üriner inkontinanslı kadınların tedavisinde tolterodine ve trospium

advertisement
T.C. Sağlık Bakanlığı
Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi
2. Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği
Klinik Şefi: Doç.Dr. M. Cem Turan
ÜRİNER İNKONTİNANSLI KADINLARIN TEDAVİSİNDE
TOLTERODİNE VE TROSPİUM CHLORİDE TEDAVİLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI
(Uzmanlık Tezi)
DR. YASEMİN AFŞİN
İSTANBUL - 2008
1
ÖNSÖZ
Bilimseliğin yanısıra, iyi bir hekim
olmanın, erdemli bir kişi olmakla mümkün
olabileceğini beş yıllık uzmanlık eğitimim boyunca kendilerini tanıdıkça öğrendiğim,
bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, meslek hayatım boyunca kendime daima örnek
alacağım ve öğrencisi olmaktan gurur duyduğum değerli hocam 2. Kadın Hastalıkları ve
Doğum Kliniği Şefi Sayın Doç. Dr. M. Cem Turan’a,
Kendisini tanımaktan keyif aldığım, bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım, ihtisas
dönemimde yardımlarını esirgemeyen, bana her konuda yol gösteren ve destek olan şef
yardımcımız Sayın Op. Dr. Birol Cengizoğlu’na,
Katkılarından dolayı 1.Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği Şefi Sayın Doç. Dr. Orhan
Ünal’a ve şef yardımcısı Sayın Op. Dr. Sadullah Bulut’a,
Kişiliği ve hayata karşı
duruşu ile girdiği her mekanda farklı ve özel olduğunu
hissettiren, tezimin her aşamasında yardımlarını esirgemeyen Sayın Op. Dr. Z. Meltem
Pirimoğlu’na,
Eğitimimiz boyunca bizlere katkı sağlayan tüm uzmanlarımıza,
Birlikte çalıştığım asistan arkadaşlarıma, sevgili Dr. Özcan Kara ve Ayşegül Özyapı’ya,
hemşirelere, kliniğin diğer tüm çalışanlarına ,
Bana emek veren aileme, özellikle her koşulda desteğini esirgemeyen ablam Filiz Yıldız
Afşin’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Dr. Yasemin AFŞİN
2
GİRİŞ VE AMAÇ
Üriner inkontinans, sosyal ve hijyenik problemlere neden olan ve kişinin hayat
kalitesini azaltan istem dışı idrar kaçırması olarak tanımlanır (1). Alt üriner sistem
patolojilerinden kaynaklanan bu problem tüm toplumdaki kadınların %10-70 kadarını
etkilemektedir (2). Bir çok büyük çalışma göstermiştir ki, özellikle aşırı aktif mesane
semptomları yaşla birlikte artmaktadır (3,4). Üriner inkontinans bir tanı değil bir
semptomdur. Sorunun sıklığı yaşla artmakla birlikte, yaşlanmanın normal bir parçası
değildir ve önemsiz bir yakınma olarak da değerlendirilmemelidir (5).
Üriner inkontinans etiyolojisinin ayırıcı tanısı geniştir. İnkontinans patofizyolojilerinin
farklılığı nedeniyle tedavi etiyolojiye yönelik, en etkin ve en doğru biçimde olmalıdır.
Günümüzde ilaç tedavisinden, davranış terapilerine ve gereğinde cerrahi müdahalelere
kadar uzanan geniş tedavi seçenekleri vardır. Bu tedavi seçenekleri inkontinans
patofizyolojisinin daha iyi anlaşılmasıyla önümüzdeki yıllarda daha uzun ömürlü ve
daha başarılı olacak, altta yatan etyolojiyi düzeltecek tedavi seçenekleri gelişecektir
(6,7).
Sosyal yaşantıyı son derece olumsuz etkileyen üriner inkontinans hemen her zaman
tedavi edilebilir ve çoğu kez basit, cerrahi olmayan yöntemler kullanılarak
iyileştirilebilir. Tedavinin etkinliği, sonrasındaki değişikliklerin hayat kalitesi üzerinde
olumlu etki oluşturup oluşturmadığı sorgulanarak anlaşılabilmektedir.
Geçmiş yıllarda üriner inkontinans tedavisinde kullanılan antikolinerjik ajanların, yan
etkileri nedeniyle kullanılabilirliklerinin ve tedaviye uzun süre devam edilebilirliğin
düşük olduğu ve hastaların inkontinans şikayetlerinde düzelme olsa bile tedaviyi yarım
3
bıraktıkları görülmüştür (8-10). Günümüzde hastaların tolere edebileceği daha seçici
antikolinerjik ajanlar geliştirilmiştir. Oxybutinin, tolterodine, trospium chloride,
darifenacin, solifenacin ve propiverin bu ajanların arasında en çok çalışılanlardan
bazılarıdır. Pekçok çalışma incelendiğinde ilaç etkinliklerinin plasebo karşılaştırmalı
olarak verildiği, sadece birkaçının kendi içerisinde karşılaştırıldığı görülmektedir
(11-13). Hayat kalitesi skorlama kriterleri de çoğunlukla plasebo karşılaştırma sonrası
ortaya çıkan skorlamalardır. Karşılaştırmalı ilaç çalışmaları en fazla oxybutinin HCL ile
tolterodine üzerinde yoğunlaşmıştır. Sonuçlarda her iki ilacın hayat kalitesi sorgulama
skorlarında iyileştirme sağladığı gözlenmiş ve oxybutinin’in yan etkilerinin fazlalığı
vurgulanmıştır (14-17). Yeni nesil ilaçlar arasında tolterodine ve trospium chloride ile
yapılan plasebo karşılaştırmalı çalışmalar pekçok yaş grubunda skorlamalarla
gösterilmiştir(18-21).
Kliniğimizdeki hastalarla yaptığımız bu çalışmada antikolinerjik ilaçlar grubundan
tolterodine ve trospium chloride hayat kalitesi ve inkontinansı sorgulayan skorlamalara
dayalı olarak, etkinlik ve kullanılabilirlik açısından birbirleriyle karşılaştırılmışlardır.
Her iki ilacın 1) aşırı aktif (over aktif) mesane 2) miks tip (stres inkontinansa eşlik eden
over aktif mesane) olgularının tedavisindeki etkinlikleri ve tolerabiliteleri; EQ-5D, EQ
VAS hayat kalitesi sorgulama skoru ve aşırı aktif mesane değerlendirme formu
skorlarındaki değişiklikler incelenerek değerlendirmeleri amaçlanmıştır.
4
GENEL BİLGİLER
EPİDEMİYOLOJİ:
Üriner inkontinansın prevelansı, araştırılan
populasyonların yaş, cinsiyet, ırk
farklılıklarına ve kullanılan tanı kriterlerine göre değişmektedir (6).
Uluslararası Kontinans Derneği (ICS)’ ne göre prevalans: 25–64 yaş arasında % 18 –
46, 65 yaş ve üzerinde % 14 – 49, premenapozal dönemde % 5,5-32, postmenapozal
dönemde %10,5 – 59, bakımevlerinde % 60 – 70 değerlerine ulaşmaktadır.
Üriner inkontinans yakınmasında belirgin bildirim eksikliği gözönünde bulundurulursa
tüm kadınlarda gerçeğe en yakın prevalansın (%30) dolaylarında olduğu bildirilmiştir.
İnkontinans Tiplerinin Prevalansı
Metaanaliz (22): SUİ (Stres Uriner İnkontinans); % 49, Uİ (Urge inkontinans) %22,
Mİ ( Miks inkontinans) %29. Asya toplumunda: SUİ % 13, Uİ % 23, Mİ % 64.
Amerikan toplumunda: SUİ % 41, Uİ % 12, Mİ % 45.
Avrupa toplumunda net verilmemekle birlikte SUİ ve Mİ prevalansının Uİ’dan daha sık
olduğudur.
İnkontinansın derecesi; kaçırma epizodlarının sıklığı ve her bir epizotda kaçan idrar
miktarı olarak iki şekilde ölçülür. İnkontinans semptomlarının % 70’i 1 yıldan,
% 25’i 4 yıldan fazla görülmektedir. İdrar sıklığı MESA (Medical, Epidemiologic and
Social Aspects of Aging)’nın (23) yaptığı çalışmada, idrar kaçırmadığını ifade eden
kadınların 24 saatte; 1–3 defa % 5.5, 4–5 defa % 34.5, 6–8 defa % 47.3, 9’dan fazla
% 12.3 idrara çıktıkları, gece idrara gitmeyenler % 37.2, gece bir kez idrara çıkanlar %
38.8. Gece iki defadan fazla idrara çıkanlar % 24 istatistiksel olarak hesaplanmıştır.
5
İdrar kaçırdığını ifade eden kadınların; 24 saatte 9’dan fazla idrara çıkanlar %30.3
Gece ikiden fazla idrara çıkanlar % 41 olarak hesaplanmıştır. Pelvik organ sarkması
olan kadınların; % 63’de SUİ gözlenmiştir (24).
Predispozan faktörler arasında gebelik, multiparite, müdahaleli zor doğumlar, menopoz,
obesite, histerektomi, kronik öksürüğe sebep olan akciğer hastalıkları yer almaktadır.
ALT ÜRİNER SİSTEM VE PELVİK TABAN ANATOMİSİ
MESANE
Yapısal olarak basit görünen fakat karmaşık bir organdır. Görevi, idrarın ağrısızca ve
kaçak olmadan depolanması, zamanı geldiğinde ağrısızca istemli ve tam olarak
boşaltılmasını sağlamaktır. Bu işlevlerini tam yapabilmesi için normal bir anatomik
yerleşim ve yapının yanında; normal bir nörofizyolojik yapıya da sahip olması
gerekmektedir (25).
Erişkin bir kadında mesane kapasitesi 350-500 ml’dir.
Histolojik yapısı 3 tabakadan oluşur. Bunlar içten dışa doğru;
1- Tunika mukoza
2- Tunika muskularis
3- Tunika adventisya tabakalarıdır.
Mesane morfolojik olarak gövde ve taban ( trigon ) olmak üzere iki kısımda incelenir
(26).
Gövde ve taban embriyolojik ve işlevsel farklılıklar gösterir.
Mesane gövdesi: üreteral orifislerin üzerinde kalan kısmı kapsar.
Mesane tabanı (trigon): üretrovezikal bileşke, derin detrusor ve anterior mesane
duvarından oluşur.
6
Sınırları; ventralde simfizis pubis, dorsalde uterovesikal periton ve lateralde
rektovesikal fasya’dır (27).
Mesanenin tabanı üst ön vaginal duvar ve serviks anteriorundaki bağ dokusu ile
komşudur.
coccygeus
rektum
pubokoksigeal kas
üreter
mesane
levator ani kası
rektovisseral kas
retractor kas
pubovisseral kas
sfinkter kası
derin transvers perineal kas
pubik kemik
ŞEKİL 1 : Mesanenin pelvik tabanla ilişkisi
Mesaneyi oluşturan düz kas detrusor kası adını alır. Mesane düz kası dolum fazında
idrarın istenilen hacimde ve düşük basınçta depolanmasında, kasılma ile de idrarın
boşaltılmasında temel rol oynar. Dışta longitudinal, ortada sirküler, içte yine
longitudinal dizilmiş 3 tabaka halindedir. Mesane gövde kısmındaki düz kas lifleri ince
esnek yapıya sahiptir. Detrusor kasının düz kas hücreleri birbirleri ile kaynaşarak bir
hücreden diğerine elektrik akımı için düşük dirençli yollar oluştururlar. Böylece aksiyon
potansiyeli detrusor kası boyunca bir hücreden diğerine hızla yayılarak bir anda tüm
mesanede hızla kasılmaya sebep olur. Mesane boynu 2-3cm uzunluğunda ve duvarı bol
miktarda elastik doku ile örülmüş detrusor kasından oluşur. Trigonun üst iki köşesine
üreter orifisleri açılır. Bu bölgedeki kas iç sfinkter (internal sfinkter) adını alır.
7
Miksiyon sırasında trigonun kasılması ile proksimal üretra ve mesane boynu açılıp huni
şeklini alırken aynı zamanda üreter orifisleri aşağı doğru çekilerek intramural üretra
boyu uzatılarak vezikoüreteral reflü engellenmektedir. Mesane ve mesane boynu desteği
primer olarak anterior vagen duvarının pasif desteği ve levator ani’nin aktif desteği ile
sağlanır. İnternal sfinkterin normal tonusu mesane boynu ve arka üretrayı idrarsız tutar
ve böylece intravesikal basınç kritik eşiğin üstüne çıkıncaya kadar mesanenin
boşalmasını engeller (28,29).
ÜRETRA
Yaklaşık 4-5cm uzunluğunda 8-9mm çapında membranöz bir kanaldır. Dıştan içe
proksimalde çok katlı değişken epitel, dış orifise yakın kısmında çok katlı yassı epitel
ile döşelidir (30). Huısman 1983’de (31) üretranın artan istirahat basıncına katkıda
bulunan proksimal ve distal olmak üzere iki submukozal vasküler pleksus tanımlamıştır.
Üretra internal ve eksternal olarak 2 kısma ayrılır. Üretranın proksimalinde mesane düz
kas liflerinin devamı olan lifler, orta kısmında çizgili kas lifleri yoğunlaşmaktadır.
Mesane boynundaki detrusor, trigonal ve üretral düz kas lifleri internal üretral sfinkteri
oluştururlar.
İnternal üretral sfinkterin tonusunu ayarlayarak kontinansa katkı sağlayan yapılar;
üretranın düz kas lifleri, submukozal venöz pleksusun vasküler konjesyonu, üretra
duvarının elastikiyeti, sempatik sinir sisteminin α-adrenerjik reseptörlerinin aracılık
ettiği üretral tonustur (32).
8
ŞEKİL 2 : Üretra histolojik yapısı
Düz kas lifleri üretranın hareketli olan proksimal kısmında, çizgili üretral sfinkter olarak
adlandırılan çizgili kas lifleri ise üretranın orta kısmında yoğunlaşmaktadır. Üretranın
orta kısmını kompresör üretra kası ve üretrovaginal sfinkter çevreler.
Üretral sfinkterin çizgili kas lifleri ve üretrovaginal sfinkter birlikte eksternal üretral
sfinkteri oluştururlar. Üretrovaginal sfinkter levator ani kasları, endopelvik fasya
ve
onların pelvis yan duvarlarına ve üretraya bağlantılarını içerir. Bu yapılar, karın içi
9
basınçlara karşı gerili kalarak üretranın kapanmasına katkı sağlayarak kontinans
mekanizmasını desteklerler.
Üretra innervasyonu,
innervasyonunu
alt üriner sistemin
sağlayan
sempatik
Symphysis
pubica
Trigon
vagina
ve
parasempatik lifler tarafından sağlanır. Üretral
çizgili sfinkter, ürogenital sfinkter ve levator
ani
kası
çoğunluğu
ise
sakral spinal segmentlerden
pudental
sinir
yoluyla
Periüretral
kas
gelen
Üretrovaginal
sfinkter
Kompresör
üretra kası
somatik motor sinirleriyle innerve edilir (33).
Eksternal
üretral
sfinkter
ŞEKİL 3: Sfinkteri destekleyen kaslar
PELVİK DESTEK YAPILARI
Pelvik organlar pelvik tabandaki kas aktivitesi ve ligamentlerin yardımıyla desteklenir.
Pelvik taban kasları değişen şartlara cevap olarak gerginliklerini sürekli ayarlayarak
kendi kendini düzenleyen dinamik bir yapıya sahiptirler (34,35).
LEVATOR ANİ KASI Pelvik taban desteğin sağlanmasında aktif olarak rol alan en
önemli kas grubudur. Geniş ve ince bir kas olup pelvis tabanını hamak gibi sarar.
Levator ani kası morfolojik olarak pubovisseral (pubococcygeus) ve diyafragmatik
(iliococcygeus) olmak üzere iki kısımdan oluşmuştur.
