T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI KONVERSİYON BOZUKLUĞU TANISI KONAN ERGENLERDE YÜZ İFADELERİNİN, DUYGU TANIMLAMA BECERİLERİN VE İLİŞKİLİ ETMENLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Serhat KALA UZMANLIK TEZİ Olarak Hazırlanmıştır. ANKARA 2015 T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK VE ERGEN RUH SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI KONVERSİYON BOZUKLUĞU TANISI KONAN ERGENLERDE YÜZ İFADELERİNİN, DUYGU TANIMLAMA BECERİLERİN VE İLİŞKİLİ ETMENLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Serhat KALA UZMANLIK TEZİ Olarak Hazırlanmıştır. Tez Danışmanı Doç. Dr. Dilşad FOTO ÖZDEMİR ANKARA 2015 TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim boyunca yanında çalışmaktan mutluluk duyduğum, her konuda bana hoşgörü ve sabırla yaklaşarak destek olan, tezimin tüm aşamalarında bilgi ve tecrübesini benden esirgemeyen, her konuda örnek aldığım değerli hocam, tez danışmanım Doç. Dr. Dilşad Foto Özdemir‟e en içten teşekkürlerimi sunarım. Uzmanlık eğitimim boyunca gerek deneyimleri, gerek hoşgörü ve güleryüzleriyle mesleki kimliğimin oluşmasında katkı sağlayan değerli hocalarım Prof. Dr. Berna Özsungur, Prof. Dr. Füsun Çuhadaroğlu Çetin, Prof. Dr. Fatih Ünal, Doç. Dr. Sadriye Ebru Çengel Kültür, Doç. Dr. Devrim Akdemir ve Yrd. Doç. Dr. Tuna Çak‟a teşekkür ederim. Araştırmanın oluşum aşamasından yazım aşamasına kadar değerli zamanını, görüşlerini ve desteğini, enerjisini esirgemeyen değerli hocam, Prof. Dr. Psk. Ferhunde Öktem‟e teşekkür ederim Araştırmanın oluşum, örneklem toplama ve değerlendirme aşamalarında katkılarını içtenlik ve güleryüzle paylaşan ve yardımlarını esirgemeyen Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Psk. Sait Uluç hocama, Çocuk Nöroloji Bölümü ve Adolesan Ünitesi‟nde görev yapan değerli hocalarıma teşekkür ederim. Psikiyatri rotasyonlarım sırasında mesleki eğitimime katkı sağlayan değerli hocalarıma teşekkür ederim. Çalışma ortamını keyifli ve sıcak hale getiren asistan arkadaşlarıma; Şeniz Özusta, Gülin Evinç, Ferda Karadağ, Güner Çoşkun, Ayşe Mert, Didem Özyapan, Hayrettin Erbahar, Erdal Börekçi ve çalışmaya katılan tüm hastalara teşekkür ederim. Yaşamımın her aşamasında desteklerini ve dualarını esirgemeyen, yanımda olan ve yoluma ışık tutan aileme; bu süreçte bana sabır, anlayış, sevgi ve sonsuz fedakârlık gösteren her zaman yanımda olan hayat arkadaşım, aşkım, eşim Kevser‟e ve hayatıma anlam ve güzellikler katan sevgili oğlum Enes Yuşa‟ya teşekkür borçluyum. iii ÖZET Kala S. Konversiyon Bozukluğu Tanısı Konan Ergenlerde Yüz İfadelerinin, Duygu Tanıma Becerilerinin ve İlişkili Etmenlerin Değerlendirilmesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Tezi, Ankara, 2015. Bu çalışma Konversiyon bozukluğu (KB) tanısı konan ergenler ile herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan ergenlerin yarı yapılandırılmış klinik görüşme ve öz bildirim ölçekleri, yüzdeki duygu ifadelerini algılama ve anlamlandırma becerileri aracılığıyla KB ile ilişkili olabileceği düşünülen değişkenler açısından karşılaştırıldığı kesitsel bir çalışmadır. Bu bağlamda KB tanısı konan ergenlerde, duygusal, davranışsal, akran ilişkileri ve baş etme mekanizmaları açısından kullandıkları savunma düzenekleri, bağlanma özellikleri, duygusal bilginin bilişsel işlenmesinin, olumsuz ebeveyn ilişkilerinin ve ebeveyn bağlanma özelliklerinin duygu tanıma becerisiyle olan ilişkisi sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırma yapılarak araştırılmıştır. Çalışmaya 12-18 yaş arasında KB tanısı konan 36 ergen ve araştırma grubu 37 sağlıklı kontrol alınmıştır. Ergenlerdeki psikiyatrik hastalıkları taramak amacıyla, araştırmaya katılan ergenler ve anne/babaları ile Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli (K-SADS-PL) aracılığıyla klinik görüşme yapılmıştır. Ergenlere, Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE), Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA), Savunma Biçimleri Testi (SBT), Çalışma Belleği Performans Görevi, Yüz İfadeleriniTanıma Performans Görevi Testi uygulanmıştır. Hasta ve kontrol grubu ebeveynlerine ise Hollingshead-Redich Ölçeği, İlişki Ölçekleri Anketi (İÖA), Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) uygulanmıştır. Yapılan değerlendirmeler sonucunda KB‟nin kızlarda ve orta-alt sosyoekonomik-sosyokültürel düzeyli ailelerde daha sık görüldüğü; araştırma grubu ergenlerin ailesinde psikiyatrik hastalık öyküsünün ve ebeveylerinde güvensiz bağlanmanın daha yüksek oranda bulunduğu; hastalık belirtilerinin başlangıcında sıklıkla bir stres etkeninin olduğu; KB‟ye sıklıkla başta somatoform bozukluklar olmak üzere başka bir psikiyatrik hastalığın eşlik ettiği belirlenmiştir. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, KB tanısı konan ergenlerin dikkat, duygusal ve davranışsal alanlarda zorluk yaşadıkları, aile işlevselliklerinin bozuk olduğu, nötral, mutluluk ve toplam olumsuz olmayan duygu ifadelerini doğru tanıma becerilerinin yetersiz olduğu ve mutluluk duygusunu tanıma süresinin daha uzun olduğu saptanmıştır. KB olan ergenlerin aile işlevselliğindeki bozukluğun ergenlerin anne babaya bağlanma gücünü olumsuz etkilediği; buna bağlı olarak daha fazla davranışsal sorunlar yaşadıkları; yaşam olayları ile baş etmekte zorlandıkları ve ağırlıklı olarak ilkel savunma mekanizmalarını kullandıkları, kısa süreli bellek ve dikkat performanslarının olumsuz etkilendiği saptanmıştır. Sonuç olarak; konversiyon belirtilerinin gelişmesinin çoklu ve birbirini etkileyen nedenlerle ilişkili olduğu; ebeveynin bağlanma örüntüsü, aile işlevselliği gibi çocukların bağlanma örüntülerini etkileyen etmenlerin KB kliniğine katkıda bulunduğu; erken dönem ebeveynle ilişkiye bağımlı olarak gelişen yüz ifadelerini algılama, duyguları tanıma becerilerinin bozulduğu; dolayısıyla KB‟yi daha iyi anlamak için gelişimsel boyutu içine alan değerlendirmelerin önemli olduğu söylenebilir. Sonuçların ergenlerdeki KB‟ye özgül olup olmadığının anlaşılması amacıyla farklı psikiyatrik hastalıkları olan ergenlerin kontrol grubu olarak alındığı çalışmalara gereksinim bulunmaktadır. Anahtar sözcükler: Konversiyon bozukluğu, savunma mekanizması, bağlanma, duygu tanıma, güçler güçlükler iv ABSTRACT Kala S. The Evaluation of Facial Expressions, Emotion Identification Abilities and Relationship Effect of the Adolescents with Conversion Disorder, Hacettepe University Faculty of Medicine, Thesis in Child and Adolescent Psychiatry, Ankara, 2014. This is a cross-sectional study in which adolescents with conversion disorder is compared to adolescents with no psychiatric comorbidity about the covariates considered to be associated with conversion disorder by using semi-structured clinical interviews self report scales and performance of facial expression perception and and facial expression labeling. In this context the relation between conversive adolescents emotional, behavioral defence mechanisms, the defences they use in peer relations and coping strategies, attachment characteristics, cognitive processing of emotional data, negative parental relations, parental attachment characteristics and emotion recognition ability is researched by comparing with healthy controls. The sample was composed of Thirtysix adolescents with conversion disorder aged between 12-18 and 37 healthy adolescents that were evaluated. All adolescents and their parents were interviwed using Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School-Age Children-Present and Lifetime Version (K-SADS-PL) in order to evaluate psychiatric disorders. All adolescents completed the Short Form of Inventory of Parent and Peer Attachment, (IPPA) Strengths and Difficulties Questionnaire adolescent form, Defense Style Questionnaire and Working Memory Task and Facial Expressions Recognition Task. Family Assessment, Relationship Questionnaire are applied to parents After the assessments, it is indicated that conversion disorders are seen more often in girls and mid-low socioeconomic-sociocultural families. Psychiatric disorder history and adolescents parents‟ insecure attachment are at high frequency in this group. Stress is typically a factor at the beginning of the symptoms and CD is often accompanied by primarily somatoform disorders and also other psychiatric diseases. When it is compared to the control group, the adolescents diagnosed with CD have difficulties in attention, emotional and behavioral aspects, their family functionality is defective, insufficient ability of neutral, happy and non-negative facial expressions; and their happy emotional recognition has found prolonged. It is found that, the family functionality defect of the adolescents with CD, affects their strength of attachment to their parents, correspondingly they have more behavioral problems, have difficulties coping with adverse life occasions and they mostly use primitive defense mechanisms, their short-term memory and attention performance are also effected negatively. In conclusion, the progression of the symptoms of conversion is related to multiple and interactive; the factors which effect the children‟s attachment pattern, as the parents‟ attachment pattern and the parents functionality, contribute to the clinical presentation of CD. There is need for further studiesin which adolescents with different psyhological disorders are included in the control group; in order to evaluate whether these results are specific for conversion disorder in adolescents. Key words: Conversion disorder, defence mechanisms, attachment, facial expression, strengths and difficulties v İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR.............................................................................................................................iii ÖZET........................................................................................................................................iv ABSTRACT..............................................................................................................................v İÇİNDEKİLER.........................................................................................................................vi SİMGELER VE KISALTMALAR...........................................................................................x ŞEKİLLER DİZİNİ..................................................................................................................xi TABLOLAR DİZİNİ..............................................................................................................xii 1. GİRİŞ.....................................................................................................................................1 1.1. Konunun Önemi .............................................................................................................. 1 2. GENEL BİLGİLER...............................................................................................................4 2.1. Tanım .............................................................................................................................. 4 2.2. Tarihçe ............................................................................................................................ 4 2.3. Epidemiyoloji .................................................................................................................. 5 2.4. Klinik .............................................................................................................................. 6 2.5. Tanı.. ............................................................................................................................... 8 2.6. Binişik Durumlar .......................................................................................................... 11 2.7. Etyoloji.......................................................................................................................... 12 2.7.1. Psikososyal Etkenler ............................................................................................... 12 2.7.1.1. Psikanalitik Kuram.............................................................................................12 2.7.1.2 Öğrenme Kuramı.................................................................................................13 2.7.1.3. Ailesel Etkenler..................................................................................................14 2.7.1.4. Duyguların İfade Edilmesi ve İletişim...............................................................15 2.7.2. Nörobiyolojik Etmenler .......................................................................................... 16 2.7.3. Genetik Etmenler .................................................................................................... 17 2.8. Ayırıcı Tanı ................................................................................................................... 19 2.9. Gidiş ve Sonlanım ......................................................................................................... 21 2.10. Duyguları Tanıma ve Sosyal Becerilerinin Gelişimi .................................................. 21 2.11. Yüz İfadelerinden Duygu Tanıma ve Konversiyon Bozukluğu .................................. 23 2.12. Bağlanma ve Konversiyon Bozukluğu ....................................................................... 25 2.13. Benliğin Savunma Düzenekleri .................................................................................. 26 vi 2.13.1. Olgun Savunma Düzenekleri (OSD)..................................................................... 28 2.13.2. Nörotik Savunma Düzenekleri (NSD) .................................................................. 28 2.13.3. İlkel Savunma Düzenekleri (İSD) ......................................................................... 29 2.14. Araştırmanın Amacı ve Varsayımları ......................................................................... 31 3. YÖNTEM VE GEREÇLER................................................................................................33 3.1. Araştırmanın Örneklemi ............................................................................................... 33 3.2. Araştırma Deseni .......................................................................................................... 33 3.3. Örneklem....................................................................................................................... 33 3.4. Uygulama ...................................................................................................................... 34 3.5. Araştırmada Kullanılan Ölçekler .................................................................................. 35 3.5.1. Sosyodemografik ve Klinik Bilgi Formu ................................................................ 35 3.5.2. Hollingshead-Redich Ölçeği ................................................................................... 35 3.5.3. Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE) ...................... 36 3.5.4. Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA) ........................................................................ 37 3.5.5. Savunma Biçimleri Testi (SBT-40) ........................................................................ 37 3.5.6. Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) ......................................................................... 38 3.5.7. İlişki Ölçeği Anketi (İÖA) ...................................................................................... 38 3.5.8. Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi Testi ........................................................................................................................ 39 3.6. İstatistiksel Yöntem ...................................................................................................... 41 4. BULGULAR.......................................................................................................................42 4.1. Sosyodemografik Özellikler ......................................................................................... 42 4.1.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Yaş Ortalamaları ve Cinsiyet Dağılımı ................................................................................................................... 42 4.1.2. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Eğitim Süresi ....... 43 4.1.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Yapısı Dağılımı ........................................................................................................................ 43 4.1.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Kardeş Sayısı ....... 44 4.1.5. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerdeki Anne ve Babaların Yaş Ortalamaları Karşılaştırması ........................................................................................... 44 4.1.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babalarının Eğitim Düzeyleri Karşılaştırması ........................................................................................... 45 4.1.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Anne ve Babaların İş Durumu .. 46 vii 4.1.8. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Sosyoekonomik Sosyokültürel Düzey Dağılımı ...................................................................................................................... 46 4.2. Konversiyon Bozukluğu Grubunun Klinik Değişkenleri .............................................. 47 4.2.1. Konversiyon Bozukluğu Grubunun Hastalık Belirtilerinin Başlangıç Yaşı, İlk Başvuru için Geçen Süre ve Belirti Süresi ............................................................................. 47 4.2.2. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Hastalık Belirtilerinin Dağılımı……………………………………………………………………………………...48 4.2.3. Konversiyon Bozukluğu Psikojenik Nöbet Alt Tipi Görülen Ergenlerde Nöbetlerin Sıklığı ve Nöbet Süresi .......................................................................................................... 48 4.2.4. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Saptanan Risk Etmenleri ................................ 49 4.2.5. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerde Hastalığı Tetikleyen Olası Nedenler……………………………………………………………………………………..49 4.2.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akademik Başarı Dağılımı……………… ......................................................................................................... 50 4.2.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Arkadaş İlişkilerinin Değerlendirilmesi ................................................................................................................... 51 4.2.8. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Okul Devamsızlıklarının Karşılaştırılması...................................................................................... 52 4.2.9. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerdeki Eş Tanılar .............................. 52 4.2.10. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Öyküsü .................................................................................................. 54 4.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerde Kullanılan Ölçekler, Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans Sonuçlarının Değerlendirilmesi ................................................................................................................... 55 4.3.1. Grupların Aile İşlevliğinin Aile Değerlendirme Ölçeği‟ne Göre Değerlendirilmesi. . ........................................................................................................................ 55 4.3.2. Gruplardaki Ergenlerin Annelerinin İlişki Ölçeği Anketi‟ne Göre Bağlanma Özelliklerinin Değerlendirilmesi............................................................................................ 57 4.3.3. Grupların Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri‟ne Göre Ebeveyne Bağlanma Özelliklerinin Değerlendirilmesi .......................................................................... 58 4.3.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubundaki Ergenlerin Savunma Biçimleri Açısından Değerlendirilmesi.................................................................................................. 59 4.3.5. Grupların Güçler Güçlükler Anketi Puanları‟na Göre Değerlendirilmesi .............. 60 4.3.6. Yüz ifadelerini Tanıma Performans Görevi ............................................................ 61 4.3.6.1.Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Ergenlerin Yüz İfadelerini Doğru Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi ........................................................................ 61 viii 4.3.6.2. Grupların Olumsuz Hissettiren ve Olumsuz Hissettirmeyen Yüz İfadelerini Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi ........................................................................ 62 4.3.6.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Ergenlerin Yüz İfadelerini Yanlış Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi.........................................................................64 4.3.6.4. Grupların Yüz İfadelerinden Duyguları Doğru Tanıma Sürelerinin Değerlendirilmesi....................................................................................................................65 4.3.6.5. Grupların Yüz İfadelerinden Duyguları Yanlış Tanıma Sürelerinin Değerlendirilmesi....................................................................................................................68 4.3.6.6. Grupların Görsel Kısa Süreli Bellek, Bölünmüş ve Seçici Dikkat Açısından Değerlendirilmesi……………………………………………………………………………70 4.4. Konversiyon Bozukluğu Grubu Ölçek Puanlarının Birbirleri, Sosyodemografik ve Klinik Verilerle İlişkilerinin Değerlendirilmesi ..................................................................... 71 4.4.1. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Birbirleriyle İlişkilerinin Kolerasyon Testi ile Değerlendirilmesi .............................................................. 72 4.4.2. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Birbirleri ile İlişkilerinin Çoklu Adımsal Regresyon Analizi ile Değerlendirilmesi .................................. 74 4.4.3. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Eşlik Eden Psikiyatrik Hastalıklar ile İlişkisi ........................................................................................... 75 4.4.4. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Anne Bağlanma Özellikleri ile İlişkisi.............................................................................................................. 78 5. TARTIŞMA.........................................................................................................................79 6. SONUÇ VE ÖNERİLER..................................................................................................102 7. KAYNAKLAR..................................................................................................................104 8. EKLER..............................................................................................................................124 EK 1: Sosyodemografik ve Klinik Bilgi Formu .................................................................. 124 EK 2: Hollingshead-Redich Ölçeği...................................................................................... 125 EK 3: Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE) ........................ 126 EK 4: Güçler Güçlükler Anketi ........................................................................................... 127 EK 5: Savunma Biçimi Testi ............................................................................................... 128 EK 6: Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) ........................................................................... 129 EK 7: İlişki Ölçekleri Anketi (İÖA) .................................................................................... 130 EK 8: „Yüz Tanıma Performans Görevi‟ Örneği ................................................................ 135 EK 9: „Çalışma Belleği Performans Görevi‟ Örneği.............................................................136 ix SİMGELER VE KISALTMALAR ADÖ: ÇBPG: CASH: ÇDŞG-ŞY-T: Aile Değerlendirme Ölçeği Çalışma Belleği Performans Görevi Comprehensive Assessment of Symptoms and History Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni DEHB: DSM: Görüşme Çizelgesi - Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (Mental EEG: fMRG: GGA: HRÖ: ICD-10: Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı) Elektroensefalografi Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme Güçler ve Güçlükler Anketi Hollingshead Redich Ölçeği International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems, 10th Revision (Hastalıkların ve Sağlık EABE: IPPA: İSD: İÖA: KB: KOKGB: K-SADS-PL: Sorunlarının Uluslararası Sınıflaması) Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu Short Form of Inventory of Parentand Peer Attachment İlkel Savunma Düzenekleri İlişki Ölçekleri Anketi Konversiyon Bozukluğu Karşıt Olma Karşı Gelme Bozukluğu Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School- OSD: PN: SBT: SPECT: SPSS: OHDT: Toplam OHD: TSSB: Age Children Present and Lifetime Version) Olgun Savunma Düzenekleri Psikojenik Nöbet Savunma Biçimleri Testi Foton Emisyon Bilgisayarlı Tomografi Statistical Program for Social Sciences (Sosyal Bilimler İçin Olumsuz Hissettirmeyen İstatistik Paket Programı)Duygu Toplamı Toplam Olumsuz Hissettiren Duygu, Travma Sonrası Stres Bozukluğu x ŞEKİLLER DİZİNİ Şekil 4. 1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubunun Olumsuz ve Olumsuz Hissettirmeyen Duyguları Ağız, Kaş/Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Tanıma Oranları ........ 63 Şekil 4. 2. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Oranları ................ 66 Şekil 4. 3. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Oranları ......... 67 Şekil 4. 4. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Oranları......... 70 xi TABLOLAR DİZİNİ Tablo 2. 1. Konversiyon Bozukluğu DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri ......................................... 10 Tablo 2. 2. Konversiyon Bozukluğu DSM-5 Tanı Ölçütleri .................................................. 11 Tablo 4.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Yaş Ortalamaları 43 Tablo 4. 2. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Yapısı ....... 44 Tablo 4. 3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Kardeş Sayısı .... 44 Tablo 4. 4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babalarının Yaş Ortalamaları........ …………………………………………………………..45 Tablo 4. 5. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babaların Eğitim Düzeyleri ........ ……………………………………………………………………….45 Tablo 4. 6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındadaki Ergenlerin Anne ve Babalarının İş Durumları ....................................................................................................... 46 Tablo 4. 7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Sosyoekonomik Sosyokültürel Düzey Dağılımı ........ ………………………………………………………………………...47 Tablo 4. 8. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Hastalık Belirtilerinin Başlangıç Yaşı, İlk Başvuru İçin Geçen Süre ve Belirti Süresi ........…………………………………...47 Tablo 4. 9. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Hastalık Belirtilerinin Dağılımı ........ ……..48 Tablo 4. 10. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Risk Etmenleri ...... ………………………49 Tablo 4. 11. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerde Hastalığı Tetikleyen Olası Nedenler ........ ………………………………………………………………………………..50 Tablo 4. 12. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akademik Başarı Karşılaştırması ....... ………………………………………………………………………….51 Tablo 4. 13. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Arkadaş İlişkilerinin Karşılaştırılması......... …………………………………………………………..51 Tablo 4.14. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Okul Devamsızlıklarının Karşılaştırılması......... …………………………………………………..52 Tablo 4. 15. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerdeki Eş Tanılar ........ ………….53 Tablo 4.16. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Birinci ve İkinci Derece Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Öyküsü .............................................................. 54 Tablo 4. 17. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Tanıları .................................................................................................. 55 xii Tablo 4. 18. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Değerlendirme Ölçeği Puanları Karşılaştırması........………………………………………..56 Tablo 4. 19. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubunun Genel İşlevsellik Alt Ölçeğine Göre Değerlendirilmesi ......... ……………………………………………………………….56 Tablo 4. 20. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Annelerinin Bağlanma Özelliklerinin Karşılaştırılması ...... ………………………………………………57 Tablo 4. 21. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Annelerinin İÖA‟ne Göre Bağlanma Özellikleri .......... …………………………………………………..58 Tablo 4. 22. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grupları Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Puanları Karşılaştırılması .........……………………………………….58 Tablo 4. 23. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Savunma Biçimleri Açısından Karşılaştırılması ..................................................................................................................... 59 Tablo 4. 24. Grupların Güçler Güçlükler Anketi Puanları‟na Göre Karşılaştırılması ....... …60 Tablo 4. 25. Grupların Ağız, Kaş-Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Yüz İfadelerini Tanımadaki Toplam Doğru Sayılarının Karşılaştırılması…………………………………………. ......... 61 Tablo 4. 26. Grupların Olumsuz ve Olumsuz Olmayan Yüz İfadelerini Tanıma Performanslarının Karşılaştırılması ....................................................................................... 62 Tablo 4. 27. Grupların Olumsuz ve Olumsuz Olmayan Yüz İfadelerini Ağız, Kaş/Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Tanıma Oranları ...................................………………………….….63 Tablo 4. 28. Grupların Yanlış Tanınan Yüz İfadeleri Açısından Karşılaştırılması ....... …….64 Tablo 4. 29. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması ........ ……………………………………………………………………..…65 Tablo 4. 30. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması……………………………………………………………………….. ....... 67 Tablo 4. 31. Grupların Ağız, Kaş-Göz ve Tüm Yüz Bölgesinin Toplamında Yüz İfadelerini Doğru Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması………………………………………….. ........ 68 Tablo 4. 32. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması ...... …………………………………………………………………………69 Tablo 4. 33. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması……………………………………………………………………………. 69 Tablo 4. 34. Grupların Çalışma Belleği Performans Görevi Açısından Karşılaştırılması ..... 71 Tablo 4. 35. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanları Arasındaki İlişkileri Kolerasyon Testi ile Değerlendirilmesi………………………………………. ...... 73 xiii Tablo 4. 36. KB Grubundaki Ergenlerin Eşlik Eden Psikiyatrik Hastalıklar ile Ölçek Puanları Arasındaki İlişki ...................... ………………………………………………………………77 Tablo 4. 37. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Annelerin Güvenli ve Güvensiz Bağlanması İle Ölçek Puanları Arasındaki İlişki ................................................................... 78 xiv 1. GİRİŞ 1.1. Konunun Önemi Çocuk ve ergenlerde somatoform bozukluklar, bu alanda halen en az araştırılan konulardandır. Çalışmaların azlığı, mevcut çalışmaların yöntemsel zayıflığı ve belirtilerin çeşitliliği çalışma alanını zorlu bir hale getirmiştir (Schulte ve Petermann 2011). Konversiyon Bozukluğu (KB) DSM-5'te “Bedensel Belirti Bozuklukları ve İlişkili Bozukluklar” başlığı altında sınıflandırılırken; ICD-10‟da “Nevrotik, Stresle İlgili ve Somatoform Bozukluklar” ana başlığı ve “Disosiyatif Bozukluklar” alt başlığında yer almıştır (APA 2013). KB‟nun, benliğin savunma düzeneği olarak, bilinçdışı yaşanan çatışmanın neden olduğu anksiyetenin organ işlev yitimi ya da bozukluğuna döndürülmesi sonucu ortaya çıktığı düşünülmektedir (Birmes ve ark. 1999, Yuan ve ark. 2002, Kipper ve ark. 2004, Blaya ve ark. 2006). KB, psikolojik çatışma ya da gereksinim sonucu ortaya çıkan, istemli motor ya da duyusal işlevleri etkileyen bir ya da birden fazla belirtinin olması ile seyreden bir durum olarak da nitelendirilebilir. KB, gelişmekte olan ülkelerde en sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biridir. Ülkemizde ergenlerde, erişkinlerde olduğu gibi azımsanmayacak seviyede olduğu düşünülmektedir. KB sıklığının kırsal kesimde yaşama, alt sosyoekonomik düzeyde olma, düşük eğitim düzeyi, süreğen hastalık öyküsü varlığı gibi birçok durumda arttığı bilinmektedir (Alkın ve Tunca 1997, Gülseren ve ark. 1993, Jans ve ark. 2008, Özenli ve ark. 2009). Somatoform Bozukluğu‟nun ergenlerde sosyal işlevlerde ciddi bozulmalara neden olduğu; akademik başarıda düşmeye, okul devamsızlıklarına, okulu bırakmaya, sosyal içe çekilmelere, yaşam kalitesine olumsuz etkilere yol açtığı çalışmalarda gösterilmiştir (Phillips ve ark. 1993, El-Khatib ve Dickey 1995, Akdemir ve ark. 2013). Ayrıca somatoform bozukluğunun psikiyatrik yatış gerektiren intihar düşüncesi ve intihar girişimine neden olabildiği bildirilmiştir (Albertini ve Phillips 1999). 