TC Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim

advertisement
 T. C.
Ege Üniversitesi
Diş Hekimliği Fakültesi
Periodontoloji Anabilim Dalı
DİŞ HEKİMLİĞİNDE
ENFEKTİF ENDOKARDİT RİSKİ VE PROFİLAKSİ
BİTİRME TEZİ
Stj. Diş Hekimi: Soydan KILIÇ
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Nurcan BUDUNELİ
İZMİR-2011
ÖNSÖZ
Bitirme tezinin hazırlanmasındaki yardım ve desteği için değerli hocam
Prof. Dr. Sayın Nurcan BUDUNELİ’ye, tüm hayatım boyunca her zaman arkamda
duran çok sevdiğim aileme ve varlıklarıyla her daim güçlü hissetmemi sağlayan
arkadaşlarım Şükrü Onur KARACA, Yener FIRINCIOĞULLARI, Yankı SÜSEN ve
Övgü YAZAN’a teşekkürü bir borç bilirim.
İZMİR - 2011
Stj. Dt. Soydan KILIÇ
İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ VE AMAÇ ................................................................................................... 1
2. AĞIZ MİKROFLORASI ........................................................................................ 2
2.1. Ağız mikroflorasının yapısı ............................................................................. 2
2.2. Ağız mikroorganizmaları ve genel sağlığa etkisi ............................................ 4
2.3. Genel sağlık ve ağız sağlığı ilişkisi ................................................................. 5
3. ENFEKTİF ENDOKARDİT VE DİŞ HEKİMLİĞİ ............................................... 7
3.1. Enfektif endokardit .......................................................................................... 7
3.1.1 Bakteriyemi ve Diş Hekimliği .............................................................. 8
3.2. Enfektif endokardit tanısı ................................................................................ 9
3.2.1. Enfektif endokarditin klinik ve laboratuvar bulguları ........................ 11
3.2.2. Duke Kriterleri.................................................................................... 11
4. PERİODONTOLOJİ VE BAKTERİYEMİ .......................................................... 12
4.1 Periodontal bakteriyemi ve vasküler hastalıklar............................................ 12
4.2. Periodontal bakteriler açısından arter duvarlarına bakteriyel invazyonun
incelenmesi ..................................................................................................... 13
4.3. Tüm ileri periodontitis hastalarında damarsal hastalıklar gelişebilir mi? ..... 14
5. DİŞ HEKİMLİĞİNDE PROFİLAKSİ .................................................................. 15
5.1. Enfektif endokardit profilaksisi ..................................................................... 15
5.2. Önceki profilaksi araştırmalarının gözden geçirilmesini gerekli kılan
kanıtlar ............................................................................................................ 16
5.3. Endokardit riskleri ve profilaksi gerekliliği .................................................. 17
5.4. Diş hekimliğinde profilaksi uygulama rehberi .............................................. 20
6. ÖZET ..................................................................................................................... 22
7. KAYNAKLAR...................................................................................................... 23
8. ÖZGEÇMİŞ........................................................................................................... 25
GİRİŞ VE AMAÇ
Normal bir insanın ağız mikroflorasında 100-200 kadar bakteri türünün
bulunması ve ağız bakımı iyi olmayan bir bireyin ağzındaki bakteri sayısının bir
milyara kadar çıkıyor olması diş hekimliğinde antibiyotik profilaksisinin önemini
daha iyi anlamamızı sağlar. Özellikle risk grubunda yer alan hastalarda hekimin
enfektif endokardit ve profilaksi uygulamaları konusunda donanımlı olması hasta
açısından hayati önem taşımaktadır. Bu derlemenin amacı, enfektif endokardit ve
profilaksi hakkında güncel bilgileri sunmaktır.
2. AĞIZ MİKROFLORASI
2.1. Ağız Mikroflorasının Yapısı
Ağız boşluğu, hem yumuşak hem sert dokuları birlikte barındırması, yüzeyleri
yıkayan tükürük ve dişeti oluğu sıvısının varlığı ile dış ortama açık olması
özellikleriyle eşsiz bir yapıdır. Ekolojik olarak farklı mikroçevreler ve çok çeşitli
mikroorganizma içerir. Yanak epiteli, dil sırtı, supragingival ve subgingival çevreler
birbirinden belirgin olarak farklı ekosistemlerdir. Supragingival çevre, tükürük ve
yiyecek içeceklerle yıkanıp çiğneme gibi mekanik etkilere maruz kalırken
subgingival
çevre
dişeti
oluğu
sıvısı
ile
yıkanır.
Ağızda
bulunan
mikroorganizmaların çoğu, biyofilm tabakası içinde yer alır.
Ağız boşluğunda mikroorganizmaların yerleşmesini ve üremesini etkileyen
faktörler fizikokimyasal (yüzey, sıcaklık, pH, Eh gibi), konak (ağız bakımı, sigara
kullanımı, genetik durum gibi) ve bakteriyel (enzimler, fimbria gibi) faktörlerdir.
Konak ve mikroflora arasında karşılıklı bir etkileşim vardır. Ağız boşluğundaki
mikroorganizmalar sistemik sağlığı dahi etkileyebilir. Biyofilmdeki bakteri türlerinin
kendi aralarında ve bulundukları fiziksel ve kimyasal ortamla aralarındaki
etkileşimleri son derece dinamiktir.