Muskulus pubococcygeus, pubis’in arka yüzü ile arcus tendineus’un ön yarısından
başlar. Kas lifleri hemen hemen horizontal planda ve canalis analis’in her iki yanında
10
arkaya doğru uzanırlar (36,37). İki tarafın kas lifleri anüs ile os coccygeus arasında
birleşerek kalın bir fibromusküler tabakayı
oluştururlar. Her iki tarafın kas lifleri
arasında kalan aralıktan (hiatus ürogenitalis) üretra, rektum ve kadınlarda vagina geçer.
Pubovisseral kasın medial lifleri vaginal duvarı çevreleyerek endopelvik fasyaya
katılırlar. Levator kas grubu ile ilişkili fasya pelvik tabana destek sağlanmasında önemli
role sahiptir. Pubovisseral kasın lifleri hızlı kasılan lifler olma özelliklerinden dolayı
karın içi basıncındaki ani değişikliklere (öksürme, hapşırma) çabuk cevap vererek
üretranın kapalılığını sağlayarak normal “kontinans mekanizması”nı korurlar (38,39).
symphysis
Dorsalde m.
pubococcygeus
11
ŞEKİL 4: Levatör Ani kası
12
ENDOPELVİK FASYA
Endopelvik fasya değişken oranda fibroblastlar,
kollojen, elastin, fibrovasküler ve nörovasküler
elemanlar, düz kas hücreleri içeren adventisyel
tabakaları tarif etmek için kullanılan bir terimdir.
Mesane, üretra ve vagen desteği bu fasya
tarafından
sağlanmaktadır.
Pelvisin
her
iki
tarafında endopelvik fasya serviks ve vaginayı
pelvik duvara bağlar. Bu fasya uterin arterin
sefalik kenarından başlayarak vaginanın aşağıdaki
levator ani kası ile birleştiği noktaya kadar sürekli
ŞEKİL 5: Endopelvik fasya
bir kılıf gibi devam eder. Uterusa bağlı olduğu kısma parametrium, vaginaya bağlı
olduğu kısma paracolpium denir. Destek doku kaybı genital sistemin pelvise bağlantılı
olduğu alanlarla ilşkilidir (şek.5). Bağ dokusundaki hasarın yeri kadında anterior,
posterior, apikal prolapsusun ortaya çıkmasını sağlar (40,41).
PELVİK LİGAMENTLER
Kendileri ağırlık taşıyan yapılar olmaktan ziyade kas aktivitesince desteklenen yapıları
yerlerinde tutmaya yararlar. Pelvik ligamentler ve endopelvik fasya uterus, mesane,
üretra ve vageni pelvik yan duvara bağlarlar (41).
13
Puboüretral Ligament
Levator fasyasının yoğunlaşmasıyle oluşur. İnferior pubisin iç yüzünü üretranın orta
bölümüne bağlar. Üretra ve vagenin ön duvarını stabilize ederek destekler. Ayrıca
levator fasyası üretra lateralini destekleyerek ikisi birlikte mid-üretral kompleks olarak
adlandırılırlar (29).
Puboservikal Ligament
Mesane tabanında ön vaginal duvarın derin kısmında uzanır. Mesane duvarı ve vagina
ön duvarı fasyalarının birleşmesinden oluşur. Distale doğru periüretral fasya olarak
devam eder. Proksimalde serviks ve kardinal ligament kompleksi ile birleşir. Lateralde
mesanenin abdominal yüzünü örten endopelvik fasya ile birleşir. Bu yan bağlantılar
üreteropelvik bağlar ile benzerdir ve genellikle vesikopelvik ligament olarak bilinirler.
Mesane tabanı ve vagina ön duvarını desteklerler. Orta hatta oluşabilecek bir defekt
sonrası “santral sistosel”e neden olur (27).
Üretropelvik Ligament
Mesane boynu ve proksimal üretranın en önemli destek yapısıdır. Endopelvik fasyanın
iki tabaka halinde yoğunlaşmasından oluşur. Vagen ön duvarı mukozası altında yer alan
bölümüne “periüretral fasya” denir, ikinci tabakayı ise üretrayı abdominal kısımda saran
levator fasyası oluşturur. Her iki tabaka yanlarda birleşir ve arcus tendinosusa yapışır.
Bu yapılar intraabdominal basınç artışında kontinans mekanizmasının korunmasında
önemlidirler (27).
14
ALT ÜRİNER SİSTEMİN NÖROFİZYOLOJİSİ
Alt üriner sistem fonksiyonları ile ilgili koordinasyon beyin, omurilik ve periferik
ganglionlardan oluşan kompleks nöral kontrol sistemleri aracılığıyla gerçekleşmektedir.
Duysal İnnervasyon:
Mesanenin tüm innervasyonunun yaklaşık %10’nunu kapsar. Gerilim ve inflamasyon
gibi uyaranları taşır. Afferent sempatik (hypogastrik T10-L2) duysal sinirlerden oluşur.
Mesane duvarında
hızlı-orta iletiler A- delta lifleriyle, yavaş ve küçük iletiler C-
lifleriyle taşınır. C-lifler, mesane duvarındaki mekanik reseptörler aracılığıyla, sıkışma
hissini, ağrı hissini ve yabancı cisimle karşılaştığında da yanma hissini alırlar. Sakral
spinal kord, dorsal gri madde internöronları aracılığıyla orta beyin periaquaduktal gri
maddeye ulaşır.
MESANE
Sıkışma hissi
Ağrı hissi
Mekanoreseptörler
Sakral Spinal Kord
İnflamasyon
İritasyon
Dorsal gri madde internöronları
Midbrain periaquaduktal gri madde
Normal mesane dolumu sırasında A-delta lifler aktif, C-lifler suskun olurlar. Kimyasal
veya cerrahi olarak duysal sinir liflerinin hasarında işeme kabiliyeti kaybolur.
15
Preganglionik parasempatik sinirler pelvik siniri içinde S2-4’le taşınırlar. Pelvik pleksus
içinde kolinerjik ganglionlarda sinaps yaparlar ve kolinerjik reseptörler aracılığıyla
detrusor kaslarını inhibe ederler.
Pregangliyonik sempatik sinirler de T12-L1
arasında efferent sinir lifleri verirler.
Bunlar hypogastrik sinirler içinde taşınarak pelvik pleksusa gidip adrenerjik ganglia
içinde sinaps yaparlar. Üretral düz kasını eksite, mesane detrusor kasını inhibe ederek
“kontinans mekanizması”nda rol alırlar.
EFFERENTLER
AFFERENTLER
Orta beyin
“M” merkezi
“L” bölgesi
“L” merkezi
Pudental
sinir
Mesanenin
afferentleri
Β2 adrenoreseptör aracılı
detrusor uyarılması
Muskarinik kolinoreseptör
aracılı detrusor inhibisyonu
Dış uretral
sfinkter
ŞEKİL 6 : Mesane innervasyonu
16
α1 adrenoreseptör ile uretral
düz kas uyarılması
Pudental sinir (S2-S4) efferent lifleri taşır. Çizgili eksternal üretral sfinkter kaslarını
eksite eder ve perineal deriden afferent sinir lifleri alır.
Sempatik
Üreter
Mesane
Pudental
sinir
Visseral
afferent yolak
Trigon
Mesane boynu
Parasempatik
Eksternal
sfinkter
Spinal kord
ŞEKİL 7: Mesane innervasyonu
Santral Yolaklar:
Normal idrar depolama ve işemede rol alan nöral uzantılar pontin retiküler
formasyondan gelir. Bu retiküler formasyonun orta (medial) bölgesi “Pontin işeme
merkezi”dir.
Merkeze uyarı geldiğinde
Sakral inhibitor
internöron
aktivasyonu
Eksternal üretral
sfinkterik
inhibisyon
gerçekleşir
Sakral
parasempatik
aktivasyon
İntravesikal
basınç artışı
oluşur
17
Pelvik taban
kaslarında
relaksasyon
oluşur
Pontin işeme merkezinin lateral bölgesi de “Pontin kontinans merkezi” olup üretral
sfinkterin tonik eksitasyonunu sağlar (42-44).
Mesane Dolumu ve İdrar Depolama:
Mesanedeki A-delta afferent lifleri mesane doluluğunu hissederek spinal kordun dorsal
boynuzuna uyarı gönderirler. Spinal kordun internöronlarının aktivasyonu ile somatik
pudental efferentlerde ve sempatik hypogastrik efferentlerde aktivasyon
sağlanır.
Böylece üretral düz kaslarında kasılma, mesane detrusor kasında inhibisyon olur.
Mesanedeki gerilim reseptörleri mesane doluluğu ile ilgili bilgileri “pontin kontinans
merkezi”ne gönderir. Bu esnada sempatik efferent aktivitesi artar, bu da mesanenin
gerilimi tolere edebilme yeteneğini arttırır.
DOLUM
DOLUM
DEPOLAMA
Thalamus
M bölgesi
L bölgesi
Orta beyin
M bölgesi
L bölgesi
Onuf çekirdeği
Pelvik pleksusun sempatik siniri
Mesane
afferent
nöronu
Detrusor gevşemesi
(Β2 reseptörler)
Uretral düz kas kasılması
(α1 adrenoreseptörler)ı
Dış üretral
sfinkter
18
ŞEKİL 8: Kontinans Nörofizyolojisi
Mesanede idrar yokken basınç 0 (sıfır) civarındadır.
50-60 ml idrar depolanmaya başlandığında basınç 5-10cm H2O’ya yükselir.
200-300ml’lik idrar çok az basınç değişikliği yaratır. Basıncın sabit kalışının sebebi
mesane duvarının içsel gerilimidir.
300ml ve üzerindeki idrar birikiminde, mesane içinde hızlı basınç artışı oluşur (28,44).
Kontinans Mekanizması
Kontinans, istemli olarak işemenin gerçekleştirildiği dönemler arasında idrarı mesanede
tutabilme yeteneğidir. Kontinans döneminde intravesikal basıncın düşük, intraüretral
basıncın yüksek olması gerekir. Dolum fazında normal mesane hacminde büyük artış
olmasına rağmen, intravesikal basınçta çok az bir artış olmaktadır. Bunu sağlayan
faktörler:
• Mesane duvarının yüksek viskoelastik özelliği,
• Detrusor aktivitesini inhibe eden inhibitör nöronal mekanizmaların aktive olması,
• Pontin kontinans merkezinin aktive olmasıdır.
Bu nöronal mekanizmalar arasında, mesanedeki β–reseptörlerini aktive eden ve
parasempatik motor aktivitesini inhibe eden sempatik spinal refleks önemli rol alır. Bu
refleks yolaklar pelvik sinir ve pudental sinir afferentleri ile başlatılır.
İstirahat halinde üretra içi basıncın yüskek kalmasında rol oynayan faktörler;
• Üretra duvarının düz kası, üretra duvarının çizgili kası, submukozal vasküler
konjesyon, üretral duvardaki epitelyal katlantılar ve sempatik sinir sisteminin α–
adrenerjik reseptörlerinin aracılık ettiği üretra tonusudur (29).
19
Somatik pudental sinir aktivasyonu ile pelvik diyafram ve çizgili kas yapılı ürogenital
sfinkter istemli ve refleks uyarı ile kasılırlar. İntraabdominal basınç artışında eksternal
üretral sfinkterin aktif kasılmasının yanında levator kaslarının kasılması da intraüretral
basıncın yüksek kalmasında katkı sağlar ve kontinans korunmuş olur (45).
İşeme (Voiding ) Refleksinin Düzenlenmesi:
İşeme refleksi tamamen otonomik medulla spinalis refleksidir. Mesane dolmaya
başladığında ve intravesikal basınç eşik değeri intraüretral basıncı geçmeye
başladığında
arka
üretradaki
reseptörler
gerim
refleksini
başlatırlar.
Gerim
reseptörlerinden kalkan duysal lifler pelvik sinirlerle medulla spinalisin sakral bölgesine
afferent uyarıyı taşırlar Bu aktivite periaquaduktal grimaddeye, oradan da pontin işeme
merkezine iletilir. Böylece detrusorlara giden parasempatik pelvik efferentler aktive,
sempatik efferentler inhibe edilir. Ayrıca eksternal üretral sfinktere giden pudental
somatik efferentleri inhibe ederek voiding koordine edilir. İşeme refleksi gerçekleşince
inferior frontal gyrusun inhibitör etkisi ortadan kalkar. Pontin işeme merkezi aktive
edilirken, spinal kord inhibitör internöronlar aracılığıyla pontin kontinans merkezi
inhibe edilir.
İşeme refleksi başladıktan sonra kendi kendini uyarıcı özelliğe sahiptir. İlk mesane
kasılması gerim reseptörlerini uyararak, mesane ve arka üretradaki duysal uyaranların
daha fazla artmasına ve mesanenin daha fazla refleks kasılmasına yol açar. Böylece
mesanede güçlü kasılmalar ortaya çıkıncaya kadar bu döngü devam eder. Bu güçlü
kasılmalar
birkaç saniye ile bir dakika arasındaki bir süreçte son bulur. İşeme
refleksinin yenileme döngüsü durur ve mesanenin gevşemesine olanak tanır.
20
Dolayısıyla, işeme refleksi
1) basıncın çabuk ve devamlı arttığı evre,
2) basıncın yüksek tutulduğu evre,
3) basıncın tekrar mesane başlangıç basıncına döndüğü evreyi kapsar (28).
ALT ÜRİNER SİSTEMİN PATOFİZYOLOJİSİ
TAŞMA
Çıkım
obstrüksiyonu
STRES
Pelvik
duvar
gevşemesi
Artmış karın içi
basınç
SIKIŞMA
Enfeksiyon
ve nörolojik
kaynaklı
aşırı
duyarlılık
ŞEKİL 9 : İnkontinans tipleri
Detrusor Aşırı Aktivitesinin Patofizyolojisi
Semptomları:
Sıkışma ( sık ve karşı konulmaz işeme isteği )
Üriner inkontinans ( istem dışı idrar kaçırma)
Sık idrara çıkma ( günde 7’den fazla idrara çıkma )
Gece idrara çıkma ( gece 1’den fazla idrara kalkma )
Ürodinamik belirteçler, azalmış sistometrik kapasite (işemede geciktirilemeyen idrar
volümü) ve istemli olarak durdurulamayan detrusor kasılmasıdır.
21
Aşırı aktif detrusor, istemsiz detrusor kasılmalarının dolum fazında spontan veya
provake görülmesiyle karakterizedir. Bu durumda idrar kaçağı, üretral destek veya
kapanma yetmezliğinden değil, detrusor kasının baskılanamayan kasılmaları nedeniyle
oluşur (3).
Aşırı aktif mesane’yi oluşturan sebepler:
NÖROJENİK
NON-NÖROJENİK
İDİYOPATİK (detrusor
(detrusor instabilitesi)
hiperrefleksisi)
Yaşlanma
ÇOĞUNLUĞU
Parkinson
Mesane çıkım tıkanıklıkları
Multiple skleroz
İnme
Neoplazi
Ürolitiasis
Spinal yaralanmalar
İnterstisyel sistit
22
Nörojenik Sebeplerin Etki Mekanizması
Beyin sapının üst kısmını etkileyen hastalıklar, parasempatik yolakların normal tonik
inhibisyonunu etkileyerek detrusorun aşırı aktivitesine neden olabilirler. Suprapontin
alanlar genelde pontin işeme merkezini inhibe ederler. Bu nedenle serebral enfarktlar
başlatıcı ve inhibitör mekanizmalar arasındaki dengeyi bozarak eksitatuar yolakların
upregülasyonunun artışına, tonik inhibitör yolakların downregülasyonuna yol açarak
aşırı aktif detrusora sebep olurlar.
Beyin sapının altında hasar yapan hastalıklarda (pons’la lumbosakral arası); detrusor
uyumsuz çalışır ve detrusor sfinkter dissinerjisi (DSD) gözlenir. Spinal kord
yaralanmaları ve multiple sklerozis en sık sebeptir. Mesanenin normal dolumu
esnasında sessiz olan C–lifler’inin aktifleşmesi ile oluştuğu düşünülmektedir (46-48).
Non – nörojenik Sebeplerin Etki Mekanizması
Non-nörolojik sebepler, ürodinamik olarak, yaşlı kadınların %61’inde gösterilmiştir.
