubuna göre daha uzun sürede olduğu; ağız
bölgesinden kızgınlık duygusunu daha uzun sürede tanıdıkları; duyguyu tanımada
zorlandıkları belirlenmiştir. Tüm yüzden kızgınlık ifadesini tanıma hızında gruplar
arasında fark yokken; her iki grubun da kızgınlık ifadesini ağız ve kaş-göz bölgesine
göre tüm yüzden daha kolay tanıdığı belirlenmiştir. Tüm duygular için yüzün üst
bölgesinden duyguları doğru ve yanlış tanıma süreleri açısından gruplar arasında
anlamlı fark gözlenmemiştir. Kızgınlık ifadesini tanımada KB grubunun daha çok
hata yapmasına karşın iki grup arasında yanlış yanıtlar açısından anlamlı fark
bulunmamıştır. Buna karşın yüzün alt bölgesinden kızgınlığı daha uzun sürede
tanıması; tanımak için uzun süre ayırmasının performansını arttırmaması KB
grubunun kızgınlık için kontrol grubuna göre daha fazla ipucuna ihtiyaç duyduğunu
düşündürebilir. Yazında KB bulunan ailelerde kızgınlığın ifade edilmesi işlevsel
olarak kullanılan bir iletişim yolu gibi görünmemektedir (Kozlowska ve ark. 2013)
KB olan çocuk ve ergenlerin aile içinde duyguların ifadesindeki zorluklar nedeniyle
kızgınlığın daha az ifade edildiği stratejiler geliştirdikleri belirtilmektedir (Selter
1995). Buna karşın alanyazında fiziksel istismara uğrayan çocuklarla yapılan bir
çalışmada, ebeveynin çocuklarına karşı yüksek hostil davranışlarının çocukların
kızgınlık ifadesini daha az ipucu ile tanıyabilmesine neden olduğu bildirilmiştir
(Pollak ve Sinha 2002). Bizim örneklemimizde sadece bir çocukta istismar öyküsü
belirlenmiştir. Ebeveyn tutumları açısından istismar içeren tutumlardan daha çok
duygusal yakınlığın düşük, aşırı koruyucu, ayrışma bireyselleşmeyi engelleyici
tutumların olduğu belirlenmiştir. Annenin aşırı koruyucu tutumlarının ise çocukların
iğrenme ifadesine duyarlılığını arttırdığı, hastalığın tehlike olduğu fikrinin geçişine
yardımcı olduğu bildirilmiştir (Zheng ve ark. 2011). Çalışmamızdaki duygu ifadesi
görselleri arasında “iğrenme” duygusu olmaması nedeniyle bu konuyu açıklığa
kavuşturmak mümkün olmamaktadır. Ancak KB grubundaki ergenlerin annelerinin
aşırı koruyucu/kontrol edici tutumlarının çocuklara “hastalık tehditi” ile ilgili
mesajları daha sık verebileceği, çocukların hastalıkla ilgili kaygılarının daha yüksek
95
olabileceği ve bu kaygıların konversiyon belirtilerine katkıda bulunmuş olabileceği
düşünülmüştür.
Duyguları yanlış tanıma süreleri alt bölge (ağız), üst bölge (kaş/göz), tüm yüz
bölgesi açısından ayrı ayrı bakıldığında ise sadece üzüntü ifadesinde tüm yüz bölgesi
görsellerinde gruplar arası fark anlamlı bulunmuştur; KB olan ergenlerin tüm yüzü
gösteren görsellerde üzüntüyü anlamlı olarak daha kısa sürede yanlış olarak
yanıtladığı; daha fazla hata yaptığı belirlenmiştir. Çalışmamızın hipotezlerinden olan
KB tanısı konan ergenlerin üzgün yüz ifadesine yanlılığı olacağı, daha hızlı ya da
daha fazla doğru olarak tanıyacağı öngörüsü bu sonuçlara göre doğrulanamamıştır.
Yazında KB‟de yüz ifadelerini tanıma becerisiyle ilgili yapılan çalışmalarda; yetişkin
KB‟den farklı olarak çocuklarda daha az istismar ve PTSD öyküsünün bulunduğu;
daha çok ebeveyn çatışması, zorbalığa maruz kalma, ayrılık/kayıp, annede
anksiyete/depresyon, fiziksel hastalıklar gibi süregen sıkıntı yaratan durumların
olduğu; bu nedenle duygu tanımada yanlılığın kızgınlık ifadesinden çok üzüntü ve
korku ifadelerine karşı gelişebileceği belirtilmiştir. Çalışmalar arasındaki bu farklılık
yöntemsel ve/ya da örneklem özelliklerinin farklılıklarından kaynaklanıyor olabilir.
KB olan ergenlerin tüm yüzden üzüntü ifadesini daha hızlı biçimde yanlış olarak
işaretlemesi; tüm yüz bölgesinden üzüntüyü tanımada kontrol grubuna göre daha
fazla hata yapması; buna karşın toplamda (alt bölge, üst bölge, tüm yüz bölgesi)
üzüntü ifadesini doğru bilme performanslarında iki grup arasında fark olmaması, KB
grubunun
bu
duyguyu
tanımada
farklı
stratejiler
kullanıyor
olabileceğini
düşündürmektedir. Ayrıca alanyazında; depresyonu olan annelerin çocuklarıyla
ilişkisi sırasında çocukları daha çok kızgın ve üzüntülü yüz ifadelerine maruz
bıraktıkları; bu çocukların duygusal işaretleri parsiyel bilgiler kullanarak hızlıca
tanıma ve yüze kısa süreli bakabilme eğiliminde oldukları belirtilmiştir. Bu
maruziyet üzüntü ve kızgın duygulara duyarlılığı arttırabileceği gibi hızlıca duyguyu
işlemleme ve kaçınma eğilimi duyguyu yanlış tanınmaya da neden olabileceği
belirtilmektedir (Pollak ve ark. 2000, Zheng ve ark. 2011). Çalışmamızda KB olan
ergenlerin tüm yüz bölgesinden üzüntü ifadesini hızlı ve yanlış olarak yanıtlamaları
96
bu duygu ifadesinden kaçınmalarıyla ilişkili olabilir. Örneklemimizde KB grubunda
yarıdan fazla ergenin ailesinde psikiyatrik hastalık öyküsünün olması; psikiyatrik
hastalık öyküsünün çoğunluğunun annelerde olması bu duygu ifadesinden kaçınmış
olabileceklerini destekler niteliktedir.
KB grubu ve kontrol grubunun yüzdeki ifadelerden duyguyu tanıma
performanslarının bazı duygular için benzer düzeyde olduğu görülmüştür. KB
grubunun duyguları yavaş işlemleme, yüzün parçalarına odaklanma ve bilişsel
beceriler gibi yardımcı yollar kullanarak duygu ifadelerini algılama ve tanımlamada
kontrol grubuyla benzer düzeylerde performans göstermiş olabileceği düşünülmüş;
her iki grubun yüzdeki ifadeyi tanımada kullandığı stratejiler anlaşılmaya
çalışılmıştır. Bu amaçla gruplar kendi içlerinde değerlendirildiklerinde; kontrol
grubu, yüz ifadelerini tanıma performansını tüm yüz bölgesi gösterilen uyaranlarda
(nötral, üzüntü, kızgınlık, mutluluk ifadelerinde) yüzün bölümlerine göre daha hızlı
ve daha fazla doğru olarak yanıtlarken, KB grubu tüm yüz bölgesinden sadece
kızgınlık ifadesini daha hızlı olarak yanıtlamıştır. Yüz ifadelerini doğru olarak
tanımada her iki grup kendi içinde değerlendirildiğinde, yüzün bölümlerine göre tüm
yüz bölgesini içeren uyaranlarda daha yüksek başarı gösterdikleri; buna karşın
gruplar karşılaştırıldığında, KB grubunun kontrol grubuna göre tüm yüz bölgesinden
duyguyu tanımada daha fazla hata yaptığı görülmüştür. Ayrıca yüzün alt bölgesinden
(ağızdan) üzüntüyü tanıma süresinin her iki grupta benzer olmasına karşın KB
grubunun üzüntüyü ağız bölgesinden doğru olarak tanımada daha başarılı olduğu
belirlenmiştir. KB grubu bir yandan üzüntü ifadesini tüm yüzden tanımada daha kısa
sürede, yanlış olarak tanıyarak daha fazla hata yaparken diğer yandan ağızdan
üzüntüyü tanımada gösterdiği iyi performansla toplamda üzüntüyü tanıma becerisini
kontrol grubuna benzer düzeye getirmiştir. Çalışmamızın sonuçları, örneklemimizi
oluşturan her iki grubun da tüm yüz bölgesini içeren bilgiler olduğunda duygu
tanımada daha başarılı olduğuna; KB grubunun ağız bölgesinden üzüntüyü tanımada
daha iyi bir performans gösterdiğine; her iki grupta da üst bölgeye ait bilgilerin
duyguyu tanımaya katkısının düşük olduğuna işaret etmektedir. Bu sonuç, özellikle
97
de sağlıklı kişiler için duygu ifadelerini tanımada tüm bölgenin daha bilgilendirici
olduğunu gösteren diğer çalışmalarla uyumludur (Baron-Cohen ve ark. 1997, Adaklı
2013). Yazında, yüz ifadelerini tanıma becerisinin gelişiminin ilk 2 dekatı kapsadığı,
12 yaş öncesi çocukların yüz ifadelerinden duyguyu tanıma performanslarının daha
düşük olduğu, daha fazla hata yaptıkları, gelişimsel olarak çocukların yüz tanımada
yetişkinlerden farklı stratejiler kullandıkları bildirilmiştir (Cohen Kadosh ve ark.