2 Bugüne kadar subgingival plakta 400 kadar bakteri türü tanımlanmıştır. Ayrıca,
dil, çürük lezyonları ve ağız boşluğunun diğer yüzeylerinde 300 kadar farklı
bakterinin varlığı gösterilmiştir. Herhangi bir kişinin bu 700 türün yaklaşık
100-200’üne sahip olduğu düşünülmektedir. Ağız bakımı iyi olmayan bir bireyin
sadece bir dişinde 100 milyon-1 milyar bakteri bulunur (1).
Ağız florasında sürekli bulunan yüksek sayıdaki mikroorganizma topluluğu,
büyük ölçüde kommensal bakterilerden ve az sayıdaki mayalardan oluşur. Bunlar
içinde sayıca az ek mikroflora olarak tanımlanan türler de bulunur. Bu türler çevre
kendilerine uygun olarak değiştiğinde endojen mikrofloraya dahil olabilirler.
Kommensal türler, çevredeki değişiklikler ya da kişinin yetersiz ağız bakımına bağlı
olarak patojen hale gelebilirler. Ağız mikroflorası ile konak arasındaki amfibiyoz
ilişki olarak adlandırılan bu ilişki konak için zararlı ya da yararlı olabilir.
Ağız florasının dengesini kolonizasyon direnci sağlar. Dengenin bozulması
sonucu ekolojik kayma olur. Ağız-diş hastalıklarının büyük çoğunluğu bu kaymadan
kaynaklanır. Mikrofloranın sağlıklı durumdan hastalıklı duruma geçmesine yol açan
değişiklikler farklı bakterilerin varlığı ve Gram pozitif bakterilerin Gram negatiflere
oranının değişmesi, özel türlerin artması, bakterilerin virulans faktörlerini
değiştirmesi, genetik duyarlık nedeniyle konağın immün yanıtındaki değişiklikler,
çevresel faktörler ya da yaş olarak sıralanabilir. Bakterilerin biyofilme neden girdiği
ve çıktığı; kommensal halden patojen hale geçmelerini neyin tetiklediği soruları hâlâ
yanıtlanamamıştır.
Son yıllarda metagenomik yaklaşımla yani bir laboratuvarda üretilen tek bir
bakteri suş genomunun incelenmesi yerine doğal çevrelerinden alınan bir mikrop
topluluğunun bütün olarak genomlarının incelenmesiyle ekosistemlerin karmaşık
3 içeriği, evrimsel ve metabolik özellikleri araştırılmaktadır. Normal vücut
mikroflorasının sağlık ve hastalık durumlarındaki rolünü aydınlatmak amacıyla
ABD’de National Institutes of Health (NIH) tarafından desteklenen Human
Microbiome Project (HMP) çalışması başlatılmıştır. Bu kapsamda öncelikle ağız
florası incelenmektedir. Human Oral Microbiome Database (insan ağız mikrop
veritabanı) projesinde ağız boşluğunda kültüre edilebilen ve edilemeyen bakteri
profili mikroarray teknolojisi ile saptanmaktadır. Böylece, sağlık ve hastalıkla ilgili
türler karşılaştırılabilecek, tedavinin ağız florası üzerine etkisi izlenebilecek,
mikrobiyal kayma çalışmaları yapılabilecek ve ayrıca ağız florasının sistemik
sağlıkla ilişkisi daha iyi anlaşılabilecektir (1,2).
2.2. Ağız Mikroorganizmaları ve Genel Sağlığa Etkileri
Ağız mikroorganizmaları ağız bakımı işlemleri, diş tedavisi işlemleri,
yaralanmalar ya da ağız yumuşak doku enfeksiyonları ile genel dolaşıma
girebildikleri gibi gerek ağızda gerek sürekli yutularak ulaştıkları bağırsaklarda lokal
immün sistem tarafından yönlendirilerek ve taşınarak da genel vücut sistemine
girebilirler. Ağız bakterileri kan ya da diğer doku sıvılarına girdiğinde ağız boşluğundaki dinamiklerden farklı bir yeni çevre ile karşılaşırlar. Ağız bakterilerinde
gen ekspresyonu sıcaklık, pH, iyon yoğunluğu, osmolarite, oksijen düzeyi ve
metabolik ürünler gibi birçok çevresel faktörle yeniden düzenlenebilir.
Mikroorganizmalar kendi yapısal proteinlerini taklit eden antijenleri eksprese
edebilirler. Mukozal ya da sistemik immün sistemle karşılaştıklarında bu moleküler
benzerlik doğal olarak kendi antijenlerine yanıtsız olan T hücrelerini aktive eder.
Aktive olmuş bu T hücreleri sadece kan ve lenfoid dokular arasında değil aynı
4 zamanda periferik dokulara doğru yeniden dolaşıma girebilir. Periferik dokularda
aktive olmuş T hücreleri kendi antijenlerine karşı otoimmün yanıtı başlatabilir.