Yaş ilerledikçe beraberinde nörolojik rahatsızlıklar da artar. Ek olarak yaşla birlikte
detrusor kasında yapısal değişiklikler oluşur. Kadınlarda ileri prolapsus veya
inkontinans ameliyatlarını takiben oluşan akım direncindeki artış mekanik etkiler
oluşturarak mesane çıkışında tıkanıklığa yol açarlar. Bu da detrusor kasların asetilkoline
ileri derecede duyarlılığıyla sonuçlanan nöropatolojik aktivite ile karakterizedir. Bu
durum detrusoru aşırı uyarılmış tutar ve aşırı aktif detrusor semptomlarının açığa
çıkmasına neden olur (49,50).
23
Pelvik taban ve üretranın afferent aktivitesi normal mesane dolumu sırasında detrusor
inhibisyonuna katkıda bulunurlar. Pelvik taban hasarında afferent aktivite azaldığında
detrusor kası istemsiz kasılır,bu durum detrusor instabilitesi (Dİ) olarak tanımlanır. Bu
grup hastalarda detrusor instabilitesi’ne stres üriner inkontinans’da (SUİ) eşlik edebilir.
Bu nedenle SUİ operasyonlarından sonra hastaların 2/3’de Dİ semptomlarında iyileşme
görülür. Ayrıca bu grup hastalar da pudental sinirin elektriksel stimulasyonu da Dİ
tedavisinde kullanılabilir (50,51).
STRES ÜRİNER İNKONTİNANSIN (SUİ) PATOFİZYOLOJİSİ
Stres üriner inkontinans artmış intraabdominal basınç periyodları sırasında (öksürme,
hapşırma, egzersiz v.s) mesane içi basıncın üretra kapanma mekanizmalarını sağlayan
basınçtan daha yüksek olduğunda idrar kaçırma ile sonuçlanmasıdır (52). Etyolojisinde
obstetrik ve non-obstetrik faktörler düşünülebilir ancak mekanizması tam anlaşılmış
değildir.
Vaginal doğum sırasında pudental sinirin hasarlanması, mekanik travmalar sonrasında
vaginanın
intrapelvik
bağlantılarının
zedelenmesi,
kardinal
veya
uterosakral
ligamentlerin gerilmesi, levator kaslarının yırtılması, liflerinin kopması sonucunda
pelvik destek azalır. Bütün bu hasarlar proksimal üretranın retropubik pozisyondan
aşağı rotasyonuna sebep olur. En büyük hasar ilk doğum sırasında görülür.
24
Non–obstetrik faktörlerden obesite, artmış yaş, menopoz, azalmış östrojen düzeyleri
üretra mukozasında hasara, kollajen miktarında azalmaya, üretra elastikiyetinin kaybına
neden olmaktadır.
Üretral hipermobilite ve yapısal destek kaybı sonucu artan intra abdominal basınç
mesane ve üretraya eşit aktarılamaz. Basınç daha çok mesaneye, daha az üretraya
aktarılır. Mesane basıncı üretra basıncını geçtiğinde idrar kaçışı gözlenir. Ayrıca üretra
anterior vaginal duvara yaslanamadığından SUİ’a katkı sağlar. Eksternal üretral
sfinkterin tonusunu sağlayan pudental sinirin hasarı da üretral dirençte azalmaya ve
SUİ’a sebep olur (53,54).
SUİ yakınması olan hastalarda tanı birtakım objektif bulgularla doğrulanmalıdır, sadece
semptomlara bakılarak cerrahi
uygulanmamalıdır. Gerçek stres üriner inkontinans,
inkontinansın ürodinamik olarak tanısı konulduğunda kullanılan terminolojidir.
Detrusor kontraksiyonu yokluğunda mesane içi basıncın maksimum kapanma üretral
basıncını geçtiği anda idrar kaçışı varsa gerçek stres üriner inkontinanstan sözedilir (1).
.
MİKS TİPTE İNKONTİNANS
Hastalarda hem stres üriner inkontinans hem de aşırı aktif detrusore bağlı sıkışma
inkontinansının birlikte görülmesidir. Tanının ürodinamik desteklenmesi gerekmektedir.
Miks inkontinanslı hastalar karmaşık tedavi problemleri oluştururlar. Her iki tip üriner
inkontinansın varlığı belirlendiğinde hangi semptomun hasta için daha can sıkıcı olduğu
sorgulanmalıdır. İlk olarak sıkışma inkontinansın tedavi edilmesi, stres inkontinans
devam ederse cerrahi uygulama önerilir. Bununla birlikte stres inkontinans cerrahisi
sonrası bazı hastaların yeni başlayan detrusor aşırı aktivitesi yaşadıkları ya da stres
25
inkontinans cerrahisi sonrası miks inkontinanslı bazı hastalarda detrusor instabilitesinin
geçtiği akılda tutulmalıdır.
İnkontinans sebebi olarak sadece detrusor instabilitesi olan hastalarda mesane boynu
askıya alma cerrahisi kontrendikedir. Miks inkontinanslı, küçük fonksiyonel kapasiteli
mesane ve dolum sistometrisinde yüksek basınçlı detrusor kontraksiyonları olan
hastalarda bireysel şartları göz önüne alınmalı ve detaylı klinik–ürodinamik
değerlendirme sonrası cerrahi karar verilmelidir (55).
HASTA DEĞERLENDİRİLMESİ
Ürojinekolojik hasta değerlendirmesinde sırasıyla hasta öyküsü, hasta muayenesi, klinik
ürojinekolojik ve laboratuvar ürodinamik testlerden ve bazı görüntüleme (MRI ve USG)
yöntemlerinden yararlanılır. Yeterli bir ürojinekolojik değerlendirme ile hastalarda
doğru tanıya ulaşılıp, başarılı tedaviler yapılabilir. Ürojinekolojik testler poliklinik
şartlarda kolayca yapılabilir. Ürodinamik testler ise, santral venöz basınç manometrisi
(CVP) ve Foley idrar kateteri ile kolayca yapılabilen basit su seviyesi sistometrisinden,
komplike multikanallı mikroçip transdüserli video-sistometriye kadar bir dizi
laboratuvar testleri içermektedir.
Hasta Öyküsü : Üriner disfonksiyonun başlangıcı, şiddeti ve disfonksiyonun
başlamasına ve artmasına neden olan etkenler araştırılır. Üriner disfonksiyonun
patofizyolojisinde rol oynayabilecek genitoüriner faktörler araştırılırken detaylı
obstetrik, jinekolojik ve ürolojik öykü, genitoüriner sistem dışı etkenlere yönelik
26
medikal, nörolojik hastalıklar, cerrahi tedaviler ve ilaç kullanımı ile ilgili özgeçmiş
değerlendirilir.
Obstetrik öyküde; fazla vaginal doğum sayısı, uzamış doğum eylemi, iri bebek doğumu
ve operatif doğum öyküsü araştırılır.
Jinekolojik öyküde; mesane kapasitesini azaltan ve mesane içi basınç artışına sebep
olan pelvik kitle, pelvik enfeksiyon özellikle abdominal operasyonlar ya da vaginal
jinekolojik operasyonlar araştırılmalıdır. Vaginal cerrahi girişimler sonrasında üretral
sfinkter denervasyonu, periüretral fibrozis sonucu internal üretral yetmezlik ya da
üretral strüktür taşma inkontinansına neden olabilmektedir.
Geriye dönük bazı hastalıklar; örneğin, aşırı diüreze neden olan diabet, kalp ve renal
yetmezlik indirekt üriner inkontinansa sebep olmaktadır. Ayrıca disk hernisi,
serebrovasküler hastalık, parkinson, multiple skleroz ve diabetes mellitus gibi santral
veya periferik sinir sistemi fonksiyonunu bozan hastalıklar, alt üriner sistem
innervasyonunu etkileyerek, inkontinansa neden olabilmektedir.
Yaşlı hastaların ilaç öyküsünde; alt üriner sistemin nöromodülasyonunu bozan bazı
ilaçlar, direkt ya da indirekt etki ile, inkontinans gelişiminde rol oynamaktadırlar (29).
Hasta öyküsü değerlendirmelerinde hasta soru formları ve idrar günlüğü (idrar takip
formu) sorgulanmalıdır.
MEKANİZMA
Mesanenin tam boşalamaması
Detrusor aşırı kasılması
27
DİÜRE
İdrar üretiminin artması
TİKLE
Mesane içi basıncın artması
NÖROL
EPTİKL
Prazosin
Terazosin
Alfa- metil dopa
Rezerpin
Klorpromazin
Haloperidol
Tioridazin
Furosemid
Hidroklorotiazid
Alkol
ANTİKOLİNERJİKLER
ANTİPARKİNSON İLAÇLAR
BETA BLOKÖRLER
KALSİYUM KANAL BLOKÖRLERİ
Bethanekol
ANTİHİPER
TANSİFLER
Üretral basıncın düşmesi
İLAÇLAR
Hasta Muayenesi : Hastaların muayene bulguları üriner inkontinans tipinin
belirlenmesi için tanısal değildir. Bu yüzden inkontinansa neden olan patofizyolojiyi
belirlemede özel ürojinekolojik ve ürodinamik laboratuvar testlerine ya da görüntüleme
yöntemlerine gereksinim vardır.
Hasta muayenesinde,
•
Genel sistemik fizik muayene
•
Nörolojik tarama muayenesi
•
Lokal genitoüriner sistem muayenesi sırasıyla takip edilir.
Sistemik fizik muayenede hastalar alt üriner disfonksiyonuna neden olabilecek
nörolojik, endokrin, metabolik ve psikolojik problemler yönünden araştırılmalıdır.
28
Hastaların tedaviye uyumu gözönünde bulundurularak belirlenecek
genel fizik ve
mental sağlık durumları tedavi seçiminde yardımcı olacaktır. Örneğin mobilitesi kısıtlı,
genel sağlık durumu bozulmuş ya da mental yetersizliği olan hastada ambulatuvar
ürodinamik monitörizasyona ya da mesane eğitimi tedavisine uyum beklenmemelidir.
Aktivitesi ve mobilitesi kısıtlı
hastalarda tuvalete erişimin kolaylaştırılması,
inkontinans sorununu çözebilir.
Nörolojik tarama muayenesinde alt üriner sistem fonksiyonunu bozan nörolojik
sorunun belirlenmesi amaçtır. Bu nedenle üriner sistemle aynı spinal segmentlerden
innerve olan alt ekstremitelerin kas kuvveti ve derin tendon refleksi incelenmelidir. Bu
amaçla:
•
Bulbokavernöz refleks; labium minusa veya klitorise dokunarak bulbokavernöz kasların
kasılması ile gözlenir,
•
Anal refleks; prineal cilt stimülasyonu ile sağlanır,
•
Öksürük refleksi; perineal kas kontraksiyonlarının araştırılması ile gözlenir.
Nörolojik tarama sonucu olumsuz bulguların saptanması inkontinansın temelinde
nörolojik bir sorun olduğunu düşündürür. Bu olgular elektromyografi (EMG ) ve daha
ileri nörofizyolojik çalışmalarla araştırılmalıdır (56).
Lokal genitoüriner sistem muayenesinde; vulvanın inspeksiyonu ile başlanmalıdır.
Vulvar deride ödem, eritem, ekskorasyon üriner inkontinansın bir bulgusu olarak
düşünülmelidir. Vagende atrofi, ödem, akıntı, önceden geçirilmiş travma ya da
operasyon skarı araştırılmalıdır. Özellikle histerektomi öyküsü olanlarda fistüllerin en
sık görüldüğü yer olan vagen kafı iyi gözlenmeli, ıkınma sırasında bu bölgede idrar
kaçağı aranmalıdır. Ayrıca üriner inkontinans gelişimine katkısı olan ve tedavi
yöntemini etkileyecek pelvik relaksasyon gibi patolojiler de iyi değerlendirilmelidir.
Valsalva manevrasıyla uterin ya da vagen kubbe desensusu, rektosel, sistosel, üretrosel,
29
mesane boynu mobilitesi, üriner divertikül ve fistül araştırılır. Valsalva manevrası
sırasında pelvik relaksasyonun derecesi, rektal tuşe ile de anal sfinkterin tonusu
incelenir. Özellikle anterior sistosel de (üretrosel) denilen mesane boynu ve proksimal
üretranın aşırı mobilizasyonu ile gerçek (posterior) sistosel olarak bilinen mesane
tabanının vagene herniasyonunun birbirinden ayrılması önemlidir. Anterior sistoselde
inkontinans
gelişirken, posterior sistoselin inkontinans gelişimiyle direkt ilişkili
olmadığı bilinmektedir. Pelvik relaksasyonun derecesi ve mesane boynu ve proksimal
üretranın mobilitesinin şiddeti arttıkça “üretral sfinkterik yetmezlik” şiddetinin de
artacağı düşünülür. Fakat ileri derecede sistosel ya da uterin prolapsusu olanların
yarısından fazlasında inkontinans şikayetinin olmadığı, aksine bu olgularda obstrüktif
yakınma bulgularının varlığı görülmüştür. Üriner inkontinans yakınması olmayan ve ön
tamir operasyonu geçiren hastaların yaklaşık yarısında postoperatif üriner inkontinans
yakınması gelişmektedir. Bu olgularda mevcut sistoselin üretral oklüzyon yaparak
üretral sfinkterik yetmezliği maskelediği gösterilmiştir. Bu nedenle şiddetli pelvik
relaksasyonu olan olgularda üretral sfinkterik sorunun belirlenmesi, prolabe organlar
pesser ya da spançlarla redükte edilerek tespiti sağlanmalıdır. Bu yöntemle
inkontinansın gerçek şiddeti ve tipinin belirlenmesi sonucu, en uygun cerrahi yöntem
seçilebilecektir (37,56).
Tanıya Yardımcı Özel Ürojinokolojik Testler
İdrar tetkiki ve idrar kültürü
Stres testi
Q tip testi
Ped testi
Boney –Marchetti testi (günümüzde tanısal değeri yok)
30
Pesser testi
İdrar tetkiki ve idrar kültürü : Sistit ve üretrit enfeksiyonlarıyla oluşan mukozal
inflamasyonun yarattığı duysal uyarı artışı ile istemsiz detrusor kontraksiyonları oluşur.
Bakteriyel endotoksinlerin antiadrenerjik etkisi üretral sfinkterik yetmezliğe neden olur.
Üriner enfeksiyonu olan hastalara invaziv tanı yöntemi olan ürodinamik testler
yapılamaz. Bu nedenle ileri ürodinamik testlerden önce üriner enfeksiyon varlığı tespit
edilip tedavi edilmelidir. Bunun yanında basit idrar tetkiki ile üriner inkontinansa neden
olabilen ya da katkısı olan üriner taş (hematüri), diabetes mellitus (glikozüri), böbrek
fonksiyon bozukluğu (proteinüri) ön bulguları da elde edilebilir (29).
Stres Testi : Üriner inkontinans varlığını ve subjektif olarak şiddetini gösterir. Ancak
tek başına herhangi bir inkontinans tipi için tanısal değildir. Sadece hekimi yönlendirir
ve tanıyı desteklemeye yarar. Hastanın mesanesi dolu iken litotomi pozisyonunda ve
ayakta yapılır. Hastanın karın içi basıncını arttırıcı hareketler yapması istenir (öksürme,
ıkınma vs.) ve eş zamanlı olarak eksternal üretral meatustan idrar kaçağı araştırılır.
Üretral sfinkterik yetmezliği olan hastalarda eş zamanlı ve kısa süreli idrar kaçışı olur.
Ancak detrusor aşırı aktivitesi olan hastalarda ya hiç kaçak gözlenmez ya da bir süre
sonra, karın içi basıncını arttıran hareketlerin uyardığı, detrusor kasılmaları ile uzun
süren idrar kaçışı gözlenir. Bazı hastalarda da detrusor kasılmalarının kontrol
edilememesi sonucu tüm idrarın boşaldığı görülür (29,56).
Q–Tip Testi : Paraüretral dokuların anatomik desteğinin etkinliğini, mesane boynu ve
proksimal üretranın mobilitesinin derecesini objektif olarak değerlendirilmesini gösterir.