2013). Çocukların yaşamın erken dönemlerinde duyguları basit, yavaş ve daha çok
parça parça, yüzün özniteliklerden (göz, kaş, ağız, dudak kenarları, burun gibi)
tanıma stratejileri kullandıkları, yaşla birlikte daha hızlı, karmaşık ve yüzün
özniteliklerinin yanı sıra bunların yapısal olarak birbiriyle ilişkisini içeren bütüncül
işlemleme stratejileri kullandıkları bildirilmektedir. 10 yaş öncesi yüz ifadelerini
tanımada özniteliksel stratejilerin ağırlıklı olarak kullanıldığı, dolayısıyla daha fazla
hata yapıldığı bildirilmektedir (Cohen Kadosh ve ark. 2013, Beaudry ve ark. 2013).
Çalışmamızda kontrol grubu genel olarak duyguları tanımada daha az hata yapmıştır.
Ayrıca tüm yüzü içeren duygu ifadelerini yüzün bölümlerine göre daha hızlı
tanımıştır. KB grubu ise özellikle tüm yüz bölgesini içeren ifadelerde kontrol
grubuna göre (KB grubu 137 (%31.7); kontrol grubu 91(%20.4) hata) daha fazla hata
yapmıştır. Kontrol grubunun KB grubuna göre duygu tanıma, duyguyu işlemleme ve
ayırt etme becerilerinin daha iyi olduğu, duyguya ait ipuçlarını daha hızlı
değerlendirdiği ve bütüncül işlemleme stratejilerini ağırlıklı olarak kullandığı
söylenebilir. KB grubu ise tüm sunumlarda daha fazla hata yapmasına karşın tüm yüz
görsellerinde yüzün parçalarına göre daha iyi performans gösterdiği; duygu
ifadelerini tanımada yüzün özniteliklerinden daha çok tüm yüzün daha bilgilendirci
olduğu; buna karşın duygu ipuçlarını kontrol grubu kadar iyi değerlendiremediği
düşünülmüştür.
KB olan ergenlerde, duygu tanıma performanslarının erken dönemlerden
itibaren özellikle ebeveynle ilişkide yaşanan, uzun dönemli, baskı unsurlarının
birikici etkisine bağlı olarak bozulduğu düşünülmektedir. Ancak örneklemimizde
başvuru sırasında var olan güncel sorunların da (depresyon, anksiyete) bu
98
performansa olumsuz etkisi olabileceği düşünülerek, anksiyete/depresyon eş tanısı
olan KB grubundaki ergenler ile bu bozuklukların eşlik etmediği KB olan ergenler
karşılaştırılmıştır. İki grup arasında duyguları doğru tanıma, olumsuz hissettiren ve
hissettimeyen duyguları tanıma becerileri, çalışma belleği ve dikkat ile ilgili bir
farklılık bulunamamıştır. Buna bağlı olarak; KB olan ergenlerin duyguları tanıma
performanslarının depresyon/anksiyete gibi eş tanıların etkisinden bağımsız olarak
bozulduğunu söylemek mümkündür.
Çalışmamızda, yüz ifadelerini algılama başarısı bölünmüş dikkat, seçici
dikkat, çalışma belleği gibi bilişsel işlevlerin kullanımını gerektiren ölçüm
araçlarıyla değerlendirilmiştir. Adaklı (2013) çalışmasında kullandığı Çalışma
Belleği Performans Görevi uygulamasının, birden fazla uyaranla karşılaşma, ilgili
görsel uyarana dikkati yönlendirerek görseli anlamlandırabilme, uyaranlara kısa
sürelerle maruz kalma gibi özelliklerin günlük hayatta sosyal uyaranlarla karşılaşma
biçimine benzer olduğunu ve bu açıdan bu uygulamanın önemli bilgiler
verebileceğini belirtmiştir. Alanyazında KB olan hastalarda öğrenme, bellek, görselkonumsal algı, dikkat gibi bilişsel işlevlerde bozukluk olduğu bildirilmiştir (Fargo ve
ark. 2004, Kent ve ark. 2006, Demir ve ark. 2013). Çalışmamızda KB olan
ergenlerde bilişsel işlev bozukluğunun olmasının yanı sıra çalışma belleğinin
değerlendirilmesinde kullandığımız görsel sunumların sosyal içerikli olması
nedeniyle de; duyguyu algılama ve seçenekler arasından aynı duyguyu bulma
işlevinde KB olan ergenlerin daha başarısız olacağı, daha çok hata yapacakları
öngörülmüştür. Çalışmamızda yazın bilgisiyle uyumlu olarak, KB olan ergenlerde
çalışma belleği, bölünmüş dikkat, seçici dikkat gibi bilişsel işlevlerdeki
performansını değerlendiren Çalışma Belleği Performans Görevi ile yüz ifadelerini
doğru olarak tanıma performansı anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Bu
sonuçlar, KB olan ergenlerin dikkat ve kısa süreli belleklerinin kontrol grubuna göre
daha zayıf olduğu, bozukluğun dikkat ve bellek işlevlerini olumsuz etkilediği ile
ilgili yazın bilgisini desteklemektedir. KB olan ergenlerde dikkatin dış uyaranlardan
çok bedenine yönelmiş olması ve hatırlanması istenen uyaranların çeşitli duygu
99
ifadeleri olması nedeniyle kısa süreli bellek ve dikkat işlevlerinin olumsuz etkilemiş
olabileceği düşünülmüştür. Ayrıca bozukluğa bağlı olarak gelişen dikkat ve
bellekteki sorunların, gerçek yaşamda daha da karmaşık olan sosyal ipuçlarına
dikkatin yönlendirilebilmesini, yüz ifadelerine dikkatin verilebilmesini bozmuş
olabileceği düşünülmüştür.
Çalışmamız alanyazında KB olan ergenlerin yüz ifadelerinden duyguları
tanıma becerileri ve duygu tanımlama becerilerini etkileyebilecek etmenleri araştıran
çalışmaların sınırlı sayıda olması nedeniyle önemlidir. Çalışmamızın güçlü yanları,
KB grubunun 2 klinisyen tarafından klinik görüşme yapılmasının ardından yarı
yapılandırılmış görüşme tekniği ve pek çok klinik ölçekle değerlendirilerek
belirlenmiş olması; KB grubunda karışıklık yaratabilecek tıbbi ve psikiyatrik eş
hastalanımların dışlanmış olması; yaş, cinsiyet, sosyokültürel açısından seçkisiz
eşleşen, herhangi bir ruhsal hastalığı olmayan populasyondan seçilmiş bir kontrol
grubunun olması; kontrol grubunun da klinik görüşme ve yarı yapılandırılmış
değerlendirmeler sonrası oluşturulması ve örneklemimizin istatistiksel analizi
olanaklı kılacak şekilde yeterli sayıda olmasıdır. Çalışmamızın bazı kısıtlılıkları
bulunmaktadır. Çalışmanın kesitsel nitelikte olması ve örneklemin yalnızca üçüncü
basamak sağlık hizmeti veren bir psikiyatri polikliniğine başvuran hastalardan
oluşması, hasta grubunun çoğunluğunun kız cinsiyetinde olması elde edilen
bulguların KB olan tüm ergenlere genellenmesini güçleştirmektedir. KB‟ye sıklıkla
başka psikiyatrik bozuklukların eşlik etmesi bulguların KB‟ye özgül olarak
yorumlanmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca çalışmamızdaki katılımcıların yaşlarının
12-18 yaş aralığında olması ve duygu tanıma becerileri duyarlılığının yaşa bağlı
olarak artması nedeniyle her iki gruptada duyguları tanımada belirgin düşüklük
görülen duygularla ilgili sonuçların gelişimsel boyutun etkisinden bağımsız olarak
yorumlanmasını
engellemiştir.
İleride
farklı
yaş
aralıklarından
oluşturulan
örneklemlerle ve diğer psikiyatrik bozukluklarla karşılaştırılarak yapılacak izlem
çalışmalarına
gereksinim
bulunmaktadır.
Ayrıca
duyguları
işlemlemedeki
farklılıkları ve zorlukları değerlendirirken, duygu tanıma işlevleri sırasındaki
100
nörobiyolojik
değişikliklerin
fonksiyonel
nörogörüntüleme
yöntemleriyle
değerlendirilmesinin bu konuya bütüncül yaklaşım açısından katkıda bulunacağı
düşünülmüştür.
101
6.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Bu çalışma KB olan ergenler ile herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan
ergenlerin yarı yapılandırılmış klinik görüşmeler ve özbildirim ölçekleri aracılığıyla
KB olan ergenlerde, duygusal, davranışsal, akran ilişkileri ve baş etme
mekanizmaları
açısından
kullandıkları
savunma
düzenekleri,
bağlanmanın
değerlendirildiği, duygusal bilginin bilişsel işlenmesinin klinik olarak ölçüldüğü,
olumsuz ebeveyn ilişkilerinin duyguları tanıma becerisiyle olan ilişkisinin sağlıklı
kontrol grubu ile karşılaştırma yapılarak değerlendirildiği kesitsel bir çalışmadır.
Çalışmada KB‟nin alt-orta sosyoekonomik-sosyokültürel düzeyli ailelerde
daha sık olduğu görülmüştür. Bu sonuç toplumumuzda özellikle kırsal bölgede
yaşayan çoğunlukla kız ergenlerde KB‟nin önemli bir sağlık sorunu olabileceğini
göstermektedir. Daha önceki çalışmaların sonuçlarına benzer şekilde bu çalışmada da
KB olan ergenlerin ailelerinde psikiyatrik hastalık ve Somatoform Bozukluk öyküsü
daha sık belirlenmiştir.
