TC GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA

advertisement
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİM DALI
2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN TÜRKİYE’DE İSTİHDAM
ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
Hazırlayan
Pelin GÖKALP
Tez Danışmanı
Doç. Dr. Yücel UYANIK
ANKARA - 2012
i
ÖNSÖZ
İstihdam ülke ekonomileri için en önemli ekonomik olgulardan biridir.
Krizlerin istihdam üzerindeki yarattığı etki ise tüm ekonomik yapılarda
üzerinde durulması gereken bir sorundur. Bu tez, 2007 yılında Amerika
Birleşik Devletleri (ABD) finansal piyasalarında başlayan ve hızla yayılarak
tüm dünyayı etkisi altına alan Küresel Ekonomik Krizin önce dünyada daha
sonra ise Türkiye’nin İstihdam Yapısı üzerinde yarattığı etkiyi irdelemektedir.
Bu çalışmanın ortaya çıkışından tamamlanmasına kadar geçen
sürecin her aşamasında benden desteğini hiçbir zaman esirgemeyen, bilgi ve
tecrübesiyle beni yönlendiren çok değerli hocam ve Tez Danışmanım Doç.
Dr. Yücel UYANIK’ a en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Yine çalışmamın her aşamasında benden desteklerini eksik etmeyen
aile bireylerim ve çok sevgili dostlarıma ve eğitim hayatımın her aşamasında
olduğu gibi bu dönemde de en büyük destekçim ve cesaret kaynağım olan
annem Feruzan ANKARA’ ya şükranlarımı sunarım.
Pelin GÖKALP
Ankara 2012
ii
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................ i
İÇİNDEKİLER ................................................................................................. ii
KISALTMALAR .............................................................................................. v
TABLOLAR LİSTESİ ................................................................................... viii
ŞEKİLLER LİSTESİ........................................................................................ x
GİRİŞ .............................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM
EKONOMİK KRİZ VE İSTİHDAM
1.1. KAVRAMSAL VE TEORİK AÇIDAN EKONOMİK KRİZ ........................... 4
1.1.1. Krizlerin Sınıflandırılması ............................................................... 8
1.1.1.1. Reel Sektör Krizleri ......................................................... 10
1.1.1.2. Finansal Krizler ............................................................... 11
1.1.2. Ekonomik Krizlerin Nedenleri ve Özellikleri .................................. 14
1.1.3. Ekonomik Krizin Öncü Göstergeleri ............................................. 16
1.2. KAVRAMSAL VE TEORİK AÇIDAN İSTİHDAM .................................... 22
1.2.1. İstihdam Kavramı ......................................................................... 22
1.2.2. İstihdam Türleri ............................................................................ 24
1.2.2.1. Tam İstihdam .................................................................. 25
1.2.2.2. Eksik İstihdam ................................................................ 25
1.2.2.3. Aşırı İstihdam.................................................................. 26
1.2.3. İstihdam ve İşsizlik Olgusu ........................................................... 28
1.2.3.1. İşsizlik Kavramı ve İşsizlik Türleri ................................... 28
1.2.3.2. İktisat Okullarının Yaklaşımları Temelinde İstihdam ve
İşsizlik Olgusu ................................................................. 33
1.2.3.2.1. Klasik (Liberal) Yaklaşım ................................. 34
1.2.3.2.2. Marksist Yaklaşım ........................................... 39
1.2.3.2.3. Keynesyen Yaklaşım....................................... 41
iii
1.2.3.2.4. Monetarist Yaklaşım........................................ 43
1.2.3.2.5. Yapısalcı Yaklaşım.......................................... 45
1.3. İSTİHDAMI ARTTIRICI VE İŞSİZLİĞİ ÖNLEYİCİ POLİTİKALAR .......... 46
1.3.1. Aktif İstihdam Politikaları .............................................................. 47
1.3.1.1. Mesleki Eğitim Programları ............................................. 49
1.3.1.2. Kendi İşini Kuranlara Yardım Programları ...................... 50
1.3.1.3. Ücret ve İstihdam Sübvansiyonları ................................. 51
1.3.1.4. Kamu İstihdamı............................................................... 52
1.3.1.5. İstihdam Kurumları ......................................................... 52
1.3.2. Pasif İstihdam Politikaları ............................................................. 54
İKİNCİ BÖLÜM
TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE KRİZLER
2.1. DÜNYA EKONOMİK KRİZLERİ ............................................................ 56
2.1.1. Latin Amerika Krizleri .................................................................. 59
2.1.1.1. 1994 Meksika Krizi ........................................................ 59
2.1.1.2. 1995 Arjantin Krizi ......................................................... 61
2.1.2. 1997 Asya Krizi ........................................................................... 63
2.1.3. 1998 Rusya Krizi ......................................................................... 65
2.1.4. 2002 Arjantin Krizi ....................................................................... 67
2.2. TÜRKİYE’DE YAŞANMIŞ KRİZLER ...................................................... 68
2.2.1. 1994 Krizi ..................................................................................... 71
2.2.2. 2000-2001 Krizi ............................................................................ 72
2.3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ ....................................................... 74
2.3.1. 2008 Küresel Ekonomik Krizi Öncesi ABD’nin Durumu ............... 75
2.3.2. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Ortaya Çıkışı............................. 77
2.3.3. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Etkileri ve Yansımaları .............. 82
iv
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE
İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
3.1. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN ABD VE DİĞER ÜLKELERİN
İSTİHDAM YAPILARI ÜZERİNE ETKİLERİ ........................................... 91
3.2. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNE KARŞI ALINAN ÖNLEMLER .... 98
3.2.1. ABD’de Alınan Önlemler ........................................................... 100
3.2.2. Avrupa ve Diğer Ülkelerde Alınan Önlemler .............................. 102
3.3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ VE TÜRKİYE .............................. 106
3.3.1. Türkiye’nin İstihdam Yapısı ........................................................ 107
3.3.1.1. Nüfus, İşgücü ve İstihdam ............................................ 108
3.3.1.2. Eğitim Düzeyine Göre İstihdam .................................... 113
3.3.1.3. Sektörel Dağılıma Göre İstihdam.................................. 115
3.3.1.4. Kayıt Dışı İstihdam ....................................................... 118
3.3.1.5. İşsizlik ........................................................................... 121
3.3.2. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Türkiye Ekonomisine Etkisi ..... 128
3.3.3. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin İşgücü Piyasalarına ve
İstihdama Etkisi .......................................................................... 133
3.3.4. 2008 Küresel Ekonomik Krizine Karşı Alınan Önlemler ve 2011
Sonrası Uygulanması Gereken Politikalar ................................. 143
3.3.4.1. İstihdama Yönelik Alınan Tedbirler ............................... 148
3.3.4.2. 2011 Yılı İtibari İle İstihdama Yönelik Alınması
Gereken Önlemler ..................................................................... 152
SONUÇ ....................................................................................................... 157
KAYNAKÇA ................................................................................................ 161
ÖZET .......................................................................................................... 180
ABSTRACT ................................................................................................. 181
v
KISALTMALAR
AB
: Avrupa Birliği
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
ADNKS
: Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi
AR-GE
: Araştırma ve Geliştirme
ASEAN
: Association of Southeast Asian Nations
Güneydoğu Asya Uluslar Birliği
ATO
: Ankara Ticaret Odası
A.Ü.
: Ankara Üniversitesi
BM
: Birleşmiş Milletler
BDDK
: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
BOE
: Bank of England
İngiltere Merkez Bankası
ÇSGB
: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
DFİF
: İhracatta Destekleme ve Fiyat İstikrarı Fonu
DPT
: Devlet Planlama Teşkilatı
ECB
: European Central Bank
Avrupa Merkez Bankası
FBG
: Fert Başına Gelir
FED
: Federal Reserve Banks
Amerikan Merkez Bankası
G-7
: Group of Seven – Group of the Seven Most Industrialized
Countris in the World
7’ler Grubu – Dünyada Sanayisi Gelişmiş 7 Ülke Grubu
G-20
: Group of Twenty – Finance Ministers and Central Bank
Governors
20’ler Grubu – 20 Ekonomi Bakanı ve Merkez Bankası Müdür
Grubu
GAP
: Güneydoğu Anadolu Projesi
GNS
: Genel Nüfus Sayımı
GSMH
: Gayri Safi Milli Hâsıla
GSYH
: Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla
vi
HBOS
: Halifax Bank of Scotland
IFC
: International Finance Corporation
Uluslararası Finans Kuruluşu
ILO
: International Labor Office
Uluslararası Çalışma Örgütü
IMF
: International Monetary Fund
Uluslararası Para Fonu
İMKB
: İstanbul Menkul Kıymetler Borsası
İstih.
: İstihdam
İŞKUR
: Türkiye İş Kurumu
İTO
: İstanbul Ticaret Odası
KADİM
: Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele
Kamu-İş
: Kamu İşletmeleri İşverenleri Sendikası
Kamu-Sen : Kamu Çalışanları Sendikası Konfederasyonu
KDV
: Katma Değer Vergisi
KKDF
: Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu
KOSGEB
: Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı
KV
: Kısa Vadeli
M1
: Money 1
M2
: Money 2
MEB
: Milli Eğitim Bakanlığı
MÜSİAD
: Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği
OECD
: Organisation for Economic Co-operation and Development
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü
ÖTV
: Özel Tüketim Vergisi
SDU
: Süleyman Demirel Üniversitesi
SEC
: United State Securities and Exchange Commission
ABD Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu
vii
SESRİC
: The Statistical, Economic and Social Research and Training
Centre for Islamic Countries
İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik, Sosyal Araştırma ve Eğitim
Merkezi
SETA
: Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı
SGP
: Satınalma Gücü Paritesi
SPK
: Sermaye Piyasası Kurulu
SSK
: Sosyal Sigortalar Kurumu
T.C.
: Türkiye Cumhuriyeti
TCMB
: Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası
TEFE
: Toptan Eşya Fiyat Endeksi
TEPAV
: Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı
TİSK
: Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu
TOBB
: Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
TÜFE
: Tüketici Fiyatları Endeksi
TÜHİS
: Türk Ağır Sanayi ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri
Sendikası
TÜİK
: Türkiye İstatistik Kurumu
Türk-İş
: Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu
TÜSİAD
: Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği
USA
: United State of America
Amerika Birleşik Devletleri
ÜFE
: Üretici Fiyat Endeksi
WB
: World Bank
Dünya Bankası
WTO
: World Trade Organization
Dünya Ticaret Örgütü
vb
: Ve benzeri
vs
: Vesaire
yy
: Yüzyıl
viii
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1.
IMF Tarafından Belirlenen Öncü Göstergeler ............................. 21
Tablo 2.
Son Yirmi Yılda Yaşanan Krizler ................................................. 58
Tablo 3.
ABD’de Ev Fiyatlarındaki Yıllık Artış ........................................... 79
Tablo 4.
Mortgage Kredi Krizinin Likidite Krizine Dönüşüm Süreci ........... 81
Tablo 5.
Dünya 2008 Yılı Mali Teşvik Paketleri ......................................... 85
Tablo 6.
Dünya, Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelerin Üretimi .................... 89
Tablo 7.
İşsizlik Oranları (2008-2010) (%) ................................................ 94
Tablo 8.
ABD Gelir Dilimleri ve Eksik İstihdama Maruz Kalma Yüzdesi .... 96
Tablo 9.
Kriz Sonrası Uygulanan Önlem Kategorileri ................................ 99
Tablo 10. Kurtarma Paketlerinin Maliyetleri .............................................. 100
Tablo 11. Büyüme Performansına Göre Ülke Kategorileri ........................ 105
Tablo 12. Büyüme Tahminleri (2011-2012) (%) ........................................ 106
Tablo 13. Türkiye’de Nüfus, İşgücü, İstihdam ve İşgücüne Katılım
Oranları (1998-2009)................................................................. 110
Tablo 14. Türkiye’de İşgücünün Eğitim Düzeyi (+15) ................................ 114
Tablo 15. Ülkelere Göre İstihdamın Sektörel Dağılımı (+15) (%) .............. 117
Tablo 16. Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı (+15) (%) .................... 117
Tablo 17. Türkiye’de Son Çalışılan Faaliyet Koluna Göre
İşsizlik Rakamları ...................................................................... 118
Tablo 18. Türkiye’de Tarım-Tarım Dışı İstihdamda
Kayıt Dışılık (2007-2010) .......................................................... 121
Tablo 19. Türkiye’de İşsizlik Oranları (1988-2010) (%) ............................. 123
Tablo 20. Türkiye’de Kent-Kır İşsizliği (1988-2010) .................................. 127
Tablo 21. Türkiye’de Erkek-Kadın İşsizliği (1988-2010) ............................ 128
Tablo 22. Türkiye’de Başlıca Ekonomik Göstergeler ................................ 131
Tablo 23. Dünya, Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelerin
GSYH Oranları (2006-2011) (%) ............................................... 134
Tablo 24. Seçilmiş Ülkeler İçin İşsizlik Oranları (2006-2011) (%).............. 135
Tablo 25. Türkiye’de İşgücü Piyasalarındaki Gelişmeler (2004-2011) ...... 138
ix
Tablo 26. Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında Cinsiyete
Göre İstihdam Edilenler (+15) ................................................... 139
Tablo 27. Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında Cinsiyete
Göre İşsizlik (+15) ..................................................................... 140
Tablo 28. Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında İşteki
Duruma Göre İstihdam Edilenler (+15) (Bin) ............................. 141
Tablo 29. Ülkemizde Genç Nüfusun
İşsizliği (2005-2010) (15-24 Yaş Grubu) ................................... 142
Tablo 30. Küresel Ekonomik Krize Karşı Alınan Önlemlerin Maliyeti ........ 147
x
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1.
Krizlerin Sınıflandırılması ................................................................ 9
Şekil 2.
Ülkelerin Küresel Ekonomik Krizi Atlatmak İçin
Harcadıkları GSMH Oranları (%)................................................... 90
Şekil 3. Türkiye’de İşsizlik ve Büyüme Oranları
(1988-2009 Arası Seçilmiş Yıllar) ................................................ 126
GİRİŞ
Son yıllarda sürekli gündeme gelip kendisinden söz ettiren ekonomik
krizler ülke ekonomileri açısından ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Küresel
çapta veya ülke bazında çıkan ekonomik krizler, makro açıdan ülke
ekonomilerini,
mikro
açıdan
ise
firmaları
sarsacak
sonuçlar
ortaya
çıkarmaktadır. Ekonomistler krizlerle ilgili ciddi çalışmalar yapmışlar ve çeşitli
modeller ortaya koymuşlardır. Her ne kadar çeşitli çalışmalar yapılsa da krizi
önceden tahmin etmek ve analiz edip önlem alabilmek çok zordur.
Ekonomik krizler, arz fazlalığı veya talep daralmasından dolayı ortaya
çıkabilmektedir. İstihdam, üretim, fiyatlar genel seviyesindeki ani konjonktürel
dalgalanmalar depresyon, hiper enflasyon ve işsizlik gibi krizlere neden
olabilmektedirler. Ekonomik nedenlerin yanı sıra doğal nedenler de krizlerin
oluşumda etkili olabilmektedir. Bunlara örnek olarak yaşanan deprem, sel gibi
doğal afetler gösterilebilmektedir.
1980’li
yıllardan
itibaren
küreselleşme
olgusu
hız
kazanmış,
gelişmekte olan ülkelerde yaşanan finansal serbestleşme ve dışa açılma
olgularıyla da birleşerek uluslararası sermaye akımlarının gelişmiş ülkelerden
gelişmekte olan ülkelere doğru kaymasına neden olmuştur. Gelişmekte olan
ülkelerin ekonomik yapıları bu gelişmelere uygun olmadığından ve ani
değişmelere ayak uyduramadıklarından, krizlerin yaşanması sonucuyla
karşılaşılmıştır.
Finansal serbestleşme ve küreselleşme olgusuyla beraber artan aşırı
denetimsizlik katlanarak ve krizlerle birleşerek 2007 yılında tüm dünyayı da
etkisi altına alan ekonomik kriz şekilde patlak vermiştir.
2007 yılı sonlarına doğru ABD’de ilk belirtileri hissedilen ve 2008
yılında tüm dünyada patlak veren kriz, daha sonra Avrupa’ya ve gelişmekte
olan ülkelere yayılarak küresel krize dönüşmüştür. Günümüze kadar
yaşanmış krizlerden “başlangıcından itibaren küresel olma” özelliğiyle ayrılan
kriz, sadece finansal sektörü etkilemekle kalmamış, bütün dünya ekonomisini
2
etkileyen sert bir düşüşünde mimarı olmuştur.
ABD konut piyasasında ve buna bağlı olarak mortgage kredilerinde
2007 yılında baş gösteren sorunlar sonucunda gelişmiş ülke piyasalarında
varlık fiyatlarındaki düşüş; hanehalklarının servetlerinin azalmasına ve
dolayısıyla iç talepte ve istihdamda daralmaya neden olmuş, önemli yatırım
bankalarının bilançolarında ciddi bozulmalara yol açmıştır. Bu gelişmeler,
2008 yılının son aylarından itibaren çok ciddi boyutlara ulaşmış ve küresel
ölçekte bir ekonomik krize dönüşmüştür.
Ancak
son
açıklanan
veriler,
dünya
ekonomisinde
nispi
bir
toparlanmanın başladığını, mali piyasalardaki istikrarsızlığın azaldığını,
üretici ve tüketici güveninde göreli bir iyileşme kaydedildiğini, fakat işgücü
piyasası ve büyümedeki toparlanmanın tüm bölgelerde aynı hız ve
yaygınlıkla olmadığını da göstermektedir.
Ülkemizi ticaret, finansman ve beklenti kanalları yoluyla 2008 Ekim
ayından itibaren etkisi altına alan küresel ekonomik kriz, özellikle istihdam
üzerinde ciddi olumsuz sonuçları da beraberinde getirmiştir.
Çalışmamızda, küresel ekonomik krizin ABD’den başlamak üzere
ekonomiler ve istihdam üzerinde yarattığı etki ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bu amaçla; birinci bölümde ekonomik kriz ve istihdam kavramlarının literatür
açıklaması yapılmış, işsizlik olgusu başlı başına ayrı bir çalışma konusu
olduğundan istihdam kavramının içersinde istihdam ile ilişkisi yönünden
açıklanmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın son bölümünü destekleyici, istihdam
artışını sağlayan ve işsizliği önleyen politikalarda birinci bölümün sonunda
anlatılmıştır. Ardından ikinci bölümde tarihsel süreçte yaşanan dünyada ve
Türkiye’de yaşanan kriz tecrübelerinden bahsedilmiş ve yaşanan krizlerin
istihdam yapısı üzerinde yarattığı etkiler ortaya koyularak 2008 Küresel
Ekonomik Krizi öncesi ABD’nin durumu, krizin ortaya çıkışı, etkileri ve
yansımaları anlatılmıştır. Üçüncü bölümde 2008 küresel ekonomik krizi
özeline inilmiştir.
3
2008 küresel ekonomik krizinin ABD ve diğer ülkelerin istihdam
yapıları üzerindeki üçüncü bölüm başlığı altında bir arada incelenmiş ve
açıklanmaya çalışılmıştır.
Küresel ekonomik krizin Türkiye ayağının ele alındığı son bölüm ise;
küresel krizin ekonomi üzerinde yarattığı etkiler temelinde Türkiye’nin
istihdam yapısı, ekonomiye ve istihdama etkileriyle birlikte, alınan ve alınması
gereken önlemlerin başlıklar altında incelendiği bir çerçeveden oluşmaktadır.
4
BİRİNCİ BÖLÜM
EKONOMİK KRİZ VE İSTİHDAM
Çalışmamızın bu ilk bölümünde kavramsal ve teorik açıdan ekonomik
kriz ve istihdam kavramları açıklanmaya çalışılacak ve işsizlik olgusu
istihdam kavramı temelinde ele alınarak, işsizlikle mücadele dolayısıyla
istihdamı arttırmaya yönelik politikaları üzerinde durulacaktır.
1.1. KAVRAMSAL VE TEORİK AÇIDAN EKONOMİK KRİZ
Kriz kelimesinin kökeni Yunanca ve Latinceden gelmektedir. Yunanca
da “krinein” kökünden gelen “krisis” in anlamı, Latincede de aynıdır 1. Krisis
kelimesinden gelen kriz kelimesi, İngilizce de “crisis”, Almanca da “die krise”,
Fransızca da “crise”, Çince de ise tehlike ve fırsat kelimelerinden meydana
gelen “wejii” kelimesi şeklinde telaffuz edilmektedir2. Tıp biliminde de çok
yaygın şekilde kullanılan kriz kelimesi genel olarak “aniden ortaya çıkan bir
hastalık belirtisi” ya da “bir hastalığın çok ileri bir safhaya ulaşması”
anlamlarına gelmektedir3.
Kriz kelimesinin sosyal bilimlere ilk girişi ise 17. ve 18. yüzyıllarda
olmuş, iktisat biliminde çoğu kez “ birden bire ortaya çıkan kötü gidiş yönünde
gelişme”, “büyük sıkıntı”, “buhran” ve “bunalım” gibi kelimelerle eş anlamda
kullanılmıştır4.
Günlük dilde ise, ekonomik kriz, finansal kriz, mali kriz, siyasi kriz,
1
İzzettin Önder, “Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl
7, Eylül-Ekim, 2001, s. 45.
2
Callum Henderson, Asya Çöküyor: Asya Krizi ve Sonrası, Çev. Meral Günenç, İstanbul, Alfa
Yayınları, Yayın No 592, Dizi No 014, Ocak, 2000, s. 191.
3
Coşkun Can Aktan, Hüseyin Şen, “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm Önerileri”, Yeni Türkiye
Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001,
(Çevrimiçi)http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/toplamkalite/aktan-sen-ekonomik-kriz.pdf , 4 Kasım 2010, s. 1.
4
Ayfer Gedikli, “Finansal Kriz Riskini Azaltabilecek Küresel Mali Araçlara Yönelik Ortak Karar
Alma Problemleri ve Olası Çözümler”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2009, s. 28.
5
ahlaki
kriz,
para
krizi,
hükümet
krizi,
döviz
krizi
vb.
şekillerde
5
kullanılabilmektedir . Tüm bunlar arasında en çok sözü edilen krizler
ekonomik ve finansal krizlerdir.
Kriz, kar amacı gütmeyen örgütler, hizmet kuruluşları, devlet
kurumları, küçük ortaklıklar, uluslararası örgütler gibi tüm örgütlerde ortaya
çıkan son derece nazik bir konudur. Bu yüzden karşılaşılan her olayı kriz
olarak değerlendirmek de doğru değildir. Kriz olup olmadığına karar verilmesi
noktasında, olayların ortaya çıktığı alanın, etkili olduğu çevrenin, temel
unsurların ya da özelliklerinin göz önünde bulundurulması uygun olacaktır 6.
Bu nedenle çeşitli dönemlerde meydana gelen enflasyon, deflâsyon,
devalüasyon, revalüasyon, resesyon, stagnasyon gibi ekonomik olayların her
birisini kriz olarak tanımlamak doğru değildir. Örneğin, enflasyonu bir kriz
olarak tanımlamak yanlış olur ancak, gerek devlet, gerek birey ve gerekse
piyasalar açısından büyük bir sorun olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Bunun
yanında hiper enflasyon, fiyatlar genel seviyesinin ani ve beklenmedik
biçimde hızla artması olup, “kriz” olarak tanımlanabilmektedir.
Genel olarak krizlerin en temel ortak özellikleri ani ve beklenmedik
olmaları, olumlu ve olumsuz sonuçları bir arada bünyelerinde bulundurmaları
ve hızla yayılarak bulaşma özelliğine sahip olmaları olarak özetlenebilir7.
Tüm bu açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi ekonomide kriz dendiğinde
neyin anlaşılması gerektiği konusunda ortak bir görüş birliği bulunmadığı
aşikârdır.
İktisatçılar
arasındaki
görüş
farklılığını;
kimilerinin
resesyonu,
kimilerinin enflasyonu, kimilerinin ise deflâsyonu ekonomik kriz olarak
tanımlamasından anlamaktayız. Tüm bunlara birde ek olarak finans
piyasalarında ortaya çıkan krizlerin her birinin ekonomik kriz olarak
tanımlanması gerekliliğinin ortaya çıkmasıyla durum biraz daha karışık bir hal
5
Gedikli, a.g.t. , s. 28.
Hasan Ekinci, Ferit İzci, “Kriz Yönetiminde İnsan Kaynaklarına Psikolojik Desteğin Önemi ve
Kayseri Tekstil Sektöründe Bir Araştırma”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2006, ss. 39-40.
7
Gedikli, a.g.t. , s.29
6
6
almaktadır. Bunlardan hangisinin ekonomik kriz olduğu noktasındaki görüş
ayrılığının yanı sıra, her birinin tam olarak neyi ifade ettiği konusunda da
görüş ayrılıkları bulunmaktadır8.
Genel “kriz” tanımlamasından yola çıkarak, daha özele indiğimizde
ülkelerin ekonomilerini ciddi seviyelerde tehdit eden ve küreselleşmenin
kaçınılmaz bir sonucu olan “ekonomik kriz” kavramı ile karşılaşmaktayız 9.
Mishkin ekonomik krizi, eksik bilgi kuramından hareketle şöyle
tanımlamaktadır: “Ekonomik kriz, ters seçim ve ahlaki riziko problemlerinin
arttığı piyasalardaki bir bozulmadır. Piyasalardaki bu bozulma yatırım
fonlarının en üretken yatırım fırsatlarına aktarılmasını etkinsizleştirmektedir”.
Dolayısıyla ekonomik kriz iktisadi faaliyetlerde önemli bir daralamaya neden
olacak biçimde, piyasaların işlevlerini etkin bir şekilde yerine getirememesi
olarak tanımlanmaktadır10.
Öte yandan, Paul Krugman ekonomik krizin belirli bir tanımının
bulunmadığını öne sürerken, Edward ve Santanella ise krizleri paranın
değerinde yaşanan hissedilir orandaki düşüşe bağlamıştır. Bunların dışında
kalan iktisatçılar ise ekonomik krizleri paradaki değer kaybına ve uluslararası
rezervlerin önemli ölçüde tükenmesine bağlamışlardır 11.
Kindleberge’e göre ise ekonomik kriz yükselme, panik ve çökme
aşamalarından meydana gelmektedir. Yükselme konjonktürel genişleme
evresinde, panik konjonktürün tepe noktasında, çökme ise konjonktürel
daralma ve gerileme evresinde oluşmaktadır12.
Ekonomik krizler, talepler de ve yatırımlar da büyük düşüş, üretimde
8
Aktan, Şen, a.g.m. , s. 2.
Gedikli, a.g.t. , s. 30.
10
Sayım Işık, Koray Duman, Adil Korkmaz, “Türkiye Ekonomisinde Finansal Krizler: Bir Faktör
Analizi Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,
Cilt 19, Sayı 1, 2004, s. 46.
11
Bülent Erdoğan, “Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizler ve Finansal Kriz Modelleri”,
Kahramanmaraş, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Şubat, 2006. s. 5.
12
Lale E. Karabıyık, “Kriz ve Bankacılık”, Ekonomi Başak Dergisi, Ankara, Ziraat Bankası Yayını,
Yıl 25, Ocak-Haziran, 2001, s. 12.
9
7
hızlı daralma, işsizlik oranlarının yükselmesi ve bunun devamında da yaşam
standartlarının düşmesi gibi çok değişik şekillerde ortaya çıkabilmektedir13.
Ekonomik krizlerin farklı coğrafyalarda ve farklı makroekonomik yapılarda
meydana gelmesi ve dolayısıyla her krizin kendine özgü unsurlara sahip
olması krizlerin öngörülememesine neden olmaktadır 14. Fiyatlar genel
seviyesinde ani düşme, iflaslar, ücretlerde gerileme, borsa da çöküş,
spekülatif hareketler vb. faktörler ekonomik krizlerin başlıca örnekleri olarak
kabul edilebilmektedir15.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde ekonomik kriz genel olarak;
piyasada bulunan herhangi bir mal, hizmet, bu mal ve hizmetlerin üretim
aşamasında kullanılan üretim faktörleri veya döviz piyasasındaki fiyatlarda
meydana gelen ekonomik faaliyetlere göre normal olmayan ve ülke
ekonomilerinde makro ve mikro anlamda ciddi sorunlar yaratan aşırı
dalgalanmaları ifade etmektedir16. Her şeyden önce kriz ekonomide normal
olmayan
bir
durumdur
ve
ekonomik
kriz
kavramı
konjonktürel
dalgalanmalarda gerileme ve daralma dönemleri arasında yaşanan üretim
daralması olarak nitelendirilmektedir17.
Sonuç olarak adı ne olursa olsun bütün yaklaşımların kriz adına
ulaştıkları genel eğilimler dört aşamada özetlenebilmektedir18;

1.Aşama (Genişleme Devresi): Tüketim artışı uyarılmış yatırımları
arttırır. Milli gelirde sürekli dalgalanmalar oluşmaktadır.

2.Aşama (Resesyon Devresi): İlk aşamada tam istihdam düzeyine
yaklaşıldıkça gelir ile tüketim arasında oluşan fark da büyümektedir.
13
Mahfi Eğilmez, Küresel Finans Krizi, 6. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi, Ocak, 2010, s. 48.
Burçak Tülay, Pelin Ataman Erdönmez, “Küresel Krizlere Yeni Yaklaşımlar”, Türkiye Bankalar
Birliği Bankacılar Dergisi, Sayı 31, Aralık, 1999, s. 1.
15
Aktan, Şen, a.g.m. , s. 2.
16
Mert Ural, “Finansal Krizler ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, Cilt 18, Sayı 1, 2003, s. 12.
17
Ömer Eroğlu, Mesut Albeni, Küreselleşme Ekonomik Krizler ve Türkiye, Isparta, Bilim
Kitabevi, 2002, s. 94.
18
Ali Şen, Mehmet Ozan Saray, “Küresel Krizler ve Gelişmekte Olan Ülkeler: İstikrar İçinde
Büyümenin Zorlukları Nasıl Aşılır?”, Malatya, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset
Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Nisan, 2010, s. 2266.
14
8
Aradaki farkın özellikle uyarılmış yatırımlarla giderilmesi gerekirken
otonom yatırımlarda da belirli bir doyuma ulaşılması bu nokta da bir
sorun oluşturmaktadır. Bu durumun en belirgin göstergesi de
ekonomik büyümede önceki döneme kıyasla meydana gelen aşırı
azalmalardır.

3.Aşama (Depresyon Devresi): Bu devrede 3-5 yıl süren işsizlik
yaşanabilmektedir.

4.Aşama (Deflasyon Devresi): Fiyatlar genel düzeyinde sürekli
gerilemeler
yaşanmaktadır.
Fiyatlardaki
bu
gerilemeler
üretim
kapasitesinin çok altında faaliyet gösterilmesine neden olmakta, bunun
sonucu olarak da diğer üretim faktörleri de atıl kalabilmektedir. Sürecin
uzaması durumunda da sanayileşmenin tersine bir durum söz konusu
olmaktadır.
1.1.1. Krizlerin Sınıflandırılması
Krizler nedenleri, etkileri ve sonuçları itibariyle farklı şekillerde
meydana gelmektedirler. Hiçbir kriz birbiriyle aynı kabul edilemez, ancak
temel özellikleri aynı olan krizleri aynı gruplarda toplamak üzere belli başlı
kriz türleri saptanabilmektedir. En genel hatlarıyla uygulamada kabul gören
krizler reel sektör ve finansal sektör krizleri olarak iki ana başlık altında
toplanmaktadır19.
Genel olarak iki ana başlık altında topladığımız krizler içerisinde, dış
borç krizi, enflasyon krizi, durgunluk krizi, bankacılık krizi, mali kriz, para krizi
gibi türleri de barındırmaktadır20. Bu krizler genel olarak birbirlerini takip
ettiklerinden ve etkileşim içerisinde olduklarından aralarında kesin çizgilerle
19
Aykut Kibritçioğlu, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler,1969-2001”, Yeni Türkiye
Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Eylül-Ekim, 2001, ss. 174-182,
(Çevrimiçi)http://129.3.20.41/eps/mac/papers/0401/0401008.pdf , 26 Mart 2011, s. 1.
20
Nihat Altuntepe, “2008 Küresel Krizinin Ülkelerin İstihdam Yapısı Üzerine Etkilerinin Dinamik Bir
Analizi”, SDU Vizyoner Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2009,
(Çevrimiçi)http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/sduvd/article/viewFile/1372/1460 ,18 Ağustos 2009,
s. 130.
9
bir ayrım yapmak mümkün değildir21 ve ister finansal kesimde isterse reel
kesimde başlasın son aşamada her iki sektörü etkisi altına almaktadır22.
Ekonomik Krizler
Reel Sektör Krizleri
Mal ve Hizmet
Piyasalarında
Kriz
Enflasyon
Krizi
İşgücü
Piyasalarında
İşsizlik Krizi
Durgunluk
Krizi
Finansal Krizler
Bankacılık
Krizi
Borsa
Krizi
Para (Döviz) Krizi
Ödemeler
Dengesi Krizi
Döviz
Kuru Krizi
Kaynak: Kibritçioğlu, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler” , s. 1.
Şekil 1: Krizlerin Sınıflandırılması
Ekonomik krizler kapsadıkları etki alanına, başka bir ifade ile yayılma
durumlarına göre ulusal, bölgesel veya küresel ekonomik kriz olarak da
sınıflandırılmaktadır. Bir krizin ulusal mı bölgesel mi yoksa küresel bir
ekonomik kriz mi olduğu konusu krizin çıkış noktasının dünya ekonomi
düzleminde yer edinmiş olduğu hacim ile birebir alakalıdır. Yani krizin çıktığı
ülke göreli olarak küçük hacimli bir ekonomik yapı arz ediyor ve dolayısıyla
21
22
Ahmet Turgut, “Türleri, Nedenleri ve Göstergeleriyle Finansal Krizler”, TÜHİS İş Hukuku ve
İktisat Dergisi, Cilt 20, Sayı 4-5, Kasım 2006-Şubat 2007, s. 36.
Şen, Saray, a.g.m. , s. 2266.
10
dünya ekonomisindeki payı küçük hacimli ise çıkan kriz ilgili ülke ve yakın
ekonomik partnerleri ile sınırlı yani ulusal nitelikte olabilmektedir. Bazen de
ekonomilerin birbiri ile olan bağlarına bağlı olarak ortaya çıkan bir ekonomik
kriz
bölge
çapında
yayılma,
sıçrama
göstererek
bölgesel
nitelik
kazanabilmektedir. Özellikle büyük ekonomilerde baş gösteren ekonomik
krizler kolaylıkla ve hızla yayılarak küresel nitelikte bir ekonomik kriz
boyutuna gelebilmektedir23.
Çalışmamızın bu bölümünde ise sektörler bazında öncelikli olarak reel
sektör
krizleri
ve
finansal
krizler
incelenecek,
sonrasında
etkileşim
içerisindeki diğer kriz türlerinin tanımlaması yapılacaktır.
1.1.1.1. Reel Sektör Krizleri
Reel sektör krizleri mal, hizmet ve işgücü piyasalarındaki miktarlarda,
yani üretim ve istihdam oranlarında önemli ölçülere varan daralmalar
biçiminde meydana gelmektedir. Yaygın olarak kabul görmüş bir tanıma göre
de, bir ülkenin reel gayrisafi yurtiçi hâsılası büyüme oranı birbirini takip eden
üç aylık dönemlerde negatif bir seyir göstermiş ise ekonomi durgunluğa
girmiş kabul edilmektedir24. Mal-hizmet ve işgücü piyasalarında yaşanan bu
daralmalar kendini ekonomide durgunluk ve/veya işsizlik krizi olarak
göstermektedir.
Mal ve hizmet piyasalarındaki sürekli fiyat artışları da enflasyon olarak
adlandırılmaktadır ve bu artışlar belirli bir sınırın üstündeyse, buna da
enflasyon krizi denilmektedir. Ekonomide ki bu fiyat artışları süreklilik kazanıp
yüksek oranlarda bir seyir gösteriyor ise de, bu durum çoğu iktisatçı
tarafından kronik enflâsyon olarak adlandırılmaktadır.
Enflâsyon olgusu ekonomi içerisinde genel fiyat düzeyini sürekli bir
artışa sürükleyen baskılarla bağlantılıdır ve sürekli enflâsyonist baskıyı
23
24
Eğilmez, Küresel Finans Krizi, ss. 52-53.
Eğilmez, Küresel Finans Krizi, s. 49.
11
yaratan etkenler genel olarak25;

Sürekli ve yüksek kamu kesimi açıkları,

Sürekli döviz kuru artışları,

Ekonomik birimlerin yüksek enflasyon bekleyişleri,

Ülkelerdeki uzun süreli politik istikrarsızlıklar,

Hükümete karşı kamuoyunca yaşanan düşük kredibilite, şeklinde
sıralanabilmektedir.
1.1.1.2. Finansal Krizler
Finansal kriz kavramı genel olarak, finansal piyasalarda meydana
gelen bozulmaların finansal kurumların performansını olumsuz etkilemesi ile
birlikte tüm ekonomiye yayılması ve bunun sonucunda da ödeme
sistemlerinde
yaşanan
aksaklıklarla,
kaynakların
etkin
dağılımının
engellenmesi olarak tanımlanabilmektedir26.
Finansal krizlerin ekonominin reel kesimi üzerinde tahrip edici etkileri
bulunmaktadır ve piyasaların işleyişini bozan finansal piyasa çöküşleri olarak
nitelendirilmektedirler. Ekonomik faaliyet hacminde şiddetli daralmalara yol
açan finansal krizlere neden olan faktörler üzerinde durulmaktadır. Bu
faktörler27;
25

Finansal sektör bilânçolarında yaşanan bozulmalar,

Faiz oranlarında izlenen artışlar,

Döviz ve hisse senedi piyasalarında izlenen istikrarsızlıklar,

Dış borçlar,

Yaşanan belirsizlik ortamının giderek yoğunlaşması,

Finansal olmayan şirket bilânçolarının bozulması, olarak sıralanabilir.
Kibritçioğlu, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler”, s. 2.
Işık, Duman, Korkmaz, a.g.m. , s. 46.
27
Güven Delice, “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 20, Ocak-Haziran, 2003, s. 58.
26
12
Genel olarak özellikle yükselen piyasalarda yaygın olarak görülen
finansal krizler28;

Bankacılık (likidite) krizi

Para (döviz) krizi

Borsa krizi olmak üzere üç grupta toplanmaktadır.
Bankacılık (likidite) krizi: Banka veya banka-dışı finansal kesimdeki
şirket veya şirketlerin borç problemlerini içeren finansal krizler, bazen
bankacılık kesimine ilişkin bir ödeyememe durumdan kaynaklanabilirken,
bazen de tam tersi bankaların aktiflerinde oluşan çöküşlerle bir bankacılık
krizine neden olabilmektedirler29. Bankacılık krizlerinin oluşumu, bankaların
geri ödenmeyen kredilerinin artması, menkul değerler piyasasında yaşanan
dalgalanmalar, reel sektörün küçülmesi gibi nedenlerle aktif yapılarında
ortaya
çıkan
bozulmalar,
bu
krizlerin
temel
nedenleri
arasında
sonucunda
vadesiz
gösterilmektedir30.
Bankacılık
sektörünün
krize
girmesi
mevduatlardaki ani bir çekilmeyle bankaların talebi karşılayamamaları had
safhalara ulaşan likidite sıkıntısını yaşamalarına ve arkasından iflas
etmelerine neden olmaktadır.31
Bankacılık krizi için kabul edilen bir başka tanımlamada, bir ya da
birden fazla bankaya karşı yaşanan güven eksikliği, halkın anîden
mevduatlarını çekmek için bankaya hücum etmesi olarak tanımlanmaktadır 32.
Para (döviz) krizi: Para krizi literatürde döviz krizi ya da ödemeler
28
Turgut, a.g.m. , s. 36.
Gülsün Gürkan Yay, “1990’lı Yıllardaki Finansal Krizler ve Türkiye Krizi”, Yeni Türkiye Dergisi,
Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, 2001, ss.1234-1248,
(Çevrimiçi)http://www.gulsunyay.com/portal/documents/files/yeniturkiye2.pdf , 5 Nisan 2011, s.
5.
30
Aslan Eren, Bora Süslü, “Finansal Kriz Teorileri Işığında Türkiye’de Yaşanan Krizlerin Genel Bir
Değerlendirmesi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, EylülEkim, 2001, ss. 662-674,
(Çevrimiçi)http://www.econturk.org/Turkiye.htm , 26 Mart 2011, s. 3.
31
Delice, a.g.m. , s. 61.
32
İlker Parasız, Modern Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Bursa, Ezgi Kitabevi, 1999, s. 53.
29
13
dengesi krizi olarak da kabul edilmektedir. Döviz kurlarında ve sermaye
hareketlerinde yaşanan ani değişmeler sonucunda ortaya çıkmaktadır. Para
krizini basit anlamda paranın önemli bir miktarda devalüasyonu olarak da
tanımlanabilmektedir33.
Özellikle
sabit
döviz
kurunun
uygulandığı
ülkelerde
piyasa
katılımcılarının taleplerini aniden yerel para ile birimlendirilmiş aktiflerden
yabancı paralı aktiflere kaydırmaları sonucu, merkez bankasının döviz
rezervlerinin tükenmesi şeklinde ortaya çıkan kriz türüdür. Bir ülke parasının
üzerindeki spekülatif saldırı bir devalüasyonla veya şiddetli değer kaybıyla
sonuçlanırsa veya merkez bankası büyük miktarlarda rezerv satmak veya
faiz oranlarını önemli oranlara yükselterek ülke parasını korumaya zorlanırsa
bir döviz krizi veya para krizi oluşur34.
Sabit döviz kuru uygulayan ülkelerde yaşanan para krizleri ödemeler
dengesi krizleri olarak adlandırılmakta, dikkatler döviz rezervi azalmalarına
çekilirken, esnek kur sistemi uygulayan ülkelerdeki krizlere döviz kuru krizi
adı verilerek, dikkat rezerv azalmaları yerine kur değişmelerine çekilmiş
olmaktadır35.
Borsa Krizi: Borsa krizi borsada işlem gören hisse senetlerinin büyük
ölçülerde değer kaybetmesiyle meydana gelmektedir. Özellikle yabancı fonlar
kısa sürede borsadan ayrılmakta, bu durumda yaşanan değer kaybını daha
da derin bir hale getirmektedir. Değer kayıplarının yüksek boyutlara ulaşması
durumda ise hükümetler tarafından borsalar bir süreliğine kapatılmaktadır36.
33
34
35
36
Turan Yay, Gülsün Gürkan Yay, Ensar Yılmaz, Küreselleşme Sürecinde Finansal Krizler ve
Finansal Düzenlemeler, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 47, 2001, s. 20.
Delice, a.g.m. , s. 59.
Kibritçioğlu, “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler” , s. 2.
Coşkun Top, “Küresel Krizin Gelir Dağılımı ve İşsizlik Üzerine Etkileri”, İzmir, Ege Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, s. 16.
14
1.1.2. Ekonomik Krizlerin Nedenleri ve Özellikleri
İktisatçıların ekonomik krizlerin nedenleri, etkileri ve çözüm yolları ile
ilgili olarak çok farklı yaklaşımları bulunmaktadır. Klasik iktisat okuluna
mensup liberal iktisatçılar ekonominin her zaman dengede olduğunu
savunmaktadırlar ve belirli zamanlarda ortaya çıkan krizlerin geçici olduğunu,
ekonominin doğal yapısı içerisinde bu krizlerin kendiliğinden ortadan
kaybolacağını düşünmektedirler. Çağdaş liberal iktisat okullarına mensup
iktisatçılar da, konjonktür hareketlerinin genel seyri içerisinde meydana gelen
krizlere karşılık devletin krize müdahalesinin, önlemler almasının gereksiz ve
hatta olumsuz olacağını düşünmektedirler37.
Tüm bu farklı yaklaşımlar çerçevesinde ekonomik krizlerin, özellikle de
finansal krizlerin 1990’lı yılların başından beri rutin bir seyir izlediği
gözlemlenmiştir. Bu durumun en temel nedeni olarak da 1990’lı yılların
başından beri kriz dönemlerini inceleyen uzmanların hem fikir olduğu bir
nokta bulunmaktadır; “finansal liberalizasyon”. 1980’li yılların başından
itibaren hızlanan finansal liberalizasyonun hem krizlerin meydana gelmesi
sürecinde hem de yayılması noktasında önemli rol oynadığı kabul
edilmektedir38. Finansal liberalizasyon ile birlikte devam eden süreçte
yaşanan39;

Finansal serbestleşme,

Finansal faaliyetlerde ve araçlarda ortaya çıkan artış ve çeşitlilik,

Bankacılık sektöründe ortaya çıkan hızlı değişim,

Makroekonomi politikalarının ve para politikalarının uygulanmasında
ortaya çıkan değişimler,

Kar marjlarının azalmasıyla hem bankacılık sektöründe hem de reel
sektörde yaşanan krizlerin tetiklenmesi,
37
Aktan, Şen, a.g.m. , s. 4.
F. Gülçin Özkan, “Küresel Mali Kriz: Makroekonomik Bir Yaklaşım”, İstanbul, Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) 8. Kuruluş Yıl Dönümü Konferansı Konuşmalar
ve Makaleler, 29 Ağustos, 2008, ss. 71-72.
39
Altuntepe, a.g.m. , s. 131.
38
15

Ülkeye gelen kısa vadeli yabancı fonların ülkeyi hızla terk etmesi,
gibi birbirini takip eden ve birbiriyle sürekli etkileşim içinde olan bu
süreçler ekonomik krizlerin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Üretim seviyesinde yaşanan ve belirgin bir hıza ulaşan düşüş, fiyatlar
genel seviyesinde düşme, işsizlik oranlarında meydana gelen artma,
yaşanan iflaslar, borsanın kötü gidişatı, ücret oranlarının düşmesi, talebin
azalması, arzın artması gibi ekonomik nedenlerden dolayı krizlerin ortaya
çıkabileceği kabul edilmektedir. Bunların yanı sıra yaşanan doğal afetler,
siyasi bunalımlar, askeri darbeler, siyasi istikrarsızlıklar gibi nedenlerde
krizlerin oluşumunda etkili olmaktadır.
Dünyada yaşanan ekonomik değişimler ekonomik krizlerin meydana
gelmesine elverişli bir ortam hazırlamakta, yaşanan büyük krizler dünyanın
hemen hemen tüm sanayileşmiş ekonomilerini etkilemektedir40.
Günümüzde krizlerin sık ve hızlı bir gelişim göstermesinin nedeni,
bankacılık ve finansal kaynaklı olmasındandır, çünkü para ve mali piyasalar
yaşanan gelişmelere anında tepki gösterebilmektedirler. Gelişmekte olan
ülke piyasalarının spekülatif hareketlere açık olması duruma daha da
yıpratıcı bir nitelik kazandırmaktadır41.
Tüm bu süreçler dâhilinde yaşanan krizlerin nedenleri ülkeden ülkeye
farklılıklar gösterse de, aralarında ortak noktalar olduğu gerçeği göz ardı
edilememektedir. Yapılan tüm tanımlamalardan da anlaşılacağı üzere
ekonomik krizlerin ortak özelliklerini şu şekilde genelleyebilmekteyiz42:

Beklenmedik bir anda ortaya çıkmakta, öngörülememektedir.

Ekonomik kriz ile birlikte beklenmedik gelişmeler meydana gelmekte,
bir yandan tehlike ve tehdit oluşturan kriz, bir yandan da yeni fırsatlar
doğurmaktadır.
40
41
42
Deren Işıkdağ, “Türk Hukukunda Ekonomik Krizin Hizmet Akdine Etkisi", İstanbul, Bahçeşehir
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2009, s. 2.
Eroğlu, Albeni, a.g.e. , s. 97.
Aktan, Şen, a.g.m. , s. 1.
16

Herhangi bir sektörde ortaya çıkan ekonomik krizlerin yayılma etkisi
diğer sektörleri de etkisi altına almasına neden olmaktadır.

Ekonomik krizler kısa ya da uzun süreli olabilirler ve sürelerinin
öngörülememesi önleme mekanizmalarının yetersiz kalmasına neden
olabilmektedir.

Ekonomik krizler tüm önlemlere rağmen tekrarlanabilir özelliğe
sahiptirler.