Test sırasında pamuk uçlu bir çubuk üretradan mesaneye itilir. Mesane dolu iken
istirahat ve ıkınma sırasında çubuğun dışarıdaki ucu ile horizontal düzlem arasındaki açı
ölçülür. Q–tip çubuğun dışardaki ucunda oluşan açı farkının mesane boynu ve
proksimal üretranın mobilitesinin indirekt göstergesi olduğu düşünülür. Açı farkı
31
350’den fazla ise mesane boynunun anatomik desteğinin azaldığı ve mobilitesinin arttığı
kabul edilir. Ancak üretral sfinkterik yetmezliği olan her hastada Q-tip testi pozitif
olmadığı gibi, Q-tip testi pozitif olan her hastada da üriner inkontinans olmayabilir.
Buna karşın üretral sfinkterik yetmezlikle birlikte inkontinansı olan hastalarda,
inkontinans tipinin belirlenmesinde ve operasyon sonrasında hasta takibinde başarısız
cerrahi girişimlerin belirlenmesinde yardımcı olur. Bunun yanında Q-tip testi operasyon
sırasında mesane boynunun yeterli elevasyonunu belirlemek için de kullanılır. Mesane
boynunun operasyonda, mesane boynu
açısına işaret eden, çubuğun dışardaki
horizontal düzlemle ±5 °’lik açı olacak şekilde
eleve edilmesi önerilir. Böylece
intraoperatif yetersiz ya da aşırı elevasyon önlenebilmektedir (29,37).
Pesser Testi : Şiddetli pelvik relaksasyonu olan ancak inkontinans şikayeti olmayan
hastaların relaksasyon onarım operasyonu öncesinde bu testin yapılması önerilmektedir.
Amaç operasyon öncesi maskelenen üretral sfinkterik yetmezliği tespit etmek ve uygun
anti–inkontinans operasyonunu belirlemektir. Aksi taktirde bu tip relaksasyon
operasyonları sonrasında hastada inkontinans semptomları oluşabilir (37).
Ped Testi : Üriner inkontinansın varlığını ve derecesini gösteren en objektif testlerden
biridir. Üriner inkontinansın tanısında ve tedavi sonrası değerlendirmelerde kullanılır.
Bu amaçla “Uluslararası Kontinans Derneği”nin (ICS) 1983’de (57) standardize ettiği 1
saatlik ped testi en sık kullanılan testtir. Hastalardan 500 cc oral sıvı alımından sonra 1
saatlik test süresince ağırlığı önceden belirlenmiş ped kullanmaları istenir. Bu süre
içinde hastalardan fizik aktiviteler (merdiven çıkmak, hızlı yürümek vs.), öksürme,
ıkınma, oturup-kalkma gibi karın içi basıncını arttırcı veya detrusor kasılmalarını
uyarıcı hareketler istenir. Süre bitiminde ped ağırlığı 2gr’dan az ise olgular normal,
32
2-10gr arasında ise hafif, 10-50gr arası ise orta, 50gr’dan fazla ise şidettli inkontinans
olarak değerlendirilir.
Ürodinamik Laboratuvar Testleri
Dolum Fazı Disfonksiyonunu Araştıran Testler
Sistometri
ICS’ye göre detrusor instabilitesi mesanenin dolum fazında hastanın işemeyi inhibe
etmeye çalışmasına rağmen spontan veya uyarı ile mesanenin kontrakte olduğunun
objektif olarak gösterilmesinin halidir. Ancak bu durumun klinik tanısı güvenilir
değildir. Çünkü başka hastalıkların semptom ve bulguları rahatlıkla karışabilir.
AAM’nin tanısında sistometri altın standarttır.
İstemsiz gelişen detrusor kontraksiyonunu belirlemek için üriner inkontinansı olan her
hastada mutlaka yapılması gereken testtir. Mesane içi hacmi ile basıncın ilişkisini
gösterir. Bu yöntemle detrusor kasının aktivitesi, mesanenin duysal fonksiyonu,
kapasitesi ve kompliyansı araştırılır. Sitometri testi ile üriner inkontinans tipi
belirlenebilir ve tedavisinin hangi yolla yapılacağı konusunda yarar sağlar. Ancak
dolum materyalinin cinsi, ısısı, dolum yolu, dolum hızı, hastanın pozisyonu, kullanılan
transdüser tipi ve ölçülen basınç sayısı gibi, sistometriyi etkileyen, faktörler gözönünde
bulundurulmalıdır (58-61).
Basit Tek Kanallı Su Seviyesi Sistometrisi
Oda ısısındaki izotonik sodyum klorür solüsyonu mesane içine 30cc/dk hızla
doldurulur, her 50-100cc sıvı sonrası mesane içi basınç (MİB ) CVP manometrisi ile
ölçülür. Basınç ölçümleri öncesinde hastadan öksürme, ıkınma, el yıkama ve su sesi
dinleme gibi, detrusor kasılmasını, uyarıcı aktivitelerde bulunması istenir. Bu aktiviteler
33
sırasında karın içi basınç (KİB ) ile orantılı olarak artan MİB’ın aktiviteler
tamamlandıktan sonra önceki bazal seviyesine inmesi beklenir. Test süresince hastanın
idrar yapma hissi ve şiddetindeki değişiklikler takip edilir. Tüm basınç ölçümleri
hastanın karın kasları gevşek iken yapılmalıdır. Bu esnada ölçülen MİB uyarıcı
aktiviteler sonrası eski seviyesine inmiyor ya da indikten sonra tekrar yükseliyorsa bu
değişikliklerin detrusor kasılmasından kaynaklandığı düşünülür. Ancak bu testte yalancı
pozitifliklerinin
yanısıra
düşük
basınç
artımı
ile
giden
istemsiz
detrusor
kontraksiyonlarının hepsi belirlenmeyebilir ve yalancı negatiflikle sonuçlanabilir.
Basit sistometrinin detrusor kontraksiyonu için sensitivitesi % 80–100, spesifitesi
%78-93 arası değişmektedir (60-63).
İki Kanallı Sistometri
İnternal mikroçip veya eksternal transdüserlerin biri ile MİB’ın, vagen posterior
forniksine ya da rektuma yerleştirilen diğeri ile KİB’ın eş zamanlı ölçülmesine dayanan
testtir. MİB’dan KİB’ın çıkarılması ile gerçek detrusor basıncı (DB) elde edilir. İki
kanallı sistometrinin istemsiz detrusor kontraksiyonu için tanısal etkinliğinin %100
olduğu söylense de, Dİ (detrusor instabilitesi) yakınması olan hastaların yaklaşık
yarısında ilk sistometrinin normal olduğu tespit edilmesine karşın, ikinci kez yapılan
sistometrilerinde anormal bulgular elde edilebilmetedir. Dolayısiyle hatalı negatif
sonuçlar vermesi nedeniyle bu yöntemin %100 tanısal değerinin olmadığı görüşü
savunulmaktadır.
Sistometri sırasında mesaneye verilen sıvı hacmine bağlı olarak mesanenin duysal
fonksiyonları tanımlanabilir. Hastanın şiddetli, artık daha fazla sıvıyı tolere edemediği
volüm ( 400-600cc) maksimum mesane kapasitesi olarak tanımlanır. DB’ında spontan
ya da uyarıcı etkenler sırasında üriner yakınma olmadan 15cm H 2O’dan fazla basınç
34
artışının belirlenmesi ve şiddetli sıkışma hissi (urgency) ile birlikte herhangi bir basınç
artışının gözlenmesi istemsiz detrusor kasılmalarının tanısını koydurur (61).
Multikanallı Sistoüretrometri
Mesane ve üretra içi basınç volüm ilişkilerini araştırarak dolum fazında detrusor ve
üretral sfinkterik yapı fonksiyonlarının birlikte değerlendirildiği, eş zamanlı olarak iki
kanallı sistometri ve üretrometrinin uygulandığı bir testtir. Mesaneye sıvı vermek için
konulan kateterle MİB, bu transdüserin 6cm distaline yerleştirilmiş ikinci bir kateterle
üretra içi basınç (ÜİB), vagen posterior ya da rektuma yerleştirilmiş üçüncü kateterle
KİB ölçülür. MİB’dan KİB’ın çıkartılması ile DB’ı, ÜİB’dan MİB’ının çıkartılması ile
üretral kapanma basıncı (ÜKB) ölçülür. Sistoüretrometri sırasında mesane içine kadar
itilen üretral transdüser 0,5mm/sn hızla çekilirken internal meatustan eksternal üretral
meatusa kadar olan basınç profili ölçülür. Üretral basınç profilometrisi (ÜPP) olarak
adlandırılan bu test hem istirahat halinde (pasif) hemde karın içi basıncın arttığı (aktif)
sırada yapılabilir. İstirahat sırasında belirlenen pasif üretral basınç profilinden
fonksiyonel üretral uzunluk, total üretral uzunluk, maksimum ÜİB ve maksimum ÜKB
hesaplanabilir. İstirahat sırasında maksimum ÜKB’ının pozitif değerde olması
kontinansın değerlendirilmesi için yeterlidir.
İstirahat esnasında ölçülen maksimum ÜİB da internal üretral sfinkterik yapıların
fonksiyonunu değerlendirmede doğrudan ilişkilidir.
Dinamik ÜPP sırasında üretral transdüser internal meatustan eksternal meatusa kadar
sabit hızda çekilirken hastadan öksürmesi istenir. Her öksürme sırasında artan KİB’ının
MİB’na ve ÜİB’na yansıyan miktarı ve ÜKB’na olan etkisi ölçülür. ÜİB ve MİB’nın
birbirlerine oranı pasif basınç yansıma oranını( PBYO) verir.
PBYO = Dinamik-ÜİB / Dinamik-MİB X 100
35
Mesane tabanı anatomik desteğinin yeterli olduğu ve mesane boynu ile proksimal üretra
mobilitesinin olmadığı durumlarda PBYO’nın en az 1 olması (%100) beklenir. Mobilite
olduğu zaman üretra içine yansıyan basınç azalacağı için PBYO düşmektedir.
MİB ile ÜİB arasındaki fark istirahat anındaki maksimum ÜİB’nı geçerse (MİBÜİB>max.istirahat-ÜİB), ÜKB’ı sıfır ya da negatif değerlere indiğinden istemsiz idrar
kaçağı gözlenir. Buna “negatif stres profili” denir. Negatif stres profilinin üretral
sfinkterik yetmezlik için sensivitesi %90, spesifitesi %40 civarındadır (64-66).
AŞIRI AKTİF MESANEDE TEDAVİ SEÇENEKLERİ
Bu hastalığın anlaşılabilmesi için bugüne kadar yapılan araştırmalara rağmen detrusor
instabilitesinin temel sebebi net değildir. Öne sürülen sebepler arasında; post-junktional
nöronal iletide aşırı duyarlılık, bozulmuş adrenoreseptör duyarlılığı, afferent sinir
disfonksiyonu ve primer ya da sekonder myojenik hasara bağlı nörotransmitterler
arasındaki dengesizliktir. AAM’nin patofizyolojisi tam anlaşılamadığından tedavi
ampirik yapılmaktadır. Non-farmakolojik tedaviler (davranış tedavileri, elektriksel
stimülasyon, fenol enjeksiyonu vs.) denenmiş olsa da başarı sınırlı kalmıştır (66).
Davranış Modifikasyonu ( Mesane Eğitimi )
Detrusor instabiliteli hastalarda (nöropatolojik bulgu olmayan) başarı sağlanabilir.
Mesanenin yeniden eğitiminin amacı, mesane fonksiyonu üzerindeki serebral korteks
otoritesini sağlayabilmektir. Zamanlanmış işeme rejimi; acil idrar yapma hissi, pollaküri
ve saf urge inkontinans bitene kadar işemeler zaman aralığının kademeli olarak
arttırılmasıyla gerçekleşir. Detrusor hiperrefleksisi (nöropatolojik bulgusu) olan
hastalarda mesane eğitimine cevap vermezler, çünkü mesanedeki bozukluk nöral
yoldaki harabiyetten kaynaklanmaktadır.
36
Davranış tedavisinin uygulama yönteminde;
•
Hastalardan bir zaman programı içinde, uyanık oldukları sürece nispeten sık olarak
saat başı aralıklarla işemeleri istenir.
•
Sabah uyandıklarında hasta işeme gereksinimi hissetmiyorsa, bunu ne olursa olsun
yapmalıdır. Bunun yanında saat başı tuvalete gitme programına da uyum
gösterilmelidir. Hatta petine bir miktar idrar kaçırsa da hasta tuvalete gitmesi
gerektiği saate kadar beklemelidir.
•
Gece hasta uykudan işeme hissi ile uyanırsa buna izin vermelidir.
•
Hasta, bu programı 1 hafta sürdürebilirse, işeme zaman aralığı 15 dakika arttırılır.
2,5–3 saatlik normal işeme zaman aralığı yerleşene kadar, her hafta kademeli olarak
15 dakika arttırılır.
Pelvik Taban Kasları Rehabilitasyonları
Çeşitli randomize çalışmalar, pelvik taban kası egzersizlerinin hem stres inkontinans
hemde miks (Sİ+Üİ) inkontinans tedavilerinde etkili olduğunu gösteren kuvvetli
kanıtlar ortaya çıkarmıştır (67). Periüretral levator ani kasları tip-I (yavaş-kasılan) ve
tip-II (hızlı-kasılan) lifleri içerirler. Bu lifler uzun süreli kas tonusunu sağlarlar.
Ayrıca öksürme, ıkınma ile oluşan ani karın içi basınç artışında eksternal üretral
sfinkterik tonusu aniden yükseltirler (68,69). Kegel (70) pelvik taban kas kuvvetini
araştıran ilk kişi olmuştur. Kegel egzersizleri denilen bu egzersizlerin, üretral
kapanmayı sağladığı ve pelvik desteği arttırdığı düşünülmektedir. Egzersizler, üretrayı
pubise doğru sıkıştırarak, karın içi basınç artışında üretranın aşağıya yer değişimini
engelleyerek, idrar kaçağını önler. Bu süreç içerisinde gelişen kas hipertrofisi üretral
basıncı arttırır ve pelvik organların yapısal desteği sağlanır (71)
37
Egzersizin arttırılması her hastanın performasına ve gücünü kaybetme derecesine bağlı
olarak ayarlanmalıdır. Benvenuti ve arkadaşları (51) tarafından yapılan çalışmalarda
hastalara 3ay boyunca yoğun fizik tedavi programları uygulanmış, pubococcygeus
kasının hem tonik hem fazik kasılması gelişmiştir. Sonuçta hastaların çoğunda belirgin
düzelme olduğu görülmüştür.
Davranış modifikasyonu, pelvik taban egzersizi, farmakoterapi birlikteliğiyle yapılan,
tek başına yapılan tedavilerden daha iyi sonuçlar alındığına dair çalışmalar vardır.
Ancak yapılan çalışmalarda hastaların egzersiz programlarına uyumları konusunda,
çeşitli günlük aktivitelerden dolayı, yetersiz oldukları sonucu çıkartılmıştır (51).
Farmakoterapi
Bu tip tedavilerde kullanılan ajana göre potansiyel hedef noktalar:
•
Direkt santral sinir sistemi
•
Periferal sinir sistemi
•
Düz kas reseptörleri
•
İntrasellüler mekanizmalardır.
Kullanılan ajanların çoğu reseptör düzeyinde inhibisyon yapmaya yöneliktir. Düz kas
hücreleri detrusor kasının büyük bir kısmını oluşturur ve parasempatik sinir aracılı
kasılmalardan sorumludur. Mukozadaki diğer hücre tipi ise mesanenin otonom
pacemaker aktivitesinden sorumludur. Bu iki hücre tipinin fonksiyon farklarını
anlamak, ilaç geliştirmede önemlidir.
Detrusor’da düz kas demetleri tüm yönlere dağılan düzensiz yerleşimi ile karakterizedir.
Birkaç milimetre çapına ulaşan bu ana demetler daha küçük demetçiklerden oluşurlar.