1 Alanyazında çocuk ve ergenlerde görülen KB ile ilgili çok az sayıda çalışma yer almaktadır. Ülkemizde KB‟nin ergenlik döneminde oldukça sık görülmesi, sosyal ve akademik alanlarda belirgin işlev kaybına yol açması, ergenlerde KB ile ilişkili olabilecek psikososyal etmenler ve duygu tanıma becerileri konularında yeterince araştırma olmaması, bu çalışmayı KB olan ergen hastalar ile yapmaya yönlendirmiştir. KB olan ergenlerde bu hastalığın gelişiminde rolü olabileceği düşünülen etmenlerin iyi anlaşılması, hastaların tedavilerinin daha etkin şekilde sürdürülmesini sağlayacaktır. Çalışmalarda KB tanısı konan kişilerde deneyimlenen sosyal zorluklar ve bu hastalık ile ilişkili olabilecek diğer etkenler de araştırılmıştır. KB‟nin ortaya çıkışı ve belirtilerin süreğenliğinde ailesel etkenlerin önemine değinilmektedir. Bedensel yakınmaları olan ergenlerin anne ve babalarının normalden daha fazla koruyucu oldukları belirtilmektedir (Aamir ve ark. 2009). Annenin kendi ebeveynine bağlanma biçimi çocuğuna yaklaşımını ve olaylara verdigi tepkileri etkileyebilmektedir (Main ve Goldwyn 1995). Çocuktaki somatizasyon belirtileri ile ebeveynlerin bağlanma biçimlerinin ilişkisini inceleyen çalışmalarda somatik belirtilere ve özellikle ağrıya odaklanılmıştır. Alanyazında ebeveyn-çocuk arasındaki güvensiz bağlanma biçimleri ile çocuktaki somatik belirtiler arasında ilişki bildirmiştir (Kozlowska 2009). Somatizasyon Bozukluğu olan hastaların çocukluk döneminde daha fazla duygusal ve fiziksel istismar yaşadıkları, aile çatışmasının daha yüksek olduğu, aile bağlılığının daha az olduğu belirtilmiştir (Brown ve ark. 2005); ancak KB olan çocuk ve ergenlerde bağlanmayı değerlendiren araştırmalar ihmal edilmiştir. Somatoform bozukluk tanısı konan çocuk ve ergenlerde bağlanma ilişkisini araştıran bir çalışmada, KB olan çocuk ve ergenlerin %43‟ü kaçıngan bağlanma özellikleri gösterirken, %43‟ünün ambivalan bağlanma stratejisi sergilediği, %14‟ünde ise bunların ikisinin karışımı bir bağlanma özelliği gösterdiği bildirilmiştir (Kozlowska ve Williams 2009). Yapılacak bu çalışmada KB tanısı konan ergenlerin ve ebeveynlerinin bağlanma ilişkileri, ailenin işlevselliği, sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılarak değerlendirilmesinin güncel verilere önemli katkı sağlayacağı 2 düşünülmüştür. KB belirtilerinin temelinde acı veren düşünceleri ya da anıları bastırma ve çözülme (disosiasyon) aracılığıyla bu sorunlarla yüzleşmekten kaçınma yatmaktadır (Wyllie ve ark. 1999). KB tanısı konan ergenlerin kullandıkları savunma mekanizmalarını araştıran bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu çalışmada KB olan ergenlerin karşılaştıkları zorluklarda baş etme mekanizmalarını anlamak amacıyla savunma düzeneklerinin değerlendirmesi planlanmıştır. Bu çalışmanın bir diğer amacı KB olan ergenleri duygu tanıma becerileri açısından değerlendirmektir. KB‟nin duygu dışa vurumunda yetersizlik ile ilişkili olabileceği ve KB olan kişilerin aleksitimik özellikler gösterdiği bildirilse de; ergenlik dönemindeki hastalarda duygu tanıma ile ilgili yapılan çalışmalar yetersizdir. Yapılan bir çalışmada KB olan çocuk ve ergenlerde duyguyu doğru tanıma açısından fark gözlenmezken, yüzdeki üzüntü ifadesini tanımada daha hızlı, mutlu yüz ifadesini tanımada daha yavaş tepki zamanı gösterdikleri belirlenmiştir (Kozlowska ve ark. 2013). Yapılan bu çalışmada KB tanısı konan ergenlerde duygu tanıma özellikleri ve bununla ilişkili olabilecek etmenlerin değerlendirilerek güncel verilere katkıda bulunulacağı düşünülmektedir. Sonuç olarak; bu çalışmada KB tanısı konan ergenlerin olumlu ve olumsuz davranış özellikleri, savunma düzenekleri, ebeveynlerine olan bağlanma özellikleri, yüz ifadesi tanıma becerileri, duygu tanıma özellikleri ve bu etmenlerin birbirleri ile ilişkilerinin sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu çalışmanın önemi ülkemizde KB ile duygu tanıma arasındaki ilişkiyi ölçen bir çalışma yapılmamış olmasıdır. 3 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Tanım KB, güçsüzlük, duyu kaybı gibi istemli motor ve duyusal işlevlerin etkilendiği, tıbbi bir durumu düşündüren ancak tıbbi nedeni bulunmayan, psikolojik etmenlerle ilişkili olduğu düşünülen bir bozukluktur (Hollifield 2005). 2.2. Tarihçe Konversiyon terimi 1952 yılına kadar histeri olarak isimlendirilmekte olup histeri kelimesi latince uterus anlamına gelen „hystera‟dan köken almıştır. Mısırlı hekimler başlangıçta, KB‟deki belirtileri uterusun bedende dolaşmasına bağlamışlardır. KB‟nin klinik olarak tanımlanması M.Ö. 1900 yıllarından gelmektedir. Hipokrat başlangıçta bu hastalığın kadınlara ait bir hastalık olduğunu düşünmüş ve birçok hastasında hastalığın epilepsiden ziyade histeri olduğunu savunmuş, fakat epilepsiyi konvulsif histeriden ayırmanın güç olduğunu belirtmiştir. Zamanla 17. yüzyılda histerinin uterusla ilişkili bir bozukluk olmadığı anlaşılmaya başlanmış, örneğin Willis (1621-1675) histerinin beyinden kaynaklanan bir bozukluk olduğunu iddia etmiştir. Daha sonraki dönemlerde histerinin ruhsal kökeni tanınmış, psikolojik bir hastalık olarak modern histeri kavramı geliştirilmiş ve histeri kadınlarda görülen, ruhsal ve fiziksel belirtilerle giden bir hastalık olarak adlandırılmıştır (Mackay ve Pircell 1995). Günümüzdeki konversiyon kavramının kökenini ilk kez Briquet tanımlamıştır. Histeriyi bir sendrom olarak tanımlamış, hastalığın çoğul belirtileri ve süreğen gidişi üzerinde durarak yapısal yatkınlık zemininde beynin aşırı strese maruz kalması nedeniyle oluştuğunu belirtmiştir (Mai ve Mersky 1981). Jean-Martin Charcot ve arkadaşları ise, histeriye yatkın bireylerde histeri belirtilerine yol açan güçlü duygulanımların olduğunu savunmuştur (Kumar ve ark. 2011). Charcot, telkinle belirtilerin oluşabileceğini göstermiş; ancak histeriyi kalıtsal dejeneratif bir 4 hastalık olarak değerlendirmiştir. Charcot „histerik nöbet‟ ya da „histero epilepsi‟ terimlerini kullanmış, histeriyi konvulsif olan ve olmayan şeklinde iki tipe ayırmıştır (Akt. Sağduyu ve ark. 1997). Pierre Janet ise hastalığın psikolojik sentez işlevinde bir zayıflama ile bilinç dışı oluşan bunaltı sonucunda kişilikte bir çözülme (disosiasyon) ile oluştuğunu ve böylece kişiyi rahatsız eden duyguların çözülme aracılığıyla bilinçten yalıtıldığını bildirmiştir (Işık 1996). Breuer histerili bir kadın hastanın eski travmatik yaşantılarına ilişkin anılarını hipnoz ile canlandırmış ve bu anıların histerik belirtilerle doğrudan ya da nedensel olarak bağlantılı olduğunu savunmuştur. Bu anıların ve taşıdıkları duyguların ifade edilmesinin belirtilerinde kaybolma sağladığı belirtilmiştir (Avcı ve Aslan 1995). İlk kez konversiyon terimi Sigmund Freud tarafından bastırılmış düşüncelerin yerini alan bedensel belirtiler için kullanmıştır. Bu düşünceye göre bilinç dışı bir güdülenme ile insan, çatışmasının yarattığı sıkıntıdan kurtulmak için intrapsişik çatışmayı fiziksel bir belirtiye dönüştürdüğü vurgulamaktadır (Alkın ve Tunca 1997). 2.3. Epidemiyoloji Çocukluk dönemi KB sıklığı ile ilgili fazla çalışma olmayıp sonuçlar tartışmalıdır. Konversiyon hastalarının sıklıkla birincil sağlık hizmeti verilen yerlere başvurması ve psikiyatrik değerlendirme yapılmasının pek mümkün olmaması gerçek sıklığın belirlenmesine engel olmaktadır. KB çocukluktan itibaren hayatın tüm evrelerinde görülmesine karşın 15-35 yaş aralığı en sık görüldüğü dönemdir. KB‟nin genel toplumdaki görülme sıklığının 11-300/100.000 arasında değiştiği belirtilmiştir (APA 2004). Bütün yaş grupları incelendiğinde KB oranı, toplumsal açıdan batı ülkelerinde %1-3 seviyesinde iken gelişmekte olan ülkelerde %10‟lara kadar ulaşmaktadır (Hollifield ve ark. 2008, Sadock ve Sadock 2007, Jans ve ark. 2008). Batı toplumlarındaki çocuk ve ergenlerde KB nadir görülürken Hindistan, Umman ve ülkemizde %3-4 oranında görüldüğü, Psikojenik Nöbet (PN) tipinde KB‟nin diğer belirtilere oranla en sık 5 görülen KB tipi olduğu ve bu toplumlarda önemli bir sağlık sorunu yarattığı vurgulanmıştır (Jans ve ark. 2008). Alanyazında çocuk ruh sağlığı bölümlerinde ayaktan izlenen hastalar içinde bildirilen sıklık %1,3-5 1-5 mi olacak arasında iken, pediatri servislerinde yatan hastalarda istenen psikiyatri konsültasyonlarında KB sıklığının %4-22 olduğu belirtilmiştir (Nemzer 1991). Ülkemizde yapılan epidemiyolojik çalışmalarda Ankara‟da KB oranı %2-3 (Kerimoğlu ve Yalın 1992), Adana‟da %3.3 (Gülseren ve ark. 1993), İzmir‟de ise %2.3 (Aras ve ark. 2007) olarak saptanmıştır. KB 5 yaş altında nadir olup gençlerde çocuklara oranla daha sıktır. Yapılan çalışmalarda 9 yaş altı çocuklarda KB sıklığının daha büyük çocuklara oranla daha az olduğu bildirilmiştir (Goodyer 1981, Grattan-Smith ve ark. 1988, Woodbury ve ark. 1992). Araştırmaların çoğunda KB görülme sıklığı yaşla birlikte artmakla birlikte, çocuk ve ergenlerde hastalığın başlangıç yaşının sıklıkla ortalama 11-16 arasında (Hesapçıoğlu ve ark. 2010), belirtilerin başlangıcı ile tanı alma yaklaşık 11.6 ay olduğu ve tanı yaşının ortalama 12.0-12.6 arasında olduğu belirtilmiştir (Pehlivantürk ve Ünal 2000). KB‟de, düşük sosyoekonomik koşullar ve/ya da kırsal kesimde yaşıyor olmak, düşük eğitim düzeyi, yetersiz içgörü, düşük zeka, eşlik eden psikiyatrik ya da organik bozukluğun olması olumsuz prognostik etmenler arasında bildirilmektedir (Srinath ve ark. 1993, Kaplan ve ark. 1994, Özen ve ark. 2000). 2.4. Klinik KB, dokunma ya da ağrı duyusu kaybı, çift görme, körlük, sağırlık psödonöbetler ve bayılma, kuvvet azlığı, güçsüzlük, pitozis, postür bozuklukları ya da astazi-abazi (ayakta durma ya da yürüme güçlüğü) şeklinde duyu ve motor işlevlerde bozukluk şeklinde ortaya çıkabilmektedir (Alper ve ark. 1995). Çocuk doktorları bu belirtileri açıklayacak herhangi bir organik hastalık bulamadıklarında, fiziksel hastalığı olmasına karşın belirtilerin abartılı olduğunu düşündüklerinde ya da belirtiler farmakolojik tedaviye yanıt vermediği durumlarda KB‟den şüphelenerek 6 hastaları çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları kliniklerine yönlendirmektedir (Goodyer ve Taylor 1985). En sık görülen konversiyon belirtileri kasılmalar ya da konvülziyonlar olarak bilinmektedir. Ülkemizde en sık görülen Konversiyon Bozukluğu tipi psikojenik nöbetlerdir(Pehlivantürk ve Ünal 2008). Aynı klinik durumu tanımlamak için histerik nöbet, konversiyon nöbetleri, psikojenik nöbet, yalancı nöbet, psödoepileptik nöbet gibi birçok kavram kullanılmıştır. Histerik nöbet terimi hastaların büyük bir bölümünde histerik kişilik özellikleri bulunmadığı için artık kullanılmamaktadır (Kim 1991). Psikojenik nöbetler her tür epileptik nöbeti taklit edebilir. Ayrıntılı anamnez ve fizik muayene yapılmasına karşın epileptik nöbetler ile psikojenik nöbet ayırıcı tanısı yapmak oldukça zor olabilmektedir (Goodyer ve Taylor 1985, Kim 1991). Birçok hastada klinik görünümün gerçek epileptik nöbete benzerliği dikkat çekicidir. Hastada hem gerçek epileptik nöbetlerin hem de psikojenik nöbetlerin birlikte olması da tanıyı oldukça zorlaştırmaktadır. EEG monitorizasyonu yapılmaya başlandıktan sonra, daha önce psikojenik nöbet tanısı alan hastaların %10-30‟unda eşlik eden gerçek epileptik nöbetler olduğu anlaşılmıştır (Kim 1991). Diğer yandan da EEG monitorizasyonunun gereksiz ilaç kullanımı ve yanlış tanıları önlemede azımsanmayacak bir önemi olmuştur (Desai ve Talwar 1992). KB‟de Psikojenik Nöbetler (PN) en sık görülmekle birlikte bunu yürüme güçlükleri ve duyu bozuklukları takip etmektedir (Campo ve Fritsch 1994). KB duyu işlevlerinde bozulmayla ortaya çıktığında en sık çift ya da tek taraflı körlük ya da sağırlık, görme alanı kısıtlılığı, eldiven tarzı anestezi ve paresteziler görülmektedir. Sıklıkla bulanık görmeden şikâyet edildiği, körlük ya da sağırlık belirtilerinin daha nadir olduğu da bildirilmiştir. Barris ve ark. (1992) yaptıkları bir çalışmada görme bozukluğu yakınması olan ve organik etyoloji bulunmayan 45 hastanın %33‟ünde görme alanı kısıtlılığı, %62‟sinde görme alanı kısıtlılığı ile birlikte bulanık görme ve %5‟inde bulanık görme yakınması olduğunu bildirmiştir. Bu hastaların %78‟i izlem sırasında düzelme eğilimi göstermiş ve bu düzelme genç hastalarda daha yüksek oranda görülmüştür (Barris ve ark. 1992). 7 KB‟de klinik seyir değişkenlik göstermekle birlikte genellikle hızlı bir başlangıç görülmektedir. Ancak tanıya yönelik organik patolojinin değerlendirilmesinin uzun sürmesi nedeniyle ruh sağlığı hekimlerine başvuru süreleri zaman alabilmektedir. Goodyer‟in (1981) yapmış olduğu bir çalışmada KB‟de belirtilerin ortaya çıkışı ile hastaneye ilk başvuru arasında geçen süre ortalama 7.7 ay olduğunu tespit edilmiştir. 2.5. Tanı Yüzyılı aşkın süredir KB klinik görünümü ve etyolojisiyle ilgili birçok bilimsel çalışma yapılmıştır. Halen KB‟nin tanımlanması ve sınıflandırılması ile ilgili birçok sorun mevcuttur. KB, Amerikan Psikiyatri Birliği‟nin yayınladığı DSMI‟de (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders, First edition) „Konversiyon Reaksiyonu‟ olarak adlandırılmış ve anksiyete yaratan durumların ardından organlarda ya da bedenin bir bölümünde ortaya çıkan istem dışı işlevsel bozukluklar olarak tanımlanmıştır (Işık 1996). DSM-II‟de (1968) ise terminoloji „Histerik nevroz, Konversiyon tipi‟ olarak belirtilmiş ve psikojenik işlev kaybı ya da bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Bu dönemde sembolizm, güzel aldırmazlık ve ikincil kazanç tanı koymada önemli ipuçları olarak kabul edilmiştir (Ford ve Folks 1985, Nemzer 1991, Mace 1992). DSM-III‟de (1980) tekrar tanımlanan KB, Somatoform Bozukluklar başlığı altında bir tanı grubu içine alınmıştır. Somatoform Bozukluklar başlığı altında yer alan Somatizasyon Bozukluğu, Konversiyon Bozukluğu ve Psikojenik Ağrı Bozukluğu ayrı başlıklar altında ele alınmıştır. Birincil olarak paralizi, afoni, nöbetler, anestezi, ataksi ya da körlük gibi psödonörolojik belirtiler KB‟nin belirtileri olarak kabul edilmiştir. DSM-III‟de, Somatoform Bozukluklar grubu içinde yer alan bozukluklarda; “fiziksel işlev bozukluğu ya da kaybı olan hastalarda bu durumu açıklayabilecek organik bir bozukluk olmaması ve belirtilerin etyolojisinde ruhsal etkenlerin belirlenmesi” ortak özellik olarak belirtilmiştir (APA 1980, Lloyd 1986, Lipowski 1988, Nemzer 1991). 8 DSM-III-R sınıflandırmasında (APA 1987) ek olarak beden dismorfik bozukluğu Somatoform Bozukluklar grubuna dahil edilmiştir. Belirtilerin psikososyal bir stres kaynağı ile başlaması ya da alevlenmesi nedeniyle, psikolojik etkenlerin KB belirtileriyle etyolojik olarak ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Kişi belirtinin belirli bir amacının olduğunun bilincinde değildir. Belirti kültürel bir tepkime biçimi olarak görülemez ve uygun bir inceleme sonrasında bilinen fiziksel bir bozukluk ile açıklanamaz denilmiştir (Ford ve Folks 1985). DSM-IV düzenlenirken DSM-III-R sınıflandırmasının içerdiği bazı bozuklukların diğer tanı grupları ile ortak klinik özelliklere sahip olması sebebiyle bunların Somatoform Bozukluklar tanı grubundan çıkarılması gerekliliği tartışılmıştır. Bu amaçla “Hipokondriazis ve Beden Dismorfik Bozukluğu‟nun” Bunaltı Bozuklukları, “Konversiyon Bozukluğu‟nun” da disosiasyon ile aynı psikolojik mekanizma ile ortaya çıktığı düşünüldüğü için Disosiyatif Bozukluklar tanı gruplarına dahil edilmesi öngörülmüştür (Sağduyu 1994). Fakat DSM-IV‟de bu değişiklikler yapılmamıştır. DSM-III-R‟de Somatizasyon Bozukluğu tanısı koyabilmek için 35 maddelik bir belirti listesinden en az 13 belirtinin olması koşulu aranmaktayken DSM-IV‟de bu belirti listesi gruplandırılmış ve tanı koyabilmek için en az dört ağrı belirtisi, iki gastrointestinal belirti, bir cinsel belirti ve bir psödonörolojik belirti olması şartı getirilmiştir. KB için önemli bir değişiklik yapılmamış, belirti ya da eksikliğin tipleri belirtilmiştir. DSM-IV„de (APA 1994) Somatoform Bozukluklar; 1. Somatizasyon Bozukluğu, 2. Farklılaşmamış Somatoform Bozukluk, 3. Konversiyon Bozukluğu, 4. Ağrı Bozukluğu, 5. Hipokondriazis, 6. Beden Dismorfik Bozukluğu, 7. Başka Türlü Adlandırılamayan Somatoform Bozukluk olarak sınıflandırılmıştır. KB, DSM-IV-TR‟de Somatoform Bozukluklar başlığı altında yer almıştır. Bu tanı sisteminde hastaların belirtileriyle ilgili yeterli bir incelemeden sonra, belirti ve kayıpların genel tıbbi duruma bağlı olmadığının belirlenmesinin önemi vurgulanmıştır (APA 2000). KB‟nin DSM-IV-TR tanı ölçütleri Tablo 2.1‟de ayrıntılı olarak gösterilmiştir. 9 Tablo 2.1. Konversiyon Bozukluğu DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri A. 1İstemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, nörolojik ya da diğer bir genel tıbbi durumu düşündüren belirti ya da yeti yitimi olması, B. 2Bu belirti ya da yeti yitimine psikolojik etkenlerin eşlik ettiği yargısına varılır, çünkü bu belirti ya da yeti yitimi başlaması ya da alevlenmesi öncesinde çatışmalar ya da diğer stres etkenleri vardır. C. 3Yapay bozuklukta ya da simülasyonda olduğu gibi bu belirtiler amaçlı olarak ortaya çıkartılmamakta ya da bu tür belirtileri varmış gibi davranılma maktadır. D. 4Bu belirti ya da yeti yitimi nörolojik ya da diğer bir genel tıbbi durumla ya da bir maddenin doğrudan etkisiyle ya da kültürel olarak uygun bulunan bir davranış ya da yaşantıyla tam açıklanabiliyorsa Konversiyon Bozukluğu tanısı konmaz. E. 5Bu sorun, belirgin bir sıkıntı doğurmasıyla; toplumsal, mesleki alanlarda işlevsellikte bozulmaya neden olmasıyla ve tıbbi değerlendirmeyi gerektirme siyle klinik açıdan önemli olmaktadır. F. 6Belirtiler ağrı ya da cinsel işlev bozukluğuyla sınırlıysa, yalnızca somatizas yon bozukluğunun gidişi sırasında ortaya çıkıyorsa ya da başka bir mental bozuklukla daha iyi açıklanabiliyorsa Konversiyon Bozukluğu tanısı konmaz. Mayıs 2013‟te yayınlanan DSM-5'te ise KB; “Bedensel Belirti Bozuklukları ve İlişkili Hastalıklar” başlığı altında toplanmış olup, bu yeni düzenlemede KB‟de nörolojik muayenenin önemi vurgulanmıştır ve KB ile ilişkili psikolojik etkenlerin tanı aşamasında açığa çıkamayabileceği belirtilmiştir (APA 2013). KB‟nin DSM-5‟te Bedensel Belirti Bozuklukları ve İlişkili Hastalıklar başlığı altında; 1. Bedensel Belirti Bozukluğu, 2. Hastalık Kaygısı Bozukluğu, 3. Konversiyon Bozukluğu (İşlevgören Nörolojik Belirti Bozukluğu), 4. Diğer Medikal Durumlarını Etkileyen Ruhsal Etmenler, 5. Yapay Bozukluk, 6. Diğer Tanımlanmış Bedensel Belirti Bozukluğu ve İlişkili Bozukluk, 7. Başka Türlü Adlandırılamayan Bedensel Belirti ve İlişkili Bozukluk olarak sınıflandırılmıştır. KB‟nin DSM-5‟te sınıflandırılması Tablo 2.2‟de ayrıntılı olarak gösterilmiştir (APA 2013). 10 Tablo 2.2. Konversiyon Bozukluğu DSM-5 Tanı Ölçütleri A. A İstemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen, bir ya da birden fazla belirtinin olması, B B. Klinik bulgular, söz konusu belirti ile bilinen nöroloji ya da genel tıp durumları arasında bağdaşmazlık ve uyuşmazlık olduğuna ilişkin kanıtlar sağlar. C C. Belirti ile bilinen nörolojik ya da ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz. D D. Bu sorun, belirgin bir sıkıntı doğurmasıyla; toplumsal, mesleki alanlarda işlevsellikte bozulmaya neden olmasıyla ve tıbbi değerlendirmeyi gerektirmesiyle klinik açıdan önemli olmaktadır. Belirti süresi ve stres etkeni olup olmaması DSM-5'te belirtilmiştir (APA 2013). DSM-5‟te klinisyenler açısından anlaşılmasında zorluklar olması gerekçesiyle “istemli motor ya da duyu işlevlerini etkileyen belirtilerin başlaması ve alevlenmesi öncesinde psikolojik çatışmaların varlığı” ve “bu belirti ya da bozuklukların amaçlı olarak ortaya çıkarılmadığı” maddesi tanı sınıflamasından çıkarılmıştır. Bunun yanında belirtilerin devam ettiği süre ve stres ile ilişkisini değerlendirme ayrı olarak belirtilmiştir. KB, güçsüzlük ya da inme (paralizi) ile giden, olağandışı motor hareketlerle giden (örn. tremor, distoni devinimi, miyoklonus, yürüyüş bozukluğu), yutma belirtileri ile giden, konuşma belirtisi ile giden (örn. disfoni, sözü geveleyerek konuşma), ataklarla ya da katılmalarla giden, anestezi ya da duyu yitimi ile giden, özel duyusal belirti ile giden (örn. görme, koku alma) ya da karma belirtilerle giden olmak üzere gruplara ayrılmıştır (APA 2013). 2.6. Binişik Durumlar KB tanısı konan erişkin hastalar ile yapılan çalışmalarda hastaların büyük çoğunluğunda KB‟ye en az bir psikiyatrik hastalık tanısının eşlik ettiği, eşlik eden tanıların sıklıkla diğer Somatoform Bozukluklar, Anksiyete Bozuklukları ve Duygudurum Bozuklukları olduğu gösterilmektedir (Pehlivantürk 1997, Dworetzky ve ark. bozukluğunun KB ile birliktelik oranı %45-85 arasında değişmektedir. İlgili 11 alanyazında, geç çocukluk ve ergenlik döneminde KB‟ye Major Depresyon tanısının daha sık eşlik ettiği görülmektedir (Bohman ve ark. 2010, Pehlivantürk ve Ünal 2002, Haavisto ve ark. 2004,). Ülkemizde KB tanısı alan 51 çocuk ve ergen ile yapılan bir araştırmada, olguların %15,7‟sinde Depresif Bozukluk, %37,2‟sinde Anksiyete Bozukluğu saptanmış ve Depresif Bozukluk görülme sıklığının yaşla birlikte arttığı bildirilmiştir (Pehlivantürk ve Ünal 2000). Bir başka çalışmada KB‟de en sık major depresyonun eş tanı olarak belirlendiği bildirilmiştir (Özen ve ark. 2000). 2.7. Etiyoloji 2.7.1. Psikososyal Etkenler Psikososyal etkenler başlığı altında, ilgili alanyazında KB etiyolojisinde öne sürülen psikanalitik kuramlar, öğrenme kuramı, ailesel etmenler, duyguların ifade edilmesi ve iletişim ile ilgili bilgiler gözden geçirilecektir. 2.7.1.1. Psikanalitik Kuram Psikanalitik kurama göre KB, bir dürtü ile dürtünün dışa vurumuyla ilgili yasaklar arasında çatışma oluştuğunda, bilinç dışı çatışmanın doğurduğu anksiyete, fiziksel belirtiler olarak yansımaktadır. S. Freud konversiyonu, bastırılan ve yer değiştiren bilinç dışı arzuların simgesel biçimde ifade edilmesi olarak tanımlamaktadır (Gabbard 2005). Bu şekilde belirtiler bir yandan yasak dürtünün kısmen ifade edilmesini sağlar, bir yandan da yasak dürtüyü gizlemiş olur. Bu belirtiler hastayı kabul edilmeyen dürtüleriyle bilinç düzeyinde karşı karşıya gelmesinden korur (Bowman ve Markand 1996). Dürtüler belirti aracılığıyla hem biraz dışa vurulmuş, hem de bilinçli farkındalık alanından uzak tutulmuş olur. Bu sayede bilinç dışındaki dürtünün yaratacağı anksiyetenin yaşanmasının önüne geçilmiş olur. Bu şekilde belirtinin bireyi anksiyeteden korumasına „birincil kazanç‟ 12 denir. Hastalar içsel çatışmalarını, kendi farkındalıklarından ayrı tutarak birincil kazancı elde etmiş olurlar. Belirtinin yol açtığı yeti yitimi de hastanın görev ve sorumluluklarından kurtulmasını sağlar, bunun sonucunda da çevrenin hastaya olan ilgi ve desteği artar. Böylece belirtinin sürdürülmesinde ve yinelenmesinde etken olan „ikincil kazançlar‟ elde edilmiş olur (Işık 1996). Psikodinamik açıklamaya göre KB belirtisi bilinçdışı çatışmaya çözüm sağlar. Çatışma, süperego tarafından yasaklanan öfke ya da cinsellik gibi dürtüler nedeniyle ortaya çıkar. Belirtinin, çatışmanın sembolü olduğu düşünülür (Ford ve Folks 1985). Kernberg, Freud‟un KB‟yi açıklarken ödipus karmaşası, kastrasyon anksiyetesi ve penis kıskançlığı üzerine odaklandığını, Marmor‟un ise KB‟de oral dönem saplanmaların önemini belirtiğini, oral dönem özellikleri olan bağımlılık ve edilgenliğin üzerinde durduğunu belirtmiştir (Kernberg 1990). Fenickel, konversiyondaki biçim değiştirme düzeneklerinin, sembolizm, plastik anlatım, yoğunlaştırma, yer değiştirme ya da farklı türde yansıtma, olayların sırasının tersine çevrilmesi ya da olayları temsil eden ayrıntıların abartılması gibi işlevlere olanak sağladığını belirtmiştir (Işık 1996). 2.7.1.2 Öğrenme Kuramı Klasik koşullanma paradigmalarına göre, ergenlikte bazı durumlarla baş etme aracı olarak kullanılan konversiyon belirtileri çocuklukta öğrenilmektedir (Torgersen 1986). Çocuk ya da ergen hızlı bir şekilde hasta rolünün getirdiği avantajları öğrenebilir, düzelmeye isteksiz olabilir ya da belirtiler nüksedebilir. İkincil kazançlar belirgin olduğunda ve ailenin endişeleri fazla olduğunda belirtiler daha süreğen ve yineleyici duruma gelebilir. Çocuğun sağlıklı olmaktan çok hasta olmanın yararlarını öğrenmeye yönlenmesi, sağlıklı durumda iken çocukların çevreleri tarafından anlaşılmadıklarını hissetmeleri, yetersiz ilgi ya da yakın çevresindekilerden uygun olmayan davranışlar görmelerinden kaynaklanmaktadır (Roelofs ve ark. 2005). Ailelerinden uygun tepkiler görmeyen çocukların duygusal gelişimlerinde öğrenilmiş 13 tepkilerin yer aldığı; bu çocukların olumsuz duygularının bastırıldığı belirtilmiştir. Bu duygusal yapılanma bedensel belirtiler ve konversif davranışlar şeklinde kendini gösterebildiği belirtilmiştir (Kozlowska 2007). Çocuk ve ergenlerde KB, ailelerindeki süreğen fiziksel hastalıklar ile de birliktelik gösterebilmektedir. Örneğin, organik olarak açıklanamayan ağrıları olan çocukların ailelerinde migren ya da peptik ülser gibi bozuklukların sık olarak görüldüğü bildirilmiştir (Hotopf ve ark. 2002). 2.7.1.3. Ailesel Etkenler Ebeveynler ve çocuklar, genetik mirasın yanı sıra aynı çevreyi de paylaşmaktadır (aile çatışması, sosyoekonomik statü vs.). Ortak çevre aile içinde belli fiziksel belirtilere ve strese karşı verilen yanıtların, başetme yolarının paylaşımına neden olabilmektedir. Ebeveynlerde somatoform belirtiler ve sık fiziksel yakınmaların olması çocuğun dikkatini bu konuya yoğunlaştırıp sağlık konusundaki tutumunu şekilendirebilir ve fiziksel belirtileri sergileme davranışına yönlendirebilir. Dahası çocuklar sağlık merkezlerine ulaşım konusunda da ebeveynlerine bağımlıdır (Schulte ve Petermann 2011). Bu nedenle ebeveynlerin hastalığa yaklaşımının dolaylı olarak çocuğa aktarımında ebeveynin tutumu çok önemli olacaktır. Çatışmaların ve iletişim sorunlarının olduğu ailelerde çocuklarda ruhsal stres oluşur ve bunun sonucunda birçok ruhsal hastalık gelişebileceği gibi konversiyon belirtileri de gelişebilir. Çalışmalarda aile içi ilişkilerin KB gelişiminde önemine vurgu yapılmaktadır (Volkmar ve ark. 1984, Liakopoulou-Kairis ve ark. 2002, Kowal ve Pritchard 1990). KB olan çocuk ve ergenlerde aile içi çatışmalar, kardeş geçimsizliği ve ailenin yüksek beklentileri gibi etmenlerin önemli olduğu bildirilmektedir (Kowal ve Pritchard 1990). Bu bilgilerle uyumlu olarak Liakopoulou Kairis ve arkadaşlarının (2002) yaptığı bir çalışmada somatoform bozukluğu olan çocukların annelerinin sağlıklı kontrollere oranla daha öfkeli ve saldırgan olduklarını, çocuklarını daha sık eleştirdikleri ve daha koruyucu davrandıklarını, aile 14 üyeleri arasındaki iletişim ve duygusal karşılıklılık, rol üstlenme ve sorun çözme stratejilerinin kontrollere kıyasla daha işlevsiz olduğunu bildirmiştir. Aile sistem kuramına göre ise, ailenin bazı işlev biçimleri çocuklarda bedensel belirtileri tetikleyebilmektedir. Bedensel belirtinin aile sistemi içinde ailenin işlevselliğini koruyan, devam ettiren, çatışmayı önleyen özel bir işlevi olabilmektedir. Somatizasyonun bir iletişim şekli olduğu, bedensel belirtinin sembolik bir değerinin ve aile sistemi içerisinde dengeleyici işlevinin olduğu öne sürülmektedir (Yalom ve Steiner 2008). Alanyazında birincil bakımverenler ve yakın aile üyelerinin somatoform bozukluk etyopatogenezinde temel rolü üstlendiği yönündeki kanıtlar giderek artmaktadır (Eminson 2007). 2.7.1.4. Duyguların İfade Edilmesi ve İletişim İletişim, kişiler arasında düşünce, duygu ve bilgi alışverişini sağlayan bir etkileşimdir. Duygular, kişinin harekete geçmesini sağlayabilecek olumlu ya da olumsuz içsel bir tepki olarak tanımlanmaktadır. Duygular, davranışsal ve ekspresif, öznel/deneysel, bilişsel ve fizyolojik bileşenlerin birlikte çalışması sonucu oluşmaktadır (Buck 1994, Kring ve Bachorowski 1999). Duygular, sosyal yaşamda kullanılan ortak dilin önemli bir parçasıdır ve duyguların adaptif yönetimi sosyal işlevsellik ve psikolojik iyilik hali için önem taşımaktadır (Buck 1994, Davidson ve ark. 2000). Campos ve arkadaşları (1989) sosyal ilişkilerin kurulmasında ve sürdürülmesinde duyguların önemine değinmiştir. Sosyal ilişkiler karşılıklı etkileşimlerle oluşmaktadır. Bir tarafın sergilediği duygu ifadesi diğer tarafta bunu karşılayan benzer ve tamamlayıcı tepkiler uyandırmaktadır. Örneğin üzüntü içeren ifadeler üzüntü ya da yardım etme isteğini gösteren tepkiler uyandırabilmektedir (Adaklı 2013). İlgili alanyazında, çocukluk döneminde ebeveynle karşılıklı ilişkinin zayıf olması nedeniyle çocuğun koruyucu ve stres düzenleyici sistemlerinin gelişiminde sorunlar olabileceği; bunun sonucunda KB gelişebileceği ve bu çocukların duyguları işlemlemede zorluklar yaşayabileceği bildirilmektedir (Kozlowska 2012). KB‟deki 15 beden dilinin, duygularını kolay ifade edemeyen kişilerde fiziksel belirtiler aracılığıyla bedenin sözsüz bir iletişim aracı olarak kullanılması olduğu belirtilmektedir (Ford ve Folks 1985, Alkın ve Tunca 1997). Bu belirtiler bir yardım çağrısı olabilmektedir. Benzer şekilde alanyazında, aile içinde duyguların az ifade edilmesinin, duyguların ifade edilmesinin engellenmesinin çocukların fiziksel belirti geliştirmesine sebebiyet verebileceği vurgulanmaktadır (Kozlowska 2007). Konversiyon belirtilerinin bir iletişim biçimi, başa çıkma düzeneği ya da strese tepki olduğu düşünülmektedir (Ford ve Folks 1985, Kaygısız ve Alkın 1999). Ayrıca konversiyon belirtilerinin kişinin içinde bulunduğu toplum ve çevrenin etkisiyle biçimlendiğini savunan birçok araştırmacı; duygularını sözel ifade etmenin güç olduğu toplumlarda bedensel belirtilerin sık olduğunu belirtmektedir. Bu toplumlarda baskılanmış duygular konversiyon belirtileri olarak dışa vurularak duyguların ifade biçimi olarak kullanılabilmektedir (Ford ve Folks 1985, Işık 1996, Alkın ve Tunca 1997). Ülkemizde olduğu gibi özellikle geleneksel toplumlarda duyguların sözel olarak ifade edilmesi bastırılarak beden yoluyla ifade edilmesine yönelinmektedir ( Evren ve ark. 2008). 2.7.2. Nörobiyolojik Etmenler KB belirtilerinin gelişiminde biyolojik ve nöropsikolojik etmenlerin etkili olduğu yapılan çalışmalarda belirtilmektedir. “Histerik” belirtilerin varlığı ile birlikte zihin-beden ve beyin ilişkisi geçmişten beri sorgulanmaktadır. Özellikle motor belirtiler gösteren KB hastalarında daha çok sol beden yarısında yakınmaların görülmesi olası sağ hemisfer tutulumunu düşündürmüştür (Stern ve Baldinger 1983). Konversiyonda ortaya çıkan belirtilere eşlik eden beyin bulgularından çeşitli çalışmalarda söz edilmiştir. Marshall ve arkadaşları (1997) tarafından yapılan bir çalışmada yapısal ya da metabolik lezyonu olmayan, sol taraf paralizisi olan bir hastada fMRI sonucunda etkilenen tarafta istemli bir hareket sırasında sağ anteriyor singulat ve orbitofrontal korteks aktivitesinde artış gösterilmiştir. Araştırmacılar aktivite artışı görülen bu bölgelerin özgül beyin yolaklarında aşırı inhibisyona yol 16 açarak KB‟de ortaya çıkan motor belirtilere neden olabileceğini bildirmiştir (Marshall ve ark. 1997). Spence ve ark. (2000) ise çalışmalarında, hemiparezi belirtileri ile giden KB hastalarında sol dorsolateral prefrontal korteks etkinliğinde azalma belirlemişlerdir. KB‟de üzerinde durulan bir diğer bölge subkortikal yapılardan talamus ve bazal ganglionlardır. Bazal ganglionlar, motor işlevlerin kontrolünde önemli rol oynarlar ve hem talamusla hem de motor korteksle ilişkilidirler. Ayrıca bazal ganglionlardaki pek çok çekirdek, hareketlerin kontrolü, düzenlenmesi ve devam edecek hareketlerin belirlenmesinde kilit rol üstlendiklerinden, KB olan hastalarda araştırılmıştır (Kaji 2001). Vuilleumier ve ark. (2001) ekstremitelerinde tek taraflı motor ya da duyu kaybı olan KB tanısı alan 7 hastada SPECT ile yaptıkları değerlendirmede talamus ve bazal ganglionlarda bölgesel kan akımında azalma bildirmiştir. Bu çalışmayla konversiyon belirtilerinin striatotalamik döngülerin işlevsel bozukluğuna bağlı olabileceği gösterilmiştir. Von Giesen ve ark. (1994) benzer şekilde; bir harekete hazırlık yapma ve sürdürmeyi düzenleyen striatotalamik yolaklarda bir problemin olmasının motor işlevlerde bozulmaya yol açabileceğini bildirmişdir. Striatotalamik premotor düzeneklerin bir hareketi başlatma ve bunun için çaba harcama iradesine katkıda bulunmasından dolayı KB ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür (Gandevia 1987). Yapılan bir başka çalışmada, KB tanısı alan 12 hastada total beyin, beyaz madde ve gri madde hacimlerinde hasta ve kontrol grupları arasında anlamlı bir fark gösterilmezken, bilateral kaudat ve lentiform çekirdeğin KB tanılı hastalarda daha küçük olduğu bildirilmiştir. Ayrıca KB hastalarında talamus ve bazal ganglionlarda kontrol grubuna göre anlamlı nöroanatomik değişiklikler gösterilmiştir (Atmaca ve ark. 2006). Sonuç olarak çalışmalarda KB‟de striatotalamik yolaklar, bazal ganglionlar, sağ anteriyor singulat, orbitofrontal korteks, dorsalateral korteks gibi beynin birçok bölgesinde beyin işlevlerinde patolojik bulguların olabileceğini gösterilmiştir. 