Ekonomik kriz, sistemin genel varlığını da tehdit etmektedir.
1.1.3. Ekonomik Krizin Öncü Göstergeleri
Özellikle 1990’lı yılların ardından yaşanan ekonomik krizlerin artması
ve bir ülkede başlayan krizin diğer ülkeleri de hızla etkisi altına alması
sonucunda, krizlerin önceden belirlenmesi ve önlenmesine yönelik çalışmalar
yaygınlık kazanmıştır43. Her ne kadar aniden ortaya çıkmış gibi görünseler de
ekonomik krizlerin “öncü göstergeler” olarak nitelendirilen bir takım ekonomik
olaylar sonrasında
meydana
geldiği çalışmalar sonucunda kesinliğe
44
ulaşmıştır . Neden olduğu maliyetler nedeniyle de ekonomik krizleri önceden
tahmin edebilmek için erken uyarı niteliğinde çeşitli ekonomik göstergeler
kullanılmaktadır45.
Ekonomik
göstergeler
krizlerin
olarak
önceden
nitelendirilen
belirlenmesini
erken
uyarı
sağlayan
sinyallerinin
ve
öncü
seçilmesi
aşamasında, ülkelerin temel makroekonomik durumları göz önüne alınmakta,
olası
krizlerde
belirleyecekleri
düşünülen
faktörleri
önemli
bir
rol
oynamaktadır. Krizin ana nedeni olarak mali sorunlar olduğu düşünülüyorsa,
kurulan modellerde; mali araçlar, kamu harcamaları ve bankacılık kesimi
kamu kredileri temel olarak alınmaktadır. Krizin finans sektörüyle ilişkisi
43
Muhammet Akdiş, Global Finansal Sistem: Finansal Krizler ve Türkiye, İstanbul, Beta Basım,
Yayın No 983, İşletme-Ekonomi Dizisi 108, Haziran, 2000, ss. 130-131.
44
Melih İpeker, “Türkiye Cumhuriyet Bankası’nın Finansal Sistem İstikrarının Sağlanmasındaki
Rolü”, Ankara, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar
Genel Müdürlüğü Uzmanlık Yeterlilik Tezi, 22 Mart, 2002, s. 26.
45
Akdiş, a.g.e. , ss. 130-131.
17
sonucu ortaya çıktığı düşünülüyorsa da; özel sektör kredileri, parasal
büyüklükler, sektörün dış borç durumu, faiz oranları ve borsa öncü
göstergeler olarak ele alınmaktadır. Benzer şekilde krizin dış ekonomik
ilişkiler sonucunda meydana geldiği düşünülüyorsa; cari işlemler açığı, reel
döviz kuru, iç ve dış faiz oranlarında yaşanan değişiklikler, yabancı sermaye
giriş-çıkışları gibi göstergeler ele alınmaktadır46.
Genel olarak para politikaları, makro ekonomik politikalar, borçlanma
politikaları, bankacılık ve mali sisteme yönelik politikalar, uluslararası
ekonomik ilişkiler, ekonomik hayattaki kamu kesimi dengesizliklerine
dayanan47
krizlerin
öncü
göstergelerinin
oluşumunda,
iki
yaklaşım
kullanılmaktadır48:
Signalling Yaklaşımı: Bu modellerde çeşitli göstergelerin normal
zamanlardaki seyri ile kriz dönemleri içindeki seyri arasındaki fark
karşılaştırılır.
Kalitatif Tepki Modelleri: Regresyon teknikleri kullanılarak oluşturulur.
Makro ve mikro yaklaşımları vardır.
Ekonomik krizlerin önceden belirlenmesini sağlayan ve öncü niteliğini
taşıyan göstergeler şunlardır49:
Makroekonomik göstergeler:
46

Enflasyon

Kamu açıkları / Gayri Safi Milli Hâsıla (GSMH)

Yatırım / GSMH

Yatırım artış oranı
Ayhan Tosuner, “Finansal Krizler ve Kırılganlık: Türkiye İçin Bir Erken Uyarı Sistemi Denemesi”,
İktisat-İşletme ve Finans Dergisi, Cilt 20, Sayı 235, Ekim, 2005, s. 44.
47
Mikail Altan, Muhammet Bezirci, “Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerine Etkisi: Karaman
Örneği”, Nevşehir, KOSGEB I. Orta Anadolu Kongresi: KOBİ’lerin Finansman ve
Pazarlama Sorunları, 18-21 Ekim, 2001, s. 353.
48
James Bell, “Leading Indicator Models of Banking Crises: A Critical Review”, Financal Stability
Review, Bank of England, Yayın No 9, Aralık, 2000, ss. 116-117.
49
Yay, Yay, Yılmaz, a.g.e. , ss. 29-30.
18

ABD faiz oranlarına göre fark

Sermaye kontrolleri

Bölgesel yayılma göstergeleri
Cari hesaplarla ve borçlarla ilgili göstergeler:

Dış ticaret dengesi

Dış ticaret hadleri

Cari hesap açığı / GSMH

İhracat artış oranı

İhracat / GSMH

İthalat / GSMH

İhracat+İthalat / GSMH

Reel döviz kuru değerleme oranı

Toplam borç / GSMH

Borç servisi / GSMH

Kısa vadeli borç / Toplam borç

Kısa vadeli dış borç / Uluslararası rezerv

Toplam borç / Uluslararası rezerv

Toplam borç / İhracat

Borç servisi / İhracat

Faiz ödemeleri / İhracat

Kamu borcu / Toplam borç

Yabancı doğrudan yatırımlar / Toplam borç
Finansal göstergeler:

İç kredilerin artış oranı

Özel sektöre açılan kredi artışı / GSMH artışı

Bankalara verilen Merkez Bankası (MB) kredileri / GSMH

Para çarpanındaki değişmeler
19

Money 2 (M2)*50 / Uluslararası rezerv

M2 / GSMH

Uluslararası rezervler / İthalat

Faiz oranlarındaki değişmeler

Özel sektör yükümlülüklerinin artışı
Mikro ekonomik göstergeler:
Bankaların ödeme kabiliyetini yansıtan göstergeler:

Geri dönmeyen borçlar / Toplam borç

Toplam borç / Aktif

Sermaye / Aktif
Karlılıkla ilgili göstergeler:

Faiz gelirleri / Aktifler

İşlem harcamaları / Aktifler

Karlar/Aktifler
Ekonomik krizlerin önceden belirlenmesini sağlayan bu göstergelerin
belirlenmesi aşamasında ülke ekonomileri arasında farklılıklar söz konusu
olmaktadır. Dolayısıyla göstergeler belirlenirken her bir ekonomi kendi içinde
mikro temelde değerlendirilmekte ve makro unsurlarda eklenerek bir analiz
yapılmaya çalışılmaktadır. Uluslararası Para Fonu (International Monetary
Fund-IMF), göstergelerin çoğunu birçok ülkede test etmiş ve bunların içinden
birkaçını öncü göstergeler olarak kabul etmiştir.
* Para Arzı; Bir ekonomide dönen toplam para miktarıdır. Para arzı M1 ve M2 denen 2 araçla
ölçülmektedir. M1 (Money 1) ekonomideki nakit para, vadesiz mevduat ve çeklerin toplamıdır. M2
Money 2) ise M1’e ek olarak tasarruf ve kısa dönem vadeli mevduatların toplamı olarak kabul
edilmektedir.
20
IMF tarafından kabul edilen ekonomik krizlerin öncü göstergeleri şu
şekilde sıralanabilir51 :
51

Reel kur

Kısa vadeli sermaye hareketleri

Kredi genişlemesi

Enflasyon

Para arzı / rezerv oranı

İhracat hacmi

Cari açık

Bütçe açığı

Kamu harcamaları

Bankaların döviz pozisyonları

Bankaların tahsili gecikmiş alacakları

Yurtiçi faiz oranları

İç-dış faiz farkı

Borsa endeksleri
Gürkan Ateş, “Borç Yönetim Ofisi ve Türkiye Uygulaması Üzerine Bir Çalışma”, Hazine
Müsteşarlığı Ekonomik Araştırmalar Genel Müdürlüğü Araştırma-İnceleme Dizisi, Ekim,
2002, s. 26.
21
Tablo 1: IMF Tarafından Belirlenen Öncü Göstergeler
MİKRO BAZDA EKONOMİK KONSOLİDE
GÖSTERGELER(AGGREGATED
MICROPRUDENTIAL INDICATORS)
SERMAYE YETERLİLİĞİ GÖSTERGELERİ
Konsolide sermaye yeterliliği rasyonu
Sermayeli rasyoların frekans dağılımı (seçilmiş bazı
kurumlara ait sermaye yeterliliği rasyosu analizi-en
büyük üç bankanın veya kamu bankalarının, mevduat
sigortta fonuna devredilen veya daha önce gözetim
otoritesince müdahale edilen bankaların sermaye
analizi ve sermaye yeterliliği rasyosu belirli bir düzeyin
altında yer alan bankaların sayısı gibi)
AKTİF KALİTESİ GÖSTERGELERİ
Kredi veren kurumlar
Sektörel kredi konsantrasyonu
Döviz kredi kullandırımları
Batık krediler ve karşılıkları
Zarar eden kamu işletmelerine kullandırılan krediler
Aktiflerin risk yapısı
MAKROEKONOMİK
GÖSTERGELER(MACROECONOMIC INDICATORS)
EKONOMİK BÜYÜME
Toplam büyüme oranları (reel GSMH büyümesinin
azalması)
Sektörel krizler
ÖDEMELER DENGESİ
Cari işlemler açığı
Döviz rezervlerinin yeterliliği (1):
(Rezervler / Kısa Vadeli (KV)borç) ve (Rezervler / KV
borç+C I D (2))
Dış borçlanma (vade yapısı dahil) (dış borçlanmanın
önemli ölçüde artması)
Dış ticaret hadleri (negatif yönde ticari şoklar)
Sermaye hareketlerinin kompozisyonu ve vade yapısı
(aşırı sermaye girişleri)
Dolaylı krediler
Borç / özsermaye (kaldıraç) oranları
YÖNETİM KALİTESİ GÖSTERGELERİ
Gider rasyoları
ENFLASYON
Enflasyonun değişkenliği (enflasyon oranında önemli
ölçüde değişkenlik olması)
Çalışan başına düşen kar
Finansal kuruluşların sayısındaki büyüme
GELİR VE KARLILIK GÖSTERGELERİ
Aktif karlılığı
Özkaynak karlılığı
Gelir ve gider rasyoları
Yapısal karlılık göstergeleri
LİKİDİTE GÖSTERGELERİ
Merkez Bankasından kullandırılan krediler
Bankalararası para piyasası faiz oranları
Mevduatların parasal büyüklüklere oranı (M1,M2,M3)
Kredi / mevduat oranı
Likit aktifler rasyonu (aktif ve pasiflerin vade yapılan)
İkincil piyasa likiditesi ölçümleri
PİYASA RİSKİ
DUYARLILIĞI GÖSTERGELERİ
Döviz kuru riski
Faiz oranı riski
Hisse senedi fiyat riski
FAİZ ORANLARI VE DÖVİZ KURLARI
Faiz oranlarının ve döviz kurlarının değişkenliği
Yurtiçi reel faiz oranlarının seviyesi (yükselen reel faiz
oranları)
Döviz kuru istikrarı (döviz kurundaki önemli değişimler)
Döviz kuru taahhütleri
KREDİ VE AKTİF FİYATLARINDAKİ HIZLI BÜYÜME
(BOOMS)
Kredilerdeki aşırı yükseliş (kredi / GSMH)
Aktif fiyatlarındaki aşırı yükseliş (belirli bir süre sonra
oluşacak fiyat azalışlarının yaratacağı olumsuz etkiler)
YAYILMA ETKİLERİ
(CONTAGİON EFFECTS)
Ticari etkiler
Finansal piyasa ilişkisi
Kaynak: Erdoğan, a.g.t. , ss. 10-11.
Tablo 1’de IMF, istikrar unsurlarının tamamını mikro ve makro temelde
belirlemiş ve bunları çeşitli alt gruplara ayırmıştır. Göstergelerin sayısı
birbirinden farklı olmakla birlikte bu göstergelerin birbirinden bağımsız
değerlendirilmemesi gerektiği de üzerinde durulan önemli bir noktadır.
22
Bu göstergeler arasında yaygın olarak kullanılan ve birçok çalışmaya
temel kabul edilenler ise şunlardır52:

Uluslararası rezervler

Reel döviz kuru

Rezerv yeterliliği

Kredi miktarındaki genişleme
1.2. KAVRAMSAL VE TEORİK AÇIDAN İSTİHDAM
Ekonomik krizin kavramsal ve teorik açıdan açıklamasını yaptığımız ilk
bölümün ardından, bu bölümde öncelikle istihdam kavramının dar ve geniş
anlamda tanımlamaları yapılmış, daha sonra istihdamın çeşitlerine yer
verilmiş, öne çıkan istihdam teorilerine değinilmiş ve arkasından da istihdam
kavramından ayıramayacağımız işsizlik olgusu ele alınmıştır.
Ekonomik krizin
istihdam
üzerinde
yarattığı
etkiyi açıklamaya
çalıştığımız inceleme konumuzda sözü geçen istihdam kavramından kastımız
ise emek istihdamı olup, istihdamı oluşturan diğer üretim öğelerine ve bu
öğelerin ekonomik kriz ile ilişkilerine çalışmamızda yer verilmemiştir.
1.2.1. İstihdam Kavramı
Ekonomik kriz dönemlerinde daha fazla gündeme gelen istihdam
sözcüğü
en
basit
şekli
ile
kullanma
veya
çalıştırma
olarak
açıklanabilmektedir.
İstihdam kavramını dar ve geniş anlam olmak üzere iki şekilde
tanımlamamız gerekirse; geniş anlamda istihdam, bir ülkenin sahip olduğu
tüm üretim faktörlerinin (emek, toprak ve sermaye) bir yıllık süre içerisinde
üretimde kullanımı anlamına gelmektedir. Dar anlamda istihdam ise, bir
52
Erdoğan, a.g.t. , s. 11.
23
ekonominde bir yıl içerisinde ekonomik faaliyetlere katılacak durumda
bulunan insan gücünün kullanılma, çalışma veya çalıştırılma derecesi olarak
tanımlanmaktadır53. Ayrıca üretime yönelen emek faktörünün kullanımı
şeklinde de bir tanımlama yapmak mümkündür54.
Emek ise, “insanların insani ihtiyaçlarını karşılayacak iktisadi mal ve
hizmetlerin üretiminde ücret karşılığında emeğiyle yer alması” şeklinde
tanımlanmaktadır. Emek bir başka tanımıyla; “insanların veya iş görenlerin bir
iş ortaya koydukları bedensel ve düşünsel (zihinsel) çabalarıdır” 55.
İnsan ihtiyaçlarını gidermek için üretim faktörlerini bir araya getiren,
mal ve hizmet üretmeye çalışan girişimci, emeği de bir faktör olarak
değerlendirmektedir. Onun emeğinden yararlanmakta ve buna karşılık
yaratılan değerden emeğe bir pay vermektedir56. Bu anlamda da, ekonomide
var olan tüm emeğin, sermayenin, doğal kaynakların ve girişimcilerin üretime
katılması, tümünden yararlanılması tam istihdam anlamına gelmektedir57.
“Bir ülkede çalışanlarla iş arayanların toplamına işgücü denmektedir.
Buna göre sadece işçi değil her ne sıfatla olursa olsun hizmet arz edenlerin
hepsi işgücü kapsamı içindedir. İşgücü terimi bir ülkedeki aktif nüfus
kavramıyla da aynı anlamda kullanılır”58. Aktif nüfus, bir işte çalışabilecek
durumda olan nüfus kavramını ifade etmekte ve buna göre de dar anlamda
istihdam,
aktif
nüfusun
tanımlanabilmektedir.
Bu
bir
tanım
ücret
karşılığı
dolayısıyla
da
çalıştırılması
çocuklar,
olarak
emekliler,
çalışabilecek durumda olmayanlar, ev hanımları ve öğrenciler aktif nüfus
kapsamına girmemektedirler59.
53
Aziz Köklü, Makro İktisat, 2. Baskı, Ankara, S Yayınevi, 1967, s. 67.
Rebii Savaşır, Türkiye ve AB Ülkelerinde Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler Açısından
İstihdam Politikaları, Ankara, Kamu-İş Yayınları, 1999, s. 81.
55
Temel Kavramlar,
(Erişim)http://www.ekodialog.com/isletme_ekonomisi/temel_kavramlar.html , 6 Mayıs 2011, s. 2.
56
Süleyman Özdemir, Halis Yunus Ersöz, Halil İbrahim Sarıoğlu, İşsizlik Sorununun Çözülmesinde
KOBİ’lerin Desteklenmesi, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 45, 2006, s. 73.
57
Cafer Unay, Makro İktisat, 6. Baskı, Bursa, Ekin Kitabevi, 1996, s. 203.
58
İsmail Hakkı Düğer, Murat Ali Dulupçu, İktisada Giriş, İstanbul, Graphics Yayınları, 2000, s. 360.
59
Köklü, a.g.e. , ss. 67-68.
54
24
Tüm bunların yanı sıra var olan işgücünün tamamının üretime
katılması mümkün olmamaktadır. Emek piyasasına emeğini arz edip, cari
ücret düzeyinde iş bularak çalışanlar istihdam seviyesini oluşturmakta, işgücü
seviyesi ile istihdam seviyesi arasındaki fark da işsizliği göstermektedir60.
Bir ekonomi düzeninin yeterli ölçüde işleyip işlemediği, her şeyden
önce
çalışmak
isteyen
aktif
nüfusa
iş
sağlayıp
sağlayamamasıyla
ölçülmektedir, çünkü bazı kimselerin iş bulamamaları sanıldığının aksine var
olan ekonomi düzeninde yaşanan sorunlardan kaynaklanmaktadır 61.
Ekonomi düzeninin yeterli ölçüde işleyip işlememesi noktasında önem
arz eden istihdam kavramı, birey açısından da oldukça önemlidir, çünkü
çalışma üretim sürecinin bir parçası olmasının yanı sıra, çalışan açısından bir
gelir elde etme yolu, bir saygınlık öğesi olarak kabul edilmektedir. Kişinin
emeğinin karşılığında aldığı ücret kendisinin ve ailesinin hayatlarını idame
ettirmelerine imkan sağladığı gibi, aile dışı ilişkilerin ve sosyal iletişimin
gelişmesine
yardımcı
olur.
Kişiye
kimlik,
statü
ve
amaç
duygusu
sağlamaktadır. Çalışan kişi sadece yaşamını devam ettirmek içi gerekli olan
ihtiyaçlarını sağlamakla kalmaz, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını da karşılar62.
1.2.2. İstihdam Türleri
Bir ülke içindeki istihdam seviyesi, nüfus, teknoloji, çalışma mevzuatı,
hukuksal yapı ve sosyal alışkanlıklar dışında faiz, enflasyon, yatırım gibi
ekonomik etkenlerle de değişiklik göstermektedir. Bu nedenle her ülke kendi
içinde işgücünün tamamını istihdam edebilmeyi amaçlamakta ve bu amaç
doğrultusunda da üretim faktörlerinin kullanılması düzeyine göre istihdam;
tam, eksik ve aşırı istihdam olarak üçe ayrılmaktadır63.
60
Özdemir, Ersöz, Sarıoğlu, a.g.e. , s. 74.
Sadun Aren, İstihdam-Para ve İktisadi Politika, 10. Baskı, Ankara, Savaş Yayınları, 1992, s. 1.
62
Türkiye Kamu-Sen, İstihdam-İşsizlik ve Ücret Sorunlarına Çözüm Arayışı, Ankara, Türkiye
Kamu-Sen Ar-Ge Yayınları, No 10, 2004, s. 15.
63
Murad Alpaslan Kasalak, “Avrupa Birliği’ndeki İstihdam Stratejileri İle Türkiye’deki İstihdam
61
25
1.2.2.1. Tam İstihdam
Geniş anlamda istihdamın tanımı düşünüldüğünde, bir ekonomideki
üretim faktörlerinin tamamının çalışması ve etkin bir şekilde üretim sürecine
katılmaları durumunda ekonomi tam istihdama ulaşmış demektir64. Tam
istihdamın gerçekleştiği bir ekonomide cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen
herkesin iş bulabildiği bir istihdam düzeyi söz konusudur65.
Dar anlamda sadece emek faktörünün tam kullanılması anlamına
gelen tam istihdam kavramı, genellikle bu anlamıyla kullanılmaktadır.
Tam istihdam durumunda hiçbir üretim faktörü boşta kalmamakta,
tamamen üretime katılmış durumda bulunmaktadır. Ancak uygulamada hiçbir
üretim faktörünün boşta olmadığını düşünmek pek gerçekçi değildir, çünkü
bu durum mümkün değildir. Bu nedenle tam istihdama ulaşılan ekonomide
yüzde 2 ve yüzde 3 gibi düşük oranlarda işsizlik görülebilir. Bu noktada
önemli olan açık iş alanlarının o anda iş arayanlardan daha fazla olmasıdır 66.
Ülkelerin sahip oldukları tüm kaynakları üretimde kullanamayacak
olmaları nedeniyle ekonomilerde eksik istihdam durumu söz konusu
olmaktadır67.
1.2.2.2. Eksik İstihdam
Eksik istihdam, özellikle gelişmekte olan ülkelerde karşımıza çıkan bir
kavramdır. İstihdamın sektörel dağılımı içerisinde tarımın ağırlıkta olduğu,
ücretsiz aile işçilerinin yoğun olarak mevcudiyetini koruduğu ve işsizlik
sigortası uygulamasının bulunmadığı ülkelerde, işgücünün gerektiği gibi
değerlendirilememesinden kaynaklanan önemli bir sorundur.
Stratejilerinin Ekonomik Anlamda Karşılaştırılması”, Isparta, Süleyman Demirel Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007, ss. 8-9.
64
Arslan Zafer Gürler, Ekonomi: Ticaret ve Turizm Öğretimi Okulları İçin, İstanbul, Milli Eğitim
Bakanlığı (MEB) Yayınları, 2000, s. 128.
65
Aren, a.g.e. , s. 5.
66
Gürler, a.g.e. , s. 128.
67
Altuntepe, a.g.m. , s. 132.
26
İşsizlik sigortasının bulunmadığı ya da sınırlı kullanıldığı ülkelerde,
kişiye
işsiz
kaldığında
geçimini
temin
edebilecek
gelir
düzeyi
sağlanamamaktadır. Bundan dolayı da kişi, sahip olduğu eğitim ve niteliklere
uygun olsun ya da olmasın veya elde edeceği ücret düzeyi ne olursa olsun
çalışma mecburiyeti içinde kalmaktadır. Böylece kişi işsiz olmaktan
kurtulmakta, ancak bu kez de sorun eksik istihdam şeklinde kendini
göstermektedir.
Eksik istihdam kavramının tanımlamasında düşük, daha az, yetersiz
gibi kavramlar kullanılmakta ve istihdamın düşük nitelikli bir türü biçiminde
ifade edilmektedir.
Eksik istihdamın boyutlarını şu şekilde belirleyebilmekteyiz68:

Kişi, işin gerektirdiğinden fazla formel eğitime sahiptir.

Kişi, formel eğitimi dışındaki bir alanda gönülsüz olarak çalışmaktadır.

Kişi, işin gerektirdiğinden daha fazla iş deneyimine ve niteliğe sahiptir.

Kişi, gönülsüz olarak yarı zamanlı, geçici veya kesintili istihdamdadır.

Kişi, bir önceki işinden yüzde 20 veya daha az kazanmaktadır.
Bütün boyutlarıyla incelendiğinde, eksik istihdamın hem objektif hem
de sübjektif olarak belirlendiği ortaya koyulmaktadır. Eksik istihdam kavramı,
işgücünün işsiz olmayıp, kapasitesinin altından çalışıyor olması yönüyle
işsizlik kavramından ayrılmaktadır.
1.2.2.3. Aşırı İstihdam
Geniş anlamda aşırı istihdam, bir ekonomideki tüm üretim faktörlerinin
aynı dönemde tam kapasite ile üretim sürecinde olduğu fakat miktar veya
sayı itibariyle daha çok üretim faktörüne ihtiyaç duyulduğu ekonomik
durumudur. Yani, mevcut üretim faktörleri tam istihdam durumunda olmasına
68
Naci Gündoğan, M. Kemal Biçerli, Çalışma Ekonomisi, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları,
2008, s. 8.
27
rağmen arz edilen üretim faktörleri miktarından daha çok faktör aranıyorsa
ekonominin aşırı istihdam seviyesinde olduğu kabul edilmektedir69.
Aşırı
istihdamın
yaşandığı
durumlarda
fazla
üretim
faktörü
kullanılması, mevcut talebi karşılamak için girişimcilerin kapasitelerinin
üzerinde çalışarak mal ve hizmet üretimini arttırmaya yönelmelerine neden
olacaktır. Bir ülkenin sermaye, toprak ve emek potansiyeli ise belirli bir
düzeydedir, bu nedenle üretim faktörlerini sınırsız bir şekilde arttırmak
mümkün değildir.
Bu özelliklerde bir ekonomide enflasyonist baskıların meydana
gelmesi normaldir. Toplam talebin, toplam arzdan fazla olması fiyatları
yükseltecektir ve buda talep enflasyonu denilen enflasyonun doğmasına
sebep olacaktır. Yine toplam arzın talebi karşılayamadığı böyle bir
ekonomide ülkenin sahip olduğu ekonomik kaynakların üretim faktörü haline
dönüştürülmesi sorun teşkil edeceğinden üretim faktörleri fiyatlarında gözle
görülür artışlar olacaktır. Yani maliyet enflasyonunun da meydana gelmesi
kaçınılmaz olacaktır70.
Dar anlamda aşırı istihdamı tanımlamak gerekir ise, üretim faktörleri
içerisinden emek faktörünün bir ekonomide aynı dönemde tam kapasite ile
üretim sürecinde olduğu fakat miktar veya sayı itibariyle daha çok emek
faktörüne ihtiyaç duyulduğu ekonomik durumudur. Emek faktörünün aşırı
değerlendiği bir durum söz konusudur ve bu durumda ya bölge dışından
emek talep edilmekte ya da çalışan işgücü normal çalışma sürelerinden daha
fazla çalıştırılmaktadır.
Aşırı istihdamı, eksik istihdam koşullarının tersi yaşanan durum olarak
ifade de edebilmekteyiz. Ekonomideki tüm işgücünün tam faaliyette olmasına
rağmen işgücüne yönelik devam eden talep nedeniyle, ekonominin “aşırı
69
Dilek Eyüboğlu, 2001 Krizi Sonrasında İşsizlik ve Çözüm Yolları, Ankara, Milli Prodüktivite
Merkezi Yayınları, Yayın No 674, 2003, s. 12.
70
Pekin, a.g.e. , ss. 113-114.
28
istihdam” koşulları içinde olduğu söylenebilmektedir71.
1.2.3. İstihdam ve İşsizlik Olgusu
Biri, diğeri olmadan izah edilemeyen işsizlik ve istihdam kavramları
madalyonun iki yüzü gibidir. İstihdam kavramını daha iyi anlayabilmek için
çalışmamızın bu bölümünde tıpkı istihdam kavramını açıkladığımız bölümde
olduğu gibi sadece “emek faktörünün işsizliği” temelinde işsizlik kavramı
üzerinde kısaca durulacaktır.
1.2.3.1. İşsizlik Kavramı ve İşsizlik Türleri
İstihdam kavramını açıklamaya çalışırken bahsettiğimiz üzere, bir
ekonomide üretim faktörlerinin tamamının üretim sürecine dâhil edilmesiyle
tam
istihdam
düzeyi
oluşmakta,
üretim
faktörlerinin
tamamının
kullanılmaması durumunda da eksik istihdam ortaya çıkmaktadır. Dar
anlamda da üretim faktörlerinden emek faktörünün üretim sürecine katılması
tam istihdamı, katılmaması ise eksik istihdamı tanımlamaktaydı. İşte bu
noktada emek faktörünün üretim süreci dışında kalmasıyla işsizlik meydana
gelmektedir.
Teorik olarak, toplam emek arzı ile toplam emek talebinin kesiştiği
noktada oluşan denge istihdamı, iş arayanların sayısı ile bir açık oluşturmuş
ise ekonomide eksik istihdam söz konusudur ve tam istihdam ile mevcut olan
istihdam arasındaki açık işsizliği göstermektedir72.
İşsizlik her şeyden önce ekonomik bir kavramdır. Ekonomik bir kavram
olarak işsizliği en geniş anlamıyla, “cari ücret düzeyinde çalışmak arzusunda
olan işgücü arzının o ücret düzeyinde işgücüne olan talebin yarattığı istihdam
71
72
Eyüboğlu, a.g.e. , s. 12.
Cemil Bekiroğlu, “Türkiye’de İşsizlik Sorunun Çözümlenmesinde Uygulanan Ekonomi
Politikalarının Analizi”, İstanbul, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, s. 44.
29
hacminden daha büyük olması” durumudur73.
Bu tanımlamada dikkat edilmesi gereken birkaç husus vardır.
Bunlardan ilki, istihdam kavramını tanımlarken belirttiğimiz gibi çalışma
arzusunda olan işgücünün aktif nüfus olarak nitelendirdiğimiz çalışabilecek
nüfus kapsamında olması önemli bir noktadır. Açıktır ki, bir kimse çalışmak
arzusunda değil ise işgücüne dâhil olmayacağı gibi işsizde sayılmamaktadır.
Diğer önemli husus ise, cari ücret düzeyinde çalışmayı kabul etmeyen işgücü
de işsiz sayılmamaktadır74.
İşsizliğin Türkiye’de ulusal bazda yayınlanmasında ve rakamsal
anlamda belirlenmesinde, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıklamaları
esas alınmaktadır. TÜİK, işsiz tanımını “referans dönemi içinde istihdam
halinde olmayan (kar karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiçbir
işte çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak
için son üç ay içinde işbaşı yapabilecek durumda olan tüm kişiler işsiz nüfusa
dâhil edilmiştir. Ayrıca üç ay içinde başlayabileceği bir iş bulmuş ya da kendi
işini kurmuş ancak işe başlamak ya da iş başı yapmak için çeşitli eksikliklerini
tamamlamak amacıyla bekleyenlerden, iki hafta içinde işbaşı yapabilecek
kişilerde işsiz nüfus kapsamına dâhil edilmiştir” şeklinde yapmaktadır.
İşsizliğin uluslararası standart tanımı da Uluslararası Çalışma
Örgütü’nün (International Finance Corporation-ILO) onadığı ve önerdiği
şekilde; Belirli bir gün ya da hafta zarfında, belirli bir yaş kümesinin üzerinde
bulunan ve aşağıdaki kategorilere giren kişiler işsiz kabul edilirler75;

İş sözleşmesi sona erdiğinden ya da geçici olarak durdurulduğundan
dolayı istihdama elverişli konumda bulunan, herhangi bir işe sahip
olmayan ve ücretli bir iş arayanlar,

73
Daha önce hiç istihdam edilmemiş olan ya da önceki statü durumu
Muhsin Hesapçıoğlu, İnsan Kaynakları Yönetimi ve Ekonomisi, İstanbul, Beta Yayınevi, 1994, s.
289.
74
Sabri F. Ülgener, Milli Gelir-İstihdam ve İktisadi Büyüme, 7. Baskı, İstanbul, Der Yayınları,
1991, s. 113.
75
Birsen Ersel, Türkiye’de İşsizlik ve İşsizlik Sigortası, İstanbul, Dilek Ofset Matbaacılık, 1999, s.
150.
30
itibariyle bağımlı olmayan veya emekli edilmiş ancak belirli bir dönem
için çalışmaya elverişli olan kişiler,

Belirli bir döneme göre gelecek bir tarihte yeni bir işe başlama
konusunda anlaşma yapmış olup da, halen bir işe sahip olamayan
çalışmaya elverişli kişiler,

Geçici ve belirsiz bir süreyle ve kendilerine herhangi bir ödeme
yapılmadan tenkisata tabi olan kişiler.
İşsizlik kavramı yapısı itibariyle yaş, cinsiyet, eğitim durumu, etnik
köken gibi konularda farklılıklar gösterebileceği gibi, coğrafi dağılıma,
mesleklere ve süresine göre veya ülke ve dünya konjonktüründeki
değişikliklere göre de farklılıklar gösterebilmektedir.
İşsizlikteki bu farklılıklar, işsizliğin çeşitli türlerinin oluşmasına neden
olmuştur76.
Genel olarak işsizlik türlerini açıklarken şu şekilde bir sınıflandırma
yapmamız mümkündür:
1. İradi İşsizlik: Cari ücret düzeyinde ve mevcut çalışma koşullarında
çalışmak istemeyenlerin meydana getirdiği işsizlik türüdür. Bu işsizlikte
yüksek reel ücretler talep edildiği ve daha iyi çalışma imkanları arandığı için
bilerek ve isteyerek işsiz kalınmaktadır77.
İradi işsizliğin gerçek bir işsizlik sayılmaması gerekmekte, bu tip
işsizler cari koşullarda çalışmaya razı olmaları durumunda hemen iş
bulabilmektedirler78. İradi işsizlik kavramı, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler
için varlığını sürdüren bir kavram özelliğini de korumaktadır79.
2. Gayri İradi İşsizlik: Cari ücret düzeyinde ve mevcut çalışma
koşullarında çalışmaya razı olduğu halde iş bulamama durumudur ve bu
kişiye gayri iradi işsiz denir. Gizli işsizlik, konjonktürel işsizlik, mevsimlik
76
M. Kemal Biçerli, Çalışma Ekonomisi, 3. Baskı, İstanbul, Beta Yayınları, Şubat, 2005, s. 429.
Ali Özgüven, İktisat Bilimine Giriş, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2011, s. 84.
78
Hesapçıoğlu, a.g.e. , s. 290.
79
Aren, a.g.e. , s. 7.
77
31
işsizlik ve teknolojik ilerlemenin neden olduğu teknolojik işsizlik birer gayri
iradi işsizlik türü sayılmaktadır. Gayri iradi işsizliğin nedeni ya sadece talep
yetersizliği ya da hem talep hem de sermaye yetersizliği olabilmektedir80.
3. Arızi (Friksiyonel) İşsizlik: Arızi ya da friksiyonel işsizlik işgücü
piyasasının iyi işlememesinden kaynaklanan bir işsizlik türüdür ve hem
gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde görülebilmektedir. İşgücü
piyasalarının yetersizliğinden kasıt ise; piyasaya ilişkin bilgi yetersizliği, emek
akıcılığının düşük olması olarak söylenebilmektedir. Bu yüzden işgücü
akışkanlığı zayıf, emek arz ve talebi dengesine yönelik zaman ve mekân
uygunsuz kalmaktadır81. Bu işsizlik türü, tam istihdam aşamasında ortaya
çıkabilmekte, geçici ve kısmi bir özellik taşımaktadır82.
4. Mevsimlik İşsizlik: Turizm, tarım, inşaat gibi mevsime göre
bağımlılık gösteren dönemlik işsizliktir. Bazı ekonomik faaliyetlerin belirli
mevsimlerde yapılabilmesi ve üretim faaliyeti bitince yeniden işsizlik
döneminin başlaması şeklinde kendini göstermektedir83. Mevsimlik işsizlik,
emek talebinde oluşan dalgalanmalar sonucunda oluşmakta ve söz konusu
talep dalgalanmaları, önceden beklenen ve yıl boyunca sistematik bir seyir
izleyen yapıdadır84.
5. Konjonktürel İşsizlik: Ekonomik düzen sürekli aynı etkinlik
düzeyinde bir seyir izlememekte, çeşitli dalgalanmalar ve bu dalgalanmalar
sonucunda da duraklama ve bunalım dönemleri yaşanmaktadır. İşte bu
dönemlerde ortaya çıkan işsizliğe, konjonktürel işsizlik denmektedir. Bu
dalgalanmaların çöküş dönemlerinde yüksek oranlarda işsizlik yaşanmakta
ve bu işsizlik dönemleri uzun bir zaman sürebilmektedir85. Daha çok gelişmiş
ülkelerde görülen konjonktürel işsizlik genellikle efektif talep yetersizliği
dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Daha çok piyasa ekonomisinin geçerli olduğu
80
Aren, a.g.e. , ss. 6-7.
Eyüboğlu, a.g.e. , s. 16.
82
Ülgener, a.g.e. , s. 115.
83
Sabahaddin Zaim, Çalışma Ekonomisi, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1992, s. 190.
84
Biçerli, Çalışma Ekonomisi, s. 453.
85
Eyüboğlu, a.g.e. , s. 15.
81
32
batı ve karma ekonomilerde ortaya çıkan gayri iradi işsizliktir86.
6. Teknolojik İşsizlik: Üretimde emeğin yerine makine ikame edilmesi
nedeniyle ortaya çıkan işsizlik türüdür. Yani makinenin işgücünün yerine
geçerek emek sahiplerini bırakması şeklinde tanımlanmaktadır87.
Teknolojik işsizlik sermaye lehine olan bir gelişmedir ve kısmi, geçici
ya da sürekli bir hal alabilmektedir88. Özellikle tarım kesiminde ortaya çıkan,
işletme büyüklüklerinin arttırılması, üretim yöntemlerinde modernleşme
arzusu el emeğiyle yapılan bir kısım işlerin makinelere gördürülmesiyle
teknolojik işsizliğin meydana gelmesine neden olmaktadır. Şüphesiz ki
teknolojik işsizlik sadece tarım kesimine özgü bir durum değildir. Otomotiv
sektöründe yaşanan teknolojik gelişmelerde, bu işsizlik türüne neden
olabilmektedir89.
7. Yapısal İşsizlik: Bir ekonomideki yapısal değişimler sonucunda
daralma yaşanan sektörlerde “işgücü fazlası” ve genişleme yaşanan
sektörlerde “işgücü talep fazlası” durumları meydana gelmektedir. Bu
dengesizlik sonucunda, daralan sektörlerden genişleyen sektörlere doğru bir
hareket söz konusu olacaktır. Ancak bu durumda uyum uzun sürede
gerçekleşeceği gibi, tam anlamda da bir uyum olmayabilmektedir. Bu tür
işsizlik yapısal işsizlik olarak nitelendirilmektedir90.
Yapısal işsizliği, “emek piyasalarında açık işler ile iş arayanların aynı
anda mevcut olmaları ve bir araya gelememeleri ile oluşan işsizlik” şeklinde
tanımlamakta mümkündür. Yapısal işsizliğin nedenleri olarak kaynakların
tükenmesi, talepte oluşan kaymalar, yeni ürün ya da üretim metodunun
geliştirilmesi ve uluslararası rekabet sayılabilmektedir91.
8. Kronik İşsizlik: “Ekonomide belli bir sektörü diğerleri karşısında karlı
86
Hesapçıoğlu, a.g.e. , s. 291.
Pekin, a.g.e. , s. 120.
88
Hesapçıoğlu, a.g.e. , s. 292.
89
Özhan Uluatam, Makro İktisat, 8. Baskı, Ankara, Savaş Yayınları, 1995, s. 319.
90
Ertan Oktay, Makro İktisat-Teorisi ve Politikası, 4. Baskı, İstanbul, Maltepe Üniversitesi
Yayınları, Kasım, 2006, s. 191.
91
Hesapçıoğlu, a.g.e. , s. 291.
87
33
ve cazip olmaktan çıkartan koşullar, o sektöre ait üretimi ve dolayısıyla
işgücü talebini uzunca bir süre geriletmiş olur. Durgunlaşan sektörün sebep
olacağı işsizlik, kronik işsizlik olarak tanımlanır”92. Kronik işsizlik temelinde
talep
yetersizliğinden
ziyade
sermaye
donanımının
yetersizliğinden
kaynaklanmakta ve az gelişmiş ülkelerde yaygınlık göstermektedir93.
9. Gizli İşsizlik: Bir üretim alanında işgücünün bir kısmının üretimden
çekilmesine rağmen üretim miktarında fark edilir bir azalma meydana
gelmiyor ise, gizli işsizlik söz konusudur. Tarım sektörü ile kamu
işletmelerinde
sıkça
rastlanan
gizli
işsizlik
kapsamına,
resesyon
dönemlerinde iş bulma umudunun azalmasıyla iş aramakta vazgeçen
“gücenmiş işçiler” inde alınması gerekmektedir94.
1.2.3.2. İktisat Okullarının Yaklaşımları Temelinde İstihdam ve İşsizlik Olgusu
İstihdam kavramının İktisat Teorisi içinde nispeten de olsa yeni yer
edinmiş bir kavram olduğu göz ardı edilemez bir gerçektir. Klasik ve NeoKlasik İktisatçılar tarafından ekonomi, tam istihdam seviyesinde dengede
kabul edilmiştir ve bu denge de oluşacak herhangi bir sapmanın ekonominin
“görünmez el” vasıtasıyla kendiliğinden dengeye geleceği ifade edilmiştir.
Tüm bunların yanı sıra “tüm fiyatların esnek olduğu” yönündeki
varsayımları da istihdam konusunda gereken ilgiyi göstermediklerinin bir
diğer kanıtıdır95.
Klasik ve Neo-Klasik İktisadi görüşlerin yoğun olarak kabul gördüğü
dönemlerde meydana gelen ekonomik krizler, dengede oluşan geçici
sapmalar olarak değerlendirilmişlerdir. Bu krizlerin giderek kronikleşmesi ve
1929 yılında yaşanan Büyük Buhranı’nın gelişmiş ülke ekonomileri üzerinde
92
Gürler, a.g.e. , 131.
Şinasi Güçeri, Türkiye Ekonomisinin Yapısal Meseleleri ve Bir Çözüm Modeli, İstanbul, İrfan
Yayıncılık, 1993, s. 145
94
Biçerli, Çalışma Ekonomisi, s. 429.
95
Kemal Yıldırım, Doğan Karaman, Makro İktisat, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Eğitim-Sağlık
ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, Yayın No 145, 2001, s. 113.
93
34
yarattığı olumsuz etkiler, Klasik ve Neo-Klasik görüşlerin yetersizliğini ortaya
koymuştur. Ayrıca teorilerin aksine Büyük Buhran döneminde işçiler işsiz
kalmış, toprak ve sermaye malları da atıl kalarak fabrika ve işyerlerinin
işlevlerini yitirmesine neden olmuştur. 19. yüzyılda Marksizm ile başlayan
yeni teoriler, Klasik ve Neo-Klasik görüşlerin eksikliğini ortaya çıkarmıştır96.
Yaşanan tüm bu gelişmelerden sonra, İktisat Teorisi yeniden
şekillenmeye başlamış, istihdam konusuna verilen önemde böylece artmıştır.
1936 yılında İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in “İstihdam, Faiz ve
Paranın Genel Teorisi” (The General Theory of Employment, Interest and
Money) isimli eserinin yayınlanması, istihdam sorununu ön plana çıkarmıştır.
Bu eserle birlikte Klasik teori üzerine eleştiriler yapılarak, günümüze kadar
Keynes Teorisi ve Klasik Teori’nin sentezi şeklinde süregelmiştir97.
1.2.3.2.1. Klasik (Liberal) Yaklaşım
1720-1870 yılları arasında temelleri atılan Klasik İktisat düşüncesinin
başlıca temsilcileri Francois Quesnay, Adam Smith, Jean-Baptiste Say,
Thomas Robert Malthus, David Ricardo ve John Stuart Mill’i saymak
mümkündür. Bu isimlerin yanı sıra teorinin gelişmesini sağlayan Alfred
Marshall ve Arthur Cecil Pigou’da dâhil edilmelidir98.
Klasik İktisat, kendisinden önce ekonomide hâkim olan merkantilizme
tepki olarak ortaya çıkmıştır. Klasik nitelemesi ise John Maynard Keynes
tarafından yapılmıştır. Klasik iktisatçılar, ekonomik sorunların çözüm yolunu
“piyasa ekonomisi” sisteminde temellendirmişlerdir ve piyasa ekonomisinin
kurallarına uyulduğu takdirde ekonomik sorunların kendiliğinden çözüme
kavuşacağını savunmuşlardır. Klasik iktisatçılara göre devletin buradaki rolü
96
Ömer Demir, Kurumcu İktisat, Ankara, Vadi Yayınları, Temmuz, 1996, s. 20.
Pekin, a.g.e. , s. 105.
98
Kasalak, a.g.t. , s. 15.
97
35
ekonomiye müdahale etmeyen, sınırlı bir birim olarak nitelendirilmiştir99.
Klasik iktisatçılar çeşitli nedenler dolayısıyla devletin ekonomiye
müdahalesinin yanlış olduğunu savunmuşlar, ekonomide oluşabilecek fiyat
dalgalanmalarının giderilmesi ve tam istihdamın sağlanmasının devlet
müdahalesini gerektirmediğini söylemişlerdir. Bunun açıklanmasını da,
fiyatlar ve ücretlerin aşağıya ve yukarıya doğru esnek olmasını, tam istihdam
düzeyinin
sağlanmasını
ve
korunmasını
ekonomideki “görünmez el”
vasıtasıyla gerçekleşeceğine bağlamışlardır100. Ancak klasik iktisatçıların
“görünmez el” olarak adlandırdıkları ve piyasa da dengeyi sağlayan otomatik
denge mekanizması, ekonomik faaliyetlerde hiçbir aksaklığın olmayacağını
garanti etmemektedir. Çıkabilecek aksamaların dışarıdan hiçbir müdahaleye
gerek olmaksızın, kısa zamanda giderileceğini garanti etmektedir101.
Klasik iktisat yaklaşımı içerisinde barındırdığı 4 temel unsur vardır.
Bunlar102;

Bütün
bireyler
ekonomik
çıkarları
doğrultusunda
hareket
etmektedir.(Homo-economicus/ekonomik insan)

Devlet kişilerin bireysel girişim haklarını kısıtlamaz.(Laissez faire,
laises passer/bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler)

Bireyler kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek toplumsal
çıkarlara da hizmet etmiş olurlar.