2.3. Genel Sağlık ve Ağız Sağlığı İlişkisi
Dünya Sağlık Örgütü’nün genişlettiği tanıma göre sağlık, sadece hastalık
yokluğu değil fiziksel, zihinsel ve sosyal tam bir iyilik halidir. İyilik hali içine ağız
sağlığı da girmektedir. Bununla birlikte dünyanın en yaygın enfeksiyon hastalıkları
diş çürüğü ve periodontal hastalıklar olarak kabul edilmektedir ki; bu da ağız
hastalıkları ve yetersizlikleriyle ilgili durumların önemsenmediğini göstermektedir.
Örneğin Gökalp ve ark.’nın (1) ortaya koyduğu verilere göre Türkiye’de 35-44 yaş
grubunda çürük prevalansı % 73,8 ve diştaşı bulunma sıklığı ise % 62,0 civarındadır.
Ağız sağlığının genel sağlıkla ilişkilendirilmesinin geçmişinde, İngiltere’de
Hunter tarafından 1900’lerde ortaya atılan ve diş hekimliğinin bir meslek olarak
onanmasına yol açan fokal enfeksiyon teorisi vardır. Bu teoriye gösterilen abartılı
ilgi insanları dişsiz bırakmış; endodonti bilimi, diğer diş tedavileri ve koruyucu
yaklaşımın da gelişmesini engellemiştir. Zamanla bu teorinin bilimsel olarak
irdelenmesi önceki çalışmaların pek azının kontrollü çalışmalar olduğunu ve
çoğunlukla kulaktan dolma öykülere dayandığını göstermiştir. Ağız mikrobiyolojisi,
immünolojisi ve son olarak moleküler biyolojideki ilerlemeler ağız boşluğundaki
enfeksiyonların daha gerçekçi ve çok yönlü değerlendirilmesini sağlamıştır
(Şekil1), (1).
5 Şekkil 1. Period
dontal enflam
masyonun ateroskleroti
a
ik lezyonlarrla ilişkisi (1)
Son yıllarda, periodontaal hastalıklarla ilgili patojenleriin kardiyovasküler
hastalıklarr, inme, errken doğum
m ya da dü
üşük doğum
m ağırlığı, üst solunu
um yolu
enfeksiyonnları, diyabet ve şişmannlık, romato
oid artrit, bö
öbrek hastaalıkları gibi sistemik
hastalık vee sorunlarlaa ilişkili olduuğu ileri sürrülmektedirr.
Periodontitis, dişi
d destekleeyen kemik
k ve bağ dokusunu
d
ettkileyen birr bakteri
b
lookal, kronik
k bir enflam
matuvar hasstalıktır. Genellikle
enfeksiyonnu olarak başlayan
ağrıya nedden olmaz. Dişetinde şşişlik, kanaama, dişlerd
de yer değişştirme, diş ve
v dişeti
arasındakii cepten ceerahat gelm
mesi, ileri aşşamada dişlerin sallannarak kaybeedilmesi,
kötü tat ve
v kötü ağızz kokusu kklinik belirtileri arasınd
da yer alabbilir. Period
dontitisin
klinik tanıısında; dişetti enflamasyyonu, perio
odontal sond
da ile ölçüleerek değerleendirilen
bağ dokussu harabiyeeti yani ataşman kaybı ile birliktte sondalannan cep derrinliğinin
artmış olm
ması ve rady
yografi ile saaptanan kem
mik kaybı aranır.
a
Periodontitisin başlamasınnda ve ileerlemesinde esas olann dişler üzzerindeki
biyofilm tabakasıdır.. Bu biyoffilm özgün olarak Grram pozitiff fakültatif anaerob
6 bakterilerden (Streptococcus anginosus ve Actinomyces naeslundii) oluşur; ancak
düzenli olarak kaldırılmazsa ekolojik değişikliklere bağlı olarak Gram negatif
türlerin (Porphyromonas gingivalis, Treponema denticola, Tannerella forsythia ve
Aggregatibacter actinomycetemcomitans) sayısı artar. Bu bakteriler periodontal
patojen olarak kabul edilmiştir. Periodontopatojenler konak immün yanıtını harekete
geçirir ve konağın savunma mekanizmalarını bozabilir. Sigara kullanımı, diabetes
mellitus, romatoid artrit, şişmanlık, hareketsizlik, depresyon gibi kazanılmış risk
faktörleri yanında çevresel ve genetik faktörlerin de periodontitiste enflamasyonu
arttırıcı etkisi vardır. Periodontitis bakteriler tarafından başlatılmasına karşın konak
yanıtını modifiye eden risk faktörleri de hastalığın şiddetini etkiler. Bununla birlikte
son zamanlarda bazı çalışmalarda periodontal patojenlerin hastalığı başlattığı ya da
hastalığın sonucu olduğu görüşleri tartışılmaktadır. Bu durum da periodontitis
tedavisinin birincil hedefinde bakterilerin mi yoksa enflamasyonun mu olması
gerektiği sorusuna yol açmaktadır. Yakın zamanda yapılan araştırmalar konak
enflamatuvar yanıtının biyofilm içeriğini belirlediğini göstermektedir (1,3).