KB olan ergenlerde belirtinin başlamasından önce sıklıkla aile ve arkadaşlar
ile yaşanan ilişki sorunları ve okul ile ilişkili stres etkenleri bildirilmiştir. KB olan
ergenlerin ebeveynlerin kontrol grubu ile karşılaştırıldığında güvensiz bağlanma
özellikleri gösterdikleri, güvensiz bağlanmalardan korkulu bağlanma puanlarının
daha yüksek olduğu, saptanmıştır. Araştırma grubu ile yapılan klinik görüşmeler
sonucunda hastaların belirtiler nedeniyle okula devam etmekte zorlandığı, okul
yönetiminin ve öğretmenlerin hastalık ile ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu ve
durumu uygun ele alamadıkları görülmüştür. Aileler de belirtinin kaygı verici olması
ve okul ile ilişkili zorluklar nedeniyle hastaları günlük yaşama ve okula devam
etmeye yeterince teşvik edememektedir. Çocuk ve ergenlerde KB belirtilerin aile ve
okulda ele alınmasına yönelik toplumun ve eğiticilerin bilinçlendirilmesinin
hastalığın gidişini olumlu yönde etkileyeceği düşünülmektedir.
KB olan ergenlerde en sık psikojenik nöbet alt tipi görülmekte olup başta
somatoform bozukluklar olmak üzere diğer psikiyatrik hastalıklar da yüksek oranda
102
eşlik ettiği görülmüştür. Bu çalışmada KB olan ergenlerin, sağlıklı kontrol grubu ile
karşılaştırıldığında, dikkat, duygusal ve davranışsal alanlarda zorluk yaşadıkları,
olumsuz hissettirmeyen duygularını anlamlandırma becerilerinin yetersiz olduğu
saptanmıştır. Davranışsal, duygusal ve dikkat sorunları nedeniyle güçlük yaşayan KB
olan ergenlerin yaşam olayları ile baş etmekte zorluk yaşadıkları ve ilkel savunma
mekanizmasını
kullandıkları,
dikkat
performanslarının
olumsuz
etkilediği
belirlenmiştir. Bu sonuçlar KB olan ergenlerin çok boyutlu bir bakış açısıyla
değerlendirilmesi gerektiğini, KB olan ergenler ile çalışan klinisyenlerin yalnızca
belirtilere odaklanmak yerine belirtilerle ilişkili olabilecek değişkenleri ele almasının
tedavi sürecine ve hastalığın seyrine katkı sağlayabileceğini düşündürmektedir.
KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre üzüntü, korku, şaşkın ve kızgın yüz
ifadelerini tanımaları açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Nötral
ve mutlu yüz ifadelerini tanıma oranı, KB grubunda kontrol grubundan anlamlı
olarak düşük bulunmuştur. Olumsuz olan ( korku, kızgınlık, üzüntü duyguları
toplamı) duyguları tanıma açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark
saptanmazken; olumsuz olmayan (mutluluk, şaşkınlık, nötral duygu toplamı)
duyguların tanınması KB grubunda anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur
Bu çalışmanın sonucunda gelecekte yapılacak çalışmalar için bazı öneriler
belirlenmiştir:
1. Ülkemizde çocuk ve ergenlerde de görece sık görülen KB‟nin risk etkenlerini
anlamaya yönelik çalışmaların yapılması toplum sağlığı açısından önemlidir.
2. Çocuk ve ergenlerde KB‟de duyguları yüz ifadelerinde tanımasının araştırılması
için daha geniş örneklem grubu ile yapılacak izlem çalışmalarına gereksinim
duyulmaktadır.
3. Çocuk ve ergenlerde KB hastalarında, duyguları tanıma becerisini ve bu beceriye
etkisi olabilecek etmenleri değerlendiren araştırmaların yapılması yazın bilgisine
ek katkı sağlayacaktır.
4. Gelecekteki çalışmalarda kontrol grubu olarak farklı psikiyatrik hastalıkları olan
ergenlerin alınması bulguların KB için özgüllüğünü arttıracaktır.
103
7.
1.
KAYNAKLAR
Aamir S, Jahangir SF, Farooq S (2009) Family functioning among depressive
and dissociative (conversion) patients. J Coll Physicians Surg Pak 19(5): 300303.
2.
Adaklı S (2013) Otizm Tanısı Almış ve Almamış Kişilerde Duygu İfadelerine
İlişkin Çalışma Belleği ve Duygu İfadelerinin Anlamlandırılması. Hacettepe
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü
Psikoloji
Anabilim
Dalı,
yayınlanmamış uzmanlık tezi, Ankara
3.
Ahmetoğlu E (2009) Sosyal Gelişim. Erken Çocukluk Gelişimi ve Eğitimi
(Ed: Y. Fazlıoğlu), İstanbul, Kriter Yayınları,. s: 39-62.
4.
Ainsworth MDS (1989) Attachments beyond infancy. Am Psychol 44: 709716.
5.
Akdemir D, Uzun Ö, Topçu M, Pehlivanturk Özsungur B (2013) Healthrelated quality of life in adolescents with psychogenic non-epileptic seizures.
Epilepsy Behav. 29(3):516-520
6.
Albertini RS, Phillips KA (1999) Thirty-three cases of body dysmorphic
disorder in children and adolescents. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 38:
453–459.
7.
Alkın T, Tunca Z (1997) Konversiyon bozukluğu. Psikiyatri Temel Kitabı
içinde, C Güleç, E Köroğlu (ed). Ankara: Hekimler Yayın Birliği s: 537-545.
8.
Alper K, Devinsky O, Perrine K (1995) Psychiatric classification of
nonconversion nonepileptic seizures. Arc Neurol 52: 119-120.
9.
American Psychiatric Association. (1980) Diagnostic and Statistical Manual
of Mental Disorders 3rd ed. (DSM-III). APA Washington DC.
10.
American Psychiatric Association. (1987) Diagnostic and Statistical Manual
of Mental Disorders 3rd ed. rev. DSM–III–R. APA Washington DC.
11.
American Psychiatric Association. (1994) Diagnostic and Statistical Manual
of Mental Disorders 4th ed. DSM–IV APA Washington DC.
104
12.
Amerikan Psikiyatri Birliği (2000) Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve
Sınıflandırılması Elkitabı, Yeniden Gözden Geçirilmiş Dördüncü Baskı
(DSM-IV-TR) (Çev. ed E Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği Ankara 2001.
13.
American Psychiatric Association (2013),.Highlights of Changes from DSMIV-TR to DSM-5. APA, Washington, DC.
14.
Andreasan NC (1987) The Comprehensive Assessment of Symptoms and
History (CASH). Iowa City: The University of Iowa Press (Çev: Tiryaki A).
15.
Andrews G, Singh M, Bond M (1993) The Defense Style Questionnaire. J
Nerv Ment Dis. 181:246-256.
16.
Ani C, Reading R, Lynn R ve ark. (2013) Incidence and 12-month outcome of
non-transient childhood conversion disorder in the U.K. and Ireland. Br J
Psychiatry 202:413-418.
17.
Arain AM, Hamadani AM, Islam S, ve ark. (2007) Predictors of early seizure
remission after diagnosis of psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsy and
Behavior 11(3): 409–412
18.
Araujo K, Rysy E, Steiner H (1999) Adolescent Defense Style and Life
Stressors. Child Psychiatry Hum Dev 30: 19-28
19.
Aras Ş, Ünlü G, Varol TF (2007) Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniğine
başvuran hastalarda belirtiler, tanılar ve tanıya yönelik incelemeler. Klinik
Psikiyatri Dergisi 10: 28-37.
20.
Arısoy Ö (2004) Psikiyatrik Genetik. Düşünen Adam 17:109-125.
21.
Armsden GC, Greenberg MT (1987) The Inventory of Parent and Peer
Attachment: Individual differences and their relationship to psychological
well-being in adolescence. J Youth Adolesc 16: 427-451.
22.
Arslan Ü (2012) “Okul Öncesi Eğitimde Temel Becerilerin ve Sosyal
Davranışların Kazandırılması”, Okul Öncesi Eğitime Giriş. (Ed. Gelengül
Haktanır). 6. Baskı. Ankara, Anı Yayıncılık.
105
23.
Atmaca M, Aydın A, Tezcan E (2006) Volumetric investigation of brain
regions in patients with conversion disorder. Prog Neuropsychopharmacol
Biol Psychiatry. 30: 708-713.
24.
Avbersek A, Sisodiya S (2010) Does the primary literature provide support for
clinical signs used to distinguish psychogenic nonepileptic seizures from
epileptic seizures? J Neurol Neorosurg Psychiatry. 81: 719-725.
25.
Avcı A, Aslan H (1995) Çocuklarda obsesif kompulsif bozukluk ve
konversiyon bozukluğu: Karşılaştırmalı bir klinik çalışma. Türk Psikiyatri
Dergisi 6: 49-53.
26.
Azar NJ, Abou-Khalil BW (2008) Considerations in the choice of an
antiepileptic drug in the treatment of epilepsy. Semin Neurol 28: 305-316.
27.
Bankier B, Aigner M, Bach M (2001) Alexithymia in DSM-IV disorder
comparative evaluation of somatoform disorder, panic disorder, obsessive–
compulsive disorder, and depression. Psychosomatics. 42: 235–240.
28.
Bak M (2011) Çocuk Gelişimi. İstanbul, Cinius Yayınları.
29.
Bakvis P, Roelofs K, Kuyk J ve ark. (2009) Trauma, stress, and preconscious
threat processing in patients with psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsia
50: 1001-1011
30.
Barach PM (1997) Personality disorder as an attachment disorder. Diss: Prog
Dissoc Dis 4(3): 117-123.