Ekonomik hayatta düzen sağlayan bir görünmez el (invisible hand)
vardır ve ekonomi bu yüzden sürekli tam istihdam düzeyindedir.
İfade edildiği gibi klasik iktisatçılar piyasaların sürekli tam istihdam
düzeyinde olduğu görüşünü benimsemektedirler. Mal piyasalarının, para
piyasalarının ve emek piyasalarının sürekli dengede olduğu savunulmuş, bu
yüzden de istihdam konusu üzerinde fazla durulmamıştır. Klasik iktisatçılar
99
Bekiroğlu, a.g.t. , s.14.
Kadir Kökocak, “Kamu Ekonomisinin Hareket Alanı ve Teorik Yaklaşımlar”, Mevzuat Dergisi,
Yıl 8, Sayı 91, Temmuz, 2005, ss. 2-3.
101
Aren, a.g.e. , ss. 14-15.
102
Bekiroğlu, a.g.t. , s. 15.
100
36
tam istihdamı, belirli bir ücret düzeyinde emeğini arz etmeye razı olan
işçilerin tamamının iş bulduğu durum olarak ifade etmişlerdir.
Klasik iktisatçıların yaklaşımları, üretim tekniğinin, üretim faktörleri
bileşim oranının ve diğer tüm faktörlerin arzının veri olarak kabul edilmesi
varsayımı altında birleşmektedir. Bu varsayım altında emek arz ve talebinin
ücret değişkenliklerine karşı esnek olduğu, ücretlerin ise değişken olduğunu
ifade etmektedirler. Yani emek arzı ile ücretleri arasında pozitif esneklik söz
konusudur.
Tam istihdamın görünmez el ile sürekli dengede olacağını şu şekilde
açıklamaktadırlar. Emek arzının emek talebini aştığı, yani işsizliğin oluştuğu
durumlarda ücretlerde bir düşme meydana gelecektir. Ücretlerin düşmesinin
sebebi, işçiler arasında yaşanacak rekabettir, iş bulamayan işsizler düşük
ücretlerle çalışmayı kabul edeceklerdir. Ücret haddinin düşmesi düşük ücretle
çalışmak istemeyenlerin piyasadan çekilmesine, bunun sonucunda da emek
talebinin artmasına neden olacaktır. Böylece emek arz ve talebi dengeye
gelecek, dolayısıyla tam istihdam sağlanacaktır103.
Klasik iktisatçılar, ekonomide gayri iradi işsizliğin var olmadığını,
işsizler tarafından piyasa ücretinin üstünde ücret talep edilmesinden doğan
iradi işsizlik104 ve arızi (friksiyonel-geçici) işsizlik bulunabileceğini iddia
etmektedirler105.
Klasik iktisatçılar tam istihdam varsayımını üç temel kuram üzerine
inşa etmiştir. Bunlar106:
1. Mahreçler (Say) Yasası: İktisat literatüründe “Say Yasası” olarak da
kabul edilmiş olan kuram “her arz kendi talebini yaratır” önermesinde
temellendirilmektedir. Say yasasına göre ekonomide talep yetersizliğinden
103
Bekiroğlu, a.g.t. , ss. 15-16.
Aren, a.g.e. , ss. 7-8.
105
Burcu Gediz, M. Hakan Yalçınkaya, “Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm Önerileri: Esneklik
Yaklaşımı”, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Yönetim ve Ekonomi
Dergisi, Sayı 6, 2000,
(Çevrimiçi) https://sites.google.com/site/paribustr/gediz3.doc?attredirects=0, 7 Aralık 2011, s. 3.
106
Aren, a.g.e. , ss. 7-8.
104
37
kaynaklanan gayri iradi işsizliğin meydana gelmesinin mümkün olmadığı
savunulmaktadır. Ekonomideki tam istihdam düzeyini engelleyen bir sebep
yoktur, çünkü her arz kendi talebini yaratacağından, talep yetersizliği
nedeniyle işsizliğin oluşması mümkün değildir107.
Say yasası, genel talep yetersizliğinin olanaksız olduğunu iddia
etmekle birlikte, özel talep yetersizliğinin olabileceğini kabul etmektedir. Bazı
mallarda geçici bir bolluk olabileceğini, ancak bunun sebebinin piyasa
dengesinin kurulmamasından kaynaklanacağını belirtmektedir, çünkü tek tek
bazı malların talepten fazla üretilmeleri olanaklıdır 108. Bu konuda Say, “Eğer
birçok türdeki malda stok fazlası varsa, bunun nedeni diğer malların yeterli
miktarda üretilmemesidir”, “Üretim maliyetinin üzerinde satılan mal, verimli
hizmetler, her ikisi tarafından da eşit olarak ödenene kadar, diğer mal
üreticilerinin bir kısmının yüksek fiyatlı mal üretmesine neden olacaktır”
der109. Ancak Say’ e göre, böyle bir durum uzun süre devam etmeyecektir.
Talepten fazla üretilen malların fiyatları mutlaka düşecek, üreticilerde zarar
etmeleri dolayısıyla üretimlerini mevcut talebe göre ayarlayacaklardır. Yani,
fiyat mekanizmasıyla özel talep yetersizliği uzun süre devam etmeyecektir 110.
Bu durum toplam talebin toplam arza eşitliğini göstermenin yanı sıra, talep ve
arzın herkes ve her mal için eşit olacağını da gösterir. Bu şekilde piyasada
oluşan geçici boşluklar ortadan kalkacak111, tüm aktif nüfusun çalışabileceği
bir tam istihdam dengesi meydana gelecektir112.
Say yasası noktasında önemli olan diğer bir noktada kazanılan
değerlerin derhâl ve tamamen harcanacaklarının kabul edilmesi noktasıdır.
Bu varsayıma göre tasarruf söz konusu olmamaktadır. Ancak insanların elde
ettikleri gelirleri derhâl ve tamamen harcayacakları varsayımının tersine
insanlar çok defa tasarruf ederler. Böylece talep yetersizliğiyle birlikte,
107
Ali Özgüven, İktisat Bilimine Giriş, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2011, s. 84.
E. K. Hunt, İktisadi Düşünce Tarihi, Çev. Müfit Günay, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları,
Temmuz, 2005, s. 185.
109
Jean Baptiste Say, Letters to Thomas Robert Malthus on Political Economy and Stagnations
of Commerce, Londra, George Harding’s Bookshop, 1936, ss. 5-24.
110
Aren, a.g.e. , s. 17.
111
Hunt, a.g.e. , s. 185.
112
Dinler, a.g.e. , ss. 300-302.
108
38
faaliyet hacmi tam istihdam seviyesinin altına inecektir. Modeldeki tasarruf ile
ilgili boşluğu da Faiz Teorisi tamamlamaktadır113.
2. Faiz Teorisi: Faiz, klasik iktisatçılara göre “tüketimden kaçınmanın
bir karşılığıdır”, yani tasarruf etmenin bir karşılığıdır114.Teoride faiz reel bir
değişkendir ve tasarruf arzı ile talebi tarafından belirlenmektedir. Faiz,
tasarruf arzının fiyatı olarak kabul edilmekte ve tasarruf arzı ile faiz arasında
pozitif bir ilişki bulunmaktadır115. Yapılan tasarruf gelecekte yapılacak tüketim
değerinden daha fazla değer içerdiği için tasarruf fedakârlığı faiz şeklinde bir
karşılıkla ödüllendirilmektedir. Buna da fedakârlık argümanı denmektedir 116.
Tasarruflar faiz mekanizması yoluyla tekrardan ortaya çıkmakta,
yatırım harcamalarına dönüşmektedir. Belirli bir dönemde yapılması
planlanan tasarrufların, planlanan yatırımlara dönüşeceği savunulmaktadır.
Böylece tasarrufların yatırımlara eşit olacağı ifade edilmek istenmiştir117.
Klasik iktisatçıların tam istihdam varsayımını destekleyen üçüncü kuramları
da Ücret Teorisidir.
3. Ücret Teorisi: Klasik iktisatçılara göre emek arz ve talebinin kesiştiği
yer ücret miktarı ve istihdam düzeyini belirlemektedir. Teori gereği emek arzı
ve talebinin kesiştiği yerde ekonomi tam istihdam seviyesine ulaşmıştır.
Emek arzını çalışmanın marjinal zahmeti ve çalışma ile elde edilen gelirin
marjinal faydası belirler. Buna göre emek arzı doğrudan doğruya ücretin
fonksiyonu olarak kabul edilmektedir. Klâsik iktisatçılara göre, çalışmak
isteyen
herkes,
cari
ücret
düzeyini
kabul
etmek
koşulu
ile
iş
bulabilmektedir118.
113
Pekin, a.g.e. , s. 116.
Aren, a.g.e. , s. 18.
115
Hayati Aksu, Ö. Selçuk Emsen, Selim Başar, “Türkiye’de Bütçe Açıkları ile Nominal ve Reel Faiz
Oranları İlişkileri: 1985-2000”, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 15,
Sayı 1-2, 2001, s. 46.
116
İsmail Seyrek, Zekeriya Mızırak, “Faiz Teorileri Üzerine Bir İnceleme: Finansal İstikrarsızlık
Hipotezinin Temel Dayanağı”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 22,
2009, s. 382.
117
Uluatam, a.g.e. , s. 274.
118
Aren, a.g.e. ,ss. 21-22.
114
39
1.2.3.2.2. Marksist Yaklaşım
Marksist
Yaklaşımın
temeli,
Emek-Değer
Teorisi
üzerine
kurulmuştur119. Teori, emek piyasasının arz fazlası içerdiğini kabul ederek
işsizliğin kapitalist sistemin doğal bir parçası olduğunu iddia etmektedir ve
emek arzı fazlasını “yedek işgücü ordusu” olarak tanımlamaktadır.
Yedek işgücü ordusunu, işsiz kitlelerin ve ekonominin kapitalist
olmayan sektörlerinden kaynaklanan sonsuz esneklikteki emek arzının bir
ürünü olarak ifade etmektedir. Ekonomik krizler veya hızla gelişen yapısal ve
teknolojik değişimlerin işsizlik yarattığını, bunun da yedek işgücü ordusunun
varlığını derinleştirdiğini ifade etmektedir120.
Yedek işgücü ordusu, çalışmakta olan işçilerin işten çıkarılması
durumunda ani bir şekilde ortaya çıkabilmekte, bazen de ilave işçi nüfusunun
normal kanallarla emilmesi zorluğuyla karşılaşılması gibi daha gerçekçi bir
biçimde kendini gösterebilmektedir121.
Marks, sermayenin organik bileşiminin (Sermayenin Organik Bileşimi:
değişmeyen sermaye/değişen sermaye) aynı kalması halinde, sermaye
birikiminin ilerlemesinin bir kez belli bir düzeye ulaşınca işçileri kayıracağını,
çünkü “tam istihdamın” oluşma eğilimi göstereceğini belirtmektedir. Ne var ki
kapitalist üretimin gelişmesi, sermayenin organik bileşiminde sürekli bir
değişme olmasını içerir ve bu durum “tam istihdamı” imkansız kılmaktadır.
Marks’a göre kapitalist gelişme ya da kapitalist genişleme “canlı emek” yerine
“ölü emek” ikamesidir. Yani işçilerin yerine makinelerin geçmesi durumudur.
Bu genel varsayımı ile Marks, sermaye birikimi sürecinde sürekli olarak işsiz
üreticiler kitlesinin yaratıldığını ortaya koymaktadır122.
119
Yılmaz Akyüz, Emek-Değer Teorisi ve Nitelikli İşgücü Sorunu, Ankara, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Yayın No 441, 1980, s. 11.
120
Özlem Onaran, “Türkiye’de Yapısal Uyum Sürecinde Emek Piyasasının Esnekliği”, Ankara,
Birikim Yayınları, Toplum ve Bilim Dergisi, Sayı 86, 2000, s. 199.
121
Paul M. Sweezy, Kapitalist Gelişme Teorisi, Çev. Gülsün Akalın, İstanbul, Kaldelon Yayınları,
2007, ss. 92-93.
122
Nail Satlıgan, Marksist İktisat El Kitabı, 2. Baskı, İstanbul, Yordam Yayınları, Yayın No 45,
2009, ss. 51-52.
40
Marksist yaklaşımda işsizlik, nüfus ile ekonomik sistem arasındaki
ilişkide oluşmaktadır. Bu çerçevede Marksist yaklaşım birbiriyle ilişkili iki tip
işsizlikten bahseder. Bunlardan ilki kapitalist sistemin bir sonucu olarak
tanımlanan ve yedek işsizler ordusu yaratan “teknolojik işsizliktir”. Diğeri ise,
yedek işsizler ordusu ile birikim ve birikime kaynak olan “karın azalması
sonucunda ortaya çıkan işsizliktir”123.
Teknolojik gelişmeler, makinelerin emeğin yerini alması şeklinde
ortaya çıkmakta ve teknolojik işsizlik yaratmaktadır. Teknolojik gelişmenin bu
etkisi, Marks’ın ücret teorisinin temelini de oluşturmaktadır. Teknolojik
gelişmelerin neden olduğu yedek işsizler ordusu, işgücü arzının işgücü
talebinden sürekli olarak daha yüksek bir seyir izlemesine neden olmaktadır.
Böylece işsizler arasındaki rekabetin artması durumu ortaya çıkmakta ve
ücretlerin asgari düzeye inmesi kaçınılmaz olmaktadır. Marks’a göre ücretleri
asgari düzeye indiren şey, işgücü talebinin teknolojik gelişme nedeniyle
azalmasıdır ve teknolojik gelişmenin devam etmesi işgücü talebinin işgücü
arzından sürekli olarak düşük olmasına neden olmaktadır. Yani sürekli bir
işsizlik söz konusudur124.
Birikim ve teknolojinin oluşturduğu artık değer, beraberinde yeni
teknolojileri ve üretim araçlarını ortaya çıkarmakta, böylece yedek işgücü
ordusu artmaktadır. Sonuçta Marks’a göre kapitalist üretim biçimi sermaye
birikimlerindeki hareketle göreli bir fazla nüfus ortaya çıkarmakta ve emek
talebini olumsuz etkilemektedir. Bu birikim veya teknolojik gelişmeler emeğin
kullanımını esnekleştirmekte, böylece ücretler düşmektedir. Bu düşüş kendini
emeğin gücünü tehdit olarak değil yeniden üretime yetecek bir düzeyde
gerçekleştirmektedir. Böylece kapitalistler emek verimliliğinin yüksek olduğu
teknolojilere yatırım yapmakta, teknolojik gelişmede daha çok üretim aracı ve
daha az emek anlamına gelmektedir. Yeni teknolojilerin kullanılmasıyla
emeğin yerini makinelerin alması, üretim maliyetlerini arttırarak kar
123
Berrin Ceylan Ataman, “İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar”, Ankara, Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 53, Sayı 1, 1998, s. 62.
124
Yılmaz Akyüz, Sermaye-Bölüşüm-Büyüme, 2. Baskı, Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi,
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Yayın No 453, 1980, s. 78.
41
oranlarının düşmesine neden olmaktadır125. Birikim, birikime kaynak olan karı
azaltırken, karın azalması yatırımları düşüş eğilimine sokmakta ve karın
azalmasıyla işsizlik ortaya çıkmaktadır126.
Emek-Değer Teorisi temelinde Marksist yaklaşıma göre; kapitalist
ekonomilerin sürekli ve kaçınılmaz olarak maruz kaldıkları işsizlik, tam
istihdam hedefini gerçekçi kılmamaktadır.
1.2.3.2.3. Keynesyen Yaklaşım
Keynesyen Yaklaşım, İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes’in 1936
yılında yayınlanan İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi isimli kitabıyla
geliştirdiği bir analizdir. Keynes, tam istidama ulaşmanın koşullarını
araştırarak, işsizliğin ekonomik nedenlerini ortaya koymaya çalışmıştır 127.
Ekonominin kendiliğinden dengeye gelmediği, devlet müdahalesinin
gerekli olduğu temeline dayanmaktadır. Bu teoriye göre toplam arzın toplam
talebe, gelirlerin harcamalara, tasarrufların yatırımlara, emek arzının emek
talebine eşit olması geçicidir ve tesadüfîdir. Klasik iktisatçıların aksine
tasarruflar faizin değil, gelirin bir fonksiyonu olarak kabul edilmektedir128.
Keynes’e göre klasiklerin savunduğu gibi ekonominin tam istihdam
düzeyinde dengeye gelmesi çok özel bir durumdur. Klasik okulun öne
sürdüğü yaklaşımlar sadece özel durumda uygulanabilecek bir teoridir.
Uygulama da ekonominin tam istihdam düzeyine ulaşmadığı, gayri iradi
işsizlik ile birlikte atıl kapasitenin mevcut olduğu bilinmektedir. Klasik
iktisatçılar ise gayri iradi işsizliği tamamen reddetmekte ancak geçici bir
işsizlik halinden bahsetmektedirler129.
Keynes,
125
hükümetlerin
işsizlik
oranlarını
azaltmak
Ataman, İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar, ss. 62-63.
Akyüz, Sermaye-Bölüşüm-Büyüme, s. 78.
127
Erdal Ünsal, Makro İktisat, 7. Baskı, Ankara, İmaj Yayınları, 2007, s. 32.
128
Aren, a.g.e. , ss. 34-37.
129
Pekin, a.g.e. , ss. 139-140.
126
için
piyasa
42
mekanizmasına müdahalelerinin gerekli olduğunu ve bunun içinde işsizlik
merkezli aktif iktisat politikaları üretmeleri ve uygulamaları gerektiğini ifade
etmektedir130.
Keynes, istihdam teorisine toplam talep, toplam arz ve efektif talep
kavramlarını kazandırmıştır. Toplam talep ile toplam arz kavramlarında,
toplam arzı veri alarak toplam talep üzerindeki çalışmalarını sürdürmüştür 131.
Efektif talep ise “bir toplumda çeşitli mal ve hizmetleri satın almak için fiilen
harcanmış paraların miktarını ifade etmektedir” ve dolayısıyla da milli gelire
eşit olacaktır. Keynes kısa vadeli istihdam seviyesini belirleyen toplam talebin
toplam arza eşitlendiği seviyeye efektif talep demektedir132.
Keynes genel teoride efektif talep ile ilgili şöyle bir tanımlama
yapmaktadır; “Efektif talep, girişimcilerin elde etmeyi umdukları toplam
gelirdir. Bu kavram cari istihdam düzeyinde diğer üretim faktörlerinin
gelirlerini de kapsar. Toplam talep fonksiyonunu, çeşitli istihdam hacimleriyle
üretimden elde edeceği umulan hâsılat arasındaki ilişki kurar; efektif talep,
toplam fonksiyonunun etkin olduğu noktadır. Arz koşulları ile birlikte ele
alındığında, efektif talep girişimcilerin kar beklentisini maksimize eden
istihdam düzeyine uygun düşer”133.
Keynes’in istihdam seviyesi;
“İstihdam Seviyesi=Efektif Talep=Milli Gelir=Milli Hâsıla=Tüketim
Harcamalarına Yapılan Harcamalar+Yatırım Mallarına Yapılan Harcamalar”
şeklinde formüle edilebilir.
Keynes modelindeki tüketim ve yatırım harcamalarının toplamı, efektif
talebi oluşturmaktadır. Devletin efektif talebi bir araç olarak kullanması
gerekmekte ve bunu gerçekleştirirken ekonomik konjonktürü göz önüne
alarak tüketim ve yatırım harcamalarını azaltmalı-arttırmalıdır. Keynes;
130
Ünsal, a.g.e. , s. 33.
Halil Dirimtekin, Makro İktisat, İstanbul, Bizim Kitabevi, 1981, s. 206.
132
Besim Üstünel, Makro Ekonomi, 5. Baskı, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım, 1990, ss. 190191.
133
Coşkun Can Aktan, Yeni İktisat Okulları, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2008, s. 11.
131
43
tüketim, tasarruf ve yatırım fonksiyonunu efektif talebin yaratıcısı olarak
görmektedir. Tüketim fonksiyonu için, “tüketim bütün ekonomik faaliyetlerin
tek amacıdır. İstihdam imkanları zorunlu olarak bir dereceye kadar toplam
taleple sınırlıdır” demiştir134.
Keynes, işçilerin cari ücret düzeyinde çalışmayı kabul ettikleri halde
işsiz kaldıklarını ve sanayi kuruluşlarının talep yetersizliği yüzünden boş
kapasite ile çalıştıklarını söylemekte ve bu durumun eksik istihdam durumu
olduğunu ifade etmektedir. Eksik istihdamda, ekonomi tam kapasite
çalışmadığı halde, toplam talep toplam arza eşit olmaktadır. Toplam arzın
toplam talebe eşitlenmesiyle bu denge kurulur ancak bu denge tam istihdam
dengesi değil, eksik istihdam dengesidir. Keynes’e göre istihdam düzeyi, gelir
ve harcama düzeyine bağlıdır. Gelirlerin artması harcamaları arttıracak,
harcamaların artmasıyla da toplam talep artacaktır. Bu durumda da özel
kesim ve devlet tarafından yapılan tüketim ve yatırım harcamaları
ekonomideki geliri, bunun sonucunda da istihdam düzeyini belirlemiş
olacaktır135.
1.2.3.2.4. Monetarist Yaklaşım
Modern Yaklaşım, 1940 ve 1950’li yıllarda genel olarak kabul
görmüştür. Ancak 1960’lı yıllarda bu yaklaşıma göre geliştiği düşünülen
ekonomilerde enflasyon ve işsizliğin hızla artış sürecine girmesi, ABD başta
olmak üzere birçok ülke tarafından sorunların uygulanan politikalara
bağlanmasına neden olmuştur136.
Keynes’in istihdama yönelik görüşlerine karşı ilk görüş, 1960’lı yıllarda
geliştirilen “Monetarist Teori” olmuştur. Milton Friedman tarafından geliştirilen
teoriye göre, Keynes’in teorisi temelde, toplam talebin belirlenmesi teorisidir.
Toplam talebinde öncelikle para arzındaki değişmelerle belirlenebileceğini
134
Aktan, Yeni İktisat Okulları , s. 12.
Ünsal, a.g.e. , s. 34.
136
İlker Parasız, Melike Bildirici, Modern Emek Ekonomisi, Bursa, Ezgi Kitabevi, 2002, s. 374.
135
44
savunmaktadır. Toplam hâsıla, fiyatlar ve istihdam gibi belli başlı makro
ekonomik
değişkenler
temelde
para
arzından
etkilenmektedirler.
Bu
değişkenlerin maliye politikasından etkilenmesi hem az hem de geçicidir. Bu
yüzden ekonomide sadece “para” önemlidir137.
Monetaristler,
sayesinde
istikrarlı
serbest
bir
piyasa
model
ekonomisinin
olduğunu
kendi
savunmakla
iç
dinamiği
birlikte,
klasik
iktisatçılardan farklı olarak ekonominin her zaman tam istihdam düzeyinde
olmayacağı görüşünü kabul etmektedirler. İnsanların daha iyi bir iş arama
veya işsizlik yardımından yararlanmaları neticesinde belirli bir dönem işsiz
kalabileceklerini, böylece ekonomide her an bir “doğal işsizlik” olabileceği
üzerinde durmuşlardır138. Friedman “doğal eksik istihdam” kavramını
geliştirmiş ve eksik istihdamı piyasa güçlerinin normal sonucu olarak
değerlendirmiştir. Bu nedenle monetaristler, işsizliği önlemeyi amaçlayan
politikalardan ziyade yüksek oranlı enflasyonu önlemenin yaratacağı yüksek
işsizliği üstlenmeye daha fazla eğilim göstermişlerdir139.
Monetaristlere göre temel sorun enflasyon olgusudur ve enflasyonun
temel nedeni de, hükümetlerin para arzını sık sık ve gereksiz bir şekilde
arttırması olarak belirlemişlerdir140.
Friedman, uzun vadede işsizlik haddinin enflasyon haddinden
ayrışacağı ve çok uzun vadede de tamamen bağımsız olacağını iddia etmiş,
hükümetlerin bu gerçeği hesaba katmaması durumunda işsizlik haddini
düşürmek amacıyla genişletici politikaları uygulanması sonucunda uzun
dönemde işsizlik haddinin aynı kalacağı enflasyon haddinin ise sürekli artış
eğiliminde olacağını ifade etmektedir141.
137
İlker Parasız vd. , İktisat Teorisi, Ed. Nüvit Oktay, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayınları,
2000, ss. 550-551.
138
Coşkun Can Aktan, “Monetarizm ve Rasyonel Beklentiler Teorisi”, İzmir, Anadolu Matbaacılık,
Politik İktisat, 2000,
(Çevrimiçi)http://www.turkforum.net/420027-monetarizm-rasyonel-beklentiler-teorisi.html,
13
Kasım 2011, s. 3.
139
Parasız vd. , İktisat Teorisi, s. 551.
140
Aktan, “Monetarizm ve Rasyonel Beklentiler”, s. 3.
141
Ünsal, a.g.e. , s. 36.
45
Friedman’a göre, serbest piyasa mekanizması kısa vadede eksik
istihdama neden olmaktadır, ancak uzun vadede tam istihdam durumunun
sağlanabileceğini ileri sürmüştür. Kısa vadede beklenen fiyat düzeyi ile
gerçekleşen fiyat düzeyinin farklı olduğunu, bunun içinde hükümetlerin
genişletici
politikalar
uygulayarak
kısa
vadede
işsizlik
oranını
düşürebileceklerini ortaya koymuştur. Ancak beklenen fiyat düzeyinin
gerçekleşen fiyat düzeyine eşit olduğu uzun vadede ise, uygulanan
genişletici politikaların işsizlik oranı üzerinde bir etkiye sahip olmadığını
görüşündedir142.
1.2.3.2.5. Yapısalcı Yaklaşım
Yapısalcı Yaklaşım, az gelişmiş ülkelerin gelişmiş ülkelerden çok daha
farklı olarak yapısal sorunlarının olduğunu ifade ederek, bu nedenle
monetarizmin
ortaya
koyduğu
önerilerin
gelişmiş
ülkeler
tarafından
uygulanabileceğini ortaya koymuşlardır.
Yapısalcı yaklaşımda işsizliğin efektif talep yetersizliğine bağlanarak
tanımlanmasının yetersiz olacağını, işsizliği efektif talebin yetersizliği
biçiminde açıklamak yerine gelişmekte olan ülkelerin rasyonel olmayan
ekonomik
faaliyetlerinden
kaynaklandığını
savunmaktadırlar.
Sermaye
birikiminin yetersizliği, iç tasarruf oranlarının düşüklüğü, hızlı nüfus artışı gibi
nedenlerin işsizlik olgusunu meydana getiren yapısal nedenler olduğunu
ifade etmektedirler.
Yapısalcı yaklaşıma göre işsizlik sorununun çözümlenebilmesi için iki
aşamalı bir yol izlenmelidir143:

İlk aşamada Keynesyen para ve maliye politikaları uygulanmasını
önermekteler.
142
143
Tezer Öcal, Makro İktisat, 2. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2005, s. 21.
Kuvvet Lordoğlu, Nurcan Özkaplan, Mete Törüner, Çalışma İktisadı, İstanbul, Beta Yayıncılık,
1999, s. 407.
46

İkinci aşamada, yapısalcı politikaların işgücünün formasyonunu
geliştirmeye,
akışkanlığı
yükseltmeye
ve
bölgesel
farklılıkları
gidermeye yönelik çabaları ile işgücünün niteliğini yükseltip daha
nitelikli olan emek unsurunun iş bulma ve çalışma olanaklarını
genişleteceklerdir. Ayrıca bölgesel kalkınma, istihdam olanaklarını
yükselten ve işsizliği azaltan bir politika olarak önerilmektedir.
Yapısalcı yaklaşımda, doğal işsizlik teorisi kabul edilmektedir. Teoriye
göre, fiyatlar artarken üretimin azaldığı bir ortama girilmesi yani stagflasyon
yaşanmasında, faiz oranlarında yaşanan değişmelerin önemli bir rolü vardır.
Faiz oranlarında yaşanan yükselmeler maliyetlerin artmasına ve yatırımların
azalmasına neden olmaktadır. Yatırımların azalması da ekonominin büyüme
hızının düşmesine, bu durumda ekonominin stagflasyona girmesine neden
olacaktır. Bu bağlamda yatırımlar azalacak, ardından büyüme hızı düşecek,
istihdam olumsuz yönde etkilenecek ve azalan istihdamın doğal sonucu
olarak işsizlik ortaya çıkacaktır144.
1.3. İSTİHDAMI ARTTIRICI VE İŞSİZLİĞİ ÖNLEYİCİ POLİTİKALAR
İşsizlik, ekonomik olduğu kadar çok ciddi toplumsal sonuçları olan
önemli bir sorundur. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için 1970’li
yıllardan itibaren genç işsizlikte dikkate değer bir yükseliş yaşayan işsizlik
olgusu, ülke ekonomilerine büyük bir yük getirmektedir145.
İşsizlik ve milli gelir arasındaki olumsuz bağlantı ülkeler açısından
işsizliği, ekonomik ve toplumsal istikrar adına ortadan kaldırılması gereken bir
olgu haline getirmekte ve ülkeler en geçerli yöntem olan ekonomik büyüme
ile işsizliği ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Ancak zaman içinde
görülmüştür ki, yaşanan ekonomik ve finansal krizler, globalleşmenin neden
144
145
Dinler, a.g.e. , s. 306.
Handan Kumaş, İşsizliğin Psiko-Sosyal Boyutu ve Çalışma Yaşamına İlişkin Değerler
Üzerindeki Etkileri, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3,
Sayı 4, 2001, ss. 65.
47
olduğu serbest finansallaşma olgusu gibi birçok neden tek başına ekonomik
büyümenin, işsizlik sorununun çözümünde, özellikle dezavantajlı gruplar için
yetersiz kalmasına neden olmaktadır. Bu sebeple ülkeler işsizliği önlemeye
yönelik farklı politikalar uygulamışlar, bazıları istihdamı artırmaya yönelik
önlemler alırken, bazı ülkelerde işsizlik olgusunun neden olduğu yükleri
hafifletmeye çalışmışlardır146.
Tam bu noktada aktif ve pasif istihdam politikaları işgücü piyasasına
müdahale etmenin etkin araçları arasında kendini göstermektedir. Kişi başına
düşen milli gelir düzeyinin yüksek olduğu liberal ekonomik sistemi
benimseyen gelişmiş ülkeler, aktif ve pasif istihdam politikaları araçları ile
işgücü piyasalarına müdahale etmeyi ekonomik plan ve programlarının
ayrılmaz bir parçası olarak görmektedirler.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organisation for Economic Cooperation and Development-OECD)’ne göre işsizlere sadece gelir desteği
yapılmasına yönelik politikalar “pasif politikalar” olarak kabul edilirken, emek
piyasasındaki
işleyiş
bozukluklarını
iyileştirmeye,
mesleki
becerileri
geliştirmeye ve işgücü piyasalarının etkinliğini arttırmaya yönelik politikalar
“aktif istihdam politikaları” olarak değerlendirilmektedir147.
Çalışmamızın bu kısmında istihdamı arttırmada ve işsizliği önlemede
büyük öneme sahip olan istihdam politikalarını, Aktif İstihdam Politikaları ve
Pasif İstihdam Politikaları ayrımı ile inceleyeceğiz.
1.3.1. Aktif İstihdam Politikaları
OECD, aktif istihdam politikalarını “emek piyasasını ve işçilerin işle
ilgili niteliklerini geliştirmek ve daha etkin bir emek piyasasını teşvik etmeye
yönelik önlemler” olarak tanımlamakta ve kabul etmektedir.
146
147
Gündoğan, Biçerli, a.g.e. , s. 221.
M.Kemal Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, Eskişehir, Anadolu
Üniversitesi Yayınları, Yayın No 1563, 2004, s. 46.
48
Aktif istihdam politikalarının temel amacı, işsizlere yalnızca gelir
desteği
sağlamak
değil,
onların
çalışma
hayatına
dönüşlerini
kolaylaştırmaktır. Aktif istihdam politikaları genellikle işsizlikten en fazla
etkilenen gruplara ve bölgelere yöneliktir. Öncelikli hedef kitlesi ise uzun
dönemli; kadın, göçmen ve özürlü işsizler gibi emek piyasasında iş bulma
şansları diğer gruplara göre oldukça az olan dezavantajlı gruplardır.
Aktif istihdam politikaları; emeğin vasıf seviyesini yükseltici eğitim
programları, bilgilendirme ve işe yerleştirme hizmetleri, okuldan çalışma
hayatına geçiş sürecinde zorluk yaşayan genç işsizlere iş deneyimi
kazandırmaya yönelik programlar, istihdam yaratıcı programlar, işsizliğin
yoğun olduğu bölgelerde iş yerlerinin mali yönden desteklenmesi ve
girişimciliğin özendirilmesi gibi önlemleri içermektedir 148.
OECD işsizlikle mücadelede izlenen istihdam politikalarını 7 grupta
toplamıştır. Bunlar;
1. Kamunun danışmanlık hizmetleri
2. Mesleki eğitim
3. Sübvanse edilmiş istihdam anlamında kullanılan özel sektöre yönelik
ücret ve istihdam sübvansiyonu, kendi işini kuranlara yardım ve
doğrudan kamu sektöründe istihdam
4. Gençlere yönelik politikalar
5. Sakatlara yönelik politikalar
6. İşsizlik sigortası
7. Erken emeklilik
Bu kategorilerden 1-5 arasında kalanlar aktif istihdam politikaları, 6. ve
7. Kategoriler ise pasif istihdam politikaları olarak sınıflandırılmıştır149.
Aktif istihdam politikalarının bir bölümünü, işgücü talebini arttırmaya ve
148
149
Gündoğan, Biçerli, a.g.e. , s. 223.
Asa Sohlman, David Turnham, “What Can Developing Countries Learn From OECD Labour
Market Programmes and Policies?”, Brüksel, OECD Development Center Technical Paper,
1994, s. 23.
49
işsizliği önlemeye yönelik iktisadi politikalar oluştururken bir bölümünü de
mesleki eğitim, yeniden eğitim, mesleğe yöneltme, gerekli ve yeterli emek
mobilitesinin sağlanması ile ilgili politikalar oluşturmaktadır. Bunlara iş
arayanlar ile işverenler arasındaki bilgi akışının ve istihdam danışmanlığı
hizmetlerinin geliştirilmesi ve istihdam hizmeti sağlayan kamu kuruluşlarının
etkinliğinin arttırılması gibi politikaları da eklemek mümkündür.
Özetlemek gerekirse emek piyasasını düzenleyip dengede tutan
politikalar aktif istihdam politikalarıdır150.
1.3.1.1. Mesleki Eğitim Programları
Mesleki eğitim programları, uzun süredir işsiz olanlara ve bir işte
çalışacak düzeyde mesleki vasfı bulunmayan işsizlere mesleki vasıf
kazandırmak için uygulanan programlardır151. Nitelikleri diğer işçilere nazaran
düşük olan işçilere niteliklerini yükseltmek için yeterli eğitim verilememesi
“düşük
nitelik-kötü
iş
tuzağı”
denilen
sürecin
oluşmasına
sebep
olabilmektedir. İş arayanların nitelikli işçiler olmayışı işverenleri fazla sayıda
niteliksiz açık iş aramaya yöneltebilecektir. Bu durum daha sonrası için
işçilerin eğitim motivasyonunu yok edebilecektir. Sürecin bu şekilde devam
etmesi sonuçta, daha fazla nitelik gerektirmeyen istihdam olanaklarının
açılmasını sağlayacaktır152.
Mesleki vasıf kazandırarak ya da var olan vasıfları geliştirerek
işsizlerin
istihdam
edilebilirliliklerini
arttırmaya
yönelik
hazırlanan
bu
programlar, hedef grupları bakımından; uzun süreli işsiz olanlar, toplu olarak
işten çıkarılanlar, genç işsizler, engelliler olarak gruplandırılmaktadır153.
150
Zaim, a.g.e. , s. 71.
Recep Kapar, “Aktif İşgücü Piyasası Politikaları”, İstanbul, İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi Mecmuası, Cilt 55, 2006, s. 351.
152
Dennis J. Snower, “Evaluating Unemployment Policies: What Do The Underiying Theories Tell
Us?”, Ed. Dennis J. Snower-Guillema De La Dehesa, Cambridge-UK, Cambridge University Press,
Unemployment Policy: Government Options For The Labour Market, 1997, s. 21.
153
Kapar, a.g.m. , s. 351.
151
50
Mesleki eğitim için, ekonominin ihtiyaç duyduğu iş veya meslek
dallarında işsizler için ya da halen çalışmakta olanlar için kamu ve özel sektör
tarafından beceri kazandırma ve geliştirme kursları açılmaktadır. Politika
belirleyicileri, genellikle bu kişileri kurslar sayesinde aldıkları mesleki eğitime
uygun
işlere
yerleştirileceğini
ifade
etmektedirler.
Bu
politikaların
uygulanmasını öne süren mal ve hizmetlerde ortaya çıkan ve gittikçe
hızlanan küresel rekabete ve bunun sonucu olarak işletmelerin rekabet
kabiliyetlerinin arttırılmasına dikkat çekilmektedir. Böyle bir küreselleşme ve
rekabet daha iyi motive ve yüksek seviyede eğitilmiş işgücünü talep
etmektedir.
Arz yönlü bir politika olarak uygulama alanı bulan mesleki eğitim
hizmetleri özellikle genç işgücü üzerinde uygulanmaktadır ki, genç işgücünün
eğitilmesi
ücretlerin
düşmesi
yönündeki
piyasa
baskısına
katkıda
bulunmaktadır. Genç işgücü ucuz olduğu için bu durum işverenlerin genç
işgücü istihdamını arttırmaları konusunda teşvik edicidir154.
1.3.1.2. Kendi İşini Kuranlara Yardım Programları
İşsiz kişilere belirli bir süre gelir güvencesi de veren ve kendi işlerini
kurmaları için teşvik içeren programlardır. Bu program çerçevesinde
girişimde bulunmak ya da girişimlerini genişletmek isteyenlere işyeri,
teknoloji, eğitim, finansman, pazarlama ve eleman gibi alanlarda destek
verecek ajanslar kurularak bu kişilere destek sağlanır. Bunların dışında
bankacılık
sektörü
sağlanabilmektedir
ile
bunlara
uygun
koşullarda
kredi
desteği
de
155
.
Kendi işini kuranlara yardım çerçevesinde, küçük işletmelere ve kendi
işini kuracak işletmelere yönelik eğitim, teşvik ve danışma hizmetlerinin
uygulanması son yıllarda oldukça yaygın olan bir uygulama olarak gündeme
154
155
Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, ss. 74-462.
Biçerli, Çalışma Ekonomisi, ss. 492-494.
51
gelmektedir. Uygulanan politikalar, küçük işletme yöneticilerini eğitmek,
küçük işletmeler üzerinde vergi yükünü hafifletmek, kamu düzenlemeleri ve
bürokratik işlemleri basitleştirmek şeklinde sıralanabilmektedir156.
1.3.1.3. Ücret ve İstihdam Sübvansiyonları
Ücret ve istihdam sübvansiyonları özellikle uzun süreli işsizlerin,
gençlerin, dışlanmışların ya da işsizlik oranının yüksek olduğu bölgelerde
işsiz
olanların
istihdamını
finansal
önlemlerle
desteklemek
ve
bu
programların işgücü piyasası ile olan bağlarını güçlendirmeye yönelik
uygulanmaktadır157.
Ücret
sübvansiyonları,
istihdam
edecek
işverenlerin
“işgücü
maliyetlerinin azaltılması” suretiyle gerçekleştirilir. Bu maliyetler iki yolla
düşürülebilmektedir.
Birincisi, doğrudan ücret yapısının değiştirilmesi
yoludur. Bir diğer yol ise, ücretler üzerinden alınan vergilerin düşürülmesidir.
Bazı
durumlarda
hükümetler,
işverenlere
program
kanalıyla
desteklendiği belgelenen ya da duyurulan işçileri işe almaları karşılığında,
ücretin belirli bir kısmını karşılayacağını veya bu işverenlerin ödeyecekleri
vergilerde indirim yapacağını duyurmaktadır158.
Bir diğer sübvansiyonda, yeni işçiler için uygulanan sübvansiyonlardır.
Yeni işe alınan
işçilerin ücretlerinin bir kısmının devlet tarafından
karşılanması şeklinde kendini göstermektedir.
156
Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, s. 92.
Cristine Erhel vd. , “Job Opportunities for the Hard-to-place”, Ed. Günther Schimid-Jacqueline
O’Reilly-Klaus Schömann, Cambridge, International Handbook of Labour Market Policy and
Evaluation, 2006, ss. 277-307,
(Çevrimiçi)http://books.google.com.tr/books?id=3eBhkEXdPl8C&pg=PA277&lpg=PA277&dq=C
hristine+Erhel+Job+Opportunities+for+the+Hard-toplace&source=bl&ots=eKXVWC2BGF&sig=trzl82SqmPsdykXooVdd7W9FH_4&hl=tr&ei=KsXj
ToaYDcGnsAa14MGcCQ&sa=X&oi=book_result&ct=result&resnum=1&sqi=2&ved=0CCAQ6A
EwAA#v=onepage&q=Christine%20Erhel%20Job%20Opportunities%20for%20the%20Hard-toplace&f=false, 10 Aralık 2011, s. 293.
158
Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, ss. 74-462.
157
52
Özürlüler ve eski hükümlüler içinde politikalar üretilmiştir. Gerek kamu,
gerekse özel sektörde, kanunlarla belirlenmiş oranlar dâhilinde özürlü ve eski
hükümlü çalıştırılması zorunluluğu da aktif istihdam politikaları içerisinde yer
almaktadır159.
1.3.1.4. Kamu İstihdamı
Geçmişi oldukça eskiye dayanan kamu çalışma programları, ekonomik
gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun çok sayıda ülkede uygulanmaktadır. Kamu
çalışma
programları
“kamu
hizmetinde
istihdam”,
“istihdam
yoğun
programları”, “doğrudan istihdam programları” ya da “iş yaratma programları”
olarak
adlandırılmaktadır.
programların
görünürde
Farklı
ülkelerdeki
benzer niteliklere
örneklere
sahip
bakıldığında,
olmalarına rağmen,
içeriklerinin önemli farklılıklar taşıması göz ardı edilemez bir gerçektir 160.
Kamu yararına çalışma programları çerçevesinde, istihdama dahil
edilemeyen kişilerin kamuya ait yerlerde veya kamu yararına olduğu
düşünülen alanlarda geçici istihdam edilmesi temel alınmaktadır161. Ancak bu
program çerçevesinde açılan işlerin yeni işler olması ve bu işlerin özel sektör
işlerini ortadan kaldırmaması dikkat edilmesi gereken bir diğer husustur162.
1.3.1.5. İstihdam Kurumları
Birleşmiş Milletlerce (BM) oluşturulan İnsan Hakları Komisyonu
tarafından hazırlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948
tarihinde kabul edilmiştir. Bu bildirge ile “Herkesin çalışma, işini serbestçe
seçme, adaletli ve uygun koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı
159
Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, s. 99.
Kapar, a.g.m. , ss. 346-347.
161
Biçerli, İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, s. 121.
162
Recep Varçın, İstihdam ve İşgücü Piyasası Politikaları, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2004, s. 45.
160
53
vardır” (Madde 23) düzenlenmektedir. Bu düzenlemenin yanı sıra, Avrupa
Konseyi üyesi hükümetler tarafından imzalanan Avrupa Sosyal Şartı da,
tarafların çalışma hakkının etkin bir biçimde kullanılmasını sağlamalarına
yönelik olarak, “tüm çalışanlar için ücretsiz iş bulma hizmetlerini sağlamayı ya
da korumayı” (Bölüm II, Madde 1/3) üstleneceklerini hüküm altına almıştır.
Yine uluslararası çalışma hukukunun en önemli belgeleri olan ILO
sözleşmelerine temel bir ilke olarak yerleştirilen ILO statüsüne ek Filedelfiya
Beyannamesi, “Emek bir meta değildir” şeklindeki ifadesi ile aracılığın
ticarete konu yapılamayacağını belirtmektedir.
Dolayısıyla,
kamunun
işe
yerleştirme
hizmetlerinde
işgücünün
sömürülmesine karşılık faaliyette bulunma zorunluluğu ortaya konulmak
istenmiştir163.
Kamunun işe yerleştirme hizmetlerinin yanı sıra, teknolojik gelişmeler
ve yeni anlayışlar sanayide ve çalışma yaşamında olduğu gibi istihdam
faaliyetleri alanında da yeni arayışları ve düzenlemeleri gerekli kılmıştır. Bu
amaç doğrultusunda gelişmiş ülkelerde istihdam hizmeti veren kuruluşların
çeşitlendirilmesi, işsizlik sorununun çözümü için yeni bir yol olarak
görülmektedir164.
Kamu istihdam kurumlarının, istihdam hizmetlerinde kendilerinden
beklenen etkinliği gösterememesi temelinde özel istihdam hizmetlerine
duyulan ihtiyaç tüm dünyada kendini belirgin bir şekilde hissettirmiş ve buna
bağlı olarak özel istihdam büroları da artan oranda bir öneme sahip olmuştur.
Özel istihdam büroları literatürde “Özel hukukun koruması altında ve
belirli bir sözleşme çerçevesinde, bir ücret ya da komisyon karşılığında,
işgücü piyasasında iş arayanlarla eleman arayanlar arasında en etkin bir
şekilde aracılık hizmeti sağlayan kuruluşlar” olarak tanımlanmaktadır.
163
Ali Kemal Sayın, Emek Piyasasında Aracılık ve Özel İstihdam Büroları, Ankara, Ankara
Üniversitesi Basımevi, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Yayınları, 2002, s. 14.
164
İlhan Göçer, “İstihdam Hizmetlerinin Çeşitlendirilmesi ve Özel İstihdam Acenteleri”, Türkiye
İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) İşveren Dergisi, Cilt XXXVII, Sayı 6, Mart, 1994,
s. 20.
54
Özellikle son yirmi yıldır ABD ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerden başlayarak
çeşitli Batı ülkelerinin de giderek rekabete açılması, kamu iş bulma
kurumlarının yanı sıra özel istihdam bürolarının da etkinliğinin artmasında
büyük rol oynamaktadır165.
1.3.2. Pasif İstihdam Politikaları
Pasif istihdam politikaları, işsizliğin olumsuz yönlerini telafi etmeyi
amaçlamakta, bu nedenle işsizlere belirli bir ekonomik güvence sağlamaya
yönelik önlemleri içinde barındıran bir politika sistemi olarak uygulama alanı
bulmaktadır166.
Pasif istihdam politikalarının temel amacını; istihdamı arttırmak veya
işsizliği azaltmak değil, işsizleri maddi açıdan desteklemek sureti ile işsizliğin
bireyler ve toplum üzerindeki olumsuz etkilerini minimuma indirmek olarak
tanımlayabilmekteyiz167.
Pasif politikalar ülkeden ülkeye farklılaşmakla birlikte, genel anlamda
işsizlik sigortası ve işsizlik yardımı olarak gündeme gelmektedir168.
Genel anlamda işsizlik sigortası, “Bir iş ya da işyerinde çalışırken
yasalarda belirlenmiş sürelerde işsizlik sigorta primi ödeyen, çalışma istek ve
yeteneğinde olmasına karşın işini kaybeden işçilere; bir yandan yeni bir iş
bulma ve işe girme sürecinde kendisinin ve ailesinin zor duruma düşmesini
önlemek amacı ile belli bir süre ve ölçüde ödemeyi kapsayan, sigortacılık
tekniği ile faaliyet gösteren ve finansmanına genellikle işçi, işveren ve
devletin katkıda bulunduğu, devlet tarafından kurulan bir sigorta koludur”.
165
Cihan Selek Öz, Yasemin Özdemir, “Türkiye’de İnsan Kaynakları Faaliyetlerinde Özel İstihdam
Bürolarının Yeri”, 13. Yönetim ve Organizasyon Kongresi, Mayıs, 2005,
(Çevrimiçi)http://www.sosyalsiyaset.net/documents/ozel_istihdam_burolari.htm#_ftnref1 , 11
Aralık 2011.
166
Banu Uçkan, “Küreselleşme ve Devleti İş Piyasasındaki Rolü”, Çimento Endüstrisi İşverenler
Sendikası Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Mart, 1998,
(Çevrimiçi) http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/1mak982.htm , 11 Aralık 2011, s. 7.
167
Biçerli, Çalışma Ekonomisi, s. 482.
168
Uçkan, a.g.m. , s. 7.
55
ILO’ ya göre işsizlik sigortası sadece parasal destek değil, aynı
zamanda mesleki eğitim sağlamalı ve işveren ile işçiyi daha kolay bir araya
getiren bir sistem olmalıdır169.
Pasif istihdam politikası olarak nitelendirilen bir başka uygulamada
işsizlik yardımlarıdır. Öncelikle işçi sendikalarının yardım sandıkları ile
gündeme gelmiş olan işsizlik yardımları, 1900’lü yılların başında önce gönüllü
sonra da zorunlu sigorta olarak yasallık kazanmıştır170.
İşsizlik
yardımının
finansmanı
tamamen
devlet
tarafından
karşılanmaktadır. Genellikle süresi bitmiş olmasına rağmen henüz işe
yerleştirilmeyenlere ödenen ve ancak işsizlik ödemelerinden daha düşük bir
ödemeyi kapsayan; belirli bir süreyi kapsayabildiği gibi muhtaçlık, fakirlik
durumu devam ettiği müddetçe ödenen bir yardım türüdür.
İşsizlik sigortası ve işsizlik yardımı arasındaki en önemli fark; işsizlik
sigortasının işçilerin çalıştığı dönemde ödediği primlerle finanse edilmesi,
ancak işsizlik yardımlarının devlet tarafından finansmanının sağlanmasıdır.
Ülkeden
ülkeye
farklılık
gösteren
pasif
istihdam
politikaları
uygulamaları arasında; çalışma sürelerinin kısaltılması, erken emeklilik, iş
kaybı tazminatı, kıdem tazminatı, ihbarlı işten çıkarma gibi çalışma
yasalarında yer alan farklı politikalarda yer almaktadır171.
169
Bekiroğlu, a.g.t. , ss. 73-74.
Meryem Koray, Avrupa Toplum Modeli, 2. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2005, s. 155.
171
Varçın, a.g.e. , s. 4.
170
56
İKİNCİ BÖLÜM
TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE KRİZLER
2008 yılında meydana gelen ve tüm dünyayı etkisi altına alan küresel
ekonomik krizin ortaya çıkışı ve etkileri üzerinde durmadan önce, tarih
boyunca yaşanmış tüm krizler incelenebilir. Ancak, gerek bu çalışmanın
kapasitesi yeterli olmayacağından gerekse geniş bir çalışma alanının
seçilmesi çalışmadan elde edilecek faydayı düşüreceğinden detayları ile
birlikte 1990 sonrası döneme ait dikkat çeken birkaç kriz ele alınacaktır.
Çalışmamızın bu kısmında, yaşanan krizler tarihsel süreç içerisindeki
kronoloji ile ele alınacak ve 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nden ayrıldığı
noktalara değinilecektir.
2.1. DÜNYA EKONOMİK KRİZLERİ
Son on, on beş yıla damgasını vuran en temel olgulardan biri olan ve
birçok ülkenin karşı karşıya kaldığı “Ekonomik Kriz” olgusunun, başta Latin
Amerika ülkeleri olmak üzere az gelişmiş ülkelerin karşılaştığı ve yabancı
olmadığı bir kavram olduğunu söylemek mümkündür172.
Tüm dünyayı etkisi altına alan küreselleşme, dünyanın herhangi bir
ülkesinde veya bölgesinde meydana gelen ekonomik krizin hızla yayılmasına
neden olmakta ve bu doğrultuda da ülkelerin siyasi, sosyal, kültürel ve
ekonomik yapılarını aynı hızla etkisi altına almaktadır. Bu gelişmelere bağlı
olarak herhangi bir ülkede ortaya çıkan kriz salgın bir hastalık gibi tüm dünya
ekonomilerini etkilemekte ve ekonomilere bulaşmaktadır173.
Tüm dünyayı etkisi altına alan kriz olgusu, 1990’lı yıllarda kendini
172
Murat Koyuncu, Fikret Şenses, “Kısa Dönem Krizlerin Sosyo-Ekonomik Etkileri: Türkiye,
Endonezya ve Arjantin Deneyimleri”, Economic Research Center Working Papers in
Economics, 04/13, Ekim, 2004, s. 1.
173
S. Rıdvan Karluk, “Küresel Dünya’da Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz
Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, s. 1009.
57
şiddetle göstermiş ve 1990’lı yılların “kriz yılları” olarak tanımlanmasına
neden olmuştur. Asya krizi, Rusya krizi, ardından patlak veren Latin Amerika
krizi ile 1998 yılına gelindiğinde ortaya çıkan tüm krizler aynı nedenle
olmasalar da bir noktadan başlamış ve tüm ülkeleri etkilemiştir. Krizin ilk çıkış
noktası, IMF ve Dünya Bankası (World Bank-WB) da dâhil herkesin örnek
gösterdiği Güneydoğu Asya ülkelerinin yaşamış olduğu krizler olmuştur174.
Güneydoğu Asya’da (Endonezya, Kore, Malezya, Filipinler ve
Tayland) dikkatleri üstüne çeken, ardından Rusya Federasyonu’na, oradan
da Latin Amerika’ya sıçrayarak dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan tüm bu
ekonomik krizler, mevcut küresel kurumların küreselleşme ve krizler ile başa
çıkmada ne kadar yetersiz kaldığını göstermiş175.
Avrupa Para Krizi (1992-93), Latin Amerika “Tekila Krizi” (1994-95),
Türkiye Krizi (1994), Güneydoğu Asya Krizi (1997-98), Endonezya Krizi
(1997), Rusya Krizi (1998), Brezilya Krizi (1999), Türkiye Krizi (2000-2001),
Arjantin Krizi (2002) çok sayıdaki krizlerden sadece bazılarıdır 176.
Mahfi Eğilmez, bir köşe yazısında IMF’nin Erken Uyarı Çalışması adlı
yayınından özetle aktardığı bir tabloda sistemin karşılaştığı krizlerin nedenleri
hakkında özet bir bilgi yayınlamıştır. Mahfi Eğilmez’in kısaca özetlediği krizler
Tablo 2’de gösterilmektedir.
174
Avrupa Birliği Anabilim Dalı, “1998 Dünya Panoraması ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Çevrimiçi) http://www.abegitim.org/balkir/tur/gazete/kategori1/1998dunya_eko_panorama.pdf ,
21 Temmuz 2008, s. 1.
175
Jose Antonio Ocampo, “Recating the International Financial Agenda”, New York, International
Capital Markets: System in Transition, Oxford University Pres. , Mayıs, 2002, s. 2.
176
Işık, Duman, Korkmaz, a.g.m. , s. 46.
58
Tablo 2: Son Yirmi Yılda Yaşanan Krizler
Ülke ve (Yıl)
Ekonomideki Kırılganlıklar
Krizi Ateşleyen Nedenler
Norveç (1988)
Finlandiya (1991)
İsveç (1991)
Kredilerde genişleme, emlak
fiyatlarında şişme, banka
sermayelerinin yetersizliği, risk
yönetimi ve denetim eksikliği
Vergi reformu, para politikasında
sıkılaştırma, yerli paranın
yabancı paralara karşı değer
kaybetmesi.
Meksika (1994)
Devletin kısa dönemli dış
borçlarının (ve dövize endeksli
borçlarının) yüksekliği.
ABD'nin para politikasını
sıkılaştırması, siyasal şoklar.
Arjantin (1995)
Bankaların kıse dönemli yabancı
para ve özellikle Pezo
yükümlülükleri
Meksika krizi.
Japonya (1995)
Kredi ve emlak değerlerinde şişme,
denetimi güçlendirmeden yapılan
deregülasyonlar, zayıf yönetişim.
Emlak piyasasında çöküş.
Tayland(1997)
Şirketlerin dış yükümlülüklerinin
artması, bankaların emlak
sektörüne açtığı yüksek krediler.
Dış ticaret hadlerinin hızla
bozulması, varlık fiyatlarında
çöküş.
Kore (1997)
Mali sektörün uyumsuzluklar içeren
dış yükümlülükleri, Chaebol'lara
açılmış krediler.
Dış ticaret hadlerinin bozulması,
Chaebol karlarında düşüşler ve
Tayland krizi.
Endonezya (1997)
Şirketlerin dış yükümlülükleri,
bankaların emlak sektörüne açtığı
yüksek krediler.
Tayland krizinin bulaşması,
bankacılık krizi.
Rusya (1998)
Devletin kısa dönemli finansman
ihtiyaçlarının yüksekliği.
Bütçe açığı hedefinin
tutturulamayıp, dış ticaret
hadlerinin bozulması.
Brezilya (1999)
Devletin kısa dönemli dış
yükümlülüklerinin yüksekliği.
Bütçe kesintilerinin
uygulanamaması, cari açık,
Rusya krizi.
Türkiye (2000)
Devletin kısa dönemli
yükümlülüklerinin yüksekliği,
bankacılık sisteminin kur ve vade
uyumsuzluğu.
Büyüyen cari açık, TL'nin
değerlenmesi, dış ticaret şokları,
mali sektör reformlarına olan
inanç eksikliği.
Arjantin (2002)
Kamu kesimi ve özel kesim dış ve
yabancı para yükümlülüklerinin
yüksekliği.
Maliye politikasıyla para
politikası uyumsuzluğu, Rusya
krizi etkisi.
Uruguay (2002)
Bankacılık sektörü kısa dönem
yükümlülüklerinin yüksekliği.
Arjantin'in mevduatları
dondurması ve Uruguay
bankalarından para çekilişi.
ABD (2008)
Kredi ve emlak piyasası şişkinliği,
mali sektör regülasyonlarının
zayıflığı.
Subprime mortgage piyasasının
çöküşü.
Kaynak: Mahfi Eğilmez, “Krizlerin Nedenleri”, Radikal Gazetesi, 28.09.2010, s. 1.
Tarihsel süreçte yaşanan krizler arasında en büyük ilgiyi 1994
Meksika Krizi, 1995 Arjantin Krizi, 1997 Asya Krizi, 1998 Rusya Krizi, 1994
ve 2000-2001 Türkiye ve 2002 Arjantin krizlerinin çektiğini söylemek
mümkündür177. Çalışmamızın bu bölümünde de dikkat çeken bu krizler ele
177
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 11.
59
alınacak ve genel özellikleri, nedenleri, oluşumları kısaca incelenecektir.
2.1.1. Latin Amerika Krizleri
Latin Amerika Krizleri, 1982 Latin Amerika Dış Borç Krizi, 1994
Meksika Krizi, 1995 Arjantin Krizi ve 1999 Brezilya Krizi olmak üzere dört
grupta incelenmektedir. Bu krizlerin 1990’lardan sonra daha da yoğunluk
kazanmasının sebebi, sermaye hareketlerinin 1990’lı yılların başından
itibaren gelişmekte olan ülkeler arasında öncelikli olarak Latin Amerika
bölgesine yönelmiş olmasıdır178.
Latin Amerika krizlerinden etkileri ile öne çıkan 1994 Meksika Krizi ve
1995 Arjantin Krizi ele alınacaktır.
2.1.1.1. 1994 Meksika Krizi
1982 yılında Latin Amerika’da yaşanan borç krizinden sonra Meksika
ekonomisi ciddi bir durgunluk dönemine girmiştir. Bu dönem aynı zamanda
bütçe açıklarıyla birlikte borç yükünün arttığı bir dönemdir. Meksika hükümeti
daha liberal bir ekonomik yapı için yapısal reformlar gerçekleştirmiştir.
Reform süreci içerisinde kamu teşebbüslerinin birçoğu özelleştirilmiş, ticari
engeller ve yabancı yatırımlara getirilen kısıtlamalar kaldırılmış, mali disiplin
sağlanmış ve böylece kamu harcamaları ve enflasyon düşürülmüştür179.
1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında ülke ekonomisinde gözlenen
bu olumlu gelişmeler çok miktarda kısa vadeli sıcak paranın ülkeye gelmesini
sağlamıştır. Ancak 1994 yılına gelindiğinde, aslında 1990’ların başından beri
baş
gösteren
“değerlenmiş
kur,
yüksek
cari
ödemeler
açığı,
özel
tasarruflardaki düşme ve politik istikrarsızlıklar” nedeniyle piyasalarda panik
178
179
Paul Krugman, “The Myth of Asia’s Miracle”, Foreign Affairs Article, Kasım-Aralık, 1994, s. 71.
General Government Division, Mexico’s Financial Crisis: Origins-Awareness-Assistance and
Initial Efforts to Recover, Washington D.C. , United States General Accounting Office, Şubat,
1996, s. 4.
60
oluşmuş ve sıcak para hızla ülkeden çıkmaya başlamıştır180.
Ülkede yaşanan devalüasyon büyük döviz dalgalanmalarına neden
olmuş, mali piyasalarda ortaya çıkan ve “Tekila Krizi” olarak isimlendirilen
krizi, reel ekonomi krizi takip etmiş ve tüm dünyayı etkisi altına almıştır.
Meksika bu krizden iki yılda çıkabilmiş, IMF ve ABD, krizi atlatabilmesi
için ülkeye 50 milyar dolar yardımda bulunmuştur181.
Tekila Krizi, Meksika’nın politik hataları nedeniyle patlak vermiştir.
Bunların en göze çarpanı da, paranın fazla değer kazanmasına göz
yumulması,
pezoya
yönelik
spekülasyon
başladığında
kredilerin
genişletilmesi ve devalüasyonun yatırımcıların güvenini sarsacak bir biçimde
beceriksizce yapılması sayılabilir.
Kriz IMF ve Amerika’nın desteği sayesinde iki sene içerisinde
atlatılmış, yalnız “Tekila Etkisi” nedeniyle dünyanın pek çok yerine, özellikle
Arjantin başta olmak üzere diğer Latin Amerika ülkelerine de yayılmıştır182.
Meksika krizi ile birlikte, istihdam yapısında büyük çöküşler meydana
gelmiştir. İşsizlik oranları biranda üç katına yükselmiş, satın alma gücünde
hissedilir azalışlar yaşanmıştır183.
2008 Krizi’nde, 1994 Meksika Krizi’ndeki gibi aynı şekilde ABD’nin
hem kamu hem cari açık verirken doları nispeten düşük tutup sürekli sıcak
para ile varlık fiyatlarını ve vatandaş borçlanmasını şişirmesi etken olmuştur.
Meksika gibi orta büyüklükte bir ülke için çabuk tıkanan bir yol, dünya
parasına sahip ABD için biraz daha uzun dayanmış ama sonunda orada da
model tıkanmıştır.
1994 krizinde de tıpkı 2008 krizindeki gibi çalkantı reel piyasalara
180
Akdiş, a.g.e. , s. 63.
Mustafa Ergi, “Dünya’da ve Türkiye’de Krizin Anatomisi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik
Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, s. 948.
182
Paul Krugman, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Çev. Neşenur Domaniç,
6. Baskı, İstanbul, Literatür Yayınları, Şubat, 2010, ss. 35-38.
183
Volkan Kübalı, “1994-1995 Meksika Krizi”, Kamu Yönetimi Dünyası Dergisi, Yıl 1, Sayı 11,
Ağustos, 2000, s. 2.
181
61
bulaşmış, birçok sanayi şirketi iflas etmiş, bazı aracı kurum ve bankalar
batmış, ülke reel olarak küçülmüştür184.
Meksika’da yaşanan bu kriz tekila etkisiyle diğer Latin Amerika
ülkelerine de sıçramış ve bölge ülkelerinin borsalarında da önemli düşüşlere
neden olmuştur. 2008 krizine benzer şekilde hızla yayılma özelliği gösteren
Meksika krizi, gelişmekte olan ülkeleri de etkilemiş, ancak tüm dünyaya
yayılmadan kısa sürede kontrol altına alınmıştır185.
Meksika krizi, benzerlikleri kadar etkisinin kısa süreli olması nedeniyle
2008 krizinden ayrılmaktadır. Temelinde pezo krizi –para krizi- şeklinde
meydana gelen, arkasından Arjantin’ini de etkisi altına alan Tekila krizi, mali
destekler ve uygulanan ekonomi politikaları neticesinde kısa sürede kontrol
altına alınabilmiştir186.
Kriz büyük oranda izole ve sınırlı olmuş, etkisi lokal kalmış, kısa süreli
olmuştur. Türkiye ve Meksika arasındaki ticari ilişkilerin kuvvetli olmaması,
krizin ülkemiz üzerine ciddi bir şekilde yansımasının önünü kesen bir nitelik
taşımaktadır.
2.1.1.2. 1995 Arjantin Krizi
Latin Amerika ülkeleri arasında belki de en büyük ticari liberalleşme,
vergi reformu, mali reform ve özelleştirme gerçekleştiren ülke Arjantin’dir.
Arjantin, kendisini hem uluslararası piyasalara kabul ettirmek için çaba
harcamış, hem de finansal piyasaları ikna edebilmek 1990’lı yıllar boyunca
184
Cüneyt Akman, “2008 Küresel Ekonomik Krizine Tarihsel ve Teorik Açıdan Bir Yaklaşım”,
İstanbul, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010,
s. 31.
185
Bülent Güloğlu, Ender Altunoğlu, “Finansal Serbestleşme Politikaları ve Finansal Krizler: Latin
Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dergisi, No 27, Ekim, 2002, s. 11.
186
Ercüment Baran, “Los Devalüados: Latin Amerika Ülkelerinin Ekonomik Kriz Tecrübeleri ve
Krizden Çıkış Yöntemleri”, Ercüment Baran Makaleleri, 3 Temmuz, 2009,
(Çevrimiçi)http://www.trustymm.com/ercumen-baranin-makaleleri/115 , 17 Aralık 2011.
62
neredeyse en önemli ekonomi politikası haline gelmiştir187.
Ancak 1994’de Meksika’da başlayan ve Tekila etkisiyle birlikte birçok
Latin Amerika ülkesine de sirayet eden Meksika krizinden en çok etkilenen
ülke Arjantin olmuştur. Bölgesel yatırım portföylerinde Meksika ile aynı grupta
düşünülen Arjantin de, Meksika’nın ardından daralma yaşayan Latin ülkesi
olmuştur188.
Meksika Bankası yerine İngiltere’nin uyguladığı gibi uygulanan kur
rejimi, yani pezonun birebir dolara bağlanması ve dolar girişi olmadan pezo
arz edemeyen bir para kurulunun mevcudiyeti ile Meksika Krizi’nden
etkilenmeyeceğini düşünen Arjantin’de; uygulanan yüksek faiz oranları
üretimde düşüşlere neden olmuştur. Yabancı sermaye ülkeden çıkmaya
başlamış ve ayrıca Amerikan dolarının Avrupa paraları ve Japon yeni
karşısında değer kazanması ülkenin ihracatını da sıkıntıya sokmuştur. Bu
nedenle de üretimde yaşanan düşüşün yanı sıra gelirlerde de düşüş
yaşanmıştır189.
Meksika krizinin etkisiyle işsizlik yüzde 17,5’lere ulaşmış190, işsizliğin
artmasını takip eden süreçte, para kurulunun terk edileceği endişeleriyle
paniğe kapılan spekülatörler aynı Meksika’da yaşandığı gibi pezodan kaçışı
başlatmıştır191.
Meksika krizinin ardından Arjantin’de de pezodan kaçışla başlayan
sonrasında spekülasyonlar nedeniyle tüm bankacılık sisteminden kaçışa
dönüşen Arjantin krizi, Meksika para krizinin devamı olarak meydana gelmiş
ve likidite sıkıntısı krizin ana merkezi olmuştur192. Para krizi olma özelliğiyle,
187
Dani Rodrik, “Trade Rout: Reform in Argentina, Take Two”, The New Republic, 14 Ocak, 2002,
(Çevrimiçi) http://www.tnr.com/article/trade-rout , 17 Mayıs 2011, s. 1.
188
Duygu Ayhan, “Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Finansal Krizler ve Bankacılık Sektörünün Rolü:
Türkiye Örneği”, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, İzmir, 2003, s. 68.
189
Akdiş, a.g.e. , s. 63.
190
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 12.
191
Kenan Bulutoğlu, Yöresel ve Küresel Para Krizleri: Dünya Kazan Ben Kepçe 2, İstanbul, Batı
Türkali Yayıncılık, 2002, s. 218.
192
Yasemin Türker Kaya, “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma: Arjantin Örneği”, Ankara,
BDDK Mali Sektör Politikaları Dairesi Çalışma Raporları, Sayı 2, 2002, ss. 12-13.
63
2008 krizinden ayrılan Arjantin krizi, kısa sürede kontrol altına alınması
noktasında da ayrılık göstermektedir.
2.1.2. 1997 Asya Krizi
1997 yılında ortaya çıkan Asya Krizinden etkilenen Endonezya,
Malezya, Filipinler, Tayland, Singapur krizden önceki on yıl içerisinde GSMH
oranlarında yaşanan büyüme oranları nedeniyle “Asya Kaplanları” olarak
adlandırılmışlardır193.
Ancak
1997
yılında
Tayland’ın
dış
borçlarını
ödemeyeceğini açıklamasıyla başlayan ve kısa sürede komşu ülkeleri de
etkisi altına alan hafızalara en çok yer edinmiş krizlerden biri olarak tarihe
geçmiştir194.
Asya Krizi, etkisi altına aldığı ülkelerdeki büyüme oranları ve ekonomik
gelişmeler nedeniyle herkesi şaşırtan bir etki yaratmıştır. Bu denli bir krize yol
açacak büyüklükte sıkıntı yaşamayan Tayland, Endonezya, Malezya,
Filipinler, Singapur ve Tayvan’da kriz, likidite sıkıntısı ve mikro ekonomik
anlamda ciddi sorunlara yol açmıştır.
Hükümetin özel sektöre verdiği destek örtük garantisi özel banka ve
şirketlerin ahlaki riziko problemi yaşamalarına, fazla risk alıp aşırı
borçlanmalarına,
yatırımlardan
kar
ödenmemesine
vermiştir
yanlış
ve
elde
kredi
vermelerine
edilmemeye,
bundan
kaynaklı
neden
buda
olmuştur.
verilen
iflasların
Yapılan
kredilerin
yaşanmasına
geri
meydan
195
.
Asya ülkelerinde meydana gelen kriz küreselleşmenin etkisiyle tüm
dünyayı sarmıştır. 1997 yılında ilk olarak Tayland’da başlayan kriz,
Güneydoğu
Asya
ülkelerine,
Rusya’ya
ve
Latin
Amerika
ülkelerine
bulaşmıştır. Tayland’ın para birimi bahtı devalüe etmesi, bunun arkasından
193
Krugman, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, s. 64.
Bulutoğlu, a.g.e. , s. 80.
195
Aydan Kansu, Türkiye 1994 ve 2001 Krizleri: Döviz Kuru Sistemleri-Döviz Krizleri, İstanbul,
Derin Yayınları, 2004, ss. 150-154.
194
64
Filipinler ve Endonezya’nın döviz kurunu dalgalanmaya bırakmaları izlemiştir.
Malezya, Singapur, Kore, Hong Kong ve Tayvan’ın ulusal paralarında satış
baskısı yaşanmıştır196.
Bu sürecin sonunda tüm dünyayı etkisi altına alan küresel bir kriz
ortaya çıkmıştır. Asya’da çıkan krizin en temelinde de spekülatif sermaye
hareketlerinin varlığı kabul edilmiştir.
Asya Krizi bölge ülkelerin ekonomilerinin küçülmesine, işsizliğin
artmasına,
borsaların
çöküşüne,
kredi
akış
hızının
yavaşlamasına,
bankaların-şirketlerin iflas etmesine, uluslararası düzeyde ticaret hacminin
düşmesine, ulusal ve uluslararası piyasalarda faiz oranlarının yükselmesine
neden olmuştur. Mali sistemdeki zayıflıklar ve reel ekonomiyle aralarındaki
bağ nedeniyle, reel ekonomide yaşanan tahribatlar da kaçınılmaz hale
gelmiştir197.
Büyük iktisadi bir daralmaya neden olan Asya Krizinin ardından,
işsizlik oranlarında gerçekleşen artışları reel ücretlerde yaşanan düşüşler
izlemiştir. Bunun sonucunda yoksulluk oranları iki katına ulaşmış, halkın
yaşam şartlarında meydana gelen bozulmalar beraberinde isyanları da
getirmiştir198.
Kriz sonrası yaşanan iflaslara, işsizliğin artmasına, reel ücretlerin
azalmasına rağmen kriz öncesi dönemde beşeri sermayeye yapılan
yatırımlar kriz sonrasında sosyal çöküşün yavaşlamasını sağlamıştır. Doğu
Asya ekonomilerinin en belirgin özellikleri arasında olan insan kaynaklarına
yüksek düzeyde yatırım, yüksek düzeyde olan çalışan nüfusun okullaşma
oranındaki artış gibi özellikleri, krizin etkilerinin derinleşmesinin önüne
196
Mehmet Günal, “Krizler, IMF’nin Rolü ve Türkiye”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel
Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, ss. 1030-1031.
197
Şevki Özbilen, “Küresel Mali Kriz ve IMF Politikalarının Ulusal Mali Sisteme Etkileri”, Finans
Dünyası, Sayı 132, Aralık, 2000,
(Çevrimiçi)http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/sevki1.pdf , 18 Aralık 2011, s. 1.
198
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 6.
65
geçmiştir199.
Asya Krizi, finansal kriz niteliğinde bir bankacılık krizidir. Sebep ne
olursa olsun bu kriz 2008 krizinden önce ciddi bulaşma etkisi gösteren son
büyük ekonomik kriz olarak tarih sürecindeki yerini almıştır. 2008 krizinin
birçok unsurunu içinde barındıran Asya Krizi, mortgage aşamasındaki gibi
Asya piyasalarında da krizin doğuşunda gayrimenkul piyasası ve mortgage
kâğıtları önemli rol oynamıştır. Sonrasında kriz bankalara bulaşmış ve en
nihayet reel ekonomiyi de vurmuştur200.
2.1.3. 1998 Rusya Krizi
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması neticesinde kurulan Rusya
Federasyonu siyasi açıdan demokrasiyi, iktisadi açıdan ise serbest piyasa
ekonomisini model almıştır. Piyasa ekonomisinin oluşum sürecinde iç
piyasanın, dış ticaretin ve fiyatların serbestleşmesi sağlanmış, bunların yanı
sıra yurtiçi fiyatlar ve Rus parası Rublenin değerinin belirlenmesi piyasa
mekanizmasına bırakılmıştır. Özelleştirme programları yoğunluk kazanmış,
1997 yılına gelindiğinde özelleştirme oranı yüzde 80’lere çıkmıştır. Dış ticaret
liberalizasyonu ile birlikte ithalat artmış, ithalatın artmasını enflasyonun
baskılanması takip etmiştir201.
Ekonomik yapıda izlenen olumlu gelişmelerin yanı sıra göz ardı
edilemeyen bazı sorunlarda dikkati çekmiştir. Kayıt dışı istihdam, işsizlik,
bütçe açıkları, negatif büyüme oranları ve yolsuzluklar bu sorunlar
arasındadır. Özelleştirmeler neticesinde tasarruf sahiplerinin tasarruflarını
199
Metin Toprak, “Yükselen Piyasalarda Finansal Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel
Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001, s. 867.
200
Akman, a.g.t. , s. 34.
201
Vildan Burhan, Zafer Mustafaoğlu, Rusya Krizi ve Türkiye Üzerine Muhtemel Etkileri, Ankara,
DPT Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Konjonktür Dairesi
Başkanlığı, Şubat, 1998,
(Çevrimiçi)http://ekutup.dpt.gov.tr/dunya/rusya.pdf , 17 Mayıs 2010, ss. 1-5.
66
yurtdışına kaçırmasıyla birlikte de Rusya yatırım imkanlarını kaybetmiştir202.
1998 yılına gelindiğinde Rusya’da yaşanan bu sorunlar ve Asya
krizinin yabancı yatırımcılar üzerinde yarattığı endişe, Rusya krizinin bu denli
derin olmasına sebep olmuştur. Asya krizinden sonra Rusya’nın dış
borçlarında gözlenen artış ve rublenin aşırı değer kazanması neticesinde kriz
ortamı doğmuştur203.
Akdiş, Rusya’yı krize iten sebepleri şu şekilde açıklamaktadır;