Düz kas hücrelerinin düzeni ve aralarındaki işlev ilişkisi, mesanenin kompliyansında
38
büyük önem taşır. Detrusor hızlı-fazik kasılabilen ve myozin izoformlarından oluşan bir
düz kastır.Detrusorun hücre iskeleti ve kontraktil sistemi değişik patofizyolojik
koşullara uyum sağlayacak potansiyele sahiptir. Hücre içi kalsiyum’un
artması ile
oluşan aksiyon potansiyeli ‫״‬gap junction" bağlantılarıyla hücreler arasında birbirine
aktarılır ve böylece detrusorun tek bir ünite halinde senkronize kasılımı sağlanır.
Son yıllarda mesane mukozası ile ilgili yapılan çalışmalarda, mukozanın detrusor
kasının tonusunu etkileyen birçok maddeyi sentezlediği gösterilmiştir. Ancak
mukozanın detrusor kasılma
kontrolündeki rolü halen açıklanmayı beklemektedir
(72,73).
MUSKARİNİK RESEPTÖR FİZYOLOJİSİ
İnsan mesane düz kasında tüm muskarinik reseptör alt tiplerinin varlığı gösterilmiştir.
Muskarinik reseptörlerin 5 değişik alt tipi tariflenmiştir. Muskarinik reseptörlerin insan
vucudunda dağılımı şöyledir:
M1: Santral Sinir sistemi, salgı bezleri, sempatik ganglionlar
M2: Detrusor, kalp, sindirim sistemi, bronşlar, arka beyin
M3: Detrusor, sindirim sistem, bronşlar, salgı bezleri
M4: Santral Sinir Sistemi
M5 : Substansia Nigra
M2 ve M3 reseptörleri fonksiyonel açıdan insan mesane kontraksiyonunda rol oynayan
temel alt tiplerdir
Detrusor kasında M2/M3 dağılımı 4/1 olmasına rağmen, detrusor kasılması temel olarak
M3 reseptörleri üzerinden gerçekleşir. M2 reseptörlerinin mesane dolumu sırasında kas
tonusunun ayarlanmasında, M3 reseptörlernin ise boşaltım sırasında detrusor
kasılmasında rol aldıkları öne sürülmüştür. M2 reseptörlerinin beta adrenerjik
39
reseptörler ve CAMP üzerinden gerçekleşen düz kas gevşemesini adenilsiklaz enzimini
inhibe ederek engelledikleri öne sürülmüştür. M2 reseptör stimülasyonu ayrıca
nonspesifik katyon kanallarını aktive ettiği, PKC aktivasyonuyla K atp kanallarını
inhibe ederek, M3 stimülasyonu tarafından başlatılan detrusor kasılmasının gücünü
arttırdığı öne sürülmüştür. M2 reseptörlerinin fizyolojik rollerinin tam olarak
anlaşılması için ek çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır (74).
Farmakoterapide amaç: detrusor aktivitesinin azaltılması, bu şekilde istemsiz
kasılmaların ortadan kaldırılması ve mesane kapasitesinin arttırılmasıdır.
Bu amaçla kullanılan ilaçlar temel olarak
•
Antimuskarinikler
•
Alfa reseptör blokörleri
•
Beta reseptör agonistleri
•
Trisiklik antidepresanlar
•
Adele relaksanları
•
Ca kanal blokörleri
•
K kanal açıcıları
•
Vazopressin analogları
•
Seratonin geri alım inhibitörleri
olarak sayılabilir.
Antimuskarinikler (antikolinerjikler)
AAM tedavisinde kullanılan temel ajanlardır. Ancak yan etkilerinin yüksekliği ve
selektivitelerinin düşük olması kullanımlarını büyük ölçüde sınırlamaktadır.
Saf Urge İnkontinans İçin Kullanılan İlaçlar
İLAÇ
ORAL DOZ
Oksibutinin
Hızlı salınımlı
Yavaş salınımlı
Tolterodine
Hızlı salınımlı
Yavaş salınımlı
2,5–5 mg, günde 4 defa
5, 10, 15 mg, günde bir defa
1–2 mg, günde 2 defa
4 mg, günde 1 defa
40
Trospium chloride
45 mg / gün
Disiklomin
Propantelin
20 mg, günde 4 defa
15 -30 mg, günde 4 defa
Oxybutinin-hydrochloride nonspesifik, mesane için nonselektif bir antimuskariniktir.
Kısa salınımlı ve uzun salınımlı iki formu geliştirilmiştir. AAM tedavisinde en yaygın
kullanılan ilaçtır. Aktif metaboliti olan N-desethyl oxybutinin ana madde kadar etkilidir
ve serebral kortekste bulunan M1 reseptörlerine afinitesi yüksektir. Bu nedenle özellikle
yaşlı hastalarda bilişsel fonksiyonlar (dikkat, bellek, algı, oryantasyon) üzerine negatif
etkileri vardır. N-desethyl oxybutinin’in serum konsantrasyonu ana maddeden 2-5 kat
daha yüksek ve daha uzun ömürlüdür. Oxybutinin’in yan etkileri büyük oranda Ndesethyl oxybutinin’e bağlanmaktadır. Ağız kuruluğu en sık görülen ve en rahatsızlık
veren yan etkisidir. İlacın kullanımını kısıtlamakta, hastaların çoğu tedaviyi yarım
bırakmak zorunda kalmaktadırlar. İkinci bir formu olan ve günde tek doz alınan uzun
salınımlı formu geliştirilmiştir. Uzun salınımlı formunun kullanımı ile
yan etki
insidansının azalacağı amaçlanmıştır (14,15,75).
Tolterodine tartrate kompetetif muskarinik reseptör antagonistidir. AAM tedavisi için
seçiciliği yüksek bir antimuskariniktir. 5-HM (hidroksimetil) metaboliti de kendisi
kadar aktiftir. Tolterodine’nin plazmada %3,7’si serbest dolaşırken, aktif metaboliti
olan 5-HM’in %36’sı plazmada serbest dolaşır. Kısa salınımlı ve uzun salınımlı iki
formu vardır. Besinlerle emilimi etkilenmemektedir. Oral alımdan sonra hızla emilerek
maksimum serum seviyesine 1-2 saat içinde ulaşır. Uzun salınımlı
4 mg kapsül
(1X4mg) ile kısa salınımlı 2 mg kapsül kullanımı (2x2mg) karşılaştırıldığında, uzun
salınımlı olan formun serum seviyeleri daha az titrasyon göstermiştir. Uzun salınımlı
formun minimum serum seviyelerinin dahi diğerine oranla 1,5 kat daha fazla olduğu
41
görülmüştür. Karaciğerde
metabolize olur. CYP2D6 ile oksidasyonu, CYP3A4 N-
alkilasyonu ile metabolize edilir. Tolterodine’in farmakodinamik özellikleri CYP2D6
polimorfizminden etkilenir. Bu enzimi olmayan bireylerde 5-HM aktif metaboliti
oluşamaz ve farmakolojik etkiler sadece tolterodine tarafından oluşturulur. Hızlı
salınımlı formun ortalama sistemik klirensi 44L/saat ve yarı ömrü 1,9-3,6 saattir. Yavaş
metabolize eden kişilerde klirensi 5 kat daha azdır (ortalama 9L/saat) ve yarı ömrü
uzundur (7,5-11 saat). İdrarla atılır. %80’i ilk 24 saat içinde, tamamı 7 gün içinde atılır.
Tolterodine ve aktif metaboliti 5-HM düşük oranda merkezi sinir sistemine geçer
(16-19).
Trospium chloride dördül amin türevidir ve bu yapısından dolayı kan beyin bariyerini
geçmez. Nonselektif muskarinik reseptör antagonistidir. Oral alım sonrası hidrofilik bir
molekül olan Trospium chloride’in absorbsiyonu yavaş ve tam olmamaktadır. Oral
biyoyararlanımı düşüktür (<%10). Maksimum plazma konsantrasyonuna oral alımdan
yaklaşık 4-5 saat sonra ulaşır. Besinlerle birlikte alımında emilimi azalır. %50 oranında
plazma proteinlerine bağlanır. Yarılanma ömrü yaklaşık 10-20 saattir, ve %70 oranında
renal yolla atılır. Bilinen ilaç etkileşimi yoktur. Sitokrom-P450 enzimlerine bağlanmaz.
İlacın farmakokinetiği iki kez kullanıma uygundur. Günde tek doz kullanılması da
uygun olabilir ancak daha fazla klinik çalışmaya ihtiyaç vardır (76).
Trisiklik antidepresanlar (imipramin) β-3 mimetik etkileri vardır. Santral ve periferik
antikolinerjik etkileri kuvvetli, mesane antimuskarinik etkileri zayıftır. Detrusor
relaksasyonunu sağlar. Atropin benzeri ajanlarla aditif etki gösterdiği için diğer
antikolinerjik ajanlarla birlikte kullanımı uygundur. Klasik antikolinerjik yan etkilerinin
42
yanında, halsizlik, ciddi sersemlik, sedasyon ve kardiovasküler yan etkileri görülebilir
(77).
Darifenacin, solifenacin, propioverin gibi ajanlar da farmakoterapide önemli yer
alıyorlar. Darifenacin’in M3 selektivitesi yüksektir, kognitif ve kardiyak yan etkileri en
düşük olandır. Solifenacin egzokrin bezlere göre mesaneye daha selektiftir. Ağız
kuruluğuna en az sebep olanlardandır (12).
MATERYAL VE METOD
Bu çalışmada Mayıs 2005-Temmuz 2007 tarihleri arasında jinekoloji polikliniğimize
üriner inkontinans şikayeti ile başvuran hastalar seçilmiştir. Çalışma hakkında hastalar
bilgilendirilmiş ve çalışmaya katılmayı kabul eden hastalar ürodinami incelemesine tabi
tutulmuşlardır. Ürodinami sonuçlarına göre aşırı aktif mesane ve miks inkontinansı
objektif olarak gösterilebilen ve ilaç kullanım öyküsü olmayan, sağlıklı, üriner
enfeksiyonu ekarte edilmiş 118 kadın hasta çalışmaya alınmıştır. Hastaların tedaviye
43
başlamadan önce yaş, menopoz, parite, kilo, boy, vücut kitle indeksi, diyabet,
hipertansiyon, başka ilaç kullanım öyküsü, inkontinans şikayeti nedeniyle daha önce
opere olup olmadığı sorgulanmıştır.
Her hastanın tam idrar tetkiki ve idrar kültürü yapılmıştır. İdrarında enfeksiyon tespit
edilenlere uygun antibiyotik verilmiştir.
Antibiyoterapi sonrası tam idrar tetkiki tekrarlanıp, enfeksiyon eradike edildikten sonra
hastaya ürodinami tetkiki uygulanmıştır. Ürodinami tedaviye başlamadan önce bir kez
yaptırılmıştır. Ürodinami sonuçlarına göre hastalar saf urge inkontinans ve miks
inkontinans olarak iki gruba ayrılmıştır.
İlaç kullanımına göre hastalar 4 grupta takip edilmiştir.
1. Tolterodine kullanan miks inkontinans hastalar (Tol-Mİ)
2. Tolterodine kullanan saf urge inkontinans hastalar (Tol-Uİ)
3. Trospium chloride kullanan miks inkontinans hastalar (Tros-Mİ)
4. Trospium chloride kullanan saf urge inkontinans hastalar (Tros-Uİ)
Tedavi öncesi ve tedavinin 3. ve 6. ayında EQ-5D ve EQ VAS (visuel analog scale)
“hayat kalitesi sorgulama” (78) ve aşırı aktif mesane (AAM) (79) değerlendirme formu
ile hastalar değerlendirilmiştir.
Tedavide tolterodine (2x2 mg) ve trospium chloride (sabah 30 mg, akşam 15 mg)
verilmiştir. Hastalar 6 ay takip edilmiş; iki ilacın belirlenen gruplar üzerindeki tedavi
etkinlikleri
karşılaştırılmıştır.
Kullanılan
skorlamalarla
tedavilerin
etkinliği
değerlendirilmiştir.
EQ-5D, EQ VAS (visuel analog scale), AAM değerlendirme formu tedaviye
başlamadan önce ve başladıktan sonraki 3.ayda ve 6.ayda hastalara uygulanmıştır.
EQ-5D ve VAS değerleri “quality-adjusted life year” (QALY)’a göre hesaplanmıştır
44
(80,81). Bu hesaplama için QALY’nin EQ-5D için uyarladığı Excel programı
kullanılmıştır.
Hastaların tedavi başlangıcında, tedavinin 3.ay ve 6.ayında EQ-5D, EQ VAS ve AAM
değerleri SPSS 10.0 istatistik programındaki uygun istatistik yöntemler kullanılarak
karşılaştırılmıştır. P<0.05 değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.
EQ-5D SAĞLIK ANKETİ
1- Hareket edebilme
Yürürken hiçbir güçlük çekmiyorum
Yürürken bazı güçlüklerim oluyor
Yatalağım
2- Kendi kendime bakabilme
Kendime bakmakta güçlük çekmiyorum
Kendi kendime yıkanırken bazı güçlüklerim oluyor
AŞIRI AKTİF MESANE DEĞERLENDİRME FORMU
Aşagıdakiler Sizi Ne Ölçüde Rahatsız
Etmektedir?
Hiç
Çok Az
Biraz
Epeyce
Çok
Çok Fazla
1- Gündüz saatlerinde sık idrara çıkma
0
1
2
3
4
5
2- Rahatsızlık verici bir idrar sıkıştırması
0
1
2
3
4
5
3- Ani ve beklenmedik bir idrar sıkıştırması
0
1
2
3
4
5
4- Kazara az miktarda idrar kaçırma
0
1
2
3
4
5
5- Gece idrara gitme
0
1
2
3
4
5
6- Gece idrar yapma ihtiyacı ile uyanma
0
1
2
3
4
5
7- Kontrol edilemez bir idrar sıkıştırması
8- Aşırı idrar yapma isteğiyle beraber idrar
kaçırma
0
1
2
3
4
5
0
1
2
3
4
5
Puanınız 8 veya daha üstünde ise bu durum, aşırı aktif mesaneye sahip olabileceğinizi gösterir.
Kendi kendime yıkanacak yada giyinecek durumda değilim
45
3- Olağan işler ( örneğin; iş, ders çalışma, ev işleri, aile içi veya boş
zaman faaliyetleri)
Olağan işlerimi yaparken herhangi bir güçlük çekmiyorum
Olağan işlerimi yaparken bazı güçlüklerim oluyor
Olağan işlerimi yapabilecek durumda değilim
4- Ağrı / rahatsızlık
Ağrı veya rahatsızlığım yok
Orta derecede ağrı veya rahatsızlıklarım var
Aşırı derecede ağrı veya rahatsızlıklarım var
5- Endişe / moral bozukluğu
Endişeli ve moral bozukluğu içinde değilim
Orta derecede endişeliyim veya moralim bozuk
Aşırı derecede endişeliyim veya moralim bozuk
46
VAS (visuel analog scale)
 Çalışmada hastalardan birinde ilaç tedavisi sürecinin yarısında beklenen yararlılığın
görülmemesi ve AAM skorunda değişiklik oluşturmaması nedeni ile hasta istatistik
değerlendirmelere alınmamış ve genito-üriner araştırmaya yönlendirilmiştir.
47
BULGULAR
Uygun kriterleri olan ve çalışmaya girmeyi kabul eden 117 kadın hasta, 6 aylık ilaç
kullanımlarını bırakmadan ve uyguladığımız soru testlerini belirli periyotlarda
cevaplayarak çalışmaya dahil olmuşlardır. Bu kadınların özellikleri Tablo 1’de
özetlenmiştir.