3. ENFEKTİF ENDOKARDİT VE DİŞ HEKİMLİĞİ
3.1. Enfektif Endokardit
Enfektif endokardit; bakteriyel, viral veya fungal ajanlara bağlı olarak gelişen
endokard veya endotel enfeksiyonudur. Kan dolaşımındaki bakterilerin kalbe
ulaşmaları sonrası gelişen kalbin en iç tabakasının ve kapakçıkların enfeksiyonu da
olarak da tanımlanabilir. Tanı, tedavi, cerrahi teknikler ve komplikasyon
yönetimindeki gelişmelere rağmen risk grubunda yer alan bireylerde halen önemli
derecede ölüm ve hastalığa neden olabilmektedir. En büyük risk grubu
kardiyovasküler sistemde anatomik lezyonu olan bireylerdir. Sıklıkla kalp
7 kapaklarını etkilemekle birlikte, şant kullanılmış hastalarda, intrakardiyak yamalarda
ve kalbinde doğuştan defekt bulunan hastalarda görülebilmektedir (4).
Enfektif endokarditin önemini arttıran bazı özellikleri vardır. Bu özelliklerden
ilki; son 30 yıl içerisinde hastalığın insidansının ya da mortalitesinin azalmamış
olmasıdır. Tanı ve tedavi alanında yaşanan önemli gelişmelere rağmen, hastalığın
prognozu hâlâ kötüdür ve mortalitesi yüksektir.
İkinci özellik; enfektif endokarditin tek tip bir hastalık olmayışı nedeniyle
başlangıçtaki klinik tablo, altta yatan kardiyak hastalık (eğer varsa), sürece katılan
mikroorganizmalar, komplikasyonların varlığı ya da yokluğu ve hastanın
özelliklerinin farklı biçimlerde ortaya çıkabilmesidir. Bu nedenle enfektif endokardit,
birinci basamak hekimlerini, kardiyologları, cerrahları, mikrobiyologları, enfeksiyon
hastalıkları uzmanlarını ve genellikle nörolog, beyin ve sinir cerrahı, radyolog ve
patolog gibi diğer uzmanları da yakından ilgilendirir.
Üçüncü özellik ise; hastalığın düşük insidansı, randomize çalışmaların
olmaması ve kısıtlı sayıda meta-analiz varlığı nedeniyle önerilerin sadece sınırlı
sayıda uzmanın görüşüne dayanmasıdır (3,4).
3.1.1 Bakteriyemi ve Diş Hekimliği
Dişeti kanaması ile sonuçlanan her işlemin bakteriyemiye neden olabileceği
kabul edilmektedir. Literatürde; rutin muayene işlemleri, periodontal sondalama,
profilaktik işlemler, diş fırçalama, diş ipi kullanımı ve basınçlı irrigasyon aletlerinin
kullanımı sonrasında bakteriyemi geliştiği bildirilmiştir. Dental girişimler sonucu
bakteriyemi insidansı periodontal cerrahide %36-88 iken çekim vakalarında
%10-100 oranında değişmektedir. Geçici bakteriyemi sadece dental girişimlere bağlı
8 değildir ve günlük aktivitelerle de oluşabilir. Diş fırçalama ve diş ipi, kürdan
kullanımı sonucu hatta çiğneme ile bile geçici bakteriyemi olguları bildirilmiştir.
Dişeti enflamasyonu ve periodontal hastalığı olan hastalarda, ağız bakımı iyi ve
periodontal sağlığı yerinde olan hastalara göre daha fazla oranda bakteriyemi gelişir.
Sağlıklı hastada bakteriyeminin klinik önemi azdır ancak özel bazı durumlarda
bakteriyemi hayatı tehdit edici rol oynayabilir (3,5).
3.2. Enfektif Endokardit Tanısı
Enfektif
endokarditin
çeşitlilik
gösteren
niteliği
ve
sürekli
değişen
epidemiyolojik profili tanı açısından güçlük yaratmaktadır. Etken mikroorganizmaya,
kalp hastalığı bulunup bulunmamasına ve ortaya çıkış tarzına göre son derece
değişken özellikleri vardır. Endokardit hızla ilerleyen akut bir enfeksiyon olabileceği
gibi, subakut ya da kronik bir hastalık olarak da kendini gösterebilir. Ancak bu
durumda düşük seviyeli ateş ve özgün olmayan belirtilerin varlığı ilk
değerlendirmeyi engelleyebilir ya da karışıklığa yol açabilir. Bu yüzden hastalar,
çeşitli uzmanlara başvurabilir ve onlar da romatolojik ve otoimmün hastalıklara ya da
maligniteye kadar bir dizi alternatif tanı üzerinde durabilirler. Tedaviyi yönlendirmek
için bir kardiyolog ve bir enfeksiyon hastalıkları uzmanının erken evrede sürece
katılması kuvvetle tavsiye edilmektedir (5-7).
Hastaların %90’a varan bölümünde ateş vardır ve sıklıkla titreme, iştahsızlık ve
kilo kaybı gibi sistemik belirtiler eşlik eder. Hastaların %85‘inde kalpte üfürüm
saptanmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde hala klasik ders kitabı belirtileri görülebilse
de, gelişmiş ülkelerde hastalar hastalığın erken evresinde bir sağlık kuruluşuna
başvurduğundan, enfektif endokarditin periferik bulgularıyla giderek daha az
karşılaşılmaktadır (6-9).