17 2.7.3. Genetik Etmenler Konversiyon bozukluğunun ortaya çıkmasında ailesel etkenlerin önemli olduğu vurgulanmaktadır (Wilmshurst 2005). KB olan çocukların ailelerinde de bedensel belirtiler olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (Robinson ve ark. 1990, Torgersen 1986). İkizler üzerinde yapılan sınırlı sayıda çalışmada genellikle eş hastalanım seviyeleri düşük bulunmuştur. İkizlerde yapılan eş hastalanım oranı monozigotik ikizlerde %29 ve dizigotik ikizlerde %10 olarak belirtilmiştir (Torgersen 1986). Steinhausen ve ark. (1989) altı yıl süresince polikliniğe başvuran hastalar arasından KB tanısı alan 26 çocuk ve ergeni anne babalarında psikiyatrik ve/ya da medikal hastalık varlığı açısından değerlendirmiştir. KB olan çocukların annelerinde psikiyatrik ya da medikal hastalık oranı (%31) KB dışında psikiyatrik hastalığı olan çocukların annelerine göre farklı bulunmazken, babalarında psikiyatrik ya da medikal hastalık oranı (%71) kontrol gruplarına göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Benzer şekilde Somatizasyon Bozukluğu olan annelerin çocuklarında psikiyatrik bozukluk görülme riski kontrol gruplarına göre yüksek bulunmuştur (Livingston 1993). KB olan bireylerin yakın akrabalarında KB görülme sıklığının genel örneklema evrene kıyasla kadın akrabalarda 12-14 kat, erkek akrabalarda 4-6 kat daha fazla olduğu bildirilmiştir (Wilmshurst 2005). KB tanısı alan 52 çocuk ve ergenin hastane kayıtlarının geriye dönük incelendiği bir çalışmada, 6 hastada yakınmalar başlamadan önce fiziksel hastalık bulgusu olduğu, %21‟inde ağır aile patolojisi olduğu, %54‟ünde ailede benzer bulgular olduğu bildirilmiştir. (GrattanSmith ve ark. 1988). Başka bir çalışmada organik bir nedene bağlı olmayan tekrarlayıcı karın ağrıları olan çocukların annelerinde de benzer belirtilerin olduğu ve bu annelerin, sağlıklı çocukların annelerine göre daha anksiyöz oldukları gözlenmiştir (Garber ve ark. 1990). KB olan hastaların ailelerinde bir ya da daha fazla kişide psikiyatrik bozukluk öyküsünün olduğu farklı birçok çalışmada gösterilmiştir (Goodyer 1981, Kriechman 1987, Steinhausen ve ark. 1989, Garber ve ark. 1990, Robinson ve ark. 1990). 18 Grattan-Smith ve ark. (1988) yaptıkları bir çalışmada KB hastalarının sadece %21‟inin ailesinde KB ile ilişki bozukluklar ve çatışmalar olduğunu belirtilirken, üçte birinde aile içi sorun yaşandığını, yalnız ölüm ve fiziksel hastalık korkularının oluğunu bildirmiştir. Somatizasyonu olan çocukların sorumlu, uyumlu, yüksek beklentileri olan ve mükemmeliyetçi çocuklar olduğu, ailelerinin de yüksek beklentileri olduğu ve özellikle hastalık ile ilgili kaygılar yaşadıkları bildirilmektedir (Garralda 1992). Bodde ve ark.‟nın (2007) yaptıkları çalışmada Psikojenik Nöbet tipi KB‟nin belirli kan gruplarında daha yüksek oranda görüldüğü tespit edilmiş, Bu çalışmada KB‟nin ortaya çıkışı genetik etmenlere bağlanmıştır. Ayrıca bu kişilerin birinci derece akrabalarında antisosyal kişilik özelliklerinin ve alkolizmin normal populasyondan daha yüksek oranlarda olduğu gösterilmiştir. Sonuç olarak; genetik etmenlerin KB etiyopatogenezinde rol oynadığı; ancak bunu ortak çevrenin etkisinden bağımsız değerlendirmenin mümkün olmadığı; psikososyal etmenlerin özellikle de ailenin özellikleri, ebeveyn bağlanması, ebeveynle erken dönem olumsuz deneyimler gibi etiyolojide önemli olduğu düşünülen çevresel etkenlerin hastalığın ailesel kümelenmesinde önemli rol oynadığı; alanyazında bu konuyu açıklığa kavuşturmaya yetecek kadar çalışma bulunmadığı söylenebilir. 2.8. Ayırıcı Tanı KB tanısının konulması için özgül bir belirti, bulgu ya da laboratuvar testi bulunmamaktadır. KB tanısı, ancak diğer tüm nörolojik ya da tıbbi durumları, organik sebepleri dışlamak amacıyla yapılacak kapsamlı bir tıbbi inceleme sonucunda konabilmektedir. KB‟nin ayırıcı tanısında öncelikli düşünülmesi gereken nörolojik bozukluklar epilepsi, Guillain-Barre sendromu, multipl skleroz, periyodik paralizi, optik nevrit, kısmi vokal kord paralizisi, myastenia gravis beyin tümörleri, myopatiler, kalıtsal ve edinilmiş distoniler, ilaca bağlı distoni, subdural hematom, bazal ganglion ve periferik sinirlerin dejeneratif hastalıkları, Creutzfeld-Jacob 19 hastalığıdır (Yayla 2011). Özellikle psikojenik nöbetin epilepsiden ayrımında klasik olarak hastaların nöbetler sırasında yaralanma, dilini ısırma, bilinç kaybı gibi belirtilerinin olmaması gibi ölçütler olsa bile bunlar kesin tanı koymak için yeterli değildir. Psikojenik nöbetler her tür epileptik nöbeti taklit edebilir. Bu hastalar genel olarak başka insanların yanında ve kendilerini koruyacak biçimde düşerler; idrar inkontinansı, dil ısırma, ağızda köpürme gibi bulgular genellikle olmaz. Nöbet uzun ya da kısa sürebilir ve uykuda görülmez. Nöbet sırasında hasta ağrılı uyaranlara yanıt verir ve konuşabilir. Bu nöbetler genellikle ağlayarak sonlanır. Nöbetin başlamasına sebep olan ruhsal stres etkenleri genelde aile tarafından aktarılır. Ayrıntılı anamnez ve fizik muayene yapılmasına karşın epileptik nöbetler ile psikojenik nöbetlerin ayırıcı tanısı yapmak oldukça zor olabilir (Goodyer ve Taylor 1985, Kim 1991). Birçok hastada klinik görünümün gerçek epileptik nöbete benzerliği dikkat çekicidir. Hastada hem gerçek epileptik nöbetlerin hem de psikojenik nöbetlerin birlikte olması da tanıyı oldukça zorlaştırmaktadır. EEG monitorizasyonu yapılmaya başlanması sonrasında, daha önce psikojenik nöbet tanısı alan hastaların %10-30‟unda eşlik eden gerçek epileptik nöbetler olduğu bildirilmiştir (Kim 1991). KB‟nin ayırıcı tanısında Temaruz ve Yapay Bozukluk‟da düşünülmelidir. Temaruzda, ödev ve yükümlülüklerden kurtulmak gibi belirgin bir çıkar vardır. Motivasyon açık bir hedefe yöneliktir, hastalık belirtilerinin getireceği kazanım hasta rolünü yapan kişi tarafından bilinmektedir ve belirtiler bu amaçla bilinçli bir şekilde çıkarılmaktadır. Yapay Bozukluk‟ta ise hasta rolünü benimseyerek tıbbi tedavi ve bakım görme çabası vardır. Yapay Bozukluk‟ta motivasyon bilinç dışıdır; belirtiler ise bilinçli olarak üretilir. Hasta belirtileri kendisinin ürettiğini bilir ancak bunun altındaki motivasyonunun farkında değildir (Işık 1996, Sadock ve Sadock 2007). KB‟de belirtilerin ortaya çıkışını sağlayan bilinç dışı süreçlerdir. Yani hem motivasyon hemde hastalığın belirtileri bilinç dışıdır. 20 2.9. Gidiş ve Sonlanım KB olgularının 1/5‟inde belirtiler 20 yaş ve altında başlamakta olup geç çocukluk ve erken erişkinlik dönemini kapsamaktadır (10-35 yaş arası). KB belirtileri genellikle kısa süreli olup hastaneye yatırılan olguların çoğunda belirtiler iki hafta içinde gerilemektedir. Hastanede yatarken kliniğin düzelmeye başlaması prognoz açısından önemlidir. Yatırılarak tedavi gören KB olan hastaların hastanede yakınmaları düzelenlerin %96‟sının sağlıklı hale geldiği; yakınmaları tamamen düzelmeden taburcu olanların ise %30‟unun şikâyetinin yinelemediği görülmüştür. Tam düzelme olmadan hastaneden çıkan hastaların %20-25‟inde belirtilerin ilk bir yıl içinde yinelediği görülmüştür (Durrant ve ark. 2011). Erişkin hastalara göre çocuk ve ergenlerde prognozun daha iyi olduğu belirtilmiştir (Hall-Patch ve ark. 2010). Hastalık öncesinde sağlık durumunun iyi olması, akut başlangıç, başlangıçta açıkça belirlenebilen stres etkeninin varlığı, erken tedavi, eşlik eden başka tıbbi ya da psikiyatrik hastalığın olmaması ve zihinsel gelişme geriliğinin bulunmaması olumlu sonlanım göstergeleri olarak bildirilmiştir (Barach 1997, Reuber ve ark. 2003, Sadock ve Sadock 2007, Arain ve ark. 2007). Üç yıllık bir izlem çalışmasında çocuk ve ergen hastaların %81‟inin, erişkin hastaların ise %40‟lık kesiminin remisyona girdiği görülmüştür (Wyllie ve ark. 1999). Ergen hastalar ile yapılan bir başka izlem çalışmasında, hastaların %70‟inde iyileşme olduğu gözlenmiştir (Durrant ve ark. 2011). Ülkemizde KB tanısı olan 40 çocuk ve ergenin ortalama dört yıllık izlemleri sonrasında hastaların %85‟inde tam iyileşme olduğu görülmüştür (Pehlivantürk ve Ünal 2002). 2.10. Duyguları Tanıma ve Sosyal Becerilerinin Gelişimi Duygunun tanımı üzerinde tam bir uzlaşma sağlanamamakla birlikte kişinin harekete geçmesini sağlayabilecek içsel tepki olarak tanımlanmıştır. Çocuk doğduğu andan itibaren çevreyle olan ilişkileri sonucu zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal olarak hızlı bir gelişim sürecine girer (Zembat ve Unutkan 2001). Duygusal ve sosyal 21 gelişim birbirine bağımlı kavramlar olup ayırt edilemez. Çocukların sosyal ve duygusal yönden gelişebilmesi için yetişkinlerle ve akranlarıyla olumlu sosyal ilişkiler kurmaları, diğer insanların duygularını anlayabilmeleri, kendi duygu ve davranışlarını kontrol edebilmeleri ve duygularını düzenleyip ortamın koşullarına göre ifade etmeleri gerekmektedir (Denham ve ark. 2012, Izard 2001). Bir olayın ya da durumun bireyde uyandıracağı duyguyu anlama becerisinin deneyime dayalı olduğu; bireyin geçirdiği deneyimlerin olayların yaratacağı duyguyu anlamaya yardımcı olduğu bildirilmiştir (Beaudry ve ark. 2013). Çocuklar en geç 3 yaş itibariyle duyguları tanıyıp onları kontrol edebilir hale gelmeye başlamaktadır (Bak 2011). Çocuğun çevresindekilerin duygularını anlayabilmesi, çevresindekilerle ilişkisinin devamlılığını sağladığı; karşıdaki kişiye verilecek tepkinin doğruluğunu belirlediği; ilişkinin sağlıklı bir biçimde yürütülebilmesine olanak sağladığı bildirilmektedir (Dunn ve Hughes 1998). Çocukların duygusal yeterlilikleri arttıkça iletişim ve empati becerileri de gelişmektedir (Crick ve Dodge 1994, Barth ve Archibald 2003, Baumgartner ve Strayer 2008, Gander ve Gardiner 2010, Arslan 2012). Kısacası bireyin başkalarının duygularını anlaması; kişilerin hayatı boyunca olumlu sosyal ilişkiler kurabilme ve sürdürebilme becerisi kazanması için gereklidir (Izard 2001, Eisenberg ve ark. 1990, Zahn-Waxler ve Radke-Yarrow 1990, Downs ve Strand 2008, Garner ve Waajid 2012). Çocuğun sosyal-duygusal gelişimini etkileyen etmenler arasında, çocuğun kişiliği, cinsiyeti, yaşı, zekâsı, kardeş sayısı, doğum sırası, ailenin büyüklüğü, sosyoekonomik-kültürel durumu, dili, sosyal etkinliklere katılımı, arkadaş ilişkisi ve annebabanın çocuk yetiştirme tutumu yer almaktadır. Bu yüzden aile içinde ve okulda çocuğun sosyal-duygusal gelişimini desteklemek önemlidir (Richardson ve ark. 2000, Ahmetoğlu 2009, Baran 2009). Aile çevresi ve okullar sosyal ve duygusal yeterliliğin gelişimi için en uygun ortamlardır. Okullarda öğrenciler sistematik öğretim yolu ile bu becerileri kazanmaktadır (Richardson ve ark. 2000). Aile çevresinde ise özellikle erken çocukluk döneminde ebeveynle ilişkinin kalitesi yetişkinlikte duyguları ifade etme becerisini şekillendirmektedir (Pollak ve Sinha 22 2002). Çocuğun üzüldüğü zaman ebeveyni tarafından şevkat, ilgi gösterilerek rahatlatılması çocuğun empati becerisi kazanmasına katkı sağlamakta ve ilişkilerinde başkalarının üzüntülü duygu ifadelerini anlamasına yardım etmektedir (Izard 2001). Sonuç olarak hem çocukluk hem de ergenlik döneminde sosyal-duygusal davranışların desteklenmesi, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurmayı, kendisi için uygun olmayan istekleri geri çevirebilmeyi ve gerektiğinde başkalarından yardım isteyebilmeyi, empati kurabilmeyi, arkadaşları tarafından kabul edilmeyi olumlu yönde etkilemektedir. 2.11. Yüz İfadelerinden Duygu Tanıma ve Konversiyon Bozukluğu Yüz ifadeleriyle duyguların yansıtılması ve algılanması konusunda yapılan çalışmalar bebeklikten itibaren yüz ifadelerinden duyguların tanındığını göstermiştir (Field ve ark. 1983, Tuğrul 1999). Duygu tanıma becerisinin gelişiminin deneyime dayalı olduğu, bilişsel süreçlerin ve motivasyonun duyguların anlaşılması ve tanımlanabilmesinde etkili olduğu bildirilmektedir (Malatesta and Izard 1984, Pollak ve Sinha 2002). 7-8 aylık çocuklar bazı duyguları yüz ifadesinden ayırt edebilmektedir (Caron ve ark. 1982, Magali ve Margot 2006). 4-9 aylık çocuklar mutluluk, kızgınlık, korku, üzüntü ve şaşkınlık ifadelerini ayırt edebilmektedir (Nelson 1987, Serrano ve ark. 1992). Okul öncesi ve erken okul yıllarında çeşitli yüz ifadelerini tanıma ve işaretleme performansının arttığı gözlenmiştir (Camras 1980, Harrigan 1984, Tremblay ve ark. 1987, Laura 2007, Tuğrul 1999, Çelik ve ark. 2002). Çocuklar arasında bu ifadelerden en kolay tanınanın mutluluk olduğu, bunu kızgınlık ve üzüntünün takip ettiği, şaşkınlık ve korkunun ise bunlara nazaran daha zor tanındığı belirtilmiştir (Çelik ve ark. 2002). Çocukların en çok nötral ifadeleri tanımakta zorlandıkları, kesin ifadeleri ise daha kolay tanıdıkları görülmüştür (Çelik ve ark. 2002). Duyguların nitelendirilmesiyle ilgili bir soru ile karşılaşıldığında duyguyu ifade eden bir kelime çağrışımı olmaktadır. Çocukların kelime hazinesinin yetersizliği sonucunda duyguların tanımlanması ve doğru tepki alınması konusunda sorunlar meydana gelebilmektedir. Yani çocukların yüz ifadelerini doğru olarak 23 nitelendirmeleri konusundaki sıkıntılar, yüz ifadelerinin tanınmaması ya da anlaşılamamasından çok, çocukların sözcük dağarcığının yetersizliğinden kaynaklanabilmektedir. Buna paralel olarak çocuklardan hem sözel olarak ifade etmeleri hem de duygulara karşılık gelen resimler arasından seçmeleri istenildiğinde elde edilen puanların daha yüksek olduğu ortaya çıkmıştır (Çelik ve ark. 2002). İlgili alanyazında; çocukların erken döneminde yüzün özniteliksel özelliklerinden duyguları tanıdıkları, 10 yaş sonrası yüzü bütüncül olarak işlemlemeye başladıkları, yani yüzün özniteliklerinin (ağız, dudak kenarı, kaş, göz, burun vb) birbiriyle ilişkisini değerlendirdikleri; buna bağlı olarak yüz tanıma performanslarının arttığı belirtilmiştir (Pollak ve ark. 2000, Cohen Kadosh ve ark. 2013, Beaudry ve ark. 2013). Çalışmalarda ayrıca erken dönem deneyime dayalı çocuklarda bazı duyguları tanımada duyarlılık geliştiği; kötü muameleye uğrayan çocukların kızgınlık ifadesini, depresif annelerin çocuklarının üzüntü ifadesini daha az ipucundan hızlı bir biçimde tanıdığı, buna göre duygu ve motor reaksiyonlarını hızlı bir biçimde ayarladığı bildirilmiştir (Pollak ve ark. 2000, Zheng ve ark. 2011, Kozlowska ve ark. 2013). Bu yanlılık bazen çocuğu olumsuz birçok durumdan korurken, bazen duyguyu yanlış tanımasına neden olabilmektedir (Pollak ve Sinha 2002). Olumsuz deneyimler, uygun olmayan ebeveyn tutumları ve bağlanma özellikleri bir yandan bazı duyguları tanımada yanlılığa neden olurken; diğer yandan bazı duyguları birbirinden ayırt etme ve tanımada zorluklara neden olmaktadır (Kozlowska ve Williams 2009, Kozlowska 2009, Zheng ve ark. 2011). Buna örnek olarak; anne bakım duyarlılığının yüksek olmasının üzüntü ifadesini tanıma ve empati becerilerini arttırdığı, otonomiyi aşırı engelleyici ebeveyn tutumlarının korku ifadelerine; aşırı koruyucu/kontrol edici tutumların iğrenmeye duyarlılığı arttırdığı söylenebilir (Zheng ve ark. 2011). Bu bilgiler ışığında duygunun sözel ve davranışsal ifadesinin yetersiz olduğu KB‟de duygu tanıma çalışmaları oldukça önemli görünmektedir. Alanyazında psikosomatik hastaların duyguları tanıma ve sözel yolla ifade etme güçlüğü olduğu bildirilmiştir. Bakvis ve arkadaşlarının (2009) yaptığı çalışmada Somatoform 24 Bozukluğu hastalarının olumsuz yaşam olaylarını daha fazla yaşadıkları ve buna bağlı kızgın yüze yanlılıklarının olduğu bildirilmiştir. Subic-Wrana ve arkadaşlarının (2005, 2010) yaptığı çalışmada Somatoform Bozukluğu hastalarının duygusal duyarlılıklarının kontrol grubuna göre daha az olduğu gösterilmiştir. KB‟de duygu tanıma ile ilgili yapılan çalışmalarda ise, yetişkin KB‟den farklı olarak çocuk ve ergenlerde istismar ve travma öyküsünün daha az olduğu; ebeveynle erken dönem ilişkinin kalitesinin düşük olduğu; aile içi sorunlar ve bağlanma sorunları olduğu; bunlara bağlı olarak korku ve kızgın yüz ifadesinden çok üzüntü ifadesine duyarlılıklarının geliştiği belirtilmektedir (Kozlowska ve Williams 2009, Kozlowska ve ark. 2013). Kozlowska ve arkadaşlarının 2013 yılında yaptıkları çalışmada, KB tanısı konan ergenlerin kontrol grubuna göre üzüntü ifadesini tanımada daha hızlı, mutlu yüz ifadesini tanımada daha yavaş tepki gösterdikleri, duyguları doğru tanıma açısından bir farklılık bulunamadığı, hızlı tepki vermenin yanlılık olarak değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir (Kozlowska ve ark. 2013). 2.12. Bağlanma ve Konversiyon Bozukluğu Bağlanma, yaşamın erken dönemlerinde belirlenen, süreklilik gösterdiği düşünülen, çocuğun bakım ilgi görme gibi gereksinimlerini karşılayan kişilere, genellikle anne ve babasına karşı geliştirdiği güçlü duygusal bağdır (Bowlby 1988). Anne ile bebek arasındaki ilk bağlanma ilişkisinin doğum öncesinde kurulduğu öne sürülmektedir (Bloom 1995). Bu bağ, çocuğun bağlanma figürünün yanında kalarak onun sağladığı korumadan yararlanmasını sağlar. Hem Bowlby (1988) hem de Ainsworth (1989), anne ve baba ile kurulan bağlanma ilişkisinin sadece çocukluk dönemiyle sınırlı olmadığını, gerek ergenlikte gerekse erişkinlikte bireyi ve kurduğu ilişkileri etkileyen bir süreç olduğunu vurgulamışlardır. Çocuk ile onu yetiştirenler arasında kurulan duygusal bağlar çocuğun sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimini yaşam boyu etkilemektedir. Bağlanma stili, özellikle stres durumlarında aktive olan, stresle ilişkili cevap davranışlarını belirleyen, kişinin duygu düzenlemesinde önemli olan bir etkendir (Bowlby 1988). KB belirtilerinin bireyin stratejilerindeki 25 bozulmaları yansıttığı, çocukların duygusal ve fiziksel kaynaklarının tükenmesine, düşünceleri, duyguları, bedeni düzenleme kapasitesinin çökmesine bağlı geliştiği belirtilmektedir. Bu durum KB‟nin strese uygun olmayan cevap niteliğinde olduğunu, stres bozukluğundan kaynaklandığını daha iyi kavramsallaştırmaktadır (Chrousos 2009, Kozlowska 2001, 2003). Bağlanma biçimi ile Somatoform Bozukluğu arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalarda; Somatoform Bozukluğu olan yetişkinlerde daha yüksek oranda güvensiz bağlanma olduğu; güvensiz bağlanma ile somatik belirtiler arasında belirgin bir ilişki bulunduğu; ikircikli (ambivalan) bağlanma gösteren kadınların sağlık hizmetine daha fazla başvurduğu bildirilmiştir (Scott ve Russell 1999, Waller ve ark. 2004, Ciechanowski ve ark. 2002). Çocuk ve ergenlerde KB ile bağlanma ilişkisini araştıran bir çalışmada ise yetişkinlerdeki sonuçlara benzer şekilde %43 kaçıngan bağlanma özellikleri, %43 ambivalan bağlanma özellikleri bulunduğu, %14 ise bunların ikisinin karışımı bir bağlanma özelliği olduğu bildirilmiştir (Kozlowska ve Williams 2009). Liakopoulou-Kairis ve ark. (2002) yaptığı çalışmada Somatoform Bozukluğu olan çocukların annelerinin sağlıklı kontrollere oranla çocuklarının ihtiyaçlarına karşı daha koruyucu davrandıklarını bildirmiştir. Craig ve ark. (2004) yaptıkları bir çalışmada ise Somatoform Bozukluğu olan annelerin çocukları ile ilişkisinde, çocuklarla ilgili genel durumlar karşısında daha az ilgili olmalarına karşın sağlık temaları içeren durumlarda daha fazla rol aldıklarını belirlemişlerdir. 2.13. Benliğin Savunma Düzenekleri Bütün organizmalar gerek kendinden kaynaklanan durumları, gerekse çevresel etmenlerin organizma üzerinde oluşturmuş oldukları etkileri dengeleme eğilimdedir (Homeo-stasis ilkesi). Bu dengenin sağlanabilmesi ya da mevcut dengelerin korunabilmesi için birey denge bozucu uyaranları tanıma, değerlendirme ve bu uyaranlara karşı korumaya yönelmektedir ( Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011). 26 Savunma terimini ilk „Savunma psikonevrozları‟ konulu makalesi ile Freud tarafından 1914‟te ileri sürülmüştür (Yılmaz ve ark. 2007). Savunmayı, benliğin nevroza dönüşebilecek olan çatışmalarında kullandığı bütün yöntemlerin genel bir adı olduğunu ileri sürmüştür. Psikanalitik kurama göre, egonun temel işlevlerinden birisi kişinin psikolojik denge durumunu korumak için savunmalar kullanmasıdır (Yılmaz ve ark. 2007). Benliğin savunma düzenekleri, dış tehlikeye karşı gerçekleşen bir eylem olmayıp, çatışma ve bunaltıya karşı kullanılan benlik işlevleridir. Genellikle bilinç dışı süreçlerdir ve birey tehlikenin ve kullandığı savunma düzeneğinin bilincinde değildir. Bunaltı ise içten gelen bir çatışmayı ve tehlikeyi haber veren bir tepkidir. Bunun için bu tür bunaltı “uyaran bunaltısı” (signal anxiety) olarak da bilinir. Benliğin, bilinç dışı çatışmaya ve bunun doğurabileceği bunaltıya karşı kullandığı çok farklı savunmaları vardır ve bunlar birçok karmaşık davranışların gerçek anlamını açıklamaya yardımcı olur. Amaç benliğin çatışmasının çözümlenmesi ve uyumluluğun tekrar sağlanmasıdır (Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009). Analistler savunma mekanizmasının tanımı, hangi savunmanın benlik tarafından uyumluluk için kullanılıp kullanılmadığı konularında fikir birliğine varamamıştır. Bu nedenle savunma mekanizmalarına ilişkin verilecek her listenin eksik ve eleştiriye açık olabilileceği belirtilmektedir (Brenner 1974: Çev. Savaşır ve Savaşır 1993). Çalışmamızda kullandığımız Yılmaz ve arkadaşları tarafından Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği yapılan Savunma Biçimleri Testi‟de bu sınıflandırma: İlkel savunmalar, yansıtma, pasif saldırganlık, dışa vurma, yalıtma, değersizleştirme, otistik fantezi, inkar, yer değiştirme, disosiyasyon, bölünme, mantıksallaştırma, bedenselleştirme; Nevrotik savunmalar, yapma-bozma, yapay özgecilik, idealleştirme, karşıt tepki geliştirme; Olgun savunmalar ise yüceltme, mizah, sezinleme olarak yapılmıştır. Aşağıda verilen sınıflandırma kullandığımız ölçeğe bağlı kalınarak yapılmıştır. 27 2.13.1. Olgun Savunma Düzenekleri (OSD) Olgun savunma düzeneklerinden yüceleştirme (sublimation), baskılama (suppression), mizah, sezinleme (antisipasyon) aşağıda ayrıntılı olarak verilmiştir. Yüceleştirme (sublimation): Bilinç dışı istek ve dürtülerini toplumsal değer yargı ve törelere uygun bir biçimde, kendine ve topluma yararlı uğraş ve çabalarla olumlu sonuçlara eriştirmedir. Dürtüleri gerçek amaçlarını bırakarak, toplum içinde onay gören yaratıcı, yapıcı eylemlerde kullanılabilir hale getirmesi eylemidir. (Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011). Baskılama (suppression): Bilinçli ya da yarıbilinçli olarak bilinçdışı dürtü ve çatışmaları bekletebilme, erteleyebilme yetisidir. Kişi dikkatini içsel çatışmanın olduğu noktadan uzakta tutar ya da dikkatini o noktaya vermeyi erteler. Mizah: Hem kendisi hem de etrafındakiler üzerinde kötü etkiler bırakmadan düşünce ve duygularını, mizahi bir bakış acısıyla ifade etmeye yarar. Gelecekte oluşabilecek olumsuz olayları tolere edebilmeye olanak sağlar. Kişinin kendisini çok fazla yermeden, kendisiyle ve etrafıyla dalga geçebilmesi, kendisiyle barışık olmasına yol açar. Sezinleme (anticipation): Bilinç düzeyinde yer alan bir savunma mekanizması olup, gelecekteki muhtemel tehlikeli ve sıkıntılı durumların oluşturacağı duygulanımların önceden gerçekçi bir şekilde beklenilmesi ve buna hazırlanılmasıdır. Kişi durumu daha gerçekçi olarak değerlendirerek ihtiyaçlarını, sınırlarını, taleplerini gözden geçirir ve düzenler (Kaplan ve Sadock 2012). 2.13.2. Nörotik Savunma Düzenekleri (NSD) Nörotik savunma düzeneklerinden Savunma Biçimleri Testi‟nde yer alan yapma bozma, özdeşim, karşıt tepki kurma aşağıda ele alınıştır. Yapma-Bozma (Undoing): Kişinin gerçekte ya da düşüncesinde yaptığı olumsuz bir eylemi yansızlaştırmak, etkisini ortadan kaldırmak ve yapılmamış gibi 28 saymak amacı ile yürütülen bir takım işlemler yapmasıdır (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008). Özdeşim (Identification): Başka bir bireyin yaşadığı duygu, davranış, değer ve inançlarını benimseyerek, kendi benliğine uydurması, kişiliğinin bir parçası haline getirmesi durumudur (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009). Karşıt-Tepki-Kurma (Reaction-formation): Kişi kendi bilinçdışı yasak dürtü ve eğilimlerinin tam tersi tepkiler vererek benliğini rahatlatma yolunu seçmesidir. Kabul edilemez bir dürtü tam tersine çevrilir (Clark 1991, Tükel ve Şahin 2011). 2.13.3. İlkel Savunma Düzenekleri (İSD) İlkel savunma düzenekleri arasında yer alan düş kurma, çözülme, yer değiştirme, akla uygunlaştırma, yalıtma, bedenselleştirme yansıtma, pasif saldırganlık, dışa vurma, değersizleştirme, bölme, inkâr ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Düş-Kurma (fantasy-formation, day-dreaming): Kişinin gerçek dünyada doyum sağlayamadığı istek ve dürtülerini düş kurarak doyurmaya çalışmasıdır. En sık görülen savunma düzeneklerinden biridir (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008). Çözülme (dissociation): Zihindeki bir takım düşünce ve duygu kümelerinin ya da karmaşaların bağlı oldukları olay ve yaşantılardan koparak, ayrılarak, özerkleşmeleri (otonomi kazanmaları) ve benliği etkilemeleri sürecidir (Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011). Yer Değiştirme (displacement): Dürtü ya da duygunun asıl nesnesinden başka bir nesneye yöneltilmesidir. Anne ya da babasına derin öfke ve saldırganlık duygusu hisseden bir ergenin bunu başka otorite figürlerine yöneltmesi buna örnektir (Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011). Akla-Uygunlaştırma (rationalization): Kişiye acı verici ve bunaltıcı bir durumun, akla yatkın, sıkıntı vermeyecek bir şekilde yorumlanmasıdır (Öztürk ve Uluşahin 2008, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011). Yalıtma (isolation): Yalıtma mekanizmasında kişinin yaşamış olduğu bir durum, duygusal kısmını bastırarak tekdüze bir şekilde, duygu yükünü ilgisiz gibi 29 görünen başka bir nesneye aktarılmıştır. Kişinin anlatımından olay sanki başka biri tarafından yaşanmış da, kendisi dışarıdan katılmış izlenimi uyandırılır (Öztürk ve Uluşahin 2008). Döndürme (conversion): Bireyin yoğun duygu ve aşırı bir bunaltı halinde kendini dış uyaranlara kapatması halidir. Toplumda sık karşılaşılan bir savunma mekanizmasıdır. Eşiyle kavga sonrası kadının aniden bayılması bu reaksiyona en uygun örnektir (Clark 1991). Somutlaştırma (concretization): Kişinin zihni, karmaşık ve belirsiz durumdan tedirgin olması halinde, gelişen bir mekanizmadır. Belirsizliğe dayanamayan birey, sıkıntı ve bunaltıya yol açan soyut yapıyı somutlaştırmaya çalışır. Ruhsal bir sıkıntının, kalp nevrozu gibi fiziksel bir rahatsızlığa bağlanması halidir (Öztürk ve Uluşahin 2008, Tükel ve Şahin 2011). Saplanma (fixation): Gelişlimi esnasında aşırı engellenmiş bireylerin hayatın belirli bir dönemine saplanması halidir. Kişi sonraki safhada yapması gereken eylemleri yapmayı ısrarla ret eder (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008). Yadsıma (denial): Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltıya yol açan eylemin yok sayılması ya da görmezden gelinmesi durumudur. Çok sık kullanılan ilkel bir savunma biçimidir. Birey acı veren gerçeği görmek istemez; kaçınır ve bu kaçınmanın da bilincinde değildir (Clark 1991, Öztürk ve Uluşahin 2008). Yansıtma (projection): İlkel savunma mekanizmalarından biri olan yansıtma, kimi duygu, dürtü, gereksinim ya da yaşam olaylarının dışarıya aktarılıp, yansıtılıp, dışarıdaymış ya da dışarıdan kendisine yöneltiliyormuş gibi algılanmasıdır (Öztürk ve Uluşahin 2008). İçe-Atım (introjection): Benliğin ilkel savunma düzeneklerinden biridir. Bir nesnenin yok edilmesi ya da benlik içinde yaşatılmak amacıyla benliğe alınmasıdır. Çocuklarda görülen eylem şekli ise dışarıdaki eşyayı, kişileri sanki yiyip yutarak içine atarak, içinde yaşatmasıdır (Clark 1991, Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011). 30 Bölme (splitting): İçe-atılan nesnenin iyi/kötü ya da olumlu/olumsuz şeklinde tutulması ve bireyin ihtiyacı doğrultusunda parçalardan birinin yok sayılması esasına dayanan bir ilkel düzenektir (Clark 1991, Tükel ve Şahin 2011). Gerileme (regression): Ulaşılan bir gelişme dönemi kişi için ileri derecede kaygı yaratıcı olursa birey gerileme savunma düzeneği ile daha önceki dönemlerine dönebilir (Tezcan 2009, Tükel ve Şahin 2011). Bastırma (repression, refoulement): Benliğin en sık kullandığı ve bütün öbür düzeneklere temel oluşturan bastırma; dürtü, anı ve deneyimlerin bilinç dışına itilmesi ve orada tutulması olarak tanımlanabilir (Clark 1991, Tükel ve Şahin 2011). 2.14. Araştırmanın Amacı ve Varsayımları Bu çalışmanın amacı, KB tanısı konan ergenlerin sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılarak, ergenlerin bağlanma özellikleri, stres etmenleri ile baş etme yöntemleri, duygusal bilginin bilişsel işlemlenmesi ve duyguları tanıma becerileri, ebeveyn bağlanma özellikleri ve aile işlevlerinin ilişkilerini araştırmaktır. Çalışmamızın ana hipotezleri olarak, KB tanısı konan ergenlerin dikkat, davranış, sosyal alanlarda zorluk yaşadıkları, ebeveylerine bağlanma gücünün daha zayıf olduğu, stresle baş etmelerinde zorluk yaşadıkları ve daha ilkel savunma mekanizmaları kullandıkları; bu hastaların aile işlevselliğinde bozulma olduğu ve anne bağlanma özelliğinin güvensiz bağlanma stili olduğu; bunlarla bağlantılı olarak bu hastaların yüz tanıma ve yüz ifadelerini doğru tanımalarında zorluk yaşayabilecekleri, olumsuz hissettiren duygulara yanlılıklarının olabileceği hipotezleri kurulmuştur. Çalışmamızın yan hipotezleri olarak, KB tanısı konan ergenlerin ailelerinin işlevselliğinde bozulmaların ve ergenin ebeveynlerine bağlanma gücündeki zayıflığın birbirini olumsuz etkileyen ve KB kliniğinde önemli etkileri olan risk etmenleri olduğu; bu risklerin dikkat, davranış ve duygusal sorunlara yatkınlığa neden olacağı; ergenlerin ebeveyne bağlanma güçlerinin azalmasının stress ile etkin olmayan baş etme yöntemlerini kullanmalarına neden olacağı, yani ilkel, nevrotik savunma 31 mekanizmalarını daha fazla kullanacakları; ergenlerin dikkat, davranışsal, duygusal sorunlarının şiddetinin artmasının bilişsel alanda olumsuz etkilere neden olacağı hipotezleri kurulmuştur. 32 3. YÖNTEM VE GEREÇLER 3.1. Araştırmanın Örneklemi Bu araştırmaya Temmuz 2014 ve Eylül 2014 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi (HÜTF) Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı‟na başvuran ve KB tanısı konan, 12-18 yaş arasında, araştırmaya katılmaya gönüllü olan 36 ergen (33 kız, 3 erkek) alınmıştır. Kontrol grubu ise, HÜTF Adolesan Birimi‟ne başvuran psikiyatrik bozukluğu olmayan, katılım ölçütlerini karşılayan ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan 12-18 yaş aralığında 37 ergenden (34 kız, 3 erkek) oluşturulmuştur. Araştırma Hacettepe Üniversitesi Girişimsel Olmayan Klinik Araştırmalar Etik Kurulu tarafından 09.07.2014 tarihinde, GO 14/352-11 karar numarası ile onaylanmıştır. 3.2. Araştırma Deseni Araştırma karşılaştırmalı ve kesitsel bir çalışma olarak planlanmıştır. 3.3. Örneklem Araştırma grubuna dahil olma ölçütleri: 12-18 yaş arasında olan, DSM-IV-TR tanı ölçütlerine göre KB tanısı almış olan, Normal zeka düzeyinde olan, Çalışmanın amacı ve yapılacak işlemler açıklandıktan sonra çalışmaya katılmayı kabul etmiş ebeveyn ve ergenler. Araştırma grubunun dışlama ölçütleri: Herhangi bir nörolojik ve/ya da süreğen hastalığı bulunan, Epilepsi tanısı eşlik eden, Klinik olarak değerlendirilen zihinsel geriliği bulunan, 33 Yaygın gelişimsel bozukluk ya da psikotik bozukluk bulunan, Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen ebeveyn ve/ya da ergenler. Kontrol grubuna dahil olma ölçütleri: 12-18 yaş aralığında olan, Herhangi bir nörolojik, psikiyatrik ve/ya da süreğen hastalığı bulunmayan, Normal zihinsel gelişim gösteren, Çalışmanın amacı ve yapılacak işlemler açıklandıktan sonra çalışmaya katılmayı kabul etmiş ebeveyn ve ergenler. Kontrol grubunun dışlama ölçütleri: Takip edilen psikiyatrik ve/ya da fiziksel bir hastalığı bulunan, Klinik olarak değerlendirilen zihinsel geriliği olan, 12 yaşından küçük, 18 yaşın üstünde olan, Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen ebeveyn ve/ya da ergenler. 