31.
Baran G (2009) Duygusal Gelişim. Erken Çocukluk Gelişimi ve Eğitimi (Ed:
Y. Fazlıoğlu), İstanbul, Kriter Yayınları. s: 101-117.
32.
Barris MC, Kaufman DI, Barberio D (1992) Visual impairment in hysteria.
Doc Ophthalmol. 82:369-382.
33.
Baron-Cohen S, Jollife T, Martimore C ve ark. (1997). Another advanced test
of theory of mind: evidence from very high functioning adults with autism or
Asperger syndrome. J Child Psychol Psychiatry 38: 813-822.
106
34.
Barth JM, Archibald A (2003) “The Relation Between Emotion Production
Behavior and Preschool Social Behavior: in The Eye of The Beholder”. Social
Dev 12: 67-90.
35.
Baumgartner E, Strayer FF (2008) Beyond flight or fight: Developmental
changes in young children‟s coping with peer conflict. Acta Ethologica 11: 1625.
36.
Beaudry O, Roy-Charland A, Perron M ve ark. (2013) Featural processing in
recognition of emotional facial expressions. Cognition and Emotion, http://dx.
doi. org/10.1080/02699931.2013.833500
37.
Bhatia MS, Vaid L (2000) Hysterical aphonia--an analysis of 25 cases. Indian
J Med. 54(8):335-338.
38.
Bhatia MS, Sapra S (2005) Pseudoseizures in children: a profile of 50 cases.
Clin Pediatr.44:617-621.
39.
Birmes P, Hazane F, Calahan S ve ark. (1999) Defense mechanisms and the
prediction of PTSD. Encephale.25(5):443-449.
40.
Blaya C, Dornelles M, Blaya R ve ark. (2006) Do defense mechanisms vary
according to the psychiatric disorder? Rev Bras Psiquiatr. 28:179-183.
41.
Bloom KC (1995) The development of attachment behaviors in pregnant
adolecents. Nurs Res 44 : 284-289.
42.
Bodde NMG, Janssen AMAJ, Theuns C ve ark. (2007) Factors involved in the
long-term prognosis of psychogenic nonepileptic seizures. J Psychosom Res
62: 545-551.
43.
Bohman H, Jonsson U, von Knorring AL ve ark. (2010) Somatic symptoms as
a marker for severity in adolescent depression. Acta Paediatr 99: 1724-30.
44.
Bond M, Gardner ST, Christian J (1983) Empirical study of self-rated defense
styles. Arch Gen Psychiatry 40: 333-338.
45.
Bowlby J (1988) A secure base. Clinical applications of attachment theory.
London: Routledge.
107
46.
Bowman ES, Markand ON (1996) Psychodynamics and psychiatric diagnoses
of pseudoseizure subjects. Am J Psychiatry. 153(1):57-63.
47.
Brenner (1974) An elementary Texbook of Psychoanalysıs (Rev. ed.) Çev ed.
Savaşır I, Savaşır Y (1993) Psikanalizin Temelleri, Ankara: Hekimler Yayın
Birliği, s: 60-103.
48.
Brown RJ, Schrag A, Trimble MR (2005) Dissociation, childhood
interpersonal trauma, and family functioning in patients with somatization
disorder. Am. J psychiatry 162: 899-905
49.
Buchanan N, Snars J (1993) Pseudoseizures (non-epileptic attack disorders)clinical management and outcome in 50 patients. Seizure 2: 141-146.
50.
Buck R (1994) Social and Emotional Functions in Facial Expression and
Communication: The Readout Hypothesis. Biol Psychol 38: 95-115.
51.
Bullock M, Russel J (1984) Preschool Children's interpretation of facial
expression of emotion. Int J Behav Dev 7: 193-214.
52.
Bulut I (1990) Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) Elkitabı. Ankara, Özgüzeliş
Matbaası.
53.
Campo JV, Fritsch SL (1994) Somatization in children and adolescents. J Am
Acad Child Adolesc Psychiatry 33:1223 -1235.
54.
Campos JJ, Campos RG, Barrett KC (1989) Emergent themes in the study of
emotional development and emotion regulation. Dev Psychol 25: 394-402.
55.
Camras LA (1980) Children‟s understanding of facial expressions used during
conflict encounters. Child Dev 51: 879-885.
56.
Caron RF, Caron AJ, Myers RS (1982) Abstraction of ınvariant face
expressions in ınfancy. Child Dev 53: 1008–1015.
57.
Ciechanowski PS, Walker EA, Katon WJ ve ark. (2002) Attachment theory: A
model for health care utilization and somatization. Psychosom Med 64: 660–
667.
108
58.
Chen DK, Izadyar S (2010) Characteristics of psychogenic nonepileptic events
among veterans with posttraumatic stress disorder: An association of
semiology with the nature of trauma. Epilepsy Behav 17:188-192.
59.
Chrousos GP (2009) Stress and disorders of the stress system. Nature Reviews
Endocrinology 5: 374-381.
60.
Clark AJ (1991) The identification and modification of defense mechanisms
in counseling. J Couns Dev 69: 231-236.
61.
Craig TKJ, Bialas I, Hodson S ve ark. (2004) Intergenerational transmission of
somatization behavior: 2. Observations of joint attention and bids for attention.
Psychol Med 34: 199–209.
62.
Crick NR, Dodge KA (1994) A review and reformulation of social
information processing mechanisms in children‟s social adjustment. Psychol
Bull 33: 74-101.
63.
Çelik E, Tugrul B, Yalçın S (2002) Four-six aged preschool children's
perception of themselves their teachers and parents wıth emotıonal facial
expressıons. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 22: 29-39.
64.
Cohen Kadosh K, Johnson MH, Henson RNA ve ark. (2013) Differential facenetwork adaptation in children, adolescents and adults. Neuroimage 69: 11–
20.
65.
Davidson RJ, Jackson DC, Kalin NH (2000) Emotion, plasticity, context, and
regulation: perspectives from affective neuroscience. Psychol Bull 126: 890909.
66.
Demir S, Çelikel ÇF, Taycan ES ve ark. (2013) Konversiyon Bozukluğunda
Nöropsikolojik Değerlendirme. Türk Psikiyatri Dergisi 24(2): 75-83.
67.
Denham SA, Bassett Hamada H, Way E ve ark. (2012) Preschoolers‟ Emotion
Knowledge: Self-Regulatory Foundations, and Predictions of Early School
Success. Cognition and Emotion 26: 667-679.
68.
Desai P, Talwar D (1992) Non-epileptic events in normal and neurologically
handicapped children: a video-EEG study. Pediatric Neurol 8: 127–129.
109
69.
Downs A, Strand P (2008) Effectiveness of emotion recognition training for
young children with developmental delays. J Early Intensive Behav
Intervention 5(1): 75-89.
70.
Dunn J, Hughes C (1998) Young Children‟s Understanding of Emotions
Within Close Relationships. Cognition and Emotion 12: 171–190.
71.
Durrant J, Rickards H, Cavanna AE (2011) Prognosis and outcome predictors
in psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsy Curr 3: 198-200.
72.
Dworetzky BA, Strahonja-Packard A, Shanahan CW ve ark. (2005)
Characteristics of male veterans with psychogenic nonepileptic seizures.
Epilepsia 46: 1418-1422.
73.
Eisenberg N, Fabes RA, Mıller PA ve ark. (1990) Preschoolers‟ vicarious
emotional responding and their situational and dispositional prosocial
behavior. Merrill-Palmer Quarterly 36: 507–528.
74.
El-Khatib HE, Dickey TO (1995) Sertraline for body dysmorphic disorder. J
Am Acad Child Adolesc Psychiatry 34: 1404–1405.
75.
Eminson DM (2007) Medically unexplained symptoms in children and
adolescents. Clinical Psychology Review 27(7): 855-871.
76.
Ercan ES, Varan A,Veznedaroğlu B (2003) Associated features of conversion
disorder in Turkish adolescents. Ped Int 45: 150-155.
77.
Evren C, Sar V ve Dalbudak E (2008) Temperament, character, and
dissociation among detoxified male inpatients with alcohol dependency. J Clin
Psychol 64: 717-27
78.
Fargo JD, Schefft BK, Szaflarski JP ve ark. (2004) Accuracy of self-reported
neuropsychological functioning in individuals with epileptic or psychogenic
nonepileptic seizures. Epilepsy Behav 5: 143–150.
79.
Field TM, Woodson RW, Cohen D ve ark. (1983) Discriminition and imitation
of facial expressions by term and preterm neonates. Infant Behav Dev 6: 485489.
110
80.
Felleman ES, Barden RC, Carison CR ve ark. (1983) Children's and adult's
recognition of spontaneous and posed emotional expressions in young
children. Dev Psychol 19: 405-413.
81.
Ford CV,
Folks
DG
(1985) Conversion
disorders: An overview.
Psychosomatic 26: 371-383.
82.
Fritz GK, Campo JV (2002) Somatoform disorders. In Child and
Adolescent
Psychiatry:
A
Comprehensive
Textbook.
3rd
ed.
-.
Philadelphia, PA: Lippincott Williams and Wilkins.
83.
Gabbard GO (2005) Psychodynamic psychiatry in clinical practice.
Washington DC. American Psychiatric Press.
84.
Gander MJ, Gardıner HW (2010) Çocuk ve Ergen Gelişimi. (Çev: Dönmez A,
Çelen HN, Onur B) 7. Baskı. Ankara: İmge Kitabevi.
85.
Gandevia SC (1987) Assessment of hemidiaphragmatic “paralysis”. The Am
Rev Respirat Dis 135: 1214-1215.
86.