9 Aşağıdaki belirtilerin varlığı enfektif endokarditi düşündürmelidir:
1. Kalpte yeni başlayan yetersizlik üfürümü
2. Kökeni bilinmeyen embolik olaylar
3. Kökeni bilinmeyen sepsis (özellikle enfektif endokardite neden olan
mikroorganizmalarla ilişkiliyse)
4. Ateş; enfektif endokarditte en yaygın bulgudur.
Ateş şunlarla bağlantılıysa enfektif endokardit kuşkusu güçlenir:
1. İntrakardiyak protez varlığı (örn. protez kapak, kalp pili, implante edilebilen
defibrilatör, cerrahi baffle/kondüit)
2. Geçirilmiş enfektif endokardit öyküsü
3. Geçirilmiş kapak hastalığı ya da doğumsal kalp hastalığı
4. Enfektif endokardite yatkınlık oluşturan diğer nedenler (örn. bağışıklık
yetersizliği durumu)
5. Yatkınlık bulunması ve yakın zamanda bakteriyemi ile bağlantılı girişim
6. Konjestif kalp yetersizliği kanıtı
7. Yeni başlayan iletim bozukluğu
8. Enfektif endokardite neden olan tipik mikroorganizmaların bulunduğu kan
kültürleri ya da kronik Q ateşi (mikrobiyolojik bulgular kardiyak bulgu ve
belirtilerden önce ortaya çıkabilir) için pozitif seroloji
9. Damarsal ya da immünolojik olaylar; emboli, Roth lekeleri, splinter
kanamalar, Janeway lezyonları, Osler nodülleri gibi
10. Fokal ya da özgün olmayan nörolojik belirti ve bulgular
10 11. Pulmoner emboli/infiltrasyon kanıtları (sağ tarafta gelişen enfektif
endokardit)
12 Nedeni bilinmeyen periferik apseler (renal, splenik, serebral, vertebral)
3.2.1 Enfektif Endokarditin Klinik ve Laboratuvar Bulguları
 Ateş, taşikardi, üşüme-titreme atakları
 Halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı, terleme, eklem ağrıları
 Kardiyak bulgular (üfürüm, kalp yetmezliği, EKO bulguları gibi)
 Dermatolojik bulgular: peteşi, Osler nodülleri (immün komplekslere bağlı
olarak gelişen, parmak ve avuç içlerinde görülen kırmızımsı, mercimek boyutunda
ağrılı, papüler lezyonlardır). Splinter kanamalar, Janeway lezyonları (el veya ayak
tabanlarında 1-4 mm çaplı ağrısız maküler lezyonlar).
- Çomak parmağı
- Splenomegali
- Göz bulguları
 Bakteriyel emboliye bağlı bulgular
 Böbrek bulguları
 Laboratuvar bulguları: anemi, lökositoz veya lökopeni, trombositopeni,
sedimentasyon veya CRP yüksekliği, proteinüri, mikroskopik hematüri ve eritrosit
silendiri, romatoid faktör pozitifliği belirtilebilir.
3.2.2. Duke Kriterleri
Hekimin öncelikle endokardit tanısına ait bilgi sahibi olması gerekir. 1994
yılında Duke ve arkadaşları (4) endokardit tanısı için kriterler ortaya koymuştur.
Duke kriterlerine göre hastalık kriterleri 3 kategoriye ayrılmaktadır.
11  Kesin
K
enfekttif endokarddit
 Muhtemel
M
en
nfektif endookardit
 Enfektif
E
end
dokardit olassılığı olmay
yanlar
Kısaaca klinik kriterler ilee kesin tan
nının konm
ması için enn az 2 majjör veya
1 majör +33 minör vey
ya 5 minör kkriterin bir arada
a
olmassı gerekmekktedir (1,4,5
5,6,8).
Tabllo 1. Majör ve Minör D
Duke Kriterleri (4)
NTOLOJİ V
VE BAKTE
ERİYEMİ
4. PERİODON
4.1 Periodonta
P
al bakteriyeemi ve vask
küler hastalıklar
19999’dan bu yana yapıllan çalışm
malarda, oraal mukozadda bulunan
n çeşitli
bakterileree, damar serrtliği lezyonnlarında da rastlanılmışştır. Örneğinn ağız, farin
nks veya
bronşlardaa bulunan Chlamidia
C
ppneumoniaee isimli bakteri detaylı şekilde araaştırılmış
ve bu baktterinin mon
nositler araccılığıyla kan
n dolaşımınaa katıldığı ggörülmüştürr. Bunun
12 1
üzerine, bu invazyon mekanizmasının damar sertliği gelişiminde önemli bir faktör
olduğu anlaşılmıştır (3,9).
Periodontal bakteriyemide sepsise neden olan bakterileri güçlü ve zayıf
bakteriler olarak sınıflandırmakta yarar vardır. Zayıf bakterilere sık rastlanılır ve bu
bakteriler genellikle fırsatçı enfeksiyonlara neden olur. Bu tür bakterilerin vücuda
girmesi sonucu oluşan enfeksiyon şartları çok ağır olmadığı gibi immün sistemi
baskılanmış hastalar haricinde sorunsuz şekilde kendiliğinden iyileşir (9,10).