Yaş
Hasta Sayısı
Total
:
117
Grup1*
:
27
Grup2** :
40
Grup3*** :
25
Grup4**** :
25
Ortalama
51.26
48.37
54.43
49.92
50.64
SD
Minimum Maximum
±9
32
78
±10.1
32
68
±7.3
42
76
±8.5
35
67
±9.8
33
78
P: 0.039
Total
Grup1
Grup2
Grup3
Grup4
:
:
:
:
:
4.55
4.3
4.5
5
4.4
±2.2
±2
±1.8
±3
±1.7
1
2
1
1
2
Kilo
Total
Grup1
Grup2
Grup3
Grup4
:
:
:
:
:
80.8
79.3
79.7
81.7
83.5
±11.7
± 9.2
±12.6
± 9.4
±14.6
60
63
60
68
60
133 kg
95 kg
133 kg
98 kg
115 kg P: 0.52
Boy
Total
Grup1
Grup2
Grup3
Grup4
:
:
:
:
:
1.59
1.59
1.58
1.60
1.59
±0.04
±0.05
±0.04
±0.04
±0.04
1.50
1.50
1.50
1.53
1.51
1.74m
1.74m
1.68m
1.68m
1.63m P: 0.31
BMI
Total
Grup1
Grup2
Grup3
Grup4
:
:
:
:
:
31.9
31.2
31.9
31.9
33
26.6
23
26.6
29
26.1
43.9
31.3
47.1
34.2
53.2
Parite
Grup1: Miks tip tolterodine tedavisi (Tol-Mİ)
Grup2: Saf urge tip tolterodine tedavisi (Tol-Uİ)
Grup3: Miks tip trospium chloride tedavisi (Tros-Mİ)
Grup4: Saf urge tip trospium chloride tedavisi (Tros-Uİ)
Tablo 1 : Hasta Özellikleri
48
14
10
8
9
14
P: 0.68
P: 0.33
117 hastadan 67 tanesi tolterodine tedavisine, 50 tanesi trospium chloride tedavisine
alınmıştır. Oluşturulan grupların ortalama yaşları birbirine yakın olup ortalama yaş
51,26 yıldır (p:0.039). Hastaların ortalama doğum sayısı istatistiksel olarak farklı
olmayıp ortalama 4,5’dir (p:0.68). Hastaların kiloları bütün grupta 80,8kg olup,
60-133kg sınırlarındadır (p:0.52). Gruplar arasında yapılan Oneway ANOVA testi ile
istatistiksel olarak boy, kilo, vücut kitle indeksi farkı bulunmamıştır (Tablo 1).
Bütün hastalar beraber değerlendirildiğinde EQ-5D değerleri başlangıca göre 6 ay
içerisinde anlamlı artış göstermiştir (p<0.001).
Tablo 2’de görüldüğü gibi EQ-5D
başlangıçta ortalama 0.42±0.17 iken 3. ayda 0.71±0.13, 6. ayda 0.83±0.05 değerine
ulaşmıştır.
EQ VAS değerleri bütün grupta 6 aylık tedavi süresince anlamlı olarak artmıştır (Tablo
2a,2b). Başlangıçta 52.47± 11 iken 3. ayda 67.86±9, 6. ayda 78.37 ±7’ye yükselmiştir
(p<0.001).
Aşırı aktif mesane değerlendirme formu bütün grupta ortalama başlangıç puanı olarak
26.68±5 iken 3. ayda 15.7’ye, 6. ayda 7.9’a düşmüştür. Düşüş istatistiksel olarak
anlamlıdır (p<0.001). Bulgular Tablo 2’de özetlenmiştir.
Toplam Hasta (117 Kişi)
Başlangıç
3. Ay
p değeri
EQ5D
0.42 ± 0.17
0.71 ± 0.13
<0.001
EQ VAS
52.47 ± 11
67.86 ± 9
<0.001
AAM
26.68 ± 5
15.73 ± 5
<0.001
Tablo 2a:
3. aydaki toplam değerlendirme
49
Başlangıç
6. Ay
p değeri
EQ5D
0.42 ± 0.17
0.83 ± 0.05
<0.001
EQ VAS
52.47 ± 11
78.37 ± 7
<0.001
AAM
26.68 ± 5
7.3 ±5
<0.001
Tablo 2b:
6. aydaki toplam değerlendirme
Her grup kendi içinde ayrı ayrı değerlendirildiğinde hastaların tamamında iyileşme
gözlenmiştir. Aşırı aktif mesane puanları düşerken, iyilik halini gösteren EQ-5D ve EQ
VAS değerleri yükselmiştir. Grafik 1, 2 ve 3 bu değişimleri göstermektedir.
Eq5d değişimi
eq5d
0,9
0,8
0,7
0,6
total
0,5
0,4
grup 2
grup 1
grup 3
0,3
0,2
grup 4
0,1
0
0(başlangıç)
3.ay
zaman
Grafik I
50
6.ay
EqVAS değişimi
eqvas
90
80
70
60
total
50
40
grup 2
grup 1
grup 3
30
20
grup 4
10
0
0(başlangıç)
3.ay
6.ay
zaman
GRAFİK II
AAM değer değişimi
30
25
total
aam
20
grup 1
15
grup 2
grup 3
10
grup 4
5
0
0(başlangıç)
3.ay
zaman
Grafik III
51
6.ay
Dört grubun, tedavi süresince, 3. ve 6.aydaki sorgulama skorlarındaki değişiklikler
sırasıyla tablo olarak da sunulmuştur (Tablo 3, 4 ve 5).
Tol-Mİ
Hasta Sayısı
Tol-Uİ
27
Tros-Mİ
40
Tros-Uİ
25
25
Başlangıç
0.36±0.13
0.39±0.17
0.50±0.19
0.43±0.18
3. Ay
0.72±0.1
0.70±0.1
0.71±0.1
0.70±0.1
6. Ay
0.83±0.07
0.82±0.05
0.85±0.05
0.83±0.2
<0.001
<0.001
<0.001
p
< 0.001
Tablo 3 : EQ 5D skalasının tedavi süresince değişimi
Başlangıç EQ-5D değerleri arasındaki fark trospium chloride alan grupta biraz daha
yüksek olup, gruplar arasındaki başlangıç değerleri arasındaki farkın p değeri 0.028
çıkmıştır (Tablo 3).
Tol-Mİ
Hasta Sayısı
Tol-Uİ
Tros-Mİ
Tros-Uİ
27
40
25
25
Başlangıç
54.44±11
49±11
56.4±8.6
52.4±11
3. Ay
68.8±9.3
66±10.8
70.8±8.6
66.8±9.8
6. Ay
79.6±8
77±8.5
80±7
77.2±7.2
p
< 0.001
<0.001
<0.001
<0.001
Tablo 4 : EQ VAS skalasının tedavi süresince değişimi
52
Başlangıç EQ VAS değerleri arasında fark istatistiksel olarak anlamlı olmayıp, p değeri
0.44 çıkmıştır (Tablo 4).
Tol-Mİ
Hasta Sayısı
Tol-Uİ
27
Tros-Mİ
40
Tros-Uİ
25
25
Başlangıç
26.52±5.5
27.95±6.2
25.12±5
26.4±5.4
3. Ay
14.56±5.4
15.2±5.9
15.3±4.7
17±5.5
6. Ay
6.5±3
7.6±3.3
8.8±4.2
8.9±4.1
p
< 0.001
<0.001
<0.001
<0.001
Tablo 5: AAM skalasının tedavi süresince değişimi
Aşırı aktif mesane değerlendirme formu skorları başlangıç değerleri arasındaki fark
istatistiksel olarak anlamlı olmayıp, p değeri 0.27’dir (Tablo 5).
Hastalar trospium chloride ve tolterodine alan gruplar olarak ikiye ayrıldığında Tablo
6’da görüldüğü gibi EQ değerlerindeki artış ve AAM skorlarındaki azalış yüzdeleri
istatistik olarak anlamlı farklılıklar göstermiştir.
3. Ay değişim oranları
6. Ay değişim oranları
Tolterodine Trospium “p” değeri
Tolterodine
Trospium
“p”
değeri
EQ5 D
% 108
% 70
0.003
% 150
% 113
0.47
EQ VAS
% 34
% 29
0.12
% 59
% 50
0.12
53
AAM
% 44
% 37
0.003
% 74
% 66
<0.0001
Tablo 6: Tolterodine ve Trospium chloride’in gruplar arasındaki değişim farklılıklarının
‘p’ değerleri
Tablo 6’da görüldüğü üzere tolterodine trospium chloride’e göre daha hızlı ve daha
etkin bir şekilde skorları olumlu yönde değiştirmektedir. 3. ay “p” değerleri tabloda
belirtildiği gibi tolterodine, trospium chloride’e göre EQ-5D ve AAM skorlarında
anlamlı yönde iyileştirme sağlamıştır (p:0.003). Altı aylık ilaç kullanımından sonra
tolterodine ve trospium chloride arasındaki etkinlik farkı EQ-5D’de kapanmış olup (p:
0.47), AAM skorları 6. ayda tolterodine lehine anlamlı fark etmiştir(<0.0001).
Hastalar saf urge ve miks tip idrar kaçırmalarına göre 2 grup altında toplandığında
skorlardaki değişim oranlarının farklı olmadığı gözleniştir (Tablo 7). “p” değerleri iki
grup arasında istatistiksel anlamlı farklılığın olmadığını işaret etmiştir.
3. Ay değişim oranları
Miks
Saf Urge
6. Ay değişim oranları
“p” değeri
Miks
Saf Urge
“p”
değeri
EQ-5D
EQ VAS
% 88
% 29
% 94
0.66
% 35
% 126
0.05
% 140
% 48
0.43
% 60
0.048
AAM
% 42
% 41
0.46
% 70
% 70
0.74
Tablo 7: Miks ve saf urge inkontinans grupları arasındaki değişim farklılıklarının “p”
değerleri
54
 İlaç tedavisi sürecinin yarısında beklenen yararlılığın görülmediği ve istatistik
değerlendirmeye alınmayan bir hastada, genito-üriner araştırmalar sonucunda, trigon
zonda tümör başlangıcı tespit edilmiştir.
TARTIŞMA
Aşırı Aktif Mesane (AAM); ani ve durdurulamayan idrara gitme isteği (urgency), günde
yedi kezden fazla idrara çıkma (frequency), gece idrar yapmak için uyanma (nokturia)
ile beraber giden kompleks bir semptomlar bütünüdür. İdrar kaçırma olabilir veya
olmayabilir. Tanıyı kesinleştirmek için bu semptomların herhangi bir enfeksiyon veya
bir lezyon sonucu olmadığının belirlenmesi gerekir.
Aşırı Aktif Mesane uluslararası kontinans derneğine (ICS) göre detrusor instabilitesi
mesanenin dolum fazında hastanın işemeyi inhibe etmeye çalışmasına rağmen, spontan
veya uyarı ile mesanenin kasıldığının objektif olarak gösterilmesidir (30). Bu çalışmada
ürodinamik testler sonucu detrusor kasının kasılmasına bağlı gözlediğimiz AAM
bulgusu pek çok literatürde tanımlanan “overactive detrusor” tanımlamasına uyum
göstermektedir.
Genel Bilgiler bölümünde ayrıntılı anlatıldığı gibi detrusor aşırı aktivitesi nöropatik,
obstrüktif, idiopatik olmak üzere
başlıca üç nedenden gelişmektedir. “Aşırı aktif
55
mesane” terimi sadece idyopatik grup için kullanılmaktadır (82). Bu çalışmada da hasta
grupları idyopatik grup içerisinden seçilerek yapılmıştır.
İstatistiklere göre aşırı aktif mesane olgusu erişkinlerde sık görülen bir rahatsızlıktır.
Avrupa’da 16.776 kişi arasında yapılan sorgulamada, 40 yaş üstündeki erişkinlerin
1/6’sında aşırı aktif mesane olgusu tesbit edilmiştir. Bu olgu içinde 1/3 sıkışma tipi
inkontinans olgusu tanımlanmıştır (83). Yaptığımız çalışmada da AAM olguları
içerisindeki hastaların 1/3’ünde miks inkontinans tespit edilmiştir.
Mesane eğitimi ve antikolinerjik ilaçların kullanımı aşırı aktif mesane tedavisinde
uygulanan başlıca yöntemlerdir. Antikolinerjik ilaçlar hastaların semptomlarını daha
hızlı iyileştirerek rahatlık sağlarlar. Detrusor kasında M3 muskarinik reseptörü spesifik
olarak bulunmaktadır. Oysa antikolinerjik ilaçlar sadece M3 reseptörünü değil, diğer
organlarda bulunan M1 reseptörünü (beyin, tükrük bezi) ve M2 reseptörünü de (kalp,
bağırsak vs.) bloke etmektedirler. Bu da ilaçların bir takım yan etkiler göstermelerine
sebep olmaktadır. İlacın detrusor muskarinik reseptörü seçiciliğine bağlı olarak bu yan
etkiler şiddet ve tip olarak değişmekle beraber doza bağlı olarak ağız kuruluğu, göz
kuruluğu, bilinç bulanıklığı, kabızlık, uykusuzluk, görme bulanıklığı, kalp ritminde artış
gözlenebilmektedir. Bu yan etkiler hastanın ilacı kullanabilirliğini ve memnuniyetini
etkilemektedir (84,85). Bu sebeple daha seçici M3 reseptör blokerleri geliştirilmeye
çalışılmaktadır. Bizim bu çalışmada kullandığımız ve birbiriyle karşılaştırdığımız iki
ilaç, tolterodine ve trospium chloride, M3 reseptör blokörü olarak geliştirilmiş
antikolinerjik ilaçlar grubundandır. Çalışmamızda iki ilacın sadece etkinlikleri değil,
yan etkileri yönünden de karşılaştırmaları yapılmıştır. Her iki ilacın da genel anlamda
hem miks hem de saf urge inkontinans olgularında kolaylıkla tolere edilebilir olduğu
yapılan EQ-5D ve AAM skorlamalarına dayanarak tespit edilmiştir.
56
Aşırı Aktif Mesane Değerlendirme Formu; hastaların 5 puan üzerinden idrara gitme
sıklığı (frequency), ani idrara sıkışma (urgency), idrar kaçırma, gece idrara kalkma
(nokturia) gibi semptomlarının değerlendirildiği sekiz sorudan oluşan bir formdur.
Sorulara 0-5 arasında puan verilerek ilaç tedavisi başlangıç değerleri belirlenmiştir. İlaç
tedavisi verilen hastalarda ilaç grup ayırımı yapılmadan, kendi aralarında başlangıç
değerlerine bakıldığında tüm çalışma grubunun (117 kişi) ortalama AAM değerinin
26.68±5.7 (p. 0.27) olduğu görülmüştür (tablo 2). Tolterodine ve trospium chloride
kullanılan 4 grup (tolterodine+miks ve tolterodine+saf urge, trospium chloride+miks ve
trospium chloride+saf urge) üzerinde AAM olgusu ayrı ayrı değerlendirildiğinde AAM
değerinin en fazla ortalama 27.95±6.2 ile tolterodine verilen saf urge AAM hastaları
grubunda olduğu; AAM değerinin en az ise 25.12±5 ile trospium chloride verilen miks
inkontinans gösteren hasta grubunda olduğu gözlenmiştir (tablo 5). Dolayısı ile
başlangıç değerleri açısından gruplar arasında istatistiksel anlamlı bir fark yoktur (p:
0.82). Çalışmamızda kullandığımız tolterodine ve trospium chloride gibi antikolinerjik
ajanların, diğer çalışmalarda araştırılan uzun etkili oxybutinin gibi antikolinerjiklerden
üstün olmadığı gösterilmiştir. Ancak bu çalışmalar plasebo karşılaştırmalarla sınırlıdır
(86).
EQ-5D; hayat kalitesini rakamsal olarak belirtmek için kullanılan bir soru formudur.
Toplam 5 sorudan oluşur ve her soru 3 madde içerir. Hastadan bu gün için sağlık
durumunu ifade eden maddeyi işaretlemesi istenmiştir. İstatistik değerlendirmesinde bu
gün için sağlık durumunu en iyi gösteren maddeye 1 puan, orta düzey gösteren maddeye
2 puan, en kötü gösteren maddeye 3 puan verilmiş daha sonra bu cevaplar Excel özel
değerlendirme programına aktarılarak hastaların ilaç öncesi ve kullanırken 3. ve 6.