Kronik bütçe açığı ve buna bağlı olarak iç-dış borç stokunun giderek
azalması,

Merkez bankasınca uygulanan sıkı para politikalarının sonucunda
rublenin aşırı değerlenmesi,

Yeterli şekilde işlemeyen bankacılık sistemi,

Kayıt dışılık nedeniyle yeterli düzeyde toplanamayan vergiler,

İktidar mücadeleleri nedeniyle yaşanan siyasi gerginlikler,

Asya Krizinin etkisiyle düşen hammadde fiyatlarının Rusya’nın
ihracatını olumsuz etkilemesi,

Asya Kriziyle başlayan, yatırımcıların yatırımlarını Rusya’dan çekme
eğilimleri ve bunun sonucunda Rusya’nın döviz rezervlerinde yaşanan
erime nedeniyle uygulanmak zorunda kalan yüksek faiz politikaları.
Görüldüğü
üzere
Rusya’da
yaşanan
kriz,
Asya
ülkeleri
gibi
beklenmedik bir durum değildir. Ancak yabancı yatırımların Rusya’nın mevcut
sorunlarına rağmen ülkeye girmeleri ve sonrasında Asya krizinden
etkilenerek pek güven vermeyen Rusya’yı endişe ve güvensizlikle terk
etmeleri yaşanan krizi derinleştirmiştir204.
Kriz sonrasında Rusya’da üretim nerdeyse yarı yarıya düşmüş, nüfus
202
Eyüp Bastı, Kriz Teorileri Çerçevesinde 2001 Türkiye Finansal Krizi: Krizin Finans
Sektörünün Verimliliğine ve Etkinliğine Etkileri, Ankara, SPK Yayınları, Yayın No 191, 2006,
s. 64.
203
Charles P. Kindleberger, Cinnet-Panik ve Çöküş: Mali Krizler Tarihi, İstanbul, Skala
Yayıncılık, 2004, s. 195.
204
Akdiş, a.g.e. , ss. 86-87.
67
azalmış, maaş ve ücretler ödenemez hale gelmiştir205.
Rusya krizi, Asya krizi gibi sadece bir döviz kuru spekülasyonu özelliği
taşımamaktadır. Aynı zaman da 2008 krizinin ardından özellikle Güney ve
Doğu Avrupa’da yaşanan devlet borcu krizlerinin bir örneğini kısmen temsil
etmektedir206.
2.1.4. 2002 Arjantin Krizi
1995’de Tekila etkisiyle yaşanan Arjantin Krizinden sonra, 2001 yılı
sonuna kadar uygulanan ve 2001 krizinin koşullarını hazırlayan iktisat
politikaları, Mart 1991 yılında uygulamaya konulan Konvertibilite (Cavallo)
Programı ile başlamıştır. Programın başlatıldığı dönemde Arjantin uzun
yıllardır süregelen hiper enflasyon ile yaşamaktaydı ve programın öncelikli
hedefi enflasyonist süreci kırmak, parasal istikrarı sağlamak şeklinde
benimsenmişti207.
Bu çöküşün temelinde “Konvertibilite Planı” adı altında uygulanan neoliberal program yer almaktadır208. Kasım 2001’de patlak veren Arjantin Krizi,
önemli ölçüde geçmiş on yılda kamu maliyesi ve finansal sistemde büyüyen
sorunlardan kaynaklanmaktadır. Krizin başlangıcından üç ay sonra, yani
Şubat 2002 itibariyle Arjantin ekonomik, siyasi ve sosyal açıdan tamamen
kaos içine girmiştir. Para ve kur politikalarında katlı kur uygulamaları, halkı
kontrollü devalüasyonun getirdiği maliyetten koruma çalışmaları, bankaların
döviz aktif ve pasiflerinin başka kurlardan pezoya çevrilmesi gibi tutarsız
uygulamalar nedeniyle çöküş yaşanmıştır209.
Arjantin krizinin işgücü piyasaları üzerindeki etkisi gerek istihdam,
205
Hakan Arslan, “Asya Krizi, Rusya Krizi ve Türkiye Krizi”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, Cilt 23,
Sayı 214, 1998, s. 2.
206
Akman, a.g.t. , s. 33.
207
E. Alpan İnan, “Arjantin Krizinin Sebepleri ve Gelişimi”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar
Dergisi, Yıl 13, Sayı 42, Eylül, 2002, ss. 57-58.
208
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 32.
209
İnan, a.g.m. , ss. 68-69.
68
gerekse ücretler açısından olumsuz yönde gerçekleşmiştir. 2002 yılında
işsizlik ve eksik istihdam oranları bir önceki yıla göre artış göstermiş, ücretler
yüksek oranlarda düşüşe maruz kalmıştır210.
2.2. TÜRKİYE’DE YAŞANMIŞ KRİZLER
Türkiye özellikle 20. yüzyılla birlikte başlayan küresel krizlerden
ülkenin dışa açıklığı, ülke ekonomisinin gözle görülür durumu, siyasi
hareketlilikler gibi birçok nedene bağlı olarak etkilenen bir ülke olmuştur. Bu
açıdan Türkiye’de yaşanan yakın dönemli krizleri incelemeden önce 20.
yüzyılda yaşanan krizlerden de biraz bahsetmek gerekmektedir. Ankara
Ticaret Odası’nın (ATO) yayınladığı “Krizler Tarihi Raporu”na göre
Türkiye’nin yaşamış olduğu krizler şu şekildedir211:
1. 1929 Krizi: Türkiye, ekonomik krizle ilk defa 1929 yılında tüm
dünyayı etkisi altına alan Büyük Buhran döneminde tanışmıştır. Yaşanan
ekonomik krize birde Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntılar ve
Osmanlı borçları eklenince, ülke ciddi bir “kambiyo krizi” yaşamış, Türk
parasının değeri büyük oranlarda düşmüştür.
2. 1948 Krizi: İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı yıllarda ülkede
yaşanan bütçe açığı sıkıntıları ve tüm dünya ile birlikte Türkiye’yi de etkisi
altına alan savaş ekonomik dengelerin sarsılmasına neden olmuştur. 1946
yılında ülke de ihracatı arttırmak için devalüasyon uygulanmaya başlamış
ancak istenen hedefe ulaşılamamıştır.
3. 1954 Krizi: 1950 ve 1954 yılları arasında yaşanan serbest piyasa
ekonomisine geçiş dönemi ve dış sermayeye açılma politikaları sonucu
Türkiye’de bütçe açıkları başlamış ve bu durum 12 yıl boyunca devam
etmiştir. Kore Savaşı’nın ardından hammadde fiyatlarında yaşanan artış ve
210
211
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 13.
Ankara Ticaret Odası (ATO), “Krizler Tarihi Raporu”, Ankara, 17 Nisan, 2005,
(Çevrimiçi)http://www.atonet.org.tr/turkce/bulten/bulten.php3?sira=316 , 5 Ocak 2012, s. 1.
69
kredili ithalat uygulaması ticari nitelikteki dış borçların ödenemez hale
gelmesine neden olmuş, kamu açıklarında artışlar yaşanmıştır. Plansız
uygulanan yatırımlar sonucunda enflasyonda ani artışlar yaşanmış ve ülke
ekonomisi krize girmiştir.
4. 1958 Krizi: 1958 krizinin temel sebebi, 1950’li yıllarda uygulanan
serbestleşme programları olmuştur. Biriken dış borçlar ve yaşanan kambiyo
krizi sonucu IMF istikrar programlarını uygulamaya başlayan Türkiye,
devalüasyon
sonucunda
dış
ticaret
açığını
büyütmüş,
1959
yılına
gelindiğinde hayat pahalılığında Brezilya’dan sonra ikinci sırayı almıştır.
5. 1969 Krizi: 1969 yılına gelindiğinde Türkiye’de yaşanan krizlerin
ardı arkası kesilmemiş, uygulanan IMF programları neticesinde Türk parası
devalüe edilmiş ve arkasından 1971 darbesi yaşanmıştır.
6. 1974 Birinci Petrol Krizi: 1974 yılında petrol fiyatlarında yaşanan
artış ve Kıbrıs Barış Harekâtı ile birlikte üstü örtülü bir şekilde Türkiye’ye
uygulanan ambargo sonucunda Türkiye ekonomisi olumsuz etkilenmiştir.
Petrol fiyatlarında yaşanan artışı, ithal edilen sanayi ürünlerindeki artış ve dış
ticaret açığı takip etmiş, turizm ve işçi gelirleri düşmüştür. Beraberinde
istihdam
sorununda
yaşanan
büyüme,
ülkeyi
yeni
bir
darboğaza
sürüklemiştir.
7. 1978 Krizi: Tüketimi ve ithalatı arttıran düşük faizli krediler,
düşünülmeden yapılan harcamalar yedi yıl içerisinde dış borcun 10 katına
çıkmasına ve Türkiye’nin kaçınılmaz krizi yaşamasına neden olmuştur.
8. 1979-1980 İkinci Petrol Krizi: Petrol fiyatlarında yaşanan artış, 1978
ekonomik krizini yaşayan Türkiye için ikinci bir darbe olmuştur. İşsizlik
oranları yüzde 20’lere ulaşmış, enflasyon yükselmiş, temel tüketim
maddelerinde karaborsa yaşanmaya başlamıştır. Enflasyonu kontrol altına
almak, dış kaynak açığını kapatmak ve ekonomiyi toparlamak adına “24
Ocak Kararları” bu dönemde alınmıştır.
9. 1986 Krizi: 1980 yılında yaşanan darbenin ardından alınan 24 Ocak
70
Kararları ile birlikte dış ticaret ve bütçe açıklarında yaşanan artış, kamu
harcamalarındaki artış ekonomik dengesizliğe ve devalüasyona neden
olmuştur.
10. 1988-1989 Krizi: Kamu açıklarında yaşanan artış ve mali
piyasalarda dalgalanma sonucunda faiz oranları yükselmiş, döviz rezervi
azalmıştır. 1989 yılına gelindiğinde Türkiye dışa açık serbest piyasa
ekonomilerinden biri haline gelmiş, istikrar politikaları uygulanırken dış borç
açığı artmış, kısa vadeli borçlar toplam borç miktarına yaklaşmıştır. Ticari
bankaların döviz açığı büyümüş, stagflasyon sürecine girilmiş ve Türkiye
yeniden krize sürüklenmiştir.
1990 yılından sonra Türkiye’de yaşanan krizler karakteristik olarak o
güne kadar yaşanan krizlerden farklı olmuştur. Türkiye ekonomisi 1990’lı
yıllar boyunca istikrarsız bir büyüme performansı göstermiştir. Bunun en
temel nedeni de 1980’li yıllarda uygulanan içe dönük devlet merkezli
ekonominin ihracata yönelik bir piyasa ekonomisine dönüştürülmesini
sağlayan ve Bretton Woods kuruluşlarının (IMF, Dünya Bankası vb.)
desteğinde uygulanan Neo-liberal reformlar olmuştur. Bu reformların en
önemlilerinden biri, 1989 yılında gerçekleşen sermaye hareketlerinin
serbestleşmesi olmuştur ve bu tarihten sonra da Türkiye, önemli ölçüde
istikrarsız sermaye hareketlerine bağımlı hale gelmiştir.
Bu istikrarsız ortamda, ülke 1994-2002 yılları arasına denk gelen
dönemde üç büyük ekonomik kriz yaşamıştır; 1994, Kasım 2000 ve Şubat
2001 krizleri. Bu krizlerden Kasım ve Şubat krizleri birbirleriyle çok yakından
ilintili olduğundan tek bir kriz olarak değerlendirilmektedirler212.
Söz konusu krizler, 1980’lerden bu yana uygulanan ve ulusal
ekonomiyi denetimsiz ve başıboş bırakılmış piyasa güçlerine terk etmeyi
amaç edinmiş olan Neo-liberal politikaların doğrudan bir sonucudur. Türkiye
ekonomisinin 20 yıllık bu süreçte içinde bulunduğu yapay büyüme-
212
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 28.
71
iktidarsızlık-daralma döngüsü, ulusal ekonomiyi serbestleştirme yönündeki
zamansız, denetimsiz ve başına buyruk politika dönüşümlerine bağlıdır.
1990 yılında yaşanan Körfez krizi ve 1991’de alınan erken genel
seçim kararı nedeniyle daha önce sınırlı sayıda uygulanan destekleme
alımlarının genişletilmesi ve kamu işçi ücretlerine yapılan aşırı zam Merkez
Bankası üzerindeki baskıyı çok daha büyük bir hale getirmiştir. Bunun
sonucunda da Merkez Bankası ile Hazine arasında ilişkiler sağlam temellere
oturtulamamış, Merkez Bankasını olumsuz etkilemiş ve 1980’den bu yana
uygulanan
politikaların
boşa
çıkmasına,
Türk
Bankacılık
Sistemi’nin
sarsılmasına, uluslararası alanda elde edilen kredibilitenin azalmasına ve
1994 krizinin meydana gelmesine neden olmuştur213.
2.2.1. 1994 Krizi
1990’lı yıllarda uygulamaya konulan politikalar sonucunda Türk Lirası
(TL), yabancı paralar karşısında reel olarak değer kazanmış, bu durum
ihracatı kısıtlarken ithalatı kolaylaştırmıştır. Bunun sonucunda, 1993 yılında
dış ticaret açığı en yüksek seviyeye ulaşmış, yılsonunda finansal piyasalarda
istikrarsızlık artmış ve döviz kurlarındaki aşırı dalgalanmalar, ekonomide
güvensizlik ve belirsizlik ortamını beraberinde getirmiştir. Tüm bunların yanı
sıra artan bütçe açıkları ve yükselen fiyatların neden olduğu iç dengesizlikler
sonucunda bozulan dış denge, 1994 yılı ekonomik gelişmelerini etkileyen en
önemli faktörler arasında yer almıştır.
Merkez Bankası’nın açık piyasa işlemleriyle gerek döviz, gerek TL
piyasalarına yaptığı müdahaleler, kur ve faiz hareketlerinin istikrara
kavuşmakta tek başına yeterli olmaması ve aynı zamanda döviz rezerv
kayıplarının giderek büyümesi; 1994 krizini getirmiştir.
1994 Krizi, Merkez Bankası’nın duruma zamanında müdahale edecek
213
İbrahim Arslan, “Globalleşme Sürecindeki Finansal Krizlerin Ülke Ekonomilerinde Yarattığı
Etkiler”, Mevzuat Dergisi, Yıl 8, Sayı 106, Ekim, 2006, s. 8.
72
ölçüde rezervinin olmaması nedeniyle yaygınlaşmış ve tüm bankacılık
sektörünün yanı sıra ekonomiyi de etkisi altına almıştır214.
Yaşanan kriz sonrasında; cari açık 1 milyar dolardan 6,4 milyar dolara
fırlamış, dış borç stoku 12 milyar dolar artış göstermiştir. Kısa vadeli borçlar
18,5 milyar dolara fırlamış, toplam net sermaye çıkışı 4,2 milyar dolara
varmış, faiz hadleri Hazine bonolarında yüzde 400’ü aşarken Toptan Eşya
Fiyat Endeksi (TEFE) yüzde 121, Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) yüzde
106’ya yani üç haneli rakamlara sıçramıştır. GSMH’ de yüzde 6’ya varan bir
daralma yaşanırken, işsizlik oranları yüzde 20’ler noktasına ulaşmıştır215.
1994 Krizinin istihdam üzerindeki etkisi kamu istihdamındaki daralma
dışında sınırlı ölçülerde kalmış ancak, ücretleri donduran 5 Nisan İstikrar
Programı’nın katkısıyla reel ücretlerde ciddi bir düşüş yaşanmıştır. Ekonomi
yüzde 6,1 oranında küçülmüş, işsizlik oranı yüzde 7,8’den yüzde 8,2’ye
çıkmış ve eksik istihdam oranı da yüzde 6,9’dan yüzde 8,2’ye yükselmiştir.
İmalat sanayinde istihdam azalmış, kamu kesiminde çalışanların reel ücret
kayıpları sınırlı kalırken; asgari ücret, memur maaşları ve özel sektör ücretleri
reel olarak yüzde 20’yi aşan oranlarda gerilemiştir216.
2.2.2. 2000-2001 Krizi
Türkiye 2000 yılında önemli ekonomik kararların alındığı bir dönem
yaşamıştır. 1999 yılı Haziran ayında IMF ile yapılan görüşmelerde, Yakın
İzleme Anlaşması’nın programa bağlı ve mali finansa destekli bir anlaşmaya
dönüştürülmesi planlanmış ve 2000-2002 yılları arasında uygulamaya
konulacak makroekonomik politikaların çerçevesi belirlenmiştir. Hükümet,
IMF’ye sunduğu 9 Aralık 1999 tarihli Niyet Mektubu sonrasında, 1 Ocak
2000’de başlayan ve üç yıllık bir ekonomik süreci kapsayan maliye, para, kur
214
Oğuz Yıldırım, “Türk Bankacılık Sektöründe Yaşanan Finansal Krizler (1980-2002): Nedenleri,
Sonuçları ve Ekonomik Etkileri”, İktisat Dergisi, İstanbul Üniversitesi İFMC Yayın Organı, 2004,
ss. 5-7.
215
ATO, a.g.m. , s. 2.
216
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 20.
73
ve gelir politikalarının yanında yapısal değişimleri de içeren enflasyonu
düşürme programını uygulamaya koymuştur.
Programın uygulamaya konulmasının akabinde ekonomide kısa
sürede olumlu gelişmeler gözlenmiştir. Ancak Kasım 2000 yılında Türk mali
piyasalarında likidite sıkışıklığı ve bu sıkışıklığın neden olduğu döviz
talebinde hızlı artış yaşanmış, uluslararası piyasalardaki bozulma ve ülke
içinde yaşanan olumsuz gidişat nedeniyle kriz dönemine girilmiştir. Bu kriz
ancak IMF kredisiyle durdurulabilmiş, fakat enflasyonu düşürme programı
büyük bir sekteye uğramıştır.
Şubat 2001 yılında ise, mali piyasalarda güvensizlik ortamının
yaşanması bir kez daha krize neden olmuş, bunun sonucunda 2000
Enflasyonu Düşürme Programı’nda öngörülen para ve kur politikaları terk
edilmiştir. Bu politikaların terk edilmesinin ardında 22 Şubat 2001 tarihinde
dalgalı kur sistemine geçilmiş ve Enflasyonu Düşürme Programı sona
ermiştir.
Türkiye ekonomisinde yaşanan ve birbiri ardına gelen bu iki kriz başta
bankacılık sektörünü etkisi altına almış ve devamında bütün sektörleri ve
ekonomiyi derinden etkilemiştir217.
Yaşanan krizler sonucunda; ekonomi yüzde 8,5-9 oranında daralmış,
milli gelirde 51 milyar dolar azalma gözlemlenmiştir. Kişi başına düşen milli
gelir 725 dolar gerilemiş, 19 banka kapanmış, 1,5 milyon kişi işsiz kalmıştır.
Yüzde 30’lara düşen enflasyon yüzde 70’i aşmış, hazinenin faiz ödemeleri
yüzde 101 artmış, iç borç stoku 2000 yılının 4 katına ulaşmıştır 218.
2000 yılının reel ücretler üzerindeki etkisi incelendiğinde asgari ücrette
ve memur maaşlarında önemli gerilemeler olduğu, özel sektörde kısıtlı, kamu
kesiminde ise artış olduğu görülmüştür. 9 Aralık istikrar programı ücretleri
ileriye dönük endeksleme ilkesi doğrultusunda bağlayarak, ücret artışlarını
217
218
Yıldırım, a.g.m. , ss. 8-10.
Zeynep Karaçor, “Öğrenen Ekonomi Türkiye: Kasım 2000-Şubat 2001 Krizinin Öğrettikleri”,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 16, Aralık, 2006, s. 388.
74
engellemeyi hedeflemiştir. Ancak bu ilke sadece asgari ücret ve memur
maaşlarına uygulanabilmiştir.
2001 yılında ise uygulamaya konulan istikrar ve yapısal uyum
programının etkisiyle Türkiye derin bir durgunluk dönemine girmiştir.
Programın bileşenleri arasında kamu sektöründeki istihdamın azaltılması ve
reel ücretlerin dondurulması gibi işgücü piyasasına yönelik önlemler önemli
bir yer tutmuştur. Bu politikalar, krizin neden olduğu diğer olumsuz etkenlerle
birleşince başta istihdam ve reel ücretler olmak üzere işgücü piyasası
göstergelerinde önemli ölçüde kötüleşmeler yaşanmıştır. Eksik istihdam
oranında
görülen
düşüşe
rağmen
işsizlik
oranlarında
hızlı
artışlar
gerçekleşmiş, imalat sanayi istihdam endeksleri düşmeye devam etmiştir.
İstihdam kayıplarına ek olarak reel ücretler de önemli ölçüde gerilemiştir219.
2.3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ
1929 Büyük Buhran’dan sonra tüm dünyayı etkisi altına alan 2008
Küresel Ekonomik Krizi, tarihsel süreç içerisinde yaşanan diğer tüm
krizlerden farklı olarak oluşumu, gelişimi ve etkileri ile çalışmamızın temelini
oluşturmakta ve ayrı ayrı üzerinde durulması gereken bir önem taşımaktadır.
Bu bölümde öncelikli olarak ekonomik kriz öncesi ABD’deki ekonomik
durum açıklanmaya çalışılacak, daha sonra krizin ortaya çıkışı, etkileri ve
yansımaları üzerinde durulacaktır.
2.3.1. 2008 Küresel Ekonomik Krizi Öncesi ABD’nin Durumu
II. Dünya Savaşı’nın ardından ABD’de dünyanın ekonomik yapısı
belirlenmiş ve bu düzende rol oynayacak bazı kurumlar oluşturulmuştur. Bu
kurumlar; IMF, Dünya Bankası, Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel
Anlaşması, Dünya Ticaret Örgütü (World Trade Organization-WTO),
219
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , ss. 22-23.
75
Uluslararası Finans Kuruluşu (International Finance Corporation-IFC).
Bu yapılar içerisinde altının dolara çevrileceği öngörülmüş ve
uluslararası ticarette doların baz alınması sağlanmıştır220.
Bu süreci takip eden dönemlerde ABD’nin dünyanın en kuvvetli gücü
haline gelmesi planın uygulamaya konulmasını sağlamış ve dolar dünyanın
her yerinde bir değişim aracı olarak kullanılmaya başlamıştır. 1970’lerde
patlak veren Vietnam savaşı ve ABD’nin savaşı finanse etmek için başlattığı
karşılıksız dolar basma politikası ile ABD dâhil tüm ülkeler dolar rezervlerini
tüketmişlerdir. Bu ve bunun gibi sebeplerden ötürü de 1973 yılında altın-para
sisteminden vazgeçilmiş, serbest kur politikaları uygulanmaya başlanmıştır.
İlerleyen dönemlerde Berlin Duvarı’nın çöküşü ve Sovyetler Birliği’nin
dağılmasıyla ABD’nin yeni politikası Ulus Devletleşme üzerine olmuş ve
Irak’ın işgali gibi olaylarla devam eden uygulamalar emperyalizm olarak
gündeme gelmiştir.
Buradan anlaşılacağı üzere ABD, dünya ekonomik yapısı üzerinde
önemli bir etkiye sahip konumda bulunmaktadır ve ABD’yi etkileyebilecek
herhangi bir durum tüm dünya ülkelerinde baş gösterecek hale gelmiştir221.
2002 yılına gelinen süreçte internet teknolojilerinin gelişmesi ve birçok
şirketin bu alanda yatırım yapması, şirketlerin borsa değerlerinin oldukça
yükselmesine neden olmuştur. Ancak bu hızlı yükseliş aynı hızla bir düşüşü
de beraberinde getirmiştir. Aynı dönemde başta ABD’nin enerji devi sayılan
Enron şirketi olmak üzere bazı firmalar zarar etmişler ancak muhasebe
teknikleriyle bu zararları gizlemişlerdir. 2001 yılında Enron şirketinin zararları
patlak vermiş, borsadaki hisse değerleri düşüşe geçmiş ve şirket iflasını
açıklamıştır. Enron şirketinden sonra, Tyco, WorldCom, Xeros ve Qwest gibi
220
Benton E. Gup, Too Big To Fail: Policies and Practices in Government Bailouts, USA, Praeger
Publisher, 2004,
(Çevrimiçi)http://books.google.com.tr/books?id=oeaULhGPl2UC&pg=PA29&lpg=PA29&dq=Too
+Big+to++Be#v=onepage&q&f=false , 18 Mayıs 2010, s. 37.
221
Fatma Ebru Kama, “2008 Global Finansal Krizi ve KOBİ’lere Etkisi”, İstanbul Ticaret
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009, ss.
31-32.
76
büyük firmaların da zararlarını gizledikleri ortaya çıkmıştır. Bu durumun
Avrupa şirketlerine yansıması sonucunda skandallar uluslararası bir boyuta
gelmiştir. ABD’nin yaşadığı olumsuz gelişmelerin yanı sıra Kasım-2000 ve
Şubat-2001 tarihlerinde Türkiye’de arka arkaya iki ekonomik kriz yaşamış,
2001 yılında borçlarını ödeyemeyeceğini ilan eden Arjantin’de krize
sürüklenmiştir. Tüm bunların yanında 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye, El
Kaide terör örgütü tarafından büyük bir terör saldırısı da gerçekleştirilmiştir222.
Tüm bu gelişmelerin akabinde global ekonomik sistem resesyon ve
deflasyon tehdidi altına girmiş ve önlem alınmadığı takdirde kriz kaçınılmaz
olmuştur. Bu durum üzerine ilk olarak Amerikan Merkez Bankası (Federal
Reserve Banks-FED) faiz oranlarını düşürmeye başlamıştır. Faiz indirimi
politikasını İngiltere ve AB merkez bankaları da izlemişler ve global likidite
hızla arttırılmıştır.
Başkan
Clinton
döneminde
ABD,
ekonomik
büyüme
bütçe
disiplininden vazgeçmemiş, 1992-2000 yılları arasındaki dönem ABD
ekonomisinin en istikrarlı büyüme dönemi olarak kabul edilmiştir. Ancak
Başkan Bush döneminde ekonomik durgunluk yaşanmış, yavaşlayan
ekonomi vergi indirimleri ve teşvik politikalarıyla canlandırılmaya çalışılmıştır.
Yatırım fonları ile emeklilik fonlarına vergisel teşvikler uygulanmış, diğer
yandan da ucuz konut kredileri ile ev sahibi olmak özendirilmiştir.
Ucuz konut kredilerini içeren Mortgage sistemiyle birlikte konut talebi
ve konut fiyatları artış göstermiş, hisse senedi ve gayrimenkul piyasasında
yükselişler yaşanmış ve böylece harcama eğilimlerinde artış olmuştur.
Harcama eğilimlerinin artmasını izleyen süreçte tasarruflarda önemli ölçüde
azalma kaydedilmiştir.
Buna Irak savaşı için yapılan masraflar da ilave edildiğinde Clinton
döneminde 127 milyar dolarlık bütçe fazlası 2004 yılına gelindiğinde 400
milyar doları aşan bir bütçe açığına dönüşmüştür. 2000 yılında bütçe fazlası
222
Saruhan Özel, Global Dengesizliklerin Dengesi: Ne Kadar Sürdürülebilir? Nasıl Sonuçlanır? ,
İstanbul, Alfa Yayınları, Ekim, 2008, ss. 3-26.
77
veren ABD 2006 yılına gelindiğinde GSMH’nin yüzde 5,6’sı oranında bütçe
açıklarına sahip bir ülke olmuştur223.
2.3.2. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Ortaya Çıkışı
Bir önceki bölümde anlattığımız ve 2006 yılına kadar gelen bu süreçte
ABD’nin gevşek para politikası nedeniyle yaşadığı enflasyonist baskılar, 2004
yılında FED’i harekete geçirmiş ve faizlerde artışa gidilmiştir. 2005 yılının
ortalarına doğru konut taleplerinde yaşanan azalmada fiyatlarda durgunluk
etkisi yaratmıştır. Artan faiz oranları sebebiyle de konut kredisi ödemelerinde
zorluklar baş göstermiştir224.
Yaşanan tüm bu sorunlar nedeniyle bankalardaki hacizli konut
sayılarında artışlar yaşanmış, hacizli konutların bankalar tarafından piyasaya
sürülmesi de konut fiyatlarını bir kez daha aşağıya çekmiştir. Tüm bu
gelişmeler; konutların net değeri, ödenen kredilerin net değerinin altında
kalması sonucu müşterilerin, evlerin anahtarlarını zarfla geri göndermeleriyle
“jungle mail” kavramını karşımıza çıkarmıştır. Bankalar, kredi ödemelerini
çeşitli mali kuruluşlara satmıştır ancak bu şekilde zarar hızla yayılmış ve mali
kuruluşların iflasına sebep olmuştur225.
2007 yaz aylarında ABD’de başlayan ve ABD’nin 158 yıllık geçmişiyle
en büyük yatırım bankalarından biri olan Lehman Brothers’ın iflasını
açıklamasıyla patlak veren kriz, tüm otoriteler tarafından 1929 Büyük
Buhranın
ardından
dünya
çapında
yaşanan
en
büyük
kriz
olarak
tanımlanmaktadır226. 2007 yılına kadarki süreçte yaşanan dalgalanmalar,
ABD’nin sahip olduğu büyük ve gelişmiş bir ekonominin bankacılık sistemini
sıkıntıya sürüklemiştir. ABD’de yaşanan Mortgage krizi, bankacılık sisteminin
223
Özel, a.g.e. , ss. 35-42.
Durmuş Yılmaz, “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisine Etkileri: Nasıl Başladı, Hangi
Aşamadayız?”, TCMB Başkan Konuşma ve Sunumları, Ankara, Aralık, 2008, s. 1.
225
Doğan Alantar, “Küresel Finansal Kriz: Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir Değerlendirme”,
Maliye Finans Yazıları, No 81, Ekim, 2008, s. 76.
226
Ali Ünal, Hüseyin Kara, Küresel Kriz ve Türkiye, İstanbul, Ekonomi ve Politika Araştırmaları
Merkezi, Şubat, 2009, s. 4.
224
78
kredilendirme konusunda hassas davranmaması ve bunun sonucunda riskli
kredi sınıfına giren subprime (alt gelir grubu) kredilerinin geri ödenmemesi ile
başlayan süreç krizi ortaya çıkaran nedenler olarak gösterilmektedir227.
Aşağıdaki tabloda ABD’de emlak fiyatlarındaki değişimi ölçmek için
kullanılan Case Schiller Endeksi’nin 1998-2008 yılları arasındaki değişimi
izlenmektedir. Tablo 3, 1996 yıllından itibaren sürekli bir artış trendi gösteren
ABD ev fiyatları 2004 yılında zirve yapmış ve bu tarihten sonra da düşüş
trendine girmiştir. Case Schiller Endeksi’ne göre 2006 yılında ev fiyatlarında
düşme yaşanmış ve bu durum durgunluğa neden olmuştur (2009 yılına
gelindiğindeyse endeks, altı sene öncesi seviyesine inmiş gözükmektedir).
2007 yılındaysa, riskli konut kredileri sağlayan finansal kurumlarda piyasaları
endişeye sevk eden gelişmeler yaşanmış ve 2007 yılı Şubat-Mart ayları
arasında subprime veren 25’ten fazla kuruluş iflas etmiştir228.
Tablo 3: ABD Ev Fiyatlarındaki Yıllık Artış
Kaynak: Derya Yılmaz, Filiz Gayğusuz, “2008 Krizinin Yeni Global Ekonomik Yapı Üzerine
Etkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası Davraz Kongresi, Küresel Diyalog:
VIII. Oturum, Isparta, 24-27 Eylül, 2009,
(Çevrimiçi)http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/kalkinma/kalkinma39.pdf , 21 Mayıs 2011, s. 5.
227
228
Faruk Demir v.d. , ABD Mortgage Krizi, BDDK Çalışma Tebliği, Sayı 3, Ağustos, 2008, s. 1.
Ünal, Kara, a.g.e. , ss. 5-6
79
Subprime krediler ile ABD’nin amacı, dar gelirli ailelere ve sahip
olduğu azınlık kesimine konut sahibi olmada yardımcı olmaktır. Ancak konut
fiyatlarının yükselmesi piyasada asimetrik bilginin**229oluşmasına, yani kredi
verenlerin yanlış yönlendirilmelerine ve konut alımının bir yatırım, bir kar elde
etme yolu olarak görülmesine neden olmuştur. Kredi kuruluşları, risk oranları
yüksek olan subprime kredilerinin risk oranlarını göz ardı ederek riskli kişilere
daha yüksek faizle mortgage kredisi kullandırmıştır. Mortgage kredilerin
sayısının artması faiz oranlarının yükselmesine ve kredi alanların faiz
yükünün artmasına neden olmuştur. Böyle bir artış sonucunda alınan
kredilerin geri ödenememesi ile menkul piyasasına fon akışı yavaşlamış hatta
durmuş, kredi verenler zararlarını kapatabilmek için konutları geri almaya
başlamıştır. Ancak sorunlu kredi sayısında yaşanan büyük artış, satılan konut
sayısını da arttırdığından konut fiyatlarında - yukarıdaki Tablo 3’te de
gösterdiğimiz gibi - düşüşe geçilmiş ve konutlar satılamaz bir duruma
gelmiştir. Böylece piyasada önemli ölçüde bir likidite sıkıntısı doğmuştur 230.
Aşağıda Tablo 4’te mortgage piyasasında yaşanan krizin, likidite
krizine dönüşüm süreci ve aşamaları gösterilmektedir.
** Asimetrik Bilgi; İlk olarak George Akerlof tarafından, 1970 yılında yazdığı “The Market For
Lemons: Quality, Uncertainty and The Market Mechanism” isimli makalesinde ortaya konularak
literatüre girmiştir. Ekonomik bir ilişkide taraflardan birinin diğeri hakkında yeterli bilgiye sahip
olamaması anlamına gelen durumdur ve teoriye göre; Asimetrisi tersine seçim, ahlaki tehlike ve
temsilcilik sorunu gibi sorunlara neden olmaktadır. Akerlof’un çalışmasında teori ikinci el
otomobil piyasası üzerinden örneklendirilerek açıklanmıştır. Buna göre piyasada iyi ve kötü
otomobiller (limon) vardır. Alıcı, otomobillerin kalitesi hakkında bilgi sahibi olamadığı için
ortalama kaliteye göre fiyat belirler. Bu durum kötü otomobil satıcılarının işine gelir ama iyi
otomobil satıcıları fiyatı beğenmeyerek piyasadan çıkar. Sonuç olarak piyasada sadece kötü
otomobiller kalır. Bu durum ortalama kaliteyi düşürdüğü gibi fiyat oluşumunu da etkilemektedir.
230
Nazan Susam, Ufuk Bakkal, “Kriz Süreci Makro Değişkenleri ve 2009 Bütçe Büyüklüklerini Nasıl
Etkileyecek?”, Maliye Dergisi, Sayı 155, Temmuz-Aralık, 2008, ss. 73-74.
80
Tablo 4: Mortgage Kredi Krizinin Likidite Krizine Dönüşüm Süreci
2007 Temmuz
2007 Ağustos
2007 Eylül
2007 / C4 ve Sonrası
Subprime/Kredi Krizi
Likidite Krizi
*Piyasalar subprime
*İlk kredi sorunları
kredi ödemelerinin
sonuçlarını
yapılmamasıyla şoka göstermeye başladı.
girdi.
Kredi ve Likidite Krizi Devam Ediyor
*Likidite açığı devam *Yüksek dönem
etti.
faizleri.
*Subprime kredilerine *Risk iştahı azaldı.
dayalı finansal ürünler
tekrar değerlendirildi.
*Bankalar hala kısa
vadeli borçlanmaya
devam etti ve dönem
faizlerini yükseltti.
*Spekülatif
davranışlar kredi
kullananları olumsuz
etkiledi.
*Yüksek profili olan
yatırımcılar zarar
kaydetti.
*Yatırımcılar varlığa
dayalı finansman
bonosu almakta
isteksiz davrandı.
*Yeni kredi
kullanıcıları için
koşullar sıkılaştırıldı.
*Tüketiciden
kaynaklanan riskler
azaldı.
*Yatırımcılar riskten
kaçınmaya başladı.
*Kısa vadeki
finansman talepleri
oluştu.
*Avrupa Merkez
*Merkez bankası
Bankası (European
yardımlarını tahmin
Central Bank-ECB),
etmek kolaylaştı.
FED ve İngiltere
Merkez Bankası
(Bank of EnglandBOE) gecikmeli olarak
acil likidite sağladı.
*Kredi riskleri yeniden
fiyatlandı.
*Bankalar talepleri
karşılamak için nakit
tutmaya başladı.
*FED Faizleri %0,5
puan indirdi.
*Yatırımcılar nakit
varlıklarını sattı.
*3 aylık
LİBOR(London
Interbank Offered
Rate) oranları
yükseldi.
*Borçlanma maliyetleri
etkilendi.
Kaynak: Demir v.d. , a.g.e. , s. 1.
2007 yılında yaşanmaya başlayan ABD’deki dalgalanmalar, ülkedeki
güçlü bankacılık sistemini hiç yaşanmadığı kadar büyük bir sıkıntıya
sürüklemiştir. Bankaların vermiş olduğu subprime mortgage kredilerinin geri
ödenmemesiyle başlayan süreç yukarıda da ifade edildiği gibi ekonomide
finansal dalgalanmalara neden olmuştur. Aynı zamanda mortgage kredilerine
bağlı olan menkul değerler ile bankacılık sistemi içinde kullanılan kredi
türevleri risklerinin yanlış hesaplanması, bu gelişmelerin yanı sıra mevcut
denetleyici yapının eksiklikleri finansal kurumlar üzerinde olumsuz etkilere
neden olmuş, mortgage kredi krizi olarak adlandırılan kriz küresel bir likidite
81
krizine dönüşmüştür231.
Mortgage kredilerin yanı sıra krize neden olan denetleyici yapıdaki
aksaklıklardan kasıtta, FED’in özellikle Federal fonların faiz oranlarını uzun
dönemler boyunca düşük tutma eğilimidir. Bu durum hem kredi patlamasına
neden olmuş, hem de konut fiyatlarında aşırı şişkinlik yaratmıştır. FED’in
düşük faiz politikasıyla birlikte bankalar ucuz fon elde etmişler ve bunun
neticesinde düşük faizli ve kolay ulaşılabilir krediler pazarlamışlardır. Tüm
bunların yanında FED’in ve piyasadaki denetim otoritelerinin, mortgage
piyasasını denetleme ve kontrol etmeleri noktasındaki başarısızlıkları
sorunun derinleşmesine neden olmuştur232.
2.3.3. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Etkileri ve Yansımaları
2008 Küresel Ekonomik Krizi, ABD’de ve tüm dünyada serbest piyasa
olgusu ile ilgili fikirleri tıpkı 1929 yılında olduğu gibi derinden sarsmıştır.
Piyasaların kendi kendine iyi işleyebileceği fikri yavaş yavaş yok olmaya yüz
tutmuş, ancak kapitalizmin tamamen ortadan kalkıp yerine daha farklı bir
sistemin geleceğini beklemek kimseye mantıklı görünmemiştir. Bu nedenle
2008 krizi sonrasında tüm dünyada piyasalardaki regülâsyonların, yani
müdahalelerin ön plana çıkması açıkça anlaşılmaktadır. Kapitalizmin gerekli
durumlarda piyasaların düzenlenmesini öneren yeni yorumu/şekli için
“düzenleyici
kapitalizm”
(regulatory
capitalism)
kavramı
kullanılmaya
başlanmıştır233.
ABD’de başlayarak önce Avrupa’ya sonra da tüm dünyaya yayılan
ekonomik kriz özellikle bankacılık sektöründe yol açtığı sorunlar nedeniyle
küresel ekonomide büyük sıkıntılara neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerde
başlayan ancak hızla tüm ülkelerde de etkisini gösteren kriz, gelişmekte olan
231
Altuntepe, a.g.m. , s. 135.
Bahar Berberoğlu, “2008 Global Krizinin Türkiye ve Avrupa Birliği’ndeki Etkilerinin Kümeleme
Analizi İle İncelenmesi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 11, Sayı 1, 2011, s.
108.
233
Yılmaz, Gayğusuz, a.g.m. , s. 10.
232
82
ülkelere sermaye akışının azalmasına ve piyasalarda daralmaya neden
olarak ülkelerin ihracat yapılarını ve büyüme oranlarını olumsuz yönde
etkilemektedir. Krizin etkisi özellikle234;