Buna karşın, güçlü bakteriler; adezyondan sonra arter duvarlarını ve kalp
kapakçıklarını tahrip eder. Bazı şiddetli vakalarda bu yıkım, hastanın ölümüyle
sonuçlanabilir. Bu grup bakterilere sifiliz, tüberküloz, salmonella, stafilokok (bazı
türleri) ve streptokoklar dahildir. Streptokoklar gibi güçlü bakteriler ağız boşluğunda
bulunur ve diş çekimi, cerrahi periodontal tedavi gibi operasyonlardan sonra kolayca
kalp kapakçığı ve damar duvarlarını enfekte eder ve tahribine neden olurlar. Ayrıca,
sitomegalovirüs gibi virüsler de ağız boşluğundan vücuda girerek fırsatçı
enfeksiyonlara
neden
olabilir.
Sitomegalovirüslere
enfekte
abdominal
aort
anevrizmal duvarlarında da rastlanılmıştır (3,9,10).
Bu nedenlerden dolayı gerek cerrahi gerekse cerrahisiz periodontal tedavide
sepsis olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır.
4.2. Periodontal Bakteriler Açısından Arter Duvarlarına Bakteriyel
İnvazyonun İncelenmesi
Epidemiyolojik kanıtlara göre periodontitis ve damar sertliği kökenli damar
hastalıkları arasında bağlantı bulunmaktadır. Periodontal hastalık kökenli bakterilerin
normal kültür teknikleri ile tespit edilmeleri çok zordur. Periodontal bakteriler;
13 anaerobik çubuklar, spiroketler ve 300’den fazla değişik türden oluşmaktadır. Ancak
genel olarak altı veya yedi tür çalışma grubu olarak incelenmiştir. Ağız boşluğundan
yeni alınmış bir örnek, bakterilerin şekillerini ve hareketlerini net bir şekilde
izleyebilmemizi sağlayan karanlık saha mikroskobu ile izlenebilmektedir. Ancak
bakterinin damar duvarına invazyonundan sonra bakterinin yaşaması beklenmiyorsa,
bakterilerin ve verdiği zararların izlenmesi için elimizde çok fazla yöntem
bulunmamaktadır. Bu yüzden son zamanlarda ağız boşluğunda bulunan bakterilerin
DNA’larını saptamayı ve izlemeyi kolaylaştıran polimeraz zincir reaksiyonu (PCR)
oldukça fazla ilgi çekmektedir. Bu yöntemle patojenin varlığı kanıtlandıktan sonra
immünofloresan yöntemler ile bakterinin yerleşimi hakkında bilgi sahibi olunur
(3,9,10).
Günümüzde bu tekniklerin gelişmesiyle birlikte; karotid arter plağında, koroner
arter plağında, abdominal aort anevrizmal duvarında, damar sertliği olan damarın
duvarında ve intraluminal trombüslerde (%88) periodontal bakteri DNA’sına
rastlanmıştır (3,9,10).
Sonuç olarak, periodontal hastalık olan ceplerde veya mikrobiyal dental plakta
lokalize bakterilerin ortadan kaldırılması kişinin ağız ve diş sağlığı için olduğu kadar
sistemik sağlığı için de çok önemlidir.
4.3.
Tüm
İleri
Periodontitis
Hastalarında
Damarsal
Hastalıklar
Gelişebilir mi?
Eğer
tüm
damarsal
defektlerin
oral
mikroorganizmalar
tarafından
etkilenebileceği görüşü düşünülürse, göz ardı edilmemesi gereken 3 önemli faktör
vardır.
14 1. Endotel hücreleri, yaşa bağlı olarak bazı değişikliklere uğrar. Yirmi-30
yaşlarındaki birey ile 50-60 yaşlarındaki bireyin adeziv faktörleri ile ilişkili
farklılıkları bulunmaktadır. Ayrıca bakteriler ile trombosit ve monositlerin
etkileşimlerinde de farklılıklar bulunmaktadır.
2. Oral bakteriler birçok iç veya dış etkenle modifiye edilebilir. Bu etkenlerin
içinde sigara, beslenme, hamilelik ve diabet gibi etkenler bulunmaktadır. Bu
etkenlerin varlığı enfeksiyonun ilerlemesi açısından önemlidir.
3. Lezyon, genetik olarak modifiye edilebilir. Bu etki kanser kadar baskın
olmasa da önemlidir.
Yapılan çalışmalarda, enfekte olmuş venlerde (varis) %50 oranında periodontal
bakteri DNA‘sına rastlanmıştır. Ayrıca periodontitisli hamile kadınlarda periodontitis
kökenli mikroorganizmalar ile varis oluşumu arasında bağlantı bulunmuştur
(1,3,8,10).
5. DİŞ HEKİMLİĞİNDE PROFİLAKSİ
5.1. Enfektif Endokardit Profilaksisi
Enfektif endokardit profilaksisi 20.yüzyıl başlarındaki gözlem çalışmaları
temelinde geliştirilmiştir. Temel hipotez, tıbbi gelişmeler sonrasında, özellikle
yatkınlaştırıcı faktörler bulunan hastalarda bakteriyeminin enfektif endokardite yol
açabileceği ve profilaktik antibiyotiklerin bakteriyemi riskini en aza indirerek veya
önleyerek ya da bakteri özelliklerini değiştirip endotel yüzeyine tutunmalarını
azaltarak enfektif endokarditin önlenebileceği varsayımına dayanmaktadır.