Garber J, Zeman J, Walker LS (1990) Recurrent abdominal pain in children:
psychiatric diagnoses and parental psychopathology. J Am Acad Child
Adolesc Psychiatry 29: 648-56.
87.
Garner PW, Waajıd B (2012) Emotion knowledge and self-regulation as
predictors of preschoolers‟ cognitive ability, classroom behavior, and social
competence. J Psychoeducational Assessment 30: 330-343.
88.
Garralda ME (1992) A selective review of child psychiatric syndromes with a
somatic presentation. J Psychiatry 161: 759-773.
89.
Grattan-Smith P, Fairley M, Procopis P (1988) Clinical features of conversion
disorder. Arch Dis Child 63: 408-414.
90.
Goodman R (1997) The Strengths and Difficulties Questionnaire: A Research
Note. J Child Psychol Psychiatry 38: 581-586.
91.
Goodyer IM (1981) Hysterical conversion reactions in childhood. J Child
Psychol Psychiatry 22: 179-188.
92.
Goodyer IM, Taylor DC(1985) Hysteria. Arch Dis Child 60: 680-681.
111
93.
Gökler B, Ünal F, Pehlivantürk B, Kültür EÇ, Akdemir D, Taner Y (2004)
Reliability and Validity of Schedule for Affective Disorders and
Schizophrenia for School Age Children-Present and Lifetime Version-Turkish
Version (K-SADS-PL-T) türk j child adolesc ment health 11(3): 109-116
94.
Griffin DW, Bartholomew K (1994) The metaphysics of measurement: The
case of adult attachment. In K. Bartholomew and D. Perlman (Eds.),
Attachment processes in adulthood: Advances in personal relationships.
London: Jessica Kingsley Publishers 5: 17-52.
95.
Gupta V, Singh A, Upadhyay S ve ark. (2011) Clinical profile of somatoform
disorders in children. Indian J Pediatr 78: 283-286.
96.
Gülseren Ş, Özmen E, Önal C (1993) Konversiyon bozukluklu hastalarda
belirti dağılımı ve sosyodemografik özellikler. İzmir Devlet Hastanesi Tıp
Dergisi 31: 373-377.
97.
Günaydın G, Selçuk E, Sümer N. (2005) Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma
Envanteri Kısa Formunun psikometrik açıdan değerlendirilmesi. Türk
Psikoloji Yazıları 8: 13-23.
98.
Güvenir T, Özbek A, Baykara B ve ark. (2008) Güçler ve Güçlükler Anketinin
Türkçe uyarlamasının psikometrik özellikleri. Turk J Child Adolesc Ment
Health 15: 65-74.
99.
Haavisto A, Sourander A, Multimaki P (2004) Factors associated with
depressive symptoms among 18-year-old boys: A prospective 10-year followup study. J Affect Disord 83: 143-54.
100. Hall-Patch L, Brown R, House A ve ark. (2010) Acceptability and
effectiveness of a strategy for the communication of the diagnosis of
psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsia 51: 70-78.
101. Harrigan JA (1984) The Effects of Task Order on Children‟s Identification of
Facial Expressions. Motiv Emot 8: 157–169.
112
102. Hesapçıoğlu ST, Aktepe E, Göker Z ve ark. (2010) Konversiyon bozukluğu
tanısı konan çocuk ve ergenlerin sosyodemografik, klinik özellikleri ve eş
tanıları. Yeni Sempozyum Dergisi 48(3).
103. Hoglend P, Perry JC (1998) Defensive functioning predicts improvement in
major depressive episodes. J Nerv Ment Dis 186: 238-243.
104. Hollifield M (2005) Somatoform Bozukluklar. Kaplan ve Sadock‟s 2007
Comprehensive Textbook of Psychiatry, 8. Baskı, BJ Sadock, VA Sadock
(Ed), (Çev. H Aydın, A Bozkurt) 1. Basım, Ankara, 2007.
105. Hollifield M, Hewage C, Gunawardena C ve ark. (2008) Symptoms and
coping in Sri Lanka 20-21 months after the 2004 tsunami. Br J Psychiatry 192:
39-44.
106. Hotopf M, Chidgey J, Addington-Hall J ve ark. (2002) Depression in
advanced disease: a systematic review Part 1. Prevalence and case finding.
Palliat Med 16: 81-97.
107. Hovorka J, Nezada T, Herman E (2007) Psychogenic nonepileptic seizures,
prospective clinical experience: diagnosis, clinical features, risk factors,
psychiatric comorbidity, treatment outcome. Epileptic Disord 9: 52-58.
108. Işık E (1996) Nevrozlar, Kent Matbaası Ankara.
109. Izard C, Fıne S, Schultz D ve ark. (2001) Emotion knowledge as a predictor of
social behavior and academic competence in children at risk. Psychological
Science 12: 18-23.
110. Jans T, Schneck-Seif S, Jans T ve ark. (2008) Long-term outcome and
prognosis of dissociative disorder with onset in childhood or adolescence.
Child Adolesc Psychiatry Ment Health 2(1): 19.
111. Joormann J, Talbot L, Gotlib IH (2007) Biased processing of emotional
information in girls at risk for depression. J Abnorm Psychol 116:135-43.
112. Kaji R (2001) Basal ganglia as a sensory gating devise for motor control. J
Med Inv 48: 142-146.
113
113. Kaplan HI, Sadock BJ, Grebb JA (1994)
Attention-deficit disorders. In:
Kaplan and Sadock‟s Synopsis of Psychiatry, 7th ed. Baltimore. MD:
Williams & Wilkins, 1063–1068.
114. Kaplan HI, Sadock BJ (2012) Comprehensive Textbook of Psychiatry Wolters
Kluwer Health Baltimore MD: Williams & Wilkins.
115. Kaufman J, Birmaher B, Brent D ve ark. (1997) Schedule for Affective
Disorders and Schizophrenia for school-age childrenpresent and lifetime
version (K-SADS-PL): Initial reliability and validity data. J Am Acad Child
Adoles Psychiatry 36: 980-988.
116. Kaygısız A, Alkın T (1999) Konversiyon bozukluğundaki ruhsal bozukluk
eştanılarının sosyodemografik değişkenlerle ilişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi
10: 40-49.
117. Kent GP, Schefft BK, Howe SR ve ark. (2006). The effects of duration of
intractable epilepsy on memory function. Epilepsy and Behaviour 9: 469–477.
118. Kerimoğlu E, Yalın A (1992) Obsessive-compulsive disorder and hysteria
(conversion reaction) in children. J Ankara Medical School 14: 11-18.
119. Kernberg OF (1990) Hysterical and hystrionic personality disorders
psychiatry. Mitchels R. (Ed.) Lippincott Company.
120. Kessels RP, Montagne B, Hendriks AW ve ark (2014) Assessment of
perception of morphed facial expressions using the Emotion Recognition
Task: normative data from healthy participants aged 8-75. J Neuropsychol.
8(1): 75-93.
121. Kim WJ (1991) Psychiatric Aspects of Epileptic Children and Adolescents J
Am Acad Child Adolesc Psychiatry 30: 874–886.
122. Kipper L, Blaya C, Teruchkin B ve ark. (2004) Brazilian patients with panic
disorder: the use of defense mechanisms and their association with severity. J
Nerv Ment Dis 192: 58-64.
123. Kowal A, Pritchard D (1990) Psychological characteristics of children who
suffer from headache: a research note J Child Psychol Psychiatry 31: 637-649.
114
124. Kozlowska K (2009) Attachment Relationships Shape Pain-Signaling
Behavior. J Pain 10: 1020-1028
125. Kozlowska K. (2001). Good Children Presenting with Conversion Disorder.
Clinical Child Psychology and Psychiatry 6(4): 575-591.
126. Kozlowska K. (2003). Good children with conversion disorder: Breaking the
silence. Clinical Child Psychology and Psychiatry 8(1): 73-90.
127. Kozlowska K (2007) The developmental origins of conversion disorders. Clin
Child Psycholo Psychi 12: 487-511.
128. Kozlowska K (2012) Emotion Processing in Children With Conversion
Disorders: A Developmental And Relational perspective Discipline of
Psychiatry University of Sydney, Medical School PhD Thesis
129. Kozlowska K, Palmer MD, Brown KJ (2013) Specific Biases for Identifying
Facial Expression of Emotion in Children and Adolescents with Conversion
Disorders. Psychosom Med 75(3): 272-280.
130. Kozlowska K, Williams LM (2009) Self-protective organization in children
with conversion and somatoform disorders. J Psychosom Res 67: 223–233.
131. Kriechman AM (1987) Siblings with somatoform disorders in childhood and
adolescence. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 26: 226-231.
132. Kring AM, Bachorowski JA (1999) Emotions and Psychopathology.
Cognition and Emotion 13: 575-599.
133. Kumar DR, Aslinia F, Yale SH ve ark. (2011) Jean-Martin Charcot: the father
of neurology. Clin Med Res 9(1): 46-9.
134. Kumru A (2002) Prosocial behavior within the family context and its
correlates among turkish early adolescents. Unpublished doctoral dissertation
Nebraska University Nebraska.
135. Laura AT (2007) Development of emotional facial recognition in late
childhood and adolescence. Dev Sci 10: 547–558.
115
136. Larsson B, Sund AM (2007) Emotional/behavioural, social correlates and
one-year predictors of frequent pains among early adolescents: influences of
pain characteristics. Eur J Pain 11: 57-65.
137. Lempert T, Schmidt D (1990) Natural history and outcome of psychogenic
seizures: a clinical study in 50 patients. J Neur 237(1): 35-38.