Ekonomilerde küçülme,

Reel faizlerde düşme,

Döviz kurlarındaki baskıyla artış,

Enflasyon oranlarında yükselme,

İstihdam sorunları, işsizlik oranında artışlarla kendisi göstermiştir.
Ekonomik krizin ilk olarak ABD üzerindeki etkisi büyük ve sarsıcı
olmuştur. Krizin ilk çöküşü 2007 yılının başında banka dışı piyasalarda
verilen riskli kredilerin geri ödenmemesiyle başlamıştır. İkinci aşamada ise
bankacılık sisteminin çöküşü ilk çöküşü izlemiştir. Üçüncü aşamada,
ABD’deki Bearn&Sterns ve Lehman Brothers gibi bağımsız finansal aracı
kuruluşların tüm kurtarma çalışmalarına rağmen iflasları gerçekleşmiştir.
Merill Linch de, Bank of America ile birleşmek zorunda kalmıştır. Dördüncü
aşamada, para piyasası fonlarında çöküş başlamış ve beşinci aşamada da,
çok sayıda hedge fonun çöküşü gerçekleşmiştir235.
Finansal sektördeki kayıpların 2007 yılı ortalarında yapılan ilk
tahminlere göre 50 milyar dolar olacağı beklenmiştir, ancak bu rakam 2008
Şubat ayında 400 milyar dolara, 2008 Nisan ayında ise 945 milyar dolara
yükselmiştir. 2008 Ekim ayına kadarki süreçte bu rakam 1,405 milyar doları
bulmuştur236.
ABD’de
hanehalklarının
kredi
piyasaları
ve
finansal
olmayan
kuruluşlardan borçlanmalarının Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla’ya (GSYH) oranı
234
İbrahim Arslan, Cuma Bozkurt, “Küresel Ekonomik Kriz ve Kapitalizm”, Turgut Özal
Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim
Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, s. 1601.
235
Viral V. Acharya etc. , “A Bird’s-Eye View: Financial Crisis of 2007-2009: Causes and
Remedies”, Centre for Economic Policy Research, February, 2009,
(Çevrimiçi)http://www.cepr.org/meets/wkcn/1/1716/papers/prol.pdf , 12 Mayıs 2011, ss. 7-10.
236
Mustafa Öztürk, “Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Türkiye’de Yabancı Sermaye Yatırımları ve
Ekonomik Krizler (2000-2010)”, İstanbul, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010, s. 117.
83
1994-2007 yılları arasında yüzde 118’den yüzde 173’e yükselmiştir ve
hanehalklarının kredi borçları 2000 yılından itibaren büyük bir yükselişe
geçmiş, 2000-2007 yılları arasında bu oran harcanabilir kişisel gelirin yüzde
98’inden yüzde 136’sına yükselmiştir. Aynı dönemde bu oran İngiltere’de
yüzde 120’den yüzde 180’e, Euro bölgesinde*** ise, yüzde 71’den yüzde
91’e çıkmıştır. İngiltere’de de ev fiyatlarında beklenmeyen artışlar yaşanmış
ve bu artışlar gelişmekte olan ülkeleri de etkisi altına alarak benzer artışların
yaşanmasına neden olmuştur.
Ev fiyatlarında yaşanan bu denli büyük artışlar 2007-2008 yıllarında
ekonomik krizin tetikleyicileri arasında yer almıştır. 2008 Eylül ayı itibariyle
banka ve finans kurumlarının ve ABD’nin en büyük yatırım bankası sayılan
Lehman Brothers’ın iflası krizi farklı bir sürece sokmuştur. İflaslarla birlikte
ABD, yaklaşık 150 milyar doları para piyasaları fonlarından çekmiştir237.
2008 Ekim ayında FED ve diğer merkez bankaları piyasalara dünya
tarihindeki en büyük parasal müdahaleyi yapmış ve 2,5 trilyon dolar tutarında
likidite yardımında bulunmuşlardır. ABD yatırım bankacılığı modelinin sonu
olan kriz, 2008 Ekim itibariyle Avrupa bankalarını da etkisi altına almış ve
Avrupa
bankalarının
hükümetler
tarafından
kurtarılması
gerekliliğini
doğurmuştur. Küresel para piyasalarında başlayan bu kriz hızlı bir yayılma
etkisi göstermiş, ABD ve Avrupa’da kredi daralmasına neden olmuştur. 2008
Eylül itibariyle ABD ve dünyada birçok finansal merkezde tahvil ve kredi
piyasalarında çöküş yaşanmış, ticari tahvil fonlaması daralmış ve hisse
senetleri fiyatlarında ciddi düşüşler baş göstermiştir.
Büyük bankalar ve finansal kurumlar yaklaşık 453 milyar dolar zarar
açıklamalarında bulunmuşlardır. Ağustos 2008 tarihine gelindiğinde ise, tüm
***Euro Bölgesi; Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin Euro kullanımına geçmeleri üzerine yani Avrupa
Para Birliği Sistemine katılmalarıyla, her ülke Euro kullanımını onaylamamıştır. Euro kullanımına
geçen ülkelerin bütününe genelde “Euro Alanı” veya “Euro Bölgesi” denmektedir. Başlıca Euro
bölgesi kabul edilen ülkeler; Almanya, Avusturya, Belçika, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda,
İspanya, İtalya, Karadağ, Kıbrıs Cumhuriyeti, Kosova, Lüksemburg, Malta, Monako, Portekiz, San
Marino, Slovakya, Slovenya, Vatikan, Yunanistan, Estonya’dır.
237
Pelin Ataman Erdönmez, “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler Kronolojisi”,
Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Sayı 68, Mart, 2009, s. 86.
84
dünyada finansal şirketler yüksek riskli ipotek kredileri için 501 milyar dolar
zarar açıklaması yapmışlardır. IMF’ye göre küresel piyasalarda finansal
kurumların zararları 2008 Kasım itibariyle 1,5 trilyon dolara ulaşmıştır238.
Krizin küresel piyasalar üzerinde bu denli yıkıcı bir etkiye sahip
olmasının en önemli sonucu, bankalar ve finansal kuruluşların açıklanan
zararlarının üzerine banka kredilerinin uzun süreli olarak kısıtlanmış
olmasıdır. Bankaların kredi verme standartlarında ciddi düzenlemeler
yapılmış, banka zararlarının açıklanmaya devam etmesi neticesinde de
hükümetler
banka
hazırlamışlardır
sermaye
tabanlarını
arttırıcı
yardım
paketleri
239
. Bu durum üzerine ABD’de, 2008 Ocak tarihiyle acil eylem
planı hazırlanmış ve yılın ilk çeyreğinde ekonominin büyümesi için vergi
indirimleri,
şirketlere
teşvikler
içeren
ekonomik
canlandırma
paketi
oluşturulmuştur240.
ABD ve birçok dünya ülkesinin açıklamış oldukları teşvik paketleri
Tablo 5’te kısaca gösterilmiştir241.
Tablo 5: Dünya 2008 Yılı Mali Teşvik Paketleri
Ülke(ler)
Milyar ABD Doları
GSYH’nin Yüzdesi
ABD
955
7%
AB
333
1,50%
Japonya
105
2%
Çin
586
8,90%
Bazı gelişmekte olan ülkeler*
100
---
TOPLAM
2,117
*Rusya, Hindistan, Singapur, G. Kore, Tayland
---
Kaynak: Gaziyeva, a.g.t. , s. 24.
Krizin temelini gelişmiş ülkeler oluşturmaktadır. Öncelikle finansal
238
Erdönmez, a.g.m. , s. 86.
Erdönmez, a.g.m. , s. 88.
240
Demir, a.g.e. , ss. 17-18.
241
Lenura Gaziyeva, “Ekonomik Kriz Ortamında Firmaların Pazarlama Stratejilerindeki Değişiklikler
ve Bir Araştırma”, İstanbul, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010, s. 24.
239
85
piyasalardaki fiyatlarda hissedilen etkiler, daha sonra kendini ülkeden ülkeye
yayılan ekonomik durgunluk ve devamında ekonomik kriz biçiminde
göstermiştir. Kriz nedeniyle fon akımlarında yaşanan daralma, hem
uluslararası ticareti etkilemiş, hem de yerel iç talebi daraltmıştır242.
Banka kredilerinde yaşanan daralma otomobil kredisine bağlı olarak
gerçekleştirilen araç satışlarında da önemli bir azalmayı meydana getirmiştir.
Ekim 2007 ve 2008 arasında Ford satışlarında yüzde 33,8, General Motor’un
satışlarında yüzde 15,6 ve Toyota satışlarında yüzde 32,3’lük bir azalma
ortaya çıkmıştır.
2008 Küresel Ekonomik Krizinin reel ekonomiye yansıması sonucunda
hem ABD ve Avrupa gibi gelişmiş ekonomilerde, hem de gelişmekte olan
ülkelerde büyüme oranlarında fark edilir düzeyde azalışlar görülmüştür243.
2000 yılından itibaren küresel sanayi üretimi ve ihracatı 2001 yılındaki negatif
büyümeler haricinde 2008 yılının Ağustos ayına kadarki süreçte pozitif
büyüme gerçekleştirmiştir. 2008 yılında başlayan krizle birlikte hem sanayi
üretimi hem de ihracatı düşüş eğilimine geçmiştir244.
Küresel anlamda incelendiğinde sanayi üretimi, 2008 Nisan ayında
2007 Nisan ayına göre yüzde 19 daralan sanayi üretimi, yine bir önceki yılın
aynı dönemleriyle kıyaslandığında 2008’in son çeyreğinde yüzde 22, 2009’un
ilk çeyreğinde yüzde 28 oranlarında daralma eğilimini devam ettirmiştir.
2009’un ilk çeyreğinden itibaren yıllık gerileme Doğu Avrupa’da yüzde 23,
Japonya’da yüzde 62, Almanya’da yüzde 42 seviyelerine yükselmiştir 245.
Dünya ticaret hacmi ise 2007’de yüzde 7,2’den 2008’de yüzde 2,8 ve
2009’da yüzde -12,3’e doğru bir gerileme yaşamıştır. Bütün bu gelişmeler
242
TEPAV, “Küresel Krizden Çıkış Arayışları: G-20 Zirvesinde Türkiye Ne Yapmalı?”, TEPAV
Küresel Kriz Çalışma Grubu, Ankara, 2008, s. 1.
243
Alantar, a.g.m. , s. 6.
244
Sevim Baykan Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2008, Ankara, TOBB (Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği) Yayınları, 2009, s. 4.
245
Justin Yifu Lin, “Policy Responses to the Global Economic Crisis”, World Bank Institute,
Development Outreach Review, December, 2009,
(Çevrimiçi)http://siteresources.worldbank.org/WBI/Resources/2137981259968479602/outreach_li
n_dec09.pdf , 10 Mayıs 2011, s. 30.
86
1929’dan beri yaşanan en büyük ticari durgunluğu işaret etmektedir246.
Gelişmiş ülkelerde 2009 yılında yüzde 3,2 oranında küçülme meydana
gelirken, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 2,4 oranında büyüme meydana
gelmesi sonucunda dünya hasılasında toplam küçülme 2009 yılı verilerine
göre yüzde 0,6 olarak tahmin edilmiştir. Gelişmiş ülkeler içerisinde küresel
krizden en çok etkilenen ülke yüzde 5,2’lik bir küçülme ile Japonya olmuştur.
Gelişmekte olan ülkeler arasında ise Rusya yüzde 7,9 oranında küçülmüştür.
Çin ve Hindistan gibi Asya ülkelerinin başı çektiği gelişmekte olan ülkeler ise;
yüzde 2,4 oranında bir büyüme sağlamışlardır. Bu ülkelerin yanı sıra
gelişmekte olan ülkeler sınıfına giren bazı Lâtin Amerika ve Avrupa Birliği
üyesi olmayan ülkelerde de ekonomik anlamda küçülme söz konusu
olmuştur247.
2009 yılında neredeyse tüm ülke ekonomilerinde küçülme meydana
gelmiş, 2010 yılına gelindiğindeyse çoğu ülke ekonomisinde veriler yerini
pozitif rakamlara bırakmıştır. 2009 yılında yüzde 0,6’lık bir oranla küçülen
dünya ekonomisi, 2010 yılında yüzde 5 oranında büyümüştür. Gelişmiş ülke
ekonomilerinde yüzde 3 oranında, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 7,1
oranında büyüme meydana gelmiştir.
Özellikle gelişmekte olan dünya ekonomileri için yüksek oranda
seyreden büyüme oranları, gelişmiş ülke ekonomilerinde aynı seyri takip
edememiş, hatta İspanya yüzde 0,2 oranında küçülme yaşamıştır. 2009
yılında büyüme eğilimi gösteren Çin, 2010 yılında da yüzde 10,3 oranı ile
büyümeye devam etmiştir. 2010 yılı içerisinde gelişmiş ülkeler arasında en
fazla büyümenin görüldüğü ülke Japonya’dır. Bu iki büyük Asya ülkesi her iki
ülke grubunda da büyüme anlamında birinci sırada yer almaktadır248.
Son dönemlerde başta ABD olmak üzere tüm dünyada etkisini
246
Cem Danacı, Mehtap Ceyhan, “Küresel Finansal Krizin Gelişmiş ve Gelişmekte Olan Ülkelere
Etkileri ve Krizden Çıkış Politikaları”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, s. 1392.
247
Sevim Baykan Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2009, Ankara, TOBB Yayınları, Yayın No 110,
2010, s. 3.
248
Sevil Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, Ankara, TOBB Yayınları, Yayın No 135, 2011, s. 3.
87
gösteren, 1929 Büyük Buhranı’ndan sonraki en büyük kriz olarak tarihe
geçen küresel ekonomik krizin, 2008 Eylül ayında başlayan süreci “kırılma”
olarak değerlendirilmiştir. 2009’un ikinci yarısından itibaren “toparlanma” ya
dönüşmüş ve 2010’da tüm dünyada “yeniden büyümeye geçiş” olarak
değerlendirilmiştir. Tablo 6, bir yandan küresel ekonomik krizin 2008-2009
dünya ekonomileri için üretim açısından yaratığı tahribatı ortaya koyarken, bir
yandan da 2010 tahminlerindeki iyileşmenin 2011 içinde devam edeceği
öngörüsünü sunmaktadır249.
249
Ebru Voyvoda, “Neo-Liberal Dönüşüm, Kriz ve Emek”, Eğitim-Toplum-Bilim Dergisi, Cilt 7,
Sayı 27, 2009, s. 2.
88
Tablo 6: Dünya, Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelerin Üretimi
(Değişim, %)
Ülke Grupları ve
Seçilmiş Ülkeler
2007
2008
2009
2010
2011(*)
Dünya Üretimi
5,2
3
-0,6
5
4,4
Gelişmiş Ülke
Ekonomileri
2,8
0,5
-3,4
3
2,5
ABD
2,1
0,4
-2,6
2,8
3
Euro Bölgesi
2,8
0,6
-4,1
1,8
1,5
Almanya
2,5
1,2
-4,7
3,6
2,2
Fransa
2,3
0,3
-2,5
1,6
1,6
İtalya
1,5
-1,3
-5
1
1
İspanya
3,6
0,9
-3,7
-0,2
0,6
Yunanistan
----
2
-2
-4
-2,6
Portekiz
----
0
-2,6
1,1
-0,1
Japonya
2,4
-1,2
-6,3
4,3
1,6
İngiltere
2,6
0,5
-4,9
1,7
2
Kanada
2,5
0,4
-2,5
2,9
2,3
8,3
6,1
2,6
7,1
6,5
----
0,7
-4,7
7,8
3,6
10,6
7,9
7
9,3
8,4
Çin
13
9,6
9,2
10,3
9,6
Hindistan
9,4
7,3
5,7
9,7
8,4
ASEAN-5(**)
6,3
4,7
1,7
6,7
5,5
Latin Amerika ve
Karayipler
5,8
4,3
-1,8
5,9
4,3
Brezilya
6,1
5,1
-0,6
7,5
4,5
Meksika
3,3
1,5
-6,1
5,2
4,2
Geçiş Süreci Ülkeleri
8,6
5,5
-6,5
4,2
4,7
Rusya
(*)Projeksiyon değeridir.
8,1
5,6
-7,9
3,7
4,5
Gelişmekte Olan Ülke
Ekonomileri
Türkiye
Gelişmekte Olan Asya
Ekonomileri
(**)Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland ve Vietnam’ı kapsamaktadır.
Kaynak: Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2009, s. 3; Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010,
s. 3.(İki kaynaktaki tablolardan elde edilen veriler birleştirilmiştir.)
Krizin
dünya
ekonomisine
beklenenden
daha
hızlı
yayılması
küreselleşme olgusunun bir sonucu olmaktadır. Dünya piyasalarında
89
teknolojik ilerlemeye bağlı gerçekleşen işlem hızındaki artış, aynı hızla
krizinde dünyanın her yerine yayılmasında etkili olmuştur. Sınır tanımayan ve
küreselleşen dünya ekonomisi, bu düzen içinde varlığını sürdüren kurumlar,
spekülasyonlara dayandırılan büyüme süreci, reel ekonominin işleyişini yok
etmiş ve sanayileşme hedeflerinin arka plana atılmasına neden olmuştur250.
Ülkeler ekonomik kriz sonucunda büyük yaralar almışlar ve bu yaraları
kapatabilmek için büyük harcamalarda bulunmuşlardır. Harcadıkları tutarların
GSMH üzerinden oranları Şekil 2’de gösterilmektedir251.
Toplam Üzerinden %
İngiltere; 7%
Japonya; 7%
Almanya; 5%
Diğerleri; 18%
ABD; 63%
Kaynak: SESRIC, a.g.e. , s. 11.
Şekil 2: Ülkelerin Küresel Ekonomik Krizi Atlatmak İçin Harcadıkları GSMH
Oranları (%)
250
251
Susam, Bakkal, a.g.m. , s. 75.
SESRIC, Sesric Monthly Reports On The Current Global Financial Crisis, Ankara,
Organisation of The Islamic Conference – Statistical, Economic and Social Research and Training
Centre For Islamic Countries, Mayıs, 2009, s. 10.
90
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE
İSTİHDAM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Çalışmamızın ikinci bölümünde tarihsel süreç içerisinde dünyada ve
Türkiye’de yaşanan krizler ve son olarak tüm dünyayı etkisi altına alan 2008
Küresel Ekonomik Krizi üzerinde durulmuştur.
İkinci bölümde Küresel Ekonomik Krizin oluşum süreci ile ilgili
bilgilendirmenin yapılmasının ardından çalışmamızın üçüncü bölümünü
oluşturan “2008 Küresel Ekonomik Krizinin Dünya’da ve Türkiye’de İstihdam
Üzerindeki Etkileri” başlıklı bu son kısmında öncelikli olarak; ekonomik krizin
ülkelerin istihdam yapıları üzerindeki etkisi ele alınacak ve ülkelerin ekonomik
krize karşı aldığı önlemlerden bahsedilecektir.
Ülkeler genelinde istihdam üzerindeki etkisi ortaya koyulduktan sonra
Türkiye’nin istihdam yapısının özellikleri ve bu dönüşüm sürecinde nasıl
şekillendiği
açıklanacak,
ekonomik
krizin
ülkemizde
istihdam
yapısı
üzerindeki etkileriyle birlikte kriz sürecinin yaratığı değişimler ortaya
konulacak ve son olarak da kriz süresince alınan ve sonrasında alınması
gereken önlemlerden bahsedilecektir.
3.1. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNİN ÜLKELERİN İSTİHDAM
YAPILARI ÜZERİNE ETKİLERİ
ABD’de başlayan ve küreselleşme olgusu nedeniyle tüm dünyayı etkisi
altına alan küresel ekonomik kriz, ülkeler arası yakın etkileşim nedeniyle reel
sektör üzerinde olumsuz etkilere neden olmuştur. Reel sektör üzerindeki
etkileri nedeniyle piyasalarda yaşanan daralmanın bir sonucu olarak;
harcamalar kısılmış, satışlar azalmış, üretimdeki daralma istihdam verilerine
91
de yansımış ve işsizlik oranlarında ciddi artışlar meydana gelmiştir252.
Tüm bu kriz tablosu içerisinde makroekonomik değişkenlerden biri
“kritik” değişkenler arasında tanımlanmaktadır: İşsizlik. Eylül 2010 tarihinde
IMF ve ILO’nun “Büyüme, İstihdam ve Sosyal Uyum Önündeki Engeller” ana
başlıklı konferanslarında da belirttikleri üzere yüksek işsizlik ve bununla
beraber eksik istihdam probleminin gelişmiş ve gelişmekte olan ülke
ekonomileri
açısından
büyük
sorun
teşkil
ettiğini
bir
kez
daha
vurgulamışlardır. Küresel ekonomik kriz boyunca gerçekleşmiş işsizlik
oranlarının uzun dönemli işsizliğe dönüşme olasılığı ve gerek kalıcı işsizlik
gerekse üretkenlik azalmaları ile birlikte sorunun sosyal uyum çerçevesine
zarar verici boyutlara ulaşması endişesi ön plana çıkmıştır253.
Küresel ekonomik kriz ile işgücü piyasalarında yaşanan olumsuz
gelişmelere rağmen, 2010 yılında bir dizi kurtarma paketi gerçekleştirilmiş
ancak tam anlamıyla bir düzelme sağlanamamıştır. ILO’nun verilerine göre
dünya çapında 2010 yılı işsiz sayısı tahmini olarak 205 milyon olup, bu rakam
2007 yılındaki işsiz sayısından yaklaşık olarak 30 milyon daha fazladır.
Yıllık düzeyde işsizlik oranları göz önünde bulundurulduğunda, ILO’ya
göre 2009 yılında dünya genelinde yüzde 6,3 olarak belirlenen işsizlik oranı,
2010 yılında sadece 0,1 puanlık kayıpla yüzde 6,2 olarak tahmin edilmiştir.
2010 yılı rakamları baz alındığında, ILO tahminlerine göre işsizlik oranı
en yüksek olan ülke grupları içinde yüzde 10,3 oranı ile Ortadoğu ülkeleri ilk
sırada yer almaktadır. Bunu yüzde 9,8 oranı ile Kuzey Afrika ve yüzde 9,6
oranı ile Orta ve Güneydoğu Avrupa ülkeleri izlemektedir.
İşsizlik oranlarının 2010 yılında ülke grupları düzeyinde en düşük
olduğu bölge yüzde 4,3 oranı ile Güney Asya’dır.
2010 yılında işsizliğin değişim oranlarına bakıldığında, yaşanan en
252
Nihat Işık, Onur Ceylan, “Küresel Krizin İstihdam Üzerindeki Etkileri: Karaman İli Örneği”,
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 12,
Sayı 19, 2010, s. 108.
253
Voyvoda, a.g.m. , s. 3.
92
yüksek düşüşün yüzde 7,7 oranı ile Orta ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde,
yüzde 6,8 oranı ile de Doğu Asya ülkelerinde olduğu görülmektedir. Ancak,
gelişmiş ülke ekonomileri ve AB’de ise 2010 yılında işsizlik oranlarında yüzde
4,8 gibi çok ciddi bir oranda yükseliş gerçekleşmiştir254.
İşsizlik oranlarının 2010 yılı bazında en düşük Doğu Asya ülkelerinde
olmasının en önemli sebeplerinden birisi; işsizlikle mücadele politikaları
kapsamında, küresel ekonomik krize karşı alınan önlem paketlerinin
uygulamaya konulması anlamında hızlı davranılmış olmasıdır. Örneğin
Güney Kore küresel krize bağlı işsizlik artışına karşı kapsamlı bir önlem
paketini üç ay içerisinde uygulamaya koymuş ve etkinliğinin takip edilmesi
hususunda dikkatli davranmıştır. İstihdamı arttırmaya yönelik bölgesel ve
küresel kriz tecrübesi olan Doğu Asya ülkelerinin ortaya koyduğu aktif
istihdam politikaları, krizin işsizlik üzerinde yarattığı baskıyı azaltmak
anlamında başarılı olmuştur255.
254
255
Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, s. 8.
Sumru Öz, “Kriz ve İşsizlik: Başarı Örnekleri ve Çözüm Önerileri”, TÜSİAD-Koç University
Economic Research Forum Working Paper Series, Working Paper 1024, Ağustos, 2010, s. 28.
93
Tablo 7: İşsizlik Oranları (2008-2010) (%)
Yıllar
Bölgeler
Değişim Oranları
2008 2009 2010(*)
2008
2009
2010(*)
Dünya Geneli
5,7
6,3
6,2
0,1
0,6
0,1
Gelişmiş Ülke Ekonomileri ve Avrupa
Birliği
6,1
8,4
8,8
0,3
2,3
3
Yunanistan(**)
7,7
9,4
11,8
---
1,7
2,4
İrlanda(**)
6,3
11,8
13,5
---
5,5
1,7
Portekiz(**)
7,7
9,6
10,7
---
1,9
1,3
İspanya(**)
11,3
18
19,9
---
6,7
1,9
Orta ve Güneydoğu Avrupa
8,6
10,4
9,6
0
1,7
0,9
Doğu Asya
4,3
4,4
4,1
0,5
0,1
0,4
Güneydoğu Asya ve Pasifik
5,3
5,2
5,1
-0,1
-0,1
-0,1
Güney Asya
4,3
4,4
4,3
-0,3
0,1
-0,1
Latin Amerika ve Karayipler
6,6
7,7
7,7
-0,3
1,1
0
Orta Doğu
10,2 10,3
10,3
-0,3
0,1
0
0,2
-0,1
Kuzey Afrika
9,6
9,9
9,8
-0,5
(*)ILO Global Employment Trends 2011, Güven Aralığı değeri kullanılmıştır.
(**)Euro Bölgesi’nde işsizlik oranlarının dikkat çekebileceği gerekçesiyle özellikle 2010 yılı
içerisinde “borç krizinden” etkilenen ülkeler bu alt başlıkta değerlendirilmiştir.
Kaynak: Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, s. 9; ILO, Global Employment Trends 2011:
The Challenge of A Job Recovery, Geneva, International Labor Office, 2011, s. 73.
Küresel ekonomik krizin özellikle çalışan kesim üzerinde yarattığı etki
aşikârdır ve ülkelerin işsizlik rakamları ciddi boyutlara ulaşmıştır. Krize karşı
alınan önlemler işsiz sayısında devam eden artışın önüne geçmeye
yetmemektedir.
Çoğu
önemli
ekonomide
iş
piyasasındaki
durumun
gidişatındaki kötü seyir, işsizlik sorununa ve ülkelerin toplumsal açıdan
olumsuz yönde etkilenmesine neden olmaktadır256.
ABD açısından bakıldığında yaşanan krizin istihdam üzerinde yarattığı
baskı rekor seviyelere ulaşmıştır. Bir yıldan fazla yani uzun dönemli işsiz
kalan çalışanların sayısındaki artış 2007 Aralık ayında krizle birlikte yükselişe
geçmiştir. 2010 yılının ikinci çeyreği itibariyle 14.6 milyon kişi 27 hafta ve
daha uzun bir süre işsiz kalmış ve hala da bu işsizlik sorunu devam
etmektedir. Uzun süreli işsiz kalanların oranı yüzde 46’lara ulaşmış, yüzde
256
Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2009, s. 4.
94
31’lik kesimde 52 hafta ve daha uzun süre işsizlikle mücadele etmek zorunda
kalmıştır.
Uzun dönemli işsizliğin hem kişilere, hem ailelere fiziksel, ekonomik ve
ruhsal birçok olumsuz etkisi olmaktadır. Aynı zamanda yaşanan uzun süreli
işsizlikler ekonomi üzerinde de baskıya neden olmakta, hazinenin gelirlerinin
düşmesine
ve
ekonomik
büyümenin
olumsuz
etkilenmesine
neden
olmaktadır257.
ABD’de işgücü piyasaları açısından diğer bir sıkıntıda eksik istihdam
oranlarında yaşanan artışta kendini göstermiştir. 16 yaş ve üzeri istihdam
sayılarında 2009 Aralık ayında, 2007 Kasım ayına göre 9 milyonluk bir
azalma yaşanmış, bu durum eksik istihdamda artışa neden olmuştur. 2009
yılının sonlarında eksik istihdam oranları ABD için yüzde 6,4’e yükselmiş,
özellikle az eğitimli işçiler, yüksek okulu bırakanlar ve mavi yakalı işçiler tam
zamanlı çalışma olanaklarını kaybetmişler, düşük ücretlerle çalışmak
zorunda kalmışlardır.
257
Ahmet Turan Özgül, “2008 Küresel Krizinin Emek Piyasalarına Etkileri”, İstanbul, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2011, s. 61.
95
Tablo 8: ABD Gelir Dilimleri ve Eksik İstihdama Maruz Kalma Yüzdesi
GELİR DİLİMLERİ
(%10)
EKSİK İSTİHDAMA MARUZ KALMA
YÜZDESİ
En Düşük
20.6
İkinci
17.2
Üçüncü
12.7
Dördüncü
8.3
Beşinci
6.1
Altıncı
5.4
Yedinci
4.4
Sekizinci
3.6
Dokuzuncu
2.5
Onuncu
Kaynak: Özgül, a.g.t. , s. 63.
1.6
ABD’de aynı gelir dağılımı açısından 10 farklı gelir durumunda en altta
bulunanlar yani yıllık gelirleri 12.160 dolar ve altı ile en yüksekte bulunanlar
yani yıllık gelirleri 138.800 dolar ve üstü olanlar şeklinde eksik istihdama
maruz kalma yüzdesi Tablo 8’de gösterilmiştir.
Tablo 8’de görüldüğü gibi, 2009 Ekim ve Aralık ayları arasında gelir
dağılımından en az pay alanların yüzde 20,6’sı eksik istihdama maruz
kalmıştır. Alttan ikinci sıradakilerin ise oranı yüzde 17,2 olmuştur. En yüksek
gelir dağılımından pay olan grubun ise sadece yüzde 1,6’sı eksik istihdam ile
karşı karşıya kalmıştır. Kısacası ABD’de gelir dağılımında daha az pay
alanlar krizden daha çok etkilenmişler ve kriz ile birlikte gelir dağılımında
yaşanan bu bozulma beraberinde yoksullukta yaşanan artışı da getirmiştir.
Gelir dağılımında meydana gelen bu dengesizlikler, yani gelirin belli bir
kesimin elinde toplanması ABD’de alt gelir grupları açısından krizin daha
şiddetli hissedilmesine de neden olmuştur258.
AB ülkelerindeki işgücü piyasalarında ise yaşanan resesyon önemli iş
kayıplarına neden olmuştur. Ancak ülkeler arasındaki gerek ekonomik
gerekse sosyal farklılıklar krizin etkisinin de farklı yaşanmasına neden
258
Özgül, a.g.t. , s. 64.
96
olmaktadır. AB ülkeleri içerisinde işsizlik oranı 2007 yılında yüzde 7,8 iken,
2008 yılında yüzde 7,9 ve 2009 yılında yüzde 8,2’lik bir artış yaşamış, 2010
yılında da istihdamda yaşanan düşüş eğilimi durdurulamamış ve bu oran
yüzde 8,4’e yükselmiştir.
AB ülkeleri içerisinde en büyük işsizlik oranları Baltık ülkeleri, İspanya
ve İrlanda’da yaşanmıştır. Bu ülkelerin aksine İtalya ve Almanya diğer
ülkelere nazaran olumlu performans sergilemişlerdir.
2008-2010 yılları arasında işsizlik oranlarında artış yaşamayan tek
ülke Almanya olmuştur. Bunun en büyük sebebi de, azalan iç ve dış talep
nedeniyle işçilerin işletmeler tarafından işten çıkarılmaları yerine ücretleri
düşürüp çalışma saatlerinde yapılan azaltmalar olmuştur. Alman hükümeti de
ücretlerin azalan kısmını belirli bir oranda sübvanse etmeyi garanti altına
almaktadır. Uygulanan bu sistemin en büyük avantajı, kriz sonrasında
yetişmiş
işgücü
kadrosunun
işletmelerin
büyüme
sürecine
entegre
olabilmesini kolaylaştıracak olmasıdır.
Küresel krizin etkisinin azaldığı, ekonomik büyümenin kriz öncesi
dönemlere nazaran iyileşme gösterdiği 2009 yılı için, yaşanan olumlu
gelişmelere rağmen işgücü piyasalarında ve istihdam üzerinde bu olumlu
gelişmelerin etkisinin sınırlı kaldığı görülmektedir259.
İstihdam ortamı yaratarak işsizliği düşürmek pek çok ülke için uzun
vadede gerçekleşeceği düşünülen bir durumdur ve işsizliğin kriz öncesi
dönemdeki oranlara geri dönebilmesi için gelecek beş yıl içerisinde küresel
ekonominin 300 milyon yeni iş imkanı yaratması gerekmektedir260.
259
260
Özgül, a.g.t. , ss. 68-73.
Tanrıkulu v.d. , Ekonomik Rapor 2009, s. 4.
97
3.2. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİNE KARŞI ALINAN ÖNLEMLER
İlk aşamada etkisini gelişmiş ülkelerde gösteren kriz hem ABD, hem
de diğer ülkeler tarafından başta küçümsense de, yaşanan dalgalanmanın
kısa süreli olmadığı anlaşıldığında ülkeler tarafından önlemlerde alınmaya
başlanmıştır.
Hangi ülke olursa olsun alınacak önlemlerin ana başlıkları şu
şekildedir261;

Piyasalara likidite verilmesi,

Kısa vadeli referans faiz oranları öncülüğünde faiz oranlarının aşağıya
çekilmesi,

Vergi
kolaylıkları
gibi
maliye
politikalarıyla
para
politikalarının
desteklenmesi,

Zor durumdaki mali ya da reel sektör kurumuna mali destekte
bulunulması
ABD, sigorta tavanı oranını 250 bin dolara yükseltmiştir ve tüm Avrupa
ülkelerinde minimum garanti limiti 50 bin euro’ya çekilmiştir. Belçika ve
Hollanda’da ise limit 100 bin euro olmuştur. Avustralya ve Yeni Zelanda’nın
ilk kez mevduatları garanti altına aldıkları gözlemlenmiştir.
Mevduatların garanti altına alınmasının yanı sıra, açığa satışlar
yasaklanmış veya kısıtlanmıştır. Ancak alınan önlemler yeterli gelmemiş,
ülkeler makroekonomik politika stratejilerine ve sermaye enjeksiyonuna
yönelmişlerdir.
gösterilmektedir
261
Ülkelerin
aldıkları
önlem
kategorileri
Tablo
9’da
262
.
Cahit Sönmez, “Küresel Krizin Çıkış Kaynağı: Mortgage Kredileri”, Güncel Ekonomik
Sorunlar: Global Kriz, Ed. Sadi Uzunoğlu, İstanbul, Literatür Yayınları, Yayın No 581, Nisan,
2009, s. 92.
262
Erdönmez, a.g.m. , s. 89.
98
Tablo 9: Kriz Sonrası Uygulanan Önlem Kategorileri
-Faiz Oranı Değişimi
Para Politikası Enstrümanları -Zorunlu Karşılık Oranlarında Değişiklik
-Döviz Kuru Müdahalesi
-Artan Mevduat Garantileri
-Bankaların Tekrar Sermayelendirilmesi
-Nakit Enjeksiyonu
Finansal Sistemdeki
Enstrümanlar
-Banka Kredi/Borçlarının Devlet Tarafından Garanti
Altına Alınması
-Kamulaştırma
-Tahvil Alımı İçin Fon Oluşturulması
-Toksit Varlıkların Alınması
-İpotekli Konut Kredilerinin Açığa Satışının
Yasaklanması
Uluslararası Müdahaleler
-SWAP(*)
-IMF Çalışmaları
-İstihdam Çalışmaları
Diğer
-Altyapı Oluşturulması
-Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ve
Düşük Gelirli Kesime Yardımlar
(*)İki tarafın bir varlık ya da yükümlülüğe bağlı olan nakit akışını aralarında
değiştirdikleri işlemdir. Örneğin on yıllık sabit faizli borca sahip bir firma ile benzer
ancak dalgalı faizli borca sahip bir firma birbirlerinin yükümlülüklerini değiştirebilir.
Swap işlemlerinde, faiz oranları ile döviz kurlarındaki değişmeler sonucunda ortaya
çıkan riski en aza indirmek amaçlanmaktadır.
Kaynak: Erdönmez, a.g.m. , s. 89.
Kriz karşısında ülkeler para politikası aracı olarak faiz oranlarında ve
zorunlu karşılık oranlarda çeşitli değişikliklere giderken, bir yandan da
finansal sisteme yönelik mevduat garantilerinin arttırılması, Bankaların
Yeniden Sermayelendirilmesi, Likidite Enjeksiyonu, Banka Kredi/Borçlarına
Devlet Garantisi verilmesi, Kamulaştırma/Fona Devir, Ticari Tahvillerin
Alınması için Fon Ayrılması, İpotekli Konut Kredisi Tahvillerinin Alınması ve
Açığa Satışının Yasaklanması gibi önlemlerde almışlardır. Tüm bu önlemlerin
yanı sıra Tablo 9’da diğer başlık altında toplam talebi arttırıcı önlemlerde
alındığı gösterilmektedir263.
Alınan tüm bu önlemlerin amacı, bankacılık sektörünün mali yapısının
263
Altuntepe, a.g.m. , s. 9.
99
güçlendirilmesi, bankaların kredi verme olanaklarının genişletilmesi yoluyla
tüketim ve yatırım harcamalarını arttırmak, böylece durgunluktan ve
resesyondan çıkışı sağlamak olarak özetlenebilmektedir.
Krizin yarattığı etkiyi önlemek için kapsamlı kurtarma planları (bailout)
paketleri hazırlanmıştır264. Hazırlanan bu paketlerin ülkeler için maliyetleri
Şubat 2009 tarihindeki verilere göre Tablo 10’da gösterilmiştir265.
Tablo 10: Kurtarma Paketlerinin Maliyetleri
ABD
Almanya
Fransa
İtalya
İngiltere
Avusturya
Danimarka
Yunanistan
İrlanda
Macaristan
Kore
Hollanda
Portekiz
İsveç
İspanya
Japonya
Norveç
Brezilya
Rusya
Çin
Arjantin
Sermay Enjeksiyonu
Garantiler
Toplam Önlem Paketi Tutarı GSYH'nin Yüzdesi
250 milyar Dolar
700 milyar+787 milyar Dolar
10,1
70 milyar Euro 412 milyar Euro
492 milyar Euro
19,8
40 milyar Euro 320 milyar Euro
360 milyar Euro
19
40 milyar Euro
2,6
50 milyar Euro 250 bin Sterlin
400 milyar Sterlin
28,6
15 milyar Euro 85 milyar Euro 100 milyar Euro+26 milyar Dolar
36,9
35 milyar Danimarka Kronu+18
milyar Dolar
2,1
15 milyar Euro
28 milyar Euro
11,2
450 milyar Euro
450 milyar Dolar
235,7
3 milyar Dolar
3 milyar Dolar
2,2
100milyar Dolar
100 milyar Dolar
10,3
200 milyar Euro
200 milyar Euro
26,5
20 milyar Euro
20 milyar Euro
6,1
200 milyar Dolar+6 milyar Dolar 200 milyar Dolar
206 milyar Dolar
50,5
30 milyar Euro+50 milyar Euro 100 milyar Euro
150 milyar Euro
14,3
632 milyar Dolar
14,1
57,4 milyar Dolar
23,2
13 milyar Dolar
1
50 milyar Dolar
86 milyar Dolar
6,6
586 milyar Dolar
18,2
3,7 milyar Dolar
1,4
Kaynak: Erdönmez, a.g.m. , s. 90.
3.2.1. ABD’de Alınan Önlemler
Küresel ekonomik krizin ortaya çıktığı ve piyasaları dalgalanmaya
sürüklediği 2007 yılında FED, kısa aralıklarla faiz indirimlerinde bulunmuş, bu
yolla bankacılık sektörünün borçlanma mahiyetini düşürerek sorunları
264
265
Akgüç, a.g.m. , s. 8.
Erdönmez, a.g.m. , s. 90.
100
hafifletmeye çalışmıştır266.
Ancak, ABD ve diğer ülkelerde faiz indirimi yoluyla piyasalarda
yaşanan sorunların giderilmeye çalışılması sonuçsuz kalmıştır. Piyasalarda
yaşanan tedirginlik devam etmiş, batan banka sayısının artmaya devam
etmesi sonucunda da acil ve daha kapsamlı önlemlerin alınması ihtiyacı
doğmuştur.
Vergi indirimleri ve bankaların tahvillerini kamulaştırması gibi önlemleri
içeren 700 milyar dolar tutarında kurtarma paketi uygulamaya konmuştur. Bu
doğrultuda vergi indirimlerinden ev sahipleri, arazi sahipleri, enerji sektörü ve
yeni girişimcilerin yararlanması sağlanmıştır. Bankacılık sektörüne güveni
arttırmak amacıyla, mevduat teminat sınırı 100 bin dolardan 250 bin dolara
yükseltilmiştir. Ayrıca ABD’de Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu’na
(SEC-United
State
bilançolarındaki
Securities
tahvillerin
and
piyasa
Exchange
değerleri
Commission),
üzerinden
banka
hesaplanması
yönteminin kaldırılması veya yumuşatılması için yetki verilmiştir 267.
Obama döneminde de, 787 milyar dolar tutarında yeni ekonomik paket
açıklanmıştır. Bu paket dört temel üzerine kurulmuştur. Bunlar; İstihdamı
Arttırmak için Acil Eylem Planı, Yoksul Aileler için Acil Yardım Planı, Kredi
Borcu Olan Ev Sahipleri için Eylem Planı, Krizin Aşılması için Tüm Araçların
Kullanılması olmak üzere dört temel üzerine kurulmuştur. Bu ekonomi paketi
doğrultusunda;

ABD’de
yeni
kurulacak
olan
işletmelere
özel
vergi
kredisi
oluşturulmuş. 2009 ve 2010 yıllarında yürürlülüğe girmesine karar
verilen bu uygulama ile tam zamanlı çalışanlar için üç bin dolar vergi
kredisi sağlanmıştır.

266
Küçük işletmelerin yatırım ve istihdam olanaklarını arttırmak amacıyla
Öztin Akgüç, “Kriz Nedeni ve Çıkış Yolları”, Muhasebe ve Finansman Dergisi, Sayı 42, 2009, s.
8.
267
Müslüme Narin, Aslı Özer, “Küresel Krizin Reel Sektör Üzerine Etkileri: Türkiye İmalat Sanayi”,
Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik
Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, s. 1102.
101
2009 yılı ile sınırlı olmak üzere, 250 bin dolar tutarında ek teşvikten
faydalanmaları sağlanmıştır. İşletmelerin kredilere kolay ulaşmalarını
sağlayan yasal düzenlemelere gidilmiş ve yatırımlar üzerinden alınan
tüm vergiler kaldırılmıştır.

2009 yılı için altyapı projelerinde harcanmak üzere 25 milyar dolar
tutarında kaynak ayrılmış, bu uygulama ile bir milyon kişiye istihdam
yaratılması hedeflenmiştir.

Otomotiv sektöründe teknoloji yenileme ve araştırmalar için 50 milyar
dolar tutarında bütçe ayrılmıştır.

Çalışanların ve ailelerin büyük bir kısmına vergi desteği sağlanmış,
çalışanlar için 500 dolar, aileler için de 1000 dolar tutarında vergi
iadesi kararı yürürlülüğe girmiştir.

Mal varlıkları üzerine ipotek konulan ve faturalarını ödemekte zorluk
çeken emekliler için, 10 bin doları geçmeyecek kredi kullandırılması
sağlanmıştır.