3.4. Uygulama Kliniğimizde 52 KB tanısı konan ve 50 kontrol grubu 12-18 yaşları arasındaki ergenler sorumlu araştırmacı ve yardımcı araştırmacı tarafından önce 1 saat süren tanı geçerliliği açısından klinik olarak değerlendirilmiştir. Daha sonra yardımcı araştırmacı tarafından hastalar ile yaklaşık 30dk süren Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Versiyonu ÇDŞG-ŞY (Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School Aged Children, Present and Lifetime Version, K-SADS-PL) (Kaufman ve ark. 1997, Gökler ve ark. 2004) yarı yapılandırılmış tanı ölçeği uygulanarak eş tanı açısından yeniden değerlendirilmiştir. Çalışmanın dışlama ölçütlerinde belirtilen psikiyatrik eş tanıları olan hastalar çalışmaya dahil edilmemiştir. Zihinsel gelişim geriliği olan hastaları dışlayabilmek için tüm hastalarda klinik değerlendirme yapılmıştır. Çalışma 2 seans şeklinde planlanmış ve yaklaşık olarak 120-150dk 34 arasında sürmüştür. Araştırmaya katılan ergenlerin yaşı, cinsiyeti, eğitim süresi ile anne ve babalarının yaşı, mesleği, eğitim süresi ve aile yapısı gibi bilgiler için araştırmacılar tarafından hazırlanan sosyodemografik form, KB‟ye ilişkin klinik bilgilerin toplanması için ise klinik bilgi formu kullanılmıştır. Ailenin sosyoekonomik-sosyokültürel düzeyi Hollingshead-Redich ölçeği ile belirlenmiştir. Hastalara araştırmacılar tarafından, özbildirim ölçekleri olan ergenlik döneminde bağlanma özelliklerini değerlendirmek üzere “Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE)”, gencin duygularında, davranışlarında, dikkatini toplayabilmesinde ve başkaları ile geçinebilmesinde güçlük olup olmadığını değerlendirmek amacıyla “Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA)”, başa çıkma mekanizmalarını değerlendirmek için “Savunma Biçimleri Testi (SBT)”, yüz ifadesini algılama sürecini ve duygu tanımayı değerlendirmek amacıyla ise Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü bilişsel psikoloji laboratuvarlarında bulunan E-prime bilgisayar programı kullanılarak hazırlanan “Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans Testi” uygulanmıştır. Yapılan değerlendirmeler ve testler sonrasında 36 KB grubu ve 37 kontrol grubu ergen çalışmaya dahil edilmiştir. 3.5 Araştırmada Kullanılan Ölçekler 3.5.1. .Sosyodemografik ve Klinik Bilgi Formu Araştırmacılar tarafından hazırlanan bu formlar sosyodemografik bilgileri, özgeçmiş ve soygeçmiş bilgilerini, ayrıntılı tıbbi öyküyü sorgulamaktadır. Bu formlarda tıbbi öyküde belirtinin oluş şekli, şiddeti, sıklığı, süresi, eşlik eden hastalıklar, belirtinin başlamasına neden olan stres etkenleri, belirti nedeniyle okula gidilemeyen gün sayısı, ailede benzer belirti varlığı, kullanılan ilaç ve diğer tedavi yöntemleri, akademik başarısı, arkadaş ilişkisi, aile ilişkileri ile ilgili sorular bulunmaktadır. 35 3.5.2. Hollingshead-Redich Ölçeği Ailenin sosyoekonomik-sosyokültürel düzeyini belirlemek amacıyla Hollingshead-Redich Ölçeği kullanılmıştır. Ölçeğin “Comprehensive Assessment of Symptoms and History (CASH)‟den” (Andreasan 1987) Türkçe‟ye çevirisi Tiryaki (1997) tarafından yapılmıştır. Ölçek anne ve babanın meslek ve eğitim durumlarını esas alarak, belirli bir süre için ulaşılmış en üst düzeyi yansıtan genel bir ölçüm yapmaktadır. Ölçekte beş ayrı sosyoekonomik-sosyokültürel düzey tanımlanmıştır. “Varlıklı, eğitimli toplumsal katmanda aile” „1 = üst‟, “üniversite eğitimi almış, meslek sahibi ya da yüksek idari konumda anne baba” „2 = üst orta‟, “küçük iş adamı, memur ya da vasıflı işçi, lise mezunu anne baba” „3 = orta‟, “yarı vasıflı işçi, lise düzeyinin altında eğitimli anne baba” „4 = alt orta‟, “yarı vasıflı işçi, eğitimsiz, ilkokul düzeyinde eğitimli anne baba” „5 = alt‟ olarak kodlanmaktadır. Ailenin sosyoekonomik, sosyokültürel düzeyi belirlenirken anne ya da babadan en yüksek düzeyde olanın durumu esas alınmaktadır. 3.5.3. Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE) Ölçeğin orjinali Armsden ve Greenberg (1987) tarafından “Short Form of Inventory of Parent and Peer Attachment” orjinalinden geliştirilmiştir. Ölçek 28 maddeden oluşmaktadır. Kısa formu 1992 yılında Raja ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir. 12 maddelik 7‟li likert tipindeki envanterin (1 = asla, 7 = daima) anne ve baba formu olmak üzere iki bölümü bulunmaktadır. Ölçeğin soruları katılımcılar tarafından her iki ebeveyni değerlendirmek üzere ayrı ayrı doldurulmaktadır. Ölçeğin, her biri dörder madde ile değerlendirilen “güven” (“örn: Annem/babam duygularıma saygı gösterir”), “iletişim” (“örn: Bir sorunum olduğunda ya da başım sıkıştığında bunu anneme/babama anlatırım”) ve “yabancılaşma” (“örn: Anneme/babama kızgınlık duyuyorum”) faktörlerinden oluşmaktadır. Anne ve baba için ayrı ayrı güven, iletişim ve ters kodlanan yabancılaşma alt ölçeklerinin toplanmasıyla “toplam bağlanma puanı” hesaplanabilmektedir. Toplamda ölçekten 36 elde edilen puanın yüksekliği güvenli bağlanmaya işaret etmektedir. EABE‟nın kısa formu Kumru (2002) tarafından Türk örnekleminde ergenlerde anne ve babaya bağlanmayı ölçmek için kullanılmıştır. EABE‟nın Türkçe‟ye uyarlanması ve geçerlik/güvenirlik çalışmasının yapılması Günaydın ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilmiştir. Uyarlama sonucunda anne formu için Cronbach alfa değeri .88, baba formu için Cronbach alfa değeri .90 saptanmıştır (Günaydın ve ark. 2005). 3.5.4. Güçler ve Güçlükler Anketi (GGA) Güçler ve Güçlükler Anketi, Goodman tarafından 1997 yılında “Strengths and Difficulties Questionnaire” orijinal adı ile geliştirilmiştir. GGA‟nın 4-16 yaşlar için ebeveyn formu ve okul formu, 11-16 yaşlar için ergenin kendisinin doldurduğu ergen formu bulunmaktadır. Ergen formu, ebeveyn formu ile aynı maddeleri içermektedir. GGA, olumlu ve olumsuz davranış özelliklerini sorgulayan 25 soru içermektedir. Bu sorular kendi içinde 5 alt başlıkta toplanmıştır; (1) davranış sorunları, (2) dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik, (3) duygusal sorunlar, (4) akran sorunları, (5) sosyal davranışlar. Duygusal sorunlar, davranım sorunları, arkadaş ilişkilerinde sorunlar ve hiperaktivite alt ölçeklerinin puanları arttıkça klinik sorunlara yatkınlık artmaktayken, sosyal davranış alt testinin puanı arttıkça klinik sorunlara yatkınlık azalmaktadır. Her başlık kendi içinde değerlendirildiği gibi ilk dört başlığın toplamı „toplam güçlük puanı‟nı vermektedir. Toplam güçlük puanının artması çocuk ya da ergendeki sorunlu davranışların arttığını göstermektedir. Türkçe‟ye uyarlanması ve geçerlik/güvenirlik çalışması Güvenir ve ark. (2008) tarafından yapılmıştır. Ölçeğin iç tutarlığına ilişkin güvenirlik çalışmalarında Cronbach alfa katsayısı toplam güçlük puanı için .73, dikkat eksikliği ve sosyal puan için .70, duygusal puan için .70, aşırı hareketlilik alt puanı için .54, davranış puanı için .50, akran ilişkisi puanı .22 bulunmuştur. 37 3.5.5. Savunma Biçimleri Testi (SBT-40) Savunma Biçimleri Testi, Bond ve ark. (1983) tarafından geliştirilmiş olup özbildirime dayalı bir testtir. Andrews ve arkadaşları (1993) tarafından, orijinal adı “Defense Style Questionnaire” olan Savunma Biçimleri Testi‟nin 40 maddelik formu (SBT- 40) geliştirilmiştir. Savunmaların olgun, nevrotik ve ilkel savunma biçimleri şeklinde 3 boyutta toplandığı gösterilmiştir. Yılmaz ve arkadaşları (2007) tarafından yapılan geçerlik/güvenirlik çalışmasında olgun, nevrotik ve ilkel savunma biçimlerinin iç tutarlık katsayıları sırasıyla .68, .58 ve .80 olarak bildirilmiştir. Olgun, nevrotik ve ilkel savunma biçimleri altında toplanan savunmaların güvenirlik katsayılarının .05 ve .66 arasında değiştiği bulunmuştur. 3.5.6. Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) Orijinal adı “McMaster Family Assesment Device” olan Aile Değerlendirme Ölçeği, A.B.D.'de Brown Üniversitesi ve Buttler Hastanesi tarafından aile araştırma programı çerçevesinde geliştirilmiştir. Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ), ailenin işlevlerini hangi alanlarda yerine getirdiği ya da getiremediğini, aile üyelerinin algılarına göre değerlendirmeyi sağlayan, problem çözme, iletişim, roller, duygusal tepki verebilme, gereken ilgiyi gösterme, davranış kontrolü ve genel işlevsellik olmak üzere yedi alt ölçekten oluşan 60 sorulu bir öz bildirim ölçeğidir. Ölçek, Bulut tarafından geçerlik ve güvenirlik çalışmaları ile Türkiye'ye kazandırılmıştır. Testin güvenirlik katsayıları .62- .90, tutarlık katsayıları .38- .86 olarak bulunmuştur (Bulut 1990). 3.5.7. İlişki Ölçeği Anketi (İÖA) Orijinal adı “Relationship Questionnaire” olan “İlişki Ölçeği Anketi” erişkin bağlanma stilini değerlendirmek amacıyla Griffin ve Bartholomew (1994) tarafından geliştirmiştir. Türkçe uyarlama çalışmaları Sümer ve Güngör (1999) tarafından yapılan İlişki Ölçeği Anketi (İÖA) 30 maddeden oluşmaktadır. Katılımcılar, her 38 maddede kendilerini ve yakın ilişkilerdeki genel tutumlarını 7 basamaklı bir ölçek üzerinde işaretlemektedir (1= beni hiç tanımlamıyor; 7= tamamıyla beni tanımlıyor). Güvenli ve kayıtsız bağlanma stilleri beşer maddeyle ölçülürken, saplantılı ve korkulu bağlanma stilleri dörder madde ile ölçülmektedir. Gruplandırma sürecinde her katılımcı, en yüksek puana sahip olduğu bağlanma kategorisine atanmaktadır. İÖA bağlanma ölçeklerinin puanları test güvenirlikleri .54 ile .78 arasında değişmektedir. 3.5.8. Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi Testi Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü bilişsel psikoloji laboratuvarlarında bulunan E-prime bilgisayar programı kullanılarak hazırlanmıştır. Yüz ifadelerine odaklanmış, görsel kısa süreli bellek, bölünmüş dikkat ve seçici dikkat gibi becerileri içeren bir çalışma belleği görevi aracılığıyla yüz ifadesini anlamlandırma başarımlarını ve algılanma sürecini değerlendirme amacıyla Çalışma Belleği Performans Görevi testi oluşturulmuştur. Testin geçerliliği Adaklı (2013) tarafından yapılmıştır. Çalışma Belleği Performans Görevi, katılımcılara görevin nasıl yapılması gerektiğini öğretmek amacıyla başlangıçta bir deneme çalışması yapılmaktadır. Bu deneme çalışmasında katılımcılara asıl görevlerinden farklı olarak ev, saat gibi nesne resimleri gösterilmiştir. Katılımcı dikey olarak iki eşit parçaya bölümlenmiş bir ekranla karşılaşmaktadır. İlk ekranın sol tarafında ilk uyaran resmin katılımcıya gösterilmesiyle başlamaktadır. İlk ekranın sağ tarafında başla komutu yer almaktadır. Başla Komutuna tıkladığında ekran değişmekte ve katılımcı önceki sol ekranda gösterilen resimi sağ ekranda bulması gerekmektedir. Bu arada bölümlenmiş sol ekranda gösterilen resmi bir sonraki ekranda sağda seçmesi gerekmektedir. Bu deneme çalışmasında kişi yanıt olarak doğru resimleri işaretlediğinde seçilen resim yeşil renkle, yanlış yanıt verdiğinde ise doğru yanıtı oluşturan resim kırmızı renkle çerçevelenmektedir. Her uyaran grubunda üç kez arka arkaya doğru yanıt verdiğinde 39 katılımcının görevi öğrendiği varsayılmıştır. Bu aşamadan sonra asıl göreve geçilmiştir. Anlamlı kadın ve erkek yüz ifadeleri şekilde hazırlanmıştır. Görev sırasında katılımcı dikey olarak iki eşit parçaya bölünmüş bir ekranla karşılaşmaktadır. Görev, ekranın sol tarafında ilk uyaran resmin katılımcıya gösterilmesiyle başlamaktadır. İlk ekranın sağ tarafında ise başla komutu yer almaktadır. Katılımcı fareyle başla komutunu tıkladığında ekran değişmekte, bir önceki ekranda sol tarafta görülen uyaran resmin de içinde bulunduğu dört farklı hedef resim ekranın sağ tarafında görülmektedir. Sağ tarafta görülen dört resimle birlikte bir önceki ekranda sol tarafta bulunan resmin yerini de bir başka uyaran resim almaktadır. Kişi hedef resimlerden birini fare ile bir kez tıkladığında ekran yine değişmektedir. Bu kez, bir önceki ekranda sol taraftaki resmin de içinde bulunduğu dört farklı hedef resim sağ tarafta belirmekte, sol taraftaki uyaran resmin yerini ise bir başka resim almaktadır. Bu döngü sol tarafta belirmesi planlanan resimler bitene kadar aynı şekilde devam etmektedir. Katılımcıdan her iki uyaran grubu için istenen şey, iki eşit parçaya bölünmüş bilgisayar ekranının sol tarafında beliren uyaran resimleri aklında tutması ve bir sonraki ekranda sağ tarafta belirecek dört hedef resmin içinden aklında tuttuğu resmi bularak işaretlemesidir. Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi, katılımcıların yüz ifadelerini anlamlandırma becerilerini değerlendirme amacıyla oluşturulmuştur. Bu bölümde Çalışma Belleği Performans Görevi‟nde kullanılmış olan kadın ve erkek fotoğraflarına ve bu fotoğrafların yatay olarak ikiye bölünmüş biçimlerine yer verilmektedir. Yüzün üst bölümden oluşan resimler yüzün göz kısmını; alt bölümünden oluşan resimler ise ağız kısmı tanımlamaktadır. Katılımcılara erkek ve kadın yüz ifadelerinin bölünmüş biçimlerini ve tamamını ekranın sol tarafında göstererek, ekranın sağında yerleştirilmiş olan mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık, kızgınlık, nötral yüz ifadelerinden birini seçmeleri istenmektedir. Görev sırasında katılımcının tepki vermesi için geçen süre ve duygu ifadesine verdiği cevap otomatik olarak kayda alınmaktadır. 40 3.6. İstatistiksel Yöntem Verilerin analizi “SPSS for Windows 18.0” paket programında yapılmıştır. Tanımlayıcı istatistikler sürekli ve kesikli sayısal değişkenler için ortalama ± standart sapma ya da ortanca (en küçük–en büyük) biçiminde, kategorik değişkenler ise olgu sayısı ve (%) şeklinde gösterilmiştir. Ölçümle belirtilen verilerin değerlendirilme sinde parametrik test varsayımları karşılandığında, t-testi uygulanmıştır. Parametrik test varsayımları karşılanmadığında, iki grup arasındaki karşılaştırmalarda MannWhitney U-testi kullanılmıştır. Sayımla belirtilen verilerin gruplar arası karşılaştırılmasında ki-kare (2) testi veya Fisher‟in kesin ki-kare testi yapılmıştır. Gruplarda ölçümle belirtilen iki değer arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Pearson korelasyon testinde anlamlı bulunan değişkenler doğrusal regresyon analizi uygulanmıştır. Aksi belirtilmedikçe p<0.05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. 41 4. BULGULAR Çalışmada ilk bölümde KB tanısı konan ergenlerin sosyodemografik özellikleri kontrol grubunun verileri ile karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. İkinci bölümde KB‟ye ilişkin klinik değişkenler ve ailesel özellikleri aktarılmıştır. Üçüncü bölümde KB ve kontrol grubu ergenlerde uygulanan ölçekler ve yüz ifadelerini algılama, duygu ifadelerini tanıma performansları analiz sonuçları verilmiştir. Dördüncü bölümde ise kullanılan ölçeklerin birbirleri, klinik değişkenler ve aile özellikleri arasındaki ilişki sonuçları sunulmuştur. 4.1. Sosyodemografik Özellikler İlk olarak gruplardaki ergenlerin yaş ortalamaları, cinsiyet dağılımı, eğitim süreleri, aile yapısı, kardeş sayısı, anne-babalarının yaş ortalamaları, eğitim düzeyi ve iş durumları, ailelerin gelir durumu ve sosyokültürel düzey sonuçları verilmiştir. Gruplar, ergenlerin cinsiyeti araştırılan değişkenler üzerindeki etkilerinin kontrol edilmesi amacıyla hasta grubu ile benzer Adölösan Birimine başvuran çalışmayı kabul eden ilk hasta ile eşleştirilerek oluşturulmuştur. 4.1.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Yaş Ortalamaları ve Cinsiyet Dağılımı Çalışmamıza 12-18 yaş aralığında 36‟sı hasta ve 37‟si kontrol grubu olmak üzere toplam 73 ergen alınmıştır. KB olan ergen grubunun yaş ortalaması 181.28±1.59 ay, kontrol grubunun yaş ortalaması 180.81±19.04 aydır. KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin yaş ortalamaları t-testi ile karşılaştırıldığında yaş ortalamaları açısından anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.1). 42 Tablo 4.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Yaş Ortalamaları Yaş (ay) KB Grubu ort ± ss Kontrol Grubu ort ± ss t 181.28 ± 1.59 180.81±19.04 -0.114AD AD: Anlamlı Değil KB grubundaki ergenlerin 3‟ü (%8.3) erkek, 33‟ü (%91.7) kız; kontrol grubundaki ergenlerin 3‟ü (%8.1) erkek, 34‟ü (%91.9) kızdır. Gruplar arasında yaş ve cinsiyet açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). 4.1.2. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Eğitim Süresi Çocukların eğitim düzeyleri incelendiğinde, KB ve kontrol grubundaki ergenlerin eğitim sürelerinin ortanca değerinin 9 yıl olduğu ve her iki grubun eğitim süreleri Mann Whitney U testi ile karşılaştırıldığında anlamlı fark bulunmadığı saptanmıştır (p>0.05). 4.1.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Yapısı Dağılımı KB grubundaki ergenlerin 33‟ünün çekirdek ailede, 1 ergenin geniş ailede yaşadığı, 1 ergenin ise anne-babasının boşanmış olduğu ve 1‟inin de baba kaybı olduğu saptanmıştır. Kontrol grubundaki ergenlerin ise 32‟sinin çekirdek ailede, 2 ergenin geniş ailede yaşadığı, 2 ergenin anne- babasının ayrı yaşadığı ve 1‟inin baba kaybı olduğu saptanmıştır. KB ile kontrol grubu aile yapısı özellikleri açısından kikare testi ile karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.2). 43 Tablo 4.2. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Yapısı KB Grubu Aile Yapısı Kontrol Grubu Çekirdek S 33 % 91.7 S 32 % 86.5 Diğer 3 8.3 5 13.5 2 0.502AD AD: Anlamlı Değil 4.1.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Kardeş Sayısı KB ve kontrol gruplarında toplam kardeş sayısı ve ergenin ailedeki kaçıncı çocuk olduğu Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında, gruplar arasında fark saptanmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.3). Tablo 4.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Kardeş Sayısı Kardeş özellikleri Çocuk Sayısı Kaçıncı Çocuk Olduğu KB Grubu Kontrol Grubu ortanca (min-maks) ortanca (min-maks) U 3 (1-5) 3 (1-5) 577AD 2 (1-4) 1 (1-4) 555AD AD:Anlamlı Değil 4.1.5. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerdeki Anne ve Babaların Yaş Ortalamaları Karşılaştırması KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin anne ve babalarının yaş ortalamaları ttest ile karşılaştırıldığında, arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.4) 44 Tablo 4.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babalarının Yaş Ortalamaları KB Grubu ort ± ss Kontrol Grubu ort ± ss 41.19 ± 5.71 45.67 ± 5.96 Anne yaşı Baba yaşı 41.54 ± 5.36 45.00 ± 5.96 t 0.267AD -0.493AD AD: Anlamlı Değil 4.1.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babalarının Eğitim Düzeyleri Karşılaştırması KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin anne ve babaların eğitim düzeyleri kikare testi ile karşılaştırıldığında, anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.5). Sayısal açıdan değerlendirildiğinde Kontrol gruplarındaki ergenlerin ebeveynlerin eğitim düzeylerinin daha yüksek olduğu gözlenmiştir. KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin anne ve babaların eğitim düzeyleri kikarşılaştırıldığında kontrol gruplarındaki ergenlerin ebeveynlerin eğitim düzeylerinin daha yüksek olduğu gözlenmiştir ancak bu fark anlamlı bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.5). Tablo 4.5. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babaların Eğitim Düzeyleri KB Grubu Eğitim Düzeyleri Anne İlkokul Ortaokul Lise Yüksek Öğrenim İlkokul Ortaokul Baba Lise Yüksek öğrenim Kontrol Grubu s 18 10 8 % 50.0 27.8 22.2 S 16 6 10 % 43.2 16.2 27.0 0 0 5 13.5 9 25.7 4 11.1 15 42.9 10 27.8 9 25.7 15 41.7 2 5.7 7 19.4 6.327AD 7.188AD AD: Anlamlı Değil 45 4.1.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Anne ve Babaların İş Durumu KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin, anne ve babalarının meslekleri kikare testi ile karşılaştırıldığında, gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05) (Tablo 4.6). Tablo 4.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Anne ve Babalarının İş Durumları KB Grubu Anne Mesleği Baba Mesleği Kontrol Grubu S % S % Ev hanımı 32 88.9 28 75.7 Emekli 0 0 1 2.7 Memur 0 0 5 13.5 Özel sektör 4 11.1 3 8.1 Çalışmıyor 1 2.9 0 0 Emekli 4 11.4 4 11.1 Memur 4 11.4 12 33.3 Özel sektör 13 37.1 8 22.2 Serbest 13 37.1 12 33.3 2 6.397AD 6.218AD AD: Anlamlı Değil 4.1.8. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Sosyoekonomik Sosyokültürel Düzey Dağılımı Her iki grubun Hollingshead-Redich ölçeği ile sosyoekonomik-sosyokültürel düzey dağılımları Tablo 4.7‟de verilmiştir. KB ve kontrol grubunda ailelerin sosyoekonomik-sosyokültürel düzey dağılımları ki-kare testi ile karşılaştırıldığında anlamlı bir fark saptanmamıştır (p>0.05). 46 Tablo 4.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarında Sosyoekonomik Sosyokültürel Düzey Dağılımı Sosyoekonomik/ KB Grubu Kontrol Grubu kültürel Düzey s % s % Üst 3 8.3 9 24.3 Orta 10 27.8 13 35.1 Orta alt 5 13.9 1 2.7 Alt 18 50.0 14 37.8 2 6.546AD AD: Anlamlı Değil 4.2. Konversiyon Bozukluğu Grubunun Klinik Değişkenleri KB grubundaki ergenlerin hastalık belirtilerinin başlangıç yaşı, ilk başvuru için geçen süre, hastalık belirtilerinin tipi, belirtilerin sıklığı ve süresi, hastalığı oluşturabilecek ve tetikleyen olası risk etmenleri, akademik başarıları, arkadaş ilişkileri, okul devamsızlıkları, eş tanıları ile ilgili sonuçları sunulmuştur. 4.2.1. Konversiyon Bozukluğu Grubunun Hastalık Belirtilerinin Başlangıç Yaşı, İlk Başvuru için Geçen Süre ve Belirti Süresi KB grubundaki ergenlerde hastalık belirtilerinin başlangıç yaşı ortalaması 170.69±17.60 ay olduğu, belirtilerin başlaması ve başvurusu arasında geçen sürenin ortalaması 5±3 ay olduğu ve hastalık belirtilerinin ortalama 7,5±6 ay sürdüğü görülmüştür (Tablo 4.8). Tablo 4.8. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Hastalık Belirtilerinin Başlangıç Yaşı, İlk Başvuru İçin Geçen Süre ve Belirti Süresi Belirtilerin başlangıç yaşı ort ± ss (min-maks) İlk başvuru için geçen süre ort ± ss (min-maks) Belirti süresi ort ± ss (min-maks) 170.69 ± 17.60 (132-203) ay 156.53 ± 99.60 (15-360) gün 225.97 ± 172.09 (15-720) gün 47 4.2.2. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Hastalık Belirtilerinin Dağılımı KB grubundaki ergenlerde gözlenen belirtiler alt tip açısından incelendiğinde 28 hastada psikojenik nöbet tipinde, 2 hastada motor tip, 2 hastada olağan dışı tip (ataksik yürüme ve denge kaybı), 2 hastada karışık tip, 1 hastada duyusal tip ve 1 hastada anestezik/duyu kaybı tipi gözlenmiştir (Tablo 4.9). Tablo 4.9. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Hastalık Belirtilerinin Dağılımı Belirti tipi S % Psikojenik Nöbet 28 2 77.8 5.6 Olağan dışı hareketler (ataksi, postür) boz)< Karışık tip 2 5.6 2 5.6 Duyusal tip (görme, konuşma) 1 2.8 Anestezi ve duyu kaybı 1 2.8 Motor tip 4.2.3. Konversiyon Bozukluğu Psikojenik Nöbet Alt Tipi Görülen Ergenlerde Nöbetlerin Sıklığı ve Nöbet Süresi KB Psikojenik Nöbet (PN) alt tipi görülen 30 hastada (28 hasta PN, 2 hasta Karışık tip) belirtilerin sıklığı incelendiğinde, 7 hastada günde birden fazla, 4 hastada günde bir kez, 3 hastada haftada birden fazla, 7 hastada haftada bir kez, 4 hastada ayda birden fazla ve 5 hastada ayda bir kez belirti gözlenmiştir. PN alt tipi görülen KB grubunda belirtilerin atak süresinin 2 hastada 1 dakikadan az, 5 hastada 1-5 dakika arasında, 14 hastada 5-10 dakika arasında, 8 hastada 10-30 dakika arasında ve 1 hastada 30-60 dakika arasında olduğu saptanmıştır. 48 4.2.4. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Saptanan Risk Etmenleri KB grubunda 34 (%94.6) ergende hastalık için yatkınlık oluşturabilecek bir ya da birden fazla risk etmeni belirlenirken, 2 (%5.4) ergende hastalık öncesinde herhangi bir risk etkeni saptanmamıştır. Ergenlerin 26‟sında (%72) aile ile ilgili sorunlar (anne-baba ayrılığı, ebeveyn kaybı, ailede psikiyatrik hastalık öyküsü, aile fertlerinin süregen hastalığı, aile içi şiddet ve geçimsizlik), 10 (%27.7) ergende akademik sorunlar, 9 (%25) ergende arkadaş ilişkilerinde zorluklar, 10 (%27.7) ergende bireysel güçlükler (performans kaygısı, çekingen mizaç özellikleri) risk etmeni olarak belirlenmiştir. Sadece 1 ergende cinsel istismar belirlenmiştir. Ayrıca 23 (%63.8) ergenin ailesinin sosyoekonomik/sosyokültürel düzeyinin orta-alt seviyede olduğu sapanmıştır (Tablo 4.10). Tablo 4.10. Konversiyon Bozukluğu Grubunda Risk Etmenleri Risk alanları S % Aile ile İlgili sorunlar 26 72.2 Düşük sosyoekonomik düzey 23 63.8 Akademik sorunlar 10 27.7 Bireysel güçlükler 10 27.7 Arkadaşlarla ilgili sorunlar 9 25 Yok 2 5.4 4.2.5. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerde Hastalığı Tetikleyen Olası Nedenler KB belirtileri öncesinde saptanan ve belirtilerle ilişkili olabilecek olası temel etmenler incelendiğinde, 8 ergende arkadaş ilişkisi kurmada zorluk, 8 ergende performans kaygısı, 5 ergende anne-baba çatışması, 5 ergende arkadaşları ile tartışma, 2 ergende ağabeyinin şiddeti, 2 ergende okula uyumda zorluk, 1 ergende aile içi maddi zorluk, 1 ergenin arkadaşının kanser tanısı alması, 1 ergende arkadaş 49 istismarı ve 1 ergende kardeş rekabetinin tetikleyici olduğu belirlenmiştir. 2 ergende şikayetleri başlatan herhangi bir neden tespit edilememiştir (Tablo 4.11). Tablo 4.11. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerde Hastalığı Tetikleyen Olası Nedenler Hastalığı Tetikleyen Olası Nedenler Arkadaş ilişkisi kurmada zorluk Performans kaygısı S % 8 22.2 8 22.2 Anne-baba çatışması 5 16.6 Arkadaşları ile tartışma 5 13.8 Ağabeyinin şiddeti 2 5.6 Okula uyumda zorluk 2 5.6 Arkadaşının kanser olması 1 2.8 Anne baba ayrılığı 1 2.8 Derste kardeş rekabeti 1 2.8 Arkadaş istismarı 1 2.8 4.2.6. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akademik Başarı Dağılımı Grupların ders başarısı ki-kare ile karşılaştırıldığında, KB grubundaki ergenlerin ders başarısının, kontrol grubundaki ergenlerin ders başarısına göre anlamlı olarak düşük olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.12). 50 Tablo 4.12. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akademik Başarı Karşılaştırması KB Grubu Ders Başarısı Kontrol Grubu S % s % Kötü 4 11.1 0 0 Orta İyi 11 30.6 1 2.7 11 30.6 17 45.9 Çok iyi 10 27.8 19 51.4 2 16.402* *: p<0.001 4.2.7. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Arkadaş İlişkilerinin Değerlendirilmesi KB grubundaki ergenlerin arkadaş ilişkileri, kontrol grubundaki ergenlerle kikare testi ile karşılaştırıldığında, KB grubundaki ergenlerin arkadaş ilişkilerinde anlamlı olarak daha fazla sorun olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.13). Tablo 4.13. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Arkadaş İlişkilerinin Karşılaştırılması Arkadaş İlişkileri KB Grubu Kontrol Grubu s % s % Kötü 3 8.3 2 5.4 Orta 11 30.6 0 0 İyi 22 61.1 35 94.6 2 14.154* *: p<0.001 51 4.2.8. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Okul Devamsızlıklarının Karşılaştırılması KB olan ergenlerin 22„sinde (%77.8) okul devamsızlığı görülürken, kontrol grubunda devamsızlığı olan ergene rastlanmamıştır. KB grubundaki ergenlerin okul devamsızlığı, kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.14). Ayrıca 3 ergenin hastalık nedeniyle okula devam edemedikleri ve ara verdikleri saptanmıştır. Tablo 4.14. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Okul Devamsızlıklarının Karşılaştırılması Okul Devamsızlıkları KB Grubu Kontrol Grubu S % S % Yok 8 22.2 37 100 Var 28 77.8 0 0 2 46.684* *: p<0.001 4.2.9. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerdeki Eş Tanılar KB ve kontrol grubundaki ergenler yarı yapılandırılmış “Okul Çağı Çocukları için Duygulanım Bozuklukları ve Şizofreni Görüşme Çizelgesi-Şimdi ve Yaşam Boyu Şekli” tanı ölçeği ile değerlendirilmiştir. Yarı yapılandırmış tanı görüşmesinde kontrol grubundan ruhsal hastalık tanı ölçütlerini karşılayan hastalar çalışmadan dışlanmıştır. Bu değerlendirmede KB olan ergenlerin 15‟inin (%41.7) geçmişte KB dışında bir ruhsal hastalık tanısı aldığı belirlenmiştir. Eş tanılar açısından değerlendirildiğinde ise, ergenlerin 27‟sinde (%75) KB‟ye en az bir ruhsal hastalığın eşlik ettiği; 11 (%30.5) ergende bir ruhsal hastalığın, 16 (%44.5) ergende ise 2 ya da daha fazla ruhsal hastalığın olduğu tespit edilmiştir. Tablo 4.15‟de KB olan ergenlerin geçmişteki ruhsal hastalıklarının ve şimdiki eş tanılarının oranları verilmiştir. 52 Tablo 4.15. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerdeki Eş Tanılar Tanılar KB Hastalarının Geçmişteki Psikiyatrik Hastalık Tanıları s= 36 % KB Hastalarının Şimdiki Eş Tanıları s= 36 % Diğer Somatoform Bozukluklar Depresyon - - 15 41.7 2 5.5 11 30.5 Yaygın anksiyete bozukluğu 3 8.3 8 22.2 DEHB 4 11.1 5 13.8 Ayrılık anksiyetesi 2 5.5 3 8.3 Obsesif kompulsif bozukluk 0 0 3 8.3 Panik bozukluk 0 0 2 5.5 Anoreksiya nevroza 0 0 1 2.7 TSSB 1 2.7 1 2.7 Enkoprezis 1 2.7 0 0 Sosyal/Özgül fobi 2 5.5 0 0 Alkol Kötüye kullanım 1 2.7 0 0 Sigara 0 0 2 5.5 Araştırma grubundaki eş tanı durumları incelendiğinde; 11 ergende depresyon, 8 ergende yaygın anksiyete bozukluğu, 5 ergende Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), 3 ergende ayrılık anksiyetesi, 3 ergende Obsesif Kompülsif Bozukluk, 2 ergende panik bozukluk, 1 ergende Anoreksiya Nevrozsa ve 1 ergende Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) eş tanıları saptanmıştır. KB olan ergenler DSM IV‟de göre değerlendirildiklerinde, 15 (%41.7) ergende diğer Somatoform Bozuklukların eşlik ettiği belirlenmiştir. 53 4.2.10. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Öyküsü KB grubunda 21 (%58.3) ergenin bir ya da birden fazla akrabasında psikiyatrik hastalık öyküsü varken, kontrol grubunda 13 ergenin bir ya da birden fazla akrabasında psikiyatrik hastalık öyküsü saptanmıştır. KB grubunun akrabalarında toplam psikiyatrik hastalık öyküsünün kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). KB grubu ergenlerin 12‟sinin bir akrabasında psikiyatrik hastalık öyküsü varken, 9 ergenin iki ya da daha fazla akrabasında psikiyatrik hastalık öyküsü belirlenmiştir. KB grubunda en sık psikiyatrik hastalık öyküsünün annede olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.16). KB grubundaki ergenlerin akrabalarından 13‟ünde KB belirtileri bulunurken, kontrol grubunun akrabalarında benzer psikiyatrik hastalığa rastlanmamıştır. Tablo 4.16. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Birinci ve İkinci Derece Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Öyküsü Yakınlık Derecesi Anne Baba Kardeş 2. derece akraba KB Grubu s=36 % 15 41.7 7 19.4 3 8,3 11 30.5 Kontrol Grubu s=37 % 4 10.8 2 2.7 5 13.5 7 2 12.874* 18.9 *: p<0.05 KB tanılı hastaların akrabalarının 13‟ünda Konversiyon/somatizasyon bozukluğu, 12‟sinda Anksiyete bozukluğu, 8‟inde Duygudurum bozukluğu, 2‟inde DEHB-Davranım bozukluğu ve 4‟ünde diğer ruhsal bozukluklar saptanmıştır. Kontrol grubunun akrabalarında ise 6‟sında Anksiyete bozukluğu, 8‟inde Duygudurum bozukluğu, 3‟ünde DEHB-Davranım bozukluğu ve 2‟sinde diğer ruhsal bozukluklar saptanmıştır (Tablo 4.17). 54 Tablo 4.17. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Akrabalarında Psikiyatrik Hastalık Tanıları KB Grubu s=36 % Kontrol Grubu s=37 % Yok Konversiyon/somatizasyon bozukluğu Anksiyete bozukluğu 15 41.6 24 64.8 13 36.1 0 0 12 33.3 6 16.2 Duygudurum bozukluğu 8 22.2 8 21.6 DEHB-Davranım bozukluğu 2 5.5 3 8.1 Diğer Ruhsal Bozukluklar 4 11.1 2 5,4 2 13.745* *: p<0.001 4.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerde Kullanılan Ölçekler, Çalışma Belleği Performans Görevi ve Yüz İfadelerini Tanıma Performans Sonuçlarının Değerlendirilmesi KB ve kontrol grubunun aile işlevselliği, annelerin bağlanma özelliği, ergenlerin ebeveyne bağlanma özellikleri, savunma düzenekleri, olumlu ve olumsuz davranış özellikleri, yüz ifadelerinden duyguları tanıma, görsel kısa süreli bellek, bölünmüş ve seçici dikkat performansları sunulmuştur. 4.3.1. Grupların Aile İşlevselliğinin Aile Değerlendirme Ölçeği’ne Göre Değerlendirilmesi Aile işlevselliği, anne-babalara uygulanan Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) ile değerlendirilmiştir. Alt ölçek puanlarının yüksek olması, o alanda aile işlevinin bozuk olduğunu göstermektedir. KB grubu, kontrol grubu ile aile işlevseliği açısından Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında; KB olan ergenlerin ailelerinde problem çözebilme, iletişim, roller, duygusal tepki verebilme, duygusal katılım, davranış kontrolü ve genel işlevsellik puanları, kontrol grubuna göre anlamlı 55 olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.18). Bu sonuca göre, KB grubunun aile işlevselliğinin kontrol grubuna göre yetersiz olduğu saptanmıştır. Tablo 4.18. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Aile Değerlendirme Ölçeği Puanları Karşılaştırması ADÖ’nün Alt Ölçekleri Problem Çözebilme İletisim KB Grubu Kontrol Grubu ortanca (min-maks) ortanca (min-maks) 1.83 (1.17-3.33) 1.50 (1-3.17) 1.95 (1.10-3.22) 1.56 (1-3.67) U 381* 374* Roller 2.23 (1.45-3.64) 2 (1.18-2.91) 426.5* Duygusal tepki verebilme 1.83 (1-3.5) 1.33 (1-3.5) 327* Duygusal katilim 2.50 (1.86-3.71) 2.29 (1.57-2.86) 394.5* Davranış kontrolü 2.11 (1.33-3) 1.89 (1.11-3) 451.5* Genel işlevsellik 1.75 (1.08-3.67) 1.33 (1-2.67) 384.5* *: p<0.05 Aile Değerlendirme Ölçeği‟nin genel kanısını yansıttığı düşünülen genel işlevsellik alt ölçeğine göre, KB olan ergenlerden 15‟inin aile genel işlevselliğinden 2 puan ve üstü puan aldıkları, dolayısıyla genel işlevsellikte bozukluk olduğu, kontrol grubundan ise 9‟unun genel işlevsellik alt ölçeğinde bozukluk olduğu görülmüştür. KB grubu ile hasta grubunun genel işlevsellik düzeylerinin ki-kare testi ile karşılaştırılmasında, gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır (genel değerlendirmede 2 puan ve üzeri almışlardır) (p<0.05) (Tablo 4.19). Tablo 4.19. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubunun Genel İşlevsellik Alt Ölçeğine Göre Değerlendirilmesi KB Grubu s (%) Kontrol Grubu s (%) 1 21 (58.3) 28 (75.7) ≥2 15 (41.7) 9 (24.3) 2 2.487AD AD: Anlamlı Değil 56 4.3.2. Gruplardaki Ergenlerin Annelerinin İlişki Ölçeği Anketi’ne Göre Bağlanma Özelliklerinin Değerlendirilmesi KB ve kontrol grubundaki ergenlerin annelerinin İlişki Ölçeği Anketi‟ne (İÖA) göre bağlanma özellikleri ki-kare testi ile, bağlanma puanları Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında; KB grubunda 11 (%30.6) ergenin annesinde güvenli bağlanma olduğu, 25 (%69.4) ergenin annesinde güvensiz bağlanma olduğu saptanmıştır. Kontrol grubunda ise 21 (%56.8) ergenin annesinde güvenli bağlanma, 16 (%43.2) ergenin annesinde güvensiz bağlanma olduğu saptanmıştır. KB grubundaki ergenlerin annelerinin anlamlı olarak daha fazla güvensiz bağlanma örüntüsü gösterdiği belirlenmiştir (p<0.05) (Tablo 4.20). Tablo 4.20. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Annelerinin Bağlanma Özelliklerinin Karşılaştırılması KB Grubu Güvenli Bağlanma Güvensiz Bağlanma s 11 25 % 30.6 69.4 Kontrol Grubu s 21 16 % 56.8 43.2 2 5.088* *: p<0.05 Ergenlerin anneleri İÖA bağlanma puanları açısından Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında; iki grup arasında güvenli, saplantılı ve kayıtsız bağlanma puanları arasında fark yokken (p>0.05), KB olan ergenlerin annelerinin korkulu bağlanma puanının kontrol grubuna göre daha yüksek olduğu bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.21). 57 Tablo 4.21. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Gruplarındaki Ergenlerin Annelerinin İÖA‟ne Göre Bağlanma Özellikleri Güvenli Korkulu Saplantılı Kayıtsız KB Grubu ortanca (min-maks) 5 (3.4-6.4) 4.7 (1.7-6.7) 4.1 (2-6.7) 4.7 (1-6.4) Kontrol Grubu ortanca 4 (2-7) (min-maks) 3.5 (1.5-7) 3.75 (2-5.5) 4 (1.6-7) U 653.5 436* 540.5 511.5 *: p<0.05 4.3.3. Grupların Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri’ne Göre Ebeveyne Bağlanma Özelliklerinin Değerlendirilmesi Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) anne alt ölçeğinde; KB ve kontrol grubundaki ergenlerin ebeveynlerine bağlanma gücü açısından MannWhitney U testi ile karşılaştırılmasında, gruplar arasında fark bulunmamıştır (p>0.05). Ölçek puanları değerleri karşılaştırıldığında; KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre anlamlı olmamakla birlikte bağlanma puanlarının daha düşük olduğu gözlenmektedir.(p>0,05). EABE baba alt ölçeğinde; baba ile iletişim alt ölçek puanı KB olan ergenlerde anlamlı olarak düşük saptanmıştır (p<0.05) (Tabo 4.22). KB olan ergenlerin babaları ile daha az iletişim kurdukları belirlenmiştir. Tablo 4.22. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grupları Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Puanları Karşılaştırılması KB Grubu Kontrol Grubu ortanca (min-maks) ortanca (min-maks) Yabancılaşma İletişim Anne Güven Toplam puan Yabancılaşma İletişim Baba Güven Toplam Puan 4.8 (1.25-7) 5.0 (1.5-7) 5.6 (1.75-7) 57.5 (36-78) 4.8 (2.0-7.0) 3.5 (1-6.25) 5.8 (2.5-7) 57.5 (36-78) 5.5 (2.25-7) 5.5 (3.25-7) 6.5 (3.5-7) 62.5 (34-84) 5.1 (2.5-7.0) 4.7 (1-7) 6.2 (2.5-7) 62.5 (34-84) U 492.5 519 516 481 596 416* 541 481 *: p<0.05 58 4.3.4. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubundaki Ergenlerin Savunma Biçimleri Açısından Değerlendirilmesi Katılımcıların savunma düzenekleri Savunma Biçimleri Testi (SBT) ile değerlendirilmiştir. Olgun Savunma Düzenekleri (OSD) Mann-Whitney U testi ile değerlendirilmesinde; alt ölçeklerinden yüceltme, mizah ve baskılama açısından gruplar arası fark yokken (p>0.05); kontrol grubunun sezinleme puanlarının daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Nevrotik Savunma Düzenekleri (NSD) alt ölçeklerinden yapma bozma, psödoaltruzim, idealleştirme açısından gruplar arasında fark görülmezken (p>0.05); KB grubunda karşıt tepki oluşturma puanının daha yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.23). Tablo 4.23. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Savunma Biçimleri Açısından Karşılaştırılması Yüceltme OSD Mizah Sezinleme Baskılama Toplam OSD Yapmabozma Psödoaltruzim NSD İdealleştirme Karşıt tepki Oluşturma Toplam NSD Yansıtma Pasifsaldırganlık Dışavuruma Yalıtma Değersizleştirme Otistik fantezi ISD İnkâr Yer değiştirme Disosiasyon Bölünme Rasyonalizasyon Bedenselleştirme Toplam İSD KB Grubu ortanca (min-maks) 10.5 (2-18) 10 (2-18) 11 (2-18) 10 (2-18) 43.5 (15-63) 11 (1-18) 13 (2-18) 10.5 (2-18) Kontrol Grubu ortanca (min-maks) 9 (2-18) 10 (4-18) 15 (3-18) 10 (2-18) 44 (23-70) 11 (3-18) 13 (3-18) 10 (2-18) 10 (2-18) 9 (2-14) 48 (22-65) 9 (2-18) 10 (2-18) 12 (4-18) 10 (2-18) 8.5 (2-18) 10 (2-17) 7.5 (2-18) 9 (2-18) 5 (2-18) 12.5 (2-18) 8 (2-13) 13 (2-18) 112 (43-166) 41 (25-65) 6 (2-18) 6 (2-18) 9 (2-18) 7 (2-18) 7 (2-15) 9 (2-17) 8 (2-15) 7 (2-17) 5 (2-15) 10 (2-18) 7 (2-18) 8 (2-14) 90 (33-152) U 651 653 415.5* 649.5 6190 603.5 599 556 479.5* 506.50 494 424* 465* 446* 488* 544 649.5 507.5 582.5 483* 610.5 333* 394.50 * Puanı *: p< 0.05, OSD: Olgun Savunma Düzenekleri Puanı, NSD: Nevrotik Savunma Düzenekleri İSD: İlkel Savunma Düzenekleri Puanı 59 İlkel Savunma Düzenekleri (İSD) alt ölçeklerinden yansıtma, otistik fantezi, inkâr, yer değiştirme, disosiasyon, rasyonalizasyon açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunmazken (p>0.05); KB grubunda pasif saldırganlık, dışa vurma, yalıtma, değersizleştirme, bölünme ve bedenselleştirme puanlarının anlamlı olarak daha yüksek olduğu, bu savunma düzeneklerini daha fazla kullandıkları saptanmıştır (p<0.05). Toplam OSD ve NSD açısından gruplar arasında anlamlı fark yokken (p>0.05); toplam İSD, KB grubunda anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.23). KB olan ergenlerin, kontrol grubuna göre çevreye uyumunda ve duygusal sıkıntıdan kurtulmada anlamlı olarak daha fazla ilkel savunma düzeneklerini kullandıkları belirlenmiştir. 4.3.5. Grupların Güçler Güçlükler Anketi Puanları’na Göre Değerlendirilmesi Grupların Güçler Güçlükler Anketi (GGA) puanları Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında; duygusal zorluk, davranış sorunları ve dikkat eksikliği, duygusal etki ve toplam güçlükler KB grubunda anlamlı olarak yüksek bulunurken (p<0.05); akran sorunları ve sosyal davranış açısından gruplar arasında fark saptanmamıştır (p<0.05) (Tablo 4.24). KB olan ergenlerde duygusal zorluk, davranış sorunları ve dikkat eksikliği, duygusal etki puanlarının yüksek olduğu, klinik sorunlara yatkınlıklarının arttığı bulunmuştur. Tablo 4.24. Grupların Güçler Güçlükler Anketi Puanları‟na Göre Karşılaştırılması Duygusal zorluk Davranış sorunları Dikkat eksikliği Akran sorunları Sosyal davranış Duygusal etki Toplam güçlük KB Grubu ortanca (min-maks) 5 (0-9) 3 (0-7) 5 (2-9) 2 (0-7) 9 (2-10) 3 (0-10) 17 (7-25) Kontrol Grubu ortanca (min-maks) 3 (0-10) 2 (0-5) 4 (0-8) 3 (0-6) 9 (5-10) 0 (0-7) 12 (0-27) U 75.5** 459.5* 434.5* 654 662.5 274** 387** p 0.001 0.019 0.010 0.893 0.968 0.000 0.002 60 4.3.6. Yüz ifadelerini Tanıma Performans Görevi KB olan ergenlerde ve kontrol grubunda yüzün alt (ağız bölgesi), üst (kaş-göz bölgesi) ve tüm yüz bölgesinden duygu ifadelerini doğru olarak tanıma performansları, doğru ve yanlış tanıma süreleri, olumsuz hissettiren ve olumsuz hissettirmeyen duyguları tanıma, görsel kısa süreli bellek, bölünmüş ve seçici dikkat performansları değerlendirilmiştir. 4.3.6.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Ergenlerin Yüz İfadelerini Doğru Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık, kızgın ve nötral yüz ifadeleri, testte gösterilen yüzün ağız, göz-kaş, tüm yüz bölgesi ve bu üç bölgenin toplam yüz ifadelerini tanıma becerileri ki-kare testi ile karşılaştırıldığında; yüzün ağız bölgesinden duyguları doğru tanıma açısından gruplar arasında fark saptanmazken (p>0,05); yüzün kaş-göz, tüm yüz ve bu üç bölgenin toplamında duyguları doğru tanımada KB grubunun nötral yüz ifadesini tanımada daha fazla hata yaptığı saptanmıştır (p<0,05) (Tablo 4.25). Tablo 4.25. Grupların Ağız, Kaş-Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Yüz İfadelerini Tanımadaki Toplam Doğru Sayılarının Karşılaştırılması Doğru Yanlış Doğru Yanlış Doğru KB Grubu s (%) 207 (95.8) 9 (4.2) 112 (51.9) 104 (48.1) 33 (15.3) 183 (84.7) 166 (76.9) 50 (23.1 ) 164 (75.9) 52 (24.1) 149 (69.0) Kontrol Grubu s (%) 221 (99.5) 1 (0.5) 118 (53.2) 104 (46.8) 43 (19.4) 179 (80.6) 185 (83.3) 37 (16.7) 180 (81.1) 42 (18.9) 185 (83.3) Yanlış 67 (31.0) 37 (16.7) Duygu İfadeleri Mutluluk Üzüntü Korku Şaşkınlık Kızgın Nötral Doğru Yanlış Doğru Yanlış Doğru Yanlış 2 6.777* 0.074 1.278 2.889 1.726 12.454** *:p<0.05, **: p< 0,001 61 Yüzün üç bölgesinden üzüntü, korku, şaşkın ve kızgın yüz ifadelerini doğru tanıma açısından gruplar arasında fark bulunmamıştır (p>0.05). KB olan ergenler nötral ve mutlu yüz ifadelerini doğru olarak tanımada, kontrol grubuna göre daha fazla hata yapmıştır (p<0.05) (Tablo 4.25). 4.3.6.2. Grupların Olumsuz Hissettiren ve Olumsuz Hissettirmeyen Yüz İfadelerini Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi Toplam olumsuz hissettiren (korku, kızgınlık, üzüntü duyguları toplamı) yüz ifadelerini tanıma açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır (p>0.05). Olumsuz hissettirmeyen (mutluluk, şaşkınlık, nötral duygu toplamı) yüz ifadelerinin tanıması KB grubunda anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.26). Buna göre KB olan ergenler mutluluk, şaşkınlık, nötr gibi olumsuz hissettirmeyen duyguları kontrol grubuna göre zor tanımıştır. Tablo 4.26. Grupların Olumsuz ve Olumsuz Olmayan Yüz İfadelerini Tanıma Performanslarının Karşılaştırılması KB Grubu Toplam Sayı (%) Olumsuz hissettirmeyen duygular Olumsuz hissettiren duygular Doğru Kontrol Grubu Toplam Sayı (%) 522 (80.6) 591 (88.7) Yanlış Doğru 126 (19.4) 309 (47.7) 75 (11.3) 341 (51.2) Yanlış 339 (52.3) 325 (48.8) 2 16.975** 1.624 **: p<0.001 Her iki grubun olumsuz hissettiren duyguları tanıma performansı (KB grubu %47.7; Kontrol grubu %51.2) olumsuz hissettirmeyen duygulara göre (KB grubu %80.6; Kontrol grubu %88.7) daha düşük olduğu; yüzün üst bölgesinden duyguları tanıma performansı KB grubunda daha belirgin olmak üzere her iki grupta da alt bölge ve tüm yüz bölgesine göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Ancak gruplar kendi içinde yüzün alt ve üst bölümleri açısından değerlendirildiğinde her iki grupta 62 olumsuz hissettirmeyen duyguları alt bölgeden, olumsuz hissettiren duyguları üst bölgeden tanımada daha iyi performans göstermiştir (Tablo 4.27, Sekil 4.1). Tablo 4.27. Grupların Olumsuz ve Olumsuz Olmayan Yüz İfadelerini Ağız, Kaş/Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Tanıma Oranları KB Grubu Ağız S (%) Olumsuz hissettir meyen duygular Olumsuz hissettiren duygular Kaş/Göz S (%) Kontrol Grubu Tüm Yüz S (%) Kaş/Göz S (%) Tüm Yüz S (%) Doğru 191 (88.4) 159 (73.6) 172 (79.6) 209 (94.1) 179 (80.6) 203 (91.4) Yanlış 25 (11.6) 57 (26.4) 44 (43.1) 13 (11.3) 43 (19.4) 19 (8.6) Doğru 86 (39.8) 100 (46.2) 123 (56.9) 81(32 .4) 110 (49.5) 150 (67.5) Yanlış 130 (60.2) 116 (53.8) 93 (20.4) 141(67.6) 112 (50.5) 72 (32.5) Konversiyon Bozukluğu Grubu 100 Ağız S (%) Ağız Kaş/Göz Tüm Yüz Kontrol Grubu 100 90 90 80 80 70 70 60 60 50 50 40 40 30 30 20 20 10 10 0 Ağız Kaş/Göz Tüm Yüz 0 Olumsuz hissettirmeyen duygular Olumsuz hissettiren duygular Olumsuz hissettirmeyen duygular Olumsuz hissettiren duygular Şekil 4.1. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubunun Olumsuz ve Olumsuz Hissettirmeyen Duyguları Ağız, Kaş/Göz ve Tüm Yüz Bölgesinden Tanıma Oranları 63 4.3.6.3. Konversiyon Bozukluğu ve Kontrol Grubu Ergenlerin Yüz İfadelerini Yanlış Tanıma Performanslarının Değerlendirilmesi Gruplar arası fark olmamasına karşın yüz ifadelerinden korku (KB grubu %84.7, Kontrol grubu %80.6 hata) ve üzüntüyü (KB grubu %48.1, Kontrol grubu %46.8 hata) tanımada her iki grup çok fazla hata yapmıştır. Bu duyguları tanımada hata oranının yüksek olmasının nedenlerini daha iyi yorumlayabilmek için yüzün bölümlerine ve tüm yüze göre doğru tanıma performansları ve reaksiyon zamanları değerlendirilmiştir. Grupların yüz ifadelerini tanıyamadıkları zaman verdikleri yanlış yanıtın içeriği incelendiğinde, verilen yanlış yanıtların iki grup arasında benzer olduğu; istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadığı görülmüştür. Anlamlı fark olmamasına karşın KB grubunun nötral yüz ifadelerindeki yanlış yanıtlarında olumsuz duygulara karşı yanlılık olduğu görülmüştür. Nötral yüz ifadesini yanlış tanımlayan KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre; daha yüksek oranda nötral yüz ifadesini üzüntü ve kızgınlık yüz ifadesi olarak işaretledikleri gözlenmiştir (Tablo 4.28). Tablo 4.28. Grupların Yanlış Tanınan Yüz İfadeleri Açısından Karşılaştırılması Testteki Duygu İfadesi Mutluluk Nötral İşaretlenen Yüz İfadesi KB Grubu S Kontrol Grubu S Kızgınlık 0 1(100) Şaşkınlık 2 0 Üzüntü 1 0 Korku 2 0 Nötr 4 0 Mutluluk 8 7 Kızgınlık 23 10 Şaşkınlık 4 0 Üzüntü 26 16 Korku 6 4 64 4.3.6.4. Grupların Yüz İfadelerinden Duyguları Doğru Tanıma Sürelerinin Değerlendirilmesi KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık, kızgın ve nötral yüz ifadelerini, testte gösterilen yüzün ağız, göz-kaş, tüm yüz bölgesinden doğru tanıma süreleri, bu üç bölgenin toplam duygu ifadelerini doğru tanıma süreleri (her duygu için ayrı ayrı) Mann-Whitney U testi ile karşılaştırılmıştır. Kullanılan testte gösterilen yüzün alt bölgesinden duyguları doğru tanıma süreleri açısından bakıldığında KB grubunun kızgınlık yüz ifadesine anlamlı olarak daha uzun sürede yanıtladıkları saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.29). Tablo 4.29. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması Ağız Bölgesindeki Duygu İfadesi KB Grubu ortanca (min-maks) ms Kontrol Grubu ortanca (min-maks) ms Korku 8113 (5778-16390) 2555 (1609-12136) 3000 Nötral 2234.5 (402-10949) 2352.5 (814-12288) 1845 Üzüntü 3840 (1277-16077) 3852.5 (1773-8399) 539 Kızgın 3332 (1648-8099) 2742 (1280-12136) 701.5* Şaşkınlık 1875 (960-4681) 1859 (339-9407) 2006 Mutluluk 1969 (1067-4745) 1722 (989-5282) 2150 U *: p<0,05, ms: milisaniye Bu sonuçlar duyguyu doğru tanıma performanslarıyla birlikte değerlendiril diğinde; KB grubu ağız bölgesinden kızgınlık duygusunu tanımak için daha uzun süre harcamasına karşın kızgınlığı tanımada kontrol grubuna göre daha düşük performans göstermiştir (Şekil 4.2). Ayrıca üzüntüyü tanımak için harcanan süre gruplar arasında farklılık göstermemesine karşın; üzüntü KB grubunun ağız bölgesinden duyguları doğru tanımada kontrol grubundan daha iyi performans 65 gösterdiği tek duygu olmuştur. Anlamlı olmamakla birlikte KB grubu yüzün alt bölgesinden üzüntüyü tanımada daha iyi performans göstermiştir. 80 70 60 50 40 KB Grubu 30 Kontrol Grubu 20 10 0 Şekil 4.2. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Oranları Kullanılan testte yüzün göz-kaş bölgesinden duyguları doğru tanıma süreleri açısından bakıldığında gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). Kullanılan testte tüm yüz bölgesinden duyguları doğru tanıma süreleri açısından bakıldığında; KB grubunun mutluluk yüz ifadesine anlamlı olarak daha uzun sürede yanıt verdiği belirlenmiştir (Tablo 4.30). Buna göre KB olan ergenlerin tüm yüz bölgesinden mutluluk ifadesini tanımada duyarlılıklarının daha düşük olduğu; duyguyu doğru adlandırmak için kontrol grubuna göre daha uzun zamana gereksinim duydukları söylenebilir. 66 Tablo 4.30. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması Tüm Yüz Bölgesinden Tanınan Duygular Korku Nötral Üzüntü Kızgınlık Şaşkınlık Mutluluk KB Grubu ortanca (min-maks) ms 3370 (1235-8906) 2610(1198-17622) 3203 (113-8999) 2113 (1219-7879) 1880 (966-7439) 1950 (503-5546) Kontrol Grubu ortanca (min-maks) ms 2815 (1160-22071) 2814 (1081-11203) 2679 (992-18820) 2079 (1069-10191) 1924 (870-12255) 1597.5 (870-7966) U 222 1453.5 926 2079.5 1664.5 1859* *: p<0,05, ms: milisaniye Bu sonuçlar duyguları doğru tanıma performanslarıyla birlikte değerlendiril diğinde; KB olan ergenlerin tüm yüz bölgesinden mutluluk ifadesini tanımada duyarlılıklarının daha düşük olduğu; duyguyu doğru adlandırmak için kontrol grubuna göre daha uzun zamana gereksinim duydukları söylenebilir (Şekil 4.3). 80 70 60 50 KB Grubu 40 Kontrol Grubu 30 20 10 0 Korku Nötral Üzüntü Kızgın Şaşkınlık Mutluluk Sekil 4.3. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Doğru Tanıma Oranları 67 KB grubu ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkın, kızgın ve nötral yüz ifadeleri ağız, göz-kaş, tüm yüz bölgelerini içeren üç bölgenin toplam yüz ifaderi doğru tanıma süreleri karşılaştırıldığında; mutluluk yüz ifadesini tanıma süresi KB grubundaki ergenlerde daha uzun bulunmuştur (p<0.05) (Tablo 4.31). Bu sonuçlar; yüzün alt, üst bölümleri ve tüm yüz birlikte değerlendirildiğinde de KB olan ergenlerin mutlu yüz ifadesini tanımalarının daha zor olduğunu ve tanıma süresinin daha uzun sürdüğünü gösterilmiştir. Tablo 4.31. Grupların Ağız, Kaş-Göz ve Tüm Yüz Bölgesinin Toplamında Yüz İfadelerini Doğru Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması Toplam Doğru Tanınan Duygular KB Grubu ortanca (min-maks) ms Kontrol Grubu ortanca (min-maks) ms Kızgın 2786 (1219-13427) 2555 (1609-12136) 13137 Korku 3807 (1235-16390) 2947 (1160-22071) 595 Mutluluk 2104 (503-5753) 1885 (870-8431) 19716* Nötral 2563 (402-17622) 2702 (764-12696) 13154 Üzüntü 3627 (113-16077) 3023.5 (992-22646) 5877.5 Şaşkınlık 1895 (960-12467) 1954 (339-14664) 15103.5 U *p<0,05, ms: milisaniye 4.3.6.5. Grupların Yüz İfadelerinden Duyguları Yanlış Tanıma Sürelerinin Değerlendirilmesi KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık, kızgın ve nötral yüz ifadeleri, testde gösterilen yüzün ağız, göz-kaş, tüm yüz bölgesinden yanlış tanıma süreleri Mann-Whitney U testi ile karşılaştırılmıştır. Kullanılan testte gösterilen yüzün alt bölgesinden duyguları yanlış tanıma süreleri açısından bakıldığında; KB grubunun kızgınlık yüz ifadesini anlamlı olarak daha uzun sürede yanıtladıkları saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 4.32). 68 Tablo 4.32. Grupların Ağız Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması Ağız Bölgesindeki Duygu İfadeleri Korku Nötral Üzüntü Kızgın Şaşkınlık Mutluluk KB Grubu Kontrol Grubu ortanca(min-maks) ortanca (min-maks) ms ms 4492 (743-19422) 4451 (1242-46955) 4371 (1900-10150) 3057 (1159-8262) 4382.5 (2044-12940) 3609(1211-12263) 3970 (1347-10680) 2332 (424-6491) 2796.5 (730-9148) 2519 (102-4956) 3326 - U 2358 47 589 270,5* 21 - *: p<0,05, ms: milisaniye Buna göre; KB grubu ağız bölgesinden kızgınlık duygusunu tanımaya daha uzun süre ayırmasına karşın duyguyu doğru tanımada zorlandıkları ve yanıldıkları söylenebilir. Kullanılan testte yüzün göz-kaş bölgesinden duyguları yanlış tanıma süreleri açısından bakıldığında gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). Gruplar tüm yüz bölgesinden duyguları yanlış tanıma süreleri açısından karşılaştırıldığında ise; KB olan ergenlerin üzüntü ifadesini anlamlı olarak kısa sürede yanıtladıkları saptanmıştır (p<0.05) (Tablo 33). Tablo 4.33: Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Sürelerinin Karşılaştırılması Tüm Yüz Bölgesinden Yanlış Tanınan Duygular Korku Nötral Üzüntü Kızgın Şaşkınlık Mutluluk KB Grubu ortanca (min-maks) ms Kontrol Grubu ortanca (min-maks) ms 3156 (1366-74601) 4754.5 (1517-11397) 2784 (275-24375) 3547 (1445-7122) 2151 (993-6352) 2618 (1625-2668) 3066.5 (258-17477) 5030 (1534-10973) 4811 (1539-20000) 2069 (1689-5939) 2988 (1818-20221) - U 1243 88 196* 11 57 - *: p<0,05, ms: milisaniye 69 Bu sonuçlar duyguları doğru tanıma performanslarıyla birlikte değerlendirildiklerinde; KB olan ergenler tüm yüz bölgesinden üzüntü ifadesini tanımada çok hızlı reaksiyon vermesine karşın bu durum doğru tanıma performansını azaltmaktadır (Şekil 4.4). 60 50 40 KB Grubu 30 Kontrol Grubu 20 10 0 Korku Nötral Üzüntü Kızgın Şaşkınlık Mutluluk Şekil 4.4. Grupların Tüm Yüz Bölgesinden Duygu İfadeleri Yanlış Tanıma Oranları 4.3.6.6. Grupların Görsel Kısa Süreli Bellek, Bölünmüş ve Seçici Dikkat Açısından Değerlendirilmesi Yüz ifadelerine odaklanmış, görsel kısa süreli bellek, bölünmüş dikkat ve seçici dikkat gibi becerileri içeren bir çalışma belleği görevi aracılığıyla yüz ifadesini anlamlandırma başarımlarını ve algılanma sürecini değerlendirme amacıyla Çalışma Belleği Performans Görevi testi verilmiştir. Gruplar Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında; KB olan ergenlerin bir önceki ekranda hatırlanması beklenen yüz ifadesini bir sonraki ekranda gösterilen 4 yüz ifadesinin arasından doğru olarak 70 bulmaları, kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük; yanlış sayısı anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05). KB grubundaki ergenlerin çalışma belleklerinin bozuk olduğu, dikkatlerini sürdürmekte zorlandıkları ve daha fazla hata yaptıkları saptanmıştır (Tablo 4.34). Tablo 4.34. Grupların Çalışma Belleği Performans Görevi Açısından Karşılaştırılması Doğru sayısı Yanlış sayısı KB Grubu ortanca (min-maks) 26.5 (10-36) 10.5 (0-27) Kontrol Grubu ortanca (min-maks) 30 (21-36) 7 (1-16) U 407.5* 423* *:p< 0.05 4.4. Konversiyon Bozukluğu Grubu Ölçek Puanlarının Birbirleri, Sosyodemografik ve Klinik Verilerle İlişkilerinin Değerlendirilmesi İzleyen bölümde kullanılan ölçeklerin birbirleri, klinik değişkenler ve aile özellikleri arasındaki ilişki sonuçları sunulmuştur. Aile Değerlendirme Ölçeği genel işlevsellik puanı, anne ve baba için ebeveyne toplam bağlanma puanı, Güçler Güçlükler Anketi toplam güçlük puanı, Olgun Savunma Düzenekleri puanı, Nevrotik Savunma Düzenekleri puanı, İlkel Savunma Düzenekleri puanı, Yüz İfadeleri Tanıma Performans Görevi, toplam olumsuz hissettiren ve olumsuz hissettirmeyen duyguları doğru tanıma performansları arasındaki ilişkiler değerlendirilmiştir. Ayrıca eşlik eden eş tanıların yukarıda adı geçen ölçeklerin sonuçları ile ilişkisi analiz edilerek sonuçların KB‟ye özgü olup olmadığı anlaşılmaya çalışılmıştır. 71 4.4.1. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Birbirleriyle İlişkilerinin Kolerasyon Testi ile Değerlendirilmesi KB grubundaki ergenlerin ölçeklerinden elde edilen toplam puanların birbirleri ile ilişkisi Spearman's rho kolerasyon testi ile değerlendirildiğinde; Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) genel işlevsellik puanı ile Ebeveyne ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) anne ve babaya toplam bağlanma puanları arasında ters yönde, Güçler Güçlükler Anketi (GGA) toplam güçlük puanı arasında pozitif yönde ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Bu sonuçlar; aile işlevselliği azaldıkça ergenlerin her iki ebeveyne bağlanma güçlerinde azalma olduğunu, ergenlerin duygusal, davranış, dikkat, akran sorunlarında artış olduğunu göstermiştir. Ergenin bağlanma gücünü ölçen EABE‟nin anneye toplam bağlanma puanları ile babaya toplam bağlanma puanı arasında pozitif yönde, toplam İlkel Savunma Düzenekleri puanı ve Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) genel işlevsellik puanı arasında ters yönde korelasyon belirlenmiştir (p<0.05). Bu sonuçlar; KB olan ergenlerin annelerine olan bağlanma gücü arttıkça babaya olan bağlanma gücünün arttığını, aile işlevselliğinin arttığının ve ergenin kullandığı ilkel savunma düzeneklerinin azaldığını göstermiştir. Ergendeki duygusal, sosyal, davranış sorunlarını gösteren GGA toplam güçlük puanı ile ADÖ genel işlevsellik puanı, toplam İlkel Savunma Düzenekleri puanı arasında pozitif yönde, çalışma belleği performans görevi toplam doğru sayısı arasında ters yönde ilişki olduğu saptanmıştır (p<0.05). Buna göre, KB olan ergenlerin toplam güçlük puanı arttıkça, yani duygusal, sosyal, davranış sorunları arttıkça ergenlerin daha fazla ilkel savunma düzenekleri kullandıkları, aile işlevselliğinin bozulduğu, çalışma belleği performans görevinde daha fazla hata yaptıkları belirlenmiştir. Ölçek puanları ile yüz ifadelerinden duygu tanıma arasında istatistiksel anlamlı ilişki bulunamadı (p>0.05) (Tablo 4.35). 72 Tablo 4.35. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanları Arasındaki İlişkileri Kolerasyon Testi ile Değerlendirilmesi YAŞ ADÖ EABE EABE ANNE BABA YAŞ 1 ADÖ .228 EABEANNE .042 -.540** EABEBABA .083 -.540** . 581** GGA Toplam Toplam Toplam Toplam OHDT ÇBPG OHD GGA OSD NSD İSD 1 1 1 .352* - .225 - .225 1 Toplam -.046 OSD -.224 . 245 . 245 - .068 1 Toplam -.022 NSD -.018 . 144 . 144 . 116 .269 1 Toplam .106 İSD .290 -.489** - 489** . 341* -.074 -.010 1 -.014 -.305 . 072 . 072 -525** .092 .238 -.114 1 .352 .128 . 069 . 069 -.159 -.231 -.24 -.052 .102 1 -.105 -.091 -. 037 -. 037 -.144 .084 -.170 .213 .265 .051 ÇBPG TOHD OHDT .182 1 Spearman's rho korelesyon testi *p<0.05, **p<0.01, ADÖ: Aile Değerlendirme Ölçeği Genel İşlevsellik Puanı, EABE-Anne: Anne için Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu, EABE-Baba: Baba İçin Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu, GGA: Güçler Güçlükler Anketi Toplam Güçlük, OSD: Olgun Savunma Düzenekleri Puanı, NSD: Nevrotik Savunma Düzenekleri Puanı İSD: İlkel Savunma Düzenekleri Puanı, ÇBPG: Çalışma Belleği Performans Görevi, Toplam OHD: Olumsuz Hissettiren Duygu, OHD: Olumsuz Hissettirmeyen Duygu 73 4.4.2. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Birbirleri ile İlişkilerinin Çoklu Adımsal Regresyon Analizi ile Değerlendirilmesi KB grubuna uygulanan Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) genel işlevsellik puanı, Ebeveyne ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) toplam bağlanma puanı, Güçler Güçlükler Anketi (GGA) toplam güçlük puanı, Olgun Savunma Düzenekleri puanı, Nevrotik Savunma Düzenekleri puanı, İlkel Savunma Düzenekleri puanı, Yüz İfadeleri Tanıma Performans Görevi, toplam olumsuz hissettiren ve olumsuz hissettirmeyen duygu tanıma performansları arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla uygulanan pearson korelasyon testi sonrasında anlamlı ilişki görülen değişkenler arasından; ADÖ genel işlevsellik puanı, İlkel Savunma Düzenekleri, Çalışma Belleği Performans Görevi ve toplam olumsuz hissettiren duygu sayısı analizde sırayla bağımlı değişkenler olarak alınmış olup bağımlı değişkenlere etki edebilecek bağımsız değişkenlerle adımsal çoklu regresyon analizi ile değerlendirilmiştir. Aile işlevselliğini değerlendiren ADÖ puanları ile ilişkili olabileceği düşünülen etmenler olarak annenin bağlanma örüntüsü, EABE puanı, GGA toplam güçlük puanı, savunma düzenekleri puanları seçilmiştir. Çoklu adımsal regresyon analiz sonuçlarına göre seçilen ilişkili etmenler arasından EABE anneye bağlanma puanı ile ADÖ genel işlevsellik puanı arasında anlamlı ilişki gözlenmiştir. Anne EABE düzeyinin ailenin genel işlevselliği değişimine katkısının %24 (açıklanabilirlik oranı, R2 değeri) oranında olduğu ve ergenin anneye bağlanma puanı 1 puan düştüğünde ADÖ genel işlevsellik puanının 0.02 puan arttığı saptanmıştır (%95 güven aralığı: - .035 ─ - .008). Yani ergenin anneye bağlanma gücü aile işlevselliğini etkilediği, bağlanma gücü azaldıkça aile işlevselliğinde bozulma olduğu belirlenmiştir. İlkel Savunma Düzenekleri (İSD) ile ilişkili olabileceği düşünülen etmenler olarak EABE anne babaya bağlanma puanı, GGA toplam güçlük puanı, ADÖ toplam aile işlevselliği puanı, annenin bağlanma örüntüsü seçilmiştir. Çoklu adımsal 74 regresyon analiz sonuçlarına göre seçilen ilişkili etmenler arasında EABE babaya bağlanma düzeyinin İSD‟lerinin değişimine katkısının %24.4 oranında olduğu, ergenin babaya bağlanma puanı 1 puan arttıkça İSD puanının 1,39 puan düştüğü bulunmuştur (%95 güven aralığı: -2.24─-.538). Buna göre; ergenin babaya bağlanma gücü ergenin kullandığı baş etme yöntemlerinde etkili olduğu, babaya bağlanma gücü arttıkça ergenlerin ilkel savunma düzeneklerini daha az kullandığı belirlenmiştir. Çalışma Belleği Performans Görevi ile ilişkili olabileceği düşünülen etmenler olarak ADÖ genel işlevsellik puanı, EABE anne babaya toplam bağlanma puanı, GGA toplam güçlük puanı, Olgun Savunma Düzenekleri puanı, Nevrotik Savunma Düzenekleri puanı, İlkel Savunma Düzenekleri puanı, Yüz İfadeleri Tanıma Performans Görevi, toplam olumsuz hissettiren ve olumsuz hissettirmeyen duygu sayıları seçilmiştir. Çoklu adımsal regresyon analiz sonuçlarına göre seçilen ilişkili etmenler arasında Güçler Güçlükler Anketi puanı Çalışma Belleği Performans Görevi değişimine katkısı %25.9 oranında olduğu, GGA toplam puanı 1 puan arttıkça Çalışma Belleği Performans Görevi toplam doğru sayısı 0,5 puan azaldığı saptanmıştır (%95 güven aralığı: -1.136─- .293). Buna göre; ergenin sosyal, duygusal, davranışsal sorunlarının Çalışma Belleği Performans Görevi‟ni etkilediği, davranışsal sorunların artması ergenin görsel kısa süreli bellek ve dikkat işlevlerini olumsuz etkilediği belirlenmiştir. 4.4.3. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Eşlik Eden Psikiyatrik Hastalıklar ile İlişkisi Araştırma grubunda KB‟ye eşlik eden Anksiyete Bozukluğu ya da Depresyon Bozukluğu ile eşlik etmeyen KB ergenler arasında kullanılan ölçekler ve test sonuçları açısından Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldığında, Anksiyete Bozukluğu eşlik eden KB grubu ile etmeyen grup KB grubu arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır. 75 KB olan ve Depresyon Bozukluğu eşlik eden ergenler depresyonun eşlik etmediği KB olan ergenlerle ile Aile Değerlendirme Öçeği genel işlevsellik puanı, toplam İlkel Savunma Düzenekleri puanı, Güçler Güçlükler Anketi ölçeğinden aldığı toplam güçlük puanı açısından karşılaştırıldığında; KB‟ye depresyonun eşlik etmesinin Güçler Güçlükler Anketi ölçeğinden aldığı toplam güçlük puanı ile anlamlı düzeyde ilişkili olduğu saptanmıştır (p<0.05). KB olan ergenlerde eş tanı olarak Anksiyete Bozukluğu/Depresyon olması, bu bozuklukların eşlik etmediği KB grubu ile karşılaştırıldığında duygu tanıma performansları açısından anlamlı bir farklılık belirlenmemiştir (p>0.05) (Tablo 4.36). Bu sonuçlar, KB olan ergenlerde eş tanı olarak Anksiyete Bozukluğu/Depresyon olmasının ergenlerin yüz ifadelerinden duygu tanıma performanslarına etkisi olmadığını, ancak sosyal, duygusal, davranışsal sorunlarının artmasına katkıda bulunduğunu gösterilmiştir. 76 Tablo 4.36. KB Grubundaki Ergenlerin Eşlik Eden Psikiyatrik Hastalıklar ile Ölçek Puanları Arasındaki İlişki Anksiyete Bozukluğu EABE-ANNE EABE-BABA GGA ToplamOSD ToplamNSD ToplamİSD ÇBPG ToplamOHD OHD Depresyon Bozukluğu EABE-ANNE EABE-BABA GGA ToplamOSD ToplamNSD ToplamİSD ÇBPG ToplamOHD OHD Eşlik Eden ortanca (min-maks) 64.5 (44-78) 64.5 (44-78) 16.5 (10-25) 44.5 (31-56) 48 (32-53) 88.5 (62-163) 24.5 (11-33) 7.5 (4-12) 15.5 (7-18) 54 (43-60) 54 (43-60) 21 (17-24) 43 (15-62) 49 (32-57) 131 (88-166) 23 (10-34) 8 (6-12) 15 (8-18) Eşlik Etmeyen ortanca (min-maks) 55 (36-77) 55 (36-77) 17(7-24) 43.5 (15-63) 48.5 (22-65) 120 (43-166) 27 (10-36) 9 (6-12) 15 (8-18) 61 (36-78) 61 (36-78) 13 (7-25) 44 (23-63) 48 (22-65) 101 (43-166) 27 (11-36) 9 (4-12) 15 (7-18) U 63 63 71.5 95 100.5 71.5 96.5 85.5 105 95 95 49* 120 103 70 116.5 131 116 *p<0.05, EABE-Anne: Anne için ebeveyn ve arkadaşlara bağlanma envanteri kısa formu, EABE-Baba: Baba için ebeveyn ve arkadaşlara bağlanma envanteri kısa formu, GGA: Güçler Güçlükler Anketi Toplam Güçlük, MSD: Olgun Savunma Düzenekleri Puanı, NSD: Nevrotik Savunma Düzenekleri Puanı İSD: İlkel Savunma Düzenekleri Puanı ÇBPG: Çalışma Belleği Performans Görevi, Toplam OHD: toplam olumsuz hissettiren duygu, OHD: olumsuz hissettirmeyen duygu 77 4.4.4. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Ölçek Puanlarının Anne Bağlanma Özellikleri ile İlişkisi KB grubundaki ergenlerin annelerinin güvenli ya da güvensiz bağlanma özellikleri ile anne ve baba için Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) toplam bağlanma puanı, Toplam Olgun Savunma Düzenekleri (OSD), Nevrotik Savunma Düzenekleri (NSD) ve İlkel Savunma Düzenekleri (İSD), Güçler Güçlükler Anketi (GGA) toplam güçlük puanları,: Çalışma Belleği Performans Görevi (ÇBPG), Olumsuz Hissettiren ve Olumsuz Hissettirmeyen Duyguların toplam sayısı arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı (p>0.05). (Tablo 4.37) Tablo 4.37. Konversiyon Bozukluğu Grubundaki Ergenlerin Annelerin Güvenli ve Güvensiz Bağlanması İle Ölçek Puanları Arasındaki İlişki Güvensiz Bağlanma ortanca (min-maks) EABE-ANNE EABE-BABA GGA ToplamOSD ToplamNSD Toplam İSD ÇBPG ToplamOHD OHD 54 (36-73) 54 (36-77) 18 (7-24) 44 (15-62) 50 (22-65) 115 (43- 166) 27 (10-36) 9 (6-12) 15 (8-17) Güvenli Bağlanma ortanca (min-maks) U P 62 (44-78) 62 (44-78) 13 (8-25) 43 (28-63) 39 (30-50) 107 (62-163) 26 (11-34) 7 (4-12) 14 (7-18) 86.5 86.5 116.5 127.5 90 127.5 104.5 91 128.5 0.080 0.080 0.477 0.735 0.107 0.735 0.261 0.115 0.761 EABE-Anne: Anne için Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu, EABE-Baba: Baba İçin Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu, GGA: Güçler Güçlükler Anketi Toplam Güçlük, OSD: Olgun Savunma Düzenekleri Puanı, NSD: Nevrotik Savunma Düzenekleri Puanı İSD: İlkel Savunma Düzenekleri Puanı, ÇBPG: Çalışma Belleği Performans Görevi, Toplam OHD: Toplam Olumsuz Hissettiren Duygu, OHD: Olumsuz Hissettirmeyen Duygu 78 4. TARTIŞMA Birçok araştırmacı konversiyon belirtilerinin oluşmasında kişilerarası çatışma, kayıp ya da travma gibi güçlü duygusal tepkilere neden olan olayların rol oynadığını vurgulamasına karşın bugün artık erken dönem ebeveynle olan ilişkinin niteliğinin yani bağlanma örüntüsünün strese karşı bireysel cevabı şekillendirdiği üzerinde durulmaktadır. Aslında konversiyon belirtilerinin oluşumunu açıklamak için çoklu modeller önerilmekte, fizyolojik, psikolojik ve bütünleştirici olarak nörolojik açıdan değerlendirmeye ihtiyaç olduğu bildirilmektedir. Ancak bu açıdan yapılan çalışmalar oldukça yetersizdir. Bu çalışma KB tanısı konan ergenler ile herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan ergenlerin yarı yapılandırılmış klinik görüşmeler, öz bildirim ölçekleri, yüz ifadesi tanıma testi ve çalışma belleği performans görevi aracılığıyla değerlendirildiği kesitsel bir çalışmadır. Bu çalışmada KB tanısı konan hastalar sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırılarak KB olan ergenlerin bağlanma özellikleri, stres etmenleri ile baş etme yöntemleri, aile işlevselliği, annelerin bağlanma örüntüleri, yüz ifadelerinden duyguları tanıma becerileri ve bu etmenlerin klinik görünüme etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada yazın bilgisi ve klinik deneyimler ışığında KB olan hastaların dikkat, davranış, sosyal alanlarda zorluk yaşadıkları, ebeveylerine bağlanma gücünün daha zayıf olduğu, stresle baş etmelerinde zorluk yaşadıkları ve daha ilkel savunma mekanizmaları kullandıkları, aile işlevselliğinde bozulma olduğu ve anne bağlanma özelliğinin güvensiz bağlanma örüntüsü gösterdiği öngörülmüştür. Bu etmenlere bağlı olarak KB olan ergenlerin yüz tanıma ve yüz ifadelerinden duyguları doğru tanımlamada zorluk yaşayabilecekleri, olumsuz hissettiren duygulara yanlılıklarının olabileceği, aile dinamiklerinin, erken dönem ebeveynle olan deneyimlerin, bununla ilişkili olan annelerin ve ergenlerin bağlanma örüntülerinin, savunma düzeneklerinin yüz ifadelerinden duygu tanıma üzerine etkisi olabileceği hipotezi kurulmuştur. Ayrıca KB olan ergenlerde bütün bu risk etmenlerinden dolayı sıklıkla eş hastalanımların olacağı; ancak yazın bilgisi göz önünde bulundurulduğunda eş hastalanımlardan bağımsız olarak KB‟nin duygu tanımayı olumsuz etkileyeceği 79 düşünülmüştür. Bununla birlikte aile işlevselliğindeki bozukluğun ve annelerin bağlanma özelliklerinin; ergenlerin bağlanmalarına, sosyal uyumuna, dikkat – davranış-sosyal becerileri üzerine ve stresle baş etme yöntemlerine olumsuz etki edeceği öngörülmüştür. Konversiyon Bozukluğu batılı, gelişmiş toplumlarda nadir görülen bir bozukluk olsa da, ülkemizde çocuk psikiyatri polikliniklerinde sık karşılaşılan bir bozukluktur (Kerimoğlu ve Yalın 1992, Avcı ve Aslan 1995). KB çocukluk döneminden ergenlik dönemine geçiş esnasında yaygınlığı artan bir patoloji olup, hastalığın başlangıcı genellikle puberta öncesi yaşlarda olmaktadır (Putnam 1992, Williams ve ark. 1995). Araştırmaların çoğunda KB görülme sıklığı yaşla birlikte artmakta birlikte, çocuk ve ergenlerde hastalığın başlangıç yaşının sıklıkla ortalama 11-16 arasında (Hesapçıoğlu ve ark. 2010), belirtilerin başlangıcı ile tanı alma arasındaki süre yaklaşık 11.6 ay olduğu ve tanı yaşının ortalama 12.0-12.6 arasında olduğu belirtilmiştir (Pehlivantürk ve Ünal 2000). Çalışmamızda belirtilerin başlangıç yaşı ortalama 14.1, tanı alma yaşı ortalama 15.3‟tür. Çalışmamızdaki hasta grubumuzun yaş ortalaması ülkemizde yapılan çalışmalar ile uyumlu, ancak yurt dışı çalışmalardan yüksektir. Bu çalışmada hastalığın başlama ve tanı alma yaş ortalamalarının diğer çalışmalara göre yüksek olması yalnızca 12-18 yaş arasında başvuran ergenlerin çalışmaya dahil edilmesi ile ilişkili olabileceği gibi, ailelerin belirtileri geç fark etmesi sonucu klinik başvurunun gecikmesi de neden olmuş olabilir. Çalışmamızda olduğu gibi yazında da, KB ile yapılan araştırmalarda kız gurubun ağırlıklı olduğu görülmektedir (Bhatia ve Vaid 2000, Kozlowska 2007, Jans ve ark. 2008, Gupta ve ark. 2011, Ani ve ark. 2013). KB‟nin kızlarda yüksek olmasının sosyokültürel kalıplara bağlı olabileceği bildirilmektedir (Pehlivantürk 2008, Pehlivantrük ve Ünal 2008). Sosyal etkileşim ve duygusal ihtiyaçların karşılanmasındaki yetersizliğin klinikte KB oluşmasında risk oluşturduğu düşünülmektedir (Hesapçıoğlu ve ark. 2010). Bu çalışmada KB tanısı alan ergenlerde kız/erkek oranı 11/1 bulunmuştur. KB‟nin görüldüğü toplumların özellikleri göz 80 önünde bulundurulduğunda, kız oranının bu kadar yüksek olmasının temelinde her geçen gün artan toplumsal baskının ve toplumdaki cinsiyete özgü sosyal rol ve davranış farklılıklarına yapılan aşırı vurgunun olduğu söylenebilir. KB‟nin en önemli özelliklerinden biri hastaların öncelikli olarak pediatri servislerine başvurması ve pediatristler tarafından uzun araştırmalar sonrasında çocuk psikiyatri kliniklerine yönlendirilmeleridir. KB olan hastalar çocuk psikiyatri kliniklerine başvursalar dahi tanı alma süreçleri haftalara yayılabilmektedir. Nitekim bazı hastalar pediatri polikliniklerinde tanı almadan yıllarca araştırılmaktadır (Fritz ve Campo 2002). Ülkemizde KB tanılı hastalar ile ilgili yapılan çalışmalarda genel olarak tanı konma süresinin 6-12 ay olduğu belirtilmiştir (Pehlivantürk ve Ünal 2000). Ülkemizde yapılan başka bir çalışmada ise çocuk yaş gruplarında tanının 1-6 ay içinde konulduğunu bildirmiştir (Hesapçıoğlu ve ark. 2010). Çocuk ve ergenlerde erişkinlere göre tanı görece daha kısa sürede konulabilmektedir. Lempert ve Schmidt çalışmalarında bu süreyi çocuk ve ergenlerde ortalama 5.5 ay, erişkinlerde 5.5 yıl olarak bildirmiştir (Lempert ve Schmidt 1990). Çocuklarda tanının daha kısa sürede konulabilmesi tedaviye yanıtın daha iyi olmasında önemli bir etkendir (Buchanan ve Snars 1993, Kozlowska 2007, Jans ve ark. 2008). Çalışmamızda belirtilerin başlaması ile polikliniğimize başvuru arasındaki geçen sürenin ortalama 5 ay gibi kısa bir süre olmasını, pediatristlerin hastalıkla ilgili organik neden olmadığını belirlemesinin hemen ardından hastaları kliniğimize yönlendirmiş olmaları, hasta grubunun ergen olması sebebi ile ebeveynlerin bu dönemde ruhsal sorunların olabileceğinin bilincinde olması ve belirti tipinin en sık nöbet gibi dikkat çekici bir belirti olması sağlamış olabilir. Çalışmamıza katılan ergenler konversiyon belirtileri açısından değerlendirildiğinde ülkemizde yapılan diğer çalışmalara benzer şekilde en sık psikojenik nöbet görülmüştür. Yazında ergen yaş grubunda konversiyon belirtilerinden en sık psikojenik nöbetler, paraliziler ve yürüme güçlüğü görüldüğü bildirilmektetir (Pehlivantürk 2008). Batı toplumunda motor belirtilerin daha ön plana çıktığını bildiren yayınlar vardır (Grattan-Smith ve ark 1988, Kozlowska 2007, 81 Hesapçıoğlu ve ark. 2010). Chen ve Izadyar (2010) psikojenik nöbetleri atonik ve tonik-klonik olarak iki gruba ayırmış ve atonik nöbet sıklığının daha fazla olduğunu ifade etmiştir. Psikojenik nöbetleri epileptik nöbetlerden ayırmak bazen oldukça güç olabilmekte ve bazen de bu iki klinik durum birliktelik gösterebilmektedir. Klinik değerlendirmede nöbetlerin süresi kısmen yol gösterici olabilmektedir. Genellikle epilepsi nöbetleri 1-2 dakikayı aşmazken, psikojenik nöbetlerinin 30 dakikayı geçebildiği ve sıklığın günde birkaç kezden, yılda 1-2 atak şeklinde geniş bir dağılıma sahip olduğu ifade edilmektedir (Meierkord ve ark. 1991, Saygı ve ark. 1992, Raymond ve ark. 1999, Hovorka ve ark. 2007, Azar ve Abou-Khalil 2008, Avbersek ve Sisodiya 2010, Uzun 2013). Çalışmamıza aldığımız KB hastalarından 2 ergende karışık tip olmak üzere toplam 30 hastada psödonöbet olduğu bulunmuştur. Bu hastaların öncelikle nörolojik değerlendirmeleri ayrıntılı olarak yapılmış ve organik patoloji tamamen dışlanması sonrasında çalışmaya dahil edilmiştir. Ayırıcı tanısı yapılmakta zorlanan ve ek epileptik nöbet düşülen hastalar çalışmadan çıkarılmıştır. Çalışmamızda atak süresinin sıklıkla 5-30 dakika arasında olduğu ve ülkemizde yapılan diğer bir çalışma ile benzerlik gösterdiği saptanmıştır (Uzun 2013). Çalışmamızda hastalık başlangıcındaki olası stresörler olarak arkadaş ilişkilerinde sıkıntılar, akademik ve ailesel sorunlar ilk sırayı almıştır. Yapılan çalışmalarda KB belirtilerine sebep olan etkenler arasında arkadaşlık ilişkileri, okul ve aile ilişkilerinde bozulmalar olduğu bildirilmiştir (Pehlivantürk ve Ünal 2000, Hesapçıoğlu ve ark. 2010, Uzun 2013). KB olan bireylerin akademik hayatta başarısız oldukları, bunun da en temel nedenlerinin okula devamlılığında aksama ve uyum sorunu olduğu pek çok çalışma ile gösterilmiştir (Campo ve Fritsch 1994, Pehlivantürk ve Ünal 2002, Bhatia ve Sapra 2005, Hesapçıoğlu ve ark. 2010). Çalışmamızda yazın bilgisi ile uyumlu olarak, KB olan ergenlerin okul devamsızlığının çok olduğu, ders başarısının kontrol grubuna oranla düşük olduğu belirlenmiştir. Bu durumda akademik başarısızlık ve okul uyumundaki sorunların 82 hastalığın tetikleyicisi olabildiği gibi hastalığa bağlı işlevsellikte azalmaya ikincil akademik sorunların gelişebildiği de söylenebilir. Çalışmamızda KB olan ergenlerde yüksek oranda eş tanı görülebileceği ve bu durumun kliniği olumsuz etkileyeceği öngörülmüştür. Yarı yapılandırılmış tanı görüşmesi aracılığı ile KB olan ergenlerin %75‟inda en az bir ruhsal hastalığın eşlik ettiği belirlenmiştir. Yazında da KB tanısı alan hastaların değerlendirilmesinde genellikle en az bir ruhsal hastalığın eşlik ettiği, bu eş tanıların en sık Somatoform Bozukluklar, Anksiyete Bozuklukları ya da Duygudurum Bozuklukları olduğu bildirilmiştir (Dworetzky ve ark. 2005, Larsson ve Sund 2007, Rask ve ark. 2009). KB‟ye Somatoform Bozukluk tanı grubundan sıklıkla Ağrı Bozukluğu‟nun eşlik ettiği belirtilmiştir (Malhi ve Singhi 2002). Son dönemde yapılan bir başka çalışmada KB olan hastalarda en sık saptanan eş tanının anksiyete ve depresyon olduğu bildirilmiştir (Ani ve ark. 2013). Çalışmamızda alanyazınla uyumlu olarak en sık sırasıyla Somatoform Bozukluklar (%41.7), Anksiyete Bozukluğu (%22.1), ve Depresyonun (%30.3) KB‟ye eşlik ettiği tespit edilmiştir. Bu ergenlerin geçmiş dönem tanılarına göre ise eş tanı sıklığının arttığı belirlenmiştir. Bu sonuç erken tanının eş tanılar açısından da oldukça önemli olduğunu bize göstermektedir. Çalışmamızda KB tanılı çocukların aile bireylerinde varlığı belirtilen psikiyatrik rahatsızlıkların oranı diğer çalışmalara benzer şekilde yüksek bulunmuştur (Pehlivantürk ve Ünal 2000, Ercan ve ark. 2003, Uğuz ve Toros 2003, Bhatia ve Sapra 2005, Uzun 2013). Çalışmamızda KB olan ergenlerin %58‟inin bir ya da birden fazla aile ferdinde psikiyatrik hastalık öyküsü tespit edilmiştir. Bu aile fertlerinden özellikle annelerde psikiyatrik hastalık görülme sıklığı kontrol grubuna (%10.8) oranla KB grubunda (%41.7) anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Aile bireylerinde en sık görülen psikiyatrik hastalık Konversiyon/Somatizasyon Bozukluğu, bunu takiben Anksiyete Bozukluğu ve Duygudurum Bozukluğu olduğu belirlenmiştir. Psikiyatrik hastalıklarda genetik etmenlerin önemli rol oynadığı, özellikle ailede olan psikiyatrik hastalıkların çocuklarda psikiyatrik hastalık görülme sıklığını arttırdığı birçok çalışmada bildirilmiştir (Ercan ve ark. 2003, Kozlowska 83 2007, Schulte ve Petermann 2011, Arısoy 2004). Alanyazında KB olan çocuk ve ergenlerin anne ve babalarında diğer psikiyatrik hastalıkların beklenenden daha sık görüldüğü, annelerinde Somatizasyon Bozukluğu olan çocuklarda da psikiyatrik hastalıkların daha sık görüldüğü bildirilmiştir (Steinhausen ve ark. 1989, Livingston 1993, Robinson ve ark. 1990, Torgersen 1986). KB‟de görülen ailesel kümelenmede genetik etkiyi anlamaya yönelik sınırlı sayıda çalışmaya ulaşılmıştır. KB olan bireylerin yakın akrabalarında bozukluğun görülme sıklığının genel örneklema göre kadın akrabalarda 12-14 kat, erkek akrabalarda 4-6 kat daha fazla olduğu görülmüştür (Wilmshurst 2005). Yapılan bir ikiz çalışmasında ise KB‟de eş hastalanım oranı monozigotik ikizlerde %29, dizigotik ikizlerde %10 olarak bildirilmiştir (Torgersen 1986). Bu sonuç çevresel etkilere (ortak çevre ve ebeveynle olan ilişki) göre genetik etkinin oldukça zayıf olduğunu düşündürmektedir. Çalışmamızda KB olan ergenlerin ailelerinde kontrol grubuna göre belirgin olarak yüksek bulunan Konversiyon/Somatizasyon Bozukluğu ve Anksiyete bozukluğunun ebeveynlik becerilerini olumsuz etkilemiş olabileceği, çocuklarıyla ilişkilerinde kaygılı olmalarına neden olabileceği, çocuktan gelen duygusal işaretlere duyarlılıklarını etkilemiş olabileceği, çocukların zamanla ebeveynlerinin kullandığı iletişim yollarını ve başetme stratejilerini kullanmış olabilecekleri düşünülmüştir. Çalışmamızın hipotezlerine baktığımızda, KB olan ergenlerin aile işlevselliğindeki bozukluğun ve annelerin bağlanma özelliklerinin; ergenlerin bağlanmalarına, sosyal, duygusal ve davranışsal uyumuna ve stresle baş etme becerilerine olumsuz etki edeceği düşünülmüştür ve bununla bağlantılı olarak aile işlevselliği, annelerin bağlanma özellikleri, ergenlerin bağlanma örüntüleri, savunma düzenekleri, davranışsal/duygusal/sosyal zorlukları ve bunların birbirleriyle ilişkisi değerlendirilmiştir. Çalışmamızda KB olan ergenlerin Aile Değerlendirme Ölçekleri‟nde problem çözebilme, iletişim, roller, duygusal tepki verebilme, duygusal katılım, davranış kontrolü ve genel işlevsellik puanları, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Yani KB olan ergenlerin ailelerinde sorunları çözebilme becerilerinde, sorunların konuşulabilmesinde, aile üyeleri 84 arasında açık doğrudan sözlü iletişimde, aile içinde duyguların ifade edilmesinde yetersizlik olduğu, ev içerisinde rolleri uygun şekilde paylaşamadıkları belirlenmiştir. Yapılan Spearman‟s rho Korelasyon Testi‟nde Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) genel işlevsellik puanı ile Güçler Güçlükler Anketi (GGA) toplam güçlük puanı arasında pozitif yönde, Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) puanları arasında negatif yönde korelasyon olduğu belirlenmiştir. Buna göre, aile işlevselliğindeki bozukluk düzeyinin artışı; ergenlerde dikkat, davranış ve duygusal sorunlarında artış, anneye, babaya bağlanma gücünde azalma ile ilişkilidir. KB olan ergen grubumuzun aile işlevselliğinin düşük olması ve bunun ergenin anne babaya bağlanma gücünü azaltması, duygusal, davranışsal ve sosyal zorlukları arttırması yazında konversiyon belirtilerinin oluşumunda sıklıkla değinilen erken dönem deneyimlere dikkatimizi çekmektedir. Yazın bilgisi sağlıklı ailelerin çocuklarıyla ilişkilerinde çocuklarına güvendikleri, anlamaya çalıştıkları, sorunlarının çözümünde uygun yönlendirmelerde bulundukları, çocuğu suçlayıcı, yargılayıcı davranmadan hatalarını uygun şekilde düzeltmelerini sağladıkları, çocuğun güçlü yanlarını vurgulayarak çocuğun kendine güvenini, öz-saygısını ve kişisel sorumluluk algısını arttırdıklarını dolayısıyla stres ve sorunlarla baş edebilme becerilerinin gelişmesine katkıda bulunduklarını vurgulamaktadır (Yıldırım ve Şimşek 2006). Çocuk ve ergenlerde görülen KB‟de erişkinden farklı olarak istismar gibi ciddi tehdit içeren bir deneyimden öte, bir çok alanda, yaygın olan stresörlerin kümülatif etkisinden söz edilmektedir (Kozlowska ve ark. 2013). Çalışmamızın bulgularıyla uyumlu olarak Kozlowska ve arkadaşları (2013), ebeveynle yaşanan erken dönem olumsuz deneyimlerin ve süregiden stresli yaşantıların kümülatif etkisi olduğunu, çocukların baş etme stratejilerini bozduğunu, duygusal ve fiziksel kaynaklarını tükettikleri bir noktaya geldiklerinde düşüncelerini, duygularını ve bedenini düzenleme kapasitelerinin bozulduğunu ve buna bağlı olarak KB belirtilerinin ortaya çıktığını belirtmiştir. Konversiyon belirtilerinin ortaya çıkışında etkili olabileceğini düşündüğümüz bir diğer etken olan annelerin bağlanma özellikleri İlişki Anketi Ölçeği ile 85 değerlendirilmiştir. KB olan ergenlerin annelerinin bağlanma özellikleri (%69.4) kontrol grubuna (%43.2) göre anlamlı olarak daha fazla güvensiz bağlanma örüntüsü göstermiştir. Gruplar bağlanma puanları açısından karşılaştırıldığında ise güvenli, saplantılı ve kayıtsız bağlanma puanları arasında gruplar arası fark bulunmazken, KB olan ergenlerin annelerinin korkulu bağlanma puanlarının anlamlı olarak yüksek olduğu görülmüştür. Ayrıca annelerin koruyucu davranışlarının kontrol grubuna göre belirgin olarak daha fazla olduğu belirlenmiştir. Bulgularımızla uyumlu olarak yazında güvensiz bağlanma özellikleri gösteren annelerin çocuklarında duyguları düzenlemede, duyguların süresini ve yoğunluğunu ayarlamada zorluklar görüldüğü, stres altında farklı duyguları ayırt etmekte zorlandıkları ve bu çocukların somatik yakınmalar göstermeye yatkın hale geldikleri bildirilmiştir (Masterson 2008). Annelerin bağlanma özellikleriyle ilişkili olarak güvensiz bağlanan çocukların stres altında uygunsuz ve aşırı tepki gösterdikleri, bedenlerindeki fizyolojik değişimlerden tedirgin oldukları ileri sürülmüştür (Stuart ve Noyes 1999). Ayrıca annenin bağlanma biçimi çocuğa yaklaşımını ve olaylara verdiği tepkilerde kaçınma ya da çarpıtma yapmasını etkileyebilmektedir (Main ve Goldwyn 1995 ). Somatoform Bozukluğu olan çocukların annelerinin sağlıklı kontrollere oranla daha öfkeli ve agresif olduğu, çocuklarını daha sık eleştirdikleri ve ihtiyaçlarına karşı daha fazla koruyucu davrandıkları bildirilmiştir (Liakopoulou-Kairis ve ark. 2002). Çalışmamızda Ayaz ve arkadaşlarının (2012) çalışmasına benzer şekilde, KB olan ergenlerin annelerinde güvensiz bağlanma örüntüsü kontrol grubuna göre fazla görülmüş, ancak farklı olarak en çok korkulu bağlanma alt tipinin olduğu belirlenmiştir. Ayaz ve arkadaşlarının (2012) Somatoform Bozukluğu olan ergenlerin annelerinde en çok kaçıngan bağlanma örüntüsü belirlemiş ve bu annelerin çocuklarıyla ilişkilerinde kaçıngan tepkiler vermelerinin çocukların stresli olaylarla baş etme becerilerini olumsuz etkilediğini bildirmiştir. Çalışmaların sonuçlarındaki farklılıklar kullanılan ölçeklerin farklılıklarından ya da ebeveyn bağlanmasının çocuk üzerindeki etkisinin dolaylı olmasından kaynaklanıyor olabilir. Çalışmamızda KB olan ergenlerin annelerinin korkulu bağlanma puanlarının anlamlı olarak yüksek olmasının 86 konversiyon belirtilerinin gelişmesine katkısı olduğu kanaatindeyiz. Çalışmamızdaki annelerin korkulu bağlanma örüntüleriyle ilişkili olarak kendilerini ve başkalarını olumsuz algılamalarının ve yakın ilişki kurmaktan kaçınmalarının, çocuklarının da stres kaynağı olayları olduğundan daha tehdit edici olarak algılamalarına neden olabileceği düşünülmüştür. Ebeveynlerin korkulu bağlanma örüntüleriyle ilişkili olarak kaygı düzeylerinin yüksek olması, kendilerini değersiz hissetmeleri, yakın ilişki kurmaktan kaçınmaları, başkalarını olumsuz, güvenilmez, reddedici olarak algılamaları çocuklarıyla olan ilişkilerinde yakınlık kurma, empati yapma, duygusal işaretleri doğru okuma becerilerini olumsuz etkileyeceği; bu nedenle çocukların kendilerini yetersiz ve güvensiz hissedecekleri, dış dünyayı güvensiz algılayacakları ve stres karşısında uygun stratejiler geliştiremeyecekleri; bu durumun da KB etiyopatogenezinde önemli rolü olabileceği düşünülmüştür. Bu çalışmaya katılan tüm ergenlerin anne ve babaları ile olan bağlanma ilişkisi Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri (EABE) ile her iki ebeveyn için ayrı ayrı olmak üzere “güven”, “iletişim” ve “yabancılaşma” alt boyutlarını içerecek şekilde değerlendirilmiştir. Uzun‟un (2013) çalışmasına benzer şekilde, KB olan ergenlerin genel olarak bağlanma puanları kontrol grubuna göre düşük olmasına karşın; hem anneye, hem babaya bağlanma özelliklerinde anlamlı fark olmadığı belirlenmiştir. Ölçeğin alt boyutlarına göre değerlendirilmesinde ise Uzun‟un çalışmasından farklı olarak bağlanmanın babayla iletişim boyutunda anlamlı düşüklük tespit edilmiştir. Yani KB olan ergenlerin babalarıyla ilişkisi kontrol grubuna göre daha uzak, mesafeli, paylaşımları zayıf, babayla olan iletişim sınırlı olarak belirlenmiştir. Alanyazında ebeveyn ile ilişkinin niteliğinin çocuğa etkisini çalışan bir çalışmada; sonuçlarımızla uyumlu olarak, paternal bakımın yoksunluğu ya da çocuklarına karşı olumsuz ve destekleyici olmayan tutumlarının olmasının, çocukların zayıf sosyal/duygusal/bilişsel tepkileriyle ilişkili olduğu, başkalarının duygularını olumsuz olarak algılamada yanlılıklarının olduğu belirtilmiştir (Zheng ve ark. 2011). Ayrıca çalışmamızda KB olan ergenlerin annelerine bağlanma gücünün, babaya bağlanma gücü ve sağlıklı baş etme mekanizması ile pozitif yönde, aile 87 işlevsellik puanı ile ters yönde korelasyon gösterdiği belirlenmiştir. Yapılan Spearman‟s korelasyon testinde aile işlevselliliği puanlarındaki artışın ergenin anne babaya bağlanma özelliklerini ve baş etme becerilerini olumsuz etkilediği, daha ilkel savunma mekanizmalarını kullandıkları bulunmuştur. Sonuç olarak ergenin ebeveynlerine zayıf bağlanmasının ve aile işlevselliğindeki bozukluğun, ergenin zorlu yaşam olayları ile baş etmesini olumsuz etkilediği, daha ilkel savunma düzenekleri kullandıkları dolayısıyla KB kliniğine katkıda bulunduğu söylenebilir. Erken dönem ebeveyn ilişkisi ve stresli yaşam olayları çocuğun olaylar karşısında uygunsuz baş etme stratejileri geliştirmesine, ilkel savunma düzeneklerini aşırı kullanmasına neden olduğu, dolayısıyla konversiyon belirtilerine katkısı olduğu hipotezimizi test etmek için ergenlerin savunma düzenekleri Savunma Biçimi Testi ile değerlendirilmiştir. Çalışmamızda KB grubunda İlkel Savunma Düzenekleri (İSD) alt ölçeklerinden pasif saldırganlık, dışa vurma, yalıtma, değersizleştirme, bölünme ve bedenselleştime puanlarının anlamlı olarak daha yüksek olduğu, bu savunma düzeneklerini daha fazla kullandıkları, İSD‟nin ergenlerin ebeveyne bağlanma gücüyle ters yönde, ergenin yaşadığı dikkat sorunları, duygusal ve davranışsal zorluklarla pozitif yönde korelasyon gösterdiği belirlenmiştir. Regresyon analizinde ise ergenlerin ebeveyne bağlanma gücünün ergenlerin kullandıkları savunma düzenekleri ile ilişkili olduğu, İSD kullanımını etkileyen değişkenler değerlendirildiğinde, İSD puanlarındaki toplam değişimin %24‟ünün (açıklanabilirlik oranı,R2) diğer değişkenlerden bağımsız olarak babaya bağlanma biçimi ile açıklandığı görülmüştür. Babaya bağlanma gücü arttıkça ergenlerin daha sağlıklı baş etme mekanizmaları kullandıkları bulunmuştur. Buna göre ebeveynle sağlıklı bağlanmanın daha olgun savunma düzeneklerinin kullanılmasını sağladığı düşünülmüştür. Bu sonuçlara göre, bağlanmadaki sorunların ergende sağlıklı baş etme yollarını zayıflattığı, eklenen duygusal/davranışsal sorunların klinik tabloyu daha karmaşık hale getirdiği söylenebilir. Alanyazında KB olan çocuk ve ergenlerde savunma düzeneklerinin çalışıldığı bir araştırmaya rastlanmamıştır. Ancak genel olarak savunma düzeneklerine bakıldığında, çalışmamızın sonuçlarında da tespit 88 ettiğimiz gibi çocuklarda savunma düzeneklerinin gelişiminde ailesel etmenlerin etkili olduğu bildirilmiştir (Steiner 1992). Alanyazında savunma düzeneklerinin ruhsal hastalıklardaki rolü gözden geçirildiğinde ise; ruhsal hastalıklarda genellikle bilinç dışı bunaltıyı azaltan ancak işlevselliği olumsuz etkileyen ilkel ya da nevrotik savunmaların aşırı kullanımı söz konusudur (Yılmaz ve ark 2007). Anksiyete Bozukluğu olan kişilerde belirti şiddeti ile ilkel savunma biçimleri arasında pozitif yönlü bir ilişkiden söz edilmektedir (Spinhoven ve Kooiman 1997, Kipper ve ark. 2004, Blaya ve ark. 2006 Hoglend ve Perry 1998, Kipper ve ark. 2004, Araujo ve ark. 1999). Konversiyon belirtileri ise benliğin savunma düzeneği olarak, bilinçaltında yaşanan çatışmanın neden olduğu anksiyetenin bastırma ve çözülme (disosiasyon) aracılığıyla organ işlev yitimi ya da bozukluğuna döndürülmesi sonucu ortaya çıkmaktadır (Wyllie ve ark. 1999, Birmes ve ark. 1999, Yuan ve ark. 2002, Kipper ve ark. 2004, Blaya ve ark. 2006). Fenickel konversiyondaki bu dürtü enerjisinin bedensel belirtilere dönüştürme düzeneklerinin sembolizm, plastik anlatım, yoğunlaştırma, yer değiştirme ya da farklı türde yansıtma, olayların sırasının tersine çevrilmesi ya da olayları temsil eden ayrıntıların abartılması gibi işlevlere olanak sağladığını belirtmiştir (Işık 1996). Belirtilerin çıkmasıyla birlikte hasta çatışma konusundan uzaklaşmaktadır, anksiyetesi azalmakta, özgün uyaranın farkında olması engellenmektedir ancak belirtilere bağlı işlevselliği bozulmaktadır. Duygular sosyal yaşamda kullanılan ortak dilin önemli bir parçasıdır ve sosyal yeterlilik için yüzdeki duygu ifadelerini anlamak önemlidir (Cohen ve ark. 2013, Buck 1994, Davidson ve ark. 2000). Duygusal tepkilerin net olarak ortaya konduğu ailelerde olumlu ve olumsuz hissettiren tüm duyguların sözle ya da davranışlarla ifade edilebilmesi daha kolaydır (Bulut 1990). Kendi ruhsal durumunun farkında olan ebeveynlerin çocuklarına stresle baş edebilme yöntemini doğru aktardığı, çocuklarının duygularını düzenleme yetenekleri üzerinde önemli etkiye sahip oldukları bilinmektedir (Marinus 1995). KB etiyopatogenezinde, duyguları ifade edebilme, duyguları ayırt edebilme ve başkalarının duygularını doğru tanımada zorluk olduğu ve bunun erken dönem ebeveynle olan ilişkinin özelliklerinden 89 kaynaklandığı bildirilmiştir (Cohen ve ark. 2013, Kolwoska ve ark. 2013). Buna karşın KB olan çocuk ve adolesanlarda duyguları tanıma ile ilgili yapılan çalışmalar oldukça sınırlıdır. Çalışmamızda KB olan ergenlerde, konversiyon etiyopatogenezinde etkisi olduğunu düşündüğümüz duyguları tanıma becerilerindeki yetersizlik ve/ya da yanlılık, duygu tanıma özellikleri ve ilişkili etmenler değerlendirilmiştir. Çalışmamızda KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre yüz tanıma ve yüz ifadelerini doğru tanımlamada zorluk yaşayabilecekleri; duyguları dogru olarak tanımada daha çok hata yapacakları; olumsuz hissettiren duygulara yanlılıklarının olabileceği hipotezleri değerlendirilmiştir. Yazın bilgisinden yola çıkarak, KB olan ergenlerin özellikle üzüntü ifadesine yanlılıkları olabileceği, üzüntü ifadesini kontrol grubuna göre daha fazla doğru ve daha hızlı olarak tanıyabilecekleri, mutluluk ifadesini daha zor ve daha uzun sürede tanıyacakları öngörülmüştür. KB ve kontrol gruplarındaki ergenlerin mutluluk, üzüntü, korku, şaşkınlık, kızgın ve nötral yüz ifadeleri, uygulamada gösterilen yüzün alt bölgesi (ağız), üst bölgesi (göz-kaş), tüm yüz bölgesi ve bu üç bölgenin toplam yüz ifadelerini tanıma becerileri karşılaştırıldığında; ilgili alanyazından farklı olarak, KB olan ergenlerde toplam olumsuz hissettiren (korku, kızgınlık, üzüntü duyguları toplamı) yüz ifadelerinin tanınmasında kontrol grubuna göre anlamlı bir fark olmadığı, olumsuz hissettirmeyen (mutluluk, şaşkınlık, nötral duyguları toplamı) yüz ifadelerini kontrol grubuna göre daha zor tanıdıkları ve daha fazla hata yaptıkları belirlenmiştir. Alanyazın ışığında, olumsuz duygu ifadelerini tanıma becerisinin KB olan ergenlerde daha iyi olacağını düşünmemize karşın bu hipotez çalışmamızda doğrulanamamıştır. Sağlıklı gurubun ise olumsuz duygu ifadelerinde, olumsuz hissettirmeyen duygulara göre daha fazla zorlanacakları; daha uzun sürede tanıyacakları ve daha çok hata yapacakları bildirilmektedir (Adaklı 2013). Çalışmamızda bununla uyumlu olarak, kontrol grubu ergenler olumsuz hissettirmeyen duyguları doğru olarak tanımada KB grubuna göre daha iyi bir performans göstermiştir. Ayrıca çalışmamızda yüzün ağız bölgesinden duyguları doğru tanıma açısından grublar arasında fark olmadığı; yüzün 90 kaş/göz ve tüm yüz bölgesinden nötral yüz ifadesini tanımada KB grubunun daha fazla zorlandığı, toplam yüz ifadelerini tanıma (ağız, kaş/göz ve tüm yüz) becerileri açısından nötral (KB grubu 67(%31); kontrol grubu 37(%16.7) hata) ifadeleri doğru olarak tanımada anlamlı olarak daha fazla hata yaptığı belirlenmiştir. Nötral yüz ifadesini tanıyamayan KB grubundaki ergenlerin nötral yüz ifadesini ağırlıklı olarak üzüntü (KB grubu 26 (%12); Kontrol grubu 16 (%7.2) hata) ve kızgınlık (KB grubu 23 (%10.6); Kontrol grubu 10 (%4.5) hata) olarak işaretledikleri gözlenmiştir. Çocukların gelişimsel olarak en kolay ve önce mutluluk (Bullock ve Russel 1984), üzüntü ve kızgınlığın mutluluktan sonra en kolay tanıdıkları (Felleman ve ark. 1983), bunların ardından şaşkınlık ve korku ifadelerini nispeten daha zor tanıdıkları (Michalson and Lewis, 1985), yaşla birlikte duyarlılıklarının arttığı bilinmektedir. En zor tanınan ifadenin ise nötral duygular olduğu ifade edilmektedir (Felleman ve ark. 1983, Akt. Çelik ve ark. 2002). Yazında gelişimsel olarak daha geç geliştiği bildirilen ve çocukların ayırt etmekte en çok zorlandıkları ifadelerden olan nötral yüz ifadelerinde KB grubu benzer yaş grubunda olan kontrol grubuna göre anlamlı olarak fazla hata yapmıştır. Bu yazında rastlamadığımız bir bilgi olmasına karşın duyguları ayırt etmekte zorluğu olduğu düşünülen KB hastalarının gelişimsel olarak daha zor tanınan nötral yüz ifadelerini ayırt edememesi şaşırtıcı değildir. Ayrıca nötral yüz ifadelerinin üzüntü ve kızgınlık gibi olumsuz hissettiren duygular olarak işaretlenmesinin olumsuz duygulara yanlılık açısından önemli olabileceği düşünülmüştür. Alanyazındaki bazı araştırmalarda, olumsuz ifadelerin daha çok üst bölgedeki (kaş/göz), olumsuz hissettirmeyen ifadelerin ise daha çok alt bölgedeki (ağız) ipuçlarından anlaşılabildiği görülmektedir (Adaklı 2013, Smith ve ark. 2005). Bu bulgulara göre, yüzde dikkate alınan alanlar ile doğru tanımlanan ifade türünün ilişkili olabileceği düşünülebilir. Çalışmamızda her iki grubun olumsuz duyguları tanıma performansı olumsuz hissettirmeyen duygulara göre daha düşük olduğu; yüzün üst bölgesinden duyguları tanıma performansı KB grubunda daha belirgin olmak üzere her iki grupta da alt bölge ve tüm yüz bölgesine göre daha düşük olduğu 91 belirlenmiştir. Ancak gruplar kendi içinde yüzün bölümleri açısından değerlendirildiğinde yazın bilgisiyle uyumlu olarak her iki grupta olumsuz hissettirmeyen duyguları alt bölgeden, olumsuz hissettiren duyguları üst bölgeden tanımada daha iyi performans göstermiştir. Çalışmamızda yazın bilgisiyle uyumlu olarak, KB olan ergenlerin mutlu yüz ifadelerini tanımada anlamlı olarak daha fazla hata yaptığı; toplam mutluluk yüz ifadesini (ağız, kaş/göz, tüm yüz) tanıma süresi KB grubundaki ergenlerde daha uzun olduğu; ağız, kaş/göz, tüm yüz ayrı ayrı değerlendirildiğinde KB grubunun sadece tüm yüz bölgesi olan uyaranlarda mutluluk yüz ifadesini anlamlı olarak daha uzun sürede tanıdığı; KB olan ergenlerin mutlu yüz ifadesini tanımalarının daha zor olduğu; tanıma süresinin daha uzun olduğu belirlenmiştir. Diğer çalışmalarla (Pollak ve Sinha 2002, Kozlowska ve ark. 2013, Kessels ve ark. 2014) benzer olarak çalışmamızdaki sağlıklı ergenlerin mutluluk lehine yanlılıklarının olduğu, mutluluk ifadesini daha hızlı ve daha fazla doğru olarak tanıdıkları bulunmuştur. Kozlowska ve arkadaşlarının (2013) KB olan çocuk ve ergenlerde duygu tanıma becerilerini değerlendirdiği çalışmalarında, KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre mutlu yüzü tanımada daha yavaş oldukları, duyguları doğru tanıma açısından ise gruplar arasında bir farklılık olmadığı bildirilmiştir. Ebeveyn tutumlarıyla ilgili yapılan bir başka çalışmada ise ebeveyn bakımının düşük, otonomiyi sınırlayıcı/aşırı kontol edici yaklaşımların, çocukların mutluluk ifadesini tanımada zorlanmasıyla ilişkili olduğu bildirilmiştir (Zheng ve ark. 2011). KB olan çocuk ve ergenlerin maruz kaldığı kümülatif streslerin sonucunda yakın ilişkilerinde daha az mutlu yüz ifadesine maruz kaldığı, bu nedenle mutlu yüz ifadelerine duyarlılığının gelişmediği ileri sürülmüştür (Zheng ve ark. 2011, Pollak ve Sinha 2002, Pollak ve ark. 2000, Kozlowska ve ark. 2013). Olumsuz yaşam olayları deneyimleyen bireylerin duyguların ayrımını yapmakta zorlandıkları bilinmektedir (Pollak ve ark. 2000, Kozlowska ve ark. 2013). Başka birinin duygularını tanıma ve adlandırmada sorun olarak tanımlanan “aleksitimi” Somatoform Bozuklukluğu olan hastalarda yüksek oranda bildirilmektedir (Bankier ve ark. 2001, Uzun ve ark 2014). Çalışmamızda KB olan 92 hastaların arkadaş ilişkisinin daha bozuk olması, dikkat davranış alanlarında güçlük yaşamaları, ailede psikiyatrik hastalık öyküsünün daha yüksek olması, aile iletişiminin az, duygusal katılımının yetersiz, aşırı koruyucu/ayrışmayı engelleyici ebeveyn tutumunun ağırlıklı olarak bulunması, aile işlevselliğinin daha bozuk ve aile içi rol paylaşımının uygunsuz olması, ebeveyn bağlanmasının güvensiz olması nedeniyle olumsuz yaşam olaylarını daha fazla deneyimledikleri, mutluluk, nötral gibi olumsuz hissettirmeyen duygulara duyarlılıklarının gelişmemiş olabileceği, buna bağlı olarak nötral ve mutluluk yüz ifadelerinde zorlandıkları düşünülmüştür. Bu