138. Liakopoulou-Kairis M, Alifieraki T, Protagora D ve ark. (2002) Recurrent
abdominal pain and headache: Psychopathology, life events and family
functioning. Eur Child Adolesc Psychiatry 11: 115-122.
139.
Lipowski ZJ (1988) Somatization: The concept and its clinical application.
Am J Psychiatry 145: 1358-1368.
140. Livingston R (1993) Children of people with somatization disorder. J Am
Acad Child Adolesc Psychiatry 32: 536-44.
141. Mace CJ (1992) Hysterical conversion. I: A history. Br J Psychiatry 161: 369377.
142. Mackay S, Pırcell SD (1995) Somatoform &Dissociative Disorders. Rewiev
General Psychiatry, Goldman HH (Ed.), Appleton ve Lange New York s. 282301.
143. Magali B, Margot JT (2006) The Development of emotional face processing
during childhood. Dev Sci 9: 207–220.
144. Mai FM, Mersky H (1981) Briquets concept of hysteria: an historical
perspective. Can J Psychiatry 26: 57-63.
145. Main M, Goldwyn R (1995). Interview-based adult attachment classifications:
Related to infant-mother and infant-father attachment. Dev Psychol 19: 227239
146. Malatesta C, lzard C (1984) The Ontogenesis of Human Social Signals: from
Biological Imperative to Symbol Utilization. In N. Fox and R. Davidson
(Eds.), The Psychobiology of Affective Development s:161-206.
116
147. Malhi P, Singhi P (2002) Clinical characteristics [correction of characterstics]
and outcome of children and adolescents with conversion disorder. Indian
Pediatr 39(8): 747-52.
148. Marinus H (1995) Adult attachment representations, parental responsiveness,
and infant attahment: a meta-analysis on the predictive validity ofthe adult
attachment interview Psycoh Bull 117: 387-403
149. Marshall JC, Halligan PW, Fink GR ve ark. (1997) The funchional anatomy of
a hysterical paralysis. Cognition 64:B1-8
150. Meierkord H, Will B, Fish D, Shorvon S (1991) The clinical features and
prognosis of pseudoseizures diagnosed using video-EEG telemetry. Neurology
42: 1643-1646.
151. Michalson L ve Lewis M (1985). What Do Children Know About Emotions
and When Do They Know lt? In M.Lewis ve C.Saarni (Eds.), The
Socialization of Emotions New York: Plenum Press s: 117-139.
152. Nelson CA (1987) The Recognition of facial expressions in the first two years
of life: mechanisms of development. Child Dev 58: 889–909.
153. Nemzer ED (1991) Somatoform Disorders. Child and Adolescent Psychiatry
içinde, Lewis M(ed) Williams and Wilkins, Baltimore, s: 697-707.
154. Özen Ş, Özbulut Ö, Altındağ A (2000) Acil serviste konversiyon bozukluğu
tanısı konan hastaların sosyodemografik özellikleri, stres faktörleri, I. ve II.
eksen eştanılar. Türkiye‟de Psikiyatri 2: 87-96.
155. Özenli Y, Yoldaşcan E, Topal K ve ark. (2009) Türkiye‟de bir eğitim
fakültesinde somatizasyon bozukluğu yaygınlığı ve ilişkili risk etkenlerinin
araştırılması. Anadolu Psikiyatri Dergisi 10: 131-136.
156. Öztürk MO, Uluşahin A (2008) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları Cilt 1, Nobel Tıp
Kitabevleri, Ankara.
157. Pehlivantürk B (1997) Çocuk ve gençlerde somatoform bozukluklar: Klinik
değişkenler, depresyon ve anksiyete birlikteliği. Tıpta Uzmanlık Tez
117
Çalışması Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı Ankara.
158. Pehlivantürk B (2008) Somatoform Bozukluklar. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi
Temel Kitabi, Çuhadaroglu F, Pehlivantürk B ve ark. (Ed.), Hekimler Yayin
Birligi Ankara.
159. Pehlivantürk B, Ünal F (2008) Cultural and Clinical Aspects of Conversion
Disorder with Special Reference To Turkish Children and Adolescents. In:
Garralda ME, Raynoud JP (eds). Culture And Conflict In Child And
Adolescent Mental Health. IACAPAP Book Series, Jason Aronson, Rowman
& Littlefield Publishers, Inc. Maryland; s:133-156
160. Pehlivantürk B, Ünal F (2000) Conversion disorder in children and
adolescents: clinical features and comorbidity with depressive and anxiety
disorders. Turk J Pediatr 42: 132-137.
161. Pehlivantürk B, Ünal F (2002) Conversion disorder in children and
adolescents: a 4-year follow-up study. J Psychosom Res 52: 187-191.
162. Phillips KA, McElroy SL, Keck PE (1993): Body dysmorphic disorder: 30
cases of imagined ugliness. Am J Psychiatry 150: 302–308.
163. Pollak SD, Cicchetti D, Hornung K ve ark. (2000) Recognizing emotion in
faces: developmental effects of child abuse and neglect. DevPsychol
36:679Y88
164. Pollak SD, Sinha P (2002) Effects of early experience on children‟s
recognition of facial displays of emotion. Dev Psychol 38:784Y91.
165. Putnam F 1992 “Conversion symptoms.” In Movement Disorders in
Neurology and Neuropsychiatry. Joseph A, Young R (ed.) Boston: Blackwell
Scientific Publications, s: 430–437.
166. Raja SN, McGee R, Stanton WR (1992) Perceived attachments to parents and
peers and psychological well-being in adolescence. J Youth Adolesc 21: 471485.
118
167. Rask CU, Olsen E, Elberling H ve ark. (2009) Functional somatic symptoms
and associated impairment in 5–7-year-old children: The Copenhagen child
cohort 2000. Eur J Epidemiol 24: 625-634.
168. Reuber M, Pukrop R, Bauer J ve ark. (2003) Outcome in psychogenic
nonepileptic seizures: 1 to 10-year follow-up in 164 patients. Ann Neurol 53:
305–311
169. Richardson C, Bowers D, Bauer R, Heilman K, Leonard C. M (2000)
Digitizing the moving face during dynamic displays of emotion.
Neuropsychologia 38: 1028-1039.
170. Robinson JO, Alvarez JH, Dodge JA (1990) Life events and family history in
children with recurrent abdominal pain. J Psychosom Res, 34: 171-181.
171. Roelofs J, Verbaak M, Keijser S (2005) Psychometric properties of a such
version of the maslach burnout inventory general survey. Stress and Health 21:
17-25.
172. Sadock BJ, Sadock VA (2007) Synopsis of Psychiatry. Lippincott Williams
and Wilkins USA.
173. Sağduyu A, Rezaki M, Kaplan I ve ark. (1997) Sağlık ocağına başvuran
hastalarda disosiyatif belirtiler. Türk Psikiyatri Dergisi 8: 161-169.
174. Sağduyu A (1994) Somatizasyon nedir? Türk Psikiyatri Dergisi 5: 257-264.
175. Saygı S, Katz A, Marks D.A ve ark. (1992) Frontal lob partial seizures and
psychogenic seizures. Neurology 42: 1274-1277.
176. Serrano JM, Iglesias J, Loeches A (1992) Visual discrimination and
recognition of facial expressions of anger, fear, and surprise in 4- to 6-monthold infants. Dev Psychol 25: 411–425
177. Schulte IE, Petermann F (2011) Somatoform disorders: thirty years debate
about criteria. What about children and adolescents? J Psychosom Res 70:
218–228.
178. Scott S, Russell N (1999) Attachment and Interpersonal Communication in
Somatization. Psychosomatics 40: 34–43.
119
179. Smith ML, Cottrell GW, Gosselin F ve ark. (2005) Transmitting and decoding
facial expressions. Psychological Science 16: 184-189.
180. Spence S, Crimlisk H, Cope H ve ark. (2000) Discrete neuropsychological
correlates in prefrontal cortex during hysterical and feigned disorder of
movement. Lancet 355: 1243-1244.
181. Spinhoven P, Kooiman CG (1997) Defense style in depressed and anxious
psychiatric outpatients: An explorative study. J Nerv Mental Disease 185: 87–
94.
182. Srinath S, Bharat S, Gırımajı S ve ark. (1993) Characteristics of a child
inpatient population with hysteria in India. J Am Acad Child Adolesc
Psychiatry 32: 822–825.
183. Steiner H (1992) Repressive adaptation and family environment. Acta
Paedopsychiatrica 55: 121-125.
184. Steinhausen HC, Aster M, Pfeiffer E ve ark. (1989) Comparative studies of
conversion disorders in childhood and adolescence. J Child Psychol Psychiatry
30: 615-621.
185. Stern JA, Baldinger AC (1983) Hemispheric differences in preferred modes of
information processing and the aging process. Int J Neurosci 18: 97-105.
186. Stuart S, Noyes R (1999) Attachment and interpersonal communication
insomatization. Psychosomatics 40(1): 34-43.
187. Subic-Wrana C, Beutel M.E, Knebel A, ve ark. (2010). Theory of mind and
emotional awareness deficits in patients with somatoform disorders.
Psychosomatic Med 72: 404-411.
188. Subic-Wrana C, Bruder S, Thomas W ve ark. (2005). Emotional awareness
deficits in inpatients of a psychosomatic ward: A comparison of two different
measures of alexithymia. Psychosomatic Med 67: 483-489.
189. Sümer N, Güngör D (1999) Yetişkin Bağlanma Stilleri Ölçeklerinin Türk
Örneklemi Üzerinde Psikometrik Değerlendirmesi ve Kültürlerarası Bir
Karşılaştırma. Türk Psikoloji Dergisi 14(43): 71-106.