İpotekli konut kredisi ile ilgili tüm sorunlar, Hazine Konut-Kentsel
Kalkınma Sekreterliği’ne yönlendirilmiştir.
3.2.2. Avrupa ve Diğer Ülkelerde Alınan Önlemler
FED gibi, ECB ve BOE’de ekonomilerini yeniden canlandırmak
amacıyla faiz indirimleri uygulamışlardır268.
Mevduat garantileri arttırılmıştır. Avustralya, Yeni Zelanda Avusturya,
Danimarka, Almanya, Yunanistan, İrlanda, Portekiz, Slovakya, Slovenya da
tüm bankacılık sektörü mevduatları için ülkeler tarafından tam garanti
getirilmiştir269.
Hindistan, Kanada, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde ihracatçı
sektörlere ve KOBİ’lere yönelik vergi indirimleri ve sübvansiyonlarla destek
268
269
Sönmez, a.g.m. , s. 92.
Yılmaz, a.g.m. , s. 1397
102
sağlanmıştır.
Çin ve Fransa iç talebi canlandırmaya yönelik, mali genişleme
planlarında bütçenin önemli bir kısmını altyapı yatırımlarına ayırmışlardır.
Tüketicilere yönelik Kanada ve Fransa’da doğrudan gelir vergisi
indirimi uygulanırken, Brezilya ve Hindistan’da belli bazı ürünlerin (otomotiv,
elektrik, gıda maddeleri gibi) satış vergilerinde indirime gidilerek destek
sağlanmaya çalışılmıştır270.
İngiltere hükümeti bankalara 50 milyar sterlin sermaye aktarmıştır.
Hükümet ayrıca bu bankaların kısa ve orta vadeli borçlanabilmelerini
amaçlayarak 250 milyar sterlini garanti etmiştir.
BOE, bankalara yeterli nakit bulundurabilmesi için ihaleler yoluyla 200
milyar sterlin borç vermiş, 37 milyar sterlin tutarında sermaye yatırımı
yardımıyla Royal Bank of Scotland ile birleşme aşamasındaki Halifax Bank of
Scotland (HBOS) ve Lloyds bankalarına birleşmenin başarılı sonuçlanması
halinde destek olacağını açıklamıştır.
İngiltere hükümeti, ekonomiyi canlandırmak ve tüketiciyi özendirmek
amacıyla 13 ay uygulanmak üzere KDV oranları 2,5 puan düşürülerek yüzde
15’e çekilmiştir. 2011 yılından itibaren yıllık geliri 150 bin sterlinin üzerinde
olanlardan alınan verginin yüzde 45’e çıkartılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca
hükümet, ekonomiye yaklaşık 20 milyar sterlin para aktararak, krizin hızını
kesmeyi planlamıştır. Öte yandan bankalardan kredi bulmakta zorlanan
tüketici ve şirketlere kredi akışını yeniden sağlamak üzere devletin yüzde
58’ine sahip olduğu Royal Bank of Scotland’daki payının artırılmasını da
öngörmüştür. Bu kurtarma paketine göre bankalar, belirleyecekleri riskli
varlıkları
belirli
bir
ücret
karşılığında
sigortalanması
için
devlete
sunabileceklerdir.
270
Nagihan Yılayaz, “2008 Küresel Finansal Krizinin Türk Kamu Maliyesine Etkileri”,
Afyonkarahisar, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, 2011, s. 54.
103
Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip olan Almanya’nın kurtarma
paketinin büyüklüğü 500 milyar euroyu bulmuştur. Paketin 400 milyar euroluk
kısmı bankalar için getirilen garantilerden, 80 milyar euroluk kısmı bankalara
sermaye aktarılmasından ve 20 milyar euroluk kısmı ise garantilerin
desteklenmesinden oluşmuştur. Düzenlemeye göre, oluşturulan kaynak yeni
kurulan “Mali Piyasa İstikrar Fonu”na transfer edilecek, bankalar da bu
fondan yararlanabilecektir.
2010 yılına kadar sürecek olan diğer bir kurtarma paketinde ise toplam
50 milyar euroluk kaynak ayrılmıştır. Bu pakette altyapı ve eğitim alanına
yönelik 14 milyar euroluk devlet yatırımı öngörülmüştür. Ayrıca, Alman
şirketlerine yönelik olarak 100 milyar euro büyüklüğünde kredi garantisi
sağlanması planlanmıştır. Otomobil sektörüne ise 1,5 milyar euro tutarında
mali kaynak aktarılması, bunun yanı sıra 2,9 milyar euroluk vergi indirimi
yapılması ve bu indirimin 2010’dan itibaren 6,05 milyar euroya çıkarılması
öngörülmüştür271.
Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere küresel anlamda uygulamaya
konulan ve geniş kapsamlı olan para, maliye ve finansman politikaları
neticesinde küresel ekonomi, 2009’un ikinci yarısından itibaren toparlanma
sürecine girmiştir272.
Bu toparlanmayla, 2011 yılı içinde küresel iktisadi faaliyetlere ilişkin
beklentiler olumlu seyretmekle beraber, risk faktörleri hala önemini
korumaktadır.
Gelişmiş ülkelerde kamu harcamaları ve stok birikiminin katkısında
yavaşlama izlenirken, özel kesim talebinde yaşanan toparlanmayla birlikte
büyüme eğilimleri korunmaktadır. Gelişmekte olan ülkeler içinde, sermaye
akımlarında yaşanan hızlanmayla iç talep kaynaklı büyüme eğilimleri devam
271
Hakan Kurt, “Küresel Kriz ve Ülkelerin Aldığı Tedbirler”, Müstakil Sanayici ve İşadamları
Derneği (MÜSİAD) Çerçeve Dergisi, Yıl 17, Sayı 50, Mart, 2009, ss. 129-130.
272
Yılmaz, a.g.m. , s. 1397.
104
etmektedir273.
Kriz sonrası toparlanma sürecinde büyüme performanslarına göre kırk
ülke, dört gruba ayrılmıştır. Bu ülke grupları Tablo 11’de gösterilmektedir.
Tablo 11’e göre; ilk grup, ekonomileri krize rağmen büyüme eğilimini koruyan
ülkelerdir. İkinci grup, krizden hızla toparlanarak GSYH’lerini kriz öncesi
düzeyin üstüne çıkaran ülkelerdir. Üçüncü grup ise daha yavaş toparlanarak
kriz öncesi düzeyini ancak yakalayabilen ülkeleri göstermektedir. Son grup
ise, ekonomileri halen toparlanamayan ülkelerin grubudur274.
Tablo 11: Büyüme Performansına Göre Ülke Kategorileri
Hızlı
Toparlananlar
Singapur
Arjantin
Peru
İsrail
Türkiye
Brezilya
Tayvan
Malezya
Kore
Hong Kong
Şili
Avustralya
Tayland
Güney Afrika
Avusturya
Kaynak: Kalkan, Dinççağ, a.g.m. , s. 3.
Krizde
Büyüyenler
Çin
Hindistan
Endonezya
Polonya
Yavaş
Toparlananlar
Kanada
İsveç
İsviçre
Meksika
ABD
Norveç
Belçika
Almanya
Fransa
Çek Cumhuriyeti
Hollanda
Toparlanamayanlar
Rusya
Japonya
Danimarka
İspanya
İngiltere
Finlandiya
İtalya
Venezuela
Macaristan
Yunanistan
2011 yılı sonu ve 2012 yılına ilişkin büyüme tahminleri de Tablo 12’de
gösterilmektedir ve büyüme oranlarının yüksek seyirlerini koruması da dikkat
çekmektedir.
273
274
TCMB, Enflasyon Raporu 2011-II, TCMB Enflasyon Raporları, Ocak, 2011, s. 11.
Sarp Kalkan, Ayşegül Dinççağ, “Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme”,
TEPAV, Mart, 2011, s. 3.
105
Tablo 12: Büyüme Tahminleri (2011-2012) (%)
2011
Ocak
3,4
Dünya
3,2
ABD
1,5
Euro Bölgesi
1,2
Japonya
9,2
Çin
3,9
Doğu Avrupa
4,1
Latin Amerika
5,1
Asya Pasifik
Kaynak: TCMB, a.g.e. , s. 14.
Nisan
3,3
2,9
1,7
0,3
9,3
4,1
4,2
4,8
2012
Nisan
3,7
3,3
1,7
2,7
8,9
4,3
4,2
5,7
Gelişmiş ülkelerde istihdam artışları da toparlanmanın arkasından
hızlanmıştır ancak işsizlik oranları kriz öncesi seviyelerin halen çok üzerinde
bir seyir izlemektedir. İşsizlik oranlarındaki bu yüksek seyir, büyüme üzerinde
de risk oluşturmaya devam etmektedir.
ABD işsizlik oranlarında 2010 Kasım ayı itibariyle sınırlı da olsa düşüş
eğilimi vardır ve bu olumlu bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Ancak ABD
emlak fiyatlarında yaşanan aşağı yönlü eğilimin devam etmesi de olumsuzluk
anlamında dikkatleri çekmektedir275.
3.3. 2008 KÜRESEL EKONOMİK KRİZİ VE TÜRKİYE
Türkiye’nin son on yıllık dönemde yaşadığı ekonomik, sosyal ve
siyasal alanlardaki köklü değişim süreci bir yandan daha rekabetçi ekonomi
ve piyasa odaklı bir model geliştirirken, diğer yandan da kamunun sistem
üzerindeki ağırlığının azaldığı, tarımın önemini yitirdiği ve küresel rekabetle
sarmal olmuş bir yapının geliştiği bir zemine neden olmuştur.
Bu dönüşüm sürecinin Türkiye’de işgücü piyasalarını, istihdam
yapısını ve sektörel dağılımları etkilemesi kaçınılmaz olmuştur. Bu geçiş
sürecinin toplumsal açıdan da en sorunlu boyutu işsizlik alanının genişlemesi
275
TCMB, a.g.e. , s. 13.
106
şeklinde yaşanmaktadır276.
İşgücü piyasaları ve istihdam yapısında dönüşüm süreci içinde olan
ülkemiz 2008 Küresel Ekonomik Krizi ile birlikte yeniden bir sarsılma içerisine
girmiştir.
Çalışmamızın bu son kısmında 2008 Küresel Ekonomik Krizinin,
ülkemizin istihdam yapısı üzerinde yarattığı etkilerden bahsedeceğiz. Ancak
öncelikli olarak Türkiye’nin istihdam yapısının son on yıllık süreç içerisinde
nasıl şekillendiğinden bahsetmek, ekonomik yapıya etkisi ve sonrasında
krizin istihdam yapısı üzerindeki etkilerini ortaya koymak çalışmanın amacını
daha doğru yansıtmamıza yardımcı olacaktır.
3.3.1. Türkiye’nin İstihdam Yapısı
Türkiye’deki işgücü piyasaları “kırsal istihdam-kentsel istihdam”,
“enformel sektör-formel sektör”, “tarımsal istihdam-sanayi istihdamı” gibi ikili
ayrımlara tabidir ve bu ayrımları iç içe yaşamaktadır277.
Türkiye’de
istihdamın
yapısal
özellikleri
incelendiğinde,
tarım
sektörünün toplam istihdam üzerinde önemli bir yere sahip olduğunu ancak
yıllar içerisinde azalma kaydettiğini görmekteyiz. Tarım sektörünün toplam
istihdam içindeki payının yıllar içinde azalmasına rağmen diğer ülke istihdam
yapılarıyla
karşılaştırıldığında
önemli
bir
farklılık
olarak
karşımıza
çıkmaktadır.
Ülkemizdeki istihdam yapısında göze çarpan; diğer ülkelere göre tarım
sektöründeki yüksek istihdam-düşük verimlilik, işgücüne katılım ve istihdam
oranının özellikle kadın nüfusunda düşük olması ve işgücünün ortalama
eğitim seviyesinin düşüklüğü bizi diğer ülkelerden ayıran önemli yapısal
276
Erdal Tanas Karagöl, Tekin Akgedik, “Türkiye’de İstihdam Durumu: Genel Eğilimler”, Seta
Analiz, Sayı 21, Mayıs, 2010, s. 4.
277
Berrin Ceylan Ataman, İşgücü Piyasasının Temel Prensipleri ve İstihdam Politikaları, Ankara,
A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, İstihdam ve Danışmanlık Hizmetleri Eğitim Programı,
1999, s. 92.
107
farklılıklarımız arasında yer almaktadır. Bunların yanı sıra göze çarpan diğer
bir yapısal özellikte, istihdam yaratmaya yönelik yatırımlarında yetersiz
olmasıdır278.
Bu kısımda Türkiye’deki istihdam yapısını diğer ülke istihdam
yapılarından ayıran yapısal özellikleri ayrı ayrı başlıklar altında ele
alınacaktır.
3.3.1.1. Nüfus, İşgücü ve İstihdam
Nüfus ve nüfus artış hızı istihdam yapısının belirleyici unsurları
arasında yer almaktadır. Türkiye’de nüfus artışının hızlı bir seyri vardır ve
ülke nüfusunun önemli bir bölümünü gençler oluşturmaktadır. Ülkenin genç
karakterli bir nüfusa sahip olunması, bir yandan çalışma çağındaki nüfusu
arttırmakta, diğer taraftan da her yıl işgücüne katılan nüfusun fazlalaşmasına
sebep olmaktadır279.
Ancak her yıl sınırlı olarak artış gösteren istihdam olanaklarına karşılık
daha
fazla
artan
işgücü,
işsizliğinde
sürekli
artması
sonucunu
doğurmaktadır280.
Türkiye, hızı giderek düşmekle beraber nüfus artışının devam ettiği ve
“demografik geçiş dönemi” adı verilen süreci yaşamaktadır. Nüfus artış hızı,
1945 yılından sonra ilk kez 1990-2000 yılları arasındaki on yıllık dönemde
binde 20’nin altına düşerek binde 18,3 olarak gerçekleşmiştir.
Nüfus artış hızı 2008 yılında binde 11,9, 2010 yılında ise binde 15,88
oranına yükselmiştir. 2007-2013 dönemini kapsayan Dokuzuncu Kalkınma
Planı’nda ülke nüfusunun 2013 yılında 79 milyona ulaşacağı tahmin
278
Seyfettin Gürsel v.d. , Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve İşsizlik, İstanbul,
TÜSİAD (Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği) Yayınları, Yayın No 381, Aralık, 2004, s. 29.
279
Naci Önsal, İstihdam (Ders Notları), Ankara, Kamu-İş Yayınları, 1993, s. 61.
280
Neşe Algan, Mustafa Ildırar, Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim ve İstihdam
Politikaları, Ankara, TİSK Yayınları, Yayın No 236, Eylül, 2003, s. 58.
108
edilmektedir281.
Türkiye’de 1988-2009 arası döneme ait nüfus, işgücü, istihdam
miktarları ile işgücüne katılım oranları Tablo 13’te gösterilmektedir. Tabloda
veriler gösterilirken 2004 yılı verilerinin iki farklı şekilde gösterilmesinin
sebebi, Türkiye’de 2007 yılında Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne
(ADNKS) geçilmesi sonucunda verileri tekrardan revize edilmiş olmasıdır.
TÜİK 2007 yılından önce Genel Nüfus Sayımı’na (GNS) göre ortaya çıkan
rakamları ADNKS’ e göre dönüştürme çalışmalarına devam etmektedir ve
2004 yılı revize çalışmaları tamamlanmıştır. Bundan dolayı tabloda 2004
yılına ait hem GNS’ ye hem de ADNKS’ e göre oluşan veriler
bulunmaktadır282.
281
İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, İŞKUR Çalışma Raporları, Kasım, 2009, s.
25.
282
Bekiroğlu, a.g.t. , ss. 75-76.
109
Tablo 13: Türkiye’de Nüfus, İşgücü, İstihdam ve İşgücüne Katılım Oranları
(1998-2009)
YILLIK
Kurumsal
Olmayan
Nüfus (Bin
Kişi)
İşgücü (Bin
Kişi)
İstihdam (Bin
Kişi)
1988
53.284
19.391
17.755
15 yaş üstü
kurumsal
olmayan sivil
nüfus (Bin
Kişi)
33.746
1989
54.047
19.931
18.222
34.315
58,1
1990
55.294
20.150
18.536
35.601
56,6
1991
56.407
21.010
19.288
36.869
57
1992
57.521
21.264
19.456
37.984
56
1993
58.478
20.314
18.500
38.957
52,1
1994
59.455
21.877
20.006
40.038
54,6
1995
60.585
22.286
20.586
41.176
54,1
1996
61.724
22.697
21.194
42.243
53,7
1997
62.871
22.755
21.204
43.299
52,6
1998
64.008
23.385
21.779
44.295
52,8
1999
65.139
23.878
22.048
45.311
52,7
2000
66.187
23.078
21.581
46.211
49,8
2001
67.296
23.491
21.524
47.158
49,8
2002
68.393
23.818
21.354
48.041
49,6
2003
69.479
23.640
21.147
48.912
48,3
2004
70.556
24.289
21.791
49.906
48,7
2004(*)
66.370
22.016
19.632
47.544
46,3
2005
67.277
22.455
20.067
48.359
46,4
2006
68.066
22.751
20.423
49.174
46,3
2007
68.901
23.114
20.738
49.994
46,2
2008
69.724
23.805
21.194
50.772
46,9
2009
70.773
25.319
22.019
51.933
(*)Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne (ADNK) göre hesaplanan
48,8
İşgücüne
Katılım Oranı
(%)
57,5
Kaynak: Bekiroğlu, a.g.t. , s. 77.
Türkiye’de 1988-2004 yılları arasındaki dönemde kurumsal olmayan
nüfus, işgücü, istihdam ve işgücüne katılım oranlarına bakıldığında nüfus
rakamları bir önceki yıla göre sürekli artış göstermektedir. 1998 yılında
kurumsal olmayan nüfus 53 milyon 284 bin kişi iken, 1995 yılında 60 milyon
585 bin kişi, 2000 yılında 66 milyon 187 bin kişi olmuştur. 2004 yılında ise
110
kurumsal olmayan nüfus 70 milyon 556 bin kişi olarak gerçekleşmiştir.
Burada dikkati çeken nokta nüfusun sürekli artış içinde olmasına rağmen,
nüfus artış hızının azalan oranlı bir seyir izlemesidir. Diğer taraftan nüfusun
artış eğiliminde olması da, işsizlik sorununa kaynak teşkil etmektedir.
Tablo 13’e göre, Türkiye’de 15 yaş ve yukarı yaştaki çalışma
çağındaki nüfus ile işgücü arasındaki farkta önemli bir noktadır. Ayrıca
işgücüne katılım oranlarında da 1998 yılı ve sonraki süreçte sürekli bir
gerilemenin yaşandığı görülmektedir. Tablo 13 dikkatlice incelendiğinde
1998-2004 yılları arasındaki dönemin düşüş trendi içinde olduğu açıkça
söylenebilmektedir. Çalışma çağındaki nüfusa istihdam yaratılmamış, işgücü
atıl kalmıştır ve çalışabilecek kişilerin atıl durumda olması, Türkiye’ye hem
ekonomik hem de sosyal maliyet olarak yük getirmiştir.
Aynı şekilde 2004-2009 yılları arasındaki dönemde de düşüş trendi
gözlemlenmekte, işgücüne katılım oranları son 20 yılın en düşük seyrini
izlemektedir283.
Türkiye’de düşük ve giderekte azalan işgücüne katılım oranları
sonucunda, üreten kesim giderek daha fazla kişiyi geçindirmek zorunda
kalmakta ve elde edilen gelirler daha fazla kişi arasında paylaştırılmaktadır.
İşgücüne katılım oranının düşmesinin başlıca sebepleri arasında
erken emeklilik, gençlerin uzun süreli eğitim hayatları ve yüksek öğrenime
daha fazla girmeleri gösterilmektedir. Bu nedenlerle birlikte, Türkiye’de
işgücüne katılım oranında yaşanan bu düşük seyir, enformel sektörün yaygın
olmasına, ücretsiz aile işçiliğinin ve kendi hesabına çalışmanın büyük
ölçeklerde
sürdürülmesine
ve
sosyo-kültürel
yapı
sonucunda
istihdamının yetersiz düzeyde gerçekleşmesine bağlanabilmektedir
kadın
284
.
Ülkemizde ortaya çıkan işsizlik olgusunun önemle vurgulanması
gereken bir diğer noktası da; işsizliğin daha çok kentsel işsizlik ve eğitimli
283
284
Bekiroğlu, a.g.t. , ss. 76-78.
Mehmet Gök, İşgücü Piyasası ve KOBİ’ler, Ankara, Roma Yayınları, Yayın No 12, 2004, s. 18.
111
genç işsizlik şeklinde bir seyir izlemesidir. Bu görünümüyle hızlı nüfus artışı,
genç nüfusun payının yüksekliği gibi demografik nedenlere bağlı olan işsizlik,
iç göçler ve kentleşme olgusuyla birlikte ortaya çıkan eğitim ve bölgesel
dengesizliklerle artış göstermektedir285, çünkü Türkiye’nin istihdam yapısında
kırdan kente doğru yaşanan göçlerin artmasıyla bir bozulma yaşanmıştır.
Büyük bir bölümü tarım sektöründe istihdam edilen işgücünün kente
göçü ile tarım sektöründe istihdam azalmıştır. Ancak kırsal kesimin göç
vermesine karşılık sanayi sektörü gereken büyümeyi gerçekleştirememiştir.
Bu durum göç edenlerin işsizliği ve/veya formel sektörün dışına kaymalarıyla
sonuçlanmaktadır.
Kırsal kesimden kente doğru yaşanan göçler işgücüne katılım
oranlarını azaltmış, hizmet sektörünün sanayileşmesini tamamlayamayan
ülkemiz için aşırı büyüme göstermesine neden olmuştur. Göçler nedeniyle
niteliksiz işgücü olarak formel sektörün dışına itilen kırsal kesimdekiler,
hizmet sektöründe yarattıkları büyüme nedeniyle de enformelleşmenin
boyutlarını genişletmişlerdir286.
Türkiye’de işgücü piyasasının diğer bir yapısal özelliği de, cinsiyetin
etkili olduğu ve emek arzının büyük oranda erkeklerden meydana geldiği bir
yapı sergilemesidir. Gelişmiş ülkelerde işgücünün dağılımı hemen hemen eşit
denilebilecek bir düzeydeyken, Türkiye’de durum kadın işgücü aleyhine
gerçekleşmektedir. Benzer bir biçimde kadın işgücü gençlerden oluşmakta ve
ileriki yaşlarda kadınlar işgücü piyasasından çekilmektedirler. Erkek işgücü
için ise durum aksi yönde seyretmektedir287.
285
Cem Kılıç, “Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejisi”, TİSK İşveren Dergisi, Ekim,
2003,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=808&id=48 , 29 Nisan 2011.
286
Varçın, a.g.e. , s. 90.
287
Hasan Ejder Temiz, Küreselleşmenin Sosyal Boyutları ve Türkiye Açısından Etkileri, Ankara,
Birleşik Metal İş Sendikası Yayınları, 2004, s. 166.
112
3.3.1.2. Eğitim Düzeyine Göre İstihdam
İşgücünün niteliksel yapısının en önemli göstergelerinden biri eğitim
düzeyidir ve eğitim düzeyi ile istihdam edilebilirlik arasında güçlü bir ilişki
olduğu bilinen ve kabul edilen bir olgudur. Eğitim; bireylerin yetkinliklerini,
vasıflarını, teknik ve sosyal donanımlarını destekleyen ve bu sayede iş bulma
olanaklarını güçlendiren oldukça önemli bir parametredir288.
Ülkemizde yüksek oranda seyreden işsizlik olgusunun da en önemli
sebeplerinden biri kişilere yeterli ve gerekli becerilerin kazandırılamamış
olmasıdır. Buda istihdam edilebilirlik noktasında yetersiz eğitimin önemini
gösteren bir noktadır. Ülkemizde öğretim kurumları mezunlarına iş
bulabilmek için gerekli vasıf ve becerileri kazandıramamaktadır. İşsizler
arasında meslek okulu ve üniversite mezunlarının bulunması bu durumu
açıkça ortaya koymaktadır289.
Eğitimin işgücü arz ve talebi açısından önemi günden güne
artmaktadır. Ülkeler açısından eğitim noktasındaki temel sorun, işgücü arz ve
talebi arasındaki eğitimli işgücünün hem niteliksel anlamda hem de nicel
anlamda yetersiz kalmasıdır. Bu noktada, işgücünün ekonomik ve sosyal
alanlarda etkinliği niteliksel ve niceliksel yönüyle bağlantılı olmaktadır ve
işgücünün niteliği ancak iyi bir eğitim
sürecinden geçerse etkinlik
kazanabilmektedir290.
Gelişmiş ülkelerde işgücünün eğitim yapısı incelendiğinde, vasıflı ve
eğitimli işgücünün toplam işgücü içerisindeki yerinin yüksek oranlarda
seyrettiği görülmektedir. Bu durum Türkiye’de istihdam edilen işgücünün
eğitim düzeyi açısından diğer ülkelerden ayrıldığı bir diğer ve önemli nokta
288
Karagöl, Akgeyik, a.g.m. , s. 14.
Mehmet Zelka, “İstihdam ve İşsizlik”, Yeni Türkiye Dergisi, Türkiye Ekonomisi II, Yıl 5, Sayı
28, Temmuz-Ağustos, 1999, s. 827.
290
Handan Kumaş, İşsizliğin Psiko-Sosyal Boyutu ve Çalışma Yaşamına İlişkin Değerler
Üzerindeki Etkileri, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 3,
Sayı 4, 2001, ss. 34-35.
289
113
olarak karşımıza çıkmaktadır291.
Ülkemizde küresel ekonomik krizin ilk belirtilerinin yaşandığı 2007
yılından 2010 yıllına kadarki döneme ait işgücünün eğitim düzeyi Tablo 14’te
detaylı bir şekilde gösterilmektedir.
Tablo 14: Türkiye’de İşgücünün Eğitim Düzeyi (15+)
EĞİTİM DURUMLARINA GÖRE İSTİHDAM EDİLENLER VE İŞSİZLER
OkumaYazma
Bilmeyen
OkumaYazma Bilen
Fakat Bir
Okul
Bitirmeyen
İlkokul
Ortaokul
veya
Dengi
Meslek
Okul
İstih.(000)
990
922
8.385
%
17,1
26,3
İşsiz(000)
55
%
İlköğretim
Genel
Lise
Lise
Dengi
Meslek
Okul
Yüksekokul
veya Fakülte
2.136
900
2.365
2.157
2.884
43,2
56,1
22,8
42,1
56,8
69,8
110
803
243
181
380
294
311
5,2
10,6
8,7
10,2
16,8
13,9
12
9,7
İstih.(000)
960
976
8.345
2.030
1.175
2.356
2.212
3.140
%
16,9
26,6
43,3
55,9
25,3
42,9
57,4
69,5
İşsiz(000)
64
134
871
248
253
387
292
362
%
6,3
12,1
9,4
10,9
17,7
14,1
11,7
10,3
İstih.(000)
1.002
988
8.251
1.939
1.384
2.266
2.126
3.321
%
17,3
26,8
43,2
53,9
25,1
42,6
55,2
68,5
İşsiz(000)
87
179
1,143
317
395
498
393
459
%
8
15,3
12,2
14
22,2
18
15,6
12,1
İstih.(000)
1.082
1.089
8.602
1.954
1.783
2.294
2.179
3.612
%
18,6
28,7
45,3
56
28,8
43,3
57,1
70,1
İşsiz(000)
69
155
960
254
399
432
332
446
%
6
12,5
10
11,5
18,3
15,9
13,2
11
2007
2008
2009
2010
Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul .
Tablo 14 incelendiğinde, eğitim düzeyleri itibariyle yükseköğretim veya
fakülte mezunları dışındaki gruplamalarda eğitim düzeyi yükseldikçe işsizlik
291
Ahmet Ay, Doğan Uysal, Türkiye Ekonomisi: Makroekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri,
İstanbul, Çizgi Kitabevi, 2007, s. 79.
114
ve işsizlik oranları yükselmektedir. Ancak eğitim düzeyinde görülen yükselme
özellikle yükseköğretim veya fakülte mezunları için işgücüne katılma ve
istihdam oranlarında artışa neden olmaktadır.
Türkiye’de eğitim düzeyi yüksek gençler yeterli ve gerekli becerileri
kazanacak nitelikte eğitim alamadıkları için çalışma hayatına sağlıklı geçiş
yapamamaktadırlar. Bu nedenle de genç işsizlik sürekli artma eğilimindedir
ve bu sorun üzerinde önemle durulması gereken bir sorundur. Bu konuda
yapılan çalışmalarda eğitimli gençlerin okul sonrası işsizlik beklentileri son
derece yüksek gözükmektedir. Yapılan bir araştırmaya göre öğrencilerin
yüzde 57’si işsizliği en önemli toplumsal sorun alanı olarak görmektedirler.
Bu oran son sınıf öğrencilerinde yüzde 67’ye çıkmaktadır. Araştırmaya
katılan öğrencilerin yüzde 83’ü yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle
istihdam fırsatlarının daraldığını kaydetmiştir. Diğer taraftan öğrencilerin
yüzde 32’si, ekonomide yaşanan sorunlar nedeniyle kamu sektöründe
çalışmayı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Buna karşılık, deneklerin sadece
yüzde 18’i kriz koşulları yaşanmamış olsaydı yine de kamu sektöründe
çalışmayı tercih edeceklerini belirtmişlerdir. Bu durumun aynı zamanda
öğrencilerin yurtdışına çıkma eğilimini güçlendirdiği de görülmektedir292.
3.3.1.3. Sektörel Dağılıma Göre İstihdam
İstihdamın sektörler itibariyle dağılımı öncelikli olarak bir ülkenin
ekonomik gelişmişlik seviyesini belirleyen önemli bir göstergedir. Bu
doğrultuda istihdam edilenlerin yaptıkları işler genellikle üç sektörde
toplanmaktadır; tarım, sanayi ve hizmetler. Her ülkede istihdamın sektörlere
göre dağılımı farklılık göstermektedir ve bu durum gelişmiş ülkelerle
gelişmekte olan ülkeleri birbirinden ayıran önemli noktalardan biridir.
Bir ülkede mal üreten ana sektörler tarım ve sanayidir. Hizmet sektörü
292
Tekin Akgeyik, “Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam Politikası”, İstanbul Üniversitesi İktisat
Fakültesi Mecmuası, Cilt 54, Sayı 2, 2004, s. 17.
115
ise tarım ve sanayi sektörlerinde yaşanan gelişmeye paralel olarak gelişim
göstermektedir.
Gelişmekte
olan
ülkelerde
sanayi
sektörünün
fazla
gelişmemiş olması istihdamın büyük oranlarda tarımda gerçekleşmesine
neden olmaktadır. Ekonomik gelişmeye paralel olarak da istihdam, tarım
sektöründen sanayi sektörüne doğru bir kayma eğilimi izlemektedir. Sanayi
sektörünün iyice gelişmesi sonucunda da istihdam hizmet kesimine
yayılmaktadır. Bu duruma “üç sektör kanunu” da denmektedir293.
Günümüzde özellikle Avrupa Birliği (AB) ülkeleri olmak üzere gelişmiş
ülkelerde üç sektör kanunu adı verilen tarım, sanayi ve hizmet sektörleri
birbirleriyle senkronize bir şekilde etkileşim içerisindedirler. Toplam istihdam
içerisinde
tarım
sektörünün
istihdam
payı
yüzde
3-4
seviyesinde
seyretmekte, sanayi sektörünün payı yüzde 25-30, hizmet sektörünün
payının ise yüzde 65-70 seviyesinde seyrettiği görülmektedir294.
Türkiye’de istihdamın genel kaynağını hizmetler ve tarım sektörü
oluşturmaktadır. Ülkemizin sanayileşme ve gelişme sürecinde olması, yapısal
sorunları beraberinde getirmekte ve bu sorunların en başında da tarım
kesiminin istihdam oranının yüksekliği gelmektedir.
Kalkınmanın bir sonucu olarak tarımdaki istihdam düşmekte ve diğer
sektörlerdeki istihdam oranları artış göstermektedir. Ancak benzer ülkelere
kıyasla, Türkiye’nin tarım kesimindeki nüfusu düşme eğiliminde olmasına
rağmen hala çok büyüktür295.
Tablo 15, seçilmiş ve benzer ülkeler ile Türkiye arasında istihdamın
sektörel dağılımını, belirlenen yıllar doğrultusunda göstermekte, ülkemizde
tarım istihdamının büyüklüğünü ortaya koymaktadır.
293
Zaim, a.g.e. , s. 147.
İŞKUR, 3. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, İŞKUR Çalışma Raporları, 2005, s. 10.
295
Maliye Bakanlığı, Yıllık Ekonomik Rapor 2010, Ankara, Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme
Daire Başkanlığı, 2010, s. 49.
294
116
Tablo 15: Ülkelere Göre İstihdamın Sektörel Dağılımı (15+) (%)
Belçika
Fransa
İspanya
G-7
Türkiye
Tarım
2,7
5,1
11,5
4,5
45,9
Sanayi
28,33
28,6
33,8
30,2
15,9
69
66,3
54,7
65,4
38,2
Tarım
1,8
3,4
6,7
3,3
36
Sanayi
26,3
22,2
31,2
26,5
17,7
Hizmetler
71,9
74,4
62,2
70,2
46,3
Tarım
1,8
2,6
4,4
2,4
23,7
Sanayi
24,6
20,6
28
23
21
Hizmetler
73,5
76,8
67,7
74,6
55,4
1990
Hizmetler
2000
2008
(*)Hizmetler verisi, inşaat sektörünü de içermektedir.
Kaynak: Maliye Bakanlığı, a.g.e. , s. 49.
Ülkemizde iktisadi faaliyet koluna göre istihdam edilenler, yani
istihdamın sektörel dağılımı Tablo 16’da, son çalışılan iktisadi faaliyet koluna
göre işsizlik rakamları da Tablo 17’de gösterilmektedir.
Tablo 16: Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı (15+)
Tarım
Sanayi
Hizmet
TOPLAM
5.240
5.385
10.652
21.277
2010
5.683
5.927
10.985
Kaynak: TÜİK, 2009-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
22.594
2009
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
117
Tablo 17: Türkiye’de Son Çalışılan Faaliyet Koluna Göre İşsizlik Rakamları
2009
Tarım
Sanayi
Hizmet
249
1.357
1.430
8 Yıldan
Daha Önce
Önce
Çalışmamış
İşten
Olanlar
Ayrılanlar
74
361
2010
213
1.092
1.323
74
Kaynak: TÜİK, 2009-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
345
TOPLAM
3.471
3.049
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
Tarım sektöründe yaşanan istihdam ayrılmaları, Türkiye’de istihdamın
büyüme ile paralel bir artış gösterememesinin nedenlerinden biridir. Tarım
dışı sektörlerde tarımdan ayrılan nüfusu emecek kadar iş meydana
getirilememektedir. Hizmetler sektöründe yaşanan büyüme ile istihdam
arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Bunun yanı sıra hem hizmetler
sektöründe hem de sanayi sektöründe yaşanan istihdam artışı tarım
sektöründe ortaya çıkan atıl istihdamı eritememekte, bunun sonucunda da
işsizlik oranında kayda değer bir düşüş sağlanamamaktadır296.
Ülkemizde yaşanan hızlı nüfus artışı ve kırdan kente göç sonucunda
girilen süreçle birlikte kentlerde işgücü potansiyeli artmaktadır. Ancak oluşan
bu işgücünü karşılayacak bir istihdam artışı tarım dışındaki sektörlerde
yaratılamamaktadır297.
3.3.1.4. Kayıt Dışı İstihdam
Kayıt dışı istihdamı açıklamadan önce kayıt dışı ekonominin tanımını
yapmak gerekmektedir.
Kayıt dışı ekonomi en genel anlamıyla, mevcut istatistiki yöntemlerle
tahmin edilemeyen ve GSMH hesaplarına yansımayan mal ve hizmet
üretimini ifade etmektedir. Kayıt dışı ekonomi, yapılan faaliyetin ve bu faaliyet
296
Ahmet Tıktık, “Kayıt Dışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik”, TİSK İşveren Dergisi, Ağustos, 2004,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1020&id=58 , 1 Mayıs 2011, par. 14.
297
Faik Aktürk, “Türkiye’de İşgücü Piyasası, İstihdam ve İşsizlik”, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Dergisi, Yıl 2, Sayı 3, Nisan-Haziran, 1999, ss. 186-187.
118
sonucunda elde edilen gelirin tamamen kayıt dışında bırakılması ya da
kısmen saklanması şeklinde ortaya çıkabilmektedir.
Kayıt dışı ekonomi, ana başlık olarak ele alındığında, bu genel
kavramın en önemli alt başlığını kayıt dışı istihdam oluşturmaktadır.
Kayıt dışı ekonominin çalışma hayatına yansıyan tarafı olan kayıt dışı
istihdam; “Kendi adına ya da bağımlı çalışanların çalışmalarının ve/veya elde
ettikleri ücret veya kazançların ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına (vergi
dairesi, sosyal güvenlik kurumları v.b.) hiç bildirilmemesini ya da gün veya
ücret olarak eksik bildirilmesini” ifade etmektedir298.
Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan kayıt dışı istihdam,
Türkiye’de ve dünyada yaşanan ekonomik ve sosyal olayların etkisiyle
meydana gelmektedir. Artan nüfus oranları, kentleşme olgusu, eve iş verme,
taşeronlaştırma, işçi ve işveren üzerindeki istihdam anlamında mali
yükümlülükler, ücretten yapılan kesintiler, sendikalı işçi sayısında yaşanan
azalma gibi sorunlar kayıt dışı istihdamın yaygınlaşmasına neden olan
faktörlerdir299.
Türkiye’de kayıt dışı istihdamın birçok oluşum nedeni bulunmaktadır
ancak istihdam üzerindeki vergilerin aşırı yüksek olması en önemli
nedenlerden biri olarak gösterilmektedir.
Ülkemizde nüfus artış hızının yüksekliğine karşılık formel istihdamdaki
artış hızı bunun altında kalmaktadır. Yani Türkiye’de yeni formel istihdam
alanları yeterince yaratılamamakta, bu durum kişileri kayıt dışılığa ve
enformel sektöre itmektedir.
Kayıt dışı istihdama ilişkin en önemli veri kaynağı TÜİK tarafından
uygulanan hanehalkı işgücü anketleridir ve bu anketlerde kayıt dışı istihdam,
hiçbir soysal güvenlik kuruluşuna kayıtlı olmayan istihdam şeklinde
298
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele (KADİM) Projesi,
Ankara, ÇSGB, Ekim, 2006, s. 1.
299
Oğuz Karadeniz, “Türkiye’de Kayıt Dışı İşçilik ve Nedenleri”, Ekonomik Durum Dergisi, Güz
Sayısı, 1999, s. 252.
119
tanımlanmaktadır300.
Türkiye’de istihdamın neredeyse tamamının kayıt dışı olduğu tarım
sektörü bir yana bırakılırsa – Tablo 18‘de görüldüğü üzere baz alınan 20072010 yılları arasındaki dönemde tarım kesiminde istihdam edilenlerin yüzde
85’ine yakını kayıt dışıdır – tarım dışı diğer sektörler kayıt dışı istihdamın
yaygın olduğu alanlardır. Kayıt dışı istihdamın tarım dışı sektördeki payı
yüzde 40 ile yüzde 60 ve üzeri arasında değişmektedir.
300
Gürsel v.d. , a.g.e. , s. 37.
120
Tablo 18: Türkiye’de Tarım-Tarım Dışı İstihdamda Kayıt Dışılık (2007-2010)
Kayıtlı Değil
Kayıtlı
Toplam
Tarım dışı
5.132
10.739
15.871
Tarım
4.290
576
4.867
Toplam
2008
9.423
11.315
20.738
Tarım dışı
4.814
11.363
16.177
Tarım
4.406
610
5.016
Toplam
2009
9.220
11.974
21.194
Tarım dışı
4.819
11.204
16.023
Tarım
4.510
745
5.254
Toplam
2010
9.328
11.949
21.277
Tarım dışı
4.915
11.997
16.911
Tarım
4.857
825
5.683
2007
Toplam
9.772
12.822
Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
22.594
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
3.3.1.5. İşsizlik
Türkiye’de işsizlik olgusu, özellikle 1980 yılından itibaren ekonomik ve
sosyal yapıda yaşanan değişikliklere bağlı olarak önemli bir problem halini
almıştır301.
Türkiye’de 1960’lı yılların sonuna kadar işsizlik oranları yüzde 3,5
civarında seyretmiştir ve 1960’ların sonundan itibaren sürekli artış eğilimi
göstermiştir. 1970’lerin sonunda yaşanan ekonomik kriz ise işsizlik
oranlarının hızla artmasına neden olmuştur. 1976’da yüzde 9 düzeyine çıkan
işsizlik oranı, 1978 de yüzde 10,1 seviyesine ulaşmış, 1979 yılında hafif bir
301
Nergis Mütevellioğlu, Sayım Işık, “Türkiye Emek Piyasasında Neo-liberal Dönüşüm”,
Kürselleşme-Kriz ve Türkiye’de Neo-liberal Dönüşüm, Der. Nergis Mütevellioğlu ve Sinan
Sönmez, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009, s. 198.
121
azalma göstererek yüzde 8,9 seviyesine inmiştir302.
1980 sonrasında Türkiye “ithal ikameci sanayileşme politikalarını” terk
ederek, “ihracata dayalı büyüme stratejisini” ortaya koymuştur. Bu yolla
1980’lerde artan ihracat, kapasitenin yüksek oranda kullanımı ve iç talebin
bastırılmasıyla sağlanmış, böylece istihdam yaratıcı ve işsizliği azaltıcı rolü
kısıtlı kalmıştır.
1990’lı yıllarda büyüme tek başına işsizliği çözemez duruma gelmiş,
işsizlik yapısal anlamda değişime uğramış ve işsizlikle mücadelede aktif
istihdam politikaları ön plana çıkmıştır. Bu dönemde işsizliğe çözüm
getirilmesi yolunda AB düzeyinde somut adımlar atılmıştır. 1993 yılında
yayınlanan Beyaz Kitabın ardından, 1994 bugünkü Avrupa İstihdam
Stratejisi’nin temelleri atılmıştır303.
Tablo 19, 1988-2010 arasındaki dönemde Türkiye’deki işsizlik oranları
ve tarım dışı işsizlik oranlarını göstermektedir.
302
Hacer Ansal v.d. , Türkiye Emek Piyasasının Yapısı ve İşsizlik, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, 2000, s. 103.
303
Berrin Ceylan Ataman, “İşsizlik Sorunu ve Türkiye’nin AB İstihdam Stratejisine Uyumu”, TİSK
İşveren Dergisi, Ekim, 2003, s. 1.
122
Tablo 19: Türkiye’de İşsizlik Oranları (1988-2010) (%)
YIL
İşsizlik Oranı %
Tarım Dışı İşsizlik Oranı %
1988
8,4
14,4
1989
8,6
14,5
1990
8
12,4
1991
8,2
14,7
1992
8,5
14
1993
8,9
14,3
1994
8,5
13,2
1995
7,6
11
1996
6,6
10,6
1997
6,8
11
1998
6,9
11
1999
7,7
10,8
2000
6,5
9,3
2001
8,4
12,4
2002
10,3
14,5
2003
10,5
13,8
2004
10,8
14,2
2005
10,6
13,5
2006
10,2
12,7
2007
10,3
12,6
2008
11
13,6
2009
14
17,4
2010
11,9
Kaynak: TÜİK, 1988-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
18,4
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
Tablo 19’da gösterilen işsizlik oranları incelendiğinde, 1988 yılında
yüzde 8,4 olan işsizlik oranı 2001 yılına kadar sürekli düşüş trendi
içerisindedir. Bu dönem içerisinde 1993 yılı yüzde 8,9’luk işsizlik oranıyla, o
döneme kadarki en yüksek orana sahip olan yıl olma özelliğini kazanmıştır.
1998 yılı tarım dışı işsizlik oranlarına bakıldığında, 1988’de yüzde 14,4
olan işsizlik oranı 2001 yılına kadarki süreçte düşme trendine girmiştir. 19982001 yılları arasında tarım dışı işsizlik oranının en yüksek olduğu yıl, yüzde
123
14,7 ile 1991 yılı olmuştur.
Türkiye’nin 2000-2001 yıllarında arka arkaya yaşadığı krizler işsizlik
oranlarının artmasına neden olmuştur. 2000 yılında yüzde 6,5 olan işsizlik
oranı, 2002 yılında yüzde 10,3 seviyesine yükselmiştir. 2000 yılında yüzde
9,3 olan tarım dışı işsizlik oranı ise, 2002 yılı sonunda yüzde 14,5’e
ulaşmıştır. Bu dönemden sonra Türkiye’de işsizlik oranları sürekli yükseliş
trendi içine girmiştir304.
Yaşanan krizler sonrası 2002-2005 yıllarında uygulanan politikalar
sonucunda ekonomik göstergelerde yaşanan iyileşme, işsizlik oranlarında
kendini gösterememiştir305.
Uygulanan politikalar sonucu 2003 yılında işsizlik oranı yüzde 10,5,
2004’de yüzde 10,8, 2005’te yüzde 10,6, 2006’da yüzde 10,6 ve 2007’de
yüzde 10,3 seviyelerinde gerçekleşmiştir.
Türkiye ekonomisi özellikle 2001-2008 yılları arasındaki dönemde
ekonomik büyüme sürecini yaşamıştır. Ancak yaşanan bu ekonomik
büyümeye rağmen işsizlik oranları artış seyri izlemişlerdir. Bu durum
“istihdamsız büyüme”
olarak
adlandırılmaktadır
ve
2001-2008
yılları
arasındaki dönemde istihdam oranının gittikçe azaldığı görülmektedir. Şekil
3’de Türkiye’de son 21 yılda reel büyüme ve işsizlik oranlarının gelişimi
gösterilmektedir306.
Türkiye’de 2001 krizinin etkisiyle 2003 yılında yüzde 10,5’e çıkan
işsizlik oranı 2004-2006 döneminde ulaşılan yüksek büyüme rakamlarına ve
aradan yedi yıl geçmesine rağmen kriz öncesindeki değerlere geri
inememiştir. Krizin işgücü piyasalarındaki etkisinin uzun süreli olması bu
durumun bir nedeni iken, diğer bir nedeni de 2001 krizi sonrasında ülkemizde
304
Alptekin Güney, “İşsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri”, Kamu-İş Dergisi, Cilt
10, Sayı 4, 2009, s. 145.
305
Ümit İzmen v.d. , 2006 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi: İstikrardan Sürdürülebilir
Büyümeye, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 141, Aralık, 2005, s. 10.
306
Dilek Yaşın, Türkiye’de Büyüme-Gelir Dağılımı ve İşsizlik Arasındaki İlişkinin Analizi (19872009): Büyüme Daha Adil Gelir Dağılımını Getirdi mi? İşsizliği Azalttı mı? , İzmir, TCMB
Öğrenci Tebliğleri, 2010, s. 12.
124
hızlanan yapısal dönüşüm süreci ile birlikte tarım sektöründen ayrılan
işgücünün
sanayi
ya
da
hizmetler
sektörüne
doğru
kayması
göstermesine
rağmen,
gösterilebilmektedir.
Türkiye’nin
hızlı
büyüme
performansı
istihdamda yeterli seviyede artış sağlayamamasının nedeni üzerine yapılan
araştırmalarda ortaya çıkan gerçek, yaşanan hızlı yapısal dönüşüm olmuştur.
Bu görüşe göre ekonomik büyüme ile birlikte tarım sektörünün milli gelir
içindeki payı küçüldükçe tarımdan kopan işgücü fazlası tarım-dışı sektörlere
aktarılmakta; ancak yüksek işgücü arzı oranları nedeniyle toplam işsizlik
azaltılamamaktadır307.
Kaynak: Yaşın, a.g.e. , s. 12.
Şekil 3: Türkiye’de İşsizlik ve Büyüme Oranı
(1988-2009 Arası Seçilmiş Yıllar)
Türkiye’de
işsizlik
sorunu
kentsel
yapıda
kendini
daha
çok
göstermektedir ve kentlerde yaşanan işsizlik olgusu kırsal alanlara göre
oldukça yüksektir308. Bu durumu Tablo 20’de açıkça görebilmekteyiz. Kendi
hesabına ve ücretsiz aile işçiliğinin yaygın olduğu tarım sektöründe, aile
307
Erinç Yeldan, “İstihdamsız Büyüme, Esnek İşgücü ”, Ekonomi Politik, Şubat, 2010,
(Çevrimiçi)http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Yeldan251_24Sub10.pdf , 5 Şubat 2012, s. 1.
308
Özdemir v.d. , a.g.e. , s. 106.
125
üyelerinin birkaç saatliğine bile aile işletmesinin çalışmasına katkıda
bulunmaları, kişilerin istihdamda sayılmalarına neden olmakta ve bu durum
işsizlik oranının düşük olmasını mantıklı kılmaktadır309.
Tablo 20: Türkiye’de Kent-Kır İşsizliği (1988-2010)
YILLAR
Genel İşsizlik %
Kent İşsizliği %
Kır İşsizliği %
1988
8,4
13,1
5
1990
7,4
10,7
4,8
1995
7,3
11,1
4,6
2000
6,5
8,8
3,9
2001
8,4
11,6
4,7
2002
10,3
14,2
5,7
2003
10,5
13,8
6,5
2004
10,3
13,6
5,9
2005
10,3
12,7
6,8
2006
9,9
12,1
6,5
2007
10,3
12
6,8
2008
11
12,8
7,2
2009
14
16,6
8,9
2010
11,9
14,2
Kaynak: TÜİK, 1988-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
7,3
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
Türkiye’de istihdam yapısı incelendiğinde giderek payı azalan tarım,
kent
işsizliğini
arttırmaktadır.
Tarımsal
işgücünde
yaşanan
azalma;
makineleşme, kalkınma programlarının sanayi sektörü öncelikli olması, tarım
dışı
kesimlerin
daha
verimli
olması
gibi
nedenlere
bağlı
olarak
gerçekleşmektedir. Tarım sektörünün sanayi ve hizmetler sektörüne işgücü
ihtiyacı, köyden kente göçü beraberinde getirmektedir. Bu durum diğer
gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye’de de emek yoğun üretimden sermaye
yoğun üretime geçilmesine neden olmuştur310. Tarıma yönelik olarak
uygulanan sübvansiyonların azaltılması, doğrudan gelir desteği uygulamaları,
309
TÜSİAD, Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 354,
Aralık, 2002, s. 178.
310
Vildan Serin v.d. , İstihdam Perspektifinde AB Sürecinde Türk Tarımının Genel Sorunları ve
Çözüm Önerileri, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 34, 2007, ss. 42-43.
126
ekim alanlarının kısıtlanması, tarım ürünleri ithalatının ve üretim maliyetlerinin
artması tarımda çözülmeye neden olmaktadır. Çözülme sonucunda kente
göçen işgücünün de yetersiz vasıflarda olması hemen iş bulamaması ve kent
işsizliği sonucunu doğurmaktadır311.
Türkiye’de 1988 yılında erkek işsizliği ve genel işsizliğin üzerinde olan
kadın işsizliği, daha sonraki dönemlerde düşme eğilimine girmiş ancak 2006
yılı itibariyle yükselme trendini tekrarlamıştır312. Bu durum Tablo 21’de
gösterilmektedir.
Tablo 21: Türkiye’de Erkek-Kadın İşsizliği (1988-2010)
YILLAR
Genel İşsizlik %
Erkek İşsizliği %
Kadın İşsizliği %
1988
8,4
7,5
10,6
1990
7,4
7,3
7,6
1995
7,3
7,1
7,9
2000
6,5
6,6
6,3
2001
8,4
8,7
7,5
2002
10,3
10,7
9,4
2003
10,5
10,7
10,1
2004
10,3
10,5
9,7
2005
10,3
10,3
10,3
2006
9,9
9,7
10,3
2007
10,3
10
11
2008
11
10,7
11,6
2009
14
13,9
14,3
2010
11,9
11,4
Kaynak: TÜİK, 1988-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
13
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
311
Fuat Sapancalı, “Türkiye’de İşgücü Piyasası, Sorunlar ve Politikalar”, TÜHİS İş Hukuku ve
İktisat Dergisi, Cilt 21, Sayı 2-3, Kasım 2007-Şubat 2008, s. 12.
312
Güney, a.g.m. , s. 145.
127
3.3.2. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Türkiye Ekonomisine Etkisi
Türkiye, üst üste yaşadığı krizlerin etkilerini üzerinden atamadan
küresel ekonomik krize maruz kalmıştır. Yaşanan krizlere paralel olarak
işgücü piyasaları bozulma ve uyum sağlama süreçlerini bir arada
yaşamaktadır313.
Ülkemiz, 2008 Küresel Ekonomik Krizi’nden önce yaşadığı 2000-2001
krizlerinin arkasından önemli bir durgunluk sürecine girmiş, kriz sonrası
dönemde sıkı para ve maliye politikaları uygulayarak istikrar sağlamayı
başarmıştır. Ancak 2008 yılında ABD’de meydana gelen ve etkisi
Uzakdoğu’ya kadar ulaşan küresel krizin, Türkiye’nin toparlanan ekonomik
yapısı üzerine etkisi kaçınılmaz olmuştur314.
Küresel boyutta yaşanan finans darboğazının devamında meydana
gelen ekonomik krizin Türkiye’ye etkileri zaman içerisinde ve özellikle reel
sektör üzerinde hissedilmiştir315.
Reel sektörle birlikte ticaret, finansman ve beklenti kanalları krizden en
fazla etkilenen alanlar olmuşlardır.
Küresel krizin AB bölgesinde daha fazla hissedilmesi, yüzde 50’ye
yakın ihracatımızı AB ile yapıyor olmamız, ihracat performansımızı olumsuz
yönde etkilemiştir. 2008 yılı Kasım ayından itibaren ciddi oranda düşüş
yaşayan ihracatımız, büyüme performansına direk yaptığı katkı nedeniyle
üretim ve istihdamı olumsuz etkilemiştir316.
Ülkemizde ayrıca kriz beraberinde yaşanan net sermaye çıkışı
nedeniyle reel sektörün dış kaynak bulma sıkıntısı baş göstermiştir. Krizle
birlikte artan belirsizlik, güven ortamının ve ileriye dönük beklentilerin
olumsuz etkilenmesi sonucunu doğurmuş, böylece yatırım kararlarında
ertelemelere, ekonomik aktivitelerin yavaşlamasına, üretim kapasitesinde
313
İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 10.
Susam, Bakkal, a.g.m. , s. 75.
315
Arslan, Bozkurt, a.g.m. , s. 1601.
316
DPT, Orta Vadeli Program: 2010-2012, Ankara, DPT Müsteşarlığı, 2009, s. 4.
314
128
sınırlı artışa ve mevcut kapasitenin olumsuz kullanımına neden olmuştur 317.
Emin Çarıkçı’nın Nisan 2011 tarihinde revize edilen çalışmasına göre;
2008’de GSYH(yurt içindeki toplam mal ve hizmet üretimi) büyüme hızı,
küresel ekonomik kriz sonucu yüzde 0,7’ye inmiş, 2009 yılında ise yüzde
8,9’luk bir artış göstermiştir. GSYH için 2011 hedefi yüzde 4,5 civarındadır.
2006-2010 yılları arasındaki dönemde Türkiye’de başlıca ekonomik
göstergelerde yaşanan değişimler, Nisan 2011’de yapılan revize ile birlikte ve
2011 tahminleriyle Tablo 22’de gösterilmektedir318.
317
318
İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 10.
Emin Çarıkçı, “Türkiye’de Ekonomik Gelişmeler: 2008-2011”, Çankaya Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi, 14 Nisan, 2011,
(Çevrimiçi)carikci.cankaya.edu.tr, 21 Mayıs 2011, s. 1.
129
Tablo 22: Türkiye’de Başlıca Ekonomik Göstergeler (2006-2010)
KATRİLYON TL
2007
2008
2009
2010
2011(*)
(MİLYAR TL)
GSYH (Milyar $), Yeni
648,8
741,8
616,7
735,8
781
Seri
Fert Başına Gelir
9,234
10,44
8,578
10,079
10,624
(FBG), $
-Satınalm a Gücü
13,685
14,631
14,449
15,450(E)
16,000(E)
(SGP) ile FBG, $
GSYH Büyüm e Hızı
4,7
0,7
-4,8
8,9
4,5
(%)
-İm alat Sanayi
6,7
-1,5
-7
13,6
14,7(Şubat)
Üretim i(%)
Kapasite Kullanım
81,1
64,7
69,7
75,6
73,2 (Mart)
Oranı (%)
Tüketici Fiyatları
8,4
10,1
6,5
6,4
1,6 (Mart)
(TÜFE), %
Üretici Fiyatları
5,9
8,1
5,9
8,8
5,4 (Mart)
(ÜFE=TEFE), %
İşsizlik Oranı (%),
(TÜİK rakam larına
10,3
11
14
11,9
11,5
göre düzeltilm iştir.)
Bütçe Açığı (Milyar
-13,9(10,6Milyar $) -17,0(13 Milyar $) -52,3(34,8 Milyar $) -39,6(26,4 Milyar $) +2,0(Şubat)(1,3 Milyar $)
TL)
Sos. Güv. Kur. Açığı
-25,8(19,7 Milyar $) -28,8(22 Milyar $) -29,3(19,5 Milyar$) -30,0(26,4 Milyar $)
---(Milyar TL)
İç Borç Stoku (Milyar
255,3(195 Milyar $) 274,8(214 Milyar $) 329,2(219 Milyar $) 352,8(235 Milyar $) 357,5(Şubat)(238 Milyar $)
TL)
Bütçe Açığı / GSYH
-1,6
-1,5
-5,5
-4
-2,4
(%)
Bütçe Harcam aları /
23,8
23
28,2
27
25,7
GSYH (%)
İhracat (% Artış)
25,3
23
-22,6
11,5
İthalat(% Artış)
21,8
18,8
-30,3
31,6
46,6 Şubat
İthalat (Milyar Dolar)
-170
-202
-140,9
-185,5
-34,4 Şubat
İhracat (Milyar Dolar)
107,2
132
102,1
113,9
19,7 Şubat
Dış Ticaret Açığı
(Milyar $)
-62,8
-70
-38,8
-71,6
-14,7 Şubat
İhracat / İthalat (%)
63
65,3
72,5
61,4
57,1 Şubat
6
6,2
4,8
5
1,1 Şubat
56,4
48
46
46,2
48,2 Şubat
40,4
37
40,1
38,9
36,4 Şubat
30,9
36,9
35,1
35
3,8 Şubat
-14,6
-17,7
-16,7
-19,4
-2,9 Şubat
-38
-42
-14
-48,6
-12,1 Şubat
21,9
18,3
8,4
8,9
1,0 Şubat
249,5
277,9
268,7
290,3
----
74
73,4
74,8
86
92,1 Nisan
Bavul Ticareti
(Milyar $)
İhracatım ızda AB’nin
Payı, %
İthalatım ızda AB’nin
Payı, %
Hizm et Gelirleri
(Milyar $)
Hizm et Giderleri
(Milyar $)
Cari İşlem ler Açığı
(Milyar $)
Direkt Yabancı
Serm aye (Milyar $)
Dış Borç Stoku
(Milyar $)
MB Döviz Rezervleri
(Milyar $)
22,1 Şubat
Kaynak: Çarıkcı, a.g.m. , s. 3.
Türkiye ekonomisi içerisinde sanayi sektörünü etkisi altına alan
ekonomik krizin toplam ihracat ve imalat sanayi ihracatında da olumsuz
130
etkileri
olmuştur.
Toplam
ihracatta
yüzde
41
oranında
bir
düşüş
gerçekleşirken, sanayi ihracatı 2008 yılının ikinci çeyreğinde 31,7 milyar dolar
iken, 2009’un aynı döneminde 17,5 milyar dolara gerilemiştir. Döviz kurunda
yaşanan olumsuz etkide, krizden önce 1,17 TL değerinde olan 1 Amerikan
dolarının 2009 Mart ayında 1,7 TL değerine ulaşmasıyla yüzde 45’lik bir
artışta kendini göstermiştir319.
Krizle birlikte sanayi üretim endeksi hızlı bir düşüşe geçmiş, imalat
sanayi kapasite kullanım oranı 1991’den bu yana görülen en düşük
değerlerini yaşamış, Türkiye ekonomisi göz ardı edilemeyecek bir daralmaya
girmiştir. 2008 yılının sonuna doğru Türkiye’nin ihracat artışı eğilimi, hem fiyat
hem de miktar bazında ciddi bir yavaşlamaya girmiştir.
Küresel ekonomik kriz sonucunda Türkiye ekonomisinde yaşanan tüm
olumsuzluklara rağmen bankacılık sisteminde, krizden etkilenen diğer ülke
ekonomilerinde ihtiyaç duyulan önlem paketlerine ihtiyaç duyulmamıştır.
Bunun sebebi, birçok ülkenin finans piyasalarına yönelik uygulamaya
koydukları paketlerin ve yaptıkları düzenlemelerin, ülkemizde 2001 krizi
sonrasında uygulanmış olmasıdır320.
2008 yılının ilk çeyreğinden itibaren daralma yaşayan Türkiye
ekonomisi, yurt içi talep ve üretimi arttırmaya yönelik alınan tedbirler
sonucunda 2009 yılının ikinci yarısından itibaren canlanma göstermiştir. Tüm
dünya ile birlikte toparlanma sürecine giren ülkemiz, yaşanan ekonomik
canlanmalarla birlikte dünyanın kriz sonrasında en hızlı büyüyen birkaç
ekonomisi arasında yerini almıştır321.
Küresel krizin ekonomide neden olduğu belirsizlik ortamı, krize karşı
alınan mali ve parasal tedbirler neticesinde azalmıştır. Belirsizliklerin
azalması neticesinde tüketici güveni artmış, iyileşen kredi koşullarıyla tüketim
ve yatırım kararları olumlu yönde etkilenmiştir. Böylece yurt içi talepte de
319
Arslan, Bozkurt, a.g.m. , ss. 1602-1603.
Durmuş Yılmaz, “Küresel Kriz, Etkileri ve Para Politikası Uygulamaları”, TCMB Başkan
Konuşma ve Sunumları, İstanbul, Mart, 2009, s. 9.
321
DPT, Orta Vadeli Program: 2011-2013, Ankara, DPT Müsteşarlığı, Ekim, 2010, ss. 6-7.
320
131
artış yaşanmıştır.
Ekonomideki canlanma 2010 yılı içerisinde devam ederek sanayi,
inşaat, ticaret ve ulaştırma sektörlerinde yüksek oranda katma değer
artışlarının yaşanmasını sağlamıştır. 2009 yılında krizin etkisiyle yaşanan
daralma sonucu cari açığın milli gelire oranı yüzde 5,7 civarında
gerçekleşmiştir. Ancak yaşanan toparlanma sürecinin etkisiyle bu oran 2010
yılında 3,4 puan azalarak yüzde 2,3’e düşmüştür.
Yaşanan küresel ekonomik krizin ardından ekonomide yaşanan
olumlu gelişmelere rağmen, makro ve mikro boyutta bazı ekonomik
göstergelerde sorunlar söz konusu olmaya devam etmektedir. Bu konudaki
tespitler Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organisation for Economic
Co-operation
and
Development-OECD)
tarafından
2010
yılı
Türkiye
raporunda vurgulanmıştır. Rapora göre Türkiye ekonomisinde devam eden
yapısal zayıflıkları uzun vadeli tehdit oluşturduğu ve özellikle istihdam
noktasında yaşanan sorunların öne çıktığı belirtilmektedir322.
3.3.3. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin İşgücü Piyasalarına ve İstihdama
Etkisi
2008 Küresel Ekonomik Krizin ortaya çıkışı ve etkilerini anlatmadan
önce ekonomik krizlerin genel anlamda reel sektör krizleri ve finansal krizler
şeklinde iki gruba ayrıldığından bahsetmiştik. Çalışmamızın temelini
oluşturan reel sektör krizleri; mal, hizmet ve emek piyasalarında üretimde
ve/veya
istihdamda
fark
edilir
düzeyde
daralmalar
şeklinde
ortaya
çıkmaktadır323.
Küresel ekonomik krizin etkisiyle dünya ekonomilerinde yaşanan
daralmaların; harcamaların kısılması, satış oranlarında azalma, üretimde
yaşanan daralmanın istihdam üzerindeki etkisi ve işsizlik oranlarında göz ardı
322
323
Uygur v.d. , Ekonomik Rapor 2010, ss. 16-17.
Delice, a.g.m. , s. 58.
132
edilemez düzeyde artışlara neden olduğunu belirtmiştik324. Çalışmamızın bu
kısmında küresel ekonomik krizin ülkemizdeki işgücü piyasaları ve istihdam
üzerindeki etkilerini ortaya koymaya çalışacağız.
Öncelikli olarak IMF’nin yayınladığı World Economic Outlook, Ekim
2011 verileri çerçevesinde 2006-2011 yılları arasındaki GSYH’deki yıllık
değişim
oranlarını
incelediğimizde
büyüme
rakamlarındaki
gerilemeyi
görmekteyiz. Dünya genelinde 2006 yılında yüzde 5,2 olan GSYH büyüme
oranı 2008 yılında yüzde 2,8’e gerilemiş, 2009 yılında ise krizin etkisinin
tamamen hissedilmesi üzerine yüzde 0,6’lık bir daralma yaşamıştır. 2010
yılında yaşanan toparlanmayla birlikte dünya genelinde GSYH yüzde 5,0’lik
büyüme göstermiştir ve 2011 yılı için yapılan tahminlerde bu oranın yüzde
4,4’lük bir büyümenin yaşanacağı şeklindedir.
ABD, AB ve Gelişen Asya ülkeleri ortalaması incelendiğinde, bu bölge
ekonomilerinin 2009 yılı içerisinde GSYH’de yaşadıkları düşüşler, 2010 yılı
itibariyle toparlanmanın etkisiyle yükselişe geçmiştir. GSYH oranları Tablo
23’te seçilmiş ülkeler için gösterilmektedir325.
Tablo 23: Dünya, Ülke Grupları ve Seçilmiş Ülkelerin GSYH Oranları
(2006-2011) (%)
2006
2007
2008
2009
2010
2011(*)
Dünya
5,2
5,3
2,8
-0,6
5
4,4
ABD
2,7
2,1
0,4
-2,6
2,8
3
AB
3,5
3,2
0,8
-4,1
1,7
1,6
Gelişen Asya Ülkeleri
Ortalaması
10,4
11,4
7,7
7,2
9,5
8,4
6,9
4,7
0,7
-4,7
8,2
4,6
Türkiye
(*) Projeksiyon değeridir.
Kaynak: IMF, World Economic Outlook, ABD, IMF Multimedia Services Division, Ekim
2010-Nisan 2011.
324
325
Işık, Ceylan, a.g.m. , s. 108.
Işık, Ceylan, a.g.m. , s. 159.
133
Tablo 23’te Türkiye’nin büyüme değerleri incelendiğinde; 2006 yılında
yüzde 6,9 olan GSYH büyüme oranı 2008 yılında çok büyük bir gerileme
kaydederek yüzde 0,7’ye gerilemiştir. 2009 yılı içinse tüm dünyada yaşanan
daralmadan çok daha yüksek oranda, yüzde 4,7’lik bir küçülme yaşanmıştır.
Ülkemizde 2009 yılı sonrasında yaşanan toparlanmanın etkisiyle 2010
yılında yüzde 8,2’lik bir büyüme yaşanmıştır ve 2011 için tahminler bu oranın
yüzde 4,6 civarında gerçekleşeceği şeklindedir326.
Küresel krizin olumsuz etkisine rağmen ülkemizde gerçekleşen
gelişme performansı, ekonominin istihdam yaratma kapasitesine yardımcı
olamamış,
kriz
baskısı
nedeniyle
işsizlik
rakamlarında
genişleme
yaşanmıştır327.
Tablo 24: Seçilmiş Ülkeler İçin İşsizlik Oranları (2006-2011) (%)
2006
2007
2008
2009
2010
2011(*)
ABD
5,1
4,6
4,6
5,8
9,6
8,5
AB
8,9
8,2
7,2
7
10
9,9
Japonya
4,4
4,1
3,8
4
5,1
4,9
Rusya
7,6
7,2
6,1
6,4
7,5
7,3
9,9
10,2
14
11,9
11,4
Türkiye
10,3
(*) Projeksiyon değeridir.
Kaynak: IMF, a.g.e. , Ekim 2010-Nisan 2011.
Tablo 24’te seçilmiş ülkeler için işsizlik oranları yer almaktadır. Açıkça
görüldüğü üzere seçilmiş ülkeler arasında işsizlik oranlarının en yüksek
olduğu ülke Türkiye’dir. 2005 yılında yüzde 10,3 olan işsizlik oranı, 2008
yılında yüzde 11’e yükselmiş, krizin etkisiyle de 2009’da yüzde 14’lere
ulaşmıştır. Toparlanma süreciyle birlikte 2010 yılı için yüzde 11,9’a gerileyen
ve 2011 içinde yüzde 11,4’lük bir tahmin yapılan işsizlik, maalesef ülkemizde
kronik bir şekilde yıllardır yüksek seyretmektedir328.
2008 yılı sonucunda reel sektör üzerinde etkisini göstermeye başlayan
326
Işık, Ceylan, a.g.m. , s. 158.
Karagöl, Akgedik, a.g.m. , s. 5.
328
Işık, Ceylan, a.g.m. , s. 109.
327
134
küresel ekonomik krizin, 2009 yılı itibariyle işgücü piyasaları ve istihdam
üzerindeki etkisi belirginleşmiştir. 2005-2009 yılları arasında ülkemizde 300
ile 450 bin civarında gerçekleşen istihdam artışı, 2009 yılı için toplam 83 bin
kişi olarak gerçekleşmiştir.
Küresel krizle birlikte istihdam yapımızda karşılaşılan en büyük
değişiklik tarım sektöründe yaşanmıştır. 2000’li yıllardan itibaren düşme
eğilimi gösteren tarım istihdamı, krizle birlikte tekrardan artış eğilimine girmiş
ve 2009 yılında 5,3 milyon kişiye ulaşmıştır329.
Ekonomik büyüme ve işsizlik rakamları arasında sınırlanan bir diğer
konuda işgücüne katılım oranlarında meydana gelmiştir. 1990’lı yıllarda
yüzde 56’larda seyreden katılım oranları, krizin etkisiyle düşme eğilimine
girmiştir ve 2009 yılında yüzde 47’lere gerilemiştir. Ülkemizde genç nüfusun
hızlı artışına paralel bir seyir izleyen işgücüne katılım oranı, üretken
toplumsal kesimin daralması anlamına gelmektedir. Böylece büyüme oranı
negatif
etkilenmekte
ve
ülkemizde
bağımlı
nüfusun
oranı
hızla
yükselmektedir. Bu nedenle aynı gelir daha çok kişi arasında paylaşılır hale
gelmektedir.
Küresel krizin yarattığı belirsizlik ortamı ve yaşanan talep daralmaları,
yüksek faiz oranları ve krizin etkisiyle geri çekilen sermaye hareketleri
ülkemiz için yatırımları olumsuz etkilemiştir. Bu nedenle ekonomide
gerçekleşen büyümeye rağmen, artan işgücünü karşılayacak ölçüde istihdam
kapasitesi yaratılamamaktadır. Bu durum açıkça tüm dünyada ve Türkiye’de
görülen
ekonomik
toparlanmanın
istihdam
üzerinde
beklenen
etkiyi
yaratmadığını göstermektedir330.
Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) aylık olarak düzenlediği İstatistik
Bülteni’ndeki veriler incelendiğinde krizin etkisi de açıkça görülmektedir.
Bültende
yapılan
incelemede
Aralık
2008
ve
Aralık
2009
verileri
karşılaştırılmıştır. Kuruma kayıtlı işgücü sayısı 2008’in Aralık ayına göre 768
329
330
Maliye Bakanlığı, a.g.e. , s. 51.
Karagöl, Akgeyik, a.g.m. , ss. 6-7.
135
bin 750 kişi artmış ve bir milyon 95 bin 105 kişiden, bir milyon 858 bin 855
kişiye ulaşmıştır. Aynı şekilde Kuruma kayıtlı işsiz sayısı ise 701 bin 509 kişi
artarak 987 bin 840 kişi iken, bir milyon 689 bin 349 kişiye ulaşmıştır. Bu
noktada Aralık 2009 dönemi için, kayıtlı işgücü yüzde 64,74, kayıtlı işsiz
sayısı da yüzde 71,01 oranında artış göstermiştir331.
İŞKUR’un
yayınladığı
Aralık
2010
ve
Nisan
2011
bültenleri
incelendiğinde ve karşılaştırıldığında, dünyada ve Türkiye’de yaşanan
toparlanmanın etkisi azda olsa görülmektedir. Aralık 2010 tarihinde Kuruma
kayıtlı işgücü bir milyon 604 bin 355 kişi iken, Nisan 2011 tarihi itibariyle 134
bin 487 kişi azalarak bir milyon 469 bin 868 kişiye düşmüştür. Aralık 2010
itibariyle Kuruma kayıtlı işsiz sayısı bir milyon 689 bin 349 kişi iken, Nisan
2011 tarihi itibariyle 369 bin 170 kişi azalarak bir milyon 293 bin 179 kişiye
düşmüştür.
Aralık 2010 ve Nisan 2011 dönemleri karşılaştırıldığında Kuruma
kayıtlı işgücünde yüzde 8’lik bir azalma, kayıtlı işsiz sayısında ise yüzde
23’lük bir azalma görülmektedir332.
Türkiye’de işgücü piyasalarındaki gelişmeleri 2004-2011 dönem
aralığında gösteren Tablo 25, aşağıda verilmiştir.
331
332
İŞKUR, Aralık 2009 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2009, s. 1.
İŞKUR, Aralık 2010 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2010, s. 1;
İŞKUR, Nisan 2011 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri, 2011, s. 1.
136
Tablo 25: Türkiye’de İşgücü Piyasalarındaki Gelişmeler (2004-2011)
2004
2005
2006
2007
2008
2009(*) 2010(*) 2011(**)
15+Nüfus
47.544 48.359 49.174 49.994 50.772 51.686 52.541
53,152
İşgücü
22.016 22.455 22.751 23.114 23.805 24.748 25.641
25.766
İstihdam
Kayıt dışı
istihdam
İşsiz
19.632 20.067 20.423 20.738 21.194 21.277 22.594
22.802
İşgücüne dâhil
olm. nüfus
İşgücüne
Katılma (%)
İstihdam (%)
İşsizlik (%)
Tarım dışı
işsizlik (%)
İstihdamda artış
(%)
GSYH büyüme
(%)
Eksik istihdam
9.843
9.666
9.593
9.423
9.220
9.328
9.772
---
2.385
2.388
2.328
2.376
2.611
3.471
3.046
2.964
25.527 25.905 26.423 26.879 26.967 26.938 26.901
27.386
46,3
46,4
46,3
46,2
46,9
47,9
48,8
48,5
41,3
41,5
41,5
41,5
41,7
41,2
43
42,9
10,8
10,6
10,2
10,3
11
14
11,9
11,5
14,2
13,5
12,7
12,6
13,6
17,4
14,8
14,2
---
2,22
1,77
1,54
2,2
0,39
1
1,6
9,4
8,4
6,9
4,7
0,9
-4,7
7,8
3,6
860
702
776
689
779
673
---
Kayıt dışı
50,1
48,2
47
45,4
43,5
43,8
43,3
istihdam (%)
(*)TÜİK 2009 ve 2010 Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarından yararlanılarak
oluşturulmuştur.
(**)TÜİK 2011 Şubat ayı Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarından yararlanılarak
oluşturulmuştur.
Kaynak: İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 25.
--41
Ülkemizde istihdam edilenlilerin cinsiyete göre dağılımı Tablo 26’da
gösterilmektedir. Tablo 24’e göre 2010 yılı itibariyle istihdamdaki dağılım;
yüzde 62,7’si erkek, yüzde 24’ü de kadın şeklindedir.
Küresel krizin etkisiyle hem erkeklerde hem de kadınlarda işsizlik
oranları artış göstermiştir. Toparlanma süreciyle birlikte erkek işsizlik
oranlarındaki gerilemeye rağmen, kadın işsizlik oranlarında sınırlı bir
gerileme yaşanmıştır. Kadın işsizlik oranlarının toparlanmaya rağmen sınırlı
bir şekilde gerilemesinde, kadınların küresel krizin etkisiyle işgücüne
katılımlarında yaşanan artış etkili olmuştur. Kadınların işgücüne katılımının
artmasıyla
özellikle
hizmet
sektöründe
işsizlik
oranlarının
düşüşü
sınırlanmıştır. Bunun nedeni ise istihdam artışlarının işgücünün katılımını
137
karşılamada yetersiz kalmasıdır. Krizin etkisiyle cinsiyet oranlarında yaşanan
bu farklılaşma sektörel işsizliği etkilemiş, sanayi ve inşaat sektörlerinde
belirgin bir biçimde hissedilen krizin olumsuz etkisi hizmet sektöründe sınırlı
kalmıştır. Bu durum küresel ekonomik krizin istihdam yapısında yol açtığı bir
değişimdir333. Tablo 26’da cinsiyete göre işsizlik oranları 2007-2010 yılları
arasını kapsayacak şekilde gösterilmektedir. 2007-2010 yılları arasını
kapsayan cinsiyete göre işsizlik oranları da Tablo 27’de gösterilmektedir.
Tablo 26: Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında Cinsiyete Göre İstihdam
Edilenler (15+)
İstihdam Edilenler (Bin)
İstihdam Oranı (%)
Erkek
2007
15.382
62,7
2008
15.598
62,6
2009
15.406
60,7
2010
16.170
62,7
Kadın
2007
5.356
21
2008
5.595
21,6
2009
5.871
22,3
2010
6.425
Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
24
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
333
TCMB, a.g.e. , ss. 48-52.
138
Tablo 27: Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında Cinsiyete Göre İşsizlik (15+)
İşsiz (Bin)
İşsizlik Oranı (%)
Erkek
2007
1.716
10
2008
1.877
10,7
2009
2.491
13,9
2010
2.088
11,4
Kadın
2007
660
11
2008
734
11,6
2009
979
14,3
2010
959
Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
13
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
2010 yılı itibariyle istihdam edilenlerin işteki durumları incelendiğinde;
Yüzde 60,9’luk oranla ücretliler veya maaşlılar yer almaktadır. Ardından
yüzde 20,1’lik bir oranla kendi hesabına çalışanlar gelmekte, yüzde 13,6’lık
oran ücretsiz aile işçilerini ve yüzde 5,3’lük oranda işverenleri göstermektedir.
Bu
durum,
2007-2010
gösterilmektedir.
dönemini
içerecek
şekilde
Tablo
28’de
139
Tablo 28: Türkiye’de 2007-2010 Yılları Arasında İşteki Duruma Göre İstihdam
Edilenler (15+) (Bin)
2007
Yevmiyeli
Ücretli veya (Mevsimlik,
Maaşlı
arızi,
geçici)
11.080
1.454
İşveren
Kendi
Hesabına
Ücretsiz
Aile İşçisi
TOPLAM
1.189
4.386
2.628
20.738
2008
11.527
1.410
1.249
4.324
2.684
21.194
2009
12.770
0
1.209
4.429
2.870
21.277
2010
13.762
0
1.202
4.548
3.083
22.594
(*) 2009 yılından itibaren anket soru kâğıdında, ücretli veya maaşlı ile yevmiyeli kategorileri
birleştirilmiş olup, 2009 yılı ve sonrası için yevmiyeliler de “ücretli veya maaşlı” başlığı içerisinde
değerlendirilmektedir.
Kaynak: TÜİK, 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
Türkiye’de 2004-2011 işsizlik rakamları incelendiğinde; kriz öncesi
dönem, kriz dönemi ve devam eden kriz süreci içerisinde işsizlik oranlarının
yüksek seyrettiği görülmektedir. Tablo 25’te açıkça görüldüğü üzere toplam
işsizlik oranı 2009 yılı içerisinde yüzde 14’e çıkmıştır ve belirtilen dönem
aralığı içerisinde de en yüksek orana sahip yıl olma özelliğini taşımaktır. 2009
yılı sonuna doğru ekonomide yaşanan toparlanmanın etkisiyle yüzde 11,9’a
düşen işsizlik oranı azalma eğilimi göstermiş olsa da dünya geneline göre
yinede yüksek kabul edilmektedir. 2011 yılı içinse tahmin edilen işsizlik oranı,
2010 yılına kıyasla yüzde 0,04’lik bir azalma ile yüzde 11,5 oranında olacağı
şeklindedir.
2008 yılında 2 milyon 611 bin kişi olan işsiz sayısı, 2009 yılında krizin
etkisini hissettirmesi üzerine 860 bin kişi artarak 3 milyon 471 bin kişiye
ulaşmıştır. 2010 yılı içerisinde 425 bin azalarak 3 milyon 46 bin kişiye ulaşan
işsiz sayısı için 2011 tahminleri, 82 bin kişilik bir azalışla 2 milyon 964 bin kişi
şeklinde gerçekleşeceği yönündedir.
Krizin istihdam üzerindeki diğer bir etkisi de genç işsizlerde
görülmektedir. Tablo 29’da 2005-2010 yılları arasında 15-24 yaş arası genç
nüfusun işsizlik rakamları gösterilmektedir. 2005 yılında yüzde 19,9 olarak
tespit edilen genç nüfusun işsizlik oranı, küresel krizin etkisiyle 2009 yılında
140
yüzde 25,3’e yükselmiştir. Ekonomide yaşanan toparlanmanın etkisiyle 2010
yılı için yüzde 21,7 olarak belirlenen bu oran, işsizliğin genç nüfus üzerindeki
baskının devam ettiğini göstermektedir. Genç işsizlerin içerisinde yüksek
miktarda üniversite mezunu olduğu da göz önüne alındığında, kalifiye eleman
sayısının yüksek ölçüde işsizliğe maruz kaldığı söylenebilmektedir334.
Tablo 29: Ülkemizde Genç Nüfusun İşsizliği (2005-2010) (15-24 Yaş Grubu)
YILLAR
İşsiz (Bin)
İşsizlik Oranı (%)
2005
881
19,9
2006
832
19,1
2007
871
20
2008
897
20,5
2009
1.126
25,3
2010
961
Kaynak: TÜİK, 2005-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
21,7
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul
Kriz süreci boyunca uygulanan geçici önlem paketleri etkisini
göstermiş ve toparlanma süreciyle birlikte istihdamda ve işsizlik rakamlarında
görece düzelmeler yaşanmıştır. Eldeki verilerde bunu göstermektedir. Ancak
yukarıda da üzerinde durduğumuz gibi istihdam rakamlarında yaşanan artışa
rağmen, işsizlik rakamlarında yaşanan azalmaların çok sınırlı kaldığı
anlaşılmaktadır335.
Küresel ekonomik kriz ile birlikte Türkiye’de alınan önlemler ve
uygulanan politikaların yanı sıra 2011 yılı ve sonrası için neler yapılması
gerektiği bir sonraki kısımda ele alınmıştır.
334
Süreyya Yıldırım, “2008 Yılı Küresel Ekonomi Krizinin Dünya ve Türkiye Ekonomisine Etkileri”,
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 12,
Sayı 18, 2010, s. 52.
335
Ümit İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın
No 497, Aralık, 2009, s. 49.
141
3.3.4. 2008 Küresel Ekonomik Krizine Karşı Alınan Önlemler ve 2011
Sonrası Uygulanması Gereken Politikalar
1929 Büyük Buhranı’ndan sonra yaşanan en büyük kriz olarak
nitelendirilen 2008 Küresel Ekonomik Krizinin, yurtdışı ve yurtiçi piyasalarda
yarattığı daralma ve gerileme, kuşkusuz Türkiye ekonomisini de etkilemiştir.
Ülkemizde üretim, ihracat ve işsizlik göstergeleri üzerindeki olumsuz
etkilerini336 sınırlandırmak amacıyla 2008 yılı ortalarından itibaren bir dizi gelir
ve harcama tedbirleri devreye sokulmuştur337.
Küresel krize karşı alınan gelir ve harcama tedbirlerinin yanı sıra,
Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) gibi kurumlarla kredi ve garanti hacmini
arttırmaya yönelik tedbirler alınmıştır. Alınan bu önlemlerle; mal ve para
akışını arttırmak, ekonomik hayatı rahatlatmak, krizin üretim üzerindeki
etkilerini sınırlandırmak, büyüme performansının desteklenmesi, istihdam ve
üretim seviyelerini korumak amaçlanmıştır338.
Küresel krize karşı Türkiye’de alınan önlemler; likidite destekleri, vergi
ve prim destekleri, üretim ve ihracata yönelik kredi ve garanti destekleri,
finansman destekleri ve yeni yatırım teşvik mevzuatı şeklinde başlıklar
altında toplanabilmektedir.
Alınan politika önlemlerinin temel amaçları; tüketim harcamalarını
arttırmak, sermaye girişlerini teşvik etmek, yatırımları teşvik etmek ve
KOBİ’lerin üretim ihracatını arttırmaktır339. Küresel ekonomik krize yönelik
gelir önlemlerini şu şekilde sıralayabilmekteyiz340;
336
Sudi Apak, Ayhan Aytaç, Küresel Krizler: Kronolojik Değerlendirme ve Analiz, İstanbul,
Avcıol Basım Yayın, 2009, s. 220.
337
İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, s. 72.
338
DPT, Orta Vadeli Program: 2010-2012, ss. 5-6.
339
Aykut Kibritçioğlu, “Küresel Finans Krizinin Türkiye’ye Etkileri”, Ankara, Konrad Adenauer
Vakfı Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslam’daki Algınaşı Çalıştayı, Eylül, 2010, s. 19.
340
İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, ss. 73-74.
142
Bireysel Vergiler:

5811 sayılı “Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında
Kanun” ile gelir elde edilmesi.

Hisse Senedi kazançlarında yerli yatırımcılara uygulanan stopaj sıfıra
düşürülmüştür.

31.10.2008 tarihi itibariyle vadesi dolan vergi borçlarına ilişkin yüzde 3
faizle 18 ay taksitlendirme uygulanmasına devam edilmiştir.
İşletmeler Üzerindeki Vergiler:

Yeni teşvik modeli gereğince, indirimli Kurumlar Vergisi uygulamasına
ve yeni yatırımlar için yatırım yeri olarak Hazine’ye ait gayrimenkullere
irtifak hakkı tesisine ilişkin yasal düzenleme yapılmıştır. Tekstil
sektöründe faaliyette bulunan işletmelerin, üretim tesislerini Bakanlar
Kurulu’nca belirlenecek illere taşımalarına vergi avantajı yoluyla
desteklenmesine yönelik yasal düzenleme.

49 ilde uygulanmış ve süresi 31.12.2008 tarihinde sona eren 5084
sayılı “Teşvik Kanunu”nun uygulama süresi bir yıl uzatılmıştır.

2008 yılı Ekim ayından itibaren, işveren üzerindeki işgücü maliyetlerini
azaltmak amacıyla işveren sigorta priminde 5 puanlık indirime
gidilmiştir.
Mal ve Hizmetler Üzerindeki Tüketim Vergileri:

İnternette Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranı yüzde 5’e indirilmiştir.

Motorlu taşıtlardan alınan ÖTV’ de geçici indirime gidilmiştir.

Beyaz eşya ve çeşitli elektronik eşyalarda ÖTV geçici olarak yüzde
6,7’den yüzde 0’a çekilmiştir.

150 m2 üzerindeki konut satışlarında Katma Değer Vergisi (KDV) 3 ay
süreyle yüzde 8’e indirilmiştir.

Yeni işyeri satışlarında KDV 3 ay süreyle yüzde 8’e indirilmiştir.

Mobilya satışlarında KDV 3 ay süreyle yüzde 8’e indirilmiştir.

Bilgi teknoloji ürünlerinde KDV 3 ay süreyle yüzde 8’e indirilmiştir.
143

Makine, teçhizat, ekipman alımlarında 3 ay süreyle yüzde 8’e
indirilmiştir.
İstihdam ve Sosyal Güvenlik Ödemelerinde Katkılar:

İstihdam paketi kapsamında, 2008 yılı itibariyle genç ve kadın işçiler
için sosyal güvenlik ödemeleri azaltılmıştır.

İstihdam paketi kapsamında, özürlü çalışanlar için ödenen sigorta
priminde işverenin payı Hazine tarafından karşılanacaktır.
Diğer Tedbirler:

Yaşlı araçların hurdaya ayrılması durumunda Motorlu Taşıtlar Vergisi
ve cezaların terkini imkanı getirilmiştir.

Bankalar ve finansman şirketlerince ticari amaçla kullanılmak kaydıyla
gerçek kişilere kullandırılan tüketici kredilerinde, Kaynak Kullanımı
Destekleme Fonu (KKDF) kesintisi yüzde 10’a çekilmiştir.

Tapu işlemlerinde harçlar 3 ay süreyle binde 5’e indirilmiştir.

Tapu işlem harçlarının sürekli olarak indirilmesidir.
Küresel ekonomik krize yönelik harcama önlemlerini de şu şekilde
sıralayabilmek mümkündür341;
Kamu Tüketim ve Yatırımları:

Karayolları yatırımları yapılmıştır.

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve diğer altyapı projelerine yönelik
2008-2012 yılları arasında 19,4 milyar TL ilâve kaynak desteği
getirilmiştir.

Memur maaşlarına artış yapılmıştır.
Hanehalkı Transfer:

İşsizlik
sigortası
ödemelerinin
net
yerine
gayrisafi
olarak
hesaplanmasıyla miktarında yüzde 11 oranında artış sağlanacaktır.
341
İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, s. 74.
144
İşletmelere Transfer:

Elektrik girdi maliyetlerini azaltmaya yönelik, 2009 yılı için sanayide
uygulanan indirimli gece tarifesi, hafta sonları ve diğer resmi tatil
günlerini kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmıştır.

Yapılan yasal düzenlemeyle kısa çalışma ödeneği miktarı yüzde 50
arttırılmış, süresi 6 aya çıkarılmıştır.

İhracatta Destekleme ve Fiyat İstikrarı Fonu (DFİF) ve Küçük ve Orta
Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
(KOSGEB) için ilave kaynak sağlanmıştır.

5084 sayılı “Teşvik Kanunu”nun süresi bir yıl uzatılmıştır.

Yeni Teşvik Sistemi; firmaların faiz giderlerinin finansmanına destek,
şirketlerin fabrikalarını belli kentlere taşımaları için nakit desteğini
kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Diğer Harcamalar:

Merkezi hükümetten mahalli idarelere yapılan transferler arttırılmıştır.

Eximbank’ın ödenmiş sermayesi yükseltilmiştir.
Küresel ekonomik krize yönelik bütçe üzerinde doğrudan etkisi
olmayan mali önlemler ise şu şekilde sıralanabilmektedir342;
Finansal Kuruluşlar İçin Garanti ve Sigorta Programları:

Hazine’nin Garanti Limiti 4 milyar dolara yükseltilmiştir. Bunun yanı
sıra Eximbank’a başvuran her bir firma içinse limit 20 milyon dolara
yükseltilmiştir.

İhracat reeskont kredileri limiti 1 milyar dolara yükseltilmiş ve bir yılda
üç kez kullanılabilecek şekilde düzenlenmiştir. Bununla birlikte bu
kredilerin kullanım koşulları kolaylaştırılmıştır.
342
İzmen v.d. , 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, s. 74.
145
İşletmelere Krediler:

KOSGEB tarafından KOBİ’lere ve ihracatçı KOBİ’lere sıfır faizli kredi
imkanı sunulmuştur.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile Halk Bankası arasında
yapılan anlaşma ile KOBİ’lere düşük faizli kredi imkanı sunulmuştur.

Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikası ve Ziraat Bankası arasında
yapılan protokolle KOBİ’lere düşük faizli kredi imkanı sunulmuştur.
Krize karşı 2008-2010 yılları arasındaki döneme ait alınan önlemlerin
tamamı toplam 54 milyar 371 milyon TL değerinde bir maliyet oluşturmuştur.
Yapılan vergi indirimlerinin maliyeti 2,5 milyar TL’dir. Gelir önlemlerinden en
önemlisi olan SSK işveren payında yapılan indirimin maliyeti 2009 yılı için 3
milyar 358 milyon TL, 2010 yılı için ise 3 milyar 959 milyon TL olarak
gerçekleşmiştir343.
Küresel krize karşı alınan önlemlerin maliyetini Tablo 30’da daha
detaylı olarak gösterilmektedir344;
Tablo 30: Küresel Ekonomik Krize Karşı Alınan Önlemlerin Maliyeti
Gelir önlemleri
30
4.077
1.748
20082010
5.855
Harcama önlemleri
7.780
17.217
21.141
46.237
Bütçe üzerinde doğrudan veya
hemen etkisi olmayan mali önlemler
1.455
11.318
0
12.773
Bütçeye etki
7.910
21.294
22.889
52.092
0,83
2,25
2,22
5,31
9.365
32.612
22.889
64.865
0,99
3,44
2,22
6,66
Milyon, TL
GSYH içindeki pay (%)
Genel toplam
GSYH içindeki pay (%)
Kaynak: Usta, a.g.m. , s. 17.
343
2008
2009
2010
Tekstil İşveren Sendikası, “Krize Karşı Alınan 36 Önlem, Tekstili Hasta Yatağından Kaldırmaya
Yetmedi”, Tekstil Sanayi İşveren Sendikası,
(Erişim)http://www.tekstilisveren.org/ttsis//index.php?option=com_content&task=view&id=431&I
temid=1 , 11 Mayıs 2011, s.y.
344
Erhan Usta, “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisinin Orta Vadeli Perspektifi”, İstanbul
Üniversitesi II. Çalışma Ekonomisi ve Yönetim Kongresi, Mart 2010, s. 17.
146
Ülkemizde küresel krize karşı alınan önlemler ağırlıklı olarak yatırımı
ve iç talebi canlandırıcı şekilde hazırlanmışlardır345.
3.3.4.1. İstihdama Yönelik Alınan Tedbirler
Türkiye’de küresel krizin netleşmesinden önce istihdama yönelik tedbir
alınması amacıyla bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler genel
olarak geçmişten gelen sorunlara yöneliktir346ancak küresel krize karşı alınan
önlemlerin hiçbirisi istihdama yönelik kapsamlı bir politika bütününe sahip
değildir347.
İstihdam ve verimliliği arttırarak ekonomik ve sosyal kalkınmayı
gerçekleştirmek, ayrıca işsizlik sorununun çözümüne yönelik; yeni iş
imkanlarının yaratılması, işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi ve aktif
istihdam politikalarının uygulanması gerekmektedir. Öncelikli olarak alınan
tedbirlerin içeriğinden bahsetmek, ne kadarının tam anlamıyla aktif istihdam
politikalarına yönelik olduğunun anlaşılması açısından daha doğru olacaktır.
15.05.2008 tarihli, 5763 sayılı “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” yani “İstihdam Paketi” hazırlanmış ve
istihdama
yönelik
teşvikler
getirilmiştir.
İstihdam
Paket
ile
getirilen
düzenlemeler şunlardır348;

Sigorta primlerinde, işverenin payına düşen kısımda 5 puanlık indirme
gidilmiş, bu kısım Hazine tarafından karşılanmaya başlanmıştır.

Gençlerin ve kadınların istihdam artışına yönelik, mevcut istihdama
ilave olarak işe alınan kadınlar ile 18-29 yaş arası gençlere ait işveren
sigorta priminin 5 yıl boyunca kademeli olarak İşsizlik Sigortası
345
Erinç Yeldan, “Turkey’s Response to the Global Crisis: An Initial Assessment of the Effects of
Fiscal Stimulus Measures on Employment and Labor Markets”, Bilkent Üniversitesi Erinç
Yeldan Taslakları, Aralık, 2009, s. 4.
346
Nihat Akbıyık, Muzaffer Koç, “Küresel Krizler ve Sosyal Politikalara Etkileri”, Turgut Özal
Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim
Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, s. 1221.
347
Öz, a.g.m. , s. 29.
348
İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 11.
147
Fonu’ndan karşılanmaktadır.

İŞKUR’ a kayıtlı işsizlerin aktif işgücü programları çerçevesinde
sunulan hizmetlerden yararlanılabilmesi amacıyla İşsizlik Sigortası
Fonu’ndan kaynak kullanmaya başlanmıştır.

İl İstihdam Kurulları ile İl Mesleki Eğitin Kurulları “İl İstihdam ve Mesleki
Eğitim Kurulu” olarak yeniden yapılandırılmış ve yerel düzeyde işgücü
piyasası araştırmaları yapmalarına imkan tanımak suretiyle daha etkin
hale getirilmiştir.

Özel sektör işyerlerinin eski hükümlü ve terör mağduru çalıştırma
zorunluluğu kaldırılmıştır.

Özürlülere
ait
işveren
sigorta
primi
Hazine
tarafından
karşılanmaktadır.

Basın İş Kanunu ve Deniz İş Kanunu’na göre çalışıp işsiz kalanlarda
işsizlik sigortası kapsamına alınmıştır.

İşsizlik ödeneği bağlanma süresi kısaltılmıştır.

İşsizlik ödeneği miktarı yüzde 11 oranında arttırılmıştır.

Alt işverenlik sözleşmesinin yazılı yapılması zorunlu hale getirilmiştir
ve Bölge Müdürlükleri’ne alt işverenliğin tescilinden sonra inceleme
yetkisi verilmiştir.

Ağır ve tehlikeli işlerde, işverene ve alt işverene, iş sağlığı ve güvenliği
ile mesleki eğitim almış işçileri çalıştırma yükümlülüğü getirilmiştir.

İşyeri sağlık birimleri, sağlık ve güvenlik birimleri olarak yeniden
tanımlanmış, ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulmasına imkan
tanınmıştır.

İşyerlerinin kurulması aşamasında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından istenen işyeri kurma izni kaldırılmıştır.

Kreş ve emzirme odası açma yükümlülüğünün işverenler tarafından
hizmet alımı ile yerine getirilmesine de imkan tanınmıştır.

500 veya daha fazla işçi çalıştıran işyerleri için spor tesisi kurma
zorunluluğu kaldırılmıştır.

Ekonomik
kalkınma
ve
sosyal
gelişmeye
yönelik
yatırımlarda
148
kullanılmak üzere, Özelleştirme Fonu ve İşsizlik Sigortası Fonu’ndan
kaynak aktarımı yapılmıştır.

Kayıt dışı istihdamı azaltmaya yönelik, sürekli veya geçici olarak
çalışanlara ait kimlik bilgilerinin, genel kolluk kuvvetlerince ilgili sosyal
Güvenlik
Kurumu
Başkanlığı
il
müdürlükleri
veya
merkez
müdürlüklerine bildirilmesi yükümlülüğü getirilmiştir.
Küresel krizin etkisini azaltmaya yönelik olarak 5763 sayılı Kanun’un
arkasından 5838 sayılı Kanun çıkarılmıştır. Bu Kanun ile istihdama yönelik
getirilen önlemler şu şekildedir349;

2008-2009 yıllarında kısa çalışma için yapılan başvurulara münhasır
olmak üzere, Kısa Çalışma Ödeneği yüzde 50 arttırılmış, yararlanma
süresi 6 aya çıkarılmıştır.

Kısa Çalışma Ödeneği uygulamasının Bakanlar Kurulu Kararı ile 6 aya
uzatılmasına imkan sağlanmıştır.

Kadınların ve 18-29 yaş arası gençlerin istihdamını teşvik amacıyla
5763 sayılı Kanun ile getirilen teşvikin süresi 1 yıl uzatılmıştır.
11.08.2009 tarihli ve 5921 sayılı “İşsizlik Sigortası Kanunu” ile “Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun”, diğer adıyla “Torba Yasa” ile istihdama yönelik getirilen teşvikler ise
şu şekildedir350;

İşsizlik ödeneği alanların; işe alındığı tarihten bir önceki aydan
başlamak üzere işyerine ait son 6 aylık dönemde, prim ve hizmet
belgelerinde bildirilen ortalama sigortalı sayısına ilave olarak işe
alınması kaydıyla, prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan
kısa vadeli sigorta primi tutarının yüzde 1’i olmak üzere işçi ve işveren
payı sigorta primleri ile genel sağlık sigortası primi, kalan işsizlik
ödeneği süresince İşsizlik Sigortası Fon’undan karşılanacaktır.
349
350
İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 13.
TİSK, “İşsizlikle Mücadele: Ülke Uygulamaları ve Türkiye İçin Öneriler”, TİSK Yayınları, Yayın
No 302, Aralık, 2009,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/yayinlar.asp?sbj=ic&id=3114 , 10 Mayıs 2011, s. 3.
149

2009 Nisan ayına ait prim ve hizmet belgelerinde bildirilen sigortalı
sayısına ilave olarak, 31.12.2009 tarihine kadar, işe alınma tarihinden
önceki 3 aylık dönem içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilen prim
ve hizmet belgelerinde kayıtlı sigortalılar haricinde kişilerden olmak
kaydıyla işe alınan ve fiilen çalıştırılanlar için, prime esas kazanç alt
sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primlerinin işveren hisselerine ait
tutarı, 6 ay boyunca İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacaktır.

Yatırımlarda Devlet Yardımları hakkında kararlar çerçevesinde teşvik
edilen yatırımlara bağlı olarak gerçekleştirilecek istihdam için prime
esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primlerinin işveren
hisselerinin tamamına kadar olan kısmı Hazinece karşılanacaktır.
İstihdama yönelik diğer düzenlemelerde, 19.06.2009 tarihli “Türkiye İş
Kurumu İşgücü Uyum Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik” ile getirilmiştir. Bu yönetmelikle birlikte351;

Toplum yararına işler için oluşturulan çalışma programlarına aktarılan
kaynak arttırılacaktır. Okul, hastane vb. sağlık kurumlarındaki bakım
ve
onarım
işleri,
ağaçlandırma
ve
erozyon
kontrolü,
çevre
düzenlemesi ve arazi ıslahı, park ve bahçe düzenlemesi konularındaki
kısa süreli istihdam amaçlı programların genişletilmesi ve program
kapsamında 120 bin işsize doğrudan istihdam olanağı sağlanacaktır.

İŞKUR’un mesleki eğitim faaliyetleri genişletilecektir. Vasıflı işgücü
ihtiyacı karşılanması ve işgücünün mesleki becerilerinin genişletilmesi
için verilecek eğitim kurslara katılanlara günlük 15 TL ödeme
yapılacaktır. İŞKUR tarafından KOSGEB ile beraber yürütülecek
program kapsamında 200 bin işsize eğitim sağlanacaktır.

Kişilere girişimcilik ve eğitim danışmanlığı verilecektir. İşsizlere
girişimcilik konusunda eğitim verilecektir. Bireylere firma kurma ve
işletme
aşamasında
danışmanlık
hizmeti
verilecektir.
Eğitim
sonucunda, KOSGEB kriterleri çerçevesinde sunulacak projelere
351
TİSK, a.g.m. , s. 3.
150
KOSGEB tarafından 4000 TL tutarında hibe verilecektir.

İşbaşı eğitimleri çerçevesinde mesleki stajlar desteklenecektir. Meslek
lisesi, dengi ve üstü eğitim kurumu mezunları yararlandırılacaktır. İş
tecrübesi olmayan gençlere deneyim kazandırılacak ve iş bulma
olanakları artırılacaktır. Stajyerlere 6 aya kadar İŞKUR tarafından
günlük 15 TL ödeme yapılacaktır. Program kapsamında 100 bin genç,
stajyer olarak istihdam edilecektir.
Küresel ekonomik krizin istihdam üzerindeki olumsuz etkilerini
gidermeye yönelik yapılan tüm bu düzenlemeler ile istihdam edilebilirlik
üzerindeki
zorunlu
karşılanması,
yüklerin
istihdamın
hafifletilmesi,
çeşitli
nitelikli
şekillerde
işgücü
teşvik
ihtiyacının
edilmesi,
işgücü
maliyetlerinin düşürülmesi ve ülkemizde önüne geçilemeyen kayıt dışı
istihdamın azaltılması hedeflenmiştir352.
3.3.4.2. 2011 Yılı İtibariyle İstihdama Yönelik Alınması Gereken Önlemler
Bir önceki kısımda belirttiğimiz üzere küresel ekonomik krizin hem
genel olarak ekonomi hem de özelde istihdam üzerinde yarattığı olumsuz
etkileri gidermeye yönelik çeşitli düzenlemeler ve önlem paketleri ülkemizde
uygulamaya
konulmuştur.
Müstakil
Sanayici
ve
İşadamları
Derneği
(MÜSİAD) tarafından yapılan araştırma raporlarında da belirtildiği üzere reel
sektör, ihracat, istihdam ya da KOBİ’lere yönelik hazırlanan düzenlemeler ve
önlem paketleri isabetli bulunmuştur ancak önceliklerin tespitinde ve
uygulamada karşılaşılan sorunlar ve eksiklikler, krizin yarattığı etkinin uzun
vadede giderilmesi noktasında yeterli gözükmemektedir.353
Getirilen önlemler çerçevesinde kapsamlı ve eş zamanlı uygulama
öngören bir işsizlikle mücadele paketi neredeyse bir yıl sonra Haziran
2009’da açıklanabilmiş ve sınırlı bir biçimde uygulamaya konulmuştur.
352
353
İŞKUR, 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, s. 12.
MÜSİAD, 2009 Türkiye Ekonomisi: Küresel Kriz Yeni Dersler, Ed. İbrahim Öztürk, İstanbul,
MÜSİAD Ekonomik Danışma Kurulu Araştırma Raporları, 2009, ss. 173-175.
151
Türkiye’de uygulamaya konulan tedbirlerin aktif bir istihdam programı
niteliği taşıması gerekmektedir. Bu nedenle taşıması gereken özelikler şu
şekilde sıralanabilmektedir354:

İşsizlik oranında ciddi bir düşüş sağlanması için kapsamının geniş
tutulması gerekmektedir.

Belli bir süre ile sınırlandırılarak normal istihdama geçişe engel
olamaması sağlanmalıdır.

İstihdamı koruma, yeni istihdam yaratma, mesleki eğitim ve işe
yerleştirme ile sosyal güvenliği kapsayacak şekilde bir bütünlük
taşımalıdır.

Hedef kitlenin belirlenmesinde yarar vardır.