bulgular KB ile ilgili yapılan diğer çalışmaları desteklemektedir (Pollak ve ark. 2000, Kozlowska ve ark. 2013). Gruplar arası fark olmamasına karşın yüz ifadelerinden korku (KB grubu %84.7, Kontrol grubu %80.6 hata) ve üzüntüyü (KB grubu %48.1, Kontrol grubu %46.8 hata) tanımada her iki grup çok fazla hata yapmıştır. Bu duyguları tanımada hata oranının yüksek olmasının nedenlerini daha iyi yorumlayabilmek için yüzün bölümlerine ve tüm yüze göre doğru tanıma performanslerı ve reaksiyon zamanları değerlendirilmiştir. Buna göre, korku için tüm yüz bölgesi ve yüzün bölümleri arasında doğru tanıma açısından gruplar arası fark görülmezken, KB grubunun alt bölgeden korkuyu doğru olarak tanımada daha uzun bir süre harcadığı belirlenmiştir. Kontrol grubunda ise yüzün bölümlerinden ve tüm yüz bölgesinden duygu tanımada reaksiyon zamanları arasında bir fark belirlenmemiştir. İki grup benzer oranlarda hata yapmalarına karşın KB grubunun yüzün alt bölgesinden korkuyu tanımada daha çok zorlandığını söyleyebiliriz. Ancak her iki grubun hata oranının bu kadar yüksek olması beklenmedik bir sonuçtur. Çalışmada kullandığımız “Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi” uygulamasının 612 denekle (14-68 yaş aralığı) yapılan normal örneklem uygulamasında da korku ifadesi en az tanınan bir duygu olmasına karşın doğru tanıma oranları kadın sunumlarda %63.7, erkek sunumlarda %61.1 olarak bildirilmiştir (Adaklı 2013). Üzüntüyü doğru olarak tanıma oranları ise kadın sunumlarda %75.7, erkek sunumlarda %68.0 olarak bildirilmiştir. Çalışmamızda her iki grubun doğru tanıma performansının hem korku ifadesinde (KB grubunun %15, 93 kontrol grubu %19), hem de üzüntü ifadesinde (KB grubunun %51, kontrol grubu %53) daha düşük olması örneklem sayımızın azlığından, yaş aralığımızın daha küçük olmasından ya da kontrol grubumuzun ruhsal hastalık tanısı olmasa da başka bir sorun nedeniyle adolesan kliniğine başvuran hastalardan oluşturulmuş olmasından kaynaklanıyor olabilir. Alanyazında; duyguları ayırt etme duyarlılığının ebeveynle yakın ilişki içerisinde geliştiği; duygusal işlemlemede yanlılığın deneyime dayalı olduğu; deneyimlerin özelliklerine göre bazı duygulara karşı aşırı duyarlık gelişebileceği; yanlılığı erken dönem ebeveynle olan etkileşimin niteliğinin belirlediği bildirilmektedir. Duyguları hızlı tanımanın; duygu ipuçlarını değerlendirmede bilinç düzeyinde işlemleme olmaksızın, bilinç dışı süreçlerin işleyişini yansıttığı belirtilmektedir (Kozlowska ve ark. 2013). Ebeveyn çocuk ilişkisi yeterli, duygusal temelli olduğunda çocukların duyguları hızlı biçimde ayırt etmesi, empatik olması, diğerlerinin duygu ifadelerine karşı duyarlı olması beklenmektedir. Bu bilgilerle uyumlu olarak; depresif annelerin çocukları üzüntülü, kızgın yüz ifadelerine daha uzun süre maruz kalıkları, üzgün yüz ifadesine karşı aşırı duyarlık geliştiği, daha az ipucuyla tanıma eğiliminde oldukları, üzgün yüz ifadesinden kaçınma ihtiyaçları nedeniyle daha kısa süre bakabildikleri (Joormann ve ark. 2007); kötü muameleye maruz kalmış çocukların ise korkulu ve kızgın yüz ifadelerine daha duyarlı olduğu, bu ifadelere karşı aşırı duyarlık gösterdiği, üzüntü ifadesini tanımak için ise daha fazla ipucuna ihtiyaç duyduğu bildirilmiştir (Pollak ve Sinha 2002, Pollak ve ark. 2000, Zheng ve ark. 2011, Kozlowska ve ark. 2013). Duygu tanımadaki bu yanlılık bir yandan daha önce karşılaştıkları tehditlere hızlı ve etkili bir şekilde tepki vermelerine, duygusal ve davranışsal ayarlama yapabilmeleri için zaman kazanmalarına yardımcı olurken; diğer yandan yanlılıkları nedeniyle daha az ipucu ile tanıma eğilimleri duyguları doğru olarak tanımalarına engel olduğu ifade edilmektedir. Alanyazın ışığında KB olan ergenlerin duygu tanımadaki yanlılığını değerlendirmek amacıyla, gruplar arasında duygu ifadelerini doğru ve yanlış tanıma 94 süreleri karşılaştırıldığında; yüzün ağız bölgesinden kızgınlık ifadesini doğru ya da yanlış olarak tanımanın kontrol grubuna göre daha uzun sürede olduğu; ağız bölgesinden kızgınlık duygusunu daha uzun sürede tanıdıkları; duyguyu tanımada zorlandıkları belirlenmiştir. Tüm yüzden kızgınlık ifadesini tanıma hızında gruplar arasında fark yokken; her iki grubun da kızgınlık ifadesini ağız ve kaş-göz bölgesine göre tüm yüzden daha kolay tanıdığı belirlenmiştir. Tüm duygular için yüzün üst bölgesinden duyguları doğru ve yanlış tanıma süreleri açısından gruplar arasında anlamlı fark gözlenmemiştir. Kızgınlık ifadesini tanımada KB grubunun daha çok hata yapmasına karşın iki grup arasında yanlış yanıtlar açısından anlamlı fark bulunmamıştır. Buna karşın yüzün alt bölgesinden kızgınlığı daha uzun sürede tanıması; tanımak için uzun süre ayırmasının performansını arttırmaması KB grubunun kızgınlık için kontrol grubuna göre daha fazla ipucuna ihtiyaç duyduğunu düşündürebilir. Yazında KB bulunan ailelerde kızgınlığın ifade edilmesi işlevsel olarak kullanılan bir iletişim yolu gibi görünmemektedir (Kozlowska ve ark. 2013) KB olan çocuk ve ergenlerin aile içinde duyguların ifadesindeki zorluklar nedeniyle kızgınlığın daha az ifade edildiği stratejiler geliştirdikleri belirtilmektedir (Selter 1995). Buna karşın alanyazında fiziksel istismara uğrayan çocuklarla yapılan bir çalışmada, ebeveynin çocuklarına karşı yüksek hostil davranışlarının çocukların kızgınlık ifadesini daha az ipucu ile tanıyabilmesine neden olduğu bildirilmiştir (Pollak ve Sinha 2002). Bizim örneklemimizde sadece bir çocukta istismar öyküsü belirlenmiştir. Ebeveyn tutumları açısından istismar içeren tutumlardan daha çok duygusal yakınlığın düşük, aşırı koruyucu, ayrışma bireyselleşmeyi engelleyici tutumların olduğu belirlenmiştir. Annenin aşırı koruyucu tutumlarının ise çocukların iğrenme ifadesine duyarlılığını arttırdığı, hastalığın tehlike olduğu fikrinin geçişine yardımcı olduğu bildirilmiştir (Zheng ve ark. 2011). Çalışmamızdaki duygu ifadesi görselleri arasında “iğrenme” duygusu olmaması nedeniyle bu konuyu açıklığa kavuşturmak mümkün olmamaktadır. Ancak KB grubundaki ergenlerin annelerinin aşırı koruyucu/kontrol edici tutumlarının çocuklara “hastalık tehditi” ile ilgili mesajları daha sık verebileceği, çocukların hastalıkla ilgili kaygılarının daha yüksek 95 olabileceği ve bu kaygıların konversiyon belirtilerine katkıda bulunmuş olabileceği düşünülmüştür. Duyguları yanlış tanıma süreleri alt bölge (ağız), üst bölge (kaş/göz), tüm yüz bölgesi açısından ayrı ayrı bakıldığında ise sadece üzüntü ifadesinde tüm yüz bölgesi görsellerinde gruplar arası fark anlamlı bulunmuştur; KB olan ergenlerin tüm yüzü gösteren görsellerde üzüntüyü anlamlı olarak daha kısa sürede yanlış olarak yanıtladığı; daha fazla hata yaptığı belirlenmiştir. Çalışmamızın hipotezlerinden olan KB tanısı konan ergenlerin üzgün yüz ifadesine yanlılığı olacağı, daha hızlı ya da daha fazla doğru olarak tanıyacağı öngörüsü bu sonuçlara göre doğrulanamamıştır. Yazında KB‟de yüz ifadelerini tanıma becerisiyle ilgili yapılan çalışmalarda; yetişkin KB‟den farklı olarak çocuklarda daha az istismar ve PTSD öyküsünün bulunduğu; daha çok ebeveyn çatışması, zorbalığa maruz kalma, ayrılık/kayıp, annede anksiyete/depresyon, fiziksel hastalıklar gibi süregen sıkıntı yaratan durumların olduğu; bu nedenle duygu tanımada yanlılığın kızgınlık ifadesinden çok üzüntü ve korku ifadelerine karşı gelişebileceği belirtilmiştir. Çalışmalar arasındaki bu farklılık yöntemsel ve/ya da örneklem özelliklerinin farklılıklarından kaynaklanıyor olabilir. KB olan ergenlerin tüm yüzden üzüntü ifadesini daha hızlı biçimde yanlış olarak işaretlemesi; tüm yüz bölgesinden üzüntüyü tanımada kontrol grubuna göre daha fazla hata yapması; buna karşın toplamda (alt bölge, üst bölge, tüm yüz bölgesi) üzüntü ifadesini doğru bilme performanslarında iki grup arasında fark olmaması, KB grubunun bu duyguyu tanımada farklı stratejiler kullanıyor olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca alanyazında; depresyonu olan annelerin çocuklarıyla ilişkisi sırasında çocukları daha çok kızgın ve üzüntülü yüz ifadelerine maruz bıraktıkları; bu çocukların duygusal işaretleri parsiyel bilgiler kullanarak hızlıca tanıma ve yüze kısa süreli bakabilme eğiliminde oldukları belirtilmiştir. Bu maruziyet üzüntü ve kızgın duygulara duyarlılığı arttırabileceği gibi hızlıca duyguyu işlemleme ve kaçınma eğilimi duyguyu yanlış tanınmaya da neden olabileceği belirtilmektedir (Pollak ve ark. 2000, Zheng ve ark. 2011). Çalışmamızda KB olan ergenlerin tüm yüz bölgesinden üzüntü ifadesini hızlı ve yanlış olarak yanıtlamaları 96 bu duygu ifadesinden kaçınmalarıyla ilişkili olabilir. Örneklemimizde KB grubunda yarıdan fazla ergenin ailesinde psikiyatrik hastalık öyküsünün olması; psikiyatrik hastalık öyküsünün çoğunluğunun annelerde olması bu duygu ifadesinden kaçınmış olabileceklerini destekler niteliktedir. KB grubu ve kontrol grubunun yüzdeki ifadelerden duyguyu tanıma performanslarının bazı duygular için benzer düzeyde olduğu görülmüştür. KB grubunun duyguları yavaş işlemleme, yüzün parçalarına odaklanma ve bilişsel beceriler gibi yardımcı yollar kullanarak duygu ifadelerini algılama ve tanımlamada kontrol grubuyla benzer düzeylerde performans göstermiş olabileceği düşünülmüş; her iki grubun yüzdeki ifadeyi tanımada kullandığı stratejiler anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu amaçla gruplar kendi içlerinde değerlendirildiklerinde; kontrol grubu, yüz ifadelerini tanıma performansını tüm yüz bölgesi gösterilen uyaranlarda (nötral, üzüntü, kızgınlık, mutluluk ifadelerinde) yüzün bölümlerine göre daha hızlı ve daha fazla doğru olarak yanıtlarken, KB grubu tüm yüz bölgesinden sadece kızgınlık ifadesini daha hızlı olarak yanıtlamıştır. Yüz ifadelerini doğru olarak tanımada her iki grup kendi içinde değerlendirildiğinde, yüzün bölümlerine göre tüm yüz bölgesini içeren uyaranlarda daha yüksek başarı gösterdikleri; buna karşın gruplar karşılaştırıldığında, KB grubunun kontrol grubuna göre tüm yüz bölgesinden duyguyu tanımada daha fazla hata yaptığı görülmüştür. Ayrıca yüzün alt bölgesinden (ağızdan) üzüntüyü tanıma süresinin her iki grupta benzer olmasına karşın KB grubunun üzüntüyü ağız bölgesinden doğru olarak tanımada daha başarılı olduğu belirlenmiştir. KB grubu bir yandan üzüntü ifadesini tüm yüzden tanımada daha kısa sürede, yanlış olarak tanıyarak daha fazla hata yaparken diğer yandan ağızdan üzüntüyü tanımada gösterdiği iyi performansla toplamda üzüntüyü tanıma becerisini kontrol grubuna benzer düzeye getirmiştir. Çalışmamızın sonuçları, örneklemimizi oluşturan her iki grubun da tüm yüz bölgesini içeren bilgiler olduğunda duygu tanımada daha başarılı olduğuna; KB grubunun ağız bölgesinden üzüntüyü tanımada daha iyi bir performans gösterdiğine; her iki grupta da üst bölgeye ait bilgilerin duyguyu tanımaya katkısının düşük olduğuna işaret etmektedir. Bu sonuç, özellikle 97 de sağlıklı kişiler için duygu ifadelerini tanımada tüm bölgenin daha bilgilendirici olduğunu gösteren diğer çalışmalarla uyumludur (Baron-Cohen ve ark. 1997, Adaklı 2013). Yazında, yüz ifadelerini tanıma becerisinin gelişiminin ilk 2 dekatı kapsadığı, 12 yaş öncesi çocukların yüz ifadelerinden duyguyu tanıma performanslarının daha düşük olduğu, daha fazla hata yaptıkları, gelişimsel olarak çocukların yüz tanımada yetişkinlerden farklı stratejiler kullandıkları bildirilmiştir (Cohen Kadosh ve ark. 2013). Çocukların yaşamın erken dönemlerinde duyguları basit, yavaş ve daha çok parça parça, yüzün özniteliklerden (göz, kaş, ağız, dudak kenarları, burun gibi) tanıma stratejileri kullandıkları, yaşla birlikte daha hızlı, karmaşık ve yüzün özniteliklerinin yanı sıra bunların yapısal olarak birbiriyle ilişkisini içeren bütüncül işlemleme stratejileri kullandıkları bildirilmektedir. 10 yaş öncesi yüz ifadelerini tanımada özniteliksel stratejilerin ağırlıklı olarak kullanıldığı, dolayısıyla daha fazla hata yapıldığı bildirilmektedir (Cohen Kadosh ve ark. 2013, Beaudry ve ark. 2013). Çalışmamızda kontrol grubu genel olarak duyguları tanımada daha az hata yapmıştır. Ayrıca tüm yüzü içeren duygu ifadelerini yüzün bölümlerine göre daha hızlı tanımıştır. KB grubu ise özellikle tüm yüz bölgesini içeren ifadelerde kontrol grubuna göre (KB grubu 137 (%31.7); kontrol grubu 91(%20.4) hata) daha fazla hata yapmıştır. Kontrol grubunun KB grubuna göre duygu tanıma, duyguyu işlemleme ve ayırt etme becerilerinin daha iyi olduğu, duyguya ait ipuçlarını daha hızlı değerlendirdiği ve bütüncül işlemleme stratejilerini ağırlıklı olarak kullandığı söylenebilir. KB grubu ise tüm sunumlarda daha fazla hata yapmasına karşın tüm yüz görsellerinde yüzün parçalarına göre daha iyi performans gösterdiği; duygu ifadelerini tanımada yüzün özniteliklerinden daha çok tüm yüzün daha bilgilendirci olduğu; buna karşın duygu ipuçlarını kontrol grubu kadar iyi değerlendiremediği düşünülmüştür. KB olan ergenlerde, duygu tanıma performanslarının erken dönemlerden itibaren özellikle ebeveynle ilişkide yaşanan, uzun dönemli, baskı unsurlarının birikici etkisine bağlı olarak bozulduğu düşünülmektedir. Ancak örneklemimizde başvuru sırasında var olan güncel sorunların da (depresyon, anksiyete) bu 98 performansa olumsuz etkisi olabileceği düşünülerek, anksiyete/depresyon eş tanısı olan KB grubundaki ergenler ile bu bozuklukların eşlik etmediği KB olan ergenler karşılaştırılmıştır. İki grup arasında duyguları doğru tanıma, olumsuz hissettiren ve hissettimeyen duyguları tanıma becerileri, çalışma belleği ve dikkat ile ilgili bir farklılık bulunamamıştır. Buna bağlı olarak; KB olan ergenlerin duyguları tanıma performanslarının depresyon/anksiyete gibi eş tanıların etkisinden bağımsız olarak bozulduğunu söylemek mümkündür. Çalışmamızda, yüz ifadelerini algılama başarısı bölünmüş dikkat, seçici dikkat, çalışma belleği gibi bilişsel işlevlerin kullanımını gerektiren ölçüm araçlarıyla değerlendirilmiştir. Adaklı (2013) çalışmasında kullandığı Çalışma Belleği Performans Görevi uygulamasının, birden fazla uyaranla karşılaşma, ilgili görsel uyarana dikkati yönlendirerek görseli anlamlandırabilme, uyaranlara kısa sürelerle maruz kalma gibi özelliklerin günlük hayatta sosyal uyaranlarla karşılaşma biçimine benzer olduğunu ve bu açıdan bu uygulamanın önemli bilgiler verebileceğini belirtmiştir. Alanyazında KB olan hastalarda öğrenme, bellek, görselkonumsal algı, dikkat gibi bilişsel işlevlerde bozukluk olduğu bildirilmiştir (Fargo ve ark. 2004, Kent ve ark. 2006, Demir ve ark. 2013). Çalışmamızda KB olan ergenlerde bilişsel işlev bozukluğunun olmasının yanı sıra çalışma belleğinin değerlendirilmesinde kullandığımız görsel sunumların sosyal içerikli olması nedeniyle de; duyguyu algılama ve seçenekler arasından aynı duyguyu bulma işlevinde KB olan ergenlerin daha başarısız olacağı, daha çok hata yapacakları öngörülmüştür. Çalışmamızda yazın bilgisiyle uyumlu olarak, KB olan ergenlerde çalışma belleği, bölünmüş dikkat, seçici dikkat gibi bilişsel işlevlerdeki performansını değerlendiren Çalışma Belleği Performans Görevi ile yüz ifadelerini doğru olarak tanıma performansı anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur. Bu sonuçlar, KB olan ergenlerin dikkat ve kısa süreli belleklerinin kontrol grubuna göre daha zayıf olduğu, bozukluğun dikkat ve bellek işlevlerini olumsuz etkilediği ile ilgili yazın bilgisini desteklemektedir. KB olan ergenlerde dikkatin dış uyaranlardan çok bedenine yönelmiş olması ve hatırlanması istenen uyaranların çeşitli duygu 99 ifadeleri olması nedeniyle kısa süreli bellek ve dikkat işlevlerinin olumsuz etkilemiş olabileceği düşünülmüştür. Ayrıca bozukluğa bağlı olarak gelişen dikkat ve bellekteki sorunların, gerçek yaşamda daha da karmaşık olan sosyal ipuçlarına dikkatin yönlendirilebilmesini, yüz ifadelerine dikkatin verilebilmesini bozmuş olabileceği düşünülmüştür. Çalışmamız alanyazında KB olan ergenlerin yüz ifadelerinden duyguları tanıma becerileri ve duygu tanımlama becerilerini etkileyebilecek etmenleri araştıran çalışmaların sınırlı sayıda olması nedeniyle önemlidir. Çalışmamızın güçlü yanları, KB grubunun 2 klinisyen tarafından klinik görüşme yapılmasının ardından yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ve pek çok klinik ölçekle değerlendirilerek belirlenmiş olması; KB grubunda karışıklık yaratabilecek tıbbi ve psikiyatrik eş hastalanımların dışlanmış olması; yaş, cinsiyet, sosyokültürel açısından seçkisiz eşleşen, herhangi bir ruhsal hastalığı olmayan populasyondan seçilmiş bir kontrol grubunun olması; kontrol grubunun da klinik görüşme ve yarı yapılandırılmış değerlendirmeler sonrası oluşturulması ve örneklemimizin istatistiksel analizi olanaklı kılacak şekilde yeterli sayıda olmasıdır. Çalışmamızın bazı kısıtlılıkları bulunmaktadır. Çalışmanın kesitsel nitelikte olması ve örneklemin yalnızca üçüncü basamak sağlık hizmeti veren bir psikiyatri polikliniğine başvuran hastalardan oluşması, hasta grubunun çoğunluğunun kız cinsiyetinde olması elde edilen bulguların KB olan tüm ergenlere genellenmesini güçleştirmektedir. KB‟ye sıklıkla başka psikiyatrik bozuklukların eşlik etmesi bulguların KB‟ye özgül olarak yorumlanmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca çalışmamızdaki katılımcıların yaşlarının 12-18 yaş aralığında olması ve duygu tanıma becerileri duyarlılığının yaşa bağlı olarak artması nedeniyle her iki gruptada duyguları tanımada belirgin düşüklük görülen duygularla ilgili sonuçların gelişimsel boyutun etkisinden bağımsız olarak yorumlanmasını engellemiştir. İleride farklı yaş aralıklarından oluşturulan örneklemlerle ve diğer psikiyatrik bozukluklarla karşılaştırılarak yapılacak izlem çalışmalarına gereksinim bulunmaktadır. Ayrıca duyguları işlemlemedeki farklılıkları ve zorlukları değerlendirirken, duygu tanıma işlevleri sırasındaki 100 nörobiyolojik değişikliklerin fonksiyonel nörogörüntüleme yöntemleriyle değerlendirilmesinin bu konuya bütüncül yaklaşım açısından katkıda bulunacağı düşünülmüştür. 101 6. SONUÇ VE ÖNERİLER Bu çalışma KB olan ergenler ile herhangi bir psikiyatrik hastalığı olmayan ergenlerin yarı yapılandırılmış klinik görüşmeler ve özbildirim ölçekleri aracılığıyla KB olan ergenlerde, duygusal, davranışsal, akran ilişkileri ve baş etme mekanizmaları açısından kullandıkları savunma düzenekleri, bağlanmanın değerlendirildiği, duygusal bilginin bilişsel işlenmesinin klinik olarak ölçüldüğü, olumsuz ebeveyn ilişkilerinin duyguları tanıma becerisiyle olan ilişkisinin sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırma yapılarak değerlendirildiği kesitsel bir çalışmadır. Çalışmada KB‟nin alt-orta sosyoekonomik-sosyokültürel düzeyli ailelerde daha sık olduğu görülmüştür. Bu sonuç toplumumuzda özellikle kırsal bölgede yaşayan çoğunlukla kız ergenlerde KB‟nin önemli bir sağlık sorunu olabileceğini göstermektedir. Daha önceki çalışmaların sonuçlarına benzer şekilde bu çalışmada da KB olan ergenlerin ailelerinde psikiyatrik hastalık ve Somatoform Bozukluk öyküsü daha sık belirlenmiştir. KB olan ergenlerde belirtinin başlamasından önce sıklıkla aile ve arkadaşlar ile yaşanan ilişki sorunları ve okul ile ilişkili stres etkenleri bildirilmiştir. KB olan ergenlerin ebeveynlerin kontrol grubu ile karşılaştırıldığında güvensiz bağlanma özellikleri gösterdikleri, güvensiz bağlanmalardan korkulu bağlanma puanlarının daha yüksek olduğu, saptanmıştır. Araştırma grubu ile yapılan klinik görüşmeler sonucunda hastaların belirtiler nedeniyle okula devam etmekte zorlandığı, okul yönetiminin ve öğretmenlerin hastalık ile ilgili bilgilerinin yetersiz olduğu ve durumu uygun ele alamadıkları görülmüştür. Aileler de belirtinin kaygı verici olması ve okul ile ilişkili zorluklar nedeniyle hastaları günlük yaşama ve okula devam etmeye yeterince teşvik edememektedir. Çocuk ve ergenlerde KB belirtilerin aile ve okulda ele alınmasına yönelik toplumun ve eğiticilerin bilinçlendirilmesinin hastalığın gidişini olumlu yönde etkileyeceği düşünülmektedir. KB olan ergenlerde en sık psikojenik nöbet alt tipi görülmekte olup başta somatoform bozukluklar olmak üzere diğer psikiyatrik hastalıklar da yüksek oranda 102 eşlik ettiği görülmüştür. Bu çalışmada KB olan ergenlerin, sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, dikkat, duygusal ve davranışsal alanlarda zorluk yaşadıkları, olumsuz hissettirmeyen duygularını anlamlandırma becerilerinin yetersiz olduğu saptanmıştır. Davranışsal, duygusal ve dikkat sorunları nedeniyle güçlük yaşayan KB olan ergenlerin yaşam olayları ile baş etmekte zorluk yaşadıkları ve ilkel savunma mekanizmasını kullandıkları, dikkat performanslarının olumsuz etkilediği belirlenmiştir. Bu sonuçlar KB olan ergenlerin çok boyutlu bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerektiğini, KB olan ergenler ile çalışan klinisyenlerin yalnızca belirtilere odaklanmak yerine belirtilerle ilişkili olabilecek değişkenleri ele almasının tedavi sürecine ve hastalığın seyrine katkı sağlayabileceğini düşündürmektedir. KB olan ergenlerin kontrol grubuna göre üzüntü, korku, şaşkın ve kızgın yüz ifadelerini tanımaları açısından gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Nötral ve mutlu yüz ifadelerini tanıma oranı, KB grubunda kontrol grubundan anlamlı olarak düşük bulunmuştur. Olumsuz olan ( korku, kızgınlık, üzüntü duyguları toplamı) duyguları tanıma açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmazken; olumsuz olmayan (mutluluk, şaşkınlık, nötral duygu toplamı) duyguların tanınması KB grubunda anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur Bu çalışmanın sonucunda gelecekte yapılacak çalışmalar için bazı öneriler belirlenmiştir: 1. Ülkemizde çocuk ve ergenlerde de görece sık görülen KB‟nin risk etkenlerini anlamaya yönelik çalışmaların yapılması toplum sağlığı açısından önemlidir. 2. Çocuk ve ergenlerde KB‟de duyguları yüz ifadelerinde tanımasının araştırılması için daha geniş örneklem grubu ile yapılacak izlem çalışmalarına gereksinim duyulmaktadır. 3. Çocuk ve ergenlerde KB hastalarında, duyguları tanıma becerisini ve bu beceriye etkisi olabilecek etmenleri değerlendiren araştırmaların yapılması yazın bilgisine ek katkı sağlayacaktır. 4. Gelecekteki çalışmalarda kontrol grubu olarak farklı psikiyatrik hastalıkları olan ergenlerin alınması bulguların KB için özgüllüğünü arttıracaktır. 103 7. 1. KAYNAKLAR Aamir S, Jahangir SF, Farooq S (2009) Family functioning among depressive and dissociative (conversion) patients. J Coll Physicians Surg Pak 19(5): 300303. 2. Adaklı S (2013) Otizm Tanısı Almış ve Almamış Kişilerde Duygu İfadelerine İlişkin Çalışma Belleği ve Duygu İfadelerinin Anlamlandırılması. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Psikoloji Anabilim Dalı, yayınlanmamış uzmanlık tezi, Ankara 3. Ahmetoğlu E (2009) Sosyal Gelişim. Erken Çocukluk Gelişimi ve Eğitimi (Ed: Y. Fazlıoğlu), İstanbul, Kriter Yayınları,. s: 39-62. 4. Ainsworth MDS (1989) Attachments beyond infancy. Am Psychol 44: 709716. 5. Akdemir D, Uzun Ö, Topçu M, Pehlivanturk Özsungur B (2013) Healthrelated quality of life in adolescents with psychogenic non-epileptic seizures. Epilepsy Behav. 29(3):516-520 6. Albertini RS, Phillips KA (1999) Thirty-three cases of body dysmorphic disorder in children and adolescents. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 38: 453–459. 7. Alkın T, Tunca Z (1997) Konversiyon bozukluğu. Psikiyatri Temel Kitabı içinde, C Güleç, E Köroğlu (ed). Ankara: Hekimler Yayın Birliği s: 537-545. 8. Alper K, Devinsky O, Perrine K (1995) Psychiatric classification of nonconversion nonepileptic seizures. Arc Neurol 52: 119-120. 9. American Psychiatric Association. (1980) Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 3rd ed. (DSM-III). APA Washington DC. 10. American Psychiatric Association. (1987) Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 3rd ed. rev. DSM–III–R. APA Washington DC. 11. American Psychiatric Association. (1994) Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 4th ed. DSM–IV APA Washington DC. 104 12. Amerikan Psikiyatri Birliği (2000) Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması Elkitabı, Yeniden Gözden Geçirilmiş Dördüncü Baskı (DSM-IV-TR) (Çev. ed E Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği Ankara 2001. 13. American Psychiatric Association (2013),.Highlights of Changes from DSMIV-TR to DSM-5. APA, Washington, DC. 14. Andreasan NC (1987) The Comprehensive Assessment of Symptoms and History (CASH). Iowa City: The University of Iowa Press (Çev: Tiryaki A). 15. Andrews G, Singh M, Bond M (1993) The Defense Style Questionnaire. J Nerv Ment Dis. 181:246-256. 16. Ani C, Reading R, Lynn R ve ark. (2013) Incidence and 12-month outcome of non-transient childhood conversion disorder in the U.K. and Ireland. Br J Psychiatry 202:413-418. 17. Arain AM, Hamadani AM, Islam S, ve ark. (2007) Predictors of early seizure remission after diagnosis of psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsy and Behavior 11(3): 409–412 18. Araujo K, Rysy E, Steiner H (1999) Adolescent Defense Style and Life Stressors. Child Psychiatry Hum Dev 30: 19-28 19. Aras Ş, Ünlü G, Varol TF (2007) Çocuk ve ergen psikiyatrisi polikliniğine başvuran hastalarda belirtiler, tanılar ve tanıya yönelik incelemeler. Klinik Psikiyatri Dergisi 10: 28-37. 20. Arısoy Ö (2004) Psikiyatrik Genetik. Düşünen Adam 17:109-125. 21. Armsden GC, Greenberg MT (1987) The Inventory of Parent and Peer Attachment: Individual differences and their relationship to psychological well-being in adolescence. J Youth Adolesc 16: 427-451. 22. Arslan Ü (2012) “Okul Öncesi Eğitimde Temel Becerilerin ve Sosyal Davranışların Kazandırılması”, Okul Öncesi Eğitime Giriş. (Ed. Gelengül Haktanır). 6. Baskı. Ankara, Anı Yayıncılık. 105 23. Atmaca M, Aydın A, Tezcan E (2006) Volumetric investigation of brain regions in patients with conversion disorder. Prog Neuropsychopharmacol Biol Psychiatry. 30: 708-713. 24. Avbersek A, Sisodiya S (2010) Does the primary literature provide support for clinical signs used to distinguish psychogenic nonepileptic seizures from epileptic seizures? J Neurol Neorosurg Psychiatry. 81: 719-725. 25. Avcı A, Aslan H (1995) Çocuklarda obsesif kompulsif bozukluk ve konversiyon bozukluğu: Karşılaştırmalı bir klinik çalışma. Türk Psikiyatri Dergisi 6: 49-53. 26. Azar NJ, Abou-Khalil BW (2008) Considerations in the choice of an antiepileptic drug in the treatment of epilepsy. Semin Neurol 28: 305-316. 27. Bankier B, Aigner M, Bach M (2001) Alexithymia in DSM-IV disorder comparative evaluation of somatoform disorder, panic disorder, obsessive– compulsive disorder, and depression. Psychosomatics. 42: 235–240. 28. Bak M (2011) Çocuk Gelişimi. İstanbul, Cinius Yayınları. 29. Bakvis P, Roelofs K, Kuyk J ve ark. (2009) Trauma, stress, and preconscious threat processing in patients with psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsia 50: 1001-1011 30. Barach PM (1997) Personality disorder as an attachment disorder. Diss: Prog Dissoc Dis 4(3): 117-123. 31. Baran G (2009) Duygusal Gelişim. Erken Çocukluk Gelişimi ve Eğitimi (Ed: Y. Fazlıoğlu), İstanbul, Kriter Yayınları. s: 101-117. 32. Barris MC, Kaufman DI, Barberio D (1992) Visual impairment in hysteria. Doc Ophthalmol. 82:369-382. 33. Baron-Cohen S, Jollife T, Martimore C ve ark. (1997). Another advanced test of theory of mind: evidence from very high functioning adults with autism or Asperger syndrome. J Child Psychol Psychiatry 38: 813-822. 106 34. Barth JM, Archibald A (2003) “The Relation Between Emotion Production Behavior and Preschool Social Behavior: in The Eye of The Beholder”. Social Dev 12: 67-90. 35. Baumgartner E, Strayer FF (2008) Beyond flight or fight: Developmental changes in young children‟s coping with peer conflict. Acta Ethologica 11: 1625. 36. Beaudry O, Roy-Charland A, Perron M ve ark. (2013) Featural processing in recognition of emotional facial expressions. Cognition and Emotion, http://dx. doi. org/10.1080/02699931.2013.833500 37. Bhatia MS, Vaid L (2000) Hysterical aphonia--an analysis of 25 cases. Indian J Med. 54(8):335-338. 38. Bhatia MS, Sapra S (2005) Pseudoseizures in children: a profile of 50 cases. Clin Pediatr.44:617-621. 39. Birmes P, Hazane F, Calahan S ve ark. (1999) Defense mechanisms and the prediction of PTSD. Encephale.25(5):443-449. 40. Blaya C, Dornelles M, Blaya R ve ark. (2006) Do defense mechanisms vary according to the psychiatric disorder? Rev Bras Psiquiatr. 28:179-183. 41. Bloom KC (1995) The development of attachment behaviors in pregnant adolecents. Nurs Res 44 : 284-289. 42. Bodde NMG, Janssen AMAJ, Theuns C ve ark. (2007) Factors involved in the long-term prognosis of psychogenic nonepileptic seizures. J Psychosom Res 62: 545-551. 43. Bohman H, Jonsson U, von Knorring AL ve ark. (2010) Somatic symptoms as a marker for severity in adolescent depression. Acta Paediatr 99: 1724-30. 44. Bond M, Gardner ST, Christian J (1983) Empirical study of self-rated defense styles. Arch Gen Psychiatry 40: 333-338. 45. Bowlby J (1988) A secure base. Clinical applications of attachment theory. London: Routledge. 107 46. Bowman ES, Markand ON (1996) Psychodynamics and psychiatric diagnoses of pseudoseizure subjects. Am J Psychiatry. 153(1):57-63. 47. Brenner (1974) An elementary Texbook of Psychoanalysıs (Rev. ed.) Çev ed. Savaşır I, Savaşır Y (1993) Psikanalizin Temelleri, Ankara: Hekimler Yayın Birliği, s: 60-103. 48. Brown RJ, Schrag A, Trimble MR (2005) Dissociation, childhood interpersonal trauma, and family functioning in patients with somatization disorder. Am. J psychiatry 162: 899-905 49. Buchanan N, Snars J (1993) Pseudoseizures (non-epileptic attack disorders)clinical management and outcome in 50 patients. Seizure 2: 141-146. 50. Buck R (1994) Social and Emotional Functions in Facial Expression and Communication: The Readout Hypothesis. Biol Psychol 38: 95-115. 51. Bullock M, Russel J (1984) Preschool Children's interpretation of facial expression of emotion. Int J Behav Dev 7: 193-214. 52. Bulut I (1990) Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) Elkitabı. Ankara, Özgüzeliş Matbaası. 53. Campo JV, Fritsch SL (1994) Somatization in children and adolescents. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 33:1223 -1235. 54. Campos JJ, Campos RG, Barrett KC (1989) Emergent themes in the study of emotional development and emotion regulation. Dev Psychol 25: 394-402. 55. Camras LA (1980) Children‟s understanding of facial expressions used during conflict encounters. Child Dev 51: 879-885. 56. Caron RF, Caron AJ, Myers RS (1982) Abstraction of ınvariant face expressions in ınfancy. Child Dev 53: 1008–1015. 57. Ciechanowski PS, Walker EA, Katon WJ ve ark. (2002) Attachment theory: A model for health care utilization and somatization. Psychosom Med 64: 660– 667. 108 58. Chen DK, Izadyar S (2010) Characteristics of psychogenic nonepileptic events among veterans with posttraumatic stress disorder: An association of semiology with the nature of trauma. Epilepsy Behav 17:188-192. 59. Chrousos GP (2009) Stress and disorders of the stress system. Nature Reviews Endocrinology 5: 374-381. 60. Clark AJ (1991) The identification and modification of defense mechanisms in counseling. J Couns Dev 69: 231-236. 61. Craig TKJ, Bialas I, Hodson S ve ark. (2004) Intergenerational transmission of somatization behavior: 2. Observations of joint attention and bids for attention. Psychol Med 34: 199–209. 62. Crick NR, Dodge KA (1994) A review and reformulation of social information processing mechanisms in children‟s social adjustment. Psychol Bull 33: 74-101. 63. Çelik E, Tugrul B, Yalçın S (2002) Four-six aged preschool children's perception of themselves their teachers and parents wıth emotıonal facial expressıons. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 22: 29-39. 64. Cohen Kadosh K, Johnson MH, Henson RNA ve ark. (2013) Differential facenetwork adaptation in children, adolescents and adults. Neuroimage 69: 11– 20. 65. Davidson RJ, Jackson DC, Kalin NH (2000) Emotion, plasticity, context, and regulation: perspectives from affective neuroscience. Psychol Bull 126: 890909. 66. Demir S, Çelikel ÇF, Taycan ES ve ark. (2013) Konversiyon Bozukluğunda Nöropsikolojik Değerlendirme. Türk Psikiyatri Dergisi 24(2): 75-83. 67. Denham SA, Bassett Hamada H, Way E ve ark. (2012) Preschoolers‟ Emotion Knowledge: Self-Regulatory Foundations, and Predictions of Early School Success. Cognition and Emotion 26: 667-679. 68. Desai P, Talwar D (1992) Non-epileptic events in normal and neurologically handicapped children: a video-EEG study. Pediatric Neurol 8: 127–129. 109 69. Downs A, Strand P (2008) Effectiveness of emotion recognition training for young children with developmental delays. J Early Intensive Behav Intervention 5(1): 75-89. 70. Dunn J, Hughes C (1998) Young Children‟s Understanding of Emotions Within Close Relationships. Cognition and Emotion 12: 171–190. 71. Durrant J, Rickards H, Cavanna AE (2011) Prognosis and outcome predictors in psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsy Curr 3: 198-200. 