57
aydaki hayat kaliteleri rakamsal olarak kaydedilmiştir. Böylece hastaların hem ilacın
tedavi edici etkilerine bağlı, hem de yan etkilerine bağlı hayat kalitesindeki
değişmelerinin ölçülmesi bunun yanında gruplar arasındaki farkın var olup olmadığının
sorgulanması amaçlanmıştır. Sonuç olarak hastaların ilaç öncesi ortalama EQ-5D değeri
tüm grupta 0.42±0.17 bulunmuştur (tablo 2). Gruplar arasında en yüksek ortalama
0.50±0.19 ile trospium chloride kullanan miks inkontinans hastalardı. En düşük
ortalama ise 0.36±0.13 ile tolterodine kullanan miks inkontinans hastalardı (tablo 3).
Gruplar arasında başlangıç EQ-5D değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark
vardı (p: 0.028). Dolayısı ile hayat kalitesi üzerinde tolterodine’nin olumlu etkisi açıkça
ortaya konmuştur.
EQ VAS değerlendirilmesi hastanın kendi sağlık durumunu bir kağıt üzerinde dikey
çizilmiş, en altta 0 en üstte 100 işaretli termometreye benzeyen çizelgeden işaretlemesi
istenerek gerçekleştirilir. Her basamak 10’ar büyür. Hasta hissettiği iyilik halini 0-100
arasındaki bir yere işaretler. Bizim çalışma grubumuzda tüm grubun ilaca başlamadan
önceki ortalama EQ VAS değeri 52.47±11 bulunmuştur (tablo 2). Gruplar arasında
başlangıç değeri en yüksek olan, tolterodine kullanan miks inkontinans grubunda
54.4±11, başlangıç değeri en düşük olan, tolterodine kullanan saf urge inkontinans
grubunda 49±11 bulunmuştur (tablo 4). Gruplar arasında başlangıç EQ VAS değeri
açısından
istatistiksel
anlamlı
bir
fark
gözlenmemiştir
(p:0.36).
Yapılan birçok çalışmada mevcut ilaçlar etkileri ve yan etkileri plasebo ile
karşılaştırılırken ilaçların birbirleriyle karşılaştırmaları daha az incelenmiştir (10,11).
Trospium chloride, dördül amin grubu ve pozitif yükü ile düşük lipofilik özelliktedir ve
reseptör spesifik değildir. Tolterodine’den daha az düzeyde santral sinir sistemine
58
geçebilir ve reseptör selektif olmamasına rağmen merkezi sinir sistemindeki muskarinik
reseptörleri çok daha az etkilemektedir. Tolterodine ise tersiyer amin olmasına rağmen
30 kat düşük lipofilik aktivitesiyle santral sinir sistemine girmesi zor bir ilaçdır. 2005’de
yapılan bir çalışmada oxybutinin ve tolterodine karşılaştırılmış ikisi de santral sinir
sistemi yan etkileri açısından tamamen masum olmamakla beraber tolterodine daha
güvenilir bulunmuştur (84). Buna karşılık darifenacin, solifenacin gibi daha M3 reseptör
spesifik ilaçlarla yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda ağız kuruluğu, görme bozukluğu
gibi yan etkiler açısından fark gözlenmemiştir (85). Trospium chloride ile tolterodine
karşılaştırmalı çalışmaları çok azdır. Yalnızca bir çalışmada etkinliklerinin birbirinden
farklı olmadığı gözlenmiştir (87). Tolterodine ve trospium chloride’in mesane üzerine
etkisi tükrük bezleri üzerine olan etkisinden daha uzun ve daha fazladır.
Antikolinerjik ilaçlar detrusor kasının aşırı kasılmasını bloke etmede oldukça
başarılıdırlar. Hay-Smith ve ark.’nın (11) 2002’deki bir derlemede, toplam 6713 hastayı
kapsayan sonuçlar, AAM olgularında plasebo uygulamanın %45 tedavi edici etki
sağladığı gözlenmiştir. Fakat antikolinerjiklerin plasebo’dan %15 daha fazla tedavi
edici etki sağladığı gözlenmiştir. Ancak bu çalışmada yan etkiler araştırılmamış ve
hayat kalitesi değerlendirilmemiştir. 2003 yılında 6800 kişi ve 32 ayrı çalışmayı içeren
derlemede (10) antikolinerjik ilaçların plasebo’ya göre istatistiksel olarak anlamlı
iyileşme sağladıkları belirtilmiştir. Ancak tüm çalışmalarda ağız kuruluğu, rezidü idrar
miktarında artış gibi yan etkiler vurgulanmıştır. Derlemede sözü edilen çalışmaların
sonucu olarak, tedavi alan hastaların plasebo’ya göre daha fazla iyileşmelerine rağmen,
yan etkilerinin fazlalığı nedeniyle ilaç tedavisinin tercih edici olmadığı vurgulanmıştır.
Bu çalışma, kullandığımız iki ilaç arasında etkinlik ve tolerabilite yönünden
karşılaştırma yapmak ve farklılıklarını araştırmak için düzenlenmiştir. Çalışma sonucu
59
bulgular değerlendirildiğinde her iki ilacın her iki gruba belirgin fayda sağladığı ve
mesane aşırı aktivitesini belirgin bir şekilde düzeltiği gözlenmiştir. Fakat ilaçların
birbirleriyle farklılıklarını ortaya koyabilmek için hasta grubu sadece ilaç alımına göre
ikiye ayrılmış ve sonuçlar tablo 6’da özetlenmiştir. İlaca bağlı skor değişiklik yüzdeleri
aynı tabloda verilmiştir. Burada ilk 3 ayda tolterodine’in EQ-5D değerini daha fazla
yükselttiğini bu farkın 6. ayda trospium chloride tarafından kapatıldığı gözlenmiştir. Bu
sonuç bize tolterodine’in tolere edilmesinin daha kolay olmasından kaynaklanan bir
avantajı olduğunu veya mesane aşırı aktivitesini daha hızlı azaltmasına bağlı olarak
hasta memnuniyeti sağladığını düşündürmüştür. Bu farklılığın tam kaynağını bulmak
için farklı bir çalışma düzeni içeren yeni araştırmalar yapılması öngörülebilir. Yine
tablo 6’da gösterildiği gibi AAM skorları her iki grupta belirgin azalırken bu azalma
tolterodine’de daha fazla ve hızlı olmuştur. İlk 3 ay içinde AAM skorları azalışı
tolterodine grubunda % 44±12 iken, trospium chloride grubunda % 37±10 oranında
olmuş ve iki grup arasındaki farkın p değeri 0.003 olarak bulunmuştur. 6. ayın sonunda
başlangıca göre her iki grupta anlamlı iyileşme olurken, fark daha da belirginleşmiş ve p
değeri tolterodine lehine < 0.0001 bulunmuştur. Bu sonuçlar her iki ilacın da AAM
tedavisinde aktiviteyi düşürücü etki yaptığını göstermiştir. Ancak tolterodine trospium
chloride’e göre daha etkin ve daha iyi tolere edilebilen bir ilaç olarak gözlenmiştir.
Saf urge grupla karşılaştırıldığında, miks inkontinansta antikolinerjiklerin kullanımının
tedavideki etkinliği, tablo 7’de görüldüğü gibi istatistiksel bir fark ortaya koymamıştır.
Miks tipteki hastalarda da saf urge inkontinansta olduğu kadar iyileşme gözlenmiştir. 3.
ay için ve 6. ay için skorlardaki değişme oranlarının p değerleri 0.05’den büyük
çıkmıştır. Literatürle beraber değerlendirildiğinde, tolterodine ve trospium chloride aşırı
aktif mesane tedavisinde etkin ilaçlar olarak gözükmektedir. Hastaların hayat kalitesi,
60
ilaçların olabilecek yan etkilerine rağmen istatistiksel olarak anlamlı derecede düzelmiş
ve mesane aşırı aktivitesine bağlı idrar problemleri de anlamlı derecede azalmıştır.
Çalışmada hastalardan birinde ilaç tedavisi sürecinin yarısında beklenen yararlılığın
görülmemesi ve AAM skorunda değişiklik oluşturmaması inkontinansın altında yatan
farklı nedenleri düşündürmüş ve hastanın farklı tedaviye yönlendirilmesine sebep
olmuştur. Dolayısıyla inkontinansın farmokoterapik tedavisinde ilk 3 aylık tedavinin
önemi büyüktür.
ÖZET
Amaç: Üriner inkontinanslı kadınların tedavisinde tolterodine ve trospium chloride
tedavilerinin karşılaştırılması.
Materyal ve Metod: Çalışmada üriner inkontinans şikayeti ile başvuran, ürodinami
bulgusu olarak overaktif detrusor (saf urge) ve overaktif detrusor+ inkompetan üretra
(miks inkontinans) tanısı alan, ilaç kullanım öyküsü olmayan 118 hasta seçilmiştir. Yaş,
menopoz, kilo, boy, parite, vücut kitle indeksi, diyabet, hipertansiyon ve operasyon
sorgulamaları yapılmıştır. Tam idrar tahlili (TİT) ve idrar kültürü alınmıştır.
Ürodinami sonucuna göre saf urge ve miks inkontinans olarak ikiye ayrılan hastalar,
ilaç uygulamasına göre 4 grupta takip edilmiştir.
1. Tolterodine kullanan miks inkontinans hastalar (Tol-Mİ)
2. Tolterodine kullanan saf urge inkontinans hastalar (Tol-Uİ)
3. Trospium chloride kullanan miks inkontinans hastalar (Tros-Mİ)
4. Trospium chloride kullanan saf urge inkontinans hastalar (Tros-Uİ)
61
Tolterodine 2X2mg, trospium chloride sabah 30mg akşam 15mg verilmiştir. Hastalar 6
ay takip edilmiştir. Tedavi etkinliği EQ-5D, EQ VAS, AAM sorgulama formları ile
başlangıç, 3. ve 6. ayda değerlendirilmiştir. EQ-5D ve EQ VAS değerleri “qualityadjusted life year” (QALY)’a göre hesaplanmıştır. Bu hesaplama için QALY’nin
EQ-5D için uyarladığı Excel programı kullanılmıştır. Hastaların tedavi başlangıcında,
tedavinin 3.ay ve 6.ayında EQ-5D, EQ VAS ve AAM değerleri SPSS 10.0 istatistik
programındaki uygun istatistik yöntemler kullanılarak karşılaştırılmıştır. P<0.05 değeri
istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir
Bulgular: Hastaların ortalama yaşları 51.26+0.039 yıldır. Gruplar arasında istatistiksel
boy, kilo, vücut kitle indeksi farkı bulunmamıştır.
Total olarak hastaların EQ-5D ve EQ VAS skorlama sonuçları yaşam kalitesinde 6 ay
içerisinde anlamlı artış göstermiştir (p<0.001). AAM değeri 6 ayda anlamlı düşüş
göstermiştir (p<0.001).
Dört grup kendi içinde değerlendirildiğinde AAM değeri düşerken, EQ-5D ve EQ VAS
değerleri yükselmiştir.
İki ilacın etkinliği araştırıldığında tolterodine trospium chloride’e göre EQ-5D ve EQ
VAS değerlerinde anlamlı iyileşme sağlamış, AAM skorunu düşürerek bunu
desteklemiştir (p:0.003)
Tolterodine ve trospium chloride kullanan miks ve saf urge grupların skorlamalara %
etkisi her iki gruptada istatistiksel bir anlam göstermemiştir. Yani inkontinansın saf urge
ya da miks olmasının tedaviye cevapta bir fark yaratmadığı gözlenmiştir.
Tartışma: Bu çalışmada ürodinamik testler sonucu gözlenen AAM
bulgusu
literatürlerdeki “overactive detrusor” tanımlamasına uygundur. Hasta grupları idyopatik
62
hasta grubundan seçilmiştir. AAM olguları içerisindeki hastaların 1/3’de miks
inkontinans tespit edilmiştir. Çalışmamızda kullandığımız tolterodine ve trospium
chloride antikolinerjik ilaçlar grubundandır; farmakoterapik etki, tolerabilite ve yan
etkileri yönünden karşılaştırılmıştır. İlaçların reseptör seçiciliğine ve doza bağlı olarak
oluşturduğu pek çok yan etki çok sayıda literatürde belirtildiği gibi ilaç memnuniyetini
kısıtlamaktadır. Bu çalışmada EQ-5D ve AAM skorlarına dayanarak her iki ilacın kolay
tolere edilebildiği tespit edilmiştir. Her iki ilacın ve diğer antikolinerjiklerin (oxybutinin
vs.) plasebo yapılan karşılaştırmalı çalışmaları etkinlik açısından birbirlerinden üstün
olmadıklarını göstermiştir.
Ancak yan etkileri açısından önemli farklılıklar belirtilmiştir. Bunların içerisinde
tolterodine daha güvenilir bulunmuştur. Ancak tolterodine ve trospium chloride’nin
birbirine olan üstünlüğünü gösteren karşılaştırmalı çalışma yoktur.
Bu çalışmada seçici M3 reseptör blokörü olarak geliştirilmiş ilaçlar hem miks hem saf
urge inkontinans olgularında kolay tolere edilebilir bulunmuştur.
6 ayın sonunda başlangıca göre her iki grupta AAM skorları azalırken bu azalma
tolterodine kullananlarda trospium chloride’e göre daha etkin ve iyi tolere edilebilir
bulunmuştur.
Sonuç: Üriner inkontinans sosyal yapı içerisinde saklanan, ancak hayat kalitesini
bozduğu anda dile getirilen ve çok geniş kitleleri etkilediği gözlenen bir rahatsızlıktır.
Mesane aşırı aktivitesi inkontinans hastalarının büyük bir çoğunluğunda tek başına veya
diğer sebeplerle beraber etkili olmaktadır.
1. Bu çalışmada mesane aşırı aktivitesinin bir komponenti olarak inkontinansın
ilaçla tedavisinin yeterli ve etkin bir iyileştirme sağladığı görülmüştür.
63
Çalışmada kullanılan antikolinerjik ilaçlardan tolterodine ve trospium chloride
hastalarda mesane aktivitesini anlamlı bir şekilde azaltırken, hayat kalitesini de
yükselten ilaçlar olarak gözlenmiştir.
2. Çalışmanın sonucunda, inkontinansın türü farketmeksizin, iki ilaç aralarında
kıyaslandığında, tolterodine’nin 6. ayın sonunda mesane aktivitesini trospium
chloride’e göre daha etkili düzelttiği gözlenmiştir.
3. Çalışmada saf mesane aşırı aktivitesine bağlı inkontinans tedavisi ile miks
inkontinans hastaları karşılaştırıldığında iki grupta da ilaçlar aynı etkinlik ve
hızda iyileşme sağlamışlardır. Dolayısıyla yapılan bu çalışma, miks inkontinans
grubu hastalara cerrahi uygulama öngörülmeden öncelikle medikal tedavi
uygulanmasını önermektedir.
4. Saf urge inkontinans tanısı konan ve farmakoterapiye alınan hastalarda beklenen
süre içerisinde yararlılığın görülmemesi durumunda (AAM semptomları veren
farklı etiyolojiler) medikal terapide direnmenin uygun olmadığı, detaylı genitoüriner tanı araştırmasına gidilmesi gerekliliği sonucuna varılmıştır.
5. İlaçların ekonomik boyutu da göz önüne alındığında, nöropatolojik etkenlerin
rol almadığı idyopatik AAM olgularında mesane kontrolüne yönelik
egzersizlerin ve tedbirlerin etkin bir yeri olduğu düşünülmektedir. Medikal
tedavi ile birlikte uygun egzersiz yöntemlerinin, tuvalet alışkanlıklarının hastaya
öğretilerek iyileşmenin sağlanması da önerilmektedir.