Ağırlıklı olarak mesleki beceri kazandırmaya yönelik planlanması
gerekmektedir.
Bu tür politikaların etkinliğinin takip edilmesi, büyük önem
taşımaktadır.
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), İşçi Emeklileri Derneği, Türkiye İşçi
Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş), TİSK gibi birçok kurum ve kuruluş
tarafından küresel krizin istihdam üzerindeki etkisini azaltmak ve uzun
vadede istihdama yönelik kalıcı çözümler oluşturmak içinde birçok öneri
getirilmiştir.
İşsizlik sigortasıyla ilgili olarak; işçi ve işveren işsizlik sigortası katkı
paylarında indirime gidilmesi, İşsizlik Sigortası Fonuna işçilerin erişim
imkanlarının kolaylaştırılmasına yönelik çalışmalar355, fondan yararlanma
süresinin uzatılması, işsizlik aylığında miktar artışına gidilmesi, İşsizlik
Sigortası Fonu’nun istihdamda devamlılığı sağlayacak şekilde kullanılması
gibi önlemler alınmalıdır356. Ayrıca işsizlik sigortasının amacı dışında
354
Öz, a.g.m. , s. 30.
Mustafa Kumlu, “Küresel Kriz ve İşsizliğe Yansımaları”, TİSK İşveren Dergisi, Aralık, 2008,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2238&id=106 , 14 Haziran 2011, par.
19.
356
Bıyık, Koç, a.g.m. , s. 1225.
355
152
kullanımı engellenmeli yani başka yerlere kaynak aktarımı yapılmamalı,
işsizlik ödeneği alanlara mesleki eğitim desteği verilmeli ve yeniden
istihdama kazandırılmaları sağlanmalıdır357.
Kısa çalışmaya yönelik olarak; çalışılmayan saatler için Avusturya,
Belçika, Almanya gibi işverenin payına düşen kısmın Hazine tarafından
karşılanması
sağlanmalı,
kısa
çalışamaya
hak
kazanabilmek
için
prosedürlerin sadeleştirilmesine gidilmesi, kısa çalışma yapılan işyerlerinde
mesleki eğitimlerin devlet tarafından desteklenmesi, Kısa Çalışma Ödeneği
kapsamının genişletilmesi gibi önlemlere gidilmelidir358.
Ücret Garanti Fonu’nun, İşsizlik Sigortası Kanunu’na aktarılması
sonucu istismar edilmeden kullanılmasını sağlamak gerekmektedir359. İşgücü
piyasalarına yönelik olarak İşgücü Piyasası Reformu ve İstihdam Stratejisi
tam olarak gerçekleştirilememiştir. Bu nedenle işsizliği azaltmaya yönelik
büyüme ve istihdam ilişkisi için gerekli tedbirlerin alınması hızlandırılmalı ve
uzun vadede sağlam bir istihdam stratejisi oluşturulmalıdır 360.
Ülkemizde geniş boyutlara sahip istihdamın artışını sağlamaya yönelik
olarak ekonomi politikalarıyla bir bütün içerisinde ele alınmış düzenlemeler
yapılmalı, sadece ekonomik gelişmeye ve büyümeye bağlanmaması gereken
istihdam artışı için istihdam odaklı ekonomik büyüme hedeflenmelidir. Kriz
öncesi dönem ve kriz döneminde de rakamlar ortaya koymaktadır ki, tek
başına ekonomik büyüme işgücünün istihdam edilmesinde yeterli olmamış,
istihdam oranları işgücüne katılım rakamları ve işgücüne katılım oranlarının
altında ve yavaş bir seyir izlemeye devam etmiştir. Ayrıca ülkemizde istihdam
ve işsizlikle ilgili sorunların çözülmesi noktasında oluşturulacak politikaların
işçiler, işverenler ve devlet olarak tüm sosyal tarafların birlikte katılımlarıyla
357
Kazım Ergün, “Ekonomik Krizin Çalışanlara ve Emeklilere Yansıması”, Türk-İş Dergisi, Sayı
382, Kasım-Aralık,2008, s. 53.
358
Bıyık, Koç, a.g.m. , s. 1226.
359
Türk-İş, “Ekonomik Krize Karşı Önlemler Raporu II”, Türk-İş Dergisi, Sayı 382, Kasım-Aralık,
2008, s. 61.
360
C. Tanıl Küçük, “ Küresel Kriz ve İşsizlik”, TİSK İşveren Dergisi, Aralık, 2008,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2240&id=106 , 16 Mayıs 2011, par.
17.
153
oluşturulması büyük önem taşımaktadır361.
Özel istihdam bürolarının rolünün güçlendirilmesi, uzun süreli işsizliğin
oluşumunu engellemek için desteklerin ve kontrollerin arttırılması, çalışma
mevzuatında gereken esnekliğin sağlanması ve en önemlisi kriz döneminde
krizden en çok etkilenen yoksul kesimin tahribatını asgariye indirmek için
gerekli gelir ve sigorta desteklerinin planlanması ve uygulamaya konulması
gerekmektedir362.
Küresel ekonomik krizin reel sektör üzerinde yarattığı baskının
giderilmesine yönelik alınan istihdamı koruyucu sosyal politika önlemleri
elbette önemlidir ancak talep daralmasına bağlı yaşanan ekonomik durgunluk
dönemlerinde dolaylı politikalar yeterli olmamaktadır. İşveren sigorta
primlerinin bir kısmının Hazine tarafından karşılanması, ücret garanti fonu
ödemeleri veya kısa çalışma ödemeleri tek başına yeterli olmamakta, kriz
döneminde işine kaybedenlere yönelik istihdam desteğinin yanı sıra hali
hazırda işgücü niteliği taşıyan işsizlerinde aktif istihdam politikalarıyla
yeniden iş alanlarına kazandırılmaları ve bu konuda desteklenmeleri
Türkiye’de sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması açısından büyük önem
taşımaktadır. Aktif istihdam politikaları sosyal politikanın bir aracı olduğu
kadar ekonomik büyüme içinde bir motor görevi görmektedir ve ekonomik
krizin etkisinin hala devam ettiği şu günlerde üzerinde durulması gereken
önemli bir konudur363.
Tüm bunların yanı sıra istihdam, yatırım ve sosyal politikaların yeniden
gözden geçirilmesi gerekmekte, etkin bir işgücü piyasasının oluşturulması,
sosyal devlet anlayışının güçlendirilmesi ve ekonomik dalgalanmalara karşı
dirençli bir toplum oluşturulması yönündeki çalışmalara ağırlık verilmesi
gerekmektedir364.
361
Kumlu, a.g.m. , par. 20-21.
Bıyık, Koç, a.g.m. , s. 1228.
363
Ali Seyyar, “Küresel Krizin Etkileri Karşısında Aktif Sosyal Politikaların Önemi”, Kamu’da
Sosyal Politika Dergisi, Yıl 3, Sayı 8, Ocak, 2009, ss. 38-39.
364
Bıyık, Koç, a.g.m. , s. 1232.
362
154
Krize karşı alınan önlemlerin parça parça açıklanması ve uygulamaya
konulması istenilen sonuçların sağlanamamasına neden olmaktadır 365. Bu
nedenle, ülkemizde son on yıl içerisinde yaşanan krizler göz önüne alınmalı
ve kriz dönemlerine yönelik istihdamı korumak için özel mevzuatların
oluşturulması için çalışmaların başlatılması gerekmektedir366.
365
366
Altuntepe, a.g.m. , s. 138.
TİSK, Küresel Krize Karşı Alınması Gereken Tedbirler, TİSK Danışma Konseyi Raporu Özel
Eki, Cilt 47, Sayı 5, Şubat, 2009, s. 9.
155
SONUÇ
1929 Büyük Buhranı’ndan sonra dünyanın yaşamış olduğu en büyük
ikinci kriz olarak nitelendirilen 2008 Küresel Ekonomik Krizi geçmiş kriz
deneyimleri ışığında gereken derslerin alınmadığını bir kez daha gözler
önüne sermiştir.
2007 yılının ortalarından itibaren ABD’de başlayan ve 2008 yılında
şiddetlenerek bütün ülkeleri etkisi altına alan Küresel Ekonomik Krizin çıkış
noktası ABD gibi gözükse de 2000’li yılların sonunda gelişmiş ülkelerin
genişlemeci para politikaları, ABD’nin artan cari açığı, Çin ve Japonya’nın
aşırı tasarruflarının global dengesizlikleri artırması, deregülasyon süreci,
menkul kıymetleştirme, finansal serbestleşme bu süreci hızlandırıcı etkiler
doğurmuştur.
Küresel kriz, ülkelerin ekonomik büyüme, dış ticaret ve istihdam yapısı
gibi birçok makroekonomik değişkenleri üzerinde olumsuz etkilere neden
olmuştur. Başta krizin yeterince ciddiye alınmaması, etkisinin şiddetlendiği
2008-2009 döneminde ülkelerin özellikle işgücü piyasalarında ve istihdam
yapılarında ciddi sorunların ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Ancak
unutulmaması gereken bir nokta, ülkelerin istihdam yapılarında ortaya çıkan
bu gelişmelerin tek nedeni olarak küresel ekonomik krizi göstermek yanlış
olacaktır. Bu nedenle işgücü piyasalarını ve istihdamı etkileyen hem ülke içi
hem de ülke dışından birçok ekonomik faktör dikkate alınmalı, krizin yapısal
bozuklukları tetikleyici etkisi üzerinde çözüme gidilmesi gerekmektedir.
Çalışmamızda elde edilen veriler ışığında şu sonuçlara ulaşılmıştır. İlk
olarak açıkça görülmektedir ki, 2007 yılından sonra özellikle 2008-2009
dönemlerinde dünya genelinde ve Türkiye özelinde işsizlik oranlarında
hissedilir derecede artışlar ortaya çıkmıştır. Örneğin 2008 yılında dünya
genelinde yüzde 5,7 olan işsizlik oranı, 2009 yılında 0,6’lık bir artışla yüzde
6,3’e yükselmiştir. 2009 yılı itibariyle dünya ekonomisinde gözlenen iyileşme
neticesinde işsizlik oranlarında sadece 0,1’lik bir azalış olmuş ve işsizlik oranı
yüzde 6,2’ye düşmüştür.
156
Bu çalışmada, küresel ekonomik krizle birlikte önce ABD ve diğer
ülkeler, daha sonrada Türkiye ele alınmıştır. Küresel krizin etkileri
incelendikten sonra ülkeler ve Türkiye özelinde istihdam üzerindeki etkileri
anlatılmaya çalışılmış ve krizin olumsuz etkisinin giderilmesine yönelik çözüm
önerileri sunulmuştur.
Küresel krizin istihdam üzerinde yaratığı olumsuz etkinin en açık
göstergesi olan işsizlik oranları; 2007 yılında dünya genelinde yüzde 5,6,
2008 yılında yüzde 5,7, 2009’da yüzde 6,3 ve 2010 yılı güven aralığında
yüzde 6,2 oranında gerçekleşmiştir. Bu durum göstermektedir ki, küresel
krizin işgücü piyasasına olan olumsuz etkisi 2009 yılında en üst düzeye
ulaşmıştır. Ayrıca çalışmada işgücü piyasasıyla ilgili olarak verilen rakamlar
göstermektedir ki, kriz sadece gelişmekte olan ülke piyasalarını değil,
gelişmekte olan ülke piyasalarını etkisi altına almıştır.
Küresel krizin Türkiye’de istihdam yapısı üzerinde yarattığı etkiyi en iyi
işsizlik ve istihdam oranlarında açıkça görebilmekteyiz. Türkiye için işsizlik
oranları, 2007 yılında yüzde 10,3 iken, 2008 yılında yüzde 11’e, 2009 yılında
ise yüzde 14’e çıkmıştır. 2010 yılı toparlanma süreciyle birlikte de yüzde
11,9’a gerilemiştir. Türkiye’de reel sektör üzerinde etkisini gösteren küresel
kriz, zaten yüksek olan işsizlik oranlarında büyük artışlar yaşanmasına neden
olurken, işgücüne yeni katılan genç nüfusunda istihdamdaki yerini alamaması
sonucunu da doğurmuştur. Ülkemizde gerçekleşen büyüme performansına
rağmen gereken istihdam sağlanamamakta, hızla artan genç nüfusun
işgücüne
katılmasına
paralel
olarak
istihdam
edilme
imkanları
gerçekleştirilememektedir.
Ekonomik büyümede yaşanan olumlu gelişmelere rağmen istihdam
oranlarında
aynı
gelişmenin
yaşanamamasının
en
büyük
nedeni,
gerçekleşen istihdamsız büyüme oranlarıdır. Kriz nedeniyle kadınlar ve
ücretsiz
aile
işçileri
nedeniyle
işgücüne
katılım
oranlarında
artışlar
yaşanmıştır ancak yaşanan bu artış sağlıklı bir istihdam artışı sonucunu
doğurmamaktadır. Özellikle tarım sektöründe yaşanan çözülme neticesinde
157
sanayi sektörünün üretken bir istihdam artışı sağlayamaması, işsizliğin
giderek kronik bir hal almasına neden olmaktadır.
Tüm dünyada ve Türkiye’de küresel ekonomik krizin olumsuz etkilerini
gidermeye yönelik yüksek maliyetli paketler hazırlanarak önlemler alınmaya
çalışılmıştır. Alınan önlemlerin ve ekonomide yaşanan belirsizlik ortamının
2009 yılı sonuna doğru etkisini yitirmesiyle tüm dünya genelinde toparlanma
sürecine geçilmiş, toparlanmayla birlikte ekonomik göstergelerde düzelmeler
yaşanmış ve bu düzelmeler işgücü piyasası göstergelerinde de kendini
göstermiştir.
Küresel
ekonomik
krizin
istihdam
üzerinde
neden
olduğu
olumsuzlukları gidermek için ülkemizde de birçok çalışma yapılmış ve bu
konuda istihdama yönelik kanuni düzenlemeler ve teşvikler hazırlanmıştır.
Ancak küresel ekonomik kriz öncesi ve kriz sürecinde istihdamda yaşanan
sorunları gidermeye yönelik parça parça alınan bu önlemler uzun vadede
sistemdeki sorunu çözmeye yeterli değildir.
Özellikle uygulamaya konulan istihdam paketinin kapsam açısından
dar oluşu, hedef kitlenin tam olarak belirlenememiş olması ve uzun vadede
istihdam yaratmaya yönelik sınırlı sayıda kişiye ulaşmış olması, krizin
etkisinin azaltılmasına yönelik alınan önlemlerin ne kadar sınırlı kaldığının da
bir göstergesidir.
Ayrıca Türkiye’de uygulanan mali teşvik paketinin diğer gelişen piyasa
ekonomilerinde uygulanan teşvik paketlerinin ortalama büyüklüğüne göre
oldukça küçük olduğu da diğer bir gerçektir. Görece daha yüksek bir mali
açığa sahip olan ülkemizde istihdam yaratıcı mali önlemlerin kaynaklarının
sınırlı olması da, krizin istihdam üzerindeki baskısını azaltmaya yönelik
alınan
önlemlerin
gereken
uygulama
alanını
bulamamasına
neden
olmaktadır.
İşçi kesiminin üzerinde durduğu bir başka konuda İstihdam Paketi ile
işsizlik sigortası düzenlemelerine getirilen yeniliklerin, ihtiyaç sahiplerine
158
ulaşmada yetersiz kalması sonucunu doğurmasıdır. İşçi konfederasyonları ve
sendikalar ve pek çok diğer işçi kuruluşu, işini kaybetmiş çalışanların fondan
yararlanmaya hak kazanabilmesi için konulmuş olan kıstasların çok sıkı
olduğu, uygulamanın süresinin çok kısa olduğu ve fona hak kazanamayanlar
için devlet desteğinin çok sınırlı ya da tümüyle mevcut olmadığı konusunda
görüş bildirmektedirler.
Diğer taraftan, harcamaların önemli bir kısmı bölgesel kalkınma
amacıyla (Güneydoğu Anadolu Projesi yatırımları için) merkezi bütçeye
aktarılmıştır. İŞKUR fonlarından merkezi bütçeye yapılan bu gibi transferler,
mevcut fonların kanun tarafından belirlenen alanlar dışında kullanılıyor
olması bakımından endişe yaratmaktadır.
İstihdam yaratıcı politika önlemlerinin etkinliğinin, yurtiçi ekonominin
içinde bulunduğu makroekonomik ortamdan ayrı değerlendirmenin mümkün
olmadığı açıktır ve bu sonuçların hiçbiri Türkiye ekonomisinin gösterdiği
genel makro performanstan ayrı düşünülemez. Ne yazık ki, Türkiye
ekonomisinde 2001 krizi sonrasında etkin olan makroekonomik politikaların
geneli, istihdam yaratma taraftarı politikalar değillerdir.
Ülkemizde işgücü piyasasında yaşanan yapısal sorunları da kapsayan
uzun vadeli önlemlerin alınması gerekmekte ve bu konuda işçi, işveren ve
devlet taraflarının bir arada ortaklaşa çalışma yapmalarının daha verimli
olacağı düşünülmektedir.
159
KAYNAKÇA
ACHARYA, Viral V. etc. ; “A Bird’s-Eye View: Financial Crisis of 2007-2009: Causes
and Remedies”, Centre for Economic Policy Research, Şubat, 2009,
(Çevrimiçi)http://www.cepr.org/meets/wkcn/1/1716/papers/prol.pdf .
AKBIYIK, Nihat, KOÇ, Muzaffer; “Küresel Krizler ve Sosyal Politikalara Etkileri”,
Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel
Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010, ss.
1203-1236.
AKDİŞ, Muhammet; Global Finansal Sistem: Finansal Krizler ve Türkiye,
İstanbul, Beta Basım, Yayın No 983, İşletme-Ekonomi Dizisi 108, Haziran,
2000.
AKGEYİK, Tekin; “Türkiye’de İşsizlik ve İstihdam Politikası”, İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 54, Sayı 2, 2004.
AKGÜÇ, Öztin; “Kriz Nedeni ve Çıkış Yolları”, Muhasebe ve Finansman Dergisi,
Sayı 42, 2009.
AKMAN, Cüneyt; “2008 Küresel Ekonomik Krizine Tarihsel ve Teorik Açıdan Bir
Yaklaşım”, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2010.
AKSU, Hayati, EMSEM, Ö. Selçuk, BAŞAR, Selim; “Türkiye’de Bütçe Açıkları ile
Nominal ve Reel Faiz Oranları İlişkileri: 1985-2000”, Atatürk Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 15, Sayı 1-2, 2001.
AKTAN, Coşkun Can; “Monetarizm ve Rasyonel Beklentiler Teorisi ”,İzmir, Anadolu
Matbaacılık, Politik İktisat, 2000,
(Çevrimiçi)http://www.turkforum.net/420027-monetarizm-rasyonel-beklentilerteorisi.html, 13 Kasım 2011.
160
AKTAN, Coşkun Can, ŞEN, Hüseyin; “Ekonomik Kriz: Nedenler ve Çözüm
Önerileri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7,
Kasım-Aralık, 2001,
(Çevrimiçi)http://www.canaktan.org/canaktan_personal/canaktanarastirmalari
/toplam-kalite/aktan-sen-ekonomik-kriz.pdf .
AKTAN, Coşkun Can; Yeni İktisat Okulları, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayıncılık,
2008.
AKTÜRK, Faik; “Türkiye’de İşgücü Piyasası, İstihdam ve İşsizlik”, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Dergisi, Yıl 2, Sayı 3, Nisan-Haziran, 1999.
AKYÜZ, Yılmaz; Emek-Değer Teorisi ve Nitelikli İşgücü Sorunu, Ankara, Ankara
Üniversitesi
Basımevi,
Ankara
Üniversitesi
Siyasal
Bilgiler
Fakültesi
Yayınları, Yayın No 441, 1980.
AKYÜZ,
Yılmaz;
Üniversitesi
Sermaye-Bölüşüm-Büyüme,
Basımevi,
Ankara
2.
Üniversitesi
Baskı,
Siyasal
Ankara,
Bilgiler
Ankara
Fakültesi
Yayınları, Yayın No 453, 1980.
ALANTAR, Doğan; “Küresel Finansal Kriz: Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir
Değerlendirme”, Maliye Finans Yazıları, No 81, Ekim, 2008.
ALGAN, Neşe, ILDIRAR, Mustafa; Güçlü ve Büyük Türk Ekonomisi İçin Üretim
ve İstihdam Politikaları, Ankara, TİSK Yayınları, Yayın No 236, Eylül, 2003.
ALTAN, Mikail, BEZİRCİ Muhammet; “Ekonomik Krizlerin KOBİ’ler Üzerine Etkisi:
Karaman Örneği”, KOSGEB I. Orta Anadolu Kongresi: KOBİ’lerin
Finansman ve Pazarlama Sorunları, Nevşehir, 18-21 Ekim, 2001.
ALTUNTEPE, Nihat; “2008 Küresel Krizinin Ülkelerin İstihdam Yapısı Üzerine
Etkilerinin Dinamik Bir Analizi”, SDU Vizyoner Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2009,
(Çevrimiçi)http://edergi.sdu.edu.tr/index.php/sduvd/article/viewFile/1372/1460
ANSAL, Hacer v.d. ; Türkiye Emek Piyasasının Yapısı ve İşsizlik, İstanbul, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, 2000.
161
APAK, Sudi, AYTAÇ, Ayhan; Küresel Krizler: Kronolojik Değerlendirme ve
Analiz, İstanbul, Avcıol Basım Yayın, 2009.
AREN, Sadun; İstihdam-Para ve İktisadi Politika, 10. Baskı, Ankara, Savaş
Yayınları, 1992.
ARSLAN, Hakan; “Asya Krizi, Rusya Krizi ve Türkiye Krizi”, Mülkiyeliler Birliği
Dergisi, Cilt 23, Sayı 214, 1998.
ARSLAN, İbrahim; “Globalleşme Sürecindeki Finansal Krizlerin Ülke Ekonomilerinde
Yarattığı Etkiler”, Mevzuat Dergisi, Yıl 8, Sayı 106, Ekim, 2006.
ARSLAN, İbrahim, BOZKURT, Cuma; “Küresel Ekonomik Kriz ve Kapitalizm”,
Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel
Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010.
ATAMAN, Berrin Ceylan; “İşsizlik Sorununa Yeni Yaklaşımlar”, Ankara, Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 53, Sayı 1, 1998
ATAMAN, Berrin Ceylan; İşgücü Piyasasının Temel Prensipleri ve İstihdam
Politikaları, Ankara, A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, İstihdam ve
Danışmanlık Hizmetleri Eğitim Programı, 1999.
ATAMAN, Berrin Ceylan; “İşsizlik Sorunu ve Türkiye’nin AB İstihdam Stratejisine
Uyumu”, TİSK İşveren Dergisi, Ekim, 2003.
ATEŞ, Gürkan; “Borç Yönetim Ofisi ve Türkiye Uygulaması Üzerine Bir Çalışma”,
Hazine
Müsteşarlığı
Ekonomik
Araştırmalar
Genel
Müdürlüğü
Araştırma-İnceleme Dizisi, Ekim, 2002.
ATO, “Krizler Tarihi Raporu”, ATO Raporları, Nisan, 2005,
(Çevrimiçi)http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=276&l=1.
Avrupa Birliği Anabilim Dalı; “1998 Dünya Panoraması ve Türkiye”, Dokuz Eylül
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
(Çevrimiçi)http://www.abegitim.org/balkir/tur/gazete/kategori1/1998dunya_ek
o_panorama.pdf .
162
AY, Ahmet, UYSAL, Doğan; Türkiye Ekonomisi: Makroekonomik Sorunlar ve
Çözüm Önerileri, İstanbul, Çizgi Kitabevi, 2007.
AYHAN, Duygu; “Gelişmekte Olan Ülkelerdeki Finansal Krizler ve Bankacılık
Sektörünün Rolü: Türkiye Örneği”, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2003.
BARAN, Ercüment; “Los Devalüados: Latin Amerika Ülkelerinin Ekonomik Kriz
Tecrübeleri ve Krizden Çıkış Yöntemleri”, Ercüment Baran Makaleleri, 3
Temmuz, 2009,
(Çevrimiçi)http://www.trustymm.com/ercumen-baranin-makaleleri/115.
BASTI, Eyüp; Kriz Teorileri Çerçevesinde 2001 Türkiye Finansal Krizi: Krizin
Finans Sektörünün Verimliliğine ve Etkinliğine Etkileri, Ankara, SPK
Yayınları, Yayın No 191, 2006.
BEKİROĞLU, Cemil; “Türkiye’de İşsizlik Sorununun Çözümlenmesinde Uygulanan
Ekonomi Politikalarının Analizi”, İstanbul, Kadir Has Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2010.
BELL, James; “Leading Indicator Models of Banking Crises: A Critical Review”,
Financal Stability Review, Bank of England, Yayın No 9, Aralık, 2000.
BERBEROĞLU, Bahar; “2008 Global Krizinin Türkiye ve Avrupa Birliği’ndeki
Etkilerinin Kümeleme Analizi İle İncelenmesi”, Anadolu Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Cilt 11, Sayı 1, 2011.
BİÇERLİ, M. Kemal; İşsizlikle Mücadelede Aktif İstihdam Politikaları, Eskişehir,
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No 1563, 2004.
BİÇERLİ, M. Kemal; Çalışma Ekonomisi, 3. Baskı, İstanbul, Beta Yayınları, Şubat,
2005.
BULUTOĞLU, Kenan; Yöresel ve Küresel Para Krizleri: Dünya Kazan Ben
Kepçe 2, İstanbul, Batı Türkeli Yayıncılık, 2002.
163
BURHAN, Vildan, MUSTAFAOĞLU, Zafer; Rusya Krizi ve Türkiye Üzerine
Muhtemel
Etkileri,
Ankara,
DPT
Yıllık
Programlar
ve
Konjonktür
Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Konjonktür Dairesi Başkanlığı, Şubat,
1998,
(Çevrimiçi)http://ekutup.dpt.gov.tr/dunya/rusya.pdf .
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele (KADİM)
Projesi, Ankara, ÇSGB, Ekim, 2006.
ÇARIKÇI,
Emin;
“Türkiye’de
Ekonomik
Gelişmeler:
2008-2011”,
Çankaya
Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, 14 Nisan, 2011,
(Çevrimiçi) carikci.cankaya.edu.tr.
DANACI, Cem, CEYHAN, Mehtap; “Küresel Finansal Krizin Gelişmiş ve Gelişmekte
Olan Ülkelere Etkileri ve Krizden Çıkış Politikaları”, Turgut Özal Uluslararası
Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim
Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan, 2010.
DELİCE, Güven; “Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Perspektif”, Erciyes
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 20, OcakHaziran, 2003.
DEMİR, Faruk v.d. ; ABD Mortgage Krizi, BDDK Çalışma Tebliği, Sayı 3, Ağustos,
2008.
DEMİR, Ömer; Kurumcu İktisat, Ankara, Vadi Yayınları, Temmuz, 1996.
DİNLER, Zeynel; İktisada Giriş, 9. Baskı, Bursa, Ekin Yayınevi, 2003.
DİRİMTEKİN, Halil; Makro İktisat, İstanbul, Bizim Kitabevi, 1981.
DPT; Orta Vadeli Program: 2010-2012, Ankara, DPT Müsteşarlığı, 2009.
DPT; Orta Vadeli Program: 2011-2013, Ankara, DPT Müsteşarlığı, Ekim, 2010.
DÜĞER, İsmail Hakkı, DULUPÇU, Murat Ali; İktisada Giriş, İstanbul, Graphics
Yayınları, 2000.
164
EĞİLMEZ, Mahfi; Küresel Finans Krizi, 6. Baskı, İstanbul, Remzi Kitabevi, Ocak,
2010.
EKİNCİ, Hasan, İZCİ, Ferit; “Kriz Yönetiminde İnsan Kaynaklarına Psikolojik
Desteğin Önemi ve Kayseri Tekstil Sektöründe Bir Araştırma”, Kocaeli
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, 2006.
ERDOĞAN, Bülent; “Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizler ve Finansal Kriz
Modelleri”, Kahramanmaraş, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Şubat,
2006.
ERDÖNMEZ, Pelin Ataman; “Küresel Kriz ve Ülkeler Tarafından Alınan Önlemler
Kronolojisi”, Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Sayı 68, Mart,
2009.
EREN, Aslan, SÜSLÜ, Bora; “Finansal Kriz Teorileri Işığında Türkiye’de Yaşanan
Krizlerin Genel Bir Değerlendirmesi”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz
Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Eylül-Ekim, 2001, ss. 662-674,
(Çevrimiçi)http://www.econturk.org/Turkiye.htm.
ERGİ, Mustafa; “Dünya’da ve Türkiye’de Krizin Anatomisi”, Yeni Türkiye Dergisi,
Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001.
ERGÜN, Kazım; “Ekonomik Krizin Çalışanlara ve Emeklilere Yansıması”, Türk-İş
Dergisi, Sayı 382, Kasım-Aralık, 2008. ss. 52-54.
165
ERHEL, Cristine, vd.; “Job Opportunities for the Hard-to-place”, Ed. Günther
Schimid-Jacqueline O’Reilly-Klaus Schömann, Cambridge, International
Handbook of Labour Market Policy and Evaluation, 2006, ss. 277-307,
(Çevrimiçi)http://books.google.com.tr/books?id=3eBhkEXdPl8C&pg=PA277&
lpg=PA277&dq=Christine+Erhel+Job+Opportunities+for+the+Hard-toplace&source=bl&ots=eKXVWC2BGF&sig=trzl82SqmPsdykXooVdd7W9FH_
4&hl=tr&ei=KsXjToaYDcGnsAa14MGcCQ&sa=X&oi=book_result&ct=result&
resnum=1&sqi=2&ved=0CCAQ6AEwAA#v=onepage&q=Christine%20Erhel
%20Job%20Opportunities%20for%20the%20Hard-to-place&f=false.
EROĞLU, Ömer, ALBENİ, Mesut; Küreselleşme Ekonomik Krizler ve Türkiye,
Isparta, Bilim Kitabevi, 2002.
ERSEL, Birsen; Türkiye’de İşsizlik ve İşsizlik Sigortası, İstanbul, Dilek Ofset
Matbaacılık, 1999.
EYÜBOĞLU, Dilek; 2001 Krizi Sonrasında İşsizlik ve Çözüm Yolları, Ankara, Milli
Prodüktivite Merkezi Yayınları, Yayın No 674, 2003.
GAZİYEVİ,
Lenura;
“Ekonomik
Kriz
Ortamında
Firmaların
Pazarlama
Stratejilerindeki Değişiklikler ve Bir Araştırma”, İstanbul, Yıldız Teknik
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, 2010.
GEDİKLİ, Ayfer; “Finansal Kriz Riskini Azaltabilecek Küresel Mali Araçlara Yönelik
Ortak Karar Alma Problemleri ve Olası Çözümler”, İstanbul, Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi,
2009.
GEDİZ, Burcu, YALÇINKAYA, M. Kaya; “Türkiye’de İstihdam-İşsizlik ve Çözüm
Önerileri: Esneklik Yaklaşımı”, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Sayı 6, 2000,
(Çevrimiçi)https://sites.google.com/site/paribustr/gediz3.doc?attredirects=0.
166
General Government Division; Mexico’s Financial Crisis: Origins-AwarenessAssistance and Initial Efforts to Recover, United States General
Accounting Office, Washington, D.C. , Şubat, 1996.
GÖÇER, İlhan; “İstihdam Hizmetlerinin Çeşitlendirilmesi ve Özel İstihdam
Acenteleri”, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) İşveren
Dergisi, Cilt XXXVII, Sayı 6, Mart, 1994
GÖK, Mehmet; İşgücü Piyasası ve KOBİ’ler, Ankara, Roma Yayınları, Yayın No
12, 2004.
GUP, Benton E. ; Too Big To Fail: Policies and Practices in Government
Bailouts, U.S.A. , Praeger Publisher, 2004,
(Çevrimiçi)http://books.google.com.tr/books?id=oeaULhGPl2UC&pg=PA29&l
pg=PA29&dq=Too+Big+to++Be#v=onepage&q&f=false.
GÜÇERİ, Şinasi; Türkiye Ekonomisinin Yapısal Meseleleri ve Bir Çözüm
Modeli, İstanbul, İrfan Yayıncılık, 1993.
GÜLOĞLU, Bülent, ALTUNOĞLU, Ender; “Finansal Serbestleşme Politikaları ve
Finansal Krizler: Latin Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri”, İstanbul
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, No 27, Ekim, 2002.
GÜNAL, Mehmet; “Krizler, IMF’nin Rolü ve Türkiye”, Yeni Türkiye Dergisi,
Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001.
GÜNDOĞAN, Naci, BİÇERLİ, M. Kemal; Çalışma Ekonomisi, Eskişehir, Anadolu
Üniversitesi Yayınları, 2008.
GÜNEY, Alptekin; “İşsizlik, Nedenleri, Sonuçları ve Mücadele Yöntemleri”, Kamu-İş
Dergisi, Cilt 10, Sayı 4, 2009.
GÜRLER, Arslan Zafer; Ekonomi: Ticaret ve Turizm Öğretimi Okulları İçin,
İstanbul, MEB Yayınları, 2000.
GÜRSEL, Seyfettin v.d. ; Türkiye’de İşgücü Piyasasının Kurumsal Yapısı ve
İşsizlik, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 381, Aralık, 2004.
167
HENDERSON, Callum; Asya Çöküyor: Asya Krizi ve Sonrası, Çev. Meral
Günenç, İstanbul, Alfa Yayınları, Yayın No 592, Dizi No 014, Ocak, 2000.
HESAPÇIOĞLU, Muhsin; İnsan Kaynakları Yönetimi ve Ekonomisi, İstanbul,
Beta Yayınevi, 1994.
HUNT, E. K. ; İktisadi Düşünce Tarihi, Çev. Müfit Günay, Ankara, Dost Kitabevi
Yayınları, Temmuz, 2005.
ILO; Global Employment Trends 2011: The Challenge of A Job Recovery,
Geneva, International Labor Office, 2011.
IMF; World Economic Outlook, ABD, IMF Multimedia Services Division, Ekim
2010-Nisan 2011.
IŞIK, Nihat, CEYLAN, Onur; “Küresel Krizin İstihdam Üzerindeki Etkileri: Karaman İli
Örneği”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik
Araştırmalar Dergisi, Yıl 12, Sayı 19, 2010.
IŞIK, Sayım, DUMAN, Koray, KORKMAZ, Adil; “Türkiye Ekonomisinde Finansal
Krizler: Bir Faktör Analizi Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 19, Sayı 1, 2004.
IŞIKDAĞ, Deren; “Türk Hukukunda Ekonomik Krizin Hizmet Akdine Etkisi", İstanbul,
Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, 2009.
İNAN, E. Alpan; “Arjantin Krizinin Sebepleri ve Gelişimi”, Türkiye Bankalar Birliği
Bankacılar Dergisi, Yıl 13, Sayı 42, Eylül, 2002.
İPEKER, Melih; “Türkiye Cumhuriyet Bankası’nın Finansal Sistem İstikrarının
Sağlanmasındaki Rolü”, Ankara, TCMB Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar
Genel Müdürlüğü Uzmanlık Yeterlilik Tezi, 22 Mart, 2002.
İŞKUR; 3. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, İŞKUR Çalışma Raporları, 2005.
168
İŞKUR; 5. Genel Kurul Çalışma Raporu, Ankara, İŞKUR Çalışma Raporları,
Kasım, 2009.
İŞKUR; Aralık 2009 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri,
2009.
İŞKUR; Aralık 2010 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri,
2010.
İŞKUR; Nisan 2011 İstatistik Bülteni, Ankara, İŞKUR Aylık İstatistik Bültenleri,
2011.
İZMEN, Ümit v.d. ; 2006 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi: İstikrardan
Sürdürülebilir Büyümeye, İstanbul, TÜSİAD Yayınları, Yayın No 141,
Aralık, 2005.
İZMEN, Ümit v.d. ; 2010 Yılına Girerken Türkiye Ekonomisi, İstanbul, TÜSİAD
Yayınları, Yayın No 497, Aralık, 2009.
KALKAN, Sarp, DİNÇÇAĞ, Ayşegül; “Büyüme Rakamları Üzerine Karşılaştırmalı Bir
Değerlendirme”, TEPAV, Mart, 2011, ss. 1-6.
KAMA, Fatma Ebru; “2008 Global Finansal Krizi ve KOBİ’lere Etkisi”, İstanbul
Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul, 2009.
KANSU, Aydan; Türkiye 1994 ve 2001 Krizleri: Döviz Kuru Sistemleri-Döviz
Krizleri, İstanbul, Derin Yayınları, 2004.
KAPAR, Recep, “Aktif İşgücü Piyasası Politikaları”, İstanbul, İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 55, 2006.
KARABIYIK, Lale E. ; “Kriz ve Bankacılık”, Ekonomi Başak Dergisi, Ankara, Ziraat
Bankası Yayını, Yıl 25, Ocak-Haziran, 2001.
169
KARAÇOR, Zeynep; “Öğrenen Ekonomi Türkiye: Kasım 2000-Şubat 2001 Krizinin
Öğrettikleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı
16, Aralık, 2006.
KARADENİZ, Oğuz; “Türkiye’de Kayıt Dışı İşçilik ve Nedenleri”, Ekonomik Durum
Dergisi, Güz Sayısı, 1999.
KARAGÖL, Erdal Tanas, AKGEDİK, Tekin; “Türkiye’de İstihdam Durumu: Genel
Eğilimler”, Seta Analiz, Sayı 21, Mayıs, 2010.
KARLUK, S. Rıdvan; “Küresel Dünya’da Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi,
Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001.
KASALAK, Murad Alpaslan; “Avrupa Birliği’ndeki İstihdam Stratejileri İle Türkiye’deki
İstihdam
Stratejilerinin
Süleyman
Demirel
Ekonomik
Anlamda
Üniversitesi
Karşılaştırılması”,
Sosyal
Bilimler
Isparta,
Enstitüsü
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2007.
KAYA, Yasemin Türker; “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma: Arjantin
Örneği”, Ankara, BDDK Mali Sektör Politikaları Dairesi Çalışma Raporları,
Sayı 2, 2002.
KILIÇ, Cem; “Türkiye’de İşsizlik ve Avrupa İstihdam Stratejisi”, TİSK İşveren
Dergisi, Ekim, 2003,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=808&id=48.
KINDLEBERGER, Charles P. ; Cinnet-Panik ve Çöküş: Mali Krizler Tarihi,
İstanbul, Skala Yayıncılık, 2004.
KİBRİTÇİOĞLU, Aykut; “Türkiye’de Ekonomik Krizler ve Hükümetler,1969-2001”,
Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, EylülEkim, 2001, ss. 174-182,
(Çevrimiçi)http://129.3.20.41/eps/mac/papers/0401/0401008.pdf.
170
KİBRİTÇİOĞLU, Aykut; “Küresel Finans Krizinin Türkiye’ye Etkileri”, Ankara,
Konrad Adenauer Vakfı Sosyal Piyasa Ekonomisi ve İslâm’daki Algınaşı
Çalıştayı, Eylül, 2010.
KORAY, Meryem; Avrupa Toplum Modeli, 2. Baskı, Ankara, İmge Kitabevi, 2005.
KOYUNCU, Murat, ŞENSES, Fikret; “Kısa Dönem Krizlerin Sosyoekonomik Etkileri:
Türkiye, Endonezya ve Arjantin Deneyimleri”, Economic Research Center
Working Papers in Economics, 04/13, Ekim, 2004.
KÖKLÜ, Aziz; Makro İktisat, 2. Baskı, Ankara, S Yayınevi, 1967.
KÖKOCAK, Kadir; “Kamu Ekonomisinin Hareket Alanı ve Teorik Yaklaşımlar”,
Mevzuat Dergisi, Yıl 8, Sayı 91, Temmuz, 2005.
KRUGMAN, Paul; “The Myth of Asia’s Miracle”, Foreign Affairs Article, KasımAralık, 1994.
KRUGMAN, Paul; Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, Çev.
Neşenur Domaniç, 6. Baskı, İstanbul, Literatür Yayınları, Şubat, 2010.
KUMAŞ, Handan; İşsizliğin Psiko-Sosyal Boyutu ve Çalışma Yaşamına İlişkin
Değerler Üzerindeki Etkileri, İzmir, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt 3, Sayı 4, 2001.
KUMLU, Mustafa; “Küresel Kriz ve İşsizliğe Yansımaları”, TİSK İşveren Dergisi,
Aralık, 2008,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2238&id=106.
KURT, Hakan; “Küresel Kriz ve Ülkelerin Aldığı Tedbirler”, Müstakil Sanayici ve
İşadamları Derneği (MÜSİAD) Çerçeve Dergisi, Yıl 17, Sayı 50, Mart,
2009.
KÜBALI, Volkan; “1994-1995 Meksika Krizi”, Kamu Yönetimi Dünyası Dergisi, Yıl
1, Sayı 11, Ağustos, 2000.
171
KÜÇÜK, C. Tanıl; “Küresel Kriz ve İşsizlik”, TİSK İşveren Dergisi, Aralık, 2008,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=2240&id=106 .
LİN, Justin Yifu; “Policy Responses to the Global Economic Crisis”, World Bank
Institute, Development Outreach Review, December, 2009,
(Çevrimiçi)http://siteresources.worldbank.org/WBI/Resources/213798125996
8479602/outreach_lin_dec09.pdf.
LORDOĞLU, Kuvvet, ÖZKAPLAN, Nurcan, TÖRÜNER, Mete; Çalışma İktisadi,
İstanbul, Beta Yayıncılık, 1999.
Maliye Bakanlığı; Yıllık Ekonomik Rapor 2010, Ankara, Maliye Bakanlığı Strateji
Geliştirme Daire Başkanlığı, 2010.
MÜSİAD; 2009 Türkiye Ekonomisi: Küresel Kriz Yeni Dersler, Ed. İbrahim
Öztürk, İstanbul, MÜSİAD Ekonomik Danışma Kurulu Araştırma Raporları,
2009.
MÜTEVELLİOĞLU, Nergis, IŞIK, Sayım; “Türkiye Emek Piyasasında Neo-liberal
Dönüşüm”, Kürselleşme-Kriz ve Türkiye’de Neo-liberal Dönüşüm, Der.
Nergis Mütevellioğlu ve Sinan Sönmez, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2009.
NARİN, Müslüme, ÖZER, Aslı; “Küresel Krizin Reel Sektör Üzerine Etkileri: Türkiye
İmalat Sanayi”, Turgut Özal Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1:
Küresel Krizler ve Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Malatya, Nisan,
2010.
OCAMPO,
Jose
Antonio;
“Recating
The
International
Financial
Agenda”,
International Capital Markets: Systems in Transition, Oxford University
Pres. , New York, May, 2002.
OKTAY, Ertan; Makro İktisat-Teorisi ve Politikası, 4. Baskı, İstanbul, Maltepe
Üniversitesi Yayınları, Kasım, 2006.
172
ONARAN, Özlem; “Türkiye’de Yapısal Uyum Sürecinde Emek Piyasasının
Esnekliği”, Ankara, Birikim Yayınları, Toplum ve Bilim Dergisi, Sayı 86,
2000.
ÖCAL, Tezer; Makro İktisat, 2. Baskı, Ankara, Savaş Yayınevi, 2005.
ÖNDER, İzzettin; “Ekonomik Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel
Sayısı I, Sayı 41, Yıl 7, Eylül-Ekim, 2001.
ÖNSAL, Naci; İstihdam (Ders Notları), Ankara, Kamu-İş Yayınları, 1993.
ÖZ, Cihan Selek, ÖZDEMİR, Yasemin; “Türkiye’de İnsan Kaynakları Faaliyetlerinde
Özel İstihdam Bürolarının Yeri”, 13. Yönetim ve Organizasyon Kongresi,
Mayıs, 2005,
(Çevrimiçi)http://www.sosyalsiyaset.net/documents/ozel_istihdam_burolari.ht
m#_ftnref1.
ÖZ, Sumru; “Kriz ve İşsizlik: Başarı Örnekleri ve Çözüm Önerileri”, TÜSİAD-Koç
University Economic Research Forum Working Paper Series, Working
Paper 1024, Ağustos, 2010.
ÖZBİLEN, Şevki; “Küresel Mali Kriz ve IMF Politikalarının Ulusal Mali Sisteme
Etkileri”, Finans Dünyası, Sayı 132, Aralık, 2000,
(Çevrimiçi)http://www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/sevki1.pdf.
ÖZDEMİR, Süleyman, ERSÖZ, Halis Yunus, SARIOĞLU, Halil İbrahim; İşsizlik
Sorununun Çözülmesinde KOBİ’lerin Desteklenmesi, İstanbul, İTO
Yayınları, Yayın No 45, 2006.
ÖZEL, Saruhan; Global Dengesizliklerin Dengesi: Ne Kadar Sürdürülebilir?
Nasıl Sonuçlanır? , İstanbul, Alfa Yayınları, Ekim, 2008.
ÖZGÜL, Ahmet Turan; “2008 Küresel Krizinin Emek Piyasalarına Etkileri”, İstanbul,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi, 2011.
ÖZGÜVEN, Ali; İktisat Bilimine Giriş, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 2011.
173
ÖZKAN, F. Gülçin; “Küresel Mali Kriz: Makroekonomik Bir Yaklaşım”, BDDK 8.
Kuruluş Yıl Dönümü Konferansı Konuşmalar ve Makaleler, İstanbul, 29
Ağustos, 2008.
ÖZTÜRK, Mustafa; “Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Türkiye’de Yabancı Sermaye
Yatırımları
ve
Ekonomik
Krizler
(2000-2010)”,
İstanbul,
Marmara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora Tezi,
2010.
PARASIZ, İlker; Modern Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Bursa, Ezgi Kitabevi,
1999.
PARASIZ, İlker, BİLDİRİCİ, Melike; Modern Emek Ekonomisi, Bursa, Ezgi
Kitabevi, 2002.
PARASIZ, İlker, vd.; İktisat Teorisi, Ed. Nüvit Oktay, Eskişehir, Anadolu
Üniversitesi Yayınları, 2000
PEKİN, Tevfik; Makro Ekonomi: Para-Milli Gelir-İstihdam, İzmir, Bilgehan
Yayınevi, 1996.
RODRİK, Dani; “Trade Rout: Reform in Argentina, Take Two”, The New Republic,
14 January, 2002,
(Çevrimiçi)http://www.tnr.com/article/trade-rout.
SAPANCALI, Fuat; “Türkiye’de İşgücü Piyasası, Sorunlar ve Politikalar”, TÜHİS İş
Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 21, Sayı 2-3, Kasım 2007-Şubat 2008.
SATLIGAN, Nail; Marksist İktisat El Kitabı, 2. Baskı, İstanbul, Yordam Yayınları,
Yayın No 45, 2009.
SAVAŞIR, Rebii; Türkiye ve AB Ülkelerinde Küçük ve Orta Boyutlu İşletmeler
Açısından İstihdam Politikaları, Ankara, Kamu-İş Yayınları, 1999.
SAY, Jean Baptiste; Letters to Thomas Robert Malthus on Political Economy
and Stagnations of Commerce, Londra, George Harding’s Bookshop,
1936.
174
SAYIN, Ali Kemal; Emek Piyasasında Aracılık ve Özel İstihdam Büroları, Ankara,
Ankara Üniversitesi Basımevi, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Yayınları, 2002.
SERİN, Vildan v.d. ; İstihdam Perspektifinde AB Sürecinde Türk Tarımının
Genel Sorunları ve Çözüm Önerileri, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın No 34,
2007.
SESRİC; Sesric Monthly Reports On The Current Global Financial Crisis,
Ankara, Organisation of The Islamic Conference – Statistical, Economic and
Social Research and Training Centre For Islamic Countries, Mayıs, 2009.
SEYREK, İsmail, MIZIRAK, Zekeriya; “Faiz Teorileri Üzerine Bir İnceleme: Finansal
İstikrarsızlık Hipotezinin Temel Dayanağı”, Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, 2009.
SEYYAR, Ali; “Küresel Krizin Etkileri Karşısında Aktif Sosyal Politikaların Önemi”,
Kamu’da Sosyal Politika Dergisi, Yıl 3, Sayı 8, Ocak, 2009.
SNOWER, Dennis J.; “Evaluating Unemployment Policies: What Do The Underiying
Theories Tell Us?”, Ed. Dennis J. Snower-Guillema De La Dehesa,
Cambridge-UK, Cambridge University Press, Unemployment Policy:
Government Options For The Labour Market, 1997.
SOHLMAN, Asa, TUMHAM, David; “What Can Developing Countries Leam From
OECD Labour Market Programmes and Policies?”, Brüksel, OECD
Development Center Technical Paper, 1994.
SÖNMEZ, Cahit; “Küresel Krizin Çıkış Kaynağı: Mortgage Kredileri”, Güncel
Ekonomik Sorunlar: Global Kriz, Ed. Sadi Uzunoğlu, İstanbul, Literatür
Yayınları, Yayın No 581, Nisan, 2009.
SUSAM, Nazan, BAKKAL, UFUK; “Kriz Süreci Makro Değişkenleri ve 2009 Bütçe
Büyüklüklerini Nasıl Etkileyecek?”, Maliye Dergisi, Sayı 155, TemmuzAralık, 2008.
175
ŞEN, Ali, SARAY, Mehmet Ozan; “Küresel Krizler ve Gelişmekte Olan Ülkeler:
İstikrar İçinde Büyümenin Zorlukları Nasıl Aşılır?”, Malatya, Turgut Özal
Uluslararası Ekonomi ve Siyaset Kongresi-1: Küresel Krizler ve
Ekonomik Yönetişim Bildiriler Kitabı, Nisan, 2010.
SWEEZY, Paul M.; Kapitalist Gelişme Teorisi, Çev. Gülsün Akalın, İstanbul,
Kaldelon Yayınları, 2007.
TANRIKULU, Sevim Baykan v.d. ; Ekonomik Rapor 2008, Ankara, TOBB
Yayınları, 2009.
TANRIKULU, Sevim Baykan v.d. ; Ekonomik Rapor 2009, Ankara, TOBB
Yayınları, Yayın No 110, 2010.
TCMB; Enflasyon Raporu 2011-II, TCMB Enflasyon Raporları, Ocak, 2011.
Tekstil İşveren Sendikası, “Krize Karşı Alınan 36 Önlem, Tekstili Hasta Yatağından
Kaldırmaya Yetmedi”, Tekstil Sanayi İşveren Sendikası,
(Erişim)http://www.tekstilisveren.org/ttsis//index.php?option=com_content&ta
sk=view&id=431&Itemid=1.
Temel Kavramlar;
(Erişim)http://www.ekodialog.com/isletme_ekonomisi/temel_kavramlar.html.
TEMİZ, Hasan Ejder; Küreselleşmenin Sosyal Boyutları ve Türkiye Açısından
Etkileri, Ankara, Birleşik Metal İş Sendikası Yayınları, 2004.
TEPAV; “Küresel Krizden Çıkış Arayışları: G-20 Zirvesinde Türkiye Ne Yapmalı?”,
TEPAV Küresel Kriz Çalışma Grubu, Ankara, 2008.
TIKTIK, Ahmet; “Kayıt Dışı Ekonomi, İstihdam ve İşsizlik”, TİSK İşveren Dergisi,
Ağustos, 2004,
(Çevrimiçi)http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=1020&id=58.
TİSK; Küresel Krize Karşı Alınması Gereken Tedbirler, TİSK Danışma Konseyi
Raporu Özel Eki, Cilt 47, Sayı 5, 2009.
176
TİSK; “İşsizlikle Mücadele: Ülke Uygulamaları ve Türkiye İçin Öneriler”, TİSK
Yayınları, Yayın No 302, Aralık, 2009,
(Çevrimiçi) http://www.tisk.org.tr/yayinlar.asp?sbj=ic&id=3114.
TOP, Coşkun; “Küresel Krizin Gelir Dağılımı ve İşsizlik Üzerine Etkileri”, İzmir, Ege
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, 2010.
TOPRAK, Metin; “Yükselen Piyasalarda Finansal Kriz”, Yeni Türkiye Dergisi,
Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, Yıl 7, Kasım-Aralık, 2001.
TOSUNER, Ayhan; “Finansal Krizler ve Kırılganlık: Türkiye İçin Bir Erken Uyarı
Sistemi Denemesi”, İktisat-İşletme ve Finans Dergisi, Cilt 20, Sayı 235,
Ekim, 2005.
TURGUT, Ahmet; “Türleri, Nedenleri ve Göstergeleriyle Finansal Krizler”, TÜHİS İş
Hukuku ve İktisat Dergisi, Cilt 20, Sayı 4-5, Kasım 2006-Şubat 2007.
TÜİK; 1988-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul.
TÜİK, 2005-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul.
TÜİK; 2007-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul.
TÜİK; 2009-2010 Hanehalkı İşgücü Anketleri,
(Çevrimiçi)http://www.tuik.gov.tr/isgucuapp/isgucu.zul.
TÜLAY, Burçak, ERDÖNMEZ, Pelin Ataman; “Küresel Krizlere Yeni Yaklaşımlar”,
Türkiye Bankalar Birliği Bankacılar Dergisi, Sayı 31, Aralık, 1999.
Türk-İş, “Ekonomik Krize Karşı Önlemler Raporu II”, Türk-İş Dergisi, Sayı 382,
Kasım-Aralık, 2008.
177
Türkiye Kamu-Sen; İstihdam-İşsizlik ve Ücret Sorunlarına Çözüm Arayışı,
Ankara, Türkiye Kamu-Sen Ar-Ge Yayınları, No 10, 2004.
TÜSİAD; Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İşsizlik, İstanbul, TÜSİAD Yayınları,
Yayın No 354, Aralık, 2002.
UÇKAN, Banu; “Küreselleşme ve Devleti İş Piyasasındaki Rolü”, Çimento
Endüstrisi İşverenler Sendikası Dergisi, Cilt 12, Sayı 2, Mart, 1998,
(Çevrimiçi) http://www.ceis.org.tr/dergiDocs/1mak982.htm.
ULUATAM, Özhan; Makro İktisat, 8. Baskı, Ankara, Savaş Yayınları, 1995.
UNAY, Cafer; Makro İktisat, 6. Baskı, Bursa, Ekin Kitabevi, 1996.
URAL, Mert; “Finansal Krizler ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 18, Sayı 1, 2003.
USTA, Erhan; “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisinin Orta Vadeli Perspektifi”,
İstanbul Üniversitesi II. Çalışma Ekonomisi ve Yönetim Kongresi, Mart,
2010.
UYGUR, Sevil v.d. ; Ekonomik Rapor 2010, Ankara, TOBB Yayınları, Yayın No
135, 2011.
ÜLGENER, Sabri F. ; Milli Gelir-İstihdam ve İktisadi Büyüme, 7. Baskı, İstanbul,
Der Yayınları, 1991.
ÜNAL, Ali, KARA, Hüseyin; Küresel Kriz ve Türkiye, İstanbul, Ekonomi ve Politika
Araştırmaları Merkezi, Şubat, 2009.
ÜNSAL, Erdal; Makro İktisat, 7. Baskı, Ankara, İmaj Yayınları, 2007.
ÜSTÜNEL, Besim; Makro Ekonomi, 5. Baskı, İstanbul, Alfa Basım Yayım Dağıtım,
1990.
VARÇIN, Recep; İstihdam ve İşgücü Piyasası Politikaları, Ankara, Siyasal
Kitabevi, 2004.
178
VOYVODA, Ebru; “Neo-Liberal Dönüşüm, Kriz ve Emek”, Eğitim-Toplum-Bilim
Dergisi, Cilt 7, Sayı 27, 2009.
YAŞIN, Dilek; Türkiye’de Büyüme-Gelir Dağılımı ve İşsizlik Arasındaki İlişkinin
Analizi (1987-2009): Büyüme Daha Adil Gelir Dağılımını Getirdi mi?
İşsizliği Azalttı mı? , İzmir, TCMB Öğrenci Tebliğleri, 2010.
YAY, Gülsün Gürkan; “1990’lı Yıllardaki Finansal Krizler ve Türkiye Krizi”, Yeni
Türkiye Dergisi, Ekonomik Kriz Özel Sayısı II, Sayı 42, 2001, ss.1234-1248,
(Çevrimiçi)http://www.gulsunyay.com/portal/documents/files/yeniturkiye2.pdf.
YAY, Turan, YAY, GÜRKAN, Gülsün, YILMAZ, Ensar; Küreselleşme Sürecinde
Finansal Krizler ve Finansal Düzenlemeler, İstanbul, İTO Yayınları, Yayın
No 47, 2001.
YELDAN, Erinç; “İstihdamsız Büyüme, Esnek İşgücü ”, Ekonomi Politik, Şubat,
2010,
(Çevrimiçi)http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Yeldan251_24Sub10.pdf.
YELDAN, Erinç; “Global Crisis and Turkey: A Macroeconomic Assessment of the
Effects of Fiscal Stimulus Measures on Employment and Labour Markets”,
Crisis And Turkey: Impact Analysis of Crisis Response Measures-ILO,
Ankara, Aralık, 2010.
YILAYAZ, Nagihan; “2008 Küresel Finansal Krizinin Türk Kamu Maliyesine Etkileri”,
Afyonkarahisar, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 2011.
YILDIRIM, Kemal, KARAMAN, Doğan; Makro İktisat, Eskişehir, Anadolu
Üniversitesi Eğitim-Sağlık ve Bilimsel Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları,
Yayın No 145, 2001.
YILDIRIM, Oğuz; “Türk Bankacılık Sektöründe Yaşanan Finansal Krizler (19802002): Nedenleri, Sonuçları ve Ekonomik Etkileri”, İktisat Dergisi, İstanbul
Üniversitesi İFMC Yayın Organı, 2004.
179
YILDIRIM, Süreyya; “2008 Yılı Küresel Ekonomi Krizinin Dünya ve Türkiye
Ekonomisine Etkileri”, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal ve
Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 12, Sayı 18, 2010.
YILMAZ, Derya, GAYĞUSUZ, Filiz; “2008 Krizinin Yeni Global Ekonomik Yapı
Üzerine Etkileri”, Süleyman Demirel Üniversitesi Uluslararası Davraz
Kongresi, Küresel Diyalog: VIII. Oturum, Isparta, 24-27 Eylül, 2009,
(Çevrimiçi)http://idc.sdu.edu.tr/tammetinler/kalkinma/kalkinma39.pdf.
YILMAZ, Durmuş; “Küresel Mali Kriz ve Türkiye Ekonomisine Etkileri: Nasıl Başladı,
Hangi Aşamadayız?”, Ankara, TCMB Başkan Konuşma ve Sunumları,
Aralık, 2008.
YILMAZ, Durmuş; “Küresel Kriz, Etkileri ve Para Politikası Uygulamaları”, TCMB
Başkan Konuşma ve Sunumları, İstanbul, Mart, 2009.
ZAİM, Sabahaddin; Çalışma Ekonomisi, 9. Baskı, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1992.
ZELKA, Mehmet; “İstihdam ve İşsizlik”, Yeni Türkiye Dergisi, Türkiye Ekonomisi II,
Yıl 5, Sayı 28, Temmuz-Ağustos, 1999.
180
ÖZET
GÖKALP, Pelin. 2008 Küresel Ekonomik Krizinin Türkiye’de İstihdam
Üzerindeki Etkileri, Tezli Yüksek Lisans, Ankara, 2011.
Bu çalışmanın amacı, 2008 küresel ekonomik krizinin Türkiye’de
istihdam yapısında ortaya çıkarmış olduğu etkileri incelemektir. Bu amaçla,
öncelikle ekonomik kriz kavramı ele alınmıştır. Küresel ekonomik krizin
oluşmasına yol açan nedenler analiz edildikten sonra, istihdam ve işsizlik
kavramsal olarak incelenmiştir. Küresel ekonomik krizin dünya genelinde ve
Türkiye’de işsizlik oranlarını çok dramatik bir şekilde yükselttiği, aynı
zamanda, zaten bozuk olan istihdam yapısını daha da bozduğu tespit
edilmiştir.
Anahtar Sözcükler:
1. Ekonomik Kriz
2. Küresel Kriz
3. İstihdam
4. İşsizlik
5. Türkiye
181
ABSTRACT
GOKALP, Pelin. The Effects of 2008 Global Economic Crisis On
Employment in Turkey, Thesis of Master, Ankara, 2010.
The purpose of this study is observation of the effects of global
economic crisis in 2008 on the employment structure of the Turkey. In this
purpose, first, the concept of economic crisis have been analyzed. After
causes of the global crisis were analyzed, examining concept of employment
and unemployment. Unemployment rates have raised dramatically nearly all
over the words and in Turkey, as a result of the global economic crisis. At the
same period, employment structure, which was already bad, worsened.
Key Words:
1. Economic Crisis
2. Global Crisis
3. Employment
4. Unemployment
5. Turkey
Download