120
190. Tezcan B. Obez bireylerde benlik saygısı, beden algısı ve travmatik geçmiş
yaşantılar (Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir
Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uzmanlık Tezi), İstanbul,-2009.
191. Torgersen S (1986) Genetics of somatoform disorders. Arch Gen Psychiatry
43: 502-505.
192. Tremblay C, Kirouac G, Dore FY (1987) The Recognition of Adults‟ and
Children‟s Facial Expressions of Emotions. J Psychol 121: 341–350.
193. Tuğrul C (1999) Duygusal Zeka Klinik Psikiyatri 1: 12-20.
194. Tükel R. Şahin S (2011) İlkel Savunma Düzenekleri, Psikanalitik
Psikoterapiler, Temel Kavramlar, Kuramlar ve Yöntemler Edi: Köşkdere AA.
Türkiye Psikiyatri Derneği Yayını.
195. Uğuz S, Toros F (2003) Konversiyon bozukluğunda sosyodemografik ve
klinik özellikler. Türk Psikiyatri Dergisi 14: 51-58.
196. Uzun Ö (2013), Psikojenik Nöbet Tipinde Konversiyon Bozukluğu Olan
Ergenlerde Çocukluk Çağı Travmaları, Bağlanma ve Aleksitimi (Hacettepe
Üniversitesi Uzmanlık Tezi ) Ankara, 64-66.
197. Uzun Ö, Akdemir D, Özsungur B, Topçu M (2014) Childhood traumas,
attachment and alexithymia in adolescents with psychogenic nonepileptic
seizure type of conversion disorder Adolescent Psychiatry 4(1):52.
198. Waller E, Scheidt CE, Hartmann A (2004) Attachment representation and
illness behavior in somatoform disorders. J Nerv Ment Dis 192: 200–209.
199. Wilmshurst L (2005) Essentials of Child Psychopathology. Hoboken, NJ,
USA: John Wiley&Sons Inc.
200. Williams D, Ford B, Fahn S (1995) Phenomenology and psychopathology
related to psychogenic movement disorders. Adv. Neurol. 65: 231–257.
201. Woodbury MM, DeMaso DR, Goldman SJ (1992) An integrated medical and
psychiatric approach to conversion symptoms in a fouryear-old. J Am Acad
Child Adolesc Psychiatry 31(6): 1095-1097.
121
202. Wyllie E, Glazer JP, Benbadis S ve ark. (1999) Psychiatric features of children
and adolescents with pseudoseizures. Arch Pediatr Adolesc Med 153:244-248.
203. Von Giesen HJ, Schlaug G, Steinmetz H ve ark. (1994) Cerebral network
underlying unilateral motor neglect: evidence from positron emission
tomography. J Neurological Sciences 125: 29–38.
204. Volkmar FR, Poll J, Lewis M (1984) Conversion reactions in childhood and
adolescence. J Am Acad Child Psychiatry 23(4): 424-430.
205. Vuilleumier P, Chicherio C, Assal
F ve ark.
(2001) Functional
neuroanatomical correlates of hysterical sensorimotor loss. Brain: A J Neurol
124: 1077-1090.
206. Yalom ID, Steiner H (2008) Ergen Terapisi. Çev: Y Özkardeşler Şallı,
İstanbul Prestij Yayınları.
207. Yayla S. (2011) Konversiyon bozukluğu tanılı hastalarda psikiyatrik
komorbidite ve dissosiyatif belirtilerin yaygınlığı. Şişli Etfal Eğitim ve
Araştırma Hastanesi. Uzmanlık tezi (Danışman: Doç. Dr. K. Oğuz
Karamustafalıoğlu).
208. Yıldırım A, Şimşek H (2006) Sosyal
Bilimlerde Nitel Araştırma
Yöntemleri.,(6. Baskı). Ankara: Şekçin Yayınları.
209. Yılmaz N, Gençöz T, Ak M (2007) Savunma Biçimleri Testi‟nin Psikometrik
Özellikleri: Güvenilirlik ve Geçerlik Çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi 18(3):
244-253.
210. Yuan Y, Zhan X, Wu A (2002) Defense mechanisms in comorbid anxiety and
depression. Chinese Ment Health 16: 86-88.
211. Zahn-Waxler C, Radke-Yarrow M (1990) The Origins of Empathic Concern
Motivation and Emotion 14: 107–130.
212. Zembat
R,
Unutkan
R
(2001)
Okul
Öncesi
Dönemde
Çocuğun
Sosyalleşmesinde Ailenin Yeri. İstanbul: Yapa Yayıncılık.
122
213. Zheng L, Chai H, Chen W ve ark. (2011) Recognition of facial emotion and
perceived parental bonding styles in healthy volunteers and personality
disorder patients. Psychiatry and Clinical Neurosciences 65: 648–654
123
8.
EKLER
EK 1: Sosyodemografik ve Klinik Bilgi Formu
Başvuru Tarihi:
Dosya No:
Adı-Soyadı:
Cinsiyeti: □Kız
Doğum Tarihi:.../…/…
Yaşadığı Yer:
Yaş:
Sınıfı:
Tel :
Bilgi kaynağı:
□Erkek
Aile yapısı:
Anne Yaşı/Eğitimi/Mesleği………./………./……….
Baba Yaşı/Eğitimi/Mesleği………./………./……….
Kardeşler (yaş, cinsiyet):
Ailenin ortalama aylık geliri:
2. ÖZGEÇMİŞ/SOYGEÇMİŞ BİLGİLERİ
Gelişim öyküsü:
Prenatal Sorun/Perinatal sorun…./….
Tıbbi hastalık öyküsü:
Kullandığı psikiyatrik ilaçlar:
Ailede psikiyatrik öykü:
Ailede tıbbi hastalık öyküsü:
Organik tanı:
Geçmişteki psikiyatrik öykü:
Ailede benzer bedensel belirti öyküsü:
3. KLİNİK BİLGİ
Psikiyatri polikliniğine ilk başvuru yaşı:
Başvuru yakınmasının tanımı:
Belirtinin sıklığı:
Belirtinin süresi:
Hastaneye başvurma süresi:
Hastalık nedeniyle okul devamsızlığı:
Belirtileri başlatan nedenler:
Belirtiler başlamadan önce fiziksel hastalık varlığı
Tedavi planı:
İlaç tedavisi:
124
EK 2: Hollingshead-Redich Ölçeği
Ailenin (Ebeveynin) Sosyoekonomik-Sosyokültürel Düzeyi
Her iki ebeveynin de meslek ve eğitim durumlarını esas alan, standart
Hollingshead-Redich Ölçeğini kullanarak sosyoekonomik sosyokültürel düzeyi
özetleyin (belirleyin). Bu belirli bir süre için ulaşılmış en üst düzeyi yansıtan “genel
ya da “gestalt” bir ölçüm olacaktır. Eğer beklenmedik durumlar meydana gelmişse
bunu not ediniz (örneğin; baba uzun yıllar büyük bir şirketin yöneticisi iken ağır bir
depresyon nedeni ile elli yaşından sonra işsiz kalmışsa. Bu örnek bir miktar şüphe ile
kesinlik arz etmeden “1” şeklinde kodlanmalıdır).
Varlıklı, eğitimli toplumsal katmanda aile
1
Üniversite eğitimi almış, meslek sahibi ya da yüksek idari konumda anne-baba ..2
Küçük iş adamı, beyaz yakalı ya da vasıflı işçi, lise mezunu anne-baba
3
Yarı vasıflı işçi, lise düzeyinin altında eğitimli anne-baba
4
Yarı vasıflı işçi, eğitimsiz, ilkokul düzeyinde eğitimli anne-baba
5
Bilinmeyen
9
125
EK 3: Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE)
EABE-ANNE
Aşağıdaki maddeleri annenizle ilişkinizi göz önünde bulundurarak doldurunuz.
1---------------2---------------3---------------4---------------5---------------6---------------7
Asla
Bazen
Daima
1.
Annem duygularıma saygı gösterir.
1
2
3
4
5
6
7
2.
Annem başka biri olsun isterdim.
1
2
3
4
5
6
7
3.
Annem beni olduğum gibi kabul eder.
1
2
3
4
5
6
7
4.
Sorunlarım hakkında annemle
1
2
3
4
5
6
7
1
2
3
4
5
6
7
1
2
3
4
5
6
7
10. Babamdan pek ilgi görmüyorum.
1
2
3
4
5
6
7
11. Kızgın olduğumda babam anlayışlı olmaya
1
2
3
4
5
6
7
konuştuğumda kendimden utanırım ya da
kendimi kötü hissederim.
EABE-BABA
8.
Bir sorunum olduğunda ya da başım
sıkıştığında bunu babama anlatırım.
9.
Babama kızgınlık duyuyorum.
çalışır.
126
EK 4: Güçler Güçlükler Anketi
Her cümle için, Doğru Değil, Kısmen Doğru, Tamamen Doğru kutularından
birini işaretleyiniz. Kesinlikle emin olamasanız ya da size anlamsız görünse de
elinizden geldiğince tüm cümleleri yanıtlamanız bize yardımcı olacaktır. Lütfen
yanıtlarınızı çocuğunuzun son 6 ay içindeki davranışlarım göz önüne alarak veriniz.
Adınız: ........................................................................................ Kız / Erkek
Doğum Tarihi: ............................................
Doğru
Değil
İnsanlara
karşı
iyi
davranmaya
çalışırım.
Onlarınduygularını önemserim
Uzun süre kıpırdamadan oturamam, huzursuz olurum.
□
□
Çok fazla baş ağrım, karın ağrım ya da bulantım olur..
□
Genellikle başkalarıyla paylaşırım (Örn. Yiyeceklerimi,
□
oyunlarımı, kalemimiv.s.).