15 5.2. Önceki Profilaksi Araştırmalarının Gözden Geçirilmesini Gerekli
Kılan Kanıtlar
A. Dental girişimler ve günlük aktiviteler sonrasında bakteriyemi
insidansı
Dental girişimler sonucu bakteriyemi insidansı büyük farklılıklar göstermekle
birlikte %10-100 arasında değişmektedir. Buna karşılık, diş fırçalama, diş ipi
kullanma ve çiğneme gibi rutin günlük aktiviteler sonucunda geçici bakteriyemi
sıkça karşılaşılan bir durumdur. Ayrıca, ağız ve diş sağlığı yerinde olmayan
bireylerde, dental girişimlerden bağımsız olarak da bakteriyemi gerçekleşebilir. Bu
bulgular iyi ağız bakımının ve düzenli diş hekimi muayenesinin enfektif endokarditin
önlenmesindeki önemini vurgulamaktadır.
B. Profilaksinin riskleri ve yararları
(a) Yaşam boyu yüksek enfektif endokardit riski, bir hastanın belli bir girişim
için
uygulanan
antibiyotik
profilaksisinden
hangi
ölçüde
yararlanacağını
değerlendirmek açısından ideal bir ölçü değildir.
(b) Antibiyotik uygulamasında düşük de olsa bir anafilaksi riski vardır.
Ancak, literatürde oral amoksisilin uygulanmasından sonra anafilaksi olgusu
bildirilmemiştir.
(c) Antibiyotiklerin yaygın biçimde ve sıklıkla uygunsuz kullanımı, dirençli
mikroorganizmaların gelişimine yol açabilmektedir.
16 Amerikan Kalp Birliği’nin 50 yılı aşkın bilimsel literatürleri yeniden gözden
geçirmiş ve inanışın aksine dental işlemler öncesi enfektif endokardit riskine karşı
uygulanan profilaktik antibiyotik tedavisine ait kesin bir bulgu ortaya konamamıştır.
Amerikan Kalp Birliği’nin 1997 yılında yayınladığı profilaksi rehberi diş hekimleri
için de önemli bir kaynaktır. Birlik daha sonra 2007 yılında bu rehberi revize edip
tekrar yayınlamıştır.
Amerikan Kalp Birliği’nin 1997 önerilerinde bakteriyemiyi azaltabileceği
düşüncesiyle işlem öncesi dezenfeksiyon (örnek: klorhexidin glukonat) önerilmiştir.
Bu amaçla topikal antiseptik gargaralar etkili olabilir. Ancak, topikal antiseptik
gargaralar, periodontal cepte 3 mm’den daha derine ulaşamaz ve bakteriler sıklıkla
kan dolaşımına geçebilir. Bu veriler doğrultusunda topikal antiseptiklerin dental
işlemlerle ilgili bakteriyemilerin süresi, şiddeti ve sıklığında önemli derecede azalma
sağlaması pek mümkün görünmemektedir (2,6,11-13).
5.3. Endokardit Riskleri ve Profilaksi Gerekliliği
AHA’nın 1997 yılı endokardit riski altındaki kardiyak durum sınıflandırması
Endokardit profilaksisi tavsiye edilen durumlar
Yüksek risk grubu
 Kalp kapağı protezi taşıyanlar
 Geçirilmiş bakteriyel endokardit öyküsü
 Kompleks siyanotik kalp hastalığı
 Cerrahi olarak yerleştirilen sistemik pulmoner şantlar veya kanallar
17 Orta risk grubu
 Konjenital kardiyak malformasyonların çoğu
 Kazanılmış kapak disfonksiyonu
 Hipertrofik kardiyomyopati
 Kapak regürjitasyonu ve/veya kalınlaşmış kapakçık ile birlikte mitral kapak
prolapsı
Endokardit profilaksisi tavsiye edilmeyen durumlar
Düşük risk grubu
 İzole sekonder atriyal septal defekt
 Atriyal septal defekt, ventriküler septal defekt veya patent duktus
arteriosus’un cerrahi olarak onarılmış olması
 Daha önce yapılan koroner arter bypass greft cerrahisi
 Kapak regürjitasyonunun olmadığı mitral kapak prolapsı
 Fizyolojik, fonksiyonel veya zararsız kalp üfürümü
 Geçirilmiş, kapak disfonksiyonu olmayan Kawasaki hastalığı
 Geçirilmiş, kapak disfonksiyonu olmayan romatik ateş
 Kalp pili ve yerleştirilmiş defibrilatörler
18 2007 AHA önerilerine göre dental işlemlerde profilaksi gerektiren kardiyak
durumlar
 Kalp kapağı protezi kullanan hastalar
 Geçirilmiş enfektif endokardit öyküsü bulunanlar
 Konjenital kalp hastalığı olanlar
 Palyatif şant ve kanalları içeren onarılmamış siyanotik konjenital kalp
hastalığı
 Cerrahi veya kateter aracılığıyla yerleştirilen, protetik materyal veya aygıtla
tamamen onarılmış konjenital kalp defektlerinde prosedür sonrası ilk 6 ay
 Protetik yama veya protetik aygıtların bölgesinde veya komşuluğundaki
rezidüel defektli onarılmış konjenital kalp hastalığı bulunanlar
 Kardiyak valvulopati gelişen kalp nakli olguları
19 5.3. Diş Hekim
mliğinde Proofilaksi Uygulama Reehberi
Tabllo 2. AHA’n
nın 2007 yıılında yayın
nladığı proffilaksi rehbeeri (4)
20 2
AHA enfektif endokardit profilaksi rehberine, bir önceki rehbere göre büyük
oranda yenilik getirmiştir. Şu anki rehber doğrultusunda dental işlemlerde oldukça az
miktarda hastaya profilaksi önerilmektedir. Ağız bakımının üst seviyede sağlanması
ve
hastaya
bunun
sürekli
olarak
hatırlatılması
oluşacak
bakteriyeminin
azaltılmasında çok önemlidir. Sonuç olarak diş hekimi, antibiyotik profilaksisinin
endikasyonlarını ve nasıl uygulanacağını bilmeli, gerekiyorsa hastanın doktoru ile
konsültasyona girmekten kaçınmayıp dental tedavi boyunca, ağız dokularındaki
enflamasyonu azaltmak ve antibiyotik kullanımını en aza indirmek için çaba sarf
etmelidir (4).