72. Dworetzky BA, Strahonja-Packard A, Shanahan CW ve ark. (2005) Characteristics of male veterans with psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsia 46: 1418-1422. 73. Eisenberg N, Fabes RA, Mıller PA ve ark. (1990) Preschoolers‟ vicarious emotional responding and their situational and dispositional prosocial behavior. Merrill-Palmer Quarterly 36: 507–528. 74. El-Khatib HE, Dickey TO (1995) Sertraline for body dysmorphic disorder. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 34: 1404–1405. 75. Eminson DM (2007) Medically unexplained symptoms in children and adolescents. Clinical Psychology Review 27(7): 855-871. 76. Ercan ES, Varan A,Veznedaroğlu B (2003) Associated features of conversion disorder in Turkish adolescents. Ped Int 45: 150-155. 77. Evren C, Sar V ve Dalbudak E (2008) Temperament, character, and dissociation among detoxified male inpatients with alcohol dependency. J Clin Psychol 64: 717-27 78. Fargo JD, Schefft BK, Szaflarski JP ve ark. (2004) Accuracy of self-reported neuropsychological functioning in individuals with epileptic or psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsy Behav 5: 143–150. 79. Field TM, Woodson RW, Cohen D ve ark. (1983) Discriminition and imitation of facial expressions by term and preterm neonates. Infant Behav Dev 6: 485489. 110 80. Felleman ES, Barden RC, Carison CR ve ark. (1983) Children's and adult's recognition of spontaneous and posed emotional expressions in young children. Dev Psychol 19: 405-413. 81. Ford CV, Folks DG (1985) Conversion disorders: An overview. Psychosomatic 26: 371-383. 82. Fritz GK, Campo JV (2002) Somatoform disorders. In Child and Adolescent Psychiatry: A Comprehensive Textbook. 3rd ed. -. Philadelphia, PA: Lippincott Williams and Wilkins. 83. Gabbard GO (2005) Psychodynamic psychiatry in clinical practice. Washington DC. American Psychiatric Press. 84. Gander MJ, Gardıner HW (2010) Çocuk ve Ergen Gelişimi. (Çev: Dönmez A, Çelen HN, Onur B) 7. Baskı. Ankara: İmge Kitabevi. 85. Gandevia SC (1987) Assessment of hemidiaphragmatic “paralysis”. The Am Rev Respirat Dis 135: 1214-1215. 86. Garber J, Zeman J, Walker LS (1990) Recurrent abdominal pain in children: psychiatric diagnoses and parental psychopathology. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 29: 648-56. 87. Garner PW, Waajıd B (2012) Emotion knowledge and self-regulation as predictors of preschoolers‟ cognitive ability, classroom behavior, and social competence. J Psychoeducational Assessment 30: 330-343. 88. Garralda ME (1992) A selective review of child psychiatric syndromes with a somatic presentation. J Psychiatry 161: 759-773. 89. Grattan-Smith P, Fairley M, Procopis P (1988) Clinical features of conversion disorder. Arch Dis Child 63: 408-414. 90. Goodman R (1997) The Strengths and Difficulties Questionnaire: A Research Note. J Child Psychol Psychiatry 38: 581-586. 91. Goodyer IM (1981) Hysterical conversion reactions in childhood. J Child Psychol Psychiatry 22: 179-188. 92. Goodyer IM, Taylor DC(1985) Hysteria. Arch Dis Child 60: 680-681. 111 93. Gökler B, Ünal F, Pehlivantürk B, Kültür EÇ, Akdemir D, Taner Y (2004) Reliability and Validity of Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for School Age Children-Present and Lifetime Version-Turkish Version (K-SADS-PL-T) türk j child adolesc ment health 11(3): 109-116 94. Griffin DW, Bartholomew K (1994) The metaphysics of measurement: The case of adult attachment. In K. Bartholomew and D. Perlman (Eds.), Attachment processes in adulthood: Advances in personal relationships. London: Jessica Kingsley Publishers 5: 17-52. 95. Gupta V, Singh A, Upadhyay S ve ark. (2011) Clinical profile of somatoform disorders in children. Indian J Pediatr 78: 283-286. 96. Gülseren Ş, Özmen E, Önal C (1993) Konversiyon bozukluklu hastalarda belirti dağılımı ve sosyodemografik özellikler. İzmir Devlet Hastanesi Tıp Dergisi 31: 373-377. 97. Günaydın G, Selçuk E, Sümer N. (2005) Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formunun psikometrik açıdan değerlendirilmesi. Türk Psikoloji Yazıları 8: 13-23. 98. Güvenir T, Özbek A, Baykara B ve ark. (2008) Güçler ve Güçlükler Anketinin Türkçe uyarlamasının psikometrik özellikleri. Turk J Child Adolesc Ment Health 15: 65-74. 99. Haavisto A, Sourander A, Multimaki P (2004) Factors associated with depressive symptoms among 18-year-old boys: A prospective 10-year followup study. J Affect Disord 83: 143-54. 100. Hall-Patch L, Brown R, House A ve ark. (2010) Acceptability and effectiveness of a strategy for the communication of the diagnosis of psychogenic nonepileptic seizures. Epilepsia 51: 70-78. 101. Harrigan JA (1984) The Effects of Task Order on Children‟s Identification of Facial Expressions. Motiv Emot 8: 157–169. 112 102. Hesapçıoğlu ST, Aktepe E, Göker Z ve ark. (2010) Konversiyon bozukluğu tanısı konan çocuk ve ergenlerin sosyodemografik, klinik özellikleri ve eş tanıları. Yeni Sempozyum Dergisi 48(3). 103. Hoglend P, Perry JC (1998) Defensive functioning predicts improvement in major depressive episodes. J Nerv Ment Dis 186: 238-243. 104. Hollifield M (2005) Somatoform Bozukluklar. Kaplan ve Sadock‟s 2007 Comprehensive Textbook of Psychiatry, 8. Baskı, BJ Sadock, VA Sadock (Ed), (Çev. H Aydın, A Bozkurt) 1. Basım, Ankara, 2007. 105. Hollifield M, Hewage C, Gunawardena C ve ark. (2008) Symptoms and coping in Sri Lanka 20-21 months after the 2004 tsunami. Br J Psychiatry 192: 39-44. 106. Hotopf M, Chidgey J, Addington-Hall J ve ark. (2002) Depression in advanced disease: a systematic review Part 1. Prevalence and case finding. Palliat Med 16: 81-97. 107. Hovorka J, Nezada T, Herman E (2007) Psychogenic nonepileptic seizures, prospective clinical experience: diagnosis, clinical features, risk factors, psychiatric comorbidity, treatment outcome. Epileptic Disord 9: 52-58. 108. Işık E (1996) Nevrozlar, Kent Matbaası Ankara. 109. Izard C, Fıne S, Schultz D ve ark. (2001) Emotion knowledge as a predictor of social behavior and academic competence in children at risk. Psychological Science 12: 18-23. 110. Jans T, Schneck-Seif S, Jans T ve ark. (2008) Long-term outcome and prognosis of dissociative disorder with onset in childhood or adolescence. Child Adolesc Psychiatry Ment Health 2(1): 19. 111. Joormann J, Talbot L, Gotlib IH (2007) Biased processing of emotional information in girls at risk for depression. J Abnorm Psychol 116:135-43. 112. Kaji R (2001) Basal ganglia as a sensory gating devise for motor control. J Med Inv 48: 142-146. 113 113. Kaplan HI, Sadock BJ, Grebb JA (1994) Attention-deficit disorders. In: Kaplan and Sadock‟s Synopsis of Psychiatry, 7th ed. Baltimore. MD: Williams & Wilkins, 1063–1068. 114. Kaplan HI, Sadock BJ (2012) Comprehensive Textbook of Psychiatry Wolters Kluwer Health Baltimore MD: Williams & Wilkins. 115. Kaufman J, Birmaher B, Brent D ve ark. (1997) Schedule for Affective Disorders and Schizophrenia for school-age childrenpresent and lifetime version (K-SADS-PL): Initial reliability and validity data. J Am Acad Child Adoles Psychiatry 36: 980-988. 116. Kaygısız A, Alkın T (1999) Konversiyon bozukluğundaki ruhsal bozukluk eştanılarının sosyodemografik değişkenlerle ilişkisi. Türk Psikiyatri Dergisi 10: 40-49. 117. Kent GP, Schefft BK, Howe SR ve ark. (2006). The effects of duration of intractable epilepsy on memory function. Epilepsy and Behaviour 9: 469–477. 118. Kerimoğlu E, Yalın A (1992) Obsessive-compulsive disorder and hysteria (conversion reaction) in children. J Ankara Medical School 14: 11-18. 119. Kernberg OF (1990) Hysterical and hystrionic personality disorders psychiatry. Mitchels R. (Ed.) Lippincott Company. 120. Kessels RP, Montagne B, Hendriks AW ve ark (2014) Assessment of perception of morphed facial expressions using the Emotion Recognition Task: normative data from healthy participants aged 8-75. J Neuropsychol. 8(1): 75-93. 121. Kim WJ (1991) Psychiatric Aspects of Epileptic Children and Adolescents J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 30: 874–886. 122. Kipper L, Blaya C, Teruchkin B ve ark. (2004) Brazilian patients with panic disorder: the use of defense mechanisms and their association with severity. J Nerv Ment Dis 192: 58-64. 123. Kowal A, Pritchard D (1990) Psychological characteristics of children who suffer from headache: a research note J Child Psychol Psychiatry 31: 637-649. 114 124. Kozlowska K (2009) Attachment Relationships Shape Pain-Signaling Behavior. J Pain 10: 1020-1028 125. Kozlowska K. (2001). Good Children Presenting with Conversion Disorder. Clinical Child Psychology and Psychiatry 6(4): 575-591. 126. Kozlowska K. (2003). Good children with conversion disorder: Breaking the silence. Clinical Child Psychology and Psychiatry 8(1): 73-90. 127. Kozlowska K (2007) The developmental origins of conversion disorders. Clin Child Psycholo Psychi 12: 487-511. 128. Kozlowska K (2012) Emotion Processing in Children With Conversion Disorders: A Developmental And Relational perspective Discipline of Psychiatry University of Sydney, Medical School PhD Thesis 129. Kozlowska K, Palmer MD, Brown KJ (2013) Specific Biases for Identifying Facial Expression of Emotion in Children and Adolescents with Conversion Disorders. Psychosom Med 75(3): 272-280. 130. Kozlowska K, Williams LM (2009) Self-protective organization in children with conversion and somatoform disorders. J Psychosom Res 67: 223–233. 131. Kriechman AM (1987) Siblings with somatoform disorders in childhood and adolescence. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 26: 226-231. 132. Kring AM, Bachorowski JA (1999) Emotions and Psychopathology. Cognition and Emotion 13: 575-599. 133. Kumar DR, Aslinia F, Yale SH ve ark. (2011) Jean-Martin Charcot: the father of neurology. Clin Med Res 9(1): 46-9. 134. Kumru A (2002) Prosocial behavior within the family context and its correlates among turkish early adolescents. Unpublished doctoral dissertation Nebraska University Nebraska. 135. Laura AT (2007) Development of emotional facial recognition in late childhood and adolescence. Dev Sci 10: 547–558. 115 136. Larsson B, Sund AM (2007) Emotional/behavioural, social correlates and one-year predictors of frequent pains among early adolescents: influences of pain characteristics. Eur J Pain 11: 57-65. 137. Lempert T, Schmidt D (1990) Natural history and outcome of psychogenic seizures: a clinical study in 50 patients. J Neur 237(1): 35-38. 138. Liakopoulou-Kairis M, Alifieraki T, Protagora D ve ark. (2002) Recurrent abdominal pain and headache: Psychopathology, life events and family functioning. Eur Child Adolesc Psychiatry 11: 115-122. 139. Lipowski ZJ (1988) Somatization: The concept and its clinical application. Am J Psychiatry 145: 1358-1368. 140. Livingston R (1993) Children of people with somatization disorder. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 32: 536-44. 141. Mace CJ (1992) Hysterical conversion. I: A history. Br J Psychiatry 161: 369377. 142. Mackay S, Pırcell SD (1995) Somatoform &Dissociative Disorders. Rewiev General Psychiatry, Goldman HH (Ed.), Appleton ve Lange New York s. 282301. 143. Magali B, Margot JT (2006) The Development of emotional face processing during childhood. Dev Sci 9: 207–220. 144. Mai FM, Mersky H (1981) Briquets concept of hysteria: an historical perspective. Can J Psychiatry 26: 57-63. 145. Main M, Goldwyn R (1995). Interview-based adult attachment classifications: Related to infant-mother and infant-father attachment. Dev Psychol 19: 227239 146. Malatesta C, lzard C (1984) The Ontogenesis of Human Social Signals: from Biological Imperative to Symbol Utilization. In N. Fox and R. Davidson (Eds.), The Psychobiology of Affective Development s:161-206. 116 147. Malhi P, Singhi P (2002) Clinical characteristics [correction of characterstics] and outcome of children and adolescents with conversion disorder. Indian Pediatr 39(8): 747-52. 148. Marinus H (1995) Adult attachment representations, parental responsiveness, and infant attahment: a meta-analysis on the predictive validity ofthe adult attachment interview Psycoh Bull 117: 387-403 149. Marshall JC, Halligan PW, Fink GR ve ark. (1997) The funchional anatomy of a hysterical paralysis. Cognition 64:B1-8 150. Meierkord H, Will B, Fish D, Shorvon S (1991) The clinical features and prognosis of pseudoseizures diagnosed using video-EEG telemetry. Neurology 42: 1643-1646. 151. Michalson L ve Lewis M (1985). What Do Children Know About Emotions and When Do They Know lt? In M.Lewis ve C.Saarni (Eds.), The Socialization of Emotions New York: Plenum Press s: 117-139. 152. Nelson CA (1987) The Recognition of facial expressions in the first two years of life: mechanisms of development. Child Dev 58: 889–909. 153. Nemzer ED (1991) Somatoform Disorders. Child and Adolescent Psychiatry içinde, Lewis M(ed) Williams and Wilkins, Baltimore, s: 697-707. 154. Özen Ş, Özbulut Ö, Altındağ A (2000) Acil serviste konversiyon bozukluğu tanısı konan hastaların sosyodemografik özellikleri, stres faktörleri, I. ve II. eksen eştanılar. Türkiye‟de Psikiyatri 2: 87-96. 155. Özenli Y, Yoldaşcan E, Topal K ve ark. (2009) Türkiye‟de bir eğitim fakültesinde somatizasyon bozukluğu yaygınlığı ve ilişkili risk etkenlerinin araştırılması. Anadolu Psikiyatri Dergisi 10: 131-136. 156. Öztürk MO, Uluşahin A (2008) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları Cilt 1, Nobel Tıp Kitabevleri, Ankara. 157. Pehlivantürk B (1997) Çocuk ve gençlerde somatoform bozukluklar: Klinik değişkenler, depresyon ve anksiyete birlikteliği. Tıpta Uzmanlık Tez 117 Çalışması Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Ankara. 158. Pehlivantürk B (2008) Somatoform Bozukluklar. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Temel Kitabi, Çuhadaroglu F, Pehlivantürk B ve ark. (Ed.), Hekimler Yayin Birligi Ankara. 159. Pehlivantürk B, Ünal F (2008) Cultural and Clinical Aspects of Conversion Disorder with Special Reference To Turkish Children and Adolescents. In: Garralda ME, Raynoud JP (eds). Culture And Conflict In Child And Adolescent Mental Health. IACAPAP Book Series, Jason Aronson, Rowman & Littlefield Publishers, Inc. Maryland; s:133-156 160. Pehlivantürk B, Ünal F (2000) Conversion disorder in children and adolescents: clinical features and comorbidity with depressive and anxiety disorders. Turk J Pediatr 42: 132-137. 161. Pehlivantürk B, Ünal F (2002) Conversion disorder in children and adolescents: a 4-year follow-up study. J Psychosom Res 52: 187-191. 162. Phillips KA, McElroy SL, Keck PE (1993): Body dysmorphic disorder: 30 cases of imagined ugliness. Am J Psychiatry 150: 302–308. 163. Pollak SD, Cicchetti D, Hornung K ve ark. (2000) Recognizing emotion in faces: developmental effects of child abuse and neglect. DevPsychol 36:679Y88 164. Pollak SD, Sinha P (2002) Effects of early experience on children‟s recognition of facial displays of emotion. Dev Psychol 38:784Y91. 165. Putnam F 1992 “Conversion symptoms.” In Movement Disorders in Neurology and Neuropsychiatry. Joseph A, Young R (ed.) Boston: Blackwell Scientific Publications, s: 430–437. 166. Raja SN, McGee R, Stanton WR (1992) Perceived attachments to parents and peers and psychological well-being in adolescence. J Youth Adolesc 21: 471485. 118 167. Rask CU, Olsen E, Elberling H ve ark. (2009) Functional somatic symptoms and associated impairment in 5–7-year-old children: The Copenhagen child cohort 2000. Eur J Epidemiol 24: 625-634. 168. Reuber M, Pukrop R, Bauer J ve ark. (2003) Outcome in psychogenic nonepileptic seizures: 1 to 10-year follow-up in 164 patients. Ann Neurol 53: 305–311 169. Richardson C, Bowers D, Bauer R, Heilman K, Leonard C. M (2000) Digitizing the moving face during dynamic displays of emotion. Neuropsychologia 38: 1028-1039. 170. Robinson JO, Alvarez JH, Dodge JA (1990) Life events and family history in children with recurrent abdominal pain. J Psychosom Res, 34: 171-181. 171. Roelofs J, Verbaak M, Keijser S (2005) Psychometric properties of a such version of the maslach burnout inventory general survey. Stress and Health 21: 17-25. 172. Sadock BJ, Sadock VA (2007) Synopsis of Psychiatry. Lippincott Williams and Wilkins USA. 173. Sağduyu A, Rezaki M, Kaplan I ve ark. (1997) Sağlık ocağına başvuran hastalarda disosiyatif belirtiler. Türk Psikiyatri Dergisi 8: 161-169. 174. Sağduyu A (1994) Somatizasyon nedir? Türk Psikiyatri Dergisi 5: 257-264. 175. Saygı S, Katz A, Marks D.A ve ark. (1992) Frontal lob partial seizures and psychogenic seizures. Neurology 42: 1274-1277. 176. Serrano JM, Iglesias J, Loeches A (1992) Visual discrimination and recognition of facial expressions of anger, fear, and surprise in 4- to 6-monthold infants. Dev Psychol 25: 411–425 177. Schulte IE, Petermann F (2011) Somatoform disorders: thirty years debate about criteria. What about children and adolescents? J Psychosom Res 70: 218–228. 178. Scott S, Russell N (1999) Attachment and Interpersonal Communication in Somatization. Psychosomatics 40: 34–43. 119 179. Smith ML, Cottrell GW, Gosselin F ve ark. (2005) Transmitting and decoding facial expressions. Psychological Science 16: 184-189. 180. Spence S, Crimlisk H, Cope H ve ark. (2000) Discrete neuropsychological correlates in prefrontal cortex during hysterical and feigned disorder of movement. Lancet 355: 1243-1244. 181. Spinhoven P, Kooiman CG (1997) Defense style in depressed and anxious psychiatric outpatients: An explorative study. J Nerv Mental Disease 185: 87– 94. 182. Srinath S, Bharat S, Gırımajı S ve ark. (1993) Characteristics of a child inpatient population with hysteria in India. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 32: 822–825. 183. Steiner H (1992) Repressive adaptation and family environment. Acta Paedopsychiatrica 55: 121-125. 184. Steinhausen HC, Aster M, Pfeiffer E ve ark. (1989) Comparative studies of conversion disorders in childhood and adolescence. J Child Psychol Psychiatry 30: 615-621. 185. Stern JA, Baldinger AC (1983) Hemispheric differences in preferred modes of information processing and the aging process. Int J Neurosci 18: 97-105. 186. Stuart S, Noyes R (1999) Attachment and interpersonal communication insomatization. Psychosomatics 40(1): 34-43. 187. Subic-Wrana C, Beutel M.E, Knebel A, ve ark. (2010). Theory of mind and emotional awareness deficits in patients with somatoform disorders. Psychosomatic Med 72: 404-411. 188. Subic-Wrana C, Bruder S, Thomas W ve ark. (2005). Emotional awareness deficits in inpatients of a psychosomatic ward: A comparison of two different measures of alexithymia. Psychosomatic Med 67: 483-489. 189. Sümer N, Güngör D (1999) Yetişkin Bağlanma Stilleri Ölçeklerinin Türk Örneklemi Üzerinde Psikometrik Değerlendirmesi ve Kültürlerarası Bir Karşılaştırma. Türk Psikoloji Dergisi 14(43): 71-106. 120 190. Tezcan B. Obez bireylerde benlik saygısı, beden algısı ve travmatik geçmiş yaşantılar (Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Uzmanlık Tezi), İstanbul,-2009. 191. Torgersen S (1986) Genetics of somatoform disorders. Arch Gen Psychiatry 43: 502-505. 192. Tremblay C, Kirouac G, Dore FY (1987) The Recognition of Adults‟ and Children‟s Facial Expressions of Emotions. J Psychol 121: 341–350. 193. Tuğrul C (1999) Duygusal Zeka Klinik Psikiyatri 1: 12-20. 194. Tükel R. Şahin S (2011) İlkel Savunma Düzenekleri, Psikanalitik Psikoterapiler, Temel Kavramlar, Kuramlar ve Yöntemler Edi: Köşkdere AA. Türkiye Psikiyatri Derneği Yayını. 195. Uğuz S, Toros F (2003) Konversiyon bozukluğunda sosyodemografik ve klinik özellikler. Türk Psikiyatri Dergisi 14: 51-58. 196. Uzun Ö (2013), Psikojenik Nöbet Tipinde Konversiyon Bozukluğu Olan Ergenlerde Çocukluk Çağı Travmaları, Bağlanma ve Aleksitimi (Hacettepe Üniversitesi Uzmanlık Tezi ) Ankara, 64-66. 197. Uzun Ö, Akdemir D, Özsungur B, Topçu M (2014) Childhood traumas, attachment and alexithymia in adolescents with psychogenic nonepileptic seizure type of conversion disorder Adolescent Psychiatry 4(1):52. 198. Waller E, Scheidt CE, Hartmann A (2004) Attachment representation and illness behavior in somatoform disorders. J Nerv Ment Dis 192: 200–209. 199. Wilmshurst L (2005) Essentials of Child Psychopathology. Hoboken, NJ, USA: John Wiley&Sons Inc. 200. Williams D, Ford B, Fahn S (1995) Phenomenology and psychopathology related to psychogenic movement disorders. Adv. Neurol. 65: 231–257. 201. Woodbury MM, DeMaso DR, Goldman SJ (1992) An integrated medical and psychiatric approach to conversion symptoms in a fouryear-old. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 31(6): 1095-1097. 121 202. Wyllie E, Glazer JP, Benbadis S ve ark. (1999) Psychiatric features of children and adolescents with pseudoseizures. Arch Pediatr Adolesc Med 153:244-248. 203. Von Giesen HJ, Schlaug G, Steinmetz H ve ark. (1994) Cerebral network underlying unilateral motor neglect: evidence from positron emission tomography. J Neurological Sciences 125: 29–38. 204. Volkmar FR, Poll J, Lewis M (1984) Conversion reactions in childhood and adolescence. J Am Acad Child Psychiatry 23(4): 424-430. 205. Vuilleumier P, Chicherio C, Assal F ve ark. (2001) Functional neuroanatomical correlates of hysterical sensorimotor loss. Brain: A J Neurol 124: 1077-1090. 206. Yalom ID, Steiner H (2008) Ergen Terapisi. Çev: Y Özkardeşler Şallı, İstanbul Prestij Yayınları. 207. Yayla S. (2011) Konversiyon bozukluğu tanılı hastalarda psikiyatrik komorbidite ve dissosiyatif belirtilerin yaygınlığı. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Uzmanlık tezi (Danışman: Doç. Dr. K. Oğuz Karamustafalıoğlu). 208. Yıldırım A, Şimşek H (2006) Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri.,(6. Baskı). Ankara: Şekçin Yayınları. 209. Yılmaz N, Gençöz T, Ak M (2007) Savunma Biçimleri Testi‟nin Psikometrik Özellikleri: Güvenilirlik ve Geçerlik Çalışması. Türk Psikiyatri Dergisi 18(3): 244-253. 210. Yuan Y, Zhan X, Wu A (2002) Defense mechanisms in comorbid anxiety and depression. Chinese Ment Health 16: 86-88. 211. Zahn-Waxler C, Radke-Yarrow M (1990) The Origins of Empathic Concern Motivation and Emotion 14: 107–130. 212. Zembat R, Unutkan R (2001) Okul Öncesi Dönemde Çocuğun Sosyalleşmesinde Ailenin Yeri. İstanbul: Yapa Yayıncılık. 122 213. Zheng L, Chai H, Chen W ve ark. (2011) Recognition of facial emotion and perceived parental bonding styles in healthy volunteers and personality disorder patients. Psychiatry and Clinical Neurosciences 65: 648–654 123 8. EKLER EK 1: Sosyodemografik ve Klinik Bilgi Formu Başvuru Tarihi: Dosya No: Adı-Soyadı: Cinsiyeti: □Kız Doğum Tarihi:.../…/… Yaşadığı Yer: Yaş: Sınıfı: Tel : Bilgi kaynağı: □Erkek Aile yapısı: Anne Yaşı/Eğitimi/Mesleği………./………./………. Baba Yaşı/Eğitimi/Mesleği………./………./………. Kardeşler (yaş, cinsiyet): Ailenin ortalama aylık geliri: 2. ÖZGEÇMİŞ/SOYGEÇMİŞ BİLGİLERİ Gelişim öyküsü: Prenatal Sorun/Perinatal sorun…./…. Tıbbi hastalık öyküsü: Kullandığı psikiyatrik ilaçlar: Ailede psikiyatrik öykü: Ailede tıbbi hastalık öyküsü: Organik tanı: Geçmişteki psikiyatrik öykü: Ailede benzer bedensel belirti öyküsü: 3. KLİNİK BİLGİ Psikiyatri polikliniğine ilk başvuru yaşı: Başvuru yakınmasının tanımı: Belirtinin sıklığı: Belirtinin süresi: Hastaneye başvurma süresi: Hastalık nedeniyle okul devamsızlığı: Belirtileri başlatan nedenler: Belirtiler başlamadan önce fiziksel hastalık varlığı Tedavi planı: İlaç tedavisi: 124 EK 2: Hollingshead-Redich Ölçeği Ailenin (Ebeveynin) Sosyoekonomik-Sosyokültürel Düzeyi Her iki ebeveynin de meslek ve eğitim durumlarını esas alan, standart Hollingshead-Redich Ölçeğini kullanarak sosyoekonomik sosyokültürel düzeyi özetleyin (belirleyin). Bu belirli bir süre için ulaşılmış en üst düzeyi yansıtan “genel ya da “gestalt” bir ölçüm olacaktır. Eğer beklenmedik durumlar meydana gelmişse bunu not ediniz (örneğin; baba uzun yıllar büyük bir şirketin yöneticisi iken ağır bir depresyon nedeni ile elli yaşından sonra işsiz kalmışsa. Bu örnek bir miktar şüphe ile kesinlik arz etmeden “1” şeklinde kodlanmalıdır). Varlıklı, eğitimli toplumsal katmanda aile 1 Üniversite eğitimi almış, meslek sahibi ya da yüksek idari konumda anne-baba ..2 Küçük iş adamı, beyaz yakalı ya da vasıflı işçi, lise mezunu anne-baba 3 Yarı vasıflı işçi, lise düzeyinin altında eğitimli anne-baba 4 Yarı vasıflı işçi, eğitimsiz, ilkokul düzeyinde eğitimli anne-baba 5 Bilinmeyen 9 125 EK 3: Ebeveyn ve Arkadaşlara Bağlanma Envanteri Kısa Formu (EABE) EABE-ANNE Aşağıdaki maddeleri annenizle ilişkinizi göz önünde bulundurarak doldurunuz. 1---------------2---------------3---------------4---------------5---------------6---------------7 Asla Bazen Daima 1. Annem duygularıma saygı gösterir. 1 2 3 4 5 6 7 2. Annem başka biri olsun isterdim. 1 2 3 4 5 6 7 3. Annem beni olduğum gibi kabul eder. 1 2 3 4 5 6 7 4. Sorunlarım hakkında annemle 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 10. Babamdan pek ilgi görmüyorum. 1 2 3 4 5 6 7 11. Kızgın olduğumda babam anlayışlı olmaya 1 2 3 4 5 6 7 konuştuğumda kendimden utanırım ya da kendimi kötü hissederim. EABE-BABA 8. Bir sorunum olduğunda ya da başım sıkıştığında bunu babama anlatırım. 9. Babama kızgınlık duyuyorum. çalışır. 126 EK 4: Güçler Güçlükler Anketi Her cümle için, Doğru Değil, Kısmen Doğru, Tamamen Doğru kutularından birini işaretleyiniz. Kesinlikle emin olamasanız ya da size anlamsız görünse de elinizden geldiğince tüm cümleleri yanıtlamanız bize yardımcı olacaktır. Lütfen yanıtlarınızı çocuğunuzun son 6 ay içindeki davranışlarım göz önüne alarak veriniz. Adınız: ........................................................................................ Kız / Erkek Doğum Tarihi: ............................................ Doğru Değil İnsanlara karşı iyi davranmaya çalışırım. Onlarınduygularını önemserim Uzun süre kıpırdamadan oturamam, huzursuz olurum. □ □ Çok fazla baş ağrım, karın ağrım ya da bulantım olur.. □ Genellikle başkalarıyla paylaşırım (Örn. Yiyeceklerimi, □ oyunlarımı, kalemimiv.s.). Çok öfkelenirim ve sıkça kontrolümü kaybederim □ Kısmen Doğru Kesinlikle Doğru □ □ □ □ □ □ □ □ □ □ 127 EK 5: Savunma Biçimi Testi Lütfen her ifadeyi dikkatle okuyup, bunların size uygunluğunu yan tarafında 1 den 9 a kadar derecelendirilmiş skala üzerinde seçtiğiniz dereceyi çarpı şeklinde ( X ) işaretlemek suretiyle gösteriniz. Örnek: Bana hiç uygun değil 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bana çok uygun 1. Başkalarına yardım etmek hoşuma gider, yardım etmem engellenirse üzülürüm. Bana hiç uygun değil 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bana çok uygun 2. Bir sorunum olduğunda, onunla uğraşacak vaktim olana kadar o sorunu düşünmemeyi becerebilirim. Bana hiç uygun değil 1 3. Endişemin 2 3 üstesinden 4 5 gelmek 6 7 için 8 9 Bana çok uygun yapıcı ve yaratıcı şeylerle uğraşırım(resim, el işi, ağaç oyma) Bana hiç uygun değil 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bana çok uygun 128 EK 6: Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ) AÇIKLAMA: İlişikte aileler hakkında 60 cümle bulunmaktadır. Lütfen her cümleyi dikkatlice okuduktan sonra, sizin ailenize ne derecede uyduğuna karar veriniz. Önemli olan, sizin ailenizi nasıl gördüğünüzdür. Her cümle için 4 seçenek söz konusudur (Aynen Katılıyorum/ Büyük Ölçüde Katılıyorum/ Biraz Katılıyorum/ Hiç Katılmıyorum) Size uygun seçeneğe (X) işareti koyunuz. CÜMLELER: 1.Ailece ev dışında Büyük Biraz Hiç Katılı- Ölçüde Katılırorum yorum Katılıyorum Katılmıyorum program yapmada güçlük çekeriz, çünkü aramızda Aynen fikir birliği ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) sağlayamayız. 2.Günlük hayatımızdaki sorunların (problemlerin) hemen hepsini aile içinde hallederiz. 3.Evde biri üzgün ise, diğer aile üyeleri bunun nedenlerini bilir. 4.Bizim evde, kişiler verilen her görevi düzenli bir şekilde yerine getirmezler. 5.Evde birinin başı derde girdiğinde, diğerleri de bunu kendilerine fazlasıyla dert ederler. 6.Bir sıkıntı ve karşılaştığımızda, üzüntü ile birbirimize destek oluruz. 7.Ailemizde acil bir durum olsa, şaşırıp kalırız. 129 8.Bazen evde ihtiyacımız olan şeylerin bittiğinin farkına ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) .( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) varmayız. 9.Birbirimize karşı olan sevgi, şefkat gibi duygularımızı açığa vurmaktan kaçınırız. 10.Gerektiğinde aile üyelerine görevlerini hatırlatır, kendilerine düşen işi yapmalarını sağlarız. 11.Evde dertlerimizi üzüntülerimizi birbirimize söylemeyiz. 12.Sorunlarımızın genellikle çözümünde ailece aldığımız kararları uygularız. 13.Bizim evdekiler, ancak onların hoşuna giden şeyler söylediğimizde bizi dinlerler. 14.Bizim evde bir kişinin söylediklerinden ne hissettiğini anlamak pek kolay değildir. 15.Ailemizde eşit bir görev dağılımı yoktur. 16.Ailemizin üyeleri, birbirlerine hoşgörülü davranırlar. 17.Evde herkes başına buyruktur. 18.Bizim evde herkes, söylemek istediklerini üstü kapalı değil de doğrudan birbirlerinin yüzüne söyler. 19.Ailede bazılarımız, duygularımızı belli etmeyiz. 20.Acil bir durumda ne yapacağımızı biliriz. 21.Ailecek, korkularımızı ve 130 endişelerimizi birbirimizle tartışmaktan kaçınırız. 22.Sevgi, şefkat gibi olumlu duygularımızı birbirimize belli ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) zaman ( ) ( ) ( ) ( ) genellikle ( ) ( ) ( ) ( ) etmekte güçlük çekeriz. 23.Gelirimiz (ücret, ihtiyaçlarımızı maaş) karşılamaya yetmiyor. 24.Ailemiz, bir problemi çözdükten sonra, bu çözümün işe yarayıp yaramadığını tartışır. 25.Bizim ailede herkes kendini düşünür. 26.Duygularımızı birbirimize açıkça söyleyebiliriz. 27.Evimizde banyo ve tuvalet bir türlü temiz durmaz. 28.Aile içinde birbirimize sevgimizi göstermeyiz. 29.Evde herkes her istediğini birbirinin yüzüne söyleyebilir. 30.Ailemizde, her birimizin belirli görev ve sorumlulukları vardır. 31.Aile içinde genellikle birbirimizle pek iyi geçinemeyiz. 32.Ailemizde sert-kötü davranışlar ancak belli durumlarda gösterilir. ( ) 33.Ancak hepimizi ilgilendiren bir durum olduğu zaman birbirimizin işine karışırız. 34.Aile içinde ilgilenmeye birbirimizle pek bulamıyoruz. 35.Evde 131 söylediklerimizle, söylemek istediklerimiz birbirinden farklıdır. 36.Aile içinde birbirimize hoşgörülü davranırız 37.Evde birbirimize, ancak sonunda kişisel yarar bir ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) sağlayacaksak ilgi gösteririz. 38.Ailemizde bir dert varsa, kendi içimizde hallederiz. 39.Ailemizde sevgi ve şefkat gibi güzel duygular ikinci plandadır. 40.Ev işlerinin kimler tarafından yapılacağını hep birlikte konuşarak kararlaştırırız. 41.Ailemizde herhangi bir şeye karar vermek her zaman sorun olur. 42.Bizim evdekiler çıkarları sadece olduğu bir zaman birbirlerine ilgi gösterir. 43.Evde birbirimize karşı açık sözlüyüzdür. 44.Ailemizde hiçbir kural yoktur. 45.Evde birinden bir şey yapması istendiğinde edilmesi mutlaka ve takip kendisine hatırlatılması gerekir. 46.Aile içinde, sorunun herhangi (problemin) çözüleceği hakkında bir nasıl kolayca karar verebiliriz. 47.Evde kurallara uyulmadığı zaman ne olacağını bilmeyiz. 132 48.Bizim evde aklınıza gelen her şey olabilir 49.Sevgi, şefkat gibi ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) olumlu duygularımızı birbirimize ifade edebiliriz. 50.Ailede her türlü problemin üstesinden gelebiliriz. 51.Evde birbirimizle pekiyi geçinemeyiz. 52.Sinirlenince birbirimize küseriz. 53.Ailede bize verilen görevler pek hoşumuza gitmez çünkü genellikle umduğumuz görevler verilmez. 54.Kötü bir niyetle olmasa da evde birbirimizin hayatına çok karışıyoruz. 55.Ailemizde kişiler herhangi bir tehlike karşısında (yangın, kaza gibi) ne yapacaklarını bilirler, çünkü böyle durumlarda ne yapılacağı aramızda konuşulmuş ve belirlenmiştir. 56.Aile içinde birbirimize güveniriz. 57.Ağlamak istediğimizde, çekinmeden birbirimizden rahatlıkla ağlayabiliriz. 58.İşimize (okulumuza) yetişmekte güçlük çekiyoruz. 59.Aile içinde hoşlanmadığımız yaptığında ona birisi, bir şey bunu açıkça söyleriz. 133 60.Problemimizi çözmek için ailecek çeşitli yollar bulmaya ( ) ( ) ( ) ( ) çalışırız. 134 EK 7: İlişki Ölçekleri Anketi (İÖA) Aşağıda yakın duygusal ilişkilerinizde kendinizi nasıl hissettiğinize ilişkin çeşitli ifadeler yer almaktadır. Yakın duygusal ilişkilerden kastedilen arkadaşlık, dostluk, romantik ilişkiler ve benzerleridir. Lütfen her bir ifadeyi bu tür ilişkilerinizi düşünerek okuyun ve her bir ifadenin sizi ne ölçüde tanımladığını aşağıdaki 7 aralıklı ölçek üzerinde değerlendiriniz. 1--------------2---------------3--------------4--------------5--------------6--------------7 Beni hiç Beni kısmen Tamamıyla beni tanımlamıyor tanımlıyor tanımlıyor 1. Başkalarına kolaylıkla güvenemem. 2. Kendimi bağımsız hissetmem benim için çok önemli. 6. Başkalarıyla akın duygusal ilişkilerim olmadığı sürece oldukça rahatım. 7. İhtiyacım olduğunda yardıma koşacakları konusunda başkalarına her zaman güvenebileceğimden emin değilim. 135 EK 8: Yüz İfadelerini Tanıma Performans Görevi Örneği 136 EK 9: Çalışma Belleği Performans Görevi Örneği 137