Çok öfkelenirim ve sıkça kontrolümü kaybederim
□
Kısmen
Doğru
Kesinlikle
Doğru
□
□
□
□
□
□
□
□
□
□
127
EK 5: Savunma Biçimi Testi
Lütfen her ifadeyi dikkatle okuyup, bunların size uygunluğunu yan tarafında
1 den 9 a kadar derecelendirilmiş skala üzerinde seçtiğiniz dereceyi çarpı şeklinde (
X ) işaretlemek suretiyle gösteriniz.
Örnek:
Bana hiç uygun değil
1
2
3
4
5
6
7
8
9 Bana çok uygun
1. Başkalarına yardım etmek hoşuma gider, yardım etmem engellenirse
üzülürüm.
Bana hiç uygun değil 1
2 3
4
5
6
7
8
9 Bana çok uygun
2. Bir sorunum olduğunda, onunla uğraşacak vaktim olana kadar o sorunu
düşünmemeyi becerebilirim.
Bana hiç uygun değil 1
3.
Endişemin
2 3
üstesinden
4
5
gelmek
6
7
için
8
9 Bana çok uygun
yapıcı
ve
yaratıcı
şeylerle
uğraşırım(resim, el işi, ağaç oyma)
Bana hiç uygun değil 1
2 3
4
5
6
7
8
9 Bana çok uygun
128
EK 6: Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ)
AÇIKLAMA: İlişikte aileler hakkında 60 cümle bulunmaktadır. Lütfen her
cümleyi dikkatlice okuduktan sonra, sizin ailenize ne derecede uyduğuna karar
veriniz. Önemli olan, sizin ailenizi nasıl gördüğünüzdür. Her cümle için 4 seçenek
söz konusudur (Aynen Katılıyorum/ Büyük Ölçüde Katılıyorum/ Biraz Katılıyorum/
Hiç Katılmıyorum) Size uygun seçeneğe (X) işareti koyunuz.
CÜMLELER:
1.Ailece
ev
dışında
Büyük
Biraz
Hiç
Katılı-
Ölçüde
Katılırorum
yorum
Katılıyorum
Katılmıyorum
program
yapmada güçlük çekeriz, çünkü
aramızda
Aynen
fikir
birliği
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
sağlayamayız.
2.Günlük hayatımızdaki sorunların
(problemlerin)
hemen
hepsini
aile içinde hallederiz.
3.Evde biri üzgün ise, diğer aile
üyeleri bunun nedenlerini bilir.
4.Bizim evde, kişiler verilen her
görevi düzenli bir şekilde yerine
getirmezler.
5.Evde
birinin
başı
derde
girdiğinde, diğerleri de bunu
kendilerine
fazlasıyla
dert
ederler.
6.Bir
sıkıntı
ve
karşılaştığımızda,
üzüntü
ile
birbirimize
destek oluruz.
7.Ailemizde acil bir durum olsa,
şaşırıp kalırız.
129
8.Bazen evde ihtiyacımız olan
şeylerin
bittiğinin
farkına
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
.(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
varmayız.
9.Birbirimize karşı olan sevgi,
şefkat gibi duygularımızı açığa
vurmaktan kaçınırız.
10.Gerektiğinde
aile
üyelerine
görevlerini hatırlatır, kendilerine
düşen işi yapmalarını sağlarız.
11.Evde dertlerimizi üzüntülerimizi
birbirimize söylemeyiz.
12.Sorunlarımızın
genellikle
çözümünde
ailece
aldığımız
kararları uygularız.
13.Bizim evdekiler, ancak onların
hoşuna
giden
şeyler
söylediğimizde bizi dinlerler.
14.Bizim
evde
bir
kişinin
söylediklerinden ne hissettiğini
anlamak pek kolay değildir.
15.Ailemizde
eşit
bir
görev
dağılımı yoktur.
16.Ailemizin üyeleri, birbirlerine
hoşgörülü davranırlar.
17.Evde herkes başına buyruktur.
18.Bizim evde herkes, söylemek
istediklerini üstü kapalı değil de
doğrudan birbirlerinin yüzüne
söyler.
19.Ailede
bazılarımız,
duygularımızı belli etmeyiz.
20.Acil
bir
durumda
ne
yapacağımızı biliriz.
21.Ailecek,
korkularımızı
ve
130
endişelerimizi
birbirimizle
tartışmaktan kaçınırız.
22.Sevgi,
şefkat
gibi
olumlu
duygularımızı birbirimize belli
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
zaman
(
)
(
)
(
)
(
)
genellikle
(
)
(
)
(
)
(
)
etmekte güçlük çekeriz.
23.Gelirimiz
(ücret,
ihtiyaçlarımızı
maaş)
karşılamaya
yetmiyor.
24.Ailemiz, bir problemi çözdükten
sonra, bu çözümün işe yarayıp
yaramadığını tartışır.
25.Bizim ailede herkes kendini
düşünür.
26.Duygularımızı
birbirimize
açıkça söyleyebiliriz.
27.Evimizde banyo ve tuvalet bir
türlü temiz durmaz.
28.Aile
içinde
birbirimize
sevgimizi göstermeyiz.
29.Evde
herkes
her
istediğini
birbirinin yüzüne söyleyebilir.
30.Ailemizde, her birimizin belirli
görev ve sorumlulukları vardır.
31.Aile
içinde
genellikle
birbirimizle pek iyi geçinemeyiz.
32.Ailemizde sert-kötü davranışlar
ancak belli durumlarda gösterilir.
(
)
33.Ancak hepimizi ilgilendiren bir
durum
olduğu
zaman
birbirimizin işine karışırız.
34.Aile
içinde
ilgilenmeye
birbirimizle
pek
bulamıyoruz.
35.Evde
131
söylediklerimizle,
söylemek
istediklerimiz
birbirinden
farklıdır.
36.Aile
içinde
birbirimize
hoşgörülü davranırız
37.Evde
birbirimize,
ancak
sonunda
kişisel
yarar
bir
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
sağlayacaksak ilgi gösteririz.
38.Ailemizde bir dert varsa, kendi
içimizde hallederiz.
39.Ailemizde sevgi ve şefkat gibi
güzel duygular ikinci plandadır.
40.Ev işlerinin kimler tarafından
yapılacağını
hep
birlikte
konuşarak kararlaştırırız.
41.Ailemizde herhangi bir şeye
karar vermek her zaman sorun
olur.
42.Bizim
evdekiler
çıkarları
sadece
olduğu
bir
zaman
birbirlerine ilgi gösterir.
43.Evde birbirimize karşı açık
sözlüyüzdür.
44.Ailemizde hiçbir kural yoktur.
45.Evde birinden bir şey yapması
istendiğinde
edilmesi
mutlaka
ve
takip
kendisine
hatırlatılması gerekir.
46.Aile
içinde,
sorunun
herhangi
(problemin)
çözüleceği
hakkında
bir
nasıl
kolayca
karar verebiliriz.
47.Evde
kurallara
uyulmadığı
zaman ne olacağını bilmeyiz.
132
48.Bizim evde aklınıza gelen her
şey olabilir
49.Sevgi,
şefkat
gibi
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
(
)
olumlu
duygularımızı birbirimize ifade
edebiliriz.
50.Ailede
her
türlü
problemin
üstesinden gelebiliriz.
51.Evde
birbirimizle
pekiyi
geçinemeyiz.
52.Sinirlenince birbirimize küseriz.
53.Ailede bize verilen görevler pek
hoşumuza
gitmez
çünkü
genellikle umduğumuz görevler
verilmez.
54.Kötü bir niyetle olmasa da evde
birbirimizin
hayatına
çok
karışıyoruz.
55.Ailemizde kişiler herhangi bir
tehlike karşısında (yangın, kaza
gibi) ne yapacaklarını bilirler,
çünkü
böyle
durumlarda
ne
yapılacağı aramızda konuşulmuş
ve belirlenmiştir.
56.Aile
içinde
birbirimize
güveniriz.
57.Ağlamak
istediğimizde,
çekinmeden
birbirimizden
rahatlıkla ağlayabiliriz.
58.İşimize (okulumuza) yetişmekte
güçlük çekiyoruz.
59.Aile
içinde
hoşlanmadığımız
yaptığında
ona
birisi,
bir
şey
bunu
açıkça
söyleriz.
133
60.Problemimizi
çözmek
için
ailecek çeşitli yollar bulmaya
(
)
(
)
(
)
(
)
çalışırız.
134
EK 7: İlişki Ölçekleri Anketi (İÖA)
Aşağıda yakın duygusal ilişkilerinizde kendinizi nasıl hissettiğinize ilişkin
çeşitli ifadeler yer almaktadır. Yakın duygusal ilişkilerden kastedilen arkadaşlık,
dostluk, romantik ilişkiler ve benzerleridir. Lütfen her bir ifadeyi bu tür ilişkilerinizi
düşünerek okuyun ve her bir ifadenin sizi ne ölçüde tanımladığını aşağıdaki 7 aralıklı
ölçek üzerinde değerlendiriniz.
1--------------2---------------3--------------4--------------5--------------6--------------7
Beni hiç
Beni kısmen
Tamamıyla beni
tanımlamıyor
tanımlıyor
tanımlıyor
1.
Başkalarına kolaylıkla güvenemem.
2.
Kendimi bağımsız hissetmem benim için çok önemli.
6. Başkalarıyla akın duygusal ilişkilerim olmadığı sürece oldukça rahatım.
7. İhtiyacım olduğunda yardıma koşacakları konusunda başkalarına her zaman
güvenebileceğimden emin değilim.
135
EK 8: Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi Örneği
136
EK 9: Çalışma Belleği Performans Görevi Örneği
137
Download