21 ÖZET
Ağız mikroorganizmaları ağız bakımı işlemleri, cerrahi veya cerrahisiz
periodontolojik tedaviler, yaralanmalar ya da ağız yumuşak doku enfeksiyonları ile
genel dolaşıma girebildikleri gibi gerek ağızda gerek sürekli yutularak ulaştıkları
bağırsaklarda lokal immün sistem tarafından yönlendirilerek ve taşınarak da genel
vücut sistemine girebilirler. Literatürde; rutin muayene işlemleri, periodontal
sondalama, profilaktik işlemler, diş fırçalama, diş ipi kullanımı ve basınçlı irrigasyon
aletlerinin kullanımında dahi bakteriyemi gelişebileceği bildirilmiştir.
Kan dolaşımındaki bakterilerin kalbe ulaşmaları sonrası gelişen kalbin en iç
tabakasının ve kapakçıkların enfeksiyonu sonucu ise bakteriyel endokardit
gerçekleşir.
Özellikle yüksek ve orta risk grubunda bulunan hastalar açısından diş
hekiminin profilaktik önlem alması antibiyotiklerin bakteriyemiyi en aza indirerek
veya önleyerek ya da bakteri özelliklerini değiştirip endotel yüzeyine tutunmalarını
azaltarak enfektif endokarditin engellenmesini sağlayabilir.
22
KAYNAKLAR
1. Külekçi G, Gökbuget, A. Ağız mikroflorasının genel sağlığa etkisi. Ankem
Dergisi 2009; 23:137-145.
2. Carmona IT, Dios PD, Scully C. Efficacy of antibiotic prophylactic regimens for
the prevention of bacterial endocarditis of oral origin. J Dent Res 2007; 86:
1142-1159.
3. Iwai T. Periodontal bacteremia and various vascular diseases. J Periodontal Res
2009; 44:689-694.
4. Yeler DY, Çine N, Yeler H. Diş hekimliğinde enfektif endokardit riski ve
profilaksi gerekliliği. Cumhuriyet Dent J 2011; 14:133-139.
5. Ito H. Infective endocarditis and dental procedures: evidence, pathogenesis, and
prevention. J Med Invest 2006; 53:189-198.
6. Habib G, Hoen B, Tornos P, et al. Guidelines on the prevention, diagnosis, and
treatment of infective endocarditis. European Hearth Journal 2009; 30:
2369-2413.
23 7. Fleisher LA, Beckman JA, Brown KA, et al. Guidelines on perioperative
cardiovascular evaluation and care for noncardiac surgery. Journal of the
American College of Cardiology 2007; 50: 159-242.
8. Farbod F, Kanaan H, Farbod J. Infective endocarditis and antibiotic prophylaxis
prior to dental/oral procedures. Int J Oral Maxillofac Surg 2009; 38:626-631.
9. Buhlin K, Gustafsson A, Pockley AG, Frostegard J, Klinge B. Risk factors for
cardiovascular disease in patients with periodontitis. European Hearth Journal
2003; 24:2099-2107.
10. Demmer RT, Desvarieux M. Periodontal infections and cardiovascular disease.
Journal of American Dental Association 2006; 137:14-20.
11. Slots J, Jorgensen MG. Efficient antimicrobial treatment in periodontal
maintenance care. Journal of American Dental Association 2000; 131:
1293-1304.
12. Pallasch TJ. Perspectives on the 2007 AHA endocarditis prevention guidelines.
CDA Journal 2007; 35:507-512.
13. Tong DC, Rothwell BR. Antibiotic prophylaxis in dentistry: a review and
practice recommendations. Journal of American Dental Association 2000;
131:366-374.
24
ÖZGEÇMİŞ
18 Temmuz 1987 tarihinde Adana’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimi İsmet
İnönü İlköğretim Okulunda tamamladıktan sonra Seyhan ÇEAŞ Anadolu Lisesi’ne
devam ettim. 2006 yılında Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni
kazandım.2011 yılında erasmus öğrencisi olarak Porto Üniversitesi’nde bulundum.
25
Download