64
KISALTMALAR
ICS: Uluslar arası Kontinans Derneği
SÜİ: Stres Üriner İnkontinans
Mİ: Miks inkontinans
Dİ: Detrusor İnstabilitesi
DSD: Detrusor Sfinkter Dissinerjisi
DB: Detrusor Basıncı
MİB: Mesane içi basınç
ÜİB: Üretra İçi Basınç
KİB: Karın İçi Basınç
ÜKB: Üretra Kapanma Basıncı
ÜPP: Üretral Basınç Profili
PBYO: Pasif Basınç Yansıma Oranı
QALY: Kaliteye Uyarlanmış Yaşam Yılı
EQ-5D: The European Quality of Life 5-Dimensions
65
VAS: Visuel analog scale
AAM: Aşırı Aktif Mesane
KAYNAKLAR
1. Abrams P, Blaivas JG, Stanton SL, et al. The standardisation of terminology of
lower urinary tract function. Scand J Urol Nephrol 1988;114:5–18
2. Abrams P, Cardozo L, Khoury S, Wein A. İncontinance.2nd ed 2002. Plymouth,
UK; Health Publication Ltd
3. Milsom I, Abrams P, Cardozo L, Roberts RG, Thuroff J, Wein A. How
widespread are the symptoms of an overactive bladder and how are they managed? A
population-based prevalance study. Br J Urol Int 2001;87:760-6
4. Stewart WF, Corey R, Herzog AR, Wein A, Norton PA, Payne C, et al.
Prevalance overactive bladder in women: results from the Noble Program. Int
Urogynecol J Pelvic Floor Dysfunct 2001;12:S66.
5. United States Department of Health and Human Services. Urinary incontinence in
adults: acute and chronic management. Public Health Service.Agency for Health Care
Policy and Research: March 1996. AHCPR Publications No. 96-0682,
6. Ghoniem GM, Walters F, Levis V. The value of vaginal pack test in large
cyctoceles. J Urol 1994; 152: 931-4
7. Wall LL. Diagnosis and management of urinary incontinence due to detrusor
instability. Obstet Gynecol Surv 1990; 45: 1S–47S.
66
8. Abrams P, et al.The standardisation of terminology of lower urinary tract function:
report from the stadardisation sub-comittee of the International Continence Society.
Neurouro. Urodyn. 2002; 21: 167-168
9. Michel MC. et al. Comparison of symtom severity and treatment response in patients
with incontinent and overactive bladder. Eur Urol. 2005 (Jul); 48: 110-115
10. Herbison P. et al. Effectiveness of anticholinerjic drugs compared with plasebo in
the treatment of overactive bladder: systematic review. Br. Med. J.2003; 326: 841-844
11. Hay-Smith J, Herbison P, Ellis G, Moore K. Anticholinerjic drugs versus plasebo
for overactve bladder syndrome in adults. In: Cochrane Library. Issue 3. 2002. Oxford:
Update Software
12. - Chapple CR, et al. Solifenacin appears effective and well tolerated in patients
with symtomatic idiopathic detrusor overactive in a plasebo- and tolterodine controlled
phase 2 dose-finding study. BJU Int.2004; 93: 71-77
13. Haeusler G, Letitch H, van Trotsenberg M, et al. Drug therapy of urinary urge
incontinence: 2002; 100: 1003-1016
14. Drutz H, Appell RA, Gleason D, Klimberg I, Randomski S. Clinical efficacy
and safety of tolterodine compared to oxybutynin and plasebo in patients with
overactive bladder. Int urogynecol J Pelvic Floor Dysfunc 1999; 10: 283-9
15. Abrams P, Freeman R, Anderstrom C, Mattiasson A. Tolterodine, a new
muscarinic agent: as effective but better than oxybutynin and plasebo in patients with an
overactive bladder. Br J Urol 1998; 81: 801-10
16. Anderson KE, Appell R, Cardozo LD, et al. The pharmacological treatment of
urinary incontinence. BJU Int 1999 Dec; 84(9): 923-47
67
17. Van Kerrebroeck PEVA, Serment G, Dreher E. Clinical efficacy and safety of
tolterodine compared to oxybutynin in patients with overactive bladder. Neurourol
Urodyn 1997; 16(5): 478-9
18. Millard R, Tuttle J, Moore K, et al. Clinical efficacy and safety of tolterodine
compared to plasebo in detrusor overactivitiy. J Urol 1999 May; 161: 1551-5
19. Jonas U, Höfner K, Madersbacher H, et al. Efficacy and safety of two doses of
tolterodine versus plasebo in patients with detrusor overactivity and symptoms of
frequency, urge incontinence and urgency: urodynamic evaluation. World J Urol 1997
Apr; 15: 144-51
20. Lam S, Hilas O. Pharmacologic management of overactive bladder. Clin Interv
Aging 2007; 2(3): 337-45
21. Todorova A, Vonderheid-Guth B, Dimpfel W. Effects of tolterodine, trospium
chloride and oxybutynin on the central nervous system. J Clin Pharmacol. 2001; 41(6):
636-44
22. Hampel C, Wienhold D, Benken N, Eggersman C, Thuroff JW. Prevalence and
natural history of female incontinance. Eur Urol. 1997;32(supple 2): 3-12l
23. Diokno AC, Brock BM, Brown MB, Herzog AR. Prevalence of urinary
incontinence and other urological symptoms in the noninstitutionalized elderly J Urol.
1986;136:1022
24. Moller LA, Lose G, Jorgensen T. The prevalence and bothersomeness of lower
urinary tract symptoms in women 40-60 years of age. Acta Obstet Gynecol Scand.
2000; 79: 298
25. DeLancey JOL. Structural support of the urethra as it relates to stress urinary
incontinence: the hammock hypothesis. Am J Obstet Gynecol 1994; 170: 1713–1723
68
26. Andersson KE. Pathways for relaxtion of detrusor smooth muscle. Adv. Exp. Med
Biol 1999; 462: 241-252,
27. Kelleher C. Epidemiology and classification of urinary incontinence. İn:
Urogynecology Cordozo L (ed). Churchill Livingstone, Newyork. 1997: S: 3-26
28. Bell PD, Lapointe JY, Peti-Peterdi J: Macula densa cell signaling. Annu Rev
Physiol 2003; 65: 481
29. Yalçın ÖT. Ürojinekoloji. İn: Temel Kadın Hastalıkları ve Doğum Bilgisi. Kişnişçi
H, Gökşin E, Üstay K ve ark. (ed). Güneş Kitap Evi, Ankara. 1996: s: 730-747
30. Abrams P, Blavias JG, Stanton SL, Andersen JT. The standardization of
terminology for lower tract function Br J Gynocol 1990: 97: 1-16
31. Huısman AB. Aspects on the anatomy of the female urethra with special relation to
urinary continence. Contributions to Gynecology& Obstetrics 1983; 10: 1-31
32. Torrens M, Morrison JFB. The physiology of the lower urinary tract. 1987.New
York: Springer-Verlag
33. Sullivan MP. Physiology of female micturition. Urol Clin N Am 2002; 29: 449-514
34. Parks AG, Porter NH, Melzack J. Experimental study of the reflex mechanism
controlling the muscles of the pelvic floor. Dis Colon Rectum 1962; 5: 407–414
35. Zacharin RF. Pulsion enterocele: review of functional anatomy of the pelvic floor.
Obstet Gynecol 1980;55:135–140
36. Dickinson RL. Studies of the levator ani muscle. Am J Obstet Dis Women
1889;22:897–917.
37. Yalçın ÖT, Hassa H, Tanir M. A new ultrasonographic methot for evaluation of
the results of anti-incontinence operations. Acta Obstet Gynecol Scand 2002; 81:
151-156
69
38. Lawson JO. Pelvic anatomy I: pelvic floor muscles. Ann R Coll Surg Engl 1974;
54: 244–252.
39. Gosling JA, Dixson JS, Critchley HOD, et al. A comparative study of the human
external sphincter and periurethral levator ani muscles. Br J Urol 1981; 53: 35–41.
40. Wein AJ: Pathophysiology and categorization of voiding dysfunction. İn wash PC,
Petik AB, Vaughan ED, at all: Campbell’s urology ed. 7. Philadelphia 1995: WB
Saunders
41. Berglas B, Rubin IC. Study of the supportive structures of the uterus by levator
myography. Surg Gynecol Obstet 1953;97: 677–692.
42. Wiseman OJ, Brady CM, Hussain I, et al. The ultrastructure of bladder lamina
propria nerves in healthy subjects and patients with detrusor hyperreflexia. J Urol.
2002; 168: 2040-2045
43. Mallory BS, Roppolo JR, de Groat WC. Pharmacological modulation of the
pontine micturation center. Brain Res. 1991; 546: 310-320.
44. Blok BFM, Sturms LM, Holstege G. Brain activation during micturition in
women. Brain. 1998; 121: 2033-2042.
45. Tanagho EA. The anatomy and physiology of micturition. Clin obstet Gynecol.
1978; 5: 3-9
46. Koefoot RB, Webster GD. Urodynamic evaluation in women with frequency,
urgency symptoms. Urology 1983;6:648–651
47. Coolsaet BLRA, Blok C, van Venrouji GEFM, Tan B. Subthreshold detrusor
instability. Neurourol Urodyn 1985;4:309–311
48. Kruse MN, Bray LA, de Groat WC. Influence of spinal cord ınjury on the
morphology of bladder afferent and efferent neurons. J Auton Nervous Syst. 1995; 54:
215-223
70
49. Mc Guire EJ. Detrusor response to outlet obstruction. World J Urol. 1984; 2:
208-210
50. Elbadawi A, Yalla SV, Resnick NM. Structural Basis of Geriartric Voiding
Dysfunction. VII. Prospective ultrastructural/ urodynamic of itsnatural evolution. J urol
1997; 157: 1814-1822
51. Benvenuti F, Caputo GM, Bandinelli SL, et al. Reeducative treatment of female
genuine stress incontinence. Am J Phys Med 1987; 66: 155-168
52.Yarnell JW, Voyle GJ, Richards CJ, et al. The prevalence and severity of urinary
incontinence in women. J Epidemiol Comm Health 1981;35:71–74.
53. Pregazzi R, Sartore A, Troiano L, et al. Postpartum urinary symptoms.
Prevalence and risk faktors. Obstet gynecol. 2002; 103: 179-182
54. Swash M. The neurogenic hypothesis of stress incontinence. Ciba Foundation
symposium, 1990; 151: 156-175
55. Wall LL, Norton PA, DeLancey JOL. Mixed incontinence. In: Practical
urogynecology. Baltimore: Williams & Wilkins, 1993:215–220(164)
56. Yalçın ÖT. Menapozal Dönemde Üriner İnkontinans ve Tedavisi. In: Klinikte
Menapoz “Değerlendirme ve Yönetim”. Hassa H (ed). Organon Yayınları, Gestet Basım
Tanıtım Hizmetleri ve Tic.Ltd. Şti, İstanbul, 1996; s: 53-74
57-Jorgensen L, Lose G, Anders J. One-hour ped weighing test for objective
assesment of female incontinence. Obstet Gynecol 1987: 69: 39-43.
58. Glazener CMA, Lapitan MC. Urodynamic investigation for management of
urinary incontinence in adults (Cochrane Review). In: The Cochrane Library, Issue 1,
2003. Oxford.
59. Venn S, Mundy T. Detrusor instability. In Stanton SL, Monga AK eds, Clinical
Urogynaecology. 2nd edn. London: Churchill Livingstone, BJU. 2000: 219-226
71
60. Wise B. Detrusor instability and hiperreflexia. In Cardozo L ed. Urogynaecology.
New York: Churchill Livingstone, BJU. 1997: 287-306
61. van Waalwijk van Doorn ASC, Remmers A. Conventional and extramural
ambulatory urodynamic testing of the lower urinary tract in female volunteers. J Urol
1992; 47: 1319-1326
62. National Institutes of Health. Urinary Incontinence in Adults. National Institutes
of Health Consensus Development Conference. J Am Geriatr Soc 1990; 38: 363-372.
63. Fonda A. Brimage PJ. Simple screening for urinary incontinence in the elderly:
comparison of simple and multichannel cystometry . Urology 1993; 42: 127-129
64. Şener T, Özalp S,Hassa H. Preoperative and postoperative transperineal
ultrasonographic assessment of the posterior urethrovesical angle in stress incontinent
women. J Gynecol surg 1997; 13: 109-115
65. Tapp A. The Principles of urodynamics. In; Urogynecology. Cardozo L (ed).
Churchill Livingstone, New York, 1997; s55-60
66. Swift SE, Ostergard DR. A comparison of stress leak point pressure and maksimal
urethral closure pressure in patients with genuine stres incontinence. Obstet gynecol
1995; 85: 704-708
67. Thuroff JW, Bunke B, Ebner A et al. Randomized, double-blind multicenter trial
on treatment of frequency, urgency and incontinence related to detrusor hyperactivity:
oxybutynin vesus propanthine versus placebo. Br J Urol 1991; 145: 813-7(BJU)
68. Bo K. Pelvic floor muscle exercise for treatment of stress urinary incontinence: an
exercise physiology perspective. Int Urogynecol J. 1995; 6: 282-291
69. Wall LL, Davidson TG. The role of muscular re-education by physical therapy in
the treatment of genuine stress incontinence. Obstet Gynecol Surv 1992; 47: 322–331
72
70- Kegel AH. Progressive resistance exercises in the functional restoration of the
perineal muscles. Am J Obstet Gynecol.1948; 56: 238-248
71- Bump RC, Hurt WG, Fontl JA, et al. Assassment of Kegel pelvik floor muscle
exercise performed after brief verbal instruction. Am J Obstet gynecol. 1991; 165:
322-329
72. Fetscher C, Fleichman M, Schmidt, et al. M3 muscarinik reseptors mediate
contraction of human urinary bladder. Br J Pharmacol 2002; 136: 641-643
73. Matsui M, Motomuro D, Fujikava T, et al. Mice lacking M2 and M3 muscarinic
acetylcholine reseptors are devoid of Mcholinergic smooth muscle contractions but still
viable. J Neurosci 2002; 22: 10627-10632
74. Andersson KE. Muscarinic receptor antagonists for overactive bladder.BJU Int.
Review 2007 Nov;100(5): 987-1006
75. BaigrieRJ, Kelleher JP, Fawcett DP, et al. Oxybutynin: is it safe? Br J Urol 1988;
62: 319-322
76. Oxana D, Alexxander J, Karl PO, Uwe F. Clinical pharmacokinetics of trospium
chloride. Clin Pharmaco 2005; 44(7): 701-20
77- Portera SG, Lipscomb GH. Pharmacologic therapy for urinary incontinence and
voiding dysfunction. Clin Obstet Gynecol. 1998; 41: 691-701
78- Petrou S, Hockley C. An investigation into the empirical validity of the EQ-5D and
SF-6D based on hypothetical preferences in a general population. Health Econ 2005
Nov; 14 (11): 1169-89
79- Catherine A, Zoe K, Karin S. Capne, Jaquues C, Andrea T, Myung SC.
Translatıng Overactive Bladder Questionnaires ın 14 Languages. Urol. 2006; 67:
536-540
73
80-Bennett KJ, Torrance GW: Measuring health state preferencesand utilities: rating
scale, time trade-off and standard gamble techniques. In: Quality of Life and
Pharmacoeconomics in Clinical Trials 2nd edition 1996. Edited by: Spilker B.
Philadelphia: Lipincott-Raven
81-Weinstein MC, Siegel JE, Gold MR, Kamlet MS, Russell LB: Recommendations
of the Panel on Cost-Effectiveness in Health and Medicine. JAMA 1996; 276:1253-8.
82. Mills IW, Greenland JE, McMurray G, et al. Studies of the Pathophysiology of
Idiopathic detrusor instability: the physiological properties of the detrusor smooth
muscle and its pattern of innervation. J Urol. 2000; 163: 646–651.
83. Elbourne DR, Altman DG, Higgins JPT, Curtin F, Worthhington HV,Vail A.
Meta-analysis involving cross-over trials: methodological issues. Int J Epydemiol 2002;
31: 140-9
84. Scheife R, Pharm D, FCCP; Takeda M. Central nervous System Safety of
Anticholinergic Drugs For the Treatment of Overactive Bladder in the Elderly. Clin
therap 2005; 27: 144-153
85. Michel MC, Oelke M, Zinner N. Novel muscarinic antagonists to treat
incontinence and overactive. Drug discovery Today 2005; 1-6
86. David RP Guay. Trospium Chloride: an update on a quaternary anticholinergic for
treatment of urge urinary incontinence Therapeutic and Clinical Risk Management
2005; s; 157-166
87. Rovner ES. Trospium chloride in the management of overactive bladder. Drugs.
2004; 64: 2433-46
74
75
76
Download